Tam Metinler Kitabı - Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü

Transkript

Tam Metinler Kitabı - Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
ùubat 2016, Ankara
Bu kitap, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel AraútÕrma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafÕndan, Türkiye
Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ (5162) için Bilimsel ToplantÕ Düzenleme Deste÷i kapsamÕnda
sa÷lanan kÕsmi mali destek ile basÕlmÕútÕr.
Konferans hakkÕnda ayrÕntÕlÕ bilgi, http://www.hips.hacettepe.edu.tr/ adresindeki TNBK-2015
sekmesindeki ba÷lantÕlardan alÕnabilir.
ISBN: 978-975-491-419-1
Elma Teknik BasÕm MatbaacÕlÕk Ldt. ùti tarafÕndan basÕlmÕútÕr.
øvedik OSB MatbaacÕlar Sitesi 1516/1 Sok. No: 35 Yenimahalle /Ankara
Tel: 0312 2299265 web: www.elmateknikbasim.com
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Önsöz
Ana temasÕ, “YarÕm asÕrlÕk demografik araútÕrma deneyimi ile Türkiye’de nüfus politikalarÕnÕn dünü,
bugünü ve yarÕnÕ” olarak belirlenmiú olan Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, ilki 1968 yÕlÕnda
(Türkiye Nüfusbilim KonferansÕ), ikincisi 1975 yÕlÕnda (Türkiye økinci Nüfusbilim KonferansÕ) ve
üçüncüsü de 1997 yÕlÕnda (Üçüncü Ulusal Nüfusbilim KonferansÕ) gerçekleútirilen konferans serisinin
dördüncüsü olarak 5-6 KasÕm 2015 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi SÕhhÕye Yerleúkesi’ndeki
Kültür Merkezi’nde gerçekleútirilmiútir.
Türkiye çok güçlü bir demografik araútÕrma gelene÷ine sahiptir. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Enstitüsü’nün öncülü÷ünde baúlatÕlan demografik araútÕrmalarÕn 1968 yÕlÕndan beri her beú yÕlda bir
yapÕldÕ÷Õ görülmektedir. Bu kapsamda yine Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
gerçekleútirilen 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA-2013), demografik araútÕrmalar
serisinin onuncu araútÕrmasÕdÕr. Son 47 yÕlda gerçekleútirilen demografik araútÕrmalarÕn gösterdi÷i
demografik e÷ilimler bir bütün olarak de÷erlendirildi÷inde, Türkiye’nin 2000’li yÕllardan baúlayarak
yeni bir demografik rejime girdi÷i görülmektedir. Cumhuriyet’in ilanÕ ile baúlayan ve günümüze kadar
devam eden süreçte sosyo-ekonomik alanda ve özellikle son yÕllarda anne ve çocuk sa÷lÕ÷Õ
göstergelerinde gözlenen olumlu geliúmeler beú yaú altÕ çocuk ölümlerinin ve kadÕn baúÕna düúen
do÷um sayÕsÕnÕn önemli ölçüde azalmasÕna yol açarak Türkiye’yi Demografik Dönüúüm KuramÕ’nda
sözü edilen üçüncü yani son aúamaya taúÕmÕútÕr. Demografik dönüúümün bu aúamasÕnda Türkiye
nüfusu artÕk yüksek do÷urganlÕk ve ölümlülük hÕzlarÕna sahip genç bir nüfus olmaktan çÕkarak, düúük
do÷urganlÕk ve ölümlülük hÕzlarÕna sahip ve gittikçe yaúlanan bir nüfusun özelliklerini kazanmaktadÕr.
Bu nedenle, Türkiye’nin dönüúmekte olan demografik yapÕsÕnÕn demografik araútÕrmalar serisinin 45.
yÕlÕnda, mevcut veri kaynaklarÕ kullanÕlarak incelenmesi ve bu dönüúüme neden olan faktörlerin ortaya
konulmasÕ kaçÕnÕlmaz bir gereklilik olarak ortaya çÕkmaktadÕr.
Bu gereksinimden yola çÕkÕlarak gerçekleútirilmiú olan “Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ”nÕn temel
amaçlarÕndan birincisi Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik dönüúümü ve bu dönüúüme katkÕda bulunan
sosyo-ekonomik faktörleri bir arada ele alarak Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik dönüúümün dünü ve
bugünü yanÕnda yarÕnÕnÕ da de÷erlendirerek gelecekteki demografik yapÕsÕna iliúkin çÕkarsamalarda
bulunmak ve yapÕya uygun nüfus politikalarÕnÕ tartÕúmak olmuútur. Konferans konularÕ bir bütün
olarak dikkate alÕndÕ÷Õnda, konferansta demograflarÕn yanÕsÕra ulusal ve uluslararasÕ alanda sosyoloji,
antropoloji, iktisat, çalÕúma ekonomisi, úehir ve bölge planlamasÕ, istatistik, co÷rafya, matematik,
yöneylem, kadÕn çalÕúmalarÕ, sosyal politika ve sa÷lÕk alanlarÕnda çalÕúan akademisyenlerin, kamu ve
özel sektör çalÕúanlarÕnÕn bir araya gelerek Türkiye’nin demografik yapÕsÕnÕ ve bu yapÕdan etkilenen
ya da bu yapÕyÕ etkileyen tüm süreçleri ve bu süreçlerin sonucu olarak úekillenmesi beklenen nüfus
politikalarÕnÕ tartÕúma imkanÕ bulmuúlardÕr.
Konferansta 14 sözel sunum oturumu; 1 poster oturumu ve 2 panel oturumu gerçekleútirilmiútir. Bu
oturumlarda 112 farklÕ akademisyen tarafÕndan 78 farklÕ tebli÷ sunulmuútur. Bu kitapta ise,
konferansta sunumu yapÕlan 29 tebli÷in tam metni yer almaktadÕr. Di÷er tebli÷lerin yazarlarÕ, ya
tebli÷lerinin tam metin olarak yazÕmÕnÕ tamamlayamadÕklarÕ için ya da tam metinlerinin bilimsel
dergilerde makale olarak veya baúka kitaplarda kitap bölümü olarak yayÕnlanmasÕnÕ tercih ettikleri için
tebli÷lerinin tam metinlerini göndermemiúlerdir.
KonferasÕn gerçekleúmesine katkÕda bulunan Konferans kurullarÕnda yer alan tüm akademisyenlere,
Baúta Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. A. Banu Ergöçmen olmak üzere Enstitümüzün tüm
akademik ve idari personeline, konferansÕn gerçekleúmesi için kÕsmi mali destek sa÷layan Hacettepe
Üniversitesi Bilimsel AraútÕrma Projeleri Koordinasyon Birimi’ne ve konferansa davetli olarak ya da
sözel ve/veya poster sunumu ile katkÕda bulunan tüm akademisyenlere teúekkür ediyorum.
Prof. Dr. øsmet Koç
Konferans Düzenleme Komitesi BaúkanÕ
TebliŒ Metinleri KitabŦ
i
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Düzenleme Komitesi Üyeleri ve Konferans SekreteryasÇ
AdÇ SoyadÇ
ÜnvanÇ
Kurumu
Düzenleme Komitesi
G•‡–‘­
”‘ˆǤ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
Š‡–G­†—›‰—
”‘ˆǤ”Ǥ
‘­o‹˜‡”•‹–‡•‹
Žƒ—„‡
”‘ˆǤ”Ǥ
G•–ƒ„—Ž‹Ž‰‹o‹˜‡”•‹–‡•‹
”ƒºƒƒ”Ǐ
”‘ˆǤ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
ƒ—”‰Ú­‡
”‘ˆǤ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
Ǥ—”ƒ–Yœ‰ò”
”‘ˆǤ”Ǥ
ƒ”ƒo‹˜‡”•‹–‡•‹
Ǥ‹ƒò”›ÇŽƒœ ”‘ˆǤ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
Žƒ—”.ƒ˜Ž‹
‘­Ǥ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
‡Š‡–Ž‹”›—”–
‘­Ǥ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
Konferans SekreteryasÇ
‡Ž‹.ƒºƒ–ƒ›
YºǤ
ڔǤ”Ǥ ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
—º„ƒ†ƒŽÇ
”Ǥ
ڔǤ”Ǥ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
›ç‡Yœ‰Ú”‡
”Ǥ
ڔǤ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
‡Ž‹‡ƒ”ƒ­
”Ǥ
ڔǤ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
ƒ”—‡•‹
”Ǥ
ڔǤ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
‡Š”ƒƒ›Žƒ
”Ǥ
ڔǤ
ƒ…‡––‡’‡o‹˜‡”•‹–‡•‹
Bilimsel DanÇçma Kurulu Üyeleri
AdÕ SoyadÕ
Ahmet øçduygu
A. Sinan TürkyÕlmaz
Alan Duben
Arma÷an TarÕm
Aykut Toros
Banu Ergöçmen
E. Murat Özgür
Ercan TatlÕdil
Hakan MÕhçÕ
Helga TÕlÕç
øhsan Bulut
øsmail Coúkun
øsmet Koç
Mehmet Meder
Meltem DayÕo÷lu
Nurúen Adak
Ruhi Köse
Talip Küçükcan
Tülin øçli
Alanur Çavlin
Ali Berker
Ali Kemal Özcan
Cahit Aslan
Ertan Gökmen
ølknur Yüksel
ønsan TunalÕ
Mehmet Ali Eryurt
Musa Yavuz Alptekin
Nalan Yetim
ùeref Uluocak
Oltan Evcimen
Sinan Zeynelo÷lu
ùahin Do÷an
ùeref Hoúgör
Yaprak Civelek
ii
TebliŒ Metinleri KitabŦ
ÜnvanÕ
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Prof. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Doç. Dr.
Y.Doç. Dr.
Y.Doç. Dr.
Y.Doç. Dr.
Y.Doç. Dr.
Y.Doç. Dr.
Kurumu
Koç Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
østanbul Bilgi Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Yeditepe Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
ODTÜ
Atatürk Üniversitesi
østanbul Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Pamukkale Üniversitesi
ODTÜ
Akdeniz Üniversitesi
Yüzüncü YÕl Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
TODAø
Tunceli Üniversitesi
Çukurova Üniversitesi
Celal Bayar Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Koç Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Mersin Üniversitesi
Onsekiz Mart Üniversitesi
Erciyes Üniversitesi
Gaziantep Ünivesitesi
Karatekin Üniversitesi
Baúkent Üniversitesi
Arel Üniversitesi
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
øçindekiler
Önsöz
Konferans Düzenleme Komitesi ve Bilimsel DanÕúma Kurulu Üyeleri Listesi
øçindekiler
Bölüm I
Do÷urganlÕk ve Aile PlanlamasÕ
1.
Do÷urganlÕk KararlarÕ, AkÕlcÕ Seçim ve Türkiye'de Nüfus
PolitikasÕ
Aykut Attar
Tanzanya’da KadÕnÕn Do÷um Kontrol Yöntemlerini Kullanma
Seçiminde Erkek Hakimiyetinin Etkisi
ølgi Bakiye Bozda÷
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eúit(siz)li÷i ve Do÷urganlÕk
Ezgi Berktaú
2.
3.
Bölüm II.
Demografi, øúgücü ve Yoksulluk
1.
Türkiye’de E÷itim ve Medeni Durumun KadÕnlarÕn ÇalÕúma
Yaúam Beklentisi Üzerindeki Etkisi
Merve Nezihe Özer, Mehmet Ali Eryurt
Türkiye’de Yoksullu÷un AzaltÕlmasÕnda Demografik KazancÕn
Önemi
Tolga Kabaú, Ediz Deniz KandÕr
Türkiye’de øúgücüne KatÕlÕma Etkisi AçÕsÕndan “AúÕrÕ E÷itimli”
Genç øúsizlik
Rifat YÕldÕz, Kamil Ufuk Bilgin
2.
3.
Bölüm III.
Aile, Evlilik, YaúlÕlÕk ve KuúaklararasÕ øliúkiler
1.
Generations, The Elderly And Social Policy: Theoretical And
Comparative Issues, Turkish Realities
Alan Duben
Changes In The Direction Of Intergenerational Support Flows
In Turkey: Evidence From Turkey Family Structure Survey,
2006 And 2011
IúÕl Bayraktar, øsmet Koç
Modernleúmenin ùekillendirdi÷i Yeni YaúÕlÕk Profili ve
Türkiye’deki YaúlÕlÕk Olgusu
Ünal ùentürk
Ailenin KorunmasÕnÕ Sa÷layan DayanÕúma Örüntüleri øle
Toplumsal Cinsiyet Eúitsizli÷i Temelli KadÕna Yönelik Aile øçi
ùiddet ArasÕndaki øliúkinin Çocuk Gelinler Sorunu AçÕsÕndan
Analizi: Bir Ön ÇalÕúma
Ayúe Çetinkaya AydÕn
AynÕ Kan FarklÕ Dünyalar: Muhafazakar Aile ve Gençleri
Feyza Kara
Türkiye’de Türk-Kürt KültürlerarasÕ Evlilik E÷ilimleri: 19932008
Ayúe Gündüz Hoúgör, Joroen Smits
Türkiye’de Aile YapÕsÕndaki De÷iúim ve Do÷urganlÕ÷Õn Düúüúü
Mehmet Fatih Aysan
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Bölüm IV.
Nüfus Co÷rafyasÕ ve Göç
1.
Kentsel Dönüúüm Sürecinde Yok Olan Mahalle Kültürü:
SarÕgöl Mahallesi (ùen Mahalle) Örne÷i
Taner KÕlÕç, Seçkin Hardal
Sayfa No
i
ii
iv
TebliŒ Metinleri KitabŦ
1
21
31
41
67
79
87
103
115
127
137
147
155
169
iii
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2.
Co÷rafi Bölgelerin Suçlar AçÕsÕndan Kointegrasyon Analizi:
Türkiye Örne÷i
Yunus Emre Karamano÷lu
KÕrsal Alanlarda UlaúÕm Yoksunlu÷u ve Göç øliúkisinin Bilecik
Örne÷inde Analizi
Erdal Karakaú, Öznür Akgiú
Zorunlu Ev Sahipli÷i Sürecinden Komúuluk øliúkisine: Yerel
HalkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara KarúÕ YaúantÕ, AlgÕ, Tutum ve
Beklentilerinin Tespiti, Adana Örne÷i
Cahit Aslan
3.
4.
Bölüm V.
Etnik Demografi ve Co÷rafya
1.
Etnisite ÇalÕúmalarÕ: Kuramsal ve Kavramsal Çerçeve
ùükrü Aslan, Sibel YardÕmcÕ, Murat ArpacÕ, Öykü
GürpÕnar
OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e Nüfus PolitikalarÕ
ùükrü Aslan, Sibel YardÕmcÕ, Murat ArpacÕ, Öykü
GürpÕnar
1927-65 Ana Dil HaritalarÕ
ùükrü Aslan, Sibel YardÕmcÕ, Murat ArpacÕ, Öykü
GürpÕnar
2.
3.
Bölüm VI.
Paleodemografik ÇalÕúmalar
1.
Neolitikten Günümüze Eski Anadolu ToplumlarÕnda Yaúam
Uzunlu÷u
Mehmet Sa÷Õr, Baúak Koca Özer, øsmail Özer, Erksin Güleç
Paleodemografik ÇalÕúmalarda Diúlerden YararlanÕlarak
YapÕlan Yaú Belirleme MetodlarÕ
Seçil Sa÷Õr
2.
Bölüm VII.
Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve RefahÕ
1.
Fiziki Büyüme ve Çocuk Geliúim De÷iúkenlerinin SosyoEkonomik Düzey AçÕsÕndan Okul Öncesi Dönem ÇocuklarÕnda
De÷erlendirilmesi
Baúak Koca Özer, Müdriye YÕldÕz BÕçakçÕ, Ece Özdo÷an
Özbal, Neriman Aral, Ayúegül Özdemir, Cansev Meúe, Sibel
Önal, Sebahat Aydos
Türkiye’de Anne Sütü ile Beslenmesi Süreleri ve Süreyi
Etkileyen Faktörler
Emel Baúar
Yoksulluk ve Çocuklar Üzerindeki Etkileri
ùükrü Hatun
2.
3.
Bölüm VIII.
Nüfusbilimde Nitel Yöntemler
1.
Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmalarÕnda Niteliksel Yöntem
KullanÕmÕnÕn KatkÕsÕ
F. BelkÕs Kümbeto÷lu
Ulusal Nüfus AraútÕrmalarÕnda Niceliksel Yöntem Hâkimiyeti
Ve Söylem Memnuniyeti
Yaprak Civelek
2.
Bölüm IX.
Yaúam Beklentisi ve Ölümlülük
2.
The Impact of Competing Risks of Death on Gains and Loses in
Life Expectancy in Turkey
Dilek Torun
Antropolojik Perspektifte ønsanda Ömür Uzunlu÷u
Gülüúan Özgün BaúÕbüyük, Gamze Sönmez
3.
iv
TebliŒ Metinleri KitabŦ
Sayfa No
177
199
207
233
247
271
285
297
305
315
329
335
345
353
367
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
DOöURGANLIK KARARLARI, AKILCI SEÇøM VE TÜRKøYE'DE
NÜFUS POLøTøKASI
M. Aykut Attar, Hacettepe Üniversitesi øktisat Bölümü
Özet
Giriú: Türkiye'de 2008 yÕlÕndan beri süregelen “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕ, 2015 yÕlÕnda yeni bir
boyut kazanmÕútÕr. Yürürlükteki mevzuat, 15 MayÕs 2015 günü ve sonrasÕnda do÷um yapan annelere,
úimdiki çocuk sayÕlarÕna göre ve bir defaya mahsus olmak üzere, 600 TL'ye varan ödemeler
yapÕlmasÕnÕ hükme ba÷lamÕútÕr. Amaç: Bu çalÕúmanÕn amacÕ, do÷um yardÕmÕ gibi bir transferin, yeni
aile kurmuú olan gençlerin sahip olmayÕ seçecekleri çocuklarÕn sayÕsÕ üzerinde önemli bir etkisi olup
olmayaca÷Õna yönelik bazÕ niceliksel sonuçlar ortaya koymaktÕr. Yöntem: ÇalÕúma, üç aúamadan
oluúmaktadÕr: Birinci aúama, do÷urganlÕk kararlarÕnÕn akÕlcÕ seçim ile belirlendi÷i bir sürekli-zaman
çakÕúan-kuúaklar modeli kurmaktadÕr. økinci aúama, yeni aile kurmuú olan gençleri üç çocuk yapmaya
teúvik edecek en düúük yardÕm ve en yüksek tüketim düzeylerini hesaplamaktadÕr. Üçüncü aúama,
hesaplamalarÕn ne ölçüde duyarlÕ oldu÷unu araútÕrmaktadÕr. Bulgular: ÇalÕúmanÕn üç ana bulgusu
úunlardÕr: Birincisi, mütevazÕ bir do÷um yardÕmÕ, ancak ve ancak, düúük düzeyde hanehalkÕ geliri elde
eden ve do÷um yardÕmÕ gibi bir transfer almadÕ÷Õ durumda bile iki çocuk sahibi olmayÕ tercih edecek
bir aileyi teúvik edebilmektedir. økincisi, do÷um yardÕmÕ alarak üçüncü çocu÷a geçen bir aile, görgül
yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalmaktadÕr. Üçüncüsü, sonuçlar, yaúam beklentisi ve emeklilik yaúÕ ile
enflasyon ve iktisadi büyüme oranlarÕna karúÕ duyarlÕ de÷ildir. Sonuç: øktisadi büyümenin devam
edece÷inin öngörüldü÷ü ça÷daú bir ekonomide, genç bireyleri akÕlcÕ biçimde üç çocuk yapmaya teúvik
edecek transferler, ya kamu bütçesince karúÕlanamayacak kadar astronomiktir, ya da yoksulluk
sorununu derinleútirebilece÷i için arzu edilir de÷ildir. AkÕlcÕ seçime dayanan bir iktisadi nüfusbilim,
“Do÷urganlÕ÷Õ nasÕl yükseltiriz?” sorusuna “Böyle de÷il!” yanÕtÕnÕ vermektedir.
FERTILITY DECISIONS, RATIONAL CHOICE AND POPULATION
POLICY IN TURKEY
Abstract
Introduction: “At least three children!” debate in Turkey, ongoing since 2008, has gained a new
dimension in 2015: The current legislation allows for those giving birth to after May 15, 2015 to get a
one-time cash transfer up to 600 TL depending on the total number of children. Objective: The
objective of this paper is to present some quantitative results regarding the question of whether such
cash transfers would have a significant effect on the number of children the young people will choose.
Method: The paper has three main steps: The first step constructs a continuous-time, overlappinggenerations model where fertility decisions are taken via rational choice. The second step computes
minimum levels of cash transfers that effectively incentivize young people to have three children and
maximum consumption levels associated with this choice. The third step implements a sensitivity
analysis. Results: Three main results of the paper are as follow: First, a modest cash transfer can only
incentivize a poor couple and only if they already have a preference for two children. Second, a
hypothetical family getting the cash transfer to have the third children remains below the empirically
measured poverty lines. Third, these results are not sensitive to the life expectancy, the retirement age,
the inflation rate, and the growth rate of real per capita incomes. Conclusion: In a modern economy
for which it is expected that growth would continue, the cash transfers that can incentivize young
couples to have three children are either astronomically large because of budgetary reasons or
undesirable as they deepen the poverty problems. Faced with the question of “How can we boost
fertility?,” an economic demography building on rational choice replies “Not simply by these modest
cash transfers!”
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
1
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1. Giriú
Türkiye’nin nüfusu yaúlanmaya devam etmektedir. Geçti÷imiz yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnÕn baúÕndan bu
yana, toplam do÷urganlÕk hÕzÕ (TDH) ve ölümlülük hÕzlarÕ çarpÕcÕ biçimde düúmüútür ve düúmeye
devam etmektedir. Yaúam beklentisi ve ortanca yaú gibi bazÕ temel nüfusbilim göstergelerindeki
artÕúlar, bu nüfus yaúlanmasÕnÕn tanÕmlayÕcÕ unsurlarÕndan olmuútur. Türkiye’nin nüfusbilimsel geçiú
süreci, di÷er ülkelerin deneyimleri ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda, tipik bir nüfusbilimsel geçiúe büyük ölçüde
uymakta ve böyle bir geçiúin son aúamalarÕnda bulunmaktadÕr (HÜNEE, 2004, 2009, 2014; Koç vd.
2010). Baúka deyiúle, do÷urganlÕk ve ölümlülük hÕzlarÕnÕn evrimi, bunlarÕn düúük düzeylerde
dura÷anlaúacaklarÕ bir geç aúamaya yaklaúmÕútÕr.
Benzer süreçlerden geçerek, 65 yaú üstü (yaúlÕ) nüfusun göreli olarak çok yüksek oldu÷u bir aúamaya
ulaúmÕú olan kalkÕnmÕú toplumlarda, çalÕúma yaúÕndaki nüfusun payÕnÕn düúük olmasÕ ve yüksek yaúlÕ
ba÷ÕmlÕlÕk oranlarÕ, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirli÷i için tehdit oluúturmaktadÕr. Birleúmiú
Milletler’e (2013) göre, kalkÕnmÕú ülkelerin büyük ço÷unlu÷unda, politika yapÕcÕ merciler,
do÷urganlÕk düzeyinin “Çok Düúük” oldu÷u görüúündedir ve do÷urganlÕk politikasÕ da “ArtsÕn”
biçimindedir. Avrupa Komisyonu (2005), nüfus büyümesini, olmazsa olmaz önceliklerden biri olarak
ilan etmiútir.
Türkiye’de, cumhuriyetin kuruluúundan 1960’larÕn ortalarÕna kadar do÷um yanlÕsÕ (ya da pro-natalist),
sonrasÕnda ise do÷um karúÕtÕ (ya da anti-natalist) olarak gerçekleúmiú olan nüfus politikasÕ, 2008’den
bu yana, yeniden, do÷um yanlÕsÕ bir çizgiye sahip olmuútur (Eryurt vd., 2013). Bu yeni dönemin
baúlangÕcÕ olarak 2008’in gösterilmesinin nedeni, basitçe, dönemin baúbakanÕ Recep Tayyip
Erdo÷an’Õn “En az üç çocuk!” söylemini bu tarihten itibaren dile getirmiú olmasÕdÕr.1 “En az üç
çocuk!” ve bunun gibi do÷um yanlÕsÕ söylemleri destekleyenlerin temel gerekçesi, yaúlanan bir
nüfusun artan mali yükünün hafifletilmesi gere÷i olmuútur. Bu bakÕmdan, çalÕúma yaúÕndaki nüfus
payÕnÕn düúmesine izin verilmemesi ya da, en azÕndan, oluúacak düúüúün en azda tutulabilmesi için
bazÕ önlemlerin alÕnmasÕ gerekti÷i anlatÕlmaktadÕr. Türkiye’deki tartÕúma, daha çok çocuk
yapÕlmasÕnÕn, nüfus yaúlanmasÕnÕn etkilerini bertaraf edebilecek bir önlem olup olmayaca÷Õ
üzerindedir.
2015 yÕlÕnÕn baúÕnda, Türkiye’deki politika yapÕcÕ mercilerin do÷urganlÕ÷a yönelik tutumlarÕnda,
söylemden politikaya geçiú olarak de÷erlendirilmesi gereken bir de÷iúime imza atÕlmÕú ve KalkÕnma
BakanlÕ÷Õ’nca, Onuncu KalkÕnma PlanÕ çerçevesinde hazÕrlanmÕú olan “Ailenin ve Dinamik Nüfus
YapÕsÕnÕn KorunmasÕ ProgramÕ Eylem PlanÕ” kamuoyuna sunulmuútur. Bu planÕn “Dinamik Nüfus
YapÕsÕnÕn KorunmasÕ” bileúeni için, aile ve iú hayatlarÕnÕn uyumsuzlu÷u, çocuk bakÕmÕ hizmetlerinin
pahalÕ ve niteliksiz oluúu ile evliliklerin maddi imkânsÕzlÕklar nedeniyle geciktirilmesi gibi sorunlar
dikkate alÕnmÕútÕr.
SorunlarÕn giderilmesi ve önlenmesi için ortaya konan eylemler, büyük ölçüde, evlenme ve çocuk
sahibi olmanÕn parasal maliyetini vatandaúlar için hafifletmek üzere tasarlanacak araçlara iúaret
etmektedir. BunlarÕn arasÕnda, do÷um izinlerinin süre ve do÷um yardÕmlarÕnÕn da tutar olarak
artÕrÕlmasÕ ve bunlarÕn kamu personeli olmayan vatandaúlara da yaygÕnlaútÕrÕlmasÕ, do÷um sonrasÕnda
her bir ebeveyn için yarÕ zamanlÕ çalÕúma seçeneklerinin sunulmasÕ ve yeni evlenecek çiftler için çeyiz
hesabÕ açÕlarak devletçe kaynak aktarÕlmasÕ gibi bazÕ planlanan eylemler bulunmaktadÕr.
Hayata geçen eylemlerden biri, 2015 yÕlÕnÕn MayÕs ayÕnda yapÕlan mevzuat de÷iúikli÷i ile Do÷um
YardÕmÕ Yönetmeli÷i’nin benimsenmiú olmasÕdÕr. Böylece, do÷um yanlÕsÕ nüfus politikasÕ, Do÷um
YardÕmÕ Sistemi ile resmiyet kazanmÕútÕr. Yönetmeli÷in 5. maddesine göre, 15/5/2015 tarihinde ve
sonrasÕnda gerçekleúen canlÕ do÷umlar için bir defaya mahsus olarak verilecek olan yardÕmlar, birinci
çocuk için 300 TL, ikincisi için 400 TL ve üçüncüsü için 600 TL olup, ödeme miktarÕna esas olan
1
Hürriyet Arúiv, “Erdo÷an: En az üç çocuk do÷urun.” 7 Mart 2008.
2
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
çocuk sayÕsÕnÕn belirlenmesinde annenin 15/5/2015 tarihinden önce do÷muú olan çocuklarÕ da dikkate
alÕnmaktadÕr.
1.1. Amaç ve Motivasyon
Bu çalÕúmanÕn amacÕ, do÷um yardÕmÕ gibi bir transferin, yeni aile kurmuú olan gençlerin sahip olmayÕ
seçecekleri çocuklarÕn sayÕsÕ üzerinde önemli bir etkisi olup olmayaca÷Õna yönelik bazÕ niceliksel
sonuçlar ortaya koymaktÕr.
Toplumun gündemini 2008’den bu yana öyle veya böyle meúgul etmiú olan do÷um yanlÕsÕ söylemin,
2015 yÕlÕ itibariyle ülkenin kalkÕnma planÕnÕn bir parçasÕ haline getirilmiú olmasÕ, Türkiye’nin artÕk
pek de mu÷lak olmayan bir nüfus politikasÕna sahip oldu÷unu kabul etmemizi gerektirmektedir. Bu
bakÕmdan, ilgili politikanÕn olasÕ etkilerinin ne yönde gerçekleúebilece÷i, nüfusbilimciler, iktisatçÕlar
ve sosyologlar baúta olmak üzere, birçok alandan araútÕrmacÕlarÕn ilgisini çekmektedir.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) tarafÕndan yapÕlan 2013 Türkiye Nüfus ve
Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA), ideal çocuk sayÕsÕnÕn, 1993-2008 döneminin 2.5 düzeyine göre ilk kez
yükselerek 2.8’e eúit oldu÷unu göstermektedir (HÜNEE, 2014). AyrÕca, Ça÷atay vd. (2015) bazÕ ek
çözümlemelere dayalÕ olarak derledi÷i sonuçlar, do÷urganlÕ÷a devam etmeme kararÕ almÕú olan
kadÕnlarÕn yaklaúÕk olarak üçte birinin, verili durumlarda yapÕlacak bir de÷iúiklik karúÕsÕnda,
do÷urganlÕ÷a devam etmeme kararlarÕnÕ de÷iútirebileceklerine iúaret etmektedir. Üstelik kadÕnlarÕ,
kararlarÕnÕ de÷iútirmeye yöneltecek verili durumlar arasÕnda öne çÕkanlar, do÷rudan çocuk sahibi
olmanÕn parasal maliyeti ile iliúkilidir; “ekonomik koúullarÕn iyileúmesi, çocuk yardÕmÕnÕn arttÕrÕlmasÕ,
gÕda ve malzeme yardÕmÕ, kreú deste÷i ve erken emeklilik hakkÕ” gibi durumlardaki de÷iúiklikler
anlamlÕ etkiler ortaya koymaktadÕr (Ça÷atay vd. 2015: 175).
1.2. YaklaúÕm ve Yöntem
Bu çalÕúmanÕn dayandÕ÷Õ kuramsal temel, iktisadi nüfusbilim yazÕnÕna hâkim olan akÕlcÕ seçim
yaklaúÕmÕdÕr. Bu yaklaúÕmÕ suç, e÷itim ve aile gibi çeúitli toplumsal alanlara uygulamÕú olan Becker’in
(1993: 386) ifadesiyle,
[yaklaúÕm,] bireylerin, bencil, di÷erkâm, sadÕk, kindar ve mazoúist olabileceklerse de,
refahÕ tasavvur ettikleri biçimde maksimize ettiklerini varsayar. Bireylerin davranÕúÕ
gelece÷e dönüktür ve davranÕúÕn tutarlÕ oldu÷u varsayÕlmaktadÕr. Özellikle de,
[bireyler,] eylemlerinin belirsiz sonuçlarÕnÕ öngörebilmek için, ellerinden gelenin en
iyisi yapmaktadÕrlar.
Do÷um yanlÕsÕ politikalarÕn olasÕ etkileri için niceliksel sonuçlar arayÕúÕnda olan bu çalÕúma, büyük
ölçüde de la Croix ve Licandro’yu (2013) takip ederek, do÷urganlÕk kararlarÕnÕn akÕlcÕ seçim ile
belirlendi÷i basit bir matematiksel do÷urganlÕk modeli kurmaktadÕr. Model dinamik ve zaman
süreklidir. Modelin odaklandÕ÷Õ karar alÕcÕ merci, yeni evlenmiú ve iú hayatÕna yeni baúlayacak olan
bir genç çifttir. Bu iki insanÕn refahÕ, hayatlarÕ boyunca ulaúacaklarÕ tüketim düzeyi ile çocuklarÕn
varlÕ÷Õ tarafÕndan belirlenmektedir. Buradaki önemli varsayÕm, çocuklarÕn, yeni evli çifti mutlu
edecekleri beklentisidir; çift çocuklar konusunda doyumsuzluk gösterecektir. Baúka deyiúle, yeni evli
çift, çocuk sahibi olmanÕn hiçbir maliyeti olmasa, çocuk sayÕsÕnÕn biyolojik maksimumuna ulaúmayÕ
seçecektir.
Ancak çocuk sahibi olmak maliyetlidir ve genç çift, kaç çocuk yapaca÷Õna, bugün ve gelecekteki gelir
ve harcama durumlarÕnÕ gözetmek suretiyle karar vermek zorundadÕr. Gelir ve harcama akÕmlarÕ,
enflasyon oranÕ, büyüme oranÕ, yaúam beklentisi ve emeklilik yaúÕ gibi bazÕ yapÕsal katsayÕlara göre
de÷iúebilece÷i gibi, çocuk sahibi olmanÕn parasal maliyetini azaltan do÷um yardÕmlarÕ da do÷urganlÕk
düzeyinin bir baúka belirleyicisi olmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
3
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bu matematiksel modele dayalÕ olarak ortaya konan hesaplamalarÕn birincil olarak odaklandÕ÷Õ konu,
do÷um yardÕmÕ olmadÕ÷Õnda bir ya da iki çocuk yapmasÕ akÕlcÕ olacak olan yeni evli bir çifti, üç çocuk
yapmaya yöneltecek olan en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕnÕn hesaplanmasÕdÕr. Burada, üç çocuk
sonucunu ortaya çÕkaran tek bir do÷um yardÕmÕ miktarÕ yerine en düúük miktarlarÕn hesaplanmasÕ,
modelin iki yapÕsal katsayÕsÕ hakkÕnda elde fazla bilgi olmamasÕndan kaynaklanmaktadÕr.
1.3. Ana Sonuçlar
Bu çalÕúmanÕn bulgularÕ, üç ana sonuç do÷urmaktadÕr. E÷er do÷urganlÕk kararlarÕ gerçekten akÕlcÕ
seçim ile belirleniyorsa geçerli olan bu sonuçlar úöyledir:
Do÷um yardÕmÕ gibi bir transfer olmadÕ÷Õ durumda bir çocuk yapacak olan yeni evlenmiú bir genç
çifti, toplamda üç çocuk yapmaya teúvik edebilecek olan en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ, mali
açÕdan olanaklÕ görünmemektedir. Yani, en düúük çocuk yardÕmÕ miktarlarÕ, böyle bir aile için, milyon
TL’leri aúabilecek kadar astronomiktir.
Aksine, do÷um yardÕmÕ almaksÕzÕn iki çocuk yapacak olan bir çifti üç çocuk yapmaya teúvik etmek
için verilecek yardÕmlar, bu çift çocuk yapmak konusunda daha istekli oldu÷u için, mali açÕdan
olanaklÕ olabilir. Yani, oldukça düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ ile üç çocuk dünyaya getirebilecek
aileler belki gerçekten vardÕr. Ancak bulgular böyle ailelerin yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda
kalacaklarÕna iúaret etmektedir. Yani, normalde iki çocuk yapacak genç çiftler do÷um yardÕmÕ alarak
toplamda üç çocuk yapmayÕ seçerlerse, en yüksek kiúi baúÕna tüketim harcamalarÕ bakÕmÕndan,
yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalacaklardÕr.
YukarÕdaki iki ana sonuca ulaútÕran bulgular genel olarak sa÷lamdÕr. Yani, bu bulgularÕn iúaret ettikleri
sonuçlarÕn yönü, baz senaryo için varsayÕlan büyüme ve enflasyon oranlarÕ, çocuklarÕn evden ayrÕlma
yaúÕ, emeklilik yaúÕ ve yaúam beklentisi de÷iúti÷inde, aynÕ kalmaktadÕr.
1.4. KÕlavuz
ÇalÕúmanÕn geride kalan bölümleri úöyledir: Takip eden bölüm, ilgili yazÕndan bazÕ çalÕúmalarÕn
sonuçlarÕnÕ derlemektedir. Üçüncü bölüm, hesaplamalara esas teúkil eden do÷urganlÕk modelini
kurmaktadÕr. Dördüncü bölüm, hesaplamalarÕn nasÕl yapÕldÕ÷ÕnÕ açÕklamakta ve do÷urganlÕk
üzerindeki tercih ve maliyet etkileri için bir örnek sunmaktadÕr. Beúinci bölüm, baz senaryo
bulgularÕnÕ ve altÕncÕ bölüm ise baz senaryo bulgularÕnÕn sa÷lam oldu÷u yönündeki çözümleme
sonuçlarÕnÕ sunmaktadÕr. Yedinci ve son bölüm ise, sonuçlandÕran düúüncelere yer vermekte ve
Türkiye’de nüfus politikasÕnÕn nasÕl tasarlanmasÕ gerekti÷ine yönelik çok kÕsa bir tartÕúma ortaya
koymaktadÕr.
2. ølgili YazÕn
Bu çalÕúma, yazÕndaki çok sayÕda çalÕúma ile yakÕndan iliúkilidir. BunlarÕn arasÕnda, hem Türkiye’nin
nüfusbilimsel dönüúümünü çeúitli yönleriyle konu edinen, hem de 2008 yÕlÕndan sonra ve “En az üç
çocuk!” söyleminin de etkisiyle ortaya çÕkan araútÕrma ve çalÕúmalar bulunmaktadÕr.
HÜNEE’nin uzun yÕllardÕr düzenli olarak gerçekleútirdi÷i ulusal ölçekli nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmalarÕ,
Türkiye’nin nüfusbilimsel geçiúinin yapÕsÕnÕ ortaya koyan birincil baúvuru kaynaklarÕ olmuútur. Koç
vd. (2010), HÜNEE verilerinden hareketle, Türkiye nüfusunun gelenekselden moderne do÷ru
geçirmekte oldu÷u dönüúümün son aúamalarÕna yaklaúÕldÕ÷ÕnÕ, ancak dönüúümün bölgesel anlamda
türdeúlik göstermedi÷ini vurgulamaktadÕr. Ülke ortalamalarÕ ile ele alÕndÕ÷Õnda, do÷urganlÕk ve
ölümlülük göstergelerindeki kalÕcÕ düúüúlere eúlik eden iktisadi büyüme, úehirleúme ve e÷itim
düzeylerinin yükselmesi gibi süreçler bütüncül bir anlam kazanmaktadÕr. Keza, bu süreçlerin bölgesel
düzeyde kalÕcÕ eúitsizlikler göstermesi de, nüfusbilim göstergelerinde gözledi÷imiz bölgesel
4
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
farklÕlaúmaya ÕúÕk tutmaktadÕr (HÜNEE, 2004, 2009, 2014; Yüceúahin ve Özgür, 2008).
Do÷urganlÕ÷Õn 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕndaki çarpÕcÕ düúüúüne bakÕldÕ÷Õnda, yazÕndaki çalÕúmalarÕn
daha yo÷un biçimde odaklandÕ÷Õ konularÕn, evlilik, e÷itim (veya beúeri sermaye) ve kadÕnlarÕn
iúgücüne katÕlÕmÕ oldu÷u görülmektedir. Bu yöndeki kapsamlÕ çalÕúmalardan birinde Eryurt (2008),
do÷urganlÕk düúüúünde hangi ara de÷iúkenlerin daha önemli oldu÷unu araútÕrmaktadÕr. 1998 ve 2003
TNSA verilerini kullanan Eryurt’un (2008) sonuçlarÕ, evliliklerin ertelenmesi ve gebeli÷i önleyici
yöntem kullanÕmÕnÕn etkili oldu÷unu, istemli düúük ve gebelikten sonra oluúan geçici kÕsÕrlÕ÷Õn ise çok
önemli olmadÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Selim (2006) ile ùengül ve KÕral (2006), kadÕnlarÕn iúgücüne
katÕlÕmÕ ile do÷urganlÕk arasÕndaki iliúkiyi, yine, mikro veriler ile araútÕrmaktadÕr. Selim (2006)
do÷urganlÕk farklÕlaúmasÕnÕn iki ana nedeninin beúeri sermaye ve iúgücüne katÕlÕm farklÕlaúmasÕ
oldu÷unu varsayarak ve Türkiye østatistik Kurumu’nun (TÜøK) HanehalkÕ øúgücü Anketi (HøA)
verilerini kullanarak bir ayrÕútÕrma yapmaktadÕr. Sonuçlar, do÷urganlÕktaki farklÕlaúmanÕn, ülke
genelinde ve kentsel bölgelerde daha çok beúeri sermaye ve kÕrsal bölgelerde ise daha çok iúgücüne
katÕlÕm farklÕlÕklarÕndan kaynaklandÕ÷ÕnÕ göstermekte, beúeri sermaye ve iúgücüne katÕlÕm
yükseldikçe, do÷urganlÕk genel itibariyle düúmektedir. ùengül ve KÕral (2006) da TÜøK’in HøA
verilerini kullanmakta ve do÷urganlÕ÷Õn içsel oluúunun evli kadÕnlarÕn iúgücü katÕlÕmÕna etki edip
etmedi÷ini araútÕrmakta, içsellik kontrol edildi÷inde, ek bir çocu÷un iúgücüne katÕlÕmÕ azalttÕ÷ÕnÕ
tahmin etmektedirler.
E÷itim ve do÷urganlÕk iliúkisine bakan bir çalÕúmada, Eryurt ve AkadlÕ Ergöçmen (2012), ebeveyn
e÷itiminin do÷urganlÕkla olan iliúkisini TNSA 2003 verileri ile araútÕrmaktadÕr. Sonuçlar, ilk çocu÷a
geçiúte babanÕn, ikinci ve sonraki çocu÷a geçiúlerde annenin e÷itim düzeyinin belirleyici oldu÷unu ve
genel itibariyle e÷itim düzeyi düúük olan ebeveynlerin daha yüksek do÷um yapma olasÕlÕklarÕna sahip
olduklarÕnÕ göstermektedir. KÕrdar vd. (2012), Dinçer vd. (2014) ve Güneú (2016), e÷itimin etkisini,
1997 yÕlÕndaki sekiz yÕllÕk zorunlu e÷itime geçiú düzenlemesini bir belirlenme stratejisi olarak
kullanarak araútÕrmaktadÕr. KÕrdar vd. (2012), e÷itim politikasÕndaki de÷iúmenin, hem erken yaúta
evlilik olasÕlÕ÷ÕnÕ, hem de erken yaúta do÷um yapma olasÕlÕ÷ÕnÕ kayda de÷er düzeylerde düúürdü÷ü
sonucuna ulaúmaktadÕr. Dinçer vd. (2014) ve Güneú (2016) de, benzer úekilde, kadÕnlarÕn e÷itim
düzeyindeki artÕúlarÕn hamilelik ve do÷urganlÕkta nedensel ve anlamlÕ azalma etkileri yarattÕ÷ÕnÕ
do÷rulamaktadÕr.
Bu tür çalÕúmalarÕn iúaret etti÷i önemli çÕkarsamalardan biri úudur: E÷itim düzeyinin yükselmesi,
iúgücüne katÕlÕmÕn artÕúÕ, evlenmenin ertelenmesi ve do÷urganlÕ÷Õn düúmesi, yatay-kesit verisinde,
genelde bir arada karúÕlaúÕlan olgulardÕr. Bu birliktelik, sadece Farooq ve Tuncer (1974) ve Behar’Õn
(1995) Türkiye’deki do÷urganlÕk düúüúü için önerdikleri nedenler ile örtüúmez. AynÕ zamanda, Becker
(1960, 1965) ile Becker ve Lewis (1973) tarafÕndan ortaya atÕlan ve Türkiye için örne÷in Selim ve
Üçdo÷ruk (2005) tarafÕndan sÕnanan ve büyük ölçüde do÷rulanan kalite-miktar yaklaúÕmÕnÕ da
desteklemektedir. Buna göre, iktisadi ve toplumsal geliúmenin devam etmesi, insanlarÕ, daha az sayÕda
ancak daha iyi e÷itim alan çocuklar yapmaya teúvik etmektedir.
YazÕnda daha do÷rudan biçimde “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕ ile ilgili olan çalÕúmalar, odak noktalarÕ
ve uygulanan yöntemler bakÕmÕndan çeúitlilik arz etmektedir. Örne÷in, anne ve bebek sa÷lÕ÷ÕnÕn
önemini vurgulayan AkÕn’a (2012) göre, 1980ler’den sonra yasal olarak daha özgürlükçü bir çizgiye
kavuúturulmuú olan do÷um karúÕtÕ politikadan vazgeçerek do÷um yanlÕsÕ politikaya geri dönüú, arzu
edilir de÷ildir. Ulusoy (2012) da, hem “En az üç çocuk!” söyleminin, hem de kürtaj karúÕtÕ
düúüncelerin, geçmiú dönemlerde yerleúen do÷urganlÕk ve sa÷lÕk bilincini olumsuz yönde
etkileyebilece÷ini vurgulamaktadÕr. Do÷um yanlÕsÕ politikalara, iktisadi akÕlcÕlÕ÷Õn do÷urganlÕk
konusuna uygulanmasÕndaki sÕnÕrlÕlÕklar üzerinden yaklaúan Çavlin Bozbeyo÷lu (2011) ise, hem
iktisadi akÕlcÕlÕ÷Õn tek boyutlu olmadÕ÷ÕnÕ, hem de bütünüyle iktisadi akÕlcÕlÕ÷a odaklanmanÕn
“toplumsal cinsiyet iliúkilerini, güç iliúkilerini, úiddeti ve aile ideolojisini” gözden kaçÕrmaya mahkûm
oldu÷unu hatÕrlatmaktadÕr (Çavlin Bozbeyo÷lu, 2011: 31).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
5
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Do÷um yanlÕsÕ söylem ve politikalarÕn gündeme gelmesinin zamanlamasÕnÕ, milletvekillerinin kendi
do÷urganlÕk kayÕtlarÕ üzerinden çözümleyen YÕldÕz ve Koç (2012), AKP milletvekillerinin en yüksek
ortalama çocuk sayÕsÕna sahip olduklarÕnÕ ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 23. dönem AKP
milletvekilleri için bu sayÕnÕn yaklaúÕk olarak 3.00 oldu÷unu ortaya koymaktadÕr.
“En az üç çocuk!” tartÕúmasÕnÕn iktisadi yönlerine odaklanan bazÕ çalÕúmalara bakÕnca; Gürsel vd.
(2010), üç çocuk düúüncesinin bir hayalden öteye gidemeyece÷ini, Attar (2012) ise, üçten daha az
çocuk yapÕlÕyor olmasÕnÕn neden toplum için en iyi olmadÕ÷ÕnÕn, refah iktisadÕ penceresinden
ciddiyetle tartÕúÕlmasÕ gerekti÷ini vurgulamaktadÕr. Oyvat (2012), Türkiye’deki düúük iúgücüne katÕlÕm
oranlarÕna ve kalifiye olmayan iúgücü fazlasÕna odaklanarak, sadece daha yüksek do÷urganlÕ÷Õ
hedefleyen politikanÕn zararlÕ olabilece÷ini iddia etmektedir. Konuyu ilk kez yapÕsal bir iktisadi model
çerçevesi içinde ele alan çalÕúmasÕnda AçÕkgöz (2012), daha yüksek toplam do÷urganlÕk hÕzlarÕna geri
dönmüú olan bir Türkiye’de, bugün oldu÷undan çok daha yüksek hÕzda fiziksel sermaye birikiminin
gerekli olaca÷ÕnÕ tahmin etmektedir. Sayan (2013), tartÕúmayÕ bütüncül olarak ele alan makalesinde, üç
ya da daha fazla çocuk yapÕlmasÕ için ortaya konan gerekçelerin anlamlÕ olmadÕ÷ÕnÕn ve
do÷urganlÕktaki artÕúlarÕn sosyal güvenlik sistemindeki sorunlara çare olmayaca÷ÕnÕn altÕnÕ
çizmektedir. “En az üç çocuk!” tartÕúmasÕnÕ, hem do÷urganlÕ÷Õn, hem de teknolojik ilerleme hÕzÕnÕn
içsel oldu÷u bir yapÕsal model ile ele alan Attar (2013), do÷urganlÕktaki kalÕcÕ veya geçici yukarÕ yönlü
sapmalarÕn, nüfus yaúlanmasÕ sorununu çözmeyece÷i ve politika hamlesinin teknolojiye odaklanmasÕ
gerekti÷i sonuçlarÕna ulaúmaktadÕr.2 Do÷urganlÕk düzeylerindeki artÕúlarÕn, uzun dönemde,
Türkiye’deki nüfus yaúlanmasÕnÕn önüne geçemeyece÷ine yönelik bulguyu, TürkyÕlmaz vd. (2013)
tarafÕndan yapÕlan çözümleme de ortaya çÕkarmaktadÕr. Yazarlar, sadece söylemin anlamlÕ bir etki
yarataca÷ÕnÕ beklememekle birlikte, olasÕ bir etkinin de nüfus yaúlanmasÕ sonucunu kalÕcÕ biçimde
çözmeyece÷ini vurgulamaktadÕrlar.
Konunun nüfus politikalarÕnÕn oluúumu bakÕmÕndan tarihsel ve politik yönlerine de odaklanan Eryurt
vd. (2013), nüfus politikasÕnda süregelen özgürlükçü tutumdan vazgeçilmemesinin ve sayÕsal hedef ve
sÕnÕrlar konmamasÕnÕn önemini vurgulamaktadÕr. Yazarlara göre, beúeri sermaye birikimindeki kadÕnerkek farklÕlaúmasÕnÕn azaltÕlmasÕ ve çocuk bakÕmÕnda devletin sorumluluk üstlenmesi, do÷urganlÕ÷Õ
en azÕndan yenileme düzeyinde tutabilmek adÕna çok gecikmeden uygun politikalarÕn geliútirilmesi ve
eúgüdüm içinde uygulanmasÕ gerekmektedir. Bu yaklaúÕm, do÷urganlÕk düúüúünün en hÕzlÕ oldu÷u
OECD ülkelerinde, aile ve iú yaúamÕ arasÕnda bir denge kurulmasÕna yönelik olarak geliútirilen ve
uygulanan politika paketleri ile büyük ölçüde uyumludur. Luci-Greulich ve Thévenon (2013), 18
OECD ülkesi için ve 1982’den 2007’ye uzanan dönemin verilerini kullanarak, ücretli izin, çocuk
bakÕmÕ hizmetleri ve do÷rudan nakit transferlerinin etkilerinin pozitif ve anlamlÕ oldu÷unu tahmin
etmektedirler. Luci-Greulich ve Thévenon (2014), yine OECD ülkeleri için, kiúi baúÕna reel gelir ile
do÷urganlÕk arasÕndaki iliúkinin yüksek gelir düzeylerinde pozitif oldu÷unu, ancak do÷urganlÕk
artÕúÕnÕn en yüksek oldu÷u ülkelerde, aile politikasÕ paketlerinin çalÕúan ebeveynlerinin çocuk bakÕmÕnÕ
kolaylaútÕrÕcÕ nitelikte oldu÷unu vurgulamaktadÕrlar.
Türkiye’deki do÷urganlÕk düúüúü hakkÕnda, önceki kalite-miktar yaklaúÕmÕnÕ destekleyen sonuçlar ile
uyumlu olan bir çalÕúmada, Luci-Greulich vd. (2015), do÷urganlÕk düúüúlerinin, asli olarak, e÷itim
düzeyi artan ve iúgücüne katÕlmÕú olan kadÕnlarÕn üçüncü çocu÷a geçmeyiúleri nedeniyle oldu÷unu
tahmin etmektedir. Bu nedenle, Türkiye’de do÷urganlÕk düúüúlerinin önüne geçmek isteyen politika
yapÕcÕlarÕn, çocuk bakÕmÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ ve birbirlerini tamamlayÕcÕ olan politika paketleri geliútirip
uygulamalarÕ gerekti÷i sonucu ortaya çÕkmaktadÕr.
2
“En az üç çocuk!” söylemini ve do÷um yanlÕsÕ nüfus politikasÕnÕ destekleme e÷iliminde olan bir çalÕúmada, Kaya ve
YalçÕnkaya (2014), konuya sadece çalÕúma yaúÕndaki nüfusun oranÕ üzerinden bakarak, ilgili di÷er tüm etmenleri göz ardÕ
etmektedir.
6
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 1: ሺࢠ െ ࢓ሻ’de do÷an kuúa÷Õn yaúam döngüsü
‫ݖ‬െ݉
do÷um
‫ݖ‬
‫ݖ‬൅݉
‫ݖ‬൅κ
evlenme,
do÷urma ve iúe
girme
çocuklarÕn
evlenmesi
emeklilik
‫ ݖ‬൅ ݁௭
ölüm
3. Basit Bir Do÷urganlÕk Modeli
ÇalÕúmanÕn bu bölümü, iktisadi nüfusbilim yazÕnÕnda yaygÕnca benimsenen bazÕ varsayÕmlara dayalÕ
olan basit bir (matematiksel) do÷urganlÕk modeli kurmaktadÕr. Model dinamiktir ve mantÕksal zamanÕ
veya bir bireyin yaúÕnÕ gösteren ‫ݖ‬ǡ ‫ ݒ‬de÷iúkenleri süreklidir: ‫ݖ‬ǡ ‫ א ݒ‬ሾͲǡ ൅λሻ. Model, aynÕ zamanda, bir
akÕlcÕ seçim modelidir. Yani, modeldeki karar alÕcÕ bireyler, sahip olduklarÕ bilginin tümünü
kullanarak ve belirli bir amaç bakÕmÕndan en iyi durumda olmalarÕnÕ sa÷layacak úekilde karar
almaktadÕrlar.
Model, yeni evlenmiú olan genç bir çifte odaklanmaktadÕr; baúka deyiúle, yeni kurulmuú bir aileye.
Aileyi kuran iki genç insan, kendilerine bir iú bularak belirli bir emeklilik yaúÕna kadar çalÕúacaklar ve
belirli bir ücret geliri elde edeceklerdir. Çift, ayrÕca, bir ya da birden daha fazla sayÕda çocuk sahibi
olacaktÕr. Eúler kararlarÕ ortaklaúa alacaklardÕr; eúler arasÕnda stratejik olmalarÕnÕ gerektirecek bir
uzlaúmama durumu yoktur. AyrÕca, ölümlülük, modele oldukça basit bir biçimde girmektedir;
herhangi bir ‫ ݖ‬yaúÕndaki yaúam beklentisi ݁௭ ൐ Ͳ sabittir. Modelin en önemli niteliklerinden biri,
kararlarÕn gelece÷e yönelik olarak alÕnmasÕdÕr. Yani, yeni evli çift, kaç çocuk sahibi olaca÷Õna, yaúam
boyunca sa÷lanmasÕ gereken bazÕ kaynak kÕsÕtlarÕnÕ gözeterek karar vermektedir.
Modelin basitleúmesi ve iúlerlik kazanmasÕ için yapÕlan bazÕ ek varsayÕmlar úunlardÕr: Birincisi,
do÷urganlÕk kararÕ (yani kaç çocuk sahibi olunaca÷Õ kararÕ) evlili÷in hemen baúÕnda alÕnmakta ve
hamilelik ve do÷um süreçleri evlili÷in hemen baúÕnda gerçekleúmektedir. økincisi, modeldeki
ekonomi, iyi tanÕmlÕ bir dengeli büyüme patikasÕna ulaúmÕú durumdadÕr. Buna göre, enflasyon ve
iktisadi büyüme oranlarÕ sabittir ve de÷iúmeyecektir. Üçüncüsü, servet ya da borç birikimi yoktur; elde
edilen ücret geliri, gelirin tek kayna÷ÕdÕr ve gelirin tamamÕ tüketilmektedir.3
3.1. Yaúam Döngüsü
Modelin temsil edici öyküsünde gerçekleúecek olaylar ve bu olaylarÕn zamanlamasÕ, her bir kuúa÷Õn
yaúam döngüsü ile belirlenmektedir. ùekil 1’deki yaúam döngüsü, ሺ‫ ݖ‬െ ݉ሻ’de dünyaya gelen kuúa÷Õn,
‫’ݖ‬de evlendi÷ini, çocuk sahibi oldu÷unu ve çalÕúmaya baúladÕ÷ÕnÕ, ሺ‫ ݖ‬൅ ݉ሻ’de çocuklarÕnÕ
evlendirdi÷ini, ሺ‫ ݖ‬൅ κሻ’de emekli oldu÷unu ve ሺ‫ ݖ‬൅ ݁௭ ሻ’de de öldü÷ünü göstermektedir. Burada, do÷al
olarak, Ͳ ൏ ݉ ൏ ݈ ൏ ݁௭ eúitsizlikleri geçerlidir.
3
Servet ya da borç birikimini göz ardÕ etmek oldukça kÕsÕtlayÕcÕ olabilir. Ancak, biraz aúa÷Õda görülece÷i üzere ve tÕpkÕ de la
Croix ve Licandro’nun (2013) modelindeki gibi, tercihleri temsil eden fayda fonksiyonu tüketimde do÷rusaldÕr ve zaman
indirgeme katsayÕsÕ da 0’a eúittir. Bu varsayÕmlar altÕnda, zamanlar-arasÕ eniyileme dengesinde, faiz oranÕ da 0’a eúit
olacaktÕr. Modelin baúka tür tercihler ile (yani faiz gelirleri ve giderleri ile) geniúletilmesi iúi, sonraki araútÕrmalara kalmÕútÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
7
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
3.2. Tercihler
Sadece bir tür tüketim malÕ oldu÷unu ya da tüm mal ve hizmetlerin bileúkesi úeklinde yazÕlan bir
bütüncül tüketim malÕ oldu÷unu düúünün. ùimdi, de la Croix ve Licandro’yu (2013) takiple, yeni evli
çiftin, bu tüketim malÕ ve dünyaya getirecekleri çocuk sayÕsÕna yönelik olan tercihlerinin, úu fayda
fonksiyonu ile temsil edildi÷ini varsayÕn:
௭ା௘೥
ܷ௭ ‫׷‬ൌ න ܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ߶ Žሺܾ௭ ሻ
௭
Burada, ‫ ݖ‬൒ Ͳ herhangi bir baúlangÕç anÕ, ܷ௭ ‫ א‬Թ bu baúlangÕç anÕ için hesaplanan zamanlar-arasÕ
fayda düzeyleri toplamÕ, ݁௭ ൐ Ͳ bu ‫ ݖ‬yaúÕndaki yaúam beklentisi, ‫ ݒ‬genel olarak zaman, ܿሺ‫ݒ‬ሻ ൒ Ͳ
herhangi bir ‫ ݒ‬zamanÕndaki kiúi baúÕna reel tüketim akÕmÕ ve ܾ௭ ൐ Ͳ de, ‫ ݖ‬zamanÕnda karar alan çift
için dünyaya getirilecek çocuk sayÕsÕdÕr. Tercih katsayÕsÕ ߶ ൐ Ͳ, modeldeki yeni evli çiftin çocuklara
yönelik tercihinin yo÷unlu÷unu göstermektedir.4 Zaman sürekli oldu÷u için, her ‫( ݖ‬baúlangÕç) anÕnda
yeni bir kuúak do÷makta ve hayatta olan di÷er kuúaklarla çakÕúmaktadÕr.
Fayda fonksiyonunun yarÕ-logaritmik biçimde olmasÕnÕn ana nedeni, bu fonksiyon biçiminin,
do÷urganlÕ÷Õn iktisadi geliúmenin ileri aúamalarÕnda azalmaya baúladÕ÷Õ olgusunu destekleyen
kuramsal sonuçlar ortaya koymasÕdÕr. Aksine, do÷urganlÕk ve tüketim düzeylerinin homotetik
fonksiyonlarÕ, do÷urganlÕk ile gelir arasÕndaki ters yönlü iliúkiyi açÕklamakta sa÷lam sonuçlar
vermemektedir (Jones vd., 2011).
3.3. Bütçe KÕsÕdÕ
Modelin karar alÕcÕsÕ olan genç çiftin bütçe kÕsÕdÕnÕ oluúturmak için, tüketim malÕnÕn ‫’ݒ‬deki fiyatÕ
ܲሺ‫ݒ‬ሻ ൐ Ͳ ve aynÕ ‫’ݒ‬deki parasal ücret düzeyi de ܹሺ‫ݒ‬ሻ ൐ Ͳ olsun. Burada, fiyat ve ücret düzeyi, her
bir ‫ ݒ‬için, karar probleminin dÕúsal de÷iúkenleridir.
AyrÕca, ܺ௭ ൐ Ͳ de, genç çift çocuk sahibi oldu÷unda, her bir çocuk için bir defaya mahsus olmak
üzere yapÕlacak olan nakit transferini, yani do÷um yardÕmÕnÕ göstersin. O halde, ܾ௭ tane çocuk sahibi
olacak genç çift, evliliklerinin baúÕnda ܾ௭ ܺ௭ kadar bir transfer elde edecektir.
Çocuk sahibi olmanÕn (parasal) maliyeti ise iki kalemden oluúmaktadÕr. Birincisi, çocuklarÕn do÷du÷u
zamanda ebeveynler tarafÕndan ödenmek zorunda olan bakÕcÕ veya kreú maliyetidir. økincisi ise,
çocuklarÕn evi terk edecekleri zamana kadar ebeveynleri tarafÕndan karúÕlanacak olan tüketimlerinden
kaynaklanmaktadÕr.
Genç çiftin kendi tüketimlerinin maliyeti de dikkate alÕndÕ÷Õnda ve elde edilen toplam gelirden daha
fazlasÕnÕn harcanamayaca÷Õ varsayÕmÕ altÕnda, bütçe kÕsÕdÕ úu úekilde yazÕlabilir:
௭ା௘೥
௭ା௠
௭ାκ
ʹ න ܲሺ‫ݒ‬ሻܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ܾ௭ ቎ න ܲሺ‫ݒ‬ሻܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ߚܹሺ‫ݖ‬ሻ቏ ൑ ʹ න ܹሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ܾ௭ ܺ௭
௭
௭
௭
Bütçe kÕsÕdÕnÕn sol yanÕndaki ilk terim, genç çiftin kendi tüketim harcamalarÕnÕn toplamÕnÕ, ikinci
terim ise do÷urganlÕ÷Õn toplam maliyetini göstermektedir. Eúitsizli÷in sa÷ yanÕndaki terimler, sÕrasÕyla,
çiftin toplam ücret geliri ve toplam do÷um yardÕmÕdÕr.5
4
Burada, çocuk sahibi olmanÕn faydasÕ zamandan zamana de÷iúkenlik göstermemektedir. AyrÕca, do÷urganlÕk tercihinin
yo÷unlu÷unu belirleyen katsayÕ, bu belirlemeyi, tüketimden edinilen faydalarÕn toplamÕna göreli olarak yapmaktadÕr.
5
Servet ya da borç birikimi olmadÕ÷Õ için, bu kÕsÕt, tüm zamanlardaki toplam harcamayÕ tüm zamanlardaki toplam gelir ile
iliúkilendiren zamanlar-arasÕ bütçe kÕsÕdÕdÕr. Yani, emeklilik için yastÕk altÕnda para biriktirmek gerekecektir ve belirli bir
anda kazanÕlan geliri o anda tamamen tüketmek gerekmeyecektir.
8
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Çocuk baúÕna yapÕlan harcamayÕ gösteren köúeli parantez içindeki terimin ikinci bileúeni, yani ߚܹሺ‫ݖ‬ሻ,
‫ ݖ‬zamanÕnda ödenecek bakÕcÕ veya kreú maliyetidir. Burada, ߚ ൐ Ͳ yapÕsal katsayÕsÕ, bakÕm
maliyetini, çiftin elde etti÷i parasal ücrete oranlamaya yaramaktadÕr. Bununla birlikte, ߚ’nÕn yorumu,
farklÕ varsayÕmlarÕ destekleyebilecek úekilde de÷iúebilir. E÷er çocuklara bakÕcÕ tutulmuúsa, bakÕcÕ
ücreti ile ebeveyn ücretinin oranÕna, e÷er çocuklar kreúe gönderilmiúse, kreú ücreti ile ebeveyn
ücretinin oranÕna ba÷lÕ olarak de÷iúecektir. E÷er çocuk bakÕmÕ, çocuklara bakÕcÕ tutmak veya çocuklarÕ
kreúe göndermek yerine, ebeveynlerden birinin veya her ikisinin ücretsiz izin almasÕ ile sa÷lanÕyorsa,
ߚ bu durumda çocuk bakÕmÕnÕn zamansal maliyeti ile artan bir katsayÕ olarak düúünülmelidir.
Burada çok önemli olan konu, ߚ ൐ Ͳ varsayÕmÕnÕn, do÷urganlÕktaki kalite-miktar yaklaúÕmÕnÕ, modele
eklemliyor olmasÕdÕr. Buna göre, gelir düzeyi yüksek olan insanlarÕn çocuklarÕ için yaptÕklarÕ
harcamanÕn bir kÕsmÕ, kendi gelirlerine orantÕlÕ olarak de÷iúmektedir. Örne÷in, yetenekli iúgücüne
dâhil oldu÷u için daha yüksek gelir elde eden bireyler, çocuklarÕnÕ daha yetenekli oldu÷u için ücreti
daha yüksek olan bakÕcÕ veya ö÷retmen ile buluúturmaktadÕr. Bir yapÕsal katsayÕ olarak ߚ’nÕn çok
düúük olmasÕna izin verilmekle birlikte, bunun 0 düzeyinden kesin olarak yüksek olmasÕ, büyümeye
devam eden bir ekonomide, do÷urganlÕk düzeylerinin zamanla azalmasÕna yol açan ana unsurdur.
3.4. Karar Problemi
Genellikten ödün vermeksizin, yeni evli çiftin do÷urganlÕk kararÕnÕ alaca÷Õ ‫ ݖ‬zamanÕnÕ ‫ ݖ‬ൌ Ͳ
biçiminde normalleútirin. AyrÕca, do÷um yardÕmÕnÕ, çocuk sahibi olmanÕn birim maliyetinden düúmek
üzere sola alÕn. Karar problemi aúa÷Õdaki biçimi almÕú olur:
௘బ
ƒ•‹‹œ‡‡–ǣ න ܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ߶ Žሺܾ଴ ሻ
൫௖ሺ௩ሻ൯ೡ ǡ௕బ
௘బ
଴
௠
κ
ڛŽ‡‹ǣ ʹ න ܲሺ‫ݒ‬ሻܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ܾ଴ ൥න ܲሺ‫ݒ‬ሻܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬൅ ߚܹሺͲሻ െ ܺ଴ ൩ ൑ ʹ න ܹሺ‫ݒ‬ሻ †‫ݒ‬
଴
଴
଴
Bu karar probleminin çözümüyle ilgili iki zorluk vardÕr. Birincisi, çocuklarÕn tüketim düzeyi ailenin
௠
kiúi baúÕna reel tüketim düzeyine eúit olaca÷Õ için ortaya çÕkan ܾ଴ ‫׬‬଴ ܲሺ‫ݒ‬ሻܿሺ‫ݒ‬ሻ †‫ ݒ‬teriminin kapalÕ
biçim çözümüne ulaúmayÕ zorlaútÕrmasÕdÕr. økincisi, e÷er çocuk sayÕsÕ ܾ଴ ’Õn gerçekteki gibi bir pozitif
tamsayÕ olmasÕ gerekti÷i kÕsÕdÕ konursa, çözümü tanÕmlayacak denklemler, geleneksel eniyileme
yöntemleri kullanÕlarak elde edilemezdirler.
Çözümlemenin güvenli sonuçlar vermesi için, zorluk yaratan bu her iki varsayÕm da önem arz
etmektedir. E÷er amacÕmÕz sadece do÷urganlÕ÷Õn belirleyenlerini açÕklayacak bir kuramsal model
geliútirmek olsaydÕ, yazÕndaki birçok baúka çalÕúmadaki gibi, çocuklarÕn tüketim düzeyini dÕúsal bir
sabite eúitlemek ve ܾ଴ ‫ א‬Թାା varsayarak ilerlemek pek fazla sorun yaratmazdÕ. Ancak amacÕmÕz,
aksine, hesaplamalarÕ mümkün oldu÷unca do÷ru biçimde yapmaktÕr. Üstelik modeldeki genç çiftin de
bu hesabÕ bir úekilde yapabilece÷i varsayÕmÕ bu çalÕúmanÕn benimsedi÷i akÕlcÕ seçim yaklaúÕmÕnÕn bir
uzantÕsÕdÕr ve toplama yapmak, türev almaktan daha kolaydÕr!
3.5. Dengeli Büyüme PatikasÕ ve Çözüm
Ekonominin dengeli büyüme patikasÕnda oldu÷u varsayÕmÕ altÕnda, fiyat düzeyi, sabit ve dÕúsal olan
ߨ ൐ Ͳ enflasyon oranÕnda artmaktadÕr. Bu durumda, parasal ücret düzeyinin dengeli büyüme
patikasÕndaki büyüme oranÕ, dÕúsal ve sabit olarak kabul edilen reel ücret büyüme oranÕ ߛ ൐ Ͳ ile
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
9
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ߨ’nin toplamÕna eúit olmalÕdÕr.6 Buna göre, fiyat ve parasal ücret düzeyleri, zamanÕn üstel birer
fonksiyonu olarak, úu úekilde yazÕlabilir:
ܲሺ‫ݒ‬ሻ ൌ ܲ଴ ‡గ௩ ܹሺ‫ݒ‬ሻ ൌ ܹ଴ ‡ሺగାఊሻ௩
Tam bilgi varsayÕmÕ uyarÕnca, yeni evli genç çift, bu iki de÷iúkenin ሺ‫ ݖ‬ൌሻ‫ ݒ‬ൌ Ͳ dönemindeki ve
sonrasÕndaki de÷erlerini dÕúsal olarak alÕr. Burada, karar probleminin hesaplamalÕ çözümünü, hem
karar alÕcÕ çift, hem de bizler için olanaklÕ kÕlan, kiúi baúÕna reel tüketim düzeyi ܿሺ‫ݒ‬ሻ’nin, dengeli
büyüme patikasÕnda, reel ücret düzeyi ile aynÕ ߛ ൐ Ͳ oranÕnda büyümekte olaca÷ÕdÕr:7
ܿሺ‫ݒ‬ሻ ൌ ܿ଴ ‡ఊ௩
ùimdi ܲሺ‫ݒ‬ሻǡ ܹሺ‫ݒ‬ሻ ve ܿሺ‫ݒ‬ሻ’yi fayda fonksiyonu ve bütçe kÕsÕdÕnda yerleútirirsek, karar problemi úu
biçimi alacaktÕr:
௘బ
ƒ•‹‹œ‡‡–ǣ න ܿ଴ ‡ఊ௩ †‫ ݒ‬൅ ߶ Žሺܾ଴ ሻ
൫௖ሺ௩ሻ൯ೡ ǡ௕బ
௘బ
଴
௠
κ
ڛŽ‡‹ǣ ʹ න ܲ଴ ‡గ௩ ܿ଴ ‡ఊ௩ †‫ ݒ‬൅ ܾ଴ ൥න ܲ଴ ‡గ௩ ܿ଴ ‡ఊ௩ †‫ ݒ‬൅ ߚܹሺͲሻ െ ܺ଴ ൩ ൑ ʹ න ܹ଴ ‡ሺగାఊሻ௩ †‫ݒ‬
଴
଴
଴
Genellikten ödün vermeksizin ܲ଴ ൌ ͳ normalleútirmesini yapÕp, ܹሺͲሻ ൌ ܹ଴ olmasÕ gerekti÷ini not
edin. AyrÕca, akÕlcÕ seçim uyarÕnca, toplam gelirin tamamÕ harcanacak ve böylece bütçe kÕsÕdÕ eúitlik
ile yazÕlacaktÕr. Son olarak, ܽǡ ܾǡ ܿ ‫ א‬Թ sayÕlarÕ için
௕
න ‡௖௫ †‫ ݔ‬ൌ
௔
‡௖௕ െ ‡௖௔
ܿ
matematiksel sonucu da geçerlidir. Bu bilgiler ÕúÕ÷Õnda ve bazÕ düzenlemelerden sonra, karar problemi
aúa÷Õdaki biçimine indirgenmiú olur:
‡ఊ௘బ െ ͳ
ቇ ൅ ߶ Žሺܾ଴ ሻ
௖బ ǡ௕బ
ߛ
‡ሺగାఊሻ௘బ െ ͳ
‡ሺగାఊሻ௠ െ ͳ
‡ሺగାఊሻκ െ ͳ
ڛŽ‡‹ǣ ʹܿ଴ ቆ
ቇ ൅ ܾ଴ ቈܿ଴ ቆ
ቇ ൅ ߚܹ଴ െ ܺ଴ ቉ ൌ ʹܹ଴ ቆ
ቇ
ߨ൅ߛ
ߨ൅ߛ
ߨ൅ߛ
ƒ•‹‹œ‡‡–ǣ ܿ଴ ቆ
Buradaki bütçe kÕsÕdÕ, baúlangÕç kiúi baúÕna tüketim düzeyi ܿ଴ ’Õ úu úekilde yazmaya olanak
tanÕmaktadÕr:
6
Reel ücreti, basitçe, ‫ݓ‬ሺ‫ݒ‬ሻ ‫ܹ ؠ‬ሺ‫ݒ‬ሻȀܲሺ‫ݒ‬ሻ olarak tanÕmladÕ÷ÕmÕzda, reel ücretin büyüme oranÕ, sürekli zamanda ܹሺ‫ݒ‬ሻ ile
ܲሺ‫ݒ‬ሻ’nin büyüme oranlarÕnÕn farkÕna eúittir.
7
Fayda fonksiyonunun tüketim düzeyi ܿሺ‫ݒ‬ሻ’de do÷rusal olmasÕ, karar probleminin sonsuz sayÕda çözümü olmasÕna yol
açmaktadÕr. Baúka deyiúle, genç çifte, aynÕ en yüksek ܷ଴‫ כ‬faydasÕnÕ sa÷layan sonsuz sayÕda tüketim-do÷urganlÕk bileúimi
vardÕr. Bu sonsuz sayÕda bileúimden, dengeli büyüme varsayÕmÕ ile akla en yatkÕn biçimde örtüúeni, reel tüketimi reel ücret
ile aynÕ hÕzda büyüten ve bütçe kÕsÕdÕnÕ ‫ ݒ‬ൌ Ͳ anÕnda bir ܿሺͲሻ seçerek sa÷layan çözümdür. Bu bakÕmdan, yeni evli çift,
tüketimlerini yaúamlarÕ boyunca reel ücret ile aynÕ hÕzda artÕrabilmek adÕna, emeklilikte harcayacaklarÕnÕ evlili÷in baúÕnda
düúük bir tüketim düzeyi seçerek ayÕrmaktadÕr.
10
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ʹܹ଴ ቆ
ܿ଴ ൌ
‡ሺగାఊሻκ െ ͳ
െ ܾ଴ ሺߚܹ଴ െ ܺ଴ ሻ
ߨ൅ߛ ቇ
‡ሺగାఊሻ௠ െ ͳ
‡ሺగାఊሻ௘బ െ ͳ
ʹ ൬ ߨ ൅ ߛ ൰ ൅ ܾ଴ ൬ ߨ ൅ ߛ ൰
ൌ‫ܿ ׷‬ሺܺ଴ ǡ ܾ଴ Ǣ ߚሻ
O halde, bunu kullanarak seçim de÷iúkenlerinden biri olan ܿ଴ ’Õ elersek, maksimize edilecek olan
fayda, çocuk baúÕna do÷um yardÕmÕ ܺ଴ ve çocuk sayÕsÕ ܾ଴ ’Õn fonksiyonu olarak
ܷ଴ ൌ
‡ఊ௘బ െ ͳ
‡ሺగାఊሻκ െ ͳ
൬
െ ܾ଴ ሺߚܹ଴ െ ܺ଴ ሻ቉
൰ ቈʹܹ଴ ቆ
ߛ
ߨ൅ߛ ቇ
ʹ൬
‡ሺగାఊሻ௠ െ ͳ
‡ሺగାఊሻ௘బ െ ͳ
൰ ൅ ܾ଴ ൬
൰
ߨ൅ߛ
ߨ൅ߛ
൅ ߶ Žሺܾ଴ ሻ ൌ‫ܸ ׷‬ሺܺ଴ ǡ ܾ଴ Ǣ ߶ǡ ߚሻ
biçiminde yazÕlabilir ve bu denklemin sa÷ yanÕndaki ifade, ܸሺܺ଴ ǡ ܾ଴ Ǣ ߶ǡ ߚሻ fonksiyonu olarak
tanÕmlanabilir. Takip eden bölüm, bu ܿሺܺ଴ ǡ ܾ଴ Ǣ ߚሻ ve ܸሺܺ଴ ǡ ܾ଴ Ǣ ߶ǡ ߚሻ fonksiyonlarÕnÕn, genç çifti üç
çocuk yapmaya teúvik edecek en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕ ܺ଴ ’Õn ve bu durumda ulaúacaklarÕ en
yüksek baúlangÕç tüketim düzeyi ܿ଴ ’Õn hesaplanmasÕnda nasÕl rol oynadÕ÷ÕnÕ açÕklamaktadÕr.
4. Yöntem ve Hesaplama AlgoritmasÕ
Hesaplama algoritmasÕnÕn amacÕ, ܺ଴ ’Õ ve ܿ଴ ’Õ hesaplamak oldu÷u için, di÷er girdilerin, uygun olarak
modele verilmesi gerekecektir. Tablo 1, bu girdilerin hangileri oldu÷unu göstermektedir.
Bu girdilerden ilk beúi için baz senaryo ve sa÷lamlÕk deneyleri de÷erleri, sonraki bölümde açÕklandÕ÷Õ
gibi belirlenmiútir. Ancak hesaplama algoritmasÕ, modelin iki katsayÕsÕ ߶ ve ߚ için, ekonometrik
tahmin veya ölçümleme (kalibrasyon) yapmak yerine, ilgilenilen ܺ଴ ’Õ ve ܿ଴ ’Õ bütün anlamlÕ olabilecek
veya kabul edilebilir ߶ ve ߚ de÷erleri için hesaplamaktadÕr. AynÕsÕ, hanenin baúlangÕçtaki gelirini
belirleyen ܹ଴ için de geçerlidir.
Tablo 1: Hesaplama Girdileri
Sembol
KatsayÕlar
çalÕúan baúÕna reel gelir büyüme oranÕ
hedeflenen enflasyon oranÕ
çocuk bakÕlan toplam süre (yÕl)
ebeveyn baúÕna toplam çalÕúma süresi
yaúam beklentisi EKSø 20 (yÕl)
do÷urganlÕk tercihi
do÷urganlÕk maliyeti
ߛ
ߨ
݉
κ
݁଴
߶
ߚ
DÕúsal de÷iúken
hanenin aylÕk toplam geliri
ʹܹ଴
Çocuk sayÕsÕ
transfer olmadÕ÷Õnda
ܾ଴௑ୀ଴
Bu seçimin gerisinde iki neden yatmaktadÕr: Birincisi, (mikro) veri kullanmak suretiyle ilgili iki
katsayÕ de÷erlerinin belirlenmesi ve sonuçlarÕn farklÕ hane geliri düzeylerine göre derlenmesi iúi, bu
çalÕúmanÕn mütevazÕ amaçlarÕnÕn fazlasÕyla ötesine geçmektedir. økinci ve daha önemli neden, asÕl
amacÕn, ሺ߶ǡ ߚǡ ܹ଴ ሻ üçlüsü bakÕmÕndan birbirinden farklÕlaúan tüm genç çiftlerin do÷urganlÕk
kararlarÕnÕ ortaya çÕkarmak olmasÕdÕr. Bunun önemi úu gözlemde yatmaktadÕr: Örne÷in aynÕ ʹܹ଴
gelirine sahip iki haneden biri “düúük ߶, düúük ߚ” ve di÷eri de “yüksek ߶, yüksek ߚ” ile eúit sayÕda
çocuk sahibi olmayÕ tercih edebilirler. O halde, do÷urganlÕk kararÕna yön veren katsayÕlar için tekil
de÷erler tahmin etmektense, modelin basitli÷ini kullanmak ve ayrÕntÕlÕ hesaplamalar yapmak, buradaki
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
11
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ana amaca, yani üç çocuk konusunda etkili olabilecek en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕnÕ hesaplama
amacÕna, daha uygundur.
ሺ߶ǡ ߚǡ ܹ଴ ሻ üçlüsü için temel alÕnan de÷er kümelerine gelince, bunlar belirli sÕnÕrlar dahilinde ve
hesaplama algoritmasÕnÕn kabul edebilmesi adÕna kesikli bir úekilde tanÕmlÕ olup, ܹ଴ dÕúsal de÷iúkeni
basitçe Türk LirasÕ cinsinden ölçülmektedir.
߶௜ ‫ א‬ሼ߶௠௜௡ ǡ ǥ ǡ ߶௠௔௫ ሽ
ߚ௝ ‫ א‬ሼߚ௠௜௡ ǡ ǥ ǡ ߚ௠௔௫ ሽ
ܹ଴ ‫ א‬൛ܹ଴ǡ௠௜௡ ǡ ǥ ǡ ܹ଴ǡ௠௔௫ ൟ
Son olarak, ܾ଴௑ୀ଴ girdisi, iki nedenle, sadece 1 ve 2 de÷erlerini almaktadÕr. Birincisi, tanÕmlÕ olan
fayda fonksiyonu için ܾ଴ ൌ Ͳ çocuk, hiçbir úartta, çözüm kümesinin bir elemanÕ de÷ildir. økincisi,
Türkiye’deki güncel politika tartÕúmasÕ bakÕmÕndan düúünüldü÷ünde, hâlihazÕrda 3 veya daha çok
sayÕda çocuk yapacak olan genç çiftler, çözümlemenin ilgi alanÕ dÕúÕnda kalmaktadÕr.
Tablo 2, hesaplama algoritmasÕnÕn adÕmlarÕnÕ göstermektedir. Buna göre, algoritma, öncelikle bir gelir
düzeyi belirlemekte (AdÕm 1), daha sonra da do÷urganlÕk tercihi ve do÷urganlÕk maliyetini belirleyen
katsayÕ de÷erleri seçmektedir. ArdÕndan, bu üç de÷er verili olmak kaydÕyla, algoritma, bir genç çifti 2
ve 3 çocuk yapmak arasÕnda kayÕtsÕz bÕrakan do÷um yardÕmÕ miktarÕnÕ çözmektedir (AdÕm 3.1).
Algoritma, daha sonra, bu do÷um yardÕmÕnÕ alarak 3 çocuk yapan ailenin kiúi baúÕna baúlangÕç
tüketimi düzeyini hesaplamaktadÕr (AdÕm 3.2). Takiple, algoritma, hiç do÷um yardÕmÕ alÕnmadÕ÷Õnda
seçilen optimal çocuk sayÕsÕnÕ hesaplamakta (AdÕm 4), daha sonra ise, bunun alaca÷Õ 1 ve 2
de÷erlerinden birini seçerek (AdÕm 5), AdÕm 3.1’de hesapladÕ÷Õ do÷um yardÕmlarÕnÕn en düúük ve
AdÕm 3.2’de hesapladÕ÷Õ tüketim düzeylerinin en yüksek düzeylerini hesaplayarak bir döngüsünü
sonlandÕrmaktadÕr (sÕrasÕyla AdÕm 5.1 ve 5.2). Algoritma, hesapladÕ÷Õ iki de÷eri bütün ሺ߶ǡ ߚǡ ܹ଴ ሻ
üçlüleri için tamamlayana dek, aynÕ mantÕkla devam etmektedir.
Tablo 2: Hesaplama AlgoritmasÕnÕn AdÕmlarÕ
AdÕm 1
AdÕm 2
AdÕm 3.1
AdÕm 3.2
AdÕm 4
AdÕm 5
AdÕm 5.1
AdÕm 5.2
Bir ܹ଴ seçiniz.
Bir ൫߶௜ ǡ ߚ௝ ൯ ikilisi seçiniz.
ܸ൫ܺ଴ ǡ ʹǢ ߶௜ ǡ ߚ௝ ൯ ൌ ܸ൫ܺ଴ ǡ ͵Ǣ ߶௜ ǡ ߚ௝ ൯ denklemini çözen ܺ଴ ’Õ bulunuz. Bu tek
ܺ଴ düzeyini ܺ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ ile gösteriniz.
ܿ൫ܺ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻǡ ͵Ǣ ߚ௝ ൯’ye eúit olan ܿ଴ ’Õ bulunuz. Bu tek ܿ଴ düzeyini ܿ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ ile
gösteriniz.
ܸ൫Ͳǡ ܾ଴ Ǣ ߶௜ ǡ ߚ௝ ൯’yi maksimize eden ܾ଴ ’Õ bulunuz. Bu tek ܾ଴ düzeyini
ܾ଴௑ୀ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ ile gösteriniz.
Bir ܾ଴௑ୀ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ seçiniz.
Seçilen ܾ଴௑ୀ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ için, ‹௜ ‹௝ ܺ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ bulunuz.
Seçilen ܾ଴௑ୀ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ için, ƒš௜ ƒš௝ ܿ଴ ሺ݅ǡ ݆ሻ bulunuz.
Do÷urganlÕk tercihini yansÕtan ߶ ൐ Ͳ ve do÷urganlÕk maliyetini kÕsmen belirleyen ߚ ൐ Ͳ
katsayÕlarÕnÕn alacaklarÕ de÷erlerin etkilerine yönelik grafiksel bir örnek açÕklayÕcÕ olacaktÕr.
Her bir hane geliri veri alÕndÕ÷Õnda, ൫߶௜ ǡ ߚ௝ ൯ ikililerinin hepsi için ayrÕ ayrÕ yapÕlan hesaplamalar söz
konusudur. Bu bakÕmdan, hesaplanan ܿ଴ ve ܺ଴ gibi “istatistikler,” uygun olarak, ሺ݅ǡ ݆ሻ sayÕlarÕ ile
endekslenmektedir.
12
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 2. Tercih ve Maliyet Etkileri: Bir Örnek
ùekil 2, hanenin aylÕk toplam gelirinin aylÕk 2,000.00 TL oldu÷u durum için, hesaplama algoritmasÕ
sonucu oluúan sonuçlardan ikisini resmetmektedir. Soldaki panelde, dikey eksen, genç çifti üç çocuk
yapmaya teúvik etmek için yeterli olacak olan en düúük çocuk baúÕna do÷um yardÕmÕnÕ
göstermektedir. Bu do÷um yardÕmÕ miktarÕ, yatay eksenlerde yer alan ߶ ve ߚ katsayÕsÕ de÷erlerine
göre de÷iúmektedir. Örne÷in, do÷urganlÕk tercihinin pozitif yönde güçlülü÷ünü yansÕtan ߶ katsayÕsÕ
0’dan 50’ye do÷ru arttÕkça, genç çift her gelir düzeyi için daha çok çocuk yapmak isteyece÷i için,
gerekli olan en düúük yardÕm miktarÕ azalmaktadÕr. Sa÷daki panelde ise, dikey esen, genç çiftin do÷um
yardÕmÕ almadÕ÷Õ durumda seçece÷i çocuk sayÕsÕnÕ göstermektedir. Algoritma, bu sayÕyÕ da, yine her
bir ൫߶௜ ǡ ߚ௝ ൯ ikilisi için hesaplamaktadÕr.
Son olarak, ùekil 2’deki grafikler ve genel olarak baz senaryo bulgularÕnÕn tümü için, ߶ ve ߚ
katsayÕlarÕ ile ܹ଴ ’Õn aldÕklarÕ de÷erler úunlardÕr:
߶௜ ‫ א‬ሼͲǤͳǡ ͲǤʹǡ ǥ ǡ ͷͲሽ
ߚ௝ ‫ א‬ሼͲǤͳǡ ͲǤ͸ǡ ǥ ǡ ͶǤ͸ሽ
ܹ଴ ‫ א‬ሼͳͲͲͲǡͳ͵͵͵ǡʹͲͲͲǡͶͲͲͲǡͺ͵͵͵ሽ
ùekil 2’deki sa÷ panel, ߶ ve ߚ için temel alÕnan en düúük ve en yüksek de÷erlerin, do÷urganlÕ÷Õn farklÕ
birçok düzeyine izin verecek kadar geniú oldu÷unu da göstermektedir. AylÕk toplam geliri 2,000.00 TL
olan bir hane, de÷iúen ߶ ve ߚ de÷erleri için, 1 ila 6 arasÕnda kalan sayÕda çocuk dünyaya
getirmektedir.
5. Baz Senaryo BulgularÕ
Tablo 3, baz senaryo bulgularÕnÕn hesaplanmasÕnda temel alÕnan dÕúsal katsayÕ ve de÷iúkenlerin
de÷erlerini göstermektedir. Bu de÷erler, evlenme ve çocuk sahibi olma kararlarÕnÕ bugün almakta olan
bir çiftin, gelecekte karúÕlaúacaklarÕ bir (Türkiye) ekonomi(si) ve bu ekonominin dengeli büyüme
patikasÕ dikkate alÕnarak seçilmiútir.8
Buna göre, çalÕúan baúÕna reel gelir büyüme oranÕ, 1950-2011 dönemi PENN Dünya TablolarÕ
verilerinden hesaplanmÕú olup, uzun dönem dengeli büyüme patikasÕ için yÕllÕk % 4.05’e eúittir.
Enflasyon oranÕ için, Türkiye Cumhuriyet Merkez BankasÕ’nÕn çok yakÕn döneme kadar Õsrarla
korudu÷u hedef enflasyon oranÕ olan % 5 düzeyi seçilmiútir. Çocuk bakÕlan toplam süre, yÕl bazÕnda,
8
Takip eden bölüm, baz senaryo bulgularÕnÕn bu katsayÕ de÷erlerindeki de÷iúimlere karúÕ ne ölçüde sa÷lam oldu÷unu ortaya
koymaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
13
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
20 yÕl olarak ve ebeveyn baúÕna toplam çalÕúma süresi, yine yÕl bazÕnda, 45 yÕl olarak seçilmiútir. YÕl
bazÕnda seçilen baúka bir katsayÕ da ݁଴ ’dÕr. Do÷umda yaúam beklentisi için 80 yÕl de÷eri baz alÕndÕ÷Õ
ve kararlar 20 yaúÕnda alÕndÕ÷Õ için, ݁଴ ൌ ͸Ͳ yÕl baz de÷er olarak belirlenmiútir.
Tablo 3: Baz Senaryo De÷erleri
KatsayÕ
AldÕ÷Õ De÷er
ߛ
0.0405
ߨ
0.0500
݉
20.0000
κ
45.0000
݁଴
60.0000
Tablo 4 hesaplamalar sonucunda elde edilen ana bulgularÕ özetlemektedir. Tablodaki ܺ଴ girdileri, ilgili
durum ve gelir düzeyi için, üç çocuk için etkili olabilecek en düúük do÷um yardÕmÕnÕ göstermektedir.
Tablodaki ܿ଴ girdileri ise, yine ilgili durum ve gelir düzeyi için, üç çocuk için etkili olan en düúük
do÷um yardÕmÕ alÕndÕ÷Õnda ulaúÕlabilecek en yüksek kiúi baúÕna tüketim harcamasÕ düzeyini
göstermektedir. Girdi bulunmayan hücreler, ilgili gelir düzeyine karúÕlÕk gelen durumdaki
do÷urganlÕ÷Õn seçilmemekte oldu÷unu ifade etmektedir. Örne÷in, Tablo 4’te en sa÷daki sütunun
altlarÕnda yer alan hücreler, gelir düzeyi aylÕk toplam 16,666.00 TL olan temsil edici çiftin, iki de÷il
bir çocuk yapaca÷ÕnÕ göstermektedir.
Tablo 4’teki sonuçlar úunlarÕ ortaya koymaktadÕr: Öncelikle, transfer almadÕ÷Õ durumda bir çocuk
dünyaya getirmeyi seçecek olan çiftlere bakÕlÕrsa (ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ͳ), üç çocuk için gerekli en düúük do÷um
yardÕmÕ miktarÕ ܺ଴ ’Õn, her gelir diliminde, çok ama çok yüksek oldu÷u görülmektedir. Örne÷in, bugün
itibariyle, aylÕk toplam geliri 4,000.00 TL olan bir genç çifti düúünelim. Bu genç çift, do÷um yardÕmÕ
gibi bir politika uygulamasÕ olmasa bir çocuk yapacak olsun. Hesaplamalara göre, bu genç çifti bir
yerine üç çocuk yapmaya teúvik edebilmek için, do÷um yardÕmÕ programÕnÕn bu genç çifte, çocuk
baúÕna 139,761.74 TL ödeme yapmasÕ gerekmektedir. Bu miktar çocuk baúÕnadÕr ve üç ile
çarpÕldÕ÷Õnda, toplam do÷um yardÕmÕ miktarÕ, bugün ödenmek üzere, 419,285.22 TL olmaktadÕr!
Üstelik bu miktar, farklÕ do÷urganlÕk tercihine sahip ve farklÕ do÷urganlÕk maliyeti ile karúÕlaúan tüm
genç çiftler için geçerli olanlar arasÕndaki en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕdÕr.
Tablo 4: Ana Bulgular (TL cinsinden)
Hanenin Bugünkü AylÕk Toplam Geliri ሺʹܹ଴ ሻ
2,666.00
4,000.00
8,000.00
16,666.00
ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ͳ
ܺ଴
69,880.87
93,174.49
139,761.74
279,523.48
1,023,936.02
ܿ଴
253.99
338.67
508.02
1,016.09
2,116.90
ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ʹ
ܺ଴
10.02
238.39
133.47
272,794.40
—
ܿ଴
249.00
332.02
498.05
996.15
—
Durum
2,000.00
Yine Tablo 4’te, bu kez ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ʹ durumunda olan genç çiftlere de bakÕlabilir, yani do÷um yardÕmÕ
politikasÕ olmasa iki çocuk yapacak olanlara. Bu çiftler için, hanenin aylÕk toplam geliri 4,000.00
TL’den çok fazla de÷ilse, mali açÕdan mümkün görünen miktarlar ortaya çÕkmaktadÕr. Örne÷in, yine
bugün itibariyle aylÕk toplam geliri 4,000.00 TL olan bir çifte bakarsak, çocuk baúÕna teúvik miktarÕ
133.47 TL’dir. Bu sayÕyÕ yine üç ile çarparsak, toplam ödeme miktarÕ sadece 400.41 TL’dir. Bu düzey,
2015 yÕlÕ MayÕs ayÕ itibariyle yürürlü÷e giren yönetmelikte belirlenen düzeylere yakÕndÕr. Ancak,
sorun, bu do÷um yardÕmÕnÕ alarak iki yerine üç çocuk sahibi olacak olan çiftin yine bugün itibariyle
ulaúaca÷Õ tüketim harcamasÕ düzeyindedir. Hane halkÕ büyüklü÷ü artÕk beú olan bu aile için, bugün
itibariyle, kiúi baúÕna aylÕk tüketim harcamasÕ 498.05 TL’dir. Beú ile çarpÕldÕ÷Õnda, hanenin bakÕcÕya
14
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ödedi÷i ücret dÕúÕnda kalan tüketim harcamasÕ için en yüksek de÷er yaklaúÕk olarak 2,500.00 TL olarak
karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Bu, çocuk bakÕm maliyeti dÕúÕndaki tüm tüketim kalemlerinin maliyetini
içerdi÷i için oldukça düúük düzeyde bir maddi refaha karúÕlÕk gelmektedir. Öyle ki, Türk-øú’in 1987
yÕlÕ AralÕk ayÕndan bu yana geleneksel olarak açÕkladÕ÷Õ açlÕk ve yoksulluk sÕnÕrlarÕna göre, 2015
yÕlÕnÕn AralÕk ayÕ itibariyle, dört kiúilik bir ailenin açlÕk ve yoksulluk sÕnÕrlarÕ, sÕrasÕyla, 1,385.26 TL
ve 4,512.25 TL olmuútur (Türk-øú, 2015: 1).
Sonuç olarak, ya üç çocuk için gerekli en düúük do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ aúÕrÕ ölçüde yüksektir, ya
da, e÷er aúÕrÕ ölçüde yüksek de÷ilse, hâlihazÕrda yoksul olan bir aileyi yoksulluk sÕnÕrÕnÕn üzerine
taúÕyamamaktadÕr. Baúka deyiúle, e÷er Türkiye’deki do÷urganlÕk kararlarÕnÕn oluúumunda tam
anlamÕyla akÕlcÕ bir seçim yapÕlabiliyor ise, do÷um yardÕmÕ ile üç çocuk yapÕlmasÕnÕ teúvik etmek ya
mali açÕdan mümkün de÷ildir, ya da yoksullu÷un ortadan kaldÕrÕlmasÕna yönelik (transfer)
politikalar(Õ) ba÷lamÕnda arzu edilir de÷ildir.
6. BulgularÕn Sa÷lamlÕ÷Õ: BazÕ Basit Deneyler
Önceki bölümde derlenen bulgular, dÕúsal olarak belirlenen katsayÕ de÷erlerine karúÕ çok büyük ölçüde
sa÷lamdÕr. Burada ana sonuçlarÕ özetlenen sa÷lamlÕk çözümlemesi, de÷erleri modele dÕúarÕdan verilen
beú model girdisinin her biri için bir deney tasarlamakta ve baz senaryo bulgularÕnÕ deney bulgularÕ ile
karúÕlaútÕrmaktadÕr.
Tablo 5, ilgili beú katsayÕnÕn baz senaryo ve deney de÷erlerini göstermektedir.9 Buna göre, ߛ deneyinde ekonomin dengeli büyüme patikasÕndaki reel büyüme oranÕ yÕllÕk olarak % 1 daha
yüksektir. SonrasÕnda gelen ߨ deneyinde ise, daha yüksek bir enflasyon oranÕ olan % 7.5 dikkate
alÕnmÕútÕr; TCMB’nin henüz % 5 hedefini tutturamamÕú olmasÕ bakÕmÕndan bu deney de÷eri
anlamlÕdÕr. Evlenme yaúÕnÕn ve dolayÕsÕyla da çocuk bakÕmÕ yapÕlan toplam sürenin 5 yÕl daha fazla
oldu÷u duruma ݉ deneyi bakmaktadÕr. Keza, κ deneyi de emeklilik yaúÕnÕn 5 yÕl daha fazla oldu÷u
durumu incelemiú olmaktadÕr. Son olarak, ݁଴ deneyi, yaúam beklentisinin 5 yÕl uzayarak 85 yÕl oldu÷u,
dolayÕsÕyla ݁଴ katsayÕsÕnÕn 65’e eúit oldu÷u durumu dikkate almaktadÕr.
Tablo 5: Deneyler
Deney
Baz Senaryo
De÷eri
Deney
De÷eri
0.0500
ߛ
0.0405
ߨ
0.0500
0.0750
݉
20.0000
25.0000
κ
45.0000
50.0000
݁଴
60.0000
65.0000
Tablo 6 ve 7, sÕrasÕyla ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ͳ ve ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ʹ durumlarÕ için, yani do÷um yardÕmÕ almadÕ÷Õnda bir ve
iki çocuk yapacak çiftler için, deney sonuçlarÕnÕ göstermektedir. Rakamlar yine TL cinsinden olup, her
bir durum için baz senaryo bulgularÕ da gösterilmektedir.
Her iki tablodan da açÕkça görüldü÷ü üzere, sonuçlar baz senaryo sonuçlarÕna oldukça yakÕndÕr. Tablo
6’ya bakÕldÕ÷Õnda, oluúan sayÕsal farklÕlÕklar, ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ͳ durumunda gerekli olacak en düúük do÷um
yardÕmÕ miktarlarÕnÕn astronomik olmasÕ ana sonucunu de÷iútirmemektedir. Keza, Tablo 7’de
gözlenen sayÕsal farklÕlÕklar, do÷um yardÕmÕ alarak iki yerine üç çocuk yapacak olan ailenin yoksulluk
sÕnÕrlarÕ altÕnda kalmasÕ ana sonucunu de÷iútirmemektedir. Bu bakÕmdan, çalÕúmanÕn üçüncü ana
sonucu, birinci ve ikinci ana sonuçlarÕn ߛ, ߨ, ݉, κ ve ݁଴ ’a karúÕ, çok büyük ölçüde sa÷lam oldu÷udur.
9
Her bir deney, deneye adÕnÕ veren katsayÕ dÕúÕndaki katsayÕlarÕn de÷erlerini baz senaryo de÷erlerinde tutmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
15
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Deney
Baz
ߛ
ߨ
݉
κ
݁଴
Deney
Baz
ߛ
ߨ
݉
κ
݁଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
Tablo 6: Deney SonuçlarÕ (ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ͳ için, TL cinsinden)
Hanenin Bugünkü AylÕk Toplam Geliri ሺʹܹ଴ ሻ
2,000.00
2,666.00
4,000.00
8,000.00
16,666.00
69,880.87
93,174.49 139,761.74 279,523.48 1,023,936.02
253.99
338.67
508.02
1,016.09
2,116.90
69,421.91
92,562.55 138,843.82 277,687.65
978,656.60
221.17
294.9
442.37
884.77
1,843.30
69,701.30
93,890.60 139,402.60 275,938.58
573,199.86
175.99
234.67
352.03
704.1
1,466.92
114,801.51 153,359.64 229,603.03 728,049.45 1,989,573.26
253.99
338.67
508.02
1,016.09
2,116.90
110,372.67 146,883.19 220,745.35 673,643.73 1,859,038.78
401.87
535.85
803.8
1,607.64
3,349.29
45,917.13
60,875.56
90,792.41 180,542.97
400,007.11
161.28
215.05
322.59
645.23
1,344.26
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
ܺ଴
ܿ଴
Tablo 7: Deney SonuçlarÕ (ܾ଴௑ୀ଴ ൌ ʹ için, TL cinsinden)
Hanenin Bugünkü AylÕk Toplam Geliri ሺʹܹ଴ ሻ
2,000.00
2,666.00
4,000.00
8,000.00
16,666.00
10.02
238.39
133.47 272,794.40
—
249
332.02
498.05
996.15
—
47.31
60.27
94.63 238,562.78
—
218.09
290.8
436.22
872.47
—
170.1
226.8
5.56
11.13
2,743.55
174.63
232.87
349.31
698.62
1,455.49
15.48
23.22 145,807.69
—
—
245.68
327.6
491.4
—
—
15.33
114.5 126,538.32
—
—
394.01
525.35
788.07
—
—
75.38
112.93
150.77
301.54
—
159.28
212.37
318.56
637.13
—
7. Sonuç
2015 yÕlÕ, do÷um yardÕmÕ ve ilgili baúka mevzuat de÷iúiklikleri nedeniyle, Türkiye'nin nüfus politikasÕ
tarihinde bir dönüm noktasÕ olarak ele alÕnabilir. Buna göre, do÷um yardÕmÕ miktarlarÕ mütevazÕ
düzeylerde olsa da, do÷um yanlÕsÕ nüfus politikasÕnÕn resmiyet kazandÕ÷Õ yorumunda bulunmak yanlÕú
olmayacaktÕr. O halde, birincil önem arz eden soru, do÷um yardÕmÕ gibi bir do÷um yanlÕsÕ politikanÕn,
do÷urganlÕk düzeylerinde anlamlÕ bir yukarÕ yönlü etki yaratÕp yaratmayaca÷ÕdÕr.
Bu soruya, güvenli bir ex post yanÕt geliútirmek için elbette beklemek zorundayÕz. YakÕn gelecekte
elimize ulaúacak olan mikro verileri kullanarak, hem 2015’teki bu politika de÷iúiminin etkilerini,
çeúitli ekonometrik yöntemlerle araútÕrmak mümkün olacaktÕr, hem de bu türden ex post yanÕtlarÕ
güvenli biçimde oluúturmak politikalarÕn baúarÕlÕ biçimde güncellenmesi için gereklidir.
Öte yandan, ex ante bir yanÕt kümesi üzerine düúünmek de ö÷retici ve anlamlÕ olabilir. Bu çalÕúma,
soruya, akÕlcÕ seçim kuramÕnÕn penceresinden bakarak ve bireylerin yaúam döngüsü boyunca
karúÕlaúacaklarÕ kÕsÕtlarÕ dikkate alarak yanÕt aramakta ve niceliksel/hesaplamalÕ bir yönteme
dayanmaktadÕr. Kurulan basit model, evlenme ve çocuk sahibi olma kararlarÕnÕ bugün almakta olan bir
genç çifte odaklanmaktadÕr. Genç çiftin kaç çocuk dünyaya getirecekleri, do÷urganlÕk tercihlerine ek
16
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
olarak, çocuklara kaç yÕl bakacaklarÕna, kaç yaúÕna kadar çalÕúacaklarÕna ve kaç yaúÕnda öleceklerine
ba÷lÕdÕr. Model, ekonominin dengeli büyüme patikasÕnda olaca÷Õ varsayÕmÕ altÕnda basitleúmekte ve
hesaplanabilir bir dengeye ulaúmaktadÕr.
Modelin niceliksel çözümlemesi, iki temel de÷erin hesaplanmasÕna odaklanmÕútÕr: Bunlardan birincisi,
do÷um yardÕmÕ gibi bir transfer olmadÕ÷Õ durumda bir veya iki çocuk yapmayÕ tercih edecek olan genç
çifti, üç çocuk yapmaya teúvik edebilecek en düúük do÷um yardÕmÕ miktarÕdÕr. økincisi ise, do÷um
yardÕmÕ alÕp üç çocuk yapan ailenin bugün ulaúabilece÷i en yüksek kiúi baúÕna tüketim harcamasÕ
düzeyidir. Hesaplamalar sonucu ulaúÕlan ana sonuçlar úunlardÕr:
x
x
x
E÷er genç çift kaç çocuk sahibi olmak istedi÷ine akÕlcÕ bir biçimde karar ver(ebil)iyorsa, bir
çocuk yapanlarÕ üç çocuk için teúvik etmenin maliyeti, hemen her gelir diliminde, aúÕrÕ ölçüde
yüksektir ve mali bakÕmdan mümkün görünmemektedir.
Transfer almaksÕzÕn iki çocuk yapmayÕ seçecek olanlar ise, mali olarak mümkün görünebilecek
olan çok daha düúük teúvik miktarlarÕ ile üç çocuk yapmayÕ seçebilirler. Ancak, bu çiftler,
do÷urganlÕ÷a yönelik tercihleri çok güçlü oldu÷u için böyle davranacaklar ve çocuklarÕyla
birlikte yoksulluk sÕnÕrÕnÕn altÕnda kalacaklarÕ bir yaúamÕ seçmiú olacaklardÕr.
DÕúsal olarak kabul edilen katsayÕlarÕn de÷erlerindeki makul de÷iúiklikler, bu iki sonucun
yönünü de÷iútirmemektedir. Bu katsayÕlar arasÕnda, büyüme ve enflasyon oranlarÕ, emeklilik
yaúÕ ve yaúam beklentisi bulunmaktadÕr. KÕsacasÕ, bulgular genel olarak sa÷lamdÕr.
SonuçlarÕn, Türkiye'de nüfus politikasÕnÕn nasÕl biçimlendirilmesi gerekti÷ine yönelik olarak ortaya
çÕkardÕ÷Õ en önemli mesaj úudur: Gerçekçi bir nüfus politikasÕ, yoksulluk sorununa yönelik transfer
politikalarÕ ile iç içe olarak ele alÕnmalÕdÕr. Öyle ki, bütçe kÕsÕtlarÕ nedeniyle iki çocuk yapmÕú olan çok
yoksul aileler do÷um yardÕmÕ transferini edinebilmek için üçüncü çocuklarÕnÕ dünyaya getirecek
olsalar, yoksulluk sÕnÕrlarÕnÕn altÕnda kalmÕú olan birey sayÕsÕ da artacaktÕr. AyrÕca, 40 ülkenin verisini
kullanan bir çalÕúma olan Lee vd. (2014), do÷urganlÕ÷Õn düúüúlerinin bazÕ ülkelerde gerçekten de
sosyal güvenlik sorunlarÕna yol açabilece÷ini, ancak azalan do÷urganlÕk artan sermaye birikimi ve
daha yüksek tüketim de demek oldu÷u için, do÷urganlÕk düúüúlerinin gereksiz yere abartÕlÕyor
olabilece÷ini vurgulamaktadÕr. Bu bakÕmdan, do÷urganlÕktaki düúme sürerken ekonomiye atÕlÕm
yaptÕracak olan bilim ve teknoloji politikalarÕnÕ hayata geçirmek ödevi, birincil önemini korumaktadÕr.
Kaynaklar
AçÕkgöz, ù. (2012), “Fertility, Employment and Capital Accumulation: A Case Study for Turkey,”
Ekonomik YaklaúÕm: 23, 1–36.
AkÕn, A. (2012). Türkiye’de Nüfus, Do÷um Kontrol Yöntemi ve østeyerek Düúüklere Yönelik
Politikalar: Nedenleri ve SonuçlarÕ. Toplum ve Hekim: 27, 323–336.
Attar, M. A. (2012). En Az Üç Çocuk?!. Yurt ve Dünya: 1(4), 1–9.
Attar, M. A. (2013). Growth and Demography in Turkey: Economic History vs. Pro-Natalist Rhetoric.
Ankara: TEPAV.
Avrupa Komisyonu (2005). Confronting demographic change: A new solidarity between the generations Eriúim: http://ec.europa.eu/employment_social/social_situation/responses/e457863_en.pdf
Becker, G. S. (1960). An Economic Analysis of Fertility. Demographic and Economic Change in Developed Countries içinde (s. 209–231) Princeton: Princeton University Press.
Becker, G. S. (1965). A Theory of the Allocation of Time. Economic Journal: 72, 493–517.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
17
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Becker, G. S. (1993) Nobel Lecture: The Economic Way of Looking at Behavior. Journal of Political
Economy: 101, 385–409.
Becker, G. S. & Lewis, H. G. (1973). On the Interaction between the Quantity and Quality of Children. Journal of Political Economy: 81, S279–S288.
Behar, C. (1995). The Fertility Transition in Turkey: Reforms, Policies and Family Structure.
Obermeyer, C. M. (ed.), Family, Gender and Population in the Middle East içinde (s. 36–57), Cairo:
The American University in Cairo Press.
Birleúmiú
Milletler
(2013).
World
Population
Policies
2013,
Eriúim:
http://www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/policy/WPP2013/wpp2013.pdf.
Ça÷atay, P., Saraç, M., ølyas, ø. E. & TürkyÕlmaz, A. S. (2015). Türkiye’de Do÷urganlÕk Tercihleri.
HÜNEE (2015). 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ øleri Analiz ÇalÕúmasÕ içinde (s. 175–223).
Ankara: HÜNEE, T.C. KalkÕnma Bak. ve TÜBøTAK.
Çavlin Bozbeyo÷lu, A. (2011). Do÷urganlÕk kontrolünde rasyonelli÷in sÕnÕrlarÕ: Türkiye kürtaj ve
gebeli÷i önleyici yöntem kullanÕmÕ. Fe Dergi: 3(1), 24–37.
de la Croix, D. & Licandro, O. (2013). The Child is Father Of the Man: Implications for the Demographic Transition. Economic Journal: 123, 236–261.
Dinçer, M. A., Kaushal, N. & Grossman, M. (2014). Women’s education: Harbinger of another
spring? Evidence from a natural experiment in Turkey. World Development: 64, 243–258.
Eryurt, M. A. (2008). Türkiye’de Do÷urganlÕ÷Õ Belirleyen Ara De÷iúkenler: YakÕn Döneme Bakarken.
Nüfusbilim Dergisi: 27, 67–84
Eryurt, M. A. & AkadlÕ Ergöçmen, B. (2012). Ebeveyn e÷itiminin do÷urganlÕk üzerindeki etkisi.
Nüfusbilim Dergisi: 30–31, 13–28.
Eryurt, M. A., Beúe Canpolat, ù & Koç, ø. (2013). Türkiye’de Nüfus ve Nüfus PolitikalarÕ: Öngörüler
ve Öneriler, Amme ødaresi Dergisi: 46, 129–156.
Farooq, G. M. & Tuncer, B. (1974). Fertility and Economic and Social Development in Turkey: A
Cross-Sectional and Time Series Study. Population Studies: 28, 263–276
Güneú, P. M. (2016). The Impact of Female Education on Teenage Fertility: Evidence from Turkey.
The B.E. Journal of Economic Analysis & Policy: 16, 259–288.
Gürsel, S., Uysal-Kolaúin, G. & Güner, D. (2010), “Üç Çocuk Hayal,” betam AraútÕrma Notu,
No.10/71.
HÜNEE (2004). 2003 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Ankara: HÜNEE, Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ Ana
Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve Aile PlanlamasÕ Genel Müdürlü÷ü, Devlet Planlama TeúkilatÕ ve Avrupa Birli÷i.
Eriúim: http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2003/index.html
HÜNEE (2009). 2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Ankara: HÜNEE, Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ Ana
Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve Aile PlanlamasÕ Genel Müdürlü÷ü, Devlet Planlama TeúkilatÕ ve TÜBøTAK. Eriúim:
http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2008/
18
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
HÜNEE (2014). 2013 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Ankara: HÜNEE, T.C. KalkÕnma Bak. ve
TÜBøTAK. Eriúim: http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2013/
Jones, L. E., Schoonbroodt, A. & Tertilt, M. (2011). Fertility Theories: Can They Explain the Negative
Fertility-Income Relationship? Shoven, J. B. (ed.), Demography and the Economy, içinde (s. 43–100)
Chicago: University of Chicago Press.
Kaya, V. & YalçÕnkaya, Ö. (2014). Nüfus Ekonomik Büyüme Kayna÷Õ Olabilir Mi?: “En Az Üç
Çocuk” PolitikasÕna Tarihsel Bir BakÕú. Atatürk Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Fakültesi
Dergisi: 28, 165–198.
KÕrdar, M. G., DayÕo÷lu Tayfur, M. & Koç, ø. (2012). The Effect of Compulsory Schooling Laws on
Teenage Marriage and Births in Turkey. MPRA Paper 38735.
Koç, ø., Eryurt, M. A., AdalÕ, T. & Seçkiner, P. (2010). Türkiye’nin Demografik Dönüúümü:
Do÷urganlÕk, aile planlamasÕ, anne-çocuk sa÷lÕ÷Õ ve beú yaú altÕ ölümlerdeki de÷iúimler 1968–2008.
Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü.
Lee, R., Mason, A. & members of the NTA Network (2014). Is low fertility really a problem?
Population aging, dependency, and consumption. Science: 346, 229–234.
Luci-Greulich, A. & Thévenon, O. (2013). The impact of family policies on fertility trends in
developed countries.” European Journal of Population: 29, 387–416. (doi: 10.1007/s10680-0139295-4).
Luci-Greulich, A. & Thévenon, O. (2014). Does Economic Advancement ‘Cause’ a Re-increase in
Fertility? An Empirical Analysis for OECD Countries (1960–2007). European Journal of Population:
30, 187–221 (doi: 10.1007/s10680-013-9309-2).
Luci-Greulich A., Dasre, A. & ønan, C. (2015). Fertility transition in Turkey–who is most at risk of
deciding against child arrival? World Bank Policy Research Working Papers (doi: 10.1596/18139450-7310).
Oyvat, C. (2012). (En Az) Üç Çocuk ve Türkiye’nin Emek ArzlarÕ. øktisat ve Toplum: 18, 50–56.
Sayan, S. (2013). 3+ Çocukçular Tam Olarak Ne østiyor?. øktisat ve Toplum: 29, 5–12.
Selim, S. (2006). Türkiye'de Evli KadÕnlarÕn øúgücüne KatÕlÕmÕna Göre Oluúan Do÷urganlÕk
FarklÕlÕklarÕ: AyrÕútÕrma Analizi. Gazi Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Fakültesi Dergisi: 8, 139–
163.
Selim, S. & Üçdo÷ruk, ù. (2003). Sayma Veri Modelleri øle Çocuk SayÕsÕ Belirleyicileri: Türkiye’deki
Seçilmiú øller øçin Sosyoekonomik Analizler. Dokuz Eylül Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler
Fakültesi Dergisi: 18, 13–31.
Selim, S. ve Üçdo÷ruk, ù. (2005). Türkiye’de Do÷urganlÕk: Kalite-Miktar YaklaúÕmÕ. Nüfusbilim
Dergisi: 27, 49–66.
ùengül, S. & KÕral, G. (2006). Türkiye'de KadÕnÕn øúgücü PazarÕna KatÕlÕm ve Do÷urganlÕk KararlarÕ,
Atatürk Üniversitesi øktisadi ve ødari Bilimler Dergisi: 20, 89–103.
Türk-øú (2015). Haber Bülteni. AralÕk 2015 AçlÕk ve Yoksulluk SÕnÕrÕ. 28 AralÕk 2015. Eriúim:
http://www.turkis.org.tr/dosya/r2cg2OLnvRao.pdf
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
19
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TürkyÕlmaz, A. S., AdalÕ, T. & Karakaya, M. D. (2013). What would happen if Turkey followed its
Prime Minister’s proposition to have “at least three children”: Population projections till 2050 with
alternative fertility scenarios. XXVII IUSSP International Population Conference.
Ulusoy, M. (2012). Türkiye’deki Sa÷lÕk Verileri Do÷um Kontrol Yöntemi ve Kürtaj Konusunda Ne
Diyor?. Toplum ve Hekim: 27, 337–343.
YÕldÕz, D. & Koç, ø. (2012). Türkiye'de milletvekillerinin çocuk sayÕsÕ ve de÷iúimi: Genel Nüfus ile
KarúÕlaútÕrmalÕ Bir Analiz. Nüfusbilim Dergisi: 30–31, 3–12.
Yüceúahin, M. M. ve Özgür, E. M. (2008). Regional Fertility Differences in Turkey: Persistent High
Fertility in the Southeast. Population, Space and Place: 14, 135–158. (doi: 10.1002/psp.480)
20
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TANZANYA’DA KADININ DOöUM KONTROL YÖNTEMLERøNø
KULLANMA SEÇøMøNDE ERKEK HAKøMøYETøNøN ETKøSø
Bakiye ølgi Bozda÷, Université Paris Descartes/Paris Sorbonne Cité
Özet
Aile planlamasÕ kontrasepsiyon kullanÕmÕ Tanzanya’nÕn sosyal ve ekonomik kalkÕnmasÕ için oldukça
önemlidir. Yüksek do÷um oranlarÕ ülkenin yakÕn gelecekteki potensiyel kalkÕnma oranÕnÕ kötü yönde
etkilemektedir. Ülkede nüfus artÕúÕnÕ önlemek adÕna, do÷um kontrol yöntemlerinin
yaygÕnlaútÕrÕlmasÕna dair bir çok proje yapÕldÕ÷Õ halde sonuç alÕnamamaktadÕr. Ortaya imkanlar
sunuldu÷u halde karúÕlanmayan bir do÷um kontrol yöntemi ihtiyacÕ çÕkmÕútÕr. Erkek hakimiyeti bu
anlamda bu durumu açÕklayan saklÕ bir sebep olarak görülmektedir. Erke÷in, kadÕnÕn do÷um kontrol
yöntemi kullanÕmÕna dair kararlarÕnÕ etkileme úansÕ bulunmaktadÕr ve bu durum bir çok kadÕnda,
istedi÷i halde herhangi bir yöntem kullanmama durumunu ortaya çÕkarmaktadÕr.
THE EFFECT OF MALE DOMINANCE ON WOMEN'S PREFERENCE
TO CONTRACEPTIVE UPTAKES IN TANZANIA
Abstract
Family planning and contraception are very important for the social and economic development of
Tanzania. Fertility rate is very high which can influence the development in the future. Tanzanian
government has made a lot of projects for the promotion of family planning and contraception.
Nevertheless, the level of using contraception is still very low. There is an unmet need for
contraception. Husband’s disapproval is a hidden reason for these needs. The man have a power to
influence the decision of women about contraception. This research targets to understand well the
effect of husband’s disapproval about unmet need for contraception.
1.Giriú
Afrika’daki bir çok ülkede do÷um kontrol yöntemlerinin kullanÕmÕ çok önemli bir sorun haline
gelmiútir. Bunun en büyük sebebi, ülke nüfusunun ülkenin geliúmiúlik düzeyindeki etkisidir. Bu
durumun ola÷an bir sonucu olarak bir çok Afrika ülkesi, do÷um kontrol yöntemlerinin kullanÕlmasÕnÕn
artÕlÕrmasÕ için bir çok siyasa uygulamaya baúlamÕútÕr. Uygulanan güçlü politika ve projelere ra÷men,
bir çok ülkede çok önemli sonuçlar alÕnabilmiú de÷ildir. Bunun sonucunda Afrika’daki do÷um
kontrolü, ülkenin sosyal ve ekonomik kalkÕnmasÕ ba÷lamÕnda öncelikli sorunlarÕndan biri haline
gelmiútir. Uygulanan onca siyasaya ra÷men do÷um kontrolü yöntemleri kullanÕmÕnÕn düúüklü÷ü,
bunun arkasÕnda baúka kültürel ve sosyal sebepler oldu÷unu gündeme getirmektedir. Bu sebepler
do÷um kontrol yöntemlerine ulaúmada limit, kültürel ve dini karúÕtlÕk, var olan servislerin zayÕflÕ÷Õ,
cinsiyet bazlÕ engeller ve kocanÕn karúÕ çÕkmasÕ olarak kategorize edilebilir.
Bu araútÕrma için Tanzanya’nÕn seçilmiú olmasÕnÕn iki önemli sebebi vardÕr. Birincisi do÷um kontrol
yöntemine olan ihtiyacÕn fazla olmasÕ olmasÕdÕr. økincisi ise Tanzanya Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ ve bölge de
faaliyet gösteren bir çok sivil toplum kuruluúuna göre do÷um kontrol yöntemlerine ulaúÕm, kÕrsal ve
kentsel alanlarda eriúilebilir durumdadÕr. BazÕ durumlarda kliniklerin servis kalitesi zayÕf olsa da bir
çok servis ücretsiz ve kentsel/kÕrsal olmak üzere ülkenin bir çok yerinde hizmet mevcuttur. Buna
ra÷men do÷um kontrolü kullanÕmÕnÕn düúük olmasÕ dini ve kültürel karúÕtlÕk ile açÕklanabilmektedir.
Bu araútÕrma için ülkenin ekonomik baúkenti olan Darüsselam seçilmiútir. Darüsselam ülke
ekonomisinin %18 oranÕndaki GSYøH’sini oluúturmaktadÕr. Bu sebeple ülkenin her tarafÕndan göç
almaktadÕr. Ülkenin toplam 44,9 milyon nüfusuna karúÕn Darüsselam’Õn nüfusu 4.364.541’dir. (The
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
21
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
World Fact Book CIA, 2015). Ülkedeki bir çok kesimden insanÕn Darüsselam’da bulundu÷u ve bir çok
STK’nÕn faaliyetlerini orada düúünülerek araútÕrma sahasÕ Darüsselam baz alÕnmÕútÕr.
AraútÕrmada sorulan soru erkek hakimiyetinin kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemlerini kullanmamasÕ
konusundaki etkisidir. AraútÕrma için hem nicel hem de nitel yöntemler kullanmÕútÕr. 2010 Tanzanya
Nüfus ve Sa÷lÕk araútÕrmasÕ verilerinin yanÕ sÕra, bölge de çeúitli anketler yapÕlmÕútÕr. AyrÕca, sa÷lÕk ve
sosyal iliúkiler bakanlÕ÷ÕnÕn yürüttü÷ü do÷um kontrol yöntemlerinin geliútirilmesine yönelik
de÷erlendirme projesinde çalÕúarak devlet politikalarÕnÕ ilk gözden deneyimleme ve yerel halkla birebir
iletiúime geçerek katÕlÕmcÕ gözlem yönteminden de yararlanÕlma imkanÕ bulunmuútur. AraútÕrma,
Darüsselam úehrinin 3 büyük ilçesini kapsamaktadÕr. Bunlar Kinandoni, Temeke ve ølala’dÕr.
2.Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
AraútÕrmanÕn genel amacÕ kocalarÕnÕn, kadÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕna dair hakimiyetinin,
düúük do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ üzerindeki etkisini ölçmektir. YukarÕda da belirtildi÷i gibi
do÷um kontrol yöntemine olan ihtiyaç genel anlamda Afrika kÕtasÕnda çok önemli bir sorun haline
gelmiútir.
AraútÕrma boyunca toplamda üç bilimsel yöntemden faydalanÕlmÕútÕr. Bunlardan birincisi 2010 yÕlÕnda
gerçekleútirmiú olan Tanzanya Nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmasÕdÕr. Belirtilen araútÕrma da kadÕn erkek aile
için karar mekanizmasÕnÕ ve do÷um kontrol yöntemi kullanÕm oranlarÕnÕ kapsayan kÕsÕmlar esas olarak
alÕnmÕútÕr. Bir di÷er yöntem ise aile planlamasÕ kliniklerinde gerçekleútirilen kadÕnlarla yapÕlan
anketlerdir. Gerçekleútirilen mülakatlarda aile içi iliúkiler, kadÕn ve kocanÕn aile içindeki rolu, kocanÕn
do÷um kontrol yöntemlerine bakÕúÕ ve hali hazÕrda kullanÕlan do÷um kontrol yöntemine dair sorular
sorulmuútur. Son yöntem ise aile planlama kliniklerine düzenli olarak gerçekleútirilen ziyaretler
sayesinde yapÕlan katÕlÕmcÕ gözlemdir.
2.1.Tanzanya Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2010
Tanzanya’da 2010 yÕlÕnda gerçekleútirilen nüfus ve sa÷lÕk araútÕrmasÕnda Türkiye’de tanÕdÕ÷ÕmÕz anket
sorularÕnÕn yanÕ sÕra AIDS/HIV odaklÕ ek bir soru kitapçÕ÷Õ yer almaktadÕr. Anketin genel anlamda
konularÕ hanehalkÕnÕn sosyal ve ekonomik özellikleri, do÷urganlÕk durumu ve özellikleri, aile
planlamasÕnÕn kullanÕlma biçimi ve oranÕ, anne ve çocuk sa÷lÕ÷Õ, çocuk aúÕ ve hastalÕklarÕ, AIDS/HIV
hakkÕnda olan bilinç ve oran, son olarakta aile içi úiddete yer verilmiútir. Anket Tanzanya National
Bureau of Statistics tarafÕndan gerçekleútirilmiútir. Anketin ikincil datalarÕ SPSS’te araútÕrma için
kullanÕlmÕútÕr. Tanzanya NSA (Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ) için ülke genelinde 10.300 hanehalkÕ
seçilmiútir.
2.2. Aile Planlama Klinikleri ve Anketler
AraútÕrma çerçevesinde toplamda 12 kadÕnla mülakat yapÕlmÕútÕr. Örneklemde ki kadÕnlar çok farklÕ
sosyal karakteristikten gelmektedirler.
Bu anketler dÕúÕnda ziyaretler sÕrasÕnda bir çok gözlem gerçekleútirilmiútir. Bir çok kadÕnla kÕsa
diyaloglar yaúanmÕútÕr. AynÕ zamanda aile planlama kliniklerinde çalÕúan hemúirelerle, hükümet ve
çeúitli STK çalÕúanlarÕyla sohbet imkanÕ olmuú ve bu sohbetlerde araútÕrma üzerine kÕsa sorular
sorulmuútur.
22
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo. 1 Mülakat örneklem listesi
Anketler
Meslek
Yaú
Bölge
Sister
Bura
Helen
Hemúire
Hemúire
Sosyal ÇalÕúmacÕ
Ebe
Ev kadÕnÕ
Ev kadÕnÕ
AúçÕ
Ev kadÕnÕ
Ev kadÕnÕ
Ev kadÕnÕ
Ev kadÕnÕ
27
45
38
26
25
39
23
30
33
25
29
Oliver
Meryam
Mbeyela
Happiness
Habiba
Stella
Fatma
Wande
Din
Kinondoni
Ilala
Ilala
Çocuk
SayÕsÕ
3
5
3
Kinondoni
Temeke
Kinondoni
Temeke
Temeke
Ilala
Temeke
Ilala
1
3
5
2
5
5
3
2
Hristiyan
Müslüman
Müslüman
Hristiyan
Müslüman
Hristiyan
Müslüman
Müslüman
Hristiyan
Hristiyan
Hristiyan
3. Literatür TaramasÕ ve Teorik Çerçeve
3.1. Tanzanya’nÕn Genel Durumu
Tanzanya Güney Afrika’da bulunan en büyük ülke özelli÷ini taúÕmaktadÕr. Ülke Büyük Britanya’dan
ba÷ÕmsÕzlÕ÷ÕnÕ Tanzanya’nÕn bulundu÷u kara parçasÕnÕn adÕ olan “Tanganyika” olarak 1961
AralÕk’Õnda kazanmÕútÕr. Bundan bir yÕl sonra 1962 yÕlÕnda Cumhuriyet haline gelmiú ve 1964 yÕlÕnda
Zanzibar adasÕyla birleúerek Tanzanya adÕnÕ almÕútÕr. Tanzanya’da siyasi olarak uzun zamandÕr
ba÷ÕmsÕzlÕ÷Õndan bu yana “Chama Cha Mapinduzi” adÕna siyasi parti ülkeyi yönetmektedir.
3.2. Tanzanya’da Nüfus
Tanzanya’nÕn nüfusu son yÕllarda üçe katlanmÕútÕr. 1967 yÕlÕnda elde edilen ba÷ÕmsÕzlÕktan sonra, o
yÕllarda kilometre baúÕna düúen kiúi sayÕsÕ 14 iken, en son 2002 yÕlÕnda yapÕlan araútÕrmaya göre kiúi
baúÕ 39 kiúiye kadar yükselmiútir. (National Bureau of Statistics, 2010). Yüksek do÷urganlÕk oranÕ bu
durumun baúlÕca sebebi olarak de÷erlendirebilir.
Tanzanya’daki kentsel nüfus oranÕ 1967 yÕlÕnda sadece 6% oranÕndaydÕ. ùu anda ise yine National
Bureau of Statistics’Õn araútÕrmasÕna göre 26% oranÕna çÕkmÕútÕr. Darüssealam ise toplam nüfusun
neredeyse 10% unu oluúturmaktadÕr. National Bureau of Statistics’in bulgularÕna göre úu anda 46
milyon olan nüfusun 10 yÕl içinde yani 2025 yÕlÕnda 60 milyondan fazla olmasÕ beklenmektedir.
Tanzanya’da do÷um oranÕ 1967 ve 2002 yÕllarÕ arasÕnda 6 ve 7 oranÕnda sürekli de÷iúim göstererek
düzgün bir çizgide ilerlemiútir. Buna ra÷men 2012’de CIA The world fact book oranÕna göre do÷um
oranÕ 4.95tir. Bu uygulanan aile planlamasÕ politikalarÕnÕn etkili oldu÷unu ve ülkede bu anlamda bir
geliúme sa÷landÕ÷Õ göstermektedir.
Tanzanya’nÕn nüfus piramidi, di÷er sub-saharan Afrika ülkelerininkine benzerlik göstermektedir. Genç
nüfus, toplam nüfusun yarÕsÕndan fazlasÕnÕ kapsamaktadÕr. AynÕ zamanda, 0-14 yaú arasÕ toplam
nüfusun genel nüfusun %45ine denktir. AynÕ zamanda genel çerçeveye bakÕldÕ÷Õnda yaúlÕ nüfus, genel
nüfusun sadece 6.4%ünü oluúturmaktadÕr. YaúlÕ nüfusa 54 yaú ve üzeri nüfus dahil edilmiútir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
23
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
3.3.Tanzanya’da Nüfus PolitikasÕ
Tanzanya’daki nüfus politikasÕ 1992 yÕlÕndan bu yana sisteme adapte edilmiútir. O yÕldan bu yÕla bir
çok yeni politika uygulanmaktadÕr ve politikalarÕn a÷ÕrlÕ olarak nüfus ve kalkÕnma alanÕnda etkileri
vardÕr. En son nüfus politikasÕ 2006 yÕlÕnda revize edilmiútir. Bu politikanÕn genel amacÕ “ çocuk ve
bebek do÷umlarÕnÕ ve do÷urganlÕk oranÕnÕ azaltÕp, do÷umdan itibaren yaúam beklentisini
yükseltmektir. (Ministry of Planning, Economy and Empowerment, 2006). Bu ba÷lamda amaç, genel
sa÷lÕk hizmetlerinin kalitesini yükseltmek ve aile planlamasÕ kullanÕmÕ artÕrmak ve bu amaçla onun
tanÕtÕmÕnÕ yapmaktÕr. Bütün bu hedefler Birleúmiú Milletler’in belirledi÷i milenyum kalkÕnma
hedefleriyle uygunluk içinde yapÕlmaktadÕr.
Bir di÷er politika ise STK’lar ile yapÕlan iúbirli÷ine verilen önem üzerinedir. Hükümet bunun için
ayrÕca bir rapor hazÕrlayacak sivil toplum kuruluúlarÕnÕn bu konuda bir çok proje hazÕrlayabilece÷ini ve
bunlarÕ uygulamaya hükümet ile iúbirli÷ine içinde sokabilece÷ini belirtmiútir.Hükümetin milenyum
kalkÕnma hedefleri çerçevesindeki hedefi 15-49 yaú arasÕndaki kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi
kullanÕmÕ 20% ile %60 arasÕnda artÕrmaktÕr.
AIDS/HIV ise ülkenin bir di÷er büyük problemini oluúturmaktadÕr. Tanzanya’daki AIDS oranÕ 2013
yÕlÕnda %4,95 oranÕndadÕr.(CIA, 2015). Bu rakamlara göre toplamda 1,400 milyon kiúi bu hastalÕkla
yaúamÕna devam etmektedir. Yine bu rakamlara göre Tanzanya AIDS in en çok görüldü÷ü 7. ülkedir.
AIDS’ten kaynaklanan ölüm oranlarÕ bakÕmÕndansa 7. SÕrada yer almaktadÕr. Bütün bu sorunlara
bakÕldÕ÷Õnda yine do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕnÕn aynÕ zamanda AIDS/HIV epidemik hastalÕ÷ÕnÕ
önlemek açÕsÕndan önemli oldu÷unu ve nüfus politikalarÕnda bu anlamda kendine yer buldu÷unu
söylenebilir.
4. Bulgular
ÇalÕúmanÕn ana sorusu, eúlerin kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ tercihlerinde ne kadar
etkisi oldu÷unu üzerinedir. Aile planlamasÕna dair yapÕlan projelerdeki baúarÕsÕzlÕk aslÕnda erke÷in
rolüne verilmeyen önem ve do÷urganlÕk tercihlerinin kalitesizli÷inde yatmaktadÕr. (Duze ve
Mohammed, 2006). Bunun sonucu olarak, Sub-Saharan Afrika’da uygulanan projelerin baúarÕsÕzlÕ÷Õ
aslÕnda erkek dominasyonundan kaynaklanmasa da onun etkisi altÕndadÕr.
Afrika kültüründe “koca” ailenin reisi olarak adlandÕrÕlabilir. Kültür de erkek aile içi kararlarÕn bir
ço÷unu kendisi almaktadÕr. Tanzanya’da her ne kadar nüfusun yarÕsÕ Müslüman, yarÕsÕ Hristiyan olsa
da bu durum dine göre de÷iúiklik göstermeyip, her iki dinde de aynÕ úekilde görülmektedir. Bunun
dÕúÕnda erkeklerin do÷urganlÕk tercihleri konusundaki düúünceleri kadÕnlarÕnkinden biraz daha
farklÕdÕr. Tanzanya Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ verilerine göre erkeklerin istedi÷i çocuk sayÕsÕ
kadÕnlarÕnkinden daha fazladÕr. Tabii bu durum ailenin sosyo-ekonomik yapÕsÕ, e÷itim durumundaki
farklÕlÕklara göre de÷iúiklik gösterebilmektedir. Bu araútÕrma için oluúturdu÷um empirik modelle
erkeklerin nasÕl kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ etkiledi÷ini gösterilmiútir.
24
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 1. Empirik Model
Ailenin sosyo-ekonomik statüsünü gösteren veriler
-E÷itim
-Do÷um kontrolü yömtemlerinin bilinirli÷i
-Bütçe
-Konut tipi
DavranÕú biçimlerini belirleyen de÷iúkenler
- KocanÕn davranÕú biçimi do÷urganlÕk kontrolü ve
do÷um kontrolü tercihlerini etkilemektedir
Ba÷ÕmlÕ de÷iúken
- Do÷um kontrol yöntemi kullanÕmÕ
Bu modele göre kocanÕn kadÕnÕn do÷um kontrol yöntemi kullanmasÕnda etkisi vardÕr. Do÷um kontrol
yöntemi kullanÕmÕ ba÷ÕmlÕ de÷iúkendir. Bu de÷iúken ailenin sosyo-ekonomik yapÕsÕna göre farklÕlÕk
gösterebilmektedir.
Örne÷in Zambiya’da yapÕlan bir deney bu durumun gerçekle÷ini gözler önüne sermiútir. Bu deneyde,
toplamda 749 evli kadÕna çeúitli “karne”ler vererek aile planlamasÕ kliniklerine ücretsiz eriúimleri
sa÷lanmÕútÕr. Bu kuponlarÕn yarÕsÕ kadÕnlara kocasÕyla birlikte gelmeleri söylenerek verilmiú, di÷er
yarÕsÕ ise kocasÕ olmadan da gitme hakkÕna sahip olarak verilmiútir. Yani kuponlarÕn yarÕsÕ bireysel
di÷er yarÕsÕ ise çiftler için verilmiútir. (Ashraf, Champ, & Lee, 2013). AraútÕrmanÕn ana amacÕ
erkeklerin do÷um kontrol yöntemi konusundaki karar yetkisini ölçebilmektir. AraútÕrmanÕn sonucuna
göre eúleriyle birlikte gelenlerin ço÷u, herhangi bir yöntem kullandÕktan kÕsa bir süre sonra, yöntemi
bÕrakmÕútÕr. Buna karúÕn, bireysel olarak gelen kadÕnlarÕn ço÷u yöntem kullanmaya çok daha uzun süre
devam etmiútir. Bu araútÕrma da görülen sonuçlar, benim Tanzanya’da yaptÕ÷um araútÕrmaya çok
benzer sonuçlarÕ gözler önüne sermiútir. KadÕnlarla gerçekleútirdi÷im mülakalatlarda bir çok yöntem
kullanan kadÕnÕn bunu kocasÕndan gizli olarak yaptÕ÷Õ, bir ço÷unun aslÕnda kocasÕnÕn bunu
istemedi÷ini belirtmiúlerdir.
Tanzanya’da anketler boyunca sorulan en önemli soru “ Bu yöntemi e÷er kocanÕz bunu istemese
kullanmaya devam eder miydiniz?” olmuútur. Bu soru karar alan mekanizmasÕnÕn hangi tarafta
oldu÷unu anlamak açÕsÕndan çok önemli bir yer tutmaktadÕr. Bu soruya gelen cevap bir çok kadÕn
tarafÕndan “hayÕr” olmuútur. KadÕnlar, eúlerinin istemedi÷i bir yöntemi kullanmak istememiúler ve bir
çok durumda eúlerinden gizli bir yöntem kullanmaya devam etmeyeceklerini belirtmiúlerdir. Bunu
kendi kültürlerine bir anlamda kayÕtsÕzlÕk ve karúÕ çÕkma olarak görmüú, eúlerinin kararlarÕna
saygÕsÕzlÕk etmeyeceklerini belirtmiúlerdir. Aile kültürünün böyle oldu÷unu ve bunun aksinin buna
ihanet olaca÷ÕnÕ belirtmiúlerdir.
Bunun dÕúÕnda istenen çocuk sayÕsÕ kadÕn ve erke÷e göre genelde farklÕlÕk göstermektedir. Nüfus ve
sa÷lÕk araútÕrmasÕnÕn dünya çapÕndaki sonuçlarÕna göre, bir çok ülkede, erkeklerin ideal çocuk sayÕsÕ
kadÕnlarÕn ideal çocuk sayÕsÕna oranla daha fazladÕr. (Westoff, 2006).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
25
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4.1 Tanzanya’da çocuk sahibi olma ve do÷um kontrolü
Genel anlamda Afrika kültüründe çok çocuk sahibi olma, TanrÕ tarafÕndan kutsal bir úey gönderildi÷i
gibi görüldü÷ü için, kültürün bir parçasÕdÕr. (Rule, 1985). Bu sebepten dolayÕ kÕtadaki demografik
seviye hep dinamik kalmaktadÕr. AynÕ zamanda Afrika’da hala toplumun büyük bir kÕsmÕnÕn kÕrsal
alanlarda yaúamasÕ bu gelene÷in sürdürülmesine daha fazla sebep olmaktadÕr. Erkekler bu gelene÷i
aile içinde sürdüren ana figürdür.
Tanzanya’da kadÕn ve erke÷in aile içindeki rolleri kesin olarak ayrÕlmÕútÕr ve farklÕdÕr. Örne÷in,
kadÕnÕn aile içinde temel görevi çocuk do÷urmak ve çocuklara bakmak iken, erkek ailenin geçiminden,
genel anlamda ekonomik ihtiyaçlarÕndan sorumludur. KadÕn ve erkek arasÕndaki bu temel farklÕlÕk,
ideal çocuk sayÕsÕnda önemli farklÕlÕklara yol açmaktadÕr. KadÕnlar, çocuktan sorumlu olduklarÕ için,
çocuk do÷urmanÕn zorluklarÕndan, bakÕmdan dolayÕ daha az çocuk isteme taraftarÕyken erkekler bu
konuya daha farklÕ gözle bakmaktadÕr. Daha az çocuk istemelerine ra÷men eúlerinin isteklerini yerine
getirmektedirler. KocalarÕna ekonomik anlamda ba÷ÕmlÕ olduklarÕ için, onlarÕn isteklerini yerine
getirmek zorunda olduklarÕnÕ düúünmektedirler. (Rule, 1985).
Tanzanya’da gerçekleútirdi÷im anketlerden bir örnek bu durumu açÕklamak açÕsÕndan önemli bir
örnektir. Anket Temeke bölgesindeki bir aile planlama klini÷inde hemúire olarak çalÕúan kadÕnla
gerçekleútirilmiútir. KadÕn “Çocuklar bir ailenin en önemli parçasÕdÕr ve en az 5 çocuk sahibi olmak
gerekmektedir” demiú ve “ Henüz 3 çocu÷um var fakat úu anda bir do÷um kontrol yöntemi
kullanÕyorum, bunun sebebi sadece bir süre ara vermekti” diye eklemiútir. Bunun yanÕnda çocuk
sahibi olmanÕn zorluklarÕndan bahsetti÷i halde, bunun bir TanrÕ hediyesi oldu÷u ve istememenin çok
kötü bir úey oldu÷unu belirtmiútir.
Bunun yanÕnda, klinikte geçirdi÷im süre boyunca Temeke’nin küçük bir köyünde oldukça az geliúmiú
bir bölgede günde ortalama 40-50 arasÕ kadÕnÕn do÷um yapmaya geldi÷i belirtilmiútir. Nüfus ve Sa÷lÕk
AraútÕrmasÕ 2010 sonuçlarÕna göre de kÕrsal alanda do÷um oranÕ kadÕn baúÕna 7 ve 8 arasÕnda
de÷iúmektedir. Bu kadÕnlarÕn ço÷u bebeklerini do÷urduktan sonra yaptÕ÷Õm kÕsa soru cevaplarla
bebeklerini do÷urmak istediklerini fakat ileride do÷um kontrol yöntemi kullanmayÕ da istediklerini
vurgulamÕúlardÕr. Bir ço÷u kocalarÕnÕn buna karúÕ oldu÷u söylemiútir.
Daha önce de belirtti÷im gibi çok çocuk sahibi olmak TanrÕ’nÕn bir hediyesi olarak görüldü÷ünden, az
çocuk sahibi olan kadÕnlar kendilerini di÷er kadÕnlara göre aúa÷Õ hissetmektedir. Bunun yanÕnda,
erkekler içinde aynÕ úekilde bir gurur duyma kayna÷Õ oldu÷undan eúlerinin do÷um kontrol yöntemi
kullanmasÕna karúÕ olmalarÕnÕn yanÕnda ailedeki birey sayÕsÕnÕn azaltma veya bunun az olmasÕ úiddetle
karúÕ olduklarÕ bir durumdur. Erkeklerin do÷um kontrolü konusundaki fikirleri hala eski kültüre
ba÷ÕmlÕ olup, daha az çocuk sahibi olmaya çalÕúma TanrÕ’ya karúÕ gelmek olarak görülmektedir. (Rule,
1985).
4.2. Sosyo-ekonomik durum ve erke÷in karúÕ çÕkmasÕ
Bir çocuk kültürde görüldü÷ü gibi, e÷itim ve ekonomik seviye arttÕkça erkek egemenlik aile içinde
azalmaktadÕr. Bu durumda e÷itim en önemli faktördür. Bu ba÷lamda, Tanzanya’da da e÷itim seviyesi
yüksek olan ailelerde kararlarÕ daha çok eúlerinde katÕlÕmÕyla verildi÷i sÕklÕkla rastalanan bir
durumdur.
INED (Institute Nationale d’Etudes Demographiques), tarafÕndan yapÕlan araútÕrma da yÕllar boyunca
Kamerun’da yapÕlan Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕna ve do÷um kontrol yöntemleri kullanÕmÕn sosyoekonomik duruma göre de÷iúip de÷iúmedi÷ini incelemiúlerdir. Bu araútÕrmanÕn sonuçlarÕna göre,
ailelerin sosyo-ekonomik seviyesi arttÕkça aile planlamasÕna dair tartÕúmalar, ve kullanÕm oranÕ
artmÕútÕr. Ailenin modernli÷i kadÕnÕn kendini üremeye dair kararlarda gösterebilmesine, kendi
kararlarÕnÕ uygulayabilmesine daha fazla olanak sahibi olmuútur.(Noumbiss & Sanderson,1999).
26
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tanzanya’da da Kamerun’dakine benzer durum rahatlÕkla gözlenebilmektedir. Eúlerin kadÕnlar
üzerinde hakimiyet kurmasÕ, büyük anlamda ekonomik ve sosyal statülerine göre de÷iúim
göstermektedir. Durumun istisnalarÕ olsa da genelde anlamda bu úekilde geliúmektedir. Bu durum
kÕrsal ve kentsel alanlarda da rahatlÕkla gözlenebilmektedir. E÷itim seviyesi düúük kadÕnlar eúlerine
itaat etmemeyi büyük bir saygÕsÕzlÕk olarak görmekte ve daha önce belirtti÷imiz gibi erkeklere ideal
gelen çocuk sayÕsÕnÕ do÷urmakta kendilerini zorunlu hissetmektedirler. Bunun hem TanrÕ’ya hem de
eúe saygÕsÕzlÕk olarak görülmesi ise aile planlamasÕ kullanÕmÕnÕn bir çok kadÕnÕn istedi÷i halde
kullanmamasÕ iyice anlaúÕlmaktadÕr.
4.3. Gerçeklik ve TNSA arasÕndaki farklÕlÕk
Aile planlamasÕ kullanÕm kararÕna dair bir çok araútÕrmaya göre, yapÕlan anketlerde verilen cevaplar ve
pratik yaúam arasÕnda önemli farklÕlÕklar görülmektedir.
Tanzanya’da yapÕlan Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ sonuçlarÕna göre bir çok eú, kadÕnlarÕn herhangi bir
yöntem kullanmasÕna karúÕ oldu÷unu söylememiútir. Buna ra÷men, kadÕnlarla yapÕlan bireysel soru
cevaplarda, kullandÕklarÕ yöntem varsa dahi bunu bir ço÷u eúinden gizli olarak kullandÕ÷ÕnÕ
söylemiútir.Örne÷in, Etiyopya’da 90% dan fazla erkek, herhangi bir yöntem kullanmasÕna kesinlikle
karúÕ olmadÕklarÕnÕ belirtmelerine ra÷men, yine 90%dan fazla hiç bir yöntem kullanmadÕklarÕnÕ
söylemiútir. (Ogunuyigbe, 2002). Bunun yanÕnda Zambiya’da yapÕlan araútÕrmada da daha önce
belirtti÷im gibi, aile planlamasÕ kliniklerine eúleriyle birlikte gitmesi söylenen kadÕnlarÕn bir ço÷u,
kliniklerine bir daha gelmemiútir.
Son olarak, yaptÕ÷Õm araútÕrma oyunca, aile planlamasÕ klini÷inde çalÕúan bir kadÕnla yaptÕ÷Õm mülakat
boyunca bana herhangi bir yönteme karúÕ olmadÕ÷ÕnÕ ve kocasÕnÕnda olmadÕ÷ÕnÕ söyledi÷i halde,
kocasÕ buna ra÷men istemedi÷i için herhangi bir yöntem kullanmadÕ÷ÕnÕ belirtmiútir. Bu durum aslÕnda
verilen cevaplarla, aile planlamasÕna dair alÕnan kararlarÕn söylenilenlerden farklÕ oldu÷unu bir kez
daha göstermektedir.
4.4. Aile Reisi ve Aile PlanlamasÕ
2010 yÕlÕ, TNSA sonuçlarÕna göre bir çok kadÕn aile reisi olarak kocalarÕnÕ belirtmiútir. Aile reisi diye
belirttikleri figür aslÕnda Tanzanya’da karar verme mekanizmasÕnÕn nasÕl çalÕútÕ÷ÕnÕ göstermektedir.
Aile resinin aileye, kadÕna ve çocuklara dair kararlarÕ kendisinin verebilme yetkisi oldu÷u
görülmektedir.
Konu, aile planlamasÕna dair konulara geldi÷i zamanda yine eúler bu kararÕ tek baúÕna verebilme
yetkisine sahiptirler de denilebilmektedir. Tanzanya’da kadÕnlarÕn aile reisi olarak görüldü÷ü kabileler
olmasÕna ra÷men bu durum oldukça nadirdir.
Tanzanya’da yapÕlan anketler boyunca sorulan sorulardan biri de “Eúinizin rÕzasÕna karúÕ olabilecek
bir úey yapar mÕsÕnÕz?” olmuútur. Kinondoni bölgesinde bir kadÕnÕn verdi÷i cevap “Ba÷ÕmsÕz,
ekonomik olarak herhangi birine ihtiyaç duymayacak ve çocuklarÕma tek baúÕma bakabilecek
durumda olmama ra÷men aileye dair kararlarÕ benim almam oldukça yanlÕú olacaktÕr. Buna yapmasÕ
gereken kadÕn de÷il erkektir.” úeklinde olmuútur.
KÕsacasÕ, aile reisi, aile planlamasÕ kullanÕmda erkeklerin etkisini açÕklayabilmek açÕsÕndan önemlidir.
Bir çok kadÕna göre, erkek zaten kararlarÕna saygÕ duyulmasÕ gereken bir figürdür. Aile planlamasÕna
dair kararlarÕn ise aile içinde çok konuúulmasa bile erkek tarafÕndan alÕnmasÕ gerekti÷i
düúünülmektedir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
27
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
5. Sonuçlar
AraútÕrmanÕn ana konusu erkeklerin kadÕnlarÕn do÷um kontrol yöntemi kullanÕma dair hakimiyetlerini
anlayabilmektedir. Gerek TNSA, gerekse yapÕlan bireysel gözlem ve anketlere göre bu durumun
sadece aile planlamasÕ için de÷il, hayatÕn her alanÕnda gerçek oldu÷unu ortaya çÕkmÕútÕr. Fakat, ideal
çocuk sayÕsÕna dair kadÕn ve erkeklerin farklÕ fikirlerinden dolayÕ, do÷um kontrol yöntemine dair
karúÕlanamayan ihtiyaç oldu÷u ortaya çÕkmÕútÕr. KarúÕlanmamÕú ihtiyaç kadÕnlarÕn do÷um kontrol
yöntemi kullanmak istedikleri halde kullanmamalarÕ durumudur.
Aile planlamasÕ projelerinde bir çok durumda kadÕnlar ana faktör olarak görüldükleri için, onlarÕ baz
alan projeler yapÕlmÕútÕr. Fakar 1994 yÕlÕnda Birleúmiú Milletler yapÕlan Nüfus ve KalkÕnma
KonferansÕna göre, üreme sa÷lÕ÷Õnda erkeklerinde projelerde yer edindirilmesi gerekti÷i söylenmiútir.
O yÕldann bu yana da yavaú yavaú uygulamaya konulmaktadÕr. Darüsselam úehrinde Tanzanya
østatistik Kurumu raporuna göre, toplam aile planlamasÕ kullanÕmÕ 31% oranÕndadÕr. Bu oran, olan
ihtiyaca bakÕldÕ÷Õnda çok düúük kalmaktadÕr. Bu durumun de÷iúebilmesi ancak sadece kadÕnlarÕn
de÷il, erkeklerinde bu konuya dair bilinçlendirilmesiyle mümkün olacaktÕr.
Kaynaklar
Akinrinola, B. (1995). Desired fertility and fertility behavior among the Yoruba of Nigeria: a study of
couple preferences and subsequent fertility. Population Studies (CAMB).
Ashraf, N., Field, E., & Lee, J. (2013, Septembre 6). Household Bargaining and excess fertility: An
experimental
study
in
Zambia.
Retrieved
from
Harvard
University:
http://www.people.hbs.edu/nashraf/papers/AshrafFieldLeeManuscript-12-16-12.pdf
Bagole, B., Wondafrash, M., Tilahun, T., & Girma, E. (2011, Mai). Married women's decision making
power on modern contraceptive use in urban and rural southern Ethiopia. BMC Public Health, 11-34.
Retrieved from http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3114727/
CIA. (2015, Janvier 4). Central Intelligence Agency. Retrieved from CIA World Fact Book:
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/tz.html
Cottingham, J., Germain, A., & Hunt, P. (2012). Use of Human Rights to the Unmet Family Planning .
The Lancet, 172-180.
Creanga, A., Gillespie, D., Karkins, S., & Tsui, A. (2011, Fevrier). Low use of contraception among
poor women in Africa: an equity issue. Bulletin of World Health Organization.
doi:10.2471/BLT.10.083329
Deroze, L., Doodoo, N., & Ezeh, A. (2004, June). Does Discussion of Family Planning Improve
Knowledge of Partner's Attitude Toward Contraceptives? International Family Planning Perspectives,
30(2).
Duze, M., & Mohammed, I. (2006). Male knowledge, attitudes and family planning practices in
Northern Nigeria. African Journal of Reproductive Health, 53-65.
Feyisetan, B., Ishala, G., & Oyediran, K. (2002). Factors affecting evermarried married men's
contraceptive knowledge and use in Nigeria. PubMed: BioScience.
Gendreau, F. (1996). Démographiques africaines. Paris: ESTEM Editions Scientifiques, Techniques et
Médicales.
28
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Gilbert, G. (1999). The Economics of Thomas Robert Malthus. History of Political Economy, (3),593.
Mboane, R., & Bhatta, P. M. (2015). Influence of a husband’s healthcare decision making role on a
woman's intention to use contraceptives among Mozambican woman. Kent: BioMed Central.
doi:10.1186/s12978-015-0010-2
Miller, R., Fassihion, G., & Jones, H. (1998). Chapter 8: How Providers Restrict Access to Family
Planning Methods: Results from Five African Countries. In Clinicbased Family planning and
reproductive health services in Africa: Findings from situation analysis studies.
Ministry of Health and Social Welfare. (2009). Health Sector Strategic Plan July 2009-June 2015. Dar
es Salaam: MoHSW.
Ministry of Planning, Economy and Empowerment. (2006). National Population Policy. Dar es
Salaam: MPEE.
National Bureau of Statistics. (2010). Population Projections. Dar es Salaam: NBS.
National Bureau of Statistics. (2011). Demographic and Health Survey Tanzania 2010. Dar es Salaam:
ICF Macro.
Noumbissi, A., & Sanderson, J. P. (1999, Janvier). La communication entre conjoints sur la
planification familiale au Cameroun: Les normes et les strategies du couple en matiere de fécondité.
Institute National d'etudes Demographiques, 54(1), 131-144.
Ogunjuyigbe, P. (2002). Spousal communication, changes in partner attitude and contraceptive use
among the Yorubas of Southwest Nigeria. J. Soc. Sci PubMed, 59-64.
Pilon, M., & Vignikin, K. (2006). Ménages&Familles en Afrique subsaharienne. Paris: Editions des
archives contemporaines.
Vallin, J. (1996). La population mondiale. Paris: La Découverte, 4eme edition.
Vidal, A. (2002). Démographie; Elements d'analyse et evolution du peuplement humain. Grenoble:
Presses Universitaires de Grenoble.
Vouking, M., Evina, C., & Tadenfok, C. (2014). Male involvement in family planning decision
making in sub-Saharan Africa- what the evidence suggests? PanAfrican Medical journal, Open access.
Weil, D., & Wilde, J. (2009). How Relevant is Malthus for Economic Development Today? American
Economic Review, 255-260.
Westoff, C. F. (2006). New estimates of unmet need and the demand for the family planning . DHS
Comparative Methods 2000-2008.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
29
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
30
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE TOPLUMSAL CøNSøYET EùøT(SøZ)Løöø VE
DOöURGANLIK
Ezgi Berktaú, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
Özet
1970’li yÕllardan günümüze dramatik bir düúüú sergileyen do÷urganlÕk seviyeleri ile ilgili literatürde
birçok çalÕúma olmasÕna ra÷men do÷urganlÕk seviyelerindeki benzeri görülmemiú düúüúün nedenleri
tam olarak açÕklanamamÕútÕr. Düúük do÷urganlÕk seviyelerinin nedenini kadÕnÕn statüsüne atfeden
birçok araútÕrma, asÕl resmin sadece yarÕsÕnÕ temsil eden, kadÕnÕn yalnÕzca kamusal alandaki statüsünü
dikkate almÕútÕr. Toplumsal cinsiyet eúitli÷i kuramÕ hem kamusal hem de özel alandaki farklÕ sosyal
kurumlara odaklanarak söz konusu boúlu÷u doldurabilir. Bu çalÕúma, cinsiyet eúitli÷inin belirli
boyutlarÕna odaklanarak (ev iúlerinin paylaúÕmÕ, e÷itim ve istihdam) toplumsal cinsiyet eúitli÷i
kuramÕna ampirik destek sa÷lamaktadÕr. Bu çalÕúmanÕn amacÕ do÷urganlÕ÷Õn niyete dayalÕ ve amaca
yönelik bir davranÕú oldu÷u düúüncesinden yola çÕkarak Türkiye’deki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk
niyetlerine yönelik cinsiyet eúitli÷i perspektifinden bir model oluúturmaktÕr. Bu amaçla, 2008 Türkiye
Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ (TNSA)’nÕn ulusal temsiliyeti olan verileri kullanÕlarak lojistik regresyon
yöntemiyle mikro düzeyli analizler yapÕlmÕútÕr. TNSA-2008 verileri kullanÕlarak yapÕlan analiz
bulgularÕna göre, e÷itim düzeyi ve úu anki çalÕúma durumu kontrol edildikten sonra, ev iúlerinin
paylaúÕmÕnÕn 25-34 yaú grubundaki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetleri üzerinde önemli bir etkiye sahip
oldu÷unu göstermektedir. Ancak bu etki 15-24 ve 35-44 yaú gruplarÕndaki kadÕnlar için beklenen
yönde de÷ildir. ÇalÕúma farklÕ toplumsal kurumlara atfedilen tutarsÕz toplumsal cinsiyet eúitli÷i
düzeylerinin 25-34 yaú grubundaki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetleri üzerinde azaltÕcÕ bir etkisi
oldu÷unu göstermiútir.
GENDER (IN)EQUALITY AND FERTILITY IN TURKEY
Abstract
Fertility levels have witnessed a dramatic decline, especially since the 1970s, and despite many diverse studies, the reasons for these unprecedented low levels of fertility have remained elusive. Many
of researches have attributed the low levels of fertility to the status of women, although they typically
take into consideration only their status in the public sphere, which represents only half of the picture.
Gender equity theory can overcome this shortfall by focusing on the different social institutions that
exist in both public and private spheres. This study provides an empirical test of gender equity theory
by focusing on particular dimensions of gender equity, being the allocation of housework, education
and employment. Considering fertility as a purposive behavior that is based on intentions, the aim in
this thesis is to establish a model of the fertility intentions of women in Turkey from a gender equity
perspective. To this end, micro-level analyses are carried out using nationally representative data
from the Turkey Demographic and Health Survey, 2008. The results show that after controlling for
education level and current working status, the allocation of housework has a significant effect on the
fertility intentions of women in the 25–34 age group; while the effect is not in the expected direction
for women in the 15–24 and 35–44 age groups. It is concluded that the inconsistent levels of gender
equity attributable to different social institutions has a decreasing impact on the fertility intentions of
women in the 25–34 age group.
1. Giriú
1968’de Ehrlich çok satan kitabÕ Nüfus BombasÕ’nda1 politika yapÕcÕlar ve akademisyenleri yüksek
do÷urganlÕk ve aúÕrÕ nüfustan kaynaklanacak bir nüfus krizi olasÕlÕ÷Õna karúÕ uyarmÕútÕ. Dünya
nüfusunun patlayaca÷ÕnÕ ve hemen 70’lerde ve 80’lerde kÕtlÕkla, açlÕkla karúÕ karúÕya kalÕnaca÷ÕnÕ iddia
etmiúti. Ancak toplam do÷urganlÕk hÕzlarÕ genel olarak düúünüldü÷ünde, Ehrlich gibi Neo-Mathusian
1
The Population Bomb
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
31
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
demograflarÕn tahminleri neyse ki en azÕndan dünyanÕn büyük bölümü için gerçekleúmemiútir. ùu anda
bir yanda ilgilenilmesi gereken küresel ÕsÕnma ya da AIDS gibi birçok önemli problem varken öte
yanda baúka bir problem de özellikle geliúmiú birçok ülke için seçkin bir endiúe kayna÷Õ olarak
çÕkagelmiútir: çok düúük do÷urganlÕk- ki bu problem de çalÕúmanÕn baúlangÕç noktasÕdÕr.
ùekil 1. Dünya Genelinde Toplam Do÷urganlÕk HÕzlarÕ
Kaynak: Population Division of the Department of Economic and Social Affairs of the
United Nations Secretariat (2013). World Population Prospects: The 2012 Revision.
New York: United Nations.
AslÕnda 1980 yÕlÕna gelindi÷inde birçok endüstrileúmiú ülke çok düúük do÷urganlÕk seviyelerini
tecrübe etmiúti bile. ùekil 1’de görülebilece÷i gibi 90’larda geliúmiú bölgelerin toplam do÷urganlÕk
hÕzÕ yenileme seviyesinin altÕndaydÕ. Bu durum tarihsel olarak görülmemiú durum, nüfus üzerine yeni
bir tartÕúmayÕ tetikledi. “øyi bilinen nüfus patlamasÕ2 mekanizmasÕ yerini nüfusun içe patlamasÕna3
bÕraktÕ.” (Chesnais, 2000). Yani Ehrlich gibi demograflarÕn beklentilerine tam aksi yönde nüfus artÕú
hÕzÕnda çok süratli azalmalar görülmeye baúlandÕ. Özellikle dünyanÕn geliúmiú bölgeleri için, sürekli
ve ÕsrarlÕ olarak azalan do÷urganlÕk seviyeleri göz önüne alÕndÕ÷Õnda, bu yaklaúÕm haklÕ gibi
görünüyor.
Düúük do÷urganlÕk üzerine endiúeler Türkiye’ye kadar sÕçradÕ. Dünyadaki e÷ilime paralel olarak
Türkiye’de de do÷urganlÕk sürekli olarak azalmasÕna ra÷men, ùekil 2’de de görülebilece÷i gibi aslÕnda
hiç 2,1 olan yenileme seviyesinin altÕna düúmedi. Yine de 2008 yÕlÕnda ülkede yüksek nüfus artÕúÕnÕ
destekleyen dönemin baúbakanÕ “Genç nüfusumuzun azalmamasÕ için en az 3 çocuk yapÕn” diyerek
Türkiye’de do÷urganlÕk seviyesindeki azalmanÕn ülkenin siyasi gündemine girdi÷ini göstermiú oldu.
ùekil 2. Toplam Do÷urganlÕk HÕzlarÕ, Türkiye
Kaynak: DøE 1995; TÜøK 2015
2
3
population explosion
population implosion
32
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Düúük do÷urganlÕk ve olasÕ sonuçlarÕ sadece siyasi çevrelerin de÷il akademik çevrelerin de dikkatini
çekti elbette ve birçok yaklaúÕm düúük do÷urganlÕ÷Õn nedenlerini açÕklamaya çalÕútÕ. Düúük
do÷urganlÕk seviyelerinin nedenini kadÕnÕn statüsüne atfeden birçok araútÕrma, asÕl resmin sadece
yarÕsÕnÕ temsil eden, kadÕnÕn yalnÕzca kamusal alandaki statüsünü dikkate almÕútÕr. Ancak toplumsal
cinsiyet eúitli÷i kuramÕ hem kamusal hem de özel alandaki farklÕ sosyal kurumlara odaklanarak söz
konusu boúlu÷u doldurabilir.
Bu çalÕúmanÕn teorik çerçevesini oluúturan toplumsal cinsiyet kuramÕna göre düúük do÷urganlÕk
seviyeleri ile de÷iúen toplumsal cinsiyet düzenlemeleri arasÕnda karúÕlÕklÕ bir iliúki vardÕr. KadÕnÕn
e÷itim ya da iú yaúamÕ gibi önceden erkek egemenli÷inde olan birçok kamusal alanda kendisine yer
bulmaya baúlamasÕna ra÷men, aile içindeki konumu görece aynÕ kalmÕútÕr (Mills et al. 2008).
DolayÕsÕyla kadÕnlar farklÕ toplumsal alanlarda farklÕ toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerine maruz
kalmaktadÕr. McDonald (1997)’a göre farklÕ sosyal kurumlardaki toplumsal cinsiyet eúitli÷i
seviyelerindeki iúte bu tutarsÕzlÕk geliúmiú ülkelerdeki düúük do÷urganlÕ÷Õn en önemli sebebidir.
Geliúmekte olan bir ülke olarak Türkiye’de de bazÕ kadÕnlar bu tutarsÕzlÕkla yüz yüze gelmektedir ve
bu durumun do÷urganlÕk niyetleri üzerine bir etkisi olabilece÷i düúünülmektedir. Bu çalÕúmanÕn amacÕ
Türkiye’deki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetlerine yönelik cinsiyet eúitli÷i perspektifinden bir model
oluúturarak toplumsal cinsiyet kuramÕna ampirik destek sa÷lamaktÕr
2. Literatür TaramasÕ ve Teorik Çerçeve
Düúük do÷urganlÕ÷Õ açÕklamaya çalÕúan birçok çalÕúma mevcuttur. FarklÕ yaklaúÕmlar do÷urganlÕktaki
azalmalarÕ kadÕn tarafÕndan kontrol edilen do÷um kontrol yöntemlerinin yaygÕnlaúmasÕna (Keyfitz,
1986; Bumpass, 1973), çocuk talebindeki de÷iúim ve gelire (Becker, 1960; 1991), hane halkÕnÕn
ekonomik koúullarÕnÕn do÷asÕndaki de÷iúimlere (Lesthaeghe ve Wilson, 1986), ailenin iç ekonomik
yapÕsÕndaki de÷iúimlere (Caldwell, 1982), do÷um kohortlarÕnÕn büyüklü÷üne (Easterlin, 1973; 1987) ,
kadÕnlarÕn artan ekonomik gücüne (Becker, 1991), norm ve de÷erlerde bireycili÷e do÷ru çarpÕcÕ bir
kaymaya (Lesthaeghe ve van de Kaa, 1986) ve toplumsal cinsiyet eúitli÷i4 seviyelerindeki de÷iúime
ba÷lamÕútÕr.
Bu çalÕúmada toplumsal cinsiyet eúitli÷i kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetlerini anlamak için merkezi
öneme sahip olarak kurgulanmÕútÕr çünkü toplumsal cinsiyet yaúamÕn birçok alanÕnda hüküm süren
ortak bir de÷iúken olarak düúünülebilir. AvustralyalÕ demograf McDonald (2006) toplumsal cinsiyet
eúitli÷i ve do÷urganlÕk seviyeleri arasÕnda bir iliúki oldu÷unu iddia eder. Teorisini açÕklamadan önce,
toplumsal cinsiyet eúitli÷i ile ne kastedildi÷ine açÕklÕk getirmek gerekir. Mason (1995)’a göre her
toplumda bir toplumsal cinsiyet sistemi hakimdir. Toplumsal cinsiyet sistemi derken kadÕn ve erkek
davranÕúlarÕ için sosyal olarak yapÕlandÕrÕlmÕú beklentilerden bahsediliyor ki bu beklentiler sadece
kadÕn ve erkek arasÕnda bir iú ve sorumluluk paylaúÕmÕnÕ gerekli kÕlmÕyor aynÕ zamanda onlara farklÕ
haklar ve yükümlülükler de getiriyor. DahasÕ kadÕn ve erkek arasÕnda genelde kadÕnÕn dezavantajÕna
iktidar, otonomi ve refahta eúitsizliklere neden oluyor. Bu sistemin iki bileúeni var: birincisi toplumun
erkek ve kadÕn üyeleri arasÕndaki kurumsallaúmÕú eúitsizlikleri ifade eden toplumsal cinsiyet
tabakalaúmasÕ. økincisi de kadÕn ve erkek arasÕndaki iú bölümünü ifade eden toplumsal cinsiyet rolleri.
øúte, toplumsal cinsiyet eúitli÷i ya da eúitsizli÷i bu unsurlarÕn her ikisinden kaynaklanÕyor (McDonald,
2000).
1950’lerde zirve yapan reisinin erkek oldu÷u aile modelinde erkek aileyi geçindirmek ve korumakla
kadÕn ise ev iúleri, bakÕm iúleri ve üremekle sorumludur. Toplumsal cinsiyet eúitli÷i modeli aile ise
bunun tam aksini ifade eder: aslÕnda, burada kimin ev dÕúÕnda çalÕúaca÷Õ ya da kimin ev içindeki
iúlerden sorumlu olaca÷ÕnÕn cinsiyetle bir ilgisi yoktur (McDonald, 1997).
Toplumlarda farklÕ kurumlar, reisinin erkek oldu÷u aile modelinden toplumsal cinsiyet eúitli÷i
modelinde aileye do÷ru de÷iúen hÕzlarda evrildi. McDonald (2006)’a göre son elli yÕlda tecrübe edilen
4
Gender equity
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
33
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
sosyal liberalizm ve yeni kapitalizm toplumsal cinsiyet eúitli÷ine do÷ru bir harekete neden oldu, ancak
bu hareket sadece birey odaklÕ kurumlarda5 gerçekleúti. Öte yandan aile odaklÕ kurumlar6 -özellikle
aile kurumunun kendisi- cinsiyet eúitsizli÷i üzerinden karakterize edilmeye devam etti.
Sosyal liberalizm ve yeni kapitalizm dalgalarÕnÕn ardÕndan kadÕnlarÕn ev dÕúÕndaki yaúamlarÕ ciddi
ölçüde de÷iúti ancak bu de÷iúimler evin içindeki de÷iúimlerle aynÕ hÕzda de÷ildi. Zaman içerisinde
kadÕnlar için e÷itim olanaklarÕ arttÕ ve kadÕnlar iú gücünün parçasÕ oldular. Bu, aslÕnda toplumsal
cinsiyet iliúkileri için bir devrimdi ve ev iúinin cinsiyetçi paylaúÕmÕnda da bir devrime neden olmasÕ
beklenebilirdi ancak Hochschield (1989)’in güzelce ifade etti÷i gibi aile kurumunda devrimin hÕzÕ
kesildi. Sonuç olarak úu anda endüstrileúmiú ülkelerce tecrübe edilen çok düúük seviyelerdeki
do÷urganlÕk, birey odaklÕ kurumlardaki yüksek toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyeleriyle aile odaklÕ
kurumlardaki ÕsrarlÕ toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i arasÕndaki tutarsÕzlÕktan kaynaklanmaktadÕr
(McDonald, 2000).
KadÕnlarÕn ev dÕúÕndaki kazanÕmlarÕna karúÕn ev içinde toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i devam etti÷inin en
açÕk göstergesi ev iúlerinin paylaúÕmÕnÕn cinsiyetçi yapÕsÕnÕ korumasÕdÕr. Literatürdeki ev iúi üzerine
çalÕúmalar tipik olarak üç teorik çerçeve kullanmaktadÕr: ekonomik, sosyolojik ve toplumsal cinsiyet
perspektifi. Bu çalÕúmanÕn teorik çerçevesi için toplumsal cinsiyet yaklaúÕmÕnÕn ikinci evresindeki
toplumsal cinsiyeti yaratmak7 yaklaúÕmÕ kullanÕlmÕútÕr. YaklaúÕmÕn ana argümanÕ bireyin davranÕúÕnÕn
baúkalarÕnÕn beklentilerinden etkilendi÷idir. Günlük aktivitelerde bireyler toplumsal cinsiyeti üretirler
ve kadÕnla erkek arasÕndaki eúitsiz iú bölümü sadece kadÕn ve erkek tarafÕndan de÷il aile, sosyal devlet
ve iúgücü piyasasÕ gibi kurumlar tarafÕndan da üretilir (Gonzales vd., 2009). KadÕnlar ve erkekler hem
yaptÕklarÕ ev iúinin hem niceli÷i hem de niteli÷i ile toplumsal cinsiyet rollerini üretirler. DolayÕsÕyla ev
iúlerinin ne úekilde paylaúÕldÕ÷ÕnÕ incelemek, ev içindeki toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyesini anlamak
için çok önemli bir araç olarak kullanÕlabilir.
ùu noktada belirtilmesi gereken geleneksel olarak kadÕn ve erkeklerin yaptÕ÷Õ ev iúleri arasÕnda çok
önemli farklar oldu÷udur. Erkekler daha çok tanÕmlanmÕú bir baúÕ ve sonu olan ayrÕca bir e÷lence
bileúeni içeren ev iúlerini yaparlarken (Meissner, 1977), kadÕnlar tam aksi niteliklere sahip tekrarlayan
ve süreklili÷i olan ev iúlerini yaparlar (Coleman, 1988). KadÕnlar ev iúi paylaúÕmÕnda aslan payÕnÕ
alÕrlar ve bu ço÷u zaman temizlik yapmak ve çamaúÕr yÕkamak gibi en az ra÷bet gören iúleri de içerir
(Bianchi vd., 2000: 195).
YukarÕdaki literatür ÕúÕ÷Õnda bu çalÕúma, gerçek do÷urganlÕk davranÕúÕ de÷il do÷urganlÕk niyeti
üzerinedir. Do÷urganlÕk niyeti üzerine çalÕúmak da do÷urganlÕ÷Õn amaca yönelik niyete dayanan bir
davranÕú olarak düúünüldü÷ünü göstermektedir ki birçok çalÕúma da do÷urganlÕk niyetinin, gelecek
gerçek do÷urganlÕk davranÕúÕnda, geliúmekte olan ülkeler için dahi, önemli bir belirleyici oldu÷unu
göstermiútir. (Bumpass, 1987; Rindfuss vd., 1988, Thomson, 1997; Schoen vd., 1999; Berrington,
2004).
3. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
Türkiye’deki kadÕnlarÕn do÷urganlÕk niyetleri üzerine cinsiyet eúitli÷i perspektifinden bir model
oluúturmak amacÕyla 2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ’nÕn ulusal temsiliyeti olan verileri
kullanÕlarak mikro düzeyli analizler yapÕlmÕútÕr. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 1968’den beri
her beú yÕlda bir gerçekleútirilen do÷urganlÕk düzeyi de÷iúimi, bebek ve çocuk ölümlülü÷ü, aile
planlamasÕ ve anne ve çocuk sa÷lÕ÷Õ konularÕnda bilgi sa÷lamak üzere tasarlanmÕú ulusal düzede bir
örneklem araútÕrmasÕdÕr. TNSA-2008’de do÷urgan yaúlarda (15-49) evlenmiú kadÕnlarla
görüúülmüútür (HÜNEE, 2009).
5
Birey odaklÕ kurumlar: iúgücü piyasasÕ ve e÷itim gibi insanlarla birey olarak iliúki kuran toplumsal kurumlar
Aile odaklÕ kurumlar: endüstriyel iliúkiler hükümet transferleri ve aile kurumunun kendisi gibi insanlarla bir ailenin üyesi
olarak iliúki kuran toplumsal kurumlar
7
doing gender
6
34
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
AraútÕrmada çeúitli ev iúlerini öncelikli olarak kimin yaptÕ÷Õ sorulmuútur. Ev iúi birçok çalÕúmada farklÕ
úekilde tanÕmlanmÕútÕr. Bu çalÕúmada rutin ev iúi (yemek piúirmek, yemek masasÕnÕ hazÕrlamak ve
toplamak, silmek süpürmek gibi temizlik iúleri, bulaúÕklarÕ yÕkamak ya da makineye yerleútirmek,
çamaúÕr yÕkamak, ütü yapmak) ve nadir ev iúi (mutfak için alÕúveriú yapmak, aile bütçesinin
hazÕrlanmasÕ ve para hesabÕnÕn yapÕlmasÕ, fatura ödemek ve resmi dairelerdeki iúler, tadilat tamirat
yapmak ) olarak iki tanÕm yapÕlmÕútÕr. Tüm ev iúleri de araútÕrmada sorulan bu on fiziksel ve zihinsel
iúin toplamÕ olarak tanÕmlanmÕútÕr.
ÇalÕúmada hem betimsel analizler hem de lojistik regresyon analizi yöntemi ile çok de÷iúkenli
analizler gerçekleútirilmiútir. Lojistik regresyon analizlerinde hem birey odaklÕ hem aile odaklÕ
kurumlardaki eúitlik seviyesini hesaba katmak için toplumsal cinsiyet eúitli÷inin farklÕ boyutlarÕna
odaklanÕlmÕútÕr: østihdam, e÷itim ve ev iúlerinin paylaúÕmÕ. Bu üç alan sadece toplumsal cinsiyet
iliúkilerini ayarladÕklarÕ için de÷il aynÕ zamanda toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyesini belirleyen güç
iliúkilerini anlamak için temel olarak düúünülebilir.
Birey odaklÕ bir kurum olarak istihdamÕn seçilme sebebi kiúiye ba÷ÕmsÕzca yalnÕz ya da kurdu÷u
ailesiyle yaúama imkanÕ ve ekonomik özgürlük sa÷ladÕ÷ÕndandÕr (Neyer vd., 2013). Ancak gayri resmi
sektör ve resmi sektörde istihdam arasÕnda sa÷ladÕ÷Õ kaynaklar açÕsÕndan önemli farklar vardÕr. Bu
nedenle, sadece kadÕnÕn çalÕúÕyor olma durumu de÷il e÷er çalÕúÕyorsa sosyal güvencesi olup olmadÕ÷ÕnÕ
da göz önünde tutulmuútur. Birey odaklÕ bir di÷er kurum olarak kadÕnÕn pazarlÕk etme gücünü ölçmek
için birçok çalÕúmada da kullanÕlan e÷itim seçilmiútir (Doss, 2011). Genellikle e÷itimin kadÕna evin
dÕúÕnda baúka fÕrsatlarÕn kapÕsÕnÕ açaca÷Õ düúünülür. E÷itim yoluyla kadÕn çeúitli vasÕflar ve istihdam
sektöründe daha fazla kazanma ihtimalini edinir.
Ev iúinin paylaúÕmÕ da aile odaklÕ kurumlardaki cinsiyet eúitli÷i seviyesini anlamak için seçilmiútir
çünkü kadÕnÕn evin içindeki iktidarÕnÕn yansÕmasÕnÕn direkt olarak görülebilece÷i bir alandÕr. YukarÕda
da bahsedilen on ev iúini tek bir de÷iúkene dönüútürebilmek için basit bir indeks üretilmiútir. FarklÕ ev
iúlerinin farklÕ zaman harcadÕ÷Õ hesaba katÕlarak tüm ev iúlerine en çok zaman harcayanlara8 3 en az
zaman harcayanlara9 1 olarak 1’den 3’e kadar skor verilmiútir. øndekste e÷er görüúülen kadÕn ev iúini
öncelikli olarak yapÕyorsa ilgili skoru, yapmÕyorsa 0 almaktadÕr ve her kadÕnÕn 0 ile 20 arasÕnda bir
skoru bulunmaktadÕr. Türkiye’nin cinsiyetçi yapÕsÕ düúünülerek ve literatürdeki baúka çalÕúmalarÕn da
ÕúÕ÷Õnda ayrÕm noktasÕnÕ %75 olarak belirlenmiútir. BunlarÕn dÕúÕnda Türkiye’de çok uzun zamandÕr
süregelen iki çocuk normu da göz önüne alÕnarak lojistik regresyon yöntemiyle iki hipotez test
edilmiútir:
Hipotez 1: E÷itim ve istihdam durumu da kontrol edildi÷inde, Türkiye’de kadÕnÕn daha fazla
ev iúi yapmasÕ (ev iúlerinin %75’inden daha fazlasÕ), gelecek için do÷urganlÕk niyetini
azaltacaktÕr.
Hipotez 2: Türkiye’de kadÕnÕn sadece ev iúlerinin ço÷unu yapmasÕ de÷il aynÕ zamanda daha
fazla çocu÷u olmasÕ (1’den fazla) gelecek için do÷urganlÕk niyetini azaltacaktÕr.
4. Bulgular
ÇalÕúmanÕn betimsel analizleri Türkiye’de ev iúinin hem niteliksel hem de niceliksel olarak cinsiyetçi
bir biçimde bölüúüldü÷ünü göstermiútir. Sonuçlara göre nerdeyse tüm kadÕnlar tüm rutin ev iúlerinden
sorumluyken e÷itim seviyesi daha yüksek olan ve ev içindeki karar verme süreçlerine katÕlabilecek
gücü olan kadÕnlar bunun üstüne bir de nadir ev iúlerinden sorumludur. Bununla birlikte betimsel
analizler daha az iú yapan kadÕnlarÕn daha fazla çocuk do÷urma e÷iliminde oldu÷unu ortaya
koymuútur.
8
9
Yemek yapmak gibi
FaturalarÕ yatÕrmak gibi
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
35
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 1 Hipotez 1 için lojistik regresyon analiz sonuçlarÕnÕ sunmaktadÕr. KadÕnÕn fazla ev iúi
yapmasÕnÕ eúitsiz gören ilk hipotez bu sonuçlara göre 15-24 yaú gurubundaki kadÕnlar için
reddedilmiútir. TNSA-2008’in verisi en az bir kere evlenmiú kadÕnlarÕ içerdi÷inden, bu gruptaki
kadÕnlar erken yaúta evlenmiú dolayÕsÕyla daha az e÷itimli ve aile bütçesi hazÕrlamak gibi nitelik
gerektiren iúleri yapmak için yeterli becerilere sahip de÷ildir. Yani bu grupta az iú yapan kadÕnlar
aslÕnda daha eúitlikçi bir ailede yaúadÕklarÕndan de÷il, bazÕ yeteneklere sahip olmadÕklarÕndan ya da
evdeki karar alma süreçlerine dahil olamadÕklarÕndan daha az iú yapmaktadÕrlar. Betimsel analizler
e÷itim seviyesiyle do÷urganlÕk niyeti arasÕndaki iliúkinin negatif yönde oldu÷unu göstermiútir. E÷itim
seviyesiyle ev iúlerinin paylaúÕmÕ da ba÷lantÕlÕ oldu÷u için az ev iúi yapÕyor olmak, mutlaka daha
yüksek bir toplumsal cinsiyet eúitli÷i anlamÕna gelmeyebilir. DolayÕsÕyla bu gurup için sonuçlar hem
birey odaklÕ hem aile odaklÕ kurumlardaki toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerini aynÕ anda
düúünmenin önemini göstermesi açÕsÕndan kÕymetlidir.
Tablo 1. Hipotez 1 için lojistik regresyon analizi sonuçlarÕ
15-24 25-34 35-44
E÷itim (referans=lise ve üzeri)
E÷itimi yok/ølkokul
Ortaokul
ÇalÕúma durumu (referans=sosyal güvenceli bir iúte çalÕúÕyor)
ÇalÕúmÕyor
Sosyal güvencesiz bir iúte çalÕúÕyor
Ev iúlerindeki payÕ (referans= %75’ten daha fazla)
En fazla %75
1.134 1.386
1.151 1.486
0.887
1.491
3.559 1.070
1.764
7.057 0.820
1.897
0.623 1.240
1.033
Not 1:Yaúayan çocuk sayÕsÕ ve bölge de÷iúkenleri ile de kontrol edilmiútir.
Not 2: Koyu renkli de÷erler istatistiksel olarak önemlidir.
25-34 yaú gurubu için ev iúi da÷ÕlÕmÕnÕn istatistiksel önemi 1 civarÕnda oldu÷undan istatistiksel olarak
anlamlÕ oldu÷u söylenemese de de÷iúimin büyüklü÷ü ve yönüne odaklanÕldÕ÷Õnda, bu grubun
sonuçlarÕnÕn hipotez ile uyumlu oldu÷u görülmektedir. Öte yandan 35-44 yaú gurubu için hem
istatistiksel önem de÷eri hem de de÷iúimin büyüklü÷ü hipotezi destekleyecek bir úey
söylememektedir.
Tablo 2. Hipotez 2 için lojistik regresyon analizi sonuçlarÕ
15-24 25-34 35-44
E÷itim(referans=lise ve üzeri)
E÷itimi yok/ølkokul
Ortaokul
1.125 1.384
1.131 1.487
0.892
1.507
ÇalÕúma durumu (referans=sosyal güvenceli bir iúte çalÕúÕyor)
ÇalÕúmÕyor
Sosyal güvencesiz bir iúte çalÕúÕyor
3.530 1.066
7.125 0.817
1.822
2.001
Ev iúlerindeki pay ve yaúayan çocuk sayÕsÕnÕn etkileúimi
(referans=>75, 2+ çocuk)
<75, 0-1 çocuk
<75, 2+ çocuk
>75, 0-1 çocuk
12.902 24.363 23.380
0.529 1.269 0.852
16.697 20.271 17.136
Not 1: Bölge de÷iúkeni ile de kontrol edilmiútir.
Not 2: Koyu renkli de÷erler istatistiksel olarak önemlidir.
Tablo 2’de Hipotez 2 için lojistik regresyon analiz sonuçlarÕ sunulmuútur. økinci hipotezin sonuçlarÕ
incelendi÷inde 15-24 yaúÕndaki kadÕnlar için, do÷urganlÕk niyeti ve ev iúindeki pay arasÕndaki iliúki
beklenenin tam aksi yönündedir, yani bu gurup için Hipotez 1 gibi Hipotez 2 de reddedilmiútir. Ancak,
36
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
25-34 yaú gurubu için istatistiksel kanÕt 0-1 çocuklu kadÕnlarda anlamlÕ, 2 ya da daha fazla çocu÷u
olan kadÕnlarda ise öneriseldir. Bir di÷er de÷iúle bu gurup için sonuçlar Hipotez 2’yi desteklemektedir.
35-44 yaú grubundaki kadÕnlar için ise 0-1 çocuklu kadÕnlarÕn sonuçlarÕ hipotezle uyumlu ancak 2 ya
da daha fazla çocu÷u olan kadÕnlarÕn sonuçlarÕ hipotez ile uyumlu de÷ildir. Ancak önceki sonuçlarla
birlikte de÷erlendirildi÷inde bu gurup için anlamlÕlÕktaki artÕúÕn ev iúi paylaúÕmÕndan çok, sahip olunan
çocuk sayÕsÕndan kaynaklandÕ÷ÕnÕ söylemek mümkündür.
5. Sonuç
Sonuçlar birlikte de÷erlendirilmeden önce kÕsaca Türkiye ba÷lamÕna de÷inmek gerekmektedir.
Modernleúme süreçlerine ra÷men Türkiye toplumsal düzeyde ataerkil yapÕsÕnÕ korumuútur (Ergöçmen,
1997). Modernleúme süreçlerinde kadÕnlara birçok hak tanÕnmÕútÕr ancak asÕl amaç hiçbir zaman direkt
olarak kadÕnlarÕ özgürleútirmek de÷il, kadÕnlarÕ özgürleútirerek ülkeyi modernleútirmektir.
Cumhuriyetin kurulmasÕndan bu yana kadÕnlar erkeklerle eúit medeni ve siyasi haklara sahip
olmalarÕna ra÷men, kadÕnlarÕn statüsü hala bir muamma çünkü Türkiye’de kadÕnlarÕn bariz bir
ço÷unlu÷u sahip olduklarÕ haklarÕ özgürce kullanma fÕrsatÕna sahip de÷il. Kandiyoti (1987) ve Arat
(1994) gibi akademisyenlerin de dedi÷i gibi cumhuriyet döneminde kadÕnlar güçlendiler ancak tam
olarak özgürleúemediler. Müftüler-Bac (1999: 304)’a göre Türkiye’de birbirine zÕt iki kadÕn tipi var:
bir yanda açÕk, batÕlÕ, özgürleúmiú kadÕnlar, di÷er yanda kapalÕ ve geleneksel kadÕnlar.
KadÕnlardan sokakta “hanÕmefendi” evde bir çeúit hizmetçi olmasÕnÕ bekleyen modern toplumun çifte
standardÕ aynen devam ediyor (Özbay 1999: 563). Türkiye’deki durum úöyle özetlenebilir: birey
odaklÕ kurumlarda daha yüksek toplumsal cinsiyet eúitli÷i Türkiye’de bazÕ kadÕnlar tarafÕndan tecrübe
edilse de; aile odaklÕ kurumlardaki ÕsrarcÕ toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i neredeyse tüm kadÕnlar
tarafÕndan deneyimleniyor.
Tüm sonuçlar birlikte de÷erlendirilirken ilk söylenmesi gereken úey 15-24 ve 35-44 yaú gurubundaki
kadÕnlar için aslÕnda genel olarak farklÕ kurumlarda toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyelerinin tutarsÕz
olmadÕ÷ÕdÕr. Zaten bu gruplarÕn ço÷unlu÷u, genel olarak e÷itim düzeyleri daha düúük, çalÕúmayan
yahut çalÕúsa dahi sosyal güvencesiz çalÕúan kadÕnlar oluúmaktadÕr. DolayÕsÕyla bu iki grubu daha çok
yukarÕda bahsedilen özgürleúememiú kadÕnlar oluúturmaktadÕr ve kamusal ve özel alanda tecrübe
ettikleri toplumsal cinsiyet eúitli÷i seviyeleri arasÕnda do÷urganlÕk niyetlerini etkileyecek ciddi bir
tutarsÕzlÕk bulunmamaktadÕr. AyrÕca Türkiye gibi anne olmanÕn norm oldu÷u bir ülkede 15-24
yaúlarÕndaki kadÕnlar henüz istedikleri çocuk sayÕsÕna ulaúamamÕú olduklarÕndan, ne olursa olsun daha
fazla çocuk isterken; 35-44 yaúlarÕndaki kadÕnlar ise istedikleri çocuk sayÕsÕna ulaútÕklarÕndan daha
fazla çocuk istememektedir.
Öte yandan 25-34 yaú gurubundaki kadÕnlar için böyle bir tutarsÕzlÕk mevcut gibi görünmektedir. Bu
grupta daha fazla özgürleúmiú kadÕndan oluúmaktadÕr. Bu gruptaki kadÕnlar genelde çok erken yaúlarda
evlenmemiú, daha yüksek e÷itim seviyelerine sahip ve genelde sosyal güvenceli iúlerde çalÕúan
kadÕnlardÕr. DolayÕsÕyla sonuçlarÕn bu grup için anlamlÕ çÕkmasÕ McDonald’Õn hipoteziyle uyumlu
görünmektedir.
Bu çalÕúmanÕn birçok sÕnÕrlÕlÕ÷Õ bulunmaktadÕr. Bunlardan ilki TNSA-2008’de ev iúlerinin nasÕl
paylaúÕldÕ÷Õyla ilgili sorular yalnÕzca kadÕnlara sorulmuútur, dolayÕsÕyla eúler arasÕndaki iú bölümünün
nasÕl oldu÷u bilgisi kadÕndan gelen bilgiye dayanmaktadÕr. Di÷er bir sÕnÕrlÕlÕ÷Õ ise, ev inden sadece
öncelikli olarak sorumlu olan kiúinin bilinmesidir ve birlikte yapÕlan ev iúlerinde di÷er aile üyesinin
eme÷i görünmemektedir.
SÕnÕrlÕlÕklarÕna karúÕn, çalÕúmanÕn bulgularÕ do÷urganlÕk üzerine toplumsal cinsiyet eúitli÷i teorisine
destek sa÷lamaktadÕr. Bu çalÕúma, Türkiye’de ev iúleri paylaúÕmÕ üzerine sayÕca az olan birkaç
çalÕúmadan biridir. Daha da önemlisi bu çalÕúma Türkiye’de ulusal temsiliyeti olan bir veri seti
kullanÕlarak kadÕnÕn hem ev içi hem de ev dÕúÕndaki statüsünün do÷urganlÕk niyetiyle iliúkisini
inceleyen ilk çalÕúmadÕr. ÇalÕúma Türkiye’de 25-34 yaúlarÕndaki kadÕnlar için toplumsal cinsiyet
eúitli÷i seviyelerinin do÷urganlÕk niyetini etkiledi÷ine açÕklÕk getirmiútir. BulgularÕn bu gurup için
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
37
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
anlamlÕ çÕkmasÕ bu yaú aralÕ÷ÕnÕn hem sosyal hem biyolojik olarak çocuk dünyaya getirmek için çok
uygun yaúlar olmasÕ açÕsÕndan kayda de÷erdir.
Kaynaklar
Arat, Y. (1994). “Toward a democratic society: The women’s movement in Turkey in the 1980s.”
Women’s Studies International Forum, 17: 241–248.
Becker, G. S. (1960). “An Economic Analysis of Fertility.” Demographic and Economic Change in
Developed Countries, Columbia University and National Bureau of Economic Research: 209-240.
Becker, G. S. (1991) S, Treatise on the Family, Cambridge: Harvard University Press, 1981; Enlarged
edition.
Berrington, A. (2004). “Perpetual postponers? Women’s, men’s and couple’s fertility intentions and
subsequent fertility behavior.” National Statistics Population Trends: 117, 2004.
Bianchi, S. M., Milkie, M. A., Sayer, L. C. and Robinson, J. P. (2000). “Is Anyone Doing the
Housework? Trends in the Gender Division of Household Labor.” Social Forces, Vol. 79, No. 1: 191228.
Bumpass, L. L. (1973). “Is Low Fertility Here to Stay?” Family Planning Perspectives, Vol. 5, No. 2:
67-69.
Bumpass, L. L. (1987). ”The risk of an unwanted birth: The changing context of contraceptive
sterilization in the U.S.” Population Studies, 41: 347-363.
Caldwell, J. C. (1982) “The Wealth Flows Theory of Fertility Decline.” Hohn, C. And. Mackensen, R
(ed.) Determinants of Fertility Trends: theories re-examined, Liege, Belgium, Ordina Editions: 169188.
Chesnais, J. C. (2000). The Inversion of the Age Pyramid and the Future Population Decline in
France: Implications and Policy Responses, Expert Group Meeting On Policy Responses To
Population Ageing And Population Decline, United Nations Secretariat, Population Division,
Department of Economic and Social Affairs, New York.
Coleman, M. T. (1988). “The division of household labor: Suggestions for future empirical
consideration and theoretical development.” Journal of Family Issues, 9: 132-148.
Doss, C. (2011) “Intrahousehold Bargaining and Resource Allocation in Developing Countries.”
World Development Report 2012 Gender Equality and Development Background Paper.
Easterlin, R. A. (1973). “Relative Economic Status and American Fertility Swing.” Sheldon E. (ed.),
Family Economic Behavior, Philadelphia: Lippincott: 170-223.
Easterlin, R. A. (1987). Birth and Fortune: The Impact of Numbers on Personal Welfare, University of
Chicago Press.
Ehrlich, P. (1968). R. The Population Bomb, New York, Ballantine Books.
Ergöçmen, B. A. (1997). Women’s Status and Fertility in Turkey in Fertility Trends, Women’s Status,
an Reproductive Expectations in Turkey, Results of Further Analysis of the 1993 Turkish
Demographic and Health Survey. Hacettepe University Institute of Population Studies.
38
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Gonzalez, M. J., Jurado-Guerrero, V., and Naldini, M. (2009). “What Made Him Change? An
Individual and National Analysis of Men’s Participation in Housework in 26 Countries.” Universitat
Pompeu Fabra Demo Soc Working Paper, Paper Number 30.
Hacettepe University Institute Of Population Studies (HUNEE). (2009). Turkey Demographic and
Health Survey 2008. Ankara: Hacettepe University Institute of Population Studies.
Hochschild, A. R. and Machung, A.(1989). The Second Shift: Working Parents and the Revolution at
Home. New York: Viking.
Kandiyoti, D. (1987). “Emancipated but unliberated? Reflections on the Turkish case.” Feminist
Studies, 13: 317–338.
Keyfitz, N. (1986). “The Family That Does Not Reproduce Itself.” Population and Development
Review, Vol. 12, Supplement: Below-Replacement Fertility in Industrial Societies: Causes,
Consequences, Policies: 139-154.
Lesthaeghe, R. and Wilson, C. (1986). “Modes of Production, Secularization, and the Pace of the
Fertility Decline in Western Europe, 1870-1930.”Coalea, J. and Watkins S. C. (Ed.) The decline of
fertility in Europe, Princeton, New Jersey, Princeton University Press, 1986: 261-292.
Lesthaeghe, R. and Van De Kaa, D. J. (1986). “Twee Demografische Transities?” VAN DE KAA, D.
J. and R. LESTHAEGHE, Bevolking: GroeienKrimp: 9-24.
Mason, K. O. Gender And Demographic Change: What Do We Know? International Union for the
Scientific Study of Population, 1995.
Mcdonald, P. (1997). “Gender equity, social institutions and the future of fertility”, COSIO-ZAVALA,
M. E. (ed.), Women and Families: Evolution of the Status of Women as Factor and Consequence of
Changes in Family Dynamics, Paris, CICRED: 13-33.
Mcdonald, P. (2000). “Gender Equity in Theories of Fertility Transition.” Population and
Development Review, Vol. 26, No. 3: 427-439.
Mcdonald, P. (2006). “Low Fertility and the State: The Efficacy of Policy.” Population and
Development Review, Vol. 32, No. 3: 485-510.
Meissner, M. (1977). “Sexual division of labor and in-equality: Labor and leisure.” In
M.STEPHENSON (Ed.), Women in Canada Toronto: Women's Educational 160-180.
Mills, M., Mencarini, L., Tanturri, M. L., and Begall, K. (2008). “Gender equity and fertility intentions
in Italy and the Netherlands.” Demographic Research, Vol. 18, Article 1: 1-26.
Müftüler-Bac, M. (1999). “Turkish Women’s Predicament.” Women’s Studies International Forum,
Vol. 22, No.3: 303-315.
Neyer, G., Lappegard, V., and Vignoli, D. (2013). “Gender Equality and Fertility: Which Equality
Matters? Egalite´ de genre et fe´condite´: de quellee´galite´ s’agit-il?” Eur J Population, 29: 245–272.
Özbay, F. (1999). “Gendered Space: A New Look at Turkish Modernisation.” Gender &History.
11(3): 555-568.
Population Division of the Department of Economic and Social Affairs of the United Nations
Secretariat (2013). World Population Prospects: The 2012 Revision. New York: United Nations.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
39
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Rindfuss, R. R., Morgan, S. P, and Swicegood, G. (1988). First births in America: Changes in timing
of parenthood. Berkeley: University of California Press.
Schoen, R, Astone, N. M., Kim, Y. J., Nathanson, C. A., and Fields, J. M. (1999). “Do Fertility
Intentions Affect Fertility Behavior?” Journal of Marriage and Family, Vol. 61, No. 3: 790-799.
Thomson, E. (1997) “Couple childbearing desires, intentions, and births.” Demography, 34: 343-354.
Turkish Statistical Institute (TUIK), (2015). Prime Ministry, Republic of Turkey, Address Based
Population Registration System, 2014, Press Release Number 18616.
40
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE EöøTøM VE MEDENø DURUMUN KADINLARIN
ÇALIùMA YAùAM BEKLENTøSø ÜZERøNDEKø ETKøSø
Merve Nezihe Özer, Maastricht Üniversitesi
Mehmet Ali Eryurt, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
Özet
UluslararasÕ karúÕlaútÕrmalara göre Türkiye’de kadÕn iúgücüne katÕlÕm oranÕ düúük düzeydedir
(OECD, 2015). AyrÕca bu oran, e÷itim ve evlilik durumuna göre önemli farklÕlÕklar göstermektedir
(TÜøK, 2013). Bu çalÕúma, Türkiye’de kadÕn iúgücüne katÕlÕmÕnÕn özelliklerini yaúam döngüsü
perspektifiyle incelemeyi amaçlamaktadÕr. Bu nedenle bu çalÕúmada Türkiye’de yaúayan kadÕnlarÕn
ortalama çalÕúma hayatÕnda kalma süresinin ne kadar oldu÷u ve bu sürenin e÷itim ve medeni durum
tarafÕndan nasÕl etkilendi÷i sorularÕ üzerinde durulmaktadÕr. Bu sorularÕ yanÕtlamak için 2009 ve
2010 yÕllarÕna ait TÜøK Gelir ve Yaúam KoúullarÕ AraútÕrmasÕ verileri kullanÕlarak çok durumlu
çalÕúma yaúam tablolarÕ oluúturulmuútur. Sonuçlar göstermektedir ki, 15 yaúÕndaki ortalama bir Türk
kadÕnÕnÕn geri kalan hayatÕnÕn %74’ünü iúgücü dÕúÕnda geçirmesi beklenmektedir. Beklendi÷i üzere,
e÷itim ile kadÕnlarÕn iúgücündeki yaúam beklentisi arasÕnda pozitif bir iliúki bulunmuútur; öyle ki, 20
yaúÕnda az e÷itimli bir kadÕnÕn aynÕ yaútaki daha çok e÷itimli bir kadÕna oranla ortalama olarak 9 yÕl
daha az iúgücünde kalmasÕ beklenmektedir. Di÷er taraftan, evli olmanÕn iúgücündeki yaúam beklentisi
üzerinde negatif bir etkisinin oldu÷u gözlemlenmiútir; öyle ki, 20 yaúÕnda hiç evlenmemiú bir kadÕnÕn
aynÕ yaútaki evlenmiú bir kadÕna oranla ortalama 9.5 yÕl daha fazla iúgücünde kalmasÕ
beklenmektedir. Her iki de÷iúken de kontrol edildi÷inde, en kÕsa iúgücünde kalma süresinin az e÷itimli
evli kadÕnlara ait oldu÷u görülmektedir.
THE EFFECTS OF EDUCATION AND MARITAL STATUS ON FEMALE WORKING LIFE EXPECTANCY IN TURKEY1
Abstract
International comparisons reveal that female labor force participation rate is very low in Turkey although it has been increasing in the last decade (OECD, 2015). Moreover, women’s participation into
labor force exhibits significant differences by educational attainment and marital status (TURKSTAT,
2013). This paper aims to analyze the characteristics of female labor force participation in Turkey
with a life cycle approach. Thus, this study addresses the question of what the average duration of
Turkish women in labor force is and how it differs by education and marital status. To answer these
questions, multistate working life tables are constructed by using TURKSTAT Income and Living Conditions Survey in 2009-2010. Our findings show that an average Turkish woman at age 15 is expected
to spend almost 74% of her remaining lifetime out of labor force. As expected, education has a positive impact on female working life expectancy such that being high educated increases active life expectancy of a woman at age 20 by almost 9 years. On the other hand, being married has a negative
impact on active life expectancy of women such that a currently married woman at age 20 has 9.5
years shorter active life expectancy compared to a never married woman at the same age. When both
of these variables are controlled, it is observed that the shortest working life expectancy belongs to
low educated currently married women.
1
This paper is based on first author’s unpublished master’s thesis entitled “The effects of education and marital status on
female working life expectancy in Turkey: an application of multistate life table for 2009-2010” written in Institute of Population Studies at Hacettepe University under the supervision of Assoc. Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt and submitted in January
2014. Authors thank to the members of defense committee for their comments and contributions.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
41
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1. Introduction
International comparisons show that female labor force participation rate in Turkey is very low. Although it has been increasing in the last decade, it is still around 30% while OECD average is 60%
(OECD, 2015). Such a low labor force participation of women in Turkey attracted attention so many
studies have been conducted in recent years to explain the reasons behind it. While several studies
focus on macroscale explanations2, studies conducted with a microeconomic approach provide evidence on how characteristics of women such as education and marital status are influential on their
participation decision (DayÕo÷lu and KÕrdar, 2010; Uraz et al., 2010; Ercan et al., 2010). This issue
preserves its importance in terms of policy-making in order Turkey to use its human resources efficiently. This paper reconsiders this mostly studied issue with a life course approach since decisions
made on educational attainment and marriage affect labor supply decision throughout life cycle
(Heckman and Macurdy, 1980). Thus, this paper aims to answer the question of how long the average
duration of women in Turkey in labor force is and how it differs by educational attainment and marital
status.
We selected education and marriage as two principal factors to be focused on in this paper based on
both economic theory and empirical evidence. Neoclassical economic theory basically frames labor
supply decision as a utility maximization problem where individuals decide on how much they consume consumption goods and leisure. However, Mincer (1962) argued that this dual-choice framework
is not appropriate to analyze female labor supply decision since it ignores unpaid work performed by
women such as household chores and/or childcare. Mincer (1962) stated that labor supply decisions of
women should be evaluated in familial context where demand for housework, paid work in the market,
and leisure is determined by several variables such as family size and composition as well as differential productivity of family members in those activities determined by education. By the theory of allocation of time, Becker (1965) further elaborated on this idea. He asserted that allocative efficiency in
time use is sustained if household members specialize in tasks which they have a comparative advantage on. If there is a change in comparative advantages (i.e. change in relative productivity of a
household member in a task), then time spent to different activities is reallocated by household members (Becker, 1965).
According to Mincer (1962) and Becker (1985), education is one of the key factors determining
productivity of women in the market so the time allocated to housework. It positively affects participation of women into labor force since opportunity cost of the time spent to housework in terms of forgone earnings increases as educational attainment increase. Marital status is another key factor since it
brings differences for family/household context in which women decide on their labor supply. Marriage brings responsibilities to women for chores and childcare so it may cause a decline in women’s
labor market productivity as proposed by Mincer (1962) and Becker (1965, 1985). Empirical evidence
is also in line with these theoretical predictions. DayÕo÷lu and KÕrdar (2010) and Uraz et al. (2010)
demonstrated that probability of women in Turkey to participate into labor force increases with educational attainment and decreases with marriage and number of children at home. KÕrdar et al. (2009)
and YaúÕt (2007) also showed that educational attainment is associated with an increase in marriage
age and a decrease in number of children a woman gives birth, respectively. Thus, education has also a
positive indirect effect on female labor force participation through alleviating some of the negative
effects of marriage.
2
Some of these macroscale explanations are sectoral shifts in the economy together with accelerating urbanization (i.e. dissolution of agriculture and rise of services sectors), skill-biased technological change, the structure of Turkey’s economic
growth (i.e. Turkey’s economic growth’s not producing adequate employment opportunities), problems related to the structure of labor market (i.e. extensity of informal sector), and institutional characteristics (i.e. traditional roles attributed to
women, insufficiency of policies reconciling market work and housework and childcare for women) on which detailed discussions can be found in studies of Ercan (1999), Ercan et al. (2010), DayÕo÷lu and KÕrdar (2010), Taymaz (2010), Tansel
(2002), Tansel (2012), Uraz et al. (2010), State Planning Organization and World Bank (2009).
42
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
We expect to find that duration of women in labor force throughout their lives is positively associated
with educational attainment and negatively associated with marriage in the light of the aforementioned
theoretical and empirical work. In order to test these hypotheses, multistate working life tables by educational attainment and marital status are constructed. Although life table technique was originally
developed to analyze the force of mortality and to estimate life expectancy, the area of its use has expanded through time including labor market studies. As this technique provides summary indicators
for duration in each labor market state defined, it is suitable to answer our research question. Specifically, multistate methodology is preferred to analyze female labor supply behavior since it allows definition of a wide range of non-absorbing states and does not suffer from restrictive assumptions such
as unimodality of age-specific labor force participation.
In order to construct multistate working life tables, transitions between labor market states defined
should be computed so a longitudinal or retrospective data is needed. Two waves of Income and Living Conditions Survey conducted by TURKSTAT in 2009-2010 are used to estimate age-specific transition rates by educational attainment and marital status. Transition rates by education and marital
status are estimated through logit regression equations similar to a standard female labor force participation model. Then, working life tables for each education and marital status group are constructed.
Our findings show that an average Turkish woman at age 15 is expected to spend almost 74% of her
remaining lifetime out of labor force. As expected, education has a positive impact on female working
life expectancy such that being high educated increases active life expectancy of a woman at age 20 by
almost 9 years. On the other hand, being married has a negative impact on active life expectancy of
women such that a currently married woman at age 20 has 9.5 years shorter active life expectancy
compared to a never married woman at the same age. When both of these variables are controlled, it is
observed that the shortest working life expectancy belongs to low educated currently married women.
To the best of our knowledge, there are two studies on working life tables conducted for Turkey. One
of these studies was conducted by Kurtuluú (1999) in which working life tables are constructed for
Turkish males and females through conventional technique. The other study was performed by
Özgören and Koç (2012) only for males again by using the conventional technique. In this respect, this
paper is the first attempt to construct multistate working life tables for women in Turkey so contributes
to the empirical literature with this feature.
The rest of the paper is structured as follows: Earlier literature on working life tables is discussed in
Section 2. Section 3 gives information on our data. Our methodology is explained in Section 4. Results
are presented in Section 5. Finally, Section 6 concludes with a brief summary and discussion.
2. Literature review
Working life tables are the analytical tools that summarize labor market and mortality experience of a
hypothetical population. In macroeconomics, working life tables are used to describe size and composition of the labor supply, to study structural changes in labor force in terms of its composition and
activity rates, and to estimate future size and composition of manpower for development planning
(Durand, 1968:1-6). Those tables are also used for insurance purposes to estimate liability claims in
case of death when a person is active in labor (Willekens, 1980).
Wolfbein (1949) is accounted as the pioneer of working life tables. Wolfbein (1949) aimed to estimate
duration of active life for U.S. males by using labor force data in 1940 and mortality data in 19391941 through an increment-decrement3 working life table and this attempt is now considered in the
literature as the basis of conventional technique. Since its first presentation, the technique has been
3
Increment-decrement life table refers to multistate life table in some studies while it refers to a special type of multiple
decrement technique in others. In this study, increment-decrement life table is defined as a special type of multiple decrement
life tables by following the classification in Kintner (2004:331).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
43
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
used almost without any change and the details of formulation can be found in Wolfbein (1949),
Willekens (1980), Hytti and Valaste (2009), Vogler-Ludwig (2009), and Özgören and Koç (2012).
The procedure to construct a conventional working life table starts with construction of a single decrement life table using age-specific mortality rates as the input of life table. Then, life table statistics
are basically partitioned into two groups for labor market states defined as active if the person is in
labor force and inactive if the person is out of labor force in accordance with age-specific labor force
participation rates. The key assumption to construct an increment-decrement life table is unimodality4
of age-specific participation rates. Through this assumption, entries are partially allowed up to the age
where maximum rate is attained. In application, this assumption is sustained by changing age-specific
rates experienced below modal age with the rate attained at modal age.
To the best of our knowledge, there are two studies on working life tables conducted for Turkey and
conventional methodology was used in both of them. One of those belongs to Kurtuluú (1999) who
estimated working life expectancy for males and females in Turkey for years 1975, 1980, 1985, and
1990 and provided a comparison of working life expectancies in Turkey with that of European Union
countries. Kurtuluú (1999) estimated that working life expectancy of men at age 35-39 in Turkey decreased from 31.4 to 27.2 years from 1975 to 1990 while the author mentioned that female labor force
participation in Turkey follows a non-unimodal pattern such that Turkish women leave labor force at
ages 20-39 and return back to the labor market at ages 40-49. The other study for Turkey was conducted by Özgören and Koç (2012) only for Turkish males for the years 1980, 1990, and 2000 by considering urban/rural differentiation. The authors estimated working life expectancy of males at age 15 living in rural areas was 47.9 years while it was 40.8 years for males living in urban areas in 2000.
Özgören and Koç (2012) found that average duration in activity for urban males in Turkey decreased
while it increased for rural males from 1980 to 2000.
Application of the conventional technique is very straightforward and requires small amount of data
which may be an advantage especially when making international comparisons. However, as mentioned earlier, this technique relies on unimodality assumption which constitutes a major limitation. To
satisfy this assumption, participation rates before the modal age are artificially boosted which leads to
an upward bias in working life expectancies calculated at the end of the procedure (Cambois et al.,
1999). This assumption causes more bias in estimates of women’s working life expectancies. Agespecific labor force participation rates of women usually exhibit a more irregular pattern compared to
men because labor market activity of women are more affected by life cycle events such as marriage,
childbearing, widowhood, and divorce (Willekens, 1980). In this respect, the conventional technique is
not favorable to estimate working life expectancies of women.
The second approach to construct working life tables is the multistate methodology. First multistate
working life table was constructed by Hoem (1977) by using data of Danish Labor Force Panel Survey
for 1972-1974. Hoem (1977) presented his study as a new method of constructing working life tables
which does not extensively rely on restrictive assumptions such as unimodality and uses gross labor
force flows instead of stock data. Considering the conventional technique, this new method can be
accounted as a major extension in the life table literature. Since its first presentation by Hoem (1977)
in the context of working life analyses, the technique has been developed significantly5 especially in
the direction of estimating transition probabilities. An important extension provided by Hayward and
Grady (1990), Land et al. (1994), and Millimet et al. (2003) is using regression analysis to estimate
transition probabilities. When transition probabilities are computed directly from the microdata in the
4
It means the distribution’s having a single peak.
Willekens (1980) further elaborated mathematical representation of the technique based on the principles developed by
Rogers (1975). Other examples of the different applications can be found in Schoen and Woodrow (1980), Smith (1982,
1986), Hayward and Grady (1990), Land et al. (1994), Millimet et al. (2003), and Lynch and Brown (2010).
5
44
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
form of occurrence/exposure rates, they may be prone to stochastic variability for highly refined subgroups of the sample so graduation techniques should be applied to smooth age-specific transition
rates. However, regression analysis allows estimating transition probabilities by controlling many covariates and directly gives smoothed estimates (Land et al., 1994).
Multistate life table technique has several advantages over the conventional method. It allows studying
on transitions between many states at the same time and provides more information about actual number of transitions (Palloni, 2001:256; Kintner, 2004:332). As long as longitudinal or retrospective data
is available, multistate methodology provides flexibility to work on complex state spaces (Palloni,
2001:256) and on a wide range of factors affecting being in different labor market states (VoglerLudwig, 2009). Most importantly, it does not rely on unimodality assumption (Cambois et al., 1999;
Vogler-Ludwig, 2009). Thus, multistate life table methodology is more suitable to study on labor market experiences of women (Willekens, 1980).
3. Data
Multistate life table methodology requires estimation of transition probabilities between states subject
to study so longitudinal data is needed for multistate life table estimations. Therefore, data of
TURKSTAT Income and Living Conditions Survey is used in this study. It is a four-year panel survey
gathering information on the current situation and evolution of income distribution across households
and individuals in Turkey. In the European Union Harmonization Process, TURKSTAT started to
conduct this survey in 2006 in order to produce comparable indicators with European Union countries
for income distribution, relative poverty, living conditions, and social exclusion. In this respect, the
survey is designed to collect data from households and individuals on dwelling, economic conditions,
social exclusion, property ownership, education, demographic characteristics, health, labor market,
and income status.
All non-institutional population living in the Republic of Turkey is covered in the survey. A multistage, stratified, cluster sampling is used where the sampling unit is the household. The survey is conducted every year and designed to produce both cross sectional and panel data. Panel structure of the
survey is designed as a rotating panel including four subsamples and 25% of the panel sample is replaced by another subsample every year. Four subsamples drawn in each year constitute the sample of
cross sectional survey while one subsample is selected for the panel to follow up for four waves. Data
gathered from subsamples added in each year is also published as three-year and two-year panels with
appropriate weights calculated from 2010 population projections revised in accordance with ABPRS
results.
Two-year panel of Income and Living Conditions Survey for years 2009-2010 is used in this paper to
estimate transition probabilities of women between labor market states by age, education, and marital
status. Two-year panel data file includes 25,543 observations belonging to women aged 15 and above.
In order to estimate transition probabilities, we need two observations for the labor market states of
women in each wave we used. It was observed that almost 8% of women (2,019 observations) are not
available in one of the waves, which occurs due to two reasons. One reason is attrition problem; that
is, data on some of the women is not available in 2010 while it is available in 2009. The other reason
is rotation in panel; that is, data on some of the women is not collected in 2009 since they enter to the
panel in 2010. After leaving these observations out of the sample, 23,524 observations remained in the
data file, which represent data collected in 2009 and 2010 from 11,762 women.
Our aim in this paper is to estimate active life expectancy. Thus, multistate working life tables for
women are constructed based on two labor market states: being active (being in the labor force) and
being inactive (being out of labor force). According to TURKSTAT definitions, labor force includes
people aged 15 and over who are employed or unemployed. Women are assigned as employed if they
have any paid job in the reference week (i.e. the week before the survey date). On the other hand, they
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
45
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
are assigned as unemployed if they do not have any paid job in the reference week but they are searching for a job during the last three months before the survey date and are available to start working
within two weeks if they can find a job. Women who are satisfying these conditions are accounted as
in labor force but if they cannot be categorized as either employed or unemployed, then they are accounted as out of the labor force. In this way, labor force status is defined for both years 2009 and
2010 to estimate transition probabilities.
We also aim to construct multistate working life tables by educational attainment and marital status.
Thus, we defined education and marital status dummy variables as covariates used in our regressions
to estimate transition probabilities. Women are grouped as high-educated if they have a high school
degree or above; otherwise, they are considered as low-educated which is the base category in our
regressions6. In a similar manner, women are grouped in three categories based on their marital status
as currently married, never married, and formerly married7 where never married women is our base
category.
Descriptive statistics for the characteristics of women are presented below. As presented in Table 1,
women’s labor force participation rate is around 31% in both years. Figure 1 illustrates how labor
force participation changes by marital status and education. As expected, a higher share of never married women are in labor force while a lower share of currently married women who constitute the majority of the sample are active. Formerly married women have lower participation than both groups8.
As expected, we observe that a larger share of high educated women are in labor force while a significant share of low educated women are inactive. These first-hand results provide evidence that marital
status has a negative association with female labor force participation while increase in educational
attainment has a positive relation with activity in the labor market.
Table 1. Women’s labor force status
Inactive
Active
Total
2009
2010
8,108
8,172
68.93
69.48
3,654
3,590
31.07
30.52
11,762
11,762
100.00
100.00
Source: Authors’ tabulation (unweighted figures)
6
TURKSTAT data files include seven categories for educational attainment: (i) illiterate, (ii) literate but not graduated from
any school, (iii) first level primary school, (iv) secondary school, vocational secondary school, or second level primary
school, (v) high school, (vi) vocational high school, (viii) college, university, or higher degree.
7
TURKSTAT data files include five categories for marital status: (i) never married, (ii) married, (iii) separately living from
her partner, (iv) widowed, (v) divorced. In our categorization, currently married women consist of married women and women living separately from their partner while formerly married women include widowed and divorced women.
8
Formerly married women consist of divorced and widowed women as mentioned before. Only 2.4% of the sample is divorced so widowed women who tend to be at older ages and be out of the labor force constitute the majority of the formerly
married women. This is the reason of observing lower participation in this group.
46
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
8000
Number of women
7000
6000
5000
4000
3000
2000
1000
0
Never
married
Currently
married
Marital status
Inactive
Active
Formerly
married
Low
educated
Percentage of women
Figure 1. Women’s labor force status by marital status and education
High
educated
Educational attainment
Inactive (%)
Active (%)
Source: Authors’ calculation (unweighted figures from 2010 wave)
Figure 2. Age-specific labor force participation rates
Source: Authors’ calculation (unweighted figures from 2010 wave)
Figure 2 illustrates age-specific labor force participation rates in our data. As it is shown in the figure,
labor force participation first increases, and then decreases by age. After reaching a peak in the age
group of 20-24, it starts to decrease possibly due to marriage and childbearing. Then, some of the
women returns back to the labor market so another local peak is observed in the age group of 35-39.
This figure clearly shows that women’s age-specific labor force participation follows an M-shaped
distribution rather than a regular inverse U-shaped distribution. Thus, our data confirms that
unimodality assumption is not applicable for women so multistate methodology is appropriate to estimate their working life expectancies as described in the next section.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
47
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4. Methodology
4.1. Estimating transition probabilities
Multistate working life tables are the life tables summarizing mortality and labor market experience of
a hypothetical population. The first stage is estimating transition probabilities between states defined
subject to study. In this paper, we aim to estimate active and inactive life expectancy (i.e. average duration in and out of the labor force, respectively). Thus, we defined three states two of which describes
the labor force states and one of which is death as shown in Figure 3. State 1 and State 2 are transient
states which refer to states of not being in the labor force and being in the labor force, respectively
while State G is defined as the absorbing state indicating being death. Between transient states, bidirectional transitions are possible but transition to death is a unidirectional process where
P12 : transition rate from out of labor force (inactivity) to labor force (activity)
P21 : transition rate from labor force (activity) to out of labor force (inactivity)
PiG : transition from either state to death where i 1, 2
Figure 3. State space defined in this study
Source: Authors’ diagram
The main issue is to estimate these transition rates for each age group and to transform them to transition probabilities. These transition rates can be either directly calculated from data in the form of occurrence/exposure rates (Schoen and Woodrow, 1980) or can be estimated by using regression analysis (Land et al., 1994; Millimet et al., 2003).
First of all, mortality rates (i.e. transition rates to death from each state) should be obtained. It is also
possible to compute mortality rates from the data set used and such a technique is used especially in
health status life tables where data on transitions to death are available (Land et al., 1994). In the context of this study, Income and Living Conditions Survey also includes information about transitions to
death by recording people who move out of the household followed in subsequent waves due to death.
Nevertheless, using this data set to compute mortality rates is not suitable in the sense that only people
aged 13 and over are followed in subsequent waves so force of mortality before age of 13 cannot be
observed. This causes an overestimation of number of people alive at age 15 which is the start of
working life tables in this study. Therefore, age-specific mortality rates are estimated in this study
through a single decrement life table like in Schoen and Woodrow (1980).
According to Toros (2000), data on vital events in Turkey does not allow construction of single decrement life table directly. Instead, indirect techniques are used, one of which is using a model life ta48
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ble. Toros (2000) stated that Coale-Demeny West model life table is more suitable for mortality pattern observed in Turkey as indicated by index of similarity. To estimate age-specific mortality rates of
Turkish women through Coale-Demeny West model life table, female infant mortality rate is needed,
which is obtained from the vital statistics published by TURKSTAT as 13‰ in 2009. By entering this
rate to the software package MORTPAK Version 4.0, age-specific mortality rates are calculated for
five-year age groups but multistate working life tables in this study are constructed as unabridged life
tables. Therefore, mortality rates obtained for five-year age groups are again entered to MORTPAK
Version 4.0 to convert the rates into single-year mortality rates so PiG s ( i 1, 2 ) for single-year age
groups are equal to those single-year mortality rates. Mortality rates of inactive and active population
are assumed as equal to construct increment-decrement life tables. Although such an assumption is not
required in multistate technique, mortality rates for those population groups are assumed as equal
since deaths disaggregated by working status published by TURKSTAT might not be also reliable to
estimate separate mortality rates by labor force status due to the reasons indicated by Toros (2000).
The second step is to estimate transition probabilities between transient states. Transition probabilities
between inactive and active states are estimated through regression analysis. Although it is also possible to estimate these rates directly from the data in the form of occurrence/exposure rates, they are
prone to stochastic variability and need to be smoothed (Hoem, 1977; Willekens, 1980; Schoen and
Woodrow, 1980; Land et al., 1994). Since regressions directly give smoothed estimates for transition
rates (Land et al., 1994) and allow to control for factors potentially affecting outcome variable
(Millimet et al., 2003), regression method is preferred in this study.
Estimations of transition rates through regression analysis are performed by following a similar methodology applied in Land et al. (1994) and Millimet et al. (2003). Women who are not in the labor force
are assigned as “0” while women who are in the labor force are assigned as “1”. Then, logit estimations are performed in a similar way of estimating standard female labor force participation model
(Millimet et al., 2003). Four models estimated are presented below:
‫ܷܵܶܣܶܵܨܮ‬ଶ଴ଵ଴೔ ൌ ߙ଴ ൅ ߙଵ ‫ܧܩܣ‬௜ ൅ ߙଶ ‫ܧܩܣ‬௜ଶ ൅ ߝ௜
‫ܷܵܶܣܶܵܨܮ‬ଶ଴ଵ଴೔ ൌ ߚ଴ ൅ ߚଵ ‫ܧܩܣ‬௜ ൅ ߚଶ ‫ܧܩܣ‬௜ଶ ൅ ߚଷ ‫ܥܷܦܧܪܩܫܪ‬௜ ൅ ߳௜
‫ܷܵܶܣܶܵܨܮ‬ଶ଴ଵ଴೔ ൌ ߛ଴ ൅ ߛଵ ‫ܧܩܣ‬௜ ൅ ߛଶ ‫ܧܩܣ‬௜ଶ ൅ ߛଷ ‫ܦܧܫܴܴܣܯܥ‬௜ ൅ ߛସ ‫ܦܧܫܴܴܣܯܨ‬௜ ൅ ߦ௜
‫ܷܵܶܣܶܵܨܮ‬ଶ଴ଵ଴೔ ൌ ߠ଴ ൅ ߠଵ ‫ܧܩܣ‬௜ ൅ ߠଶ ‫ܧܩܣ‬௜ଶ ൅ ߠଷ ‫ܦܧܫܴܴܣܯܥ‬௜ ൅ ߠସ ‫ܦܧܫܴܴܣܯܨ‬௜ ൅
ߠହ ‫ܥܷܦܧܪܩܫܪ‬௜ ൅ ߦ௜
(1)
(2)
(3)
(4)
where
LFSTATUS2010 : a dummy variable indicating labor force status of woman i in 2010 which takes
i
“1” if woman i is in labor force
AGEi : single-year age of woman i in 2009
HIGHEDUCi : a dummy variable which takes “1” if woman i graduated from high school or attained
a degree above it (the counterpart of this variable is a dummy called LOWEDUCi which takes “1” if
woman i has educational attainment below high school)
CMARRIEDi : a dummy variable which takes “1” if woman i is currently married
FMARRIEDi : a dummy variable which takes “1” if woman i is currently divorced or widowed (the
counterpart of this dummy set containing CMARRIEDi and FMARRIEDi is NMARRIEDi which
takes “1” if woman i is never married)
The dependent variable, labor force status, is regressed on explanatory variables age, marital status,
and educational attainment. In Equation 1, age is controlled to observe its effect on transitions between
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
49
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
labor market states. As illustrated in Figure 2, age-specific female labor force participation first increases and then declines as age increases. This fact is taken into consideration by including age in a
quadratic form. Coefficients obtained from this regression are used to estimate age-specific transition
rates that are the input of a general multistate working life table covering all women irrespective of
their marital status and education. In Equation 2, beside age, education is controlled to observe its
effect on transition rates while the same procedure is repeated for marital status in Equation 3. Finally,
all explanatory variables are controlled simultaneously in Equation 4 to obtain smoothed transition
rates required for construction of multistate working life tables for each subgroup.
As applied in Land et al. (1994) and Millimet et al. (2003), these regression equations are estimated
separately for women who are initially active and inactive. By grouping women by their initial labor
market status in 2009, the regression equations are first estimated for initially inactive women to obtain rates of transition from inactivity to activity and then, for initially active women to estimate rates
of transition from activity to inactivity.
Logit estimation procedure is employed in regression analysis due to following reason. Our dependent
variable is dichotomous. It is possible to estimate such a model with ordinary least squares (OLS) in
the form of linear probability models but OLS might produce predicted values lying outside of the
interval (0,1) with large prediction errors (Maddala, 2001:319; Gujarati, 2004:593). In order to eliminate this issue, maximum likelihood estimation is employed (Gujarati, 2004:595)
L
– W
– (1 W i )
Event 1 i Event 0
where likelihood function L which is subject to maximization is equal to multiplication of probabilities that the event occurs ( W i ) and that the event does not occur ( 1 W i ). This equation can be estimated through either logit procedure if error terms are assumed to have a logistic distribution or probit
procedure if error terms are assumed to have a normal distribution (Maddala, 2001:323; Gujarati,
2004:595). None of these procedures theoretically has an advantage over another (Gujarati, 2004:614).
Logit model is generally represented in one of the forms below:
§ Wi ·
K
M ¦ M Z H
¨ 1 W ¸¸ 0i k 1 ki ki i
i¹
©
ln ¨
Wi
1 W i
where
Wi
1 Wi
K
(M ¦ M Z Hi )
0i k 1 ki ki
e
is called odds ratio which indicates how strongly experiencing the event subject to study
is associated with not experiencing the event. Logistic distribution assumption underlying this process
forms the basis of exponential transition rate models. These models are the basic models used in event
history analysis to estimate transition rates by controlling a set of covariates under the assumption that
duration in a state is described by an exponential distribution (Blossfeld et al., 2007:87). In this setting,
the likelihood function becomes
L – rij – G(t )
where rij is time constant transition rate from state i to j dependent on several covariates which
indicates the probability of experiencing the event while G (t ) represents the survivorship function
through time which indicates the probability of not experiencing the event (Blossfeld et al., 2007:90).
50
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Through the optimization of likelihood function, transition rates can be estimated as an exponential
function of covariates such that
K
(Mˆ ¦ Mˆ Z )
0 k 1 k k
rˆij e
(Blossfeld et al., 2007:88) which is also used in estimation of age-specific transition rates to construct
a multistate life table (Land et al., 1994). Thus, we estimated transition rates from inactivity to activity
and from activity to inactivity as follows, respectively:
(aˆ +aˆ AGEi+aˆ AGEi2 )
2
P12 (x) = e 0 1
P21( x) e
(5)
Dˆ0 Dˆ1AGEi Dˆ2 AGEi2 ) º»
ª
« (
¬
¼
(6)
Equation 5 is constructed by using estimated parameters from Equation 1 for initially inactive women
while Equation 6 is constructed also from Equation 1 but estimated for initially active women. Predicted values in Equations 1-4 indicate the log odds ratio in favor of participating into labor force;
thus, predicted values for initially active women indicates the probability of women who are active
remaining active in labor market. In this respect, predicted values for initially active women are multiplied with a minus to estimate rate of transitions to out of labor market as described in Keyfitz and
Caswell (2005:458). By using the predicted values from Equations 1-4, transition rates are calculated
in this way for each subgroup of a population consisting of women in terms of educational attainment
and marital status. Since age in single years is included in regressions, time period in life table (i.e.
from age 15 to 75) in which transitions occur is split into single-year age intervals. Hence, transition
rates estimated are age-specific rates which implies that the model applied here is like piecewise exponential transition models where transition rate is constant in an age interval but changes across age
intervals (Land et al., 1994).
The method described above relies on several assumptions. First of all, multistate working life tables
constructed in this study are unabridged life tables like most of the studies in the literature. This is due
to the assumption that only one interstate passage is possible in a given age interval (Willekens, 1980).
This assumption is justified by the definition of transition rates in terms of observed probabilities in
the sample such that
pij ( x, x 'x)
Pij ( x)
lim
'xo0
'x
where Pij ( x) is transition rate from state i to j in the period of ( x, x 'x) and pij ( x, x 'x) is the
observed transition probability in the sample (Land et al., 1994). Pij ( x) is called instantaneous rate of
transition in the literature due to its relationship with observed probabilities provided above since
Pij ( x) is actually equal to probability of transition between states i and j when time interval 'x
goes to zero; in other words, when the interval becomes infinitesimally small. In this respect, reducing
age interval as much as possible is preferred in order to ensure the approximation between transition
rates and probabilities. Another assumption is the Markovian assumption that transition probabilities
are independent of previous states occupied; in other words, further transitions only depend on the
state currently occupied by the agent (Willekens, 1980). Beside the fact that this assumption brings
simplicity to estimations, such an assumption is also required when estimating transition rates from
panel data which includes limited information on agents’ previous experiences compared to event
history data sets. Finally, closed population assumption in single decrement life tables is also pre-
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
51
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
served in multistate life tables by assuming that rates of transitions from one state to other possible
destination states in each age interval sum up to 1 such that
P11( x) P12 (x) P1G ( x) 1
P21( x) P22 ( x) P2G ( x) 1
where P11( x) and P22 ( x) indicate the rate of remaining in inactive and active states, respectively. In
this respect, multistate life tables can be also accounted as stationary population models (Willekens,
1980).
The final point is to transform estimated rates into probabilities of transitions. Multistate life table
construction requires a P(x) matrix of which entries are transition probabilities between states. Rogers and Ledent (1976) proved that an M(x) matrix constructed from estimated transition rates can be
approximated to P(x) matrix by following formula:
1
ª p11( x) p21( x) º ª h
º ª h
º
I
M(x)
I M(x)»
«
» «
»
«
p
x
p
x
(
)
(
)
2
2
¼ ¬
¼
¬« 12
22 »¼ ¬
(7)
where h is equal to age interval (i.e. h 1 here), I is identity matrix such that I
ª1 0 º
«0 1 » and M(x)
¬
¼
P(x)
is derived as follows (Keyfitz and Caswell, 2005:448; Willekens, 1980; Rogers, 1995:96):
P21( x)
ª P ( x) P1G ( x)
º
M(x) « 12
»
P21( x) P2G ( x) »¼
«¬ P12 ( x)
(8)
After computing transition rate matrix M(x) and transition probability matrix P(x) , derivation of other
life table statistics is straightforward as explained in the following section.
4.2. Construction of multistate life table
Based on the construction technique described in studies of Willekens (1980), Rogers (1995:81-110),
and Keyfitz and Caswell (2005:444-460), multistate working life tables are constructed as follows.
Radix is set to 100,000 which is the number of people born into the hypothetical population. Since
data on labor force status is available for individuals aged 15 and over in TURKSTAT Income and
Living Conditions Survey which is the legal minimum age for working in Turkey, the tables start from
age 15. Hence, it is assumed that no one experiences a labor market transition under that age, decrements occur only due to death by applying mortality rates estimated through a single decrement life
table up to age 15.
All survivors at age 15 who are accounted as inactive at the beginning of the life table are then exposed to the risk of experiencing labor market transitions. Number of transitions between inactive and
active statuses is calculated by applying transition probabilities to number of survivors in each state at
each age as follows:
52
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
d11( x) l1( x) p11( x)
d12 ( x) l1( x) p12 ( x)
d21( x) l2 ( x) p21( x)
(10)
d22 ( x) l2 ( x) p22 ( x)
(12)
(9)
(11)
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
where
d11( x) : number of people remaining in inactivity between ages x and x 1 out of l1( x)
d12 ( x) : number of transitions from inactivity to activity between ages x and x 1 out of l1( x)
d 21( x) : number of transitions from activity to inactivity between ages x and x 1 out of l2 ( x)
d 22 ( x) : number of people remaining in activity between ages x and x 1 out of l2 ( x)
and p11( x) , p12 ( x) , p21( x) , p22 ( x) are the entries of transition probability matrix as described
earlier while l1( x) and l2 ( x) are number of survivors in inactive and active statuses at age x , respectively.
Then, number of survivors in each state at the beginning of following age group is equal to
l(x + 1)
ª l1( x 1) º
«
»
«¬l2 ( x 1) »¼
ª ( p11( x) l1( x)) ( p21( x) l2 ( x)) º
«
» P(x) * l(x)
«¬( p12 ( x) l1( x)) ( p22 ( x) l2 ( x)) »¼
(13)
so
l1( x 1)
l2 ( x 1)
d11( x) d 21(x)
d12 ( x) d22 ( x)
(14)
(15)
lTotal ( x 1) l1( x 1) l2 ( x 1)
(16)
Total
( x 1) is equal to total number of survivors out of initial size of hypothetical population
where l
(i.e. out of 100,000) irrespective of labor market status.
Beside transitions between labor market states, transitions from inactive and active states to death also
occur simultaneously since mortality rates are incorporated into labor market transition rates when
constructing M(x) matrix. Number of deaths from both states is obtained like a residual, as follows:
d1G ( x) l1( x) ª¬d11( x) d12 ( x) º¼
(17)
d2G ( x) l2 ( x) ª¬d21( x) d22 ( x) º¼
dGTotal ( x) d1G ( x) d 2G (x)
(18)
(19)
The next step is to compute person years lived in each age interval which refers to L(x) matrix. In
addition to the assumptions related to estimation of transition probabilities listed in previous section,
one further assumption is required to compute L(x) matrix in a simple way. By assuming that labor
market transitions and deaths are uniformly distributed in a given age interval, a linear approximation
can be used to obtain L(x) matrix such that
L(x)
ª L1( x) º
«
»
¬« L2 ( x) ¼»
1 ª l1( x) l1( x 1) º
«
»
2 ¬«l2 ( x) l2 ( x 1) ¼»
1
2
* >l(x) + l(x + 1)@
(20)
where L1( x) and L 2 ( x) represent person years lived in inactive and active statuses between ages x
and x 1 ; in other words, size of stationary population in inactive and active states, respectively.
Willekens (1980) calculated fraction of person years lived in a given age interval instead of computing
person years lived in order to directly compute population-based life expectancies in each state. By
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
53
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
following the method used by Willekens (1980), fraction of years spent in each state in an age interval
is computed as follows:
L1( x)
1 l1( x) l1( x 1)
2
lTotal ( y )
(21)
L ( x)
2
1 l2 ( x) l2 ( x 1)
2
lTotal ( y )
(22)
Total
( y ) is total number of survivors at age y which refers to minimum age of labor market
where l
entry (i.e. y 15 here). Fraction of years spent in an age interval in each state reflects years spent per
unit working age cohort since l
Total ( y )
appears in the denominator of the formula.
The last age group is not open-ended. As mentioned earlier, to preserve stationary population assumption in multistate life tables, sum of transition rates from one state to each destination state should be
equal to one. Last age group’s being open-ended implies that everyone eventually dies so mortality
rate is equal to one. Under such a setting, sum of transition rates exceeds one considering that there
might be several transitions between labor market states in final age group so multistate life table does
not represent a closed population. Thus, the final age group in multistate life tables is not open-ended
as presented by Willekens (1980) and Schoen and Woodrow (1980). It is set to 74 representing
(74, 75) age interval which might be considered as the last age of being in the labor force in the life
table. It may be thought that multistate working life tables can be constructed for 15 65 age group
which conventionally represents the working age population in the literature. However, setting the age
of 65 might cause a more severe underestimation problem in total life expectancy by excluding more
person years lived after that final age group. Therefore, setting the break point at an age as older as
possible eliminates the problem. After setting the final age group, fraction of years spent in labor market states in that age group is calculated as:
L(74)
ª L1(74) º
«
»
¬« L2 (74) ¼»
^
`
1
1
> P(74)@ l(74)
Total
l
( y)
(23)
1
where > P(74)@ is the inverse of transition probability matrix at age 74 while l(74) is the column
vector showing number of survivors in inactive and active states at age 74 .
By recursively adding fraction of years spent in each state from the last age group to the first, total
number of years spent in each state is calculated which is equal to life expectancy or average duration
in each state after a slight modification such that
ª e ( x) º
e(x) « 1 »
¬«e2 ( x) ¼»
where lˆTotal (x)
ª 74
º
« x ¦15 L1( x) »
1
«
»
lˆTotal (x) « 74
¦ L2 ( x) »
«¬ x 15
»¼
lTotal ( x)
. As mentioned earlier, y
lTotal ( y )
74
1
¦ L(x)
ˆl Total (x) x 15
(24)
15 which indicates the minimum age of hy-
pothetical working age population so lˆTotal ( x) indicates the fraction of years spent as alive in hypo54
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
thetical working age population. e1( x) indicates the fraction of years spent in inactivity out of total
working life time while e2 ( x) indicates the fraction of years spent in activity. Sum of those measures
gives the total life expectancy beyond age x . These measures are called population based measures in
the literature (Willekens, 1980) but they are actually working age population based measures since
fraction of years spent so life expectancies at the end of the procedure is calculated out of number of
survivors at age 15 in total hypothetical population. If life expectancies per unit cohort born are required to be computed to estimate average duration in a state in total life time from age zero onwards,
Total ( y )
these measures should be corrected by multiplying them with l
100000
which indicates the
proportion of survivors in the life table.
One reason of calling these measures as population based measures is that they do not provide information on state based expectancies of life in each state; they just give information on which fraction of
total working lifetime is expected to be spent in a given state irrespective of labor market status. However, being initially active or inactive at the beginning of an age interval is expected to affect average
duration in a state since the subsequent transition depends on the current state occupied due to
Markovian assumption. Thus, calculating labor force based or state based expectancies gives additional information on how expected duration in a state changes depending on the state occupied. Following the method used by Willekens (1980), fraction of years spent in each age group in each state is
partitioned into fraction of years spent by people preserving their states and transferring to another
state to perform this calculation as follow:
1 l1( x) d11( x)
2
l1(x)
1 d12 ( x)
L12 ( x)
2 l1(x)
1 d 21( x)
L21( x)
2 l2 (x)
1 l2 ( x) d 22 ( x)
L22 ( x)
2
l2 (x)
L11( x)
(25)
(26)
(27)
(28)
where
L11( x) : fraction of years spent in inactivity by people who are already inactive in the age interval and
remaining inactive up to the following age group
L12 ( x) : fraction of years spent in inactivity by people who transfer into active state in the age interval
L21( x) : fraction of years spent in activity by people who transfer into inactive state in the age interval
L22 ( x) : fraction of years spent in activity by people who are already active and remaining active up
to the following age group.
Then, state based life expectancies are calculated by following formula:
e(x) = L(x) + e(x + 1) P(x)
(29)
where e(x) and L(x) are 2 u 2 matrices instead of column vectors indicating state based measures
such that
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
55
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
e(x)
ª e11( x) e21( x) º
ª L11( x) L21( x) º
«
» and L(x) «
»
¬«e12 ( x) e22 ( x) »¼
¬« L12 ( x) L22 ( x) »¼
where
e11( x) : expected duration in inactivity by a person who is already inactive at age x
e12 ( x) : expected duration in activity by a person who is already inactive at age x
e21( x) : expected duration in inactivity by a person who is already active at age x
e22 ( x) : expected duration in activity by a person who is already active at age x
By employing the methodology described from Equation 1 to 29, transition rates are estimated and
multistate working life tables are constructed for women in Turkey.
5. Results
Results for Equation 1 are presented in Table 2. As expected, age and age squared have significant
positive and negative coefficients, respectively, confirming the quadratic distribution of age-specific
female labor supply. If exp(Dˆi ) 1 , then transition is depressed by the variable but if exp(Dˆi ) ! 1 ,
then transition is amplified by the variable (Land et al., 1994). Thus, rate of transition from inactivity
to activity is amplified by age and depressed by age squared meaning that P12 ( x) exhibits a similar
distribution to inverse U-shape while P21( x) follows a similar distribution to U-shape as in Figure 4.
Table 2. Estimation results for Equation 1
Age
Age squared
Constant
For inactive women in 2009
exp (aˆi )
Coefficient
0.04458**
1.04559
(-0.01775)
-0.00112*
0.99888
(0.00024)
-2.46629
0.08490
(0.30173)
Number of observations
Pseudo R2
For active women in 2009
exp (aˆi )
Coefficient
0.10834*
1.11443
(0.01773)
-0.00132*
0.99868
(0.00021)
-0.29950
0.74119
(0.33530)
7814
3515
0.0620
0.0132
Source: Authors’ calculation
Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in
2010. Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1.
56
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Figure 4. Transition rates estimated from Equation 1
0.7
Transition rate
0.6
0.5
0.4
0.3
0.2
0.1
0
0
10
20
30
40
50
60
70
80
Age
ђ12
ђ21
Source: Authors’ calculation
Table 3: Working life expectancies (based on Equation 1)9
Working life expectancies
State based life expectancies
Working age
population based Population based
e1
e2
e1
e2
15
41.67
14.57
40.97
14.32
20
37.60
13.71
36.97
25
34.25
12.16
30
31.20
35
Inactive
Total life expectancy
Working
age population based
Active
e1
e2
e1
e2
13.48
38.31
12.96
35.57
15.69
33.68
11.96
35.34
11.03
32.11
10.34
30.68
10.16
32.60
8.89
28.29
8.38
27.81
8.24
29.91
40
25.40
6.43
24.98
6.33
45
22.45
4.61
22.08
50
19.34
3.03
55
16.01
60
Population
based
eTotal
eTotal
56.23
55.29
51.31
50.45
14.26
46.41
45.64
28.89
12.60
41.53
40.84
6.72
25.77
10.85
36.67
36.06
27.09
4.70
22.65
9.14
31.84
31.31
4.53
24.01
3.01
19.48
7.54
27.06
26.61
19.02
2.98
20.59
1.73
16.25
6.08
22.37
22.00
1.77
15.75
1.74
16.85
0.89
12.96
4.78
17.79
17.49
12.44
0.89
12.24
0.87
12.88
0.40
9.63
3.65
13.33
13.11
65
8.63
0.36
8.49
0.35
8.79
0.15
6.26
2.68
9.00
8.84
70
4.57
0.11
4.50
0.10
4.59
0.04
2.80
1.83
4.68
4.60
Age
Source: Authors’ tabulation
Age-specific transition rates are calculated by using these estimates to first construct general multistate
working life table irrespective of education and marital status as presented in Table 3. As mentioned
earlier, the measure called population based working life expectancy in the literature actually refers to
working age population based life expectancy since sum of fraction of years spent in each state is corrected by probabilities of survival from the minimum age working life table starts (i.e. age 15 here).
9
For a concise presentation, only a part of our results are presented in this paper. Full results of working life tables can be
found in first author’s unpublished master’s thesis. They are also available on request.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
57
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
On the other hand, these life expectancies are also corrected by probability of survival from birth up to
age 15 to present average durations out of whole lifetime. In this respect, these life expectancies are
called as working age population based and population based life expectancies in this study, respectively, to express the differentiation between them in a more clear way. Due to the correction mentioned, population based durations are slightly lower than working age population based durations.
According to working age population based measures presented in Table 3, an average woman at age
15 is expected to be out of labor force for almost 42 years and to be in labor force for almost 15 years
in her remaining lifetime so approximately 74% of her potential working lifetime is expected to spend
in inactivity while only 26% of it is expected to spend in activity. Population based measures give also
similar results. Such a finding is expected considering the low female labor force participation rate in
Turkey. Another indicator produced is state based life expectancies which indicate how average duration in each state changes by initial state occupied (i.e. the state at the beginning of age interval). State
based expectancies are not calculated for age 15 since everyone starts working life as inactive at the
beginning of the life table. State based durations presented in Table 3 reveal that working life expectancy for initially active women is higher compared to that of initially inactive women and the impact
of initial state on state based expectancies rises first as age increases, and then declines. For instance,
the difference between active life expectancy for women who are initially active and inactive is 2.73 at
age 20, 4.53 at age 45, and 3.61 at age 60. These figures reveal that once a woman participates into
labor force, her labor force attachment increases so her active life expectancy increases. Furthermore,
the importance of labor force attachment significantly appears at middle or late-middle ages. Such a
finding is expected in the sense that a woman who does not have any working experience for longer
and longer years experiences more difficulty in entering into the labor market compared to a younger
woman who has a relatively shorter duration in inactivity or compared to a woman who has already
some working experience for several years.
Table 4. Estimation results for Equation 2
For inactive women in 2009
Age
Age squared
High-educated
Constant
For active women in 2009
Coefficient
exp (ȕˆ i )
Coefficient
exp (ȕˆ i )
0.04493**
(0.01796)
-0.00109*
(0.00024)
0.49565*
(0.11048)
-2.63422*
(0.30594)
1.04595
0.10991*
(0.01748)
-0.00130*
(0.00021)
0.36750*
(0.11859)
-0.50391
(0.33372)
1.11618
Number of observation
Pseudo R2
0.99891
1.64156
0.07178
0.99870
1.44412
0.60416
7814
3515
0.0676
0.0170
Source: Authors’ calculation
Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010.
Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1.
In the next step, we added educational attainment into our analysis to see how it affects average duration in each labor market state. Logit estimates for Equation 2 are presented in Table 4. As expected,
the coefficient of our dummy variable for higher educational attainment is positive and significant.
Thus, exp( Eˆi ) values are higher than one indicating that transition from inactivity to activity (i.e. P12
) is amplified by higher education while probability of transition from activity to inactivity (i.e. P21 )
is depressed as educational attainment increases.
58
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Results for multistate working life tables by educational attainment are presented in Table 5. Working
life expectancies below age 20 are not calculated for high educated women considering the age at
which a woman can graduate from high school. As Table 5 illustrates, expected duration in inactivity
is higher for a low educated woman than for a high educated woman at age 20 by almost 9 years. A
high educated woman at age 20 is expected to spend almost 40% of her remaining lifetime in labor
market while this ratio is 23% for a low educated woman at the same age, on average. It is observed
that working life expectancies for high educated women are higher than low educated women in all
age groups but the difference is more visible at early ages.
In the third step, we included marital status into our regression to construct multistate working life
tables by marital status. Estimation results for Equation 3 are presented in Table 6. As mentioned earlier, marital status is defined as a dummy variable set for never married, currently married, and formerly married women. Never married women constitute the base group so coefficients of currently and
formerly married women reflect the position of these groups relative to never married women in terms
of labor force participation.
Table 5. Population based life expectancies from working life tables by education
High Educated
Working age
population
based
Age
e1
e2
Low Educated
Population
based
e1
e2
15
Working age
population
based
e1
Population
based
Total life expectancy
Working
age population
Population
based
based
e2
e1
e2
eTotal
eTotal
43.74 12.50
43.00
12.29
56.23
55.29
20
30.80 20.52
30.28 20.17
39.51 11.80
38.85
11.60
51.31
50.45
25
28.06 18.35
27.59 18.04
35.88 10.53
35.28
10.36
46.41
45.64
30
25.69 15.85
25.26 15.58
32.51
9.02
31.97
8.87
41.53
40.84
35
23.49 13.18
23.10 12.96
29.30
7.37
28.81
7.25
36.67
36.06
40
21.36 10.48
21.00 10.31
26.14
5.70
25.70
5.61
31.84
31.31
45
19.16
7.90
18.84
7.77
22.94
4.12
22.56
4.05
27.06
26.61
50
16.82
5.55
16.54
5.46
19.63
2.74
19.30
2.69
22.37
22.00
55
14.24
3.55
14.00
3.49
16.16
1.63
15.89
1.60
17.79
17.49
60
11.34
1.99
11.15
1.96
12.49
0.84
12.28
0.82
13.33
13.11
65
8.07
0.93
7.93
0.91
8.64
0.35
8.50
0.35
9.00
8.84
70
4.37
0.31
4.30
0.30
4.57
0.11
4.49
0.11
4.68
4.60
Source: Authors’ tabulation
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
59
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 6. Estimation results for Equation 3
For inactive women in 2009 For active women in 2009
Age
Age squared
Currently married
Formerly married
Constant
Coefficient
0.09201*
(0.02345)
-0.00168*
(0.00032)
-0.49110*
(0.14853)
0.04522
(0.26534)
-2.99286*
(0.34646)
Number of observations
Pseudo R2
exp (Ȗˆi )
1.09637
0.99832
0.61195
1.04626
0.05014
Coefficient
0.13864*
(0.02120)
-0.00160*
(0.00024)
-0.44409*
(0.15751)
-0.54487**
(0.23049)
-0.64305***
(0.36211)
exp (Ȗˆi )
1.14871
0.99840
0.64141
0.57992
0.52569
7814
3515
0.0667
0.0168
Source: Authors’ calculation
Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010.
Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1.
The results provided in Table 6 reveal that marriage has a negative impact on female labor supply. As
expected, the coefficient for currently married women is significant and negative in both equations so
exp(Jˆi ) values for those coefficients are lower than one meaning that being married decreases the
probability of a woman to participate into labor force compared to never married women. On the other
hand, being formerly married has a positive but insignificant coefficient in the regression for initially
inactive women. Actually, it is expected that being divorced increases the probability of a woman to
participate into labor force but being widowed might not have such a direct effect on female labor
supply considering that widowed women concentrate in old ages at which labor force participation
declines. The insignificant coefficient for formerly married women may be the result of this group’s
covering both divorced and widowed women. On the other hand, in regression for initially active
women, the coefficient of being formerly married is found as negative and significant at 5% significance level. Again, such a finding is due to the definition of formerly married group. As mentioned
earlier, number of widowed women is high compared to divorced women in the sample so the group
of formerly married is dominated by widowed women who have a tendency to drop out of labor force
due to their ages.
Table 7 illustrates the results of multistate working life tables by marital status. Only working age
population based life expectancies are provided to ease the presentation of the results. As Table 7
shows, never married women at age 15 are expected to remain in labor force by almost 10 years more
than currently married women at age 15. An average woman married at age 20 is expected to spend
approximately 76% of her remaining lifetime out of the labor force. Such a finding is expected since
marriage brings women several responsibilities such as childcare and chores so it is expected to decline the probability of a woman to participate into labor force. On the other hand, a formerly married
woman at age 40 is expected to be in the labor force by 3.5 years less than a never married women at
the same age and by almost 2 years more than a currently married woman at the same age. However, it
should be noted that working life expectancies for formerly married women should be examined with
caution since this group covers both divorced and widowed women and the coefficients estimated in
logit regressions for this group are ambiguous in terms of sign and significance.
60
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 7. Working age population based life expectancies by marital status
Never married
Currently married
Formerly married
Total
Age
e1
e2
e1
e2
e1
e2
eTotal
15
33.73
22.51
43.68
12.56
39.48
16.75
56.23
20
29.75
21.56
39.27
12.04
35.35
15.96
51.31
25
26.76
19.66
35.41
11.00
31.94
14.47
46.41
30
24.30
17.23
31.93
9.61
28.97
12.56
41.53
35
22.19
14.49
28.71
7.96
26.31
10.36
36.67
40
20.24
11.60
25.65
6.19
23.78
8.06
31.84
45
18.30
8.76
22.61
4.45
21.25
5.81
27.06
50
16.24
6.13
19.47
2.90
18.56
3.81
22.37
55
13.92
3.87
16.13
1.66
15.59
2.19
17.79
60
11.23
2.10
12.54
0.79
12.28
1.05
13.33
65
8.08
0.91
8.70
0.29
8.60
0.39
9.00
70
4.41
0.27
4.61
0.07
4.58
0.10
4.68
Source: Authors’ tabulation
Table 8. Estimation results for Equation 4
For inactive women in 2009
Age
Age squared
Currently married
Formerly married
High educated
Constant
Number of observations
Pseudo R2
Coefficient
0.085704*
(0.023332)
-0.00158*
(0.000313)
-0.41494*
(0.145174)
0.105326
(0.265467)
0.453935*
(0.109094)
-3.07485*
(0.349098)
exp ( T i )
1.089484
0.998417
0.660378
1.111073
1.574496
0.046196
For active women in 2009
Coefficient
0.134789*
(0.021148)
-0.00153*
(0.000244)
-0.37035**
(0.161931)
-0.49004**
(0.231327)
0.314716*
(0.119957)
-0.75759**
(0.35786)
exp ( T i )
1.144295
0.998474
0.690491
0.612599
1.36987
0.468795
7814
3515
0.0713
0.0194
Source: Authors’ calculation
Notes: The dependent variable is a dummy indicating labor force participation of women in 2010.
Robust standard errors are in parentheses. *p<0.01, **p<0.05, ***p<0.1.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
61
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 9. Working age population based life expectancies by education and marital status
Never
married
Age
e1
Low educated
Currently Formerly
married married
e2
e1
e2
e1
e2
Never
married
e1
e2
High educated
Currently Formerly
married married
e1
e2
e1
Total
e2 eTotal
15 37.2 19.0 45.1 11.2 41.4 14.8
56.2
20 33.1 18.2 40.6 10.7 37.2 14.1 24.4 26.9 33.3 18.0 29.2
22.2
51.3
25 29.7 16.7 36.6
9.8 33.6 12.8 22.0 24.4 30.0 16.5 26.4
20.1
46.4
30 26.9 14.6 33.0
8.6 30.4 11.2 20.0 21.5 27.1 14.4 24.0
17.5
41.5
35 24.3 12.3 29.5
7.1 27.4
9.2 18.4 18.2 24.5 12.1 22.0
14.6
36.7
40 22.0
9.9 26.3
5.6 24.6
7.2 17.0 14.9 22.2
9.7 20.2
11.7
31.8
45 19.6
7.4 23.0
4.0 21.9
5.2 15.5 11.5 19.8
7.2 18.3
8.8
27.1
50 17.2
5.2 19.7
2.7 18.9
3.4 14.0
8.4 17.4
5.0 16.3
6.1
22.4
55 14.6
3.2 16.2
1.5 15.8
2.0 12.2
5.6 14.7
3.1 14.0
3.8
17.8
60 11.6
1.7 12.6
0.8 12.4
1.0 10.0
3.3 11.7
1.7 11.3
2.1
13.3
65
8.2
0.8
8.7
0.3
8.6
0.4
7.4
1.6
8.3
0.7
8.1
0.9
9.0
70
4.4
0.2
4.6
0.1
4.6
0.1
4.1
0.6
4.5
0.2
4.4
0.3
4.7
Source: Authors’ tabulation
Finally, Equation 4 is estimated to construct multistate working life tables by education and marital
status. Logit estimates are provided in Table 8. Similar to the estimation results of Equation 2 and
Equation 3, being married has a negative association with the probability of a woman to participate
into labor force while education has a positive relation. By using estimates of transition rates derived
from Equation 4, working life expectancies are estimated for six subgroups defined by educational
attainment and marital status10. Working age population based life expectancies are provided in Table
9. Results reveal that low educated currently married women have the shortest active life expectancy
while high educated never married women have the longest compared to other subgroups. Such results
are expected considering the positive impact of education and the negative impact of marriage on female labor force participation. As Table 9 shows, a low educated currently married woman at age 20
spends 79% of her remaining lifetime in inactivity while it is 48% for a high educated never married
woman at the same age.
6. Conclusion
Female labor force participation rate’s being very low in Turkey compared to OECD countries has
attracted attention in the last decade. Since increasing female labor force participation is important for
Turkey to use its human resources efficiently, many studies have been conducted so far to understand
the reasons behind this low levels of participation. This paper also takes this issue into account with a
life course approach. Our aim in this study is to answer the following question: “How long is the average duration of women in Turkey in labor force and how does it differ by educational attainment and
marital status?”
10
These subgroups are low educated never married women, low educated currently married women, low educated formerly
married women, high educated never married women, high educated currently married women, high educated formerly married women.
62
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
In order to answer this question, multistate working life tables are constructed by educational attainment and marital status by using TURKSTAT Income and Living Conditions Survey in 2009-2010.
Our results reveal that an average Turkish woman at age 15 is expected to spend almost 74% of her
remaining lifetime out of labor force. As expected, education increases duration of women in active
life while being married decreases the active life expectancy. We found that an average high educated
woman in Turkey at age 20 has almost 9 years longer active life expectancy compared to a low educated woman. On the other hand, being married at age 20 shortens the expected duration in active life
by 9.5 years compared to a never married woman at the same age. Our estimates for state based working life expectancies also show that initially active women have longer active life expectancy indicating that duration in labor force increases with labor force attachment.
This study has several limitations. First of all, the estimations provided for formerly married women
should be examined with caution since this group covers both divorced and widowed women. Furthermore, this study only takes into account education and marital status as the determinants of female
labor force participation. This study can be extended by controlling other potential covariates affecting
labor supply decision. Multistate life table methodology that we used here is a flexible technique allowing to study on complex state spaces and to use estimates of transition rates derived from regressions. Thus, this study can be further extended by defining more states to study other labor market
events such as average duration in unemployment or retirement decisions. Another limitation of our
study is its reliance on Markovian assumption; that is, it is accepted that transition between labor market states only depends on the current labor market state occupied by the agent. Under this assumption,
the impacts of duration in inactive or active states and previous labor market experiences of individuals on further labor market transitions are not taken into account. In addition, time-variant covariates
are not used in this study due to the structure of our data source. Thus, we estimated labor market transitions across ages in a static way where timing of marriage and/or a certain educational attainment is
not controlled. Therefore, this study can be further improved by using an event history data set which
eliminates the reliance on Markov assumption and allows the use of time-variant covariates in regressions.
Despite of its limitations, this study constitutes the first attempt to construct multistate working life
tables for Turkish women so it addresses a gap in the empirical literature. Our results have several
policy implications. Firstly, it is evident that higher education is an important determinant of female
labor force participation as well as women’s working life expectancy. In this respect, women’s education, especially women’s access to higher education, should be addressed in education policies. However, only education policies are not sufficient since being married has a significant negative impact
on active life expectancy. This is mostly because fertility is strongly related with marriage in Turkey
(Ergöçmen et al., 2009) and traditional division of labor is persistent in Turkish families so childcare
and chores are accounted as the main responsibilities of women (Ercan et al., 2010). Besides, childcare
is not sufficiently institutionalized in Turkey (Tansel, 2012) so these factors increase the opportunity
cost of working in the market in terms of working in home especially for low educated urban women.
In order to remove these barriers, a potential policy may be that access to childcare facilities by mothers should be supported not only by public but also by private sector. Nevertheless, gender based discrimination both in home and in labor market cannot be easily removed with policies implemented in
the short run but education might be also important in the long run in elimination of those traditional
views which negatively affect women’s working life.
References
Becker, G. (1965). A Theory of the Allocation of Time. The Economic Journal, 75(299), 493-517.
Becker, G. (1985). Human Capital, Effort, and the Sexual Division of Labor. Journal of Labor Economics, 3(1, Part 2: Trends in Women's Work, Education, and Family Building), S33-S58.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
63
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Blossfeld, H.P, Golsch, K., & Rohwer, G. (2007). Event History Analysis with Stata. New Jersey:
Lawrence Erlbaum Associates, Publishers.
Cambois, E., Robine, J., & Brouard, N. (1999). Life Expectancies Applied to Specific Statuses: A
History of the Indicators and the Methods of Calculation. Population: An English Selection, 11(1), 734.
DayÕo÷lu, M., & KÕrdar, M. (2010). Determinants of and Trends in Labor Force Participation of
Women in Turkey. Ankara: State Planning Organization and World Bank.
Durand, J. (1968). The Labor Force in the United States 1890-1960. New York: Gordon and Breach
Science Publishers.
Ercan, H. (1999). The Structure of Turkish Labor Markets. In Turkey's Window of Opportunity: Demographic Transition Process and its Consequences (pp. 103-129). østanbul: TÜSøAD.
Ercan, H., Gündüz Hoúgör, A., & YÕlmaz, Ö. (2010). Factors That Affect Women’s Labour Force
Participation and Suggestions for Provincial Employment and Vocational Education Boards: Ankara,
Gaziantep, And Konya. Ankara: ILO.
Ergöçmen, B., Eryurt, M., & AdalÕ,T. (2009). Other Proximate Determinants of Fertility. In Turkey
Demographic and Health Survey 2008 (pp. 108-113). Ankara: Hacettepe University Institute of Population Studies.
Gujarati, D. (2004). Basic Econometrics (4th ed.). New York: The McGraw-Hill Companies.
Hayward, M., & Grady, W. (1990). Work and Retirement Among a Cohort of Older Men in the United States, 1966-1983. Demography, 27(3), 337-356.
Heckman, J., & Macurdy, T. (1980). A Life Cycle Model of Female Labour Supply. The Review of
Economic Studies, 47(1, Econometrics Issue), 47-74.
Hoem, J. (1977). A Markov Chain Model of Working Life Tables. Scandinavian Actuarial Journal,
1977(1), 1-20.
Hytti, H., & Valaste, M. (2009). The Average Length of Working Life in the European Union.
Kela/Fpa Online Working Papers 1/2009.
Keyfitz, N., & Caswell, H. (2005). Applied Mathematical Demography (3rd ed.). New York: Springer.
Kintner, H. (2004). Chapter 13: The Life Table. In J. Siegel, & D. Swanson, The Methods and Materials of Demography (pp. 301-340). San Diego: Elsevier Academic Press.
KÕrdar, M., DayÕo÷lu, M., & Koç, ø. (2009). The Impact of Schooling on the Timing of Marriage and
Fertility: Evidence from a Change in Compulsory Schooling Law. MPRA Paper No. 13410.
Kurtuluú, E. (1999). Labor Force Structure of Turkey and a Comparison with the European Union
Countries. Unpublished MA Thesis, HIPS, Ankara.
Land, K., Guralnik, J., & Blazer, D. (1994). Estimating Increment-Decrement Life Tables with Multiple Covariates from Panel Data: The Case of Active Life Expectancy. Demography, 31(2), 297-319.
64
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Lynch, S., & Brown, J. (2010). Obtaining Multistate Life Table Distributions for Highly Refined Subpopulations from Cross-sectional Data: A Bayesian Extension of Sullivan’s Method. Demography,
47(4), 1053-1077.
Maddala, G. (2001). Introduction to Econometrics (3rd ed.). Chichester: John Wiley&Sons, Ltd.
Millimet, D., Nieswiadomy, M., Ryu, H., & Slottje, D. (2003). Estimating Worklife Expectancy: An
Econometric Approach. Journal of Econometrics, 113(1), 83-113.
Mincer, J. (1962). Labor Force Participation of Married Women: A Study of Labor Supply. In Universities-National Bureau Committee for Economic Research, Aspects of Labor Economics (pp. 63-105).
Princeton University Press.
OECD. (2015, 11 2). OECD.Stat. Retrieved from http://stats.oecd.org/
Özgören, A., & Koç, ø. (2012). An Application of Working Life Tables for Males in Turkey: 19802000. Turkish Journal of Population Studies, 30-31, 55-79.
Palloni, A. (2001). Increment-Decrement Life Tables. In S. Preston, P. Heuveline, & M. Guillot, Demography: Measuring and Modeling Population Processes (pp. 256-272). Oxford: Blackwell Publishers.
Rogers, A. (1975). Introduction to Multiregional Mathematical Demography.
Rogers, A. (1995). Multiregional Demography: Principals, Methods and Extensions. Chichester: John
Wiley&Sons.
Rogers, A., & Ledent, J. (1976). Increment-Decrement Life Tables: A Comment. Demography, 13(2),
287-290.
Schoen, R., & Woodrow, K. (1980). Labor Force Status Life Tables for the United States, 1972. Demography, 17(3), 297-322.
Smith, S. (1982). Tables of Working Life: The Increment-Decrement Model. Washington, D.C.: U.S.
Department of Labor, Bureau of Labor Statistics.
Smith, S. (1986). Worklife Estimates: Effects of Race and Education. Washington, D.C.: U.S. Bureau
of Labor Statistics.
State Planning Organization; World Bank. (2009). Female Labor Force Participation in Turkey. State
Planning Organization and World Bank.
Tansel, A. (2002). Economic Development and Female Labor Force Participation in Turkey: TimeSeries Evidence and Cross-Province Estimates. METU/ERC Working Paper 02/3.
Tansel, A. (2012). 2050'ye Do÷ru Nüfusbilim ve Yönetim: øúgücü PiyasasÕna BakÕú. østanbul:
TÜSøAD.
Taymaz, E. (2010). Growth, Employment, Skills and Female Labor Force. Ankara: State Planning
Organization and World Bank.
Toros, A. (2000). Life Tables for the Last Decade of XX. Century in Turkey. Turkish Journal of Population Studies, 22, 57-110.
TURKSTAT. (2010). Income and Living Conditions Survey 2007-2010.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
65
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TURKSTAT.
(2013).
Labor
Force
Statistics.
http://www.turkstat.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007
TURKSTAT.
(2013).
Vital
Statistics.
http://www.turkstat.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1060
Retrieved
Retrieved
12
12
18,
18,
2013,
2013,
from
from
Uraz, A., Aran, M., Hüsamo÷lu, M., OkkalÕ ùanalmÕú, D., & Çapar, S. (2010). Recent Trends in Female Labor Force Participation in Turkey. Ankara: State Planning Organization of the Republic of
Turkey and World Bank.
Vogler-Ludwig, K. (2009). Monitoring the Duration of Active Working Life in the European Union:
Final Report. Economix Research&Consulting: Study for the European Commission Employment,
Social Affairs and Equal Opportunities DG.
Willekens, F. (1980). Multistate Analysis: Tables of Working Life. Environment and Planning A,
12(5), 563-588.
Wolfbein, S. (1949). The Length of Working Life. Population Studies, 3(3), 286-294.
YaúÕt, B. (2007). An Econometric Analysis of Fertility Transition in Turkey. Unpublished MSc Thesis,
METU, Ankara.
66
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE YOKSULLUöUN AZALTILMASINDA DEMOGRAFøK
KAZANCIN ÖNEMø
Tolga Kabaú, Çukurova Üniversitesi, øøBF øktisat Bölümü
Ediz Deniz KandÕr, Çukurova Üniversitesi, øøBF øktisat Bölümü
Özet
Türkiye demografik geçiú sürecini önümüzdeki on yÕllarda tamamlayacaktÕr. Bir baúka ifadeyle, fÕrsat
penceresi Türkiye için uzun bir süre daha açÕk kalacaktÕr. Türkiye’nin bu fÕrsatÕ ekonomik büyümeye
dönüútürebilmesi ve zenginleúebilmesi için, e÷itim ve sa÷lÕk koúullarÕnÕ iyileútirecek, istihdam
koúullarÕnÕ yaratacak yatÕrÕm politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk vermelidir. Çünkü, 1980’lerden bu yana
dÕúa açÕk bir ekonomiye sahip olan Türkiye’nin ihtiyaç duydu÷u, daha nitelikli bir iúgücünü
yetiútirebilmesinin yolu, bugün oldu÷undan daha e÷itimli ve sa÷lÕklÕ bir nüfusa sahip olmaktan
geçmektedir. Demografik geçiú sürecinde çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun hÕzlÕ bir úekilde artmasÕ, daha iyi
e÷itilmesi ve istihdam edilmesi, ekonomik büyüme oranÕnda ve milli gelirde önemli miktarda artÕúlara
yol açmaktadÕr. Böylece, Türkiye’nin ortalama geliri yükselirken yoksulluk daha hÕzlÕ azalmakta ve
gelir da÷ÕlÕmÕ da düzelmektedir. Demografik geçiúin sa÷ladÕ÷Õ bu potansiyel demografik kazançtan
daha çok yararlanÕlabilmesi için Türkiye’de insan kaynaklarÕnÕn çok iyi planlanmasÕ ve yönetilmesi
gerekmektedir.
THE IMPORTANCE OF DEMOGRAPHIC GAIN FOR POVERTY REDUCTION IN TURKEY
Abstract
Turkey will complete the demographic transition process in the following decades. In other words, the
window of opportunity will be open for a long time for Turkey. Turkey can take advantage of this opportunity by improving the education and health infrastructure, and by increasing investment expenditures which produces more employment conditions. Turkey, as an open economy since 1980, needs to
have better educated and more healthy labour force and population. With a rapid increase in working
age population, better educated and employed labour force causes an incraese in growth rates and
national income in Turkey. As a result of this process, average income in Turkey rises, which in turn
causes a rapid decrease in poverty rates and income inequality. In order to utilize better from the demographic gains, Turkey needs to plan and manage human resources more efficiently.
1. Giriú
Bir ülkenin nüfusun yaú yapÕsÕndaki de÷iúmeler, bir toplumda yüksek do÷um ve ölüm oranlarÕndan,
düúük do÷um ve ölüm oranlarÕna geçiúi ifade eden demografik geçiú süreci esnasÕnda ortaya
çÕkmaktadÕr. Demografik geçiú sÕrasÕnda, çocuk ve yaúlÕlardan oluúan ba÷ÕmlÕ nüfusun, toplam nüfus
içindeki payÕnÕn azalmasÕ ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun payÕnÕn artmasÕ, ülkeler için, bu artÕúÕ
karúÕlayacak e÷itim ve istihdam koúullarÕnÕn yaratÕlmasÕ úartÕyla, bir ekonomik büyüme ve yoksullukta
azalma fÕrsatÕ yaratmaktadÕr. Dünya nüfus artÕúÕnÕn büyük kÕsmÕnÕn geliúmekte olan ülkelerde
görüldü÷ü ve gelecekte de bu durumun de÷iúmeyece÷i göz önüne alÕndÕ÷Õnda, demografik geçiú
sürecini henüz tamamlamÕú olan bu ülkeler için, söz konusu fÕrsatÕn de÷erlendirilmesi büyük önem arz
etmektedir.
Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanÕndan itibaren çarpÕcÕ bir demografik de÷iúim yaúamaktadÕr. Türkiye’de
yaúanan demografik geçiú süreci, sadece nüfusun büyüklü÷ünü de÷il, nüfusun yaú yapÕsÕnÕ ve sosyoekonomik yapÕsÕnÕ önemli ölçüde de÷iútirmiútir. Ancak, Türkiye demografik geçiú sürecini henüz
tamamlamamÕú bir ülke konumundadÕr. Demografik geçiú sürecini önümüzdeki on yÕllarda
tamamlayacak olan Türkiye’nin, bu sürecin yarataca÷Õ fÕrsatlarÕ ekonomik büyümeye ve zenginli÷e
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
67
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
dönüútürebilmesi için e÷itim, sa÷lÕk ve istihdam politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk vermesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ÕúÕ÷Õnda bu çalÕúmada ilk önce demografik geçiú sürecinin ekonomik büyümeyle olan
iliúkisi, demografik kazanç ve fÕrsat penceresinin ekonomik büyüme açÕsÕndan taúÕdÕ÷Õ önem
anlatÕlmaktadÕr. ÇalÕúmanÕn sonraki bölümlerinde Türkiye’de demografik geçiú süreci sonucunda
demografik yapÕsÕnda ve sosyoekonomik yapÕsÕnda ortaya çÕkan de÷iúikliklere de÷inilmektedir.
ÇalÕúmanÕn son bölümlerinde ise Türkiye’de demografik geçiú, büyüme ve yoksulluk iliúkisi güncel
ulusal veriler eúli÷inde anlatÕlmaktadÕr.
Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ Türkiye’nin demografik geçiú fÕrsatÕnÕ yüksek büyümeye ve yoksullukta
daha hÕzlÕ bir azalmaya dönüútürebilmesi için önerilerde bulunmaktÕr. Bu amacÕ gerçekleútirebilmek
için bu çalÕúmada TÜøK’in nüfus, iúgücü, yoksulluk ve gelir da÷ÕlÕmÕ verileri kullanÕlmaktadÕr. Bu
çalÕúmada elde edilen sonuçlar, Türkiye’de e÷itim ve sa÷lÕk reformlarÕ gibi politikalarÕn nüfusun
e÷itim/sa÷lÕk profilinin geliúmesine katkÕda bulundu÷unu, özellikle 2002 yÕlÕndan sonra gelir
da÷ÕlÕmÕnda düzelmeye ve yoksullukta hÕzlÕ bir azalmaya yol açtÕ÷ÕnÕ, böylece demografik kazancÕn
olumlu etkilerini arttÕrdÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Bu yüzden, Türkiye’de demografik geçiú sürecinin
yarataca÷Õ fÕrsatlardan daha çok yararlanÕlabilmesi için e÷itim, sa÷lÕk, istihdam ve yatÕrÕm
politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk verilmesi önerilmektedir.
2. Demografik Geçiú Sürecinin Ekonomik Büyümeyle Olan øliúkisinin De÷erlendirilmesi
Nüfusta meydana gelen de÷iúmelerin ekonomik büyümeyi nasÕl etkileyece÷i önemli bir tartÕúma
konusudur. Nüfusta görülen artÕúÕn ekonomik büyüme üzerinde ne gibi etkilere yol açaca÷Õna dair
görüúler farklÕlÕk göstermektedir; bu görüúlerden bazÕlarÕ nüfus artÕúÕnÕn ekonomik büyümeyi
yavaúlatÕcÕ bir etki yarataca÷ÕnÕ savunurken, bir bölümü ekonomik büyümeye katkÕda bulunaca÷ÕnÕ, bir
di÷er bölümü ise ekonomik büyüme üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadÕ÷ÕnÕ öne sürmektedirler.
Bu üç farklÕ görüúün temel ortak noktasÕ ise, sadece nüfusun büyüklü÷ü ya da boyutunda meydana
gelen de÷iúmelere odaklanmalarÕ ve nüfusun yaú yapÕsÕnda ortaya çÕkan de÷iúmelere önem
vermemeleridir. Bununla birlikte, nüfusun yaú yapÕsÕnda ya da bileúiminde görülen de÷iúikliklerin
demografik ve sosyo-ekonomik açÕlardan önemli sonuçlarÕ bulunmaktadÕr. Buna ba÷lÕ olarak, son
yÕllarda nüfusun yaú bileúimindeki de÷iúikliklere odaklanan çalÕúmalar, nüfus ve ekonomik büyüme
iliúkisini ele alan çalÕúmalar içinde giderek daha fazla yer tutmaktadÕr (Kabaú ve KandÕr, 2013).
Do÷um ve ölüm oranlarÕ, do÷al nüfus artÕúÕnÕn temel belirleyicileridir. Demografik de÷iúikliklerin bu
iki faktörde neden oldu÷u de÷iúiklikler nüfusun yaú yapÕsÕnÕ de÷iútirmektedir. Nüfusun yaú yapÕsÕnda
nasÕl bir de÷iúim gerçekleúti÷i incelenirken ele alÕnmasÕ gereken kavram ise, yüksek do÷um ve ölüm
oranlarÕndan düúük do÷um ve ölüm oranlarÕna do÷ru gidiúi gösteren “demografik geçiú” kavramÕdÕr.
Bir ülkede, yüksek do÷um ve ölüm oranlarÕndan daha düúük do÷um ve ölüm oranlarÕna geçiúi ifade
eden demografik geçiú süreci esnasÕnda o ülke nüfusunun yaú yapÕsÕnda bir takÕm de÷iúmeler ortaya
çÕkmaktadÕr. Bu süreç esnasÕnda, çocuk ve yaúlÕlarÕn oluúturdu÷u ba÷ÕmlÕ nüfusun toplam nüfus
içindeki payÕ azalmakta, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun payÕ ise artmaktadÕr. ÇalÕúma ça÷Õndaki nüfusta
meydana gelen söz konuúu artÕú, geliúmekte olan ülkeler için, ekonomik büyüme artÕúÕ ve yoksullu÷un
azaltÕlmasÕ için bir fÕrsat yaratmaktadÕr. Ancak, bu fÕrsatÕn de÷erlendirilebilmesi için, çalÕúma
ça÷Õndaki nüfus artÕúÕnÕ karúÕlayacak e÷itim ,sa÷lÕk ve istihdam koúullarÕnÕn yaratÕlmasÕ gereklidir.
Geliúmekte olan ülkeler henüz demografik geçiú sürecini tamamlamamÕúlardÕr ve dünya nüfus artÕúÕnÕn
büyük kÕsmÕ bu ülkelerde görülmektedir. Bu bakÕmdan, adÕ geçen bu fÕrsatÕn gerekti÷i gibi
de÷erlendirilerek geliúmekte olan ülkelerde yüksek büyümeye yol açmasÕ, bunun sonucunda
yoksullukta da hÕzlÕ bir azalmanÕn gerçekleúmesi bu ülkeler açÕsÕndan büyük önem arz etmektedir
(Kabaú ve KandÕr, 2013).
68
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2.1. Demografik Kazanç ve FÕrsat Penceresinin Ekonomik Büyüme AçÕsÕndan TaúÕdÕ÷Õ
Önem
Demografik geçiú sürecinde ölüm oranlarÕnÕn azalmasÕndan, do÷um oranlarÕndaki azalÕúa kadar geçen
sürede, do÷umdan sonra hayatta kalan çocuk sayÕsÕ artmakta ve bu çocuklarÕn yetiúkinli÷e eriúip
iúgücüne katÕlmalarÕ neticesinde çocuk ba÷ÕmlÕlÕk oranÕ azalmakta, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus artmakta
ve bu úekilde ekonomik büyüme hÕzÕnda ilave bir artÕú görülebilmektedir. Bu süreçte elde edilen getiri
demografik kazanç olarak adlandÕrÕlmaktadÕr. Demografik kazanç kavramÕnÕn iki önemli özelli÷i göze
çarpmaktadÕr; ilk olarak, demografik kazanç otomatik olarak elde edilememektedir. Bu kazancÕn elde
edilebilmesi için çalÕúma ça÷Õndaki nüfusa gerekli e÷itim ve becerileri kazandÕrabilecek, istihdam
alanlarÕ açabilecek kurumsal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gereklidir. økinci olarak; demografik
kazanç belirli bir süre içinde elde edilebilmektedir. Bir baúka ifadeyle, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus,
çalÕúma yaúÕnÕ geride bÕrakÕp, emeklilik dönemine eriúmeden, söz konusu nüfusun ekonomiye
maksimum katkÕ yapmasÕnÕ sa÷lamak gereklidir. Bu geçici zaman dönemi fÕrsat penceresi olarak
adlandÕrÕlmaktadÕr.
Demografik fÕrsat penceresi demografik geçiúin bir sonucudur. FÕrsat penceresi, çalÕúan nüfusun
arttÕ÷Õ, çocuk nüfusun azaldÕ÷Õ, yaúlÕ nüfusun ise hala az oldu÷u bir dönemi ifade etmektedir. Genç ve
yaúlÕ nüfus gruplarÕ sayÕca az olduklarÕndan, bu gruplarÕn topluma maliyetleri göreceli olarak düúüktür
ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfus büyük oldu÷undan dolayÕ kiúi baúÕ üretimde bir artÕú fÕrsatÕ ortaya
çÕkmaktadÕr (Bloom ve Williamson, 1998;Bloom vd. 2001, 2003; Mason 2001; Akt; Van Der Ven ve
Smits, 2011). Son aúamada ise, nüfus yaúlanmaya ve çalÕúan nüfus azalmaya baúlayarak demografik
kazancÕ geçici bir hale getirir (Van Der Ven ve Smits, 2011).
Bu açÕklamalar ÕúÕ÷Õnda, demografik kazancÕn sonsuza dek devam etmeyece÷i görülmektedir. FÕrsat
penceresi belirli bir süre için açÕk kalmaktadÕr. Zamanla, toplam nüfus içinde göreli olarak daha
yüksek paya sahip olan çalÕúma ça÷Õndaki nüfus yaúlanma e÷ilimine girecek, do÷urganlÕk azalÕúÕ
nedeniyle arkadan gelen genç nüfus azalacaktÕr. Bunun sonucunda, ba÷ÕmlÕ nüfus sayÕsÕ tekrar
yükselecek ve çocuklardan ziyade yaúlÕlarÕn ihtiyaçlarÕnÕn karúÕlanmasÕ gerekecektir. AyrÕca,
demografik kazanç otomatik olarak gerçekleúmemektedir. Do÷urganlÕk azalÕúÕyla birlikte nüfusun
yarattÕ÷Õ baskÕ da azalÕrken, bazÕ ülkeler di÷erlerine kÕyasla daha fazla avantaj sa÷lamaktadÕrlar.
Ülkelerin bazÕlarÕ, serbest kalan kaynaklarÕ etkin olarak kullanmak için giriúimde bulunurken, bazÕ
ülkeler bunu gerçekleútirememektedir. Sonraki aúamada, demografik fÕrsat penceresi kapanacaktÕr ve
demografik kazanç elde etme fÕrsatÕnÕ de÷erlendiremeyen ülkeler yeni sorunlarla karúÕ karúÕya
kalacaklardÕr (Ross, 2004, s. 2). Bu ba÷lamda, Lee ve Mason (2006) ve Bloom vd. (2003), nitelikli
kurumlarÕn olmadÕ÷Õ durumda ülkelerin demografik geçiúi kazanca dönüútürmede etkin olmadÕklarÕnÕ
belirtmektedir (Lee ve Mason, 2006; Akt; Bloom vd., 2007). Kurumlar terimi, hukukun üstünlü÷ü,
etkin bürokrasi, yolsuzluk düzeyi, politik özgürlük, siyasi, ticari ve ekonomik açÕlardan açÕklÕk ve
ifade özgürlü÷ü gibi kavramlarÕ da kapsamaktadÕr. Kurumlar teriminin kapsamÕ geniúletildi÷inde,
e÷itim, sa÷lÕk ve ulaútÕrma altyapÕsÕnÕ, sendikalar ve iúverenlerin kanunlarla korundu÷u düzgün çalÕúan
bir emek piyasasÕnÕ da kapsamaktadÕr(Bloom vd.,2007).
Uygun bir politik ortam sa÷lanmazsa, ülkeler de÷iúen yaú yapÕlarÕna ayak uydurmakta gecikecekler ve
daha yüksek bir ekonomik büyüme fÕrsatÕnÕ kaçÕracaklardÕr. ÇalÕúma ça÷Õndaki nüfus artÕúÕ, istihdam
fÕrsatlarÕndaki artÕúla karúÕlanmazsa, yüksek oranlÕ iúsizlik, artan suç oranÕ ve siyasi istikrarsÕzlÕk gibi
sorunlarÕn ortaya çÕkmasÕ kaçÕnÕlmaz olacaktÕr. YaúlÕ insanlarÕn ihtiyaçlarÕnÕ karúÕlamaya yönelik
politikalar geliútirilemezse bu insanlarÕn ço÷u mahrumiyetle karúÕlaúacaktÕr. Daha geniú, daha sa÷lÕklÕ
ve e÷itimli bir iú gücüne sahip olundu÷unda ve bu ilave emek istihdam edilebildi÷inde ekonomik
kazanç sa÷lanabilecektir. Bunun yanÕ sÕra, güçlü ve etkin kurumlarÕn bulundu÷u ülkeler ise
demografik geçiúin potansiyel faydalarÕnÕ elde etmede daha úanslÕ olabilmektedir(Bloom vd. 2007, s.
3-4).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
69
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2.2. Geliúmekte Olan Ülkelerde Yaúanan Demografik Geçiú Sürecinin KÕsa Bir
De÷erlendirilmesi
Son yüzyÕlda, hemen hemen tüm ülkeler demografik geçiúte hÕzlÕ bir ilerleme göstermiúlerdir. Bunun
sonucu ise ölüm ve do÷um oranlarÕnda görülen azalmadÕr. Ölüm oranlarÕndaki azalÕúÕn, do÷um
oranlarÕndaki azalÕútan önce görülmesi neticesinde dünya nüfusu hÕzlÕ bir artÕú göstermiú ve 1950
yÕlÕnda 2,5 milyardan, 20.yüzyÕlÕn sonunda 6,1 milyara ulaúmÕútÕr. Kuzeyin sanayileúmiú ülkeleri
demografik geçiúi tamamlamÕú durumdadÕrlar ve göçlerin de hesaplamalara dahil edilmesine ra÷men
bu ülkelerde yÕllÕk ortalama nüfus artÕú hÕzÕ yüzde birin altÕnda gerçekleúmektedir. Buna karúÕlÕk
olarak, güneyin geliúmekte olan ülkelerinin birço÷unda, do÷urganlÕkta son dönemlerde yaúanan
önemli düúüúlere ra÷men nüfus artÕú hÕzÕ hala yüksektir. Dünya BankasÕ ve Birleúmiú Milletlerin
tahminlerine göre, 21. yüzyÕlÕn sonunda neredeyse tüm ülkeler demografik geçiú sürecini
tamamlayacaklardÕr. Birleúmiú Milletlerin hesaplamalarÕna göre dünya nüfusu 2050 yÕlÕnda yaklaúÕk
olarak 9 milyara ulaúacak ve nüfus artÕúÕnÕn neredeyse tamamÕ az geliúmiú güney ülkelerinde
gerçekleúirken, sanayileúmiú kuzey ülkelerinde nüfus artÕúÕnÕn bugünkü düzeye yakÕn olaca÷Õ tahmin
edilmektedir (Bongarts ve Bulatao, 1999).
Demografik geçiú sürecinin geliúmekte olan ülkelerdeki seyri ile ilgili bir baúka ilgi çekici husus,
özellikle son 50 yÕlda, bazÕ geliúmekte olan ülkeler demografik geçiú sürecini yaúamaktayken,
bazÕlarÕnÕn bu sürece henüz baúlamamÕú durumda ya da sürecin henüz baúlarÕnda olmalarÕdÕr. Bu
bakÕmdan en göze çarpan farklÕlÕk Do÷u Asya ve Sahra-altÕ ülkeleri arasÕndadÕr. 1950’ler ve
1960’larda, birçok araútÕrmacÕya göre, bu ülkeler kalkÕnma düzeyi ve beklentileri açÕsÕndan benzer bir
konumdaydÕlar. Ancak, kÕyaslama alanÕnÕn daraltÕlmasÕ konuya netlik kazandÕrmaktadÕr. Her iki
bölgeden birer ülke seçilerek kÕyaslama yapÕldÕ÷Õnda, sürecin baúÕnda benzer koúullara sahip olan bu
ülkelerde, süreç ilerledikçe farklÕlaúmalar görülmektedir. Bu amaçla Tayland ve Gana iki örnek ülke
olarak alÕnabilmektedir. 1960’larda iki ülkenin reel gelir düzeyleri birbirine yakÕn durumdaydÕ. Ancak
2000 yÕlÕna gelindi÷inde, Tayland’Õn reel geliri neredeyse altÕ kat artarken, Gana bu konuda hiç
geliúme gösterememiútir. Her iki ülke de ortalama yaúam sürelerinde önemli artÕú kaydederken,
Tayland daha büyük bir avantaj elde etmiútir; 1960’larda kadÕn baúÕna do÷um sayÕsÕ her iki ülkede de
yaklaúÕk 6 iken, 2000 yÕlÕ itibariyle bu sayÕ Tayland’da 1.8, Gana’da ise 4’tür(McNicoll, 2011).
Demografik geçiúin sa÷layaca÷Õ potansiyel kazançtan en iyi úekilde yararlananlar Do÷u Asya
ülkeleridir. Latin Amerika bu konuda Do÷u Asya’nÕn gerisinde kalmÕútÕr. Orta Do÷u ve Kuzey Afrika
geçiú sürecinin henüz baúÕndadÕrlar. Sahra-altÕ Afrika’da ise demografik geçiú henüz baúlamamÕútÕr ve
geleneksel olarak yüksek olan do÷um oranlarÕnda hemen hemen hiç azalma kaydedilememiútir (Bloom
vd., 2001).
3. Türkiye’de Demografik Geçiú Sürecinin AúamalarÕ
Dünya nüfusu demografik geçiú süreci yaúamaktayken, Türkiye de dikkate de÷er demografik
de÷iúikliklere sahne olmaktadÕr. Türkiye’de ilk resmi nüfus sayÕmÕ 20.yüzyÕlÕn ilk çeyre÷inin
sonlarÕna do÷ur yapÕlmÕú ve bu sayÕmda Türkiye nüfusu 13.6 milyon olarak hesaplanmÕútÕr (Yavuz,
2008). 2014 yÕlÕnda yapÕlan resmi nüfus sayÕmÕ sonuçlarÕna göre Türkiye nüfusu 77 milyonun
üzerindedir ve Türkiye dünyada en kalabalÕk nüfusa sahip ülkelerden biridir.
Türkiye nüfusunun geçirdi÷i demografik de÷iúimi daha iyi anlamak için Türkiye’nin geçirmiú
demografik geçiú aúamalarÕna göz atmak faydalÕ olacaktÕr. Demografik geçiú süreci açÕklanÕrken üç ya
da dört aúamalÕ modellerden yararlanÕlmaktadÕr. Ülkeden ülkeye farklÕlÕk gösterebilen süreç 100-200
yÕl arasÕ bir zaman dilimini kapsamaktadÕr (E÷itimde Reform Giriúimi, 2007). Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ
demografik geçiú süreci üç aúamalÕ bir model vasÕtasÕyla incelenebilmektedir:
1.Aúama: 1923-1955 arasÕ bu dönemde do÷urganlÕ÷Õ teúvik edici politikalar uygulanmÕútÕr. Nüfus
artÕúÕnÕn teúvik edilmesindeki amaç, cumhuriyetin kurulmasÕyla birlikte, sosyo-ekonomik yaúamÕn
yeniden kurulabilmesi gerekli nüfus artÕúÕnÕn sa÷lanmasÕdÕr. 2.Aúama: 1955-1985 arasÕnÕ kapsayan
70
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
dönemdir. Bu dönemde, hÕzlÕ nüfus artÕúÕ sonucunda ortaya çÕkan çarpÕk kentleúme, iúsizlik ve
ekonomik durgunluk gibi sorunlar do÷urganlÕ÷Õ teúvik eden politikalarÕn sorgulanmasÕna neden olmuú
ve do÷urganlÕ÷Õ azaltÕcÕ politikalara bir yönelme olmuútur. økinci evrede, do÷urganlÕk hÕzÕndaki
azalma, ölüm oranlarÕndaki azalmanÕn altÕnda seyretmiú ve netice olarak nüfustaki artÕú devam etmiú
ve 1958-1985 yÕllarÕ arasÕnda ikiye katlanarak 24 milyondan 51 milyona yükselmiútir. 3.Aúama: 1985
yÕlÕ ve sonrasÕnÕ kapsayan dönemdir. 1983 yÕlÕnda kabul edilen Nüfus YasasÕna uygun olarak talep
odaklÕ bir aile planlamasÕ programÕna geçilmiútir. Bu yeni politika do÷rultusunda modern aile
planlamasÕ yöntemlerine olan talep artmÕútÕr. Do÷um ve ölüm oranlarÕnda azalÕú bu dönemde de
devam etmiú ve böylece nüfus artÕú hÕzÕ düúmeye baúlamÕútÕr (HÜNEE; 2008).
3.1. Demografik Geçiú Süreci Sonucunda Türkiye’nin Demografik ve Sosyo-Ekonomik
YapÕsÕnda Ortaya ÇÕkan De÷iúiklikler
Türkiye’nin cumhuriyetin ilanÕndan itibaren yaúamakta oldu÷u demografik geçiú sürecinin en önemli
etkisi nüfusun yaú yapÕsÕ üzerinde olmuútur. Do÷urganlÕ÷Õn azalmasÕyla birlikte genç ba÷ÕmlÕ nüfus (014 yaú arasÕ) azalmaktayken, çalÕúma ça÷Õndaki nüfus (15-64 yaú arasÕ) artmaktadÕr ve bu artÕú devam
etmektedir. YaúlÕ ba÷ÕmlÕ nüfus (65 yaú ve üzeri) ise demografik geçiú aúamalarÕ ilerledikçe
artmaktadÕr.
Demografik de÷iúim, bir takÕm fÕrsatlarÕ oldu÷u kadar riskleri de ortaya çÕkarmaktadÕr (TÜSøAD,
2010, s. 14). Ba÷ÕmlÕ nüfusun toplam nüfus içindeki payÕnÕn azalmasÕ ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun
payÕnÕn artmasÕnÕn Türkiye’ye fÕrsat mÕ yarataca÷Õ ya da risklere mi yol açaca÷Õ sorusunun yanÕtÕ ise
Türkiye’nin gerekli politikalarÕ hayata geçirip geçiremeyece÷inde bulunmaktadÕr. Demografik fÕrsat
penceresi sonsuza dek açÕk kalmayacak, süreç ilerledikçe çalÕúma ça÷Õndaki nüfus yaúlanmaya
baúlayacak do÷urganlÕk azalÕúÕndan dolayÕ yaúlÕ ba÷ÕmlÕ nüfus artmaya baúlayacaktÕr. Bu bakÕmdan,
fÕrsat penceresi açÕk iken, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun niteliklerini arttÕrÕcÕ e÷itim ve sa÷lÕk politikalarÕ
ile iú olanaklarÕ sa÷layacak istihdam politikalarÕnÕn hayata geçirilmesi ve zamanÕnda uygulamaya
konulmasÕ gerekmektedir.
3.1.1. Türkiye’nin Demografik YapÕsÕndaki De÷iúiklikler
Türkiye’de görülen demografik de÷iúiklikler Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) tarafÕndan
gerçekleútirilen Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕnda (TNSA; 2008) kapsamlÕ bir úekilde
incelenmiútir. AraútÕrmada belirtildi÷i gibi, Türkiye’de ilk resmi nüfus sayÕmÕ 1927 yÕlÕnda yapÕlmÕú ve
ülke nüfusu 13.6 milyon olarak hesaplanmÕútÕr. Uzun süren savaú döneminin ardÕndan nüfus hÕzlÕ bir
úekilde artmaya baúlamÕútÕr. Türkiye’de nüfus artÕú hÕzÕ 1950’lerin ortalarÕnda binde 28 ile en yüksek
seviyeye ulaúmÕú, 1960’lardan itibaren azalma e÷ilimine girmiútir. Azalma e÷ilimi devam ederken,
nüfus artÕú hÕzÕ 1970’lerde binde 25’e, 1980’lerde binde 20’ye, 2000’li yÕllarda ise binde 15’lere kadar
düúmüútür. 1960’lardan itibaren nüfus artÕú hÕzÕnda görülen azalmaya ra÷men, Türkiye nüfusu her yÕl
artmaya devam etmektedir(HÜNEE; 2008). TÜøK’in 2014 yÕlÕ verilerine göre nüfus artÕú hÕzÕ 2013
yÕlÕnda binde 13,7 2014 yÕlÕnda ise binde 13,3 olarak gerçekleúmiútir. TÜøK’in 2014 yÕlÕ verilerine
göre Türkiye nüfusu 77 milyon 695 binken, çocuk nüfusu ise 22 milyon 838 bindir. BM tanÕmÕna göre
0-17 yaú grubunu içeren çocuk nüfus, 1935 yÕlÕnda toplam nüfusun % 45’iken, 2014 yÕlÕnda toplam
nüfusun % 29,4’ü olarak gerçekleúmiútir.
Tablo-1’de görüldü÷ü gibi, bebek ve anne ölümleri yÕllar itibariyle azalma göstermiútir ve bunun
nedeni nüfusun daha kaliteli bir yaúam tarzÕna kavuúmasÕ ve sa÷lÕk hizmetlerinin iyileúmesidir.
Do÷urganlÕktaki azalÕúÕn nedenleri ço÷unlukla evrensel nitelikte olan bir takÕm faktörleri içermektedir;
kadÕnlarÕn e÷itim düzeyinin yükselmesi ve iúgücüne katÕlÕmlarÕnÕn artmasÕ, kentleúme, ailelerin gelir
düzeylerinin yükselmesi ve sa÷lÕk hizmetlerine eriúimin kolaylaúmasÕ gibi faktörler bu azalÕúta etkili
olmuútur.. AyrÕca bebek ölüm hÕzÕndaki düúüú ve do÷umda yaúam beklentisinin artmasÕ da
do÷urganlÕk azalÕúÕnda etkili faktörler arasÕnda sayÕlmaktadÕr. TÜøK verilerine göre toplam
do÷urganlÕk hÕzÕ 2013 yÕlÕnda 2,10 çocuk iken, 2014 yÕlÕnda 2,17 çocuk olarak gerçekleúmiútir. Buna
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
71
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
göre bir kadÕnÕn do÷urgan oldu÷u dönem boyunca do÷urabilece÷i ortalama çocuk sayÕsÕ 2,17 olarak
gerçekleúmiútir. AyrÕca bu durum, nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1 do÷urganlÕk düzeyinin üzerinde
oldu÷unu göstermektedir.
Tablo 1.Türkiye’de Toplam Do÷urganlÕk OranlarÕ, Ortalama Yaúam Beklentisi ve Bebek Ölüm
OranlarÕ (1935-2005)
YÕllar
Toplam
Do÷urganlÕk
OranÕ
Bebek Ölüm
Ortalama Yaúam Beklentisi OranÕ (1000
CanlÕ Do÷umda)
Erkek
KadÕn
Toplam
1935-1940
6,66
34,7
36,2
35,4
273
1940-1945
6,55
30,1
32,6
31,4
306
1945-1950
6,85
36,7
39,6
38,1
260
1950-1955
6,9
42
45,2
43,6
233
1955-1960
6,6
46,5
49,7
48,1
203
1960-1965
6,19
50,3
54
52,1
176
1965-1970
5,7
52,4
56,4
54,3
153
1970-1975
5,3
55
59,2
57
138
1975-1980
4,72
57,5
61,7
59,5
115
1980-1985
4,15
59
63,2
61
93
1985-1990
3,28
61
65,3
63,1
70
1990-1995
2,9
64
68,5
66,1
54
1995-2000
2,57
66,6
71,2
68,8
40
2000-2005
2,23
68,5
73,3
70,8
31
(Kaynak: Yavuz, 2008, s. 138)
Türkiye’de nüfusun yaú yapÕsÕnda meydana gelen de÷iúimlere daha yakÕndan bakÕldÕ÷Õnda üç önemli
sonuç göze çarpmaktadÕr. ølki, Türkiye nüfusu zamanla, genç bir nüfus olmaktan çÕkÕp yaúlanmaya
baúlamasÕdÕr. økicisi, özellikle do÷urganlÕk azalÕúÕndan dolayÕ 15 yaúÕndan küçük nüfusun toplam
nüfus içindeki payÕnÕn giderek azalmasÕdÕr. Üçüncü önemli de÷iúiklik ise, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun
(15-64 yaú arasÕ) giderek artmasÕdÕr (HÜNEE, 2008). ÇalÕúma ça÷Õndaki nüfusta görülen bu artÕú
Türkiye için hem bir fÕrsat, hem de bir istihdam baskÕsÕ teúkil etmektedir.
Tablo-2’de yer alan veriler incelendi÷inde, yÕllar itibariyle genç ba÷ÕmlÕlÕk oranÕ azalÕrken, yaúlÕ
ba÷ÕmlÕlÕk oranÕnÕn yükseliú e÷ilimine girmeye baúladÕ÷Õ gözlemlenmektedir. Demografik geçiú süreci
dikkate alÕndÕ÷Õnda, yaúlÕ ba÷ÕmlÕlÕk oranÕndaki bu yükseliúin devam edece÷i açÕktÕr ve bu yükseliúin
de bir takÕm riskler yaratmamasÕ için, gerekli önlemlerin úimdiden alÕnmasÕ, demografik risklerin
azalmasÕ açÕsÕndan son derece önemlidir.
Demografik geçiú süreci, Türkiye nüfusunun cinsiyet yapÕsÕnÕ da de÷iútirmiútir. Cumhuriyetin ilk
yÕllarÕnda, uzun süren savaúlar nedeniyle kadÕn nüfusu erkek nüfusu aúmÕútÕr. 1940 yÕlÕnda, kadÕn ve
erkek nüfus neredeyse eúitlenirken, 2000 yÕlÕ itibariyle her 100 kadÕna düúen erkek sayÕsÕ 103 olarak
hesaplanmÕútÕr (TÜSøAD, 2010.
72
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo-2: Türkiye’de Yaú Ba÷ÕmlÕlÕk OranlarÕ (1965-2012)
SayÕm YÕlÕ
Toplam Yaú
Ba÷ÕmlÕlÕk
OranÕ
YaúlÕ
Ba÷ÕmlÕlÕk
OranÕ
(65+yaú)
Genç
Ba÷ÕmlÕlÕk
OranÕ (0-14
yaú)
1965
84,89
7,33
77,56
1970
85,85
8,17
77,68
1975
82,33
8,39
73,94
1980
78,12
8,45
69,67
1985
71,81
7,22
64,59
1990
64,68
7,06
57,62
2000
55,1
8,83
46,27
2007
50,36
10,65
39,71
2008
49,51
10,23
39,28
2009
49,25
10,46
38,79
2010
48,89
10,76
38,13
2011
48,82
10,91
37,51
2012
48,03
11,12
36,91
(Kaynak: TÜøK; 2013, Genel Nüfus SayÕmlarÕ ve ADNKS SonuçlarÕ)
3.1.2. Türkiye’nin Sosyo-Ekonomik YapÕsÕndaki De÷iúiklikler
Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ demografik de÷iúimin arka planÕnÕ sosyo-ekonomik yapÕda görülen de÷iúiklikler
oluúturmaktadÕr. E÷itim, kentleúme, gelir da÷ÕlÕmÕ ve yoksulluk ile ilgili de÷iúiklikler ile demografik
de÷iúiklikler arasÕnda karúÕlÕklÕ bir etkileúim mevcuttur (HÜNEE, 2008)
Türkiye’de okuryazarlÕk düzeyi, cumhuriyetin ilk yÕllarÕnda yapÕlan çalÕúmalar sonucunda önemli
derecede artmÕútÕr. 1935 yÕlÕnda kadÕnlar için yüzde 10; erkekler için yüzde 29 olan okuryazarlÕk
oranlarÕ, 1980’lerde sÕrasÕyla yüzde 55 ve 80’e, günümüzde ise yüzde 87 ve 97’ye yükselmiútir.
Okullaúma oranlarÕ incelendi÷inde, ilkö÷retim seviyesinde cinsiyet eúitsizli÷inin önemli ölçüde
ortadan kalktÕ÷Õ, orta ö÷retim düzeyinde ise azaldÕ÷Õ görülmektedir. Bununla birlikte, erkeklerin e÷itim
seviyesi hala kadÕnlardan yüksektir ve kadÕnlar bu konuda dezavantajlÕ durumdadÕrlar (HÜNEE,
2008).
Cumhuriyetin ilanÕndan sonra, Türkiye nüfusu, kÕrsal bir nüfus olmaktan çÕkÕp, giderek kentsel bir
nüfusa dönüúmüútür (HÜNEE; 2008, s. 19). 1920’ler ve 1930’larda her 10 kiúiden 8’i kÕrsal yerleúim
alanlarÕnda yaúarken, 2000’lerde 10 kiúiden yaklaúÕk 6’sÕ, günümüzde ise 10 kiúinin yaklaúÕk 8’i
kentsel alanlarda yaúar hale gelmiútir (HÜNEE, 2008;Yavuz, 2008).
Demografik dönüúümle birlikte, Türkiye’de, ekonomik kriz dönemleri dÕúÕnda kiúi baúÕna gelirde
sürekli bir artÕú gözlemlenmektedir. SatÕn alma gücü paritesine göre kiúi baúÕ milli gelir 1960’larda
1000 ABD dolarÕnÕn altÕndayken, 1980’lerin baúlarÕnda 2300 dolara, 1990’larÕn baúlarÕnda 4600
dolara, 2000’lerin baúlarÕnda 6800 dolara ve günümüzde 13500 dolara yükselmiútir. Bununla birlikte,
kiúi baúÕ milli gelirin artmasÕ refahÕn toplumsal tabana yayÕlmasÕ anlamÕna gelmemektedir. RefahÕn
nasÕl da÷ÕtÕldÕ÷ÕnÕn anlaúÕlmasÕ, yoksulluk ve gelir da÷ÕlÕmÕ göstergelerinin incelenmesini
gerektirmektedir (HÜNEE, 2008).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
73
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4.
Türkiye’de Demografik Geçiú ve Ekonomik Büyüme øliúkisinin De÷erlendirilmesi
Özellikle son yÕllarda, büyüme-nüfus literatürüne iliúkin yeni bir tartÕúma ortaya konmuútur. Buna
göre; nüfus artÕúÕ de÷il, demografik e÷ilimlerdeki de÷iúiklik, yani çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam
nüfus içindeki payÕnÕn artmasÕ ekonomik büyümeye katkÕda bulunmaktadÕr. Bu görüú, demografik
geçiú ile ekonomik büyüme arasÕnda iki yönlü bir iliúki oldu÷unu belirtmektedir. ølk olarak,
demografik geçiú, büyüme üzerinde, “muhasebe etkisi” olarak adlandÕrÕlan pozitif bir etkiye sahiptir.
Buna göre, düúük do÷um oranlarÕ ve uzun yaúam süreleri ba÷ÕmlÕlÕk oranÕnÕ belli bir süre için
düúürmekte ve kiúi baúÕ GSYøH’nÕn artmasÕnÕ sa÷lamaktadÕr. Buna ilaveten, geliúen sa÷lÕk ve
beslenme olanaklarÕ ve daha uzun yaúam süreleri bireylerin verimini ve üretimi arttÕrmaktadÕr.
Demografik geçiúin ekonomik büyüme üzerindeki pozitif katkÕsÕnÕn yanÕ sÕra, ekonomik büyümenin
de demografik geçiúi hÕzlandÕran bir etkisi bulunmaktadÕr. ønsanlarÕn gelirleri arttÕkça çalÕúa e÷ilimi
artmakta, çocuk yapma e÷ilimi azalmakta ve bu da demografik geçiúi hÕzlandÕrmaktadÕr. AyrÕca, sa÷lÕk
ve beslenme alanlarÕndaki geliúmeler ölüm oranlarÕnÕ düúürmekte, yaúam süresini uzatmakta ve üretim
artmaktadÕr (Mumcu ve Ça÷lar, 2005).
Demografik de÷iúkenler ve ekonomik büyüme iliúkisini inceleyen çalÕúmalarÕn büyük ço÷unlu÷u
göstermektedir ki, 1965-1990 yÕllarÕ arasÕnÕ kapsayan dönemde Türkiye’nin gerçekleútirmiú oldu÷u
ekonomik büyümenin beúte biri, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfustan daha hÕzlÕ artmasÕ
sonucunda ortaya çÕkmÕútÕr. Söz konusu dönemde, ekonomik büyüme yüzde 2,54 olarak gerçekleúmiú
ve demografik de÷iúkenler bu büyümeye yüzde 0,54 oranÕnda katkÕ yapmÕútÕr. Bu araútÕrmalarÕn
sonuçlarÕ Tablo-3’de özetlenmiútir. Tablo’daki verilere göre Türkiye için, 2000-2025 yÕllarÕ arasÕndaki
kiúi baúÕ GSYøH büyüme oranÕnÕ yüzde 2,44 olarak tahmin etmektedir (Mumcu ve Ça÷lar, 2006).
Tablo-3: Türkiye’de Demografik De÷iúmeler ve GSYøH
GSYøH
Büyüme
OranÕ (%)
(1965-1990)
Ortalama
Ö÷retim
Seviyesi
2000 yÕlÕ
Kamu
KurumlarÕ
Kalitesi
1982 yÕlÕ
GSYøH
Büyüme
OranÕ (%)
(2000-2025)
Demografinin
büyümeye
katkÕsÕ
(2000-2025)
Arjantin
-0,51
2
4,28
1,38
0,6
Brezilya
3,17
0,94
6,35
1,02
0,39
Hindistan
2,39
1
5,76
3,81
1,22
Çin
3,39
1,65
5,68
2,69
0,001
Endonezya
4,7
1,3
3,66
1,8
0,92
Malezya
3,86
2,85
6,9
2,87
2,34
Tayland
5,17
1,07
6,25
0,44
-0,17
Fransa
2,89
3,44
9,26
0,53
-0,78
ørlanda
3,47
3,08
8,32
0,79
0,01
øspanya
2,97
2,61
7,63
0,46
-0,63
Portekiz
4,06
1,71
7,73
0,54
-0,64
Türkiye
2,57
1,1
5,26
2,44
0,82
(Kaynak: Mumcu ve Ça÷lar, 2006, s. 18)
Tablo-3 incelendi÷inde göze çarpan bir di÷er husus, 2000-2025 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye için yüzde
2,44 olarak tahmin edilen kiúi baúÕ GSYøH artÕúÕna demografik de÷iúkenlerin katkÕsÕnÕn yüzde 0,82
olaca÷ÕdÕr. Bir baúka ifadeyle, demografik de÷iúkenler ekonomik büyümeyi yüzde 0,82 oranÕnda
arttÕracaktÕr. Bu ba÷lamda, 2000-2025 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’nin gerçekleútirece÷i potansiyel
ekonomik büyümenin üçte biri demografik geçiú kaynaklÕ olacaktÕr. Konuyla ilgili dikkate de÷er bir
baúka nokta, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun 1965-1990 dönemine göre azalÕú göstermesine ra÷men
demografik geçiúin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin, bu döneme göre daha fazla olaca÷ÕdÕr. Bu
74
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
durumun temel nedeni ise, Türkiye ekonomisinin 1990 sonrasÕnda daha dÕúa açÕk bir hale gelmesidir
(Mumcu ve Ça÷lar, 2006).
Konu ile ilgili analizler açÕkça göstermektedir ki, Türkiye’ de görülen demografik de÷iúimler büyük
fÕrsatlar sunmaktadÕr. Demografik geçiú ekonomik büyüme oranÕnÕ kayda de÷er bir oranda
arttÕrmaktadÕr. E÷itim seviyesi, küresel ekonomiye entegrasyon gibi faktörler demografik geçiú süreci
ile birleúti÷inde ekonomik büyüme rakamlarÕna ciddi oranda katkÕ yapmaktadÕr. øúgücü piyasalarÕndan
e÷itim/sa÷lÕk sistemine; kamu yönetimi ve kurumlarÕndan sosyal güvenlik sistemine kadar birçok
alanda yapÕlacak reformlar bu süreçte büyük önem taúÕmaktadÕr (Mumcu ve Ça÷lar, 2006).
Demografik geçiúin ekonomiyi etkileme kanallarÕ çok iyi analiz edilmeli, bu do÷rultuda politikalar
hayata geçirilmelidir. Aksi halde, demografik geçiúin sundu÷u fÕrsatlar kaçÕrÕlmÕú olacak ve
demografik geçiúin ardÕndan ortaya çÕkacak yaúlÕ nüfusu desteklemeye yarayacak ekonomik
birimlerden yoksun kalÕnacaktÕr. Türkiye, önündeki bu dönemde, riskleri iyi yönetmeli ve fÕrsatlarÕ da
kaçÕrmamalÕdÕr. Bu fÕrsatÕn de÷erlendirilebilmesi ise “bekle-gör politikalarÕ” ile de÷il, “proaktif”
politikalar uygulanmasÕ ile mümkündür(Mumcu ve Ça÷lar, 2006).
5.
Türkiye’de Demografik Geçiú ve Yoksulluk øliúkisinin De÷erlendirilmesi
Türkiye’de demografik geçiú ekonomik büyüme oranÕnÕ kayda de÷er bir oranda arttÕrmaktadÕr.
YukarÕdaki bölümde anlatÕlan Mumcu ve Ça÷lar’Õn (2006) araútÕrmasÕna göre 2000-2025 yÕllarÕ
arasÕnda Türkiye’nin gerçekleútirece÷i potansiyel ekonomik büyümenin üçte biri demografik geçiú
kaynaklÕ olacaktÕr. Bu konuda yapÕlan çalÕúmalarÕn büyük ço÷unlu÷u göstermektedir ki, 1965-1990
yÕllarÕ arasÕnÕ kapsayan dönemde de Türkiye’nin gerçekleútirmiú oldu÷u ekonomik büyümenin beúte
biri, çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun toplam nüfustan daha hÕzlÕ artmasÕ sonucunda ortaya çÕkmÕútÕr.
2002-2014 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’de ekonomik büyüme, iúgücü-istihdam ve e÷itim iliúkisi aúa÷Õda
Tablo-4’de görülmektedir. Tablo-4 incelendi÷inde Türkiye’de 2002-2014 yÕllarÕ arasÕnda kiúi baúÕna
GSYøH’da önemli artÕúlar oldu÷u görülmektedir. Tablodan anlaúÕlaca÷Õ gibi iúgücü, istihdam ve
istihdam oranlarÕnda da önemli artÕúlar gerçekleúmiútir. AyrÕca, tablo incelendi÷inde lise ve üniversite
okullaúma oranlarÕnda da büyük artÕúlarÕn oldu÷u görülmektedir. Örne÷in 2002 yÕlÕnda lise okullaúma
oranÕ % 48 iken, 2014 yÕlÕnda % 77’ye ulaúmÕútÕr. Bu yÕllar arasÕnda üniversite okullaúma oranÕ ise %
13’den % 40’a yükselmiútir. AynÕ dönemde ortalama e÷itim süresinde ise 2 yÕldan fazla artÕú oldu÷u
görülmektedir. Bu tablodan ekonomik büyümenin iúgücü ve istihdam artÕúÕnÕn yanÕ sÕra e÷itim
düzeyindeki iyileúmeden kaynaklandÕ÷Õ anlaúÕlmaktadÕr. Yani, demografik geçiú sürecinde çalÕúma
ça÷Õndaki nüfusun hÕzlÕ bir úekilde artmasÕ, daha iyi e÷itilmesi ve istihdam edilmesi, ekonomik
büyüme oranÕnda ve milli gelirde önemli miktarda artÕúlara yol açmÕútÕr.
2002-2014 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’de gerçekleúen hÕzlÕ ekonomik büyüme sonucunda eúitsizlikle
birlikte yoksulluk oranlarÕnÕn da önemli miktarda azaldÕ÷Õ görülmektedir. Tablo-5 incelendi÷inde fert
yoksulluk oranÕnÕn % 30,3’den % 2,06’ya geriledi÷i görülmektedir. AynÕ dönemde eúitsizli÷in
ölçümünde kullanÕlan gini katsayÕsÕnÕn da 0,44’den 0,38’e geriledi÷i görülmektedir. Özetlemek
gerekirse, 2002 yÕlÕndan sonra Türkiye’de ekonomik büyümeyle birlikte gelir da÷ÕlÕmÕnda düzelme ve
yoksullukta hÕzlÕ bir azalma gerçekleúmiútir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
75
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo-4: Ekonomik Büyüme, øúgücü-østihdam ve E÷itim øliúkisi (2002-2014)
Kiúi BaúÕna
GSYøH (ABD
$)
øúgücü (Bin)
østihdam (Bin)
østihdam OranÕ
(%)
Lise Okullaúma
OranÕ (%)
Üniversite
Okullaúma
OranÕ (%)
Ortalama
E÷itim Süresi
(YÕl)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
3492
4565
5775
7036
7597
9247
10444
8561
10003
10428
10459
10822
10390
-
-
-
-
21691
19633
21913
19933
22253
20209
22899
20604
23710
20615
24594
21858
25594
23266
26141
23937
27046
24601
28786
25933
-
-
-
40,6
40,5
40,3
40,4
39,8
41,3
43,1
43,6
43,9
45,5
48
51
53
55
57
57
59
59
65
66
67
70
77
13
15
15
17
19
20
21
28
30
33
36
39
40
5,5*
-
-
6
-
-
-
-
7,2
7,4
7,6
7,6
-
(Kaynak: TÜøK,2015)*2000 yÕlÕna ait de÷erdir.
Tablo-5: Ekonomik Büyüme, Yoksulluk ve Eúitsizlik øliúkisi (2002-2014)
2002
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
2011
2012
2013
Kiúi
BaúÕna
3492 4565 5775 7036 7597 9247 10444 8561 10003 10428 10459 10822
GSYøH
($)
Fert
Yoksulluk
30,3 23,75 20,89 16,36 13,33 8,41
6,83
4,35
3,66
2,79
2,27
2,06
OranÕ
(%)*
Gini
0,44
0,42
0,40
0,38
0,40
0,39
0,39
0,39
0,38
0,38
0,38
0,38
KatsayÕsÕ
(Kaynak: TÜøK,2015) * Fert yoksulluk oranÕ günlük kiúi baúÕ 4,3 ABD $ yoksulluk sÕnÕrÕna göre hesaplanmÕútÕr.
Bu oran kiúi baúÕ günlük harcamasÕ 4,3 ABD $ altÕnda kalan fertlerin oranÕnÕ göstermektedir.
2014
10390
-
0,38
Bu baúarÕnÕn arkasÕnda makroekonomik istikrarda elde edilen baúarÕ, e÷itim/sa÷lÕk reformlarÕ, altyapÕ
yatÕrÕmlarÕndaki artÕú, istihdam ve yatÕrÕm politikalarÕ, sosyal güvenlik ve yardÕm sistemi reformu gibi
çok baúarÕlÕ uygulamalar bulunmaktadÕr. Gelir da÷ÕlÕmÕn düzelmesine katkÕda bulunan bu tür
politikalarÕn son yÕllarda baúarÕlÕ bir úekilde uygulandÕ÷Õ görülmektedir. Bu politikalarÕn devam
ettirilmesi ve çeúitlendirilmesi Türkiye’de demografik kazancÕn ekonomik büyümeye olan olumlu
etkilerinin artmasÕna yol açacaktÕr. Demografik geçiú sürecinde 15-64 yaú arasÕ çalÕúma ça÷Õndaki
nüfusa yönelik bu tür politikalar daha nitelikli bir iúgücünün yetiúmesine katkÕda bulundu÷u gibi
istihdam oranÕnÕn yükselmesine de yol açmaktadÕr. Böylece istihdam oranÕ yükselirken ekonomik
büyümede oranÕnda da ilave artÕúlar gerçekleúmektedir. Daha nitelikli iúgücünün istihdam edilmesi
sonucunda elde edilen yüksek ekonomik büyümenin yanÕ sÕra gelir eúitsizli÷inde/yoksullukta büyük
bir azalma da gerçekleúmektedir.
6.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye demografik geçiú sürecini önümüzdeki on yÕllarda tamamlayacaktÕr. Bir baúka ifadeyle, fÕrsat
penceresi Türkiye için uzun bir süre daha açÕk kalacaktÕr. Türkiye’nin bu fÕrsatÕ ekonomik büyümeye
dönüútürebilmesi ve zenginleúebilmesi için, e÷itim ve sa÷lÕk koúullarÕnÕ iyileútirecek, istihdam
koúullarÕnÕ yaratacak yatÕrÕm politikalarÕna daha çok a÷ÕrlÕk vermelidir. Çünkü, 1980’lerden bu yana
dÕúa açÕk bir ekonomiye sahip olan Türkiye’nin ihtiyaç duydu÷u, daha nitelikli bir iúgücünü
yetiútirebilmesinin yolu, bugün oldu÷undan daha e÷itimli ve sa÷lÕklÕ bir nüfusa sahip olmaktan
geçmektedir. Örne÷in, Türkiye’de e÷itim ve sa÷lÕk reformlarÕnÕn yapÕlmasÕ nüfusun e÷itim/sa÷lÕk
profilinin geliúmesine ve daha nitelikli bir iúgücünün yetiúmesine katkÕda bulunmaktadÕr. Demografik
geçiú sürecinde çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun hÕzlÕ bir úekilde artmasÕ, daha iyi e÷itilmesi ve istihdam
edilmesi, ekonomik büyüme oranÕnda ve milli gelirde önemli miktarda artÕúlara yol açmaktadÕr.
Böylece, Türkiye’nin ortalama geliri yükselirken yoksulluk daha hÕzlÕ azalmakta ve gelir da÷ÕlÕmÕ da
76
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
düzelmektedir. Demografik geçiúin sa÷ladÕ÷Õ bu potansiyel demografik kazançtan daha çok
yararlanÕlabilmesi için Türkiye’de insan kaynaklarÕnÕn çok iyi planlanmasÕ ve yönetilmesi
gerekmektedir. Son yÕllarda genel bütçeden en büyük pay e÷itime ayrÕlmÕútÕr. Bundan sonraki yÕllarda
da Türkiye’de genel bütçeden en yüksek paylarÕn e÷itime ve sa÷lÕ÷a ayrÕlmasÕna devam edilmesi
önerilmektedir.
HanehalkÕ büyüklü÷ü ve yoksulluk arasÕnda pozitif bir iliúki bulunur. Daha kalabalÕk hanehalklarÕ
göreli olarak daha yoksul olmaktadÕrlar. AyrÕca, kalabalÕk hanelerde çocuk sayÕsÕ çok fazladÕr. Bundan
dolayÕ, yoksul olma riski fazla olan kalabalÕk hanelerde çocuk yoksullu÷unun daha yüksek oldu÷u da
görülmektedir. TÜøK’in 2014 yÕlÕ verilerine göre ortalama hanehalkÕ büyüklü÷ünün en yüksek oldu÷u
il ùÕrnaktÕr. 2014 yÕlÕnda ortalama hane halkÕ büyüklü÷ü 3,6 iken, ùÕrnak’ta bu rakam 7,3 olarak
gerçekleúmiútir. ùÕrnak’Õ 6,6 kiúi ile Hakkari, 6,1 kiúi ile ùanlÕurfa, 6 kiúi ile Siirt izlemiútir. Ortalama
hanehalkÕ büyüklü÷ünün en düúük oldu÷u il ise 2,7 kiúiyle Çanakkale olmuútur. Çanakkale ilini 2,8
kiúiyle BalÕkesir ve Eskiúehir, 2,9 kiúiyle Burdur ve Edirne izlemektedir. Yine TÜøK’in verilerine göre
Türkiye’de yoksul çocuklarÕn oranÕ % 44,3’tür. Bu verilere göre çocuk yoksullu÷unun en yüksek
oldu÷u bölgeler arasÕnda Güneydo÷u Anadolu, Kuzeydo÷u Anadolu ve Ortado÷u Anadolu
bulunmaktadÕr. Çocuk yoksullu÷unun en düúük oldu÷u bölgeler arasÕnda ise BatÕ Marmara, Ege ve
Do÷u Karadeniz bulunmaktadÕr. Türkiye’de çocuk yoksullu÷u önlenemez ise yoksulluk probleminin
gelecek nesillere transfer edilece÷i tahmin edilmektedir. DolayÕsÕyla bu çalÕúmada son olarak
Türkiye’de çocuk yoksullu÷unun önlenmesi için ulusal hedeflerin belirlenmesi önerilmektedir.
Kaynaklar
Bloom, D. E., Canning, D., Fink, G., & Finlay, J. (2007). Realizing the demographic dividend. Program on the Global Demography of Aging, Harvard University.
Bloom, D. E., Canning, D., & Sevilla, J. (2001). Economic growth and demographic transition. NBER
WorkingPaper Series, Working paper 8685
Bloom, D. E., & Canning, D. (2001). Economic development and the demographic transition: the role
of cumulative causality. In Population Matters, (pp.165-185).
Bongaarts, J., & Bulatao, R. A. (1999). Completing the demographic transition. Population and Development Review, 25(3), 515-529.
E÷itimde Reform Giriúimi (2007). The window of opportunity awaiting Turkey: Demographics, education and new perspectives towards 2025. østanbul Policy Center, SabancÕ University.
HÜNEE (2008). Türkiye’nin Demografik Dönüúümü: Do÷urganlÕk, Aile PlanlamasÕ, Anne-Çocuk
Sa÷lÕ÷Õ ve Beú Yaú AltÕ Ölümlerdeki De÷iúmeler 1968-2008..
Kabaú, T., & KandÕr, E. D. (2013). Türkiye’de Demografik Geçiú ve Yoksulluk øliúkisinin
De÷erlendirilmesi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22, SayÕ 2, 411-426.
Lee, R., & Mason, A. (2006). What is the demographic dividend?. http://www.imf.org/, Eriúim Tarihi:
KasÕm, 2012.
McNicoll, G. (2011). Achievers and laggards in demographic transition: A Comparison of indonesia
and Nigeria. Population and Development Review (Supplement), 191-214.
Mumcu, O., & Ça÷lar, E. (2006). Türkiye’nin nüfusu zenginlik kayna÷Õ olabilir mi?. Ekonomi
PolitikalarÕ AraútÕrma Enstitüsü Politika NotlarÕ.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
77
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Ross, J. (2004). Understanding the demographic dividend. http://www.policyproject.com/, Eriúim
Tarihi: Eylül, 2015.
Türkiye østatistik Kurumu, (2013). 1960-2000 Genel nüfus sayÕmÕ sonuçlarÕ, 2007 yÕlÕndan itibaren
adrese dayalÕ nüfus kayÕt sistemi (adnks) sonuçlarÕ. http://www.tuik.gov.tr, Eriúim Tarihi: Eylül, 2015.
Türkiye østatistik Kurumu, (2015). Elektronik Veri Da÷ÕtÕm Sistemi, østatistik Göstergeler,
http://www.tuik.gov.tr, Eriúim Tarihi: Eylül, 2015.
TÜSøAD (2010). 2050’ye Do÷ru nüfusbilim ve yönetim: e÷itim, iúgücü, sa÷lÕk ve sosyal güvenlik
sistemlerine yansÕmalar. YayÕn no.TÜSøAD/T/2010/11/505.
Van Der Ven, R., Smits, J. (2011). The demographic window of opportunity: Age structure and subnational economic growth in developing countries. Nijmegen Center for Economics (NøCE), ønstitute
for Management Research, Working paper, 11-102.
Yavuz, S. (2008). Fertility Decline in Turkey from the 1980s onwards: Patterns by Main Language
Groups (Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2008). Dissertation in Partial Fullfilment of the Requirements for the Degree of Doctor of Philosophy.
78
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE øùGÜCÜNE KATILIMA ETKøSø AÇISINDAN
“AùIRI EöøTøMLø” GENÇ øùSøZLøK
Rifat YILDIZ, Türkiye øú Kurumu
Prof.Dr.Kamil Ufuk BøLGøN, TODAøE
Özet
Bir ülkede, üretim kayna÷Õ olan eme÷in yo÷un bir úekilde birikmesi ve çalÕúma ça÷Õndaki nüfusun
toplam nüfus içindeki a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn arttÕ÷Õ dönemler, o ülkenin “Demografik FÕrsat Penceresi”
dönemleri olarak de÷erlendirilmektedir. Türkiye’de de bu dönemin bahar aylarÕ yaúanÕrken, en son
yayÕnlanan “TÜøK-Hane HalkÕ øúgücü østatistikleri ”ne göre, genç iúsizlik oranÕ (% 19,2) çok yüksek
olup, iúgücü piyasasÕna giriúte do÷ru yönlendirilmesi gerekmektedir. AB ülkelerinde gençlerin e÷itim
düzeyindeki artÕú, istihdamÕ artÕrÕrken; ülkemizde tersi bir durum söz konusudur. Çünkü, genç iúsizlik
nedenleri arasÕnda yer alan ve öncelikle ara eleman ihtiyaçlarÕna uygun olmayan meslek lisesi sonrasÕ
ileri e÷itim ya da meslek kazandÕrma hedefi olmayan üniversiter e÷itimi sonucunda elde edilen üstün
nitelikler, iúveren talep ve beklentilerine cevap vermekten çok uzak olup,, “aúÕrÕ e÷itimlilik”den
kaynaklanmaktadÕr.Amaç: Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ, iúveren talep ve beklentilerinin, iú arayan genç
iúsizlerin nitelik ve becerileri ile eúleúememe nedenlerine çözüm önerileri sunmaktÕr. Veri kayna÷Õ ve
Yöntem: ÇalÕúmada veri kayna÷Õ olarak øùKUR østihdam Bültenleri ve AB iú istatistikleri ile TÜøK
HanehalkÕ øúgücü østatistikleri kullanÕlmÕútÕr. Yöntem olarak ise, söz konusu istatistiki verilerin
karúÕlaútÕrmalÕ analiz yöntemi tercih edilmiútir.Bulgular: Ekonomik göstergeler, Türkiye’de
büyümenin devam etti÷ini gösterse de, bu geliúme, açÕlan yeni iú alanlarÕnda yeterli istihdam
sa÷layamayan bir büyüme olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr.Sonuç: ÇalÕúma sonucunda, Avrupa’da %60
dolaylarÕnda seyreden, aúÕrÕ e÷itimli genç iúsizlerin iúgücüne katÕlÕm oranÕnÕn, beklentinin tersine
Türkiye’de düúük (% 40,8) oldu÷u belirlenmiútir. Elde edilen sonuçlarÕn genel olarak istihdam
konusunda, özel olarak ise genç iúsizlik baúlÕ÷Õ altÕnda politika geliútiren ve planlama yapan kiúi ve
kurumlar için yol gösterici olmasÕ beklenmektedir.
EFFECTS OF LABOUR FORCE PARTICIPATION IN TURKEY FOR
THE PURPOSE OF “OVER- EDUCATED " YOUTH UNEMPLOYMENT
Abstract
In a country, the accumulation of the labor which is production resources intensively and increased
periods of weight in the total population of working age ,These periods are considered as "demographic window of opportunity" for that countries. In Turkey While in the spring of this period , according to recently published “TurkStat-Household Labor Force Statistics”,because youth unemployment rate is very high (% 19,2) , It must be directed towards entering the labor market . while the increase of the education level of young people in the EU, increasing employment; the opposite is the
case in our country. Because, among the reasons for youth unemployment and first need not comply
with the interposer further educated after vocational school or provide professional non-target superior quality of results obtained in university education , which is far from responding to employer demands and expectations , is due to “over-educated”.Purpose: The main objective of this study, demands and expectations of employers’ with young unemployed job seekers’ qualifications and skills is
to provide solutions to the causes mismatch .Data source and Methods: As a data source in the study
Turkish Employment Agency employment releases , EU business statistics and TurkStat Household
Labour Force Statistics are used . In the method, comparative analysis of statistical data in question is
preferred. Findings: Although many economic indicators continued to grow in Turkey, these developments, do not provide sufficient employment growth in the newly opened business as we come
across. Results: According to study results, navigating around 60% in Europe, of over-educated young
unemployed in the labor force participation rate (40.8%) were found to be extremely low contrast to
the expectations . The overall results obtained in employment, particularly it is expected that the demonstrators way who develop policy and planning under the heading of unemployment and agencies
for young people.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
79
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1.Giriú
Aktif bir iúgücü piyasasÕnÕn oluúabilmesi, iúgücü arz ve talebinin temel niteliklerinin incelenip bunlara
uygun önlemlerin zamanÕnda alÕnmasÕna ba÷lÕdÕr. Geliúmekte olan ülkelerde yüksek iúsizlik oranlarÕna
ra÷men, özellikle kÕsa dönemli iúgücü talebinin hep yüksek oldu÷u da sÕk sÕk ifade edilmektedir.
Birçok ülkede iúgücü fazlalÕ÷Õ olmasÕna ra÷men, talep edilen iúgücünün nitelikleri ile iúgücü arzÕnÕn
nitelikleri (meslek, e÷itim, beceri vb.) arasÕnda uyumsuzluk bulunmasÕ ve etkin eúleútirme eksikli÷i
gibi nedenlerle iúgücü açÕ÷Õ karúÕlanamamaktadÕr (SETA, 2012).
Tablo-1. øúgücü Durumu
øùGÜCÜ DURUMU (MEVSøM ETKøLERøNDEN ARINDIRILMIù)
YÕllar
2014 Nisan
MayÕs
Haziran
Temmuz
A÷ustos
Eylül
Ekim
KasÕm
AralÕk
2015 Ocak
ùubat
Mart
Nisan
MayÕs
Haziran
Temmuz
FARK
øúgücü
(Bin)
28 627
28 717
28 719
28 753
28 805
29 005
29 148
29 194
29 228
29 345
29 267
29 365
29 438
29 637
29 740
29 798
1.171
østihdam
(Bin)
25 964
25 962
25 861
25 762
25 824
25 927
26 067
26 097
26 193
26 338
26 286
26 413
26 515
26 623
26 642
26 702
738
øúsiz
(Bin)
2 663
2 755
2 858
2 991
2 982
3 078
3 080
3 097
3 034
3 007
2 980
2 952
2 922
3 014
3 098
3 096
433
øúgücüne
katÕlma
oranÕ
(%)
50,4
50,5
50,4
50,4
50,4
50,7
50,9
50,9
50,9
51,1
50,9
51,0
51,0
51,3
51,4
51,5
1,1
østihdam
oranÕ
(%)
45,7
45,7
45,4
45,2
45,2
45,3
45,5
45,5
45,6
45,8
45,7
45,8
46,0
46,1
46,1
46,1
0,4
øúsizlik
oranÕ
(%)
9,3
9,6
10,0
10,4
10,4
10,6
10,6
10,6
10,4
10,2
10,2
10,1
9,9
10,2
10,4
10,4
1,1
TarÕm
dÕúÕ
iúsizlik
oranÕ
(%)
11,3
11,6
12,0
12,5
12,4
12,7
12,6
12,7
12,5
12,4
12,2
12,1
12,0
12,3
12,6
12,4
1,1
Genç
nüfusta
iúsizlik
oranÕ
(%)
16,4
17,4
18,1
19,1
19,1
19,1
19,4
19,3
19,0
18,5
18,5
18,2
18,0
18,8
19,2
19,2
2,8
Kaynak: TUøK, KasÕm 2015
Geliúmekte olan ekonomilerin iúsizlik düzlemindeki önemli sorunlarÕnÕn baúÕnda, iúgücü talebi ile
iúgücü arzÕnÕn ortak paydada buluúturulamamasÕ gelmektedir (TøPA, 2014). Örne÷in, Türkiye’de son
dönemlerin moda söylemiyle “iúsizlik yok, iú be÷enmeme var” söyleminin altÕnda yatan gizli nedene
farklÕ bir pencereden bakÕldÕ÷Õnda en dikkat çekici veri, düúük iúgücüne katÕlÕm oranÕ oldu÷u
görülmektedir.
Tablo 1’den anlaúÕlaca÷Õ üzere, son bir buçuk yÕldÕr genç nüfustaki iúsizlik oranÕ sürekli artmaktadÕr.
øúgücüne katÕlÕm oranÕndaki %1,1 lük küçük iyileúmeye ra÷men, iúsiz sayÕsÕ yarÕm milyona yakÕn
artmÕútÕr. Mevsim etkilerinden arÕndÕrÕlmÕú iúsizlik oranÕnda ise, %1,1’lik artÕú göz ardÕ edilemeyecek
büyüklüktedir. Oysa üretimin temel unsuru eme÷in, yo÷un bir úekilde birikmesi ve çalÕúma ça÷Õndaki
nüfusun toplam nüfus içindeki a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn arttÕ÷Õ dönemler o ülkenin, “Demografik FÕrsat Penceresi”
dönemi olarak de÷erlendirilmektedir (Can ve Özer, 2013). Türkiye’de de bu dönemin bahar aylarÕ
yaúanÕrken, Tablo-1’de görülen, iúgücü istatistikleri incelendi÷inde, genç nüfusta iúsizlik oranÕnÕn
%19,2 olmasÕ dikkat çekici bir tezat oluúturmaktadÕr. Bu duruma baúlÕca sebep olarak, “aúÕrÕ
e÷itimlilik” sorununu görmek gerekir.
80
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1.1 E÷itim Durumunun østihdama Etkisi
Geliúmiú ülkelerde iúsizlerin e÷itim durumlarÕ yükseldikçe iúsizlik oranlarÕ düúerken, Tablo-2’de
görüldü÷ü üzere, Türkiye’de bu durum tersine iúlemektedir. Okur-yazar olmayanlarda iúsizlik oranÕ
%4,5 iken, bu oran yüksekö÷renim mezunlarÕnda %11,4 olarak tespit edilmiútir. AyrÕca, genç
nüfustaki %19,2’lik iúsizlik oranÕ da dikkat çeken veriler arasÕnda yer almaktadÕr. Gençlere, etkili bir
kariyer haritasÕ çizilmeden ve piyasa ihtiyaçlarÕ tam olarak belirlenmeden iúaret edilen e÷itim alanlarÕ,
onlarÕ istihdam sahasÕnÕn uza÷Õna itmektedir. Buna bir de e÷itim kurumlarÕnÕn piyasa gerçeklerinden
uzak olmasÕ da eklendi÷inde, mezun olan gençlerdeki vasÕflarla iúverenlerin talep ve beklentileri
arasÕndaki büyük bir uçurum bulunmaktadÕr. ÇalÕúma hayatÕnda iúveren daima daha fazla iúi
yaptÕraca÷Õ en düúük ücretli kiúiyi ararken, iú arayanlar ise daha az çalÕúacaklarÕ ve daha fazla gelir
elde edecekleri boú pozisyonlarÕ takip etmektedir.
Bir ülkede, üretim temel unsuru olan eme÷in yo÷un bir úekilde birikmesi ve çalÕúma ça÷Õndaki
nüfusun toplam nüfus içindeki a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn arttÕ÷Õ dönemler, “Demografik FÕrsat Penceresi” dönemleri
olarak de÷erlendirilmektedir. Türkiye’de de bu dönemin bahar aylarÕ yaúanÕrken, genç iúsizlik
nedenleri arasÕnda yer alan ve öncelikle ara eleman ihtiyaçlarÕna uygun olmayan meslek lisesi sonrasÕ
ileri e÷itim ya da meslek kazandÕrma hedefi olmayan üniversiter e÷itimi sonucunda elde edilen üstün
niteliklerin, iúveren talep ve beklentilerine cevap vermekten çok uzak olmasÕ durumu yaygÕn bir
biçimde gözlenmektedir.
Tablo-2: TUøK E÷itim Durumuna Göre øúgücü Durumu
øúsizlik oranÕ (%)
YÕllar
2014 Ocak
ùubat
Mart
Nisan
MayÕs
Haziran
Temmuz
A÷ustos
Eylül
Ekim
KasÕm
AralÕk
Ocak
2015 ùubat
Mart
Nisan
MayÕs
Haziran
Temmuz
A÷ustos
Okuryazar
olmayanlar
7,5
7,2
7,0
6,2
5,4
4,6
4,9
5,2
6,3
7,0
7,4
7,1
6,3
6,7
6,2
5,4
3,9
4,1
3,9
4,5
Lise altÕ
e÷itimliler
10,5
10,3
9,7
8,8
8,4
8,4
8,8
9,0
9,5
9,7
10,1
10,7
9,4
11,4
11,4
10,4
9,4
9,0
9,1
9,2
Lise
11,5
11,5
11,7
11,1
11,9
12,3
13,1
12,2
11,9
11,7
12,1
12,2
11,9
13,3
13,3
12,7
11,4
11,1
12,1
12,0
Mesleki
veya teknik
lise
10,9
11,1
10,4
9,5
9,2
9,7
10,5
10,7
11,0
11,3
11,4
11,4
10,6
11,1
10,9
10,9
10,2
9,9
10,0
9,5
Yüksekö÷retim
9,2
9,0
8,7
8,7
8,8
10,0
11,5
12,8
12,9
12,0
11,7
11,3
10,6
11,2
10,6
10,7
9,9
10,1
10,5
11,4
Kaynak: TUøK, KasÕm 2015
Teoride daha fazla süre e÷itimli kiúilerin iúgücü piyasasÕnda istihdam edilebilirlikleri kolaylaúmasÕ
beklenirken, ülkemizde bunun tersi bir durum gözlemlenmektedir. øú arayanlarÕn e÷itim seviyesi
arttÕkça, iú bulma olanaklarÕ ve çevreleri geniúleyece÷ine giderek daralmaktadÕr. Tablo-2’den
anlaúÕlaca÷Õ üzere, lise altÕ e÷itimlilerde iúsizlik oranÕ %9,2 iken yüksekö÷retim grubunda bu oran
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
81
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
%11,4 olarak gözlemlenmektedir. Bu iki e÷itim kitlesine ait iúsizlik oranÕ de÷erlerinin birbirine
yakÕnsamalarÕ, bahar ve yaz aylarÕndaki mevsimsel etkilerden kaynaklanmaktadÕr.
1.2 AúÕrÕ E÷itimlilik Olgusu
“AúÕrÕ e÷itimlilik” teorisini ilk defa dünya literatüründe 1976’da ortaya atan isim, AmerikalÕ Richard
Freeman’dÕr. Freeman’a göre, ABD’li mezun ö÷renciler kiúisel yetenek ve becerilerine uygun
olmayan iúlerde istihdam edilmektedir. Bu, hem düúük nitelikteki çalÕúanlara zarar vermekte, hem de
üst nitelikteki kiúilerde nitelik aúÕnmasÕ yaratmaktadÕr. Freeman’a göre, geçici olmayarak iúgücü
piyasasÕ hayatÕna sürekli eklemlenen bu durumun dÕúÕnda baúka etkileri de mevcuttur (Kurnaz, 2013).
¾
¾
¾
¾
¾
¾
¾
¾
¾
ødeal olmayan iúgücü piyasasÕ
HatalÕ eúleútirme
Verimlilik kaybÕ
øúgücünün mobilitesinin artmasÕ
øú barÕúÕnÕn bozulmasÕ
Nitelik aúÕnmasÕ
E÷itim yatÕrÕmlarÕnÕn azalmasÕ
Vergi gelirlerinin azalmasÕ
Ücret farklÕlÕklarÕ
AúÕrÕ E÷itimli genç iúsizin, meslek ve niteliklerinin daha alt düzeylerinde iúlerde yer almasÕ kendisine
ve çevresine olumsuz etkilere yol açmaktadÕr. Öncelikle, verimli bir iúgücü iken daha düúük düzeyde
performans verimleri elde edilecektir. Kiúinin üstün nitelikleri giderek aúÕnmaya ve kaybolmaya yüz
tutmaktadÕr. Kendisini o iúyerinde fazla ve etkisiz hissetmeye baúladÕ÷Õ anda gereksiz oldu÷u
düúüncesiyle, kalan e÷itim yatÕrÕmlarÕnÕ da azaltmaya baúlayacaktÕr. øúyerinde mevcut iú barÕúÕnÕ da
olumsuz etkileyecek olan bu durum karúÕsÕnda ücret farklÕlÕklarÕ, iúgücünün haraketlili÷ini artÕrarak
sürekli iú de÷iútirme olgusunu gözler önüne serecektir.
1.3 øúgücü PiyasasÕ Foto÷rafÕ: AçÕk øú østatistikleri
E÷itim düzeyi arttÕkça, gençlerin beklenti düzeyleri de do÷ru orantÕlÕ olarak artmaktadÕr. øùKUR’un
iúveren talep ve beklentilerinin de derinlemesine irdelendi÷i Türkiye Geneli AçÕk øú østatistikleri’ne
göre, 2015 yÕlÕnda 132 binden fazla boú pozisyon iú arayanlarÕ beklemektedir. En fazla aranan 20
mesle÷e ayrÕntÕlÕ bakÕldÕ÷Õnda (Tablo-3) ise, yalnÕzca 2 veya 3 tanesinin üniversiter bir e÷itim ardÕndan
icra edilebilece÷i açÕk bir úekilde görülmektedir. Ancak, ne yazÕk ki, mesleki e÷itimlerinin ardÕndan
iúgücü piyasasÕnda daha kolay bir biçimde iú bulabilecek lise mezunu gençler, ilgi ve becerileri
dÕúÕnda, hatta alanlarÕ dÕúÕnda yüksekö÷retime zorlanmakta ve daha zor iú bulabilecekleri bir alanda
iúsizlik çÕkmazÕna itilmektedirler.
82
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo-3: øùKUR AçÕk øú østatistikleri, En Fazla Aranan Meslekler
øùKUR tarafÕndan 2015 yÕlÕnda yürütülen, Türkiye genelinde 10 bine yakÕn iúverenden yüz yüze
görüúme yöntemiyle ortaya çÕkan çalÕúmadan alÕnan bilgiler do÷rultusunda, iúgücü piyasasÕnÕn ihtiyacÕ
olan meslekler belirlenmiútir (Bkz.2015 øùKUR AçÕk øú østatistikleri). Buna göre, bu düzlemde iú
arayanlarÕn, iú arama süreçlerine Tablo-3’ü inceleyerek yön vermeleri gerekmektedir. Örnegin, boú
pozisyondaki açÕk iúlerde en fazla tekstil sektöründen “Dikiú Makineci” mesle÷i ön plana çÕkmaktadÕr.
Zira Türkiye genelindeki 11 bin dolayÕnda boú pozisyonda, “Dikiú Makinesi Operatörü”ne ihtiyaç
bulunmaktadÕr. Takip eden mesleklerden “SatÕú DanÕúmanÕ”, “Ça÷rÕ Merkezi Görevlisi” ve “Gaz AltÕ
KaynakçÕsÕ” mesleklerinde ise, toplamda 15 binden fazla eleman ihtiyacÕ mevcuttur. Sonuç olarak,
Tablo’daki 20 meslek genelinde bir inceleme yapÕlacak olursa, mesleklerin üniversiter e÷itimlerin
ardÕndan elde edilmedi÷i ve özellikle Endüstri Meslek Liselerinden mezun gençlerin kolaylÕkla elde
edebilece÷i pozisyonlar oldu÷u anlaúÕlmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
83
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo-4: øùKUR AçÕk øú østatistikleri, Meslek-Beceri Düzeyleri
øùKUR’ca yapÕlan çalÕúmada, ayrÕca iúverenlere çalÕútÕrmak istedikleri iúgücünde talep ettikleri beceri
düzeyleri de sorulmuútur. Buna göre, Türkiye iúgücü piyasasÕnÕn en fazla aranan 20 mesle÷ine ait
beceri düzeyleri, Tablo-4’deki gibi oluúturulmuútur. Tablo’ya göre, øletiúim Becerisi en fazla istenen
beceri iken, onu Teknik, Bireysel, Problem Çözme ve Sosyal Beceriler izlemektedir.
2.Sonuç ve Bulgular
E÷itim-Ö÷retim hayatlarÕnÕn sona ermesinin ardÕndan iúgücü piyasasÕnÕn zorlu úartlarÕna ayak
uydurma kÕskacÕndaki gençlerin en temel sorunu, yeni atÕlacaklarÕ bu serüvende kural ve kaidelerin
kendilerine yeterince iyi aktarÕlmamasÕdÕr. Birçok genç, e÷itiminin sonunda kendisini ne tür koúullarÕn
bekledi÷inden habersiz bir úekilde, mesle÷in teorik düzeyde gereklerini ö÷renmeye devam etmektedir.
Oysa, iúgücü piyasasÕna hazÕrlanan gençlerin, teorik e÷itimlerini pratik e÷itimler ile desteklemeleri
gerekmektedir. Üstelik, mesleki e÷itimlerinin ardÕndan iúgücü piyasasÕnda daha kolay bir biçimde iú
bulabilecek lise mezunu gençler alanlarÕ, ilgileri ve becerileri dÕúÕnda yüksekö÷retime zorlanmakta ve
daha zor iú bulabilecekleri bir alanda iúsizlik çÕkmazÕna itilmektedir.
84
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2.1 Ara Eleman øhtiyacÕna DanÕúmanlarca Yönlendirme
Özellikle genç iúsizlerin iúgücü piyasasÕna giriúte do÷ru yönlendirilmesi, büyük önem arz etmektedir.
Avrupa Birli÷i (AB) ülkelerinde gençlerin e÷itim düzeylerindeki artÕú iúsizli÷in düúmesine neden
olurken, (Akses, 2014) ülkemizde tam tersi bir durum gözlemlenmekte, hatta bazÕ kaynaklarda genç
iúsizli÷inin nedenleri arasÕnda “aúÕrÕ e÷itimlilik” gösterilmektedir. Bu durumun nedenleri arasÕnda,
gençlerin e÷itim kurumu ve meslek seçimi yaparken piyasa ihtiyaçlarÕnÕ ve kiúisel özelliklerini göz
önüne almamalarÕ; e÷itim kurumlarÕnÕn piyasa gerçeklerinden uzak olmasÕ ve e÷itim kalitesinin
düúüklü÷ü nedeniyle ö÷renimini tamamlayan gençlerdeki vasÕflar ile iúveren talep ve beklentileri
arasÕndaki büyük bir uçurum bulunmasÕ gelmektedir. øú ve Meslek DanÕúmanlarÕ, iúgücü piyasasÕ ile
e÷itim kurumlarÕndan mezun olan iúgücü arzÕ arasÕndaki bu uyumsuzlu÷u giderme yönünde
çalÕúmaktadÕrlar. Bu ba÷lamda, øú ve Meslek DanÕúmanlarÕ’nca, etkin bir iúçi-iúveren eúleúmesinin
sa÷lanmasÕ, iúgücü piyasasÕnÕn verimli bir yapÕya sahip olmasÕ ve dolaylÕ olarak ülkemizde katma
de÷erli üretim sürecine geçilebilmesi, insan kayna÷Õ altyapÕsÕ oluúturulmasÕnda büyük önem arz
etmektedir.
AçÕk iúlerin zamanÕnda doldurulamamasÕnÕn baúlÕca nedenleri iúgücünün mobilitesinin yetersizli÷i,
iúverenin talep etti÷i niteliklere sahip elemanlarÕn olmayÕúÕ, bazÕ mesleklerde çalÕúma ortamÕ ve ücretin
adaylarca be÷enilmemesi, iúverenlerin talep ettikleri iúgücüne iúin gereklerine uygun ekonomik ve
sosyal koúullarÕ sunmamasÕ olarak sÕralanabilir (TøPA, 2014). øúgücünün mesleki bilgi ve beceri
açÕsÕndan kalifiye olmamasÕ, bu sorunu daha da derinleútirmektedir. Bu büyük yapÕsal iúsizlik sorunun
çözümü için kamu istihdam kurumu olan Türkiye øú Kurumu’nda (øùKUR) görevli øú ve Meslek
DanÕúmanlarÕna büyük iú düúmektedir. øú ve Meslek DanÕúmanlarÕ, gerek iúveren ziyaretleri ile gerekse
iú arayan yüz yüze görüúmeleri ile kurumun dÕúa açÕlan penceresi konumundadÕr. Bu do÷rultuda, gerek
okul rehberlik danÕúmanlÕ÷Õ sürecinde, gerekse iú danÕúmanlÕ÷Õ sürecinde genç iúsizlere mentorluk
edecek kiúilerin iúgücü piyasasÕnÕn foto÷rafÕnÕ ayrÕntÕlÕ bir biçimde çekip danÕúanlarÕna net bir biçimde
aktarabilmesi gerekmektedir. Özellikle, iúgücü piyasasÕnda fazla bir biçimde aranan ara eleman
niteli÷indeki mesleklere yönlendirme ve özendirme gençlerin geleceklerinde önemli bir rol
oynamaktadÕr.
2.2 Teorik ve Prati÷in BuluúmasÕ
Gençlerin e÷itimleri boyunca a÷ÕrlÕklÕ üzerine durduklarÕ temel konu, teorik dersleri ve çeúitli sÕnavlar
olarak göze çarpmaktadÕr. Fakat iúgücü piyasasÕnda do÷ru enjektenin ana úartÕ piyasayÕ yakÕndan
tanÕmakta yatmaktadÕr. Oysa henüz “CNC TezgahÕ” ile tanÕúmamÕú, endüstri meslek lisesi “TornaTesviye” mezunu gençlerin bir hayli fazla oluúu, çalÕúma hayatÕnÕn dinamiklerini sorgulayÕcÕ
düzeydedir. DolayÕsÕyla, bu süreçte teorik e÷itimleri devam eden gençlerin mezun olduklarÕnda
istihdam edilebilirlikleri, sanayi stajlarÕna ne derecede zaman ayÕrdÕklarÕ ile orantÕlÕdÕr. Di÷er bir
deyiúle, sadece teorik e÷itim yeterli olmamakta, ayrÕca pekiútirme ve çalÕúma ortamÕnÕ tanÕma ihtiyacÕ
için gençlere zorunlu stajÕn getirilmesi ve yaygÕnlaútÕrÕlmasÕ gerekmektedir.
2.3 Aranan Mesleklerin Popülaritesinin ArtÕrÕlmasÕ
øùKUR’un her yÕl düzenli olarak hazÕrlayÕp yayÕnladÕ÷Õ AçÕk øú østatistiklerinden ortaya çÕkan “En
fazla aranan 20 meslek” incelenip bu mesleklerin tanÕtÕmÕna a÷ÕrlÕk verilmesi gerekmektedir. ÇalÕúma
Sosyal Güvenlik BakanlÕ÷Õ, Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ, Gençlik ve Spor BakanlÕ÷Õ, Aile ve Sosyal
Politikalar BakanlÕklarÕnÕn kamu spotlarÕnda, bu ve benzeri mesleklerin tanÕnÕrlÕ÷ÕnÕ artÕracak temalara
yer vermeleri gerekmektedir. Bu sayede, her ne kadar toplumda fazlaca hak etti÷i de÷eri bulamayan bu
“Sanayi øúleri” albenisi yüksek, kolay bulunabilen ve de÷erli meslekler haline getirilebilir. Kiúi,
öncelikle nerede ve hangi úartlarda çalÕútÕ÷Õ ile de÷il, toplum önünde de÷er bulaca÷Õ bir iúe sahip
olmasÕ ile anÕlmalÕdÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
85
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2.4 Üniversite KontenjanlarÕ
Son yÕllarda, üniversite aday kontenjanlarÕ daha yüksek bir ivme ile artÕrÕlmaktadÕr. 2000 yÕlÕnda 400
bin dolayÕnda Üniversite kontenjanÕ mevcut iken bu sayÕ 15 senede 2,5 kat artarak yaklaúÕk 1 milyona
ulaúmÕútÕr. øú bulma kapasitesi bu denli sÕnÕrlÕ ve dar bir zemine oturtulmuúken, kontenjanlarÕn bu denli
artmasÕ toplumda beklenti düzeylerinin de artmasÕna neden olmaktadÕr. Endüstri meslek liselerinden
veya meslek yüksekokullarÕnÕn ilgili bölümlerinden mezun gençler kendi branúlarÕnda iú aramak
yerine taban tabana zÕt mesleklere ve sektörlere yönlendirilebilmektedir. DolayÕsÕyla sÕrf üniversite
mezunu yaftasÕ ile toplumda dÕúlanmÕúlÕk sendromundan kÕsa süreli kurtulan gençler bu yeni durumda
da iúsiz yaftasÕ ile karúÕ karúÕya kalmaktadÕrlar. Kontenjan sayÕlarÕndan ziyade araútÕrma sayÕlarÕnda
artÕú beklenen Üniversitelerin, gençlerin iúgücü piyasasÕ gerçekleriyle bir müddet daha geç
tanÕúmalarÕna sebebiyet veren bir “bekleme salonu” olmaktan çÕkarÕlmasÕ gerekmektedir.
Kaynaklar
AKSES, Selen. “Avrupa 2020 Stratejisi” øktisadi KalkÕnma VakfÕ YayÕnlarÕ, 2014 østihdamda 3i
Dergisi, SayÕ:3, Kurnaz, I. ”øúgücü PiyasasÕnda AúÕrÕ E÷itimlilik Olgusu”, 2013
Türkiye øúgücü PiyasasÕ Analizi,(TøPA) Türkiye øú Kurumu Genel Müdürlü÷ü, 2014
Türkiye’nin ønsan Kayna÷ÕnÕn Belirlenmesi, Siyaset, Ekonomi ve Toplum AraútÕrmalarÕ VakfÕ (SETA), 2012
Türkiye’nin Demografik Dönüúümü Ve Ekonomik YansÕmalarÕ 2, Neslihan Can ve Merve Özer,
AtÕlÕm Üniversitesi, Siyasi ve Ekonomik AraútÕrmalar LaboratuvarÕ, 2013
Türkiye øú Kurumu Genel Müdürlü÷ü, 2015 ùubat AyÕ AçÕk øú østatistikleri, www.iskur.gov.tr
86
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
GENERATIONS, THE ELDERLY AND SOCIAL POLICY:
THEORETICAL AND COMPARATIVE ISSUES, TURKISH REALITIES29
Alan Duben, østanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Abstract
This paper raises a number of theoretical issues concerning the elderly and the relationship between
generations, provides a comparative perspective largely within a European context, examines the
issues in Turkish society, and concludes by discussing some policy implications of the local situation.
The perspective taken is multidisciplinary, combining in particular the disciplines of anthropology,
demography, economics and social policy studies. The major focus is on the complex relationship
between the family, the state, and the market in providing elder care, on informal versus formal aspects of such care, and on the central role of women in the process.
KUùAKLAR, YAùLILAR VE SOSYAL POLøTøKA:
TEORøK VE KARùILAùTIRMALI KONULAR, TÜRøYE GERÇEöø
Özet
Bu çalÕúma, yaúlÕlÕk ve kuúaklararasÕ iliúkiler alanÕndaki bazÕ teorik konularÕ, Avrupa ba÷lamÕnda
karúÕlaútÕrmalÕ bir perspeltif ile tartÕúmakta ve bunlarÕ Türkiye ba÷lamÕna oturtarak bunlarÕn politika
etkilerini ortaya koymaya çalÕúmaktadÕr. ÇalÕúmada incelenen olaya antropoliji, nüfusbilim, iktisat ve
sosyal politika alanlarÕ birleútirilerek çok-disiplinli bir perspektiften bakÕlmaktadÕr. ÇalÕúmanÕn temel
oda÷ÕnÕ yaúlÕ bakÕmÕnda aile, devlet ve piyasa mekanizmalarÕ arasÕndaki karmaúÕk iliúkilerin formal ve
informal yönleri ile bu süreçte merkezi rolde bulunan kadÕnlarÕn süreçteki rolü oluúturmaktadÕr.
1. Introduction
In this paper we raise a number of theoretical issues concerning the elderly30 and the relationship between generations, provide a comparative perspective largely within a European context, and briefly
examine the issues as they are currently unfolding in Turkish society. The perspective is multidisciplinary, combining in particular the disciplines of anthropology, demography, economics and social
policy studies. With anthropology we focus on the meaning of aging and the elderly, on kinship as a
system, and on reciprocity as a social mechanism central to society. With demography we focus on
the changing balance of generations as societies age, and on the demographic implications of the gender factor in aging. With economics the focus is on an economy of intergenerational transfers, both at
the informal family and the macro-sociological or societal levels, linking generations in complex systems of exchange and redistribution. From social policy studies we gain insights into the ways in
which all of these issues are transformed into politically salient decisions. The focus on generations is
an especially useful tool for bringing these diverse disciplines together on a dynamic common ground.
As the population of the world ages, the balance between generations is irrevocably changing. Proportionally larger numbers of the no-longer economically active elderly will need to be supported by a
shrinking working age population. Women have increasingly come to outnumber men at advanced
ages, presenting elderly women (and their families) with a novel and challenging old-age experience.
Indeed, gender is central to understanding the relationship between generations and the glaring imbalance in intergenerational support, material and immaterial. While the family took responsibility for
29
This paper is a revised and abridged version of a longer piece titled “Generations of Istanbul families, the elderly, and the
social economy of welfare” that appeared in New Perspectives on Turkey, no. 48 (2013), 5-54. I thank the editors of NPT for
their permission to make use of the article in this way. See footnote 1 in the NPT article for further acknowledgements.
30
Defined as those sixty-five years of age or older.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
87
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
the care of the aged in most societies in the past, in the second half of the twentieth century the state
began to assume a more significant role in the most economically advanced nations, providing public
sector transfers in the form of pensions, health and old age care to varying degrees, with significant
regional differences world-wide. Despite the major role of the public sector, adult children continue to
provide significant but largely non-quantifiable personal care for the elderly even in economically
advanced countries. The less economically developed nations continue to rely heavily upon families to
shoulder the burden of elder care, though there too the role of the public sector has been increasing.
Despite the augmented role of the public sector, in both the economically advanced and the less developed countries serious reconsideration is being given to the role of the family and kin versus the public
or private sectors in care of the elderly. For the advanced nations the motivation is both the increasing
burden shouldered by a proportionally smaller active population supporting a large senior population,
the contingency of the recent economic downturn, and current political ideologies in many countries
that favor restricting public sector contributions to welfare, as well a resuscitated medical-ethical paradigm that valorizes family-based care. For the less advanced nations, the issue continues to be the
high costs of public sector care, as well as concerns expressed about the proper roles and the balance
of the family and the state in this matter. In all cases, the various policy choices selected present significant implications for intergenerational relations, for gender equality, social class equality and equity, and quality of life.
2. Generations and the care of the elderly: Europe and Turkey
European states suffer from increasingly untenable responsibilities for social welfare, particularly with
regard to a growing elderly population at a time when a diminishing proportion of adults is in the actively employed age groups. This phenomenon is part and parcel of the so-called “second demographic transition,” a secular shift in aging that has in recent years been compounded by high unemployment and decreasing rates and instability of marriage. Many of the economically advanced countries
faced with an aging population now seek to rely more upon the family and informal relationships for
“welfare” services under the rubric of “subsidiarity.” By contrast, the Turkish state and the private
sector have begun to assume a larger, though by European standards still quite small, share of responsibility for a number of important formal aspects of social welfare, such as old-age pensions, housing,
and health care in particular, reversing decades of an implicit laissez faire policy that rested on the
age-old family and informal provision of those services and a more narrow corporatist type of welfare
provision. Though there has been some very important work done in Turkey on the welfare regime
and social policy, the role of the family and generations in this nexus has not received the attention it
deserves, and remains poorly understood in comparison with the state and the market.31
Today Turkey is experiencing an increasing formalization of procedures and a commoditization of
transactions in many sectors of the social economy. The population of Turkey is aging, and the secular
shift has begun, portending a not-too-distant future replete with many of the same concerns faced by
Europe today (Koç et al., 2010: 245-48). No doubt Turkish intergenerational and gender relationships
and the Turkish experience with the elderly have their own social, political, and cultural dynamics and
these will very likely come into play as the society ages. As is true in all cases, the “generational contract” in Turkey can, as Kertzer (1989) suggests, be viewed through the interplay of structural and
cultural aspects of aging, that is, via the dynamic of a changing structure of age cohorts as well as
from the perspective of the values and meanings attributed to aging, the relationships between age
cohorts and genders, and currently accepted notions of “good care.” In light of this, it remains to be
seen what sort of policies present and future governments in Turkey will promote and the extent to
which the society will continue to rely so heavily upon direct family assistance for old-age care.32
31
For a discussion of social policy in Turkey in the context of the state and the market see Bu÷ra and Keyder, 2006; Bu÷ra,
2007; Bu÷ra 2008; Bu÷ra and Candaú, 2011.
32
The conservative/neoliberal, Islamist AKP party program with regard to the elderly states in summary form states: “The
young generation shall be encouraged to care for their parents under the same roof.” (my translation); see Akparti, 2012.
88
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Various efforts are currently being made to better understand and cope with levels of longevity and
old-age dependence never before experienced in history. In the European context, major studies have
been undertaken in recent years on the subject of family, welfare, and the elderly.33 The fact that the
“care of the elderly today constitutes the largest segment in the market for personal services” in Europe is noted with concern (Chevalier, 2010: 317). It is significant that strong filial traditions of care
heretofore largely viewed as private undertakings are now referred to in the literature as a “public
good,” (Silverstein and Conroy, 2009) as they offset or complement state provision and expenditures
for the elderly. Rather than being viewed as potentially “crowding out” or replacing public expenditures, informal family care at home has come to be viewed, perhaps too expediently, as a particularly
humane part of a larger, “package of services,” as the state often contributes to various forms of home
care, blurring the conventional distinction between public and private.
As Turkey begins to confront an irreversible secular shift in aging, it will as a society be faced with a
shifting balance of responsibilities to the elderly, met by various combinations of the family, the state,
and the market. Turkey too will confront the unavoidable constraints which a diminishing proportion
of active young people will face in attempting to fulfil their filial obligations both in the traditional
ways via their roles in the family, or as is increasingly becoming the case, in the aggregate as actively
working, and thus, tax-paying contributors to state welfare expenditures. One of the most striking
points of differentiation of Turkey and Europe when one looks at the total family picture with regard
to the elderly concerns marriage and the extremely low employment levels of women, even in cities in
Turkey. Though marriage age has risen, especially in big cities like Istanbul, marriage is still virtually
universal and divorce rates are quite low, though on the rise. Low rates of female labor participation
have a direct impact on the traditional female role in home care. Indeed, declining fertility combined
with a potentially larger share of women in the workforce could have a negative impact on extended
kinship systems and the feasibility of home care for the elderly, as it does in parts of Europe, but given
persistently negative attitudes and practices on the part of significant segments of the population and
the current governing classes with regard to women’s participation in the labor force, that does not
seem to be a “problem” — yet.
Government policy is an important factor here as in other areas related to the care of the elderly even
at home. The conservative Islamist government in power since 2002 has consistently emphasized the
role of the family and women’s domestic caring role, a position in conformity with the dominant patriarchal culture, which, particularly in lower income urban families, discourages women’s work outside
of the home. This policy has significant parallels with familistic Catholic and ideologically based neoliberal proclivities toward subsidiarity in service provision, which, despite more tolerant attitudes and
practices with regard to women’s work outside of the home in most parts of the world, generally still
means a primary — and subordinate — role for women as the “natural” caregivers.
Parents in Turkey have played a major role in devolving material resources, often housing and durable
goods as well as money, to their offspring in what can be viewed as an informal system of inter vivos
wealth redistribution. Strong extended kinship relations and intergenerational dependence is the norm
in the society. Interestingly, parents in Europe who benefitted from the increasing affluence of the
post-war decades and have generous pensions as well as savings, have been well positioned to continue to support their adult children in a material sense. They are what has been referred to as a “lucky”
generation (Judt, 2005). A recent study demonstrates that obligations to reciprocate on the part of adult
children by caring for parents varies considerably from society to society, stronger in familistic south33
A large-scale interdisciplinary, intra-European study on kinship and social security (the acronym of which is KASS) resulted in a recent three volume publication entitled Family, Kinship and the State in Contemporary Europe; Volume 1: The
Century of Welfare: Eight Countries, ed. Hannes Grandits (Frankfurt: Campus Verlag, 2010); Volume 2: The View from
Below: Nineteen Localities, eds. Patrick Heady and Peter Schweitzer; Volume 3: Perspectives on Theory and Policy, eds.
Patrick Heady and Martin Kohli. The study devotes significant attention to the elderly within the context of the state and the
market, as does a four-country study titled Family and the Welfare State in Europe: Intergenerational Relations in Ageing
Societies, by Agnes Blome, Wolfgang Keck, and Jens Alber (Cheltenham, UK: Edward Elgar, 2009).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
89
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ern and south-eastern than north-western Europe (Reher, 1998; Daatland, 2011: 1168-70). While the
European welfare state has shouldered a significant proportion of the burden of care of the elderly
since the 1940s, the state never fully replaced the family and kin in this respect. The KASS study refers to a “symbiosis” of state and family in Europe (Grandits, 2010: 32) with the understanding that
the balance varies considerably from country to country.
Responsibility for the aged and infirm in Turkey has largely rested with the family, though not necessarily solely with those living in a single household under one roof.34 Turkey has been a society where
care of the elderly in many senses by default largely has been an extended family rather than a state or
public responsibility, and where the demographic balance between generations has made it possible
for the young to support the old. As fertility continues to decline and the population ages in Turkey,
the structure and balance of age cohorts irreversibly changes, and the role of the state in providing
various forms of welfare expands significantly. As a result, a revision of the local intergenerational
contract of long duration may be in the offing despite a popular discourse favoring family care.35 Turkey is not alone in what are now global phenomena of demographic, economic, and other important
structural changes. It is clear from the perspective offered above that the family and kin in Turkey, as
in Europe and elsewhere, are not merely the locus of private life and intimacy, but are, and doubtless
will continue to be, key players in the larger social economy of welfare.
3. Theoretical issues, comparative dimensions
The secular shift in aging that has had an impact on the advanced industrialized or post-industrial societies, and will in the coming decades also have a major impact on less developed, globalizing societies, has had, and will continue to have, a very significant impact on the lives of individuals and societies in three major ways relevant to our concerns. The impact will be felt on:
1) the nature of the life course and the provision of elderly care,
2) the balance between the sexes and on
3) intergenerational wealth transfers and care (Laslett, 1995:42; Mason and Tapinos, 2000; R. Lee,
2000).
These changes will confront societies with a host of social, cultural and economic issues never before
experienced in the past. The editors of a recent volume on the subject, state that “transfers from the
working population to dependent populations [children and the elderly] …. dominate all other transfers in any economy.” (Mason and Tapinos, 2000:1). Lee notes that the demographic transition and
changes in age structure havehad a major impact on these intergenerational transfers and have reversed
the direction of total resource flows which had throughout history largely moved “down” from the
parental generation to the offspring. Now the flow is “up,” from the generation of adult children to
their aging parents with the public sector taking a major responsibility for welfare since World War II
(R. Lee, 2000: 30ff.). In modern societies material transfers up now take place largely indirectly via
the public sector in the form of pension income, health care, and/or the provision of elderly residential
care funded by the young economically active population, while there are at the same time strong and
direct familial transfers of wealth and time down from parents to adult children and to grandchildren
and of personal care up from adult children to their parents (Albertini et al, 2007).36 Blome et al. de34
I make a distinction between households and families here. Household refers to a group of people sharing a common residence recognized as a separate unit by the census authorities. It may contain family and non-family members. Family refers
to those linked by what they hold to be relations of common ancestry and marriage, and does not imply living together. We
note that most households everywhere are composed solely of family members.
35
Another way to envision the relationship between generations is by examining dependency ratios. The overall elderly
dependency ratio for Turkey in 2000 was 8.3 percent. The elderly dependency ratio in Turkey is expected to rise to 11.2
percent in 2020 and to 27.2 in 2050, while the child dependency ratio falls dramatically with declining fertility. See Canpolat,
2008: 155–56.
36
It is important to note here that such accounts of transfers and allocations do not, and usually cannot, easily take into account the extent or monetary value of the often substantial and time-consuming personal care provided by adult children for
90
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
scribe care in the four European countries they examined as a “package of services” provided by a
variety of persons and institutions, informal and formal (Blome, 2009: 145). With the exception of a
number of Far Eastern countries little actual wealth flows up directly from adult children to parents
(Yean-Ju Lee, 2000).
In his path-breaking work Esping-Andersen (1999: 35) emphasized the centrality of analyzing welfare
as a regime which combines, in an interdependent way, the state, the market and the family or household in the provision of welfare. He notes with concern the “lack of systematic attention to households” (Ibid: 47) and the family, “the ultimate destination of welfare consumption and allocation”
(Ibid.) in the analysis of this welfare trio. This has been remedied to some extent by the “rediscovery
of the family” (Naldini, 2003) and subsequent research in the area, recently most comprehensively by
the European KASS project. Let us examine this impact in theoretical and comparative perspective in
somewhat more detail.
3.1 Changes in the life course and the provision of elder care
Myles observes that “Demography is producing a qualitative as well as quantitative change among the
elderly” (Myles , 2002). The most striking change in this respect is the growing proportion of time
spent as an elderly person in the so-called “Third Age,” an increasingly extended period roughly falling between retirement and the more extreme frailty and consequent dependency of very old age, referred to in this context as the “Fourth Age” (Laslett, op. cit., 51). Such hitherto unknown longevity
has been accompanied by an increasing dependency on a proportionally smaller active and supporting
population usually defined as falling roughly between the ages of 15 to 64, and, as such, has in a very
fundamental sense, “upset the relationship between age groups” (Ibid: 43). It is here that economically
advanced nations have begun to feel the pinch. This now widespread dilemma is compounded, as
Laslett (24) indicates, by an altered age-based experience of sickness and death, which in the past used
to be distributed over the whole life course, but which has become increasingly concentrated in the
later years, especially as infant and child mortality have significantly declined. This condition not only
places a large burden of care-giving on society but presents individuals and societies with a relatively
new balance of wellness and morbidity throughout the elongated life course.
Combined with lower fertility, a long third age also makes possible a hitherto rare prolongation and
intensity of relationship between grandparents and a smaller number of grandchildren (Igel and
Sydlick, 2011; Blome et al., 2009: 61-61). In discussing kinship ties in European families M. Segalen
has recently highlighted the expanded care-giving role of grandparents, subtitling one of the sections
of her paper “Europe in the Age of Grandparents” (Segalen, 2010: 364). Increased longevity combined with never-before experienced affluence has also allowed the senior generation to play a role in
equalizing the disparities between generations by providing financial as well as social support to their
adult children and their grandchildren. The support they have received in welfare and retirement benefits from the state have enabled them to redistribute some of this public support to junior generations
not as lucky during times of economic crisis and retrenchment of the welfare state experienced today,
thus, in another way, blurring the analytic distinction between public and private, and formal and informal care and welfare. As the state reconsiders its role in alleviating the risk associated with aging
we will confront increasing issues of generational equity (Kohli, 2010; Segalen, 2003).
In addition, both western and East Asian societies have experienced increasingly late marriage ages.
Similar nuptial and residential patterns characterize societies in the Mediterranean region. In Italy, for
example, families discourage offspring from living outside the family and it is common to find late
marriage and concomitant very late departure of men and women from their parental homes (Viazzo
and Zaratelli, 2010). Many southern European societies have invested less in pensions and other forms
their parents, and thus cannot adequately evaluate the extent to which such transactions are altruistic or reciprocal in motive
or result.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
91
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
of social protection in comparison with northern European countries, and continue to rely on traditional family care.
Rates of extra-familial or solitary living for the elderly have increased throughout Europe, though given preferences for proximate living (Blome et al, 2009.: 246) common in the Mediterranean region and
south-eastern Europe in particular, solitary residence does not necessarily imply significantly diminished familial care and responsibility. Also, there are, in Kertzer’s terms, significant patterns of “reincorporation” as widowed (or divorced) mothers or mothers-in-law join their children’s households in
their old age (Kertzer, 1989). These dramatic changes on a global scale with regard to the meaning and
place of old-age and the elderly in society will also inevitably have an impact on the culture of elderly
care in societies, redefining roles and responsibilities of individuals, families, the state and the market
in relation to the elderly, as well as the values and meanings underlying the life course and aging.
While the numbers of the elderly are increasing across all age categories, this is especially so after the
age of 80. As survival to advanced ages increases so do levels of disability, ill health, and the need for
support.
The elderly will also be faced with the uncertain impact of a shift in the balance of public and family
provision of elder care in some less developed societies in the direction of greater public provision,
and, in many advanced industrial societies, an increased reliance on the family (Grandits, 2010). The
increasing role of the state, where it is occurring, may be seen by some as a “moral hazard” in the
sense that it could “crowd out” traditions of potentially beneficial and less costly family care. On the
other hand, it has been argued that “the provision of state benefits can actually increase the level of
informal assistance,” (Heady and Kohli, 2010) facilitating a redistribution of parental income to needier offspring. In a Turkish context state support of home care may encourage women to remain at home
in a caregiving role rather than join the work force. A continued or increased reliance on family care
may, thus, lead to increased inequities in care by generation, economic class and in particular, by gender. It remains to be seen how the emerging balance between family and state provision in many
countries will have a significant impact on issues of generational and gender equality and equity.
3.2 Imbalance between the sexes
The secular shift in aging has been accompanied by a widening gap between the life courses and, in
some important respects, the meaning of the lives of males and females. This has direct implications
for what Myles refers to as “the gendered character of the intergenerational contract” (Myles, 2002).
These changes are to some extent based on increasing female as compared to male longevity, diverging from as far back as the late nineteenth century,37 and in the persistence of traditional roles, responsibilities, and expectations of women. What is particularly striking is the increasing proportion of females surviving at older ages as the population ages. This imbalance is expected to continue in the
future (Wall, 1996:45; Myers, 1990:36-37). One of the results of the widening survival gap between
the sexes is the increasing likelihood of old women living their late years as widows. This is compounded by virtually universal cultural traditions that work against remarriage for elderly females.
This imbalance in survival and remarriage in late years has direct implications for residential patterns
and for care-giving roles of women and men in the Third and particularly Fourth Ages. Elderly women
have a greater propensity to either live the last years of their lives alone or as widowed dependents in
the household of an offspring. Men in the Fourth Age are less likely to be alone and more likely to be
married or living with family members. Even though old, men are much more likely to remain as head
(if only nominally) of their households than are women (Wall, 1996: 45). Since they live longer than
men on the average, women will benefit in sum more than men from state old-age benefits (Blome,
2009:18-19).
37
For England see Laslett, 1995:16.
92
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Women are not only more likely to live alone in their late years or be dependents of their children, but
they are also more likely to be caregivers both during their middle and late years: during their middle
years, responsible for their parents, and in their later years as grandmothers and caregivers for their
grandchildren and their aging husbands, creating a situation of “multiple dependency.” In this light, it
is revealing that Ataca and Sunar observe a preference for daughters among urban middle class Turkish mothers. These mothers viewed their daughters as more likely to provide them with care and support than their sons, not only when they aged, but throughout the course of their lives (Ataca and
Sunar, 1999).38 Family care, both parental and filial, reinforces the exploitation of “well-intentioned
but self-sacrificing daughters and daughters-in-law,” (Silverstein and Conroy, 2009; Ghezzi, 2010)
and wives. It is ironic, Ghezzi (2010) notes, that the participation of young mothers in the workforce
is now often possible only with the active participation of grandmothers as child-carers. The economic
impact of grandmother care is enormous, even in the distinctly neolocal United States. In Europe, “On
the whole, help with grandchild care is provided in over 50 percent of all grandparent-child dyads,
ranging from 37 to 59 percent for various countries” (Igel and Sydlick, 2011: 216). In addition, it has
become common for middle class women in Europe to make use of immigrant domestic workers both
to care for their parents and for their children, thus allowing them to maintain a “modern” life style,
including working outside the home. (Ghezzi, 2010; Chevalier, 2010). Interestingly, many of the immigrants are able to provide such services because their own mothers are looking after their children in
the home country (Silverstein and Conroy, 2009: 170).
Unsurprisingly, the use of domestic workers as caregivers, correlates closely with education (and income) levels (Chevalier, 2010: 322-323). Such globalization of child and elder care is also an increasingly common pattern in middle and upper class Turkey (Özbay, 2012; Akalin, 2007). It should be
noted that it is universally the responsibility of women in the household to supervise the domestic
help. The result, depending upon policy preferences, is an incentive or disincentive to encourage
women’s participation in the labor force (Esping-Andersen, 1999). 39
3.3 Intergenerational transfers of wealth and care
There is a very extensive literature, especially in economics, on demographic change and intergenerational transfers.40 Transfers of wealth and the provision of services may go “up” and/or “down” the
generations, and may be provided by the family, the state, the market or combinations of these, as we
indicated. Both historically and in the present, significantly more family transfers have flowed down
(Lee, 2000). Such transfers may be in the form of money, bequests of real property and durable and
other goods, in the form of labor or various services rendered or as “investments” in what Silverstein
and Conroy (2009) refer to as “moral capital.” Transfers may take place during the life time of the
provider or following his or her death. The transfers may range in motivation from a more purely altruistic giving to giving involving an expected return. Such “intentions” may be quite explicit, but
most often are implicit in the relationship and governed by unspoken norms, whether that be at the
level of the family or the state.
Throughout history parents have devolved their material possessions and resources to some or all of
their offspring, depending upon the nature of local inheritance systems, as well as providing social and
cultural capital to their children, hence reproducing the economic and social system. In economically
advanced societies an increasing portion of upward transfers takes place via the public sector in the
38
Similarly, a comparison Ka÷ÕçÕbaúÕ undertook of the results of her 1975 and 2003 Value of Children studies in Turkey
reveals a decreasing preference for sons in urban areas, expect among lower socio-economic groups (Ka÷ÕçÕbaúÕ and Ataca,
2005).
39
There is a trade-off here. Gaining local female caregivers at home means losing potential members of the formal workforce
in the public sphere whose tax contributions could support the public provision of welfare. Women’s employment outside the
home would, however, mean an increased need for replacement care services for children, the infirm and the elderly, which
would lead to a demand for (largely female) care workers at home or in the public sector.
40
I have relied heavily on the work of R. Lee, Mason and Tapinos, Silverstein, and Conroy in this respect.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
93
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
form of pensions and the provision of health care and elderly residential care, as well as via private
savings. The role of the family should not, however, be minimized in this respect, even where the
state plays a prominent role in elder care. While adult children in most economically advanced societies provide a small share of material resources for elderly parents today as compared with the contribution of the public sector or private savings, they continue to provide extensive amounts of personal
care for them, with variations from society to society (R. Lee, 2000; R. Lee, 2007).
There may or not be a balance between generations in this respect, and there may or may not be overt
calculation of what is given and what is received, ranging from purely altruistic or selfless giving to
self-interested transfer. Motivations are very often “mixed and not easily distinguished” (Silverstein
and Conroy, 2009: 169). In family transactions, where the giving is reciprocal between the generations, the time between transactions and the nature of what is transferred may vary considerably, a
greater lag in the return usually indicative of a closer relationship. There is most often an imbalance
between the significant material resources which flow down from parents to adult children and what
children provide “up” in the form of material resources and care for elderly parents, whether or not
they are conscious of this as a form of reciprocity. From another perspective, such transfers up may be
conceived of as a system of devolution of filial obligations, balanced in sequence down the generations, with the flow of responsibilities up from adult children to elderly parents.41 Lee notes a central
– though from the perspective of formal economics, virtually unaccountable – aspect of the transaction: “this net downward direction of transfers from the elderly might look different if the value of the
time spent by adult children in caring for their elderly parents […] were taken into consideration.” (R.
Lee, 2000:53)
With respect to family-based care, is there a link of reciprocity between significant devolution to offspring while parents are alive and the expectation of inheritance when they die, and the presumption of
care when parents age? Over 100 years ago Marcel Mauss ([1925] 1967: 3, 10-11) argued that obligations of reciprocity that may not be based on direct calculation or appear to be motivated by selfinterest, are nevertheless prescriptive in the context of a system of social obligations and a culture of
family morality. Maurice Bloch (1973: 76), connecting kinship morality and the economy, argued that
“the crucial effect of morality is long term reciprocity and … the long term effect is achieved because
it is not reciprocity which is the motive but morality.” In this light, Heady and Ou (2010) more recently note that “kinship altruism and reciprocity would not be alternatives… [H]elp motivated by kinship
altruism would provide the stimulus for reciprocal help.” This argument is the focal point of Silverstein and Conroy’s (2009; Silverstein, 2006) thesis regarding the significance of “moral capital” in
reinforcing the delayed commitment of children toward their elderly parents and the avoidance of what
economists refer to as a “moral hazard.” In other words, what solidifies children’s future filial duties is
the moral education they receive as children from their parents, a kind of uncalculated “investment” of
parents in their own elder care. The “imbalance” created by the major material allocations of parents
to adult children thus may be rectified by time spent in the very distant future caring for parents when
they are senescent.
In a study of Ankara migrant families KalaycÕo÷lu and Rittersberg-TÕlÕç (2000) refer to a “common
fund” for the allocation of family resources, material, social, and moral, up and down the generations
according to need. They refer to this family pool as the basis of “a major cultural and moral transfer
between grandparents, parents, and children,” (KalaycÕo÷lu and Rittersberg-TÕlÕç (2000:536) noting
that the absence of family ties as a result of incompatibilities or disputes and support is a significant
risk factor in a society where state sponsored social security is inadequate to meet many needs and
may lead to downward social mobility. Like the practice of granting amnesties to illegal residents in
shantytowns, family provision of elderly support depending upon one’s perspective “crowds out” or,
in a more positive sense, relieves the state of some of the costs of welfare, and strengthens and reproduces family ties. This family fund is accumulated through various combinations of wages, savings,
other earned income, inherited wealth, remittances from family working in Europe and the apprecia41
This idea was put forward by David Reher at the Social Science History Association conference, Boston, November 2011.
94
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
tion in value of land acquired through squatting or various semi-legal means later legalized via government amnesty, itself a form of undeclared, though doubtless politically-motivated state-initiated
redistribution. (Bu÷ra, 1998, Keyder, 1999).
In her nation-wide “Value of Children” study of 1975 Ka÷ÕtçÕbaúÕ (1982) linked the value of children
with regard to old age care in Turkey to deep-seated cultural values regarding filial devotion. She
noted that, in 1975 expectations of significant levels of financial or material assistance from sons were
especially high, though expectations of similar support from daughters did not lag far behind. By
2003, while the expectations for material support from both sons and daughters in old age had declined among urban families of higher socio-economic status, expectations of proximate residence,
psychological support and care from daughters prevailed. A preference for girls had consequently
surpassed that for boys (Ka÷ÕtçÕbaúÕ and Ataca, 2005). In this light, we note the increasing prominence
of the mother-daughter link in family-based elder care in Turkey.
Segalen (2003: 376) refers to “a rebirth of expanded families, not on a residential basis but on a relational basis” in Europe today in a discussion of the proximate residence of family and kin. In a recent
study of family support in Milan the authors assert that “… kinship emerges from the sphere of intimacy and primary socialization as the potential to create material resources to the advantage of its
members, especially the younger ones, independent of the market” (Ghezzi, 2010: 285). Further,
Ghezzi (Ibid) observes that though the amount of support is immense it is often not calculated and is
overlooked by both parties. Practices similar to this extend across all social classes in urban Turkey.42
A preferential system of proximate residence not only facilitates redistribution down the generations,
but makes it physically more possible for offspring to care for their elderly parents on a regular basis
while allowing both generations to maintain a degree of independence. Is reciprocity in the forefront
of intentions here or is it “merely” a benefit of family morality? In the European context Heady and
Ou, not surprisingly, note that “the propensity to help” kin declines with geographic distance, and that
when help is indeed provided over a distance the expectation of a “tit for tat” was much greater
(Heady and Ou, 2010: 166, 168).
4. The Elderly, Demographic and Economic Realities, and Social Policy in Turkey
Where does Turkey stand in relation to the concerns just raised? In this section of the paper we present
an overview of the issues as they appear in the Turkish context as a guide to further inquiry.
The elderly are on the agenda in Turkey. Aging has begun to move into the realm of popular discourse
as well as public and academic concern in the country. The Turkish version of National Geographic
(‘Büyük YaúlÕlÕk AraútÕrmasÕ,’ 2012) recently featured aging as its cover story, and included an atlas
of aging. The popular press has also begun to cover the issue. Central and local government policymakers are developing policies and programs to deal with aging and the care of the elderly. In a
society where basic political and cultural rights have still not been satisfactorily resolved it is
interesting to note a nascent discussion of issues of age-based rights and discrimination (ÇayÕr, 2012).
A recently founded NGO, 65+ YaúlÕ HaklarÕ Derne÷i (65+ Elder Rights Association), is devoted to
elder rights issues construed in the broadest sense. A number of recent book-length studies in
sociology and gerontology have focused on the elderly in considerable detail (see, for example,
Tufan, 2014; ùentürk and Ceylan, 2015).
Current government policy with respect to the care of the elderly is quite explicit in support of familybased care, as are popular preferences which extend across social class lines and encompass both those
with religious and those with secular life-style preferences. However, demographic and economic
realities, in particular the social and economic consequences of declining fertility and future high
elderly dependency ratios, may play against the realization of popular preferences. Very low rates of
42
See for example Duben, 1982; Ayata, 2002; Erder , 1996; Erder, 2002; White,1994.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
95
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
female employment mean a limited number of contributors to the welfare system. Current government
policy reverberates with a deeply-rooted indigenous form of patriarchalism and discourages women
from entering the non-domestic wage labor force. Bu÷ra and Yakut-Çakar (2010: 532), in a review of
the gender issues in this respect, note parallels between the “exclusionary characteristics of labour
markets as gendered institutions” and the regime of social assistance. Formal social security benefits
are provided to non-wage earning women only as a passive recipients dependent on their wage-earning
husbands (KÕlÕç, 490 ff.). Both policy and common attitudes in Turkey thus essentialize and promote
women’s non-remunerated domestic care work, reinforcing and reproducing gender inequality.
Women in Turkey are the primary caregivers both within family and in institutional contexts. It is
important also to remember that given their increasing longevity and the probability of their living
their last years without their spouses, they will also be the primary recipients of such care. When we
refer to the elderly and their needs at an advanced stage of the life course we are in fact largely using a
euphemism for elderly women and their needs. Current Turkish government policy prioritizes the
family and women as “natural” caregivers. Indeed, a recent AKP policy statement “assign[s] priority
to family centered policies” and seeks, accordingly, to provide “incentives ... for the care of the needy
elderly, after reaching a certain age” (Akparti, 2012). As an antidote to what is believed to be
increasingly nuclearization of the family due to urbanization, the AKP promotes the three-generational
family household and “encourage{s] young generations to house their elderly parents with them
(Ibid.).” While urban households as residential units (but not families, as networks of kinship ties) are
overwhelmingly nuclear in Istanbul and most other major cities in Turkey and unlikely to change in
that sense, family ties which run across residential lines are, as we have noted, very strong. Proximate
living is a common urban alternative to shared residence.
At a recent symposium on aging, the then minister of Family and Social Policy called for familycentered policies with regard to the elderly, and the deputy chair of AKP articulated party preferences
which called for the elderly to remain in the family, supplemented with state and local government
financial and other support for home care. But there was also reference to the need to provide
institutional support for those bereft of family help or who choose institutional care. Indigenizing and
naturalizing family care, other speakers made repeated reference to the “important place of family care
in our culture”, to “solutions sited in the natural environment of the home,” to “family care as the
most humane form of care.” Such policy themes and discourse favoring the family and by default
women as care-givers are prominent in many parts of the world today. It should be noted, as we have
indicated, that increasing reliance on family care has not meant the “retreat of the state” and the
replacement of family care by publically provided care in any simplistic sense (Blome et al., 2009:
155). In Turkey since 2002 the state has, indeed, increased its expenditures for means-tested social
assistance in general, though such assistance is still low by comparative standards and the state has
played an increasing role in the formal provision of housing and health care as well as stipends for
home care of needy seniors. Local governments are also playing an increasing role in support of elder
care.
Preference for home care for the elderly is virtually universal in Turkey, with some differention by
economic class. A recent survey conducted by the Prime Ministry indicated that only four percent of
the lower, five percent of the middle and eight percent of the upper classes expressed a wish to live in
a non-domestic institution for elder care (YazÕcÕ, 2012:109-110). A recent Turkish Academy of
Science report on aging emphasizes the importance of and clear preferences for elder care within a
family context and of shared residence or proximate living (KalaycÕo÷lu et al., 2003: 25-28).
Interviews conducted by this investigator with individuals across class and lifestyle lines indicate a
very strong desire to remain with the family in old age.
While current government discourse is strongly in favor of famly care of the elderly for both ethicalreligious and more practical ideological and cost-based reasons, there is a serious gap between what is
said and what in the near future can be done in this regard. Despite the confluence of a neoliberal
96
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
climate and current government policy in support of, and overwhelming strong popular preferences
for, domestic care for the elderly, there are a number of impending constraints mitigating against such
practice in the future in Turkey (and elsewhere), especially for low income families. Turkey faces a
serious elder “welfare challenge” as fertility continues to decline and a shrinking web of lateral kinship
ties diminishes the pool of potential caregivers in coming decades. During the past decade indirect
and informal modes of welfare have increasingly been giving way to more formal systems. The
groundwork for a diminution of tried and tested social capital is being set in new low to lower-middleincome formal high-rise housing projects where family, kinship and community based social resources
will in all likelihood not be as bound to primordial ties, migration and consequent residential location
as they have hitherto been. Though adult children may still wish to care for their elderly parents in the
future, the diminishing proportion of the young active population in Turkish society in the coming
decades, increasing social differentiation and mobility, and the increasing dispersion and
fragmentation of extended families, will make family care more difficult to realize, especially for the
lower income segments of society.
The wealthier segments of the population will be able to hire female caregivers as many are doing
today (Özbay, 2012). The pool of such caregivers will to some extent be provided internationally, but
as population aging impacts on the caregiving supplier nations on the northern and northeastern
peripheries of Turkey in the future, it may be necessary to depend more heavily on local caregivers or
caregiving institutions. More local caregivers entering the labor force will mean fewer available
women of lower economic status available to care for their own or spouse’s parents on a full-time
basis. On the other hand, the supply of paid caregivers may become limited, especially if, as likely,
the state provides some financial support for home care and women “choose” not to work externally.
This situation will be compounded by a further reduction in the young population as a result of
declining fertility. This may be mitigated to some as yet unknown extent by the (seasonal or
permanent) exurban migration of the elderly. An increasing role for the larger number of surviving
grandmothers may allow some women to work outside the home, but as the grandmothers enter
advanced old age, their daughters or daughters-in-law will have to face the responsibility of providing
care for them. Modes of care may thus have to be adjusted to the various stages of the life course of
the elderly, particularly women, as they shift from being care-givers to receivers. The home care
system for the elderly is dependent either on women, usually daughters or daughters-in-law, mothers
or mothers-in-law, not entering the extra-domestic wage-earning labor force, which limits the potential
contribution of women to the formal economy and hence to the welfare pool, or on their earning or
having the resources to pay for care at home. Increasingly prominent home-based commercial or parttime work for women may facilitate care of the elderly in the “bosom of the family.” Commercial or
state-supported home care will be affordable to the extent that there is increasing private and public
wealth generated in order to pay for such services. Women’s participation in the formal work force is
an important component of the production of such wealth.
There was roughly one dependent, young or old, for every two active social security contributors in
Turkey in 2011. A tax base largely limited to male contributors will constitute a serious constraint on
expanding government spending on welfare, especially as often high-cost health services are
increasingly in demand by an expanding and predominantly female elderly population and become
more universally available to all. Efforts are currently being made by local governments to establish
local elder day care centers to meet the growing need for care, in many ways a half-way measure
between state institutional and family-based care, and one that may, perhaps unintentionally, take
some of the burden off women in the family and make it possible for more of them to work outside the
home than would be the case with pure home care.
It is more realistic to expect that families, NGOs, and the private sector in cooperation with the state in
what Eder refers to as a new Turkish “welfare mix” play an increasing role in such welfare services
for the elderly, as is true elsewhere, but such provision may open the door to political bargaining and
clientalism, as well as to potential arbitrariness in provision (Eder, 2010). In light of the constraints
discussed above, serious consideration needs to be given to an equitable and cost-effective balance of
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
97
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
care for the elderly. It is very likely that a time-worn generational contract supported by state input
will have a negative impact on women’s employment status. Though family home care of the elderly
will place an inequitable burden on women and may be a factor in limiting their wage-earning
opportunities, in Turkey home care of the elderly is, as we have seen, not only the preferance of the
conservative religious segments of society, or of the lower classes. Depending upon family and public
resources, on both economic and social capital, such care may either tie women to the home or make it
feasible for them to participate in the formal workforce. There are many important ethical, cultural,
personal, as well as economic justifications for continuing to care for the elderly within the fold of the
family now and in the future, and at the same time for developing a mixed and balanced regime of
welfare for the elderly provided over the life course in various and changing proportions by the state,
the market and the family. The challenge is to do so in terms of a generational and gender balance that
is cost-effective, locally meaningful, and equitable for all.
References
AkalÕn, Ayúe. (2007). “Hired as a Caregiver, Demanded as a Housewife: Becoming a Domestic Worker in Turkey.” European Journal of Women’s Studies 14/3:209-225.
Akparti (2012). Available at www.akparti.org.tr/site/akparti/parti-programi.
Albertini et al., (2007). “Intergenerational Transfers of Time and Money in European Families: Common Patterns – Different Regimes?” Journal of European Social Policy, 17/4: 319-334.
Ataca, Bilge and Diane Sunar, (1999) “Continuity and Change in Turkish Urban Family Life,”
Psychology and Developing Societies 11/1: 87.
Ayata, Sencer. (2002).“The New Middle Class and the Joys of Suburbia.” In Fragments of Culture:
The Everyday of Modern Turkey, ed. Deniz Kandiyoti and Ayúe Saktanber. London: I. B. Taurus.
Bloch, Maurice. (1973). “The Long and Short Term: The Economic and Political Significance of the
Morality of Kinship.” In The Character of Kinship, edited by Jack Goody. London: Cambridge University Press.
Blome, Agnes et al., (2009). Family and the Welfare State in Europe: Intergenerational Relations in
Ageing Societies. Cheltenham, UK: Edward Elgar.
Bu÷ra, Ayúe. (1998) “The Immoral Economy of Housing in Turkey.” International Journal of Urban
and Regional Research, 22: 303-317.
___________ (2007 ) “Poverty and Citizenship: An Overview of the Social Policy Environment in
Republican Turkey.” International Journal of Middle East Studies, 36: 33-52.
___________, (2008). Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal Politika. Istanbul: øletiúim
YayÕnlarÕ.
Bu÷ra, Ayúe and Aysen Candas (2011). “Change and Continuity under an Eclectic Social Security
Regime: The Case of Turkey.” Middle Eastern Studies, 47/3:515-528.
Bu÷ra, Ayúe and Ça÷lar Keyder, (2006). “The Turkish Welfare Regime in Transformation,” Journal
of European Social Policy, 16/3: 211-228.
Bu÷ra, Ayúe and Burcu Yakut-Cakar, (2010). “Structural Change, the Social Policy Environment and
Female Employment in Turkey.” Development and Change, 41, no. 3: 517-538.
98
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
“Büyük YaúlÕlÕk AraútÕrmasÕ:Türkiye’de Ömür 20 YÕlda 10 YÕl UzadÕ” (May 2012). National
Geograhic Türkiye, 133.
Canpolat, ùebnem. (2008). Population Ageing in Turkey: Current and Prospective Co-residence Pattern of Elderly Population. PhD dissertation, Hacettepe University Institute of Population Studies.
ÇayÕr, Kenan. (2012). “YaúçÕlÕk:Yaúa DayalÕ AyrÕmcÕlÕk.” In AyrÕmcÕlÕk: Çok Boyutlu YaklaúÕmlar, ed.
Kenan ÇayÕr and Müge Ayan Ceyhan. Istanbul: Istanbul Bilgi Üniversitesi YayÕnlarÕ.
Chevalier, Sophie. (2010). “Gender, Kinship and the Market for Social Care.” In Family, Kinship and
the State in Contemporary Europe, vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed. Patrick Heady and
Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag.
Daatland, Svein Olaf and Katharina Herlofson. (2003). “’Lost Solidarity’ or ‘Changed Solidarity’: A
Comparative European View of Normative Family Solidarity” Ageing and Society, 23: 537-560.
Daatland, Svein Olav et al. (2011) .“Balancing Generations: On the Strength and Character of Family
Norms in the West and East of Europe” Ageing and Society, 31: 1159-1179.
Duben, Alan. (1982). “The Significance of Family and Kinship in Urban Turkey” In Sex Roles, Family
and Community in Turkey ed. Çi÷dem Ka÷ÕtçÕbaúÕ. Indiana University Turkish Studies.
___________, (2009). “20. YüzyÕlda østanbul: Haneler, Aileler ve Demografik Gerçekler” In Eski
østanbullular, Yeni østanbullular. Ed. Murat Güvenç. Istanbul: OsmanlÕ BankasÕ Arúiv ve AraútÕrma
Merkezi.
Duben, Alan and Cem Behar. (1991). Istanbul Households: Marriage, Family and Fertility 18801940. Cambridge: Cambridge University Press.
Eder, Mine (2010). “Retreating State? Political Economy of Welfare Regime Change in Turkey” Middle East Law and Governance, 2:152-184.
Erder, Sema. (1996). østanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye. Istanbul: øletiúim YayÕnlarÕ.
___________, (2002) “Urban Migration and the Reconstruction of Kinship Networks: The Case of
Istanbul.” In Autonomy and Dependence in the Family, ed. Rita Liljeström and Elizabeth Özdalga.
Istanbul: SwedÕsh Research InstÕtute.
Esping-Andersen, Gösta. (1999). Social Foundations of Postindustrial Economies. Oxford: Oxford
University Press,.
Gall, John (2010). “Is There an Extended Family of Mediterranean Welfare States?” Journal of European Social Policy, 20/4: 283-300.
Ghezzi, Simone. (2010). “The Familistic Arrangements of Urban Households: The Case of Milan” In
Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 2, The View from Below, Nineteen Localities. Frankfurt: Campus Verlag.
Grandits, Hannes, ed., (2010). Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 1: The
Century of Welfare, Eight Countries. Frankfurt: Campus Verlag.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
99
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Heady, Patrick and Martin Kohli. eds. Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 2,
The View from Below, Nineteen Localities. Frankfurt: Campus Verlag, 2010.
Heady, Patrick and Peter Schweitzer, eds., (2010) Family, Kinship and the State in Contemporary
Europe, vol. 3, Perspectives on Theory and Policy. Frankfurt: Campus Verlag.
Heady, Patrick nd Zhonghui Ou, , (2010). “Reciprocity and Altruism in Practical Assistance” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe: vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed.
Patrick Heady and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag.
Igel, Corine and Marc Sydlick, (2011). “Grandchild Care and Welfare State Arrangements in Europe.”
Journal of European Social Policy, 21/3: 210-224.
Judt, Tony. (2005) .Postwar: A History of Europe since 1945. London: Penguin.
Ka÷ÕtçÕbaúÕ, Çi÷dem and Bilge Ataca (2005), “Value of Children and Family Change: A Three Decade
Portrait from Turkey” Applied Psychology 54/3:317-337.
KalaycÕ, Ahmet Rasim, ed. (2011). Türkiye’de YaúlÕlÕk Dönemine øliúkin Beklentileri.Ankara: Aile ve
Sosyal Politikalar BakanlÕ÷Õ.
KalaycÕo÷lu, Sibel et al. (2003). YaúlÕlar ve YaúlÕ YakÕnlarÕ AçÕsÕndan Yaúam Biçimi Tercihleri.
Ankara: Türkiye Bilim Akademisi RaporlarÕ.
KalaycÕo÷lu, Sibel and Helga Rittersberger-TÕlÕç . (2000). “Intergenerational Solidarity Networks of
Instrumental and Cultural Transfers within Migrant Families in Turkey” Ageing and Society, 20: 523542.
Kertzer, David I. and Marzio Barbagli, eds. (2003). Family Life in the Twentieth Century. New Haven:
Yale University Press.
Kertzer, David I. (1989 ). “Age Structuring in Comparative and Historical Perspective” in Age Structuring in Comparative Perspective, ed. David I. Kertzer and K. Warner Schaie. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.
Keyder, Ça÷lar. (1999) ”The Housing Market from Informal to Global,” in Istanbul: Between the
Global and the Local, ed. C. Keyder. Boulder, Co.: Rowman and Littlefield.
KÕlÕç, Azer. (2008). “The Gender Dimension of Social Policy Reform in Turkey: Towards Equal Citizenship” Social Policy and Administration, 42/5: 487-503.
Kohli, Martin et al., (2010). “Linkages Among Adult Family Generations: Evidence from Comparative Survey Research.” In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 3: Perspectives
on Theory and Policy, ed. Patrick Heady and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag.
Kohli, Martin and Patrick Heady. (2010). “Conclusion: Implications for Policy.” In Family, Kinship
and the State in Contemporary Europe: vol. 3: Perspectives on Theory and Policy, ed. Patrick Heady
and Martin Kohli. Frankfurt: Campus Verlag.
Koç, øsmet et al. (2010).“Türkiye’de YaúlÕlarÕn Yaúam Kalitesi ve Aile YapÕsÕnÕn YaúlÕlarÕn Yaúam
Kalitesine Etkisi,” In Türkiye’de Do÷urgalÕk, Üreme Sa÷lÕ÷Õ ve YaúlÕlÕk. Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü.
100
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Laslett, Peter. (1995). “Necessary Knowledge: Age and Aging in the Societies of the Past,” in Aging
in the Past: Demography, Society, and Old Age, ed. D. I. Kertzer and P. Laslett (Berkeley: University
of California Press).
Lee, Ronald D. (2000). “Intergenerational Transfers and the Economic Life Cycle: A Cross-Cultural
Perspective.” In Sharing the Wealth: Demographic Change and Economic Transfers between Generations. ed. A. Mason and G. Tapinos. Oxford: Oxford University Press).
________________ (2007). “Demographic Change, Welfare, and Intergenerational Transfers: A
Global Overview,” in Ages, Generations and the Social Contract: The Demographic Changes Facing
the Welfare State, ed. J. Véron, S. Pennec and J. Légaré. Springer.
Lee, Yean-Ju. (2000). “Support between Rural Parents and Migrant Children in a Rapidly Industrializing Society: South Korea” In Sharing the Wealth: Demographic Change and Economic Transfers
between Generations. ed. A. Mason and G. Tapinos. Oxford: Oxford University Press).
Mason, Andrew and Georges Tapinos. (2000). “Introduction” in Sharing the Wealth: Demographic
Change and Economic Transfers between Generations, ed. A. Mason and G. Tapinos. Oxford: Oxford
University Press.
Martin, C. (1997). “Social Welfare and the Family in Sothern Europe,” In Southern European Welfare States: Between Crisis and Reform, ed. Martin Rhodes. London: Frank Cass.
Mauss, Marcel. ([1925] 1967). The Gift. New York: Norton.
Myers, George C. (1990). “Demography of Aging.” In Handbook of Aging and the Social Sciences,
3rd Edition, edited by. R.H. Binstock and L.K. George. New York: Academic Press.
Myles, John. (2002). “A New Social Contract for the Elderly?” In Why We Need a New Welfare State,
ed. by G. Esping-Andersen. Oxford: Oxford University Press.
Naldini, Manuela. (2003). The Family in the Mediterranean Welfare States. London: Frank Cass.
Reher, David. (1998). “Family Ties in Western Europe: Persistent Contrasts, Population and Development Review, 24/2.
Özbay, Ferhunde, (1998). “Nüfus Hareketleri ve Göç Sorunu: østanbul Örne÷i” Türkiye Mühendislik
Haberleri, 395.
______________,
(2012). “Türkiye’de Ev Eme÷inin Dönüúümü: Ondokuzuncu YüzyÕldaki Ev
Kölelerinden Günümüzdeki Kaçak Göçmen øúçilere.” In Geçmiúten Günümüze Türkiye’de KadÕn
Eme÷i, ed. A. Makal and A. Töksöz. Ankara: Ankara University Press,,
Sahlins, Marshall. (1982). “On the Sociology of Primitive Exchange” In Marshall Sahlins, Stone Age
Economics. London: Tavistock Publications.
Segalen, Martine. (2003). “Kinship Ties in European Families” In Family Life in the Twentieth Century. New Haven: Yale University Press.
_____________, (2010). “The Modern Reality of Kinship: Sources and Significance of New Kinship
Forms in Contemporary Europe.” In Perspectives on Theory and Policy, vol. 3, ed. Patrick Heady and
Martin Kohli, Frankfurt: Campus Verlag.
Silverstein, Merrill. (2006). “Intergenerational Family Transfers in Social Context in Handbook of
Aging and the Social Sciences, 6th ed., ed. R. H. Binstock and L.K. George. Burlington MA: Elsevier.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
101
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Silverstein, Merril and Stephen J. Conroy. (2009). “Intergenerational Transmission of Moral Capital
across the Family Life Course. In Cultural Transmission: Psychological, Developmental, Social, and
Methodological Aspects, ed. Ute Schönpflug. Cambridge: Cambridge University Press,.
ùentürk, Murat ans Harun Ceylan. (2014). østanbul’da Yaúlanmak: østanbul’da YaúlÕlarÕn Mevcut
Durumu AraútÕrmasÕ. østanbul: AçÕlÕm Kitap.
TUøK: 2000 Genel Nüfus SayÕmÕ. Available at http://www.tuik.gov.tr.
Tufan, øsmail. (2015). Türkiye’de YaúlÕlÕ÷Õn YapÕsal De÷iúimi. østanbul: Koç Üniversitesi YayÕnlarÕ.
Viazzo, Pier Paolo and Francesco Zaratelli. (2010). “Welfare as a Moral Obligation: Changing Patterns of Family Support in Italy and the Mediterranean. In Family, Kinship and the State in Contemporary Europe, vol. 1: The Century of Welfare, Eight Countries, ed. Hannes Grandits, Frankfurt: Campus Verlag.
Wall, Richard . (1996). “Intergenerational Relationships Past and Present.” In The New Generational
Contract: Intergenerational Relations, Old Age and Welfare, ed. Alan Walker. London: UCL Press.
White, Jenny. (1994). Money Makes us Relatives: Women’s Labor in Urban Turkey. Austin: University of Texas Press.
YazÕcÕ, Berna. (2012). “The Return to the Family: Welfare, State, and Politics of the Family in Turkey” Anthropological Quarterly, 85, no. 1: 103-140.
102
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
CHANGES IN THE DIRECTION OF INTERGENERATIONAL SUPPORT FLOWS IN TURKEY: EVIDENCE FROM TURKEY FAMILY
STRUCTURE SURVEY, 2006 AND 2011
IúÕl Bayraktar, Graduate School of Letters, Kyoto University
øsmet Koç, Hacettepe University, Institute of Population Studies
Abstract
In aging societies, parent-child and child-parent relations are complicated and both parents and children need intergenerational support. However, the question of who is supporting whom remains an
unanswered. This paper investigates the direction of intergenerational support flows in Turkey, a
country at the onset of aging. The data comes from Turkey Family Structure Survey conducted in 2006
and 2011. The reason behind using two different data sets is to examine changes in the direction of
intergenerational support flows in Turkey. Both of the data sets include detailed information on upward support type (young to old) and downward support type (old to young). Rather than single dimension of the support, this study will examine social, emotional, practical and financial dimensions
of the flows. This study will analyze the direction of intergenerational support flows on the basis of
two concepts of ‘functional solidarity' and ‘associational solidarity' borrowed from Bengston and
Roberts in 1991. The preliminary results of the study show that there exist reciprocal flows of intergenerational support rather than unilateral flows in Turkey.
YAùLANAN TÜRKøYE’DE KUùAKLARARASI DESTEK MEKANøZMALARININ DEöøùøMø: 2006-2011 AøLE YAPISI ARAùTIRMASI
ÖRNEöø
Özet
Yaúlanmakta olan ülkelerde, ebeveyn-çocuk ve çocuk-ebeveyn iliúkileri karÕúÕktÕr ve hem çocuklar hem
de ebeveynler kuúaklararasÕ deste÷e ihtiyaç duyarlar. Ancak, deste÷in kimden kime yönelik oldu÷u
sorusu cevaplanmamaktadÕr. Bu çalÕúma, yaúlanan Türkiye’de kuúaklararasÕ destek mekanizmalarÕnÕn
yönünü incelemektedir. Veri kayna÷Õ 2006 ve 2011 yÕllarÕ Türkiye Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ’na
dayanmaktadÕr. ÇalÕúmada iki farklÕ veri seti kullanÕlmasÕnÕn sebebi Türkiye’de kuúaklararasÕ destek
mekanizmalarÕnÕn yönündeki de÷iúiklikleri saptamak amacÕndan kaynaklanmaktadÕr. Her iki veri seti,
yukarÕya do÷ru (gençten yaúlÕya) ve aúa÷Õya do÷ru (yaúlÕdan gence) destek çeúitlerine göre detaylÕ
bilgiler içermektedir. Deste÷in tek boyutu yerine, bu çalÕúma destek mekanizmalarÕnÕn sosyal,
duygusal, pratik ve finansal boyutlarÕnÕ da incelemektedir. Bu çalÕúma kuúaklararasÕ destek
mekanizmalarÕnÕn yönünü Bergston ve Roberts’in 1991’de kullandÕ÷Õ iki kavram olan ‘iúlevsel
dayanÕúma’ ve ‘iliúkisel dayanÕúma’ kavramlarÕna dayanarak analiz etmektedir. ÇalÕúmanÕn sonuçlarÕ
Türkiye’de kuúaklararasÕ deste÷in tek yönlü de÷il karúÕlÕklÕ oldu÷unu göstermektedir.
1. Introduction
In Turkey, the results of the demographic research carried out in last 40 years have shown that family
structure is on the way of transformation from extended to nuclear families. Although family roles are
changing and families are losing the feature of being a buffer institution in elderly care and protection
in Turkey, both parents and children still prefer to live in the same neighbourhood with their families
to provide support to each other.
Based on the changes in family roles in Turkey, parent-child and child-parent relations are complicated
as both parents and children need intergenerational support. However, the question of who is supportTebli÷ Metinleri KitabÕ
103
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ing whom remains an unanswered question. This paper investigates the direction of intergenerational
support flows in Turkey that defined as a country at the onset of aging.
This study analyses the direction of intergenerational support flows on the basis of two concepts;
‘functional solidarity’ and ‘associational solidarity’ borrowed from Bengston and Roberts based on
their study published in 1991.
In the first part of the paper, demographic changes in Turkey will be covered in order to shed light
upon how the dynamics of intergenerational support may change in a country at the onset of aging
based on the changes in demographic and familial structure. In the second part of the paper, data and
methods used for this paper will be analysed and in the last part of the paper, the results will be discussed in the light of the demographic changes in Turkey and how the direction of intergenerational
support changed in five years period will be understood based on the data comes from two different
Turkey Family Structure Surveys conducted in 2006 and in 2011.
2. Changes in Demographic and Family Structure in Turkey
Demographic researches carried out last 40 years in Turkey indicate that since 1970s total fertility rate
in Turkey has been declining continuously. While total fertility rate was 5 births per woman in 1970, it
declined to 2.16 births in 2008. As a result of decline in fertility, young population consisting of people below 15, is decreasing. While this group was consisting of the 41% of whole population in 1935,
it declined to 26% in 2008. In parallel to fertility decline in Turkey, the elderly population has a tendency to increase. While the proportion of elderly population (65+) was only 3-4% in 1975, currently,
population aged 65 and over constitutes 7.5 in Turkey (approximately 6 millions) and it is expected to
rise to 9% in 2023, 21% in 2050 and 28% in 2075 according to the population projections conducted
by Turkish Statistical Institute (TURKSTAT, 2013).
When the proportion of elderly population was compared to other age groups, it was seen that elderly
population had higher growth rate. In 2013, while the growth rate of total population in Turkey was
13.7‰, growth rate of elderly population was almost triple with 36.2‰. Any other indicator, old age
dependency ratio is number of elderly persons per 100 people at working age groups. While the number of elderly persons that were needed to be taken care of per 100 working people was 11 in 2013,
this number is expected to be 19 in 2030. Both demographic data and elderly indicators show that
Turkey is losing its young population structure and is turning to an old population structure.
Demographic researches carried out in Turkey also indicate that average household size has declined
from 7 to 4 people in last 40 years. Decline in household size as a consequence of both fertility decline
and change in the family structure in Turkey show that family structure in Turkey has been changing
from extended families to nuclear families. According to results of Turkey Demographic nd Health
Survey 2008 (TDHS 2008) the rate of nuclear families in Turkey has reached to 70 percent (Koç et.al
2010). Among these families, classical nuclear family consisted of spouses and children has the highest proportion (56%) while the proportion of nuclear families consisted of spouses is %14 and the
proportion of extended families is %16 (Koç et. al 2010).
Families have been changing since several decades due to several reasons in Turkey. Structural
changes such as urbanization, changing mix of agricultural and industrial employment and changes in
individual characteristics such as increased levels of education particularly for women underlie the
modernization process while economic development accompanies this process and these are accepted
as affective in changing value systems in Turkey (Aykan and Woolf, 2000). Thornton and Kavas
(2013) consider ideology of developmental idealism in the scope of family change. They added modernization programs of Turkey and their adoption to value and belief systems of developmental idealism as other causal factors on family change in Turkey.
104
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Family has been a central element of modernization projects in Turkey since the late Ottoman Period.
Legal family norms were also implemented during the early Republican period such as Civil Code
which banned polygyny, increased the minimum age for marriage, enacted gender equality in inheritance and granted equal child custody rights for both parents (Thornton and Kavas 2013). Increase in
women’s autonomy was also one of the main concerns of the Republic of Turkey. Based on the increase in women’s autonomy since early Republican period, it can be assumed that when the women’s
position increases in the society, it affects their relations with their elderly parents. With the increase in
women’s visibility in public domain, elderly care may lose its primary role even if traditional familial
roles enforce caring for the elderly. It is of importance that policy changes prepare the background for
macro family changes but changes in the norms regarding the women’s roles as a primary care giver
also affect the parent- adult child relations.
Aytaç (1995) questioned whether modernization process of Turkey also changed the familial relations.
He claims that modernization has a different face in Turkey and even if nuclear families are increasing,
strong familial relations still continues in Turkey. To what extent co-residence patterns are influenced
from the modernization process is controversial. Intergenerational co-residence is a vehicle for the
exchange of social, emotional, practical and financial support (de Yong Gierveld et.al, 2012) and there
are studies pointing out the co-residence patterns in Turkey.
The common point of these studies is that they claim that not only elderlies but also adult children
prefer intergenerational co-residence or at least they prefer to live in the same neighbourhood which
shows that traditional ties with children and families still continues in Turkey (Aytaç, 1995; Aykan and
Wolf, 2000). Aykan and Wolf (2000) in their study, indicate that different factors affect the coresidence patterns of elderlies and children. They claim that when adult children have children and
constitute their own nuclear family, it affects their co-residence possibility with their parents in a negative way. They also indicate that when education level of adult children increases, co-residence possibility of adult children and families also decreases. They also found that geographical residence –
whether living in an urban setting or a rural setting – also has an impact on co-residence patterns as
living in rural areas increases co-residence with elderly parents.
3. Types of Intergenerational Solidarity and Intergenerational Relations in Turkey
This study uses the concepts developed by Berngston and Roberts (1991). They explain six elements
of intergenerational solidarity with nominal definitions and examples of empirical indicators. These
are associational solidarity, effectual solidarity, consensual solidarity, functional solidarity, normative
solidarity and structural solidarity. As this paper uses the two concepts among six which are consistent
with the target of the paper and the available data, they will be explained here. The first concept that
the paper utilizes from is the associational solidarity. According to Berngston and Roberts (1991), it is
defined as “frequency and patterns of interaction in various types of activities in which family members engage” and empirical indicators of associational solidarity are listed as “frequency of intergenerational interaction” such as face-to-face, telephone or mail interaction. Types of common activities
shared such as recreation and special occasions are also among empirical indicators of associational
solidarity.
The second concept that this paper utilizes is the functional solidarity; which is defined as “degree of
helping and exchanging of resources.” Empirical indicators of the concept mentioned by Berngston
and Roberts (1991) again are “frequency of intergenerational exchanges of financial, emotional,
physical or other kinds of assistance” and “ratings of reciprocity in the intergenerational exchange of
resources.”
These concepts do not point out to the direction of intergenerational solidarity, but shed light upon the
discussions related to direction of intergenerational solidarity. The concept of intergenerational support
flow is based on the Caldwell’s (1976) wealth flow concept which mainly points out that intergeneraTebli÷ Metinleri KitabÕ
105
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
tional relation determine the way of resources. In this concept, wealth is used to refer income, money,
goods, service and assurance. Even if familial relations can also be conceptualized under wealth flow
theory, as KalaycÕo÷lu and TÕlÕç (2000) use, we prefer to use “support flow” while pointing out the
intergenerational support between families and children. The work of KalaycÕo÷lu and TÕlÕç (2000)
shows that the expectation for support is not only related with the expectations of elderlies but also
necessities of children. They claim that there are support flows both from children to parents and from
parents to children of which have some similarities. KalaycÕo÷lu and TÕlÕç (2000) have explained the
intergenerational support between children and parents as “the model of collecting resources in a
common pool”. It indicates that each person within the family either a child or an elderly and a parent
is putting her/his resource to the common pool and the resource is being used within the family which
may sometimes turns a three-generation support mechanism (elderly- adult children and grandchildren) in Turkey.
Even if most of the studies in the literature in Turkey point out the preference for intergenerational
support especially from the young generation’s point of view, some other studies claim that it is getting
more difficult to provide upward support, in other words, support for elderlies. For instance, while
Tufan (2007) claims that elderly care creates a “burden” on the neck of all family members, KalÕnkara
(2005) also claimed that elderly care creates “emotional burden” especially for the married children
and lead them not to spend time with their nuclear family. In order to come to a conclusion for elderly
and adult children’s preferences, there is a need to examine the related data on their preferences.
4. Data and Methods
In order to reach the main objective of the study, this paper uses the data from “Turkey Family Structure Survey” conducted in 2006 and 2011 (TAYA- 2006 and TAYA-2011) by Ministry of Family and
Social Policies in Turkey. In the selection of TAYA-2006 and TAYA 2011 sample, a weighted, multistage, stratified cluster approach was used.
In the interviewed 12,056 households, 23,379 individuals over age 17 were identified and interviewed
individually with the Individual Questionnaire. Some of the questions were directed to elderlies above
60 with the individual questionnaire. Both of the data sets include detailed information on upward
support type (young to old) and downward support type (old to young). This paper is based on these
data sets derived from the questions focusing on intergenerational relations.
The direction of intergenerational support was obtained from several questions. “Who is responsible
for the care of children within the household” and “who is responsible for elderly care within the
household” were selected to analyse the direction of intergenerational support flows as the answers of
these questions can be categorized under the functional solidarity concept that is used for this study.
Among Bengston and Robert’s conceptualizations, it should be said that the analysis on “functional
solidarity” is limited with the “help across generations” and “exchanging resources” was not involved
to the analysis due to the limitations of the data.
In order to analyse the level of associational solidarity between generations, co-residence pattern and
the question of “how often do your children visit you?” is also analysed. “Frequency of intergenerational interaction” as a definition of associational solidarity is measured through face-to-face visits in
non-resident families. Under the light of these questions, intergenerational support flows are determined and changes between 2006 and 2011 are analysed both observing co-resident and non-resident
family patterns. While the first two questions give insights on type of intergenerational support among
especially co-resident families; the analysis on co-residence pattern of the elderly provides valuable
information on the type of intergenerational support for elderly living with resident and non-resident
family. Also, third question focus on only elderly living without family members. Following section
will provide the findings of this paper.
106
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
5. Findings
Table 1 and Table 2 presents the results regarding with the analysis of “functional solidarity” in Turkish households. Table 1 provides the percentage distribution of persons who responsible for the care of
children within the household as one of the indicators of downward support. We see that while about
4 percent of care of children within the household is done by elderlies in the family in 2006, it increased to about 8.5 percent in 2011. The major change between 2006 and 2011 is the contribution of
grandmothers in the care of children. While the percentage of care of children done by grandfathers
remains the same in 2011 with only 0.1, the percentage of care of children done my grandmothers
increased from 3.7 to 8.2 in five years time which also provides an explanation how gender is one of
the determinant factors in care of children.
Table 1. Percentage distribution of persons who responsible for the care of children within
the household, 2006 and 2011
TAYA-2006
Responsible person
TAYA-2011
91.8
Mother
86.6
0.5
Father
0.6
0.2
Sister/Brother
0.8
0.1
Grandfather
0.1
3.7
Grandmother
8.2
2.1
Caretaker/Day-care centre
3.1
1.7
Other
0.6
100.0
Total
100.0
Table 2 provides the percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within
the household and provides clues on the other direction of functional solidarity (upward support). We
see that even if daughter’s responsibility for the elderly care within the household has increased from
12.2 to 15.0 percent in five years time and son’s responsibility has a tendency to decline, sons still
have more responsibility for elderly care within the household in comparison to daughters. However,
the higher percentage of daughter-in laws in elderly care within the household is the highest among the
others, with 36.0 percent in 2006 and 33.5 percent in 2011.
The fact that higher percentage of daughter-in laws in elderly care compared with the percentage of
sons in both 2006 and 2011 reveals how gender roles are determinant in elderly care within the
household as the daughter-in laws have the responsibility of parents-in laws on behalf of their husbands. The share of grandchildren, other women relatives and caretakers in elderly care has an increasing tendency during 2006 and 2011.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
107
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 2. Percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly within the
household, 2006 and 2011
TAYA-2006
Responsible person
TAYA-2011
Spouse
25.1
20.8
Daughter
12.2
15.0
Son
22.5
20.1
Brother/Sister
1.2
1.0
Daughter-in-law
36.0
33.5
0.5
0.4
Son-in-Law
2.5
0.7
Grandchildren
3.3
1.2
Other women relatives
1.2
0.2
Other men relatives
1.1
0.3
Care-taker
0.8
0.2
Neighbour
Total
100.0
100.0
Table 2A and 2B show percentage distribution of persons who responsible for the care of elderly
within the household by type of settlements in 2006 and 2011. Both tables indicate that daughter’s
roles in rural areas have increased in five years time in contrast to son’s and daughter’s in law’s roles.
Even if roles of daughters also have increased in urban areas, there is still huge difference between
urban and rural in terms of responsibility of care of elderly by daughters. Besides, responsibility of
sons and daughter-in-laws has decreased in both rural and urban areas in five years time. The decreasing tendency appears to be related with the substantial increase (3-fold increase) in the share of the
“other” persons such as grandchildren, other women relatives and caretakers in the care of the elderly
in Turkey.
Table 2A. Percentage distribution of persons who responsible for
the care of elderly within the household by type of settlements, 2006
Urban
Responsible person
Rural
Spouse
25.0
25.2
Daughter
5.5
17.5
Son
23.4
21.7
Brother/Sister
1.8
0.7
Daughter-in-law
41.9
31.4
Son-in-Law
0.6
0.3
Grandchild
0.5
0.9
Other women relatives
0.9
1.4
Other men relatives
0.2
0.2
Care-taker
0.1
0.4
Neighbour
0.1
0.2
Total
100.0
100.0
108
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 2B. Percentage distribution of persons who responsible for
the care of elderly within the household by type of settlements, 2011
Urban
Responsible person
Rural
21.6
20.2
Spouse
7.1
20.8
Daughter
21.8
18.8
Son
1.6
0.6
Brother/Sister
40.7
28.3
Daughter-in-law
0.8
0.4
Son-in-Law
1.9
3.0
Grandchild
2.7
3.8
Other women relatives
1.0
1.4
Other men relatives
0.2
1.8
Care-taker
0.5
0.9
Neighbour
100.0
100.0
Total
Table 3 shows the percentage distribution of elderly by family type. It shows that elderlies still live in
nuclear families especially consisted of only wives and husbands. However, we see that while the percentage distribution of elderlies living in nuclear families has a declining trend, the percentage distribution of elderlies in extended, especially in the patriarchal families, and dissolved families has an
increasing trend in five years period.
Table 3. Percentage distribution of elderly by family type, 2006 and 2011
Family types
Nuclear
Wife+Husband
Wife+Husband+Unmarried Children
Extended
Transient
Patriarchal
Dissolved
One Person
One Parent
Other
Total
TAYA-2006
54.7
39.4
15.3
19.3
17.2
2.1
26.0
20.8
4.0
1.2
100.0
TAYA-2011
52.1
43.5
8.6
19.6
12.1
7.5
28.4
20.0
3.0
5.4
100.0
Percentage distribution of elderly by co-residence patterns indicates that percentage distribution of
elderlies (both women and men) living with their children has decreased between the years 2006 and
2011. In parallel to this finding, elderlies living without children have increased between the same
periods. It indicates that female elderlies have a higher tendency to live with their children as opposed
to male elderlies.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
109
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 3A. Percentage distribution of elderly by co-residence pattern, 2006 and 2011
Living with Living without
children
children
Sex of the elderly
Total
TAYA-2006
Male
32.9
67.1
100.0
Female
40.3
59.7
100.0
Total
36.9
63.1
100.0
TAYA-2011
Male
30.5
69.5
100.0
Female
35.6
64.4
100.0
Total
33.3
66.7
100.0
Table 3B and Table 3C provide information on percentage distribution of reasons for living and not
living with children. Table 3B shows that the percentage of the reason “we want to support each other”
has increased from 17.2 to 19.9 in five years time which is somehow a proof for willingness to involve
into the intergenerational support process. While it was the third important reason in 2006, it became a
second important reason in 2011, and this again shows that importance given to the intergenerational
support has increased over time in Turkey.
Among reasons for not living with children being self-sufficient enough in nuclear families without
children seems as being most important reason, the percentage of which also increased from 24 to 37
in five years time. Besides, even if the proportion of elderlies who do not want to live with their children has decreased between 2006 and 2011, they constitute the second largest group in 2011.
Table 3B. Percentage distribution of reasons for living with children, 2006 and 2011
TAYA-2006
TAYA-2011
Reason
Male Female Total
Male Female Total
My children do not want me to be alone
Due to our traditions
I am happy to live with my children
I need their care
I have no other possibilities
I do not want to stay in the nursing home
We want to support each other
Other
Total
110
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
11.7
19.6
19.2
9.2
10.8
0.8
21.3
7.5
100.0
23.7
12.2
21.1
15.1
8.6
0.0
14.2
5.0
100.0
18.7
15.3
20.3
12.7
9.5
0.3
17.2
6.1
100.0
5.5
13.1
27.7
10.0
9.0
0.3
20.1
14.2
100.0
9.0
7.6
10.7 11.7
28.1 27.9
14.6 12.8
7.0
7.8
0.2
0.3
19.7 19.9
10.7 12.1
100.0 100.0
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 3C. Percentage distribution of reasons for not living with children, 2006 and 2011
TAYA-2006
TAYA-2011
Reason
Male Female Total
Male Female Total
My children do not want to live with me
3.7
2.6
3.1
3.8
4.1
4.0
Their house is small and no place for me in
their house
9.2
11.4
10.3
5.1
6.0
5.6
No one for my care in their household
2.7
2.2
2.4
0.8
2.2
1.5
Their financial possibility is not enough to
take of me
7.8
7.2
7.5
3.5
3.9
3.7
I do not want to change my social environment
29.5
30.5
30.0
16.1
17.5
16.9
My daughter in low and grandsons/granddaughter do not want me
2.3
3.6
2.9
2.1
3.6
2.9
I do not want to live with them
14.1
20.8
17.5
13.6
19.8
16.9
We are self-sufficient with my wife/husband
29.3
18.8
24.0
43.0
32.0
37.1
Other
1.4
3.0
2.2
12.1
10.9
11.5
Total
100.0
100.0 100.0
100.0 100.0 100.0
In order to analyse the associational solidarity between generations, Table 4A and 4B shows percentage of distribution of visits done by children of the elderly in non-resident families. We see that the
frequency of visits done by sons and daughters have increased in five years time. However, frequency
of visits done by sons has increased more than visits of daughters in five years time. While monthly
based visits have decreased, frequency of visits in a year have increased both for daughters and sons in
five years time. Increase in face-to face visits especially done in once a week or more frequent confirms that associational solidarity between children and parents as a type of intergenerational support
also has an increasing trend in Turkey.
Table 4A. Percentage of distribution of visits done by children of the elderly, 200643
Frequency
Once a week or more frequent
Once a month
Several times in a year
If needed
No visit more than a year
Never
Only in the weekend
Only in holidays
Total
Daughter
46.9
14.7
17.9
0.7
2.5
1.1
10.6
5.6
100
Son
43.8
16.3
18.9
0.3
2.7
1.0
11.0
6.2
100
43
Table 4A and Table 4B can not be totally comparable as the categories provided for the question “how frequent your children (daughter and son) visit you?” have some differences as shown above.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
111
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Table 4B. Percentage of distribution of visits done by children of the elderly, 2011
Frequency
Once a week or more frequent
Once a month
Several times in a year
If needed
No visit more than a year
Never
Several times in a month
Total
Daughter
Son
49.8
5.9
22.0
1.2
1.2
1.5
18.5
100
51.2
6.1
24.1
1.8
1.6
1.4
13.8
100
6. Discussion and Conclusion
This paper targets to find an answer to the question of “how do the direction of intergenerational support flows have changed in Turkey” as well as “across generations who is supporting whom?” The
reason why the answers of these questions is important based on the fact that population is getting
older and older in Turkey and even if the elderly population have been increasing since years, families’
role are also changing. Therefore, “to what extent do the change in the families affect the direction of
intergenerational support” is a question that should be answered in order to understand the effect of
aging and family change in Turkey.
The analyses in the paper were based on the concepts of Bengston and Roberts (1991) namely, functional solidarity and associational solidarity. While the concept of functional solidarity is used to understand the “help across generations” living together (in co-resident families), the concept of associational solidarity is used to understand the “frequency of intergenerational interaction”
The data from TAYA (Turkey Family and Structure Survey) 2006 and 2011 provides information on
functional and associational solidarity, therefore questions regarding the elderly and child care in coresident households, co-residence patterns, and visits in non co-resident families were analyzed. The
results of the study reveal that in terms of type of the intergenerational supports, both of the supports,
namely ‘functional solidarity’ and ‘associational solidarity’ are observed in the families of Turkey
both in 2006 and 2011.
When the findings are examined in detail, we see that downward support (from elderlies to children)
in terms of providing care to younger generation within the household has increased in five years time.
We also examine that the role of grandmothers within the family is much more important than the role
of grandfathers in terms of providing care to younger generation which is one of the indicators of care
work is gendered. In terms of upward care support we see that the role of sons is higher than the
daughters. However, the highest care work is done by daughters-in laws which is also other indicator
of how elderly care is gendered. Even if the primary care role is given to the sons according to the
patriarchal norms, gendered care ideology leads the increasing role of daughters-in laws as they are
doing care work on behalf of their husbands. These findings indicate that functional solidarity in terms
of providing care across generations is somehow gendered but reciprocal.
Co-residence patterns indicate that the percentage of elderlies living with their adult children has a
declining trend. In parallel to this finding, as a reason of not living with their children, the percentage
of elderlies who do not want to live with their children constitute the second largest group despite the
decline in five years time. Considering the other reasons, it may be concluded that elderlies also prefer
not to change their own lives for the sake of living with their children; however living with their children is something that makes them happy.
112
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
When the data related to the associational solidarity is examined, we see that adult children have tendency to visit their parents in different times and especially yearly based visits has increased in period
examined here.
All findings indicate that regarding with direction of the support, there exist reciprocal flows of intergenerational support rather than unilateral flows in Turkey and the small changes between 2006 and
2011, also indicate that reciprocal nature of intergenerational support did not change during this process.
It may be concluded that in an aging society Turkey, with the increase of an elderly population, the
need for intergenerational support will increase in the following years. In that sense, there may be an
increase in the searching of upward support (from children to parents) rather than downward support
(from parents to children). Decline in co-residence and increase in the adult children’s preferences on
living in the same neighbourhood with their parents indicates that although the role of family decreases in elderly care, intergenerational support is still strong between family members in Turkey.
This study also shows that elderlies have a function in Turkish households and it is difficult to change
the roles of families. However, considering the population structure of Turkey which becomes aging, it
should be considered that intergenerational support mechanisms are not enough and the need for state,
market and other mechanisms would increase in the following years. This study argues that even
though elderly care gets an institutional structure, family will play an important role in care provision
and thats’ why it emphasizes the importance of other mechanisms to address the needs of aging Turkey.
References
Aykan H. and Wolf D. (2000). Traditionality, Modernity and Household Composition, Research on
Aging, Vol. 22(4), pp.359-421.
Isik A. Aytac (1998). Intergenerational Living Arrangements in Turkey, Journal of Cross- Cultural
Gerontology, Vol. 13, pp. 241-264.
Bengtson, V.L. and Roberts, R.E.L. (1991). Intergenerational solidarity in aging families: An example
of formal theory construction, Journal of Marriage and Family, Vol.53(4), pp. 856-870.
Caldwell J. C. (1976). Toward a Restatement of Demographic Transition Theory, Population and Development Review, Vol.2(3/4), pp. 321-366
Dykstra, P.A. (1993). The differential availability of relationships and the provision and effectiveness
of support to older adults, Journal of Social and Personal Relationships, Vol.10 (3), pp. 355-370.
de Jong J., Gierveld Pearl A., Dykstra N.S (2012). Living arrangements, intergenerational support
types and older adult loneliness in Eastern and Western Europe, Demographic Research, Vol. 27 (7),
pp. 167-200.
Hacettepe University Institute of Population Studies (2009). Turkey Demographic and Health Survey,
2008, Ankara: Hacettepe University Institute of Population Studies, Ministry of Health General Directorate of Mother and Child Health and Family Planning, T.R Prime Ministry Undersecretary of State
Planning Organization and TÜBøTAK.
Hagestad, G.O. (2000). Adults’ intergenerational relationships. In: Generations and Gender Programme: Exploring future research and data collection options. New York/Geneva: United Nations.
pp. 125-143.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
113
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
KalaycÕo÷lu, S ve Rittersberger TÕlÕç, H. (2001). The impact of social, cultural and economic linkages
between young and old generation on the family welfare, Journal of Research on Problems of Aging
Population, Vol.1(2), pp. 65-75. (in Turkish)
KalÕnkara, V. (Ed.) (2005). Ageing: Interdisciplinary Appraoch, Problems and Solutions. Denizli:
Odak Publications. (in Turkish)
Kavas S., Thornton A. (2013) Adjustment and Hybridity in Turkish Family Change: Perspectives from
Developmental Idealism, Journal of Family History, Vol.38(2), pp. 223-241
Koç¸ ø., Eryurt, M.A., AdalÕ, T., Ça÷atay, P. (2010). Demographic Transition in Turkey: Fertility,
Family Planning, Mother-Child Health and Changes in Under Five Mortality. Ankara. ISBN 978-975491-285-2. (In Turkish)
114
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
MODERNLEùMENøN ùEKøLLENDøRDøöø YENø YAùILIK PROFøLø
VE TÜRKøYE’DEKø YAùLILIK OLGUSU
Ünal ùENTÜRK, ønönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
Özet
Modernleúme, bilimsel bilgi ve teknoloji yanÕnda toplumsal yaúantÕ ve iliúkilerde birçok de÷iúim ve
dönüúümleri yapÕlandÕrmaktadÕr. Sanayileúme ve kentleúmeyle birlikte iúleyen modernleúme süreci
sa÷lÕk, e÷itim, ulaúÕm, iletiúim, bilimsel bilgi ve teknoloji alanlarÕnda çok önemli geliúme ve fÕrsatlarÕ
ortaya çÕkarmaktadÕr. Bu de÷iúimlere ba÷lÕ olarak hemen her ülkede, insan ömrü uzayÕp nüfus içinde
yaúlÕlÕk oranÕ sürekli artmaktadÕr. Artan yaúlÕ nüfus oranÕyla birlikte “yeni yaúlÕlÕk” olarak
tanÕmlanan geçmiú benzerlerinden çok farklÕ bir “yaúlÕlÕk profili” oluúmaktadÕr. Gezmeyi, e÷lenmeyi,
para harcamayÕ, spor yapmayÕ, kendine bakÕp özen göstermeyi önceleyen e÷itimli ve genç bir yaúlÕlÕk
hemen her toplumda dikkat çekmektedir. Bu durumu açÕklamak için yeni bir “yaúlÕlÕk kültürü”,
“yaúlÕlÕ÷Õn sosyalleúmesi” ve “gençleúen yaúlÕlÕk gibi yeni kavramlar kullanÕlmaktadÕr. Ancak, bahsi
geçen süreçler toplamÕ, her ülkede aynÕ hÕzda ve oranda etkili olmadÕ÷Õ ve toplumsal yapÕ
özelliklerinin birbirinden farklÕ olmasÕna ba÷lÕ olarak “eski” ile “yeni” yaúlÕlÕk olgusu Türkiye gibi
ülkelerde senkronize olarak yaúayabilmektedir. Bu çalÕúmada modernleúmeyle yaúlÕlÕk olgusu
arasÕndaki iliúkinin açÕklanmasÕ, ortaya çÕkan “yeni yaúlÕlÕk profili”nin sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla
çözümlenmesi ve Türkiye’deki yaúlÕlÕ÷Õn de÷erlendirilmesi amaçlanmaktadÕr.Bu amacÕ
gerçekleútirmek için dünyada ve Türkiye’deki yaúlÕlÕk verileri yaúlÕlÕkla ilgili literatürün taranmasÕyla
elde edilen teorik bilgilerle iúlenip sosyolojik perspektifte de÷erlendirilecektir.
THE NEW OLD AGE PROFILE, WHICH IS SHAPED BY MODERNIZATION AND THE OLD AGE FACT IN TURKEY
Abstract
In addition to modernization, scientific knowledge and technology many social changes and transformations are configured in social life and relationships. The modernization process, which operates
together with industrialization and urbanization, reveals very important developments and opportunities in the field of health, education, Transport, communications, scientific knowledge and technology.
Depending on these changes, the life span of humans and the rate of old age in the population increases in almost every country. With increasing of elderly population ratio a very different "old age
profile" is formed, which is called "new old age" and is different from the similar ones in the past. An
educated young old age is remarkable in almost every society, which prioritizes to travel, entertain,
spend money, do sports and take care of themselves. To explain this situation, new concepts are used
such as "old age culture", "socialization of old age" and the "rejuvenating old age". However, the
total of the aforementioned processes, are not effective in the same and same speed in every country,
since the social structure characteristics are different from each other, the "old" and "new" old age
fact can exist synchronized in countries such as Turkey. The aim of this study is to explain the relationship between modernization and the old age fact, to analyze the out coming "new old age profile”
with a sociological perspective and to evaluate the old age in Turkey. To perform this purpose, the
literature related to old age and the old age data in the world and Turkey will be analyzed, processed
with the acquired theoretical knowledge and considered in sociological perspective.
1.
Giriú
Dünyada ve Türkiye’de gözlemlenen demografik dönüúüm sürecinde en dikkat çekeni yaúlÕ oranÕnÕn
toplam nüfus içinde hissedilir bir úekilde artÕyor olmasÕdÕr. Do÷urganlÕk oranÕnÕn azalmasÕ ve yaúama
koúullarÕnÕn iyileútirilmesine ba÷lÕ olarak ölümlülük ihtimalinin düúmesinin sonucunda beliren bu
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
115
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
olgu, hemen her konudaki uzmanÕn ilgisini çekmektedir. Zira, konu sosyal hizmetlerden sa÷lÕk
alanÕna; siyasetten ekonomi kurumuna kadar bir çok alanÕ yakÕndan ilgilendirmektedir.
Baúta bilimsel bilgi ve teknolojik ilerleme olmak üzere ekonomik, sosyal ve siyasal alandaki de÷iúim
ve dönüúümleri ortaya çÕkaran modernleúme, birey ve toplum hayatÕnda daha önce eúine az rastlanÕr
yenilikleri zorlamaktadÕr. Bugün dünya nüfusun çok önemli miktarÕnÕn kentlerde yaúamasÕnda, kadÕnÕn
e÷itim imkânlarÕndan faydalanÕp çalÕúma hayatÕnda daha çok katÕlmasÕnda, çekirdek ailenin
yaygÕnlaúmasÕnda, kurumsallaúmanÕn artmasÕnda, sosyal hareketlili÷in hÕzlanmasÕnda ve konforlu
yaúam koúullarÕnÕn belirmesinde kuúkusuz modernleúmenin etkisi büyüktür. Toplumsal yapÕyÕ
dönüútüren süreç, demografik olarak do÷um oranÕnÕ düúürürken, yaúlÕ oranÕnÕn artmasÕnÕ
sa÷lamaktadÕr. YaúlÕ oranÕn hemen her ülke nüfus içinde artma e÷ilimine girmesi yanÕnda, daha önceki
dönemlerde yaúayan yaúlÕlardan çok farklÕ bir yaúlÕ profili úekillenmektedir. Kendi istek ve
ihtiyaçlarÕnÕ önceleyen, kendine daha çok zaman ayÕrÕp gezen, spor yapan ve hayattan zevk alan, zinde
ve dinamik, kentli, e÷itimli ve yüksek gelirli bir yaúlÕ profili yükselmektedir. Ancak, toplumsal yapÕ
özelliklerinin her ülkede farklÕ olmasÕ, toplumsal davranÕúlarÕ belirleyen de÷iúkenlerin farklÕlÕ÷Õ gibi
faktörler, bahsi geçen “yeni yaúlÕlÕk” profilinin görülme oranÕnÕ etkilemektedir. Türkiye, hÕzlÕ
modernleúme ve kentleúme süreçlerini yaúan bir toplum olarak, eski ve yeni koúullarÕ bir arada
bulundurmaktadÕr. Genel nüfus içerisinde % 10’lara yaklaúan yaúlÕ nüfusa sahip Türkiye’de bir yanda
geleneksel de÷erlere ba÷lÕ yaúayan bir yaúlÕ ile birlikte kentte do÷up büyüyen, üniversite mezunu, orta
ve üstü gelirli, modern yaúam koúullarÕnÕ benimseyen bir “yeni yaúlÕ” profili úekillenmektedir.
2.
Evrensel Bir Olgu: YaúlÕlÕk
CanlÕ bir varlÕk olan insanÕn yaúamÕnÕn ileri dönemindeki biyolojik, psikolojik ve sosyal durumunu
nitelendirmek için kullanÕlan “yaúlÕlÕk” kavramÕ birbirine benzer bazÕ kavramlarla ifade edilir.
“Yaúlanma”, “yaúlÕlÕk” ve “ihtiyarlÕk” gerontoloji ve geriatri alanlarÕnda oldukça sÕk kullanÕlan ve
birbirinin yerine kullanÕlan kavramlardÕr. Bu kavramlar irdelendi÷inde birbirleri arasÕndaki farkÕn net
olmadÕ÷Õ ve ço÷u zaman yanlÕúlÕkla birbirine kullanÕldÕ÷Õ görülmektedir.
CansÕz varlÕklarÕn zaman içinde aldÕklarÕ mesafeyi belirlemek için “eskime” veya “yÕpranma”
kavramlarÕ kullanÕlÕrken canlÕ varlÕklar için “yaúlanma” kavramÕ tercih edilir. Çünkü, canlÕ
organizmalarÕn zaman içerisindeki yaúlanma süreci her ne kadar yÕpranma ve bozulmayÕ içeren bir
süreç olsa da onarÕm ve yeniden yapÕm mekanizmalarÕ devrededir. Bu gerçe÷in sonucu olarak
“yaúlanma”, dünyaya gelen her canlÕnÕn yaúamÕ boyunca aldÕ÷Õ mesafe olup ölümle sonlanmaktadÕr.
“yaúlÕlÕk” ise sözlük anlamÕ olarak yaúlÕ olma, ilerlemiú yaúÕn etkilerini gösterme hali olarak
tanÕmlanÕr. CanlÕlar için biyolojik iúlevler yönünden eriúkin konuma ulaútÕktan sonra, yani üreme
döneminin bitiminden ölümüne kadar geçen zaman dilimindeki de÷iúim ve dönüúüm sürecidir. Bu
de÷iúmelerin ise en önemlisi do÷urganlÕ÷Õn azalmasÕ ve mortalitenin artmasÕdÕr. YaúÕn artmasÕ
anlamÕna gelen “yaúlanma” ile yaúamÕn spesifik bir bölümünü tanÕmlamak için kullanÕlan “yaúlÕlÕk”
kavramÕ arasÕnda da küçük bir farklÕlÕk vardÕr. Örne÷in dört yaúÕnÕ bitirip beú yaúÕna gelen bir çocuk
bir miktar “yaúlanmÕú “olmakla beraber “yaúlÕlÕk” evresine girmemiútir. ønsan dÕúÕndaki çalÕlarda
“yaúlÕlÕk” büyük ölçüde biyolojik ve fizyolojik de÷iúimlerle iliúkiliyken; insanÕn yaúlÕlÕ÷Õnda bu sürece
ek olarak toplumsal ve kültürel anlamlar da yüklenir. “Daha çok yaúlÕlÕk kavramÕyla eú de÷er anlamda
kullanÕlan “ihtiyarlÕk”, ileri yaúÕn getirdi÷i psikolojik, toplumsal ve kültürel iliúki ve sürece (Be÷er ve
Yavuzer, 2012: 3) karúÕlÕk gelir.
Yaúlanma, zaman aktörüne ba÷lÕ olarak bireyin de÷iúen çevreye uyum sa÷lam gücü ile organizmanÕn
iç ve dÕú faktörler arasÕnda denge sa÷lama güç ve kapasitesinin azalmasÕ ve buna ba÷lÕ olarak
biyolojik, psikolojik ve fizyolojik bir gerileme dönemiyle ölüm arasÕndaki süreci ifade eder (Çekal,
2006: 44). Önüne geçilmesi imkânsÕz olan biyolojik, kronolojik ve sosyal yönleri ve sorunlarÕ bulunan
bir olgu olan yaúlanma, geçmiúten günümüze hemen her dönem ve toplumda demografik olarak
gözlemlenmiútir.
116
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Harris (2000), geçmiúten günümüze yaúlÕlarÕn toplumsal koúullarÕnÕn yaúadÕ÷Õ dönüúüme bakÕldÕ÷Õnda
hem sürekliliklerin hem de önemli kesitlerin oldu÷unu belirtir. Tarihsel süreklili÷e bakÕldÕ÷Õnda (1)
Öncelikle yaúlÕlÕ÷Õn eriúilmek istenen bir statü olmasÕna ra÷men, kimsenin yaúlÕ olmak istememesi
geçmiúten günümüze de÷iúmeyen geçerli bir durumdur. (2) Antik ça÷lardan günümüze yaklaúÕk olarak
60 yaú üstünün yaúlÕ olarak kabul edilmektedir. (3). YaúlÕlarÕn bakÕm iúleri/ihtiyacÕ farklÕ dönemlerde
de÷iúiklikler göstermiú olsa da genellikle yaúlÕnÕn içinde oldu÷u cemaat ve ailesi tarafÕndan
giderilmektedir.
Tarihteki kesitlere odaklandÕ÷Õnda ise (1) Kapitalizmin yaygÕnlaúmasÕndan itibaren en önemli de÷iúim,
yaúlÕlarÕn gene nüfusa oranÕ geçmiúte hiç olmadÕ÷Õ kadar artmaktadÕr. (2) yaúlÕlarÕn sa÷lÕk
durumlarÕnÕn ve yaúam koúullarÕnÕn özellikle geliúmiú ülkeler göz önüne tutuldu÷unda tarihte olmadÕ÷Õ
kadar iyi duruma ulaúmÕú durumdadÕr. (3) YaúlÕlar için kamusal sa÷lÕk ve sosyal harcamalarÕn tarihteki
en üst düzeye ulaúmÕútÕr.
3. YaúlÕlÕ÷a Yönelik FarklÕ YaklaúÕmlar
Do÷umdan ölüme kadar olan uzun bir sürece karúÕlÕk gelen yaúlÕlÕk ve yaúlanma ile ilgili bir takÕm
bakÕú açÕlarÕ bulunmaktadÕr. Bunlar, yaúlÕlÕ÷Õn farklÕ yönlerini dikkate alarak, yaúlÕlÕkla ilgili
de÷erlendirmelerde bulunmaktadÕrlar.
3.1. Biyolojik Perspektiften Yaúlanma
Görgün Baran, biyolojik yaúlanmanÕn ana rahminde döllenmeyle baúlayÕp ve organizmanÕn ölüme
kadar süren fizyolojik de÷iúimleri olarak tanÕmlar. OrganizmanÕn patoloji ve hastalÕk olmaksÕzÕn do÷al
süreçlerin sonucu olarak etkili iúlevselli÷inde meydana gelen düúüúü ifade eden biyolojik yaúlanma,
kiúi için kaçÕnÕlmasÕ zor bir süreçtir. Belirli yaúa gelen kiúi, saçÕnÕn a÷armasÕ, yüzünün kÕrÕúmasÕ, bel
kemi÷i omurlarÕnÕn sÕkÕúmasÕ gibi görüntü anlamÕnda bir gerilemeyle yüzleúti÷i gibi, eski enerji ve
hareketlili÷ini yakalamayaca÷ÕnÕ deneyimler (2011:138). ønsan yaúlandÕkça kan damarlarÕ, tendonlar,
cilt ve ba÷ dokularÕ esnekli÷ini kaybeder. Damarlar ve eklemelerde sertleúmeler baúlar. Bunu kan
dolaúÕmÕnda ve sindirim sisteminde yavaúlamalar izler. Kemiklerin kÕrÕlganlaúmasÕ ve incelmesi,
yaralarÕn a÷Õr iyileúmesi ya da kapanmasÕ, dolaúÕm sistemlerinin zayÕflamasÕ, vücutta üretilen kanÕn
azalmasÕna ba÷lÕ olarak zihinsel keskinli÷in azalmasÕ, felç ve kalp krizi risklerinin artmasÕ, hormonal
etkinlikler ve reflekslerin yavaúlamasÕ (Zastrow, 2013: 641) gibi fiziksel ve biyolojik de÷iúimlerin sÕk
yaúandÕ÷Õ bir dönem bu perspektifin oda÷ÕndadÕr.
YaúÕn ilerlemesiyle birçok organ ve sistemde iúlevsel rezerv azalmasÕ ve yaúlÕlÕ÷a özel olmamakla
birlikte yaúlanma için tipik olan ve “geriatrik sendromlar” olarak adlandÕrÕlan kronik hastalÕk
sÕklÕ÷Õndaki artÕúla iliúkili oldu÷una dair genel bir kabul mevcuttur. SÕk karúÕlaúÕlan geriatrik
sendromlara demans, depresyon, osteoporoza ba÷lÕ kendili÷inden oluúan kemik kÕrÕklarÕ, vertigo,
ihmal ve istismar örnek verilebilir (Be÷er ve Yavuzer, 2022: 2).
3.2.Psikolojik Persperktiften Yaúlanma
Psikolojik yaklaúÕm yaúlanmayÕ kiúilik, akÕlsal iúlev, benlik ve kimlik kavramlarÕnÕ merkeze alarak
tanÕmlar. Bu yaklaúma göre, yaúÕn ilerlemesine ba÷lÕ olarak birey algÕlama, ö÷renme, problem çözme
gibi bellek kapasitesi ile kiúilik kazanma özellikleri arasÕnda uyum sa÷lama konusunda de÷iúimler
yaúar (Baran, 1996: 40) Zihni durgunluklar, úaúkÕnlÕklar, yaúanÕlanlarÕ kavramada yetersizlikler olarak
kendini gösteren psikolojik yaúlanma sÕklaúan a÷rÕlar, belli belirsiz halsizliklerle eú zamanlÕ olarak
görülür. BunlarÕ toplumdan uzaklaúma ve hatta kopma, içe kapanma izler (Çekal, 2006: 44). Ortaya
çÕkan bu durumlara alÕúamama, kabulleneme ve razÕ olmayÕp intiharÕ düúünmeler bile bu dönemin
psikolojik tepkileri olarak belirmektedir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
117
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
YaúadÕklarÕnÕ algÕlama ve kavramada zorlanma, kendi kabu÷una çekilip hayata mesafe koyma gibi
psikolojik yaúlanmanÕn di÷er ucunda ise kiúi “hissetti÷i yaútadÕr” durumu bulunur. Belli bir yaúÕ
geçirmiú olmasÕna ra÷men, ruhen kendini dinç ve zinde hisseden kimse, yaúlandÕ÷ÕnÕ kabul
etmeyebilir. Biyolojik açÕdan zinde olan, herhangi bir sa÷lÕk problemi olmayan, kaliteli bir yaúlÕlÕk
yaúantÕsÕna sahip olmasÕna ba÷lÕ olarak kendisi ve hayat açÕsÕndan pozitif düúünceleri öne çÕkan bir
yaúlÕ, kendini psikolojik olarak oldu÷undan veya çevresindeki akranlarÕndan daha genç
görebilir/hissedebilir.
3.3.Ekonomik Perspektiften Yaúlanma
YaúlÕlÕk dönemi baúta ekonomistler olmak üzere birçok uzman tarafÕndan ço÷unlukla barÕnma, gÕda ve
tÕbbi bakÕm için yeterli para ayrÕlamamasÕ nedeniyle düúük gelirli bireyler için sorunlu bir döne için
görülmektedir. Nitekim yaúlÕlÕk, ekonomik açÕdan gelir kaybÕnÕn azalmasÕ karúÕnda sa÷lÕk
masraflarÕnÕn yükselmesiyle ekonomik açÕdan güçlüklerin kendini çok hissettirdi÷i bir dönemi ifade
eder (Özmete, 2008: 10). Ekonomik yaklaúÕm bireyin, yaúÕnÕn ilerlemesine ba÷lÕ olarak gelirinde
meydana gelen kayÕplara vurgu yapar. Özellikle emeklilik döneminin baúlamasÕyla birlikte bireyin
maaúÕ veya geliri azalmakta bu ba÷lamda toplumsal statüsü düúmektedir. Gelir düúüklü÷ü, geçim
sÕkÕntÕsÕna sa÷lÕklÕ beslenmemeye, sosyal etkinliklerden uzaklaúmaya ve prestijin düúmesine neden
olmaktadÕr.
3.4.Sosyolojik Ve Sosyal Gerontolojik Perspektiften Yaúlanma
YakÕn bir tarihten bu yana her geçen süre dünyada hem toplam nüfus içerisindeki yaúlÕ oranÕ artmakta
hem de yaúanan sosyo-ekonomik geliúmelerle birlikte yaúlÕ nüfusun sorunlarÕnda bir artÕú
kaydedilmektedir. Bu durum, birçok disiplinin yaúlÕlÕk konusuna olan ilgisini artÕrmaktadÕr. Son
yÕllarda yaúlÕ sa÷lÕ÷Õ ve kaliteli yaúlanma gibi konularda yapÕlan çalÕúmalarda yaúlÕlÕ÷Õn fiziksel,
psikolojik ve sosyolojik boyutuyla de÷erlendirilmesi gereken bir süreç oldu÷u vurgusu yapÕlmÕú ve de
yaúlÕlÕkta görülen belirtilerin her toplum ve bireyde farklÕ olabilece÷i konusunda bir görüú birli÷ine
varÕlmÕútÕr. Bunun yanÕ sÕra sosyal açÕdan yaúlÕlÕk, bireylerin yaúadÕklarÕ toplumdaki sosyal yapÕya ve
bu yapÕ içerisindeki yaúlÕlÕ÷Õn konumlandÕrÕlÕú biçimine göre de÷erlendirilmesi gerekmektedir (Be÷er
ve Yavuzer, 2012: 3). Bu alanla ya da yaúlÕlÕ÷Õn bu yönüyle do÷rudan ilgilenen sosyolojinin bir alt dalÕ
olan “yaúlÕlÕk sosyolojisi” giderek etkili olmaktadÕr
Yaúlanma/yaúlÕlÕk sosyolojisi, yaúlanmayÕ sosyolojik açÕdan inceler. Sosyal gerontoloji ise yaúlanmaya
sosyal bilimler ba÷lamÕnda bakarak yaúlanmayÕ ve yaúlÕlÕk dönemini açÕklamaya çalÕúÕr. Her iki
yaklaúÕm da yaúlanma olgusunu kiúinin kendisi, sosyal çevresi ve toplum açÕsÕndan çözümler (Baran,
2011: 139). Evrensel bir olgu olan yaúlÕlÕk, her dönem, toplum ve kültürde aynÕ özelliklere sahip
de÷ildir. YaklaúÕm, cinsiyet, sÕnÕf, gelir, toplumsal yapÕ, kültür gibi de÷iúkenlerle yaúlÕlÕ÷Õn de÷iúen
durumu, yaúlÕlÕk olgusu ve algÕsÕ üzerinde durur. Nitekim, yaúlÕlÕk genel geçer ve tek bir yaúlÕlÕktan
ziyade kendi içinde farklÕ nitelikleri bulunan “çok katmanlÕ bir yaúlÕlÕk” söz konusudur. Tabloda da
görüldü÷ü üzere, bazÕ olanaklara veya özelliklere sahip olan bir yaúlÕ grubuyla bunlardan uzak olan
yaúlÕ grubu arasÕnda yaúama úekilleri arasÕnda bazÕ farklÕlÕklar mevcuttur. De÷iúmez mutlak bir durum
olmasa da erkek, beyaz, e÷itimli, sürekli bir iúe sahip, yüksek gelirli, kent do÷umlu, evli, çocuklu,
geniú sosyal çevresi bulunan ve sosyal aktivitelere sahip olan yaúlÕ, “avantajlÕ” grup kategorisine
girerken; siyah, kadÕn, e÷itimsiz, kÕrda yaúayan, sürekli bir iúi ve yüksel geliri olmayan, bekâr
olmasÕndan dolayÕ çocu÷u olmayan, dar bir sosyal çevresi bulunup herhangi bir sosyal etkinli÷e
katÕlmayan yaúlÕ grubu “dezavantajlÕ” kategorisindedir. YaklaúÕm bunlarÕ derinlemesine
incelemektedir.
118
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4. Demografik Dönüúüm: Artan YaúlÕlÕk
YakÕn geçmiúten bu yana demografik göstergelere bakÕldÕ÷Õnda, çok farklÕ co÷rafyadaki toplumlarda
yaúlÕ nüfus oranÕnÕn, genel nüfus içinde artma e÷ilimine girdi÷i gözlenmektedir. Tablo 2’de bazÕ
ülkelerdeki verilerden de görüldü÷ü gibi kÕsa bir süre içerisinde yaúlÕ nüfus oranÕnda bir artÕú
yaúanmaktadÕr. 2000 yÕlÕndan 2013 yÕlÕna yaúlÕ oranlarÕ Almanya’da % 16.3’dan, 2013’te % 21.1’e;
øngiltere’de % 15.8’den % 17.5’e; ABD’de % 12.4’den % 14’e; øtalyan’da % 18.3’den % 21.1’e;
Fransa’da % 16’dan % 17.9’a; Avusturya’da % 15.5’den % 18.4’e; Finlandiya’da % 14.9’dan % 19’a;
Türkiye’de % 6.7’den % 7.6’ya; Hindistan’da % 4.4’den % 5.3’e; øran’da % 4.2’den % 5.3’e
yükselmiútir. Demografik bu dönüúüm arkasÕnda birbirinden farklÕ faktörler etkilidir.
Genel nüfus içerisinde 60 yaú ve üstündeki kiúilerin ilerlemesini, baúta tanÕ ve tedavi yöntemleri olmak
üzere sa÷lÕk alanlarÕndaki ola÷anüstü ilerlemeler ve hizmetlerin verilmesi, enfeksiyon ve hastalÕklara
ba÷lÕ ölümlerin azalmasÕ, sa÷lÕklÕ yaúamla ilgili bilinç seviyesinin yükselmesi, bebek ve anne ölüm
hÕzÕnÕn düúmesi, yeterli beslenme olanaklarÕnÕn geliúmesi ve sa÷lÕklÕ beslenme kültürünün
biçimlenmesi, e÷itim olanaklarÕ ve düzeyinin artmasÕ ve bireylerin kendi haklarÕna sahip çÕkmalarÕ
gibi nedenlerle (Koçer ve Uysal, 2008: 122) açÕklamak mümkündür.
Tablo: 1 Ülke NüfuslarÕ içindeki YaúlÕ Nüfus OranÕ
ÜLKE
2000 (%)
2013 (%)
Almanya
16.3
21.1
øngiltere
15.8
17.5
A.B.D.
12.4
14
øtalya
18.3
21.1
Fransa
16
17.9
Avusturya
15.5
18.4
øsviçre
15.3
17.7
Danimarka
14.9
14.9
øspanya
16.9
17.8
øsrail
10
10.7
Finlandiya
14.9
19
Estonya
15.2
18
ùili
7.2
10
Türkiye
6.7
7.6
Bangladeú
4.1
4.8
Hindistan
4.4
5.3
øran
4.2
5.3
Libya
3.9
4.8
Fas
4.7
5
Umman
2.3
2.8
Cezayir
3.9
4.6
Kaynak: www.tuik.gov.tr
Anne adaylarÕna ve yeni do÷an bebeklere yönelik bakÕmÕn geliútirilmesi, bebek ölüm oranlarÕnÕ
düúürmüú ve aúÕlar birçok hayati tehlike yaratan çocukluk hastalÕklarÕnÕn önüne geçmiútir. Yeni
ilaçlarÕn da oldu÷u sa÷lÕk hizmetlerindeki niceliksel ve niteliksel hÕzlÕ geliúmeler beklenen yaúam
süresini uzatmÕútÕr. TÕp bilimi kalp hastalÕ÷Õ, kanser, inme ve di÷er öldürücü hastalÕklarÕ tedavi etmede
ve önlemede baúarÕlÕ oldukça yaúama süresi 80’lere ve 90’lara rahatça çÕkabilmektedir (Zastrow, 2013:
643). YaúlÕ oranÕnÕn artmasÕnÕn di÷er bir nedeni ise, kentleúme, sanayileúme ve modernleúme
süreçlerinin ortak bir sonucu olarak do÷um oranlarÕnÕn hÕzla düúüúüdür (Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk
AraútÕrmasÕ, 2010: 3-4). Modernleúmenin somutlaútÕ÷Õ mekânlar olarak kentleúme, kadÕnlara e÷itim ve
çalÕúma hayatÕna katÕlma olana÷Õ yanÕnda yeni bir yaúam tarzÕ sunmaktadÕr. E÷itim, çalÕúma hayatÕna
katÕlÕm ve yeni yaúama alÕúkanlÕklarÕyla tanÕúan kadÕn, üzerindeki aile, akraba, gelenek, görenek ve
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
119
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
adetlerin baskÕsÕnÕ azalmakta ve geleneksel kadÕn rol ve beklentilerinden uzaklaúmaktadÕr. østedi÷i,
hazÕr oldu÷unu düúündü÷ü zaman ve sayÕda çocuk dünyaya getirmek demografik dönüúüm için çok
önemli bir kÕrÕlmadÕr. E÷itim düzeyi özellikle ilk evlilik yaúÕnÕ artÕrarak, kiúinin yeni fikirlerle
tanÕúmasÕ, daha iyi iú bulma olana÷ÕnÕ sa÷layarak do÷urganlÕk düúüúüne neden olmaktadÕr. E÷itimli
kadÕnlar do÷urganlÕklarÕnÕ daha bilinçli bir úekilde kontrol edebilmekte ve konu üzerinde kendi
inisiyatifini kullanabilmektedir.
YaúlÕ nüfustaki artÕú nedeniyle her geçen süre yaúlÕlÕkla ilgili sorunlara daha sÕk karúÕlaúÕlmaktadÕr.
ÇalÕúamama, iú bulamama, erken emeklilik gibi faktöreler dayalÕ olarak ekonomik kayÕp veya
yetersizlikler; ekonomik ve sosyal güvensizlik; akÕl ve ruh hastalÕklar; yalnÕzlÕk, toplumsal izolasyon,
kendini ifade etmede güçlükler en sÕk karúÕlaúÕlan yaúlÕ problemlerinin baúÕnda gelmektedir. Eski
dönemlerde, geleneksel geniú aile sistemi sürdürülürken ailenin yaúlÕlarÕ genç kuúaklarÕn bakÕmÕ ve
beraberli÷i içinde ekonomik, sosyal ve psikolojik güven içinde yaúarlardÕ. De÷iúen toplumsal yapÕyla
birlikte kentleúme süreci, ailenin küçülmesi, kadÕnÕn çalÕúma hayatÕna daha çok atÕlmasÕ,
kurumsallaúmasÕn artmasÕ gibi oluúumlarla yaúlÕlÕk hem onu yaúayan hem de onunla yaúamak
durumunda olan aile ve toplam olarak toplumda bir sorun olmaya baúladÕ. De÷iúim ve dönüúümlerin
bir bileúkesi olan modernleúme, bu anlamda yaúlÕlÕ÷Õ da bir problem olarak ortaya çÕkardÕ. Nitekim, en
genel anlamda yaúlÕ bireylerin sa÷lÕk ve iyilik halini tehdit eden veya zarar veren herhangi bir davranÕú
olarak tanÕmlanan “yaúlÕ istismarÕ” ve onlarÕn ihtiyaçlarÕnÕn karúÕlanmasÕ veya onlarla ilgilenilmeyip
görmezden gelinmesi olarak görülen “yaúlÕ ihmali” sorunlarÕ yakÕn tarihli sorunlar olarak ilgililerin
dikkatini çekmektedir. Konuyla ilgili çalÕúmalarÕn geçmiúi en fazla ABD’de yapÕlan 1978 ve 1979
yÕlÕna götürülebilmektedir (Uysal, 2002:44) Ancak, aynÕ modernleúme süreci, yaúlÕlÕkla ilgili
geçmiúten çok daha farklÕ bir durum yaratan koúullara sahip oldu÷unun da altÕ çizilmelidir.
Ailelerin yaúlÕ ebeveynlerini huzurevine attÕ÷Õ, ihmal ve istismar etti÷i yönündeki yaygÕn imaja
ra÷men; bugün dünyanÕn farklÕ toplum ve kültürlerinde güçten düúmüú yaúlÕ bakÕcÕ olarak eú, çocuk ya
da akrabalarÕyla birlikte kurumsal duvarlarÕn dÕúÕnda özel konutlarda yaúamaktadÕr. BazÕ orta yaúlÕ
insan günümüzde çocuklarÕnÕ üniversiteye hazÕrlama ve yollama pratiklerini evdeki yaúlÕsÕna bakmak
onlarÕn ihtiyaçlarÕnÕ gidermelerini eú zamanlÕ gerçekleútirmektedir. DolayÕsÕyla, son zamanlarda hem
yaúlanan anne babalarÕnÕn, hem çocuklarÕnÕn ihtiyaçlarÕnÕ karúÕlama arasÕnda kalan orta yaúlÕ
ebeveynlerden oluúan bir “sandviç kuúak”Õn (Zastrow, 2013, 644) varlÕ÷Õ söz konusudur. Modern
yaúam koúullarÕ “sandviç kuúak”tan ayrÕ olarak “yeni yaúlÕ” olarak tanÕmlanan geçmiúteki
benzerlerinden farklÕ bir yaúlÕ profili yaratmaktadÕr.
5. “Yeni YaúlÕlÕk”
Yeni yaúlÕlÕkla ilgili bir de÷erlendirme yapmadan önce yaúlÕlÕkla ilgili bazÕ gerçekleri belirtmekte
fayda var. Yaúlanmayla ilgili temel bir olgu, ne 65 yaúta ne de herhangi bir yaúta, hÕzlÕ bir gerilemenin
ortaya çÕkma zorunlulu÷unun olmasÕdÕr. Hepimiz birer canlÕ olarak do÷du÷umuz andan itibaren
yaúamÕmÕz boyunca yavaúça yaúlanÕyoruz. Ne oranda yaúlanaca÷ÕmÕz birçok nedene/etkene ba÷lÕ
olarak ortaya çÕkÕyor. Birçok yaúlÕ insan fiziksel olarak zinde oldu÷u gibi bazÕ genç yaútaki insan ise
hem fiziksel hem de zihinsel kendini çökkün hissedebilmektedir. Buradan yaúlÕlÕkla ilgili di÷er bir
gerçek daha çÕkÕyor ki o da, her insanÕn yaúlanma süreci ve hÕzÕ farklÕ olabiliyor (Zastrow, 2013: 641642). Kronolojik yaúlanma, farklÕ insanlar da farklÕ etkiler ve sonuçlar yaratabiliyor.
ønsan, tutum ve davranÕúlarÕnÕ geliúi güzel gerçekleútiren bir varlÕk de÷ildir. øçinde yaúanÕlan zaman ve
mekân ile insanÕn düúünce ve davranÕúlarÕ arasÕnda karúÕlÕklÕ bir iletiúim ve etkileúim bulunur. Toplum
içinde yaúayan birey, kendini ve yaúantÕsÕnÕ çevresindekilere göre göre ayarlar, geliútirir ve de÷iútirir.
Bu ba÷lamda içinde yaúanÕlan toplumsal süreç ve bu sürecin koúullarÕ, davranÕúlar üzerinde belirleyici
konumdadÕr. Günümüz insanÕnÕn büyük bir bölümü modern ketlerde yaúamakta ve gelirlerini tarÕm
dÕúÕ sanayi ve hizmetler sektöründeki iúlerden elde etmektedir. Kent yaúantÕsÕ ve de÷eri, okuma yazma
zorunlulu÷unu; bilgi toplumu aúamasÕ ise yüksek ö÷renimi zorunlu kÕlmaktadÕr. ønsan yaúamÕ için çok
fonksiyonel olan geleneksel geniú aile yerini çekirdek aileye bÕrakmÕú; geniú ailenin yerine getirdi÷i
fonksiyonlarÕ üstlenen yeni kurumlar ortaya çÕkmaktadÕr. KadÕn aldÕ÷Õ e÷itimle birlikte, hem kamusal
120
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
hem de çalÕúma alanda kendini daha rahat ifade edebilmektedir. Samimi, sÕcak, duygusal iliúkiler
yerini rasyonel ve resmi iliúkilere devretmiú; verilmiú statülerin yerini kazanÕlmÕú statüler almaya
baúlamÕú; sosyal hareketlilik hÕzÕ artmÕú; kÕsaca kapalÕ cemaatvari yaúam tarzÕ geçerlili÷ini yetirmiú
bunun karúÕsÕnda modern de÷erlerle biçimlenmiú bir kent yaúam tarzÕ yaygÕnlaúmÕútÕr. Daha önce
amaç, hedef, istek ve beklentilerinde toplumu, çevreyi ve “bizi” önceleyen insan, bugün daha çok
kendini merkeze koyan bir tavÕr içerisinde girmiútir. Bahsi geçen de÷iúim ve dönüúümlerden genel
nüfus içerisinde sürekli oranÕ artan yaúlÕlÕk da kendi payÕna düúeni almaktadÕr. Teknolojik ilerlemeler,
sa÷lÕk alanÕndaki geliúmeler ve konforlu kent yaúantÕsÕ geçmiúten daha farklÕ özellikleri bulunan bir
yaúlÕ profili oluúturmaktadÕr.
Kiúinin zinde kalmasÕ ve kaliteli bir yaúlÕlÕk yaúayabilmesinde yaúama tarzÕ ve alÕúkanlÕklarÕ oldukça
belirleyicidir. Gençlik yÕllarÕndan itibaren yeme, içme gibi sa÷lÕklÕ beslenmeyi ve spora yapmayÕ
alÕúkanlÕk haline getirmiú; a÷Õr çalÕúma hayatÕndan uzak kalmÕú ya da stresli çalÕúma düzeninden
sÕyrÕlÕp kendine bir takÕm rahatlama seçenekleri ayarlayabilmiú insanlar, di÷er yaúÕtlarÕndan daha
kaliteli bir yaúlÕlÕ÷Õ yakalayabilmektedir. Modernleúme süreci içerisinde bu sosyalleúme ve yaúama
fÕrsatlarÕnÕ yakalayan bir yaúlÕ kitlesi kendini hissettirmektedir. Geçmiú benzerlerinden farklÕ yaúam
beklentileri ve öncelikleri olan; kendisini zinde ve dinamik hissettirecek araçlara sahip olan bu yaúlÕ
kitle, geleneksel de÷erlerle yaúamÕnÕ sürdüren yaúlÕlarÕn yanÕnda ülkelerin yapÕsal özelliklerine göre
hÕzlÕca yükselmektedir.
Tews’in “yaúlÕlÕ÷Õn gençleúmesi” konsepti olarak özetledi÷i yeni yaúlÕlÕkta, geleneksel olarak yaúlÕ
kabul edilen kiúilerin kendilerini genç hissetme e÷iliminde olma durumlarÕ söz konusudur. Bilindi÷i
gibi yaúlanmanÕn insanÕ en çok tedirgin eden boyutu, yaúlanma süreci içerisinde meydana gelen
biyolojik de÷iúimlerdir. Ancak modernleúmenin etkisiyle meydana gelen hemen her alandaki geliúme
ve ilerlemeler seti, yaúlanmanÕn psikolojik ve sosyolojik yönünün belirleyicili÷ini artÕrmaktadÕr.
ønsanÕn hissetti÷i yaúta oldu÷u sözü günümüzde oldukça anlam kazanmaktadÕr. E÷er bu söz do÷ruysa,
bugünün yaúlÕsÕ kendisini daha genç ve zinde hissediyor. Yirmi otuz yÕl önceki 70 yaúÕndaki insanlarÕn
ço÷u kendisini yaúlÕ olarak görüyorken yeni yapÕlan kamuoyu araútÕrmalarÕnda 60-75 yaú aralÕ÷Õndaki
insanlarÕn sadece üçte biri kendisini yaúlÕ olarak kabul ettikleri sonucu çÕkmaktadÕr. Günümüz yeni
yaúlÕsÕnÕn kendini genç ve zinde hissetmesinde tÕp, sa÷lÕk ve teknoloji alanlarÕndaki büyük ilerlemeler,
modernleúmenin sa÷ladÕ÷Õ konforlu yaúam koúullarÕ oldukça önemlidir. Günümüz yaúlÕsÕ kendini genç
hissettikçe onlarÕn giyim, yeme, içme ve kendini ifade etme úekilleri de geçmiú benzerlerinden
farklÕlaúmaktadÕr. Yeni yaúlÕ geçmiútekilerinden çok farklÕ olarak kendi kararlarda toplumu ve yerleúik
yargÕlarÕ fazla dikkate almamaktadÕr. Toplumun kendisi adÕna aldÕ÷Õ kararlarÕ harfi harfine uygulamak
zorunda hissetmemektedir. Günümüz kentli, e÷itimli, orta ve üst sÕnÕf yaúlÕsÕ kendine daha çok zaman
ayÕrmakta, daha çok gezip para harcamakta, çok farklÕ ortamlarda bulunmaktadÕr. Konuya bu açÕdan
yaklaúÕnca sadece kadÕnlar de÷il, erkekler de artÕk eskisinden daha fazla dÕú görünüúlerine gençlik
kazandÕrmaya çaba göstermektedirler. YaúlÕ modasÕnda gözden kaçmayan de÷iúimler meydana
gelince, yaúlÕlarÕn giyimleri günümüz gençlerininkini aratmayacak renklerde, desenlerde ve tarzlarda
biçim almaktadÕr. Saç kesimleri, pantolon ve tiúörtleriyle, gözlük, kravat, küpe, dövme gibi
aksesuarlarÕyla (Tufan, 2003:46-47) günümüz yeni yaúlÕsÕ, yaúlÕ algÕsÕna yeni bir form
kazandÕrmaktadÕr.
Beklentisi düúük, ba÷ÕmlÕlÕ÷Õ az, iúi, maddi kaynaklarÕ iyi ve e÷itimli bir yaúlÕlÕk artÕk hemen her
toplumda artmaya baúlamaktadÕr. Bu kitle içindeki yaúlÕ açÕsÕndan çalÕúmak için yaúamak yerini
yaúamak için çalÕúmaya bÕrakmÕútÕr. Spor yapmak, beslenmesine dikkat edip sa÷lÕk kontrollerini
aksatmadan yaptÕrmak yerine getirilmesi gereken yeni davranÕúlar olmaktadÕr. Biriktirmek, tasarruf
etmek eski önemini kaybetmiú onun yerine içinde yaúanÕlan sürecin bir çÕktÕsÕ olan “harcama kültürü”
ne ba÷lÕ kalÕnarak akla gelen her konuda ihtiyaçtan fazla tüketim yapmaya yönelim artmÕútÕr. Daha
önce lüks görülen hatta anormal de÷erlendirilen do÷um günü kutlamalarÕndan yurt dÕúÕ gezi ve
e÷lenme programlarÕna katÕlma artÕk yeni yaúlÕnÕn rutinine dönüúmektedir. Bu noktada kitle iletiúim
araçlarÕnÕ etkisi büyüktür. Nitekim medya, bazÕ emekli olmuú insanlarÕ sürekli seyahat eden, kÕúÕn
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
121
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ÕlÕman iklimlerde úezlonglarda güneúlenen, sa÷lÕk durumlarÕ iyi ve para sÕkÕntÕsÕ olmayan bir yaúlÕ
profilini vermektedir.
Türkiye’de yapÕlan bir çalÕúmanÕn bazÕ sonuçlarÕ, yaúlÕlarÕn yaúantÕlarÕnda meydana gelen de÷iúimleri
belirlemek açÕsÕndan önemlidir. Temel ve arkadaúlarÕnÕn 167 yaúlÕyla yaptÕklarÕ araútÕrma sonuçlarÕna
göre, “sa÷lÕklÕ kalmak için anne babalarÕnÕzdan daha farklÕ neler yapÕyorsunuz?” sorusuna yaúlÕlarÕn %
20.4’nün sa÷lÕklarÕnÕ geliútirmek için farklÕ bir úey yapmadÕklarÕnÕ ifade ederken di÷er kalan büyük bir
bölümünün farklÕ úeyler yaptÕklarÕ gözlemlenmiútir. Uygulamada farklÕ davrananlarÕn % 17.4’ü
doktora gittiklerini, % 13.8’i beslenmelerine dikkat ettiklerini, % 5.4’ü daha sa÷lÕklÕ bir ev ortamÕnda
yaúadÕklarÕnÕ, % 4.8’i düzenli yürüyüú ve spor yaptÕklarÕnÕ ve % 3’ü daha sosyal bir yaúam
sürdürdüklerini ifade etmiúlerdir (2009: 99-100). Daha önceki kuúaklardaki yaúlÕlar hastalÕk, a÷rÕ ve
halsizlikleri yaúlÕlÕ÷Õn kaderi olarak görüp onu de÷iútirme gereksinimi duymazken, bugün bu tersine
çevrilmiú; günümüz yaúlÕsÕ sürecin vermiú oldu÷u imkândan faydalanarak bunlarÕ de÷iútirip kendi
sa÷lÕ÷Õ için gerekli tüm önlemleri almaktadÕr.
Sanayileúmiú yaúlÕ toplumlarda, yaúlÕlar iú “veren” olarak toplumun gözünde de÷erleri artan kiúiler
olmaktadÕr. Tüketici, hizmet talep eden, hasta, bakÕm hizmetlerinin müúterisi olarak de÷erleri giderek
artmaktadÕr. YaúlÕlarÕn belirledi÷i bir piyasanÕn kapsamÕ ve gücü giderek yükselmektedir. DolayÕsÕyla,
sayÕ oldu÷u kadar ekonomik güçleriyle de kendini hissettiren bir “yeni yaúlÕ” profili dikkat
çekmektedir. YaúlÕlÕ÷Õn katmanlarÕ Teorisinde Tews, geliúmiú ülkeler baúta olmak üzere dünyada hÕzla
yaygÕnlaúmaya baúladÕ÷Õ “yeni yaúlÕlÕk”la birlikte artÕk geçmiú benzerlerinde oldu÷u gibi tek bir yaúlÕ
özelli÷inden öte günümüzde e÷itim, gelir ve beklentileri birbirinden çok farklÕ bir katmanlÕ yaúlÕlÕ÷Õn
úekillendi÷inden bahsetmektedir. Bunu yaratan ve yapÕlandÕran toplumsal yapÕda meydana gelen ve
devam eden de÷iúimdir. Toplumsal yapÕdaki de÷iúim yaúlÕlar da úu üç farklÕ durumu ortaya
çÕkarmaktadÕr. Birincisi; normal yaúlanma safhasÕnda meydana gelen uzamadÕr. økincisi kritik yaúam
olaylarÕnÕn yön de÷iútirmesidir. Toplum ve birey açÕsÕndan anlamlarÕ de÷iúime u÷rayan ve farklÕ
özellikler kazanan bir takÕm geliúmeler yaúanmaktadÕr. Örne÷in meslek hayatÕndan ayrÕlma olayÕ. Hem
erkek hem de kadÕnlarÕn meslek yaúamÕnda çok sÕk de÷iúimler gözlenmektedir. Eskiden ömür boyu
çalÕúÕlÕrdÕ; ama bugün belli bir yaútan sonra (emeklilik) yaúamÕn içinden “iú” çÕkarÕlmÕú oluyor. Bu da
bize gelecekte daha çok kadÕnÕn eslek sonrasÕ bir yaúama sahip olaca÷ÕnÕ gösteriyor. Bugün artÕk
eskisinden daha fazla kadÕnÕn kendisine ait br sosyal güvencesi vardÕr. Di÷er taraftan yaúam tarzlarÕnÕn
de÷iúmesinden dolayÕ birlikte yaúam, birlikte ikamet ve çocuklarla ilgili tipik olaylarda de÷iúimler
meydana gelmektedir. Evlenme oranÕ ve evli kalma süresi düúmekte; boúanma artmakta, bekarlarÕn ve
tek baúÕna yaúayanlarÕn sayÕsÕ artmaktadÕr. (Tufan, 2003: 85,93-94). Günümüzdeki bu yaúlÕ kitle için
geçmiúten çok farklÕ hizmet sunulmaktadÕr. DünyanÕn farklÕ co÷rafya, ekonomik ve sosyal geliúme
düzeyindeki ülkelerindeki yaúlÕlara çok farklÕ hizmetler sunulmaktadÕr. Hospiz hizmetler, sub-akut
bakÕm hizmetleri, gündüz bakÕm evleri, yaúlÕ konuk evleri, dinlenme evleri, gündüz sosyal bakÕm
merkezleri, evde bakÕm hizmetleri, eve yardÕmcÕ sa÷lama hizmetleri ve yaúlÕ bakÕmÕnÕ üstelenen
kiúilere yönelik dinlendirme merkezleri bunlarÕn baúÕnda gelmektedir (Koçer ve Uysal, 2008: 123).
Burada yaúlÕnÕn hemen her gereksinimiyle birlikte yaúlÕ yakÕnÕ ya da yaúlÕ bakÕmÕnÕ üstelenen kiúilerin
de psikososyal gereksinimleri düúünülmektedir. Böylece çok boyutlu bir bakÕm ve hizmet söz konusu
olmaktadÕr.
6. Türkiye’deki Durum
2014 yÕlÕnda Türkiye’de 0- 14 yaú aralÕ÷Õndaki nüfusun oranÕ % 24.3, 15-64 yaú aralÕ÷Õndaki nüfusun
oranÕ % 67.9 ve 65 yaú ve üzerinin oranÕ % 7.6’tÕr. Okur yazar olmayanlarÕn oranÕ 1975 yÕlÕnda % 47.2
iken bu oran 2000 yÕlÕnda % 17.2, 2013 yÕlÕnda ise % 5.7’ye gerilemiútir. 1975 yÕlÕnda Yüksekokul ve
fakülte mezunu oranÕ % 1.8 iken bu oran 2000 yÕlÕnda % 7.8’ e 2013 yÕlÕnda % 12.9’ya yükselmiútir
(www.tuik.gov.tr).
Dünyadaki di÷er toplumlarda oldu÷u gibi Türkiye’de de nüfusun çok önemli bir kÕsmÕ kentlerde
do÷makta ve yaúlanmaktadÕr. Kentte do÷up yaúan birey geçmiú benzerlerinden farklÕ koúullarda
122
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
yaúamÕnÕ sürdürmekte ve kodlamaktadÕr. E÷itim seviyesi yükselmekte kente ait meslekler olarak
nitelendirilen sanayi ve hizmetler sektöründe istihdam ediyor. E÷itim ve iú nedeniyle do÷du÷u
kentlerden baúka kentlere yönelmekte ve yaúamÕnÕn geri kalanÕnÕ sosyoekonomik geliúmiúlik düzeyi
farklÕ kentlerde sürdürmektedir. FarklÕ kültür, e÷itim, gelir, inanç ve de÷erlerdeki insanlarla
karúÕlaúmakta ve onlarla etkileúmektedir. Bu gerçeklere dayalÕ olarak kent yaúamÕ, içinde yaúayan
insan farklÕ yaúama alÕúkanlÕ÷Õ, biçimi ve beklentileri kazandÕrmaktadÕr.
Türkiye’deki yaúlÕlÕk olgusu de÷erlendirilirken göz önüne alÕnmasÕ gereken bir nokta da ülkenin hÕzlÕ
kentleúmesini sa÷layan iç göçün demografik niteli÷idir. 1950’lerden baúlayÕp 80’ler ve 90’larda büyük
ivme kazanan kÕrdan kente; küçük kentlerden büyük kentlere do÷ru yapÕlan iç göçü en çok
gerçekleútirenler ülkenin gençleridir. DolayÕsÕyla, kÕrsalda daha çok ailenin yaúlÕsÕ kalmakta ve
yaúamaktadÕr. Bu, ülke içindeki yaúlÕ da÷ÕlÕmÕnÕ yanÕnda yaúlÕ olgusu hakkÕnda bir bilgi vermektedir.
KÕrsalda yaúamak zorunda kalan yaúlÕ, kentteki benzerlerinden daha sÕnÕrlÕ imkânlara sahiptir. KÕrsal
hayattaki sosyal kontrol mekanizmasÕnÕn güçlülü÷ü; sosyal hareketlilik, çalÕúma alanlarÕnÕn ve örgün
e÷itim fÕrsatlarÕnÕn sÕnÕrlÕlÕ÷Õ gibi durumlar, yaúlÕ nüfusun yaúantÕsÕnda yansÕmasÕnÕ bulmaktadÕr. Gelir,
e÷itim, düúünce, inanç ve yaúama alanlarÕndaki benzerlikler gibi cemaatçi yapÕ özellikleri, etkisini
yaúlÕlÕk olgusunda göstermektedir. Bu gerçeklere dayalÕ olarak bazÕ saptamalar yapÕldÕ÷Õnda
Türkiye’de dayanÕúmacÕ, toplulukçu ve geleneksel toplum özelli÷i yaúanmaktadÕr; sosyal çevre ve
grubun bireyin tutum ve davranÕúlarÕ üzerinde etkisi büyüktür; ataerkillik sosyal yaúam içerisinde
kendini hissettirmektedir; hÕzlÕ kentleúme ve sanayileúme süreçleri BatÕ’dan farklÕ olarak paralel
gerçekleúmektedir; modernleúme, kentleúme ve sanayileúme süreçlerin toplam sonucu olarak
“fonksiyonlarÕ artÕrÕlmÕú çekirdek aile” özelli÷i dikkat çekmektedir; bu toplumsal yapÕ ve aile
özelli÷inin sonuçlarÕ olarak evin çocuklarÕ anne babanÕn gözünde hiçbir zaman büyümemektedir;
çocuklarÕna karúÕ kendisini her anlamda sorumlu hisseden ebeveyn, ihtiyaç belirdi÷i zaman da aklÕna
ilk çocuklarÕ gelmektedir. Ülkedeki yaúlÕ, ihtiyaçlarÕnÕ öteleyebilmekte, yaúadÕ÷Õ sa÷lÕk problemlerini
yaúlÕlÕ÷Õn bir gere÷i olarak görmektedir. Tevekkül sahibi olma özelli÷i baskÕn olan yaúlÕ için mütevazi
ve sade yaúama; tasarruf etme, israftan kaçÕnma ve ahiret için hazÕrlÕk yapma önemli bir de÷erdir. Bu
ve benzer özelliklerin sonucu olarak Türkiye’deki yaúlÕlar resmi kurumlardan ziyade kendi
imkânlarÕna müracaat etmektedir.
TNSA-2008 kapsamÕnda 10.525 hanede 60 yaú üstü yaúlardaki 4001 yaúlÕyÕ kapsayan Türkiye Nüfus
ve Sa÷lÕk araútÕrmasÕ sonucuna göre yaúlÕlarÕn % 56 gibi önemli bir bölümü, aile içindeki konumunu
hane halkÕ reisi olarak ifade etmiú; % 22’si hane halkÕ reisinin eúi olan yaúlÕlarÕn % 17’si ise hane halkÕ
reisinin anne–babasÕdÕr. DolayÕsÕyla ülkemizde yaúlÕlarÕn çok önemli bir bölümü ya kendi evinde ve
ailesiyle ya da çocuklarÕnÕn yanÕnda yaúamlarÕnÕ sürdürmektedirler. YaúlÕlarÕn bakÕmlarÕndan sorumlu
olan kiúiye bakÕldÕ÷Õnda yine paralel bir durum ortaya çÕkmaktadÕr. Örneklem içindeki yaúlÕlarÕn %
61’inin bakÕmÕndan “kendisi”, % 19.7’si “o÷lu”, % 9.7’si “eúi”, % 5.2’si “kÕzÕ”, % 2.7’si
“gelini/damadÕ”sorumludur (2010: 256-257). DolayÕsÕyla, huzur evlerini tercih etme oranÕ düúük
kalmaktadÕr. 8 milyonu aúan bir sayÕdaki yaúlÕnÕn çok az bir kÕsmÕ resmi ve özel huzur evlerinde
yaúamlarÕnÕ sürdürmektedir. KayÕtlara bakÕldÕ÷Õnda bu de÷erlendirme daha anlam kazanmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
123
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Ülke
øsviçre
Norveç
øsveç
Almanya
Kanada
Türkiye
Zambiya
Tanzanya
Pakistan
Filistin
Mozambik
Malavi
Afganistan
Genel
(SÕra/Derece)
1 / 90.6
2 / 89.3
3 / 84.4
4 / 84.3
5 / 84
75 / 36.3
90 / 22.3
91 / 15.9
92 / 12.7
93 / 12.3
94 / 4.5
95 / 4.1
96 / 3.6
Tablo 2. Küresel Yaú øzleme Endeksi
Gelir
E÷itim ve
Güvencesi
Sa÷lÕk Durumu østihdam
(SÕra/Derece)
(SÕra/Derece)
(SÕra/Derece)
27 / 77.3
2 / 81.3
2 / 75
2 / 89.4
16 / 73.5
1 / 76.3
7 / 83.5
12 / 75.2
5 / 65.6
15 / 80.9
11 / 75.6
3 / 68.4
10 / 82.9
4 / 80.3
10 / 61.2
35 / 73.6
52 / 52.5
93 / 7.0
89 / 18.8
91 / 24.7
67 / 26.2
94 / 9.3
69 / 39.8
89 / 13.8
95 / 6.4
78 / 31.8
70 / 25.8
81 / 24.7
73 / 36.6
96 / 1.8
84 / 22.8
94 / 18.9
94 / 4.5
96 / 5.6
95 / 18.8
84 / 19
83 / 23.3
96 / 7.1
91 / 12.1
Uygun çevre
koúullarÕ
(SÕra/Derece)
1 / 83.7
4 / 80.1
6 / 79.4
11 / 78.6
9 / 78.9
40 / 67.6
84 / 54.8
88 / 54.5
81 / 56
63 / 62.3
96 / 45.1
94 / 48.4
95 / 47
Kaynak: www.tuik.gov.tr
Türkiye’deki huzurevlerinde kalanlarÕn sayÕsÕ: “Özürlü ve YaúlÕ Hizmetleri Genel Müdürlü÷ü” ne
ba÷lÕ 125, Di÷er bakanlÕklara ba÷lÕ 2, Belediyeler ait 21, Dernek ve VakÕflara ait 27, AzÕnlÕklara ait 7
ve 151 adet de Özel olmak üzere toplam 333 Huzurevinde 21.205 (Tuik-østatistiklerle YaúlÕlar, 2015:
77) yaúlÕ hizmet almakta veya yaúamaktadÕr. Özmete’nin 19 yaúlÕ üzerinde yaptÕ÷Õ araútÕrma
bulgularÕna göre, eúleri vefat etmemiú olan, çocuklarÕndan ilgi, sevgi ve destek gören yaúlÕlarÕn
yaúamdan daha çok tatmin olduklarÕ ve mutlu olduklarÕ görülmektedir. ÇocuklarÕnÕn varlÕ÷Õ, sa÷lÕklarÕ
ve mutluluklarÕyla daha çok yaúama sevinci sa÷ladÕklarÕnÕ ifade etmiúlerdir (2008: 18). DolayÕsÕyla,
ülkemizdeki yaúlÕ, ailesi ve çocuklarÕyla yaúlanmayÕ tüm iyi koúullara karúÕ tercih etmektedir.
Küresel Yaú øzleme Endeksi, hangi ülkelerde yaúlÕ nüfus için iyi uygulamalar oldu÷unu ve emeklilik,
sa÷lÕk, e÷itim, istihdam ve yaúlÕ insanlarÕn yaúadÕ÷Õ sosyal çevreye yönelik politikalarla bu
uygulamalarÕn nasÕl iliúkilendirildi÷ini ülkemizdeki yaúlÕlarÕn koúullarÕ hakkÕnda detaylÕ bilgileri
belirtmektedir. 96 ülkenin yer aldÕ÷Õ endekste, 2015 yÕlÕnda ilk sÕrada 90,1 ile øsviçre yer almaktadÕr.
Afganistan ise, 3,6 ile en düúük endeks de÷erine sahip ülkedir. Türkiye 36,3 endeks de÷eri ile 96 ülke
arasÕnda 75. sÕrada yer almaktadÕr.
Gerontolojik araútÕrmalardan elde edilen bu÷ular, e÷itim düzeyi yükseldikçe yaúlanma sürecinin daha
olumlu bir gidiúat gösterdi÷i úeklindedir (Tufan, 2001:33). Kiúinin e÷itimin yükselmesi var olan
koúullardan yararlanma olasÕlÕ÷ÕnÕ artÕrmakta; artan bilgisine ba÷lÕ olarak kendini birtakÕm istenmeyen
durumlar karúÕsÕnda savunma veya korumasÕnÕ sa÷layabilmekte; kendini sürecin önceliklerine
uyarlamasÕnÕ kolaylaútÕrmakta hatta daha fazla gelir elde etmesini kolaylaútÕrabilmektedir. DolayÕsÕyla,
ülkemizde yaúayan nüfusun okuma yazma oranÕnÕn artmasÕ di÷er konularda geliúmelere kaynaklÕk
edebildi÷i gibi, nitelikli bir yaúlanmanÕn da gerçekleúmesine katkÕ sa÷layabilmektedir. E÷itimli,
donanÕmlÕ bir nüfus, kendi savunma mekanizmalarÕnÕ kendisi üretip, problem çözme yetene÷ini
geliútirip kendini gerçekleútirme olana÷ÕnÕ elde edebilmektedir.
7. Sonuç ve Öneriler
Her yaútaki yaúam beklentisinin artmasÕnÕn bir sonucu olarak yakÕn gelecekte Türkiye nüfusunun
önemli bir bölümünü oluúturan yaúlÕlarÕn bugünkü yaúlÕlardan daha yaúlÕ olmasÕ beklenmektedir. Bu
kapsamda, bugüne kadar yaúlÕ nüfusun bakÕm konusunu ailenin sorumlulu÷una bÕrakan geleneksel
anlayÕúÕn yerine kurumsal bakÕm hizmetlerinin geliútirilmesini ön plana çÕkaran yeni bir anlayÕú ve
politikanÕn almasÕ gerekmektedir. Bu de÷iúikli÷in en önemli gerekçesi, Türkiye’nin yaúadÕ÷Õ
demografik dönüúüm sürecinde do÷urganlÕk ve ölümlülük seviyelerinin de÷iúimi yanÕnda aile yapÕsÕ
124
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ve yaúlÕlarÕn aile içindeki konumlarÕnÕn hÕzla de÷iúti÷inin görünmesidir. Do÷urganlÕk seviyesinin
azalmasÕ, ölümlülük koúullarÕnÕn iyileútirilmesinin ve bunlara ba÷lÕ olarak her yaútaki yaúam
beklentisinin yükselmesinin sonucunda Türkiye’de aile yapÕsÕnÕn karmaúÕk yapÕlardan (geçici geniú ve
ataerkil geniú) basit yapÕlara (çocuklu çekirdek, çocuksuz çekirdek, tek ebeveynli ve tek kiúilik) do÷ru
bir dönüúüm içinde bulundu÷u görülmektedir (Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2008, 2010: 232).
Bilim, teknoloji ve sa÷lÕk alanlarÕndaki ilerlemelerle hem hemen her ülke nüfusu içindeki yaúlÕ oranÕ
artmakta hem de geçmiúteki benzerlerinden farklÕ özellikleri ve beklentileri olan bir yaúlÕlÕk
úekillenmektedir. Kentte yaúama süresinin artmasÕ, e÷itim düzeyinin yükselmesi, sa÷lÕklÕ yaúama
bilincinin yükselmesi ve di÷er ülkelerle olan etkileúimin artmasÕna ba÷lÕ olarak yaúlÕlarÕn hayattan
beklentileri sürekli artmaktadÕr. Bu gerçeklere ba÷lÕ olarak aúa÷Õda verilen önerilerin dikkate
alÕnmasÕyla, hem yaúlÕlarÕn hem de genel olarak toplumun geneli açÕsÕndan olumlu sonuçlar
do÷uraca÷Õ düúünülmektedir:
-Yeni yaúlÕlÕk ekseninde yaúlÕ ve ailesinin istek ve gereksinimlerini dikkate alan
organizasyonlar yapÕlmalÕ; politikalar üretilmelidir.
-YaygÕn ve örgün e÷itim programlarÕnda yaúlÕlÕk sürekli aciz, muhtaç, sorunlu, ba÷ÕmlÕ,
aileleri ve toplum üzerinde yük gibi negatif algÕdan uzaklaútÕrÕlmalÕ; yeni yaúlÕlÕk hakkÕnda bilgi
verilerek bu algÕdan kurtarÕlmalÕdÕr.
-Hala çalÕúmak isteyen ve performansÕ iyi olan yaúlÕlar, yalnÕzca yarÕ-zamanlÕ bile olsa 65-70
yaúÕndan sonra da çalÕúmaya teúvik edilmelidir. Tam zamanlÕ bir pozisyonu doldurmak için iki yaúlÕya
izin verilerek onlarÕn kendileri hakkÕndaki negatif algÕyÕ gidermelerine olanak tanÕnmalÕdÕr.
-øçinde destek ve terapi gruplarÕnÕn da oldu÷u yaúlÕ koruyucu hizmetleri a÷Õ, geliútirilip içinde
yaúanÕlan toplumun olanaklarÕ ba÷lamÕnda güçlendirilmelidir.
-YaúlÕlarÕn çok sÕk karúÕlaútÕklarÕ eú, çocuk ve kardeú kaybÕ gibi psikolojik travmalardan;
emeklilik gibi ekonomik ve sosyal statü kaybediúlerin getirdi÷i çöküntülerden az etkilenmesi için “Yaú
danÕúmanlÕ÷Õ” hizmeti üzerinde durulmalÕdÕr.
-Formel e÷itim sürecinin farklÕ aúamalarÕnda “yaúlÕ”, “yaúlÕlÕk”, “yaúlÕ bakÕmÕ” gibi konularÕ
içeren derslere yer verilmelidir.
-øllerde øl özel idareleri ve/veya yerel yönetimler tarafÕndan yaúlÕlarla ilgili kent konseyi
kurulmasÕ sa÷lanmalÕdÕr.
-ArtÕk hemen her ilde bulunan üniversitelerde Gerontoloji çalÕúmalarÕ yapabilmek için
araútÕrma merkezleri kurulmalÕ; içinde psikoloji, sosyal hizmetler, sosyoloji, psikolojik danÕúmanlÕk ve
rehberlik, sa÷lÕk bilimleri ve halk sa÷lÕ÷Õ gibi farklÕ disiplinlerden uzmanlarÕn oluúturdu÷u bir
komisyon iúbirli÷i sa÷lanmalÕdÕr.
-YayÕncÕlar bugünün toplumunu, yaúlÕlÕ÷a hazÕrlamak ve e÷itmek için kitaplar, dergiler ve
broúürler çÕkarmalÕdÕr.
-Kitle iletiúim araçlarÕ yaptÕklarÕ programlarÕnda “yaúlÕ” gerçe÷ini de dikkate almalÕ; gerekirse
yaúlÕlara yönelik özgün yayÕnlar yapmalÕdÕr.
-øçinde yüzbinlerce yaúlÕ bulunduran kentlerin fiziki ve sosyal çevresi onlarÕn ihtiyaçlarÕna
göre dizayn edilmelidir.
-Toplum yaúlÕ, yaúlÕlÕk dönemi özellikleri konusunda bilinçlendirilmelidir. BunlarÕn
sonucunda da yaúlÕlar üzerindeki “bunak”, “aciz”, “düúkün” gibi negatif ön yargÕlar ortadan
kaldÕrÕlmalÕdÕr.
Kaynaklar
Baran, G. A. (1996) . “De÷iúen Toplumda YaúlÕnÕn Yeri ve Aileiçi øliúkileri”, Sosyal Devlet
YaklaúÕmÕnda 2000’li YÕllara Do÷ru Olgun Gençlik Sempozyumu (øç.), Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu ve YaúlÕlarÕ Koruma Derne÷i Ortak YayÕnÕ: Ankara
Baran, G. A. (2011) . “Aile ve Yaúlanma”, Aile Sosyolojisi (iç.), Edit.: A. Kasapo÷lu, N. KarkÕner,
Anadolu Üniversitesi YayÕnÕ: Eskiúehir
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
125
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Be÷er, T; Yavuzer, H. (2012) . “YaúlÕlÕk ve yaúlÕlÕk Epidemiyolojisi”, Klinik Geliúim Dergisi, østanbul
Üniversitesi Cerrahpaúa TÕp Fakültesi YayÕnÕ: østanbul
Çekal, N. (2006) . “Huzurevlerinde Kalan YaúlÕlarÕn Beslenme Servisi Örgütünden Memnuniyet
DurumlarÕ”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:3, SayÕ:10, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar
Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara
Koçer, A.; Uysal, A. (2008) . “YaúlÕlara Yönelik Sa÷lÕk Hizmetleri ve Evde BakÕm”, Aile ve Toplum
Dergisi, Cilt:4, SayÕ:13, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara
Özmete E. (2008) . “YaúlÕlÕkta YaúamÕn AnlamÕnÕn Refah Göstergeleri øle YordanmasÕ”, Aile ve
Toplum Dergisi, Cilt:4, SayÕ:15, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü
YayÕnÕ: Ankara
Temel, A.B.; Özsoy, S.A.; Uysal A.; Ergül, ù.; Vural, B.; YÕldÕrÕm, B. (2009) . “YaúlÕlarda Sa÷lÕk
AnlayÕúÕ”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:4, SayÕ:16, TC. BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar
Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara
Tuik. (2015) . østatistiklerle YaúlÕlar, Türkiye østatistik Kurumu YayÕnÕ: Ankara
Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ, 2008 (2010) . Türkiye’de Do÷urganlÕk, Üreme Sa÷lÕ÷Õ ve
YaúlÕlÕk, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü YayÕnÕ: Ankara
Tufan, øsmail (2001) “Yaúlanan Dünyada Bir DelikanlÕ: Türkiye”, Toplum ve Sosyal Hizmet, Cilt: 12,
SayÕ: 3, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu YayÕnÕ: Ankara
Tufan, ø. (2003) . Modernleúen Türkiye’de YaúlÕlÕk ve Yaúlanma YaúlanmanÕn Sosyolojisi, Anahtar
Kitaplar: østanbul
Uysal, A. (2002) . “YaúlÕ østismarÕ ve øhmali”, Aile ve Toplum Dergisi, Cilt:2, SayÕ:5, TC.
BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü YayÕnÕ: Ankara
Zastrow, C. (2013) . Sosyal Hizmete Giriú, Çev.: Ç. Karaca, Nika YayÕnlarÕ: Ankara
126
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
AøLENøN KORUNMASINI SAöLAYAN DAYANIùMA ÖRÜNTÜLERø
øLE TOPLUMSAL CøNSøYET EùøTSøZLøöø TEMELLø KADINA
YÖNELøK AøLE øÇø ùøDDET ARASINDAKø øLøùKøNøN ÇOCUK
GELøNLER SORUNU AÇISINDAN ANALøZø:
BøR ÖN ÇALIùMA
Ayúe Çetinkaya AydÕn, Gazi Üniversitesi YabancÕ Diller Yüksekokulu
Özet
KÕzlarÕn çocuk yaúta evlendirilme gelene÷i, temel bireysel hak ve özgürlükler açÕsÕndan, bir insan
hakkÕ sorunudur. Zira kÕz çocuklarÕnÕn zorla ya da bir úekilde ikna edilerek evlendirilmesi, yasal
olmamasÕ bir tarafa, örtülü ve/veya görünür bir úiddet içerdi÷i kadar, ö÷renim görmek, meslek sahibi
olmak, ekonomik özgürlü÷e sahip olmak, kamusal hayata, siyasi hayata katÕlamamak vb. haklardan
mahrum kalmalarÕna neden oldu÷u noktada da kadÕna yönelik úiddete dönüúebilmektedir. AyrÕca
çocuk yaúta evlendirilmeleri nedeniyle özgür bir birey olabilmenin temel kaynaklarÕndan yoksun kalan
kadÕnlar, bu kaynaklara sahip kadÕnlara göre, olasÕ bir dizi kadÕna yönelik aile içi úiddet karúÕsÕnda
daha savunmasÕz kalabilmektedirler. Böyle bir gerçeklik söz konusuyken, kÕzlarÕn çocuk yaúta,
ailelerin anlaúmasÕyla evlendirilmesi gelene÷inin, kabul gören sosyal, kültürel ve ekonomik
gerekçelere dayandÕrÕlarak sürdürülmesi; mevcut durumun, kadÕna yönelik aile içi úiddetten daha çok
aile birli÷inin kurulmasÕ úeklinde algÕlanmasÕna neden olabilmektedir. ÇalÕúma, bu çerçevede, ailenin
korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri ile kadÕna yönelik aile içi úiddet arasÕndaki iliúkinin,
çocuk gelinler üzerinden analiz edilebilmesinin teorik temelini oluúturmayÕ amaçlamaktadÕr.
ÇalÕúmada, bir kadÕn sÕ÷Õnmaevinde nitel araútÕrma yöntemleri kullanÕlarak gerçekleútirilen
görüúmelerin verilerinden yararlanÕlmÕútÕr. ÇalÕúmadan elde edilen veriler do÷rultusunda, çocuk
yaúta evlendirilen kÕzlarÕn her zaman aileleri tarafÕndan evlili÷e zorlanmadÕklarÕna, bazÕ durumlarda
herhangi bir baskÕ, zorlama olmadan da kÕz çocuklarÕnÕn kendi istekleriyle evlili÷i tercih ettiklerine
dair bulgulara ulaúÕlmÕútÕr. KÕzlarÕn çocuk yaúta evlili÷e istekli olmalarÕnÕn temelinde, ailenin
korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin rolü oldu÷u düúünülmekte ve çocuk gelinler sorununa
yönelik kalÕcÕ çözümler üretilebilmesi için, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin
çocuk gelinler sorununu hangi durumlarda ve nasÕl üretti÷inin anlaúÕlmasÕnÕn gerekli oldu÷una
inanÕlmaktadÕr.
ANALYZING THE RELATIONSHIP BETWEEN SOLIDARITY
PATTERNS WHICH ENABLE THE PROTECTION OF FAMILY AND
GENDER-BASED DOMESTIC VIOLENCE AGAINST WOMEN
IN TERMS OF CHILD BRIDE ISSUE: A PRE-STUDY
Abstract
The tradition of early marriage of girls is a human rights issue for those who believe that the basic
human rights and freedoms are inalienable. Because forcing or convincing girls to marry first of all
involves a kind of violence visible or not visible and it also leads to violence in the case that the girls
are deprived of their basic educational, social, economic and political rights. And moreover, the girls
who are deprived of the basic resources needed for being an independent individual they may be more
helpless against a range of possible domestic violence which they may face in their marriage than that
of those who are not deprived of the basic resources needed for being an independent individual.
However, although such a reality exists, the continuation of the tradition of early marriage of girls
based on some accepted social and cultural values and economic reasons can be perceived as establishment of family unity rather than a kind of domestic violence against women. This study aims to
establish a theoretical background for analyzing the relationship between solidarity patterns which
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
127
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
enable the protection of family and gender-based domestic violence against women in terms of child
brides. The data were collected through qualitative field research, in-depth semi structured interviews
with 32 women staying in a women’s shelter. From the findings of the field research an impression has
been gained that early marriage of the girls is not always realized by forcing the girls to marry. In
some cases the girls marry of their own free will without any pressure. The findings also indicate that
the solidarity patterns which enable the protection of family may be one of the motives behind the willingness of the girls to marry at an early age.
1. Giriú
Toplumsal cinsiyet, belirli bir zamanda ve toplumda, toplumsal olarak belirlenmiú çeúitli rollerin ve
davranÕú kalÕplarÕnÕn yine toplumsal olarak uygun görüldü÷ü úekilde, kadÕnlar ve erkekler tarafÕndan
yerine getirilmesi veya yerine getirilme beklentisi (Berktay, 2003; Ecevit, 2003) úeklinde
tanÕmlandÕ÷Õnda do÷rudan bir soruna iúaret etmemektedir. Bununla birlikte toplumsal cinsiyet
kavramÕ, genellikle, kadÕnÕn aleyhine, erke÷in lehine iúleyen bir eúitsizlik durumunu ça÷rÕútÕrmaktadÕr
(Connell, 1998; Ecevit, 2003). Bir ucu toplumsal cinsiyet temelli kadÕn cinayetlerine kadar ulaúan bu
eúitsizlik durumunun temelinde ise kadÕna hem özel hem de kamusal hayatta sÕnÕrlÕ bir hareket alanÕ
tanÕyan, “ataerkil güç yapÕsÕ” (Ertürk, 2015) bulunmaktadÕr.
KadÕna yönelik úiddet, hiç kuúkusuz, ataerkil anlayÕú temelli toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin en önemli
sorunudur. Nitekim Türkiye’de, hemen her gün iúlenen kadÕn cinayetleri, toplumsal cinsiyet
eúitsizli÷inin ulaútÕ÷Õ boyutlara baúka somut kanÕtlar aranmasÕna yer bÕrakmamaktadÕr. KadÕnÕn yaúam
hakkÕnÕn elinden alÕnmasÕ noktasÕnda, baúlÕ baúÕna bir kadÕnÕn insan haklarÕ sorunu olan toplumsal
cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕn cinayetleri bir tarafa bÕrakÕlacak olursa, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i
temelli kadÕna yönelik úiddete iliúkin bir önem sÕralamasÕ yapÕlmasÕnÕn anlamlÕ olmadÕ÷Õ
düúünülmektedir. Bununla birlikte, çocuk gelinler olarak kavramsallaútÕrÕlan kÕz çocuklarÕnÕn erken
yaúta evlendirilmesi gelene÷i, kadÕn haklarÕnÕ görmezden gelme yaklaúÕmÕnÕ benimseyenlerin dahi
zaman zaman duyarsÕz kalamadÕklarÕ bir sorun olarak kabul edilip, sorunun çözümüne yönelik
çalÕúmalar desteklendi÷i için, kamuoyunda kadÕna yönelik úiddet odaklÕ di÷er sorunlara göre daha
fazla yer bulabilmektedir.
Türkiye’nin de imzalamÕú oldu÷u Çocuk HaklarÕna Dair Sözleúme’nin, 1. Maddesi, “Çocu÷a
uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaúta reúit olma durumu hariç, onsekiz yaúÕna kadar her
insan çocuk sayÕlÕr” úeklindedir (UNICEF, 2004). Çocuk Koruma Kanunu ise çocu÷u, “Daha erken
yaúta ergin olsa bile, onsekiz yaúÕnÕ doldurmamÕú kiúi” olarak tanÕmlamaktadÕr (Çocuk Koruma
Kanunu, 2005). Söz konusu uluslararasÕ sözleúme ve ulusal yasa esas alÕndÕ÷Õnda, onsekiz yaúÕndan
önce evlendirilen/evlenen kÕz çocuklarÕ “çocuk gelin” kabul edilmektedir.
“Çocuk gelin” ifadesi kategorik bir tanÕmlamanÕn ötesinde, daha çok “çocuk” ve “gelin” kavramlarÕnÕn
bir arada kullanÕlmasÕndaki çeliúkiye ve buradan da sosyal bir probleme iúaret etmek için
kullanÕlmaktadÕr. Zira kÕzlarÕn çocuk yaúta zorla ya da çeúitli ikna mekanizmalarÕ kullanÕlarak
evlenmeleri, temel bireysel hak ve özgürlükler açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde, bir insan hakkÕ ihlali ve
dolayÕsÕyla baúlÕ baúÕna bir úiddet türü olarak kabul edilmektedir. AyrÕca kÕzlarÕn erken yaúta evlilik
yapmalarÕnÕn; ö÷renim görmek, meslek sahibi olmak, ekonomik özgürlü÷e sahip olmak, kamusal
hayata, siyasi hayata dâhil olmak vb. temel bireysel haklardan mahrum kalmalarÕna yol açmasÕ
durumunda da bu hak ma÷duriyetlerinin her biri toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕna yönelik
úiddet kapsamÕna girmektedir. DahasÕ çocuk yaúta evlendirilmelerinin bir sonucu olarak ba÷ÕmsÕz bir
birey olmanÕn temel kaynaklarÕndan yoksun kalan kadÕnlarÕn, karúÕlaúabilecekleri kadÕna yönelik aile
içi úiddet karúÕsÕnda, bu kaynaklara sahip kadÕnlara oranla, daha savunmasÕz kalmalarÕ da mümkün
olabilmektedir.
128
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Nitekim kadÕna yönelik úiddetle ilgili çalÕúmalar erken yaúta evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn, kadÕna
yönelik úiddet açÕsÕndan a÷Õr ma÷duriyetler yaúadÕklarÕnÕ ortaya koymaktadÕr. Örne÷in Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (NEE) tarafÕndan 2015 yÕlÕnda gerçekleútirilen “Türkiye’de
KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet” araútÕrmasÕna göre erken yaúta yapÕlan evliliklerin kadÕnlarÕn
e÷itimlerine devam etmelerine engel oldu÷una iliúkin sonuçlara ulaúÕlmÕútÕr. AyrÕca 17 yaú ve altÕnda
evlenen kadÕnlarÕn, 18 yaú ve üstünde evlenen kadÕnlara oranla daha fazla fiziksel, cinsel ve duygusal
úiddete ve istismara maruz kaldÕklarÕ da söz konusu araútÕrmayla ortaya koyulmuútur (NEE 2015).
Erken yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i temelli kadÕna yönelik úiddet
açÕsÕndan daha ileri yaúlarda evlenen kadÕnlara oranla daha a÷Õr ma÷duriyetler yaúadÕklarÕ gerçe÷i, bir
anlamda çocuk ve kadÕn haklarÕ ihlallerinin kesiúme noktasÕ olan çocuk gelinler sorununu, zaman
zaman kamuoyunun gündemine taúÕmaktadÕr. Genellikle araútÕrma sonuçlarÕnÕn haberleútirilmesi
úeklinde kamuoyunda yer bulan çocuk gelinler sorunu çeúitli görsellerle de desteklenerek dikkat çekici
hale getirilmektedir. KullanÕlan görseller incelendi÷inde ço÷unlukla benzer bir temanÕn iúlendi÷i;
gelinlik giymiú bir kÕz çocu÷unun ya tek baúÕna ya da yanÕnda yaúça ve yapÕca kendisinden oldukça
büyük bir erkekle birlikte resmedildi÷i görülmektedir. KÕz çocu÷unun yüz ifadesi ise mutsuz, üzgün ve
çaresiz oldu÷unu anlatmaktadÕr. Buna göre, çocuk gelinler sorununa daha fazla dikkat çekmek
amacÕyla kullanÕldÕ÷Õ düúünülen söz konusu birbirinin benzeri görsellerin, kÕz çocuklarÕnÕn, her zaman,
kendi rÕzalarÕ dÕúÕnda, zorla evlendirildikleri gibi bir algÕ yarattÕ÷Õ söylenebilir. Bu algÕ, çocuk gelinler
gerçe÷ini ne ölçüde yansÕtmaktadÕr? KÕz çocuklarÕnÕn herhangi bir zorlama ya da ikna mekanizmasÕ
iúletilmeden evlenmeyi istemeleri gibi bir gerçeklikten söz edilemez mi?
KadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki iliúkiyi
anlamaya ve açÕklamaya yönelik olarak bir sÕ÷Õnmaevinde gerçekleútirilen alan araútÕrmasÕndan elde
edilen bazÕ bulgular yukarÕdaki sorularÕ ve beraberinde, kÕzlarÕn çocuk yaúta evlenmeyi istemelerine
ve/veya evlendirilmelerine rÕza göstermelerine yol açan dinamiklerin neler oldu÷u sorusunu akla
getirmiútir. Söz konusu araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn yarÕsÕ çocuk yaúta evlilik yaptÕklarÕnÕ, çocuk
yaúta evlenen kadÕnlarÕn yaklaúÕk yarÕsÕ da herhangi bir zorlama olmadan evlenmeyi bizzat
kendilerinin istediklerini ifade etmiúlerdir. AraútÕrmanÕn yöntemi, araútÕrmanÕn tek bir sÕ÷Õnmaevinde
ve sÕnÕrlÕ sayÕda kadÕnÕn katÕlÕmÕyla yapÕlmÕú olmasÕ, ayrÕca sÕ÷Õnmaevinde kalan kadÕnlarÕn ö÷renim
durumu ve sosyo-ekonomik statü açÕsÕndan benzerlik göstermeleri nedeniyle elde edilen bulgular,
genelleyici bir de÷erlendirme yapmaya olanak tanÕmamaktadÕr. Bununla birlikte araútÕrma bulgularÕ,
14-16 yaúlarÕndaki kÕz çocuklarÕnÕn evlenmeye istekli olmalarÕnÕ sa÷layan dinamiklerin neler
olabilece÷i sorusunu akla getirmiútir. AyrÕca, Türkiye ölçe÷inde gerçekleútirilen ve çocuk yaúta
evliliklere iliúkin verileri de içeren daha kapsamlÕ araútÕrmalar, erken yaúta evlenen/evlendirilen kÕz
çocuklarÕnÕn dikkate de÷er bir kÕsmÕnÕn kendi iste÷i ile evlendi÷ini ya da onayÕ alÕndÕktan sonra aile
kararÕ ile evlendirildi÷ini göstermektedir.
Örne÷in “2008 Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ” verisi kullanÕlarak, kÕz çocuklarÕnÕn erken yaúta
evlilik yapmalarÕna iliúkin risk faktörlerinin incelendi÷i bir çalÕúmada, 18 yaúÕndan önce kendi iste÷i
ile evlenen kadÕnlarÕn oranÕnÕn %20,6, onayÕ alÕndÕktan sonra aile kararÕ ile evlendirilen kadÕnlarÕn
oranÕnÕn, %31,4, onayÕ alÕnmadan aile kararÕ ile evlendirilen kadÕnlarÕn oranÕnÕn ise %54,6 oldu÷u
belirtilmektedir (Kaptano÷lu ve Ergöçmen, 2012). “Türkiye’de KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet
AraútÕrmasÕ 2015” verilerine göre de 18 yaúÕndan önce, kaçma hariç, kendi iste÷i ile evlenen
kadÕnlarÕn oranÕ %24,3, onayÕ alÕndÕktan sonra aile kararÕ ile evlendirilen kadÕnlarÕn oranÕ %46,8,
onayÕ alÕnmadan evlendirilen kadÕnlarÕnÕn oranÕ ise %19,9’dur (NEE, 2015). Bu veriler, 18 yaúÕndan
önce evlenen kadÕnlarÕn onaylarÕ alÕnmadan aile kararÕ ile evlendirildikleri üzerinden
de÷erlendirildi÷inde, kadÕnlarÕn çocuk yaúta evlili÷e zorlandÕklarÕ gerçe÷ini ortaya koymaktadÕr. Bu
açÕdan bakÕldÕ÷Õnda çocuk gelinler sorununa dikkat çekmeye yönelik olarak, yukarÕda tasvir edildi÷i
úekilde kullanÕlan görsellerin de kÕsmen gerçe÷i yansÕttÕ÷Õ söylenebilir. Ancak bu veriler, aynÕ
zamanda, kendi rÕzalarÕ ile evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn göz ardÕ edilemeyecek bir oranda oldu÷unu
da göstermektedir. DolayÕsÕyla çocuk gelinler olgusunun bu realite çerçevesinde de ele alÕnmasÕ ve
kÕzlarÕn çocuk yaúta kendi istekleri ile evlenmeyi istemelerinin ya da ailelerinin kararÕna onay vermek
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
129
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
suretiyle evlili÷e rÕza göstermelerinin nedenlerinin araútÕrÕlmasÕ, çocuk gelinler sorununa yönelik
bütüncül bir bakÕú açÕsÕ kazandÕraca÷Õ düúüncesiyle gerekli bulunmaktadÕr.
2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
Bir ön çalÕúma niteli÷indeki bu çalÕúma, kadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan
dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki iliúkiyi anlamaya ve açÕklamaya yönelik olarak Çankaya Belediyesi
KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde gerçekleútirilen alan araútÕrmasÕndan elde edilen bulgulara dayanmaktadÕr.
DayanÕúma olgusunun genellikle, herhangi bir hedefe ulaúmaya yönelik iúbirli÷inde bulunmak ve ortak
hareket etmek úeklinde tanÕmlandÕ÷Õ ve dolayÕsÕyla olumluluk bildirdi÷i ön kabulünden hareketle,
kadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri arasÕndaki
iliúkinin, görünebilir gerçeklikler üzerinden anlaúÕlamayaca÷Õ öngörülmüútür. Bu ba÷lamda, “dÕúa
dönük gözlem tarafÕndan yanlÕú” yönlendirilmemek ve “yüzeyin altÕnda görünmeden kalabilen daha
derin yapÕlarÕ ve güçleri” (Neuman, 2007) ortaya çÕkarabilmek için nitel araútÕrma veri toplama
tekniklerinden yararlanÕlmasÕ gerekti÷i görüúü benimsenmiútir. DolayÕsÕyla araútÕrmada, ailenin
korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin kadÕna yönelik aile içi úiddeti hangi durumlarda ve
nasÕl üretti÷i sorularÕna aranÕlan yanÕtlara görünebilir gerçekliklerden hareketle ulaúÕlamayaca÷Õ
düúüncesi do÷rultusunda ve kadÕna yönelik aile içi úiddet ile ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma
örüntüleri arasÕndaki iliúkinin, derinlerde kalan gerçekliklerine ulaúabilmek amacÕyla nitel veri
toplama teknikleri kullanÕlmÕútÕr.
2012-2013 yÕllarÕ arasÕnda, 13 aylÕk bir süre içerisinde, sorun-merkezli görüúme tekni÷iyle
gerçekleútirilen araútÕrmaya aile içi úiddet ma÷duru olduklarÕ gerekçesiyle sÕ÷Õnmaevinde bulunan 32
kadÕn katÕlmÕútÕr. Bu çerçevede araútÕrmanÕn özneleri, araútÕrmanÕn gerçekleútirildi÷i tarihler arasÕnda
Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde kalan kadÕnlardÕr. Bu araútÕrmada, araútÕrmaya katÕlan
kadÕnlarÕn, bir veri toplama aracÕ ya da gözlemlenebilen bir nesne olmayÕp, toplumsal dünyalarÕnÕ
etkileúim yoluyla yaratÕp tanÕmladÕklarÕ (Neuman, 2007) görüúü benimsenmiútir. AyrÕca,
araútÕrmacÕnÕn da tarafsÕz olarak veri toplamadÕ÷Õ, araútÕrma sürecinin bir parçasÕ oldu÷u (Neuman
2007) dikkate alÕnmÕútÕr. Bu çerçevede araútÕrmacÕnÕn, araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn deneyim ve
de÷erlendirmelerini, kadÕnÕn insan haklarÕnÕ gözeten bir bakÕú açÕsÕndan ele aldÕ÷Õ, araútÕrmanÕn tüm
aúamalarÕnda göz önünde bulundurulmuútur.
Görüúmelerde yarÕ yapÕlandÕrÕlmÕú görüúme formu kullanÕlmÕútÕr. Görüúme formu üzerinde, araútÕrma
sürecinde, araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn araútÕrma problemiyle ilgili deneyimleri çerçevesinde
yaptÕklarÕ özgün yorum ve de÷erlendirmeler dikkate alÕnarak bazÕ de÷iúikler yapÕlmÕútÕr. Buna göre
araútÕrmaya katÕlan ve ilk evliliklerini 18 yaúÕndan önce yapan kadÕnlara, çocuk yaúta
evlenmeleri/evlendirilmeleri nedenlerine dair bilgilere ulaúmak için ayrÕca farklÕ sorular yöneltilmiútir.
Bu çerçevede görüúülen kadÕnlara, konuyla ilgili daha fazla bilgi edinebilmek amacÕyla, ayrÕntÕlara
girebilmeleri ve aydÕnlatÕcÕ açÕklamalar yapabilmelerine olanak tanÕyacak sondaj sorular yöneltilmiútir.
KÕzlarÕn çocuk yaúta kendi istekleri ile evlenmelerine ya da ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna
gönüllü olarak onay vermelerine neden olan dinamiklerin ortaya çÕkarÕlabilmesi için de nitel veri
toplama tekniklerinin kullanÕlmasÕ gerekti÷i düúünülmektedir. Bu çerçevede nicel veri toplama
teknikleri kullanÕlarak gerçekleútirilen büyük ölçekli araútÕrmalardan elde edilen veriler do÷rultusunda,
ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay verdiklerini ya da aileleri tarafÕndan herhangi bir
zorlama olmaksÕzÕn çocuk yaúta evlenmeyi kendilerinin istedi÷ini belirten kadÕnlar tespit edilerek,
erken yaúta evlenmeyi istemelerinin nedenlerini belirlemeye yönelik hazÕrlanan görüúme formlarÕyla
söz konusu kadÕnlarla yüz yüze görüúmeler yapÕlmasÕ öngörülmektedir.
130
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
3. Bulgular
Ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin kadÕna yönelik aile içi úiddeti hangi
durumlarda ve nasÕl üretti÷i sorusuna yanÕt aramak üzere gerçekleútirilen çalÕúmaya, alan
araútÕrmasÕnÕn yapÕldÕ÷Õ süre içerisinde, eú úiddeti nedeniyle Çankaya Belediyesi KadÕn
SÕ÷Õnmaevi’nde kalan 32 kadÕn katÕlmÕútÕr. 16 kadÕn, 17 yaú ve altÕnda evlilik yaptÕ÷ÕnÕ ifade etmiútir.
17 yaú ve altÕnda evlilik yapan kadÕnlarÕn 11’i ise 16 yaú ve altÕnda evlendi÷ini belirtmiútir. Çocuk
yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn 2’si kaçÕrÕldÕklarÕnÕ ve sonrasÕnda ailelerinin yanÕna dönemedikleri için,
evlili÷i kabul etmek durumunda kaldÕklarÕnÕ, 7 kadÕn evlenmeyi kendilerinin istemedi÷ini; ailelerinin
zorlamasÕ ya da ikna etmesi sonucunda evlili÷i kabul ettiklerini, di÷er 7 kadÕn ise ailelerinin herhangi
bir zorlamasÕ olmadan kendi istekleri ile evlendiklerini belirtmiúlerdir (AydÕn, 2014). Söz konusu alan
araútÕrmasÕ, bir sÕ÷Õnmaevinde ve eú úiddetine maruz kalan kadÕnlarÕn katÕlÕmÕyla gerçekleúti÷i için,
araútÕrmaya katÕlan kadÕnlar, bazen birbirinden çok farklÕ bazen de birbiriyle tümüyle örtüúen çeúitli
úiddet öyküleri anlatmÕúlardÕr. Ancak, bir kadÕn dÕúÕnda, çocuk yaúta ailelerinin zoruyla evlendirilen
kadÕnlar, evlendirilme sürecinde maruz kaldÕklarÕ herhangi bir úiddet öyküsü anlatmamÕúlardÕr. Bu
noktada, aile zoruyla evlendirilen kadÕnlarÕn, fiziksel úiddetten daha çok, psikolojik úiddet gibi örtülü
bir úiddet olarak tanÕmlanabilecek nitelikte çeúitli ikna mekanizmalarÕ iúletilerek evlili÷i kabul
etmelerinin sa÷landÕ÷Õ anlaúÕlmaktadÕr. 16 yaúÕndayken istemedi÷i halde teyzesinin o÷luyla
evlendirilen Sinem44, annesi ve akrabalarÕ tarafÕndan evlenmeye nasÕl ikna edildi÷ini úöyle anlatmÕútÕr:
Evlili÷i ben istemedim úahsen, ben istemedim, annemlere dedim, anne olmaz, akraba evlili÷i iyi
bir úey de÷il; annemler dediler, dedemler de söylediler, sadece annem de÷il, annem, dedemler,
ablam; akraba evlili÷i, birbirimiziz, içimize atarÕz, yaúadÕklarÕmÕz içimizde kalÕr diye…
14 yaúÕnda onayÕ alÕnmadan, aile zoruyla evlendirilen Rana da evlendirilme sürecinde yaúadÕklarÕnÕ
úöyle dile getirmiútir:
Evlili÷im aile zoruyla oldu, kendi iste÷imle de÷il, ben istemedim… Daha do÷rusu beni vermiúler,
benim haberim yok, ailem vermiú. Dediler ki niúan hazÕrlÕ÷Õ, dü÷ün alÕú veriú hazÕrlÕklarÕ, ben úok
oldum. østemedim çocuktum, evlili÷i nasÕl düúünebilirsin ki…
15 yaúÕndayken görücü usulüyle evlendirilen Mine ise evlili÷i isteyip istemedi÷ini bilmedi÷ini úu
sözlerle ifade etmiútir:
ølk evlili÷imi 15 yaúÕnda yaptÕm, görücü usulüyle [kendi iste÷inizle mi?] 15 yaúÕndaki insan
nereden bilsin ki evlilik nedir, hayat nedir…
AraútÕrmaya katÕlan ve çocuk yaúta aile zoruyla evlendirilen kadÕnlarÕn yukarÕda bazÕlarÕna da yer
verilen açÕklamalarÕndan, evlendirilmeleri sürecinde fiziksel úiddet gibi görünür bir úiddetten daha çok
psikolojik úiddet gibi örtülü bir úiddete maruz kaldÕklarÕ anlaúÕlmaktadÕr. Bu durum, Do÷u ve
Güneydo÷u Anadolu Bölgelerinin bazÕ úehirlerinde yapÕlan bir çalÕúma sonucunda elde edilen
bulgularla benzerlik göstermektedir. Söz konusu çalÕúmayla ilgili hazÕrlanan raporda úöyle
denilmektedir:
Görücü usulü evlilikler ile zorla yaptÕrÕlan evlilikler arasÕndaki sÕnÕr son derece de÷iúken ve
do÷rudan úiddet içeren vakalar nadir oldu÷undan, zorla evlendirme olaylarÕnÕ tespit etmek oldukça
zordur. KayÕtlara göre, ailesi tarafÕndan seçilen damatlarla evlenmeyi reddeden kadÕna boyun
e÷dirmek için daha çok, yo÷un psikolojik baskÕ, örtülü tehditler ve gerekti÷inde büsbütün sosyal
tecrit uygulanmaktadÕr (Ertürk, 2010, s. 206).
AraútÕrmaya katÕlan ve çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn evlendirilme sürecine iliúkin anlattÕklarÕ ile
yukarÕdaki de÷erlendirme dikkate alÕndÕ÷Õnda, kadÕnlarÕn zorla evlendirilmeleri, bireysel hak ve
özgürlükleri esas alan bir bakÕú çerçevesinde úiddet olarak kabul edilse de kadÕnlarÕn bu süreci úiddet
44
KullanÕlan isimler araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn gerçek isimleri de÷ildir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
131
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
olarak algÕlamayÕp; fazla direnç göstermeden evlili÷i kabullenme olasÕlÕ÷ÕnÕn da yüksek olabilece÷i
düúünülmektedir. Zira daha önce de vurgulandÕ÷Õ üzere, kadÕnlarÕn úiddet öyküleri arasÕnda;
evlendirilme aúamasÕnda ailelerinin uygun gördükleri kiúilerle evlenmemek için çeúitli kiúi ve/veya
kurumlardan yardÕm istediklerine, kendilerini evlendirmek isteyen kiúiler hakkÕnda úikayette
bulunduklarÕna, bu ve benzeri giriúimlerinden herhangi bir sonuç alamadÕklarÕna, evlenmek
istemedikleri halde kime danÕúacaklarÕna ya da nereye baúvuracaklarÕnÕ bilemediklerine ya da bir
kadÕn dÕúÕnda, fiziksel úiddet görerek evlenmeye zorlandÕklarÕna dair öyküler bulunmamaktadÕr. Bu
göstergelerden bakÕldÕ÷Õnda erken yaúta aile zoruyla evlendirilen kÕz çocuklarÕnÕn direnç göstermek
yerine, ikna yoluyla evlili÷i kolaylÕkla kabullenmelerinin daha akla yakÕn oldu÷u söylenebilir. Bu
noktada çocuk yaúta zorla evlendirilmek istenen kÕzlarÕn, evlili÷i kabul etmelerini kolaylaútÕran
dinamiklerin neler oldu÷u sorusuna yanÕt aranmasÕnÕn bütüncül bakÕú açÕsÕnÕn bir gere÷i oldu÷u
düúünülmektedir.
AraútÕrmaya katÕlan ve çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn 7’si ise herhangi bir zorlama olmadan kendi
istekleri ile evlendiklerini ifade etmiútir. 16 yaúÕnda isteyerek evlendi÷ini söyleyen Esra, aile içi
huzursuzluk olsa da bunun erken yaúta evlenmesinin nedeni olmadÕ÷ÕnÕ belirterek neden erken yaúta
evlenmek iste÷ini úöyle açÕklamÕútÕr:
Yani tabii ki [evde] biraz sÕkÕntÕlar vardÕ ama o çok etkili olmadÕ. Yani ben eúimi istedim, çocukça
duygularla sevdim diyelim.
17 yaúÕnda evlenen Deniz ve Derya da aileleri ile herhangi bir sorunlarÕ olmadÕ÷ÕnÕ belirterek, evlilik
kararÕ alma nedenlerini, sÕrasÕyla “… Görücü usulüyle anlaúarak, konuúarak…”, “… Anlaúarak, sadece
sevmek, aúÕrÕ úeklinde” sözleriyle dile getirmiúlerdir.
15 yaúÕndayken görücü usulüyle ve isteyerek evlendi÷ini söyleyen Meltem ise, üvey babasÕyla birlikte
yaúamak istememesinin evlenmeyi tercih etmesinde etken oldu÷unu úöyle anlatmÕútÕr:
Görücü usulüyle, biraz da üvey baba elinde büyüdü÷üm için, dedim yuvam olsun gideyim… Yani
zorla olmadÕ ama hani cahilsin nereden bileceksin ki… ÇÕkar yol gibisinden görüyor insan, bir de
cahillik yani…
17 yaúÕnda görücü usulüyle ve isteyerek evlenen Gülçin, evlenmeyi bir kurtuluú olarak görmesinin
nedenini úöyle ifade etmiútir.
[Evlilik] kendi iste÷imle oldu… BabamÕn evinden kurtulmak istedim. Çünkü babamÕn evinde de
huzur yoktu, ba÷ÕrmasÕ, küfür etmesi… Her küfrün ucu anneme dokunuyordu... øzin vermiyordu
çalÕúmaya, beni hiç kapÕya çÕkarmazdÕ, hiçbir yere götürmezdi, göndermezdi, ben gizlice gidip
gelirdim, kÕskanÕyordu... Ben arkadaúlÕk etmedim, tanÕúmadÕk, eve geldiler, istediler. Görücü
usulüydü, ama ben bir foto÷rafÕna aúÕk oldum onun, çok saçma ama… Onlar da bir gün beni
görünce öyle geldiler istemeye, konuútuk, anlaútÕk…
Aile içi úiddet ve aile baskÕsÕ, kÕzlarÕn maruz kaldÕklarÕ úiddet ve baskÕ ortamÕndan kurtulmak için
evlili÷i tercih etmelerinin bir nedeni olabilir. Ancak bu tür nedenler, kÕz çocuklarÕnÕn, baúka bir
seçenek yerine neden evlili÷i tercih ettiklerini açÕklamaya yeterli de÷ildir. AraútÕrma kapsamÕnda
görüúülen ve çocuk yaúta evlenen 16 kadÕn, araútÕrmanÕn gerçekleútirildi÷i tarihlerde 24-57 yaúlarÕ
arasÕndadÕr. Bu kadÕnlarÕn 14’ü 20-30 yaú grubundadÕr. Buna göre söz konusu kadÕnlarÕn
ço÷unlu÷unun 1980’li yÕllarÕn baúÕnda do÷muú olduklarÕ ve 1980’li yÕllarÕn ikinci yarÕsÕnda da
ilkö÷retim yaúÕnda bulunduklarÕ anlaúÕlmaktadÕr. 1980’li yÕllarda okuma-yazma seferberli÷inin
baúlatÕldÕ÷Õ, 1990’lÕ yÕllarÕn baúlarÕndan itibaren ise kitle iletiúim araçlarÕnÕn çeúitlenmesinin de
etkisiyle kapalÕ toplumdan açÕk topluma geçiúin hÕzlandÕ÷Õ dikkate alÕndÕ÷Õnda o dönemde
çocuklu÷unu yaúayan kadÕnlarÕn, kendi istekleriyle evlenmeyi tercih etmelerinin dÕúÕnda farklÕ
seçeneklere de sahip olmalarÕ gerekti÷i düúünülmektedir. Bu noktada kÕz çocuklarÕnÕn ö÷renimlerine
devam etmek, meslek ö÷renmek gibi baúka seçeneklere öncelik vermek yerine neden evlili÷i tercih
132
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ettikleri sorusu akla gelmekte ve kÕzlarÕn aile zoru olmaksÕzÕn kendi istekleri ile evlenmeyi kabul
etmelerine neden olan dinamiklerin araútÕrÕlmasÕnÕn çocuk gelinler sorununa yönelik çözüm
arayÕúlarÕna katkÕ sa÷layaca÷Õ düúünülmektedir.
4. Sonuç
Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK) “østatistiklerle Çocuk” verilerine göre 2014 yÕlÕnda 16-17 yaú
grubunda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕ 34629’dur (TÜøK, 2014). TÜøK verileri ayrÕca, 2007
yÕlÕndan itibaren 16-17 yaú grubunda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕnÕn giderek azaldÕ÷ÕnÕ
göstermektedir. Buna göre 2007 yÕlÕnda aynÕ yaú grubunda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕ 50723
iken bu sayÕ her yÕl azalarak 2014 yÕlÕnda 34629’a inmiútir (TÜøK, 2014). Bu verilere bakarak, çok da
uzak olmayan bir gelecekte, kÕz çocuk evliliklerinin tümüyle ortadan kalkaca÷Õ öngörülebilir. Ancak
TÜøK’in verileri 16 yaú altÕnda evlilik yapan kÕz çocuklarÕnÕ kapsamamaktadÕr. Reel durumda ise 16
yaúÕn altÕnda da kÕz çocuklarÕnÕn evlilik yaptÕ÷Õ bilinmektedir. AyrÕca, ailelerin kÕz çocuklarÕnÕ
yaúlarÕnÕ büyütmek suretiyle evlendirdikleri de bilinen bir gerçekliktir. DolayÕsÕyla TÜøK’in verileri
reel durumu tümüyle yansÕtmamaktadÕr. BunlarÕn yanÕ sÕra, TÜøK verileri 2007 yÕlÕndan daha önceki
yÕllar açÕsÕndan incelendi÷inde 16-17 yaú grubunda evlenen kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕnÕn artan azalan bir
seyir izledi÷i de görülmektedir. Örne÷in 2002 yÕlÕnda söz konusu yaú grubunda evlenen kÕz
çocuklarÕnÕn sayÕsÕ 37263 iken bu sayÕ 2005 yÕlÕna kadar her yÕl artmÕú, 2006 yÕlÕnda azalmÕú, 2007
yÕlÕnda ise tekrar artmÕútÕr. Evlenen kÕz çocuklarÕnÕn toplam evlilik içindeki oranlarÕnda da 2002
yÕlÕndan 2009 yÕlÕna kadar artan azalan bir durumun söz konusu oldu÷u görülmektedir. 2009 yÕlÕndan
son veri yÕlÕ olan 2014 yÕlÕna kadar ise bu oran her yÕl giderek azalmÕútÕr (TÜøK, 2014). KÕsaca,
TÜøK’in verileri do÷rultusunda, çocuk yaúta evlenen kÕz çocuklarÕnÕn sayÕsÕnÕn, sonraki yÕllarda artan
azalan bir seyir izlemeyip sürekli olarak azalaca÷Õna dair bir çÕkarÕmda bulunmanÕn çok gerçekçi
olmadÕ÷Õ düúünülmektedir. AyrÕca TÜøK’in özellikle son yÕllardaki verilerine bakarak kÕz çocuk
evliliklerinin giderek azalaca÷Õ yönünde bir öngörüde bulunulsa bile, mevcut durumda, çocuk gelinler
olarak tanÕmlanan olgunun temel bireysel hak ve özgürlükler açÕsÕndan bir sosyal problem olarak
devam etti÷i görülmektedir.
ÇalÕúmanÕn baúlarÕnda da de÷inildi÷i gibi; araútÕrmalar, aile içi úiddete maruz kalan kadÕnlar arasÕnda,
çocuk yaúta evlendirilen kadÕnlarÕn, daha ileri yaúlarda evlenen kadÕnlara göre, aile içi úiddetten daha
fazla etkilendiklerini göstermektedir. Ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntülerinin kadÕna
yönelik aile içi úiddeti hangi durumlarda ve nasÕl üretti÷i sorusuna yanÕt aramak üzere Çankaya
Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde gerçekleútirilen alan araútÕrmasÕ da, çocuk gelinlerle ilgili elde
edilen bulgular açÕsÕndan, bir anlamda söz konusu geniú ölçekli araútÕrmalarÕn yakÕn plan çekimi
niteli÷indendir. Buna göre araútÕrmaya katÕlan kadÕnlarÕn 18’inin ö÷renim düzeyi ilkokul ve altÕdÕr. Bu
kadÕnlarÕn 11’ini çocuk yaúta evlenen kadÕnlar oluúturmaktadÕr. Görüúülen kadÕnlarÕn 7’si ise 1’den
fazla evlilik yapmÕútÕr ve bu kadÕnlarÕn 6’sÕ çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlardÕr. AyrÕca, çocuk yaúta
evlenen kadÕnlarÕn biri hariç hepsi çocuk sahibidir, çocuk sayÕlarÕ ise 1-5 arasÕnda de÷iúmektedir
(AydÕn, 2015). Bu bulgular, ister aile zoruyla ya da ikna edilerek ister kendi istekleri ile evlilik
yapmÕú olsun, çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn, eú úiddeti açÕsÕndan, úiddet sarmalÕna, ileri yaúta evlilik
yapan kadÕnlara göre daha erken girdiklerine dair bir de÷erlendirme yapmayÕ mümkün kÕlmaktadÕr.
AyrÕca, çocuk yaúta evlenen kadÕnlarÕn úiddetle baú edebilecek kaynaklardan yoksun olmalarÕnÕn yanÕ
sÕra do÷rudan anne bakÕmÕna ihtiyacÕ olan bebek ya da küçük çocuklarÕnÕn olmasÕnÕn da maruz
kaldÕklarÕ úiddet ortamÕndan uzaklaúma olasÕlÕ÷ÕnÕ zayÕflatÕcÕ yönde etkide bulundu÷u
düúünülmektedir.
Çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn maruz kaldÕklarÕ aile içi úiddetin boyutlarÕna iliúkin yukarÕda da
bir kÕsmÕna yer verilen açÕklamalar, çocuk gelinler olarak adlandÕrÕlan olgunun hem baúlÕ baúÕna bir
kadÕnÕn insan haklarÕ sorunu hem de bir sosyal problem oldu÷unu bir anlamda yeniden
vurgulamaktadÕr. Ancak bu sorun ele alÕnÕrken genellikle kÕz çocuklarÕnÕn aile zoruyla evlendirildi÷i
üzerine odaklanÕldÕ÷Õ düúünülmektedir. Zira daha önce de belirtildi÷i üzere, araútÕrma sonuçlarÕ kÕz
çocuk evliliklerinin ço÷unlu÷unun ailelerin kararÕ ile gerçekleúti÷ini göstermektedir. Bu verilerden
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
133
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
hareket edilerek kÕz çocuklarÕnÕn kendi rÕzalarÕ olmadan aile zoruyla evlendirildi÷i noktasÕna
odaklanÕlmasÕ anlam kazanmaktadÕr. Bununla birlikte aynÕ araútÕrma sonuçlarÕ çocuk yaúta evlenen
yaklaúÕk her dört ya da beú kÕz çocu÷undan birinin kendi iste÷i ile evlendi÷ini göstermektedir. Bu
veriler, kÕz çocuklarÕnÕn aile zoru olmadan kendi istekleri ile evlenmelerine ya da ailelerinin evlilik
kararÕna rÕza göstermelerine neden olan dinamiklerin neler olabilece÷i sorusunu akla getirmekte ve bu
sorulara yanÕt verebilecek araútÕrmalarÕn yapÕlmasÕ ise soruna yönelik bütüncül bir yaklaúÕm açÕsÕndan
gerekli bulunmaktadÕr.
Kendi istekleri ile evlenmeyi tercih eden ya da ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay veren
kÕz çocuklarÕnÕn bu kararÕ vermelerinde iki dinami÷in etkili oldu÷u düúünülmektedir. Bu
dinamiklerden biri evlili÷i destekleyen devlet politikalarÕdÕr. Birçok toplumda oldu÷u gibi Türkiye
toplumunda da aile kurumuna büyük bir önem ve de÷er verilmekte, bu çerçevede aile birli÷inin
kurulmasÕ ve dolayÕsÕyla evlilik, devlet politikasÕ olarak teúvik edilmektedir. Nitekim yakÕn zamanda
kurulan 64. Hükümet’in Hükümet ProgramÕ’nda da evlili÷in çeúitli yardÕmlarla teúvik edildi÷ine
iliúkin maddeler yer almaktadÕr. Buna göre gençlerin evlili÷e teúviki “Gençlerde evlili÷in teúvik
edilmesi amacÕyla tasarladÕ÷ÕmÕz çeyiz hesabÕnÕ uygulamaya geçirece÷iz” úeklinde ifade edilirken, aile
birli÷i kurulduktan sonra çocuk sahibi olmak kaydÕyla yapÕlacak maddi yardÕmlar da úöyle ifade
edilmektedir: Bütün annelerimize ‘Do÷um Hediyesi’ programÕ kapsamÕnda, ilk çocuk için 300 TL,
ikinci çocuk için 400 TL, üç ve üzerinde çocuklar için 600 TL ödemenin yapÕlmasÕna imkân verecek
hukuki ve kurumsal düzenlemeleri yerine getirdik, yeni dönemde de uygulamayÕ etkinleútirece÷iz”
(BaúbakanlÕk, 2015).
Söz konusu hükümet programÕnda, “Erken evliliklerin önlenmesi için aileye yönelik e÷itim
hizmetlerinin yaygÕnlÕ÷ÕnÕ ve etkinli÷ini artÕraca÷Õz” úeklinde bir ifade de bulunmaktadÕr. DolayÕsÕyla
özellikle gençlerin evlili÷e teúvik edilmesinin bir devlet politikasÕ olarak kabul edilmesi ile çocuk
gelinler sorunu arasÕnda bir iliúki kurmak ve evlili÷in devlet eliyle teúvik edilmesinin çocuk gelinler
sorununu besledi÷i úeklinde bir çÕkarÕmda bulunmak anlamlÕ de÷ildir. Bununla birlikte Türk Medeni
Kanunu’nda “… hâkim ola÷anüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltÕ yaúÕnÕ doldurmuú
olan erkek veya kadÕnÕn evlenmesine izin verebilir…” úeklinde bir hüküm bulunmaktadÕr (Türk
Medeni Kanunu, 2001). Buna göre 16 yaúÕnda evlilik yapmak, “ola÷anüstü” ve “pek
önemli
bir
sebep” gibi çok net olmayan ifadelerle belirtildi÷i durumlarda kanuna göre yasal kabul
edilebilmektedir. Bu kanun maddesi çerçevesinde, ailelerin kÕz çocuklarÕnÕ evlendirebilmek için
mahkeme kararÕyla yaúlarÕnÕ büyütme yoluna baúvurduklarÕ bilinmektedir. Nitekim 2014 yÕlÕnda
konuyla ilgili verilen bir soru önergesine, Adalet BakanlÕ÷Õ tarafÕndan “2003-2013 yÕllarÕ arasÕnda
mahkeme kararÕ ile 9-15 yaú arasÕndaki 7 bin 618 çocu÷un yaúÕ büyütülmüútür" úeklinde yanÕt
verilmiútir (http://www.baroturk.com/son-10-yilda-7618-cocugun-mahkeme-karariyla-yasi-buyutuldu2418h.htm). Bu veriler, yaúlarÕ büyütülen çocuklarÕn kaçÕnÕn kÕz çocu÷u oldu÷unu ayrÕca kaç kÕz
çocu÷unun evlendirilmek üzere yaúÕnÕn büyütüldü÷ünü açÕklamamaktadÕr. Ancak yine de bu veriler
do÷rultusunda, kÕz çocuklarÕnÕn yaúlarÕnÕn büyütülmesi ile çocuk yaúta evlendirilmeleri arasÕnda bir
iliúki oldu÷u ileri sürülebilir.
Özetle, her ne kadar erken yaúta evliliklerin önlenmesi bir devlet politikasÕ olarak kabul edilmiú olsa
da yasal boúluklarÕn özellikle kÕz çocuk evliliklerini kolaylaútÕrdÕ÷Õ görülmektedir. Yasal boúluklara,
gençlerin maddi yardÕmlar sunularak evlili÷e özendirilmesinin devlet politikasÕ olarak benimsenmesi
de eklenince çocuk gelinler sorununun yeniden üretilmesine devlet tarafÕndan dolaylÕ da olsa zemin
hazÕrlandÕ÷Õ söylenebilir. Zira özellikle yoksul ailelerde hem ebeveynlerin hem de bizatihi kÕz
çocuklarÕnÕn, yoksullu÷un giderilmesinin bir yolu olarak evlenmeyi/evlendirilmeyi tercih etmeleri ya
da en azÕndan ailelerin kÕzlarÕnÕ evlili÷e kolaylÕkla ikna etmelerinin mümkün olabilece÷i
düúünülmektedir. Bu noktada, Türk Medeni Kanunu’nun erken yaúta evlili÷e onay veren hükümlerin
varlÕ÷Õ ve gençlerin evlili÷e çeúitli maddi yardÕmlarla teúvik edilmesinin bir devlet politikasÕ olarak
benimsenmesi; aile odaklÕ yaklaúÕm temelinde úekillenen ve kÕz çocuklarÕnÕn erken yaúta
evlenmelerine/evlendirilmelerine yol açabilecek sonuçlarÕ da olan, ailenin korunmasÕnÕ sa÷layan
dayanÕúma örüntüleri olarak de÷erlendirilmektedir.
134
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Kendi istekleri ile evlenmeyi tercih eden ya da ailelerinin kendilerini evlendirme kararÕna onay veren
kÕz çocuklarÕnÕn bu kararÕ vermelerinde etkili oldu÷u düúünülen ikinci dinamik ise ailenin kurulmasÕ
sürecinde yaúatÕlan geleneklerdir. Ailelerin çocuklarÕnÕ evlendirmeleri, aileler için gerçekleútirmeleri
gereken bir idealdir. “Ben kÕzÕmÕ telli duvaklÕ gelin edece÷im”, “Ben o÷luma davullu zurnalÕ dü÷ün
yapaca÷Õm” gibi ifadeler bu idealin gerçekleútirilmesi amacÕnÕn birer göstergesi niteli÷indedir. Bu
ideal ekseninde aile birli÷i, genellikle; kÕz isteme, söz kesme, niúan, kÕna gecesi, nikâh, dü÷ün gibi
ritüellerin yerine getirilmesi sonucunda gerçekleúmekte, çocuklarÕnÕ evlendiren ailelerin akrabalarÕ,
yakÕnlarÕ, komúularÕ da bu sürecin istenilen úekilde gerçekleúmesi için ailelerle dayanÕúma içine
girmektedir. Evlilik ritüeli olarak tanÕmlanabilecek bu sürecin her bir aúamasÕ úenlik havasÕ içinde
yaúanmaktadÕr. KÕz çocuklarÕnÕn gelin gibi giydirilip süslenmesi, “sen de büyüyünce bu abla gibi gelin
olacaksÕn” úeklinde ifadelerle, bir anlamda, evlili÷e hazÕrlanmasÕ da yine bu sürecin bir parçasÕnÕ
oluúturmaktadÕr. DolayÕsÕyla úenlik havasÕ içinde yaúanan atmosferden kÕz çocuklarÕnÕn evlili÷e
özenme yönünde etkilenmesinin güçlü bir olasÕlÕk oldu÷u söylenebilir. Böyle bir ortamdan etkilenen
bir kÕz çocu÷unun bir süre sonra ailesi tarafÕndan baúlÕk parasÕ, berdel gibi gerekçelerle bile olsa
evlendirilmesi söz konusu oldu÷unda, kÕz çocu÷unun evlendirilme kararÕna karúÕ koymak yerine bu
karara kolaylÕkla onay vermesi ya da evlenmeyi bizatihi kendisinin istemesi beklenen bir davranÕú
biçimi olarak de÷erlendirilmektedir. Bu noktada, çocuk yaúta evlilik yapan kadÕnlarÕn; ailelerinin
kendilerini evlendirme kararÕna onay verdiklerini ya da isteyerek evlendiklerini söylemelerinin arka
planÕnda, ailenin kurulmasÕnÕ sa÷layan dayanÕúma örüntüleri yoluyla gerçekleútirilen ve bir úenlik
havasÕ içinde yaúanan geleneklerin etkili olabilece÷inin, çocuk gelinler sorununa yönelik çözüm
arayÕúlarÕnda dikkate alÕnmasÕ gereken bir etmen oldu÷u düúünülmektedir.
Kaynaklar
AydÕn, A.(2014). Ailenin KorunmasÕnÕ Sa÷layan DayanÕúma Örüntüleri øle KadÕna Yönelik Aile øçi
ùiddet ArasÕndaki øliúki: Çankaya Belediyesi KadÕn SÕ÷Õnmaevi’nde Kalan KadÕnlar Örne÷i.
YayÕmlanmamÕú doktora tezi. Hacettepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Berktay, F. (2003). Tarihin Cinsiyeti. østanbul: Metis YayÕnlarÕ.
Connell, R. W. (1998). Toplumsal Cinsiyet ve øktidar. Toplum, Kiúi ve Cinsel Politika. (C. Soydemir,
Çev.). østanbul: AyrÕntÕ YayÕnlarÕ.
Çocuk
HaklarÕna
Dair
Sözleúme.
(2004).
UNICEF.
file:///C:/Users/user/Documents/HÜ%20Nüfus%20Etüdleri/TKAA2008-AnaRapor.pdf
http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23c.html
Eriúim
Ecevit, Y. (2003). Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk øliúkisi NasÕl Kurulabilir? Bu øliúki NasÕl
ÇalÕúÕlabilir? C. Ü. TÕp Fakültesi Dergisi, 25 (4) Özel Eki, 83-88. Eriúim
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/8D6KDJ68/495.pdf
Ertürk, Y. (2010). 15 Mart 2006 Tarihli ve 60/251 SayÕlÕ “ønsan HaklarÕ Konseyi” BaúlÕklÕ Genel
Kurul KararÕnÕn UygulanmasÕ. (D. Orhun, Çev.). (G. Ayata, S. E. Dilek ve B. E. Oder, Der.). KadÕn
HaklarÕ UluslararasÕ Hukuk ve Uygulama. (s. 198-221). østanbul: østanbul Bilgi Üniversitesi YayÕnlarÕ.
Ertürk, Y. (2015). SÕnÕr TanÕmayan ùiddet. østanbul: Metis YayÕnlarÕ.
Hacettepe Üniversitesi, NEE. (2008). Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Eriúim
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/JRQ6K2J1/TNSA2008AnaRapor.pdf
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
135
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Hacettepe Üniversitesi, NEE. (2015). Türkiye’de KadÕna Yönelik Aile øçi ùiddet AraútÕrmasÕ. Eriúim
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/7LV9NFKQ/KKSATRAnaRaporKitap26Mart.pdf
Kaptano÷lu, Y.ø., Ergöçmen, B. (2012). Çocuk Gelin Olmaya Giden Yol. Sosyoloji AraútÕrmalarÕ
Dergisi: 15/2, 129-161
Neuman, W. L. (2007). Toplumsal AraútÕrma Yöntemleri. Nitel ve Nicel YaklaúÕmlar 2. (4. bs). (S.
Özge, Çev.). østanbul: YayÕnodasÕ.
Türkiye
Cumhuriyeti
BaúbakanlÕk.
(2015).
64.
Hükümet
ProgramÕ.
Eriúimfile:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/7LV9NFKQ/64.hukume
t_programi.pdf
Türkiye
østatistik
Kurumu.
(2014).
østatistiklerle
Çocuk
2014.
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/8D6KDJ68/87019996426377243..pdf
Eriúim
4721 SayÕlÕ Türk Medeni Kanunu. (2001). T.C. Resmi Gazete, 8049, 8 AralÕk 2001. Eriúim
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/OMC4XMDO/1.5.4721.pdf
5395 SayÕlÕ Çocuk Koruma Kanunu. (2005). T.C. Resmi Gazete, 25876, 3 Temmuz 2005. Eriúim
file:///C:/Users/user/AppData/Local/Microsoft/Windows/INetCache/IE/JRQ6K2J1/1.5.5395.pdf
http://www.baroturk.com/son-10-yilda-7618-cocugun-mahkeme-karariyla-yasi-buyutuldu-2418h.htm
136
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
AYNI KAN FARKLI DÜNYALAR: MUHAFAZAKAR AøLE VE
GENÇLERø
Feyza KARA, BalÕkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
Özet
Tüm øslam ülkeleri arasÕnda, bir yaratÕcÕya inanma oranÕ kÕyaslandÕ÷Õnda en düúük oranÕn % 97.4 ile
Türkiye'ye ait oldu÷u görülmektedir. Fakat Türk toplumu muhafazakarlÕ÷Õyla da tanÕnmaktadÕr. Ancak
aileler kendilerini muhafazakarlÕk halkasÕna dahil etseler bile bu ailelerin çocuklarÕnÕn bu halkanÕn ne
kadar içinde kaldÕ÷Õ araútÕrÕlmayÕ gerektirmektedir. ÇocuklarÕn muhafazakar aileleri ile ne kadar
ortak yaúam tarzÕna, de÷erlere ve sosyal sermayeye sahip olduklarÕ ya da olmadÕklarÕ Türk ailesini
daha iyi anlamak açÕsÕndan sorgulanmayÕ beklemektedir. Mevcut literatür konuya bu açÕdan bakmayÕ
hiç denememiútir. Bu araútÕrma bu denemeyi yapma iddiasÕndadÕr. Modernleúen dünya ile birlikte pek
çok dini ve kültürel de÷erin sekülerleúmesi söz konusudur. ÇalÕúmanÕn temel amacÕ, bu sekülerleúme
koúullarÕ altÕnda muhafazakar ailelerin kendilerini yeniden üretme becerilerini incelemek ve
muhafazakar ailenin nasÕl bir dönüúüm yaúamakta oldu÷unu keúfetmektir. AraútÕrma, ailelerin
muhafazakarlÕ÷Õ yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal sermayeleri ba÷lamÕnda incelenmektedir.Bu amaç
do÷rultusunda østanbul ilinin Baúakúehir ilçesindeki otuz aileye yarÕ yapÕlandÕrÕlmÕú mülakat tekni÷i
uygulanmÕútÕr. Elde edilen veriler Maxqda Nitel Veri Analiz ProgramÕ kullanÕlarak analiz edilmiútir.
Görüúülen ailelerin kendilerini "muhafazakar" olarak tanÕmlamasÕna karúÕn muhafazakarlÕk anlayÕú
ve pratiklerinde bir çeúitlilik oldu÷u, muhafazakar ailenin çocuklarÕ ve gençleri üzerindeki
muhafazakarlÕk etkisinin zayÕf kaldÕ÷Õ ya da hiç mevcut olmadÕ÷Õ, muhafazakar ailelerin çocuklarÕnÕn,
aileleri gibi muhafazakar olmadÕ÷ÕnÕ, modern dünyaya ayak uyduran gençlerin ailelerinden daha
ziyade dÕú dünyanÕn etkisi altÕnda kalarak kendilerine ailelerinin dünya görüúünden farklÕ bir yaúam
tarzÕ belirledikleri ortaya çÕkmÕútÕr.Türkiye’de siyasal atmosfer lehinde olmasÕna ra÷men muhafazakar
aile bir kriz içindedir ve kendini yeniden üretememektedir.
SAME BLOOD, DIFFERENT WORLDS : CONSERVATIVE FAMILY
AND YOUTH
Abstract
When the rate of believing in a creator is compared in all Islamic countries, it seems that Turkey has
the lowest rate with 97.4%. However, Turkish society is known for its conservatism. Even though
Turkish families include themselves in the circle of conservatism, children of this families are required
to be investigated about how much they remain in this circle. Whether the Turkish youth have common
lifestyle, values and social capital with their families or not is still waiting to be questioned in order to
be more familiar with the Turkish family. Current literature has never tried to look at the issue from
this perspective. This research claims to conduct this experiment. Along with the modernization of the
world, many religious and cultural values are also secularized. The aim of this study is to examine the
ability of conservative families to reproduce themselves and find out the alternation of those families
under the conditions of secularization. This study is examined in the context of families’ conservatism,
lifestyles, values and social capital. For this purpose, semi-structed interview technique was
administered to thirty families who lived in Baúakúehir/østanbul. The data obtained were analyzed by
using Qualitative Data Analysis in Maxqda. The results of analysis are as follows: Although these
families define themselves as "conservative", there are differences between their perception and
practice about conservatism. The effects of conservative parents on their children and young people
are weak or not present at all. Children of conservative families are not as conservative as their
families. Young people who keep up with the modern times are affected by external world rather than
their families. Young people choose different lifestyles from their families. Although the political
atmosphere in Turkey is in favor of conservative families, these families are in a crisis and unable to
reproduce themselves.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
137
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1.
Giriú
MuhafazakarlÕk kavramÕ siyaset, ekonomi ve din gibi pek çok alanda kullanÕlmaktadÕr. Kimileri için
muhafazakarlÕk yenilik karúÕtlÕ÷Õ olarak algÕlanÕyor olsa da aslÕnda muhafazakarlar, mevcut durumu
azami düzeyde de÷iúikli÷e u÷ratmadan yenilikleri bünyesine dahil etmeye çalÕúmaktadÕrlar.
Fahri ÇakÕ bir çalÕúmasÕnda (2011) muhafazakarlÕk kavramÕnÕ úu cümlelerle açÕklamÕútÕr:
"MuhafazakarlÕk toplum yaúamÕnda ortaya çÕkan ciddi bir de÷iúimin (örne÷in FransÕz Devrimi)
yarattÕ÷Õ yÕkÕmlar ve çözülmeler sonucu ortaya çÕkan modern bir akÕmdÕr. Bu akÕm genel olarak sosyal
sorunlara reformist bir yaklaúÕm sergiler. Bu yaklaúÕmda toplumun geleneksel kurum ve de÷erlerinin
korunmasÕ veya yeni koúullara uyarlanarak devamÕ temel endiúelerden birini oluúturur. DolayÕsÕyla
muhafazakarlÕk her úeyden önce düúünsel, sÕnÕfsal ve siyasal bir karakter taúÕr." ÇakÕ'nÕn tanÕmÕndan
da anlaúÕlaca÷Õ üzere muhafazakarlÕk, korumacÕlÕ÷Õn yanÕnda yenilikleri de bünyesinde
barÕndÕrmaktadÕr.
Bu çalÕúmada muhafazakarlÕk kavramÕ dini açÕdan ele alÕnmaktadÕr. Türk toplumunun özellikleri
sÕralandÕ÷Õnda, dindarlÕ÷Õ da ilk sÕralarda yerini almaktadÕr. Ancak tüm dindarlar kendilerini
muhafazakar olarak nitelendirmemektedirler. Bunun yanÕ sÕra, tüm muhafazakar ebeveynlerin
çocuklarÕ, ebeveynleri gibi muhafazakar ol(a)mamaktadÕrlar. Bu durum karúÕsÕnda, "muhafazakar
ebeveynler neden muhafazakar bireyler yetiútirememektedir?" sorusu akla gelmektedir. Müslüman bir
ülkede yaúÕyor olmak, muhafazakar olarak nitelendirilen bir semtte ikamet etmek muhafazakar aile
gençlerinin de muhafazakar bir yaúam tarzÕnÕ benimsemesine yetmemektedir.
Mevcut úartlar, modern dünyanÕn atmosferi bireyleri olduklarÕ ya da olmalarÕ gerekti÷inden çok baúka
formlara mecbur bÕrakabilmektedir. Muhafazakar aile gençleriyle yapÕlan görüúmelerde de söz konusu
durumun izleri fark edilmektedir. Genç bireyler içinde bulunduklarÕ ortamÕn de÷il daha çok dahil
olmaya çalÕútÕklarÕ ortamlarÕn izlerini taúÕmayÕ ye÷lemektedirler. Bu da aslÕnda sorumuzun cevabÕna
ulaúmamÕza katkÕ sa÷lamaktadÕr.
2000'li yÕllarÕn baúÕna kadar pek çok kÕsÕtlama ve yasa÷a maruz kalan dindar kesim, muhafazakar
demokrat bir partinin hükümet kurmasÕyla birlikte sosyal ve siyasal anlamda haklar elde etmiúlerdir.
1980'lerden 2000'lere kadar olan dönemde, siyasal ve sosyal anlamda bir çok sÕkÕntÕyla mücadele eden
muhafazakar ebeveynlerin hassasiyetinin günümüzde gençleri üzerinde pek tesirli olmadÕ÷ÕnÕ
görmekteyiz. Örne÷in; kendi gençlik yÕllarÕnda, baúörtüsü yasa÷Õ yüzünden üniversite e÷itimini yarÕda
kesen muhafazakar bir annenin üniversite ça÷Õndaki genç kÕzÕ, baúörtüsü yasa÷ÕnÕn olmadÕ÷Õ bir
dönem içerisinde olunmasÕna ra÷men baúörtüsü kullanmamaktadÕr. Yani zamanÕnda dini de÷erleri için
e÷itimini yarÕda kesen bir ebeveynin çocu÷u hem ebeveyninin yaúadÕ÷Õ sÕkÕntÕlara maruz kalmamakta
hem de ebeveyniyle aynÕ dini hassasiyeti paylaúmamaktadÕr.
Bu çalÕúmayla birlikte 1980'lerden günümüze geçen süre içerisinde muhafazakar ailelerin ve
gençlerinin geçirdi÷i dönüúümler yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal sermaye ba÷lamÕnda ele alÕnarak söz
konusu de÷iúimin altÕnda yatan nedenler ortaya konulmaya çalÕúÕlacaktÕr.
2.
Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
ÇalÕúma do÷rultusunda østanbul ilinin Baúakúehir ilçesinde kartopu örneklemesiyle belirlenen 30
muhafazakar aileyle, 32 ebeveyn ve 21 genç olmak üzere toplamda 53 kiúiye yarÕ yapÕlandÕrÕlmÕú
mülakat tekni÷i uygulanmÕútÕr. Mülakat sorularÕ açÕk uçlu olup; yaúam tarzÕ, de÷erler ve sosyal
sermaye olmak üzere üç ana baúlÕk altÕnda úekillenmiútir. Ailelerin kendilerini "muhafazakar" olarak
tanÕmlÕyor olmasÕ koúuluyla mülakat yapÕlaca÷Õ görüúmenin baúÕnda belirtilmiútir. AyrÕca mülakat
yapÕlacak olan ebeveynlerin çocuklarÕnÕn en az 12 yaúÕnda olmalarÕ gerekmektedir. AynÕ úekilde
görüúme yapÕlacak olan muhafazakar aile çocuklarÕnÕn da 12 yaúÕndan büyük olanlarÕyla görüúme
yapÕlmÕútÕr. Tüm bu úartlarÕ sa÷layan muhafazakar ailelerle görüúmeler gerçekleútirilmiútir.
138
TebliŒMetinleriKitabŦ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
YapÕlan çalÕúma nitel bir içeri÷e sahip oldu÷u için, görüúmelerin sonucunda elde edilen veriler
Maxqda 11 Nitel Veri Analizi programÕnda de÷erlendirilmeye tabi tutulmuútur. Üç temel baúlÕk
altÕnda hazÕrlanan mülakat sorularÕ yine aynÕ úekilde üç temel baúlÕk altÕnda analiz programÕnda
gruplandÕrÕlmÕú ve analiz edilmiútir. Muhafazakar ebeveynler ile gençlerine yöneltilen her soruya
karúÕlÕk alÕnan cevaplar kendi cevap grubu içerisine eklenmiú ve analiz sonucunda ayrÕ ayrÕ
de÷erlendirmeye tabi tutulmuúlardÕr.
3.
Literatür TaramasÕ ve Teorik Çerçeve
MuhafazakarlÕk kelimesi dilimize, Latince conservatism kelimesinden geçmiútir. Yine Latince olan
conservare kelimesi de muhafazakar anlamÕna gelmektedir (Denli, 2010). Kavram FransÕz
Devrimi'nden önce, AydÕnlanma döneminde kullanÕlmaya baúlanmÕútÕr (ÇakÕ, 2011). Ancak Nisbet
muhafazakarlÕk kavramÕnÕn øngiltere'de 1930'lu yÕllara kadar siyasal bir de÷er taúÕmadÕ÷ÕnÕ da
belirtmiútir (2014). Avrupa'da 19. yüzyÕlda kullanÕlmaya baúlanan muhafazakarlÕk kelimesi ülkemizde
de OsmanlÕ Devleti'nin son dönemlerinden itibaren Cumhuriyet'in kuruluú yÕllarÕyla birlikte
kullanÕlmaya baúlanmÕútÕr. 21. yüzyÕlÕn ise muhafazakar bir yüzyÕl olarak baúladÕ÷ÕnÕ söylemenin
yanlÕú olmayaca÷ÕnÕ ifade eden çalÕúmalar mevcuttur (YÕlmaz ve arkadaúlarÕ, 2006).
MuhafazakarlÕk geleneksel ve kutsal olanÕ ça÷daúlÕkla bir arada tutmaya çalÕúmaktadÕr (Bora, 1998).
Böylece, eskiden kopmadan modern bir çizgi izlenebilece÷i de görülmektedir. Tecrübeye dayandÕ÷Õ
için tarihsel ve toplumsal olan muhafazakarlÕk habitusu da önemsedi÷i için ayrÕca sosyolojik bir
gelenektir (Duman, 2012).
MuhafazakarlÕk denildi÷i zaman ilk akla gelen dini bir anlam içermesidir. Fakat muhafazakarlÕk
kavramÕ, ilk kullanÕlmaya baúlandÕ÷Õ Avrupa'da dini bir muhtevadan ziyade siyasi bir anlam
taúÕmaktaydÕ. Böylelikle anlÕyoruz ki muhafazakarlÕk hem sosyal hem ekonomik hem siyasi pek çok
sahada kendine yer bulmaktadÕr. AynÕ úekilde Türkiye'de de muhafazakarlÕk dini anlamÕnÕn dÕúÕnda
di÷er alanlarda da kullanÕlmaktadÕr. Örne÷in; kendini muhafazakar demokrat olarak tanÕmlayan AKP
siyasi arenada bir örnek temsil etmektedir. øslami bankacÕlÕk adÕ altÕnda çalÕúan bankalar da ekonomik
muhafazakarlÕ÷a örnek olarak gösterilebilmektedir. Bunlar gibi pek çok örnek sosyal hayatÕn pek çok
alanÕnda muhafazakarlÕkla karúÕlaúabildi÷imizi ispatlamaktadÕr.
ÇalÕúmanÕn temelini oluúturan muhafazakar aile ve gençleri ise muhafazakarlÕ÷Õn sosyal ve toplumsal
boyutuna dahil olmaktadÕr. Toplumun yapÕ taúÕ olan aile, sahip oldu÷u gelenek, kültür ve de÷erleri bir
sonraki nesle aktarmakla aslÕnda kendi içerisinde bir takÕm de÷erlerin muhafazasÕ için çaba
göstermektedir. Ancak, çalÕúma ÕúÕ÷Õnda ele aldÕ÷ÕmÕz muhafazakarlÕk kavramÕ dini bir anlam
taúÕdÕ÷Õndan dolayÕ daha derinlemesine bir araútÕrmayÕ gerektirmektedir.
Müslüman ülkeler içerisinde bir yaratÕcÕya inanan gençlerin oranÕnÕn en düúük oldu÷u ülke Türkiye
olmakla birlikte bu oran %97,4'tür (ÇakÕ, 2011). ÇakÕ'nÕn bu tezine destek olacak úekilde Push,
muhafazakar Türk gençli÷inin "geleneksel øslam'Õ" olmasÕ gerekti÷i gibi yaúamadÕ÷ÕnÕ belirtmiútir.
Ancak buna ra÷men geleneksel øslam, Türkiye'nin hem gelenekleriyle hem de muhafazakar yapÕsÕyla
ba÷lantÕ içerisindedir (2000). Yani muhafazakarlÕk Türk toplumunun geleneksel anlamda üzerine
yapÕúmÕú bir kavram olarak ifade edilebilir.
Bir bireyi ya da grubu ele almak için belirli ba÷lamlar çerçevesinde inceleme yapmak gerekmektedir.
Bu sÕnÕrlandÕrma oldukça zor olmakla birlikte çalÕúmanÕn sÕnÕrlÕlÕ÷Õ açÕsÕndan gereklilik arz etmektedir.
Görüúme yapÕlacak olan bireylere ilk olarak yaúam tarzlarÕna iliúkin sorular yöneltilmiútir. Çünkü
yaúam tarzÕ bireyin hayatÕndan pek çok anlamda ipucu vermektedir. økinci olarak bireylere
de÷erleriyle ilgili sorular yöneltilmiútir. Çünkü sahip olunan de÷erler ait olunan, önem verilen kültürün
anlaúÕlabilmesi açÕsÕndan önem arz etmektedir (Turan&Durceylan&ùiúman, 2005). Böylece bireyi
hem sosyal hem kültürel anlamda daha yakÕndan tanÕma imkanÕna sahip olunur. Son olarak ise
bireylerin sosyal sermayeleri hakkÕnda bilgi edinilmeye çalÕúÕlmÕútÕr. ølk defa Hanifan tarafÕndan 1916
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
139
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
yÕlÕnda kullanÕlan (Aydemir ve Özúahin, 2011; Erdo÷an, 2005) sosyal sermaye kavramÕ, kiúinin sahip
oldu÷u kültür, gelenek, arkadaú çevresi, alÕúkanlÕklar gibi do÷du÷u andan itibaren biriktirip
de÷iútirebildikleridir.
4.
Bulgular
AraútÕrmanÕn genel hatlarÕnÕ belirlemek amacÕyla, önceden belirlenmiú olan; yaúam tarzÕ, de÷erler ve
sosyal sermaye baúlÕklarÕ çerçevesinde úekillenen mülakattan elde edilen bulgular yine aynÕ úekilde üç
temel baúlÕk altÕnda de÷erlendirilmiúlerdir.
4.1. Yaúam TarzÕ
Muhafazakar ailelerin nasÕl bir yaúam tarzÕna sahip olduklarÕnÕ ö÷renmek amacÕyla hem muhafazakar
ebeveynlere hem de çocuklarÕna yaúam tarzlarÕna iliúkin bir takÕm sorular yöneltilmiútir. Bu sorulara
genel hatlarÕyla de÷inilecek olunursa;
9 arkadaúlÕk iliúkileri,
9 ibadetler,
9 baúörtüsü kullanma durumu,
9 markalÕ ürün kullanma temayülü,
9 teknolojik araçlarla iliúki vb.
günlük yaúamda her bireyin hemhal oldu÷u durum ve davranÕúlar hakkÕnda bilgi edinmek
amaçlanmÕútÕr.
Pek çok ebeveyn ve genci arasÕnda anlaúmazlÕk konusu olan temel meselelerden biri arkadaúlÕk
iliúkileridir. Kimi ebeveynler çocuklarÕnÕn kendi uygun gördü÷ü kiúilerle arkadaúlÕk yapmalarÕnÕ
isterlerken kimi ebeveynler ise bu konuda çocuklarÕnÕ özgür bÕrakmayÕ tercih etmiúlerdir. MülakatÕn
gerçekleútirildi÷i 32 muhafazakar ebeveynden 17 si çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale
etmedi÷ini belirtirken di÷er 15 ebeveyn ise çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale ettiklerini
açÕklamÕúlardÕr. ÇocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale etmedi÷ini dile getiren ebeveynler
çocuklarÕnÕn arkadaú konusunda seçici olduklarÕnÕ, çocuklarÕna karúÕ gerekli uyarÕ ve kontrolleri
yaptÕklarÕnÕ ve çocuklarÕnÕn arkadaúlarÕnÕn ailelerini tanÕdÕklarÕnÕ açÕklamÕúlardÕr. Sorunun yöneltildi÷i
bir anne çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerini nasÕl takip etti÷ini úöyle açÕklamÕútÕr: "Benim yöntemim
hep aynÕ, sohbet ediyorum. Günlük iúler arasÕnda konuúuyorum. ArkadaúlÕk iliúkilerini de bu úekilde
dengede tutuyorum." ÇocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkilerine müdahale etti÷ini belirten ebeveynlerden biri
ise müdahalelerinden bir tanesini úu úekilde aktarmÕútÕr: "...Benim tasvip etti÷im, belli kriterlere sahip
ailelerin çocuklarÕyla görüúmelerini tercih ediyorum. Büyük kÕzÕmÕn okulda tasvip etmedi÷im bir
arkadaúÕ vardÕ. KÕzÕma hissettirmeden okul idaresiyle görüúerek bir úekilde di÷er arkadaúlarÕyla daha
çabuk kaynaúarak o arkadaúÕyla görüúmesini engelledik." Özellikle orta ö÷retim ça÷Õnda çocu÷u olan
muhafazakar ebeveynlerin çocuklarÕnÕn arkadaúlÕk iliúkileri için ö÷retmenleriyle irtibat halinde oldu÷u
da görülmektedir.
Muhafazakar bir ailede büyüyen gençten beklenen sorumluluklardan biri ibadetlerdir. Namaz kÕlmak,
oruç tutmak gibi temel ibadetlerin yerine getirilmesi beklenmektedir. Ancak muhafazakar
ebeveynlerin geneli bu konuda çocuklarÕna baskÕ yapmanÕn do÷ru olmadÕ÷ÕnÕ, ancak hatÕrlatma
yapÕlabilece÷i fikrine sahiptirler. Çünkü e÷er baskÕ yapÕlÕrsa her úeyin daha kötü olabilece÷i
inanmaktadÕrlar. øbadetler konusunda baskÕ yapmanÕn do÷ru olmadÕ÷ÕnÕ düúünen bir ebeveyn
açÕklamalarÕna úu sözlerle devam ettirmiútir: "Soyut düúünce oturmadan, kafada sorular sorulmaya
baúlamadan bu tür úeylere karúÕyÕm. Beú yaúÕnda namaz kÕldÕrmak ya da yedi yaúÕnda hafÕz yapmak
gibi... Papa÷an gibi oluyor o zaman. Çünkü bunun ileriki yaúlarda patlamasÕ daha acÕ oluyor. Daha
çok tavsiye, ö÷üt úeklinde. Çünkü din de bir ö÷üttür. Sindire sindire olmasÕ lazÕm."
Muhafazakar aile gençlerinden beklenen bir di÷er dini sorumluluk baúörtüsü takmalarÕdÕr. Ergenlik
ça÷Õna gelmiú kÕz çocuklarÕnÕn dinen baúörtüsü takma yükümlülükleri bulunmaktadÕr. Mülakat yapÕlan
140
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
aileler içerisinde ergenlik ça÷Õna gelmiú kÕz çocu÷u olan ebeveynlerden 18 inin kÕzÕ baúörtüsü
takÕyorken 13 ebeveynin kÕzÕ baúörtüsü takmamaktadÕr. Baúörtüsü takmayan gençlerden bir tanesinin
annesi kendi gençlik yÕllarÕnda baúörtüsü probleminden dolayÕ üniversite e÷itimini yarÕda bÕrakmak
zorunda kaldÕ÷ÕnÕ belirtmiútir. AyrÕca, çocu÷u baúörtüsü takan ebeveynlerden bazÕlarÕnÕn tüm kÕz
çocuklarÕ baúörtüsü takarken; bazÕ ebeveynlerden kiminin küçük kÕzlarÕ, kiminin ise büyük kÕzlarÕ
baúörtüsü takmaktadÕr. Bu durum da muhafazakar ebeveynlerin çocuklarÕ üzerinde baskÕ yapmadÕ÷Õ ve
gençlerinin kendi istekleri do÷rultusunda baúörtüsünü tercih etti÷i kanaatini oluúturmaktadÕr.
Muhafazakar yaúam süren ailelerin ekonomik anlamda daha tutumlu, gereksiz harcamalara karúÕ daha
dikkatli olmasÕ beklenmektedir. Çünkü dini anlamda gereksiz harcama ve tüketim yani israf haramdÕr.
Muhafazakar aile ve gençlerinin markalÕ ürünlere olan tutumlarÕ soruldu÷unda hem ebeveynlerin hem
de gençlerinin genel tavrÕ kaliteyi sevdikleri yönündedir. Fakat kalitenin illa marka demek olmadÕ÷ÕnÕ,
hesap olanÕ tercih ettiklerini de ayrÕca belirtmiúlerdir. MarkalÕ ürünü tercih etme nedeni açÕklayan bir
ebeveyn úunlarÕ söylemiútir: "KullanÕyoruz ama her úeyde de÷il. GÕda da dikkat ediyoruz. Bu insanÕn
do÷asÕnda var. Paran ço÷aldÕkça harcarken de, çevrendekileri seçerken de ona göre hareket ediyorsun.
MarkayÕ kalite açÕsÕndan tercih ediyoruz." Yine görüúme yapÕlan muhafazakar aile gençlerinden
birinin markalÕ ürün kullanma tercihine olan açÕklamasÕ úöyle olmuútur: " Genelde markalÕ
kullanÕyorum, kaliteli oldu÷u için. Olmasa da olur." YapÕlan görüúmelerin genelinden, muhafazakar
ebeveynlerin ve gençlerinin markalÕ ürün kullanmasÕnÕ, daha dayanÕklÕ ve güvenilir olmasÕna
dayandÕrÕldÕ÷Õ sonucu çÕkarÕlabilmektedir.
Yaúam tarzÕ ba÷lamÕnda ele alaca÷ÕmÕz son madde olan teknolojik araçlarla iliúki konusunda da yine
muhafazakar ebeveynler ve gençlerinden birbirine yakÕn cevaplar alÕnmÕútÕr. Hem muhafazakar
ebeveynler hem de gençleri; cep telefonu, internet ve bilgisayar gibi teknolojik araçlarla iç içe
olduklarÕnÕ, bu durumdan hoúnut olmasalar bile hayatlarÕnÕn pek çok alanÕnda onlarla vakit
geçirdiklerini ifade etmiúlerdir. Teknolojik cihazlarla yo÷un bir etkileúim içinde olan muhafazakar aile
gençlerinden birinin yaptÕ÷Õ açÕklama dikkat çekidir: "Teknolojik cihazlarla evlenebilirim." Gençler
kadar ebeveynlerin de teknolojik cihazlarla arasÕnÕn iyi oldu÷una bir örnek ise; “Telefon hayatÕmÕn bir
parçasÕ. AltÕncÕ duyum gibi oldu. Çok istememe ra÷men” ifadelerini kullanan muhafazakar
ebeveyndir. Elbette ki her ebeveyn gençler kadar teknolojiyi etkin olarak kullanmamakla birlikte
hayatlarÕnda büyük yer iúgal etti÷ini de belirtmiúlerdir.
4.2. De÷erler
ÇalÕúmanÕn belki de en ilgi çeken noktalarÕndan bir tanesi de÷erler baúlÕ÷Õ oluúturmaktadÕr. Sosyal
hayatta da sürekli gündemde olan
9 flört,
9 kürtaj,
9 kadÕnlarÕn iú hayatÕnda aktif rol oynamasÕ,
9 ideal çocuk sayÕsÕ,
9 etnik köken
konularÕ hakkÕnda muhafazakar ebeveynlere ve gençlerine sorular yöneltilmiútir. Böylelikle
muhafazakar aileleri de ilgilendiren bu toplumsal de÷erlere, onlarÕn nasÕl baktÕklarÕ ö÷renilmeye
çalÕúÕlmÕútÕr.
Geleneksel bir toplum yapÕsÕna sahip olmamÕz dini anlamda bir muhafazakarlÕ÷a sahip olunmasa bile
pek çok konuda belirli toplumsal kurallarÕmÕz oldu÷u gerçe÷ini açÕ÷a çÕkartmaktadÕr. Bunlardan biri
de flörttür. Görücü usulü evliliklerin yerini severek evlenmelere bÕraktÕ÷Õ 2000'li yÕllarda muhafazakar
ebeveynlere sa÷lÕklÕ evlilik açÕsÕndan flörte nasÕl baktÕklarÕ sorusu yöneltilmiútir. Görüúmenin
yapÕldÕ÷Õ ebeveynlerin neredeyse tamamÕ flörtün gerçeklikten uzak, çiftlerin birbirlerini kandÕrmalarÕ
üzerine kurulmuú bir iliúki oldu÷u kanaatini taúÕmaktadÕrlar. Muhafazakar ebeveynlere göre flört
sonucu yapÕlan evlilikler uzun soluklu olmamakta ve hayal kÕrÕklÕklarÕyla sonuçlanmaktadÕr. Bu
düúünceyi savunan ebeveynlerden bir tanesi düúüncesini úu cümlelerle desteklemiútir: "Gerekli de÷il.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
141
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Biz 30 senelik evliyiz. Flört etmedik, görücü usulü evlendik. 6-7 sene flört edip 3 ay sonra ayrÕlan bir
çok insan var." Ebeveynleri gibi muhafazakar aile gençleri de genel olarak uzun yÕllar süren flörtlerin
evlilikler üzerinde sa÷lÕklÕ bir etkisi olmadÕ÷ÕnÕ düúünmektedirler. "Gerekli de÷il. Flört yaúayanlarÕn
evlilikleri kÕsa süreli oluyor" ifadelerini kullanan genç aynÕ düúünceyi paylaútÕ÷Õ muhafazakar
ebeveynlerle de fikrini temellendirmiú bulunuyor. Fakat genele kÕyasla çok az sayÕda da olsa flörtün
sa÷lÕklÕ bir evlili÷e faydasÕ olaca÷ÕnÕ düúünen muhafazakar ebeveynler ve gençleri bulunmaktadÕr.
Mülakat yapÕlan 6 ebeveyn flörtün gerekli oldu÷unu, çiftlerin evlenmeden önce hatta niúanlÕlÕk
sürecinden önce de birbirlerini tanÕmlarÕ gerekti÷ini, e÷er karúÕlÕklÕ anlaúma sa÷lanamÕyorsa aileler
devreye girmeden bu iliúkinin sonlanmasÕ gerekti÷ini düúünmektedirler. Kendisi de aynÕ süreçlerden
geçmiú olan muhafazakar bir ebeveyn düúüncelerini úu cümlelerle açÕklamÕútÕr: "Gerekli bence. Biz 4
ay niúanlÕ kaldÕk. Acele etmemek gerek, tanÕmak gerekli. Niúandan öncesi olmalÕ." AynÕ úekilde
flörtün gerekli oldu÷unu savunan muhafazakar aile gençleri de sa÷lÕklÕ bir evlili÷in ancak birbirini
tanÕyarak evlenilirse gerçekleúece÷ini düúünmektedirler. Bu duruma örnek olarak; "Gerekli. Önceden
tanÕyabiliyorsun. Görücü usulüne biraz karúÕyÕm. Onlarda sorun oluyor. Flörtte karúÕndakini tanÕyÕp,
problemleri çözüyorsun" açÕklamalarÕnda bulunan genç gösterilebilir.
Ülkemizde zaman zaman tartÕúma konusu olarak gündeme taúÕnan meselelerden biri kürtajdÕr. Çünkü
kürtajla birlikte, isteyerek veya istemeyerek potansiyel bir cana son verilme durumu söz konusudur.
Bu durum da pek çok konudan daha fazla hassas olmayÕ gerektirmektedir. MülakatÕn gerçekleútirildi÷i
muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin tamamÕ kürtajÕn dinen yanlÕú bir davranÕú oldu÷unu
belirtmiúlerdir. Ancak bu konuda görüúler ince bir çizgiyle ikiye ayrÕlmaktadÕr. Kimi muhafazakar
ebeveyn ve gençlerine göre kürtaj hiç bir neden gösterilmeksizin haram olarak algÕlanÕrken kimilerine
göre ise sadece annenin sa÷lÕ÷Õ tehlikedeyse meúru bir davranÕú olabilmektedir. Bu görüúe sahip bir
ebeveyn úu açÕklamalarÕ yapmÕútÕr: "Mecburi oldu÷u zamanlar var. Anne sa÷lÕ÷ÕnÕ etkiliyorsa öncelikli
olan anne sa÷lÕ÷Õ. Ama do÷um kontrol yöntemi olarak kullanÕlmasÕna kesinlikle karúÕyÕm." Bir de
bunun yanÕnda kadÕnÕn tecavüze u÷ramÕú olma ihtimali de eklenmektedir. Bu düúünceyi savunan
muhafazakar aile gençlerinden biri görüúünü úu cümlelerle açÕklamÕútÕr: "Çok zorlama durumlarda
ancak, tecavüz mesela. O da úahsa ba÷lÕ." Görüúme yapÕlan bir ebeveyn, e÷er kadÕn tecavüze u÷ramÕú
ise, dinen yasaklanan süre geçirilmemek koúuluyla kürtaj yapÕlmasÕ gerekti÷ini, ancak dinen belirtilen
süre geçtiyse de kesinlikle annenin kürtaj olmamasÕ gerekti÷ini belirtmiútir.
Ülkemizde e÷itim imkanlarÕnÕn artmasÕ, üniversite mezunlarÕnÕn sayÕsÕnÕn her geçen gün artÕyor
olmasÕ, buna ba÷lÕ olarak çalÕúma iste÷inin ve iú ihtiyacÕnÕn da arttÕ÷ÕnÕ göstermektedir. Hem maddi
geçim kaygÕsÕ hem de ekonomik özgürlük gibi etkenler kadÕnlarÕn da iú hayatÕnda yer edinmesinin
yolunu açmÕútÕr. Söz konusu duruma muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin bakÕú açÕlarÕ çeúitlilik
göstermektedir. Hem ebeveynlerin hem de gençlerinin hem fikir oldu÷u temel konu çalÕúan
kadÕnlarÕnÕn yükünün artÕyor olmasÕdÕr. Mülakat yapÕlan ebeveynlerin yarÕsÕndan fazlasÕ ve gençlerinin
tamamÕ kadÕnÕn iú hayatÕnda aktif rol oynamasÕnÕ desteklediklerini ifade etmiúlerdir. "KadÕnlar iú
hayatÕnda da evde oldu÷u kadar aktif olmalÕ" açÕklamasÕnda bulunan genç bu duruma örnek teúkil
etmektedir. Yine aynÕ görüúe sahip muhafazakar bir ebeveyn úu dikkat çekici açÕklamayÕ yapmÕútÕr:
"KadÕn hak etti÷i saygÕyÕ görmeli. KadÕnÕn kendi duruúuyla ilgili bir úey. En kötü úey kadÕnÕn cahil
olmasÕ. Evde her úeyi anneye bÕrakÕyoruz, anneyi de cahil bÕrakÕyoruz." Sadece 4 muhafazakar
ebeveyn kadÕnlarÕn iú hayatÕnda aktif rol oynamasÕna olumlu bakmamaktadÕrlar. Bunun nedenlerinden
birini ise muhafazakar bir ebeveyn úöyle açÕklamaktadÕr: "ÇalÕútÕ÷Õm ortamda takdir etti÷im hanÕm
arkadaúlar vardÕ. Karar vericilik noktasÕnda duygusal davrandÕklarÕ için yanlÕú kararlar alabildiklerini
gördüm. Bu konuda ben bayanlarÕn iú hayatÕnda çok ön plana çÕkmasÕ taraftarÕ de÷ilim. YapmasÕ
gerekenler anne, eú, yol arkadaúÕ olmak. ÇalÕúmalarÕ onlara daha fazla yük yüklenmesine yol açÕyor.
Hem kendi özel hayatlarÕnda hem de aile hayatlarÕnda bir takÕm sÕkÕntÕlara yol açÕyor. KadÕn
özgürlü÷üne karúÕ çÕkmak de÷il tam tersi özgürlüklerini tam yaúamalarÕ adÕna toplum içerisinde çok
yÕpranmalarÕ taraftarÕ de÷ilim. Bir mücevher gibi korunmasÕ taraftarÕyÕm. KadÕn özgürlü÷ünü
kullananlar tam tersi kadÕnÕ sömürüyor."
142
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Son yÕllarda, devlet politikasÕyla da birlikte, en az üç çocuk sahibi olma konusu gündemde yerini almÕú
durumda. Ülke politikasÕnÕn yanÕ sÕra, Müslüman'larÕn kalabalÕk ümmet olma inancÕ da çok sayÕda
çocuk sahibi olma üzerinde etkili olmaktadÕr. Tüm bu etkenler göz önüne alÕnarak ideal çocuk
sayÕsÕnÕn muhafazakar ebeveynler ve gençleri için ne anlam ifade etti÷i ö÷renilmeye çalÕúmÕútÕr. Bu
konuda sayÕsal bir çeúitlilik dikkat çekmektedir. Muhafazakar aile gençleri ebeveynlerine kÕyasla daha
az sayÕda çocuktan yana olduklarÕnÕ ifade etmiúlerdir. Muhafazakar aile gençleri için ideal çocuk sayÕsÕ
genellikle 1 veya 2 olmaktadÕr. Bir aile için ideal çocuk sayÕsÕnÕn iki oldu÷unu düúünen muhafazakar
aile gençlerinden biri úunlarÕ söylemiútir: "Tek çocuk olmamalÕ. Ailesine bakmak zor olabilir. Çok
çocuk da kalabalÕktan dolayÕ iyi de÷il." Ancak muhafazakar ebeveynlerden 7 si 2, 18 i 3 ve 8i 4
çocu÷un ideal oldu÷unu belirtmiúlerdir. ødeal çocuk sayÕsÕnÕn üç oldu÷unu belirten bir ebeveyn
gerekçelerini úöyle açÕklamaktadÕr: " Kiúiye göre de÷iúir. Bana göre üçtü, üç çocu÷um var. Hem maddi
hem manevi imkanlara göre de÷iúir. Tek çocuk yalnÕz büyüyor ve bencil oluyor, iki çocuk hiçbir
zaman grup oluúturamÕyor, grup ve toplum bilinci oluúmuyor. Üç çocuk bu noktada toplum ve grup
bilinci oluúturan bir sayÕ. KalabalÕk bir aileden geldim, kalabalÕk aileyi de seviyorum. "
Metropol bir il olmasÕ itibariyle østanbul'da etnik bir çeúitlilik söz konusudur. Bunun yanÕ sÕra,
araútÕrmanÕn yapÕldÕ÷Õ Baúakúehir ilçesi de etnik anlamda büyük çeúitlili÷e sahiptir. Söz konusu bu
etnik çeúitlili÷e hem muhafazakar ebeveynlerin hem de gençlerinin nasÕl baktÕ÷Õ sorulmuútur. Muhafazakar ebeveynlerin ve gençlerinin tümü bu konuda aynÕ cevabÕ vermiúlerdir. Söz konusu durumla ilgili
muhafazakar aile genci; "ønsanlarÕn farklÕ etnik gruplardan olmasÕ beni rahatsÕz etmez. Onlarla birlikte yaúamamamÕzÕ úÕmarÕkça buluyorum" ifadelerini kullanÕrken muhafazakar bir ebeveyn; "Her yörenin her inancÕnÕn iyi insanÕ da kötü insanÕ da var" úeklinde açÕklamada bulunmuútur. Etnik
grubun komúuluk iliúkileri üzerinde bir önemi olmadÕ÷ÕnÕ, önemli olanÕn insanlÕk oldu÷unu ifade
etmiúlerdir.
4.3. Sosyal Sermaye
AraútÕrmanÕn son baúlÕ÷Õyla birlikte muhafazakar ebeveyn ve gençlerinin;
9 arkadaú çevresi,
9 akrabalÕk iliúkileri,
9 cemaat ba÷larÕ,
9 sivil toplum kuruluúlarÕnda gönüllü hizmette bulunmalarÕ
hakkÕnda sorular yöneltilerek bilgi edinilmeye çalÕúÕlmÕútÕr.
Bireyin sahip oldu÷u arkadaú çevresi, o kiúi hakkÕnda kÕsmen de olsa bir görüú sahibi olmamÕzda
yardÕmcÕ olmaktadÕr. NasÕl bir arkadaú çevresinin oldu÷u sorusu yöneltilen muhafazakar ebeveynler ve
gençleri genel olarak kendi de÷erlerine ve yaúam tarzlarÕna yakÕn kiúilerle arkadaúlÕk yaptÕklarÕnÕ
belirtmiúlerdir. Bunun yanÕ sÕra gençlerin arkadaú çevresi okullarÕndaki arkadaúlarÕndan oluúmaktadÕr.
"Okul ve dershaneden arkadaúlarÕm. AynÕ úeyleri paylaúÕyoruz" açÕklamasÕnda bulunan bir genç, en
çok vakit geçirdi÷i kiúilerle daha çok arkadaúlÕk yapmayÕ tercih etti÷ini belirtmiútir. Muhafazakar
ebeveynlerin arkadaúlarÕ ise genellikle okul arkadaúlarÕ ve komúularÕndan oluúmaktadÕr. ArkadaúlarÕnÕ
aynÕ de÷erlere sahip oldu÷u kiúilerden seçen bir ebeveyn úu açÕklamayÕ yapmÕútÕr: “Benimle inanç ve
ahlak noktasÕnda aynÕ fikirleri paylaúan arkadaúlarÕm var.” Muhafazakar ebeveynler ve gençleri genel
olarak, hangi çevreden olursa olsun ortak paydada buluútuklarÕ bireylerle arkadaúlÕk yapmayÕ tercih
etmektedirler.
Büyük úehirde yaúamanÕn dezavantajlarÕndan biri akrabalarla olan iliúkilerin sekteye u÷ramasÕdÕr.
Mesafelerin uzaklÕ÷Õ, iú yo÷unlu÷u, trafik gibi pek çok etken ailelerin birbirleriyle görüúmesini
zorlaútÕrmaktadÕr. Bu durumun muhafazakar ebeveynler ve gençleri için nasÕl seyretti÷i sorusu
yöneltildi÷inde ebeveynlerin yarÕsÕ normal düzeyde bir iliúkileri oldu÷unu belirtmiúlerdir. 11 kiúi
akrabalarÕyla samimi olduklarÕnÕ ifade ederken geri kalan 7 kiúi sÕnÕrlÕ bir iliúki içerisinde olduklarÕnÕ
belirtmiúlerdir. Memleketlerin uzaklÕ÷Õ, iú yo÷unlu÷u, farklÕ hayat tarzlarÕ sÕnÕrlÕ iliúkilerin temelini
oluúturmaktadÕr. Görüúme yapÕlan ebeveynlerden birinin yaptÕ÷Õ açÕklamada tüm bu nedenlerin
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
143
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
bulundu÷u görülmektedir: "YaklaúÕk 30-35 senedir ailemizden ayrÕ yaúadÕ÷ÕmÕz için ister istemez iliúki
biraz misafir gibi oluyor. De÷erler, düúünceler de÷iúiyor. AynÕ anne babanÕn çocuklarÕ da olsanÕz
farklÕ düúünceleriniz oluyor."AynÕ úekilde muhafazakar aile gençleri de ebeveynleriyle aynÕ cevaplarÕ
vermiúlerdir. "ArayanÕ ararÕm, soranÕ sorarÕm, görüúürüz" ifadesini kullanan bir genç, ebeveynlerin
akrabalarÕna olan tutumlarÕnÕn gençlerini de etkiledi÷ini resmetmiú olmaktadÕr.
Dini bir muhafazakar yaúam tarzÕna sahip olan ebeveynlerin herhangi bir dini cemaatle ba÷larÕnÕn
varlÕ÷Õ soruldu÷unda ebeveynlerin yarÕsÕ herhangi bir dini cemaatle ba÷larÕnÕn var oldu÷unu belirtirken
di÷er yarÕsÕ hiçbir cemaat ba÷larÕnÕn olmadÕ÷ÕnÕ açÕklamÕútÕr. Dini bir cemaate ba÷lÕ olmamakla
birlikte, dini sohbetleri takip etti÷ini belirten muhafazakar bir ebeveynin açÕklamasÕ úöyledir:
“Herhangi bir cemaate ba÷lÕlÕ÷Õm yok. Benim için ocu bucu yok. Hepsinin de sohbetine gidiyorum.”
Dini bir cemaate ba÷lÕ oldu÷unu belirten ebeveynlerden biri ise cemaati ile arasÕndaki ba÷Õ úöyle
tanÕmlamaktadÕr: “Kendimi o davanÕn kendime ait oldu÷unu bilecek kadar sahiplenmeye çalÕúÕyorum.”
Ebeveynleriyle kÕyaslandÕ÷Õnda dini bir cemaatle ba÷Õ olan muhafazakar aile gençleri yok denecek
kadar azdÕr. Kimi genç yaúÕnÕn küçük olmasÕndan dolayÕ kimi de kiúisel tercihleri nedeniyle herhangi
bir dini cemaate ba÷lÕlÕk göstermemektedir . Sadece 6 muhafazakar aile genci dini bir cemaate ba÷lÕ
olduklarÕnÕ ifade etmiúlerdir. O gençlerden biri neden bir cemaatle ba÷Õ oldu÷unu úu cümlelerle
açÕklamÕútÕr: "...ö÷retilenler, kendi baúÕma ö÷renmeye çalÕútÕklarÕm yeterli olmuyor. Cemaatin bana
çok úey kattÕ÷ÕnÕ düúünüyorum."
Sosyal sermaye baúlÕ÷Õ altÕnda ele alÕnan son konu bireylerin herhangi bir sivil toplum kuruluúunda
gönüllü olarak çalÕúmalarÕ durumudur. Muhafazakar ebeveynler ve gençlerinin herhangi bir sivil
toplum kuruluúunda gönüllü olarak çalÕúÕp çalÕúmadÕklarÕ sorulmuútur. Yöneltilen soruya sadece 2
ebeveyn hayÕr cevabÕnÕ vermiútir. Di÷er tüm ebeveynler böyle bir fÕrsat oldu÷unda çalÕútÕklarÕnÕ,
imkanlar dahilinde olursa çalÕúabileceklerini belirtmiúlerdir. Bu konuda aktif olan ebeveynlerden bir
tanesi yaptÕ÷Õ çalÕúmalar hakkÕnda úunlarÕ söylemiútir: “Bir kaç derne÷in kurucu üyesiyim. BazÕ sosyal
yardÕmlaúma kurumlarÕna da elimden geldi÷ince yardÕm etmeye çalÕúÕyorum.” AynÕ úekilde
muhafazakar ailelerin gençleri de hem okullarÕnda hem de okul dÕúÕndaki hayatlarÕnda gönüllülük
faaliyetleri içinde olduklarÕnÕ ve imkan oldu÷unda bu tür faaliyetlere dahil olabileceklerini ifade
etmiúlerdir. "OlmasÕ gerekirse projelerde çalÕúmak isterim. Mesela úuan bir projemiz var geri
dönüúümle ilgili. Onun için bir elbise tasarlÕyorum" açÕklamalarÕnda bulunan bir muhafazakar aile
genci söz konusu duruma örnek teúkil etmektedir. Görüúme yapÕlan gençler içerisinde ileriye dönük
yardÕm planlarÕ olan gençler de bulunmaktadÕr.
5.
Sonuç
ÇalÕúmanÕn bulgularÕ, görüúme yapÕlan ebeveynlerin muhafazakarlÕk anlayÕúlarÕnÕn çeúitlilik
gösterdi÷ini ortaya koymuútur. Elde edilen sonuçlar tek tip bir muhafazakarlÕ÷Õn olmadÕ÷ÕnÕ, her
bireyin kendine has bir muhafazakarlÕ÷a sahip oldu÷unu göstermiútir. Bunun yanÕ sÕra muhafazakar
ebeveynlerin, gençleri üzerinde pek etkili olamadÕklarÕ görülmektedir.
Muhafazakar aile gençlerinin, ebeveynlerine kÕyasla modern dünyaya daha fazla adapte olduklarÕ
görülmekte ve gençlerin dini sorumluklarÕn yerine getirilmesi konusunda büyük eksikliklerinin oldu÷u
fark edilmektedir. Gençlerin asi ve aykÕrÕ davranma e÷ilimi, buna ba÷lÕ olarak da ebeveynlerin
çocuklarÕna karúÕ hassas davranma tutumu söz konusu esnekli÷in gerçekleúmesinde büyük rol
oynamaktadÕr.
Muhafazakar aile gençlerinden beklenen dini hassasiyetin görülememesinin baúÕnda ebeveynlerinin
maruz kaldÕ÷Õ sÕkÕntÕlara gençlerin maruz kalmamÕú olmalarÕ gelmektedir. ølerleyen yÕllar içinde
de÷iúen düzenle birlikte gelen refah ortamÕ ebeveynler için çok úey ifade ederken günümüz gençleri
için aynÕ úeyi söylemek pek mümkün olamamaktadÕr.
144
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Muhafazakar aile gençlerinin, ebeveynlerinin gençliklerine kÕyasla daha küresel bir dünyada ve daha
metropol bir úehirde yaúÕyor olmasÕ hem yaúam tarzÕ hem de÷erler hem de sosyal sermaye anlamÕnda
bir çok hususun geçmiúten günümüze de÷iúim göstermesinde baúat faktör olmuútur. Söz konusu faktör
ebeveynler ve gençleri arasÕndaki pek çok konuda algÕlar ve bu algÕlara ba÷lÕ olarak da fikirlerin
farklÕlÕk göstermesinde etkilidir. Bu da muhafazakar ailelerin gençlerinin neden beklenenin aksine
muhafazakar ol(a)madÕklarÕnÕn göstergesidir.
Genel hatlarÕyla muhafazakar ebeveynler ve gençlerine bakÕlacak olundu÷unda, ebeveynlerin
muhafazakarlÕk pratiklerinin gençleri üstünde pek fazla öneminin olmadÕ÷Õ ve bu pratiklerin çok fazla
gerçekleútirilemedi÷i görülmektedir. Muhafazakar aile gençleri ebeveynlerinden farklÕ yaúam tarzÕna,
de÷erlere ve sosyal sermayeye sahip olduklarÕnÕ yöneltilen sorulara verdikleri cevaplarla
resmetmiúlerdir. Bu durum, siyasal alanda gündemde olan 'muhafazakar nesil' yetiútirme idealinin
gerçekleúmesi konusunda sÕkÕntÕlarÕn meydana çÕkaca÷ÕnÕ göstermektedir.
Kaynaklar
Aydemir, M.A. & Özúahin, M.C. (2011). Türk Demokrasisinde KayÕp HalkayÕ Keúfetmek: Türkiye
Örne÷i Üzerinden Sosyal Sermaye - Demokrasi Ba÷lantÕsÕnÕ Yeniden Düúünmek. Akademik
øncelemeler Dergisi: 6(1), 41-87.
Bora, T. (1998). Türk Sa÷ÕnÕn Üç Hali. østanbul: Birikim.
ÇakÕ, F. (2011). Korku Mühendisli÷inin Gölgesinde Muhafazakar Gençlik. Demokrasi Platformu:25,
47-63.
Denli, N. (2010). Türkiye'de MuhafazakarlÕk TartÕúmalarÕnÕn Geliúimi. YayÕmlanmamÕú yüksek lisans
tezi. østanbul Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, østanbul.
Duman, M. Zeki (2011). Aile Kurumu Üzerine Tarihsel Bir Okuma Giriúimi ve Muhafazakâr
ødeolojinin Aileye BakÕúÕ. ønsan ve Toplum Bilimleri AraútÕrmalarÕ Dergisi: 4, 19-51.
Erdo÷an, E. (2006). Sosyal Sermaye, Güven ve Türk Gençli÷i. Eriúim: http://www. urbanhobbit.
net/PDF/Sosyal% 20Sermaye_emre% 20erdogan. pdf.
Nisbet, R. (2014). MuhafazakarlÕk: Düú ve Gerçek (3.BaskÕ). Kudret Bülbül & M.Fatih Serenli (Çev.).
Ankara: Kadim.
Turan, S., Durceylan, B. & ùiúman M. (2005). Üniversite Yöneticilerinin Benimsedikleri ødari ve
Kültürel De÷erler. Manas Sosyal AraútÕrmalar Dergisi:13, 181-202.
YÕlmaz, H. (2006), Türkiye'de MuhafazakarlÕk Aile, Din, BatÕ: ølk Sonuçlar Üzerine Genel
De÷erlendirme, YayÕmlanmamÕú araútÕrma raporu. Bo÷aziçi Üniversitesi, østanbul.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
145
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
146
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE TÜRK-KÜRT KÜLTÜRLERARASI EVLøLøK
EöøLøMLERø: 1993-200845
Ayúe Gündüz Hoúgör, Prof.Dr. Orta Do÷u Teknik Üniversitesi
JeroenSmits, Prof.Dr. Radboud University
Özet
Sosyolojik açÕdan, farklÕ etnik gruplarÕn birbirlerine olan sosyal sÕnÕrlarÕnÕ kültürlerarasÕ evlilik
göstergeleri yansÕtmaktadÕr. Bu eksende daha önce gerçekleútirdi÷imiz araútÕrmamÕzda (Gündüz
Hoúgör &Smits, 2002), Türkiye’deki Kürtler ve Türkler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerdeki
e÷ilimleri 1993 ve 1998 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verilerini analiz ederek incelemiútik. Analiz
Türkler ve Kürtlerin kendi etnik gruplarÕ içerisinde evlendi÷ini, ancak bu e÷ilimin giderek azaldÕ÷ÕnÕ,
Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerin ise arttÕ÷ÕnÕ yansÕtmÕútÕ. Etnik gruplarÕn
büyüklüklerini ve e÷itime dayalÕ benzer evlilikleri kontrol etti÷imizde de durum geçerlili÷ini
koruyordu. Birey düzeyindeki analiz ise en fazla Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin, etnik gruplarÕn
küçük oldu÷u kentsel alanlarda, Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕnda oldu÷unu gösteriyordu.
E÷itim dikkate alÕndÕ÷Õnda ise, en yüksek kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimleri e÷itim düzeyi düúük Türkler
ile e÷itim düzeyi yüksek Kürtler arasÕndaydÕ. Bulgu sosyal mübadele teorisini destekliyordu.
YukarÕdaki sunulan bulgularÕ göz önünde bulundurarak, mevcut çalÕúma tarihsel süreci 2008 ‘e
uzatarak Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimin nasÕl de÷iúti÷ini irdelemeyi hedeflemektedir.
2003 ve 2008 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verileri kullanÕlarak, Türk-Kürt kültürlerarasÕ
evliliklerin nasÕl de÷iúti÷i, karma evliliklerin yüzdeleri ve göreceli olasÕlÕk oranlarÕ hesaplanarak
incelenmiútir. Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerini etkileyen faktörler ise lojistik regresyon yöntemiyle
analiz edilmiútir. Daha önceki çalÕúmada gözlemlenen Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ
evlilik e÷ilimi 2000’li yÕllarda da artmaya devam etmiútir. 1990’ larda en yüksek kültürlerarasÕ evlilik
Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕndayken zamanla cinsiyet farkÕ azalmÕútÕr. 2000’ lerde Kürt
kadÕnlarÕyla Türk erkekleri arasÕndaki evlilikler de artmÕútÕr. Bu durum Kürt kadÕnlarÕnÕn daha fazla
e÷itime eriúimleriyle ilgili olabilir. KültürlerarasÕ evlilik kentsel alanlarda görülmektedir. Bulgular
Türk ve Kürt etnik gruplarÕn1993 ile 2008 yÕllarÕ arasÕnda birbirlerine daha fazla yakÕnlaútÕklarÕnÕ
yansÕtmaktadÕr.
INTERMARRIAGE BETWEEN TURKS AND KURDS IN TURKEY:
1993-2008
Abstract
The degree of intermarriage between the members of different ethnic groups in a society is an important sociological indicator that shows the strength of the social boundaries between those groups.
To this end, in our previous research we explored the Turkish - Kurdish intermarriage in Turkey
based on the data derived from the Turkish Demographic and Health Surveys 1993 and 1998 (Gündüz
Hoúgör & Smits, 2002). In this research, we found a strong tendency to marry within the own ethnic
group which, however, has decreased significantly. This result remained intact if we controlled for the
difference in group size between the groups and for the presence of educational homogamy. An individual-level analysis showed that most Turkish- Kurdish intermarriage took place between Kurdish
males and Turkish females and that both Turks and Kurds inter married more in the large cities and in
regions where their own group was small. With regard to education, the highest intermarriage
tendencies were found among Turks with a low educational level and among Kurds with a high educational level. This finding was in line with social exchange theory. Depending on the previously mentioned research, this study aims to extend the time period until 2008 and explore how the intermarriage between Turkish-Kurdish has been changed. Data from the Turkish Demographic and Health
45
Bu araútÕrmanÕn kÕsmi bulgularÕ 2013 yÕlÕnda ECSRDevelopments in Social Inequality and Social Cohesion KonferansÕnda
(Tilburg) sunulmuútur.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
147
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Surveys 2003 and 2008 are used to present descriptive information about the distribution of Turks and
Kurds and the odds ratios for ethnic intermarriages. Also, the explanatory variables which affect the
ethnic intermarriages are analyzed by logistic regression models. The research indicates that the
Turkish-Kurdish intermarriage continues to be increasing. In 1990s, the most Turkish- Kurdish intermarriage took place between Kurdish males and Turkish females, over time the gender difference is
decreased. By 2000s, the intermarriage between Kurdish women and Turkish men is also increased.
This might be related with the higher access of Kurdish women to education. Overall, ethnic intermarriage is still an urban issue. Findings indicate that Turkish and Kurdish ethnic groups seem to have
grown together somewhat between 1993 and 2008.
1. Giriú
Evlilik farklÕ topluluklarÕn kesiúimin de önemli rol oynayan sosyal bir kurumdur.FarklÕ gruplar
arasÕnda gerçekleúen kültürlerarasÕ evlilikler bu gruplar arasÕndaki sosyal mesafe ya da sosyal sÕnÕrlar
hakkÕnda bilgi verir. Karma evlilikler sadece bireyleri ilintilemez, aynÕ zamanda bu bireylerin ait
olduklarÕ gruplar arasÕ ba÷lantÕlarÕ kurar ve farklÕ gruplarÕ birbirlerine yaklaútÕrÕr. Eúlerin ailelerinin,
akrabalarÕnÕn, arkadaúlarÕnÕn, dostlarÕnÕn birbirini tanÕmasÕna ve duygudaúlÕk geliútirmesine ortam
yaratÕr.Karma evliliklerin yaygÕn pratik edilmesi gruplarÕn birbirlerini sosyal açÕdan eúit kurguladÕklarÕ
biçiminde yorumlanÕr (Kalmijn, 1998).Sosyolojik açÕdan bir toplumda kültürlerarasÕ evliliklerin
artmasÕ birbirine ba÷lÕ bir toplum inúa edildi÷i anlamÕna gelir. Eúitli÷in ön planda tutularak inúa edilen
toplumlarda ise farklÕ gruplar arasÕnda çatÕúmanÕn az olaca÷Õ, toplumsal bütünlü÷ün artaca÷Õ varsayÕlÕr.
Bu nedenle evlilikle bir araya gelen farklÕ etnik, dini, göçmen gibi topluluklarÕn kültürlerarasÕ evlilik
özellikleri sosyologlar tarafÕndan irdelenir; karma evlilik verileri derlenir ve analiz edilir.
KültürlerarasÕ evlili÷i etkileyen faktörlerin baúÕnda bireysel tercihler gelir. Ailelerin görüú ve önerileri
eú seçiminde bireylerin tercihlerinde etkilidir. Bireysel ve ailenin tercihlerin etkisinin dÕúÕnda, karma
evliliklerde bir di÷er önemli unsur ise yapÕsal özelliklerdir.YapÕsal özelliklerin baúÕnda etnik gruplarÕn
büyüklükleri yer alÕr. SayÕca büyük olan grup üyesinin sayÕca küçük olan bir grup üyesiyle rastlantÕsal
karúÕlaúma olasÕlÕ÷Õ düúüktür. AyrÕca, karma evliliklerin sayÕsÕ küçük grubun sayÕsÕndan büyük
olamaz. Bir di÷er önemli faktör ise mekânsal ayrÕúmadÕr. E÷er gruplar farklÕ bölgelerde yaúÕyorlar ise
karúÕlaúma olasÕlÕklarÕ düúüktür. Karma evliklerde kültürel ayrÕúma da önemli di÷er bir
faktördür.Bazen gruplar aynÕ co÷rafya ya da mekânda yaúasalar bile, kendi kültürel döngülerini
yaratabilirler. Kendi dillerini konuúmalarÕ, ayrÕ okullara gitmeleri gibi sosyalizasyon unsurlarÕndan
ötürü farklÕ etnik grup üyeleriyle iliúkileri sÕnÕrlÕ olabilir.
2. YayÕn TaramasÕ Ve Teorik Çerçeve
Yirminci yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕndan günümüze, kültürlerarasÕ evlilik göstergeleri farklÕ etnik gruplarÕn
toplumla nasÕl yapÕsal ba÷ÕntÕ kurduklarÕnÕ anlamak üzere derlenmektedir (Alba ve Golden, 1986). Bu
yazÕn içerisinde Türkiye’deki Kürtler ve Türkler arasÕndaki evlilikler hakkÕnda da çalÕúmalar
bulunmaktadÕr (Dundar, 1998; Koç ve HancÕo÷lu, 1999; Gündüz Hoúgör ve Smits, 2002; Koç,
HancÕo÷luveCavlin, 2008; Yavuz 2006).
Bu eksende bizde daha önce gerçekleútirdi÷imiz araútÕrmamÕzda (Gündüz Hoúgör &Smits, 2002),
Türkiye’deki Kürtler ve Türkler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimleri 1993 ve 1998
Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verilerini analiz ederek incelemiútik. Bu çalÕúmamÕz Türkler ve
Kürtlerin kendi etnik gruplarÕ içerisinde evlendi÷ini (etnik türdeúlik), ancak bu e÷ilimin zaman
içerisinde azaldÕ÷ÕnÕ, Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evliliklerin ise arttÕ÷ÕnÕ (% 1.8’ den
% 2.4 ‘e ya da her 40 evlilikten 1’i) yansÕtmÕútÕ.
Etnik gruplarÕn büyüklüklerini ve e÷itime dayalÕ benzer evlilikleri kontrol etti÷imizde de durum
geçerlili÷ini koruyordu. Birey düzeyindeki analiz ise en fazla Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin,
etnik gruplarÕn küçük oldu÷u kentsel alanlarda, Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕnda oldu÷unu
148
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
gösteriyordu. E÷itim dikkate alÕndÕ÷Õnda ise, en yüksek kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimleri e÷itim düzeyi
düúük Türkler ile e÷itim düzeyi yüksek olan Kürtler arasÕndaydÕ. Bulgu sosyal de÷iúim teorisini
destekliyordu.
YukarÕdaki sunulan bulgularÕ göz önünde bulundurarak, mevcut çalÕúmada tarihsel süreci 2008 ‘e
uzatarak Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerdeki e÷ilimin nasÕl de÷iúti÷ini irdelemeyi hedefledik.
Bu araútÕrmanÕn bulgularÕnÕ tartÕúmaya geçmeden önce, Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin (2008)’nin,
Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2003 verilerine dayalÕ çalÕúmasÕndan bahsetmek istiyoruz. Koç ve
di÷erleri (2008),2003 yÕlÕna uzanan analizlerine dayanarak, Türkiye’de Türk-Kürt kültürlerasÕ karma
evliliklerin yaygÕn olmadÕ÷ÕnÕn altÕnÕ çizmiúti. AraútÕrmalarÕ özellikle kadÕnlarÕn ait olduklarÕ anadil/
etnik gruplarÕn içerisinden eú tercih ettiklerini yansÕtmaktaydÕ. Türk kadÕnlarÕn % 98si’, Kürt
kadÕnlarÕn ise %92’si kendi etnik grup içlerinden eú tercih etmiúlerdi. Yüzde 1,6 Türk kadÕnlarÕ Kürt
erkeklerle evliyken, % 6.6 Kürt kadÕnlarÕ ise Türk erkekleri ile evliydi. AraútÕrmacÕlar, bulgularÕnÕ
Türk kadÕnlarÕnÕn grup dÕúÕ evliklere mesafeli olduklarÕ biçiminde yorumlamÕúlardÕ (Koç, HancÕo÷lu
ve Cavlin 2008: 455). Makalenin bir di÷er altÕnÕ çizdi÷i önemli husus ise karma evlilik deneyiminde
nesiller arasÕ de÷iúikliklerin olmadÕ÷ÕydÕ (Koç, HancÕo÷luveCavlin, 2008: 455, Tablo 8). Yine de
araútÕrmacÕlar bu bulgunun sorgulanmasÕnÕn önemli oldu÷unu belirtmiúlerdi. Bu açÕdan, mevcut
araútÕrma Koç ve di÷erlerinin (2008) bulgularÕnÕ ve yorumlarÕnÕ teyit imkânÕda sunmaktadÕr.
3. Veri Kayna÷Õ Ve Yöntem
YukarÕda belirtildi÷i gibi, bu çalÕúmada 2003 ve 2008 Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrma verileri
kullanÕlarak, Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerin arasÕnda nasÕl de÷iúti÷i incelenmiútir. 2003 ve 2008
Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕnÕn temel özelli÷i Türkiye’yi temsil ediyor olmasÕdÕr. TNSA
anketleri hane halkÕ anketi ve kadÕn anket olmak üzere iki setten oluúmaktadÕr. Özellikle kadÕn anketi,
kadÕnÕn ve eúinin demografik özelliklerini içermektedir. Analize dâhil edilen toplam kiúi sayÕsÕ (N)
29,364.
Türkiye’de Türk-Kürt karma evliliklerle ilgili yapÕlmÕú araútÕrmalarda, “etnisite” anadil üzerinden
kavramsallaútÕrÕlmaktadÕr. Bu konuda zamana dayalÕ karúÕlaútÕrmalarÕn yapÕlabilece÷i tek veri kayna÷Õ
ise Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕdÕr (TNSA). 1993 yÕlÕndan beri TNSA anketlerinde anadil
sorularÕ yer almaktadÕr.
Dundar (1998) karma evlilik analizlerinde ebeveynlerin anadillerinin analize katÕlmasÕna ihtiyaç
olmadÕ÷ÕnÕ belirtmektedir. Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin (2008), bu varsayÕmdan hareketle
araútÕrmalarÕnda etnisiteyi eúlerin (karÕ/koca) anadillerine göre tanÕmlamÕúlardÕr. Ancak, nitel
araútÕrmalar Türkçe e÷itim alan Kürt gençlerin anadillerini (yani Kürtçeyi) ev ortamlarÕnda daha az
konuútuklarÕnÕ, ev dÕúÕ kamusal alanlarda ise daha fazla Türkçe kullandÕklarÕnÕ yansÕtmaktadÕr
(Gündüz Hoúgör, 2013).
Bu bulgudan hareketle, araútÕrmamÕzda etnisiteyi sadece eúlerin de÷il, aynÕ zamanda onlarÕn
ebeveynlerinin anadillerini de dikkate alarak kavramsallaútÕrdÕk. Di÷er bir ifadeyle, bir kiúinin kendisi
ve eúi Kürtçeyi anadil olarak belirtmese bile, e÷er o kiúinin anne/babasÕnÕn anadili Kürtçe ise, kiúiyi
Kürt olarak tanÕmladÕk. Zira evde Türkçe’nin anadil olarak konuúulmasÕ aslÕnda Kürt-Türk
kültürlerarasÕ evlili÷in bir di÷er göstergesi de olabilir. Sadece eúlerin anadiline bakarak (ebeveynlerin
anadillerini analize katmayarak) kültürlerarasÕ evlili÷in azaldÕ÷Õ sonucuna varÕlabilir. Oysa tam tersi
bu bulgu kültürlerarasÕ evlili÷in arttÕ÷ÕnÕn bir göstergeside olabilir. Bu nedenle sadece eúlerin de÷il,
onlarÕn ebeveynlerinin anadillerinin de analize katÕlmasÕ gerekti÷i varsayÕmÕ üzerinden etnisiteyi
kadÕn/erkek katÕlÕmcÕlarÕn ve ebeveynlerinin anadili üzerinden kavramsallaútÕrdÕk.
Örne÷in,
katÕlÕmcÕnÕn kendisi Kürtçe konuúuyorsa ya da ebeveynleri Kürtçe konuúuyorsa kiúinin etnik kimli÷ini
Kürt olarak tanÕmladÕk.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
149
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin (2008) araútÕrmalarÕnda 1993 ile 2003 verileri karúÕlaútÕrmÕúlardÕ. Bizim
analizimizdeise evlilik gruplarÕ oluúturuldu. Evli kadÕnlar iki veri setinden çekildi (TNSA 2003 ve
TNSA 2008) ve bunlarÕ bir araya getirerek kadÕnlarÕ evlendikleri yÕllara göre kohortlar oluúturuldu.
Buna göre: (i) 1980 den önce evlenenler (ii) 1981 ile 1990 arasÕnda evlenenler (iii) 1991 ile 2000
arasÕnda evlenenler (iv) 2001- 2008 arasÕnda evlenenler olmak üzere dört yaú grubu yaratÕldÕ.
Yöntem olarak ise sosyal de÷iúim teorisine dayanarak karma evliliklerin yüzdeleri ve göreceli olasÕlÕk
oranlarÕnÕ hesaplandÕ. Son olarak, Türk-Kürt kültürlerarasÕ evliliklerini etkileyen faktörler lojistik
regresyon yöntemiyle analiz edildi. E÷itim (‘ilkokuldan az’, ‘ilkokul mezunu’, ‘ortaokul’, ve ‘ortaokul
ve üstü’), Bölge (‘BatÕ’, ‘Güney’, ‘Orta’, ‘Do÷u’), Kentleúme (‘kent’, ‘kÕr’) ve Gelir (‘düúük’, ‘orta’
‘yüksek’) modelde ki ba÷ÕmsÕz de÷iúkenleri oluúturdu.
4. Bulgular
Türk-Kürt karma evlilikleri yaú gruplarÕna göre incelendi÷inde, tüm gruplar için bir artÕú söz
konusudur (Tablo 1). Türk-erkeklerinin karma evlilik oranÕ 1980 ve öncesi için % 0,8 iken bu oran
2001-2008 yaú grubunda % 2,6’dÕr. Benzer biçimde Türk-kadÕnlarÕ içinde karma evlilik oranÕ 1980 ve
öncesi için %1,4 ve 2001-2008 için % 2,7’dir (Tablo 1). Bu bulgular Türklerin arasÕnda karma evlilik
yapanlarÕn oranÕnÕn arttÕ÷Õ anlamÕna gelmektedir.
Kürt-erkeklerinde ise karma evlilik oranÕ 1980 ve öncesi için % 7,4’dir; 2001-2008 yaú grubunda ise
oran % 11,5’e yükselmiútir. Kürt-kadÕnlarÕn oranÕnda da benzer bir artÕú vardÕr. Türklerdeki karma
evlilik yüzde da÷ÕlÕmÕn, Kürtlerden daha yüksek olmasÕ Türklerin nüfusunun Kürtlerden daha büyük
olmasÕyla ilgilidir. Karma evliliklerin nüfusu küçük olan etnik gruba yüzde olarak yansÕmasÕ daha
fazladÕr. Özetle, Tablo 1 önceki çalÕúmamÕzda (Gündüz & Smits, 2002) gözlemlenen Türkler ve
Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimi 2000’li yÕllarda da artmaya devam etti÷ini
yansÕtmaktadÕr. Nitekim 1980’lerde 1522 olan göreceli olasÕlÕk oranÕ 2008 de 293’e düúmüútür
(Tablo1). østatistiksel açÕdan görecelik oranÕnda ki bu azalma karma evliliklerin arttÕ÷Õ anlamÕna
gelmektedir.
Tablo 1. KadÕn/Erkek Türk ve Kürt Karma Evlilikler (%) ve OlasÕlÕklar (Odds Ratio)
1980 Öncesi 1981-1990 1991-2000 2001-2008 Toplam
Türk Erkek
Türk KadÕn
Tüm Türkler
0.8
1.4
1.1
1.1
1.9
1.5
2.0
2.1
2.1
2.6
2.7
2.6
1.7
2.1
1.9
Kürt Erkek
Kürt KadÕn
Tüm Kürtler
Odds Ratio
N
7.4
4.3
5.9
1522
3800
10.0
5.8
7.9
849
8344
10.2
9.4
9.8
441
10478
11.5
10.9
11.2
293
6742
10.1
8.3
9.2
510
29364
ùekil 1 olasÕlÕk oranlarÕndaki de÷iúimi yansÕtmaktadÕr. Bu tabloya göre 1990’larda en yüksek
kültürlerarasÕ evlilik Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕnda yaúanÕrken, zamanla cinsiyet farkÕ
azalmÕútÕr. 2000’lerde Kürt kadÕnlarÕyla Türk erkekleri arasÕndaki evlilikler de artmÕútÕr. Bu durum
mekânsal ayrÕúmanÕn azalmasÕyla ilgili olabilir. Özellikle Türklerin yaúadÕ÷Õ büyük kentlere göç etmiú
olan Kürt ailelerindeki kÕz çocuklarÕ e÷itime daha fazla eriúmiú olabilirler. YukarÕdaki teorik çerçeve
mekânsal ayrÕúmalar azaldÕkça farklÕ etnik gruplardaki bireylerin karúÕlaúma olasÕlÕklarÕnÕn
artabilece÷inin altÕnÕ çizmektedir. Ancak aynÕ yazÕn kültürel ayrÕúmalarÕn da altÕnÕ çizmektedir.
Kültürel açÕdan karma evlilikler nasÕl ve kimler arasÕnda pratik edilmektedir? Bu sorunun yanÕtÕ Tablo
3’de yer almaktadÕr.
150
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 1. KadÕn& Erkek Kürtler & Türkler arasÕndaki Karma Evliliklerin OlasÕlÕk Oran
(OddRatio) Yüzde Da÷ÕlÕmÕ (1980 öncesi -2008)
Percentages of mixed marriages of male and female Turks and Kurds and Odds Ratio of
Turkish-Kurdish intermarriage 1970-2008
14.0
3200
Percentage mixed marriages
12.0
1600
800
8.0
400
6.0
4.0
200
2.0
100
Odds Ratio
10.0
Turkish males
Turkish Females
Kurdish males
Kurdish females
0.0
50
Until 1980
1981-1990
1991-2000
Odds ratio
2001-2008
Year
Tablo 3: Kürtler & Türklerde Karma Evliliklerin Da÷ÕlÕmÕ (%) (N= 23341)
Türk
Kürt
Kürt
De÷iúkenler
Toplam
Toplam Türk Erkek Türk KadÕn Kürt Erkek
KadÕn
E÷itim
ølkokuldan az
3.0
4.6
4.8
2.4
5.2
4.4
ølokul mezunu
1.7
9.9
1.3
2.1
9.1
11.3
Ortaokul
2.1
14.1
2.0
2.2
11.7
22.6
Ortaokul +
1.6
23.8
1.6
1.8
21.8
29.8
Bölge (a)
BatÕ
1.6
15.3
1.2
2.0
18.3
12.1
Güney
1.9
12.0
1.9
1.8
11.8
12.1
Orta
1.2
25.8
1.3
1.1
24.0
27.5
Do÷u
9.0
4.6
8.1
9.9
5.0
4.1
Kentleúme
Kent
2.2
11.6
1.8
2.5
13.1
10.0
KÕr
1.0
4.0
1.2
0.9
3.4
4.6
Gelir
Düúük
1.8
4.5
2.0
1.6
4.0
4.9
Orta
2.2
11.0
1.9
2.5
12.3
9.6
Yüksek
1.4
15.1
1.1
1.7
17.5
12.5
(a) Kuzey Bölgesi, Kürt nüfusun azlÕ÷Õndan ötürü analize dahil edilmemiútir.
Tablo 3 Kürtler & Türklerdeki karma evlilik da÷ÕlÕmÕnÕ e÷itim, yaúanÕlan bölge, kentleúme ve gelir
ekseninde bulgular içermektedir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
151
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
E÷itim Türk-Kürt evliliklerinde önemli bir etken olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Özellikle e÷itimi
‘ortaokul ve üstü’ Kürt-erkekleri (% 21,8) ve Kürt-kadÕnlarÕ (%29,8) karma evlilik yaparken, e÷itimi
‘ilkokuldan az’ Türk-erkekleri (% 4,8) ve Türk-kadÕnlarÕ (%2,4) karma evlilik yapmaktadÕr. Gelir de
de e÷itim gibi benzer bir e÷ilim söz konusudur.
Karma evlilikler bölgesel farklÕlÕklar içermektedir. Türk-kadÕn ve Türk-erkeklerin karma evlilikleri en
fazla Do÷u bölgesinde bulunmaktadÕr. Do÷u’da yaúayan Türk-erkeklerin % 8,1’i ve Türk-kadÕnlarÕn %
9,9 karma evlidir. Kürtlerin en fazla kültürlerarasÕ evlilik yaptÕ÷Õ bölge ise Orta Anadolu’dur.
KültürlerarasÕ evlilik hem Kürtler hem de Türkler için kÕrsal alana kÕyasla daha fazla kentsel alanlarda
görülmektedir. Karma evlilikler kentleúme ile yakÕndan ilgili bir sosyal olgudur.
Tablo 4’de yer alan lojistik regresyon modeli de yukarÕdaki yorumlarÕn istatistiksel açÕdan geçerlili÷ini
yansÕtmaktadÕr.
Tablo 4: Lojistik Regresyon Modeli
Türkler
De÷iúkenler
Cinsiyet kadÕn
E÷itim
ølkokuldan az
ølkokul mezunu
Ortaokul
Ortaokul +
Gelir
Bölge (a)
BatÕ
Güney
Orta
Do÷u
Kentsel alan
Evlilik gruplarÕ
” 1980
1981 - 1990
1991 - 2000
2001 - 2008
Sabit (constant)
B
0.198*
se(B)
0.100
B
0.092
Kürtler
se(B)
0.113
Referans kategorisi
-0.448*
0.166
-0.341
0.186
-0.579**
0.205
-0.023**
0.005
Referans kategorisi
0.605**
0.143
0.951**
0.179
1.474**
0.194
0.009*
0.005
-0.362*
-0.325**
-0.674**
1.037**
1.037**
0.071
-0.008
0.852**
-0.915**
0.352
0.076
0.112
0.098
0.084
0.166
Referans kategorisi
0.320
0.200
0.591**
0.192
0.872**
0.199
-3.124**
0.382
0.087
0.119
0.114
0.089
0.184
Referans kategorisi
0.347
0.208
0.498**
0.199
0.531**
0.206
-4.194**
0.414
(a) Kuzey Bölgesi, Kürt nüfusun azlÕ÷Õndan ötürü analize dâhil edilmemiútir.
5. Sonuç
Daha önceki çalÕúmada gözlemlenen Türkler ve Kürtler arasÕndaki kültürlerarasÕ evlilik e÷ilimi 2000’li
yÕllarda da artmaya devam etmiútir. 1980’lerde 1522 olan göreceli olasÕlÕk oranÕ 2008 de 293’e
düúmüútür.
Karma evlilik daha fazla geliri yüksek Kürtler ve geliri düúük Türkler arasÕnda karúÕmÕza çÕkmaktadÕr.
E÷itim ve gelir bulgularÕ sosyal mübadele teorisini destekler niteliktedir. Evlilikte eúlerin statü
de÷iúiminin önemini vurgulayan bu teoriye göre, evlilik aracÕlÕ÷Õyla Türkler etnik statülerini, Kürt
eúlerinin yüksek e÷itim ve gelir statüleri ile mübadele etmektedir.
1990’lar da en yüksek kültürlerarasÕ evlilik Kürt erkekleri ile Türk kadÕnlarÕ arasÕndayken zamanla
cinsiyet farkÕ azalmÕútÕr. 2000’ler de Kürt kadÕnlarÕyla Türk erkekleri arasÕndaki evlilikler de artmÕútÕr.
152
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bu durum Kürt kadÕnlarÕnÕn daha fazla e÷itime eriúimleriyle ilgili olabilir. KültürlerarasÕ evlilik
kentsel alanlarda görülmektedir.
Bulgular sÕnÕrlÕlÕklar barÕndÕrmakla birlikte, tüm siyasi huzursuzluklara ra÷men Türk ve Kürt etnik
gruplarÕn 1993 ile 2008 yÕllarÕ arasÕnda birbirlerine yaklaútÕklarÕnÕ yansÕtmaktadÕr.
Kaynaklar
Alba, R. and Golden, R.M. (1986) “Patterns of ethnicmarriage in the United States”.Social Forces, 65:
202- 223.
Dundar, S. E. T. (1998). Social and demographic characteristics and fertility behavior of main language groups in Turkey. M.A. Thesis, Hacettepe University Institute of Population Studies, Ankara,
Turkey.
Gündüz-Hoúgör
A.
andSmits
J.
(2002).
“IntermarriageBetweenTurksandKurds
in
ContemporaryTurkey:
InterethnicRelations
in
an
Urbanizing
Environment”
EuropeanSociologicalReview, December 2002, Vol 8.no.4.
Gündüz Hoúgör A. & J. Smits. October 14th-16th(2013). “Recenttrends in TurkishKurdishintermarriage in Turkey: 1998-2008”Paper presented at the ECSR Conference 2013 Developments in Social Inequality and Social Cohesion Tilburg
Gündüz Hoúgör A. (2013). “KÕz ÇocuklarÕnÕn OkullulaúmasÕna Yönelik Aile øçi øletiúim Örüntüleri
ve Karar Verme Süreçleri: Edirne, østanbul ve ùanlÕurfa Vaka Analizleri” Sosyoloji’nin Yaúamla
DansÕ: Prof. Dr. Birsen Gökçe’ye Arma÷an. Ankara
Koc, I., &Hancioglu, A. (1999).“Demographic differentials and demographic integration of Turkish
andKurdish populations in Turkey”. In European population conference: Unity in diversity (pp. 197–
198). The Hague, 30 August–3 September.
DHS + 2003 + 2008. Demographic&HealthSurveys (online) Available: http://www.measuredhs.com
Kalmijn.(1998). Intermarriageandhomogamy: causes, patterns, trends. AnnualReviewof Sociology. 25:
395-421
Koç, HancÕo÷lu ve Cavlin. (2008). “Demographic Differentials and Demographic Integration of Turkish and Kurdish Populations in Turkey “. PopulationResearch Policy Review. 27(4): 447-457
(DOI 10.1007/s11113-008-9072-y)
TNSA (2003) (2008). Türkiye Nüfus Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri
Enstitüsü YayÕnÕ. Ankara
Yavuz, S. (2006).“Completing the fertility transition: Third birth developments by language groups
inTurkey”. Demographic Research, 15, 435–460.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
153
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
154
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE AøLE YAPISINDAKø DEöøùøM VE DOöURGANLIöIN
DÜùÜùÜ46
Mehmet Fatih Aysan, østanbul ùehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Özet
20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda birçok sanayileúmiú ülkede oldu÷u gibi, Türkiye’de de do÷urganlÕk hÕzÕ
hÕzla düútü. 2010’lara geldi÷imizde Türkiye’de do÷urganlÕk oranÕ iki çocuk seviyelerine ve hatta baúta
BatÕ Anadolu olmak üzere bazÕ bölgelerde çok daha düúük seviyelere geriledi. Bu durum benzer
sorunlarÕ yaúayan ülkelerde oldu÷u gibi Türkiye’de de hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúünün ve dolayÕsÕyla
yaúlanmanÕn ekonomideki olumsuz etkilerine karúÕ politika üretme çabalarÕnÕ arttÕrdÕ. Ancak
karúÕlaútÕrmalÕ demografik çalÕúmalar gösteriyor ki, do÷urganlÕ÷Õn düúüúü oldukça karmaúÕk
sebeplerden kaynaklanmakta ve sadece ekonomik sebeplerle bu süreci anlamak mümkün de÷il. Bu
çalÕúmada 2011’de yapÕlan Türkiye’de Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ’nÕn ikincil mikro verilerinden yola
çÕkarak niceliksel analizler çerçevesinde do÷urganlÕ÷Õ etkileyen faktörler sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla
Türkiye’de ailenin dönüúümü irdelenerek açÕklanmaya çalÕúÕlacaktÕr. Bu makalenin temel iddiasÕ,
do÷urganlÕk düúüúünün Türkiye’deki toplumsal ve kültürel de÷iúimlerin ve bununla ba÷lantÕlÕ olarak
özellikle aile yapÕsÕndaki dönüúümün incelenmesiyle anlaúÕlabilece÷idir.
CHANGE IN FAMILY STRUCTURE AND FERTILITY DECLINE IN
TURKEY
Abstract
In the second half of the 20th century, total fertility rates (the average number of children per woman)
in Turkey declined gradually as it had in many industrialized countries. In 2010s, total fertility rates in
Turkey were down to two children and even lower in certain regions, especially in Western Anatolia.
This situation has mobilized an effort to formulate policies that counter the adverse economic effects
of the rapid decline in fertility rates and, indirectly, of the aging population. However, comparative
demographic studies show that the decline in fertility has a complex causal structure and that it is
impossible to understand this process through economic causes alone. This study makes use of the
most recent data on Turkish families (Turkish Family Structure Survey) conducted by the Ministry of
Family and Social Policies (MFSP) in 2011 to explain the factors that influence fertility from a sociological perspective with special emphasis on the transformation of families in Turkey. The main argument of this paper is that low fertility rates can be understood through social and cultural changes in
Turkey, and particularly through the analysis of the transformation of the Turkish family structure.
1. Giriú
Birleúmiú Milletler (BM) Nüfus Birimi’ne göre 1950-1955 yÕllarÕnda toplam do÷urganlÕk hÕzÕ dünya
genelinde yaklaúÕk 5 iken, 2005-2010 yÕllarÕ arasÕnda 2,5’e, geliúmiú ülkeler de ise 1,7 seviyelerine
kadar düúmüútür (BM, 2012). Türkiye’de ise toplam do÷urganlÕk hÕzÕ 1950’lerde 6 civarÕnda iken,
2010’lu yÕllara geldi÷imizde yenilenme düzeyi olan 2.1’lere kadar düúmüútür.
Bu noktada, son yÕllarda Türkiye’nin de gündemini meúgul etmeye baúlayan do÷urganlÕ÷Õn düúüúü
daha çok günlük siyasi tartÕúmalara malzeme olmuútur. Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ sosyolojik bir bakÕú
açÕsÕyla Türkiye’deki hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúünü analiz etmektir. Türkiye’de do÷urganlÕk üzerine
yapÕlan çalÕúmalar üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK) ve
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) verileri ÕúÕ÷Õnda genel demografik süreci
tasvir eden çalÕúmalardÕr (Fiúek, 1986; Shorter ve Macura, 1982; HÜNEE, 1994; 1999; 2010). økinci
46
KatkÕlarÕndan ötürü Yrd. Doç. Dr. Zübeyir NiúancÕ’ya teúekkür ederim.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
155
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
grup çalÕúmalar daha çok istatistiksel analizlere dayanan ve do÷urganlÕktaki de÷iúimin sebeplerini
açÕklayan demografik çalÕúmalardÕr (Eryurt, 2005; AdalÕ, 2008; Erfani ve Yüksel-Kaptano÷lu, 2012).
Üçüncü grup çalÕúmalar ise do÷urganlÕ÷Õn; e÷itim durumu, kadÕnlarÕn istihdama katÕlÕmÕ ve göç gibi
sosyal ve ekonomik dinamiklerle iliúkisini incelemektedir (Hoúgör ve Smits, 2008; Eryurt ve
Ergöçmen, 2008; Eryurt ve Koç, 2012; Koç, 2014). Bu makalede di÷er çalÕúmalardan farklÕ olarak
1980 sonrasÕ hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúüne neden olan sosyal ve kültürel dinamikler üzerine durulacaktÕr.
Bu çerçevede makalenin temel iddiasÕ, do÷urganlÕk düúüúünün Türkiye’deki toplumsal ve kültürel
de÷iúimlerin ve bununla ba÷lantÕlÕ olarak özellikle aile yapÕsÕndaki dönüúümün incelenmesiyle
anlaúÕlabilece÷idir. Türkiye’de do÷urkanlÕ÷ün düúüúünün anlaúÕlmasÕ için, farklÕ kültür ve e÷itim
altyapÕsÕna sahip kadÕnlarÕn do÷urganlÕk oranlarÕ, ikinci demografik geçiú dikkate alÕnarak analiz
edilecektir.
Makale beú temel bölümden oluúmaktadÕr. Giriú bölümünden sonra ikinci bölümde dünyada
do÷urganlÕk de÷iúimini açÕklayan temel teoriler incelenecektir. Üçüncü bölümde Türkiye’nin son
dönemde yaúamÕú oldu÷u demografik de÷iúim analiz edilecektir. Dördüncü bölümde Türkiye’nin
toplumsal de÷iúimi ailedeki dönüúüm merkeze alÕnarak açÕklanacaktÕr. Beúinci bölümde çalÕúmada
kullanÕlan yöntem ve verilere de÷inilecektir. Yine bu bölümde istatistiksel analizler ÕúÕ÷Õnda çÕkan
sonuçlar de÷erlendirilecektir. Son bölümde ise do÷urganlÕktaki düúüúün nedenleri kÕsaca tartÕúÕlarak
sosyal politika önerileri sunulacaktÕr.
2. Do÷urganlÕ÷Õn Düúüúü
Do÷urganlÕ÷Õn baúta geliúmiú ülkeler olmak üzere tüm dünyada düúüúü do÷urganlÕk geçiúi (fertility
transition) olarak adlandÕrÕlmaktadÕr (Bongaarts ve Watkins, 1996; Caldwell, 1997). Do÷urganlÕk
geçiúi do÷um kontrol yöntemlerinin kÕsÕtlÕ oldu÷u yüksek do÷urganlÕktan, modern do÷um kontrol
yöntemleri yolu ile düúük do÷urganlÕ÷a ulaúÕlmasÕ olarak adlandÕrÕlÕr. Uzun yÕllardan beri sosyal
bilimciler do÷urganlÕ÷Õ etkileyen faktörleri ve hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúünü açÕklamaya çalÕúmaktadÕrlar.
Sosyo-ekonomik nedenlerin do÷urganlÕk düúüúünü açÕklamaktaki etkisi dünya genelinde hala
tartÕúmalÕ olsa da (Bongaarts, 2006: 8), Türkiye’deki do÷urganlÕk düúüúünü anlamak için literatürde
sÕklÕkla de÷inilen üç temel yaklaúÕma göz atmakta fayda var.
Bunlardan birincisi do÷urganlÕktaki de÷iúimi ekonomik etkenlerle açÕklayan çalÕúmalardÕr. Easterlin
(1978), Easterlin ve Crimmins (1985), Bongaarts (1993), McDonald (2000) gibi araútÕrmacÕlar neoklasik ekonomi teorilerinden etkilenerek ekonomik etkenlerle ve özellikle “arz-talep” iliúkisi
çerçevesinde do÷urganlÕk düúüúünü açÕklarlar. Bu yaklaúÕmlara göre insanlar rasyonel sebeplerle aile
büyüklüklerine karar verirler. Eúler bu rasyonel karar do÷rultusunda çocuk arzÕnÕ çocuk talebi ile
dengede tutmaya çalÕúÕrlar. Ölüm oranlarÕnÕn yüksek oldu÷u durumlarda do÷urganlÕ÷Õn kontrol altÕna
alÕnmasÕna gerek yoktur ve çocuk talebini karúÕlamak için daha çok çocuk yapma e÷ilimi ortaya çÕkar.
Ancak ölüm oranlarÕnÕn düútü÷ü veya gerek maddi gerekse zaman açÕsÕndan çocuk için ödenen bedelin
yüksek oldu÷u durumlarda do÷um kontrol yöntemleriyle do÷urganlÕk sÕnÕrlandÕrÕlmaya çalÕúÕlÕr. Bu
yaklaúÕm “yeni hane halkÕ ekonomisi” olarak da tanÕmlanmaktadÕr. Burada önemli olan husus, toplam
çocuk sayÕsÕnÕ etkileyen unsurlarÕn bireyden ziyade hane halkÕnÕn refahÕndan kaynaklanmasÕdÕr.
Benzer bir yaklaúÕm do÷urganlÕ÷Õ ekonomik modellemelerle açÕklamaya çalÕúan Becker’dan gelmiútir.
Becker (1993), e÷itim seviyesinin yükselmesiyle iliúkili olarak kadÕnÕn beúeri sermayesinin (human
capital) artmasÕnÕn ve istihdama katÕlÕmasÕnÕn çocuk yetiútirmede ailenin fÕrsat maliyetini (opportunity
cost) arttÕrdÕ÷ÕnÕ ve bunun da do÷urganlÕ÷Õ düúürdü÷ünü iddia etmiútir. Di÷er taraftan yine bu süreçte
e÷itimli aileler için nicelikten ziyade niteli÷in önemli oldu÷unu, daha az ancak daha nitelikli çocuk
sahibi olmanÕn tercih edilmeye baúlandÕ÷ÕnÕ iddia etmiútir (Becker, 1993).
Kültürel etkenlere odaklanan ikinci yaklaúÕma göre ise do÷urganlÕk düúüúünde ailenin dönüúümü ve
evlilikle ilgili geleneksel fikirlerin de÷iúimi, bireyselleúme gibi faktörler önemli rol oynarlar. Bu
yaklaúÕmlar içinde özellikle “ikinci demografik geçiú” (second demographic transition) yaklaúÕmÕ
önemlidir (van de Kaa, 1987; Lesthaeghe ve Skuryn, 1988; Lesthaeghe, 1995; Lesthaeghe ve Neels,
156
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2002). Bu yaklaúÕmÕ savunan araútÕrmacÕlar Avrupa’daki do÷urganlÕ÷Õn de÷iúimini birbirinden çok
farklÕ dinamiklerden kaynaklanan iki ayrÕ demografik geçiú ile açÕklarlar. Buna göre ilk demografik
geçiú 1870 ile 1950’li yÕllarÕ arasÕnda ekonomik yapÕnÕn de÷iúimi, úehirleúme ve sosyal güvenlik
kurumlarÕnÕn geliúimi gibi daha çok ekonomik de÷iúimlerin do÷urganlÕk üzerinde uzun süreli
sonuçlarÕyla gerçekleúmiútir. økinci demografik geçiúte ise 1960 sonrasÕ dönemde çekirdek aile ve
evlilik kurumlarÕndaki de÷iúim, artan kadÕn-erkek eúitli÷i, bireyin özerkli÷i (individual autonomy) ve
geleneksel yaúam döngüsündeki de÷iúimler gibi daha çok sosyal ve kültürel faktörler do÷urganlÕk
düúüúünde etkili dinamikler olmuúlardÕr (Lesthaeghe, 1995; Lesthaeghe ve Neels, 2002).
Her ne kadar ekonomik etkenler Türkiye’deki do÷urganlÕk geçiúinde de etkili olsa da, son dönemdeki
hÕzlÕ do÷urganlÕk düúüúü sosyal ve kültürel de÷iúimler incelenmeden analiz edilemez. Bu çerçevede
Türkiye’nin ikinci demografik geçiú dönemi olarak da adlandÕrÕlabilecek bu dönem, bir sonraki
bölümde daha ayrÕntÕlÕ incelenecektir.
3. Türkiye’nin Demografik Dönüúümü
Birçok akademisyen ve politikacÕ Türkiye’nin sahip oldu÷u en önemli zenginlik kayna÷ÕnÕn sahip
oldu÷u genç nüfus oldu÷unu söyleyegelmiútir (TÜSøAD, 1999). Ancak bu genç nüfus, aynÕ zamanda
do÷urganlÕk oranlarÕnÕn çok yüksek oldu÷u bölgelerde e÷itim ve iú imkânÕ sa÷lanamadÕ÷Õnda
toplumsal düzen ve güvenlik açÕsÕndan önemli bir tehdit oluúturabilmektedir. 2000’li yÕllara
geldi÷imizde bu “genç nüfus” söylemi yerini “nüfus yaúlanmasÕ tehdidiyle karúÕ karúÕya kalmÕú
Türkiye” söylemine bÕraktÕ (TÜSøAD, 2010). 2008 küresel ekonomik krizi ve ardÕndan yaúlÕ Avrupa
nüfuslarÕnÕn karúÕlaútÕ÷Õ ekonomik sorunlar, yaúlanan toplumlarÕn baúta emeklilik olmak üzere sosyal
güvenlik ne gibi ekonomik ve sosyal meydan okumalarla baúa çÕkmak zorunda kaldÕklarÕnÕ
göstermektedir.
Tablo 1. Türkiye'nin Demografik Dönüúümü, 1940-2010
1940 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2010
YÕllÕk Nüfus ArtÕú HÕzÕ
17,0 21,7 28,5 25,2 20,7 21,7 14,1 11,1
Toplam Do÷urganlÕk HÕzÕ
6,50 6,72 6,18 5,64 4,56 3,12 2,53 2,06
0-14 Yaú Grubunun Toplam Nüfusa OranÕ (%) 42,1 38,3 41,2 41,8 39,0 35,0 29,8 25,6
65+ Yaú Grubunun Toplam Nüfusa OranÕ (%) 3,6
3,3
3,5
4,5
4,7
4,3
6,8
7,2
Do÷umdaki Yaúam Beklentisi
34
41
46
55
61
66
70
72
Kaynak: Shorter, 2003; DPT, 2013; TÜøK, 2013
Kabaca belirtmek gerekirse demografik geçiú kuramÕna göre toplumlar zaman içinde do÷um ve ölüm
oranlarÕnÕn yüksek oldu÷u bir aúamadan her ikisinin de düúük oldu÷u bir aúamaya geçiú yaparlar.
Demografik geçiú kuramÕ üç aúamadan oluúur (Notenstein, 1953). Sanayi toplumu öncesi dönemi
açÕklayan ilk aúamada hem do÷um hem de ölüm oranlarÕ oldukça yüksektir. Yüksek do÷um ve ölüm
oranlarÕndan ötürü nüfus artÕú hÕzÕ oldukça yavaútÕr. Geçiúin ikinci aúamasÕnda, Sanayi Devrimi
sonrasÕnda yükselen hayat standartlarÕ, sa÷lÕk alanÕndaki önemli atÕlÕmlar (bebekler için vücudun
tekrar normal su miktarÕnÕ kazanmasÕnÕ sa÷layan rehidrasyon tedavisi, antibiyotik ve aspirin gibi temel
ilaçlar) ile ölüm oranlarÕ düúmeye baúlamÕú; ancak do÷um oranlarÕndaki düúüú ölüm oranlarÕndaki
düúüúü gecikmeli olarak takip etmiútir. Bu aúamadaki toplumlarda hÕzlÕ bir nüfus artÕúÕ gerçekleúmiútir.
Bu aúamanÕn yaúandÕ÷Õ 1960’lÕ yÕllarda Türkiye nüfusu 30 milyonu bulmuútur (TÜøK, 2012). Tablo
1’de de görüldü÷ü üzere yüksek do÷urganlÕk oranlarÕ bu hÕzlÕ nüfus artÕúÕnÕ beraberinde getirmiútir.
1960 sonrasÕ dönemde her ne kadar nüfus artmaya devam etse de, nüfus artÕú hÕzÕ yavaúlamÕú 1960’da
binde 28’den 2010’da binde 11,1 kadar düúmüútür. Geçiúin son aúamasÕnda ise do÷um ve ölüm
oranlarÕ çok düúük seviyelere inmiútir. 2010’lara gelindi÷inde toplam do÷urganlÕk oranÕ (total fertility
rate) 1960’taki 6 seviyelerinden nüfusun kendi kendini devam ettirebilmesi için gerekli olan 2,1
seviyesine kadar düúmüútür. øúte tam da bu dönemde, 2000’li yÕllarÕn baúÕnda Türkiye’nin yeni bir
demografik aúamaya (üçüncü ve son aúama) geçti÷i söylenebilir (Aysan, 2014). Demografik
dönüúümün bu aúamasÕnda Türkiye nüfusu artÕk yüksek do÷urganlÕk ve ölümlülük oranlarÕna sahip
genç bir nüfus olmaktan çÕkÕp, düúük do÷urganlÕk ve ölümlülük oranlarÕna sahip yaúlanan bir nüfusa
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
157
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
evrilmektedir. Tablo 1’de görüldü÷ü üzere 0-14 yaú grubunun toplam nüfus içindeki payÕ 1940’ta
yüzde 42 iken, bu oran 2000’de yüzde 29,8’e 2014’de ise yüzde 24,3’e kadar düúmüútür. YaúlanmanÕn
belirtilerini gösteren 65 yaú ve üstü yaú grubun toplam nüfusa oranÕ 1940’ta sadece 3,6 iken 2014
yÕlÕnda yüzde 8’e kadar yükselmiútir.
ùekil 1. Türkiye’de Do÷um ve Ölüm OranlarÕ, 1950-2010
Kaynak: DPT, 2013
Türkiye’nin demografik yapÕsÕndaki de÷iúimin iki temel sebebi vardÕr. Bunlardan birincisi do÷urganlÕk
oranlarÕndaki hÕzlÕ düúüú iken, di÷eri de ölüm oranlarÕndaki hÕzlÕ düúüútür. Ölüm oranlarÕndaki olumlu
geliúmelerin ardÕnda yatan temel etken özellikle aúÕ ve ilaçlarÕn yaygÕn olarak kullanÕlmasÕ ile sa÷lÕk
hizmetlerindeki geliúmelerdir. AyrÕca hayat standartlarÕnÕn yükselmesi de özellikle ileri yaúlardaki
ömür kazanÕmlarÕnÕ beraberinde getirmiútir. ùekil 1’de de görülebilece÷i gibi kaba do÷um oranÕ (crude
birth rate) 1950- 2010 arasÕ dönemde binde 51’den binde 19’a düúerken, kaba ölüm (crude death rate)
oranlarÕ aynÕ dönemde binde 24’ten binde 6’ya düúmüútür. Ancak en önemli düúüú bebek ölüm
oranlarÕnda (infant mortality) yaúanmÕútÕr. Bebek ölüm oranÕ aynÕ dönemde binde 218’den binde 16’ya
kadar düúmüútür. Özellikle bu yaú grubundaki ölümlerin hÕzlÕca düúmesi yaúam beklentisinin (life
expectancy) artmasÕnÕ sa÷lamÕútÕr. Tablo 1’de görüldü÷ü üzere 1940’ta kadÕn ve erkek do÷umdaki
yaúam beklentisi sadece 34 iken, yÕllar içinde sürekli yükselmiú ve 2010 yÕlÕnda 72’ye çÕkmÕútÕr. Bir
sonraki bölümde bu demografik dönüúüme neden olan ailedeki de÷iúim incelenecektir.
4. Türkiye’deki Sosyal De÷iúimler ve Ailenin Dönüúümü
Toplumsal de÷iúimleri açÕklamaya çalÕúan teoriler ailenin de÷iúimi üzerine de odaklanmÕúlardÕr (bu
tartÕúmalar için bkz. Smith vd., 2009). YapÕsal iúlevselcilik, çatÕúma teorisi ve feminizm gibi
yaklaúÕmlar aile yapÕsÕndaki de÷iúimi makro dinamiklerle açÕklamaya çalÕúÕrken; aile sistemleri, aile
geliúimi ve aile gerilimi gibi yaklaúÕmlar ise mikro dinamiklere odaklanÕrlar. Di÷er taraftan ailenin
de÷iúimini anlamak için ailenin tanÕmÕnÕ da yapmak elzemdir. Murdock’a (1949) göre aile; ortak
ikamet, ekonomik iúbirli÷i ve üremenin gerçekleútirildi÷i bir sosyal gruptur. Her ne kadar bu ve
benzeri aile tanÕmlarÕ uzun yÕllar sosyal bilimler literatüründe kabul görse de, aile kurumunun zaman
içinde de÷iúmesiyle birlikte klasik çekirdek aile tanÕmlarÕ eleútirilmiú ve dolayÕsÕyla tanÕmlar da
oldukça farklÕlaúmÕútÕr (Fox ve Luxton, 2009). Beaujot (2000) ise daha kapsayÕcÕ ve nötr bir tanÕm
geliútirerek aileyi kaynaklarÕ paylaúan ve birbiri için kaygÕlanan insanlar olarak ifade eder. Bu
158
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
çerçevede çocuklu yalnÕz anneler, aynÕ evi paylaúmayan ancak kan ba÷Õ olan bireyler, kan ba÷Õ ve
evlilik gibi kurumsal ba÷larÕ olmayan ancak birlikte yaúayan insanlar da aile olarak sayÕlabilirler.
Ancak bu çalÕúmada Türkiye’deki aile daha çok yapÕsal iúlevselcilerin kullandÕklarÕ anlamda
geleneksel çekirdek aile (bir evlilik ba÷Õyla kurulmuú ekonomik ve duygusal deste÷e dayanan cinsel
üremenin gerçekleúti÷i sosyal grup) olarak tanÕmlanmaktadÕr.
Günümüz Türk aile yapÕsÕndaki de÷iúimi anlayabilmek için, geçmiúteki aile yapÕsÕnÕn temel
özelliklerine de÷inmek gerekir. Tahrir defterleri üzerine yapÕlan çalÕúmalar gösteriyor ki, düúünülenin
aksine OsmanlÕ’da hane halkÕ büyüklü÷ü yalnÕzca 5 civarÕndadÕr (Duben, 2002: 130; OrtaylÕ, 2009:
90). Evlilik yapÕsÕ incelendi÷inde 1885 nüfus sayÕmÕna göre østanbul’daki evli erkeklerin sadece yüzde
2,5’i çok eúli idi (Duben ve Behar, 1991: 148-149). Erken 19. yüzyÕl dönemi Anadolu úehirlerini
inceleyen baúka bir çalÕúmada ise evli erkeklerin ancak yüzde 9,5’inin çok eúli oldu÷u gösteriliyor
(Demirel, Gürbüz ve Tuú, 1992).
Ailelerin yapÕsÕna baktÕ÷ÕmÕzda 1907 østanbul’unda ailelerin yüzde 40’Õ çekirdek aile iken, yüzde 16’sÕ
geniú aile ve yüzde 12’si birden çok ailenin aynÕ evi paylaútÕ÷Õ (çoklu) ailelerden oluúmakta idi (Duben
ve Behar, 1991: 49). Geniú ailelerin oluúturdu÷u yüzde 16’lÕk grup ise daha çok kocasÕnÕ kaybetmiú
kadÕnÕn zorunlu olarak çocu÷unun yanÕna sÕ÷ÕnmasÕyla üç kuúa÷Õn birlikte yaúadÕ÷Õ ailelerdir. Baúka
bir önemli nokta ise evlenme yaúÕnÕn tahmin edilenin üzerinde oluúudur. 1885 nüfus sayÕmÕna göre,
østanbul’da kadÕnlarÕn ilk evlenme yaúÕ ortalama 19 iken, bu rakam erkekler için 22 civarÕnda idi
(Duben ve Behar, 1991: 126).
19. ve 20. yüzyÕldaki hÕzlÕ toplumsal dönüúümlerin etkisi en çok ailede görülmüútür. Türkiye’nin
toplumsal de÷iúimini analiz etmeyi amaçlayan birçok bilim insanÕ do÷al olarak bu makro dönüúümleri
açÕklarken ailenin dönüúümüne de de÷inmiúlerdir (Gökalp, 1926 [1995]; FÕndÕko÷lu, 1936; Ça÷atay,
1971; Vergin, 1987; Tolan, 1990). Bu çerçevede modernleúme, tarÕm toplumundan sanayi toplumuna
geçiú ve göç gibi geliúmelerin geleneksel ataerkil aile üzerine etkileri incelenmiútir (Tolan, 1990).
Görüldü÷ü gibi ailenin dönüúümü yeni bir geliúme olmayÕp, OsmanlÕ son döneminden beri aile üzerine
çalÕúmalar yapÕlmaktadÕr. Türkiye’deki aile ve evlilik üzerine yapÕlan çalÕúmalar beú ana baúlÕkta
toplanabilir. Bunlardan birincisi ailenin tanÕmÕ üzerine odaklanan ve farklÕ aile türlerini inceleyen daha
çok tarihsel ve betimsel çalÕúmalardÕr (Duben ve Behar, 1991; FÕndÕko÷lu, 1936; Ülken, 1943; Eröz,
1977; Donuk, 1980). økinci tür çalÕúmalar, sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla toplumsal, kültürel ve
ekonomik dönüúümler çerçevesinde aileyi inceleyen ve daha çok makro ölçekli de÷iúimler üzerine
odaklanan çalÕúmalardÕr (Ça÷atay, 1971; Vergin, 1987; Tolan, 1990). Bu grubun bir devamÕ olarak
özellikle son dönemde kadÕn bedeni, do÷urganlÕk ve toplumsal eúitsizlikler ba÷lamÕnda aile ve kadÕn
çalÕúmalarÕ artmaktadÕr (bkz. Akúit, 2010; Korkut ve Eslen-Ziya, 2011). Üçüncü grupta ise evlilik ve
boúanma olgularÕnÕn nedenleri ve sonuçlarÕ üzerine yapÕlan sosyolojik çalÕúmalar vardÕr (Battal, 2008;
Aytaç ve Rankin, 2009; Kavas ve Gündüz-Hoúgör, 2011; Copur ve Koropeckyj-Cox, 2010; YükselKaptano÷lu ve Ergöçmen, 2014). Dördüncü tür çalÕúmalar birey ve kimli÷inin inúasÕ, aile içi sorunlar
ve boúanma gibi ailevi iliúkilerin birey üzerindeki etkileri üzerine yapÕlan psikolojik çalÕúmalardÕr
(Bilir ve DabanlÕ, 1981; Ka÷ÕtçÕbaúÕ, 1998; 2012). Beúinci tür çalÕúmalar ise aileye nüfus meseleleri
açÕsÕndan yaklaúan ve sÕklÕkla nüfus planlamasÕ ve do÷urganlÕ÷Õ etkileyen faktörler üzerine yapÕlmÕú
demografik çalÕúmalardÕr (Eryurt, 2005; Eryurt ve Koç, 2012). Burada en önemli husus úudur ki,
modernleúmeyi monolitik bir kalÕba indirgeyen demografik geçiú süreci gibi, kültürel de÷iúimler
modernleúme süreciyle paralel sayÕlamazlar. ùüphesiz ki modernleúme sürecinin özelliklerini
belirlemek kolay de÷ildir. Fakat asÕl teorik ve pratik zorluk da bahsetti÷i gibi modernleúmenin hangi
özelli÷inin do÷urganlÕk düúüúüyle iliúkili oldu÷unu saptamaktÕr.
Bu çalÕúmada ikinci demografik geçiú teorisinden de faydalanÕlarak 21. yüzyÕlÕn baúÕnda Türkiye’de
yaúanan demografik de÷iúimin ekonomik sebeplerden ziyade aile yapÕsÕndaki de÷iúimden
kaynaklandÕ÷Õ iddia edilmektedir. Bu çerçevede 20. yüzyÕlÕn büyük bölümünde göç, sanayileúme ve
úehirleúme gibi ekonomik faktörler daha çok aile yapÕsÕnÕ ve do÷urganlÕ÷Õ etkilerken; 20. yüzyÕlÕn
sonunda ve 21. yüzyÕlda ise kadÕn ve erke÷in rollerindeki de÷iúim, toplumsal cinsiyet eúitli÷i, aile
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
159
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
hakkÕndaki tutumlarda farklÕlaúma gibi daha çok kültürel nedenler aile yapÕsÕnÕ etkilemiú ve
dolayÕsÕyla do÷urganlÕk oranlarÕnda hÕzlÕ düúüúler gerçekleúmiútir. Ancak bu demek de÷ildir ki, sadece
kültürel faktörler do÷urganlÕk düúüúünde etkindir. Tabii ki, hem aile yapÕsÕnÕn de÷iúimi hem de
ekonomik sebepler de÷iúen ölçüde do÷urganlÕ÷Õ etkilemektedir. Ancak tekrar vurgulamak gerekirse
özellikle son dönemdeki do÷urganlÕk düúüúünün temel sebebi aile yapÕsÕndaki de÷iúimdir.
Bu de÷iúimin parametreleri ve do÷urganlÕ÷a etkisi Tablo 2’de görülebilir. 15 yaú ve daha yukarÕ
yaútaki nüfusun büyük bir kÕsmÕ 1950-2014 döneminde evli iken, 1960’ta yüzde 73 ile bu oran en
yüksek de÷erine ulaúmÕú daha sonra zamanla düúerek 2014 yÕlÕnda yüzde 63,8’e kadar inmiútir. Bu
düúüúle ters orantÕlÕ olarak hiç evlenmeyen kiúilerin sayÕsÕ da 1960 sonrasÕnda artmÕú ve 2014’e
gelindi÷inde yüzde 27 olmuútur. Aile yapÕsÕ açÕsÕndan önemli olan baúka bir husus ise 1980 sonrasÕ
dönemde boúanma oranlarÕnÕn artmasÕdÕr. Özellikle 2000-2014 yÕllarÕ arasÕnda bu oran yaklaúÕk 3 kat
artarak 1,2’den 3,4’e çÕkmÕútÕr. Gerek evlenme oranlarÕndaki yavaúlama, gerek ise boúanma
oranlarÕndaki hÕzlÕ yükselme son dönemde aile yapÕsÕndaki de÷iúim açÕsÕndan önemlidir. Baúka bir
önemli nokta ise ilk evlenme yaúÕndaki yükselmedir. 1970’te kadÕnlarda 22 erkeklerde 26,2 olan ilk
evlenme yaúÕ, 2014’de sÕrasÕyla 23,7 ve 26,9’a yükselmiútir. YapÕlan çalÕúmalara göre evlenme yaúÕnÕ
yukarÕ çeken ve do÷urganlÕ÷Õn düúmesine neden olan en temel etkenlerden birisi kadÕnlarÕn e÷itim
seviyesinin yükselmesidir (van de Kaa, 1987; McDonald, 2000).
Tablo 2. Türkiye'nin Sosyal De÷iúimi, 1950-2011
1950
Medeni duruma göre nüfus oranÕ (%)
Hiç evlenmedi
22,4
Evli
67,9
BoúandÕ
0,8
Dul veya bilinmeyen
8,9
ølk evlenme yaúÕ
KadÕn
23,3
Erkek
27,7
Okur-yazar oranÕ (%)
KadÕn
19,5
Erkek
45,5
Lise ve üstü e÷itim almÕú kadÕnlarÕn istihdamÕ (%)
Evli kadÕnlar arasÕnda halen do÷um kontrol yöntemleri (%)
Modern
Geleneksel
KullanmÕyor
1960 1970 1980 1990 2000 2011
18,3
73,3
0,8
7,3
22,8
70,4
0,7
6,2
25,8
68,1
0,7
5,5
27,4
67,1
0,8
4,8
28,4
65,7
1,2
4,8
27,4
64,1
3,0
5,0
22,9
26,1
22,0
26,6
22,1
26,2
22,0
26,1
23,2
26,9
24,7
28,6
25,6
53,6
41,8
70,3
54,7
80,0
72,0
88,8
11,9
80,6
93,9
24,0
91,9
98,3
36,8
18,0
32,0
50,0
31,0
32,3
36,6
37,7
25,5
36,1
46,0
27,0
27,0
Kaynak: HÜNEE, 1980; 1989; 1999; 2009; TÜøK, 2012
Tablo 2’de görüldü÷ü üzere 1950-2014 yÕllarÕ arasÕnda hem erkek hem de kadÕnlarda okur-yazarlÕk
oranÕ hÕzla artmÕútÕr. Erkeklerde 1950 yÕlÕnda bu oran yüzde 45,5 iken 2014 yÕlÕnda yüzde 98,7’e
çÕkmÕútÕr. Ancak asÕl büyük artÕú kadÕnlarda olmuútur. AynÕ dönem içinde okuma yazma bilen
kadÕnlarÕn oranÕ yüzde 19,5’ten yüzde 93,4’e yükselerek erkeklerin okuma yazma oranlarÕnÕ
yakalamÕútÕr. Yine e÷itim seviyesinin geliúmesiyle ba÷lantÕlÕ olarak lisans ve üstü e÷itim almÕú
kadÕnlarÕn istihdama katÕlÕmÕ hÕzla artmÕútÕr. 1990’da lisans ve daha yüksek e÷itime sahip kadÕnlarÕn
istihdama katÕlÕmÕ sadece yüzde 11,9 iken 2014 yÕlÕnda bu oran yüzde 41,5’e ulaúmÕútÕr (TÜøK, 2012).
Bu dönemde modern do÷um kontrol yöntemleri üzerine bilginin artmasÕ, ulusal aile sa÷lÕ÷Õ ve
planlamasÕ politikalarÕyla modern do÷um kontrol tekniklerinin ülke genelinde yaygÕnlaúmasÕ ve
kadÕnÕn statüsünün yükselmesi Türkiye’deki do÷um kontrolünü de derinden etkilemiútir. 1978-2014
arasÕnda yapÕlan Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmalarÕ’na göre evli ve do÷urgan kadÕnlar arasÕnda modern
do÷um kontrol yöntemlerinin kullanÕmÕ yüzde 18’den yüzde 47’ye kadar çÕkmÕútÕr. Yine aynÕ
dönemde hiçbir do÷um kontrol yöntemi kullanmayanlarÕn oranÕ yüzde 50’den yüzde 27’ye düúmüútür
(Tablo 2). 2013 yÕlÕnda Türkiye’de, 15 ile 49 yaú arasÕndaki evli kadÕnlarÕn %74’ü herhangi bir do÷um
160
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
kontrol tekni÷ini kullanmÕútÕr, bu oran Pakistan’da %35, MÕsÕr’da %60 ve Yunanistan’da %76‘dÕr
(PRB, 2014).
5. Türk Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ’nÕn Analizi
5.1. Yöntem ve Veri
Bu çalÕúmanÕn verisi Aile ve Sosyal Politikalar BakanlÕ÷Õ, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel
Müdürlü÷ü tarafÕndan 2011 yÕlÕnda yaptÕrÕlan “Türkiye’de Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ”na (TAYA)
dayanmaktadÕr. Bu araútÕrma daha önce TÜøK ile Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel Müdürlü÷ü
tarafÕndan 2006’da gerçekleútirilmiú olan “Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ”nÕn devamÕ niteli÷indedir.
AraútÕrmanÕn örneklem büyüklü÷ünü baúta østanbul, Ankara ve øzmir olmak üzere Türkiye’nin tüm
úehirlerini kapsayan 12.056 hane oluúturmaktadÕr. Bu çerçevede Türkiye’de Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ
2011, Türkiye’de yapÕlan en kapsamlÕ ve en yeni veri setini oluúturmaktadÕr. Bu veri seti betimsel
tablolara ve regresyon analizine dayanmaktadÕr.
Her ne kadar mevcut araútÕrma Türkiye’deki aile yapÕsÕ üzerine en kapsamlÕ ve en yeni veri setini
sunsa da, araútÕrmanÕn temel amacÕ do÷urganlÕk de÷iúimini incelemek olmadÕ÷Õ için ikinci demografik
geçiú ile ilgili analiz yapmak için uygun de÷iúkenler pek yoktur. Ancak yine de ailenin dönüúümünün
do÷urganlÕ÷a etkisini anlamayÕ sa÷layacak bazÕ de÷iúkenleri kullanmak mümkündür. Bunlar arasÕnda
bireyin kendini dinî açÕdan nasÕl tanÕmladÕ÷Õ, farklÕ din ve milliyetten biri ile evlenmeye nasÕl baktÕ÷Õ,
neslin devamÕnda ve ailenin itibarÕnda erkek çocu÷unun önemi, kadÕnÕn çalÕúmasÕyla ilgili düúüncesi
gibi de÷iúkenler seçilmiútir. Di÷er taraftan do÷urganlÕ÷Õ etkileyen gelir, e÷itim seviyesi, ilk evlenme
yaúÕ ve sosyal statü gibi temel de÷iúkenler de analize dâhil edilmiútir. Di÷er taraftan analiz 18 yaú ve
üstü kadÕnlar için yapÕlmÕútÕr. Regresyon analizinden önce korelasyon katsayÕlarÕ tablosu
oluúturulmuú.0.7 ve daha büyük herhangi bir korelasyon katsayÕsÕ olmadÕ÷Õndan çoklu eúdo÷rusallÕk
sorunu yoktur de÷iúkenler arasÕnda.
5.2 Analiz SonuçlarÕ
Literatürde pek çok zaman vurgu yapÕlan do÷urganlÕk üzerindeki temel etkenler bu analiz sonuçlarÕ
tarafÕndan da desteklenmektedir. Tablo 3 çocuk sayÕsÕnÕn tahmin etmek için oluúturulan poisson
regresyon modelini gösterir. Tahmin edilebilece÷i gibi yaú, do÷urganlÕ÷Õ etkileyen en önemli
de÷iúkendir. Yaú arttÕkça, çocuk sayÕsÕ da artmaktadÕr. Yaútaki bir yÕllÕk artÕú, çocuklarÕn öngörülen
sayÕsÕnda % 0.015 artÕúa neden olur. Do÷urganlÕ÷Õ etkileyen bir di÷er önemli etken kontrol de÷iúkeni
olan evlilik yaúÕdÕr. Coale (1992) hem modern hem de geleneksel toplumlarda evlili÷in
geciktirilmesinin do÷urganlÕk düúüúüne neden oldu÷unu göstermektedir. ølk evlenme yaúÕndaki artÕú
özellikle birçok Avrupa dÕúÕ ülkelerde (Lesthaeghe, 2010: 211), genel do÷urganlÕk düúüúünde önemli
bir faktördür. KadÕnÕn ilk evlenme yaúÕ düútükçe, çocuk sayÕsÕ da artmaktadÕr. ølk evlenme yaúÕndaki
bir yÕllÕk artÕú çocuklarÕn öngörülen sayÕsÕnda %0.044’lük düúüúe neden olur. Baúka bir deyiúle, bir
kadÕn yaklaúÕk 22 yÕl evlili÷ini ertelerse her úeyi sabit tutuldu÷unda di÷er kadÕnlara kÕyasla 1 (0.044 *
22) çocuk daha az çocu÷u olacaktÕr. Daha erken evlenen kadÕnlar daha uzun bir süre hamile kalma
riski maruz kalÕrlar (Bongaarts 1978). Yerleúim açÕsÕndan incelendi÷inde kent ile kÕr arasÕndan
istatistiksel bir anlamlÕ farklÕlÕk yoktur. Sosyo-ekonomik statüde baúka bir önemli kontrol de÷iúkendir.
Çok yüksek sosyo-ekonomik grup dÕúÕnda farklÕ sosyo-ekonomik gruplar arasÕnda istatistiksel olarak
anlamlÕ bir fark vardÕr. Sosyo-ekonomik statü yükseldikçe, çocuk sayÕsÕ düúmektedir (Caldwell, 1999;
Coale ve Watkins, 1986). Baúka bir ifade ile sosyal statü ile do÷urganlÕk arasÕnda negatif bir iliúki
vardÕr. Referans grubu olan düúük sosyo-ekonomik statü kadÕnlarÕ ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda orta sosyoekonomik statü kadÕnlarÕ %10, üst-orta sosyo-ekonomik statü kadÕnlarÕ %12 ve yüksek sosyoekonomik statü kadÕnlar %9 daha az çocuk sahibidirler.
Regresyon analizinde kullanÕlan di÷er de÷iúkenler aile yapÕsÕnÕn dönüúümü do÷urganlÕ÷Õ etkiler
göstermektedir. YukarÕdaki tartÕúmalar ÕúÕ÷Õnda ele alÕndÕ÷Õnda kadÕnlar iúgücüne katÕlÕmÕ, daha
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
161
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
eúitlikçi bir aile yapÕsÕnÕ benimsemeleri, birey için dinin öneminin azalmasÕ gibi etkenler ikinci
demografik geçiú teorisinde de açÕklanmÕú ve do÷urganlÕk düúüúündeki etkileri vurgulanan etkenlerdir
(Lesthaeghe, 1995; 2001; van de Kaa, 1987).
Regresyon sonuçlarÕ da e÷itim, kadÕnlarÕn do÷urganlÕ÷Õnda önemli bir rol oynadÕ÷ÕnÕ göstermektedir.
2011 Türkiye’sinde e÷itimsiz kadÕnlarÕn ortalama çocuk sayÕsÕ 4.27 iken, bu sayÕ yüksekokul ya da
üniversite mezunu kadÕnlariçin 1.24’dür. van de Kaa (1987) ve McDonald (2000) gibi araútÕrmacÕlarÕn
vurguladÕklarÕ gibi, do÷urganlÕk e÷itim düzeyi yükseldikçe düúmektedir. E÷itimsiz kadÕnlar, di÷er
etkenler kontrol edildi÷inde, lise ya da yüksek ö÷renim düzeyine sahip referans grubu kadÕnlara göre
%46 daha fazla çocuk sahibidirler. ølk ve orta derece e÷itim seviyesine sahip kadÕnlar referans grubuna
göre %22 daha fazla çocuk sahibidirler. østihdam durumu da çocuk sayÕsÕna etkilemektedir. Di÷er
özelliklerin tümü kontrol edildi÷inde çalÕúan kadÕnlar, referans grup olan ev hanÕmlarÕna oranla %13
daha az çocuk sahibidirler. Emekli kadÕnlar %15, ö÷renci, engelliler gibi di÷er kadÕnlar ev hanÕmlarÕna
oranla %22 daha az çocuk sahibidirler.
Aúa÷Õdaki üç de÷iúken muhafazakarlÕk ya da geleneksel de÷erlerin do÷urganlÕk e÷ilimleri üzerindeki
etkisini göstermektedir. Regresyon sonuçlarÕ, daha az muhafazakâr olan insanlar daha çok
muhafazakâr insanlara göre daha az çocuk sahibi oldu÷unu göstermektedir. Her úey sabit
tutuldu÷unda, kadÕn farklÕ bir dini inanç veya milletten biriyle evlenemez diyen kadÕnlar, evlenebilir
diyenler ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda %4,emin olmayanlara göre ise %6 daha fazla çocuk sahibi oldu÷unu
göstermektedir. Erkek çocuk annesinin prestijini artÕrmaz diyenler %10, emin olmayanlar %9 daha az
çoçuklarÕ vardÕr bu görüúe katÕlanlara göre. KadÕnlarÕn çalÕúmasÕ gerekti÷ini düúünenler, kadÕnlarÕn
çalÕúmasÕna karúÕ olan kadÕnlara kÕyasla %16 daha az çocuk sahibidirler.
DindarlÕk (tutum de÷iúkeni), dindarlÕk ölçe÷i (davranÕú de÷iúken) evlilik olmadan birlikte yaúam
hakkÕndaki görüú gibi bu üç de÷iúken bireylerin dindarlÕ÷Õyla ilgili önemli ipuçlarÕ vermektedir. Dinî
inancÕ daha güçlü olan kadÕnlar daha çok çocuk sahibi olurken, kadÕnÕn farklÕ din ve milliyetten biri ile
evlenmesi hakkÕnda olumsuz fikir beyan edenlerin çocuk sayÕsÕ yine daha fazladÕr. Kendilerini dindar
ya da çok dindar olarak tanÕmlayan kadÕnlar kendilerini dindar olarak tanÕmlamayan kadÕnlara göre
%12 daha fazla çocuk sahibidirler. DindarlÕk sÕkalasÕ de÷iúkeni dikkate alÕndÕ÷Õnda, dindarlÕk
ölçe÷inde bir birim artÕú çocuk tahmini sayÕsÕnÕn %0.3 artÕúÕna neden olur. Örne÷in, kadÕnlarÕn
dindarlÕk sÕklasÕ 0 olan bir kadÕn, sÕkalada 20 üzerinden 20 alan en dindar kadÕna göre %6 daha fazla
çocuk sahibi oldu÷u tahmin edilir. Son olarak, evlilik dÕúÕ birlikte yaúamÕ destekleyen kadÕnlar
desteklmeyen kadÕnlara göre %8 daha az çocuk sahibidirler.
Daha önce iúaret etti÷i gibi, ikinci demografik geçiú evlilik ve çocuk yetiútirmeyle, ücretsiz ortak
seçimi, kadÕn özerklik, birlikte yaúama büyüyen bir önem (Lesthaeghe, 2010) gecikme gerektirir. Bu
özellikler tamamen Türkiye'de mevcut olmamakla birlikte, ikinci demografik geçiú izleri aileleri ve
günlük hayatlarÕnda laik ve liberal de÷erleri kucaklayan bu kadÕnlarda görülebilir. Ekonomik ve e÷itim
faktörlere ek olarak, geleneksel ve dini de÷erler de÷iúiklikler do÷urganlÕk üzerinde önemli bir etkiye
sahip oldu÷unu Sonuçta, geleneksellik ve Din hakkÕnda Seçilen de÷iúkenler regresyon analizi
gösterisinde kullanÕlan inanÕyor. Bir sonraki bölümde, Türk aile yapÕsÕnÕn dönüúümü dayalÕ Türk
nüfusu yaúlanan için sosyal politika önerileri üzerinde duruluyor.
162
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 3. Poisson Regresyonda Çoçuk SayÕsÕ
B
0.89
(Kesiúim)
E÷itim
Yok
0.455
ølk-orta
0.222
Lise
0.088
Yüksek okul ve üstü (referans)
1
ÇalÕúma Durumu
ÇalÕúÕyor
-0.126
øúsiz
-0.113
Emekli
-0.149
Di÷er
-0.221
Ev hanÕmÕ (r)
1
KadÕn farklÕ din ve milliyetten biri ile evlenebilir
KatÕlmÕyorum
0.037
Emin de÷ilim
0.062
KatÕlÕyorum (r)
1
Erkek çocuk annenin itibarÕnÕ artÕrÕr
KatÕlmÕyorum
-0.1
Emin de÷ilim
-0.088
KatÕlÕyorum (r)
1
KadÕnÕn çalÕúmasÕnÕ uygun görüyor musunuz?
Evet
-0.155
HayÕr (r)
1
DindarlÕk
Çok dindar
0.121
Dindar
0.122
Dindar de÷il (r)
1
Eúler evlilik dÕúÕ birlikte yaúayabilir
KatÕlmÕyorum
0.083
Emin de÷ilim
0.055
KatÕlÕyorum (r)
1
Sosyo-ekonomik statü
A Çok yüksek
-0.083
B Yüksek
-0.089
C1 Orta üst
-0.123
C2 Orta
-0.104
D Düúük (r)
1
Yerleúim
KÕr
0.019
Kent (r)
1
0.015
Yaú
-0.044
ølk evlenme yaúÕ
0.003
DindarlÕk sÕkalasÕ
S.E.
0.093
95% Wald CI
Lower Upper
0.708
1.072
X2
91.800
Sig.
0
Exp(B)
2.436
0.049
0.045
0.046
0.359
0.133
-0.002
0.552
0.311
0.178
85.250
24.050
3.700
0
0
0.055
1.577
1.249
1.092
1
0.025
0.084
0.059
0.028
-0.175
-0.276
-0.264
-0.276
-0.077
0.051
-0.034
-0.166
25.230
1.810
6.470
62.260
0
0.178
0.011
0
0.881
0.894
0.862
0.802
1
0.018
0.027
0.002
0.01
0.072
0.114
4.330
5.430
0.037
0.02
1.038
1.064
1
0.017
0.022
-0.134
-0.132
-0.066
-0.045
34.080
15.990
0
0
0.905
0.915
1
0.021
-0.195
-0.115
56.810
0
0.857
1
0.044
0.044
0.035
0.037
0.208
0.208
7.590
7.810
0.006
0.005
1.129
1.130
1
0.039
0.061
0.007
-0.065
0.159
0.174
4.630
0.800
0.031
0.369
1.087
1.056
1
0.06
0.037
0.026
0.022
-0.2
-0.161
-0.174
-0.146
0.035
-0.017
-0.072
-0.061
1.890
5.910
22.250
22.930
0.170
0.015
0
0
0.921
0.915
0.885
0.902
1
0.016
-0.012
0.05
1.490
0.223
0.001
0.002
0.002
0.014
-0.048
0
0.016
-0.04
0.007
876.03
440.39
3.900
0
0
0.048
1.019
1
1.015
0.957
1.003
Analizde kullanÕlan di÷er de÷iúkenler ise ailenin dönüúümünün do÷urganlÕ÷a etkisini göstermesi
açÕsÕndan önemlidir. YukarÕda tartÕúÕldÕ÷Õ üzere, kadÕnÕn istihdama katÕlmasÕnÕn sorun olmamasÕ,
erke÷in baskÕn oldu÷u erkek egemen aileden daha eúitlikçi bir aileye geçiú, kadÕnÕn baúka din ve Õrktan
insanlarla evlenebilmesinin normalleúmesi ve dinî de÷erlerin bireyin hayatÕnda eskisi kadar önemli
olmamasÕ gibi de÷iúimler do÷urganlÕk düúüúünde ailenin dönüúümünü ve kültürel de÷iúimlere vurgu
yapan ikinci demografik geçiúin anlaúÕlmasÕ açÕsÕndan açÕklayÕcÕ olabilir (van de Kaa, 1987;
Lesthaeghe, 1995; 2001).
6. Sonuç Yerine: Politika Önerileri
Birçok akademisyen ve siyasetçi Türkiye’nin en büyük varlÕ÷ÕnÕn genç nüfus oldu÷una vurgu yapÕyor
(TÜSøAD, 1999). Ancak bu genç nüfus, istihdamÕn düúük ve do÷urganlÕ÷Õn yüksek oldu÷u yerlerde
toplumsal düzene ve güvenli÷e tehdit oluúturabilir. 2000‘li yÕllarda bu “genç nüfus” söylem baúka bir
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
163
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
söyleme de yol açtÕ: “Türkiye yaúlanan nüfus tehlikesiyle karúÕ karúÕya” (TÜSøAD, 2012). Sadece
yaúlanma ve bunun ekonomik sonuçlarÕnÕ engellemek için do÷urganlÕ÷a odaklanmak, önemli bir
mesele haline gelen ve son dönemdeki demografik de÷iúimin tetikleyicisi olan ailenin dönüúümüne
odaklanÕlmasÕnÕ engelleyebilmektedir. Yaúlanma sorununu en aza indirmek ve de÷iúen demografik
yapÕya uygun bir refah da÷ÕtÕmÕnÕ yeniden kurabilmek, ailenin de÷iúimini anlayarak buna göre
politikalar uygulamak ile mümkündür. Ancak burada en önemli nokta, amacÕn sadece do÷urganlÕ÷Õ
arttÕrmaktan ziyade; evliliklerin geciktirildi÷i, boúanma oranlarÕnÕn arttÕ÷Õ ve insanlarÕn aile ile ilgili
beklentilerinin de÷iúti÷i bir dönemde güçlü birliktelikler kurulmasÕnÕ desteklemek oldu÷u
unutulmamalÕdÕr. Bu da kadÕn-erkek iú bölümününe dayanan geleneksel aile yapÕsÕna geri dönmekten
ziyade, günün úartlarÕna uygun, kadÕnÕn statüsünün güçlendirildi÷i ço÷ulcu aile yapÕlarÕnÕn devlet
tarafÕndan sosyal politikalar yoluyla desteklenmesidir.
Do÷urganlÕk düúüúünü açÕklayan önceki araútÕrmalarla tutarlÕ olarak, bu çalÕúmanÕn analiz sonuçlarÕ
gösteriyor ki; e÷itim, ilk evlenme yaúÕ ve sosyal statü do÷urganlÕ÷Õ etkileyen en temel dinamiklerdir.
Ancak bu etkenlere ek olarak aile yapÕsÕnÕn de÷iúimini gösteren etkenler de önemlidir. TAYA 2011
veri setinden hareketle do÷umlarÕn hemen hemen hepsinin evli çiftler arasÕnda gerçekleúti÷i
düúünülürse evlenme yaúÕnÕn daha da yukarÕlara çÕkmasÕ do÷um oranlarÕnÕn daha da düúmesine neden
olabilir. Evlenebilmek için, özellikle erkeklerde, düzenli bir iúe ve aileyi geçindirebilecek bir gelire
sahip olmak en temel ön koúullardan biridir. Ancak zorlaúan ekonomik úartlar, rekabetçi bir iú piyasasÕ
ve güvenceli iúlerin azalmasÕ genç nesillerin iú bulmasÕnÕ zorlaútÕrmakta ve dolaylÕ olarak gençlerin
evlenmelerini geciktirmektedir. Türkiye’de 2013 Temmuz’unda toplam iúsizlik oranÕ 9,3 iken, bu
rakam 15-24 yaú grubu için yüzde 18 olmuútur (OECD, 2013). Bu da ekonomi politikalarÕnÕn ve
dolayÕsÕyla emek piyasasÕ politikalarÕnÕn aile oluúturmada ve dolayÕsÕyla do÷urganlÕkta ne kadar
önemli oldu÷unu göstermektedir. Bu çerçevede, genç nesillerin güvenceli iú bulmalarÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ
düzenlemeler yapÕlmasÕ úarttÕr. øú ve iúçi bulma kurumlarÕnÕn düzenlenmesi, genç nesillerin kendilerini
geliútirmeleri için e÷itim programlarÕ verilmesi ve gençlere karúÕ iú ortamÕnda çokça karúÕlaúÕlan ön
yargÕlarÕ engellemek öne çÕkan temel düzenleme baúlÕklarÕdÕr.
E÷itim seviyesi do÷urganlÕ÷Õ iki yönde etkiler. Birincisi e÷itimli insanlarÕn daha uzun süre e÷itime
devam edip daha geç yaúlarda iú bulduklarÕ için evliliklerini geciktirmeleridir. Bunun çözümü
gençlerin okulu bitirir bitirmez iú bulmalarÕnÕ kolaylaútÕrÕcÕ düzenlemelere gitmek ki bu da yukarÕda
bahsedilen sorunla alakalÕdÕr. økinci olarak özellikle e÷itimli çalÕúan kadÕnlarÕn iú ve aile dengesini
ço÷u zaman dengeleyememelerinden ötürü daha az çocuk sahibi olmalarÕdÕr. Bu durum ikinci
demografik geçiú teorisi ile ba÷lantÕlÕ olarak kadÕnlarÕn istihdama katÕlmasÕ ve ailede cinsiyete
dayanan iú bölümünün de÷iúmesiyle iliúkilidir. øú ve aile dengesinin kurulabilmesi için iki önemli
de÷iúiklik gereklidir. Bunlardan birincisi erke÷in geleneksel ataerkil bakÕú açÕsÕndan sÕyrÕlÕp kadÕna
çocuk bakÕmÕ ve ev iúlerinde destek vermesidir. Mukayeseli çalÕúmalar Türk erkeklerinin di÷er
erkeklere göre ev iúlerinde eúlerine çok daha az destek olduklarÕnÕ göstermektedir (Miranda, 2011).
Türk erkekleri günde sadece 116 dakika evle ilgili iúlere vakit ayÕrÕrken; Danimarka gibi øskandinav
ülkelerinde bu rakam 186 dakikaya kadar çÕkabilmektedir (Miranda, 2011). AyrÕca iú ve aile
dengesinin kurulmasÕnÕ sa÷layacak en temel unsurlardan biri de çalÕúan kadÕnlar için sosyal
politikalarÕn kapsamÕnÕn geniúletilmesidir. Uzun ücretli do÷um izni, kaliteli ve ucuz kreú hizmetleri,
yarÕ-zamanlÕ iú imkânlarÕ ve çocuk bakÕm süresinin emeklili÷e sayÕlmasÕ gibi düzenlemeler çalÕúan
kadÕnlarÕn iú ve aile arasÕnda seçim yapmak zorunda kalmalarÕnÕ engelleyecektir. Avrupa üzerine
yapÕlan birçok çalÕúma bu ufak düzenlemelerin do÷urganlÕk artÕúÕna ve aileye olumlu katkÕlarÕnÕ
göstermektedir (Gauthier, 1996; del Boca ve Wetzels, 2008).
Türkiye’nin aile yapÕsÕndaki de÷iúimi ve sonuçlarÕnÕn anlaúÕlabilmesini sa÷layacak veriler kÕsÕtlÕ olsa
da, bu çalÕúmada aile yapÕsÕndaki de÷iúimin do÷urganlÕ÷a etkisi TAYA 2011 araútÕrmasÕ ÕúÕ÷Õnda
incelendi. Lesthaeghe’nin (1995) vurguladÕ÷Õ gibi, kadÕnÕn e÷itim seviyesi ve istihdama katÕlÕmÕnÕn
artmasÕ, etik otonominin (ethical autonomy) artmasÕ, kendi kendini gerçekleútirme iste÷i (self actualization), boúanma ve birlikte yaúama imkânlarÕnÕn artmasÕ gibi nedenler do÷urganlÕ÷Õn düúüúüne neden
olan son döneme özgü geliúmelerdir. Gerek TAYA 2011 araútÕrmasÕ gerek ise Türkiye’nin toplumsal
164
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
de÷iúimi üzerine yapÕlan di÷er araútÕrmalar, ikinci demografik geçiúi do÷uran bu etkenlerin artarak
devam edece÷ini gösteriyor. Bundan ötürü Türkiye’deki do÷urganlÕk oranlarÕnÕ 1980’lerdeki gibi 3-4
civarÕna yükseltmek pek olasÕ gözükmüyor. Ancak do÷urganlÕk oranlarÕnÕn daha da düúmesini
engellemek mümkündür.
TAYA 2011 araútÕrmasÕna göre ortalama çocuk sayÕsÕ 2,2 iken úartlar uygun oldu÷unda istenen çocuk
sayÕsÕ 3,1’e çÕkmakta. Bu noktada do÷urganlÕk düúüúü ve yaúlanma tehdidini en az indirmek toplumsal
cinsiyet eúitsizli÷ini azaltacak düzenlemeleri ve özellikle e÷itimli kadÕnlarÕn daha rahat kariyer ve
çocuk yapmalarÕnÕ sa÷layacak sosyal politikalar geliútirilmesini kaçÕnÕlmaz kÕlÕyor. Do÷urganlÕk ve
refah devleti üzerine yapÕlan çalÕúmalar bu sürece daha önce girmiú ülkelerde sosyal politikalarÕn ve
toplumsal cinsiyet eúitlili÷inin genel olarak do÷urganlÕk artÕúÕnda baúarÕlÕ oldu÷unu göstermektedir
(McDonald, 2000; 2006). Ancak her úeyden önemlisi vatandaúlarÕn hayat standartlarÕnÕn yükseltilmesi
ve güçlü aileler kurulabilmesi için devletin sosyal politika araçlarÕna önem vermesi gerekmektedir.
Kaynaklar
AdalÕ, T. (2008). Tempo Effects On Period Fertility In Turkey: A Study From Turkey Demographic
and Health Surveys. Turkish Journal Of Population Studies, 2008-2009, 30-31, 43-54.
Aile ve Sosyal Politikalar BakanlÕ÷Õ (2011). Türk Aile YapÕsÕ AraútÕrmasÕ. Ankara.
Akúit, E. E. (2010) . Geç OsmanlÕ ve Cumhuriyet Dönemlerinde Nüfus Kontrolü YaklaúÕmlarÕ.
Toplum ve Bilim, 117, 179-197.
Aysan, M. F. (2014). Türkiye’nin Demografik Dönüúümü: FÕrsatlar ve Yeni Meydan Okumalar.
Türkiye’de Toplumsal De÷iúim. Editör L. Sunar. østanbul: Nobel Yay.
Aytaç, I. A. ve Rankin B. H. (2009). Economic crisis and marital problems in Turkey: Testing the
family stress model. Journal of Marriage and Family, 71, 756—767.
Battal, A. (2008). Boúanma Sebepleri. østanbul: BaúbakanlÕk Aile ve Sosyal AraútÕrmalar Genel
Müdürlü÷ü.
Beaujot, R. (2000). Earning and Caring in Canadian Families. Peterborough: Broadview.
Becker,G. S. (1993). A Treatise on the Family: Enlarged Edition. Harvard University Press; Second
edition.
Bilir, ù. ve DabanlÕ, D. (1981). Ailelerde Boúanma VakalarÕ Sonucu ÇocuklarÕn Geliútirdikleri
Tepkiler ve Bu Tepkileri Do÷uran Faktörler. Sa÷lÕk Dergisi, 55 (4-12), 193-206.
Birleúmiú Milletler (2012). Department of Economic and Social Affairs, Population Division (DVD).
World Population Prospects: The 2012 Revision.
Bongaarts, J. (1978). A framework for Analyzing the Proximate Determinants of Fertility. Population
and Development Review, 4( 1): 105–132. Bongaarts, J. (1993). The Supply-Demand Framework for
the Determinants of Fertility. An Alternative Implementation Population studies, 47 (3), 437-456.
Bongaarts, J. ve Watkins, S. C. ( 1996). Social interactions and contemporary fertility transitions.
Population and Development Review, 22 (4), 639-682.
Caldwell, J. C. (1997). The Global Fertility Transition: The Need for a Unifying Theory. Population
and Development Review, 23 ( 4 ), 803-812.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
165
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Caldwell, J. C. ( 1999). The Delayed Western Fertility Decline. Population and Development Review,
25(3): 479-513.
Coale, A. J. (1992). Age of Entry into Marriage and the Date of the Initiation of Voluntary Birth Control. Demography, 29 (1): 333-341.
Coale, A. J. ve Watkins, S. C. (ed. ). (1986). The Decline of Fertility in Europe: the Revised Proceedings of a Conference on the Princeton European Fertility Project. Princeton University Press.
Ça÷atay, T. ( 1971). Modern Aile ve Sosyal Problemleri. AraútÕrma Dergisi, 9, 73-126.
del Boca, D. ve Wetzels, C. (2008). Social Policies, Labour Markets and Motherhood: A Comparative
Analysis of European Countries. Cambridge: Cambridge University Press.
Demirel, Ö., Gürbüz, A., ve Tuú, M. (1992). OsmanlÕlarda Ailenin Demografik YapÕsÕ. Sosyo Kültürel
De÷iúme Sürecinde Türk Ailesi. Ankara: TC. BaúbakanlÕk Aile AraútÕrma Kurumu.
Devlet Planlama TeúkilatÕ (2013). Ekonomik ve Sosyal østatistikler. 1950-2010. 25 Ekim 2013,
http://www.dpt.gov.tr/
Donuk, A. (1980). Çeúitli Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile. østanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Dergisi, 33, 147-168.
Duben, A. (2002). Kent Aile Tarih. østanbul: øletiúim.
Duben, A. ve Behar, C. (1991). Istanbul Households: Marriage Family and Fertility 1880-1940.
Cambridge University Press.
Easterlin, R. (1978). The Economics and Sociology of Fertility: A Synthesis. In C. Tilly (Ed.), Historical Studies of Changing Fertility (pp. 57-133). Princeton: Princeton University Press.
Easterlin, R. ve Crimmins, E. (1985). The Fertility Revolution: A Supply-Demand Analysis. Chicago:
University of Chicago Press.
Erfani, A. ve Yuksel-Kaptano÷lu, ø. (2012). The Use Of Withdrawal Among Birth Limiters in Iran
And Turkey. Studies in Family Planning, 43 (1), 21-32.
Eröz, M. (1977). Türk Ailesi. østanbul: Milli E÷itim BasÕmevi.
Eryurt, M. A. (2005). Türkiye’de Do÷urganlÕ÷Õ Belirleyen Ara De÷iúkenler: YakÕn Döneme Bakarken.
Turkish Journal Of Population Studies, 27, 67-84.
Eryurt, M.A. ve Koç, ø. (2012). Internal Migration and Fertility in Turkey: Kaplan-Meier Survival
Analysis. International Journal of Population Research, 1-11.
Eryurt, M. A. ve Ergöçmen, B. A. (2008). Ebeveyn E÷itiminin Do÷urganlÕk Üzerindeki Etkisi. Turkish
Journal of Population Studies, 30-31, 13-28.
FÕndÕko÷lu, Z. F. (1936). Aile øçtimaiyatÕ. Hukuk Fakültesi MecmuasÕ, 4 (14), 292-315.
Fiúek, H. N. (1986). Türkiye’de Aile PlanlamasÕ Program Stratejisi. Toplum ve Hekim, 41, 37-40.
Luxton, M., & Fox, B. (2009). Conceptualizing family. Family Patterns and Gender Bonds, 3-20.
166
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Gauthier, A. H. (1996). The state and the family: A comparative analysis of family policies in industrialized countries. Oxford: Clarendon Press.
Gökalp, Z. (1995). Türk Medeniyeti Tarihi. Toker YayÕnlarÕ.
Gündüz-Hoúgör, A. ve Smits, J. (2008). Variation in labor market participation of married women in
Turkey. Women’s Studies International Forum, 31, 104–117.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2010). Do÷urganlÕk, Aile PlanlamasÕ, Anne ve Çocuk
Sa÷lÕ÷Õ Beú Yaú AltÕ Ölümlerdeki De÷iúimler: 1968-2008 (ISBN 978-975-491-285 2). Ankara.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2009). Turkey: Demographic and Health Survey 2008
(ISBN 978-975-491-275-3). Ankara.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1999). Turkey: Demographic and Health Survey
1998. Ankara.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1994). Turkey: Demographic and Health Survey
1993. Ankara.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1980). Turkish Fertility Survey 1978. Ankara.
Ka÷ÕtçÕbaúÕ, Ç. (2012). Benlik, Aile ve ønsan Geliúimi: Kültürel Psikoloji. østanbul: Koç Üniversitesi
YayÕnevi.
Ka÷ÕtçÕbaúÕ, Ç. (1998). Kültürel Psikoloji: Kültür Ba÷lamÕnda Aile ve ønsan Geliúimi. Istanbul: YapÕ
Kredi YayÕnlarÕ.
Kavas, S. ve Gündüz-Hoúgör, A. (2011). “It Is Not a Big Deal, I Can Do It, Too”: Influence of Parental Divorce on Professional Women’s Marital Experience in Turkey. Journal of Divorce & Remarriage, 52, 565–585.
Korkut, U. ve Eslen-Ziya, H. (2011). The Impact of Conservative Discourses in Family Policies,
Population Politics, and Gender Rights in Poland and Turkey. Social Politics: International Studies in
Gender, State a Society, 18 (3), 387-418.
Lesthaeghe, R. (1995). The second demographic transition in Western countries: An interpretation. In
Mason, K.O. & Jensen, A.M. (Eds.), Gender and family change in industrialized countries ( pp. 1762). Oxford: Clarendon Press.
Lesthaeghe, R. ve Neels, K. (2002). From the first to the second demographic transition: An interpretation of the spatial continuity of demographic innovation in France, Belgium and Switzerland. European Journal of Population, 18 (4), 325-360.
Lesthaeghe, R. ve Skuryn, J. (1988). Cultural Dynamics and Economic Theories of Fertility Change.
Population and Development Review, 14, 1-45.
McDonald, P. (2006). Low fertility and the state: The efficacy of policy. Population and Development
Review, 32 (3), 485-510.
McDonald, P. (2000). Gender Equity in Theories of Fertility. Population and Development Review,
26, 427-439.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
167
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
McQuillan, K. (2004). When does religion influence fertility? Population and Development Review,
30 (1): 25–56.
Miranda, V. (2011). “Cooking, caring and volunteering: Unpaid work around the world,” OECD Social, Employment and Migration Working Papers, No. 116.
Murdock, G. (1949). Social Structure. NewYork: Macmillan
Notenstein, F. W. (1953). Economic Problems of Population Change. Proceedings of the Eight International Conference of Agricultural Economists, 13-31. New York.
OECD. (2013). OECD Statistics. 1 A÷utos 2013, http://www.stats.oecd.org
OECD. (2011). Pensions at a Glance: Retirement-income Systems in OECD Countries. Paris: OECD.
OrtaylÕ, ø. (2009). OsmanlÕ Toplumunda Aile. østanbul: Timaú YayÕnlarÕ.
Shorter, F. C. ( 2003). Estimating Fertility, Mortality, and Net Reproduction in Turkey from the 2000
Census. 1 Ekim 2013, http://www.hpntech.com/popart/fs4.aspx
Shorter, F. C. ve Macura, M. (1982). Trends in Fertility and Mortality in Turkey 1935Ǧ 1975. Washington: Committee on Population and Demography, U.S. National Academy of Sciences, National
Academy Press.
Smith, S. D. (2009). Exploring Family Theories (2nd ed.). Oxford University Press.
Tolan, B. (1990). Geleneksel Aileden Ça÷daú Aile YapÕsÕna Do÷ru Dünyada ve Türkiye’de Aile
YapÕsÕnÕn Evrimi. M.Ü.ø.ø.B.F. Dergisi, 7(1-2), 237-250. østanbul.
Türkiye østatistik Kurumu (2013). Nüfus ProjeksiyonlarÕ, 2013-2075. Haber Bülteni SayÕ, 15844. 5
KasÕm 2013, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15844
Türkiye østatistik Kurumu (2012). østatistik Göstergeler 1923-2011 (ISBN 978-975-19-5571-5). Ankara: Türkiye østatistik Kurumu MatbaasÕ.
TÜSøAD (2010). 2050'ye Do÷ru Nüfusbilim ve Yönetim: øúgücü PiyasasÕna BakÕú. østanbul: TÜSøAD.
TÜSøAD (1999). Türkiye’nin FÕrsat Penceresi Demografik Dönüúüm ve øzdüúümleri (ISBN: 9757249-78-5). østanbul.
Ülken, H. Z. (1943). Sosyoloji (sayfa. 268-278). østanbul: Remzi Kitabevi.
Van de Kaa, D. J. (1987). Europe’s second demographic transition. Population Bulletin, 42(1).
Vergin, N. (1987). Toplumsal De÷iúme ve Türkiye’de Aile. ølim ve Sanat, 14, 17-25
168
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
KENTSEL DÖNÜùÜM SÜRECøNDE YOK OLAN MAHALLE
KÜLTÜRÜ: SARIGÖL MAHALLESø (ùEN MAHALLE) ÖRNEöø
Taner KÕlÕç, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi Co÷rafya Bölümü
Seçkin Hardal, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi Co÷rafya Bölümü
Özet
1950 yÕlÕndan itibaren østanbul’un hÕzlÕ göç almasÕyla oluúan Gaziosmanpaúa ilçesinin SarÕgöl
Mahallesi, Türkiye’nin her bölgesinden göç alarak kozmopolit bir yapÕya bürünmüútür. ÇalÕúma
sahamÕz olan ùen Mahalle ise SarÕgöl Mahallesi içerisinde baskÕn Roman nüfusu ile ayrÕ bir mekân
özelli÷i göstermektedir. ønsanlar, yaúadÕklarÕ mekânlarÕ sadece fiziksel olarak de÷il, ayrÕca kültürel
olarak da de÷iútirmekte ve úekillendirmektedir. ùen Mahallede de yÕllar içerisinde Roman kültürü
mekânÕ ve çevresini úekillendirmiú kültürel etkileúim ortaya çÕkmÕútÕr. Günümüze gelindi÷inde ise
Kentsel Dönüúüm çalÕúmalarÕndan etkilenen bir mahalle’de ùen Mahalle olmuútur. ùen Mahalle’de bu
süreçte kültürel ve mekânsal birçok de÷iúiklik meydana gelecek, mahalle kültürü yerini yüksek katlÕ
apartmanlardan meydana gelen site kültürüne bÕrakacaktÕr.
DISSEPPEARING OF NEIGHBORHOOD CULTURE DURING URBAN RENEWAL: A CASE STUDY IN SARIGÖL
Abstract
Since 1950, consisting of Sarigol neighborhood of Istanbul's Gaziosmanpasa district with taking rapid
migration, immigration from taking every region of Turkey has taken a cosmopolitan structure. The
study area is the Sen neighborhood shows a distinct space in the property with dominant Roman population from Sarigol neighborhood. People, not only physical places where they live, and also as a cultural change and shape. Within the years, Roman culture has formed the locality and environment and
acculturation has accured, in ùen Neigborhood, too. When today's bride Sen Neighborhood has been
working in a neighborhood affected by Urban Renewal Sen neighborhood cultural and spatial many
changes will occur in this process It will leave the place to the cultural sites of local cultures occurring from high-rise apartment building.
1. Giriú
ønsanlarÕn en temel ihtiyaçlarÕndan biri ev ihtiyacÕdÕr. Ev: barÕnma, mahremiyet, iúyerine, hizmetlere,
aile ve arkadaúlara ulaúma, tehlike kaynaklarÕna karúÕ korunma, fiziksel, toplumsal ve simgesel (statü)
özelliklere sahip semt konumu, servetin biriktirilip geliútirilebilece÷i bir araç olarak pek çok farklÕ
ihtiyaca cevap vermektedir (Harvey, 2003).
Kentlerde ev ve insanlarÕn bir araya gelmesiyle ortaya çÕkan en küçük idari birimler ise mahallelerdir.
Ancak mahalleleri sadece idari birimlerden ibaret yerleúmeler gibi ele almak yanlÕú olur. Mahalleler
aynÕ zamanda fiziki ve sosyal bir ünite olarak da ele alÕnabilir.
østanbul gibi hÕzlÕ göç alan büyük úehirlerimizde zincirleme göçlerin etkisiyle belli etnik, dini, bölgesel
ve kültürel gruplar aynÕ mahallenin de÷iúik bölgelerine kümelenerek co÷rafi olarak bir bölgede
toplanmaktadÕr. Böylece aynÕ mahalle içerisinde “kültür adalarÕ” ortaya çÕkmaktadÕr. Mahalle
içerisinde yaúayanlar birbirleriyle kültürel olarak uyumlu ve sorumluluk içerisinde hareket eden kapalÕ
toplumlar haline gelebilmektedir.
Zincirleme göçler ile çok hÕzlÕ nüfus artÕúÕ meydana gelen østanbul’da, konut ihtiyacÕnÕ karúÕlamak için
denetimden uzak birçok kaçak yapÕ inúa edilmiútir. 1999 yÕlÕnda büyük can ve mal kayÕplarÕna yol
açan Marmara Depremi, østanbul'daki konutlarÕn önemli bir kÕsmÕnÕn depreme karúÕ ne kadar
dayanÕksÕz oldu÷unu acÕ bir úekilde bize göstermiútir. øleride olabilecek depremlerde can ve mal
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
169
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
kaybÕnÕ en aza indirebilmek için riskli yapÕlar yÕkÕlarak, sa÷lÕklÕ ve güvenli konutlar inúa etmek
amacÕyla 2012 yÕlÕnda 6306 SayÕlÕ Afet Riski AltÕndaki AlanlarÕn Dönüútürülmesi hakkÕndaki kanun,
halk arasÕndaki söyleniúiyle Kentsel Dönüúüm YasasÕ çÕkarÕlmÕútÕr.
Kentsel Dönüúüm YasasÕ ile birlikte baúta østanbul olmak üzere büyük kentlerimizde önemli projeler
baúlatÕlmÕútÕr. Konut mülkiyetinin büyük ölçüde el de÷iútirmesine ve kiracÕ sayÕsÕnda önemli artÕúlara
sebep olan bu projeler, aynÕ zamanda mahalle kültürünün de yok olmasÕna neden olmaktadÕr.
Bu projelerden bir tanesi olan SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi, 2013 Nisan
ayÕnda, dönemin BaúbakanÕ Recep Tayyip Erdo÷an'Õn katÕlÕmÕyla baúlamÕútÕr. AynÕ zamanda
østanbul'un en büyük kentsel dönüúüm projelerinden birisidir. Halen yapÕmÕ devam eden bu projeden
58232,14 m2 alanda 2.115 konut etkilenmektedir. Bu konutlarÕn 600 tanesi yÕkÕlmÕú 1515 tanesi de
yÕkÕlmayÕ beklemektedir (Gaziosmanpaúa Belediyesi, 2014).
2. Amaç
ÇalÕúmanÕn temel amacÕ; SarÕgöl Mahallesi içinde ayrÕ bir mahalle özelli÷i gösteren ùen Mahalle’nin,
mekânsal farklÕlÕklarÕnÕ ortaya koyabilmek, mekânsal farklÕlÕklara neden olan faktörleri
açÕklayabilmektir. Bu faktörler ele alÕnÕrken Urry'nin belirtti÷i gibi mekân tek baúÕna genel etkiler
taúÕyan bir unsur olarak ele alÕnmamÕú, toplumsal iliúkilere de de÷inilmiútir (Urry, 1999).
3. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
SarÕgöl Mahalle’sinde kentsel dönüúüm ilk önce "ùen Mahalle"den baúlamÕútÕr. Kentsel dönüúümün
ùen Mahalle’den baúlamasÕ çeúitli tartÕúmalarÕ da gündeme getirmiútir. Bu tartÕúmalarÕn baúÕnda kimlik
tartÕúmalarÕ gelmektedir. østanbul'un suçla anÕlan mahallelerinden biri olan ùen Mahalle'de oturan
insanlar, Roman kimli÷i ve kültürel özelliklerine göre ortak bir mekânda, grup dayanÕúmasÕ içinde bir
arada yaúamaktadÕr. Bir arada yaúayan insanlarÕn kültürel ve ekonomik özellikleri zaman içerisinde
mekânÕ úekillendirmektedir. ùen Mahalle’de yaúayan Romanlar birlikte yaúamanÕn avantajlarÕnÕ ve
dezavantajlarÕnÕ yaúamaktadÕr. AyrÕca Roman kültürü ve özellikleri, çevresindeki yerleúmelerde
önemli de÷iúikliklere yol açmaktadÕr. Ancak kentsel dönüúümün tamamlanmasÕyla birlikte, ùen
Mahalle’de yaúayanlar, kimlik ve kültürel özelliklerinin yok olaca÷Õ, toplumsal iliúkiler ve dayanÕúma
a÷larÕnÕn ortadan kalkaca÷Õ kaygÕsÕnÕ taúÕmaktadÕr. Bundan dolayÕ ùen Mahalle’de yaúayan halkÕn bir
kÕsmÕ, Roman kimli÷inin korunmasÕ için adeta savunmaya geçmiú durumdadÕr.
Mekan, farklÕlÕ÷Õn oluúumuna, farklÕlÕ÷Õn görülebilir hale gelmesine ya da gizlenmesine do÷rudan
do÷ruya katkÕda bulunur. FarklÕlÕk sistemleri mekan üzerinde oluúur ve varlÕ÷ÕnÕ sürdürür. Mekan
kimlikler arasÕndaki farklÕlÕklarÕ gizleyebilece÷i gibi açÕ÷a çÕkarÕcÕ bir rol de oynayabilir. Bundan
dolayÕ, farklÕlÕ÷Õn oluúumu ve kalÕcÕ hale gelmesi toplumsal de÷il aynÕ zamanda mekansal bir süreçtir
(IúÕk, 1994). Bu durum, karúÕmÕza farklÕ mekanlarda farklÕlaúan genel toplumsal (nedensel) süreçleri
çÕkarmaktadÕr (PÕnarcÕo÷lu, 1994). Kimlik olumsal (alansal) varlÕk koúullarÕna ba÷lÕdÕr ve bu
koúullarla iliúkisini kurmadan kimli÷in oluúumunu anlamanÕn olana÷Õ yoktur. Böylesi bir kimlik
anlayÕúÕ ister istemez olumsallÕ÷a ve mekâna özel bir önem vermek, mekânÕ ön plana çÕkaran bir bakÕú
açÕsÕna öncelik tanÕmak durumundadÕr. Çünkü mekânsal pratikler farklÕlÕ÷Õn oluúumunda temel bir rol
oynar. Kimlik ile bu kimli÷in oluútu÷u ve ifade edildi÷i mekânlar arasÕnda çok sÕkÕ bir ba÷ vardÕr (IúÕk,
1994). Kimlikler, toplumsal aktörler onlarÕ içselleútirdi÷inde, kendi anlamlarÕnÕ bu içselleútirme
etrafÕnda örgütledi÷inde, kimlik haline gelirler (Castells, 2008).
Konuya kültürel co÷rafya açÕsÕndan bakÕldÕ÷Õnda ise etnik yapÕ; dil ya da din gibi ortak olarak
algÕlanan belirli gruplara ait bir kurallar sistemidir. Etnik yapÕ araútÕrmalarÕnda co÷rafyacÕlarÕn odak
noktalarÕ, etnik gruplarÕn mekânÕ nasÕl úekillendirdikleri ve ana akÕm kültüre göre mekânÕ nasÕl
kullandÕklarÕnÕn anlaúÕlmasÕdÕr. Kültürel co÷rafyacÕlar için bölge etnik gruplarÕn bir araya geldikleri
ayrÕ bir temeldir. Örne÷in; kültürel gruplar, etnik olarak tanÕmlananlar ve di÷erleri toplumun geniú bir
170
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
kÕsmÕndan getto ya da anklav yerleúim bölgeleri ile mekânsal olarak ayrÕlmaktadÕr (Knox ve Marston,
2001). Konut etnik kapanmaya iliúkin e÷ilimlerde her zaman ön planda olmuútur. Bunun
nedenlerinden biri ikamet yerinin büyük ölçüde simgesel bir yanÕnÕn olmasÕdÕr. økamet yeri statüyü
gösterir, güvenlik sa÷lar, geçinmeyle büsbütün iç içe geçer (Giddens, 2008). ùen Mahalledeki bu
farklÕlÕk sadece bir mekânsal farklÕlÕ÷Õ de÷il aynÕ zamanda kültürel bir farklÕlÕ÷Õ da içinde
barÕndÕrmaktadÕr. Kültür, yaúamÕmÕzdaki de÷erleri fiziksel çevredeki biçimlere dönüútürerek yaúam
biçimini etkiler ve davranÕúlarÕmÕzÕ belirler. Her kültür, yaúam biçimini yansÕtÕrken saklÕ sembolleri,
anlamlarÕ içinde barÕndÕrÕr. MekânÕn kullanÕmÕ bu anlamlarÕn yansÕmasÕ olarak görülmektedir. Her
kültürel uzantÕ, mekânÕ kavramamÕzÕ, anlayÕúÕmÕzÕ ve mekân kullanÕmÕmÕzÕ yakÕndan etkilemektedir
(Erdönmez, 2014). ùen Mahalle’de yapÕlan saha çalÕúmalarÕ, gözlemler ve mülakatlar da bu durumu
destekler niteliktedir. ÇalÕúmalar sonucunda ùen Mahallede yaúayan insanlarÕn mahalleye olan aidiyet
hislerinin yüksek oldu÷u görülmektedir. Aidiyet hislerinin yüksek olmasÕnda mahallede kendi dillerini
rahatça konuúabilmeleri ve kendilerini ifade edebilmeleri etkili olmaktadÕr. AyrÕca RomanlarÕn
kendine özgü yaúam úekilleri ve bu yaúam úekillerini ùen Mahalle’de rahatça sürdürebilmelerinden
dolayÕ mahalleye olan aidiyet hissi artmaktadÕr. Kent insan grubunu bir araya toplamakta birbirleriyle
iletiúimi sa÷layan ortak hatÕralarÕ ve sembolleri yaratmaktadÕr. Bu semboller insanlarÕn kafalarÕnda
oluúturdu÷u úemalardÕr ve anlamlar içermektedir. Bu durum insanla çevre arasÕnda güvenli, duygusal
bir iliúki yaratÕr. ønsan çevresinde tanÕdÕk, anlam ve hatÕralarla yüklü de÷erler buldu÷unda kendini
yalnÕz hissetmez, çevresine güven duyar. Çevrenin ayrÕútÕrÕlÕp isimlendirilmesi ona insan deneyiminin
derinli÷ini katar (Erdönmez, 2014).
ùen Mahalle’deki çalÕúmamÕzÕ gerçekleútirebilmek için; insan, mekân, kültür ve kentlerle ilgili yapÕlan
çalÕúmalar incelenerek, ùen Mahallede saha çalÕúmasÕ ve gözlemler yapÕlmÕútÕr. Saha çalÕúmalarÕ
sÕrasÕnda mahalle sakinleri, SarÕgöl Mahallesi Koruma, YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i ve
belediye yetkilileri ile görüúmeler yapÕlmÕútÕr.
4. Bulgular
2013 TÜøK verilerine göre 25 063 kiúi nüfusu olan SarÕgöl Mahallesi, østanbul'un yo÷un göç almaya
baúladÕ÷Õ dönemler olan 1950 ile 1960 yÕllarÕ arasÕnda kurulmuútur. Mahallenin ilk sakinlerini Do÷u
Karadeniz Bölgesi'nden, özellikle Rize ilinden gelen vatandaúlar oluúturmuúlardÕr. ølerleyen süreçte
Balkanlardan gelen Türk ve Roman kökenli vatandaúlarÕn mahalleye yerleúmesi ve 1990'lÕ yÕllarda
Do÷u, Güneydo÷u Bölgelerinden yo÷un göç alan mahalle kozmopolit bir yapÕ halini almÕú ve
neredeyse tüm Türkiye co÷rafyasÕnÕ temsil eder duruma gelmiútir (Hardal, 2014).
Gaziosmanpaúa ølçesi sÕnÕrlarÕ içerisinde yer alan SarÕgöl Mahallesi, østanbul'un merkezi kÕsmÕ
sayÕlabilecek tarihi yarÕmadaya yakÕnlÕ÷Õ dolayÕsÕyla da avantajlÕ bir konumda yer almaktadÕr.
Özellikle büyük úehirlerde konut yapÕmÕ için arsa alanlarÕnÕn az, talebin ise yüksek olmasÕ, arsalarÕn
rant de÷erinin yüksek olmasÕna sebep olmaktadÕr. Rant de÷eri yüksek olan arsalarda ise çok katlÕ
binalarÕn yapÕmÕ tercih edilerek kar maksimumu sa÷lanmaya çalÕúÕlmaktadÕr. SarÕgöl Mahallesi
Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi kapsamÕnda on altÕ katlÕ binalar yapÕlmÕútÕr (Foto 1). Bu kadar
yüksek katlÕ binalarÕn yapÕlmasÕna gelen temel eleútiri ise, mahalle ve komúuluk iliúkilerinin de÷iúecek
olmasÕdÕr. Apartman aidatÕ da büyük bir kÕsmÕ enformel sektörde çalÕúan mahalle halkÕnÕn baúlÕca
eleútirileri arasÕndadÕr (Hardal, 2014).
Saha çalÕúmasÕ sÕrasÕnda mülakat yaptÕ÷ÕmÕz Yasin (26); mahalle ve komúuluk iliúkilerinin önemli
oldu÷unu özellikle vurgulamÕú, ancak mahalle her ne kadar sahiplenilen yer olsa da, ekonomik
imkânlar düzeldi÷i takdirde daha iyi bir semte taúÕnmak ve çocuklarÕmÕ orda yetiútirmek isterim diye
belirtmiútir.
SarÕgöl Mahallesi’ne yerleúenler etnik ve kültürel dayanÕúma içinde bir araya gelerek, mahallenin
çeúitli kÕsÕmlarÕnda hâkimiyet bölgeleri oluúturmuúlardÕr. SarÕgöl Mahallesi içerisindeki bu hâkimiyet
bölgelerinin en homojen ve karakteristik olanÕ ise mahallede ikamet eden insanlarÕn verdi÷i bir isim
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
171
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
olan "ùen Mahalle"dir. Buraya ùen Mahalle denmesinde dü÷ün ve e÷lencelere buradan müzisyen
götürülmesi ve RomanlarÕn yaúam biçimleri etkili olmuútur (Foto 2).
Foto 1. SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi kapsamÕnda yapÕmÕ devam
eden çok katlÕ konutlar
Foto 2. ùen Mahalle’nin giriúinde yer alan, çalgÕ ve e÷lence iúleri için her türlü müzik aleti,
müzisyen bulunabilen Köúem KÕraathanesi
ùen Mahalle; Do÷uda Cami Sokak ve 1. BayÕr Sokak, Güneyde Ordu Caddesi, BatÕda Hamam Caddesi
ve Kuzeyde Akça Sokak ile sÕnÕrlandÕrÕlabilir (Plan 1).
172
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Plan 1. SarÕgöl Mahallesi PlanÕ ve ùen Mahalle SÕnÕrlarÕ
ùen Mahalle sakinlerinin büyük ço÷unlu÷u 1950'li yÕllarda devlet tarafÕndan buraya yerleútirilen
RomanlardÕr. ùen Mahallenin ileri gelenlerinden ùadi ÇatÕ (64) ile yaptÕ÷ÕmÕz mülakatta bu konu
hakkÕnda ayrÕntÕlÕ bilgiler elde ettik.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
173
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1923 yÕlÕnda Türkiye Cumhuriyeti kuruldu÷unda, Bulgaristan ülkesinde yaúayan ve rençperlikten
anlamayan Türk, Roman ve PomaklarÕ sÕnÕr dÕúÕ ederek Türkiye'ye gönderdi. østanbul'da BeyazÕt'a
gelen Romanlar, 1950'li yÕllarda Gaziosmanpaúa'ya yerleútirildi. ølk mahalleye geldiklerinde
askerlerin talim yaptÕ÷Õ bir alandÕ. Devlet tarafÕndan Romanlara KÕzÕlay çadÕrlarÕ verilerek bu alana
yerleútirildi. Buraya yerleúen romanlar østanbul'da yÕkÕlan eski yapÕlarÕn tu÷la, kiremit, kapÕ,
pencere vs gibi artÕk malzemelerini ucuza satÕn alarak ve kendi iú gücünü katarak evlerini yaptÕlar.
Daha sonra eú, dost ve akrabalar zincirleme bir göç úeklinde gelerek mahalleye yerleútiler.
Evlerinin etrafÕna eklemeler yaparak hane sayÕsÕnÕ artÕrdÕlar.
ùadi ÇatÕ'ya, mahalledeki kentsel dönüúüm çalÕúmalarÕ ile ilgili düúüncelerini sordu÷umuzda tepkili
ifadeler kullandÕ÷ÕnÕ görmekteyiz.
SarÕgöl mahallesinde yürütülen kentsel dönüúüm çalÕúmalarÕ "sarayÕmÕz" diye adlandÕrdÕ÷Õ ve bir
arada yaúamalarÕnda ötürü Roman dilini özgürce konuúabildikleri, ùen Mahalledeki Roman
kültürünü yok ediyor. Bizler ùen Mahallede "sahabeler" gibi yaúÕyoruz. Gün bulup gün yiyoruz.
Toplumsal bir dayanÕúma var. Burada yaúayan Romanlar kendilerini ùen Mahalleye ait hissediyor.
Kentsel dönüúüm ile birlikte borçlanmaya ve aidat ödeme sistemine ayak uyduramayÕz. Çünkü
Romanlar çiçekçilik, ayakkabÕ boyacÕlÕ÷Õ, dökümcülük, eskiden nalcÕlÕk gibi enformel iúlerde
çalÕúmaktadÕr. ølk kentsel dönüúüm baúladÕ÷Õnda bizlere ev verilece÷i söylendi. Ancak bazÕ
kimselere 15-20 bin lira para verildi ve bu para birkaç yÕl içerisinde bitti. Evlerini boúaltanlar
periúan ve piúman oldular.
ùadi ÇatÕ'ya göre bu iúin çözümü özgür bir kentsel dönüúüm ve sa÷lamlaútÕrma çalÕúmasÕ yapÕlmasÕdÕr.
SarÕgöl Mahallesi Yerinde Kentsel Dönüúüm Projesi kapsamÕnda az katlÕ ve bahçeli evler yÕkÕlarak
yerine 16 katlÕ dev bloklar yapÕlmÕútÕr (Foto 2). Bu bloklara çok sayÕda yabancÕnÕn taúÕnmasÕnÕn
mahalledeki komúuluk iliúkilerini kökten de÷iútirece÷i açÕktÕr. ùen Mahalle’nin kendine özgü Roman
kimli÷inin yerini kozmopolit kent kimli÷i alacaktÕr. Sonuçta mahalledeki konut sorununu çözebilece÷i
úüpheli olan bu proje yeni sorunlarÕn ortaya çÕkmasÕna sebep olacaktÕr. Yerinde Kentsel Dönüúüm
Projesi, yerinden edilme sürecine dönüúecek en yakÕn mahallelerde eski sorunlar yeniden
canlanacaktÕr. Mahallenin kendine özgü koúullarÕnÕn iyi de÷erlendirilmesi gerekmektedir.
SarÕgöl Mahallesi Koruma ve YardÕmlaúma Derne÷i baúkanÕ ile yaptÕ÷ÕmÕz görüúmede; mahallede
oturan birçok kimsenin derne÷e destek vermedi÷ini, hatta bazÕ hanelerin gönüllü olarak gidip evini
kentsel dönüúüm için belediyeye vermek istedi÷ini ifade etmiútir. Bu durum mahallede birli÷in
sa÷lanamamasÕna ve bölünmelere yol açmakta, samimi komúuluk iliúkisi olan insanlarÕ birbirlerine
kÕrgÕn hale getirmektedir.
Görüúme yaptÕ÷ÕmÕz SarÕgöl Mahallesi Kentsel Dönüúüm Ofisi yetkilileri ise özellikle ùen Mahalle
hakkÕnda yeterince bilgiye sahip de÷ildir. ÇalÕúanlar için girilemez ve tehlikeli olarak isimlendirilen
mahalleye yÕkÕm tebligatlarÕ zabÕta eúli÷inde bÕrakÕlmÕútÕr. Yine belediye ile yaptÕ÷ÕmÕz görüúme
sonucunda belediye yetkilileri, özellikle riskli alan kararÕna karúÕ açÕlan davada, DanÕútay’Õn verdi÷i
yürütmeyi durdurma kararÕnÕn, projeleri zora soktu÷unu, bu süreçte müteahhitlerin kiralarÕ ödemekte
zorlanmaya baúladÕ÷ÕnÕ ve hatta sözleúmeleri iptal etmeye baúladÕklarÕnÕ ifade etmiúlerdir.
5. Sonuç
Kendi içerisinde ayrÕ bir mekân özelli÷i gösteren ùen Mahalle, ço÷unlukla Roman vatandaúlarÕn
yaúadÕ÷Õ bir alandÕr. SarÕgöl Mahallesi sÕnÕrlarÕ içerisinde ayrÕ bir idari birimmiú gibi ùen Mahalle
olarak adlandÕrÕlmasÕ da bu mekânsal farklÕlÕ÷Õ ortaya koymaktadÕr. ùen Mahalle’nin bölgesel sÕnÕrÕnÕ
belirlemeye çalÕútÕ÷ÕmÕzda özellikle Roman nüfusu sÕnÕrÕ çizen baskÕn faktördür. ùen Mahalle’de
yaúayan RomanlarÕn kendilerine has yaúam úekilleri, kültürel özellikleri, bu mahalleyi özgün bir alan
olarak çevresinden, hatta içerisinde bulundu÷u SarÕgöl Mahallesinden bile ayÕrmaktadÕr. Elbette ki ùen
Mahalle içerisinde sadece Romanlar yoktur. Mahalle’de 1990’lÕ yÕllar itibariyle yerleúmiú olan Kürt
174
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
nüfusta yo÷un olarak yaúamaktadÕr. ùen Mahalle’nin çevresi ise Balkan göçmenleri ve Karadeniz
Bölgesinden gelen göçmenler ile çevrilmiútir. Ancak ùen Mahalle içerisinde baskÕn kültür olan Roman
nüfusu, kendi kültürel özelliklerini de çevresine hÕzla yaymaktadÕr. Bu etkileúim özellikle genç nüfusta
daha fazladÕr. Örne÷in RomanlarÕn konuúma tarzÕ, müzik tarzÕ Roman olmayan kiúiler tarafÕndan da
kabul görmektedir. MekânÕn insan üzerindeki etkisi özellikle baskÕn kültürün, mekânÕ ve çevresini
úekillendirici etkisi ortaya çÕkmaktadÕr. øúte bu süreçte kentsel dönüúüm özgün bir alan olan ùen
Mahalle’yi da÷Õtmakta ve sÕradan bir yaúam alanÕna dönüútürmektedir.
Bu konuyla ilgili olarak Massey; internet, telefon, televizyon gibi araçlarla küreselleúen ve tek tip
haline gelen mekânlarÕn, özerk olarak yaúayan kültür gruplarÕnÕ bozabilece÷ini ve bu gruplarÕn kültürel
özelliklerini kaybedebilece÷ini söylemektedir (Massey, 1994).
Kentsel dönüúüm uygulamalarÕ sonucunda ortaya çÕkan bu durumun hasarlarÕnÕ en aza indirebilmek
için sivil toplum kuruluúlarÕna (STK) büyük görev düúmektedir. 6306 SayÕlÕ Afet Riski AltÕndaki
AlanlarÕn Dönüútürülmesi HakkÕndaki Kanun'un çÕkmasÕ ile birlikte harekete geçen resmi kurumlarÕn
iúleyiúini denetlemek ve etkilemek burada yaúayanlarÕn için olumlu sonuçlar alÕnmasÕna sebep olabilir.
STK kentsel dönüúüm uygulamalarÕndan mahalle halkÕnÕn hak kaybÕna u÷ramamasÕ için baskÕ yaparak
etkileyebilir ve yönlendirici olabilir. Kentsel dönüúüm uygulamalarÕnda söz sahibi olabilmek ancak
örgütlü bir toplum ile gerçekleúebilir. Bu de÷iúime direnmek amacÕyla Gaziosmanpaúa SarÕgöl
Mahallesi Koruma, YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i kurulmuútur (Foto 3). Kentsel Dönüúüm
Derne÷i ile AralÕk 2014’te çÕkarÕlan riskli alan kararÕna karúÕ dava açÕlmÕú ve bu dava neticesinde,
DanÕútay riskli alan kararÕnÕn saha çalÕúmasÕ yapÕlmadan alÕndÕ÷ÕnÕ söyleyerek yürütmeyi durdurma
kararÕ almÕútÕr.
Foto 3. SarÕgöl Mahallesi Koruma, YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i
Kentsel dönüúüm adÕ altÕnda binalarÕ yÕkmak ve fiziksel düzenlemeler yapmak gerçek bir kentsel
dönüúüm anlamÕna gelmemektedir. Böyle bir durum yeni rant alanlarÕ yaratmanÕn ötesine
geçmemektedir. YapÕlmakta olan kentsel dönüúüm projelerinde ev sahipleri baúta olmak üzere, kiracÕ,
emlakçÕ, müteahhit gibi konut piyasasÕnda faaliyet gösteren tüm paydaúlarÕn görüúleri
de÷erlendirilmelidir. Kentsel dönüúüm projeleri uygulandÕklarÕ alanlardaki halkÕn sosyal, kültürel ve
ekonomik beklentilerine azami cevap verebilecek úekilde planlanmalÕdÕr. Aksi taktirde kentsel
dönüúüm projesi sonucunda bulunduklarÕ yerleri terk eden insanlar yeni sosyal problemlerin ortaya
çÕkmasÕna sebep olacaktÕr. Bundan dolayÕ kentsel dönüúüm projesinin karar ve uygulama aúamalarÕnda
halkÕn katÕlÕmÕ sa÷lanmalÕ görüú ve beklentileri projeye yansÕtÕlmalÕdÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
175
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Emlak de÷erlerinin yüksek olmasÕ ve burada yaúayan halkÕn daha çok enformel kesimde yer almasÕ
konut sahibi olma ihtimalini giderek düúürmektedir. Böylece kentsel dönüúüm yeni ma÷duriyetler
ortaya çÕkarmaktadÕr.
Kaynaklar
Castells, M. (2008). Enformasyon Ça÷Õ: Ekonomi, Toplum ve Kültür, Kimli÷in Gücü (økinci cilt).
østanbul: Bilgi Üniversitesi
Erdönmez, E. (2014). Kamusal Alan ve Toplum. østanbul: Esenler Belediyesi ùehir Düúünce Merkezi.
Gaziosmanpaúa Belediye. (2014). Faaliyet Raporu. http://www.gaziosmanpasa.bel.tr (16 A÷ustos
2015).
Giddens, A. (2008). Sosyoloji. østanbul: KÕrmÕzÕ.
Hardal, S. (2014). Kentsel Dönüúüm AlanlarÕna Bir Örnek: SarÕgöl Mahallesi (Gaziosmanpaúa).
YayÕmlanmamÕú Yüksek Lisans Tezi (DanÕúman: Yrd. Doç. Dr. Taner KÕlÕç), ùeyh Edebali
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bilecik.
Harvey, D. (2003). Sosyal Adalet ve ùehir (ølk basÕm). østanbul: Metis
IúÕk, O. (1994). De÷iúen toplum/mekân kavrayÕúlarÕ: MekânÕn politikleúmesi, politikanÕn
mekânsallaúmasÕ. Toplum ve Bilim 64-65 Güz/KÕú, s. 7-36.
Knox, P. L., Marston, S., A. (2001). Places and Regions øn Global Context: Human Geography (2nd
ed.). New Jersey. Prentice Hall. USA.
Massey, D. (1994). A Global Sense of Place, From Space, Place and Gende. University of Minnesota
Press. Minneapolis.
PÕnarcÕo÷lu, M. (1994). Yeni Co÷rafya ve Yerellikler, Toplum ve Bilim. 64-65 Güz/KÕú, s. 90-110.
Urry, J. (1999). MekânlarÕ Tüketmek. østanbul: AyrÕntÕ.
6306 SayÕlÕ Afet Riski AltÕndaki AlanlarÕn Dönüútürülmesi HakkÕnda Kanun (16/5/2012 Tarih ve
28309 SayÕlÕ Resmi Gazete).
176
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
COöRAFø BÖLGELERøN SUÇLAR AÇISINDAN
KOøNTEGRASYON ANALøZø: TÜRKøYE ÖRNEöø
Yunus Emre KARAMANOöLU, Bitlis øl Jandarma KomutanlÕ÷Õ
Özet
ÇalÕúmada 2001-2011 yÕllarÕnda kÕrsal alanlarda meydana gelen bazÕ asayiú olay sayÕlarÕ (Öldürme,
Kasten yaralama, Tehdit, Kötü muamele, HÕrsÕzlÕk, Mala zarar verme, Trafik kazasÕ sonucu
yaralama/öldürme) temel alÕnarak bölgesel kointegre iliúkiler incelenmektedir. Türkiye’nin kÕrsal
bölgelerinde meydana gelen suç sayÕlarÕ göz önüne alÕnarak co÷rafi bölgelerin birbirleri üzerindeki
etkileúimleri ortaya konulmaktadÕr. Yedi co÷rafi bölgenin birbirleri arasÕndaki iliúkileri tek tek analiz
edilmekte, yapÕlan yirmi bir eúleúme sonucunda kointegre iliúkiler ortaya konulmaktadÕr. øliúkilerin
belirlenmesinde Engle-Granger (1987) metodu kullanÕlmaktadÕr. Suçlar açÕsÕndan en fazla etkileúimin
Marmara Bölgesiyle di÷er bölgeler arasÕnda oldu÷u belirlenmiútir.
COINTEGRATION ANALYSIS OF GEOGRAPHICAL REGIONS
IN TERMS OF CRIMES: THE CASE OF TURKEY
Abstract
In this study most frequently occurring crimes against public order (Murder, Intentional injury, Coercion and blackmail, Maltreatment, Theft/Burglary, Offence against property, Injury/kill with traffic
accident) according to official records in rural areas of Turkey between the years 2001-2011 were
used. By examining the crimes occurred in rural areas of Turkey's seven geographical regions;
cointegrations between the rural regions of seven geographical regions were examined. Which regions interact with other regions in terms of public order offenses has been emphasized. EngleGranger (1987) method has been used for examining the cointegration relationship. With a total of 21
cointegration determined, the interaction of public order events in Turkey's seven geographical regions were examined in terms of rural areas. The maximum interaction in terms of crime was determined to be among the regions with the Marmara Region.
1. Giriú
SuçlarÕn önlenerek daha huzurlu bir toplum yapÕsÕnÕn oluúturulmasÕ ve insanlarÕn güven içinde
yaúamasÕnÕn sa÷lanmasÕ devletin vazgeçilmez görevleri arasÕndadÕr. Devlet, öncelikle vatandaúÕnÕn
güvenli÷ine karúÕ gelecek tehditleri bertaraf etmeli ve sonrasÕnda toplumun geliúmesini sa÷layacak
uygulamalarÕ hayata geçirmelidir. Ülkeler, toplum yapÕsÕna zarar veren suç ve suçun önlenmesi
kavramlarÕna önem vermektedir (Dönmezer, 1994).
Güvenlik birimlerinin suç önlemede kullandÕ÷Õ ça÷daú yöntemlerden olan ve hemen hemen bütün suç
türlerinde uygulama alanÕ bulunan suç analizi, ça÷daú bir güvenlik teúkilatÕnÕn vazgeçilmez silahÕdÕr.
KÕrsal bölgeler üzerinde analizlere yönelik çalÕúmalar icra etmek veri yetersizli÷i ve kentlere yönelik
çalÕúmalarÕn daha çok ilgi çekmesi gibi nedenlerle göz ardÕ edilmektedir. Ancak kent nüfusunun ana
kaynaklarÕndan en önemlisinin kÕrsal alanlar olmasÕ sebebiyle bu alanlara yönelik suç analizleri ve
zaman serileri analizleri çalÕúmalarÕnÕn ileriki yÕllarda artan úekilde devam etmesi gereklidir. Kentsel
alanlara yönelik yapÕlan incelemelerden farklÕ olarak kÕrsal alanlar incelemeye konu edilmiútir.
ÇalÕúmayla, bu yöndeki eksikli÷in giderilmesi ve kÕrsal kesim için konuya yönelik yeni çalÕúma
alanlarÕna ÕúÕk tutmak amaçlanmÕútÕr.
Emniyetin ve asayiúin sa÷lanmadÕ÷Õ ortamda toplumun temel güvenlik ihtiyacÕ sa÷lanmadÕ÷Õndan
ilerleme ve geliúmeyi sa÷lamak ya da sürekli kÕlmak zorlaúacaktÕr. OlaylarÕn oluúmadan önlenmesi ya
da olay miktarlarÕnÕn önceden kestirilebilmesi kolluk açÕsÕndan hazÕrlÕklÕ olmayÕ sa÷lamak, vatandaú
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
177
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
açÕsÕndan daha huzurlu bir toplumda yaúamak anlamÕna gelmektedir. ÇalÕúmanÕn motivasyon kayna÷Õ
da bu fikirdir.
Kolluk birimlerince bilimsel metotlarÕn kullanÕlarak suçun önlenmesine yönelik tedbirlerin alÕnmasÕ
toplumdaki güvenlik algÕsÕnÕ da geliútirecektir. Geliúen güvenlik algÕsÕ neticesinde suçun önlenmesi
adÕna atÕlacak tüm adÕmlara toplumdan da destek verilecektir. KÕrsal kesimlerde meydana gelen asayiú
olaylarÕnÕn bölgeler arasÕndaki asayiú suç sayÕlarÕ açÕsÕndan kointegre iliúkilerin belirlenmesi bu alanda
yapÕlan ilk çalÕúma olmasÕ açÕsÕndan önemlidir.
Birçok batÕ ülkesinde çok uzun yÕllardÕr tutulan verilerden biri de suçlara ait kayÕtlardÕr. Ülkemizde bu
olgu daha yeni yeni ortaya çÕktÕ÷Õ ve suça yönelik verilerin son yÕllarda istenilen seviyelere ulaútÕ÷Õ
görülmektedir (SargÕn ve Temurçin, 2011).
ÇalÕúmada Türkiye’nin yedi co÷rafi bölgesinin kÕrsal alanÕnda sÕklÕkla meydana gelen asayiú olaylarÕ
(Öldürme, Kasten yaralama, Tehdit, Kötü muamele, HÕrsÕzlÕk, Mala zarar verme, Trafik kazasÕ sonucu
yaralama/öldürme) verisi kullanÕlmaktadÕr. Yedi co÷rafi bölgenin kÕrsal alanlarÕ arasÕndaki kointegre
iliúkiler incelenmektedir. Hangi bölgenin di÷er bölgelerle asayiú suçlarÕ açÕsÕndan etkileúim içinde
oldu÷u üzerinde durulmuútur. Kointegre iliúkiler incelenirken Engle-Granger (1987) yöntemi
kullanÕlmÕútÕr. Toplam 21 kointegre iliúkinin belirlenmesiyle, Türkiye’nin tüm bölgelerinin kÕrsal
kesimler yönünden asayiú olaylarÕ etkileúimleri incelenmiútir. Söz konusu dönem içerisinde en sÕk
rastlanan asayiú olaylarÕnÕn seçiminde Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ tarafÕndan yayÕnlanan yÕllÕk
faaliyet raporlarÕ göz önüne alÕnmÕútÕr.
2. Literatür Özeti
Suçu önlemeye yönelik alÕnan tedbirler maliyet açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde oldukça önemli
mebla÷lara ulaúmaktadÕr. øçli vd. (2011)’ne göre suçun önlenmesi maksadÕyla oluúan bunca maliyete
ra÷men dünyanÕn her kesiminde suç miktarlarÕ gün geçtikçe daha da artmaktadÕr.
Suç araútÕrmalarÕ ile istatistik ve ekonometri bilimlerinin beraber kullanÕlmasÕ konuya yönelik
problemlerin çözümüne müspet katkÕlar sa÷lamaktadÕr. Var olan soruna farklÕ pencerelerden
bakabilme becerisinin devreye girdi÷i bu gibi durumlarda süre gelen rutinler yÕkÕlarak ortaya yaratÕcÕ
çözümler konmaktadÕr. Yeni bir u÷raúÕ alanÕ olan suçlara yönelik model oluúturma, suçlarÕ ekonomik
olarak modelleme ve modeller yardÕmÕyla öngörü yapma çalÕúmalarÕ ekonometri biliminin popülerlik
kazanmasÕna paralel olarak geliúmektedir. østatistik, ekonometri ve suç araútÕrmalarÕ bilimleri aynÕ
potada eritilerek sorunlara iliúkin çözüm metotlarÕ ortaya konmaktadÕr.
Türkiye’de suçla ilgili çalÕúmalar Cumhuriyetin ilk yÕllarÕnda görülmeye baúlamÕútÕr. Çeúitli
dönemlerde istatistikçiler ve ceza hukukçularÕ tarafÕndan, üniversitelerin ve resmi kurumlarÕn
deste÷iyle suçlar üzerine ciddi araútÕrmalar yapÕlmÕútÕr (øçli vd., 2011).
Gerek Türkçe gerek yabancÕ yazÕnda suç verilerine; zaman serileri, panel veri ve panel kointegrasyon
analizlerinin uygulandÕ÷Õ çalÕúmalar bulunmaktadÕr. Genel bir de÷erlendirme yapÕldÕ÷Õnda eserlerin
büyük oranda ekonometri literatürüne katkÕ sa÷ladÕ÷Õ görülmektedir. Büyük ço÷unlu÷u; ülkenin veya
incelenen toplumun ekonomik, sosyal, demografik, adalet ve güvenlik özelliklerinin çeúitli suçlarla
iliúkilerini tespite yöneliktir.
Türkiye’de suçlu profilini ortaya koymaya yönelik ilk sosyolojik araútÕrma ise 1992 yÕlÕnda
“Türkiye’de Suçlular: Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Özellikleri” adÕyla kitaplaúan çalÕúmadÕr (øçli vd.,
2011).
Literatürde cevabÕ araútÕrÕlan bazÕ sorular; “Sosyal yapÕyla suç arasÕnda iliúki nasÕldÕr?” “Ekonomik
geliúimin belli bir suça yönelik etkileri nasÕl modellenir?” “Demografik yapÕnÕn suç çeúitlerine etkileri
178
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
nelerdir?” “øúsizlik suçu nasÕl etkiler?” “Gelir adaletsizli÷inin suça etkileri nedir?” úeklindedir. Suç ve
suçlu hakkÕnda elde edilecek her yeni verinin suçla mücadelede ilgili birimlerin etkinliklerini
artÕraca÷Õ düúünülmektedir.
SuçlarÕn; sosyal yapÕ, ekonomik geliúim, demografik yapÕ, gelir da÷ÕlÕmÕ ve iúsizlik ile iliúkilerinden
istifade edilerek oluúturulan modellerle, suç e÷ilimlerinin hangi faktörlerle hangi yönde ve ne kadar
iliúkili oldu÷u tespit edilerek tahminlerde bulunulmaktadÕr. Örne÷in Türkiye’ye yönelik yapÕlan bir
çalÕúmada Kurum (2003), suçlarÕn önlenmesine yönelik politikalarÕn nasÕl olmasÕ gerekti÷ini ve
gelecekte adli ve güvenlik birimlerinin hangi tedbirleri dikkate alarak hareket etmelerinin önemli
oldu÷unu belirtmektedir.
Amerika Birleúik Devletleri’nde son yÕllarda ekonomistler suçu açÕklamak için modellerden
yararlanma yoluna gitmektedir. Kriminoloji, psikoloji, sosyoloji ve di÷er bilimlerden farklÕ olarak bu
konudaki ekonomik yaklaúÕmlar genel olarak, suçu herhangi bir ekonomik faaliyetten farklÕ olarak
algÕlamamakta ve suçun “kâr amacÕyla iúlendi÷ini” kabul etmektedir. Dursun (1997)’a göre yine bu
yaklaúÕmlar, suç miktarÕnÕ düúürebilmek için suçtan elde edilecek faydalara oranla suçun maliyetinin
artÕrÕlmasÕ gerekti÷ini savunmaktadÕr.
Ekonomik yaklaúÕmda suç fiili di÷er ekonomik faaliyetler gibi de÷erlendirilmektedir. Kiúi
davranÕúlarÕnÕn ekonomik unsurlarla gerçek hayat arasÕndaki iliúkilere ba÷lÕ oldu÷u kabul edilir ve bu
iliúkiler kullanÕlarak model oluúturulur. Daha sonra ekonomik teorinin kullanÕlmasÕyla modelin
ekonomik mantÕ÷Õ araútÕrÕlÕr. Model hakkÕnda yapÕlan de÷erlendirmeler, ekonomik modelin
do÷rulu÷una ve hayatÕ gerçek bir úekilde yansÕtÕp yansÕtmadÕ÷Õna ba÷lÕdÕr. Temel olarak, ekonomik
modelin parametrelerinin de÷erini belirlemek için istatistiksel analize (ekonometri) baúvurulur.
Türkiye’de suçluluk ve özellikleri konusunda birçok çalÕúma yapÕlmÕútÕr. øçli (1992) tarafÕndan yapÕlan
araútÕrmada; suçlulu÷un sosyal, kültürel ve ekonomik yapÕnÕn bir ürünü oldu÷u varsayÕmÕndan
hareketle, suç olgusunun sosyolojik özelliklerini ve Türkiye’de suçlulu÷un nedenleri belirlenmeye
çalÕúÕlmÕútÕr. Dört bin hükümlü üzerinde yapÕlan anket sonuçlarÕ de÷erlendirilmiú; suçlularÕn sosyal,
kültürel ve ekonomik özellikleri ortaya konulmuútur.
Gölpunar (1996), sosyo-ekonomik faktörlerin suçlulu÷a etkisi üzerine yaptÕ÷Õ sosyolojik çalÕúmada;
iktisadi yoksunlu÷un suçu arttÕrÕcÕ bir faktör oldu÷u fakat tek baúÕna esas faktör olmaktan uzak
olmasÕna ra÷men, suçu oluúturan unsurlar içinde önemsenmeyecek bir yer teúkil etti÷ine iúaret
etmiútir. Di÷er taraftan hükümlülerin ve ailelerinin ö÷retim düzeylerinin düúük oldu÷u ve
hükümlülerin ço÷unlukla suçlarÕ genç yaúta iúledikleri belirtilmiútir.
Masih ve Masih (1996), Avusturalya için 1963-1990 yÕllarÕ arasÕndaki verileri kullanarak; çeúitli
suçlarÕn e÷ilimlerinin farklÕ ekonomik, sosyo-ekonomik, demografik ve caydÕrÕcÕ de÷iúkenlerle iliúkili
oldu÷unu eúbütünleúim analizi kullanÕlarak göstermiútir. Sonuç olarak de÷iúik suçlarÕn de÷iúik
faktörlerle iliúkili oldu÷u ortaya konulmuútur.
Triggs (1997), Yeni Zelanda için 1962-1995 yÕllarÕ arasÕnda kayÕt altÕna alÕnan suçlarÕn oranlarÕnÕn
yÕllÕk de÷iúimleriyle hangi sosyal, demografik, ekonomik ve güvenlik faktörlerinin istatistiksel olarak
iliúkili oldu÷unu belirlemiútir. Hangi faktörlerin, hangi suçlarla iliúkili oldu÷u göz önüne alÕnarak, her
suç için tek denklemli regresyon modelleri oluúturularak gelecek için tahminlerde bulunulmuútur.
Modeller oluúturulduktan sonra, tek denklemli regresyon için En Küçük Kareler Metodu ve zaman
serisi metotlarÕ (Box-Jenkins yöntemi (ARIMA)) kullanÕlarak tahminler yapÕlmÕútÕr. En iyi tahmini
hangi metodun yaptÕ÷Õ kontrol edilmiú ve gerçek verilerle karúÕlaútÕrÕlmÕútÕr.
SanlÕ (1998), Türkiye’de suçluluk yapÕsÕnÕ sosyo-ekonomik etmenlere göre incelemiú ve illeri suç
bölgelerine göre gruplandÕrmÕútÕr. AraútÕrmada, illerin sosyo-ekolojik yapÕsÕnÕ gösteren sosyoekonomik göstergeler ile cezaevindeki hükümlülerin suç göstergeleri esas alÕnarak, çok de÷iúkenli
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
179
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
istatiksel analizlerle iki de÷iúken veri seti arasÕndaki iliúki yapÕsÕ belirlenmiútir. Mutluer (1999), suç
davranÕúÕnÕn çevreyle ilgili nedenlere ba÷lanÕp ba÷lanamayaca÷ÕnÕ araútÕrmÕú ve Konya ilinde bir
uygulama yapmÕútÕr.
Türkiye’de yapÕlan çalÕúmalar suçun nedenlerini araútÕrmaya yönelik sosyolojik çalÕúmalardÕr.
UygulamalÕ yapÕlan çalÕúmalarda, cezaevindeki hükümlülerin özelliklerinden yola çÕkarak suçluluk
yapÕsÕ ortaya konulmaya çalÕúÕlmÕútÕr.
Beki, Zeelenberg ve Montfort (1999) Hollanda için yaptÕklarÕ çalÕúmada,1950-93 yÕllarÕna ait veri
setini kullanarak çeúitli suçlarÕn e÷ilimlerinin analizini yapmÕútÕr. Hangi suçlarla, hangi ekonomik,
demografik, adli ve di÷er faktörlerin iliúkili oldu÷unu daha önce yapÕlmÕú araútÕrmalara dayandÕrarak
incelemiú ve modeller oluúturmuútur. SuçlarÕn ekonomik, sosyal, demografik, adli ve di÷er faktörlerle
uzun dönemde iliúkili olmadÕklarÕ bulunmuútur. De÷iúkenlerin do÷al logaritmalarÕ alÕnarak çok
de÷iúkenli regresyon modelleri oluúturulmuú ve En Küçük Kareler Yöntemi ile tahminler elde
edilmiútir.
Deadman’in (2000) øngiltere için yaptÕ÷Õ çalÕúmasÕnda, sadece evden hÕrsÕzlÕk e÷ilimini tahmin etmek
için ekonometri ve zaman serisi analizi kullanÕlmÕútÕr. Ekonometrik analizde En Küçük Kareler
Yöntemi kullanÕlmÕútÕr. Ekonomik de÷iúkenler olarak tüketim ve iúsizlik; adli de÷iúkenler olarak
hüküm giyme oranÕ, cezaevine girme oranÕ, hapis cezasÕnÕn uzunlu÷u ve polis sayÕsÕ; demografik
de÷iúken olarak 15-24 yaú grubundaki erkek oranlarÕ dikkate alÕnmÕútÕr. 1950-1997 yÕllarÕ arasÕndaki
verilerin do÷al logaritmasÕ alÕnarak modele dâhil edilmiútir. Zaman serisi metodunda ise, Box-Jenkins
(ARIMA) yöntemi kullanÕlmÕútÕr. Hata düzeltme mekanizmasÕnÕn önemini ortaya koymak için
karúÕlaútÕrmalar yapÕlmÕútÕr. øki metotla yapÕlan tahminler arasÕnda önemli farklar oldu÷u görülmüútür.
Luiz (2001), Güney Afrika için 1960-93 yÕllarÕ arasÕndaki veri setlerini kullanarak, çeúitli suçlar ve
bunlarÕn e÷ilimiyle iliúkili ekonomik faktörleri incelemiútir. Suç oranlarÕ üzerinde ekonomik fÕrsatlar
olarak, gelir seviyesinin, polis gücünün, hüküm giyme oranÕnÕn ve politik istikrarsÕzlÕ÷Õn önemini
ortaya koymak amacÕyla Johansen eúbütünleúim tekni÷i kullanÕlmÕútÕr. Ekonomik durum ile kayÕtlÕ suç
miktarÕ arasÕndaki iliúkiler dikkate alÕnarak, araútÕrma yapÕlmÕútÕr.
Andrienko (2001), Rusya’da 70 yerleúim yerine ait 1990-1998 yÕllarÕ arasÕndaki verileri kullanarak
suçlarÕn e÷ilimlerine iliúkin faktörleri ortaya çÕkarmayÕ amaçlamÕútÕr. Bu çalÕúmada, úiddet suçlarÕ için
adam öldürme, mala karúÕ iúlenen suçlar için hÕrsÕzlÕk suçlarÕ incelenmiútir. AçÕklayÕcÕ de÷iúken
olarak, sosyo-ekonomik, demografik, polis gücü ve di÷er göstergeler (di÷er araútÕrmalardan farklÕ
olarak alkol ve uyuúturucu kullanÕmÕ) ele alÕnmÕútÕr. Tek denklemli modeller oluúturularak En Küçük
Kareler Yöntemiyle tahminler elde edilmiútir.
Deadman (2001), øngiltere ve Galler için yaptÕ÷Õ çalÕúmada mala karúÕ iúlenen suçlardan hÕrsÕzlÕ÷Õ alt
gruplara ayÕrarak incelemiútir. Bu araútÕrmada,1950-1998 yÕllarÕ arasÕndaki veriler kullanÕlmÕútÕr.
HÕrsÕzlÕk, çeúitlerine göre farklÕ faktörler ile iliúkilendirilmiútir. ÇalÕúmanÕn amacÕ, 1999-2000 yÕllarÕna
yönelik daha iyi tahminlerde bulunmaktÕr. Ekonometrik modeller kurarak yaptÕ÷Õ tahminleri, daha
önce aynÕ konuda yapÕlmÕú çalÕúmalarla karúÕlaútÕrmÕútÕr. AynÕ úekilde alternatif modeller oluúturularak
uzun ve kÕsa dönem analizler yapÕlmÕútÕr. Hata düzeltme mekanizmasÕnÕn ön tahminlerdeki önemi
ortaya konulmuútur.
MacKenzie’nin (2001) Kanada’nÕn Ontrario eyaleti için yaptÕ÷Õ çalÕúmada, 1951-1999 yÕllarÕ
arasÕndaki veriler kullanÕlarak; ekonomik koúullarla suç e÷ilimi arasÕnda güçlü bir iliúkinin oldu÷u
gösterilmiútir. Bu araútÕrmada yaú etkisi kontrol altÕna alÕnarak modeller oluúturulmuútur.
Roberts’in (2001) Japonya’ya yönelik çalÕúmasÕnda, 1951-1997 yÕllarÕ arasÕnda adam öldürme ve
hÕrsÕzlÕk suç oranlarÕ üzerinde fakirlik, gelir eúitsizli÷i ve iúsizlik gibi faktörlerin, sosyal kontrol
tedbirlerinden daha fazla iliúkili oldu÷u gösterilmiútir. Analizler, 1951-1997 yÕllarÕ arasÕndaki zaman
180
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
serileri ve 1955-1985 yÕllarÕ içinde 47 Japon yerleúim birimine ait veriler kullanÕlarak iki ayrÕ veri seti
için yapÕlmÕútÕr.
Cömertler ve Kar (2007), suç oranÕnÕn ekonomik ve sosyal belirleyenlerini 81 ili kapsayacak úekilde
2000 yÕlÕ için yatay kesit analizi ile de÷erlendirmiútir. Gelir düzeyinin, iúsizlik oranÕnÕn, göç oranÕnÕn,
e÷itim seviyesinin, nüfus yo÷unlu÷u ve do÷um hÕzÕ gibi demografik unsurlarÕn ve úehirleúmenin suç
iúlenmesini etkileyen temel ve önemli faktörler oldu÷u görülmüútür.
PazarlÕo÷lu ve Turgutlu (2007), 1968–2004 döneminde çeúitli suç sÕnÕflarÕna ait seriler ile kiúi baúÕna
düúen gayri safi yurt içi hâsÕla ve iúsizlik serilerini analiz etmiútir. Türkiye’de devlete, kamu
güvenli÷ine ve genel ahlaka karúÕ iúlenen suçlarla kiúi baúÕna gayri safi yurtiçi hâsÕla ve toplam iúsiz
sayÕsÕ arasÕndaki uzun dönemli denge iliúkisini tespit etmiútir.
Sookram vd. (2010), Trinidad ve Tobago’dan elde edilen zaman serileri verisini kullanarak önemli
suçlar, suçlarÕn aydÕnlatÕlma oranlarÕ ve de÷iúik sosyo-ekonomik göstergeler arasÕnda uzun dönem
kointegrasyon iliúkisini incelemiútir. UlaúÕlan sonuçlara göre devleti yönetenlerce suçla mücadelede
emniyet birimlerinin kapasitesinin artÕrÕlmasÕ gereklili÷i ortaya konulmuútur.
Cook ve Cook (2011), Amerika’daki suç oranlarÕnÕn birim kök içerip içermedi÷ini araútÕrmÕútÕr.
ÇalÕúmalarÕnda 1960-2007 yÕllarÕ arasÕnda meydana gelen çeúitli suç miktarlarÕnÕn birim kök
içermedi÷ini göstermiútir.
Aslan ve Öcal (2012), Türkiye’de suç oranlarÕnÕn süreklili÷ine iliúkin gerçekleútirdikleri çalÕúmada
heterojen paneller için birim kök testi kullanmÕú, iller itibariyle suç oranlarÕnÕn süreklili÷i analiz
edilmiú ve suç yakÕnsamasÕ incelenmiútir. 81 ilde gerçekleúen suç oranlarÕ (1998–2006) yakÕnsamasÕnÕ
birim kök süreklilik metodolojisi uygulayarak incelemiútir. IPS (Im-Peseran-Shin) testlerinde
yaralama, dolandÕrÕcÕlÕk, kaçakçÕlÕk, icra iflas kanununa karúÕ gelme, uyuúturucu madde kullanÕmÕ ve
imali ile rüúvet suçlarÕ için birim kökün yoklu÷u hipotezi reddedilememiútir. Türkiye’de 81 il için 16
ayrÕ baúlÕk olarak ele alÕnarak yapÕlan analizde, 6 suç sÕnÕfÕnÕn güçlü bir úekilde süreklilik sergiledi÷i
tespit edilmiútir. IPS birim kök test sonuçlarÕna göre; cinayet, hakaret, hÕrsÕzlÕk, zimmet, orman, ateúli
silahlar, kabahatler ile di÷er suçlar iller itibariyle birbirine yakÕnsarken; yaralama, dolandÕrÕcÕlÕk,
kaçakçÕlÕk, icra-iflas, uyuúturucu madde suçlarÕ ile rüúvet iller itibariyle kalÕcÕlÕk göstermektedir.
Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ tarafÕndan 2013 yÕlÕnda hazÕrlanan “HÕrsÕzlÕk Suçu ve Gelece÷e Yönelik
YaklaúÕmlar” adlÕ çalÕúmada; Türkiye’de ilçe düzeyinde jandarma sorumluluk bölgesindeki hÕrsÕzlÕk
olaylarÕ analiz edilerek, hÕrsÕzlÕk olaylarÕnÕn mevcut durumu ve gelece÷e ait hÕrsÕzlÕk olay sayÕlarÕna
iliúkin öngörüler sunulmuútur. ÇalÕúmada ilçe seviyesinde hÕrsÕzlÕk suç yo÷unlu÷u ortaya konularak
2015 yÕlÕna yönelik ilçe bazÕnda hÕrsÕzlÕk olay sayÕlarÕna yönelik öngörüler elde edilmiútir.
3. Metodoloji
Engle ve Granger (1987) Yöntemi regresyondan elde edilen artÕklar serisinin birim köklü olup
olmadÕ÷ÕnÕn sÕnanmasÕdÕr. Kointegrasyonun tanÕmÕ gere÷i de÷iúkenlerin aynÕ mertebeden entegre
olmalarÕ gerekmektedir. Bu yöntem pratikli÷i açÕsÕndan en çok uygulanan yöntemlerden biridir (Akdi,
2010).
Yöntem, kointegre de÷iúkenleri içeren tek denklemli modeller için iki aúamalÕ bir tahmin yöntemidir
(Bozkurt, 2007). Modelde yer alan de÷iúkenlerin aynÕ mertebeden entegre ve dengesizlik hatasÕ (ut )
yani kalÕntÕlarÕn dura÷anlÕk özelli÷ini göstermesi varsayÕmÕ altÕnda ilk aúamada uzun dönem denge
de÷erleri en küçük kareler yöntemi kullanÕlarak tahmin edilmektedir. økinci aúamada ise bu
tahminlerden faydalanÕlarak kÕsa dönem denge de÷erlerine ulaúÕlmaktadÕr (Thomas, 1997).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
181
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Yöntemde ilk olarak birim kök testleri kullanÕlarak de÷iúkenlerin entegrasyon mertebeleri
belirlenmektedir. Engle-Granger yönteminde artÕklar serisinin dura÷anlÕ÷ÕnÕ sÕnamak maksadÕyla
Dickey-Fuller da÷ÕlÕm tablolarÕnÕ kullanmak yerine, buradaki test istatisti÷inin da÷ÕlÕmlarÕnÕ kullanmak
gerekir. Kritik de÷erler farklÕdÕr, çünkü her ikisi de regresyon parametrelerinin da÷ÕlÕmÕna ba÷lÕ
olmasÕna ra÷men bu iki regresyondaki ba÷ÕmlÕ ve açÕklayÕcÕ de÷iúkenler farklÕdÕr.
Engle-Granger yönteminin Dickey-Fuller birim kök sÕnamasÕndan farkÕ; Dickey-Fuller birim kök
sÕnamasÕnda X t ’nin X t 1 üzerine regresyonu yapÕlÕrken, Engle-Granger yönteminde X 2,t ’nin X 1,t
üzerine regresyonunun yapÕlmasÕnda yatmaktadÕr (Akdi, 2010).
Bu yaklaúÕm, iki de÷iúkenli bir model üzerinde aúa÷Õdaki úekilde gösterilebilir;
Yt
et
ªY º
>1 E@ « Zt »
¬ t¼
E÷er X t vektörünün bütün bileúenleri I (d )
EZt et
Yt EZt
et
DcX t
ve ut
Xt
ut
I( d b )),b ! 0 olan bir Dc vektörü
(Dc z 0) var ise X t vektörünün bileúenleri (d b) ’inci mertebeden kointegredir. D vektörü,
kointegre eden vektörü göstermekte ve X t
CI( d ,b ) ile ifade edilmektedir (Göktaú, 2005).
AynÕ mertebeden entegre olan de÷iúkenlerin daha düúük mertebeden entegre olan (d b d )
úeklinde do÷rusal kombinasyonu var ise D vektörüne kointegrasyonu gerçekleútiren vektör
denilmektedir (Göktaú, 2005).
FarklÕ mertebeden entegre olan iki de÷iúken arasÕnda hiçbir zaman kointegrasyon iliúkisi olmaz. X t
serisi I (0) iken Yt serisi I (1) ise bu iki de÷iúken arasÕnda bir iliúki bulunmamaktadÕr. Dura÷an olan
seri I (0) sabit bir ortalamaya sahip iken birinci mertebeden entegre olan seri de ortalama zaman
içinde sabite yönelmektedir. Yani aralarÕndaki hatanÕn zaman içinde son derece büyük olmasÕ
beklenmektedir.
De÷iúkenler aynÕ mertebeden kointegre ise dura÷an do÷rusal bir kombinasyonlarÕnÕn bulunmasÕ
gerekmektedir. Yt ve X t de÷iúkenler olmak üzere;
Yt
E0 E1 X t et
(1)
êt
ˆ E
ˆ X
Yt E
0
1 t
(2)
eúitliklerinde (1) numaralÕ model ele alÕndÕ÷Õnda Yt ve X t de÷iúkenleri yapÕlan birim kök testleri
sonucunda aynÕ mertebeden entegre iseler bu de÷iúkenlerin kointegre olabilmesi için artÕklardan
oluúturulan ( êt ) serisinin dura÷an I (0) olmasÕ gerekmektedir (Göktaú, 2005).
Her bir bileúeni I (1) olan çok de÷iúkenli bir zaman serisinin kointegrasyonlu olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak
için Engle-Granger (1987) tarafÕndan geliútirilen test dört aúamalÕdÕr. Bileúenleri X t ve Yt olan birinci
182
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
dereceden bütünleúik iki serinin CI (1,1) olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için aúa÷Õdaki adÕmlar sÕrasÕyla
uygulanmalÕdÕr (Akdi; 2010);
AdÕm-1: Önce her iki serinin de aynÕ dereceden bütünleúik olup olmadÕ÷Õ sÕnanmalÕdÕr. Seriler farklÕ
dereceden bütünleúikse bu durumda verilen çok de÷iúkenli zaman serisinin kointegrasyonlu olmadÕ÷Õ
söylenir.
AdÕm-2: Serilerin aynÕ dereceden bütünleúik oldu÷u sonucu elde edildikten sonra
Yt
E0 E1 X t et , t
1,2,3,....,n
regresyon modeli göz önüne alÕnÕr. Regresyon parametreleri tahmin edilir ve artÕklar serisi ( eˆ t )
oluúturulur. ArtÕklar serisi üzerinden
’eˆ t
D1eˆ t 1 t 1,2,3,...,n
regresyon denklemi göz önüne alÕnÕr. Bu son seri, regresyondan elde edilen artÕklar serisi oldu÷u için
kesim noktasÕnÕn modele eklenmesi gerekli de÷ildir. ArtÕklar AR(p) olarak modellenmiú ise;
p 1
ˆt
’e
ˆ t 1 ¦ Di ’e
ˆ t 1 t
D1e
1,2,3,...,n
i 1
regresyon denklemi göz önüne alÕnarak H 0 : D 0 yokluk hipotezi test edilir. Bu hipotezin
reddedilmesiyle artÕklar serisinin dura÷an yani iki de÷iúkenli vektör zaman serisinin kointegrasyonlu
oldu÷u söylenebilir.
AdÕm-3: Hata düzeltme modelinin parametreleri tahmin edilir. Sistem kointegrasyonlu ise artÕklardan
kurulan regresyon denklemi ile hata düzeltme modelinin parametreleri tahmin edilir. Bileúenleri X t
ve Yt olan iki de÷iúkenli zaman serisi CI (1,1) úeklinde kointegrasyonlu ise de÷iúkenler,
p
’Yt
’X t
p
D1 D y ( Yt 1 E1 X t 1 ) ¦ D11 ( i )’Yt i ¦ D12 ( i )’X t i H yt
i 1
i 1
p
p
D 2 D x (Yt 1 E1 X t 1 ) ¦ D 21( i )’Yt i ¦ D 22 ( i )’X t i H xt
i 1
i 1
úeklinde hata düzeltme formuna sahiptir. Burada E1 parametresi birinci adÕmda sözü edilen
regresyondaki parametre ile aynÕdÕr. H yt ve Hxt hata terimleri olup kendi aralarÕnda iliúkili olabilir. Di÷er
Dlk ( i ) ’lerin hepsi parametredir.
AdÕm-4: En son elde edilen hata düzeltme modelinin uygunlu÷unun kontrol edilmesi gerekir. Bunun
için ilk olarak hata düzeltme modelindeki artÕklarÕn beyaz gürültü serisi olup olmadÕ÷ÕnÕn sÕnanmasÕ
gerekir. D 2 0 ve bütün i’ler için D 21 ( i ) 0 ise ’Yt ve ’X t ’nin nedenseli olamaz. X t ve Yt serileri
kointegrasyonlu ise D y ve/veya D x sÕfÕrdan farklÕ olmalÕdÕr. Her ikisi birden sÕfÕr ise, bu iki seri
kointegrasyonlu de÷ildir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
183
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4. Veri Seti ve Bulgular
ÇalÕúmada Türkiye’nin 7 co÷rafi bölgesinin kÕrsal alanlarÕnda 2001-2011 yÕllarÕ arasÕnda meydana
gelen; Adam Öldürme, Kasten Yaralama, Tehdit, Kötü Muamele, HÕrsÕzlÕk (Evden ve øú Yerinden),
Mala Zarar Verme, Trafik KazasÕ Sonucu Taksirle Yaralama\Öldürme türündeki asayiú olaylarÕna
iliúkin veriler Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ’nÕn resmi kayÕtlarÕndan47 elde edilmiútir.
Dura÷an olmayan vektör zaman serilerinde, serinin bileúenleri arasÕnda dura÷an bir lineer iliúki
bulunabiliyorsa, böyle seriler kointegrasyonlu (eúbütünleúik) serilerdir (Akdi, 2010). Herhangi bir X t
zaman serisi d adet birim köke sahip olabilir. Bu tür bir serinin gösterimi X t I (d ) úeklindedir.
úe
ÇalÕúmaya konu olan bölgesel asayiú olayÕ sayÕlarÕnÕn her biri farklÕ zaman serilerini oluúturmaktadÕr.
Buna göre t , yÕlÕn aylarÕnÕ göstermek üzere her bir bölge;
( Bö lg e AdÕ)t
t 1, 2,...,12
úeklinde gösterilebilir. AynÕ dereceden bütünleúik iki farklÕ bölgeye ait ( Bölg e A )t
( Bölg e B )t
I( d ) ve
I( d ) serileri göz önüne alÕnsÕn. Genel olarak dura÷an olmayan bu serilerin herhangi
bir birleúiminin de I (d ) olmasÕ beklenir. Ancak ( Bölg e A )t ’nin ( Bölg e B )t
üzerine
regresyonundan elde edilen artÕklar serisi daha düúük dereceden bütünleúik oluyorsa (b ! 0 için
I (d b) Engle-Granger (1987) bu serileri (d , b) dereceli eúbütünleúik seriler olarak
tanÕmlamaktadÕr. Yani;
( Bö lg e At , Bö lg e Bt ) CI (d , b)
olarak gösterilebilmektedir. Böylece incelenen iki co÷rafi bölge arasÕnda asayiú olay sayÕlarÕ açÕsÕndan
kointegre bir iliúkinin oldu÷u söylenebilir.
Türkiye’nin co÷rafi bölgeleri dikkate alÕndÕ÷Õnda komúu bölgeler arasÕnda genel olarak bir kointegre
iliúkinin olmasÕ beklenir. Örne÷in; Do÷u Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen asayiú olaylarÕnÕn; øç
Anadolu, Karadeniz ve Güneydo÷u Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen asayiú olaylarÕyla kointegre
bir iliúkisi var mÕdÕr? FarklÕ bir açÕdan bakÕldÕ÷Õnda; “Kointegre iliúkiler her zaman iki komúu bölge
arasÕnda mÕ gerçekleúmektedir?” yoksa “Güneydo÷u Anadolu ve Marmara Bölgeleri gibi iki uzak
bölge arasÕnda da asayiú olay sayÕlarÕ göz önüne alÕndÕ÷Õnda kointegre iliúkiden bahsedilebilir mi?”
sorularÕ da sorulabilir. AsÕl cevaplanmasÕ gereken bir di÷er soru ise “KÕrsal bölgeler arasÕnda meydana
gelen asayiú olayÕ sayÕlarÕ açÕsÕndan etkileúimden söz etmek mümkün müdür?” sorusudur.
Bölgelerin birbirleri üzerine regresyonlarÕ yapÕlarak modeller elde edilmiútir. Buna göre ba÷ÕmlÕ
de÷iúken olarak Akdeniz Bölgesi; ba÷ÕmsÕz de÷iúkenler olarak sÕrasÕyla Do÷u Anadolu ve Ege
Bölgeleri olmak üzere bulunan (1) ve (2) numaralÕ regresyon modelleri aúa÷ÕdadÕr.
47
KayÕtlar J.Gn.K.lÕ÷ÕnÕn 10 A÷ustos 2012 tarihli HRK.:0410-356118-12/Asyú.D.Asyú.ù. Asyú.Suç.KÕs. sayÕlÕ bilgi talebi
kapsamÕnda yazar tarafÕndan sadece çalÕúma kapsamÕnda yapÕlan analizde kullanÕlmak üzere temin edilmiútir.
184
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ˆ
Akdeniz
t
15,952 0,58Do÷u Anadolut
Standart Hata
(1)
t De÷eri
Pr > |t|
35.46855
0.45
0.6536
0.05843
9.93
<.0001
ˆ
Akdeniz
t
R-Kare
UyarlanmÕú R-Kare
0.4311
0.4268
162,72 1,21Eget
Standart Hata
(2)
t De÷eri
Pr > |t|
35.48208
4.59
<.0001
0.05846
20.70
<.0001
R-Kare
UyarlanmÕú R-Kare
0.7673
0.7655
Gujarati (2005); (1) ve (2) numaralÕ regresyon modellerinin zaman serisi kullanmalarÕ nedeniyle
bulgularÕnÕn yüzeysel olarak gayet iyi görünebileceklerini, ama biraz deúilince kuúku uyandÕracak
úekilde “düzmece” ya da kuúkulu bulgular elde etme olasÕlÕ÷ÕnÕ da içerebileceklerini belirtmektedir.
Granger (1986) ise; eúbütünleúim sÕnamasÕnÕn “düzmece regresyondan” sakÕnmak için bir ön sÕnama
olarak düúünülebilece÷ini belirtmiútir.48
Buna göre örne÷in “Ege” ve “Akdeniz” zaman serileri dura÷an olmamalarÕna ra÷men iki de÷iúkenin
do÷rusal bileúimleri dura÷an olabilir. (Ek-A’da incelenen tüm bölgeler arasÕndaki dura÷anlÕk test
sonuçlarÕ verilmektedir.) (2) numaralÕ regresyon modeli
Akdenizt D E Eget
et
úeklinde yazÕlÕp et ’nin I (0) ya da dura÷an oldu÷u bulunursa “Ege” ve “Akdeniz” de÷iúkenlerinin
kointegre olduklarÕ söylenebilir. Gujarati (2005) bu tip de÷iúkenleri aynÕ dalga boyunda olarak
nitelendirmektedir.
Zaman serisi kullanan bu tip regresyonlarda kalÕntÕlarÕn (artÕk-residual) I (0) dura÷an olup
olmadÕklarÕna bakmak úartÕyla geleneksel regresyon yöntemleri zaman serisi verilerine
uygulanabilmektedir. Birim kök, eúbütünleúim vb. kavramlarÕn yardÕmÕyla regresyon kalÕntÕlarÕnÕn
dura÷an olup olmadÕklarÕ belirlenebilmektedir. Enders (1995) kointegre iliúkinin belirlenmesinde
Engle-Granger (1987) yönteminin adÕmlarÕndan birinin ^ yt ` ve ^ xt ` aynÕ dereceden bütünleúik
zaman serileri ve et beyaz gürültü serisi olmak üzere;
yt
E0 E1 xt et
48 Gujarati, 2005:726’dan alÕnmÕútÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
185
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
uzun dönem dengesini gösteren eúitli÷in tahmin edilmesi oldu÷unu belirtmektedir. De÷iúkenlerin
kointegre olup olmadÕklarÕ belirlenmek istenirse bu eúitlikten ( et ) ile artÕklar serisi belirlenir. Böylece,
( et ) uzun dönem iliúkinin öngörülen artÕklarÕnÕn serisidir (Enders, 1995:374).
ArtÕklar serisinin birim köklü olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için parametrelerin en küçük kareler tahmin
edicisinin da÷ÕlÕmÕna dayanan Dickey-Fuller test yönteminin uygulanmasÕ do÷ru de÷ildir (Akdi,
2010). Bu nedenle asayiú olay sayÕlarÕnÕn bölgesel olarak kointegre olup olmadÕklarÕnÕ ortaya koymak
amacÕyla Engle-Granger (1987) tarafÕndan önerilen yöntem kullanÕlmaktadÕr. Her bir bileúeni I (1)
olan çok de÷iúkenli bir zaman serisinin kointegrasyonlu olup olmadÕ÷ÕnÕ sÕnamak için Engle-Granger
(1987) dört aúamalÕ bir test yöntemi önermektedir.
ÇalÕúmada yedi co÷rafi bölge arasÕndaki kointegre iliúki alfabetik sÕrayla incelenmiútir. Modellerin
sabit terimsiz, sabit terimli, sabit terimli ve trend içeren olmak üzere üç úekli de ortaya konmakta ve
test aúamasÕnda sabit terimli modellerin %5 anlam seviyesindeki kritik de÷erleri kointegre iliúkilerin
belirlenmesinde göz önüne alÕnmaktadÕr. Tüm bölgelerde aynÕ yöntem kullanÕldÕ÷Õndan Akdeniz
Bölgesi’nin örnek olarak seçilen bir bölgeyle etkileúim sonuçlarÕna yer verilmekte, di÷er bölgeler için
elde edilen sonuçlar tablolar halinde sunulmaktadÕr.
Akdeniz Bölgesi-Do÷u Anadolu Bölgesi Kointegre øliúkisi:
øki de÷iúken arasÕndaki uzun dönemli bir iliúki araútÕrÕlÕrken modelde kullanÕlan tüm de÷iúkenlerin
aynÕ mertebeden dura÷an oldu÷u varsayÕlmaktadÕr. Öncelikli olarak de÷iúkenlerimiz Akdeniz ve Do÷u
Anadolu bölgelerinin aynÕ dereceden dura÷an olmalarÕ sa÷lanmalÕdÕr. Daha sonra bu dura÷an
de÷iúkenlerle yeni bir regresyon modeli kurulup bu regresyonun kalÕntÕlarÕnÕn yani hata terimlerinin
düzey de÷erlerinde dura÷an olup olmadÕklarÕ incelenir. E÷er düzey de÷erlerinde dura÷an iseler
de÷iúkenler arasÕnda kointegrasyon vardÕr sonucuna ulaúÕlÕr (Akdi, 2010).
Regresyon denkleminden elde edilen kalÕntÕlarÕn dura÷an olmalarÕ durumunda Akdeniz ve Do÷u
Anadolu bölgelerinin kÕrsal bölgelerde meydana gelen asayiú olay sayÕlarÕ açÕsÕndan uzun dönemde
dengeye gelecekleri söylenir. Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgelerinde 2001-2011 yÕllarÕ arasÕndaki
dönemde meydana gelen asayiú olay miktarlarÕna ait bilgiler ùekil 1’dedir.49 Asayiú olaylarÕna ait
zaman serisi ve artÕklar serisileri ile artÕklar serisine ait otokorelasyon ve kÕsmi otokorelasyon
fonksiyonlarÕna ait grafikler ùekil 2’dedir.
ùekil 1: Akdeniz ve Do÷u
2001-2011 YÕlÕ Olayy MiktarÕ
÷ Anadolu Bölgeleri
g
Bölgelerde meydana gelen olay miktarlarÕ incelendi÷inde Akdeniz Bölgesi’nde son üç yÕlda belirgin
bir artÕú gözlenmektedir. Do÷u Anadolu Bölgesi’nde son 10 yÕl dikkate alÕndÕ÷Õnda kÕrsal alanda
49
Tüm bölgelerin incelen dönemlerdeki olay sayÕ grafikleri Ek-B’dedir.
186
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
meydana gelen olaylarÕn aynÕ düzeyde seyretti÷i görülmektedir. Sezgisel olarak her iki bölgenin asayiú
olaylarÕna ait zaman serisi grafiklerinde mevsimsellik gözlemlenmektedir.
Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri’ne ait zaman serileri verisi dura÷andÕr.50 AynÕ dereceden dura÷an
olan Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgesi asayiú olaylarÕ zaman serilerinin kointegre olup olmadÕklarÕ
Engle-Granger (1987) yöntemiyle incelenmekte, her iki bölgenin birbiri üzerine regresyon modelinden
artÕklar serisi elde edilmektedir. Buna göre;
Akdenizt
D E Do÷u Anadolut et t 1,2,3,...,12
regresyon denklemine göre bulunan D̂ ve Ê de÷erleri aúa÷ÕdadÕr.
ˆ
Akdeniz
t
15,952
s.e.
(35,4486)
(0,05843)
t ist.
(0,45)
(9,93)
+ 0,58Do÷u Anadolut
ùekil 2: Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri Zaman Serisi, ArtÕklar ve ACF-PACF Grafikleri
Elde edilen artÕklar serisi kullanÕlarak Engle-Granger (1987) yönteminde belirtilen adÕmlar takip
edilmekte ve her iki bölge arasÕnda kointegre iliúki olup olmadÕ÷Õ belirlenmektedir. Regresyondan elde
edilen artÕklar serisinin birim köklü olup olmadÕ÷ÕnÕn sÕnanmasÕna dayanan Engle-Granger (1987)
yöntemi pratikli÷i açÕsÕndan en çok kullanÕlan yöntemlerden biridir. Bu yöntemde artÕklar serisinin
dura÷anlÕ÷ÕnÕ sÕnamak için Dickey-Fuller da÷ÕlÕm tablolarÕnÕ kullanmak yerine, Engle-Granger (1987)
test istatistik da÷ÕlÕmlarÕnÕ kullanmak gerekir. Kritik de÷erleri farklÕdÕr çünkü her ikisi de regresyon
50
Dura÷anlÕk test sonuçlarÕ Ek-A’dadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
187
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
parametrelerinin da÷ÕlÕmÕna ba÷lÕ olmasÕna ra÷men, iki regresyondaki ba÷ÕmlÕ ve açÕklayÕcÕ
de÷iúkenler farklÕdÕr (Akdi; 2010).
ArtÕklar serisinin grafiklerinden otokorelasyonlarÕn üstel olarak azaldÕ÷Õ, kÕsmi otokorelasyonlarÕn da
birinci gecikmeden sonra belirlenen aralÕkta seyretti÷i gözlenmektedir. Böyle bir görünüm, artÕklar
serisinin AR(1) olarak modellenebilece÷ini göstermektedir. ArtÕklar serisine ait bu yargÕ AIC veya SBC
istatistiklerinin de÷erleri ile kontrol edilebilir. êt artÕklar serisini göstermek üzere,
’eˆ t
D1eˆ t 1 t
1,2,3,...,n
regresyon modeli göz önüne alÕndÕ÷Õnda H 0 : D1 0 yokluk hipotezi reddedilirse artÕklar serisinin
dura÷an oldu÷u, dolayÕsÕyla Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri asayiú olaylarÕ zaman serisinin
kointegrasyonlu oldu÷u söylenir.
ArtÕklar serisine ait test sonuçlarÕ sÕrasÕyla sabit terimsiz, sabit terimli, sabit terimli ve trend içeren
modeller olmak üzere Tablo 1’dedir. Tabloda bulunan t-istatisti÷i de÷erleri sÕrasÕyla sabit terimsiz,
sabit terimli, sabit terimli ve trendli modellerin t-istatisti÷i de÷erleridir. Kritik de÷erler ise genel
inceleme kriteri olan sabit terimli modelin kritik de÷erleridir.
Tablo 1: Akdeniz-Do÷u Anadolu ArtÕklar Test SonuçlarÕ
Model
Kritik De÷erler
t-østatisti÷i
Sabit Terimsiz
1% -4.07
-2.828415
Sabit Terimli
5% -3.37
-2.814028
10% -3.03
-5.765387
Sabit Terimli ve Trendli
Kointegrasyon
Kointegre De÷il
Test Sonucu: Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri Asayiú OlaylarÕ BakÕmÕndan Kointegre De÷ildir.
Tablo 1’de verilen sabit terimli modelin %1, %5 ve %10 anlam seviyelerindeki kritik de÷erleri ile
sabit terimli modelin t-istatisti÷i de÷eri karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda elde edilen artÕklar serisinin sabit terimli
model için dura÷an olmadÕ÷Õ belirlenmiútir. Bu sonuçlara göre Akdeniz ve Do÷u Anadolu Bölgeleri
arasÕnda hiçbir anlam seviyesinde kÕrsal alanlarda meydana gelen asayiú olaylarÕ açÕsÕndan kointegre
bir iliúkinin bulunmadÕ÷Õ söylenebilir. Genel inceleme kriteri olan sabit terimli modelin %5 anlam
seviyesindeki kritik de÷eri (-3.37) ve t-istatisti÷i de÷eri (-2.814028) karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda bölgeler
arasÕnda kÕrsal alanlar asayiú olaylarÕ açÕsÕndan kointegre bir iliúki bulunmadÕ÷Õ ortaya konulmaktadÕr.
EK-C’de bölgeler arasÕndaki artÕklar test sonuçlarÕ; EK-D’de tüm bölgeler arasÕndaki asayiú suçlarÕ
açÕsÕndan kointegre iliúkiler verilmektedir.
5. Sonuç ve De÷erlendirme
Kointegrasyon sonuçlarÕ incelendi÷inde belirli bölgeler arasÕnda ele alÕnan suç türleri açÕsÕndan
etkileúimin oldu÷u gözlenmektedir. Bu sonucun açÕklanmasÕnda yÕllardÕr ülkemizde sözü edilen bir
olgu olan göç olgusu dikkate alÕnabilir. Bölgeler arasÕndaki gerek mevsimsel gerek ekonomik
nedenlerle meydana gelen göç bölgelerin suç yönünden de birbirlerini etkilediklerin ortaya
koymaktadÕr. Özellikle Güney Do÷u Anadolu bölgemizin baúta Marmara, Ege ve Akdeniz olmak
üzere di÷er bölgelerle olan kointegre iliúkisi bilinen bir olgunun sonuçlarla desteklenmesi olarak
yorumlanabilir. Söz konusu bölgeden di÷er bölgelere oluúan göç nedeniyle bu tip bir sonucun elde
edilmesi, suçlar açÕsÕndan de÷erlendirildi÷inde göç alan bölgelerin etkileúime girdi÷ini göstermektedir.
188
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bölgeler arasÕndaki kointegre iliúkilerden elde edilen sonuçlardan biri de en fazla etkileúimin Marmara
bölgesinde olmasÕdÕr. Marmara bölgesi Ege ve Akdeniz bölgeleri hariç tüm bölgelerle etkileúim
içindedir. Türkiye’ye ait göç istatistikleri incelendi÷inde en fazla göçün Marmara bölgesine oldu÷u da
bir gerçektir.
Nüfus artÕúÕnÕn kÕrsal kesimde daha hÕzlÕ olmasÕ, böylece köylerdeki birçok ailenin giderek köyde
geçimini sa÷layamaz duruma gelmesi neticesinde kentlere do÷ru nüfus hareketleri meydana gelmekte,
bu durum kentlerin yaúam úekline etki etmektedir. KÕrsaldan kente do÷ru hareketin bir di÷er nedeni
olarak miras yoluyla parçalanan tarÕm topraklarÕnÕn giderek küçülmesi ve ailelere artÕk yetmemesi,
ayrÕca köylerdeki e÷itim ve sa÷lÕk hizmetlerinin de artan nüfusa yeterli olamamasÕ gösterilmektedir.
(ùahin vd., 2005).
Kentleúmenin demografik niteli÷inin a÷Õr bastÕ÷Õ Türkiye’de, köyden kente gelen, köye oranla daha iyi
bir yaúantÕyÕ elde etse bile yine de kent, köyden gelen iúgücünü emecek kapasitede de÷ildir. Bu
durumda, köylerdeki “gizli iúsizlik” ve “mevsimlik iúsizlik” kentlerde açÕk iúsizli÷e dönüúmektedir.
(YÕldÕrÕm, 2004).
ÇalÕúmanÕn amacÕ göç ve nüfus hareketleriyle oluúan sorunlardan ziyade, kÕrsal kesimler arasÕndaki
suçlar açÕsÕndan kointegre iliúkileri ortaya koymak ve bölgesel etkileúimleri incelemektir. Bölgesel
etkileúimlerin açÕklanmasÕnda göç, iúsizlik, mevsimsel nüfus hareketleri, bir bölgenin di÷er bölgeye
olan fiziki yakÕnlÕ÷Õ vb. faktörler kullanÕlmaktadÕr. KÕrsal kesimdeki bazÕ ailelerin büyük úehirlere,
tarÕm faaliyetlerinin yo÷un oldu÷u alanlara, yaz turizminin geliúti÷i yerlere bir müddet çalÕúmak üzere
göç etmeleri sonucunda asayiú suçlarÕ açÕsÕndan kointegre iliúkiler ortaya çÕkmaktadÕr.
SayÕlan bu faktörler içinde ana etkenin göç oldu÷u düúünülürse de÷erlendirmelerde nüfus hareketi
olgusuna a÷ÕrlÕk verilmesinin gerekli oldu÷u de÷erlendirilmektedir. Göç; toplumun sosyal, kültürel,
politik vb. tüm alanlarÕyla yakÕndan iliúkili ve bu alanlarÕ derinden etkileyen bir olaydÕr.
Suç ve suça yönelik çalÕúmalar genel olarak kent merkezlerini ön plana almaktadÕr. Bunun
nedenlerinden biri kentlere ait suç verilerinin kapsamlÕ olarak elde edilebilmesidir. Bir di÷er neden
olarak kent nüfusunun her geçen yÕl artÕú göstermesi ve bundan dolayÕ akademik çalÕúmalara konu
edilmesidir. KÕrsal alanlar ise gerekli verilerin elde edilememesinden ötürü çalÕúmalara yeterli düzeyde
konu edilememektedir. Ancak kÕrsal bölgelerin suç karakterlerinin nüfus hareketleri neticesinde
kentsel bölgelerin suç karakterini etkiledi÷i dikkate alÕnmalÕdÕr (Karamano÷lu, 2014).
Suç sosyal problemlerden biridir. Sosyal sistem içinde var olan de÷erlere aykÕrÕ davranÕúlarda
bulunmak, sosyal problemlerin ortaya çÕkmasÕna neden olur. Gerçekte suç olgusunu izah edebilmek
için toplum içindeki mevcut sosyal problemleri bilmek gerekir. Suç ile di÷er sosyal problemler
arasÕnda yakÕn bir iliúki vardÕr. Özellikle bazÕ sosyal problemler sonucunda suç iúleme oranlarÕ
artmaktadÕr. (YÕldÕrÕm, 2004).
Türkiye’de suç oranlarÕnÕn artmasÕnda 1990’lardan itibaren göç olaylarÕnÕn artÕúÕ etkilidir. Ancak her
ne kadar suçu iúleyen insanlar olsa da onlarÕ suça iten nedenlerin anlaúÕlmasÕ ve giderilmesi daha
önemlidir (Ceylan, 2012). Neticede bir nüfus hareketi olarak de÷erlendirilen göçün toplumda ve
insanda göç edilen yerde ve göç alÕnan yerde meydana getirdi÷i de÷iúikli÷in boyutunun yüksek olmasÕ
onu önemli kÕlmaktadÕr.
Bir toplumda suçlulu÷u azaltmak için suçlularÕn yakalanmasÕ ve cezalandÕrÕlmasÕ metoduna öncelik
vermekten öte suçun oluúmamasÕ için gereken önlemlerin alÕnmasÕ gerekmektedir. Suçun oluúumunu
önlemek amacÕyla; bilimsel geliúmeleri takip etmek, bu konuda gerekli bilgileri toplamak ve
de÷erlendirmek, bilimsel araútÕrmalar ve danÕúmanlÕk yapmak, suçun iúleniú nedenlerini bilimsel
açÕdan ele alarak, sebep sonuç iliúkilerini incelemek kolluk açÕsÕndan önemlidir. (YÕldÕrÕm, 2004).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
189
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Ortaya konulan analiz ve sonuçlarÕn kullanÕmÕ; suçlarÕn önlenmesine, kontrol edilmesine ve emniyet
birimlerinin teúkilatlanmasÕna yönelik stratejilerin belirlenmesine katkÕ sa÷layabilecektir. Bilimsel
analizlerin kullanÕlmasÕ her kurumun oldu÷u gibi emniyet sa÷layÕcÕ birimler için de etkinli÷in ve
verimlili÷in artmasÕ anlamÕna gelmektedir. Netice olarak suçun toplumda yarattÕ÷Õ maddi ve manevi
zararlar en aza indirilecek ve halkÕn güvenlik beklentileri etkin úekilde karúÕlanacaktÕr. Yurdun dört bir
yanÕnda görev yapmakta olan tüm güvenlik birimleri için öncelikli amaç; vatandaúÕ emniyetli ve
asayiúi sa÷lanmÕú bir ortamda yaúatmaktan geçmektedir. Bilimsel metotlarÕ kullanarak suç ve suçlu ile
mücadele eden güvenlik birimleri bu amaçlarÕna hem daha çabuk hem de daha az maliyetlerle
ulaúabilecektir (Karamano÷lu, 2014).
Kaynaklar
Akdi, Y. (2010). Zaman Serileri Analizi (Birim Kökler ve Kointegrasyon), Ankara: Gazi Kitapevi.
Andrienko, Y. (2001). “Explaining Crime Growth in Russia During Transition: Economic and
Criminometric Approach”, Centre for Economic and Financial Research, Moscow, February.
Aslan, A., Öcal, O. (2012). “Türkiye’de Suç OranlarÕnÕn Süreklili÷i”, Ni÷de Üniversitesi, øøBF
Dergisi, Cilt:5, SayÕ:1, 85-92.
Beki, C., Zeelenberg, K., Monfort, K.V. (1999). “An Analysis of the Crime Rate in the Netherlands,
1950-1993”, British Journal of Criminology, Oxford, 39, 3, 401-415.
Bozkurt, H. (2007). Zaman Serileri Analizi, Bursa: Ekin Kitapevi.
Ceylan, Y. (2012). “Zorunlu Göç ve Suç øliúkisi (Muú øli Örne÷i)”, Akademik BakÕú Dergisi, SayÕ: 32,
Eylül – Ekim.
Cook, J., Cook, S. (2011). “Are US Crime Rates Really Unit Root Processes?”, Journal of Quantitative Criminology, Vol.:27, 299-314.
Cömertler, N., Kar, M. (2007). "Türkiye'de Suç OranÕnÕn Sosyo-Ekonomik Belirleyicileri: Yatay Kesit
Analizi", Siyasal Bilgiler Fakülte Dergisi, Ankara Üniversitesi, 62-2, 37-57.
Deadman, D. (2000). “Forecasting Residential Burglary”, Public Sector Economics Research Centre,
Department of Economics, University of Leicester, February.
Deadman, D. (2001). “Forecasting Trends in Recorded Crime”, Public Sector Economics Research
Centre, University of Leicester, January.
Dönmezer, S. (1994). Kriminoloji, østanbul: Beta YayÕnlarÕ.
Dursun, H. (1997). Suçun Ekonomik Modelleri, øktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlü÷ü,
Haziran.
Enders, W. (1995). Applied Econometric Time Series, Canada: John Wiley and Sons.
Göktaú, Ö. (2005). Teorik ve UygulamalÕ Zaman Serileri Analizi, østanbul: Beúir Kitapevi.
Gölpunar, Z. (1996). Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Faktörlerin Suçlulu÷a Etkisi Üzerine Sosyolojik Bir
ÇalÕúma, YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Granger, W.C.J., Newbold, P. (1974). Spurious Regressions in Econometrics, Journal Of Econometrics 2, 111-120.
190
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Gujarati, D. (2005). Temel Ekonometri, (Çev. Ümit ùENESEN ve Gülay Günlük ùENESEN),
østanbul: Literatür YayÕncÕlÕk.
øçli, T. (1992). Türkiye’de Suçlular, Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Özellikleri (2.BaskÕ), Ankara:
Bizim Büro BasÕmevi.
øçli, T., Altay, A., BaúpÕnar, T., Bahtiyar, M. (2011). Türkiye’de Hükümlü Profili, Polis Akademisi
YayÕnlarÕ, 1’inci BaskÕ, Ankara.
Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ Faaliyet Raporu, 2012.
Jandarma Genel KomutanlÕ÷Õ, (2013). HÕrsÕzlÕk Suçu ve Gelece÷e Yönelik YaklaúÕmlar, Ankara,
J.Gn.K.lÕ÷Õ BasÕmevi Müdürlü÷ü.
Karamano÷lu, Y.E. (2014). Türkiye KÕrsalÕ Bölgesel Suç Verilerinin Analizi: Zaman Serileri
YaklaúÕmÕ, YayÕnlanmamÕú doktora tezi, Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Kurum, M. (2003). Türkiye’de Meydana Gelen Asayiú SuçlarÕnÕn E÷ilimini Etkileyen Faktörlerin
øncelenmesi ve Tahmin Modellerinin OluúturulmasÕ, YayÕmlanmamÕú yüksek lisans tezi, Kara Harp
Okulu, Ankara.
Luiz, J. (2001). Temporal Association, the Dynamics of Crime, and Their Economic Determinants: A
Time Series Econometric Model of South Africa, Social Indicators Research,
Vol.:53, Issue:1, January, 33-61.
Mackenzie, A. (2001). Exploring the Association Between Economic Conditions and Crime Trends in
Ontario, 1951-1999, YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Ottawa, Carleton University Department of
Sociology and Anthropology.
Masih, A.M.M., Masih, R. (1996). Temporal Causality and the Dynamics of Different Categories of
Crime and Their Socio Economic Determinants: Evidence From Australia, Applied Economics,
Vol.:28, 1093-1104.
Mutluer, F. (1999). Ekoloji- Suç øliúkisi -Konya Örne÷i, YayÕnlanmamÕú doktora tezi, Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
PazarlÕo÷lu, V., Turgutlu, T. (2007). Gelir, øúsizlik ve Suç: Türkiye Üzerine Bir ønceleme, Finans
Politik & Ekonomik Yorumlar, Cilt:44, SayÕ:513, 63–70.
Roberts, A. (2001). Declining Crime in the Postwar Japan, YayÕnlanmamÕú doktora tezi, The University of New Mexico, Department of Sociology, New Mexico.
SargÕn, S., Temurçin, K. (2011). Türkiye’nin Suç Co÷rafyasÕ, Polis Akademisi YayÕnlarÕ, Ankara.
SanlÕ, S.F. (1998). Türkiye’de Suçluluk YapÕsÕnÕ Etkileyen Sosyo-Ekonomik Etmenler, YayÕnlanmamÕú
yüksek lisans tezi, Devlet østatistik Enstitüsü, Ankara.
Sookram, S., Basdeo, M., Sumesar-Rai, K., Saridakis, G. (2010). Serious Crime in Trinidad and Tobago: An Empirical Analysis Using Time-Series Data between 1970-2007, Journal of Eastern Caribbean Studies, Vol.: 35, No:1.
ùahin, C., Do÷anay, H., Özcan, A. (2005). Türkiye Co÷rafyasÕ (Fiziki, Beúeri, Ekonomik, Jeopolitik),
Ankara: Gündüz E÷itim ve YayÕncÕlÕk.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
191
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Thomas, L. (1997). Modern Econometrics, Addison Wesley Longman Limited, Essex-England.
Triggs, S. (1997). Interpreting Trends in Recorded Crime in New Zealand, Ministry of Justice,
(http://www.justice.govt.nz/pubs/reports/1997/crime/ default.htm).
YÕldÕrÕm, A. (2004). Kentleúme ve Kentleúme Sürecinde Göçün Suç Olgusu Üzerinde Etkileri,
YayÕnlanmamÕú yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
192
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
EK A: Dura÷anlÕk Test SonuçlarÕ
Bölge AdÕ
ADF
(Sabit
Terimsiz)
Kritik
De÷erler
(%1,%5,%10)
ADF
(Sabit
Terimli)
Kritik
De÷erler
(%1,%5,%10)
-2.586753
-3.492523
-3.6744
-1.943853
-2.888669
-1.614749
-2.581313
-2.586350
-3.491345
-9.5271
-9.5304
Do÷u Anadolu
-1.943796
-2.888157
-1.614784
-2.581041
-2.586753
-3.492523
-4.2960
-4.6888
Ege
-1.943853
-2.888669
-1.614749
-2.581313
-2.586753
-3.492523
-4.5711
-4.5998
Güneydo÷u Anadolu
-1.943853
-2.888669
-1.614749
-2.581313
-2.586753
-3.492523
-4.6377
-4.6456
øç Anadolu
-1.943853
-2.888669
-1.614749
-2.581313
-2.586960
-3.493129
-3.3375
-3.3262
Karadeniz
-1.943882
-2.888932
-1.614731
-2.581453
-2.585773
-3.489659
-9.0450
-9.0181
Marmara
-1.943714
-2.887425
-1.614834
-2.580651
Dura÷anlÕk testlerinde modellerin %5 anlam seviyeleri dikkate alÕnmÕútÕr.
Akdeniz
-3.4918
ADF
(Sabit
Terimli
ve
Trendli)
-3.7009
-9.4799
-4.7422
-4.6654
-4.6807
-3.2926
-9.1692
Kritik
De÷erler
(%1,%5,%10)
-4.046072
-3.452358
-3.151673
-4.044415
-3.451568
-3.151211
-4.046072
-3.452358
-3.151673
-4.046072
-3.452358
-3.151673
-4.046072
-3.452358
-3.151673
-4.046925
-3.452764
-3.151911
-4.042042
-3.450436
-3.150549
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
193
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
EK B ùekiller: Bölgelere Ait 2001-2011 Dönemi Asayiú Olay SayÕlarÕ
Asayiú Olay MiktarÕ
Akdeniz Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
YÕllar
Asayiú Olay MiktarÕ
Do÷u Anadolu Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
YÕllar
Asayiú Olay MiktarÕ
Ege Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
YÕllar
194
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
2007
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Asayiú Olay MiktarÕ
Güneydo÷u Anadolu Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
YÕllar
Asayiú Olay MiktarÕ
øç Anadolu Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
YÕllar
Asayiú Olay MiktarÕ
Karadeniz Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
YÕllar
Asayiú Olay MiktarÕ
Marmara Bölgesi 2001-2011
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
YÕllar
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
195
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
EK C: Bölgeler ArasÕndaki ArtÕklar Test SonuçlarÕ
Bölge AdÕ
Akdeniz-Ege
Akdeniz-Güneydo÷u Anadolu
Akdeniz-øç Anadolu
Akdeniz-Karadeniz
Akdeniz-Marmara
Do÷u Anadolu-Ege
Do÷u Anadolu-Güneydo÷u Anadolu
Do÷u Anadolu-øç Anadolu
Do÷u Anadolu-Karadeniz
Do÷u Anadolu-Marmara
Ege ve Güneydo÷u Anadolu
Ege ve øç Anadolu
Ege ve Karadeniz
Ege ve Marmara
Güneydo÷u Anadolu ve øç Anadolu
Güneydo÷u Anadolu ve Karadeniz
Güneydo÷u Anadolu ve Marmara
øç Anadolu ve Karadeniz
øç Anadolu ve Marmara
Karadeniz ve Marmara
Model
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Sabit Terimsiz
Sabit Terimli
Sabit Terimli ve Trendli
Test kriteri: Sabit terimli model %5 anlam seviyesidir.
196
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Kritik
De÷erler
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
1%
5%
10%
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
-4.07
-3.37
-3.03
t-istatisti÷i
-4.520540
-4.503042
-4.538874
-3.344092
-3.930837
-5.648699
-2.887685
-2.873975
-4.791308
-2.638297
-2.626290
-3.837789
-2.504487
-2.492232
-3.331501
-0.624469
-0.604843
-4.829030
-6.159365
-6.133926
-6.186936
-3.182389
-3.163974
-3.582793
-5.338070
-5.314639
-6.579166
-3.734730
-3.720194
-3.824655
-2.996465
-3.674726
-5.491338
-2.838261
-2.826037
-8.104006
-2.699783
-2.690000
-3.016574
-2.968340
-2.954253
-4.217745
-3.032088
-3.018032
-3.022606
-1.150016
-1.174410
-1.172529
-3.649056
-4.001037
-4.832945
-4.150016
-3.494410
-3.562529
-4.478874
-4.461572
-4.455141
-3.830231
-3.814574
-3.847064
Kointegrasyon
Kointegre
Kointegre
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre
Kointegre
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre
Kointegre
Kointegre
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
EK D: Bölgelerin Kointegre øliúkiler Tablosu
SÕra Nu.:
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
Bölge AdÕ
Bölge AdÕ
Akdeniz
Akdeniz
Akdeniz
Akdeniz
Akdeniz
Akdeniz
Do÷u Anadolu
Do÷u Anadolu
Do÷u Anadolu
Do÷u Anadolu
Do÷u Anadolu
Ege
Ege
Ege
Ege
Güneydo÷u Anadolu
Güneydo÷u Anadolu
Güneydo÷u Anadolu
øç Anadolu
øç Anadolu
Karadeniz
Do÷u Anadolu
Ege Bölgesi
Güneydo÷u Anadolu
øç Anadolu
Karadeniz
Marmara
Ege
Güneydo÷u Anadolu
øç Anadolu
Karadeniz
Marmara
Güneydo÷u Anadolu
øç Anadolu
Karadeniz
Marmara
øç Anadolu
Karadeniz
Marmara
Karadeniz
Marmara
Marmara
Kointegre
YapÕsÕ
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre
Kointegre
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre De÷il
Kointegre
Kointegre
Kointegre
Kointegre
Model ve Anlam
Seviyesi
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Sabit Terimli, %5
Bölgeler arasÕnda toplam 10 kointegre iliúki elde edilmiútir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
197
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
198
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
KIRSAL ALANLARDA ULAùIM YOKSUNLUöU VE GÖÇ
øLøùKøSøNøN BøLECøK øLø ÖRNEöøNDE ANALøZø
Prof. Dr. Erdal Karakaú, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Co÷rafya Bölümü
Öznur Akgiú, Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Co÷rafya Bölümü
Özet
UlaúÕm teknolojilerindeki geliúmelerle birlikte artÕk mesafe olgusu giderek etkisini kaybetmekte olsa
da kÕrsal alanlar için hala önemini korumaktadÕr. Bu çalÕúmada Bilecik ilinde kÕrsal alanlarda
eriúilebilirli÷in ne úekilde oldu÷unun belirlenmesi ve elde edilen verilerin göç oranlarÕ üzerinde ne
úekilde bir etki yarattÕ÷ÕnÕn tespit edilmesi amaçlanmÕútÕr. TÜøK tarafÕndan yayÕnlanan 1990-2014
yÕllarÕ arasÕ nüfus verileri kullanÕlarak kÕrsal yerleúmelere ait net göç hÕzlarÕ hesaplanmÕútÕr.
Eriúilebilirli÷in belirlenmesinde yakÕn il ve ilçe merkezi, hastane, anayol, e÷itim kurumu ile bankaya
olan uzaklÕk verileri dikkate alÕnmÕútÕr. Bu de÷iúkenler ile yerleúmeler arasÕndaki uzaklÕ÷Õn
belirlenmesine bir Co÷rafi Bilgi Sistemleri yazÕlÕmÕ olan ArcGIS 10 programÕ kullanÕlmÕútÕr. Elde
edilen veriler ile hesaplanan net göç hÕzlarÕ arasÕndaki iliúki de÷erlendirilmiútir. ÇalÕúmanÕn
bulgularÕna göre Bilecik ilinde bulunan kÕrsal yerleúmelere ait net göç hÕzlarÕ ve mesafe iliúkisi
de÷erlendirilen de÷iúkenler arasÕnda pozitif iliúki bulunmaktadÕr. Tüm dünyada kÕrsal alanlarda
yaúayan ve çalÕúan insanlarÕn sa÷lÕk, e÷itim, iú ve di÷er hizmetlere eriúimi dünyadaki en önemli
konulardandÕr. Bu konunun ele alÕndÕ÷Õ çalÕúmanÕn sonuçlarÕna göre temel hizmetlere eriúimin sÕnÕrlÕ
oldu÷u alanlarda göç sürecine katÕlÕm daha yüksektir. Buna göre ulaúÕm co÷rafyasÕ kapsamÕnda
dikkate alÕnan de÷iúkenlerin de, kÕrsal yerleúmelerin net göç hÕzlarÕnÕ denetledi÷ini söylemek
mümkündür. Elde edilen bu sonuçlar uygulanacak kalkÕnma politika ve uygulamalarÕnda dikkate
alÕnmasÕ gereken bir konu olarak görülmektedir.
ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN TRANSPORT
DEPRIVATION AND MIGRATION IN RURAL AREAS IN THE CASE
OF BILECIK PROVINCE
Abstract
Even if the concept of distance losing its effect due to advances in transportation technology distance
still remains its importance for rural areas. The aim of this study is to determine the characteristic of
accesibility of rural areas and its affects on migration rates in the province of Bilecik. Net migration
rates of the rural settlements are calculated using data of population from the years 1990-2014 published by TÜøK. The nearest city center, town cenre, hospital, highway, bank and educational institution data considered for determination of accessibility. ArcGIS 10, a geographical information system
software was used to determine distance between variables and settlements. The relationship between
net migration rates and data that obtained were analyzed. According to the results of the study positive relationship observed between net migration rates of rural settlements and variables located in
Bilecik. The accessibility of health, education, employment and other services of people living in rural
areas is one of the most important issues in the world. The results of the studies addressing this issue
in areas where limited access to basic services is greater participation in the migration process. According to this it is possible to say that varibles related to transport geography control net migration
rates of rural settlements The obtained results should be taken into account in development policies
and practices to be implemented.
1. Giriú
Co÷rafyacÕlarÕn nüfus araútÕrmalarÕndaki amaç insanlarÕn yaúam standart ve desenlerinde var olan
bölgesel farklÕlÕklardÕr (Trewartha, 1969). Co÷rafyada nüfus incelemeleri, nüfusun geliúimi ve çeúitli
özelliklerinin da÷ÕlÕúÕ, nüfus miktarÕ ve özelliklerinin mekansal deseninin açÕklanmasÕ, göçler ve
nüfusun yarattÕ÷Õ çeúitli sorunlar ve bunlarÕn çözümüne iliúkin önerilere yer verir. Göçleri inceleyen
co÷rafyacÕlar yerlerini terk eden bireylerin bu kararÕ almalarÕnda etkili olan itici faktörler ve algÕlar ile
onlarÕ di÷er yerlerden çok belirli yerlere çeken faktörlerin neler oldu÷unu bulmaya çalÕúÕrlar. øtici
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
199
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
güçler arasÕnda çevresel, demografik, ekonomik ve siyasal baskÕlar sayÕlabilir. Göçmenleri belirli bir
varÕú yerine çeken unsurlar ise genellikle itici güçlerin tersi olan güçlerin sonucudur (Tümertekin ve
Özgüç, 2002).
Göç nedenleri göz önüne alÕnarak çok sayÕda itici ve çekici faktör belirlemek mümkündür. Ancak
insanlarÕ göçe iten sebepler genellikle hanelerin ekonomik durumu ile ilgilidir ve bu itici güçlerin
baúÕnda hem gelir azlÕ÷Õ hem de hizmetlere eriúimde yetersizli÷in bir görünümü olan yoksulluk sorunu
gelmektedir. Bunun nedeni ise dünya genelinde artan úehirleúmeye ra÷men azgeliúmiúli÷in kÕrsal bir
olgu olarak varlÕ÷ÕnÕ devam ettirmesidir. Tüm dünyada yoksullarÕn büyük bölümü kÕrsal alanlarda
yaúamakta ve geçimlerini tarÕm, hayvancÕlÕk, ormancÕlÕk ve ilgili sektörlerde çalÕúarak
sa÷lamaktadÕrlar. KÕrsal hanelerin tarÕmsal gelire olan bu ba÷ÕmlÕlÕ÷Õ ise ekonomik anlamda
savunmasÕzlÕ÷a maruz kalmalarÕna ve devamlÕ yoksulluk riski taúÕmalarÕna neden olmaktadÕr.
Türkiye'de de 21 milyon kiúi kÕrsal alanlarda yaúamaktadÕr. KÕrsal nüfusun %38.7'si kÕrsal yoksulluk
sÕnÕrÕnÕn altÕnda, %18.1'i ise yoksulluk sÕnÕrÕnÕn altÕnda bulunmaktadÕr. 2010 yÕlÕnda Türkiye genelinde
iúsizlik oranÕ 11.9 olarak belirlenmiútir ve aynÕ úekilde iúsiz nüfusun büyük bölümünün kÕrsal alanlarda
yaúadÕ÷Õ görülmektedir (TÜøK 2010).
Tüm dünyada gerek kÕrsal gerekse kentsel alanlarda önemli mekânsal de÷iúimlere sebep olan neoliberal politikalar ve tarÕmda makineleúme süreci ile birlikte kÕrsal nüfusun zaten yetersiz olan iú
imkânlarÕ daha da kÕsÕtlanmÕú, yoksulluk oranlarÕ artÕú göstermiú bu durum tüm dünyada kÕrdan kente
göç olgusunun oluúmasÕna neden olmuútur. Göçe katÕlan kÕrsal nüfus bu kez kentte sosyolojik,
sosyoekonomik ve çevresel olumsuzluklara neden olmuútur.Yaúanan olumsuzluklar ve bunun yarattÕ÷Õ
öngörüler gerek geliúmiú gerekse geliúmekte olan ülkelerde kÕrsal nüfusun yaúam standartlarÕnÕ
iyileútirilerek kente göçün azaltÕlmasÕ, kent ve kÕr arasÕndaki eúitsizli÷in azaltÕlmasÕ konularÕna
odaklanÕlmasÕna neden olmuútur.
Yoksulluk çok boyutlu bir kavramdÕr. ArtÕk “gelirin” refahÕ yeterince ifade etmedi÷i görüúü kabul
edilmiú durumdadÕr. Yoksunluklar gelir ile ilgili olabilece÷i gibi e÷itim, sa÷lÕk veya sosyal
imkanlardan faydalanamama ile ilgili de olabilir. Bu perspektiften de÷erlendirilecek olursa kÕrsal
alanlarda “ulaúÕm” konusu da bir refah eksikli÷i/yoksunluk olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr.
Genel anlamÕ ile insan ya da eúyanÕn bir yerden di÷er bir yere hareket etmesini ifade eden ulaúÕm
faaliyeti, yeryüzünde çeúitli yerler ve bölgeler arasÕndaki iliúkilerin meydana gelmesinde,
ölçülebilmesinde ve co÷rafi görünümün úekillenmesinde önemli rol oynamakta olmasÕ nedeniyle
co÷rafyanÕn baúlÕca konularÕ arasÕndadÕr. Co÷rafi görünümün önemli bir elemanÕ olan bir ulaúÕm yolu
aynÕ zamanda co÷rafi görünümü de÷iútiren etkenlerden biridir (Tümertekin, 1976). Tekeli ve ølkin
(2004)'in de ifade etti÷i gibi bir karayolunun yapÕlmasÕyla, daha önce geçimlik tarÕm yapan bir tarÕm
yöresi, ulusal veya uluslararasÕ bir pazara ba÷lanarak ticari amaçlÕ tarÕmsal üretime geçebilir.
KÕrsal alanlardaki yerel ulaúÕm sistemleri tüm dünyadaki en önemli konulardandÕr (Wang vd. 2015) ve
kÕrsal alanlarda ulaúÕm genellikle eriúilebilirlik problemi olarak algÕlanmaktadÕr (Št’astna, 2015).
Eriúebilirlik teriminin ise pek çok anlamÕ bulunmaktadÕr ancak en genel anlamÕyla ekonomik ve sosyal
fÕrsatlar açÕsÕndan eriúebilirlik mekânsal etkileúimlere yakÕnlÕktÕr (Velaga vd., 2012). Bu ba÷lamda
ulaúÕm konusu genellikle temel hizmetlere eriúim perspektifinden ele alÕnmaktadÕr. Çünkü genel
ihtiyaçlara yönelik hizmetlerin varlÕ÷Õ kÕrsal alanlarda nüfusu tutmasÕ açÕsÕndan oldukça önemlidir.
Bununla birlikte AvcÕ (2005)'in de ifade etti÷i gibi ulaúÕm aynÕ zamanda modern toplumlar için
geliúmiúli÷inde önemli bir göstergesidir. Az geliúmiúlik ve ulaúÕm perspektifinden ise eriúebilirlik,
mevcut ulaúÕm sistemi kullanÕlarak hangi temel hizmetlere eriúim imkanÕnÕn bulundu÷udur.
Bu noktada úu soru akla gelmektedir kÕrsal alanlarda yaúayanlarÕn bu hizmetlerden faydalanmasÕnÕ
sa÷layabilecek yeterli bir ulaúÕm sistemi var mÕ? Bu durum bölgedeki demografik geliúimi etkiliyor
mu? (Št’astna, 2015)
200
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2. Veri ve Yöntem
2.1. ÇalÕúma AlanÕ
Bilecik ili, Marmara Bölgesinin Güney Marmara Bölümünde yer alÕr. Karadeniz, øç Anadolu, Ege ile
Marmara Bölgelerinin kesiúim alanÕndadÕr. Do÷usunda Bolu ve Eskiúehir, güneyinde Kütahya,
batÕsÕnda Bursa, kuzeyinde ise Sakarya illeri ile komúu durumundadÕr. ÇalÕúma alanÕnda 8 ølçe ile 291
belde ve köy bulunmaktadÕr. ÇalÕúmanÕn konusu kÕrsal alanlarÕ kapsÕyor olmasÕ nedeniyle il ve ilçe
merkezlerine ait veriler yapÕlan analizlerde dikkate alÕnmamÕútÕr.
ùekil 1. ÇalÕúma AlanÕnÕn Lokasyon HaritasÕ
2014 yÕlÕ ADNKS sonuçlarÕna göre Bilecik ili toplam nüfusu 209.925'dir. Bunun 43.850'sini kÕrsal,
166.075'ini ise kentsel nüfus oluúturmaktadÕr. 1970 - 2014 yÕllarÕ arasÕ nüfusun geliúimine bakÕlacak
olursa Bilecik ili toplam nüfusunda devamlÕ bir artÕú gözlenir. Bununla birlikte kent nüfusu giderek
artarken kÕrsal nüfusun azalmasÕ dikkat çekicidir (ùekil 2). Bilecik ili ilçelerinde nüfusun 1980 - 2014
yÕllarÕ arasÕ de÷iúime göre en fazla nüfus artÕúÕnÕn yaúandÕ÷Õ ilçeler Merkez ve Bozüyük'tür. 2000
yÕlÕna kadar Bozüyük ilçesinin nüfusu il merkezinden fazla iken bu durum 2010'da de÷iúmiútir. ølçeler
úehir nüfusu açÕsÕndan da de÷erlendirildi÷inde yine Merkez ve Bozüyük ilçeleri úehir nüfusunun son
34 yÕlda en fazla arttÕ÷Õ iki alandÕr. Buna karúÕn 2010 yÕlÕndan itibaren Bozüyük ilçesinde úehir nüfusu
il merkezindeki úehir nüfusunu aúmÕú durumdadÕr.
1965, 1970, 1975 ve 2011 dönemleri dÕúÕnda Bilecik ilinin nüfusu sürekli artmÕútÕr. Bu artÕúta en
önemli rolü, Bilecik ilinin 1973 yÕlÕnda “KalkÕnma Öncelikli øller” kapsamÕna alÕnmasÕ ve buna paralel
olarak da Bilecik úehrine birtakÕm yatÕrÕmlarÕn yapÕlmÕú olmasÕ oynamÕútÕr. Nüfus artÕúÕnda ikinci bir
etken de úehirde askeri e÷itim birli÷inin bulunmasÕdÕr (Özgür, 1994). Bilecik ili nüfusunun son
yÕllardaki artÕúÕnda ise 2007 yÕlÕnda kurulmuú olan Bilecik ùeyh Edebali Üniversitesi etkili olmaktadÕr
(Menteúe ve Okuyucu, 2013).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
201
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 2. Bilecik ilinde 1970 - 2014 yÕllarÕ arasÕnda kÕr, kent ve toplam nüfusun de÷iúimi
250,000
Nüfus
200,000
150,000
KÕr
100,000
Kent
50,000
Toplam
0
1970
1980
1990
2000
2010
2014
YÕl
2014 yÕlÕ ADNKS'ne göre øBBS Düzey 1'e göre Bilecik ilinin yer aldÕ÷Õ TR4 Do÷u Marmara
Bölgesinde düzeyinde net göç hÕzÕ ‰ 6.22'dir. øBBS Düzey 2'ye göre Bilecik ilinin yer aldÕ÷Õ TR41
Bursa Alt Bölgesi düzeyinde net göç hÕzÕ ‰ 7.69'dur. Bilecik ilinin net göç hÕzÕ ise ‰ -0,11'dir.
ÇalÕúma alanÕ içinde bulundu÷u bölge ve alt bölgeden göç hÕzÕ negatif olmasÕ itibariyle ayrÕlmaktadÕr.
2014 yÕlÕ nüfus verilerine göre Bilecik nüfusunun % 21'si kÕrsal alanlarda yaúamaktadÕr ve bu kÕrsal
alanlarda yoksulluk oldukça belirgindir. Özellikle topografyanÕn engebeli oldu÷u temel hizmetlere
eriúimin sÕnÕrlÕ oldu÷u alanlarda kÕrsal hanelerin yaúam standardÕnÕ yükseltecek olan finansal
faaliyetlere katÕlÕm engellenmektedir.
2.2. Veri ve Yöntem
ÇalÕúmada TÜøK tarafÕndan yayÕnlanan 1990-2014 yÕllarÕ arasÕ nüfus verileri kullanÕlarak kÕrsal
yerleúmelere ait net göç hÕzlarÕ hesaplanmÕútÕr. Net göç hÕzlarÕna göre yerleúmeler yüksek (> ‰ -0,04),
orta (‰ -0,04 - -0,01) ve düúük (< ‰ -0,01) olmak üzere üç sÕnÕfa ayrÕlmÕútÕr. Eriúilebilirli÷in
belirlenmesinde ise en yakÕn il ve ilçe merkezi, en yakÕn hastane, en yakÕn anayol, en yakÕn e÷itim
kurumu ile en yakÕn bankaya olan uzaklÕk verileri dikkate alÕnmÕútÕr. Bu de÷iúkenler ile yerleúmeler
arasÕndaki uzaklÕ÷Õn belirlenmesine bir Co÷rafi Bilgi Sistemleri yazÕlÕmÕ olan ArcGIS 10 programÕ
kullanÕlmÕútÕr. Elde edilen veriler ile hesaplanan net göç hÕzlarÕ arasÕndaki iliúki Minitab 16 programÕ
kullanÕlarak de÷erlendirilmiútir.
3. Bulgular
ÇalÕúmada yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ ile iliúkisi araútÕrÕlan de÷iúkenlere ait korelasyon analizi
sonuçlarÕ Tablo 1 'de yer almaktadÕr. Buna göre kullanÕlan de÷iúkenlerin tamamÕ ile yerleúmelerin net
göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon oldu÷u belirlenmiútir. P de÷erleri 0.05'den küçük olmasÕ
nedeniyle belirlenen bu iliúkinin istatistiksel olarak anlamlÕ oldu÷u söylenebilir.
Tablo 1. Korelasyon analizi kapsamÕnda de÷erlendirmeye alÕnan de÷iúkenler
De÷iúken AdÕ
En yakÕn ana yola olan uzaklÕk (km)
En yakÕn ilçe merkezine olan uzaklÕk (km)
En yakÕn il merkezine olan uzaklÕk (km)
En yakÕn sa÷lÕk kurumuna olan uzaklÕk (km)
En yakÕn e÷itim kurumuna olan uzaklÕk (km)
En yakÕn bankaya olan uzaklÕk (km)
Korelasyon
KatsayÕsÕ
P-De÷eri
0,186
0,102
0,206
0,220
0,102
0,102
0,004
0,011
0,001
0,001
0,011
0,011
Analiz sonuçlarÕna göre yerleúmelerin en yakÕn il merkezine olan uzaklÕklarÕ ile net göç hÕzlarÕ
arasÕnda pozitif korelasyon (0,206) bulunmaktadÕr (Tablo 1). Buna göre il merkezinden uzaklaútÕkça
202
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ artmaktadÕr. Bilecik il merkezinden uzaklaútÕkça kÕrsal yerleúmelerin
daha fazla göç verdi÷i ùekil 3.'de görülmektedir.
ùekil 3. En yakÕn il ve ilçe merkezine olan uzaklÕk
Mesafe konusunda en fazla dikkate alÕnan de÷iúkenlerden bir di÷eri en yakÕn ilçe merkezine olan
uzaklÕktÕr. Elde edilen sonuçlara göre en yakÕn ilçe merkezine olan uzaklÕk ve net göç hÕzlarÕ arasÕnda
pozitif (0,102) korelasyon bulunur. Buna göre çalÕúma alanÕnda ilçe merkezine olan uzaklÕk arttÕkça
net göç hÕzlarÕnÕn da arttÕ÷Õ görülmektedir (Tablo 1) Bilecik ilinde il ve ilçe merkezinden uzak
alanlarda bulunan kÕrsal yerleúmelerin daha fazla göç verdi÷i görülmektedir (ùekil 3).
Geliúmekte olan ülkeler için karayollarÕ ulaúÕmÕn en önemli biçimidir. Bu ülkelerde genellikle
demiryolu, havayolu ve su yolu gibi di÷er ulaúÕm türleri karayollarÕna göre oldukça az tercih edilmekte
ve kalkÕnma planlarÕnda daha az de÷erlendirilmektedir. Karayolu sistemlerine olan bu yüksek
ba÷ÕmlÕlÕk ise yatÕrÕmlarÕn bu yol sistemlerine yapÕlmasÕna neden olmaktadÕr. Bunun baúlÕca
nedenlerinden biri karayollarÕnÕn farklÕ standartlarda yapÕlabilme imkanÕ olmasÕ nedeniyle inúa
maliyetinin di÷er ulaúÕm türlerine göre düúük oluúudur.Bir di÷er nedeni ise karayollarÕnda iúletmenin
devlet de÷il özel sektör tarafÕndan yapÕlabilmesidir. Bu durum aynÕ zamanda pek çok ülkede ekonomik
ve sosyal peyzajÕn de÷iúmesine neden olmaktadÕr (Boateng vd. 2015)
KÕrsal alanlarda yollara eriúimde yetersizliklerin bulunmasÕ kÕrsal nüfus arasÕndaki yoksulluk ve göç
nedenlerinden biri olarak tanÕmlanmaktadÕr (Fukubayashi ve Kimura, 2014). Geliúmekte olan ülkelerin
kÕrsal alanlarÕnda yollar ve bu yollara eriúimde genellikle asfalt olmayan, yetersiz yollarla
karúÕlaúÕlmaktadÕr. Özellikle kÕú sezonunda bu yollarÕn daha da elveriúsiz hale gelmesiyle birlikte
çiftçilerin pazara ulaúÕmÕ zorlaúmakta bu durum kÕrsal nüfusu ekonomik açÕdan olumsuz
etkilemektedir (Fukubayashi ve Kimura, 2014).
UlaúÕm faaliyetleri kapsamÕnda yollar ekonomik kalkÕnma açÕsÕndan en önemi unsurlardandÕr.
Türkiye'de de bu anlayÕúÕn geliúmesiyle birlikte temel yatÕrÕmlarÕn büyük bölümü yol yapÕm
faaliyetlerine ayrÕlmaktadÕr. Benzer uygulamalar geliúmekte olan ülkelerin büyük bölümünde
uygulanmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
203
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Korelasyon analizi sonuçlarÕna göre Bilecik ilinde yer alan kÕrsal yerleúmelerin net göç hÕzlarÕ ile en
yakÕn ana yola olan uzaklÕk arasÕnda pozitif korelasyon (0,186) bulunmaktadÕr (Tablo 1). Buna göre
en yakÕn ana yola daha uzak alanlarda yer alan kÕrsal yerleúmeler daha fazla göç vermektedir (ùekil 4).
ùekil 4. En yakÕn ana yol ve sa÷lÕk kurumuna olan uzaklÕk
Sa÷lÕk hizmetlerine eriúim günümüzde en fazla tartÕúÕlan konulardandÕr.
Kentsel alanlarla
kÕyaslandÕ÷Õnda kÕrsal alanlarda sa÷lÕk hizmetlerinin varlÕ÷Õ ve bu hizmetlere eriúimdeki eúitsizlik
ortadadÕr (Douthit vd., 2015). KÕrsal haneler kentte yaúayan bireylerle aynÕ kalitede sa÷lÕk
hizmetlerinden yararlanma hakkÕna sahiptir. Dünya Sa÷lÕk Örgütü'ne göre vasÕflÕ sa÷lÕk görevlilerinin
özellikle izole ve kÕrsal topluluklarda sa÷lÕk açÕsÕndan insan haklarÕ ve sosyal adalet açÕsÕndan önem
taúÕr (Douthit vd., 2015).
Bu kapsamda temel hizmetlere eriúimde dikkate alÕnan de÷iúkenler içinde bir di÷er önemli de÷iúken en
yakÕn hastaneye olan uzaklÕktÕr. Analiz sonuçlarÕna göre en yakÕn hastaneye olan uzaklÕk ve net göç
hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,220) oldu÷u belirlenmiútir (Tablo 1) Buna göre hastaneye uzak
olan alanlarda yer alan yerleúmeler daha fazla göç vermektedir (ùekil 4 ).
Hem temel hizmetler hem de sosyal adalet perspektifinden bakÕldÕ÷Õnda karúÕlaúÕlan bir di÷er önemli
gösterge e÷itim hizmetlerinden faydalanma durumudur. Analiz sonuçlarÕna göre yerleúmelerin en
yakÕn e÷itim kurumuna olan uzaklÕklarÕ ile net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,102) oldu÷u
belirlenmiútir (Tablo 1). Buna göre çalÕúma alanÕnda e÷itim hizmetlerine eriúimde yaúanan
olumsuzlu÷un göçü etkileyen bir unsur oldu÷unu söylemek mümkündür (ùekil 5).
Banka hizmetlerine eriúim pek çok çalÕúmada temel hizmetler içerisinde de÷erlendirilmemektedir.
Bununla birlikte içinde bulundu÷umuz dönemde gerek kÕrsal gerekse kentsel alanlar için banka
hizmetlerinin varlÕ÷Õ önemli bir gösterge haline gelmiútir. YapÕlan analiz sonucu yerleúmelerin en
yakÕn bankaya olan uzaklÕklarÕ ile net göç hÕzlarÕ arasÕnda pozitif korelasyon (0,102) oldu÷u
belirlenmiútir (Tablo 1). Buna göre en yakÕn bankaya olan uzaklÕ÷Õ fazla olan yerleúmelerin göç
oranlarÕ daha fazladÕr (ùekil 5).
204
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 5. En YakÕn E÷itim Kurumu ve Bankaya Olan UzaklÕk
4. Sonuç
Bu çalÕúmada kÕrsal alanlarda önemli bir sorun olan göç olayÕ Bilecik ili örne÷inde, temel hizmetlere
eriúim perspektifinden de÷erlendirilmiútir. ÇalÕúmada dikkate alÕnan de÷iúkenler ile göç arasÕnda bir
iliúkinin oldu÷u istatistiksel olarak belirlenmiútir.
ÇalÕúmada kullanÕlan de÷iúkenler ve yapÕlan analizlere göre kÕrsal alanlarda temelde il ve ilçe
merkezine uzak yerleúmelerin daha fazla göç verdi÷i görülür. KÕrsal hanelerin geçim kaynaklarÕ tarÕm
ve ilgili sektörlerdir. Bu ba÷lamda il ve ilçe merkezleri temel ekonomik faaliyeti tarÕm olan haneler
için birer pazar durumundadÕr. Bu pazar alanlara olan mesafenin fazla oluúu ve geliúmiú yol
sistemlerinin bulunmayÕúÕ temel hizmetlere eriúimde mesafe unsurunun da göç ile ilgili bir süreç
oldu÷u sonucunu ortaya çÕkarÕr. ÇalÕúma alanÕnda yerleúmelerin net göç hÕzlarÕnÕ görece fazla
etkileyen unsurlar sÕrasÕyla en yakÕn il merkezi, sa÷lÕk merkezi, ana yola ol, ilçe merkezi, e÷itim
kurumu ve bankaya olan uzaklÕktÕr.
Sonuç olarak Bilecik ilinde kÕrdan kente göçü azaltmaya yönelik planlarda mutlaka temel hizmetlere
eriúimin sa÷lanmasÕnda verimlili÷in arttÕrÕlmasÕnÕ amaçlanmalÕdÕr. Buna göre temel hizmetlere
eriúimde yaúanan yetersizlikler de ekonomik yetersizliklerle birlikte göç çalÕúmalarÕna dahil
edilmelidir.
Kaynaklar
AvcÕ, S. (2005). UlaúÕm Co÷rafyasÕ AçÕsÕndan Türkiye'nin UlaúÕm PolitikalarÕ ve Co÷rafi SonuçlarÕ,
Ulusal Co÷rafya Kongresi 2005, s.87-96, østanbul.
Boateng, R. A., Friano, R. J., Adarkwa, F. (2015). Assessing the Socio-Economic Impact of Rural
Road Improvements in Gana: A Case Study of Transport Sector Program Support (II), Case Studies on
Transport Policy, 3, 355-366.
Douthit, N., Kiv, S., Dwolatzky, T., Biswas, S. (2015). Exposing Some Important Barriers to Health
Care Access in The Rural USA, Public Health, 123, 611- 620.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
205
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Fukubayashi, Y., Kimura, M. (2014). Improvement of Rural Access Roads in Developing Countries
With Initiative for Self-Reliance of Communities, Soils and Foundations, 54, 23-35.
Menteúe, S., Okuyucu, A., (2013). Bilecik ølinde Nüfusun Mekânsal Da÷ÕlÕúÕnÕn Jeoistatistiksel
Yöntemlerle øncelenmesi, UluslararasÕ Sosyal AraútÕrmalar Dergisi, Cilt: 6, SayÕ: 24, 258-267.
Özgür, E. Murat (1994). “Bilecik ølinde FarklÕ Karakterde øki ùehir: Bilecik ve Bozhüyük”, Ankara
Üniversitesi Türkiye ve Uygulama Merkezi Dergisi, S. 3, s. 179-191.
Št’astna, M., Vaishar, A., Stonawska, K. (2015). Integrated Transport System of the South-Moravian
Region and Its Impact on Rural Development, Transportation Research Part D: Transport and Environment, 36, 53-64.
Tekeli, ø., ølkin, S. (2004). Cumhuriyetin HarcÕ: Modernitenin AltyapÕsÕ Oluúurken, østanbul Bilgi
Üniversitesi YayÕnlarÕ, østanbul.
Trewartha, G. (1969). A Geography of Population: World Pattern, New York.
TÜøK, Yoksulluk ÇalÕúmasÕ, 2010, Türkiye østatistik Kurumu, Haber Bülteni, SayÕ:8642, 2012.
Tümertekin, E., Özgüç, N. (2002). Beúeri Co÷rafya: ønsan, Kültür, Mekan, østanbul: Çantay Kitabevi.
Tümertekin, E. (1976). UlaúÕm Co÷rafyasÕ, østanbul Üniversitesi YayÕnlarÕ No: 2053, østanbul:
Co÷rafya Enstitüsü YayÕnlarÕ No: 85.
Velaga, N. R., Beecroft, M., Nelson, J. D., Corsar, D., Edwards, P. (2012). Transport Poverty Meets
the Digital Divide: Accessibility and Connectivity in Rural Communities, Journal of Transport Geography, 21, 102-112.
Wang, C., Quddus, M., Enoch, M., Ryley, T., Davison, L. (2015). Exploring the Propensity to Travel
by Demand Responsive Transport in the Rural Area of Lincolnshire in England, Case Studies on
Transport Policy, 3, 129-136.
206
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ZORUNLU EV SAHøPLøöø SÜRECøNDEN KOMùULUK øLøùKøSøNE:
YEREL HALKIN SURøYELø SIöINMACILARA KARùI
YAùANTI, ALGI, TUTUM VE BEKLENTøLERøNøN TESPøTøADANA ÖRNEöø51
Cahit Aslan, Çukurova Üniversitesi E÷itim Fakültesi Ortaö÷retim Sosyal Alanlar E÷itimi Bölümü
Özet
“Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar”Õn geçici misafirler olmaktan ziyade kalÕcÕ bir nüfus olduklarÕ anlaúÕldÕ. Bu
sÕ÷ÕnmacÕlarÕn sanki steril, boúlukta kendi halleriyle sorunlar yaúayan insanlarmÕú gibi ele alan
akademik çalÕúmalar yapÕldÕ. Oysa bu sÕ÷ÕnmacÕlar yerel halkla iletiúim ve etkileúim halindedirler. Bu
etkileúimler yardÕm úeklini aldÕ÷Õ gibi rekabete, çatÕúmalara neden olabilmektedir. Madalyonun bir
yüzü Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarÕn nitelikleri ise di÷er yüzü yerel halkÕn bu durumdan nasÕl etkilendi÷idir.
Mademki sÕ÷ÕnmacÕlar artÕk geçici de÷il kalÕcÕ; yerel halk da gönüllülükten zorunlulu÷a geçen bir ev
sahibidir. Bu olgu kendini “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ”nÕn iúaret etti÷i komúuluk iliúkisi olarak
hissettirmiútir. øúte bu çalÕúmanÕn amacÕ yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕ, algÕ, tutum
ve beklentilerinin neler oldu÷unu tespit etmektir. ÇalÕúmanÕn hedef kitlesi Adana merkez
belediyelerinde yaúayan yerel halktÕr. Veriler örneklem esasÕna dayalÕ olarak yapÕlandÕrÕlmÕú görüúme
formu yardÕmÕyla 1004 kiúiden toplanmÕútÕr. Toplanan veriler “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ”
çerçevesinde yorumlanmÕútÕr. ÇalÕúmanÕn çok de÷iúkenli analiz sonuçlarÕ, yerel halkÕn Suriyeli
SÕ÷ÕnmacÕlar konusundaki tutumlarÕnÕ onlarÕn sosyoekonomik seviyesi, mezhepleri, siyasal e÷ilimleri
gibi faktörlere göre de÷iúti÷ini göstermiútir. AynÕ zamanda genel bir olgu olarak onlarÕn sÕ÷ÕnmacÕlar
konusunda olumsuz tutum ve algÕlara sahip olduklarÕ söylenebilir. Elde edilen bu yorumlardan yerel
halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕna yönelik olasÕ iúbirli÷i, rekabet, çatÕúma gibi problem alanlarÕ tespit
edilip önerilerde bulunulmuútur.
FROM OBLIGATORY HOSTING PROCESS TO NEIGHBORHOOD
RELATIONS: DETECTION OF EXPERIENCES, PERCEPTIONS, ATTITUDES AND EXPECTATIONS OF LOCAL PEOPLE WITH SYRIAN
REFUGEES- ADANA CASE
Abstract
"Syrian refugees (asylum seekers) were understood to be a permanent population rather than being
temporary guests. The academic studies were conducted about them as if these refugees were sterile
people having problems in space on their own. However, these refugees are in communication and
interaction with local people. These interactions can also lead to conflicts and competition as well as
support. If one side of the coin is the qualities of Syrian refugees, the other side of the coin is how local people have been affected by the situation. Now that these refugees are dwellers, not temporary
ones; local people are also the host shifting from the volunteerism to the obligation. This fact
has implicated itself as neighborly relations, which "theories of socio-cultural contacts" points as
well. The collected data have been interpreted considering "theories of socio-cultural contacts". The
goal of this study is to determine what the experiences, perception, attitudes and expectations of local
people about Syrian refugees are. The target group of this study is local people living in the central
districts of Adana. The data was collected from the sample 1004 people by the aid of structured questionaries. The collected data were interpreted within the frame of “theories of socio-cultural contacts". In general, the results of the multivariate analysis of the study showed that the attitudes of
local people about Syrian refugees change according to the refugees’ socio economic level, creed, and
politic trends. At the same time, it can be said that local people have negative attitudes and percep51
Bu çalÕúma, Çukurova Üniversitesi, BAP birimi tarafÕndan desteklenen SBA-2015-3712 ID kodlu projeden üretilmiútir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
207
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
tions towards Srian refugees. Possible problem areas such as cooperation, competition and conflict that the local people may experience with Syrian refugees have been identified from the findings
and some suggestions were presented.
1. Giriú
Nisan 2011 yÕlÕndan beri Suriye’deki iç savaú sonucu kendini hissettiren ve her geçen gün sayÕlarÕ ve
getirdi÷i sorunlarÕ artarak ço÷alan “Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar52”Õn geçici misafirler olmaktan ziyade kalÕcÕ
bir nüfus olduklarÕ anlaúÕlmaya baúladÕ. SÕ÷ÕnmacÕlarÕn bu kalÕcÕ durumunun dikkate alÕnarak tedbirler
alÕnmasÕ gerekti÷i de hükümet tarafÕndan dillendirildi53. Bu ara Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar konusunda,
onlarÕn her geçen gün ne kadar olduklarÕ, ne kadarÕnÕn kamplarda ne kadarÕnÕn kendi olanaklarÕyla
úehirlerde yaúadÕklarÕ, sa÷lÕk, e÷itim, istihdam, dil ö÷renimi ve kayÕt dÕúÕlÕk vs. gibi sorunlarÕnÕn neler
oldu÷u ve bu sorunlarÕnÕn nasÕl giderilece÷i gibi konularda da birçok çalÕúma yapÕldÕ ve yapÕlmaktadÕr
(Bkz. Kaynakça). Bütün bu çalÕúmalarÕnÕn hepsinde, bu sÕ÷ÕnmacÕlar sanki steril, boúlukta bir yerde
kendi halleriyle sorunlar yaúayan insan gruplarmÕú gibi ele alÕnÕp incelenmektedir. Oysa bu insanlar ilk
göç ettikleri günden itibaren yalnÕzca hükümet-devlet yetkilileriyle de÷il bir bütün olarak geldikleri
úehirlerde yerel halkla da bir iletiúim ve etkileúim halindedirler. Bu iletiúim ve etkileúimler zaman
zaman iúbirli÷i ve yardÕm úeklini aldÕ÷Õ gibi bazen de rekabet ve hatta çatÕúmalara neden
olabilmektedir. Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar ile yerel halk arasÕnda emek-iúgücü piyasasÕndan sermayeye
kadar her türlü rekabet kendini hissettirmektedir.
Hatay, Gaziantep, ùanlÕurfa kadar olmasa da Adana, ilk göç dalgasÕnÕn baúladÕ÷Õ günden beri Suriyeli
sÕ÷ÕnmacÕlarÕn etkisi ve baskÕsÕ altÕndadÕr. SÕ÷ÕnmacÕlarÕn kendi olanaklarÕyla úehre gelip yerleúmeleri
artarak devam etmektedir. 2013 ùubat itibarÕyla SarÕçam Buruk Beldesi yakÕnlarÕnda kurulan 13 bin
kiúilik çadÕr kentte Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar yerleútirilmiú olmasÕ durumu kurtarmamaktadÕr. 2 Ekim 2014
tarihindeki Adana Valili÷inin resmi açÕklamasÕna göre Adana’da 51 Bin 873 kayÕtlÕ Suriyeli
bulunmaktadÕr54. Bugün itibarÕyla bu sayÕnÕn oldukça üstünde Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕ nüfusun Adana
merkezde ikamet etti÷i düúünülmektedir. SayÕlarÕnÕn bu úekilde artÕyor olmasÕna paralel olarak
sorunlarÕ da artmaktadÕr. E÷er madalyonun bir yüzü Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕn bahsi geçen sorunlarÕ nasÕl
yaúadÕklarÕ ise madalyonun di÷er yüzü yerel halkÕn bu durumdan nasÕl etkilendi÷i ve bu duruma nasÕl
tepki verdi÷idir.
AFAD’Õn 20 Ekim 2014 tarihindeki bildirisine göre Türkiye'deki toplam Suriyeli sayÕsÕ 1 milyon 600
bin kiúi kadardÕr55. Fakat 30 AralÕk 2014 tarihli habere göre “Suriye ønsan HaklarÕ Örgütü”nün 2014
yÕlÕ raporunda Türkiye'nin 1,9 milyon kiúiyle en çok Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕnÕn bulundu÷u ülke olarak
zikredilmektedir56. AynÕ tarihlerde Adana’da ise 90 civarÕnda Suriyelinin oldu÷u düúünülüyordu57.
Bugün ise Türkiye genelinde 2 milyonun üzerinde Suriyelinin oldu÷u bunun 120 bin dolayÕndaki
kÕsmÕ da kaydi olarak Adana’da oldu÷u bilinmektedir.
Mademki Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar artÕk geçici de÷il kalÕcÕ bir nüfus; o halde artÕk yerel halk da
gönüllülükten zorunlulu÷a geçen bir ev sahipli÷i halindedir. Bu olgu kendini, iletiúim, rekabet,
çatÕúma, barÕnma ve entegrasyon süreçlerini içeren “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ”nÕn iúaret etti÷i
komúuluk iliúkisi olarak hissettirmektedir. Bu komúuluk sürecinin seyrini ise sÕ÷ÕnmacÕlarÕn sosyolojik
nitelikleri kadar yerel halkÕn sosyolojik nitelikleri, sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕ, algÕ ve beklentileri de
52
SÕ÷ÕnmacÕlarÕn Statüsüne øliúkin 1951 Sözleúmesi’ ne göre sÕ÷ÕnmacÕ; “ÕrkÕ, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba
mensubiyeti veya siyasi düúüncesi nedeniyle zulüm görece÷i konusunda haklÕ bir korku taúÕyan ve bu yüzden ülkesinden
ayrÕlan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kiúi"dir (United Nations General Assembly &
UNHCR 1996: 16).
53
http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1218232-turkiyedeki-suriyeliler-kalici-olacak
54
www.milliyet.com.tr (2 Ekim 2014)
55
http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/407125--suriyelilere-turkiye-kadar-yardim-yapan-ulke-olmamistir
56
http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/turkiyede-suriyeli-multeci-sayisi-1-9-milyon
57
Valilikten yapÕlan yazÕlÕ açÕklamada, kayÕtlÕ 89 bin Suriyeliden 10 bininin SarÕçam ilçesindeki çadÕr kentte, di÷erlerinin
kent genelinde mahallelerde yaúadÕ÷Õ aktarÕldÕ: http://www.haber7.com/guncel/haber/1267392-adanadaki-suriyelilere-yardimsuruyor (08 Ocak 2015)
208
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
belirleyecektir. øúte bu çalÕúmanÕn amacÕ Adana merkezde yaúayan nüfusunun, Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarla
ilgili ne tür yaúantÕlar geçirdiklerini, onlara yönelik algÕ, tutum ve beklentilerinin neler oldu÷unu tespit
etmektir.
Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕ probleminin yerli halk açÕsÕndan (yani madalyonun ikinci yüzüyle) ele alan
çalÕúmalar da yapÕlmaktadÕr. BunlarÕn baúÕnda Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset AraútÕrmalarÕ
Merkezi (HOGO) tarafÕndan 3-12 Ekim 2014 tarihleri arasÕnda 18 ilde 18 yaú ve üstü 1501 kiúi ile
yapÕlan görümlerin KasÕm 2014 tarihinde yayÕmlanan raporu gelmektedir58. Oldukça verimli
gerçekleúen bu çalÕúmada Adana 71 örneklem (%4,7) ile temsil edilmiútir. Bu durum Adana açÕsÕnda
problemin daha yaygÕn olarak görülmesi için bir zafiyet oluúturmaktadÕr. Oysa aynÕ çalÕúmada Adana
Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar probleminden do÷rudan etkilenen iller arasÕnda gösterilmektedir (yapÕlan 18
ildeki çalÕúmadan yalnÕzca 5 ilin do÷rudan etkilendi÷i belirtilmektedir).
Bu konuda daha önce yapÕlmÕú olan bir di÷er çalÕúma ise Mersin Üniversitesinin Bölgesel øzleme
Uygulama AraútÕrma Merkezi’nin düzenlemiú oldu÷u “Suriyeli Göçmenlerin SorunlarÕ ÇalÕútayÕ”dÕr.
ÇalÕútay raporu 27 Ekim 2014 tarihinde raporlaútÕrÕlÕp kamuoyuna sunulmuútur59.
Yine, Mavi Kalem Sosyal YardÕmlaúma ve DayanÕúma Derne÷i’nin 28.05.2014 tarihinde düzenlemiú
oldu÷u “Suriyeli Mülteciler AlanÕnda Sivil Toplum” baúlÕklÕ çalÕútay raporu problemin yerel halk
açÕsÕndan de÷erlendirilebilecek kÕsmi bilgiler ve öneriler içermektedir60.
ÇalÕúmanÕn hedef kitlesi Adana merkez belediyelerinde (Yüre÷ir, Çukurova, Seyhan ve SarÕçam
belediyeleri) yaúayan yerel halktÕr. AraútÕrma alan araútÕrmasÕ úeklinde gerçekleúmiútir. Adana
merkezde yaúayan yerel halk, araútÕrmanÕn evreni olup tesadüfi ve kÕsmi tabakalÕ örneklem esasÕna
dayalÕ olarak (1004 örneklem) önceden hazÕrlanÕp yapÕlandÕrÕlmÕú veri toplama aracÕ (görüúme-anket
formu) yardÕmÕyla veriler toplanmÕútÕr. Toplanan veriler bilgisayar ortamÕnda kodlanÕp SPSS programÕ
yardÕmÕyla bahsi geçen “sosyokültürel temaslar kuramlarÕ” çerçevesinde yorumlanmÕútÕr. Elde edilen
bu yorumlardan Adana merkezdeki yerel halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara yönelik olasÕ iúbirli÷i, rekabet,
çatÕúma potansiyellerinin profilleri çÕkarÕldÕ÷Õ gibi gelece÷e yönelik projeksiyonlar da yapÕldÕ. En
önemlisi bu araútÕrmadan elde edilen veriler Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara yönelik yapÕlacak rehabilitasyon,
e÷itim, istihdam alanlarÕ gibi konularda uygulamalar için gerekli verilerin toplanmasÕdÕr.
AraútÕrma, araútÕrma projesi yöneticisinin denetiminde sahadan verileri toplayan 10 kiúilik anketör
grubu, sahadan elde edilen anket verilerinin kodlanarak SPSS ortamÕna aktarÕldÕ÷Õ 2 kiúiden oluúan
kodlayÕcÕlar ekibi ile birlikte yürütülmüútür.
AraútÕrma 6 aylÕk zaman dilinde (15 Mart - 15 A÷ustos 2015) gerçekleútirilmiútir. Üç evre halinde
gerçekleútirilen araútÕrmanÕn ilk evresinde geçerli ve güvenilir veri toplama araçlarÕnÕn pilot
uygulamasÕ yapÕlmÕútÕr. Bu evre aynÕ zamanda literatür tarama evresidir. økinci evre, verilerin sa÷lÕklÕ
ve güvenilir bir úekilde sahadan toplandÕ÷Õ evredir. Üçüncü evre ise sahadan toplanan verilerin
kodlandÕ÷Õ ve bu kodlanan verilerin analizinin yapÕldÕ÷Õ evredir. En son araútÕrma raporunu
yazÕlmasÕyla araútÕrma bitirilmiútir.
2. Sosyokültürel Temaslar
FarklÕ sosyokültürel yapÕdan gelmiú olan sosyal gruplarÕn aynÕ sosyal yaúam alanlarÕnÕ uzun süreli
paylaúmalarÕ neticesinde bir olgu olarak karúÕmÕza sosyokültürel temaslar konusunu çÕkarmaktadÕr. Bu
temaslarÕn nasÕl meydana geldi÷i ve nasÕl bir süreci kapsadÕ÷Õ ve ne tür sonuçlar do÷urdu÷u hakkÕnda
ayrÕntÕlÕ kuramsal çalÕúmalar mevcuttur. Bunlar asimlasyondan çokkültürlülü÷e do÷ru giden bir arz
ihtiva ederler.
58
www.hugo.hacettepe.edu.tr/HUGO-RAPOR-TurkiyedekiSuriyeliler.pdf (5 KasÕm 2014)
http://biamer.mersin.edu.tr/projeler/2.pdf
http://www.mavikalem.org/wp-content/uploads/2014/05/Suriyeli-M%C3%BClteciler-Alan%C4%B1nda-ST%C3%96ler%C3%87al%C4%B1%C5%9Ftay%C4%B1-Raporu_28.05.2014.pdf
59
60
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
209
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bu konuda birçok kuramsal çalÕúma söz konusudur (Bkz. YalçÕn, 2004: 56-75): ilk ciddi çalÕúmalar
asimilasyon kuramlarÕdÕr. Burada asimilasyondan kasÕt bir kültürel sistemin baúka bir kültürel sistemi
giderek kendine benzetmesi, kültürel egemenli÷i altÕna almasÕdÕr (Güvenç 1999:122). Bunlar da
baúlangÕçta iki türlüdür: øngilizli÷e Uygunluk ve Erime PotasÕ.
øngilizli÷e uygunluk kuramÕnÕn temel ilgisi Amerika’ya gelen yabancÕ gruplarÕn øngiliz dili, politik
sistemi ve toplumsal de÷erlerinin ö÷retilip bu konuda e÷itilmesidir. Amaç, ülkeye gelen yabancÕlarÕn
mutlaka kendi ülkelerinin kültürel mirasÕnÕ bir kenara koymalarÕnÕ ve içine girdikleri topluma
tamamen kendilerini uyarlanmalarÕnÕ sa÷lamaktÕr (Crispino1980:4).
Eritme potasÕ kuramÕ ise gelen göçmenlerin, sÕ÷ÕnmacÕlarÕn kültürel farklÕlÕklarÕnÕ kendi içinde eriterek
tamamen yok etmeyi amaçlar (Gordon, 1964:104). E÷er büyük çaplÕ farklÕ kültürlerden insanlarÕn yerli
toplum bireyleriyle evlilikleri gerçekleúirse gelenler girdikleri toplumun kültürel yapÕ ve kurumlarÕna
gireceklerdir. Bu, önyargÕlarÕn hedefi olabilecek gruplarÕn olmayaca÷Õ anlamÕna gelecektir ki;
yurttaúlÕk boyutunda asimilasyon gerçekleúecek ve çatÕúmalara hiçbir zemin bÕrakmayacaktÕr (Gordon,
1964:125-126).
Bu kuramla beklenen úey, Crispino’nun (1980: 5) belirtti÷i üzere, øtalyan’larÕna, Yahudi’lerine,
ÇekoslovakyalÕlarÕn ve PolonyalÕlarÕn Amerikan potasÕnda erimesi ve AmerikalaúmasÕdÕr. Fakat sonuç
umulan gibi olmamÕú ve bir tek Amerikan potasÕ yerine Protestan, Katolik ve Yahudi potalarÕnÕn
ortaya çÕktÕ÷Õ görülmüútür (Gordon, 1964:130).
Bu iki yaklaúÕmdan sonra “Irk iliúkileri döngüsü kuramÕ” gibi daha yeni kuramlar da söz konusudur.
Bu kuramÕn kurucularÕ Park ve Burgess’e göre beú aúamalÕdÕr (akt: Price, 1969; Bremton, 1978: 149153): a.Kontakt: Genellikle barÕúçÕl ve araútÕrmacÕ iliúkiler; b.Rekabet: Az bulunan iúler ve kaynaklar
için rekabet; c.ÇatÕúma: Rekabetin bir sonucudur ve ayaklanma ve ayrÕmcÕlÕ÷Õ içermektedir;
d.BarÕnma: Gruplardan birinin vazgeçmesi ve daha az statülü iúlere ve statüye çekilmesi ve baúka bir
yere yerleúme; e.Asimilasyon: øki grubun birleúerek tek olmasÕna kadar ilerleyici boyutta karÕúma ve
karúÕlÕklÕ evlenmeler.
Görüldü÷ü üzere, Õrk iliúkisi döngüsü öncül teorilerin aksine iúin içine rekabet ve çatÕúma gibi
yadsÕnamayacak oranda önemli ö÷eleri katmÕú ve asimilasyon konusundaki görüúlere katkÕda
bulunmuútur. Asimilasyon Süreci KuramÕ Milton M Gordon tarafÕndan geliútirilmiútir. Gordon’a
(1964: 71) göre asimilasyon, aúa÷Õdaki tabloda görüldü÷ü úekilde oluúmaktadÕr:
Tablo 1. Gordon’un asimilasyon süreçleri
Süreç ya da úart
Asimilasyon süreci
Asimilasyon tipi veya aúamasÕ
Yerli toplumun kültürel ö÷elerine do÷ru de÷iúim
Birinci grup bazÕnda, geniú çaplÕ yerli toplumun
kliklerine, kulüplerine ve kurumlarÕna giriú
Geniú çaplÕ karÕúÕk evlenmeler
Yerli topluma dayalÕ birliktelik anlayÕúÕnÕn
geliútirilmesi
ÖnyargÕlarÕn kaybolmasÕ
AyrÕmcÕlÕ÷Õn yok olmasÕ
Güç ve de÷er çatÕúmalarÕnÕn yok olmasÕ
Özel kavram
Kültürel
veya
davranÕúsal
asimilasyon
YapÕsal asimilasyon
Kültürleúme (Acculturation)
----
Evlilikle asimilasyon
TanÕmlamaya
dayalÕ
asimilasyon
Kabullenilmiú hal asimilasyonu
Kabullenilmiú
davranÕú
asimilasyonu
YurttaúlÕk asimilasyonu
KarÕúÕm (Amalgamation)
-------------
Asimilasyonla ilgili kuramlardan bir de Ron Taft’Õn ‘Asimilasyonun Yüzleri’ kuramÕdÕr. Taft’a
(1966:5) göre, asimilasyon kÕsaca yeniden sosyalleúmedir ve davranÕúlardaki de÷iúmelerden, içinde
yaúanÕlan toplumun normlarÕyla üyeli÷ini kazanmaya kadar bir dizi psikolojik faktörleri içerir.
210
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Taft (1966:6), göçmenlerle yerli toplum arasÕndaki iliúkilerin beú faktör göz önünde bulundurularak
incelenmesi gerekti÷ini savunur. Bunlar: 1. Kültür ve dil konusundaki bilgi ve hünerler; 2. KarúÕlÕklÕ
sosyal etkileúim; 3. Grup üyeli÷i; 4. Gruba entegrasyon; 5. Grup normlarÕna uygunluk.
Taft (1966:6), bu beú maddenin her birisi incelenirken ayrÕca dört unsura daha dikkat edilmesi
gerekti÷ini belirtmektedir: Motivasyon, çaba, algÕlanan baúarÕ ve gerçek baúarÕ.
Bütün bu açÕklamalardan sonra Taft (1966:9-10), asimilasyonla ilgili görüúlerini 4 madde halinde
genellemiútir. Bunlar:
1. Birincil entegrasyon: Kalmaya istekli olma, eúle birlikte yaúadÕklarÕ yerden memnuniyet, yurdunu
özlememe, kendini oralÕ gibi tanÕtma, vatandaúlÕ÷a geçme iste÷i ve kendi evinde oldu÷unu hissetme; 2.
økincil entegrasyon: NormlarÕ kazanma, dili konuúabilme, sosyal kaynaúma; 3. Kendi etnik grubuna
karúÕ tavÕr: Kendi ülkesi ve kültürü aleyhine olabilme; 4. Sosyal sÕnÕf: E÷itim seviyesi, dil bilgisi ve
mesleksel konumu.
Gelinen noktada bu kuramlarÕn iúe yaramadÕklarÕ ve tam asimilasyonun imkânsÕzlÕ÷Õ artÕk sosyal
bilimciler arasÕnda genel kabul gören bir úeydir. Gordon’un (1964: 84-135) kabul etti÷i gibi bunun tek
nedeni, farklÕ kültürleri temsil eden gruplarÕn, asimilasyon kuramlarÕnÕn öngördü÷ü úekilde kültürel
farklÕlÕklarÕndan vazgeçmeyecek olmalarÕdÕr. Bunun yerine kültürel ço÷uculuk fikri tartÕúÕlmaktadÕr.
Kültürel ço÷ulculuk söylemi aslÕnda bir yerde çokkültürcülük kuramlarÕna geçiúi sa÷layan bir çeúit
köprü görevi görmüútür.
Kültürel ço÷ulculuk fikrinin ana fikri farklÕlÕklarÕn ülkeyi bir kaosa götürmeyece÷i, farklÕ gruplarÕn
uyum içerisinde di÷erleriyle çatÕúmadan yaúayaca÷Õ bir ülke yaratmaktÕr. Bu süreçte önemle yer
verilmesi gereken bir yaklaúÕm da, yabancÕ gruplarÕn asimilasyonu yerine onlarÕn entegrasyonu için
kuramsal bir çÕkÕú yapan Andrew M. Greeley’in “Kültürel Entegrasyon Modeli”dir.
Greeley’e göre etnik farklÕlÕklarÕn yok edilmesi imkânsÕz oldu÷undan, ancak entegrasyondan
bahsedilebilir. YabancÕ gruplarÕn entegrasyon sürecini açÕklamaya çalÕúan Greeley, bu sürecin altÕ
aúamalÕ oldu÷unu belirtir. Bu aúamalar kÕsaca úöyledir (Greeley, 1971 :53-58):
1-Kültürel úok: Bir göçmen grubun yabancÕ bir ülkeye ulaúmasÕ ile bu grup üyeleri kendi kültürlerinin
çok büyük ölçüde tehlikede oldu÷unu hissederler. Bu grup üyeleri korkmuúlardÕr ve organize olmaktan
uzaktÕrlar. BunlarÕn neredeyse tamamÕ fakirdirler ve ço÷unlukla emek yo÷un iúlerde çok az ücret
karúÕlÕ÷Õ çalÕúÕrlar. Onlar için temel sorun bu yabancÕ ülkede yaúamlarÕnÕ sürdürebilmektir.
2-Organize olma ve kimlik bilincinin geliúmesi: Göçmen grup bu aúamada organize olmaya baúlar. Bu
iúte grup içindeki memurlar, yazarlar ve liderler önemli rol oynar. ÇalÕúan iúçiler yarÕ vasÕflÕ hatta
vasÕflÕ iúçiler durumuna gelirler. BulunduklarÕ ülkenin dilini ö÷renirler ve çocuklarÕ okullarda iki dili
konuúmalarÕndan dolayÕ melezleúme e÷ilimine girerler. Bu aúamanÕn baúlamasÕ ile grup içindeki elitler
asimilasyon korkusuna kapÕlÕp kendi dillerini, dinlerini ve kültürel miraslarÕnÕ korumak için büyük bir
çaba sarf ederler. Bu nedenle bu aúamada kimlik bilinci ve etnik gurur ortaya çÕkmaya baúlar.
3-Elitlerin asimilasyonu: Bu safhada çeliúkiler baúlar. Grup içindeki elitler ve yetenekli bireyler, üyesi
olduklarÕ etnik grup piramidi içinde oynamaktansa, içinde yaúadÕklarÕ topluma katÕlmayÕ tercih etmeye
baúlarlar. Bu aúamanÕn önemli bir özelli÷i, grup üyelerinin artÕk orta sÕnÕf haline gelmeleri ve
çalÕútÕklarÕ iúlerin nitelik olarak yükselmesi nedeniyle çocuklarÕnÕn daha iyi okullarda okumasÕna
olanak sa÷lanmasÕdÕr.
4-MilitanlÕk: Bu safhada grup üyeleri tamamen orta sÕnÕf olmuú ve hatta bazÕlarÕ üst sÕnÕfa geçmeye
baúlamÕútÕr. ArtÕk grubun elinde eskiden olmayan güç de vardÕr. Grup üyeleri yaúadÕklarÕ úehrin
kendilerine de ait oldu÷unu ve gerekirse yabancÕ toplum hoúlansÕn hoúlanmasÕn istedikleri gibi
yönetebileceklerini iddia etmektedir. øúte bu militan ruhu nedeniyle bu safhada etnik çatÕúmalarÕn
ortaya çÕkma olasÕlÕ÷Õ bulunmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
211
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
5-Kendinden nefret ve anti-militanlÕk: Bu aúamada grup üyeleri orta sÕnÕfÕn üst kesimlerine gelmiú ve
birço÷u da giderek profesyonelleúmiútir. Çok sayÕda insan yüksek ö÷renim görmüú ve bu nedenle de
yabancÕ toplumla entegrasyon baúlamÕútÕr. Önceki aúamalarÕn tersine artÕk grup içerisindeki elit sayÕsÕ
çok daha fazla oldu÷undan bunlarÕn gruba yabancÕlaúmasÕ artmÕútÕr. Bu yabancÕlaúma nedeniyle bir
önceki safhada görülen militan ruhundan utanç duyma hisleri ortaya çÕkmÕú ve yapÕlan úeylerin daha
çok dar görüúlülükten kaynaklandÕ÷Õ úeklinde yargÕlamalar yapÕlmaktadÕr. Bir an önce modernleúmek
gerekti÷i düúüncesi hâkimdir.
6-Uyumun baúlamasÕ: Bu aúamada etnik grup içerisinde yeni bir kuúak daha ortaya çÕkmakta ve kendi
etnik kimliklerinden geçmiúteki olaylardan utanç duymadan haberdar olma e÷ilimi taúÕmaktadÕr. Bu
yeni kuúak atalarÕnÕn geldi÷i ülkeyi, akrabalarÕnÕ veya arkadaúlarÕnÕ ziyaret etmek için de÷il fakat
büyükbaba ve büyükannelerinin bir zamanlar nasÕl yaúadÕ÷ÕnÕ anlamak için gidip görmektedirler.
Küçük çocuklar, bu gezilerde sÕnÕf arkadaúlarÕna anlatacak bir sürü yeni úey ö÷renmenin zevkini de
tatmaktadÕrlar ve dolayÕsÕyla etnik kimlik bilincinin kaybolmamasÕna ra÷men içinde yaúadÕklarÕ
topluma iyi bir entegrasyonun sa÷landÕ÷Õndan artÕk úüphe edilemez.
Görüldü÷ü üzere, Greeley’in altÕ aúamada oluútu÷unu ileri sürdü÷ü úey, sadece yabancÕ gruplarÕn
birkaç kuúak sonrasÕ bir ülke toplumu ile olan uyum sürecidir. Greeley, hiçbir zaman tam asimilasyon
olasÕlÕ÷Õndan bahsetmemekte ve farklÕlÕklarÕn sürekli olaca÷ÕnÕ da düúünmektedir.
Di÷er bir unsur, bu kuramlar madalyonun bir yüzünü ele almaktadÕr. O da gelenlerin, göçmenlerin
gerek asimilasyon sürecinde gerekse entegrasyon sürecinde nasÕl davrandÕklarÕdÕr. Oysa madalyonun
di÷er yüzü de vardÕr. O da gelinen ülkenin yerel insanlarÕn nasÕl davrandÕklarÕdÕr.
Kültürel temaslarÕn di÷er boyutu da “çokkültürlülük”tür. Çokkültürcü kuramlarÕn ise temelinde yatan
ortak özellik, Goldberg’in (1994:12) belirtmiú oldu÷u gibi “kimlik” ve “farklÕlÕk” kavramlarÕdÕr.
Kimlik kavramÕ hem baúkalarÕnÕ dÕúarÕda tutmaya yarar ve hem de bir kimli÷i paylaúan grup üyelerine
“biz” duygusunu ve bilincini verir. Kimlik kavramÕnÕn pek üzerinde durulmayan bir baúka yönü ise
gene Goldberg’in (1994: 12) iúaret etti÷i gibi, bazÕ durumlarda, bir kimli÷e ait birisinin istemese bile o
kimlikten kurtulamamasÕdÕr. Bu anlamda, bazÕ kimliklerin yapÕúkanlÕk özellikleri önem
kazanmaktadÕr. Örne÷in siyah Õrka mensup birisi hiç istemese bile bu kimli÷i ömrünün sonuna kadar
taúÕmak zorundadÕr. Çünkü bu kimlik dÕúÕndaki gruplar ya da kÕsaca baúkalarÕ onu zenci olarak
tanÕmlamaya devam edeceklerdir. Bu durum aynÕ úekilde din, dil ve kültürel yönlerden farklÕ
kimliklere üye insanlar için de ço÷u kez geçerlidir. Bireyler mensup olduklarÕ kimlikleri úu ya da bu
úekilde unutma e÷ilimine girip kendi çocuklarÕna ö÷retmeseler bile baúkalarÕ faktörü iúin içine
girdi÷inde bu bireyler unutmak istedikleri kimliklerin yapÕúkanlÕ÷Õndan kolayca kurtulamayacaklardÕr.
Bu nedenle çokkültürlülük, aynÕ ortamÕ paylaúan birden fazla farklÕ kültürün varlÕ÷Õndan kaynaklanan
bir gerçekliktir. YurtdÕúÕ göçlerle iliúkisi içerisinde incelendi÷inde, daha çok yabancÕ bir ülkeye
giderek orada azÕnlÕk haline gelmiú farklÕ gruplarÕ içermekte ve bu farklÕ gruplarÕn yerli toplumla
iliúkileri konu edilmektedir.
Çokkültürcülük konusunda yazan önemli isimlerden biri Christina Joppke’dir. Joppke (1996:453-454),
asimilasyonun artÕk bir kaç nedenden dolayÕ istenen bir úey olmadÕ÷Õna iúaret etmektedir. Joppke’ye
(1996:449) göre çokkültürcülük, etnik, Õrksal, dinsel ve cinsiyet farklÕlÕklarÕna dayalÕ gruplarÕn
tanÕnmasÕ ve eúit haklara sahip olmasÕdÕr.
Çokkültürcülük alanÕnda di÷er bir önemli isim Peter McLaren’dir. McLaren, tutucu, liberal ve sol
liberal çokkültürcü görüúlerin varlÕ÷Õna dikkat çeker. Ona göre tutucu çokkültürcülük, aúa÷Õlanan Õrk
ve kültürlerin Afrika kökenli AmerikalÕlar örne÷inde oldu÷u gibi dÕúarÕda tutulmasÕnÕ amaçlamaktadÕr.
Liberal çokkültürcülük, bütün ÕrklarÕ kapitalist bir toplumda entelektüel olarak eúit görmesinden dolayÕ
McLaren tarafÕndan bunun imkânsÕzlÕ÷Õ nedeniyle eleútirilmektedir. Solcu liberal çokkültürcülü÷ü
farklÕ kültürlerin ortaya çÕkÕúÕnÕ tarihsel ve güç çatÕúmalarÕndan soyutlayarak ele almasÕ nedeniyle
reddeden McLaren, eleútirel ve direngen çokkültürcülük yaklaúÕmÕnÕ ortaya koymuútur.
212
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
McLaren, bu yaklaúÕmÕ post-yapÕsalcÕ bir yaklaúÕm içerisinden, dilin ve temsilin kimlik yaratmaktaki
rolüne iúaret etmek için geliútirdi÷ini belirtir. Onun yaklaúÕmÕyla eleútirel çokkültürcülük, yani Õrk,
sÕnÕf ve cinsiyet daha çok iúaretler ve anlamlar üzerine yapÕlan sosyal çatÕúmalarÕn bir sonucudur.
Kültürün çatÕúmasÕz, anlaúmaya dayalÕ ve bir çeúit harmoni oldu÷u yönündeki görüúlerin yanlÕúlÕ÷ÕnÕ
savunan McLaren, çokkültürlülü÷ün bir amaç olarak görülmekten çok yargÕ ve politik sistem
tarafÕndan tanÕnmasÕ gereken bir olgu oldu÷unun kavranmasÕ gerekti÷ine dikkat çekmektedir. (McLaren, 1994: 47-62)
Fakat çokkültürcülük uygulandÕ÷Õ ülkelerde sanÕldÕ÷Õ kadar baúarÕlÕ olmamÕú aksine farklÕlÕklarÕ daha
da derinleútirerek ABD, Kanada ve øngiltere’de sosyal uyumu bozmuútur. Bu yazarlar daha da ileriye
giderek Kanada’nÕn ülke olarak ömrünün pek uzun olmadÕ÷Õna, ABD’deki dil birli÷inin yavaú yavaú
yok oldu÷una de÷inmektedirler.
3. AraútÕrma Süreci ve Örneklem YapÕsÕ
AraútÕrma süreci aúa÷Õdaki tabloda belirti÷i gibi, 2015 yÕlÕnda beú eylem aúamasÕndan meydana gelip
yine belirtilen tarihler arasÕnda 6 ayda gerçekleúmiútir.
A÷ustos
Temmuz
Haziran
MayÕs
Mart
Eylem AúamalarÕ
Nisan
Tablo 2. AraútÕrma eylem-zaman süreci.
1. Veri toplama aracÕnÕn (görüúme-anket formu) oluúturulmasÕ
2. Anketin pilot uygulamasÕnÕn yapÕlmasÕ; geçerlili÷i ve güvenirli÷i
yüksek veri toplama aracÕnÕ yapÕlandÕrma
3. Sahadan verilerin toplanmasÕ
4. Sahadan elde edilen verilerin Kodlanarak SPSS ortamÕna
aktarÕlmasÕ
5. Elde edilen verilere dayalÕ analizlerin yapÕlÕp nihai proje
raporunun yazÕlmasÕ
3.1. Örneklem ve evren:
ùekil 1. Örneklemin merkez ilçelere göre da÷ÕlÕmÕ
Örneklem
ùekil 2. AraútÕrma evreninin nüfusu
Evren
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
213
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Örneklem de÷iúik yaú, cinsiyet, gelir ve meslek gruplarÕndan 1004 kiúiden meydana geldi. Bu
örneklemin %45,41’i (456 kiúi) merkez Seyhan, % 21,91’i (220 kiúi) merkez Yüre÷ir, % 17,82’si (179
kiúi) merkez Çukurova ve % 14,74’ü (148 kiúi) merkez SarÕçam ilçelerinden oluúmuútur. AraútÕrma
evreni ise, merkez ilçeler itibarÕyla 1.705.699 kiúiden meydana gelmektedir. BunlarÕn % 45,68’i
(779.232 kiúi) Seyhan’da, % 24,57’si (419.240 kiúi) Yüre÷ir’de, % 21,32’si (363.680 kiúi)
Çukurova’da ve % 8,41’i (143.547 kiúi) SarÕçam ilçelerinde yaúamaktadÕr.
3.2. Örneklemin cinsiyet da÷ÕlÕmÕ
Örneklemin cinsiyet da÷ÕlÕmÕ hem evren hem de örneklem esasÕna göre ele alÕnmÕú olup örneklemin
cinsiyet de÷iúkeni bakÕmÕndan genel olarak evreni yansÕttÕ÷Õ görülmüútür.
Tablo 3. Evren ve örneklemin cinsiyete göre da÷ÕlÕmÕ.
Evren
Erkek
KadÕn
Toplam
Örneklem
Erkek
KadÕn
Toplam
N
%
N
%
N
%
n
%
n
%
n
%
Seyhan
388.088
%49,80
391.144
%50,20
779.232
45.95
258
56,45
199
43,54
457
45,5
Yüre÷ir
211.161
%50,37
208.079
%49,63
419.240
24.23
134
60,90
86
30,09
220
21,9
Çukurova
172.594
%48,80
181.086
%51,20
353.680
20.85
101
56,42
78
43,57
179
17,8
SarÕçam
73.166
%50,97
70.381
%49,03
143.547
8.46
85
57,43
63
42,56
148
14,7
Toplam
845.009
49,84
850.690
50,16
1.695.699
100,00
578
57.6
426
42.4
1004
100,0
31.12.2014 tarihi itibarÕyla TUøK verilerine göre Adana’da toplam 2.165.595 kiúi yaúamakta olup
bunun %49,98’i (1.082.497 kiúi) erkek ve %50,01’i (1.083.098 kiúi) kadÕndÕr. Örneklemin % 57,6
erkeklerden % 42,4’ü kadÕnlardan oluúmaktadÕr. Bu oran merkez ilçeler düzeyinde yalnÕzca
Yüre÷ir’de erkekler lehine yüksek görülmektedir. Bu ilçede kadÕnlarÕn ankete katÕlÕm oranÕ erkeklere
oranla göreli düúük olmuútur.
3.3. Örneklemin yaú da÷ÕlÕmÕ.
Tablo 4. Yaú da÷ÕlÕmÕ.
Seyhan
18-24
25-34
35-44
45-54
55+
Toplam
61
n
%
n
%
n
%
n
%
n
%
n
%
66
14,47
130
28,50
98
21,49
85
18,64
77
16,88
456
100,00
Yüre÷ir
Çukurova
35
15,90
53
24,09
47
21,36
48
21,81
37
16,81
220
100,00
31.12.2014 tarihi itibarÕyla Adana nüfusunun yaú da÷ÕlÕmÕ
214
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
37
20,67
39
21,78
47
26,25
25
13,96
31
17,31
179
100,00
SarÕçam
29
19,59
38
25,67
38
25,67
26
17,56
18
12,16
148
100,00
Toplam
(Örneklem)
167
16,63
261
25,99
229
22,80
184
18,32
163
16,23
1004
100,00
61
Adana
(evren)
351670
16,23
347778
16,05
320935
14,81
255038
11,77
326777
15,08
2.165.595
100,00
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Örneklemin yaú da÷ÕlÕmÕnÕn evreni yansÕtÕcÕlÕ÷Õ oldukça yüksek düzeyde gerçekleúmiútir. Özellikle 1824 yaú kategorisi tamamen uyum içerisindedir. ølçeler bazÕnda da örneklemin da÷ÕlÕmÕ oldukça
yansÕtÕcÕdÕr. 18 yaú ve üstü medyan yaú 37’dir. Kaydi verilerde ise tüm yaú gruplarÕnda medyan yaú
29,6’dÕr.
3.4. Örneklemin medeni durumu.
Tablo 5. Medeni durum
Gelir GruplarÕ
Medeni durum
Hiç
evlenmedi
Evli
BoúanmÕú
Eúi Ölmüú
AyrÕ yaúÕyor
Toplam
Çukurova
n
%
ølçeler
Seyhan
Yüre÷ir
n
%
n
%
Toplam
SarÕçam
n
%
n
%
62
35,02
117
25,82
46
21,19
40
27,21
265
26,65
103
8
3
1
177
73,44
4,5
1,6
0,05
100,00
301
15
18
2
453
66,44
3,31
3,97
0,04
100,00
157
5
6
3
217
72,35
2,30
2,76
1,38
100,00
99
6
1
1
147
67,34
4,08
0,06
0,06
100,00
660
34
28
7
994
66,39
3,42
2,81
0,07
100,00
TÜøK 2015 verilerine göre Adana’da evli olanlarÕn oranÕ % 62, bekâr oranlarÕ % 29, boúanma oranlarÕ
ise % 4’tür. Örneklem da÷ÕlÕmÕnda da medeni durum benzer nitelikler göstermektedir. Örneklemde
evliler yaklaúÕk % 66, bekârlar % 26 ve boúanmÕú olanlar ise % 3,42 düzeyinde temsil edilmektedir.
3.5. E÷itim Düzeyi (18 yaú ve üstü)
Örneklemin 18 yaú ve üstü gruplardan oluútu÷u e÷itim durumlarÕ aúa÷Õdaki gibidir:
Tablo 6. Örneklemin e÷itim düzeyi.
E÷itim düzeyi
Çukurova
Seyhan
Yüre÷ir
SarÕçam
0. Okuma yazma bilmiyor
1,67
3,28
5,00
1,35
1. Okuma yazma biliyor fakat
0,05
3,06
3,63
2,02
bir okul bitirmemiú
2. ølkokul mezunu
14,52
34,13
29,54
35,81
3. Ortaokul veya dengi okul
10,61
16,63
19,09
13,51
mezunu
4. Lise veya dengi okul mezunu
44,69
28,44
31,81
29,72
5. Yüksekokul veya fakülte
24,58
12,47
10,00
16,21
mezunu
6. Yüksek lisans mezunu
1,67
1,75
0,09
0,06
7. Doktora mezunu
0,05
0,02
0
0,06
Kaynak: Adana Vizyon’2023 ÇalÕúma Grubu E÷itim Durumu Raporu, A÷ustos 2013
Toplam
(Örneklem)
3,1
2,6
Adana62
(Evren)
5,80
21.22
29,9
15,6
20,79
22,5
32,3
14,8
18,86
7,67
1,4
0,3
0,46
0,15
E÷itim ortalamasÕ en yüksek ilçe Çukurova ilçesi olup e÷itim ortalamasÕnÕn de÷eri 3,82’dir. Bu da
ortaokul ve dengi okul düzeyine denk gelmektedir. Daha sonra sÕrasÕyla SarÕçam (3,22), Seyhan (3,09)
ve Yüre÷ir (3,02) ilçeleri gelmektedir. Adana merkezin genel ortalamasÕ ise 3,28’dir.
Süre açÕsÕndan ise örneklem ortalama 8,42 yÕl e÷itim görmüútür. Örneklemin en e÷itimlileri 10.19 yÕl
ile Çukurova ilçesinde bulunmaktadÕr. Daha sonra sÕrasÕyla 8.48 yÕl SarÕçam, 8.09 yÕl Seyhan ve 7.94
yÕl ile Yüre÷ir’de bulunmaktadÕr. KÕsaca Adana úehrinin en e÷itimlileri Çukurova’da bulunurken en
e÷itimsizleri Yüre÷ir’de bulunmaktadÕr. Paralel olarak en çok okuma yazma bilmeyenler Yüre÷ir’de
(% 5) bulunmaktadÕr. Bu durumu sÕrasÕyla Seyhan (% 3,28), Çukurova (% 1,67) ve SarÕçam (% 1,35)
ilçeleri takip etmektedir. Üniversite mezunu olma ise bu sÕralamanÕn tam tersidir. En çok üniversite
62
Not: Bu raporda 6 yaú ve üstü referans alÕnmÕútÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
215
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
mezunu Çukurova ilçesinde (% 24,58) tespit edilmiútir. Sonra sÕrasÕyla SarÕçam (% 16,21), Seyhan
(12,47) ve on sonunda Yüre÷ir (% 10) ilçelerinde bulunmaktadÕr.
3.6. Örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ.
Seçilen örneklemin evreni yansÕtÕp yansÕtmadÕ÷Õ konusunda bir di÷er parametre de gelir da÷ÕlÕmÕdÕr.
Adana’daki gelir da÷ÕlÕmÕ merkez ilçeler bazÕnda farklÕlÕk göstermektedir. Bir bütün olarak ele alÕnÕrsa
Adana úehrinin milli gelirden aldÕ÷Õ pay her geçen gün biraz daha düúmektedir.63
Tablo 7. Örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ
Gelir GruplarÕ
AylÕk TL
Geliri Yok
1-999
1000-1999
2000-2999
3000-3999
4000-4999
5000+
Toplam
Çukurova
n
%
26 14,94
36 20,68
55 56,93
29 16,66
15
8,62
8
4,59
5
2,87
174 100,0
ølçeler
Seyhan
Yüre÷ir
n
%
n
%
97 22,19
44 20,56
79 18,07
46 21,49
146 33,40
85 39,71
67 15,33
18
8,41
21
4,80
11
5,14
11
2,51
3
1,40
16
3,66
7
3,27
437 100,0 214 100,0
Toplam
SarÕçam
n
%
38 26,95
26 18,43
38 26,95
20 14,18
7
4,96
5
3,54
7
4,96
141 100,0
n
%
205 21,22
187 19,35
324 33,54
134 13,87
54
5,59
27
2,79
35
3,62
966 100,00
Örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ, ortalama 1.778 TL’dir. YÕllÕk baz alÕnÕr ise, örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ
8.269 $’a denk düúmektedir ki TÜøK’in verilerinde de Adana’nÕn GSMH’dan aldÕ÷Õ pay 8.164 $
olarak gösterilmektedir. Bu veriler aynÕ zamanda örneklemin evreni yansÕtma gücü oldu÷unu da
göstermektedir.
2.7. Örneklemin iú da÷ÕlÕmÕ.
Örneklemin iú da÷ÕlÕmÕ mesleklerinden ayrÕ olarak de÷erlendirilmiútir. Örnekleme en son gelir getirici
hangi iúi yaptÕ÷Õ sorularak veriler elde edilmiútir.
Tablo 8. Örneklemin iú da÷ÕlÕmÕ.
YapÕlan iúler
Ev hanÕmÕ
Ö÷renci
øúsiz
Esnaf / Serbest Ticaret
Beyaz yakalÕ
(Ö÷retmen vs.)
Emekli
øúçi / Ücretli
Profesyonel (Avukat.
Dok. Müh. vs.)
Çiftci
Memur
Toplam
Çukurova
n
%
25 14,28
21
12,0
8
4,57
30 17,14
ølçeler
Seyhan
Yüre÷ir
n
%
n
%
95 21,25
43 19,81
29
6,48
13
5,99
26
5,81
12
5,52
103 23,04
58 26,72
Toplam
SarÕçam
n
%
31 21,37
8
5,51
11
7,58
32 22,06
n
194
71
57
223
%
19,71
7,21
5,79
22,66
14
8,0
13
2,90
3
1,38
8
5,51
38
3,86
23
36
13,14
20,57
49
106
10,96
23,71
30
55
13,82
25,34
10
35
6,89
16,12
112
232
11,38
23,57
8
4,57
13
2,90
0
0
2
1,37
23
2,33
2
1,14
8
4,57
175 100,00
3
0,06
10
2,23
447 100,00
0
0
3
1,38
217 100,00
3
2,06
5
3,44
145 100,00
8
0,08
26
2,64
984 100,00
Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK), Ocak 2015 ‘øúgücü østatistikleri’ne göre; Türkiye genelinde 15 ve
daha yukarÕ yaútakilerde iúsiz sayÕsÕ 2015 yÕlÕ Ocak döneminde geçen yÕlÕn aynÕ dönemine göre 454
63
http://www.kalkinma.com.tr/
216
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
bin kiúi artarak 3 milyon 259 bin kiúi oldu. øúsizlik oranÕ ise 1 puanlÕk artÕú ile yüzde 11,3 seviyesinde
gerçekleúti. Adana’da ise 2013 verilerine göre iúsizlik oranÕ % 13,7’dir. øú gücüne katÕlÕm oranÕ ise %
49,9’dur. Örneklem yapÕsÕnda ise iúgücüne katÕlÕm oranÕ % 55,8 ve iúsiz oranÕ % 5,79’dur. En yüksek
temsil edilen grup % 23,57 oranla ücretli çalÕúanlardÕr.
4. Yerel Halka Göre Suriyeliler
Örneklemin Suriyelilere iliúkin yaúantÕ, tutum ve beklentileri hakkÕndaki verileri alandan anket
yardÕmÕyla elde edilmiú olup bir taraftan elde dilen verilerin frekans analizleri yapÕlÕrken di÷er yandan
de÷iúkenler arasÕ korelasyon katsayÕlar vs. yardÕmÕyla da varyant çözümlemeleri gerçekleútirilmiútir.
Zaman zaman ihtiyaç halinde aynÕ olguya yönelik anket maddelerinin faktör analizleri
geçekleútirilerek genel yo÷unluklara yönelik analizler de yapÕldÕ. Bu úekilde yerel halkÕn yaúantÕ,
tutum ve beklentileri tespit edildi.
4.1. Yerel HalkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarla Olan YaúantÕlarÕ
Örneklemin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik yaúantÕlarÕ, araútÕrÕcÕnÕn sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik gözlemlerine
dayalÕ olarak üretti÷i maddelerin yanÕ sÕra ucu açÕk soru sorularak da tespit edilmeye çalÕúÕldÕ. YaúantÕ
çeúitlili÷i ve düzeyleri oldukça düúük seviyede gerçekleúti÷i gözlendi. Sahadan elde edilen sonuçlar úu
úekildedir:
Tablo 9. Örneklemin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕ.
YaúantÕlar
Nakdi/parasal yardÕmda bulundum.
Onlara iú verdim.
Beyaz eúya verdim, satÕn aldÕm.
Oyuncak verdim-satÕn aldÕm
Sa÷lÕk malzemesi temin ettim
Yol kenarÕnda su satan Suriyelilerden sÕrf
onlara yardÕm olsun diye su aldÕm.
Münakaúa ettim.
Dilenen Suriyelilere para verdim.
Yakacak yardÕmÕnda bulundum.
Yiyecek yardÕmÕnda bulundum.
Giysi yardÕmÕnda bulundum.
HalÕ-yatak vs. gibi ev eúyasÕ temin ettim.
Cenaze iúlerine yardÕmcÕ oldum.
Evimi kiraya verdim.
Pazarda-markette karúÕlaútÕm.
øú bulmalarÕna yardÕmcÕ oldum.
Ev bulmalarÕna yardÕmcÕ oldum.
KomúularÕm arasÕnda Suriyeliler var.
ÇocuklarÕnÕn okula gitmelerine,
yazÕlmalarÕna yardÕmcÕ oldum.
Devlet daireleriyle iliúkilerine yardÕmcÕ
oldum.
Dereceler
0.
%
67,3
88,3
88,9
81,4
89,6
1.
%
14,4
7,0
8,6
12,4
6,2
18,2
2.
%
13,8
2,5
1,8
5,3
3,4
16,2
3.
%
3,6
1,2
0,4
0,7
0,6
5,5
4.
%
0,8
1,0
0,3
0,3
0,2
2,2
Ort.
83,8
53,0
86,9
63,1
54,2
69,7
94,9
92,5
11,9
81,7
79,3
43,9
10,5
18,7
9,7
16,4
20,5
15,1
2,9
5,0
7,0
12,9
14,3
16,4
3,0
21,2
2,4
14,3
17,8
11,0
1,1
1,0
19,3
2,6
4,1
14,3
1,7
5,6
,9
4,8
5,5
3,2
,4
1,0
23,5
1,6
1,4
10,6
1,1
1,5
,2
1,3
2,0
1,0
,7
,5
38,3
1,2
,9
14,7
94,6
3,4
1,1
,2
88,3
5,3
4,4
1,0
57,9
0. Hiçbir zaman
Her zaman
1. Bir iki sefer
0,56
0,20
0,15
0,26
0,16
S. S.
ı
0,914
0,631
0,469
0,614
0,509
0,76
1,049
0,26
0,84
0,18
0,65
0,81
0,51
0,09
0,12
2,70
0,28
0,30
1,36
0,697
1,037
0,522
0,979
1,040
0,884
0,461
0,495
1,353
0,701
0,696
1,485
,7
0,09
0,446
1,0
0,21
0,656
X
2. Ara sÕra 3. SÕk SÕk 4.
Veri toplama aracÕ olan ankette örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕnÕn tespit edildi÷i soruda
yanÕtlar “hiçbir zaman, bir-iki sefer, ara sÕra, sÕk sÕk ve her zaman” úeklinde tercihli olarak sunulmuú
ve bu tercihler de “0, 1, 2, 3, 4” olarak kodlanmÕútÕr. “0” hiçbir yaúantÕ geçirilmemiú anlamÕna gelirken
“4” her zaman yaúantÕsÕna denk gelmiú olup en sÕk gerçekleúen yaúantÕ puanÕ da 4 ile kodlanmÕútÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
217
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Elde edilen bulgulara göre örneklemin Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar ile ilgili en sÕk gerçekleúen yaúantÕsÕ,
ortalama 2,70 ile “pazarda-markette karúÕlaúma” úeklinde olmuútur. Daha sonra sÕklÕk derecesi en fazla
olan yaúantÕ, ortalama 1,36 ile “komúularÕm arasÕnda Suriyeliler var” seçene÷idir. Verilerden
anlaúÕldÕ÷Õ üzere Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar örneklemin %56,1’i ile komúudur.
Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar ile yerel halkÕn iliúkisine topluca bakÕlacak olursa, yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlarla
ilgili yaúantÕlarÕnda sÕ÷ÕnmacÕlara pek de yardÕmcÕ olduklarÕ söylenemez. Hatta onlarla çatÕúmalarÕ bile
söz konusudur ( X = 0,26).
Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik yaúantÕlarÕ, ancak çarúÕda pazarda karúÕlaúma ( X = 2,70),
komúuluk ( X = 1,36), yol kenarÕnda úiúe suyu satan Suriyelilerden arasÕ sÕra bu sularÕ satÕn alma ( X =
0,76) ya da dilenen sÕ÷ÕnmacÕlara ara sÕra para verme ( X = 0,84) düzeyinde kalmÕútÕr. Ara sÕra da giysi
yardÕmlarÕ olmuútur ( X = 0,81).
Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara fazla yardÕmlarÕ olmadÕ÷Õ gibi devletin dahi onlara yardÕm etmesine bile
pek olumlu baktÕklarÕ da söylenemez.
Örneklemin Suriyelilerle ilgili bu yaúantÕlarÕ ortalama bir de÷ere dönüútürmek amacÕyla toplam
yaúantÕlarÕnÕn aritmetik ortalamasÕnÕn alÕnmasÕ, olguya top yekûn bakma fÕrsatÕ verecektir. Bu úekilde
elde edilen de÷iúkenlere göre yaúantÕlar ilçeler bazÕnda de÷erlendirildi÷inde úu sonuçlar elde edildi:
Çukurova ilçesinde yaúantÕ ortalamasÕ 1.05, Seyhan’da 1.09, Yüre÷ir’de 1.15 ve SarÕçam’da 0.99’dur.
Bu durumda Adana’da yaúayan yere halkÕn ilçeler bazÕnda en alt düzeyde de olsa Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar
ile ilgili yaúantÕlarÕ en çok Yüre÷ir’de gerçekleúmiú olup bu durum sÕrasÕyla Seyhan, Çukurova ve
SarÕçam takip etmektedir. Genel ortalama ise 1.07’dir ki yaúantÕ bir iki sefer düzeyinde kalmÕútÕr.
Bütün bunlardan yerel halkla Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar arasÕnda bir ‘sosyal mesafe’nin oldu÷u çÕkarÕlabilir.
ùimdi sosyal mesafe düzeylerine bakalÕm.
4.2. Yerel HalkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara Yönelik “Sosyal Mesafe”leri.
Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik sosyal mesafelerini test etmek için Bogardus’un “Sosyal UzaklÕk
Ölçe÷i”nden yararlanÕlarak veri toplama aracÕnda 8 adet madde oluúturulmuú ve Likert tipi
derecelendirme ile örneklemin bu maddeleri de÷erlendirmesi istenmiútir. Elde edilen sonuçlar úu
úekildedir:
Tablo 10. Örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik mesafeleri.
64
1.
2.
3.
4.
5.
Ort.
%
%
%
%
%
X
YakÕn akrabamdan biriyle evlenebilir.
47,4 22,0
5,8 20,8
4,0 2,12
Kiúisel dost olarak arkadaúlÕk iliúkisi kurulabilir.
19,0 22,1
6,1 44,7
8,1 3,01
Komúu olarak mahallemde bulunabilirler.
19,5 20,7
5,6 45,2
9,0 3,03
øçimize daha fazla karÕúmamalÕlar.
8,7 17,3
6,0 34,3 33,8 3,67
øú arkadaúÕ olarak Türkiye’de var olabilirler
18,9 25,4
8,3 42,0
5,4 2,90
Yurttaú olarak Türkiye’ye dâhil olabilirler.
47,6 28,3
6,7 14,8
2,6 1,97
Konuk olarak Türkiye’de kalabilirler.
13,0 14,0
4,7 54,9 13,3 3,41
Koúullar oluútu÷unda Türkiye’den çÕkarÕlmalÕlar.
6,0
9,3
5,3 35,4 44,1 4,02
1. Hiç katÕlmÕyorum
2. KatÕlmÕyorum
3. KararsÕzÕm/fikrim yok
Dereceler
4. KatÕlÕyorum 5. Tamamen katÕlÕyorum
Mesafeler
S. S.
ı
1,308
1,324
1,341
1,328
1,279
1,170
1,255
1,185
Tablodan yerel halkÕn, Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla aralarÕna bariz bir úekilde sosyal mesafe kurduklarÕ
anlaúÕlmaktadÕr. Yerel halk Suriyelilerin asla bir yurttaú olarak Türkiye’de kalmalarÕnÕ
istememektedirler ( X = 1,97). YurttaúlÕk verilmesini olumlu karúÕlayanlarÕn oranÕ sadece % 17,4’tür.
Tam tersine koúullar oluútu÷unda derhal Türkiye’den çÕkarÕlmalarÕnÕ istemektedirler ( X = 4,02).
64
Ölçek maddeleri Bogardus’un (1933) “Sosyal Mesafe Ölçe÷i”nden yararlanÕlarak oluúturulmuútur.
218
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Misafir kaldÕklarÕ bu süre içinde dahi yerel halkÕn arasÕna daha fazla karÕúmalarÕna karúÕdÕrlar ( X =
3,67). Bir iú arkadaúÕ olarak dahi onlarÕ görmek istemiyorlar ( X = 2,90). Kiúisel dost olarak arkadaú
iliúkisi kurmalarÕna ( X = 3,01) ya da komúu olarak mahallerinde bulunmalarÕna ( X = 3,03) tarafsÕz
durmakta ve bu duruma fazla ses çÕkarmamaktadÕrlar. Fakat yakÕn akrabalarÕndan biriyle
evlenmelerini ise asla kabul etmemektedirler ( X = 2,12).
Yerel halkÕn Suriyelilere yönelik bütün bu de÷erlendirmeleri aritmetik ortalamalarÕ itibarÕyla
“Suriyelilere yönelik sosyal mesafe” adÕ altÕnda bir tek madde birleútirilirse bu süreç úu úekilde
gözlenebilir:
Tablo 11. Örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik sosyal mesafe faktör analizi.
Mesafe düzeyleri
Çok mesafeli
Mesafeli
KararsÕz
YakÕn
Çok yakÕn
Toplam
n
108
343
363
167
23
1004
%
10,8
34,2
36,2
16,6
2,3
100,00
Tabloda yerel halkÕn büyük ço÷unlu÷unun Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla aralarÕndaki sosyal mesafelerinde
oldukça ihtiyatlÕ davrandÕklarÕ görülmektedir. Fazlaca iç içe olmak istemedikleri gibi bir úekilde
dÕúlayÕcÕ olduklarÕ da söylenebilir. Öyle ki onlarla yakÕnlÕk kuranlarÕn oranÕ % 18,9’dur. Yerel halkÕn
% 81’i bariz bir úekilde Suriyelilerle aralarÕnda sosyal mesafe kurmaktadÕrlar.
AyrÕca Sosyal mesafe faktörü ile örneklemin kimliklerinin çaprazlanmasÕ da söz konusudur. Bu
çaprazlamanÕn yapÕlabilmesi için örnekleme tercihli ve ucu açÕk olarak kimlik algÕlarÕ/tercihleri de
soruldu. Örneklemin kimlik tercihleri úu úekildedir:
Alan araútÕrmasÕnda “Kimlik olarak kendinizi daha ziyade nasÕl tanÕmlarsÕnÕz?” diye sorulmuú ve
yanÕtlar da “Türk, Alevi, Kürt, Arap, AdanalÕ ve Baúka:..” úeklinde alÕnmÕútÕ. Elde edilen sonuçlar úu
úekildedir:
Tablo 12. Örneklemin kimlik tercihleri.
Kimlik Tercihleri
Baúka (belirtiniz)
Türk
Alevi
Kürt
Sünni
Arap
AdanalÕ
Di÷er etnik gruplar
Türkiyeli vs.
Atatürkçü
Kendi memleketi
Müslüman
OsmanlÕ
ønsan vs…
Toplam
Çukurova
n
%
118
65,92
12
6,70
19
10,61
2
1,11
4
2,23
5
2,79
1
0,5
3
1,67
3
1,67
1
0,5
7
3,91
1
0,5
3
1,67
179 100.00
ølçeler
Seyhan
Yüre÷ir
n
%
n
%
236 52,21 111 52,85
28
6,19
4
1,90
101 22,34
58
27,61
4
0,8
2
0,9
15
3,31
4
1,9
30
6,63
7
1,54
3
0,6
3
1,42
9
1,99
8
3,8
5
1,10
2
0,9
2
0,4
1
0,4
12
2,6
5
2,3
0
0
1
0,4
7
1,54
4
1,9
452 100,00 210 100,00
Toplam
SarÕçam
n
%
104 70,74
4
2,72
4
2,72
2
1,36
2
1,36
6
4,08
2
1,36
3
2,04
2
1,36
3
2,04
14
9,52
0
0
1
0,6
147 100,00
n
569
48
182
10
25
48
9
23
12
7
38
2
15
988
%
57,59
4,85
18,42
1,01
2,53
4,85
0,9
2,32
1,21
0,7
3,84
2,02
1,51
100,00
Örneklemin % 57,59’u kendini Türk kimli÷inde görürken % 18,42’si Kürt kimli÷inde gördü÷ünü ifade
etmiútir. AdanalÕlÕk kimli÷i ve Alevi kimli÷i % 4,85 düzeyinde 3. ve 4. sÕrada gelmektedir. Türk
kimli÷i tercihi en yüksek % 70,74 ile SarÕçam’da yer alÕrken en düúük % 52,21 ile Seyhan’da yer
almaktadÕr. Bu olguya paralel olarak Seyhan’da Alevi kimli÷i % 6,19 ile en yükse÷e çÕkmaktadÕr. Kürt
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
219
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
kimli÷ine sahip bireyler en çok % 27,61 ile Yüre÷ir’de bulunmaktadÕr. Kendini OsmanlÕ kimli÷i ile
ifade edenler Adana genelinde ve her ilçede oldukça düúük çÕkmÕútÕr.
Tablo 13. Sosyal mesafe faktörü ile kimlikler çaprazÕ.
Mesafe Düzeyleri
Çok mesafeli
Mesafeli
KararsÕz
YakÕn
Çok yakÕn
Toplam
Türk
%
1,2
22,49
46,57
29,34
0,3
100,0
Alevi
%
4,16
20,83
54,16
20,83
0
100,0
Kürt
%
1,64
18,68
48,35
32,41
0,5
100,0
Arap
%
0
20,00
52,00
28,00
0
100,0
AdanalÕ
%
0
14,58
60,41
25,00
0
100,0
Di÷er
%
0,8
13,04
46,08
40,00
0
100,0
Burada, örneklemde baskÕn olarak gözlenen 5 kimlik göz önünde bulundurularak de÷erlendirildi.
Tablodan da anlaúÕlaca÷Õ üzere örneklemin aidiyet duygularÕ ile Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar arasÕndaki
mesafelerde çok anlamlÕ farklar yoktur. Küçük farklÕlÕklar açÕsÕndan de÷erlendirilirse kendilerini Kürt
kimli÷inde görenlerin gelen sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ daha yakÕn, sÕcak olduklarÕ söylenebilir. Kendilerini
Türk kimli÷inde görenler sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ daha mesafeli durmaktadÕrlar. Alevilik, AraplÕk ve
AdanalÕlÕk kimli÷i gibi öteki kimlikleri benimseyenler daha ortada bir yeri tercih ederek temkinli
durmaktadÕrlar. Burada, gelen Suriyelilerin kim olduklarÕ önemlidir. Örne÷in sÕ÷ÕnmacÕlar Kürt
kökenli, Arap Kökenli, Türkmen kökenli veya Alevi-Sünni olmalarÕ bakÕmÕndan farklÕlaúmaktadÕrlar.
Bir baúka çalÕúmada bu heterojenlilik ve sonuçlarÕ açÕkça ortaya konmuútur.65 AyrÕca Sosyal Mesafe
ölçe÷i ile örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ arasÕnda da bir iliúki söz konusu olabilir. YapÕlan istatistiksel
hesaplar göre örneklemin gelir da÷ÕlÕmÕ ile Suriyelilere yönelik sosyal mesafeleri arasÕnda çok az
düzeyde olsa da anlamlÕ bir iliúki tespit edilmiútir. Örneklemin üst gelir gruplarÕ alt gelir gruplarÕna
göre Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik daha mesafeli olduklarÕ tespit edilmiútir. Bu durum Park ve Burgess’in etnik iliúkiler çevrimi kuramÕnÕn sÕ÷ÕnmacÕlar ile yerel halkÕn henüz temas aúamasÕnda
oldu÷unu, rekabet aúamasÕnda tam geçmedi÷ini göstermektedir.
4.3. Yerel HalkÕn “Suriyeli” Tutumu
Aúa÷Õdaki maddeler ile yerel halkÕn Suriyelilere yönelik tutumlarÕ tespit edilmeye çalÕúÕldÕ. Bu
maddeler aynÕ zamanda kendi içerisinde faktör analizine tabi tutuldu böylece 4 faktör elde edildi. Bu
faktörlerden ‘Suriyeli algÕsÕ’ faktörü tekrar faktör analizine tabi tutuldu, buradan da iki madde
eksilerek 9 maddelik standart elde edilmiú oldu.
65
Adana Seyhan’daki SÕ÷ÕnmacÕlar Durum Tespiti ve Acil Çözüm Önerileri Raporu ( 2015), “Seyhan’daki
SÕ÷ÕnmacÕlarÕn Durum Tespiti ve ølçe Veri Sistemi OluúturulmasÕ Projesi”, ref. no: TR62/15/DFD/006 2015,
Çukurova KalkÕnma AjansÕ.
220
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4.3.1. Suriyeliler AlgÕsÕ
Yerel halkÕn Suriyeli algÕsÕ úu maddeler yardÕmÕyla toplandÕ:
Tablo 14. Suriyelilere yönelik algÕlar.
AlgÕlar
OnlarÕn yüzünden yerel halk iúini kaybediyor.
Suriyelilerin döküntüleri burada kalÕyor, paralÕ, e÷itimli olanlarÕ baúka yerlere
gidiyor.
Üzerimizde çok büyük ekonomik yükler.
Böyle
giderse
yaúam
standardÕmÕzda
bir
azalma,
kötülenme
gerçekleúece÷inden korkuyorum.
Bizlerden alÕp onlara veriyorlar.
OnlarÕn yüzünden yerel halk sa÷lÕk hizmetlerinden daha az yaralanÕr oldular.
Yeri geldi÷inde Suriyelilere hadlerini bilmeleri gerekti÷i hatÕrlatÕlmalÕdÕr.
Onlarla beraber fuhuú, hÕrsÕzlÕk, gasp ve kamu malÕna zarar gibi olaylar daha
çok arttÕ.
Hastanelerde, devlet dairelerinde bizlerden çok onlara özen gösteriyorlar
Faktör
yükleri
,753
Ort.
3,88
S. S.
ı
1,237
,690
3,97
1,154
,648
3,97
1,169
,646
3,82
1,241
,593
,568
,564
3,81
3,42
3,62
1,294
1,400
1,328
,518
3,74
1,236
,509
3,70
1,349
X
Maddelerin içeriklerinden de anlaúÕlÕyor ki yerel halk Suriyelilere yönelik negatif tutumlar
oluúturmaktadÕr. Yerel halkÕn büyük ço÷unlu÷u Suriyeliler hakkÕnda, Suriye’den gelenlerin paralÕ,
e÷itimli olanlarÕnÕn baúka yerleúim yerlerine gitti÷ini fakir ve e÷itimsiz olanlarÕnÕn Adana’da kaldÕ÷ÕnÕ
( X = 3,97), bu yüzden de ülkemize çok büyük ekonomik yük oldu÷unu ( X = 3,97), hükümetin yerel
halktan alÕp Suriyelilere verdi÷ini ( X = 3,81), hatta onlarÕn yüzünden yerel halkÕn iúlerini
kaybettiklerini ( X = 3,88), böyle giderse yaúam standartlarÕnda bir azalma, kötülenme gerçekleúece÷ini
( X = 3,82), ayrÕca onlarla beraber fuhuú, hÕrsÕzlÕk, gasp ve kamu malÕna zarar gibi olaylarÕn daha çok
arttÕ÷ÕnÕ ( X = 3,74), hastanelerde, devlet dairelerinde kendilerinden çok Suriyelilere özen gösterildi÷ini
( X = 3,70), bu yüzden yerel halkÕn sa÷lÕk hizmetlerinden daha az yaralanÕr oldu÷unu ( X = 3,42)
düúünerek Suriyeliler hakkÕnda genelde olumsuz denilebilecek algÕ oluúturmaktadÕrlar. Hatta “yeri
geldi÷inde Suriyelilere hadlerini bilmeleri gerekti÷i hatÕrlatÕlmalÕdÕr” ( X = 3,62) diyecek kadar
ayrÕmcÕ, xenofobik66 tutumlara sahip olduklarÕ söylenebilir.
Örneklemin Suriyelilere yönelik bütün bu de÷erlendirmeleri aritmetik ortalamalarÕ itibarÕyla
“Suriyelilere yönelik algÕlar” adÕ altÕnda bir tek madde altÕnda toplanÕrsa bu süreç úu úekilde
gözlenebilir:
Tablo 15. Örneklemin: “Suriyelilere yönelik algÕ-faktör” analizi.
AlgÕlar
Çok olumsuz
Olumsuz
KararsÕz
Olumlu
Çok olumlu
Toplam
n
281
376
208
123
15
1003
%
28,0
37,5
20,7
12,3
1,5
100,0
66
Zenofobi (Xenophobia)’nin sözlük anlamÕ, yabancÕlardan ya da farklÕ olan úeyden korkmak, nefret etmek. Sosyal anlamÕ
ise bir anlamda korkutucu. Gerçekçi olmayan bir korku ile bir baúka dine, kültüre, etnik kökene sahip olanlara karúÕ oluúan
düúünce ve davranÕúlarÕ anlatÕr. Ya da Kiúinin yabancÕlardan ya da bir úekilde kendisinden farklÕ olan insanlardan korkmasÕna
ve nefret etmesine verilen addÕr. De÷iúik olanÕn tehlikeli oldu÷u düúüncesiyle oluúan bir korkudur (O. Ural,
http://akademikperspektif.com/2015/03/31/yeni-cagin-hastaligi-yabanci-korkusu-zenofobi; B. Semerci,
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/cumartesi/bsemerci/2011/11/05/ farklilik-ve-kultur-zenofobi)
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
221
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik algÕlarÕnda bariz bir olumsuzluk görülmektedir. Yerel
halkÕn Suriyelilere yönelik algÕlarÕnda ancak %13,8’inde olumluluk söz konusu iken % 65,5’i olumsuz
bir algÕya sahiptir.
Yerel halkÕn gelir düzeyleri, cinsiyeti, yaúÕ, medeni durumu, Adana do÷umlu olup olmadÕ÷Õ ile
‘Suriyeli algÕsÕ’ arasÕnda anlamlÕ farklar bulunamamÕútÕr. Fakat yerel halkÕn Adana’nÕn gelece÷i
hakkÕndaki görüúleri ile Suriyelilere yönelik tutumlar arasÕnda anlamlÕ iliúki tespit edilmiútir.
Tablo 16. Adana’nÕn gelece÷i ve ‘Suriyeli algÕsÕ’.
AlgÕlar
Çok olumsuz
Olumsuz
KararsÕz
Olumlu
Çok olumlu
Toplam
Gelecekten
KararsÕz
ümitli de÷il
n
%
n
%
107
13,82
1
0,7
318
41,08
17
13,38
271
35,01
58
45,66
74
9,54
46
36,22
4
0,5
5
3,93
774
100,0
127
100,0
Pearson r= .45; Sig.: .000
Gelecekten
ümitli
n
%
0
0
8
7,76
34
33,0
47
45,63
14
13,59
103
100,0
Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik algÕlarÕ ile Adana’nÕn gelece÷ine iliúkin düúünceleri arasÕnda
karúÕlÕklÕ belirleyicilik oldu÷u söylenebilir. Yerel halk Adana’nÕn gelece÷inden ümitlerini kestikçe
sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ algÕlarÕ da olumsuz olmaktadÕr. Belki de tersidir! Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla beraber
onlara karúÕ negatif tutumlarÕn oluúmasÕ peúi sÕra Adana’ya karúÕ ümitlerin de azalmasÕna neden
olmaktadÕr. Bu durum yerel halkta xenofobinin oluútu÷una dair sinyaller verdi÷i söylenebilir. AynÕ
úekilde mezhep kökeni ile sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ algÕlar arasÕnda da bir iliúki tespit edilmiútir.
Tablo 17. Örneklemin mezhebi ve Suriyeli algÕsÕ.
AlgÕlar
Çok olumsuz
Olumsuz
KararsÕz
Olumlu
Çok olumlu
Toplam
Sünni-Hanefi- ùafi
Alevi-Nusayri
n
%
n
%
78
9,27
26
20,0
279
33,17
54
41,53
310
36,86
40
30,76
155
18,43
7
5,38
19
2,25
3
2,30
841
100,0
130
100,0
Pearson r= -.09; Sig.: .002
YanÕt vermeyen
n
%
4
13,79
10
34,48
11
37,93
3
10,34
1
3,44
29
100,0
Alevi-Nusayrilerin,67 Suriyeli algÕsÕ Sünni-Hanefi-ùafilere göre daha olumsuzdur. Belki burada,
mevcut Suriye iktidarÕnÕn Nusayrilerin denetiminde olmasÕ ve gelen Suriyelilerin de daha ziyade
muhalif Sünnilerden oluúmasÕ etkili olmuú olabilir. Ankette yer alan mezhebiniz nedir sorusuna yanÕt
vermek istemeyenlerin daha ziyade Alevi-Nusayrilerden oluútu÷una iliúkin bir yorum yapÕlÕrsa (ki
mevcut doneler o yöndedir) biraz önceki yorum daha da güçlenmiú olacaktÕr.
Bu analizlere ilaveten “Suriyeli algÕsÕ” ile örneklemin gelirleri arasÕnda da anlamlÕ iliúkiler tespit
edilmiútir. Ki kare test sonuçlarÕna göre Suriyeli algÕsÕ ile örneklemin gelir seviyesi arasÕnda ters
orantÕlÕ bir iliúki söz konusudur (Pearson’ value= 63,039, df= 24, Sig.=.000). Gelir arttÕkça Suriyeli
algÕsÕ olumludan olumsuza dönüúmektedir.
“Suriyeli algÕsÕ” faktörünün oluúum sürecinde maddelerin ikinci kez faktör analizine tabi tutulduktan
sonra elenen iki madde kendi baúlarÕna de÷erlendirilmiútir. ArtÕk maddelerden olan “Suriyeliler
kiralarÕn artÕúÕna neden oluyorlar” ( X = 4,07; ı= 1,134) maddesi ile “Suriyeliler iúçiler ucuz iúgücüler
67
Nusayriler, daha ziyade Türkiye’nin Güneyinde yaúayan Arapça konuúan Aleviler olarak da tanÕmlanabilir (Bkz.: Aslan,
2014).
222
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ve kaprisli de÷iller” ( X = 3,91; ı= 1,103) maddeleri de örneklemin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik olumsuz
tutum geliútirdiklerini göstermektedir.
4.3.2. Yerel halk Suriyeliler için ne hissediyor?
Tablo 18. Örneklemin Suriyelilere yönelik duygularÕ.
Duygular
1.Bir Suriyeli borç istese imkânÕm dâhilinde veririm.
2.Suriyelilerin dramÕ insanlÕ÷ÕmÕzÕ bize hatÕrlatÕyor.
3.Adana’da Suriyelilerin olmasÕ Adana’mÕza zenginlik katÕyor.
4.Suriyeliler Adana’ya fayda sa÷lÕyor.
5.Caddede, parkta, çarúÕda, pazarda, markette bazen Suriyeli görmekten
rahatsÕz oluyorum.
6.Suriyelilerden nefret ediyorum.
7.Bir yakÕnÕmÕn bir Suriyeli ile evlenmesinden rahatsÕz olurum.
8.Sokaklarda dilenen Suriyelileri görmek beni rahatsÕz etmiyor.
Faktör
yükleri
-,708
-,686
-,612
-,594
Ort.
2,40
3,61
1,68
1,74
St. S.
ı
1,306
1,219
0,947
0,963
,583
3,25
1,449
,542
,479
-,462
2,35
3,30
2,24
1,308
1,440
1,262
X
Yerel halkÕn büyük ço÷unlu÷u Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik olarak mümkün oldu÷unca olumlu
duygular beslemeye çalÕúsa da belli bir olumsuzlu÷un varlÕ÷Õ da hissedilmektedir. Yerel halk onlara
borç vermek istemiyor (%31’i verebilece÷ini söylüyor), onlardan belli düzeyde nefret ediyorlar (%
21,4’ü) ve sokakta onlarÕ dilenirken görmekten de rahatsÕz oluyorlar (% 24,1’i). Yerel halk, yakÕn bir
akrabasÕnÕn Suriyeli biriyle evlenmesinden hoúlanmamaktadÕr (% 54,9’u). OnlarÕn bulunduklarÕ
úehirlere bir zenginlik katmadÕ÷ÕnÕ (% 85,3’ü), fayda sa÷lamadÕ÷ÕnÕ (% 84,2’si) düúünüyorlar ve
üstelik onlarÕ bazen caddede, parkta, çarúÕda, pazarda, markette görmekten de rahatsÕz oluyorlar
(%54,3’ü). Bütün bu olumsuz duygularÕn yanÕ sÕra yerel halkÕn onlarÕn bu dramÕna úahit olmalarÕ
kendilerine insanlÕ÷Õ hatÕrlattÕ÷ÕnÕ da kabul ediyorlar (%71,1’i). Bütün bu veriler de yerel halkÕn
Suriyeliler konusunda bir xenofobi yaúadÕklarÕ düúüncesini güçlendirmektedir.
Örneklemin Suriyeliler hakkÕndaki bütün de÷erlendirmeleri 5., 6. ve 7. maddeler ters çevrilerek
aritmetik ortalamalarÕ itibarÕyla “Suriyelilere yönelik duygular” (SYÖD) úeklinde bir tek madde
altÕnda toplanabilir. Bu úekilde yerel halkÕn Suriyeliler hakkÕndaki duygularÕnÕ genel olarak görmek
mümkündür.
Tablo 19. Suriyelilere yönelik duygular-faktör analizi.
Duygular
Çok olumsuz
Olumsuz
KararsÕz
Olumlu
Çok olumlu
Toplam
n
%
8
326
655
15
0
1004
,8
32,5
65,2
1,5
0
100,0
Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik asla olumlu duygulara sahip olduklarÕ söylenemez.
Ço÷unlu÷unda onlar hakkÕndaki duygularÕnda bir kararsÕzlÕk görülse de önemli bir kÕsmÕ olumsuz
duygular beslemektedir. KÕsaca yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik genel e÷ilimi olumsuz
duygular içermektedir. Bu süreçte yerel halk dini inanç bakÕmÕndan kendileriyle onlar arasÕnda çok
mesafe ( X =2,86; SS=1,238) görmese de kültürel olarak onlardan oldukça farklÕ olduklarÕnÕ
düúünmektedirler ( X =3,93; SS=1,073) ki bu durum olumsuzlu÷u úiddetlendiren faktörlerden oldu÷u
söylenebilir. Bu da yerel halkÕn Suriyeleriler hakkÕnda belli bir yargÕnÕn oluúmasÕna neden olmaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
223
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4.3.3. Yerel halkÕn “Suriyeli” yargÕsÕ
Tablo 20. Suriyeli yargÕsÕ.
YargÕlar
1.
2.
3.
4.
5.
Ort.
St. S.
%
%
%
%
%
ı
X
Onlar din kardeúlerimizdir.
9,5
12,4 10,8 42,4 25,0
3,61 1,247
Zulümden kaçan insanlardÕr.
5,3
10,4 4,7
50,8 28,9
3,88 1,100
YüzyÕllardÕr komúularÕmÕzdÕr.
4,7
8,3
4,8
52,1 30,2
3,95 1,049
Dil birli÷imiz vardÕr.
36,3 33,5 6,8
20,8 2,7
2,20 1,211
Suriyeliler cahil insanlardÕr.
13,0 29,1 20,4 24,4 13,0
2,95 1,256
Yeme içme alÕúkanlÕklarÕmÕz oldukça benzerdir. 20,1 29,3 21,1 26,4 3,1
2,63 1,162
Suriyeliler çok pislerdir.
9,9
23,5 21,5 25,2 19,8
3,22 1,277
Giyim, kuúama alÕúkanlÕklarÕ oldukça benzerdir. 31,9 38,4 6,8
20,0 2,9
2,24 1,180
1. Hiç katÕlmÕyorum
2. KatÕlmÕyorum
3. KararsÕzÕm/fikrim yok
Dereceler
4. KatÕlÕyorum 5. Tamamen katÕlÕyorum
Yerel halkÕn “Suriyeli” yargÕsÕnda en güçlü e÷ilim “yüzyÕllardÕr komúularÕmÕzdÕr” ( X = 3,95) yargÕsÕ
ile “zulümden kaçan insanlardÕr” ( X =3,88) yargÕsÕdÕr. Örneklem “onlarÕn din kardeúlerimizdir” ( X =
3,61) oldu÷u görüúüne de katÕlmaktadÕr. Yerel halk kendileri ile Suriyeliler arasÕnda “giyim, kuúama
alÕúkanlÕklarÕ bakÕmÕnda bir benzerlik” ( X = 2,24) kurmamaktadÕr. AyrÕca onlarla “dil birli÷i
oldu÷unu” ( X =2,20) da kabul etmemektedirler. “Yeme içme alÕúkanlÕklarÕ bakÕmdan benzer” ( X =
2,63) oldu÷unu da düúünmemektedirler.
Burada bir ayrÕntÕ söz konusudur: Örne÷in, “Suriyeliler cahil insanlardÕr” görüúüne örneklem genel
olarak kararsÕz davranmÕútÕr. Oysa bu madde ile örneklemin kendi e÷itim seviyeleri çaprazlandÕ÷Õnda
úu sonuçlar elde edilmiútir:
Tablo 21. Örneklemin e÷itim seviyeleri itibarÕyla “Suriyeliler cahildir” yargÕsÕ.
E÷itim Seviyeleri
KatÕlmayanlarKararsÕzlarKatÕlanlarSatÕr Toplam
n
%
n
%
n %
n
%
Okuma yazma bilmiyor
9
29,03
8 25,80 14 45,16 31 3,08
Okuma yazma biliyor fakat bir okul bitirmemiú 13
50
3 11,53 10 38,6 26 2,58
ølkokul mezunu
110 36,66 54 18 136 45,33 300 29,88
Ortaokul veya dengi okul mezunu
70
44,58 33 21,01 54 46,15 157 15,63
Lise veya dengi okul mezunu
144 44,44 58 17,90 122 37,65 324 32,27
Yüksekokul veya fakülte mezunu
68
45,63 44 29,53 37 24,83 149 14,84
Yüksek lisans mezunu
8
57,14
4 28,57 2 14,28 14 1,39
Doktora mezunu
1
33,33
1 33,33 1 33,33 3
0,29
Toplam
423 33,46 205 20,41 376 37,45 1004 100,0
Tablodan da anlaúÕldÕ÷Õ üzere yalnÕzca bu maddeden bile yola çÕkarak yerel halkÕn Suriyeli
sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik önyargÕlara sahip oldu÷u söylenebilir. Çünkü yerel halkÕn bir kÕsmÕ onlarÕ cahil
insanlar olarak görmekte (% 37,45) ve hatta % 20,41’i de böyle bir yargÕya kararsÕzlÕk göstermektedir.
Oysa Adana’ya gelmiú Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar üzerine yapÕlan bir çalÕúmada gelen sÕ÷ÕnmacÕlarÕn %
42,3’ü øngilizce, FransÕzca veya Almanca dillerine vakÕf olduklarÕ tespit edilmiútir (Gümüú ve Durgun,
2015: 15). Örneklemin ise % 31,3’ü øngilizce, FransÕzca, Almanca veya Rusça dillerinden herhangi
birine en azÕndan anlama düzeyinde vakÕftÕr. Yine aynÕ çalÕúmada sÕ÷ÕnmacÕlarÕn e÷itim durumu ise úu
úekilde tespit edilmiútir:
224
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 22. E÷itim seviyeleri itibarÕyla örneklem ve Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar.
Adana68
(Evren)
%
n
%
%
Okuma yazma bilmiyor
16,3
31
3,1
5,80
Okuma yazma biliyor fakat bir okul bitirmemiú
26
2,6
21.22
ølkokul mezunu
20,2
300
29,9
20,79
Ortaokul veya dengi okul mezunu
29,8
157
15,6
22,5
Lise veya dengi okul mezunu
18,7
324
32,3
18,86
Yüksekokul veya fakülte mezunu
149
14,8
7,67
Yüksek lisans mezunu
15,1
14
1,4
0,46
Doktora mezunu
3
0,3
0,15
100,00
1004
100.00
100
Toplam
“Bir ön yargÕyÕ ortadan kaldÕrmak atomu parçalamaktan daha zordur” (A. Einstein).
E÷itim Düzeyleri
Suriyeliler
Örneklem
SÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 15,1’i yüksekokul mezunu iken sÕ÷ÕnmacÕlarÕn cahil oldu÷unu düúünenlerin de
oldu÷u örneklemin % 16,5’i bir yüksekokul mezunudur. AynÕ oran Adana (evren) için % 8,28’dir.
Yine sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 16,3’ü okul bitirmemiúken örneklemin % 5,7’si, evrenin de % 27,02’si
herhangi bir okul bitirmemiútir. Evrende bu oranlar 6 yaú ve üzeri yaú grubu de÷erlendirmeye alÕndÕ÷Õ
için henüz okul bitirmemiúler kategorisi bu oranÕ yükseltiyordur. Fakat sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 20,2’si
ilkokul mezunuyken örneklemin % 29,9’u, evrenin de % 20,79’u ilkokul mezunu. SÕ÷ÕnmacÕlarÕn %
18,7’si lise mezunuyken örneklemin % 32,3’si, evrenin ise % 18,86’sÕ lise mezunudur. Üstelik
örneklemin bir kÕsmÕ Türkçe dahi bilmiyor (% 0,79’u (8 kiúi)).
Bu e÷itim verilerinden yola çÕkarak yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik oldukça ‘ön yargÕlÕ’
olduklarÕ söylenebilir. Üstelik Gümüú ve Durgun’un çalÕúmalarÕnda Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarÕn % 78,8’i
sÕ÷Õnmadan önce Suriye’de bir úehir merkezinde, % 6,5’u kasabalarda, % 14,6’sÕ köylerde yaúadÕklarÕ
tespit edilmiútir.
Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik bir di÷er ön yargÕ göstergesi ise “Suriyeliler çok pisler” maddesi ile
“Giyim, kuúam alÕúkanlÕklarÕ oldukça benzer” maddesidir. Örneklemin % 45’i sÕ÷ÕnmacÕlarÕ çok pis
olarak nitelerken % 33,4’ü böyle bir görüúe katÕlmadÕklarÕnÕ belirtmiútir. AyrÕca giyim-kuúam
alÕúkanlÕklarÕ bakÕmÕndan örneklemin % 70,3’ü kendilerine benzemedi÷ini düúünüyor. Yani giyim
kuúamlarÕndan yola çÕkarak kimin Suriyeli kimi Suriyeli olmadÕ÷ÕnÕ çÕkarabilmektedir! Oysa McLaren’in (1994: 47-62), kültürel temaslar açÕsÕnda çokkültürlülü÷ün bir amaç olarak görülmekten çok
yargÕ ve politik sistem tarafÕndan tanÕnmasÕ gereken bir olgu oldu÷u görüúü dikkate alÕnÕrsa, Suriyeli
sÕ÷ÕnmacÕlarÕn entegrasyonunda bu ön yargÕlarÕn önce yÕkÕlmasÕyla baúlanaca÷Õ anlaúÕlacaktÕr.
4.4. Yerel HalkÕn SÕ÷ÕnmacÕlara Yönelik Beklentileri
Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik beklentileri, hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik
uygulamalarÕ ve politikalarÕnÕn de÷erlendirilmesiyle birlikte ele alÕndÕ.
Tablo 23. Hükümetin Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara için yaptÕ÷Õ uygulamalarÕn de÷erlendirmesi.
Hükümet UygulamalarÕ
1.
%
35,3
20,2
43,3
24,3
26,2
32,1
60,0
2.
%
22,1
15,9
27,3
20,7
22,4
29,0
21,4
3.
%
8,1
4,9
7,9
6,9
8,6
8,5
6,8
4.
%
26,0
40,0
16,7
40,6
33,5
24,4
8,6
5.
%
8,5
18,8
4,7
7,4
9,3
5,9
3,2
Ort.
X
Nakit/parasal yardÕmda bulunmasÕ
2,50
ÇadÕr kent kurmasÕ
3,21
AçÕk kapÕ politikasÕ izlemesi (isteyenin gelmesi)
2,12
Bir iúte çalÕúmasÕna müsaade etmesi
2,86
ÇocuklarÕn bizim okullara kayÕt yaptÕrÕlmasÕ
2,77
Daha iyi ücret ve çalÕúma úartlarÕ sa÷lamasÕ
2,43
Onlara vatandaúlÕk vermek istemesi
1,73
1. Kesinlikle do÷ru bulmuyorum 2. Do÷ru bulmuyorum 3. KararsÕzÕm/Fikrim yok
Dereceler
S.S.
ı
1,410
1,442
1,261
1,366
1,389
1,316
1,109
4. Do÷ru buluyorum 5. Tamamen do÷ru buluyorum
68
Not: Bu raporda 6 yaú ve üstü referans alÕnmÕútÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
225
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Yerel halk, hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara “çadÕr kent” kurmasÕnÕn ( X = 3,21) dÕúÕnda hiçbir
uygulamasÕna iliúkin olumlu düúünceye sahip de÷ildir. SÕ÷ÕnmacÕlara hükümetin yurttaúlÕk verme
e÷ilimini ( X = 1,73) asla kabul etmemektedirler. Yerel halkÕn en çok tepki gösterdi÷i bir di÷er husus
ise hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar için “açÕk politika izlemesi –isteyenin ülkeye girmesi-” ( X = 2,12 )
olmuútur. Yerel halk, hükümetin onlarÕn “bir iúte çalÕúmasÕna müsaade etmesine” ( X = 2,86) ve
“sÕ÷ÕnmacÕ çocuklarÕnÕn yerel halkÕn gitti÷i okullara kayÕt yaptÕrÕlmasÕna” ( X = 2,77) nispeten daha
toleranslÕymÕú gibi görünse de hükümetin di÷er uygulamalarÕnÕ daha olumsuz de÷erlendirmektedir.
Yine yerel halk hükümetin onlara “daha iyi ücret ve çalÕúma úartlarÕ sa÷lamasÕ”nÕ ( X = 2,43) da uygun
bulmamaktadÕr. Hatta yerel halk hükümetin Suriyelilere yönelik mevcut yardÕm ve uygulamalarÕnÕ da
fazlasÕyla yaptÕ÷ÕnÕ düúünmektedir. Aúa÷Õdaki tablo bu durumu berrak bir úekilde ortaya koymaktadÕr.
Tablo 24. Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yardÕmÕnÕ yeterli görme.
Kriterler
1.Hiç yeterli görmüyorum
2.Ço÷unlukla yeterli görmüyorum.
3.ødare eder
4.Eleútirilebilir ama yeterlidir.
5.Oldukça yeterli
Toplam
n
116
86
146
94
562
1004
%
11,6
8,6
14,5
9,4
56,0
100,0
Örneklemin % 65,4’üne göre hükümet sÕ÷ÕnmacÕlara yeteri düzeyde yardÕmcÕ olmaktadÕr. Hatta ‘idare
eder’ diyenler de dikkate alÕnÕrsa bu oran % 79,9’a çÕkmaktadÕr. Buradan ‘artÕk onlara daha fazla
yardÕm yapmamalÕdÕr’ anlayÕúÕ çÕkmaktadÕr.
Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕ olgusu bir hükümet politikasÕ oldu÷u için tekrar örneklemin siyasal e÷ilimleri
açÕsÕndan olgunun de÷erlendirilmesi yararlÕ olacaktÕr:
Tablo 25. Siyasal e÷ilimler bakÕmdan hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yardÕmÕnÕ yeterli görme.
CHP
Kriterler
1.Hiç yeterli görmüyorum
2.Ço÷unlukla yeterli görmüyorum.
3.ødare eder
4.Eleútirilebilir ama yeterlidir.
5.Oldukça yeterli
Toplam
n
21
12
28
20
116
197
%
10,65
6,09
14,21
10,15
58,88
100,0
MHP
n
12
7
20
12
124
175
AKP
%
6,85
4,00
11,42
6,85
70,85
100,0
n
16
23
29
27
108
203
%
7,88
11,33
14,28
13,30
53,20
100,0
HDP
n
40
19
24
9
88
180
%
22,22
10,55
13,33
5,00
48,88
100,0
Örneklemin siyasal tercihleri ile hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yardÕm edip ihtiyaçlarÕnÕ
karúÕlamasÕ için yürüttü÷ü faaliyetleriyle çaprazlanmasÕndan elde edilen bu sonuçlara göre hükümetin
yaptÕ÷Õ faaliyetleri, muhalif partileri tercih edenler tarafÕndan da takdir edilme oranlarÕ bakÕmÕndan
anlamlÕ farklar vardÕr. Örne÷in CHP seçmeleri bu politikayÕ takdir etme oranÕ X = 4,13, MHP
seçmenleri X =3,67, AKP seçmeni X =3,57, HDP seçmeni 3,47’dir. Örneklemin genel ortalanmasÕ ise
X =3,90’dÕr. Buradan yerel halkÕn meseleyi devlet de÷il bir hükümet politikasÕ olarak algÕladÕ÷Õ
anlaúÕlmaktadÕr.
Tablo 26. Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik politikasÕnÕ de÷erlendirme.
Kriterler
1.Hiçbir politikasÕna katÕlmÕyorum.
2.BazÕ politikalarÕna katÕlmÕyorum
3.KararsÕzÕm/ Fikrim yok.
4.BazÕ politikalarÕna katÕlÕyorum
5.Bütün politikalarÕna katÕlÕyorum
Toplam
226
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
n
505
134
99
184
81
1003
%
50,3
13,4
9,9
18,3
8,1
100,0
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlar için yürütmüú oldu÷u politikalar de÷erlendirildi÷inde ise örneklemin önemli
bir kÕsmÕ (% 63,7) bu politikalarÕ benimsemedi÷i görülmektedir. Hükümetin politikalarÕnÕ
destekleyenler ise ancak % 26,4’tür.
Hükümetin sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik politikalarÕ ile siyasi tercihler çaprazlandÕ÷Õnda ise úu sonuçlar elde
edilmiútir:
Tablo 27. Siyasi tercihlere göre hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕ politikasÕnÕn de÷erlendirilmesi.
Kriterler
1.Hiçbir politikasÕna katÕlmÕyorum.
2.BazÕ politikalarÕna katÕlmÕyorum
3.KararsÕzÕm/ Fikrim yok.
4.BazÕ politikalarÕna katÕlÕyorum
5.Bütün politikalarÕna katÕlÕyorum
Toplam
CHP
n
%
134
68,36
22
11,22
13
6,63
24
12,24
3
1,5
196
100,0
n
104
22
18
26
5
175
MHP
%
59,42
12,57
10,28
14,85
2,85
100,0
AKP
n
36
30
24
58
55
203
HDP
%
17,73
14,77
11,82
28,57
27,09
100,0
n
116
23
14
22
5
180
%
64,44
12,77
7,77
12,22
2,77
100,0
Hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar politikasÕnÕn de÷erlendirilmesinde örneklemin hangi siyasi e÷ilimde
oldu÷u belirleyicidir. øktidar partisini tercih edenler politikayÕ daha olumlu bulurken muhalif partileri
tercih edenler olumsuz bulmaktadÕr. Örne÷in hükümetin Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlara yönelik politikasÕnÕ
CHP seçmeni X =1,67, MHP seçmeni X =2,43, AKP seçmeni X =2,93, HDP seçmeni X =3,91
düzeyinde de÷erlendirmektedir. Örneklemin genel ortalamasÕ ise X =2,20’dir. Bu veriler problemin
olgusal de÷il partizanca de÷erlendirildi÷i kanÕsÕnÕ güçlendirmektedir.
Peki, sÕ÷ÕnmacÕlar için neler yapÕlmalÕ?
Tablo 28. Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara yönelik neler yapÕlmalÕ.
YapÕlmasÕ Gerekenler
1.
%
2.
%
3.
%
4.
%
5.
%
Ort.
X
St. S.
ı
1,308
Suriyelilerin toplumumuzla daha fazla kaynaúmasÕ için
2,24
40,5 26,1
7,5 20,9
5,0
programlar uygulamalÕ.
Türkçe gibi milli de÷erleri kazanmalarÕ için çabalamalÕ. 27,1 26,5
6,1 33,0
7,4 2,67
1,366
Türk kimli÷ini kazanmalarÕnÕ sa÷lamak için özel
1,95
1,159
47,2 30,3
6,4 12,8
3,3
politikalar geliútirmeli.
OnlarÕ tamamen kamplarda veya tampon bölgelerde
3,70
1,329
8,9 15,9
6,5 33,5 35,3
tutacak tedbirler almalÕ.
Sadece Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕnÕn de÷il, toplumun genel
4,48
0,899
3,2
2,3
1,9 29,0 63,6
refahÕnÕ yükseltmek için çaba sarf etmeli.
Hükümet gerekli hizmetleri Suriyelilere yardÕm eden
2,86
1,298
18,7 25,9 16,0 29,3 10,1
vakÕf, dernek gibi kuruluúlara devretmeli.
Suriyelileri kendi hallerine bÕrakÕp sadece onlarÕ
2,41
1,294
29,7 35,2
6,5 22,1
6,6
denetlemeli.
En baúÕndan beri sÕnÕrlarÕmÕz hiç açmamalÕydÕ.
21,2 22,1
7,1
17,8 31,8 3,17
1,579
1. Kesinlikle do÷ru bulmuyorum 2. Do÷ru bulmuyorum 3. KararsÕzÕm/fikrim yok 4. Do÷ru
Dereceler
buluyorum 5. Tamamen do÷ru buluyorum
5. Sonuç ve Öneriler
Bu çalÕúmada Adana'da yaúayan yerel halkÕn "Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕ"larla zorunlu ev sahipli÷inden
komúuluk iliúkisine evrilen etkileúiminin nasÕl oldu÷u sorusu çerçevesinde yerel halkÕn bu
sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ yaúantÕ, algÕ, tutum ve beklentileri çalÕúÕldÕ. Bu kapsamda hem yerel halkÕn
Suriyelilerle olasÕ iúbirli÷i, rekabet ve çatÕúma potansiyelleri hem de gelece÷e yönelik projeksiyonlar
yapÕldÕ.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
227
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
06 A÷ustos 2015 tarihinde UluslararasÕ Af Örgütü’nün Türkiye araútÕrmacÕsÕ Andrew Gardner,
“Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar dört yÕldan fazla bir süredir Türkiye’ye yerleúmiú durumdalar. Kendileriyle
ilgili yasal statü de var. Öyle görünüyor ki bu yasal olarak bulunanlardan ço÷u asla geri
dönemeyecektir, aúikâr. Türk Hükümeti’nin politikasÕ artÕk bu durumu göze almalÕ. Bu popülasyonun
bir kÕsmÕ Türkiye’de kalacak. Bu kiúilere de÷er verilmeli ve gelecek için mutlaka topluma
adaptasyonlarÕ sa÷lanmalÕ”69 dedi. NüfuslarÕnÕn çoklu÷unun yanÕ sÕra Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar için artÕk
uzun vadeli ve geçici barÕnma yerleri dÕúÕnda çözümler üretilmesi gerekti÷i de anlaúÕlmaktadÕr ki bu
durum sÕ÷ÕnmacÕlarÕn yerel hakla iç içe olmalarÕ gerekti÷i anlamÕna gelmektedir.
Bu çalÕúmanÕn bulgularÕna göre yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla geçirmiú oldu÷u yaúantÕlarÕ
úimdilik oldukça düúük seviyededir. Buna karúÕ aynÕ yerel halkÕn aynÕ sÕ÷ÕnmacÕlar hakkÕndaki algÕlarÕ
oldukça negatif düzeydedir. Yerel halkÕn Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili yaúantÕlarÕ oldukça düúük
seviyede gerçekleúmesine ra÷men bu kadar keskin algÕlar, duygular ve yargÕlar nasÕl oluúmuútur?
Gerçek yaúantÕlar ile bu algÕ düzeyindeki muazzam farklÕlÕk nacak “xenofobi” ile açÕklanabilir. Bu
fobinin oluúmasÕnda gerek ulusal gerekse yerel medyanÕn oldukça fazla payÕ vardÕr.
ÇalÕúmanÕn kuramsal çerçevesinde kültürel temaslarÕ asimilasyonist açÕdan ele alan kuramlarÕn iúe
yaramadÕklarÕ ve tam asimilasyonun imkânsÕzlÕ÷Õ artÕk sosyal bilimciler arasÕnda genel kabul gören bir
úey oldu÷u söylenmiúti. Bunun yerine kültürel ço÷ulculuk fikri tartÕúÕlmaktadÕr. Bu tartÕúmalar da eni
sonunda çokkültürlülü÷e do÷u gidecektir. Peter McLaren’in dedi÷i gibi çokültürlülükte de amaç
aúa÷Õlanan Õrk ve kültürlerin Afrika kökenli AmerikalÕlar örne÷inde oldu÷u gibi dÕúarÕda tutulmasÕdÕr.
Yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlarÕn asimilasyonuna ve içlerine daha fazla karÕúmalarÕna itirazlarÕ, sÕ÷ÕnmacÕ
olgusunu çokkültürlülü÷e taúÕyacak gibi görünmektedir. Böylece etnisite açÕsÕndan oldukça zengin
olan Türkiye’ye yeni azÕnlÕk-etnise gruplarÕ daha eklenmiú olacaktÕr ki bunun adÕ “Suriyeliler”dir.
Oysa günümüzdeki kullanÕlÕú biçimiyle çokkültürcülük bir ülkede yaúayan farklÕ kültürlerden
gruplarÕn farklÕlÕklarÕnÕ eúit úartlar altÕnda korumasÕ ve di÷er gruplarla eúit úartlarda yaúamasÕ úeklinde
anlaúÕlmaktadÕr. ùu anda Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar bu duruma oldukça uzak görünmektedir.
ÇalÕúmada, alÕnan cevaplar do÷rultusunda yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlarla ilgili bir asimilasyon sürecinden
yana olmaktan ziyade hala onlarÕn misafir ve uygun úartlar oldu÷unda ülkelerine geri dönecek kiúiler
olarak gördü÷ü tespit edilmiútir. AlÕnan cevaplarda dikkati çeken bir di÷er husus yerel halkla
sÕ÷ÕnmacÕlar arasÕnda bir sosyal mesafe oldu÷u, bazÕ olumsuz algÕlar ve ön yargÕlar ile birlikte bir
yabancÕ düúmanlÕ÷Õ oluúmaya baúladÕ÷Õ ve zaman zaman bunun dÕúlanmÕúlÕ÷a uzandÕ÷Õ görülmüútür.
Amerikan “erime potasÕ” kuramÕnÕ düúünür isek, gelen sÕ÷ÕnmacÕlarÕn Türkiyelileútirme potasÕna
benzer potada eritmesi mümkün de÷ildir. Yerel halk böyle bir erimenin karúÕsÕndadÕr. KÕsmi baúarÕlar
elde edilse dahi tÕpkÕ Amerika’da oldu÷u gibi Protestan, Katolik vs seçeneklere benzer Türkiye’de de
Kürt potasÕ, Sünni ve Alevi potasÕ gibi olasÕlÕklar söz konusudur.
ødeolojik yaklaúÕm, kültürel tanÕmlamalar, ekonomik beklentiler veya çÕkarlar, kiúisel deneyimler ve
medyadaki yansÕmalar bir ülkede halkÕn göçmen ve sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ olan davranÕú ve tutumlarÕnÕ
etkilemektedir. Sosyo kültürel temaslar kuramÕyla teorik yapÕsÕ; anket ve mülakatlar yoluyla alan
araútÕrmasÕ yapÕlarak ikili bir yapÕ üzerine kurulan bu çalÕúmadan elde edilen sonuçlarda ise Yerel
halkÕn Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ davranÕú ve duygularÕnÕ belirleyen 4 sorun alanÕ tespit edilmiútir:
1-Ekonomik sorunlar ve iúsizlik kaygÕsÕ; yerel halk sÕ÷ÕnmacÕlarÕn ülkeye ekonomik bir yük getirdi÷ini
düúünmekte, yapÕlan harcamalarda kendi yoksullarÕmÕza adaletsiz davranÕldÕ÷Õ kanÕsÕnÕ
taúÕmaktadÕrlar. AyrÕca sÕ÷ÕnmacÕlarÕn ucuz iúgücü olmasÕ sebebiyle iúlerini tehdit altÕnda
hissetmektedirler. Kaçak iúçi ve iúyeri problemi de esnaflar tarafÕndan haksÕz rekabet nedeniyle úikâyet
edilen konulardandÕr. Yerel halk sÕ÷ÕnmacÕlarÕn gelmesiyle birlikte enflasyonun yükseldi÷ini ve
kiralarÕn arttÕ÷ÕnÕ dile getirmektedirler.
69
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29744017.asp
228
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2- Siyasi sorunlar ve güvenlik kaygÕsÕ; sÕ÷ÕnmacÕlarÕn Türkiye'ye girmeye baúladÕ÷Õ ilk günden itibaren
izlenen AçÕk KapÕ PolitikasÕ nedeniyle ülkeye giren sÕ÷ÕnmacÕlarÕn tam kaydÕnÕn yapÕlamÕyor olmasÕ
terör endiúesini ve savaútan dolayÕ yoksullaúan halkÕn hÕrsÕzlÕk, gasp ve fuhuú gibi yasadÕúÕ iúlere
bulaúmasÕ ihtimalleri yerel halkta sÕ÷ÕnmacÕlarÕn suç iúleyebilece÷i endiúesini do÷urmuútur. AyrÕca
gelen farklÕ kimliklere sahip gruplarla olasÕ mezhep çatÕúmalarÕ ileriki dönemler için yerel halkÕn
endiúe duydu÷u konulardandÕr.
3- Toplumsal sorunlar ve sosyal uyum kaygÕsÕ; farklÕ yaúam tarzlarÕ, dil ve kültür arasÕndaki
farklÕlaúmalar yerel halkÕn sÕ÷ÕnmacÕlara karúÕ önyargÕ geliútirmelerine sebep olmuútur. Çok eúlilik,
erken yaúta evlenme gibi konularda özellikle toplumun kadÕn kesimi tarafÕndan olumsuz duygular
oluúturmalarÕna ve evliliklerini tehlikede görmelerine sebep olmuútur.
4-Kentsel sorunlar ve temel hizmetler kaygÕsÕ; kamplardan çÕkarak kentin içine yayÕlan sÕ÷ÕnmacÕlarÕn
artan konut ihtiyacÕnÕn, maddi olanaklarÕn yetersizli÷i sebebiyle gecekondulaúma ve çarpÕk
kentleúmeye sebebiyet vermesi ve kiralarÕn artmasÕna sebep olarak yerel halkta bir barÕnma
probleminin ortaya çÕkÕyor olmasÕ bir di÷er sorun alanÕdÕr. Belediyelerin artan sÕ÷ÕnmacÕlarÕn temel
hizmet ihtiyacÕnÕ karúÕlama kapasitesi yeterli olmadÕ÷Õ için atÕk toplama, kanalizasyon, çevre temizli÷i
gibi konularda yerel halka verilecek hizmetlerin bölünmesi ve belediyelere ek gelir verilmemesi,
sÕ÷ÕnmacÕlara sa÷lÕk hizmetlerinin ücretsiz olmasÕ gibi sebeplerle alÕnan kamu hizmetlerinde de bir
kapasite yetersizli÷inin do÷masÕ yerel halkÕ rahatsÕz etmektedir.
Bu ve benzeri kaygÕlar dikkate alÕnmak üzere yerel halkÕn de÷erler sistemini de göz önüne alarak,
Suriye toplumunun sosyo-kültürel de÷erleri ve ihtiyaçlarÕnÕ da ötelemeden kapsamlÕ bir uyum planÕna
ihtiyaç oldu÷u gerçe÷ine alÕúmak gerekmektedir. Bunu yaparken de halkÕn yukarÕda sayÕlan tepki,
endiúe ve beklentileri dikkate alÕnmalÕdÕr; bu kapsamda çalÕúma úu önerilerde bulunabilir:
•
Öncelikle farklÕ ülkelerin deneyimlerinden faydalanarak bilimsel bir perspektifle,
üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, araútÕrma kuruluúlarÕnÕn ve sÕ÷ÕnmacÕlardan kanaat
önderlerinin de düúüncelerinin dikkate alÕndÕ÷Õ yÕllÕk uygulama planlarÕna bölünerek kapsamlÕ bir
entegrasyon politikasÕ hazÕrlanmalÕdÕr.
•
Toplumun genel refahÕ düúünülerek hareket edilmeli ve bu kapsamda merkezi yönetim
sorunlarla daha yakÕndan muhatap olan yerel yönetimlere daha geniú yetki verilmeli ve sivil toplum
kuruluúlarÕnÕn deste÷i özellikle toplumsal uyum konularÕnda iúbirli÷i yapÕlmasÕ için kullanÕlmalÕdÕr.
•
Ekonomik ve siyasÕ kaygÕlarÕn temelinde yatan sÕ÷ÕnmacÕlarÕn kayÕt problemi ve çalÕúma izni
sÕkÕntÕlarÕ giderilmelidir. Suriyeli mültecilerin yasal çalÕúmasÕ ile ilgili düzenlemelerin bir an önce
çÕkarÕlmasÕ, istihdamÕn önünün açÕlmasÕ gerekmektedir. Suriyeli sÕ÷ÕnmacÕlar kaçak olarak çalÕúÕyor
olmalarÕ nedeniyle elde edemedikleri yasal haklarÕna da (sigortalÕ çalÕúma, tazminat gibi)
eriúebilmelidirler. Böylece yerel halktan esnafÕn da sÕ÷ÕnmacÕlara ait sigortasÕz iúyerinden kaynaklÕ
haksÕz rekabet durumu giderilmelidir.
•
Yerel halkÕn farklÕ kesimlerine yönelik olarak sÕ÷ÕnmacÕlar hakkÕnda bilgilendirme,
bilinçlendirme, farkÕndalÕk ve duyarlÕlÕk geliútirme gibi çalÕúmalar yapÕlmalÕdÕr. Bu amaçla iki
toplumu yakÕnlaútÕracak etkinliklere a÷ÕrlÕk verilmeli, böylece algÕ yönetimi sa÷lanmalÕdÕr. Bilgi
kirlili÷ini azaltmak için ise güvenilir bilgi üretimi baúta üniversite olmak üzere çeúitli güvenilir
kurumlarca yapÕlmalÕ ve da÷ÕtÕlmalÕdÕr.
•
Kentsel sorunlar ve hizmetlerle ilgili sorunlar için kapasite arttÕrÕlmasÕ yoluna gidilmelidir.
Öncelikle sa÷lÕklÕ toplu konut inúasÕ çarpÕk kentleúme ve gecekondu problemini çözerek kiralarÕ da
rahatlatacaktÕr. Hizmet alanÕndaki bina ve personel artÕúÕ da yerel halkÕn hizmetlerden faydalanmakta
kendilerine eúitsiz davranÕldÕ÷Õ algÕsÕnÕn aúÕlmasÕna yardÕmcÕ olacaktÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
229
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
•
Toplumsal sorunlarÕn çözümünde temel nokta e÷itim konusunda çalÕúmalar yapÕlmasÕnÕ
gerektirmektedir. Aksi halde e÷itim alamayan nesil, düúük gelir ve dÕúlanmÕúlÕk hissiyle güvenlik
kaygÕsÕnÕn artmasÕna sebep olacak suçlara yönelmeye e÷ilimli hale gelecektir.
•
Suriyeli algÕsÕnÕn düzeltilmesi için çalÕúmalar yapÕlmalÕdÕr. Suriyelilerle ilgili düúüncelerden
biri e÷itimli ve zenginlerin Avrupa'ya gitti÷i ülkemizde yoksullarÕn ve kÕrsal kesimden gelenlerin
kaldÕ÷ÕdÕr. Bu da Suriyelilere yönelik bakÕúÕ olumsuz etkilemektedir. Sokakta dilenen Suriyeliler
görüntüsü insanlarda rahatsÕzlÕ÷Õn ötesinde güvenlik endiúesi yaratmaktadÕr. Trafikte, sokaklarda,
parklarda Suriyeli dilencilerin yo÷un bir úekilde öne çÕkmasÕ gasp, kapkaç, hÕrsÕzlÕk olabilece÷i
yönünde endiúeye neden olmaktadÕr. AyrÕca dilencilik meselesi Suriyelilere yönelik algÕyÕ da olumsuz
etkilemektedir. Bu konuda yerel otoritelerin önlem almasÕ etkili olacaktÕr.
•
Suriyelilere yönelik algÕyÕ de÷iútirmek için Suriyelilerin içindeki farklÕlÕklarÕ, onlarÕn
yaúamlarÕnÕn de÷iúik kesitlerini gösteren sanatsal-sosyal faaliyetler düzenlenebilir veya ekonomik,
sosyal ve kültürel katkÕlarÕnÕ da öne çÕkaracak çalÕúmalar ve veriler toplumla paylaúÕlabilir.
Entegrasyon süreci baúarÕlÕ yönetilmesi durumunda uzun vadede yerel halkÕn olumsuz düúüncelerini
de÷iútirecek, yabancÕ düúmanlÕ÷Õ ve güvenlik kaygÕlarÕ yerini toplumsal zenginli÷e, çok kültürlü
yapÕnÕn geliúmesine bÕrakacaktÕr. AyrÕca komúu ülke halklarÕ arasÕnda toplumsal ba÷ güçlenerek uzun
vadede rekabet ve çatÕúma problemleri ortadan kalkarak yerini iúbirli÷i ve dayanÕúmaya
bÕrakabilecektir.
Kaynaklar
AFAD (2013). Türkiye’deki Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlar, 2013 Saha AraútÕrmasÕ SonuçlarÕ, Türkiye
Cumhuriyeti BaúbakanlÕk, Afet ve Acil Durum Yönetimi BaúkanlÕ÷Õ.
Ario÷lu, A. E., Soycan, E., Bensusan, K., Kavak, M. (2014). Suriyeli Mülteciler AlanÕnda Sivil
Toplum: ÇalÕútayÕ Raporu, Mavi Kalem: Sosyal YardÕmlaúma Ve DayanÕúma Derne÷i.
Aslan, C. (2014). FellahlarÕn Sosyolojisi, Adana: Karahan Kitapevi.
Bogardus, E.S. (1933). "A Social Distance Scale", Sociology and Social Research:17, 265-271.
Bridges,
T.
(1997).
Multiculturalism
as
a
Postmodernist
http://jefferson.village.virginia.edu/pmc/pmc-alk/essays/bridges.essay1.
Project.
(online)
Bremton B. & H. L. Tischler, (1978). Race and Ethnic Relations, Boston: Houghton Mifflin Company.
Crispino, J. A. (1980). The Assimilation of Ethnic Groups:The Italian Case. New York: Center for
Migration Studies.
Erdo÷an, M. M., (2014). Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum. HUGO- KasÕm-2014
FUKARA ønsani YardÕm Derne÷i, (2014). Suriyeli Mazlumlara YardÕm-ADANA. “Fukara Derne÷i
ÇalÕúmalarÕ Özet Raporu”.
Goldberg, D. T. (1994). Introduction: Multicultural Conditions”, Multiculturalism: A Critical Reader.
[iç.], David Theo Goldberg (ed.), Basil Blackwell, Oxford, 1-45.
Gordon, M.(1964). Assimilation in American Life. USA: Oxford University Press.
Gutierrez, R. A. (1994). Ethnic Studies: Its Evolution in American Colleges and Univeristies. Multiculturalism: A Critical Reader.[iç.], David Theo Goldberg (ed.), Basil Blackwell, Oxford, 157-168.
230
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Greeley, A. M. (1971). Why Can’t They be Like Us?: America’s White Ethnic Groups. USA: Clarke,
Irwin & Company,.
Güçer, M., Karaca S., Dinçer, O. B. (2013). SÕnÕrlar ArasÕnda Yaúam SavaúÕ, Suriyeli Mülteciler Alan
AraútÕrmasÕ. USAK Rapor No: 13-04.
Inglehart, R. (2000). Globalization And Postmodern Values. Washington Quarterly, [iç.], Winter2000,
Vol. 23 Issue: 1, 215-228.
Joppke, C. (1996). Multiculturalism and Immigration; A Comparison of the United States, Germany,
and Great Britain. Theory and Society. [iç.], Vol. 25 No:4, 449-500.
Kap, D. (2014). Suriyeli Mülteciler: Türkiye’nin Müstakbel VatandaúlarÕ. Akademik Perspektif –
AralÕk.
Karaca S., Do÷an U. (2014). Suriyeli Göçmenlerin SorunlarÕ ÇalÕútayÕ Sonuç Raporu. Mersin
Üniversitesi Bölgesel øzleme Uygulama AraútÕrma Merkezi (27 Ekim 2014).
Kiriúci, K. (2014). Misafirli÷in Ötesine Geçerken Türkiye’nin Suriyeli Mülteciler SÕnavÕ. USAK
(UluslararasÕ Stratejik AraútÕrmalar Kurumu) & Brookings Enstitüsü, AralÕk Raporu.
McLaren, P. (1994). White Terror and Oppositional Agency: Towards a Critical Multiculturalism
Multiculturalism: A Critical Reader. [iç.], David Theo Goldberg (ed.), Basil Blackwell, Oxford, 4574.
Öztürkler, H., Göksel, T. (2015). Suriyeli Mültecilerin Türkiye’ye Ekonomik Etkileri: Sentetik Bir
Modelleme, Orsam Rapor No: 196, Ocak-2015.
Price, C. (1969). The Study of Assimilation. Migration. [iç.], J.A. Jackson (ed.), Cambridge University
Press, Cambridge, 181-237.
Scott , M. D. (1998). Postmodern Daze. Nation, 12/14/98, Vol. 267 Issue: 20, 26-29.
Seydi, A. R., (2014). Türkiye’nin Suriyeli SÕ÷ÕnmacÕlarÕn E÷itim Sorununun Çözümüne Yönelik
øzledi÷i Politikalar. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi Nisan 2014, SayÕ: 31, 267305.
Sönmez, Z., (2014). “Komúuda Kriz: Suriyeli Mülteciler”, østanbul: øHH- AralÕk Raporu.
Taft, R. (1966). From Stranger to Citizen. London: Tavistock Publications.
YalçÕn, C. (2002). Çokkültürcülük Ba÷lamÕnda Türkiye’den BatÕ Avrupa Ülkelerine Göç. Ü. Sosyal
Bilimler Dergisi MayÕs 2002, Cilt: 26 No: 1 45-60.
YÕlmaz, H. (2014). Türkiye’de Suriyeli Mülteciler - østanbul Örne÷i: Tespitler, øhtiyaçlar ve Öneriler.
MAZLUMDER østanbul ùubesi.
Yüksel, U., Bulut M. N., Mor Z. (2014). Türkiye’de Bulunan Suriyeli Mülteciler: ønfografik Rapor.
IMPR (Uluslar arasÕ Ortado÷u BarÕú AraútÕrmalarÕ Merkezi) raporu.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
231
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
232
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ETNøSøTE ÇALIùMALARI: KURAMSAL VE KAVRAMSAL
ÇERÇEVE70
Doç. Dr. ùükrü Aslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Doç. Dr. Sibel YardÕmcÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Dr. Murat ArpacÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Öykü GürpÕnar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Özet
Bu çalÕúmada etnisite araútÕrmalarÕnÕ çerçevelendirmeye yönelik kavramsal ve kuramsal bir tartÕúma
yürütülmektedir. ÇalÕúma etnisite kavramÕnÕ dinamik ve tarihsel bir kategori olarak ele almaktadÕr. Bu
açÕdan baktÕ÷ÕmÕzda etnisite ve etnik köken, bütün insanlÕk tarihini kat eden, tarih-dÕúÕ ve de÷iúmez bir
úekilde beúeri ve toplumsal varoluúu belirleyen birer olgu de÷ildir. Bilimsel ve politik bir konu ve
mesele haline gelmeleri, belirli tarihsel koúullarla mümkün olmuútur. Bu nedenle, “etnisite”
kategorisini biyolojik ve kültürel addedilen ö÷elerin karmaúÕk bir bütünü, de÷iúime açÕk toplumsal ve
tarihsel bir inúa olarak almak gerekir. Bununla birlikte, etnisite bir inúa olsa dahi etkileri itibariyle
gerçektir ve bu topraklarda birçok insanÕn farklÕ muamele görmesine neden olmuútur/olmaktadÕr.
STUDIES ON ETHNICITY: THEORETICAL AND CONCEPTUAL
FRAMEWORKS
Abstract
In an attempt to present a framework for ethnicity studies, this paper summarizes related conceptual
and theoretical debates, where the concept of “ethnicity” itself is taken as a dynamic and historical
category. From this perspective, neither ethnicity nor ethnic origin points to an ahistorical, constant
fact that covers the totality of human history and determines individual and social existence in an unchanging way. On the contrary, ethnicity, in the sense assumed during modernity, was only problematized as a result of specific historical conditions, whereby so-called biological and cultural elements
were merged to create scientific and/or political categories. Ethnicity is thus a socio-historical construct, whose functioning has nevertheless real, and most of the times painful, impacts.
1. Giriú
KÕsa bir etimolojik çalÕúma bile etnisite sözcü÷ünün ortaya çÕkÕú koúullarÕ ve anlam seyri hakkÕnda yol
gösterici olacaktÕr. Sözcük øngilizce 14. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda “pagan” anlamÕnda kullanÕlmaya
baúlamÕútÕr. Köken olarak Latince “ethnicus”, Eski Yunanca “ethnikos” ve “ethnos” sözcüklerinden
gelir. “Ethnos” ise “birlikte yaúayan insanlar grubu” anlamÕna gelmektedir, fakat bu aúamada belirli bir
kan veya kültür ba÷Õna atÕf yoktur. Demek ki sözcük, oldukça uzun bir zaman boyunca úimdiki
anlamÕnÕ bulmamÕútÕr ve aslÕnda bulmasÕ belki de úaúÕrtÕcÕ derecede geçtir. Etimoloji Sözlü÷üne göre,
Eski Yunancadaki anlamÕna tekrar yaklaúarak “bir ulus veya Õrka özgü” anlamÕ kazanmasÕ 1851 gibi
geç bir tarihtedir. “FarklÕ kültürel gruplar” anlamÕnÕ kazanmasÕ 1935’i, Amerikan øngilizcesinde
“Õrksal, kültürel ve ulusal bir azÕnlÕk grubunu” tanÕmlamak üzere kullanÕlmasÕ 1945’i bulur. “Etnik
temizlik” ifadesi ise ancak 1991’de ortaya çÕkmÕútÕr.71
Bu kÕsa tarihçenin ortaya koydu÷u gibi etnisite tarih-dÕúÕ ve kendinden menkul, insan ve düúünce
tarihini baúÕndan itibaren kat etmiú bir kavram de÷ildir. Belirli tarihsel ve toplumsal koúullar
tarafÕndan úekillenmiútir ve bu kapsamda de÷erlendirilmesi gerekir.
70
Bu tebli÷ Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Anadil HaritalarÕ (Aslan, YardÕmcÕ, ArpacÕ ve GürpÕnar, 2015) baúlÕklÕ
araútÕrmadan türetilmiútir.
Online Etymology Dictionary, “ethnic” maddesi, bkz. http://www.etymonline.com/index.php?term=ethnic
71
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
233
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2. Sosyal Bilimlerde Ulus ve Ulusçuluk/Milliyetçilik TartÕúmalarÕnÕn Evrimi
Etnisite ile ilgili tartÕúmalar ço÷unlukla ulus, ulus-devlet ve ulusçuluk/milliyetçilik tartÕúmalarÕyla
iliúki içinde geliúmiútir. Bu nedenle öncelikle bu kavramlar üzerinde durmak uygun olacaktÕr.
Ulusçuluk düúüncesinin kökenleri genelde Alman Romantizminde aranmÕútÕr (geç 18 ve 19. yüzyÕllar).
Bu ba÷lamda “Alman” olmak, di÷er bir deyiúle bir “etnik” kökene gönderme yapmak ve kültürü
buradan hareketle inúa etmek ulus olabilmenin düúünsel zemini olarak tahayyül edilmiútir. Bu
tartÕúmada dil olgusu, birincil öneme sahip olmuútur. Çünkü dilin milli ruhu yansÕttÕ÷Õna inanÕlmÕú, dili
yabancÕ kelimelerden temizlemenin, milli ruhu da yabancÕ etkilerden korumak anlamÕna geldi÷i
düúünülmüútür. Bu ba÷lamda AlmancanÕn ölü bir dil olan Latincenin etkisinden kurtarÕlmasÕ önemli
bir mesele sayÕlmÕú; Johann Gottfried Herder’in yaptÕ÷Õ gibi Alman milliyetçili÷i ile dil arasÕnda
do÷rudan bir iliúki kurulmuútur. Herder’e göre insanÕ insan yapan dildir. Dilden önce insandan söz
etmek anlamsÕzdÕr, çünkü dil aynÕ zamanda düúüncedir. DolayÕsÕyla ortak bir dil konuúan insanlar,
ulusun ilk aúamasÕnÕ oluútururlar. Alman Romantik düúüncesinde dile yapÕlan bu vurguya devlet
olgusu da eúlik etmiú, böylece dil-devlet ba÷lamÕna dayandÕrÕlan bir millet anlayÕúÕ inúa edilmiútir
(ÖzkÕrÕmlÕ, 2008).
Buna paralel baúka bir tartÕúmaya 19. yüzyÕl baúlarÕnda Fransa ve øngiltere’de de rastlanÕr. Bu
örneklerde vurgu etnik kökenden çok cumhuriyet ve yurttaúlÕk kavramlarÕnadÕr. KÕsaca ifade etmek
gerekirse, 1789’da gerçekleúen FransÕz Devrimi temel ilkelerinin (eúitlik, özgürlük, kardeúlik) etkisi
önemlidir. Örne÷in FransÕz tarihçi Jules Michelet (1798-1874) milleti, bireysel özgürlü÷ün teminatÕ
olarak görmüútür. AynÕ zamanda bu kardeúlik ça÷Õnda fakir-zengin, soylu-köylü ayrÕmÕnÕn da kalktÕ÷Õ
düúünülmüútür. øngiltere’de ise John Stuart Mill (1806-1873) cumhuriyetçi vatandaúlÕk kavramÕyla
milliyet düúüncesini birleútirmiútir. Mill’e göre özgür siyasi rejimler kurmanÕn yolu türdeú bir milli
kimlik, “birlik için bir kamuoyu” oluúturmaktan geçer. FarklÕ milliyetlerden oluúan bir ülkede özgür
kurumlar oluúturmak neredeyse olanaksÕzdÕr. Ortak bir yakÕnlÕk hissinin olmadÕ÷Õ toplumlarda, hele
toplumu oluúturan gruplar farklÕ diller konuúuyorlarsa, ortak bir kamuoyu da yaratÕlamaz. Bu koúullar
altÕnda herhangi bir grup di÷er bir grubun düúündüklerinden, hissettiklerinden haberdar olamaz. Bu
nedenle millet, özgür yönetimin önkoúuludur (ÖzkÕrÕmlÕ, 2008).
Bu kÕsa tarihçeden anlaúÕlaca÷Õ gibi, milliyetçilik, 18. yüzyÕl sonundan baúlayarak Avrupa’da kuramsal
tartÕúmalara konu olmaya baúlamÕútÕr. øzleyen süreçte de BatÕda, özellikle Amerika ve øngiltere’de
milliyetçilik yazÕnÕnÕn ortaya çÕktÕ÷ÕnÕ ve bununla iliúkili olarak national [ulusal/milli], nationalism
[ulusçuluk/milliyetçilik], nationality [yurttaúlÕk/ vatandaúlÕk], ethnicity [etnisite], ethnnic community
[etnik topluluk/cemaat], ethno-nationalism [etnik ulusçuluk/milliyetçilik] sözcüklerinin literatüre
girdi÷ini görmekteyiz.72
UluslarÕn nasÕl ortaya çÕktÕ÷Õna iliúkin iki temel yaklaúÕm vardÕr: BunlarÕn ilki, uluslarÕn kökeninde
geçmiúten gelen, süreklili÷e sahip, kolektif kimli÷e dayalÕ topluluklar oldu÷unu varsayar. Buna göre
bugünkü uluslarÕn kökeninde, modernizmin ihtiyacÕna da cevap vermiú olan etnik topluluklar bulunur
ve kiúilerin ait olduklarÕ etnik topluluklar önceden belirlenmiútir. DolayÕsÕyla insanlÕ÷Õn farklÕ etnik
topluluklara bölünmesi do÷al bir durumdur.
økinci yaklaúÕm, uluslarÕn modern zamanlarÕn bir olgusu ve endüstriyel toplumlarÕn örgütlenme
sürecinde kapitalizmin gereksinmelerini karúÕlayan bir araç oldu÷u úeklindedir. Buna göre uluslar,
ezeli ve ebedi de÷ildir. Tarihin bir döneminin olgularÕdÕr. Bu çerçevede milliyetçilik, insanlarÕ
do÷uútan gelen, kendi özgür iradeleriyle belirlemedikleri bir takÕm kimlik özelliklerine göre tanÕmlar.
Fakat bunlar “do÷al” özellikler de÷ildir ve bizzat milliyetçilik etrafÕnda geliúen söylem ve pratikler,
72
øngilizce kelimeler ve Türkçe karúÕlÕklar kÕyaslandÕ÷Õnda açÕkça görülmektedir ki, her kavramÕn bir tarihi ve içinde
dönüútü÷ü co÷rafyaya göre kazandÕ÷Õ anlamlar vardÕr. Örne÷in Türkçede milliyetçilik, ulusçuluktan daha sÕk kullanÕlan bir
kelime oldu÷u halde, OsmanlÕ’daki din temelli millet sisteminin özgün yapÕsÕ, nationalism karúÕtÕ olarak milliyetçili÷in
kullanÕlmasÕnÕ sorunlu hale getirebilmektedir. Keza nationality kelimesi açÕkça nation’dan[ulus] gelse de, Türkçedeki
karúÕlÕ÷Õ (yurttaú/vatandaú) yurt ve vatan kelimelerinden türemekte, bir soy ba÷Õna de÷il, bir toprak ortaklÕ÷Õna atÕf
yapmaktadÕr. Son olarak nation ve ondan türemiú bütün kelimeler Latince “do÷um” anlamÕna gelen natio sözcü÷ünden
gelmektedir ki, bu do÷um vurgusu, ne millet de ne ulus kelimelerinde mevcuttur.
234
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
bunlarÕ kurgulayarak ulusun ifadeleri haline getirir. Çeúitli propagandalar aracÕlÕ÷Õyla insanlarÕ,
topluluklarÕ, halklarÕ bu özellikler temelinde ayrÕútÕrÕr, onlarÕ birbirlerine yaradÕlÕútan yabancÕ varlÕklar
gibi sunar.
Milletlerin ve milliyetçiliklerin kapitalizm, sanayileúme, merkezi devletlerin kurulmasÕ, kentleúme,
laikleúme gibi modern süreçlerle birlikte ya da onlarÕn ürünü olarak ortaya çÕktÕ÷Õ yönündeki bu
yaklaúÕm üç temel faktör ba÷lamÕnda irdelenebilir: Ekonomik, kültürel ve siyasal. Bu faktörleri
irdeleyen ve uluslarÕn ve milliyetçili÷in belirli bir tarihsel durumun sonucu oldu÷unu iddia eden
literatürü oluúturan birkaç temel isimden de söz etmek mümkündür. Örne÷in tarihçi Eric Hobsbawm,
milletleri ve milliyetçili÷i bir toplumsal mühendislik [social engineering] sürecinin ürünü olarak
görmüútür. Bu süreçte araútÕrÕlmasÕ ve aydÕnlatÕlmasÕ gereken en önemli olgu icat edilmiú
geleneklerdir. Bu kavramla kastedilen törensel ya da sembolik bir nitelik taúÕyan ve açÕkça ya da örtülü
bir úekilde kabul edilmiú kurallarÕ olan bir dizi alÕúkanlÕk ve uygulamadÕr. Bunlar tekrarlandÕklarÕnda
belirli de÷erlerin ve davranÕú normlarÕnÕn içselleútirilmesini sa÷lar, böylelikle kaçÕnÕlmaz olarak
geçmiúle bugün arasÕnda süreklilik hissi yaratÕrlar. Hobsbawm, bu temel tez çerçevesinde tarihsel,
dönemsel, siyasal ya da dinsel örnekler üzerinden kapsamlÕ bir tartÕúma yapar (Hobsbawm, 1983).
Ernest Gellner’in Thought and Change adlÕ çalÕúmasÕnda sundu÷u modelin çÕkÕú noktasÕ da geleneksel
toplumla modern, endüstriyel toplum arasÕndaki ayÕrÕmdÕr. Ona göre milliyetçilik, geleneksel topluma
de÷il, sanayileúme süreci ve sonrasÕna ait bir olgu ve bu yeni toplumun ekonomik/kültürel bir ürünü
olarak úekillenmiútir. Gellner, kitabÕnÕn “Nationalism” baúlÕklÕ yedinci bölümünde bu temel tezi tartÕúÕr
(Gellner, 1964).
Bu literatürün en bilinen isimlerinden Benedict Anderson ise milliyetçili÷in 18. yüzyÕlÕn sonlarÕna
do÷ru, birbiriyle iliúkisi olmayan tarihsel süreçlerin kesiúti÷i noktada ve farklÕ mekanlarda ortaya
çÕktÕ÷ÕnÕ ve bir kez yaratÕldÕktan sonra kopya edilebilir bir nitelik kazandÕ÷ÕnÕ vurgular. Ulus, hayal
edilmiú bir topluluktur çünkü en küçük ulusun üyeleri bile di÷er üyeleri tanÕmayacak, onlarla
karúÕlaúmayacak hatta onlardan söz edildi÷ini duymayacaktÕr ama yine de her birinin kafasÕnda
birlikteliklerinin hayalini yaúamaya devam edecektir. Anderson, bu hayal edilme biçimi ve halleri
üzerine kapsamlÕ bir tartÕúma yapar (Anderson, 2004).
3. Sosyal Bilimlerde “Etnisite” TartÕúmalarÕnÕn Evrimi
øúte “etnisite” kavramÕ ve onu çevreleyen (ve aslÕnda/dolayÕsÕyla var eden) literatür de bu toplumsaltarihsel arka plan ba÷lamÕnda anlaúÕlmalÕdÕr. Bu arka planÕn yukarÕda özetlenmeye çalÕúÕlan siyasi bir
niteli÷i oldu÷u gibi, bilimsel bir yönü de vardÕr.
19. yüzyÕl AvrupasÕ, “etnisite” denilen bir olguyla ilgilenen bilimsel disiplinlerin sahneye çÕkmasÕna
tanÕklÕk etmiútir. Bunlar özellikle Antropoloji ve Etnolojidir. Bu bilimler özellikle sömürgecilik
tarihinden beslenmiú ve konu olarak da esasen Avrupa dÕúÕndaki etnik gruplarÕ incelemiúlerdir. Bu
kapsamda etnisiteyi özellikle bir kan-soyba÷Õ meselesi olarak tanÕmlamÕú, böylece de aynÕ zamanda
eúitsizlik anlamÕna gelen bir farkÕ do÷allaútÕrmÕú, normalleútirmiúlerdir. Kana dayalÕ bu fark, ilerlemeci
düúünce anlayÕúÕyla birleúerek “do÷al” olarak farklÕ halklarÕn bir ilerleme skalasÕ boyunca dizilmesine,
daha geride kalanlarÕnsa ileridekiler tarafÕndan sömürgeleútirilmesine olanak tanÕmÕútÕr.
Yine “nüfus” kategorisi de bu dönemin ve özellikle østatistik biliminin ürünüdür. Bir ülkenin
nüfusunun tespit edilmesi, bu nüfus içerisindeki etnik gruplarÕn tespit ve tasnif edilmesi hem bu
bilimin hem de bu kategorilerin icadÕyla mümkün hale gelmiútir73.Bu ba÷lamda söz konusu tartÕúma
esas olarak etnik grubun tanÕmlayÕcÕ nitelikleri, özellikleri ve sÕnÕrlarÕ üzerine yo÷unlaúmÕútÕr. Bu
tartÕúmanÕn temel sorularÕ úunlardÕr: Bir etnik grubu tanÕmlamak için hangi kriterlere baúvurulacaktÕr?
Biyolojik ve/ya kültürel oldu÷u iddia edilen kriterlerin do÷asÕ nasÕl bilinecek, bunlar birbirinden nasÕl
73
Bu ba÷lamda özellikle Michel Foucault’nun bilimin iktidardan ba÷ÕmsÕz olmadÕ÷Õ, bu iki olgunun birbiri üzerinden iúledi÷i
yönündeki argümanÕ ve özellikle 18. yüzyÕl sonundan itibaren úekillenen beúeri ve sosyal bilimleri bu kapsamda
sorunsallaútÕran çalÕúmalarÕ hatÕrlanabilir. Bu noktada özellikle bir kitaba referans vermek zordur, zira klini÷in, hapishanenin,
cinselli÷in tarihlerinden, biyopolitika üzerine derslerine, Nietzsche ve soykütü÷ü üzerine yazdÕ÷Õ metinlere bu eleútirinin
çeúitli biçimlerine rastlamak mümkündür.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
235
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ayÕrt edilebilecektir? Etnik grubu tanÕmlayan nitelikler verili ana iliúkin olduklarÕna göre zaman ve
mekana ba÷lÕ de÷iúimler nasÕl açÕklanabilir?
Bu literatür de çok zengindir ve yine birkaç kilit isim üzerinden konu açÕmlanacaktÕr. Bu isimler
sÕrasÕyla Max Weber, Anthony Smith, Steve Fenton ve Fredrik Barth’dÕr. Somersan’Õn da vurguladÕ÷Õ
gibi Klasik Sosyoloji genel olarak “cemiyet” ve “cemaat” iliúkisi üzerinden ilerlemiú, büyük, karmaúÕk
ve kiúisel ba÷larÕn zayÕflamakta oldu÷u toplumlarÕ anlatma yolunu tercih etmiútir. Bu kapsamda
etnisite geçmiúe ait bir úey gibi de÷erlendirilmiú ve kabile ba÷larÕ olarak tasavvur edilen úeyin, ulusun
inúasÕ içerisinde eriyece÷i, bu nedenle ulus-devletin inúasÕna eúlik eden Sosyoloji için artÕk dikkate
de÷er bir mesele olamayaca÷Õ varsayÕlmÕútÕr. St. Simon, Auguste Comte, Herbert Spencer ve Emile
Durkheim gibi Sosyoloji’nin öne çÕkan ilk kuúak düúünürleri hep bu çizginin içinde kalmÕú; örne÷in
Ferdinand Tönnies ve Emile Durkheim etnisiteden ziyade geleneksel ve modern toplum
karúÕlaútÕrmalarÕ üzerinde durmuútur. Marx da, etnisiteyi, dine benzer úekilde, bir tür yanlÕú bilinç
olarak de÷erlendirmiú, zaman içinde yerini baúka unsurlara bÕrakaca÷ÕnÕ düúünmüútür. DolayÕsÕyla
Klasik Sosyolojide etnisite kavramÕnÕ ve olgusunu açÕklamaya gayret eden bir çalÕúma olmamÕútÕr
(Somersan, 2004).
Bu genel e÷ilimden sapan ilk örne÷in Max Weber oldu÷u söylenebilir. 1922 yÕlÕnda yayÕnlanan, ancak
kaleme alÕnÕúÕ 1914 öncesine dayanan çalÕúmasÕnda Weber statü gruplarÕ çerçevesinde Õrk, etnik grup
ve ulus konularÕna de÷inmiútir. Weber’e göre; “etnik gruplar, fiziki görünüú ve/veya adet ya da
sömürgeleútirilme ve göç nedeniyle ortak kökenleri oldu÷una sübjektif olarak inanan insan
topluluklarÕdÕr”. Etnik grubun bir üyesi olmak için “nesnel bir kan ba÷Õ olup olmamasÕ” önemli
de÷ildir. Etnik grup üyeli÷i kendili÷inden bir grup oluúturmamakta, sadece herhangi bir grup
oluúumunu, özellikle de siyasal alanda kolaylaútÕrmaktadÕr. Ortak etnisiteye olan inancÕ uyandÕran ise
siyasal toplulu÷un kendisidir (Somersan, 2004).
20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕna geldi÷imizde etnisite üzerine daha kapsamlÕ tartÕúmalar yapÕldÕ÷ÕnÕ
görmekteyiz. Anthony Smith, Fredrik Barth ve Steve Fenton bu ba÷lamda akla gelen ilk isimlerdir.
Anthony Smith’e göre øngilizcede etnik grup ya da etnik topluluk kavramÕnÕ karúÕlayan bir terim
yoktur. Müphem ve belirsiz bir terim olarak bazen “halk” önerilir. Sözcük Eldeki metnin baúÕnda da
ifade edildi÷i gibi, Yeni Ahit yazarlarÕ ve Kilise BabalarÕ tarafÕndan, Hristiyanlar ve Yahudiler hariç
bütün gruplar anlamÕnda, yani pagan karúÕlÕ÷Õ olarak kullanÕlmÕútÕr. Eski Yunancada ise soya dayalÕ
gruplar için “genos” terimi kullanÕlmÕú, “ethnos” daha çok kültürel farklÕlÕklarÕ ifade edecek biçimde
kullanÕlmÕútÕr. Modern BatÕ dillerinde buna en yakÕn kullanÕmÕ FransÕzca “ethnie” (etni) teriminde
buluruz (ortaya çÕkÕúÕ 1896 tarihine denk gelmektedir). Bu terim tarihsel topluluk ba÷lamÕnda kültürel
farklÕlÕklara yapÕlan vurguyu birleútirir. Bu tarihsel ba÷lam ve kültürel özgüllü÷ün algÕlanmasÕ bir
halkÕ di÷erinden ayÕrÕr ve belli bir halka hem kendilerinin hem de dÕúarÕdakilerin gözünde tanÕmlanmÕú
bir kimlik kazandÕrÕr. Elbette bu özgüllü÷ün nereye kadar arÕ bir “öznel” olgu oldu÷u, yani nereye
kadar herhangi bir “nesnel” etnik gerçeklikten çok ortak etnisite kavrayÕúÕyla ilgilenece÷imiz tartÕúmalÕ
bir noktadÕr. Bunu takip eden analizin amaçlarÕ için ethnie’ye74 yükleyebildi÷imiz “gerçeklik” esasen
tarihsel ve kültüreldir (Smith, 2002).
Bu noktada etnisitenin tanÕmlanmasÕ için iúleme konan çeúitli unsurlar karúÕmÕza çÕkar. Smith’e göre
birçok açÕdan etnisitenin sine qua non’u, yani üyeleri için etnik ba÷ ve duygudaúlÕ÷Õn temelini
oluúturan anlamlar bileúiminin anahtar unsurlarÕ yaradÕlÕúa ve soya iliúkin mitlerdir. Bunlar da gerçek
soyla de÷il, ortak atalara ve kökenlere yüklenmiú anlamlarla ilgilidir (Smith, 2002). Soy mitleri
genellikle çeúitli söylence tabakalarÕnÕ ve bileúenlerini açÕ÷a vurur. Mekânsal ve geçici kökenlere,
göçe, atalara, aynÕ kök ve soydan olmaya, úanlÕ geçmiúe, düúüú, sürgün ve yeniden do÷uúa ait mitler
vardÕr. Ancak çok daha sonra bu da÷ÕnÕk mit motifleri kökenlere ve soya iliúkin incelikle iúlenmiú bir
mitoloji oluúturmak için bir araya getirilir. Bu ço÷unlukla modern ça÷da milliyetçi entelektüeller
tarafÕndan yapÕlan bir iútir (Smith, 2002).
Bu noktada kökene dair mitler kadar önem kazanan bir baúka unsur da bellektir. Tarihsel topluluklar
paylaúÕlan bir bellek üzerine kurulmamÕúsa ethnie hiçbir úeydir. Ortak bir tarihsel anlayÕú birbirini
74
Smith’in metninde FransÕzca yazÕm korundu÷u için, biz de ona atÕf yaptÕ÷ÕmÕz yerlerde bu úekilde yazmayÕ tercih ettik.
236
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
izleyen kuúaklarÕ, ortak deneyimlerle birleútirir. AyrÕca birbirini izleyen gündelik yaúantÕlar
aracÕlÕ÷Õyla sonraki kuúaklara kendi deneyimlerinin tarihselli÷ini aktaracaklarÕ bir nüfusu tanÕmlar
(Smith, 2002).
Soy mitleri ve ortak belle÷in ötesinde bir ethnie, hem üyelerinin birbirine ba÷lanmasÕna hem de onlarÕ
dÕúarÕdakilerden ayÕrmaya yarayan bir veya daha fazla “kültür” unsuruyla di÷er ethnie’lerden ayrÕlÕr.
Bir ethnie’nin üyeleri, üye olmayanlarda bulunmayan, kültürel ayÕrt edici nitelikler üzerinden benzer
ve aynÕ sayÕlÕrlar. En fazla paylaúÕlan ve aynÕ zamanda ayÕrt edici olan nitelikler dil ve dindir, fakat
görenekler, kurumlar, yasalar, folklor, mimari, giyim, beslenme, müzik ve sanat, hatta renk ve fiziksel
görünüú farklÕlÕklarÕ bu nitelikler arasÕnda sayÕlabilir (Smith, 2002). Bu unsurlardan hareket eden,
ancak bunlarÕ bir kimlik ve dayanÕúma duygusuyla harmanlayan Smith’e göre etnisite, ortak soy miti,
tarih ve kültürleri ile birlikte bir teritorya ile özdeúleúen ve dayanÕúma duygusuna sahip olan insan
nüfusu olarak tanÕmlanabilir (Smith, 2002).
Smith’in kavramsallaútÕrmasÕnda üzerinde durulmasÕ gereken iki ana unsur dil ve co÷rafyadÕr. Smith’e
göre dilin tek baúÕna olmasa bile, etnisitenin ana ayÕrt edici iúareti oldu÷u ilgili yazÕna konu olmuútur.
Fakat bu ço÷unlukla etnik topluluk anlayÕúÕnÕ bölen ve ilgisiz bir nitelik taúÕr75. Etnik toplulu÷un hem
eski hem modern ça÷larÕnda büyük ölçüde basitleútirilmesine ve yanlÕú anlaúÕlmasÕna yol açar.
Kuúkusuz Bask’lÕlarda ve Macarlarda oldu÷u gibi özel ve farklÕ bir dil, ço÷unlukla radikal bir biçimde
ayrÕ bir ethnie’yi belirtir, fakat di÷er kültürel unsurlar da dil kadar önemlidir ve bazen AmerikalÕ
Siyahlarda oldu÷u gibi toptan onun yerini alÕr.
Buna karúÕlÕk co÷rafya ethnie için önemli bir tanÕmlayÕcÕ unsurdur. Ethnie’nin “mülkiyetinde” gördü÷ü
belli bir yer ya da teritorya ile ba÷larÕ vardÕr. Bu teritoryada ikamet edebilir ya da bu ba÷ sadece güçlü
bir bellek üzerinden iúleyebilir. Mesele, sembolik olarak bir co÷rafi merkeze, bir kutsal yerleúime ya
da bir “anavatan” a sahip olmasÕdÕr. Toplulu÷un bütün üyeleri yeryüzüne da÷ÕlmÕú ve yüzyÕllar önce
yurtlarÕnÕ kaybetmiú olsa bile sembolik olarak geri dönebilecekleri yerdir burasÕ. DÕúarÕdakiler topluluk
üyelerini tanÕmladÕklarÕ zaman bunu ço÷unlukla teritoryal “kökenlere” atÕfla yaparlar. Çünkü “etnik”
terimi “aynÕ anavatandan olmakla” ifade kazanÕr (Smith, 2002).
Etnisite ile ilgili kapsamlÕ tartÕúmalar yapanlardan birisi de yukarÕda adÕ geçen ikinci önemli isim Steve Fenton’dÕr. Fenton’a göre Sosyoloji, öncelikle analitik açÕdan etnik terimini kullanmaya yatkÕndÕr
çünkü “Õrk” teriminde oldu÷u gibi itibarÕnÕ kaybetmiú bir bilimin ve kötü niyetli uygulamalarÕn
ça÷rÕúÕmlarÕyla yüklü bir geçmiúi yoktur. ønsano÷lunun temelden farklÕ türlere ayrÕldÕ÷ÕnÕ savunan
ÕrkçÕlÕk mirasÕ, Õrk kavramÕnÕ biyolojik ve/ya fiziksel, görünür farklÕlÕklarla iliúkilendirmektedir.
Bunun aksine “etnik grup” terimi özellikle kültürel farklÕlÕk ba÷lamÕnda kullanÕlÕr; kültürel farklÕlÕk,
her úeyden önce, gerçek veya yaygÕn bir biçimde algÕlanan ortak bir soy, ayÕrÕcÕ dil özellikleri ve
ulusal ya da bölgesel köken ile ba÷lantÕlÕdÕr (Fenton, 2001). Bu kavramdan hareketle soy ve soya dair
inanÕúlarÕn gerçek bir sosyolojik de÷er taúÕdÕ÷ÕnÕ, yerel ve küresel ölçekte yaúanan úekliyle kültürel
farklÕlÕ÷Õn hayatÕn gerçek yüzü oldu÷unu, bu alan üzerinden hem dil kullanÕmÕna ait gerçek bir
da÷ÕlÕmÕn varlÕ÷ÕnÕ hem de dil farklÕlÕ÷Õna atfedilen sosyal anlamlarÕ aynÕ anda gözlemleyebilece÷imiz
açÕktÕr (Fenton, 2001).
Demek ki etnisite, soya, kültüre ve dile dayalÕ, bazen uysal ve bazen de zorlayÕcÕ bir grup kimli÷idir.
Etnisite, hem bir dizi de÷iúen etiketler ve taleplerle sosyal açÕdan inúa edilmiútir, hem de sosyal
örgütlenme úekilleri ve akrabalÕ÷Õn uzantÕlarÕ içinde yükümlülükler ve sosyal ba÷larla dolu bir düzende
sosyal olarak temellenmiútir (Fenton, 2001). Bu konuda yazan hemen bütün yorumcular, kavramÕn
sosyal kolektif kimli÷e karúÕlÕk gelindi÷inde hemfikirdir. DolayÕsÕyla etnisite, iliúkiler içinde ortaya
çÕkan sosyal tabakalarla alakalÕdÕr. Burada söz konusu olan grup, statik bir kategori de÷ildir. Daha
ziyade, insanlarÕn kendilerini ötekilerinden ayÕrdÕ÷Õ sosyal iliúkilerden söz edilebilir ve bu kolektif
75
Smith’e göre örne÷in, Gael dili konuúan Highlands ile Lallans konuúan Lowlands arasÕndaki konuúma farklÕlÕ÷Õ øskoç
kimli÷ine zarar vermemiútir. Güney Galler’deki øngilizce konuúan Galliler, kendilerini Kuzey Galler’deki Galce konuúan
vatandaúlarÕ kadar etnik olarak Galli hissederler. Jura da÷larÕnda FransÕzca konuúmak JuralÕ kimli÷ini hissetmenin önemli bir
iúaretidir, fakat Jura’nÕn güneyinde FransÕzca konuúan JuralÕlar Bern kantonunda hakim topluluk olan Almanca konuúan
toplulukla aynÕ mezhebi, yani ProtestanlÕ÷Õ paylaúÕr. JuralÕlar 1815’ten beri bu kantonla birliktedirler. Bu birleúmeye karúÕ
yükselen protestonun sesi kesilmiú ve Güney JuralÕlar ilk kez oy birli÷iyle Bern kantonunda kalmayÕ kabul etmiúlerdir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
237
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
kimlikler (etnik de÷erlerle birlikte), koúullar de÷iútikçe úekil ve içerik bakÕmÕndan de÷iúebilirler.
Etnisiteyi, daha çok, sosyal bir süreç olarak, insanlarÕn etraflarÕna bireysel ve/ya kolektif olarak76
çektikleri hareketli sÕnÕrlar ve bu koúullarda edindikleri kimlikler olarak algÕlamamÕz gerekir (Fenton,
2001).
Etnik grup ile dil arasÕndaki iliúki Fenton’da da tartÕúma konusu edilmiútir. Fenton’a göre etnik grup ve
dil arasÕnda birebir bir iliúki yoktur. Diller kendilerini etnik açÕdan ayrÕ gören birçok grup arasÕnda
yayÕlabilir. Örne÷in, øngilizce konuúan AmerikalÕlar arasÕnda, farklÕ etnik kimliklere olan ba÷lÕlÕklar
varlÕklarÕnÕ sürdürürler. Yine de, dilin etnik ya da etno-ulusal bir iddianÕn parçasÕ oldu÷u durumlarda Galliler, Katalanlar, Basklar, Quebekliler ve Kürtler gibi - dil sÕk sÕk sÕnÕrlarÕn belirlenmesi sürecinin
merkezinde yer alÕr, çünkü özellikle grup dÕúÕndakiler tarafÕndan bilinmiyorsa sosyal bir dÕúlama aracÕ
görevi görür (Fenton, 2001). Fenton’a göre etnisitenin çeúitlilik gösterdi÷i üç önemli karúÕlaútÕrma
ölçütü alan, ölçek ve resmiliktir. Etnik kimliklerin alanlarÕ en yerelden en küresele kadar de÷iúebilir.
Ölçek makrodan mikroya, sosyal yaúamÕn bireylerarasÕ münasebetlerine kadar farklÕlÕk gösterebilir.
Son olarak etnisite, düzenli ama gayri resmi bir uygulama meselesi olabilece÷i gibi, yasal ve anayasal
ilkelerle resmiyet de kazanabilir (Fenton, 2001).
Özetle etnik kategoriler önemli ve merkezi olduklarÕ durumlarda bile daha geniú bir politik/ekonomik
iliúkiler kompleksinin parçasÕdÕr; etnik iliúkileri sui generis bir úekilde bu ba÷lamdan koparmak “etnik
iliúkiler kuramÕ” yaratma giriúimlerinde düúülen en temel hatadÕr. Baúka bir deyiúle etnisite yalnÕzca
tarihsel ve toplumsal de÷il, aynÕ zamanda iliúkisel bir olgudur ve farklÕ ba÷lamlarda çeúitlilik gösterir.
Bu alanda çalÕúmalarÕnÕ oda÷a alaca÷ÕmÕz üçüncü bir isim de Fredrik Barth’tÕr. Barth’a göre etnik
grup, úu dört özelli÷i içinde barÕndÕran toplumsal bir kategori olarak tanÕmlanÕr: 1. Biyolojik olarak
kendi varlÕ÷ÕnÕ sürdürebilen, 2. AçÕk bir úekilde ortak bazÕ temel kültürel de÷erlere sahip olan, 3.
KarúÕlÕklÕ etkileúim ve iletiúimin oldu÷u bir alan yaratan, 4. Kendisi ve di÷er etnik gruplara ait bireyler
tarafÕndan bir etnik gruba aidiyetle tanÕmlanan insanlardan oluúan toplumsal kategorilere etnik grup
adÕ verilir (Barth, 2001). Barth’a göre etnik grubun kendini tanÕmlamasÕ genellikle kimlik düzeyinde
olur; bu kimlik tasarÕmÕnÕn temel bileúenleri kökler ve geçmiútir. E÷er bir grubun üyeleri baúka
gruplarÕn üyeleriyle etkileúim halindeyken söz konusu grup kimli÷ini koruyabiliyorsa bu durumda
aidiyet ve dÕúlama dinamikleri devreye girmiú demektir (Barth, 2001). Bu durumda etnik kimlik,
cinsiyet ve mevki gibi önemli bir statü kayna÷Õ ve kimli÷in vazgeçilemeyen bir bileúenidir (Barth,
2001). Ancak etnik kimlikler ve kimlik bileúenleri arasÕnda geçiúkenlikler yaúanabilir. Bu noktada
söylenebilecek úey, etnik kimliklerin ideal bir úekilde úemalaútÕrÕlamayaca÷Õ, aksine bireylerin içinde
bulunduklarÕ sosyal úartlara göre de÷iúkenlik gösterebildikleridir.
Burada üzerinde durulmasÕ gereken önemli bir nokta, kültürel farklÕlÕklarla etnik sÕnÕrlar arasÕndaki
iliúkidir. Çünkü kültürel farklÕlÕklarÕn devamÕ etnik sÕnÕrlarÕn devamÕnÕ sa÷lamaktadÕr. Ancak, kültür
hiçbir zaman etnik gruplar arasÕndaki sÕnÕrlara endeksli de÷ildir; her zaman de÷iúebilir ve ö÷renilebilir.
Bu nedenle, bir etnik grubun tarihi o grubun kültürel tarihiyle özdeú de÷ildir. Bir etnik grubun
bugünkü kültürel kimli÷ini oluúturan ö÷elerin, söz konusu grubun geçmiúteki kültürünün do÷al
uzantÕsÕ olma gereklili÷i de yoktur. Etnik gruplar, sÕnÕrlarÕn belirledi÷i daimi bir örgütsel yapÕya sahip
tasarÕmlardÕr. Kültür ise, etnik gruplarÕn örgütsel yapÕsÕna karúÕn çok daha fazla de÷iúime u÷rar (Barth,
2001). Etnik kimlikler ile kültürel çeúitlili÷in korunmasÕ arasÕndaki ba÷lantÕyÕ anlamaya çalÕúÕrken,
öncelikli kaygÕ neden bir kÕsÕm de÷erlerin bazÕ sosyal ortamlarda kök saldÕ÷Õ ve di÷er bazÕ de÷erlerin
ise zaman içinde aúÕnÕp yok oldu÷udur. Söz konusu toplumsal de÷erlerin korundu÷u durumlarda etnik
sÕnÕrlarÕn ortaya çÕkmasÕ mümkünken, de÷erlerin aúÕndÕ÷Õ durumlarda ise bu sÕnÕrlarÕn çözüldü÷üne
tanÕk olabilmekteyiz (Barth, 2001).
76
Fenton etnisite için açÕkça ikili bir ba÷lamsallaútÕrma düúünür. Sosyal bir olgu olarak etnisite, hem etnisitenin ifade ediliú
úekliyle, hem de taúÕdÕ÷Õ sosyal önemin mühim bir unsurunu teúkil eden sosyal, siyasal ve ekonomik yapÕlarla içi içedir. AynÕ
zamanda bireysel bilinç ve eylemin bir ögesi olarak etnisite, eylemin ba÷lamÕna ba÷lÕ yo÷unluk ve önem açÕsÕndan
farklÕlÕklar gösterebilir.
238
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4. Etnisite ve Ulus ArasÕnda Geçiúkenlikler ve SÕnÕrlar
Bu ana kadar birçok úekilde ifade edilmeye çalÕúÕldÕ÷Õ gibi, etnisite ve ulus (-devlet) kavramlarÕ ancak
belli tarihsel ba÷lamlarda anlam ve önem kazanmaktadÕr. Smith’in ifade etti÷i gibi, ethnie üyeli÷inin
modern dönem öncesinde nadiren açÕk bir siyasal anlamÕ olmuútur. Antik Yunan dönemi haricinde
ethnie’nin yasal yurttaúlÕk açÕsÕndan iç iliúkileri düzenleyici bir rol oynamasÕ ve ulus olmanÕn temeli
gibi düúünülmesi modern ça÷a özgüdür (Smith, 2002). Etnik grup ve ulus kavramlarÕ arasÕndaki
iliúkiler ve sÕnÕrlar da bu ba÷lamda sosyal bilimlerin ilgisini çekmeye baúlamÕútÕr. Eldeki çalÕúma
açÕsÕndan da, iki olgu arasÕndaki sÕnÕrlarÕn nerede baúladÕ÷Õ ve bitti÷i, ulusun temelinde gerçekte bir
etnik grubun bulunup bulunmadÕ÷Õ sorularÕ etrafÕnda yürütülen bu tartÕúmayÕ da kÕsaca özetlemek
gerekmektedir.
Bu noktada ilk tartÕúmalarÕn Max Weber tarafÕndan yapÕldÕ÷ÕnÕ belirtmiútik. Weber’e göre, “ulus” fikri
ortak soy ve ço÷u zaman belirsiz de olsa temel bir homojenlik varsayÕmÕnÕ içerme e÷ilimindedir ve
etnik topluluklarÕn, çeúitli kaynaklardan beslenen dayanÕúma duygusuyla iliúkilidir. Fakat etnik
dayanÕúma duygusu kendi baúÕna bir “ulus” yaratmaz. Hiç úüphesiz, Büyük Ruslar karúÕsÕnda Beyaz
RuslarÕn da her zaman bir etnik dayanÕúma duygusu vardÕ; ancak günümüzde bile ayrÕ bir ulus olarak
nitelendirilme talebinde pek bulunmazlardÕ. YukarÕ Silezya’daki PolonyalÕlar yakÕn zamanlara kadar
“Polonya Ulusu” ile herhangi bir dayanÕúma hissine pek sahip de÷ildi, Almanlar karúÕsÕnda kendilerini
ayrÕ bir etnik grup gibi hissediyorlardÕ, fakat bunun dÕúÕnda Prusya tebaasÕ olmaktan öte de÷illerdi
(Weber, 2012).
ølerleyen dönemlerde bir ulusun siyasi ifadesi oldu÷u düúünülen devlet yönetimi sistemlerinde bu ba÷
gittikçe daha sÕkÕ kurulur olmuú, söz konusu ulusun hem kültürel hem politik bir tanÕmÕ yapÕlmÕútÕr. Bu
açÕdan, toplumlarÕn hemen hemen tümünde politikalarÕn “etnikleúti÷i” söylenebilir. Ulusun açÕk ya da
üstü kapalÕ simgeleri genellikle etnik ço÷unlu÷un -veya baskÕn etnik grubun- karakteristik diye bilinen
özelliklerini yansÕtÕr (Fenton, 2001). Özdo÷an bunu, ulus-devlet modeli yurttaúlÕkla etno-kültürel
kimli÷in iç içe geçmesi úeklinde ifade eder. Çekirdek bir etno-kültürel kimlik temel alÕnÕr, bunun
dÕúÕnda kalanlar eúit yurttaúlÕk haklarÕ vaadine ra÷men ayÕrÕmcÕlÕ÷a maruz kalabilir veya asimile edilir,
dÕúlanÕr. Devleti kuran çekirdek etno-kültürel grup, kendinden olmayanlarÕ göçe zorlayabilir veya etnik
temizli÷e yönelebilir. Di÷er bir deyiúle ulusun varsayÕlan homojenli÷i aslÕnda etno-kültürel farklÕlÕklar
pahasÕna ve ço÷unlukla baskÕ ve zorla veya toplumsal mühendislik teknikleriyle gerçekleúir (Özdo÷an,
2007).
Siyasetin bu úekilde etnikleúmesi süreci yukarÕda açÕklanmaya çalÕúÕlan ba÷lamÕn bir parçasÕdÕr.
Özellikle 20. yüzyÕlda gözlendi÷i gibi, daha fazla entelijensiya, kendi ethnie’lerini muhtemel ulus
olarak görmeye baúlamÕútÕr. Bu kiúiler kendi topluluklarÕnda önemli roller üstlenmiú, ilgili ethnie’nin
kendini korumasÕ ve üretmesi için kültürel alandan siyasi alana açÕlmasÕnÕ, teritoryal unsurlarÕ da
dikkate almayÕ öngörmüútür. Çünkü ulus olmayÕ talep eden bir ethnie siyasallaúmalÕ ve devlet alanÕnda
iktidar ve nüfuz için mücadele etmelidir. Tabii bu durum sadece kendi ulus-devletine sahip olmak
isteyen ethnie’ler için de÷il, bir devlet içinde kalan ve hatta yasal bir statü aramayan ethnie’ler için de
geçerlidir (Smith, 2002). Çünkü ulus-devletin homojenleútirici gücü karúÕsÕnda kültürel farklÕlÕk
tehlike altÕna girmektedir. Yine de etnisitenin siyasallaúmasÕnÕn, ilkçilerin iddia etti÷i gibi
zorunlu/kaçÕnÕlamaz bir durum olup olmadÕ÷Õ konusu tartÕúÕlmaya devam edilmiútir. Bireylerin etnik
kimlikleri nedeniyle baskÕ ve ayrÕmcÕlÕ÷a maruz kaldÕklarÕ veya etnik kimliklerin resmen tanÕndÕ÷Õ
durumlarda etnik kimlik siyasallaúmÕú sayÕlÕr ve bu da ulusçuluk teorilerinin etnik kimlikle iliúki
kurmaya baúladÕ÷Õ noktadÕr. Gellner, Smith, Hobsbawn, Anderson ulus devletin herhangi bir etnik
grubu merkeze çekerek, ulusu kurdu÷unu savunmuúlardÕr.
Gerçekte çeúitli ethnie’lerden oluúan mozaik model yüzyÕllar boyu varlÕ÷ÕnÕ sürdürmüútür ve bugün de
bir ölçüde geçerlili÷ini korumaktadÕr. Smith, bu grup içinde yer alan çeúitli ethnie’lerin “vekaleten
milliyetçilik” yaptÕklarÕnÕ söyler. Bu durum, taleplerini devlet katÕnda daha fazla kabul ettirmeye
çalÕúmalarÕ ile paraleldir ve aslÕnda siyasi bir meúruiyet arayÕúÕnÕn bir ürünüdür. Dini örgütlenmeler
genellikle bu süreçte önemli bir rol oynar. Özellikle toplulukçu belle÷in oluúturulmasÕ ve nakledilmesi
sürecinde; kolektif mit, sembol ve hatÕralarÕn oluúturulmasÕ, yorumlanmasÕ ve etnik ritüellerin devam
ettirilmesinde etkindirler ve resmi bir e÷itim sisteminin olmadÕ÷Õ toplumlarda bu rol daha belirgindir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
239
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Dini kiúi ve kurumlar, etnik korunak ve aktarÕcÕlar olarak üstlendikleri geleneksel iúleve ek olarak,
siyasal ve ulusal iúlevler de üstlenmiú, etnisitenin siyasallaúmasÕnda ve ulusallaúmasÕnda baúat rol
oynamÕúlardÕr. Smith buna “dinin ulusallaútÕrÕlmasÕ” der (Smith, 2002). Bununla birlikte, Smith’e göre
asÕl uluslaútÕrÕcÕ aktörler bilimlerdir. YukarÕda adÕ geçen Antropoloji ve Etnolojiye ek olarak,
Arkeoloji, Tarih, Linguistik ve Sosyoloji de ulusun inúa sürecinin temel aktörleridir (Smith, 2002).
Çünkü bir ulusun inúasÕ aynÕ zamanda belirli bir geçmiú, bellek, dil ve bütünlüklü bir kültürel
hazinenin inúasÕ anlamÕna gelir ki, bu bilimlerin süreçteki önemli rolü de buradan kaynaklanmaktadÕr.
Smith’e göre temelde “ulus(al)laúmanÕn” birisi etnik, di÷eri teritoryal-siyasal olmak üzere iki düzlemi
vardÕr. Fakat bu düzlemler kesin çizgilerle ayrÕlamadÕklarÕ gibi, çeúitli durumlarda da iç içe geçerler.
Bu iki düzlem arasÕndaki bir ara yüz olarak ise karúÕmÕza yurttaúlÕk/vatandaúlÕk kavramÕ çÕkar. Örne÷in
birisi etnik düzlemde Katalan sayÕlÕrken øspanya ulus-devletinin (siyasal-teritoryal) bir vatandaúÕ
olabilir. Fakat bu, her ethnie’nin kendine ait devletinin olmasÕnÕ gerektirmez (Smith, 2002).
Bu noktada herhangi bir etnik kategoriye atÕf yapmayan bir ulus kimli÷inin mümkün olup olamayaca÷Õ
sorulabilir. Bu gerilime iliúkin bir tartÕúma yapan ùener Aktürk’e göre etnisite meselesi de, tÕpkÕ ulus
ve milliyetçilik meselelerinde oldu÷u gibi, primordiyalizm (ilkçilik), enstrümentalizm (araçsalcÕlÕk) ve
konstrüktivizm (inúacÕlÕk) arasÕnda yapÕlan yaklaúÕm tercihine ba÷lÕdÕr (Aktürk, 2006).
Primordiyalizmin temel argümanÕ etnisitenin inúa edilmiú araçlardan ba÷ÕmsÕz var oldu÷u ve kan/soy
ba÷Õna dayanmasÕdÕr. Bu noktada, kanba÷Õna dair inancÕn kendisi yeterlidir. Bazen de etnik ba÷Õn
bugünün ihtiyaçlarÕna cevap veren bir araç oldu÷u tezi kabul edilir (enstrümantalizm). Bu durumda iki
görüú (kanba÷ÕnÕn gerçekli÷ine veya iúlevine duyulan inanç) birbirine yaklaúabilir. Aktürk,
primordiyalist yaklaúÕmÕ yanlÕú bulur, çünkü etnik gruplar eriyebilir, da÷Õlabilir, kaybolabilir. Bu
durumda sonsuz süreklilik teorisi de çöker. Fakat bu durum tam olarak Anderson’un ulus için tarif
etti÷i bir “hayali cemaat” de de÷ildir. Tümüyle kan-soy gibi ba÷lardan soyutlanmÕú bir etnik grup
yoktur. Aktürk, bu durumda, etnik grubu belki de yarÕ-nesnel bir yapÕ olarak kabul etmenin daha
uygun olaca÷ÕnÕ iddia eder. Çünkü bireylerin yeni bir etnik kimli÷i benimsemeleri oldukça zor,
neredeyse imkansÕzdÕr. Fakat etnik grup tanÕmÕnÕn yalnÕzca kanba÷Õndan hareketle kuruldu÷unu da
söylemek mümkün de÷ildir. Örne÷in Balkanlardaki etnik çatÕúmalarda esas olarak din ve inanç ayÕrÕmÕ
öne çÕkmÕú, yine de bütün çatÕúmalar “etnik çatÕúma” kavramÕ içinde tarif edilmiútir (Aktürk, 2006).
Bu kÕsa tartÕúmadan da görülebilece÷i gibi ne etnisitenin ne de ulusun sÕnÕrlarÕ kolayca tarif edilebilir.
Örne÷in dil, - Anderson’un dedi÷i gibi - ulus-devletin pazarÕn inúasÕ ve kontrolü iúlevini
gerçekleútirebilmesi için gereken olmazsa olmaz koúuldur. Öte yandan, o etnisitenin dilini artÕk
kullanmaz olmuú kuúaklarÕn da etnik kökene atÕf yapabildi÷i bilinmektedir. Veya birçok kiúi dilini
konuúmadÕ÷Õ bir ülkenin yurttaúÕ olabilmektedir. FransÕzlar, içlerindeki etnik gruplara FransÕzca
ö÷reterek onlarÕ FransÕzlaútÕrmayÕ mümkün görürken, øngilizce konuúan Amerikan ulus-devleti,
Britanya’ya karúÕ örgütlenmiútir. Din için de aynÕ úey söylenebilir. Kimi durumlarda kilise,
uluslaúmanÕn önünde bir engel iken (Ermeniler örne÷inde oldu÷u gibi) kimilerinde (SÕrp, Bulgar,
Yunan vb.) kilise ulusal bir sembol olarak iúlev görmüútür ve korunmuútur.
5. Ulus Devlet ønúasÕ Sürecinde Tek ya da Çok Etnili Siyasal Rejimler
Ulusun inúasÕ, kaçÕnÕlmaz olarak ulus temelli devletin inúasÕ ile içiçe geçmiútir. Hobsbawm’Õn
vurguladÕ÷Õ gibi milliyetçili÷in, devlet inúasÕyla tamamlanmasÕ ulus olabilmeyi de mümkün
kÕlmaktadÕr (Bir ulus-devleti olmayan gruplar ise daha çok “etnik grup” olarak tanÕmlanmaya devam
eder). Baúka bir deyiúle ulus olabilmek herhangi bir milliyetçi hareketin siyasal olarak kendi devletini
kurabilmesiyle gerçekleúebilmektedir (Hobsbawm, 2000).
Erözden’e göre ulus-devletin oluúumunda farklÕ süreçlerin etkili oldu÷u görülür. Buna göre üç ayrÕ
ulus-devletleúme sürecinden söz edilebilir. Birinci grupta Avrupa merkezli ulus-devletler
bulunmaktadÕr. Bunlar elbette birden çok halktan/kavimden/etnik gruptan müteúekkildir fakat bu
gruplarÕn biri veya birkaçÕ daha baskÕn hale gelmiútir. økinci grupta Amerika kÕtasÕnda gözlenen yerli
halkÕn soykÕrÕmla ortadan kaldÕrÕlmasÕ ve yerine tümüyle göçmen bir nüfusun getirilmesiyle
oluúturulan ulus-devletler bulunmaktadÕr. 20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda ortaya çÕkan sömürgecilikten
sÕyrÕlma hareketleri sonucu oluúan ulus-devletler ise üçüncü grubu oluúturur (Erözden, 1997).
240
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bu devletleúme türlerinden her birinin kendine özgü bir “etnisite rejimi”nden söz etmek mümkündür.
Etnisite rejimi, bir devletin etnik gruplara iliúkin üretti÷i -nüfus sayÕmÕ, göçmenlik kabulleri, kimlik
kayÕtlarÕ gibi- politika ve pratiklerin tamamÕnÕ kapsar ve niteler. Bu yönden bakÕldÕ÷Õnda tek-etnili,
çok-etnili ve gayri-etnik olmak üzere üç etnisite rejiminden söz etmek mümkündür. Bu rejimler, buna
uygun prati÷in temel yasal çerçevesini de oluúturmuúlardÕr (Aktürk, 2006).
Tek-etnili rejimler soy-kan ba÷Õna dayalÕ etnik yapÕyÕ merkeze alan, di÷er etnik gruplarÕ temel
vatandaúlÕk haklarÕnÕn hepsinden veya birço÷undan mahrum eden, onlarÕ topraklarÕndan sürmeyi, ayrÕ
bir yerde yaúamak zorunda bÕrakan ve hatta fiziksel tasfiyeyi uygulamalarÕna giriúen siyasi rejimlerdir.
Tek-etnili rejimin bir yansÕmasÕ ya da sonucu da apartheid olarak bilinen mekânsal ayÕrÕm durumdur.
Nazi AlmanyasÕ’nÕn Yahudiler kadar zaman içinde Çingeneler ve komünistler gibi tasnifi kolay
olmayan gruplarÕ yok etmeye yönelmesi ÕrkçÕlÕkla karÕúmÕú bir ayrÕútÕrma ve tasfiye politikasÕna örnek
olarak verilebilir. Öte yandan Güney Afrika, apartheid rejimlerine bir örnektir, fakat burada da etnik
bir ayrÕmcÕlÕktan ziyade ÕrkçÕlÕk önem kazanÕr. Benzer baúka bir örnek de øsrail’dir. DünyanÕn
neresinde olursa olsun Yahudi nüfusunu vatandaúlÕ÷a kabule hazÕr bir yasal düzenleme yapmÕú
olmasÕna ra÷men, buradaki Araplar ve Filistinliler birer etnik grup olarak vatandaúlÕk haklarÕndan
mahrum biçimde yaúamaya devam etmektedirler. Bu rejimler yurttaúlÕk hakkÕnÕ da genellikle kan
temelinde (jus sanguinis) tanÕrlar (Aktürk, 2006).
Tek-etnili rejimlerde oldu÷u gibi çok-etnili rejimlerde de etnisite do÷al bir varlÕk alanÕ olarak
kabul edilir. Fakat farklÕ etnileri dÕúlamak yerine bütün etnik gruplarÕn meúruiyetini kabule dayanÕr.
DolayÕsÕyla bunlar ço÷ulcu toplumlardÕr. Genellikle çok-etnili bir toplum, devlet tarafÕndan kontrol
edilen ve belirgin bir grubun egemenli÷i altÕnda bulunan piyasa úartlarÕnda farklÕ gruplarÕn bir araya
gelmesiyle oluúmuútur; böyle bir toplumda din ve di÷er özel alanlarda kültürel çeúitlilik ve hoúgörü
hâkim gibi görünür (Barth, 2001).Yine de de÷er, statü ve toplumsal katÕlÕm gibi konular arasÕnda
önemli farklÕlÕklar bulunabilir. Genel olarak çok-etnili sistemlerde farklÕ üretim araçlarÕnÕn farklÕ
toplumsal gruplarca kontrol edilmesi durumunda bir katmanlaúmanÕn ortaya çÕkmasÕ olasÕdÕr. Yine de
bu kültürel açÕdan farklÕlaúmÕú etnik gruplar entegre olmuú durumdadÕr, çünkü bu gruplarÕ hiyerarúik
bir tür katmanlaúmaya götüren úey, katmanlaúmayÕ onlarÕn gözünde meúru kÕlan ortak de÷er
yargÕlarÕnÕn varlÕ÷ÕdÕr (Barth, 2001). Bu toplumlarda yurttaúlÕk rejimi de ço÷ulculuk esasÕna uygun
olarak kuruluk. Bu, genellikle toprak temelli (jus soli) bir yurttaúlÕktÕr. Yine toprak temelli bir
yurttaúlÕk düzenlemesi kapsamÕnda sayÕlabilecek gayrÕ-etnik rejimler, etnik köken farkÕna bakmaksÕzÕn
ortak dil ya da din unsuru üzerinden bir yurttaúlÕk tanÕmÕ yapan ve hukukunu buna göre kuran
devletleri kapsar. Bu anlamda en bilinen örnek Fransa’dÕr. AyrÕca kuruldu÷u dönemde (1951)
MüslümanlÕ÷Õ temel alan Pakistan ve/ya Fransa modelini benimsemiú Türkiye de gayri-etnik rejimlere
örnek olarak verilebilir. Yine de kan ve toprak temelli yurttaúlÕk rejimlerinin birbirlerinden keskin
çizgilerle ayrÕlamayaca÷ÕnÕn ve kan ve soy ba÷ÕnÕn gölgesinin her zaman uluslarÕn inúa süreçlerine
düúece÷inin altÕnÕ çizmek gerekir. AslÕnda gayrÕ-etnik rejimlere verilen bir örnek olarak Türkiye’nin
uluslaúma süreci bunun iyi bir örne÷ini teúkil eder. Daha önce 1934 øskan YasasÕ ve uygulamalarÕ
üzerine yazdÕ÷ÕmÕz bir yazÕda da ifade etti÷imiz gibi, dil (ve kültür) birli÷ini sa÷lama çabasÕ ile ÕrkÕ
koruma ülküsü arasÕndaki çizgi çok incedir:
“Ulusun farklÕ unsurlarÕnÕ ortaklaútÕran ve politik katÕlÕma temel teúkil eden resmi bir dilin,
toprak temelli yurttaúlÕk ilkesine (jus soli) benzer úekilde, soydan ba÷ÕmsÕz birleútirici bir üstkimlik gibi iúleyebilece÷i düúünülebilir. Ama gerçekte bu resmi dil, baskÕn etno-kültürel
grubun dili olur ve dil birli÷i, di÷er (ana)dillerin bu dil içinde, di÷er etno-kültürel gruplarÕn da
bu grup içinde eritilmesini öngörür” (YardÕmcÕ ve Aslan, 2008).
Yine aynÕ yazÕda vurguladÕ÷ÕmÕz gibi, kendisini toprak temelli bir yurttaúlÕk ilkesinden hareketle
kurma iddiasÕnda olan devletler bile, yurttaúlÕk hak ve özgürlüklerini pratikte, toprak ve kan temelli iki
farklÕ yurttaúlÕk yaklaúÕmÕnÕn birbirinin içine geçti÷i, baskÕn etnik kimli÷e yapÕlan vurgunun öne
çÕktÕ÷Õ mu÷lâk alanlarda örgütlerler. Bu alanlarda, etnik köken, konuúulan dil(ler), ait olunan kültürel
sistem ve uyulan de÷erler dizgesinden oluúan karmaúÕk yapÕlar ortaya çÕkar. Bugün sosyal bilimlerde
veya yurttaúlÕk tartÕúmalarÕnda kan ve soy ba÷Õndan ba÷ÕmsÕz bir etnisite tartÕúmasÕ yürütülüyor gibi
görünse de, dil, kültürel kimlik, ortak de÷erler gibi de÷iúkenlerle Õrk, soy, kan gibi biyolojik olarak
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
241
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
tanÕmlandÕ÷ÕnÕ sandÕ÷ÕmÕz ama hiçbir zaman yalnÕzca biyolojik olarak tanÕmlanmayan parametreler
arasÕndaki çizgi çok incedir. Milliyetçilik(ler) de bu çizgiyi ihlal etmeye, silikleútirmeye meyillidir. Bu
bulanÕk mecrada, etnik kökeni veya konuútu÷u dil farklÕ oldu÷u için ötekileútirilenler, geçerli de÷er
dizgesine de uymaz göründüklerinden, bu ötekileútirme ters bir yönden (yani kültürelleúerek)
do÷allaúÕr. Tümüyle homojen bir ulus yaratma çabasÕ, her zaman kendinden menkul olmayan, zorlu bir
gayrettir ve belirli uygulamalarÕ gerektirir (YardÕmcÕ ve Aslan, 2008).
6. Etnisite ve/veya Ulusun Nüfus Üzerinden ønúasÕ ya da Tasfiyesi
Etnik ya da ulusal kimliklerin inúasÕ, bu inúaya konu olacak bir kitleyi gerektirdi÷i için bu inúanÕn
úekillendi÷i modern dönemde “nüfus”, belirleyici bir kategori haline gelmiútir. Foucault’nun göstermiú
oldu÷u gibi “nüfus” østatistik biliminin ortaya çÕkmasÕyla mümkün olmuú, modern bir kategoridir ve
devletin yönetimselleúmesi ve biyopolitik stratejilerin úekillenmesiyle el ele gider. Foucault’ya göre,
kapitalizmin geliúmesiyle birlikte, insan da siyasal iktidar için göz ardÕ edilemeyecek kadar de÷erli bir
kaynak haline gelmiútir. “Bedenlerin denetimli bir biçimde üretim aygÕtÕna sokulmasÕ ve nüfus
olaylarÕnÕn ekonomik süreçlere göre ayarlanmasÕ” kapitalizm için vazgeçilmez ö÷elerdir. Bu da 17.
yüzyÕldan itibaren, “yaúamÕ yönetmeyi” seçen yeni bir iktidar biçiminin, “biyoiktidar”Õn
úekillenmesine neden olmuútur. Foucault, biyoiktidarÕ iki düzlemde tarif eder: bedenin anatomopolitikasÕ ve nüfusun biyopolitikasÕ. Bir yandan, bir makine olarak ele alÕnan bireysel bedenin
“terbiyesi, yeteneklerinin artÕrÕlmasÕ, güçlerinin ortaya çÕkarÕlmasÕ, yararlÕlÕ÷Õyla itaatkârlÕ÷ÕnÕn koúut
geliúmesi, etkili ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleúmesi” amaçlanÕr. Öte yandan, bir canlÕ
türü olarak insanÕn, yönetimi altÕnda olan tüm insanlarÕn bedeni siyasal stratejilere dâhil edilir ve bu
çerçevede do÷um ve ölüm oranlarÕ, sa÷lÕk düzeyi, yaúam süresi gibi koúullar düzenlenir. Nüfusun
sayÕlmasÕ, farklÕ gruplarÕn özelliklerinin saptanmasÕ ve denetlenmesi de bu düzlemde ele alÕnabilir
(YardÕmcÕ ve Aslan, 2008).
Böylece daha önce zümreler ve/ya halklar söz konusuyken, bir ulus-devletin nüfusundan söz edilmesi
mümkün hale gelir. Bu öncelikle niceliksel bir veridir ve belirli bir mekanda, belirli bir günde, belirli
zaman aralÕklarÕnda aile bültenleri (Quetelet) kullanÕlarak yapÕlan ve asÕl amacÕ nüfusun miktarÕnÕ
saptamak olan sayÕmlar sonucunda ortaya konur. Bilimsel addedilen yöntem ve teknikler, böylece bir
devletin ulusu fikrini, kanlÕ canlÕ bedenler üzerinden somutlar ve sabitler. Nitekim ulus-devlet üzerine
çalÕúan sosyal bilimcilerin de önem verdi÷i kavramlardan biri nüfustur. Örne÷in Anderson da ulusdevletin kendini üretme sürecinde baúvurdu÷u çok sayÕda araçtan biri olarak, nüfus sayÕmlarÕna iúaret
etmiútir. Nüfus sayÕmlarÕ kimlik kategorilerini karúÕlÕklÕ olarak kurar ve tespit eder. Bu nedenle ulusdevletin úekillenmesi sürecinde AvrupalÕ ulus-devletlerde ve Uzak Asya’daki sömürge devletlerinde
nüfus sayÕmlarÕnda dini gruplarÕn yerini Õrksal özellikler almaya baúlamÕútÕr. Kimlik kategorisi amaçlÕ
nüfus sayÕmlarÕ, düzenli olarak ulus-devletteki etnik kimli÷i güçlendirecek tarzda iúlemiútir. Bunun
kanÕtlarÕndan birisi de önceki sayÕmlarda fazla hesaba katÕlmayan kadÕnlarÕn ve çocuklarÕn da bu
sayÕmlarda bütünüyle sayÕlmÕú olmalarÕ ve etnik kimlikleriyle kaydedilmiú olmalarÕdÕr (Anderson,
2004).
Modern anlamda nüfus sayÕmÕnÕn kÕsa bir tarihçesi úöyle özetlenebilir: Resmi neticeleri elimizde
bulunan ilk nüfus sayÕmÕ Fransa’nÕn, sömürgesi Quebeck’te (Kanada) 17. yüzyÕl ortalarÕnda yaptÕrdÕ÷Õ
sayÕmdÕr. SÕrasÕyla 1742 yÕlÕnda Almanya’da, 1749 yÕlÕnda øsveç’te, 1769’da Dominik’te, 1787’de
øspanya’da, 1790’da ABD’de, 1781’de øngiltere’de sayÕm yapÕlmÕútÕr. Aile bültenleri kullanÕlmak
suretiyle yapÕlan ilk bilimsel nüfus sayÕmÕ 1847’de Belçika’da gerçekleútirilmiútir. ABD’de ilk nüfus
sayÕmÕ 1787 tarihli bir kanuna istinaden 1790’da yapÕlmÕútÕr. Bu sayÕm, birli÷i oluúturan eyaletlerin
Temsilciler Meclisi’ne verece÷i milletvekili sayÕsÕnÕ tespit etmek amacÕyla gerçekleútirilmiútir
(Dündar, 1999).
Avrupa’da yaygÕnlaúan sayÕmlarÕn ardÕndan, denizaúÕrÕ sömürgelerde de nüfus sayÕmlarÕ yapÕlmaya
baúlanmÕútÕr. Bunlar sömürgelere sahip Hollanda, øngiltere, Portekiz gibi ülkelerin, anavatanlarÕnda
yaptÕklarÕ sayÕmlarÕn bir uzantÕsÕ gibidir. Burada AvrupalÕ’nÕn kendisinden farklÕ olanlarÕ nasÕl
kaydetti÷i ve sayÕm sonuçlarÕnÕ nasÕl tasnif etti÷i sorusuna da cevap aramak mümkündür. ùüphesiz
Oryantalist bir bakÕúÕn hakim oldu÷u bu sayÕmlarda yerel halkÕn konuútu÷u dil(ler)in ve ba÷lÕ
242
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
bulundu÷u din(ler)in ö÷renilmek istenmesi ve sonuçlarÕn tasnif yöntemi, BatÕ uygarlÕ÷ÕnÕn Do÷u’daki
bir izdüúümü gibi okunabilir. Örne÷in, Hindistan’da 1881’den itibaren her 10 senede bir düzenli nüfus
sayÕmÕ yapÕlmÕútÕr. Bu sayÕmlarda her bireyin cinsiyeti, yaúÕ, medeni hali gibi niteliklerinin yanÕ sÕra,
konuútu÷u yerel dil de sorulmuú, lehçelerine kadar ayrÕútÕrÕlan HinducanÕn yanÕ sÕra nüfusun øngilizce
bilme düzeyi de kaydedilmiútir. HollandalÕlar da kendi sömürgelerinde yaptÕklarÕ sayÕmlarda her etnik
grup için farklÕ renkte ka÷Õt kullanmÕútÕr. SayÕm bültenleri yerliler için beyaz, Çinliler için mavi, di÷er
Asya halkÕ (Arap, Hint vs.) için sarÕ ve AvrupalÕlar için gülpembe olarak düzenlenmiúti. Yine yerel dil,
Hollanda diline aúinalÕk ve din ö÷renilmek istenmiúti (Dündar, 1999).
Britanya MalezyasÕ ve Hindistan’Õ, FransÕz Hindiçini ve Hollanda HindistanÕ hep bu zorlu sayÕmlara
sahne olmuútur. En olaylÕ nüfus sayÕmÕ, 1926 yÕlÕnda Kenya’da yapÕlandÕr. Bu sayÕmda KenyalÕlar,
eúlerinin, çocuklarÕnÕn ve hayvanlarÕnÕn sayÕlmasÕnÕn kendilerine bir u÷ursuzluk getirece÷ine
inandÕklarÕ için kanlÕ direniúler sergilemiúlerdir. SayÕmlarda, farklÕ kimliklerin nasÕl
kategorilendiklerine di÷er bir örnek ABD’dir. ABD’deki ilk sayÕmda nüfus, “serbest olanlar” ve
“olmayanlar”, müteakip sayÕmda, “beyazlar” ve “beyaz olmayanlar” diye tasnif edilmiútir. Daha
sonraki sayÕmlarda, beyazlar cinsiyetlerine göre ayrÕca belirtilmiútir (Dündar, 1999).
Avrupa’da imparatorluklar ça÷ÕnÕn kapanÕp yerini ulus-devlet ça÷Õna bÕrakmasÕyla, sayÕmlarÕn “öteki”
ile ilgili kÕsmÕnda önemli de÷iúiklikler olmaya baúlar. Avrupa’da sayÕca artan ulus-devletler, nüfus
sayÕmlarÕna daha büyük bir önemle e÷ilmeye baúlarlar. 1853’ten itibaren Avrupa’nÕn muhtelif
ülkelerinde sayÕm kongreleri kurulmaya baúlanÕr. Bu kongrelere her ülkeden gelen katÕlÕmcÕlar,
istatisti÷in genel konularÕnÕn yanÕ sÕra, nüfus sayÕmlarÕ meselesine de önemle e÷ilirler. Nüfus sayÕmlarÕ
ekseninde yürütülen tartÕúmalarda ortak bir zemin yaratÕlmaya çalÕúÕlÕr (Dündar, 1999).
En sorunlu kÕsÕm da, sayÕmlarda milliyeti belirleyen sorularÕn nasÕl sorulaca÷ÕdÕr. Bu noktada öne “ana
dil” çÕkar. 1. UluslararasÕ østatistik Kongresi (1853), nüfus sayÕmlarÕnda “konuúma dili” üzerine bir
soruya yer verilip verilemeyece÷ini tartÕúÕr. 1860 yÕlÕndaki 2. kongrede, bu sorunun konulmasÕnÕn, her
devletin kendi tercihine bÕrakÕlmasÕ yönünde bir karar alÕnÕr. 1873 yÕlÕnda Petersburg’da toplanan
kongre, bundan böyle dil üzerine bir sorunun sayÕmlarda yer almasÕ gerekti÷ini vurgulayarak, dilin
“milliyetin hiç de÷ilse nesnel anlamda sayÕya vurulup grafi÷e dönüútürülecek biricik boyutu” olmasÕnÕ
gerekçe gösterir (Dündar, 1999).
Bu kÕsa tarihçenin gösterdi÷i gibi, nüfus sayÕmlarÕnÕn iúlevi gittikçe keskinleúmiútir. ArtÕk sayÕmlar,
uluslarÕn ço÷unluk olduklarÕnÕ kanÕtlamalarÕnÕn bir aracÕ haline dönüúürken; komúu devletlerdeki
sayÕm sonuçlarÕ da (soydaúlarÕn sayÕsÕ ileri sürülerek) yayÕlma ve fetih gerekçesi olarak gösterilmeye
baúlanÕr. Zaten 19. yüzyÕl ve sonrasÕ, devletlerin ve devletsiz uluslarÕn dilsel gerekçelerle toprak
iddialarÕnda bulundu÷u dönem olmuútur (Dündar, 1999).
Yine de ana dil, etnisite ve ulus kavramlarÕ arasÕnda tüm bir örtüúmeden söz etmek mümkün de÷ildir.
Türkiye’den farklÕ olarak, ana dilin ve milliyetin ayrÕ ayrÕ soruldu÷u sayÕmlarda bir kÕyaslama yapmak
mümkün olmuútur. Örne÷in 1971’de Kanada’da yapÕlan bir nüfus sayÕmÕnda, Polonya kökenli
oldu÷unu söyleyen 315 bin kiúiden yalnÕzca 135 bin kiúi ana dilinin Lehçe oldu÷unu belirtirken,
bunlardan yalnÕzca 70 bininin evinde fiilen Lehçe konuúuldu÷u gözlenmiútir (Dündar, 1999). Ana dil
ve milliyet arasÕndaki iliúkiye tersten bir di÷er örnek de Sovyetler Birli÷i nüfus sayÕmlarÕdÕr. Sovyetler
Birli÷i’nin Kuzey Kafkasya’da yaptÕ÷Õ nüfus sayÕmlarÕnda, kendilerini Megrel olarak tanÕmlamayÕp,
ana dilinin Megrelce oldu÷unu ifade eden 40 bin kiúi bulunurken, milliyetlerini Tat ve Da÷ Yahudisi
olarak belirtmeyen ancak ana dilini Tatça olarak bildiren 31 bin 400 kiúi oldu÷u tespit edilmiútir
(Dündar, 1999).
Bu örtüúmezlik bize tekrar etnisite, ulus ve ana dil gibi kavramlarÕn hiçbirinin do÷al olmadÕ÷ÕnÕ
hatÕrlatÕr. Bunlar tarihsel, toplumsal ve siyasal inúalarÕn, tasnife yönelik söylem ve pratiklerin sonucu
olarak ortaya çÕkarlar. Öyleyse biraz basitleútirilmiú tersten bir okuma yapmak mümkündür: sayÕmÕ
gerektiren nüfusun varlÕ÷Õ de÷il, nüfusu ortaya çÕkaran sayÕm prati÷inin kendisidir. Keza sorulan
soruya ba÷lÕ olarak farklÕ kategoriler belirmeye baúlar. Ana dil ölçüt olarak alÕndÕ÷Õnda belirli bir
etnisiteye mensup sayÕlan insanlarÕn sayÕsÕ, aidiyet soruldu÷unda olumlu cevap verenlerin sayÕsÕndan
farklÕ olabilir. Bu noktada, bir toprak parçasÕ üzerinde do÷an/yaúayan veya belirli bir devletle
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
243
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
iliúkilendirilen kiúilerin hangi kÕstaslar uyarÕnca sayÕlaca÷Õ sorusu önem kazanÕr: Nüfus sayÕmÕ kimleri
saymaya de÷er bulacaktÕr? Hangi nitelikleri sormayÕ tercih edecek, sorular açÕk uçlu de÷il de úÕklÕ
soruldu÷unda, cevap veren kendisini hangi úÕkka ait görecektir? Bu anlamda yapÕlacak tercihlere göre,
nüfus olarak addedilen büyük ve karmaúÕk kitleyi farklÕ farklÕ tasvir etmek, ülke ve nüfus politikalarÕnÕ
da bu farklÕ tasvirlerden hareketle hazÕrlamak mümkündür. Ne ki her zaman, sayÕlanlarla sayÕlmaya
de÷er bulunmayanlar, sayÕlanlar içindeyse “makbul” ve “sözde” vatandaú olanlar arasÕnda bir yarÕk
kalacak; yaúamÕn heterojenli÷i ulusun varsayÕlmÕú homojenli÷inden taúacaktÕr.
Bu da bizi tartÕúmak istedi÷imiz son noktaya getirmektedir. Ulusal inúa politikalarÕnÕn tabii
sonuçlarÕndan birisi de iskan, sürgün ya da zorunlu göç olmuútur. Irk (genellikle do÷al addedilir),
etnisite (do÷al ve/ya kültürel addedilir) ve ulus (genellikle do÷al ve kültürel addedilir) arasÕndaki
mu÷lak alanda ve kimileri biyolojik/fiziksel/do÷al, kimileri tarihsel /toplumsal/kültürel sayÕlan
de÷iúkenlerin farklÕ düzenlemeleri uyarÕnca inúa edilen kimlik kategorileri, her zaman belirli
kesimlerin tasfiyesini gerektirmiútir. Bu tasfiye giriúimi genellikle asimilasyondan zorunlu göç ve
iskana, soykÕrÕma geniú bir yelpazeden araçlarla yürütülebilmiútir. BunlarÕn her birine ilgili yasal
düzenlemeler ve araçlar da eúlik eder (vatandaúlÕk yasalarÕ, iskan yasalarÕ, e÷itim mevzuatÕ veya
ola÷anüstü hal yetkileri gibi). Örnekleri iyi bilinen soykÕrÕmlar milyonlarla insanÕn ölümüne yol
açmÕúken, dünyanÕn de÷iúik co÷rafyalarÕnda milyonlarca insanÕn yaúam mekanlarÕ zorla
de÷iútirilmiútir. Örne÷in sadece 1783-1922 yÕllarÕ arasÕnda OsmanlÕ topraklarÕna (Eskiúehir, øzmir,
Ankara vb. úehirlere) göç eden TatarlarÕn toplam sayÕsÕ 1.800.000 civarÕndadÕr (Karpat, 2013).
(OsmanlÕ’nÕn son dönemindeki nüfus hareketleri bir sonraki bölümde daha detaylÕ olarak ele
alÕnmaktadÕr).
20. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕ daha eleútirel okumalarÕ mümkün kÕlmÕútÕr. 2. Dünya SavaúÕ, 68 ruhu ve
eúzamanlÕ toplumsal hareketler, sömürgelerden gelen insan akÕúÕyla post-kolonyal bir dönemin
açÕlmasÕ ve ekonomik-finansal-kültürel küreselleúme dalgalarÕ bu dönemde kademeli olarak
homojenlik iddiasÕndaki ulus-devlet fikrinin sorgulanmasÕna yol açmÕútÕr. Özellikle Avrupa devletleri,
artan göçmen sayÕsÕ ve ikinci, üçüncü kuúak göçmen ailelerin ortaya çÕkmasÕ karúÕsÕnda yeni
politikalar geliútirmeye çalÕúmÕú, çok-kültürlülük, ço÷ulculuk ve entegrasyon gibi kavramlar gündeme
gelmiútir. Milliyetçili÷in ilk dönemlerinde farklÕ kimliklerin bastÕrÕlmasÕ ve asimilasyonu yoluyla
homojenli÷i sa÷lamaya yönelik çalÕúma kuralÕ egemenken, çokkültürlülük talebi son yÕllarda
vatandaúlÕ÷Õn baskÕn tanÕmlarÕna karúÕ verilen mücadelelerde merkezi bir kavram haline gelmiútir
(Gülalp, 2007).Kiúinin ancak tek bir milliyete sahip olabilece÷ini söyleyen Lahey Sözleúmesi (1930)
bugün artÕk yerini daha liberal nitelikteki “Avrupa VatandaúlÕk Sözleúmesi”ne (1997) bÕrakmÕútÕr
(Gülalp, 2007).
Ne var ki bütün bu politikalar do÷al olarak merkezin çözülmesi anlamÕna gelmemiú, siyaseten güçlü
kesimler büyük oranda güçlü olmaya devam etmiútir. Bugün hala ulus-devlet toplumsal ve siyasal
yaúamÕn örgütlenmesindeki temel çerçevelerden birini oluúturmaya devam etmekte ve ço÷u ulusdevlet sÕnÕrlarÕ içinde Õrka ve/ya etnisite dayalÕ siyasal pratikler sürmektedir.
Kaynaklar
Aktürk, ù. (2006). Etnik Kategori ve Milliyetçilik. Tek Etnili, Çok Etnili ve GayrÕ Etnik Rejimler,
Do÷u BatÕ: 38.
Anderson, B. (2004). Hayali Cemaatler, østanbul: Metis.
Aslan, ù., YardÕmcÕ, S., ArpacÕ, M., GürpÕnar, Ö. (2015). Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965
Ana Dil HaritalarÕ, østanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.
Barth, F. (2001). Etnik Gruplar ve SÕnÕrlarÕ, østanbul: Ba÷lam.
Dündar, F. (1999). Türkiye Nüfus SayÕmÕnda AzÕnlÕklar, østanbul: Doz.
Erözden, O. (1997). Ulus-Devlet, Ankara: Dost.
244
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Fenton, S. (2001). Etnisite, Ankara: Phoneix.
Foucault, M. (2003). Cinselli÷in Tarihi, çev. Hülya U÷ur TanrÕöver, østanbul: AyrÕntÕ.
Gellner, E. (1964). Thought and Change, Londra: Chicago University.
Hobsbawm, E. J. (1983). Inventing Traditions, The Invention of Tradition içinde, Eric Hobsbawm ve
Terence Ranger (Ed.), Cambridge: Cambridge University.
Hobsbawm, E. J. (2000). Milletler ve Milliyetçilik, østanbul: AyrÕntÕ.
Karpat, K. (2013). OsmanlÕdan Günümüze Etnik YapÕlanma ve Göçler, østanbul: Timaú.
Kastoryano, R. (2007). Alman Birli÷ini Yeniden TanÕmlamak: Milliyetten VatandaúlÕ÷a, VatandaúlÕk
ve Etnik ÇatÕúma: Ulus-Devletin SorgulanmasÕ içinde, Haldun Gülalp (Ed), østanbul: Metis.
Online Etymology Dictionary, eriúim: http://www.etymonline.com/index.php?term=ethnic
Özdo÷an, G.G. (2007). Bu YapÕ Aúa÷Õdan NasÕl Gözükür?, Radikal Kitap.
ÖzkÕrÕmlÕ, U. (2008). Milliyetçilik KuramlarÕ, Ankara: Do÷u BatÕ.
Smith, A. (2002). UluslarÕn Etnik Kökeni, Ankara: Dost.
Somersan, S. (2004). Sosyal Bilimlerde Etnisite ve Irk, østanbul: Bilgi Üniversitesi.
Weber, M. (2006). Sosyoloji YazÕlarÕ, østanbul: øletiúim YayÕnlarÕ.
Weber, M. (2012). Ekonomi ve Toplum, østanbul: YarÕn YayÕnlarÕ.
YardÕmcÕ, S. ve Aslan, ù. (2008). 1930’larÕn Biyopolitik ParadigmasÕ: Dil, Etnisite, øskan ve Ulusun
ønúasÕ, Do÷u BatÕ: 44.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
245
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
246
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
OSMANLI'DAN CUMHURøYET’E NÜFUS POLøTøKALARI77
Doç. Dr. ùükrü Aslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Doç. Dr. Sibel YardÕmcÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Dr. Murat ArpacÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Öykü GürpÕnar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Özet
Bu çalÕúmada, OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemde nüfus politikalarÕ, istatistik disiplininin
geliúimi ve etnik gruplara yönelik uygulamalar ele alÕnmaktadÕr. De÷iúen etnik nüfus dinamikleri,
OsmanlÕ Devleti’nde yapÕlan ilk nüfus sayÕmÕndan Cumhuriyet’e kadar sürdürülen nüfus politikalarÕ
ba÷lamÕnda tartÕúÕlmaktadÕr. Nüfus politikalarÕna etno-kültürel temelli olarak baktÕ÷ÕmÕzda,
OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemde, etnik temelli homojenleútirme politikasÕnÕn süreklili÷i
takip edilebilmektedir. OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun nüfus ve etnisite verilerine sahip, milliyetçi
politikalarla siyasal co÷rafyayÕ yeniden úekillendirmeye çalÕúan ileri gelenleri, geniú çaplÕ iskân ve
tehcir uygulamalarÕ gerçekleútirmiútir. Özellikle øttihat ve Terakki ile Erken Cumhuriyet dönemi
arasÕnda etnik temelli dil, ekonomi, iskan ve nüfus politikalarÕ arasÕnda süreklilik göze çarpmaktadÕr.
POPULATION POLICIES FROM OTTOMAN TO THE REPUBLIC
Abstract
This paper presents the population politics, the development of Statistics as a discipline, and the practices targeting ethnic groups during the last period of the Ottoman period, and the early period of the
Turkish Republic. Changes in ethnic populations are discussed in relation to population politics, starting from the first census conducted by the Ottoman State. These politics point to an ethno-cultural
homogenization of the population, which can be followed through to the Republican Turkey. The highranking Ottoman administrators, equipped with population and ethnicity data, started large-scale
deportations, whereby populations were resettled and the political geography of the country was reshaped through nationalist politics. The continuity between the Union and Progress period and the
early Republican era remains a striking aspect of the language, ethnicity, economy, settlement and
population politics of this period.
1. GøRøù
OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun idari ve hukuki yapÕlanmasÕnda fetih, göç, nüfus politikalarÕ ve bu
politikalarÕn ortaya çÕkardÕ÷Õ sosyal (dini, etnik, kültürel vs.) olaylar merkezi bir yer tutmaktadÕr.
Göçler, iskan ve nüfus hareketleri ømparatorlu÷un tüm dönemlerinde etkilidir ve hatta “OsmanlÕ÷Õ
ømparatorlu÷u göçle baúladÕ, göçle son buldu” demek abartÕlÕ bir de÷erlendirme sayÕlmaz (Kasaba,
2012).78 ømparatorluk nüfusunun çok-uluslu karakteri ola÷an olmakla birlikte, klasik dönemdeki
(1300–1600) co÷rafi geniúleme etnik çeúitlili÷i alabildi÷ine artÕrmÕútÕ. Fetihlerin ve sÕnÕr savaúlarÕnÕn
sonucu olan göç hareketlerinin ve demografik dönüúümün nasÕl bir idari anlayÕú içerisinde yönetildi÷i,
devletin geç dönemine damga vuran modernleúme ve milliyetçilik hareketlerinin yönetimsel zihniyet
biçimini nasÕl etkiledi÷i önemli bir tartÕúma konusudur.79
OsmanlÕ ømparatorlu÷u büyüdükçe bünyesine farklÕ etnik gruplarÕ katan, co÷rafi büyümeyi devletin
varlÕk nedenine ve kurucu bir politikaya dönüútüren yapÕda bir idari oluúumdu. Devletin fethetti÷i
bölgelerdeki nüfus gruplarÕndan temel beklentisi nizama uymalarÕ ve vergi vermeleriydi. Bu anlamda
77
Bu tebli÷ Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Anadil HaritalarÕ (Aslan, YardÕmcÕ, ArpacÕ ve GürpÕnar, 2015) baúlÕklÕ
araútÕrmadan yararlanÕlarak hazÕrlanmÕútÕr.
Kemal Karpat’a göre de “inkar edilmez bir gerçek varsa, o da, OsmanlÕ Devleti’nin göçlerle baúlamÕú ve sonunda 18781918 ve 1912-1914 tarihinde Rumeli’den Anadolu’ya olan göçlerle de son bulmuú olmasÕdÕr” (Karpat, 2010).
79
Rudi Paul Lindner’e göre “HÕristiyan komúularÕnÕn güvenini kazanma” stratejisinden olsa gerek “ilk OsmanlÕ fetihleri
zorlamadan çok birleútirmeye yönelik” (Lindner, 2000).
78
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
247
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
bir asimilasyon politikasÕndan ya da bugün bildi÷imiz anlamda etnik bir tanÕmlamadan de÷il, dini
parametrelerle tanÕmladÕ÷Õ gruplarÕ denetim altÕnda tutan bir yönetim anlayÕúÕndan bahsetmek daha
do÷ru olur. Bu anlayÕúa literatürde “millet sistemi” denilmektedir (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Buradaki
“millet” kavramÕ bugün siyasal teoride kullanÕlan anlamda “nation” kavramÕna karúÕlÕk gelmemekte ve
daha çok dinsel ve mezhepsel aidiyete gönderme yapmaktadÕr (Güler, 2007; Kenano÷lu, 2004; Karpat,
2004; AdanÕr, 1996). Bu anlamda devlet kiúileri hukuksal olarak Rum, Bulgar, Arap vs. olarak de÷il
Müslüman, HÕristiyan, Yahudi vs. olarak dikkate almÕú ve tanÕmlanmÕútÕr (Cin ve AkyÕlmaz, 2008).
Sosyolojik yönüyle millet kavramÕ bireyin ait oldu÷u dini grupla arasÕndaki aidiyet iliúkisini ve
cemaate olan geleneksel ba÷lÕlÕ÷ÕnÕ karúÕlÕyordu ancak bu durum etnik kavramlarÕn hiç kullanÕlmadÕ÷Õ
anlamÕna gelmiyordu. Gündelik yaúamda kullanÕldÕklarÕ gibi devletin resmi evraklarÕnda da (örne÷in
adli) bu kavramlar (Rum, Bulgar, Ermeni vs.) kiúileri tanÕmlarken kullanÕlÕyorlardÕ ancak genel olarak
tabi olduklarÕ hukukun düzenin parametresi ve tasnif etme aracÕ dini kriterlerdi.
ømparatorluk ile gayrimüslim tebaa arasÕndaki iliúkinin çerçevesini øslam hukuku çiziyordu. Bu
hukuksal teamül gayrimüslim vatandaúlarÕ “zÕmmi” kavramÕ ile tanÕmlÕyordu. ZÕmmi kavramÕ,
güvenlik ve söz verme anlamlarÕna gelen zimmet sözcü÷ünden gelmekteydi. Genel itibariyle zimmet
“øslam’Õn hakimiyetini tanÕmak úartÕ ile Müslüman toplumun di÷er semavi din mensuplarÕna koruma
sa÷ladÕ÷Õ ve süresiz olarak yürürlükte kalan bir tür sözleúme”yi ifade ediyordu (Kenano÷lu, 2004). Bu
karúÕlÕklÕ konum mevcut siyasi ve ekonomik düzeni korumak açÕsÕndan kritikti ve bu anlamda da
siyasal olarak pragmatikti. Gayrimüslim vatandaúlarÕn bu durumu elbette otonom bir pozisyona
karúÕlÕk gelmiyordu (Kenano÷lu, 2004). Otonom bir düzen olmasa da farklÕ dinlere mensup
cemaatlerin hastaneler, okullarÕ, yetimhaneleri vb. kurumlarÕ bulunuyordu. Cizye dÕúÕnda hem
Müslümanlar hem de gayrimüslimler mesleki durumlarÕ ve varlÕk miktarlarÕna göre aynÕ vergi
düzenine dahildiler. Devletin genel olarak kanunlarÕ tüm tebaa içinde geçerli olmakla birlikte her
milletin (örne÷in Yahudi cemaati) baúÕnda “o cemaatin seçti÷i ve OsmanlÕ Devleti’nin bir beratla
onayladÕ÷Õ bir dini úef bulunmuútur” (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Dini úef ya da lider cemaatin kendi
içinde kimi ekonomik ve cezai yaptÕrÕmlarÕ uygulayabilme imkanÕna sahipti. Bu kimi zaman
suiistimale açÕk bir alan yaratÕyordu. Örne÷in Stanford Shaw’un aktardÕ÷Õna göre Rum Patri÷i
yönetimindeki “Rum Ortodoks Kilisesi kendine ba÷lÕ Ortodoks SlavlarÕ RumcayÕ ana dil olarak
ö÷renmeye ve Rumlardan açÕkça daha fazla millet vergisi ödemeye zorlamÕútÕr” (Shaw, 1985).
Bununda dÕúÕnda dini úefin cemaatin mallarÕnÕ idare etme ve kendi cemaatinden belirli miktarlarda
vergi toplama yetkisi bulunuyordu. Yine cezalandÕrma yetkisi genel olarak devlete ait olmakla birlikte
cemaat kurallara aykÕrÕ davranan, kültürel teamülleri ihlal eden ve suç iúleyen cemaat üyelerini
yargÕlayÕp cezalandÕrabiliyordu (Cin ve AkyÕlmaz, 2008). Tüm bu özellikleri göz önünde
bulunduruldu÷unda millet sisteminin iki yönüne dikkat çekmek mümkün görünüyor. Sistem bir
yandan gayrimüslimlerin kültürel yaúamlarÕnÕ korumaya imkan tanÕrken di÷er yandan devlet otoritesi
dÕúÕnda ikincil bir denetim ve güvenlik mekanizmasÕnÕ yaratÕyordu. Gayrimüslim tebaanÕn üyeleri hem
devletin siyasi, hukuki ve ekonomik denetimi hem de mensubu olduklarÕ cemaatin iç yaptÕrÕmlarÕ ile
karúÕ karúÕya kalÕyorlardÕ. ømparatorluk açÕsÕndan bu oldukça iúlevseldi. Geniú bir co÷rafyada hüküm
süren sistem hukuki ve ekonomik güvenlik siyasetini çifte bir mekanizma içerisinde çözmüú oluyordu.
Genel itibariyle BatÕ’ya dönüú geniúleme siyaseti güden OsmanlÕlar bu co÷rafyada klasik dönemde
ømparatorlu÷u sarsacak ciddi bir askeri ve siyasi tehditle karúÕlaúmadÕlar. Avrupa ve Rusya ekonomik,
siyasi, askeri ve teknolojik olarak modernleútikçe, hem bu co÷rafyalardaki hem de OsmanlÕ
ømparatorlu÷u’ndaki etnik gruplar milliyetçilik üzerinden siyasallaútÕkça ve ba÷ÕmsÕz bir kamuoyu
kültürü oluútukça ola÷an siyasetin genel düzeni ciddi bir farklÕlaúma yaúadÕ. Özellikle 19. yüzyÕl
OsmanlÕ’sÕ her bakÕmdan oldu÷u gibi nüfus politikalarÕ ve etnik yapÕ açÕsÕndan da derin bir dönüúüm
geçirdi. Devletin merkezileúme politikalarÕ ve bürokrasinin güçlenmesi, milliyetçili÷in yayÕlmasÕ,
modern anlamda bir nüfus siyasetinin oluúmasÕ ile dini aidiyetin giderek “etnik” bir içerik kazanmaya
baúlamasÕ yüzyÕla çehresini vermiúti. Balkanlarda yo÷un bir biçimde yaúanan milliyetçilik
hareketlerinde 1830’da ba÷ÕmsÕz bir Yunanistan ortaya çÕkmÕútÕ. Bu siyasi yapÕlanmalarÕn Yunanistan
ile sÕnÕrlÕ kalmayaca÷Õ aúikardÕ. 1839 yÕlÕnda deklare edilen Tanzimat FermanÕ sonraki süreç içinde
gerçekleúecek reformlarÕn ilk ciddi sinyalini veriyordu. Bu süreçte rol oynayan bürokratlar bir yandan
modernleútirme hamleleri yapmak ve bir yandan da devletin siyasi bütünlü÷ünü koruma kaygÕsÕ içinde
248
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
hareket ediyorlardÕ (Ülken, 2001).80 Özellikle askere alma, vergi toplama ve yargÕlama konusunda
yöneticilerin gösterdi÷i keyfi uygulamalar ile uluslararasÕ baskÕ Tanzimat FermanÕ’nÕn ortaya
çÕkmasÕnda etkili olmuútur (Tanör, 1995). Ferman din, etnik mensubiyet ve mezhep farkÕ
gözetmeksizin her vatandaúa yasal güvence getirmekteydi (Toros, 1985; Osmano÷lu, 2009). Can ve
mal güvenli÷i ile adil yargÕlanma konusunda devlet vatandaúlarÕma eúitlik temelli vaatlerde bulunuyor
ve yasal güvence Padiúah’Õn yemiyle garanti ediliyordu. Halil ønalcÕk’Õn aktardÕ÷Õna göre “hükümdarÕn
yeminle ba÷landÕ÷Õ ana haklar kavramÕ, úüphesiz 1830–1840 Avrupa’sÕnda yaygÕn meúrutiyetçi
fikirlerin tesiri altÕnda benimsenmiú bir esastÕr” (ønalcÕk, 1996). Bu meúrutiyetçi fikirler 19. yüzyÕl
OsmanlÕ aydÕnÕ üzerinde de etkisini göstermiútir. Bunun yanÕnda özellikle 19. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕnda
geliúen yazÕlÕ basÕn ve yayÕncÕlÕ÷Õn geliúmesi azÕnlÕklarÕn güçlü bir talep siyaseti geliútirmelerine zemin
sa÷lÕyordu. Öte yandan OsmanlÕ Devleti’nin BatÕlÕ devletler ve Rusya karúÕsÕnda ekonomik ve askeri
olarak giderek güçsüzleúmesi OsmanlÕ idaresi üzerindeki uluslararasÕ baskÕyÕ arttÕrÕyordu.
Bu baskÕnÕn ilk ciddi karúÕlÕ÷Õ 1856 yÕlÕnda ilan edilen, Tanzimat’Õn vaatlerini “tekrarlayan, açÕklayan
ve geniúleten” Islahat FermanÕ’ydÕ (Berkes, 2003). Ferman ømparatorluk bünyesindeki azÕnlÕklarÕn
talep siyaseti açÕsÕndan kritik bir dönemeçti; gayrimüslimlere can ve mal hürriyeti konusunda güvence
veriyor, dinsel topluluklarÕn kendilerini yönetebilme konusunda imkanlar tanÕyor, din, vicdan ve
ibadet özgürlü÷ünün korunmasÕnÕ öngörüyordu. Bunun dÕúÕnda gayrimüslimlere her türlü devlet
memuriyetlerine atanma, eyalet meclisine girebilme gibi önemli siyasal haklar tanÕnÕyordu (Kili ve
Gözübüyük, 2000; Tanör, 1995). Niyazi Berkes’e göre Islahat FermanÕ “genel olarak HÕristiyan “millet”lerin anayasal geliúmesinin baúlangÕcÕ olmuú, onlarÕn ulusal ba÷ÕmsÕzlÕk isteklerinin bir
manifestosu olmuútu” (Berkes, 2003). ùerif Mardin de Ferman’Õn anayasal niteli÷ini vurgular ve
“Islahat FermanÕ, o zamana kadar “milleti hakime” olan Müslümanlardan bu imtiyazlÕ durumu alÕyor,
din farkÕ gözetmeksizin bir “OsmanlÕ” vatandaúlÕ÷Õ kurmaya çalÕúÕyordu” (Mardin, 2004) tespitinde
bulunur.
1877’de II. Abdülhamit ilk Meclis-i Mebusan’Õ açtÕ÷Õnda 69’u Müslüman ve 46’sÕ gayri Müslim olan
115 mebus bulunuyordu (Güler, 2007). Bu tablonun oluúmasÕnda úüphesiz Tanzimat sürecinin önemli
bir etkisi vardÕ. II. Abdülhamit’in söz konusu meclisi feshetmesine gerekçe olarak gösterdi÷i 18771878 OsmanlÕ-Rus SavaúÕ (93 Harbi) sadece Meclis’in süresiz tatil edilmesine de÷il OsmanlÕ
ømparatorlu÷u’nun etnik yapÕsÕnda ciddi sonuçlara yol açtÕ. Ruslar karúÕsÕnda alÕnan yenilgi ile
Romanya, SÕrbistan ve Karada÷’a ba÷ÕmsÕzlÕk veriliyor, Bulgaristan Prensli÷i kuruluyor ve BosnaHersek’e iç iúlerinde ba÷ÕmsÕzlÕk tanÕnÕyordu. SavaúÕn getirdi÷i demografik dönüúüm hem BalkanlarÕn
hem de Anadolu’nun çehresini de÷iútirdi. Erik Jan Zürcher’in aktardÕ÷Õna göre bu savaúla 1,2 milyon
kadar Müslüman Kafkasya’dan göç etmiú ya da kaçmÕútÕ ve “1877-1878’de ilk kez, nüfusun önemli
bir kÕsmÕ Müslümanlardan ve Türklerden oluútu÷u bölgeler yabancÕ iúgal altÕna” girmiúti (Zürcher,
2010). Bu durum úüphesiz Anadolu’ya yo÷un bir Türk ve Müslüman göçü anlamÕna geliyordu.
Muhacirler ve iskan sorunu devletin baúa çÕkmasÕ gereken baúlÕca meselelerden biri haline geldi.
1877–1878 SavaúÕ’nÕn yarattÕ÷Õ göç hareketleri modern devlete özgü iki kurumun oluúmasÕnda ve aktif
olarak çalÕúmasÕnda etkili olmuútur. Birincisi, savaúla baúlayan büyük göç nedeniyle gelmekte olan
muhacirlerin idaresinden sorumlu ødâre-i Umumiyye-i Muhâcirîn Komisyonuve bu komisyona ba÷lÕ
olmak üzere ødâre-i Umûr-Õ Hesâbiyye ve ødâre-i Umûr-Õ øskâniyyeúubeleri kurulmuútur (Paúao÷lu,
2013). Komisyonun amacÕ Ruslarla yapÕlan savaú atmosferinde MüslümanlarÕn hala egemenlik altÕnda
bulunan OsmanlÕ topraklarÕna göçlerini teúvik ve idare etmekti (Erkan, 1999). økincisi iç güvenlikle
ilgiliydi. OsmanlÕ-Rus savaúÕnÕn sonucunda “ømparatorluk Balkanlar’daki topraklarÕnÕn ço÷unu
kaybetmiúti ve kendi iç idaresinde reform yapmazsa kalan topraklarÕ da kaybetme tehlikesiyle karúÕ
karúÕya kalmÕútÕ. Balkanlar’Õn özellikle de Makedonya’nÕn hassas durumunu göz önüne alan
Abdülhamit ordu içinde tamamen iç güvenlikle ilgilenecek ayrÕ bir birim oluúturmaya karar verdi. øúte
jandarmanÕn kurularak polisten ayrÕútÕ÷Õ an buydu” (Ergut, 2004). Bu anlamda II. Abdülhamit’in
øttihat ve Terakki devrine sadece iskan ve nüfus siyaseti açÕsÕndan de÷il iç güvenlik politikasÕyla ilgili
80
ùerif Mardin’e göre Tanzimat FermanÕ’nÕn ortaya çÕkmasÕnda “Kameralizm”in etkisi vardÕ ve Kameralizm’in FermanÕ
hazÕrlayan devlet adamlarÕna cazip gelen tarafÕ, OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nu birleútirici bir görüntü içinde sunmasÕydÕ (Mardin,
2004).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
249
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
de ciddi bir deneyim bÕraktÕ÷ÕnÕ söylemek mümkündür. Nitekim øttihat ve Terakki hükümeti tarafÕndan
uzun süre kullanÕlan Polis Nizamnamesi de 1907 yÕlÕnda II. Abdülhamit tarafÕndan çÕkarÕlmÕútÕ (Ergut,
2004).
OsmanlÕ-Rus savaúlarÕnÕn, RuslarÕn Balkanlarda nüfuz kazanmasÕnÕn ve bu co÷rafyada izledi÷i
panislavist politikalarÕn etkisiyle oluúan karúÕlÕklÕ göçler siyasal kimli÷e de yeni bir çehre
kazandÕrÕyordu. 19. yüzyÕlÕn sonuna do÷ru “gayrimüslim tebaasÕnÕn ço÷unlu÷unu yitiren OsmanlÕ
Devleti, Tanzimat devrine oranla daha açÕkça ifade edilen bir øslami kimlik kazanmÕú” oluyordu
(Deringil, 2007). François Georgeon’un da belirtti÷i üzere RuslaútÕrma politikasÕ, panislavizme karúÕ
ulusal direniú ve II. Abdülhamit’in despotizmine karúÕ mücadele Türk milliyetçili÷ine damgasÕnÕ
vuracaktÕ (Georgeon, 1999). Siyasal kimlikteki bu dönüúüm 1880’lerden 1920’lere dek süren etnik
politikalara rengini verecektir. SavaúÕn getirdi÷i baúarÕsÕzlÕk “millet sistemi”nden vazgeçilmeye
çalÕúÕlmasÕnda da etkili oldu. “Millet sistemi” homojen bir topluluk yaratma açÕsÕndan iúlevsel de÷ildi
ve gayrimüslimlerin farklÕlÕklarÕnÕ korumasÕ øttihat ve Terakki yönetimi baúta olmak üzere hakim
siyasetçiler tarafÕndan çözülmenin sebebi olarak görülecekti (YÕldÕz, 2001). Etnik farklÕlÕklar güvenlik
açÕsÕndan risk olarak okunacak ve bu algÕ Cumhuriyet döneminde kristalize olan resmi ideolojinin
temellerini atacaktÕ. Geleneksel sadakat beklentisinin yerini yavaú yavaú ulus devletin laik,
merkeziyetçi ve teritoryal kavramÕnÕn almasÕnda da bu temeller etkili olmuútur (Gencer, 2010).
2. OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun Etnik YapÕsÕ (1831–1922)
2.1. OsmanlÕ’da Modern Nüfus SayÕmlari, østatistik Ve Etnik Co÷rafya
Modern devletin temel özelliklerinden biri, geniúleyen ve güçlenen merkezi bürokrasinin düzensiz
topluluklarÕ belirli bir matemati÷i olan nüfus olarak kavramasÕ, bu nüfusun siyaseten úekillendirilebilir
niteli÷inin farkÕna varÕlmasÕ ve bu yönde bilgi üreten araçlarÕ geliútirmesidir. Nüfusun sistematik bir
biçimde nicelleútirilerek bilimsel bilginin nesnesi haline getirilmesinde nüfus sayÕmlarÕ ve istatistik
önemli bir yer tutar.81 Nüfus sayÕm sistemi ve kayÕt altÕna alma bireyleri egemenlik mekanizmalarÕyla
do÷rudan iliúkiye geçirir (Hobsbawm, 2000; Anderson, 2004; Dündar, 2010). Egemenlik
mekanizmalarÕnÕn siyasal tercihleri bilimsel bilginin nasÕl kullanÕlaca÷ÕnÕn zeminini belirler. Nitekim
uluslaúma ile nüfus sayÕmlarÕ arasÕndaki iliúkiye baktÕ÷ÕmÕzda, modern nüfus sayÕmlarÕnÕn etnik ya da
dinsel olarak bir milliyet veya cemaat seçmeye zorlamasÕ Hobsbawm’Õn da belirtti÷i üzere modern
idari devletin teknik gerekliliklerinin milliyetçili÷in ortaya çÕkÕúÕnÕ besleyen yönünü gösterir
(Hobsbawm, 2000).
19. yüzyÕla kadarki OsmanlÕ nüfusunu araútÕrmak için temel demografik malzemeyi arazi mülkiyeti ve
vergi mükelleflerini kaydetmeye yönelik olarak tutulan “Tahrir Defterleri” oluúturmaktadÕr.82 Modern
anlamda bir demografik kaygÕ taúÕmayan bu defterler co÷rafi olarak hazÕrlanÕyordu. Gayrimüslimlerin
yaúadÕ÷Õ yerleúim birimlerinde bu kiúiler MüslümanlarÕn ardÕndan ayrÕ bir listeye yazÕlÕyordu (Faroqhi,
1999; ønalcÕk, 2000). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda modern anlamda ilk nüfus sayÕmÕ ise asker ve vergi
potansiyelini görme gere÷ini karúÕlamaya yönelik olarak 1831’de gerçekleútirildi.83 Bu sayÕmda
yalnÕzca erkek nüfusu sayÕlmÕú ve din esasÕna dayalÕ olarak etnik özellikler belirlenmiútir (Koç, 2007;
Akbayar; 1985). SayÕmÕn hedefi gayrimüslimlere úahsi vergi uygulamasÕ getirmek ve Müslüman
erkekleri orduya almak üzere nicel bir temel oluúturmaktÕ (Karpat, 2010).Yeni kaldÕrÕlan Yeniçeri
Oca÷Õ köklü ømparatorluk ordusunda ciddi bir tasfiye getirmiúti ve bunun yerine kurulan “Asakir-i
Mansure-i Muhammediye” isimli ordu için askeri potansiyelini gözden geçirmek elzem görülmüútü.
Ordu yeniden toparlanmak için buna ihtiyaç duyuyordu ve bu anlamda Karpat’Õn da belirtti÷i üzere,
“OsmanlÕ askeriyesi, nüfus kayÕtlarÕyla yakÕndan ilgilenen, nüfus sayÕmÕ yapÕlmasÕ ve nüfusun düzenli
olarak kaydedildi÷i bir sistemin uygulanmasÕ için sultana ve hükümete baskÕ yapan ilk kurum oldu”
(Karpat, 2010). Her ne kadar OsmanlÕ nüfus tarihi açÕsÕndan kritik bir yere sahipse de bu sayÕmÕn
81
østatistik kelimesi “statistik”ten türetilmiútir ve “devlete ait bilgi” anlamÕna gelmektedir (Hacking, 2005).
OsmanlÕ nüfus, sosyal ve ekonomi tarihine dair önemli bilgiler içeren “Tahrir Defterleri” konusunda ilk çalÕúmalarÕ Ömer
Lütfi Barkan yapmÕútÕr. Barkan’Õn bazÕ çalÕúmalarÕ için bkz. (Barkan, 1980; 2000; 1988).
83
1829 yÕlÕnda østanbul’da modern yöntemlerle bir nüfus sayÕmÕ yapÕlmÕútÕ ancak bu sayÕm co÷rafi olarak sÕnÕrlÕ oldu÷u için
imparatorlu÷un nüfus analizini yapmak açÕsÕndan kÕsÕtlÕ verile sunmaktadÕr (Bingöl, 2004).
82
250
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
sonuçlarÕ kÕsmen ve belirli yöreler için mevcuttur (Behar, 1996). SayÕm din esasÕna dayalÕ olarak
yapÕldÕ÷Õndan, bu sayÕmdan hareketler nüfusun tam bir etnik haritasÕnÕ çÕkarmak olanaksÕzdÕr.
SayÕmda HÕristiyan tebaa “Reaya” diye gösterilmiútir. Yo÷unluk durumlarÕna göre bazÕ bölgelerde
Rumlar, Bulgarlar, Ermeniler, Yahudiler ayrÕca gösterilmiú, Reaya olarak görülen HÕristiyan KÕptiler
“KÕpti ReayasÕ” olarak kaydedilmiútir (Karal, 1997).
Tablo 1. 1831 SayÕmÕna Göre OsmanlÕ Nüfusunun Dinsel-Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Shaw, 1978)
Bölge
Rumeli
Müslüman
Rum
Çingene
Yahudi
Ermeni
Toplam
513,448
811,546
29,532
11,674
3,566
1,369,766
Anadolu
1,988,027
366,625
7,143
5,338
16,743
2,383,876
Toplam
2,501,475
1,178,171
36,675
17,012
20,309
3,753,642
Bu sayÕmdan 13 yÕl sonra yapÕlan 1844 nüfus sayÕmÕ da 1831 sayÕmÕ gibi ekonomik, idari ve askeri
amaçlarla yapÕlmÕútÕ. Bu sayÕmÕn resmi sonuçlarÕ ise açÕklanmamÕútÕr ancak sayÕmla ilgili sayÕsal
veriler A. Ubicini ve E. Bore tarafÕndan yayÕmlanmÕútÕr (Ubicini, 1973; Bore, 1849-1850). Tarihçiler
büyük oranda Ubicini ve Bore’un verilerinden hareketle bu sayÕmÕ de÷erlendirmiúlerdir (AkarlÕ,
1972).
Tablo 2. 1844 SayÕmÕna Göre OsmanlÕ Nüfusunun Dinsel-Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Behar, 1996)
Dinsel/Etnik
Cemaat
Avrupa
Asya
Afrika
Toplam
OsmanlÕlar
2.100.000
10.700.000
---
12.800.000
Rumlar
1.000.000
1.000.000
---
2.000.000
Ermeniler
400.000
2.400.000
---
2.400.000
Yahudiler
70.000
80.000
---
150.000
Slavlar
6.200.000
---
---
6.200.000
Romenler
4.000.000
---
---
4.000.000
Arnavutlar
1.500.000
---
---
1.500.000
Tatarlar
16.000
20.000
---
36.000
Araplar
---
900.000
3.800.000
4.700.000
Süryaniler ve
Keldaniler
---
235.000
---
235.000
Dürziler
---
30.000
---
30.000
Kürtler
---
1.000.000
---
1.000.000
Türkmenler
---
85.000
---
85.000
Çingeneler
Toplam
214.000
---
---
214.000
15.500.000
16.050.000
3.800.000
35.350.000
1866 yÕlÕnda Tuna vilayetinde (kÕsmen Irak’ta da) kapsamlÕ bir sayÕm yapÕlmaya baúlanmÕú ve bu
sayÕm 1873 yÕlÕna dek sürmüútür. Bölgedeki etnik, dini, ekonomik ve sosyal kompozisyondaki köklü
de÷iúimler bu sayÕmÕn yapÕlmasÕna ihtiyaç duyuldu÷unu göstermektedir (Karpat, 2010). Önceki
sayÕmlara göre çok daha detaylÕ olarak yapÕlan bu sayÕmÕn amaçlarÕndan biri de OsmanlÕ vatandaúÕ
olanlara “Tezkere-i Osmaniye” (OsmanlÕ nüfus cüzdanÕ) vermek olmuútur (Çimen, 2012). Dönemin
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
251
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
valisi Mithat Paúa verileri sosyal ve ekonomik politikalarÕnda kullandÕ÷Õ bilinmektedir. Bölgesel bir
sayÕm olmasÕna ra÷men bu özelli÷iyle ve nüfus tezkeresi da÷ÕtÕlmasÕ sebebiyle OsmanlÕ bürokrasisinde
nüfus konusunda modern siyasal bir bakÕúÕn geliúti÷inin önemli bir göstergesidir.
Bu tarihten sonra genel bir nüfus sayÕmÕ 1881/1882 yÕllarÕnda baúlayarak 1893 yÕlÕnda tamamlanan
sayÕmdÕr. SayÕmÕn sonuçlarÕ II. Abdülhamit’e bir raporla da sunulmuútur. Kendinden önceki nüfus
sayÕmlarÕyla kÕyaslandÕ÷Õnda teknik olarak daha modern bir sayÕm söz konusudur. Bu sayÕmla kadÕnlar
ilk kez nüfus sayÕmÕna dahil edilmiútir (Çimen, 2012). SayÕm yaú, cinsiyet, medeni durum, etnik ve
dinsel aidiyet, meslek vs. gibi da÷ÕlÕmlarÕ veren ilk ayrÕntÕlÕ nüfus sayÕmÕdÕr. SayÕm sÕrasÕnda sicile
kayÕt sistemi uygulanmÕútÕr. SayÕmla birlikte tüm nüfusun sicile kaydedilmesi için her kiúiye bir nüfus
tezkeresi verilmiú ve bundan sonra kiúinin devletle olan her türlü iliúkisinde bu tezkereyi göstermek
zorunlu hale getirilmiútir. Kaydolmayanlar için ise para ve hapis cezasÕ uygulanmÕútÕr (Akbayar,
1985).
Tablo 3. 1897 Nüfusunun Dinsel/Etnik Da÷ÕlÕmÕ (Güran, 1997)
Dinsel/Etnik Cemaat
Müslüman
Rum
Ermeni
Bulgar
Katolik
Yahudi
Protestan
Latin
Maruni
Keldani
Süryani
KÕpti-i Gayrimüslim
Toplam
Nüfus
14.111.945
2.569.912
1.042.374
830.189
120.479
215.425
44.360
22.335
32.416
5.768
35.554
19.550
19.050.307
Toplam Nüfusa OranÕ %
74.08
13.49
5.47
4.36
0.63
1.13
0.23
0.12
0.17
0.03
0.19
0.10
100.00
Bu sayÕmdan kÕsa bir süre sonra 1903 yÕlÕnda aynÕ niteliklere sahip yeni bir sayÕma baúlanmÕú ve bu
sayÕm 1906’da sonra ermiútir. AyrÕntÕlÕ biyolojik göstergeler (do÷um, ölüm vs.) sunmasÕ sebebiyle bu
iki sayÕmÕn sa÷ladÕ÷Õ verilerden hareketle modern nüfusbilim yöntemlerini kullanarak do÷urganlÕk,
evlilik, ölümlülük vs. göstergeleri hesaplamak mümkündür (Behar, 1996). ømparatorlu÷un etnik
co÷rafyasÕnÕ de÷erlendirmek açÕsÕndan da yine bu iki sayÕm (1893 ve 1906) baúlÕca verileri
sunabilmektedir. Bu tarihten sonra 1914 yÕlÕnda genel nüfus verileri yayÕnlanmÕútÕr ancak bu veriler
yeni bir sayÕmÕn sonucuna de÷il 1906 sayÕmÕnÕn sonuçlarÕna yaslanmaktadÕr (Shaw, 1978; Karpat,
2010). Bu anlamda 1906 sayÕmÕ son OsmanlÕ nüfus sayÕmÕdÕr. Cem Behar’Õn belirtti÷i üzere
“demografik araútÕrmalar açÕsÕndan OsmanlÕ ile Türkiye Cumhuriyeti arasÕndaki ba÷lantÕyÕ bu iki
nüfus sayÕmÕ sa÷lar” (Behar, 2000).
OsmanlÕ Devleti’nde modern nüfus sayÕmlarÕnÕn gerçekleútirilmesine paralel olarak belirli bir nüfus
kayÕt sistemi ve istatistik kültürü geliúmeye baúlamÕútÕr. 1831 sayÕm sonuçlarÕnÕ de÷erlendirmek ve
nüfus iúlerini yürütmek amacÕyla bu tarihte Ceride-i Nüfus Nezareti kurulmuútur (Shaw, 1978). 1881
yÕlÕnda Sicil-i Nüfus Nizamnamesi kabul edilerek nüfus iúlere daha rasyonel hale getirilmiú ve 1914
yÕlÕnda çÕkarÕlan Sicil-i Nüfus Kanunu ile kayÕt sistemi en geliúkin haline ulaúmÕútÕr. Sicil-i Nüfus
Kanunu küçük de÷iúikliklere ra÷men 60 yÕl boyunca yürürlükte kalmÕútÕr. Bunun sebebi Kanun’un
birçok açÕdan yeni getirmesidir. Kanun’da nüfusa kayÕt olma zorunlu hale getiriliyor ve kayÕt altÕna
alÕnacak hususlar úu úekilde sÕralanÕyordu: “Kiúinin isim ve úöhreti; MüslümanlarÕn dini;
Gayrimüslimlerin dini, mezhebi ve hangi cemaate mensup olduklarÕ; baba adÕ ve do÷um yeri; ana adÕ;
kiúinin do÷du÷u vilayet ve kazasÕ; do÷um tarihi; ikametgahÕ; sanat ve sÕfatÕ; okuryazar olup olmadÕ÷Õ;
seçim ehliyeti; askerlik dairesi; erkek nüfusun boy, göz, çehre, bÕyÕk, sakal ve saç rengi; sabit
belirtileri; evli ise karÕsÕnÕn birden fazla olup olmadÕ÷Õ; anne ve babasÕnÕn hayatta olup olmadÕ÷Õ;
askerlik yaú ve derecesi; güneú ve ay takvimine göre deftere kayÕt tarihinin kütüklere yazÕlmasÕ”
(Çimen, 2012).
252
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
19. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕndan itibaren OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun idari bürokrasisinde modern
anlamda bir istatistik kültürünün geliúmeye baúladÕ÷ÕnÕ söyleyebiliriz.84 østatistikle tanÕúma 1850’lere
dek uzanÕr. 1857 yÕlÕnda Sardunya’dan iki adet istatistik kitabÕ OsmanlÕ yönetimine hediye olarak
gönderilmiú ve devlet erkanÕ da bundan duydu÷u memnuniyeti iletmiútir.85 ølk telif istatistik kitabÕnÕ
1876 yÕlÕnda Mekteb-i Sultani muallimlerinden Recai Efendi østatistik-i Umumi adÕyla çÕkarmÕútÕr
(Toprak, 2000). Modern istatistik tanÕmÕnÕn karúÕlÕ÷Õna en yakÕn çalÕúma olarak ise 1898 yÕlÕnda
yayÕmlanan Abdurrahman ùeref’in østatistik ve Co÷rafya-i Umrani (ùeref, 1314) baúlÕklÕ eseridir.
Kitap hem dönemin istatistik anlayÕúÕnÕ hem de bu anlayÕúÕn etnik co÷rafyayÕ tasnif etme biçimini
gösteriyordu. Zafer Toprak’Õn aktardÕ÷Õna göre kitapta yer alan ilk tablo "1301 MartÕnda Dersaadet
Nüfusu" baúlÕ÷ÕnÕ taúÕyordu. "Esami-i cemaat" sütunu "øslam,", "Rum," "Ermeni," "Bulgar,"
"Katolik,", "Yahudi," "Protestan," "Latin," ve "Tebaa-i Ecnebiyye ile Tabiiyeti Meúkuk Bulunanlar"Õ
içeriyordu (Toprak, 2000). 1880’lerden itibaren istatistik bilgileri derlenmeye baúlandÕ ve istatisti÷in
kurumsallaúmasÕ açÕsÕndan önemli bir dönemeç olan BabÕali østatistik Kurulu 1891 yÕlÕnda kuruldu.
1897 yÕlÕnda ise ilk istatistik yÕllÕ÷Õ yayÕmlandÕ. Bu yÕllÕkta 19. yüzyÕl sonlarÕnda devletin idari yapÕ,
nüfus, sa÷lÕk, e÷itim, ticaret, adliye, maliye, tarÕm, ulaútÕrma ve haberleúme gibi birçok alanda ayrÕntÕlÕ
istatistiksel bilgiler yer almÕútÕr (Güran, 1997). YÕllÕkta gayrimüslimler Rum, Ermeni, Bulgar, Katolik,
Yahudi, Protestan, Latin, Maruni, Keldani, Süryani, KÕpti-i Gayrimüslim, Teba-i Ecnebiye olarak
sÕnÕflandÕrÕlmÕútÕr (Güran, 1997).
øttihat ve Terakki döneminde istatistik çalÕúmalarÕ ivme kazandÕ ve her resmi daire kendi istatistik
kayÕtlarÕnÕ tutma ve onlarÕ yayÕnlama giriúimi içerisine girdi (Toprak, 2000). Bu dönemde istatistik
bilgileri sadece sosyal ve ekonomi politikalarÕnda de÷il Anadolu’nun etnik ve siyasal co÷rafyasÕnÕn
úekillenmesinde de yo÷un bir biçimde kullanÕldÕ. Örne÷in 1919 Sevr görüúmelerinde hem OsmanlÕ
Devleti hem de azÕnlÕk temsilcileri kendi düzenledikleri etnik istatistikleri politik taleplerini
temellendirmek amacÕyla kullandÕlar (Dündar, 2007).
Tablo 4. Nüfusun Dinsel/Etnik Da÷ÕlÕmÕ 1897–1914 (Shaw, 1978; Behar, 1996)
Dinsel/Etnik Cemaat
Müslüman
Rum Ortodoks
Ermeni Gregoryan
Bulgar
Rum Katolik
Rum-Ermeni Katolik
Ermeni Katolik
Protestan
Latin
Yahudi
Maruni
Frenk
Toplam
84
85
1897 YÕlÕ
14.111.943
2.569.912
1.042.374
830.189
-120.479
-44.360
22.335
215.425
32.426
-19.050.307
1906 YÕlÕ
15.518.478
2.822.773
1.050.513
762.754
60.597
-90.050
53.880
20.447
256.003
28.726
197.700
20.897.617
1914 YÕlÕ
15.044.846
1.729.738
1.162.169
-62.468
-67.838
65.844
24.845
187.073
47.406
-18.520.016
Okullarda istatistik dersinin ö÷retilmesine ise ilk kez 1878’de Mülkiye Mektebinde baúlanmÕútÕr. (Yüceulu÷, 1949).
BOA, Hariciye Nezareti Tercüme OdasÕ, 99/ 27.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
253
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2.2. øttihat Ve Terakki’den TBMM’ye Nüfusun Yeniden øskanÕ
øttihat ve Terakki’nin nüfus, iskan ve etnisite politikalarÕnÕn ortaya çÕktÕ÷Õ demografik zeminin
çerçevesi büyük ölçüde Balkan SavaúlarÕ (1912-1913) tarafÕndan çizilmiúti. Bu savaúlarÕn sonucunda
OsmanlÕ ømparatorlu÷u uzunca bir süredir hükmetti÷i Ege AdalarÕ, Makedonya, Arnavutluk ve
Makedonya’yÕ tamamen kaybetmiúti (Karal, 1996). ømparatorluk Midye-Enez çizgisinin batÕsÕnda
kalan ve 4 milyon insanÕn yaúadÕ÷Õ Avrupa’daki tüm topraklarÕnÕ yitirmiúti. Bu úüphesiz genel olarak
Balkan co÷rafyasÕndan ve özellikle de Trakya, Makedonya, Kosova ve Dobruca’dan Anadolu’ya
yo÷un bir Müslüman-Türk göçü anlamÕna geliyordu (Karpat, 2013). Zürcher’in de belirtti÷i üzere bu
toprak kayÕplarÕnÕn bir sonucu da “OsmanlÕ tarihinde Türklerin ilk kez etnik bakÕmdan nüfusun
ço÷unlu÷unu oluúturmalarÕ olmuútu” (Zürcher, 2010). 19. yüzyÕlÕn baúÕndan beri aúamalÕ olarak
yükselen Balkan milliyetçili÷inin OsmanlÕlar karúÕsÕndaki bu baúarÕsÕ, siyasal co÷rafya olarak giderek
Anadolu’ya çekilen øttihat ve Terakki milliyetçili÷inin daha da radikalleúmesine etki edecekti (Bora,
1997). II. Meúrutiyet yazÕmÕnda Anadolu’nun Türklü÷ünün Õsrarla vurgulanmasÕnÕn yeúerdi÷i zihniyet
iklimini bu zeminde tartÕúmak mümkündür (Alkan, 2001).
øttihat ve Terakki hükümetinin etnisite politikalarÕnda Anadolu’nun Balkan SavaúlarÕ sonucunda
Türkleútirilmeye demografik olarak müsait hale gelmesinin etkisi önemlidir ancak Türklük eksenli
“milleti hakime” düúüncesi daha öncesine uzanÕr. Örne÷in øttihat ve Terakki’nin yayÕn organÕ Tanin
gazetesinin baúyazarÕ Hüseyin Cahit YalçÕn 1908 yÕlÕnda yayÕmladÕ÷Õ bir makalede úunlarÕ söylemiúti:
“Bu memleketi Türkler zapt etti… Bu memleketi, anâsÕr-Õ gayr-i müslimenin hiçbirinin menâfî-i
mahsusasÕna bâziçe yapamazlar. OsmanlÕ namÕ altÕnda yaúayan Musevilere, Ermenilere, Rumlara,
Bulgarlara, hasÕlÕ bütün anâsÕr-Õ gayr-i müslimeye dahi müsavât, adalet, hürriyet kaideleri dairesinde
muamele-i uhuvvetkârâne gösterirler, fakat hiçbir zaman kendilerini unutmazlar… YalnÕz onlar bizi
muhâleset-i kalbiyelerine inandÕrmalÕdÕrlar. Çünkü ne denirse densin, memlekette “millet-i hâkime”
Türklerdir ve Türkler olacaklardÕr” (Yetim, 2008). 1912 yÕlÕnda yayÕnlanmÕú bir vatandaúlÕk kitabÕnda
da “kurucu unsur Türklük” vurgusunun sözleúmeci bir OsmanlÕlÕk kimlik ve ülküsünün ardÕnda
kendini hissettirdi÷i” (Üstel, 2009) bir söylemi çerçevelendirmeye baúladÕ÷ÕnÕ görürüz. Dr. HazÕk’Õn
1912 tarihli Malumat-Õ Medeniye ve Ahlakiye’sinde söz konusu söylem úu úekilde ifade edilir:
“Türkler altÕ yüz sene evvel bir hükümet tesis ettikleri zaman ilk müessisinin (kurucularÕn) namÕna ona
OsmanlÕ demiúlerdir. ùu halde Türklükle OsmanlÕlÕk birdir” (Üstel, 2009). EsasÕnda burada söz
konusu olan ømparatorlu÷un kurtuluúu olarak tartÕúÕlan “üç tarz-Õ siyaset”ten(OsmanlÕcÕlÕk, øslamcÕlÕk
ve Türkçülük) (Akçura, 1911) Türk milliyetçili÷inin baskÕn bir renk kazanarak OsmanlÕcÕlÕ÷Õ içerip,
etnik bir temelde dönüútürüp ve aúmasÕdÕr. Nitekim bu metinden hemen bir yÕl sonra yayÕmlanan Yeni
Malumat-Õ Medeniye isimli vatandaúlÕk kitabÕnda Türkler, karakter özellikleri itibariyle üstün bir
topluluk olarak tanÕmlanÕr: “Türkler, bütün milletler içinde en cesur, en hamiyetli ve en temiz yürekli
kavimdir” (Üstel, 2009).
øttihat ve Terakki Cemiyeti 1913 Bab-Õ Ali baskÕnÕ ile iktidarÕ ele geçirip siyasal ve bürokratik yapÕ
üzerinde hakimiyetini kurdu÷unda, bugünkü Türkiye’nin yer aldÕ÷Õ co÷rafi sÕnÕrlar içerisinde nüfusun
etnik kompozisyonu yaklaúÕk olarak aúa÷Õdaki úekildeydi ve bu etnik yapÕdan Türkleútirilmiú bir
Anadolu inúa u÷raúÕnÕ øttihat ve Terakki’nin hükümet etti÷i dönem boyunca görmek mümkündür.
Tablo 5. 1914 YÕlÕ RakamlarÕna Göre Bugünkü Türkiye SÕnÕrlarÕ øçerisindeki Nüfusun Etnik
Da÷ÕlÕmÕ (Mutlu, 2003)
Nüfus
Müslüman
Rum
Ermeni
Di÷erleri
Toplam
12, 966, 843
1, 529, 170
1, 266, 458
242,632
16, 005, 103
Anadolu’nun göçlerle dönüúen etnik kompozisyonunda øttihat ve Terakki yönetiminin temel
meselelerinden biri Müslüman-Türk nüfusun nasÕl iskan edilece÷iydi. Edirne ile ilgili 1913 tarihli bir
yazÕúma bu konudaki siyasal tercihleri göstermesi açÕsÕndan önemlidir: “Bu havalide Müslüman
Türkler her ne kadar ço÷unlu÷u oluúturmaktaysa da, bunlar her muharebede göç ederek gittikçe
azalmaktadÕr. Buna karúÕlÕk ikinci derecede ço÷unlu÷u teúkil eden RumlarÕn nüfusu gittikçe
254
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
artmaktadÕr. Bu duruma mahal bÕrakmamak için Makedonya ve Trakya'nÕn di÷er kÕsÕmlarÕndan hicret
etmekte olan ahalinin keúif suretiyle buralarda iskânÕ için her sancak dahilinde mülkiye ve askeriyeden
bir komisyon teúkil edilerek vilayet dahilinde nerelere ne kadar muhacir iskânÕnÕn araútÕrÕlmasÕna
çalÕúÕlmasÕ…" tasarlanmaktadÕr (Halaço÷lu, 1995). Pasajdan da anlaúÕlaca÷Õ üzere yönetimin genel
Rum politikasÕ “Anadolu sahillerinde Rum nüfusunun artmasÕnÕ önlemek” (Kerimo÷lu, 2008) iken
Müslüman Türkleri iskanÕndaki siyasal tercih ise bölgedeki etnik yapÕyÕ sayÕsal olarak Türkler lehine
dönüútürmekti. Hakim etnisite temelli bir “demografik mühendislik” hükümetin iç-siyasetinin temel
bileúeniydi (ùeker, 2007). Türklerin azaldÕ÷Õ yerlere göçmen Türkleri iskan etme politikalarÕyla
birlikte Türk olmayan Müslümanlara yönelik Türkleútirme politikasÕ, zorunlu Türkçe ö÷retimi,
zorunlu iskan, mahalli isimlerin Türkçeleútirilmesi gibi uygulamalar genel siyasetin sürekli bir
parçasÕna dönüútürüldü (YÕldÕz, 2001).
Gizli nüfus sayÕmlarÕ ve demografik istatistik ile etnografik araútÕrmalarÕn86 eúlik etti÷i zorunlu iskan
ve asimilasyon, øttihat ve Terakki’nin siyasal co÷rafyayÕ yeniden inúa etmelerinde kullandÕklarÕ temel
araçlar oldular. AzÕnlÕklarÕn talep siyasetinin siyasi güvenlik açÕsÕndan tehlike olarak görülmesi tam da
bu döneme rastlar. Nitekim Ermenilerin reform istekleri karúÕsÕnda øttihatçÕ hükümetin lider
isimlerinden Talat Paúa meseleyi úu sözlerle okumuútu:
“OsmanlÕ ømparatorlu÷u Türkler, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, SÕrplar vb.
çeúitli kavimlerden oluútu÷undan, Ermeni programÕna göre siyasi bir özerkli÷in kabulü öteki
milliyetlere de aynÕ úekilde bir örgüt kurma hakkÕnÕ verecektir. Bu ise yalnÕz ülkedeki birli÷i
bozmakla kalmaz, belki altÕ yüzyÕldan beri imparatorlu÷un üzerine kurulmuú oldu÷u temelleri
yÕkarak imparatorlu÷u çöküúe do÷ru götürebilir” (YÕldÕz, 2001).
“Güvenlikleútirilen” bir vatan algÕsÕ, ülkenin haritalandÕrÕlmasÕ, stratejik noktalarÕn ve iç-dÕú tehditlerin
belirlenmesi gibi bir siyasal tahayyülü besliyordu (Durgun, 2011). Ermenilerin 1915 yÕlÕnda tehcir
edilmesindeki politik motivasyonlardan biri di÷er milletlerin de benzer taleplerde bulunma kaygÕsÕ
sa÷larken yine Talat Paúa, (Fuat Dündar’Õn aktardÕ÷Õna göre) Vramian adlÕ bir Ermeni aydÕnÕna
Kürtleri asimile etme projesinden bahsetmiúti (Dündar, 2007).
Zorunlu iskan ve asimilasyon 1913-1918 yÕllarÕ arasÕnda øttihat ve Terakki yönetiminin iç-siyasetinin
kurucu ö÷esi haline gelmiúti. 1913–1914 yÕllarÕnda Rumlar ve Bulgarlar, 1915’te ise Ermeniler,
øttihatçÕ hükümet tarafÕndan kitlesel olarak zorunlu iskana tabi tutuldular. Ermeni tehcirinden sonra
uluslararasÕ baskÕnÕn da etkisiyle øttihatçÕlar yeraltÕ örgütü úeklinde çalÕúmaya devam ettiler ancak
siyasal zihniyet olarak 1920’lerden sonra da etkilerini gösterdiler. Nitekim liderlerinin da÷ÕldÕ÷Õ 1915
sonrasÕ øttihat ve Terakki Cemiyeti’nin durumu hakkÕnda Erik Jan Zürcher’in úu tespiti yapmaktadÕr:
“Liderleri gitmiú oldu÷u halde, øttihatçÕlar yine de meclise, orduya, polise, posta ve telgraf servislerine
ve di÷er birçok kuruluúa hakimdiler. 1919’da yeni yönetim tarafÕndan temizlik hareketlerine
baúlanmÕútÕ, ancak ne yeni yönetim ne de øtilaf Devletleri øttihatçÕ memur ço÷unlu÷unun yerine
koyacak yeterli insan gücüne sahip de÷ildi” (Zürcher, 2010).
øttihat ve Terakki’nin zorunlu iskan politikalarÕna ra÷men 1919 yÕlÕ resmi verilerine göre 10.941.894
olan toplam nüfusun 1.014.612’si Rum, 542.572’si Ermeni, 93.364 Musevi ve di÷er topluluklardan
oluúmaktaydÕ (Selek, 1981). 1920’de ilk TBMM ülkeyi idare etmeye baúladÕ÷Õnda idarenin önündeki
gayrimüslim etnik yapÕ bu úekildeydi. Bunun dÕúÕnda Müslüman etnik grup olarak ciddi bir Kürt
nüfusu bulunmaktaydÕ. Birinci Meclis’in gündemindeki en önemli sorunlardan biri muhaceretin (yani
göçün), nüfus hareketlerinin ve buna paralel olarak iskanÕn nasÕl yönetilece÷iydi. Menteúe (Manisa)
vekili Dr. Tevfik Rüútü Bey bu konuda AlmanlarÕ model olarak öneren bir konuúmasÕnda øttihatçÕ
izleri görmek mümkündür. Tevfik Rüútü konuúmasÕna önce muhaceret meselesinin ne kadar önemli
oldu÷unu belirterek baúlar:
“Mevzubahs olan muhaceret meselesi mazlum milletimizin hayatÕ küzeútesinde çok eski
zamanlardan 'beri mevzubahs olagelmiú, fakat buna ra÷men hiç bir vakit esaslÕ tedabire
tevessül edilmeyerek hep muvakkat çarelerle geçiútirilmiú, hep sÕkÕútÕkça acil ve muvakkat
86
Etnisite politikalarÕnÕn bir aya÷Õ olarak gerçekleútirilen etnografik araútÕrmalardan biri de øttihatçÕ hükümetin emriyle Baha
Sait tarafÕndan Aleviler üzerine gerçekleútirilmiúti. YayÕmlanmÕú bu çalÕúma için Bkz. (Baha Sait Bey, 1995).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
255
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
tedbirlere müracaat edilmiú ve nihayet bugüne kadar bu halde devam etmiú en feci ve en elim
bir cerihamÕzdÕr” (T.B.M.M.Z.C, 1920a).
Rüútü, meselenin bugüne dek yeterince önemsenmedi÷ini belirttikten sonra çözüm açÕsÕndan
AlmanlarÕn uyguladÕ÷Õ politikalarÕ örnek olarak gösterir: “(Pozen) e gitti÷im zaman orada Almanlar
Alman olmayan bu yerleri Almanlarla teksif etmek için (Kolonizasyon) yaptÕklarÕnÕ gördüm.
AlmanlarÕ baúka yerlerden oraya hicret ettiriyorlar, oraya gönderiyorlar ve yerleútiriyorlardÕ”
T.B.M.M.Z.C, 1920a). ùüphesiz hem Birinci Meclis dönemi (1920-1923) hem de erken Cumhuriyet
dönemi Türkleútirme politikalarÕ, “Alman olmayan yerleri AlmanlaútÕran” bu uygulamanÕn “Türk
olmayan yerlerin Türkleútirilmesi” açÕsÕndan dikkate alÕndÕ÷ÕnÕ gösteren örneklerle doludur.
Meclisin vekilleri iskan politikalarÕnÕn uygulanmasÕndaki önerilerinde öncelikli olarak sayÕ
bakÕmÕndan küçük ama “denetlenmesi” zor olarak görülen topluluklara yönelmiútir. Asayiú kaygÕsÕ ön
plandadÕr ve söz konusu topluluklarÕn silahaltÕna alÕnamamalarÕ önemli bir sorun olarak tarif
edilmektedir. Örne÷in Kütahya mebusu Cemil Bey göçebe KÕptilerin güvenlik nedeniyle iskan
edilmesine dair bir teklif sunar ve teklifi tartÕúmasÕz kabul edilir. Benzer bir teklifi A÷ustos 1920’de
Trabzon mebusu Hüsrev Bey, Bolu çevresinde yaúayan Abazalar için yapmÕú ve onun teklifi de kabul
edilmiútir. Hüsrev Bey konuúmasÕnda önce Bolu çevresinde yaúayan Abazalar ve Çerkesleri
karúÕlaútÕrÕr ve sonrasÕnda da AbazalarÕn Türk köyleri arasÕna da÷ÕtÕlmalarÕnÕ teklif eder:
“AbazalarÕ, meúrutiyet düúmanÕ, asayiú düúmanÕ muzÕr bir halk olarak telâkki ediniz. Çerkesler
hakikaten yola gelir ve lâf anlar takÕmÕdÕr. (...) Abazalar orada toplu kalmasÕnlar, onlarÕ Türk
köyleri arasÕna koymalÕ” T.B.M.M.Z.C, 1920b).
Söz konusu siyasi ve idari bakÕúa göre asayiú açÕsÕndan sorunlu görülen belli bir toplulu÷u terbiye
etmenin en etkin yöntemi onu yeniden iskan ile ço÷unluk içinde pasifize etmekten geçmektedir. Bu
bakÕú 1920’ler ve 1930’lar boyunca da etnik gruplar konusunda alÕnan siyasal, hukuki ve idari
kararlara hareket imkanÕ sa÷layan resmi ideolojinin baúlÕca parçasÕ olmuútur.
3. Cumhuriyet Döneminde Etnik Politikalar ve Etnik Co÷rafya (1923-1960)
3.1. Tek Parti Döneminde Etnik Politikalar: Dil, Tarih Ve Co÷rafya
OsmanlÕ’dan Cumhuriyete uzanan süreçte, yönetici kadrolarÕn devamlÕlÕ÷Õ ve etnik gruplara yönelik
politikalarÕn paralelli÷i, OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e devreden bir bakiyenin varlÕ÷Õna iúaret eder. øki
dönem açÕsÕndan süreklilik arz eden en önemli konu, nüfusun hakim bir etnisite çerçevesinde
homojenleútirilmesine yönelik politikalardÕr. Hem øttihat ve Terakki yönetimi, hem de Cumhuriyetin
kurucu kadrolarÕ, mübadele, tehcir, iskân ve zorunlu göç uygulamalarÕ aracÕlÕ÷Õyla ülke içindeki
nüfusu milliyetçi politikalarla düzenlemeye yönelik bir çaba sergilemiúler ve uyguladÕklarÕ politikalarÕ
çeúitli açÕlardan (asayiú, ulusal bütünlük vs.) gerekçelendirmiúlerdir. Ulus-devletlerin inúasÕna tanÕklÕk
eden 20. yüzyÕlÕn baúlarÕnda ortaya çÕkan büyük nüfus hareketlerine ve etnisite mühendisli÷i
uygulamalarÕna paralel olan bu uygulamalar, her iki dönemin etnik politikalarÕnÕ belirleyen bir
zihniyet süreklili÷ine iúaret eder. Hakim ulusal kategori olarak Türklü÷ün giderek etnik bir anlam
kazanmasÕ ve uygulanan nüfus politikalarÕnÕn a÷ÕrlÕklÕ olarak Türkleútirme giriúimini açÕ÷a çÕkarmasÕ,
hem øttihat ve Terakki hem de Cumhuriyet döneminin, Türk ve Müslüman kitleden oluúan bir ulus
yaratma çabalarÕnÕn çÕkÕú noktasÕnÕ oluúturur. Erik Jan Zürcher, Tek Parti döneminin Jön Türk
hareketinin bir uzantÕsÕ oldu÷unu, kurucu kadrolarÕn benzer algÕ ve yaklaúÕmlar üzerinden hareket
ettiklerini belirtir.87 Cumhuriyet’in kurucu kadrolarÕ siyasal örgütlenme açÕsÕndan bir adÕm öteye
geçerek modern ulus-devlet yapÕsÕnÕ inúa etme çabasÕna giriúmiúlerdir.
Ulus inúa sürecinin zihniyet dünyasÕnÕ anlamamÕzda üç düzlem öne çÕkmaktadÕr. Bunlar dil, tarih ve
co÷rafyadÕr. Ulusun belirli bir dil ve tarihsel süreklilik içinde hayal edilmesi, ulusa ait belirli bir toprak
parçasÕnÕn hayal edilmesiyle iç içe geçmiú ve bu zemin ulus devletin egemenli÷ini kurarken sÕkça
kullandÕ÷Õ kavramsal repertuarÕ oluúturmuútur. Bu toprak parçasÕ ‘vatan’ olarak tanÕmlanÕr ve
87
Öyle ki, Türkiye’nin modernleúmesini konu alan kitabÕnda benimsedi÷i dönemselleútirmede, 1908 devrimiyle baúlayan ve
1950’lere kadar devam eden sürece “Jön Türk dönemi” adÕnÕ verir (Zürcher, 1999).
256
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ømparatorluktan ulus devlete geçiú sürecinde yurttaúlarÕn devletle olan aidiyetleri pekiútirmede vatan
fikri oldukça etkin ve esnek bir mecra olarak siyasal söylemin merkezinde yer almÕútÕr. Vatan hem
siyasetçilerin hem de halkÕn devletle ve ulusal toplulukla olan sadakat ba÷ÕnÕ ölçen bir kriter, jeopolitik olarak içerisi ile dÕúarÕsÕnÕ keskin bir biçimde ayÕran sÕnÕrdÕr. 1924 AnayasasÕ’nda
milletvekillerinin and içmesiyle ilgili olan maddesinde söz konusu andÕn “vatanÕn ve milletin
mutlulu÷una, esenli÷ine, milletin kayÕtsÕz úartsÕz egemenli÷ine aykÕrÕ bir amaç gütmeyece÷im” (Kili
ve Gözübüyük, 2000) úeklinde tanÕmlanmasÕ, siyasal bir kriter olarak vatana sadakat, anayasal
güvence altÕna alÕr. VatanÕn siyasal anlam olarak birli÷e ve bütünlü÷e vurgu yapmasÕ gibi vatanÕ
dolduran topluluklar içinde birlik, bütünlük ve benzerlik öngörülür. Söz konusu bu birlik ve benzerlik
hakim etnisite olan ‘Türklük’ ekseninde örülen bir ulusal birlik formülasyonuna dayanÕr. 1924
AnayasasÕ tüm yurttaúlarÕn Türk oldu÷u kabulünden hareket eder: “Türkiye’de din ve Õrk ayÕrt
edilmeksizin vatandaúlÕk bakÕmÕndan herkese Türk denir. Türkiye’de veya Türkiye dÕúÕnda bir Türk
babadan gelen yahut Türkiye’de yerleúmiú bir yabancÕ babadan Türkiye’de dünyaya gelipte memleket
içinde oturan ve erginlik yaúÕna vardÕ÷Õnda resmi olarak Türk vatandaúlÕ÷ÕnÕ isteyen yahut VatandaúlÕk
Kanunu gere÷ince Türklü÷e kabul olunan herkes Türktür. Türklük sÕfatÕnÕn kaybÕ kanunda yazÕlÕ
hallerde olur” (Kili ve Gözübüyük, 2000). Cumhuriyet’in ilan edildi÷i co÷rafyanÕn barÕndÕrdÕ÷Õ etnik
çeúitlilik göz önüne alÕndÕ÷Õnda bu topraklar üzerindeki herkesin Türk olarak düúünülmesinin altÕnda
belirli ölçüde bir vatandaúlÕk aidiyeti kadar söz konusu etnik gruplarÕn Türkleútirilebilece÷i varsayÕmÕ
da yer almaktadÕr Nitekim 1924 sonrasÕ siyasal yaklaúÕm ve uygulamalara baktÕ÷ÕmÕzda da bunu
açÕkça görmek mümkündür. Örne÷in dönemin baúbakanÕ øsmet ønönü 1925 yÕlÕnda Türk OcaklarÕ’nda
yaptÕ÷Õ bir konuúmasÕnda “vazifemiz Türk vatanÕ içinde Türk olmayanlarÕ behemehal Türk yapmaktÕr”
(YÕldÕz, 2001) sözlerini sarf ederken, Anayasa’da yer alan Türklük maddesinin vatandaúlÕk hukukuna
oldu÷u kadar etnik bir kategoriye de gönderme yaptÕ÷ÕnÕ açÕ÷a vurur.
Siyasal prati÷i çerçevelendiren ulusal birlik düúüncesi birçok alt baúlÕ÷a sahiptir. Dönemin etkin
akademisyenlerin ve Atatürk’ün manevi kÕzÕ Afet ønan’Õn 1930’da yazdÕ÷Õ Vatandaú øçin Medeni
Bilgiler kitabÕnda bu baúlÕklar úöyle sÕralanmÕútÕr: i) siyasi varlÕkta birlik, ii) dilde birlik, iii) yurtta
birlik, iv) Õrk ve kökende birlik, v) tarihi ve ahlaki akrabalÕk (Durgun, 2011). Dönemin bütününe
baktÕ÷ÕmÕzda birlik düúüncesinin siyasi, co÷rafi ve kültürel unsurlarÕn hakim ulus úemsiyesinde
kompoze edilmesine yaslandÕ÷ÕnÕ söyleyebiliriz. Sezgi Durgun’un da belirtti÷i üzere “siyasi varlÕkta
birlik” ba÷ÕmsÕz bir devletin sÕnÕrlarÕ içinde birlikte yaúama anlamÕna gelmektedir; “dil birli÷i”
Türkçenin ulusun taúÕyÕcÕ unsuru oldu÷unu vurgulamaktadÕr; Õrk ve köken birli÷i ile de “Türk soyu”
kastedilmektedir (Durgun, 2011). Bu yaklaúÕm dönemin yönetici partisi olan C.H.P’nin siyasal
programÕnda da görülebilir. Parti programÕnda vatan ve ulusun tanÕmÕ úu úekilde yapÕlmÕútÕr: “Vatan;
Türk ulusunun eski ve yüksek tarihi ve topraklarÕnÕn derinliklerindeki eserleri ile, bugün üstünde
yaúadÕ÷Õ, siyasal sÕnÕrlarla çevrilmiú, kutsal yurddur. Vatan hiç bir ba÷ ve úart altÕnda ayrÕlÕk kabul
etmez bir küldür” (C.H.P. ProgramÕ, 1935). VatanÕn tanÕmÕnda tarih ve bütünlük vurgusu hakimken,
ulusun tanÕmÕnda kültürel unsurlarla siyasal hedeflerin birbirine ba÷ladÕ÷Õ vatandaúlara gönderme
yapÕlÕr. Buna göre “ulus; dil, kültür ve ülkü birli÷i ile birbirine ba÷lÕ yurddaúlardan meydana gelen
siyasal ve sosyal bir bütün” (C.H.P. ProgramÕ, 1935) olarak tanÕmlanmaktadÕr. Programda tarih ve dil
meselesine ayrÕca maddeler ayrÕlmÕútÕr. Türk dili ile ilgili maddede Türk dilinin ulusa bütünlü÷ünü
geliútirme yönünde çalÕúmalar yapÕlaca÷Õ söylenirken88 tarihle ilgili maddede Türk tarihi bilgisinin
ulusun duygusal motivasyonunu besleyen öz olarak düúünüldü÷ünü görürüz: “Partimiz vatandaúlarÕn,
Türkün derin tarihini bilmesine üsnomal bir önem verir. Bu bilgi Türkün kapasite ve enerjisini, nefsine
güven duygularÕnÕ ve ulusal varlÕ÷a zarar verecek bütün akÕmlara karúÕ sarsÕlmaz dayanÕmÕnÕ besleyen
kutsal bir evindir” (C.H.P. ProgramÕ, 1935).
Dil ve tarih, ulusal kimli÷in inúasÕna, Türklü÷ün etnik göstergelerle donatÕlmasÕna meúruiyet ve bilim
iddialÕ kavramsal çerçeve sa÷lÕyordu. 1932’de yapÕlan Birinci Türk Tarih Kongresi bu açÕdan
önemlidir. Kongrede Türk medeniyetinin tarihi, Türk ÕrkÕnÕn antropolojik özellikleri, Türk dili
tartÕúÕlmÕú ve sunumlardaki genel e÷ilim Türk ÕrkÕnÕn varlÕ÷ÕnÕ ve etkisini kanÕtlamak amacÕyla tarih
öncesi dönemlere a÷ÕrlÕk vermek olmuútur (ErsanlÕ, 2003). Kongre’de úekillenen tarih tezi Türklerin
88
ølgili madde úöyledir: :“Türk dilinin ulusal, tükel bir dil haline gelmesi hakkÕndaki ciddi çalÕúmalara devam olunacaktÕr”
(C.H.P. ProgramÕ, 1935).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
257
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
köklerinin Orta Asya uzandÕ÷ÕnÕ ve antropolojik açÕdan brakisefalik (yani BatÕlÕlar gibi beyaz Õrktan)
bir halk oldu÷unu öne sürüyordu. Bu tezlere göre Orta Asya’da medeniyet kuran Türkler iklimsel
de÷iúiklikle sebebiyle göç ederek dünyanÕn geri kalanÕna medeniyet taúÕmÕúlardÕ (Ça÷aptay, 2010).
Ulusal tarih kadar ulusal dilde hem bir kültürel asimilasyon aracÕ hem de ulus inúasÕnÕn ve Türklük
eksenli vatandaúlÕk kurgusunun kesiúim noktasÕnda yer alÕyordu. Fichte’nin “yeni bir Õrk yaratma
araçlarÕnÕn baúÕnda dil ve e÷itim gelir” düsturu Cumhuriyet’in kurucu kadrolarÕnca da benimsendi÷ini
söylemek mümkündür (Aslan, 2010). Cumhuriyet döneminin dil politikalarÕ, bir yandan
BatÕlÕlaúmayla temellendirilen köklü bir zihniyet de÷iúimi ile ulusal birlik ve bütünlük kaygÕlarÕnÕn
etkisi altÕnda úekillendirilmiútir (Sado÷lu, 2010). Bu süreç daha çok BatÕlÕ de÷erlerin dil politikalarÕ ile
içselleútirilmesi ve dilin yabancÕ olarak görülen unsurlardan arÕndÕrÕlmasÕ (özellikle Arapça ve Farsça
unsurlardan) yönünde olmuútur. Bu ba÷lamda 1928 tarihinde Latin harflerinin kabulünü Atatürk,
“mazinin hatalarÕnÕ kökünden temizleme”nin ve “alem-i medeniyetin yanÕnda olma”nÕn koúulu olarak
meúrulaútÕrÕyordu (Sado÷lu, 2010). Harflerin de÷iútirilmesiyle hem toplumsal bellekte OsmanlÕ izleri
silinecek hem de geri kalmÕúlÕkla özdeúleúen úarklÕ unsurlar dilden çÕkarÕlacaktÕ. 1932’de toplanan
Birinci Türk Dili KurultayÕ bu kaygÕlarla toplanmÕú, Üçüncü Dil KurultayÕ’nda ise bütün dillerin
Türkçeden türedi÷ine iliúkin Güneú-Dil Teorisi resmileúmiútir.
Dilin etnik politikalardaki prati÷i öncelikle her kesimin Türkçe konuúmaya mecbur hale getirilmesinde
ve bu yönde politik bir baskÕ atmosferi oluúmasÕnda kendini gösterir. ùark Islahat PlanÕ (1925) ile
“aslen Türk olup Kürtlü÷e ma÷lup olmaya baúlayan” bölgelerdeki kamusal alanlarda Türkçe dÕúÕnda
dil konuúmak kelime baúÕna 5 kuruúla cezalandÕrÕlma sebebi haline gelmesi buna erken bir örnektir
(YardÕmcÕ ve Aslan, 2008). 1928’de baúlatÕlan Vatandaú Türkçe Konuú! kampanyasÕ, Türkçe
konuúmayan etnik gruplar üzerinde yasal yaptÕrÕmlar kadar etkili bir baskÕ oluúturur. 1935 tarihli Haber Akúam PostasÕ gazetesinde yer alan úu ifadeler bu kampanyanÕn yarattÕ÷Õ atmosferin yo÷unlu÷unu
gösterir: “Gözümüzün önünde, ciyak ciyak, bangÕr bangÕr, øspanyolca, Ermenice, Rumca, FransÕzca
konuúanlar, milliyetçilik terbiyesiyle yo÷rulmuú gençlerin fena halde sinirine dokundu÷u için, bunlar
üzerinde ‘vatandaú Türkçe konuú’ telkini yapÕlmÕútÕr. (…) Pek çok kimseler züppeli÷inden vazgeçti÷i
gibi, pek çok tatlÕ su Frenklerinde de Türkçeyi –nihayet- ö÷renmek hevesi uyanmÕútÕr” (Okutan, 2009).
Bu kampanyayÕ protesto eden azÕnlÕklar Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesi gere÷i “Türklü÷ü
tahkir” suçundan yargÕlanacaktÕr (Okutan, 2009).89 Dil birli÷i, sadece gündelik hayatla sÕnÕrlÕ de÷ildir
ve idari haritanÕn úekillenmesinde de baúlÕca araçtÕr. YabancÕ köy isimlerinin de÷iútirilmesi, yabancÕ
dil konuúanlarÕn birlikte köy veya ilçe oluúturmasÕnÕn önlenmesi, Türkçenin ekonomik alanda
avantajlarÕnÕn anlatÕlmasÕ, Türk kÕzlarÕ ile Türkçe konuúmayan erkeklerin evlendirilmesine teúvik
edilmesi, Türkçe dÕúÕnda diller konuúanlarÕn gelenek ve göreneklerinin kÕnanmasÕ, Türkçe
konuúmayanlarÕn kendi aralarÕnda ve evde Türkçe konuúmaya zorlanmasÕ ve toplumsal denetim
mekanizmasÕnÕ harekete geçirebilecek úekilde belirtilen amaçlarÕn uygulanmasÕ her “Türk”ün vazifesi
olarak sunulmuútur. AynÕ zamanda, Boúnak, Tatar, Çerkez, Laz, Pomak, Gürcü, Abaza, Türkmen
gruplarÕn hiçbir úekilde telaffuz edilmemesi ve yabancÕ dilleri konuúan bu insanlarÕn hepsine Türk
denilmesi gerekti÷i bildirilmiútir (Ulugöl, 2009).
Bütün bu uygulamalar øçiúleri BakanÕ ùükrü Kaya’ya göre “ulusun birli÷i için vazgeçilmez”dir
(TBMM.Z.C., 1934). Söz konusu yaklaúÕma göre Türk ulusunun mensubu olmayÕ hak etmek isteyen
herkes, bin yÕllara dayanan bu kültürel mirasÕ sahiplenmek ve Türkçe konuúmak zorundadÕr
(Ça÷aptay, 2007). Türkçe konuúma yönünde yapÕlan baskÕ, ekonomik hayatÕn hukuksal iúleyiúinde de
yer alÕr. Resmi yazÕúmalarÕn Türkçe yapÕlmasÕ zorunlulu÷u Türkçe yazÕ diline hakim olmayan
gayrimüslimlerin iúsiz kalmasÕnÕn önünü açar (Güven, 2012). Dilin azÕnlÕklar üzerinde nasÕl bir
asimilasyon ve baskÕ aracÕna dönüúmesi bununla sÕnÕrlÕ de÷ildir. 1935 yÕlÕnda CHP tarafÕndan
hazÕrlanan On Beúinci YÕl KitabÕ’nda yer alan úu ifadelerde meselenin hangi kapsamda düúünüldü÷ünü
açÕk bir biçimde göstermektedir: “Cumhuriyet idaresi Türkiye’deki azlÕk okullarÕnÕ sÕkÕ bir murakabe
ve teftiú altÕnda bulundurmuútur. AzlÕk okullarÕnda Türkçe, Tarih, Co÷rafya, Yurt Bilgisi ve Sosyoloji
derslerinin Türkçe okutulmasÕ mecburi tutulmuútur. AzlÕk okullarÕ direktörlerinin resmi ilkokul
89
BaskÕnÕn en görünür biçimi, lokanta, tiyatro, otel gibi alanlarda Türkçe konuúulmasÕnÕ “tavsiye” eden tabelalarÕn
asÕlmasÕdÕr (Güven, 2012)
258
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
mezunlarÕ derecesinde Türkçeye vakÕf olmalarÕ mecburi tutulmuútur. AzlÕk okullarÕnÕn bütün
kayÕtlarÕnÕn Türkçe tutulmasÕ ve diploma ve tasdikname gibi vesikalarÕn Türkçe yazÕlmasÕ temin
olunmuútur” (Okutan, 2009).
3.2. Etnik GruplarÕn Hukuki DurumlarÕ ve Uygulamalar
Peter Alford Andrews ilk kez 1989 yÕlÕnda yayÕmlanan Türkiye’de Etnik Gruplar isimli kitabÕnda,
Türkiye’de yaúayan etnik grup sayÕsÕnÕ 42 olarak tespit eder (Andrews, 1992). Buna karúÕn
Türkiye’deki resmi azÕnlÕk tanÕmlamasÕ tüm bu gruplarÕ içine almamaktadÕr. BaskÕn Oran’Õn belirtti÷i
üzere resmi ideolojide “azÕnlÕk” denildi÷i zaman yalnÕzca gayrimüslim yurttaúlar ve hatta üç tarihsel
gayrimüslim grup (Ermeniler, Museviler, Rumlar) kastedilir. Müslüman etnik gruplar etnik ve dilsel
olarak farklÕ olsalar bile azÕnlÕk sayÕlmazlar (Oran, 2004). Bu yaklaúÕm OsmanlÕ’nÕn millet sistemi ile
son derece paraleldir. Bu sÕnÕrlamaya karúÕn geniú anlamda sosyolojik açÕdan “bir toplulukta sayÕsal
bakÕmdan azÕnlÕk oluúturan, baúat olmayan ve ço÷unluktan farklÕ niteliklere sahip olan gruba azÕnlÕk
denir” (Oran, 2004). UluslararasÕ alanda ise azÕnlÕklardan söz edildi÷inde “etnik, dinsel, dilsel” olarak
farklÕ olanlar kastedilir (Oran, 2004). Bu açÕdan baktÕ÷ÕmÕzda Türkiye’nin 1927 tarihli ilk nüfus
sayÕmÕna ana dil farklÕlÕ÷Õ bakÕmÕnda giren gruplar (Araplar, Arnavutlar, Acemler, Çerkezler, Kürtler,
Tatarlar) ile Aleviler de azÕnlÕk tanÕmlamasÕ içerisinde de÷erlendirilebilir.
Türkiye’de azÕnlÕklarÕn hukuksal statüsü 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan AntlaúmasÕ ile
belirlenmiútir. Lozan’a göre Türkiye’deki azÕnlÕklar tÕpkÕ OsmanlÕ millet sistemindeki gibi
gayrimüslimlerle sÕnÕrlandÕrÕlmÕútÕr. Bu sÕnÕrlama pratikte baúka bir sÕnÕrlamayÕ do÷urmuútur. Lozan’Õn
gayrimüslimlere tanÕdÕ÷Õ haklar uygulamada sadece ømparatorlu÷un en kalabalÕk azÕnlÕk gruplarÕ olan
Ermeniler, Rumlar ve Musevilere yönelik kÕsÕtlÕ politikalarla kalmÕú ve di÷er gayrimüslim gruplara
(örne÷in Süryaniler, Nasturiler) yönelik eúitlikçi politikalar olmamÕútÕr (Oran, 2004). Lozan
AntlaúmasÕ gayrimüslimler dÕúÕndaki di÷er etnik gruplara da kimi özgürlükler getirmesine ra÷men
pratikte karúÕlÕ÷ÕnÕ bulamamÕútÕr. Örne÷in Antlaúma’nÕn 39. maddesinde “resmi dilin varlÕ÷Õ kuúkusuz
olmakla birlikte, Türkçeden baúka bir dil ile konuúan Türk yurttaúlarÕna, yargÕçlar önünde kendi
dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylÕklar gösterilecektir” ifadelerine yer verilmiú
ve yine aynÕ maddede “herhangi bir Türk yurttaúÕnÕn, gerek özel ya da ticaret iliúkilerinde, gerek din,
basÕn ya da her türlü yayÕn konusunda ve gerek toplantÕlarda, herhangi bir dili serbestçe kullanmasÕna
karúÕ hiçbir sÕnÕr konulmayacaktÕr” denilmektedir (ùimúek, 2006). Türkçeden baúka dil konuúanlara
getirilmesi beklenen bu haklar herhangi bir hukuksal geliúmeyle sonuçlanmamÕútÕr.
Etnik gruplarÕn eúit haklardan faydalandÕrÕlmamasÕna paralel olarak Türklük tanÕmÕndaki etnik
vurgular giderek güçlenmiú, baúta vatandaúlÕk politikasÕ olmak üzere di÷er hukuksal düzenlemelerin
belirleyicisi olmuútur. Etnik çeúitlilik Türklükte temsil edilmeye çalÕúÕlmÕú ve Türklü÷ün tek yasal
kategori olarak kullanÕlmasÕ her alanda karúÕlÕk bulmuútur. FarklÕ etnik gruplarÕn Türklükte temsil
ediliúinin açÕk örneklerinden birini Afet ønan’Õn Atatürk’ün iste÷iyle 1931’de yazdÕ÷Õ ve okullarda
okutulan Vatandaú øçin Medeni Bilgiler kitabÕnda görüyoruz. Bu kitabÕnda Afet ønan etnisite
tartÕúmalarÕna úöyle açÕklÕk getirmeye çalÕúÕr: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiasÕ içinde
kendilerine kürtlük fikri, çerkeslik fikri ve hatta lazlÕk fikri veya boúnaklÕk fikri propaganda edilmek
istenmiú vatandaú ve milletdaúlarÕmÕz vardÕr. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlÕú
tevsinler, birkaç düúman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden
baúka bir tesir hasÕl etmemiútir. Çünkü bu millet efradÕ da umum Türk camiasÕ gibi aynÕ müúterek
maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar” (Üstel, 2009). ønan’Õn yaklaúÕmÕnda Türklük
dÕúÕndaki etnik fikirler politik olarak kriminalize edilmekte ve tüm etnik gruplarÕ temsil eden kategori
olarak Türklü÷ün içine “dahil” olmak aynÕ zamanda tüm haklardan “eúit” ölçüde faydalanmak
anlamÕna gelmektedir. Yine 1936 tarihli ølkokul ProgramÕ’nda Yurt Bilgisi dersinin hedeflerinin ilki
úöyle tarif edilir:
“Millet mefhumunu ve Türk milletinin karakterini, ululu÷unu, kudretini çocuklara kavratmak,
Türk milletini sevdirmek, saydÕrmak, Türk askerini ve ordusunu sevdirmek, saydÕrmak…”
(Üstel, 2009).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
259
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
VatandaúlÕk hukuku kadar etnik politikalarÕn ve Türkleútirmenin önemli bir boyutunu da ekonomi
oluúturuyordu. Türk milliyetçili÷inin önde gelen düúünürlerinden Yusuf Akçura 1924 tarihinde
Zonguldak Türk Oca÷Õ’nda yaptÕ÷Õ bir konuúmasÕnda söyledi÷i úu sözler bu meseleye nasÕl
yaklaúÕldÕ÷Õ konusunda ipucu vermektedir: “Öteden beri taúÕdÕ÷Õm bir fikr-i sabit vardÕr: Türkiye’nin
istiklali, ancak Türkiye’yi istismar eden sermayenin Türk olmasÕyla kaimdir. Di÷er istiklal, ancak
istiklal-i siyasi olabilir; ancak ve ancak istiklal, istiklal-i iktisadidir” (Üstel, 2010). Ekonominin
Türkleútirilmesi ideali elbette milliyetçi düúünürlerle sÕnÕrlÕ de÷ildir. Dönemin øktisat Vekili olan
Mahmut Esat Bozkurt, “Türk hakimiyet-i milliyesi ancak ve ancak Türkiye hakimiyet-i ve
iktisadiyesine isnadla payidar olabilir” diyerek Cumhuriyet’in ekonomi politikasÕnÕn etnik bir
zeminden hareket etti÷ini gösterir (Ulugöl, 2009).
Ekonominin Türkleútirilmesi uygulamalarÕna birçok veçheden rastlamak mümkündür (Koraltürk,
2011). 1926’da çÕkarÕlan Memurin Kanunu’nda memur ve müstahdem olabilmek için aranan úartlara
“Türk olmak” kriterini getirilir. Devletin herkesi “Türk” kabul edip ötesiyle ilgilenmedi÷ini de
söyleyemeyiz. Memurin Kanunu’nun 10. maddesinde “her memurun bir sicili bulunur” hükmü
getirilmekte ve bu maddenin A bendinde “mezhep ve milliyet” kaydÕ tutulmasÕ gereken özellikler
arasÕnda yer almaktadÕr.90 Etnik ve dinsel köken bilgisi devletin kaydÕnÕ tutmak istedi÷i
özelliklerdendir ve bu bilgilerin gerek görüldü÷ünde kullanÕldÕ÷ÕnÕ da (örne÷in VarlÕk Vergisi
uygulamasÕ) rahatlÕkla söyleyebiliriz. Memurin Kanunu’nun kabulü sÕrasÕnda mecliste yapÕlan
tartÕúmalarda kanun tasla÷ÕnÕ hazÕrlayan kurul adÕna söz alan milletvekili Mustafa Faik úu sözleri
söyler: “Efendim, memur olabilmek için Türk olmayÕ úart koyduk. Memur olacak insan Türk olacak…
Zaten Türklerin gayrÕsÕ da memur olamaz” (Ça÷aptay, 2010). 1926’da Ticaret BakanlÕ÷Õ østatistik
ùubesi tarafÕndan tüm sigorta úirketlerine yollanan anket formunda Türkleútirme politikalarÕ açÕsÕndan
kullanÕlabilecek bilgilerin toplandÕ÷Õ görülmektedir. Söz konusu ankette úirketlerden “çalÕúan memur
ve iúçilerin önce aldÕklarÕ maaú kategorilerine göre ayrÕntÕlÕ dökümleri istenmekte, sonra her ücret
dilimi içinde çalÕúanlarÕn ‘Müslüman Türkler’, ‘Gayri Müslim Türkler’ ve ‘YabancÕlar’ olarak kendi
içinde da÷ÕlÕmÕnÕn belirtilmesi istenmektedir” (Aktar, 2000). Bu yöntemle toplanan bilgilerin VarlÕk
Vergisi (1942) uygulamalarÕnda da kullanÕldÕ÷Õ bilinmektedir. Dönemin østanbul DefterdarÕ Faik Ökte
“savaú koúullarÕnda aúÕrÕ zenginleúen kimselerin isim listelerini, Ankara’dan aldÕ÷Õ yazÕlÕ gizli emir
do÷rultusunda, benzer kategorilerin yardÕmÕyla hazÕrlamÕútÕr” (Aktar, 2000) ve bu bilgiler sermayenin
Türkleútirilmesine rehberlik etmiútir.91
1932 tarihli Türkiye’de Türk VatandaúlarÕna Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler HakkÕnda Kanun
baúlÕ÷Õnda çÕkarÕlan düzenlemeler eme÷in Türkleútirilmesi açÕsÕndan kritiktir. YasanÕn 1. maddesi úu
úekildedir: “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde aúa÷Õda gösterilen sanat ve hizmetler münhasÕran Türk
vatandaúlarÕ tarafÕndan yapÕlÕr. Bu sanat ve hizmetlerin Türk vatandaúÕ olmayanlar tarafÕndan
yapÕlmasÕ memnudur: A) Ayak satÕcÕlÕ÷Õ; çalgÕcÕlÕk; foto÷rafçÕlÕk; berberlik; mürettiplik; simsarlÕk;
elbise, kasket ve kundura imalcili÷i; borsalarda mubayaacÕlÕk; Devlet inhisarÕna tabi maddelerin
satÕcÕlÕ÷Õ; seyyahlara tercümanlÕk ve rehberlik; inúaat, demir ve ahúap sanayi iúçilikleri, umumi nakliye
vesaiti ile su ve tenvir ve teshin ve muhabere iúlerinde daimi ve muvakkat iúçilik; karada tahmil ve
tahliye iúleri; úoförlük ve muavinli÷i; alelümum amelelik; her türlü müesseselerle ticarethane,
apartman; han, otel ve úirketlerde bekçilik, kapÕcÕlÕk, odabaúÕlÕk; otel, han, hamam, kahvehane, gazino,
dans ve erkek hizmetçilik (garson ve servant); bar oyunculu÷u ve úarkÕcÕlÕ÷Õ. B) BaytarlÕk ve
kimyagerlik.”92 Bu sektörlerde çalÕúanlarÕn büyük bir ço÷unlu÷unun azÕnlÕk nüfusun bireylerinden
oluútu÷u düúünüldü÷ünde yasanÕn kimleri iúaret etti÷i açÕktÕr. YasanÕn hazÕrlanma sürecinde mecliste
yürütülen tartÕúmalarda “memleketin emniyeti” (TBMM.Z.C., 1932) gerekçesi ön planda olmuútur.
90
“Memurin Kanunu”, Resmi Gazete,, sayÕ:336, Kanun no: 788, 31.03.1926.
Bu dönemde çÕkarÕlan SoyadÕ Kanunu’nda benzer düúüncelerle hazÕrlanmÕú maddelerden oluúmuútur. Kanun’un 1.maddesi
“her Türk öz adÕndan baúka soy adÕnÕ da taúÕmaya mecburdur” deniliyor 3. maddesinde ise “rütbe ve memuriyet, aúiret ve
yabancÕ Õrk ve millet isimler”in soyadÕ olarak kullanÕlmasÕ yasaklanÕyordu. Bkz. “SoyadÕ Kanunu”, Resmi Gazete, sayÕ:
2741, Kanun no:2525, 02.07.1934. Devlet bir yandan Türkleútirme stratejileri uygularken bir yandan da köken kayÕtlarÕyla
etnik ve dinsel bilgiler toplamaktadÕr.
92
“Türkiye’de Türk VatandaúlarÕna Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler HakkÕnda Kanun”, Resmi Gazete, 16.06.1932,
sayÕ:2126.
91
260
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tüm bu sektörlerde yabancÕlarÕn çalÕúmasÕnÕ yasaklayan kanun bu dönemde azÕnlÕklarÕn yo÷un bir
biçimde vatandaúlÕktan çÕkarÕlmasÕ uygulamalarÕyla birlikte düúünülmelidir (Ça÷aptay, 2010).
3.3. Nüfus PolitikalarÕ: Mübadele, Göç ve øskan
ømparatorlu÷un yüksek nüfusa sahip gayrimüslim etnik gruplarÕndan biri olan Ermeniler 1915
tehciriyle büyük oranda azalmÕútÕ. 1914 yÕlÕnda 1 milyon 162 bin 169 (Shaw, 1978; Behar, 1996) olan
Ermeni nüfusu 1927 nüfus sayÕmlarÕna göre 64 bin 745 olarak kalmÕútÕ (Tunçay, 1983). Ermenilerle
birlikte ciddi bir nüfusa sahip di÷er gayrimüslim etnik grup RumlardÕ. 1914 sayÕmlarÕnda ømparatorluk
bünyesinde Rum nüfus miktarÕ 1 milyon 529 bin 170 idi (Mutlu, 2003). Rum nüfusun kitlesel olarak
azalmasÕ 1920-23 arasÕnda yapÕlan savaúlar ve 30 Ocak 1923’te Yunanistan ile imzalanan Türk ve Rum
Nüfus Mübadelesine øliúkin Sözleúme ve Protokol ile gerçekleúti. Sözleúme’nin 1.maddesi úu
úekildeydi: “Türk topraklarÕnda yerleúmiú Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarÕ ile Yunan
topraklarÕnda yerleúmiú Müslüman dininden Yunan uyruklarÕnÕn, 1 MayÕs 1923 tarihinden baúlayarak,
zorunlu mübadelesine giriúilecektir. Bu kimselerden hiçbiri, Türk Hükümetinin izni olmadÕkça
Türkiye’ye, ya da Yunan Hükümetinin izni olmadÕkça Yunanistan’a dönerek yerleúemeyecektir”
(Demirözü, 2007). Sözleúmenin 2. maddesi gere÷ince østanbul’da oturan Rumlar ve BatÕ Trakya’da
oturan Müslümanlar mübadeleye dahil edilmiyordu (Demirözü, 2007). 1920-1923 savaú döneminde
yaúanan göçler ve 1923 sonrasÕ mübadeleyle gerçekleúen nüfus hareketlili÷i sonucunda 1927 nüfus
sayÕmÕ verilerine Türkiye’deki RumlarÕn sayÕsÕ 119,822’ye düúmüútü (Tunçay, 1983).
Cumhuriyet’in 1920’lerdeki nüfus ve etnisite politikalarÕnÕn oda÷Õnda a÷ÕrlÕklÕ olarak Rumlar ve
yurtdÕúÕndan gelen Türkler oluúturmuútu. Mübadeleden sonraki politikalarÕn oda÷Õna Kürtler
yerleúecekti. Özellikle 1930’larda Kürtlerin yaúadÕ÷Õ bölgelere yapÕlan seyahatlerin sonucunda
hazÕrlanan raporlar giriúilecek politikalarÕn habercisi niteli÷indedir. Bu raporlardan biri 1931 yÕlÕnda
Türk OcaklarÕ müfettiúi ve Muú milletvekili Hasan Reúit ile Birinci Umum Müfettiúli÷i tarafÕndan
hazÕrlanmÕútÕr. Söz konusu raporda úu ifadeler yer almaktadÕr: “Kürt lisanÕ da÷ lisanÕdÕr. Kürtlük
küçük küçük köyler halinde ve hatta da÷lar içinde yaúadÕkça Türk olamayacaktÕr.”93 Kürtlerin çok
yönlü politikalarla Türkleútirilmesi iste÷ine birçok raporda rastlamak mümkündür. Yine Birinci Umum
Müfettiúli÷i tarafÕndan hazÕrlanan 1937 tarihli baúka bir raporda da konuyla ilgili úu ifadeler yer
almaktadÕr:
“Kürtlük meselesi: Bu meseleyi uzun boylu tasriha, yolculu÷um anÕnda acele surette
hazÕrladÕ÷Õm bu notumun hacmi müsait de÷ildir. Bununla beraber, böyle bir mesele oldu÷unu
büyüklerimizin de kabul edeceklerini umarÕm. Öyle ise, bir temsil iúi ile karúÕlaúÕyoruz. Daimi
idare ve adliye makinasÕnÕn gösterece÷i intizam ve hakkaniyet, bir bölge halkÕnÕ munis bir
hale getirebilir ve hiçbir propagandaya kapÕlmamÕú bir azlÕ÷Õ zamanla temsile yarayabilirse de,
temsil iúinin daha çabuk yapÕlmasÕ, milli duygu propagandasÕnÕn önlenmesi kanaatindeyim.
Bunun için: a) ùark halkÕndan ele baúÕ olanlarÕn, propagandacÕlarla münasebeti hissedilenlerin,
köyleri tahrip edilip etrafa da÷ÕlanlarÕn, herhangi bir surette gayri memnun hale gelmiú
bulunanlarÕn, silahla hükümete karúÕ gelmiú, adli cezasÕnÕ çekmiú ve kurtulmuú olanlarÕn, ceza
mahiyetinde olmamak, Do÷u vilayetlerinde ilgisi kalmamak üzere, BatÕ vilayetlerimize
nakli… b) Türk muhacir getirtilerek, muayyen sahalara yerleútirilmesi (...) c) Gerek
vilayetlerimizin bazÕsÕnda, idari tedbirle köylerden çocuk toplamak, ana ve babasÕndan iaúesi
temin ettirilmek suretiyle, kurula gelmekte olan pansiyonlu mektepleri, mefkureci ve kuvvetli
muallimlerin idaresinde olmak üzere kanunileútirip, Türk kültürü ve temsil esasÕna müstenit
okutma yapmak…” (Koçak, 2010).
Bu yaklaúÕm ve öneriler 1920’lerin sonlarÕ ve 1930’lar boyunca uygulanan nüfus, iskan ve etnisite
politikalarÕnÕn çerçevesini oluúturmaktadÕr. Bu politikalar úu baúlÕklar altÕnda özetlenebilir: Asayiú
açÕsÕndan sorunlu görülenlere yönelik úiddetli adli ve cezai yaptÕrÕmlar uygulanmasÕ, Kürt nüfusun
zorunlu olarak batÕdaki illere nakli, Kürtlerden boúalan yerlere Türk nüfusun yerleútirilerek burada
Türk kültürünün hakim hale getirilmesi, Kürt çocuklarÕn yatÕlÕ okullara yerleútirilerek Türkleútirilmesi.
93
BCA (BaúbakanlÕk Cumhuriyet Arúivi) 30.10.0.0 / 96C / 27.12.1931.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
261
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bu kaygÕlarla ilk øskan Kanunu 31 MayÕs 1926 tarihinde çÕkarÕlmÕútÕr. Söz konusu kanunun ikinci
maddesinde Türklük bir kriter olarak kullanÕlÕr: “Türk harsÕna dahil olmayanlarla…siyasiye ve
askeriye müstesna olmak üzere cinayetle mahkum olanlar… anarúistler, casuslar, çingeneler ve
memleket haricine çÕkarÕlmÕú olanlar kabul edilmezler.”94 Kanunun üçüncü maddesi ise Kürt nüfusunu
iúaret etmektedir: “Dahili memleketteki seyyar aúiretlerle alelumum göçebelerin ve sÕhhi esbap
dolayÕsÕyla nakli icap eden veya ormanlar dahilinde vasÕtai maiúetten mahrum bulunan köylerin
münasip ve müsait mahallere nakil ve iskanlarÕ ve evleri çok da÷ÕnÕk olan bazÕ köylerin münasip
merkezler etrafÕnda teksifi ve casusluklarÕndan úüphe edilen eúhasÕn hudutlardan uzaklaútÕrÕlmasÕ”
kararlaútÕrÕlÕr. “Göçebe” terimi dönemin politik dilinde Kürtler ve zaman zamanda Çingeneleri ifade
etmek için kullanÕlan bir örtmecedir” (Ça÷aptay, 2007). Maddenin belirsizli÷i mecliste tartÕúmalara
neden olur. Trabzon vekili Rahmi Bey’in itirazÕ úu yöndedir: “Efendim, ‘Ormanlar dahilinde vasÕtai
maiúetten mahrum bulunan köylerin münasip mahallere nakillerinden’ bahsediliyor. Nakil muamelesi
bu gibi köy halkÕnÕn rÕza ve muvafakati ile mi olacak, yoksa resen hükümetçe mi yapÕlacak? Bunu
anlamak istiyorum. Bir de «casusluklarÕndan úüphe edilen eúhasÕn hudutlardan uzaklaútÕrÕlmasÕ »
deniliyor. Bunlar bir úüphe üzerine mi çÕkarÕlacaktÕr, yoksa mahakimi umumiyeden bir hüküm alarak
mÕ çÕkarÕlacaktÕr? Bu hususta bizi tenvir buyursunlar” (TBMM.Z.C., 1926). Kanunun hazÕrlayÕcÕ
Dahiliye vekili Cemil Bey (Cemil UybadÕn) bu soruyu úöyle yanÕtlar: “Bu kayÕt o kabil köylerin
geçinebilecekleri yerlere naklini istihdaf ediyor. Halk aç kaldÕ÷Õ bir yerden iyi geçinece÷i yere
nakledilmeyi bittabi tercih eder. Hudutlarda casusluklarÕndan úüphe hasÕl olan eúhas mahkemeye
verilince, úüpheyi teyit edecek vesaik varsa zaten mahkûm olur. Hudutlardan uzaklaútÕrmaya hacet
yoktur” (TBMM.Z.C., 1926). Kanun uzun vadeli bir iskan politikasÕna temel hazÕrlamak amacÕyla
hazÕrlanmÕútÕr ve Cemil Bey “bu kanun devletin iskân hakkÕndaki umumî siyasetim tespit eden bir
kanundur, bir seneye münhasÕr de÷ildir” (TBMM.Z.C., 1926) sözleriyle kanunun projeksiyonunu
açÕklar. Beúinci madde sadece çingenelerle ilgilidir: “Türk tabiiyetinde bulunan çingeneler münasüp
mahalde ikamet ettirilece÷i gibi, ecnebi tabiyetinde bulunanlar da hudut dÕúarÕsÕna çÕkarÕlÕrlar.” Burdur
vekili Hüseyin Baki Bey Türk vatandaúlÕ÷Õna giren çingenelerin durumunu tartÕúmaya açar: “Efendim,
daha altÕ ay evvel ecnebi tabiyetinde olan çingeneler biliyorum, Türk tabiyetine geçiyoruz diye nüfusa
kaydoldular, úuraya buraya iskân olundular. Fakat bunlar yine eski melanetlerinde devam ediyorlar.
Bunlara bir müddet verilsin. Yani bunlar ne vakitten itibaren Türk tabiyetine girmiú olarak kabul
olunacaktÕr? Çünkü bunlar fenalÕk yapÕyorlar, asayiúi ihlâl ediyorlar. Sonra hasat zamanÕnda, zürram
bulunmadÕ÷Õ zamanlarda evleri soyuyorlar” (TBMM.Z.C., 1926). Dahiliye Vekilinin cevabÕ úu
úekildedir: “Ecnebi tabiyetinde olarak memleketin bazÕ taraflarÕnda gezenler varki, bunlarÕn iskânÕ
arzu edilmiyor. Bunlar bittabi hudut haricine çÕkarÕlacaktÕr” (TBMM.Z.C., 1926). Çingenelerle ilgili
tartÕúmanÕn esas hedefi tüm çingenelerin tehcir edilmesi yönündedir. AydÕn vekili Tahsin Bey ile
Dahiliye Vekili arasÕnda úu tartÕúmada bu açÕkça dile getirilir:
“Tahsin Bey: “Beyefendi! BunlarÕn bir kere tabiiyeti kabul edilmiútir. Bunlar hakkÕnda ne
yapÕlacaktÕr.”
Dahiliye vekili Cemil Bey: “Onlar iskân edilecek.”
Tahsin Bey: “Bunlar øran çingeneleridir ki, en úenî eúkÕyalardÕr. Bunlar çocuk öldürürler, adam öldürürler, her úey yaparlar, kabili Õslah kimseler de÷ildir. BunlarÕ memleketten kovmak
lâzÕmdÕr.”
Dahiliye vekili Cemil Bey: “Efendim, o dedikleriniz ecnebi tabiiyetinde bulunanlardÕr ve
derhal hudut haricine çÕkarÕlacaklardÕr.”
Tahsin Bey: “Fakat bunlar maalesef Türk tabiiyetini ihraz etmiúler ve sicille
kaydolunmuúlardÕr. Bunlar hakkÕnda ne muamele olacaktÕr. Bunlar def olup gitmelidir”
(TBMM.Z.C., 1926).
TartÕúma burada sonlanÕr ve kanun kabul edilir. Bu kanun hem dÕúarÕndan gelen muhacirlerin
iskânÕnda hem de yurt içinde güvenlik açÕsÕndan sorunlu görülen nüfus gruplarÕnÕn yerlerinin
94
“øskan Kanunu”, Kanun no:885, 31 MayÕs 1926, Düstur, 3.BasÕm, C.7., s.1441.
262
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
de÷iútirilmesinde oldukça iúlevsel olarak kullanÕlmÕútÕr. Rumlardan boúalan köylere Türkler ve
Türklerin yo÷unluklu olarak yaúadÕ÷Õ bölgelere de birçok Kürt aúireti iskan edilmiútir.95 AyrÕca
kanundan hareketle casusluk úüphesiyle yaúadÕklarÕ yerleri de÷iútirilenler oldu÷u gibi96 yurtdÕúÕna
çÕkarÕlanlar da olmuútur (øskan Tarihçesi, 1932).97
Çeúitli yer de÷iútirmelerine ra÷men 1926 øskan Kanunu’nun Kürtler konusunda kitlesel bir iskan
prati÷ine dönüútü÷ünü söylenemez (Ça÷aptay, 2007). 1926-1932 arasÕnda mübadeleye göre iskan
edilenlerin sayÕsÕ 499,239 iken büyük oranda Kürtlerden oluúan “úarktan garbe nakledilenler”in sayÕsÕ
yalnÕzca 2,774 olmuútur (øskan Tarihçesi, 1932). Kanun büyük oranda Türk-Yunan mübadelesi ile
gelenler, büyük oranda øran ve Rusya’dan olmak üzere yurtdÕúÕndan gelen göçmenler için
kullanÕlmÕútÕr. Bu kanunla gerçekleútirilen iskanlardan bazÕlarÕ úunlardÕr: 1927’de Romanya’dan gelen
göçmenler Ankara’nÕn PolatlÕ kazasÕna98; yine 1927’de Yugoslavya’dan gelen göçmenler BalÕkesir’e99;
1931’de AydÕn, Karakeçili, Korzun ve SarÕkeçili aúiretlerine mensup göçebeler Ni÷de'ye
yerleútirilmiú100; yine 1931’de øran’dan gelerek iltica eden ve 405 aileden oluúan HalikanlÕ Aúireti batÕ
illerine iskan edilmiú101; 1933 yÕlÕnda Tokat ilinde Rumlardan kalan Gerdikan ve SarÕtarla köylerine
Gaygel Türk aúiretinin, boúalan Türk köylerine ise Bazikli Kürt aúiretinin iskanlarÕ
gerçekleútirilmiútir.102 Bu dönemde asayiú gerekçeli kitlesel iskanlarÕn gerçekleúti÷ini söyleyebiliriz.
Örne÷in 1932’de “Çorum ve Yozgat ili sÕnÕrÕndaki Aygar da÷ÕnÕn sarp ve yolsuz bölgesinde oturan
Kürt ÕrkÕna mensup 440 kiúinin uygun bölgelerde yerleútirilmesi”103 kararÕ ve 1933’te “Sason ve Mutki
(Batman-Bitlis, y.n.) mÕntÕkasÕnda oturan ve memleketin asayiúini bozma÷a yeltenen 350 ev halkÕnÕn
Trakya'ya nakil ve yerleútirilmeleri” kararÕ alÕnmÕútÕr.104
1930’lar nüfus, iskan ve etnisite politikalarÕ açÕsÕndan son derece radikal politikalarÕn uygulandÕ÷Õ
yÕllar olmuútur. Dönemin dÕúiúleri bakanÕ Tevfik Rüútü Aras 1930’da Cenevre’de Milletler
Cemiyeti’nin BritanyalÕ temsilcisine söyledi÷i úu sözler söz konusu politikalarÕn hedeflerine iúaret
etmesi bakÕmÕndan dikkate de÷erdir: “Türk hükümetinin Kürt politikasÕ úimdilik, düzeni korumaya
yönelik bir askeri iúgalden ve nüfusun tamamen, kat’i suretle silahsÕzlandÕrÕlmasÕndan ibarettir.
Gelecekte Kürtleri kitlesel bir Türk nüfusu içinde bo÷acak yo÷un bir sömürgeleútirme ihtimaliyle karúÕ
karúÕya kalÕnabilir” (Ça÷aptay, 2007). Aras’Õn Kürtlerle ilgili sözünü etti÷i kitlesel iskan hareketi 1934
yÕlÕnda çÕkarÕlan 2510 sayÕlÕ øskan Kanunu ile gerçekleútirilecektir. 1934 yÕlÕnda çÕkarÕlan 2510 sayÕlÕ
øskan Kanunu kapsamÕ ve hazÕrlanÕúÕyla Cumhuriyet tarihinin en kapsamlÕ iskan kanunudur. Kanun
geniú çaplÕ bir Türkleútirmeye ve bu yönde uygulanabilecek bir iskan politikasÕna zemin
hazÕrlamaktadÕr. Kanun’un bu ba÷lamda anlaúÕlabilecek 1. 2. ve 4. maddesi úu úekildedir:
“Madde 1 — Türkiyede Türk kültürüne ba÷lÕlÕk dolayÕsile nüfus oturuú ve yayÕlÕúÕnÕn, bu
kanuna uygun olarak, øcra Vekillerince yapÕlacak bir programa göre, düzeltilmesi Dahiliye
Vekilli÷ine verilmiútir.
Madde 2 — Dahiliye Vekilli÷ince yapÕlÕp øcra Vekilleri Heyetince tasdik olunacak haritaya
göre Türkiye, iskân bakÕmÕndan üç nevi mÕntakaya ayrÕlÕr. 1 numaralÕ mÕntakalar: Türk
kültürlü nüfusunun tekasüfü istenilen yerlerdir. 2 numaralÕ mÕntakalar: Türk kültürüne temsili
istenilen nüfusun nakil ve iskânÕna ayrÕlan yerlerdir. 3 numaralÕ mÕntakalar: Yer, sÕhhat,
iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat sebeplerile boúaltÕlmasÕ istenilen ve iskân ve ikamet
yasak edilen yerlerdir.
95
Örne÷in 1933 tarihli belgede “Tokat ilinde Rumlardan kalan Gerdikan ve SarÕtarla köylerine Gaygel Türk Aúireti'nin, Türk
köylerine Bazikli Kürt Aúireti'nin yerleútirilmeleri” kararÕ yer almaktadÕr. BCA 30.18.1.2./41.81.11. / 04.05.1927.
Örne÷in 1927’de AyvalÕk’ta yaúayan Hüseyin isimli bir kiúi “casus olmasÕndan úüphe edilerek Sinop” yerleútirilmiútir.
BCA 30.18.1.1./24.28.8. / 04.05.1927.
97
Örne÷in 1928’de “Türkiye'de Bolúevik Rusya aleyhtarlÕ÷Õ yaparak øngiliz ve FransÕzlar hesabÕna casusluk yapan Beyaz
Rus mültecilerin sÕnÕrdÕúÕ edilmesi” kararÕ alÕnmÕútÕr. BCA 30.18.1.1./ 27.72.16 / 04.01.1928.
98
BCA 30..10.0.0 / 81.530..7. / 8/2/1927
99
BCA 30..10.0.0/ 24.23..6./ 13/4/1927
100
BCA 30..18.1.2/ 22.57..2./ 2/8/1931
101
BCA 30..10.0.0 / 116.808..17./ 10/9/1931
102
BCA 30..18.1.2 / 41.81..11. / 5/11/1933
103
BCA 30..18.1.2 / 25.2..1./ 3/1/1932
104
BCA 30.18.1.2./ 39.62.13. / 12.09.1933.
96
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
263
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Madde 4 — A: Türk kültürüne ba÷lÕ olmÕyanlar, B: Anarúistler, C: Casuslar, Ç: Göçebe
çingeneler, D: Memleket dÕúÕna çÕkarÕlmÕú olanlar Türkiyeye muhacir olarak alÕnmazlar.”105
øskan Kanunu’nun özellikle Türk olmayan MüslümanlarÕ, açÕkça ifade edilirse Kürtleri hedef aldÕ÷Õ
genel olarak kabul görmüú bir tespittir.106 1935’te çÕkartÕlan Tunceli Vilayeti ødaresi Kanunu ve
akabinde 1937-38’de gerçekleúen Dersim harekatlarÕ bu tespiti destekler niteliktedir.107 Müslüman bir
halk olarak Türklü÷e asimile edilebilece÷i varsayÕlmÕú ancak Türkleútirme politikalarÕna direnmiú olan
Kürtler, mecburi iskan uygulamalarÕyla bastÕrÕlamayÕnca 1937-38 tarihlerinde Dersim merkezli bir
katliama maruz kalmÕúlardÕr.108 22 Temmuz 1937 yÕlÕnda øran Eski Rus Konsolosu B. Nikitine’nin The
Times gazetesine gönderdi÷i mektup tam da bu duruma dikkat çeker. Mektupta konuyla ilgili úu
ifadeler yer alÕr: “Mezkur havalide oturan Kürtler Õrk, dil, din, örf ve adet ve sosyal bünye bakÕmÕndan
Türk komúularÕndan tamamen ayrÕdÕrlar. (…) Kürtlerin, terbiyeye muteriz olduklarÕnÕ iddia etmek
hatadÕr. Filhakika Kürtlerin karúÕ durduklarÕ úey, sadece Türkleúme keyfiyetidir.”109
1934 øskan Kanunu Çingene ve Ermeni nüfusu da etkilenmiútir. Çingene ve Ermenilerin iskanlarÕnda
daha çok asayiú kaygÕsÕ ve güvenlik gerekçeleri hakimdir. Bu ba÷lamda 1937’de “Denizli nüfusuna
kayÕtlÕ 26 evde 159 nüfus çingenenin nakil ve iskanlarÕ”110 gerçekleútirilmiú; 1938’de “Akúehir'in
Yeniköy nüfusunda kayÕtlÕ 8 evde 33 nüfustan ibaret gezginci çingenelerin aynÕ ilçe dahilindeki
köylere yerleútirilmeleri”111 kararlaútÕrÕlmÕú; 1940 yÕlÕnda ise “Çanakkale Vilayetinin Eceabat kazasÕna
ba÷lÕ BehramlÕ köyünde oturan ve bulunduklarÕ yerde bÕrakÕlmalarÕ askeri bakÕmdan caiz görülmeyen
iliúik listede isimleri yazÕlÕ 25 hanede 125 nüfus çingenenin adÕ geçen vilayetin iç bölgelerinde
serpiútirilmek suretiyle yerleútirilmeleri”112 kararÕ alÕnmÕútÕr. 1936’da “Ermeni emellerine hizmet
etti÷i” gerekçesiyle DiyarbakÕrlÕ bir aile Çorum’a yerleútirilmiútir.113 1938’de ise “Kayseri'nin Efkere
köyünde oturan Ermenilerin, askeri tesisat ve garnizonlarÕn kullandÕ÷Õ yerlerden uzak bir mahalle
nakilleri”114 gerçekleútirilmiú; 1942’de “Mardin'in øbrahimiye köyünde oturup gezici tütün satÕcÕlÕ÷Õ
yapan Ermeni Bedros o÷lu Agizar ile karÕsÕ ve kÕzÕnÕn úüpheli durumlarÕ sebebiyle hudut bölgesinden
alÕnarak Çorum'a iskanlarÕ”115 kararlaútÕrÕlmÕútÕr.
Yer de÷iúimleri açÕsÕndan iskan kanunlarÕnÕn uygulanmasÕnda belli bir baúarÕya eriúilmiú olmasÕna
ra÷men, asimilasyon ve Türkleútirme açÕsÕndan zorunlu iskan uzun vadeli sonuçlar üretmemiútir. Etnik
ve co÷rafi aidiyetlerin bu politikalarla ortadan kaldÕrÕlabildi÷ini söyleyemeyiz. 1947 yÕlÕnda zorunlu
iskana tabi olan kiúilerin memleketlerine geri dönmesi önündeki engeller kaldÕrÕldÕ÷Õnda ezici bir
ço÷unluk eski yerleúim yerlerine geri dönmüútür.116
105
“øskan Kanunu”, Kanun No: 2510, Resmi Gazete, sayÕ:2733, 21.06.1934.
Bununla birlikte, Dilek Güven, kanunun sadece Türk olmayan Müslüman azÕnlÕ÷Õ de÷il, gayrimüslim azÕnlÕklara yönelik
politikalarÕ da içerdi÷ini savunur. Ona göre 1934 Trakya OlaylarÕnÕ tetikleyen de yine øskan kanunudur. Kanunun 2. Maddesi
uyarÕnca asimilasyona tabi olabilmeleri için devletin uygun gördü÷ü yerde iskan edilmeleri mümkündü ve bu madde
Trakya’daki Yahudilerin sürülmesinin meúru zeminini de oluúturur. Fakat, hükümet yasal otoritesini kullanmak yerine
Yahudi azÕnlÕ÷Õ korkutarak kendi inisiyatifleriyle yerleúim yerlerini terk etmelerini sa÷lamayÕ tercih eder (Güven, 2005).
107
øskan Kanunu ve Dersim harekatlarÕ arasÕndaki iliúkiyi anlamak açÕsÕndan ùükrü Kaya ve øsmet ønönü’nün raporlarÕ
önemli veriler sunar. ùükrü Kaya, 1931’de Dersim ve çevresini dolaútÕktan sonra kaleme aldÕ÷Õ raporda Dersim’in ÕslahÕnÕn
acil ve zaruri oldu÷unu, ertelemenin devlete zarar verece÷ini belirtir (Bulut, 1991. Bu raporu takiben dört ay sonra, 2510
sayÕlÕ øskan Kanunu teklifi ilk kez meclise sunulur. Kanunun yürürlü÷e girdi÷i 1934’ten bir sene sonra, bu sefer øsmet
ønönü’nün kaleme aldÕ÷Õ “Kürt Raporu”, 1935 Tunceli Vilayeti ødaresi Kanunu’na zemin hazÕrlar (Bilmez, Kayacan ve
Aslan, 2011).
108
Bununla ilgili olarak Bkz. (Aslan, 2010; Aygün, 2009; Çem, 2010).
109
BCA 30.10.00 /19A / 02.08.1937.
110
BCA 30..18.1.2 / 74.32..14. / 20/4/1937
111
BCA 30..18.1.2 / 83.32..7. / 16/4/1938
112
BCA 30.18.1.2. / 11 / 03.02.1940. Kanun’da yer alan “kültür” kavramÕnÕn geniúli÷i de benzer uygulamalara zemin
hazÕrlamÕútÕr. Örne÷in 1938 yÕlÕnda Kanun’dan hareketle “Türk kültürüne ba÷lÕ olmayan 75 kiúi vatandaúlÕktan çÕkarÕlmÕútÕr.”
BCA 30.18.1.2. / 447 / 07.07.1938.
113
BCA 30..18.1.2 / 68.77..9. / 22/9/1936
114
BCA 30..18.1.2 / 84.79..8./ 6/9/1938
115
BCA 30..18.1.2 / 98.38..12. / 5/5/1942
116
ølhan Tekeli, buna olanak tanÕyan 5098 sayÕlÕ Kanunla birlikte 25.831 kiúiden 22.516’sÕnÕn Do÷u Anadolu’daki
yerleúimlerine geri döndü÷ünü belirtir (Tekeli, 1990).
106
264
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
3.4. Çok Partili Dönemde Etnik Politikalar
II. Dünya SavaúÕ sonrasÕnda dünya çapÕnda faúist rejimlerin çözülmesi ve anti-komünist atmosferin
ortaya çÕkmasÕ önemli bir paradigma de÷iúimini göstermektedir. Bu dönemde, BatÕlÕ demokrasilerin
yanÕnda yer alma çabasÕndaki CHP azÕnlÕk politikalarÕnda bir de÷iúime giderek Türk kimli÷ine yönelik
yaklaúÕmlarÕ faúist ideolojilerden ayrÕ tutmaya gayret eder. .1946’da Tek Parti iktidarÕnÕn sona
ermesiyle birlikte demokratikleúme sürecine girildi÷i yönündeki algÕ, etnik gruplara yönelik
politikalarda bir liberalleúme beklentisi yaratÕr (Güven, 2005). Ancak söylem ve pratiklere
baktÕ÷ÕmÕzda etnisite politikalarÕnda bir süreklili÷in oldu÷unu söyleyebiliriz (Bora, 1995).
Demokrat Parti döneminin en önemli geliúmesi, popüler bir milliyetçilik oluúumunun baúlamasÕdÕr.
So÷uk Savaú’Õn yarattÕ÷Õ anti-komünist dalga, popüler milliyetçi söylemi belirleyen önemli
etkenlerden biri olarak karúÕmÕza çÕkar. Tek Parti dönemi muhalefetinin unsurlarÕndan milliyetçimuhafazakar reaksiyonerlik, söz konusu popüler milliyetçili÷in üreticisi konumuna yerleúir.
Cumhuriyetin kuruluú döneminden kalma bir alÕúkanlÕk olarak düúman imgesinin azÕnlÕk
kimliklerinden üretilmesi, “Rum, Ermeni, Dönme, Yahudi” gibi isimlerin sÕfatlaúarak solcularÕ
damgalamakta kullanÕlmasÕna kaynaklÕk eder. Kentleúmenin getirdi÷i toplumsal sorunlar siyasal ve
etnik açÕdan azÕnlÕ÷Õ oluúturan gruplara mal edilir. Türkçülük ve Türk-øslamcÕ popülizminden beslenen
sa÷ popülist milliyetçilik, dönemin kÕrsal-taúra kökenli kuúa÷Õna hitap ederek BatÕlÕlaúmanÕn simgesi
ve ajanlarÕ olarak yaftalanan azÕnlÕklarÕ hedef haline dönüútürür (Bora, 1995). Döneme egemen olan
anti-komünist milliyetçi damarÕn milliyetçilikle iliúkisinin anlaúÕlmasÕnda, sendikal örgütlenmeler ve
iúçi sÕnÕfÕnÕn “benimsedi÷i” milliyetçi söylem önemli bir yer tutar. Cumhuriyetin ilanÕnÕ takip eden
dönemden baúlayarak 1940’larÕn ortasÕna kadar, iúçiler ve iúçi örgütlenmeleri milliyetçili÷in
toplumsallaútÕrÕlmasÕnda sosyolojik bir aktör olarak görülür. Demokrat Parti döneminin popüler
milliyetçi söyleminin yo÷unlaútÕ÷Õ döneminde ise sendikal örgütlenmeler, anti-komünist mücadelenin
bir parçasÕ olarak yapÕlandÕrÕlÕr. Bu ba÷lamda sÕnÕf bilincine karúÕ bir içerikle úekillendirilen antikomünist milliyetçilik yaklaúÕmÕ, “milli menfaat” söylemi vasÕtasÕyla sendikalar üzerinde
hegemonyasÕnÕ kurar. Ancak Türk-øú sendikasÕnÕn tek iúçi örgütlenmesi olmaktan çÕktÕ÷Õ 1967’de
DøSK’in kuruluúuyla birlikte, iúçi sÕnÕfÕna hakim olan milliyetçi söylem yerini giderek sÕnÕfsal içerikli
söylemlere bÕrakabilmiútir (Akkaya, 2008).117
Milliyetçi-muhafazakar görüúün 1940’lardan 1970’lere uzanan evresinde antisemitizm temel yapÕ
taúlarÕndan birini oluúturur. Türkiye’de antisemitizm, Yahudilere yönelik bir seferberlikten çok sa÷
popülist ve anti-komünist bir ajitasyonun tezahürü olarak ortaya çÕkar. 1950’ler itibariyle popülerleúen
antisemitizm, dönemin hÕzlÕ modernleúme ve kapitalistleúme sürecinin geleneksel kültür ve orta sÕnÕf
üzerinde yarattÕ÷Õ tahribat üzerinden úekillenir. Geleneksel orta sÕnÕfÕn, hÕzlanan kapitalistleúmeyle
birlikte toplumsal konumunu kaybetmeye ve mülksüzleúmeye yönelik tepkisi, kapitalizmin bir Yahudi
icadÕ olarak sunulmasÕyla birlikte muhafazakar ve faúizan bir kanala aktarÕlmÕú olur (Bora, 1995).
Demokrat Parti’nin Türk tanÕmÕ ve gayrimüslim azÕnlÕklara yaklaúÕmÕ, en azÕndan vaatler düzeyinde
Tek Parti dönemiyle benzeúir. DP programÕnÕn genel ilkeler bölümünün 13. maddesi bu benzerli÷i
ortaya koyar: “Vatandaúlar arasÕnda müúterek bir tarihin yarattÕ÷Õ kültür ve ülkü birli÷ine dayanan ve
her türlü ayÕrÕcÕ temayülleri reddeden bir milliyetçilik telakkisine ba÷lÕyÕz. Partimiz, bütün
vatandaúlarÕ, din ve Õrk farkÕ gözetmeksizin, Türk sayar ve Türk olmanÕn bütün haklarÕna sahip tanÕr.
Kanuni vazifelerini yerine getiren her yerde iyi bir yurttaú gözü ile bakarÕz. Bu ana görüúlerin
tatbikatta da yer bulmasÕna dikkatle çalÕúaca÷Õz” (Bali, 1997). Türklük eksenli bir vatandaúlÕk
tanÕmlamasÕ hala geçerlidir. Yeni hükümetin liberal politikalarÕ da gayrimüslimler açÕsÕndan umutlu
bir hava yaratmÕútÕr. Nitekim bu dönemde hükümetin uygulamalarÕ, devlet elitlerinin azÕnlÕklara karúÕ
117
Bu dönemden sonra da, elbette, DøSK’le rekabet halindeki Türk-øú sendikasÕ, devletin gözündeki meúruiyetini korumak
açÕsÕndan, milliyetçi söylemin taúÕyÕcÕsÕ olmaya devam etmiútir. Türk-øú sendikasÕnÕn “rejimin teminatÕ” oldu÷u düúüncesi,
içinde bulundu÷u dönemlerin egemen söylemlerine eklemlenmesiyle kendini gösterir. Her fÕrsatta sÕnÕf mücadelesinin
karúÕsÕnda yer aldÕ÷ÕnÕ, milliyetçi oldu÷unu dile getiren sendika, 80 döneminde Atatürkçü bir milliyetçilik ideolojisi
benimserken, doksanlarda uluslararasÕ sermaye ve Avrupa Birli÷i karúÕsÕnda ulusal çÕkarlarÕ savunan bir söyleme geçiú
yapmÕútÕr. AB’ye yönelik itirazlarÕn temelinde de KÕbrÕs sorunu, Ermeni soykÕrÕmÕ iddialarÕ, Kürt sorunu gibi “hassas”
mevzulardaki milliyetçi tavÕr bulunmaktadÕr (Akkaya, 2008).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
265
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
daha hoúgörülü bir politika izledi÷i görünümü verir. Bununla birlikte 1953 ortalarÕnda Demokrat Parti
hükümeti azÕnlÕklara yönelik hoúgörülü tavrÕnÕ bir kenara bÕrakarak gayrimüslim cemaatlerin
faaliyetlerini kÕsÕtlamaya baúlar. 1954’e gelindi÷inde ise KÕbrÕs meselesinin úiddetlenmesiyle Parti’nin
gayrimüslimlere yönelik toleransÕ tamamen ortadan kalkar (Güven, 2005).118 DP döneminde
azÕnlÕklarla ilgili en önemli adÕm, 27 MayÕs 1955 tarih ve 6581 sayÕlÕ AzÕnlÕk OkullarÕ Türkçe ve
Kültür Dersleri Ö÷retmenleri HakkÕnda Kanun ile olmuútur. Kanun’da azÕnlÕk okullarÕnda Türkçe ve
Kültür derslerinin maarif vekâleti tarafÕndan tayin edilmesi ve bu derslerin Türk ö÷retmenlerince
okutulmasÕ kararlaútÕrÕlmÕútÕr. Kanun’un birinci maddesi úu úekildedir: “AzÕnlÕk okullarÕnÕn Türkçe ve
Türkçe kültür dersleri Maarif Vekaleti teúkilat kanunlariyle muayyen kadrolara, memurin ve barem
kanunlarÕna göre tayin edilen ö÷retmenler tarafÕndan tedris olunur.”119 Bu kanun ile ilgili çalÕúmalar
içerisinde yer alan Edirne milletvekili Cemal Köprülü’nün kanunla ilgili sözleri Tek Parti
dönemindeki söylemleri güçlü bir biçimde hatÕrlatÕr: “AzÕnlÕk okullarÕnda Türk kültürünü yaymak gibi
çok mühim bir vazife ifa eden Türkçe ve Türkçe Kültür dersleri ö÷retmenleri kÕdem zammÕ, emeklilik
gibi tabii ve zaruri haklardan mahrum bulunmakta, bu mesle÷e girdikleri andan ayrÕldÕklarÕ ana kadar
aynÕ maaúÕ almakta ve herhangi bir barem derecesine tabi olmaksÕzÕn çalÕúmaktadÕrlar. Alelümum
ö÷retmenlerimizin demokrasimizin geliúmesinde büyük hizmetler ifa etmeleri pek tabiidir; vazifeleri,
resmi okullarda çalÕúan meslektaúlarÕnÕn görmekte olduklarÕ vazifelerden daha güç ve daha mesuliyetli
olan azÕnlÕk okullarÕ ö÷retmenlerinin ise azÕnlÕk vatandaúlarÕmÕza Türkçemizi ve Türk kültürünü
sevdirerek benimsetmek gibi ayrÕca mühim vazifeleri de vardÕr” (Akkaya, 2010). Her ne kadar
Demokrat Parti dönemiyle birlikte Türkleútirilmesine yönelik politikalarÕn dozajÕ azalmÕú gibi görünse
de, 6-7 Eylül olaylarÕna yönelik hükümet politikalarÕ aksine iúaret eder. Dilek Güven, 6-7 Eylül
1955’te, gayrimüslim azÕnlÕ÷a yönelik olarak tezahür eden saldÕrÕlarÕn, ya÷malarÕn ve tehditlerin,
basitçe KÕbrÕs’ta yaúananlara yönelik tepkilerden do÷muú bir hareket olmadÕ÷ÕnÕ savunur. KÕbrÕs
sorunu, gayrimüslimleri ülkeden çÕkarma çabasÕnÕn sürdürüldü÷ü bir dönemde ortaya çÕkan bir fÕrsat
olarak görülmüútür. Keza 6-7 Eylül olaylarÕyla gayrimüslim azÕnlÕ÷Õn ekonomik gücü ve cemaat
yaúantÕsÕnÕn zayÕflatÕlmasÕ hedeflenmiútir (Güven, 2005).
1950'lerden itibaren refah devleti anlayÕúÕnÕn devreye girmesiyle, iskan politikalarÕnda önemli bir
de÷iúim görülür. UluslararasÕ geliúmelerin etkisinde olmayÕ güden bir devlet, artÕk nüfusun zorunlu yer
de÷iútirmesini halkÕn refahÕyla temellendirmek zorundadÕr. ølhan Tekeli, bu dönemde ortaya çÕkan
iskan uygulamalarÕnÕn bu sebeple üç baúlÕk altÕnda toplanabilece÷ini savunur: DÕúarÕdan gelen
Türklerin yerleútirilmesi, ekonomik kalkÕnma planlarÕ sebebiyle yaúanan iç göçlerin düzenlenmesi ve
do÷al afetlerden kaçÕnmak için yapÕlan yer de÷iútirmeleri (Tekeli, 1990). Nitekim bu do÷rultuda
1951’de “1950-1951 yÕllarÕnda Bulgaristan'dan gelen ve gelecek olan göçmenlerden 32 000 ailenin
iskanÕna ait planÕn uygulanmasÕ”120; yine aynÕ yÕl “Bulgaristan'dan 1950 yÕlÕ baúÕndan itibaren serbest
göçmen vizesiyle gelen Türklerin göçmen kabul edilmeleri, iskan muamelesine tabi tutulmalarÕ ve
gelecek olanlara da göçmen vizesi verilmesi”121 kararlaútÕrÕlÕr. 1952’de “Do÷u Türkistan'dan
Hindistan, Pakistan ve Suudi Arabistan'a sÕ÷ÕnmÕú olan 1850 Türk'ün iskanlÕ göçmen olarak
yurdumuza kabulleri”122; 1954’te “aslen Türk olup halen Yemen'de bulunan 91 ailenin iskanlÕ göçmen
olarak yurda kabulleri”123 bu dönemdeki iskan faaliyetlerindendir.
1960 darbesiyle demokratik rejimin askÕya alÕndÕ÷Õ dönemde, etnik ve siyasi çatÕúmalarla
meúrulaútÕrÕlan ola÷anüstü hal dönemlerinin sa÷ladÕ÷Õ ortamdan faydalanan yöneticiler, mecburi iskan
uygulamalarÕnÕn süreklili÷ine yeni içerikler verirler. Örne÷in, 1960'da Demokrat Parti iktidarÕnÕ
devirerek yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi, 1934’te çÕkarÕlan 2510 sayÕlÕ øskan Kanunu’na ek
118
DP’nin azÕnlÕklara yönelik bu tutum de÷iúikli÷inde, genel bir otoriterleúme e÷iliminin payÕ büyüktür. 1950’lerin ikinci
yarÕsÕ, DP’nin a÷Õrlaúan ekonomik zorluklarla yüzyüze kaldÕ÷Õ ve hem muhalefeti, hem de basÕnÕ susturdu÷u bir dönemdir.
Özellikle 6-7 Eylül olaylarÕ, hükümetin muhalefeti bastÕrmak, basÕn özgürlü÷ünü ve ö÷renci hareketlerini engellemek
amacÕyla kullandÕ÷Õ bir bahane haline gelmiútir (Güven, 2005).
119
“AzÕnlÕk OkullarÕ Türkçe ve Türkçe Kültür Dersleri Ö÷retmenlikleri HakkÕnda Kanun”, Resmi Gazete, No:9013, Kanun
no: 6581, 25.05.1955.
120
BCA 30..18.1.2 / 126.55..15. / 21/7/1951
121
BCA 30..18.1.2 / 125.32..2. / 16/4/1951
122
BCA 30..18.1.2 / 128.19..6. / 13/3/1952
123
BCA 30..18.1.2 / 137.106..1. / 25/12/1954
266
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
yapar ve yabancÕ ideolojileri veya dini his ve gelenekleri alet etmek suretiyle çevresinde tesis etti÷i
nüfuza dayanan kiúilerin ve akrabalarÕnÕn zorunlu iskanÕnÕ da mümkün kÕlar (Aslan, 2010).
Sonuç olarak OsmanlÕdan Cumhuriyete evrilen bütün bu süreçte nüfus ve onu tamamlayÕcÕ bir biçimde
etnisite ve iskan politikalarÕ konusunda bir süreklilik oldu÷u gözlenebilmektedir.
Kaynaklar
Abdurrahman ù. (1314). østatistik ve Co÷rafya-i Umrani, østanbul: Karabet.
AdanÕr, F. (1996). Makedonya Sorunu, çev. øhsan Catay, østanbul: Tarih VakfÕ Yurt.
AkarlÕ, E. D. (1972). Otoman Population in Europe in the 19th Century, Madison: University of Wisconsin.
Akbayar, N. (1985). Tanzimat’tan Sonra OsmanlÕ Devleti Nüfusu, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi: 5, østanbul: øletiúim.
Akçura, Y. (1911). Üç Tarz-Õ Siyaset, østanbul: Kade.
Akkaya, A.Y. (2010). Demokrat Parti’nin AzÕnlÕk PolitikasÕ (1950-1960), YayÕmlanmamÕú Yüksek
lisans tezi, Marmara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, østanbul.
Akkaya, Y. (2008). Korporatizmden Sendikal ødeolojiye, Milliyetçilik ve øúçi SÕnÕfÕ, Modern
Türkiye’de Siyasi Düúünce: 4, østanbul øletiúim.
Aktar, A. (2000). VarlÕk Vergisi ve ‘Türkleútirme’ PolitikalarÕ, østanbul: øletiúim.
Alkan, M. Ö. (2001). Resmi ødeolojinin Do÷uúu ve Evrimi Üzerine Bir Deneme, Tanzimat ve
Meúrutiyet’in Birikimi, østanbul: øletiúim.
Anderson, B. (2004). Hayali Cemaatler, østanbul: Metis.
Andrews, P. A. (1992). Türkiye’de Etnik Gruplar, østanbul: Ant.
Aslan, ù. (2010). Herkesin Bildi÷i SÕr: Dersim, østanbul: øletiúim.
Aslan, ù. (2010). Millet ve øskan: Çokluktan Tekli÷e ve Hariciden Dahiliye Erken Dönem Cumhuriyet
Dönemi Deneyimleri, Tarih, SÕnÕflar ve Kent, B. ùen - A. E. Do÷an (Ed.), Ankara: Dipnot.
Aslan, ù., YardÕmcÕ, S., ArpacÕ, M., GürpÕnar, Ö. (2015). Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965
Ana Dil HaritalarÕ, østanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.
Aygün, H. (2009). Dersim 1938 ve Zorunlu øskan, Ankara: Dipnot.
Baha Sait Bey. (1995). øttihat-Terakki’nin Alevilik Bektaúilik AraútÕrmasÕ, YayÕna Haz. Nejat
Birdo÷an, østanbul: Berfin.
Bali, R.N. (1997). Çok Partili Demokrasi Döneminde VarlÕk Vergisi Üzerine TartÕúmalar, Tarih ve
Toplum: 165.
Barkan, Ö. L. (1980). Türkiye’de Toprak Meselesi-1, østanbul: Gözlem.
Barkan, Ö. L. (1988). Hüdevandigar LivasÕ Tahrir Defteri, Ankara: TTK.
Barkan, Ö. L. (2000). OsmanlÕ Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, haz. Hüseyin Özde÷er,
østanbul: østanbul Üniversitesi.
Behar, C. (1996). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun ve Türkiye’nin Nüfusu, Ankara: DøE.
Behar, C. (2000). OsmanlÕ Nüfus østatistikleri ve 1831 SonrasÕ Modernleúmesi, OsmanlÕ Devleti’nde
Bilgi ve østatistik, Halil ønalcÕk ve ùevket Pamuk (Ed.), Ankara: DøE.
Berkes, N. (2003). Türkiye’de Ça÷daúlaúma, østanbul: YKY.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
267
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Bilmez, B., Kayacan, G., Aslan, ù. (2011). Dersim 38'i HatÕrlamak: Toplumsal Bellek, KuúaklararasÕ
AktarÕm ve AlgÕ, østanbul: Tarih VakfÕ.
Bingöl, S. (2004). østanbul’da 1829 Nüfus SayÕmÕ ve BazÕ Mahallelerin Müslüman Nüfusu Üzerine
Bir ønceleme, A.Ü. DTCF Tarih AraútÕrmalarÕ Dergisi: XXIII / 36.
Bora, T. (1995) Türkiye’de Milliyetçilik ve AzÕnlÕklar, Birikim Dergisi: 71-72.
Bora, T. (1997). Türk Milli Kimli÷i,Türk Milliyetçili÷i ve Balkan Sorunu, Yeni Balkanlar, Eski
Sorunlar, østanbul: Ba÷lam.
Bore, E. (1849-1850). Almanach de l’Empire Otoman Pourl’Annee 1849 et 1850, Constantinople.
C.H.P. ProgramÕ. (1935). Ankara: Ulus.
Cin, H., AkyÕlmaz, G. (2008). Türk Hukuk Tarihi, Konya: Sayram.
Ça÷aptay, S. (2007). Türklü÷e Geçiú: Modern Türkiye’de Göç ve Din, VatandaúlÕk ve Etnik ÇatÕúma:
Ulus-Devletin SorgulanmasÕ içinde, Haldun Gülalp (Ed.), østanbul: Metis.
Ça÷aptay, S. (2010). Türk Kimdir?, østanbul: Bilgi Üniversitesi.
Çem, M. (2010). TanÕklarÕn Diliyle Dersim 38, østanbul: Peri.
Çimen, A. (2012). SayÕm, KayÕt DüzeniveTeúkilatlanma AçÕsÕndan OsmanlÕda Nüfus
Hizmetleri, Gazi Üniversitesi øøBF Dergisi: 14/3.
Demirözü, D. (2007). Savaútan BarÕúa Giden Yol, østanbul: øletiúim.
Deringil, S. (2007). Simgeden Millete: II. Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e Devlet ve Millet,
østanbul: øletiúim.
Durgun, S. (2011). Memalik-i ùahane’den Vatan’a, østanbul: øletiúim.
Dündar, F. (2001). øttihat ve Terakki’nin MüslümanlarÕ øskan PolitikasÕ 1913-1918, østanbul: øletiúim.
Dündar, F. (2010). Modern Türkiye’nin ùifresi, østanbul: øletiúim.
Ergut, F. (2004). Modern Devlet ve Polis: OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e Toplumsal Denetimin
Diyalekti÷i, østanbul: øletiúim.
Erkan, S. (1999). XIX. YüzyÕl SonlarÕnda OsmanlÕ Devleti’nin Göçmenleri øskan PolitikasÕna YabancÕ
Ülkelerin Müdahaleleri, OsmanlÕ Ansiklopedisi:IV.
ErsanlÕ, B. (2003). øktidar ve Tarih, østanbul: øletiúim.
Faroqhi, S. (1999). OsmanlÕ Tarihi NasÕl øncelenir?, çev. Zeynep Altok, østanbul: Tarih VakfÕ.
Gencer, M. (2010). JöntürkModernizmi ve “Alman Ruhu”, østanbul: øletiúim.
Georgeon, F. (1999). Türk Milliyetçili÷inin Kökenleri: Yusuf Akçura (1876-1935), çev. Alev Er,
østanbul: Tarih VakfÕ Yurt.
Güler, A. (2007). OsmanlÕ’dan Cumhuriyet’e AzÕnlÕklar, Ankara: Türkar.
Güran, T. (1997). OsmanlÕ Devleti’nin ølk østatistik YÕllÕ÷Õ 1897, Ankara: DøE.
Güven, D. (2012). Cumhuriyet Dönemi AzÕnlÕk PolitikalarÕ ve Stratejileri Ba÷lamÕnda 6-7 Eylül
OlaylarÕ, østanbul: øletiúim.
Hacking, I. (2005). ùansÕn Terbiye Ediliúi, çev. Mehmet MoralÕ, østanbul: Metis.
Halaço÷lu, A. (1995). Balkan Harbi SÕrasÕnda Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), Ankara: TTK.
Hobsbawm, E. J. (2000). Milletler ve Milliyetçilik, çev. Osman AkÕnhay, østanbul: AyrÕntÕ.
ønalcÕk, H. (1996). OsmanlÕ ømparatorlu÷u: Toplum ve Ekonomi, østanbul: Eren.
268
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ønalcÕk, H. (2000). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C.1., çev. Halil Berktay,
østanbul: Eren.
øskan Tarihçesi (1931). østanbul: Hamit MatbaasÕ.
Karal, E. Z. (1997). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda ølk Nüfus SayÕmÕ 1831, Ankara: DøE.
Karal, E.Z. (1996). OsmanlÕ Tarihi, IX, Ankara: TTK.
Karpat, K. (2004). Balkanlar’da OsmanlÕ MirasÕ ve Ulusçuluk, çev. Recep Boztemur, Ankara: ømge.
Karpat, K. (2010). OsmanlÕ Nüfusu 1830-1914, çev. Bahar TÕrnakçÕ, østanbul: Timaú.
Karpat, K. (2010). OsmanlÕ’dan Günümüze Etnik YapÕlanma ve Göçler, çev. Bahar TÕrnakçÕ, østanbul:
Timaú.
Kasaba, R. (2012). Bir Konargöçer ømparatorluk, çev. Ayla Ortaç, østanbul: Kitap.
Kaya, ù. (1991). Dersim Raporu, Belgelerle Dersim RaporlarÕ içinde, Faik Bulut, østanbul: Evrensel.
Kenano÷lu, M. (2004). OsmanlÕ Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, østanbul: Klasik.
Kerimo÷lu, H.T. (2008). øttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Rum PolitikasÕ 1908-1914, YayÕmlanmamÕú
Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, øzmir.
Kili, S., Gözübüyük, ù. (2000). Türk Anayasa Metinleri, østanbul: øú BankasÕ Kültür.
Koç, Y. (2007). Nüfus, øslam Ansiklopedisi: 33, Ankara: TDV.
Koçak, C (2010). Umumi Müfettiúlikler (1927-1952), østanbul: øletiúim.
Koraltürk, M. (2011). Ekonominin Türkleútirilmesi, østanbul: øletiúim.
Lindner, R. P. (2000). Ortaça÷ Anadolu’sunda Göçebeler ve OsmanlÕlar, çev. Müfit Günay, Ankara:
ømge.
Mardin, ù. (2004). Türk Modernleúmesi, øletiúim: østanbul.
Mutlu, S. (2003). Late Otoman Population And Its EthnÕc Distribution, Nüfusbilim Dergisi: 25.
Mutlu, S. (2003). Late OttomanPopulation And ItsEthnÕc Distribution, Nüfusbilim Dergisi:25.
Okutan, M. Ç. (2009). Tek Parti Dönemi’nde AzÕnlÕk PolitikalarÕ, østanbul: Bilgi Üniversitesi.
Oran, B. (2004). Türkiye’de AzÕnlÕklar, østanbul: øletiúim.
Osmana÷ao÷lu, C. (2009). Tanzimat FermanÕ'ndan II. Meúrutiyet'e OsmanlÕ VatandaúlÕ÷Õ, Toplumsal
Tarih:182.
Paúao÷lu, D. D. (2013). Muhacir Komisyonu MaruzatÕ’na (1877-78) Göre 93 Harbi SonrasÕ Muhacir
øskanÕ, History Studies: 5(2).
Sado÷lu, H. (2010). Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil PolitikalarÕ, østanbul: Bilgi Üniversitesi.
Selek, S. (1981). Anadolu øhtilali, østanbul: Örgün.
Shaw, S. (1985). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda AzÕnlÕk Sorunu, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi: 4, østanbul: øletiúim.
Shaw, S. J. (1978). The Otoman Census System and Population 1831-1914, International Journal of
Middle East Studies: 9 (3).
ùeker, N. (2007). Demographic Engineering in the Late Otoman Empire and the Armenians, Middle
Eastern Studies: 43:3.
ùimúek, H. (2006). Lozan’Õn Getirdi÷i Statü ve Türkiye’de AzÕnlÕklarÕn Durumu, YayÕmlanmamÕú
Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi: Ankara.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
269
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tanör, B. (1995). OsmanlÕ-Türk Anayasal Geliúmeleri (1789-1980), østanbul: Der.
TBMM ZabÕt Ceridesi. (1920a) D:1, C:3, 31.07.1336.
TBMM ZabÕt Ceridesi. (1920b)D:1, C:3, 14.08.1336.
Tekeli, ø. (1990). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer De÷iútirmesi ve øskan
Sorunu, Toplum ve Bilim:50.
Toprak, Z. (2000). OsmanlÕ Devleti’nde SayÕsallaúma yada Ça÷daú østatisti÷in Do÷uúu, OsmanlÕ
Devleti’nde Bilgi ve østatistik, Halil ønalcÕk ve ùevket Pamuk (Ed.), Ankara: DøE.
Toros, T. (1985). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda Gayrimüslim AzÕnlÕklar, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi: 4, østanbul: øletiúim.
Tunçay, M. (1983). AzÕnlÕklar Nüfusu, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi:6., østanbul:
øletiúim.
Ubicini, A. J.H. (1973). Letters On Turkey, çev. L. Easthope, New York: Arno Pres.
Ulugöl, M. C. (2009). OsmanlÕ ve Türkiye’de VatandaúlÕk KavramÕ, AzÕnlÕklar Üstünde Etkisi ve
UygulamalarÕ, YayÕmlanmamÕú Yüksek Lisans Tezi, østanbul Bilgi Üniversitesi/ Sosyal Bilimler
Enstitüsü, østanbul.
Ülken, H.Z. (2001). Türkiye’de Ça÷daú Düúünce Tarihi, østanbul: Ülken.
Üngör, U. Ü. (2011). The Making of Modern Turkey: Nationand State in Eastern Anatolia, 1913-1950,
Oxford: Oxford University.
Üstel, F. (2009). Makbul VatandaúÕn Peúinde, østanbul: øletiúim.
Üstel, F. (2010). Türk OcaklarÕ (1912-10-931), østanbul: øletiúim.
YardÕmcÕ, S. ve Aslan, ù. (2008). 1930’larÕn Biyopolitik ParadigmasÕ: Dil, Etnisite, øskan ve Ulusun
ønúasÕ, Do÷u BatÕ: 44.
Yetim, F. (2008). II. Meúrutiyet Döneminde Türkçülü÷e Geçiúte KapsayÕcÕ Formül: “Millet-i Hakime”
Düúüncesi ve Etkileri, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi:18.
YÕldÕz, A. (2001). “Ne Mutlu Türküm Diyebilene”: Türk Ulusal Kimli÷inin Etno-Seküler SÕnÕrlarÕ,
østanbul: øletiúim.
Yüceulu÷, R. (1949). Türkiyede østatistik Ö÷retimi ve østatistik ÇalÕúmalarÕ, A.Ü. Hukuk Fakültesi
Dergisi:6.
Zürcher, E. J. (2010). Modernleúen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner, østanbul: øletiúim.
270
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1927-65 ANA DøL HARøTALARI124
Doç. Dr. ùükrü Aslan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü.
Doç. Dr. Sibel YardÕmcÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü.
Dr. Murat ArpacÕ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Öykü GürpÕnar, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü.
Özet
Bu çalÕúmada 1927-1965 ana dil verileri temel alÕnarak nüfus ve iskan politikalarÕnÕn etnik gruplarda
nüfus ve co÷rafi hareketlilikler üzerindeki etkisi ele alÕnmaktadÕr. 1927-65 nüfus sayÕmlarÕndaki ana
dil verilerinden hareketle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kÕrk yÕlÕnda etnisitenin co÷rafi da÷ÕlÕmÕnÕn ve
hareketlili÷inin tartÕúÕlmasÕ hedeflenmektedir. Sözkonusu 38 yÕllÕk dönemde göze çarpan en önemli
bulgu, etnik çeúitlili÷in azaldÕ÷Õ, farklÕ diller konuúan nüfusun kademeli olarak ülkeyi terk etti÷i veya
ana dil olarak Türkçe konuúmaya baúladÕ÷ÕdÕr. AynÕ dönemde, farklÕ ana dilleri konuúan nüfus
gruplarÕ yo÷un bir co÷rafi hareketlilik içerisindedir ve bu hareketlilik, döneme hâkim olan iskân
uygulamalarÕ ile beraber okunmaya muhtaçtÕr.
MOTHER TONGUE MAPS: 1927-65
Abstract
This paper examines the impact of population and settlement politics on the geographical distribution
of different ethnic groups, during the early Republican Era. Within this scope, it draws upon the mother tongue and second language data, generated by the population censuses conducted during the
1927-1965 period. The main finding these data reveal is a constant decrease in ethnic plurality, as
groups speaking languages other than Turkish as their mother tongue had to leave the country, or
Turkish has eventually replaced their mother tongue, throughout this period of 38 years. Maps drawing upon the data stated above witness to high levels of geographical mobility for these ethnic groups,
a fact that needs to be read together with the dominant settlement politics of the new Republic.
1. Giriú
Nüfusun etnisite kategorisine göre co÷rafi da÷ÕlÕmÕnÕ tespit etmek için kullanÕlabilecek kaynaklar
oldukça kÕsÕtlÕdÕr. Bu kaynaklar kabaca iki baúlÕk altÕnda toplanabilir. Bunlardan ilki, genel nüfus
sayÕmlarÕdÕr. Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK) tarafÕndan yayÕnlanan 1927-1965 arasÕ nüfus
sayÕmlarÕnda kiúilerin konuútuklarÕ ana dil ve dini inançlarÕna yönelik veriler yer almaktadÕr. AslÕnda
nüfus sayÕmlarÕnda 1985’e kadar ana dil sorusu yer almÕútÕr; fakat 1970 itibariyle bu veriler
araútÕrmacÕlarÕn bilgisine sunulmamaktadÕr. økinci grup kaynaklar ise çeúitli araútÕrmalar çerçevesinde
yapÕlan anketlerin ortaya koydu÷u, örnekleme dayalÕ tahminlerdir.
Bu çalÕúma, birinci grup kaynaklara dayanmakta ve 1927-1965 yÕllarÕ arasÕndaki nüfus sayÕmÕ
verilerinden hareketle oluúturulan üç tür harita sunmaktadÕr. BunlarÕn ilki tek de÷iúkenli ana dil
haritalarÕdÕr. økinci grup, il nüfuslarÕ zeminine oturtulmuú pasta grafik úeklindeki ana dil haritalarÕnÕ
içermektedir. Ancak daha önce ifade edildi÷i gibi, bu grafiklerde Türkçe açÕkça baskÕn dil olarak öne
çÕktÕ÷Õndan ve di÷er dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ görmeyi güçleútirdi÷inden son bir grup harita daha
hazÕrlanmÕútÕr. Bu grup ise yÕllara göre Türkçe konuúan nüfusu gösteren zemin üzerine oturtulmuú,
Türkçe dÕúÕnda konuúulan ana dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ gösteren pasta grafiklerden oluúmaktadÕr.
124
Bu tebli÷ Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965 Anadil HaritalarÕ (Aslan, YardÕmcÕ, ArpacÕ ve GürpÕnar, 2015)
baúlÕklÕ araútÕrmadan türetilmiútir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
271
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
2.1. 1927-1965 Nüfus SayÕmlarÕ ve Haritalama ÇalÕúmasÕ
1927-1965 sayÕmlarÕnda ortaya konan veriler tarihsel olarak Türkiye’nin etnik co÷rafyasÕndaki
de÷iúimi görselleútirmede kullanÕlabilecek neredeyse tek kaynak olarak ortaya çÕkmaktadÕr. Bu sebeple
hazÕrlanan haritalarda bu sayÕmlardaki ana dil verilerinden faydalanÕlmÕútÕr. Etnik co÷rafya açÕsÕndan
önemli bir di÷er veri olan din verileri, araútÕrmanÕn ana dil odaklÕ olmasÕ sebebiyle haritalama
çalÕúmalarÕna dahil edilmemiú, fakat etnik kimlik açÕsÕndan belirleyici olan gruplar için ana dil
verileriyle karúÕlaútÕrmalÕ olarak sunulmuútur. ÇalÕúma kapsamÕnda söz konusu dilleri ikinci dil olarak
konuúan nüfus haritalama çalÕúmalarÕnÕn dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr; zira bu verilerin illere göre da÷ÕlÕmÕ
nüfus sayÕm raporlarÕnda yer almamaktadÕr. Yine de haritalarÕn yorumlanmasÕnda Türkiye geneli için
verilen ikinci dil verilerine baúvurulmuútur.
AraútÕrma kapsamÕnda incelenen ana diller úunlardÕr: Abazca, Acemce, Arapça, Arnavutça, Boúnakça,
Bulgarca, Çerkesce, Ermenice, Gürcüce, KÕptice, Kürtçe, Lazca, Lehçe, Macarca, Pomakça, Rumca,
Rumence, SÕrpça, Tatarca, Türkçe, Yahudice. HÕrvatça konuúan nüfus çok az oldu÷u için haritalamasÕ
yapÕlmamÕútÕr. Yine “Latin dilleri” baúlÕ÷Õ altÕnda tasnifi yapÕlan øngilizce, FransÕzca ve Almanca
konuúan nüfus da çalÕúmanÕn dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr. Bunun nedeni, söz konusu kiúilerin, bir “etnik
grup” olarak co÷rafi bir hareketlili÷e sahip olmamalarÕdÕr.
Her ana dil grubu için 1927, 1935, 1945, 1955, 1960 ve 1965 yÕllarÕna ait olmak üzere, altÕ nüfus
sayÕmÕndan hareketle haritalar hazÕrlanmÕútÕr.125 Haritalama sÕrasÕnda 0-10 (kiúi) aralÕ÷Õ en düúük aralÕk
olarak alÕnmÕútÕr. Bu il bazÕnda 2-3 haneye tekabül etmektedir. Bu tercihin nedeni, daha küçük bir
aralÕk kullanÕmÕnÕn, binler veya milyonlarla ifade edilen sayÕlarÕn bulundu÷u pek çok haritada,
okumayÕ çok zorlaútÕrmasÕdÕr. Bu zorlukla karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda, söz konusu yuvarlama tercih edilmiútir.
Ana dillere göre da÷ÕlÕmlarÕ gösteren haritalarÕn yanÕ sÕra, aynÕ nüfus istatistikleri çapraz okumaya tabi
tutularak katmanlÕ haritalar üretilmiútir. Bu katmanlÕ haritalar da iki grup halinde sunulmuútur. ølk
grup haritalar iki katmandan oluúmaktadÕr: Arka planda nüfus da÷ÕlÕmÕnÕ il bazÕnda takip etmek
mümkündür ve farklÕlaúmalar renk skalasÕyla verilmiútir. økinci katmanda ise, her il üzerine
yerleútirilmiú bulunan pasta grafikler bulunmaktadÕr. Bu grafikler konuúulan dillerin yüzde olarak
da÷ÕlÕmÕnÕ göstermektedir. Ne var ki bu çalÕúma, Türkçe’nin büyük a÷ÕrlÕ÷Õ nedeniyle di÷er dillerin
da÷ÕlÕmÕnÕ okumayÕ güçleútirmektedir. Bu nedenle ikinci bir grup harita daha hazÕrlanmÕútÕr. Bu sefer
arka planda Türkçe da÷ÕlÕmÕnÕ verilirken, il bazÕnda verilen pasta grafikler di÷er dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ
okuyucuya sunmaktadÕr. Sonuçta bu üç grup haritalama ile söz konusu dönemdeki nüfus
hareketlerinin dil üzerinden çapraz okumasÕnÕ yapmak mümkün hale gelmektedir.
2.2. AraútÕrmanÕn SÕnÕrlÕlÕklarÕ: Yöntem ve Veri Kayna÷Õ AçÕsÕndan KarúÕlaúÕlan
Zorluklar
1927-1965 nüfus sayÕmlarÕnda, özellikle 1935 sayÕmÕ itibariyle, geniú bir yelpazedeki konuúulan ana
diller, kiúilerin beyanlarÕ do÷rultusunda kayÕt altÕna alÕnmÕútÕr. Bu kayÕtlar, ana dilin etnik kimli÷in
belirleyicilerinden biri sayÕlmasÕ nedeniyle, etnik co÷rafya çalÕúmasÕ için kritik bir rol oynar. Bununla
birlikte, çalÕúmanÕn güvenilirli÷ini etkileyen bazÕ hususlara da dikkat çekmek gerekir. Öncelikle,
veriler beyana dayalÕ oldu÷undan dolayÕ kesinlikleri tartÕúmalÕdÕr. Cumhuriyet tarihine egemen olan
Türkleútirme politikalarÕ, farklÕ etnik kimliklerin gizlenmesine, bastÕrÕlmasÕna ya da görünmez
kÕlÕnmasÕna sebebiyet vermiútir. “Vatandaú, Türkçe Konuú” kampanyasÕ gibi çeúitli araçlarla
sa÷lanmaya çalÕúÕlan dil birli÷i, örne÷in Yahudi cemaati ya da muhacirler gibi uyum sa÷lamaya çalÕúan
125
AslÕnda 1940 ve 1950 yÕllarÕnda da sayÕm yapÕlmÕútÕr. Ancak 1940 sayÕmÕna ait ana dil verileri dijital ortamda yoktur ve
1950 verileri taranÕrken sorun oluútu÷u için birçok sayÕ net olarak okunamamaktadÕr. TÜøK kütüphanesinin 2 yÕl boyunca
araútÕrmacÕlara kapalÕ kalacak olmasÕ nedeniyle orijinal verilere ulaúmak da mümkün de÷ildir. Bu nedenle ilgili yÕllarÕn
verileriyle haritalama yapÕlmamÕútÕr.
272
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
etnik gruplarca benimsenmiú ve böylece ana diller zamanla yitirilmiútir. Türkleútirme politikalarÕnÕn
yarattÕ÷Õ baskÕ ortamÕnda kiúilerin etnik aidiyetlerini gizlemeyi tercih etmiú olmasÕ da göz önüne
alÕnmasÕ gereken bir durumdur. AyrÕca, Cumhuriyetin kuruluúunu takip eden yÕllarda Türkiye’nin
“Türklerin yurdu” oldu÷unu kanÕtlama çabasÕ, resmi nüfus sayÕmlarÕnda oynamalar yapÕlarak çeúitli
etnik gruplarÕn sayÕsÕnÕn azaltÕlmÕú oldu÷u iddiasÕnÕ da karúÕmÕza çÕkarmaktadÕr.
Nüfus sayÕmlarÕnÕ etnik co÷rafya çalÕúmasÕ açÕsÕndan tartÕúmalÕ bir kaynak haline getiren bir di÷er
husus, verilerin idari olarak bölünmüú illere göre düzenlenmiú olmasÕdÕr. Bilindi÷i üzere hükumetlerin
çeúitli politikalarÕ do÷rultusunda bu idari sÕnÕrlar sürekli de÷iúmektedir. Türkiye’de etnik gruplarÕn
co÷rafi olarak da÷ÕlÕmÕnÕ irdelemek isteyen bir çalÕúma kuúkusuz köylerden baúlayarak konuúulan ana
dilleri co÷rafi olarak yeniden gruplamalÕ ve idari il sÕnÕrlarÕndan ba÷ÕmsÕz, etnik bir co÷rafi da÷ÕlÕm
ortaya koymalÕdÕr. Fakat kazalara göre konuúulan dillerin listelendi÷i 1927 sayÕmÕ hariç tüm nüfus
sayÕmlarÕnda sadece il ve cinsiyet bazlÕ ana dil verileri bulundu÷undan bu detayda bir çalÕúma
yapÕlmasÕ da mümkün görünmemektedir. Ek olarak, haritalama çalÕúmasÕnda, Co÷rafi Bilgi Sistemleri
(GIS) veritabanÕnda bulunan Türkiye øller haritasÕ kullanÕlmÕútÕr. Türkiye’nin güncel il sÕnÕrlarÕ
üzerinden yapÕlan bu sayÕsallaútÕrma iúlemi, tarihsel bir haritalama çalÕúmasÕ için genelde elveriúli
olmakla birlikte, yÕllar içinde de÷iúen il sÕnÕrlarÕnÕ yansÕtamamaktadÕr. Bu sebeple, nüfus sayÕmÕnÕn
yapÕldÕ÷Õ tarihte henüz il statüsünde olmayan yerleúmeler için, o dönemde ba÷lÕ olduklarÕ ilin verileri
kullanÕlarak co÷rafi da÷ÕlÕmÕn bütünselli÷i korunmaya çalÕúÕlmÕútÕr (Bkz. Tablo 1).
Tablo 1. øllerin YÕllara Göre Ba÷lÕ Oldu÷u øl
øl AdÕ
AdÕyaman
Aksaray
Ardahan
BartÕn
Batman
Bayburt
Bingöl
Düzce
Hakkari
I÷dÕr
Karabük
Karaman
KÕrÕkkale
KÕrúehir
Kilis
Muú
Nevúehir
Osmaniye
Rize
Sakarya
ùÕrnak
Tunceli
Uúak
Yalova
1927
Malatya
Kars
Zonguldak
Siirt
Gümüúhane
ElazÕ÷
Bolu
Kars
Zonguldak
Konya
ÇankÕrÕ
Gaziantep
Bitlis
Ni÷de
Adana
Kocaeli
Siirt
ElazÕ÷
Kütahya
Kocaeli
1935
Malatya
Ni÷de
Kars
Zonguldak
Siirt
Gümüúhane
Muú
Bolu
Van
Kars
Zonguldak
Konya
ÇankÕrÕ
YÕllar
1945
1955
Malatya
Ni÷de
Ni÷de
Kars
Kars
Zonguldak
Zonguldak
Siirt
Siirt
Gümüúhane Gümüúhane
1960
1965
Ni÷de
Kars
Zonguldak
Siirt
Gümüúhane
Ni÷de
Kars
Zonguldak
Siirt
Gümüúhane
Bolu
Bolu
Bolu
Bolu
Kars
Zonguldak
Konya
ÇankÕrÕ
Kars
Zonguldak
Konya
ÇankÕrÕ
Kars
Zonguldak
Konya
ÇankÕrÕ
Gaziantep
Gaziantep
Gaziantep
Gaziantep
Kars
Zonguldak
Konya
ÇankÕrÕ
Nevúehir
Gaziantep
Ni÷de
Adana
Artvin
Kocaeli
Siirt
ElazÕ÷
Kütahya
Kocaeli
Ni÷de
Adana
Adana
Adana
Adana
Kocaeli
Siirt
Siirt
Siirt
Siirt
Kütahya
Kocaeli
Kocaeli
Kocaeli
Kocaeli
Özellikle üzerinde durulmasÕ gereken bir di÷er nokta da nüfusun kayÕt altÕna alÕnmasÕ esnasÕnda
baúvurulan veri sÕnÕflandÕrma yöntemlerinin sürekli olarak de÷iúmesidir. Bu durum, belli bir etnik
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
273
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
grubun yÕllara göre nüfus de÷iúim ve hareketlili÷ini tespit etmeyi büyük ölçüde güçleútirmektedir.
Örne÷in, yapÕlan araútÕrma açÕsÕndan gayrimüslim gruplarÕn co÷rafi da÷ÕlÕmÕna bakarken hem dil hem
de din verilerine bakÕlmasÕ zorunludur. Ne var ki, bazÕ sayÕmlarda dil ve din karúÕlaútÕrmasÕ yapÕlÕrken,
bazÕlarÕnda yalnÕzca ana dil-ikinci dil karúÕlaútÕrÕlmasÕ yapÕlmasÕ, takibi zorlaútÕrmaktadÕr. Belirli bir
etnik gruba atÕf bazen dil, bazen din üzerinden yapÕlabilmekte, bu da niceliksel çalÕúmayÕ karmaúÕk
hale getirirken, bizzat “etnisite” kategorisine dayalÕ bir tasnifin de sÕkÕntÕlarÕna iúaret etmektedir.
Örne÷in, 1927 tarihli nüfus sayÕmÕnda “Ermeni” dinine ba÷lÕ nüfus ile “ana dili Ermenice” olan nüfus
arasÕnda 10 bin kiúiyi aúkÕn bir fark vardÕr. Nüfus sayÕmlarÕnda etnisite tanÕmlamasÕndaki kafa
karÕúÕklÕ÷ÕnÕ yansÕtan bir baúka örnek ise Kürtçe üzerinden ortaya çÕkmaktadÕr. 1965 yÕlÕna kadar,
Kürtçe ile ilgili tek bir kategori mevcuttur ve bütün lehçelerin Kürtçe baúlÕ÷Õ altÕnda tasnif edilmiú
olmasÕ muhtemeldir. 1965 sayÕmÕ ise Kürtçe, KÕrmanca, Zazaca ve KÕrdaúça konuúanlar olmak üzere
dört nüfus grubu tanÕmlar. Bu tasnif her tür soru iúaretini beraber getirmektedir: Her úeyden önce ana
dilini Kürtçe olarak beyan edenlerin, büyük oranda KÕrmanca (Kurmanci) konuúanlardan müteúekkil
olmasÕ çok muhtemeldir. AyrÕca Kürtçe ile ilgili haritalarÕn yer aldÕ÷Õ bölümde detaylÕ bir úekilde
açÕklandÕ÷Õ gibi, birçok kaynak KÕrdaúçayÕ (KÕrdki), ZazacanÕn muadili olarak vermektedir. Soru setini
görmeden bu sorularÕ gidermek mümkün de÷ildir ama bizzat bu karÕúÕklÕk, TÜøK’in (ve genel olarak
devlet kurumlarÕnÕn) Kürtçe ve lehçelerini tanÕmaktan (her iki anlamÕyla da) ne kadar uzak oldu÷unun
bir iúareti olarak okunabilir. Eldeki çalÕúmada, bütün yÕllar için Kürtçe olarak tasnif edilen nüfus
haritalanmÕú ve 1965 sayÕmÕnda ortaya çÕkan KÕrmanca, Zazaca, KÕrdaúça gruplarÕ sayÕca çok az
olduklarÕndan ve bu karÕúÕklÕklar dikkate alÕnarak harita dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr.
ÇalÕúmanÕn bahsedilmesi gereken son bir sÕnÕrlÕlÕ÷Õ ise nüfus sayÕmlarÕnÕn haritalanmasÕnda kullanÕlan
yöntemin niceliksel araútÕrma odaklÕ olmasÕ sebebiyle etnik gruplarÕn hareketlili÷indeki sebepleri
açÕklamakta yetersiz kalmasÕdÕr. Örne÷in 1960 nüfus sayÕmÕnda Mardin’de “beliren” ve bir sonraki
sayÕmda (1965) “yok olan” Ermenice dili konuútu÷u kaydedilmiú bulunan yaklaúÕk 10 bin kiúinin
tahmin edildi÷i gibi yurt dÕúÕna göç edip etmedi÷ini, ettilerse nerelere hangi koúullarda gidebildiklerini
açÕklamak, ek bir çalÕúmayÕ gerektirmektedir. Niceliksel çalÕúmalar geniú ölçekte bilgi birikimini ve bu
örnekte Türkiye genelinde nüfus hareketlerinin takibini mümkün kÕlmakla birlikte, önemli bir eksikle
maluldür. DetaylÕ bir hikayelendirme imkanÕndan yoksundurlar ve dolayÕsÕyla genel bir iúleyiúin
resmini çÕkarÕrken, farklÕlÕklarÕ göz ardÕ etme ihtimalleri yüksektir. Resmi tarihe alternatif (sözlü) tarih
çalÕúmalarÕnÕn ve anlatÕlara dayalÕ niteliksel çalÕúmalarÕn artmasÕyla birlikte úimdiye kadar karanlÕkta
kalan hikayelere ulaúÕlmasÕ mümkün olacaktÕr.
3. Bulgular: Ana Dil HaritalarÕnÕn Söyledikleri
3. 1. Ana Dil GruplarÕna Göre Nüfus SayÕmlarÕnÕn ve HaritalarÕn YorumlanmasÕ
Bu bölümde, hazÕrlanan ana dil haritalarÕ co÷rafi da÷ÕlÕm ve nüfus da÷ÕlÕmÕndaki de÷iúimler olmak
üzere iki alt baúlÕk atlÕnda incelenmektedir. Bu do÷rultuda ilk alt baúlÕk kapsamÕnda, ana dil
gruplarÕnÕn yÕllar içerisinde nüfuslarÕnda yaúanan de÷iúimler din ve ikinci dil verileri ile karúÕlaútÕrmalÕ
olarak yorumlanmaktadÕr. økinci alt baúlÕk kapsamÕnda ise ana dil gruplarÕnÕn co÷rafi olarak hangi il ya
da bölgede yo÷unlaútÕklarÕ aktarÕlarak, yÕllar içerisinde söz konusu gruplarÕn nasÕl bir co÷rafi
hareketlilik içerisinde bulundu÷u tespit edilmeye çalÕúÕlmaktadÕr.126
3. 1. 1. Nüfus Da÷ÕlÕmlarÕ ve De÷iúimler
Abazca: Kafkas dil ailesine mensuptur. Abazalar, ço÷unlukla etnik olarak Çerkezlerle birlikte
sÕnÕflandÕrÕlan, Kafkasya’dan 19. yüzyÕlda Anadolu topraklarÕna göç etmiú, Sünni Müslüman bir
topluluktur (Andrews, 1992). Cumhuriyet tarihinin ilk nüfus sayÕmÕnda, 1927’de, ana dil kategorileri
arasÕnda yer almayan Abazca, 1935 nüfus sayÕmÕ itibariyle geniúletilen sÕnÕflandÕrmayla tespit
126
Kongre bildirimlerinde kullanÕlacak görsel malzemenin siyah-beyaz olmasÕnÕn haritalarÕ okunmaz hale getirece÷i göz
önünde bulundurularak haritalar bildiri kapsamÕ dÕúÕnda bÕrakÕlmÕútÕr. Bununla birlikte, söz konusu haritalara projenin
yayÕnÕndan ya da web sitesinden eriúmek mümkündür. Bkz. www.etnikcografya.wordpress.com
274
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
edilebilmektedir. Bu sayÕmda, ana dil olarak Abazca konuútu÷unu belirten 10.099 kiúi bulunur.
1945’te Abazca konuúan nüfus azalmaktayken, 1955 sayÕmÕnda giderek artmÕú, 1927 sayÕmÕndaki
rakamlarÕn da ötesine geçmiútir. Abazca konuúan nüfustaki bu artÕúta, Türkiye’ye göçü teúvik edilen
muhacirlere yönelik politikalarÕn katkÕsÕ oldu÷u düúünülebilir. Bu dönemde ana dili Abazca olan
13.655, ikinci dil olarak Abazca konuúan 8.433 kiúi tespit edilmektedir.
Acemce: Acem, OsmanlÕ’da øranlÕ olanlarÕ tanÕmlamak için kullanÕlan bir tabirdir; Acemce de øran’da
konuúulan, Hint-Avrupa ailesine mensup bir dil olan FarsçadÕr. 1927 nüfus sayÕmÕna göre Türkiye’de
Acemce konuúan 1.687 kiúi bulunmaktadÕr. 1945 nüfus sayÕmÕnda ikinci dil olarak Acemce konuúan
nüfus 1.771 olarak tespit edilmiútir. 1955’te 1.456 olan rakam, 1965’te 2.175’e yükselmiútir. Bu
noktada ikinci dil olarak Acemce konuúan nüfusun büyük bir kÕsmÕnÕn ana dilini Türkçe olarak
belirtmesinden yola çÕkarak, Acemlerin Türkleútirme politikalarÕna yo÷un bir úekilde uyum sa÷ladÕ÷Õ
söylenebilir.
Arapça: Araplar, Türkiye’de Kürtlerden sonra en büyük Müslüman azÕnlÕk grubu olarak tespit
edilebilir. Nüfus sayÕmlarÕnda ortaya konan ana dil verileri de bu tespite iúaret etmektedir. AyrÕca
nüfus sayÕmÕ verilerine göre ana dili Kürtçe ya da Arapça olan nüfus, di÷er ana dillerin aksine, lineer
bir artÕú göstermektedir. 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre Arapça konuúan nüfus 134.273 kiúidir.
1945’e gelindi÷indeyse Hatay’Õn ülke sÕnÕrlarÕna dahil olmasÕyla birlikte Arapça konuúan toplam nüfus
yaklaúÕk 100 bin kiúi artar. Ana dili Arapça olan nüfus genel olarak artÕú halinde olsa da, ikinci dil
olarak Arapça konuúan nüfus 1960 yÕlÕnda ani bir azalmayla 134.962’ye düúmüú, 1965’te ise iki katÕna
çÕkarak 357.058’e yükselmiútir. Bu ani düúüúün sebebini tespit etmek güçtür; zira ikinci dillere dair
veriler il bazÕnda de÷ildir.
Arnavutça: Hint-Avrupa ailesine mensup bir dildir. ArnavutlarÕn etnik kimli÷ini tanÕmlayan en önemli
unsur dil olarak ortaya çÕkar; fakat Türkiye’de yaúayan gruplar büyük ölçüde Türkleútirilmiútir (Andrews, 1992). Ana dil açÕsÕndan Arnavutça konuúan nüfus 1935-1955 arasÕndaki 20 yÕllÕk süreçte
azalÕrken, 1955-1965 arasÕndaki 10 yÕllÕk süreçte ise artÕú göstermektedir. økinci dil olarak Arnavutça
konuúan nüfusun ise düzenli bir artÕú gösterdi÷i söylenebilir. 1945’te 17.701 olarak tespit edilen ikinci
dil olarak Arnavutça konuúan nüfus, 1965’e gelindi÷inde 40.688’e kadar yükselmiútir. Ana dili
Arnavutça olanlarÕn 3.702 kiúi azaldÕ÷Õ 1945-1955 arasÕnda ise ikinci dil olarak Arnavutça konuúan
nüfus 8.197 kiúi artmÕútÕr.
Boúnakça: Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan Güney Slav dillerinden biri olan Boúnakça, günümüzde
Bosna-Hersek’in resmi dillerinden biridir. Nüfus sayÕmlarÕnda ilk kez 1935’de ana dil sÕralamasÕna
girmiútir. Bu yÕlda yapÕlan sayÕm sonuçlarÕna göre, Türkiye’de 24.613 kiúi ana dil olarak Boúnakça
konuútu÷unu beyan etmiútir. 1960 ve 1965 yÕllarÕnda, ana dil olarak Boúnakça konuúan nüfusun
artmakta oldu÷u gözlemlenebilir. økinci dil olarak Boúnakça konuúan nüfus da neredeyse iki katÕna
çÕkarak, 1960’da 37.526 kiúiye ulaúmÕútÕr. Bu durum, Boúnakça konuúan nüfusun Türkiye’ye yo÷un
bir göç halinde oldu÷una iúaret etmektedir. Nitekim ølhan Tekeli de, 1953 Balkan PaktÕ’nÕn ardÕndan,
1950-1970 arasÕnda Yugoslavya’dan 182.000 göçmenin ülkeye geldi÷ini belirtmektedir (Tekeli,
1990). økinci dil verilerinin açÕkça gösterdi÷i üzere, Boúnakça konuúan nüfus, zamanla ana dil olarak
Türkçe konuúmaya baúlamÕútÕr.
Bulgarca: Türkiye’de Bulgarca konuúan nüfus, büyük ölçüde Bulgaristan’da yaúayan ve Türkiye’ye
göç eden “Türk kültürüne ba÷lÕ” muhacirler olarak algÕlanmaktadÕr. Bulgarca konuúan nüfusun,
Türkiye’deki Müslüman gruplarÕn Türkleútirme politikalarÕndaki rolünü paylaútÕ÷Õ tespit edilebilir.
YÕllar içinde ana dil olarak Bulgarca konuúan nüfus azalÕrken, ikinci dil olarak Bulgarca konuúan
nüfusun artmasÕ bu yönde bir tespiti olanaklÕ kÕlar. 1945 itibariyle ana dil olarak Bulgarca konuúan
nüfus azalÕrken, ikinci dil olarak Bulgarca konuúan nüfus artÕú gösterir. 1945’te 39.427 kiúi olarak
tespit edilirken, 1960’da 58.409 kiúiye yükselmiú, 1965’te ise biraz gerileyerek 47.092 kiúiye
düúmüútür.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
275
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Çerkesçe: Çerkesler, genelde Kuzey Kafkasya halklarÕnÕn tümünü tanÕmlamak için kullanÕlsa da nüfus
sayÕmlarÕnda görülen Çerkesçe, Adige olarak bilinen toplulu÷un konuútu÷u dil olarak alÕnmÕútÕr. 1927
nüfus sayÕmÕnda 95.901 kiúilik bir nüfus ana dil olarak Çerkesçe konuúmaktadÕr ve bu sayÕ 1965
itibariyle 58.329’a gerilemiútir. 1955 yÕlÕna gelindi÷inde, ana dil olarak Çerkesçe konuúan toplam
nüfus artÕú e÷ilimine girerken ikinci dil olarak Çerkesçe konuúan nüfus da paralel olarak yükselir.
1945’te 21.032 kiúi olan ikinci dil olarak Çerkesçe konuúan nüfus, 1955’te 30.718 kiúiye çÕkar.
1960’da ise ikiye katlanarak 65.061 kiúiyi bulur. Bu durum, Türkçeyi ana dil olarak benimseyen
Çerkes nüfusundaki artÕúa iúaret eden bir veri olarak alÕnabilir.
Ermenice: Ermeniler, Türkiye’de yaúayan en kalabalÕk HÕristiyan topluluklarÕndan biridir. Ermenilerin
Türkiye’deki etnik kimli÷inde belirleyici unsurlar dil ve dindir. 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre,
Türkiye’de ana dili Ermenice olan nüfus 64.715 kiúidir. Bu veri “Ermeni” dinine mensup nüfus ile
karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda arada 10 bin kiúiyi aúkÕn bir fark ortaya çÕkmaktadÕr. 1927 nüfus sayÕmÕna göre, din
olarak “Ermeni” kategorisinde yer alan 77.433 kiúi bulunmaktadÕr. 1935 nüfus sayÕmÕnda ana dili
Türkçe olan ve Ermeni Gregoryan dinine mensup 4.179 kiúi tespit edilmiútir. AynÕ niteli÷e sahip nüfus
miktarÕ 1945 nüfus sayÕmÕnda 17.581 kiúiye, 1960 sayÕmÕnda ise 32.951 kiúiye yükselmiútir. Ana dil,
ikinci dil ve din bazlÕ veriler karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda, 1935-1960 arasÕnda Ermeni nüfusun toplam
açÕsÕndan bir istikrar gösterdi÷i söylenebilir.
Gürcüce: Gürcüce, Güney Kafkasya dil ailesinin kök dilidir. 1935 nüfus sayÕmÕna göre Türkiye’de
Gürcüce konuúan toplam nüfus 57.325 kiúidir. 1945 nüfus sayÕmÕnda, ikinci dil olarak Gürcüce
konuúan nüfus 15.711 kiúi olarak tespit edilmiútir. Bu rakam, 1955’te 28.786 kiúiye yükselmiú,
1960’da ise ikiye katlanarak 54.948 kiúiye ulaúmÕú, 1965’te de 48.967 kiúiye düúmüútür. 1960-1965
yÕllarÕ arasÕnda hem ana dil olarak (yaklaúÕk 25 bin kiúi) hem de ikinci dil olarak (yaklaúÕk 10 bin kiúi)
Gürcüce konuúan nüfusun azalmÕú olmasÕ, Gürcülerin bu yÕllar arasÕnda Türkiye dÕúÕna yo÷un bir
úekilde göç etmiú olmasÕ ihtimalini akla getirir.
KÕptice: Halk dilinde “Çingene” olarak bilinen, resmi kayÕtlarda ise “KÕpti” olarak geçen bu
toplulu÷un ana dili, Hami-Sami dil ailesinden KÕpticedir. 1935 sayÕmÕna göre Türkiye’de KÕptice
konuúan 7.855 kiúilik toplam nüfus 1945 yÕlÕna gelindi÷inde yarÕ yarÕya azalmÕútÕr. Ana dil olarak
KÕptice konuúan nüfusa ait verileri bulabildi÷imiz 1935-45 yÕllarÕ arasÕnda, KÕptice konuúan nüfusta
%42,93 oranÕnda bir azalma meydana gelmiútir. 1945 verilerine göre ikinci dil olarak KÕptice konuúan
nüfus ise 2.292 kiúidir.
Kürtçe: Türkiye nüfus sayÕmlarÕnda Kürtçe olarak belirtilen dil, øran dillerinin Kuzey Kürtçe
grubundan Arapça ve Türkçe izlerini taúÕyan bir lehçe olan KÕrmanca ile özdeútir (Andrews, 1992).
Kürtçe, Türkiye’de en çok konuúulan diller arasÕnda, Türkçeden sonra gelen ikinci dildir. 1927-1965
nüfus sayÕmlarÕnda Kürtçe konuúan nüfusun toplam nüfus içindeki payÕ %9-7 arasÕnda de÷iúmektedir.
økinci dil olarak Kürtçe konuúan nüfusun da yÕllar içerisinde artmakta oldu÷u gözlemlenebilmektedir.
1945 sayÕmÕnda 1.137.532 kiúi ikinci dil olarak Kürtçe konuúmaktadÕr; bu rakam 1965 sayÕmÕnda
1.752.858 kiúiye yükselmiútir.
Lazca: Lazca, Güney Kafkasya dil ailesine mensup bir dil olarak Gürcüce ile akrabadÕr. 1935 yÕlÕnda
Türkiye’de Lazca konuúan toplam nüfus 63.253 kiúidir. økinci dil olarak Lazca konuúan nüfusa
bakÕldÕ÷Õnda, ana dil olarak Lazca konuúan nüfusun aksine düzenli bir artÕú göstermekte oldu÷u
söylenebilir. 1945 yÕlÕnda 12.618 kiúi olarak tespit edilen ikinci dil olarak Lazca konuúan nüfus,
1955’te 21.054 kiúiye, 1960’da 38.275 ve nihayet 1965’te 59.101 kiúiye yükselir. Ana dil ve ikinci dil
olarak Lazca konuúan nüfusun toplamÕ yÕllar içerisinde hemen hemen sabit kaldÕ÷Õndan, LazlarÕn
giderek Türkçe konuúmaya baúladÕklarÕ ve dil unsurunu yÕllar içinde kaybettikleri açÕkça
görülmektedir.
Lehçe: Hint-Avrupa dil ailesinden Slav dillerine mensup olan Lehçe, Polonya’nÕn resmi dilidir.
Türkiye’de Lehçe konuúan nüfusun büyük ço÷unlu÷u HÕristiyandÕr. 1935 sayÕmÕnda ana dil ve din
verilerini karúÕlaútÕran tabloya göre Lehçe konuúan nüfusun sadece %17,61’i MüslümandÕr. Bu oran
276
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1945’te %15,11’e gerilerken, 1960’ta %25’e yükselmiútir. 1935 itibariyle Türkiye’de ana dil olarak
Lehçe konuúan nüfus 494 kiúidir. 1935-1965 arasÕnda ana dil olarak Lehçe konuúan nüfus %77,71
oranÕnda azalmÕú, 1945-1965 arasÕnda ise ikinci dil olarak Lehçe konuúan nüfus yaklaúÕk iki katÕna
çÕkmÕútÕr.
Macarca: Ural dil ailesinden Macarca, Macaristan’Õn resmi dilidir. Ana dil olarak Macarca konuúan
nüfus büyük oranda HÕristiyandÕr. Nitekim 1935 sayÕmÕ verilerine göre Türkiye’de ana dil olarak
Macarca konuúan nüfusun yalnÕzca %5,2’si MüslümandÕr. Bu oran 1945 sayÕmÕnda %13,45’e
yükselmiútir. 1945 sayÕmÕ sonrasÕnda ana dil ve ikinci dil olarak Macarca konuúan nüfusa yönelik
herhangi bir veri mevcut de÷ildir. 1945 nüfus sayÕmÕ verilerine göre ikinci dil olarak Macarca konuúan
kiúi sayÕsÕ ise 461’dir.
Pomakça: Pomakça, bir Bulgar lehçesi olarak kabul edilir. Pomaklar, Slav kökenli Müslüman bir
gruptur (Andrews, 1992). 1935’te ana dil olarak Pomakça konuúan nüfus 32.661 kiúidir. Ana dil olarak
Pomakça konuúan toplam nüfus 1945’te azalÕrken, 1955-1960 yÕllarÕnda düzenli bir artÕú göstermiú,
1965’te ise tekrar yarÕya düúmüútür. 1945 nüfus sayÕmÕnda ikinci dil olarak Pomakça konuúan nüfus
3.265 iken 1955’te bu sayÕ 24.270’a yükselmiú, 1965’te ise 37.010’u bulmuútur. Bu noktada 19551960 arasÕnda her iki kategoride de artÕúÕn devam etti÷i düúünülürse, Pomakça konuúan nüfusun
içeriye göçünün yaúandÕ÷Õ düúünülebilir.
Rumca: Rumca, Hint-Avrupa ailesinin Helen kolundan gelen, modern YunancanÕn bölgesel bir
versiyonu olarak kabul edilir (Andrews, 1992). Rumca konuúan nüfusun ço÷unlu÷unun mensup
oldu÷u Ortodoks HÕristiyan nüfus, ana dil nüfusuna oranla daha düúük bir azalma e÷ilimi göstermiútir.
økinci dil olarak Rumca konuúan nüfus ise genel olarak artma e÷ilimindedir. 1945’te 72.110 kiúi olan
ikinci dil olarak Rumca konuúan nüfus, 1965’te 82.144 kiúiye eriúir. Öte yandan 1955’te hem ikinci
dil, hem de ana dil olarak Rumca konuúan nüfusun 10 biner kiúi civarÕnda ani bir düúüú gösterdi÷i
gözlemlenebilir. Bu durum, 6-7 Eylül olaylarÕyla iliúkilendirilebilir; nitekim 1955 nüfus sayÕmÕ bu
olaylarÕn hemen akabinde, 23 Ekim 1955’te gerçekleútirilmiútir.
Rumence: Romanya’nÕn resmi dili olan Rumence, Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Türkiye’ye göç
eden kesim, a÷ÕrlÕklÕ olarak bu Müslüman azÕnlÕklardan oluúmaktadÕr; nitekim 1935 yÕlÕ verilerine göre
ana dil olarak Rumence konuúan nüfusun %75,68’i MüslümandÕr. økinci dil olarak Rumence konuúan
nüfusa bakÕldÕ÷Õnda lineer bir azalmadan söz etmek mümkündür. 1945-1955 arasÕnda ikinci dil olarak
Rumence konuúan nüfus 10.536 kiúiden 7.887 kiúiye, 1965’te ise 6.962 kiúiye gerilemiútir.
SÕrpça: SÕrbistan’Õn resmi dili olan SÕrpça, Hint-Avrupa dil ailesinden Güney Slav dillerine mensuptur.
Türkiye’de ana dil olarak SÕrpça konuúan nüfusun büyük ço÷unlu÷u MüslümandÕr. 1935 sayÕmÕ
verilerine göre SÕrpça konuúan nüfusun %85,28’i MüslümandÕr ve bu oran 1960 sayÕmÕnda %95,05’e
yükselmektedir. økinci dil olarak SÕrpça konuúan nüfusa baktÕ÷ÕmÕzda, 1945’de 20.118 kiúi iken,
1960’da neredeyse 3 katÕna çÕkarak 55.473 kiúiye ulaúmÕútÕr.
Tatarca: Ural dil ailesine mensup olan Tatarca’yÕ ana dil olarak konuúan nüfus 1927-1935 arasÕnda
önemli bir oranda artarken, 1935-1945 arasÕnda hemen hemen aynÕ aralÕkta azalmaktadÕr. økinci dil
olarak Tatarca konuúan nüfus, ana dil olarak konuúan nüfusa göre oldukça azdÕr. 1945 verilerine göre
ikinci dil olarak Tatarca konuúan nüfus 4.713 kiúidir. 1945 öncesi ve sonrasÕnda ikinci dil olarak
Tatarca konuúan nüfusa yönelik bir veri bulunmadÕ÷Õndan, nüfusun ana dil de÷iúimine yönelik bir
tespit yapÕlamamaktadÕr.
Türkçe: 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre ana dili Türkçe olan nüfus 11.777.810 kiúidir. Bu rakam,
Türkiye’deki toplam nüfusun %86,41’ine denk gelmektedir. 1939’da Türkiye sÕnÕrlarÕna katÕlan Hatay,
1945 nüfus sayÕmÕna göre %59,07 oranÕnda Türkçe konuúan nüfusa sahiptir. 1955 nüfus sayÕmÕnda
Türkçe konuúan toplam nüfus yaklaúÕk 5 milyon artÕú göstermiú, nüfus içindeki payÕ %89,75 oranÕna
çÕkmÕútÕr. 1965 sayÕmÕ itibariyle tüm Türkiye’de Türkçe konuúan toplam nüfus %90,11 oranÕyla 28
milyonu aúkÕndÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
277
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Yahudice: Yahudiler, din temelli bir etnik gruptur ve yaúadÕklarÕ øsrail devletinin resmi dili
øbranicedir. Öte yandan, Türkiye nüfus sayÕmlarÕnda Yahudice olarak belirtilen dilin øbraniceden
ziyade eski øspanyolca kökenli, Hint-Avrupa dil ailesinden gelen Yahudi øspanyolcasÕ oldu÷u tahmin
edilmektedir (Andrews, 1992). 1927 nüfus sayÕmÕnda Yahudice konuúan nüfus 68.860 kiúi iken,
1965’te 9.981 kiúiye düúmüútür. Benzer úekilde 1927’de Musevi dinine mensup 81.872 kiúi tespit
edilmiúken, bu sayÕ 1965 sayÕmÕnda 38.299 kiúiye gerilemiútir. Bu rakamlar, 1927-1965 arasÕnda
Yahudice konuúan nüfusta %85,5 ve Musevi dinine mensup nüfusta %53,22 oranÕnda azalma
oldu÷unu göstermektedir. Öte yandan, ana dil olarak Türkçe konuúan nüfus içerisinde Musevi dinine
mensup olan nüfus 1935’te 8.683 kiúiyken, 1960’da 43.626 kiúiye yükselmektedir.
3. 1. 2. Co÷rafi Da÷ÕlÕmlar ve Hareketlilikler
Abazca: Ana dil olarak Abazca dilini konuúan nüfusun her dönemde açÕk farkla yo÷unlaútÕ÷Õ iller Bolu
ve Sakarya-Kocaeli’dir. Abazca konuúan nüfusun yÕllar içinde de÷iúen co÷rafi da÷ÕlÕmÕna
bakÕldÕ÷Õnda, baúlangÕçta Marmara bölgesinde yo÷unlaúan nüfusun øskan Kanunuyla birlikte özellikle
Do÷u Anadolu’ya do÷ru yayÕldÕ÷Õ ve sonraki yÕllarda da batÕya geri dönüú çabasÕnda oldu÷unu tespit
edilebilir.
Acemce: 1927 nüfus sayÕmÕna göre Türkiye’de Acemce konuúan nüfusun %63,37’si østanbul’da
ikamet eder. 1935 sayÕmÕnda Kars’tan Mu÷la’ya ba÷lanan lineer bir aks üzerinde Acemce konuúan
nüfusun yo÷unlaútÕ÷Õ görülebilmektedir. Bu durum, söz konusu aksÕn bir göç yolu olarak
de÷erlendirilmesi ihtimalini akla getirmektedir. østanbul Acemce konuúan nüfusun sürekli merkezi
gibidir; bu merkeze 1935 yÕlÕnda Kars ve Mu÷la, 1945 yÕlÕnda ùanlÕurfa, 1955 yÕlÕnda Erzurum, 196065 yÕllarÕnda ise Ankara eúlik etmiútir. Eúlik eden merkezlerin sürekli de÷iúmesi, Acemce konuúan
nüfusun sürekli hareketinden kaynaklanmaktadÕr. Acemce konuúan nüfus, Türkiye’de da÷ÕnÕk ve
sürekli de÷iúen bir co÷rafi da÷ÕlÕm izlemektedir.
Arapça: 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre Arapça konuúan nüfusun %38,52’si Mardin’de ikamet eder.
Güneydo÷u Anadolu, oldukça yo÷un bir úekilde Arapça konuúan nüfusa ev sahipli÷i yapmaktadÕr ve
bu yo÷unluk yÕllar geçtikçe artarak varlÕ÷ÕnÕ sürdürür. Hatay ülke sÕnÕrlarÕna dahil olduktan sonra
gerçekleúen nüfus sayÕmlarÕ itibariyle Arapça konuúan nüfusun merkezi Hatay haline gelir. Mardin,
sürekli artÕú halindeki Arapça konuúan nüfusuyla onu takip etmektedir.
Arnavutça: Türkiye’de, a÷ÕrlÕklÕ olarak Orta ve BatÕ Anadolu’da yerleúmiú olduklarÕ gözlemlenebilir.
østanbul, tüm yÕllar boyunca Arnavutça konuúan nüfusun en çok yo÷unlaútÕ÷Õ il olarak karúÕmÕza çÕkar.
1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre ana dili Arnavutça olan nüfusun %28,36’sÕ østanbul’da ikamet
etmektedir. Onu %10,42 oranÕyla øzmir takip etmektedir. Orta Anadolu’da ise Ni÷de ilinin merkezi
teúkil etti÷i bir eksende Arnavutça konuúan nüfusun yayÕlmÕú oldu÷u tespit edilebilir. 1965 sayÕmÕ
itibariyle Arnavutça konuúan nüfusun da÷ÕlÕmÕna baktÕ÷ÕmÕzda, Arnavutça konuúan nüfus østanbul,
Bursa, Amasya ve øzmir’de yo÷unlaúan bir tablo arz eder. Orta Anadolu’daki merkez Ni÷de’den Ankara’ya kaymÕútÕr ve Karadeniz kÕyÕsÕnda Amasya’nÕn merkezi teúkil etti÷i bir öbeklenme
görülmektedir.
Boúnakça: Kocaeli, KÕrklareli, øzmir, BalÕkesir, Bursa ve Çanakkale, Boúnakça konuúan nüfusun
yo÷un olarak yerleúti÷i iller arasÕndadÕr. Balkanlardan gelen muhacirler arasÕnda yer alan Boúnaklar,
1935 yÕlÕ itibariyle Do÷uda Erzurum iline kadar yayÕlmÕú durumdadÕrlar. 1950-70 arasÕnda gerçekleúen
göç dalgasÕ, özellikle KÕrklareli, øzmir ve østanbul’da ana dil olarak Boúnakça konuúan nüfusta önemli
bir artÕúa sebep olmuútur. Bu dönemde, göçmenlerin Do÷u illerine de yayÕlmakta oldu÷u
gözlemlenebilir. Fakat bu yayÕlma kÕsa sürmüú, 1965 itibariyle yeniden bir BatÕya yönelme hali ortaya
çÕkmÕútÕr.
Bulgarca: 1927 yÕlÕnda, Bulgarca konuúan nüfusun ço÷unlu÷u BatÕ Anadolu ve Trakya’da ikamet
etmektedir. BatÕ Anadolu’da ana dili Bulgarca olan nüfus østanbul ve øzmir arasÕndaki aks boyunca
yo÷unlaúmaktadÕr. Orta Anadolu’da Ni÷de ilinde bir yo÷unlaúma gözlemlenirken, Do÷u Anadolu’da
278
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ise Bulgarca konuúan nüfus yok denecek kadar azdÕr. Bulgarca konuúan nüfusun en yo÷un oldu÷u il
her dönemde østanbul’dur. 1945 yÕlÕ sayÕmÕnda Bulgarca konuúan nüfusun Orta ve Do÷u Anadolu’ya
yayÕlmakta oldu÷u açÕkça gözlemlenebilir. Bu durum, çok büyük bir ihtimalle Bulgaristan’dan gelen
muhacirlerin, øskan Kanunu do÷rultusunda bu bölgelere yerleútirilmiú olmasÕndan kaynaklanmaktadÕr.
1960 itibariyle BatÕya do÷ru yönelmeye baúlayan Bulgarca konuúan nüfus, 1965 itibariyle Orta ve
Do÷u Anadolu’daki varlÕ÷ÕnÕ büyük ölçüde kaybetmiútir.
Çerkesçe: Türkiye’de a÷ÕrlÕklÕ olarak BatÕ ve Orta Anadolu’da ikamet etmektedirler. øskan politikalarÕ
çerçevesinde, Türk kültürünü benimseyen Sünni Müslüman topluluklarÕn Do÷u illerine yerleútirildi÷i
bir dönemde, Çerkesçe konuúan nüfusun Orta Anadolu’da yo÷unlaúmasÕ ve giderek azalmakta oluúu
dikkat çeken bir baúka nokta olarak karúÕmÕza çÕkar. BatÕ Anadolu’daki nüfusun, yÕllar içerisinde
çeúitli göç dalgalarÕna u÷radÕ÷Õ görülse de, Orta Anadolu’daki nüfus büyük oranda korunmuútur. Kayseri, tüm sayÕmlarda bu nüfusun ana merkezi olarak ortaya çÕkar.
Ermenice: 1927 sayÕmÕnda ana dil olarak Ermenice konuúan nüfusun yaklaúÕk %70’i østanbul’da
ikamet etmektedir. Nüfusun geri kalanÕ ise a÷ÕrlÕklÕ olarak Do÷u Anadolu illerine yayÕlmÕú
durumdadÕr. 1935-60 arasÕnda østanbul dÕúÕndaki illerde Ermenice konuúan nüfusun genel bir
hareketlilik içinde oldu÷u görülmektedir. Örne÷in 1945 nüfus sayÕmÕ itibariyle Do÷u Anadolu’da
ikamet eden Ermenice konuúan nüfusun BatÕ illerine do÷ru hareketlendi÷i, bu hareketlili÷in 1955
nüfus sayÕmÕnda tam tersine dönerek Do÷u illerinde bir yo÷unlaúma yaúandÕ÷Õ görülmektedir. 1927
nüfus sayÕmÕnda østanbul ve Do÷u Anadolu’da yo÷unlaútÕ÷Õ gözlemlenebilen Ermenice konuúan nüfus,
1960 sayÕmÕ itibariyle tüm Türkiye’ye yayÕlmÕú görünmektedir. En radikal hareketlilik 1960 yÕlÕnda
Mardin’de görülmektedir. Nüfus sayÕmlarÕndan elde edilen veriler ÕúÕ÷Õnda, 1960 yÕlÕnda Mardin’de
ço÷unlu÷u Ermeni Apostolik Ortodoks Kilisesine mensup, Ermenice konuúan 10 bin kiúi civarÕnda bir
nüfusun ortaya çÕktÕ÷Õ ve 1965 itibariyle bu grubun Türkiye dÕúÕna göç etti÷i öne sürülebilir.
Gürcüce: Artvin ili, 1927-1955 nüfus sayÕmlarÕ ana dil verilerine göre açÕkça Gürcüce konuúan
nüfusun merkezi olarak görünmektedir. Gürcüce konuúan nüfus, a÷ÕrlÕklÕ olarak Türkiye’nin kuzey
bölgelerinde ikamet etmekle birlikte, 1955-1960 yÕllarÕnda güneye do÷ru hareketlenmiútir. 1955
yÕlÕnda Antalya, Gaziantep, Muú ve ùanlÕurfa illerinde gözlemlenen artÕú, 1960 yÕlÕnda Konya ve Siirt
illerine aktarÕlmÕú görünmektedir. 1945-1960 döneminde, tüm Türkiye’deki genel nüfus
hareketlili÷inin Gürcüce konuúan nüfusta da gözlemlenebildi÷i, 1965 itibariyle baúlangÕçtaki
da÷ÕlÕmÕna yakÕn bir tabloya kavuútu÷u söylenebilir.
KÕptice: 1935 itibariyle KÕptice konuúan nüfusun yo÷unlukta oldu÷u il Edirne olarak göze
çarpmaktadÕr. Edirne’yi takip eden iller arasÕnda østanbul, Kocaeli ve BalÕkesir bulunur. Bu dönemde
KÕptice konuúan nüfusun a÷ÕrlÕklÕ olarak BatÕ illerinde yo÷unlaútÕ÷Õ da görülebilmektedir. Güneydo÷u
illerinde KÕptice konuúan nüfusun yalnÕzca %4,01’i ikamet etmektedir.
Kürtçe: YÕllar içerisinde nüfusta bazÕ hareketlilikler görülmekle birlikte, Türkçe konuúan nüfusun
di÷er illere göre azÕnlÕkta oldu÷u birkaç Güneydo÷u Anadolu ilinde, Kürtçe konuúan nüfus açÕkça
baskÕndÕr. Örne÷in 1927 nüfus sayÕmÕnda Hakkari’de Kürtçe konuúan nüfusun tüm nüfusa oranÕ
%88,93’tür ve bu oran 1965’te ancak %86,22’ye gerilemiútir. Genel olarak bakÕldÕ÷Õnda, Kürtçe
konuúan nüfusun Do÷u ve özellikle Güneydo÷u Anadolu bölgesinde yo÷unlaútÕ÷Õ, bu bölgeleri
kapsayan co÷rafya içinde sürekli bir hareketlilik içinde oldu÷u görülebilmektedir. Kürtçe konuúan
nüfusun yÕllara göre ortalamasÕ alÕndÕ÷Õnda, en az nüfus BatÕda Bilecik, Uúak ve Mu÷la illerinde,
Karadeniz’de ise Rize, Trabzon ve Zonguldak illerinde ortaya çÕkmaktadÕr. Orta Anadolu’da ise Konya ve Ankara, Kürtçe konuúan nüfusun yo÷unlaútÕ÷Õ iki il olarak gözükmektedir.
Lazca: 1935 yÕlÕnda Türkiye’de Lazca konuúan nüfusun %84,81’i Artvin’de yaúamaktadÕr. Lazca
konuúan nüfus, Artvin’in toplam nüfusu içinde %19,73 oranÕnda bir paya sahiptir. Lazca konuúan
nüfusun merkezi olarak görülebilecek olan Artvin-Rize ve Kocaeli-Bolu illerinde 1955-1965 yÕllarÕnda
ani bir kÕrÕlma ve azalÕú gözlemlenebilmektedir. 1965 yÕlÕnda Lazca konuúan nüfusun co÷rafi da÷ÕlÕmÕ,
1935 yÕlÕndaki ile benzeúmektedir. Bu durum, 1935-1960 yÕllarÕ arasÕnda tüm Türkiye’yi kapsayan
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
279
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
devlet eliyle iskan uygulamalarÕnÕn durulmasÕyla birlikte, yerleúim yerlerine dönenlerin oluúturdu÷u
tabloya delalet etmektedir.
Lehçe: 1935 itibariyle Türkiye’de ana dil olarak Lehçe konuúan nüfusun %74,08’i østanbul’da ikamet
etmektedir. Co÷rafi da÷ÕlÕm açÕsÕndan bakÕldÕ÷Õnda, Lehçe konuúan nüfusun 1935-1965 arasÕnda en
yo÷un olarak østanbul’da yaúadÕ÷Õ, 1945 itibariyle Do÷uda ve BatÕda birkaç ile iskan edilmeye
çalÕúÕldÕ÷Õ fakat ya bu iskan çabasÕnÕn baúarÕsÕz oldu÷u ya da burada iskan edilen kiúilerin ana dil
olarak Türkçe konuúmaya baúladÕ÷Õ tespit edilebilir.
Macarca: 1935 nüfus sayÕmÕ itibariyle ana dil olarak Macarca konuúan 885 kiúinin %75,92’si Ankara
ve østanbul’da ikamet etmektedir. Bu illeri Zonguldak, Samsun, øzmir, Tokat ve Eskiúehir takip eder.
Pomakça: Türkiye’de Pomakça konuúan nüfus, co÷rafi olarak Marmara bölgesinde, özellikle de
Trakya’da yo÷unlaúmaktadÕr. 1935’te ana dil olarak Pomakça konuúan nüfusun büyük bir bölümü
Edirne, KÕrklareli ve Tekirda÷’Õ kapsayan Trakya bölgesi ile Çanakkale ve BalÕkesir illerinde ikamet
etmektedir. 1935 nüfus sayÕmÕnda a÷ÕrlÕklÕ olarak Trakya ve Marmara’da yo÷unlaúan Pomakça
konuúan nüfus, devam eden yÕllarda do÷u illerine yayÕlmÕú; 1965 itibariyle de baúlangÕçtaki da÷ÕlÕmÕna
geri dönmüútür.
Rumca: 1927 nüfus sayÕmÕna göre østanbul’da Rumca konuúan nüfus, toplam nüfusun %11,57’sini
teúkil eder. 1965’te bu oran %1,53’e gerilemiú olsa da, østanbul Rumca konuúan nüfusun merkezi olma
niteli÷ini korur. Rumca konuúan nüfus, sürekli bir co÷rafi hareketlilik içerisinde olmasÕ ve düzenli bir
azalma göstermesi ile dikkat çekmektedir. Bu durum, gayrimüslim gruplarÕn genel ortak
özelliklerinden biri olarak karúÕmÕza çÕkar. Bir baúka ortak özellik olan nüfusun østanbul’da
yo÷unlaúmasÕ Rumca konuúan nüfus için geçerlidir. BatÕda yayÕlmÕú görünen Rumca konuúan nüfus,
yÕllar içerisinde do÷uya kaymÕú ve 1965 itibariyle yeniden BatÕda toplanmÕútÕr.
Rumence: 1935 itibariyle ana dil olarak Rumence konuúan 699 kiúinden %59,51’i Tekirda÷’da ikamet
etmektedir. Bu ili takip eden østanbul’da Rumence konuúan nüfusun %25,89’u bulunmaktadÕr. 1955
itibariyle østanbul Rumence konuúan nüfusun merkezi haline gelmiútir. 1965’te ana dil olarak
Rumence konuúan nüfusun toplamda gösterdi÷i artÕú, Tekirda÷ ilindeki artÕúla aynÕ de÷erdedir.
SÕrpça: 1935 itibariyle Türkiye’de ana dil olarak SÕrpça konuúan nüfus a÷ÕrlÕklÕ olarak BatÕ illerinde
ikamet etmektedir. Bu nüfusun %32,87’si BalÕkesir’de, %16,55’i ise østanbul’da bulunmaktadÕr. Orta
Anadolu’da ise Sivas, Yozgat, Ni÷de illeri dikkat çekmektedir. 1955-1960 arasÕnda ana dil olarak
SÕrpça konuúan nüfus 1,5 katÕna çÕkarken, øzmir ve østanbul’da da paralel bir artÕú
gözlemlenebilmektedir. østanbul’da SÕrpça konuúan nüfus 2,7 katÕna, øzmir’de ise 3 katÕna
çÕkmaktadÕr. 1935-1955 arasÕnda, SÕrpça konuúan nüfusun görece daha az oldu÷u bir dönemde, Orta
Anadolu’da yayÕlmÕú görünen nüfus, 1960 itibariyle daha yo÷un olarak BatÕ illerinde toplanmÕútÕr.
Tatarca: 1927 nüfus sayÕmÕ verilerine göre Türkiye’de Tatarca konuúan nüfus büyük oranda Orta
Anadolu’ya yayÕlmÕútÕr. Bu nüfusun %37,45’i Eskiúehir ve Ankara’da ikamet etmektedir. Ana dil
olarak Tatarca konuúan nüfus 1927’de BalÕkesir’de dikkat çeken bir rakama sahip iken, 1935’te bu
nüfusu büyük oranda kaybetmiútir. AynÕ dönemde Eskiúehir’de Tatarca konuúan nüfus ise radikal bir
sÕçramayla neredeyse üç katÕna çÕkmaktadÕr. Öte yandan 1945 itibariyle Eskiúehir’deki nüfus yarÕ
yarÕya azalmakta ve toplam nüfusta da aynÕ aralÕkta bir azalma görülebilmektedir.
Türkçe: 1927 nüfus sayÕmÕnda ana dili Türkçe olan nüfus, Do÷udan BatÕya gidildikçe artÕú gösterir.
BatÕda Türkçe konuúan nüfusun 100 binden az oldu÷u tek il Burdur’dur. Do÷uda ise Hakkari, 1044
Türkçe konuúan nüfusla taban de÷eri teúkil eder. Hakkari, aynÕ zamanda %5,46 oranÕyla iller arasÕnda
en düúük Türkçe konuúan nüfus yüzdesine sahip il olarak dikkat çekmektedir. 1927’den 1965’e ülke
nüfusundaki artÕúa paralel olarak, Türkçe konuúan nüfus da bütün illerde artmÕútÕr. Do÷uda Türkçe
konuúan nüfus daha a÷Õr bir artÕú izlemektedir.
280
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Yahudice: Yahudice konuúan nüfus, gayrimüslim gruplarda yaygÕn oldu÷u üzere, büyük oranda
østanbul’da ikamet etmektedir. 1927 nüfus sayÕmÕna göre Yahudice konuúan nüfusun %56,92’si
østanbul’da, %24,39’u da øzmir’de ikamet eder. Bu oranlar 1965 itibariyle østanbul’da %86,24’e
yükselmiú, øzmir’de ise %7,54’e gerilemiútir. AynÕ durum, din kategorisinde de
gözlemlenebilmektedir. 1927’de Musevi dinine mensup nüfusun %57,45’i østanbul’da ikamet ederken,
bu oran 1965’te %80,57’ye yükselmektedir. Trakya’da 1927-1935 arasÕnda Yahudice konuúan nüfus
%51,22 oranÕnda azalmÕútÕr. Bu durum, muhtemelen 1934 Trakya OlaylarÕnÕn bir sonucudur. Öte
yandan øzmir’de en radikal azalma e÷ilimi 1945-1955 yÕllarÕ arasÕnda gözlemlenmektedir. Bu
dönemde øzmir’de Yahudice konuúan nüfus %70,39 oranÕnda azalmaktadÕr.
3. 2. KatmanlÕ HaritalarÕn YorumlanmasÕ
1927-1965 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’nin etnik da÷ÕlÕmÕnÕ tespit edebilmek için, iki kademeli iki farklÕ
grup harita hazÕrlanmÕútÕr. Her iki kategorideki haritalar da ikiúer katmandan oluúmaktadÕr. ølk
kategori, nüfus miktarÕnÕ ve etnik da÷ÕlÕmÕ karúÕlaútÕrmayÕ hedeflemektedir. Buna göre ilk katman, il
bazÕnda nüfus miktarÕnÕ ortaya koyan zemindir; ikinci katman ise bu zeminin üstüne yerleútirilen, il
bazÕnda etnik gruplarÕn da÷ÕlÕmÕnÕ konuúulan ana dil üzerinden gösterir pasta grafiklerdir. ølk
kategorideki haritalarda, baskÕn ana dil olarak Türkçe ön plana çÕktÕ÷Õndan, Türkçe dÕúÕnda konuúulan
dillerin da÷ÕlÕmÕnÕ tespit etmeyi güçleútirmektedir. Bu sebeple ikinci grup yorum haritalarÕ
hazÕrlanmÕútÕr. Bu haritalarÕn birinci katmanÕ, baskÕn ana dil olan Türkçe’nin hangi ilde kaç kiúi
tarafÕndan kullanÕldÕ÷ÕnÕ yansÕtan zemindir. Bu zeminin üstüne, ilin nüfusuna ba÷lÕ olarak de÷iúen
büyüklüklerde pasta grafikler içinde Türkçe dÕúÕnda konuúulan ana dillerin da÷ÕlÕmÕ yerleútirilmiútir.
ølk kategorideki haritalara bakÕldÕ÷Õnda, 1927 nüfus sayÕmÕ verileri açÕsÕndan, BatÕ co÷rafyasÕnÕn
a÷ÕrlÕklÕ olarak Türkçe konuúan nüfusa sahip oldu÷u, Do÷uda ise Kürtçe ve Arapça konuúan nüfusun
a÷ÕrlÕkta oldu÷u görülmektedir. østanbul’da nüfusun en az dörtte biri Türkçe dÕúÕndaki dilleri
konuúmaktadÕr ve burada baskÕn grup Rumca konuúanlardÕr. 1945’e gelindi÷inde ilk dikkat çeken il,
Türkiye sÕnÕrlarÕna dahil olan Hatay’dÕr. Hatay’da nüfusun neredeyse yarÕsÕnÕn Arapça konuútu÷u
görülebilmektedir. 1935’te Rize-Artvin ilinde Lazca ve Gürcüce konuúan nüfus toplamda il nüfusunun
dörtte birine denk gelmekteyken, 1945’te üçte bir oranÕna gerilemiú görünmektedir. 1955 yÕlÕna
gelindi÷inde, østanbul’un nüfusu 1,5 milyonu aúar; onu takip eden Ankara’da da nüfus 1 milyondan
fazladÕr. Türkiye’nin toplam nüfusu da 20 milyonu geçmiútir. Bu dönem itibariyle özellikle batÕda
Türkçe konuúan nüfusun egemenli÷i daha açÕk bir úekilde görülmektedir. 1965 itibariyle genel tabloya
baktÕ÷ÕmÕzda BatÕda ana dil çeúitlili÷i ortadan kaybolmuútur; Do÷uda ise Kürtçe ve Arapça konuúan
nüfusun belirgin bir yüzdelik dilime sahip oldu÷u birkaç il mevcuttur. Hatay, Mardin ve Siirt Arapça
nüfusta dikkat çekerken, DiyarbakÕr, Van, A÷rÕ, Hakkari, Siirt, Mardin ve Bitlis illeri de Kürtçe
konuúan nüfusun %50’den fazla oldu÷u iller olarak göze çarpmaktadÕr.
økinci kategorideki katmanlÕ haritalara bakÕldÕ÷Õnda ise, Türkçenin ana dil da÷ÕlÕmÕndan çÕkarÕlmasÕyla
birlikte 1927 sayÕmÕnda Do÷u Anadolu’daki Kürtçe konuúan nüfus egemenli÷i daha da belirgin hale
gelmektedir. Ana dil açÕsÕndan en büyük çeúitlili÷i gösteren il, Manisa olarak görünmektedir. øzmir’de
Yahudice, østanbul’da da Rumca konuúan nüfusun yo÷unlukta oldu÷u göze çarpar. Ankara’da ise
Kürtçe konuúan nüfusun baskÕn oldu÷u görülmektedir. 1965’teki tabloya genel olarak bakÕldÕ÷Õnda,
Orta ve Do÷u Anadolu’da Kürtçe konuúan nüfusun baskÕn ana dil olarak ortaya çÕktÕ÷Õ
görülebilmektedir. Adana, øçel ve Hatay baskÕn bir Arapça konuúan nüfus ile bu bölgelerin tek
istisnasÕdÕr. OnlarÕ Çerkesçe konuúan nüfusun baskÕn oldu÷u Kayseri izlemektedir. Do÷u Karadeniz’de
her ilde farklÕ bir ana dilin baskÕn oldu÷u görülmektedir. Rize ve Artvin’de Lazca, Trabzon’da Rumca,
Giresun ve Ordu’da Gürcüce öne çÕkan ana diller olarak tespit edilebilir.
Türkiye’de konuúulan ana diller, yÕllar içinde nüfus olarak azalan ve artan olmak üzere iki grupta
toplanabilir. Buna göre yÕllar içinde Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuúan nüfuslar lineer, SÕrpça konuúan
nüfuslar ise lineer olmayan bir artÕú gösterirken, geri kalan ana diller genel bir azalma e÷iliminde
olmuúlardÕr. ùekil 1’de görülebilece÷i üzere, en radikal azalma Rumca, Ermenice ve Yahudiceyi
kapsayan gayrimüslim ana dillerde yaúanmÕútÕr. Çerkesçe, Müslüman gruplarÕn konuútu÷u ana diller
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
281
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
arasÕnda en büyük azalmaya u÷rayan dil olarak öne çÕkar. Lehçe ise ele alÕnan ana diller arasÕnda en
düúük de÷ere ve azalmaya sahip dil olarak görünmektedir.
ùekil 1. Azalmakta olan ana dillerin yÕllara göre de÷iúimi
4. Sonuç
YüzyÕllardÕr birbirinden çok farklÕ halklara ev sahipli÷i yapmÕú bulunan Anadolu co÷rafyasÕ ve
Balkanlar’a açÕlan kapÕsÕ Trakya, belki de bu anlamda en kurak dönemini 20. yüzyÕlda geçirdi. Önce
yükselen milliyetçilikler ve farklÕ gruplarÕn OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndan kop(arÕl)masÕ, ardÕndan
yapÕsÕ itibariyle etno-kültürel bir homojenli÷i, din ve dil birli÷ini varsayan ve dayatan ulus-devlet
siyaseti, yüzyÕl baúÕndaki bu çeúitlili÷i kademeli olarak kuruttu. Bu süreç birçok kiúi ve topluluk için
büyük acÕlar ve kayÕplar, kimileri içinse yeni yurtlar ve diller, yeni komúuluklar anlamÕna gelse de,
uzunca bir süre ne gündelik konuúmalarÕn, ne de akademik araútÕrmalarÕn konusu olabildi. Bugün
artÕk, belki de bütün bu dönüúümü ve içerdi÷i úaúÕrtÕcÕ co÷rafi hareketlili÷i, içerimleriyle birlikte,
konuúmaya, sorgulamaya hazÕrÕz.
Bu çalÕúma, bu yönde atÕlmÕú küçük bir adÕm olarak de÷erlendirilebilir. OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nun
son döneminden Cumhuriyet’in ilk dönemine, daha net bir tarihlendirmeyle, 1960 darbesine kadar
süregelen yaklaúÕk yüzyÕllÕk döneme ÕúÕk tutmayÕ amaçlamÕú ve bu kapsamda nüfus politikalarÕ ve
istatistikleri üzerinden yukarÕda tarif edilen dönüúümü gözler önüne sermeyi denemiútir.
Türkiye’de ulus-devletin idari, hukuksal, politik ve kültürel olarak temellerinin atÕldÕ÷Õ Erken
Cumhuriyet (1923-1946) dönemi iúte bu birikim üzerinde temellenir. 1920’li ve 1930’lu yÕllar,
bilginin, vatandaúlÕ÷Õn ve kültürün egemen etnisite üzerinden kurgulandÕ÷Õ ve Cumhuriyet’in
temellerinin bu do÷rultuda atÕldÕ÷Õ yÕllardÕr. Bu dönemde uygulanan dil politikalarÕ Türkçe dÕúÕndaki
dillere geliúme olana÷Õ tanÕmamÕú, devletin resmi tarih tezleri e÷itime damgasÕnÕ vurmuú ve farklÕ
etnik gruplarÕn yaúadÕ÷Õ topraklar tek bir ulusa gönderme yapan ideolojik bir anlamla
çerçevelendirilmiútir. Benzer úekilde ekonomi politikalarÕ sermayenin ve iúgücünün Türkleútirilmesini
hedeflemiú ve vatandaúlÕk politikalarÕ da aynÕ tek ulusa yaslanmÕútÕr. Bunlara paralel olarak, nüfus
282
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
sayÕmlarÕ ve istatisti÷in sa÷ladÕ÷Õ enstrümanlarla etnik çeúitlili÷in egemen ulus içerisinde eritilmesini
hedefleyen iskan politikalarÕ uygulanmÕútÕr. FarklÕ etnik gruplar baúta “güvenlik” olmak üzere, çeúitli
gerekçelerle zorunlu iskana tabi tutulmuútur.
Türkiye’de ulus-devletin etnik gruplara yönelik bu yaklaúÕmlarÕnÕn araútÕrmamÕzÕn konu edindi÷i
1960’lÕ yÕllara kadar uzandÕ÷ÕnÕ söylemek mümkündür. Bu iddiayÕ, 1927-1965 yÕllarÕ arasÕnda yapÕlan
resmi nüfus sayÕmlarÕndan hareketle hazÕrlanan etnik co÷rafya haritalarÕnda izlemek mümkündür.
Haritalar, ana dil verileri kullanÕlarak hazÕrlanmÕútÕr. Türkiye’de, Cumhuriyet döneminde yapÕlan
nüfus sayÕmlarÕnda 1985 sayÕmÕna kadar anadil verileri tutulmuú; fakat bu verilerden sadece 1965
sayÕmÕna kadar olanlar araútÕrmacÕlarÕn bilgisine sunulmuútur. Bu da araútÕrmamÕzÕ (úimdilik) bu
tarihle sonlandÕrmamÕzÕ zorunlu kÕlmÕútÕr.
Bunun dÕúÕnda, bazÕ noktalar üzerinde dikkatle durmak gerekmektedir. Anadil, etnik gruplarÕn
belirlenmesinde önemli bir kriter gibi görülmekle birlikte, belli sorunlarla maluldür. Öncelikle,
Türkleútirme politikalarÕnÕn yo÷un olarak tezahür etti÷i bir dönemde, beyana dayalÕ olarak saptanan
anadil verilerinin kesinli÷i tartÕúmalÕdÕr. Böyle bir dönemde, kiúilerin etnik kimliklerini gizlemeyi
tercih etmesi ya da nüfus sayÕmlarÕnda oynamalar yapÕlmÕú olmasÕ mümkündür. AyrÕca farklÕ diller
konuúan nüfus üzerinde Türkçe konuúmaya yönelik baskÕnÕn bir sonucu olarak anadillerin de÷iúmiú
olmasÕ, Türkiye’nin etnik yapÕsÕnÕ analiz etmek açÕsÕndan anadil verilerinin sÕnÕrlÕ bir kaynak oldu÷una
iúaret eder. Çünkü birçok topluluk ikinci dil olarak eski ana dillerini konuúmaya devam etmiú, kültürel
bir mirasÕ kÕsmen de olsa gelecek kuúaklara aktarabilmiútir.
TaúÕdÕ÷Õ tüm olumsuzluklara ra÷men, nüfus sayÕmlarÕnda yer alan il bazlÕ anadil verileri, Türkiye’nin
etnik co÷rafyasÕnda yÕllar içinde yaúanan de÷iúimi analiz etmek açÕsÕndan baúvurulabilecek en önemli
kaynak olarak karúÕmÕza çÕkmaktadÕr. Proje kapsamÕnda, toplamda 119 harita, 3 grafik ve 28 tablo ile,
21 anadilin 1927-1965 nüfus sayÕmlarÕnda il bazlÕ da÷ÕlÕmlarÕ ele alÕnmÕútÕr. Takibi kolaylaútÕrmak ve
belirsizlikleri kÕsmen de olsa gidererek yorumu güçlendirmek açÕsÕndan ikinci dil ya da din gibi ek
veriler de karúÕlaútÕrmalÕ olarak kullanÕlmÕútÕr.
Genel olarak bakÕldÕ÷Õnda haritalardan çÕkan ilk sonuç, 1927-1965 yÕllarÕ arasÕnda Türkiye’de etnik
gruplarÕn yo÷un bir hareketlilik içinde oldu÷udur. Ele alÕnan anadillerin büyük bir kÕsmÕ, 1935-1960
yÕllarÕ arasÕnda ülkenin çeúitli illerine da÷Õlmaktayken, belki de úaúÕrtÕcÕ bir úekilde 1927 ve 1965
yÕllarÕna ait haritalarda co÷rafi da÷ÕlÕmlar büyük ölçüde benzeúmektedir. Bu durum, 1927 sayÕmÕndan
sonra nüfuslarÕn zorunlu bir hareketlili÷e maruz kalmasÕ ve 1960 sonrasÕnda belki de bu zorunlulu÷un
ortadan kalkmasÕyla tekrar eski co÷rafyalarÕna dönmeleri ile açÕklanabilir. Ancak bu açÕklama da bu
aúamada do÷rulanmaya muhtaçtÕr. HaritalarÕn iúaret etti÷i ikinci bir sonuç ise, üç ana dil dÕúÕnda tüm
anadilleri konuúan nüfuslarÕn azalmakta oldu÷udur. Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuúan nüfuslar lineer
artÕú gösterirken (tahmin edilebilece÷i gibi Türkçe çok daha büyük bir ivmeyle artmaktadÕr), geri kalan
anadillerde açÕk bir azalma tespit edilmiútir. BazÕ anadiller açÕsÕndan bu azalma bir dÕú göç dalgasÕ ile
açÕklanabilirken, bazÕlarÕnda mevcut dilin yerini Türkçeye bÕrakmÕú olmasÕ ihtimali kuvvetlidir (ilgili
dilin ana dil olarak oranÕ düúerken ikinci dil olarak artmasÕ veya sabit kalmasÕ, büyük oranda buna
iúaret sayÕlmÕútÕr). Haritalarda gözlemlenen önemli bir baúka nokta ise, co÷rafi hareketlili÷in hacmine
ve ivmesine ra÷men, di÷erlerinden ayrÕúan daha “radikal” bir durum göze çarpmamasÕdÕr. Bu tespitin
belki de bir istisnasÕ, 1960 yÕlÕnda Mardin’de Ermenice konuúan nüfusta ortaya çÕkan yaklaúÕk 10 bin
kiúilik artÕútÕr. 1965’e gelindi÷inde bu nüfus kaybolmuútur. Bu hareketlili÷in nedenleri, yalnÕzca nüfus
verileriyle açÕklanamadÕ÷Õndan, baúka bir araútÕrmada cevaplanmak üzere soru olarak bÕrakÕlmÕútÕr.
HaritalarÕn görünür kÕldÕ÷Õ önemli bir nokta, söz konusu nüfus hareketliliklerini anlamlandÕrabilmek
için, onlarÕ dönemin iskan politikalarÕyla birlikte ele almamÕz gerekti÷idir. FarklÕ anadilleri konuúan
nüfuslarÕn neredeyse tüm ülkeyi bir uçtan di÷erine dolaúmalarÕnÕn sebepleri iskan uygulamalarÕnda
bulunabilir. Bununla birlikte proje sürecinde yapÕlan çalÕúmalarÕn kÕsÕtlÕ bir sürede ve kapsamda
gerçekleútirildi÷i göz önüne alÕndÕ÷Õnda, bu gereklili÷in yerine getirilemedi÷i söylenebilir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
283
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùu ana kadar elde edilen bulgulardan çÕkan en net sonuç úudur: Tüm kurumlarÕyla birlikte devleti, tek
bir ulus üzerine inúa etme giriúimleri, tarihsel olarak etnik çeúitlili÷e sahip bir co÷rafyanÕn
Türkleútirilmesiyle sonuçlanmÕútÕr. Türkiye’de uygulanan etnik politikalara esas úeklini veren bu
gayrettir. YalnÕzca devlet, hukuk ve siyaset alanlarÕna de÷il, toplumsal bünyeye ve gündelik yaúama da
nüfuz etmiú bulunan, etkileri günümüze kadar gelen çeúit çeúit dÕúlama biçiminin ve bunlardan
kaynaklanan toplumsal sorunlarÕn ortaya çÕkmasÕnda, araútÕrmamÕzÕn ulaútÕ÷Õ tarihsel bulgularÕn temel
etken oldu÷unu söylemek mümkündür.
Kaynaklar
Andrews, P. A. (1992). Türkiye’de Etnik Gruplar, østanbul: Ant.
Aslan, ù., YardÕmcÕ, S., ArpacÕ, M., GürpÕnar, Ö. (2015). Türkiye’nin Etnik Co÷rafyasÕ: 1927-1965
Ana Dil HaritalarÕ, østanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.
Tekeli, ø. (1990). OsmanlÕ ømparatorlu÷u’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer De÷iútirmesi ve øskan
Sorunu, Toplum ve Bilim:50.
YardÕmcÕ, S. ve Aslan, ù. (2008). 1930’larÕn Biyopolitik ParadigmasÕ: Dil, Etnisite, øskan ve Ulusun
ønúasÕ, Do÷u BatÕ: 44.
284
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
NEOLøTøKTEN GÜNÜMÜZE ESKø ANADOLU TOPLUMLARINDA
YAùAM UZUNLUöU
Mehmet Sa÷Õr, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü
Baúak Koca Özer, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü
øsmail Özer, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü
Erksin Güleç, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co÷rafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü
Özet
Bir populasyonun en iyi sa÷lÕk göstergelerinden biri olan yaúam uzunlu÷u, beslenme ve halk sa÷lÕ÷Õ
gibi faktörlerin etkisiyle eski Anadolu toplumlarÕnda dönemlere göre farklÕlÕklar göstermektedir. Bu
çalÕúmada Anadolu’da Neolitik dönemden günümüze kadar yaúamÕú olan populasyonlarÕn bebek ve
çocuk ölüm oranlarÕ ve ortalama yaúam uzunluklarÕnÕn de÷erlendirilmesi, elde edilen bulgularÕn
sebeplerinin tartÕúÕlmasÕ amaçlanmÕútÕr. 1930’lu yÕllardan beri ülkemizde yapÕlan yüzlerce arkeolojik
kazÕdan ele geçirilen ve önemli bir kÕsmÕ bölümümüz laboratuarÕnda bulunan insan iskeletlerine ait
demografik veriler çalÕúmada de÷erlendirilmiú ve istatistiksel analizler gerçekleútirilmiútir. Bulgular
göstermiútir ki, Neolitik dönemden Anadolu Ortaça÷’Õna kadar yaúam uzunluklarÕ ve çocuk
ölümlülü÷ü düzensiz bir seyir izlemektedir. Neolitik dönemden 19. YüzyÕla kadar Anadolu
toplumlarÕnda ortalama yaúam uzunluklarÕ düzensiz ancak yavaú bir artÕúla 32 yÕldan 40’lÕ yaúlara
uzanÕrken, günümüz Türkiye’sinde büyük bir artÕúla neredeyse iki katÕna kadar yükselmiútir. Çocuk
ölümlülü÷ü oranlarÕ ise Neolitik’ten 19. YüzyÕla kadar % 25-% 44 oranlarÕnda de÷iúkenlik
gösterirken, 1955-2005 döneminde % 24’e, 2010 yÕlÕnda ise % 13’e kadar düúmesine ra÷men yine de
geliúmiú Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmÕútÕr. Neolitikten günümüze kadar farklÕ biyolojik ve
çevresel etkenlerle Anadolu’da yaúayan insan populasyonlarÕnda yaúam uzunluklarÕ açÕsÕndan
dönemsel ve bölgesel farklÕlÕklar gözlenmektedir. ÇalÕúmadan elde edilen sonuçlarÕn ülkemizin
paleodemografik geçmiúine ÕúÕk tutmasÕ açÕsÕndan yol gösterici oldu÷u açÕktÕr.
LONGEVITY IN ANCIENT ANATOLIAN POPULATIONS FROM
NEOLITHIC TO UP TO TODAY
Abstract
Long life, which is one of the best indications of health of a population, varies from one period to another in ancient Anatolian societies because of different factors such as diet and public health. In this
study, the goal is to evaluate the life expectancy of populations in Anatolia from Neolithic age until
today, infant and child mortality rate, and to discuss the reasons of obtained results. Demographic
data of human skeletons found in the hundreds of archeological excavations in Turkey, which have
been made since 1930s, are evaluated and statistical analyses are carried out. Findings showed that
the length of life and child mortality has an irregular order from Neolithic age until medieval age in
Anatolia. From Neolithic age until 19th century, life expectancy in Anatolian societies had been irregular; but it can be said that it had increased irregularly from 32 to 40s. Today, with a huge increase, it
has been almost two times higher than this length. On the other hand, while child mortality had varied
between 25% and 44% from Neolithic until 19th century, it had decreased to 24% between 1955 and
2005 and to 13% in 2010. But despite this positive process, this ratio is still higher than the ratio in
developed European countries. From Neolithic age until today, there have been periodical and regional differences among Anatolian human populations in terms of life expectancy because of different
biological and environmental effects. It is obvious that the results obtained from this study will shed
light and direct the paleodemographic history of Turkey.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
285
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1.Giriú
ønsan ömrü özellikle evrim sürecinde oldu÷undan ve yakÕn geçmiúimize göre çok daha uzundur. Bu
artÕúa çevresel etkenlerin katkÕsÕ uzun vadede pozitif katkÕ sa÷layarak önemli bir rol oynamÕútÕr. Modern uygarlÕ÷Õn en büyük baúarÕlarÕndan bir tanesi insanlarÕn erken yaúta ölümlerinde büyük bir
azalmanÕn sa÷lanmasÕ olmuútur. ølave yaúam süresi kamu sa÷lÕ÷Õ ve sosyal çevrenin önemli bir
belirleyicisidir. Geçti÷imiz bin yÕlda insan yaúam beklentisi trendinde enfeksiyonel salgÕnlar, salgÕn
bulaúÕcÕ hastalÕklar, açlÕk ve savaúlarla bazÕ kesintiler meydana gelse de, yavaú ve istikrarlÕ bir artÕú ile
karakterize edilmektedir. Evrimsel süreçte do÷uúta beklenen yaúam beklentisi, erken insanlar arasÕnda,
yaklaúÕk 20 ila 30 yÕlken günümüzde bu beklenti geliúmiú bazÕ ülkelerde 80 yÕlÕn üzerine çÕkmaktadÕr
(Ulijaszek, 1998; Olshansky ve ark. 2005; Wilmoth, 1998).
Avrupa’da en büyük demografik çÕkmaza yol açan yÕkÕmlardan bir tanesi 18 yüzyÕlda kitlesel ölümlere
yol açan hastalÕklar olmuútur. Bu dönemde do÷um ve ölüm oranlarÕ arasÕndaki yakÕnlaúma sona ermiú
ve do÷um ve ölüm oranlarÕ arasÕndaki yakÕn denge bozulmuútur. 19. yüzyÕldan sonra sanayileúme,
kentleúme ve halk sa÷lÕ÷Õ geliúmelerinin sonucunda, sanitasyon ve yaúam koúullarÕ ölümlerde
azalmaya yol açmÕú ve yaúam beklentisi artmaya baúlamÕútÕr. Sonraki dönemlerde sanayileúmiú
ülkelerde yaúam beklentisi kadÕnlarda 45’ten 80’lere kadar yükselmiútir. Bu artÕú erkeklerde yavaú
seyretmiú ve kadÕnlarla aralarÕndaki fark 2 ila 6 yÕl arasÕnda geride kalmÕútÕr.
økinci Dünya SavaúÕ'ndan bu yana, Japonya da ölüm oranlarÕnÕn azalmasÕyla bugün dünyadaki en
yüksek ömür uzunlu÷u olan ülke konumuna gelmiú ve sÕralamada 1. olmuútur. Bunun nedeni ise
sanayileúme ve kentleúme geliúiminin yanÕ sÕra geliútirilmiú beslenme ve iyileútirilmiú yaúam
koúullarÕna ba÷lanmaktadÕr. 1920 ve 1950 yÕllarÕ arasÕnda yaúam uzunlu÷u ortalama 40 yÕl iken II.
Dünya SavaúÕ'ndan sonra, beklenen yaúam süresi yaklaúÕk 60 yÕla uzamÕútÕr. Bugün Japonya’da yaúam
beklentisi kadÕnlarda 87,2 yÕl ve erkeklerde 80,2 yÕldÕr (NIPSSR, 2006).
Neolitik dönemden beri, Anadolu birçok medeniyete ev sahipli÷i yapmÕútÕr. Ortado÷u’da ve
Anadolu’da Üst Paleolitik ve Mezolitik dönemlerde geçim yiyecek arama-toplama ve avcÕlÕ÷a dayalÕ
iken Neolitik dönemde bunun yerini tarÕma dayalÕ bir geçim almaya baúlamÕútÕr. Sonraki dönemlerde
tarÕma dayalÕ yaúam tarzÕ geliúirken, çevre úartlarÕna göre yaúam koúullarÕ farklÕlÕklar
gösterebilmektedir. Bu durum demografik olarak ele alÕndÕ÷Õnda yaúam beklentisi açÕsÕndan de÷iúim
e÷iliminin ne gibi farklÕlÕklara yol açtÕ÷ÕnÕ akla getirmektedir. Bu ba÷lamda ilk olarak eski Anadolu
sakinlerinin yaúam beklentilerindeki de÷iúimlerinin ortaya konulmasÕ ve ikinci olarak ça÷daú Türk
nüfusu için bu e÷ilim yönünün belirlenmesi Anadolu’da tarihsel süreçte yaúam beklentisinin
anlaúÕlmasÕ açÕsÕndan önemlidir.
2.AraútÕrma KaynaklarÕ ve Yöntem
Bu çalÕúmada sunulan veriler Anadolu’nun Neolitikten günümüze farklÕ zaman ve dönemlerini
kapsayan arkeolojik kazÕlardan çÕkarÕlan iskeletlerin analizleri ve yakÕn dönemlerin nüfus verilerine
dayanmaktadÕr. Sunulmakta olan verilerle Anadolu’da Neolitik dönemden günümüze kadar geçen
süreçte yaúayan insanlarÕn ömür uzunluklarÕndaki de÷iúimlerin bir çerçevesini çizmek amaçlanmÕútÕr.
Anadolu’nun zengin tarihsel geçmiúi nedeniyle birçok medeniyet bu co÷rafyada hüküm sürmüú,
arkeolojik ve antropolojik çalÕúmalar için zengin bir kronoloji ve kaynak sa÷lamÕútÕr (Tablo 1).
286
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 1. Anadolu Kronolojisi
Dönem
YÕl
Erken Neolitik
9000-6000 M.Ö.
Geç Neolitik
6000-5000 M.Ö.
Erken Kalkolitik
5000-4500 M.Ö.
Geç Kalkolitik
4500-3000 M.Ö.
Erken Tunç
3000-2000 M.Ö.
Orta Tunç
2000-1200 M.Ö.
Geç Tunç
1200-1000 M.Ö.
Erken Demir
1000-860 M.Ö.
Demir
860-580 M.Ö.
Helenistik
333-30 M.Ö.
Roma
30-395 M.S.
Bizans
395-1453 M.S.
Selçuklu
1074-1308 M.S.
OsmanlÕ
1299-1923 M.S.
Türkiye Cumhuriyeti
1923-
ÇalÕúmamÕzda kullanÕlan verilerde Neolitik dönem iskelet analizleri dört farklÕ alana, Kalkolitik
dönem iskeletleri iki farklÕ alana, Bronz ça÷Õ iskeletleri 7 farklÕ alana, Demir ça÷Õ iskeletleri altÕ farklÕ
alana, M.Ö. 7-2.yy. ait iskeletler dört faklÕ alana, Helenistik ve Roma dönemi iskeletleri 6 farklÕ alana,
Bizans dönemi iskeletleri dokuz farklÕ alana, Anadolu ortaça÷Õna ait iskeletler altÕ farklÕ alana ve 19.
yy. iskeletleri ise 2 farklÕ alana aittir (Tablo 2).
Cumhuriyet sonrasÕ veriler ise beslenme, demografi alanÕnda yapÕlan çalÕúmalara ve nüfus sayÕmÕ
sonuçlarÕna dayanmaktadÕr.
3.Eski Anadolu ToplumlarÕnda Yaúam Uzunlu÷u ve Bebek Ölüm OranlarÕ
Genel olarak veriler de÷erlendirildi÷inde, Neolitikten 19. yy. kadar olan süreçte ölüm yaúÕnÕn arttÕ÷Õ
gözlenmektedir. Ancak bu uzun zaman dilimi içerisindeki artÕú büyük bir sÕçrama úeklinde olmamÕú
Neolitik dönemde 32 yÕlken 19.yy. da 40’a çÕkabilmiútir. KadÕn ve erkekler ayrÕ de÷erlendirildi÷inde,
bu süreçte kadÕnlar % 27.1 (11.08 yÕl) oranÕnda artÕú gösterirken bu artÕú erkeklerde % 15.25 (6.17 yÕl)
oranÕnda gerçekleúmiú ve kadÕnlarÕn gerisinde kalmÕútÕr (Grafik 1). ùekil 1’de de görüldü÷ü gibi ölüm
yaúÕ kadÕnlar için en fazla Helenistik-Roma döneminde artmÕútÕr. Anadolu Ortaça÷Õnda ise ölüm
yaúÕnda yeniden gerileme söz konusudur. 19. yy. ’da ise yeniden artÕú e÷ilimi gözlenmektedir.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
287
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 2. AraútÕrmaya Dahil Edilen Eski Anadolu øskelet Serileri
KazÕ AlanÕ
Dönem
AraútÕrÕcÕ ve YÕlÕ
Çatalhöyük
Çayönü
AúÕklÕ Höyük
Körtik Tepe
De÷irmentepe
Aliúar Höyük
økiztepe
Neolithic
Neolithic
Neolithic
Neolithic
Chalcolithic
Chalcolithic
Early Bronze
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
Karataú
Küçük Höyük
Oylum Höyük
Lidar
Early Bronze
Early Bronze
Early Bronze
Bronze
Angel 1971
Özbek 1990
Özbek 1998
Özbek 2005
Özbek 1986
Krogman 1937
Wittwer-Backofen
1988
Angel 1985
AçÕkkol 2000
Uysal U÷ur 1995
Wittwer-Backofen
1987
YÕlmaz et al. 2004
Özbek 1984
Güleç, Duyar 1998
Sevim et al. 2002
Güleç 1987
Gözlük et al. 2003
Çiner 1965
Özbek 1986
Sevim et al. 2007
Sevim et al. 2007
Erdal 2001
Güleç 1989
Gözlük 1998
Güleç et al. 2006
Angel 1986
Güleç et al. 2006
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
Erdal et al. 2003
Sa÷Õr et al. 2004
ˇ
ˇ
Wittwer-Backofen
1987
Sevim 1996
Güleç 1987
Wittwer-Backofen
1987
Gözlük et al. 2006
Sevim et al. 2005
Gözlük et al. 2006
Erdal 1996
ˇ
Nalbanto÷lu et al.
2000
Erdal 2003
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
Duyar & Atamtürk
2007
Özbek 1986
Güleç 1989
Sevim 1993
Gözlük 2006
Özer 1999
Gözlük et al. 2004
ÇÕrak & Güleç XXX
Arman 1998
ˇ
Acemhöyük
Hayaz Höyük
Panaztepe
Karagündüz
Dilkaya
Hakkari
AltÕntepe
De÷irmentepe
Güllüdere
Tetikom
Antandros
Klazomenai YD
Klazomenai Akp
Lagina
Troy 9
Lagina
Lidar
Bronze
Bronze
Bronze
Early Iron
Early Iron
Early Iron
Iron
Iron
Iron
Iron
7-2BC
7-5BC
7-4BC
4BC-Roman
Hellenistic
HellenisticRoman
Hellenistic E.R.
HellenisticRoman
Roman
Datça
TopaklÕ
Bo÷azköy
Roman
Early Byzantine
Byzantine
Symrna
KÕz Kalesi
Symrna
øznik
Byzantine
Byzantine
Byzantine
Late Byzantine
YortanlÕ
Late Byzantine
Cevizcio÷lu
Börükçü
Büyük Saray/Eski
Cezaevi
Örentepe
De÷irmentepe
Panaztepe
Tepecik
Karagündüz
Dilkaya
Van Kalesi-EVù
Kelenderis
Aúvankale
288
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Late Byzantine
Late Byzantine
Medieval
Medieval
Medieval
Medieval
Medieval
Medieval
19th Century
19th Century
Çocuk
Yetiúkin
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
ˇ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
YŦl
ùekil 1. Neolitik ’ten 19 yy.’a Kadar Eski Anadolu ToplumlarÕnda Ölüm YaúÕ
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
KadŦn
Erkek
Dönem
Neolitik ‘ten 19. yy.’a kadar olan süreçte bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnÕn düzenli bir e÷ilim çizgisine
sahip olmadÕ÷Õ görülmektedir (ùekil 2). Bronz Ça÷Õ ve Anadolu Ortaça÷Õnda bebek ve çocuk ölüm
oranlarÕ bir hayli yüksek iken, Kalkolitik ve Helenistik-Roma Dönemlerinde bu oran düúüktür.
%
ùekil 2. Eski Anadolu ToplumlarÕnda Bebek ve Çocuk Ölüm OranlarÕ
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Dönem
4.Cumhuriyetten Günümüze Yaúam Beklentisi ve Bebek Ölüm OranlarÕ
Cumhuriyet döneminde yaúam beklentisi 1935-2002 yÕllarÕ arasÕnda kadÕnlarda 21.3 ve erkeklerde ise
15.5 yÕllÕk anlamlÕ bir artÕú e÷ilimi göstermiútir. 1955 yÕlÕnda yaúam beklentisi kadÕnlarda 45.2,
erkeklerde 42 yÕl iken, 2005 yÕlÕnda yaúam beklentisi kadÕnlarda 73.8, erkeklerde ise 68.9 yÕla
yükselmiútir (ùekil 3).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
289
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 3. Cumhuriyet Dönemi KadÕn ve Erkeklerde Yaúam Uzunlu÷u
90
80
70
YaƔ
60
50
Erkek
40
KadŦn
30
Ortalama
20
10
0
1955
1960
1970
1980
1990
2000
2013
YŦl
Yaúam uzunlu÷unun artÕúÕna ba÷lÕ olarak zamanla nüfustaki oranlarda de÷iúmektedir. 1940’lÕ ve
1960’lÕ yÕllarda nüfusun medyan yaúÕ 20 iken bu durum zamanla de÷iúmeye baúlamÕú ve 2000’li
yÕllara gelindi÷inde medyan yaú 24’e yükselmiútir. Bu durum nüfus içerisindeki yaúlÕ nüfusun
oranÕnÕn da yükselmesine yol açmaya baúlamÕútÕr. 2000 yÕlÕ nüfus sayÕmlarÕna göre 65 yaú ve üzeri
nüfus oranÕ % 6 olarak belirlenmiútir.
Günümüz Türkiye’sinde yakÕn geçmiúteki yüksek do÷urganlÕk oranÕ sonucunda genç nüfus oranÕna
sahip bir nüfus yapÕsÕ ortaya çÕkmÕútÕr. 15 yaú ve altÕ nüfus oranÕ yaklaúÕk % 30’ken, 5 yaú ve altÕ
çocuk ve bebek ölüm oranÕnda anlamlÕ derecede gerileme kaydedilmiútir. 1950’li yÕllarda do÷umdaki
bebek ölüm oranÕ yaklaúÕk 200/1000’ken, bu oran 1970’li yÕllarda 120/1000, 2005’li yÕllarda ise
oldukça düúüú göstererek 24/1000 oranÕna gerilemiútir (ùekil 4). Bu duruma benzer úekilde yeni
do÷an ve 5 yaú altÕ çocuklardaki ölüm oranÕ da 1993’lü yÕllarda 29-61/1000’den 2003’lü yÕllarda 1737/1000’e gerilemiútir (Ulusal çapta yapÕlan araútÕrmalar bebek ve 5 yaú altÕ çocuklardaki ölüm
oranlarÕnÕn alt sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde daha fazla görüldü÷ünü ortaya koymaktadÕr.
290
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùekil 4. Cumhuriyet Dönemi Bebek ve 5 Yaú AltÕ Çocuklarda Ölüm OranlarÕ
250
200
150
Ölüm OranŦ (binde)
100
50
0
1950 1960 1970 1980 1990 1995 2000 2005
YŦl
5. Sonuçlar
Bebek-çocuk ve yetiúkin ölümleri ya da yaúam uzunluklarÕnÕ konu alan demografik çalÕúmalar
(do÷urganlÕk, popülasyon büyüklü÷ü, sa÷lÕk, göçler vb.) insanÕn evrimsel adaptasyonundaki
de÷iúimleri gösteren anlamlÕ göstergelerdendir. AyrÕca, yaúam uzunlu÷u genel sa÷lÕk göstergelerinden
bir tanesi olarak de÷erlendirilmektedir (Angel, 1984). Do÷u Akdeniz’de paleolitik ve mezolitik
dönemde yetiúkin ömrü kadÕnlar için yaklaúÕk 30 yÕl, erkekler için ise yine yaklaúÕk 35 yÕldÕr. Neolitik
dönemde tarÕma geçiúle birlikte yaúam úeklinde dikkate de÷er de÷iúimler ortaya çÕkmaya baúladÕ.
Bulgular Neolitik dönemde Anadolu’da yaúayan insanlarÕn ortalama yaúam uzunlu÷unun 32 oldu÷unu
göstermektedir. Bu dönemdeki bitki ve hayvan evcilleútirme, yiyecek depolama gibi yaúam tarzÕnÕ
etkileyen geliúmelerle birlikte nüfus yo÷unlu÷unda da artÕú meydana gelmiútir. Paleolitik döneme
göre 10-50 kat daha fazla nüfus yo÷unlaúmÕútÕr. Öyle ki bu yo÷unlu÷un Do÷u Akdeniz’deki
yerleúimlerde km2’de 2-5 kiúi arasÕnda iken, Çatal Höyükte bu yo÷unlu÷un km2’de 75 kiúi civarÕnda
oldu÷u tahmin edilmektedir (Angel, 1984; Todd, 1976).
Neolitik dönemden sonra yaúam uzunlu÷unun yavaú da olsa artÕú e÷ilimi içerisine girdi÷i ve Kalkolitik
dönemde 32.5 yÕla çÕktÕ÷ÕnÕ görmekteyiz. Mevcut bulgular Tunç Ça÷Õnda yaúam uzunlu÷unun 36 yÕla
çÕkmasÕna karúÕn bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnÕn da arttÕ÷Õ (% 44.08) úeklinde çeliúkili bir nüfus
dinami÷inin oluútu÷unu ortaya koymaktadÕr. Bebek ve çocuklardaki ölüm oranÕnÕn yüksek olu÷u daha
çok salgÕn hastalÕklara ba÷lanmaktadÕr (Angel, 1984). Sonraki dönemlerde sa÷lÕk koúullarÕndaki
iyileúme ve salgÕn hastalÕklarÕn azalmasÕna ba÷lÕ olarak yaúam uzunlu÷u artarken, bebek ve çocuk
ölüm oranlarÕnda da azalma kaydedilmiútir. Demir Ça÷Õnda ölüm yaúÕ 36 iken Helenistik-Roma
döneminde bu 39 yÕla çÕkmÕú, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕ da azalarak Demir Ça÷Õnda % 29.11’den
Helenistik-Roma döneminde %25.75’lere gerilemiútir. Bulgular Anadolu Ortaça÷Õnda göstergelerin
yeniden geriye döndü÷ü ve hem yaúam uzunlu÷unun azaldÕ÷ÕnÕ (37.19 yÕl), hem de bebek ve çocuk
ölüm oranlarÕnÕn arttÕ÷ÕnÕ (% 38.13) göstermektedir. AraútÕrÕcÕlar bu durumu bu dönemde görülen
kÕtlÕ÷a ba÷lÕ yetersiz ve kötü beslenme, sa÷lÕk koúullarÕnÕn kötüleúmesi ve salgÕn hastalÕklarÕn
etkilerine ba÷lamaktadÕr (Özer ve ark. 1999).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
291
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
YŦl
ùekil 5. Eski Anadolu ToplumlarÕnda ve Cumhuriyet Döneminde Yaúam Uzunlu÷u
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
Erkek
KadŦn
Dönem
Mevcut bulgular 19. yüzyÕl boyunca yaúam uzunlu÷unda yeniden artÕú e÷iliminin arttÕ÷ÕnÕ
göstermektedir. Bu dönemde ölüm yaúÕ 39,38 yÕla yükselirken, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕ %
31.4’e gerilemiútir.
19. yy. da baúlayan yaúam uzunlu÷undaki artÕú e÷ilimi Cumhuriyet döneminde de e÷ilimini devam
ettirmiú, bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnda da dikkate de÷er azalma kaydedilmiútir. 1955 yÕlÕnda
kadÕnlarÕn yaúam uzunlu÷u 45.2 yÕl, erkeklerin yaúam uzunlu÷u 42 yÕl iken, 2005 yÕlÕnda kadÕnlarda
73.8 yÕla, erkeklerde ise 68.9 yÕla çÕkmÕútÕr (ùekil 5). Ancak yine de görülen bu sürekli artÕúa ra÷men
geliúmiú ülkelerden yine de geride kalmaktadÕr. Bebek ve çocuk ölüm oranlarÕnda da yaúam
uzunlu÷unun artÕúÕ gibi düzenli bir iyileúmenin varlÕ÷Õndan söz etmek mümkündür. 1950’li yÕllarÕn
sonlarÕnda 200/1000 olan bu oran 2005 yÕlÕnda 24/1000 oranÕna gerilemiútir.
Kaynaklar
AçÕkkol, A., (2000). “Küçükhöyük Eski Tunç Ça÷Õ ønsanlarÕnÕn Paleoantropolojik AçÕdan
øncelenmesi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Yüksek Lisans Tezi).
Angel, J.L., (1971). “Early Neolithic skeletons from Çatal Höyük: Demography and Pathology”, Anatolian Studies, 21:77-98.
Angel, J.L., (1984). Health as a crucial factor in the change from hunting to developed farming in the
Eastern Mediterranean. In: Paleopathology at the origins of agriculture Eds. Cohen, M.N., and
Armelagos, G.J., Academic Press Inc.
Çiner, R., (1965). “AltÕntepe (Urartu) øskeletlerine Ait KalÕntÕlarÕn Tetkiki”, Belleten, 29(114):225244.
Duyar, ø., Atamtürk, D., (2007). “Adramytteion (Örentepe) øskeletleri”, 22. Arkeometri SonuçlarÕ
ToplantÕsÕ, 71-82.
292
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Erdal, Y.S., (1996). øznik Geç Bizans Dönemi ønsanlarÕnÕn Çene ve Diúlerinin Antropolojik AçÕdan
øncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (BasÕlmamÕú Doktora Tezi).
Erdal, Y.S., (2001). “Antandros ønsanlarÕnda A÷Õz Sa÷lÕ÷Õ”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi,
1:45-55.
Erdal, Y.S., (2003). “Büyük Saray/ Eski Cezaevi Çevresi KazÕlarÕnda Gün IúÕ÷Õna ÇÕkarÕlan ønsan
øskelet KalÕntÕlarÕnÕn Antropolojik Analizi”, 18. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 15-30.
Erdal, Ö.D., Ero÷lu, S., Erdal, Y.S., Büyükkarakaya, A., (2003). “ùaúal/øzmir øskelet Toplulu÷unun
Paleopatolojik ve Demografik Analizi”, 18. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 1-14.
Gözlük, P., (1998). Klazomenai øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan De÷erlendirilmesi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Yüksek Lisans Tezi).
Gözlük, P., YÕlmaz, H., Yi÷it, A., AçÕkkol, A., Sevim, A., (2003). “Hakkari Erken Demir Ça÷Õ
øskeletlerinin Paleoantropolojik Analizi”, 18. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 31-40.
Gözlük, P., (2004). “Karagündüz Toplumunun Paleodemografik AçÕdan øncelenmesi”, Antropoloji,
20:75-105.
Gözlük, P., Yi÷it, A., Erkman, A.C., (2004). “Van Kalesi ve Eski Van ùehri ønsanlarÕndaki Sa÷lÕk
SorunlarÕ”, 19. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 51- 62.
Gözlük, P., Durgunlu, Ö., Özdemir, S., TaúlÕalan, M., Sevim, A., (2006). “Symrna AgorasÕ
øskeletlerinin Paleoantropolojik Analizi”, 21. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 125-140.
Güleç, E., (1986). “Van Dilkaya øskeletlerinin Paleoantropolojik øncelemesi”, IV. AraútÕrma SonuçlarÕ
ToplantÕsÕ, 369-380.
Güleç, E., (1987). “TopaklÕ Populasyonunun Demografik ve Paleoantropolojik Analizi”, V. AraútÕrma
SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 347-357.
Güleç, E., (1989). “Panaztepe øskeletlerinin Paleoantropolojik ve Paleopatolojik øncelenmesi”, Türk
Arkeoloji Dergisi, 28:73-95.
Güleç, E., Duyar, ø., (1998) “Panaztepe MÖ. økinci Bin ve Roma Dönemi øskeletlerinin Antropolojik
Analizi (1985-1990)”, Antropoloji, 13:179-206.
Güleç, E., Özer, ø., Sa÷Õr, M., Satar, Z., (2006). “Lagina KazÕsÕ øskeletlerinin Paleoantropolojik
øncelenmesi”, 21. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 21-28.
Krogman, W.M., (1937). “Cranial Types from Aliúar Höyük and their Relations to other Racial Types,
Ancient and Modern of Europe and Asia”, Alishar Höyük, Seasons of 1930-1932 (Ed. H.H. von der
Osten), Part III(30): 213-293.
Nalbanto÷lu, E., Türk, H., Nalbanto÷lu, C., (2000). “1996 YÕlÕ YortanlÕ Nekropolis KazÕsÕ øskelet
Populasyonu Üzerinde Paleoantropolojik ÇalÕúmalar”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, 1:27-36.
Özbek, M., (1984). “Etude Anthropologique des restes humaines de Hayaz Höyük”, Anatolica, 11:4757.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
293
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
National Institute of Population and Social Security Research [NIPSSR] (2006) Population Statistics,
2006.
Olshansky, S.J., Passaro, D.J., Hershow, R.C., Layden, J., Carnes, B.A., Brody, J., Hayflick, L., Butler, R.N., Allison, D.B., and Ludwig, D.S., 2005, A Potential Decline in Life Expectancy in the United
States in the 21st Century. New England Journal of Medicine 352(11): 1138-1145.
Özbek, M., (1985). “De÷irmentepe Eski ønsan ToplumlarÕnÕn Demografik ve Antropolojik Analizi”, I.
Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 107-130.
Özbek, M., (1987). “Çayönü ønsanlarÕnda Diú ve Diúeti HastalÕklarÕ”, V. AraútÕrma SonuçlarÕ
ToplantÕsÕ II, 367-395.
Özbek, M., (1989). “Çayönü ønsanlarÕ ve Sa÷lÕk SorunlarÕ”, IV. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 121152.
Özbek, M., (1990). “Son Buluntular IúÕ÷Õnda Çayönü Neolitik ønsanlarÕ”, V. Arkeometri SonuçlarÕ
ToplantÕsÕ, 161-172.
Özbek, M., (1998). “Human skeletal remains from AúÕklÕ, a Neolithic village near Aksaray, Turkey”,
Light on top of the Black Hill- Studies presented to Halet Çambel (Karatepe’deki IúÕk- Halet Çambel’e
Sunulan YazÕlar), (Eds. G. Arsebük, M.J. Mellink, W. Schirmer), Ege YayÕnlarÕ, 567-579.
Özbek, M., (2005). “Körtik Tepe’de ønsan Sa÷lÕ÷Õ”, 20. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 41-52.
Özer, ø., (1999). Dilkaya (Van) Populasyonunun Diskriminant Fonksiyon Analizi ve Anadolu
TopluluklarÕ ArasÕndaki Yeri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Doktora
Tezi).
Özer, ø., A. Sevim, C. Pehlevan, O. Arman, P. Gözlük ve E. Güleç, (1999). “Karagündüz KazÕsÕ’ndan
ÇÕkarÕlan øskeletlerin Paleoantropolojik Analizi”, T.C. Kültür BakanlÕ÷Õ XIV. Arkeometri SonuçlarÕ
ToplantÕsÕ, Milli Kütüphane BasÕmevi, 75-96.
Sa÷Õr, M., Özer, ø., Satar, Z., Güleç, E., (2004). “Börükçü øskeletlerinin Paleoantropolojik
øncelenmesi”, 19. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 27-40.
Sevim, A., (1993). ElazÕ÷/Tepecik Ortaça÷ øskeletlerinin Paleodemografik AçÕdan De÷erlendirilmesi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü (BasÕlmamÕú Doktora Tezi).
Sevim, A., (1996). “Datça/Burgaz øskeletlerinin Paleoantropolojik De÷erlendirilmesi”, XI. Arkeometri
SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 1-17.
Sevim, A., Pehlevan, C., AçÕkkol, A., YÕlmaz, H., Güleç, E., (2002). “Karagündüz Erken Demir Ça÷Õ
øskeletleri”, 17. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 37-48.
Sevim, A., Günay, I., Satar, Z., (2005). “Mersin KÕz Kalesi øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan
øncelenmesi”, 20. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 67-78.
Sevim, A., KÕrmÕzÕo÷lu, P.G., Yi÷it, A., Özdemir, S., Durgunlu, Ö., (2007). “Erzurum/Güllüdere
øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan øncelenmesi”, 22. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ, 141-160.
Sevim, A., Yi÷it, A., KÕrmÕzÕo÷lu, P.G., Durgunlu, Ö., Özdemir, S., (2007). “Erzurum/Tetikom Demir
Ça÷Õ øskeletlerinin Paleoantropolojik AçÕdan De÷erlendirilmesi”, 22. Arkeometri SonuçlarÕ ToplantÕsÕ,
177-192.
294
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùenyürek, M.S., (1951). “The longevity of the Chalcolithic and Copper Age inhabitants of Anatolia”,
Belleten, 15(60): 447-468.
ùenyürek, M.S., (1947). “Duration of life in ancient Anatolia”. American Journal of Physical Anthropology 5(1): 55-67.
Todd, I.A., (1976). Catal Hoyuk in perspective. Cummings, Menlon Park, California.
Ulijaszek SJ. (1998) The human lifespan. In: Ulijaszek SJ., Johnston FE & Preece MA. (eds.), Cambridge Encyclopedia of Human Growth and Development, Cambridge University Press, Cambridge, p.
412-434.
Wilmoth, J. (1998) The future of human longevity: a demographer’s perspective. Science, 280:395–
397.
Wittwer-Backofen, U., (1987). “Anthropological study of the skeleton material from Lidar”, IV.
AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 191-201.
Wittwer-Backofen, U., (1987). “Anthropologische untersuchungen des Byzantinischen friedhofs
Bo÷azköy-Hattuúa”, IV. AraútÕrma SonuçlarÕ ToplantÕsÕ II, 381-399.
YÕlmaz, H., AçÕkkol, A., Baykara, ø., Coúkun, V., (2004) “Acemhöyük Asur Ticaret Kolonileri Ça÷Õ
ønsanlarÕna Ait Diúlerin Metrik Analizi”, Antropoloji, 19:25-51.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
295
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
296
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
PALEODEMOGRAFøK ÇALIùMALARDA DøùLERDEN
YARARLANILARAK YAPILAN YAù BELøRLEME METOTLARI
Seçil SAöIR, Ahi Evran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü
Özet
Diúler; kimlik belirleme, demografi ve eski toplumlarÕn sa÷lÕk ve biyolojik iliúkilerini belirlemede
kullanÕlan, iskeletlerin dÕú etkilere karúÕ en dayanÕklÕ yapÕlarÕndandÕr. Dental yaúlandÕrma metotlarÕ
iki büyük baúlÕk altÕnda incelenebilir. Bu baúlÕklardan ilki a÷Õz içerisinde diúlerde zamanla meydana
gelen geliúimsel de÷iúiklikleri ele alan metotlar, ikincisi ise diúlerde meydana gelen dejeneretif
de÷iúiklikleri konu alan çalÕúmalardÕr. Bir insan iskeletindeki tüm kemiklerden yararlanarak yaú
tahmini yapmak cinsiyet tayini yapmaktan daha karmaúÕktÕr. Özellikle ergenlik öncesi bireylerde bu
çok özel metotlar gerektirmektedir. Bu nedenle çalÕúmamÕzda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin (fetus,
bebek ve çocuk) iskeletlerinden yapÕlacak olan yaú determinasyonlarÕnda yararlanÕlan metotlarÕn
önemini vurgulamak amaçlanmÕútÕr. Bu amaç için, paleodemografik çalÕúmalarda eriúkinli÷e
ulaúmamÕú bireylerin yaúlarÕnÕ belirlemede, Ubelaker’Õn 1978 yÕlÕnda yapmÕú oldu÷u metot ile
yetiúkinlerin yaú tahmininde kullanÕlan ve Brothwell tarafÕndan 1981’de gerçekleútirilen, diú
aúÕnmalarÕnÕn kullanÕldÕ÷Õ metottan yararlanÕlmÕútÕr. AyrÕca eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaú
tahmininde kullanÕlan metot, ülkemiz için 2013 yÕlÕnda geliútirilen diú geliúim tablosuyla
karúÕlaútÕrÕlmÕú ortaya çÕkan benzerlik ve farklÕlÕklar tartÕúÕlmÕútÕr. Sonuç olarak Paleodemografik
çalÕúmalarda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin (fetus, bebek ve çocuk) iskeletlerinden yaú tayini
yapabilmek için en güvenilir ve ayrÕntÕlÕ yöntem süt ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanÕ ve sÕrasÕnÕ tespit
eden dental yaúlandÕrma yöntemi olmuútur. Fakat erken yaúlardaki yaú belirleme metotlarÕnÕn temeli,
toplumlar arasÕndaki büyüme ve geliúme farklÕlÕklarÕna dayanmaktadÕr. FarklÕ co÷rafyalarda yaúayan
toplumlarÕn büyüme geliúme örüntüleri farklÕlÕklar gösterdi÷inden, yaú tahmin metotlarÕ geliútirilirken
bunlarÕn göz önünde bulundurulmasÕ büyük önem taúÕmaktadÕr. Eriúkinlerde kullanÕlan diú aúÕnma
yönteminde ise toplumun veya bireyin beslenme rejiminin de dikkate alÕnmasÕ gereklili÷i ortaya
çÕkmaktadÕr.
AGE PREDICTION METHODS FROM TEETH IN
PALEODEMOGRAPHIC STUDIES
Abstract
Teeth; while defining historical societies’ health and biological relations, making identification and
defining demography, teeth are used as they are one of the most durable constructions of skeletons
against external effects. Dental ageing methods can be examined under two big titles. The first of these
titles is the methods that focus on developmental changes in teeth in time while the second of these
titles focuses on degenerative changes in teeth. Guessing the age by using all of the bones in a skeleton is more complicated than determining sex. Especially in preadolescents, this process necessitates
very special methods. This is why, it is attempted to emphasize the importance of skeleton-based methods used in estimating the age of preadolescents (fetus, baby and child). For this purpose, in the
paleodemographic studies, the method of Ubelaker, carried out in 1978, which aims at estimating the
age of preadolescents is used besides Brothwell’s method, carried out in 1981, which aims at estimating the adolescents’ age determination by using the abrasion of tooth. On the other hand, method used
in guessing the age of preadolescents is compared with the age development table developed in 2013
for Turkey and similarities and differences are discussed. As a result, in paleodemographic studies, it
is determined that the most reliable and detailed method for estimating age through skeleton (fetus,
baby and child) is dental ageing method that determines the time of eruption and order of deciduous
teeth and permanent teeth. But the basis of age estimation methods for early ages depends on intersocietal growth and developmental differences. As developmental patterns of societies in different
geographies vary, it is very significant to take these points into consideration while developing age
estimation methods. It is found out that, in tooth abrasion method used in adolescents, it is necessary
to pay attention to the diet of individuals or society.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
297
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
1. Giriú
Demografinin geçmiúle u÷raúan kÕsmÕ bazÕ araútÕrÕcÕlar tarafÕndan iki bölümde ele alÕnmaktadÕr. ølki
tarihi demografi, ikincisi ise paleodemografidir. Tarihi demografi; yazÕlÕ ve kalÕcÕ belgelerden yola
çÕkarak eski toplumlarÕn nüfus yapÕlarÕnÕ ortaya koyar. Bu belgeler; belirli aralÕklarla düzenli olarak
yapÕlan nüfus sayÕmlarÕ, nüfus kayÕtlarÕ, demografik araútÕrmalar, mezar taúlarÕ, vakÕf kayÕtlarÕ gibi
verilerden oluúmaktadÕr.Kelime anlamÕyla “eski nüfus bilimi” olarak tanÕmlanan paleodemografi,
geçmiúte yaúamÕú popülasyonlarÕn, (özellikle prehistorik ve protohistorik) topluluklarÕn do÷um ve
ölüm istatistikleriyle ilgilenen bir bilim dalÕdÕr. Paleodemografi bilimi ço÷unlukla kayÕtlÕ herhangi bir
belgesi bulunmayan toplumlarÕ incelemekle beraber bazen de yakÕn zamanda yaúamÕú topluluklarÕ
araútÕrmaktadÕr. Bu çalÕúmalarda iskelet kalÕntÕlarÕndan, mezar buluntularÕndan yararlanÕlarak nüfusa
iliúkin bilgi elde edilmektedir. Paleoantropolojik ve arkeolojik kazÕlar sonucunda gün ÕúÕ÷Õna çÕkarÕlan
eski topluluklarÕn iskelet kalÕntÕlarÕndan yola çÕkÕlarak toplulu÷un yaúadÕ÷Õ dönemdeki nüfus yapÕsÕnÕ
ve de÷iúimlerini araútÕrmak paleodemografinin temel amacÕdÕr.
Paleodemografik çalÕúmalarÕn sonuçlarÕyla;
-
ønsan isklelet kalÕntÕlarÕndan yola çÕkÕlarak, yerleúim alanlarÕ, mezar yapÕlarÕ, ölü gömme
adetleri, ölü hediyeleri gibi kültürel verilerin ÕúÕ÷Õnda topum yeniden oluúturulmaktadÕr.
Toplumdaki aile geniúli÷i, genel nüfus yo÷unlu÷u, büyüklü÷ü ve da÷ÕlÕmlarÕ belirlenmektedir
(Sevim, 1993).
Toplumu oluúturan bireylerin yaú ve cinsiyet açÕsÕndan nasÕl bir yapÕ sergiledi÷i ortaya
konulmaktadÕr.
Belirli yaú aralÕklarÕna ayrÕlan gruplarÕn ölüm oranlarÕ belirlenerek karúÕlaútÕrÕlmaktadÕr.
Bebek, çocuk, kadÕn ve erkek bireylerin yaúam uzunluklarÕ ve ortalama yaúlarÕyla, birbirlerine
oranlarÕ hesaplanmaktadÕr.
Toplumdaki bireylerin beslenme rejimleri, iskeletlerinde direkt ya da dolaylÕ olarak iz bÕrakan
hastalÕklarÕ ve yaúam biçimleri belirlenmektedir (Sevim, 1993).
YapÕlan çalÕúmalarÕn sonuçlarÕ farklÕ dönemlerde yaúamÕú, farklÕ toplumlarla karúÕlaútÕrÕlarak
evrimsel geliúim konusunda bilgi edinilmektedir (Sevim, 1993).
Bir paleodemografik çalÕúmada popülasyonun yaú ve cinsiyet da÷ÕlÕmÕnÕn belirlenmesi
paleodemografik profilin kurulmasÕna do÷ru atÕlan ilk adÕmdÕr. øskeletlerden yararlanÕlarak bireyin
cinsiyeti büyük oranda do÷ru olarak tespit edilebilirken yaú tahmini konusunda çok çeúitli tartÕúmalar
vardÕr.
øskeletlerden yaú tahmini yapÕlÕrken her yaú grubu için farklÕ yöntemler uygulandÕ÷Õndan
iskeletin bebek, çocuk, genç eriúkin ya da eriúkin olup olmadÕ÷Õna dikkat edilerek tahminler
yapÕlmalÕdÕr.
-
298
Bebek ve Çocuklar
Süt diúleri ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanlarÕ (Ubelaker, 1978).
Kemikleúme ve merkezlerinin görülme yaúlarÕ (Bass, 1995).
Epifizler hariç uzun kemiklerin maksimum uzunluklarÕ (Fazekas ve Kosa, 1978, Stloukal ve
Hanakova, 1978).
-
Genç Eriúkinler
Epifizlerin kaynaúma zamanÕ ile sÕrasÕ (Workshop of European Anthropologists 1980).
-
Eriúkinler
Pubis yüzeyi
Auricular yüzey
Suturlar
Spongiosa
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
-
Diú aúÕnmasÕ
Clavicula
Histolojik yaúlandÕrma
Kompleks metot
2. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem
AraútÕrmamÕzda paleodemografik çalÕúmalarda eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaúlarÕnÕ belirlemede,
Ubelaker’Õn 1978 yÕlÕnda yapmÕú oldu÷u metot ile yetiúkinlerin yaú tahmininde kullanÕlan ve
Brothwell tarafÕndan 1981’de gerçekleútirilen, diú aúÕnmalarÕnÕn kullanÕldÕ÷Õ metottan yararlanÕlmÕútÕr.
AyrÕca eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin yaú tahmininde kullanÕlan metot, ülkemiz için 2013 yÕlÕnda
geliútirilen diú geliúim tablosuyla karúÕlaútÕrÕlmÕú, benzerlikler ve farklÕlÕklar ortaya koyulmaya
çalÕúÕlmÕútÕr.
ùema 1. Yaú Diú Geliúim úemalarÕ, Sa÷Õr (2013)’Õn 5-6 ve 11
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
299
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùema 2. Ubelaker (1978)’Õn Diú Geliúim AúamlarÕ ùemasÕ.
Dental AúÕnma
Daimi molarÕn çi÷neme yüzeylerinde yaú ilerledikçe aúÕnmalar gözlenmektedir. Bu aúÕnmalarÕn
derecelerine bakÕlarak bireyin yaú aralÕ÷Õ tespit edilebilir (Brothwell, 1981).
ùema 3. Brothwell (1981) ‘in Daimi Molar Diúler Üzerindeki AúÕnma Dereceleri
300
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
3.Bulgular
Eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin iskeletlerinden yaú tayini yapabilmek için en güvenilir yöntem süt
diúlerinin tomurcuklanmasÕndan baúlayarak süt diúlerinin ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanÕ ve sÕrasÕnÕ
tespit eden dental yaúlandÕrma yöntemlerinden Ubelaker (1978) ‘Õn ve Sa÷Õr (2013)’Õn yapmÕú
olduklarÕ úemalar karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda;
ùema 4. Sa÷Õr (2013)’ Õn 5 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ
M1 diúin taç kÕsmÕ Ubelaker’da 6 yaúÕnda a÷Õz içinde belirmeye baúlamÕúken bizim çalÕúmamÕzda 5
yaúÕnda “1” derece a÷Õz içine do÷ru yönelmiútir.
ùema 5. Ubelaker (1978)’Õn 6 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
301
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ùema 6. Sa÷Õr (2013)’Õn 6 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ
I1 diú bizim araútÕrmamÕzda 6 yaúÕnda, Ubelaker’da 7 yaúÕnda a÷Õz içinde belirmeye baúlamÕútÕr
ùema 7. Ubelaker (1978)’Õn 7 Yaú Diú Geliúimi AúamasÕ
ùema 8. Sa÷Õr (2013)’Õn 11 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ
302
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
M2-M2’ler bizim araútÕrmamÕzda 11 yaúta a÷Õz içindeki yerini alÕrken, Ubelaker’Õn çalÕúmalarÕnda ise
bunun 12 yaúa kadar yükseldi÷ini görmekteyiz.
ùema 9. Ubelaker (1978)’Õn 12 Yaú Diú Geliúimi ùemasÕ
4. Sonuç
Diúler; kimlik belirleme, demografi ve eski toplumlarÕn sa÷lÕk ve biyolojik iliúkilerini belirlemede
kullanÕlan, iskeletlerin dÕú etkilere karúÕ en dayanÕklÕ yapÕlarÕndandÕr. Diúlerden yaú tayini, bebeklik ve
eriúkinlik dönemlerinde farklÕ yöntemlerle yapÕlmaktadÕr. Dental yaúlandÕrma metotlarÕ iki büyük
baúlÕk altÕnda incelenebilir. Bu baúlÕklardan ilki a÷Õz içerisinde diúlerde zamanla meydana gelen
geliúimsel de÷iúiklikleri ele alan metotlardÕr ve eriúkinli÷e ulaúmamÕú bireylerin iskeletlerinden yaú
tahmini yapabilmek için en güvenilir ve ayrÕntÕlÕ yöntem olup süt ve daimi diúlerin çÕkÕú zamanÕ ve
sÕrasÕnÕ tespit edilerek yapÕlÕr. Erken yaúlardaki yaú belirleme metotlarÕnÕn temeli, toplumlar arasÕndaki
büyüme ve geliúme farklÕlÕklarÕna dayanmaktadÕr. FarklÕ co÷rafyalarda yaúayan toplumlarÕn büyüme
geliúme örüntüleri farklÕlÕklar gösterdi÷inden, yaú tahmin metotlarÕ geliútirilirken bunlarÕn göz önünde
bulundurulmasÕ büyük önem taúÕmaktadÕr. Bu nedenle araútÕrmacÕlar toplumlara özgü dental geliúim
ve diú çÕkÕú zamanlarÕnÕ kullanarak birtakÕm yaú tahmini temalarÕ oluúturmuúlardÕr. Son yÕllarda da
ülkemiz popülasyonuna yönelik çalÕúmalar yapÕlmaya baúlanmÕútÕr. Halen en güvenilir metotlar
arasÕnda yer almaktadÕr. økinci metot ise diúlerde meydana gelen dejeneretif de÷iúiklikleri konu alan
yetiúkinlerde yaú belirlemede kullanÕlan “Diú AúÕnmasÕ” metotlarÕdÕr. Tarihöncesi popülasyonlarda
diúler modern popülasyonlardan daha fazla aúÕnmaya maruz kalsa da sadece gruplar arasÕnda de÷il
aynÕ gruptaki bireyler, hatta bir bireyin her bir diúinde bile önemli çeúitlilik vardÕr. Diúler a÷Õz
içerisinde farklÕ yaúlarda sürdü÷ü için yine farklÕ zaman aralÕklarÕnda aúÕnmalara maruz kalacaklardÕr.
Örne÷in bir bireyin 1. Daimi molarÕ, aúÕnma yüzeyine yaklaúÕk 6 yaúÕnda ulaúÕr. 2. Daimi molar 12
yaúÕnda a÷Õz içindeki yerini alÕrken 3.molar 18 ile 21 yaú arasÕnda görülebilir. DolayÕsÕyla 1. Molar, 3.
Molardan en az 12 yÕl daha fazla aúÕnmaya maruz kalacaktÕr. Bu do÷rultuda yapÕlacak bir yaú tahmini
yanlÕú sonuçlar do÷uracaktÕr. PopülasyonlarÕn diyetlerindeki farklÕlÕklar, diúlerdeki morfolojik
çeúitlilikler, kültürel de÷iúiklikler gibi nedenlerden dolayÕ, bireyler ve popülasyonlarÕn diúlerindeki
aúÕnma derecelerinin de önemli farklÕlÕklar göstermesinden kaynaklanan sorunlar dolayÕsÕyla bu metot
güvenilir metotlar arasÕnda de÷ildir.
Kaynaklar
Bass, W.M., (1995), Human Osteology A Laboratory and Field Manual, (4th Edition), Special Publication No : 2 of the Missouri Archaeological Society, Columbia.
Brothwell, D., (1981), Digging Up Bones. Ithaca. Cornell University Press, p. 72.
Fazekas I. and Kosa K., (1978), Forensic fetal osteology, 1st Budapest Hungary Akademiai Kiado
Publishers. 232-277.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
303
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Sa÷Õr, S., (2013), Diúlerin ÇÕkÕú ve Geliúim AúamalarÕndan Yaú Tahmini Metodu OluúturulmasÕ.
YayÕnlanmamÕú doktora tezi. Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Sevim A., Özer ø., Sa÷Õr M.,(2001), Paleodemografi: Tarihsel Geliúimi ve SorunlarÕ. Üçüncü Ulusal
Nüfusbilim KonferansÕ, Cilt 2, 1341-1368, Ankara, 2001.
Stloukal M., Hanakova H. (1978), Die Länge der Längsknochen Altslawischer Bevölkerungen
Unterbesonderer Berückichtigung von Wachstumsfragen. Homo, 29: 53-69.
Ubelaker, D.H., (1978), Human skeletal remains. Taraxacum, Washington.
Workshop of European Antropologists (WEA), (1980), Recommendations for Age and Sex Diagnoses
of Skeletons. Journal of Human Evolution, 9 (7): 517-549.
304
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
FøZøKø BÜYÜME VE ÇOCUK GELøùøM DEöøùKENLERøNøN SOSYOEKONOMøK DÜZEY AÇISINDAN OKULÖNCESø DÖNEM
ÇOCUKLARINDA DEöERLENDøRøLMESø
Baúak Koca Özer, Ankara Üniversitesi, DTCF, Fizik Antropoloji ABD,
Müdriye YÕldÕz BÕçakçÕ, Ankara Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü
Ece Ö. Özbal, Ankara Üniversitesi, E÷itim Ekonomisi ve PlanlamasÕ Bölümü
Ankara Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü
Ayúegül Özdemir, Ankara Üniversitesi, DTCF, Fizik Antropoloji ABD
Cansev Meúe, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sibel Önal, Ankara Üniversitesi, DTCF, Fizik Antropoloji ABD
Sebahat Aydos, Ankara Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü,
Özet
Giriú: Okul öncesi dönem çocuklarÕnÕn büyüme-geliúme durumlarÕnÕn belirlenmesi uzun yÕllardan beri
farklÕ pek çok disiplinin temel konusunu oluúturmaktadÕr. Amaç: Erken çocukluk döneminde büyümegeliúme temposunun belirlenmesi ve motor geliúim, linguistik geliúim açÕsÕndan de÷erlendirilmesi ve
farklÕ sosyal çevrenin büyüme üzerindeki etkisinin ülkemiz çocuklarÕ açÕsÕndan belirlenmesi amacÕyla
çalÕúma gerçekleútirilmiútir. Veri Kayna÷Õ ve Yöntem: ÇalÕúma kapsamÕnda 36-72 ay arasÕnda 232
erkek ve 214 kÕz, toplam 446 çocuk de÷erlendirilmiútir. Fiziki büyümenin de÷erlendirilmesi için
UluslararasÕ protokollere uygun olarak (Lourie ve Weinberg, 1969) boy ve a÷ÕrlÕk ölçümleri alÕnmÕú,
Beden Kitle Endisleri (BKE) hesaplanmÕú ve çocuk geliúim düzeyinin de÷erlendirilmesi için Mardell
ve Goldenberg (1998) tarafÕndan geliútirilen ve Aral ve arkadaúlarÕ tarafÕndan Türk çocuklarÕna
uyarlanan ÖŒrenmenin DeŒerlendirilmesi için GeliƔimsel Göstergeler 4 (ÖDGG-4) ile hesaplanmÕú ve
sosyo-ekonomik düzeyleri (SED) ebeveyn e÷itim durumu ve mesleklerine göre belirlenmiútir.
Bulgular: ÇalÕúma sonuçlarÕna göre daha erken yaúlarda daha yüksek düzeyde seksüel dimorfizm
tespit edilmiú, kÕzlarda yaúa göre boy daha düúük bulunmuútur (p<0.001). Varyans analizi sonuçlarÕ
daha yüksek sosyo-ekonomik düzey ailelerin çocuklarÕnÕn daha yüksek antropometrik de÷erlere sahip
olduklarÕ tespit edilmiútir. Sonuç: Büyüme düzeyinin sosyo-ekonomik açÕdan daha avantajlÕ
çocuklarda farklÕ oluúu, ülkemiz okulöncesi çocuklarÕnÕn de÷iúen çevre koúullarÕndan yüksek düzeyde
etkilendi÷ini göstermekte ve özellikle bu yaú gruplarÕnÕn beslenme ve sosyal çevrelerinin dikkatle
düzenlenmesi gereklili÷ini ortaya koymaktadÕr.
EVALUATION OF PHYSICAL GROWTH AND CHILD DEVELOPMENT VARIABLES WITH SOCIOECONOMIC STATUS IN PRESCHOOL CHILDREN
Abstract
Background: Evaluation of preschool children’s growth and development has been main subject many
different disciplines for many years. Objective: The aims of present study was to determine tempo of
growth and development and to evaluate motor development and linguistic development and influence
of different social environment on growth. Material and Methods: This cross-sectional study was
conducted on 446 preschool children (232 boys and 214 girls) aged 3-5 years in a sample repre-
senting in Ankara, the capital city of Turkey. For evaluating physical growth height, weight,
were taken in according to International Biological Programme (Lourie ve Weinberg, 1969) standard protocols and Body Mass Index (BMI) was calculated. To evaluate the child development
level developed by Mardell and Goldenberg (1998) and adapted to Turkish children by Aral et al.
was calculated to Developmental Indicators for the Assessment of Learning 4 (DIAL-+) and socioeconomic status was determined using education level and occupation of parents. Results: The results
showed that at earlier age were determined a higher levels of sexual dimorphism and height-for-age
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
305
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
was lower in girls (p<0.001). The results of variance analysis was determined that higher socioeconomic status of children have higher anhropometric values. Growth level was different in children
who was more advantageous socioeconomically therefore our results showed that high levels of preschool children affected by changing environmental conditions in our country. This situation introduces to require carefully regulation to nutritional and social environment of this age group,
1. Giriú
Büyüme ve geliúme dünya çapÕnda önem taúÕyan ve sÕklÕkla çalÕúÕlan interdisipliner konulardan biridir.
Büyüme; bedenin boy ve a÷ÕrlÕk yönünden artÕúÕ, organlarÕn belli bir düzeye gelinceye kadar
geçirdikleri biçim, hacim, a÷ÕrlÕkla ilgili de÷iúmeler olarak tanÕmlanmaktadÕr). Geliúim ise;
olgunlaúma, yaúantÕ ve ö÷renme sonucunda bireyde görülen, döllenmeden ölüme kadar geliúim
alanlarÕnda devam eden, düzenli ve sürekli de÷iúmeler olarak ifade edilmekte olup, fiziksel, motor,
biliúsel, dil, sosyal duygusal, cinsel geliúim ile özbakÕm becerilerini alanlarÕnÕ kapsamaktadÕr. Okul
öncesi dönem, çocu÷u fiziksel, motor, sosyal-duygusal ve dil geliúimde ve öz bakÕm becerilerinde
önemli ve hÕzlÕ ilerlemeler kaydetmektedir (Aral ve ark., 2001).
Büyüme; geliúimin bir parçasÕ olup, fiziksel ve motor geliúimi içermektedir. Motor geliúim, fiziksel
büyüme ve merkezi sinir sisteminin geliúimine paralel olarak organizmanÕn isteme ba÷lÕ hareketlilik
kazanmasÕdÕr (Tercan ve ark., 2015). Fiziksel geliúim; bedenin a÷ÕrlÕkça artmasÕ ve boyca uzamasÕ
yanÕnda, bedeni oluúturan tüm alt sistemlerin de büyümesi ve olgunlaúmasÕnÕ içeren bir geliúim
alanÕdÕr. Büyüme ve geliúme her bireyde ve her toplumda farklÕ bir tempoya sahiptir. Alt sistemler
kapsamÕnda; kemiklerin büyümesi (iskelet oluúumu), kaslarÕn büyümesi (kemiklerin hareket
kazanmasÕ), beynin büyümesi ve geliúimi, diúlerin, duyu organlarÕnÕn ve iç salgÕbezlerinin ve tüm iç
organlarÕn a÷ÕrlÕk ve hacim yönünden geliúimi yer almaktadÕr (Erdo÷an, 2011).
Özellikle yaúamÕn ilk yÕllarÕndan itibaren fiziksel büyümenin takibinde kullanÕlan temel ölçümler boy
uzunlu÷u, a÷ÕrlÕk ve baú çevresi ölçümleridir (Nizamo÷lu, 2006). Okul öncesi dönemde (3-6 yaú)
fiziksel geliúimde boy bu dönemde do÷umdakinin iki katÕna çÕkar, a÷ÕrlÕk yÕlda ortalama 2,5 kg kadar
artar. Erkekler kÕzlardan daha ince, uzun ve güçlü bir büyüme formu gösterir. Fiziksel geliúim göreli
olarak sakin ve tahmin edilebilir durumdadÕr (Berk, 2007). Yenido÷an bir çocukta baú çevresi boy
uzunlu÷unun yaklaúÕk olarak 1/4’ü kadardÕr bu da yaklaúÕk 35 cm’dir. Sonraki dönemlerde vücut
büyümesi hÕzlandÕ÷Õndan bu oran 1/8’e düúmektedir (Neyzi ve ark., 2002).
Okul öncesi dönemdeki çocu÷un sa÷lÕklÕ beslenmesi, ihtiyacÕ olan temel besin ö÷elerini yeterli ve
mümkün oldu÷u kadar çeúitli almasÕ ile gerçekleúebilir (Baysal, 2013). Çocu÷un büyüme ve geliúmesi
devam etti÷inden bu dönemde protein gereksinimi yüksek olur. Di÷er taraftan bebeklik dönemine göre
büyüme hÕzÕnda yavaúlama meydana gelse de günlük enerji ihtiyacÕ da yüksektir (Malina ve
Bourchard, 1991). Kemik ve diú geliúimi açÕsÕndan vitamin ve mineraller, kas geliúimi, sa÷lÕklÕ bir
büyüme geliúme ve enerji ihtiyacÕ için protein, karbonhidrat ve ya÷ okul öncesi çocu÷un almasÕ
gereken temel besin ö÷eleridir. Günlük enerji gereksinimi yaú, cinsiyet, vücut kompozisyonu gibi
etkenlere ba÷lÕ olarak de÷iúim gösterse de 1 yaúÕndaki bir çocu÷un günlük ortalama enerji gereksinimi
1100 k/cal’dir ve bundan sonraki her yaúÕn enerji ihtiyacÕ 100 k/cal daha eklenerek hesaplanabilir
(Merdol, 2008).
Hem geliúmiú hem de geliúmekte olan ülkelerde beslenme ile ilgili en temel sorunlar malnütrisyon ve
obezitedir. Malnütrisyon, en basit tanÕmla beslenme yetersizli÷idir. Yetersiz beslenme veya úiddetli
veya tekrarlayan enfeksiyonlarla iliúkili birçok faktör malnütrisyona sebep olabilir. Yetersiz beslenme
ve hastalÕk durumu çevresel koúullar ve yaúam standartlarÕ ile sa÷lÕk hizmetleri, besin gibi temel
ihtiyaçlarÕn karúÕlanmasÕ ile yakÕndan ba÷lantÕlÕdÕr. Beú yaú altÕ ölümlerin % 45’i malnütrisyonla
iliúkilidir, özellikle geliúmekte olan ülkelerde geliúmiú ülkelere nazaran 15 kat daha fazla beú yaú altÕ
çocuk ölümü gerçekleúmektedir (Blössner ve de Onis, 2005; WHO, 2015a). Çocukluk obezitesi
diyabet ve kardiyovasküler hastalÕklar gibi fizyolojik etkileri artÕrmaktadÕr. Obez çocuklarÕn
306
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
eriúkinlikte de obez olma olasÕlÕ÷ÕnÕ artÕrmakta ve eriúkinlikte diyabet ve kardiyovasküler hastalÕklarda
payÕ bulunmaktadÕr (WHO, 2015b).
Obezite ve malnütrisyon gibi beslenme durumuyla ilgili sorunlar ve çocuklarÕn büyüme durumuna
ulaúmak için kullanÕlan büyüme standartlarÕnda antropometrik ölçümlerin z skorlarÕ kullanÕlmaktadÕr.
Z skoru kullanÕlarak yaúa göre boy, yaúa göre a÷ÕrlÕk ve boya göre a÷ÕrlÕk durumu yorumlanmaktadÕr.
Boyun normalden sapma derecesini gösteren z skoru de÷erleri çocuklarÕn geliúme gerili÷i hakkÕnda
fikir vermektedir (WHO, 1995; Wang ve Chen, 2012).
Motor geliúimde iskelet formasyonu, kas geliúimi, beyin büyümesi ve geliúimi, el-göz
koordinasyonuna ba÷lÕ olarak geliúmektedir. Okul öncesi dönemde, çocuk üç yaúÕnda küçük bloklarÕ
kullanarak yapÕlar yapar, dört yaúÕnda makas kullanÕr ve resimlerinde sÕnÕrlarÕn içini boyar, beú
yaúÕnda ise kimi harfleri yazar ve resimlerde insanlarÕ vücut parçalarÕyla çizer. Motor yeteneklerde
cinsiyet farklÕlÕklarÕ da belirmeye baúlar (Bailey, 2006; Aral ve ark., 2001). Biliúsel geliúim okul
öncesi dönemde göreli olarak yavaútÕr. Kavramsal açÕdan kendi düúünce ve hareketlerini
nedenlendirmeye baúlasalar da bu gerçek anlamda bir neden sonuç iliúkisi de÷ildir. Duygusal
geliúmede sabÕrsÕz ve bencillerdir, kardeú kÕskançlÕ÷Õ, fiziksel veya sözel davranÕúlarla saldÕrganlÕk
gösterirler. Sosyal geliúme açÕsÕndan ise ebeveyne daha az ba÷ÕmlÕ olduklarÕ bu dönemde çocuklar
kÕsa ayrÕlÕklarÕ tolere edebilir hale gelirler. ArtÕk oyunlarda daha kooperatif ve arkadaúlÕklarÕnda daha
seçici ve cinsiyetçilerdir (Çetinkaya, 2012). Okul öncesi dönemde çocu÷un giriúkenlik duygusu geliúir,
kendisi için ne yapmasÕ gerekti÷ini ö÷renir, dünya ve di÷er insanlar hakkÕnda ö÷renir (Erikson, 1987).
Beyin geliúimi 2 - 6 yaú arasÕnda beyin artÕúÕ ile eriúkinliktekinin %70-90 kadarÕna ulaúÕr. 3 - 6 yaú
arasÕ sol yarÕmküre büyümesi ile dil yetenekleri, sa÷ yarÕmküre büyümesi ile uzaysal yetenekler
(çizim, úekilleri ayÕrt etme) çocukluk döneminde kademeli olarak artarak kazanÕlÕr (Berk, 2006).
Allometrik büyümenin belirgin olarak sürdü÷ü, sosyal bilincin ve biliúsel yeteneklerin kazanÕldÕ÷Õ bu
dönemde çocuk büyümesinin bütüncül bir yaklaúÕmla ele alÕnmasÕ büyük önem taúÕmaktadÕr.
2. Veri Kayna÷Õ Ve Yöntem
ÇalÕúmanÕn amacÕnÕ Ankara ili okulöncesi dönem çocuklarda boy uzunlu÷u ve vücut a÷ÕrlÕ÷ÕnÕ
de÷erlendirmek, geliúim indeksini belirlemek ve sosyoekonomik de÷iúkenlerle olan iliúkisini saptamak
oluúturmaktadÕr.
ÇalÕúma kapsamÕnda Ankara ilinde e÷itim gören 36-72 ay arasÕnda 232 erkek ve 214 kÕz, toplam 446
çocuk (Tablo 1) de÷erlendirilmiútir. Etik Kurul øzni ve Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ’na ba÷lÕ kamu ve özel
okul öncesi dönem e÷itim kurumlarÕndan gerekli yasal izinlerin alÕnÕmÕnÕn ardÕndan, ailelerin yazÕlÕ
izinleri onam formu ile alÕnmÕú ve ölçümlere onay veren ailelerin sa÷lÕklÕ çocuklarÕ araútÕrmaya dahil
edilmiútir.
Fiziki büyümenin de÷erlendirilmesi için UluslararasÕ protokollere uygun olarak (Lourie ve Weinberg,
1969) boy ve a÷ÕrlÕk ölçüleri alÕnmÕú, Beden Kitle Endisi (BKE, kg/m2) hesaplanmÕútÕr. Boy
uzunlu÷unun kÕsa, normal veya uzun olma durumu, vücut a÷ÕrlÕ÷ÕnÕn az (malnütrisyon), normal, fazla
kilolu ve obez oluúunu belirlemek için Dünya Sa÷lÕk Örgütü (WHO) büyüme ve geliúmenin takibinde
z skorlarÕnÕn kullanÕlmasÕnÕ önermektedir. Buna göre < -2 SD yaúa göre düúük boy ve a÷ÕrlÕ÷Õ <-3 SD
ise ileri derecede geliúim gerili÷ini temsil etmektedir. >+2 SD ise yaúa göre boy uzunlu÷unun ve
a÷ÕrlÕ÷Õn yüksek oldu÷unun ve dolayÕsÕ bunu obezitenin de bir göstergesi olarak kabul etmektedir
(WHO, 2016). ÇalÕúmamÕz kapsamÕnda elde edilen boy uzunlu÷u ve a÷ÕrlÕk de÷erleri WHO
kriterlerine göre WHZ<-3 SD, WHZ <-2 SD, WHZ >2 SD, WHZ >3 SD kesme noktalarÕna göre SPSS
20.0 programÕ ile de÷erlendirilmiútir.
Çocuk geliúim düzeyinin de÷erlendirilmesi için ise Ö÷renmenin De÷erlendirilmesi için Geliúimsel
Göstergeler 4 (ÖDGG-4) kullanÕlmÕútÕr. Mardell ve Goldenberg (1998) tarafÕndan geliútirilen ve Aral
ve arkadaúlarÕ (2015) tarafÕndan Türk çocuklarÕna uyarlanan üç yaú ile altÕ yaú on bir ay arasÕndaki
çocuklarÕn geliúimsel de÷erlendirmesini yapmak amacÕyla geliútirilmiú bir geliúimsel de÷erlendirme
aracÕdÕr. Bu geliúimsel de÷erlendirme aracÕ araútÕrmacÕlar tarafÕndan uygulanan kayÕt formu, ö÷retmen
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
307
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
formu ve ebeveyn formu olmak üzere üç formdan oluúmakta olup, bu çalÕúmada sadece kayÕt formu
sonuçlarÕ ele alÕnmÕútÕr. KayÕt formunda; çocuklarÕn motor geliúimini (kaba motor: yakalama, zÕplama,
kayma, hoplama vb., ince motor: bloklar ile inúa etme, kesme, úekil kopyalama vb.) de÷erlendiren yedi
madde, dil geliúimini (alÕcÕ ve ifade edici dil: kiúisel sorular, isimlendirme, olay ve nesneleri
tanÕmlama vb.) de÷erlendiren altÕ maddeden ve kavram geliúimini (vücudun bölümlerini tanÕmlama,
renkleri tanÕmlama, ezberden hesaplama, bloklarÕ hesaplama, küçük bir ev ile iliúkili blokla iliúkisini
kurma, úekilleri sÕralama, renkleri adlandÕrma vb.) de÷erlendiren yedi madde olmak üzere toplam 20
madde bulunmaktadÕr. KayÕt formu aracÕlÕ÷Õyla çocuklarÕn motor, dil, kavram geliúimlerine yönelik
performanslarÕ belirlenmekte, uygulama yaklaúÕk on beú dakika ile yarÕm saat sürmekte, her bir madde
ile ilgili performans çocuklarla birebir uygulama yapÕlarak belirlenmektedir. Uygulama sÕrasÕnda
puanlama da yapÕlmakta, elde edilen puanÕn yüksek olmasÕ performansÕn iyi oldu÷una iúaret
etmektedir. Bu çalÕúmada Ö÷renmenin De÷erlendirilmesi için Geliúimsel Göstergeler 4 (ÖDGG-4)
kayÕt formu sonuçlarÕ yaú ve cinsiyet de÷iúkenlerine göre incelenmiútir.
AraútÕrma kapsamÕndaki çocuklarÕn sosyo-ekonomik düzeyleri (SED) ise ebeveyn e÷itim durumu ve
mesleklerinin birlikte de÷erlendirilmesi ile belirlenmiútir. Yaú ve cinsiyete özgü de÷iúkenler ve di÷er
parametreler t-testi ve ANOVA yardÕmÕyla analiz edilmiútir.
Tablo 1. ÇocuklarÕn yaú ve cinsiyetlere göre da÷ÕlÕmÕ.
Yaú
3 yaú (36-47 ay)
4 yaú (48-59 ay)
5 yaú (60-72 ay)
Toplam
Erkek
KÕz
Toplam
n
61
89
82
232
n
57
92
65
214
n
118
181
147
446
3. Bulgular
ÇalÕúmaya dâhil edilen çocuklarÕn anne ve babalarÕnÕn e÷itim düzeyleri ve meslek gruplarÕ yüzdeleri
Tablo 2 ve Tablo 3’te verilmektedir. Ebeveynlerde devlet memuru, güvenlik güçleri meslek grubunun
yüzdeleri di÷er gruplardan daha fazla bulunmuútur (baba % 30.3 ve anne % 47.7). ÇocuklarÕn anne ve
babalarÕnÕn yüksek oranda üniversite e÷itim düzeyine dâhil olduklarÕ görülmektedir (Tablo 3). Genel
anlamda orta sosyoekonomik düzeye dahil edilen çocuklarÕn örneklem içerisinde daha yo÷un oldu÷u
görülmüútür.
Tablo 2. ÇocuklarÕn anne ve baba e÷itim düzeyi ve meslek da÷ÕlÕmlarÕ.
Baba
Meslek
Profesyonel, üst düz. serbest meslek
Devlet memuru, güvenlik güçleri
Emekli
SatÕú, orta düz. serbest mes., tekniker
øúçi, yardÕmcÕ iúler, çiftçi
øúsiz
Ev hanÕmÕ
Vefat ya da bilinmiyor
308
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
n
104
135
3
102
65
2
35
Anne
%
23.3
30.3
0.7
22.9
14.6
0.4
7.8
n
83
168
60
47
6
70
12
%
18.6
37.7
13.5
10.5
1.3
15.7
2.7
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 3. ÇocuklarÕn anne ve baba e÷itim düzeyi da÷ÕlÕmlarÕ
Baba
E÷itim
ølkö÷retim
Orta ve Lise
Üniversite
Lisansüstü
Bilinmiyor
n
14
70
124
32
30
Anne
%
5.19
25.93
45.93
11.85
11.11
n
14
79
127
28
22
%
5.19
29.26
47.04
10.37
8.15
AraútÕrma kapsamÕnda alÕnan antropometrik ölçümlerin ortalamalarÕna bakÕldÕ÷Õnda 3 ve 4 yaúta
çocuklarda seksüel dimorfizm görülmektedir (p<0.01). KÕzlarÕn yaúa göre a÷ÕrlÕ÷Õ ve yaúa göre boylarÕ
istatistiksel açÕdan anlamlÕ olarak daha düúük bulunmuútur (p<0.01). Tüm de÷iúkenler açÕsÕndan
örneklem de÷erlendirildi÷inde ise erkek çocuklarÕn antropometrik de÷erlerinin her yaú grubunda kÕz
çocuklarÕndan daha yüksek oldu÷u görülmektedir (Tablo 4).
Tablo 4. Yaú ve cinsiyete göre antropometrik de÷iúkenler
Yaú
A÷ÕrlÕk (kg)
Boy (cm)
BKE
A÷ÕrlÕk (kg)
Boy (cm)
BKE
A÷ÕrlÕk (kg)
Boy (cm)
BKE
3
4
5
Erkekler
Ort.
SD
17,40* 2.94
102,84* 4.65
16,38
1.91
19,51* 3.02
109,64* 4.89
16,19
1.83
21,46
3.90
113,75 6.52
16,59
2.48
KÕzlar
Ort.
SD
16.02 2.23
99.59 4.97
16.14 1.74
17.83 2.56
106.79 5.72
15.62 1.71
20.72 3.92
112.70 5.93
16.20 1.92
*p<0.01
WHO standartlarÕna göre çocuklarÕn yaú ve cinsiyet açÕsÕndan boy de÷iúkeninin z skorlarÕ Tablo 5’te
verilmiútir. De÷erler açÕsÕndan örnekleme bakÕldÕ÷Õnda erkeklerde yaúa göre úiddetli kÕsalÕk oranÕ 5
yaúta % 1.2 (< -3SD) olarak bulunmuútur. KÕzlar açÕsÕndan oranlara bakÕldÕ÷Õnda ise 3 yaúta % 3.5 ve 5
yaúta % 4.6 oranÕnda kÕsa boylu olduklarÕ görülmektedir (<-2 SD). Yaúa göre uzun boylu olma
durumu (>2 SD ve >3 SD) her iki cinsiyet açÕsÕndan da de÷erlendirildi÷inde ise erkek çocuklarda
oranlarÕn kÕzlara göre daha yüksek oldu÷u dikkati çekmektedir.
Tablo 5. Yaú ve cinsiyete göre boy z skoru yüzdeleri (%)
Yaú
3
4
5
<-3 SD
Erkek
KÕz
1.2
-
<-2 SD
Erkek
KÕz
3.5
1.2
4.6
Normal
Erkek
KÕz
86.9
91.2
89.9
94.6
92.7
87.7
>2 SD
Erkek
KÕz
11.5
3.5
9.0
4.3
3.7
6.2
>3 SD
Erkek
KÕz
1.6
1.8
1.1
1.1
1.2
1.5
Örnekleme dahil edilen çocuklarÕn BKE de÷erleri WHO z skoru kesme noktalarÕna göre
de÷erlendirildi÷inde ise erkeklerde 4 yaúta düúük a÷ÕrlÕk oranÕ (<-2 SD) % 2.2 ileri derecede
malnütrisyon oranÕ (<-3 SD) ise 5 yaúta % 1.2 olarak bulunmuútur. KÕzlarda ise düúük a÷ÕrlÕk ve ileri
derece malnütrisyon oranÕ 4 yaúta sÕrasÕyla % 3,3 ve % 2.2 olarak bulunmuútur. Cinsiyetler ve yaúlar
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
309
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
açÕsÕndan fazla kiloluluk (>2SD) ve obezite (>3SD) oranlarÕna bakÕldÕ÷Õnda ise de÷erlerin her yaú
grubunda erkek çocuklarda daha yüksek oldu÷u görülmektedir (Tablo 6).
Tablo 6. Yaú ve cinsiyete göre BKE z skoru yüzdeleri (%)
Yaú
3
4
5
<-3 SD
Erkek
KÕz
2.2
1.2
-
<-2 SD
Erkek
KÕz
2.2
3.3
2.4
-
Normal
Erkek
KÕz
83.6
89.4
83.2
91.2
76.9
90.8
>2 SD
Erkek
KÕz
8.2
8.8
11.2
2.2
12.2
7.7
>3 SD
Erkek
KÕz
8.2
1.8
3.4
1.1
7.3
1.5
DIAL-4 (Geliúim øndeksi) adÕ verilen ve çocuklarda kavramsal (renk bilgisi, hesaplama vb.), dil ( harf
ve kelime bilgisi ve problem çözme yetene÷i vb.) ve motor (atlama, zÕplama, kesme, yazma becerileri
vb.) becerilerin kullanÕlan test sonucunda ise, puan ortalamalarÕ cinsiyete göre de÷iúiklik açÕsÕndan
de÷erlendirildi÷inde özellikle 3 yaú grubunda yer alan kÕz çocuklarÕnda ve 4 yaú grubunda yer alan kÕz
çocuklarÕnda puan ortalamalarÕnÕn erkek çocuklarÕn puan ortalamalarÕndan daha yüksek oldu÷u dikkati
çekerken, 5 yaú çocuklarÕnÕn cinsiyete göre puan ortalamalarÕ arasÕnda farklÕlÕklarÕnÕn kapandÕ÷Õ
görülmüútür. Cinsiyetler arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕ bir fark bulunmasa da 3 yaú ve 4 yaúta
kÕzlarÕn de÷erleri daha yüksektir, 5 yaúta erkekler geliúim indeksinde kÕzlarÕ yakalamÕútÕr.
ùekil 1. Yaú ve cinsiyete göre Geliúim øndeksi
Tablo 7. Yaú ve cinsiyete göre tüm alanlar toplam puan
Yaú
3
4
5
Cinsiyet
Erkek
KÕz
Erkek
KÕz
Erkek
KÕz
N
21
14
18
25
15
18
Min.
29.00
38.00
52.00
55.00
39.00
59.00
Maks.
77.00
83.00
90.00
94.00
97.00
96.00
Ort.
49.62
56.14
69.89
73.96
79.27
78.67
SS
13.03
11.90
9.30
10.87
14.96
10.44
Tablo 7 ve ùekil 1 incelendi÷inde çalÕúmaya dahil edilen çocuklarÕn geliúimsel düzeylerinin üç ve dört
yaú grubu kÕz çocuklarÕn genel geliúim puan ortalamalarÕnÕn erken çocuklarÕn puan ortalamalarÕndan
yüksek olu÷u görülmekte olup, beú yaú grubunda ise çok az farkla erken çocuklarÕn puan
ortalamalarÕnÕn yüksek oldu÷u dikkati çekmektedir.
310
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
4. TartÕúma Ve Sonuç
Büyüme ve geliúme insan hayatÕndaki en kritik ve önemli dönemlerden biridir. Büyüme ve geliúme;
bireyin döllenmeden baúlayarak fiziksel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden büyüme, olgunlaúma
ve ö÷renmenin etkileúimiyle son aúamasÕna ulaúÕncaya kadar sürekli ilerleme kaydeden de÷iúimidir
(Baran, 2011). Büyüme ve geliúme süreci her bireyde ve her toplumda aynÕ tempo ile seyretmez.
Bireyler arasÕnda bile büyüme ve geliúmenin temposu farklÕlÕk göstermektedir. Ülkelerin geliúmiúlik
düzeyleri açÕsÕndan da büyüme ve geliúmenin takibi oldukça önemlidir. Özellikle erken çocukluk
dönemi, çocu÷un biliúsel, psiko-motor, sosyal-duygusal, dil geliúimi alanlarÕnda önemli ilerlemeler
kaydetti÷i, özbakÕm becerilerinin kazanÕlmaya baúladÕ÷Õ bir dönemdir (McCollum, 1999; Plaisted,
2008). Bu dönemde çocuk kapasitesini en üst düzeyde ortaya çÕkarmakta ve böylece yaúam süreci
içerisinde kendini gerçekleútirme úansÕnÕ bulabilmesi amacÕyla büyüme ve geliúimlerinin belirlenmesi
ve bu do÷rultuda geliúimsel programlarÕn planlanmasÕ, uygulanmasÕ ve de÷erlendirilmesi önemli yer
tutmaktadÕr. Bu nedenle çocuklarÕn geliúimlerinin ve büyümelerinin izlenmesi gerekmektedir
(Plaisted, 2008). Yine bu dönemde fiziki büyüme ve geliúmenin takibinde boy uzunlu÷u a÷ÕrlÕk artÕúÕ
ve baú çevresi gibi ölçümler sÕklÕkla kullanÕlmaktadÕr (Neyzi ve Ertu÷rul, 2002).
Yaúa göre kÕsa boylu olma durumu, uzun vadeli tekrarlayan enfeksiyon ve yetersiz besin alÕmÕndan
kaynaklandÕ÷Õ bilinmektedir. Motor geliúimin gecikmesi, bozulmuú biliúsel iúlev ve zayÕf okul
performansÕna neden olmaktadÕr. Geliúmekte olan ülkelerde beú yaú altÕ çocuklarÕn neredeyse 1/3’ü
kÕsa boyludur. 2014 yÕlÕnda Asya’da yaúayan 5 yaú altÕ çocuklarÕn yarÕsÕndan fazlasÕ ve Afrika’da
yaúayan çocuklarÕn 1/3’ünden fazlasÕ kÕsa boyludur. Boya göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma durumu, beú yaú
altÕ çocuklar arasÕnda mortalitenin güçlü bir göstergesidir. Bu durum hastalÕk veya akut gÕda azlÕ÷ÕnÕn
sonucudur. Düúük a÷ÕrlÕklÕ olma oranÕ özellikle geliúmekte olan ülkelerde % 10’dan fazla olmasÕ
nedeniyle acilen müdahale edilmesi gereken ciddi bir sorunu göstermektedir. 1990-2014 yÕllarÕ
arasÕnda kÕsa boylu olma prevelansÕ % 39.6’dan % 23.8’e düúmüú ve fazla kilolu olma prevelansÕ %
4.8’den % 6.1’ yükselmiútir. Çocukluk dönemi için yetersiz beslenme ve fazla kilolu olma birçok
ülkede aynÕ anda bulunmaktadÕr (UNICEF, 2007; WHO, 2016). Düúük gelirli ailelerin satÕn alma
gücünün artmasÕ, annenin e÷itim düzeyinin yükselmesi, temel sa÷lÕk hizmetlerinin
evrenselleútirilmesi, do÷um öncesi bakÕm ve sa÷lÕk merkezlerine eriúimin artmasÕ sayesinde kÕsa boylu
olma oranÕ oldukça azalabilmektedir (de Onis vd., 2011; UNICEF, 2007).
Boya göre a÷ÕrlÕ÷Õn fazla olmasÕ durumu obezitenin ortaya çÕkÕúÕnda rol oynamaktadÕr. Obezite
dünyanÕn tüm bölgelerinde hÕzla ilerlerken, yetersiz beslenme tüm dünyada büyük bir sa÷lÕk sorunu
olarak kalmaktadÕr. Fazla kilolu olma durumunun ise geliúmekte olan ülkelerde oranÕ % 5 üzerindedir
ve tüm dünya için giderek artan oranda önemli bir sorundur. Asya’da yaúayan 5 yaú altÕ çocuklarÕn
neredeyse yarÕsÕ ve Afrika’da yaúayan çocuklarÕn 1/4’ü fazla kiloludur. Erken çocuklukta fazla kilolu
olmak çocukluk döneminde ve eriúkinlikte obeziteye neden olmaktadÕr. Bu durum eriúkinlikte
mortalite ve mordibite riski olarak kendini göstermektedir (de Onis ve Blössner, 2000). ÇalÕúmamÕz
sonucunda a÷ÕrlÕk ve boy de÷erlerinin yaúla beraber arttÕ÷ÕnÕ ve erkek çocuklarda de÷erlerin kÕz
çocuklardan daha yüksek oldu÷u görülmüútür. Özellikle 3 ve 4 yaúta a÷ÕrlÕk ve boy ortalama
de÷erlerinin cinsiyetler arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕlÕk gösterdi÷i görülmektedir. Ancak BKE
de÷erleri arasÕnda istatistiksel açÕdan anlamlÕ bir farklÕlÕ÷a rastlanmamÕútÕr.
ÇalÕúmamÕz sonuçlarÕ Neyzi ve arkadaúlarÕnÕn (2008) østanbul’da yaúayan üst sosyo-ekonomik düzey
çocuklar üzerinde yaptÕklarÕ çalÕúmada boy de÷erlerini çalÕúmamÕzla benzer bulunmuú ve a÷ÕrlÕk
de÷erlerinin ise çalÕúmamÕzda daha yüksek oldu÷u görülmüútür. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ
(TNSA) cinsiyet ayrÕmÕ gözetmeksizin 3 yaúta yaúa göre kÕsa olma ( <-3SD ve <-2SD) % 12.7’dir,
boya göre zayÕf olma (<-3SD ve <-2SD) % 1.1 ve yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma (<-3SD ve <-2SD) %
1.9 olarak tespit edilmiútir. 4 yaúta yaúa göre kÕsa olma (<-3SD ve <-2SD) % 11.1’dir, boya göre zayÕf
olma (<-3SD ve <-2SD) % 0.8 ve yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ olma (<-3SD ve <-2SD) % 1.0 olarak tespit
edilmiútir. Annenin e÷itim düzeyi ve hanehalkÕnÕn refah düzeyinin artmasÕna paralel çocuklarÕn kÕsa
boylu olma, düúük a÷ÕrlÕklÕ olma ve zayÕf olma oranÕ azalmaktadÕr. TNSA (2014) verilerine göre 19932010 yÕllarÕ arasÕnda ülkemizde yaúa göre kÕsa boylu olma, boya göre zayÕf ve yaúa göre düúük
a÷ÕrlÕklÕ olma 0-5 yaú grubu çocuklarda azalmÕútÕr (ùekil 2).
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
311
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
BKE de÷erleri açÕsÕndan bakÕldÕ÷Õnda ise çalÕúmamÕzda erkek çocuklarÕn fazla kilolu ve obez olma
e÷iliminin kÕzlardan daha belirgin oldu÷u sonucuna ulaúÕlmÕútÕr. Bu durum erkek çocuklarÕn kÕzlara
oranla çevresel úartlardan daha fazla etkilendi÷ini (ekosensitiv) düúündürmektedir. Sosyoekonomik
açÕdan daha iyi durumda olan ailelerin çocuklarÕnÕn antropometrik de÷iúkenlerinin yaúÕtlarÕ görece
daha düúük sosyoekonomik düzeye dahil edilen çocuklardan daha iyi oldu÷unu göstermiútir.
ùekil 2. Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ verilerine göre 5 yaú altÕ çocuklarÕn, kÕsa boylu,
zayÕf ve düúük a÷ÕrlÕklÕ olma durumlarÕ (TNSA, 2014)
20.00
15.00
10.00
5.00
0.00
1993
1998
2003
2008
2010
Yaúa göre kÕsa boylu olma
Boya göre zayÕf
Yaúa göre düúük a÷ÕrlÕklÕ
ÇalÕúma sonucunda geliúim indeksi de÷erlerinin (DIAL-4) çocuklarda kavramsal (renk bilgisi,
hesaplama vb.), dil ( harf ve kelime bilgisi ve problem çözme yetene÷i vb.) ve motor (atlama, zÕplama,
kesme, yazma becerileri vb.) becerilerin kullanÕlan test sonucunda özellikle üç yaúta cinsiyetler
arasÕnda belirgin farklÕlÕk gösterdi÷i ancak bu farkÕn yaúla beraber kapandÕ÷Õ görülmüútür.
ÇalÕúmamÕzda yer alan çocuklarÕn okulöncesi e÷itime 36 ay sonrasÕ dönemde baúladÕklarÕ ve okul-aile
iletiúiminin de sayesinde yaúla beraber cinsiyetler arasÕndaki geliúimsel farklÕlÕklarÕn da kapandÕ÷Õ
düúünülmüútür. Bu durum cinsiyetin süreç içinde farklÕlÕ÷ÕnÕn çevresel faktörlerin etkisiyle
kapanmasÕyla açÕklanabilir. ÇalÕúmamÕza dâhil olan çocuklar okul öncesi e÷itime 36 aydan sonra
baúlamÕú olup, okul öncesi e÷itimde aile katÕlÕmÕnÕn iyi yürütülmesi ile ailelere okul-aile bütünlü÷ünü
sa÷lamak amacÕyla çocuklara yönelik geliúimsel destek programlarÕ önerilmiútir. Bu do÷rultuda okul
ve aile deste÷inin bütünleúmesi ile bu fark azalmÕú olabilir. Geliúim indeksi, SED ile yüksek iliúkili
bulunmuútur (p<0.01). SonuçlarÕmÕz daha iyi sosyo-ekonomik duruma mensup olan çocuklarÕn
antropometrik de÷iúkenlerinin de daha yüksek de÷erlere sahip oldu÷unu göstermektedir. Tüm sosyoekonomik durumlarda kÕzlarÕn geliúim indeksi erkeklerden daha yüksek de÷erlere sahiptir. Cinsiyetler
arasÕnda istatistiksel olarak anlamlÕ bir fark bulunmasa da üç yaú ve dört yaúta kÕzlarÕn de÷erleri daha
yüksektir, beú yaúta erkekler geliúim indeksinde kÕzlarÕ yakalamÕútÕr. Annenin ö÷renim düzeyinin
artmasÕna paralel olarak çocu÷un da biliúsel geliúim düzeyinin arttÕ÷Õ bulunmuútur (Ramazan ve
Demir, 2011; Üstün ve ark., 2004). Geliúim indeksi de÷erleri ile antropometrik de÷iúkenlerin do÷rudan
karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õ çalÕúmalar tartÕúmalarÕ da beraberinde getirmektedir. Ancak sosyo-ekonomik düzeyin
hem geliúim indeksi hem de antropometrik de÷iúkenler ile yüksek iliúkisi, okul öncesi dönem
çocuklarÕn büyüme ve geliúmesini belirleme ve de÷erlendirmede bir bütün olarak ele alÕnmasÕ
gereklili÷ini ortaya koymaktadÕr. ÇocuklarÕn geliúimlerinde çevre içerisinde yer alan sosyo ekonomik
düzey ve anne baba e÷itimi çocuklarÕn geliúimleri üzerinde etkili olan önemli faktörler arasÕndadÕr.
Bunun yanÕnda cinsiyetin de çocu÷un geliúiminde zaman zaman önemli bir de÷iúken oldu÷u
vurgulanmaktadÕr. YapÕlan çalÕúmalarÕn bazÕlarÕnda cinsiyetin çocu÷un geliúiminde etkili olmadÕ÷Õ
bulunurken, bazÕ çalÕúmalar ise cinsiyetin geliúim üzerinde etkili oldu÷u belirlenmiútir.
312
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Kaynaklar
Aral, N., Bulut, ù., Baran, G, ve Çimen, S. (2001). Çocuk geliúimi 2. østanbul: Ya-Pa YayÕnlarÕ.
Aral, N., YÕldÕz BÕçakçÕ, M., Yurteri Tiryaki, A., Çetin Sultano÷lu, S. ve ùahin, S. (2015). Montessori
E÷itiminin ÇocuklarÕn Geliúimine Etkisinin øncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi E÷itim Bilimleri
Enstitüsü E÷itim AraútÕrmalarÕ Dergisi, 1(1); 32-52.
Bailey, R. (2006). Physical Development and Growth. Neil J. Salkind (Ed.), Encyclopedia of Human
Development içinde. (s. 1000-1007). USA: Sage.
Baran, N. (2011). Çocuk Geliúimine Giriú. Neriman Aral ve Gülen Baran (Ed.), Çocuk Geliúimi
içinde. (s. 17-52) østanbul: Ya-Pa YayÕnlarÕ.
Baysal, A. (2013). Genel Beslenme (15. BaskÕ). Ankara: Hatipo÷lu YayÕnlarÕ.
Berk, L. E. (2006). Child Development (7th edition). (s. 184). Boston: Allyn & Bacon.
Berk, L. E. (2007). Development Through The Lifespan. (4th edition). (s. 216). Boston: Allyn & Bacon.
Blössner M. & de Onis, M. (2005). Malnutrition: Quantifiying The Health Impact at National and
Local Levels. Geneva: WHO Environmental Burden of Disease Series No: 12.
Çetinkaya, ù. (2012). The Growth and Development in Healty Child. Öner Özdemir (Ed.), Contemporary Pediatrics içinde. (s:121-152). Zagreb: Books International.
de Onis, M. & Blössner, M. (1997). WHO Global Database on Child Growth and Malnutrition. Geneva: WHO.
de Onis, M. & Blössner, M. (2000). Prevalence and Trends of Overweight among Preschool Children
in Developing Countries. Am J Clin Nutr: 72: 1032-1039.
de Onis, M., Blössner, M. & Borghi, E. (2011). Prevalence and Trends of Stunting among Pre-school
Children, 1990–2020. Public Health Nutrition: 15(1): 142–148.
Ercan, O. (2003) Büyümenin øzlenmesi. ø. Ü. Cerrahpaúa TÕp Fakültesi Sürekli TÕp E÷itimi
Etkinlikleri Sa÷lam Çocuk øzlemi Sempozyum Dizisi No: 35. s. 21-26
Erdo÷an, S. (2011). Fiziksel Geliúim. Neriman Aral ve Gülen Baran (Ed.), Çocuk Geliúimi içinde (s.
53-70) østanbul: Ya-Pa.
Erikson, H. E. (1987). Childhood and Society. (s. 229-232). London: Paladin.
Malina, R. M. & Bourchard, C. (1991). Growth, Maturation, and Physical Activity. Illinois: Human
Kinetics.
Mardell-Czudnowski, C. & Goldenberg, D. S. 1998. Developmental Indicators for the Assessment of
Learning (3rd Edition). Monterey, CA: ASG Publishing.
McCollum, J. A. (1999). Parent Education: What We Mean and What that Means. Topics in Early
Childhood Special Education: 19(3): 147-149.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
313
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Merdol, T. K. (2008). Okul Öncesi Dönem ÇocuklarÕnÕn Beslenmesi. Ankara: T.C. Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ
Yay. No: 726.
Neyzi, O., Günöz, H., Furman, A., Bundak, R., Gökçay, G., Darendeliler, F., & Baú, F. (2008). Türk
çocuklarÕnda vücut a÷ÕrlÕ÷Õ, boy uzunlu÷u, baú çevresi ve vücut kitle indeksi referans de÷erleri. Çocuk
Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Dergisi: 51: 1-14.
Bundak, R. & Neyzi, O. (2002). Büyüme-Geliúme ve BozukluklarÕ. Neyzi, O. ve Ertu÷rul, T. (Ed.),
Pediatri (3. BaskÕ) Cilt 1 içinde. (s. 85-99). østanbul: Nobel TÕp.
Neyzi, O., BinyÕldÕz, P. & Alp, H. (1978). Türk ÇocuklarÕnda Büyüme Geliúme NormlarÕ I. TartÕ Ve
Boy De÷erleri. østanbul Üniversitesi østanbul TÕp Fakültesi MecmuasÕ: 41(Ek 74): 1-22.
Nizamo÷lu, M. (2006). Sa÷lam ÇocuklarÕn Düzenli Takiplerini Etkileyen Faktörler. UzmanlÕk Tezi.
østanbul.
Plaisted, L. L. (2008). Early Education of Children. Los Angles: BiblioBazaar.
Ramazan, O & Demir, S. (2011) Okul Öncesi E÷itim Kurumuna Devam Eden 36-48 AylÕk ÇocuklarÕn
Biliúsel Geliúim Düzeyleri. E÷itim Bilimleri AraútÕrmalarÕ Dergisi: 1(2): 83-98. http//ebad-jesr.com.
Eriúim Tarihi: 12.09.2015.
Tercan, H., Dursun, ù.S. ve YÕldÕz BÕçakçÕ, M. (2015). Bebeklik ve ølk Çocukluk Dönemi Tipik (normal) Geliúim Gösteren ÇocuklarÕn geliúimsel Özellikleri, Bebeklik ve ølk Çocukluk Döneminde (0-36
Ay) Geliúim, DuyularÕn Geliúimi ve Desteklenmesi, ed. M. YÕldÕz BÕçakçÕ, 23-90, Ankara:E÷iten
Kitap.
TNSA (2014). Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2013, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütleri Enstitüsü, TC. KalkÕnma BakanlÕ÷Õ, TÜBøTAK.
UNICEF. (2007). Progress for Children A World Fit for Children Statistical Review. Number 6.
http://www.unicef.org/progressforchildren/2007n6/index_41505.htm. Eriúim Tarihi: 10.01.2016.
Üstün, E., Akman, B. & Etikan, ø. (2004) FarklÕ Sosyo-ekonomik Düzeydeki ÇocuklarÕn Biliúsel
Geliúimlerinin De÷erlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi E÷itim Fakültesi Dergisi: 26: 205-210.
Wang, Y. & Chen, H. (2012). Use of Percentiles and Z-Scores in Anthropometry. Victor R. Preedy
(Ed.), Handbook of Anthropometry Physical Measures of Human Form in Health and Disease içinde.
(s. 29-50). New York: Springer.
Weiner, J. & Louri, J.A. (1969). Human Biology: A Guide to Field Methods IBP Handbook. No:9.
Oxford: Blackwell.
WHO. (1995). Physical Status: The Use and Interpretation of Anthropometry. Report of WHO Expert
Committee. Geneva: WHO Technical Report Series No: 854
WHO. (2015a). http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs178/en/. Eriúim Tarihi: 25.12.2015.
WHO. (2015b). Interim Report of the Commission on Ending Childhood Obesity. www.who.int.
Eriúim Tarihi: 02.08.2015.
WHO. (2016). http://www.who.int/nutgrowthdb/estimates2014/en/. Eriúim Tarihi: 04.01.2016.
314
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TÜRKøYE’DE ANNE SÜTÜ øLE BESLENME SÜRELERø VE SÜREYø
ETKøLEYEN FAKTÖRLER
Emel Baúar, Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi østatistik Bölümü
Özet
Yenido÷an bebeklerin anne sütü ile beslenmesi sa÷lÕklÕ büyümelerinin temel unsurlarÕndan biri
olmaktadÕr. UNICEF ve WHO bebeklerin do÷umdan itibaren ilk altÕ ay boyunca sadece anne sütü
almasÕnÕ önermektedir. Anne sütü içerik bakÕmÕndan bebeklerin ilk aylardaki gÕda gereksinimlerinin
tümünü karúÕlamakta, ayrÕca taúÕdÕ÷Õ baúka özellikler bakÕmÕndan bebek sa÷lÕ÷Õ için çok önemli
olmaktadÕr. 2008 ve daha önceki yÕllarda gerçekleútirilen Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ’nÕn
sonuçlarÕna göre, genel olarak Türkiye’de anne sütü ile beslenme oranlarÕ yüksek olmakla birlikte
emzirme süresi bakÕmÕndan bazÕ farklÕlÕklar gözlenmektedir. Bu çalÕúmanÕn temel amacÕ, anne sütü ile
beslenme sürelerini inceleyerek, süreler arasÕnda ortaya çÕkan farklÕlÕklarÕn nedenlerini araútÕrmaktÕr.
Bu amacÕ gerçekleútirmek için, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri tarafÕndan gerçekleútirilen
Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2008 verileri kullanÕlmÕú ve yaúam sürdürme analizinden
yararlanÕlmÕútÕr. Anne sütü ile beslenme süreleri üzerinde etkili oldu÷u düúünülen yaúanÕlan bölge,
yerleúim yeri, bebe÷in cinsiyeti, sahip olunan çocuk sayÕsÕ ve annenin e÷itim düzeyi, anadil, annenin
yaúÕ de÷iúkenleri dikkate alÕnmÕú ve anne sütü ile beslenme sürelerini tahmin etmek üzere KaplanMeier yaúam sürdürme analizinden yararlanÕlmÕútÕr. AyrÕca tüm de÷iúkenlerin etkisini birlikte
de÷erlendirmek üzere Cox orantÕlÕ hazard regresyon modeli kullanÕlarak anne sütü ile beslenme
süreleri irdelenmeye çalÕúÕlmÕútÕr.
BREASTFEEDING DURATIONS AND FACTORS ASSOCIATED WITH
DURATION IN TURKEY
Abstract
The breastfeeding of newborn babies is one of the fundamental elements of healthy growth. UNICEF
and WHO recommends exclusively breastfeeding from the birth of the baby during the first six months.
Breast milk satisfies all of the requirements in the first months of baby in terms of food content, it is
also very important for the baby's health in terms of the main features. Although overall rates of
breast-feeding are high in Turkey according to the 2008 Turkey Demographic and Health Survey and
previous surveys, some differences are observed in terms of the duration of breastfeeding. The main
purpose of this study is examined the duration of breastfeeding to investigate the reasons of the differences arising between breastfeeding durations. To achieve this goal, data from Turkey Demographic
and Health Survey 2008 carried out by Hacettepe University Institute of Population Studies are used
and also used survival analysis techniques. Region that lived, type of place of residence, sex of child,
total children ever born, education level of mother, mother tongue, mother age were considered as the
variables that are effective over breastfeeding duration. Kaplan-Meier survival analysis was used for
the estimation of breastfeeding duration for each covariate. And also breastfeeding durations were
examined using Cox proportional hazard regression model to assess the effect of all covariates.
1.
Giriú
Yenido÷an bebeklerin anne sütü ile beslenmesi, en yeterli beslenme olmasÕ, ba÷ÕúÕklÕk sistemini
güçlendirmesi yanÕnda sosyal ve ekonomik faydalar sa÷layan binlerce yÕllÕk bir uygulamadÕr. Anne
sütü bebek için en sa÷lÕklÕ olan besindir. IsÕtma, so÷utma, depolama, mikroptan arÕndÕrma için özel
aletlere, biberon, emzik vb. aracÕlara ve temiz su kayna÷Õna ba÷ÕmlÕ de÷ildir. Anne sütünde mikrop
üremez, bozulmaz, hastalÕk kayna÷Õ olmaz. Anne sütü özel yapÕda, sindirimi kolay ve enfeksiyondan
koruyucu nitelikleri zengin bir protein içeri÷ine sahiptir ayrÕca anne ile çocuk arasÕnda yakÕn bir ba÷
oluúmasÕnÕ sa÷lamaktadÕr. Ancak emzirme en az iki yÕl süreyle devam etti÷inde ve yaúamlarÕnÕn ilk
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
315
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
altÕ ayÕnda bebeklerin tek beslenme aracÕ olmasÕ halinde bu faydalardan tam avantaj
sa÷lanabilmektedir (WHO, 2003).
Türkiye’de genel olarak anne sütü ile beslenme oranlarÕ yüksek olmakla birlikte emzirme süresi
bakÕmÕndan yaúanÕlan bölgeye, yerleúim yerine, sahip olunan çocuk sayÕsÕna, annenin e÷itim
durumuna, bebe÷in cinsiyetine, anadile ve annenin yaúÕna göre bazÕ farklÕlÕklar gözlenmektedir. Bu
çalÕúmada, anne sütü ile beslenme süresinin, adÕ geçen faktörlere göre de÷iúip de÷iúmedi÷i yaúam
sürdürme analizi (survival analysis) yöntemlerinden Kaplan-Meier yaúam sürdürme fonksiyonu
tahmini ve Cox orantÕlÕ hazard regresyon modeli kullanÕlarak irdelenmeye çalÕúÕlacaktÕr. Bu amacÕ
gerçekleútirmek için, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafÕndan gerçekleútirilen
Türkiye Nüfus ve Sa÷lÕk AraútÕrmasÕ 2008 (TNSA-2008) verileri kullanÕlmÕútÕr. AraútÕrmada 7405
kadÕnla yüz yüze görüúülmüútür. 15-49 yaú aralÕ÷Õnda bulunan kadÕnlarÕn yaúlarÕna göre da÷ÕlÕmlarÕ
ùekil 1’de yer almaktadÕr.
ùekil 1. TNSA-2008’de yer alan kadÕnlarÕn yaúlar bakÕmÕndan da÷ÕlÕmÕ
Ortalama=34
Ortanca=34
Mod=28
ÇalÕúmada yer alan kadÕnlarÕn dünyaya getirdikleri çocuk sayÕsÕ bakÕmÕndan da÷ÕlÕmÕ ùekil 2’de yer
almaktadÕr. KadÕnlarÕn % 9’unun hiç çocu÷u olmamÕú, % 19’unun tek, %29’unun iki, %18’inin üç
çocu÷u olmuútur. 3’den fazla çocu÷u olanlarÕn oranÕ %24 olmaktadÕr.
ùekil 2. KadÕnlarÕn sahip olduklarÕ çocuk sayÕsÕ bakÕmÕndan da÷ÕlÕmÕ
316
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
TNSA-2008’de yüz yüze görüúülen 7405 kadÕndan %40’Õ son beú yÕl içinde do÷um yapmÕú, %28’i son
üç yÕl içinde do÷um yapmÕútÕr. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda do÷um yapan kadÕnlarÕn yaúlarÕna göre
da÷ÕlÕmÕ ùekil 3’te yer almaktadÕr. En çok çocuk sahibi olunan yaú 27 olmaktadÕr.
ùekil 3. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuk sahibi olan kadÕnlarÕn yaúlara göre da÷ÕlÕmÕ
2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuk sahibi olan 2905 kadÕn bebeklerini bir süre anne sütü ile beslemiútir.
ùekil 4’de emzirme süreleri verilmektedir. 12, 18, 24 ve 30. aylarda yÕ÷Õlma oldu÷u görülmektedir.
Anne sütü ile beslenme süresine iliúkin sorunun yanÕtlanmasÕnda özellikle 12, 18, 24. aylarda önemli
bir yuvarlama hatasÕ yapÕldÕ÷Õ gözlenmektedir.
ùekil 4. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda çocuk sahibi olan kadÕnlarÕn emzirme süreleri.
Bu dönemde çocuk sahibi olan kadÕnlarÕn üçte birinden fazlasÕ emzirmeyi sürdürmektedir (2905
kadÕndan 1024 tanesi hala emzirmeye devam etmektedir). 40 ve daha büyük yaúlarda olup anne sütü
vermeye devam eden 39 kadÕn bulunmaktadÕr. 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda anne sütü ile beslenme
süreleri incelenirken hala emzirmeyi sürdüren annelerin de analize dâhil edilmesi önemli olmaktadÕr.
Böyle gözlemler durdurulmuú (censored) gözlemler olarak isimlendirilmekte ve ancak yaúam
sürdürme analizi (survival analysis) tekniklerinin uygulanmasÕ ile analizde yer almalarÕ mümkün
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
317
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
olmaktadÕr. Bu nedenle anne sütü ile beslenme süreleri ve süreyi etkileyen faktörler yaúam sürdürme
analizinden yararlanÕlarak incelenmiútir.
2.
Yöntem
Yaúam sürdürme analizi, tanÕmlanan bir olayÕn gerçekleúmesine kadar geçen sürelerden oluúan
verilerin analizinde kullanÕlmaktadÕr. Yaúam sürdürme verisinin en önemli özelli÷i bazÕ gözlemler için
tanÕmlanan sürenin tamamlanmamÕú olmasÕdÕr. Yaúama süresi tamamlanmamÕú gözlemler
durdurulmuú (censored) gözlem olarak tanÕmlanmakta ve analize dâhil edilmektedir. Yaúam sürdürme
analizinde asÕl amaç tanÕmlanan de÷iúkene iliúkin baúarÕsÕzlÕk yapÕsÕnÕ çözümlemektir. Bunun için
yaúam sürdürme fonksiyonu ve hazard fonksiyonundan yararlanÕlmaktadÕr.
Yaúam sürdürme zamanÕ ܶ, yaúama sürelerinden oluúan ba÷ÕmsÕz, aynÕ da÷ÕlÕmlÕ, rastgele
de÷iúken olsun. Herhangi bir ‫ ݐ‬zamanÕna iliúkin yaúam sürdürme fonksiyonu;
ܵሺ‫ݐ‬ሻ ൌ ”ሺܶ ൒ ‫ݐ‬ሻ
olarak tanÕmlanmaktadÕr.
Ani baúarÕsÕzlÕk riski olarak da isimlendirilen hazard fonksiyonu, ܶ rastgele de÷iúkeninin ‫’ݐ‬den hemen
sonra baúarÕsÕz olmasÕ olasÕlÕ÷Õ olarak tanÕmlanmaktadÕr. Herhangi bir ‫ ݐ‬zamanÕna iliúkin hazard
fonksiyonu;
ߣሺ‫ݐ‬ሻ ൌ Ž‹
ο௧՜଴
”ሺ‫ ݐ‬൑ ܶ ൏ ‫ ݐ‬൅ ο‫ݐ‬ȁܶ ൒ ‫ݐ‬ሻ
ο‫ݐ‬
úeklindedir (Klein ve Moeschberger, 2003).
Yaúam sürdürme fonksiyonu farklÕ biçimlerde tahmin edilmektedir. Fonksiyonu tahmin etmek üzere,
istatistik bakÕmÕndan pek çok istenen özelli÷e sahip olan, kolay hesaplanan ve yorumlanan KaplanMeier (K-M) tahmin edicisinden yararlanÕlmÕútÕr. K-M yaúam sürdürme fonksiyonlarÕnÕn parametrik
olmayan tahminlerini elde etmek üzere çok yaygÕn olarak kullanÕlmaktadÕr. n sayÕda bireye iliúkin
yaúam sürdürme zamanlarÕnÕn ݉ ൑ ݊ olmak üzere ‫ݐ‬ଵ ൏ ‫ݐ‬ଶ ൏ ‫ ڮ‬൏ ‫ݐ‬௠ úeklinde sÕralandÕ÷ÕnÕ
varsayalÕm. ‫ ݐ‬zamanÕna iliúkin yaúam sürdürme fonksiyonunun K-M tahmin edicisi, ݅ ൌ ͳǡʹǡ ǥ ǡ ݊
için;
ܵመሺ‫ݐ‬ሻ ൌ ෑ
௧೔ ஸ௧
݊௜ െ ݀௜
݊௜
biçimindedir. Burada ݊௜ , ‫ݐ‬௜ zamanÕnda yaúamÕnÕ sürdüren ya da riskte olan birey sayÕsÕnÕ, ݀௜ yine aynÕ
zamanda gözlenen baúarÕsÕzlÕk sayÕsÕnÕ göstermektedir (Kaplan ve Meier, 1958).
Yaúama sürelerinden oluúan de÷iúkene iliúkin baúarÕsÕzlÕk yapÕsÕnÕ çözümlemek üzere birde çok
ba÷ÕmsÕz de÷iúkenin birlikte de÷erlendirildikleri regresyon modellerinden yararlanmak mümkündür.
Ancak veride durdurulmuú gözlemlerin bulunmasÕ bilinen regresyon modellerinin kullanÕlmasÕnÕ
engellemektedir. Yaúam sürdürme analizinde en çok kullanÕlan model 1972 yÕlÕnda Cox tarafÕndan
önerilen Cox orantÕlÕ hazard modelidir (Cox, 1972). Model aúa÷Õdaki gibi tanÕmlanmaktadÕr,
ߣሺ‫ݐ‬ȁܺሻ ൌ ߣ଴ ሺ‫ݐ‬ሻ݁‫݌ݔ‬ሺܺ ் ߚሻ.
Burada ߣ଴ ሺ‫ݐ‬ሻ hiçbir eúde÷iúkenin etkisinin dikkate alÕnmadÕ÷Õ temel hazard fonksiyonu, ߚ regresyon
katsayÕ vektörü, ܺ eúde÷iúken (covariate) vektörüdür. Cox modelinde her bir eúde÷iúkene iliúkin göreli
risk ya da hazard oranlarÕ dikkate alÕnmakta ve yorumlanmaktadÕr. Hazard oranÕ (HO);
318
Tebli÷ Metinleri KitabÕ
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
ൌ ‡š’ሺߚሻ
biçiminde tanÕmlanmakta ve bir grubun baúka bir gruba göre riskini vermektedir.
3.
Kaplan-Meier Tahminleri
2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda do÷um yapan, bebeklerini bir süre anne sütü ile besleyen ve hala beslemeye
devam eden kadÕnlara iliúkin yaúam sürdürme fonksiyonunun K-M tahmini ùekil 5’te yer almaktadÕr.
Anne sütü ile beslenme süresine iliúkin ortalama 16,5 ay, ortanca 18 aydÕr. Yani bebeklerin yarÕsÕ en
az 18 ay anne sütü almaktadÕr. Bebeklerin % 75’i 8 aydan çok, % 25’i ise 24 aydan çok anne sütü
almaktadÕr.
ùekil 4’de gözlenen 12, 18. ve 24. aylardaki yÕ÷ÕlmayÕ yaúam sürdürme fonksiyonu tahmininde de
gözlemek mümkündür. Bu aylarda yaúam sürdürme fonksiyonunda hÕzlÕ azalmalar görülmektedir.
ùekil 5. Anne sütü ile beslenme sürelerine iliúkin K-M tahmini
Anne sütü ile beslenme süreleri; yaúanan bölge (batÕ, güney, orta, kuzey, do÷u), konuúulan anadil
(Türkçe, Kürtçe, Arapça), yerleúim yeri (úehir, kÕr), bebe÷in cinsiyeti (erkek, kÕz), sahip olunan çocuk
sayÕsÕ (tek, iki, üç, dört ve daha fazla), annenin e÷itim düzeyi (e÷itimi yok, ilkokul, ilkokulu
tamamlamÕú, ortaokulu tamamlamamÕú, ortaokuldan daha fazla e÷itimli), annenin yaúÕ (6 yaú grubu)
de÷iúkenleri dikkate alÕnarak incelenmiútir. Dikkate alÕnan de÷iúkenler bakÕmÕndan anne sütü ile
beslenme sürelerine iliúkin K-M yaúam sürdürme fonksiyonu tahminleri elde edilerek de÷iúkenlerin
düzeyleri arasÕnda farklÕlÕk olup olmadÕ÷Õ hipotezi, üç ayrÕ test istatisti÷i kullanÕlarak test edilmiútir.
3.1. Bölgeler
Yaúanan bölgeler TNSA-2008’de ayrÕntÕlÕ olarak anlatÕldÕ÷Õ gibi bölgeler bakÕmÕndan Türkiye batÕ,
güney, orta, kuzey ve do÷u olmak üzere beú kÕsma ayrÕlmÕútÕr. Tablo.1’de 2003-2008 yÕllarÕ arasÕnda
çocuklarÕnÕ bir süre anne sütü ile besleyen ve hala beslemeyi sürdüren kadÕnlarÕn bölgelere göre
da÷ÕlÕmÕ yer almaktadÕr.
Tebli÷ Metinleri KitabÕ |
319
Türkiye Dördüncü Nüfusbilim KonferansÕ, 2015
Tablo 1. Bölgelere göre anne sütü ile beslenme süreleri
Bölgeler
BatÕ
Güney
Orta
Kuzey
Do÷u
Toplam
Toplam
554
382
548
296
1125
2905
Emzirmeyi
sonlandÕran
379
283
366
209
644
1881
Emzirmeyi
sürdüren
175 (%31,6)
99 (%25,9)
182 (%33,2)
87 (%29,4)
481 (

Benzer belgeler