buradan - Se-Yap

Transkript

buradan - Se-Yap
Eurimages Toplantısı – 05 Temmuz 2013 – Feriye Toplantı salonu
Konuk: Roberto OLLA
Zeynep Özbatur Atakan: Merhaba, Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği olarak
organize ettiğimiz toplantımıza hoş geldiniz. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sinema
desteğiyle 1989 yılında başlayan Eurimages desteklerinin ülkemiz sineması için önemi
tartışılmaz. Eurimages fonuyla ilgili gelişmeler, kural değişiklikleri, yapım şartlarının farklı
formüle edilmesi gibi konular gündemimizde olduğundan, Se-Yap yönetim kurulu olarak
Eurimages başkanı sevgili Roberto Olla’yı İstanbul’a davet etmeye karar verdik. Bizi
kırmadı, geldi ve bugün bizlerin sorularını cevaplayacak. 2004 yılına kadar ülkemizde
sinema yasası yoktu. Yasayla beraber Kültür Bakanlığı’nın destekleri devreye girdi ve film
üretiminde epeyce artış oldu. Bugün, Sinema Genel Müdürü Cem Erkul bey ve genel
müdür yardımcısı Ali Atlıhan aramızda. Kendileriyle yeni sinema yasasıyla ilgili fikir
alışverişimiz devam ediyor. Türkiye sinemasında bir sektör olduğumuzu gerçekten
hissedebileceğimiz bir gün bugün. Sektörün tüm bileşenleri burada ve birlikte sinemanın
iyiye gitmesi hakkında konuşabileceğimiz bir gün. Herkese tekrar hoş geldiniz diyorum ve
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürümüz sevgili Cem Erkul’u toplantının
açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Mesut Cem Erkul – Sinema Genel Müdürü: Teşekkür ederim Zeynep Hanım. Öncelikle
hepiniz hoş geldiniz. Roberto Olla’ya ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Eurimages’la
ilişkilerimiz 1989’da alınan kararla kurulmuştur. Türkiye 1990 yılında üye oldu. 23 seneyi
bitiriyoruz. Bu süreç boyunca sorunlu sorunsuz pek çık projemiz oldu. Destekleme,
fonlama söz konusu olunca, işin içine para girince bazı kriterler, bazı kurallar olmalı.
Kurallar sizlerin işlerini zorlaştırmayı amaçlamıyor. Tam tersi, bu sektörün daha da
gelişmesi, yerli yerine oturması ve sürekliliğinin, devamlılığının sağlanabilmesi için çok
önemli. Gelip geçici başarılar kabul edilebilir başarı değildir. İyi bir üretici olmak için
üretmeye devam etmeniz gereklidir. Ben sizlere yeni imkânlar sunamıyorsam, başarılı bir
yönetici değilim. Başarılı olabilmek için bir ekip gibi hareket etmeliyiz. Yapılmaması için
de bir sebep yok. Yapacağımıza da inanıyorum. Böyle bir toplantının olması umudumuzu
artırıyor. Hedeflerimizi genişletiyor. Eurimages üye ülke sayısını artırıyor. Yeni üyeler
kabul edecek. Bu sevindirici. Ben de Türkiye sinemasının ürettiği eserlerin yeni ülkelerde
gösterilmesini istiyorum ama kendi ülkemde de gösterilmesini istiyorum. İşte bu da
benim vazifem. İnşallah hep birlikte buna muvaffak olacağız. Siz yeni eserler, biz iyi
imkânlar, Eurimages iyi destekler sağlayacak. Sonuçta olması gereken ne ise ona doğru
ilerlemeye devam edeceğiz. Hepinize teşekkür ediyorum.
Zeynep Özbatur Atakan: Biz de Sayın Cem Erkul’a çok teşekkür ediyoruz. Meslek
birliğimiz, yapımcılık meslek algısını değiştirmek üzere faaliyet gösteriyor. Yönetim
kurulu olarak yapımcılık kavramını çok önemsiyoruz. Cem Bey’le de hemfikir
olduğumuzu biliyorum, yapımcılık mesleğinin hakkıyla icra edilmesinin önemine
inanıyoruz. Toplantı davetimize olumlu yanıt veren sevgili Eurimages başkanı Roberto
Olla ile 2007 yılından bu yana Türkiye Eurimages temsilciliğini yürüten sevgili Mehmet
Demirhan’ı beraber masaya davet ediyorum. Moderatörlüğü yapmak üzere yapımcı
arkadaşımız, Se-Yap Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı sevgili Yamaç Okur’u davet
ediyorum.
Yamaç Okur: Toplantımıza hoş geldiniz. Toplantı yaklaşık iki saat sürecek. Soru cevap
bölümünde dilediğiniz soruları Roberto Olla’ya iletebilirsiniz. Evet, Eurimages’da son
önemli değişiklikler nelerdir?
Roberto Olla: Öncelikle beni davet ettiğiniz için sizlere ve Kültür Bakanlığı’na teşekkür
etmek istiyorum. Az önce Kültür Bakanlığı’ndan meslektaşımın belirttiği gibi kurallar
işleri kolaylaştırmak için. Kullandırdığımız para kamu parası ve doğru harcandığından
emin olmamız şart. Eurimages’ın 36 üyesi var. Bugün burada olduğu gibi diğer ülkelerde
de yapımcı meslek birliklerini ziyaret ediyorum. Ayrıca festivallere ve yapımcılarla birebir
toplantılara da gidiyorum. Sizden topluca ya da bireysel olarak aldığım geribildirim bir
şekilde yıllar boyunca Eurimages’da yürürlüğe koyduğumuz değişikliklere ilham veriyor.
Ne gibi değişiklikler yaptığımıza dönecek olursak, neredeyse devrim niteliğinde büyük bir
değişiklik var. Yönetim Kurulumuz Eurimages’ı Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelere de
açmaya karar verdi. Demek oluyor ki, onaylanırsa, gelecekte Arjantin, Kanada, İsrail ya
da Güney Afrika gibi ülkeler Eurimages’a katılabilecek. Hatta Eurimages, Worldimages
olabilecek. Bu gerçekten çok etkileyici çünkü günümüzde ekonomi ve kültürün sınırları
yok. Bu süreç çok uzun ve Yönetim Kurulu’nun Avrupa ülkesi olmayan ülkelere açılma
yönündeki kararının ilk adımı. Sıranın başında ilk kimin olacağını göreceğiz.
Yaptığımız ikinci değişiklik ise Türkiye’den “Takva” filminin yapımcısı sayesinde oldu.
İstanbul Film Festivali’nde kendisiyle oldukça zor bir toplantı gerçekleştirmiştik.
Eurimages fonu bir çeşit borç. Biz ortak yapımları borç vererek destekliyoruz. Yani
yapımcılara verdiğimiz avans, filmden elde edilen gelirler üzerinden geri ödenmek
zorunda. Eğer film hiçbir gelir sağlayamazsa, borç ödenmek zorunda olmaz. Eurimages
yapım desteği veriyor. Dolayısıyla yalnızca yapımla ilgili olan maliyetler, şartlarımıza
uygun sayılır. Dağıtım masraflarını dikkate almıyoruz. Türkiye’de ve bazı başka ülkelerde
dağıtım çok zor, özellikle de ortak yapım art-house sinema filmleri için. O yüzden, ya
yapımcı filmi kendi dağıtmak zorunda kalıyor ya da iyi bir yapımcıysa ve şanslıysa, bir
dağıtımcı buluyor ve o dağıtımcı dağıtım masraflarının tamamı yerine, bir kısmını
ödüyor. Eurimages kurallarına göre, yapımcı dağıtım masraflarını filmden elde edilen
gelirinden düşemez çünkü bu masraflar yapımla ilgili değildir. Bu nedenle, şimdiye kadar
bir yapımcı filmi kendi ülkesinde dağıtmakta zorlandığında ve bu yüzden filmi kendi
dağıtmaya karar verdiğinde Eurimages tarafından cezalandırılıyordu. “Takva” filmiyle
ilgili konuşmamızdan sonra ofise gittim. Gördüğünüz gibi bir festivale gitmek, sadece
film izlemek ve bu meslekten insanlarla tanışmak anlamında değil, sizlerden geribildirim
almak bakımından da çok iyi bir şey. Bunun üzerine ekibimle bir toplantı yaptım ve şunu
sordum, bu sadece Türkiye’de olan bir şey mi, başka hangi ülkelerde aynı sorun
yaşanıyor. Gördük ki her yerde yaygın bir sorun olmamakla beraber Fransa gibi ülkelerde
de bu sorun yaşanıyor. Ben bunu son Eurimages Yönetim Kurulu toplantısında bir
problem olarak ekibimle birlikte sundum. Yapımcının, kendi filminin dağıtım masraflarını
kendisinin karşılaması ya da dağıtımcının reklam giderleri gibi dağıtım masraflarını
karşılamadığı kısmını yapımcının kendisinin ödemesi durumlarında, belgeli masraflara
sahip uzman bir muhasebecinin mevcut bulunduğu ve bu dağıtım masrafları için ayrıca
bir muhasebe tutulduğu sürece özel olarak bu masrafların gelirlerden kesilmesini kabul
etmeyi teklif ettik. Kabul edildi. 2014 yılı için ve kapanmamış olan açık dosyalar için bu
uygulama geçerlidir.
Yamaç Okur: Sektörü nasıl görüyorsunuz? Özellikle son beş yıl içinde Eurimages’a
yapılan başvuruların arttığını görüyoruz. On sene önce genelde Türkiye-Yunanistan,
Türkiye-Bulgaristan ve Türkiye-Macaristan arasında ortak yapımlar vardı. Şimdiyse
Almanya, Fransa ve diğer ülkeler arasında ortak yapımlara daha sık rastlıyoruz.
Eurimages perspektifinden, Türkiye’de sinema sektörünü nasıl buluyorsunuz?
Roberto Olla: Avrupa’da ve dünyada, yani Avrupa’nın da ötesinde, ortak yapımların
sayısının arttığı ve böyle bir eğilimin olduğu doğru. Bana kalırsa bunun altında yatan iki
sebep var. Birinci sebep ekonomik koşullar. Kendi bölgenizde para bulmakta
zorlandığınızda başka bölgelerin kapısını çalarsınız ve ortak yapımcı olursunuz. Ortak
yapımlar 1950’lerde ortaya çıktı ve en azından ilk resmi ortak yapım Fransa ve İtalya
arasında oldu. Bu da tüm dünyaya yayıldı. Son beş yıl içerisinde ortak yapımların
sayısında bir artış oldu. Bana kalırsa bunun ikinci sebebi ortak yapım kurallarının
demokratikleşmesi. Eskiden ortak yapım çok karmaşık bir iş gibi görülürdü. Zeynep
Özbatur Atakan (kendisi ortak yapımın şampiyonudur) gibi çok az sayıda yapımcı
geçmişte bu konuda uzmanlaştı. Uygulandıkça çok kolay bir hal aldı. Ayrıca film okulları
da artık nasıl ortak yapım yapıldığını öğretiyor. Demokratikleşme derken, dünyanın her
yerinde bu mesleği yapan insanlar ortak yapımların sandıkları kadar zor olmadığını
gördü. Aslında Eurimages’ın son 6-7 yıldır bir kalite etiketi haline gelmesini de bir sebep
olarak ekleyebiliriz.
Türkiye’nin Eurimages’daki geçmişi uzun çünkü Türkiye fona kuruluşundan birkaç yıl
sonra katıldı. Türkiye’nin parçası olduğu ortak yapımlar komşu ülkelerle yapılıyordu.
Klasik şablona göre, post-prodüksiyon Macaristan’da, geri kalan her şey Türkiye’de
yapılıyordu. Harika hikâyeler ama yapım anlamında çekici değildi. Biraz Yunanistan, biraz
Bulgaristan’dı ancak sonra yeni hikâyeler çıktı ortaya. Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep
Fransa’yla, ardından da Bosna’yla ortak yapım yaptı. Zeynep sonra da yapımda
deneyselliği sevdiğinden ve sadece filmde değil yapımcılıkta da yaratıcı olunabildiğinden
ortak değiştirdi. Bu, yeni ortaklıkların kapılarını açtı. Türkiye’de gerçek anlamda bir ortak
yapım yapılabilmesi için başka ülkelerden gelen oyuncularla, görüntü yönetmenleriyle,
kurgucularla, ışıkçılarla ya da ekipte olacak başka teknisyenlerle çalışmayı öğrenmek
gerekiyor. Biz uluslararası bir destek sağlıyoruz. Dolayısıyla eğer filminiz hem sanatsal,
hem de teknik anlamda bir ortak yapımsa bize gelmeniz anlamlı, sadece biri filminize
yatırım yapıyorsa değil. Yaklaşık on yıl önce İskandinav ülkeleriyle aynı problemi
yaşıyorduk. Dilleri ve kültürleri birbirine çok yakın olduğu için sadece kendi aralarında
ortak yapımlarda çalışıyorlardı. Yani, Danimarka İsveç’le, Finlandiya İsveç’le, Norveç
Danimarka’yla gibi ve bu İzlanda’yla beraber beş ülke arasında değişken bir geometri
şeklindeydi. Sanatsal anlamda olduğu kadar yapım anlamında da bir devrim yapan yeni
bir şirket, Lars Von Trier’in şirketi Zentropa ortaya çıkana dek. Ben Eurimages’a ilk
geldiğimde bana verdikleri ilk proje Dogville’di. Dokuz ortakları, yani dokuz ortak
yapımcıları vardı. Kendimi üç gün ofise kapadım çünkü kim ne yapıyor, ne kadar para
veriyor, karşılığında ne alıyor, finansal katkısının yanı sıra her ülkenin, her yapımcının
sanatsal anlamda katkısı nedir öğrenmem gerekiyordu. Bu şirket sadece sinemacılık
anlamında değil yapım anlamında da çok deneyseldi. Öyle ki şu anda İskandinav ülkeleri
kendi aralarında neredeyse hiç ortak yapım yapmıyorlar. İspanya, Fransa, İtalya,
Almanya’yla, yani İskandinav ülkeleri dışındaki ülkelerle çalışıyorlar. Neden? Çünkü diğer
ülkelerle yapılan sanatsal ve teknik işbirlikleri yeni pazarlar doğuruyor. Başka bir ülkeden
gelen bir oyuncunuz varsa, tabii ki o oyuncunun geldiği ülke filmle ilgilenecektir. Yanlış
anlamayın, sizi bize uygun hale getirilmiş işbirlikleri yapmaya zorlamıyorum. Proje için
sanatsal bir anlamı olmalı. Birçok ülke bu yoldan başarıyla geçti. Eurimages’ın bir borç
olduğunu daha önce söylemiştim. 4,5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Danimarka’da
geçtiğimiz yıl içerisinde belirli bir sayıda film yapıldı ve desteklenen filmler gişe
hasılatından elde edilen gelir açısından en yüksek olanlar oldu. En yüksek miktarları geri
ödeyen ilk, ikinci, üçüncü ve dördüncü film Danimarka’dan oldu. Yaklaşık 4 milyonluk bir
nüfus, inanılmaz. Küçük ülkeler ortak yapım yapmak zorunda, çünkü filmi sadece
Danimarka’da yapacak kaynakları bulamıyorlar. Lars Von Trier’e bakın, oyuncular
dünyanın dört bir yanından geliyor ve filmlerinin hepsi Danca değil. Bazıları Danca
çekiliyor, bazıları İngilizce.
Yamaç Okur: Yani, karşılıklılığın bir sorun olduğunu söylüyorsunuz.
Roberto Olla: Evet. Türkiye’de hiç karşılıklılık yok. Esasen, Türk filmleri başka ülkelerle
ortaklıklarla gerçekleştiriliyor. Yani Fransa, Bosna, İtalya, Almanya ortak yapımcı olarak
Türk filmlerine para yatırıyor ama bildiğim kadarıyla Türkiye’den Alman, Fransız, İtalyan,
Boşnak filmlerine fazla para gitmiyor. Belirli bir noktaya kadar tek yön gidilebilir. Bir süre
sonra “bizim fonlarımızdan yararlanıyorsunuz ama biz sizden yararlanamıyoruz,” denir.
Mehmet Demirhan: Kesinlikle Roberto. Sinema sektörümüz bunun gibi sorunların uzun
süredir farkında. Sektör ve sektör çalışanları her zaman bu temel sorunlara çözüm
bulmaya çalışıyor. Yakın geçmişte Türkiye-Almanya arasında, Berlin, Hamburg ve
İstanbul’la bir ortak yapım geliştirme fonu başlatmayı başardık. Birçoğunuz bir ortak
yapım geliştirme fonu başlatmanın ne kadar zor olduğunu biliyordur. Devletimiz oraya
direk ve resmi olarak para yatıramıyor. Dolayısıyla, çoğunlukla etrafımızda dönüp
kulağımızı diğer taraftan göstermek durumunda kalıyoruz. Yani belki de bu temel
engeller sektörü karşılıklılık ve ortaklık yönüne iter. Ama size katılıyorum. Öte yandan,
yeni nesil yapımcılar her yere gidiyorlar ve ortak yapımları daha bir ortak yapım gibi
oluyor.
Yamaç Okur: En azından, Mehmet’in de dediği gibi artık bunun farkındayız. Farkındalık
çok önemli. Sinema Genel Müdürlüğü de farkında. Dolayısıyla, bu yeni sinema yasasıyla
beraber karşılıklılık olacak. Bu sorunun ikinci kısmı on yıl önce daha çok olan
yönetmen/yapımcılarla ilgili. Yeni nesille beraber bu ikisi yapımcı ve yönetmen olarak
ayrıldı. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Roberto Olla: Evet, bu da ülkeden ülkeye değişen sinema gelenekleriyle bağlantılı. Doğru
kelime mi bilmiyorum ama yönetmen/yapımcılara karşı genel bir önyargı var. Neden?
Çünkü, yapımcılık yönetmenlikten tamamen farklı bir iş. Bir yapımcının film işine belirli
bir mesafede durabilmesi gerekir. Yönetmen filmi yapmakla duygusal olarak o kadar
ilgilidir ki bazen filmle ilgili alınması gereken zorlu kararları almakta güçlük çekebilir.
Eurimages’a gelen dosyaların %99’unda yönetmen ve yapımcının aynı kişi olmamasını
tercih ediyoruz. Pek çok film okulunda yönetmenin kariyeri bir yapımcının kariyerinden
ayrı tutulur. Ancak yanlış anlamayın, yapımcı sadece finansmanla ilgilenen kişi değildir.
Yapımcı filmin yapımında yaratıcı bir yaklaşımı olan, yazarın doğru şeyi yapıp
yapmadığını anlayabilen, sadece finansal olarak değil yaratıcılık anlamında da birlikte
çalışılan kişidir. Fakat bu iki meslek birbirinden ayrı tutulmalıdır. Bir yönetmenin aynı
zamanda yapımcı olduğunu gördüğümüz zaman ve senaryoyu, yönetmen görüşünü
okuduğumuz zaman, yönetmen/yapımcının filmden keyif almamız için filmle arasına
gereken mesafeyi koyup koymadığını anlayabiliriz. Eğer hiç mesafe yoksa, empati de
olamaz çünkü filmi kendiniz için yapıyorsunuzdur. Bir yapımcıysa bunu kırmaya ve
gereken mesafeyi koymaya yardımcı olur. Ancak yine de bununla ilgili bir kuralımız yok.
Çünkü zaten yeterince kuralımız var.
Yamaç Okur: Tabi ki Türkiye’de buna bağlı özel durumlar var çünkü Türkiye’de mevcut
sinema yasası yüzünden bir kere destek aldıktan sonra başka bir proje için üç sene
boyunca destek alamıyorsunuz. Bu da birçok şirketin açılmasına sebep oluyor. Se-Yap
olarak yaklaşık 250 üyemiz var ama hepimiz biliyoruz ki aslında 250 tane yapımcı yok. O
yüzden, bu modelin koşullar yüzünden de yaratıldığını bilmemiz gerekiyor. Öte yandan
bu da değişiyor, özellikle yeni nesille beraber. Artık insanlar EAVE, ACE gibi eğitim
ağlarına başvurmaya başlıyor.
Roberto Olla: Evet, eğitim çok önemli. EAVE Avrupa’daki ortak yapım ve iş pratikleriyle
ilgili uluslararası eğitimlerden bir tanesi. Bu da Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki
yapımcılara aynı yapım dilini konuşma ve daha kolay ortak yapım yapma şansı veriyor.
Ülkedeki sistem yapımla yönetmenliği karıştırıyorsa ya da yapımı görmezden geliyorsa ki
bu bazen oluyor, eğer film okulları sadece yönetmenliğe yöneliyorsa bu yeni nesil
yapımcıların yaratılmasına engel olur. Sonrasında EAVE’ye gittiklerinde zorlanırlar çünkü
yeteri kadar altyapıları yoktur. İkincisi, Se-Yap gibi yapımcı birlikleri ulusal yetkilileri
teşvik edebilir. Çünkü yasalar sektörün ihtiyaçlarının yansımasından başka bir şey
değildir. Kısacası, bu kurumlar aracılığıyla çıkarlar temsil edilebilirse ve bu iki şeyin
birbirinden ayrı tutulması gerektiği söylenirse, bir süre sonra bir şeyler gelişmeye
başlayacaktır. Tabi ki bu gelişim bir yılda olmayacaktır, zaman alacaktır ama bir yerden
başlamak gerekir.
Yamaç Okur: Bir başka husus da dağıtım destekleriyle ilgili yaşanan sorunlar. Eurimages
tarafından desteklenen ortaklıklarda Türkiye’deki dağıtım sistemini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Demirhan: Buna geçmeden bir önceki konu üzerinde biraz daha durabilir
miyiz? Konuşmanızın başında Sayın Cem Erkul’un dediği gibi kuralların yapımcı ve
yönetmenlerin hayatlarını kolaylaştırmayı amaçladığını, sizin de buna önem verdiğinizi
söylemiştiniz. Eurimages’ın da böyle olduğunu söylemiştiniz. Eurimages kurallarının
gerçekten de yapımcı ve yönetmenlerin hayatlarını kolaylaştırdığına inanıyor musunuz?
Roberto Olla: Kurallar, paranın muhasebe kurallarına ve saydamlığa uygun olarak
harcanması için konuluyor. Bunun kamu parası, vergi ödeyenlerin parası olduğunu
unutmayalım ve biz de bundan sorumluyuz. Kültür Bakanlığı da Eurimages’la aynı
endişeye sahip. Paranın amacına uygun harcandığına emin olmanız gerekir. Ben beş sene
önce Eurimages’ın direktörü olduğumda, birtakım değişikliklerin yapılacağı
gündemdeydi. Ben pek çok değişiklik yaptım. Bunları da iki sebep için yaptım. Birincisi,
fonu modernize etmemiz gerektiğini hissediyordum çünkü kurallar 24 sene öncesine
dayanıyordu. İkincisi, bana kalırsa bazı kurallar projelerimize Eurimages üyesi olmayan
ülkelerden yatırım gelmesini engelliyordu. Yapımcıların ve yönetmenlerin film yapmasını
sağlayan şey de paradır. Dolayısıyla, bence şu ana kadar yaptığımız tüm değişiklikler
gerçekliğe olabildiğince yaklaşmak üzere tasarlandı. Elinizde kamu parası olduğu sürece
her zaman kurallar olacaktır. Tabi ki hiçbir mantığı olmayan, var olması için bir sebep
olmayan kurallar olabilir. Eurimages’da böyle olduğunu düşündüğünüz kurallar varsa
lütfen bana söyleyin. Yapımcılar bana gelip “Eurimages’a verilmesi gereken belgeler
açısından çok kafa karıştırıcı” dediklerinde ben de onlara şunu soruyorum, “Sizden
Eurimages’a başvurmayacak olsanız da elinizde olması gerekmeyen hangi belgeyi
istiyoruz? Ortak yapım anlaşması mı, bütçe mi, finans planı mı, senaryo mu, çekim
programı mı?”. Çekerken elinizde olması gerekmeyen ama bizim sizden istediğimiz bir
şey var mı? Hayır. Dün Zeynep Özbatur Atakan’la yemek yiyorduk ve bana çok komik bir
şey söyledi. Zeynep ilk kez Eurimages’a başvurduğunda ve Eurimages ondan bir sürü
belge, bilgi istediğinde aldığı o mektup onun projeyi yönetim biçimini şekillendirmeye
yardımcı olmuş. Bunu ilk kez duymuyorum. Eurimages’dan destek almayan
yapımcılardan telefonlar aldığım oldu ve parayı alamasalar da bana ortak yapımlarıyla
ilgili yaptığımız analiz ve dikkat çektiğimiz çelişkiler için teşekkür ettiler.
Yamaç Okur: Bence son değişikliklerden biri olan internetten başvuru sistemi her şeyi
kolaylaştırdı.
Roberto Olla: Bilmiyorum duymuş muydunuz ama bir başvuru dönemi öncesinde
tamamen internet bazlı olduk. Yani, bir tane bile kağıt göndermeniz gerekmiyor. İnternet
üzerinde bir platformumuz var. Zaten elektronik versiyonlarına sahip olduğunuz bütçe,
finans planı, sözleşme gibi belgeleri bu platforma yüklüyorsunuz ve ülke temsilcilerinin
platforma yüklemiş olduğunuz bu belgelere doğrudan erişimi oluyor. Çevreye duyarlı
olmaya çalışıyoruz. Eurimages’a kağıt göndermek gerekmiyor ve yüklemiş olduğunuz
tüm belgeler veri tabanımızda elektronik olarak mevcut bulunuyor.
Yamaç Okur: Dağıtım da çok önemli ve gittikçe daha da zorlaşıyor, özellikle Türkiye’deki
projeler için.
Roberto Olla: Eurimages esasen ortak yapımlar için düzenlenmiş ve bizim asıl işimiz bu.
Kaynaklarımızın %90’ının ortak yapımlara adandığını söyleyebilirim. Fakat bildiğiniz
üzere Avrupa Birliği yakın bir zamana kadar Media Programme denilen, benim de
Eurimages’a gelmeden çalıştığım bir program kurmuştu. 2014’ten itibaren adı Creative
Europe olarak değişiyor. Media Programme kaynaklarının çoğunluğunu dağıtıma
ayırıyor. Dağıtım desteğinden kastım ulusal olmayan Avrupa filmlerine dağıtım desteği.
Yani, bir Türk dağıtımcı için bu Türk olmayan herhangi bir film olacaktır. Eurimages’ın bir
parçası olan Türkiye ve bazı ülkeler Media Programme’in üyesi olmadıkları için ve bu
programdan yararlanamadıkları için küçük bir dağıtım desteği programı başlattık. Bu
ülkeler Türkiye, Bosna-Hersek, Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Rusya. Bu sayı daha
da artacak. Azerbaycan kapımızı çalıyor. Ermenistan ve Karadağ da ilgi gösterdi. Kısacası
yakında sinemanın Birleşmiş Milletler’i olacağız. Eurimages’a dahil olan ama Media
Programme’dan yararlanamayan ülkeler destek için başvuruda bulunabilecekler. Bu
program o kadar küçük ki verebildiğimiz para büyük bir miktar değil. Bu yüzden paranın
doğru şekilde kullanımını denetleyen idarecilik de çok az. Zaten herhangi bir kamu
uygulamasında küçük bir programı sürdürebilmek için kullandığınız kaynakların
programın kendisiyle orantılı olduğundan emin olmanız gerekir. Gereğinden fazla iş gücü
kullanamazsınız. Öbür türlü etkin maliyetli bir durum olmaz. Bir noktada, zannedersem
iki sene önceydi, Makedonya’da bir şeylerin ters gittiğinden şüphelenmeye başladık.
Makedonya küçük bir bölge ve orada inanılmaz sayıda film dağıtan birçok dağıtımcımız
vardı. Biraz soruşturmaya başladık. Sonra birisi bize dağıtım masrafları için destek
verdiğimiz filmlerin çoğunun aslında vizyona girmediğini söyledi. Bu hukuki olarak
dolandırıcılık, dolayısıyla suçtur. Kamu parası yönetiyorsanız ve bir şeylerin yolunda
gitmediğine dair bir hissiyatınız varsa, anında her şeyi bloke etmeniz ve bir denetleme
yapmanız gerekir. Yapmazsanız siz de suça ortak olmuş sayılabilirsiniz. Ben de avukat
olduğum ve yasaları bildiğim için dağıtım programını hemen dondurdum. İnsanlar
şikâyet ettiler ama yine de dondurdum. Doğal olarak üye devletler, lehtarlarının fondan
faydalanmaya devam ettiğinden emin olmak istiyorlardı. Ancak bir dolandırıcılık riski
olduğu için biz herkesi denetledik. Önce Makedonya’yı denetledik, sonrasında tüm
bölgeleri denetlemeye başladık. Türkiye de denetlendi. Makedonya’da olanların
sandığımız kadar kötü olmadığını öğrendik. Yaptıkları, filmin belirli bir sayıda kopyayla
dağıtıma çıktığını söylemekti. Gerçekteyse çok az sayıda kopyayla dağıtıma gitmişler.
Türkiye çok büyük bir bölge ama siz de bilirsiniz ki normalde küçük bölgelerde bir filmi
bir, iki kopyayla dağıtacaksanız kopyalara para vermezsiniz. Kopyalar size satış acenteleri
tarafından ücretsiz olarak verilir. Dağıtımcıların masraf olarak gösterdikleri kopyalar
aslında yapılmıyormuş. Biz bunların hepsini düzelttik. Parayı geri istedik. Geri
ödemeyenlerin hepsi kara listeye alındı. Fransa’daki Makedonya büyükelçisini
bilgilendirdik. Suçla ilgili bir eylemde bulunmak şarttır. Cezai bir suçun işlendiğine dair bir
bilginiz varsa bunu bildirmek zorundasınız. Bu uzun süreli denetimden sonra, bu
programı bir süreliğine durdurmak durumunda kaldık. Bir ihale çağrısında bulunduk ve
Eurimages’ın dağıtım desteği vermede ne kadar verimli olduğunu anlayabilmek ve
Makedonya’da yaşadığımız problemleri önlemek için Türkiye’nin yanı sıra farklı
ülkelerdeki dağıtım sektörünü iyi bilen bir danışman işe aldık. Ardından basitçe iki
aşamadan oluşan bir dağıtım desteği programı başlattık. İlk aşama, kopya ve reklam
desteği. Esasen sadece reklam desteği veriyoruz çünkü dünya ülkelerinin büyük
çoğunluğu artık dijitale döndü. Bir başka deyişle, pozitif kopyaların 35mm olması
gerekmiyor ve dijital kopyalar analog teknolojidekinden çok daha ucuz. Dolayısıyla artık
kopyalara para vermiyoruz. Yalnızca reklam desteği veriyoruz çünkü ulusal olmayan
Avrupa filmlerindeki eksiklik de bu. Örneğin, bir Hollanda filmi Türkiye’de Eurimages’ın
desteğiyle, Türk bir dağıtımcı tarafından dağıtılabilir ve bu dağıtımcı çok küçük bir ücret
vererek dijital kopya yaptırabilir. Ancak biz bunun reklamı için destek veriyoruz.
Dağıtımcının gazete, televizyon gibi mecraları, filmin tanıtımını yapan her türlü reklam
biçimini karşılayabildiğinden emin oluyoruz. Diğer aşama ise biraz deneysel. Bununla
nereye varırız bilmiyorum. Avrupa filmlerinin bazı bölgelerde daha popüler kılacak tüm
eylemleri desteklemeyi umuyoruz. Örneğin, Türkiye’de Türk filmlerinin yüksek,
Amerikan filmlerinin iyi ve Avrupa filmlerinin düşük bir dağıtım oranı olduğu biliniyor.
Sonuç olarak, Belçika, Hollanda, İtalyan, İspanyol, Portekiz filmlerini edinen dağıtımcıları
kopya ve reklam aracılığıyla destekleyeceğiz. Ayrıca onlara reklam amaçlı internet sitesi
kurma, festival gibi ulusal olmayan Avrupa filmleri fikrinin tanıtımını yapacak her türlü
gösterim ve organizasyon şansı tanıyacağız.
Yamaç Okur: Yapımcılar olarak karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi şu, son on yıldır çok
başarılı filmler yapıyoruz ama bunları Avrupa’da dağıtmak çok zor. Bir filmi Almanya’da,
Hollanda’da dağıtmak gittikçe zorlaşıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Roberto Olla: Bu bizim de dağıtım desteği programımızla çözmeye çalıştığımız bir sorun.
Bir Fransız dağıtım şirketi bir Türk filminin dağıtımı için Eurimages’dan destek alabilir.
Verdiğimiz miktar çok fazla değil. Normalde 5.000-10.000€ arasında. Ancak yine de
ileriye dönük küçük bir adım.
Bunu yapmanın başka bir yolu da Media Programme’a katılmak. 2014’ten itibaren Media
Programme’a katılmak çok da zor olmayacaktır.
Mehmet Demirhan: Roberto, bize Eurimages’a başvuruda bulunmak için şu anda geçerli
olan temel kurallardan bahsedebilir misin?
Roberto Olla: En temel kural ortak yapım olması gerekliliği. Yani, en azından iki
yapımcının olması gerekiyor, iki yönetmenin değil. Yapımcıların Eurimages üyesi olan iki
farklı ülkede yerleşik olması gerekiyor. Her yapımcının kendi bölgesindeki finansmanın
en az %50’sini sağlamış olması gerekiyor. Örneğin, Türkiye’den Zeynep’in ve İtalya’dan
benim ortak yapımcılığını yaptığımız 1.000.000€’ya mal olacak bir projemiz var. Zeynep
bütçenin %60’ını, ben de %40’ını karşılıyorum. Yani, 600.000€ ve 400.000€. Eurimages’a
gelebilmek için, Zeynep’in Eurimages’a Türkiye’de sağlanmış olan finansmanın en az
%50’si olan en az 300.000€’yu garantilediğini, benim de aynı şekilde 400.000€’nun
200.000€’sunu garantilediğimi göstermemiz gerek.
Eurimages’da değerlendirdiğimiz projeler normalde pazarda kendi başına finansman
bulmada zorlanacak olan filmler. Demek istediğim, biz geniş izleyici kitlelerine yönelik
filmleri desteklemekle ilgilenmiyoruz. O filmler kesinlikle iyi ve gerekli bana kalırsa ama
onlar özel sermaye yatırımlarıyla, televizyon ya da diğer yatırım biçimleriyle yapılıyor.
Eurimages’ın amacı estetik anlamda daha cesur olan filmleri desteklemek.
Mehmet Demirhan: Eurimages’ın ilk filmini yapacak yönetmenleri sevmediğini
söyleyebilir misiniz?
Yamaç Okur: Türkiye’de, Kültür Bakanlığı’nın son destek döneminde yaklaşık 53 tane ilk
film başvurusu vardı.
Roberto Olla: Bizim gibi idarecilik alanında çalışan insanların kaderi şu, idareci olarak
görülüyoruz ama Avrupa Konseyi’nin gözünde ben bir sanatçıyım. Yapımcılarla
konuştuğumda da tabi ki bir avukatım. Neredeyse şizofren oluyoruz ve ben de ilk filmini
yapacak olan yönetmenlerle ya da deneyimli yönetmenlerle konuştuğumda aynı hisse
kapılıyorum. Bir keresinde Lars Von Trier’e destek vermedik. Mario Martone’ye destek
vermedik. Costa Gavras’a destek vermedik. Kusturica’ya destek vermedik. Aynı başvuru
dönemlerinde ilk filmini yapacak yönetmenleri destekledik. Bir film desteklenmediğinde
bütün eleştirileri alan benim. Mario Martone İtalya’da bir ilah. Onu desteklemiyorsan ya
geri zekâlısındır ya da sinema hakkında hiçbir şey bilmiyorsundur. “La Republica”
gazetesinde benim fotoğrafımla beraber şöyle diyordu; “Avrupa İtalya’dan nefret
ediyor”. Sonra Cannes’a gidiyorum. Orada yapımcı ve yönetenlerle görüşüyorum,
“Eurimages’da ilk filmini yapacak olan yönetmenler olarak hiç şansımız yok. Sadece Lars
Von Trier’i, Nuri Bilge Ceylan’ı, Semih Kaplanoğlu’nu ya da diğer büyük isimleri
destekliyorsunuz,” diyorlar. Hayır, biz ikisini de destekliyoruz ama hepsini
destekleyemiyoruz. İlk filmini yapacak olan yönetmenlerle ilgili sorun şu, ki bunu
söylediğim için benden nefret edeceksiniz, çok kötü hazırlanıyor olmaları çünkü
yönetmen/yapımcılar filmle aralarına koymaları gereken mesafeyi koyamıyorlar ve
senaryoları psikanalitik seans gibi oluyor. Biz bu tip filmleri desteklemiyoruz. Biz
hikâyenin ne olduğunu, niye yaptığınızı, filmi anne-babanız ve kendinizden başka kim için
yaptığınızı anlamak istiyoruz.
Kurallarımızın yaklaşık %90’ı senaryo analizine
odaklanıyor. Bir filmi film yapan senaryodur. Şimdi siz de diyebilirsiniz ki “Tabi ki Lars
Von Trier’in avantajı var çünkü daha önce ne yaptığını biliyorsunuz ve ben ilk filmimi
yapacağım için benim neler yapabileceğimi bilmiyorsunuz.” İşte tam da bu yüzden
senaryonun, yönetmen görüşünün, “mood kitabı” (anlatmak istediğiniz hikaye ve evreni
en net şekilde anlamamıza yarayan fotoğraflar, görsel malzemeler) gibi tüm sanatsal
malzemenin en iyi şekilde yapıldığından emin olmanız gerekiyor.
Yamaç Okur: Roberto, bunun temel sebebi Türkiye’de geliştirme parasının olmaması.
Yani, projeniz Kültür Bakanlığı’ndan destek aldığında, o filmi bitirmek için yalnızca iki
yılınız oluyor. Örneğin, bu sene Eylül ayı döneminde ilk filmini yapacak olan bir
yönetmenin destek alır almaz size başvurması gerekiyor. O yüzden geliştirmeye vakit
olmuyor. Bir yapımcının ilk işi birçok projeyi geliştirmektedir. Bu geliştirme aşaması çok
önemli ama özellikle Türkiye’de bu bir eksiklik.
Roberto Olla: Media Programme Batı Avrupa ülkelerine geliştirme anlamında çok
yardımcı oldu. 24-25 sene önce geliştirme desteği diye bir şey yoktu. Media Programme
bunu tanıtmış oldu. Geliştirme özellikle Britanya, Amerika gibi Anglosakson ülkelerde
ortaya çıkan bir kavram. Şimdi tüm dünyaya yayılmış durumda. Britanya’da bir film
ortalama 17 kere yazılıyor, 17 farklı taslak. Güney Avrupa’daysa ortalama 3 ila 5 kere,
oldukça az. Bu sebeple Media Programme’a katılmak senaryo yazımı standartlarını
yükselterek bu mesleğe katkı sağlayacaktır.
Mehmet Demirhan: Roberto, bize biraz da sizin bakış açınızdan Eurimages’daki
değerlendirme sürecinden bahsedebilir misin lütfen? Bir proje, Eurimages’a
ulaşmasından karar alma sürecine kadar nasıl bir süreçten geçiyor?
Roberto Olla: Karar süreci yedi haftalık bir süreçten oluşuyor. Projenizi teslim
etmenizden, yazılı cevabı alana kadar geçen süre. Olumlu yanıt gelmişse, elinizdeki
mektup aynı zamanda bankaya sunabileceğiniz bir mektup. Yedi haftalık sürecin ilk üç
haftasında ben ve ekibim projenizin şartlara uygun olup olmadığına bakıyoruz. Örneğin,
projenin iki farklı ülkede bulunan en az iki tane yapımcısı var mı, yok mu? Her bölgede
finansmanın en az %50’si sağlanmış mı? Bu tür soruları evet – hayır şeklinde
cevaplıyoruz. Bu aşamadan geçen projeler şartlara uygun sayılmış oluyor. Bu da bu
projelerin ortak yapım kurallarına uygun olduğu anlamına geliyor. Senaryoları iki farklı
senaryo doktoruna, senaryo yazarına gönderiyoruz. Bu kişiler senaryonuzu okumakla
görevliler. Birbirlerini tanımıyorlar. Yönetim Kurulu da onları tanımıyor, temsilciler de,
yapımcılar da. Esasen bizim büyük bir veri tabanımız var. Ben ve bir meslektaşım, işin
içindeki yapımcı, yönetmen ve senaristten farklı milliyetlerden senaryo doktorları
seçiyoruz. Peki bu senaryo doktorlarına ne veriyoruz? Senaryoyu, sinopsisi, yönetmen
görüşü notunu. Analiz iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm sadece metin analizi. Üç aşamalı
bir senaryo mu, değilse ne tip bir senaryo yapısı var, bunu öğrenmek istiyoruz. Dairesel
mi, lineer mi? Karakterler arasındaki etkileşimlerin nasıl olduğunu bilmek istiyoruz. Ana
karakter-karşıt karakter ilişkisi mi var? Tamamıyla dramaturjik anlamda, senaryonun
nasıl inşa edildiğini bilmek istiyoruz. İkinci kısım ise daha sanatsal. Diyalogların gelişmiş
olup olmadığını, projenin inanılırlığını, çekmeye başlamak için yeteri kadar geliştirilip
geliştirilmediğini ve son olarak dağıtım potansiyelinin olup olmadığını bilmek istiyoruz.
Doğal olarak senarist filmin Latin Amerika’da Kuzey Amerika’dan daha çok satılıp
satılamayacağını bilemez. Ancak film evrensel mi? Ortak yapımcı ülkeler dışındaki izleyici
kitleleri tarafından anlaşılabilir mi? “Bal” filmi örneğin. Türkiye’nin küçük bir köyünde
geçen bir hikâye anlatıyor ancak hikâye evrensel. Senaristler iki farklı rapor hazırlıyor. Bu
raporlar bizim yapımla ilgili hazırladığımız, bütçe, finans planı, temlik işlemleri gibi hukuki
taraflarla, ortak yapımın teknik kısımlarıyla ilgili raporla beraber Yönetim Kurulu’na
sunuluyor. Yönetim Kurulu üye devletler tarafından seçilmiş olan temsilcilerden
oluşuyor. Mehmet Demirhan ve Ali Bey iki temsilciden biri. Masa etrafındaki 36 ülkeyle
filmler hakkında konuşarak bir karara varılamayacağını tahmin edebilirsiniz. Çünkü
herkes konuşmak, cevap vermek ya da söylenenlere tepki vermek ister. Bu sebeple,
parlamentoda olduğu gibi küçük gruplar oluşturuyoruz. Parlamentoda, yasalar bütün
üyelerin hazır bulunduğu kurullarla değil, komisyonlarla uyarlanır. İş onlarla yapılır,
ardından kurullara rapor sunulur. Kurul da oy verir. Eurimages da aynen bu şekilde
çalışıyor.
Yamaç Okur: Soru-cevap kısmına geçmeden önce sormak istediğim özel bir soru var.
Spesifik bir soru ancak bu önümüzdeki aylarda epey sorunlu olacak bir şey. Eurimages’ın
ödemeleri üç aşamalı oluyor. İlk ödeme ilk çekim gününde, ikinci ödeme kopya
yapımında, üçüncü ödeme ise film ortak yapım ülkelerinde vizyona girdiğinde veriliyor.
Özellikle Türk filmleri son zamanlarda Almanya’yla çok daha fazla ortak yapım yapmaya
başladı. Şimdi Almanya’yla Türk filmlerinin son aşamada tanınmasıyla ilgili bir sorun
yaşıyoruz çünkü Alman yetkililer, filmin Almanca dublajlı kopyasını istiyorlar ve bunun
için bir pazar yok. Bu problemin zaten farkındasınız ama orada olanlarla ilgili görüşlerinizi
paylaşabilir misiniz?
Roberto Olla: Eurimages’da destek verdiğimiz ortak yapımlar ve sizin de yapacağınız
ortak yapımlar çoğunluğuna “resmi ortak yapım” diyoruz. Resmi ortak yapımlar bir
anlaşma çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Anlaşma, ülkeler arasında yapılan, kurallarına
uyduğu takdirde filmin ortak yapım ülkelerinin milliyetini aldığını bildiren bir
sözleşmedir. Örneğin, Türkiye ve Hollanda arasında yapılan bir ortak yapım için iki ülke
de Avrupa Ortak Yapım Konvansiyonu denen anlaşmayı imzalarlar. Bu anlaşmaya göre,
yapımcılar anlaşma kurallarına uyduğu takdirde, film Türkiye’de Türk yetkililerin önünde
Türk, Hollanda yetkililiklerinin önüne Hollandalı sayılır. Dolayısıyla, film ulusal filmlere
ayrılan fonların şartlarına uygun sayılır. Eurimages olarak projelere destek verirken diğer
belgelerin yanı sıra sizden iki tane sertifika isteriz. İlki çekime başlamadan önce
istediğimiz, ulusal yetkililerin filmin anlaşma kurallarına uyduğunu ve bunu
kanıtlanabileceğini, dolayısıyla çekimden önce ve sonra Türk ve Hollanda vatandaşlığının
verileceğini teyit ettiği sertifika. Almanya’nın çok karmaşık yasaları var. Bu yasalara göre,
filmin milliyet ve dolayısıyla, Eurimages’ın istediği sertifikayı alabilmesi için, bir ortak
yapım olsa ve anlaşmanın kurallarına uysa bile, Almanca dublajının yapılması gerekiyor,
İtalya’da da böyle. İtalyanlar bu hususu oldukça hafif bir şekilde yorumlamışlar. Yani, film
için sanatsal açısından mantıklı olduğu sürece altyazılı versiyon yeterli sayılıyor. Her
şeyin dublajı olması gerekmiyor. Almanlar da çok uzun yıllar aynı şeyi yaptılar. Başka bir
deyişle, anlaşma çerçevesinde filmin vatandaşlık aldığına dair sertifikayı veriyorlardı.
Ancak bildiğim kadarıyla, son zamanlarda vatandaşlığı veren makamın yönetiminde bir
değişiklik oldu. Anlaşmaya harfi harfine uyan ama Almanca dublajı yapılmayan filmlere
sertifika vermeyi reddediyorlar. Almanca dublajın yapılmamasının sebebi ise dublajın
çok pahalı bir şey olması ve dağıtımın altyazılı kopya/kopyalarla yapıldığı, bu
kopya/kopyaların hiçbir sorun yaratmadığı zamanlarda dublajın ekonomik anlamda
mantıksız olması. Altyazılı versiyonu televizyonlarda gösterilmiş olan birtakım TürkAlman ortak yapımı filmler olduğunu biliyorum. Bunun gibi problemlerin çözülmesi tabi
ki benim çıkarıma olur çünkü birçok Alman ortak yapımın önünü kesecek. Bu sebeple,
Alman yetkililerine bu konuyla ilgili bir çözüm bulmalarını rica ettiğimi belirten bir yazı
yazdım. Ne olacağını garanti edemem ama bunun farkında olduklarının güvencesini
verebilirim çünkü onlara bizzat kendim yazdım. Biraz bekleyelim derim. Eğer hiçbir şey
olmazsa, finans planlarınızda olduğu gibi A planı, B planı, C planı buluruz. Bakalım bu yol
bizi nereye götürecek.
Yamaç Okur: Ülke temsilcileri çok önemli. Şimdiye kadarki isimlerden Faruk Günaltay,
Ahmet Boyacıoğlu ve Mehmet’i biliyorum. Mehmet 6,5 senedir bu görevde. Güçlü
temsilciler çok önemli. Öyle değil mi?
Roberto Olla: Eurimages’daki ülke temsilcileri çok önemli. Onlar sistemin çalışmasını
sağlayan insanlar. Bir örnek vermek istiyorum. Sorrentino’nun Cannes’da gösterilen ve
inanılmaz bir dağıtımı olan “Il Divo” filmini izlediniz mi bilmiyorum. “Il Divo” İtalyan siyasi
tarihinden bir dönemi ve dönemin önemli bir politikacısı olan Andreotti’nin hikayesini
anlatıyor. Andreotti tartışmaya açık bir karakter çünkü oldukça akıllı bir politikacı ancak
mafyayla ilişkisi olduğundan şüpheleniliyor. Yani, muhteşem sinematik bir karakter
çünkü birçok yüzü var. Projenin geldiği ülkeden farklı ülkenin sözcüsü (çünkü sözcüler
hiçbir zaman projenin geldiği ülkeden olamaz) projenin Andreotti’nin özrü gibi olduğunu
söylediğini hatırlıyorum. Ona göre bu film, bu politikacının en iyi taraflarını göstermeye
çalışıyordu ve belki de projenin arkasında yatan fikir onu günün birinde Cumhurbaşkanı
yapmaktı. Senaryonun farklı bir düzeyde okunması gerekiyordu. Biliyorsunuz ki bazı
senaryolar iki farklı düzeyde okunabilir. Yüzeyde kalabilirsiniz ya da satır aralarını
okuyabilirsiniz. Bu film aslında bu adama karşı aşırı eleştirel olan bir film. O zamanki
İtalyan temsilci durumu tam tersine çevirmede, senaryonun paralel hikâye örgüsüyle
aynı çizgide gittiğini ve herkesin bu iki katmanı anlayabileceğini göstermede inanılmaz iyi
bir iş çıkardı. Ülke temsilcileri Eurimages’ın yakıtı gibiler. Bir dramdaki çatışma gibi
düşünebilirsiniz. Eğer bir dramda çatışma yoksa sıkılırsınız.
Yamaç Okur: Soru-cevap bölümüne geçebiliriz.
Derya Durmaz: Benim bir uzun metraj senaryom var. Kültür Bakanlığı’ndan senaryo
desteği aldı. Dolayısıyla, filmi çekmek üzere hazır olduğumda Kültür Bakanlığı’na yapım
desteği için başvuruda bulunmam mantıklı olacaktır. Çünkü hem daha önce destek
aldım, hem de bu Türkiye’deki tek finansal kaynak. Şanslıysanız bir sponsor bulabilirsiniz
ama gördüğüm kadarıyla bu da çok nadiren oluyor. Öte yandan, senaryodaki ana
karakter Alman, bunun yanı sıra bir Fransız, bir de Yunan yan karakter var. Bu açıdan
Eurimages desteğine başvurmak da mantıklı olacaktır ancak sorun şu ki, bu benim ilk
uzun metraj filmim olacak. Kültür Bakanlığı tarafında ilk filmini gerçekleştirecek
yönetmenlere verilen desteğe başvurmam gerekiyor çünkü muhtemelen normalde
çalıştığım ve sanatsal anlamda aynı frekansta olabildiğim yapımcıların Bakanlık’ta halen
devam etmekte olan projelerinin dosyaları olacak. Yani, muhtemelen Bakanlık’la işlerini
bitirmeden başka bir filmle başvuru yapamayacakları bir dönemde olacaklar. Bu sebeple,
ilk filmini gerçekleştirecek yönetmen olarak başvuruda bulunacağım ama yanlışsam ya
da kurallar değiştiyse lütfen düzeltin, eğer kabul olursam ve destek alabilirsem, bu
desteği kullanabilmek için bir yapım şirketi açmam gerekecek. Bu da beni Eurimages’ın
gözünde yönetmen/yapımcılardan biri pozisyonuna sokacak. Benimle yürütücü yapımcı
olarak çalışacak yetenekli bir yapımcı bulmaya çalışabilirim. Bu sorunu çözer mi?
Eurimages’a başvurumda gereken güvenilirliği yaratır mı?
Roberto Olla: Türkiye’deki film yapım sisteminden kaynaklı bir problem bu. Umarım kısa
zamanda yasa değişiklikleri gerçekleşir. Bu sebeple bence şimdilik söylediğiniz çözüm en
iyisi. Raporlarımızda yönetmen ve yapımcı isminin aynı olması çok iyi karşılanmıyor.
Ancak bir yürütücü yapımcınız olunca, yasalar sizi buna mecbur kıldığı için siz yapımcı
olmaya devam ediyorsunuz ve filmin hakları sizin elinizde oluyor. Se-Yap gibi yapımcı
birlikleri yetkililere, “Lütfen bunu Avrupa’nın geri kalanındaki standartlarla göre
düzenleyin ve şu yönetmenle bu filmi yapma sorumluluğunu üstüne almış olan
yapımcıya parasının verildiğinden emin olun,” diyebilirler. Yapımcı bir girişimcidir, filmi
yapma riskini alan kişi odur.
Yamaç Okur: Sinema yasasındaki yeni değişikliklerle, bunlar muhtemelen çözülecektir.
Çünkü şu anda ilk filmini yapacak olan bir yönetmenin destek aldığı zaman bir şirket
kurması gerekiyor. Ayrıca, başka Türk şirketleriyle ortaklığa da girmemesi gerekiyor.
Dolayısıyla, oldukça zor ama değişecek. Sorun zaten biliniyor ve değiştirilmek isteniyor.
Ali Atlıhan: Merhaba, ben Sinema Genel Müdür Yardımcısıyım. Öncelikle, tekrar
Türkiye’ye hoş geldiniz demek istiyorum. 2012 yılına ait bir rapordan gördüğüm
kadarıyla Eurimages belgesellere de ortak yapım geliştirme desteği verecek. Bize kısaca
bu uygulamadan bahsedebilir misiniz?
Roberto Olla: Eurimages, kurmaca, belgesel, animasyon ve jargonda “karışım”
dediğimiz, farklı ifade biçimlerinin birlikte kullanıldığı türde uzun metraj filmlere destek
veriyor. Örneğin, “belgesel-kurmaca” (docu-fiction) dediğimiz şey içinde kurmaca
barındıran belgesellere deniyor. Eurimages’ın desteklediği belgeseller de “yaratıcı
belgesel” diye adlandırdığımız belgeseller oluyor. Bizce bir belgeseli yaratıcı yapan şey
gerçekliğe olabildiğince yaklaşmasıdır. Otör bakış açısıyla, belirli bir perspektiften
sunabilmesidir. Biz bir hikâye örgüsü olan belgesellerden hoşlanıyoruz. İlle de yazılmış
olması gerekmiyor. Yanlış anlaşılmasın, diyaloglara ihtiyacımız yok. Eurimages’daki
belgesellerle ilgili zorluk maalesef Avrupa’nın belirli yerlerinde yapılanların
çoğunluğunun televizyon için olması. Yalnızca formattan bahsetmiyorum. En az 70
dakika olması gerekiyor. 52 dakika versiyonları almıyoruz bile çünkü televizyon için
oldukları ortada oluyor. Kimi zaman yapımcılar bir televizyon belgeseli için finansman
bulmada zorlanıyorlar. Uzun metraj belgesel gibi görünmesi için onu seyreltiyorlar ama
biz tabi ki anlıyoruz. Dolayısıyla, belgesellere evet ama sinema gösterimi için üretildikleri,
yapıldıkları takdirde. Ayrıca, televizyonlar belgesellere inanılmaz yatırım yapıyorlar. En
azından Avrupa’nın birçok yerinde televizyon olmadan belgesel yapamazsınız. Yani,
finansmanın çoğunluğunun esasen televizyondan geliyor olması kötü bir şey değil ama
bizim filmin sinema gösterimi için üretildiğinden emin olmamız gerekiyor. Belki sonradan
televizyonda gösterilecek kısa bir versiyonu olabilir. Bazen iki, üç bölümlük parçalara
ayırıyorlar. Ayrıca her türlü teknikle yapılan animasyon filmlere de destek veriyoruz. Son
zamanlarda, çok pahalı olan üç boyutlu animasyonlara da destek vermeye başladık.
Bunun yanı sıra, kurmaca ve animasyon karışımlarını da destekliyoruz. En son izlediğim,
İsrailli yönetmen Ari Folman’ın filmi “The Congress”, Cannes’da “Yönetmenlerin On Beş
Günü”nde açılış filmi olarak gösterildi. Eurimages’ın desteklediği bir filmdi. Filmin
yarısının kurmaca, yarısının inanılmaz güzellikte bir animasyon olduğunu söyleyebilirim.
Yamaç Okur: Belki bazı gerçeklerden ve istatistiklerden bahsedebiliriz? Her turda kaç
tane proje başvuruyor? Ne zaman başvurulması gerektiği konusunda bir tavsiyeniz var
mı? Örneğin , biz Mehmet’le hep kış dönemleri daha avantajlı diye konuşuruz.
Roberto Olla: Burada bir genelleme yapmış olacağım ve bu çok da bilimsel bir açıklama
olmayacak. Yani, size trendlerden söz etmeye çalışacağım. Normalde her başvuru
döneminde elimize 30 ile 50-55 arasında proje ulaşıyor. Biz de bunların 12-18 tanesini
destekliyoruz. Seçtiğimiz adet elimize kaç tane proje ulaştığına, proje sahiplerinin talep
ettikleri para miktarına bağlı. Diğer bir konu, başvuru dönemleri, yıl içinde üç ayda bir,
dört tane başvuru dönemimiz oluyor. Haziran’da olan ikinci başvuru dönemi en yoğun
dönem oluyor çünkü herkes yazın çekim yapmak istiyor. Bu durum Türkiye’de aynı
olmayabilir çünkü bir güney ülkesisiniz ve sahip olduğunuz ışık muhteşem. Ayrıca, kışın
kar yağdığında da ışık yine güney ışığı oluyor. Kuzey ülkelerindeyse, sadece yazın
olabiliyor çünkü iç çekimleriniz olmadığı sürece, kışın hiç ışık olmuyor. Bu sebeple, ikinci
başvuru dönemi çok fazla proje olması nedeniyle en kötü dönem oluyor.
Yamaç Okur: Karar verme sürecinde üyeler oy veriyor ve bu oylara göre, projeler
hakkında konuşuluyor, öyle değil mi?
Roberto Olla: Evet. Bu zamanla modernize ettiğimiz, oldukça sofistike bir sistem. Yedi
temsilciden oluşan çalışma grupları olduğunu düşünün. Bu yedi temsilcinin hepsi
projenin sözcülüğünü yapmak zorunda. Yani, hepsi en az bir kere, normalde bir kereden
fazla olacak şekilde bir projeyi tartışmaya sunmak durumunda. Örneğin, Mehmet’e
çoğunluğu Fransız olan, çoğunluğu İtalyan olan ve çoğunluğu Norveçli olan projeleri
veriyorum. Projeyi iş arkadaşlarına sunuyor, ardından tartışmayı başlatabilmek için
herkese söz veriyor. Sorular hem orada bulunan, projeye dâhil olan ülkelerin
temsilcilerine, hem de projenin teknik tarafları bakımından sekreterliğe yöneltiliyor. 2030 dakika süren tartışmanın sonrasında ortak yapım ülkelerinin temsilcileri odadan
çıkıyor. Biz sekreterlik olarak yedi üyenin her birine birer oylama kağıdı veriyoruz. Bu
oylama kağıdı gizli oy verebilmeye yarıyor. Böylece kimse birbirini etkilemiyor. Oylamada
1-10 arası bir puanlamayla oluyor. 10 en yüksek puanken, 1 en düşük puan oluyor. Oylar
veriliyor, biz oylama kağıtlarını topluyoruz, bir ortalama yapıp kimin ne kadar puanla oy
verdiğini açıklıyoruz. Toplamda oy veren üyelerin sayısına bölerek bir ortalama
çıkarıyoruz ve bunu Excel’de bir tabloya koyuyoruz. Bu alıştırmayı toplamdaki 30, 40
projeyle yaptıktan sonra en yüksekten düşüğe giden bir liste hazırlıyoruz. Projeleri
desteklemeye en yüksek puanı almış olan projeden başlıyoruz. Para bitene kadar
listeden aşağı ilerlemeye devam ediyoruz. İstenilen miktarların toplamı sonucu o
toplantı için ayrılmış olan zarftaki para bitince, finanse etmeyi bırakıyoruz. Kısacası,
Eurimages’da filmlerin reddedilmediğini, paramız bittiğini söylemeyi tercih ediyorum
çünkü desteğimizi para bittiğinde kesiyoruz.
Yamaç Okur: Yani, önce bir tartışma yapılıyor, ardından oylama yapılıyor ve bir karar
alınıyor.
Roberto Olla: Evet ama gerçekte sistemimiz temsilcilerimiz ev ödevlerini evde yaptıkları
için işliyor. Eurimages’ın ülke temsilcilerinin çok çalışmaları gerekiyor. Çalışmadığınızda,
yani senaryoyu okumadığınız ve profesyonel bir şekilde iletişimde olmadığınızda, bu iş
arkadaşlarınız tarafından hiç de iyi karşılanmıyor.
Yamaç Okur: Bu soruyu bilerek soruyorum çünkü ben de Kültür Bakanlığı Destekleme
Komitesi üyelerinden biriyim ve bu komitede biz hemen oy veriyoruz. Arkasından hiçbir
tartışma dönemi olmuyor. Tartışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Demirhan: Size kendi deneyimlerinden birini anlatacağım. Hangi proje
olduğunu söylemeyeceğim ama ortak yapım çalışma gruplarında değerlendirilecek olan
her projeye 25-30 dakika ayrılır ve derinlemesine tartışılır. Bir proje için her zamanki
süreçten geçtik ve o zaman bu tartışmaları yöneten başkan ülke temsilcilerinin
çıkabileceğini, oy verip üzerine konuşabileceğimizi söyledi. Onlar da tam dışarı çıkmaya
hazırlanıyorlardı ki, yeni bir tartışma başladı. Birkaç dakika daha konuştuk ve ardından
başkan yine temsilcilerin çıkabileceğini söyledi. Yine bir tartışma çıktı. Tabi ki tüm
tartışmalar böyle canlı, hararetli olmuyor ama bu anlattığım yeterince ayrıntılı
tartışmaların yapıldığını ve projelerin adamakıllı değerlendirilmesi için zaman
harcandığını gösteriyor. Projenin iyi olmadığını düşündüğünüz zaman niye iyi olmadığını
da söylemeniz gerekiyor. “İyi geliştirilmemiş,” diyemezsiniz. Nerede iyi geliştirilmemiş,
nasıl ve ne anlamda gibi sorulara yanıt verebilmeniz gerekir. Herkesin söz alması
gerekiyor. Öyle sessizce oturup, yalnızca oy verme şansları yok. Söz veriliyor ve
konuşmaları gerekiyor. Bu iş için vaktiniz yoksa, yapmazsınız.
Senem Tüzen: Merhaba, ben Türkiye’den bir yönetmenim. Anlamadığım bir şey var.
Öğrendiğim kadarıyla, seçilemeyen projelerin ikinci defa fona başvurmaları mümkün
olmuyor.
Roberto Olla: Evet. Projeniz reddedilmiş olmasa bile finansal zarfımız için sınır altında
kalmış olduğundan destek görmüyor. Bu yüzden bir daha başvuramıyorsunuz.
Soru: Örneğin, 20 tane projeyi finanse ediyorsunuz ama 21. ve 22. projeler de çok iyi
projeler. Bir sonraki dönemdeyse, geçtiğimiz seferki kadar iyi projeler yok. Yani, daha
zayıf projelerin içinden seçim yapmanız gerekiyor. Niye o daha güçlü olan projeleri geri
çağırmıyorsunuz? O projelerin sizlerin onları gerçekleştirmenize ihtiyaçları var.
Roberto Olla: Rekabetin bir başvuru döneminden ötekine değiştiği doğru. Hiçbir zaman
aynı koşullara sahip olamıyorsunuz. Ancak Yönetim Kurulu bunu geçmişte, tekrar
başvurmanın mümkün olduğu dönemde tartıştı. Proje, her yeni başvuruda sistematik
olarak yine desteklenmedi ve bu yapımcıda hayal kırıklığı duygusu yarattı. Kapı yüzlerine
ikince kere kapanmış oldu. İstatistiklere göre ilk seferinde destek almayan projelerin
%100’ü bir sonraki başvurularında da destek almadığı için yapımcıları korumak adına bu
kuralı değiştirdik.
Soru: Merhaba, hoş geldiniz. Ben Türkiye’nin küçük ortak olduğu Eurimages projeleriyle
ilgili birkaç şey sormak istiyorum. Hatta şu anda daha somut bir proje var. Almanya’dan,
ana yapımcısı Alman ve bütçenin yaklaşık olarak %70’i Alman Kültür Bakanlığı’ndan,
Kuzey Ren-Vestfalya’dan ve Bavyera’dan bulundu. Eurimages’a başvurmayı
düşünüyoruz. Almanya’da yaşayan bir Türk ailenin hikâyesi. Fakat burada bizim çok ciddi
sıkıntılarımız var. Yani buradan oyuncuların gitmesi gerekiyor çünkü Türk oyuncular
olacak. Hatta bazı teknik insanlar da gidecek. Yönetmeni de zaten Almanya’da yasayan
bir Türk. Siz Eurimages olarak bununla ilgili olarak bize ne önerebilirsiniz? Yani buranın
finansını biz nasıl yapacağız? Çünkü Kültür Bakanlığı’ndan bir destek alamıyoruz. Başka
da bir destek yok.
Roberto Olla: Sanırım bu soru benden ziyade, buradaki T.C. Kültür Bakanlığı yetkililerine
sorulmalı. Eurimages’a başvurmak istiyorsanız, bir ortak yapımınız olmalı. Sadece bir
Alman yapımcı tarafından anlatılan bir Türk hikâyesiyle olamaz. Bir ortağınız olmalı.
Türkiye’de ne tip bir finansman bulabilirsiniz, gerçekten bilmiyorum. Belki bir dağıtımcı
yatırım yapabilir. Kamu desteği, televizyon, dağıtım, sponsorluk ve bazen “in-kind”
yatırımlar, yani ekipman ya da malzeme sağlanması gibi finansal olmayan kaynaklar
oluyor. Ayrıca belki filmde Türk oyuncular ve ekip çalışabilir. Yani, filme devlet
yatırımının yapılması Türkiye için ilgi çekici olacaktır. Eurimages’da, bize başvuruda
bulunmak için Türkiye’deki finansmandaki kendi payınızın %50’sini sağlamayı
başarırsanız, bizim bahsi geçen düzeneğe karşı hiçbir önyargımız olmaz. Ayrıca sinemaya
giden insan sayısı açısından da Almanya’da büyük bir Türk topluluğu olduğunu biliyoruz.
Aklıma Fatih Akın geliyor. Almanya’da doğduğu için Alman fakat bakış açısı sayesinde
Türk sinemasını Almanya’da çok popüler yaptı. Son filmine de destek verdik.
Güldenay Sonumut: Merhaba, ben televizyon yapımcılığından geliyorum. O yüzden
sinema benim için çok yeni, aynı zamanda heyecan verici bir şey. Özellikle senaryoyla
ilgili bir sorum var. Size senaryo gönderirken, onu nasıl daha ilginç yapabiliriz? Sadece
yazım bakımından değil ama de özellikle görsel açıdan? Ne gibi eklemeler normal
görünüyor ve neler zorlayıcı bulunuyor?
Roberto Olla: Bu soruyu sorduğunuz için teşekkürler çünkü bu çok önemli ve bence
Türkiye’den Eurimages’a başvuran ama desteklenmeyen projelerdeki eksiklik bu.
Senaryonun niteliği, dramaturji, yazım, diyaloglar v.b. açısından esas olan şey. Ancak
sadece senaryo yeterli olmuyor. Yönetmenin görüş notu da senaryo kadar önem taşıyor.
Senaryonun size veremeyeceği görsel unsurların nasıl olacağını da bilmek istiyoruz.
Kamera hareketi, renkler, ışık, atmosfer ve yönetmenin yaratmak istediği evren gibi. Bu
özellikle ilk, ikinci, üçüncü ya da dördüncü filmini yapacak olan, uluslararası düzeyde
tanınmayan yönetmenler için bir olmazsa olmaz. Bu sektörde çalıştığınız için siz benden
daha iyi bilirsiniz, bir senaryoyu okurken kafanızda tıpkı bir kitap gibi, kendi filminizi
yaparsınız. Bu sebeple yönetmen görüşü hayal gücünüzü yönlendirir. Yönetmenin
yapmak istediğine en yakın şeyi hayal etmeye çalışırsınız. İlk filmini yapacak olan bir
yönetmen için daha önce yapmış olduğu kısa filmlerin olması şart. Eğer yönetmen hiç
kısa film yapmadıysa desteklenme şansı yok. Bu hiçbir yerde yazılı değil ama daha önce
yaptığı işlerin görsellerinin olması lazım.
Güldenay Sonumut: Peki ya ikinci filmini yapacak olan yönetmenler?
Roberto Olla: Bir zorunluluk yok ama herkesin daha önce yapmış olduğu uzun metraj
filminin kopyasını da sunmasını özellikle tavsiye ederim. Bu altyazılı bir kopya olmalı
çünkü herkes Türkçe bilmiyor. Bu konu şartnamede yazılı değil ancak çok önemli bir
konu. Değerlendirme sırasında bazı arkadaşlarımın “Senaryoyu sevdim ama bu filmin
nasıl görüneceği hakkında hiçbir fikrim yok,” dediklerine şahit oluyorum. Bazı insanlar
“mood kitabı” yapıyorlar. Bunları özellikle çok sevdiğimi söylemeliyim ama yapmak biraz
zaman alıyor ve maliyeti yüksek oluyor. Mood kitabı, içinde filmle bağlantılı kast ve
mekânlar gibi unsurlarla ilgili çizim, fotoğraf gibi görsellerin olduğu ya da filmden
bağımsız ama filmin atmosferiyle ya da nasıl görüneceğiyle ilgili bir hissiyat veren kitaba
deniyor. Örneğin, eğer filmin bir kısmı günbatımında çekilecekse, alacakaranlık ışığı gibi
bir ışığı olacaksa, filmle alakası olmasa da o ışığın yarattığı hisle ilgili resimleri
koyabilirsiniz. Buna mood kitabı deniyor çünkü filmin hissiyatı, modu hakkında fikir
veriyor.
Çiğdem Topaloğlu: Merhaba. Benim sorum finansmanın bölünmesiyle ilgili, sponsorluk
konusunda özel bir sınırlandırmanız var mı?
Roberto Olla: Gerçekte paraları olduğunu kanıtlayabildikleri sürece hiçbir
sınırlandırmamız yok. Diğer bir deyişle, “Filme 500.000€ yatırıyoruz,” yazılı bir
anlaşmanın olması gerekiyor. Sponsorun bankasından “Banka hesabında para vardır,”
diyen bir banka hesap dökümü görmemiz gerekiyor. In-kind yatırımlar içinse bir
sınırlandırmamız mevcut. Gecikmeyle beraber in-kind yatırımlar %15’e kadar olabiliyor.
Bunu sınırlandırmamızın sebebi ise masrafları karşılayabilmek için gerçekten paranızın
olup olmadığını bilmemiz gerekliliği. Tek nakit akışı biz olmak istemeyiz. Bu yüzden,
Eurimages şartlarına uygun olabilmek için vadeli (deferral) kaynakların toplam
finansmanın en fazla %15’i kadar olmasına izin veriyoruz. Bilmeyenler için vade
(deferral), örneğin alacağınız ücretin bir kısmından feragat etmeniz. Ancak bu yapım için
para kazandırmaz. Yalnızca maliyet düşer. Bilmek istediğimiz filmi yapmak için ne kadar
paranızın olduğu.
Yamaç Okur: Buna bir şey eklemek istiyorum. Türkiye’den projeler için bazen sorun olan
şu, özel yatırımlar sayesinde ortada olan bir para varsa, ortaklar en azından dağıtım ya
da televizyondan bir sözleşme / anlaşma veya kamu desteği olması gerekliliğini göz
önünde bulundurmalılar. Kamu desteği ya da böyle bir anlaşma yoksa ve yalnızca özel
yatırım varsa, başvuruda bulunamazlar.
Konuklarımıza teşekkür ediyor ve toplantıyı kapatmak istiyorum. Teşekkürler.

Benzer belgeler