sayi 20 k - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

sayi 20 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ
Prof. Dr. Ahmet SERPER
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı
EsasMedya Ltd. Şti. adına
Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU İstanbul İl Sağlık Müdürü
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
M. Esat GÜZELGÖZ
Bülent AKARCALI
Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Eski Turizm Bakanı
Prof. Dr. Cevdet ERDÖL
Ankara Milletvekili
Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN
Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı
Hukuk Danışmanı
Av. Bekir EREN
Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Kurumsal İletişim ve Reklam
M. Suat GÜZELGÖZ
Prof. Dr. Haydar SUR
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. İskender PALA
Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Metin DOĞAN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı
“Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı
Üroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat TUNCER
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mustafa SOLAK
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR
TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili
Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Osman GÜZELGÖZ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Öznur ÇALIK
TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı
Malatya Milletvekili
Prof. Dr. Sabahattin AYDIN
Medipol Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi,
Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı
Doç. Dr. Tuncay DELİBAŞI
Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi
Prof. Dr. Uğur DİLMEN
Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı
Yıl: 2 Sayı: 20 • AĞUSTOS 2013
Yayın Koordinatörü
Ayşe GÜZELGÖZ
Editör
Hande AYDEMİR
Görsel Yönetmen
Mustafa HORUŞ
Grafik Tasarım
EsasMedya Tasarım
Yayın İdare Merkezi
Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3
Çankaya / Ankara
Tel : 0312 472 44 63
Faks: 0312 472 44 83
www.saglikveinsandergisi.com
[email protected]
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Basım Yeri
İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Macun Mah. 3. cad.
No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km.
Yenimahalle / ANKARA
Tel : 0312 397 91 40
Basım Tarihi
AĞUSTOS 2013, ANKARA
Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas
edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar
yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına
iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir.
Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu
reklamverenlere aittir.
®EsasMedya - 2013
®ISSN: 2146-829X ÜCRETSİZDİR.
Destek ve katkıları için
SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz.
/saglikinsandrg
/saglikveinsandergisi
www.saglikveinsandergisi.com
Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Vazgeçilmez Unsuru:
“Türkiye Halk Sağlığı Kurumu”
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2011
yılında 633 sayılı kanun hükmünde kararname ile
kuruldu ve bu çatı altında temel sağlık hizmetlerini daha
verimli kılmak üzere çalışmalara başladı. Bu sayımızda
koruyucu sağlık hizmetlerinin vazgeçilmez unsuru olan
“Türkiye Halk Sağlığı Kurumu”nu kapak dosyamız yaptık.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Doç Dr.
Bekir Keskinkılıç ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser
Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin, başarılı işlere
imza atan Kanser Daire Başkanlığının son dönemlerdeki
çalışmalarını Sağlık ve İnsan Dergisi okuyucuları için
kaleme aldılar.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan yardımcısı Dr. Halil
Ekinci “Dünden Bugüne Aile Hekimliği” makalesiyle
on yıldır hayatımızda olan “aile hekimliğini”; Tütünle
Mücadele Daire Başkanı Dr. Sertaç Polat ise “Türkiye
Tütün Kontrolünde Başarıdan Başarıya Koşuyor”
başlıklı makalesiyle tütünle mücadele çalışmalarını tüm
yönleriyle anlattı.
Kurumlarımız bölümünde Türkiye Halk Sağlığı
Kurumunu; kurumun halk sağlığını geliştirmek üzere
edindiği görev ve sorumlulukları ayrıntılı bir biçimde
sizlere sunduk.
Ramazan ayı dolayısıyla gerçekleşen “Sağlık Çalışanları
İftar Buluşmaları” kapsamında Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarıyla sık sık bir araya geldi.
Sayın Bakanın sağlık çalışanlarıyla iftar programlarına
yer verdiğimiz haber çalışmamızı da bu sayımızda
bulabileceksiniz.
Türk tıbbına unutulmaz hizmetler veren ve her yıl
Ağustos ayının 3. Haftasında anılan büyük âlim İbn-i
Sina’nın hayatını, dünya görüşünü ve felsefesini portre
bölümümüzde sayfalarımıza taşıdık.
Önceki sayılarımızda Sağlık ve İnsan Dergisi okuyucuları
için ilgiyle okunan yazılar sunan Dr. Sertaç Doğanay bu
sayımızda “oyunlaştırma teknolojisini” anlattı.
Hayatın İçinden bölümümüzde sizlere sunduğumuz,
Türkiye’nin 5. yüz nakli yapılan ismi Recep Sert’in nakil
öyküsünü; Gezelim Görelim bölümümüzde yer verdiğimiz
“Dünya Kültür Mirası” listesinde yer alan sıcacık kentimiz
Safranbolu’yu ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Ali ihsan Dokucu
Hocamızın da katılımıyla Yayın Danışma Kurulu ailemiz
genişlemeye ve güçlenmeye devam ediyor. Bu vesileyle
Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu Hocamıza hoş geldiniz diyor,
teşekkür ediyoruz.
Yayın Danışma Kurulu üyelerimizden Prof. Dr. Uğur
Dilmen Hocamız önemli bir sağlık sorunu nedeniyle ciddi
bir ameliyat geçirdi. Saygıdeğer Hocamıza geçmiş olsun
diyor ve acil şifalar diliyoruz.
Yaşamımızda birçok şey zamanla önemini yitirse de
“sağlıklı bir yaşam sürmenin önemi” hiçbir zaman
değişmiyor. Sağlık ve İnsan dergisi olarak, siz değerli
okuyucularımıza sağlığın yaşamınız boyunca sorun
olmamasını diliyor, saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz.
M. Esat GÜZELGÖZ
İÇİNDEKİLER
Haber:
Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları
6
Haber:
Türkiye’nin 5. Yüz Nakli Gerçekleşti
10
Kapak Konusu:
Dünden Bugüne Aile Hekimliği
13
Kapak Konusu:
Kanser Hakkında Sorulanlar
22
Kapak Konusu:
HPV’ya Karşı
26
Kapak Konusu:
Kolon Kanseri
İle Mücadele Çalışmaları
28
Haber:
Türkiye Tütün Kontrolünde
Başarıdan Başarıya Koşuyor
32
Haber:
Yeni Doğanlar
Anne Merkezinde Hayata Tutunacak
36
Somali’de Yaşanan Türk Mucizesi
Fotoğraf Sergisi Oldu
38
Röportaj:
Dr. İsmet Köksal
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Tıbbı Cihaz Daire Başkanı
42
44
Haber:
Zararlı Kozmetiklere Ceza Yağdı
46
Hasta Motivasyonunu Sağlamada
Yeni Bir Teknoloji: Oyunlaştırma
48
Haber:
Büyükçekmece’ye 250 Yataklı Hastane
50
Kamu Hastanelerinde Düzenlenen
Hasta Okullarının Değerlendirmesi
58
Portre:
İbn-i Sina
60
Kurumlarımız:
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
66
Haber:
Sigaraya 4 Yılda 40 Milyon Lira Ceza Kesildi
68
Gezelim Görelim:
Safranbolu
70
Kampus:
İstanbul Medeniyet Üniversitesi
78
Kültür - Sanat:
Sevimli Afacanlar Üniversitesi
80
Kitap
haber
SAĞLIK ÇALIŞANLARI
İFTAR BULUŞMALARI
RAMAZAN AYINDA SAĞLIK ÇALIŞANLARIYLA
İFTAR SOFRALARINDA BULUŞAN
SAĞLIK BAKANI DR. MEHMET MÜEZZİNOĞLU:
“HİZMET KALİTEMİZİ SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZLA
DAHA İLERİ NOKTALARA TAŞIYACAĞIZ”
6
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Ramazan ayı dolayısıyla düzenlenen iftar
programlarında sağlık çalışanlarıyla sık sık bir araya geldi. Bakan Müezzinoğlu sağlık
çalışanlarıyla sohbet edip, sorunlarını dinledi.
“Bu kutlu günleri, hem ruh hem de
beden sağlığı açısında en iyi şekilde
değerlendirmeliyiz”
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ‘Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları’ kapsamında ilk olarak
bakanlık çalışanları için Ankara
Hekimevi’nde düzenlenen iftara katıldı. Bakan Müezzinoğlu Ramazan
ayının manevi ikliminden en iyi şekilde istifade edilmesi gerektiğini belirterek, “Rahmet ve bereket kapılarının
sonuna kadar açıldığı bu kutlu günleri, hem ruh hem de beden sağlığı
açısında en iyi şekilde değerlendirmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Ramazan ile birlikte paylaşma ve
dayanışmanın toplumun genelinde
daha yoğun bir şekilde yaşandığını
söyleyen Bakan Müezzinoğlu, şunları
kaydetti: “Hem inanç hem de kültürel kodlarımızda önemli bir yer tutan
paylaşma olgusu, Ramazan ayıyla
birlikte daha da artıyor. Sofralarımızı paylaştığımız gibi sevgimizi de
paylaşmalıyız. Zira sevgi paylaşıldıkça çoğalır ve hiç eksilmez. Sıkıntı ve
üzüntülerimizden bu şekilde kurtu-
labiliriz. Sevgiyi paylaşmanın sonucu
huzur ve mutluluktur. Bu tutum, aynı
zamanda yaratana karşı şükrün ve içten teslimiyetin de göstergesidir.”
İftar ve sahur saatlerinde mesai başında olan sağlık çalışanlarının özveriyle mesleklerinin gereğini yerine
getirdiğini vurgulayan Sağlık Bakanı
Müezzinoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Her türlü zorluğa rağmen mesleğini icra eden bütün sağlık çalışanlarımızın Ramazan ayını kutluyorum.
On Bir Ayın Sultanı’nın, İslam Âlemi
coğrafyası başta olmak üzere, ülkemiz ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”
İl Sağlık Müdürlüğü
ve OHSAD İftar Buluşması
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve Özel
Hastaneler Sağlık Kuruluşlar Derneği
(OHSAD)›ın ortaklaşa düzenlediği iftar yemeğinde özel sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlıkçılar, Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile bir
araya geldi. Burada sağlık sektörüne
ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Bakan Müezzinoğlu, Türkiye›de
ciddi bir uzman hekim ihtiyacı olduğunu vurgulayarak; “Geçtiğimiz 20
yılda bu ülkede fazla hekim var diyerek tıp fakültesi öğrenci kontenjanını artırmamıştık fakat son 5-6 senedir tıp fakültelerindeki öğrenci sayısı
3000-4000’leri buldu. Önümüzdeki
yıl ise tıp fakültesi öğrenci sayısının
10 binin üzerinde olacağını öngörüyoruz” dedi.
“10 yılda sağlık alanında
büyük gelişmeler oldu”
Sağlık
çalışanları
buluşmalarına Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası’nın (Sağlık-Sen)
Altınpark’ta düzenlendiği iftar programıyla devam eden Sağlık Bakanı
Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarının
onurlu ve saygın bir mesleği icra
ettiklerinin altını çizerek, “Mesleğin
saygınlığını ve gücünü daha iyi bir
noktaya taşımanın gayreti içinde olacağız” dedi. Kendisinin de 18 yıl boyunca aktif olarak sağlık hizmetinde
bulunduğunu anlatan Müezzinoğlu,
24 saat görev başında olan sağlık çalışanlarının 24 saat de dua aldıklarını
ifade etti.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
7
haber
Son yıllarda sağlık hizmet alanında yapılan reformların vatandaşın
memnuniyetini arttırdığına da dikkat
çeken Bakan Müezzinoğlu, kuyrukların sona erdiğini, ilaca ve hastaneye
ulaşmada sorun yaşanmadığını vurguladı. Sağlık alanındaki bu dönüşümün Türkiye’yi model ülke haline
getirdiğini belirten Bakan Müezzinoğlu, bu tabloda sağlık çalışanlarının önemli katkısı olduğunu vurguladı. Müezzinoğlu, şunları kaydetti:
“10 yılda sağlık alanında büyük gelişmeler oldu, merkeze insanı aldığımız
için böyle bir başarı elde edildi. Son
yıllarda yapılan reformlar sayesinde sağlık hizmet alanında ciddi bir
dönüşüm sağladık. Vatandaşlarımız
bu durumdan son derece memnun
oldu. Dönüşüm projelerimiz birçok
ülke tarafından model olarak kabul
edildi. Hizmet kalitemizi sağlık çalışanlarımızla birlikte daha ileri noktalara taşıyacağız.”
8
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
“Sağlık Çalışanları İftar Buluşmaları”
Feshane’de Devam Etti
Bakan Dr. Mehmet Müezzinoğlu
bir başka iftar programındaysa Feshane Uluslararası Kültür ve Kongre
Merkezi’nde düzenlenen iftar yemeğinde aile hekimleri ile bir araya geldi.
Burada aile hekimlerine seslenen
Müezzinoğlu; “Aile hekimlerimizin
önemli sorumlulukları var. Çünkü
vatandaşımız ile ilk karşılaşan ve ona
yol gösteren, sağlıklı kalmasına katkı
sağlayan, onun sağlık bakışını bilincini geliştiren bir alandasınız. O nedenle önümüzdeki süreçte özellikle aile
hekimlerimizle ve Halk Sağlığı Kurumumuzla en çok önemsediğimiz ve
kamuoyuna mal etmeyi planladığı-
mız bir alan var, büyük oranda dünya
da boş bıraktı, biz de bıraktık. Koruyucu sağlık hizmetleri, sağlıklı birey
sağlıklı toplum ayağını büyük oranda
eksik bıraktık. İnşallah bu alandaki
boşluğu da aile hekimlerimiz ve Bakanlığımız dolduracak” dedi.
Kamuda çalışan hekimlerin, iş yeri
hekimliği de yapabilmesi konusunda
da açıklamada bulunan Müezzinoğlu, “Sınırlı hekimlerimizin bir kısmını
da oraya ayırmak gibi bir lüksümüz
yok. Ama mesai bitiminde hekim arkadaşlarımız iş yeri hekimliği yapabilir. Ekim ayında meclise gelecek torba kanunla aile hekimleri de kamuda
çalışan diğer hekimler de mesai sonrasında iş yeri hekimliği yapabilecekler” diye konuştu.
hayatıniçinden
TÜRKİYE’NİN
5. YÜZ NAKLİ GERÇEKLEŞTİ
Muğla’nın Ula İlçesine bağlı Akyaka beldesinde beyin ölümü gerçekleştikten sonra
ailesi tarafından yüzü bağışlanan Polonyalı turist Andrzej Kucza’nın (42) yüzü
Recep Sert’e (27) nakledildi.
Türkiye’nin beşinci yüz nakli operasyonu gerçekleşti ve Polonyalı turist
Andrzej Kucza’nın yüzü ile çenesi
Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde,
Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Ömer Özkan başkanlığındaki ekip
tarafından başarılı bir şekilde Recep
Sert’e nakledildi.
Akyaka beldesine tatilini geçiren 43
yaşındaki Polonyalı turist Andrzej
Kucza, denizde boğulma tehlikesi
geçirmiş, Muğla Yücelen Hastanesine
kaldırılan Polonyalı turistin burada
beyin ölümü gerçekleşmişti. Hastane
doktorlarıyla görüşen aile, Kucza’nın
organlarını bağışlamaya karar verdi.
Yapılan testlerde Kuzca’nın iç organlarının kullanılamayacak durumda
olduğu belirlendi.
10
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Polonyalı ailenin yüzü bağışlama kararının ardından daha önce
Türkiye’nin ilk ve dördüncü yüz naklini gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, Sağlık
Bakanlığına ait özel uçakla Muğla’ya
gitti. Özkan, bu sırada bir yıl önce yüz
nakli için başvuran Bursalı 27 yaşındaki Recep Sert’i nakil için Antalya’ya
çağırdı.
Yüzü alma işlemi 4 saat sürdü
Özkan ile Antalya’dan giden ekip,
Polonyalı turistin yüzünü yaklaşık 4
saatlik operasyonun ardından aldı.
Zamanla mücadele eden ekip, Sağlık Bakanlığına ait ambulans uçakla
Antalya Havalimanı’na indi. Burada
hazır bekleyen üniversitenin aracına
binen Özkan, Akdeniz Üniversitesi
Hastanesine giriş yaptı. Koşar adımlarla ameliyathaneye yönelen Özkan,
bu sırada gazetecilere el salladı.
Beşinci yüz nakli Recep Sert’e
Bursa’nın İnegöl ilçesi nüfusuna kayıtlı 27 yaşındaki Recep Sert’in 2007
yılında temizlediği av tüfeğinin ateş
alması sonucu saçmaların yüzüne
isabet ettiği öğrenildi. Bekâr ve döner
ustası olduğu belirtilen Sert, olayın
ardından çenesinin büyük bölümünü, sol gözünü ve 12 dişini kaybetti.
Burnunda da ağır tahribat meydana
gelen Sert, bugüne kadar bazı ameliyatlar geçirdi. Sert, bir yıl önce yüz
nakli için Akdeniz Üniversitesi Hastanesine başvurmuştu.
Çene nakli de yapıldı
Turist Recep
Nakil işleminde, kazada çenesini ve
sol gözünü kaybeden Sert’in yüzünün yanı sıra çenenisinin de değiştirildiği öğrenildi. Recep Sert’e tam
yüz nakli yapıldığı, göz kapakları ile
kulakları hariç, kaşları, burnu ve alt
çenesi ile üst çenesinin değiştirildiği
kaydedildi. Çene nakil işleminin ise
Türkiye’de ilk olduğu bildirildi.
Yüz naklini kardeşinin çok istediğini hatırlatan Sert,
“Bir yıl içinde nakil
oldu. Kısa sürede
yüz nakli oldu. Ailece sevinçliyiz. Odaya
girerken heyecanlandım. Tedirgin oldum.
Gördükten sonra çok
sevindim. Yabancı birinin yüzünü taşıdığı için
kardeşime artık, ‘Turist
Recep’ diyeceğim. ‘Turist’ diye sesleneceğim.
Bu aramızda bir makara
olacak. Şu anda tek istediği su. Ağızdan beslenebiliyor. Çenesini, dişlerini gördüm. En büyük sevincimiz bu.
Çenesi ile dişleri oldu. Görüntüsü
önemli değil. Yemek yiyip içebilmesi
bizim için önemliydi. Ama görüntüsü
de çok güzel olmuş. İçimizde en yakışıklısı Recep’ti. Yine o olacak” diye
konuştu. Ağabey Sert, yüz nakliyle
birlikte kardeşinin üçüncü yüzünü
gördüğünü sözlerine ekledi.
Mutlu Olduğunu El Hareketleri İle Belirtiyor
Yüz nakli yapılan Recep Sert’in yoğun bakımdaki tedavisine devam
edilirken, Sert’in ağabeyi Güven Sert,
kardeşini bir hafta sonra yoğun bakımda gördü. Güven Sert, kardeşinin
yeni halini görünce mutlu olduğunu
söyledi. Kardeşinin yüzünü çok beğendiğini dile getiren ağabey Sert,
“Doktorlarımıza çok teşekkür ediyorum. Başarılı bir ameliyat olmuş.
Kardeşim eskisinden daha yakışıklı
olacak. Yaralanmadan önce zaten
yakışıklıydı. Şimdi de yakışıklı olacağına inanıyorum. Kendisi de mutlu
ve bunu belli ediyor. ‘Mutlu musun?’
diye soruyorum el hareketleri ile
mutlu olduğunu belirtiyor. Elimi sıkıyor. Şu an konuşamıyor. Sevindiğini
ben görebiliyorum” dedi.
Türkiye’nin yüz nakli serüveni
Türkiye’nin yüz nakli serüveni 21
Ocak 2012’de Uşak’ta intihar eden
Ahmet Kaya’nın yüzünün ailesi ta-
rafından bağışlanmasıyla başladı.
Kaya’dan alınan yüz, Türkiye ve
dünyada ses getiren bir ameliyatla
Manavgat ilçesi Gebece köyünde
yaşayan ve 40 günlükken beşiğinde
uyuduğu sırada evlerinde çıkan yangında alev alan battaniyenin üzerine
düşmesi sonucu yüzü yanan Uğur
Acar’a nakledildi. Başarılı geçen ameliyatın ardından Acar, Türk ve dünya
basının ilgi odağı oldu.
Türkiye’nin ikinci yüz nakli ameliyatı
Hacettepe Üniversitesinde Cengiz
Gül’e, üçüncü yüz nakli ameliyatı Gazi
Üniversitesinde Hatice Nergis’e, dördüncü yüz nakli ise yine Akdeniz Üniversitesinde Turan Çolak’a yapılmıştı.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
11
haber
SAĞLIK BAKANI DR. MEHMET MÜEZZİNOĞLU
HARRAN ÇADIR KENTTE MÜLTECİLERLE BULUŞTU
Harran çadır kentte iftar yapan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu;
“Medeniyet ve demokrasinin beşiği olduğu iddiasında bulunan batı dünyası insanlık
sınavından ne yazık ki geçememiştir” dedi.
Bir dizi temas ve incelemelerde bulunmak üzere Şanlıurfa’ya gelen
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, iftarını Harran konteyner kentte
açtı. Harran Çadır kentte Harran Kaymakamı Muhammed Selami Yazıcı,
Harran Belediye Başkanı Mehmet
Özyavuz, AFAD Sorumlusu Mahmut
Sönmez ve yüzlerce Suriyeli vatandaş tarafından karşılanan Bakan Müezzinoğlu ilk olarak sahra hastanesini ziyaret etti.
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu eğitim
kampüsü bahçesinde düzenlenen
iftar yemeğinde yaklaşık 5 bin Suriyeli vatandaşla birlikte orucunu açtı.
Oruçların açılmasının ardından Suriyeli vatandaşlara seslenen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Değerli
kardeşlerim Suriye’de yaşananlarla
birlikte medeniyet ve demokrasinin
12
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
beşiği olduğu iddiasında bulunan
batı dünyası insanlık sınavından ne
yazık ki geçememiştir. Binlerce insanın hunharca katledilmesi ve milyonlarca insanın evinden barkından
mahrum bırakılması hala nedense
batının dikkatini çekmemekte ve
batılı ülkelerin duyarsızlığı devam etmektedir” dedi.
Bakan Müezzinoğlu, “11 ay boyunca
özlemini çektiğimiz gönüllerin sultanı Ramazanın ortasına geldik ve bu
vesile ile sizin mübarek Ramazan-ı
şerifinizi tebrik ediyorum. Sizlere
Makedonya’daki Müslüman kardeşlerinizden, sizlere Arnavutluk’taki
Müslüman kardeşlerinizden, sizlere
Kosova’daki Müslüman kardeşlerinizden selam getirdim. Mekânlar farklı
olsa da bu manzaranın ortak yönlerini kardeşlik ve birliktelik olduğunu
gördüm. Bundan 3 yıl önce yarım
asırdır sizlerden esirgenen temel
hak özgürlükleriniz için mücadeleye
başladınız. Bu uğurda zalim Esed ve
rejimini zulmünden ve zulümlerinden çok çektiniz ve inşallah sonuç
yakındır. Suriye’de dünya tarihinin
kara sayfalarına geçecek insanlık dışı
vahşetlere şahit oldunuz şahit olduk.
Bu iftar sofralarında bütün duamız
bu zulmün bir an önce bitmesi içindir. Dünya kamuoyunun sessiz kaldığı bu mücadelenizin haklılığına ilk
günden itibaren inandık yanınızda
olduk. Bu duruşun lideri Recep Tayyip Erdoğan’dan selam getirdim. Recep Tayyip Erdoğan’ın selamı sizler
için inanın ki özgürlük yolunda sonuç
alınana kadar yanınızda olacağız şeklindedir” şeklinde konuştu.
kapakkonusu
DÜNDEN BUGÜNE
AİLE HEKİMLİĞİ
Dr. Halil EKİNCİ
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Başkan Yardımcısı
Birinci basamak sağlık hizmeti; sağlığın teşviki, koruyucu sağlık hizmetleri ile ilk kademedeki teşhis, tedavi
ve rehabilitasyon hizmetlerinin bir
arada verildiği, bireylerin hizmete
kolayca ulaşabildikleri, düşük maliyetle etkin ve yaygın sağlık hizmeti
sunumudur.
2003 yılından itibaren uygulanmaya
başlanan Sağlıkta Dönüşüm, insan
merkezli bir program olup birinci basamak sağlık hizmetinin planlanması ve sunumunda bireylerin güncel
ihtiyaç, talep ve beklentilerini esas
almaktadır. Bu programın önemli
bileşenlerinden biri, birinci basamak
sağlık hizmetinin çağdaş uygulama
şekli olan aile hekimliğidir. Aile hekimliği; bireyleri biyo-psiko-sosyal
çevreleri ile birlikte doğumdan ölü14
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
me kadar bir bütün olarak ele alan,
bireylere seçme ve tercih etme hakkı
tanıyan, sağlık çalışanlarına ise daha
fazla mesleki doyum imkânı veren
motive edici ve gelişmelere açık bir
uygulamadır.
Aile hekimi, anne karnındaki bebekten, ailenin en yaşlı bireyine kadar
ailenin bütün fertlerinin sağlığından
ve her türlü sağlık sorunlarından sorumludur. Sorumluluğunu üstlendiği
kişinin hastalıklardan korunması için
gerekli tedbirleri alır. Hastalık halinde
bilgi ve tecrübesi çerçevesinde tedaviyi gerçekleştirir. Çözümü uzmanlık
veya özel donanım gerektiren sağlık
problemlerinde yapacağı danışmanlık hizmetleriyle kişiyi diğer uzman
hekimlere, diş hekimlerine veya ikinci- üçüncü basamak sağlık kurumlarına yönlendirerek koordinatör görevi
üstlenir. Dolayısıyla aile hekimi kendisine kayıtlı kişilerin aynı zamanda
sağlık danışmanı, sağlık konularında
onlara yol gösteren ve onların haklarını savunan kişi konumundadır.
Aile hekimi, genellikle aile bireylerinin ikametlerine yakın ve kolay ulaşılabilir konumdadır ve hizmet verdiği
toplumu her yönüyle tanır; aile, çevre
ve iş ilişkilerini değerlendirir. Ailenin
bütün bireylerinin sağlık durumlarını, hayat şartlarını, koruyucu sağlık
hizmetlerinin ve sağlık eğitiminin
bu bireylere nasıl uygulanabileceğini en iyi bilen kişidir. Aile hekimi,
kendi sorumluluğu altındaki bireyleri yalnızca bir hastalık çerçevesinde
değil, bütüncül bir yaklaşımla, sağlık
açısından ortaya çıkabilecek riskler,
mevcut sağlık şartları, psiko- sosyal
çevre ve varsa diğer akut veya kronik
sağlık sorunları ile birlikte bir bütün
olarak değerlendirir. Aile hekimi bireyleri hasta olmadan takip ederek
öncelikle hasta olmalarını önlemeye
çalışır. Buna rağmen hasta olanları
da bilgi görgü ve teknolojik imkânlar
çerçevesinde tedavi eder ve gerekiyorsa bir ilgili uzmana veya hastaneye gönderir.
Ülkemizde de birinci basamak sağlık
hizmetlerinin çağdaş bir yaklaşımla
yeniden düzenlenmesi ve tüm bireyler tarafından tercih edilebilir şekilde
sunulması için bu çağdaş hizmetin
özgün bir modelini oluşturduk. Modeli oluştururken birçok ülke uygulamasını yerinde inceledik, yapılan
çalışmaları dikkate aldık ve ülkemizin
ihtiyaçları ve şartlarını da gözeterek
titiz bir çalışma ortaya koyduk.
Yapılan düzenlemeyle ana - çocuk
sağlığı ve aile planlaması merkezleri,
Aile Hekimliği ile ilgili kanun 2004
yılında çıkarıldı ve hazırlıklar tamamlandıktan sonra 15 Eylül 2005 tarihinde ilk olarak Düzce ilinde uygulamaya başlandı.
2002 yılı sonu itibariyle ülkemiz genelinde hizmet vermekte olan 5840
sağlık ocağı, aile hekimliği uygulamasına geçilmesiyle birlikte aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının birlikte ekip anlayışı içerisinde hizmet
verdikleri aile sağlığı merkezlerine
dönüştürülmüştür. Mevcut durumda
957 Toplum Sağlığı Merkezine bağlı
6548 Aile Sağlığı Merkezimiz bulunmakta olup söz konusu aile sağlığı
merkezlerinde oluşturulan 20.508
Aile Hekimliği Biriminde görev yapan
aile hekimi ve aile sağlığı elemanları
tarafından birinci basamak sağlık aile
hekimliği hizmeti sunulmaktadır.
Aile hekimliği uygulaması ile sağlık
hizmetlerinde daha bütüncül bir yaklaşım benimsenerek aile hekimleri ve
aile sağlığı elemanlarınca verilecek
sağlık hizmetleri ayrıca tanımlanarak
hem standartları belirlenmiş hem de
kişilerin sağlık hizmetine ulaşımını
verem savaş dispanserleri, kanserle
savaş merkezleri gibi koruyucu sağlık
hizmetlerinin yürütüldüğü merkezler
hizmet bütünlüğünün sağlanması
amacıyla Toplum Sağlığı Merkezlerine bağlandı. Toplum Sağlığı Merkezleri ise bölgede yaşayan toplumun
sağlığını geliştirmeyi ve korumayı
ön plana alarak sağlıkla ilgili risk ve
sorunları belirleyen, bu sorunları gidermek için planlama yapan ve bu
planları uygulayan, uygulatan; birinci basamak koruyucu, iyileştirici ve
rehabilite edici sağlık hizmetlerini
müdürlüğün sevk ve idaresinde organize eden, bu hizmetlerin verimli
şekilde sunulmasını izleyen, değerlendiren ve destekleyen, bölgesinde
bulunan sağlık kuruluşları ile diğer
kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlayan sağlık kuruluşları olarak planlandı.
arttıracak şekilde düzenlemeler yapılmıştır.
2. Gezici Eczane Uygulaması
1. Gezici Sağlık Hizmetleri
2002 yılı sonu itibari ile kırsal bölgede
yardımcı sağlık personelinin hizmet
verdiği 6290 sağlık evi; nüfus, coğrafi, iklim ve ulaşım şartları ile bölge
halkının sağlık hizmeti alma alışkanlıklarının değerlendirilmesi suretiyle
aile sağlığı merkezine dönüştürülmüş ya da gezici sağlık hizmeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle korunmuştur. Mevcut durumda
5.874 sağlık evinde yardımcı sağlık
personeli tarafından bilfiil sağlık hizmeti sunulmakta olup aile sağlığı
merkezi bulunmayan şehir veya ilçe
merkezlerine uzak mahalle, belde,
köy, mezra gibi yerleşim birimlerine
ise aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarınca düzenli aralıklarla gidilerek
mahallinde sağlık hizmeti sunulması
sağlanmıştır. Mevcut durumda gezici
sağlık hizmeti kapsamında 9.636.453
kişiye 7.406 aile hekimi tarafından
sağlık hizmeti sunulmaktadır.
18.09.2009 tarihinde Bakanlığımız
ve Türk Eczacılar Birliği arasında yapılan “Eczane Bulunmayan Yerleşim
Bölgelerinde Yaşayan Halka Yerinde
İlaç Teminine İlişkin Protokol” ile halk
sağlığına hizmet etmek ve deontolojiye uygun şekilde kamu kaynaklarının verimli kullanılması amacıyla eczane bulunmayan bölgelerde
yaşayan halkın ilaca ulaşımının kolaylaştırılması sağlanmıştır. Bu yeni
uygulama ile eczanesi bulunmayan
yerleşim yerlerinde ikamet eden
3.080.353 kişiye gezici eczane hizmeti sunulmaktadır.
3. Yerinde Sağlık Hizmeti
Uygulama kapsamında cezaevi, çocuk ıslahevi, huzurevi, korunmaya
muhtaç çocukların barındığı çocuk
yuvaları ve yetiştirme yurtları gibi
kişilerin kayıtlı oldukları aile hekimlerine doğrudan başvuru imkânlarının
olmadığı ya da aile hekimlerini serbestçe seçme imkânının bulunmadığı toplu olarak yaşanılan ancak tabibi
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
15
olmayan kurumların talepleri üzerine
bir ya da birden çok aile hekimi yerinde sağlık hizmeti vermekle yükümlü
kılınabilmektedir.
4. Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği
Bakanlık dışında birinci basamak
sağlık hizmeti veren; üniversiteler,
askeri birlikler, hastaneler, kurum ve
işyerlerinde yetkilendirilmiş aile hekimliği hizmetinin verilmesi sağlanmıştır. Bu kapsamda alınan taleplerin
değerlendirilmesi neticesinde açılan
73 yetkilendirilmiş aile hekimliği birimine ilaveten Türk Silahlı Kuvvetleri
ile Bakanlığımız arasında 09.12.2011
tarihinde yapılan “Sağlık Bakanlığı
Ve Türk Silahlı Kuvvetleri Arasında
Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Hizmeti
Sunucularınca Verilecek Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği Hizmetlerinin
Düzenlenmesi Ve Yetkilendirilmesine İlişkin Protokol” ile TSK mensubu
tabiplerin yetkilendirilmiş aile hekimi olarak sağlık hizmeti sunması
sağlanmış ve ilave olarak 58 Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği Birimi oluşturulmuştur.
16
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
5. Evde Sağlık Hizmeti
Bakanlığımızca evde sağlık hizmeti
sunumuna ihtiyacı olan bireylerin
muayene, tetkik, tahlil, tedavi, tıbbi
bakım ve rehabilitasyonlarının evinde ve aile ortamında sağlanması, bu
kişilere ve aile bireylerine sosyal ve
psikolojik destek hizmetlerinin bir
bütün olarak birlikte verilmesi için
evde sağlık hizmetine ilişkin usul ve
esasların belirlenerek evde sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışı ile
etkin ve ulaşılabilir bir şekilde uygulanması amacıyla “Sağlık Bakanlığınca Sunulan Evde Sağlık Hizmetlerinin
Uygulama Usul Ve Esasları Hakkında
Yönerge” yayımlanmıştır. Aile hekimliği mevzuatında olduğu gibi bu yönergede de aile hekimlerinin görev
ve sorumlulukları ayrıca belirlenmiş
ve kendilerine kayıtlı kişilerden ihtiyaç duyanlara bu hizmeti vermesi
veya bu hizmete ulaşımını kolaylaştırılması sağlanmıştır.
6. Entegre Sağlık Hizmeti
Bakanlığımızca; bünyesinde koruyucu sağlık hizmetleri, acil sağlık hiz-
metleri, muayene, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri, doğum, ana çocuk
sağlığı hizmetleri, ayakta ve yatarak
tıbbî ve cerrahî müdahale ile çevre
sağlığı, adlî tabiplik ve ağız diş sağlığı
hizmetleri gibi hizmetlerin de verildiği, birinci basamak sağlık hizmetlerini yoğunlukla yürütmek üzere “entegre sağlık hizmeti” tanımlanmıştır.
Hasta yatağı sayısı 25’in altında olan
ve teşhis ve tedavi hizmetleri ile birlikte birinci basamakta sunulan sağlık hizmetlerinde aynı yapı içinde
sunulduğu sağlık tesisleri olarak tanımlanan ilçe devlet hastanelerinden
EII ve EIII statüsünde olanlarda sağlık
hizmetinin aile hekimleri tarafından
yürütülmesi planlanmıştır. 55 ilimizin
146 ilçesinde; ilçe merkezinde aile
hekimlerine kayıtlı nüfus 2100-2400
olacak şekilde planlama yapılarak
540 Aile Hekimliği Biriminde entegre
sağlık hizmeti sunumuna geçilmiştir.
Entegre sağlık hizmeti sunumu ile
hedeflenen vatandaşlarımızın sağlık
hizmetine ulaşımını kolaylaştırmak
ve sağlık hizmetini kendisinin sağlık
durumunu en iyi bilen aile hekimi
tarafından yapılmasını sağlamaktır.
Bu kapsamda hastanesi olmayan ilçe
merkezi ve beldelerde de bu hizmetin verilmesi amacıyla çalışmalar yürütülmektedir.
Koruyucu Sağlık Hizmetleri
Aile hekimliği ile koruyucu sağlık hizmetinin kapsamı da genişletilmiştir.
Aşılama, gebe, bebek ve çocuk takipleri ve sağlık taramaları gibi koruyucu
sağlık hizmetlerine sağlıklı hayatın
teşviki programları da eklenmiştir. Uygulama öncesi daha çok yardımcı sağlık personeli tarafından yürütülmekte
olan bağışıklama hizmetleri, bebek ve
gebe izlemleri, 15-49 yaş kadın izlemleri, tarama programları, D vitamini
ve demir desteği, belli yaş gruplarına
yönelik periyodik sağlık kontrolleri,
ulusal hastalık kontrol programları
gibi birçok koruyucu sağlık hizmetinin aile hekimlerinin sorumluluğunda
yürütülmesi mümkün kılınmıştır. Bu
hizmetler için performans esaslı kontrol yapılarak performansı düşük olan
aile hekimlerinin ücretlerinde %20
’ye kadar kesinti yapılmakta ve uyarılara rağmen bu tutumu sürdürmeleri
halinde sözleşmelerinin feshedilmesi
söz konusu olduğundan aile hekimlerinin koruyucu sağlık hizmetlerini
aksatmadan yürütmesi sağlanmaktadır. Uygulama ile aşılama oranlarının
%97’lere ulaşması, bebek ve gebe izlemlerinde sağlanan artış ile anne ve
bebek ölümlerinin azaltılmasına katkı
sunmuştur.
Böylece her vatandaşımızın sağlık
hizmetine ulaşabilirliği arttırılmış
olup yıllar itibariyle de aile hekimi sayımızı arttırarak aile hekimine kayıtlı
kişi sayısının kademeli olarak azaltılması ve 2023 yılı hedefimiz olan 2000
kişiye bir aile hekiminin hizmet vermesi sağlanacaktır.
Hekimler gönüllü olarak ilan edilen aile hekimliği pozisyonlara başvurmakta ve hizmet puanı esasıyla
yerleştikleri aile sağlığı merkezi için
kendileriyle sözleşme imzalanmaktadır. Aile hekimler uyum içinde çalışacakları bir aile sağlığı elemanı ile
anlaşmakta ve bu kişiyle valilik bakanlık adına sözleşme yapmaktadır.
Böylece aile hekimliği uygulamasının
uyumlu ve gönüllü bir çalışma ekibi
oluşturarak sağlık çalışanları açısından da aşağıdaki faydaları getirdiği
gözlenmiştir;
• Aile hekimliği ile birlikte çağdaş
birinci basamak sağlık hizmeti sunumu
• Mesleki doyum
• Prestij artışı
• İş ve ofis yönetiminde
inisiyatif
kullanabilme-özerklik
• Motive edici ücretlendirme
• Daha iyi çalışma şartları
• Kalitede rekabet
• Sürekli tıp eğitimi
• Görev tanımlarının netleşmesi
• Hekim-hasta arasında güvene dayalı bir ilişki
• Geçici
görevlendirmelerin ortadan kaldırması
• Uygulamaya gönüllü katılım
Uygulama ile aile hekimleri ve aile
sağlığı elemanlarına önceki durumlarına göre daha iyi mali haklar sağlanmıştır. Motive edici ve verimliliği
arttırıcı olan bu uygulama ile ikinci
basamak sağlık hizmeti ihtiyacının
azalmasına, yatırımların daha verimli
ve gerekli alanlara yönlendirilmesine
imkân tanınmıştır.
Yapılan mevzuat değişikliği ile devlet
memuru olup sözleşmeli aile hekimi olarak görev yapmakta iken yaş
haddinden emekli olan hekimlerin
istekleri doğrultusunda Maliye Bakanlığından alınan kamu görevlisi olmayan aile hekimi kadrosunda sağlık
raporu beyanı ile görevine devam
etmesi sağlanmıştır.
Ebe, hemşire ve sağlık memurlarının
yanı sıra 2010 yılında yapılan mevzuat düzenlemesi ile acil tıp teknisyenlerinin de aile sağlığı elemanı olmasına imkân tanınmıştır.
Yapılan mevzuat değişikliği ile nüfus
ve coğrafî yapısı nedeniyle kayıtlı nüfusun zorunlu olarak düşük olduğu
belirlenen yerlerdeki aile hekimlerine
farklı katsayı uygulaması getirilmiştir.
Bu çerçevede, ilçe merkezi, belde
veya köyde tek aile hekimliği biriminin bulunduğu, aile hekimliği birimi
başına düşen kayıtlı nüfusun 3000’in
altında olduğu (sürekli göç verme,
nüfus artışının olmaması sebepleriyle nüfusun zorunlu olarak düşük
olduğu), aile hekimliği biriminin bu-
lunduğu belde veya köy aile sağlığı
merkezinin bağlı bulunduğu il/ilçe
merkezine uzaklığının 15 km’nin üzerinde ve/veya ulaşım zorluğunun olduğu yerlerde aile hekimlerinin mağduriyetleri giderilerek görev yapması
özendirilmiştir. Mevcut durumda 66
ilimizde 328 belde ve köyde yer alan
aile hekimliği birimi bu kapsama alınmıştır
Uygulamada yer alan personel sayısını arttırmak için yapılan tüm bu çalışmalar neticesinde mevcut durumda ülke genelindeki pozisyonların
%97,9’unda sözleşmeli aile hekimi
mevcuttur. Aile sağlığı elemanlarında ise sözleşme oranı %95 dir.
Aile hekimliğini dünyada pek çok
ülkede olduğu gibi ülkemizde de
nihayetinde birinci basamak uzmanlığı şeklinde yapılandırdık. Birinci
basamak sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, aile sağlığı merkezlerinde aile hekimliği uzmanlarının,
toplum sağlığı merkezlerinde de
halk sağlığı uzmanlarının görev yapmasını hedefledik. Ancak ülkemizde
genel olarak hekim eksikliği olduğu
gibi, aile hekimliği uzman sayısı da
oldukça yetersiz olduğundan aile
hekimliğine geçişte kendi ülkemiz
şartları değerlendirilerek planlama
yapıldı. Sağlıkta Dönüşüm Programı
çerçevesinde aile hekimliği modeli kurgulanırken bazı Avrupa Birliği
ülkelerinde olduğu gibi pratisyen
hekimlere doğrudan aile hekimliği
yapma yetkisi verilebilmesi de mümkündü. Ancak, vatandaşlarımıza verilecek sağlık hizmetinin kalitesini
yüksek tutabilmek için çok daha zor
bir yolu tercih ederek aile hekimliği yapacak hekimlerin standart bir
eğitimden geçirilmesine karar verdik. Sağlıkta Dönüşüm Programının
bu önemli hedefini gerçekleştirmek
üzere yoğun bir çalışma yürüttük.
Meslek örgütleri ve akademisyenlerin katılımı ile Aile Hekimliği Danışma Kurulu oluşturduk. Bu kurul
düzenli ve disiplinli bir çalışma sonucunda aile hekimliği uygulamasında
görev alacak pratisyen hekimlerin
eğitim müfredatını hazırladı. İki aşamalı olmasına karar verilen eğitimin
ilk aşamasında aile hekimliği uygulamasında yer alacak hekimler (aile
hekimliği uzmanları hariç) için 10
günlük bir eğitim yapılmaktadır. 1.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
17
Aşama Uyum Eğitimlerinde katılımcıların Aile Hekimliği uygulamasının
temel özelliklerini kavramaları, bu
özelliklere uygun tutum geliştirmeleri, kendi öğrenme gereksinimlerini
tanımlayabilmeleri, var olan bilgilerini tazelemeleri ve hekimlik uygulamalarında kullanabilecekleri yeni
beceriler kazanmalarını amaçlandı.
43637 hekim ve 27.401 yardımcı
sağlık personelinin eğitim almasını
sağlayarak sertifikalandırdık.
İkinci aşama eğitimler ilk olarak
2006 yılında AHUZEM adı altında
Bakanlıkça başlatılmış ve 2012 yılında aile hekimliği birinci aşama uyum
eğitimini tamamlamış hekimlerin
mevcut bilgi ve beceri düzeylerini
tespit etmek, becerilerinin mevcut
şartlara göre geliştirilmesini sağlayacak e-öğretim-eğitim programları geliştirmek ve uygulamak, ölçme
değerlendirme sınavları yoluyla
eğitimin etkinliğini değerlendirmek
amacıyla Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile Kurumumuz arasında imzalanan protokol ile yürütülmektedir. Bu
protokol ile aile hekimlerine yönelik
olarak uzaktan öğrenim yöntemi
ile verilmesi uygun bulunan hizmet
içi eğitimler ve aile hekimliği ikinci
aşama klinik eğitimleri “Aile Hekimliği Sürekli Mesleki Gelişim Eğitimleri” adı altında toplanmış ve eğitim
programı Aralık 2012 tarihi itibariyle
başlamıştır.
Birinci basamak sağlık hizmeti sunumunu aksatmadan uygulanabilmesi,
uzaktan eğitim ders araç ve gereçlerine tam zamanlı erişimin sağlanması,
farklı kişilerle iletişime geçilerek akademik çalışmalar, bilimsel araştırmalar ve teknolojik gelişmelerin uzaktan eğitim sayesinde yakından takip
edilebilmesi, ulaşım sorunu olmadan
istenilen yerde ve zamanda ders
çalışılabilir, video izlenebilir ve alıştırmalar yapılabilir olması, problem
çözmeye, araştırmaya, eleştirel düşünmeye dayalı eğitim metotlarının
uzaktan eğitimde rahatlıkla uygulanabilir olması, hizmet içi eğitimlerin
uzaktan eğitim yöntemiyle verilmesi
durumunda maliyetlerin düşmesi ve
kullanıcıların durumlarının kolaylıkla takip edilmesi nedeniyle uzaktan
18
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
öğretim modeli seçilmiştir. Yıldırım
Beyazıt Üniversitesinin akademik birikim ve internet destekli öğretim alt
yapısı kullanılarak internet üzerinden
çoklu ortam araçları ile işin yapılması
sağlanmaktadır.
Geliştirilen eğitim programı en az 12
(on iki) ay süreli olarak uygulanacaktır. Uygulama başlamadan önce ve
tamamlandıktan sonra aile hekimlerinin bilgi beceri düzeyleri tekrar tespit edilecektir. Bu programla birinci
basamak sağlık hizmeti sunumunda
çalışan aile hekimlerinin mevcut bilgi
beceri düzeyini geliştirerek, hizmet
kalitesi, hasta memnuniyetinin arttırılması ve sağlık hizmeti sunumunun
kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir.
Eğitim 12 modül ve yaklaşık 180 kredi ders saatinden oluşacak şekilde
planlanmıştır. Her modülün altında konu bütünlüğüne uygun ders
başlıkları bulunmaktadır. Bu dersler
her ayın ilk pazartesi günü sisteme
yüklenmektedir. Her ders sesli hoca
anlatımlı slayt sunum eşliğinde 45
dakikayı geçmeyecek şekilde oluşturulmaktadır. Kaynak doküman elektronik ortamda temin edilebilmekte
ve forumlar aracılığı ile geri bildirimler toplanabilmektedir, her dersin
eğitim materyalinin değerlendirilmesi amaçlı ön test ve son test uygulanmaktadır. . Her bir testte 6 soru
bulunmaktadır. Son testten 3 doğru
yanıt alınması durumunda diğer derse geçilebilmektedir.
Bu eğitim programına aile hekimliği
1. Aşama Uyum Eğitimini tamamlamış, sertifikalandırılmış ve halen fiili
olarak aile hekimliği yapan pratisyen
hekimler ve aile hekimliği uzmanları
dışındaki diğer uzman hekimlerin
katılma zorunluluğu bulunmaktadır.
Ayrıca aile hekimliği birinci aşama
uyum eğitimini tamamlamış şuan
fiilen aile hekimliği uygulamasında
çalışmayan merkez teşkilatta görev
alan, toplum sağlığı merkezlerinde, halk sağlığı ve il sağlık müdürlüklerinde görev alan hekimlerde
bu eğitimlere başvurabilmektedir.
Sözleşme imzalamış Aile Hekimliği
Uzmanları bu eğitim kapsamı içinde
olmamakla birlikte, günlük uygula-
malar hakkında daha ayrıntılı bilgi
sahibi olmaları açısından hizmet içi
eğitim derslerine katılımları zorunludur. Uzaktan öğretim yöntemiyle
verilecek olan hizmet içi eğitimler
genel olarak, Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun, yeni yapılacak uygulama,
tarama programları ve güncel karşılaşılan problemler ve çözümleri üzerine olması planlanmaktadır. Bunların farklı illerde farklı uygulamaya
mahal vermeyecek standart kolay
anlaşılabilir bir formatta verilmesi,
gelebilecek sorulara daha seri çözüm
aranması için bu platformda verilmesi uygun görülmüştür. Bu nedenle
hizmet içi eğitim başlıklarının sözleşme imzalamış Aile Hekimliği Uzmanları tarafından da takip edilmesi
sağlanmıştır Katılımcıların, kayıt, ders
takibi ve benzeri işlemlere ilişkin duyuruları www.ahuzem.ybu.edu.tr ve
www.ailehekimligi.org.tr adreslerinden takip edilmektedir.
19/07/2013 tarihi itibari ile kayıtları yapılan hekimlerden; 19176 Aile
Hekimi, 921 Aile Hekimliği Uzmanı olmak üzere toplam: 20097 hekim sisteme girmiştir. Bu oran tüm
aile hekimleri içerisinde %97,8 gibi
yüksek bir Kayılım oranına tekabül
etmektedir. Ayrıca Halk Sağlığı Müdürlükleri ve Toplum Sağlığı Merkezlerinde çalışan hekimlerden gelen
talepler doğrultusunda 999 hekim
de bu programa dâhil edilmişlerdir.
Sistemde yer alan tüm dersleri tam
zamanlı bir şekilde takip ederek tamamlayan hekim sayısı 4339’dur.
Bu eğitimleri tamamlayan hekimler
ömür boyu aile hekimi olmaya hak
kazanacaklardır. İkinci aşama eğitimlerle, 2013 yılına kadar 1. aşama
eğitimi alan ve aile hekimi olarak çalışmakta olan tüm hekimlerin klinik
bilgi düzeylerinin yeterlilik düzeyine
ulaşmasını hedeflemekteyiz.
Aile hekimliği uygulamasının başlangıcından beri her yıl düzenli aralıklarla il sağlık müdürlüğü yöneticileri,
Bakanlığımız ve diğer kurum ilgili birim yöneticileri, yetkili sendika temsilcileri ve aile hekimliği uygulamasında görev yapan aile hekimleri ve
aile sağlığı elamanlarının katılımı ile
değerlendirme toplantıları yapılmış,
uygulamada karşılaşılan sorunlar
şeffaf bir ortamda tartışılarak çözüm
önerileri üretilmiş ve mevzuat çalışmalarında değerlendirilmiştir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı, insan
odaklı olup vatandaşlarımızın verilen
sağlık hizmetinden memnuniyetini
önemli görmektedir. Vatandaşlarımız aile hekimliği kapsamında;
• Bölge
tabanlı sistemden nüfus
tabanlı birinci basamak sağlık hizmetine geçildiğinden artık sağlık
hizmetleri sunumunda kişiler, toplumun herhangi bir elemanı olmak yerine doğrudan birey olarak
kabul etmekte,
• Sağlık kayıtlarının bütünlüğü ve
dinamik bir şekilde güncellenebilmesini sağlandığından, vatandaşlarımızın doğumdan itibaren
sağlık kayıtlarının güncel şekilde
tutulması ve ihtiyaçları doğrultusunda sağlık hizmeti alabilmelerine imkân tanınmakta,
• Aile hekimlerinden randevuyla da
hizmet alabilmekte ve aile hekiminin yönlendirmesiyle ihtiyaç duydukları 2. basamak sağlık hizmetine en kısa yoldan ulaşabilmekte
olduklarından sağlık hizmeti alırken zaman ve iş kaybı asgariye
indirilmekte,
hizmetlerine ücretsiz olarak
• Yaşadıkları yere yakın ve kolay ula- • Sağlık
ulaşabilmekte,
şılabilir sağlık kuruluşlarından hiz• Herhangi bir belge sunmadan, kamet almakta,
payı ödemeden aile hekimin• Bireysel tercihleri dikkate alınarak tılım
den kolayca hizmet alabilmekte,
hekim seçme ve değiştirebilme
• Hekim - hasta iletişimi güven, sayhakkına kavuşmakta,
ve güler yüz temelinde şekillen• Daha kolay iletişim sağlayabildik- gımekte,
leri, güvendikleri ve kolay erişebildikleri hekimi tercih edebilmekte, • Koruyucu sağlık hizmetlerinin
etkili ve verimli bir şekilde sunulması nedeniyle hastalıklardan
korunmasını sağlamakta, beklenen yaşam ömrünü uzatmakta ve
sağlık açısından kaliteli bir hayat
sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır.
TÜİK tarafından yapılan memnuniyet anketinin 2003 yılı sonuçlarına
göre vatandaşlarımızın verilen sağlık
hizmetlerinden memnuniyeti yüzde
39,5 iken 2012 sonuçlarına göre yüzde 75 oranına yükselmiş olup vatandaşlarımızın sağlık hizmetini birinci
basamaktan alma talebi giderek artmaktadır.
Hayatta devam eden değişim sağlık
hizmetlerinde de devam etmektedir. Bu çerçevede, bu başarının kahramanı olan bütün çalışanlarımızın
sevgi dolu gönüllerini hep yanımızda
hissederek adaletli, çağdaş ve insan
merkezli birinci basamak sağlık sunumumuzu sürekli geliştirmeye gayret
edeceğiz.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
19
haber
OBEZİTEYLE MÜCADELEDE
4 YILLIK YOL HARİTASI
Sağlıklı Bakanlığı, obeziteyle mücadele için riskli gıdalarda vergi artırımını öngören
ve sağlıklı besinlerin üretimini teşvik eden bir planı hayata geçirecek.
Sağlık Bakanlığı obeziteyle mücadelede 4
yıllık yol haritasını hazırladı. Buna göre, riskli
gıdalarda vergi artırılacak. Sağlıklı besinlerin
üretimi teşvik edilecek. Okullarda obezite
yüzde 5 azalacak. Öğrencilere sütün yanı
sıra meyve ve sebze dağıtımı yapılacak.
Sağlık Bakanlığını harekete geçiren, “Kanser,
diyabet gibi hastalıklara zemin hazırlayan
obezite önlenirse, 31 bin kadının ve 26 bin
erkeğin ölümü önlenecek” verisi oldu. Obeziteye topyekün savaş açan Bakanlık, obeziteyle mücadele kapsamında 4 yıllık strateji
belgesini hazırladı. İlgili bakanlıklar, kamu
kurumları, 40 üniversite, 20 sivil toplum
kuruluşu ve 51 uzman doktorun katkısıyla
hazırlanan rapora göre, obezite ile mücadele kapsamında az tüketilmesi gereken gıdaların vergileri artırılacak.Özellikle, yüksek
oranda yağ, tuz ve şeker içeren gıdalara ekstra vergi getirilecek. Sağlıklı temel gıdalara
ilişkinse vergi indirimi planlanıyor. Bakanlık,
vergi indirimleri konusunda Maliye Bakanlığı ile birlikte çalışıyor.
Raporda özellikle çocuklarda görülen obezite artışına dikkat çekilerek, okullarda kolalı
ve cips türü fast food yiyeceklerin satılmadığına ilişkin denetim öngörülüyor. Bunun
yanında, okullarda sütün yanı sıra meyve
ve sebze dağıtımı yapılacak. Türkiye’de ilkokul çağında her 5 çocuktan 1’inin obez
olduğuna dikkat çekilen rapora göre hedef,
2017’ye kadar okullarda fazla kilolu ve obez
oranını yüzde 5 azaltmak. 4 yıllık planda ayrıca, obezite şikâyetiyle sağlık kuruluşlarına
başvuranların tedavilerine ilişkin takiplerinin sağlanacağı ve danışmanlık hizmeti sunulacağı da belirtildi.
Rapor, Türkiye’de bölgelerdeki tabloyu da
ortaya koydu. Buna göre, Türkiye›de en kilolu bölgeler sırasıyla Doğu Marmara, Ege ve
Akdeniz. Güneydoğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu bölgeleri ise
obezitenin en az görüldüğü bölgeler.
20
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
kapakkonusu
KANSER HAKKINDA SORULANLAR
Doç. Dr. Murat GÜLTEKİN
Uzm. Dr. Ezgi HACİKAMİLOĞLU
Kanser tüm dünya genelinde en
fazla araştırılan ve en fazla tartışılan
konular arasında yer almaktadır. Ülkemizde de, hemen her gün yazılı ve
görsel medyada kanser üzerinde yapılan yorumlar yer almaktadır. Bu yorumlarda kimi maddeler kanserojen
olmakla suçlanırken, kimilerinin de
kansere karşı koruyucu olduğu iddia
edilmektedir. Kanser Dairesi olarak,
bu kafa karışıklıklarına son vermek
için ve medya üzerinde tartışılan
konularda kamu adına son kararı verebilmek için özel bir çalışma ekibi
oluşturduk. Dünya üzerinde kanserojen maddelerin listesi Uluslararası
Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafınca yapılmaktadır. Ülkemiz IARC’a
22
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
üye olan 24 aktif ülkeden birisidir.
Yani bir diğer deyimle; ülkemizin de
imzası ve bilgisi olmadan herhangi bir etken kanserojen olarak ilan
edilmemektedir. Daire Başkanlığımız
yüzlerce danışma kurulu üyelerinin
görüşlerini alarak, başta IARC olmak
üzere dünya üzerindeki hemen tüm
kanser cemiyetlerinin görüşlerini almakta ve bu görüş ve bilimsel veriler
ışığında halkımıza en doğru bilgileri
geniş raporlar halinde hazırlayarak
sunmaktadır. Bu amaçla son bir yıl
içerisinde tarafımızca 40’ın üzerinde rapor hazırlanarak zaman zaman
medyada, zaman zaman da www.
kanser.gov.tr web sitemizde sizlerle
paylaşılmıştır.
Haziran ve Temmuz aylarında basında yer alan haberler doğrultusunda
hazırladığımız bazı raporları da burada sizlerle paylaşmak isteriz.
Brokoli Filizleri
Kansere Karşı Koruyucu mu?
Turpgiller; Brassica cinsi bitkilerin bir
parçasıdır. Brokoli, roka, çin lahanası,
brüksel lahanası, lahana, karnıbahar,
turp, şalgam, su teresi gibi sebzeleri
içermektedir. Diğer birçok sebze gibi
kanseri önlemede yardımcı etki gösterdiği öne sürülen çeşitli besinlerin
ve fitokimyasalların iyi bir kaynağıdır.
Sindirim sırasında oluşan Indol-3karbinol ( indol) ve sulforafan (izotisiyonat) olası antikanserojen etkileri
açısından üzerilerinde en çok çalışılanlardandır. Ancak yapılan çalışmalarda
bu bileşiklerin hücrelerde ve hayvanlarda antikanserojen etki gösterebilecekleri sonucuna ulaşılırken, insanlar
üzerinde yapılan çalışmaların sonuçları netlik kazanmamıştır. Brokoli ve
etken maddesi olan sulpharophan
ile ilgili bilimsel verilere bakıldığında
olumlu ve umut vadedici nitelikte olabilecek araştırmalar mevcuttur.
Zencefil Kansere Karşı Koruyucu mu?
Zencefil yiyeceklerde ve içeceklerde
kullanılan bir baharattır. Tıp alanında
zencefil kullanımının 2500 yıl öncesine dayanan uzun bir geçmişi vardır.
Bu anlamda birçok ilacın önemli bir
parçasıdır. Eski dönemlerden beri
dünyanın farklı bölgelerinde dejeneratif (artirit, romatizma), sindirim sistemi (hazımsızlık, kabızlık ve ülser),
kardiyovasküler (aterosklerozi hipertansiyon) hastalıklar, diyabet ve kanser gibi birçok hastalığın tedavisinde
kullanılmaktadır. Enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde antimikrobiyal
potansiyele sahiptir. Aynı zamanda
yaşlanma sürecini kontrol etmek gibi
anti-inflamatuar ve anti-oksidatif
özellikleri vardır.
Zencefilin kanser üzerine olan etkisi
konusunda kısıtlı sayıda insan çalışması mevcut olmakla beraber in
vitro deneyler ve deney hayvanları
üzerinde yapılan araştırmalar bilimsel literatürde yer almaktadır. Bu çalışmaların sonuçları zencefilin kanser
üzerindeki olumlu etkilerini vurgulasa da insanlar üzerinde yapılan araştırmaların sayısı az olduğu ve zencefilin kanserden korunmadaki tüm
mekanizmaları araştırmacılar tarafın-
dan kabul görmediği için kanserden
korunmada tek başına etkili olduğu
henüz ispatlanamamıştır.
Vitamin D Kansere Karşı Koruyucu mu?
Güneş Işığının Fazlasından da
Azlığından da Kaçınılmalı
D vitamini yağda çözünen bir hormon öncülü olup sağlık üzerinde
kanserden korunma da dahil pek çok
olumlu etkisi yapılmış bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. İnsanlarda D
vitamininin ana kaynağı güneş ışınlarından gelen UVB radyasyondur.
Günlük D vitamini ihtiyacının %8090’ı güneş ışınlarından elde edilmekte olup besin ve gıdalardan oldukça
düşük bir miktar alınmaktadır. ABD
ve Kanada’da yapılan çalışmalarda D
vitamini ile zenginleştirilmiş gıdaların kullanımının D vitamini eksikliğini
önleyemediği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle yeterli D vitamini için güneş maruziyeti zorunlu gibi durmaktadır.
Ancak; yapılmış çalışmalarda güneş
ışınları ve UV radyasyon maruziyetinin özellikle cilt kanseri olmak üzere çeşitli kanserlere neden olduğu
gösterilmiştir. Bu nedenle güneşten
korunma yönünde önlemlerin alınmasına dair rehberler yayınlanmış
ve özellikle öğlen saatlerinde güneşe
direk maruz kalmaktan kaçınılması
vurgulanmıştır.
Güneş ışınları, zararlı etkilerinin yanısıra UVB aracılığıyla D vitamini kaynağı olması dolayısıyla kanser başta
olmak üzere birtakım olası olumlu
sağlık etkileri açısından da tartışma
ve bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Az miktarda güneş ışığı maruziyetinin ve/veya D vitaminin bazı
kanserlere karşı koruyucu olabileceği de iddia edilmektedir. Özellikle
kolon kanseri ve prostat kanseri ile
meme kanseri üzerinde önemli veriler bulunmaktadır. Kanser dışında da
diabet, multiple skleroz, artirit gibi
pek çok hastalığa karşı da koruyucu
olduğunu iddia eden bilimsel veriler
mevcuttur.
Sonuç olarak; Vitamin D’nin kansere
karşı koruyucu olduğunu ve olumlu
sağlık etkilerini gösteren çok sayıda
çalışma bulunmaktadır. Bu nedenle
D vitamini eksikliğine karşı önlemler
almak, gerekli ise D vitamini preparatları kullanmak ve D vitamini için
önemli bir kaynak olan UVB ışınına
gün içerisinde kontrollü ve uyarılara
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
23
uygun şekilde maruz kalmak gerekmektedir.
Peki ama güneş ışınlarına doğru miktarda temas nasıl olmalıdır?
Aşağıdaki kurallara dikkat ederek,
öğlen saatlerinde(12.00-15.00 arası)
günde 15 dakikalık güneş ışınlarına
maruziyet önerilmektedir;
• Yüzün maruziyeti mümkün olduğunca engellenmeli,
• Eller omuzlar ve sırt aracılığıyla gerekli ışının alınması sağlanmalı,
• Güneşe çıkarken mutlaka sık do-
kulu elbiseler giyilmeli, güneş
gözlüğü kullanılmalı ve ayrıca şapka da unutulmamalıdır. El, omuz
ve sırt bölgesinde güneş teması
D vitamini sentezi için gerekli UVB
ışının vücut tarafından alınması
açısından yeterlidir
• Tip 1 ve Tip2 yani hassas cilde sa-
hip olup kolay güneş yanığı olabilenler D vitamini kaynağı olarak
güneş ışınlarından çok D vitamini
içeren preparatları kullanmalıdır.
• Günlük 15-20 dakikadan fazla gü-
neşe çıkılmamalıdır (Bu sürenin
üzerinde güneşlenme D vitamini
sentezini arttırmaz ayrıca cilt kanserine zemin hazırlar)
• Kızarıklık ve olası yanıklar açısın-
dan dikkatli olunmalı, bunlar engellenecek şekilde güneşe çıkılmalıdır.
24
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
• Güneş kremleri ne kadar fazla mik-
tarda koruyucu faktör içerse de,
bilimsel olarak kansere karşı koruyuculuğu kesinlik kazanmamıştır.
Bilakis, korunduğunuzu sanarak
güneşte uzun süre bulunmak beraberinde cilt kanseri riskini getirmektedir.
Solaryumlar Kanserojen mi?
Yapay bronzlaştırıcı cihazlar Güney
Avrupa ve ABD’de 1980’li yıllardan
beri kullanılmaktadır. 2000’li yıllar itibariyle de Avustralya gibi güneşli ülkelerde de kullanımı yaygınlaşmaya
başlamış, popüler hale gelmiştir.
Yapay bronzlaşma cihazları aracılığıyla olan UV maruziyeti konusunda
yapılmış pek çok bilimsel çalışma
bulunmaktadır. Bu çalışmalar arasında bu cihazların kullanımı ile kanser
gelişim riski arasında istatistiksel olarak anlamlı risk artışı bulmayanlar da
yer almaktadır. Ancak yeterli sayıda
araştırmada insanlarda özellikle cilt
kanseri riskinde istatistiksel olarak
anlamlı artış oluşturduğunun gösterilmesi ve oldukça fazla sayıdaki
laboratuar çalışmasında ve hayvan
deneylerinde de kanserojenik etkilerin gösterilmiş olması dolayısıyla
IARC tarafından 2009 yılında grup 1
kanserojen (yani insanlarda kanserojen olduğu ispatlanmış) olarak sınıflandırılmıştır.
CDC, ICNIRP, DSÖ gibi pek çok uluslararası sağlık kuruluşu tarafından
sağlık etkileri ve özellikle de kanserojen etkisi dolayısıyla bu cihazların
kullanımına dair belirli kısıtlamalar
getirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu
ajansların yayınladıkları raporlarda
35 yaş altındaki kişilerin malign melanom geliştirme riski diğer yaş gruplarından yüksek olduğundan ülkelerde
özellikle <18 yaştakiler için bu kısıtlamaların önem arz etmekte olduğu
vurgulanmıştır.
Yapılan çalışmalar ve yayınlanan
raporlar ışığında çok sayıda ülkede
yaş sınırlamasına gidilerek <18 yaş
grubunda bu cihazların kullanımı
yasaklanmıştır. Hatta Avustralya’da
2014 yılında tüm topluma yasak getirilmesi planlanırken, Brezilya’da bu
toplumsal yasak 2009 yılında uygulanmaya başlamıştır. Haziran 2013’de
yapılan toplantıda pek çok ülke benzer uygulamaları başlatma kararı
almıştır. Ülkemizde de solaryumlar
konusunda gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Cep Telefonu, Baz İstasyonu
ve Son Teknoloji Cihazların Kanser Yapıcı
Etkileri Neler?
Elektromanyetik alanların kanser etkileri üzerinde IARC tarafınca Mayıs
ayında yeni bir rapor hazırlanmıştır.
Özellikle yeni araştırmaların ve yeni
teknolojilerin de değerlendirildiği
bu raporda elektromanyetik alanlar Grup 2b olarak sınıflanmıştır.
Yani muhtemel kanserojen denilerek takibe devam edilmesi kararı
verilmiştir. Bu rapor tüm detayları
ile Haziran 2013’de DSÖ tarafından
düzenlenen ve Kanser Dairesi olarak
tarafımızca katılım gösterilen toplantıda gözden geçirilmiştir. Toplantıda günümüze kadar bu konuda
yapılan tüm bilimsel çalışmalar değerlendirildiğinde elektromanyetik
alanların kanserojen olduğuna dair
kesin veri bulunmadığı, hatta kanserojen olmadığını gösteren verilerin çoğunlukta olduğu hususu vurgulanmıştır.
IARC tarafından yayınlanan raporda
göze çarpan birtakım bulgular şu şekilde özetlenebilir;
• Cep telefonunun kulağa tutulma-
sı ile absorbe edilen RF enerjisine
Specific Absorption Rate (SAR)
denilmektedir. SAR miktarını etkileyen faktörler arasında; cihazın
dizaynı, anteni, kafa anatomisi,
baz istasyonu ile olan bağlantısı
yer almaktadır. Bu faktörler arasındaki farklılıklar maruziyet düzeyini
20 katlık bir farka kadar etkileyebilmektedir.
• En
yüksek maruziyet konuşma esnasında meydana
gelmektedir. Yeni nesil akıllı
telefonlarda ise aralarda internetin açıldığı veya maillerin kontrol edildiği durumlarda düşük de olsa RF
maruziyeti ortaya çıkmaktadır.
• Konuşma süresine bakıldığın-
da daha kısa süreli konuşmalarda daha yüksek enerji çıkışı
olmaktadır.
• Telefonları
kullanırken kulaklık
kullanılması beynin RF enerji maruziyetini kulağa direkt tutulması
ile oluşan RF enerji maruziyetinin
%10’undan azına indirirken bu
durumda vücudun diğer bölümlerinin maruziyeti artabilir. SMS’lerin kullanımı ile
sesli mesaj bırakılmasına
kıyasla daha düşük düzeyde RF enerji maruziyeti ortaya çıkmaktadır
• GSM sistemlerle kıyaslanıldığında televizyon, radyo ve baz istasyonları aracılığıyla
olan RF maruziyeti
daha düşük olmaktadır.
• Baz istasyonu ile olan bağlantı ne • 3. ve 4. Jenerasyon cep telefonlakadar iyiyse telefondan o kadar
düşük düzeyde enerji yayılır. Her
baz istasyonunun karşılayabileceği cep telefonu iletişim kapasitesi
kısıtlı olduğundan bir bölgedeki
kullanıcı sayısı arttıkça baz istasyonu sayısının da artırılması gerekmektedir. Kullanım yoğunluğu
olan bölgelerde baz istasyonlarının yerleşim yerlerine daha yakın
yerleştirilmesi gerekmektedir.
• RF enerji maruziyetinin en önemli
kaynağı vücuda <0,01m yakında
olan cep telefonlarıdır. Özellikle
kulağa yakın tutulması maruziyet
açısından önem arz etmektedir.
Burada 10 metre mesafeden daha
uzakta bulunan baz istasyonundan çok daha güçlü bir maruziyet
söz konusudur. 1 metreden daha
kısa mesafeden kontrol edilen cep
telefonlarında dahi maruziyet baz
istasyonuna bağlı EMA maruziyetini geçebilmektedir.
rının eski jenerasyonlara kıyasla
daha düşük düzeyde RF enerji yaydıkları bilinmektedir. INTERPHONE
çalışması da dahil bu konuda yapılmış olan önemli çalışmalar ise
1990’ların sonu ve 2000’li yılların
başında yapılmışlardır ki o günden
bu güne teknolojinin gelişmekte
olduğu da göz ardı edilmemesi
gereken bir gerçektir.
• 3G özelliğe sahip olan 3. Jeneras-
yon GSM telefonların RF enerji
yayma özelliği 2. Jenerasyon GSM
telefonların 1/100’ü kadardır.
• Kulaklık
kullanımı ve Bluetooth
teknolojisi ile psSAR (peak spatial
SAR) değeri 1/100’üne kadar düşmektedir.
• Laptop bilgisayarlar için kullanılan
kablosuz ağ teknolojisi(WLAN) ile
kulağa tutulan cep telefonuna kıyasla daha düşük RF enerji maruziyeti meydana gelmektedir.
• Çocuk ve erişkinler arasında da RF
enerji maruziyetleri açısından birtakım farklılıklar bulunmaktadır;
• Cep telefonlarına bağlı RF ener-
•
ji maruziyeti kafa anatomilerindeki farklılıktan ötürü çocuklarda erişkinlerin yaklaşık iki katı
kadardır (1. 6- 3 kat arası değişmekte).
Kafatasında kemik iliğinin maruziyeti ise çocuklarda erişkinlere oranla 10 kat daha yüksektir. Bunun nedeni bu dokunun
genç yaşta yüksek elektriksel
geçirgenliğe sahip olmasıdır.
• Ayrıca erişkinlerde beynin yük-
sek oranda RF enerjiye maruz
kalan bölgesi ile çocuklarda
maruziyetin yoğun olduğu bölge değişmektedir (erişkinlerde
korteks çocuklarda ise serebellum ön plandadır).
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
25
kapakkonusu
HPV’YE KARŞI
ULUSAL TARAMA BAŞLIYOR
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Kanser Daire Başkanlığı
HPV Nedir?
Human Papilloma Virus (HPV) 100’ün
üzerinde farklı tipi olan ve pek çok
farklı kanser ile siğil nedeni olarak
bilinen bir mikroorganizmadır. Cilde
temas ile kolayca bulaşan virüsün 40
kadar tipi ise genital bölgede enfeksiyon yapar. Günümüzde genital HPV
enfeksiyonu en sık görülen cinsel yolla bulaşan hastalık halini almıştır. Genital HPV tiplerinin bir kısmı da rahim
ağzı kanserine neden olmaktadır.
Rahim Ağzı Kanseri Etkeni HPV
Dünya’da kadınların meme kanserinden sonra en sık görülen kanseri
rahim ağzı kanseridir. Bu kanserin
26
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
nedeninin yüksek riskli HPV tipleri
ile genital enfeksiyon olduğu bilinen
bir gerçektir. Yüksek riskli HPV tipleri
(özellikle tip 16 ve 18) ile genital enfeksiyonu olan kadınların ancak %1’i
rahim ağzı kanseri geliştirirken, olan
rahim ağzı kanseri olgularının neredeyse tümünde HPV enfeksiyonu
gösterilmiştir.
HPV enfeksiyonunun cinsel yolla bulaşmasından sonra rahim ağzı kanseri gelişmesi yaklaşık 10 yıllık bir süre
almaktadır. Bu sürede enfeksiyonun
ya da kanser öncüsü hastalığın erken teşhisi ve tedavisi mümkündür.
Bununla beraber yüksek riskli cinsel
HPV enfeksiyonu olan bir kadının
%99’a yakın bir ihtimalle kanser olmayacağını akılda tutmak gerekir.
Ayrıca HPV enfeksiyonu yanında kanser gelişimini kolaylaştırıcı bir takım
yardımcı faktörler de değerlendirilmelidir. Sigara içilmesi, çok eşlilik,
düşük sosyoekonomik seviye bu faktörlerden bir kaçıdır.
Türkiye’de Rahim Ağzı Kanseri
Dünya’da daha yaygın olmasına
rağmen Müslüman bir toplum olan
ülkemizde rahim ağzı kanseri kadınlarda 10. sırada görülen kanserdir.
Bununla beraber erken tanı ve tedavisi mümkün olan, hatta tamamen
eradikasyonu mümkün olan bu kanseri kadınlarımıza verilen bir değer
olarak görmekteyiz. Amacımız servikal kansere bağlı ölümleri tamamen
ortadan kaldırmak ya da minimale
indirebilmektir.
Rahim Ağzı Kanserinde Erken Tanı Hayat
Kurtarır
Bütün Dünya’da önerildiği gibi ülkemizde de 30-65 yaş arası kadınlar,
hiçbir şikayeti olmasa bile, 5 yılda
bir rahim ağzı kanseri için tarama
testine tabi tutulmaktadır. Tarama,
yıllardır servikal smear testi ile yapılmaktaydı. Ancak günümüzde güncel
tıbbi öneriler bu taramanın HPV testi ile de yapılabileceği yönündedir.
Hatta HPV testleri rahim ağzı kanserini daha fazla kesinlikle yakalayabilir. Smear testinin yakalamada
da sensitivitesi %60’larda iken, HPV
testlerinde bu oran %90’ın üzerindedir. Yüksek riskli HPV tipi ile genital
enfeksiyon saptanan kadınlar henüz
kanser bile gelişmeden tedavi olur
ve rahim ağzı kanserinden ölüm kesinlikle engellenebilir.
HPV Testleri
HPV testleri sadece yüksek riskli
olan tiplerin varlığını %100’e yakın
bir kesinlikle tespit eden laboratuar testleridir. Tıpkı smear testi gibi
rahim ağzından alınan bir örnekte
çalışılmaktadır. Bununla beraber
hem örneğin alınması hem de değerlendirilmesi smeare nazaran daha
kolaydır. Hatta kısa gelecekte HPV
örneklerinin kadınlar tarafınca kendi
kendilerince de alınabileceği öngörülmektedir.
Servikal kanser taramasında oldukça başarılı olan HPV testlerinin HPV
ile ilişkili anogenital (kalınbarsak)
kanser ve orofaringeal (ağız) kanserleri öngörmede de üstünlüğü mevcuttur.
Ağız-Yutak Kanserinin Erken Teşhisinde
HPV Testleri Umut Vaat Ediyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün geçtiğimiz
ay yayınladığı haberinde, özellikle HPV tip 16’nın tespit edilmesinin
ağız-yutak kanseri gelişimini öngörmede oldukça başarılı bir belirteç
olabileceği bildirildi. Rahim ağzı kanseri ile kıyaslandığında ağız-yutak
kanserleri oldukça nadir görülen bir
kanser çeşidi olsa da öldürücü olması
ve daha önce erken teşhis testi bulunmaması nedeniyle bu haber de
önem arz etmektedir.
HPV Önlenebilir
HPV enfeksiyonundan tıpkı Hepatit
B gibi aşı ile korunmak mümkün-
dür. Günümüzde piyasada özellikle
rahim ağzı kanseri açısından yüksek
riskli 2 HPV tipine karşı geliştirilmiş
aşılar mevcuttur. Rahim ağzı kanserinin %70’inden sorumlu olan bu iki
tipe karşı aşılı olmak koruyucu olsa
da tam koruma henüz mümkün değildir.
Türkiye’de Rahim Ağzı Kanseri Taraması
Ulusal toplum tabanlı rahim ağzı
kanseri taramaları, aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezleri bünyesindeki
kanser erken teşhis, tarama ve eğitim
merkezleri tarafından yürütülmektedir. Ülkemizde ulusal ve uluslar
arası pek çok uzman ve kuruluşun
görüşleri alınarak HPV testi ile rahim
ağzı kanseri taramasına Ekim ayında
başlanacaktır. KETEM’ler ile birlikte
Aile Hekimlerimizde hedef nüfustaki
kadınları taramaya davet edeceklerdir. HPV testi negatif olan bir kadını
ise güvenle, 5 yıl sonra kontrole çağırabileceğiz. Bilimsel veriler, kısa süre
sonra bu tarama aralığının 7, hatta 10
yıla kadar çıkabileceğini de göstermektedir.
HPV’si pozitif gelen tüm hastalarda,
13 yüksek riskli HPV’nin genotiplendirmesi de yapılacaktır. Böylece, 81
ilde, coğrafik sistemler üzerinde ülkemizin HPV genotip haritası çıkarılmış
olacaktır.
HPV pozitif gelen tüm hastalarımız
için, genotiplendirme ile birlikte refleks sitoloji de yapılacaktır. Böylece
hastalarımızın sık aralar ile hekime
gitmesi önlenecek, HPV (+), Tip 33
(+), Sitoloji (-) gibi bir rapor ile hekimlere hızla ulaşabilmeleri sağlanacaktır. Hedef nüfusumuz yaklaşık 15
milyon olup, Ankara ve İstanbul’da
kurulacak 2 adet ulusal HPV laboratuarı ile yurt genelinde alınan örnekler
incelenebilecektir. Elbette, merkezi
laboratuarlar ile yıllardır kanser tarama programımızın önemli bir engeli
olan insan kaynaklarındaki sıkıntımız
da bertaraf edilebilecektir.
Tüm bu çalışmalar ile gelecekte Türk
kadınını HPV enfeksiyonu ve rahim
ağzı kanserinden korumak mümkün
olabilir.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
27
kapakkonusu
KOLON KANSERİ İLE
MÜCADELE ÇALIŞMALARI
Uzm. Dr. Bekir KESKİNKILIÇ
Doç. Dr. Murat GÜLTEKİN
Dr. Hatice TURAN
Op. Dr. Serdar KARACA
Görülme Sıklığı
Kolorektal kanser (KRK) insidans ve
mortalitesi dünya çapında belirgin
değişiklik göstermektedir. Dünya
çapında her yıl yaklaşık bir milyon
KRK tanısı konulurken, 500.000 hasta
KRK nedeniyle kaybedilmektedir. En
yüksek insidanslar Kuzey Amerika,
Avustralya, Kuzey ve Batı Avrupa’da
iken gelişmekte olan ülkelerde özellikle Asya ve Afrika’da düşük oranlar vardır. Bu coğrafi farklılık diyete,
çevresel maruziyete ve genetik yatkınlığa bağlı gibi gözükmektedir.
KRK’nin yaşam boyu görülme sıklığı
% 2,4-5 civarındadır. Türkiye’de Sağlık
Bakanlığı’nın verilerine göre, KRK görülme sıklığı açısından tüm kanserler
içinde % 7,8 ile kadınlarda üçüncü ve
28
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
% 7,5 ile erkeklerde dördüncü sırada
yer almaktadır.
Risk Faktörleri
Çevresel ve genetik faktörler KRK’nin
gelişme olasılığını artırmaktadır. En
yüksek risk artışı genetik temelli olsa
da, KRK’lerin çoğunluğunu ailesel
kanserden çok sporadik vakalar oluşturur. Ailesel Adenomatozis Polipozis
Koli (FAP) ve Herediter Non-polipozis
Kolorektal Kanser (HNPCC) ailesel kolon kanserleri içinde en yaygın görülenler olmalarına karşılık, bunlar KRK
vakalarının % 5’ten azını oluşturur.
Ailede ailesel kolon kanseri öyküsü,
ailede veya kişide adenom veya KRK
tanısı olması veya kişide inflamatuar bağırsak hastalığı olması tarama
önerilerini değiştirebilmektedir.
Çevresel faktörlerden ve yaşam tarzı
değişikliklerinden KRK ile ilişkisi az
olan veya ilişkisi tam belli olmayan
birçok faktör vardır. Bu ilişkiler gözlemsel çalışmalarla gösterilse de nedensel ispatlanmış tam bir ilişki yoktur14. Çoğu kanıt diabet ile KRK’de
artmış riskle ilişkili olduğunu göstermektedir. Alkol kullanımıyla KRK risk
artışı ilişkisi birçok çalışmada gösterilmiştir. Obezitenin KRK gelişme
riskini 1,5 kat artırdığı iki geniş prospektif kohort çalışmasında ortaya
konulmuştur. Obezite aynı zamanda
KRK mortalite oranınıda artırmaktadır. Sigara içimi hem KRK için artmış
riskle hem de KRK’den ölümle ilişkilendirilmiştir. Sigara içimi ayrıca adenomatöz polip ve yüksek riskli polip
(büyük ve displazik özellikte) gelişimi
için de risk faktörüdür.
Klinik
Kolon kanserleri genel olarak yavaş seyirlidir. Semptom ve bulgular
tümörün lokalizasyonu, mikroskopik-makroskopik yapısı ve kanama,
perforasyon, tıkanma gibi komplikasyonların varlığına göre değişir. İki
çalışmada erken evre kolon kanserinde görülen semptomların sıklığı
değerlendirilmiştir. Bazı hastalarda
birden fazla semptom bulunmakta
olduğu görülmüştür:
Karın ağrısı
% 44
Bağırsak alışkanlığında değişiklik
% 43
Hematokezya veya melena
% 40
Halsizlik
% 20
Başka semptom olmadan sadece anemi
% 11
Kilo kaybı
%6
Kolon kanseri kliniği esas olarak sağ
ve sol kolon kanserleri olarak iki ana
başlık altında incelenebilir:
Sağ Kolon Kanserleri
Çekum, çıkan kolon ve transvers kolonun sağ yarısının çapı, sol kolon ve
sigmoid kolona göre yaklaşık 2-2,5
kat daha geniştir ve sağ kolonda dışkı suludur. Bu nedenle kural olarak tıkanma görülmez. Kısa bir süre içinde
gelişen belirgin kilo kaybı bir diğer
önemli bulgudur. Dışkıda makroskopik kanama yoktur. Ancak gizli kan
hemen daima pozitiftir.
Sol Kolon Kanserleri
Sol kolonda lümen daha dar, dışkı
şekilli, gelişen tümörler daha çok daraltıcı tiptedir. Bu nedenle ön planda
dışkılama alışkanlığında ve dışkının
yapısında değişiklikler vardır. Rektal
kanama sol kolon kanserleri için bir
diğer önemli bulgudur.
Tedavi
Kolon kanseri tedavisinde bugün için
elektif cerrahi yöntemler, kemoterapi
ve radyoterapi kullanılmaktadır. Ancak kolon kanseri tedavisi öncelikle
cerrahidir. Özellikle erken evrelerde
teşhis edilen olgularda tedavi başarısı çok yüksek oranlardadır.
Yüksek riskli evre 2 (T4N0) ve evre 3
hastalarda cerrahiye eklenecek adjuvan tedavi (kemoterapi) hem kolon
kanserinde hem de rektum kanserinde nüksü azaltmakta ve sağ kalım
yararı sağlamaktadır. Bu nedenle bu
hastalara adjuvan tedavi standart
olarak uygulanmalıdır. Rektum kanserinde ise kemoterapiye eklenen
radyoterapi özellikle hastalığın lokal
kontrolünde önem kazanmaktadır.
Yaygın hastalıkta, palyatif kemoterapi başlamak için semptom çıkana
kadar bekleme yaklaşımı da bugün
artık terk edilmiştir. Metastazın teşhisinden itibaren semptomsuz bile
olsa başlanacak palyatif kemoterapinin kansere bağlı semptomların ortaya çıkışını geciktirdiği ve sağ kalımı
uzattığı gösterilmiştir. Sonuç olarak
kolorektal kanserler her evresinde
cerrahi, medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi uzmanlarınca çok yönlü tedavi yaklaşımlarının tartışılması
ve uygulanması gereken bir kanser
grubunu oluşturmaktadır.
Kolorektal Kanser Taranmalı mı?
Kolorektal kanser erken evrede teşhis edildiğinde büyük ölçüde tedavi
edilebilir bir hastalıktır. Kolorektal
kanser’de erken teşhis, mortalite,
morbidite azalmasının yanında; tedavi maliyetlerini de düşürecektir. Kolorektal kanseri erken evrede teşhis
etmenin yolu ise hastalığı asemptomatik evrede tarama programları ile
yakalamaktır. Tarama programlarında gaitada gizli kan testi, sigmoidoskopi, kolonoskopi ve görüntüleme
yöntemleri kullanılmaktadır. Bu bilgiler ışığında kolorektal kanser’den
ölümlerin önlenebilmesi tedavilerin
uygulanabilmesi için erken teşhis
önemlidir. Erken teşhis ise kaliteli ve
etkili tarama programlarının uygulanması ile sağlanabilecektir.
Tarama ağırlıklı olarak sağlıklı insanlar üzerinde gerçekleştirilir; bu nedenle kanser tarama programlarında
insanların yarar ve zarar arasında uygun bir dengeyi korumak için gerekli
kapsamlı kalite güvencesi de sağlanmalıdır. Avrupa Birliği (AB) tarafından
önerilen primer tarama testi, endoskopik tarama yöntemlerin kullanımının artmasına rağmen 50-74 yaşları
arasındaki erkek ve kadınlar için gaitada gizli kan testidir (GGK).
Türkiye’de Kolorektal Kanser
Taramalarında Durum Nedir?
Kolorektal
kanser
taramaları
Avrupa’da ve dünya genelinde henüz yeni başlamıştır. Birkaç sayılı ülke
dışında hedef nüfusun tamamının
taranması pek çok ülkede tamamlanmamıştır.
Kanser Dairesi olarak 2008 yılında
tarama standartlarımızı yayınlayıp,
takip eden yıllar içerisinde değişik
illerde KETEM’ler ile pilot projeler
yürüttük. Bu projelerde farklı gaytada gizli kan kitlerini bir birleri ile
kıyasladık. Benzer şekilde ülke genelinde kolonoskopi envanterlerimizi
çıkardık.
2012 Yılında yeni tarama standartlarımızı yayımladık. 50 yaş üzerinde
tüm nüfusumuzu gaytada gizli kan
testleri ile 2 yılda bir tarama programına alacağız. Test sonucu pozitif
gelen tüm hastalar ileri tetkik yani
kolonoskopi için uzman hekimlere
yönlendirilecek. Bu yıl Ekim ayı içerisinde yurt genelinde başlanacak tarama programında vatandaşlarımız
en yakın Aile Hekimleri üzerinden tarama programlarına katılım gösterebilecekler. Ayrıca tüm testleri negatif
de olsa, her vatandaşımızı; hayatında
2 kez, yani 51 ve 61 yaşlarında kolonoskopiye davet edeceğiz.
Tarama programlarında, özellikle kolonoskopide kalite kriterleri de çok
önemli bir husus. Bu konuda gerekli kalite standartlarımızı belirledik
ve Sağlık Net üzerinden takipleri de
gerçekleştireceğiz. Kalite standartlarında ilgili dernekler ile yapacağımız
eğitimler ile her geçen gün kolonoskopi kalite standartlarımızı da geliştireceğiz.
Ülkemizde yeni başlayacak olan bu
programla, gerek tarama standartlarımız gerekse de tarama kalite
standartlarımız Avrupa Birliği ile tam
anlamı ile entegre edilmiş olacaktır.
Amacımız yurt genelinde yaygın katılımın sağlanması ve kolon kanseri
taramalarında hedef nüfusun en az
%70’ini düzenli tarama programlarına alabilmektir. Erken evrede teşhis
edildiğinde büyük ölçüde tedavi edilebilir bir hastalıktır.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
29
haber
TÜRKİYE
TÜTÜNLE MÜCADELEDE ÖRNEK ÜLKE
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Küresel Tütün Salgını 2013 raporunda Türkiye’nin
sigarayla mücadelesinden övgü ile söz ediliyor. Örgütün tütün kontrolü için
belirlediği 6 hedefi gerçekleştiren tek ülke Türkiye.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Küresel
Tütün Salgını 2013 Raporu’nda tütünle mücadele için gerekli 6 hedefin
tamamını ilk kez ve tek gerçekleştiren ülkenin Türkiye olduğunu açıkladı. Panama’da yayınlanan raporda,
Türkiye’nin sigara ile mücadelesine,
bu konuda attığı adımlara ve gerçekleştirdiği yasal düzenlemelere geniş
yer verildi. Türkiye en son TBMM’de,
tütün reklamlarıyla ilgili marka paylaşımı ve marka yerleştirme ile ilgili
kanun maddesini geçirmişti. Ayrıca
sigara paketlerinin üzerindeki uyarı
yazı ve resimleri de yüzde 65’in üzerine çıkarılmıştı. Uzmanlar ilk kez
Dünya Sağlık Örgütü’nün bir sağlık programında Türkiye’yi dünyaya
örnek gösterdiğine dikkat çekiyor.
DSÖ’nün 4 hedefini gerçekleştiren
ülkeler ise Brezilya, Panama ve İran
oldu.
DSÖ’nün, MPOWER ismini verdiği 6
hedef, dünyada tütün kontrol politikası olarak en etkili 6 politikanın baş
harflerinin kısaltmasından oluşuyor.
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte bi-
30
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
rine denk gelen 2,3 milyar kişi MPOWER hedeflerinden en az biriyle korunuyor. En büyük başarı halka açık
işyerlerinde ve toplu taşıma araçlarında sigara yasağının 32 ülkede uygulanmaya başlanmasıyla sağlandı.
Son 5 yılda sigara bırakma yardım
işlemleri 500 milyon insana ulaştı.
Sadece 4 ülkede toplam 85 milyon
kişi, ücretsiz sigarayı bırakma hattı
ve ücretsiz sigara bırakma desteklerinden yararlandı. Son 5 yılda 20 ülkede sigara paketlerinde zararlarına
ilişkin uyarı yayınlandı ve 657 milyon
insana sigaranın zararları bu yolla
ulaştırıldı. Ulusal medya kampanyası
ile tütünle mücadele uygulamasına
dünya nüfusunun yarısını oluşturan
ülkelerinin beşte biri katıldı. Ulusal
tütün kontrol programını izlemek
için sadece 6 ülke hükümet nezdinde
organizasyon kurarak personel görevlendirdi.
Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi’ne
imza atan 176 ülkenin tütünle mücadelesinin değerlendirildiği raporda,
her yıl yaklaşık 6 milyon insanın tütü-
ne bağlı hastalıklar nedeniyle öldüğü
ve yarım trilyon dolarlık ekonomik
zarara neden olduğu belirtildi. Tütün
Kontrol Çerçeve Sözleşmesi uygulanmazsa bu yüzyılda dünyada 1 milyar
insanın sigaraya bağlı sebeplerden
öleceği kaydedildi. Raporda, herhangi bir ülkede tütün kontrolü programı kurulabilmesi için etkili siyasi
yapı veya yeterli gelir seviyesi olması
gerektiğine dikkat çekiliyor. Raporun
sonuç bölümünde, dünya nüfusunun üçte ikisinin henüz tütüne karşı
koruma politikalarından yararlanamadığı vurgulandı.
kapakkonusu
TÜRKİYE TÜTÜN KONTROLÜNDE
BAŞARIDAN BAŞARIYA KOŞUYOR
Dr. Sertaç POLAT
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Tütünle Mücadele Daire Başkanı
Tütün kontrolü alanında ilk uluslararası anlaşma olan “Tütün Kontrolü
Çerçeve Sözleşmesi” (TKÇS) ülkemiz
tarafından 2004 yılında imzalanmıştır. Uluslararası anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte ülkemizdeki tütün
kontrol çalışmaları anlamlı bir şekilde
ivme kazanmış ve ulusal eylem planının oluşturulması ile birlikte çalışmaların planlı ve programlı olarak
yürütülmesi sağlanmıştır. Yürütülen
çalışmalarda DSÖ tarafından hazırlanarak tütün kontrol çalışmalarına
rehberlik etmek üzere ülkelere sunulan MPOWER politika paketinin
kriterleri de göz önünde bulundurulmuştur. Ülkemizdeki uygulamaları
yakından takip eden DSÖ yaklaşık 3
yıldır tütün kontrolü alanında yaptığımız çalışmaları ülkelere örnek olarak göstermektedir.
32
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Sayın Başbakanımızın liderliğinde
yürütülen ülkemiz tütün kontrol çalışmaları birçok kez DSÖ tarafından
ödüle layık görülmüştür. 2008 yılında
Dönemin Sağlık Bakanı Sayın Prof.
Dr. Recep Akdağ’a “Sigarayla Mücadele Ödülü”, 2010 yılında Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a
“2010 DSÖ Özel Ödülü”, 2012 yılında
dönemin TBMM Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı
Prof. Dr. Cevdet Erdöl’e DSÖ 2012
Dünya Sigarasız Günü Özel Ödülü
verilmiştir.
Ödüllere bir yenisi de 31 Mayıs 2013
tarihinde eklenmiştir. 31 Mayıs 2013
Dünya Tütünsüz Günü’nde ülkemizde gerçekleştirilen toplantıda, Dünya
Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr.
Margaret Chan tarafından Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a
“Küresel Tütün Kontrolü Özel Prestij Ödülü” takdim edilmiştir. Ayrıca
Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Mehmet
Müezzinoğlu’na CDC (Hastalıkları
Önleme ve Kontrol Merkezi) Sigara
ve Sağlık Ofisi Başkanı Dr. Tim McAfee tarafından “Küresel Tütün Kont-
rolü Başarı Ödülü” ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’e “Küresel
Tütün Kontrolü Başarı Ödülü” verilmiştir.
Ödüllerin ve diğer ülkelere örnek
gösterilmenin temelinde yatan başarılarımız, DSÖ tarafından rapor haline
getirilerek belgelendirilip 10 Temmuz
2013 tarihinde Panama’da tüm dünyaya resmen ilan edildi.
DSÖ’ne üye 194 ülkenin tütün kontrolü uygulamaları, ortalama iki yılda
bir DSÖ tarafından incelenmekte ve
bir rapor halinde tüm dünyaya sunulmaktadır. 10 Temmuz 2013 tarihinde
Panama’da dördüncüsü açıklanan
raporda DSÖ, ülkeler düzeyinde tütün kontrolü çalışmalarını özetleyip
sadece Türkiye’ye özel bir bölüm ayırarak ülkemizdeki uygulamaları bir
bütün halinde tüm dünyaya örnek
göstermiştir.
M-POWER politika paketi kapsamında DSÖ tarafından Türkiye’nin uygulamaları da kısaca özetlenmiş ve
sonucunda “Türkiye; diğer ülkeler
için bir örnektir “ başlığının hemen
altında dünyaya “Türkiye MPOWER
paketinde yer alan 6 önlemde de en
büyük başarıyı gerçekleştiren tek ülkedir. Bu ilerleme Türk hükümetince
tütün kontrolünde sürdürülen siyasi
kararlılığın bir kanıtı olup hükümet,
DSÖ, diğer uluslararası kuruluşlar ile
sivil toplum arasındaki işbirliğinin
mükemmel bir örneğidir. “ mesajını
vermiştir.
Raporda ayrıca 6 politikanın 4’ünü
yerine getirebilen ülke sayısının ise
ne yazık ki sadece 3 (Brezilya, İran ve
Panama) olduğu açıklanmıştır.
Tütün kontrol çalışmalarımızı yerinde görmek ve kendi ülkelerine uyarlamak üzere 2010 yılından bu yana
Azerbaycan, Arnavutluk, Bangladeş,
İran, Kosova, Macaristan, Mısır, Tayland, Ukrayna gibi birçok ülkeden heyetler ülkemizi ziyaret ettiler. Bu ülke
heyetlerine ülkemizdeki çalışmalar
3-5 günlük eğitim programları halinde, ALO 171 gibi operasyon alanlarımızı da yerinde ziyaret edecek şekilde aktarıldı.
Ülkemizin tüm uygulamaları yurtdışından gelen heyetler tarafından ilgiyle takip edilmektedir.
Görüşmeler sırasında en dikkati
çeken ve takdir edilen konunun
ALO 171 Sigara Bırakma Danışma
Hattı olduğu özellikle heyetler tarafından dile getirilmektedir. Sabit hatlardan ücretsiz olarak aranabilen ve 7
gün 24 saat canlı operatörlerle kesintisiz ve kaliteli hizmet veren danışma
hattımız bu özellikleriyle dünyadaki
en kapsamlı sigara bırakma danışma
hattıdır.
Söz konusu danışma hattında görevli
personelimiz, çeşitli üniversitelerde
ve Sağlık Bakanlığı kadrolarında görevli hocalarımız tarafından 40 saati
teorik ders şeklinde 8 saati de pratik
eğitim olacak şekilde kapsamlı bir
eğitimden geçmektedir. Eğitim programı içeriğinde ülkemizde ve dünyadaki tütün kontrolü uygulamaları ile
birlikte mevzuat bilgisinden sigara
bırakma tedavilerine kadar birçok
konuda teorik bilgiler yer almaktadır.
Eğitimciler tarafından oluşturulmuş
pratik eğitim içeriği ise danışma hattı
aracılığı ile sigara içme alışkanlığının
bırakılması sürecinin senaryolaştırılarak canlandırılması ve sigara bırakma
polikliniklerine bizzat gidilerek sigara
bağımlısına profesyonel müdahale
yöntemleri gibi konuları içermektedir. Bunların yanı sıra operatör adayları iletişim ve çağrı operatörü teknik
eğitimlerine de tabii tutulmaktadırlar.
Tüm bu eğitimlerin sonunda yapılan
teorik sınavdan 70 ve üzeri alanlar
ile mülakattan başarılı olanlar danışma hattında çalışmaya başlatılmaktadır.
Operatörlerimizin çağrı karşılamadaki performansları takım liderleri
tarafından izlenmekte karşılaşılan
en küçük problem danışma hattında görev yapan profesyonel sağlık
personelimize (hemşire, ebe) aktarılmaktadır. Tütün ve Diğer Bağımlılık
Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire
Başkanlığı personeli danışma hattını
sürekli olarak takip ederek destek olmakta ve operatörlerin ihtiyacı olan
hizmet içi eğitimleri vermektedirler.
Tüm bu çabalar sonucunda Sigara Bırakma Danışma Hattı başarı oranlarımız dünya ortalamasının yaklaşık 3-4
katına kadar ulaştı.
Bugün Ankara’da ülkemizin prestij
projelerinden biri olarak sunduğumuz ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı’ndan bugüne kadar
8.997.004 kişi faydalanmış olup günlük ortalama 9 bin civarında çağrı
operatörlerimiz tarafından karşılanmaktadır.
DSÖ ile yeni bir proje üzerinde çalışmaktayız. Proje kapsamında 28
ülkeye ülkemizdeki tütün kontrol çalışmaları anlatılarak kendi ülkelerinde tütün kontrolü çalışmalarını nasıl
yürütmeleri gerektiği öğretilecektir.
İlgili ülkelerin temsilcilerine teorik
derslerin yanında Sigara Bırakma Danışma Hattı ve Sigara Bırakma Polikliniklerinin işleyişi ile tütün denetimlerinin nasıl yapıldığı bilgileri de
uygulamalı olarak verilecektir. Hatta
ülkesinde sigara bırakma danışma
hattı kurmak isteyen ülkelerin operatörlerine uygulamalı eğitim imkânı
da sunulabilecektir.
Tütün kontrolü alanında tüm iyi örnekleri barındıran uygulamaların tek
bir lokasyonda olması avantajını da
taşıyan ülkemiz bu özelliği ile de diğer ülkelerin bir adım önüne geçmiştir. Bu sayede DSÖ Avrupa Bölge Ofisi,
42 ülke temsilcisinin katıldığı 2012 yılı
değerlendirme toplantısını, 18-20 Eylül 2012 tarihlerinde Türkiye’de yapmıştır. Böylece tüm iyi uygulamaları
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
33
tek seferde ve bir arada katılımcı ülkelere sunma imkânı yakalamışlardır.
M “monitor”: Tütün kullanımının takip
edilmesi:
Tütün kontrolü çok sektörlü bir mücadeleyle başarıya ulaşabilmektedir.
Ülkemizde ki başarıda, Sayın Başbakanımızın liderliğinde ilgili her
sektörün kendi görev sahaları ile
ilgili uygulamaları diğer sektörlerle
eş zamanlı olarak hayata geçirmesi
ile mümkün olmuştur. Örnek olarak
Maliye Bakanlığı tütün mamulleri
üzerindeki vergiyi artırmasaydı ve
bandrol sistemini bugün dünyada
örnek gösterilir hale getirmemiş
olsaydı, Tütün Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu satış ve sunuma
yönelik düzenlemelerini eş zamanlı
olarak hayata geçirmemiş olsaydı ve
tabi ki Sağlık Bakanlığı olarak bizler
Sayın Başbakanımızın liderliğinde
ülkemiz tütün kontrol faaliyetlerini
koordine etmemiş, özellikle sigarayı
bırakmak isteyen vatandaşlarımıza
yönelik olarak sigara bırakma hattını kurmamış, personel eğitimlerini
zamanında yapmayarak sigara bırakma polikliniklerinin daha aktif olarak
çalışmalarını sağlamamış olsaydık
bugün Ankara’da bırakın yabancı ülkelerden gelen heyetleri ağırlamayı
kendi vatandaşlarımızın sigara sebebiyle yaşadıkları hastalık, sakatlık gibi
olumsuz tabloları daha yoğun olarak
tedavi etmek için uğraşıyor ve diğer
ülkelere eğitim ziyaretlerinde bizler
bulunuyor olurduk.
Bu kapsamda tütünle mücadelede
sürdürülen programın etkinliği ölçülmüştür. Bu ölçümler DSÖ, CDC
ve TÜİK işbirliğinde yapılmış olup bu
çalışmalar sonucunda 2008 yılında
%31,2 olan ülke genelindeki sigara kullanma oranının 2012 yılında
%27,1’e düştüğü görülmüştür. Yani
son 4 yılda, 15 yaş üzeri nüfusta sigara kullananların sayısı yaklaşık 2,2
milyon azalmıştır. Bu oran özellikle
halkın sağlığını korumakla görevli sağlık profesyonelleri arasında
daha dramatik şekilde kendini göstermiştir. Şöyle ki; düzenli olarak sigara içme oranı uzman hekimlerde
2007’de %22,1 iken, 2011 yılında bu
oran %12,7’ye, pratisyen hekimlerde
%30,5’ten %23,9’a, hemşire-ebelerde
%29,5’ten %20,5’e, sağlık yöneticilerinde ise bu oran %39,5’ten %17,5’e
gerilemiştir.
Evet, bugün geldiğimiz noktada ülkemizdeki tütün kontrol politikaları
başarılı olmuş ve sigara içme oranları düşme eğilimine girmiştir. Ancak yine de sigara içme oranlarımız
çok düşük değildir ve bu konudaki
çalışmaların daha da artarak devam
etmesi gerekmektedir. Bu çerçevede
MPOWER politika paketi kapsamında yaptığımız çalışmalar özetle şöyledir.
TÜRKİYE’DE
M-POWER KAPSAMINDA YAPILANLAR
DSÖ’nün tütün kontrol çalışmalarına
rehberlik etmesi için tüm üye ülkelere önerdiği M-POWER politika paketi
doğrultusunda Türkiye yaptığı çalışmalarla aşağıdaki kazanımları elde
etmiştir.
34
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
P “protect”: Pasif sigara dumanından
halkın korunması:
Bu kapsamda, ikamete mahsus konutlar (evler) hariç kapalı alanlarda
sigara içme yasağı getirilmiştir. Bu
yasağın getirilmesindeki temel amaç,
sigara kullanmadığı halde sigara dumanına pasif maruziyeti sonucu zarar
gören vatandaşların korunmasıdır.
Özellikle ikram sektörü gibi kahvehane, kafe, bar ve restoran tarzı kapalı
alanlarda çalışan kesimden ciddi övgüler alınmıştır. Bu tarz bir yasanın
esnafı ekonomik olarak zor durumda
bırakacağı, binlerce işyerinin kapanacağı, yüz binlerce kişinin işsiz kalacağı, sigara içilebilen ve içilmeyen alanlar oluşturulması durumunda bunun
önlenebileceği iddia edilmiş hatta
yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine bile başvurulmuştur. Doğal
olarak bir sonuç alınamamış ve kazanan halkın sağlığı olmuştur.
Bu yasağın etkili şekilde uygulanmasını sağlamak için güçlü bir denetim
mekanizması geliştirilmiştir. İlgili
kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personelden (sağlık personeli,
emniyet kuvvetleri, milli eğitim, belediye zabıtası vb.) oluşan denetim
ekipleri kurulmuştur. Denetim ekipleri, rutin denetimleri esnasında tespit ettikleri ihlallere yönelik gerekli
işlemleri yapmalarının yanı sıra, kapalı alanda sigara kullanımına tanık
olan vatandaşlarımız tarafından Bakanlığımızın ALO 184 iletişim hattına
bildirdikleri ihbar ve şikâyetlere de
anında müdahale edilmiştir.
Ülkemizdeki denetimlerin;
• Daha hızlı ve etkin yapılması,
• Denetim verilerinin anlık olarak izlenerek değerlendirilebilmesi,
• Denetimlerin
bir
program
dâhilinde yapılması aşamasında il
bazında tüm işletmelerin denetlenmesi,
• Bizzat
denetim ekiplerince ihlal
tekerrürlerinin sistem üzerinden
görülerek takip edilmesi,
• İhlallerin
tespit edilmesi durumunda delil niteliği taşıyacak fotoğraf ve video kayıtlarının yapılarak merkeze iletilmesi,
• İhbar sonucunda verilen adresin
kolaylıkla bulunmasını sağlayacak
GPS’i barındırması,
• Denetim esnasında yaşanabilecek
herhangi bir acil durumda merkezin derhal uyarılması ve gerekli
önlemlerin alınması amacıyla
Eylül 2012 tarihinden itibaren tablet
bilgisayarlarla online denetim sistemine (Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi) geçilmiştir.
Temmuz 2009 –Haziran 2013 tarihleri arasında ülke genelinde 1590
denetim ekibi ile 5.464.157 denetim
gerçekleştirilmiş olup 48.531.138 TL
idari para cezası kesilmiş ve tahsil
edilen ceza tutarı 5.451.475 TL olmuştur.
Dumansız Hava Sahası Denetim Sisteminin (DHSDS) Faaliyete geçtiği
17.09.2012 tarihinden Haziran 2013
tarihine kadar 1.411.774 denetim yapılmış ve uygulanan idari para cezası
27.152.811 TL olmuştur.
Dumansız Hava Sahası Denetim Sisteminin faaliyete geçmesiyle yapılan
denetimlerin sayı ve etkinlikleri artmıştır.
O “offer”: Sigara bırakmak isteyenlere
destek olmak:
Bu kapsamda alınan önlemlerle va-
tandaşların sigaraya başlamaları
azaltıldığı gibi sigarayı kullanan ancak bırakmak isteyen kişi sayısının da
arttığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda
sigara bırakmak isteyen vatandaşlarımız için 2009’da 62 olan Sigara Bırakma Polikliniği sayısı, 2012 yılında
402’e çıkarılmıştır. Ocak 2009- Mayıs
2013 tarihleri arasında Polikliniklerdeki Toplam Muayene Sayısı 857.414
olmuştur. 2012 yılı için 325.134 kişi
polikliniklere müracaat etmiştir.
2013 yılı ilk 5 ayında polikliniklere
müracaat sayısı 135.582 olmuştur.
Ayrıca ülkemizde henüz geri ödeme
kapsamında olmayan sigara bırakma
ilaçlarından 250.000 kutu satın alına-
rak, sigara bırakma polikliniklerine
başvuran ve yapılan tetkikler sonucu
uygun görülen sigara bağımlılarının
ücretsiz olarak bu ilaçlara erişmesi
sağlanmıştır.
Sigara bırakmak isteyenlere destek
olmak amacıyla ikinci aşama olarak
ALO 171 “Sigara Bırakma Danışma
Hattı” kurulmuştur. Sigarayı bırakmak isteyen kişilere yüzden fazla
operatörle 24 saat canlı destek verilmektedir. 27 Ekim 2010 - 30 Haziran 2013 tarihleri arasında ALO 171
Sigarayı Bırakma Danışma Hattı’na
Gelen toplam Çağrı Sayısı 8.997.004
dür. Günlük ortalama 9 bin civarında
çağrı karşılanmaktadır. Bu aramalarda operatörler, isteyen vatandaşlarımıza sigara bırakma planı yapmakta
ve bir yıl süreyle bu kişileri belirli periyotlarla arayarak sigara bırakma çabalarına destek olmaktadırlar.
W “warn”: Sigaranın zararları konusunda
toplumun uyarılması:
Bu kapsamda Ülkemizde 2010 yılından beri sigara paketleri üzerinde
resimli sağlık uyarıları mevcuttur.
Uygulamanın başladığı dönemden
bu yana Avrupa Birliğince önerilen
resimler kullanılmıştır. 2012 yılı içinde yaptığımız mevzuat değişikliği
ile sigara paketlerinin her iki yüzünde çerçevesiyle birlikte ortalama %
50 yer kaplayan resimlerin oranı, %
65’ten az olmayacak şekilde artırılmıştır. Ülkemiz, son değişikliklerle
M-POWER haritasında en üst düzeyde yerini almıştır.
E “enforce”: Tütün ürünlerinin
reklâmlarının önlenmesi:
Bu kapsamda sigaranın her türlü
reklâmı, sponsorluğu, tanıtımı yasaklanmıştır. Sigara görüntüsünün
televizyonlarda yasaklandığı tek ülke
Türkiye olmuştur. Hayata geçirilen
son yasal düzenlemelerle DSÖ’nün
“marka paylaşımı” ve “marka genişletilmesi” hususları ile ilgili yasal düzenleme öngören önerileri de yerine
getirilmiştir. Tütün endüstrisi için
özellikle satış yerleri en büyük reklâm
yerleridir. Türkiye’de de yıllarca özellikle kadınlar ve gençler bu yöntemle
kandırılmaya çalışılmıştır.
R “raise”: Vergilerin artırılması:
Bu kapsamda Maliye Bakanlığı tam
destek vermiş ve Dünya Sağlık Örgütünün sigarada uygulanmasını
istediği vergi oranı en az %75 iken,
Ülkemizde bu oran %80,25 olmuştur.
Vergiler aslında tütün endüstrisinin
en çok korktuğu tütün kontrol yöntemlerinden birisidir.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
35
haber
YENİ DOĞANLAR
ANNE MERKEZİNDE
HAYATA TUTUNACAK
Sağlık Bakanlığı bebek ölümleri sayısını dünya ortalamasının da altına çekmek için
hamilelik öncesi ve sonrası tedavilerin yapılacağı 12 uzmanlı merkezler kuracak.
Bebek ölümlerinin yüzde 59’unun
yeni doğan döneminde meydana
gelmesi üzerine Sağlık Bakanlığı harekete geçti. Bakanlık yoğun bakım
ünitelerinin kalitesinin yükseltilmesi
ve sayılarının arttırılmasını hedefleri arasına aldı. Bu kapsamda anne
adaylarının ‘perinatal’ diye adlandırılan gebelik öncesi ve sonrası dönem
tedavilerini yapacak merkezlerin kurulması planlanıyor.
Yüksek riskler ilk sırada
İlk aşamada 34 ile kurulacak perinatal merkezler, ağırlıklı olarak yüksek
riskli gebelikler için hizmet verecek.
Bu kapsamda merkezlerde tıbbı ve
teknolojik alt yapı hazırlanacak. 24
36
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
saat kadın doğum ve çocuk hastalıkları uzmanı bulundurulacak. 6 kadın
doğum ve hastalıkları uzmanı, 6 çocuk sağlığı hastalıkları uzmanı bulundurulması sağlanacak. Ayrıca 1 tane
de yüksek riskli gebe takibi yapan kadın doğum ve yeni doğan uzmanlık
eğitimi almış neonatoloji hekimi yer
alacak. Gebelerin sağlık durumları bu
merkezlerde değerlendirilecek.
6 bin yeni ünite açılacak
Kurulacak merkezler ve bazı yoğun
bakın ünitelerinde çocuk nefroloji,
çocuk endokrinoloji, çocuk hematoloji, tıbbi farmakoloji, tıbbi genetik,
histoloji ve embriyoloji uzmanları
da bulundurulacak. Bu arada bebek
ölüm hızında hızla düşüş olduğuna
da dikkat çeken Bakanlık, göstergeler
üzerinde öncelikle riskli bölgelerde
yoğunlaşacak. Ülke genelinde kurulması planlanan 6 bin 500 yeni doğan
ünitesi bu bölgelerde yer alacak.
Topuk Kanı Hayat Kurtardı
Türkiye’de 1987’de doğum sonrası
bebek sağlığı için başlatılan topuk
kanı uygulamasıyla fiziksel büyümeyi
engelleyen ‘konjenital hipotiroidi’ ve
zeka sorunlarına neden olan ‘fenilketonüri (PKU)’ hastalıkları teşhis edildi.
2011’de 154, 2012’de ise 300 bebekte
bu hastalıkların teşhisi yapılarak erken tedavilerinin yapılması sağlandı.
haber
SOMALİ’DE YAŞANAN TÜRK MUCİZESİ
FOTOĞRAF SERGİSİ OLDU
Somali’nin sokaklarında artık ölümü
bekleyen değil gülen çocukların sesleri yükseliyor. Bir ülkenin değişen
kaderi fotoğraflarda hayat buluyor.
Somali’nin gülen yüzü, Foto Muhabiri Emin Özmen’in karelerinin,
Gazeteci Esra Tüzün’ün kalemiyle
buluştuğu ‘Somali’de Türk Mucizesi’ fotoğraf sergisinde ölümsüzleşti. Medical Park Göztepe Hastane
Kompleksi’nde açılan sergi, bir ay
boyunca görülebilecek.
Günde ortalama yüz çocuğun hayatını kaybettiği Somali’de yaşanan insanlık dramı, Türkiye’nin uzattığı şefkat eliyle tarihe karışıyor. Henüz bir
buçuk yıl öncesine kadar çocukların
ve kadınların açlık ve sefaletten hayatını kaybettiği, mermi kovanlarından
adım atmanın mümkün olmadığı ülkede artık yüzler gülüyor.
Somali’deki bu umut verici değişim
Türkiye’nin uzattığı yardım eliyle oldu. Somali yeniden şifa bulup
komadan çıktı. İşte bir buçuk yılda
komadan çıkan bir ülkenin hikâyesi
Medical Park Göztepe Hastane
Kompleksi’nde açılan fotoğraf sergisinde hayat buldu. Gazeteci Yazar
Esra Tüzün’ün Somali’de yaşanan
bu değişime tanıklık ederken edindiği izlenimleri ile uluslararası World
Press Photo ödülü sahibi Foto Muhabiri Emin Özmen’in ölümsüzleştirdiği 23 fotoğraftan oluşan ‘Somali’de
Türk Mucizesi’ adlı fotoğraf sergisi,
Somali’deki yüz güldüren değişimi
gözler önüne seriyor.
“ARTIK ÖLÜM DEĞİL GÜLÜMSEME VAR”
Somali’yi Başbakan düzeyinde ilk
kez Türkiye’nin ziyaret etmesinin ardından Medical Park Hastaneler
Grubu yaklaşık 5 milyon dolarlık bir
yatırım yaparak Şifa Hastanesi’ni hizmete sundu. Somali halkı, Yeryüzü
Doktorları Derneği tarafından işletilen ve gönüllü doktorlarının hizmet
verdiği hastanede şifa buldu.
Somali’de yaşanan insanlık dramının
1,5 yıl önce Türkiye’nin gündemine
geldiğini hatırlatan Medical Park
Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta şöyle
38
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
konuştu: “Günümüz dünyasında
böyle bir sefaletin yaşanıyor olması
hepimizi dehşete düşürdü. Bu dram,
hepimizin yüreğini kanattı. Türkiye olarak büyük bir destek hareketi
başlattık. Biz de bu şefkat hareketine
destek olmaya çalıştık. Bir sağlık kuruluşu olarak en büyük sorunlarının
tıbbi hizmete ulaşmak olduğunu
bildiğimizden bu alanda hizmet vermek istedik. Hastane kurmaya karar
verdik ve pek de kolay olmayan bir
yolculuk başlattık. Çok kısa sürede
bir hastane oluşturmaya çalıştık. Beş
buçuk ayda Şifa Hastanesi faaliyete başladı. Kalıcı bir hizmet sunmak
çok önemli ama bu hizmetin sürekliliğini sağlamak daha da önemli. Şifa
Hastanesi’nde hizmetimiz halen aralıksız sürüyor. Artık Somali’de anne
ve çocukların yüzünde ölüm değil,
gülümseyiş olduğunu görüyoruz.
Bu fotoğraf sergisi de bu mucizeyi
ölümsüzleştiriyor.”
“HİZMET DURMADAN DEVAM EDİYOR”
Kendisi de Somali’de ameliyatlar yapan İstanbul İl Sağlık Müdürü Çocuk
Cerrahı Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu ise
Somali’de bir zamanlar susmayan
silah seslerinin yerini artık umudun
aldığını belirtti. Prof. Dr. Dokucu, “Somali sadece fakirliğin ve kıtlığın değil
şefkatin de olmadığı bir ülkeydi. Bu
zorlu şartlarda 1.5 yıl önce Türk
halkına şefkat hareketi başladı.
Bu hareketin sağlık ayağında
olan Şifa Hastanesi de Somali
halkına ulaştı. Ben de çocuk
cerrahı kimliğimle 10 gün
boyunca orada ameliyatlar
yaptım. 20’si büyük komp-
leks vakaya müdahale gerçekleştirdik. İlk fırsatta tekrar gideceğim.
Çünkü bu bir gönüllülük değil bizim
onlara insan olarak borcumuzdur.
Orada hizmet hiç durmuyor. Sürekli
yeni ekipler giderek tıbbi hizmet veriyor” şeklinde konuştu.
50 BİNDEN FAZLA HASTA ŞİFA BULDU
Yeryüzü Doktorları Başkanı Dr. Kerem Kınık ise sağlık alanında dernek
olarak kalıcı çözümlere yönelmeyi
arzuladıklarını vurgulayarak şunları
söyledi: “Şifa Hastanesi ile bu hedefimize ulaştık. Bir yılı aşkın süredir hizmet veren hastanemizde 50 binden
fazla hastayı ücretsiz muayene ettik.
Binin üzerinde ameliyat gerçekleştirdik. Yine Somali’de açtığımız anne
çocuk beslenme merkezi ile 40 bin
anne ve çocuğu açlığın pençesinden
kurtardık. Somali’deki değişim, ülkesinden ümidini kesen binlerce Somaliliye de ümit oldu. Binlerce Somalili
ülkesine geri dönmeye başladı.”
“BM ARTIK BİZE HASTA GÖNDERİYOR”
Kendisinin de bir hekim olduğuna
dikkat çeken Türkiye’nin Mogadişu
Büyükelçisi Kani Torun, Türkiye’nin
dokunuşuyla Somali’de mucizevi
bir değişimin olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “Şifa Hastanesi,
Mogadişu’da uluslararası standartlarda hizmet veren tek hastane şu an.
Bizim gururumuzdur. O kadar ki, Birleşmiş Milletler’den bile beni arayıp
Şifa Hastanesi’ne hasta göndermek
istiyorlar. Türkiye 3 hastane daha
açmaya hazırlanıyor. Yakın zamanda
Somali, dışarıya hasta gönderen değil hasta çeken bir ülke olacak.”
“ÜLKELERİNİ YENİDEN
KURMAK İSTİYORLAR”
Somali halkının yaşadıklarına tanıklık
eden ve kaleme alan Gazeteci Yazar Esra Tüzün, serginin Türkiye’nin
Somali’de yaşananları daha yakından anlamasını sağlaması açısından
önemli olduğunu dile getirdi. Tüzün,
“Ben 25 yıllık gazeteci olarak Foto
Muhabiri Emin Özmen ile Somali’ye
gittiğimizde kalaşnikoflu korumalarla dolaşabildik. Adım attığımız
bölgelere yıllardır tek bir basın mensubu gitmemişti. Yılbaşından beri
Somali’ye giden 20 gazetecinin öldürüldüğü biliniyordu. Ancak bir ülkenin tekrar dirilmesine tanık olmak
gerekiyordu. Somali’de hala tehlike
var, hala saldırılar devam ediyor.
Bizim dönüşümüzden sonra
bombalanan yerlerde 22
kişi hayatını kaybetti. Ancak artık Somalililerin
kaybedecek bir şeyleri olmaya başladı.
Ülkelerini yeniden
kurmak istiyorlar”
şeklinde konuştu.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
39
haber
HAMİLE VE EMZİRENLERE
MESAİ DÜZENLEMESİ
Gebe çalışanların gece postasında çalıştırılmama süresi gebe olduklarının doktor raporuyla
tespitinden doğuma kadar, emzirenlerin ise doğum tarihinden itibaren 6 aydan 1 yıla çıkarıldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının “Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında
Yönetmeliği” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 18 yaşını doldurmuş kadın çalışanların gece postalarında çalıştırılmalarına ilişkin usul
ve esasları düzenleyen yönetmelikte,
kadın çalışanların her ne şekilde olursa olsun gece postasında 7,5 saatten
fazla çalıştırılamayacağı bildirildi.
Kadının çalışma saati, kocasının çalıştığı
gece postasına rastlamayacak
Kadın çalışanın kocası da işin postalar halinde yürütüldüğü aynı veya
40
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
ayrı bir işyerinde çalışıyor ise kadın
çalışanın isteği üzerine, gece çalıştırılması, kocasının çalıştığı gece
postasına rastlamayacak şekilde düzenlenecek. Aynı işyerinde çalışan
eşlerin, aynı gece postasında çalışma
istekleri, işverence, imkan dâhilinde
karşılanacak.
çalışanlar ise doğum tarihinden başlamak üzere kendi mevzuatlarındaki
hükümler saklı kalmak kaydıyla 1 yıl
süre ile gece postalarında çalıştırılamayacak.
1 yıl süre ile gece postalarında
çalıştırılamayacak
Ancak emziren kadın çalışanlarda
bu süre, anne veya çocuğun sağlığı
açısından gerekli olduğunun işyerinde görevli işyeri hekiminden alınan
raporla belgelenmesi halinde 6 ay
daha uzatılacak.
Kadın çalışanlar, gebe olduklarının
doktor raporuyla tespitinden itibaren doğuma kadar, emziren kadın
Bu çalışanların anılan sürelerdeki çalışmaları, gündüz postalarına rastlayacak şekilde düzenlenecek.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
41
röportaj
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Tıbbı Cihaz Daire Başkanı
DR. İSMET KÖKSAL:
“PİYASADA KALİTELİ
ÜRÜNLERİN YER
ALMASINI SAĞLAYICI
POLİTİKALAR GELİŞTİRMEK,
İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ
KURUMUNUN BAŞLICA
GÖREVLERİNDENDİR.”
Sektörde deneyimli personel ve kalite
ilişkisi konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Tıbbi cihaz denince akla ilk gelen
meslek grubu, bir tıbbi cihazın ARGE (Araştırma&Geliştirme), ÜR-GE
(Üretim & Geliştirme) aşamalarından başlayarak, satış, aplikasyon
ve teknik servis aşamalarına kadar
sorumlu olabilen biyomedikal mühendisleri gelmektedir. Bu alan
Amerika ve Avrupa’da oldukça eski
bir geçmişe sahip olmasına karşın,
ülkemizde yeni yeni lisans mezunları
verilmektedir. AR-GE, ÜR-GE çalışmaları ağırlıklı olarak elektrik-elektronik
mühendisleri ve makine mühendisleri tarafından yürütülmektedir. Satış,
aplikasyon ve teknik servis alanlarında ise mühendis görevlendiren firma
sayısı oldukça düşüktür.
Şu bir gerçektir ki; tıbbi cihaz kullanıcıları ağırlıklı olarak sağlık profesyonelleridir. Bu doğrultuda cihazın çalışma mekanizmalarının kullanıcılara
aktarımı için ortak bir dil oluşturmak,
42
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
cihazın etkililiğini ve verimliliğini
sağlamak açısından büyük önem taşır. Temelden yetişmiş biyomedikal
mühendislerinin bu süreçlerde yer
alması, her aşamadaki hataların azalmasını sağlayarak sektördeki kaliteyi
arttıracaktır.
Tıbbi Cihaz alanında yaşanan ‘gruplama/sınıflandırma konusu’ hakkında bizi
bilgilendir misiniz?
Avrupa Birliği Üye Ülkelerin de kendi içinde en çok sıkıntıya düştüğü
konulardan biri olan Sınır Ürünler
(Borderline) konusu kurumumuz sorumlukları arasında yer almaktadır.
Sınır ürünler temelde bir ürünün
tıbbi cihaz, ilaç veya kozmetik olup
olmadığı ile ilgilenmektedir. Bir ürünün tibbi cihaz, ilaç veya kozmetik
olup olmadığına karar verirken Gümrük Birliği Anlaşması gereği Avrupa
Birliği’nde alınan kararlar ile uyumlu
hareket etmek durumundayız. Her
ne kadar kendi kararlarımızı alabilme
esnekliğimiz de olsa, üye ülkelerdeki
mevcut durumu ve yerel piyasamızı
da göz önünde bulundurarak, ticarete engel teşkil etmeyecek kararlar
almaya özen göstermekteyiz. 93/42/
EEC Tıbbi Cihaz Yönetmeliği’nde,
tıbbi cihazlar risk seviyelerine göre 4
gruba ayrılmıştır. Ancak bu risk grupları Avrupa Birliği üye ülkeler içinde
de farklılık göstermektedir. Aynı tıbbi
cihaz İngiltere’de sınıf IIa iken Almanya’ da IIb sınıfına girebilmektedir. Avrupa’ da tıbbi cihazlar sınıfI, IIa, IIb ve
III olarak değerlendirilirken, Amerika’
da sınıf I,II ve III olarak değerlendirilmektedir.
Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) hususunda
da kısa bir değerlendirme yapmanızı rica
etsek… İçerik ve branş listeleri hakkında
ne düşünüyorsunuz?
Sut listelerindeki içerikler SGK,
STKlar(Sosyal Toplum Kuruluşları) ve
bireysel firma başvuruları ile derlene-
rek hazırlanan branş taslak listeleri
şeklinde SGK tarafından, endikasyon
kriterlerinin belirlenmesi, modern
teknoloji ürünlerin tespiti ve eklenmesi, güncelliğini yitirmiş ve pratik
uygulamada artık yer almayan malzemelerin tespiti ve çıkarılmasına ilişkin çalışmalar yürütmek adına Kurumumuz görüşüne başvurulmaktadır.
Kurumumuz tarafından konusunda
uzman bilimsel komisyon üyeleri ve
uzman ekibimiz ile değerlendirmeye tabii tutulan bu listeler, hasta ve
kamu yararı gözetilerek Sağlık Bakanlığı görüşü nezdinde sunulmaktadır.
Nihai karar, bu bilgilendirmeler ışığında SGK tarafından verilmektedir.
SGK’nın verdiği kararlarda kimi zaman sunulan görüşlerin aksine kendi
insiyatifini kullandığı görülmektedir.
Peki, sağlık kuruluşları için en zor ve
hassas konu olarak ifade edilen hasta
memnuniyeti sizce hangi etkenlere bağlı?
Küreselleşen dünya pazarları, sağlık
kuruluşlarının önüne, hayatta kalabilmek için en temel kriter olan hasta
memnuniyeti kavramını getirmiştir.
Sağlık bakım kalitesinin bir ölçütü
olan hasta memnuniyeti geri bildirim yöntemleriyle elde edilen veriler
ışığında birçok faktöre bağlıdır. Bunlar; sağlık personeli (doktor, hemşire
vb.) ile hasta iletişimi, hastanın bilgilendirilmesi, beslenme hizmetleri,
fiziksel ve çevresel koşullar, bürokrasi
ve güven olarak sıralanabilir. Hasta,
kendisine yapılan teşhis ve tedaviler açısından bilgilendirilmek ve bu
işlemlerden her zaman emin olmak
istemektedir. Aynı zamanda bütün
bu süreç devam ederken sağlık personelinin ilgisi, sağlık kuruluşu koşulları da hasta memnuniyeti kavramı
kapsamında önem arz etmektedir.
Bu sıralananlara ek olarak hastanın
özellikleri de memnuniyet ölçütü
üzerinde önemli etkilere sahiptir.
Hastanın yaşı, cinsiyeti, yaşadığı yer,
eğitim düzeyi vb. özellikleri memnuniyet seviyelerini değiştirmektedir.
Rekabetin hızla tırmandığı ve hizmetin
her yerde alınabildiği bir dönemde yaşıyoruz. Faaliyet gösteren işletmelerin gelecekte de başarılı hizmet sunabilmeleri
nasıl sağlanabilir, son olarak bu konudaki
düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Öncelikle Kurumumuz başlıca görev, yetki ve sorumlulukları arasında
piyasada kaliteli ürünlerin yer almasını sağlayıcı politikalar geliştirmek
yer almaktadır. Tıbbi cihaz alanında
faaliyet gösteren firmaların rekabete
karşı piyasada tutunabilmeleri için
her sektörde olduğu gibi kaliteli ürün
üretmeleri ve/veya ithal etmeleri
gerekmektedir. Tabii olarak her bir
ürün için kalite faktörünün de değerlendirilmesi önem arz etmektedir ve
çalışmalarımız bu doğrultuda devam
etmektedir. Kalitenin yanı sıra, üretici/ithalatçı ürününün etkin maliyet
açısından doğrulamasını yapmalıdır.
Başka bir deyişle, ürünün benzerleriyle rekabet edebilmesi için kaliteli
olarak ve optimum fiyatla piyasaya
arz edilmesi gerekmektedir. Teknolojinin hızla ilerlediği sektörde inovasyon da rekabet için önemli bir ölçüt
haline gelmiştir. İnnovatif ürünler,
eğer ki bahsi geçen diğer iki faktör
de göz önünde bulundurularak piyasaya arz edilirse oldukça yüksek bir
rekabet gücü elde edecektir.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
43
haber
ZARARLI KOZMETİKLERE CEZA YAĞDI
Sağlık Bakanlığı bu yılın ilk altı ayında tıbbi cihaz ve kozmetik ürünlere yönelik yaptığı
denetimlerde onlarca firmaya ceza yağdırdı.
Söz konusu ürünlerin insan sağlığı
açısından güvensiz olduğunu tespit
eden Bakanlık, 32 ürüne toplamda 1
milyon 240 bin lira para cezası kesti. Ceza kesilen kozmetik ürünlerin
tamamının Türkiye menşeli olması
dikkat çekti. Tıbbî cihazlarda da üç
Çinli firmaya ceza uygulandı. Sağlık standartlarını yerine getirmeyen
kozmetik ürünler arasında el-vücut
kremleri, gülsuyu, saç spreyi, yüz
maskesi hatta bebe şampuanı bile
bulunuyor.
44
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Denetim Hizmetleri Daire Başkanlığı
tarafından 2013 yılının ilk altı ayında
yapılan denetimlerde insan sağlığına
zararlı kozmetik ürünler ve güvensiz
tıbbi cihazlar belirlendi. Tıbbi cihazlarda toplam 563 ürün denetlendi.
Yapılan laboratuvar analizleri çerçevesinde 12 ürün ‘güvensiz’ bulundu.
Teknik düzenlemeye aykırı olduğu
gerekçesiyle ise 8 ürüne idari yaptırım uygulandı. Teknik düzenlemeye
aykırı olan tıbbi cihazlarda, ürüne
ilişkin hiçbir belge ve CE gibi ulusla-
rarası kabul gören sertifikaların olmaması gerekçe gösterildi. Bakanlık,
tıbbi cihaz kategorisindeki bu ürünlere 208 bin 068 lira para cezası verdi.
İnsan sağlığını tehdit eden kozmetik ürünlerinin tamamının Türkiye’de
üretilmesi endişeleri artırdı. Sağlık
Bakanlığı’nın, bu kategoride 325
ürünü denetledi. 20’sini güvensiz
bulurken, teknik düzenlemeye aykırı
olduğu gerekçesiyle 121 ürüne idari
yaptırım kararı aldı. Firmalara toplamda 1 milyon 975 lira cezası kesildi.
İstanbul
2013
ARALIK
Fuar Merkezi
19–22
9.10. ve 11. Salon
AVRASYA
SAĞLIK
TURiZMi
FUARI
• Hastaneler
• Termal Tesisler
• Spa/Wellness
• Geriatri Bakım Merkezleri
• Uluslararası Sağlık
Turizmi Aracı Kurumları
KOSGEB
Kısıklı Cad. Uzay Apt. No:1/8 Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL
Tel: +90 216 651 98 75 - 76 Faks: +90 216 651 98 74
www.saglikturizmifuari.com www.aktiffuarcilik.com [email protected]
haber
HASTA MOTİVASYONUNU SAĞLAMADA YENİ BİR TEKNOLOJİ:
OYUNLAŞTIRMA
Dr. Sertaç DOĞANAY
Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu
Bu yazımda sizlere son zamanlarda her yerde sıkça karşımıza çıkan,
finanstan e-ticarete, medyadan turizme kadar birçok sektörde yaygın
olarak kullanılan bir kavramdan,
oyunlaştırma (gamification) yönteminden ve bu yöntemin sağlık alanındaki örneklerinden bahsedeceğim.
Oyunlaştırma, oyun unsurlarının (tasarım, teknik gibi) oyun dışı uygulamalarda kullanılmasıdır. Bu yöntemle, insanların yapmaktan sıkıldıkları
eylemler daha eğlenceli hale getirilerek, davranışı tekrarlamaları için
motive olmaları sağlanmaktadır. Aslında tamamen oyunla meşgul olan
insanların psikolojik yatkınlıklarından yararlanılır ve kullanıcıların iste46
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
nilen davranışları yapmaları için teşvik edilmesi söz konusudur. Birçok
sektörde olduğu gibi sağlık alanında
da başarılı uygulamaları bulunan bu
yöntemle ilgili sunacağım örneklerin
de ilginizi bir hayli çekeceğini düşünüyorum.
İlk örnek tip 1 diyabet hastalığı ile ilgili. Hastalığın, çocuk hastalar için oldukça zorlu bir süreç olduğunu söylemek mümkün. Gerçeği söylemek
gerekirse, hiçbir çocuk arkadaşlarıyla
oynadığı oyunu yarıda bırakıp kan
testi yaptırmak istemez ya da sınıfta ders ortasında bu işlemi yapmak
için izin almak çocuğun utanmasına
sebep olabilir. Öte yandan, çocuklarının bu işlemi doğru bir şekilde tek
başına yapıp yapamayacağı konusu,
ebeveynlerin endişelenmelerine neden olabilmektedir. Hastalıkla ilgili
geliştirilen bir uygulama ise tüm bu
sorunların çözümü olacak nitelikte.
Henüz test aşamasında olan “Small
Things” adlı bir uygulama, tip 1 diyabet hastası olan çocukların kan
testlerini aksatmadan yapmalarını ve
ailenin de bu testleri takip etmesini
sağlayabilmeyi amaçlıyor. Uygulama
indirildikten sonra, hem aileye hem
de çocuğun telefonuna bir mesaj geliyor ve kontrollerin ne zaman yapılması gerektiğini söylüyor. Eğer çocuk
gereken zamanda testleri yapar ve
sonuçları uygulama aracılığıyla ailesine gönderirse, uygulamanın içinde
bulunan, sanal bir hayvan kazanıyor.
Uygulamanın düzenli kullanımında
çocuk kullanıcının, ödül olarak her
seferinde hayvanını geliştirebilmek
için kullanabileceği sanal para kazanması sağlanıyor. Sanal hayvanı geliştirebilmek ve akıllı telefonunda yaşayabilmesini sağlamak isteyen çocuk,
gerekli testleri yapmaya devam etmek için bu şekilde motive oluyor ve
her seferinde aile bundan haberdar
olabiliyor. Bu tür uygulamalarla onları motive etmek oldukça akıllıca.
Uygulamanın büyük bir başarı elde
etmesi bekleniyor.
Vereceğim diğer örnek, bir hasta
yakını tarafından yaşadıklarını paylaşmak ve hastalığın getirdiği zorluklarla iligli farkındalık yaratmak
amacıyla yapılmış bir video oyunu.
Kanser hastalığı, tedavi sürecinin zor
ve yıpratcı olabildiği hastalıklardan
biri. Hastalığın fiziksel etkileri olduğu
kadar psikolojik etkileri de mevcut ve
hasta kanserle mücadele ederken bu
durumdan yakınındakilerin etkilenmemesi neredeyse imkansız.
Green ailesinin daha bir yaşındayken kansere yakalanan oğulları Joel
Green’in üç yıl süren tedavisinden
olumlu sonuç alınamayınca, ailesi 4
yaşına gelen oğullarının hastalığının
ölümcül seviyeye geldiğini öğren-
di. Evlatlarının kendilerinden önce
ölümle yüzleşebileceği gerçeğiyle
karşılaşan aile, yaşadıklarını diğer
insanlarla paylaşmak istedi. Baba
Ryan Green ve takımının oluşturduğu “That Dragon, Cancer” oyununda,
küçük Joel’in ve ailesinin geçirdiği
süreçler anne ve babasının açısından
şiirler eşliğinde anlatılıyor.
Oyuncular, küçük Joel’in hastalık sürecinde başından geçenlere ve kaldığı hastaneye baba Ryan Green’in gözünden bakıyor. Sadece hasta odası
değil, küçük Joel’in tabi tutulduğu
testler de oyun içinde yer alıyor. Yakın zamanda, oyuna evde geçen sahnelerin de aktarılması planlanıyor.
Şimdi bahsedeceğim mobil oyun
aranızdan bazı okuyucuların ilgisini
daha çok çekebilir. Filmin en olmadık
sahnesinde karşınıza çıkıp korkmanıza sebep olabilen zombilerin sağlığınıza yararlı olabileceğini söylesem ne
düşünürdünüz?
Bir İngiliz şirketi olan Six to Start tarafından geliştirilen ve zombiler üzerinde kurgulanan “Zombies, Run!“
adlı mobil oyun, aslında 2012’de
kullanıcılara sunuldu. Oyunun birinci sezonu 23 görevden oluşuyordu.
Geçtiğimiz ay ise ‘’Zombies, Run! 2’’
piyasaya sürüldü. İngiliz Sağlık Bakanlığı (British Department of Health) ve Londra’daki Ulusal Sağlık Hizmeti Birimi’nin (The National Health
Service) sponsorluğunu yaptığı bu
oyun, zombi hikâyeleriyle kullanıcıları daha fazla koşmaya teşvik edecek.
Bu uygulama telefonun GPS’i ya da
ivmeölçeri (bir kütleye uygulanan ivmeyi ölçen cihaz) aracılığıyla kullanıcı
bilgilerini alıp, sesli kitapla koşu sırasında kullanıcıya eşlik ediyor. “Zombi
saldırısı” hikâyeleri, adrenalini yükselterek koşu sırasında kullanıcıların
daha fazla motive olmalarına ve yol
kat etmelerine yardımcı oluyor.
Oyunlaştırma teknolojisiyle ilgili verdiğim 3 farklı örnek, aslında bu yöntemin sağlık alanındaki değişen ihtiyaçların belirlenmesinde önemli bir
role sahip olduğunu da gösteriyor.
Hastalıkların tedavisine ve hastaların
motivasyonuna yaptığı katkılar da
düşünülünce, sağlık sektörü için önemi daha da artacak gibi görünüyor.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
47
haber
BÜYÜKÇEKMECE’YE
250 YATAKLI HASTANE
Büyükçekmece, Silivri, Çatalca, Arnavutköy, Esenyurt ve Beylikdüzü bölgelerine hizmet
verecek olan 250 yataklı Büyükçekmece Devlet Hastanesinin temeli atıldı.
İstanbul İl Özel İdaresi tarafından
yaptırılan hastanenin temel atma
töreni, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan
Akgün ve vatandaşların katılımıyla
gerçekleştirildi.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu yaptığı konuşmada, Bakanlık
olarak hedeflerinin; Türkiye›yi bölgenin sağlık lideri olarak konumlandırmak olduğunu ifade etti. Türkiye›nin
yılda 16 milyar dolarlık ilaç ve tıbbi teçhizat ihtiyacının tamamının
Türkiye›de üretilmesi için çalıştıklarını söyleyen Müezzinoğlu, hastanelerde koğuş sisteminin tamamen
kaldırılacağını ve bunun yerine en
fazla iki kişinin kalabileceği odaların
yaygınlaştırılması için 22 bin hasta
yatağı projelerinin olduğunu ifade
48
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
etti. Konuşmasının sonunda projenin
müteahhidini yanına çağıran Müezzinoğlu kendisinden projenin 30
Ağustos 2015›te tamamlanması için
söz aldı.
Bölgenin ihtiyaçları dikkate alınarak
planlanan hastane, D-100 Karayolu
üzerinde yükselecek. 16 bin 800 metrekare proje alanı bulunan hastane,
bölgede meydana gelebilecek trafik
kazalarında ilk yardım hastanesi olarak de görev yapacak. Hastane 76
milyon 397 bin TL›ye mal olacak.
Hastanenin tek ve çift kişilik tüm
odaları 5 yıldızlı otel konforunda
olacak. Odalar, Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan nitelikli hasta
odası tanımına uygun olarak içinde
tuvaleti, banyosu, en fazla iki hasta
yatağı, televizyonu, telefonu, yemek
masası, etajeri ve yatılabilen refakatçi
koltuğu bulunacak şekilde yapılacak.
Son inşaat teknolojisi ile yaptırılan
hastane, deprem anında ve hemen
sonrasında kesintisiz hizmet verecek.
Hastane tamamlandığında 64 çift kişilik, 54 tek kişilik, 12 suit hasta odası
bulunacak.
24 yataklı yoğun bakım, 25 yataklı
acil müşahede odası bulunacak hastanede; 11 kuvöz, 8 bebek yoğun
bakım, 3 RDLP odası, 3 SDL odası, 12
adet ameliyathane 1 doğumhane, 78
adet Apoliklinik radyoloji, laboratuvarlar, yönetim odaları, depolar, sterilizasyon, yardımcı mahaller, eğitim,
sosyal etkinlik alanları, açık ve kapalı
otoparklar yer alıyor.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, konuşmasının ardından, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş
ve diğer ilgililerle hastanenin temel
atma işlemini başlattı.
haber
İSTANBUL İLİ
KAMU HASTANELERİNDE DÜZENLENEN
HASTA OKULLARININ DEĞERLENDİRMESİ
Uzm. Hemş. Mukaddes MİRAL
Uzm. Dr. İbrahim TOPÇU
GİRİŞ / AMAÇ
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık
eğitiminin temel amaçları; bireylere ve topluma sağlığın değerini
anlatmak ve inandırmak, bireyleri
ve toplumu sağlık sorunlarını kendi
kendine çözmeye alıştırmak ile sağlık kuruluşlarından en üst düzeyde
faydalanmalarını sağlamaktır. Bu
amaç doğrultusunda gerçekleştirilecek hasta okulu programları ile hastaların bazı günlük tıbbi sorunlarını
kendilerinin veya aile fertlerinden
birinin çözmesi mümkündür. Hasta
okulu programları, topluma sunulan
sağlık hizmeti kapsamında, kronik
bir hastalığı bulunan kişiler ile konunun uzmanı hekimleri bir dostluk
ve güven ortamında bir araya getirmek ve böylece hastaların yaşamını
50
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
daha rahat sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla düzenlenmektedir. Bu
amaca yönelik olarak hastaları hastalığı ile birlikte daha rahat yaşamalarını sağlamak üzere bilgilendirmeyi,
ortaya çıkan sorunların çözümünde
olabildiğince kendi imkanlarını kullanabilmelerini öğretmeyi ve daha
iyi rehabilitasyon için eğitmeyi, aynı
hastalığa tutulmuş kimseler arasında
sosyal, kültürel ve moral dayanışma
sağlamayı, konularında uzmanlaşmış sağlık personeli ile hastalar arasında daha iyi bir iletişim kurmayı
hedefler1,16.
Hasta eğitimi, yakın zamana kadar
hastanın tedavisinin doğru şekilde
uygulanmasına odaklanmıştır. Günümüzde ise; uyum ve memnuniyetin arttırılması, masrafların düşürülmesi, morbidite ve mortalitenin
azaltılması, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, hastaların otonomilerinin
artırılması için bir anahtar olarak
görülmektedir2,3. Hasta eğitimi, bireyin haklarının giderek daha fazla
önem kazandığı günümüz toplumu
için moral, etik ve yasal açılardan da
önemli bir konudur3. Bu nedenle son
yıllarda hasta eğitimi, bütün dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde sağlık
sisteminin önemli bir parçası haline
gelmiştir. Fakat ülkemizde yapılan
çalışmalar hasta eğitiminin hala sistemli ve planlı olarak yürütülmediğini göstermektedir3,23,24,25. Geleneksel
hasta eğitimi yöntemlerinin önünde
zaman, eğitime erişim ve maliyet
gibi bazı engeller olduğunu ortaya
koymuştur. Tedavinin en önemli kısmını oluşturan hasta eğitimi çoğu
kez kalabalık poliklinik şartlarında
yeterince verilememektedir. Bu nedenle tedaviye uyumda sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin Yiğiner ve ark.
yaptıkları anket çalışmasında, hastaların oldukça sık olarak (%56.2) doktordan habersiz ilaçlarını bıraktıkları
görülmüştür 26.
Toplumdaki insanlarla en fazla karşılaşan meslek grubunu hekim,
ebe ve hemşireler oluşturmaktadır.
Türkiye’de her birey yılda ortalama
1,6 kez sağlık hizmeti için başvurmaktadır. Toplumun bütün fertlerinin yılda iki kez sağlık ekibiyle karşılaştığı göz önüne alınırsa bunun
eğitim açısından da önemli bir fırsat
oluşturduğu görülmektedir. Önemli
olan, bu karşılaşmaların sağlık camiası tarafından da birer eğitim fırsatı
olarak algılanıp algılanmamasıdır.
Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle sağlık ekibinin bu konuda bilinçli olması, ardından da uygun eğitimi
en başarılı verebilecek şekilde bilgi,
beceri ve araç gereçle donatılmış olması gerekmektedir4.
Ülkemizde sağlık eğitimi açısından
‘yetersiz’ düzeyde olduğunu söylenebilir. Sağlık karşılaşmalarının
tamamına yakını sorunu o an için
çözmek ve tedavi etmeye odaklıdır.
Birinci basamaktaki karşılaşmaların
%60’ı reçete yenileme amacıyladır4. Ankara Abidinpaşa Sağlık Grup
Başkanlığı’na bağlı 4 sağlık ocağında
1998-2003 arasında 2.136 diyabet
hastası ile yapılan bir çalışmada diyabetle ile ilgili eğitim almayanların
oranı %73 bulunmuştur. Ülkemizin
başkentinde merkez bölgede görülen bu sonuçlar, daha düşük sosyoekonomik düzeyde ve daha küçük
yerleşim birimlerinde bu oranların
çok daha yüksek olabileceğini düşündürmektedir 14.
Yataklı tedavi kurumlarında da benzer durumlar gözlenmektedir. Açık
kalp ameliyatı gibi yüksek riskli bir
ameliyat için bile hastaların bilgi
alma durumlarına bakıldığında; bir
araştırmada %32 (Özcan 2008), diğer
bir araştırmada da %25(Güneş 2001)
bulunmuştur2,5. Tokat ilinde yapılan
bir çalışmada (Batkın ve ark. 2005) ise
diyabet hastalarının %83.8’inin ayak
bakımı hakkında sağlık personelinden bilgi almadıkları belirlenmiştir17.
Bartın ilinde yapılan bir çalışmada
(Avşar 2006) sağlık ekibi üyelerinin
%79 oranında hasta eğitimine etkin
katılımda bulunmadıkları belirlenmiştir22.Türkiye genelini kapsayan bir
çalışmada (Avşar 2011) klinikte çalışan hemşirelerin çoğunun (%82.4)
eğitim için belirli bir zaman tanımlamadığı, hemen hemen tamamının (%98.9) eğitim uygulamalarını
kaydetmediği ve % 82.4’ünün aile
ve akrabaları eğitime dahil etmediği
bulunmuştur27.
Hasta okulları kronik sağlık sorunları
olan hastalara etkili sağlık hizmeti
sunmak için yeni bir tedavi modelidir. Zamanları kısıtlı olan sağlık personeli eğiticisine hastalarına daha
uzun ve daha sık, daha organize
ve daha eğitimsel bakım sunmaları
için zaman tanır. Bu yöntemde aynı
hastalığa sahip hasta ve yakınlarından oluşturulan grup belirlenen
tarihlerde birlikte eğitime alınır.
Sağlık personeli hastalarına eğitim
verirken hastalar da deneyimlerini
paylaşırlar. Böylece zaman tasarrufu sağlanırken eğitimci de eğitime
odaklanabilir6.
İlk olarak 07 Kasım 2000 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından başlatılan Hasta Okulu bir çok
kurum tarafından örnek alınmıştır.
Ancak İstanbul Tıp Fakültesi dışında
devamlılığı sağlanamamıştır. İstanbul Sağlık Müdürlüğü tarafından
2007 yılında hasta okulu programları
başlatılmış olup, programlar geliştirilerek devam etmektedir.
2007 yılında hasta okulu programı
başlatılma aşamasında, hasta okulu
programı düzenleyen bütün kurumlarla görüşmeler yapılmış, devamlılığını sağlayamayan kurumlar ile yapılan görüşmelerde ise ana sorunun
hasta katılımını sağlamakta olduğu
belirlenmiştir. Eğitim verilecek kişiler
dikkate alındığında sağlık eğitimini
etkileyen birçok etmen olduğu görülmektedir. Eğiticilerin bu etmenleri
dikkate alması eğitimin başarısı açısından oldukça önemlidir7.
Hasta eğitiminin planlama aşamasından itibaren hedef grubun özelliklerini dikkate alınmalıdır. Bu nedenle,
hasta okulunun katılımcı profilini ve
ileriye dönük eğitim taleplerini belirlemek amacıyla bu çalışma planlanmıştır.
planlanan çalışmada, araştırıcı tarafından hazırlanan anket formu kullanılmıştır. Sağlık Bakanlığına bağlı
17 Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
121 tane hasta okulu eğitimi yapılmıştır. Eğitim verilen 7076 kişiden
anket doldurmayı kabul eden 2342
kişiye anket formu doldurtulmuştur.
Anket formu, katılımcıların sosyodemografik verileri, hasta okuluna
ilişkin düşüncelerini içeren sorulardan oluşmaktadır. Anketlerden
elde edilen veriler bilgisayar aracılığı
ile SPSS 11.5 programı kullanılarak
tablo ve grafik haline getirilmiştir.
Tanımlayıcı verilerin değerlendirilmesinde frekans ve yüzdeler kullanılmıştır. Değişkenlerin arasındaki
farklar ise K-Kare testiyle değerlendirilmiştir.
BULGULAR
Katılımcıların yaş dağılımına bakıldığında her yaş grubundan birbirine
yakın oranlarda katılım olduğu görülmüştür (Tablo 1). En fazla oranda
% 4,6 ile 50 yaşındakiler, daha sonra
%4,2 ile 45 yaşındakiler, %3,8 ile 48
yaşındakiler hasta okulu eğitimlerine
katılmıştır. En küçük katılımcının yaşı
9, en büyük katılımcının 96’dır.
Katılımcıların %45 olmak üzere en
büyük grubunu ilkokul eğitim düzeyine sahip hastalar oluşturmaktadır.
Bunu %18 ile lise, %16 ile ortaokul
ve %13 ile üniversite düzeyi takip
etmektedir. Katılımcıların %43’ü çalışmayan, % 37’si ise emeklilerden
oluşmaktadır. Çalışan oranı ise %20
’dir. (Tablo 1) Katılımcıların gelir düzeylerine bakıldığında %53 oranla
en büyük çoğunluğu 500-1000 TL
gelir düzeyine sahip grup oluşturmaktadır. 2000 TL üzeri
alan katılımcı sayısı %
4 ile en az gruptur.
(Tablo 1)
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırma İstanbul ilinde 2010
yılında
gerçekleştirilmiştir. Tanımlayıcı olarak
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
51
Tablo 1: Ankete Katılan Kişilerin Sosyo-Demografik Özellikleri
SOSYO DEMOGRAFİK
ÖZELLİKLER
Yaş
Eğitim Durumu
Çalışma
Durumu
Aylık Gelir
Düzeyi
52
N
%
13-23 arası
385
16
24-34 arası
383
16
35-45 arası
397
17
46-56 arası
398
17
57-67 arası
376
16
68-88 arası
403
17
okumaz-yazmaz
195
8
ilkokul
1049
45
ortaokul
371
16
lise
425
18
Üniversite
302
13
calışıyor
471
20
emekli
866
37
calışmıyor
1005
500 altı
Katılımcılar, en çok (%40) sağlık personeli yönlendirmesi ile hasta okullarından haberdar olduklarını belirtirken, %26 oranında afişler, %18
oranında ise arkadaşlarının tavsiyesi
etkili olmuştur.(Tablo 2)
Tablo 2: Ankete Katılan Kişileri Hasta
Okullarına Katılmaya Yönlendiren
Faktörler
N
%
saglık personeli
940
40
afis
609
26
arkadaş tavsiyesi
420
18
brosür
143
6
anons
77
3
danısma güvenlik vb
79
3
poster
56
2
43
internet
18
1
502
21
TOPLAM
2342
100
501-1000 arası
1235
53
1001-2000 arası
506
22
2001 üstü
99
4
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Katılımcıların % 80’i hasta okulunda
sorularına cevap bulduğunu belirtirken, %93’ü hasta okulu programlarına tekrar katılmak istediklerini belirtmişlerdir.
Tablo 3: Ankete Katılan Kişilerin Eğitim Durumları ile Hasta Okulunda Sorularına Cevap Bulabilme Durumlarının Değerlendirilmesi
Sorulara Cevap Bulma Durumu
Eğitim Düzeyi
okumaz-yazmaz
Toplam
Evet
%
Kararsız
%
156
80
39
20
195
ilkokul
857
82
192
18
1049
ortaokul
297
80
74
20
371
lise
335
79
90
21
425
universite
224
74
78
26
302
Toplam
1869
80
473
20
2342
Katılımcıların %81’i hasta okulu
programlarının hastane ortamında
yürütülmesini isterken, %12’si sağlık
ocaklarında (Aile Sağlığı Merkezlerinde), %7’si ise halk eğitim merkezlerinde yapılmasını talep etmiştir. %1
oranında televizyon tercih edilirken,
sadece 1 kişi internet ortamında, 2
kişi de okullarda yapılması yönünde
öneride bulunmuştur.
Eğitimlerin ne şekilde anlatılmasını istedikleri sorulduğunda katılımcıların
%87’si eğitim salonunda soru-cevap
şeklinde, %9’u televizyon programı
şeklinde, %2 oranında ise gazetede
yazı dizisi ve internet ortamında web
eğitimi şeklinde belirtmiştir.
Katılımcılar hasta okulu programlarını %51 oranında öğleden sonra, %20
oranında öğlen arasında, %29 oranında da öğleden önce yapılmasını
talep etmişlerdir.
Katılımcıların çalışma durumları ve
eğitim için talep ettiği saat incelendiğinde; çalışan, emekli ve çalışmama
doğrultusunda öğleden önceyi talep
oranı düşmekte, öğleden sonrayı talep oranı ise artmaktadır. Bu farklılık
istatistiksel olarak da anlamlıdır (X²=
18,226 df=4 p=0,001).
Katılımcıların eğitim durumları ve
hasta okulunda sorularına cevap
bulabilme durumları incelendiğinde, eğitim düzeyinin yükselmesi ile
hasta okulunda sorularına cevap
bulabilme oranı arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. (X²=8,547 df=4 p=0,073). (Tablo 3)
Katılımcıların eğitim düzeyleri ile
hasta okulundan haberdar olma
şekilleri karşılaştırıldığında; okuma yazması olmayan grubun en
çok sağlık personeli yönlendirmesi
(%58) ile, üniversite mezunu katılımcıların ise en çok afişler (%43) sayesinde hasta okulu programından
haberdar oldukları belirlenmiştir.
Eğitim düzeyi yükseldikçe sağlık
personeli ve arkadaş yönlendirmesi
etkisini düşürmüş, afişin etkisi artmıştır. Bu fark istatistiksel olarak da
anlamlı bulunmuştur. (X²=145,683
df=24 p=0,000). (Tablo 7)
Hasta okulu katılımcılarının hasta
okulu hakkındaki düşünceleri sorulduğunda, katılımcıların %88’i hasta
okulu eğitimlerini iyi olarak değerlendirirken, %12’si ise eğitimlerin
geliştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
(Tablo 5)
Tablo 5: Ankete Katılan Kişilerin Hasta
Okulu Hakkındaki Düşünceleri
N
%
cok iyi
1287
55,0
iyi
762
32,5
gelistirilmesi-gerekir
283
12,1
kötü
10
0,4
2342
100
Toplam
Katılımcılar, hasta okulunda anlatılmasını istediği konular sorusuna, ilgi
alanları doğrultusunda tüm hastalıklar ve sağlık konularında bilgi sahibi
olmak istediklerini belirtmişlerdir.
Genel görüş ve öneriler kısmında ise
eğitimlerin faydalı olduğunu, eğitim
duyurularının daha etkin duruma getirilerek eğitimlerin yaygınlaştırılması
gerektiğini dile getirmişlerdir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Çalışmamıza katılanların yaş dağılımı birbirine benzerdir. Bunun sebebi hasta okullarında her yaş dönemine ait konuların yer almasıdır.
Aybey E.‘nin yine İstanbul Sağlık
Müdürlüğü’ne bağlı hastanelerin
Tablo 4: Ankete Katılan Kişilerin Eğitim Durumları ile Hasta Okulundan Haberdar Olma Şekillerinin Değerlendirilmesi
Hasta Okulundan Haberdar Olma Şekli
Eğitim
Düzeyi
poster
%
anons
%
danısma
güvenlik
vb
%
4
9
5
5
3
4
2
195
arkadas
%
saglık
personeli
%
afis
% brosur %
okumaz
yazmaz
45
23
114
58
10
5
8
Toplam
ilkokul
191
18
446
43
234
22
69
7
76
7
19
2
14
1
1049
ortaokul
72
19
160
43
103
28
16
4
14
4
2
1
4
1
371
lise
69
16
145
34
132
31
32
8
27
6
9
2
11
3
425
universite
43
14
75
25
130
43
18
6
26
9
7
2
3
1
302
Toplam
420
18
940
40
609
26
143
6
152
6
42
2
36
2
2342
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
53
hasta okullarında yapmış olduğu çalışmada, katılımcıların büyük çoğunluğunun ileri yaşlarda (≤40 yaş %58)
olduğu belirlenmiştir13. Karadenizli
ve arkadaşlarının 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesinde yapmış olduğu
çalışmada da benzer (≤45 yaş %60,4)
sonuca ulaşılmıştır15. Bu çalışmalarda anlatılan konular incelendiğinde
daha çok orta yaş ve üzerine hitap
eden konular olduğu görülmektedir.
En büyük katılımcı grubu (%45) ilkokul eğitim düzeyine sahip bireylerin
oluşturduğu görülmüştür. Aybey
E.‘nin çalışmasında da benzer bir sonuç (%52 ilkokul) elde edilmiştir13.
Ancak Karadenizli ve arkadaşlarının
yapmış olduğu çalışmada büyük çoğunluğun (%61) lise mezunu olduğu
belirlenmiştir15. Bu durumun sebebi
çalışmanın üniversite hastanesinde
yapılmış olması olabilir.
Katılımcıların bazıları eğitim düzeyini ilkokul olarak bildirmekle birlikte, anketi görevli kişiden okumasını
isteyerek doldurmuştur. Hastalar
genellikle iyi okuyamadıklarını kendiliklerinden söylemezler. Bu yüzden
yazılı gereçler eğitim düzeyini iyi
bildiğimiz hastalarda kullanılmalıdır.
Sözel ve yazılı malzemeleri beraber
kullanmak daha yararlıdır. Modeller,
maketler, kaset-çalar, video, bilgisayar ve diğer görsel malzemeler
maliyetleri yüksek de olsa kullanım
kolaylığı sağlayan ve okuma-yazma
bilmeyenler için rahatlıkla kullanılabilecek malzemelerdir2,7,9,18.
Katılımcıların %43’ü çalışmayan, %
37’si ise emeklilerden oluşmaktadır.
Çalışan oranı ise %20’dir. Çalışma durumunun hasta okuluna katılımı engelleyeceğini düşünmemize rağmen
katılımcıların 1/5’i çalışan gruptan
oluşmaktadır.
Katılımcıların eğitim için talep ettiği
saat incelendiğinde % 51 oranında öğleden sonra eğitimi
talep ettikleri, daha sonra öğleden önceyi,
en son olarakta
öğlen arası
saatleri
54
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
tercih ettikleri görülmektedir. Bu durum, hasta okulu programları planlanırken dikkate alınmalıdır. Çalışan
grup için mesai sonrası ve hafta sonu
gruplarının olması katılımı daha da
arttıracaktır.
Katılımcıların gelir düzeylerine bakıldığında en büyük grubu düşük
gelir düzeyine sahip grup oluşturmaktadır. 2000 TL üzeri gelir düzeyine sahip katılımcı sayısı % 5 ile en
az gruptur. Aybey E.‘nin çalışması da
bu durumu destekler tarzdadır. Geleneksel hasta eğitiminde zaman, eğitime erişim ve maliyet gibi engellerin
internet ve web teknolojilerinin sunduğu olanaklarla ortadan kaldırılacağı belirtilmiştir. Ancak gelir düzeyi
düşük grup için yine eğitime ulaşım
ve maaliyet sebebi ile internet iyi bir
eğitim yolu olarak gözükmemektedir10. Çalışmamızda bu durumu
destekler tarzda internet ortamında
hasta okulu programlarını isteyenlerin oranı %2 olarak belirlenmiştir. Bu
durumun sebebi, katılımcı grubun
gelir düzeyi doğrultusunda internet
ortamına ulaşımındaki zorluk olduğu
kadar, hastaların bireysel sorularını
sormak üzere yüz yüze iletişimi tercih etmesi (Hasta okulu programları
%87 oranında eğitim salonlarında
soru-cevap şeklinde yürütülmesi talep edilmiştir.) de olabilir.
Hasta eğitiminin aile hekimliği birimlerinde verilebileceği düşünülsede;
hasta okulu programlarının yürütüleceği ortam olarak katılımcılarımızın
%81’si hastaneyi, %12’si sağlık ocaklarını (Aile Sağlığı Merkezi), %7’si halk
eğitim merkezlerini, %2’si internet
ortamını, %1’i televizyonu, 2 kişi de
okulları tercih etmiştir. Bu durumun
sebebi, hastaların bireysel sorularını sormak üzere yüz yüze iletişimi
tercih etmesi, katılımcı grubun gelir
düzeyi doğrultusunda internet ortamına ulaşımındaki zorluk, tedavi olduğu kurum olarak güvenilir bilgiye
ulaşma isteği olabilir. Birçok televizyon programlarının hastalıklara magazinsel yaklaşıp, bilgilendirici değil,
eğlendirme amaçlı programlar olduğu, zaman zaman yanlış bilgilendirmeler ile toplumu yanlış yönlendirdiği bilinmektedir14. Välimäki M. ve
arkadaşlarının yapmış olduğu
araştırmada (1.063 kişinin katıldığı
toplam altı çalışmayı içermektedir)
bilgi iletişim teknolojileri kullanarak
(bilgisayar, telefon, televizyon ve radyo, video ve ses kayıtları) eğitim ve
desteğin ciddi ruhsal hastalığı olan
kişiler için diğer yöntemlere göre
açık bir yararı olmadığı bulunmuştur. Bununla birlikte, bilgi ve iletişim
teknolojilerinin insanlara çalışma hayatı ve sosyal ilişkilerde destek olarak
depresyon ve anksiyete ile başa çıkmasına yardımcı olabileceğini gösteren çalışmalar da vardır.28.
Sağlık çalışanları tedavi edici ve önleyici hizmetlerde sağlık eğitiminin
önemini kavramalı ve uygun her ortamda sağlık eğitimi vermelidir7,8.
Hasta okulları; aile sağlığı merkezlerinden, halk eğitim merkezlerine, televizyonlara kadar yaygınlaştırılarak
eğitime ulaşım kolaylaştırılmalıdır.
Medya insanların bilgilere ulaşmak
adına kullandıkları çok önemli bir
kaynaktır. Bu nedenle aktarılan bilgiler doğru olduğunda, toplum istenilen yöne doğru şekillenebilmektedir14. Geçmiş çalışmaların bulguları
Web tabanlı hasta eğitiminin hastalar
ve hasta bakımı sonuçları üzerindeki
olumlu yönde etkisi olduğunu göstermiştir10. Web tabanlı hasta eğitimi
teknolojileri çoğunlukla kronik hastalıklarla ilgili olarak tasarlanmış olsa
da kullanım alanları geniş olup, hasta eğitiminde tercih edilmektedir10.
Yurt dışı hasta okulu örnekleri daha
çok web tabanlıdır. Örneğin; http://
www.patientschool.net/,
http://
www.kidneyschool.org/ vb.
Katılımcıların eğitim durumları ve hasta okulunda sorularına cevap bulabilme durumları incelendiğinde, bir fark
gözlenememiştir. Bu durumun sebebi, hasta okulu eğitimlerinde hastaların soruları için zaman ayrılmış olması
olabilir. Bazı çalışmalarda, eğitim düzeyi yüksek olan hastaların beklentileri fazla olduğu için daha az memnun
olabileceğini belirtilmiştir. Bununla
birlikte eğitim düzeyi yüksek olan hastaların daha fazla memnun olduğunu
veya eğitim düzeyinin memnuniyeti
etkilemediğini bildiren çalışmalar olduğu da belirtilmektedir19,20.
Çalışmamızda katılımcıların hasta
okullarına yönelik yaptığı tek öneri;
duyuruların arttırılması ve yaygınlaştırılması yönünde olmuştur. Katılımcıların en fazla sağlık personeli yön-
lendirmesi,
afiş
ve
arkadaş
tavsiyesi ile programdan haberdar
oldukları belirlenmiştir. Karadenizli
ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada da benzer sonuca ulaşılmıştır15. Katılımcıların eğitim düzeyleri
ve hasta okulundan haberdar olma
şekilleri karşılaştırıldığında; okuma
yazması olmayan grubun en çok sağlık personeli yönlendirmesi (%58) ile,
üniversite mezunu katılımcıların ise
en çok afişler (%43) sayesinde hasta
okulu programından haberdar oldukları belirlenmiştir. Eğitim düzeyi
yükseldikçe sağlık personeli ve arkadaş yönlendirmesi etkisini düşürmüş, afişin etkisi artmıştır. Program
duyurusu yapılırken bu durum dikkate alınmalıdır. Afişler; otobüslere,
duraklara, sinemalara, meydanlara,
eczanelere, muhtarlıklara toplumun
görebileceği her yere asılmalıdır.
Hasta okulu programları planlanırken; hastane personeli bilgilendirilip,
anlatılacak konu ile ilgili kliniklerden
hasta yönlendirmesi talep edilmelidir. İlgili poliklinikten hastaların
hekimleri tarafından bizzat davet
edilmesi, takip kartlarına eğitim duyurusu zımbalanması, kurum kayıtlarından hasta telefonlarına ulaşılarak eğitime davet edilmesi, hasta
derneklerinin duyuruda yer alması
katılımı arttırmaktadır. Arkadaş tavsiyesi zamanla oluşmakta olup, hasta
okullarının müdavim hastaları belirli
bir süreden sonra duyurularda aktif
hizmet vermektedir.
Katılımcı profilinde her yaş grubundan hastaların olması sebebiyle, hangi konularda eğitim talep ettikleri
sorulduğunda, hemen hemen sağlıkla ilgili her konudan talep gelmiştir.
Aktürk (2005) de belirttiği gibi sağlık
eğitimi ihtiyaç duyulan her alanda
olabilir. Bununla birlikte eğitimlerde
daha çok hastanın tıbbi durumuna
odaklanıldığı görülmektedir8.
Talep edilen eğitimlerden en ilginç
olanı tıbbı terimler konusunda eğitim düzenlenmesidir. Bir çok sağlık
personeli farkında olmadan o kadar
çok tıbbi terim kullanmaktadır ki,
sonunda hasta bu konuda eğitim
talebinde bulunmuştur. Eğitimci
toplumun anlayabileceği bir dil kullanmalı, “teknik kirlilik” veya “bilimsel
jargon” denebilecek konuşma tarzın-
dan kaçınılmalıdır. Diyabet hastaları
üzerinde yapılan bir çalışmada diyabetik ayak ile ilgili verilen eğitimde,
hastaların %50’sinden fazlasının diyabetik ayak ile ilgili sadece 12 tıbbi
terimin anlamını bildiği bulunmuştur7. Hasta okulu programlarının bir
çeşidi olan bel okulu ile ilgili yapılan
bir çok çalışmada başarısızlıkta tıbbi
terimlerin fazla kulanılmasının sebep
olduğu bildirilmiştir 11.
Katılımcıların %88’i hasta okulu programlarını başarılı bulurken, %12‘lik
bir grup geliştirilmesi gerektiğini
belirtmiştir. Sağlık personelinin hastaları ile daha olumlu bir bağlantı
kurarak başarılı sonuçlar alması bu
hasta okullarının sayı ve kalitesinin
artması ile sağlanabilir12. Ülkemizde
çok fazla olmayan bu okulların geliştirilerek yaygınlaştırılması ve sağlık
eğitiminin etkinliğinin arttırılması
gerekmektedir. Bu programların
sadece hastane değil, halkın toplu
olarak bulunduğu tüm ortamlarda
düzenlenmelidir. Hasta okulu programlarının multidisipliner yaklaşımla
verilmesinin katılımı arttıracağı düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
Çolak M., Ersoy K., Kavuncubaşı Ş. “Klinik, Hastane ve Toplum Tabanlı Hasta Eğitim Programları Ana Hatları” Başkent Üniversitesi
Sağlık Kurumları İşletmeciliği
Özcan H. “Açık Kalp Ameliyatı Sonrası Hemşireler Tarafından Verilen Taburculuk Eğitiminin Hastalar Tarafından Kullanılma
Oranları” Yüksek Lisans Tezi Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik
ABD, Edirne – 2008
Avşar G., Kaşıkcı M. “Ülkemizde Hasta Eğitiminin Durumu” Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2009; 12: 3
Çoruh M. “Hastanede Hasta Eğitim / Öğretimi”
http://www.sabem.saglik.gov.tr/Akademik_Metinler/goto.aspx?id=1684
Güneş P. “Açık Kalp Ameliyatı Olan Hastaları
Taburculuk Öncesi Bilgilendirmenin Anksiyete Düzeyine Etkisi.” Sivas: Cumhuriyet
Üniv. Sağ. Bil. Ens. Hemş. Prog.; 2001.
Yaman H., Akdeniz M., Katırcı E. “Birinci Basamakta Diyabet Eğitimi Ve 5 Dakikalik Yaşamsal Set” Nobel Medıcus;2010;6:1
Kocaçal E.”Hasta Eğitimi”http://hemsireyiz.
biz/forums/thread/34540.aspx
Aktürk Z.“Nedeni ve Nasılıyla Sağlık Eğitimi.”
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD. Sağlıkta Nabız Dergisi, 2005;17.
Özer C, Şahin EM, Dağdeviren N, Aktürk, Z. “Birinci Basamakta Hasta Eğitimi.” Sürekli Tıp
Eğitimi Dergisi (Sted), 2002;11: 11-14.
Bozkurt S., Zayim N., Gülkesen H. “Hasta Eğitiminde Bilgi Teknolojileri: Web Tabanlı Beslenme
Eğitimi” Akademik Bilişim Kongresi. 2008 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, 30 Ocak – 01 Şubat 2008 Sayfa 293
Ketenci A., “Bel Okulları”, Türkiye Fiziksel Tıp ve
Rehabilitasyon Dergisi,1998;5:1 Özel Sayı 1
Göksoy T. “Hasta Okulu” http://www.turgutgoksoy.com/detay.asp?pageid=653
Aybey E. “İstanbul İlindeki Hasta Okullarını
Değerlendirmeye Yönelik Bir Araştırma”
Beykent Üniversitesi Yüksek Lisans Bitirme
Projesi, İstanbul, 2009
“Diyabet 2020 Vizyon ve Hedefler, Türkiye’de
Diyabet Profili, Diyabet Bakım, İzlem ve Tedavisinde Mevcut Durum Değerlendirmesi
Çalıştay Raporu” 2009
Karadenizli D., Akpolat T, Karagöz F, Yalçın BM,
Sarıkaya Ş “Ondokuz Mayıs Ünıversitesi Tıp
Fakültesi’nce Düzenlenen Hasta Eğitim
Seminerlerinin Değerlendirilmesi” I. Ulusal
Sağlığı Geliştirme ve Sağlık Eğitimi Kongresi Özet Kitabı 09– 12 Kasım 2006 Marmaris,
Muğla
Öztek Z. “Sağlığı Geliştirmeye Yönelik Sağlık
Yönetimi Özellikleri”. Halk Sağlığı İle İlgili
Güncel Sorunlar ve Yaklaşımlar. Ankara Tabib Odası, Ankara, Mart 2009
Batkın D., Çetinkaya F. “Diabetes Mellitus
Hastalarının Ayak Bakımı ve Diabetik Ayak
Hakkındaki Bilgi, Tutum ve Davranışları”
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health
Sciences) 2005;14:1
Ergün G, Çifçili S.”Hasta Eğitimi”, Aile Doktorları İçin Kurs Notları 1. Aşama, T.C. Sağlık
Bakanlığı, Ankara, 2004
Bozkaya A. “Hasta Beklentileri ve bu Beklentiler Açısından Hasta Hekim Gorüşmesinin
Sonuçlar” Uzmanlık Tezi, Adnan Menderes
Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği
ABD, Aydın, 2008
Aksakal T., Bilgili N.“Hemşirelik Hizmetlerinden Memnuniyetin Değerlendirilmesi; Jinekoloji Servisi Örneği” Erciyes Tıp Dergisi,
2008;30:4
Demir C, Çimen M, Peker S, Kostik Z, Şen D.
"Gata Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde Yatarak Tedavi Gören Hastaların
Tatmin Düzeyinin Hesaplanması." Gülhane
Tıp Dergisi. 2005; 42
Avşar G. “Klinik Hemşirelerinin Uyguladıkları
Hasta Eğitiminin Değerlendirilmesi” Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Esasları ABD,
Erzurum, 2006
Kaya H. “Sağlık Hizmetlerinde Hasta Eğitimi
ve Hemşirenin Sorumlulukları” Türkiye Klinikleri Hemşirelik Bilimleri Dergisi, Turkiye
Klinikleri J Nurs Sci 2009;1:1-20
Akgün Kostak M, Taşocak G. Juvenil romatoid
artritli çocuk ailelerinin eğitim. Gereksinimleri. Hemşirelik Forumu Dergisi 2006:41-7.
Tel H, Akdemir N. KOAH’lı hastalara uygulanan
planlı hasta öğretiminin ve hasta izleminin
hastaların hastalıkla başetme durumlarına
etkisi. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi 1998;2(2):44-52.
Yiğiner Ö., Özmen N., Özçelik F., İnanç T., Kardeşoğlu E., Uz Ö., Işılak Z., Aparcı M., Şahin
İ., Arslan E., Cebeci B.; Tip 2 diyabetiklerde
ve ikincil koruma hastalarında statin kullanımına uyum ve LDL-kolesterol hedefine
ulaşma düzeyleri: Eğitim ve bilgi düzeyinin
rolü. Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc
Cardiol 2010;38(8): 549
Avşar G, Kaşikçi M. International Journal of
Nursing Practice 2011; 17: 67–71
Välimäki M, Hätönen H, Lahti M, Kuosmanen
L, Adams CE. Information and communication technology in patient education and
support for people with schizophrenia.
Schizophrenia Bulletin vol. 2013; 39 (3).
496-498
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
55
haber
HEDEF,
1 MİLYON 800 BİN ÜNİTE KAN
Kan Merkezi Medikal Koordinatörü Armağan Aksoy, Türk Kızılayı’nın her gün 300 ayrı
ekiple kan bağışı topladığı söyledi. Yılın ilk altı ayında 860 bin ünite civarında kan bağışı
topladıklarının altını çizen Aksoy, ‘Bu yılki hedefimiz 1 milyon 800 bindi. Dolayısıyla
hedefe yüzde 98 paralel gidiyor. 1 milyon 800 bine ulaşacağız’ dedi.
Türk Kızılayı Kan Hizmetleri Medikal Koordinatörü Dr.
Armağan Aksoy, ülke genelinde kan bağışı toplama ve
kan dağıtım hizmetlerini yürütmeye devam ettiklerini söyledi. İnsanların ayağına kadar giderek veya sabit
merkezlerde kan bağışları alındığını ifade eden Aksoy,
‘Gerekli testler ve işlemler uygulandıktan sonra elde edilen kan ürünleri hastanelere dağıtılıyor. Kızılay bölgesel
hizmet olarak yürütüyor. 15 bölge kan merkezi ve kan
bağışı toplayan gerek gezici, gerek sabit çalışma ekiplerin bulunduğu toplam 78 kan bağış merkezi var’ dedi.
Aksoy, her gün ortalama 300 ayrı ekip oluşturulduğunu,
bunlar sahada ya da sabit yerlerde çalışmalar sürdürdüğünü belirtti.
Kan Bağışı Alabilen 42 Hastane
Ülkenin kan ihtiyacı yıllık karşılanabilmesi için 2 milyon
100 bin kan bağışının yapılması gerektiğini vurgulayan
Aksoy, ‘Türk Kızılayı geçen yıl rakamları ile 1 milyon 470
bin ünite civarında kan bağışı topladı. Bunlardan elde
edilen 3 milyon kan ürünü ile 3 milyon hastaya hizmet
verilmiş oldu oldu. İhtiyaç duyulan kan ile toplanan kan
arasındaki fark hastane kan merkezlerinden tamamlanmaya çalışılıyor. Türkiye genelinde bakanlığın izin verdiği 42 adet kan bağış alabilen hastane var. Bu şekilde
hizmet yürütülüyor’ şeklinde konuştu.
Bu Yıl Hedef 1 Milyon 800 Bin
Bu yılın ilk altı ayının verilerine bakıldığında 860 bin ünite civarında kan bağış topladıklarının altını çizen Aksoy,
‘Bu yılki hedefimiz 1 milyon 800 bindi. Dolayısıyla hedefe yüzde 98 oranında paralel gidiyoruz. Belli bir nokta
açık kalacak ama 2014 yılındaki yeni hedeflerle yeni çalışmalarla kapatmayı planlıyoruz’ dedi.
İmha Edilen Kan Yok
Alınan kanlar ürünlerin özelliklerine göre farklı ısı ve
saklama koşullarında tutulduğunu bildiren Aksoy, ‘İlk
aldığımız kanlar oda sıcaklığında tutuyoruz. Üretime girdikten sonra kırmızı hücreler, 42 gün muhafaza ediliyor.
Kan pulcukları ise 22 derece özel çalkalama koşullarında 5 güne kadar tutulabiliyor. Plazmalar da 3 yıl eksi 30
derelerin altında saklanabiliyor. Kanı da 42 gün saklama
şansımız var. Fakat bunlardan dolayı imha durumu hiç
yok.’ şeklinde konuştu.
56
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
portre
Orta Çağ modern biliminin kurucusu
ve hekimlerin önderi olarak bilinen,
filozof, hekim ve çok yönlü bir Müslüman olan İbni Sina (tam adı Ebu Ali
el-Hüseyin ibni Abdullah ibn-i Sina
el-Belhi’dir) felsefe ve tıp alanları ile ilgilenmiş ve bu alanlarda ünlenmiştir.
Buhara yakınlarındaki, şuanda Özbekistan’da bulunan Afşana köyünde
340 Hicri (Miladi 980) yılında dünyaya gelmiş ve İran’ın Hamedan şehrinde 427 Hicri (Miladi 1037) tarihinde
vefat etmiştir.
Babası Abdullah, Samani İmparatorluğu’nun önemli şehri Belh’ten gelen saygın bir bilim adamı olan İbn-i
Sina, Buhara’da iyi bir eğitim almış;
olağanüstü hafızası ve zekâsı da bu
konuda onu daha ileriye taşımıştır.
58
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Öyle ki, 14 yaşına geldiğinde öğretmenlerini geride bırakacak seviyede
olduğu söylenir.
İbn-i Sina henüz 16 yaşındayken tıpla ilgilenmeye başlar ve bu konudaki
bilgileri öğrenmekle kalmayıp yeni
tedaviler de geliştirir. 19 yaşında doktor unvanı elde eder ve hiçbir ücret
almadan hastaların tedavisini sağlar.
İbn-i Sina gençlik yıllarında ilk olarak
997 yılında tehlikeli bir hastalıktan
kurtardığı Emir’in yanında çalışmaya
başlamış ve bu hizmetinin karşılığında aldığı en önemli ödül Samanilerin
resmi kütüphanesinden dilediğince
yararlanmak olmuştur. Kütüphanede kısa süre sonra meydana gelen
yangında ise düşmanları onu, bilerek
kundaklama yapmakla suçlamıştır.
Ünlü alim İbn-i Sina, 22 yaşında babasını kaybeder ve 1004 yılının Aralık
ayında Samani Hanedanı sona erer.
Gazneli Mahmud’un da teklifini geri
çevirerek batıya, Ürgenç’e gider. Yetenekleri için kullanma sahası arayan
İbn-i Sina, Merv’den Nişabur’a ve Horasan sınırlarına kadar bölgeyi adım
adım dolaşır. Sonunda Hazar Denizi
kıyısındaki Gorgan’da eski bir arkadaşına rastlar ve onun yanına yerleşir.
Bu kentte mantık ve astronomi dersleri vermeye başlayan İbn-i Sina’nın
Kanun kitabının başlangıcı da bu döneme rastlar. Daha sonra ise Rey’de
ve Kazvin’de çalışır, yeni eserler yazmaya da devam eder.
İbn-i Sina bir süre sonra İsfahan valisinin yanına yerleşir ve bunu öğrenen
Hamadan emiri İbn-i Sina’yı yakalatıp
hapseder. Savaş sona erdikten kısa
süre sonra İbn-i Sina, kardeşi, iyi bir
öğrencisi ve iki köleyle kılık değiştirip
şehirden kaçar ve korku dolu bir yolculuktan sonra çok iyi karşılandıkları
İsfahan’a ulaşır.
Büyük üstad İbn-i Sina kalan yıllarını
Ebu Cafer’in hizmetinde geçirmiştir.
Burada doktor, bilim danışmanı olarak çalışmıştır ve burada savaşlara
katıldığı da söylenir. Bu yıllarda edebiyat ve filoloji de çalışmaya başlamıştır.
Ünlü âlim, bir Hemedan seferi sırasında şiddetli bir kolik atağına yakalanır.
Güçlükle ayakta durmasına rağmen,
• Tıp ve Felsefe alanına ağırlık verdiği
değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır.
• “Büyük Üstad” ismi ile tanınır.
• Tıp alanında 7 Asır boyunca temel
kaynak eser olarak süre gelen ElKanun fi’t-Tıb(Tıbbın Kanunu) adlı
kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap Avrupa
üniversitelerinde 17. asrın ortalarına
kadar tıp biliminde temel eser olarak
okutulmuştur.
• Kuşyar isimli bir hekimin yanında
tıp eğitimi almış ve değişik konular
üzerine 240’ı günümüze gelen 450
kadar makale yazmıştır. Elimizdeki
yazıların 150 tanesi felsefe 40 tanesi
de tıp üzerinedir. Eserlerinin en
ünlüleri felsefe ve fen konularını
içeren çok geniş bir çalışma olan
Kitabü’ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ile ElKanun fi’t-Tıb’dır (Tıbbın Kanunu).
Bu ikincisi ortaçağ üniversitelerinde
kendisine önerilen tedavileri uygulamayan ve kendini kadere teslim eden
İbn-i Sina, ölüm yatağında mallarını
yoksullara bağışlamış, kölelerini azat
etmiş ve son gününe dek 3 günde bir
Kur’an okumuştur.
İbn-i Sina, 1037 Haziranında Ramazan ayında 57 yaşında ölmüştür.
okutulmuştur. Hatta bu eser
Montpellier ve Louvain’de 1650 yılına
kadar ders kitabı olmuştur.
• Samanoğulları sarayı kâtiplerinden
Abdullah Bin Sina’nın oğlu olan İbn-i
Sina (Batı’da Avicenna adıyla tanınır),
babasından, ünlü bilgin Natili’den ve
İsmail Zahit’ten ders almıştır.
• Geometri (özellikle Öklid geometrisi),
mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve
doğabilim üstüne çalışmalar yapmıştır.
• Çağında tanınan bütün Yunan
filozoflarının ve Anadolu doğacılarının
yapıtlarını incelemiştir.
• Kendisinden sonraki Doğu ve Batı
filozoflarının çoğunu etkileyen İbn-i
Sina, müzikle de ilgilenmiştir.
• İbn-i Sina, akıl konusunda, Eflatun’un
idealizmi ile Aristoteles’in deneyciliğini
uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl görüşü
ortaya koymaya çalışmıştır.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
59
kurumlarımız
Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Vazgeçilmez Unsuru
TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU
Ülkemizdeki temel sağlık hizmetlerini yürütmekle görevli Türkiye Halk
Sağlığı Kurumu; 02.11.2011 tarihli ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiş 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştur. Söz
konusu KHK ile Bakanlık Teşkilatı;
Sağlık Bakanlığı, hizmet birimleri ile
dört bağlı kuruluştan oluşmaktadır ki
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye
Kamu Hastaneleri Kurumu, Türkiye
İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumu, Türkiye
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile birlikte bu dört bağlı kuruluştan biridir.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, başlıca
görevleri koruyucu halk sağlığı olan
altı ayrı birimin birleşmesinden oluşmuştur:
• Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı
• Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
• AÇS-AP Genel Müdürlüğü
• Verem Savaş Daire Başkanlığı
• Sıtma Savaş Daire Başkanlığı
• Kanser Savaş Daire Başkanlığı
60
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Kuruluş aşamasında, öncelikle mevzuat çalışmalarına ağırlık verilmiş
olup önceki Sağlık Bakanlığı yapılanmasından devraldığı birimlerin görev
alanları ve personel, bina, malzeme
ile ilgili düzenlemeler yapılarak ki
buna Kanun Hükmünde Kararname
ile kurumun taşra teşkilatı olarak
belirlenen Halk Sağlığı Müdürlükleri
ve bunlara bağlı hizmet birimlerinin
yapılandırılması dâhil, 2012 yılı Mayıs
ayında resmen kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştır.
Kurum, 663 sayılı KHK 26. maddesi
gereği kendisine verilen görevleri
yerine getirmek ve halk sağlığını geliştirmek üzere faaliyetlerine en iyi
şekilde devam etmektedir.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun
Görev ve Sorumlulukları
663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 26. maddesi (2) bendinde belirlendiği üzere kurumun
başlıca görev ve sorumlukları şu şekilde sıralanabilir:
• Sağlık Bakanlığının politika ve hedeflerine uygun olarak temel sağlık hizmetlerini yürütmek; amaç,
ilke ve talimatlarına uygun olarak
Halk Sağlığı Kurumu hizmetleri
konularında ülkedeki durum ve
sorunlar göz önüne alınıp, belirlenen hedefler doğrultusunda plan
ve programların hazırlanması, uygulamaya konulması, değerlendirilmesi ve ülke çapında verilecek
her türlü halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi hizmetlerinde
koordinasyon sağlanması ile ilgili
faaliyetleri planlamak, koordine
etmek ve denetlemek,
• Halk sağlığını korumak ve geliştir-
mek, hastalık risklerini azaltmak
ve önlemek,
• Birinci basamak sağlık hizmetle-
rini yürütmek, bu hususta gerekli
düzenlemeleri yapmak,
• Bulaşıcı,
bulaşıcı olmayan, kronik hastalıklar ve kanser ile anne,
çocuk, ergen, yaşlı ve engelli gibi
risk gruplarıyla ilgili olarak izleme,
sürveyans, inceleme, araştırma,
bağışıklama ve kontrol çalışmaları yapmak, bununla ilgili verilerin
toplanmasını sağlamak, belirlenen hedefler doğrultusunda plan
ve programlar hazırlamak, uygulamaya koymak, denetlenmesini
sağlamak, değerlendirmek, gerekli önlemleri almak, bu konuda
politika ve düzenlemelerin oluş-
turulması için Bakanlığa teklifte
bulunmak,
• Yaşam
kalitesini yükseltecek
alışkanlıkları kazandırarak toplumdaki tüm bireylerin sağlığını
geliştirmek; hatalı beslenme alışkanlıkları, obezite, sigara ve benzeri zararlı maddelerin yol açtığı
sağlık riskleri ve tehditleri ile mücadele etmek, bu hususları izlemek, araştırmak, veri toplanmasını
sağlamak ve değerlendirmek,
cıyla gerekli organizasyonu sağlamak, halk sağlığını tehdit eden
konularda gereken tüm tedbirleri
almak ve gerektiğinde müeyyide
uygulamak,
• Biyolojik ürünler ve test materyali
ile benzeri ürünlerle ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde
bulunmak, bu ürünleri temin etmek veya edilmesini sağlamak,
ürettirmek ve gerektiğinde üretmek.
• Uluslararası önemi haiz halk sağlı- • Birey, toplum ve çevre sağlığını
ğı risklerinin ülkeye girmesini önlemek,
• Halk sağlığını koruyucu hedefleri
belirlemek, planlama, düzenleme
ve koordinasyon yapmak,
• Bölgesel farklılıkları gidermeye ve
herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik tedbirleri
almak,
• Sağlık tehditlerine yönelik erken
uyarı ve cevap geliştirilmesi ama-
etkileyen ve genel sağlığı ilgilendiren her tür etkeni incelemek,
teşhis etmek, değerlendirmek ve
kontrol etmek üzere gerekli laboratuvar hizmetlerinin organizasyonunu sağlamak ve ulusal referans
laboratuvarı kurmak ve işletmek,
içme suları, biyosidal ürünler gibi
görev alanına giren konularda tüketici güvenliği ile ilgili tedbirleri
almak ve buna yönelik her türlü iş
ve işlemi tesis etmek.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun
Teşkilat Yapısı
Kurum 663 sayılı KHK ile belirlenen
yasal çerçeve dâhilinde, Başkan ve
beş Başkan Yardımcılığı esas olmak
üzere teşkilat yapılanmasını şekillendirmiştir.
1) Doğrudan Başkan’a bağlı olan birimler:
· Denetim Hizmetleri Daire Başkanlığı
Denetime ilişkin yöntem ve teknikleri geliştirmek, denetimlerin etkinliğini ve verimliliğini artırıcı tedbirler
almak; Performans denetimi yapmak
ve Kurum personelinin iş ve işlemleri
hakkında Başkanın emri veya onayı
üzerine denetim, inceleme ve soruşturma yapmak ile yükümlüdür.
· Hukuk Müşavirliği
Başlıca görevleri; Başkanlığa bağlı
birimlerin iş ve işlemleri ile ilgili hu-
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
61
kuki mütalaa vermek, danışmanlık
yapmak, mevzuatın geliştirilmesi ile
ilgili çalışmaları yapmak ve Kurumu
ilgilendiren ve Bakanlığa karşı açılmış ve açılacak davalarda kurumu ve
Bakanlığın temsil etmek; Kurumun
menfaati doğrultusunda Bakanlık
adına dava açılması ve bu davaların
takibini yapmaktır.
· Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı
Kurumun strateji ve politikalarını,
amaçlarını oluşturmak, performans
ve kalite ölçütleri geliştirmek; Kurum bütçesini ve ayrıntılı harcama
programını hazırlamak ve idare faaliyetlerinin uygunluğunu izlemek ve
değerlendirmek; hizmet gereksinimleri dikkate alınarak ödeneğin ilgili
birimlere gönderilmesini sağlamak,
bütçe kayıtlarını tutmak. Kurumun
alacaklarının takip ve tahsil işlemleri
ile taşınır ve taşınmazlara ilişkin icmal cetvellerini düzenlemek, yatırım
programının hazırlanmak, izlenmek
ve raporlanmak. Ön malî kontrol
faaliyetini yürütmek. İç kontrol sisteminin kurulması, standartlarının
uygulanması ve geliştirilmesi konularında çalışmalar yapmak; Kurumun,
AB ve Uluslararası ilişkileri ile yurtiçi
ve yurtdışı projelerini yürütmek/destek vermek / koordine etmek ile sorumludur.
62
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
2) Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri
Başkan Yardımcılığına Bağlı Daire
Başkanlıkları :
· Aile Hekimliği Uygulama
Daire Başkanlığı
Aile sağlığı merkezleri ve aile hekimliği birimlerinin açma, kapama ve
yer değiştirme işleri, mekân ve donanım standartlarının belirlenmesi
ile boşalan pozisyonlara yerleştirme
işlemleri, gezici ve yerinde sağlık
hizmeti sunulacak bölgelerin değerlendirilmesi, sağlık hizmetlerinin nicelik ve niteliğinin belirlenmesi, uygulamaların kalite ve hasta-çalışan
güvenliği kriterlerine uygun olarak
yürütülmesi ve Aile Hekimliği Bilgi
Sistemleri (AHBS) uygulamalarının
güncelleme çalışmaları olarak özetlenebilecek sorumlulukları yerine
getirmektedir.
· Aile Hekimliği İzleme ve Değerlendirme
Daire Başkanlığı
Başlıca görevi; illerdeki aile hekimliği faaliyetlerini (maliyet dâhil) hasta,
çalışan güvenliği ve kalite yönetim
sistemi uygulamaları doğrultusunda
izlemek, değerlendirmek, raporlamak ve paylaşmaktır.
· Aile Hekimliği Eğitim
ve Geliştirme Daire Başkanlığı
Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının, hizmet içi ve diğer ihtiyaç
duyulan eğitimlerini planlar, eğitim
müfredatlarını belirler, günceller ve
bu faaliyetlerin yürütülmesini sağlar.
Aile hekimliği uygulama modelinin
geliştirilmesi için çalışmalar yapar.
· Toplum Sağlığı Hizmetleri
Daire Başkanlığı
Toplum temelli sağlık hizmetlerinin
geliştirilmesini sağlamak amacıyla;
topluma yönelik sağlık hizmetlerinin koordinasyonu, uygulamaların
izleme ve değerlendirmesi, Toplum
Sağlığı Merkezleri Bilgi Sistemlerinin
TSMBS) geliştirilmesi, personel eğitimleri ve eğitimlerin düzenlenmesi
çalışmaları yanında; taşra teşkilatında koruyucu ve sağlığı geliştirici
programların bütüncül olarak yürütülmesiyle koruyucu ağız diş sağlığı,
adli tabiplik, toplu yaşam yerlerindeki (Cezaevleri, sosyal hizmetlere
bağlı kurum ve kuruluşlar, eğitim
kurumları vb.) ile evde sağlık hizmetleri ve palyatif bakım hizmetleri gibi
toplum sağlık hizmetlerinin verimli
ve etkin yürütülmesi çalışmalarını
yürütür.
·Birinci Basamak Sağlık Kuruluşları
Planlama ve Organizasyon
Daire Başkanlığı
Birinci basamak sağlık kuruluşlarının
(Aile sağlığı merkezleri ve aile hekimliği birimleri hariç) hizmet binası ihtiyaçlarının belirlenmesi çalışmalarının
yürütülmesi, açılması, kapatılması
faaliyetleri ile birinci basamak sağlık
kuruluşlarından Kuruma tahsisli yapıların onarımları ve yıkımlarına ilişkin
çalışmaları ile personel ihtiyacının ve
donanım standardizasyonun belirlenmesi faaliyetlerini ilgili birimlerle
koordineli olarak yürütür.
3) Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol
Programları Başkan Yardımcılığına Bağlı
Daire Başkanlıkları:
· Erken Uyarı-Cevap ve
Saha Epidemiyolojisi Daire Başkanlığı
Uluslararası Sağlık Tüzüğü (2005)’nde
ifade edilen Ulusal Odak Noktasının
sekretaryasını yürüten birim; Toplum sağlığını tehdit etme potansiyeli
bulunan olaylarda biyolojik, kimyasal ve radyonükleer etkenler ile ilgili
bilgi temini, doğrulaması, risk değerlendirmesi ve izleme faaliyetlerini
yürüterek kontrol önlemlerinin alınmasıyla ilgili tavsiyelerde bulunur,
gerektiğinde kontrol önlemlerinin
alınmasını sağlar. Erken uyarı bilgilerini ilgili taraflara iletmek, sonuçları ile ilgili geri bildirimde bulunmak,
risk iletişimi faaliyetlerinin sektörler
arası işbirliği ile yürütülmesini sağlamak ve ileri epidemiyolojik analizler
ve saha araştırmaları yapmak, kurum
içindeki birimlere epidemiyolojik
destek sağlamak diğer görevleri arasındadır.
· Aşı İle Önlenebilir Hastalıklar
Daire Başkanlığı
Aşı ile önlenebilen hastalıklara yönelik olarak programlar geliştirmek
ve yürütmek, aşı sonrası istenmeyen
etki izleme sisteminin yürütülmesi
faaliyetlerini gerçekleştirir. Aşılama
hızlarını izler, değerlendirir ve raporlandırır. Genişletilmiş Bağışıklama
Programı (GBP) ve koruyucu sağlık
hizmetlerinde kullanılan aşı, antiserum, enjektör, enjektör güvenli atık
kutusu ve soğuk zincir malzemelerinin sorumluluk alanı içerisindeki
lojistik hizmetlerini ve GBP kapsamındaki hastalıkların sürveyansını,
salgın kontrolüne yönelik faaliyetleri
yürütür.
· Zoonotik ve Vektörel Hastalıklar Daire
Başkanlığı
Ülkemizdeki zoonotik ve vektörel
hastalıklarla ilgili epidemiyolojik çalışmaları, kontrol programlarını ve
buna yönelik çalışmaları yürütmekle
sorumludur.
standardizasyonu, epidemiyolojik
ve Ar-Ge çalışmalarını yapar. Faaliyet alanları ile ilgili laboratuvara
dayalı sürveyans çalışmalarını ve
ilgili alanlarda halk sağlığı laboratuvarları ve diğer mikrobiyoloji
laboratuvarlarının tanı standardizasyonunu sağlamaya yönelik olarak gerekli eğitimlerin ve dış kalite
kontrol çalışmalarını yürütür. Ulusal
düzeyde laboratuvar ve saha rehberlerinin hazırlanmasına öncülük
eder. Mikrobiyoloji alanında Kurum
dışında planlanan referans laboratuvarı başvurularını değerlendirir, ilgili
standartlara uygunluğunu denetler.
Bunun yanında; Halk sağlığını tehdit
eden mikrobiyolojik etkenlere yönelik seroepidemiyolojik surveyansı,
moleküler surveyans, laboratuvara dayalı her türlü tiplendirme, ilaç
duyarlılık testleri, metodolojik araştırma ve saha araştırmaları vb. çalışmaları ilgili daire başkanlıkları ile
koordineli şekilde planlanmak, düzenlemek, laboratuvar analizlerinin
yapılması ve sonuçlarının değerlendirilmesi çalışmalarını referans laboratuvar düzeyinde yürütmektedir.
· Tüberküloz Daire Başkanlığı
Tüberküloz hastalığının önlenmesi ve kontrol hizmetlerinin etkin bir
şekilde yapılmasını sağlamak üzere;
plan, program ve politikaların tespiti, ilaç ve malzeme temini ve dağıtımının yapılmasını sağlamak, epidemiyolojik çalışmaların yürütülmesi,
Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) ve
mobil tarama faaliyetlerinin planlanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi,
tüberkülozun yayılmasına karşı koruyucu her türlü tedbirin alınması,
hastaların kontrol ve tedavi altında
bulunmaları faaliyetlerini izlemek
görevleri arasındadır.
· Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı
· Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları
Daire Başkanlığı
Bu dairenin görev alanı, aşı ile korunabilir hastalıklar ile zoonotik ve
vektörel hastalıklar dışında kalan
bulaşıcı hastalıkları kapsar. Görev
alanı dâhilindeki bulaşıcı hastalıkların kontrolüne yönelik olarak programların geliştirilmesi, yürütülmesi,
ilgili sürveyans çalışmaları, veri toplanması, analizi ve değerlendirilmesi
çalışmaları yürütülmektedir.
Klinik ve gerek duyulduğunda klinik
dışı diğer örneklerden halk sağlığını
tehdit eden, insanlarda sağlık sorununa neden olan bakteriyel, paraziter, mantar ve viral etkenlerin, tanı,
doğrulama ve tiplendirilmesine
yönelik mikrobiyolojik incelemeleri
yapar. Bilimsel çalışmalarda kullanılmak üzere suş ve hücre kültürü
bankası hizmetleri, laboratuvar tanı
4) Bulaşıcı Olmayan HastalıklarProgramlar ve Kanser Başkan
Yardımcılığına Bağlı Daire Başkanlıkları :
· Kanser Daire Başkanlığı
Bu daire başkanlığımız; Kanserle
mücadelede gerekli koruyucu kanser hizmetlerini planlamak, yürütmek, çalışmaları değerlendirmek,
raporlamak ve denetlemek üzere
kurulmuştur.
Ülke çapında kanser hastalıklarının
tür ve durumlarının belirlenmesi,
etkin ve bilimsel mücadele yöntemlerinin saptanması, uygulanması ve
olası kanser etkenlerinin ortadan
kaldırılmasına yönelik işlemleri yürütmektedir.
· Tütün Ve Bağımlılık Yapıcı Maddelerle
Mücadele Daire Başkanlığı
Tütün ve bağımlılık yapıcı maddelerle mücadele ile ilgili hizmet plan ve
programları hazırlamak, uygulanmasını sağlamak, izlemek ve değerlendirmek bu daire başkanlığının esas
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
63
görevidir. Tütün Kontrol Çerçeve
Sözleşmesi ve Ulusal Tütün Kontrol
Programı ve eylem planın kapsamındaki çalışmalar diğer Bakanlıklar,
resmi ve özel kuruluşlar, üniversiteler
ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği
içerisinde yürütülmektedir.
· Ruh Sağlığı Programları
Daire Başkanlığı
Ruh sağlığı ile ilgili koruyucu programların geliştirilmesi, çocuk ve ergenleri de kapsamak üzere ruh sağlığının araştırılması ve korunması ile
ilgili faaliyetleri planlamak ve koordine etmek görev alanı dâhilindedir.
Bu kapsamda; koruyucu ruh sağlığı
hizmetlerinin birinci basamak sağlık hizmetleriyle bütünleştirilmesi,
kronik ruhsal bozuklukların birinci
basamak ağırlıklı olmak üzere ikinci
basamak ve üçüncü basamakta tanı,
tedavi ile izlemelerinin ve psikososyal rehabilitasyon programlarının
geliştirilmesi, Toplum Temelli Ruh
Sağlığı uygulamalarıyla uyumlu hizmetlerin koordinasyonu, işyerlerinde
mobbingin, çocuk istismarının önlenmesine, intiharların azaltılmasına,
kadına ve aile içi şiddete yönelik çalışmalar yürütülmektedir.
· Obezite, Diyabet ve
Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı
Toplumun her kesiminin beslenme
ve ilişkili hastalıklar konusunda bilinçlenmesini sağlamak ve toplumu
bu hastalıklardan korumak amacıyla
beslenme, obezite, diyabet ve metabolik hastalıklar ile ilgili araştırma,
izleme ve değerlendirme çalışmaları yapmak, programlar geliştirme
çalışmaları yapılmaktadır. Beslenme
ve diyet danışmanlığına ait hizmet
kalite standartları getirilmesi, toplu
beslenme sistemlerinde (okul, yurt,
hastane, kreş, bakımevi, cezaevi vb.)
her aşamada sağlıklı beslenmenin
sağlanması çalışmaları ile obezitenin önlenmesine yönelik ulusal
politikalar ve programların geliştirilmesini, uygulanmasını, izlenmesini ve değerlendirilmesine yönelik
çalışmaların koordine edilmesi yine
bu daire başkanlığının sorumluluğundadır.
64
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
· Kronik Hastalıklar, Yaşlı Sağlığı
ve Özürlüler Daire Başkanlığı
Bu daire başkanlığı, başlıca; Bulaşıcı
olmayan hastalıklar ve kronik durumlar ile engelliliğin önlenmesi ve
kontrolüne ve ayrıca yaşlılık ve yaşlı
sağlığı hizmetleri geliştirilmesi çalışmalarına yönelik; Ulusal programların geliştirilmesi, uygulanması, izleme ve değerlendirilmesi çalışmalarını
yürütmekte, evde sağlık hizmetleri
planlamalarına katkı vermektedir.
Bunun yanı sıra ve kaza ve yaralanmaları engellemeye yönelik çalışmaların
yapılması ve mevcut düzenlemeler
ile uyumluluğun artırılması dâhil olmak üzere ulusal önleme ve kontrol
programları geliştirmek, uygulamak
ve değerlendirmekle yükümlüdür.
5) Tüketici ve Çalışan Güvenliği Başkan
Yardımcılığına Bağlı Daire Başkanlıkları :
· Çalışan Sağlığı
ve Güvenliği Daire Başkanlığı
Çalışanların sağlığının korunması
amacıyla, gerekli araştırma, geliştirme ve denetim hizmetlerini ilgili
kuruluşlarla işbirliği içinde yürütmek
görevidir. Meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesi veya azaltılması
konusunda araştırma ve denetim
hizmetlerini planlamak ve gerekli
tedbirleri aldırmak ayrıca çalışanlara
yönelik mobbingin izlenmesi, uygun
programlar hazırlanmasını ve uygulanmasını sağlamak, işyeri hekimliği
ile ilgili faaliyetleri yürütmek de görevleri arasında yer almaktadır.
· Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı
· Kadın ve Üreme Sağlığı
Daire Başkanlığı
Yaşam boyu kadın ve erkeğin üreme
sağlığının korunması ve geliştirilmesi
için gerekli çalışmaları yapmak üzere kurulan bu daire başkanlığı; konu
ile ilgili araştırma ve incelemelerin
yapılmasını koordine ve kontrol etmekle, öncelikli müdahale alanları
başta olmak üzere, kadın ve üreme
sağlığı sorunlarının iyileştirilmesi, önlenmesi ve ortadan kaldırılması için
ilkeleri belirlemek, gerekli çalışmaları
yapmak, uygulanmasını sağlamak,
sonuçlarını değerlendirmek ve gerekli tedbirleri almak veya aldırmakla
görevlidir.
· Çocuk ve Ergen Sağlığı
Daire Başkanlığı
Başlıca sorumlu olduğu alan; çocuk
ve ergen sağlığının korunması ve
geliştirilmesi olup ilgili istatistikî bilgilerin toplanması, araştırma ve incelemelerin yapılmasını koordine ve
kontrol etmek, belirlenen sorunların
önlenmesi ve ortadan kaldırılması
için temel ilkeleri belirlemek, gerekli
çalışmaları yapmak, bebek ve çocukluk yaş grubunda gerçekleşen ölümlerin azaltılmasına yönelik politika ve
öncelikleri belirlemek ve uygulanmasını sağlamak ile yükümlüdür.
Çevre sağlığını tehdit eden unsurları
belirlemek, izlemek, denetlemek ve
çevre sağlığı etki değerlendirme çalışmalarına katılmakla ve doğal afetlerde, çevre sağlığı hizmetlerinin yerinde, zamanında ve etkili bir şekilde
yapılmasını sağlamakla sorumludur.
Yerleşim yerlerine yeterli ve sağlıklı
içme-kullanma suyu temini için gerekli çalışmalara katılmak ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak,
kaynak, içme, içme-kullanma suyu
ile doğal mineralli sular, havuz suları,
yüzme alanları ve kaplıca suları ile ilgili çalışmaları yürütmek sularla ilgili
görevlerindendir. Diğer görevleri ise;
Biyosidal ürünlerin etiket onayları ve
ruhsat işlemlerini yapmak, biyosidal
ürünlerin uygulanması ile kurallarını insan sağlığını gözeterek düzenlemek, uygulayıcıların eğitimlerini
yapmak veya yaptırmak; Bildirim
sistemine tabi ürünlerin (deterjan,
hava aromatize edici ürün, emzik,
biberon, kuvvetli asit ve baz, kağıt
hijyen ürünleri, diş fırçası vb.) etiket
ve bildirim onayına ilişkin işlemlerini
yürütmek; Kaplıca suları ile kaplıca
tesislerinde kullanılan peloidlerin
endikasyonlarının belirlenmesi ve
doğal mineralli suların onaylanması işlemlerini yürütmek; İyonlaştırıcı
olmayan radyasyon kaynakları ve
elektromanyetik kirlilik, hava kirliliği
ile iklim değişikliği konusunda gerekli tedbirleri almak veya aldırtmaktır.
· Tüketici Güvenliği Laboratuvarları
Daire Başkanlığı
· Biyolojik Ürünler Araştırma
ve Geliştirme Daire Başkanlığı
Kurumun görev alanıyla ilgili mevzuatlarda yer alan tüketici ürünlerinin
sağlık etkileri yönüyle fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik ve toksikolojik
analizlerini referans laboratuarları
düzeyinde ilgili mevzuatlar çerçevesinde yapmakla görevlidir.
Bakanlık ve Kurum tarafından belirlenen tip ve çeşitte serum, antiserum, antijen, aşı ve benzeri biyolojik
maddelerin hazırlanması ve üretilmesi ile biyolojik ürün testlerinde
ve serum üretiminde kullanılacak
deney hayvanlarının üretilmesinden
sorumludur.
· Halk Sağlığı Laboratuvarları
Daire Başkanlığı
Bu daire başkanlığı; Halk Sağlığı Laboratuvarlarının planlanması, yapılandırılması ve uygun şartlarda çalışması için gerekli koordinasyon ve
çalışmaları yapmakla yükümlüdür.
Halk Sağlığı Laboratuvarlarında ihtiyaç ve talepler doğrultusunda çalışılacak parametreleri tespit eder ve
tetkikleri uygun standartlarda yapacak alt yapının Halk Sağlığı Laboratuvarlarında oluşturulmasını sağlar.
Ayrıca laboratuvarların izleme, denetleme ve değerlendirmesini yapmak, düzeltici ve önleyici faaliyetlerin yapılmasını sağlamak da görevleri
arasındadır.
teşkilatı personelinin görevde yükselme ile unvan değişikliği sınav ve
eğitim faaliyetlerini ile sözleşmeli
personel, işçi ve vekil ebe-hemşire
işlemleri yürütülmektedir.
Ayrıca, Kurum merkez teşkilatı çalışanlarının maaş, yolluk, avans ve
diğer ödeme faaliyetleri ile Kuruma
bağlı döner sermayeli işletmelerle ilgili her türlü işlem yapılmaktadır.
Daire
Başkanlığı
Satın alma ve İdari İşler Daire Başkanlığı
İstatistik ve Bilgi İşlem Daire Başkanlığı
Kurumun mal ve hizmet alımları,
yapım işleri ilgili mevzuat gereği yapılmakta ve bu işlemlere ait ödeme
işlemleri yürütülmektedir. Kurumun
kreş ve gündüz bakımevi hizmetleri
ile güvenlik, taşıt, yemekhane ve temizlik hizmetlerinin yürütülmesini
sağlanmaktadır. Merkez binalarının
bakım-onarım işlerini yapılmakta
veya yaptırılmakta elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet vb. abonelik
işleri ve bunlara ait ödeme işlemleri
yürütülmektedir.
Mevcut bu beş daire başkanlığı ile;
Kurum merkez ve taşra teşkilatının
ihtiyaç duyduğu insan gücünün
planlanması, temini ile mevcut çalışanların atama, nakil, görevlendirme,
kadro, terfi ve ödüllendirme, hizmet
durumu, istifa, disiplin, emeklilik vb.
işlemlerini kurum merkez ve taşra
Bilgi işlem alanında Kurumun bilgi
toplama, işleme ve paylaşma çalışmalarıyla merkez teşkilatının donanım alt yapısına yönelik çalışmalar
yapılmaktadır. İlgili birimler arasında
koordinasyon ve işbirliği sağlayarak
bilgi sistemlerine yönelik projeleri ve
istatistikî çalışmaları yürütülmektedir.
6) Destek Hizmetleri Başkan Yardımcılığına Bağlı Dire Başkanlıkları :
• Atama Daire Başkanlığı
• Özlük İşleri Daire Başkanlığı
• Döner Sermaye Yönetimi
•
•
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
65
haber
SİGARAYA 4 YILDA
40 MİLYON LİRA CEZA KESİLDİ
Türkiye genelinde ‘Dumansız Hava Sahası’ kapsamında kapalı alanlarda sigara içme yasağı
4 yılı geride bıraktı. 4 yılda ülke genelinde 5 milyon 464 bin 157 denetim gerçekleştirildi.
Sağlık Bakanlığı ekipleri denetimlerde 4 yılda toplam 40 milyon TL ceza kesti.
Sağlık Bakanlığı hem sigara ile mücadele ediyor hem de hastaların
durumu ile yakından ilgileniyor.
2009 yılında yürürlüğe giren 4207
Sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında
Kanun ile kapalı mekânlarda sigara
içimine ağır cezalar geldi. Dumansız
hava sahası kanununun yürürlüğe
girmesinin ardından bir taraftan denetimlere, bir taraftan da sigarayı bırakmak isteyenlere verilen desteğe
büyük önem verildi. Sağlık Bakanlığı
verilerine göre Temmuz 2009–31
Mart 2013 tarihleri arasında ülke genelinde bin 704 denetim ekibi ile 5
milyon 464 bin 157 denetim gerçekleştirildi. Denetimlerde 40 milyon 63
bin 471 TL idari para cezası kesildi.
Sistemin daha iyi yürütülebilmesi
için 2012 yılı Eylül ayında online Dumansız Hava Sahası Denetim Sistemi
(DHSDS) faaliyete geçirildi. 17 Eylül
tarihinden 31 Mart’a kadar bir milyon 15 bin 562 denetim yapıldı ve
18 milyon 65 bin 144 lira idari para
cezası uygulandı. Dumansız Hava
66
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Sahası Denetim Sistemi’nin faaliyete geçmesiyle yapılan denetimlerin
sayı ve etkinlikleri arttı.
Sigarayı bırakmak isteyen vatandaşlar için 2009’da 62 olan Sigara Bırakma Polikliniği sayısı ise 2012 yılında
402’e çıkarıldı. Ocak 2009- Ocak 2013
tarihleri arasında polikliniklerde toplam 721 bin 832 kişi muayene oldu.
2012 yılında 325 bin 134 kişi polikliniklere müracaat etti. Ayrıca henüz
geri ödeme kapsamında olmayan
sigara bırakma ilaçlarından 250 bin
kutu satın alınarak sigara bırakma
polikliniklerine başvuran ve yapılan
tetkikler sonucu uygun görülen sigara bağımlılarının ücretsiz olarak bu
ilaçlara erişmesi sağlandı.
Sigara Bırakma Hattını
7,8 Milyon Kişi Aradı
Sigara bırakmak isteyenlere destek
olmak amacıyla ikinci aşama olarak
ALO 171 ‘Sigara Bırakma Danışma
Hattı’ kuruldu. Halen sigarayı bırak-
mak isteyen kişilere yüzden fazla
operatörle 24 saat canlı destek veriliyor. 27 Ekim 2010 - 30 Nisan 2013
tarihleri arasında ALO 171 Sigarayı Bırakma Danışma Hattı’na gelen
toplam çağrı sayısı 7 milyon 819 bin
284. Günlük ortalama 9 bin civarında çağrı karşılanıyor. Bu aramalarda
operatörler, isteyen vatandaşlara sigara bırakma planı yapıyor ve bir yıl
süreyle bu kişileri belirli periyotlarla
arayarak sigara bırakma çabalarına
destek oluyor.
Online Sistemde Denetimler Arttı
Bakanlık, Eylül 2012 tarihinden itibaren tablet bilgisayarlarla online
denetim sistemine (Dumansız Hava
Sahası Denetim Sistemi) geçti. ALO
184 Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi
tarafından değerlendirilen ihbar ve
şikâyetler, ilgili adrese en yakın denetim ekibine görev olarak atanıyor.
İhbarı alan ekip ivedilikle verilen adrese gidiyor.
gezelimgörelim
Tarihi ve mistik dokusuyla hayranlık uyandıran Safranbolu, sahip olduğu
zengin kültürel miras ve bu mirası korumadaki başarısıyla UNESCO
tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış ve dünya kenti ününe kavuşmuş
doğal bir kent...
Kentin doğallığı, mimarisinde ve
havasında hissedildiği kadar insanlarının sıcaklığından da anlaşılıyor.
Safranbolu, geleneksel Türk toplum
yaşamını kent ölçeğinde yaşatan, tarihi ve kültürel eserlerini tüm insanlara sunan bir örnek bir kent özelliği
taşıyor.
Anadolu’nun kuzeybatı kesiminde,
tarihte Paphlagonia olarak adlandırılan bölgede bulunan Safranbolu’nun
68
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
bilinen tarihi, M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Adını, kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya
boyayabilen safran bitkisinden alan
Safranbolu, tarih boyunca pek çok
uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bunların başlıcaları Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarıdır.
Safranbolu’nun Türkler tarafından
kesin olarak alınışı 1196’da olduğu
bilinmektedir.
Safranbolu, tarihi geçmişinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine
Osmanlı döneminde ulaşıyor. Kentin 17. yy.da İstanbul-Sinop kervan
yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluşu, bölgede ticaretin
gelişimine olanak sağlayarak yöreyi
hızla zenginleştirmiştir. Bu dönemde
İstanbul ve Kastamonu ile yoğun ilişkiler yaşamış, Osmanlı Sarayından ve
devlet adamlarından bazıları kente
önemli eserler bırakmışlardır.
Daha çok Eski Türk Evleri ile tanınan Safranbolu, 1200’ü koruma altında olan sayısız kültürel
esere sahip. Evler şehrin iki bölümünde toplanmış, bunlardan ilki kışlık evlerin bulunduğu Çarşı
kesimi, diğeri yazlık evlerin bulunduğu Bağlar
bölgesi.
Kentin turistik ve tarihi eserlerinin yoğunlaştığı
bölge Çarşı kesimi. Bu bölge kuzeydeki Kale ile
güneydeki Hıdırlık tepelerinden izlenebiliyor.
Üzerinde iki anıt mezar bulunan Hıdırlık Tepesi,
eski dönemlerde açık hava namazgâhı olarak
kullanılmış. Bu tepeden, kentin anıtsal eserleri
bir arada muhteşem bir görüntü sunuyor.
Kale ve çevresi ise kentteki ilk yerleşim alanı. Bu
tepede bulunan Eski Hükümet Binası, halen çalışmakta olan 200 yıllık Saat Kulesi ve artık kullanılmayan Hapishane Binası kentin görülmeye
değer tarihi eserleri arasında.
Safranbolu’da 25’in üzerinde tarihi önemi bulunan cami bulunmakta ve bunlardan en önemlileri Köprülü Mehmet Paşa ile Sultan III. Selim’in
Sadrazamı İzzet Mehmet Paşanın yaptırdıkları,
kendi adları ile anılan camiler.
Hizmete açılan Cinci Hanı ile halen kullanılmakta olan Cinci Hamamı, Sultan Deli İbrahim’in danışmanlığına kadar yükselen Safranbolulu Cinci
Hoca tarafından yaptırılmış, kentteki görülmeye
değer diğer eserlerinden.
Safranbolu’da üretim ve ticaret, Lonca sistemi ile
yürütülen çeşitli çarşılarda yapılıyormuş. Bugün
halen üretimin sürdüğü Demirciler, Bakırcılar,
Kalaycılar ve Semerciler Çarşılarında kentteki el
işçiliğinin devamını sağlanıyor. Restore edildikten sonra el sanatları satış merkezi haline gelen tarihi Yemeniciler Arastası ve çevresindeki
dükkânlarda Safranbolu’ya özgü hediyelik eşyalar satılıyor.
Yörük Köyü
Safranbolu-Araç yolu üzerinde, Safranbolu’ya
Kente 13 km. uzaklıktaki Yörük Köyü, açık hava
müzesi niteliğinde tarihi bir yerleşim yeri.
Koruma altında bulunan ev ve sokakların tümü
bakımlı. Kaymakçıoğlu Konağı, Sipahiler Konağı,
Ahşap Cami ve sanat galerisi olarak restore edilen Çamaşırhane’yi
gezebilir, gözleme ve baklava yiyebilir ve çeşitli hediyelik eşyalar
satın alabilirsiniz.
Safranbolu’nun Doğal Güzellikleri
Safranbolu tarihi eserleri ve evlerinin yanı sıra ilgi çekici doğal
güzelliklere de sahip. Yoğun orman alanları, kanyonlar ve vadiler
piknik yapmaya elverişli olduğu kadar yürüyüş, tırmanma ve bisiklet gibi diğer turistik etkinliklere de olanak sağlıyor.
İncekaya Su Kemeri ve kanyonu, görkemli evlere sahip Yörük
Köyü, Bulak ve Hızar Mağaraları, Hacılarobası ve Üçbölük Köyü civarındaki Kaya Mezarları, Düzce Kanyonu, Sarıçiçek Yaylası ve Uluyayla, Gürleyik Piknik Alanı da kentin diğer turizm alanlarından.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
69
kampus
İstanbul’dan Dünyaya Açılan Yeni Nesil Devlet Üniversitesi
İSTANBUL
MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ
İstanbul Medeniyet Üniversitesi (İMÜ), Temmuz 2010’da Türkiye
Cumhuriyeti’nin 98. devlet üniversitesi olarak kuruldu. 11 fakülte, 2
yüksekokul ve 4 enstitüden oluşan
üniversitemizin ana yerleşkesi, İstanbul Anadolu Yakası D-100 Karayolu
üzerinde Üsküdar ve Kadıköy ilçe sınırlarındadır.
Üniversite; yüksek lisans eğitimine
2011-2012 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde, lisans eğitimine ise
2012-2013 eğitim-öğretimin güz döneminde başlamıştır. İMÜ, 2012-2013
eğitim-öğretim döneminde Edebiyat Fakültesi (Tarih, Felsefe, Türk
Dili ve Edebiyatı) ve Siyasal Bilgiler
Fakültesi (İktisat ve Uluslararası İlişkiler Bölümleri) ile lisans eğitimine
başladı. 2013-2014 eğitim-öğretim
döneminde de Tıp Fakültesine öğrenci alımı ile eğitim-öğretim sürecini sürdürmeye devam etmektedir.
11 fakülte, 2 yüksekokul ve 4 enstitüden oluşan İstanbul Medeniyet Üni70
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
versitesi bünyesinde şu fakülte, yüksekokul ve enstitüler yer almaktadır:
bilimsel kalitesi ile ön plana çıkmış,
yenilikçi ve girişimci bir dünya üniversitesi olmak.
Sanat ve Tasarım Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi, Hukuk
Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi,
Eğitim Bilimleri Fakültesi, Havacılık
ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi ve
Turizm Fakültesi.
Bu vizyon çerçevesinde İstanbul
Medeniyet Üniversitesi, Türkiye’de
lisans eğitimine ağırlık veren mevcut
üniversitelerden farklı olarak yüksek
lisans ve doktora programları ağırlıklı
bir araştırma üniversite olmayı hedeflemektedir.
• Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi,
• Yabancı Diller Yüksekokulu ve Sivil
Havacılık Yüksekokulu
• Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bi-
limleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri
Enstitüsü ve Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Misyon: Medeniyet odaklı, ürettiği
bilim, teknoloji ve sanata evrensel
değerleri katan özgün bir üniversite
olmak.
Vizyon: Medeniyetimizi çağdaş dünyaya sunan, dünya barısına katkıda
bulunan insani değerleri özümseyen,
Bu hedeflere alanında öncü, üretken,
araştırmacı ve uluslararası tecrübesi olan akademik kadro ile ulaşmayı
amaçlamaktadır. Üniversitede, ülkemizdeki bilim insanlarının yanı sıra
yurt dışındaki bilim insanları da sürekli ya da geçici görevlendirmelerle
istihdam ediliyor. Şu anda akademik
kadroda bulunan 200’e yakın öğretim üyesi de bu özellikleri taşıyan
seçkin akademisyenlerden oluşmaktadır.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi,
uluslararası kalite standartlarında bir
eğitim anlayışı ile eğitimde uluslararası akreditasyon sağlamayı amaçlıyor. Planlamada nihai öğrenci sayısını 15.000 olarak belirleyerek, lisans
ve lisansüstü öğrenci oranının %50
olarak gerçekleştirilmesi düşünülüyor. Böylece İstanbul Medeniyet Üniversitesi, uluslararası bir araştırma
üniversite olma hedefini sürdürme kararlılığında olduğunu gösteriyor.
projesinde ayrıca, sosyopark, teknopark, merkezi kütüphane, kongre
merkezi, araştırma ofisleri, uzaktan
eğitim merkezi, sürekli eğitim merkezi gibi çok sayıda önemli birim ve
merkezler yer alacak; en kısa zamanda tamamlanması hedeflenen bu
proje ile İstanbul’un tarihi ve kültürel
dokusuna uyum sağlayacak, doğaya
saygılı, yeşili koruyan güzel bir kampus oluşturulacak.
Klasik eğitimden ziyade aktif eğitim
uygulaması yaparak öğrenci odaklı, tartışmalı ve problem çözmeye
dayalı bir eğitim sistemi planlanan
Üniversitede, bu sistemle özgür düşünebilen, kendi kültüründen aldığı
ilhamla yenilikçi ve üretken düşünceye sahip, dürüst, ülke menfaatlerini
kendi menfaatlerinin üstünde tutan,
içinde bulunduğu topluma düşünceleri ile yön verebilen, gelişimci ve
girişimci bireyler yetiştirme hedefine
ulaşmak için büyük adımlar atılıyor.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi ayrıca, Sağlık Bakanlığı ile işbirliği çerçevesinde Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesinin ortak kullanımına yönelik 25 Mayıs 2011 tarihinde protokol imzalamıştır. Böylece “T.C. Sağlık Bakanlığı İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesi” ismini alan
hastane; sağlık alanında eğitim ve
uygulama hizmetlerini üniversitemiz
bünyesinde yürütecektir. Modern
tıbbın her alanında hasta memnuniyetini artırmak, nitelikli ve deneyimli
personelimizle lider uygulamalara
imza atmak için hastanenin mimari
projesi de tamamlandı. Yarım asırlık
tecrübesi ve yenilenen yüzüyle 2015
yılında hizmete girecek yeni hastane,
modern binasında eğitim ve araştırma uygulamalarını sürdürecek.
İstanbul Medeniyet Üniversitesine tahsis edilen ve devir işlemleri
tamamlanan İstanbul’un Anadolu yakasında Göztepe’de D-100
Karayolu’nun her iki tarafındaki 278
dönümlük alan üzerinde Üniversitenin Master plan çalışmaları devam
etmektedir. Üniversitenin rektörlük
binası, fakülteler, enstitüler ve yüksekokulların yer alacağı ana yerleşke
İstanbul Medeniyet Üniversitesi akademik ve idari kadrosuyla, öğrenci-
leriyle, yerleşkesiyle, hastanesiyle,
kütüphanesiyle, yaptığı araştırmalarıyla dünyanın en seçkin üniversiteleri arasında yer almayı hedeflemektedir. Bilginin en önemli güç kaynağı
olduğu günümüz ve geleceğin dünyasında İstanbul Medeniyet Üniversitesi en önemli bilgi üretim merkezlerinden biri olacaktır.
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi; geçmişini unutmadan modern bilimsel yöntemleri
de kullanarak elde ettiği her türlü
verinin tarihî, edebî, sosyolojik ve
psikolojik temellerini titizlikle aydınlatmayı üstlenmiş, geleneksel olanla
çağdaş bilgiyi sentezlemiş bireyler
yetiştirmeyi ana hedef olarak benimsemektedir. Akademik yapılanmasını
sürdüren Edebiyat Fakültesinde Türk
Dili ve Edebiyatı, Tarih ve Felsefe Bölümlerinde 2012-2013 eğitim öğretim yılında lisans düzeyinde eğitime
başlanmıştır.
Eğitimde sadece bilgiyi elde etmeyi
değil yaratıcı ve yorum gücüne sahip,
bilimsel bilginin gücüne inanan, teori ve pratik arasında denge oluşturan
bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen
fakülte, bu hedefi gerçekleştirmek
amacıyla; özgün ve uluslararası düSAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
71
zeyde başarılı ve örnek olabilecek
bir yöntem izlemektedir. Bu hedefe
ilerlerken de alanında her anlamda
başarılı ve kaliteli bir akademik kadro
oluşturması, ayrıca İstanbul gibi dünyanın önemli bir kültür ve medeniyet
beşiğinde yer alması, bu zengin mirasın bilincinde olanların tercih edeceği dinamik bir kurum olması gençlerin geleceğe umutla bakmalarını
kolaylaştıracaktır.
EĞİTİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
Toplumdaki değişme ve gelişme hızına paralel olarak yeni nesilleri eğitecek nitelikli ve çağdaş öğretmenlerin yetiştirilmesi gereğine inanılarak
kurulan Eğitim Bilimleri Fakültesi;
yetiştirdiği öğretmenlerin, kendi alanında uzmanlaşmış olmaları yanında,
hayat boyu öğrenmeyi benimsemiş,
hem bağımsız hem de takım içinde
çalışma becerilerine sahip olmalarını,
eleştirel ve farklı düşünmeyi kazanmalarını hedeflemektedir.
FEN FAKÜLTESİ
Alanlarında yetkin akademisyenleri bulunduran fakültede, kapsamlı
araştırma merkezleri ile günümüz
teknolojisine yön verebilecek ni-
72
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
telikte bilimsel yayınlar yapmayı,
sanayiye yönelik yenilikçi projeler
gerçekleştirmeyi ve bu amaçlara yönelik uluslararası işbirlikleri kurmayı
ve ülkemizin bilimsel üretkenliğini
artırmayı hedefliyoruz. Bu amaçla
Fen Fakültesi bünyesinde belirlenen
araştırma alanlarında uluslararası
alanda öğrenci çekmeyi, konferanslar düzenlemeyi, öğrencilerimizin
ve bilim insanlarımızın uluslararası
hareketliliğini desteklemeyi planlıyoruz.
Fakülte bünyesinde kurulan bölümlere, misyon ve vizyonumuza uygun
akademik personel alımı yapılmaktadır. Eylül 2013’de Fizik Mühendisliğinde yüksek lisans programı
açılması planlanmaktadır. Ardından
Matematik ile Moleküler Biyoloji ve
Genetik Bölümlerinde yüksek lisans
programları açılacaktır. 2014 yılında
doktora programlarının başlatılması
planlanıyor.
HAVACILIK VE UZAY BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
Üst düzey bilgi ve yüksek teknoloji
gerektiren, ekonomik değeri yüksek olan, hem araştırmacılar hem de
öğrenciler için mükemmel fırsatlar
sunan havacılık ve uzay çalışmala-
rı, stratejik öneme sahip bir alandır.
Yapacağı ileri düzey araştırmalarla
ulusal ve uluslararası düzeyde havacılık ve uzay alanında ülkemizin yerli
araçlarını, diğer üniversiteler ve sanayi işbirlikleriyle üretmeyi amaçlayan
fakülte; aynı zamanda girişimci eğitim programlarıyla havacılık ve uzay
çalışmalarına yön veren ülkemizin
ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmeyi hedeflemektedir. Misyon ve
vizyonuna uygun akademik personel
alımının halen devam ettiği Havacılık
Ve Uzay Bilimleri Fakültesinde, Eylül
2014’ten itibaren eğitime başlanması
planlanmaktadır.
HUKUK FAKÜLTESİ
Araştırmacı yetiştirme hedefine paralel olarak Hukuk Fakültesi, çok
sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisi almayı planlamaktadır. Hem
yüksek lisansta hem de doktorada
tamamen İngilizce yürütülen programları açacak fakültede, bunun için
yabancı öğretim üyelerinden de yararlanacaktır. Hukuk Fakültesi; diğer
hukuk fakültelerinden farklılaşan bir
müfredat ile az sayıda öğrenci, az sayıda ders ile çok sayıda uygulama ve
araştırma şeklinde özetlenebilecek
bir eğitim modelini hedeflemektedir.
Öğrencilerin iyi düzeyde İngilizce bilmelerini hedefleyen Hukuk Fakültesi
böylece; onların İngilizce yapılacak
dersleri takip etmeleri, uluslar arası
yarışma, toplantı ve projelere katılmaları ile akademik değişim programlarından da yararlanmalarını
amaçlamaktadır.
Ekim 2013’te tıp hukuku alanında
tezli yüksek lisansa başlayacak hukuk
fakültesi, 2014-2015 eğitim-öğretim
yılında da lisans öğrencilerini almayı
planlamaktadır.
MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK FAKÜLTESİ
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde, lisans ve lisansüstü eğitimi verilerek, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri proje ağırlıklı olarak
yürütülecektir. Fakülte, eğitim ve
öğretiminde sanayi ile işbirliği içinde
olarak dünya standartlarında proje
ve staj programları geliştirmeyi hedeflemektedir. Mezunlarımız teknik
kazanımlarının yanında, sosyal bilimlerin ilgi duydukları programlarını da
takip ederek, donanımlı bireyler olarak iş hayatına atılacaklardır. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, gerek
akademik kadro ve faaliyetleri gerekse de yetiştireceği mezunlarıyla hem
akademik anlamda hem de mezunlarıyla endüstriyel alanlarda aranılan
ve ihtiyaç duyulan bir konuma getirilecektir.
SANAT ve TASARIM FAKÜLTESİ
Sanatın farklı alanlarında özgün
ürünler ortaya koyabilen, sanata ve
tasarıma yeni yorumlar katabilen,
sorgulayan, gözlemleyen, bilimsel
gelişmeleri yakından takip eden araştırmacıların yetiştirilmesini hedefleyen Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde,
özgün sanat ve tasarımın üretilebilmesi için yüksek donanıma sahip birimler oluşturulmaktadır.
Öğrencilerini profesyonel yaşama
hazırlayacak şekilde yetiştirmeyi ilke
edinen fakülte, sanatsal yapının evrensel boyutlara getirilmesinin yanı
sıra gelecek kuşaklara kendi meslek
alanlarında yetkili ve bilgili bireylerin
yetiştirilmesini amaçlamaktadır.
SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
Kanıta dayalı bilgi ve çağdaş teknolojiyi modern eğitim-öğretim yöntemleri ile buluşturarak kullanmayı
hedefleyen Sağlık Bilimleri Fakültesi,
ülkemizde ve dünyada hızla gelişen
sağlık sektörünün ihtiyaç duyduğu
insan gücünü yetiştirmeyi ve araştırmacılara güncel araştırma alanlarında olanaklar sağlamayı amaçlamaktadır.
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
Siyasal Bilgiler Fakültesi; ülkemizin
gelişmişlik düzeyinin, refah ve mutluluğunun arttırılmasına katkıda bulunarak bir çağdaş bilimsel araştırma,
uygulama ve öğretim ortamı olmayı
temel misyon edinmiş üniversitemizin bu hedefe ulaşmasında önemli
bir işlev üstlenmektedir.
Uzmanlık ve yetkinlik düzeyi yüksek
genç nesilleri yetiştirmeyi hedefleyen Siyasal Bilgiler Fakültesinin bu
gayesini gerçekleştirme yönündeki
en önemli avantajı, yabancı dil eğitimini de önemseyen bir interdisipliner ortamı oluşturmasıdır. 20122013 eğitim-öğretim döneminde
lisans eğitimine başlayan Siyasal Bilgiler Fakültesi ayrıca ulusal ve uluslararası ölçekteki kamu, özel kesim
ve üçüncü sektörle geliştirdiği işbirlikleriyle bilgi, beceri ve yetkinliği
evrensel değerlerle bütünleştirmeyi
hedeflemektedir. Yetkin, öncü ve lider nesillerin yuvası olacak Siyasal
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
73
Bilgiler Fakültesinin; ekonomik ve
siyasal-idari alana dair bilimsel bilgiyi küresel standartlarda aktararak üst
düzey donanım, yetkinlik ve beceri
sahibi öğrenciler yetiştirmek; akademik kadroları ile söz konusu akademik bilgi alanının geliştirilmesinde
dünya ölçeğinde bir öncülük rolü
üstlenmek ve elde edilen bilginin
kamu yararı önceliğinde pratiğe dökülmesinde özel girişim-sivil toplum
ve kamu kesimi ile etkin bir işbirliği
geliştirmek üzere üç temel amacı var.
Bu amaçlar doğrultusunda eğitime
başlayan fakülte bilimsel bilgiyi pratik ile buluşturan disiplinlerarası bir
eğitim müfredatı oluşturdu.
TIP FAKÜLTESİ
2013-2014 eğitim-öğretim dönemiyle birlikte eğitime başlayacak olan
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp
Fakültesi, ana binası yapılıncaya kadar eğitimini bir çelik konstrüksiyon
yapıda yürütecektir.
Dinamik yöneticileri, tecrübeli öğretim üyeleri ve yeterli alt yapısı ile tıp
fakültesi; bilimsel ve sosyal yönden
nitelikli ve yeterli donanımlara sahip
hekimler ve uzmanlar yetiştirmeyi
amaçlıyor. Sadece öğrencilerine değil, Türkiye’deki meslektaşlarına ve
tüm topluma da doğrudan katkıda
bulunmayı hedefleyen fakültenin
akademik kadrosu bunun için İMÜ
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çeşitli konularda birçok etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.
74
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Misyon
Çağdaş tıp biliminin gerektirdiği
bilgi ve uygulamaların en iyi şekilde öğretilmesinin ötesinde, mesleki
etik değerler çerçevesinde; araştıran,
sorgulayan, yeni bilgiler ve alternatif
yaklaşımlarla karşılaştığı sorunların
üstesinden gelebilen, böylece bilgi
ve teknolojinin yalnız tüketicisi değil,
aynı zamanda özgün değerler üreterek tıp bilimine katkıda bulunacak
bireyler yetiştirmektir.
Vizyon
Ulusal ve uluslararası alanda rekabet
edebilen, özgün nitelikleriyle tanınmış, lider bir tıp fakültesi olmaktır.
Çağdaş tıp biliminin gerektirdiği
bilgi ve uygulamaların en iyi şekilde öğretilmesinin ötesinde, mesleki
etik değerler çerçevesinde, araştıran,
sorgulayan, yeni bilgiler ve alternatif
yaklaşımlarla karşılaştığı sorunların
üstesinden gelebilen, böylece bilgi
ve teknolojinin yalnız tüketicisi değil, aynı zamanda özgün değerler
üreterek tıp bilimine katkıda bulunacak bireyler yetiştirmeyi kendisine
misyon edinen İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Tıp Fakültesi, diğer yandan ulusal ve uluslararası alanda rekabet edebilen, özgün nitelikleriyle
tanınmış, lider bir tıp fakültesi olmayı
amaçlamaktadır.
Tıp fakültesinde verilecek eğitimin
en az %30’u İngilizce olarak planlanmaktadır. Bu amaçla fakülteye kayıt
hakkı kazanan öğrencilere eylül ayı
içerisinde İngilizce muafiyet sınavı
yapıldıktan sonra bu sınavda başarılı
olan öğrenciler Üsküdar kampüsünde tıp eğitimine başlayacaklardır.
Diğer öğrenciler ise üniversitenin
Maltepe yerleşkesindeki yabancı diller bölümünde bir yıl hazırlık eğitimi
göreceklerdir. Tıp eğitiminde, belli
konuların anatomik ve hücresel yapısı ile fonksiyonları ve karşılaşılabilecek hastalıkların temel bilgisinin
verildiği “entegre eğitim sistemi” ve
çeşitli sebeplerden dolayı hastaneye
başvuran kişilerin hastalıklarını teşhis
etme ve tedavi yaklaşımlarını öğrenme olarak ifade edilen “probleme
dayalı öğrenim” programları uygulanacaktır.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa
Samastı “İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bilgi aktarmayı değil, öğrenmeyi öğreten ve buna
rehberlik eden; öğrenciyi, eğitimin
dinamik bir paydaşı olarak gören aktif bir eğitim modeli hâkim olacaktır.
Tıp eğitimi aslında, fakülteden mezun olmakla değil ancak emeklilikle
tamamlanan bir süreçtir. Bu süreçte
öğrenci kendi eğitiminin aktif bir tarafı olmak zorundadır. Tıp eğitiminde
hocalık ve öğrencilik aynı anda senkronize bir şekilde birbirini besler. Her
hoca aynı zamanda bir öğrencidir.
İyi hocalık ancak iyi bir öğrencilikle
mümkündür. Hoca öğrenciyi, öğrenci de hocayı yetiştirir. Bu nedenle öğrencimize hocamız gibi değer veriyor
REKTÖRDEN
Bilginin en önemli güç olduğu günümüz dünyasında
bilginin üretildiği kurum olarak üniversitelerin sosyal,
kültürel ve ekonomik gelişimin ana unsuru olma özelliği
daha da önem kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 98.
devlet üniversitesi olarak kurulan İstanbul Medeniyet
Üniversitesi de misyonunu “Medeniyet odaklı, ürettiği
bilim, teknoloji ve sanata evrensel değerleri katan özgün bir üniversite olmak” şeklinde belirlerken ürettiği
bilgiyi toplum yararı için kullanan, bilgiyi teknolojiye dönüştüren yenilikçi ve girişimci, uluslararası bir
araştırma üniversitesi olmayı hedeflemiştir.
Türkiye’deki lisans eğitimine ağırlık veren mevcut
üniversitelerden farklı olarak yüksek lisans ve doktora programları ağırlıklı dünya çapında bir araştırma üniversitesi olarak kurulan İstanbul Medeniyet
Üniversitesi, ülkemizin ve dünyanın ihtiyaç duyduğu uluslararası nitelikte araştırıcı bilim insanlarının yetiştirilmesini amaçlamaktadır. Bu hedefe alanında en iyilerin bir araya getirildiği yüksek
nitelikli ve güçlü bir akademik kadro, öğrenci
merkezli ve probleme dayalı kaliteli eğitim, akademik özgürlük, özerk yönetişim yapısı, zengin
bir kütüphane ve İstanbul’un merkezinde kurulacak çevre dostu bir fiziki yaşam alanı ile ulaşılması planlanmıştır.
Öğrencilerimizin mesleki alanda aranan mezunlar olarak yetiştirilmesinin yanı sıra onları hayata
hazırlayacak ve özgüven sahibi bireyler olarak yetişmelerine imkân sağlayacak kişisel gelişim programları, bilim ve teknoloji dersleri de zorunlu olarak müfredatlarında yer almıştır. Ayrıca İstanbul’da
okuyacak olan öğrencilerimizin kendi kültür, tarih ve medeniyetlerini tanımalarına imkan sağlayacak “İstanbul: Kültür ve Şehir” dersi de tüm öğrencilerimizin almaları zorunlu bir ders olarak müfredatlarına konulmuştur.
Özetle; İstanbul’dan Dünya’ya açılan yeni nesil devlet üniversitesi olarak üniversitemiz, geleceğin
bilim ve düşünce merkezi olma yolunda dev adımlarla ilerlemektedir.
Prof. Dr. Hamit Okur
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
75
ve bu değerin artarak geri döneceğini biliyoruz. Aslında, öğrencisini
kendinden ileri taşıyamayan bir hoca
görevini layıkıyla yapmış olmaz.” sözleriyle tıp eğitiminin önemini ve zorluğunu özetliyor.
Öğrencilerini daha ilk günden itibaren bir hekim olarak kabul eden
tıp fakültesi, klinik beceri ve uygulamalara eğitimin ilk yılından itibaren
ağırlık vererek öğrencilerin mesleki
deneyim kazanmalarını sağlayacaktır. İlk üç yıl bütün hekimlik hayatında
kullanılacak temel eğitimleri aldıktan sonra son üç yılda da öğrenciler
İstanbul’un en gözde ve günlük hasta sayısının en yüksek olduğu hastanelerinden biri olan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde poliklinik
ve diğer klinik eğitimlerden oluşan
staj eğitimlerini tamamlayacaklardır.
Hastane Yöneticisi Prof. Dr. Ali Rıza
Odabaş “Öğrencilerin hasta kapasitesi yüksek bir hastanede hem acillerde
hem de klinik ve polikliniklerde çeşitli hastalıkları görme, tanıma ve tedavi etme becerileri kazanmalarının
oldukça büyük bir avantaj olduğunu
ve burada yetişen hekimlerin nadir
görülen hastalıkları dahi rahatlıkla
tanıyabilecek ve gerekli tedavilerini
yapabilecek kapasitede olacaklarını”
belirtmektedir.
Bölümler ve Anabilim Dalları
Temel Tıp Bilimleri Anabilim Dalları
• Anatomi Anabilim Dalı
• Biyofizik Anabilim Dalı
• Biyoistatistik ve Tıp Bilişimi Anabi-
76
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
•
•
•
•
•
•
•
•
lim Dalı
Biyokimya Anabilim Dalı
Fizyoloji Anabilim Dalı
Histoloji ve Embriyoloji Anabilim
Dalı
İmmünoloji Anabilim Dalı
Parazitoloji Anabilim Dalı
Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı
Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Tıp Eğitimi Anabilim Dalı
Dahili Tıp Bilimleri Anabilim Dalları
• Acil Tıp Anabilim Dalı
• Adli Tıp Anabilim Dalı
• Aile Hekimliği Anabilim Dalı
• Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
• Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı
• Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı
• Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik
Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
• Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı
• Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
• Halk Sağlığı Anabilim Dalı
• İç Hastalıkları Anabilim Dalı
• Kardiyoloji Anabilim Dalı
• Nöroloji Anabilim Dalı
• Nükleer Tıp Anabilim Dalı
• Radyasyon Onkolojisi Anabilim
Dalı
• Radyoloji Anabilim Dalı
• Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
• Spor Hekimliği Anabilim Dalı
• Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
• Tıbbi Genetik Anabilim Dalı
Cerrahi Tıp Bilimleri Anabilim Dalları
• Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Anabilim Dalı
• Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim
Dalı
• Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
• Genel Cerrahi Anabilim Dalı
• Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı
• Göz Hastalıkları Anabilim Dalı
• Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
• Kalp Damar Cerrahisi Anabilim
Dalı
• Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
Anabilim Dalı
• Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı
• Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik
Cerrahi Anabilim Dalı
• Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı
• Üroloji Anabilim Dalı
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi
1972 yılında hizmete açılmıştır. 1982
yılında eğitim hastanesi statüsüne
geçen hastane, 2011 yılında Sağlık
Bakanlığı ile hazırlanan protokol uyarınca İstanbul Medeniyet Üniversitesinin eğitim hastanesi olarak hizmet
vermeye devam etmektedir.
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2012 yılında 1.000.000 geçen
poliklinik sayısını yakalamıştır. Tüm
ana dal branşları yanında hali hazırda
erişkin ve pediatrik hematoloji, onkoloji, gastroenteroloji, romotoloji,
alerji ve endokrinoloji hastalıkları yan
dal branşlarının hepsini çatısı altında
barındırmaktadır. Organ nakli ünitesi
2010 yılında hizmet vermeye başlamış, böbrek transplantasyonu alanında ulusal ve uluslararası standartları
çok kısa sürede yakalamıştır. Hastanede her türlü onkolojik ameliyatlar
başarıyla yapılmaktadır ve ülkemizde
bu konuda önemli bir referans hastanesi konumundadır. Ayrıca tıbbi
genetik laboratuvarı, 2011 yılında
hizmete girmiş referans merkez olma
yönünde hızlı bir yol kat etmiştir.
Mevcut hastanenin fiziki şartların yetersiz olmasından dolayı 2011 yılından itibaren proje aşaması yaklaşık 2
yıl süren dünyanın en modern hastanelerinden birisinin inşaat aşamasına
çok kısa bir süre sonra başlanacaktır.
Yeni hastane;
• 25.000.000
m2’lik oturum alanı,
240.000.000 m2’lik kapalı alan
üzerine kurulacak.
• 1.Etap 160.000 m , 2.Etap 80.000 m
2
2
olmak üzere iki etap oluşturulacak.
• 800
yataklı (yoğun-Bakım yatak
sayısı: 80), tüm hasta odaları, wc
banyolu olarak düzenlenecek.
Tüm oda alt yapısı ve büyüklüğü
iki kişilik planlanman suretiyle gerektiğinde 1200 yataklı olabilecek.
• Yer altı 2 kat ve 1200 araçlık yer altı
otoparkına sahip olacak.
• Deprem
izalatörlü, kendi enerjisini üreten, 9 şiddetindeki depremi bina içinde 3 olarak hisseden,
yapısal olmayan elemanların bile
deprem güvenliği programlanan
akıllı bina olarak planlanan hastaneden, bina üzerinde helikopter
pisti yer alacak.
• Hastane planında 25 Ameliyat salonu bulunuyor.
• 80.000 m2’lik çocuk bölümü; ülkemizin değil, dünyanın sayılı bölümlerinden olacak.
• Hemodiyaliz,
endoskopi ünitesi
vb. dünya standartlarında yapıldı.
ARAŞTIRMA MERKEZİ
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp
Fakültesi özellikle henüz çözümlenememiş tıbbi problemleri laboratuvar
ortamına taşıyarak çözüm üretme
çabası içindedir ve bu çözüm üretme
sürecini yönetebilmek için donanımlı,
multidisipliner araştırma merkezine
ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de henüz bu tip ihtiyaca cevap verebilecek
bir araştırma merkezi bulunmamaktadır. İstanbul Medeniyet Üniversitesi
de ülkemizdeki bu ihtiyacı gidermek
için bir Traslational Research Center
kurma çalışmalarına başlamıştır.
Traslational Research Center, tamamlandığında 30.000 m2 kapalı alana
sahip olacak ve bünyesinde molekül
sentezinden insanda kullanılacak
ürünün prototipini üretecek ve klinik
araştırmalarını gerçekleştirebilecek
ünitelerin hepsini içeren bir merkez
halini alacaktır. Bu merkezdeki lisansüstü eğitim ve araştırma çalışmaları
sadece Tıp Fakültesi araştırmacı ve
öğretim üyeleri değil, beraberinde
konu ile ilişikli bütün bilim dallarına
açık olması planlanmaktadır. Merkez
aynı zamanda uluslararası araştırma
işbirliklerine de açık olacak ve merkez
bünyesinde üretilen bilgi ve deneyimin ticarileştirilebilmesi için sanayi
ile işbirliği ortamı oluşturulacaktır.
Merkezde üretilen bilgi ve ürünlerin
mülkiyet haklarının korunması için
bir patent ünitesi yapılandırılacaktır.
İnsanlarda kullanılacak medikal
ürünleri ve diğer tanı tedavi araştırmalarının insandan önce deney
hayvanları üzerinde test edilmeleri
gerekmektedir. Bu nedenle, Translational Research Center bünyesinde
uluslararası nitelikte, kemirgenler ve
çiftlik hayvanlarına göre yapılandırılmış bir deney hayvanı ünitesi kurulacaktır.
Translational Research Center ünitesinin kurulması sürecinde akademik zaman kaybını önlemek için
2.500.000 TL bütçeli bir araştırma
merkezi projesi hazırlanmış ve proje
Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından onaylanmıştır. Bu geçici proje kapsamında bir deney hayvanları
ünitesi ve araştırma laboratuvarı kurulumuna başlanmıştır. Ünitenin kurulmasıyla birlikte Deney Hayvanları
Etik Kurulu da faaliyete geçirilecektir.
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
77
film
SEVİMLİ CANAVARLAR
ÜNİVERSİTESİ
Orijinal adı: Monsters University
Tür: Animasyon, aile
Süre: 1 saat 44 dakika
Mike ve Sully Sevimli Canavarlar’dan (Monsters, Inc.) sonra yeniden beraberler! Canavar olmak öğrenilebilir! Bu
sefer maceranın öncesine, ikilinin üniversite günlerine
dönüyoruz. İkilinin henüz sıkı dost olmadığı ve hatta ilk
tanıştıklarında aslında çok da iyi anlaşamıyor olduklarına tanık oluyoruz filmin başında fakat daha sonra bu sıkı
dostluğun nasıl başladığına, birbirlerinin farkılıklarına
nasıl tahammül ederek bunların üstesinden geldiklerini
görüyoruz.
Pixar stüdyolarının çok sevilen animasyonunda orijinal
dublaj kadrosunda Billy Crystal, John Goodman ve Steve
Buscemi gibi isimler karakterlere hayat verirken yönetmen koltuğunda Dan Scanlon oturuyor.
78
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
kitap
BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ
Yazar: Gary Small
Çevirmen: Duygu Akın
Yayınevi: NTV Yayınları
Yayın Tarihi: 2013
Sayfa Sayısı: 336
Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi
biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen otuz
yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Şimdi ofisinin kapılarını açmaya ve
kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır.
Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki
yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha
önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli akıl hastalıklarının perde arkasına
da bir bakış... Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar
üstüne düşünürken bulacaksınız.
Sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici Dr. Small, sizleri kariyeri
içinde Bostonun kalabalık acil servis koridorlarından başlayıp ülke elitlerinin
multimilyon dolarlık kayak localarına dek uzayan bir geziye çıkarıyor. Bu
gezi sırasında birbirinden tuhaf gerçek karakterleri anlatırken, bir yandan da
esrarengiz histerik körlükle, penisinin küçüldüğüne inanan bir adamla, gizli
sürdürülen çifte hayatlarla ve ürkütücü derecede psikotik romantik arzularla
baş ediyor. Akıl hocası kendi hastası olduğunda Dr. Smallun kariyeri ve kişisel
hayatı tam bir döngüyü tamamlıyor ve Smallun kimsenin zihinsel araştırmanın
ötesinde olmadığını anlamasını sağlıyor; kendisinin bile...
IŞIK DOĞUDAN
GELİR
HER ŞEY KIZIM İÇİN
Yazar: Cemil Meriç
Yayınevi: İletişim Yayınları
Yayın Tarihi: 2013
Sayfa Sayısı: 282
Yazar: Lisa Scottoline
Çevirmen: Solina Silahlı
Yayınevi: Pegasus
Yayın Tarihi: 2013
Sayfa Sayısı: 480
Işık Doğudan Gelir, siyasî, felsefî, dogmatik
herhangi bir inancın peşinde olmayan, başka
milletlere, başka fikirlere, başka düşünce ve duyma
tarzlarına sonsuz bir tecessüs besleyen bir Cemil
Meriç klasiği, tüm diğer eserleri gibi. Medeniyetlerin
“defter-i âmâli” olan ansiklopedilerden İslâm’ın
kozmolojik doktrinlerine; İbrani edebiyatından
Kitab-ı Mukaddes’e; Herbelot’nun “muhteşem
abidesi” Doğu Kütüphanesi’nden, oryantalizmlerin
aydınlattığı yeni medeniyetlere; Michelet’nin ve
Schuré’nin “her türlü yobazlıktan uzak”, İnsanlığın
Kitab-ı Mukaddesi ve Doğu Mabetleri adlı
eserlerinden, Erasmus’un Cinnete Methiye’sine,
başka bir deyişle Akıl’dan Cinnet’e; hermetizmden
“çağdaş düşüncenin kutuplarından biri” olan İbn
Haldun’a, kanatlanan ve kanatlandıran emsalsiz
bir düşünce serüveni...
80
80
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
SAĞLIK ve İNSAN / AĞUSTOS 2013
Rose ve kocası, yüzündeki doğum lekesi nedeniyle
arkadaşlarının alay ettiği utangaç ve sevimli kızları
Melly için yeni bir şehre taşınmışlardır. Rose biraz
da kızına göz kulak olmak amacıyla, ilkokulun
kafeteryasında gönüllü anne olarak görev almayı
kabul eder. O sırada çocuklardan birinin Melly ile alay
ettiğini görür ve müdahale edip etmemek konusunda
karar veremez. Fakat o esnada kafeteryada büyük
bir patlama meydana gelir ve Rose hayatını tam bir
kâbusa döndürecek bir seçim yapmak zorunda kalır.
Bir yandan sarsılan evliliğini kurtarmaya çalışan Rose,
sevdiklerinin de hayatının tehlikeye girdiğini görünce
canı pahasına da olsa harekete geçmek zorundadır.
Ancak önce yüreğinin derinliklerine gömdüğü suçluluk
duygusundan arınmalı ve çok önemli bir tercih
yapmalıdır.
Anne Kalbi ile okurlarının gönlüne taht kuran Lisa
Scottoline, bu kez Her Şey Kızım İçin adlı romanıyla,
kahramanın yerine kendinizi koyup seçimlerinizi
sorgulamanıza neden olacak.

Benzer belgeler