sayi 20 k - Sağlik Ve insan Dergisi
Transkript
sayi 20 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ Prof. Dr. Ahmet SERPER Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı EsasMedya Ltd. Şti. adına Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU İstanbul İl Sağlık Müdürü Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü M. Esat GÜZELGÖZ Bülent AKARCALI Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eski Turizm Bakanı Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Ankara Milletvekili Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı Hukuk Danışmanı Av. Bekir EREN Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Kurumsal İletişim ve Reklam M. Suat GÜZELGÖZ Prof. Dr. Haydar SUR İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İskender PALA Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin DOĞAN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı “Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Murat TUNCER Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa SOLAK Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman GÜZELGÖZ Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Öznur ÇALIK TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili Prof. Dr. Sabahattin AYDIN Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi, Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı Doç. Dr. Tuncay DELİBAŞI Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi Prof. Dr. Uğur DİLMEN Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü Prof. Dr. Yunus SÖYLET İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı Yıl: 2 Sayı: 20 • AĞUSTOS 2013 Yayın Koordinatörü Ayşe GÜZELGÖZ Editör Hande AYDEMİR Görsel Yönetmen Mustafa HORUŞ Grafik Tasarım EsasMedya Tasarım Yayın İdare Merkezi Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3 Çankaya / Ankara Tel : 0312 472 44 63 Faks: 0312 472 44 83 www.saglikveinsandergisi.com [email protected] Yayın Türü Yaygın Süreli Basım Yeri İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş. Macun Mah. 3. cad. No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km. Yenimahalle / ANKARA Tel : 0312 397 91 40 Basım Tarihi AĞUSTOS 2013, ANKARA Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu reklamverenlere aittir. ®EsasMedya - 2013 ®ISSN: 2146-829X ÜCRETSİZDİR. Destek ve katkıları için SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz. /saglikinsandrg /saglikveinsandergisi www.saglikveinsandergisi.com Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Vazgeçilmez Unsuru: “Türkiye Halk Sağlığı Kurumu” Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2011 yılında 633 sayılı kanun hükmünde kararname ile kuruldu ve bu çatı altında temel sağlık hizmetlerini daha verimli kılmak üzere çalışmalara başladı. Bu sayımızda koruyucu sağlık hizmetlerinin vazgeçilmez unsuru olan “Türkiye Halk Sağlığı Kurumu”nu kapak dosyamız yaptık. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Doç Dr. Bekir Keskinkılıç ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin, başarılı işlere imza atan Kanser Daire Başkanlığının son dönemlerdeki çalışmalarını Sağlık ve İnsan Dergisi okuyucuları için kaleme aldılar. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan yardımcısı Dr. Halil Ekinci “Dünden Bugüne Aile Hekimliği” makalesiyle on yıldır hayatımızda olan “aile hekimliğini”; Tütünle Mücadele Daire Başkanı Dr. Sertaç Polat ise “Türkiye Tütün Kontrolünde Başarıdan Başarıya Koşuyor” başlıklı makalesiyle tütünle mücadele çalışmalarını tüm yönleriyle anlattı. Kurumlarımız bölümünde Türkiye Halk Sağlığı Kurumunu; kurumun halk sağlığını geliştirmek üzere edindiği görev ve sorumlulukları ayrıntılı bir biçimde sizlere sunduk. Ramazan ayı dolayısıyla gerçekleşen “Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları” kapsamında Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarıyla sık sık bir araya geldi. Sayın Bakanın sağlık çalışanlarıyla iftar programlarına yer verdiğimiz haber çalışmamızı da bu sayımızda bulabileceksiniz. Türk tıbbına unutulmaz hizmetler veren ve her yıl Ağustos ayının 3. Haftasında anılan büyük âlim İbn-i Sina’nın hayatını, dünya görüşünü ve felsefesini portre bölümümüzde sayfalarımıza taşıdık. Önceki sayılarımızda Sağlık ve İnsan Dergisi okuyucuları için ilgiyle okunan yazılar sunan Dr. Sertaç Doğanay bu sayımızda “oyunlaştırma teknolojisini” anlattı. Hayatın İçinden bölümümüzde sizlere sunduğumuz, Türkiye’nin 5. yüz nakli yapılan ismi Recep Sert’in nakil öyküsünü; Gezelim Görelim bölümümüzde yer verdiğimiz “Dünya Kültür Mirası” listesinde yer alan sıcacık kentimiz Safranbolu’yu ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Ali ihsan Dokucu Hocamızın da katılımıyla Yayın Danışma Kurulu ailemiz genişlemeye ve güçlenmeye devam ediyor. Bu vesileyle Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu Hocamıza hoş geldiniz diyor, teşekkür ediyoruz. Yayın Danışma Kurulu üyelerimizden Prof. Dr. Uğur Dilmen Hocamız önemli bir sağlık sorunu nedeniyle ciddi bir ameliyat geçirdi. Saygıdeğer Hocamıza geçmiş olsun diyor ve acil şifalar diliyoruz. Yaşamımızda birçok şey zamanla önemini yitirse de “sağlıklı bir yaşam sürmenin önemi” hiçbir zaman değişmiyor. Sağlık ve İnsan dergisi olarak, siz değerli okuyucularımıza sağlığın yaşamınız boyunca sorun olmamasını diliyor, saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz. M. Esat GÜZELGÖZ İÇİNDEKİLER Haber: Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları 6 Haber: Türkiye’nin 5. Yüz Nakli Gerçekleşti 10 Kapak Konusu: Dünden Bugüne Aile Hekimliği 13 Kapak Konusu: Kanser Hakkında Sorulanlar 22 Kapak Konusu: HPV’ya Karşı 26 Kapak Konusu: Kolon Kanseri İle Mücadele Çalışmaları 28 Haber: Türkiye Tütün Kontrolünde Başarıdan Başarıya Koşuyor 32 Haber: Yeni Doğanlar Anne Merkezinde Hayata Tutunacak 36 Somali’de Yaşanan Türk Mucizesi Fotoğraf Sergisi Oldu 38 Röportaj: Dr. İsmet Köksal Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Tıbbı Cihaz Daire Başkanı 42 44 Haber: Zararlı Kozmetiklere Ceza Yağdı 46 Hasta Motivasyonunu Sağlamada Yeni Bir Teknoloji: Oyunlaştırma 48 Haber: Büyükçekmece’ye 250 Yataklı Hastane 50 Kamu Hastanelerinde Düzenlenen Hasta Okullarının Değerlendirmesi 58 Portre: İbn-i Sina 60 Kurumlarımız: Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 66 Haber: Sigaraya 4 Yılda 40 Milyon Lira Ceza Kesildi 68 Gezelim Görelim: Safranbolu 70 Kampus: İstanbul Medeniyet Üniversitesi 78 Kültür - Sanat: Sevimli Afacanlar Üniversitesi 80 Kitap haber SAĞLIK ÇALIŞANLARI İFTAR BULUŞMALARI RAMAZAN AYINDA SAĞLIK ÇALIŞANLARIYLA İFTAR SOFRALARINDA BULUŞAN SAĞLIK BAKANI DR. MEHMET MÜEZZİNOĞLU: “HİZMET KALİTEMİZİ SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZLA DAHA İLERİ NOKTALARA TAŞIYACAĞIZ” 6 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Ramazan ayı dolayısıyla düzenlenen iftar programlarında sağlık çalışanlarıyla sık sık bir araya geldi. Bakan Müezzinoğlu sağlık çalışanlarıyla sohbet edip, sorunlarını dinledi. “Bu kutlu günleri, hem ruh hem de beden sağlığı açısında en iyi şekilde değerlendirmeliyiz” Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ‘Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları’ kapsamında ilk olarak bakanlık çalışanları için Ankara Hekimevi’nde düzenlenen iftara katıldı. Bakan Müezzinoğlu Ramazan ayının manevi ikliminden en iyi şekilde istifade edilmesi gerektiğini belirterek, “Rahmet ve bereket kapılarının sonuna kadar açıldığı bu kutlu günleri, hem ruh hem de beden sağlığı açısında en iyi şekilde değerlendirmeliyiz” ifadelerini kullandı. Ramazan ile birlikte paylaşma ve dayanışmanın toplumun genelinde daha yoğun bir şekilde yaşandığını söyleyen Bakan Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “Hem inanç hem de kültürel kodlarımızda önemli bir yer tutan paylaşma olgusu, Ramazan ayıyla birlikte daha da artıyor. Sofralarımızı paylaştığımız gibi sevgimizi de paylaşmalıyız. Zira sevgi paylaşıldıkça çoğalır ve hiç eksilmez. Sıkıntı ve üzüntülerimizden bu şekilde kurtu- labiliriz. Sevgiyi paylaşmanın sonucu huzur ve mutluluktur. Bu tutum, aynı zamanda yaratana karşı şükrün ve içten teslimiyetin de göstergesidir.” İftar ve sahur saatlerinde mesai başında olan sağlık çalışanlarının özveriyle mesleklerinin gereğini yerine getirdiğini vurgulayan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Her türlü zorluğa rağmen mesleğini icra eden bütün sağlık çalışanlarımızın Ramazan ayını kutluyorum. On Bir Ayın Sultanı’nın, İslam Âlemi coğrafyası başta olmak üzere, ülkemiz ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.” İl Sağlık Müdürlüğü ve OHSAD İftar Buluşması İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve Özel Hastaneler Sağlık Kuruluşlar Derneği (OHSAD)›ın ortaklaşa düzenlediği iftar yemeğinde özel sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlıkçılar, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile bir araya geldi. Burada sağlık sektörüne ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Bakan Müezzinoğlu, Türkiye›de ciddi bir uzman hekim ihtiyacı olduğunu vurgulayarak; “Geçtiğimiz 20 yılda bu ülkede fazla hekim var diyerek tıp fakültesi öğrenci kontenjanını artırmamıştık fakat son 5-6 senedir tıp fakültelerindeki öğrenci sayısı 3000-4000’leri buldu. Önümüzdeki yıl ise tıp fakültesi öğrenci sayısının 10 binin üzerinde olacağını öngörüyoruz” dedi. “10 yılda sağlık alanında büyük gelişmeler oldu” Sağlık çalışanları buluşmalarına Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası’nın (Sağlık-Sen) Altınpark’ta düzenlendiği iftar programıyla devam eden Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarının onurlu ve saygın bir mesleği icra ettiklerinin altını çizerek, “Mesleğin saygınlığını ve gücünü daha iyi bir noktaya taşımanın gayreti içinde olacağız” dedi. Kendisinin de 18 yıl boyunca aktif olarak sağlık hizmetinde bulunduğunu anlatan Müezzinoğlu, 24 saat görev başında olan sağlık çalışanlarının 24 saat de dua aldıklarını ifade etti. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 7 haber Son yıllarda sağlık hizmet alanında yapılan reformların vatandaşın memnuniyetini arttırdığına da dikkat çeken Bakan Müezzinoğlu, kuyrukların sona erdiğini, ilaca ve hastaneye ulaşmada sorun yaşanmadığını vurguladı. Sağlık alanındaki bu dönüşümün Türkiye’yi model ülke haline getirdiğini belirten Bakan Müezzinoğlu, bu tabloda sağlık çalışanlarının önemli katkısı olduğunu vurguladı. Müezzinoğlu, şunları kaydetti: “10 yılda sağlık alanında büyük gelişmeler oldu, merkeze insanı aldığımız için böyle bir başarı elde edildi. Son yıllarda yapılan reformlar sayesinde sağlık hizmet alanında ciddi bir dönüşüm sağladık. Vatandaşlarımız bu durumdan son derece memnun oldu. Dönüşüm projelerimiz birçok ülke tarafından model olarak kabul edildi. Hizmet kalitemizi sağlık çalışanlarımızla birlikte daha ileri noktalara taşıyacağız.” 8 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 “Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları” Feshane’de Devam Etti Bakan Dr. Mehmet Müezzinoğlu bir başka iftar programındaysa Feshane Uluslararası Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen iftar yemeğinde aile hekimleri ile bir araya geldi. Burada aile hekimlerine seslenen Müezzinoğlu; “Aile hekimlerimizin önemli sorumlulukları var. Çünkü vatandaşımız ile ilk karşılaşan ve ona yol gösteren, sağlıklı kalmasına katkı sağlayan, onun sağlık bakışını bilincini geliştiren bir alandasınız. O nedenle önümüzdeki süreçte özellikle aile hekimlerimizle ve Halk Sağlığı Kurumumuzla en çok önemsediğimiz ve kamuoyuna mal etmeyi planladığı- mız bir alan var, büyük oranda dünya da boş bıraktı, biz de bıraktık. Koruyucu sağlık hizmetleri, sağlıklı birey sağlıklı toplum ayağını büyük oranda eksik bıraktık. İnşallah bu alandaki boşluğu da aile hekimlerimiz ve Bakanlığımız dolduracak” dedi. Kamuda çalışan hekimlerin, iş yeri hekimliği de yapabilmesi konusunda da açıklamada bulunan Müezzinoğlu, “Sınırlı hekimlerimizin bir kısmını da oraya ayırmak gibi bir lüksümüz yok. Ama mesai bitiminde hekim arkadaşlarımız iş yeri hekimliği yapabilir. Ekim ayında meclise gelecek torba kanunla aile hekimleri de kamuda çalışan diğer hekimler de mesai sonrasında iş yeri hekimliği yapabilecekler” diye konuştu. hayatıniçinden TÜRKİYE’NİN 5. YÜZ NAKLİ GERÇEKLEŞTİ Muğla’nın Ula İlçesine bağlı Akyaka beldesinde beyin ölümü gerçekleştikten sonra ailesi tarafından yüzü bağışlanan Polonyalı turist Andrzej Kucza’nın (42) yüzü Recep Sert’e (27) nakledildi. Türkiye’nin beşinci yüz nakli operasyonu gerçekleşti ve Polonyalı turist Andrzej Kucza’nın yüzü ile çenesi Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan başkanlığındaki ekip tarafından başarılı bir şekilde Recep Sert’e nakledildi. Akyaka beldesine tatilini geçiren 43 yaşındaki Polonyalı turist Andrzej Kucza, denizde boğulma tehlikesi geçirmiş, Muğla Yücelen Hastanesine kaldırılan Polonyalı turistin burada beyin ölümü gerçekleşmişti. Hastane doktorlarıyla görüşen aile, Kucza’nın organlarını bağışlamaya karar verdi. Yapılan testlerde Kuzca’nın iç organlarının kullanılamayacak durumda olduğu belirlendi. 10 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Polonyalı ailenin yüzü bağışlama kararının ardından daha önce Türkiye’nin ilk ve dördüncü yüz naklini gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, Sağlık Bakanlığına ait özel uçakla Muğla’ya gitti. Özkan, bu sırada bir yıl önce yüz nakli için başvuran Bursalı 27 yaşındaki Recep Sert’i nakil için Antalya’ya çağırdı. Yüzü alma işlemi 4 saat sürdü Özkan ile Antalya’dan giden ekip, Polonyalı turistin yüzünü yaklaşık 4 saatlik operasyonun ardından aldı. Zamanla mücadele eden ekip, Sağlık Bakanlığına ait ambulans uçakla Antalya Havalimanı’na indi. Burada hazır bekleyen üniversitenin aracına binen Özkan, Akdeniz Üniversitesi Hastanesine giriş yaptı. Koşar adımlarla ameliyathaneye yönelen Özkan, bu sırada gazetecilere el salladı. Beşinci yüz nakli Recep Sert’e Bursa’nın İnegöl ilçesi nüfusuna kayıtlı 27 yaşındaki Recep Sert’in 2007 yılında temizlediği av tüfeğinin ateş alması sonucu saçmaların yüzüne isabet ettiği öğrenildi. Bekâr ve döner ustası olduğu belirtilen Sert, olayın ardından çenesinin büyük bölümünü, sol gözünü ve 12 dişini kaybetti. Burnunda da ağır tahribat meydana gelen Sert, bugüne kadar bazı ameliyatlar geçirdi. Sert, bir yıl önce yüz nakli için Akdeniz Üniversitesi Hastanesine başvurmuştu. Çene nakli de yapıldı Turist Recep Nakil işleminde, kazada çenesini ve sol gözünü kaybeden Sert’in yüzünün yanı sıra çenenisinin de değiştirildiği öğrenildi. Recep Sert’e tam yüz nakli yapıldığı, göz kapakları ile kulakları hariç, kaşları, burnu ve alt çenesi ile üst çenesinin değiştirildiği kaydedildi. Çene nakil işleminin ise Türkiye’de ilk olduğu bildirildi. Yüz naklini kardeşinin çok istediğini hatırlatan Sert, “Bir yıl içinde nakil oldu. Kısa sürede yüz nakli oldu. Ailece sevinçliyiz. Odaya girerken heyecanlandım. Tedirgin oldum. Gördükten sonra çok sevindim. Yabancı birinin yüzünü taşıdığı için kardeşime artık, ‘Turist Recep’ diyeceğim. ‘Turist’ diye sesleneceğim. Bu aramızda bir makara olacak. Şu anda tek istediği su. Ağızdan beslenebiliyor. Çenesini, dişlerini gördüm. En büyük sevincimiz bu. Çenesi ile dişleri oldu. Görüntüsü önemli değil. Yemek yiyip içebilmesi bizim için önemliydi. Ama görüntüsü de çok güzel olmuş. İçimizde en yakışıklısı Recep’ti. Yine o olacak” diye konuştu. Ağabey Sert, yüz nakliyle birlikte kardeşinin üçüncü yüzünü gördüğünü sözlerine ekledi. Mutlu Olduğunu El Hareketleri İle Belirtiyor Yüz nakli yapılan Recep Sert’in yoğun bakımdaki tedavisine devam edilirken, Sert’in ağabeyi Güven Sert, kardeşini bir hafta sonra yoğun bakımda gördü. Güven Sert, kardeşinin yeni halini görünce mutlu olduğunu söyledi. Kardeşinin yüzünü çok beğendiğini dile getiren ağabey Sert, “Doktorlarımıza çok teşekkür ediyorum. Başarılı bir ameliyat olmuş. Kardeşim eskisinden daha yakışıklı olacak. Yaralanmadan önce zaten yakışıklıydı. Şimdi de yakışıklı olacağına inanıyorum. Kendisi de mutlu ve bunu belli ediyor. ‘Mutlu musun?’ diye soruyorum el hareketleri ile mutlu olduğunu belirtiyor. Elimi sıkıyor. Şu an konuşamıyor. Sevindiğini ben görebiliyorum” dedi. Türkiye’nin yüz nakli serüveni Türkiye’nin yüz nakli serüveni 21 Ocak 2012’de Uşak’ta intihar eden Ahmet Kaya’nın yüzünün ailesi ta- rafından bağışlanmasıyla başladı. Kaya’dan alınan yüz, Türkiye ve dünyada ses getiren bir ameliyatla Manavgat ilçesi Gebece köyünde yaşayan ve 40 günlükken beşiğinde uyuduğu sırada evlerinde çıkan yangında alev alan battaniyenin üzerine düşmesi sonucu yüzü yanan Uğur Acar’a nakledildi. Başarılı geçen ameliyatın ardından Acar, Türk ve dünya basının ilgi odağı oldu. Türkiye’nin ikinci yüz nakli ameliyatı Hacettepe Üniversitesinde Cengiz Gül’e, üçüncü yüz nakli ameliyatı Gazi Üniversitesinde Hatice Nergis’e, dördüncü yüz nakli ise yine Akdeniz Üniversitesinde Turan Çolak’a yapılmıştı. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 11 haber SAĞLIK BAKANI DR. MEHMET MÜEZZİNOĞLU HARRAN ÇADIR KENTTE MÜLTECİLERLE BULUŞTU Harran çadır kentte iftar yapan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu; “Medeniyet ve demokrasinin beşiği olduğu iddiasında bulunan batı dünyası insanlık sınavından ne yazık ki geçememiştir” dedi. Bir dizi temas ve incelemelerde bulunmak üzere Şanlıurfa’ya gelen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, iftarını Harran konteyner kentte açtı. Harran Çadır kentte Harran Kaymakamı Muhammed Selami Yazıcı, Harran Belediye Başkanı Mehmet Özyavuz, AFAD Sorumlusu Mahmut Sönmez ve yüzlerce Suriyeli vatandaş tarafından karşılanan Bakan Müezzinoğlu ilk olarak sahra hastanesini ziyaret etti. Sağlık Bakanı Müezzinoğlu eğitim kampüsü bahçesinde düzenlenen iftar yemeğinde yaklaşık 5 bin Suriyeli vatandaşla birlikte orucunu açtı. Oruçların açılmasının ardından Suriyeli vatandaşlara seslenen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Değerli kardeşlerim Suriye’de yaşananlarla birlikte medeniyet ve demokrasinin 12 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 beşiği olduğu iddiasında bulunan batı dünyası insanlık sınavından ne yazık ki geçememiştir. Binlerce insanın hunharca katledilmesi ve milyonlarca insanın evinden barkından mahrum bırakılması hala nedense batının dikkatini çekmemekte ve batılı ülkelerin duyarsızlığı devam etmektedir” dedi. Bakan Müezzinoğlu, “11 ay boyunca özlemini çektiğimiz gönüllerin sultanı Ramazanın ortasına geldik ve bu vesile ile sizin mübarek Ramazan-ı şerifinizi tebrik ediyorum. Sizlere Makedonya’daki Müslüman kardeşlerinizden, sizlere Arnavutluk’taki Müslüman kardeşlerinizden, sizlere Kosova’daki Müslüman kardeşlerinizden selam getirdim. Mekânlar farklı olsa da bu manzaranın ortak yönlerini kardeşlik ve birliktelik olduğunu gördüm. Bundan 3 yıl önce yarım asırdır sizlerden esirgenen temel hak özgürlükleriniz için mücadeleye başladınız. Bu uğurda zalim Esed ve rejimini zulmünden ve zulümlerinden çok çektiniz ve inşallah sonuç yakındır. Suriye’de dünya tarihinin kara sayfalarına geçecek insanlık dışı vahşetlere şahit oldunuz şahit olduk. Bu iftar sofralarında bütün duamız bu zulmün bir an önce bitmesi içindir. Dünya kamuoyunun sessiz kaldığı bu mücadelenizin haklılığına ilk günden itibaren inandık yanınızda olduk. Bu duruşun lideri Recep Tayyip Erdoğan’dan selam getirdim. Recep Tayyip Erdoğan’ın selamı sizler için inanın ki özgürlük yolunda sonuç alınana kadar yanınızda olacağız şeklindedir” şeklinde konuştu. kapakkonusu DÜNDEN BUGÜNE AİLE HEKİMLİĞİ Dr. Halil EKİNCİ Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Birinci basamak sağlık hizmeti; sağlığın teşviki, koruyucu sağlık hizmetleri ile ilk kademedeki teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin bir arada verildiği, bireylerin hizmete kolayca ulaşabildikleri, düşük maliyetle etkin ve yaygın sağlık hizmeti sunumudur. 2003 yılından itibaren uygulanmaya başlanan Sağlıkta Dönüşüm, insan merkezli bir program olup birinci basamak sağlık hizmetinin planlanması ve sunumunda bireylerin güncel ihtiyaç, talep ve beklentilerini esas almaktadır. Bu programın önemli bileşenlerinden biri, birinci basamak sağlık hizmetinin çağdaş uygulama şekli olan aile hekimliğidir. Aile hekimliği; bireyleri biyo-psiko-sosyal çevreleri ile birlikte doğumdan ölü14 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 me kadar bir bütün olarak ele alan, bireylere seçme ve tercih etme hakkı tanıyan, sağlık çalışanlarına ise daha fazla mesleki doyum imkânı veren motive edici ve gelişmelere açık bir uygulamadır. Aile hekimi, anne karnındaki bebekten, ailenin en yaşlı bireyine kadar ailenin bütün fertlerinin sağlığından ve her türlü sağlık sorunlarından sorumludur. Sorumluluğunu üstlendiği kişinin hastalıklardan korunması için gerekli tedbirleri alır. Hastalık halinde bilgi ve tecrübesi çerçevesinde tedaviyi gerçekleştirir. Çözümü uzmanlık veya özel donanım gerektiren sağlık problemlerinde yapacağı danışmanlık hizmetleriyle kişiyi diğer uzman hekimlere, diş hekimlerine veya ikinci- üçüncü basamak sağlık kurumlarına yönlendirerek koordinatör görevi üstlenir. Dolayısıyla aile hekimi kendisine kayıtlı kişilerin aynı zamanda sağlık danışmanı, sağlık konularında onlara yol gösteren ve onların haklarını savunan kişi konumundadır. Aile hekimi, genellikle aile bireylerinin ikametlerine yakın ve kolay ulaşılabilir konumdadır ve hizmet verdiği toplumu her yönüyle tanır; aile, çevre ve iş ilişkilerini değerlendirir. Ailenin bütün bireylerinin sağlık durumlarını, hayat şartlarını, koruyucu sağlık hizmetlerinin ve sağlık eğitiminin bu bireylere nasıl uygulanabileceğini en iyi bilen kişidir. Aile hekimi, kendi sorumluluğu altındaki bireyleri yalnızca bir hastalık çerçevesinde değil, bütüncül bir yaklaşımla, sağlık açısından ortaya çıkabilecek riskler, mevcut sağlık şartları, psiko- sosyal çevre ve varsa diğer akut veya kronik sağlık sorunları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirir. Aile hekimi bireyleri hasta olmadan takip ederek öncelikle hasta olmalarını önlemeye çalışır. Buna rağmen hasta olanları da bilgi görgü ve teknolojik imkânlar çerçevesinde tedavi eder ve gerekiyorsa bir ilgili uzmana veya hastaneye gönderir. Ülkemizde de birinci basamak sağlık hizmetlerinin çağdaş bir yaklaşımla yeniden düzenlenmesi ve tüm bireyler tarafından tercih edilebilir şekilde sunulması için bu çağdaş hizmetin özgün bir modelini oluşturduk. Modeli oluştururken birçok ülke uygulamasını yerinde inceledik, yapılan çalışmaları dikkate aldık ve ülkemizin ihtiyaçları ve şartlarını da gözeterek titiz bir çalışma ortaya koyduk. Yapılan düzenlemeyle ana - çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri, Aile Hekimliği ile ilgili kanun 2004 yılında çıkarıldı ve hazırlıklar tamamlandıktan sonra 15 Eylül 2005 tarihinde ilk olarak Düzce ilinde uygulamaya başlandı. 2002 yılı sonu itibariyle ülkemiz genelinde hizmet vermekte olan 5840 sağlık ocağı, aile hekimliği uygulamasına geçilmesiyle birlikte aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının birlikte ekip anlayışı içerisinde hizmet verdikleri aile sağlığı merkezlerine dönüştürülmüştür. Mevcut durumda 957 Toplum Sağlığı Merkezine bağlı 6548 Aile Sağlığı Merkezimiz bulunmakta olup söz konusu aile sağlığı merkezlerinde oluşturulan 20.508 Aile Hekimliği Biriminde görev yapan aile hekimi ve aile sağlığı elemanları tarafından birinci basamak sağlık aile hekimliği hizmeti sunulmaktadır. Aile hekimliği uygulaması ile sağlık hizmetlerinde daha bütüncül bir yaklaşım benimsenerek aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarınca verilecek sağlık hizmetleri ayrıca tanımlanarak hem standartları belirlenmiş hem de kişilerin sağlık hizmetine ulaşımını verem savaş dispanserleri, kanserle savaş merkezleri gibi koruyucu sağlık hizmetlerinin yürütüldüğü merkezler hizmet bütünlüğünün sağlanması amacıyla Toplum Sağlığı Merkezlerine bağlandı. Toplum Sağlığı Merkezleri ise bölgede yaşayan toplumun sağlığını geliştirmeyi ve korumayı ön plana alarak sağlıkla ilgili risk ve sorunları belirleyen, bu sorunları gidermek için planlama yapan ve bu planları uygulayan, uygulatan; birinci basamak koruyucu, iyileştirici ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini müdürlüğün sevk ve idaresinde organize eden, bu hizmetlerin verimli şekilde sunulmasını izleyen, değerlendiren ve destekleyen, bölgesinde bulunan sağlık kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlayan sağlık kuruluşları olarak planlandı. arttıracak şekilde düzenlemeler yapılmıştır. 2. Gezici Eczane Uygulaması 1. Gezici Sağlık Hizmetleri 2002 yılı sonu itibari ile kırsal bölgede yardımcı sağlık personelinin hizmet verdiği 6290 sağlık evi; nüfus, coğrafi, iklim ve ulaşım şartları ile bölge halkının sağlık hizmeti alma alışkanlıklarının değerlendirilmesi suretiyle aile sağlığı merkezine dönüştürülmüş ya da gezici sağlık hizmeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle korunmuştur. Mevcut durumda 5.874 sağlık evinde yardımcı sağlık personeli tarafından bilfiil sağlık hizmeti sunulmakta olup aile sağlığı merkezi bulunmayan şehir veya ilçe merkezlerine uzak mahalle, belde, köy, mezra gibi yerleşim birimlerine ise aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarınca düzenli aralıklarla gidilerek mahallinde sağlık hizmeti sunulması sağlanmıştır. Mevcut durumda gezici sağlık hizmeti kapsamında 9.636.453 kişiye 7.406 aile hekimi tarafından sağlık hizmeti sunulmaktadır. 18.09.2009 tarihinde Bakanlığımız ve Türk Eczacılar Birliği arasında yapılan “Eczane Bulunmayan Yerleşim Bölgelerinde Yaşayan Halka Yerinde İlaç Teminine İlişkin Protokol” ile halk sağlığına hizmet etmek ve deontolojiye uygun şekilde kamu kaynaklarının verimli kullanılması amacıyla eczane bulunmayan bölgelerde yaşayan halkın ilaca ulaşımının kolaylaştırılması sağlanmıştır. Bu yeni uygulama ile eczanesi bulunmayan yerleşim yerlerinde ikamet eden 3.080.353 kişiye gezici eczane hizmeti sunulmaktadır. 3. Yerinde Sağlık Hizmeti Uygulama kapsamında cezaevi, çocuk ıslahevi, huzurevi, korunmaya muhtaç çocukların barındığı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları gibi kişilerin kayıtlı oldukları aile hekimlerine doğrudan başvuru imkânlarının olmadığı ya da aile hekimlerini serbestçe seçme imkânının bulunmadığı toplu olarak yaşanılan ancak tabibi SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 15 olmayan kurumların talepleri üzerine bir ya da birden çok aile hekimi yerinde sağlık hizmeti vermekle yükümlü kılınabilmektedir. 4. Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği Bakanlık dışında birinci basamak sağlık hizmeti veren; üniversiteler, askeri birlikler, hastaneler, kurum ve işyerlerinde yetkilendirilmiş aile hekimliği hizmetinin verilmesi sağlanmıştır. Bu kapsamda alınan taleplerin değerlendirilmesi neticesinde açılan 73 yetkilendirilmiş aile hekimliği birimine ilaveten Türk Silahlı Kuvvetleri ile Bakanlığımız arasında 09.12.2011 tarihinde yapılan “Sağlık Bakanlığı Ve Türk Silahlı Kuvvetleri Arasında Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Hizmeti Sunucularınca Verilecek Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği Hizmetlerinin Düzenlenmesi Ve Yetkilendirilmesine İlişkin Protokol” ile TSK mensubu tabiplerin yetkilendirilmiş aile hekimi olarak sağlık hizmeti sunması sağlanmış ve ilave olarak 58 Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği Birimi oluşturulmuştur. 16 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 5. Evde Sağlık Hizmeti Bakanlığımızca evde sağlık hizmeti sunumuna ihtiyacı olan bireylerin muayene, tetkik, tahlil, tedavi, tıbbi bakım ve rehabilitasyonlarının evinde ve aile ortamında sağlanması, bu kişilere ve aile bireylerine sosyal ve psikolojik destek hizmetlerinin bir bütün olarak birlikte verilmesi için evde sağlık hizmetine ilişkin usul ve esasların belirlenerek evde sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışı ile etkin ve ulaşılabilir bir şekilde uygulanması amacıyla “Sağlık Bakanlığınca Sunulan Evde Sağlık Hizmetlerinin Uygulama Usul Ve Esasları Hakkında Yönerge” yayımlanmıştır. Aile hekimliği mevzuatında olduğu gibi bu yönergede de aile hekimlerinin görev ve sorumlulukları ayrıca belirlenmiş ve kendilerine kayıtlı kişilerden ihtiyaç duyanlara bu hizmeti vermesi veya bu hizmete ulaşımını kolaylaştırılması sağlanmıştır. 6. Entegre Sağlık Hizmeti Bakanlığımızca; bünyesinde koruyucu sağlık hizmetleri, acil sağlık hiz- metleri, muayene, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri, doğum, ana çocuk sağlığı hizmetleri, ayakta ve yatarak tıbbî ve cerrahî müdahale ile çevre sağlığı, adlî tabiplik ve ağız diş sağlığı hizmetleri gibi hizmetlerin de verildiği, birinci basamak sağlık hizmetlerini yoğunlukla yürütmek üzere “entegre sağlık hizmeti” tanımlanmıştır. Hasta yatağı sayısı 25’in altında olan ve teşhis ve tedavi hizmetleri ile birlikte birinci basamakta sunulan sağlık hizmetlerinde aynı yapı içinde sunulduğu sağlık tesisleri olarak tanımlanan ilçe devlet hastanelerinden EII ve EIII statüsünde olanlarda sağlık hizmetinin aile hekimleri tarafından yürütülmesi planlanmıştır. 55 ilimizin 146 ilçesinde; ilçe merkezinde aile hekimlerine kayıtlı nüfus 2100-2400 olacak şekilde planlama yapılarak 540 Aile Hekimliği Biriminde entegre sağlık hizmeti sunumuna geçilmiştir. Entegre sağlık hizmeti sunumu ile hedeflenen vatandaşlarımızın sağlık hizmetine ulaşımını kolaylaştırmak ve sağlık hizmetini kendisinin sağlık durumunu en iyi bilen aile hekimi tarafından yapılmasını sağlamaktır. Bu kapsamda hastanesi olmayan ilçe merkezi ve beldelerde de bu hizmetin verilmesi amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Koruyucu Sağlık Hizmetleri Aile hekimliği ile koruyucu sağlık hizmetinin kapsamı da genişletilmiştir. Aşılama, gebe, bebek ve çocuk takipleri ve sağlık taramaları gibi koruyucu sağlık hizmetlerine sağlıklı hayatın teşviki programları da eklenmiştir. Uygulama öncesi daha çok yardımcı sağlık personeli tarafından yürütülmekte olan bağışıklama hizmetleri, bebek ve gebe izlemleri, 15-49 yaş kadın izlemleri, tarama programları, D vitamini ve demir desteği, belli yaş gruplarına yönelik periyodik sağlık kontrolleri, ulusal hastalık kontrol programları gibi birçok koruyucu sağlık hizmetinin aile hekimlerinin sorumluluğunda yürütülmesi mümkün kılınmıştır. Bu hizmetler için performans esaslı kontrol yapılarak performansı düşük olan aile hekimlerinin ücretlerinde %20 ’ye kadar kesinti yapılmakta ve uyarılara rağmen bu tutumu sürdürmeleri halinde sözleşmelerinin feshedilmesi söz konusu olduğundan aile hekimlerinin koruyucu sağlık hizmetlerini aksatmadan yürütmesi sağlanmaktadır. Uygulama ile aşılama oranlarının %97’lere ulaşması, bebek ve gebe izlemlerinde sağlanan artış ile anne ve bebek ölümlerinin azaltılmasına katkı sunmuştur. Böylece her vatandaşımızın sağlık hizmetine ulaşabilirliği arttırılmış olup yıllar itibariyle de aile hekimi sayımızı arttırarak aile hekimine kayıtlı kişi sayısının kademeli olarak azaltılması ve 2023 yılı hedefimiz olan 2000 kişiye bir aile hekiminin hizmet vermesi sağlanacaktır. Hekimler gönüllü olarak ilan edilen aile hekimliği pozisyonlara başvurmakta ve hizmet puanı esasıyla yerleştikleri aile sağlığı merkezi için kendileriyle sözleşme imzalanmaktadır. Aile hekimler uyum içinde çalışacakları bir aile sağlığı elemanı ile anlaşmakta ve bu kişiyle valilik bakanlık adına sözleşme yapmaktadır. Böylece aile hekimliği uygulamasının uyumlu ve gönüllü bir çalışma ekibi oluşturarak sağlık çalışanları açısından da aşağıdaki faydaları getirdiği gözlenmiştir; • Aile hekimliği ile birlikte çağdaş birinci basamak sağlık hizmeti sunumu • Mesleki doyum • Prestij artışı • İş ve ofis yönetiminde inisiyatif kullanabilme-özerklik • Motive edici ücretlendirme • Daha iyi çalışma şartları • Kalitede rekabet • Sürekli tıp eğitimi • Görev tanımlarının netleşmesi • Hekim-hasta arasında güvene dayalı bir ilişki • Geçici görevlendirmelerin ortadan kaldırması • Uygulamaya gönüllü katılım Uygulama ile aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarına önceki durumlarına göre daha iyi mali haklar sağlanmıştır. Motive edici ve verimliliği arttırıcı olan bu uygulama ile ikinci basamak sağlık hizmeti ihtiyacının azalmasına, yatırımların daha verimli ve gerekli alanlara yönlendirilmesine imkân tanınmıştır. Yapılan mevzuat değişikliği ile devlet memuru olup sözleşmeli aile hekimi olarak görev yapmakta iken yaş haddinden emekli olan hekimlerin istekleri doğrultusunda Maliye Bakanlığından alınan kamu görevlisi olmayan aile hekimi kadrosunda sağlık raporu beyanı ile görevine devam etmesi sağlanmıştır. Ebe, hemşire ve sağlık memurlarının yanı sıra 2010 yılında yapılan mevzuat düzenlemesi ile acil tıp teknisyenlerinin de aile sağlığı elemanı olmasına imkân tanınmıştır. Yapılan mevzuat değişikliği ile nüfus ve coğrafî yapısı nedeniyle kayıtlı nüfusun zorunlu olarak düşük olduğu belirlenen yerlerdeki aile hekimlerine farklı katsayı uygulaması getirilmiştir. Bu çerçevede, ilçe merkezi, belde veya köyde tek aile hekimliği biriminin bulunduğu, aile hekimliği birimi başına düşen kayıtlı nüfusun 3000’in altında olduğu (sürekli göç verme, nüfus artışının olmaması sebepleriyle nüfusun zorunlu olarak düşük olduğu), aile hekimliği biriminin bu- lunduğu belde veya köy aile sağlığı merkezinin bağlı bulunduğu il/ilçe merkezine uzaklığının 15 km’nin üzerinde ve/veya ulaşım zorluğunun olduğu yerlerde aile hekimlerinin mağduriyetleri giderilerek görev yapması özendirilmiştir. Mevcut durumda 66 ilimizde 328 belde ve köyde yer alan aile hekimliği birimi bu kapsama alınmıştır Uygulamada yer alan personel sayısını arttırmak için yapılan tüm bu çalışmalar neticesinde mevcut durumda ülke genelindeki pozisyonların %97,9’unda sözleşmeli aile hekimi mevcuttur. Aile sağlığı elemanlarında ise sözleşme oranı %95 dir. Aile hekimliğini dünyada pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de nihayetinde birinci basamak uzmanlığı şeklinde yapılandırdık. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, aile sağlığı merkezlerinde aile hekimliği uzmanlarının, toplum sağlığı merkezlerinde de halk sağlığı uzmanlarının görev yapmasını hedefledik. Ancak ülkemizde genel olarak hekim eksikliği olduğu gibi, aile hekimliği uzman sayısı da oldukça yetersiz olduğundan aile hekimliğine geçişte kendi ülkemiz şartları değerlendirilerek planlama yapıldı. Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde aile hekimliği modeli kurgulanırken bazı Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi pratisyen hekimlere doğrudan aile hekimliği yapma yetkisi verilebilmesi de mümkündü. Ancak, vatandaşlarımıza verilecek sağlık hizmetinin kalitesini yüksek tutabilmek için çok daha zor bir yolu tercih ederek aile hekimliği yapacak hekimlerin standart bir eğitimden geçirilmesine karar verdik. Sağlıkta Dönüşüm Programının bu önemli hedefini gerçekleştirmek üzere yoğun bir çalışma yürüttük. Meslek örgütleri ve akademisyenlerin katılımı ile Aile Hekimliği Danışma Kurulu oluşturduk. Bu kurul düzenli ve disiplinli bir çalışma sonucunda aile hekimliği uygulamasında görev alacak pratisyen hekimlerin eğitim müfredatını hazırladı. İki aşamalı olmasına karar verilen eğitimin ilk aşamasında aile hekimliği uygulamasında yer alacak hekimler (aile hekimliği uzmanları hariç) için 10 günlük bir eğitim yapılmaktadır. 1. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 17 Aşama Uyum Eğitimlerinde katılımcıların Aile Hekimliği uygulamasının temel özelliklerini kavramaları, bu özelliklere uygun tutum geliştirmeleri, kendi öğrenme gereksinimlerini tanımlayabilmeleri, var olan bilgilerini tazelemeleri ve hekimlik uygulamalarında kullanabilecekleri yeni beceriler kazanmalarını amaçlandı. 43637 hekim ve 27.401 yardımcı sağlık personelinin eğitim almasını sağlayarak sertifikalandırdık. İkinci aşama eğitimler ilk olarak 2006 yılında AHUZEM adı altında Bakanlıkça başlatılmış ve 2012 yılında aile hekimliği birinci aşama uyum eğitimini tamamlamış hekimlerin mevcut bilgi ve beceri düzeylerini tespit etmek, becerilerinin mevcut şartlara göre geliştirilmesini sağlayacak e-öğretim-eğitim programları geliştirmek ve uygulamak, ölçme değerlendirme sınavları yoluyla eğitimin etkinliğini değerlendirmek amacıyla Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile Kurumumuz arasında imzalanan protokol ile yürütülmektedir. Bu protokol ile aile hekimlerine yönelik olarak uzaktan öğrenim yöntemi ile verilmesi uygun bulunan hizmet içi eğitimler ve aile hekimliği ikinci aşama klinik eğitimleri “Aile Hekimliği Sürekli Mesleki Gelişim Eğitimleri” adı altında toplanmış ve eğitim programı Aralık 2012 tarihi itibariyle başlamıştır. Birinci basamak sağlık hizmeti sunumunu aksatmadan uygulanabilmesi, uzaktan eğitim ders araç ve gereçlerine tam zamanlı erişimin sağlanması, farklı kişilerle iletişime geçilerek akademik çalışmalar, bilimsel araştırmalar ve teknolojik gelişmelerin uzaktan eğitim sayesinde yakından takip edilebilmesi, ulaşım sorunu olmadan istenilen yerde ve zamanda ders çalışılabilir, video izlenebilir ve alıştırmalar yapılabilir olması, problem çözmeye, araştırmaya, eleştirel düşünmeye dayalı eğitim metotlarının uzaktan eğitimde rahatlıkla uygulanabilir olması, hizmet içi eğitimlerin uzaktan eğitim yöntemiyle verilmesi durumunda maliyetlerin düşmesi ve kullanıcıların durumlarının kolaylıkla takip edilmesi nedeniyle uzaktan 18 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 öğretim modeli seçilmiştir. Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin akademik birikim ve internet destekli öğretim alt yapısı kullanılarak internet üzerinden çoklu ortam araçları ile işin yapılması sağlanmaktadır. Geliştirilen eğitim programı en az 12 (on iki) ay süreli olarak uygulanacaktır. Uygulama başlamadan önce ve tamamlandıktan sonra aile hekimlerinin bilgi beceri düzeyleri tekrar tespit edilecektir. Bu programla birinci basamak sağlık hizmeti sunumunda çalışan aile hekimlerinin mevcut bilgi beceri düzeyini geliştirerek, hizmet kalitesi, hasta memnuniyetinin arttırılması ve sağlık hizmeti sunumunun kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir. Eğitim 12 modül ve yaklaşık 180 kredi ders saatinden oluşacak şekilde planlanmıştır. Her modülün altında konu bütünlüğüne uygun ders başlıkları bulunmaktadır. Bu dersler her ayın ilk pazartesi günü sisteme yüklenmektedir. Her ders sesli hoca anlatımlı slayt sunum eşliğinde 45 dakikayı geçmeyecek şekilde oluşturulmaktadır. Kaynak doküman elektronik ortamda temin edilebilmekte ve forumlar aracılığı ile geri bildirimler toplanabilmektedir, her dersin eğitim materyalinin değerlendirilmesi amaçlı ön test ve son test uygulanmaktadır. . Her bir testte 6 soru bulunmaktadır. Son testten 3 doğru yanıt alınması durumunda diğer derse geçilebilmektedir. Bu eğitim programına aile hekimliği 1. Aşama Uyum Eğitimini tamamlamış, sertifikalandırılmış ve halen fiili olarak aile hekimliği yapan pratisyen hekimler ve aile hekimliği uzmanları dışındaki diğer uzman hekimlerin katılma zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca aile hekimliği birinci aşama uyum eğitimini tamamlamış şuan fiilen aile hekimliği uygulamasında çalışmayan merkez teşkilatta görev alan, toplum sağlığı merkezlerinde, halk sağlığı ve il sağlık müdürlüklerinde görev alan hekimlerde bu eğitimlere başvurabilmektedir. Sözleşme imzalamış Aile Hekimliği Uzmanları bu eğitim kapsamı içinde olmamakla birlikte, günlük uygula- malar hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmaları açısından hizmet içi eğitim derslerine katılımları zorunludur. Uzaktan öğretim yöntemiyle verilecek olan hizmet içi eğitimler genel olarak, Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun, yeni yapılacak uygulama, tarama programları ve güncel karşılaşılan problemler ve çözümleri üzerine olması planlanmaktadır. Bunların farklı illerde farklı uygulamaya mahal vermeyecek standart kolay anlaşılabilir bir formatta verilmesi, gelebilecek sorulara daha seri çözüm aranması için bu platformda verilmesi uygun görülmüştür. Bu nedenle hizmet içi eğitim başlıklarının sözleşme imzalamış Aile Hekimliği Uzmanları tarafından da takip edilmesi sağlanmıştır Katılımcıların, kayıt, ders takibi ve benzeri işlemlere ilişkin duyuruları www.ahuzem.ybu.edu.tr ve www.ailehekimligi.org.tr adreslerinden takip edilmektedir. 19/07/2013 tarihi itibari ile kayıtları yapılan hekimlerden; 19176 Aile Hekimi, 921 Aile Hekimliği Uzmanı olmak üzere toplam: 20097 hekim sisteme girmiştir. Bu oran tüm aile hekimleri içerisinde %97,8 gibi yüksek bir Kayılım oranına tekabül etmektedir. Ayrıca Halk Sağlığı Müdürlükleri ve Toplum Sağlığı Merkezlerinde çalışan hekimlerden gelen talepler doğrultusunda 999 hekim de bu programa dâhil edilmişlerdir. Sistemde yer alan tüm dersleri tam zamanlı bir şekilde takip ederek tamamlayan hekim sayısı 4339’dur. Bu eğitimleri tamamlayan hekimler ömür boyu aile hekimi olmaya hak kazanacaklardır. İkinci aşama eğitimlerle, 2013 yılına kadar 1. aşama eğitimi alan ve aile hekimi olarak çalışmakta olan tüm hekimlerin klinik bilgi düzeylerinin yeterlilik düzeyine ulaşmasını hedeflemekteyiz. Aile hekimliği uygulamasının başlangıcından beri her yıl düzenli aralıklarla il sağlık müdürlüğü yöneticileri, Bakanlığımız ve diğer kurum ilgili birim yöneticileri, yetkili sendika temsilcileri ve aile hekimliği uygulamasında görev yapan aile hekimleri ve aile sağlığı elamanlarının katılımı ile değerlendirme toplantıları yapılmış, uygulamada karşılaşılan sorunlar şeffaf bir ortamda tartışılarak çözüm önerileri üretilmiş ve mevzuat çalışmalarında değerlendirilmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı, insan odaklı olup vatandaşlarımızın verilen sağlık hizmetinden memnuniyetini önemli görmektedir. Vatandaşlarımız aile hekimliği kapsamında; • Bölge tabanlı sistemden nüfus tabanlı birinci basamak sağlık hizmetine geçildiğinden artık sağlık hizmetleri sunumunda kişiler, toplumun herhangi bir elemanı olmak yerine doğrudan birey olarak kabul etmekte, • Sağlık kayıtlarının bütünlüğü ve dinamik bir şekilde güncellenebilmesini sağlandığından, vatandaşlarımızın doğumdan itibaren sağlık kayıtlarının güncel şekilde tutulması ve ihtiyaçları doğrultusunda sağlık hizmeti alabilmelerine imkân tanınmakta, • Aile hekimlerinden randevuyla da hizmet alabilmekte ve aile hekiminin yönlendirmesiyle ihtiyaç duydukları 2. basamak sağlık hizmetine en kısa yoldan ulaşabilmekte olduklarından sağlık hizmeti alırken zaman ve iş kaybı asgariye indirilmekte, hizmetlerine ücretsiz olarak • Yaşadıkları yere yakın ve kolay ula- • Sağlık ulaşabilmekte, şılabilir sağlık kuruluşlarından hiz• Herhangi bir belge sunmadan, kamet almakta, payı ödemeden aile hekimin• Bireysel tercihleri dikkate alınarak tılım den kolayca hizmet alabilmekte, hekim seçme ve değiştirebilme • Hekim - hasta iletişimi güven, sayhakkına kavuşmakta, ve güler yüz temelinde şekillen• Daha kolay iletişim sağlayabildik- gımekte, leri, güvendikleri ve kolay erişebildikleri hekimi tercih edebilmekte, • Koruyucu sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde sunulması nedeniyle hastalıklardan korunmasını sağlamakta, beklenen yaşam ömrünü uzatmakta ve sağlık açısından kaliteli bir hayat sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır. TÜİK tarafından yapılan memnuniyet anketinin 2003 yılı sonuçlarına göre vatandaşlarımızın verilen sağlık hizmetlerinden memnuniyeti yüzde 39,5 iken 2012 sonuçlarına göre yüzde 75 oranına yükselmiş olup vatandaşlarımızın sağlık hizmetini birinci basamaktan alma talebi giderek artmaktadır. Hayatta devam eden değişim sağlık hizmetlerinde de devam etmektedir. Bu çerçevede, bu başarının kahramanı olan bütün çalışanlarımızın sevgi dolu gönüllerini hep yanımızda hissederek adaletli, çağdaş ve insan merkezli birinci basamak sağlık sunumumuzu sürekli geliştirmeye gayret edeceğiz. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 19 haber OBEZİTEYLE MÜCADELEDE 4 YILLIK YOL HARİTASI Sağlıklı Bakanlığı, obeziteyle mücadele için riskli gıdalarda vergi artırımını öngören ve sağlıklı besinlerin üretimini teşvik eden bir planı hayata geçirecek. Sağlık Bakanlığı obeziteyle mücadelede 4 yıllık yol haritasını hazırladı. Buna göre, riskli gıdalarda vergi artırılacak. Sağlıklı besinlerin üretimi teşvik edilecek. Okullarda obezite yüzde 5 azalacak. Öğrencilere sütün yanı sıra meyve ve sebze dağıtımı yapılacak. Sağlık Bakanlığını harekete geçiren, “Kanser, diyabet gibi hastalıklara zemin hazırlayan obezite önlenirse, 31 bin kadının ve 26 bin erkeğin ölümü önlenecek” verisi oldu. Obeziteye topyekün savaş açan Bakanlık, obeziteyle mücadele kapsamında 4 yıllık strateji belgesini hazırladı. İlgili bakanlıklar, kamu kurumları, 40 üniversite, 20 sivil toplum kuruluşu ve 51 uzman doktorun katkısıyla hazırlanan rapora göre, obezite ile mücadele kapsamında az tüketilmesi gereken gıdaların vergileri artırılacak.Özellikle, yüksek oranda yağ, tuz ve şeker içeren gıdalara ekstra vergi getirilecek. Sağlıklı temel gıdalara ilişkinse vergi indirimi planlanıyor. Bakanlık, vergi indirimleri konusunda Maliye Bakanlığı ile birlikte çalışıyor. Raporda özellikle çocuklarda görülen obezite artışına dikkat çekilerek, okullarda kolalı ve cips türü fast food yiyeceklerin satılmadığına ilişkin denetim öngörülüyor. Bunun yanında, okullarda sütün yanı sıra meyve ve sebze dağıtımı yapılacak. Türkiye’de ilkokul çağında her 5 çocuktan 1’inin obez olduğuna dikkat çekilen rapora göre hedef, 2017’ye kadar okullarda fazla kilolu ve obez oranını yüzde 5 azaltmak. 4 yıllık planda ayrıca, obezite şikâyetiyle sağlık kuruluşlarına başvuranların tedavilerine ilişkin takiplerinin sağlanacağı ve danışmanlık hizmeti sunulacağı da belirtildi. Rapor, Türkiye’de bölgelerdeki tabloyu da ortaya koydu. Buna göre, Türkiye›de en kilolu bölgeler sırasıyla Doğu Marmara, Ege ve Akdeniz. Güneydoğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu bölgeleri ise obezitenin en az görüldüğü bölgeler. 20 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 kapakkonusu KANSER HAKKINDA SORULANLAR Doç. Dr. Murat GÜLTEKİN Uzm. Dr. Ezgi HACİKAMİLOĞLU Kanser tüm dünya genelinde en fazla araştırılan ve en fazla tartışılan konular arasında yer almaktadır. Ülkemizde de, hemen her gün yazılı ve görsel medyada kanser üzerinde yapılan yorumlar yer almaktadır. Bu yorumlarda kimi maddeler kanserojen olmakla suçlanırken, kimilerinin de kansere karşı koruyucu olduğu iddia edilmektedir. Kanser Dairesi olarak, bu kafa karışıklıklarına son vermek için ve medya üzerinde tartışılan konularda kamu adına son kararı verebilmek için özel bir çalışma ekibi oluşturduk. Dünya üzerinde kanserojen maddelerin listesi Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafınca yapılmaktadır. Ülkemiz IARC’a 22 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 üye olan 24 aktif ülkeden birisidir. Yani bir diğer deyimle; ülkemizin de imzası ve bilgisi olmadan herhangi bir etken kanserojen olarak ilan edilmemektedir. Daire Başkanlığımız yüzlerce danışma kurulu üyelerinin görüşlerini alarak, başta IARC olmak üzere dünya üzerindeki hemen tüm kanser cemiyetlerinin görüşlerini almakta ve bu görüş ve bilimsel veriler ışığında halkımıza en doğru bilgileri geniş raporlar halinde hazırlayarak sunmaktadır. Bu amaçla son bir yıl içerisinde tarafımızca 40’ın üzerinde rapor hazırlanarak zaman zaman medyada, zaman zaman da www. kanser.gov.tr web sitemizde sizlerle paylaşılmıştır. Haziran ve Temmuz aylarında basında yer alan haberler doğrultusunda hazırladığımız bazı raporları da burada sizlerle paylaşmak isteriz. Brokoli Filizleri Kansere Karşı Koruyucu mu? Turpgiller; Brassica cinsi bitkilerin bir parçasıdır. Brokoli, roka, çin lahanası, brüksel lahanası, lahana, karnıbahar, turp, şalgam, su teresi gibi sebzeleri içermektedir. Diğer birçok sebze gibi kanseri önlemede yardımcı etki gösterdiği öne sürülen çeşitli besinlerin ve fitokimyasalların iyi bir kaynağıdır. Sindirim sırasında oluşan Indol-3karbinol ( indol) ve sulforafan (izotisiyonat) olası antikanserojen etkileri açısından üzerilerinde en çok çalışılanlardandır. Ancak yapılan çalışmalarda bu bileşiklerin hücrelerde ve hayvanlarda antikanserojen etki gösterebilecekleri sonucuna ulaşılırken, insanlar üzerinde yapılan çalışmaların sonuçları netlik kazanmamıştır. Brokoli ve etken maddesi olan sulpharophan ile ilgili bilimsel verilere bakıldığında olumlu ve umut vadedici nitelikte olabilecek araştırmalar mevcuttur. Zencefil Kansere Karşı Koruyucu mu? Zencefil yiyeceklerde ve içeceklerde kullanılan bir baharattır. Tıp alanında zencefil kullanımının 2500 yıl öncesine dayanan uzun bir geçmişi vardır. Bu anlamda birçok ilacın önemli bir parçasıdır. Eski dönemlerden beri dünyanın farklı bölgelerinde dejeneratif (artirit, romatizma), sindirim sistemi (hazımsızlık, kabızlık ve ülser), kardiyovasküler (aterosklerozi hipertansiyon) hastalıklar, diyabet ve kanser gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde antimikrobiyal potansiyele sahiptir. Aynı zamanda yaşlanma sürecini kontrol etmek gibi anti-inflamatuar ve anti-oksidatif özellikleri vardır. Zencefilin kanser üzerine olan etkisi konusunda kısıtlı sayıda insan çalışması mevcut olmakla beraber in vitro deneyler ve deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalar bilimsel literatürde yer almaktadır. Bu çalışmaların sonuçları zencefilin kanser üzerindeki olumlu etkilerini vurgulasa da insanlar üzerinde yapılan araştırmaların sayısı az olduğu ve zencefilin kanserden korunmadaki tüm mekanizmaları araştırmacılar tarafın- dan kabul görmediği için kanserden korunmada tek başına etkili olduğu henüz ispatlanamamıştır. Vitamin D Kansere Karşı Koruyucu mu? Güneş Işığının Fazlasından da Azlığından da Kaçınılmalı D vitamini yağda çözünen bir hormon öncülü olup sağlık üzerinde kanserden korunma da dahil pek çok olumlu etkisi yapılmış bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. İnsanlarda D vitamininin ana kaynağı güneş ışınlarından gelen UVB radyasyondur. Günlük D vitamini ihtiyacının %8090’ı güneş ışınlarından elde edilmekte olup besin ve gıdalardan oldukça düşük bir miktar alınmaktadır. ABD ve Kanada’da yapılan çalışmalarda D vitamini ile zenginleştirilmiş gıdaların kullanımının D vitamini eksikliğini önleyemediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle yeterli D vitamini için güneş maruziyeti zorunlu gibi durmaktadır. Ancak; yapılmış çalışmalarda güneş ışınları ve UV radyasyon maruziyetinin özellikle cilt kanseri olmak üzere çeşitli kanserlere neden olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle güneşten korunma yönünde önlemlerin alınmasına dair rehberler yayınlanmış ve özellikle öğlen saatlerinde güneşe direk maruz kalmaktan kaçınılması vurgulanmıştır. Güneş ışınları, zararlı etkilerinin yanısıra UVB aracılığıyla D vitamini kaynağı olması dolayısıyla kanser başta olmak üzere birtakım olası olumlu sağlık etkileri açısından da tartışma ve bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Az miktarda güneş ışığı maruziyetinin ve/veya D vitaminin bazı kanserlere karşı koruyucu olabileceği de iddia edilmektedir. Özellikle kolon kanseri ve prostat kanseri ile meme kanseri üzerinde önemli veriler bulunmaktadır. Kanser dışında da diabet, multiple skleroz, artirit gibi pek çok hastalığa karşı da koruyucu olduğunu iddia eden bilimsel veriler mevcuttur. Sonuç olarak; Vitamin D’nin kansere karşı koruyucu olduğunu ve olumlu sağlık etkilerini gösteren çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu nedenle D vitamini eksikliğine karşı önlemler almak, gerekli ise D vitamini preparatları kullanmak ve D vitamini için önemli bir kaynak olan UVB ışınına gün içerisinde kontrollü ve uyarılara SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 23 uygun şekilde maruz kalmak gerekmektedir. Peki ama güneş ışınlarına doğru miktarda temas nasıl olmalıdır? Aşağıdaki kurallara dikkat ederek, öğlen saatlerinde(12.00-15.00 arası) günde 15 dakikalık güneş ışınlarına maruziyet önerilmektedir; • Yüzün maruziyeti mümkün olduğunca engellenmeli, • Eller omuzlar ve sırt aracılığıyla gerekli ışının alınması sağlanmalı, • Güneşe çıkarken mutlaka sık do- kulu elbiseler giyilmeli, güneş gözlüğü kullanılmalı ve ayrıca şapka da unutulmamalıdır. El, omuz ve sırt bölgesinde güneş teması D vitamini sentezi için gerekli UVB ışının vücut tarafından alınması açısından yeterlidir • Tip 1 ve Tip2 yani hassas cilde sa- hip olup kolay güneş yanığı olabilenler D vitamini kaynağı olarak güneş ışınlarından çok D vitamini içeren preparatları kullanmalıdır. • Günlük 15-20 dakikadan fazla gü- neşe çıkılmamalıdır (Bu sürenin üzerinde güneşlenme D vitamini sentezini arttırmaz ayrıca cilt kanserine zemin hazırlar) • Kızarıklık ve olası yanıklar açısın- dan dikkatli olunmalı, bunlar engellenecek şekilde güneşe çıkılmalıdır. 24 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 • Güneş kremleri ne kadar fazla mik- tarda koruyucu faktör içerse de, bilimsel olarak kansere karşı koruyuculuğu kesinlik kazanmamıştır. Bilakis, korunduğunuzu sanarak güneşte uzun süre bulunmak beraberinde cilt kanseri riskini getirmektedir. Solaryumlar Kanserojen mi? Yapay bronzlaştırıcı cihazlar Güney Avrupa ve ABD’de 1980’li yıllardan beri kullanılmaktadır. 2000’li yıllar itibariyle de Avustralya gibi güneşli ülkelerde de kullanımı yaygınlaşmaya başlamış, popüler hale gelmiştir. Yapay bronzlaşma cihazları aracılığıyla olan UV maruziyeti konusunda yapılmış pek çok bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalar arasında bu cihazların kullanımı ile kanser gelişim riski arasında istatistiksel olarak anlamlı risk artışı bulmayanlar da yer almaktadır. Ancak yeterli sayıda araştırmada insanlarda özellikle cilt kanseri riskinde istatistiksel olarak anlamlı artış oluşturduğunun gösterilmesi ve oldukça fazla sayıdaki laboratuar çalışmasında ve hayvan deneylerinde de kanserojenik etkilerin gösterilmiş olması dolayısıyla IARC tarafından 2009 yılında grup 1 kanserojen (yani insanlarda kanserojen olduğu ispatlanmış) olarak sınıflandırılmıştır. CDC, ICNIRP, DSÖ gibi pek çok uluslararası sağlık kuruluşu tarafından sağlık etkileri ve özellikle de kanserojen etkisi dolayısıyla bu cihazların kullanımına dair belirli kısıtlamalar getirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu ajansların yayınladıkları raporlarda 35 yaş altındaki kişilerin malign melanom geliştirme riski diğer yaş gruplarından yüksek olduğundan ülkelerde özellikle <18 yaştakiler için bu kısıtlamaların önem arz etmekte olduğu vurgulanmıştır. Yapılan çalışmalar ve yayınlanan raporlar ışığında çok sayıda ülkede yaş sınırlamasına gidilerek <18 yaş grubunda bu cihazların kullanımı yasaklanmıştır. Hatta Avustralya’da 2014 yılında tüm topluma yasak getirilmesi planlanırken, Brezilya’da bu toplumsal yasak 2009 yılında uygulanmaya başlamıştır. Haziran 2013’de yapılan toplantıda pek çok ülke benzer uygulamaları başlatma kararı almıştır. Ülkemizde de solaryumlar konusunda gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Cep Telefonu, Baz İstasyonu ve Son Teknoloji Cihazların Kanser Yapıcı Etkileri Neler? Elektromanyetik alanların kanser etkileri üzerinde IARC tarafınca Mayıs ayında yeni bir rapor hazırlanmıştır. Özellikle yeni araştırmaların ve yeni teknolojilerin de değerlendirildiği bu raporda elektromanyetik alanlar Grup 2b olarak sınıflanmıştır. Yani muhtemel kanserojen denilerek takibe devam edilmesi kararı verilmiştir. Bu rapor tüm detayları ile Haziran 2013’de DSÖ tarafından düzenlenen ve Kanser Dairesi olarak tarafımızca katılım gösterilen toplantıda gözden geçirilmiştir. Toplantıda günümüze kadar bu konuda yapılan tüm bilimsel çalışmalar değerlendirildiğinde elektromanyetik alanların kanserojen olduğuna dair kesin veri bulunmadığı, hatta kanserojen olmadığını gösteren verilerin çoğunlukta olduğu hususu vurgulanmıştır. IARC tarafından yayınlanan raporda göze çarpan birtakım bulgular şu şekilde özetlenebilir; • Cep telefonunun kulağa tutulma- sı ile absorbe edilen RF enerjisine Specific Absorption Rate (SAR) denilmektedir. SAR miktarını etkileyen faktörler arasında; cihazın dizaynı, anteni, kafa anatomisi, baz istasyonu ile olan bağlantısı yer almaktadır. Bu faktörler arasındaki farklılıklar maruziyet düzeyini 20 katlık bir farka kadar etkileyebilmektedir. • En yüksek maruziyet konuşma esnasında meydana gelmektedir. Yeni nesil akıllı telefonlarda ise aralarda internetin açıldığı veya maillerin kontrol edildiği durumlarda düşük de olsa RF maruziyeti ortaya çıkmaktadır. • Konuşma süresine bakıldığın- da daha kısa süreli konuşmalarda daha yüksek enerji çıkışı olmaktadır. • Telefonları kullanırken kulaklık kullanılması beynin RF enerji maruziyetini kulağa direkt tutulması ile oluşan RF enerji maruziyetinin %10’undan azına indirirken bu durumda vücudun diğer bölümlerinin maruziyeti artabilir. SMS’lerin kullanımı ile sesli mesaj bırakılmasına kıyasla daha düşük düzeyde RF enerji maruziyeti ortaya çıkmaktadır • GSM sistemlerle kıyaslanıldığında televizyon, radyo ve baz istasyonları aracılığıyla olan RF maruziyeti daha düşük olmaktadır. • Baz istasyonu ile olan bağlantı ne • 3. ve 4. Jenerasyon cep telefonlakadar iyiyse telefondan o kadar düşük düzeyde enerji yayılır. Her baz istasyonunun karşılayabileceği cep telefonu iletişim kapasitesi kısıtlı olduğundan bir bölgedeki kullanıcı sayısı arttıkça baz istasyonu sayısının da artırılması gerekmektedir. Kullanım yoğunluğu olan bölgelerde baz istasyonlarının yerleşim yerlerine daha yakın yerleştirilmesi gerekmektedir. • RF enerji maruziyetinin en önemli kaynağı vücuda <0,01m yakında olan cep telefonlarıdır. Özellikle kulağa yakın tutulması maruziyet açısından önem arz etmektedir. Burada 10 metre mesafeden daha uzakta bulunan baz istasyonundan çok daha güçlü bir maruziyet söz konusudur. 1 metreden daha kısa mesafeden kontrol edilen cep telefonlarında dahi maruziyet baz istasyonuna bağlı EMA maruziyetini geçebilmektedir. rının eski jenerasyonlara kıyasla daha düşük düzeyde RF enerji yaydıkları bilinmektedir. INTERPHONE çalışması da dahil bu konuda yapılmış olan önemli çalışmalar ise 1990’ların sonu ve 2000’li yılların başında yapılmışlardır ki o günden bu güne teknolojinin gelişmekte olduğu da göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. • 3G özelliğe sahip olan 3. Jeneras- yon GSM telefonların RF enerji yayma özelliği 2. Jenerasyon GSM telefonların 1/100’ü kadardır. • Kulaklık kullanımı ve Bluetooth teknolojisi ile psSAR (peak spatial SAR) değeri 1/100’üne kadar düşmektedir. • Laptop bilgisayarlar için kullanılan kablosuz ağ teknolojisi(WLAN) ile kulağa tutulan cep telefonuna kıyasla daha düşük RF enerji maruziyeti meydana gelmektedir. • Çocuk ve erişkinler arasında da RF enerji maruziyetleri açısından birtakım farklılıklar bulunmaktadır; • Cep telefonlarına bağlı RF ener- • ji maruziyeti kafa anatomilerindeki farklılıktan ötürü çocuklarda erişkinlerin yaklaşık iki katı kadardır (1. 6- 3 kat arası değişmekte). Kafatasında kemik iliğinin maruziyeti ise çocuklarda erişkinlere oranla 10 kat daha yüksektir. Bunun nedeni bu dokunun genç yaşta yüksek elektriksel geçirgenliğe sahip olmasıdır. • Ayrıca erişkinlerde beynin yük- sek oranda RF enerjiye maruz kalan bölgesi ile çocuklarda maruziyetin yoğun olduğu bölge değişmektedir (erişkinlerde korteks çocuklarda ise serebellum ön plandadır). SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 25 kapakkonusu HPV’YE KARŞI ULUSAL TARAMA BAŞLIYOR Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanlığı HPV Nedir? Human Papilloma Virus (HPV) 100’ün üzerinde farklı tipi olan ve pek çok farklı kanser ile siğil nedeni olarak bilinen bir mikroorganizmadır. Cilde temas ile kolayca bulaşan virüsün 40 kadar tipi ise genital bölgede enfeksiyon yapar. Günümüzde genital HPV enfeksiyonu en sık görülen cinsel yolla bulaşan hastalık halini almıştır. Genital HPV tiplerinin bir kısmı da rahim ağzı kanserine neden olmaktadır. Rahim Ağzı Kanseri Etkeni HPV Dünya’da kadınların meme kanserinden sonra en sık görülen kanseri rahim ağzı kanseridir. Bu kanserin 26 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 nedeninin yüksek riskli HPV tipleri ile genital enfeksiyon olduğu bilinen bir gerçektir. Yüksek riskli HPV tipleri (özellikle tip 16 ve 18) ile genital enfeksiyonu olan kadınların ancak %1’i rahim ağzı kanseri geliştirirken, olan rahim ağzı kanseri olgularının neredeyse tümünde HPV enfeksiyonu gösterilmiştir. HPV enfeksiyonunun cinsel yolla bulaşmasından sonra rahim ağzı kanseri gelişmesi yaklaşık 10 yıllık bir süre almaktadır. Bu sürede enfeksiyonun ya da kanser öncüsü hastalığın erken teşhisi ve tedavisi mümkündür. Bununla beraber yüksek riskli cinsel HPV enfeksiyonu olan bir kadının %99’a yakın bir ihtimalle kanser olmayacağını akılda tutmak gerekir. Ayrıca HPV enfeksiyonu yanında kanser gelişimini kolaylaştırıcı bir takım yardımcı faktörler de değerlendirilmelidir. Sigara içilmesi, çok eşlilik, düşük sosyoekonomik seviye bu faktörlerden bir kaçıdır. Türkiye’de Rahim Ağzı Kanseri Dünya’da daha yaygın olmasına rağmen Müslüman bir toplum olan ülkemizde rahim ağzı kanseri kadınlarda 10. sırada görülen kanserdir. Bununla beraber erken tanı ve tedavisi mümkün olan, hatta tamamen eradikasyonu mümkün olan bu kanseri kadınlarımıza verilen bir değer olarak görmekteyiz. Amacımız servikal kansere bağlı ölümleri tamamen ortadan kaldırmak ya da minimale indirebilmektir. Rahim Ağzı Kanserinde Erken Tanı Hayat Kurtarır Bütün Dünya’da önerildiği gibi ülkemizde de 30-65 yaş arası kadınlar, hiçbir şikayeti olmasa bile, 5 yılda bir rahim ağzı kanseri için tarama testine tabi tutulmaktadır. Tarama, yıllardır servikal smear testi ile yapılmaktaydı. Ancak günümüzde güncel tıbbi öneriler bu taramanın HPV testi ile de yapılabileceği yönündedir. Hatta HPV testleri rahim ağzı kanserini daha fazla kesinlikle yakalayabilir. Smear testinin yakalamada da sensitivitesi %60’larda iken, HPV testlerinde bu oran %90’ın üzerindedir. Yüksek riskli HPV tipi ile genital enfeksiyon saptanan kadınlar henüz kanser bile gelişmeden tedavi olur ve rahim ağzı kanserinden ölüm kesinlikle engellenebilir. HPV Testleri HPV testleri sadece yüksek riskli olan tiplerin varlığını %100’e yakın bir kesinlikle tespit eden laboratuar testleridir. Tıpkı smear testi gibi rahim ağzından alınan bir örnekte çalışılmaktadır. Bununla beraber hem örneğin alınması hem de değerlendirilmesi smeare nazaran daha kolaydır. Hatta kısa gelecekte HPV örneklerinin kadınlar tarafınca kendi kendilerince de alınabileceği öngörülmektedir. Servikal kanser taramasında oldukça başarılı olan HPV testlerinin HPV ile ilişkili anogenital (kalınbarsak) kanser ve orofaringeal (ağız) kanserleri öngörmede de üstünlüğü mevcuttur. Ağız-Yutak Kanserinin Erken Teşhisinde HPV Testleri Umut Vaat Ediyor Dünya Sağlık Örgütü’nün geçtiğimiz ay yayınladığı haberinde, özellikle HPV tip 16’nın tespit edilmesinin ağız-yutak kanseri gelişimini öngörmede oldukça başarılı bir belirteç olabileceği bildirildi. Rahim ağzı kanseri ile kıyaslandığında ağız-yutak kanserleri oldukça nadir görülen bir kanser çeşidi olsa da öldürücü olması ve daha önce erken teşhis testi bulunmaması nedeniyle bu haber de önem arz etmektedir. HPV Önlenebilir HPV enfeksiyonundan tıpkı Hepatit B gibi aşı ile korunmak mümkün- dür. Günümüzde piyasada özellikle rahim ağzı kanseri açısından yüksek riskli 2 HPV tipine karşı geliştirilmiş aşılar mevcuttur. Rahim ağzı kanserinin %70’inden sorumlu olan bu iki tipe karşı aşılı olmak koruyucu olsa da tam koruma henüz mümkün değildir. Türkiye’de Rahim Ağzı Kanseri Taraması Ulusal toplum tabanlı rahim ağzı kanseri taramaları, aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezleri bünyesindeki kanser erken teşhis, tarama ve eğitim merkezleri tarafından yürütülmektedir. Ülkemizde ulusal ve uluslar arası pek çok uzman ve kuruluşun görüşleri alınarak HPV testi ile rahim ağzı kanseri taramasına Ekim ayında başlanacaktır. KETEM’ler ile birlikte Aile Hekimlerimizde hedef nüfustaki kadınları taramaya davet edeceklerdir. HPV testi negatif olan bir kadını ise güvenle, 5 yıl sonra kontrole çağırabileceğiz. Bilimsel veriler, kısa süre sonra bu tarama aralığının 7, hatta 10 yıla kadar çıkabileceğini de göstermektedir. HPV’si pozitif gelen tüm hastalarda, 13 yüksek riskli HPV’nin genotiplendirmesi de yapılacaktır. Böylece, 81 ilde, coğrafik sistemler üzerinde ülkemizin HPV genotip haritası çıkarılmış olacaktır. HPV pozitif gelen tüm hastalarımız için, genotiplendirme ile birlikte refleks sitoloji de yapılacaktır. Böylece hastalarımızın sık aralar ile hekime gitmesi önlenecek, HPV (+), Tip 33 (+), Sitoloji (-) gibi bir rapor ile hekimlere hızla ulaşabilmeleri sağlanacaktır. Hedef nüfusumuz yaklaşık 15 milyon olup, Ankara ve İstanbul’da kurulacak 2 adet ulusal HPV laboratuarı ile yurt genelinde alınan örnekler incelenebilecektir. Elbette, merkezi laboratuarlar ile yıllardır kanser tarama programımızın önemli bir engeli olan insan kaynaklarındaki sıkıntımız da bertaraf edilebilecektir. Tüm bu çalışmalar ile gelecekte Türk kadınını HPV enfeksiyonu ve rahim ağzı kanserinden korumak mümkün olabilir. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 27 kapakkonusu KOLON KANSERİ İLE MÜCADELE ÇALIŞMALARI Uzm. Dr. Bekir KESKİNKILIÇ Doç. Dr. Murat GÜLTEKİN Dr. Hatice TURAN Op. Dr. Serdar KARACA Görülme Sıklığı Kolorektal kanser (KRK) insidans ve mortalitesi dünya çapında belirgin değişiklik göstermektedir. Dünya çapında her yıl yaklaşık bir milyon KRK tanısı konulurken, 500.000 hasta KRK nedeniyle kaybedilmektedir. En yüksek insidanslar Kuzey Amerika, Avustralya, Kuzey ve Batı Avrupa’da iken gelişmekte olan ülkelerde özellikle Asya ve Afrika’da düşük oranlar vardır. Bu coğrafi farklılık diyete, çevresel maruziyete ve genetik yatkınlığa bağlı gibi gözükmektedir. KRK’nin yaşam boyu görülme sıklığı % 2,4-5 civarındadır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, KRK görülme sıklığı açısından tüm kanserler içinde % 7,8 ile kadınlarda üçüncü ve 28 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 % 7,5 ile erkeklerde dördüncü sırada yer almaktadır. Risk Faktörleri Çevresel ve genetik faktörler KRK’nin gelişme olasılığını artırmaktadır. En yüksek risk artışı genetik temelli olsa da, KRK’lerin çoğunluğunu ailesel kanserden çok sporadik vakalar oluşturur. Ailesel Adenomatozis Polipozis Koli (FAP) ve Herediter Non-polipozis Kolorektal Kanser (HNPCC) ailesel kolon kanserleri içinde en yaygın görülenler olmalarına karşılık, bunlar KRK vakalarının % 5’ten azını oluşturur. Ailede ailesel kolon kanseri öyküsü, ailede veya kişide adenom veya KRK tanısı olması veya kişide inflamatuar bağırsak hastalığı olması tarama önerilerini değiştirebilmektedir. Çevresel faktörlerden ve yaşam tarzı değişikliklerinden KRK ile ilişkisi az olan veya ilişkisi tam belli olmayan birçok faktör vardır. Bu ilişkiler gözlemsel çalışmalarla gösterilse de nedensel ispatlanmış tam bir ilişki yoktur14. Çoğu kanıt diabet ile KRK’de artmış riskle ilişkili olduğunu göstermektedir. Alkol kullanımıyla KRK risk artışı ilişkisi birçok çalışmada gösterilmiştir. Obezitenin KRK gelişme riskini 1,5 kat artırdığı iki geniş prospektif kohort çalışmasında ortaya konulmuştur. Obezite aynı zamanda KRK mortalite oranınıda artırmaktadır. Sigara içimi hem KRK için artmış riskle hem de KRK’den ölümle ilişkilendirilmiştir. Sigara içimi ayrıca adenomatöz polip ve yüksek riskli polip (büyük ve displazik özellikte) gelişimi için de risk faktörüdür. Klinik Kolon kanserleri genel olarak yavaş seyirlidir. Semptom ve bulgular tümörün lokalizasyonu, mikroskopik-makroskopik yapısı ve kanama, perforasyon, tıkanma gibi komplikasyonların varlığına göre değişir. İki çalışmada erken evre kolon kanserinde görülen semptomların sıklığı değerlendirilmiştir. Bazı hastalarda birden fazla semptom bulunmakta olduğu görülmüştür: Karın ağrısı % 44 Bağırsak alışkanlığında değişiklik % 43 Hematokezya veya melena % 40 Halsizlik % 20 Başka semptom olmadan sadece anemi % 11 Kilo kaybı %6 Kolon kanseri kliniği esas olarak sağ ve sol kolon kanserleri olarak iki ana başlık altında incelenebilir: Sağ Kolon Kanserleri Çekum, çıkan kolon ve transvers kolonun sağ yarısının çapı, sol kolon ve sigmoid kolona göre yaklaşık 2-2,5 kat daha geniştir ve sağ kolonda dışkı suludur. Bu nedenle kural olarak tıkanma görülmez. Kısa bir süre içinde gelişen belirgin kilo kaybı bir diğer önemli bulgudur. Dışkıda makroskopik kanama yoktur. Ancak gizli kan hemen daima pozitiftir. Sol Kolon Kanserleri Sol kolonda lümen daha dar, dışkı şekilli, gelişen tümörler daha çok daraltıcı tiptedir. Bu nedenle ön planda dışkılama alışkanlığında ve dışkının yapısında değişiklikler vardır. Rektal kanama sol kolon kanserleri için bir diğer önemli bulgudur. Tedavi Kolon kanseri tedavisinde bugün için elektif cerrahi yöntemler, kemoterapi ve radyoterapi kullanılmaktadır. Ancak kolon kanseri tedavisi öncelikle cerrahidir. Özellikle erken evrelerde teşhis edilen olgularda tedavi başarısı çok yüksek oranlardadır. Yüksek riskli evre 2 (T4N0) ve evre 3 hastalarda cerrahiye eklenecek adjuvan tedavi (kemoterapi) hem kolon kanserinde hem de rektum kanserinde nüksü azaltmakta ve sağ kalım yararı sağlamaktadır. Bu nedenle bu hastalara adjuvan tedavi standart olarak uygulanmalıdır. Rektum kanserinde ise kemoterapiye eklenen radyoterapi özellikle hastalığın lokal kontrolünde önem kazanmaktadır. Yaygın hastalıkta, palyatif kemoterapi başlamak için semptom çıkana kadar bekleme yaklaşımı da bugün artık terk edilmiştir. Metastazın teşhisinden itibaren semptomsuz bile olsa başlanacak palyatif kemoterapinin kansere bağlı semptomların ortaya çıkışını geciktirdiği ve sağ kalımı uzattığı gösterilmiştir. Sonuç olarak kolorektal kanserler her evresinde cerrahi, medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi uzmanlarınca çok yönlü tedavi yaklaşımlarının tartışılması ve uygulanması gereken bir kanser grubunu oluşturmaktadır. Kolorektal Kanser Taranmalı mı? Kolorektal kanser erken evrede teşhis edildiğinde büyük ölçüde tedavi edilebilir bir hastalıktır. Kolorektal kanser’de erken teşhis, mortalite, morbidite azalmasının yanında; tedavi maliyetlerini de düşürecektir. Kolorektal kanseri erken evrede teşhis etmenin yolu ise hastalığı asemptomatik evrede tarama programları ile yakalamaktır. Tarama programlarında gaitada gizli kan testi, sigmoidoskopi, kolonoskopi ve görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Bu bilgiler ışığında kolorektal kanser’den ölümlerin önlenebilmesi tedavilerin uygulanabilmesi için erken teşhis önemlidir. Erken teşhis ise kaliteli ve etkili tarama programlarının uygulanması ile sağlanabilecektir. Tarama ağırlıklı olarak sağlıklı insanlar üzerinde gerçekleştirilir; bu nedenle kanser tarama programlarında insanların yarar ve zarar arasında uygun bir dengeyi korumak için gerekli kapsamlı kalite güvencesi de sağlanmalıdır. Avrupa Birliği (AB) tarafından önerilen primer tarama testi, endoskopik tarama yöntemlerin kullanımının artmasına rağmen 50-74 yaşları arasındaki erkek ve kadınlar için gaitada gizli kan testidir (GGK). Türkiye’de Kolorektal Kanser Taramalarında Durum Nedir? Kolorektal kanser taramaları Avrupa’da ve dünya genelinde henüz yeni başlamıştır. Birkaç sayılı ülke dışında hedef nüfusun tamamının taranması pek çok ülkede tamamlanmamıştır. Kanser Dairesi olarak 2008 yılında tarama standartlarımızı yayınlayıp, takip eden yıllar içerisinde değişik illerde KETEM’ler ile pilot projeler yürüttük. Bu projelerde farklı gaytada gizli kan kitlerini bir birleri ile kıyasladık. Benzer şekilde ülke genelinde kolonoskopi envanterlerimizi çıkardık. 2012 Yılında yeni tarama standartlarımızı yayımladık. 50 yaş üzerinde tüm nüfusumuzu gaytada gizli kan testleri ile 2 yılda bir tarama programına alacağız. Test sonucu pozitif gelen tüm hastalar ileri tetkik yani kolonoskopi için uzman hekimlere yönlendirilecek. Bu yıl Ekim ayı içerisinde yurt genelinde başlanacak tarama programında vatandaşlarımız en yakın Aile Hekimleri üzerinden tarama programlarına katılım gösterebilecekler. Ayrıca tüm testleri negatif de olsa, her vatandaşımızı; hayatında 2 kez, yani 51 ve 61 yaşlarında kolonoskopiye davet edeceğiz. Tarama programlarında, özellikle kolonoskopide kalite kriterleri de çok önemli bir husus. Bu konuda gerekli kalite standartlarımızı belirledik ve Sağlık Net üzerinden takipleri de gerçekleştireceğiz. Kalite standartlarında ilgili dernekler ile yapacağımız eğitimler ile her geçen gün kolonoskopi kalite standartlarımızı da geliştireceğiz. Ülkemizde yeni başlayacak olan bu programla, gerek tarama standartlarımız gerekse de tarama kalite standartlarımız Avrupa Birliği ile tam anlamı ile entegre edilmiş olacaktır. Amacımız yurt genelinde yaygın katılımın sağlanması ve kolon kanseri taramalarında hedef nüfusun en az %70’ini düzenli tarama programlarına alabilmektir. Erken evrede teşhis edildiğinde büyük ölçüde tedavi edilebilir bir hastalıktır. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 29 haber TÜRKİYE TÜTÜNLE MÜCADELEDE ÖRNEK ÜLKE Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Küresel Tütün Salgını 2013 raporunda Türkiye’nin sigarayla mücadelesinden övgü ile söz ediliyor. Örgütün tütün kontrolü için belirlediği 6 hedefi gerçekleştiren tek ülke Türkiye. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Küresel Tütün Salgını 2013 Raporu’nda tütünle mücadele için gerekli 6 hedefin tamamını ilk kez ve tek gerçekleştiren ülkenin Türkiye olduğunu açıkladı. Panama’da yayınlanan raporda, Türkiye’nin sigara ile mücadelesine, bu konuda attığı adımlara ve gerçekleştirdiği yasal düzenlemelere geniş yer verildi. Türkiye en son TBMM’de, tütün reklamlarıyla ilgili marka paylaşımı ve marka yerleştirme ile ilgili kanun maddesini geçirmişti. Ayrıca sigara paketlerinin üzerindeki uyarı yazı ve resimleri de yüzde 65’in üzerine çıkarılmıştı. Uzmanlar ilk kez Dünya Sağlık Örgütü’nün bir sağlık programında Türkiye’yi dünyaya örnek gösterdiğine dikkat çekiyor. DSÖ’nün 4 hedefini gerçekleştiren ülkeler ise Brezilya, Panama ve İran oldu. DSÖ’nün, MPOWER ismini verdiği 6 hedef, dünyada tütün kontrol politikası olarak en etkili 6 politikanın baş harflerinin kısaltmasından oluşuyor. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte bi- 30 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 rine denk gelen 2,3 milyar kişi MPOWER hedeflerinden en az biriyle korunuyor. En büyük başarı halka açık işyerlerinde ve toplu taşıma araçlarında sigara yasağının 32 ülkede uygulanmaya başlanmasıyla sağlandı. Son 5 yılda sigara bırakma yardım işlemleri 500 milyon insana ulaştı. Sadece 4 ülkede toplam 85 milyon kişi, ücretsiz sigarayı bırakma hattı ve ücretsiz sigara bırakma desteklerinden yararlandı. Son 5 yılda 20 ülkede sigara paketlerinde zararlarına ilişkin uyarı yayınlandı ve 657 milyon insana sigaranın zararları bu yolla ulaştırıldı. Ulusal medya kampanyası ile tütünle mücadele uygulamasına dünya nüfusunun yarısını oluşturan ülkelerinin beşte biri katıldı. Ulusal tütün kontrol programını izlemek için sadece 6 ülke hükümet nezdinde organizasyon kurarak personel görevlendirdi. Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi’ne imza atan 176 ülkenin tütünle mücadelesinin değerlendirildiği raporda, her yıl yaklaşık 6 milyon insanın tütü- ne bağlı hastalıklar nedeniyle öldüğü ve yarım trilyon dolarlık ekonomik zarara neden olduğu belirtildi. Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi uygulanmazsa bu yüzyılda dünyada 1 milyar insanın sigaraya bağlı sebeplerden öleceği kaydedildi. Raporda, herhangi bir ülkede tütün kontrolü programı kurulabilmesi için etkili siyasi yapı veya yeterli gelir seviyesi olması gerektiğine dikkat çekiliyor. Raporun sonuç bölümünde, dünya nüfusunun üçte ikisinin henüz tütüne karşı koruma politikalarından yararlanamadığı vurgulandı. kapakkonusu TÜRKİYE TÜTÜN KONTROLÜNDE BAŞARIDAN BAŞARIYA KOŞUYOR Dr. Sertaç POLAT Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tütünle Mücadele Daire Başkanı Tütün kontrolü alanında ilk uluslararası anlaşma olan “Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi” (TKÇS) ülkemiz tarafından 2004 yılında imzalanmıştır. Uluslararası anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte ülkemizdeki tütün kontrol çalışmaları anlamlı bir şekilde ivme kazanmış ve ulusal eylem planının oluşturulması ile birlikte çalışmaların planlı ve programlı olarak yürütülmesi sağlanmıştır. Yürütülen çalışmalarda DSÖ tarafından hazırlanarak tütün kontrol çalışmalarına rehberlik etmek üzere ülkelere sunulan MPOWER politika paketinin kriterleri de göz önünde bulundurulmuştur. Ülkemizdeki uygulamaları yakından takip eden DSÖ yaklaşık 3 yıldır tütün kontrolü alanında yaptığımız çalışmaları ülkelere örnek olarak göstermektedir. 32 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Sayın Başbakanımızın liderliğinde yürütülen ülkemiz tütün kontrol çalışmaları birçok kez DSÖ tarafından ödüle layık görülmüştür. 2008 yılında Dönemin Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ’a “Sigarayla Mücadele Ödülü”, 2010 yılında Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a “2010 DSÖ Özel Ödülü”, 2012 yılında dönemin TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl’e DSÖ 2012 Dünya Sigarasız Günü Özel Ödülü verilmiştir. Ödüllere bir yenisi de 31 Mayıs 2013 tarihinde eklenmiştir. 31 Mayıs 2013 Dünya Tütünsüz Günü’nde ülkemizde gerçekleştirilen toplantıda, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Margaret Chan tarafından Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “Küresel Tütün Kontrolü Özel Prestij Ödülü” takdim edilmiştir. Ayrıca Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Mehmet Müezzinoğlu’na CDC (Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi) Sigara ve Sağlık Ofisi Başkanı Dr. Tim McAfee tarafından “Küresel Tütün Kont- rolü Başarı Ödülü” ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’e “Küresel Tütün Kontrolü Başarı Ödülü” verilmiştir. Ödüllerin ve diğer ülkelere örnek gösterilmenin temelinde yatan başarılarımız, DSÖ tarafından rapor haline getirilerek belgelendirilip 10 Temmuz 2013 tarihinde Panama’da tüm dünyaya resmen ilan edildi. DSÖ’ne üye 194 ülkenin tütün kontrolü uygulamaları, ortalama iki yılda bir DSÖ tarafından incelenmekte ve bir rapor halinde tüm dünyaya sunulmaktadır. 10 Temmuz 2013 tarihinde Panama’da dördüncüsü açıklanan raporda DSÖ, ülkeler düzeyinde tütün kontrolü çalışmalarını özetleyip sadece Türkiye’ye özel bir bölüm ayırarak ülkemizdeki uygulamaları bir bütün halinde tüm dünyaya örnek göstermiştir. M-POWER politika paketi kapsamında DSÖ tarafından Türkiye’nin uygulamaları da kısaca özetlenmiş ve sonucunda “Türkiye; diğer ülkeler için bir örnektir “ başlığının hemen altında dünyaya “Türkiye MPOWER paketinde yer alan 6 önlemde de en büyük başarıyı gerçekleştiren tek ülkedir. Bu ilerleme Türk hükümetince tütün kontrolünde sürdürülen siyasi kararlılığın bir kanıtı olup hükümet, DSÖ, diğer uluslararası kuruluşlar ile sivil toplum arasındaki işbirliğinin mükemmel bir örneğidir. “ mesajını vermiştir. Raporda ayrıca 6 politikanın 4’ünü yerine getirebilen ülke sayısının ise ne yazık ki sadece 3 (Brezilya, İran ve Panama) olduğu açıklanmıştır. Tütün kontrol çalışmalarımızı yerinde görmek ve kendi ülkelerine uyarlamak üzere 2010 yılından bu yana Azerbaycan, Arnavutluk, Bangladeş, İran, Kosova, Macaristan, Mısır, Tayland, Ukrayna gibi birçok ülkeden heyetler ülkemizi ziyaret ettiler. Bu ülke heyetlerine ülkemizdeki çalışmalar 3-5 günlük eğitim programları halinde, ALO 171 gibi operasyon alanlarımızı da yerinde ziyaret edecek şekilde aktarıldı. Ülkemizin tüm uygulamaları yurtdışından gelen heyetler tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Görüşmeler sırasında en dikkati çeken ve takdir edilen konunun ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı olduğu özellikle heyetler tarafından dile getirilmektedir. Sabit hatlardan ücretsiz olarak aranabilen ve 7 gün 24 saat canlı operatörlerle kesintisiz ve kaliteli hizmet veren danışma hattımız bu özellikleriyle dünyadaki en kapsamlı sigara bırakma danışma hattıdır. Söz konusu danışma hattında görevli personelimiz, çeşitli üniversitelerde ve Sağlık Bakanlığı kadrolarında görevli hocalarımız tarafından 40 saati teorik ders şeklinde 8 saati de pratik eğitim olacak şekilde kapsamlı bir eğitimden geçmektedir. Eğitim programı içeriğinde ülkemizde ve dünyadaki tütün kontrolü uygulamaları ile birlikte mevzuat bilgisinden sigara bırakma tedavilerine kadar birçok konuda teorik bilgiler yer almaktadır. Eğitimciler tarafından oluşturulmuş pratik eğitim içeriği ise danışma hattı aracılığı ile sigara içme alışkanlığının bırakılması sürecinin senaryolaştırılarak canlandırılması ve sigara bırakma polikliniklerine bizzat gidilerek sigara bağımlısına profesyonel müdahale yöntemleri gibi konuları içermektedir. Bunların yanı sıra operatör adayları iletişim ve çağrı operatörü teknik eğitimlerine de tabii tutulmaktadırlar. Tüm bu eğitimlerin sonunda yapılan teorik sınavdan 70 ve üzeri alanlar ile mülakattan başarılı olanlar danışma hattında çalışmaya başlatılmaktadır. Operatörlerimizin çağrı karşılamadaki performansları takım liderleri tarafından izlenmekte karşılaşılan en küçük problem danışma hattında görev yapan profesyonel sağlık personelimize (hemşire, ebe) aktarılmaktadır. Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığı personeli danışma hattını sürekli olarak takip ederek destek olmakta ve operatörlerin ihtiyacı olan hizmet içi eğitimleri vermektedirler. Tüm bu çabalar sonucunda Sigara Bırakma Danışma Hattı başarı oranlarımız dünya ortalamasının yaklaşık 3-4 katına kadar ulaştı. Bugün Ankara’da ülkemizin prestij projelerinden biri olarak sunduğumuz ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı’ndan bugüne kadar 8.997.004 kişi faydalanmış olup günlük ortalama 9 bin civarında çağrı operatörlerimiz tarafından karşılanmaktadır. DSÖ ile yeni bir proje üzerinde çalışmaktayız. Proje kapsamında 28 ülkeye ülkemizdeki tütün kontrol çalışmaları anlatılarak kendi ülkelerinde tütün kontrolü çalışmalarını nasıl yürütmeleri gerektiği öğretilecektir. İlgili ülkelerin temsilcilerine teorik derslerin yanında Sigara Bırakma Danışma Hattı ve Sigara Bırakma Polikliniklerinin işleyişi ile tütün denetimlerinin nasıl yapıldığı bilgileri de uygulamalı olarak verilecektir. Hatta ülkesinde sigara bırakma danışma hattı kurmak isteyen ülkelerin operatörlerine uygulamalı eğitim imkânı da sunulabilecektir. Tütün kontrolü alanında tüm iyi örnekleri barındıran uygulamaların tek bir lokasyonda olması avantajını da taşıyan ülkemiz bu özelliği ile de diğer ülkelerin bir adım önüne geçmiştir. Bu sayede DSÖ Avrupa Bölge Ofisi, 42 ülke temsilcisinin katıldığı 2012 yılı değerlendirme toplantısını, 18-20 Eylül 2012 tarihlerinde Türkiye’de yapmıştır. Böylece tüm iyi uygulamaları SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 33 tek seferde ve bir arada katılımcı ülkelere sunma imkânı yakalamışlardır. M “monitor”: Tütün kullanımının takip edilmesi: Tütün kontrolü çok sektörlü bir mücadeleyle başarıya ulaşabilmektedir. Ülkemizde ki başarıda, Sayın Başbakanımızın liderliğinde ilgili her sektörün kendi görev sahaları ile ilgili uygulamaları diğer sektörlerle eş zamanlı olarak hayata geçirmesi ile mümkün olmuştur. Örnek olarak Maliye Bakanlığı tütün mamulleri üzerindeki vergiyi artırmasaydı ve bandrol sistemini bugün dünyada örnek gösterilir hale getirmemiş olsaydı, Tütün Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu satış ve sunuma yönelik düzenlemelerini eş zamanlı olarak hayata geçirmemiş olsaydı ve tabi ki Sağlık Bakanlığı olarak bizler Sayın Başbakanımızın liderliğinde ülkemiz tütün kontrol faaliyetlerini koordine etmemiş, özellikle sigarayı bırakmak isteyen vatandaşlarımıza yönelik olarak sigara bırakma hattını kurmamış, personel eğitimlerini zamanında yapmayarak sigara bırakma polikliniklerinin daha aktif olarak çalışmalarını sağlamamış olsaydık bugün Ankara’da bırakın yabancı ülkelerden gelen heyetleri ağırlamayı kendi vatandaşlarımızın sigara sebebiyle yaşadıkları hastalık, sakatlık gibi olumsuz tabloları daha yoğun olarak tedavi etmek için uğraşıyor ve diğer ülkelere eğitim ziyaretlerinde bizler bulunuyor olurduk. Bu kapsamda tütünle mücadelede sürdürülen programın etkinliği ölçülmüştür. Bu ölçümler DSÖ, CDC ve TÜİK işbirliğinde yapılmış olup bu çalışmalar sonucunda 2008 yılında %31,2 olan ülke genelindeki sigara kullanma oranının 2012 yılında %27,1’e düştüğü görülmüştür. Yani son 4 yılda, 15 yaş üzeri nüfusta sigara kullananların sayısı yaklaşık 2,2 milyon azalmıştır. Bu oran özellikle halkın sağlığını korumakla görevli sağlık profesyonelleri arasında daha dramatik şekilde kendini göstermiştir. Şöyle ki; düzenli olarak sigara içme oranı uzman hekimlerde 2007’de %22,1 iken, 2011 yılında bu oran %12,7’ye, pratisyen hekimlerde %30,5’ten %23,9’a, hemşire-ebelerde %29,5’ten %20,5’e, sağlık yöneticilerinde ise bu oran %39,5’ten %17,5’e gerilemiştir. Evet, bugün geldiğimiz noktada ülkemizdeki tütün kontrol politikaları başarılı olmuş ve sigara içme oranları düşme eğilimine girmiştir. Ancak yine de sigara içme oranlarımız çok düşük değildir ve bu konudaki çalışmaların daha da artarak devam etmesi gerekmektedir. Bu çerçevede MPOWER politika paketi kapsamında yaptığımız çalışmalar özetle şöyledir. TÜRKİYE’DE M-POWER KAPSAMINDA YAPILANLAR DSÖ’nün tütün kontrol çalışmalarına rehberlik etmesi için tüm üye ülkelere önerdiği M-POWER politika paketi doğrultusunda Türkiye yaptığı çalışmalarla aşağıdaki kazanımları elde etmiştir. 34 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 P “protect”: Pasif sigara dumanından halkın korunması: Bu kapsamda, ikamete mahsus konutlar (evler) hariç kapalı alanlarda sigara içme yasağı getirilmiştir. Bu yasağın getirilmesindeki temel amaç, sigara kullanmadığı halde sigara dumanına pasif maruziyeti sonucu zarar gören vatandaşların korunmasıdır. Özellikle ikram sektörü gibi kahvehane, kafe, bar ve restoran tarzı kapalı alanlarda çalışan kesimden ciddi övgüler alınmıştır. Bu tarz bir yasanın esnafı ekonomik olarak zor durumda bırakacağı, binlerce işyerinin kapanacağı, yüz binlerce kişinin işsiz kalacağı, sigara içilebilen ve içilmeyen alanlar oluşturulması durumunda bunun önlenebileceği iddia edilmiş hatta yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine bile başvurulmuştur. Doğal olarak bir sonuç alınamamış ve kazanan halkın sağlığı olmuştur. Bu yasağın etkili şekilde uygulanmasını sağlamak için güçlü bir denetim mekanizması geliştirilmiştir. İlgili kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personelden (sağlık personeli, emniyet kuvvetleri, milli eğitim, belediye zabıtası vb.) oluşan denetim ekipleri kurulmuştur. Denetim ekipleri, rutin denetimleri esnasında tespit ettikleri ihlallere yönelik gerekli işlemleri yapmalarının yanı sıra, kapalı alanda sigara kullanımına tanık olan vatandaşlarımız tarafından Bakanlığımızın ALO 184 iletişim hattına bildirdikleri ihbar ve şikâyetlere de anında müdahale edilmiştir. Ülkemizdeki denetimlerin; • Daha hızlı ve etkin yapılması, • Denetim verilerinin anlık olarak izlenerek değerlendirilebilmesi, • Denetimlerin bir program dâhilinde yapılması aşamasında il bazında tüm işletmelerin denetlenmesi, • Bizzat denetim ekiplerince ihlal tekerrürlerinin sistem üzerinden görülerek takip edilmesi, • İhlallerin tespit edilmesi durumunda delil niteliği taşıyacak fotoğraf ve video kayıtlarının yapılarak merkeze iletilmesi, • İhbar sonucunda verilen adresin kolaylıkla bulunmasını sağlayacak GPS’i barındırması, • Denetim esnasında yaşanabilecek herhangi bir acil durumda merkezin derhal uyarılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Eylül 2012 tarihinden itibaren tablet bilgisayarlarla online denetim sistemine (Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi) geçilmiştir. Temmuz 2009 –Haziran 2013 tarihleri arasında ülke genelinde 1590 denetim ekibi ile 5.464.157 denetim gerçekleştirilmiş olup 48.531.138 TL idari para cezası kesilmiş ve tahsil edilen ceza tutarı 5.451.475 TL olmuştur. Dumansız Hava Sahası Denetim Sisteminin (DHSDS) Faaliyete geçtiği 17.09.2012 tarihinden Haziran 2013 tarihine kadar 1.411.774 denetim yapılmış ve uygulanan idari para cezası 27.152.811 TL olmuştur. Dumansız Hava Sahası Denetim Sisteminin faaliyete geçmesiyle yapılan denetimlerin sayı ve etkinlikleri artmıştır. O “offer”: Sigara bırakmak isteyenlere destek olmak: Bu kapsamda alınan önlemlerle va- tandaşların sigaraya başlamaları azaltıldığı gibi sigarayı kullanan ancak bırakmak isteyen kişi sayısının da arttığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda sigara bırakmak isteyen vatandaşlarımız için 2009’da 62 olan Sigara Bırakma Polikliniği sayısı, 2012 yılında 402’e çıkarılmıştır. Ocak 2009- Mayıs 2013 tarihleri arasında Polikliniklerdeki Toplam Muayene Sayısı 857.414 olmuştur. 2012 yılı için 325.134 kişi polikliniklere müracaat etmiştir. 2013 yılı ilk 5 ayında polikliniklere müracaat sayısı 135.582 olmuştur. Ayrıca ülkemizde henüz geri ödeme kapsamında olmayan sigara bırakma ilaçlarından 250.000 kutu satın alına- rak, sigara bırakma polikliniklerine başvuran ve yapılan tetkikler sonucu uygun görülen sigara bağımlılarının ücretsiz olarak bu ilaçlara erişmesi sağlanmıştır. Sigara bırakmak isteyenlere destek olmak amacıyla ikinci aşama olarak ALO 171 “Sigara Bırakma Danışma Hattı” kurulmuştur. Sigarayı bırakmak isteyen kişilere yüzden fazla operatörle 24 saat canlı destek verilmektedir. 27 Ekim 2010 - 30 Haziran 2013 tarihleri arasında ALO 171 Sigarayı Bırakma Danışma Hattı’na Gelen toplam Çağrı Sayısı 8.997.004 dür. Günlük ortalama 9 bin civarında çağrı karşılanmaktadır. Bu aramalarda operatörler, isteyen vatandaşlarımıza sigara bırakma planı yapmakta ve bir yıl süreyle bu kişileri belirli periyotlarla arayarak sigara bırakma çabalarına destek olmaktadırlar. W “warn”: Sigaranın zararları konusunda toplumun uyarılması: Bu kapsamda Ülkemizde 2010 yılından beri sigara paketleri üzerinde resimli sağlık uyarıları mevcuttur. Uygulamanın başladığı dönemden bu yana Avrupa Birliğince önerilen resimler kullanılmıştır. 2012 yılı içinde yaptığımız mevzuat değişikliği ile sigara paketlerinin her iki yüzünde çerçevesiyle birlikte ortalama % 50 yer kaplayan resimlerin oranı, % 65’ten az olmayacak şekilde artırılmıştır. Ülkemiz, son değişikliklerle M-POWER haritasında en üst düzeyde yerini almıştır. E “enforce”: Tütün ürünlerinin reklâmlarının önlenmesi: Bu kapsamda sigaranın her türlü reklâmı, sponsorluğu, tanıtımı yasaklanmıştır. Sigara görüntüsünün televizyonlarda yasaklandığı tek ülke Türkiye olmuştur. Hayata geçirilen son yasal düzenlemelerle DSÖ’nün “marka paylaşımı” ve “marka genişletilmesi” hususları ile ilgili yasal düzenleme öngören önerileri de yerine getirilmiştir. Tütün endüstrisi için özellikle satış yerleri en büyük reklâm yerleridir. Türkiye’de de yıllarca özellikle kadınlar ve gençler bu yöntemle kandırılmaya çalışılmıştır. R “raise”: Vergilerin artırılması: Bu kapsamda Maliye Bakanlığı tam destek vermiş ve Dünya Sağlık Örgütünün sigarada uygulanmasını istediği vergi oranı en az %75 iken, Ülkemizde bu oran %80,25 olmuştur. Vergiler aslında tütün endüstrisinin en çok korktuğu tütün kontrol yöntemlerinden birisidir. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 35 haber YENİ DOĞANLAR ANNE MERKEZİNDE HAYATA TUTUNACAK Sağlık Bakanlığı bebek ölümleri sayısını dünya ortalamasının da altına çekmek için hamilelik öncesi ve sonrası tedavilerin yapılacağı 12 uzmanlı merkezler kuracak. Bebek ölümlerinin yüzde 59’unun yeni doğan döneminde meydana gelmesi üzerine Sağlık Bakanlığı harekete geçti. Bakanlık yoğun bakım ünitelerinin kalitesinin yükseltilmesi ve sayılarının arttırılmasını hedefleri arasına aldı. Bu kapsamda anne adaylarının ‘perinatal’ diye adlandırılan gebelik öncesi ve sonrası dönem tedavilerini yapacak merkezlerin kurulması planlanıyor. Yüksek riskler ilk sırada İlk aşamada 34 ile kurulacak perinatal merkezler, ağırlıklı olarak yüksek riskli gebelikler için hizmet verecek. Bu kapsamda merkezlerde tıbbı ve teknolojik alt yapı hazırlanacak. 24 36 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 saat kadın doğum ve çocuk hastalıkları uzmanı bulundurulacak. 6 kadın doğum ve hastalıkları uzmanı, 6 çocuk sağlığı hastalıkları uzmanı bulundurulması sağlanacak. Ayrıca 1 tane de yüksek riskli gebe takibi yapan kadın doğum ve yeni doğan uzmanlık eğitimi almış neonatoloji hekimi yer alacak. Gebelerin sağlık durumları bu merkezlerde değerlendirilecek. 6 bin yeni ünite açılacak Kurulacak merkezler ve bazı yoğun bakın ünitelerinde çocuk nefroloji, çocuk endokrinoloji, çocuk hematoloji, tıbbi farmakoloji, tıbbi genetik, histoloji ve embriyoloji uzmanları da bulundurulacak. Bu arada bebek ölüm hızında hızla düşüş olduğuna da dikkat çeken Bakanlık, göstergeler üzerinde öncelikle riskli bölgelerde yoğunlaşacak. Ülke genelinde kurulması planlanan 6 bin 500 yeni doğan ünitesi bu bölgelerde yer alacak. Topuk Kanı Hayat Kurtardı Türkiye’de 1987’de doğum sonrası bebek sağlığı için başlatılan topuk kanı uygulamasıyla fiziksel büyümeyi engelleyen ‘konjenital hipotiroidi’ ve zeka sorunlarına neden olan ‘fenilketonüri (PKU)’ hastalıkları teşhis edildi. 2011’de 154, 2012’de ise 300 bebekte bu hastalıkların teşhisi yapılarak erken tedavilerinin yapılması sağlandı. haber SOMALİ’DE YAŞANAN TÜRK MUCİZESİ FOTOĞRAF SERGİSİ OLDU Somali’nin sokaklarında artık ölümü bekleyen değil gülen çocukların sesleri yükseliyor. Bir ülkenin değişen kaderi fotoğraflarda hayat buluyor. Somali’nin gülen yüzü, Foto Muhabiri Emin Özmen’in karelerinin, Gazeteci Esra Tüzün’ün kalemiyle buluştuğu ‘Somali’de Türk Mucizesi’ fotoğraf sergisinde ölümsüzleşti. Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi’nde açılan sergi, bir ay boyunca görülebilecek. Günde ortalama yüz çocuğun hayatını kaybettiği Somali’de yaşanan insanlık dramı, Türkiye’nin uzattığı şefkat eliyle tarihe karışıyor. Henüz bir buçuk yıl öncesine kadar çocukların ve kadınların açlık ve sefaletten hayatını kaybettiği, mermi kovanlarından adım atmanın mümkün olmadığı ülkede artık yüzler gülüyor. Somali’deki bu umut verici değişim Türkiye’nin uzattığı yardım eliyle oldu. Somali yeniden şifa bulup komadan çıktı. İşte bir buçuk yılda komadan çıkan bir ülkenin hikâyesi Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi’nde açılan fotoğraf sergisinde hayat buldu. Gazeteci Yazar Esra Tüzün’ün Somali’de yaşanan bu değişime tanıklık ederken edindiği izlenimleri ile uluslararası World Press Photo ödülü sahibi Foto Muhabiri Emin Özmen’in ölümsüzleştirdiği 23 fotoğraftan oluşan ‘Somali’de Türk Mucizesi’ adlı fotoğraf sergisi, Somali’deki yüz güldüren değişimi gözler önüne seriyor. “ARTIK ÖLÜM DEĞİL GÜLÜMSEME VAR” Somali’yi Başbakan düzeyinde ilk kez Türkiye’nin ziyaret etmesinin ardından Medical Park Hastaneler Grubu yaklaşık 5 milyon dolarlık bir yatırım yaparak Şifa Hastanesi’ni hizmete sundu. Somali halkı, Yeryüzü Doktorları Derneği tarafından işletilen ve gönüllü doktorlarının hizmet verdiği hastanede şifa buldu. Somali’de yaşanan insanlık dramının 1,5 yıl önce Türkiye’nin gündemine geldiğini hatırlatan Medical Park Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta şöyle 38 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 konuştu: “Günümüz dünyasında böyle bir sefaletin yaşanıyor olması hepimizi dehşete düşürdü. Bu dram, hepimizin yüreğini kanattı. Türkiye olarak büyük bir destek hareketi başlattık. Biz de bu şefkat hareketine destek olmaya çalıştık. Bir sağlık kuruluşu olarak en büyük sorunlarının tıbbi hizmete ulaşmak olduğunu bildiğimizden bu alanda hizmet vermek istedik. Hastane kurmaya karar verdik ve pek de kolay olmayan bir yolculuk başlattık. Çok kısa sürede bir hastane oluşturmaya çalıştık. Beş buçuk ayda Şifa Hastanesi faaliyete başladı. Kalıcı bir hizmet sunmak çok önemli ama bu hizmetin sürekliliğini sağlamak daha da önemli. Şifa Hastanesi’nde hizmetimiz halen aralıksız sürüyor. Artık Somali’de anne ve çocukların yüzünde ölüm değil, gülümseyiş olduğunu görüyoruz. Bu fotoğraf sergisi de bu mucizeyi ölümsüzleştiriyor.” “HİZMET DURMADAN DEVAM EDİYOR” Kendisi de Somali’de ameliyatlar yapan İstanbul İl Sağlık Müdürü Çocuk Cerrahı Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu ise Somali’de bir zamanlar susmayan silah seslerinin yerini artık umudun aldığını belirtti. Prof. Dr. Dokucu, “Somali sadece fakirliğin ve kıtlığın değil şefkatin de olmadığı bir ülkeydi. Bu zorlu şartlarda 1.5 yıl önce Türk halkına şefkat hareketi başladı. Bu hareketin sağlık ayağında olan Şifa Hastanesi de Somali halkına ulaştı. Ben de çocuk cerrahı kimliğimle 10 gün boyunca orada ameliyatlar yaptım. 20’si büyük komp- leks vakaya müdahale gerçekleştirdik. İlk fırsatta tekrar gideceğim. Çünkü bu bir gönüllülük değil bizim onlara insan olarak borcumuzdur. Orada hizmet hiç durmuyor. Sürekli yeni ekipler giderek tıbbi hizmet veriyor” şeklinde konuştu. 50 BİNDEN FAZLA HASTA ŞİFA BULDU Yeryüzü Doktorları Başkanı Dr. Kerem Kınık ise sağlık alanında dernek olarak kalıcı çözümlere yönelmeyi arzuladıklarını vurgulayarak şunları söyledi: “Şifa Hastanesi ile bu hedefimize ulaştık. Bir yılı aşkın süredir hizmet veren hastanemizde 50 binden fazla hastayı ücretsiz muayene ettik. Binin üzerinde ameliyat gerçekleştirdik. Yine Somali’de açtığımız anne çocuk beslenme merkezi ile 40 bin anne ve çocuğu açlığın pençesinden kurtardık. Somali’deki değişim, ülkesinden ümidini kesen binlerce Somaliliye de ümit oldu. Binlerce Somalili ülkesine geri dönmeye başladı.” “BM ARTIK BİZE HASTA GÖNDERİYOR” Kendisinin de bir hekim olduğuna dikkat çeken Türkiye’nin Mogadişu Büyükelçisi Kani Torun, Türkiye’nin dokunuşuyla Somali’de mucizevi bir değişimin olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “Şifa Hastanesi, Mogadişu’da uluslararası standartlarda hizmet veren tek hastane şu an. Bizim gururumuzdur. O kadar ki, Birleşmiş Milletler’den bile beni arayıp Şifa Hastanesi’ne hasta göndermek istiyorlar. Türkiye 3 hastane daha açmaya hazırlanıyor. Yakın zamanda Somali, dışarıya hasta gönderen değil hasta çeken bir ülke olacak.” “ÜLKELERİNİ YENİDEN KURMAK İSTİYORLAR” Somali halkının yaşadıklarına tanıklık eden ve kaleme alan Gazeteci Yazar Esra Tüzün, serginin Türkiye’nin Somali’de yaşananları daha yakından anlamasını sağlaması açısından önemli olduğunu dile getirdi. Tüzün, “Ben 25 yıllık gazeteci olarak Foto Muhabiri Emin Özmen ile Somali’ye gittiğimizde kalaşnikoflu korumalarla dolaşabildik. Adım attığımız bölgelere yıllardır tek bir basın mensubu gitmemişti. Yılbaşından beri Somali’ye giden 20 gazetecinin öldürüldüğü biliniyordu. Ancak bir ülkenin tekrar dirilmesine tanık olmak gerekiyordu. Somali’de hala tehlike var, hala saldırılar devam ediyor. Bizim dönüşümüzden sonra bombalanan yerlerde 22 kişi hayatını kaybetti. Ancak artık Somalililerin kaybedecek bir şeyleri olmaya başladı. Ülkelerini yeniden kurmak istiyorlar” şeklinde konuştu. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 39 haber HAMİLE VE EMZİRENLERE MESAİ DÜZENLEMESİ Gebe çalışanların gece postasında çalıştırılmama süresi gebe olduklarının doktor raporuyla tespitinden doğuma kadar, emzirenlerin ise doğum tarihinden itibaren 6 aydan 1 yıla çıkarıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının “Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmeliği” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 18 yaşını doldurmuş kadın çalışanların gece postalarında çalıştırılmalarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmelikte, kadın çalışanların her ne şekilde olursa olsun gece postasında 7,5 saatten fazla çalıştırılamayacağı bildirildi. Kadının çalışma saati, kocasının çalıştığı gece postasına rastlamayacak Kadın çalışanın kocası da işin postalar halinde yürütüldüğü aynı veya 40 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 ayrı bir işyerinde çalışıyor ise kadın çalışanın isteği üzerine, gece çalıştırılması, kocasının çalıştığı gece postasına rastlamayacak şekilde düzenlenecek. Aynı işyerinde çalışan eşlerin, aynı gece postasında çalışma istekleri, işverence, imkan dâhilinde karşılanacak. çalışanlar ise doğum tarihinden başlamak üzere kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla 1 yıl süre ile gece postalarında çalıştırılamayacak. 1 yıl süre ile gece postalarında çalıştırılamayacak Ancak emziren kadın çalışanlarda bu süre, anne veya çocuğun sağlığı açısından gerekli olduğunun işyerinde görevli işyeri hekiminden alınan raporla belgelenmesi halinde 6 ay daha uzatılacak. Kadın çalışanlar, gebe olduklarının doktor raporuyla tespitinden itibaren doğuma kadar, emziren kadın Bu çalışanların anılan sürelerdeki çalışmaları, gündüz postalarına rastlayacak şekilde düzenlenecek. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 41 röportaj Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Tıbbı Cihaz Daire Başkanı DR. İSMET KÖKSAL: “PİYASADA KALİTELİ ÜRÜNLERİN YER ALMASINI SAĞLAYICI POLİTİKALAR GELİŞTİRMEK, İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMUNUN BAŞLICA GÖREVLERİNDENDİR.” Sektörde deneyimli personel ve kalite ilişkisi konusunda neler söyleyebilirsiniz? Tıbbi cihaz denince akla ilk gelen meslek grubu, bir tıbbi cihazın ARGE (Araştırma&Geliştirme), ÜR-GE (Üretim & Geliştirme) aşamalarından başlayarak, satış, aplikasyon ve teknik servis aşamalarına kadar sorumlu olabilen biyomedikal mühendisleri gelmektedir. Bu alan Amerika ve Avrupa’da oldukça eski bir geçmişe sahip olmasına karşın, ülkemizde yeni yeni lisans mezunları verilmektedir. AR-GE, ÜR-GE çalışmaları ağırlıklı olarak elektrik-elektronik mühendisleri ve makine mühendisleri tarafından yürütülmektedir. Satış, aplikasyon ve teknik servis alanlarında ise mühendis görevlendiren firma sayısı oldukça düşüktür. Şu bir gerçektir ki; tıbbi cihaz kullanıcıları ağırlıklı olarak sağlık profesyonelleridir. Bu doğrultuda cihazın çalışma mekanizmalarının kullanıcılara aktarımı için ortak bir dil oluşturmak, 42 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 cihazın etkililiğini ve verimliliğini sağlamak açısından büyük önem taşır. Temelden yetişmiş biyomedikal mühendislerinin bu süreçlerde yer alması, her aşamadaki hataların azalmasını sağlayarak sektördeki kaliteyi arttıracaktır. Tıbbi Cihaz alanında yaşanan ‘gruplama/sınıflandırma konusu’ hakkında bizi bilgilendir misiniz? Avrupa Birliği Üye Ülkelerin de kendi içinde en çok sıkıntıya düştüğü konulardan biri olan Sınır Ürünler (Borderline) konusu kurumumuz sorumlukları arasında yer almaktadır. Sınır ürünler temelde bir ürünün tıbbi cihaz, ilaç veya kozmetik olup olmadığı ile ilgilenmektedir. Bir ürünün tibbi cihaz, ilaç veya kozmetik olup olmadığına karar verirken Gümrük Birliği Anlaşması gereği Avrupa Birliği’nde alınan kararlar ile uyumlu hareket etmek durumundayız. Her ne kadar kendi kararlarımızı alabilme esnekliğimiz de olsa, üye ülkelerdeki mevcut durumu ve yerel piyasamızı da göz önünde bulundurarak, ticarete engel teşkil etmeyecek kararlar almaya özen göstermekteyiz. 93/42/ EEC Tıbbi Cihaz Yönetmeliği’nde, tıbbi cihazlar risk seviyelerine göre 4 gruba ayrılmıştır. Ancak bu risk grupları Avrupa Birliği üye ülkeler içinde de farklılık göstermektedir. Aynı tıbbi cihaz İngiltere’de sınıf IIa iken Almanya’ da IIb sınıfına girebilmektedir. Avrupa’ da tıbbi cihazlar sınıfI, IIa, IIb ve III olarak değerlendirilirken, Amerika’ da sınıf I,II ve III olarak değerlendirilmektedir. Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) hususunda da kısa bir değerlendirme yapmanızı rica etsek… İçerik ve branş listeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sut listelerindeki içerikler SGK, STKlar(Sosyal Toplum Kuruluşları) ve bireysel firma başvuruları ile derlene- rek hazırlanan branş taslak listeleri şeklinde SGK tarafından, endikasyon kriterlerinin belirlenmesi, modern teknoloji ürünlerin tespiti ve eklenmesi, güncelliğini yitirmiş ve pratik uygulamada artık yer almayan malzemelerin tespiti ve çıkarılmasına ilişkin çalışmalar yürütmek adına Kurumumuz görüşüne başvurulmaktadır. Kurumumuz tarafından konusunda uzman bilimsel komisyon üyeleri ve uzman ekibimiz ile değerlendirmeye tabii tutulan bu listeler, hasta ve kamu yararı gözetilerek Sağlık Bakanlığı görüşü nezdinde sunulmaktadır. Nihai karar, bu bilgilendirmeler ışığında SGK tarafından verilmektedir. SGK’nın verdiği kararlarda kimi zaman sunulan görüşlerin aksine kendi insiyatifini kullandığı görülmektedir. Peki, sağlık kuruluşları için en zor ve hassas konu olarak ifade edilen hasta memnuniyeti sizce hangi etkenlere bağlı? Küreselleşen dünya pazarları, sağlık kuruluşlarının önüne, hayatta kalabilmek için en temel kriter olan hasta memnuniyeti kavramını getirmiştir. Sağlık bakım kalitesinin bir ölçütü olan hasta memnuniyeti geri bildirim yöntemleriyle elde edilen veriler ışığında birçok faktöre bağlıdır. Bunlar; sağlık personeli (doktor, hemşire vb.) ile hasta iletişimi, hastanın bilgilendirilmesi, beslenme hizmetleri, fiziksel ve çevresel koşullar, bürokrasi ve güven olarak sıralanabilir. Hasta, kendisine yapılan teşhis ve tedaviler açısından bilgilendirilmek ve bu işlemlerden her zaman emin olmak istemektedir. Aynı zamanda bütün bu süreç devam ederken sağlık personelinin ilgisi, sağlık kuruluşu koşulları da hasta memnuniyeti kavramı kapsamında önem arz etmektedir. Bu sıralananlara ek olarak hastanın özellikleri de memnuniyet ölçütü üzerinde önemli etkilere sahiptir. Hastanın yaşı, cinsiyeti, yaşadığı yer, eğitim düzeyi vb. özellikleri memnuniyet seviyelerini değiştirmektedir. Rekabetin hızla tırmandığı ve hizmetin her yerde alınabildiği bir dönemde yaşıyoruz. Faaliyet gösteren işletmelerin gelecekte de başarılı hizmet sunabilmeleri nasıl sağlanabilir, son olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Öncelikle Kurumumuz başlıca görev, yetki ve sorumlulukları arasında piyasada kaliteli ürünlerin yer almasını sağlayıcı politikalar geliştirmek yer almaktadır. Tıbbi cihaz alanında faaliyet gösteren firmaların rekabete karşı piyasada tutunabilmeleri için her sektörde olduğu gibi kaliteli ürün üretmeleri ve/veya ithal etmeleri gerekmektedir. Tabii olarak her bir ürün için kalite faktörünün de değerlendirilmesi önem arz etmektedir ve çalışmalarımız bu doğrultuda devam etmektedir. Kalitenin yanı sıra, üretici/ithalatçı ürününün etkin maliyet açısından doğrulamasını yapmalıdır. Başka bir deyişle, ürünün benzerleriyle rekabet edebilmesi için kaliteli olarak ve optimum fiyatla piyasaya arz edilmesi gerekmektedir. Teknolojinin hızla ilerlediği sektörde inovasyon da rekabet için önemli bir ölçüt haline gelmiştir. İnnovatif ürünler, eğer ki bahsi geçen diğer iki faktör de göz önünde bulundurularak piyasaya arz edilirse oldukça yüksek bir rekabet gücü elde edecektir. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 43 haber ZARARLI KOZMETİKLERE CEZA YAĞDI Sağlık Bakanlığı bu yılın ilk altı ayında tıbbi cihaz ve kozmetik ürünlere yönelik yaptığı denetimlerde onlarca firmaya ceza yağdırdı. Söz konusu ürünlerin insan sağlığı açısından güvensiz olduğunu tespit eden Bakanlık, 32 ürüne toplamda 1 milyon 240 bin lira para cezası kesti. Ceza kesilen kozmetik ürünlerin tamamının Türkiye menşeli olması dikkat çekti. Tıbbî cihazlarda da üç Çinli firmaya ceza uygulandı. Sağlık standartlarını yerine getirmeyen kozmetik ürünler arasında el-vücut kremleri, gülsuyu, saç spreyi, yüz maskesi hatta bebe şampuanı bile bulunuyor. 44 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Denetim Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından 2013 yılının ilk altı ayında yapılan denetimlerde insan sağlığına zararlı kozmetik ürünler ve güvensiz tıbbi cihazlar belirlendi. Tıbbi cihazlarda toplam 563 ürün denetlendi. Yapılan laboratuvar analizleri çerçevesinde 12 ürün ‘güvensiz’ bulundu. Teknik düzenlemeye aykırı olduğu gerekçesiyle ise 8 ürüne idari yaptırım uygulandı. Teknik düzenlemeye aykırı olan tıbbi cihazlarda, ürüne ilişkin hiçbir belge ve CE gibi ulusla- rarası kabul gören sertifikaların olmaması gerekçe gösterildi. Bakanlık, tıbbi cihaz kategorisindeki bu ürünlere 208 bin 068 lira para cezası verdi. İnsan sağlığını tehdit eden kozmetik ürünlerinin tamamının Türkiye’de üretilmesi endişeleri artırdı. Sağlık Bakanlığı’nın, bu kategoride 325 ürünü denetledi. 20’sini güvensiz bulurken, teknik düzenlemeye aykırı olduğu gerekçesiyle 121 ürüne idari yaptırım kararı aldı. Firmalara toplamda 1 milyon 975 lira cezası kesildi. İstanbul 2013 ARALIK Fuar Merkezi 19–22 9.10. ve 11. Salon AVRASYA SAĞLIK TURiZMi FUARI • Hastaneler • Termal Tesisler • Spa/Wellness • Geriatri Bakım Merkezleri • Uluslararası Sağlık Turizmi Aracı Kurumları KOSGEB Kısıklı Cad. Uzay Apt. No:1/8 Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL Tel: +90 216 651 98 75 - 76 Faks: +90 216 651 98 74 www.saglikturizmifuari.com www.aktiffuarcilik.com [email protected] haber HASTA MOTİVASYONUNU SAĞLAMADA YENİ BİR TEKNOLOJİ: OYUNLAŞTIRMA Dr. Sertaç DOĞANAY Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu Bu yazımda sizlere son zamanlarda her yerde sıkça karşımıza çıkan, finanstan e-ticarete, medyadan turizme kadar birçok sektörde yaygın olarak kullanılan bir kavramdan, oyunlaştırma (gamification) yönteminden ve bu yöntemin sağlık alanındaki örneklerinden bahsedeceğim. Oyunlaştırma, oyun unsurlarının (tasarım, teknik gibi) oyun dışı uygulamalarda kullanılmasıdır. Bu yöntemle, insanların yapmaktan sıkıldıkları eylemler daha eğlenceli hale getirilerek, davranışı tekrarlamaları için motive olmaları sağlanmaktadır. Aslında tamamen oyunla meşgul olan insanların psikolojik yatkınlıklarından yararlanılır ve kullanıcıların iste46 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 nilen davranışları yapmaları için teşvik edilmesi söz konusudur. Birçok sektörde olduğu gibi sağlık alanında da başarılı uygulamaları bulunan bu yöntemle ilgili sunacağım örneklerin de ilginizi bir hayli çekeceğini düşünüyorum. İlk örnek tip 1 diyabet hastalığı ile ilgili. Hastalığın, çocuk hastalar için oldukça zorlu bir süreç olduğunu söylemek mümkün. Gerçeği söylemek gerekirse, hiçbir çocuk arkadaşlarıyla oynadığı oyunu yarıda bırakıp kan testi yaptırmak istemez ya da sınıfta ders ortasında bu işlemi yapmak için izin almak çocuğun utanmasına sebep olabilir. Öte yandan, çocuklarının bu işlemi doğru bir şekilde tek başına yapıp yapamayacağı konusu, ebeveynlerin endişelenmelerine neden olabilmektedir. Hastalıkla ilgili geliştirilen bir uygulama ise tüm bu sorunların çözümü olacak nitelikte. Henüz test aşamasında olan “Small Things” adlı bir uygulama, tip 1 diyabet hastası olan çocukların kan testlerini aksatmadan yapmalarını ve ailenin de bu testleri takip etmesini sağlayabilmeyi amaçlıyor. Uygulama indirildikten sonra, hem aileye hem de çocuğun telefonuna bir mesaj geliyor ve kontrollerin ne zaman yapılması gerektiğini söylüyor. Eğer çocuk gereken zamanda testleri yapar ve sonuçları uygulama aracılığıyla ailesine gönderirse, uygulamanın içinde bulunan, sanal bir hayvan kazanıyor. Uygulamanın düzenli kullanımında çocuk kullanıcının, ödül olarak her seferinde hayvanını geliştirebilmek için kullanabileceği sanal para kazanması sağlanıyor. Sanal hayvanı geliştirebilmek ve akıllı telefonunda yaşayabilmesini sağlamak isteyen çocuk, gerekli testleri yapmaya devam etmek için bu şekilde motive oluyor ve her seferinde aile bundan haberdar olabiliyor. Bu tür uygulamalarla onları motive etmek oldukça akıllıca. Uygulamanın büyük bir başarı elde etmesi bekleniyor. Vereceğim diğer örnek, bir hasta yakını tarafından yaşadıklarını paylaşmak ve hastalığın getirdiği zorluklarla iligli farkındalık yaratmak amacıyla yapılmış bir video oyunu. Kanser hastalığı, tedavi sürecinin zor ve yıpratcı olabildiği hastalıklardan biri. Hastalığın fiziksel etkileri olduğu kadar psikolojik etkileri de mevcut ve hasta kanserle mücadele ederken bu durumdan yakınındakilerin etkilenmemesi neredeyse imkansız. Green ailesinin daha bir yaşındayken kansere yakalanan oğulları Joel Green’in üç yıl süren tedavisinden olumlu sonuç alınamayınca, ailesi 4 yaşına gelen oğullarının hastalığının ölümcül seviyeye geldiğini öğren- di. Evlatlarının kendilerinden önce ölümle yüzleşebileceği gerçeğiyle karşılaşan aile, yaşadıklarını diğer insanlarla paylaşmak istedi. Baba Ryan Green ve takımının oluşturduğu “That Dragon, Cancer” oyununda, küçük Joel’in ve ailesinin geçirdiği süreçler anne ve babasının açısından şiirler eşliğinde anlatılıyor. Oyuncular, küçük Joel’in hastalık sürecinde başından geçenlere ve kaldığı hastaneye baba Ryan Green’in gözünden bakıyor. Sadece hasta odası değil, küçük Joel’in tabi tutulduğu testler de oyun içinde yer alıyor. Yakın zamanda, oyuna evde geçen sahnelerin de aktarılması planlanıyor. Şimdi bahsedeceğim mobil oyun aranızdan bazı okuyucuların ilgisini daha çok çekebilir. Filmin en olmadık sahnesinde karşınıza çıkıp korkmanıza sebep olabilen zombilerin sağlığınıza yararlı olabileceğini söylesem ne düşünürdünüz? Bir İngiliz şirketi olan Six to Start tarafından geliştirilen ve zombiler üzerinde kurgulanan “Zombies, Run!“ adlı mobil oyun, aslında 2012’de kullanıcılara sunuldu. Oyunun birinci sezonu 23 görevden oluşuyordu. Geçtiğimiz ay ise ‘’Zombies, Run! 2’’ piyasaya sürüldü. İngiliz Sağlık Bakanlığı (British Department of Health) ve Londra’daki Ulusal Sağlık Hizmeti Birimi’nin (The National Health Service) sponsorluğunu yaptığı bu oyun, zombi hikâyeleriyle kullanıcıları daha fazla koşmaya teşvik edecek. Bu uygulama telefonun GPS’i ya da ivmeölçeri (bir kütleye uygulanan ivmeyi ölçen cihaz) aracılığıyla kullanıcı bilgilerini alıp, sesli kitapla koşu sırasında kullanıcıya eşlik ediyor. “Zombi saldırısı” hikâyeleri, adrenalini yükselterek koşu sırasında kullanıcıların daha fazla motive olmalarına ve yol kat etmelerine yardımcı oluyor. Oyunlaştırma teknolojisiyle ilgili verdiğim 3 farklı örnek, aslında bu yöntemin sağlık alanındaki değişen ihtiyaçların belirlenmesinde önemli bir role sahip olduğunu da gösteriyor. Hastalıkların tedavisine ve hastaların motivasyonuna yaptığı katkılar da düşünülünce, sağlık sektörü için önemi daha da artacak gibi görünüyor. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 47 haber BÜYÜKÇEKMECE’YE 250 YATAKLI HASTANE Büyükçekmece, Silivri, Çatalca, Arnavutköy, Esenyurt ve Beylikdüzü bölgelerine hizmet verecek olan 250 yataklı Büyükçekmece Devlet Hastanesinin temeli atıldı. İstanbul İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan hastanenin temel atma töreni, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün ve vatandaşların katılımıyla gerçekleştirildi. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu yaptığı konuşmada, Bakanlık olarak hedeflerinin; Türkiye›yi bölgenin sağlık lideri olarak konumlandırmak olduğunu ifade etti. Türkiye›nin yılda 16 milyar dolarlık ilaç ve tıbbi teçhizat ihtiyacının tamamının Türkiye›de üretilmesi için çalıştıklarını söyleyen Müezzinoğlu, hastanelerde koğuş sisteminin tamamen kaldırılacağını ve bunun yerine en fazla iki kişinin kalabileceği odaların yaygınlaştırılması için 22 bin hasta yatağı projelerinin olduğunu ifade 48 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 etti. Konuşmasının sonunda projenin müteahhidini yanına çağıran Müezzinoğlu kendisinden projenin 30 Ağustos 2015›te tamamlanması için söz aldı. Bölgenin ihtiyaçları dikkate alınarak planlanan hastane, D-100 Karayolu üzerinde yükselecek. 16 bin 800 metrekare proje alanı bulunan hastane, bölgede meydana gelebilecek trafik kazalarında ilk yardım hastanesi olarak de görev yapacak. Hastane 76 milyon 397 bin TL›ye mal olacak. Hastanenin tek ve çift kişilik tüm odaları 5 yıldızlı otel konforunda olacak. Odalar, Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan nitelikli hasta odası tanımına uygun olarak içinde tuvaleti, banyosu, en fazla iki hasta yatağı, televizyonu, telefonu, yemek masası, etajeri ve yatılabilen refakatçi koltuğu bulunacak şekilde yapılacak. Son inşaat teknolojisi ile yaptırılan hastane, deprem anında ve hemen sonrasında kesintisiz hizmet verecek. Hastane tamamlandığında 64 çift kişilik, 54 tek kişilik, 12 suit hasta odası bulunacak. 24 yataklı yoğun bakım, 25 yataklı acil müşahede odası bulunacak hastanede; 11 kuvöz, 8 bebek yoğun bakım, 3 RDLP odası, 3 SDL odası, 12 adet ameliyathane 1 doğumhane, 78 adet Apoliklinik radyoloji, laboratuvarlar, yönetim odaları, depolar, sterilizasyon, yardımcı mahaller, eğitim, sosyal etkinlik alanları, açık ve kapalı otoparklar yer alıyor. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, konuşmasının ardından, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve diğer ilgililerle hastanenin temel atma işlemini başlattı. haber İSTANBUL İLİ KAMU HASTANELERİNDE DÜZENLENEN HASTA OKULLARININ DEĞERLENDİRMESİ Uzm. Hemş. Mukaddes MİRAL Uzm. Dr. İbrahim TOPÇU GİRİŞ / AMAÇ Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık eğitiminin temel amaçları; bireylere ve topluma sağlığın değerini anlatmak ve inandırmak, bireyleri ve toplumu sağlık sorunlarını kendi kendine çözmeye alıştırmak ile sağlık kuruluşlarından en üst düzeyde faydalanmalarını sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilecek hasta okulu programları ile hastaların bazı günlük tıbbi sorunlarını kendilerinin veya aile fertlerinden birinin çözmesi mümkündür. Hasta okulu programları, topluma sunulan sağlık hizmeti kapsamında, kronik bir hastalığı bulunan kişiler ile konunun uzmanı hekimleri bir dostluk ve güven ortamında bir araya getirmek ve böylece hastaların yaşamını 50 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 daha rahat sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla düzenlenmektedir. Bu amaca yönelik olarak hastaları hastalığı ile birlikte daha rahat yaşamalarını sağlamak üzere bilgilendirmeyi, ortaya çıkan sorunların çözümünde olabildiğince kendi imkanlarını kullanabilmelerini öğretmeyi ve daha iyi rehabilitasyon için eğitmeyi, aynı hastalığa tutulmuş kimseler arasında sosyal, kültürel ve moral dayanışma sağlamayı, konularında uzmanlaşmış sağlık personeli ile hastalar arasında daha iyi bir iletişim kurmayı hedefler1,16. Hasta eğitimi, yakın zamana kadar hastanın tedavisinin doğru şekilde uygulanmasına odaklanmıştır. Günümüzde ise; uyum ve memnuniyetin arttırılması, masrafların düşürülmesi, morbidite ve mortalitenin azaltılması, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, hastaların otonomilerinin artırılması için bir anahtar olarak görülmektedir2,3. Hasta eğitimi, bireyin haklarının giderek daha fazla önem kazandığı günümüz toplumu için moral, etik ve yasal açılardan da önemli bir konudur3. Bu nedenle son yıllarda hasta eğitimi, bütün dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde sağlık sisteminin önemli bir parçası haline gelmiştir. Fakat ülkemizde yapılan çalışmalar hasta eğitiminin hala sistemli ve planlı olarak yürütülmediğini göstermektedir3,23,24,25. Geleneksel hasta eğitimi yöntemlerinin önünde zaman, eğitime erişim ve maliyet gibi bazı engeller olduğunu ortaya koymuştur. Tedavinin en önemli kısmını oluşturan hasta eğitimi çoğu kez kalabalık poliklinik şartlarında yeterince verilememektedir. Bu nedenle tedaviye uyumda sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin Yiğiner ve ark. yaptıkları anket çalışmasında, hastaların oldukça sık olarak (%56.2) doktordan habersiz ilaçlarını bıraktıkları görülmüştür 26. Toplumdaki insanlarla en fazla karşılaşan meslek grubunu hekim, ebe ve hemşireler oluşturmaktadır. Türkiye’de her birey yılda ortalama 1,6 kez sağlık hizmeti için başvurmaktadır. Toplumun bütün fertlerinin yılda iki kez sağlık ekibiyle karşılaştığı göz önüne alınırsa bunun eğitim açısından da önemli bir fırsat oluşturduğu görülmektedir. Önemli olan, bu karşılaşmaların sağlık camiası tarafından da birer eğitim fırsatı olarak algılanıp algılanmamasıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle sağlık ekibinin bu konuda bilinçli olması, ardından da uygun eğitimi en başarılı verebilecek şekilde bilgi, beceri ve araç gereçle donatılmış olması gerekmektedir4. Ülkemizde sağlık eğitimi açısından ‘yetersiz’ düzeyde olduğunu söylenebilir. Sağlık karşılaşmalarının tamamına yakını sorunu o an için çözmek ve tedavi etmeye odaklıdır. Birinci basamaktaki karşılaşmaların %60’ı reçete yenileme amacıyladır4. Ankara Abidinpaşa Sağlık Grup Başkanlığı’na bağlı 4 sağlık ocağında 1998-2003 arasında 2.136 diyabet hastası ile yapılan bir çalışmada diyabetle ile ilgili eğitim almayanların oranı %73 bulunmuştur. Ülkemizin başkentinde merkez bölgede görülen bu sonuçlar, daha düşük sosyoekonomik düzeyde ve daha küçük yerleşim birimlerinde bu oranların çok daha yüksek olabileceğini düşündürmektedir 14. Yataklı tedavi kurumlarında da benzer durumlar gözlenmektedir. Açık kalp ameliyatı gibi yüksek riskli bir ameliyat için bile hastaların bilgi alma durumlarına bakıldığında; bir araştırmada %32 (Özcan 2008), diğer bir araştırmada da %25(Güneş 2001) bulunmuştur2,5. Tokat ilinde yapılan bir çalışmada (Batkın ve ark. 2005) ise diyabet hastalarının %83.8’inin ayak bakımı hakkında sağlık personelinden bilgi almadıkları belirlenmiştir17. Bartın ilinde yapılan bir çalışmada (Avşar 2006) sağlık ekibi üyelerinin %79 oranında hasta eğitimine etkin katılımda bulunmadıkları belirlenmiştir22.Türkiye genelini kapsayan bir çalışmada (Avşar 2011) klinikte çalışan hemşirelerin çoğunun (%82.4) eğitim için belirli bir zaman tanımlamadığı, hemen hemen tamamının (%98.9) eğitim uygulamalarını kaydetmediği ve % 82.4’ünün aile ve akrabaları eğitime dahil etmediği bulunmuştur27. Hasta okulları kronik sağlık sorunları olan hastalara etkili sağlık hizmeti sunmak için yeni bir tedavi modelidir. Zamanları kısıtlı olan sağlık personeli eğiticisine hastalarına daha uzun ve daha sık, daha organize ve daha eğitimsel bakım sunmaları için zaman tanır. Bu yöntemde aynı hastalığa sahip hasta ve yakınlarından oluşturulan grup belirlenen tarihlerde birlikte eğitime alınır. Sağlık personeli hastalarına eğitim verirken hastalar da deneyimlerini paylaşırlar. Böylece zaman tasarrufu sağlanırken eğitimci de eğitime odaklanabilir6. İlk olarak 07 Kasım 2000 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından başlatılan Hasta Okulu bir çok kurum tarafından örnek alınmıştır. Ancak İstanbul Tıp Fakültesi dışında devamlılığı sağlanamamıştır. İstanbul Sağlık Müdürlüğü tarafından 2007 yılında hasta okulu programları başlatılmış olup, programlar geliştirilerek devam etmektedir. 2007 yılında hasta okulu programı başlatılma aşamasında, hasta okulu programı düzenleyen bütün kurumlarla görüşmeler yapılmış, devamlılığını sağlayamayan kurumlar ile yapılan görüşmelerde ise ana sorunun hasta katılımını sağlamakta olduğu belirlenmiştir. Eğitim verilecek kişiler dikkate alındığında sağlık eğitimini etkileyen birçok etmen olduğu görülmektedir. Eğiticilerin bu etmenleri dikkate alması eğitimin başarısı açısından oldukça önemlidir7. Hasta eğitiminin planlama aşamasından itibaren hedef grubun özelliklerini dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, hasta okulunun katılımcı profilini ve ileriye dönük eğitim taleplerini belirlemek amacıyla bu çalışma planlanmıştır. planlanan çalışmada, araştırıcı tarafından hazırlanan anket formu kullanılmıştır. Sağlık Bakanlığına bağlı 17 Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 121 tane hasta okulu eğitimi yapılmıştır. Eğitim verilen 7076 kişiden anket doldurmayı kabul eden 2342 kişiye anket formu doldurtulmuştur. Anket formu, katılımcıların sosyodemografik verileri, hasta okuluna ilişkin düşüncelerini içeren sorulardan oluşmaktadır. Anketlerden elde edilen veriler bilgisayar aracılığı ile SPSS 11.5 programı kullanılarak tablo ve grafik haline getirilmiştir. Tanımlayıcı verilerin değerlendirilmesinde frekans ve yüzdeler kullanılmıştır. Değişkenlerin arasındaki farklar ise K-Kare testiyle değerlendirilmiştir. BULGULAR Katılımcıların yaş dağılımına bakıldığında her yaş grubundan birbirine yakın oranlarda katılım olduğu görülmüştür (Tablo 1). En fazla oranda % 4,6 ile 50 yaşındakiler, daha sonra %4,2 ile 45 yaşındakiler, %3,8 ile 48 yaşındakiler hasta okulu eğitimlerine katılmıştır. En küçük katılımcının yaşı 9, en büyük katılımcının 96’dır. Katılımcıların %45 olmak üzere en büyük grubunu ilkokul eğitim düzeyine sahip hastalar oluşturmaktadır. Bunu %18 ile lise, %16 ile ortaokul ve %13 ile üniversite düzeyi takip etmektedir. Katılımcıların %43’ü çalışmayan, % 37’si ise emeklilerden oluşmaktadır. Çalışan oranı ise %20 ’dir. (Tablo 1) Katılımcıların gelir düzeylerine bakıldığında %53 oranla en büyük çoğunluğu 500-1000 TL gelir düzeyine sahip grup oluşturmaktadır. 2000 TL üzeri alan katılımcı sayısı % 4 ile en az gruptur. (Tablo 1) GEREÇ VE YÖNTEM Araştırma İstanbul ilinde 2010 yılında gerçekleştirilmiştir. Tanımlayıcı olarak SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 51 Tablo 1: Ankete Katılan Kişilerin Sosyo-Demografik Özellikleri SOSYO DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER Yaş Eğitim Durumu Çalışma Durumu Aylık Gelir Düzeyi 52 N % 13-23 arası 385 16 24-34 arası 383 16 35-45 arası 397 17 46-56 arası 398 17 57-67 arası 376 16 68-88 arası 403 17 okumaz-yazmaz 195 8 ilkokul 1049 45 ortaokul 371 16 lise 425 18 Üniversite 302 13 calışıyor 471 20 emekli 866 37 calışmıyor 1005 500 altı Katılımcılar, en çok (%40) sağlık personeli yönlendirmesi ile hasta okullarından haberdar olduklarını belirtirken, %26 oranında afişler, %18 oranında ise arkadaşlarının tavsiyesi etkili olmuştur.(Tablo 2) Tablo 2: Ankete Katılan Kişileri Hasta Okullarına Katılmaya Yönlendiren Faktörler N % saglık personeli 940 40 afis 609 26 arkadaş tavsiyesi 420 18 brosür 143 6 anons 77 3 danısma güvenlik vb 79 3 poster 56 2 43 internet 18 1 502 21 TOPLAM 2342 100 501-1000 arası 1235 53 1001-2000 arası 506 22 2001 üstü 99 4 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Katılımcıların % 80’i hasta okulunda sorularına cevap bulduğunu belirtirken, %93’ü hasta okulu programlarına tekrar katılmak istediklerini belirtmişlerdir. Tablo 3: Ankete Katılan Kişilerin Eğitim Durumları ile Hasta Okulunda Sorularına Cevap Bulabilme Durumlarının Değerlendirilmesi Sorulara Cevap Bulma Durumu Eğitim Düzeyi okumaz-yazmaz Toplam Evet % Kararsız % 156 80 39 20 195 ilkokul 857 82 192 18 1049 ortaokul 297 80 74 20 371 lise 335 79 90 21 425 universite 224 74 78 26 302 Toplam 1869 80 473 20 2342 Katılımcıların %81’i hasta okulu programlarının hastane ortamında yürütülmesini isterken, %12’si sağlık ocaklarında (Aile Sağlığı Merkezlerinde), %7’si ise halk eğitim merkezlerinde yapılmasını talep etmiştir. %1 oranında televizyon tercih edilirken, sadece 1 kişi internet ortamında, 2 kişi de okullarda yapılması yönünde öneride bulunmuştur. Eğitimlerin ne şekilde anlatılmasını istedikleri sorulduğunda katılımcıların %87’si eğitim salonunda soru-cevap şeklinde, %9’u televizyon programı şeklinde, %2 oranında ise gazetede yazı dizisi ve internet ortamında web eğitimi şeklinde belirtmiştir. Katılımcılar hasta okulu programlarını %51 oranında öğleden sonra, %20 oranında öğlen arasında, %29 oranında da öğleden önce yapılmasını talep etmişlerdir. Katılımcıların çalışma durumları ve eğitim için talep ettiği saat incelendiğinde; çalışan, emekli ve çalışmama doğrultusunda öğleden önceyi talep oranı düşmekte, öğleden sonrayı talep oranı ise artmaktadır. Bu farklılık istatistiksel olarak da anlamlıdır (X²= 18,226 df=4 p=0,001). Katılımcıların eğitim durumları ve hasta okulunda sorularına cevap bulabilme durumları incelendiğinde, eğitim düzeyinin yükselmesi ile hasta okulunda sorularına cevap bulabilme oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. (X²=8,547 df=4 p=0,073). (Tablo 3) Katılımcıların eğitim düzeyleri ile hasta okulundan haberdar olma şekilleri karşılaştırıldığında; okuma yazması olmayan grubun en çok sağlık personeli yönlendirmesi (%58) ile, üniversite mezunu katılımcıların ise en çok afişler (%43) sayesinde hasta okulu programından haberdar oldukları belirlenmiştir. Eğitim düzeyi yükseldikçe sağlık personeli ve arkadaş yönlendirmesi etkisini düşürmüş, afişin etkisi artmıştır. Bu fark istatistiksel olarak da anlamlı bulunmuştur. (X²=145,683 df=24 p=0,000). (Tablo 7) Hasta okulu katılımcılarının hasta okulu hakkındaki düşünceleri sorulduğunda, katılımcıların %88’i hasta okulu eğitimlerini iyi olarak değerlendirirken, %12’si ise eğitimlerin geliştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. (Tablo 5) Tablo 5: Ankete Katılan Kişilerin Hasta Okulu Hakkındaki Düşünceleri N % cok iyi 1287 55,0 iyi 762 32,5 gelistirilmesi-gerekir 283 12,1 kötü 10 0,4 2342 100 Toplam Katılımcılar, hasta okulunda anlatılmasını istediği konular sorusuna, ilgi alanları doğrultusunda tüm hastalıklar ve sağlık konularında bilgi sahibi olmak istediklerini belirtmişlerdir. Genel görüş ve öneriler kısmında ise eğitimlerin faydalı olduğunu, eğitim duyurularının daha etkin duruma getirilerek eğitimlerin yaygınlaştırılması gerektiğini dile getirmişlerdir. SONUÇ VE ÖNERİLER Çalışmamıza katılanların yaş dağılımı birbirine benzerdir. Bunun sebebi hasta okullarında her yaş dönemine ait konuların yer almasıdır. Aybey E.‘nin yine İstanbul Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı hastanelerin Tablo 4: Ankete Katılan Kişilerin Eğitim Durumları ile Hasta Okulundan Haberdar Olma Şekillerinin Değerlendirilmesi Hasta Okulundan Haberdar Olma Şekli Eğitim Düzeyi poster % anons % danısma güvenlik vb % 4 9 5 5 3 4 2 195 arkadas % saglık personeli % afis % brosur % okumaz yazmaz 45 23 114 58 10 5 8 Toplam ilkokul 191 18 446 43 234 22 69 7 76 7 19 2 14 1 1049 ortaokul 72 19 160 43 103 28 16 4 14 4 2 1 4 1 371 lise 69 16 145 34 132 31 32 8 27 6 9 2 11 3 425 universite 43 14 75 25 130 43 18 6 26 9 7 2 3 1 302 Toplam 420 18 940 40 609 26 143 6 152 6 42 2 36 2 2342 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 53 hasta okullarında yapmış olduğu çalışmada, katılımcıların büyük çoğunluğunun ileri yaşlarda (≤40 yaş %58) olduğu belirlenmiştir13. Karadenizli ve arkadaşlarının 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesinde yapmış olduğu çalışmada da benzer (≤45 yaş %60,4) sonuca ulaşılmıştır15. Bu çalışmalarda anlatılan konular incelendiğinde daha çok orta yaş ve üzerine hitap eden konular olduğu görülmektedir. En büyük katılımcı grubu (%45) ilkokul eğitim düzeyine sahip bireylerin oluşturduğu görülmüştür. Aybey E.‘nin çalışmasında da benzer bir sonuç (%52 ilkokul) elde edilmiştir13. Ancak Karadenizli ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada büyük çoğunluğun (%61) lise mezunu olduğu belirlenmiştir15. Bu durumun sebebi çalışmanın üniversite hastanesinde yapılmış olması olabilir. Katılımcıların bazıları eğitim düzeyini ilkokul olarak bildirmekle birlikte, anketi görevli kişiden okumasını isteyerek doldurmuştur. Hastalar genellikle iyi okuyamadıklarını kendiliklerinden söylemezler. Bu yüzden yazılı gereçler eğitim düzeyini iyi bildiğimiz hastalarda kullanılmalıdır. Sözel ve yazılı malzemeleri beraber kullanmak daha yararlıdır. Modeller, maketler, kaset-çalar, video, bilgisayar ve diğer görsel malzemeler maliyetleri yüksek de olsa kullanım kolaylığı sağlayan ve okuma-yazma bilmeyenler için rahatlıkla kullanılabilecek malzemelerdir2,7,9,18. Katılımcıların %43’ü çalışmayan, % 37’si ise emeklilerden oluşmaktadır. Çalışan oranı ise %20’dir. Çalışma durumunun hasta okuluna katılımı engelleyeceğini düşünmemize rağmen katılımcıların 1/5’i çalışan gruptan oluşmaktadır. Katılımcıların eğitim için talep ettiği saat incelendiğinde % 51 oranında öğleden sonra eğitimi talep ettikleri, daha sonra öğleden önceyi, en son olarakta öğlen arası saatleri 54 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 tercih ettikleri görülmektedir. Bu durum, hasta okulu programları planlanırken dikkate alınmalıdır. Çalışan grup için mesai sonrası ve hafta sonu gruplarının olması katılımı daha da arttıracaktır. Katılımcıların gelir düzeylerine bakıldığında en büyük grubu düşük gelir düzeyine sahip grup oluşturmaktadır. 2000 TL üzeri gelir düzeyine sahip katılımcı sayısı % 5 ile en az gruptur. Aybey E.‘nin çalışması da bu durumu destekler tarzdadır. Geleneksel hasta eğitiminde zaman, eğitime erişim ve maliyet gibi engellerin internet ve web teknolojilerinin sunduğu olanaklarla ortadan kaldırılacağı belirtilmiştir. Ancak gelir düzeyi düşük grup için yine eğitime ulaşım ve maaliyet sebebi ile internet iyi bir eğitim yolu olarak gözükmemektedir10. Çalışmamızda bu durumu destekler tarzda internet ortamında hasta okulu programlarını isteyenlerin oranı %2 olarak belirlenmiştir. Bu durumun sebebi, katılımcı grubun gelir düzeyi doğrultusunda internet ortamına ulaşımındaki zorluk olduğu kadar, hastaların bireysel sorularını sormak üzere yüz yüze iletişimi tercih etmesi (Hasta okulu programları %87 oranında eğitim salonlarında soru-cevap şeklinde yürütülmesi talep edilmiştir.) de olabilir. Hasta eğitiminin aile hekimliği birimlerinde verilebileceği düşünülsede; hasta okulu programlarının yürütüleceği ortam olarak katılımcılarımızın %81’si hastaneyi, %12’si sağlık ocaklarını (Aile Sağlığı Merkezi), %7’si halk eğitim merkezlerini, %2’si internet ortamını, %1’i televizyonu, 2 kişi de okulları tercih etmiştir. Bu durumun sebebi, hastaların bireysel sorularını sormak üzere yüz yüze iletişimi tercih etmesi, katılımcı grubun gelir düzeyi doğrultusunda internet ortamına ulaşımındaki zorluk, tedavi olduğu kurum olarak güvenilir bilgiye ulaşma isteği olabilir. Birçok televizyon programlarının hastalıklara magazinsel yaklaşıp, bilgilendirici değil, eğlendirme amaçlı programlar olduğu, zaman zaman yanlış bilgilendirmeler ile toplumu yanlış yönlendirdiği bilinmektedir14. Välimäki M. ve arkadaşlarının yapmış olduğu araştırmada (1.063 kişinin katıldığı toplam altı çalışmayı içermektedir) bilgi iletişim teknolojileri kullanarak (bilgisayar, telefon, televizyon ve radyo, video ve ses kayıtları) eğitim ve desteğin ciddi ruhsal hastalığı olan kişiler için diğer yöntemlere göre açık bir yararı olmadığı bulunmuştur. Bununla birlikte, bilgi ve iletişim teknolojilerinin insanlara çalışma hayatı ve sosyal ilişkilerde destek olarak depresyon ve anksiyete ile başa çıkmasına yardımcı olabileceğini gösteren çalışmalar da vardır.28. Sağlık çalışanları tedavi edici ve önleyici hizmetlerde sağlık eğitiminin önemini kavramalı ve uygun her ortamda sağlık eğitimi vermelidir7,8. Hasta okulları; aile sağlığı merkezlerinden, halk eğitim merkezlerine, televizyonlara kadar yaygınlaştırılarak eğitime ulaşım kolaylaştırılmalıdır. Medya insanların bilgilere ulaşmak adına kullandıkları çok önemli bir kaynaktır. Bu nedenle aktarılan bilgiler doğru olduğunda, toplum istenilen yöne doğru şekillenebilmektedir14. Geçmiş çalışmaların bulguları Web tabanlı hasta eğitiminin hastalar ve hasta bakımı sonuçları üzerindeki olumlu yönde etkisi olduğunu göstermiştir10. Web tabanlı hasta eğitimi teknolojileri çoğunlukla kronik hastalıklarla ilgili olarak tasarlanmış olsa da kullanım alanları geniş olup, hasta eğitiminde tercih edilmektedir10. Yurt dışı hasta okulu örnekleri daha çok web tabanlıdır. Örneğin; http:// www.patientschool.net/, http:// www.kidneyschool.org/ vb. Katılımcıların eğitim durumları ve hasta okulunda sorularına cevap bulabilme durumları incelendiğinde, bir fark gözlenememiştir. Bu durumun sebebi, hasta okulu eğitimlerinde hastaların soruları için zaman ayrılmış olması olabilir. Bazı çalışmalarda, eğitim düzeyi yüksek olan hastaların beklentileri fazla olduğu için daha az memnun olabileceğini belirtilmiştir. Bununla birlikte eğitim düzeyi yüksek olan hastaların daha fazla memnun olduğunu veya eğitim düzeyinin memnuniyeti etkilemediğini bildiren çalışmalar olduğu da belirtilmektedir19,20. Çalışmamızda katılımcıların hasta okullarına yönelik yaptığı tek öneri; duyuruların arttırılması ve yaygınlaştırılması yönünde olmuştur. Katılımcıların en fazla sağlık personeli yön- lendirmesi, afiş ve arkadaş tavsiyesi ile programdan haberdar oldukları belirlenmiştir. Karadenizli ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada da benzer sonuca ulaşılmıştır15. Katılımcıların eğitim düzeyleri ve hasta okulundan haberdar olma şekilleri karşılaştırıldığında; okuma yazması olmayan grubun en çok sağlık personeli yönlendirmesi (%58) ile, üniversite mezunu katılımcıların ise en çok afişler (%43) sayesinde hasta okulu programından haberdar oldukları belirlenmiştir. Eğitim düzeyi yükseldikçe sağlık personeli ve arkadaş yönlendirmesi etkisini düşürmüş, afişin etkisi artmıştır. Program duyurusu yapılırken bu durum dikkate alınmalıdır. Afişler; otobüslere, duraklara, sinemalara, meydanlara, eczanelere, muhtarlıklara toplumun görebileceği her yere asılmalıdır. Hasta okulu programları planlanırken; hastane personeli bilgilendirilip, anlatılacak konu ile ilgili kliniklerden hasta yönlendirmesi talep edilmelidir. İlgili poliklinikten hastaların hekimleri tarafından bizzat davet edilmesi, takip kartlarına eğitim duyurusu zımbalanması, kurum kayıtlarından hasta telefonlarına ulaşılarak eğitime davet edilmesi, hasta derneklerinin duyuruda yer alması katılımı arttırmaktadır. Arkadaş tavsiyesi zamanla oluşmakta olup, hasta okullarının müdavim hastaları belirli bir süreden sonra duyurularda aktif hizmet vermektedir. Katılımcı profilinde her yaş grubundan hastaların olması sebebiyle, hangi konularda eğitim talep ettikleri sorulduğunda, hemen hemen sağlıkla ilgili her konudan talep gelmiştir. Aktürk (2005) de belirttiği gibi sağlık eğitimi ihtiyaç duyulan her alanda olabilir. Bununla birlikte eğitimlerde daha çok hastanın tıbbi durumuna odaklanıldığı görülmektedir8. Talep edilen eğitimlerden en ilginç olanı tıbbı terimler konusunda eğitim düzenlenmesidir. Bir çok sağlık personeli farkında olmadan o kadar çok tıbbi terim kullanmaktadır ki, sonunda hasta bu konuda eğitim talebinde bulunmuştur. Eğitimci toplumun anlayabileceği bir dil kullanmalı, “teknik kirlilik” veya “bilimsel jargon” denebilecek konuşma tarzın- dan kaçınılmalıdır. Diyabet hastaları üzerinde yapılan bir çalışmada diyabetik ayak ile ilgili verilen eğitimde, hastaların %50’sinden fazlasının diyabetik ayak ile ilgili sadece 12 tıbbi terimin anlamını bildiği bulunmuştur7. Hasta okulu programlarının bir çeşidi olan bel okulu ile ilgili yapılan bir çok çalışmada başarısızlıkta tıbbi terimlerin fazla kulanılmasının sebep olduğu bildirilmiştir 11. Katılımcıların %88’i hasta okulu programlarını başarılı bulurken, %12‘lik bir grup geliştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Sağlık personelinin hastaları ile daha olumlu bir bağlantı kurarak başarılı sonuçlar alması bu hasta okullarının sayı ve kalitesinin artması ile sağlanabilir12. Ülkemizde çok fazla olmayan bu okulların geliştirilerek yaygınlaştırılması ve sağlık eğitiminin etkinliğinin arttırılması gerekmektedir. Bu programların sadece hastane değil, halkın toplu olarak bulunduğu tüm ortamlarda düzenlenmelidir. Hasta okulu programlarının multidisipliner yaklaşımla verilmesinin katılımı arttıracağı düşünülmektedir. KAYNAKLAR Çolak M., Ersoy K., Kavuncubaşı Ş. “Klinik, Hastane ve Toplum Tabanlı Hasta Eğitim Programları Ana Hatları” Başkent Üniversitesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği Özcan H. “Açık Kalp Ameliyatı Sonrası Hemşireler Tarafından Verilen Taburculuk Eğitiminin Hastalar Tarafından Kullanılma Oranları” Yüksek Lisans Tezi Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik ABD, Edirne – 2008 Avşar G., Kaşıkcı M. “Ülkemizde Hasta Eğitiminin Durumu” Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2009; 12: 3 Çoruh M. “Hastanede Hasta Eğitim / Öğretimi” http://www.sabem.saglik.gov.tr/Akademik_Metinler/goto.aspx?id=1684 Güneş P. “Açık Kalp Ameliyatı Olan Hastaları Taburculuk Öncesi Bilgilendirmenin Anksiyete Düzeyine Etkisi.” Sivas: Cumhuriyet Üniv. Sağ. Bil. Ens. Hemş. Prog.; 2001. Yaman H., Akdeniz M., Katırcı E. “Birinci Basamakta Diyabet Eğitimi Ve 5 Dakikalik Yaşamsal Set” Nobel Medıcus;2010;6:1 Kocaçal E.”Hasta Eğitimi”http://hemsireyiz. biz/forums/thread/34540.aspx Aktürk Z.“Nedeni ve Nasılıyla Sağlık Eğitimi.” Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD. Sağlıkta Nabız Dergisi, 2005;17. Özer C, Şahin EM, Dağdeviren N, Aktürk, Z. “Birinci Basamakta Hasta Eğitimi.” Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi (Sted), 2002;11: 11-14. Bozkurt S., Zayim N., Gülkesen H. “Hasta Eğitiminde Bilgi Teknolojileri: Web Tabanlı Beslenme Eğitimi” Akademik Bilişim Kongresi. 2008 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, 30 Ocak – 01 Şubat 2008 Sayfa 293 Ketenci A., “Bel Okulları”, Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi,1998;5:1 Özel Sayı 1 Göksoy T. “Hasta Okulu” http://www.turgutgoksoy.com/detay.asp?pageid=653 Aybey E. “İstanbul İlindeki Hasta Okullarını Değerlendirmeye Yönelik Bir Araştırma” Beykent Üniversitesi Yüksek Lisans Bitirme Projesi, İstanbul, 2009 “Diyabet 2020 Vizyon ve Hedefler, Türkiye’de Diyabet Profili, Diyabet Bakım, İzlem ve Tedavisinde Mevcut Durum Değerlendirmesi Çalıştay Raporu” 2009 Karadenizli D., Akpolat T, Karagöz F, Yalçın BM, Sarıkaya Ş “Ondokuz Mayıs Ünıversitesi Tıp Fakültesi’nce Düzenlenen Hasta Eğitim Seminerlerinin Değerlendirilmesi” I. Ulusal Sağlığı Geliştirme ve Sağlık Eğitimi Kongresi Özet Kitabı 09– 12 Kasım 2006 Marmaris, Muğla Öztek Z. “Sağlığı Geliştirmeye Yönelik Sağlık Yönetimi Özellikleri”. Halk Sağlığı İle İlgili Güncel Sorunlar ve Yaklaşımlar. Ankara Tabib Odası, Ankara, Mart 2009 Batkın D., Çetinkaya F. “Diabetes Mellitus Hastalarının Ayak Bakımı ve Diabetik Ayak Hakkındaki Bilgi, Tutum ve Davranışları” Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2005;14:1 Ergün G, Çifçili S.”Hasta Eğitimi”, Aile Doktorları İçin Kurs Notları 1. Aşama, T.C. Sağlık Bakanlığı, Ankara, 2004 Bozkaya A. “Hasta Beklentileri ve bu Beklentiler Açısından Hasta Hekim Gorüşmesinin Sonuçlar” Uzmanlık Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ABD, Aydın, 2008 Aksakal T., Bilgili N.“Hemşirelik Hizmetlerinden Memnuniyetin Değerlendirilmesi; Jinekoloji Servisi Örneği” Erciyes Tıp Dergisi, 2008;30:4 Demir C, Çimen M, Peker S, Kostik Z, Şen D. "Gata Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde Yatarak Tedavi Gören Hastaların Tatmin Düzeyinin Hesaplanması." Gülhane Tıp Dergisi. 2005; 42 Avşar G. “Klinik Hemşirelerinin Uyguladıkları Hasta Eğitiminin Değerlendirilmesi” Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Esasları ABD, Erzurum, 2006 Kaya H. “Sağlık Hizmetlerinde Hasta Eğitimi ve Hemşirenin Sorumlulukları” Türkiye Klinikleri Hemşirelik Bilimleri Dergisi, Turkiye Klinikleri J Nurs Sci 2009;1:1-20 Akgün Kostak M, Taşocak G. Juvenil romatoid artritli çocuk ailelerinin eğitim. Gereksinimleri. Hemşirelik Forumu Dergisi 2006:41-7. Tel H, Akdemir N. KOAH’lı hastalara uygulanan planlı hasta öğretiminin ve hasta izleminin hastaların hastalıkla başetme durumlarına etkisi. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 1998;2(2):44-52. Yiğiner Ö., Özmen N., Özçelik F., İnanç T., Kardeşoğlu E., Uz Ö., Işılak Z., Aparcı M., Şahin İ., Arslan E., Cebeci B.; Tip 2 diyabetiklerde ve ikincil koruma hastalarında statin kullanımına uyum ve LDL-kolesterol hedefine ulaşma düzeyleri: Eğitim ve bilgi düzeyinin rolü. Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2010;38(8): 549 Avşar G, Kaşikçi M. International Journal of Nursing Practice 2011; 17: 67–71 Välimäki M, Hätönen H, Lahti M, Kuosmanen L, Adams CE. Information and communication technology in patient education and support for people with schizophrenia. Schizophrenia Bulletin vol. 2013; 39 (3). 496-498 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 55 haber HEDEF, 1 MİLYON 800 BİN ÜNİTE KAN Kan Merkezi Medikal Koordinatörü Armağan Aksoy, Türk Kızılayı’nın her gün 300 ayrı ekiple kan bağışı topladığı söyledi. Yılın ilk altı ayında 860 bin ünite civarında kan bağışı topladıklarının altını çizen Aksoy, ‘Bu yılki hedefimiz 1 milyon 800 bindi. Dolayısıyla hedefe yüzde 98 paralel gidiyor. 1 milyon 800 bine ulaşacağız’ dedi. Türk Kızılayı Kan Hizmetleri Medikal Koordinatörü Dr. Armağan Aksoy, ülke genelinde kan bağışı toplama ve kan dağıtım hizmetlerini yürütmeye devam ettiklerini söyledi. İnsanların ayağına kadar giderek veya sabit merkezlerde kan bağışları alındığını ifade eden Aksoy, ‘Gerekli testler ve işlemler uygulandıktan sonra elde edilen kan ürünleri hastanelere dağıtılıyor. Kızılay bölgesel hizmet olarak yürütüyor. 15 bölge kan merkezi ve kan bağışı toplayan gerek gezici, gerek sabit çalışma ekiplerin bulunduğu toplam 78 kan bağış merkezi var’ dedi. Aksoy, her gün ortalama 300 ayrı ekip oluşturulduğunu, bunlar sahada ya da sabit yerlerde çalışmalar sürdürdüğünü belirtti. Kan Bağışı Alabilen 42 Hastane Ülkenin kan ihtiyacı yıllık karşılanabilmesi için 2 milyon 100 bin kan bağışının yapılması gerektiğini vurgulayan Aksoy, ‘Türk Kızılayı geçen yıl rakamları ile 1 milyon 470 bin ünite civarında kan bağışı topladı. Bunlardan elde edilen 3 milyon kan ürünü ile 3 milyon hastaya hizmet verilmiş oldu oldu. İhtiyaç duyulan kan ile toplanan kan arasındaki fark hastane kan merkezlerinden tamamlanmaya çalışılıyor. Türkiye genelinde bakanlığın izin verdiği 42 adet kan bağış alabilen hastane var. Bu şekilde hizmet yürütülüyor’ şeklinde konuştu. Bu Yıl Hedef 1 Milyon 800 Bin Bu yılın ilk altı ayının verilerine bakıldığında 860 bin ünite civarında kan bağış topladıklarının altını çizen Aksoy, ‘Bu yılki hedefimiz 1 milyon 800 bindi. Dolayısıyla hedefe yüzde 98 oranında paralel gidiyoruz. Belli bir nokta açık kalacak ama 2014 yılındaki yeni hedeflerle yeni çalışmalarla kapatmayı planlıyoruz’ dedi. İmha Edilen Kan Yok Alınan kanlar ürünlerin özelliklerine göre farklı ısı ve saklama koşullarında tutulduğunu bildiren Aksoy, ‘İlk aldığımız kanlar oda sıcaklığında tutuyoruz. Üretime girdikten sonra kırmızı hücreler, 42 gün muhafaza ediliyor. Kan pulcukları ise 22 derece özel çalkalama koşullarında 5 güne kadar tutulabiliyor. Plazmalar da 3 yıl eksi 30 derelerin altında saklanabiliyor. Kanı da 42 gün saklama şansımız var. Fakat bunlardan dolayı imha durumu hiç yok.’ şeklinde konuştu. 56 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 portre Orta Çağ modern biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak bilinen, filozof, hekim ve çok yönlü bir Müslüman olan İbni Sina (tam adı Ebu Ali el-Hüseyin ibni Abdullah ibn-i Sina el-Belhi’dir) felsefe ve tıp alanları ile ilgilenmiş ve bu alanlarda ünlenmiştir. Buhara yakınlarındaki, şuanda Özbekistan’da bulunan Afşana köyünde 340 Hicri (Miladi 980) yılında dünyaya gelmiş ve İran’ın Hamedan şehrinde 427 Hicri (Miladi 1037) tarihinde vefat etmiştir. Babası Abdullah, Samani İmparatorluğu’nun önemli şehri Belh’ten gelen saygın bir bilim adamı olan İbn-i Sina, Buhara’da iyi bir eğitim almış; olağanüstü hafızası ve zekâsı da bu konuda onu daha ileriye taşımıştır. 58 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Öyle ki, 14 yaşına geldiğinde öğretmenlerini geride bırakacak seviyede olduğu söylenir. İbn-i Sina henüz 16 yaşındayken tıpla ilgilenmeye başlar ve bu konudaki bilgileri öğrenmekle kalmayıp yeni tedaviler de geliştirir. 19 yaşında doktor unvanı elde eder ve hiçbir ücret almadan hastaların tedavisini sağlar. İbn-i Sina gençlik yıllarında ilk olarak 997 yılında tehlikeli bir hastalıktan kurtardığı Emir’in yanında çalışmaya başlamış ve bu hizmetinin karşılığında aldığı en önemli ödül Samanilerin resmi kütüphanesinden dilediğince yararlanmak olmuştur. Kütüphanede kısa süre sonra meydana gelen yangında ise düşmanları onu, bilerek kundaklama yapmakla suçlamıştır. Ünlü alim İbn-i Sina, 22 yaşında babasını kaybeder ve 1004 yılının Aralık ayında Samani Hanedanı sona erer. Gazneli Mahmud’un da teklifini geri çevirerek batıya, Ürgenç’e gider. Yetenekleri için kullanma sahası arayan İbn-i Sina, Merv’den Nişabur’a ve Horasan sınırlarına kadar bölgeyi adım adım dolaşır. Sonunda Hazar Denizi kıyısındaki Gorgan’da eski bir arkadaşına rastlar ve onun yanına yerleşir. Bu kentte mantık ve astronomi dersleri vermeye başlayan İbn-i Sina’nın Kanun kitabının başlangıcı da bu döneme rastlar. Daha sonra ise Rey’de ve Kazvin’de çalışır, yeni eserler yazmaya da devam eder. İbn-i Sina bir süre sonra İsfahan valisinin yanına yerleşir ve bunu öğrenen Hamadan emiri İbn-i Sina’yı yakalatıp hapseder. Savaş sona erdikten kısa süre sonra İbn-i Sina, kardeşi, iyi bir öğrencisi ve iki köleyle kılık değiştirip şehirden kaçar ve korku dolu bir yolculuktan sonra çok iyi karşılandıkları İsfahan’a ulaşır. Büyük üstad İbn-i Sina kalan yıllarını Ebu Cafer’in hizmetinde geçirmiştir. Burada doktor, bilim danışmanı olarak çalışmıştır ve burada savaşlara katıldığı da söylenir. Bu yıllarda edebiyat ve filoloji de çalışmaya başlamıştır. Ünlü âlim, bir Hemedan seferi sırasında şiddetli bir kolik atağına yakalanır. Güçlükle ayakta durmasına rağmen, • Tıp ve Felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır. • “Büyük Üstad” ismi ile tanınır. • Tıp alanında 7 Asır boyunca temel kaynak eser olarak süre gelen ElKanun fi’t-Tıb(Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap Avrupa üniversitelerinde 17. asrın ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur. • Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi almış ve değişik konular üzerine 240’ı günümüze gelen 450 kadar makale yazmıştır. Elimizdeki yazıların 150 tanesi felsefe 40 tanesi de tıp üzerinedir. Eserlerinin en ünlüleri felsefe ve fen konularını içeren çok geniş bir çalışma olan Kitabü’ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ile ElKanun fi’t-Tıb’dır (Tıbbın Kanunu). Bu ikincisi ortaçağ üniversitelerinde kendisine önerilen tedavileri uygulamayan ve kendini kadere teslim eden İbn-i Sina, ölüm yatağında mallarını yoksullara bağışlamış, kölelerini azat etmiş ve son gününe dek 3 günde bir Kur’an okumuştur. İbn-i Sina, 1037 Haziranında Ramazan ayında 57 yaşında ölmüştür. okutulmuştur. Hatta bu eser Montpellier ve Louvain’de 1650 yılına kadar ders kitabı olmuştur. • Samanoğulları sarayı kâtiplerinden Abdullah Bin Sina’nın oğlu olan İbn-i Sina (Batı’da Avicenna adıyla tanınır), babasından, ünlü bilgin Natili’den ve İsmail Zahit’ten ders almıştır. • Geometri (özellikle Öklid geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve doğabilim üstüne çalışmalar yapmıştır. • Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının ve Anadolu doğacılarının yapıtlarını incelemiştir. • Kendisinden sonraki Doğu ve Batı filozoflarının çoğunu etkileyen İbn-i Sina, müzikle de ilgilenmiştir. • İbn-i Sina, akıl konusunda, Eflatun’un idealizmi ile Aristoteles’in deneyciliğini uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl görüşü ortaya koymaya çalışmıştır. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 59 kurumlarımız Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Vazgeçilmez Unsuru TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU Ülkemizdeki temel sağlık hizmetlerini yürütmekle görevli Türkiye Halk Sağlığı Kurumu; 02.11.2011 tarihli ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştur. Söz konusu KHK ile Bakanlık Teşkilatı; Sağlık Bakanlığı, hizmet birimleri ile dört bağlı kuruluştan oluşmaktadır ki Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumu, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile birlikte bu dört bağlı kuruluştan biridir. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, başlıca görevleri koruyucu halk sağlığı olan altı ayrı birimin birleşmesinden oluşmuştur: • Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı • Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü • AÇS-AP Genel Müdürlüğü • Verem Savaş Daire Başkanlığı • Sıtma Savaş Daire Başkanlığı • Kanser Savaş Daire Başkanlığı 60 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Kuruluş aşamasında, öncelikle mevzuat çalışmalarına ağırlık verilmiş olup önceki Sağlık Bakanlığı yapılanmasından devraldığı birimlerin görev alanları ve personel, bina, malzeme ile ilgili düzenlemeler yapılarak ki buna Kanun Hükmünde Kararname ile kurumun taşra teşkilatı olarak belirlenen Halk Sağlığı Müdürlükleri ve bunlara bağlı hizmet birimlerinin yapılandırılması dâhil, 2012 yılı Mayıs ayında resmen kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştır. Kurum, 663 sayılı KHK 26. maddesi gereği kendisine verilen görevleri yerine getirmek ve halk sağlığını geliştirmek üzere faaliyetlerine en iyi şekilde devam etmektedir. Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun Görev ve Sorumlulukları 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 26. maddesi (2) bendinde belirlendiği üzere kurumun başlıca görev ve sorumlukları şu şekilde sıralanabilir: • Sağlık Bakanlığının politika ve hedeflerine uygun olarak temel sağlık hizmetlerini yürütmek; amaç, ilke ve talimatlarına uygun olarak Halk Sağlığı Kurumu hizmetleri konularında ülkedeki durum ve sorunlar göz önüne alınıp, belirlenen hedefler doğrultusunda plan ve programların hazırlanması, uygulamaya konulması, değerlendirilmesi ve ülke çapında verilecek her türlü halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi hizmetlerinde koordinasyon sağlanması ile ilgili faaliyetleri planlamak, koordine etmek ve denetlemek, • Halk sağlığını korumak ve geliştir- mek, hastalık risklerini azaltmak ve önlemek, • Birinci basamak sağlık hizmetle- rini yürütmek, bu hususta gerekli düzenlemeleri yapmak, • Bulaşıcı, bulaşıcı olmayan, kronik hastalıklar ve kanser ile anne, çocuk, ergen, yaşlı ve engelli gibi risk gruplarıyla ilgili olarak izleme, sürveyans, inceleme, araştırma, bağışıklama ve kontrol çalışmaları yapmak, bununla ilgili verilerin toplanmasını sağlamak, belirlenen hedefler doğrultusunda plan ve programlar hazırlamak, uygulamaya koymak, denetlenmesini sağlamak, değerlendirmek, gerekli önlemleri almak, bu konuda politika ve düzenlemelerin oluş- turulması için Bakanlığa teklifte bulunmak, • Yaşam kalitesini yükseltecek alışkanlıkları kazandırarak toplumdaki tüm bireylerin sağlığını geliştirmek; hatalı beslenme alışkanlıkları, obezite, sigara ve benzeri zararlı maddelerin yol açtığı sağlık riskleri ve tehditleri ile mücadele etmek, bu hususları izlemek, araştırmak, veri toplanmasını sağlamak ve değerlendirmek, cıyla gerekli organizasyonu sağlamak, halk sağlığını tehdit eden konularda gereken tüm tedbirleri almak ve gerektiğinde müeyyide uygulamak, • Biyolojik ürünler ve test materyali ile benzeri ürünlerle ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunmak, bu ürünleri temin etmek veya edilmesini sağlamak, ürettirmek ve gerektiğinde üretmek. • Uluslararası önemi haiz halk sağlı- • Birey, toplum ve çevre sağlığını ğı risklerinin ülkeye girmesini önlemek, • Halk sağlığını koruyucu hedefleri belirlemek, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapmak, • Bölgesel farklılıkları gidermeye ve herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik tedbirleri almak, • Sağlık tehditlerine yönelik erken uyarı ve cevap geliştirilmesi ama- etkileyen ve genel sağlığı ilgilendiren her tür etkeni incelemek, teşhis etmek, değerlendirmek ve kontrol etmek üzere gerekli laboratuvar hizmetlerinin organizasyonunu sağlamak ve ulusal referans laboratuvarı kurmak ve işletmek, içme suları, biyosidal ürünler gibi görev alanına giren konularda tüketici güvenliği ile ilgili tedbirleri almak ve buna yönelik her türlü iş ve işlemi tesis etmek. Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun Teşkilat Yapısı Kurum 663 sayılı KHK ile belirlenen yasal çerçeve dâhilinde, Başkan ve beş Başkan Yardımcılığı esas olmak üzere teşkilat yapılanmasını şekillendirmiştir. 1) Doğrudan Başkan’a bağlı olan birimler: · Denetim Hizmetleri Daire Başkanlığı Denetime ilişkin yöntem ve teknikleri geliştirmek, denetimlerin etkinliğini ve verimliliğini artırıcı tedbirler almak; Performans denetimi yapmak ve Kurum personelinin iş ve işlemleri hakkında Başkanın emri veya onayı üzerine denetim, inceleme ve soruşturma yapmak ile yükümlüdür. · Hukuk Müşavirliği Başlıca görevleri; Başkanlığa bağlı birimlerin iş ve işlemleri ile ilgili hu- SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 61 kuki mütalaa vermek, danışmanlık yapmak, mevzuatın geliştirilmesi ile ilgili çalışmaları yapmak ve Kurumu ilgilendiren ve Bakanlığa karşı açılmış ve açılacak davalarda kurumu ve Bakanlığın temsil etmek; Kurumun menfaati doğrultusunda Bakanlık adına dava açılması ve bu davaların takibini yapmaktır. · Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı Kurumun strateji ve politikalarını, amaçlarını oluşturmak, performans ve kalite ölçütleri geliştirmek; Kurum bütçesini ve ayrıntılı harcama programını hazırlamak ve idare faaliyetlerinin uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek; hizmet gereksinimleri dikkate alınarak ödeneğin ilgili birimlere gönderilmesini sağlamak, bütçe kayıtlarını tutmak. Kurumun alacaklarının takip ve tahsil işlemleri ile taşınır ve taşınmazlara ilişkin icmal cetvellerini düzenlemek, yatırım programının hazırlanmak, izlenmek ve raporlanmak. Ön malî kontrol faaliyetini yürütmek. İç kontrol sisteminin kurulması, standartlarının uygulanması ve geliştirilmesi konularında çalışmalar yapmak; Kurumun, AB ve Uluslararası ilişkileri ile yurtiçi ve yurtdışı projelerini yürütmek/destek vermek / koordine etmek ile sorumludur. 62 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 2) Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri Başkan Yardımcılığına Bağlı Daire Başkanlıkları : · Aile Hekimliği Uygulama Daire Başkanlığı Aile sağlığı merkezleri ve aile hekimliği birimlerinin açma, kapama ve yer değiştirme işleri, mekân ve donanım standartlarının belirlenmesi ile boşalan pozisyonlara yerleştirme işlemleri, gezici ve yerinde sağlık hizmeti sunulacak bölgelerin değerlendirilmesi, sağlık hizmetlerinin nicelik ve niteliğinin belirlenmesi, uygulamaların kalite ve hasta-çalışan güvenliği kriterlerine uygun olarak yürütülmesi ve Aile Hekimliği Bilgi Sistemleri (AHBS) uygulamalarının güncelleme çalışmaları olarak özetlenebilecek sorumlulukları yerine getirmektedir. · Aile Hekimliği İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı Başlıca görevi; illerdeki aile hekimliği faaliyetlerini (maliyet dâhil) hasta, çalışan güvenliği ve kalite yönetim sistemi uygulamaları doğrultusunda izlemek, değerlendirmek, raporlamak ve paylaşmaktır. · Aile Hekimliği Eğitim ve Geliştirme Daire Başkanlığı Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının, hizmet içi ve diğer ihtiyaç duyulan eğitimlerini planlar, eğitim müfredatlarını belirler, günceller ve bu faaliyetlerin yürütülmesini sağlar. Aile hekimliği uygulama modelinin geliştirilmesi için çalışmalar yapar. · Toplum Sağlığı Hizmetleri Daire Başkanlığı Toplum temelli sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini sağlamak amacıyla; topluma yönelik sağlık hizmetlerinin koordinasyonu, uygulamaların izleme ve değerlendirmesi, Toplum Sağlığı Merkezleri Bilgi Sistemlerinin TSMBS) geliştirilmesi, personel eğitimleri ve eğitimlerin düzenlenmesi çalışmaları yanında; taşra teşkilatında koruyucu ve sağlığı geliştirici programların bütüncül olarak yürütülmesiyle koruyucu ağız diş sağlığı, adli tabiplik, toplu yaşam yerlerindeki (Cezaevleri, sosyal hizmetlere bağlı kurum ve kuruluşlar, eğitim kurumları vb.) ile evde sağlık hizmetleri ve palyatif bakım hizmetleri gibi toplum sağlık hizmetlerinin verimli ve etkin yürütülmesi çalışmalarını yürütür. ·Birinci Basamak Sağlık Kuruluşları Planlama ve Organizasyon Daire Başkanlığı Birinci basamak sağlık kuruluşlarının (Aile sağlığı merkezleri ve aile hekimliği birimleri hariç) hizmet binası ihtiyaçlarının belirlenmesi çalışmalarının yürütülmesi, açılması, kapatılması faaliyetleri ile birinci basamak sağlık kuruluşlarından Kuruma tahsisli yapıların onarımları ve yıkımlarına ilişkin çalışmaları ile personel ihtiyacının ve donanım standardizasyonun belirlenmesi faaliyetlerini ilgili birimlerle koordineli olarak yürütür. 3) Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Programları Başkan Yardımcılığına Bağlı Daire Başkanlıkları: · Erken Uyarı-Cevap ve Saha Epidemiyolojisi Daire Başkanlığı Uluslararası Sağlık Tüzüğü (2005)’nde ifade edilen Ulusal Odak Noktasının sekretaryasını yürüten birim; Toplum sağlığını tehdit etme potansiyeli bulunan olaylarda biyolojik, kimyasal ve radyonükleer etkenler ile ilgili bilgi temini, doğrulaması, risk değerlendirmesi ve izleme faaliyetlerini yürüterek kontrol önlemlerinin alınmasıyla ilgili tavsiyelerde bulunur, gerektiğinde kontrol önlemlerinin alınmasını sağlar. Erken uyarı bilgilerini ilgili taraflara iletmek, sonuçları ile ilgili geri bildirimde bulunmak, risk iletişimi faaliyetlerinin sektörler arası işbirliği ile yürütülmesini sağlamak ve ileri epidemiyolojik analizler ve saha araştırmaları yapmak, kurum içindeki birimlere epidemiyolojik destek sağlamak diğer görevleri arasındadır. · Aşı İle Önlenebilir Hastalıklar Daire Başkanlığı Aşı ile önlenebilen hastalıklara yönelik olarak programlar geliştirmek ve yürütmek, aşı sonrası istenmeyen etki izleme sisteminin yürütülmesi faaliyetlerini gerçekleştirir. Aşılama hızlarını izler, değerlendirir ve raporlandırır. Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) ve koruyucu sağlık hizmetlerinde kullanılan aşı, antiserum, enjektör, enjektör güvenli atık kutusu ve soğuk zincir malzemelerinin sorumluluk alanı içerisindeki lojistik hizmetlerini ve GBP kapsamındaki hastalıkların sürveyansını, salgın kontrolüne yönelik faaliyetleri yürütür. · Zoonotik ve Vektörel Hastalıklar Daire Başkanlığı Ülkemizdeki zoonotik ve vektörel hastalıklarla ilgili epidemiyolojik çalışmaları, kontrol programlarını ve buna yönelik çalışmaları yürütmekle sorumludur. standardizasyonu, epidemiyolojik ve Ar-Ge çalışmalarını yapar. Faaliyet alanları ile ilgili laboratuvara dayalı sürveyans çalışmalarını ve ilgili alanlarda halk sağlığı laboratuvarları ve diğer mikrobiyoloji laboratuvarlarının tanı standardizasyonunu sağlamaya yönelik olarak gerekli eğitimlerin ve dış kalite kontrol çalışmalarını yürütür. Ulusal düzeyde laboratuvar ve saha rehberlerinin hazırlanmasına öncülük eder. Mikrobiyoloji alanında Kurum dışında planlanan referans laboratuvarı başvurularını değerlendirir, ilgili standartlara uygunluğunu denetler. Bunun yanında; Halk sağlığını tehdit eden mikrobiyolojik etkenlere yönelik seroepidemiyolojik surveyansı, moleküler surveyans, laboratuvara dayalı her türlü tiplendirme, ilaç duyarlılık testleri, metodolojik araştırma ve saha araştırmaları vb. çalışmaları ilgili daire başkanlıkları ile koordineli şekilde planlanmak, düzenlemek, laboratuvar analizlerinin yapılması ve sonuçlarının değerlendirilmesi çalışmalarını referans laboratuvar düzeyinde yürütmektedir. · Tüberküloz Daire Başkanlığı Tüberküloz hastalığının önlenmesi ve kontrol hizmetlerinin etkin bir şekilde yapılmasını sağlamak üzere; plan, program ve politikaların tespiti, ilaç ve malzeme temini ve dağıtımının yapılmasını sağlamak, epidemiyolojik çalışmaların yürütülmesi, Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) ve mobil tarama faaliyetlerinin planlanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi, tüberkülozun yayılmasına karşı koruyucu her türlü tedbirin alınması, hastaların kontrol ve tedavi altında bulunmaları faaliyetlerini izlemek görevleri arasındadır. · Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı · Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları Daire Başkanlığı Bu dairenin görev alanı, aşı ile korunabilir hastalıklar ile zoonotik ve vektörel hastalıklar dışında kalan bulaşıcı hastalıkları kapsar. Görev alanı dâhilindeki bulaşıcı hastalıkların kontrolüne yönelik olarak programların geliştirilmesi, yürütülmesi, ilgili sürveyans çalışmaları, veri toplanması, analizi ve değerlendirilmesi çalışmaları yürütülmektedir. Klinik ve gerek duyulduğunda klinik dışı diğer örneklerden halk sağlığını tehdit eden, insanlarda sağlık sorununa neden olan bakteriyel, paraziter, mantar ve viral etkenlerin, tanı, doğrulama ve tiplendirilmesine yönelik mikrobiyolojik incelemeleri yapar. Bilimsel çalışmalarda kullanılmak üzere suş ve hücre kültürü bankası hizmetleri, laboratuvar tanı 4) Bulaşıcı Olmayan HastalıklarProgramlar ve Kanser Başkan Yardımcılığına Bağlı Daire Başkanlıkları : · Kanser Daire Başkanlığı Bu daire başkanlığımız; Kanserle mücadelede gerekli koruyucu kanser hizmetlerini planlamak, yürütmek, çalışmaları değerlendirmek, raporlamak ve denetlemek üzere kurulmuştur. Ülke çapında kanser hastalıklarının tür ve durumlarının belirlenmesi, etkin ve bilimsel mücadele yöntemlerinin saptanması, uygulanması ve olası kanser etkenlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik işlemleri yürütmektedir. · Tütün Ve Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire Başkanlığı Tütün ve bağımlılık yapıcı maddelerle mücadele ile ilgili hizmet plan ve programları hazırlamak, uygulanmasını sağlamak, izlemek ve değerlendirmek bu daire başkanlığının esas SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 63 görevidir. Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi ve Ulusal Tütün Kontrol Programı ve eylem planın kapsamındaki çalışmalar diğer Bakanlıklar, resmi ve özel kuruluşlar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içerisinde yürütülmektedir. · Ruh Sağlığı Programları Daire Başkanlığı Ruh sağlığı ile ilgili koruyucu programların geliştirilmesi, çocuk ve ergenleri de kapsamak üzere ruh sağlığının araştırılması ve korunması ile ilgili faaliyetleri planlamak ve koordine etmek görev alanı dâhilindedir. Bu kapsamda; koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin birinci basamak sağlık hizmetleriyle bütünleştirilmesi, kronik ruhsal bozuklukların birinci basamak ağırlıklı olmak üzere ikinci basamak ve üçüncü basamakta tanı, tedavi ile izlemelerinin ve psikososyal rehabilitasyon programlarının geliştirilmesi, Toplum Temelli Ruh Sağlığı uygulamalarıyla uyumlu hizmetlerin koordinasyonu, işyerlerinde mobbingin, çocuk istismarının önlenmesine, intiharların azaltılmasına, kadına ve aile içi şiddete yönelik çalışmalar yürütülmektedir. · Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı Toplumun her kesiminin beslenme ve ilişkili hastalıklar konusunda bilinçlenmesini sağlamak ve toplumu bu hastalıklardan korumak amacıyla beslenme, obezite, diyabet ve metabolik hastalıklar ile ilgili araştırma, izleme ve değerlendirme çalışmaları yapmak, programlar geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Beslenme ve diyet danışmanlığına ait hizmet kalite standartları getirilmesi, toplu beslenme sistemlerinde (okul, yurt, hastane, kreş, bakımevi, cezaevi vb.) her aşamada sağlıklı beslenmenin sağlanması çalışmaları ile obezitenin önlenmesine yönelik ulusal politikalar ve programların geliştirilmesini, uygulanmasını, izlenmesini ve değerlendirilmesine yönelik çalışmaların koordine edilmesi yine bu daire başkanlığının sorumluluğundadır. 64 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 · Kronik Hastalıklar, Yaşlı Sağlığı ve Özürlüler Daire Başkanlığı Bu daire başkanlığı, başlıca; Bulaşıcı olmayan hastalıklar ve kronik durumlar ile engelliliğin önlenmesi ve kontrolüne ve ayrıca yaşlılık ve yaşlı sağlığı hizmetleri geliştirilmesi çalışmalarına yönelik; Ulusal programların geliştirilmesi, uygulanması, izleme ve değerlendirilmesi çalışmalarını yürütmekte, evde sağlık hizmetleri planlamalarına katkı vermektedir. Bunun yanı sıra ve kaza ve yaralanmaları engellemeye yönelik çalışmaların yapılması ve mevcut düzenlemeler ile uyumluluğun artırılması dâhil olmak üzere ulusal önleme ve kontrol programları geliştirmek, uygulamak ve değerlendirmekle yükümlüdür. 5) Tüketici ve Çalışan Güvenliği Başkan Yardımcılığına Bağlı Daire Başkanlıkları : · Çalışan Sağlığı ve Güvenliği Daire Başkanlığı Çalışanların sağlığının korunması amacıyla, gerekli araştırma, geliştirme ve denetim hizmetlerini ilgili kuruluşlarla işbirliği içinde yürütmek görevidir. Meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesi veya azaltılması konusunda araştırma ve denetim hizmetlerini planlamak ve gerekli tedbirleri aldırmak ayrıca çalışanlara yönelik mobbingin izlenmesi, uygun programlar hazırlanmasını ve uygulanmasını sağlamak, işyeri hekimliği ile ilgili faaliyetleri yürütmek de görevleri arasında yer almaktadır. · Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı · Kadın ve Üreme Sağlığı Daire Başkanlığı Yaşam boyu kadın ve erkeğin üreme sağlığının korunması ve geliştirilmesi için gerekli çalışmaları yapmak üzere kurulan bu daire başkanlığı; konu ile ilgili araştırma ve incelemelerin yapılmasını koordine ve kontrol etmekle, öncelikli müdahale alanları başta olmak üzere, kadın ve üreme sağlığı sorunlarının iyileştirilmesi, önlenmesi ve ortadan kaldırılması için ilkeleri belirlemek, gerekli çalışmaları yapmak, uygulanmasını sağlamak, sonuçlarını değerlendirmek ve gerekli tedbirleri almak veya aldırmakla görevlidir. · Çocuk ve Ergen Sağlığı Daire Başkanlığı Başlıca sorumlu olduğu alan; çocuk ve ergen sağlığının korunması ve geliştirilmesi olup ilgili istatistikî bilgilerin toplanması, araştırma ve incelemelerin yapılmasını koordine ve kontrol etmek, belirlenen sorunların önlenmesi ve ortadan kaldırılması için temel ilkeleri belirlemek, gerekli çalışmaları yapmak, bebek ve çocukluk yaş grubunda gerçekleşen ölümlerin azaltılmasına yönelik politika ve öncelikleri belirlemek ve uygulanmasını sağlamak ile yükümlüdür. Çevre sağlığını tehdit eden unsurları belirlemek, izlemek, denetlemek ve çevre sağlığı etki değerlendirme çalışmalarına katılmakla ve doğal afetlerde, çevre sağlığı hizmetlerinin yerinde, zamanında ve etkili bir şekilde yapılmasını sağlamakla sorumludur. Yerleşim yerlerine yeterli ve sağlıklı içme-kullanma suyu temini için gerekli çalışmalara katılmak ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak, kaynak, içme, içme-kullanma suyu ile doğal mineralli sular, havuz suları, yüzme alanları ve kaplıca suları ile ilgili çalışmaları yürütmek sularla ilgili görevlerindendir. Diğer görevleri ise; Biyosidal ürünlerin etiket onayları ve ruhsat işlemlerini yapmak, biyosidal ürünlerin uygulanması ile kurallarını insan sağlığını gözeterek düzenlemek, uygulayıcıların eğitimlerini yapmak veya yaptırmak; Bildirim sistemine tabi ürünlerin (deterjan, hava aromatize edici ürün, emzik, biberon, kuvvetli asit ve baz, kağıt hijyen ürünleri, diş fırçası vb.) etiket ve bildirim onayına ilişkin işlemlerini yürütmek; Kaplıca suları ile kaplıca tesislerinde kullanılan peloidlerin endikasyonlarının belirlenmesi ve doğal mineralli suların onaylanması işlemlerini yürütmek; İyonlaştırıcı olmayan radyasyon kaynakları ve elektromanyetik kirlilik, hava kirliliği ile iklim değişikliği konusunda gerekli tedbirleri almak veya aldırtmaktır. · Tüketici Güvenliği Laboratuvarları Daire Başkanlığı · Biyolojik Ürünler Araştırma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Kurumun görev alanıyla ilgili mevzuatlarda yer alan tüketici ürünlerinin sağlık etkileri yönüyle fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik ve toksikolojik analizlerini referans laboratuarları düzeyinde ilgili mevzuatlar çerçevesinde yapmakla görevlidir. Bakanlık ve Kurum tarafından belirlenen tip ve çeşitte serum, antiserum, antijen, aşı ve benzeri biyolojik maddelerin hazırlanması ve üretilmesi ile biyolojik ürün testlerinde ve serum üretiminde kullanılacak deney hayvanlarının üretilmesinden sorumludur. · Halk Sağlığı Laboratuvarları Daire Başkanlığı Bu daire başkanlığı; Halk Sağlığı Laboratuvarlarının planlanması, yapılandırılması ve uygun şartlarda çalışması için gerekli koordinasyon ve çalışmaları yapmakla yükümlüdür. Halk Sağlığı Laboratuvarlarında ihtiyaç ve talepler doğrultusunda çalışılacak parametreleri tespit eder ve tetkikleri uygun standartlarda yapacak alt yapının Halk Sağlığı Laboratuvarlarında oluşturulmasını sağlar. Ayrıca laboratuvarların izleme, denetleme ve değerlendirmesini yapmak, düzeltici ve önleyici faaliyetlerin yapılmasını sağlamak da görevleri arasındadır. teşkilatı personelinin görevde yükselme ile unvan değişikliği sınav ve eğitim faaliyetlerini ile sözleşmeli personel, işçi ve vekil ebe-hemşire işlemleri yürütülmektedir. Ayrıca, Kurum merkez teşkilatı çalışanlarının maaş, yolluk, avans ve diğer ödeme faaliyetleri ile Kuruma bağlı döner sermayeli işletmelerle ilgili her türlü işlem yapılmaktadır. Daire Başkanlığı Satın alma ve İdari İşler Daire Başkanlığı İstatistik ve Bilgi İşlem Daire Başkanlığı Kurumun mal ve hizmet alımları, yapım işleri ilgili mevzuat gereği yapılmakta ve bu işlemlere ait ödeme işlemleri yürütülmektedir. Kurumun kreş ve gündüz bakımevi hizmetleri ile güvenlik, taşıt, yemekhane ve temizlik hizmetlerinin yürütülmesini sağlanmaktadır. Merkez binalarının bakım-onarım işlerini yapılmakta veya yaptırılmakta elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet vb. abonelik işleri ve bunlara ait ödeme işlemleri yürütülmektedir. Mevcut bu beş daire başkanlığı ile; Kurum merkez ve taşra teşkilatının ihtiyaç duyduğu insan gücünün planlanması, temini ile mevcut çalışanların atama, nakil, görevlendirme, kadro, terfi ve ödüllendirme, hizmet durumu, istifa, disiplin, emeklilik vb. işlemlerini kurum merkez ve taşra Bilgi işlem alanında Kurumun bilgi toplama, işleme ve paylaşma çalışmalarıyla merkez teşkilatının donanım alt yapısına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. İlgili birimler arasında koordinasyon ve işbirliği sağlayarak bilgi sistemlerine yönelik projeleri ve istatistikî çalışmaları yürütülmektedir. 6) Destek Hizmetleri Başkan Yardımcılığına Bağlı Dire Başkanlıkları : • Atama Daire Başkanlığı • Özlük İşleri Daire Başkanlığı • Döner Sermaye Yönetimi • • SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 65 haber SİGARAYA 4 YILDA 40 MİLYON LİRA CEZA KESİLDİ Türkiye genelinde ‘Dumansız Hava Sahası’ kapsamında kapalı alanlarda sigara içme yasağı 4 yılı geride bıraktı. 4 yılda ülke genelinde 5 milyon 464 bin 157 denetim gerçekleştirildi. Sağlık Bakanlığı ekipleri denetimlerde 4 yılda toplam 40 milyon TL ceza kesti. Sağlık Bakanlığı hem sigara ile mücadele ediyor hem de hastaların durumu ile yakından ilgileniyor. 2009 yılında yürürlüğe giren 4207 Sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun ile kapalı mekânlarda sigara içimine ağır cezalar geldi. Dumansız hava sahası kanununun yürürlüğe girmesinin ardından bir taraftan denetimlere, bir taraftan da sigarayı bırakmak isteyenlere verilen desteğe büyük önem verildi. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Temmuz 2009–31 Mart 2013 tarihleri arasında ülke genelinde bin 704 denetim ekibi ile 5 milyon 464 bin 157 denetim gerçekleştirildi. Denetimlerde 40 milyon 63 bin 471 TL idari para cezası kesildi. Sistemin daha iyi yürütülebilmesi için 2012 yılı Eylül ayında online Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi (DHSDS) faaliyete geçirildi. 17 Eylül tarihinden 31 Mart’a kadar bir milyon 15 bin 562 denetim yapıldı ve 18 milyon 65 bin 144 lira idari para cezası uygulandı. Dumansız Hava 66 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Sahası Denetim Sistemi’nin faaliyete geçmesiyle yapılan denetimlerin sayı ve etkinlikleri arttı. Sigarayı bırakmak isteyen vatandaşlar için 2009’da 62 olan Sigara Bırakma Polikliniği sayısı ise 2012 yılında 402’e çıkarıldı. Ocak 2009- Ocak 2013 tarihleri arasında polikliniklerde toplam 721 bin 832 kişi muayene oldu. 2012 yılında 325 bin 134 kişi polikliniklere müracaat etti. Ayrıca henüz geri ödeme kapsamında olmayan sigara bırakma ilaçlarından 250 bin kutu satın alınarak sigara bırakma polikliniklerine başvuran ve yapılan tetkikler sonucu uygun görülen sigara bağımlılarının ücretsiz olarak bu ilaçlara erişmesi sağlandı. Sigara Bırakma Hattını 7,8 Milyon Kişi Aradı Sigara bırakmak isteyenlere destek olmak amacıyla ikinci aşama olarak ALO 171 ‘Sigara Bırakma Danışma Hattı’ kuruldu. Halen sigarayı bırak- mak isteyen kişilere yüzden fazla operatörle 24 saat canlı destek veriliyor. 27 Ekim 2010 - 30 Nisan 2013 tarihleri arasında ALO 171 Sigarayı Bırakma Danışma Hattı’na gelen toplam çağrı sayısı 7 milyon 819 bin 284. Günlük ortalama 9 bin civarında çağrı karşılanıyor. Bu aramalarda operatörler, isteyen vatandaşlara sigara bırakma planı yapıyor ve bir yıl süreyle bu kişileri belirli periyotlarla arayarak sigara bırakma çabalarına destek oluyor. Online Sistemde Denetimler Arttı Bakanlık, Eylül 2012 tarihinden itibaren tablet bilgisayarlarla online denetim sistemine (Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi) geçti. ALO 184 Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi tarafından değerlendirilen ihbar ve şikâyetler, ilgili adrese en yakın denetim ekibine görev olarak atanıyor. İhbarı alan ekip ivedilikle verilen adrese gidiyor. gezelimgörelim Tarihi ve mistik dokusuyla hayranlık uyandıran Safranbolu, sahip olduğu zengin kültürel miras ve bu mirası korumadaki başarısıyla UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış ve dünya kenti ününe kavuşmuş doğal bir kent... Kentin doğallığı, mimarisinde ve havasında hissedildiği kadar insanlarının sıcaklığından da anlaşılıyor. Safranbolu, geleneksel Türk toplum yaşamını kent ölçeğinde yaşatan, tarihi ve kültürel eserlerini tüm insanlara sunan bir örnek bir kent özelliği taşıyor. Anadolu’nun kuzeybatı kesiminde, tarihte Paphlagonia olarak adlandırılan bölgede bulunan Safranbolu’nun 68 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 bilinen tarihi, M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Adını, kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilen safran bitkisinden alan Safranbolu, tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bunların başlıcaları Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarıdır. Safranbolu’nun Türkler tarafından kesin olarak alınışı 1196’da olduğu bilinmektedir. Safranbolu, tarihi geçmişinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine Osmanlı döneminde ulaşıyor. Kentin 17. yy.da İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluşu, bölgede ticaretin gelişimine olanak sağlayarak yöreyi hızla zenginleştirmiştir. Bu dönemde İstanbul ve Kastamonu ile yoğun ilişkiler yaşamış, Osmanlı Sarayından ve devlet adamlarından bazıları kente önemli eserler bırakmışlardır. Daha çok Eski Türk Evleri ile tanınan Safranbolu, 1200’ü koruma altında olan sayısız kültürel esere sahip. Evler şehrin iki bölümünde toplanmış, bunlardan ilki kışlık evlerin bulunduğu Çarşı kesimi, diğeri yazlık evlerin bulunduğu Bağlar bölgesi. Kentin turistik ve tarihi eserlerinin yoğunlaştığı bölge Çarşı kesimi. Bu bölge kuzeydeki Kale ile güneydeki Hıdırlık tepelerinden izlenebiliyor. Üzerinde iki anıt mezar bulunan Hıdırlık Tepesi, eski dönemlerde açık hava namazgâhı olarak kullanılmış. Bu tepeden, kentin anıtsal eserleri bir arada muhteşem bir görüntü sunuyor. Kale ve çevresi ise kentteki ilk yerleşim alanı. Bu tepede bulunan Eski Hükümet Binası, halen çalışmakta olan 200 yıllık Saat Kulesi ve artık kullanılmayan Hapishane Binası kentin görülmeye değer tarihi eserleri arasında. Safranbolu’da 25’in üzerinde tarihi önemi bulunan cami bulunmakta ve bunlardan en önemlileri Köprülü Mehmet Paşa ile Sultan III. Selim’in Sadrazamı İzzet Mehmet Paşanın yaptırdıkları, kendi adları ile anılan camiler. Hizmete açılan Cinci Hanı ile halen kullanılmakta olan Cinci Hamamı, Sultan Deli İbrahim’in danışmanlığına kadar yükselen Safranbolulu Cinci Hoca tarafından yaptırılmış, kentteki görülmeye değer diğer eserlerinden. Safranbolu’da üretim ve ticaret, Lonca sistemi ile yürütülen çeşitli çarşılarda yapılıyormuş. Bugün halen üretimin sürdüğü Demirciler, Bakırcılar, Kalaycılar ve Semerciler Çarşılarında kentteki el işçiliğinin devamını sağlanıyor. Restore edildikten sonra el sanatları satış merkezi haline gelen tarihi Yemeniciler Arastası ve çevresindeki dükkânlarda Safranbolu’ya özgü hediyelik eşyalar satılıyor. Yörük Köyü Safranbolu-Araç yolu üzerinde, Safranbolu’ya Kente 13 km. uzaklıktaki Yörük Köyü, açık hava müzesi niteliğinde tarihi bir yerleşim yeri. Koruma altında bulunan ev ve sokakların tümü bakımlı. Kaymakçıoğlu Konağı, Sipahiler Konağı, Ahşap Cami ve sanat galerisi olarak restore edilen Çamaşırhane’yi gezebilir, gözleme ve baklava yiyebilir ve çeşitli hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. Safranbolu’nun Doğal Güzellikleri Safranbolu tarihi eserleri ve evlerinin yanı sıra ilgi çekici doğal güzelliklere de sahip. Yoğun orman alanları, kanyonlar ve vadiler piknik yapmaya elverişli olduğu kadar yürüyüş, tırmanma ve bisiklet gibi diğer turistik etkinliklere de olanak sağlıyor. İncekaya Su Kemeri ve kanyonu, görkemli evlere sahip Yörük Köyü, Bulak ve Hızar Mağaraları, Hacılarobası ve Üçbölük Köyü civarındaki Kaya Mezarları, Düzce Kanyonu, Sarıçiçek Yaylası ve Uluyayla, Gürleyik Piknik Alanı da kentin diğer turizm alanlarından. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 69 kampus İstanbul’dan Dünyaya Açılan Yeni Nesil Devlet Üniversitesi İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ İstanbul Medeniyet Üniversitesi (İMÜ), Temmuz 2010’da Türkiye Cumhuriyeti’nin 98. devlet üniversitesi olarak kuruldu. 11 fakülte, 2 yüksekokul ve 4 enstitüden oluşan üniversitemizin ana yerleşkesi, İstanbul Anadolu Yakası D-100 Karayolu üzerinde Üsküdar ve Kadıköy ilçe sınırlarındadır. Üniversite; yüksek lisans eğitimine 2011-2012 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde, lisans eğitimine ise 2012-2013 eğitim-öğretimin güz döneminde başlamıştır. İMÜ, 2012-2013 eğitim-öğretim döneminde Edebiyat Fakültesi (Tarih, Felsefe, Türk Dili ve Edebiyatı) ve Siyasal Bilgiler Fakültesi (İktisat ve Uluslararası İlişkiler Bölümleri) ile lisans eğitimine başladı. 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde de Tıp Fakültesine öğrenci alımı ile eğitim-öğretim sürecini sürdürmeye devam etmektedir. 11 fakülte, 2 yüksekokul ve 4 enstitüden oluşan İstanbul Medeniyet Üni70 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 versitesi bünyesinde şu fakülte, yüksekokul ve enstitüler yer almaktadır: bilimsel kalitesi ile ön plana çıkmış, yenilikçi ve girişimci bir dünya üniversitesi olmak. Sanat ve Tasarım Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Turizm Fakültesi. Bu vizyon çerçevesinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Türkiye’de lisans eğitimine ağırlık veren mevcut üniversitelerden farklı olarak yüksek lisans ve doktora programları ağırlıklı bir araştırma üniversite olmayı hedeflemektedir. • Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, • Yabancı Diller Yüksekokulu ve Sivil Havacılık Yüksekokulu • Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bi- limleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Misyon: Medeniyet odaklı, ürettiği bilim, teknoloji ve sanata evrensel değerleri katan özgün bir üniversite olmak. Vizyon: Medeniyetimizi çağdaş dünyaya sunan, dünya barısına katkıda bulunan insani değerleri özümseyen, Bu hedeflere alanında öncü, üretken, araştırmacı ve uluslararası tecrübesi olan akademik kadro ile ulaşmayı amaçlamaktadır. Üniversitede, ülkemizdeki bilim insanlarının yanı sıra yurt dışındaki bilim insanları da sürekli ya da geçici görevlendirmelerle istihdam ediliyor. Şu anda akademik kadroda bulunan 200’e yakın öğretim üyesi de bu özellikleri taşıyan seçkin akademisyenlerden oluşmaktadır. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, uluslararası kalite standartlarında bir eğitim anlayışı ile eğitimde uluslararası akreditasyon sağlamayı amaçlıyor. Planlamada nihai öğrenci sayısını 15.000 olarak belirleyerek, lisans ve lisansüstü öğrenci oranının %50 olarak gerçekleştirilmesi düşünülüyor. Böylece İstanbul Medeniyet Üniversitesi, uluslararası bir araştırma üniversite olma hedefini sürdürme kararlılığında olduğunu gösteriyor. projesinde ayrıca, sosyopark, teknopark, merkezi kütüphane, kongre merkezi, araştırma ofisleri, uzaktan eğitim merkezi, sürekli eğitim merkezi gibi çok sayıda önemli birim ve merkezler yer alacak; en kısa zamanda tamamlanması hedeflenen bu proje ile İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusuna uyum sağlayacak, doğaya saygılı, yeşili koruyan güzel bir kampus oluşturulacak. Klasik eğitimden ziyade aktif eğitim uygulaması yaparak öğrenci odaklı, tartışmalı ve problem çözmeye dayalı bir eğitim sistemi planlanan Üniversitede, bu sistemle özgür düşünebilen, kendi kültüründen aldığı ilhamla yenilikçi ve üretken düşünceye sahip, dürüst, ülke menfaatlerini kendi menfaatlerinin üstünde tutan, içinde bulunduğu topluma düşünceleri ile yön verebilen, gelişimci ve girişimci bireyler yetiştirme hedefine ulaşmak için büyük adımlar atılıyor. İstanbul Medeniyet Üniversitesi ayrıca, Sağlık Bakanlığı ile işbirliği çerçevesinde Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinin ortak kullanımına yönelik 25 Mayıs 2011 tarihinde protokol imzalamıştır. Böylece “T.C. Sağlık Bakanlığı İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi” ismini alan hastane; sağlık alanında eğitim ve uygulama hizmetlerini üniversitemiz bünyesinde yürütecektir. Modern tıbbın her alanında hasta memnuniyetini artırmak, nitelikli ve deneyimli personelimizle lider uygulamalara imza atmak için hastanenin mimari projesi de tamamlandı. Yarım asırlık tecrübesi ve yenilenen yüzüyle 2015 yılında hizmete girecek yeni hastane, modern binasında eğitim ve araştırma uygulamalarını sürdürecek. İstanbul Medeniyet Üniversitesine tahsis edilen ve devir işlemleri tamamlanan İstanbul’un Anadolu yakasında Göztepe’de D-100 Karayolu’nun her iki tarafındaki 278 dönümlük alan üzerinde Üniversitenin Master plan çalışmaları devam etmektedir. Üniversitenin rektörlük binası, fakülteler, enstitüler ve yüksekokulların yer alacağı ana yerleşke İstanbul Medeniyet Üniversitesi akademik ve idari kadrosuyla, öğrenci- leriyle, yerleşkesiyle, hastanesiyle, kütüphanesiyle, yaptığı araştırmalarıyla dünyanın en seçkin üniversiteleri arasında yer almayı hedeflemektedir. Bilginin en önemli güç kaynağı olduğu günümüz ve geleceğin dünyasında İstanbul Medeniyet Üniversitesi en önemli bilgi üretim merkezlerinden biri olacaktır. EDEBİYAT FAKÜLTESİ İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi; geçmişini unutmadan modern bilimsel yöntemleri de kullanarak elde ettiği her türlü verinin tarihî, edebî, sosyolojik ve psikolojik temellerini titizlikle aydınlatmayı üstlenmiş, geleneksel olanla çağdaş bilgiyi sentezlemiş bireyler yetiştirmeyi ana hedef olarak benimsemektedir. Akademik yapılanmasını sürdüren Edebiyat Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih ve Felsefe Bölümlerinde 2012-2013 eğitim öğretim yılında lisans düzeyinde eğitime başlanmıştır. Eğitimde sadece bilgiyi elde etmeyi değil yaratıcı ve yorum gücüne sahip, bilimsel bilginin gücüne inanan, teori ve pratik arasında denge oluşturan bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen fakülte, bu hedefi gerçekleştirmek amacıyla; özgün ve uluslararası düSAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 71 zeyde başarılı ve örnek olabilecek bir yöntem izlemektedir. Bu hedefe ilerlerken de alanında her anlamda başarılı ve kaliteli bir akademik kadro oluşturması, ayrıca İstanbul gibi dünyanın önemli bir kültür ve medeniyet beşiğinde yer alması, bu zengin mirasın bilincinde olanların tercih edeceği dinamik bir kurum olması gençlerin geleceğe umutla bakmalarını kolaylaştıracaktır. EĞİTİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ Toplumdaki değişme ve gelişme hızına paralel olarak yeni nesilleri eğitecek nitelikli ve çağdaş öğretmenlerin yetiştirilmesi gereğine inanılarak kurulan Eğitim Bilimleri Fakültesi; yetiştirdiği öğretmenlerin, kendi alanında uzmanlaşmış olmaları yanında, hayat boyu öğrenmeyi benimsemiş, hem bağımsız hem de takım içinde çalışma becerilerine sahip olmalarını, eleştirel ve farklı düşünmeyi kazanmalarını hedeflemektedir. FEN FAKÜLTESİ Alanlarında yetkin akademisyenleri bulunduran fakültede, kapsamlı araştırma merkezleri ile günümüz teknolojisine yön verebilecek ni- 72 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 telikte bilimsel yayınlar yapmayı, sanayiye yönelik yenilikçi projeler gerçekleştirmeyi ve bu amaçlara yönelik uluslararası işbirlikleri kurmayı ve ülkemizin bilimsel üretkenliğini artırmayı hedefliyoruz. Bu amaçla Fen Fakültesi bünyesinde belirlenen araştırma alanlarında uluslararası alanda öğrenci çekmeyi, konferanslar düzenlemeyi, öğrencilerimizin ve bilim insanlarımızın uluslararası hareketliliğini desteklemeyi planlıyoruz. Fakülte bünyesinde kurulan bölümlere, misyon ve vizyonumuza uygun akademik personel alımı yapılmaktadır. Eylül 2013’de Fizik Mühendisliğinde yüksek lisans programı açılması planlanmaktadır. Ardından Matematik ile Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümlerinde yüksek lisans programları açılacaktır. 2014 yılında doktora programlarının başlatılması planlanıyor. HAVACILIK VE UZAY BİLİMLERİ FAKÜLTESİ Üst düzey bilgi ve yüksek teknoloji gerektiren, ekonomik değeri yüksek olan, hem araştırmacılar hem de öğrenciler için mükemmel fırsatlar sunan havacılık ve uzay çalışmala- rı, stratejik öneme sahip bir alandır. Yapacağı ileri düzey araştırmalarla ulusal ve uluslararası düzeyde havacılık ve uzay alanında ülkemizin yerli araçlarını, diğer üniversiteler ve sanayi işbirlikleriyle üretmeyi amaçlayan fakülte; aynı zamanda girişimci eğitim programlarıyla havacılık ve uzay çalışmalarına yön veren ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmeyi hedeflemektedir. Misyon ve vizyonuna uygun akademik personel alımının halen devam ettiği Havacılık Ve Uzay Bilimleri Fakültesinde, Eylül 2014’ten itibaren eğitime başlanması planlanmaktadır. HUKUK FAKÜLTESİ Araştırmacı yetiştirme hedefine paralel olarak Hukuk Fakültesi, çok sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisi almayı planlamaktadır. Hem yüksek lisansta hem de doktorada tamamen İngilizce yürütülen programları açacak fakültede, bunun için yabancı öğretim üyelerinden de yararlanacaktır. Hukuk Fakültesi; diğer hukuk fakültelerinden farklılaşan bir müfredat ile az sayıda öğrenci, az sayıda ders ile çok sayıda uygulama ve araştırma şeklinde özetlenebilecek bir eğitim modelini hedeflemektedir. Öğrencilerin iyi düzeyde İngilizce bilmelerini hedefleyen Hukuk Fakültesi böylece; onların İngilizce yapılacak dersleri takip etmeleri, uluslar arası yarışma, toplantı ve projelere katılmaları ile akademik değişim programlarından da yararlanmalarını amaçlamaktadır. Ekim 2013’te tıp hukuku alanında tezli yüksek lisansa başlayacak hukuk fakültesi, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında da lisans öğrencilerini almayı planlamaktadır. MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK FAKÜLTESİ Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde, lisans ve lisansüstü eğitimi verilerek, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri proje ağırlıklı olarak yürütülecektir. Fakülte, eğitim ve öğretiminde sanayi ile işbirliği içinde olarak dünya standartlarında proje ve staj programları geliştirmeyi hedeflemektedir. Mezunlarımız teknik kazanımlarının yanında, sosyal bilimlerin ilgi duydukları programlarını da takip ederek, donanımlı bireyler olarak iş hayatına atılacaklardır. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, gerek akademik kadro ve faaliyetleri gerekse de yetiştireceği mezunlarıyla hem akademik anlamda hem de mezunlarıyla endüstriyel alanlarda aranılan ve ihtiyaç duyulan bir konuma getirilecektir. SANAT ve TASARIM FAKÜLTESİ Sanatın farklı alanlarında özgün ürünler ortaya koyabilen, sanata ve tasarıma yeni yorumlar katabilen, sorgulayan, gözlemleyen, bilimsel gelişmeleri yakından takip eden araştırmacıların yetiştirilmesini hedefleyen Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde, özgün sanat ve tasarımın üretilebilmesi için yüksek donanıma sahip birimler oluşturulmaktadır. Öğrencilerini profesyonel yaşama hazırlayacak şekilde yetiştirmeyi ilke edinen fakülte, sanatsal yapının evrensel boyutlara getirilmesinin yanı sıra gelecek kuşaklara kendi meslek alanlarında yetkili ve bilgili bireylerin yetiştirilmesini amaçlamaktadır. SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ Kanıta dayalı bilgi ve çağdaş teknolojiyi modern eğitim-öğretim yöntemleri ile buluşturarak kullanmayı hedefleyen Sağlık Bilimleri Fakültesi, ülkemizde ve dünyada hızla gelişen sağlık sektörünün ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmeyi ve araştırmacılara güncel araştırma alanlarında olanaklar sağlamayı amaçlamaktadır. SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ Siyasal Bilgiler Fakültesi; ülkemizin gelişmişlik düzeyinin, refah ve mutluluğunun arttırılmasına katkıda bulunarak bir çağdaş bilimsel araştırma, uygulama ve öğretim ortamı olmayı temel misyon edinmiş üniversitemizin bu hedefe ulaşmasında önemli bir işlev üstlenmektedir. Uzmanlık ve yetkinlik düzeyi yüksek genç nesilleri yetiştirmeyi hedefleyen Siyasal Bilgiler Fakültesinin bu gayesini gerçekleştirme yönündeki en önemli avantajı, yabancı dil eğitimini de önemseyen bir interdisipliner ortamı oluşturmasıdır. 20122013 eğitim-öğretim döneminde lisans eğitimine başlayan Siyasal Bilgiler Fakültesi ayrıca ulusal ve uluslararası ölçekteki kamu, özel kesim ve üçüncü sektörle geliştirdiği işbirlikleriyle bilgi, beceri ve yetkinliği evrensel değerlerle bütünleştirmeyi hedeflemektedir. Yetkin, öncü ve lider nesillerin yuvası olacak Siyasal SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 73 Bilgiler Fakültesinin; ekonomik ve siyasal-idari alana dair bilimsel bilgiyi küresel standartlarda aktararak üst düzey donanım, yetkinlik ve beceri sahibi öğrenciler yetiştirmek; akademik kadroları ile söz konusu akademik bilgi alanının geliştirilmesinde dünya ölçeğinde bir öncülük rolü üstlenmek ve elde edilen bilginin kamu yararı önceliğinde pratiğe dökülmesinde özel girişim-sivil toplum ve kamu kesimi ile etkin bir işbirliği geliştirmek üzere üç temel amacı var. Bu amaçlar doğrultusunda eğitime başlayan fakülte bilimsel bilgiyi pratik ile buluşturan disiplinlerarası bir eğitim müfredatı oluşturdu. TIP FAKÜLTESİ 2013-2014 eğitim-öğretim dönemiyle birlikte eğitime başlayacak olan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, ana binası yapılıncaya kadar eğitimini bir çelik konstrüksiyon yapıda yürütecektir. Dinamik yöneticileri, tecrübeli öğretim üyeleri ve yeterli alt yapısı ile tıp fakültesi; bilimsel ve sosyal yönden nitelikli ve yeterli donanımlara sahip hekimler ve uzmanlar yetiştirmeyi amaçlıyor. Sadece öğrencilerine değil, Türkiye’deki meslektaşlarına ve tüm topluma da doğrudan katkıda bulunmayı hedefleyen fakültenin akademik kadrosu bunun için İMÜ Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çeşitli konularda birçok etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. 74 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Misyon Çağdaş tıp biliminin gerektirdiği bilgi ve uygulamaların en iyi şekilde öğretilmesinin ötesinde, mesleki etik değerler çerçevesinde; araştıran, sorgulayan, yeni bilgiler ve alternatif yaklaşımlarla karşılaştığı sorunların üstesinden gelebilen, böylece bilgi ve teknolojinin yalnız tüketicisi değil, aynı zamanda özgün değerler üreterek tıp bilimine katkıda bulunacak bireyler yetiştirmektir. Vizyon Ulusal ve uluslararası alanda rekabet edebilen, özgün nitelikleriyle tanınmış, lider bir tıp fakültesi olmaktır. Çağdaş tıp biliminin gerektirdiği bilgi ve uygulamaların en iyi şekilde öğretilmesinin ötesinde, mesleki etik değerler çerçevesinde, araştıran, sorgulayan, yeni bilgiler ve alternatif yaklaşımlarla karşılaştığı sorunların üstesinden gelebilen, böylece bilgi ve teknolojinin yalnız tüketicisi değil, aynı zamanda özgün değerler üreterek tıp bilimine katkıda bulunacak bireyler yetiştirmeyi kendisine misyon edinen İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, diğer yandan ulusal ve uluslararası alanda rekabet edebilen, özgün nitelikleriyle tanınmış, lider bir tıp fakültesi olmayı amaçlamaktadır. Tıp fakültesinde verilecek eğitimin en az %30’u İngilizce olarak planlanmaktadır. Bu amaçla fakülteye kayıt hakkı kazanan öğrencilere eylül ayı içerisinde İngilizce muafiyet sınavı yapıldıktan sonra bu sınavda başarılı olan öğrenciler Üsküdar kampüsünde tıp eğitimine başlayacaklardır. Diğer öğrenciler ise üniversitenin Maltepe yerleşkesindeki yabancı diller bölümünde bir yıl hazırlık eğitimi göreceklerdir. Tıp eğitiminde, belli konuların anatomik ve hücresel yapısı ile fonksiyonları ve karşılaşılabilecek hastalıkların temel bilgisinin verildiği “entegre eğitim sistemi” ve çeşitli sebeplerden dolayı hastaneye başvuran kişilerin hastalıklarını teşhis etme ve tedavi yaklaşımlarını öğrenme olarak ifade edilen “probleme dayalı öğrenim” programları uygulanacaktır. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Samastı “İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bilgi aktarmayı değil, öğrenmeyi öğreten ve buna rehberlik eden; öğrenciyi, eğitimin dinamik bir paydaşı olarak gören aktif bir eğitim modeli hâkim olacaktır. Tıp eğitimi aslında, fakülteden mezun olmakla değil ancak emeklilikle tamamlanan bir süreçtir. Bu süreçte öğrenci kendi eğitiminin aktif bir tarafı olmak zorundadır. Tıp eğitiminde hocalık ve öğrencilik aynı anda senkronize bir şekilde birbirini besler. Her hoca aynı zamanda bir öğrencidir. İyi hocalık ancak iyi bir öğrencilikle mümkündür. Hoca öğrenciyi, öğrenci de hocayı yetiştirir. Bu nedenle öğrencimize hocamız gibi değer veriyor REKTÖRDEN Bilginin en önemli güç olduğu günümüz dünyasında bilginin üretildiği kurum olarak üniversitelerin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimin ana unsuru olma özelliği daha da önem kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 98. devlet üniversitesi olarak kurulan İstanbul Medeniyet Üniversitesi de misyonunu “Medeniyet odaklı, ürettiği bilim, teknoloji ve sanata evrensel değerleri katan özgün bir üniversite olmak” şeklinde belirlerken ürettiği bilgiyi toplum yararı için kullanan, bilgiyi teknolojiye dönüştüren yenilikçi ve girişimci, uluslararası bir araştırma üniversitesi olmayı hedeflemiştir. Türkiye’deki lisans eğitimine ağırlık veren mevcut üniversitelerden farklı olarak yüksek lisans ve doktora programları ağırlıklı dünya çapında bir araştırma üniversitesi olarak kurulan İstanbul Medeniyet Üniversitesi, ülkemizin ve dünyanın ihtiyaç duyduğu uluslararası nitelikte araştırıcı bilim insanlarının yetiştirilmesini amaçlamaktadır. Bu hedefe alanında en iyilerin bir araya getirildiği yüksek nitelikli ve güçlü bir akademik kadro, öğrenci merkezli ve probleme dayalı kaliteli eğitim, akademik özgürlük, özerk yönetişim yapısı, zengin bir kütüphane ve İstanbul’un merkezinde kurulacak çevre dostu bir fiziki yaşam alanı ile ulaşılması planlanmıştır. Öğrencilerimizin mesleki alanda aranan mezunlar olarak yetiştirilmesinin yanı sıra onları hayata hazırlayacak ve özgüven sahibi bireyler olarak yetişmelerine imkân sağlayacak kişisel gelişim programları, bilim ve teknoloji dersleri de zorunlu olarak müfredatlarında yer almıştır. Ayrıca İstanbul’da okuyacak olan öğrencilerimizin kendi kültür, tarih ve medeniyetlerini tanımalarına imkan sağlayacak “İstanbul: Kültür ve Şehir” dersi de tüm öğrencilerimizin almaları zorunlu bir ders olarak müfredatlarına konulmuştur. Özetle; İstanbul’dan Dünya’ya açılan yeni nesil devlet üniversitesi olarak üniversitemiz, geleceğin bilim ve düşünce merkezi olma yolunda dev adımlarla ilerlemektedir. Prof. Dr. Hamit Okur İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 75 ve bu değerin artarak geri döneceğini biliyoruz. Aslında, öğrencisini kendinden ileri taşıyamayan bir hoca görevini layıkıyla yapmış olmaz.” sözleriyle tıp eğitiminin önemini ve zorluğunu özetliyor. Öğrencilerini daha ilk günden itibaren bir hekim olarak kabul eden tıp fakültesi, klinik beceri ve uygulamalara eğitimin ilk yılından itibaren ağırlık vererek öğrencilerin mesleki deneyim kazanmalarını sağlayacaktır. İlk üç yıl bütün hekimlik hayatında kullanılacak temel eğitimleri aldıktan sonra son üç yılda da öğrenciler İstanbul’un en gözde ve günlük hasta sayısının en yüksek olduğu hastanelerinden biri olan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde poliklinik ve diğer klinik eğitimlerden oluşan staj eğitimlerini tamamlayacaklardır. Hastane Yöneticisi Prof. Dr. Ali Rıza Odabaş “Öğrencilerin hasta kapasitesi yüksek bir hastanede hem acillerde hem de klinik ve polikliniklerde çeşitli hastalıkları görme, tanıma ve tedavi etme becerileri kazanmalarının oldukça büyük bir avantaj olduğunu ve burada yetişen hekimlerin nadir görülen hastalıkları dahi rahatlıkla tanıyabilecek ve gerekli tedavilerini yapabilecek kapasitede olacaklarını” belirtmektedir. Bölümler ve Anabilim Dalları Temel Tıp Bilimleri Anabilim Dalları • Anatomi Anabilim Dalı • Biyofizik Anabilim Dalı • Biyoistatistik ve Tıp Bilişimi Anabi- 76 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 • • • • • • • • lim Dalı Biyokimya Anabilim Dalı Fizyoloji Anabilim Dalı Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı İmmünoloji Anabilim Dalı Parazitoloji Anabilim Dalı Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Dahili Tıp Bilimleri Anabilim Dalları • Acil Tıp Anabilim Dalı • Adli Tıp Anabilim Dalı • Aile Hekimliği Anabilim Dalı • Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı • Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı • Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı • Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı • Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı • Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı • Halk Sağlığı Anabilim Dalı • İç Hastalıkları Anabilim Dalı • Kardiyoloji Anabilim Dalı • Nöroloji Anabilim Dalı • Nükleer Tıp Anabilim Dalı • Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı • Radyoloji Anabilim Dalı • Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı • Spor Hekimliği Anabilim Dalı • Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı • Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Cerrahi Tıp Bilimleri Anabilim Dalları • Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı • Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı • Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı • Genel Cerrahi Anabilim Dalı • Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı • Göz Hastalıkları Anabilim Dalı • Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı • Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı • Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı • Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı • Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı • Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı • Üroloji Anabilim Dalı İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1972 yılında hizmete açılmıştır. 1982 yılında eğitim hastanesi statüsüne geçen hastane, 2011 yılında Sağlık Bakanlığı ile hazırlanan protokol uyarınca İstanbul Medeniyet Üniversitesinin eğitim hastanesi olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2012 yılında 1.000.000 geçen poliklinik sayısını yakalamıştır. Tüm ana dal branşları yanında hali hazırda erişkin ve pediatrik hematoloji, onkoloji, gastroenteroloji, romotoloji, alerji ve endokrinoloji hastalıkları yan dal branşlarının hepsini çatısı altında barındırmaktadır. Organ nakli ünitesi 2010 yılında hizmet vermeye başlamış, böbrek transplantasyonu alanında ulusal ve uluslararası standartları çok kısa sürede yakalamıştır. Hastanede her türlü onkolojik ameliyatlar başarıyla yapılmaktadır ve ülkemizde bu konuda önemli bir referans hastanesi konumundadır. Ayrıca tıbbi genetik laboratuvarı, 2011 yılında hizmete girmiş referans merkez olma yönünde hızlı bir yol kat etmiştir. Mevcut hastanenin fiziki şartların yetersiz olmasından dolayı 2011 yılından itibaren proje aşaması yaklaşık 2 yıl süren dünyanın en modern hastanelerinden birisinin inşaat aşamasına çok kısa bir süre sonra başlanacaktır. Yeni hastane; • 25.000.000 m2’lik oturum alanı, 240.000.000 m2’lik kapalı alan üzerine kurulacak. • 1.Etap 160.000 m , 2.Etap 80.000 m 2 2 olmak üzere iki etap oluşturulacak. • 800 yataklı (yoğun-Bakım yatak sayısı: 80), tüm hasta odaları, wc banyolu olarak düzenlenecek. Tüm oda alt yapısı ve büyüklüğü iki kişilik planlanman suretiyle gerektiğinde 1200 yataklı olabilecek. • Yer altı 2 kat ve 1200 araçlık yer altı otoparkına sahip olacak. • Deprem izalatörlü, kendi enerjisini üreten, 9 şiddetindeki depremi bina içinde 3 olarak hisseden, yapısal olmayan elemanların bile deprem güvenliği programlanan akıllı bina olarak planlanan hastaneden, bina üzerinde helikopter pisti yer alacak. • Hastane planında 25 Ameliyat salonu bulunuyor. • 80.000 m2’lik çocuk bölümü; ülkemizin değil, dünyanın sayılı bölümlerinden olacak. • Hemodiyaliz, endoskopi ünitesi vb. dünya standartlarında yapıldı. ARAŞTIRMA MERKEZİ İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi özellikle henüz çözümlenememiş tıbbi problemleri laboratuvar ortamına taşıyarak çözüm üretme çabası içindedir ve bu çözüm üretme sürecini yönetebilmek için donanımlı, multidisipliner araştırma merkezine ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de henüz bu tip ihtiyaca cevap verebilecek bir araştırma merkezi bulunmamaktadır. İstanbul Medeniyet Üniversitesi de ülkemizdeki bu ihtiyacı gidermek için bir Traslational Research Center kurma çalışmalarına başlamıştır. Traslational Research Center, tamamlandığında 30.000 m2 kapalı alana sahip olacak ve bünyesinde molekül sentezinden insanda kullanılacak ürünün prototipini üretecek ve klinik araştırmalarını gerçekleştirebilecek ünitelerin hepsini içeren bir merkez halini alacaktır. Bu merkezdeki lisansüstü eğitim ve araştırma çalışmaları sadece Tıp Fakültesi araştırmacı ve öğretim üyeleri değil, beraberinde konu ile ilişikli bütün bilim dallarına açık olması planlanmaktadır. Merkez aynı zamanda uluslararası araştırma işbirliklerine de açık olacak ve merkez bünyesinde üretilen bilgi ve deneyimin ticarileştirilebilmesi için sanayi ile işbirliği ortamı oluşturulacaktır. Merkezde üretilen bilgi ve ürünlerin mülkiyet haklarının korunması için bir patent ünitesi yapılandırılacaktır. İnsanlarda kullanılacak medikal ürünleri ve diğer tanı tedavi araştırmalarının insandan önce deney hayvanları üzerinde test edilmeleri gerekmektedir. Bu nedenle, Translational Research Center bünyesinde uluslararası nitelikte, kemirgenler ve çiftlik hayvanlarına göre yapılandırılmış bir deney hayvanı ünitesi kurulacaktır. Translational Research Center ünitesinin kurulması sürecinde akademik zaman kaybını önlemek için 2.500.000 TL bütçeli bir araştırma merkezi projesi hazırlanmış ve proje Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından onaylanmıştır. Bu geçici proje kapsamında bir deney hayvanları ünitesi ve araştırma laboratuvarı kurulumuna başlanmıştır. Ünitenin kurulmasıyla birlikte Deney Hayvanları Etik Kurulu da faaliyete geçirilecektir. SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 77 film SEVİMLİ CANAVARLAR ÜNİVERSİTESİ Orijinal adı: Monsters University Tür: Animasyon, aile Süre: 1 saat 44 dakika Mike ve Sully Sevimli Canavarlar’dan (Monsters, Inc.) sonra yeniden beraberler! Canavar olmak öğrenilebilir! Bu sefer maceranın öncesine, ikilinin üniversite günlerine dönüyoruz. İkilinin henüz sıkı dost olmadığı ve hatta ilk tanıştıklarında aslında çok da iyi anlaşamıyor olduklarına tanık oluyoruz filmin başında fakat daha sonra bu sıkı dostluğun nasıl başladığına, birbirlerinin farkılıklarına nasıl tahammül ederek bunların üstesinden geldiklerini görüyoruz. Pixar stüdyolarının çok sevilen animasyonunda orijinal dublaj kadrosunda Billy Crystal, John Goodman ve Steve Buscemi gibi isimler karakterlere hayat verirken yönetmen koltuğunda Dan Scanlon oturuyor. 78 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 kitap BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ Yazar: Gary Small Çevirmen: Duygu Akın Yayınevi: NTV Yayınları Yayın Tarihi: 2013 Sayfa Sayısı: 336 Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen otuz yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Şimdi ofisinin kapılarını açmaya ve kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır. Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli akıl hastalıklarının perde arkasına da bir bakış... Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız. Sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici Dr. Small, sizleri kariyeri içinde Bostonun kalabalık acil servis koridorlarından başlayıp ülke elitlerinin multimilyon dolarlık kayak localarına dek uzayan bir geziye çıkarıyor. Bu gezi sırasında birbirinden tuhaf gerçek karakterleri anlatırken, bir yandan da esrarengiz histerik körlükle, penisinin küçüldüğüne inanan bir adamla, gizli sürdürülen çifte hayatlarla ve ürkütücü derecede psikotik romantik arzularla baş ediyor. Akıl hocası kendi hastası olduğunda Dr. Smallun kariyeri ve kişisel hayatı tam bir döngüyü tamamlıyor ve Smallun kimsenin zihinsel araştırmanın ötesinde olmadığını anlamasını sağlıyor; kendisinin bile... IŞIK DOĞUDAN GELİR HER ŞEY KIZIM İÇİN Yazar: Cemil Meriç Yayınevi: İletişim Yayınları Yayın Tarihi: 2013 Sayfa Sayısı: 282 Yazar: Lisa Scottoline Çevirmen: Solina Silahlı Yayınevi: Pegasus Yayın Tarihi: 2013 Sayfa Sayısı: 480 Işık Doğudan Gelir, siyasî, felsefî, dogmatik herhangi bir inancın peşinde olmayan, başka milletlere, başka fikirlere, başka düşünce ve duyma tarzlarına sonsuz bir tecessüs besleyen bir Cemil Meriç klasiği, tüm diğer eserleri gibi. Medeniyetlerin “defter-i âmâli” olan ansiklopedilerden İslâm’ın kozmolojik doktrinlerine; İbrani edebiyatından Kitab-ı Mukaddes’e; Herbelot’nun “muhteşem abidesi” Doğu Kütüphanesi’nden, oryantalizmlerin aydınlattığı yeni medeniyetlere; Michelet’nin ve Schuré’nin “her türlü yobazlıktan uzak”, İnsanlığın Kitab-ı Mukaddesi ve Doğu Mabetleri adlı eserlerinden, Erasmus’un Cinnete Methiye’sine, başka bir deyişle Akıl’dan Cinnet’e; hermetizmden “çağdaş düşüncenin kutuplarından biri” olan İbn Haldun’a, kanatlanan ve kanatlandıran emsalsiz bir düşünce serüveni... 80 80 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013 Rose ve kocası, yüzündeki doğum lekesi nedeniyle arkadaşlarının alay ettiği utangaç ve sevimli kızları Melly için yeni bir şehre taşınmışlardır. Rose biraz da kızına göz kulak olmak amacıyla, ilkokulun kafeteryasında gönüllü anne olarak görev almayı kabul eder. O sırada çocuklardan birinin Melly ile alay ettiğini görür ve müdahale edip etmemek konusunda karar veremez. Fakat o esnada kafeteryada büyük bir patlama meydana gelir ve Rose hayatını tam bir kâbusa döndürecek bir seçim yapmak zorunda kalır. Bir yandan sarsılan evliliğini kurtarmaya çalışan Rose, sevdiklerinin de hayatının tehlikeye girdiğini görünce canı pahasına da olsa harekete geçmek zorundadır. Ancak önce yüreğinin derinliklerine gömdüğü suçluluk duygusundan arınmalı ve çok önemli bir tercih yapmalıdır. Anne Kalbi ile okurlarının gönlüne taht kuran Lisa Scottoline, bu kez Her Şey Kızım İçin adlı romanıyla, kahramanın yerine kendinizi koyup seçimlerinizi sorgulamanıza neden olacak.