Mayıs - Haziran 2010 Sayı:18

Transkript

Mayıs - Haziran 2010 Sayı:18
MAKRO VİZYON l MAYIS-HAZİRAN 2010 SAYI 18
MAKRO | Editör
Baharın güzellikleri kapımızda!
Uzun ve soğuk bir kıştan sonra gelen güzel bahar ayları,
sadece doğayı canlandırmakla kalmaz aynı zamanda
insanlığı da canlandırır ve coşturur. Biz de bu sayımızda
baharın coşkusunu kapağımıza ve dergimize taşıdık.
Sımsıcak yaz günleri yanı başımızdayken kış aylarının
getirdiği rehaveti her anlamda geride bırakmak için
elimizden geleni yapıyoruz. Mevsim geçişleri pek çok
insan için zor zamanlardır. Alerjiler, cilt sorunları,
saçların donukluğu, fazla kilolar, nezle ve grip… Bu
sorunların hepsinin üstesinden gelmek ve yaza ışıl ışıl
girmek için Makro Vizyon size yardımcı olmaya hazır.
Renkli bahar sayımızı zevkle okumanızı diliyoruz.
Makro Vizyon’un konukları
Dergimizin bu sayısında çok özel konuklarımız var:
Ahmet Yenilmez ve Hasan Kaçan. Çeşitli televizyon
yapımlarında bir arada izlediğimiz bu isimlerle çok
eğlenceli sohbetler ettik. Hatta bir de Ekmek Teknesi
tadında bir dizinin ekranlara geleceğinin tüyolarını
aldık. “Halil İbrahim Sofrası” adlı bu diziyi hepinizin
keyifle izleyeceğinize eminiz.
Her şeyin başı sağlık
Sağlıktan beslenmeye, kozmetikten yemek tariflerine
dergimizde zengin bir içerik bulacaksınız. Bu sayımızda
2 | M ay ı s - H a z i ra n
2010
sizler için seçtiğimiz konulardan en dikkat çekenleri,
sağlıkla ilgili olanlar… Son zamanların en önemli sağlık
problemlerinden olan obezite ve kolesterol konularında
ayrıntılı bilgi alacağımız sayfaların yanı sıra, en önemli
göz hastalıklarından biri olan glokom konusunun da
dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum.
Gençliğin bayramı, 19 Mayıs
19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun'a
geldiği ve Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı gündür ve bugün
tüm Türk halkı için çok önemli bir değere sahiptir.
Ulusal bayram günümüz olan 19 Mayıs’ı her yıl Gençlik
ve Spor Bayramı olarak yurdun her yanında spor
gösterileri ve törenlerle kutluyoruz. Biz de bu vesileyle
hepinizin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı
kutluyor, geleceğin yöneticileri olan gençlerimize
güvendiğimizi belirtmek istiyoruz.
Mutlu bir bahar ve keyifli okumalar diliyoruz.
MAKRO | İçindekiler
s
26
RÖPORTAJ 16
l Halil İbrahim Türkoğlu
l Mehmet Gündoğan
s
GÜNCEL 20
l Anneler Günü, Babalar
Günü ve ailenin önemi
l Dudu Altundağ
Annem ve Babam
s
ÇOCUKLARIMIZ 32
Bir çocuğun
koruyucu ailesi olmak...
s
RÖPORTAJ 34
Sağduyulu, yapıcı, işbirlikçi
Bersan Elektrik
s
RÖPORTAJ 36
Doç. Dr. Halil Coşkun
Obeziteden korunun!
s
SAĞLIK 44
Kolesterol nedir?
Baharın tüm güzellikleri...
s
HABERLER 6-14
l Hayat Eğitim Kurumları ve Makromarket’le
8. Altınşah Satranç Turnuvası sona erdi
l ‘2. Bahar Şenliği’miz coşku dolu geçti
l Makromarket ve Doğuş Çay’dan huzurevi ziyaretleri
l Malatya’da 3. yılımızı kutladık
l Caner Cindoruk ve Necip Memilli
Makro AVM müşterileriyle buluştu
l Makromarket’i mis gibi simit kokusu sardı!
l En küçük müşterimiz
l Baytek Zeytinleri yeni üretim tesislerinin temelini attı
04 | M ay ı s - H a z i ra n
2010
RÖPORTAJ 48
s
s
KAPAK 26
Ahmet Yenilmez
6
s
RÖPORTAJ 50
Hasan Kaçan
s
SAĞLIK 54
4 mevsim sağlık için
maden suyu için
s
56
KİŞİSEL BAKIM 56
Zayıflama mevsimi
64
s
GÖZ SAĞLIĞI 64
Glokomun dünyanızı
karartmasına izin vermeyin!
s
KİŞİSEL BAKIM 70
Doğru mu?
Yanlış mı?
s
DEKORASYON 74
Balkonlar çiçek açsın!
s
ÇOCUK 78
Dino’nun
eğlence sayfaları
s
74
Makromarket Adına Sahibi
Mustafa Songör
Genel Yayın Yönetmeni
Nuray Erdoğan
Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu)
Hünkar Sibel Görel
[email protected]
Yazı İşleri
Bikem Öğünç
Özlem Bayrak
[email protected]
Grafik Tasarım
Murat Çakır
Reklam Tasarım
Zafer Mert
Coşkun Işıkgül
Cenk Atarer
Mücahit Aktaş
Fotoğraf
Salih Yılar
Yayına Hazırlık
GEZİ 82
l Bir tatil klasiği
82
MAKRO VİZYON
MAYIS-HAZİRAN 2010
SAYI: 18
BODRUM
s
KONUK 88
Berna Laçin
s
90 Lezzetli tarifler
s
94 Ödüllü bulmaca
Tel: (0212) 503 88 08
[email protected]
Renkayrım/Baskı ve Cilt
Arkadaş Basım San. Ltd. Şti.
Yayın Türü
Yerel Süreli
Yönetim Yeri
Makro Market A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No: 11
06980 Sarayköy - Kazan / Ankara
T: (0312) 815 47 05
www.makromarket.net
M ay ı s - H a z i ra n 2 0 1 0 | 05
MAKRO | Haberler
Hayat Eğitim Kurumları ve Makromarket’le
8. Altınşah Satranç Turnuvası sona erdi
Ankara’nın önemli eğitim
kurumlarından olan Hayat
Eğitim Kurumları’nın aralıksız
olarak 8 yıldır düzenlediği ve
Makromarket olarak ana
sponsorluğunu üstlendiğimiz
Altınşah Satranç Turnuvası, bu
yıl 17-18 Nisan tarihleri
arasında Atatürk Kapalı Spor
Salonu’nda yoğun bir ilgiyle
gerçekleştirildi.
6 | M ay ıs - Ha zira n
2010
Geleneksel olarak her yıl 23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
haftasında düzenlenen Altınşah
Satranç Turnuvası’na bu yıl 33
ildeki 666 ilköğretim
okulundan yaklaşık 1700 sporcu
katıldı. Aralarında Türkiye, Avrupa ve
dünya çapında şampiyonluklara sahip
satranç tutkunlarının da yer aldığı ve
zorlu bir mücadelenin yaşandığı
turnuva, Ankara Gençlik Spor İl
Müdürü Vekili Zeki Atlı ve Hayat
Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu
Başkanı Mehmet Songör’ün açılış
hamlesiyle başladı
Makromarket ve Cappy’nin ana
sponsorluğunda, ayrıca yerel ve ulusal
olmak üzere 21 firmanın
sponsorluğunda (İçim Smartt, Algida,
Baytekler, Sana, Knorr, Nestle,
Uludağ, Fairy, Yayla Bakliyat, Zaman,
Posta, Aks TV, Kanal S, Elif TV, TV
Kayseri, Kontv, Kanal Malatya, Makro
FM, Ribat FM, İmpress) gerçekleşen
ve Türkiye Satranç Federasyonu’nun
da desteklediği turnuvada erkekler 7–
9, 10–12 ve 13–14 yaş gruplarında,
MAKRO | Haberler
kızlar da 7–9 ve 10–12 yaş
gruplarında birbiriyle yarıştı. 2 gün
süren turnuvada, gruplara göre
dereceye giren öğrencilere netbook,
laptop ve kupa hediye edildi.
Ödül töreni öncesi Hayat Gençlik
Spor Kulübü Halkoyunları ekibinin
gösterisi beğeni topladı. Toplam yüz
sporcunun ödül aldığı törende 9 adet
laptop, 6 adet netbook ve 85 adet
altın dağıtıldı.
Turnuva kapsamında 13–14 yaş
genel grubunda Ege Köksal, 07–09 yaş
bayan grubunda Damla İsra Keskin,
10–14 yaş bayan grubunda Bengisu
Çağlayan, 10–12 yaş genel grubunda
Volkan Sevgi ve 07–09 yaş genel
grubunda da Kerem Ahmet Vardar
birinci gelerek netbook almaya hak
kazandılar.
13–14 yaş genel grubunda Eren
Gani Ererdem, 07–09 yaş bayan
grubunda Ece Özbay, 10–14 yaş bayan
grubunda Başak Beste Abdimanoğlu,
10–12 yaş genel grubunda Emre Faik
Yaver ve 07–09 yaş genel grubunda da
Ayhan Koçaçoğlu ikinci geldi.
Üçüncülük ödülüne hak kazanan
13–14 yaş genel grubunda Erdi
Deviren, 07–09 yaş bayan grubunda
Yazgı İrem Bolat, 10–14 yaş bayan
grubunda Şuara Keskin, 10–12 yaş
genel grubunda Atakan Erdem ve 07–
09 yaş genel grubunda da Kadir Akın
hediyelerini teslim aldılar.
Dereceye giren sporcular ödüllerini,
Gençlik Spor İl Müdürü Ahmet
Sağlam, Türkiye Satranç Federasyonu
Başkan Vekili Murat Kul,
Makromarket Yönetim Kurulu Başkanı
Şeref Songör, Makromarket Genel
Müdürü Mustafa Songör, Hayat Eğitim
Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Songör ve Turnuva Direktörü
Hulusi Cihangir’in elinden aldılar.
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 7
MAKRO | Haberler
‘2. Bahar Şenliği’miz
coşku dolu geçti
Makromarket olarak geleneksel hale getirdiğimiz
Bahar Şenliği’nin ikincisini 13-21 Mart tarihleri
arasında, Konya ve Karaman illerinde bulunan tüm
Makromarket mağazalarında gerçekleştirdik.
Konyalı müşterilerimizin en çok tercih ettiği ve Konya’nın büyük
yerel markalarının yer aldığı, ulusal markaların da destek verdiği
Makromarket 2. Bahar Şenliği kapsamında çok özel fiyatlar
müşterilerimize ulaştı.
13-21 Mart tarihleri arasında devam eden Bahar Şenliği’nde gıda,
temizlik, züccaciye ve ev tekstili gruplarındaki yüzlerce üründe
yapılan çok özel fiyatların yanı sıra her gün Konya Makro Alışveriş
Merkezi içerisinde bulunan Makromarket mağazamızda düzenlenen
farklı eğlence, yarışma ve etkinliklerle de şenliğe renk kattık.
Etkinlikler kapsamında Türk tiyatrosunun geleneksel oyunları
Hacivat-Karagöz ve ortaoyunu, ateş show, sihirbaz, kukla gösterisi,
karaoke ve çeşitli çocuk yarışmaları da yer aldı.
Konya ve Karaman illerinde bulunan tüm Makromarket
mağazalarında yapılan Bahar Şenliği, Antalya ve Alanya
mağazalarında da geçerli oldu.
Konya Makro Alışveriş Merkezleri içerisinde bulunan Guesto, Santaş
Beko, Sevenal ve İpekyolu mağazaları da farklı ürünlerde yaptıkları
indirimlerle Bahar Şenliği’mize destek verdi.
8 | M ay ıs - Ha zira n
2010
MAKRO | Haberler
Makromarket ve Doğuş Çay’dan
huzurevi ziyareti
Ülkemizde her yıl, 18-24 Mart tarihleri arasında
kutlanan “Yaşlılar Haftası” dolayısıyla Makromarket
ailesi olarak, Doğuş Çay ile birlikte, Kayseri, Konya ve
Ankara’da bulunan huzurevlerini ziyaret ettik.
KAYSERİ
ANKARA
Makromarket olarak her yıl
düzenlediğimiz huzurevi
ziyaretlerimizi bu yıl da
gerçekleştirdik ve Doğuş Çay ailesi ile
birlikte, Ankara Keçiören Belediyesi,
Konya ve Kayseri ili Huzurevleri
sakinlerini ziyaret ederek hediyeler
verdik.
Her türlü sosyal sorumluluk
çalışmalarında aktif olarak yer alan
Makromarket, toplumda çok büyük
bir yeri olan ve gelecek nesillerin
yetişmesinde önemli rolleri bulunan
yaşlılarımıza minnet borcu duyuyor.
Bir gün herkesin yaşlanacağı ve
yaşlılarına sahip çıkmayan bir
toplumun sağlıklı bir geleceğe
ulaşmasının mümkün olmayacağının
bilincinde olan bir kurum olarak hem
maddi hem de manevi olarak
yaşlılarımızın yanında yer alıyoruz.
10 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Makromarket Genel Merkez, Bölge
Müdürlükleri yetkilileri ve
personelimizin katıldığı ziyarette,
huzurevlerinde kalan her yaşlıya çiçek
ve farklı hediyeler sunduk. Doğuş Çay
yetkililerinin ve personelinin de eşlik
ettiği ziyarette Doğuş Çay da çeşitli
çay çeşitlerini yaşlılarımıza sundular.
KONYA
MAKRO | Haberler
Malatya’da 3. yılımızı kutladık
Son yıllarda satın almalarla ve birleşmelerle genişlettiğimiz yatırım
ağımızı bundan tam 3 yıl önce Malatya’ya da taşımıştık. Bugün
Makromarket olarak, 3 yıldır Malatya halkına hizmet veriyor olmanın
sevincini ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu sevincimizi, düzenlediğimiz 3.
yıl kutlamalarıyla, tüm Malatya halkıyla beraber yaşadık.
Makromarket’in Malatya’daki 3.
yıl kutlamaları kapsamında, Malatyalı
Makromarket müşterilerinin hoşça
vakit geçirmesi için Makromarket
Tiyatro Grubu, birbirinden eğlenceli
gösteriler, aktiviteler ve yarışmalar
hazırladı. Makromarket, yıl dönümü
etkinlikleri kapsamında
gerçekleştirilen konserler de Malatya
halkının yoğun ilgisiyle karşılandı. Bu
ilginin karşılığında, her zaman ön
planda tuttuğumuz “Hep Ucuz Hep
Kaliteli” hizmet ilkesini
müşterilerimize yansıtmaya devam
ediyoruz.
Müşteri odaklı hizmet ilkelerini
prensip edinen bir marketler zinciri
olarak, rahat ve ferah
mağazalarımızda profesyonel
personel kadromuzla makro kalite
ürünleri mikro fiyatlarla satışa
sunuyoruz.
Makromarket olarak, modern ve
ferah mağazalarımızda hafta içi 758
bin, hafta sonu 1 milyon adetin
üzerinde ürün satışı sağlıyoruz.
Caner Cindoruk ve Necip Memilli Makro AVM müşterileriyle buluştu
Makromarket olarak sosyal ve kültürel faaliyetlere destek
olduğumuzu bir kere daha göstererek Konya Selçuk Üniversitesi’nde
sahnelenen “Uçurtmanın Kuyruğu” oyununa sponsor olduk. İstanbul
Yeni Sahne tarafından sahnelenen “Uçurtmanın Kuyruğu” adlı
tiyatro oyununun oyuncuları da düzenlenen imza günü dolayısıyla
Makro Alışveriş Merkezi’ni ziyaret etti.
Tiyatro sanatçısı, sinema oyuncusu
ve yönetmeni olan rahmetli Savaş
Dinçel tarafından kaleme alınan ve
yönetmenliğini Kurtlar Vadisi’nin
psikopat çete başı, Genco dizisinin
gaddar babası, oyuncu Erdal
Cindoruk’un yaptığı “Uçurtmanın
Kuyruğu” adlı oyun, Makro Alışveriş
Merkezi ve Makromarket
sponsorluğunda 8 Nisan Perşembe
günü saat 20.00’da Selçuk Üniversitesi
Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde
sahnelendi.
Başrol oyuncularından biri Yaprak
Dökümü’nde Doktor Nazmi ve son
12 | M ay ıs-Ha zira n
2010
dönemin popüler dizilerinden biri olan
ve Kanal D ekranlarında yayınlanan
Hanımın Çiftliği adlı dizide Kemal
karakterlerini canlandıran Caner
Cindoruk ve diğer başrol oyuncusu da
yine Hanımın Çiftliği’nde Ramazan
karakterini canlandıran Necip Memilli,
Makro Alışveriş Merkezleri bünyesinde
sevenleri ile bir araya geldi.
“Uçurtma’nın Kuyruğu” oyunu
dolayısıyla Konya’da misafir olan Caner
Cindoruk ve Necip Memilli, 8 Nisan
günü, Makro Alışveriş Merkezleri’nde
hayranları ile bir araya gelerek
fotoğraflarını imzaladı.
MAKRO | Haberler
Makromarket’i mis gibi simit kokusu sardı!
Türk kültürünün geleneksel lezzetlerinden biri olan ‘simit’in mis
gibi kokusu her ay Makromarket Genel Merkez’in koridorlarını
sarıyor. Yönetim Kurulu Üyelerimizden Mehmet Songör, tüm
departmanları tek tek dolaşarak tüm Makromarket çalışanlarına
elleriyle simit dağıtıyor.
Nisan ayı içerisindeki Kutlu Doğum Haftası’nı vesile olarak bilen Mehmet
Songör, tüm Genel Merkez çalışanlarına simit dağıttı. Mehmet Songör, daha
sonra da bu etkinliği devam ettirdi. Tüm Makromarket çalışanlarının keyifle bir
araya geldiği, sıcak bir ortam oluşturan bu etkinlik, bundan sonra da devam
edecek. Simit kokusu Genel Merkez koridorlarını sararken Makromarket
çalışanları aile olmanın tadını çıkaracak.
Baytek Zeytinleri yeni
üretim tesislerinin
temelini attı
Bursa Gemlik’te konumlandırmış
olduğu yaklaşık 4800 metrekarelik
kapalı alan üzerine kurulu üretim
tesisleri ile hizmet veren Baytekler
Gıda, 7 bin 200 metrekarelik ilave
üretim tesislerinin temelini geçtiğimiz
günlerde attı. Bu ek zeytin işleme
tesis inşaatı, 2011 yılında
tamamlandığında yaklaşık 12 bin
metrekarelik tesisleri ile Baytekler
Gıda, Gemlik yöresinin en büyük
tesise ve üretim hacmine sahip zeytin
üreticisi olacak.
En küçük
müşterimiz
7’den 70’e herkesin alışverişte ilk
tercihi olan mağazalarımızda
herkesin dikkatini çekecek
ürünlere yer vermeye çalışıyoruz.
En küçük müşterimiz olan
Mervenur Usalan da mağazamızı
her gün ziyaret ediyor ve kendi
ürün seçimlerini kendi yapıyor.
Geleceğin bilinçli tüketicisi
Mervenur’a sevgilerimizi
gönderiyoruz.
14 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Bugün yaklaşık 70 ilde, ulusal ve yerel
marketlerin şarküteri reyonunda
kolayca bulabileceğiniz Baytekler Gıda
ürünleri, başta sofralık zeytin, sele
zeytini, çizik zeytin ve biberli yeşil
zeytinden oluşuyor. Baytekler Gıda,
yıllık 10.000 tonluk üretiminin her
aşamasında tüketici gibi düşünerek
hareket ediyor ve kaliteyi, hijyeni her
şeyin üzerinde tutuyor. Gıda
sektöründe hizmet vermenin insan
sağlığına hizmet etmekle eş değer
olduğunun bilincinde olan Baytekler
Gıda, üretiminde kalite ve hijyene
azami özen veriyor.
MAKRO | Röportaj
Alışverişi, kahve tadında
bir keyfe dönüştürebilmek
Her gün keyifle alışveriş yaptığınız Makromarket mağazalarının
iç mekan tasarımına çok büyük bir önem veriliyor. Uygun
mağaza yeri seçiminden müşterilerin rahat hareket etmelerinin
sağlanmasına kadar pek çok nokta, dikkatle ve incelikle hesap
ediliyor. Makromarket İnşaat-Yatırım Müdürü Halil İbrahim
Türkoğlu’ndan Makromarket mağazalarının nasıl planlandığı
konusunda bilgi aldık.
Bize kısaca kendinizden ve
Makromarket’teki görevinizden
bahseder misiniz?
1969, Ankara
doğumluyum. İlk,
orta, lise ve yüksek
okulu Ankara’da
okudum ve halen
işletme fakültesinde
öğrenimimi
sürdürmekteyim. 2
yıl kadar elektrik
projesi ile ilgili bir
büro işlettim. Fırın
makineleri imalatı
yapan Ankara
merkezli bir
firmada 5 yıl kadar
HALİL İBRAHİM TÜRKOĞLU
görev yaptım. 90’lı
yılların sonlarına doğru esnaflığa
market işletmecisi olarak döndüm.
Ailemle beraber bir market işletirken,
1999 yılında Sayın Şeref Songör’le, unlu
mamuller konusunda yapacağı yeni
yatırım sebebiyle tanıştım. Süreç, bizim
o yıl Makromarket ailesine katılımımızla
devam etti. 2000 yılına kadar
Makromarket’te teknik müdür ve unlu
mamuller imalat müdürü olarak
çalıştım. 2000 yılından 2009 yılına
kadar Nokta İnşaat A.Ş.’de şantiyeler
şefi, satın alma müdürü ve teknik
müdür olarak görev yaptım. 2010
yılında ise inşaat-yatırım müdürü olarak
Makromarket’e geri döndüm ve halen
16 | M ay ıs-Ha zira n
2010
bu görevimi devam ettirmekteyim.
Makromarket mağazaları için
yeni mağaza yeri belirlerken
öncelikle hangi kıstasları göz
önünde bulunduruyorsunuz?
İşletmemize dahil edeceğimiz
mekanların genel koordinatör, bölge
müdürü ve müdürlüğümüzden bir heyetle
yer ve bölge analizi keşif çalışmaları yapılır.
İlgili mekanın Makromarket standartlarına
uygun, arz edilecek metrekare ile talebin
uyumlu, müşteri odaklı olup almadığı ve
ulaşım ve hizmet kriterleri incelenerek bir
rapor hazırlanır. Bu rapor sonucunda o
mekana şube açılıp açılmayacağına karar
verilir. Bir mekanın Makromarket olma
süreci, ilk önce yer görme keşfiyle başlar.
Ekibimizle birlikte o binanın teknik
donelerini temin ederiz. Yaptığımız
incelemeler sonucunda bir rapor hazırlar,
genel müdürümüze sunarız. Bu sunum
içerisinde binanın mimari çizimleri,
elektrik tesisatı ve güç bilgileri, cephe
sistemleri, mekanik tesisat sistemleri,
markete uyumluluk çalışması, imar
durumu ve yol-cadde konumları,
bulunduğu mahallenin genel durumu ve
yaklaşık maliyet çalışmaları bulunmaktadır.
Genel müdürlükçe onaylanan projeler,
mimari büro tarafından onaylı projeler
haline getirilerek şantiye şefi
arkadaşlarımıza aktarılır ve öngörülen süre
içerisinde imalata başlanarak süresi
dahilinde tamamlanır.
Mağazaların iç mekan tasarımını
hazırlarken nelere dikkat
ediyorsunuz?
Dekorasyon çalışmalarımızda
Makromarket konseptini her şubemize
yüzde 99 yaklaşık benzerlikte
uygulamaya gayret ederiz. Makromarket
konseptini şöyle ifade edebilirim:
l Modern mağazacılık araç ve
gereçlerini kullanmak.
l M2 arz ve talep dengesine göre en
uygun mimari yerleşimi uygulamak.
l Müşteri memnuniyeti için akıcı,
yormayan bir koridor planlaması.
l Müşterimizi için rahat, ferah ve
modern mağazalar planlamak
l Müşterilerin, aradıkları ürünleri
zorlanmadan kolayca bulmaları. l Personelin kaliteli hizmet
verebilmesi için en uygun şartları
oluşturmak
l Müşterilerin alışverişlerini, kahve
tadında bir keyfe dönüştürebilmek.
Mimari çalışmalarımız sırasında
kaliteden hiçbir zaman ödün vermedim.
Bu konuda yönetim kurulu başkanım ve
kurul üyelerinden de azami ölçüde destek
gördüm. Global düzeyde meydana gelen
malum sebepler, başka bir noktada
dikkat kesilmemize vesile oldu:
Verimlilik. Bu yıl kesinlikle kaliteden
ödün vermeyeceğiz fakat verimlilik
konusunda da azami gayret göstereceğiz.
Son dönemde ne gibi çalışmalar
yapıyorsunuz?
Yeni dönemde, et ve hal ürünleri
konusunda en uygun paketleme ve ömür
çalışmaları yapıyoruz.
İnşaat sektöründeki yeni sistemleri
takip etmek için yılda 50’den fazla fuar,
konferans ve eğitim çalışmalarına
katılıyorum. Tüm birimlerimizle
birlikte, uyum içinde çalışma sonucunda
en doğru işi en kısa sürede
üretebilmekteyiz. Makromarket’in farkı
da burada. Tüm birimlerimiz,
konusunda uzman ve deneyimli
arkadaşlardan oluşuyor. Bu sebepledir ki
mutfakta pişen, müşteriye yansıyan, her
zaman en kalitelisi oluyor.
MAKRO | Röportaj
motivasyonu çok önemli bir
konudur. Personelin
motivasyonunu sağlamak
için, piknik
organizasyonları ve haftada
bir olmak üzere mağazasal futbol
maçları düzenliyoruz.
Çalışanlarımızın motivasyonunu
elimizden geldiği kadar yüksek
tutarak müşteri memnuniyetine
odaklanmaları için elimizden gelen
gayreti ve desteği veriyoruz. Ayrıca
mesaimin büyük bir kısmını
personelimi dinleyerek geçiriyorum ve
birebir görüşmeler yaparak
sıkıntılarını dinliyorum ve
mutluluklarına ortak oluyorum.
1 MÜŞTERİ=1000 MÜŞTERİ
Gölbaşı’nın en iyi hizmet veren mağazası olan
Makromarket’in Gölbaşı mağazası, Hizmette Çizgi
Ötesi anlayışını benimsemiş kadrosuyla dikkat çekiyor.
Gölbaşı-1 mağazasının Müdürü Mehmet Gündoğan’la
Gölbaşı mağazası ve müşteri ilişkilerine bakış açısını
konuştuğumuz bir röportaj gerçekleştirdik.
Bize kısaca kendinizden ve
Makromarket’teki görevinizden
bahseder misiniz?
1982, Ankara doğumluyum. Evli
ve bir çocuk babasıyım. Anadolu
Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme
Bölümü
mezunuyum.
Makromarket
ailesiyle ilk
tanışmam,
1999-2004
tarihleri
arasında,
lojistik depoda
bilgi işlem
personeli
olarak
gerçekleşmiştir.
Vatani
MEHMET GÜNDOĞAN
görevimden
dolayı 2004 yılında geçici süreliğine
Makromarket ailesinden ayrılmak
zorunda kaldım. Vatani görevimi
tamamladıktan sonra, 2006 yılında
yönetici olarak tekrar çalışmaya
başladım. Makromarket ailesinde
sırasıyla İvedik-1, Yenimahalle,
Demet-2, Basınevleri, İncirli
şubelerinden sonra Gölbaşı-1
şubesinde mağaza müdürü olarak
görev yapmaktayım.
Makromarket’in Gölbaşı-1
mağazası hakkında bilgi verebilir
misiniz?
18 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Gölbaşı-1 şubesi konum olarak
Ankara ilinin güneyinde, şehir
merkezine 20 kilometre uzaklıkta,
Gölbaşı ilçesinde bulunuyor. Gölbaşı
ilçesinde Mogan Gölü ve Eymir Gölü
olmak üzere iki adet doğal göl var.
Dinlenme, eğlence, yüzme havuzları
ve piknik alanlarıyla güzide bir
ilçemizde müşterilerimize hizmet
veriyoruz. Gölbaşı-1 şubesi,
Makromarket ailesine 24. üyesi olarak
2004 tarihinde hizmet vermeye
başladı. Şubemiz, 1800 metrekare
kullanım alanında “Hizmette Çizgi
Ötesi” anlayışını benimsemiş
kadrosuyla, Gölbaşı ilçesinde en iyi
hizmeti veren hipermarkettir.
Bir mağaza müdürü olarak,
mağazanızda işlerin düzenli
yürütülmesi ve personelin
motivasyonunu sağlamak için
nelere dikkat ediyorsunuz?
Mağazamızda sistemsel ve düzenli
çalışmaya önem veriyoruz. Özellikle
yapılacak işleri günlük-haftalık-aylık
olmak üzere üç ana grupta yazılı bir
program halinde gerçekleştiriyoruz.
Yapılacak olan işlemleri kesinlikle son
ana bırakmıyoruz. Piyasadaki
rakiplerimizi çok iyi bir şekilde takip
ederek çıtamızı yükseltmek için
elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.
Personel bizim için en önemli
değerdir. Dinamik bir ortamda
çalıştığımız için, personelin
Siz ve personeliniz, Gölbaşı
mağazasında müşteri
memnuniyeti sağlamak için nelere
dikkat ediyorsunuz?
Müşterilerimizi, mağazamızı
ziyaret eden misafirlerimiz olarak
kabul ediyoruz. Müşterilerimizi, bir
misafirin nasıl ağırlanması
gerekiyorsa o şekilde ağırlıyoruz.
Hizmet sektörü olduğumuz için, rahat
ve temiz bir ortamda alışveriş
yapmaları konusunda güler yüzlü ve
pozitif bir şekilde müşterilerimize
yardımcı oluyoruz. Müşterilerimizin
önerileri ve taleplerini dikkate alarak
bu doğrultuda hareket ediyoruz. 1
MÜŞTERİ=1000 MÜŞTERİ
prensibiyle hareket ediyoruz.
Makromarket hakkındaki
düşünceleriniz nelerdir?
Makromarket insana değer veren,
geçmişin tecrübesiyle geleceğe yön
veren, gelişime açık, kendini sürekli
yenileyen, teknolojiyi takip eden ve
sistemsel olarak çalışan, bilimsel
verilere göre hareket eden çağdaş bir
kurumdur. Sektöründe de lider bir
marka. Gelecek 5 yıl içinde de ülke
sınırlarını aşıp, bir dünya markası
olacağına inanıyorum. Bu nedenlerden
dolayı da Makromarket çalışanı olmak,
bana büyük bir zevk ve gurur veriyor.
MAKRO | Güncel
Toplumun yapı taşının aile olduğu
gerçeği, hepimiz tarafından sık sık dile
getirilir. Bir insanın hayatında ailenin
ne kadar önemli bir yeri olduğunu hiç
kimse yadsıyamaz. Büyümemizde,
eğitimimizde ve topluma karşı sorumlu
bireyler oluşumuzda büyük
sorumlulukları olan anne ve
babalarımızı bu güzel günlerde küçük
de olsa bir hediyeyle hatırlamak,
hepimizin boynunun borcu…
Aile ortamının
çocuk üzerindeki etkisi
ANNELER GÜNÜ, BABALAR GÜNÜ VE
AİLENİN ÖNEMİ
Mayıs ve Haziran ayları, hepimizin hayatında çok önemli
bir yeri olan anne ve babalarımıza duyduğumuz sevgiyi
ifade edebileceğimiz günleri içinde barındırıyor: Anneler
Günü ve Babalar Günü. Bu yıl Anneler Günü’nü 9 Mayıs
tarihinde, Babalar Günü’nü ise, 20 Haziran’da
kutlayacağız. Onların bizim için önemini bir kere daha
hatırlayabileceğimiz bu güzel günlerde, ailenizin
hayatınızdaki yerini ve önemini bir kere daha düşünebilir,
her zaman yanınızda olan bu insanlara sevginizi
gösterebilirsiniz.
20 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Ailenin çocuk gelişimi üzerinde
etkisi konusunda yapılan araştırmalar
gösteriyor ki, çocuğun kişilik
gelişiminin % 65'i okul öncesi dönem
dediğimiz 0-6 yaş döneminde
oluşuyor. Bu dönemde çocukta gelişen
olumlu veya olumsuz kişilik yapısı,
daha sonraki dönemlerde telafisi zor
sonuçları beraberinde getiriyor.
Yaşamın ilk yıllarını olumsuz
koşullar içinde geçirmiş olan
çocukların bu olumsuzlukları
yetişkin olduklarında da
devam ettirdikleri
gözlemlenen bir gerçek
olarak karşımıza çıkıyor.
Birey yetişkin olsa da,
çocuklukta yaşamış
olduğu ailenin ve almış
olduğu aile eğitiminin
etkilerini hayatı boyunca
taşıyor.
Aile ortamı, hem
MAKRO | Güncel
psikolojik hem de sosyal yönden her
geçen gün gelişen çocuğun en çok
etkileşime uğradığı yer. Aile
bireyleri arasındaki ilişkiler,
çocuğun kendine
güvenmesini, kendine
ve diğer bireylere sevgi
duymasını, kimlik
kazanmasını, kişilik
gelişimini, sosyal
beceriler geliştirmesini
ve topluma adaptasyon
sürecini olanaklı hale
getiriyor. Hayatımızda bu kadar
önemli bir yeri olan “aile”miz,
hayatımızın biçimlenmesinde çok
önemli bir yere sahip.
Anne ve babanın rolü
Aileyi yaşayan bir organizma
olarak düşünebiliriz. Aile içindeki her
birey farklı işlevleri yerine getirir ve
her biri birbirinden etkilenir. Bu
işleyişte meydana gelen en ufak bir
sorun, diğer bireylerin de ritmini ve
işleyişini etkiler ve
değiştirir. Bu açıdan
bakıldığında ailenin
sorunsuz ve uyum
içinde yaşaması,
fonksiyonlarını yerine getirmesi
açısından çok önemli bir durumdur.
Aile içinde yetişecek olan bireyler,
ancak bu uyumla sağlıklı bireyler
olarak gelişirler. Bu durumun sağlam
bir şekilde yürümesinde anne ve
babaların çok büyük bir rolü var. Aile
içinde kurulan ve kurulması gereken
normal iletişim ve etkileşim kanalları,
anne ve baba tarafından sürekli
kontrol edilmeli ve yenilenmeli.
Ailedeki normal iletişim ve etkileşimi
engelleyen faktörleri kısaca şöyle
sıralayabiliriz:
l Aileyi ve bireyleri ilgilendiren
konular üzerinde yüzeysel
konuşmalar yapmak bir
aile içerisinde olmaması
gereken bir durumdur.
Ailenin bir masa
etrafında sorunlar
üzerine yeterince
konuşması, her aile
bireyi için rahatlatıcı bir
durum olur.
l Aşırı soru sormak,
yersiz şüphe ve tereddütler
biriktirmek, aile içerisinde sorunların
artmasına neden olur. Aile içerisinde
insanlar birbiriyle doğru iletişim
kurarsa, bu tip sorunlar ortadan
kalkar.
l Hepimiz günlük hayatımızda
konuşma ve
izah etme
olmadan,
karşı
tarafın hareketlerini, düşüncelerini
yorumlamaya ve tahmin etmeye
çalışırız. Ancak bu hem aile içinde
hem de sosyal hayatta hiç doğru bir
yaklaşım tarzı değildir. Yorumlamak
yerine konuşmak en güzel çözüm
yoludur.
Bunların dışında,
l Geçmişteki üzücü ve tatsız
olayların sık sık gündeme getirilmesi,
l Sorulan soruları cevapsız
bırakma,
l Bireylere söz ile baskı kurmaya
çalışma,
l Abartılı bir şekilde onaylama
veya reddetme,
l Suçlama, eleştirme, olumsuz
değerlendirmeler yapma,
l Samimiyetten uzak kalma, yalan
söyleme,
l Alay etme, küçük düşürmeye
çalışma, fikirlere değer vermeme,
l Küçük hataları çok abartma,
l Fedakarlığı devamlı karşı
taraftan bekleme,
l Ortak faaliyetlere gereken
önemi vermeme gibi durumlar, aile
birliğinde ciddi sorunlara neden
olabilir. Anne ve babanın en temel
görevleri, önce birbirleriyle daha
sonra da çocuklarıyla sürekli iletişim
kurmak, onlarla her konuda
konuşmak olmalı.
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 21
MAKRO | Güncel
Annem ve babam
D U D U
… Annem ve babam, akşamları
eve gittiğimde bir koltukta el ele
oturmuşlar, sıcak çaylarını
yudumluyorlar… Ne güzel bir aşktır
diye düşünüyorum çoğu zaman…
Anacığım, babacığımın gözlerinin
içine bakıyor, bir şeyleri buyur etsin
de, hizmet edeyim diye… Babam bir
hükümdar gibi koltuğunun
kenarına koymuş olduğu çayı
yavaştan yudumluyor… Aslında o
evin hükümdarının anam olduğunu
kabul etmiş içten içe, ama yine de
ona biçilen o rolü istem dışı
uyguluyor… Çünkü yıllardır omuz
omuza verdiği bu kadının
omuzlarında ne çok yük olduğunu,
her şeyden önce evlatlarının anası
olduğunu biliyor. Onların en mutlu
olduğu anların, sabah dualarla, el
sallayarak gönderdikleri beni,
sağlıklı bir şekilde
yanlarında tekrar
gördükleri
anlar
olduğunu;
annemin
yavrum
deyişinden, babamın
biraz önceki o
ihtişamlı halinden
toparlanarak “Hadi kızım,
hadi üzerini değiştir de
sana sıcak bir çay dökeyim”,
deyişindeki yumuşaklığından
anlıyorum.
Bu manzara,
benim ailem
içindeki küçük
bir görüntü…
Buna benzer,
hafızamda
yüzlerce olay var.
Kendi içlerinde ne
kadar birlik,
22 | M ay ıs-Ha zira n
2010
A L T U N D A Ğ
beraberlik olsa da, o anlarındaki
mutlu aşkı tamamlayan evlat bir
başka… Çünkü anne ve babanın
evladına duyduğu sevdanın hiçbir
sınırı yok… Anne ve babanın
evlatlarına duyduğu sevda; sıcak,
saf, ön yargısız, limitsiz, art
niyetsiz, karşılıksız ve dupduru…
Bir anne çocuğunu ceninken
sevmeye başlar. Evlat sevgisini o an
hisseder; baba, o zaman başlar,
çocuğuna en iyi imkanları vermek
için daha çok çalışmaya, didinmeye,
hayattan endişelenmeye, kaybetme
korkusunu, telaşını yaşamaya…
Kadın ve erkeğin hayatını değiştirir,
evlatları olacak duygusu…
Daha sonra annenin acılarla
yaptığı doğum, babanın dışarıdaki
heyecanı bir başkadır… Annenin o
doğumla başlayan
fedakarlıkları, uykusuzluk,
yorgunluk,
hayatının her anına o evlada göre
yön vermek… Babanın imkanlar
çerçevesinde reisi olduğu aileye
bakma olgusu, koruyup kollama iç
güdüleri, evlatla beraber olgunlaşır.
Yanımızda olmadıkları an var
mıdır? Hasta iken başucumuzda, bir
sınavda kapının önünde, askere
giden evladıyla gece-gündüz nöbet
tutmazlar mı? Ruhen, bedenen,
dualarla hep bizimle değiller mi?
Acımızdan ağlarlar da mutluluktan
da ağlamazlar mı? Allah’ım,
evladıma bir şey olmasın, ona
gelecek bana gelsin diye feryat
etmezler mi?
Sıkıntılı ailelerde bile evlat bir
bütün yapar aileyi, istisnalar vardır
tabi ki… Ayrılanlar, annesini ve
babasını göremeyenler, ayrı
yaşamak zorunda olanlar… Ama
evlat başka bir şeydir, ne şartlar
altında olursa olsun, anne ve
babalar için…
Ya evlatlar için anne ve baba
nedir? Annem, “Bir gün anne ol, o
zaman göreceğim seni, beni o
zaman anlayacaksın” der. Bana
sinirlendiğinde ise, “Senin annen
olmayacağım artık” derdi
çocukken… Komik gelirdi bana
bunlar! Çünkü biz onlar gibi saf
sevmiyoruz her zaman…
Onların gözünden, onların
yüreğinden
bakamıyoruz, onlar
kadar fedakar, onlar
kadar
sevdalı
olmuyoruz
çoğu zaman.
Düştüğümüzde
dizimizi öper,
masaya kafamızı
çarptığımızda masayı
MAKRO | Güncel
…
uyandığımda bana bakan gözlerini,
yanı başımda ninniler söylemeni,
anlattığın masalların sonsuzluğa dek sürmesini sevdim…
ama en çok “annem” demeyi sevdim…
yaramazlık yaptığımda çatık kaşlarını,
evin içinde koşup dururken telaşlarını sevdim…
en çok sevdiğim yemeği yapmanı,
yemeyeceğim dediğimde, ısrarını sevdim…
ama en çok “annem” demeyi sevdim…
dövmezler miydi? Öpmekle acıyı
yok etmeye, bir nesneyi dövmekle
koruma içgüdüsü yok mu? Bu
olayları büyüdükçe de çeşitli
şekillerde uygulamadılar mı
hayatımıza? Ama öpmeleriyle
acımız yok olmadı mı? Ağlarken
susmadığımız zaman bir nesneyi
dövmesiyle kendimizi güvende
hissetmedik mi?
Onlara duygusal demagojiler
yapmıyor muyuz çoğu zaman,
sevgilerini kullanmıyor muyuz? Bir
şeyi çok istediğimizde üzgün
davranıp onları ikna etmeye
çalışmadık mı? Para istediğimizde,
alana kadar yüzümüzü asmadık mı?
Bir yere gitmek istediğimizde
onların bütün istememelerine
rağmen gitmeyi başarmadık mı?
Sevdiğimiz kızı ya da oğlanı
üzmemek için anne babamızı
üzmedik mi?
Şimdi, kaç yaşında olursak
olalım; hatta biz de anne ve baba
olmuş olalım, anne-babamıza bizler
de bir kere çıkarsız, riyasız, saf,
onlar gibi duru bakalım…
Annelik ve babalık duygusunu
yaşayan tüm ANNE-BABALARA,
çok istemelerine rağmen
yaşayamayan ama ANNEBABALIK DUYGUSUNU
YÜREĞİNDE HİSSEDEN herkese
sevgilerimi ve saygılarımı
sunarım!
24 | M ay ıs-Ha zira n
2010
senin ayakkabını giyip evin içinde dolaşmayı,
gizlice dolapları karıştırmayı sevdim…
koltukların üzerinde zıplayıp üzerine atlamayı,
senin de tutmak için koşmanı sevdim…
ama en çok “annem” demeyi sevdim…
bana ördüğün kazakları giymeyi ,
elimden tutup parka götürmeni sevdim…
saçlarımı okşayarak taramanı,
seninle zaman geçirmeyi sevdim…
ama en çok da “annem” demeyi sevdim…
ilk aşık olduğumda,
aşkın ne olduğunu anlatmanı sevdim…
“anne çok seviyorum” diye ağladığımda,
göz yaşlarımı silmeni sevdim…
hayatımdaki her önemli olayda yanı başımda durmanı,
“sen ne karar verirsen arkandayım” demeni sevdim…
uzaklara gittiğimde dönüşümü beklemeni,
kocaman bir kadın olduğumda
yaşımı üç-beş yaş küçültmeni sevdim…
hatalarıma kızmanı,
daha sonra çözüm aramanı sevdim…
nasihatlar verip durmanı sevmediğimi söylerdim,
ama sevdim…
ben senin benim annem olmanı sevdim…
ben sana “annem” demeyi sevdim…
MAKRO | Kapak
Cildinize bahar gelsin
Baharın
tüm
güzellikleri...
Sımsıcak yaz günleri yanı başımızda! Kış
aylarının getirdiği rehaveti her anlamda geride
bırakmak elimizde. Mevsim geçişleri pek çok
insan için zor zamanlardır. Alerjiler, cilt
sorunları, saçların donukluğu, fazla kilolar,
nezle ve grip… Bu sorunların hepsinin
üstesinden gelmek ve yaza ışıl ışıl girmek
elinizde…
26 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Sağlıklı ve canlı bir cilde sahip
olmak herkesin hayali. Kış aylarında
matlaşan ve olduğundan daha soluk
görünen cildimizi makyaj hileleriyle
renklendirmeye çalışırız. Ancak
güneşin yüzünü göstermesiyle
beraber, kışın olumsuz etkilerini
cildimizden atabiliriz. Soğuk kış
günlerinde nem kaybıyla beraber
soluklaşan ve kuruyan cildimiz için
almamız gereken ilk önlem, nem
oranını dengelemek olmalı. Mevsim
değişimlerinde cildi yeterince
nemlendirmenin yanı sıra özel bir
bakımla ışıltılı ve güzel bir tene sahip
olabilirsiniz.
Haftada 1-2 kez mutlaka
derinlemesine cilt temizliği yapın.
Bunun için yüzünüze temizleyici ve
arındırıcı bir maske yapabilirsiniz.
Böylece cildiniz ölü hücrelerden arınır,
yeni ve taze bir hale gelir.
Kendi yapabileceğiniz
karıșımlar…
Maruldan gelen nem
Marul bol su içerdiğinden marul
maskesi, özellikle kuru ciltler için çok
faydalı oluyor. Ayrıca içeriğindeki A
vitamini, kuru ciltlerin pürüzsüz bir
görünüme kavuşmasına yardımcı
oluyor. 5 adet marul yaprağını kaynar
suda 3 dakika bekletin ve soğumaya
bırakın. Bu yaprakları temizlenmiş
cildinize ve boynunuza uygulayın. 20
MAKRO | Kapak
dakika kadar bekletip ılık suyla
marulları uyguladığınız bölgeleri
yıkayın. Havlu ile, kesinlikle çok sert
davranmadan, tampon yaparak
kurulayın.
Sıkılaștırıcı maske
Yarım elmayı rendeleyip suyunu
süzün. Bu suya, 1 tatlı kaşığı yulaf
unu, 1 tatlı kaşığı polen, 1 kapsül de E
vitamini ekleyin. Hepsini pürüzsüz bir
hal alana kadar karıştırın. Göz
çevreniz dışında tüm yüzünüze
uygulayın. Bu karışımdaki polen, pek
çok kozmetik ürününün de içeriğinde
bulunuyor. Mucize bir ürün olan
polen, ciltteki hücreleri besliyor ve
cilde tazelik kazandırıyor. Aynı
etkileri, polen yiyerek de elde
edebilirsiniz. Her gün belli bir miktar
polen yemek, kanın filtre edilerek
temizlenmesini sağlar.
Ellere peeling
Bir insanın yaşlandığı en çok
ellerinden belli olur. Yaş ilerledikçe, el
kırışıkları artar ve lekeler oluşmaya
28 | M ay ıs-Ha zira n
2010
başlar.
Eller için önceden
önlem almak çok önemli. Her gün
nemlendirici kullanmak ve özellikle
dışarıya çıkarken güneş ışınlarını
engelleyecek bir koruyucu sürmek
gerekiyor. Ayrıca ellerinize
uygulayacağınız bir ‘peeling’le, ölü
derilerinizden kurtulabilir ve
canlı ve pürüzsüz ellere
kavuşabilirsiniz. 1 kase susam
yağı, 1 kase deniz tuzu, 1 tatlı
kaşığı portakal yağını karıştırın ve
bu karışımla ellerinizi ovun. Daha
sonra ılık suyla yıkayıp kurulayın.
Ellerinizdeki farkı hemen
göreceksiniz.
Ayak deriniz sertleștiyse…
Bütün bir gün boyunca bizi taşıyan
ayaklarımızın da bakıma ihtiyacı var.
Ayak bakımı konforlu bir hayat
sürmek için çok önemli. Ayaklarımızın
altında bulunan deriler, her gün biraz
daha sertleşir ve bir gün bakmışsınız,
artık ayaklarınız geri dönüşü olmayan
bir noktada… Bunun için, öncelikle
ayaklarınızı
sık sık topuk
taşıyla (ponza taşı) ölü
derilerden arındırın. 1 kase
beyaz vazelin, 1 çorba kaşığı elma
suyu, 1 çorba kaşığı limon suyunu
karıştırın ve bu karışımı ayaklarınıza
iyice yedirerek sürün. Maskeli
ayaklarınızı, önce gazlı bez, üzerine de
streç film sararak 2 saat kadar
bekletin. Haftada bir kez
uygulayacağınız bu yöntem, özellikle
ayak altındaki sert deriler için kesin
çözüm olacak.
Saçlarınızın da
bakıma ihtiyacı var
Soğuktan sadece cildimiz değil,
saçlarımız da etkilenir. Kış aylarında
cansızlaşan saçlarımıza baharla
beraber daha çok özen göstermemiz
gerekebilir.
Saçlarımız, en önemli
aksesuarlarımızdan biri. Saçımızın
sönüklüğünden ya da kabarıklığından,
çok dökülmesinden, matlaşmasından
sık sık şikayetçi oluruz. Bu dertlerden
kurtulmak için saçlarınızı da
bakımlardan mahrum bırakmayın.
Basit maskelerle ışıltılı saçlara sahip
olabilirsiniz.
Saçlarınızın dolgunlaşması için, 1
tane ezilmiş muzu 1 yemek kaşığı
balla iyice karıştırıp yeni yıkadığınız
saçlarınıza uygulayın. Saç derinize
masaj yapmayı da ihmal etmeyin.
Saçlarınızı bir havluyla sarın ve 20-25
dakika bekleyin. Bu sürenin sonunda
saçlarınızı iyice durulayın ve saç
tipinize uygun bir şampuan ve saç
kremiyle yıkayın.
Muz ve balın içeriğinde bulunan
A,B ve C vitaminleri, hasar görmüş
MAKRO | Kapak
l Uyumadan önce pencereleri
kapatmanın,
l Yatmadan önce saçları yıkayarak
polenleri uzaklaştırmanın,
l Eve gelindiğinde kıyafetleri
havalandırmanın ve yatak odasının
dışında muhafaza etmenin,
l Giysileri dışarıda kurutmanın,
l Araba camlarını kapalı
tutmanın,
l Tatil için daha çok dağlık
bölgeleri veya deniz kenarını tercih
etmenin polen maruziyetini
azaltacağını unutmayın.
Bahar yorgunu musunuz?
saçlarınızı onarırken, kolay şekil
almasına da yardımcı olacaktır.
Saçınız dökülüyorsa, 20 gram
çörek otunu öğütün ve üzerine 20
gram susam yağı, 10 gram defne
yaprağı ekleyin. Bu karışımı
saçlarınıza sürüp bir havluyla sararak
2 saat kadar bekletin. Ayrıca çörek
otunu öğünlerinizde kullanmanız da
aynı etkiyi meydana getirir. Örneğin
salatalarınıza, 1 tutam çörek otu
serpin.
Bahar alerjilerine dikkat!
Havaların ısınıp güzel bahar
aylarının gelmesiyle birlikte açık
havada gezip tozmak güzel havaların
tadını çıkarmak herkesin isteği.
Baharın gelmesiyle birlikte burun
akıntısı, hapşırma, öksürük, vücutta
kaşıntı ve döküntü gibi alerjik
şikayetler ortaya çıkabilir.
Baharda bitkilerin polenleri bol
miktarda havaya salınıyor. Polen
alerjisi, ağaçların, fundalıkların, tahıl
ve otların ve daha az sıklıkla da
çiçeklerin polenlerinden kaynaklanır.
Polenler ön planda nefes yolu ile
30 | M ay ıs-Ha zira n
2010
vücudumuza girdiği için "inhale
alerjenler" olarak adlandırılıyorlar.
Polenler üst solunum yolları ve
solunum sisteminde boğazda yanma,
kaşıntı, kuru öksürük ve nefes darlığı
şikayetlerine neden olur.
Polen mevsimlerinde; ağaçların
çoğunlukla Mart ayından Mayıs’a,
çayırların Nisan’dan Haziran’a, otların
ise Haziran sonundan Eylül’e kadar
havaya polen saldığı biliniyor. Aynı
zamanda tek başına polen mevsimleri
ve polenlerdeki artışlar, iklime ve
yöresel faktörlere göre de değişim
gösterebiliyor.
Birçok bitkinin çiçeklenme
döneminde, açık havada oldukça
yüksek miktarda polen oluşur. Polen
düzeyleri; kırlık bölgelerde gün içi en
yüksek düzeyken, şehirlerde ise
akşama doğru en yüksek
düzeyine ulaşır. Dağlık ve
deniz kenarı bölgelerde
ise polen miktarı daha
az olup, yağmur ve
bulutlu havalarda bu
miktar daha da azalır.
Bunun yanı sıra,
Her sene bu zamanlar kendinizi
halsiz, yorgun, uykusuz
hissediyorsanız, sürekli eklem
ağrılarınız varsa siz de bahar yorgunu
olabilirsiniz.
Bahar yorgunluğunun sebepleri:
l Beslenme alışkanlığı
bozuklukları sonucunda yeterli
vitamin ve mineral alınmaması.
l Tiroid bezinin düzensiz
çalışması. (Özellikle tiroid bezinin az
çalışması, yorgunluk hissini
arttırıyor.)
l Çay, kahve, sigara ve alkol
tüketme alışkanlıkları.
l Tansiyon, kalp hastalığı, alerji,
nezle ve bazı ağrı kesici ilaçların
kullanımı.
l Stres, hava kirliliği ve gürültü.
Bahar yorgunluğu için
alınabilecek önlemler
l Bol bol su için.
l Düzenli ve dengeli beslenin.
l B ve C vitamini, Magnezyum,
Çinko ve Potasyum zengini yiyecekler
tüketin.
l Egzersiz yapın.
l Uyku düzeninizi
bozmayın.
l Stresten uzak
durun.
l Sigara, alkol
ve kafein
tüketmeyin.
MAKRO | Çocuklarımız
Bir çocuğun
koruyucu
ailesi olmak...
Fizyolojik olarak anne-baba olamayan pek çok çift, çocuk
evlat edinmek için uğraşıyor ancak bu hiç de kolay bir
süreç değil. Bu açıdan bakınca, bir çocuğu yetiştirmenin
en kolay yolu koruyucu ailelik gibi görünüyor. Ülkemizde
pek fazla bilinmese de Avrupa ve Amerika’da kusursuz
olarak işleyen bu sistem, evlat edinmeye göre daha kolay.
İşte size, koruyucu aile olmakla ilgili bilmeniz
gerekenler…
32 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Ülkemizdeki koruyucu aile sayısı
çok yüksek değil. Bunun için iki sebep
sayılabilir. Birincisi, pek çok kişinin bu
durumdan haberdar olmaması.
İkincisi ise, bakılan çocuğun bir gün
koruyucu ailenin elinden alınması
ihtimali. Bunun için koruyucu aile
olmayı düşünen çiftlerin öncelikle bu
durumu kabullenebilecek olgunlukta
olması çok önemli. Ancak bütün
bunları göze almaya değer bulanlar
için sıcak bir aile ortamı oluşması
ihtimali de çok yüksek. Sizin
sayenizde aile ortamı içerisinde
yetişen ve düzgün eğitim alan bir
çocuğun yarın için ne kadar kıymetli
bir hazine olduğunu bir düşünün.
Koruyucu aile nedir?
Koruyucu ailelik, çeşitli nedenlerle
öz ailesi yanında bakılamayan
çocukların, kısa veya uzun süreli
olarak bakımlarını üstlenen aile ya da
kişilerin yanında, devlet denetiminde
yetiştirilmeleri olarak tanımlanıyor ve
bu hizmeti veren aile ya da kişilere
koruyucu aile deniyor.
Çocukların sağlıklı gelişebilmeleri
için kendilerini koruyacak, sevecek,
destekleyecek, güven sağlayacak,
sosyal ve maddi gereksinimlerini
karşılayabilecek sıcak bir aile
ortamına ihtiyaçları var. Kuşkusuz
anne-babalar da çocuklarını en iyi
şekilde yetiştirmek için çaba harcarlar.
Ancak yaşam her zaman düşünülenler
gibi olmayabilir. Bazı aileler zihinsel,
bedensel ya da psikolojik sorunları
MAKRO | Çocuklarımız
veya ekonomik yetersizlikleri,
boşanma, ölüm, hükümlülük gibi
sosyal sorunları nedeniyle
bütünlüklerini devam ettiremez ve
çocuklarının gereksinimlerini
karşılayamaz hale gelir. Böyle
durumlarda olan çocuklara yardım
etmenin en iyi yolu, başka bir ailenin
yanında bakımlarının sağlanmasıdır.
Koruyucu aile bakımının, çocuğa
sağladığı aile ortamı, çocuğun psikososyal gelişiminin sağlıklı bir şekilde
gerçekleştirilmesi açısından büyük
önem taşıyor. Bu nedenle de tüm
dünyada korunmaya muhtaç çocuklar
için en çok tercih edilen bakım şekli,
“koruyucu aile” bakımıdır.
Ülkemizde, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu (ŞHÇEK),
bir elinden tuttuğu ve tutmaya devam
edeceği çocukların öteki elinin de
koruyucu aileler ve toplum tarafından
tutulmasını istiyor.
Koruyucu ailede hangi
çocuklara bakılır?
Koruyucu aile yanına yerleştirilen
çocuklar, öz ailesi bulunan, öz
ailesince bir süre için bakılamayan,
çeşitli nedenlerle evlat edindirilme
şansını tümüyle yitirmiş olan, kız ya
da erkek, sağlıklı ya da özürlü tek ya
da kardeş olup, durumunun koruyucu
aile yanına yerleştirilmeye uygun
olduğu sosyal çalışmacı tarafından
belirlenmiş çocuklardır.
Bu yasal çerçevede, haklarında
korunma kararı alınmış çocukların
koruyucu aileler yanına
yerleştirilmeleri için öz ailelerinden
muvafakat alınması zorunluluğu yok.
Bu çocuklar, ailelerinden izin
alınmaksızın uygun kuruluşlara ya da
koruyucu aileler yanına
yerleştirilebiliyor.
Șartlar da çok kolay
Koruyucu ailelik için gerekli şartlar
da oldukça kolay bir hale getirilmiş.
Bir kişinin koruyucu aile olabilmesi
için gerekli şartlar şöyle sıralanabilir:
Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak ve bir çocuğun koruyucu
ailesi olarak onun geleceğe hazırlanmasına yardımcı olmak
istiyorsanız, hemen Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu İl
Müdürlüklerine başvurabilirsiniz. Aile şefkatinden uzak yetişen
bir çocuğun mutlu ve huzurlu büyümesi sizin ellerinizde olabilir.
l TC vatandaşı olmak.
l Türkiye’de ikamet etmek.
l En az ilkokul mezunu olmak.
l 20-25 yaş aralığında bulunmak.
Eğer çift olarak koruyucu aile
olunacaksa, eşlerin beraber başvuru
yapması gerekiyor. Ancak koruyucu
aile olmak için illa ki evli olmak şartı
aranmıyor. Bekar kişilerin, çocuğa
baba yoksunluğu göstermeyecek
derecede iyi akrabalık ilişkileri olması
gerekiyor.
Koruyucu aile adaylarının
hazırlaması gereken belgeler şunlar:
l Fotoğraf
l Nüfus cüzdanı örneği
l Evliler için evlenme cüzdanı
örneği
l Öğrenim durumunu gösterir
belge
l İkametgah belgesi
l İş ve gelir durumunu gösteren
onaylı belge
l Adli sicil raporu
l Koruyucu aile olacak kişilerin
çocuğun bakımını, psiko-sosyal
gelişimini ve eğitimini etkileyecek ya
da çocuğa zarar verecek düzeyde
fiziksel engeli, ruhsal rahatsızlığı ve
bulaşıcı hastalığının olmadığını
gösterir rapor.
Koruyucu ailelerin
yükümlülükleri nelerdir?
Koruyucu aile,
l Yanına yerleştirilen çocuğun
öncelikle fiziksel ve psiko-sosyal
gelişiminin sağlıklı olabilmesi için
gerekli koşulları sağlamalı.
l Çocuğun yeteneklerinin ve
becerisinin elverdiği ölçüde, öncelikle
eğitim ve öğretimi ya da iyi bir meslek
sahibi edindirilmesi için gerekli çabayı
göstermeli.
l Çocuğun varsa öz ailesi ve
akrabalarıyla, uygun görülen şekil ve
zamanda görüşmesini sağlamalı.
l Koruyucu aileye ve yerleştirilen
çocuklara ilişkin olarak mesleki
çalışmaları yürüten sosyal çalışmacıya
gerekli koşulları hazırlamalı.
l Adres ve ikametgah
değişikliklerini, bu değişiklik
gerçekleşmeden önce Sosyal
Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bildirmeli.
l Görev veya tatil amacı ile
çocukla birlikte yurt dışına gidilmek
istenmesi durumunda, çocuğun veli
ya da vasisinin izni gerektiğinden,
yasal işlemlerin tamamlanmasına
yetecek süre göz önüne alınarak, en
kısa sürede durumu İl Müdürlüğü’ne
bildirmeli.
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 33
MAKRO | Röportaj
Sağduyulu, yapıcı, işbirlikçi
Bize kısaca kendinizden ve
Bersan Elektrik’ten bahseder
misiniz?
Elektrik sektöründeki iş hayatıma,
1986 yılında Semaş A.Ş.’de başladım
ve 17 yıl hizmet verdim. 2003 yılında
BER-SAN Elektrik’i kurdum ve
faaliyetlerim devam ediyor. 2006
yılında FEMA GRUP olarak
kurumsallaşan bir firmaya ortak
oldum. Aynı zamanda bu süreç içinde
Ankara’da kurulan Elektrik Malzeme
Satıcıları ve İş Adamları Derneği’nde
başkan yardımcısı olarak görev
yaptım. BER-SAN, elektrik salt
malzemeleri ve taahhüt olarak Ankara
ve diğer illerde faal işlerine devam
ediyor. FEMA GRUP Ankara’da
Legrand ve Gecem Aydınlatma bayi
olarak faaliyet gösteriyor. Ayrıca,
sektörün dışında, GençlerBirliği Spor
Kulübü kongre üyeliği yapıyorum.
BERSAN ELEKTRİK
Ankara’da elektrik konusunda hizmet veren en köklü
firmalardan biri olan Bersan Elektrik, bu sayımızın
konuğu. Bersan Elektrik’in sahibi Erol Topçuoğlu ile
hizmetlerini ve ileriye yönelik hedeflerini konuştuk.
Ankara’daki elektrik
sektörünü ve genel anlamda
elektrik sektörünün son
durumunu değerlendirir misiniz?
Ankara’da elektrik sektörü olarak
pek çok sıkıntımız var. Bunları kısaca
şöyle sıralayabilirim: Esnafla
34 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Röportaj
Bersan Elektrik hakkında…
Sektörün en iyisi olmayı hedefleyen Bersan Elektrik, bu bakımdan müşteri
memnuniyetine sonsuz önem veren bir firmadır. Kurulduğu ilk günden
itibaren müşterilerinin taleplerini anında karşılamak, Bersan Elektrik’in
birinci hedefidir.
Vizyon
Sektöründeki talep ve beklentileri uzman bakış açısıyla, objektif biçimde
değerlendiren, dinamik, girişimci, yenilikçi ve teknolojik gelişmelere hızla
uyum sağlayan, değişimi yönlendiren bir yaklaşımla müşteri
memnuniyetini ön planda tutarak bilgi ve deneyimimizle paylaşımcılık
ilkesi ile çalışan bir şirket olmak.
Misyon
l Müşteri memnuniyetinin devamlılığını sağlamak, müşteri
beklentilerinden daha üst seviyede hizmet vermek.
EROL TOPÇUOĞLU
aramızdaki dayanışma ve güvenin
olmaması, sektör olarak birbirimizi
tamamlayamamış olmamız,
metrekare olarak çok yakın olmamıza
rağmen ilişkilerimizin sıhhatli
olmaması… Ayrıca devam eden iş
ilişkilerinin de kopuk olması bizi
oldukça etkiliyor.
l Kalite bilincini en üst seviyede tutmak.
l Teknolojik gelişmeleri takip ederek, çalışanların ve müşterilerin bu
gelişmelerden haberdar olarak uygulamalarını sağlamak.
l Güvenli, huzurlu, dürüst ve yasalara saygılı bir işletme olmak.
l Sosyal sorumlulukların bilincinde olan, çağdaş toplum için sosyal
projelerin içinde yer alan bir şirket olmak.
l Çevrenin ve doğanın korunabilmesi için yenilenebilir enerji
kaynaklarından yana olmak.
Bersan Elektrik olarak ileriye
yönelik hedefleriniz nelerdir?
Müşterilerine en kaliteli ve en iyi
hizmeti vermeyi amaçlayan firmamız,
her türlü sorunda müşterilerinin
yanında olan, sağduyulu, yapıcı,
işbirlikçi bir firmadır. Tecrübeli
personelimizle müşterilerimizin
işlerini kolaylaştırmayı, her noktada
yanlarında olmayı kendimize görev
olarak biliyoruz. Müşterilerimizin
taleplerini servis araçlarımızla,
istedikleri her yere ulaşarak
karşılamayı hedefliyoruz.
Biz, sektörün en iyisi olmayı
hedefleyen bir firmanın, müşteri
taleplerini anında karşılaması
gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle,
müşterilerimizin taleplerini anında
karşılamak, her zaman birinci
hedefimiz.
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 35
MAKRO | Röportaj
Doç. Dr. Halil Coșkun
OBEZİTEDEN
KORUNUN!
Çağımızın en önemli hastalıklarından biri olan obezite,
özellikle çocukları etkisi altına almaya başladığı için
büyük bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Genetik
yatkınlık, kötü beslenme alışkanlıkları, stresli bir
yaşam veya iş gibi pek çok nedeni olan obeziteden
korunmak ve çocuklarımızı korumak, bizim elimizde…
Obeziteyle ilgili merak ettiğimiz tüm soruları
yönelttiğimiz Doç. Dr. Halil Coşkun’dan, obeziteden
korunma yolları ve tedavisiyle ilgili pek çok bilgi aldık.
Bize kısaca kendinizden
bahseder misiniz?
1970 yılında Samsun’da doğdum.
1994 yılında Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olduktan sonra,
1995-2000 yılları arasında İstanbul
Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalında
ihtisasımı tamamlayarak Genel
Cerrahi Uzmanı oldum. 2002-2008
yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde başasistan
olarak çalıştım. Bu dönem içerisinde
2004 ve 2008 yılları arasında, çeşitli
zaman dilimleri içerisinde Cleveland
Clinic Foundation Endokrin,
Laparoskopi, Obezite ve Metabolizma
Cerrahi bölümlerinde Klinik Observer
olarak çalışmalarda bulundum. 2009
yılında Genel Cerrahi Doçenti
olduktan sonra, Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi
Kliniği’nde, Klinik Eğitim Sorumlusu
oldum ve halen görevime devam
ediyorum. 10 yıldan uzun süredir
Obezite ve Metabolizma cerrahisi
alanında bilimsel çalışmalarda
bulunuyorum ve International
Fedaration for the Surgery of Obesity
and Metabolic Disorders (IFSO)
üyesiyim.
Obezite nedir? Obez kime
denir?
Obezite ya da halk arasında
bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla
miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya
çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi
gereken bir hastalıktır. Obezite,
36 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Röportaj
OBEZİTENİN ZARARLARI
Obezite birçok hastalığa neden oluyor, vücudumuzdaki birçok organın ve
sistemin doğru çalışmasını önlüyor. Sadece obez hastalarına psikolojik
olarak verdiği zararlar bile çok yıkıcı. Şişman insanlar, fiziksel
görüntülerinden utandıkları için, kendilerini eve kapatıyor, hayata ve
kendilerine küsüyorlar. Bunun için gördüğümüz obez kişilere daha
anlayışla yaklaşmalı, onlara destek olmalıyız. İşte obezitenin sebep olduğu
hastalıklar:
besinlerle alınan enerji miktarının,
metabolizma ve fiziksel aktivite ile
tüketilen enerji miktarını aştığı
durumda ortaya çıkar.
Obezite için en yaygın kullanılan
ölçüm, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ya da
İngilizce adıyla "Body Mass Index"
(VKİ) ve bel çevresi ölçümüdür.
VKİ, vücut ağırlığının (kg), boyun
karesine (m²) bölünmesi ile
hesaplanır. Bu değer, yaş ve
cinsiyetten bağımsızdır. Bununla
beraber, VKİ kullanımı, çocuklarda,
hamile kadınlarda ve çok adaleli
kişilerde doğru sonuç vermez, bu
nedenle kullanılmamalıdır. Sağlık
otoriteleri, VKİ değerlerini, normal
kilolu, fazla kilolu, obez ve morbid
obez şeklinde gruplara ayırmışlardır.
l Zayıf 18.5 kg / m²’nin altında
olanlar
l Normal kilolu 18.5-24.9 kg / m²
arasında olanlar
l Fazla kilolu 25-29.9 kg / m²
arasında olanlar
l Obez 30-39.9 kg / m² arasında
olanlar
l Morbid obez 40 kg / m²’nin
üzerinde olanlar
Her şişman insan obez midir?
Şişmanlık ifadesi genellikle fazla
kilolu kavramı için kullanılıyor.
Obezite, bunun bir üst grubunu
oluşturur ve bir hastalık olarak kabul
edilir. Obezite de kendi içerisinde
ağırlık derecesine göre Class 1-2-3
şeklinde ayrılır. Derece ne kadar
38 | M ay ıs-Ha zira n
2010
SOLUNUM SİSTEMİ
• Solunum güçlüğü
• Uykuya bağlı az nefes alma
• Uykuda solunumun durması
• Obeziteye bağlı nefes alamama sendromu
SİNDİRİM SİSTEMİ
• Safra taşları
• Karaciğer yağlanması ve siroz hastalığı
• Kalın bağırsak ve makat kanserleri
METABOLİZMİK BOZUKLUKLAR
• Yağ metabolizması bozukluğu
• İnsülin hormonuna direnç gelişimi
• Şeker hastalığı (erişkin tipi)
• Ürik asit metabolizması bozulmasına bağlı ürik asit artması
HORMON SİSTEMİ
• Böbrek üstü bezinde aktivite artışı
• Seks hormonlarında değişme
• Meme kanseri
HAREKET SİSTEMİ
• Kemik eklemlerinin iltihabı ve iltihabı olmayan yangısal reaksiyonları
• Sinir sıkışması
BÖBREKLER
• İdrarda protein atılması
İDRAR VE ÜREME SİSTEMİ
• Rahim içindeki döl yatağı kanserleri
• Prostat kanserleri
• İdrar kaçırma hastalıkları
DERİ
• Ayaklarda şişme ve lenf dolaşımı bozuklukları
• Terleme bozuklukları
• Deride renk bozukluğu
MAKRO | Röportaj
mutlaka bir Endokrin ve Metabolizma
Hastalıkları Uzmanı’na görünmesi
gerekiyor.
Tüm bu tedavi alternatiflerine
rağmen kilo kaybedip tekrar geri kilo
alımları söz konusu oluyorsa ve kişi
obezite, morbid obezite konumunda
bulunuyorsa o zaman ‘CERRAHİ
TEDAVİLER’in (Mide balonu, mide
kelepçesi, tüp mide, gastric bypass
ameliyatları) uygulanması gündeme
gelebilir.
Obezite
tedavisinde
başlangıç
algoritma
‘KORUNMA’dır.
Yani obezite
konumuna
gelmemek için
sağlıklı, dengeli
beslenme
öğrenilmeli ve
uygulanmalı.
yüksekse, beraberinde getireceği
sorunlar da o oranda artar.
Obezitede doğru tedavi nasıl
olmalıdır?
Obezite tedavisinde başlangıç
algoritma ‘KORUNMA’dır. Yani
obezite konumuna gelmemek için
sağlıklı, dengeli beslenme öğrenilmeli
ve uygulanmalı. Kişi, obez konumuna
geçtikten sonra artık multidispliner
bir tedavi şemasıyla soruna
40 | M ay ıs-Ha zira n
2010
yaklaşılması gerekiyor.
İlk önce obezitenin bir başka
hastalığa bağlı gelişip gelişmediği
tespit edilmeli; tiroid, adrenal, hipofiz
hastalıkları gibi… Böyle bir durumda
altta yatan hastalığın tedavisi esas
tedaviyi oluşturacaktır. Bir hastalığa
bağlı olmadığı tespit edildikten sonra
başlangıç, DİYET ve EGZERSİZ ile
oluşturulmaktadır. Bundan sonraki
adımda ise İLAÇ TEDAVİSİ gündeme
geliyor. Böyle bir durumda kişinin
Tedavinin başarısı neye bağlı?
Hasta ne gibi önlemler almalı?
Tedavinin başarısı kişinin
uyumuna bağlıdır. Ancak tüm uyum
göstermelere rağmen, kişinin genetik
yapısı, çevresel faktörler ve beslenme
alışkanlıkları, kilo kaybında ve
kaybedilen kiloların korunmasında
çok önemli rol oynamaktadır.
Kişi tedavi aşamasında, uygulanan
tedavinin etki mekanizmasını çok iyi
anlamalı ve bilinçli olmalıdır.
Obezitenin nedeni nedir?
Obezitenin nedeni,
multifaktöriyeldir; birçok etken,
obezite oluşumuna katkıda bulunur.
Bunların arasında, genetik yatkınlık,
beslenme alışkanlığı, sedanter bir
yaşam veya iş, kötü alışkanlıklar
(bilinçsiz beslenme, kalorisi yüksek
gıdalar ve içecekler tüketme)
sayılabilir.
MAKRO | Röportaj
Obez insan sayısı her geçen
gün artıyor. Obezitenin artışının
nedeni nedir?
Tüm dünyada obezite hızlı bir artış
gösteriyor; şu anda ciddi bir global
obezite sorunuyla karşı karşıyayız.
Bunun en önemli nedeni, değişen
dünya yapısındaki değişimin obeziteyi
tetiklemesi. Hazır ve kalorisi yüksek
gıdalara ulaşım artık daha kolay ve bu
alanda üretim yapan şirketler çok
büyümüş, ciddi ciro kazanımı ile
ekonomik olarak söz sahibi duruma
gelmiş şirketler olarak karşımıza
çıkıyor. Hareketsizlikte de ciddi bir
artış söz konusu. Özellikle TV, video
ve son yılların en önemli gelişimi
olarak niteleyebileceğimiz internet ve
buna bağlı olarak ortaya çıkan sohbet
programları ve internet üzerinden
ticaret, kişileri az enerji harcamaya
yöneltiyor. Ve yine çok hızlı bir şekilde
sayıları artan büyük alışveriş
merkezlerinde her şeye tek yerden
ulaşılmasının getirdiği daha az
hareket de önemli rol oynuyor.
Tedavinin başarısı kişinin
uyumuna bağlıdır. Ancak
tüm uyum göstermelere
rağmen, kişinin genetik
yapısı, çevresel faktörler ve
beslenme alışkanlıkları,
kilo kaybında ve
kaybedilen kiloların
korunmasında çok önemli
rol oynamaktadır.
42 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Obezite hangi hastalıkları
tetikler?
Obezite birçok hastalığı
beraberinde getiriyor; bunların en
önemlileri olarak, hipertansiyon, tip2
diyabet, Hiperkolesterolemi,
Hipertrigliseridemi, uyku apne
sendromu, diz ve bel bölgesinde
ağrılar ve hareket kısıtlılığı, akciğer
kapasitesinde azalma ve nefes darlığı,
kadınlarda adet düzensizliği ve gebe
kalmada zorluk, bazı kanser
türlerinde artış (meme, kalın barsak,
jinekolojik gibi) sayılabilir.
Çocuklarımızı obeziteden
korumak için alabileceğimiz
önlemler nelerdir?
Çocuklarda obezite şu an en
önemli sorunlardan bir tanesi. Çünkü
yapılan çalışmalar göstermektedir ki,
‘Adölesan Obezite’de ciddi bir artış söz
konusu. Bu duruma engel olmak için
aile bireylerine çok önemli görevler
düşüyor. Sağlıklı beslenme, öncelikle
aile bireyleri tarafından uygulanmalı
ve çocuklar bu konuda eğitilmeli.
Fazla yemek yemek değil, yeterli ve
dengeli beslenme benimsenmeli.
Çocukların okullardaki beslenmeleri
de bu dönemde oldukça önemli.
Okullarda, kantinlerde satışa sunulan
ürünler kontrol altında tutulmalı ve
okulda yenilen yemeklerin
düzenlenmesi Beslenme ve Diyet
Uzmanları tarafından yapılmalı.
Obezite tedavisinde cerrahi
tedavinin yeri nedir?
Son yıllarda obezitenin cerrahi
tedavisi sayısında hızlı bir artış söz
konusu oldu. 2009 yılında tüm
dünyada yapılan obezite ameliyatı
sayısı 350.000 vakaya ulaştı. Bu
ameliyatların 200.000 tanesi ABD’de
gerçekleştirildi. Bu durum bize,
obezite olan birçok hastanın diyet,
egzersiz ve ilaç tedavisi ile yeterli
düzeyde başarıya ulaşamadığını
gösteriyor. Ve bu durum, birçok
bilimsel yayınla destekleniyor. Cerrahi
tedavilerdeki başarı için bu konuda
uzmanlaşmış hekimlere başvurulması
büyük önem arz ediyor.
www.halilcoskun.com
www.obezitecerrahisi.com
MAKRO | Sağlık
İyi ve kötü kolesterol nedir?
Kolesterolün kanda ve vücudun
bütün hücrelerinde bulunan yağımsı
bir madde olduğunu söylemiştik. Bu
yağımsı madde, kanda çözülmesi ve
taşınması için karaciğerde bir
proteinle birleştirilerek işleniyor.
Bunun sonucunda lipoproteinler
oluşuyor. Lipoproteinlerin düşük
yoğunluklu olanlarına kötü kolesterol
ya da LDL (Low-Density Lipoproteins)
diyoruz. Yüksek yoğunluklu olan
proteinlerse, iyi kolesterol olarak
nitelendiriliyor ve HDL (High-Density
Lipoproteins) adını alıyor.
KOLESTEROL NEDİR?
Beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar ve karaciğer
başta olmak üzere tüm vücudumuzda bulunan
kolesterol, yaşam için gerekli olan yağımsı bir madde.
Özellikle kalp ve damar hastalıklardan korunmak için
kolesterol seviyelerimizin normal olması gerekiyor.
Ancak iyi kolesterol ve kötü kolesterol kavramları
ortaya çıktığından beri, pek çoğumuzun kafası oldukça
karışık; kolesterol dost mu, düşman mı?
HDL neden iyi kolesterol?
HDL’nin kandaki değerinin yüksek
olması, kişiyi kalp ve damar
hastalıklarından koruyor. Çünkü
HDL, kolesterolün damar duvarında
birikmesini önleyici bir görev yapıyor.
HDL, vücudun çeşitli yerlerinde
biriken kolesterolü topladıktan sonra
karaciğere getirmekle görevli.
Karaciğer de kendisine ulaştırılan
kolesterolü safranın içine atıyor ve
kolesterol bağırsaklara gönderiliyor.
Sonuç olarak, kolesterol bu yolla dışarı
atılıyor.
Kötü kolesterolün vücudumuza
nasıl bir etkisi var?
Kötü kolesterol olarak bilinen
LDL’nin görevi, kolesterolü
vücudumuzun her yerine dağıtmak.
Dağıtılan bu kolesterol ihtiyaç
duyulduğu takdirde hücreler
44 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Sağlık
tarafından kullanılıyor. Fazlası ise
kanda dolaşmaya devam ediyor ve
miktarı çok arttığında, kalbi ve beyni
besleyen damarların duvarlarında
birikmeye başlıyor. Sonuç olarak
damarlar daralıyor ve damar sertliği
meydana geliyor. Bu daralmanın
üzerine bir de pıhtı gelirse, tıkanan
damarın nerede olduğuna bağlı olarak
kalp krizi ya da inme gibi ciddi sağlık
sorunları baş gösteriyor.
Normal kolesterol
değerleri için
l Kolesterol içeriği yüksek
besinlerden uzak durmalıyız.
Vücudumuzda bulunan kolesterolün
iki kaynağı var: Karaciğerimiz ve
besinler. Bu
nedenle,
kolesterol
değerini
düşürmek için
kırmızı et, tam
yağlı süt ürünleri,
tereyağı, margarin, sakatat,
kızartma gibi doymuş yağ
asidi yüksek olan gıdaları
olabildiğince dengeli ve az
biçimde tüketmek
gerekiyor. Tavuk ve hindi
gibi, beyaz ete yönelmek
kolesterol için yerinde bir
tercih. Yemek pişirirken katı
yağlar yerine sıvı yağlar tercih
edilmeli.
Ayrıca, taze sebze ve meyve
ile kuru baklagiller ağırlıklı
beslenmeye özen gösterilebilir.
Makarna, pirinç, ekmek, buğday,
patates ve mısır gevreğinden
46 | M ay ıs-Ha zira n
2010
çok ciddi hastalıklara da neden oluyor.
Bu yüzden sigarayı bir an önce
bırakmanızda fayda var.
l Stresten uzak durmalıyız.
Çağımızın hastalığı olarak
adlandırılan stres, sadece ruhsal değil
pek çok fiziksel hastalığın da nedeni
olarak gösteriliyor. Stres kolesterolü
yükselttiği gibi, kalp krizi riskini de
arttırıyor.
oluşan nişastalı besinleri
öğünlerinizde düzenli olarak tüketin.
l İdeal kilomuzu korumalıyız.
Çünkü kötü kolesterol olan LDL’nin
yükselmesini önlemek için ideal
kiloda olmak çok önemli. Eğer olması
gereken kilonuzun üzerindeyseniz,
yediklerinize dikkat edin ve kendinize
uygun bir beslenme programı
uygulayarak fazla
kilolarınızdan kurtulun.
l Düzenli spor
yapmalıyız ve bunu
bir yaşam biçimi
haline getirmeliyiz.
Her gün en az 30
dakikalık bir
fiziksel aktivite,
kolesterol dengesi
için çok önemli.
Spor, iyi kolesterol
değerini yükseltirken kötü
kolesterol değerini düşürüyor.
l Sigara tüketiminden
kesinlikle kaçınmalıyız. Sigara, kalp
ve damar hastalıkları açısından
ciddi bir risk faktörü olmasının yanı
sıra kötü kolesterolün yükselmesine
de neden oluyor. Sigara aynı
zamanda, akciğer kanseri, akciğer
hastalıkları, beyin kanaması gibi
Kolesterolün tedavisi
Kolesterol seviyesi kişinin sağlığı
için risk oluşturacak bir noktaya
geldiyse, acilen düşürülmesi için
gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.
Kolesterol tedavisi, uzman doktor
tarafından, hem yaşam tarzı
değişikliği hem de ilaç tedavisi
şeklinde uygulanıyor. Eğer daha önce
kalp ve damar hastalıklarıyla ilgili bir
sorun yaşanmamışsa, kolesterolü
düşürmek için, ilk önce, yaşam biçimi
ve beslenme alışkanlıklarında ciddi
değişikliklere gidiliyor. Kişinin
kolesterol değerleri, bu şekilde yüzde
20 oranında düşürülebiliyor. Ancak,
hedeflenen değerlere bu şekilde
ulaşılamazsa, ilaç tedavisi başlıyor.
Daha önce kalp krizi gibi ciddi
sağlık sorunları yaşamış olan kişilerde
direkt olarak ilaç tedavisi başlıyor.
Tedavide bilinmesi gereken en önemli
nokta, ilaç tedavisiyle
beraber,
diyete de
devam
edilmesi
gerektiği.
MAKRO | Röportaj
BAKAN, GÖREN, FARKLI BAKAN, FARKLIYI GÖREN BİR TİYATROCU...
AHMET YENİLMEZ
Televizyon ekranlarından tanıdığımız ve çok sevdiğimiz bir tiyatrocu Ahmet
Yenilmez. Röportaj yapmak için yola koyulduğumuzda her zamanki gibi bir
röportaj olacağını sanıyorduk ama Ahmet Yenilmez Sanat Merkezi’ne gidince
işler biraz değişti. Ahmet Yenilmez’le hayatın içinden, çok güzel ve uzun bir
sohbetin içine girdik; sanat, edebiyat, yitirdiklerimiz, kazandıklarımız,
projeler… Size bu sohbetimizin satır başlarını yazacağız. Röportaj gibi
gitmeyen bu sohbetin sonunda ben ne yapacağım bu uzun sohbetle diye
düşünürken Ahmet Yenilmez benim için röportajıma bir giriş yazısı bile
yazdı: “İçeri girdik, huysuz bir ihtiyar… Eşofmanla karşıladı bizi… Geldi,
odasına girdi. Tiyatronun tarifinden başladık. Tuttu duvardaki fotoğraftan
bahsetmeye başladı. Önümüzdeki sezon, belki pek çok kısa film festivalinde
izleyeceğiniz bir projenin temellerini attı.”
Keyifle okuyacağınıza inanıyorum!
Şu anda Türkiye’de ilk defa
yapılan Mehmet Akif oyununu,
Safahat’ı oynuyorsunuz. Safahat’a
olan ilginiz nereden geliyor?
Akif, çok farklı bir insan. Niye Akif
sorusuna o kadar çok cevabım var ki…
Cevabı verdikçe de insan utanıyor.
Dedem Köy Enstitüleri’nin ilk
mezunlarından: Eğitmen Ahmet
Yenilmez. Dedemin öğrencisi, benim
de edebiyat öğretmenim, Osman
Kurucu. Beni ilk sahneye çıkaran da
O’dur. Bize daha okuma-yazma
öğrenmeden, Mehmet Akif’i anlattı,
İstiklal Marşı’nı anlattı. Ben ilkokul 3.
sınıfta biliyordum, Mehmet Akif’in
Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’ndeki
Mısır Apartmanı’nda öldüğünü…
Sene 1996… İstanbul’a geldim; sayın
başbakanımızın (o zaman belediye
başkanımız) daveti üzerine. Muammer
Karaca Tiyatrosu’nda Genel Sanat
Yönetmeni Yardımcısı olarak
çalışıyordum. Mısır Apartmanı’nı
buldum. Bekçisine Akif’in öldüğü
daireyi sordum. Bekçi bilmiyordu,
Akif’in orada öldüğünü. O cadde beni
nasıl yaptı biliyor musunuz? Hüngür
hüngür ağlıyordum. Sonra ben
Muammer Karaca Tiyatrosu’nun
müdürü oldum ve biz oraya Akif’le
ilgili bir tabela astık. Ancak bu durumu
çeşitli platformlarda dile getirdim. Ve
yaşadığım duygu durumları sonucunda
Akif’i oynamaya karar verdim.
Bizim burada çıkan bütün oyunlar
atölye çalışmalarının bir sonucudur.
Safahat oyunu da bu atölye
çalışmaları sonucu ortaya çıktı. Atölye
çalışmalarındaki ifadelerimizi,
oyunun yazarı olan Uğur Uzunok, bir
araya getirdi ve yazdı.
Mehmet Akif Müzesi kurulması
konusunda da çeşitli
çalışmalarınız var. Bunlardan
bahsedebilir misiniz?
Bizim bir sanat kurumu olarak
tabi ki ticari kaygılarımız var ama bir
de misyonumuz var. Avusturya’ya
gittiğimde bir Goethe heykeli
48 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Röportaj
gördüm. Orada bir fincan kahve içmiş
ve müze yapmışlar. Biz de Mehmet
Akif’in öldüğü yerin müze olması için
bir imza kampanyası başlattık ve her
oyunumuzdan sonra imza topluyoruz.
Topladığımız imzaları Kültür
Bakanlığı’na gönderdik. Bu imzalar
sonucu konu, TBMM’ye taşındı ve bir
teklif verildi. MHP Karaman
milletvekili vermiş ama diğer
milletvekillerinin de desteğini aldık.
İkinci bir imza kampanyası daha
başlattık. Dünyada tarım müzesi
olmayan 10 ülkeden biriyiz. Üstelik
ilk toprak bu memlekette ekildi.
Tarım eşittir kültürdür. Akif’in hem
öğretmen hem de müdürü olarak
görev yaptığı Halkalı Baytar
Mektebi’nin Mehmet Akif Ersoy
Tarım Müzesi olarak tahsisi için
çalışıyoruz. Bu oyunu, bu tip
projelerin paralelinde götürüyoruz.
Yani sadece tiyatro yapmıyoruz.
Atölye çalışmalarından
bahseder misiniz?
İnanmış insanlar bir araya geldi.
Tabi ki bu, bir anda olmadı. Bir kader
birlikteliği, acıları yaşama, tahammül
gösterme… Türk Temaşa Atölyesi,
böyle oluştu. Öğrencilerimizin hepsi
farklı bölümlerde okuyan üniversite
öğrencileri.
Pek çok dizide rol aldınız.
Dizilerde oynadığınız kişinin içine
nasıl giriyorsunuz?
O projelerde de, tiyatro
oyunlarımda olduğu gibi genellikle
projenin içinde en baştan yer
alıyorum. Pirimiz, hocamız, sevgili
Osman Sınav bize bunu öğretti.
Sinemayı onunla öğrendik. Şu anda
da Türkiye’nin en kaliteli dizisini
yapıyor: Sakarya-Fırat.
Ben hep inandığım işlerde oldum.
Benim karakter çalışmam biraz
farklıdır. Ben çevremde o insanı
görmüşümdür, tanımışımdır. Yoksa
da onunla gezerim, konuşurum, onu
yaşarım.
Onun için öyle bir derdim
olmuyor. Esir Şehrin İnsanları çok
güzel bir işti. Yönetmenle diyalog da
çok önemli. Erhan Bener, bana dedi
ki, “Ben o adamı hiç öyle
düşünmemiştim, ne yaptın sen.” Tabi
ki ben o zaman mutluluktan dört
köşe oldum.
Tiyatro nedir?
Her şeyin bir dili vardır. Bu dili
okuyamıyorsan, bunların
söylediklerini duyamıyorsan, bunların
bakışını hissedemiyorsan hayatı
okuyamazsın. İnsanın dili vardır,
objelerin dili vardır, duvarın dili
vardır. Hepsi bir ahenkle yapılmıştır.
Onun için çayın bile bir rengi var:
Tavşan kanı diyoruz… Ona bir renk
veriyoruz.
Tiyatronun olabilmesi için, “bir
oyuncunun ve en az bir seyircinin
olması lazım” denir. Ben bunu
çürütüyorum. Tiyatronun olabilmesi
için bir tek oyuncunun olması
yeterlidir. Dekorunu kurmuş, gişesini
açmış, beklemiş, beklemiş… Bir kişi
bile gelmemiş; oturmuş ve oyun
başlamış. O kadar oyuna konsantre
olmuş ve seyrediyor ki… O artık
tiyatro olmuş.
Tek bir seyircinin olması da tiyatro
için yeterlidir; eğer o seyirci
bakabiliyorsa ve görebiliyorsa. Oyun
akıyor ve o da insanı dinliyor,
insandan. Dinliyor ve seyrediyor.
Projeler meydana gelir. İyi
projelerin temelleri sohbetler
sırasında atılır. Biz bir sanatsal
çalışma yapmak istediğimizde, hemen
Tanpınar’ı arıyoruz, Haldun Taner’e
bakıyoruz. Niye? Çünkü kültür
hayattır.
Sizce sanat nedir?
Bakan, gören, farklı bakan, farklıyı
gören, farklı gördüğünü, farklı şekilde
insana insanca anlatan… Anlatmak,
sanattır; anlatan, sanatçıdır.
Peki, bu memleketin en büyük
problemi nedir?
Sevgili Çetin Altan’ın ifade ettiği
gibi, mesleksizliktir. Ben bir adım
ileriye götürüyorum bunu; bakmıyor,
görmüyor, baktırılıyor, gösterileni
görüyor, gördüğüne inanıyor ve ona
göre hareket ediyoruz. Güdülüyoruz.
Gelecek seneki projenizden de
bahseder misiniz?
Hoca Ahmet Yesevi… Kendi
sözlerinden bir oyun yazıldı. Müzikal
bir oyun olacak; korolu. Anlatıcı ve
dans var. Semah ve zikir de olacak.
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 49
MAKRO | Röportaj
BİR GÜLDÜRÜ HİKAYECİSİ
HASAN KAÇAN
Önce Ekmek Teknesi, daha sonra Eşref Saati ve
Fesuphanallah dizileriyle Türk seyircisinin ilgisini ve
sevgisini kazanan Hasan Kaçan bu sayımızın konuğu.
Daha önce Gırgır dergisindeki birbirinden başarılı
tiplemeleri çizen Kaçan, şimdi çizgi yerine senaryo
vasıtasıyla iletişim kurduğunu söylüyor. Yeni projesi
“Halil İbrahim Sofrası” Haziran ayında televizyon
ekranlarına gelecek olan Hasan Kaçan, yine bir mahalle
dizisi izleyeceğimizin ipuçlarını veriyor.
50 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Karikatüre nasıl başladınız?
Çocukların bir takım hevesleri
vardır; ya bir şeyler karalarlar ya da
oyun oynarlar. Ama kimsenin bir
hedefi olduğunu zannetmiyorum.
Benim saçma sapan bir hedefim vardı;
ben kaleci olmak istiyordum. Onunla
ilgili de bayağı çalıştım. Eskiden
mahallelerde mahalle takımları vardı.
Aşağı yukarı 20-25 yaşıma kadar çok
ciddi kalecilik eğitimi aldım. Ama
maalesef o konuda bir şey olmadı;
planımda olmayan karikatür işim
oldu. Babamın bir berber dükkanı
vardı. O zaman ısıtıcı falan olmadığı
için berber dükkanlarında sürekli
çaydanlıkta, güğümde su kaynardı ve
camlar hep buharlı olurdu. Ben de
camda oluşan
buharlara
parmaklarımla
bir şeyler
çizerdim. Kağıt
diye bir şey de
yok. Gazetelerin
kenarlarındaki
küçük boşluklara,
berberlerin köpük
sildikleri
kağıtlarına da
çiziyordum.
Bu ilgimi gören
babam beni
Malkoçoğlu’nun çizeri Ayhan
Başoğlu’na götürdü. Ayhan Başoğlu,
“Bunlar çizgi roman değil, olsa olsa
karikatür olur” dedi ve bizi Oğuz
Aral’a yönlendirdi. Çizdiklerimi Oğuz
Aral’a götürdük. O da kovaladı bizi
ama elime de bir tomar kağıt ve kalem
sıkıştırdı. Dedim ki, herhalde bu
kovalıyor ama bu kağıtları verdiğine
göre bir şey de var. Ben verdiği
kağıtları ufak ufak doldurdum.
Meğerse, o da okuluma önem vermem
için öyle söylemiş. 16 yaşımda Oğuz
Aral’ın çırağı oldum. 17 yaşımda da
Gırgır’da ciddi anlamda karikatür
çizmeye başladım.
Hatta üniversiteye girdiğim ilk yıl,
Gırgır’da benim o kadar çok
MAKRO | Röportaj
karikatürüm yayınlanmaya başladı ki,
rektörün odasında benim bir
karikatürümün asılı olduğunu
gördüm. Daha Güzel Sanatlar
Akademisi 1. sınıf öğrencisiyim ve “Bu
karikatür benim” bile diyemedim.
Hedef koyduğum şey hiç tutmadı
da, aklımda olmayan ama gönlümde
olan, sevdiğim bir şey vücut buldu.
Bugünlere kadar geldik.
Karikatür dünyasına pek çok
karakter kazandırmış bir
isimsiniz. Bu karakterlerden en
çok hangisini seviyorsunuz,
kendinizi yakın hissediyorsunuz?
Ben Eşşek Herif’te çizdiğim Deli
Ziya’yı çok seviyorum. Daha sonra
yaptığım televizyon dizilerinde de
mutlaka öyle bir deli koymaya gayret
ettim. Ekmek Teknesi, Eşref Saati,
Fesuphanallah… Her yere bir deli
mutlaka monte etmeye çalışıyorum.
Bir de ben çok iyi anlaşırım, o deli
denilen insanlarla. Bir gün Beşiktaş
vapuruna bindim, kafası sıfır tıraşlı,
çok uzun boylu, simsiyah sakallı,
korkunç bir adam… Vapurda adamı
gören başka bir tarafa kaçıyor.
Oturduğu yerde kimse yok. Ben de
gittim yanına oturdum,
“Selamünaleyküm birader, sigara içer
misin?” dedim; muhabbete başladık.
Sen ondan çekinirsen o da onun
üzerine oynuyor. Ama biz normal bir
şekilde muhabbet ettik; kuşları çok
seviyormuş, güvercin besliyormuş.
Aslında bu kişiler deli değil de,
meczup; hayata başka türlü
bakıyorlar, başka türlü yaşıyorlar.
İlginç de bir tarafları olduğu için ben
hep severim ve kullanırım. Çünkü bir
tek Türk toplumunda var bu kavram;
belki Osmanlı’dan kalan bir şey. Deli,
meczup denilen insanlar, hep sosyal
hayatın içerisinde olmuşlar; onları
hiçbir zaman dışlamamışız. Belki son
15-20 senedir çok net bir ayrım var
ama daha önce her mahallenin üç-beş
tane delisi vardı ve dışlanmazdı. Onlar
öyle kabul ediliyordu.
Şu anda bir dergide ya da
gazetede çiziyor musunuz?
Hayır. En son Star Gazetesi’nde
çiziyordum ve köşe yazısı da
yazıyordum. Sonra polemiklerin
adamı olmayalım diye oradan uzadık.
Bir de şöyle bir durum var: Çizgi
bir dönem, karşılıklı anlaşma, derdini
anlatma, iletişim kurma vasıtasıydı.
Biz, Oğuz Aral’dan aldığımız
terbiyeyle geldiğimizden, çizgiyi bir
sanat olarak değil, bir iletişim vasıtası
olarak gördük. İnsanlara derdinizi
anlatmak, onları mutlu etmek,
yüzünü güldürmek için bir vasıta
olarak gördük. Biz yaptığımız işi
yüceltmedik çünkü öyle öğretilmedi.
Dolayısıyla şimdi onun yerini başka
bir şey aldı: Senaryolar ve
televizyonda yaptığımız diziler. Aynı
şeyi anlatıyorsun, kitlelerle
buluşuyorsun, insanlara derdini
anlatıyorsun. Hatta daha çok insanı
mutlu ediyorsun. O da yetiyor bana
diyorum. Çünkü insanların yüzünü
güldürmek kolay bir şey değil. İnsanı
mutsuz etmek çok kolay ama mutlu
etmek öyle değil.
Dizilerde ortaya çıkardığınız
karakterlerin karikatür tiplere
benzediği söyleniyor. Siz buna
katılıyor musunuz?
Aslında karikatürler bu insanlara
benziyor. Çünkü o zaman film
çekemiyorduk ya da bunları
yayınlayamıyorduk. Kitlelere ancak
Gırgır ve türü dergilerle ulaşıyorduk ki
o dönemin zaten herhalde en yüksek
kitlelere ulaşma vasıtası Gırgır’dı.
Gazetelerden daha çok satıyordu,
daha çok insana ulaşıyordu. Şimdi siz
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 51
MAKRO | Röportaj
biriyle karşılaştığınızda ya da
başınızdan bir olay geçtiğinde bunu
çevrenizdeki insanlarla paylaşırsınız.
Biz bu tip olayları karikatürle
paylaşıyorduk. Şimdi de senaryolarla
paylaşıyoruz. İkisinin birbirinden
farkı, anlatım biçimleri.
Karikatürü, çizmeyi çok seviyorum
ama aynı şekilde şimdi yaptığımız
işleri de seviyorum. Onlardan da çok
güzel işler çıkıyor.
Bir gün Cağaloğlu’ndayım, Gırgır
dergisinden çıktım. Büfeye uğrayıp bir
döner yedim, yanında da gazoz içtim.
Büfeden çıktıktan sonra gazoz kapağı
elimde kaldı. Kapağı havaya attım,
topçuluk da var ya, birkaç defa ayağımla
sektirdim, bir vurdum, caddenin
karşısına gitti. Oradan bir adam
geçiyordu. Göğsüyle gazoz kapağını
durdurdu, dizine aldı, saydırdı, sonra
bana geri gönderdi. Durup dururken
adamla bir hukuk oluştu. Bu acayip bir
şeydi; karikatür gibi bir şey zaten.
Anlatsan da çizsen de…
Bu tip olaylar herkesin başına
gelebilecek olaylar değil. Bazı
insanlar “çekiyor” derler. Siz buna
inanıyor musunuz?
Ben buna inanıyorum. Bazı
insanları bazı şeyler kesinlikle çekiyor.
Mesela benim bir akrabam var; sürekli
para buluyor. Öyle derdi olan bir adam
da değil ama sürekli buluyor. Bozuk
para, cüzdan, torbanın içinde para…
Ondan sonra da karakol karakol
dolaşıyor. Kimliklerine bakıp cüzdan
sahiplerinin adreslerini bulmaya
çalışır.
Komiklikler, sakarlıklar da beni
çeker. Nereye tatile gitsem, mutlaka
bir vukuatla dönerim. Bir sene,
kardeşim Fatih’le tatile gittik. Kıyıya
yaklaşırken denize atladık. Bir çıktık,
göğsümüz simsiyah… Acı
içerisindeydik. Biz tam denizkestanesi
yuvasına atlamışız. Göğsüm olduğu
gibi simsiyah denizkestanesi… Herkes
tatil yaparken biz orada,
karikatürlerdeki gibi, göğsümüzden
52 | M ay ıs-Ha zira n
2010
tek tek denizkestanesi ayıkladık.
Dediğiniz gibi, bazı şeyler, bazılarını
buluyor.
Yeni projelerinizden
bahsedebilir misiniz?
Şu aralar yeni bir projemiz var.
“Halil İbrahim Sofrası” adında bir
dizi. Ekmek Teknesi tadında… Ben
mahalle dizilerini çok seviyorum.
Nasipse, Haziran ortası gibi yayında
olur. Henüz çekmeye başlamadık ama
proje bitti. Kadrosu üç aşağı beş
yukarı belli.
Siz oynuyor musunuz?
Evet, ben de oynayacağım.
Yine daha önceki
dizilerinizdeki gibi nev-i şahsına
münhasır bir tip mi
oynayacaksınız?
Evet. Ben öyle tipler oynuyorum.
Benim becerebileceğim şey bu. Ben
öteki oyuncular gibi değilim. Bu işin
eğitimini almadım, yıllarımı da bu işte
harcamadım. Ancak tarif
edebileceğim, bana uygun, benim
bildiğim, taklit edebileceğim bir tipi
oynayabilirim. Ama diyelim ki çok
profesyonel bir oyuncunun yapması
gereken bir şeyi ben yapmam. Bu işin
profesyonelleri var, onlar yaparlar.
Heredot Cevdet’i ve
hikayelerini üzerinden bunca yıl
geçmiş olmasına rağmen herkes
hala hatırlıyor ve seviyor. Siz
bunu neye bağlıyorsunuz?
Bir şuuraltı var, bir de şuurüstü…
Şuuraltında yılların karikatüristi
Hasan Kaçan var.
Bir de son dönemde gözün gördüğü,
kulağın dinlediği Heredot Cevdet
hikayeleri, Ekmek Teknesi var. O
bakımdan beni aileden biri gibi
görüyorlar, Hasan Ağbi muhabbeti
yapıyorlar. Benim hayran kitlem yok
ama seven kitlem var. Ben onu daha
çok önemsiyorum. Hayranlık gelir
geçer ama bir insanın başka bir insanı
sevmesi çok güzel bir şey.
MAKRO | Sağlık
4 mevsim sağlık için
MADEN SUYU İÇİN
Mevsim geçişlerinde, doğanın renk değiştirmesiyle,
insanlara da bahar yorgunluğu denen rehavet çöker.
Özellikle bahar aylarında hissedilen bu yorgunluğu
üzerimizden atmak ve güne zinde başlamak için günde en
az 2 şişe maden suyu içmek çok faydalı.
Beypazarı Maden Suyu,
içeriğindeki zengin mineral
değerleriyle vücudunuzun zinde
kalmasına ve gün içinde kaybettiğiniz
su kaybını en aza indirerek daha dinç
kalmanıza yardımcı olur. Hücrelerin
sağlıklı olabilmeleri ve fonksiyonlarını
yerine getirebilmeleri için minerallere
ihtiyaçları vardır. Kan oluşumu,
sağlıklı sinir fonksiyonları ve diğer
birçok faaliyet için vücut mineralleri
kullanıyor. Vitaminler gibi, mineraller
de vücudun enerji üretme, büyüme ve
iyileşme gibi fonksiyonları
sağlamasına yardımcı oluyor. Tüm
enzim aktiviteleri, mineral
gerektiriyor. Yani vitamin ve diğer
besinlerin vücuda yararlı olabilmesi
için de minerallere ihtiyaç duyuluyor.
Beypazarı Maden Suyu’nun
içeriğinde bulunan demir,
hastalıklara direnci
arttırıyor, yorgunluğu
azaltıyor ve kanın kırmızı
hücrelerinin
oksijenlenmesini sağlıyor.
İçeriğinde bulunan
kalsiyum ise kemik ve
dişlerin yapı, oluşum ve
sürdürülmesinde temel
bir ihtiyaç olarak
karşımıza çıkıyor. Ayrıca
ani kalp krizi riskini
önlemeye yardımcı
oluyor.
MADEN SUYU
HAKKINDA MERAK
EDİLENLER
1. Maden suyu
içmek, tokluk hissi
için hızlı ve sağlıklı
bir yoldur.
Öğünlerden (ara
veya ana öğünler)
önce içilen maden
suyu, atıştırmaları
dikkat çekici
oranda azaltır.
2. “Ben gün
içerisinde çay ve
54 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Sağlık
kahveden sıvı alımını karşılıyorum;
ayrıca maden suyu içmeme gerek yok”
diyenlerdenseniz; yanlış
yapıyorsunuz. Çay ve kahve tüketimi,
vücudun su ihtiyacını karşılayamadığı
gibi, vücudun su ve mineral
kaybetmesine neden olur.
3. Ciltteki ve vücuttaki nemin
korunmasının ve daha genç bir
görünüm almasının bir sırrı da yeterli
miktarlarda maden suyu içmektir.
Yeterli miktarda içilen maden suyu,
cildinizin ileriki dönemlerde bile
bozulmadan canlı ve taze
görünmesine yardımcı olur.
4. Hem vücudunuzun sağlığını
hem de cilt güzelliğinizi korumak için,
günlük önerilen maden suyu miktarı,
en az 2 şişedir.
5. Su ve maden suyu farklıdır. Su,
maden suyunun yerini tutmaz. Maden
suyu, içerik özelliği itibari ile kana
hemen karışır ve vücudunuzda oluşan
ödemin atılmasına yardımcı olur.
Ayrıca maden suyu, zengin mineral
değerleriyle gün içinde kaybedilen
mineralleri geri kazanmanıza da
yardımcı olur.
6. Sıcak havalarda yapılan
egzersiz/spor sonrası mutlaka maden
suyu içmek. Böylece terle kaybedilen
su miktarını karşılamanın yanı sıra
spor sonrası tokluk hissi de oluşur.
7. Kalori içermeyen maden suyu,
zayıflama programlarında yardımcı
bir element vazifesi görür.
8. Günde en az 2 şişe doğal
mineralli maden suyu içenlerde,
magnezyum alımıyla birlikte ani kalp
krizi riski azalıyor.
9. Gebelikte de maden suyu
tüketimi çok önemlidir. Annenin
aldığı vitamin ve minerallerle
beslenen bebeklerin gelişimlerinin
sağlıklı olması için maden suyu hem
anne hem de bebek için önem taşır.
NEDEN BEYPAZARI
DOĞAL MADEN SUYU?
Yarım asırlık bir deneyime sahip
olan Beypazarı Maden Suyu, 1957
yılında aile şirketi olarak kuruldu. 2.
nesillerin yönetiminde yoluna devam
eden kuruluş, insan sağlığına hizmet
eden, tüketicisini sağlıklı içecekler
konusunda koruyan ve uyaran bir
üretici anlayışı ile hareket ediyor.
Saatte 252 bin şişe dolum yapan,
dünyadaki tüm sektörel gelişmeleri
yakından takip eden Beypazarı Maden
Suyu, ürün kalitesini ve doğallığını
her zaman koruyarak, doğal maden
suyunun şişelenmesinden,
tüketicisine ulaşana kadar geçen
süreçte görülüyor ki, rafların hakimi
olmuştur. İçerdiği mineral değerleri ve
hijyen sayesinde Beypazarı Maden
Suyu, insan sağlığı için en güvenilir
maden suyu markasıdır. Rengini
doğadan alan, yeşil cam şişesinin
içindeki Beypazarı Maden Suyu,
içeriğindeki 2767.50mg/lt mineral
değeri ile yönetmelikçe belirlenen
“Zengin Mineralli Maden Suyu”
kategorisine giriyor.
Yüzde 25’lik iç pazar payı ile
sektörde en büyük paya sahip olan
firma, yurtdışı pazarında da etkili
olmakta ve şu an için 15 ülkeye
ihracat yapmaktadır. 2009 yılı başında
Meyve Aromalı Doğal Maden Suyu ile
ürün yelpazesini genişleten
Beypazarı’nın şimdilik limon, elma,
vişne ve çilek olmak üzere 4 çeşit
meyve aromalı ürünü bulunmaktadır.
Güvenilirliğini aldığı ödüllerle
kanıtlayan Beypazarı Maden Suyu
2009 yılında “En iyi maden suyu”,
2010 yılında da kalitesine en çok
güvenilen marka olarak “Tüketici
2010 Kalite Ödülü”nü almaya layık
görülmüştür.
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 55
MAKRO | Kişisel Bakım
Kilo vermenin en temel yöntemi,
hepimizin bildiği gibi, “az yemek, çok
hareket”. Çok sevdiğimiz bazı gıdaları
hayatımızdan çıkarıp daha fazla spor
yaparak kilo vermek mümkün. Ancak
günlük hayat şartları her zaman
bunları yapmamıza izin vermiyor.
Kadınların günlük alması gereken
kalori miktarı yaklaşık, 2200-2400
arasında; erkeklerde ise 3000-3200
kalori. Bu durumda, yediklerinizin
kalori miktarını bilmek ve ona göre
hareket etmek çok önemli.
Görüș alanı
Zayıflama mevsimi
udumuzun şeklini
Kadın, erkek hepimiz zaman zaman vüc genellikle ince
um
bozan kilolardan şikayet ederiz. Bu dur yaz aylarında baş
ar ve
kıyafetlerin giyilmeye başlandığı bah
başlar. Herkes ayrı
gösterir ve herkeste bir diyet çılgınlığı
ulaşır, diğerleriyse
ayrı yöntemler dener; bazıları başarıya ler için
a siz
bir ilerleme kaydedemez. Bu sayımızd
Sağlıklı beslenerek
zayıflamayla ilgili bir derleme yaptık.
utmayın istedik.
kilo vermenin çok önemli olduğunu un
ı…
İşte size, kilo kontrolünün farklı yollar
Eğer sevdiğiniz bir yiyecek görüş
alanınız içindeyse ondan daha çok
yersiniz. Cornell Üniversitesi’nde
yapılan bir araştırma, bu durumu çok
güzel bir şekilde özetliyor: 40
sekreterin ya önüne ya da 3 metre
ötesine içinde 30 parça çikolata olan
yarı saydam kavanozlar yerleştirilmiş
ve kavanoza yakın olanlar uzak
olanlara göre çok daha fazla çikolata
tüketmiş.
Bu açıdan bakarsak, sevdiğiniz ve
size kilo aldıracağı kesin olan besinleri
görüş alanınızdan çıkarmak,
zayıflamaya başlamanın ilk adımı
olabilir.
Tam tahılları sevin!
Günlük beslenme programımıza
almadığımız tam tahıllar aslında
zayıflamak için çok önemli. Vücudun
yağ depolamasını engelleyen bu süper
güçler, obezite, kanser, yüksek
tansiyon ve kalp hastalıklarına da
düşmanlıklarıyla biliniyor. Tam
tahılların içeriğinde lif ve proteinin
56 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Kişisel Bakım
yanı sıra, tiyamin, niasin, E vitamini,
kalsiyum, magnezyum ve demir de
bulunuyor. Tam tahıllarla olan
birlikteliğe, kepekli ekmek tüketmekle
başlayabilirsiniz. Öğünlerinizde
kepekli ve tam tahıllı ekmekler
tüketmek, hem zayıflamayı
hızlandırması hem de sağlık açısından
çok önemli.
Sağlıklı bir
beslenmede
bolca meyve ve
sebze yemek
büyük önem
kazanıyor.
Böylece hem
formumuzu
koruyor hem
de sindirim
kolaylığı
sağlıyoruz.
Kilo ile savașırken
hastalıklardan da
korunabilirsin
Yapılan araştırmalara göre,
egzersiz yapmak, bol sebze yemek ve
sağlıklı bir beslenme programı
uygulamak, sadece zayıflatmakla
kalmıyor aynı zamanda kanser riskini
de yüzde 70 oranında azaltıyor. Bu
yüzden ideal kiloda olmak, aynı
zamanda sağlıklı ve uzun bir yaşamı
da beraberinde getiriyor. Kilo vermek
için mutlaka bir doktora başvurmak
ve fazla kilolarınızın esas nedenini
öğrenip ona göre bir beslenme
programı uygulamak gerekiyor.
Su ve maden suyu hiç kalori
içermez. Ayrıca şekersiz
çayda da kalori yoktur.
Beslenme ve egzersiz konusunda
uzmanınızdan alacağınız yardımla,
beslenme alışkanlıklarınızı düzenleyip
ömür boyu sağlıklı bir yaşam
sürebilirsiniz.
Diyet konusunda
bildiklerim doğru mu?
Her gün pek çok insandan,
zayıflama ve diyetle ilgili bir sürü
formül duyuyoruz ancak bu
duyduklarımızın ne kadar doğru
olduğunu bilmiyoruz. Çünkü her
insanın bedeni farklıdır ve aynı
duruma birbirinden farklı cevaplar
verir.
Az yiyerek kilodan
kurutulabilirim: Eğer
şişmanlığınızın nedeni, bilmediğiniz
metabolik bir hastalıksa, istediğiniz
kadar az yiyin, yine de kalıcı olarak
kilo vermeniz mümkün değildir.
Öncelikle şişmanlığınızın nedenini
öğrenmeli, sonra kilo vermeye
58 | M ay ıs-Ha zira n
2010
başlamalısınız. Hastalığınıza uygun,
doğru bir beslenme programı kilo
vermenizi sağlayabilir.
Düzenli yemek kilo verdirir:
Hepimizin sık sık duyduğu bu cümle
de herkes için geçerli olmayabilir.
Yemeği saate göre değil,
vücudunuzdan gelen sinyallere göre
yiyin. Eğer kendinizi aç
hissetmiyorsanız, saati geldi diye ara
öğün atıştırması yapmanın bir anlamı
yok. Ancak kendinizi aç
hissediyorsanız, mutlaka bir şeyler
atıştırın; bunun donanımlı bir öğün
olmasına da gerek yok. Birkaç tane
diyet bisküvi, bir avuç leblebi ya da bir
tane elma işinizi görecektir.
Makarna, pilav, ekmek gibi
karbonhidratlar kesinlikle diyet
programından çıkarılmalıdır:
İnsanın vücudunun enerji kaynağının
karbonhidratlar olduğunu
düşünürsek, bu da çok doğru bir
yaklaşım değil. Zayıflayayım derken
MAKRO | Kişisel Bakım
ekmek ve pilav yemeyerek, vücuda
doğru enerjiyi vermemiş olursunuz.
Vücut da enerji elde edebilmek için
kas ve karaciğerdeki glikojen
depolarını kullanır. Sonuç olarak da,
yağ dokusu olduğu gibi yerinde kalır
ve sudan kilo vermiş olursunuz.
Zayıflatan sayılar…
500: Sabahları aldığınız 500
kalori, gün içinde daha az yemek
yemenize neden oluyor. Sabahları
yaklaşık 500 kalori alan kişiler gün
içinde 200 kalori daha az tüketiyor.
Kahvaltıda 500 kalori için, iki dilim
tereyağlı ve reçelli ekmek ya da bir
kase dolusu tahıllı müsli ve yanında
bol miktarda şekersiz çay
tüketebilirsiniz.
5: Zayıflamaya karar veren
Şeker,
kişilerin hedefleri hep çok
vücudunuzu
yüksek olur; 10 kilo, 15 kilo gibi.
yağlandıran
stres
Bu hedefler kısa sürede insanı
hormonunun daha
bıktırır ve diyetten uzaklaştırır.
fazla
Bunun yerine, toplam kilonuzun
yüzde 5’ini kendinize hedef
salgılanmasına
olarak belirleyin. Kolay hedeflere
neden olur. Bu
kolay ulaşılır. Böylece sonrası için
yüzden şeker
motivasyonunuz da artar.
tüketiminizi en
20: Eğer önünüzde bir cips
fazla 10 adet küp
ya da şekerleme tabağı varsa,
şeker ya da 10 çay
onları yememek için 20’ye kadar
kaşığıyla (40 gram)
sayın. 20 saniye beklemek, tatlı
sınırlandırın.
isteğini durduruyor ve böylece
fazla kalori alımı önleniyor. Siz
20’ye kadar sayarken beyniniz
devreye giriyor ve şimdiye kadar
yediklerinizin yeterli olduğu
sinyallerini veriyor.
15: Fast food kültürü
yaygınlaştıkça, masaya oturmadan,
ayak üstü bir şeyler yemeyi daha çok
tercih eder hale geldik. Oysa oturarak
yemek yemek, formumuz için çok
daha iyi. Araştırmalar, masada yemek
yiyenlerin ayakta yiyenlere göre 15
kalori daha az aldığını gösteriyor.
Çünkü oturunca tokluğu daha çabuk
algılıyoruz ve daha az yiyoruz. Bu 15
kalorinin bir ayda ne kadar ettiğini bir
hesaplayın!
60 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Kişisel Bakım
Tüm sıvılar masum mu?
Diyetteyken bol sıvı almamız
gerektiğini hepimiz biliriz.
Vücudumuzun 3’te 2’si su olduğu için
azalan küçük bir miktar bile
susamamıza neden olur. Bu bakımdan
insanların günlük su ihtiyacı 2 ile 2,5
litre arasında değişiyor. Peki
zayıflamak için diyet yaparken gün
içinde tükettiğimiz sıvılara ne kadar
dikkat ediyoruz? Bize çok masum gibi
görünen bir kahve ya da gazlı içecek, o
kadar da masum olmayabilir.
Diyetlerde genellikle sıcak su
içilmesi önerilir. Sıcak su ve soğuk su
arasındaki tek fark, mideyi terk etme
hızıdır. Soğuk su mideyi 20 dakikada
terk ederken, sıcak su 80 dakika kalır.
Böylece sıcak su tüketerek midedeki
doygunluk hissi artmış olur. Ancak
sıcak-soğuk su farkı, kalori yakımını
etkilemez. Su, kalori içermediği için su
oranı yüksek olan meyve ve sebzelerin
de kalori oranı çok düşüktür: Salatalık,
marul, domates gibi…
1 bardak limonata, şekerli çay ya
da kremalı kahve, çok masum birer
içecek gibi görünse de hiç de masum
değildir. Örneğin bir bardak mocha
kahveyi tam yağlı süt ve krema ile
içtiğinizde, 300-400 kalori almış
oluyorsunuz. Yani sadece bir kahveyle,
neredeyse bir öğün yemekle alacağınız
kaloriyi aldınız bile… Ayrıca aromalı
kahveler de yüksek miktarda kalori
içerebiliyor. Bu konuda da çok dikkatli
olmak gerekiyor. Gün içinde bolca
maden suyu içerek, çayınıza şeker
atmayarak ve kahvelerinizi yağsız
sütle hazırlayarak içeceklerden
alacağınız yüzlerce kaloriden
kurtulabilirsiniz.
62 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Doğadan Form ile formda kalmanız çok doğal
Doğadan, bahar aylarının gelmesi ve
deniz mevsiminin yaklaşmasıyla
forma girmek isteyenlere Doğadan
Form Çayları ile pratik bir çözüm
sunuyor. Özel formülüyle yaz
dönemine formda girmeye yardımcı
olan Doğadan Form Çayları bu geçiş
döneminde kendine bir iyilik yapmak
isteyen herkes için ideal bir seçenek
oluşturuyor.
Doğanın sunduğu eşsiz lezzetleri
fonksiyonel bir şekilde tüketicilerin
beğenisine sunan Doğadan, Doğadan
Form Çayları ile yaz dönemine
hazırlıklı girmenizi sağlıyor.
İçeriğindeki özel bitki ve meyvelerle
zenginleşen Doğadan Form, her
damak tadına hitap ediyor. Formda
kalmak isteyenlerin tercihi Doğadan
Form ailesinin sade, limonlu ve
kayısılı çeşitleri bulunuyor.
Formunuzu korumanıza yardımcı
olacak bitkilerin, en doğru oranlarda
bir araya getirildiği Doğadan Form,
düzenli egzersiz ve sağlıklı diyet
programı uygulayanlara da destek
sağlıyor.
Doğanın sunduğu tüm ayrıcalıkları
enfes tatları ile ürünlerine yansıtan
Doğadan, Doğadan Form Çayları ile
bu yaza da daha zinde ve formda
girmenize yardımcı olacak.
www.dogadan.com.tr
MAKRO | Göz Sağlığı
Amerikan Hastanesi Göz Kliniği
Şefi Doç. Dr. Osman Oram,
Glokom’un en önemli geri dönüşü
olmayan görme kaybı nedeni
olduğunu, 40 yaşın üzerinde olup,
özellikle ailesinde Glokom bulunan,
Hipotansiyon, Hipertansiyon,
Diyabet, Miyopi ve uzun süreli
kortizon kullanım öyküsü bulunan
kişilerin Glokom için normalden fazla
risk altında olduğunu belirtiyor.
Ayrıca, hastalık önemli bir belirti
vermediği için dünyada en gelişmiş
ülkelerde bile Glokom hastalığı
bulunan kişilerin yüzde 50’sinden
fazlasının hastalıktan habersiz
yaşadığını vurguluyor.
Glokom (göz tansiyonu)
hastalığı nedir?
‘Glokom’un dünyanızı
karartmasına izin
vermeyin!
Tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybına neden olan ve
halk arasında Göz Tansiyonu ya da Karasu olarak da
bilinen Glokom, kırk yaşın üzerindeki her 40 kişiden
1'inde görülür ve hastalığın ortaya çıktığı 10 kişiden
1'inde total körlüğe neden olabilir. Bu yıl Dünya Glokom
Birliği ve Dünya Glokom Hastaları Birliği tarafından
tarihi 12 Mart olarak belirlenen 3. Dünya Glokom
Günü’nde, Amerikan Hastanesi, “Glokom’un Dünyanızı
Karartmasına İzin Vermeyin” başlığı altında düzenlediği
konferansla, kalıcı görme kaybına sebep olan glokom
hastalığının önemine dikkat çekmeyi ve belirti vermeden
ortaya çıkan görme kaybından korunabilmek için
yapılması gerekenleri vurgulamayı amaçladı.
64 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Göz tansiyonu adıyla da bilinen
Glokom, göz sinirini tutan yaygın ve
ilerleyici bir göz hastalığıdır. Genel
olarak göz içindeki sıvı basıncının
görmeyi sağlayan göz sinirine zarar
verebilecek düzeyde olmasıyla ortaya
çıkar. Tedavi edilmezse total görme
kaybına yol açabilir.
Görülme sıklığı nedir?
Glokom, tüm dünyada en sık kalıcı
görme kaybı nedenidir ve 40 yaşın
üzerinde yaklaşık olarak her 40
kişiden 1'inde görülür. Hastalık
ortalama olarak ortaya çıktığı yaklaşık
4 kişiden birinde tek gözde ve 10
kişiden 1'inde de her iki gözde kalıcı
körlüğe sebep olabilir. Dünyada 2010
yılında yaklaşık olarak 60 milyon ve
2020 yılında 80 milyon kişide glokom
hastalığının görülmesi ve yine 2010
yılında yaklaşık olarak 8.4 milyon ve
MAKRO | Göz Sağlığı
kaybına neden olabilmesidir. Bazı
hastalarda baş ağrısı, çevrede bazı
bölgeleri görememe ve göz önünde
renkli ışık haleleri görme gibi bazı
belirtilerin erken dönemde fark
edilebilmesine karşın çoğu hastada
belirgin görme kaybı oluşuncaya
kadar hastalığın varlığı anlaşılamaz.
Bugün dünyadaki en ileri ülkelerde
bile Glokom hastalarının yarısından
çoğu, hastalığından habersiz olarak
yaşamakta, geri kalmış ülkelerde bu
oranın yüzde 90’a kadar çıkabileceği
düşünülmektedir.
Hangi yaș grubunda görülür?
2020 yılında da 11.1 milyon kişinin
Glokom’dan dolayı her iki gözde
tamamen görme kaybına uğraması
bekleniyor.
Glokom nasıl olușur?
merkeze doğru görme kaybı ortaya
çıkar. Göz sinirinin yapısal nedenlerle
göz içi basıncına hassas olduğu
gözlerde aynı olayın basınçta belirgin
artış olmadan da gerçekleşmesi
mümkündür. Hücrelerin tümü öldüğü
zaman kalıcı ve total görme kaybı
oluşur.
Normalde göziçi oluşumların
beslenmesi için göz içerisinde sürekli
olarak bir sıvı yapılır. Bu göziçi sıvısı,
aynı zamanda sürekli olarak bazı
Belirtileri nelerdir?
kanallarla da göz dışına atılır. Glokom,
Glokom’un en önemli özelliği,
göziçi sıvısını dışarı boşaltan bu
sinsi seyirli olması ve hemen hiçbir
kanallarda yapısal olarak tıkanıklık
belirti vermeden yavaş yavaş,
çevreden merkeze doğru görme
oluşması nedeniyle ortaya çıkar.
Göziçi sıvısının yeterli
boşalamamasına
bağlı olarak göz
içinde basınç
Bugün dünyadaki
yükselir ve
en ileri ülkelerde
yükselen göziçi
bile Glokom
basıncı da
hastalarının
görmeyi
yarısından çoğu,
sağlayan göz
hastalığından
siniri
hücrelerine
habersiz olarak
zarar verir. Göz
yaşamakta, geri
siniri hücreleri,
kalmış ülkelerde
yükselen göziçi
bu oranın yüzde
basıncı
90’a kadar
nedeniyle hasar
çıkabileceği
görerek yavaş
düşünülmektedir.
yavaş öldükçe
çevreden
66 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Glokom herkeste ve her yaşta
görülebilir. Ancak, 40 yaşın üzerinde
olanlar, ailesinde Glokom bulunan
kişiler, şeker hastalığı,
hipertansiyonu, hipotansiyonu,
miyopisi ve damar hastalığı
bulunanlar ve uzun süreli kortizon
kullananlar, Glokom’un daha sık
görüldüğü grupta yer alıyor. Özellikle,
Glokom hastalığının ailesel geçişinin
önemli olduğu ve ailesinde göz
tansiyonu bulunan kişilerin bu
hastalığın görülmesi açısından
normale göre 8 kata kadar daha fazla
risk altında olduğu göz önünde
tutulmalıdır.
MAKRO | Göz Sağlığı
Hangi sıklıkta kontrolden
geçilmelidir?
Bugün için önerilen, herkesin 40
yaşına kadar en az 3 yılda bir, 40
yaşından sonra ise en az 2 yılda bir
Glokom yönünden kontrolden
geçmesidir. Ailesinde göz tansiyonu
bulunan ve bu nedenle hastalığın
daha sık görüldüğü grupta olan kişiler
ile şeker hastalığı, hipertansiyonu,
hipotansiyonu, yüksek miyopisi ve
damar hastalığı bulunanların ise yılda
bir kez düzenli olarak kontrolden
geçmesi önerilir.
Hastalığın tanısı nasıl konulur?
Glokom tanısında konunun
uzmanı göz hekimi tarafından yapılan
detaylı bir göz muayenesi çok
önemlidir. Bu muayenede görme
keskinliğinin belirlenmesinin ve rutin
göz kontrollerinin yanı sıra göziçi
basıncının, yani göz tansiyonunun
ölçümü, göziçi sıvısının dışa boşaldığı
kanalların yer aldığı bölgenin kontrolü
ve göz sinirinin durumunun
değerlendirilmesi büyük önem taşır.
normal olduğu halde göz sinirinin
Gerektiği takdirde bilgisayarlı görme
hasar gördüğünden şüphelenilen
alanı ve optik koherens tomografi gibi
olgularda bilgisayarlı görme alanı ve
göz siniri analiz yöntemleri tanıda
optik koherens tomografi, göz
önemli rol oynar. Göz tansiyonu 20
sinirinin hasarının varlığının
mmHg'ya kadar
ve derecesinin
normal kabul
belirlenmesinde, ek olarak
edilir ve bunun
Ailesinde göz
zaman içindeki değişimin
üzerindeki
tansiyonu bulunan
saptanmasında çok
değerler yüksek
ve bu nedenle
önemlidir.
göz tansiyonu
olarak
değerlendirilir.
Buna karşın göz
tansiyonu tek
kriter değildir ve
göz tansiyonu
normal ölçülen ve
göz siniri hassas
olan kişilerde de
Glokom hastalığı
görülebilir. Göz
tansiyonunun
normalden yüksek
olduğu veya
68 | M ay ıs-Ha zira n
2010
hastalığın daha sık
görüldüğü grupta
olan kişiler ile şeker
hastalığı,
hipertansiyonu,
hipotansiyonu,
yüksek miyopisi ve
damar hastalığı
bulunanların yılda
bir kez düzenli
olarak glokom
kontrolünden
geçmesi önerilir.
Tedavisi nasıl yapılır?
Glokom hastalığının
tanısı konulduktan sonra
bugün için tedavide amaç,
göz tansiyonunu düşürerek
göz sinirinin hasarını
durdurmak ve görme
kaybının ilerlemesini
engellemektir. Bu amaçla
uygulanabilecek yöntemler
ilaç tedavisi, laser tedavisi
ve cerrahi tedavi olarak üçe
ayrılabilir. Bugün için
genelde tanı sonrası ilk seçilen
yöntemin ilaç tedavisi olmasına, ilaç
tedavisine yeterli derecede yanıt
vermeyen hastalarda laser tedavisinin
ya da cerrahi tedavi yöntemlerinin
uygulanmasına karşın, özellikle geç
dönemde tanı konulan ya da sürekli
ilaç kullanımının uygun olmadığı
olgularda doğrudan laser girişimleri
ya da cerrahi yöntemler de
kullanılabilir. Glokom’da ilaç
tedavisinde, son yıllarda önemli
gelişmeler sağlanmış, etkili yeni
ilaçlar tedavinin başarısını büyük
ölçüde arttırmıştır. İlaç tedavisinde
önemli olan, hastanın ilaçları sürekli
olarak düzenli kullanmasıdır. İlaç
kullandırılmayan veya ilaç tedavisine
yanıt vermeyen olgularda kullanılan
cerrahi yöntemler de son yıllarda
giderek artan oranda başarılı olmakta,
sürekli ilaç kullanım zorunluluğunu
da ortadan kaldırarak etkili tedavi
sağlayabilmektedir.
MAKRO | Kişisel Bakım
Sağlıklı bir cilt için
8-10 bardak su için
DOĞRU
Bedenimizin en önemli koruyucu
organı olan derimiz, bizi
mikroplardan, enfeksiyon ve alerjik
şoklardan korur. Cildimizin sağlıklı
görünmesi için yapacağımız en önemli
şey, bol bol su tüketmektir. Günde
içeceğiniz 8-10 bardak su, cildinizin
nem dengesini korur, sağlıklı
görünmesini sağlar ve yaşlanmasını
geciktirir.
Doğru mu?
Yanlış mı?
Güzellik hakkında bildiklerinizin gerçekten doğru
olduğuna inanıyor musunuz? Bunca zamandır
daha güzel olmak için yaptığınız pek çok
uygulama belki de sadece birer hurafeden ibaret.
Daha güzel görünmek ve daha iyi hissetmek için
büyük uğraşlar veriyoruz. Ancak bunlardan ne
kadarının doğru olduğunu bilmiyoruz. Ağızdan
ağza dolaşan bu bilgilerin doğru olup olmadığını
sizler için araştırdık. Güzelliğinize gölge
düşürmek istemiyorsanız, yazımızı okuyun ve her
duyduğunuza hemen inanmayın.
70 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Dișleri karbonatla
fırçalamak faydalıdır
YANLIŞ
Dişlerimizi karbonat ya da tuzla
fırçalamanın faydalı olduğunu pek çok
kişiden duymuşsunuzdur. Karbonat,
pek çok diş macununda bulunan ve
dişlerin beyazlamasına yardımcı olan
bir maddedir. Ancak dişleri tek başına
ve sık sık karbonatla fırçalamak, diş
minelerinin büyük zarar görmesine ve
dişlerin çizilip aşınmasına neden olur.
Yediğimiz besinler,
kremlerden daha etkilidir
DOĞRU
Daha güzel görünmek için kremlere ve
bakım ürünlerine harcadığımız para
çok fazla. Halbuki kalıcı ve gerçek
MAKRO | Kişisel Bakım
Güneș cildi yașlandırır
DOĞRU
Güneş her ne kadar bizim için en
önemli yaşam kaynağı olsa da uzun
süre güneş ışınlarına maruz kalmak
cilt kırışıklıklarına neden olur. Güneş
ışınlarının içeriğindeki D
vitamininden dolayı kemikleri
güçlendirme gibi bir faydası var ancak
zararlarını da aklımızdan
çıkarmamamız gerekiyor. Bronz bir
ten için saatlerce güneş ışınlarına
maruz kalmak, cildi kurutup
kırışıkları tetikliyor.
Bacak bacak üstüne atmak
çatlaklara neden olur
DOĞRU
Günün büyük kısmını bacak bacak
üstüne atmış şekilde geçirmek, çatlak
ve varislere neden olur. Çünkü bu
oturma şekli, kanın damarlarda rahat
dolaşımını engeller. Bu da kanın
kendine yeni yollar aramasına neden
olur. Ayrıca rahat etmemize rağmen,
bu şekilde oturarak sırt ağrılarına
davetiye çıkarmış oluruz.
Jiletle alınan tüyler çoğalır
YANLIŞ
güzelliğin sırrı doğru beslenmekte
gizli çünkü güzellik içten gelir. Sütteki
biotin ile parlak bir cilde sahip olabilir,
C vitamini ile kırışıklıklara savaş
açabilirsiniz. Hava kirliliği, mevsimsel
ve hormonal değişiklikler, yaşam tarzı
gibi faktörler nedeniyle vücut belli bir
stres ortamına girer. Bu ortamda
bedeninizi her türlü zarardan
korumak için kremler zayıf kalabilir.
Sağlıklı bir beden için, yedikleriniz
sürdüklerinizden daha büyük önem
taşır.
Emzirmek göğüslerin
sarkmasına neden olur
YANLIŞ
Hamilelik ve emzirme döneminde
göğüsler deforme olmuş gibi görünür.
Aslında bu sadece göğüsteki yağ
dokusunun şeklini yitirmesinden
kaynaklanır ve geçici bir durum olarak
görülmelidir. Birkaç ay içinde göğüsler
eski formuna kavuşur.
72 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Tüylerin jiletle alınmasının onları
sayıca arttıracağı sadece bir masal.
Tıraşlanmış tüyler çıkarken daha gür
gibi gelebilir ama bunun nedeni, jiletle
alınmış tüylerin uçlarının, jiletle
kesilmemiş tüylerdeki gibi sivri değil,
kesik olmasıdır. Bu da tüylerin sayıca
çok ve gür görünmelerine neden olur.
Bir süre uzadıktan sonra sertlik
ortadan kalkar.
Her gün yıkanan saç, parlak görünür
YANLIŞ
Saçları her gün yıkamak, saçların nem
ve yağ kaybetmesine neden olur.
Parlak görünmesi bir tarafa saçları
kurutarak cansızlaşmasına bile neden
olabilir. Ancak bütün bir günün
stresinden ve pisliğinden kurtulmak
için de duşun yerini hiçbir şey
tutmuyor. Bu durumda saçın tipi ve
kullanılan saç ürünleri de büyük önem
kazanıyor. Bu faktörlere dikkat etmeli
ve saçınızı yıkarken daha az zarar
görmesi için yumuşak hareketlerle
yıkamalısınız.
Regl döneminde banyo
yapmak ağrıları arttırır
YANLIŞ
Regl döneminde banyo yapmanın
ağrıları arttıracağı yönündeki inanış
çok yanlıştır. Aksine, sıcak banyo,
kasları gevşettiği için, ağrıların
azalmasına yardımcı olur. Ancak
kişinin banyo sonrasında üşütmemeye
dikkat etmesi önemlidir. Ağrı, banyo
olmaktan değil, banyo sonrasında
üşütmekten kaynaklanabilir.
Soğuk banyo cildin diri
olmasını sağlar
DOĞRU
Her gün sıcak suyla banyo yapmak,
sadece ciltteki nem ve yağın
azalmasına neden olmaz, aynı
zamanda cilt dokusuna zarar verir.
Bunu önlemek için banyo yağı
kullanmak ve sıcak banyo keyfini
haftada ikiyle sınırlandırmak
gerekiyor. Diğer günlerde, cildinizin
daha diri görünmesi için soğuk suyla
banyo yapmayı tercih edin.
MAKRO | Dekorasyon
Balkonlar
çiçek açsın
Baharın gelmesiyle birlikte uyanan doğa, şimdi en güzel
günlerini yaşıyor. Parklar, bahçeler, ormanlar uyandı ve
bizleri bekliyor. Bu çağrıya uyup kendimizi yazın
güneşine, doğanın yeşiline bırakıyoruz. Ancak iş-güç
derken, bu çağrıyı ancak hafta sonları
değerlendirebiliyoruz. Gelin, her günümüzü
renklendirelim ve evimizin balkonunu çiçeklendirelim.
Balkonunuz küçük de olsa, birbirinden güzel, rengarenk
saksı çiçekleriyle balkonunuza yaşamın renklerini
katmak elinizde!
Öncelikle, saksı bitkilerinin de birer
canlı olduğunu unutmamak ve ona
göre davranmak gerekiyor. Çiçekli
bitkiler genellikle güneşi ve aydınlığı
sever ve bakımları, yeşil yapraklı
bitkilere göre çok daha zordur. Ama o
çiçekler, evimize ve balkonumuza her
daim neşeli bir hava katarlar. Yaz
aylarıyla birlikte, balkonlar
şenlenmeye ve vakit geçirilen yerler
olmaya başladı. Bizden size, birkaç
çiçek önerisi… Rengarenk çiçekler,
gününüzü aydınlatsın.
Hercai Menekşe
Hercai menekşenin, hepsi aynı
büyüklükte olmayan ve her birinde
genellikle iki ayrı renk bulunan 5 tane
kadifemsi yaprağı vardır. Tohumdan
yetiştirilmesi zor olan hercai
menekşeyi, fidelerini alarak
yetiştirebilirsiniz. Belirli aralıklarla
sulanması gereken hercai menekşeler,
güneş gören yerlerde bulunmalıdır.
74 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Dekorasyon
Doğal ışık, bitkiler için en
iyisi olmakla birlikte bazı
bitkiler floresan ışığı altında
da gelişebilir. Çoğu çiçek açan
bitkinin açtığı çiçek sayısı ve
görünüşünün güzelliği, ne
kadar ışık aldığıyla ilişkilidir.
Bol yapraklı bitkiler, genel
olarak daha az ışık alan
mekanları sever.
Sardunya
Sümbül
Sardunyalar, balkonlarda en çok
yetiştirilen saksı çiçeklerinden biridir.
Kırmızı ya da pembe çiçekleri
bulunur. Afrika’nın güney
kesimlerinde yabani olarak yetişen
sardunyalar, alımlı çiçeklerinden
dolayı dünyanın
birçok ılıman ve
sıcak bölgesine
yayılmış ve yüzlerce
çeşidi geliştirilmiştir.
Bol güneşe ihtiyaç
duyan sardunyalar,
gevşek toprakları
severler.
Çok beğenilen bir süs bitkisi olan
sümbül, bahçede ya da evlerde,
saksıda yetiştirilebilir. Soğanlı bir
bitki olan sümbül, hoş kokusuyla
dikkat çeker. 30 kadar türü olan
sümbül soğanlarının, ilkbaharda
ekilmesi gerekir.
Çiçekler,
geceleri
karbondioksit
verdikleri için
yatak
odalarında
çiçek bulundurulması pek tavsiye edilmez.
Ama ille de sabahları
mutlu ve enerjik
uyanmam için çiçek şart
diyorsanız, yapma
çiçekleri tercih edin.
76 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Kasımpatı
Balkonunuzda güneşli ve rüzgar
almayan bir yere dikebileceğiniz
kasımpatı, yaz boyunca düzenli olarak
sulanmalıdır. Sonbaharda uzun boylu
ve iri çiçekli olanları,
desteklenmelidir. Kalıcı ve yıllık
türleri olan kasımpatı, sonbaharda
balkonunuza yaz havası katabilir.
Çuha Çiçeği
Ortanca
Çuha çiçeği, bahçede ya da saksıda
yetiştirilebilir.
Nemli, humuslu
toprağı ve
hafif gölgeyi
sever. Yazın
yaprakları
kurusa bile,
sonbaharda yeniden
sürer. Kışa dayanıklı bir
bitkidir.
Ortancalar, mor, pembe, mavi ve
beyaz renklerde olur. Gölge alanlarda
yetiştirilmesi gereken ortancalar,
geniş saksıya ihtiyaç duyar. Aydınlık
fakat direkt gün ışığı almayan, gölgeli
yerlerde yetiştirilmelidir. Ortanca, çok
su isteyen bir bitkidir. Toprağı daima
nemli olmalıdır. Sonbahar ve kışın
daha az su verilebilir.
Açelya
Güneşten
hoşlanmayan açelya,
toprağının bol
olmasını sevmez. Çiçekleri
döküldükten sonra fidanları
açıkça gölgeli bir yerde
bulundurulmalı ve akşamları
yapraklarına su serpilmelidir.
Açelyaların her yıl çiçek açması
için yazın iyi bakılması gerekir.
Begonya
Özellikle sabah güneşinden hoşlanan
begonyayı yetiştirmek için hem evin
güneşli bir köşesi, hem de balkonlar
tercih edilebilir. Bir arada
olduklarında daha hoş bir görüntü
oluşturduklarından küçük bir saksıya
dikmek yerine, uzun saksıları tercih
etmekte fayda var. Kasım ayına kadar
solmayan begonya, hava sıcaklığına
göre, özellikle günün serin
saatlerinde, iki günde bir veya her gün
sulanabilir.
MAKRO | Çocuk
78 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Çocuk
80 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Gezi
Zeytinlikleri mis gibi kokan,
mandalina bahçelerinde al yanaklı
çocukların oynadığı bir sahil kasabası.
Balıkçılıkla, süngercilikle geçinen
kendi halinde bir halk. Bodrum ve
Girit halkının kardeşliğiyle ısınan,
Bir tatil klasiği
Bodrum
“Yokuş başına geldiğinde
Bodrum'u göreceksin.
Sanma ki sen, geldiğin gibi
gideceksin.
Senden öncekiler de
böyleydiler
Akıllarını hep Bodrum’da
bırakıp gittiler” diyor
Cevat Şakir Kabaağaçlı…
Nam-ı diğer Halikarnas
Balıkçısı… Sürgüne diye
geldiği bu küçük kendi
halinde balıkçı
kasabasından kendine bir
cennet kuruyor daha
sonra. Daha doğrusu
bakıyor ki sürgüne diye
cennetin dünyadaki
yansımasına göndermişler
onu. Alabildiğine yeşil,
alabildiğine mavi, bakir
küçücük bir köy...
82 | M ay ıs-Ha zira n
2010
güneşin parıltısını çocukların
saçlarından aldığı bir doğa harikası.
Geçmişte böyleydi Bodrum.
Geçmişten bugüne elbette çok şey
değişti. Balıkçılık ve süngerciliğin
yerini turizm aldı; artık küçük bir
sahil kasabası değil, aksine dünyanın
pek çok yerinden pek çok insanın
görmek için akın ettiği bir cazibe
merkezi. Ama değişmeyen bir şey var;
Bodrum yine Halikarnas Balıkçısı’nın
söylediği gibi akıl alıyor. Yokuş Başı’na
geldiğinizde görüyorsunuz Bodrum’u.
Önce Rodos şövalyelerinin tarihe
armağanı olan heybetli Bodrum Kalesi
gözünüzü alıyor. Daha sonra küçücük
ve bembeyaz Bodrum Evleri
balkonlarından sarkan lila rengi
begonvillerle karşılıyor sizi. En yakın
dostu Kos Adası, açıklardan bir selam
yollamayı unutmuyor elbette…
Siz de büyülenip çizdiğimiz bu
tabloya dalıp gittiniz, öyle değil mi? O
zaman tatlı bir rüyadan uyanıyor ve
Bodrum’u geziyoruz bu defa. “Hadi
gari” diyoruz, “Bodrum’a gidipduru!”
Petronium’dan Bodrum’a
Mavi ile yeşilin kucaklaştığı,
güneşin pırıl pırıl denize yansıdığı bu
MAKRO | Gezi
küçücük sahil kasabasının ismi
aslında Rodos Şövalyelerine
dayanıyor. Önceleri Zefiriya ve
Halikarnassos olarak adlandırılan
kasabayı Rodos Şövalyeleri inşa
ettikleri şatoyu havari St. Peter’e
adadıkları için Petronium olarak
adlandırıyorlar. Zaman aşımına
uğrayan kelime, değişen halklar ve
değişen diller sonucu söylene söylene
Türkçeleşiyor ve bugünkü ismi olan
Bodrum’a dönüşüyor.
Bodrum tarihinin tanıkları
Bodrum’da klasik çağdan
günümüze ulaşabilen tek yapı
Göktepe eteklerinde konumlanan ve
Bodrum’a tepeden hakim olan Antik
Tiyatro. Anadolu'nun en eski
tiyatrolarından biri olan Antik
Tiyatro, 1960'lı yıllarda restore edildi.
Günümüzde ise yaz aylarında pek çok
sosyal ve kültürel etkinliğe ev sahipliği
yapıyor. Ancak Bodrum’un simgesi
haline gelmiş tarihi yapı elbette
Bodrum Kalesi. Masmavi manzaraya
ayrı bir güzellik katan Kale, bugün
Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak da
kullanılıyor. İki liman arasında kayalık
bir alan üzerinde kurulan Kale, Antik
Çağ’da aslında bir ada olarak
yapılandırılmış. Ancak daha sonraları
yapı kente bağlanarak yarımadaya
dönüşmüş. 1406-1523 tarihleri
arasında inşa edilen St. Jean (Rodos)
Şövalyeleri'nin kalesi, kare planlı, 180
x 185 metre ölçülerinde. Bodrum
Kalesi, tarihi öneminin yanı sıra,
dünyanın en büyük sualtı arkeoloji
müzesi olma özelliğine de sahip.
Halikarnassos'un ilk kurulduğu
noktada Zephyrion Adası üzerine
kurulan Kale’nin yapımı sırasında
Mausolos Anıt Mezarı’nın taşları ve
rölyefleri kale duvarlarında
kullanılmış. Yaklaşık 30.000
metrekarelik alana sahip olan kalede 5
kule bulunuyor. Bunlar Fransız,
İngiliz, İtalyan, Alman kuleleri ile
Yılanlı Kule. Yapının en yüksek yeri,
deniz seviyesinden 47.5 metre
yüksekliğindeki Fransız Kulesi. Kale
duvarlarında 249 adet arma
bulunuyor.
Cevat Șakir’in ağaçları…
Bodrum pek çok tarihi ismin de ev
sahibi aslında. Örneğin ünlü Tarihçi
Heredot Bodrum’da dünyaya gelmiş.
Turgut Reis, Neyzen Tevfik gibi
önemli isimler de Bodrum’da yetişmiş
84 | M ay ıs-Ha zira n
2010
ustalar arasında. Ancak Bodrum’u
Bodrum yapan, sahil boyunca
yükselen palmiyeleri diken, hepimizin
romanlarıyla yakından tanıdığı bir
isim; Cevat Şakir Kabaağaçlı. Yani,
Halikarnas Balıkçısı… Mavi Sürgün
romanında Bodrum’u tüm
güzellikleriyle anlatan Halikarnas
Balıkçısı, sadece Bodrum’u anlatmakla
kalmamış, güzelliğine güzellik de
katmış. Bodrum’a daha önce giden ve
merkezinde gündüz vakti dolaşanlar
daha iyi bilirler; dalları göğe uzanan
çınarların önündeki küçük levhada,
“Bu ağacı şu tarihte Cevat Şakir
dikmiştir” yazıyor. Cevat Şakir, “Bu
güzel iklimi daha güzelleştirmek,
gelecek daha güzel kuşaklara yaraşır
bir cennet yaratmak için kendimi
paralarcasına çabalıyordum” diyor.
MAKRO | Gezi
Önemli ören yerleri
Bodrum yalnızca merkeziyle değil,
koylarıyla ve köyleriyle de ünlü bir
yarımada. Bir uçtan diğer uca her
köşesinde ayrı bir cennet gizlenen
kentte görülmeden dönülmemesi
gereken pek çok nokta var.
Pırıl pırıl deniziyle Gümbet
Bodrum’un turist akınına uğrayan
önemli koylarından biri Gümbet. Yel
değirmenleriyle giriş yaptığınız bu
tatlı sahil merkezi, kum plajı ve Mavi
Bayraklı tertemiz deniziyle ilgi
noktalarından biri olma özelliğini
kazanıyor. Pek çok konaklama
merkezinin bulunduğu Gümbet,
eğlence turizminin de odak
noktalarından biri.
sarmalanıyor. Ortakent-Yahşi-Kargı
sahili Bodrum Yarımadası’nın en güzel
ve en uzun sahil şeridi. Bugün iki
katlı Rum evlerinin koruma altına
alındığı Camel Beach, adını her yıl
yapılan ve civar illerden gelen
develerin de katıldığı Deve Güreşi
Festivali’nden alıyor.
Günbatımının
doğru adresi Gümüșlük
Antik çağlarda önemli bir yerleşme
yeri olan Myndos şehri kalıntıları
üzerinde kurulmuş olan Gümüşlük,
Bodrum Yarımadası’ndaki en güzel
koylardan biri. Adını tavşanlardan
alan Tavşan Adası’nın arkasında
denize batan güneş, ardında sedefsi
Çökertme’den
çıktım da Halil’im…
En önemli turizm
merkezlerinden biri
Tarihi öneminin yanı sıra Bodrum,
Türkiye ekonomisi açısından önemli
yerleşim yerlerinden biri… Bugün, her
yıl binlerce turistin akınına uğrayan
Bodrum, Avrupa’nın en ünlü turizm
merkezleri arasına girmeyi başarmış.
Öyle ki kış aylarında yaklaşık 40 bin
olan nüfus, yaz aylarında milyonlara
ulaşıyor. İğne atılsa düşmeyecek kadar
kalabalık olan kentin daracık
sokaklarında yürümek neredeyse
imkansızlaşıyor. Ancak gün batımını
izleyerek buz gibi sularda yüzdüğünüz
anlara da paha biçilemiyor.
Adı, ünlü “Çökertme” türküsünde
geçen ve Yunanca bağlık, bahçelik
anlamında olan Bitez, Bodrum’a 8-10
km uzaklıkta yer alan önemli
merkezlerden biri. Bitez Yalısı, Bağla
ve Ada Burnu arasında Gümbet’ten
sonra ikinci ana koy. Yalıdan
başlayarak çok geniş bir alana yayılan
mandalina ve zeytin ağaçları, Bitez’i
Bodrum’un en yeşil ve güzel
köşelerinden birine dönüştürüyor.
Pansiyon evlerden, apart ve çok
yıldızlı otellere kadar pek çok farklı
konaklama tesisinin bulunduğu
yerleşim merkezinde, sabah rüzgarı ve
öğleden sonra başlayan meltem, sörf
ve yelken meraklıları için çok uygun
bir ortam sağlıyor. Bu özellik,
dünyanın değişik yerlerinden gelen
sörfçüleri de Bitez’e çekiyor.
Kargı, diğer adıyla
Camel Beach
Mavi turların uğramadan
geçmediği önemli koylardan biri de
Kargı. Turistler tarafından Camel
Beach olarak ünlenen koy, dağlar ile
uzun kum bir sahil şeridi arasında yer
alıyor ve mandalina bahçeleriyle
86 | M ay ıs-Ha zira n
2010
parıltılar bırakırken insana da aklını
Gümüşlük’te bıraktırıyor. Doğal sit
alanı olan ve yeni yapılara izin
verilmeyen Gümüşlük’te, antik şehrin
kalıntılarını ada üzerinde ve su
altında görmek mümkün.
MAKRO | Konuk
BERNA LAÇİN’LE EV SOHBETİ
Makro Vizyon’un bu ayki konuğu ekranlarda görmeye alıştığımız, samimi ve sıcak
tavırlarıyla herkesin sevgisini kazanan Berna Laçin. “Kızım Ada ve ailem herşeyden
önce gelir” diyen oyuncu dergimize evinin kapılarını açtı. İşte Berna Laçin ile ailesi, özel
yaşamı ve işleri üzerine keyifli bir ev sohbeti...
Berna Hanım bu yoğun tempo
arasında bize vakit ayırdığınız
için teşekkür ederiz. Sizi her
zaman büyük ve başarılı
projelerde görüyoruz. Bu yoğun
programa nasıl ayak
uyduruyorsunuz? Anne olmak,
profesyonel hayatınızı ve
temponuzu nasıl etkiledi?
Ben öğrencilik dönemimden
itibaren uzun yıllar çok yoğun bir
tempoda çalıştım. Erken yaşta çok
büyük projelerde yer alarak birçok
başarıya imza attım. Bu yoğun çalışma
temposunu 30 yaşıma kadar
sürdürdüm. Fakat kızımın doğması ile
88 | M ay ıs-Ha zira n
2010
birlikte bu durum değişti ve önceliğim
ailem ve evim oldu. Çünkü kızım
Ada’nın ilk kez konuştuğu anı, ilk attığı
adımı, onun büyümesini görmek benim
için bedelsiz bir mutluluk ve herşeyden
daha değerli. Bu nedenle zamanımın
çoğunu aileme ve çocuğuma ayırmaya
başladım. Eşimle ve Ada’yla beraber
seyahate gitmekten, evde zaman
geçirmekten, dostlarımızı eve davet
etmekten çok büyük keyif alıyorum.
Sanatçı ve anne Berna Laçin’in
bir günü nasıl geçiyor?
Sabah kalktıktan sonra evde uzun
uzun kahvaltı yapmayı çok severim,
sonrasında işlerimi halletmek üzere
çalışır, spora gider ve kızımın okuldan
eve dönüş saatinde ise mutlaka evde
olup onu karşılarım.
Sonrasında ise ailem için yemek
hazırlıklarına başlarım. Ailecek
sofraya oturmak bizim için çok
önemli; bundan çok büyük keyif
alıyoruz.
Ailenizle birlikte sofraya
oturmaktan keyif aldığınızı
söylediniz. Peki mutfakla aranız
nasıl? Yemek yapmayı sever
misiniz?
Yemek yapmayı çok seviyorum.
MAKRO | Konuk
Özellikle son programım
sayesinde yemeğe olan ilgim
daha da arttı ve sürekli evde
yemek yapmaya başladım.
Hem ailem hem de
dostlarım için güzel
sofralar hazırlamaktan,
yemek yapmaktan çok
keyif alıyorum. Ada’yla
beraber hem yemek
yapıyoruz hem de onun
kendi yaptığı sofra süsleri ve
isimliklerle masayı hazırlıyoruz.
Deterjanlar hep ilgilendiğim
ürünler olmuştur. Hatta
yurtdışına seyahate
gittiğimde Türkiye’de
bulamadığım,
özelliklerini ve
kokularını
beğendiğim ürünleri
mutlaka alır,
bavulumda getiririm.
Fairy’i de daha önce bu
şekilde birçok kez alıp
kullanmış ve keşke Türkiye’de
de bulabilsem demiştim. Şimdiye
kadar en iyi diye bildiğimiz bulaşık
deterjanlarından bile çok farklı. Hem
uzun süre bitmeyen köpükleri
sayesinde bir şişeyi daha uzun süre
kullanabiliyorum, hem de aldığım
sonuç gerçekten mükemmel.
Beğenerek kullandığım ve farkını
gözlerimle görüp inandığım bir marka
“Fairy’i
seçen
kazanır”
Güzel sofraların sonunda bir
de can sıkan bulaşıklar var. Zorlu
bulaşıklarla nasıl başa
çıkıyorsunuz?
Yemeklerin çoğunu hem ailecek
hem dostlarımızla evde yediğimiz için
haliyle önce mutfağı toparlamak
sonra da çok miktarda bulaşığı
yıkamak durumunda kalıyorum. Bazı
bulaşıklarımı makinede, özel tabak ve
bardaklarımı da elde yıkıyorum.
Özellikle tava ve tencere gibi yemeğin
piştiği en yağlı ve kirli olan parçaları
yıkamak benim için gerçekten çok zor,
daha doğrusu zordu. Ta ki Fairy ile
tanışıncaya kadar. Fairy yeni çıkan
çok etkili bir bulaşık deterjanı. Hem
de dünyanın en büyük bulaşık
deterjanı üreticisi Procter & Gamble
tarafından üretiliyor. Dediğim gibi,
Fairy ile tanışmadan önce benim için
bulaşık gerçekten en sıkıcı işlerden
biriydi. Fairy’nin hem yağ
çıkarmadaki gücünü hem de az bir
miktar ile ne kadar çok bulaşığın
üstesinden gelebildiğini görünce
bulaşık yıkamak da aynı yemek
pişirmek gibi zevke dönüştü. Kızım
Ada ile beraber bulaşık yıkarken
köpüklerle oyunlar oynuyor ve
gerçekten çok keyif alıyoruz.
Fairy ile nasıl tanıştınız?
Tanıtımında yer almayı nasıl
kabul ettiniz?
Benim için yaptığım işe inanmak
ve ondan keyif almak çok önemli.
olduğundan kampanyanın yüzü
olmayı seve seve kabul ettim. Proje
benim için başından beri çok keyifli.
Özellikle reklam filmi çekimlerinde
çok eğlendim.
Bulaşık deterjanı satın alırken
nelere dikkat ediyorsunuz?
Öncelikle temizleme gücü çok
önemlidir benim için. Ayrıca ben çok
tutumlu bir insanım ve müsrifliği
sevmem, ama asla da kalitesiz ürün
almam. Bir ürünü diğer bir ürüne
kıyasla daha uzun süre
kullanabileceksem hiç düşünmeden
onu alırım, çünkü bu şekilde daha
ekonomik olur. Fairy ile de durum
aynen böyle. Fairy ile en zorlu yağları
kolayca çıkarıyor ve bir şişesiyle çok
daha fazla bulaşık yıkayabiliyorum.
Reklamlarda da söylediğimiz gibi,
Fairy’i seçen gerçekten kazanıyor.
www.fairy.com’a girin, deneyimlerinizi paylaşın,
Tupperware ve Hisar’dan sürpriz hediyeler sizin olsun
May ı s - Ha z i ra n 2010 | 89
MAKRO | Tarif
Tavuklu Salata
(4 kişilik)
Malzemeler
1 adet tavuk biftek, 1 adet iceberg
(göbek salata), 1 çay bardağı
konserve mısır, yarım demet
maydanoz, 4-5 dal taze nane, 1 adet
kırmızı soğan, 7-8 adet çeri
domates, 1-2 adet kırmızı biber, 1-2
adet salatalık turşusu, limon,
zeytinyağı ve tuz.
Sebzeli Piliç Hazinesi (4 kişilik)
Malzemeler
4 adet tavuk göğsü (ucundaki kemik üzerinde olacak), 3 adet orta
boy havuç, 2 adet orta boy kuru soğan, 1 adet orta boy kereviz, 2
adet orta boy patates, yarım demet maydanoz, 1 yemek kaşığı
tereyağı, 7 adet orta boy mantar, 1 çay kaşığı karabiber, 30 gram
margarin ve tuz.
Hazırlanışı
Tencereye yağ konularak eritilir ve ince doğranmış sebzeler ilave
edilerek kavrulur. Sebzeler yumuşadığında ocaktan alınır, tuz ve
karabiber ilave edilir. Tavuk etleri dövülerek açılır ve içerisine
yapmış olduğumuz sebze harcı konup kenar kısımları ortaya
doğru birleştirilerek tamamen kapatılır. Üzeri yağlanarak yağlı
kağıda sarılıp 180 derece fırında 25 dakika pişirilir. Kağıtları açılır
ve tavuk 2 cm kalınlığında parçalar halinde kesilerek yanında pilav
ve sote patatesle servis edilir.
90 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Hazırlanışı
Tavuk bifteğin her iki yüzünü teflon
tavada kızartın. Soğuyunca parmak
uzunluğunda ince ince dilimlere
kesin. İceberg’i yıkayın ve elinizle
ufak ufak doğrayın. Maydanozu ince
ince kıyın. Soğanı ve biberleri halka
halka doğrayın. Salata kasesinin en
altına iceberg’leri koyun. Üstüne
mısırları ve ince ince doğranmış
turşuları ekleyin. Soğan ve biber
halkalarını katın. Maydanozu
ekleyin. Limonu, zeytinyağını ve
tuzu katarak karıştırın. Tavuk
biftekleri aralarına yerleştirin. Salata
kasesinin kenarlarına domatesleri
dizin. Nane yapraklarıyla salatanızı
süsleyin ve servis yapın.
MAKRO | Tarif
Cevizli Kek
Malzemeler
1 su bardağı süt, 3 adet yumurta, 1 su bardağı şeker, 1 paket
kabartma tozu, 1/4 su bardağı sıvı yağ, 1 paket vanilya, aldığı kadar
un, 2 çorba kaşığı tarçın, 1 su bardağı dövülmüş ceviz
Hazırlanışı
Yumurta ve şekeri beyazlayıncaya kadar iyice çırpın. Daha sonra
süt, yağ, un, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyerek çırpın. Kek
hamuru iyice karıştığında, 2/3’lük kısmını kalıba dökün. Kalan
kısmına tarçın ve cevizleri ekleyerek iyice karıştırın. Onu da kalıba
dökün ve alt-üst edin. Önceden 160-170 dereceye ısıtılmış fırında
pişirin.
Pırasa Çorbası
(4 kişilik)
Malzemeler
250 gram pırasa, 2 çorba kaşığı un, 2
çorba kaşığı sıvı yağ, 1 adet yumurta,
1 adet soğan, yarım limon, 3 su
bardağı et suyu, tuz
Hazırlanışı
Pırasaları kibrit çöpü uzunluğunda
ince ince kıyın. Bir tencerenin içine
sıvı yağı alın ve kıyılmış soğan, pırasa
ve unu kavurun. Et suyunu ilave
ederek kaynatın. Yumurta, tuz ve
limonu, ayrı bir kasede çırparak
çorbanıza kattıktan sonra birkaç
taşım daha kaynatın. Çorbanızı
naneyle servis edebilirsiniz.
92 | M ay ıs-Ha zira n
2010
MAKRO | Bulmaca
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Soldan sağa:
Yukarıdan aşağıya:
1. Reşat Nuri Güntekin’in bir
romanı. 2. Seçkin – Açıkgöz,
kurnaz – Slayt – Bir nota.
3. Parmakları burna değdirerek
yapılan alay işareti – Türlü dış
etkenlerin organizmada ve
metabolizmada meydana getirdiği
bozuklukların tümü – Evcil bir geyik
türü. 4. İktisat – Kokulu bir bitki.
5. Bir halk müziği sanatçımız –
Etinden ve sütünden yararlanılan
hayvan. 6. Yankı – Bir yerde
oturma – Mektup, aşk mektubu.
7. İradesine hakim olmayan – Bir
nota – Yüz metrekarelik arazi
ölçüsü. 8. Evrensel alıcı kan
grubu – İthal edilecek malların
listesi – Mesaj. 9. Büyü – Bizmutun
simgesi – Bir nota. 10. Gelir – Boru
sesi – Hayat Koleji ve
Makromarket’in geleneksel
olarak her yıl turnuvasını
düzenlediği siyah ve beyaz on
altışar taşla oynanan bir oyun.
1. Tecrübe etme – İsyan eden. 2.
Haberci – Kendini başkalarından
büyük görme. 3. Nesli tükenmiş bir
hayvan – Kabaca evet. 4. Yunanistan’ın başkenti –
Mukavele. 5. Geçmeye yarayan dar
ve uzun aralık, dehliz. 6. Bir cetvel
türü – Yapı, yontu gibi şeylerin
küçük örneği. 7. Ters, zıt – Sinirli.
8. Kesintilerden sonra kalan
miktar – Tembih sözü. 9. Eski
Mısır Tanrısı – Köşe. 10. Lenf
düğümleri iltihabı. 11. Konuşulan
dil – Karşı çıkış. 12. Baryumun
simgesi – Bir kimsenin borcuna
karşılık imza ettiği kağıt. 13.
Yaprakları salata olarak yenen bir
bitki – Görevi yerine getirme. 14.
Tekil ikinci kişi adılı – Su – Zamanın bölünemeyecek kadar
kısa olan parçası, lahza. 15.
Asya’da bir ülke – Turpgillerden,
yaprakları salata olarak yenen baharlı bir bitki.
94 | M ay ıs-Ha zira n
2010
Bulmacay› do€ru
çözüp gönderen
30 flansl›
okuyucumuza
Omo Total (700 ml)
ve Cif Sunlight
(500 ml) armağan
ediyoruz.
Ad, Soyad
Doğum Tarihi
Meslek
Adres
:
:
:
:
Telefon (cep) :
(iş)
(ev)
E-mail
:
POSTA ADRESİ:
Şeref Makromarket San. ve Tic. A.Ş.
Saray Mah. Gıdacılar Cad. No:11 PK: 06980
Kazan-Ankara / Tel: (0312) 815 47 05
MAKRO VİZYON l MAYIS-HAZİRAN 2010 SAYI 18