atase daire başkanlığı - Genelkurmay Başkanlığı

Transkript

atase daire başkanlığı - Genelkurmay Başkanlığı
Okurlarımıza
“Ordumuz, Türk birliğinin,
Türk kudret ve kabiliyetinin,
Türk vatanseverliğinin
çelikleşmiş bir ifadesidir.”
(TBMM Zabıt Cerideleri; Devre: 5, Cilt: 20, 1937, s. 8.)
SİLAHLI KUVVETLER DERGİSİ
Nisan 2016
Yıl: 135 Sayı: 428
Sahibi
Genelkurmay Personel Başkanlığı
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire
Başkanlığı Adına Tuğg. Necdet TUNA
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Müdür
Dz. Alb. Taner GÜN
Yayın Kurulu
Öğ. Bnb. Sami TÜRK
Uzm. Me. Ceyda MASATLI
Uzm. Me. Hayriye YALÇIN
Uzm. Me. F. Eda AYDIN
Düzeltme Uzmanı
Uzm. Me. Ceyda MASATLI
Tasarım
Uzm. Me. Mehmet Akif AK
Haber Fotoğrafları
Svl. Me. Haydar ÖZTÜRK
Yönetim Yeri
Genelkurmay Personel Başkanlığı
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire
Başkanlığı 06100 Bakanlıklar - ANKARA
Tel: (0312) 402 23 41 - 9.537 23 40
Belgegeçer: (0312) 424 21 31
Basım Yeri
Genelkurmay Basımevi Müdürlüğü
06100 Bakanlıklar - ANKARA
Silahlı Kuvvetler Dergisi,
Genelkurmay Personel Başkanlığı
Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire
Başkanlığı tarafından üç ayda bir
yayımlanan yerel süreli yayındır.
Dergimizdeki yazı ve resimlerin
her hakkı saklıdır; ancak kaynak
gösterilmek suretiyle
alıntı yapılabilir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde
yayımlanan makaleler,
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN
DEĞİL, YAZARLARININ KİŞİSEL
FİKİRLERİNİ YANSITIR.
ISSN: 1300-0063
11 Nisan 1916 tarihinde Harbiye Nezaretine bağlı
olarak Harp Tarihi Şubesi adıyla kurulan Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı; Türk askerî tarihinin
bilimsel yöntemlerle güvenilir belgelere dayanarak araştırılması,
yazılması, gelecek kuşaklara aktarılması; ulusal ve uluslararası
alanlarda tanıtılması amacıyla faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” veciz sözünü ilke kabul ederek 100
yıldır çalışmalarını devam ettiren ATASE Daire Başkanlığı,
Türk tarih literatürüne başta Türk İstiklal Harbi olmak üzere
Çanakkale Muharebeleri ve Birinci Dünya Savaşı‘na ait yüzlerce eser kazandırmıştır. ATASE Daire Başkanlığı, yayımladığı
süreli yayınlar ve düzenlediği akademik faaliyetlerle de bilim
dünyasına büyük katkılar sağlamış ve sağlamaya devam
etmektedir. Bu kapsamda “Kuruluşunun 100’üncü Yıl Dönümünde ATASE Daire Başkanlığı” adlı yazımızı sizlerle paylaşıyoruz.
2016 yılının yazı dizisi olarak belirlediğimiz Türk Silahlı
Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve bağlı kuruluşlarının tanıtımı
kapsamında TUSAŞ’ın tanıtımı yapmak amacıyla hazırladığımız
röportajımızı dergimizin bu sayısında bulabilirsiniz.
“77’nci Yıl Dönümünde Hatay’ın Ana Vatana Katılış Mücadelesi” adlı makalede, Ulu Önder ATATÜRK’ün şahsi meselesi
olarak gördüğü Hatay’ın ana vatana katılışı anlatılmıştır.
“Zığındere Muharebeleri (28 Haziran-05 Temmuz 1915)”
adlı makalede, Çanakkale Muharebelerinin Zığındere bölgesinde
cereyan eden bölümü ve buradaki şehitlik hakkında bilgi verilmiştir.
Bu sayımızda, 18 Mart 2015 tarihinde başlanılan
“Türkiye Şehitlerini Anıyor” faaliyeti kapsamında Askerî Müze
ve Kültür Sitesi Komutanlığında 01 Ocak 2016-30 Mart 2016
tarihleri arasında düzenlenen “Şehitleri Anma Etkinliği”ne
ilişkin bilgi verilmiştir.
Farklı konularda hazırlanmış olan dergimizi beğeniyle
okuyacağınızı umuyor; Silahlı Kuvvetlerimizin tüm personeline,
aileleri ile birlikte sağlık ve esenlik diliyoruz.
Necdet TUNA
Tuğgeneral
ATASE Daire Başkanı
İçindekiler
4
KURULUŞUNUN
100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE
ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
Tarih Uzm. Alev KESKİN
16
TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK
VE UZAY SANAYII AŞ
Silahlı Kuvvetler Dergisi
26
KOSOVA DAĞLARINDA YANKILANAN
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Korg. Uğur TARÇIN
32
ZIĞINDERE MUHAREBELERİ
Tarih Uzm. Özlem DEMİREĞEN
38
CEPHE GERİSİNİN KAHRAMANLARI
VE ŞEHİT ŞERİFE BACI
Em. Korg. Orhan AKBAŞ
42
77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE HATAY’IN
ANA VATANA KATILIŞ MÜCADELESİ
Tarih Uzm. İçten ÇELİKOĞLU
48
ŞEHİTLERİ ANMA ETKİNLİĞİ
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
50
TSK REHABİLİTASYON
VE BAKIM MERKEZİ
BAŞKANLIĞI
58
ELEKTRONIK HARP EĞITIM
FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMİ
VE ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ
GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST
EDILMESI
Sosyal Hiz. Uzm. Sinem AKSU
Sosyal Hiz. Uzm. Fatma PEKER
Psikolog Ebru YILDIZ
Hv. Kont. İhb. Yzb. Göksu URKAN
64
72
GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ
VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI:
İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI
Dz. Yzb. Şenol KURT
ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDE
FARKLI BİR PERSPEKTİF:
“AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR”
Mu. Kur. Yb. Alper KAYAALP
78
DÖRT SORU VE AŞAMADA
“DÜŞÜNCENİN YARATICILIĞI/
DÜŞÜN YARINI EKİP ÇALIŞMASI
YÖNTEMİ” (DÜŞYAR)
Topçu Alb. Menderes BAYRAM
Tarih Uzm. Alev KESKİN*
KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE
ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
Türkiye’nin en köklü kuruluşlarından
biri olan Genelkurmay Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı;
Türk askerî tarihinin bilimsel yöntemlerle,
güvenilir belgelere dayanarak araştırılması,
yazılması, gelecek kuşaklara aktarılması,
ulusal ve uluslararası askerî tarih alanında
tanıtılması amacıyla askerî tarih konusunda
planlı ve programlı olarak yazım ve yayım
faaliyetlerini yürütmektedir. Başkanlığın tarihî
geçmişi, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar
uzanmaktadır.
1. Kuruluşundan Cumhuriyet’in
İlanına Kadar Olan Dönemde ATASE Daire
Başkanlığı Tarihi (1916-1923)
a. Kuruluş ve Kadro Değişiklikleri
ATASE Daire Başkanlığı, müstakil olarak Birinci Dünya Savaşı sürecinde kurulmuştur. 11 Nisan 1916 tarihinde Enver Paşa’nın
emriyle Harbiye Nezareti Müsteşar MuavinHarp Tarihi Şubesinin Kurucusu
liğine bağlı geçici olarak Tarih-i Harp Şubesi
Kurmay Yarbay Cemil Bey (HOŞCAN)
(1916-1919)
(Harp Tarihi Şubesi) adıyla kurulmuştur.1 Şubenin bu tarihteki kadrosu bir kurmay subay, bir emir subayı, iki kâtip, bir ressam astsubay ve iki emir
eri şeklindedir. Şubenin kuruluş amacı, ilk olarak birliklerdeki harp ceridelerinin toplanarak Çanakkale
Muharebelerinden başlamak suretiyle Birinci Dünya Savaşı’nın tarihinin yazılmasıdır.
*
1
Gnkur. ATASE D. Bşk.lığı
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 1-14.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
4
ATASE DAİRE BAŞKANLIĞININ KURULUŞ EMRİ
ATASE
Daire Başkanlığı Arşivi;
Tarihçe Koleksiyonu,
Kutu No.: 1,
Dosya No.: 5,
Fihrist No.: 1-14.
Belge Çevirisi:
Harbiyye Nezâreti
Târih-i Harb Şu’besi
29 Mart 1332
Nezâret Müsteşâr Muâvinliğine merbût olmak üzre muvakkaten bir Târih-i Harb Şu’besi teşkîl edilecektir.
İşbu şu’bede bir erkân-ı harb ve bir mülhak zâbitle iki kâtib ve bir ressam küçük zâbit ve iki emirber
bulunacaktır. Mesârif-i kırtâsiyye ve sâiresi levâzımca te’mîn olunacaktır.
Kıtaâtın harb cerideleri işbu şu’be tarafından celb olunarak Çanakkale’den bed ile harb-i hâzırın târihi
yazılmaya başlanacaktır.
Başkumandan Vekîli ve
Harbiye Nâzırı
Enver
Günümüz Türkçesi:
Harbiye Nezareti
Harp Tarihi Şubesi
11 Nisan 1916
Harbiye Nezareti Müsteşar Muavinliğine bağlı olmak üzere geçici olarak bir Harp Tarihi Şubesi kurulacaktır.
Bu şubede bir kurmay ve bir yardımcı subayla iki kâtip ve bir ressam astsubay ve iki emir eri bulunacaktır.
Kırtasiye ve diğer masraflar levazımca sağlanacaktır.
Birliklerin harp cerideleri bu şube tarafından istenilerek, Çanakkale Muharebesi’nden başlayarak devam
etmekte olan savaşın tarihi yazılmaya başlanacaktır.
Başkomutan Vekili ve
Harbiye Nâzırı
Enver
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
5
KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
Tarih-i Harp Şubesi, 12 Kasım 1916 tarihinde Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Harbiye Nezareti Müsteşar Muavinliğinden ayrılarak Erkânıharbiyeiumumiye Dairesine bağlanmıştır. Fakat Birinci
Dünya Savaşı devam ettiği için Erkânıharbiyeiumumiye Dairesi Başkan Vekili olmaması dolayısıyla bu
şube barış zamanına kadar Karargâh-ı Umumi Erkânıharbiye Reisine (Başkomutanlık Kurmay Başkanı)
bağlanmıştır.2 1917 yılında yapılan bir değişiklikle Karargâh-ı Umumi Teşkilatının 16’ncı Şubesi, Harp Tarihi Şubesi olmuştur.3
Birinci Dünya Savaşı sona erince Harp Tarihi Şubesi, Erkânıharbiyeiumumiye Dairesinin 5’inci
Şubesi,4 29 Ekim 1919’da da 8’inci Şubesi hâline dönüştürülmüştür.5 Bu dönemde Kurtuluş Savaşı
devam ettiğinden İstanbul Hükûmeti Genelkurmay teşkilatının yanı sıra 23 Nisan 1920 tarihinde
TBMM Hükûmeti kurulduktan sonra Ankara’da 2 Mayıs 1920 tarihinde yeni bir Genelkurmay teşkilatı
kurulmuştur. Bu kuruluşun 1’inci Şubesi olan Harekât Şubesinin 4’üncü Kısmı, harp ceridesi yazmakla
görevlendirilmiştir. Bu teşkilat, Kurtuluş Savaşı sonuna kadar devam etmiştir.
1922 yılı sonunda TBMM Hükûmeti Genelkurmay Teşkilatının 1’inci Şubesine bağlı olan Harp
Cerideleri Kısmı yerine Tarih-i Harp Şubesi adı ile Genelkurmay bünyesinde ayrı bir şube kurulmuştur.
b. Eser Yazma ve Arşiv Faaliyetleri
Kuruluş amacı birliklerdeki harp ceridelerini toplayıp Çanakkale Muharebelerinden başlayarak
Birinci Dünya Savaşı’nın tarihini güvenilir kaynaklara dayanarak yazmak olan Şube, daha sonra
Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki Osmanlı muharebelerinin
tarihlerini yazma faaliyetlerini de kapsamına almıştır. Bu amaçla bu savaşlara ait belgeleri de toplamaya
başlamıştır.6 Şube, birlik ve kurumlardan gelen ceride ve dosyalarla arşivini kurmuştur. Kısa sürede Şube
Arşivinde 1853-1856 Kırım Savaşı, 1875-1877 Osmanlı-Sırp-Karadağ, 1877-1878 Osmanlı-Rus, 1897
Osmanlı-Yunan, 1911-1912 Osmanlı-İtalyan, 1912-1913 Balkan Savaşlarına ait rapor defterleri, ceride ve
belge dosyalarının bir kısmı toplanmıştır. Ayrıca Türk asker ve komutanlarından çalışma sonuçlarının
yazılı olduğu hatıra defterlerinin Şubeye gönderilmesi için tebligatta bulunulmuştur.7 Daha sonra çeşitli
savaşlarda gösterilen yiğitlik ve kahramanlık menkıbelerinin de Harp Tarihi Şubesine gönderilmesi
istenmiştir.8
Yazım faaliyetleri kapsamında konular “Balkan Harbi’nden Önceki Harpler”, “Balkan Harbi”,
“Birinci Dünya Harbi”, “Sağlık Harp Tarihi”, “Veteriner Harp Tarihi” ve “Arşiv” olarak sınıflandırılmıştır. Bu
konuda yazma grupları tarafından yazılan makale ve eserler, askerî mecmualara ek olarak yayımlanmıştır.
2. Cumhuriyet’in İlanından 1978 Yılına Kadar Olan Dönemde ATASE Daire Başkanlığı Tarihi
(1923-1978)
a. Kuruluş ve Kadro Değişiklikleri
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yeniden teşkilatlanan Genelkurmay Başkanlığı içindeki Tarih-i
Harp Şubesi, Ankara’da Genelkurmay binasında uygun bir yer olmaması sebebiyle 1923 yılı Mayıs ayı
sonlarında Konya’ya taşınmıştır.9
1925 yılında Şubenin adı, Erkânıharbiyeiumumiye Tarih-i Harp Dairesi (Genelkurmay Harp Tarihi
Dairesi) olarak değiştirilmiş ve 1926 yılına kadar faaliyetlerini Konya’da sürdürmüştür. 1926 yılı Ağustos
ayında Konya’dan Ankara’ya taşınmış ve Hamamönü semtinde kiralık bir binaya yerleşmiştir. Daire,
1928 yılında Erkânıharbiyeiumumiye (Genelkurmay) Harp Tarihi Encümeni adını almış10 ve 1931 yılında
4
5
6
7
8
9
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 1-17.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 12, Fih.: 1-9.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 12, Fih.: 1-10.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 10.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 1-19.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kls.: 44, Dos.: 188, 1916-1975 Harp Tarihi Başkanlığı Tarihçesi.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kls.: 44, Dos.: 188, 1916-1975 Harp Tarihi Başkanlığı Tarihçesi.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-14.
10
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-15.
2
3
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
6
bugünkü Genelkurmay ana binasına taşınmıştır. Arşiv belgeleri de Millî Savunma Bakanlığı sineması ve
çevresine depo edilmiştir.
1944 yılında Genelkurmay teşkilatında yapılan değişiklik sonucu Coğrafya Encümeni, Harp
Tarihi Encümeni emrine verilmiş ve Genelkurmay Harp Tarihi Encümeninin adı; Genelkurmay Başkanlığı
Harp Tarihi ve Coğrafya Encümeni olmuştur. Encümen 1951 yılında, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi
Dairesi adını almıştır.11
1954 yılında Harp Tarihi Dairesinde bir kütüphane kurulmuş, evrak memuruna aynı zamanda
kütüphane memurluğu görevi verilmiştir.
1955 yılına kadar depoda korunup yersizlik yüzünden yararlanılamayan belgelerin sınıflandırılması ve dosyalanması için ayrı bir binaya duyulan ihtiyaç dikkate alınmış ve aynı yıl Dairenin bugünkü binasının inşasına başlanmıştır. Binanın 1956 yılında tamamlanmasıyla Harp Tarihi Dairesi, Dikmen
Caddesi’ndeki bugünkü binasına taşınmıştır.
Yeni binasına yerleşen Daireye ilk etapta on emekli subay alınmış; diğer taraftan 1959 yılında
muvazzaf deniz, hava, ordu donatım, levazım, sıhhiye, veteriner ve harita subaylarından birer uzman
subay atanarak kendi sınıfları ile ilgili arşivde bulunan belgelerin sınıflandırılması ve dosyalanması işine
gözetimde bulunmuşlardır.12
1960 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet SUNAY’ın emriyle Osmanlıca
bilen emekli albay ve yarbaylardan 44 kişi alınmıştır. 1963 yılında yeni alımlarla personel mevcudu
104’e çıkarılmıştır.
Eski savaşlarla ilgili belge ve bilgilerin İstanbul’daki Başbakanlık Arşivinde bulunması nedeniyle
İstanbul Harp Akademileri Komutanlığında misafir olarak çalışmak üzere mevcudu 10’u bulan emekli
general ve subaylardan oluşan bir Yazma Grubu kurulmuştur. 1972 yılında bu grup TMK’ya13 alınarak adı
İstanbul Stratejik Etüt Kurulu olarak değiştirilmiştir. Kurul, 1975 yılına kadar çalışmalarını Yıldız Sarayı’nda
sürdürmüştür. Stratejik Etüt Kurulu, 1977 yılında İstanbul Harp Tarihi Kurulu adını almıştır.14
Daha önce Millî Savunma Bakanlığına bağlı olan Askerî Müze, 1964 yılında Askerî Müze ve Kültür
Sitesi Komutanlığı adıyla Harp Tarihi Dairesi kuruluşuna alınmıştır. Müze, 1967 yılında eski Harp Okulu
binasına taşınmıştır. Askerî Müze bünyesinde bulunan Mehteran Birliği, 10 Temmuz 1968 tarihinde
9 katlı15 ve aslına tam uygun kıyafetleri ile yeniden kurulmuştur.
29 Temmuz 1966 tarihinde Stratejik Enstitü kurulmuş, 17 Kasım 1966 tarihinde Enstitü,
“Stratejik Etütler Daire Başkanlığı” olarak adlandırılmıştır.
Mart 1967 tarihinde Harp Tarihi Dairesi Genelkurmay Başkanlığının J-7 Başkanlığına
dönüştürülmüş ve ismi “Harp Tarihi Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığının 5 Eylül 1973 tarihli emriyle Harp Tarihi Başkanlığı bünyesinde
Millî Harp Tarihi Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon, 1974 yılında Uluslararası Askerî Tarih
Komisyonuna üye olmuştur.16
İş yoğunluğu nedeniyle Başkanlığın devamlı olarak artan personeli mevcut binaya sığamadığından önceki binanın arkasına ek bina yapılmış ve 1974 yılında bu binaya yerleşilmiştir.
1974 yılında Harp Tarihi Başkanlığının bünyesindeki Harp Tarihi Dairesi ile Stratejik Etütler Dairesi
birleştirilerek “Harp Tarihi ve Stratejik Etütler Dairesi Başkanlığı” adını almıştır.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-21.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-22.
13
Teşkilat, Malzeme ve Kadro (TMK): Birliğin vazifesi, imkân ve kabiliyetleri, kategorisi, kuruluşu, personel ve malzeme kadrolarını
gösteren doküman.
14
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-35.
15
Zurna, boru, nakkare, zil ve davul gibi enstrümanların adedini ifade eder.
16
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1987, Dos.: 6, 1987 Yılı ATASE Başkanlığı Tarihçesi.
11
12
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
7
KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
HARP TARİHİ ŞUBESİNİN GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA BAĞLANMASI İLE İLGİLİ EMİR
ATASE Daire Başkanlığı Arşivi;
Tarihçe Koleksiyonu,
Kutu No.: 1,
Dosya No.: 5,
Fihrist No.: 1-17.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
8
Belge Çevirisi:
Harbiye Nezareti
M/32
4390
30/08/332
Harbiye Nezaretine merbût olmak üzere teşekkül etmiş olan Müstakil Tarih-i Harp Şû’besi Erkân-ı
Harbiye-i Umûmiye Dairesine rabt edilmiştir. Seferberlik münasebetiyle Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye
Reis Vekili mevcut olmadığından mezkûr şû’be vakt-i hazara kadar Karargâh-ı Umûmî Erkân-ı Harbiye
Reisi’ne merbût bulunacaktır.
K.4
T.H.
H.D, L.D.M.D.
M.V, S.V, V-2
K-3
1-Devâire
Tarih-i Harp
405
Harbiye Nazırı
Enver
Günümüz Türkçesi:
Harbiye Nezareti
M/32
4390
12 Kasım 1916
Harbiye Nezaretine bağlı olmak üzere kurulmuş olan müstakil Harp Tarihi Şubesi Genelkurmay
Dairesine bağlanmıştır. Seferberlik dolayısıyla Genelkurmay Başkan Vekili bulunmadığından adı geçen
şube barış zamanına kadar Başkomutanlık Kurmay Başkanı’na bağlanacaktır.
K.4
T.H.
H.D, L.D.M.D.
M.V, S.V, V-2
K-3
1-Dairelere
Harp Tarihi
Harbiye Nazırı
Enver
405
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
9
KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
b. Eser Yazma ve Arşiv Faaliyetleri
Arşiv kısmı bir taraftan dosyaların tasnifi ile uğraşırken diğer taraftan da Birinci Dünya Savaşı,
Kurtuluş Savaşı ve diğer savaşlara ait eksik belgelerin toplanabilmesi için Millî Savunma Bakanlığı
Personel Başkanlığından öğrenebildiği komutanların adreslerine mektup göndermek suretiyle
belgelerin tamamlanmasına çalışmıştır.
Harp Tarihi Dairesinin 1956 yılında yeni binasına taşınmasıyla bu tarihten itibaren tarih yazma
ve arşiv işleri hızlandırılmıştır. Bu amaca yönelik olarak sandıklar içerisinde bulunan dosyalar dolaplara
konulmuş ve bunların tasnifine başlanmıştır. Diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın
harp ceride ve belgelerinin müsvedde hâlinde sicillere geçirilmesi ve dosyaların sınıflandırılması işine
başlanmıştır.
Bu dönemde tarih yazma işine de başlanılmış ve Ankara’da Harp Tarihi Dairesinde 1853-1856
Kırım Savaşı’ndan önceki yıllara ait tarihî belgeler bulunmadığından bu tarihten önceki savaşların barış
ve savaşı kapsayan Türk Silahlı Kuvvetleri tarihini etüt hâlinde İstanbul’daki kurul tarafından, Kırım
Savaşı’ndan sonraki savaşların harp tarihlerinin ise Harp Tarihi Dairesi yazarları tarafından yazılması
kararlaştırılmış ve 1960 yılında uygulamaya geçilmiştir.
1960 yılında bir taraftan tarih yazma işleri devam ederken diğer taraftan arşiv kısmında sandıkların
içindeki çok sayıda harp tarihi belgelerinin ilk olarak kaba (ön) tasnifine geçilmiş, kaba tasnifi biten
belgelerin ince tasnifinin yapılmasına başlanmıştır.
Harp tarihi yazımı dışında bu devrede Silahlı Kuvvetler Dergisi, Askerî Tarih Dergisi, Harp Tarihi
Vesikaları Dergisi, Savaş Menkıbeleri Dergisi, Atatürk Haftası Armağanı ve Stratejik Etütler Bülteni adlı
süreli yayınlar da yayımlanmaya başlanmıştır.
3. 1978 Yılından Günümüze Kadar Olan Dönemde ATASE Daire Başkanlığı Tarihi
a. Kuruluş ve Kadro Değişiklikleri
Harp Tarihi ve Stratejik Etütler Dairesi Başkanlığının adı, 1978 yılında “Askerî Tarih ve Stratejik Etüt
(ATASE) Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir.
İstanbul Askerî Tarih Kurulu, 1978 yılının Eylül ayında Yıldız Sarayı’ndan Yenilevent’teki Harp
Akademileri binasına taşınmıştır.17 1981 yılında yapılan bir değişiklikle İstanbul Askerî Tarih Kurulunun
adı, 2’nci Askerî Tarih Kurulu olarak değiştirilmiştir.18
1983 yılında yapılan bir değişiklikle ATASE Başkanlığında Plan ve Koordinasyon Grubu içinde
yürütülen yayım faaliyetleri için yeni bir şube kurulmuş ve adı da Yayım Şube Müdürlüğü olmuştur. Aynı
yıl Millî Harp Tarihi Komisyonunun adı da Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) olarak değiştirilmiştir.
1992 yılında 65 yaşın üzerindeki sözleşmeli emekli subayların görevden ayrılmasıyla doğan kadro
boşluğu yükseköğrenim görmüş tarih uzmanları ile doldurulmaya başlanmıştır. Emeklilik ve yaş haddi
nedeniyle personelinin tamamı ayrılmış olduğundan Ekim 1997’ye kadar görev yapamayan Stratejik Etüt
Kurulu, 1997 yılında alınan emekli general ve subayların göreve başlamasıyla tekrar faaliyete geçmiştir.
9 Temmuz 1996 tarihli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı KARADAYI’nın emirleri ile
ATASE Başkanlığı bünyesinde, Atatürkçü düşüncenin yaygınlaşarak etkinlik kazanması ve bu hususta
eğitimde standardın sağlanması amacıyla Atatürk Araştırma ve Eğitim Merkezinin (ATAREM) kurulması
çalışmalarına başlanmış ve ATAREM, Mayıs 1997 tarihinde göreve başlamıştır. ATAREM Yönetmeliği,
20 Ağustos 1999 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
17
18
Harp Akademileri Yıllığı (1848-1990); Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul, 1990, s. 5.
ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; 1981 yılı Gnkur. ATASE Başkanlığı, 2’nci Askerî Tarih Kurulu Tarihçesi.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
10
Mevcut Arşiv depolarının fiziki şartlarının yetersiz olmasından dolayı 2001 yılında yeni bir arşiv
binasının yapımı çalışmaları başlatılmıştır. 4 Kasım 2001 tarihinde temeli atılan yeni arşiv binasına 23 Eylül
2002 tarihinde taşınma işleminin tamamlanması sonucu yeni binada arşiv faaliyetlerine devam edilmiştir.
ATASE Başkanlığı bünyesinde “Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanlığı”
kurulmasına ilişkin çalışmalar başlatılmış ve SAREM Başkanlığı 9 Mayıs 2001 tarihinde teşkil edilmiştir.
3 Kasım 2011 tarihinde ATASE Başkanlığı “Genelkurmay Askerî Tarih Daire Başkanlığı” adıyla
Gnkur. Personel Başkanlığı kuruluşuna dâhil edilmiş ve 2 Aralık 2011 tarihinde yapılan yeni bir değişiklikle
ismi, “Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir.
Günümüzde ATASE Daire Başkanlığının bünyesinde ATEM Başkanlığı, Plan ve Koordinasyon Şube
Müdürlüğü, Yayım Şube Müdürlüğü, İdari Şube Müdürlüğü ve Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
yer almaktadır. ATEM Başkanlığı bünyesinde ise Atatürk Araştırma ve Eğitim Şube Müdürlüğü
(bünyesinde ATAREM Genel Sekreterliği), Askerî Tarih Şube Müdürlüğü (bünyesinde Türk Askerî Tarih
Komisyonu-TATK) ve Arşiv Şube Müdürlüğü bulunmaktadır.
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, ATASE Daire Başkanlığına bağlı, İstanbul’un Harbiye
semtinde konuşlandırılmış bir müzedir. Harbiye semti adını, Askerî Müzenin hizmet binalarının Osmanlı
İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Harp Okulu olarak kullanılmasından almıştır ve Cumhuriyet’imizin
kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK de bu okuldan mezun olmuştur. Tarihî Mehteran Birliği de
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı bünyesinde yer almaktadır. 9 kat olarak faaliyetlerini sürdüren
Mehteran Birliği, 2014 yılında yapılan TMK değişikliği ile personel sayısı artırılarak aynı anda altışar katlı
iki farklı konseri icra etme kabiliyetine erişmiştir.
Komutanlık bünyesindeki mevcut salonlar; Tanıtım Salonu, Atıcı Silahlar Salonu, Binicilik Salonu,
Fatih ve Yavuz Köşesi, Kesici Silahlar Salonu, Savunma Silahları Salonu, Ateşli Silahlar Salonu, Top
Maketleri Salonu, Top Teşhir Salonu, Şehitler Galerisi, Meşrutiyet Salonu, Birinci Dünya Savaşı Salonu,
Çanakkale Muharebeleri Salonu, Kurtuluş Savaşı Salonu, Cumhuriyet Dönemi Salonu, ATATÜRK Salonu,
Etnografik Eserler Salonu, Genelkurmay Başkanları Salonu, 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan EVREN Salonu,
Çadırlar Salonu, Kıyafetler Galerisi, Bayrak ve Sancaklar Salonu’dur. Ayrıca 2015 yılında Top Teşhir Salonu,
“Şehitler Galerisi” olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu salonda 18 Mart 2015 tarihinden itibaren “Türkiye
Şehitlerini Anıyor” programı çerçevesinde şehitleri anma etkinlikleri yapılmaktadır.
b. Eser Yazma ve Arşiv Faaliyetleri
ATASE Daire Başkanlığı Arşivinde 10 milyona yakın belge yer almaktadır. Arşivde 1853-1856 Kırım
Harbi’nden başlayan ve muharebe, harekât, istihbarat ve lojistik destek konularındaki belgelerden oluşan
koleksiyonlar bulunmaktadır. Başkanlık Arşivinde Başkanlığın kuruluşundan beri yapılan çalışmalar
sonucunda 19 koleksiyon meydana getirilmiştir. Genel koleksiyon başlıkları şunlardır:
Kırım Harbi (1853-1856), Osmanlı-Sırp Karadağ Harbi (1875-1877), Osmanlı-Rus Harbi (18771878), Osmanlı-Yunan Harbi (1897), Osmanlı-İtalyan Harbi (1911-1912), Balkan Harbi (1912-1913), Birinci Dünya Harbi (1914-1918), İstiklal Harbi (1919-1922), ATATÜRK Koleksiyonu, Kore Harbi (1950-1953),
Kıbrıs Barış Harekâtı (1974), Körfez Savaşı (1991). Bu koleksiyonlar; araştırmacıların hizmetine sunulmaktadır.
ATASE Daire Başkanlığı Arşivinde belgelerin bakım ve onarımının yapıldığı bir laboratuvar
bulunmaktadır. Burada, çeşitli sebeplerle (biyolojik, fiziki, kimyevi, mekanik ve diğer tahrip unsurlarından
biri veya birkaçı) tahribata uğramış belgelerin bakım ve onarımı yapılmaktadır. Her belge kontrol edilerek
oksitlenme, mantar veya böceklenme durumuna göre yüzeyinin kimyasal maddelerle nötrleştirilmesi
(asidinin giderilmesi), yüzeyinin asitsiz tül kâğıt ve şekersiz yapıştırıcıyla kaplanması ve belgenin
dezenfekte edilmesi tedavilerinden biri uygulanmaktadır. Belgeler, korunmaları için arşiv depolarında
18°C-23°C sıcaklık ve %50-%60 nem ortamında muhafaza edilmektedir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
11
KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
ATASE Daire Başkanlığının Türk askerî tarihini yazmak ve Türk askerî tarihi üzerinde sürekli
araştırmalar yaparak sonuçlarını yayımlamak olan temel görevi kapsamında eser yazma faaliyetlerinde
bulunmaktadır. ATASE Daire Başkanlığı Arşivindeki belgeleri esas alarak tarih ve harp tarihi uzmanları
vasıtasıyla Türk askerî tarihinin önemli olaylarını kapsayan ve TSK tarihini ayrıntılı olarak ele alan eserler
kaleme alınmıştır.
Bu kapsamda 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’ne yönelik
olarak “1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı Zaman Dizini”, “18771878 Osmanlı-Rus Harbi Harp Tarihi Broşürü”, Birinci Dünya
Savaşı’na yönelik olarak “Osmanlı Devleti’nin Siyasi ve Askerî
Hazırlıkları ile Harbe Girişi”, “Çanakkale Muharebelerine Katılan
Komutanların Biyografileri”, “Birinci Dünya Savaşı’na Katılan
Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri
(3 Cilt)”, “Çanakkale Muharebelerinin Esirleri-İfadeler ve
Mektuplar (2 Cilt)”,“Çanakkale Muharebelerinde 19’uncuTümen
Cerideleri Cilt 1”, “Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi”,
“Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesinde Sağlık Hizmetleri”
ile daha önce yayımlanmış Çanakkale Muharebelerine ilişkin
seri güncellenerek yeniden yayımlanmıştır. Ayrıca “Anafartalar
Muharebelerine Ait Tarihçe”nin yazılı olduğu Osmanlıca
defterler ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kaleme alınan
“Arıburnu Muharebeleri Raporu”nun yazılı olduğu Osmanlıca
defterler günümüz Türkçesine çevrilerek yayımlanmıştır.
12 ciltten oluşan “ATATÜRK’ün Not Defterleri” adlı çalışma
ve “Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal ATATÜRK Cilt 1”
yayımlanmıştır. İstiklal Harbi’ne yönelik olarak “İstiklal
Harbi’ne Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki
Komutanların Biyografileri (2 Cilt)”, “Türk İstiklal Harbi
IV’üncü Cilt Güney Cephesi” adlı eser güncellenerek
yeniden yayımlanmıştır. Ayrıca “İnönü Muharebeleri
Harp Tarihi Broşürü” ve “Aslıhanlar-Dumlupınar Harp
Tarihi Broşürü” yayımlanmıştır. İkili ilişkiler kapsamında
“Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri”, “Geçmişten
Günümüze Kosova Tarihi ve Türkiye-Kosova İlişkileri”, ”Tarih
Boyunca Türk-Tunus İlişkileri”; Başkanlığın son dönem
çalışmalarına örnek olmak üzere yapılan çalışmalardır.
Başkanlık kurum içindeki yazma faaliyetlerinin yanı sıra
dışarıdan yayın hakları satın alınan telif eserlerin de basım ve
yayım işlerini de yürütmektedir.
Ayrıca uluslararası askerî tarih dergisi olan “Revue İnternationale d’Histoire Militaire” Uluslararası Askerî Tarih Komisyonunun yayını olup Türk Askerî Tarih Komisyonunca bugüne
kadar bu derginin çeşitli sayıları hazırlanıp yayımlanmıştır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
12
Uluslararası Askerî Tarih Komisyonu tarafından üye ülkelere ait
komisyonların yıl içerisinde yayımlamış oldukları kitapların özet ve künye
bilgileri, uluslararası yıllık bibliyografya dergisinde yayımlanmaktadır.
ATASE Daire Başkanlığının yayımladığı eserlerden uygun görülenlerin
künye ve özet bilgileri, TATK Genel Sekreterliği tarafından her yıl
Uluslararası Askerî Tarih Komisyonuna gönderilmektedir.
ATASE Daire Başkanlığı tarafından hâlen yayımlanmakta olan
süreli yayınlar şunlardır:
1. ATATÜRK Haftası Armağanı: 1974 yılından itibaren her
yıl 10 Kasım’da yayımlanmaktadır. Derginin 10 Kasım 2015 tarihinde
42’nci sayısı yayımlanmıştır.
2. Askerî Tarih Belgeleri Dergisi: 1952 yılından itibaren yılda
iki kez yayımlanmaktadır. Dergide ağırlıklı olarak belgesine ihtiyaç
duyulan konulara yer verilmektedir. Derginin Ocak 2016’da yayımlanan
137’nci sayısının konusu “Kûtü’l-Amare Kuşatması ve Zaferi”dir.
3. Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi: 1976 yılından itibaren
yılda iki kez yayımlanmaktadır. Dergi 22 Temmuz 2013 tarihinden
itibaren Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezinin (ULAKBİM) Türkçe
veri tabanında yer almaya başlamıştır. Hakemli olan dergide yer alan
makaleler, yazarına akademik puan kazandırmaktadır. Derginin 2015
yılında 25’inci sayısı “100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı” konulu özel
sayı olarak hazırlanmış, Aralık 2015’te de 26’ncı sayısı yayımlanmıştır.
4. Silahlı Kuvvetler Dergisi: 1919 yılından itibaren yılda dört
kez yayımlanmaktadır. Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin süregelen abonelik sistemi 13 Haziran 2013 tarihinde sonlandırılmıştır. Aynı yılın
ekim sayısından (418’inci sayı) itibaren derginin tüm masrafları genel
bütçeden karşılanarak alay/tugay ve eşidi seviyesindeki birliklere dağıtılmasına karar verilmiştir. Bununla birlikte Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin
TSK İç NET ve TSK Dış NET’te elektronik ortamda yayımlanmasına
devam edilmiştir.
ATASE Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan ATATÜRK Sayfası,
4 Şubat 2013 tarihinde TSK Ağı (TSK İç NET) sayfasında, 6 Şubat 2013
tarihinde TSK İnternet Ağı (TSK Dış NET) sayfasında yayın hayatına
başlamıştır.
Büyük Önder ATATÜRK ve onun eseri olan Türkiye
Cumhuriyeti’nin Anıtkabir’in bağrında daha anlamlı ve veciz bir
şekilde ifade edilmesine imkân sağlamak maksadıyla Anıtkabir’de
kurulan “Atatürk Müzesi” kuruluş çalışmaları sırasında müzede
sergilenecek obje ve materyaller için tarihî olay, belge ve dokümanların
tespiti hususunda ATARE Şubesi aktif olarak görev almıştır. Anıtkabir
ATATÜRK Müzesi, 26 Ağustos 2002 tarihinde Genelkurmay Başkanı
tarafından törenle hizmete açılmıştır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
13
KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI
c. ATASE Daire Başkanlığının Akademik Faaliyetleri
ATASE Daire Başkanlığı tarafından kongre, sempozyum ve panel faaliyetleri de düzenlenmektedir.
ATASE Daire Başkanlığınca Balkan Savaşlarının 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle 03-07 Aralık 2012
tarihleri arasında Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında uluslararası düzeyde “On Dördüncü
Yüzyıldan Günümüze Balkanlar ve Balkan Tarihi” konulu On Dördüncü Askerî Tarih Kongresi icra
edilmiştir. Kongrede 13 oturumda 11’i yabancı olmak üzere toplam 41 bildiri sunulmuştur.
ATASE Daire Başkanlığı Cumhuriyet’in ilanının 90’ıncı yıl dönümü kapsamında
23-24 Ekim 2013 tarihleri arasında Ankara’da Kara Harp Okulunda “Cumhuriyet’in İlanının 90’ıncı
Yılında ATATÜRK ve Cumhuriyet Sempozyumu”nu gerçekleştirmiştir. Beş oturumdan oluşan sempozyumda 16 bildiri sunulmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’nın 100’üncü yıl dönümü nedeniyle TSK personelini Birinci Dünya
Savaşı hakkında bilgilendirmek amacıyla 14 Ekim
2014’te Kara Harp Okulunda, 23 Ekim 2014’te
Deniz Harp Okulunda, 24 Ekim 2014’te
Hava Harp Okulunda “Birinci Dünya Savaşı: Devletler, Cepheler, Komutanlar ve Askerler Üzerine”
konulu panel düzenlenmiştir.
Çanakkale Muharebelerinin 100’üncü
yılını anma faaliyetleri kapsamında düzenlenen
“100’üncü
Yıl
Dönümünde
Çanakkale
Muharebeleri” konulu 15’inci Askerî Tarih
Sempozyumu
uluslararası
katılımla
21-
27 Mart 2015 tarihleri arasında İstanbul’da
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında
icra edilmiştir. Sempozyumda 10 ülkeden
toplam 31 konuşmacı sunum yapmıştır.
TATK
düzenlenen
Genel
Sekreterliği
Uluslararası
her
Askerî
yıl
Tarih
Kongresi’ne Türkiye adına iştirak etmektedir.
Bu kapsamda 1-5 Eylül 2014 tarihleri arasında
Bulgaristan/Varna’da
“40’ıncı
Uluslararası
Askerî Tarih Kongresi” icra edilmiş, 5 Eylül 2014
günü öğleden sonra icra edilen Genel Kurul
toplantısında Türkiye adına 2016 yılı için adaylık
tanıtım sunumu yapılmıştır. Yapılan sunumun
ardından Uluslararası Askerî Tarih Komisyonu
Başkanı Dr. Piet KAMPHUİS tarafından 2016
yılında kongrenin icra edileceği ülke olarak
Türkiye’nin kararlaştırıldığı açıklanmıştır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
14
2015 yılında düzenlenen 41’inci Uluslararası Askerî Tarih Kongresi, Çin/Pekin’de icra edilmiştir.
“İkinci Dünya Savaşı ve 20’inci Yüzyılda Savaştaki Gelişmeler” konulu Kongre’de Türkiye’de icra edilecek
olan 42’nci Uluslararası Askerî Tarih Kongresi ile ilgili tanıtım sunumu yapılmıştır.
42’nci Uluslararası Askerî Tarih Kongresi 3-15 Eylül 2016 tarihleri arasında İstanbul’da icra
edilecektir. Kongrenin konusu “17’nci Yüzyıldan Günümüze Bölgesel Savaşlar ve Küresel Etkileri” olarak
tespit edilmiştir.
ATASE Daire Başkanlığı planlı faaliyetleri kapsamında her yıl askerî okul ve birliklerde
Atatürkçülük konferansları verilmektedir. Ayrıca her yıl 10 Kasım’da Genelkurmay Başkanlığı ATATÜRK
Kültür Sitesi’nde ATATÜRK’ü anma etkinliği düzenlemektedir. Yine her yıl 18 Mart’ta Şehitler Günü,
19 Mayıs’ta “Asker ve Devlet Adamı ATATÜRK” Paneli, 19 Eylül’de Gaziler Günü etkinlikleri icra
edilmektedir.
11 Nisan 1916 tarihinde yedi kişilik bir kadroyla kurulan ATASE Daire Başkanlığı, bu yıl
100’üncü kuruluş yıl dönümünü idrak etmektedir. Başlangıçta Çanakkale Muharebelerinden itibaren
Birinci Dünya Savaşı tarihini yazmak
amacıyla kurulan ve zamanla kuruluş
amacını
genişleterek
günümüze
kadar Türk tarih literatürüne askerî
tarih alanında yüzlerce eser kazandıran
ATASE Daire Başkanlığı, yayımladığı
süreli yayınlar ve düzenlediği akademik
faaliyetlerle de bilim dünyasına büyük
katkı sağlamaktadır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
15
Silahlı Kuvvetler Dergisi
Türkiye’nin
Havacılık ve Uzay
Merkezi
TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ
SKD: Firmanızın kuruluşu ile misyonu ve vizyonu hakkında bilgi verir misiniz?
Muharrem DÖRTKAŞLI: Havacılık ve uzay alanında, millî güvenlik ve sivil ihtiyaçlara
yönelik olarak 28 Haziran 1973 tarihinde 1784 no.lu Kanun’la Türk Uçak Sanayii Anonim
Ortaklığı tesis edilmiştir. 1984 yılında hem Hava Kuvvetlerinin ihtiyacı olan yeni nesil
savaş uçağının ülkeden teslim edilmesinin hem de havacılık sektörünün kalıcı bir
şekilde tesis edilmesinin altyapısını oluşturmak amacıyla Türk-ABD ortak yatırımı
ile TAI kurulmuştur. Havacılık alanında egemen çözümler üretebilmek amacı ile
2005 yılında yabancı hisseler alınarak millîleştirilen TAI, TUSAŞ-Türk Havacılık ve
Uzay Sanayii AŞ adını almıştır. Şirketimiz, bugüne kadar ANKA, HÜRKUŞ, T129 ATAK
ve GÖKTÜRK projeleri sayesinde Türk havacılık ve uzay sanayisinde ilklere imza
atmıştır. Bu projelerden aldığımız güç ile ülkemizin 2023 vizyonunda da yer alan millî
muharip uçak ve özgün genel maksat helikopteri projelerini azim, kararlılık ve
heyecanla sürdürmekteyiz.
Ayrıca Şirketimiz, “özgün ürünlere sahip ve küresel rekabet
gücüne ulaşmış dünya markası havacılık ve uzay şirketi” olmak vizyonu altında, “ülkemiz havacılık ve uzay sanayisinin gelişmesine
öncülük yapmak” misyonu ile JSF/F-35 ve A400M’in de dâhil
olduğu uluslararası havacılık projelerinde, küresel anlamda
rekabetçi ve önemli bir ortak olmuş; dünya çapındaki başarısını, ürün ve çözümlerinin teknolojik mükemmeliyeti temellerine oturtmuştur.
Muharrem DÖRTKAŞLI
TUSAŞ Genel Müdürü
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
16
SKD: Üzerinde çalıştığınız projeleriniz hakkında
bilgi verir misiniz?
Muharrem DÖRTKAŞLI: Bugün kendi özgün sistem çözümlerimiz ve ürünlerimiz ile küresel
havacılık şirketleri arasında önemli bir yere sahibiz.
“ANKA” MALE (Orta İrtifa Uzun Havada Kalış) sınıfı insansız hava aracı sistemi, “HÜRKUŞ” yeni nesil
eğitim uçağı ve “T129 ATAK” taarruz ve taktik keşif
helikopteri projelerinde seri üretim faaliyetlerine
yönelik çalışmaları başarıyla yürütmekteyiz. Özgün geliştirme projelerinin ana sistem tasarım ve
geliştirme fazından üretim, sistem entegrasyonu,
uçuş işlemleri ile son kullanıcıya teslimat ve satış
sonrası destek süreçleri dâhil tüm zorlu süreçlerde
gururla yer almaktayız. Mevcut projelerdeki ana
yüklenici sorumluluğumuzun yanı sıra geleceğe
yönelik özgün helikopter, millî muharip uçak, keşif-gözetleme ve haberleşme uyduları gibi Silahlı
Kuvvetlerin temel ihtiyaçlarına cevap verecek,
stratejik önemi haiz yeni projelerde de bu görevi
üstleniyoruz.
T129 ATAK helikopterlerimizin seri üretim
aşaması ve teslimatları devam ediyor. HÜRKUŞ
eğitim uçağımızın yıl sonuna kadar Avrupa Havacılık Emniyet Ajansından (EASA) sertifikasını alacağız, özgün helikopter (sivil ve askerî) geliştirmede
belli aşamaya geldik, şimdi ön tasarımdayız. EASA
ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü sertifikalı olacak bu helikopterleri, ihracat hedeflerimizde çok
iyi bir yere koyuyoruz. Millî imkânlarla çalışmaları
tamamlanıp Aralık 2012’de yörüngeye yerleşen
Göktürk-2 keşif ve gözetleme uydusu, üç yılı aşkın
süredir görevini başarıyla yapmaya devam ediyor.
Haberleşme uyduları alanında Türksat 6A haberleşme uydusu için TUBİTAK-Uzay ve ASELSAN ile
beraber çalışıyoruz. Biliyorsunuz Uzay Sistemleri
Entegrasyon ve Test Merkezi (USET) tesislerimiz
de açıldı. Dünyada çok az ülkenin sahip olduğu
bir tesis. Yer gözlem, haberleşme ve benzeri özelliklerdeki tüm uzay sistemlerinin fırlatılmaya hazır
hâle gelene kadar yapılması gereken çevresel test
süreçlerine hizmet verebilecek şekilde tasarlandı.
Yapısal grubunda Airbus ve Boeing ile olan iş hacmimizi artırmak isteğindeyiz. İnsansız hava aracı
alanında, ANKA’nın daha büyük versiyonlarıyla
ilgili de çalışmalarımız devam edecek. Yeni ve heyecan verici bir diğer projemiz olan “Millî Muharip
Uçak” projesi ile geleceğin savaş uçağı teknolojilerini geliştirme yolundayız. Ön fizibilitesini tamamladık, çalışmalara devam ediyoruz. Hava Kuvvetlerinin tekâmül jet eğitim uçağı ihtiyacı için de
görüşme ve değerlendirmelerimiz devam ediyor.
Önümüzdeki 10 yılın ana projeleri bunlar olacak.
SKD: TSK envanterine kazandırdığınız silah/
sistemler nelerdir? Bu silah/sistemleri kullananların
geri bildirimleri hakkında bilgi verir misiniz?
Muharrem DÖRTKAŞLI: HÜRKUŞ, küresel
sivil ve askerî havacılığın talepleri doğrultusunda
başlangıç ve temel eğitim uçağı olarak geliştirildi.
Bu kapsamda TUSAŞ bünyesindeki faaliyetlerle
yeni nesil sayısal kokpit, benzersiz eğitim için
en iyi olanakları sunan yüksek tandem oturma
düzeni, kesintisiz görüş sağlayan kanopi, kabin içi
oksijen üretim sistemi ve güçlü motorla Avrupa
Sivil Havacılık Otoritesi (EASA) CS23 sertifikasyon
uyumlu olarak ortaya çıktı. Üretilen iki statik uçak,
sertifikasyon için gereken testlerini tamamladı.
Proje kapsamındaki uçuş test programımız,
iki adet uçağımız ile hemen her gün ve tüm zorlu
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
17
TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ
koşullarda uçularak devam ediyor. 2016 yılının
ilk çeyreğinin sonu itibarıyla iki prototip uçak,
430 sortide 460 saat uçuş gerçekleştirmiştir.
Projenin kritik kilometre taşlarından biri olan “Viril
(Spin) Testleri” kapsamındaki ilk uçuş, 20 Ocak
2016’da başarıyla gerçekleştirildi. Uçağın virile
girip kendi dümeniyle çıkabilecek kuyruğu zaten
hesaplamıştık, bunu rüzgâr tünelinde de test ettik.
Gerçek testler de yanılmadığımızı çok şükür bize
gösterdi.
HÜRKUŞ-A mart ayında da Avrupa Sivil
Havacılık Otoritesi (EASA) test pilot ve mühendisi
nezaretinde gerçekleştirilen uçuş testi sınavını
başarı ile geçti. Bu uçuşlarda uçağın genel uçuş
ve kullanım karakteristiği, kararlılık ve kontrol,
perdövites, viril, manevra ve akrobasi kabiliyeti,
seyrüsefer, gece uçuşu, insan-makine arayüzü,
acil durum prosedürleri ve uçak sistemleri EASA
standartlarına göre değerlendirildi.
Onaya sunmamız gereken yaklaşık 500
dokümanın %90’ını da tamamladık. Ekibimiz yıl
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
18
boyunca, hafta sonları dâhil müthiş bir mesai
yaptı; yapmaya da devam ediyor. Yoruldular ancak
çok özel bir zamandan geçtiklerini de biliyorlar.
HÜRKUŞ-A, aviyonikleri nedeniyle B’ye nazaran
daha düşük maliyetli. İlgilenen ülkelere, bunu da
seçenek olarak öneriyoruz. Ancak herkesin gözü,
Hava Kuvvetlerimizin alacağı uçakta ve onları
yakından takip ediyorlar.
Türk Silahlı Kuvvetlerinden sipariş alan
bir başka projemiz olan ANKA; gece ve gündüz,
keşif, gözetleme ve istihbarat görevleri için EO/IR
ve SAR radar takılabilen Orta İrtifa Uzun Havada
Kalış (MALE) sınıfı bir insansız hava aracı (İHA)
sistemi olarak geliştirildi. ANKA, otomatik kalkış/
iniş kabiliyeti ve gelişmiş yedekli uçuş kontrol
sistemi ile seyrüsefer ve görev kabiliyetlerini
otonom olarak yapabiliyor. Motoru ve buzdan
korunma sistemi, yedekli haberleşme hatları
ile operasyon emniyeti sağlanıyor. Taşınabilir
görüntü kıymetlendirme istasyonu, telsiz rölesi,
uzak görüntü terminali, elektronik ve muhabere
istihbaratı gibi kabiliyetleri ise opsiyonel olarak
sunuluyor. 200 kg faydalı yük taşıyabilme yeteneği
çok önemli ve kullanıcıya büyük esneklik, görev
çeşitliliği sunuyor.
ANKA İHA sistemini, Blok-A ve Blok-B
olmak üzere iki farklı konfigürasyonda tanımladık.
2010 yılında ilk uçuşu gerçekleştirilen Blok-A,
geliştirme testlerinin ardından Savunma Sanayi
Müsteşarlığı (SSM) ve Hv.K.K.lığı tarafından Eylül
2012’de başlanılan resmî kabul faaliyetleri ile
1 Şubat 2013’te kalifiye oldu. Hem bizler hem de
ülkemiz için önemli gördüğümüz bir basamak,
5 Şubat 2016 tarihinde aşılmış; Blok-A ANKA,
Elâzığ’da geniş bir alanda keşif, gözetleme ve
diğer faaliyetleri başarıyla tamamlayarak ilk görev
uçuşunu gerçekleştirmiştir. Bugün itibarıyla iki
uçağımız aynı yerde ve verilecek görevler için
kullanıma hazırlar.
Blok-B konfigürasyonunda, Blok-A’da bulunan ASELFLIR 300T’nin yanı sıra yine ASELSAN
tarafından geliştirilen “Yapay Açıklıklı Radar Siste-
mi (SAR/GMTI)” yer alıyor. Entegre edilecek SAR ile
ANKA, bulut arkasından dahi hedeflerin geometrik benzetimini yaparak tanımlama yeteneğine kavuşacak. Aynı performansı her iki faydalı yükü birden taşırken gösterecek şekilde tasarım çalışmaları tamamlanan ANKA-B, 2015 yılının Ocak ayında
ilk uçuşunu keyifle tamamladı. İlk uçuştan beri test
faaliyetleri başarı ile devam ediyor. 28 Şubat 2016
tarihinde 200 kg faydalı yük ile havalanan ANKA-B;
SAR ve EO/IR taşımakta olduğu konfigürasyonla havada 26 saat 20 dakika kalıp 30.393 ft (MSL)
irtifaya çıkarak sözleşme isterlerinin de ötesinde
önemli bir performansla kendi rekorunu da kırdı.
2013 yılında SSM ile imzalanan Seri
Üretim Sözleşmesi kapsamında 10 adet ANKA-S
sisteminde; mevcut Blok-A ve Blok-B özelliklerine
ilave olarak uydu bağlantısı (SATCOM), kriptolu veri
linki, millî uçuş kontrol bilgisayarı ve HD özellikli
kameranın yer alması planlanıyor. 2015 yılının
Nisan ayında “Kritik Tasarım Gözden Geçirme
(CDR)” süreci başarıyla tamamlandı. Komuta
kontrol bağlamında menzil problemini ortadan
kaldıran ve uydudan kontrol imkânı sunan bu
projemizde de çalışmalara planlı takvimi içinde
devam ediliyor.
Ayrıca İHA grubumuzda yer alan “TURNA”
hedef uçak sistemi; düşman uçak ve füzelerini
simule edebilme, yüksek manevra kabiliyeti,
yüksek hızı, kolay kullanımı, düşük görev riski,
modülerliği ve maliyet etkinliği ile operasyonel
ortamlarda
gerçekleştirilen
atışlı
görevlerde
etkinliğini ispatlayan, özgün TUSAŞ tasarımı
bir üründür. 2001 yılında Silahlı Kuvvetlerimiz
envanterine giren TURNA, bu tarihten itibaren
hava savunma birliklerinin eğitimlerinde aktif
olarak kullanılmaktadır. Hv.K.K.lığı ve K.K.K.lığından
sonra Dz.K.K.lığı da deniz üzeri atışlı tatbikat ve
eğitimlerinde TURNA’yı kullanmaya başladı.
İHA konusunda bu noktada kalacağımızı
düşünmüyorum. İHA sistemlerinin önü açık.
Görünen o ki ihtiyaçlar da sınırsız. Yakın geleceğin
sivil ve askerî alanda gözü ve kulağı olacaklar. İnsan
hayatının kıymeti ile insanı sistemden çıkarmanın
güven ve limitsizliği, muharip sistemlerde de
İHA’ları vazgeçilmez yapacak. Biz de bu çerçevede
ürün portföyümüzü geliştirmeye devam edeceğiz.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
19
TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ
Bundan sonraki ilk aşamada gemilerden kalkıp
inebilecek döner kanatlı İHA’lar yapacağız.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin “Taarruz ve Taktik
Keşif Helikopteri” ihtiyacının karşılanması için 50
adet T129 ATAK tedarikine yönelik olarak 2007’de
imzalanan sözleşmenin ardından ilave 9 adet helikopterin 15 ay erken teslimatını hedefleyen Erken
Duhul Helikopteri (EDH) Tedarik Sözleşmesi de
2010 yılında imzalandı. Bu doğrultuda ana yükleniciliğimizde gövde, motor, aktarma organları
ve kuyruk pallerinin değiştirilmesine ilave olarak
acil çıkış kapısı, arka üst kaçış kapağı ve kuyruk
yerli aviyonik ve silah sistemleri ile özgünleştiri-
konisi gibi ana yapısal komponentlerin yanı sıra en
len, sıcak hava-yüksek irtifa görevleri için tasarla-
önemli uçuş kontrol yüzeylerinden olan kanatçık
nan T129 ATAK helikopteri; yeni nesil hedef tespit,
(aileron) ve sürat frenlerinin (spoiler) tasarım
kask, silah sistemleri, sayısal kokpit ve gelişmiş
ve üretimi TUSAŞ mühendis ve teknisyenleri
uçuş-atış kontrol sistemleriyle dünyada kendi sını-
tarafından gerçekleştirilmektedir.
fındaki en etkin taarruz helikopteri olma unvanını
elinde tutuyor.
tüm iç ve dış aydınlatma sistemleri (kokpit hariç)
İlk 9 helikopterlik T129A EDH paketi TSK en-
ile atık/temiz su sistemlerinin birinci derece
vanterine teslim edildi ve bu helikopterler operas-
tasarım ve tedarik sorumluluğunu da üstlenilmiş
yon sahasındaki görevlerini başarıyla icra ediyor-
bulunmaktayız. Ayrıca A400M uçağının tüm gövde
lar. T129B versiyonu kapsamındaki ilk helikopter,
kablo donanımı üretimi de şirketimizin iş payında
Kasım 2015’te Kara Kuvvetleri Komutanlığına tes-
bulunmaktadır.
lim edildi ve teslimatlar devam ediyor. Nisan 2016
Şirketimizin “Millî Sanayi Kuruluşu” olarak
itibarıyla TSK envanterinde toplamda 12 adet T129
ülkemizi temsilen katıldığı bu önemli proje
ATAK helikopteri mevcut ve teslimat programımız
çerçevesinde Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı
artan hızıyla devam ediyor. Aslına bakarsanız içeri-
için tedarik edilecek 10 adet A400M ATLAS stratejik
de sağladığımız memnuniyet dışarıda da iştahları
ulaştırma uçağından ilki, Mayıs 2014’te Hv.K.K.lığı
kabartıyor. Bunu da söylemeden geçmek isteme-
envanterine girdi.
TUSAŞ bünyesinde modernizasyon kapsamında teknolojinin yükseltilmesi, pilot hava aracı
arayüzünün geliştirilmesi ve görev kabiliyeti çeşitliliğinin arttırılması için anahtar teslim aviyonik
modernizasyon ve sistem entegrasyonu çözümleri yürütülüyor. Bu kapsamda nakliye uçağı (C-130),
jet eğitim uçakları (T-38) ve helikopter (S-70/UH60/AH/UH-1) modernizasyonları, modern ve esnek aviyonik mimariye, DO-178B standartlarında
uygun çözümlerle gerçekleştirildi.
Hava Kuvvetlerimizin gereksinimlerine
uygun geliştirilen C-130 Erciyes aviyonik sistemi,
benzerine ancak ABD’li modernizasyon projelerin-
dim.
Ülkemizin ilk yüksek çözünürlüklü elektro-optik yer gözlem uydusu olan GÖKTÜRK-2’nin
tüm tasarım, üretim, montaj, entegrasyon ve test
işlemleri; TUSAŞ ve TÜBİTAK-Uzay iş ortaklığı tarafından 2007-2012 yılları arasında gerçekleştirildi.
GÖKTÜRK-2 uydusu, TUSAŞ tesislerinde üretilerek
fırlatma üssüne buradan gönderildi. Uydu, basından da takip ettiğiniz üzere Hv.K.K.lığı tarafından
üç yılı aşkın süredir başarıyla kullanılıyor.
Önemli uluslararası projelerden A400M
stratejik nakliye uçağı projesinde uçağın ön orta
gövde, arka gövde üst bölümü, paraşütçü kapıları,
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
20
Yapısal komponentlere ilaveten A400M’nin
de rast geldiğimiz, karmaşık ve 120’ye yakın yeni
cihazı içeren bir sistem. Kokpit tümüyle değiştiği
için her yönüyle uçuş, kritik bir sistem özelliği taşıyor. Tüm bu sistemleri yöneten merkezî kontrol
bilgisayar yazılımı da yine TUSAŞ mühendisleri
tarafından geliştirildi. 2014’te “Tamamlayıcı Tip
Sertifikası”nı aldık ve ilk prototipimizi teslim ettik. İkinci prototip teslimat aşamasında. Ayrıca
TUSAŞ’ta iki adet ve Kayseri HİBM’de üç adet olmak üzere toplam beş adet uçağımızın seri üretim
faaliyeti devam ediyor.
SKD: Türkiye’nin ve firmanızın savunma
sektöründe ve dünyadaki konumunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Muharrem DÖRTKAŞLI: Türk savunma
sanayisinin son yıllardaki hızlı gelişiminde, uygulanan millî politika ve uygulamaların etkisi başrol
oynamıştır. Ülkemizdeki havacılık ve uzay sektörü,
yerli imkân ve kabiliyetlerle geliştirilen ve üretilen
kritik sistem ve ekipmanların TSK envanterine girişi ile birlikte yurt içi tedarik oranı yüzde ellilere
ulaşmıştır. Bugün Türk firmaları dünyayla rekabet
eden ürünler ortaya çıkarmakta, tecrübe ve kaliteleri ile uluslararası büyük projelerde önemli roller
üstlenmektedir.
Yürütülen proje sayısı ve faaliyet gösteren
firma sayılarındaki artış ile mali rakamlara yansıyan bu olumlu tablo, yürütülmekte olan tedarik
politikalarının ve uygulamaların ne kadar isabetli
kararlar olduğunun en güzel kanıtıdır. Bu yöndeki devlet politikalarının ve teşvik uygulamalarının
istikrarlı bir şekilde devam etmesiyle geçmişle
bugün arasında nasıl büyük farklar ortaya çıktıysa
önümüzdeki dönemde de her alana sirayet edecek olumlu değişimlerin gerçekleşeceğine inanmaktayım.
Türkiye olarak da baksanız Şirketimiz penceresinden de baksanız dünya sıralamasında savunma ve havacılık alanında memnuniyet verici
bir noktadayız. Dünyanın seçkin kurumlarının
yaptığı sıralamalarda Şirketimiz de dâhil olmak
üzere sektör olarak da yer almaktayız. Bu, hepimizin gururu olan bir durum. Şirket olarak yaptıklarımızı yukarıda paylaştım. Tekrar etmeyeceğim ama
büyüme ölçeklerimiz hakikaten ders kitaplarında
okutulacak düzeyde. “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır.” sözü vardır ya işte, o hem ülkemiz
hem de Şirketimiz için kullanılabilecek bir söylemdir.
Havacılık sektörü; kara ve deniz sektörlerine
oranla daha zorlu bir sektördür. Havacılık ve uzay
sanayi; stratejik öneme haiz, yüksek maliyetli
büyük yatırımlar gerektirir. Üstelik ticari açıdan
uzun dönemde geri dönüş sağlar. Bu nedenle
dünyada ileri teknolojiler üreten ülkelerde bile
doğrudan ya da dolaylı devlet desteği sağlanmakta
olduğu görülmektedir. Bizim ülkemizde de sivil ve
asker tüm devlet büyüklerimiz, mevcut olanaklar
çerçevesinde bizlere destek olmak için politikalar
geliştirmektedir.
Şirket olarak bugün geldiğimiz noktada,
ürün geliştirme konusunda 8-10 yıldır yaptığımız
çalışmalarımız var ve buradan cesaretle daha
iddialı projelere girmek istiyoruz.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
21
TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ
SKD: Yurt dışı pazar çalışmalarınız hakkında
bilgi verir misiniz?
Muharrem DÖRTKAŞLI: Bildiğiniz üzere
sürdürülebilirlik, Şirketimizin uzun dönemde
ayakta kalması açısından çok önemli. Bu kapsamda
Şirketimiz, özellikle yolcu uçaklarının kritik gövde
ve kumanda yüzeyi yapısalları alanında tek kaynak
üretici ve risk paylaşımcı ortak olarak yer alıyor,
dünyanın en büyük savunma ve havacılık firmalarına
ihracat gerçekleştiriyor.
Ülkemizin savunma ve havacılık sektör
ihracatında en büyük payı “havacılık ve uzay”
ürünleri almakta, sektör ihracatı ise ağırlıklı olarak
Şirketimiz tarafından gerçekleştirilmektedir. Gururla
söyleyebilirim ki TUSAŞ, Türkiye İhracatçılar Meclisi
(TİM) tarafından yapılan değerlendirmelerde
2011’den bu yana “Sektör İhracat Şampiyonu”
unvanını elinde bulundurmaktadır.
İhracatın niteliği konusuna ayrıca dikkatinizi
çekmek isterim. Türkiye’nin ortalama ihracat değeri
1.6$/kg iken TUSAŞ’ın 500$/kg ile 250.000$/kg arasında değişen ihracat değerlerine sahip olduğunu
ve ülkemizi 2023 hedeflerine götürecek rakamların
havacılık ve uzay gibi katma değeri yüksek alanlar
olduğunu vurgulamak isterim.
Son 10 yılda geliştirdiğimiz ürünlerle dünya
çapında platform markası olma yolunda önemli
mesafeler kat ettik. 2005 yılı cirosu 90 milyon dolar
seviyelerinde iken 2015 yılı ciromuz, 1 milyar dolar
seviyesini aşmıştır. Ciromuzun büyük çoğunluğunu
yurt dışı satış gelirlerimiz oluşturuyor.
Buna paralel olarak Şirketimizin gelecek
döneme yönelik hedeflerini, özgün ürünlerin
ihracatını artırarak ve ürün portföyüne yeni
platformlar ekleyerek bir dünya şirketi olma
yönünde belirledik. Bunu gerçekleştirmek için
ana gündemimiz hem teknik altyapımızı hem de
insan kaynağımızı geliştirerek bu zor coğrafyada
ülkemizin ihtiyaç duyduğu sistemleri geliştirerek
kullanıma almak ve uluslararası piyasaya yönelik
olarak rekabetçi olmaktır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
22
SKD: Diğer kurumlarla (KOBİ, üniversiteler vb.)
olan ilişkileriniz hakkında bilgi verir misiniz?
da hem sayısal olarak hem de yetkinlik anlamında
Muharrem DÖRTKAŞLI: Hissedarlarımız
önemli ilerlemelerine şahit olduk. İmalat yöntem-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) ve Türk Silahlı
leri/teknolojileri, malzeme ve proses gereksinim-
Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının (TSKGV) katkı
leri ve kalite teminatı sistemi gereklilikleri gibi bir-
ve destekleriyle ülkemiz için katma değer üretmek
çok önemli konuda gelişmeler kaydedildi ve ana
için azimle çalışıyoruz.
müşteri isterlerini karşılayacak düzeye ulaşıldı.
Son on yılda yardımcı sanayi firmalarımız-
Şirketimizin yarattığı bu katma değeri
Son yıllarda artan iş yükü çerçevesinde yar-
değişik şekillerde ifade edebiliriz. 5.000 çalışan,
dımcı sanayi firmalarına 2 milyon saatin üzerinde
havacılık ve uzay çalışmalarında deneyimli 1.900
iş aktarımı yapar hâle geldik. Hedefimiz 2025 yılına
mühendis, %75’i ihracat olmak üzere 1 milyar
kadar tüm detay parça üretim işini TUSAŞ dışına
dolarlık ciro, yan sanayiye verilen 2 milyon saatlik
aktarabilmek ve yardımcı sanayimizle birlikte yeni
iş, yardımcı sanayi operasyonları ile yaratılmış
nesil uçaklarda daha büyük komponentlerin seri
yaklaşık 1.000 kişilik ayrı bir istihdam gibi örnekler
imalatçısı konumuna gelebilmek.
verebiliriz.
Ayrıca yardımcı sanayi firmalarına eğitim/
Ürünlerimizle marka olma hususunda
sertifikasyon ve denetim desteği vererek dünya
önemli mesafeler kat ettik. Çalışmalarımıza devam
havacılık standardında ve zorlu sözleşme takvimi
ederken yardımcı sanayi firmaları ve stratejik
içinde üretimin gerçekleşmesi için yüklenici
ortakları ile birlikte çalışmaya, üniversitelerle iş
rolünün gereği her tedbiri almaktayız.
birliklerini geliştirmeye azami önem veriyoruz.
Bizi başarıya taşıyacak bir önemli nokta ise
Ülkemizde havacılık yardımcı sanayisinin
üniversiteler ile yapılan iş birlikleri. Harp Okulları
ve KOBİ’lerin büyümesi suretiyle yerli havacılık
da dâhil olmak üzere üniversiteler ve akademik
sanayisine derinlik kazandırmayı amaçlıyor, bu ko-
kuruluşlar ile ortak gerçekleştirilecek projeler için
nuda ülkemizi dünya havacılığı ile rekabet edebilir
yol haritası oluşturduk. Üniversitelerimiz ile eğitim
düzeye getirmeyi bir strateji olarak benimsiyoruz.
ve araştırmaya yönelik iş birliği protokolleri imza-
İleri teknolojilere ve mühendislik altyapısı-
lamaya başladık. Bu protokoller kapsamında üni-
na yatırım yapmaya devam edersek özgün ürün
versitelerimizin fakülteleri, araştırma merkezleri ve
projelerinde sağlayacağımız gelişmeler ile ulusla-
akademisyenleri ile konu-alan bazlı bilgi ve vizyon
rarası pazarlarda daha iyi yerlere geleceğimize ina-
paylaşımları gerçekleştirilmekte ve somut iş birliği
nıyoruz. Bu hedefler ancak Türk savunma ve hava-
projeleri için çalışmalar yapılmaktadır.
ve stratejik ortakları ile birlikte gerçekleştirilebilir.
SKD: İnsan kaynakları politikanız ve çalışanlarınızın eğitim seviyeleri hakkında bilgi verir misiniz?
Bu süreçte yardımcı sanayi firmaları ve KOBİ’ler
Muharrem DÖRTKAŞLI: Şirketimizin “dün-
tarafından sağlanan ve sağlanacak olan destek ve
yada söz sahibi bir şirket olmak” hedefine ulaşmak
katkı, bizi bugün ulaştığımız dünya standartların-
amacıyla yürüttüğü faaliyetlere katkıda bulunacak
da uçak parçalarını zamanında, kalitesinde, ulus-
nitelikte insan kaynağının TUSAŞ’a kazandırılması,
lararası sertifikasyonlara sahip olarak ve rekabetçi
kişisel ve mesleki açıdan geliştirilmesi ve değerle-
fiyatla üretebilen bir firma konumundan daha ile-
rimize bağlı aidiyetin sürdürülmesi insan kaynak-
riye taşıyacaktır.
ları politikamızın temelini oluşturuyor.
cılık sanayi altyapısını kullanarak yardımcı sanayi
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
23
TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ
Son 10 yılda, başarılarımızla birlikte insan
içinde tekâmül edecek farklı programlarımız
kaynağımız da büyüyerek %100’ün üzerinde artış
var. Türkiye’nin önde gelen üniversiteleri ile
gösterdi. 2016 yılı itibarıyla Şirketimizde 5.000’i
imzaladığımız,
aşkın personelimiz bulunuyor. Bunların büyük
“Sanayi İçin Araştırmacı Yetiştirme Programı
çoğunluğu 40 yaşının altında, eğitim seviyeleri
(SAYP)” projelerimiz sayesinde Savunma Sanayi
yüksek, havacılık ve savunma sanayisine uzun
Müsteşarlığının belirlediği öncelikli alanlarda
yıllar katkı sağlayabilecek kişiler. Bugün 1.300 kişi,
gerçekleştirilecek
AR-GE personeli olarak şirketimize ve ülkemize
yetiştirmeye devam ediyoruz. Daha üstüne
yenilikler katmak için çalışıyor.
koymamız gerektiğini biliyoruz. Yani “Daha
projeler
için
çalıştığımız,
araştırmacı
Şirketimizde, bizlerle çalışmak, bu başa-
egemen sistemlerle donatılmış millî savaş uçağına
rılara ortak olmak isteyen çok sayıda kişi var. Her
sahip olabilmek için hangi teknolojiye ihtiyaç
geçen gün şirketimize karşı artan bu ilgi bizleri de
var? Hangileri yurt içinde geliştirilmeli, hangileri
gururlandırıyor. 2015 yılında şirketimize yaklaşık
yan sanayi tarafından üretilmeli? TUSAŞ’ta hangi
74 bin kişi iş başvurusunda bulundu.
teknolojileri geliştirmeliyiz?” diye çalışıyoruz.
Türkiye’de son derece iyi üniversiteler var
Sektörümüz havacılık-uzay, elektrik-elektronik,
ve genç nüfusumuzun da tercih ettiği bölümler
makine ve endüstri gibi mühendislik alanları için
arasında mühendislik bölümü üst sıralarda. Bu
cazip bir sektör, kıymetli bir iş alanı ve gelişim için
bizim için bir avantaj, gençlerimizin motivasyonu
önemli bir okul.
da iyi. Ama buraya gelip işe başladıktan sonra
Üniversite iş birliğinde araştırma ve tekno-
tam anlamıyla işe katma değer sağlayabilmeleri
loji geliştirme çalışmalarına ek olarak eğitim-öğ-
için belli bir süre geçmesi yani tecrübe edinmeleri
retim faaliyetlerinde şirketimiz personeline temel
lazım. Bunun için biz de TUSAŞ’ta kendi
ve ileri mühendislik derslerinin verilmesi ama-
akademimizi kurduk. Her yeni başlayan personel
cıyla protokoller imzalamakta, çeşitli akademik
için oryantasyon programlarımız ve zaman
kuruluşlar ile görüşmeler sürdürmekteyiz. Ayrıca
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
24
yaygınlaştırmaya
oluşturulan “TUSAŞ Teknoloji Yol Haritası”nda önceliklendirilmiş teknoloji alanlarında personelimizin lisansüstü eğitim çalışmalarına destek sağlanmaktadır. 200’e yakın personelimiz bu kapsamda
lisansüstü eğitimine devam etmektedir.
SKD: Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin okuyucularına iletmek istediğiniz mesajınız var mı?
Muharrem DÖRTKAŞLI: Hâlihazırda özgün ürünlerimiz ANKA, HÜRKUŞ, T129 ATAK ve
GÖKTÜRK uyduları ulusal ve uluslararası arenada
güvenilen ve bilinen markalar hâline gelmiştir.
Önümüzdeki dönemde amacımız hem sayısal ve-
araçları ve uydu sistemleri (gözlem, istihbarat, ha-
rilerimizle hem de ürün gamımızla daha hızlı bir
berleşme) gibi farklı sınıflarda özgün ürünleri ürün
büyüme gerçekleştirmek. 2025 yılına geldiğimiz-
portföyümüze dâhil etmeyi hedefliyoruz.
de 8 bin çalışanımızla 6 milyar dolar ciroya ulaş-
Milletimizden, askerimizden, devlet büyük-
mayı; özgün helikopter, ANKA-S ve yeni geliştirilen
lerimizden aldığımız destek ve bizlere duyulan
ANKA’ları Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine dâhil
güvenle bu günlere geldik. “Kendi uçağını kendin
etmeyi, GÖKTÜRK yenileme uydu projelerimizi
yap!” sloganıyla çıkılan bu yolda başarılanlar ile kı-
başlatmayı ve “Millî Muharip Uçak” projemizde
vanç duyuyoruz. Ama “Bu gurur hepimizin”. Aynı
ilk uçuşu gerçekleştirmiş olmayı hedefliyoruz. Bu
destek ve artan bir gayret ile mevcut durumumu-
süre zarfında Türk Silahlı Kuvvetleri ve uluslara-
zu daha ileri seviyelere çıkaracağımıza inancımız
rası pazarlar için zamanın gereksinimlerini karşı-
tamdır.
layacak yeni helikopterler, uçaklar, insansız hava
Muharrem DÖRTKAŞLI
TUSAŞ Genel Müdürü
1961 yılında Çankırı’da doğan Muharrem DÖRTKAŞLI, 1983 yılında
lisans derecesiyle ODTÜ Makina Mühendisliği Bölümünden mezun
olmuştur.
1991 yılında Proje Kontrol Ofis Müdürü olarak göreve başladığı
TUSAŞ-Türk Uçak Sanayii Şirketinde, Haziran 1997-Mart 2003 tarihleri
arasında Genel Müdür Yardımcılığı yapmıştır. 2003 yılında TUSAŞ’a “Genel
Müdür” olarak atanmış ve Şirketin Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ (TAI)
ile birleşmesine kadar bu görevini yürütmüştür.
TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI) Genel Müdürü olarak
atandığı 13 Ekim 2005 tarihine kadar TAI Yönetim Kurulu Üyeliği de yapan
Muharrem Dörtkaşlı, hâlen TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI) Yönetim Kurulu
Başkanı olup Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) ile SaSaD Yönetim Kurulu
üyeliği de yapmaktadır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
25
Korg. Uğur TARÇIN*
Kosova Dağlarında Yankılanan
Çanakkale Türküsü
Kosova, Balkan Yarımadası’nın güneydoğu kısmında yer alır. 10.908 km2 yüz ölçümü Sırbistan,
Makedonya, Arnavutluk ve Karadağ ile çevrilidir. 1.739.8251 olan nüfusun çoğunluğunu Arnavutların
oluşturduğu ancak Türk, Boşnak, Sırp, Romlar (Çingene), Goralı ve diğer azınlıkların bulunduğu, %96’sı
Müslüman, %4’ü Ortodoks/Katolik yapısıyla genel olarak karasal iklimin hüküm sürdüğü bir ülkedir.2
1389’da Birinci Kosova Meydan Muharebesi’yle başlayan ve 523 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan
Kosova; Birinci Balkan Savaşı sonunda Sırp hâkimiyetine girmiş, 1963 yılında Sırbistan içerisinde özerk
bölge statüsü kazanmış ancak daha sonra etnik temizliğe ve insan hakları ihlaline maruz kalmıştır.
Türkiye, BM 1244 sayılı kararının yayımlanmasından sonra gecikmeksizin Kosova’ya birlik göndermiştir. Bu kapsamda Türk Birliği, 01-03 Temmuz 1999 tarihleri arasında Kosova’ya intikalini tamamlayarak günümüze kadar diğer ülkelerin birlikleri ve personeli ile yakın bir iş birliği içinde kendisine verilen
tüm barış görevlerini başarı ile icra etmiştir.
Bilindiği gibi Çanakkale Savaşı ile ilgili sayısız yazılı ve görsel eser bulunmaktadır. Olağanüstü bir
mücadele göstererek her ne pahasına olursa olsun düşmana geçit vermeyen Türk askerinin eşsiz başarısı
ve Türk tarihindeki özel yeri nedeniyle tarihimizin altın sayfalarından biri olan Çanakkale Muharebeleri,
Türk ve dünya tarihi açısından birçok gelişmeye sahne olmuş ve Mustafa Kemal ATATÜRK gibi askerî bir
* Gnkur. MEBS Bşk.lığı
1
2012 sayımıdır. Bu nüfusun yaklaşık 30.000’i Türk’tür.
2
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kosova; (Erişim Tarihi: 22.04.2014).
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
26
Prizren Taburu
dâhiyi ortaya çıkarmış; Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra başlayacak olan Millî Mücadele
ruhunun bütün yurtta artmasını sağlamış, sömürge altında bulunan dünya toplumlarında bile millî kurtuluş fikrinin oluşmasına yol açmıştır.
Ne yazık ki Çanakkale Savaşı’nda Türk askeri ile birlikte omuz omuza savaşanlarla ilgili kaynak,
belge, kitap ve inceleme çok sınırlıdır. Mevcut olanlar ise referanslardan görüleceği üzere duygu, cesaret
ve fedakârlık yüklüdür. Bu konuda hızlı bir arşiv taraması yapılması veya arama motoru kullanılması bu
gerçeği teyit edecektir.
Tarihin kayıt altına alınmasına katkı sağlamak amacıyla hazırlanan bu makalede, Çanakkale
Savaşı’nın Kosova’ya yansıması birkaç örnekle anlatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca araştırılmaya değer olduğuna inanılan bu konuda uzmanların çalışmalarıyla pek çok faydalı eser çıkabileceği düşünülmektedir.
Osmanlının 1912 yılında, Balkan Savaşlarıyla Kosova’dan ayrılışından üç sene sonra 1915 yılında
Çanakkale Savaşı için Kosova’dan sekiz tabur3 kadar personel son derece zor şartlar altında yaptıkları
yolculuklardan sonra Çanakkale’ye giderek savaşa gönüllü olarak katılmışlardır.4
Çanakkale Savaşı fotoğrafları arasında bulunan Prizren Taburuyla ilgili fotoğraf, bu konudaki kıymetli vesikalardan biridir.
Bu taburların intikalleri ile ilgili ne yazık ki elimizde sınırlı belge5 bulunmaktadır. Kanaatimizce her
biri ayrı bir inceleme konusu olabilecek bu intikallerin tümü yaya, tren ve at arabası gibi değişik ulaşım
vasıtalarıyla gerçekleştirilmiştir. Çanakkale Savaşı’nda Türk devletini kurtarmak için şehit düşen Anadolu
Türklerinin arasında bugün Türkiye sınırları dışında yaşayan çok sayıda Türk, Boşnak, Pomak, Arnavut,
Tatar, Goralı ve diğer uluslardan olan Türk severler, eski Türk hâkimiyetini arayan ve Türkiye’yi bu fela3
4
5
Prizren, İpek, Priştina, Yeni Pazar, Yeni Varoş, Üsküp, Kalkandelen ve Gora’dan toplam sekiz tabur. Tabur teşkili askerî standartlarda
değildir. Ebubekir Sofuoğlu; Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2007, s. 75.
Taner Güçlütürk vd.; “Makalelerle, Anılarla, Şiirlerle, Törenlerle ve Belgelerle Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı”,
Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 69.
Kosova’nın farklı bölgelerinden gelerek Çanakkale Muharebelerine katılan şehit ve gazilerle ilgili bugüne kadar yazılmış iki kitap
(“Kosova’nın Çanakkale Kahramanları” ve “Kosova’dan Çanakkale’ye, 1915 Çanakkale Savaşı”) bulunmaktadır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
27
KOSOVA DAĞLARINDA YANKILANAN ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
ketten kurtarmak için yaşamlarını feda etmeye hazır bulunan savaş gönüllüleri de vardı.6 Bu kahraman
insanlardan bir kısmı Çanakkale’de şehit olmuştur ve Türk topraklarında bizim askerlerimiz ile birlikte
huzur içinde yatmaktadır. Gazi olanların bir kısmı ülkemizde kalmış, bir kısmı ise kendi vatanları olan
Kosova’ya tekrar dönmüştür.7
Bakınız ATATÜRK 1934 yılında Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybeden yabancılar hakkında ne
diyor:
8
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur
içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık
bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Gora Bölgesi9 Zli Potok (Hızlı Potok-Hızlı Derecik) köyündeki bir şehit yakınının anlattıkları, bu
kahraman insanların yaşadığı dramı açıkça ortaya koymaktadır:10
“Aralarında nişanlı olanlar da hiçbir zaman ardında bıraktıkları sevgililerine geri dönemedi. Çanakkale Savaşı’ndan gazi olarak dönenler bir gece vakti köye varırlar. Çünkü savaşa giderken köyün yaşça büyükleri tarafından gündüz döndükleri takdirde köye girmemeleri, galibiyet sevinci adına yanlarında varsa atlarını
şaha kaldırmamaları ve havaya silahlı ateş açmamaları tavsiye edilmiştir.”
Bu ne asaletli ve yüce bir davranıştır ki savaştan dönenler, şehit ailelerini üzmemek için köylere
gece girmiş ve kavuşma sevincini dahi gizli yaşamışlardır.
Bir diğer şehit yakını11 ise babası ve iki komşusunun yürüyerek Çanakkale’ye gittiğini, babasının
Fransızlar tarafından yaralı olarak esir edildiğini daha sonra memleketlerine döndüğünü anlatmaktadır.
Bir Goralı12 ise “Bura halkı kendini hep Türk bildi, kendini öyle bildirdi ve bu nedenle savaşlara
katıldı.” diyor. Bu özet ifade ise kimlik ve Türkiye sevgisini, dolayısıyla her şeyi açıklamakta, dahası bize bu
insanlara karşı görevlerimizi de hatırlatmaktadır.
Şanlı tarihimiz savaşlara katılan ve nice başarılar gösteren kahraman kadınlarla dolu olup
Kosova’dan erkeklerin yanında kadınlar da Çanakkale Savaşı’na katılmıştır. Gora’nın Brod köyünden savaşa katılan Zeynep Mido Çavuş ile birlikte genç kızlar da bu kahraman kadınlardandır ve Çanakkale’de
şehit olmuşlardır.13
Yakınlarının ifadelerine göre Çanakkale Savaşı’na katılmak üzere köylerinden ayrılan kahramanlar
sevdikleriyle vedalaşırken gözleri yaşlı bir şekilde “Şehit düşerseniz hakkımız helal olsun, yeter ki Türk
bayrağı yere değmesin.”14 dualarıyla uğurlanmış ve aynı vakarla mütevazı bir şekilde karşılanmışlardır.
Söz konusu bu personelden tespit edilebilenlerin çocukları ve yakınları, Türk askerî personelince
kutlanan 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ata yadigârı olarak çağırılmaktadırlar.15
6
7
8
9
10
14
11
12
13
15
Sofuoğlu; s. 29, 33.
Taner
Güçlütürk;
“Gora’da
Çanakkale Türküsü
Efsanesi”,
(http://www.turkmeclisi.org/?Sayfa=Temel-Bilgiler&Git=BilgiGoster&Baslik=gora-da-canakkale-turkusu&Bil=463), (Erişim Tarihi: 11.04.2014).
gytmp.milliparklar.gov.tr/Anasayfa/sehitlikler/ANITLAR/AriburnuSahilKitabesi.aspx?sflang=tr; (Erişim Tarihi: 11.04.2014).
Gora Bölgesi; Kosova‘nın Arnavutluk ve Makedonya topraklarıyla kesiştiği bölgenin adıdır. Prizren şehrinin güneyinden Kosova‘nın
güneybatı ucuna kadar uzanmaktadır.
Zli Potok köyünden Çanakkale’de 90 kişi şehit olmuş, dokuzu gazi olarak dönmüştür. Rahime Koska (Pehlivan) Zli Potok köyü Gora/
Kosova. Güçlütürk vd.; s. 70.
Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı; Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 71.
age.; s. 77.
Sofuoğlu; s. 80.
Güçlütürk; “Gora’da Çanakkale Türküsü Efsanesi”, Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı, Baltam/KTTGKK.lığı,
Prizren-Kosova, 2008, s. 70.
18 Mart 2008 Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü törenleri hâlâ devam etmektedir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
28
Dragaş Bölgesindeki Çanakkale Yolu
2008’de icra edilen törende bu ailelere şükran belgeleri takdim edilmiş, bu kahramanların unutulmadığı ifade edilmiş, ahde vefa örneği sergilenmiş ve torunları da Türkiye’de kutlanan törenler için
Çanakkale’ye gönderilmiştir. Bu törenlere katılanlar gerek hatırlandıkları için gerekse atalarının savaştığı
yerleri gördükleri için Türk askerine sonsuz şükranlarını sunmuşlardır.
Çanakkale Savaşı, aynı acıyı hisseden bu halkların tarihlerinde de silinmeyen ve unutulması
mümkün olmayan izler bırakmıştır. Onlar; Çanakkale Savaşı ile ilgili olayların mucizelerini, duygularını
sözlü ve yazılı olarak onlardan sonra gelen kuşaklara iletmek için kamuoyuna duyurmaya çalışmış ancak
fazla başarılı olamamışlardır.
Kosova’da
Nimetullah
HAFIZ
ve
Prof. Dr. Tacida Zubçeviç HAFIZ tarafından
uzun yıllar sürdürülen Türkoloji çalışmaları
sonucu günümüze dek ulaşan Çanakkale Savaşı edebî ürünlerini; Kosova Türk halk türkülerinde, Kosova Türk destanlarında ve Kosova
Türk şairlerinin eserlerinde Çanakkale Savaşı
olarak üç ana bölümde,16 günümüze dek derlenebilmiş tüm türküler ise altı bölümde incelenebilmektedir.17 Bu tür türküler arasında
en değerlileri, tarih konulu türkülerdir ve tarih boyunca Balkanlarda tüm tarihî olayları, yaşanan çileyi,
katliamları ve üzüntüleri dile getirmektedir.
16
17
Nimetullah Hafız-Tacida Zubçeviç Hafız; “Kosova Türk Yaratıcılığında Çanakkale Savaşı”, Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale
Savaşı, Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 17.
1. Ninniler, 2. Aşk Türküleri, 3. Gurbet, Askerlik ve Hapishane Türküleri, 4. Ağıtlar, 5. Taşlama ve Güldürü Türküleri, 6. Tarihî Konulu
Türküler. Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı; Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 17.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
29
KOSOVA DAĞLARINDA YANKILANAN ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Kosova’da, “Çanakkale İçinde” türküsü özel bir yere sahiptir. Savaş döneminde ortaya çıkan bu
türkü hem Anadolu’da hem Kosova’da hem de Türkiye dışındaki ülkelerde aynen söylenmektedir. Ancak
Kosova’da da halkın özel duygularını ifade eden başka Çanakkale türküleri, şiirleri de yazılmıştır. Bunlardan örnekler:
“Çanakkale içinde sıra sıra söğütler,
Söğütler altında yatır baba yiğitler” (İskender MÜZBEG)18
Bir diğer türkü ise oğlu için ağlayan ananın ağıdıdır:
“Ağladı yaşlı ana Seymen İlmen için ağladı”
“Tam on iki yıl, gelir diye” (Torbeşli Şair Acemi Miflar)19
Düşman kurşunu bulmuştu onu, yiğit “Allahu ekber” dedi. Kurşuna karşı şu türküyü söyledi:
“Çanakkale içinde beni vurdilar.”
Bir diğer türkü ise “Türklerin gemisi kırmızı direkli, içindeki askerler aslan yürekli”dir.
İşte bu türküler çalındığında, söylendiğinde Kosova’da her şey durur; insanlar, hayvanlar, kuşlar
ve doğa şehitlere, gazilere ve Çanakkale’ye saygı duruşunda bulunur.20 Çünkü hemen hemen Kosova’nın
her köşesinde Çanakkale ile ilgili bir anı, bir acı; öte yandan da gurur ve saygı vardır.
Mehmetçik’in bu bölgedeki faaliyetlerinden şüphesiz en önemli olanı, inşa ettiği yollardır.
Dragaş21 ve Gora bölgesinde köyler, köylere ve şehirlere22 bağlanmış; Dragaş’ın hayat damarları örülmüştür.23 Ancak burada dikkati çeken Zli Potok’u Kruşevo köyüne bağlayan “Çanakkale Yolu” olup Çanakkale,
Kosova’da bir kez daha önümüze çıkmakta ve bizlere o muhteşem zaferi, silah arkadaşlığını ve vatan
savunmasını tekrar hatırlatmaktadır.
Geçmişte tarihî Baharat, İpek ve Kral Yollarının, günümüzde ise ulusal ve uluslararası yolların gerek ekonomik gerekse sosyal gelişime önemli katkılarının olduğu aşikârdır. Bu kapsamda Çanakkale Yolu
ile Türk birliklerince yapılan diğer yolların da gönüllere, hafızalara ve geleceğe atılan bir imza olacağı ve
geçmişte yapılan yollarda olduğu
gibi bölgenin gelişimine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.
25 Mart 2016 tarihinde
Mamuşa’da (Kosova) açılan Çanakkale Şehitler Anıtı ise anıları, iki ülke
arasındaki tarihî bağı ve dostluğu
abideleştirmiştir.
Kosova’yı
tarihî
olarak
önemli kılan bir diğer konu da şanlı
bayrağımızdır. Türk bayrağının oluşumu ile ilgili bir söylenceye göre
20
21
age.; s. 59.
age.; s. 64.
Taner Güçlütürk; “Gora’da Çanakkale Türküsü Efsanesi”, s. 68.
Dragaş bölgesinde 37 köy vardır (19’u Arnavut, 18’i Gora köyü). Dragaş Belediyesi, Prizren’in yaklaşık 22 km güneydoğusunda,
Kosova’nın en güneyinde yer alır.
22
Zapluca’yı Prizren’e irtibatlayan yollar; Kosavce köyü, Baçka köyü yolu, Playnik köyü yoludur.
23
Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı; Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 56. (Şehit Kur. Alb. Faruk Sungur’u
Kosova’daki faaliyetleri nedeniyle rahmetle anıyoruz.)
18
19
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
30
Birinci Kosova Savaşı sırasında savaşta
ölen Türk askerlerinin kanının bir göl
gibi toplanması sonucunda ay ve yıldızın bu göl üzerinde yansıması ile oluştuğu kabul edilmektedir. Bu konu ile ilgili bilgileri 2008’de düzenlenen ve Türk
birliğinin de katkısıyla yapılan Sultan
Murat Müzesi’nde bulmak mümkündür.
Sonuç olarak Çanakkale Zaferi;
Mustafa Kemal adıyla birlikte Türklerin
yurtseverliğini, kahramanlığını ve direnişini destanlaştıran bir abide olarak
tarihe geçmiş ve tarihsel açıdan bütün
dünya toplumlarını etkilemiştir.
Çanakkale sadece bir savaş değildir. Türk milletinin ölüm kalım mücadelesi, Kurtuluş Savaşı’nın ruhen aldığı
güçtür. Mustafa Kemal’in kendini müthiş bir askerî deha olarak kanıtladığı
yer ve yedi düvele vatan sevgisinin ne
olduğunu gösteren bir efsanedir.24
Çanakkale, bütün insanlık için
bitmez tükenmez bir esin kaynağıdır.
Ancak Çanakkale’de şehit olan veya
gazi olup memleketine dönen Balkanlıların kimler olduğu, neden bu savaşa
katıldıkları, neler yaşadıkları ve gösterdikleri yiğitlikleri pek araştırılan bir
konu olmamıştır. Ama tarih kaynakları yeniden gözden geçirilip ciddi bir
incelemeye tabi tutulduğunda pek
çok gerçek gün yüzüne çıkabilir.25 Bu
makalenin bir amacı da bu araştırmaya
vesile olmak ve az bilinen bu konuyu
açığa çıkarmaktır.
Bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi şükranla anar; Kosova başta olmak üzere tüm
barışı koruma görevlerinde görev yapan, şanlı bayrağımızı dalgalandıran ve görev yaptıkları yerde halkın sevgisini kazanan asil, kahraman askerlerimizi selamlarım.
Vatan sağ olsun…
24
25
age.; s. 65.
age.; s. 66.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
31
Tarih Uzm. Özlem DEMİREĞEN*
ZIĞINDERE
MUHAREBELERİ
(28 HAZİRAN-05 TEMMUZ 1915)
İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı’nı denizden zorlamışlar ancak bu taarruzları 18 Mart
1915’te Türk kuvvetlerinin zaferi ile sonuçlanmıştır. Boğaz’ın yalnız deniz kuvvetleri ile geçilemeyeceğini
anlayan Müttefik kuvvetleri, Boğazlar bölgesine karadan yapılacak bir taarruzla bu bölgeyi ele geçirmeyi
planlamışlardır.
Yarımada güneyinde ilk etapta çıkarılması planlanan 29’uncu İngiliz Piyade Tümeni için Morto
Koyu’ndaki Hisarlık Burnu kıyıları, Ertuğrul Koyu ve Seddülbahir iskeleleri, Teke Koyu, İkiz Koyu, Zığındere
ağzı ve kuzeyinde Sarıtepe yöresi olmak üzere beş ayrı çıkarma yeri tespit edilmiştir.1
25 Nisan sabahı saat 04.30’da, donanma ateşiyle birlikte Seddülbahir’de çıkarma harekâtı başlamıştır.
Müttefiklerin çıkarma yaptığı Arıburnu ve Seddülbahir bölgesinin savunma sorumluluğu, 9’uncu Tümene
verilmiştir.
Yapmış olduğu taarruzlarla Türk cephelerini bir türlü yaramayan İngilizler, Kerevizdere bölgesine
taarruz etmiştir. 21 Haziran 1915’te başlayıp iki gün süren 83 rakımlı tepe muharebeleri nedeniyle 5’inci
Orduda ve buna bağlı olarak Güney Grubu Komutanlığının kuruluş ve muharebe düzeninde bazı değişiklikler
yapılmıştır. Bu değişiklikler arasında 15’inci Tümen, 23 Haziran 1915’te Bolayır’dan yarımadayı terk etmiş
ve 5’inci Ordu kuruluşundan çıkarılmıştır. Ayrıca Kuzey Grubu emrinde bulunan 33’üncü Alayın 1’inci ve
3’üncü Taburları, 11’inci Tümene katılmıştır.
Güney Grubu (7’nci ve 9’uncu Tümenler); aldığı takviye kıtalarıyla Zığındere Muharebelerinin
arifesinde, kırk beş piyade taburu, üç süvari bölüğüyle çeşitli çap ve ağırlıkta top ve makineli tüfekten
oluşmaktadır. Muharebelere adını veren Zığındere bölgesini savunmakla görevli 11’inci Tümenin ayrıntılı
savunma düzeni şu şekildedir:
33’üncü ve 126’ncı Alaylarla bir makineli tüfek bölüğü ve bir adi ateşli dağ bataryası birinci hatta
mevzilenmiş, 33’üncü Alayın 1’inci Taburu 33’üncü Alayın orta gerisinde 126’ncı Alayın 2’nci Taburuyla,
127’nci Alayın 3’üncü Taburu cephe hattının yakın gerisinde ihtiyattadır.
* Gnkur. ATASE D. Bşk.lığı
1
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1’inci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi
(Haziran 1914-9 Ocak 1916); Gnkur. Basımevi, Ankara, 2002, s. 93.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
32
127’nci Alaydan bir bölük Triyandefil Çiftliği bölgesine sürülmüştür. 11’inci Tümen muharebe idare
yeri, 143 rakımlı tepedir. Bu tertibi alan Türk kuvvetleri, İngilizlerin yeni bir hareketini bekler durumdaydı.
Sakin, moral bakımından güçlü ve uyanık olarak mevzilerini tahkim ve takviye etmekteydiler. Bundan dolayı
İngilizlerin Zığındere taarruzu ne Güney Grubu ne de 11’inci Tümen için bir sürpriz olmuş, her türlü taarruz
olasılığına karşı gerekli hazırlıklar önceden yapılmıştı.2
Muharebenin Yapılışı
İngiliz topçuları, 25 Haziran 1915’ten itibaren Zığındere’nin iki tarafındaki sırtları zaman zaman
bombardıman etmiş, bu bombardıman 26-27 Haziran 1915 günleri de aynı şekilde sürmüştür.
28 Haziran 1915 günü saat 09.00’dan itibaren İngiliz kara ve gemi topları, gittikçe artan bir şiddetle
Türk siperlerini ateş altına almaya başlamıştır. İngilizler 4 tugay ile Zığındere yatağının batısından ve
doğusundan saat 10.45’te 11’inci Tümen cephesine taarruza başlamışlar ve siperleri kısmen tahrip
etmeyi başarmışlardır.
33’üncü Alayın 3’üncü Taburu barınılamaz hâle gelen mevzilerini boşaltarak geriye çekilmiştir.
İngilizler, saat 11.30’da yeni kuvvetlerle taarruzu takviye etmeye başladılar. Zığındere batısındaki
mevzilerin İngilizler tarafından ele geçirilmesi ile Triyandafil Çiftliği’ndeki Türk bölüğü de geri çekilmeye
başladı. 11’inci Tümen, 1’inci Tümen birlikleri ile takviye edilerek taarruz eden İngiliz kuvvetlerinin
ilerlemesi durduruldu. Bu muharebeler sırasında 3’üncü Tabur Komutanı Binbaşı Reşat (Albay ÇİĞİLTEPE)
yaralanmasına rağmen muharebe sahasını terk etmemiştir.
29 Haziran günü yapılan muharebelerde Zığındere batısındaki mevziler elden ele geçti. 29/30 Haziran gecesi 6’ncı Tümenin de muharebelere katılmasıyla bir karşı taarruz kararlaştırıldı.3
Buna göre 124’üncü Alayın İngilizlerin sol kanadına, 16’ncı Alayın da Zığındere’nin iki tarafından
İngilizlerin cephesine taarruzu hedeflendi. Daha solda bulunan 126’ncı Alayla 7’nci ve 12’nci Tümenlerin
de düşmanı cepheden tespit edecek şekilde küçük çapta taarruzlar yapmasına karar verildi.
7’nci ve 11’inci Tümenler
bölgesindeki topçular, bu taarruzu
hazırlayacak ve destekleyeceklerdi.
Topçu saat 19.30’da ateşe başlayacak,
piyade yarım saatlik hazırlık ateşinden
sonra saat 20.00’de taarruza geçecekti.
Asıl ve kesin darbe, İngilizlerin sol kanadı
bitiminde 124’üncü Alay tarafından
yapılacaktı.
Taarruz belirlenen saatte başladı.
İngilizlerin şiddetli topçu ateşleri
karşısında başlayan taarruz istenen
hızla gelişemedi. Gece yarısına doğru
cepheden taarruz eden 33’üncü Alayın
2’nci Taburuyla 16’ncı Alayın 1’inci Taburu,
düşmanın ele geçirdiği ve tel engellerle
Zığındere Muharebeleri (28-29 Haziran 1915)
takviye ettiği irtibat hendeği ile bir
2
3
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1980, s. 143-145.
İsmet Görgülü; On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993, s. 74-75.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
33
ZIĞINDERE MUHAREBELERİ
kısım siperlerine girmeyi başarabildi. Bu
taburlar 30 Haziran 1915 saat 00.45’te
ikinci hat siperlerine kadar ilerleyerek
burayı ele geçirdi.
Asıl kanat taarruzuyla görevli
124’üncü Alayın taburu İngilizlerin şiddetli
ateşleri karşısında pek az ilerleyebilmiş,
kendisini takviye için gönderilen 3’üncü
Tabur ise hiç ilerleyememişti. 124’üncü
Alayın Triyandafil’den ilerleyen taburu,
diğer birliklerle bağlantı kuramamıştı. Bu
alay arka arkaya yaptığı taarruzlarda ağır
Zığındere mevkisindeki alay karargâhı
zayiat verdi.
İngilizler; 30 Haziran 1915 günü saat 05.00’te önce Zığındere doğusundan 126’ncı Alayın cephesine,
iki saat kadar sonra da Zığındere batısından 16’ncı Alay cephesine karşı taarruza geçti. Her iki taarruz da
geri püskürtüldü.4 Düşmanın kıyıya yakın bölgede ilerleyen unsurları geriye atıldı.
12’nci Türk Tümeni, İngilizlerin birçok kez yinelediği şiddetli taarruz ve süngü hücumlarını
kahraman subay ve erlerinin gösterdiği direnme ve dayanıklılık sayesinde geri püskürtmüştür.
02 Temmuz’da düşmana yapılan karşı taarruz sonuçsuz kalmış ve 05 Temmuz’da yapılacak olan taarruzun
hazırlıklarına başlanılmıştır.5
2’nci Kolordu Komutanı verdiği son bir emirle bulunulan hatta savunmaya geçilmesini, tahkimata hız
ve önem verilmesini, birliklerin kısa sürede düzene sokulmasını ve gerilerde ihtiyat kuvvetleri bulundurulması gerektiğini bir emirle bildirdi.
03 Temmuz 1915’te Güney Grubu cephesinin genel savunma düzeni şu şekli almıştı:
- Ege Denizi kıyılarından Zığındere’ye (hariç) kadar uzanan bölge, mevcudu dokuz tabur olan 1’inci
Tümen tarafından savunulacak, Tümen muharebe idare yeri 140 rakımlı tepedeki Çobanevi mevkisi olacaktı.
-Zığındere (dâhil) ile Kirte Deresi arasındaki bölge, 11’inci Tümen tarafından savunulacaktı.
Bu bölgede 11’inci Tümenden dokuz taburla üç taburlu 16’ncı Alay bulunmaktaydı. 11’inci Tümen muharebe
idare yeri 143 rakımlı Ocaktaşı Tepe’de görevine devam edecekti.
- Kirte Deresi (dâhil) ile Kanlıdere (dâhil) arası, dokuz taburlu 7’nci Tümen tarafından savunulacaktı.
Kanlıdere’den (hariç) Çanakkale Boğazı arasındaki bölge de 12’nci Tümen tarafından savunulacaktı. Bu tümen
bölgesinde 22’nci, 34’üncü, 36’ncı, 17’nci ve 67’nci Alaylar bulunuyordu.
-Ali Bey Çiftliği bölgesindeki 4’üncü Tümenle Yassıtepe güneyi bölgesindeki 25’inci Alay, ihtiyat
olarak ayrılmıştı. Güney Grubu Komutanlığı, eskiden olduğu gibi Salim Bey Çiftliği’nde bulunuyordu. 6
Taarruz bölgesinde bulunan 1’inci, 6’ncı ve 11’inci Tümenlerin siperlerde bulunan ve şimdiye kadarki
muharebelerde yorgun düşmüş ve ağır zayiat vermiş olan birlikleri taarruza katılmayarak yerlerinde kalacaktı. Tümenler 04-05 Temmuz gecesi taarruz için hazırlıklarını bitirmiş ve 05 Temmuz 1915 günü saat 03.30’da
hücuma geçmek üzere düzen ve tedbirlerini almış bulunuyordu.
Taarruzun başlayacağı saat 03.30’dan yarım saat önce İngiliz siperlerinden şiddetli bir ateş başlamış,
bu da yapılacak taarruzun İngilizler tarafından sezilmiş olduğunu göstermiştir. Aslında Türk ileri hatlarıyla
6
4
5
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı; s. 163-169.
age.; s. 171-172. Görgülü; s. 74.
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı; s. 184-185.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
34
İngiliz siperleri arasındaki uzaklık,
80-100 metre arasında değişmekteydi. İngilizlerin şiddetli ateşine
karşın 3’üncü ve 5’inci Tümenler
derinliğine kademelenmiş olarak
emirler uyarınca 03.45’te taarruza
başladı.
Saat 06.50’de ise İngilizlerin
karşı
taarruzunun
başlaması
üzerine 3’üncü Tümen, Triyandafil
Çiftliği dolayından ileri yanaşan
15’inci Alayın 2’nci Taburundan
Zığındere yatağında düşman barikatları
iki bölükle bir istihkâm bölüğünü
ileri sürmeyi denedi. Bu takviye kuvvetleri de İngilizlerin cepheden yaptığı ve özellikle Zığındere’nin
doğusundaki makineli tüfekleriyle açtığı şiddetli ateşler karşısında ilerlemeyi başaramadı.7
5’inci Tümenin sağ kanadındaki 15’inci Alay, taarruza geçtiği ilk hücum anında cephesinden ve
özellikle yandan aldığı makineli tüfek ateşleri yüzünden İngiliz mevzileri önündeki tel engelleri karşısında
durakladı. Birliklerde taarruzu tazeleyecek güç kalmamıştı. Bu durum karşısında 5’inci Tümen Komutanı,
birliklerine bulundukları hatta tahkimat yaparak savunma düzeni almalarını emretti.
05 Temmuz 1915 günü taarruzu
7
age.; s. 194-198.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
35
ZIĞINDERE MUHAREBELERİ
Zığındere Muharebelerinin durdurulması emrini istemeyerek vermiş bulunan 5’inci Ordu Komutanı
Liman von Sanders, Yalova dolayındaki karargâhına döndüğünde 05 Temmuz 1915 akşamüzeri durumu
Başkomutanlık Vekâletine şu raporla bildirmiştir:
“Güney Grubunun sağ kanadında düşmanın denize paralel olan mevzisi kısmından atmak için
05 Temmuz 1915 günü saat 03.30’da taarruz edilmişse de düşmanı arzu edildiği gibi siperlerinden atma
olanağı elde edilememiştir.”8
28 Haziran 1915’ten 05 Temmuz 1915 gününe kadar süren ve Çanakkale Muharebelerinin en kanlı
çarpışmaları adını alan Zığındere Muharebelerinde Güney Grubunun toplam zayiatının 16.000 kişiye
yaklaştığı görülür. Bu muharebelerde bir buçuk kilometre genişliğindeki bir bölgede 5 tümen (1, 6, 11, 3 ve
5’inci Tümenler) kullanılmıştır. İngilizler; tasarladıkları hedefe varamamış, 25 Nisan çıkarmasından bu tarihe
kadar yarımadanın güneyinde ancak 3-4 km’lik bir arazi ele geçirmiştir. Türk kuvvetleri ise büyük kahramanlık
örnekleri göstererek kendilerine verilen görevleri canları pahasına yerine getirmiştir.9
Seddülbahir’deki harekât, Temmuz 1915 başlarına kadar çok kanlı geçen süngü hücumları ve karşı
taarruzlarla devam eden Zığındere Muharebelerinden sonra mevzi muharebesine dönüşmüştür.10
Zığındere Sargı Yeri Anıtı ve Şehitliği
Burası, Zığındere bölgesindeki yaralı ve hasta
Türk askerlerinin tedavilerinin yapıldığı sargı yeridir.
Zığındere Muharebelerinde şehit olan askerlerin
anısına 1947 yılında inşa edilmiş, hafriyat sırasında
çıkan şehitlerimizin kemikleri mezarlara konmuştur.
Zığındere Muharebelerinde yaralanan ve tedavilerinin
yapılması için geldikleri sıhhi yardım istasyonunda,
İngiliz topçusunun ateşi ile vurulup şehit olanlar
ile yaralı olarak bulunduğu sedye içinde “Geri
çekilmeyin!” diye komut veren 2’nci Tümen Kurmay
Başkanı Şehit Yüzbaşı Kemal’in anısına anıt dikilmiştir.
8
9
10
age.; s. 207.
age.; s. 214-216.
Selami Başaran; “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale Muharebeleri 75’inci Yıl Armağanı, Gnkur.
Basımevi, Ankara, 1990, s. 74-75.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
36
Nuri YAMUT Şehitlik Anıtı
28 Haziran-05 Temmuz 1915 tarihlerinde gerçekleşen Zığındere Muharebeleri sırasında hayatını kaybeden askerlerimizin çoğunun bedenleri, Çanakkale
Muharebelerinin sona erdiği 09 Ocak
1916 tarihine kadar gömülememiştir. Bu
tarihten sonra buradaki şehitlerimizin
çoğu ya toplanamamış ya da olduğu
yerde üzerine bir miktar toprak atılmak
suretiyle arazide bırakılmıştır.
Muharebeler
öncesi
dönemde
boşaltılan Alçıtepe köyünde, 1934-1936
yılları arasında yeniden yerleşimin başlaması ile birlikte bölgedeki arazi köylüye
tarım arazisi olarak dağıtılmıştır. Aslında
büyük bölümü muharebe alanı olan bu
araziyi köylülerin sürerek tarıma hazırlamaları sırasında birçok malzemenin yanı
sıra insan kalıntıları da ortaya çıkmıştır.
Arazide bulunan kimliği meçhul
askerlere ait bu kalıntılar, o dönemde
2’nci Kolordu Komutanı Korgeneral Nuri
YAMUT tarafından toplatılmış ve bunların
toplu hâlde gömüldüğü yerin üzerine
1943 yılında yine Nuri YAMUT tarafından
bir anıt yaptırılmıştır. Yaptırılan anıtta
toplanan şehitlerin kemikleri, anıtın
ortasında bulunan mermer lahdin altına
gömülmüştür.
Kaynaklar
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı; Gnkur.
Basımevi, Ankara, 1980.
Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1’inci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların
Özetlenmiş Tarihi (Haziran 1914-9 Ocak 1916); Gnkur. Basımevi, Ankara, 2002.
BAŞARAN, Selami; “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale
Muharebeleri 75’inci Yıl Armağanı, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1990.
GÖRGÜLÜ, İsmet; On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
37
Em. Korg. Orhan AKBAŞ*
CEPHE GERİSİNİN KAHRAMANLARI
ve
Şehit Şerife Bacı
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı
Anadolu’nun kurtuluşunu anlatan Millî
(TSKGV), kurulduğu günden itibaren vefakâr Türk
Mücadele içerisinde hepsi birbirinden değer-
halkının büyük yardım ve desteği ile günden
li pek çok kahramanlık hikâyesi mevcuttur. Bu
güne büyümekte, halkımızla olan gönül bağı
hikâyelerden bazıları cephenin ihtişamıyla değe-
ile çalışmalarını büyük bir azim ve kararlılıkla
rine değer katarken bazı hikâyeler cephe gerisin-
sürdürmektedir.
deki emeği anlatır. “İnebolu İstiklal Yolu ve Şehit
Vakıf olarak milletimizden aldığımız güç
ve destekle son yıllarda artan bir ivmeyle sosyal
ve ilgi çekici olanlarındandır.
sorumluluk projelerine de kaynak sağlamaktayız.
Millî Mücadele’de ordunun lojistik ihtiyacını
Yaptığımız projelerden sonuncusu Ankara-Kas-
karşılayan ve İnebolu’dan başlayıp Ankara’ya kadar
tamonu kara yolu üzerinde Seydiler ilçesine inşa
devam eden 340 kilometrelik yol, “İstiklal Yolu” ola-
ettirdiğimiz Şehit Şerife Bacı ve Şehitler Anıtı oldu.
rak adlandırılmış; bu yolun başlangıç noktası olan
“Neden böyle bir anıt yapıldı? Şehit Şerife Bacı
İnebolu Limanı, üç yıl boyunca silah ve cephane-
kimdir?” sorularının cevabı; “Bir ülkenin savunma
nin Anadolu’ya giriş kapısı olmuştur. İstanbul’dan
sanayisi olmazsa ne olur? Bir ordunun lojistiği
kaçırılan binlerce ton silah ve cephane ile diğer
olamazsa ne olur?” sorularının cevabıyla aynıdır.
askerî malzemeler, güvenli olduğu gerekçesiyle
Bu konuda dönüp bakmamız gereken yer ise yine
İnebolu’ya getirilmiştir. Mevcut koşullarda gemi-
“Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz”dir.
ler, şehir iskelesinin düzgün olmaması nedeniyle
*
TSKGV Genel Müdürü
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
38
Şerife Bacı”, işte bu hikâyelerin belki de en önemli
limana yanaşamazken açıkta demirleyen gemi-
ken cephanenin acilen kayıklardan alınıp depolara
lerdeki cephane dolu sandıkların tahliye işini İne-
taşınması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bunun üzerine
bolulu kayıkçılar üstlenmiştir. Kayıkçılar, getirilen
Yahya Paşa Camisi’nde bayram namazı vaazı veren
binlerce ton cephanenin yanında, 1921 yılında
Müftü Ahmet Hamdi Efendi, “Ey ahali, camiden
Kars Kalesi’nde ele geçirilen tekerlekli ağır topların
çıkın ve peşime düşün.” diyerek camideki halkla
cepheye ulaştırılmasını da sağlamışlardır.
birlikte sahile koşmuş; çocuk, kadın, yaşlı deme-
Cephanelerin gemilerden kıyıya nakledil-
den bütün halk seferber olarak kayıkçıların sahile
mesinde kayıkçıların kahramanca çabasının yanın-
çıkardığı cephaneleri tepenin arkasındaki güvenli
da İnebolu halkı kıyıya taşınan cephanenin cep-
yerlere taşımıştır.
heye ulaştırılmasında kadını erkeği, genci yaşlısı
Bunun üzerine Yunan gemileri bir ültima-
ile cansiparane mücadele örneği sergilemişlerdir.
tom vererek ilçede depolanan silah ve cephane-
İlerlemiş yaşına rağmen bastonuyla cephane ta-
nin kendilerine teslim edilmesini istemiş, istediğini
şıyan kayıkçılardan Hamamcı Kadı Salih Reis, bu
elde edemeyince şehri bombalamıştır. İlçe sakinle-
gayretiyle tarihe geçenlerden yalnızca birisidir.
ri bu saldırıya küçük bir sahra topuyla karşılık ver-
Kahraman İnebolu halkının gayretlerinin
miş, gösterilen direniş karşısında gemiler istedik-
savaşta fark yaratmaya başlaması üzerine Yunan
lerini alamadan geri çekilmek zorunda kalmıştır.
donanması, 09 Haziran 1921 tarihinde İnebolu’ya
Yunan donanması, bu süre içinde İnebolu’yu rahat
gelmiştir. Ramazan Bayramı’na denk gelen bu ta-
bırakmamış, şehri 21 Haziran ve 30 Temmuz 1921
rihte, kayıkçılar gemilerden cephaneleri boşaltır-
tarihlerinde iki kez daha bombalamıştır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, İnebolu’nun Millî
Mücadele’deki rolünü, “Gözüm cephede, kulağım
İnebolu’da!” veciz sözü ile çok güzel bir şekilde
ifade etmiştir. Savaşın ardından TBMM İnebolu’yu
unutmamış, 11 Şubat 1924 yılında İnebolu Mavnacılar Loncasına (Kayıkçılar Cemiyeti) 2107 numaralı İstiklal Madalyası verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu
sayede ilçe ülkemizde İstiklal Madalyası alan ilk ve
tek ilçe olarak tarihe geçmiştir.
İstiklal Madalyası
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
39
CEPHE GERİSİNİN KAHRAMANLARI VE ŞEHİT ŞERİFE BACI
Şehit Şerife Bacı’nın hikâyesi ise Millî
tarihleri arasında belirlenen programa uygun
Mücadele’nin neden, nasıl ve ne pahasına kaza-
olarak icra edilecek “ATATÜRK ve İstiklal Yolu
nıldığını anlatan en güçlü ve anlamlı hikâyelerden
Yürüyüşü” kapsamında 04 Haziran 2016 tarihinde
biridir.
yapılması planlanmaktadır.
Gemilerden indirilen cephanenin “İstiklal
TSK Güçlendirme Vakfı olarak “ATATÜRK
Yolu”ndaki ilk durağı olan Kastamonu kışlasına
ve İstiklal Yolu Yürüyüşü” ile Şehit Şerife Bacı ve
intikalinde İnebolu halkı büyük rol üstlenmiştir.
Şehitler Anıtı’nın açılışını, aziz şehitlerimize saygı
Şerife Bacı da bu kahraman halktan yalnızca
ve onların anılarını daima canlı tutmak açısından
biridir. 1921 yılının Şubat ayında yine bir cephane
halkımızın geniş katılımıyla yapılmasını arzu
sevkinde Şerife Bacı’nın kafilesi yoğun tipiye
etmekteyiz.
maruz kalır. Kafileden ayrı düşen Şerife Bacı’nın
kağnısı ertesi gün Kastamonu kışlasına yakın bir
yerde bulunur. Görevliler kağnının yanında Şerife
Bacı’nın donmuş bedeni ile karşılaşır. Görevlileri
en çok şaşırtan ise kağnıda ıslanmasın diye üstü
yorganla örtülü top mermileri, bir de kuru otların
arasında ağlayan bebektir. Şerife Bacı bu olayda
şehitlik mertebesine ulaşmış, Şehit Şerife Bacı
olarak da Millî Mücadele’nin bu mücadelede
gelecek nesiller için nelerin feda edildiğinin en
güzel tarihsel örneği olmuştur.
Bu kapsamda Şehit Şerife Bacı Kültür
Evi Yapma ve Yaşatma Derneği tarafından Millî
Mücadele’de hayatını kaybeden aziz şehitlerimizin
anısını
yaşatmak
amacıyla
Kastamonu’nun
Seydiler ilçesinde Şehit Şerife Bacı ve Şehitler
Anıtı yaptırılması için Vakfımızdan destek talep
edilmiştir. Söz konusu talep yerinde incelenerek
tarihimize saygı ve Türk halkının hassasiyetlerini
paylaşmak çerçevesinde değerlendirilerek anılan
anıtın yaptırılması için çalışma başlatılmıştır.
1983 yılında Türkiye’de yılın annesi seçilen Şehit
Şerife Bacı adına yapımına başlanan anıtın inşası,
18 Ocak 2016 tarihinde tamamlanmıştır. Şehit
Şerife Bacı’nın fedakârlığının her zaman canlı
tutulmasına katkı sağlamayı hedeflediğimiz söz
konusu anıtın açılışının Kastamonu Valiliğince
her yıl düzenlenen ve bu yıl 02-05 Haziran 2016
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
40
ATATÜRK VE İSTİKLAL YOLU YÜRÜYÜŞ PROGRAMI
02 Haziran 2016 Perşembe Birinci Gün 31,5 km
09.30-10.00
Tören
İnebolu’dan Yürüyüşün Başlaması
12.30
Öğle Yemeği
18.00
Çuhadoruğu Kamp Alanına Varış ve Çadırların Kurulması
19.30
Akşam Yemeği
03 Haziran 2016 Cuma İkinci Gün 27,6 km
06.30
Kalkış
07.00
Kahvaltı
08.00
Yürüyüşün Başlaması
12.30
Öğle Yemeği
17.00
Ecevit Hanı Kamp Alanına Varış ve Çadırların Kurulması
18.30
Akşam Yemeği
04 Haziran 2016 Cumartesi Üçüncü Gün 24,4 km
06.30
Kalkış
07.00
Kahvaltı
08.00
Yürüyüşün Başlaması
12.30
Öğle Yemeği
14.30
Seydiler İlçesine TSKGV Tarafından Yapılan Şerife Bacı Anıtı’nın Açılış
Töreni
17.00
Halkacılar Kamp Alanına Varış ve Çadırların Kurulması
18.30
Akşam Yemeği
05 Haziran 2016 Pazar Dördüncü Gün 22,2 km
06.30
Kalkış (Halkacılar Kamp Alanı)
07.00
Kahvaltı
08.00
Yürüyüşün Başlaması
12.00
Öğle Yemeği
17.00
Cumhuriyet Meydanı’nda Yürüyüş Sonu Tören Düzenlemesi
15.00-19.00
Serbest Zaman
19.30
Akşam Yemeği
Bu vesile ile TSK Güçlendirme Vakfı ve Vakıf şirketleri ASELSAN,
TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR ve ASPİLSAN olarak başta Kurtuluş Mücadelemizin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak
üzere aziz şehitlerimizi rahmetle anar, Vakfımızın bugünlere ulaşmasını
destekleyen büyük Türk milletine şükranlarımızı sunarım.
Orhan AKBAŞ/TSKGV Genel Müdürü
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
41
Tarih Uzm. İçten ÇELİKOĞLU *
77’NCİ YIL
DÖNÜMÜNDE
H ATAY ’ I N
A N A V ATA N A
K AT I L I Ş
MÜCADELESİ
“Hatay benim şahsi meselemdir.” demişti Ulu Önder ATATÜRK. Yurdumuzun güney ucunda,
birçok medeniyete beşiklik etmiş ve hâlen de farklı din ve kültürleri içinde barındıran, barış içinde
yaşayan sakinleriyle şirin bir ilimizdir ANTAKYA, namıdiğer HATAY.
Bu bölge, dünyada büyük öneme sahip Kilikya ve Suriye arasında kilit bir noktadadır. Özellikle
XX. yüzyılda büyük bir sömürge bölgesi olan Hindistan’a giden en kısa yolun buradan geçmesi,
dönemin büyük devletlerinin gözlerini buraya çevirmelerine sebep olmuştur.1 İşte bu yüzdendir ki
Mustafa Kemal ATATÜRK, Millî Mücadele Dönemi’nde ve sonrasında hem jeopolitik hem de jeostratejik
öneminden dolayı Hatay meselesini her daim canlı tutmuştur.
İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan ve müteakiben Rusya’nın da
katılımıyla genişletilen Sykes-Picot Anlaşması’na göre Anadolu’nun doğu ve güneydoğusu bu devletler
arasında paylaşılmıştır. Bu anlaşmaya göre Suriye, Lübnan ve Çukurova, dolayısıyla İskenderun sancağı
bölgesi; Fransız nüfuzuna bırakılmıştır. İskenderun sancağı, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi
imzalandığında Türk kuvvetlerinin kontrolündeydi. Ancak ordunun dağılması, tüm silah, araç ve gereçlerin
İtilaf devletlerinin eline geçmesi nedeniyle ve 7’nci madde gereğince İtilaf devletlerinin güvenliğini
tehdit edilmesi durumunda herhangi bir stratejik bölgeyi işgal etmesi durumu ile birlikte bu bölgelerin
de işgaline başlanacaktır. Ancak bu sırada Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın
İngilizlerin İskenderun’u işgal isteklerine direnerek herhangi bir işgal durumunda silahlı direnme emri
vermesi Osmanlı Hükûmetini kızdırmış, Yıldırım Ordular Grubu 07 Kasım’da lağvedilerek Mustafa Kemal
Paşa İstanbul’a çağrılmıştır.2 Daha sonra bu bölge önce İngilizler tarafından işgal edilmiş, 1919 yılında ise
Fransızlara bırakılmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Kasım 1918’de İstanbul’da işgal gemilerini gördüğünde
söylediği “Geldikleri gibi giderler!” sözü, müteakip dönemlerde adım adım gerçekleşecektir.
* Gnkur. ATASE D. Bşk.lığı
1
Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; TC Hatay Valiliği Yayın No.: 15, Ankara, 2011, s. 25.
2
Hamit Pehlivanlı-Yusuf Sarınay-Hüsamettin Yıldırım; Türk Dış Politikasında Hatay (1919-1939), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi
Yay., Ankara, 2001, s. 31-32.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
42
11 Aralık 1918’de 400 kişilik Fransız
müfrezesi Dörtyol’a girdi ve tüm Türk askerlerinin 16 Aralık’a kadar Dörtyol’u terk
etmelerini istedi. Ermeni çetelerle iş birliği
yaparak işgal bölgelerinde halka zulmetmeye başladı. Türk askerinin Dörtyol’dan ayrılmasını fırsat bilen Ermeniler, Fransız askerî
üniforması ile evlere saldırmaya başladı. Ermenileri Fransızların kolladığını bilen Dörtyol halkı, bu durumu İngiliz işgal kuvvetlerine şikâyet etti. İngilizler buraya bir Hint
tugayı gönderip sükûneti sağladıysa da
Fransız ve Ermenilerden oluşan askerler,
Dörtyol’un Özerli köyüne gelerek yağmaya
başladı. Askerlerin bir sonraki hedefi ise Karakese köyü idi. 19 Aralık 1918’de Millî Mücadele
tarihine “ilk kurşun” olarak geçecek olay işte
bu köyün direnişiyle başladı.3
02 Eylül 1938’de kurulacak olan bağımsız Hatay Devleti’nin başbakanı Dr. Abdurrahman MELEK,
işgal yıllarını şöyle anlatır: “1919 Nisan’ında İstanbul’dan Antakya’ya geldim. Durumu anarşi içinde
buldum. Çetecilik faaliyette. Dağdan şehre silahlar atılıyor, şehirdeki kışladan Fransız askerleri makineli
tüfek ve toplarla mukabele ediyorlar. Şehir içinde ve dışında muntazam bir otorite yok. Şehir halkı
huzursuzluk içinde kıvranıyordu. Çeteciliğin umumi vasfı Araplık namına yapılmış olması idi.”4
Fransız Başbakanı Clemenceau ile İngiliz Başbakanı Lloyd George arasında 15 Eylül 1919
tarihinde yapılan anlaşma gereğince Musul ve civarının tek başına İngilizlere terk edilmesi karşılığında
İngilizler, Güneydoğu Anadolu’daki işgal bölgelerini Fransız birliklerine terk etmeye başlamıştır.5
İşte bu sıralarda İskenderun sancağına nabız yoklamak için gelen Amerikan heyeti, Belen’de
görüşmelerde bulunmuştur. İleri gelenlerden Türkmenzade Ahmet Ağa kimin yönetimini istersiniz
sorusuna tereddütsüz “Türkleri!” cevabını vermiştir. Devamında Amerikan heyetinin “Türkler
gelmeyeceğine göre gönlünüzce en yakın devlet hangisidir?” sorusu üzerine yine tereddütsüz
“Onlar bize gelmezse biz onlara gideriz.” diyerek sert çıkmıştır.6
Takvimler 28 Ocak 1920’yi gösterdiğinde yeni bir Türk devletinin de kuruluş müjdesi olan
Misakımillî kararları, Osmanlı Mebusan Meclisinin gizli oturumunda benimsenmiş ve 17 Şubat 1920’de
basın yoluyla açıklanmıştır.7 Hatay’ın ileri gelenlerinden Tayfur (SÖKMEN) Bey, 31 Mayıs 1920’de
BMM Başkanı’na telgraf çekerek Hatay’ın Misakımillî sınırlarına dâhil olup olmadığını sorar. Ertesi gün
Mustafa Kemal Paşa Antep Mıntıka Kumandanı Miralay Recep Bey vasıtasıyla şu telgrafı gönderir:
“Antep Mıntıkası Kumandanı vasıtasıyla İskenderunlu Mustafa Şevki Paşa oğlu Tayfur Bey’e:
Telgrafınızı aldım. Memnun oldum. Misakımillî’ye dâhilsiniz. Maraş’ta teşekkül eden İkinci Kolordu
6
3
4
5
7
Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 48-50.
Abdurrahman Melek; Hatay Nasıl Kurtuldu, TTK Yay., Ankara, 1991, s. 3-4.
www.ata.tsk.tr/; (Erişim Tarihi: 04 Mart 2016).
Mehmet Mursaloğlu; “Misakımillî ve Bağımsızlığa Doğru Hatay”, Ana Vatana Katılışının 60. Yıl Dönümünde Hatay, ATAM Yay., Ankara,
2001, s. 14.
www.ata.tsk.tr/; (Erişim Tarihi: 04 Mart 2016).
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
43
77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE HATAY’IN ANA VATANA KATILIŞ MÜCADELESİ
ile tesis-i münasebet edin. Azami fedakârlığınızı bekler, vatandaşlara saygılar sunarım.” Bu ilk emri ve
müjdeyi sevinçle karşılayan Hatay halkı, Fransız işgaline karşı şanlı bir mücadele vermiştir.8
1921 yılına gelindiğinde Sakarya Zaferi’nden sonra Fransızlar artık bir barış antlaşması yapmak
için harekete geçti. Barış müzakerelerinin yapıldığı dönemde Hatay temsilcileri Tayfur (SÖKMEN),
İhsan ve Abdurrahman (MURSALIOĞLU) ile Faruk (CENGİZ) Beylerden oluşan heyet; Hariciye Vekili
Yusuf Kemal (TENGİRŞEK) Bey ve Franklin Bouillon’un da katılımıyla Mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın
odasında Hatay meselesini müzakere etmek üzere toplandı. Ancak bu toplantıdan bir sonuç alınamadı.
20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Anlaşması ile de bu bölgenin sorunu çözülemedi. Anlaşmanın 7’nci
maddesine göre “İskenderun mıntıkası için özel bir idari rejim” kurulacaktır.9
Ankara Anlaşması’ndan sonra yaşananları, sonradan kurulacak olan Müstakil Hatay Devleti
mebuslarından Nuri Aydın KONURALP şöyle anlatır: “…Ben de bir müddet sonra Adana’ya yerleşmeye
karar kıldım. Orada şu arkadaşlar toplanmışlardı: Tayfur Sökmen, Samih Azmi Ezer, Şükrü Oğuz, İzzettin
Çavuş vs. Bu arkadaşlarla yaptığımız istişare sonunda bir cemiyet kurmaya karar verdik. Reisliğe Tayfur
Sökmen’i seçtik. Gayemiz hükûmetimizin nazarlarını daimî olarak Antakya-İskenderun’un üzerine
çekmek, Antakya-İskenderun havalisinin efkârını neşreden ‘Altınözü’ adında bir de gazete çıkarmak,
yapacağımız neşriyatla da mıntıkamız halkının Türkiye’ye olan meylini kuvvetlendirmek idi. İlk icraat
olarak Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin Adana’ya teşriflerinde (15 Mart 1923) Adana istasyonunda
bütün Hatay mültecileri toplu olarak onu karşıladık. Siyahlara bürünmüş, elleri kolları zincirli Hataylı
bir kıza ‘Gazi Paşa bizi kurtar!’ diye söylettik… Mustafa
Kemal Paşa hazretleri bu manzaradan o kadar hislenmişti
ki bir müddet gözlerini semaya dikti ve nihayet ‘Kırk asırlık
Türk yurdu düşman elinde kalamaz.’ vecizesini söyleyerek
gönlümüzü aldı. Büyük Gazi’nin bu sözü artık bizim için bir
senet olmuştu.”10
Fransızlar mandater devlet olarak 1923’ten itibaren
İskenderun sancağı için kabul ettiği özel yönetimi korumuş,
1924’te 12 üyeli sancak meclisi kurdurmuş, 1925’te Arapça
ve Fransızcanın yanında Türkçenin de resmî dil olmasını
kabul etmiştir. Ancak aynı yıl, önceleri Halep Valiliğine bağlı
olan sancak, direkt Suriye hükûmetine bağlanmış; böylece
Suriye’nin bölgedeki nüfuzu artmıştır. Fransız yönetimi,
Türklerin bölgedeki salt çoğunluğunu bozmak için tedbirler
almıştır. Bu maksatla sancak bölgesini güneye genişleterek
Arap nüfusunu artırmış, nüfusun tamamı Türk olan
Bayır-Bucak ve Hazne nahiyelerini idari olarak sancaktan
ayırmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış
Antlaşması’na göre Hatay ahalisine verilen tabiiyet seçme
hakkının 1926’da son bulmasına paralel olarak birçok Türk,
Türkiye’ye göçe hazırlanmıştır. Ancak Türkiye bir taraftan
8
9
10
Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 52. Mursaloğlu; s. 114-116.
Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu; 39’uncu Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Yayınları-1, İskenderun, 2010, s. 130-133.
Nuri Aydın Konuralp; Hatay Kurtuluş ve Kurtarış Mücadelesi Tarihi, İskenderun, 1996, s. 139.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
44
İstanbul’da Hatay için yapılan mitingde
konuşma yapan İffet Hanım
Halep Konsolosluğu aracılığıyla “terk-i
tabiiyet” işlerinde fiilî güçlük çıkarmış,
bölgenin terk edilmemesi gerektiği
yolunda propagandalar yaparak göçü
büyük oranda engellemiştir. 30 Mayıs
1926’da Fransa ile imzalanan Dostluk ve
İyi Komşuluk Sözleşmesi ile İskenderun
sancağı için öngörülen özel yönetim
teyit edilerek Türkiye-Suriye sınırı da
kesin olarak 03 Şubat 1930’da Fransa ile
imzalanan protokolle belirlenmiştir.11
1930’ların ikinci yarısında Hatay halkı, düzenlenen mitinglerde
1936 yılına gelindiğinde Hatay
Hatay’ın kurtuluşu mücadelesinden vazgeçmeyeceğini gösterir.
ile ilgili siyaset de sertleşmiştir. 09 Eylül
1936’da Fransa ve Suriye arasında imzalanan anlaşmaya göre Suriye, üç yıl sonra bağımsız olacaktı. Buna
göre Fransa Suriye’den çekilirken anlaşmanın 3’üncü maddesine göre İskenderun sancağı üzerindeki
haklarını da Suriye’ye devrediyordu. Bu gelişme üzerine Türkiye, Hatay meselesini en önemli sorun
olarak gördü.12
Bu sorun, Türkiye tarafından 26 Eylül 1936’da Milletler Cemiyeti toplantısına taşındı. Ancak Fransız
temsilcisi, sancak bölgesindeki tüm hakların Suriye’ye devredileceğini belirtmekle yetindi. Çankaya
Köşkü’nde de Hatay sorunu ile ilgili toplantılar yapılıyordu. Toplantıya sancak Türklerini temsilen Tayfur
SÖKMEN de katılıyordu. ATATÜRK, bu toplantıların birinde Türkiye’nin garantisinde bağımsız bir Türk
devleti kurulması fikrini ortaya atmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Fransa’ya bu konuda bir nota verirken
sancaktaki Türk cemaati de boş durmuyor Suriye yönetimini kesinlikle reddettiklerini beyan ediyorlardı.
Bu dönemde ATATÜRK, bu davanın adını şöyle belirlemişti: “Hatay Meselesi”. Tayfur SÖKMEN’i makamına
çağırarak “Antakya-İskenderun ve havalisinin ismi bundan böyle Hatay’dır.” dedi.13 01 Kasım 1936
TBMM’de yaptığı konuşmasında ise “Bu arada, milletimizi gece-gündüz uğraştıran başlıca büyük sorun
da gerçek sahibi öz Türk olan İskenderun-Antakya ve bölgesinin geleceğidir. Bunun üzerinde ciddiyet
ve kesinlikle durmak zorundayız.”14 ifadesiyle bu soruna büyük ehemmiyet verildiğini de ifade etmiştir.
Fransa-Suriye arasındaki bağımsızlık anlaşması gereği 14 Kasım 1936’da başlayan seçimleri
Hatay’daki Türkler, Türkiye tarafından verilen talimatla boykot etmişlerdir. Bu boykot ile Fransızlar
baskıları artırmış hatta evlere baskın yaparak oy kullanmayanlara üç yıl hapis cezası verileceğini ilan
etmiştir.15
Bu gelişmeler yaşanırken ATATÜRK’ün ani bir kararla askerî birlikleri denetlemek amacıyla Konya
ve Ulukışla’ya gitmesi ve burada yapılan görüşmede Başbakan ve diğer yetkililerin Cumhurbaşkanı’nı
Hatay’a yönelik bir askerî operasyondan caydırdıklarını açıklamaları, ATATÜRK’ün Hatay meselesine
ne kadar önem verdiğinin de göstergesi olmuştur. Bu durum Fransızları hareket etmeye zorlamış ve
nihayet 20 Ocak’ta Türk-Fransız görüşmeleri yeniden başlamıştır. Tarihe “Sandler Raporu” olarak geçen
uzlaşmaya göre Hatay’ın hukuki statüsü şöyle belirlenmişti: Sancak iç işlerinde bağımsız olacak,
sancağın toprak bütünlüğü Türkiye ve Fransa arasında yapılacak bir anlaşmayla güvence altına alınacak,
13
14
15
11
12
Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 68-70.
age.; s. 94-95.
Serhan Ada; Türk-Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu (1918-1939), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, 2005, s. 111-113.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri; ATAM Yay., Ankara, 2006, s. 842.
Pehlivanlı-Sarınay-Yıldırım; s. 56-57.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
45
77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE HATAY’IN ANA VATANA KATILIŞ MÜCADELESİ
ordusu olmayacak ve resmî dili Türkçe olacaktı.16 Milletler Cemiyeti Konseyine bağlı Uzmanlar Komitesi
tarafından hazırlanan ve 29 Mayıs’ta Konsey tarafından kabul edilen rapora göre sancağın “ayrı bir varlık”
olduğu hukuki olarak kabul ediliyordu. Ancak Suriye, bu kararı tanımadığını ilan etmişti.17
Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, 01 Kasım 1937’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Beşinci
Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken olduğu gibi her platformda Hatay sorununu dile getirmiştir.
Örneğin Fransız Büyükelçisi’ne 29 Ekim 1937’deki Cumhuriyet Balosu’nda şunları söylemiştir: “Ben toprak
büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın
isteyicisiyim. Onu almasam edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay’ı
alacağım! Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam,
yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam.
Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve
doğrulayınız, Ekselans Büyükelçi…”18
Yine başka bir platformda da şunları söylemiştir: “Bu, benim kişisel sorunumdur... Durumu
Büyükelçi’ye, daha başlangıçta açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda böyle bir sorunun Türkiye
ile Fransa arasında silahlı bir anlaşmazlığa sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. Fakat ben, bunu
da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum. Şayet ufukta, bu yolda binde bir olasılık belirirse
Türkiye Cumhurbaşkanlığından ve hatta Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çekileceğim ve bir fert olarak
bana katılacak birkaç arkadaşla beraber Hatay’a gireceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam
edeceğim.”19
1938 yılı başından itibaren Avrupa’da uluslararası ilişkiler giderek gerginleşmeye hatta Almanya
ve İtalya’nın barışı tehditkâr tutumları belirginleşmeye başlamıştı. Bu tehdit karşısında Fransa için
Türkiye ile arasını düzeltme ihtiyacı doğmuştur. İki ülke dış işleri bakanları arasında da yapıcı diyaloglar
oluşmaya başlamıştı.20
Mart 1938’de Fransa ile yapılan centilmenler anlaşmasına göre yapılacak seçimlerde sancak
meclisinde 41 sandalyeden 22’si Hatay Halk Partisi mensubu Türklere verilecekti. Anlaşmanın
uygulanmasında yaşanan güçlükler sonucu ATATÜRK’ün 1938 Mayıs’ında çıktığı Adana ve Mersin
gezisiyle buradaki askerî birlikleri denetlemesinin Fransa’da etki yaratması gecikmedi. Öte yandan
Almanya’nın Avusturya’yı işgali ve
Çekoslovakya’yı parçalaması ile oluşan
tehlikeli durum da Fransa’nın tutumu
üzerinde etkili oldu. Fransa, Mart
1938’de yapılan anlaşmanın gerekleri
için harekete geçti.21
Günlerce süren müzakereler
sonucu 03 Temmuz 1938’de Fransa ile
Antakya’da anlaşma imzalandı. Buna
göre sancağın toprak bütünlüğü,
statüsü ve asayişi 6.000 kişilik kuvvet
Meclisin son oturumunda Bekir Sami KUNT’un okuduğu 38 imzalı takrir
19
20
21
16
17
18
Ada; s. 125-128.
Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 123-125.
Utkan Kocatürk; Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri; ATAM Yay., Ankara, 2007, s. 452. Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu; s. 167.
Kocatürk; s. 453.
Pehlivanlı-Sarınay-Yıldırım; s. 95.
Ada; s. 158-168. Pehlivanlı-Sarınay-Yıldırım; s. 97.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
46
tarafından sağlanacak ve Hatay’ın iç ve dış
güvenliği için Türkler ve Fransızlar iş birliği
yapacaktı. ATATÜRK anlaşma haberini alır
almaz Fransızların oyalama taktiğine tepki
olarak Türk ordusunun derhâl Hatay’a
girmesini emretti. Böylece Türk öncü
kuvvetleri 04 Temmuz’da Hatay’a ayak bastı.
Asıl kuvvetler ise 05 Temmuz’da Hatay’daydı.
Türk ordusunun bu topraklara girmesi
basında da büyük sevinçle karşılandı. Örneğin
Yenigün gazetesinin haber başlığı şöyle idi:
“Askerlerimiz Hatay’da. ATATÜRK’ün En Büyük
Eserlerinden Biri Daha Tahakkuk Etti. Yirmi
Yıldan Beri Hasretini Çekerek Özlediğimiz
Kahraman Mehmetçiğe Kavuştuk.”22
1938 yazında yapılan seçim sonucunda
02 Eylül 1938’de Hatay Meclisi parlak bir
törenle ilk toplantısını yaptı. Tayfur SÖKMEN
devlet başkanlığına getirildi. Hükûmet
kurma görevi ise devlet başkanı tarafından
Abdurrahman MELEK’e verildi. Böylece
Hatay Devleti kurulmuş oldu. Bayrağı Türk
bayrağından biraz farklı olarak ortadaki yıldız
boş olarak tasarlandı. O yıldız, ana vatana
katılınca dolacaktı. Bu arada ağır hasta olan
Büyük Önder ATATÜRK de 10 Kasım’da hayata
gözlerini yumacaktı… Büyük Önder’in vefatı;
Hatay Meclisinin gündemine de gelecek,
vefattan dolayı duyulan büyük üzüntü
milletvekilleri tarafından kürsüye taşınacaktı.
Hatay Devleti, Eylül 1938’den
29 Haziran 1939’a kadar geçen yaklaşık 10
ayı aşkın süreçte yoğun teşkilatlanma içine
girmiştir. Bu esnada Almanya’nın 15 Mart’ta Çekoslovakya’yı, İtalya’nın da Nisan 1939’da Arnavutluk’u
işgali ile dünya, genel bir savaşın eşiğine gelmiştir. Türkiye ve İngiltere, Arnavutluk’un işgali üzerine bir
toplantı yapmıştır. Fransa bu toplantıya katılmak istemişse de Türkiye buna razı olmamıştır. 12 Mayıs
1939’da yapılan Türk-İngiliz ittifakına Fransızlar da katılmak istemiş, Türkiye’nin Hatay ile ilgili isteklerini
kabul etmiştir. Türk-İngiliz anlaşmasının aynısı, Fransa ile 23 Haziran’da Paris’te imzalanmıştır. Aynı tarihte
Ankara’da imzalanan anlaşma ile de Hatay Türkiye’ye bırakılmıştır.23
29 Haziran 1939’da Hatay Meclisi son kez toplanmıştır. Hatay Başbakanı Abdurrahman MELEK;
yaptığı konuşmasını şöyle bitirmiştir: “Artık biz susalım, tarih konuşsun!”
22
23
Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu; s. 188-203.
Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 265-266.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
47
TÜRKİYE
ŞEHİTLERİNİ ANIYOR
Bir vatan düşünün ki her karış toprağı kanla
yoğrulsun, bir millet düşünün ki tek düsturu vatan
sağ olsun…
Öyle bir millet ki bu; kanıyla, canıyla, bütün
varlığıyla sarılır toprağına, kolunu verir, bacağını
verir, hatta canını verir ama gene de bir karış
toprağını vermez düşmana…
Vatan söz konusuysa eğer gerisi teferruattır
onun için. Çünkü vatan; eli öpülesi anasıdır, gül
yüzlü yâridir, mis kokulu bebesidir. Çünkü vatan,
bu millet için her şeyden değerlidir!
Bu uğurda binlerce yıldır gözlerini bile
kırpmadan cephelere koştu yiğitlerimiz. Kurşun
oldular, süngü oldular, yeri geldi etten duvar
oldular. Siper ettiler gövdelerini, gazi oldular, şehit
oldular!
Malazgirt’te, Çaldıran’da, Balkanlarda,
Yemen’de, Çanakkale’de veya Sarıkamış’ta…
Ya da “vatan” diye bağrımıza bastığımız, anamızın
ak sütü gibi helal bildiğimiz her bir karış toprakta,
ne fark eder? Onlar bu topraklar uğruna canlarını
verdiler.
Kiminin adı kaldı sadece, kiminin adı bile
yoktu, isimsiz kahramanlar olarak geçtiler tarihe…
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
48
Oysa onlar sayesinde kazanıldı bu vatan,
onlar sayesinde yeşerdi yeniden umutla bu
topraklar. Onlar ki hayatlarını verdiler ama
geleceğimizi vermediler. Varsın isimleri olmasın,
fark etmez. Çünkü onlar kanlarıyla, şanlarıyla
tarihe geçtiler.
İşte bu yüzden o kahramanları unutmamak,
unutturmamak, onların vatan için neler feda
ettiklerini gelecek nesillere aktarabilmek çok
önemlidir. Çünkü bir millet tarihine sahip çıktığı
kadar millettir. Çünkü geçmişini bilmeyen,
tarihini iyi özümsemeyen milletler için gelecek
belirsizdir.
Şehitlerimizin hatırasına sahip çıkabilmek,
onları yâd etmek ve gelecek nesillere tanıtabilmek
maksadıyla Çanakkale Savaşlarının 100’üncü yıl
dönümünde, 18 Mart 2015 tarihinde, Çanakkale
Şehidi 57’inci Alay Komutanı Yarbay Hüseyin
Avni Bey’in anılmasıyla başlayan “Şehitleri Anma
Etkinliği”nde elli dört haftadır şehitlerimizi
anmaktayız.
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında hazırlanan Şehitler Galerisinde; Balkan
Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Kore Harbi ve
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun incitme, yazıktır atanı,
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!”
Mehmet Akif ERSOY
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda şehit düşen kahramanlarımızı torunlarıyla buluşturmak, onların anılarını yâd etmek, onları yeni nesillere tanıtmak
amacıyla düzenlenen “Türkiye Şehitlerini Anıyor” etkinliğinde şehitlerimize hak ettikleri saygıyı gösterebilmek adına bir şeyler yapabiliyor
olmanın, yıllar sonra bile ruhlarına bir “Fatiha” armağan edilmesine vesile olmanın haklı gururunu
ve huzurunu yaşıyoruz.
01 Ocak 2016 tarihinden itibaren bugüne
kadar on üç hafta boyunca, on üç şehidimizi
daha torunlarıyla buluşturduk. On üç şehidimizi
daha hatırladık, hatırlattık. Vatan bildiğimiz bu
toprakların onların mübarek ruhları üstünde
yükseldiğini bir kez daha haykırdık!
Hayatlarından vazgeçerek bizlere bir vatan
ve özgür bir gelecek armağan eden şehitlerimiz;
vatan size minnettardır. Ruhlarınız şad olsun!..
TÖREN
HAFTASI
TARİH
42
06.01.2016
Şehit P. Er Şevki
Kurtuluş Savaşı
43
13.01.2016
Şehit P. Er Kasım
Birinci Dünya Savaşı
44
20.01.2016
Şehit P. Yzb. Ahmet Cevat OLHON
Kore Savaşı
45
27.01.2016
Şehit P. Er Ali KABAK
Kore Savaşı
46
03.02.2016
Şehit P. Er Yusuf
Birinci Dünya Savaşı
ŞEHİT ADI
ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ SAVAŞ
47
10.02.2016
Şehit P. Tğm. Ahmet
Birinci Dünya Savaşı
48
17.02.2016
Şehit P. Ütğm. Ali Tahsin
Birinci Dünya Savaşı
49
24.02.2016
Şehit P. Er Emin
Birinci Dünya Savaşı
50
02.03.2016
Şehit P. Er Ömer
Birinci Dünya Savaşı
51
09.03.2016
Şehit P. Er Mehmet
Birinci Dünya Savaşı
52
16.03.2016
Şehit P. Er Mustafa
Birinci Dünya Savaşı
53
23.03.2016
Şehit P. Er Bayram KARATAŞ
Kore Savaşı
54
30.03.2016
Şehit P. Er İsmail GİRİZOĞULLARI
Birinci Dünya Savaşı
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
49
Sosyal Hiz. Uzm. Sinem AKSU,
Sosyal Hiz. Uzm. Fatma PEKER, Psikolog Ebru YILDIZ*
TSK REHABİLİTASYON
VE BAKIM MERKEZİ
BAŞKANLIĞI
YAŞAYAN TARİH
YUSUF AKTUĞ
Sinem AKSU: Bize biraz kendinizden
bahseder misiniz?
Yusuf AKTUĞ: Ben Yusuf AKTUĞ.
ATATÜRK’ün Samsun’a ayak bastığı yıl 24 Temmuz
1919 yılında eski Osmanlı Devleti sınırları içinde
kalan Arnavutluk’ta doğmuşum. Kurtuluş Savaşı
yıllarından sonra 1923 yılında mübadele sonucu
Edirne’ye yerleşmişiz.
Kendim Balkan göçmeni olduğumdan şartlar gereği ancak 8 yaşında ilkokula başlayabildim.
Ortaokulu Edirne’de okudum. Liseyi okumak için
abimin yanına Ankara’ya geldim. Daha sonra burada hem Kuleli Askerî Lisesine hem de Hava Sınıf
Okuluna (Türk Kuşu) sınava girmek üzere başvuruda bulundum. Her iki okulun imtihanlarını kazandım. Küçüklüğümden beri en büyük amacının
uçmak olmuştur. Küçükken havada uçan tayyareleri (uçakları) gördükçe bir gün bende bu şekilde
uçacağımı hayal ederdim. Bu amaçla lisede Kuleli
Askerî Lisesinin sınavlarını kazandığım hâlde uçmak hevesiyle Türk Kuşunu tercih edip astsubay
olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevime başladım. Ömrüm boyunca da yaptığım iş ve aldığım
* TSK Rehab. ve Bkm. Mrk. Bşk.lığı
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
50
sorumluluklardan dolayı hem mutlu oldum hem
de büyük gurur duydum.
Göreve başladıktan sonra 21 Ocak
1946’da benim gibi göçmen bir ailenin kızı olan
Münire Hanım ile evlendim. Evliliğimizden dört
çocuğumuz oldu. Bunların ikisi kız, ikisi erkekti.
Onları da en iyi şekilde yetiştirmeye gayret ettik.
Sinem AKSU: Çalışma yıllarınızla ilgili
neler söylersiniz?
Yusuf AKTUĞ: 1940 yılında Uçuş Okulunda astsubay olarak motorsuz uçakları kullanarak uçuşa başladım. İlk kadın pilotumuz Sabiha
GÖKÇEN’le birçok uçuşa katıldım. Daha sonra motorlu, motorsuz bir çok uçağın hem uçuşunda hem
de teknik olarak diğer işlemlerinde görev aldım.
Bu görevleri gerçekleştirirken bir kısmında ölümle
karşı karşıya geldim. Ama her seferinde başarılı bir
şekilde görevimi tamamladım. Görevimi çok büyük bir aşkla devam ettirdim. Bu sayede neredeyse
dünyanın birçok yerine uçtum.
Çok çalışkan ve girişken bir asker olduğu
için her göreve seçilerek gönderildim. Mesleğimde
ilerlememi sağlayacak çeşitli kurslar aldım. Yine
mesleğimle ilgili çeşitli zamanlarda öğretmenlik
yaptım. Türk Silahlı Kuvvetlerine en iyi biçimde
hizmet ettiğime inanıyorum.
1967 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden
emekli oldum. Bu tarihten sonra yine boş durmadım. Çalışırken öğrendiğim İngilizce sayesinde tur
rehberliği ile uzun yıllar Kapadokya bölgesinde
rehberlik hizmeti verdim. Özel firmalara ait uçuşlar
yapmaya da devam ettim.
Sinem AKSU: Bize bir anınızı anlatır
mısınız?
Yusuf AKTUĞ: Bunca yıllar içinde o kadar
çok anım oldu ki size bir ikisini anlatayım. Görev
yaptığım dönemlerde bizler çok iyi bir eğitim almıştık. Bu sayede de çoğu görevim uçuşlarda geçmiştir. Yine bu konuda bayağı deneyim kazandığım için yurt içi ve yurt dışı birçok göreve katıldım.
Bir seferinde NATO aracılığı ile Türkiye’den
İtalya’ya giderken çok kötü hava koşullarına rast
geldik. Yağmur ve fırtınanın içinden geçerek
İtalya’ya gidecekken uçak kontrolden çıktı. Uçak
düşerken bizler de başımızı uçağın üst kısmına
vurduğumuzdan yaralanmıştık. Bütün ekip yaralı
hâlde iken daha önce yaşamadığımız hava koşulları içinde uçağın kontrolünü elime almayı başardım. Daha sonra uçağın kontrollü olarak İsviçre’ye
inmesini sağladım. O gün hepimiz yaralı olarak
kurtulduk ve çok ciddi ölüm riski atlatmıştık. Bunun gibi bir çok olay yaşadım.
Bir seferinde de kalp krizi geçiren bir subayımızı kargo uçağıyla hastaneye yetiştirmiştim.
O gün hayatını kurtardığım komutanımızla yıllar
sonra karşılaştığımda bu durumu hatırlayıp bana
hayatını borçlu olduğunu belirtmiş ve benim için
ne yapabileceğini sormuştu. Bunun gibi birçok güzel olayda uçmak ve verilen görevleri layığıyla ye-
rine getirmenin verdiği mutluluk ve hazzı emekli
olana kadar yaşadım.
Sinem AKSU: Görüyoruz ki uzun ve
sağlıklı bir hayatınız var. Bu sağlıklı ve uzun
yaşamayı neye borçlusunuz?
Benim ailem bir çiftçi ailesiydi. Tütün,
pancar, susam, buğday, kavun, karpuz ekilirdi.
Bir de üzüm bağlarımız vardı. Büyük bir çiftlikte
kalabalık bir ailenin içinde kendi yetiştirdiğim
ürünleri yerdik. Bir de evin belirli bir yerinde toprak
kazılır ve oraya kışlıklar konurdu. Bizler bunlarla
beslenerek büyüdük.
Hâlen yediklerime dikkat etmeye çalışıyorum. Ekmeği çok az yerim; az tuzlu, az yağlı yemek
yemeğe dikkat ederim. Sabahları yoğurdun üstüne keten tohumu koyup öyle yer, ballı zencefil içerim. Günlük üç tane ceviz tüketirim.
Benim ailemde de annem 106 yaşına kadar,
büyükbabam 116 yaşına kadar yaşamışlar. Yani
bizim büyüklerimiz de çok yaşamışlar.
Şimdi ben de biraz önce anlattığım gibi
düzenli beslenmeye dikkat etmeye çalışıyorum.
Bunun yanında insan ilişkilerinde olumlu olmak,
saygılı davranışlar sergilemek ve hayata olumlu
bakmak bana göre hayatı uzun yaşamak için gereklidir. Yine günlük konuşmalarda erkek veya hanımefendilerle konuşurken gülümsemek ve olumlu yaklaşmak bana göre hayata güzel bakmanın
bir gereğidir.
Sinem AKSU: Bize buradaki tedavilerinizden bahseder misiniz?
Yusuf AKTUĞ: Ben buraya dizlerimle ilgili
tedavi almaya geldim. Burada egzersiz salonuna
gidiyorum. Elektroterapide dizlerime tedavi uygulanıyor. Bir de havuz tedavim var. En çok da onu
seviyorum. Su içinde daha rahat hareket ettiğim
ve sonrasında duş alabildiğim için bana çok iyi
geliyor. Tedavilerimden de fayda sağladığımı düşünüyorum.
Sinem AKSU: Son olarak söylemek
istediğiniz bir şey var mı?
Yusuf AKTUĞ: Buradaki bütün çalışan
personele verdikleri hizmetler ve güler yüzlerinden
dolayı çok teşekkür ederim.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
51
TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI
“YAKIN TARİHİMİZİN
CANLI TANIKLARI
GAZİLERİMİZ”
Fatma PEKER: Kendinizi bize tanıtır mısınız?
Fırat ZORBA: Ben Gazi Uzm. Çvş. Fırat ZORBA. Aslen Kastamonu/Tosyalıyım. Babamın görevi nedeniyle bulunduğu Aydın’da, 1984 yılında
ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim.
Babam polis memuru, annem ise ev hanımıdır.
Babamın tayini nedeniyle birkaç şehirde yaşadık.
Babam emekli olduktan sonra da Tosya’ya yerleştik.
Askerliğimi 2004 yılında, Erzurum’un Çat
ilçesinde jandarma komando olarak yaptım. Askerliğe olan sevgi ve ilgimden dolayı hayatıma
uzman çavuş olarak devam etmeye karar verdim.
2007 yılında açılan sınavda başarılı oldum. Uzman
çavuşluğa Yeni Foça’da aldığım uygulamalı eğitimle ilk adımımı attım. Altı aylık eğitimi başarı ile
tamamladıktan sonra Çakırsöğüt/Şırnak’ta uzman
çavuş olarak göreve başladım.
Fatma PEKER: Nasıl gazi olduğunuzu anlatır mısınız?
Fırat ZORBA: Uzman çavuşluğumun ikinci
yılında, yirmi beş yaşında Şırnak Cudi Dağı Kelga
Tepesi’nde teröristler ile 2009 Haziran ayında girdiğimiz çatışma sırasında başımdan ağır yaralandım.
Kanlar içinde yere yığıldığımda şehitlik mertebe-
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
52
sine ereceğimi düşünmüştüm. Yanımdaki silah
arkadaşlarım da şehit olduğumu sanmışlar ancak
nefes aldığım fark edilince zaman kaybetmeden
helikopter ile Şırnak Askerî Hastanesine sevk edilmişim. Zorlu bir tedavi süreci geçirdim.
Fatma PEKER: Tedavi sürecinden bize
bahseder misiniz?
Fırat ZORBA: Şırnak’ta hemen beyin ameliyatına alındım. Çok zor bir ameliyat geçirmişim.
İki kere kalbim durmuş. Mucize eseri hayatta
kalmışım. Ankara GATA’da ikinci bir ameliyat
geçirdim. 30 gün uyandırılmamışım. Bu süreçte
ailem ve sevdiklerim zor günler yaşamış. Sabırla
iyi olmam için dua etmişler. GATA’da yapılan ikinci
ameliyatta kafamın sağ tarafının 2/3’ü alınmış. 112
gün sonra gözlerimi açmışım.
Doktorlar hayatım konusunda umutsuz
konuşurken yaşasam bile konuşamayacağımı ve
hareket edemeyeceğimi dile getirmişler. Ama ben
tüm söylenenlere inat yaşama mücadelesi verdim
ve yaşama arzumu hiç kaybetmedim. GATA’da
ufak tefek konuşmaya ve tepki vermeye başladım.
TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi Akut
Bakım Kliniğine 2009 yılında ilk kez yatış yaptım.
Yatış yaptığım esnada yatakta yatıyor, doğru düzgün hareket edemiyor, yemek bile yiyemiyordum.
Benim ve bana bakan ailem için meşakkatli ve zor
günlerdi. Bu süreçte ilgili ve güler yüzlü Akut Bakım Kliniği personeli bana ve aileme çok büyük
destek oldu. Üç ay yoğun bir fizik tedavi ve rehabilitasyon döneminden geçtim. Yeme, konuşma ve
hareket yeteneğimi yeniden kazanabilmem için
bütün rehabilitasyon ekibi çaba gösterdi. Bu tedavi sürecinde hayli yol kat ettim. Kısıtlı da olsa ko-
nuşabiliyor ve hareket edebiliyordum. Tedavi sürecimde bana annem ve babam refakat etti. Ailem
ile birlikte çok uğraştık, çok çabaladık. Çok sıkıntılı
dönemler atlattık. Kolay değildi bu uzun yolculuk.
Moral depolamak için 1,5 ay memleketime
gittim. Tosya’da yüzlerce araç ve coşkuyla yapılan
karşılama sonrasında halkın ve devlet görevlilerinin evime yaptığı ziyaretler, içimdeki yaşama ve
mücadele arzumu iyiden iyiye tetikledi ve ihtiyacım olan morali sağladı.
TSK Rehabilitasyon Merkezine 45 gün sonra yüksek moral ile geri döndüm. Yoğun rehabilitasyon programı benim için yeniden başladı. 2011
Ağustos ayında başıma protez yapılmasına karar
verildi. Başımın sağ tarafına protez yapıldı. Tedavilerim sonucunda ‘‘TSK’da Görev Yapamaz’’ kararı aldım ve malul gazi olarak emekli oldum. Fizik
tedavim 2015 yılı itibarıyla devam etmekte olup
destekle yürüyebiliyorum.
Fatma PEKER: Gazilik sonrası neler yaşadınız?
Fırat ZORBA: Tosya halkı ve Kaymakamlığı beni sahiplendi. Bayraklar ve dualarla yapılan
yüzlerce araçlı karşılamadan sonra benim için bir
engelli evi yapmak için ‘‘Bir tuğla da sen koy!’’ kampanyası başlatıldı. Devletim ve milletim el ele verdi. Tüm yurtta kampanyaya sahip çıktılar.
81 ilden getirilen topraklar ile temel atıldı.
Yapılan bağışlar ile engelli yaşama uygun bir ev
inşa ettiler. Şu anda ailem ile birlikte benim için
inşa edilen bu evde yaşıyorum.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
53
TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI
Yaklaşık beş yıllık süreçte sağlığım ile ilgili
beklediğim iyileşmeyi tam olarak yakalayabilmek
için farklı tedavi yöntemlerini araştırdım. Manuel
terapi, sülük tedavisi gibi alternatif tedavi yöntemlerinden de faydalandım. Ve ayağa kalkmamda
kısmen de olsa etkisini gördüm. Yılmadan usanmadan çalıştım. Yapılan tedavilerin ardından 2012
yılının Gaziler Günü’nde ayağa kalktım. Şu anda
sağ ayağımla adım atabiliyor, sol ayağımı sürükleyerek de olsa yürüyebiliyorum. Bu mücadeledeki
yoluma azimle devam ediyorum.
Sağlığım ile ilgili faydalı olabilecek farklı
tedavi yöntemlerini ailem ile birlikte takip ediyor,
imkânlarımı zorlayarak daha iyi olabilmek için uğraşıyorum. Bu süreçte ailem her zaman yanımda ve
destek oldu. Onlara sonsuz teşekkürler ediyorum.
Ağır ameliyatlar geçirdim. Ve bir mucize
eseri hayattayım. Bu süreçte isyan etmedim. Şu
anda tek isteğim sol ayağımla da adım atabilir hâle
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
54
gelmek ve evlenip kendi ailemi kurmaktır. Bunun
için de elimden gelen çabayı göstermekteyim.
Fatma PEKER: Merkezimizde sizi
etkileyen şeylere örnek verir misiniz?
Fırat ZORBA: TSK’nın güzide kurumlarından biri olan TSK Rehabilitasyon ve Bakım
Merkezinde bizim için düzenlenen kültürel gezi,
eğlence, konser, yemek gibi faaliyetler unutulmadığımızı göstermektedir. Özellikle merkezdeki
en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm çalışanların bizlere gösterdiği ilgi, sevgi ve saygı; sıkıntılarımızdan uzaklaşarak moral bulmamızı sağlamaktadır.
Fatma PEKER: Son olarak ne söylemek
istersiniz?
Fırat ZORBA: Tedavi sürecinde desteklerini eksik etmeyen, beni yalnız bırakmayan; başta
ailem olmak üzere görev yaptığım birliğimdeki
arkadaşlarım, komutanlarıma ve TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezini gazilerin ikinci evi olarak
görmemizi sağlayan TSK Rehabilitasyon ve Bakım
Merkezinin tüm personeline büyük destekleri için
çok teşekkür ederim. Ayrıca bu merkezin hizmetlerinin geliştirilerek devamının sağlamasını bekliyorum.
TSK ailesinin bir ferdi olmaktan ve
yaşadığım hain olaylardan sonra aldığım “Gazi”
unvanından dolayı büyük bir onur duyuyorum.
Hayat güzel ve yaşamaya değer…
TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM
MERKEZİNDE PSİKOLOJİK
REHABİLİTASYON UYGULAMALARI
Rehabilitasyon; hastalıkların ilaç, cerrahi,
fiziksel yöntemler ve yardımcı cihazlarla kısmen
veya tamamen giderilmesi ve hastanın fiziksel,
psikolojik, sosyal ve ekonomik bakımdan bağımsızlığının sağlanmasına yönelik yapılan tüm çalışmaları kapsamaktadır.
TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde
çeşitli kazalar, silahlı çatışma, doğal afetler,
fiziksel hastalıklar gibi nedenlerle fiziksel
engelli olan hastalara rehabilitasyon programı
uygulanmaktadır. Engelliliğe neden olan bu
olaylar, kişilerin fiziksel bütünlüğünü bozucu
etkisi olan travmatik yaşantılardır. Bu hasta
gruplarında gerek travmatik bir olaya maruz
kalma gerekse engelliliğin yaşamın birçok
alanına yönelik olumsuz etkileri sebebiyle bazı
psikolojik bozukluklar da görülebilmektedir. Bu
yüzden “psikolojik rehabilitasyon”, uygulanan
rehabilitasyon programının önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır.
Travmatik bir olay sonrası fiziksel engelli
olan hastalarda görülebilen psikolojik bozukluklar;
duygu-durum bozuklukları (majör depresif
bozukluk, distimik bozukluk), travmayla ilişkili
bozukluklar (travma sonrası stres bozukluğu,
akut stres bozukluğu), anksiyete bozuklukları
(yaygın anksiyete bozukluğu, fobik bozukluklar,
panik bozukluk) ve kognitif bozukluklar olarak
sıralanabilir.
Psikolojik rehabilitasyon kapsamında;
1-Hasta bireysel görüşme ve psikolojik
testlerle değerlendirilmektedir.
2-Sorun tespit edilen hastaların sorun
alanlarına göre uygun tedavi ve terapi yöntemleri
belirlenmektedir. İlaç tedavisi gerektiği düşünülen
hastaların psikiyatri uzmanına yönlendirilerek
değerlendirilmeleri sağlanmaktadır.
3-Tespit edilen sorun alanına yönelik
olarak terapi planlaması yapılmakta ve hedefler
belirlenmektedir.
4-Bu plan ve hedefler doğrultusunda terapi
uygulaması yapılmaktadır.
5-Terapinin sonuçları değerlendirilmektedir.
Terapide hastaların merkezimizde tedavi
süreleri de dikkate alındığında çoğunlukla çözüme yönelik kısa süreli, sorun odaklı ve destekleyici
terapi teknikleri tercih edilmektedir. Çoğunlukla
bilişsel-davranışçı terapiler, destekleyici terapiler,
grup terapileri uygulanmakta; bunun yanı sıra
nöropsikolojik test değerlendirmesi, akut dönem
hastalarıyla birlikte refakatçilerine de rehabilitasyon süreci hakkında bilgilendirme, destek ve bu
sürece uyum konusunda görüşülmesi, omurilik
hasarına bağlı gelişen cinsel fonksiyon kayıplarına
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
55
TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI
yönelik değerlendirme ve rehabilitasyon, rehabili-
gösteren psikolog demeyeceğim, yaşam mimarım
tasyon sürecine uyum, tedavi sürecinde karşılaşı-
Sayın Ebru YILDIZ Hanım’a ve onun şahsında bu
lan zorluklar ve sorunlar, bunlarla baş etme yolla-
mesleğe gönül vermiş, tüm yaşam mimarlarına te-
rına yönelik bireysel görüşmeler de yapılmaktadır.
şekkür ediyorum.”
TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde
01 Ağustos 2015’te operasyon sırasında
verilen psikolojik rehabilitasyonla ilgili, omurilik
yaralanan iç güvenlik yaralısı A. Karaaslan’la
yaralanmalı bir vazife malulü ile yapılan görüş-
yapılan görüşmeden de bir bölüm sunulmuştur:
meden alınan bir bölüm, merkezimizde verilen
“T- Tedaviniz boyunca aldığınız psikolojik re-
psikolojik rehabilitasyon hizmetlerini çok iyi özet-
habilitasyonla ilgili neler söyleyebilirsiniz? Yaşamı-
leyecektir:
nızda ne gibi yansımaları oldu?
“Adım M. Altunbay. 33 yaşındayım. 2004 yı-
H- Buraya geldiğim dönemde hastalığım,
lında Kıbrıs’ta vatani görevimi yaparken görev sıra-
tedavisinin ne kadar zaman alacağı, ne tür aşama-
sında geçirdiğim bir trafik kazası sonucu tekerlekli
lardan geçeceğim, korku ve kaygılarımla nasıl baş
sandalyeye bağlı kaldım. Gençliğimin en aktif döne-
edebileceğimle ilgili fazla bir bilgim yoktu. Psikologla
minde fiziksel engelli oluşum, birçok psikolojik prob-
yaptığım görüşmelerde hem rehabilitasyon süreciyle
lemi de beraberinde getirmişti. Zaman içinde psiko-
ilgili bilgi sahibi oldum hem de korku ve kaygıları-
loğumla yaptığım görüşmelerle yeniden bir öz güven
mın nasıl üstesinden geleceğimle ilgili çalıştık. Artık
kazanmıştım. Görüşmelerin hayatıma en önemli
hiçbir şey yapamayacağımı düşünüyordum. Oysa
yansımalarından biri, kayıplarımı ve ihtiraslarımı bir
şimdi biliyorum ki içinde bulunulan her durumda
kenara bırakarak sahip olduğum değerlerle mutlu
ve koşulda yapılabilecek bir şeyler mutlaka ki var.
olmayı öğrenebilmekti. Yeni yaşamımda artık yeni
Hedeflerime ulaşabilmek için çabalamam gerekiyor.
hayallerim ve hedeflerim vardı. Bunlara ulaşmak için
Çabalarsam, uğraş verirsem bu hedeflerin çoğuna
yeni bir mücadele azmi de kazanmıştım.
ulaşabilirim. Buna gönülden inanıyorum. Yol göste-
Bu yeni hayatıma fedakâr bir eş, dünya tatlısı
riciliği konusunda psikoloğuma teşekkür ediyorum.”
bir çocuk da katıldı. Telkin ve tavsiyeleriyle bana yol
Rehabilitasyon uzun, çoğu zaman zorlu
geçen, hastaların her aşamada desteklenmesini
gerektiren
bir
katılımları
son
süreçtir.
derece
Hastaların
önemlidir.
tedaviye
Çünkü
rehabilitasyon hastaya verilen bir hizmet değil,
hastayla birlikte yapılan bir çalışmadır. Tedaviye
katılımı engelleyen psikolojik sorunların en aza
indirgenmesi, hastanın rehabilitasyon sürecine
katılımını da artıracaktır. Psikolojik rehabilitasyon
sürecinde amaç kişilerin fiziksel hastalıklarına
eşlik eden psikolojik sorunlarına etkin bir şekilde
müdahale ederek sorunun etkisini azaltmak veya
ortadan kaldırmak, stresle baş etme güçlerini
artırmak, yaşam kalitelerini yükseltmek ve fizik
tedaviye uyumlarını ve katılımlarını artırmaktır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
56
Bu amaçlara ulaşmak için kullanılan birçok
suz otomatik bir düşüncesi olan ve bu yüzden bu
yöntem ve teknikler mevcuttur. Hastanın sorunu-
tür ortamlara girmeyi tercih etmeyen bir hastayla
nun niteliği ve hastanın bazı kişisel özelliklerine
terapi sürecinde bu düşünceyle alternatif olarak
bağlı olarak hangi yöntem ve tekniklerin kullanıla-
“Düşündüğüm kadar dikkat çekmem ve herkes
cağına karar verilmektedir. Sıklıkla kullanılan yön-
bana acıyarak bakmaz.” gibi bir düşüncenin yer
temler şu şeklide sıralanabilir:
değiştirmesi sağlanır. Birtakım davranışçı ödevler-
-Grup Terapileri: Aynı türden sorun yaşa-
le bu düşünce pekiştirilir. Sosyal ortamlara girmesi
yan hastalardan 6-8 kişilik gruplar oluşturularak
ve bu ortamı gözlemleyip bunları kayıt formuna
hastaların sorunlarını grupta paylaşmaları, o so-
kaydetmesi istenir. Bu kayıtlar terapinin ilerleyen
runu başkalarının da yaşadığını anlamaları ve bu
süreçlerinde birlikte değerlendirilir. Hasta sosyal
sorunlara yönelik çözüm yolları hep birlikte bulun-
ortamlara katıldıkça alternatif düşüncesinin doğ-
maktadır.
ruluğunu fark etmeye başlar.
-Maruz Bırakma ve Sistematik Duyarsız-
-Relaksasyon
(Gevşeme)
Egzersizleri:
laştırma: Özellikle travma sonrası stres bozukluğu
Daha çok anksiyete (kaygı) bozukluklarında kulla-
yaşayanlara 8-10 seans uygulanmakta ve hasta her
nılan bir yöntemdir. Örneğin düşme kaygısı yaşa-
seansta, yaşadığı travmatik olaya hayalleme tekni-
yan bir hastayla önce imajinasyon (hayalleme) yo-
ği ile maruz bırakılarak olayı yeniden yaşantılama-
luyla relaksasyon sağlanır. Hasta zihinsel olarak bu
sı, stres semptomlarının azalması ve sistematik bir
kaygıyı yendikten sonra kademeli bir şekilde ger-
şekilde duyarsızlaşması.
çek yaşamında hastaya refakat edilerek kaygının
-Bilişsel Davranışçı Terapiler (BDT): İnsan-
üzerine gitmesi ve bu kaygısı yenmesi hedeflenir.
lar için duygu-düşünce ve davranış birbiriyle iliş-
TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde
kili üç kavramdır. Düşüncelerimizin içeriğine göre
iç güvenlik yaralılarına, malul gazilere ve diğer
duygu ve davranışlarımız şekillenir. BDT’de has-
hastalara verilen psikolojik desteğin amacı; yara-
tayla birlikte hastanın olumsuz otomatik düşün-
lanma sonrası yaşamı yeniden düzenlemek, kişiyi
celeri belirlenerek bunların yerine olumlu içerikli
sorunlarıyla baş etme konusunda desteklemek,
alternatif olumlu düşünceler geliştirerek terapi
bir yandan fizik tedavi süreci devam ederken diğer
seansı içinde bunların yer değiştirmesine yönelik
yandan da eş, anne, baba, çalışan, üreten bir insan
çalışmalar yapılır. Hastadaki davranışsal değişim-
olma gibi rolleri de devam ettirebilmelerinde yol
ler takip edilir. Örneğin “Kalabalık bir ortama girdi-
göstermek, topluma yeniden katılımlarını sağla-
ğimde herkes bana acıyarak bakar.” şeklinde olum-
mada rehberlik etmektir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
57
Hv. Kont. İhb. Yzb. Göksu URKAN*
ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK
BOYUTLU ÖNEMI VE ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ
GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI
(Elektronik Harp Test ve Eğitim Merkezi-EHTEM Örneği)
Giriş
İkinci Dünya Savaşı esnasında öne çıkan en ilginç ve aynı zamanda savaşın kaderini değiştiren
olaylardan bir tanesi, 1943 yılının Temmuz ayında İngiliz ve ABD Hava Kuvvetleri tarafından o zamana
kadar emsali görülmemiş çapta ve ağırlıkta gerçekleştirilen stratejik hava taarruzu olan “Hamburg
Saldırısı” (Gomorrah Harekâtı) esnasında İngilizler tarafından tarihte ilk defa kullanılan “Pencere
(Window)” taktiği olmuştur.
“Pencere” o dönem kullanılan
“chaff”in ilkel sürümünün kod adıdır.
İngilizler savaş esnasında radarlarla
yönlendirilen Alman uçaksavarları
ve yine radarlarla yönlendirilen gece
uçuş kabiliyetine sahip Alman savaş
uçakları karşısında ağır kayıplar
vermeleri sebebiyle bu çok ince metal
levhalar (chaff ) ile düşman radarlarını
yanıltma taktiğini geliştirmeye ihtiyaç
duymuşlardır.1
Aslında İngilizler ve Almanlar
bu tekniği birbirlerinden bağımsız
olarak aynı dönemde bulmuşlardır.
Ancak Almanlar, bu silahın karşı tarafa
Şekil 1: Gomorrah Harekâtı esnasında İngilizler tarafından CHAFF
geçtiği takdirde kendilerine karşı
kullanımı (Hamburg, 1943) (Kaynak: http://ww2db.com/)
kullanılacağından endişe duyarak
* EHTEM Tb.K.lığı
1
Mike Pywell-Martin Welch; Electronic Warfare Test and Evaluation, NATO AG-300-V28, Brüksel, 2012, s. 32.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
58
kullanım emrini askıya almışlardır. Ayrıca dönemin Alman Lideri Hitler’in emri ile “chaff” ile ilgili her türlü
belge saklanmıştır.2
İngilizler ise İngiliz Başbakanı Churchill’in direktifi ile gerekli tedbirleri alarak ilk defa icra
ettikleri Gomorrah Harekâtı’nda bu tekniği kullanmışlardır. Harekât toplamda 7 gün 8 gece sürmüş,
“chaff” sayesinde İngilizler stratejik bombardıman harekâtını karşılarında etkili bir tehdit olmadan
uygulayabilmiş, hava şartlarının da olumlu etkisiyle istenen hedeflere kolayca ulaşılabilmiştir.
Yarattığı yıkımın büyüklüğü ve yaşanan sivil kayıpların fazlalığından dolayı daha sonra İngilizler
tarafından bu harekât için “Almanya’nın Hiroşima”sı şeklinde değerlendirilme yapmıştır.3
Klasik NATO tanımı olarak elektronik harp; elektromanyetik spektrumu ya da yönlendirilmiş
enerjiyi kontrol etmek maksadıyla elektromanyetik yayınların aranması, tespit edilmesi, teşhis edilmesi,
elektromanyetik spektrumun düşman tarafından kullanımının mümkün olduğunca önlenmesi,
antiradyasyon füze (ARM) kullanımı dâhil elektromanyetik ve yönlendirilmiş enerji kullanarak taarruz
edilmesi ve düşmanın spektrumu kullanımını engellerken dost kuvvetlerin kullanımını düşmanın
benzeri faaliyetlerine rağmen sağlamak anlamına gelmektedir.4
Elektronik harp konusunu daha iyi anlayabilmek için tarihî perspektiften elektronik harbin
hangi buluşlarla hangi aşamalardan geçerek şimdiki düzeye ulaştığını incelemeye devam etmemiz
gerekmektedir.
Elektronik Harp Tarihi
Elektronik harp tarihi 1864 yılında İskoç Bilim İnsanı James Clerk Maxwell’in matematiksel olarak
elektromanyetik dalgaların boşlukta hareket edebildiğini kanıtlaması ve 1896 yılında İtalyan Mucit
Marconi’nin ABD’de “kablosuz telgraf” (radyo) patenti alması ve devamında yine Marconi’nin uzun
mesafeli “radyo” iletişimi çalışmalarına başlamasına kadar uzanır.5
Elektronik harbin harp tarihinde kullanımı ile ilgili muhtelif kaynaklarda farklı ifadeler yer alsa
da bilinen ilk uygulama olarak 1855 yılında kablosuz telgrafın ilkel sürümünün ilk modern savaş olarak
kabul edilen Kırım Savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Ruslara karşı kullanılması kabul edilebilir.6
Elektronik taarruz amacıyla kullanımı ise 1905 yılında Rus-Japon Savaşı’nda Tsushima Boğazı’nda
bir Japon savaş gemisi tarafından yeri tespit edilen Rus filosu telsiz operatörünün yerini tespit eden geminin telsiz bağlantısını engellemek maksadıyla farkında olmadan Japon gemisinin telsiz muhaberesini
baskı altına alması kabul edilebilir.7
İkinci Dünya Savaşı günümüzün elektronik harp teknolojisinin oluşması açısından önemli ve yoğun
faaliyetlere sahne olmuştur. Uçakların yerinin tespiti için radarın kullanımı; komuta kontrol açısından telsiz
kullanımının öneminin anlaşılması, uçaklar tarafından hedeflere taarruz yapılırken radyo sinyallerinden
faydalanılması gibi imkân ve kabiliyetler geliştirilmiş ve her geliştirilen imkân ve kabiliyete karşı olarak ise
düşman tarafından karşı tedbir geliştirme yoluna gidilmiştir.8
Winston Churchill İkinci Dünya Savaşı esnasında radar ve diğer elektronik harp uygulamaları ile
savaşta üstünlüğü yakalamak için yaşanan bu müthiş mücadele için “Büyücüler Savaşı (Battle of the
4
5
6
2
3
7
8
Ahmet Naci Ünal; Elektronik Harp Temelleri, Hava Harp Okulu Yayınları, İstanbul, 2008, s. 20.
http://www.nationalarchives.gov.uk/cabinetpapers/help/glossary-b.htm bk. “Battle of Hamburg”.
Joint Publication 3-51, Joint Doctrine for Electronic Warfare. Washington, DC: Joint Staff, 7 April 2000.
http://web.pdx.edu/~bseipel/Lecture%20notes%206-%20203%20EMwaves.pdf; (Erişim Tarihi: 04.01.2016).
http://www.navygollies.com/resources/History/EW_History/EWHistory.pdf; (Erişim Tarihi: 04.01.2016). http://www.inventingeurope.eu/
story/eye-witnessing-the-war-in-the-crimea-telegraph-vs-camera; (Erişim Tarihi: 07.01.2016).
http://ew30.blogspot.com.tr/2009/12/such-is-reliance-on-electromagnetic-em.html; (Erişim Tarihi: 03.01.2016).
Pywell-Welch; s. 31.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
59
ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMI VE
ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI
Şekil 2: İkinci Dünya Savaşı esnasında RADAR’ın önemini vurgulayan propaganda görseli.
(Kaynak: Time; 1944, “RADAR’lar Savaşı Kazanacaktır”, http://www.vectorsite.net/.)
Wizards)” deyimini kullanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda düşman tarafların radarla gece seyrüsefer
ve radarları yanıltma konusunda verdikleri mücadele için ise “Işınlar Savaşı (Battle of Beams)” ifadesi
kullanılmıştır.9
Soğuk Savaş Dönemi esnasında yaşanan Vietnam Savaşı ise entegre Sovyet yapımı hava savunma
radar ve füze sistemlerini kullanan ve savaş süresince bunların kullanımı konusundaki kabiliyetlerini
geliştiren Kuzey Vietnam ordusu karşısında ABD’nin karşı tedbirler geliştirmesini zorunlu kılmıştır. O
dönem sadece stratejik bombardıman ve keşif uçaklarında bulunan elektronik koruma sistemleri “Radar
Uyarı Cihazı [Radar Warning Receiver (RWR)]” ve “Kendini Koruma Amaçlı Karıştırıcılar [Self Protection
Jammer (SPJ)]”, Vietnam’da yaşanan tecrübelerden sonra diğer taktik savaş uçaklarında da donatılmıştır.
Vietnam Savaşı esnasında kullanılmaya başlanan bir diğer yenilik de yerden havaya füze
(SAM) sistemlerini baskı altına alacak sinyal tespit, teşhis ve antiradyasyon füze (ARM) elektronik harp
donanımına sahip “F-105G Wild Weasel” uçaklarının geliştirilmesidir.
Bu durum modern savaş tarihinde düşman silah sistemlerini öncelikle yok etme taktiği yerine
baskı altına alınması konusunda yeni bir çağın başlangıcı olmuştur.10
1970’ler ve 1980’ler “düşük görünürlük (low observable)” ile ilgili teknolojik çalışmaların yoğun
olduğu bir döneme sahne olmuştur. İlk defa 1985 yılında harekât görevine verilen ABD tarafından düşük
görünürlük esas alınarak tasarlanan ve üretilen F-117A uçağı bu alanda bir ilk olmuştur. F-117A düşük
görünürlük konusundaki üstünlüğünü 1991 yılında Çöl Fırtınası Harekâtı’nda Irak tarafından uygulanan
güçlü hava savunma tedbirlerinden etkilenmeyerek kanıtlamıştır.11
http://www.vectorsite.net/ttwiz.html; (Erişim Tarihi: 03.01.2016).
Pywell-Welch; s. 33.
11
Ali Can Küçüközyiğit; Electronic Warfare (EW) Historical Perspectives and its Relationship to Information Operations (IO)-Considerations
for Turkey, Monterey, California, Naval Postgraduate School, s. 62.
9
10
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
60
Elektronik Harp Konusunda Güncel Gelişmeler
“Yönlendirilmiş Enerji Silahlarındaki (YES)” gelişmeler,
elektronik harbin ve dolayısıyla
harp ortamının geleceğini şekillendirecek gelişmelerin başında
gelmektedir. YES günümüzde
daha çok lazer teknoloji uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür silahlar 2015 yılı itibarıyla ABD deniz platformlarında
test aşamasında kullanılmaya
başlanmıştır. ABD, 2020 yılı itibarıyla yönlendirilmiş enerji silahlarını deniz platformlarından sonra
Şekil 3: ABD Donanma Araştırma Ofisinin (ONR) desteklediği proje
hava platformlarında özellikle
kapsamında üretilip USS Ponce gemisine monte edilmiş lazer silah sistemi.
de savaş uçaklarında kullanmayı
(Kaynak: cnas.org.)
planlamaktadır. İlk örnek tip olarak F-15 savaş uçakları bu projeye dâhil edilmiştir.12
Lazer teknolojisine sahip silah geliştirme çalışmaları sadece ABD tarafından değil, Rusya, Çin ve
İsrail tarafından da yapılmaktadır.13
Şekil 4: Kızılötesi (IR) güdümlü tehditlere karşı savunma (Kaynak: EHTEM Tb. K.lığı)
12
13
http://edition.cnn.com/2015/12/17/politics/us-air-force-laser-fighter-jet-weapons-research/; (Erişim Tarihi: 04.01.2016).
http://edition.cnn.com/2015/12/17/politics/us-air-force-laser-fighter-jet-weapons-research/; (Erişim Tarihi: 04.01.2016).
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
61
ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMI VE
ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI
Lazer teknolojisi konvansiyonel silahlara göre daha süratli, daha doğru hedefleme ve en önemlisi
çok daha az maliyetle harekât ortamında kullanılmakta ve idame ettirilebilmektedir.
Elektronik Harp Test ve Eğitim Merkezi (EHTEM)
3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığına bağlı Konya’da
konuşlu Elektronik Harp Test
ve Eğitim Merkezi (EHTEM)
Tabur Komutanlığı, elektronik
harp konusunda dünya genelinde uygulanan test aşamaları olan “Ölçme Tesisleri [Measurement Facilities (MFs)]”,
“Sistem Entegrasyon Laboratuvarları [System Integration
Laboratories (SILs)]”, “Kapalı
Devre Donanım Test Tesisleri [Hardware-In-The-Loop
(HITL) Facilities]”, “Kurulmuş
Şekil 5: Yer Tehdit Sistemi (SAM) (Kaynak: EHTEM Tb. K.lığı)
Sistem Test Tesisleri [Installed
System Test Facilities (ISTFs)]”,
“Açık Hava Sahaları [Open Air Ranges (OARs)]” ve “Modelleme ve Simülasyon [Modelling and Simulation
(M&S)]” aşamalarından14 öncelikle “Açık Hava Sahası” test aşamasını karşılamakta ve diğer test imkânları
içinde yapılan çalışmalara olanak sağlamaktadır.
EHTEM Açık Hava Sahasının (AHS) sağladığı avantajlar;
- Muharebe şartlarına en yakın eğitim ve test ortamını sunması,
- Yeni taktikler geliştirme imkânı,
- Etkili ve objektif değerlendirme olanağı,
- Araştırma-geliştirme faaliyetlerine uygun zemin sağlaması olarak sıralanabilir.15
EHTEM Tabur Komutanlığı envanterinde bulunan çeşitli hakiki/simüle silah ve tehdit sistemleri ile
bünyesindeki EHTEM Test Sahasının bu tür tatbikatlar için gerekli altyapıya sahip olması sebebiyle TSK
çapında icra edilen müşterek elektronik harp tatbikatlarına başarılı bir şekilde ev sahipliği yapmaktadır.
EHTEM; hâlihazırda Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut tüm uçucu platformların sahip oldukları
elektronik harp sistem donanımlarını ve yazılımlarını kullanarak gerçeğe en yakın harekât şartlarında
elektronik harp eğitimleri yapmalarına ve bu alanda çalışmalar yapan millî kuruluş ve şirketlerin
geliştirdikleri donanım ve yazılımlarını test etmelerine imkân sağlayan Türkiye’deki tek oluşumdur.
EHTEM Tabur Komutanlığında eğitim almaya gelen Kara, Deniz, Hava, Jandarma ve Genelkurmay
Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı uçucu birlikler; eğitimlerin sonunda gerçek zamanlı
kıymetlendirme ve değerlendirme imkânları ile verimli ve yüksek standartlarda eğitim seviyesine
ulaşmaktadır.
14
15
Welch ve Pywell; s. 39.
Pywell-Welch; s. 161.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
62
Şekil 6: Yer Tehdit Sistemi (SAM) iç görünüşü (Kaynak: EHTEM Tb. K.lığı)
Konya’da icra edilen Anadolu Kartalı vb. çok uluslu ve millî tatbikatlarda asli eğitim verici birlikler
arasında yer alan EHTEM Tabur Komutanlığı, tatbikatları aktif olarak desteklemektedir.
Sonuç
Yukarıda anlatılan tarihsel ve güncel örneklerde de görüleceği üzere elektronik harp, harp
sanatının buz dağının görünmeyen kısmı gibidir. Modern askerî teknoloji ilerledikçe buz dağının bu
görünmeyen kısmının ne kadar büyük olduğu her geçen gün daha fazla ortaya çıkmaktadır.
Teknolojiye sahip olma, günümüz dünyasında güç sahibi olmayla eş değer bir olgudur. Bu
bağlamda teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek ve ileri teknolojiye sahip olmak ülkemizin
vizyonunda en üst sıralarda yerini almalıdır
Teknolojik ilerlemelerle beslenen elektronik harp bir güç çarpanı olarak ülke savunmasında
vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Elektronik harp gerek istihbarat gerekse araştırma geliştirme ve test faaliyetleri nedeniyle harp
zamanından çok daha fazla oranda barış zamanında kullanım özelliği taşımaktadır.
Tüm harekât faaliyetlerinde olduğu gibi elektronik harp faaliyetlerinin icrasında da müştereklik,
yeni teknolojilerin hayata geçirilmesi ve yeni taktikler geliştirilmesi önemlidir. EHTEM Tabur Komutanlığı
sahip olduğu uluslararası alandaki tecrübe, altyapı ve donanım kabiliyetleri ile uygun bir elektronik harp
ortamını sağlamakta, en kaliteli eğitim ve test hizmetlerini vermeyi hedeflemektedir.
Önümüzdeki süreçte kısa vadede gerçekleşmesi planlanan Hava Kuvvetleri Komutanlığı
bünyesindeki tüm elektronik harp birlikleri ve unsurlarının 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı çatısı
altında Elektronik Harp Grup Komutanlığı olarak Konya’da birleştirilmesi projesi ile 3’üncü Ana Jet Üs
Komutanlığı uluslararası tatbikatları icra edebilme imkân ve kabiliyetlerine ilave olarak elektronik harp
konusunda bir “mükemmeliyet” merkezi olma yolunda ilerlemektedir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
63
Dz. Yzb. Şenol KURT*
GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI:
İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI
Giriş
İnsansız sistemler; gelişen teknoloji ile birlikte daha da yaygınlaşacak, mevcut uygulamalar ve
düzende konseptsel değişiklikler yaşanmasına sebep olacaktır. İnsansız sistemlerin kullanımı, Deniz
Kuvvetlerinde her geçen gün artacaktır. Yaşanan teknolojik gelişmelere paralel olarak sadece insansız
sistemlerin sayısı değil, kullanım alanı da gün geçtikçe artacak ve geniş bir spekturumda görev icra
eden çok fonksiyonlu insansız sistemler, harekât ortamında yerlerini alacaktır. Bu sistem ve araçların
kullanım alanları, mekatronik ve bilişim başta olmak üzere teknolojik gelişmeler çerçevesinde her geçen
gün genişlemekte; dost/düşman ayrımı yapmaktan düşman unsurlara angajman gerçekleştirebilmeye,
tanımlanmış deniz resminin tesisinden deniz kontrolünün sağlanmasına kadar tüm Deniz Kuvvetleri
faaliyetlerini etkileyecek bir boyuta ulaşmaktadır.
Deniz Kuvvetlerinin ve müşterek unsurların yurt savunması, terörizmle mücadele, asimetrik
harp ve konvansiyonel savaş kabiliyetlerini artırmada çok önemli role sahip insansız deniz araçları
(İDA); ülkenin bölgesel, uluslararası ve küresel boyuttaki düşmanlarına karşı caydırıcılığı konusunda
da destek sağlayacaktır. Bu bağlamda İDA’lar, muhabere ve operatör ihtiyaçlarını azaltmak maksadıyla
gün geçtikçe yüksek seviyede otomatikleştirilecektir. İDA’lar deniz harekât ortamında istihbarat, keşif,
gözetleme ve düşmana angaje olmak maksatlarıyla temel harp nevilerinde daha yoğun kullanılacaktır.
Bu kapsamda Deniz Kuvvetleri tarafından imkân ve kabiliyetlerin artırılması için İDA’ların muharebe
alanına yerleştirilmesi ve geliştirilmesi ön plana çıkacaktır. Kuvvet yapılarını şekillendiren ve mevcut
sistemleri modernize eden karar vericiler için İDA’lar artık hayati önemde olacaktır.
* Deniz Harp Akademisi K.lığı
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
64
1. Tarihçe
İDA’ların geliştirilme gayretleri, İkinci Dünya Savaşı Dönemi’ne dayanmaktadır. Alman Deniz
Kuvvetleri tarafından intihar saldırıları düzenlemek maksadıyla kullanılan patlayıcı yüklü tekneler zaman
içinde geliştirilmiş ve Kanada tarafından yapılan çalışmalar kapsamında geliştirilen COMOX isimli İDA,
1944 yılında icra edilen Normandiya Çıkarması öncesi kıyıların dumanlanması maksadıyla üretilmiş
ancak görevlendirilmemiştir.1
İkinci Dünya Savaşı sonrasında İDA’ların kullanım alanı genişlemiş ve 1946 yılından itibaren
ABD tarafından atom bombasının kullanıldığı bölgelerde, radyoaktif su örnekleri toplamak maksadıyla
kullanılmaya başlanmıştır. 1950’lerden itibaren ABD Deniz Kuvvetleri Mayın Savunma Laboratuvarı
tarafından üzerinde çalışılan İDA, 1954 yılında mayın tarama maksatlı kullanılmış ve zaman içinde
İDA’ların “Mayın Karşı Tedbirleri” (MKT) faaliyetlerinde kullanımı giderek artmıştır.2 1960’larda ABD
tarafından 23 ft’lik bir fiberglas tekne, uzaktan kumandalı çalışan bir mayın tarama aracı (chain drag)
olarak modifiye edilmiş ve bu botlardan bir kısmı, Vietnam’daki mayın tarama harekâtı için Nha Be’de3
bulunan Mayın Komodorluğu emrinde görevlendirilmiştir.4 Mayın temizleme maksatlı İDA geliştirme
çabaları devam etmiş ve 1990’larda manyetik ve akustik tarama kabiliyeti olan sistemler geliştirilmiştir.5
1990’lardan itibaren İDA’ların araştırma faaliyetleri ve sivil uygulamalar için kullanımı başlamıştır.
Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından 1993 yılında farklı görevleri icra etmek
maksadıyla ARTEMIS isimli ilk İDA’lardan biri üretilmiştir. ARTEMIS, zaman içinde geliştirilmiş ve birçok
sivil alanda kullanılan İDA’lar
faaliyet göstermeye başlamıştır.6
1990’ların
sonlarından
itibaren İDA’lar yaygın olarak
istihbarat ve keşif/gözetleme
(İKG) maksatlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. ABD tarafından üretilen ilk prototipler,
OWL ve ROBOSKI olarak adlandırılmıştır. Başlangıçta ROBOSKI, gemilerin kendi eğitimlerini
icra etmesi maksadıyla su üstü
SHAREM 119 Tatbikatı’nda RMOP
hedefi kapsamında kullanılmış, müteakiben yerleştirilen sensörler vasıtasıyla su üstü keşfi maksadıyla
görevlendirilmiştir. Bu modellerin yeni versiyonu olarak 2000’li yılların başlarından itibaren geliştirilen
1
4
2
3
5
6
Enrico Simetti; “Planning and Control of Autonomous Marine Systems”, Department of Communication”, Computer and System Science
University of Genova, 2012, s. 11.
Volker Bertram; “Unmanned Surface Vehicles-A Survey”, Fransa, s. 2.
Vietnam’da Saigon’un güneyinde bir kasaba.
Matthew M. Graham; “Unmanned Surface Vehicles: An Operational Commander’s Tool for Maritime Security”, Naval War College, USA,
2008, s. 3.
N. Brown; “More Than Just A Remote Possibility: Usvs Enter The Fray”, Jane’s Navy International, 2003, s. 14-19.
T. Vaneck-J. Manley-C. Rodriguez-M. Schmidt; “Automated Bathymetry Using An Autonomous Surface Craft”, Navigation, Vol. 43,
No. 4, 1996, s. 407-418.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
65
GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI
OWL MK II, ABD donanması tarafından 2003 yılında icra edilen Irak Harekâtı esnasında fiilen kullanılmıştır.
ABD tarafından geliştirilen SEA FOX MK 2 modeli İDA, klasik İKG kabiliyetinin yanı sıra sahip olduğu
dört yolcu kapasitesi ile arama/kurtarma faaliyetlerinde ve özel kuvvet harekâtına destek maksadıyla
kullanılmaktadır.7
İDA’ların mayın harbinde kullanımı yönündeki çalışmalar sayesinde 1997 yılında Basra Körfezi’nde,
USS Cushing gemisi üzerinden” Uzaktan Kumanda Edilen Mayın Avlama Operasyonel Prototipi (RMOP)”
kullanılmıştır. RMOP, Basra Körfezi’nde icra edilen SHAREM 119 Tatbikatı’nda 12 gün mayın avlama
harekâtı icra etmiştir. Diğer yandan ABD tarafından 2003 yılında icra edilen Irak Harekâtı’nda (Operation
Iraqi Freedom) mayın temizleme harekâtı kapsamında insansız su altı araçları fiilen kullanılmıştır.8
Bugün Danimarka’nın STANFLEX’i, Almanya’nın TROIKA Grubu, Hollanda’nın DRONE’ları,
İngiltere’nin RIM DRONE’ları, İsveç’in SAM II ACV (Kendinden Tahrikli Manyetik/Akustik Mayın Tarayıcı)
ve Japonya’nın HATSUSHIMA sınıfı MKT gemilerinde bulunan SAM ACV’leri gibi birçok ülke tarafından
yeni İDA modeller geliştirilmektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte İDA görevlerine atış hedefi uygulamaları
da eklenmiştir. İDA’ların atışlarda hedef çekici ya da atış hedef gemisi olarak kullanımı günümüzde de
devam etmektedir.9
ABD tarafından başlatılan, sonrasında 2003 yılında Fransa ve Singapur’un da katıldığı SPARTAN
Projesi; üzerinde hem güdümlü mermi hem de sonar taşıması nedeniyle İDA’ların su üstü ve denizaltı
savunma harbinde kullanımı için örnek bir proje olarak ortaya çıkmıştır. SPARTAN, ABD tarafından Irak
Harekâtı’nda fiilen kullanılmış ve USS Gettysburg ile Basra Körfezi’nde tatbikat, keşif, gözetleme ve
istihbarat faaliyetleri icra etmiştir.10
Basra Körfezi’nde keşif, gözetleme ve istihbarat görevi icra eden SPARTAN11
Bertram; s. 4.
ABD Deniz Kuvvetleri; “The Navy Unmanned Surface Vehicle (USV) Master Plan”, 23 July 2007,s. 3.
ABD Deniz Kuvvetleri Mobil Gemi Hedefi (MST), Yüksek Süratli Deniz Hedefi (HSMST), QST 33 ve QST-35/35A SEPTAR adı verilen
İDA’ları atış hedefi uygulamalarında fiilen kullanmaktadır.
10
Seapower; “Spartan Unmanned Surface Vehicle Scouts Persian Gulf”, Vol. 47, No. 2, 2004, s. 37.
11
ABD Deniz Kuvvetleri; s. 3.
7
8
9
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
66
Yeni üretilen İDA’larda asıl beklenti, birçok görevi birlikte icra edebilmek olarak tanımlanan
çok fonksiyonluluktur. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde Deniz Kuvvetleri modüler yapıda ve mümkün
olduğunca görev tipine uygun İDA’lara ilgi göstermektedir.12 İDA’ların geliştirilmesi süreci incelendiğinde
süratli gelişmeler kaydedildiği görülmektedir. Günümüzde harekât icra ederken karşılaşılan görevin
mahiyetine ve ihtiyacına uygun olarak kısa bir sürede istenen nitelik ve yeteneklere sahip insansız
sistemlerin üç boyutlu yazıcılar vasıtasıyla üretilmesinin üzerinde çalışıldığı, İngiltere başta olmak üzere
denizcilikte küresel ve bölgesel aktör olmak isteyen ülkelerin insansız sistemler üzerinde yoğunlaştığı
gözlenmektedir.13
2. İDA’ların Özellikleri ve Sınıfları
İDA’lar en temel şekilde, su altı veya su üstünde harekât icra etme kabiliyetine sahip otonom
veya bir operatör tarafından uzaktan kontrol edilebilen deniz vasıtası olarak tanımlanmaktadır. İDA’ları,
insansız su üstü ve su altı araçları olmak üzere iki ana başlık altında ele almak yerinde olacaktır.
İnsansız deniz araçları temel olarak Deniz Kuvvetlerinin “insanlı platform/sistemlerle ve gemilerle
entegre edilerek tüm seviyedeki komutanlara durumsal farkındalık ve savaş avantajı sağlayacak şekilde
imkân ve kabiliyeti yüksek, etkili ve karşılıklı çalışabilirliği artırmak” yönündeki amacını gerçekleştirmek ve
bu yöndeki isteğe yardımcı olmak maksadıyla dizayn edilmektedir. 2020 yılına kadar üretilecek İDA’ların
%85’inin küçük ve yüksek otonomiye sahip olması hedeflenmektedir.14 İnsansız sistemler dört temel
konuda sağladıkları üstünlüklerden dolayı ön plana çıkmakta ve önem arz etmektedirler. Bunlar;15
- Maliyet (Economy): İnsanlı sistemlere göre daha hesaplı olmaları,
- Dayanıklılık (Endurance): Personel ve platform sınırlamalarından daha az etkilenerek uzun
süre görevde kalabilmeleri,
- Etki Alanı (For Forward): İnsanlı sistemler için tehlike arz eden, girişi mümkün olmayan
alanlarda da kullanılabilmeleri,
- Tamamlayıcılık (Complementarity): İnsanlı sistemlerin imkân ve kabiliyetlerinden
kaynaklanan zaafiyetleri bulundurmamalarıdır.
Diğer yandan İDA’lara ilişkin sıklıkla dile getirilen faydalar, İngilizce kelimelerin baş harflerinden
oluşan 4D özelliğidir. Bu özellikler şu şekilde belirtilmektedir:16
- Dull (Sıkıcı): İnsanlı sistemler için sıkıcı ve zor olabilecek görevlerde, örneğin dip tabiatının
araştırılmasında kullanılabilme.
- Dangerous (Tehlikeli): İnsan hayatının riske girebileceği tehlikeli görevlerde, örneğin asimetrik
tehdidin yoğun olduğu bir bölgede kullanılabilme.
- Dirty (Kirli): KBRN ortamında yapılacak harekâtlar, örneğin kirlenme tespitinde kullanılabilme.
- Deep (Derin): Düşük görünürlüklü İDA’larla hedef ülke derinliklerinde icra edilen bilgi harekâtı
ve istihbarat toplama gibi faaliyetlerde kullanılabilme.
ABD tarafından yeni dizayn edilen DRACO, Kanada yapımı BARRACUDA, Fransa’da üretilen INSPECTOR ve JETSTAR çok
fonksiyonlu İDA’ların modern örnekleridir.
2016 yılında İngiltere’nin ev sahipliğinde icra edilen Joint Warrior Tatbikatı’nın ana temalarından biri otomatik sistemler olacaktır.
http://researchbriefings.files.parliament.uk/documents/POST-PN-0511/POST-PN-0511.pdf; (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015).
14
Naval Forces; “Unmanned Surface Vehicles”, ISSN: 0722-8880, No. IV, Vol. XXXIII, 2012, s. 32.
15
Andrew Norris; “Legal Issues Relating to Unmanned Maritime Systems Monograph”, 2013, s. 6.
16
Industrial College of Armed Forces; “Robotics and Autonomous Systems Industry”, ABD, 2011, s. 4.
12
13
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
67
GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI
a. İnsansız Su Altı Araçları
İnsansız su altı araçlarının kullanımı, deniz kuvvetleri için yeni değildir. Bu sistemler yıllarca göreceli
olarak düşük teknolojili amaçlar için kullanılmıştır. MK 39 Ematt (Expendable Mobile Anti-Submarine
Training Target) cihazı gibi belirlenmiş rotada ilerleyen ve eğitim amaçlı mobil hedef olarak kullanılan
insansız sistemler, bu durumun en güzel örneğini teşkil etmektedir. Bunun ötesinde gelişen teknoloji ile
birlikte 2-3 hafta süreyle belirlenen sahada karakol yapan, tespit ettiği hedeflere çarparak batıran ve her
gün satha gelerek uydu üzerinden emirleri alan insansız su altı araçları da kullanılmaktadır.
İnsansız su altı araçları yıllardır ticari maksatlarla da kullanılmaktadır. Örneğin, deniz altına kablo
döşemek maksadıyla uzun süre insansız su altı araçları kullanılmıştır. Bu sistemlerin kullanım alanı, her
geçen gün daha da artmaktadır. Özellikle küçük insansız su altı araçlarının hem ticari hem de askerî
maksatlarla kullanım potansiyeli yaygınlaşmaktadır.17
İnsansız su altı araçlarına yönelik dört temel sınıflandırma yapılmaktadır.18
- İnsan Tarafından Taşınan Sınıf (Man Portable Class): 11-145 kg ağırlığında, 10-20 saatlik
dayanıklılığa, 0.25 ft3 kapasiteye sahip sınıf.
- Hafif Sınıf (Light Weight Vehicle Class-LWV): 226 kg ağırlığında, insanlı sisteme göre 6-12 kat
daha fazla yük taşıyabilen ve dayanıklılığı iki kat fazla olan sınıf.
- Ağır Sınıf (Heavy Weight Vehicle Class-HWV): 1.360 kg ağırlığında, 40-80 saatlik dayanıklılığa,
4-6 ft3 kapasiteye sahip denizaltıya yakın imkânları olan sınıf.
- Büyük Sınıf (Large Vehicle Class): 10 ton ağırlığında, 400 saat ve üstünde dayanıklılığa sahip
su üstü gemileri ve denizaltılarla birlikte görev yapabilen sınıf.
Bu sınıfların içinde, özellikle büyük sınıf insansız su altı aracının geliştirilmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu sayede sensörlerinden elde ettiği bilgileri derleyecek ve daha etkin denizaltı
savunma harbi (DSH), mayın harbi ile su üstü harbi icra edebilecek imkân ve kabiliyetlere sahip olabilecektir. İnsansız su altı araçlarına yönelik olarak 10 öncelikli görev söz konusudur. Bunlar; İKG, mayın
harbi, DSH, kontrol ve tanıma,19 oşinografi, muhabere/seyir yardımcısı olma,20 malzeme transferi,21 bilgi
harekâtı, zaman hassasiyetli vuruş ve arama kurtarmadır.22
İnsansız su altı araçları diğer insansız sistemlerden farklı olarak doğaları gereği daha fazla otonom
olmak zorundadırlar ve su altı akustik ortam şartları nedeniyle muhabere, komuta/kontrol hususları daha
zor sağlanmaktadır. İnsansız su altı araçlarındaki komuta kontrol ve muhabere hususları akustik şartlar
nedeniyle birçok güçlüğü de beraberinde barındırmakta, insansız su altı araçlarına yönelik gelişmelerde
ciddi zorluklar çıkarmaktadır.
S. Vijay; “Autonomous Underwater Vehicles”, P.E.S.C.E. Mandta, s. 11, http://auvac.org/uploads/publication_pdf/AutonomousUnderwater-Vehicles%20seminar.pdf, (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015).
18
www.navy.mil.; p. 67, (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015).
19
Cisim tanıma, hızlı arama ve karina kontrolu vb.
20
Platformlar arasında bağlantı ve seyir yardımı sağlamak.
21
Diğer görevleri destek maksadıyla.
22
Robert W. Button- John Kamp- Thomas B. Curtin-James Dryden; “A Survey of Missions for Unmanned Undersea Vehicles”, RAND,
2009, s. 15.
17
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
68
b. İnsansız Su Üstü Araçları
İnsansız su üstü araçlarına yönelik çalışmalar, asimetrik tehdidin ve denizde terörizmin daha çok
hissedilmeye başlanması ile birlikte hızlanmıştır. Literatürde farklı sınıflandırmalar yer almakla birlikte
insansız su üstü araçları yaygın olarak şu sınıflara ayrılmaktadır:23
- X Sınıfı (X-Class): Denizde denetim harekâtı görevleri ve özel kuvvet görev ihtiyaçlarına destek
kapsamında kullanılmaktadır. Düşük ISR imkânı sağlamakta ve küçük gemilerden atılmaktadır. Daha çok
özel kuvvet harekâtına destek maksadıyla kullanılmaktadır.
- Liman Sınıfı (Harbour Class): Yaklaşık 7 m’lik, deniz güvenliği görevlerine odaklı, belirli ölçüde
İKG imkânı bulunan silahlı veya silahsız deniz aracıdır. Su üstü harbi ve E/H kapsamında kullanılmakta ve
35 kts’a kadar sürat yapabilmektedir.
- Snorkeler Sınıfı (Snorkeler Class): Mayın karşı tedbirlerinde yedekleme maksadıyla kullanılan
yaklaşık 7 m’lik yarı suya batan bir teknedir. DSH ve nispi görünmezlik imkânı sayesinde özel kuvvet
görevlerini destekleyebilecek imkân ve kabiliyettedir.
- Donanma Sınıfı (Fleet Class): 11 m uzunluğunda olan tekne ağırlık limitleri ve akıllı yük
kapasitesinden dolayı amaca yönelik olarak inşa edilmektedir. Donanma sınıflarının çeşitli tipleri mayın
harbi, DSH ve su üstü harbi kapsamında kullanılmaktadır.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki bu tarz bir sınıflandırmanın tam bir standardizayon sağlanabilmesi
açısından çok da uygun olmadığı görülmektedir. İDA’lara ilişkin yapılacak sınıflandırma aynen İHA’larda
olduğu gibi gelecekte eğitim standardizasyonunun sağlanması, sertifikasyon işleri gibi farklı konuları
gündeme getirecek ve etkileyebilecektir. Bu noktada İDA’ların da seviyelerine göre sınıflandırılması;
bu sınıflandırmanın ise öncelikle tonaj, müteakiben menzil kriteri dikkate alınarak yapılması faydalı
olacaktır.
Uzmanlar tarafından yapılan değerlendirmelerde gemi inşa teknolojilerinde yaşanan gelişmeler
ve tekne dizaynı sayesinde insansız su üstü araçlarının imkân ve kabiliyetlerinde çok ciddi ilerlemeler
sağlanabileceği ifade edilmektedir. Yaşanan gelişmelere bağlı olarak insansız deniz araçları öncelikli
olarak MKT, DSH, deniz güvenliği, su üstü harbi, elektronik harp, özel kuvvet, denizde denetim harekâtına
destek, kuvvet koruma, İKG, üs/liman savunması ve arama kurtarma gibi görevleri icra edebilecektir.
İnsansız su üstü araçlarına yönelik çalışmaların tamamı savunma sanayisine yönelik değildir. Sivil
sektörün kullanımı kapsamında insansız su üstü araçlarının deniz ticaretinde insanlı sistemlerin yerini
almasına yönelik faaliyetler de devam etmektedir. Denizcilik gücü ileri seviyede olan ülkeler tarafından
bu konuda çalışmalar devam etmekte olup deniz ticaretinde kullanılan gemilerin insansız ve merkezden
uydu sistemleri üzerinden kontrol edilecek şekilde kullanımına yönelik çalışmalar sürmektedir. Sivil
sektörün de insansız deniz araçlarını yoğun olarak kullanması durumunda özellikle deniz hukuku
bağlamında ve denizcilik sözleşmelerinin uygulanması konusunda birçok yeni konu ve problem alanı
uluslararası denizcilik kamuoyunun gündemine gelecektir.24
23
24
ABD Deniz Kuvvetleri; s. 15.
Eric Van Hooydonk; “The Law Of Unmanned Merchant Shipping-An Exploration”, The Journal of International Maritime Law, 2014, s. 403.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
69
GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI
Sonuç
İnsansız sistemler; gelişen teknoloji ile birlikte daha da yaygınlaşmakta, mevcut uygulamalar ve
düzende konseptsel değişiklikler yaşanmasına sebep olmaktadır. Özellikle 4D olarak ifade edilen dull
(sıkıcı), dangerous (tehlikeli), dirty (kirli) ve deep (derin) görevlerin icra edilmesinde insansız sistemlerin
kullanımı Deniz Kuvvetlerinde her geçen gün daha da artmaktadır. İnsansız sistemler; maliyet (economy),
dayanıklılık (endurance), etki alanı (for forward), tamamlayıcılık (complementarity) olmak üzere dört
temel konuda sağladıkları üstünlüklerden dolayı ön plana çıkmakta ve önem arz etmektedir.
İnsansız sistemler sadece askerî maksatlarla değil sivil maksatlarla da deniz altına kablo
döşenmesinden balıkçılığa kadar birçok alanda kullanılmaktadır. Özellikle gelecekte, sivil sektörün
kullanımı kapsamında İDA’ların deniz ticaretinde insanlı sistemlerin yerini alması söz konusu olabilecektir.
Bu durum insansız deniz araçlarına yönelik evrensel kurallar zincirinin, kullanım konseptlerinin
oluşturulması yönünde IMO gibi uluslararası teşkilatları da şimdiden harekete geçirmiştir.
İDA’lar bunlarla sınırlı kalmamakla birlikte temel olarak İKG, mayın harbi, denizaltı savunma
harbi (DSH), su üstü harbi, amfibi harekât, denizde denetim harekâtına destek sağlanması, üs/liman
savunması, deniz güvenliği, özel kuvvet harekâtına destek sağlanması, elektronik harp ve diğer görevler
olmak üzere 11 farklı alanda kullanılmaktadır.
İDA’lar hâlihazırda dünya bahriyelerinde daha yaygın olarak destek görevlerinde ve tamamlayıcı
unsur olarak faaliyet göstermektedir. İDA faaliyetleri, temel deniz harbi faaliyetleri mantığı çerçevesinde
insanlı deniz araçları ile birçok yönden benzerlik göstermektedir. Bu benzerlikler; yetişmiş ve eğitimli
personel ihtiyacını, denizde çatışmanın önlenmesi, bakım/idame, muhabere, lojistik destek ihtiyacını ve
eğitim konularını kapsamaktadır.
Her geçen gün kullanım alanı daha da artan insansız sistemlere yönelik konseptlerin geliştirilmesi
önem arz etmektedir. Bu kapsamda sadece günümüzde kullanım alanı ön plana çıkmış İHA’lara ilişkin
konseptlerin tüm hususları kapsamayacağı ve eksikliklerin olacağı açıktır. Bu yaklaşım içerisinde konuya
ilişkin hazırlanacak çalışmaların tüm insansız sistemleri kapsayacak şekilde geniş tutulmasının ve bu
manada “İnsansız Sistemler Konsepti”nin hazırlanmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
İDA’lara ilişkin yapılacak sınıflandırma aynen İHA’larda olduğu gibi eğitim
standardizasyonunun
sağlanması,
sertifikasyon
işleri
gibi
konuları
gündeme
getirecektir. Bu noktada İDA’ların da İHA’lar gibi seviyelerine göre sınıflandırılması, bu
sınıflandırmanın ise öncelikle tonaj, müteakiben menzil kriteri esas alınarak yapılması
faydalı olacaktır.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
70
Kaynaklar
ABD Deniz Kuvvetleri; “The Navy Unmanned Surface Vehicle (USV) Master Plan”, 23 July 2007.
BERTRAM, Volker; “Unmanned Surface Vehicles-A Survey”, Fransa.
GRAHAM, Matthew M.; “Unmanned Surface Vehicles: An Operational Commander’s Tool for
Maritime Security”, Naval War College, USA, 2008.
HOOYDONK, Eric Van; “The Law Of Unmanned Merchant Shipping-An Exploration”, The Journal
of International Maritime Law, 2014.
Industrial College of Armed Forces; “Robotics and Autonomous Systems Industry”, ABD, 2011.
Naval Forces; “Unmanned Surface Vehicles”, ISSN: 0722-8880, No. IV, Vol. XXXIII, 2012.
NORRIS, Andrew; “Legal Issues Relating tı Unmanned Maritime Systems Monograph”, 2013.
BROWN, N.; “More Than Just a Remote Possibility: USVs Enter The Fray”, Janes, 2003.
BUTTON, W. Robert-KAMP, John-CURTIN, Thomas B.-DRYDEN, James; “A Survey of Missions for
Unmanned Undersea Vehicles”, RAND, 2009.
Seapower; “Spartan Unmanned Surface Vehicle Scouts Persian Gulf”, Vol. 47, No. 2, 2004.
SIMETTI, Enrico; “Planning and Control of Autonomous Marine Systems”, Department of
Communication”, Computer and System Science University of Genova, 2012.
VANECK, T.-MANLEY, J.-RODRIGUEZ, C.-SCHMIDT, M.; “Automated Bathymetry Using An
Autonomous Surface Craft,” Navigation, Vol. 43, No. 4, 1996.
VIJAY, S.; “Autonomous Underwater Vehicles”, P.E.S.C.E. Mandta, http://auvac.org/uploads/
publication_pdf/Autonomous-Underwater-Vehicles%20seminar.pdf., (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015).
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
71
Mu. Kur. Yb. Alper KAYAALP*
Örgütsel Değişim ve Dönüşümde
Farklı Bir Perspektif:
“AMBİDEKSTER
ORGANİZASYONLAR”
İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki elinden biri, gelişim süreci içinde daha baskın hâle gelir.
Günlük yaşantı içerisinde özellikle yemek yeme ve yazı yazma gibi aktivitelerde bu baskın sağ ya da sol
el farkına varmadan harekete geçer. İnsanlar bir kaza ya da sağlık problemi gibi çok zorlayıcı veya özel
bir sebep yoksa bu tercihi değiştirmez, yani kalemi diğer eline almaz. Ancak çevremizde nadir de olsa iki
elini (ya da ayağını) aynı etkinlikte kullanan insanlar vardır. Bazı insanlar doğuştan bu yeteneğe sahipken
diğerleri uzun süren eğitim ve gayretlerle bu şansa sahip olabilirler. Özellikle boks, tenis, futbol gibi
birçok spor dalında iki eli ya da ayağı etkin şekilde kullanabilmek, bireye ciddi derecede üstünlük sağlar.
İşte bu özelliğe, yani her iki elini aynı yetkinlikte kullanabilme becerisine tıp literatüründe ambideksterlik,
bu gibi insanlara da ambidekster adı verilir.
Aynen insanlar gibi organizasyonlar için de bir “el” zaman içerisinde baskın hâle gelir. Organizasyonlar bu baskın “el”i kullanarak faaliyetlerini etkin bir şekilde yerine getirme gayretlerini sürdürürken
diğer “el”i göz ardı edebilirler. Bu durum her şeyin istikrarlı olduğu, çevresel şartların pek değişmediği bir
dünyada problemsiz bir şekilde devam edebilirdi. Ancak her şeyin hızla değiştiği günümüz dünyasında
bazı durumlar diğer “el”i de kullanmayı, yani kalemi diğer ele almayı gerektirebilir. Organizasyonların
zamanla geliştirdikleri bu baskın el, “hâlihazırdaki mevcut yetenekleri”dir.
Araştırmacılar tarafından günümüz şartlarında organizasyonların sürdürülebilir bir başarı ve
etkinlik için aynen ambidekster insanlar gibi, iki farklı stratejiyi eş zamanlı ve aynı beceriyle kullanabilecek
yeteneğe ve kapasiteye sahip olmaları gerektiğinden hareketle “Ambidekster Organizasyonlar”
kavramı ortaya atılmıştır.1 Kavram, bir organizasyonun hâlihazırdaki yetenekleri ile mevcut iş gereklerini
etkin bir biçimde icra ederken aynı zamanda çevresinde meydana gelen değişimlere de adapte olabilme
yeteneği olarak tanımlanmaktadır.2
*
1
2
K. K. K.lığı
Duncan, Robert B. (1976). The ambidextrous organization: Designing dual structures for innovation. In R. H. Kilmann, L. R. Pondy and
D. Slevin (eds.), The management of organization design: Strategies and implementation. New York: North Holland: 167-188.
Raisch, Sebastian and Birkinshaw, Julian (2008). Organizational ambidexterity: Antecedents, outcomes, and moderators. Journal of
Management, 34: 375-409.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
72
Kavramın günümüz dünyasında örgütlerin varlıklarını etkin bir şekilde sürdürebilmeleri için kritik
bir öneme haiz oluşu ve stratejik yönetim, örgütsel değişim ve dönüşüm, teşkilat yapısı gibi alanlarda
farklı bir perspektif önermesi yönetim biliminde bu konuya duyulan ilgiyi her geçen gün artırmaktadır.3
Konu literatürde çoğunlukla üst seviye organizasyonel bir kavram olarak ele alınmış ve incelenmiş
olsa da mevcut çalışmada ambideksterliğin sadece kurumsal seviyede değil, her seviyede bir zihniyet
meselesi ve organizasyon kültürünün bir parçası olması gerektiği vurgulanmıştır.
Ambidekster Organizasyonlar
Günümüzde organizasyonları değişime zorlayan faktörler o kadar etkilidir ki değişim ve
dönüşüm artık bir tercih değil, zorunluluk hâline gelmiştir. Örgüt kuramı çalışmalarındaki ana inceleme
konularından birisi, organizasyonların varlıklarını sürdürebilmeleri için iç ve dış çevredeki değişime nasıl
adapte olabilecekleridir. Adaptasyon anlam olarak yeni şartlara uyumu ima eder. Bu uyum hem yeniliklere
açık olmayı hem de mevcut tecrübelerden faydalanmayı gerektirir. Bu bağlamda organizasyonlar,
çevrelerindeki değişimleri yönetirken ve bu değişimlere adapte olurken, kısacası dönüşürken, esasen
iki stratejiyi takip edebilirler. Bunlardan birincisi yeni ürün, süreci ve pazarlara odaklanma ve böylece
örgütsel değişimi sağlama gibi “keşifsel (explorative)” strateji; ikincisi ise hâlihazırda sahip olunan
tecrübe ve birikim ile mevcut ürün ve süreçlerde kısmi iyileştirme ve geliştirme, yani “yararlanıcı
(exploitative)” stratejidir. Organizasyonlar tarafından bu iki farklı stratejinin uyumlu bir bütün olarak
yönetilmesi zordur. Çünkü ikisi de özünde farklı mantık, süreci ve yaklaşıma dayanır. Bu anlamda
organizasyonlar hangi stratejiye öncelik veya ağırlık vermeleri gerektiği konusunda kararsızlık içine
düşebilirler.4 İşte “ambideksterlik” organizasyonlara bu ikilemin üstesinden gelebilmeleri için çözüm
olarak önerilmiştir.5
3
4
5
Şimşek, Zeki, Heavey, Ciaran, Veiga, John F. and Souder, David (2009). A typology for aligning organizational ambidexterity’s
conceptualizations, antecedents, and outcomes. Journal of Management Studies, 46: 864-894.
Tushman, Michael L. and O’Reilly, Charles A. (1996). The ambidextrous organization: managing evolutionary and revolutionary change.
California Management Review, 38: 1-23.
O’Reilly, Charles A. and Tushman, Michael L. (2008). Ambidexterity as a dynamic capability: Resolving the innovator’s dilemma.
Research in Organizational Behavior, 28: 185-206.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
73
ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDE FARKLI BİR PERSPEKTİF: “AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR”
Kavramı ilk kez ortaya atan Duncan6 işletmelerin yaratıcılık ve inovasyonu, bir başka ifadeyle
örgütsel değişimi ve dönüşümü sağlamak üzere teşkilat yapısı içinde bazı değişiklikler yapması
gerektiğini önermiştir. Sonrasında March,7 örgütsel öğrenmenin keşifsel ve yararlanıcı boyutları
üzerine yaptığı çalışmayla araştırmacıların ilgisini çekmiştir. March’a göre bu iki strateji, örgütlerin ilgi
ve kaynaklarını paylaştırdıkları farklı ama ayrılmaz iki öğrenme faaliyetidir. Yararlanıcı strateji, mevcut
yetenek ve kapasiteyle etkinliği sağlamakla ilgiliyken keşifsel strateji, esneklik gerektiren ve geleceğe
dönük bir çabadır. Bu nedenle her iki faaliyet; ayrı teşkilat yapıları, yöntem ve stratejiler ile karar süreçleri
gerektirir.
Etkinlik ve esneklik arasındaki bu denge bulma çabası esasen yönetim paradoksu olarak da adlandırılmaktadır.8 Bu noktada organizasyonlar için temel zorluk, hem sahip oldukları yetenek ve kapasiteyi
en etkin şekilde kullanarak mevcut durumunu geliştirmek hem de çevresel değişimlerin altında ezilmeden örgütsel dönüşümü gerçekleştirecek enerjiyi bu işe yöneltmektir. Bunun yanında diğer bir zorluk
da bu iki bakış arasındaki hassas dengeyi tutturabilmektir. Böyle bir denge; organizasyonların sağlıklı
bir değişim ve dönüşüm süreciyle çevreye adaptasyon yeteneğini güçlendirirken aynı zamanda başarısı
kanıtlanmış mevcut ve geleneksel stratejileri devam ettirmesini ve cari işlerini etkin şekilde icra etmesini
de sağlar. Organizasyonların rakiplerine karşı avantajlı konum elde edip varlıklarını devam ettirmeleri ve
sürdürülebilir büyüme göstermeleri ambideksterliği sağlayan bu iki faaliyet arasında denge kurmalarına
bağlıdır.
Zira sadece keşifsel stratejiye yoğunlaşan organizasyonlar, bir dönüşüm çabasına girerek örgütsel
öğrenme ile bilgi seviyelerini artırsalar da sonuçsuz bir araştırma-geliştirme kısır döngüsüne girme ve
böylece kaynaklarını boş yere harcama riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Sadece “yararlanıcı” stratejiye
yoğunlaşan organizasyonlar ise kısa dönemde başarı gösterseler de orta ve uzun dönemde çevresel
değişimlere ayak uyduramayıp yok olma tehlikesi yaşayabilirler. Organizasyonlar genellikle yakın dönemli başarı garantisi verdiğinden dengeyi yararlanıcı strateji lehinde kullanma eğilimindedirler. Ancak
günümüz şartlarında keşifsel stratejiye gereken önemi vermeyen örgütler başarısızlığa mahkûmdurlar.
Kısacası, örgütlerin uzun vadede varlıklarını sürdürmeleri bu iki beceriyi dengeli ve eş zamanlı bir
şekilde kullanabilme yeteneklerine bağlıdır.9 Yani “Ambidekster Organizasyonlar” bir yandan hâlihazırda
sahip oldukları bilgi, birikim ve tecrübelerle mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme
gayretlerine devam ederlerken bir yandan da çevre koşullarındaki hızlı değişimlere adapte olmanın
yollarını ararlar. Esasen bu çaba, yönetim sanatının başlıca zorluklarından da birisidir. Zira bu durum,
yönetici/liderlerin mevcut kabiliyetlerden istifadeyle cari faaliyetleri yürütürken aynı zamanda geleceğe
bakmalarını da gerektirir.
Bu noktada karşımıza çıkan soru, organizasyonların bu beceriyi nasıl gerçekleştirecekleridir.
Araştırmalar, başarılı ambidekster örgütlerin teşkilat yapılarında her iki beceriyi de geliştirecek şekilde
bir yapılanmaya gittiklerini ve örgütsel dönüşümü sağlamayı hedefleyen birimlerini cari işleri yürüten
birimlerden ayırdıklarını göstermektedir.10 Günlük işler yerine yaratıcılık ve inovasyona yoğunlaşan bu
Duncan, Robert B. (1976). The ambidextrous organization: Designing dual structures for innovation. In R. H. Kilmann, L. R. Pondy and
D. Slevin (eds.), The management of organization design: Strategies and implementation. New York: North Holland: 167-188.
March, James (1991). Exploration and exploitation in organizational learning. Organization Science, 2: 71-87.
8
Thompson, J. D. (1967) Organizations in action-social science bases of administrative theory, McGraw-Hill.
9
Levinthal, D., & March, J. (1993). Myopia of learning. Strategic Management Journal, 14, 95-112.
10
O’Reilly, Charles A. and Tushman, Michael L. (2004). The ambidextrous organization. Harvard Business Review, April: 74-83.
6
7
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
74
birimler küçük, esnek ve ademimerkeziyetçi bir yapıdadır. Örgütsel değişim ve dönüşümü sağlamayı
hedefleyen faaliyetlerini günlük işlerle boğulmadan yetenekli olduğu “tek el”le en iyi şekilde yerine
getirecek şekilde uzmanlaşırlar.11
Askerî Organizasyonlarda Ambideksterlik
Günümüz dünyasında askerî organizasyonlar da sivil muadilleri ile benzer süreçlerden geçmektedir. Sivil kurumları değişmeye ve dönüşmeye iten birçok faktör esasen askerî kurumları da kaçınılmaz bir
şekilde etkilemektedir. Bunun yanı sıra günümüzde tehdit yelpazesinin genişlemesi ve bulanıklaşması,
değişen güvenlik algıları ve bunlarla ilintili olarak askerî doktrin ve teknolojideki değişimler Silahlı Kuvvetleri zorunlu bir etkinleşme ve değişme/dönüşme çabasına yöneltmektedir. Ayrıca günümüzün güvenlik ortamı, boyutları ve aktörleri itibarıyla giderek karmaşık bir hüviyete bürünmüştür. Benzer şekilde
geleceğin güvenlik ortamının da en belirgin özelliğinin “belirsizlik” olacağı öngörülebilir. Bahse konu
belirsizlik ortamına ayak uydurmayı sağlayacak değişim/dönüşümün kısa vadeli çözümlerle devam ettirilmesi pek mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte ülke güvenliğini sağlamaya muktedir, tehdit ve
risklere hızla reaksiyon gösterebilecek, günümüzün ve geleceğin gereklerine uygun askerî yeteneklere
sahip bir Silahlı Kuvvetler oluşturulması büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, ambideksterlik sivil kurumlar gibi Silahlı Kuvvetlerin de değişim ve dönüşümü için
kritik bir yetenek olarak ortaya çıkmaktadır. Sivil organizasyonlar gibi Silahlı Kuvvetlerin de “iki eli”ni
aynı beceriyle kullanması, yani iki farklı stratejiyi aynı anda ve dengeli olarak yürütmesi gerekmektedir.
Sürdürülebilir bir başarı ve etkinlik için Silahlı Kuvvetler tarafından eş zamanlı olarak izlenmesi gereken
bu iki strateji “hem günümüzün tehditlerini bertaraf edecek gücü hazır etmek hem de geleceğin
güvenlik ve harp ortamına hazırlanmak”12 şeklinde özetlenebilir.
11
O’Reilly, Charles A., Harreld, J. Bruce and Tushman, Michael L. (2009). Organizational ambidexterity: IBM and emerging business
opportunities. California Management Review, 51: 1-25.
“TSK: Zorlu Görevler için Etkin ve Güçlü! Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL Sorularımızı Yanıtladı.”; Savunma ve Havacılık
Dergisi, S 151, 2012.
12
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
75
ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDE FARKLI BİR PERSPEKTİF: “AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR”
Yani daha önce bahsi geçen yararlanıcı strateji ile Silahlı Kuvvetler bir yandan hâlihazırda sahip
olduğu bilgi, birikim ve tecrübelerle mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayretlerine
devam ederek kendisine tevdi edilen vazifeleri etkin bir şekilde başarabilecek, aynı zamanda keşifsel
strateji ile geleceğe hazırlanacak, değişecek ve dönüşecektir.
Bu kapsamda son yıllarda değişim ve dönüşümü bir kültür hâline getirme gayretindeki TSK’nın
değişik seviyedeki karargâh/birliklerinde değişim ve dönüşümü yürüten birimler tesis edilmesi ve
bunların cari işleri yürüten birimlerden ayrılması, yani bir yandan cari işlerini en etkin şekilde yerine
getirme gayretlerini sürdürürken diğer yandan değişim/dönüşüm çabalarını yürütmesi, “iki eli”ni de eş
zamanlı ve aynı beceriyle kullanabildiğini, yani ambidekster olduğunu somut bir şekilde göstermektedir.
Bununla birlikte teknolojik buluş ve ilerlemelerle birlikte sistemlerin, yöntemlerin ve
organizasyonların, kısaca her şeyin hızla değişime uğradığı ve bu değişimin gelecekte de herhangi bir
noktada duracak gibi gözükmediği günümüzde, Silahlı Kuvvetler için değişim ve dönüşümün sadece
kurum seviyesinde değil, birey seviyesinde de bir zihniyet ve bir yetenek hâline gelmesi son derece
önemlidir. Buraya kadar bahsi geçen çerçevede ambideksterliğin organizasyon seviyesinde bir kavram
olduğu anlamı çıksa da organizasyon içindeki her bireyin ve de her birimin “çift bakışlı” bu anlayışa
sahip olması gerektiği düşünülmektedir. Zira organizasyon bünyesinde, birey seviyesinden başlayarak
her seviyede hâlihazırda icra edilmesi gereken cari işler, bunun yanında geleceğe dönük işler vardır.
Dolayısıyla her bir birey ve organizasyon içindeki birim, bir taraftan hâlen sahip olduğu bilgi, birikim ve
tecrübelerle mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayreti gösterirken bir yandan da
geleceğe hazırlanmak, yani ambidekster olmak durumundadır.
Sonuç
Organizasyonlar, değişmeyen tek şeyin değişim olduğu günümüzde çevrelerinde meydana gelen
değişime adapte olmak zorundadırlar. Aksi takdirde varoluş amaç ve hedeflerini gerçekleştiremez hâle
gelir ve yok olurlar. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda tutarlı şekilde altı çizilen bir husus, örgütsel
değişim ve dönüşümü başarıyla gerçekleştiren örgütlerin ambidekster, yani günün gereklerini uyumlu
ve etkin bir şekilde yerine getirirken aynı zamanda çevresel değişimlere de hızla adapte olduklarıdır.13
Yazının başında ifade edildiği gibi birey seviyesinde iki elini aynı yetkinlikte kullanabilmek, yani tıp
terimi anlamındaki ambideksterlik kişiye bazı alanlarda ciddi derecede üstünlük sağlayabilir ama bunun
büyük bir eksiklik olmadığı günlük yaşamdan tecrübelerle de sabittir. Ancak organizasyon boyutunda
durum böyle değildir. Organizasyonların varlıklarını sürdürebilmeleri için “iki el”lerini sadece aynı
etkinlikte değil, birbiriyle uyumlu ve dengeli bir biçimde kullanmaları gerekmektedir. Yani hâlihazırda
sahip oldukları kapasite ile mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayretlerine devam
ederlerken bir yandan da geleceğe hazırlanmak, çevre koşullarındaki hızlı değişimlere adapte olmak
zorundadırlar. Ambideskterliği başarabilen az sayıdaki organizasyonun teşkilat yapıları incelendiğinde
bunu sağlayacak bir yapılanmaya gittikleri, değişim/dönüşüm çabalarını yürüten birimlerini cari işleri
yürüten diğer birimlerden ayırdıkları görülmektedir.
13
Raisch, Sebastian, Birkinshaw, Julian, Probst, Gilbert and Tushman, Michael L. (2009). Organizational ambidexterity: Balancing
exploitation and exploration for sustained performance. Organization Science, 20: 685-695.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
76
Bununla birlikte günümüze ve geleceğe aynı anda bakmayı öngören ambideksterliğin sadece
organizasyon seviyesinde değil, başta birey olmak üzere her seviyede benimsenmesi gerekli bir anlayış
ve kültür olması gerektiği kıymetlendirilmektedir. Örgütsel değişim ve dönüşümün sağlam temellere
dayanması, sürekli devam eden bir hüviyete bürünmesi ve “kurumsal bir nitelik” kazanması ancak her
seviyedeki bu paradigma değişikliği ve bunu sağlayacak “çift el”ini etkin kullanma becerisine sahip
ambidekster liderlerle mümkün olabilecektir.
Kaynaklar
DUNCAN, R. B. (1976). The ambidextrous organization: Designing dual structures for innovation.
In R. H. Kilmann, L.R. Pondy and D. Slevin (eds.), The management of organization design: Strategies and
implementation. New York: North Holland: 167-188.
LEVINTHAL, D., and March, J. (1993). Myopia of learning. Strategic Management Journal, 14, 95112.
MARCH, J. (1991). Exploration and exploitation in organizational learning. Organization Science,
2: 71-87.
RAISCH, S. and BIRKINSHAW, J. (2008). Organizational ambidexterity: Antecedents, outcomes,
and moderators. Journal of Management, 34: 375-409.
O’REILLY, C. A. and TUSHMAN, M. L. (2004). The ambidextrous organization. Harvard Business
Review, April: 74-83.
O’REILLY, C. A. and TUSHMAN, M. L. (2008). Ambidexterity as a dynamic capability: Resolving the
innovator’s dilemma. Research in Organizational Behavior, 28: 185-206.
O’REILLY, C. A., HARRELD, J. B. and TUSHMAN, M. L. (2009). Organizational ambidexterity: IBM
and emerging business opportunities. California Management Review, 51: 1-25.
RAISCH, S., BIRKINSHAW, J., PROBST, G. and TUSHMAN, M. L. (2009). Organizational ambidexterity:
Balancing exploitation and exploration for sustained performance. Organization Science, 20: 685-695.
TSK: Zorlu Görevler için Etkin ve Güçlü! Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL Sorularımızı
Yanıtladı.”; Savunma ve Havacılık Dergisi, S 151, 2012.
ŞIMŞEK, Z., HEAVEY, C., VEIGA, J. F. and SOUDER, D. (2009). A typology for aligning organizational
ambidexterity’s conceptualizations, antecedents, and outcomes. Journal of Management Studies, 46:
864-894.
THOMPSON, J. D. (1967) Organizations in action – social science bases of administrative theory,
McGraw-Hill.
TUSHMAN, M. L. and O’REILLY, C.A. (1996). The ambidextrous organization: managing
evolutionary and revolutionary change. California Management Review, 38: 1-23.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
77
Topçu Alb. Menderes BAYRAM*
DÖRT SORU VE AŞAMADA
“DÜŞÜNCENİN YARATICILIĞI/DÜŞÜN YARINI
EKİP ÇALIŞMASI YÖNTEMİ” (DÜŞYAR)
1. DÜŞYAR Nedir?
“Düşüncenin Yaratıcılığı/Düşün Yarını
Ekip Çalışma Yöntemi”; kendine özgün, yeni,
sempozyum, seminer, forum benzeri bir ekip
çalışmasıdır. Seçilen konuda, yetkin olan
personele konu belirtilmeden konu alanındaki
uzman personelin katıldığı, yeterli sayıda
personelin bir DÜŞYAR Yöneticisi başkanlığında
ana aşamalardan vazgeçilmeden esnek zaman
sürelerinde icra edilir. Vizyondaki düşün/
hayalin, konseptteki düşüncenin, doktrindeki
uygulamanın tek bir süreç, mekân ve çalışma
ortamında bir araya getirildiği bir çalışma şeklidir.
DÜŞYAR çalışma yöntem ile bilgi donanımıyla
dolu [bilimsel, sanatsal, hukuksal temassal (hayata
dokunan yetkinler), içsel, dışsal olanlar] olanların
kuluçkada bekleyişleri evresinde; orijinalitelerinin,
buluşlarının, düşüncelerini üst katmanlarının
çağlayan şenliğinde dökülmesine sebep teşkil
eden bir çalışmadır. Yaratıcı düşüncenin insanın
düşüncesini seslendirdikçe nüvesi üzerine ters
*
K.K.K.lığı
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
78
matruşka benzeri şekilde kapların (hayalin ötesi,
düşüncenin farklı katmanlarına, uygulamaların
farklılığına) üstüne yeni kaplar ilavesini
doğuracağı bilimsel gerçeğinden hareketle
bu sürprizi yakalamayı amaç edinen, kurumsal
bir hüviyete kavuşturulmuş bir ekip çalışma
yöntemidir. Aynı zamanda etkilerden uzak kalan
serbest düşüncenin, yaratıcılığın kaynağını teşkil
etmesinden hareket edilen bir çalışma yöntemidir.
Bu yöntemde konu; sözel, yazınsal veya
görsel olarak katılımcılara açıklanır. Konunun
açıklanmasını müteakip katılımcı personele
düşünmesi için zaman bırakılır. Daha sonra orada
tesadüfi gruplardan oluşturulan ekipler belirlenen
salonlara davet edilerek ekiplerin konu üzerinde
düşünmeleri ve tartışmaları istenir. Bu aşama
yarım gündür. Günün ikinci yarısında orada
oluşan DÜŞYAR ekiplerinin konu üzerinde yeni
düşüncelere kapı aralamalarına imkân tanımak
maksadıyla bir sonraki gün başlangıcına kadar
serbest bırakılır (Birinci Aşama).
Müteakip gün katılımcılar bir araya geldiğinde DÜŞYAR ekiplerinden konu ile ilgili düşünceleri alınır. Bu süreç içerisinde düşünceler
yönlendirilmez, etkilenmez, yorumlanmaz (İkinci
Aşama). Bu aşamanın tamamlanmasını müteakip
düşünceden yaratıcılık oluşturma aşamasına
geçilir. “Bu düşünceler bize nasıl bir güç, kuvvet,
teşkilat yapısını ifade etmektedir?” sorularının cevabına yanıt aranır (Üçüncü Aşama). Bu aşamanın tamamlanmasından sonra “Bu kuvvet yapısı
için hangi malzeme, teçhizat, yeteneklere ihtiyaç
duyulmaktadır?” sorularının cevabını bulmak için
katılımcıların serbest ortam içerisinde konuşmaları sağlanır (Dördüncü Aşama).
DÜŞYAR amacına göre konu ve sorular
oluşturulur.
2. DÜŞYAR Teşkilat Yapısı Nedir?
DÜŞYAR yöneticisinin başkanlığında ihtiyaç
duyulan 2-5 kişilik sekretaryasının olduğu bir
teşkilat yapısı vardır. Düşüncelerin özleri, önerilen
teşkilat yapı değişiklikleri ile yeteneklerin neler
olduğuna dair görüşler, sekretarya tarafından
kayıt altına alınır.
3. Diğer Ekip Çalışmalarından Farkı Nedir?
Çalışma başlayana kadar konu katılımcılara
verilmemiştir. Düşüncelerin orada oluşması,
oluşan düşüncelerin yoğun bir zaman içinde
birbirini tetikler biçimde içten çıkması sağlanır.
Ortaya çıkan düşüncelerden teşkilat, yetenek gibi
somut verilerin zihinden dökülmesi hedeflenir.
Düşünce ve düşüncelere bağlı uygulamalar, aynı
zaman aralıklarında birbirini bütünler nitelikte
sergilenir.
4. DÜŞYAR Bize Ne Sağlar?
Esnek bir yapıda çalışma kurgulamasına
imkân verir. Çalışma öncesi yaşanan sunilikler ve
süreç içerisindeki bürokratik yorgunluklar yoktur.
Bu çalışmanın felsefesinde katılımcıların ellerinde
tutabileceği bir kalemin olması yeterlidir.
Bu çalışma yöntemi çözümlere ihtiyaç
duyan her seviye tarafından düzenlenebilir.
Sonuç
DÜŞYAR; esnek, değişken, farklı alanlara
kaynaklık teşkil edebilecek zihinsel bir çalışmadır.
Savrulmuş düşüncelerin bir araya toplandığı,
toplanan verilerin işlenip somut ürünlerin elde
edilmesine katkı sağlandığı bir ekip çalışma
yöntemidir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428
79
YAYIM İLKELERİ
Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde stratejik, taktik ve bunları etkileyen ekonomik, politik,
askerî, sosyal, kültürel, tarihî, edebî, teknik, sağlık, bilimsel ve güncel konularda bilimsel
metotla hazırlanmış makaleler yayımlanmaktadır.
Makaleler, devletin anayasal rejimine, kurum kuruluşlarına, yasalarına, tüzüklerine,
özel emir ve yönergelerine saygılı bir tutum içinde kaleme alınmış olmalıdır.
Gönderilecek makale 4 - 6 sayfayı geçmemeli, A-4 kâğıdının bir yüzüne gelecek şekilde
bilgisayar ortamında Microsoft Word programında yazılmalı, yoğun diske (CD) yüklenerek
bilgisayar çıktısı ile birlikte bir üst yazı veya dilekçeye ekli olarak yazı sahibinin bağlı olduğu
makam veya doğrudan yazarı tarafından Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı 06100 - Bakanlıklar/Ankara adresine gönderilmelidir.
Makalede yabancı kökenli sözcüklere yer verilmemeli, işlenen konu gereği yabancı
kökenli sözcük kullanmak gerekse dahi bunların Türkçe karşılıkları tercih edilmelidir.
Görsel malzemeler (fotoğraf, harita, kroki, çizelge), fotoğraf kartına basılmış olarak
veya ayrı bir yoğun diske 300 dpi çözünürlükte ve “.jpeg” formatında kaydedilmiş olmalıdır.
Makalenin telif (yazma), derleme ya da çeviri olduğu belirtilmeli; telif ve derlemelerde
sayfa altında ve numaralandırılmış olarak dipnot (adı soyadı; kitap / makale adı, cilt / sayı,
yayınevi / basım evi, il, yıl, sayfa numarası şeklinde) ve kaynaklar verilmeli; çevirilerde ise
orijinalin yazarı, dili ve hangi yayından tamamen veya kısmen çevirildiği gösterilmelidir.
Başka bir başlıkla da olsa herhangi bir yerde daha önce yayımlanmış yazılar kabul
edilmez.
Gelen makaleler dergi inceleme kurulunca değerlendirilir ve düzenlenen rapora göre
işleme tabi tutulur.
Yayımlanacak makalelerde inceleme kurulunca gerekli görülen küçük düzeltmeler
yapılabilir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde makalesi yayımlanan yazarlara mevcut mevzuata göre telif
hakkı ödenmektedir. Dilekçede, “banka adı, şubesi, hesap numarası”, “T.C. kimlik numarası” ve
“IBAN numarası” belirtilmelidir. Telif hakkı talep edilmiyor ise bu durum, makalenin eklendiği
dilekçede özel olarak belirtilmelidir.
Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan makaleler yazarlarının kişisel görüşlerini
içermektedir. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî görüşlerini yansıtmamaktadır.
Makalelerin Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanmak üzere gönderildiğinin mutlaka
belirtilmesi gerekmektedir.
Gönderilen makaleler yayımlansın veya yayımlanmasın iade edilmemektedir.

Benzer belgeler

Silahlı Kuvvetler ve Çevre Ilişkisi Bağlamında

Silahlı Kuvvetler ve Çevre Ilişkisi Bağlamında Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.”

Detaylı