4Ël»3 /l:5Ë - Sufi Kitap

Transkript

4Ël»3 /l:5Ë - Sufi Kitap
,:4Ël»3/l:5Ë
TOSUN BAYRAK
www.sufi.com.tr [email protected]
K ‹ T A P
ISBN: 978-975-9161-71-2
õ%$6.,õ68)¾õõ öXEDWõõ
.OWUõ%DNDQO×ú×õ<D\×QF×O×Nõ6HUWLILNDõ1Rõ
.¾7$3õ<$<,1õ12õõõ7$6$998)õ'höh1&(6øõõ
('¾7g5õ6DOLKDõöL÷PDQ
.$3$.õ5DY]Dõ.×]×OWXú
¾dõ%$6.,&¾/7õ6LVWHPõ0DWEDDF×O×N
õõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõ<×ODQO×õ$\D]PDõ6RNõ1Rõ
õõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõ'DYXWSD÷D7RSNDS×¾VWDQEXO
õõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõ7HOõõõõ
õõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõõ0DWEDDõ6HUWLILNDõ1Rõ
SUF‹ K‹TAP
&DúDORúOXõ$OHPGDUõ0DKDOOHVL
$OD\N|÷Nõ&DGGHVLõ1Rõ)DWLKøVWDQEXO
7(/õõõõõ)$.6õõõõ
3.õõ6LUNHFLõõøVWDQEXO
%XõNLWDSõøQJLOL]FHõRODUDNõ·GHõ7KHõ1DPHõõWKHõ1DPHGõ
7KHõ'LYLQHõ$WWULEXWHVõRIõ*RGõDG×\ODõ\D\×PODQP×÷W×Uõ)RQVõ9LWDH
SUFi KiTAP, TiMAö BASIM TiCARET ve SANAYi Aö. KURULUöUDUR.
K ‹ T A P
-;5Ìm¼40m;6Ì
TOSUN BAYRAK
MÜTERCİM: ÖMER ÇOLAKOĞLU
TOSUN BAYRAK
·GDĀVWDQEXO·GDGRÿGXVHQHVLQGH5REHUW.ROHM·GHQPH]XQROGXNWDQ VRQUD %HUNOH\ &DOLIRUQLD 8QLYHUVLW\·GH LNL VHQH PLPDUL VRQUD /RQGUD
&RXUWDXOG,QVWLWXWH·GHLNLVHQHVDQDWWDULKLWDKVLOHWWL$QFDN\NVHNWDKVLOLQL 7UHQWRQ 1HZ -HUVH\·GH 5XWJHUV 8QLYHUVLW\·GH WDPDPODG× %XQD LODYHWHQ 3DULV·WH %HUQDUG /HJHU YH$QGUp /KRWH·Q DW|O\HOHULQGH UHVLP HÿLWLPL
DOG×$PHULND·\DJ|oHWWLJLVHQHVLQGHQLWLEDUHQRWX]\×O×DĂN×QELUVUH
1HZ-HUVH\)DLUOHLJK'LFNLQVRQ8QLYHUVLW\·GHUHVLPKH\NHOYHVDQDWWDULKL
SURIHV|UOÿ \DSW× ·OHUGH 3DULV·WH EDĂOD\DQ UHVVDPO×N PHVOHÿL ER\XQFD
$YUXSD·GD YH$PHULND·GD ELUoRN VHUJLOHU DoW× HVHUOHUL$PHULND·GDNL ELUoRN
P]HYHQLYHUVLWHQLQNROHNVL\RQODU×QDGDKLOROGX·WH*XJJHQKHLP)HOORZVKLS PNDIDW×Q× ND]DQG× %LOKDVVD ·ODU×Q VRQX ·OHULQ EDĂ×QGD 1HZ
<RUN5LYHUVLGH0XVHXP·GDDoW×ÿ×VHUJLYH\DSW×ÿ×´ĂRNHGLFLµHVHUOHULOHPQHNNLWOHU 7RVXQ %D\UDN·× ´6KRFN$UWµ DG×Q× YHUGLNOHUL EX \HQL VWLOLQ PXFLGL
LODQHWWLOHU
)DV·WDRQVHQHLĂDGDPO×ÿ×\DSW×EXVUHLoHULVLQGH·GD)DV·×QLVWLNODOLQL
ND]DQPDV×QGDNL KL]PHWOHULQGHQ GROD\× ]DPDQ×Q %DĂYHNLOL $GQDQ 0HQGHUHV
WDUDI×QGDQ.D]DEODQND·\D7&)DKUL.RQVRORVXWD\LQHGLOGL
·WHWDQ×ĂW×ÿ×āH\K0X]DIIHU2]DN·×QWHVLULLOHRWDULKWHQLWLEDUHQNHQGLVLQLWDPDPL\OHĀVODPL\HWYHWDVDYYXILOPLQHYDNIHWWL2WX]\×OGDQEHULoRÿX
$PHULNDO×PKWHGLOHUGHQROXĂDQWDNLSoLOHULQHWDVDYYXÀHÿLWLPYHUPHNWHGLU
7RVXQ%D\UDN·×Q·ODUGD7UNoH\D]G×ÿ×LNLĂLLUNLWDE×QDLODYHWHQVDQDWYH
VDQDW WDULKLQH GDLU ELUoRN PDNDOHVL UDG\R YH WHOHYL]\RQODUGD NRQXĂPDODU×
YHWDVDYYXIDGDLUĀQJLOL]FH·\HWHUFPHYHWHIVLUHWWLÿLNLWDSODU×PHYFXWWXU
7KH :D\ RI WKH 6XÀ &KLYDOU\ ,QVSLUDWLRQV RQ WKH 3DWK RI %ODPH 6HFUHW
RI6HFUHWV'LYLQH*RYHUQDQFHRI+XPDQ.LQJGRP7KH7UHHRI%HLQJ7KH
1DPH DQG WKH 1DPHG 7KH 6KDSH RI /LJKW YH 7KH 3DWK RI 0XKDPPDG E\
,PDP%LUJLYL
K ‹TA P
ĀdĀ1'(.Ā/(5
08.$''Ā0(:LOOLDP&&KLWWLFN
(/)(77Ç+
7$.'Ā0
(/$/Í0
Ā7+$)
(/.Ç%,=(/%Ç6,7
g16g=
(/+Ç)Ā'(55Ç)Ā·
$//$+·,1(1*h=(/Ā6Ā0/(5Ā1Ā11$6,/
7(7.Ā.('Ā/0(6Ā*(5(.7ĀþĀ1('$Ā5%Ā5
<2/*g67(50(
(/08Ā==(/0h=Ā//
(66(0Í·
(/%$6Í5
(/+$.(0
(60Çh·/+h61Ç
(/$'/
$//$+
(//$7Í)
(55$+0Ç1
(/+$%Í5
(55$+Í0
(/+$/Í0
(/0(/Ā.
(/$=Í0
(/.8''Õ6
(/*$)Õ5
(66(/Ç0
(āā(.Õ5
(/0h·0Ā1
(/$/Ā<<
(/0h+(<0Ā1
(/.(%Í5
(/$=Í=
(/+$)Í=
(/&(%%Ç5
(/08.Í7
(/0h7(.(%%Ā5
(/+$6Í%
(/+Ç/,.
(/&(/Í/
(/%Ç5Ā·
(/.(5Í0
(/086$99Ā5
(55$.Í%
(/*$))Ç5
$/08&Í%
(/.$++Ç5
(/9Ç6Ā·
(/9(++Ç%
(/+$.Í0
(55(==Ç.
(/9('Õ'
(/0(&Í'
(==Ç+Ā5
(/%ÇĀ6
(/%Ç7,1
(āā(+Í'
(/9Ç/Í
(/+$..
(/0h7(Ç/Í
(/9(.Í/
(/%(55
(/.$9Ā<<
(77(99Ç%
(/0(7Í1
(/0h17$.Ā0
(/9(/Ā<<
(/$)h99
(/+$0Í'
(55$Õ)
(/08+6Í
0Ç/Ā.h·/0h/.
(/0h%'Í
=h·/&(/Ç/Ā9(·/Ā.5Ç0
(/08Í'
(/08.6Ā7
(/08+<Í
(/&Ç0Ā·
(/0h0Í7
(/*$1Ā<<
(/+$<<
(/08þ1Í
(/.$<<Õ0
$/0Ç1Ā·
(/9Ç&Ā'
(''Ç55
(/0Ç&Ā'
(11Ç)Ā·
(/9Ç+Ā'
(11Õ5
(/(+$'
(/+Ç'Í
(66$0('
(/%('Í·
(/.Ç'Ā5
(/%Ç.Í
(/08.7('Ā5
(/9Ç5Ā6
(/08.$''Ā0
(55(āÍ'
(/08$++Ā5
(66$%Õ5
(/(99(/
(/Ç+Ā5
(60$Ā1(%Í
Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını üzerine giy… Allah’ın
vasıfları içinde şu doksan dokuzu vardır ki kim onlardan bir tanesiyle ahlâklanırsa muhakkak ki Cennete
girer.
Hadîs-i Şerîf
Mahlûkun [insanın] bu isimden hissesi [nasibi] taallüh,
yani Allah gibi olmak, ilâhî sıfatları giyinmektir.
İmam Gazâlî
ñ7+$)
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Bâkî olan Allah Teâlâ’ya hamdolsun, Efendimiz Hz.
Muhammed’e, âline, cümle evlâdına, ahfadına ve ashâbının her
birerlerine salât ü selâm olsun. Hakk âşıklarının ayağının tozu
olan bu aciz, pür-taksir kul, gözümün nuru mânevî evlâtlarımın
ricalarına mütevazı bir cevap olmak üzere, Allah’ın kudret eli ve
kudret dili olan nice evliya, âşık ve Allah’ın sevgililerinin eserlerine
müracaattan sonra bu eserdeki bilgileri bir araya getirdim. Allah
cümlesinin ruhlarını takdis eylesin, onlar hakkında bir hadîs-i
kudsîde şöyle buyrulmaktadır, “Ben onların tutan eli olurum…”
Hakk yoldaki refîklerim tarafından böylece memur edildikten sonra,
bahsettiğim üstadların eserlerinden tercümeler yaptım ve gerekli
görünen yerlere şerhler düştüm. Hiç şüphe yok ki bu hakir kul ve
elindeki kalemi “okçu ve elindeki oka” benzemektedir. Mânevî
kardeşlerimden herhangi bir tanesi veya hakikatin samimi bir
talibi bu kitabı tenezzülen dikkatlice tetkik edecek olursa unutkanlığım ve hatalarım için şimdiden aflarını talep ediyor ve Allah’ın
bu aciz kulunu dua ve niyazlarında unutmamalarını diliyorum.
Muvaffakiyet niyazım ancak Allah Teâlâ’dandır. O’na dayanır ve
O’na güvenirim.
$//$+n,1(1*¶=(/ñ6ñ0/(5ñ1ñ11$6,/
7(7.ñ.('ñ/0(6ñ*(5(.7ñïñ1('$ñ5
%ñ5<2/*°67(50(
Her bir ismin mânâsını takdim ettik ki bunlar ancak deryadan
birer katredir. Katre, derya değildir, ama deryadandır.
Daha sonra insanın o ilâhî isim ile nasıl bir alaka kurabileceği
ve kendisinde onun izlerini nasıl görebileceğine dair önerilerde
bulunduk.
Sonra da her bir ilâhî sıfatın izleriyle ahlâklanmak konusunda
muvaffak olup onları hayatının parçası yapan ve dolayısıyla Allah’ın
hakiki bir kulu olan kimsenin tarifi yapıldı.
Son olarak, ne kadar isteksizce de olsa, ilâhî isimlerin, birçok
marazın tedavisinde gelenekçe kabul görmüş olan kullanımlarını
verdik. Allah’ın isimlerini buna benzer işlerde kullanmaya özenenleri boş yere uğraşmamaları konusunda uyaralım. Bu esmâların
zikrinin büyük bir kuvve açığa çıkaracağı konusunda zerre şüphemiz yoktur; lâkin yanlış elde duran bir kılıç evvelâ kabzadaki
eli yaralayacaktır. Aşağıdaki menkıbe bu uyarımıza en güzel bir
misal teşkil edecektir.
Adamın biri, seyahatlerinden bir tanesinde Cüneyd-i Bağdâdî
Hazretleriyle karşılaşmış ve ona bu seyahatte refakat edip edemeyeceğini sormuş. Hazret kabul buyurmuş. Geçmeleri gereken
bir nehir gelmiş karşılarına, fakat ne köprü var ne bir sal. Hazret-i
40
Tosun Bayrak
Cüneyd refîkine, “Allah’ın izniyle bu nehri, üstünden yürüyerek
geçeceğiz. Yalnız, sen benim elimi tutacak ve sürekli ‘Şeyhin dediği
gibi’ diyeceksin; böylece sudan karşıya yürüyeceğiz.” Refîk hayrete
düşmekle beraber bunun denemeye değer olacağını düşünerek
Hazret-i Şeyhin elini tutmuş. Hz. Cüneyd “Yâ Allah!” demiş ve
adam da, “Şeyhin dediği gibi” demiş. Hakikaten de suda yürümeye
başlamışlar. Nehrin ortalarına doğru adam teşvişe düşüp, “Şeyh,
bilmediğim bazı gizli dualar okuyacak sanmıştım. Allah, deyip
duruyor!” diye içinden geçirip “Şeyhin dediği gibi” diye tekrar edip
durmak kendisine saçma gelmiş. Şeyhin dediğini tekrara kalkışıp
da “Yâ Allah!” deyince o anda sulara gömülmüş. Kendisini tutup
çıkartan Hz. Cüneyd celâllenerek şöyle demiş: “Bre ahmak herif!
Sende Hakk’ın esmasını okuyacak kalp ve ağız var mı ki!”
(60œ¶n/+¶61œ
ALLAH
$//$+
Allah, ism-i a’zam, yani en büyük isimdir. Bütün ilâhî ve güzel sıfatları cem eder ve Zâtın remzidir; bütün mevcûdâtın varoluş kaynağıdır.
Bütün mevcûdâtın kaynağı olan Allah, yarattıklarına hiçbir
şekilde benzemez. Allah, ancak Allah Teâlâ’nın ism-i şerîfidir. Başka
hiçbir şey ve hiçbir kimse bu ismi kullanamaz veyahut paylaşamaz.
Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu gibi:
Hiç O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (Meryem, 65)
Allah isminin beş zâtî mânâsı, vasfı vardır ki Allah’ın, gayrı
hiçbir şeye müşabih olmadığına işaret ederler:
Kıdem: O, evvelin de evvelidir. Sonradan olmamıştır: Hep vardır.
Bekâ: Sonradan da sonradır, ebedîdir: Hep olacaktır.
Vahdaniyyet: Eşsizdir, şeriki yoktur, nazîri yoktur, her şeyin
müsebbibidir. Her şey O’na muhtaçtır; “Ol!” deyince olur ve yine
O’nun emriyle ölür.
Muhalefetün li’l-havâdis: O, Yaratan’dır ve yarattıklarına benzemez.
44
Tosun Bayrak
Kıyam bi-nefsihî: Varlığı, Zâtıyla kâimdir, hiçbir şeye muhtaç
değildir.
Allah, kemâl demektir. O’nun kemâlinin hudutları yoktur. İsm-i
a’zam olan ismullah, Allah’ın kemâlinin sekiz temel vasfını içerir:
Hayat: Allah daim diridir; geçmişte de gelecekte de kesintisiz
olarak hayat sahibidir. Hayatta olmak hakkındaki Kendi ebedî ilmi
haricinde her şeyden müstağnîdir. O’nun et, kemik veya sair maddî
varlıklardan müstağnî olan hayatı saftır ve başka hiçbir yaşayan
mahlûka benzemez.
İlim: Allah, görünen ve görünmeyen her şeyin her daim mutlak
bilicisidir. O, “karanlık gecede kara taşta gezen kara karıncayı;”
bir atomu oluşturan titreşimleri; kalbinin derinliklerinde olanı ve
senin dahi farkında olmadığın düşüncelerini bilendir. O, gizlilerin
en gizlisini bilir. Her mevcut şeyi daha yaratılmadan bildiği gibi o
şey ölüp gittikten sonra da bilir.
Semî’/Basar: Allah her şeyi işiten ve görendir. Görünen ve görünmeyen her şeyi gördüğü gibi duyulan ve duyulmayan her şeyi
işitir. Ne mesafeler işitmesine engeldir, ne karanlıklar görmesine.
Kulakla işitmez, gözle görmez. Ebedî Zâtı ve ezelî oluşuyla bütün
sesleri, kelimeleri, şekilleri, renkleri, havayı, rüzgârı, hareketleri,
sessizliği, düşünceleri ve hatıraları işitir ve görür.
İrade: Cümle irade O’nundur. Allah bir şeyin belli bir şekilde
olmasını ve başka bir şekilde olmamasını irade eder ve hiçbir şey
o şeyi olduğu şekilden çeviremez. Her var olan şey, ancak O, var
olmasını murâd ettiği için vardır. Her şey O dilediğinde olur ve
O’nun istediği gibi olur ve tayin edilmiş vaktinin hitamında O’nun
tarafından varlık sahasından silinip gider.
Kudret: Cümle kudret O’nundur. Allah’ın yapamayacağı hiçbir
şey yoktur. Kudreti tek bir şarta bağlıdır: Kendi iradesi. Bütün
on sekiz bin âlem ve ötesi tamamen O’nun kudret eline bakarlar.
Kudreti gayrı hiçbir vasıtaya bağlı değildir. Her şeyi yapan Fâil-i
Muhtar O’dur ve ne zaman, nasıl ve neden diye Kendisine hiçbir
şey sorulamaz!
Esmâü’l-Hüsnâ
Tekvin: Bütün varlık ve hareketler O’na bağlıdır. Tek Yaratıcı
O’dur. Her şeyin bütünü, cüzleri, zatı ve sıfatları O’nun tarafından
en güzel, en kâmil ve en âdil sûrette yaratılır. İnsanlar, cinler, âlemler,
gökler; şeytanlar, hayvanlar, bitkiler, taşlar ve mücevherler; idrak,
his ve tahayyül edilebilecek her şey hiçten yaratılmıştır. Herhangi
bir şey var olmadan evvel O vardı. Sonra mahlûkâtı yarattı, muhtaç olduğundan değil; aşkını, iradesini, hikmetini, kudretini ve
merhametini ızhar etmek için.
Kelâm: Her söylenen ve işitilen söz O’nundur. Allah’ın, bütün
mahlûkâtı için geçerli olan emirleri, buyrukları ve hükümleri O’nun
sözlerindedir ve bu sözler, en son ilâhî kitap olup kendinden evvelkileri de câmi’ olan Kur’ân-ı Hakîm’dedir. Kur’ân, O’nun en son
sözü, en son kelâmıdır, bu yüzden de mânâsı bitmez tükenmez ve
ebedîdir. Allah’ın kelâmı sessizdir; dilin ve dudağın depreşmesine
ihtiyacı yoktur. Ses dalgaları veyahut moleküllerin birbirine çarpmasından da müstağnîdir. İşitilmek için baş kulağı gerektirmediği
gibi baş gözüne hitap eden harfleri de bulunmaz.
Allah’ın bir kulu, diğer bütün isimleri cem eden, her türlü noksan vasıftan berî olup her türlü kemâl vasfını hâiz olan Allah ism-i
celâli ile, ancak kendi içinde bulabileceği kâmil insan olma isteğinin
peşinden giderek rabıta kurabilir. Bu azîm teşebbüsünde, kendisinde olan noksanlıkları bertaraf, güzellikleri de ziyade edecektir.
Abdullah, şunca mahlûkât içinde en âlî mertebeyi ihrâz etmiş
ve varılabilecek en büyük şerefe nail olmuş kuldur, çünkü Hâlık-ı
Zü’l-Celâl onda Kendi bütün vasıflarının esrârı ile tecellî etmiştir.
Bu yüzden Allah Teâlâ Sevgili Peygamberini bu isimle isimlendirmiştir. Cin Sûresi, 19. âyette Allah, Habîbi’ni şöyle tarif ediyor:
… Allah’ın kulu O’na ibadet için kalktığında…
Hakikatte bu isim –Abdullah– sadece Efendimiz Hazret-i
Muhammed(sav)’e ve her devirde en yüksek mânevî makamın sahibi olan kutuplara aittir. Bu zevât-ı kirâm, Allah’ın ilâhî hikmetinin
hakiki vârisleridir. Allah ismi ism-i a’zam, yani ism-i zât olduğundan
45
46
Tosun Bayrak
dolayı Allah’ın ehadiyet ve vahdaniyetine dair olan vasıflarıyla
bağlantılıdır. Bu yüzden bir kul Allah’la tevhîd haline erip de kendi
kimliğini, nisbî kendiliğini yok etse dahi ona Abdullah denilmesi
ancak mecâzî olacaktır. Abdullah, Efendimiz(sav)’dir.
(55$+0œ1
Her anda, her demde, onları hayırlı-hayırsız, saîd-şakî, mahbûbmenfûr diye ayırmaksızın cümle mahlûkâtına rahmet ve hayır
murâd edendir O, celle-celâluhû...
Bütün yaratılmışlara sonsuz ihsanlarını yağdırır. Delili de
Kur’ân’dan şu âyettir:
Rahmetim her şeyi kuşatmaktadır (A’râf, 156).
Hakiki ilim sahipleri Rahmân ism-i şerîfini irâdetü’l-hayr, yani
ilâhî irâdenin küllî hayır dilemesi olarak tefsir etmişler ve Rahmân’ın,
tıpkı Allah ismi gibi, Yaratıcı’nın Zât ismi olduğunu söyleyerek bu
ismin dahi başka kimseye atfedilemeyeceğine işaret etmişlerdir.
De ki: O’na Allah deyin veyahut Rahmân deyin: O’nu her ne isimle
çağırırsanız, en güzel isimler hep O’na aittir (İsrâ’, 110).
Rahmetin mânâsı kişide, başkasının elem ve kederde olduğunu
bildiği zaman hissettiği hissî ihtizâz, acı ve ilgiyle tecellî etmeye
başlar. Bu acının getirdiği baskı bizi o haldeki kimseye yardıma iter.
Fakat acıma hissi yetmez. Hakiki merhamet kişi, kendisine acıdığı
kimsenin muzdarip olduğu acı ve kederi dindirebilmişse gerçekten
devreye girmiş demektir. Hakk Teâlâ bütün bu hallerden münezzeh
olmasına rağmen daha “Kün!” emrini vermeden evvel rahmeti gazaba tercih etmiş ve bütün mahlûkâtı rahmetiyle yaratmıştır. “Ol!”
emrinin cârî olduğu ilk andan bu ana kadar varlık sahasına çıkmış
her şey rahmetle kuşatılmıştır. Eşref-i mahlûkât – yaratılmışların
en şereflisi olan insan dâhil bütün mahlûkâtını O, eksiksiz ve saf
Esmâü’l-Hüsnâ
bir şekilde yaratmıştır. Mahlûkâtını sonsuz nimetleriyle serfirâz
kılmıştır. Yine rahmetinin bir icabı olarak hüsran ve azaba düşmenin
ne gibi tehlikeleri olduğunu da göstermiştir. İnsanlığa, ve sadece
insanlığa has olarak, hayrı ve şerri seçmede muhtariyet vermiştir.
Rahmân’ın sendeki nurunu, kendine ve başkalarına daim hayır
ihtiyar ederek bul. Dalâlete düşenle hüsrandaki talihsizin acılarını
onları kınayarak değil, onlara merhametle yardımcı olarak hisset
ve onlar için Allah’ın, rahmetinin gazabını fersah fersah geçtiğine
dair ahdetmesinden dolayı ümitvâr ol.
Ebû Hureyre(ra)’dan gelen bir rivayetle Resûlullah Efendimiz(sav)
buyurdular: “Allah’ın yüz cüz rahmeti vardır. Kâinata bunun sadece
bir cüzünü göndermiş ve onu bütün yarattıkları arasında pay etmiştir. Mahlûkâtının birbirleri için duydukları rahmet ve merhamet
o bir cüzdendir. Diğer doksan dokuz cüzünü ise müminlere ihsan
etmek üzere Kıyamet Gününe bırakmıştır.”
Allah’ın mahlûkâtına rahmet ve ihsan etmek irade ve istediğini
yansıtan diğer bir hadîs-i şerîf ise şöyle: “Bir kimse Allah’a ihtiyaç
duymayıp O’ndan [rahmet ve merhametini] istemezse, Allah ona
gazabıyla teveccüh eder.”
Abdurrahmân o kuldur ki Allah, kendisinde bütün kâinata karşı
olan merhametini zuhura getirir. Her bir Âdem evladı kendi rahmet,
merhamet hissesini kendi kabının genişliğine göre Rahmân’dan alır.
Allah’ın âlemlere rahmeti olan Resûl-i Kibriyâ(sav) Efendimiz’in şu
hadîs-i şerîfte buyurdukları mânâdan hiçbir insan müstesna değildir: “Allah, insanı Kendi rahmeti sûretinde yaratmıştır.”
(55$+¨0
Lûtfettiği nimet ve ihsanları hayır için sarfedenleri ebedî nimetlerle mükâfatlandıran sonsuz merhamet ve ihsan kaynağıdır O,
celle-celâluhû...
47
48
Tosun Bayrak
Kur’ân’da geçer:
O, [ancak] müminlere karşı çok merhametlidir (Ahzab, 43).
Er-Rahîm, belli bir tercihte bulunarak Allah’ın ihsanlarını yine
O’nun emir ve rızasına uygun olarak kullananlara yönelik bir ihsanı anlatır. Allah Teâlâ’nın hadîs-i kudsîde buyurduğu, “Her şeyi
sizin için yarattım,” ifadesi rahmâniyyetinin ifadesidir. Bu nimeti,
kendimiz başta olmak üzere, her bir şeyde bulup O’nun bizden
istediği şekilde kullanarak ve O’nun hatırı için bizden istediği
gibi muhafaza ederek ebedî kurtuluş mükâfatına ereriz. Hadîs-i
kudsînin devamında buyrulup bize muazzam bir şeref bahşeden,
“…ve sizi Kendim için yarattım,” kısmı da O’nun rahimiyyetinin
ifadesidir.
Hazret-i Mücahid şöyle buyurmuş, “Rahmân, bu dünyanın insanlarına, Rahîm ise âhirette olanlara taalluk eder.” Ârifler şöyle
dua ederler, yâ Rahmâne’d-dünya ve Rahîme’l-âhira, “Ey bu dünyanın
Rahmânı ve âhiretin Rahîmi”… Er-Rahmân, dünyevî bir varlık
olan nefse olan rahmeti ifade ederken er-Rahîm kalbe olan rahmet
tecellîsini anlatır. Rahmân bu dünyada rızık verir, Rahîm ise âhirette
ebedî kurtuluşu ihsan eder.
Rahimiyyet tecellîsi müminde, bize her şeyi verdiği gibi merhametli, şefkatli ve verici olma kabiliyetini de ihsan eden Allah’a
şükretmek şeklinde zuhur eder. Hayırlı işlere vesile olmada gururun
olmaması ve O’nun hem muhtaçları hem de ihtiyaçlarının halli için
gereken vesileleri yaratan olduğunun bilinmesi de rahmâniyyet
tecellîsidir.
Güçlüklerle, nankörlükle ve kırgınlıklarla karşılaşacak olursan
bunlara Allah’ın hatırına tahammül etmelisin, çünkü bunun karşılığını hem bu dünyada alacak hem de on kat mükâfatını âhirette
alacaksın. Güzel amellerini teşhir etme, özellikle de bu amellerin
muhatabı olan kimselere. Onlara minnettar ol: Eğer onların bu durumları olmasaydı senin merhamet ve cömertliğin havada kalırdı.
Merhamet ve ilginin muhatabı olanlara gelince; onlar da kendilerine ihsan edenlere müteşekkir olmalı ve onları daima hayırla
Esmâü’l-Hüsnâ
yâd etmeliler, çünkü, “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmiş olmaz.” Diğer yandan, bu durumdaki insanlar kendilerine
iyilik edenleri tanrılaştırmamalı ve Allah’ın yerine onlara kulluk
etmemeliler. Bilmeliler ki hayır ancak Allah Teâlâ’dan gelir; ama
yine bilmeliler ki kullandığı vesile güzel bir vesiledir ve hürmete
değerdir.
Kendi varlıklarında Allah’ın Rahmân ve Rahîm sıfatlarının lezzetini bulup bunların vesilesiyle Yaratanlarına yaklaşanların kalplerinde şüphe ve kedere yer yoktur. Bilirler ki başlarına her ne gelirse
gelsin, Rahmân ve Rahîm olan Allah Teâlâ onlara merhamet edip
onları kurtaracak ve mükâfatlandıracaktır.
Diğer yandan, kendilerinden zuhur eden Allah’ın merhamet,
rahmet ve ihsan sıfatlarını yine kendilerine atfedenler kibirleneceklerdir ve şüpheye düşmeleri kaçınılmazdır. Bu şüphe, bazı uç
durumlarda insanları kendi canlarını almaya kadar itebilir.
Abdurrahîm o kuldur ki Allah korkusu ve muhabbetinde sabit-kadem olan takva sahibi kimsedir. Böylesi bir hayat, İslâm’ın
emirleri mucibince kemâl yolunda daimî gayret göstermek demektir. Bu, Allah’ın kendisinden razı olduğu ve böylece Allah’ın
merhamet ve ihsanına tecellîgâh olmak şerefine ermiş kimsedir ki
o da Allah’ın diğer kullarına merhamet ve ihsan ederek bu halini
ifade etmiş olur.
Kalplerinde samimi bir merhamet hissi bulunan kimseler her
farz namazın ardından 100 kere yâ Rahmânu yâ Rahîm çekerlerse
unutkanlık, gaflet ve katı kalplilikten kurtulabilirler.
Her kim her sabah namazından sonra 100 kere yâ Rahîm çekerse
bütün mahlûkâttan merhamet ve şefkat görür.
(/0(/ñ.
Kâinatın Sahibi ve bütün mahlûkâtın Hâkim-i Mutlakı’dır O, cellecelâluhû... Görünen ve görünmeyen bütün âlemlerin ve bütün
49
(60$ñ1(%¨
5DKP¼QYH5DKÈPRODQ$OODKnÜQDGÜ\OD
Allah’ım! Geceler gündüze ve gündüzler geceye dönüştükçe, asırlar
birbiri ardısıra gelip geçtikçe, geceler ve gündüzler tekrarlanıp durdukça, gökyüzündeki parlak yıldızlar her defasında karşılaştıkça,
Efendimiz Hz. Muhammed’e salât, selâm, rahmet ve bereketler
ihsan buyur. Onun ve Ehl-i Beytinin ruhlarına selâm ve tahiyyât
ve ta’zimâtımızı, hayır ve bereket niyazlarımızı bol bol iletiver.
Efendimiz Hz. Muhammed’e salât, selâm, rahmet ve bereketler
ihsan buyurduğun gibi, bütün nebîlere, resûllere, Senin gerçek
dostların olan hak velilerine ve salih kullarına, dergâh-ı ilâhiyyene
yakîn bulunan meleklerine, bütün tâ’at ve ibadet ehline, göklerin ve
yerlerin sâkinlerine de hayır, rahmet ve bereketler ihsan ve inayet
buyur. Allah Teâlâ, Şanlı Resûlü’nün âl ve evlâdından ve bütün
ashabından razı olsun. Amin.
Hz. Muhammed(sav) “Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir,”
(Enbiya, 107). Efendimiz’in ruhunun nuru, Allah’ın Zâtının nurundan zuhur eden ilk yaratılma, taayyün-i evveldir. Diğer her şey
onun nurundan yaratılmıştır. Efendimiz, “Ey Câbir, Allah’ın ilk
yarattığı şey senin peygamberinin ruhudur,” buyurmuşlardır. Ne
zaman nebî oldukları kendilerinden sual edilince, “Âdem suyla
kil arasındayken ben nebî idim,” ayrıca, “Beni gören Hakk’ı görmüştür,” buyurmuşlardır.
204
Tosun Bayrak
Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar
akan cennetlere sokar (Fetih, 17).
Efendimiz, “Beni sahip olduğunuz her şeyden daha çok sevmedikçe îmânınız kemâle ermez,” buyurmuşlardır, çünkü Allah Teâlâ,
Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere
karşı da çok şefkatli ve merhametlidir (Tevbe, 128).
O(sav) –ki Allah ona “azîm, yüce bir ahlâk” (Kalem, 4) ihsan etmiştir– bize davranış, ahlâk ve karakterin en mükemmelini öğretmek
için gönderilmiştir. “Kim Allah’a, Resûlü’ne salât ve selâmını ihsan
etmesi için duada bulunursa Allah’ın on kat fazla lütfuna mazhar
olur ve Kıyamet Gününde Resûlü’nün şefaatine nail olup Cennete
girmeyi ümit edebilir.”
Sevgili Peygamber Efendimiz(sav)’in 201 ism-i şerîfini Şeyh İmrân
ez-Zennâtî’nin(ks) Delâilü’l-Hayrât’ında geçtiği şekliyle sunuyoruz.
Allah, Habîbi’ni bu isimlerin çoğuyla Kur’ân-ı Kerîm’de övmekte
ve diğer kutsal kitaplar olan Tevrat, Zebûr ve İncîl’de de teşrifini
sair bazı isimleriyle müjdelemektedir. Bu isimler ayrıca Efendimiz’in
hadîs-i şerîflerinde de geçmektedir.
Şeyh İbnü’l-Fâris, Hazret-i İbn-i Arabî’nin Efendimiz’in 2020
adet güzel sıfatını saymış olduğunu yine Şeyhü’l-Ekber’in kendisinden naklediyor. Muhteşem hadîs koleksiyonu Buhâri-i Şerîf
şerhinin müellifi İmam el-Kastalânî Hazretleri, Efendimiz’in 1000
ism-i şerîfini saymıştır.
Allah’ın Sevgilisi’nin ism-i şerîflerini okuyup zikredenler bu
isimlerin anlamlarını, özelliklerini ve tesirlerini tefekkür edip kalplerine ilham edileceğini umduğumuz muhabbet, ihtiram ve itibarı
hissetsinler inşaallah. Bilmeliyiz ki sevmek bizim cüzi irademizde
değil, Allah’ın küllî iradesindedir. Kalbe muhabbeti ilham eden
O’dur. Biz kendi başımıza Allah’ı ve Resûlü’nü sevemeyiz; bir
adam kendi başına bir kadını, bir kadın bir adamı bile sevemez.
İslâm’da bir adamın, karısının kendisini sevmesi için ısrarcı olması
Esmâü’l-Hüsnâ
veya kadının, kocasının kendisine muhabbet duyması için ısrarcı
olması haramdır, çünkü bu, birisini yalan söylemeye zorlamaya
denk telakki edilir. Bir kimse birini sevmeye zorlanamayacağına
ve biz de kendimizi sevmeye zorlayamayacağımıza göre, “Beni her
şeyinizden daha çok sevmedikçe îmânınız kemâle ermez,” hadîs-i
şerîfini nasıl anlamalıyız? Önce ancak onu tanımakla, güzel isimlerini bilmekle, bu sıfatların izlerini kendimizde bulmakla, onun için
dua edip ona salât ü selâm okumakla, yolunu ve sünnetini takip
etmekle olabilecek olan onu sevme isteği gelir. Sonra Allah dilerse
onun muhabbetiyle şereflendirilirsin ve böylece onu seversin ve
hem bu dünyada hem de âhirette cenneti bulursun.
Hz. Peygamber Efendimiz(sav)’i tarifinde Ali bin Ebî Tâlib(kv)
şöyle buyurmuştur:
Ne uzun ve zayıf ne de kısa ve tıknaz idi; orta boylu idi. Saçı ne kıvırcık
ne dümdüz idi; hafif dalgalı idi. Kilolu değildi, yüzü de etli değildi.
Yuvarlak bir yüzü vardı. Teni hafif kırmızıya çalar beyaz idi. Büyük
siyah gözleri ve uzun kirpikleri vardı. İri kemikli ve geniş omuzluydu.
Cildi yumuşaktı ve göğsünün ortasından göbeğine kadar uzanan inci
bir kıl çizgisi vardı. Avuçları ve ayaklarının tabanları etli idi. Yokuş
aşağı iniyor gibi yere sağlam basarak yürürdü. Sırtında kürek kemiklerinin arasında Nübüvvet Mührü vardı, çünkü o peygamberlerin
sonuncusu idi.
Hissiyatta insanların en cömerdi, konuşmada en doğru sözlüsü, meşrep
olarak en nazik ve latifi ve soy olarak en asili idi. İnsanlar onunla ilk
karşılaştıklarında haşyet ve dehşete düşer ve onu tanıdıkça severlerdi.
Onu tarif etmek isteyen sadece şöyle derdi, “Ne ondan önce ne de sonra
onun bir benzerini görmedim.”
Allah’ım! Rahmet Peygamberi, ümmetin şefaat edicisi Efendimiz Hz. Muhammed’e ve bütün âline, ashabına ve bütün nebî ve
resûllere salât ve selâmlar ilet.
Onun varlığı nurdandı; o yüzden gölgesi yoktu. Cemâli güneş
gibi parlar ve etrafına nur saçardı. İnsanlar geceleyin onun cemâlinin
205
206
Tosun Bayrak
nuruyla etrafı görebilirlerdi. Kıyamet Gününün karanlığında müminlerin îmânın nuruyla etraflarını aydınlatacakları, münafıkların
ve hasetçilerin bu nurdan istifade etmek için onlara yaklaşacağı
Kur’ân-ı Kerîm’de yazılıdır.
Allah Teâlâ, ismi Kendi ismiyle beraber göklerde Lâ ilâhe illâllah
Muhammadün Resûlullah şeklinde yazan Habîbi’ne hitaben, “Sen olmasan, mahlûkâtı yaratmazdım,” buyurmuştur. Bu yüzden Allah’ın
kâinata bahşettiği en büyük ihsan Habîb-i Edîb-i Ekremi’dir.
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:
Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız
(İbrâhîm, 34).
Bu sebepten ötürü Allah’ın ihsanlarının en büyüğü olan Sevgili
Peygamberimiz Efendimiz(sav)’in güzel sıfatlarını saymaya kalkışsak
onları asla sayıp bitiremeyiz.
1. Muhammed En çok övülmüş olan.
O(sav) yeryüzünde ve gökyüzünde, evvelden âhire, insanlar,
cinler ve melekler; taşlar, ağaçlar ve hayvanlar; Âdem’den beri
kendinden evvelki bütün peygamberler ve kıyamete kadar bütün
veliler tarafından övülendir. Bu bahsi geçen mevcûdâtın hepsi onu
olması gerektiği gibi –ke mâ yenbağî– övemeyecekleri için Allah’tan
onu övmesini niyaz ederiz. Efendimiz Hz. Muhammed(sav)’in kadr-i
âlâ ve vâlâsını ve esrarını kemâl ile bilen ancak Hakk Teâlâ’dır, bu
yüzden onu(sav) gerektiği gibi ancak O(cc) övebilir.
2. Ahmed Allah’ı övenlerin içinde övülmeye en lâyık olan.
Bu, Hz. Peygamberin göklerdeki ism-i şerîfidir. Varlığının başı ve
sonu olmayan ve her şeye gücü yeten Allah Teâlâ, diğer mahlûkâtı
yaratmadan 360.000 sene evvel Kendi Zâtının nurundan mukaddes
bir nur yarattı. O nur üstüne nur, gökler ve ehlinin ve yeryüzü ve
ehlinin yaratılmasından evvel ve yaratılması esnasında Allah’ı
zikredip övdü. Gök ehli o nura Ahmed adını verdiler. Onun Allah’ı
Esmâü’l-Hüsnâ
övmesi diğer mahlûkâtın hepsinin övmesinden daha üstün olduğundan ona Ahmedü’l-hâmidîn denir; övenlerin en yücesi.
Efendimiz(sav) İncil’de Ahmed ism-i şerîfiyle zikredilir.
Hani Meryemoğlu Îsâ: “Ey İsrâiloğulları! Muhakkak ki ben, benden
önce gönderilmiş olan Tevrât’ı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi
Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üzere size Allah’ın gönderdiği bir peygamberiyim!” demişti (Saff, 6).
Îsâ(as) İncil’de der ki;
Size söyleyecek çok şeyim var, ancak onları daha kaldıramazsınız. Bununla beraber o, Hakikat’in Ruhu, gelince sizi külliyen hakikate götürecek;
o ki kendisinden konuşmaz ve işittiğini konuşur; size, gelecek olanları
gösterir. (Ayrıca) beni de övecektir (John, 14:17).
O ancak Allah’tan kendisine vahyedileni konuşacak olan
Hakikat’in Ruhu Ahmed’dir.
3. Hâmid Kendisine Allah’a kemâl ile hamd ve şükretme kabiliyeti verilmiş yegâne zat.
O(sav) yaratılmış ilk nur olarak Allah’ı övdüğü gibi, O’nu Kıyamet
Gününde de övecek olandır. O günde mübarek cemâlini secdeye
koyarak Rabbini zikirle övecek ve bizim için merhamet dileyecektir.
Hâmid(sav) buyurmaktadır ki, “O günde Rabbim beni, Kendisini daha
önce hiç yapmadığım şekilde övmeye muktedir kılacaktır. Ondan
sonra da bana diyecek ki, ‘Kaldır başını ey Habîbim!’
Elbette Rabbin sana öyle ihsan edecek ki O’ndan da verdiğinden de
razı olacaksın (Duhâ, 5).
Sen tatmin olana kadar ümmetine şefaatini kabul edeceğim.
Bütün hamdin ve övgün ve şefaatin makbuldür.”
4. Mahmûd Övülmüş olan.
O, Kıyamet Gününde tekrar diriltilecek olan herkes tarafından
övülür, çünkü müminlere şefaat edecek olan bir tek o olacak ve şefa-
207
208
Tosun Bayrak
ati makbul olacaktır. Övülen en yüce makama (makâm-ı mahmûd) bir
tek o(sav) yükseltilmiştir. Allah Teâlâ Habîbi’ne şöyle buyurmuştur:
(Ey Habîbim) Hem gecenin bir kısmında sana mahsus bir fazla (farz
namaz) olmak üzere, onunla (Kur’ân’la) teheccüd (namazı) kıl! Tâ ki
Rabbin, seni makam-ı mahmûda ulaştırsın (İsra, 79).
Mahmûd, Efendimiz’in Zebûr’da zikredilen ism-i şerîfidir.
5. Âhyed Ümmetini Cehennem ateşinden koruyacak olan yegâne
zat.
Günahkârların Cehennem ateşine atılacağı gün Allah, Âhyed(as)’a
hitaben, “Ey Habîbim, bunlar Bizi inkâr edip Bize karşı isyân edenlerdir, çünkü seni inkâr etmişler, sana itaat etmemişler ve seni
takip etmemişlerdir. Cehennem ateşini onlara karşı istediğin gibi
kullanabilirsin. Bunlar da sana inandıklarını söyleyip sonra mel’ûn
şeytanın aldatmasına ve bedenlerinin arzularına yenilen ve günaha
girenler. Cehennem ateşimi onlara karşı kullanabilir veya onları
azat edebilirsin,” buyuracaktır. O, Cehennemin yedi kapısını kilitleyen ve Cennetin sekiz kapısını açan anahtardır; o(sav) Allah’ın
kâinata rahmetidir.
Allah Teâlâ Habîbi’ni Kendine döndürmeyi murat ettiğinde
Cebrâil(as)’ı göndererek şöyle sordurdu, “Allah Teâlâ sana soruyor;
ruhunu aldığında bedenin O’nun Cennetinin neresinde defnedilsin?”
Bu sorunun üzerine büyük bir iftihar ve sürur ile gökler, “Güneşler, aylar ve yıldızlar bizde; yedinci kat semadaki Arş, Kürsî,
Beyt-i Ma’mûr ve Cennet bizde; Muhammed de bizim içimizde
olacak!” dediler.
Âlemlere rahmet olan Zât-ı Risâlet-penâh sordular, “Ey kardeşim
Cebrâil, ümmetim nereye defnedilecek?”
“Muhakkak bu toprağın altına yâ Resûlallah,” dedi Cebrâil.

Benzer belgeler