birbirimizi anlamak için empati - Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı

Transkript

birbirimizi anlamak için empati - Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı
Görme engelliler için Sesli Dergi CD’niz kapak içindedir
biz bir
’yiz
BİRBİRİMİZİ
ANLAMAK
İÇİN
EMPATİ
Biz Bir Aileyiz
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yayınıdır.
Üç ayda bir yayımlanır.
Yıl: 2 Sayı: 6 Ekim-Kasım-Aralık 2013
ZORDU;
AMA
ONLAR
BAŞARDI…
SADAKA
TAŞLARI
“Biz Bir Aileyiz”
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
yayınıdır.
Üç ayda bir yayımlanır.
Derginin Sahibi
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı adına
Amber TÜRKMEN
Sorumlu Yazıişleri Müdürü
Hülya ÖZÜDOĞRU
Yayın Kurulu
Ayşe KEŞİR
Prof. Dr. Zeynep Bengi SEMERCİ
Doç. Dr. Mustafa CAN
Faruk Nafiz FAZLIOĞLU
Emre TÖRE
Ali Şefik DENİZ
N. Özgün BALTACI
Müge TOKER ERDOĞAN
Kenan ÖNALAN
Bahar UĞURLU
Sadık GÜNEŞ
Merhaba değerli okuyucular,
B
ireyselleşen dünyada insanın yalnızlaşması… Çağımızın en büyük problemi belki. Yalnızlaşarak bencilleşen birey düşünmüyor ötekinin halini,
ahvalini ve ötekileştiriyor diğerlerini. Bakmıyor, bakamıyor onun gözleri
ile evrene. Dolayısıyla anlayamıyor karşısındakinin acısını, sıkıntısını, derdini.
Varsa yoksa kendisi, kendi dünyası…
Acaba hiç baktık mı korunmaya muhtaç bir çocuğun gözleriyle dünyaya. Karşımızda bizden fiziksel olarak çok daha güçsüz bir kadına el kaldırırken duyduk mu
yanağından çok yüreğinde oluşan acıyı. Tekerlekli sandalyeye bağlı olduğu için
yolun ortasında kalan insanın durumunu hiç içimizde hissettik mi? Ya da bir yakınımızın büyük bir mutluluğuna kendi mutluluğumuzmuş gibi ortak olduk mu
kalbimizin ta derininden?
İşte bu halden hareketle biraz zülf-i yâre dokunalım, kanayan yaralara tuz basalım
istedik ve en büyük eksiğimize, kazanmamız gereken en büyük erdeme parmak basalım dedik bu sayıda… Ve tüm bunlara nokta miktarınca da olsa dikkatleri çekebilmek için dosya konumuzu “empati” olarak belirledik; kendimizi bir an olsun di-
İrfan ÇAYBOYLU
ğerlerinin, ötekilerin yerine koyabilmek, diğeri ile ben’i özdeşleştirebilmek için…
Mehtap ANTAKYALI
Farklı disiplinlerden değişik tarzlarda yazılarla empati konusunu farklı açılardan
Aysun TÜRÜT
değerlendirdik. Bu konuyu merkeze alarak yazı çeşitliliğimizi arttırmayı da ihmal
İdare Adresi
etmedik.
Söğütözü Mah. 2177. Sok. A Blok No: 10
Bu sayımızda dosya konusunun haricinde sosyal kapital kavramı üzerinde durarak
Çankaya/Ankara
gençlere bu kavram sayesinde ışık tutmaya gayret gösterdik. Yurt dışına açıldık,
Yapım
Hollanda’ya uzandık ve orada Meryem Yalçın’la gerçekleştirdiğimiz röportajı pay-
RIHTIM AJANS
laştık sizlerle. Anne olmanın keyfini Sekizinci Renk’te sunduk beğenilerinize ve
www.rihtimajans.com.tr
dünyanın en zor mesleğinin anne baba olmak olduğunu anlattık başka bir yazımız-
Tel: 0(312) 441 61 31
da. Her zamanki gibi tarihin derinliklerinde de dolaştık ve “Sadaka Taşları”nı pay-
Görsel Yönetmen
laştık bu kez sizlerle. Bunlarla beraber zoru başaranların hikayelerine yer verdik.
Selma KOÇAK
Kurumlarda bulunan çocuklarımızın üniversite sınavında gösterdikleri başarıla-
Basım Yeri
Özel Ofset • Tel: 0(312) 395 06 08
rından bir parçasını sunduk dikkatlerinize. Ve daha pek çok özenle hazırlanış yazı
bulunuyor dergimizin içeriğinde.
Basım Tarihi
Siz değerli okuyucularımızın ilgisi ve desteğiyle her sayıda bir adım ileri gitmeyi
15.11.2013
amaçlıyor ve beğenilerinize mazhar olabilmek için büyük bir emek sarf etmeye
devam ediyoruz. Sonraki sayılarda buluşmak dileğiyle iyi okumalar diliyoruz…
Web Adresi
http://eydb.aile.gov.tr/tr/html/197/Biz+Bir+Aileyiz
yayınlanmasını isteğiniz yazı,
inceleme ve eleştirileriniz için
e-posta
[email protected]
[email protected]
Amber TÜRKMEN
Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanı
Birbirimizi
anlamak için
EMPATİ
Empati, diğer anlamı
ile duygudaşlık, Allah
tarafından insana
doğuştan bahşedilen
önemli bir yetenek.
04
Gençler İçin Sosyal Kapitalin Anlamı:
LİMANA SIĞINMAK MI,
YELKEN AÇMAK MI?
18
ZORDU;
AMA ONLAR BAŞARDI…
Bakanlığımıza bağlı kurum ve kuruluşlarda
kalan çocuklarımızdan 386’sı 2013
YGS-LYS’ye girdi ve 242’si bir yükseköğretim
kurumuna yerleşme başarısı gösterdi.
71
BİREY Mİ,
AİLE Mİ,
TOPLUM MU?
SADAKA TAŞLARI
92
Toplum olmak. Dayanışma
ve insanların birbirine
zarar verme riski ile
beraber bir muamma…
Gözünü dünyaya açan bir
insan kendisini bekleyen
sıkıntıları görür hemen
karşısında ve atlar hayatın
içinde bir mücadeleye…
80
MUTLU ÇOCUKLAR
DERNEĞİ
84
İÇİNDEKİLER
04
Birbirimizi
anlamak için
DOSYA:
EMPATİ
68
SEKİZİNCİ RENK
Ayşe DEMİRDAŞ
EMPATİ
71
Hazırlayanlar: Aydın SARIKAYADidem ERAT
ZORDU; AMA ONLAR
BAŞARDI…
Fotoğraflar: Mesut YEŞİLRöportaj: Emre TÖRE / Arife KAPLAN
Şafak YALÇIN
16
MODERN ŞEHRİN
DAYATTIĞI YAŞAM
ALANLARI YENİ
SİTE ŞEHİRLERİ
VE ALIŞVERİŞ
MERKEZLERİ
Ayşe KEŞİR
DİĞER’İNİN
YERİNE GAMLI…
80
Haydar ERGÜLEN
Aliye ÖZKUL
İTHAL Mİ YERLİ Mİ:
EMPATİ ÜZERİNE
37
84
NEYİN NESİ BU EMPATİ?
Gençler için Sosyal
Kapitalin Anlamı:
LİMANA SIĞINMAK MI,
YELKEN AÇMAK MI?
Prof.Dr. Emine ÖZMETE
40
Röportaj: Hakan ARSLANBENZER
42
Yrd. Doç. Dr. Ebru KILIÇARSLAN TÖRÜNER
88
24
VE ENGELLİLER
46
BENÜ SEN
Aygül FAZLIOĞLU
HEDEFLERİ
48
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir AKSAY
GELİN TANIŞ OLALIM
DUYGUDAŞ OLALIM
Hulusi GÖLPINAR
29
65
MERYEM YALÇIN’LA
Röportaj: Pınar ÇAĞLAYAN
CAN ÇOPUROĞLU
İşitme Engelliler Dünya
Taekwando İkincisi
Röportaj: Dursun AYAN, Emine EKİZ
ANNE VE BABA OLMAK…
Hülya ÖRS
SPORUNUN
51
EMPATİ NE DEĞİLDİR?
Yrd. Doç. Dr. Yusuf GENÇ
55
KENDİNİ BİLMEYEN
BAŞKASINI NE BİLSİN
Sadık GÜNEŞ
60
DÜNYANIN EN ZOR
MESLEĞİ
EMPATİ MEDENİYETİ
REHABİLİTASYON
DERNEĞİ
Yaşam Programı Projesi
EMPATİ:
“Sıradan iletişim onun
sayesinde
‘MUHABBET’e dönüşür”
MUTLU ÇOCUKLAR
Okula Dayalı Sağlıklı
Mehmet AYCI
18
AİLE Mİ,
TOPLUM MU?
34
Hakan ARSLANBENZER
BİREY Mİ,
Nevzat ÖZER
92
SADAKA TAŞLARI
96
bir birim
Turgay ÇAVUŞOĞLU
DESTEK HİZMETLERİ
DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Koruma ve Güvenlik
Hizmetleri Şube
Müdürlüğü
4
Birbirimizi anlamak için
EMPATİ
Empati, diğer anlamı ile duygudaşlık, Allah tarafından insana
doğuştan bahşedilen önemli bir yetenek.
Empati becerisi gelişmiş insanlar, yaşama karşındakinin gözüyle
bakabilen ve onların dünyasını anlamaya çalışan kişilerdir.
Akıl vermek değil anlayışlı olmak, kendini karşı tarafın yerine
koyabilmek, onun sorunlarına o anlık bile olsa bürünebilmektir
empati…
Bir anne ya da babanın evlâdını, öğretmenin öğrencisini, doktorun
hastasını, bir avukatın müvekkilini, esnafın müşterisinin gözüyle
bakması, hissetmesidir.
Yani empati aslında bizi biz yapan insani değerlerin en önemlisidir.
Şehirleşme ile gelen insanın bireyselleşmesi hepimizin bu önemli
yeteneğini kaybetme tehlikesini beraberinde getiriyor.
Empati becerisi hayatın her döneminde, insanın sorun çözme,
iletişim kurabilme becerilerini de güçlendirmektedir.
Her alanda; engellilerimizle, çocuklarımızla ilişkilerde, aile içi
iletişimde, karşımızdakinin yerine kendimizi koyabilmeli, anlamalı
ve o kişiye onu anladığımızı ifade edebilmeliyiz.
Yaradılış gereği; dilimiz, rengimiz, mezhebimiz, etnik kökenimiz,
düşüncelerimiz birbirimizden farklı. Bu farklılık empati yeteneğini o
kadar önemli bir değer kılıyor ki!
Empatiyi barış, sevgi ve kardeşlik doğrultusunda; işbirliğini, refahı,
üretkenliği ve mutluluğu artırmak için kullanmalı, sevgi diliyle
konuşmaktan korkmamalıyız.
Hazırlayanlar: Aydın SARIKAYA- Didem ERAT
Fotoğraflar: Mesut YEŞİL- Şafak YALÇIN
5
01
02
03
3 Temmuz 2013
3 Temmuz 2013
4 Temmuz 2013
Engelliler Yararına
Düzenlenen,
Milletvekillerimizin Yarıştığı
“Sizin İçin Yarışıyoruz”
Sloganı ile Düzenlenen
Otomobil Slalom Yarışlarına
Katıldık
Milli Savunma
Bakanlığı ile
“Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği ve Kadına
Yönelik Şiddetle
Mücadele Protokolü”
İmzalandık.
Şırnaklı
Kadınları
Misafir
Ettik
Toplumsal dönüşümün
Milletvekili milletin
Kadına dokunduğun
sağlanması, uzun
aynası, buradaki algı,
zaman toplumun
soluklu bir mücadele ile olur.
toplumun dalga dalga bütün
hemen her kesimine
kesimlerine yerleşmesinde ve
dokunuyorsun. Onun yaşamını
engelli kardeşlerimizin önündeki
iyileştirdiğin zaman ciddi bir
engelin kaldırılmasında büyük
şekilde toplumdaki iyileşmeyi
bir açılım olacak.
görüyorsun.
04
5 Temmuz 2013
Konya Akşehir’deydik.
Nasrettin Hoca Meydanı’nda düzenlenen 54. Uluslararası Akşehir
Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri, Bakan Şahin’in de katıldığı
programla gerçekleştirildi.
Nasreddin Hoca’yı iyi anlamak ve geleceğe kendimize
yol haritası olarak görmemiz ve istikametimizi, rotamızı
hocamızın çizdiği yoldan götürmemiz gerekiyor ki, bizim
çocuklarımız bizden daha iyi bir dünyada yaşasın.
6
05
06
07
6 Temmuz 2013
9 Temmuz 2013
12 Temmuz 2013
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu
Samsun’daydık.
ile birlikte
Gaziantep’teydik.
Bakan Şahin, Mavi Işıklar Eğitim ve
Bakan Şahin ile Dışişleri Bakanı
Dinlenme Rehabilitasyon Tesis ve
Ahmet Davutoğlu, Gaziantep’teki
Kampının açılış törenine katıldı.
temasları kapsamında Suriyeli
çocukların eğitim gördüğü Ülger
Engellilerimizi
Kepkep İlköğretim Okulunu ziyaret
kalkınmanın
etti. İlk iftarı da Nizip’teki konteyner
bir parçası yapamazsak,
kentte yaşayan Suriyelilerle yaptı.
Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair
Kanun T.B.M.M Genel
Kurulu’nda kabul edildi.
Çok insani ve vicdani
bir bakanlık bünyesinde
çalışıyoruz. Meclis’in bu
konudaki hassasiyeti, Sayın
Başbakanımızın, Meclis
Başkanımızın, Meclis
engellilerimizin potansiyelini,
Ramazan sevgidir,
aklını, zekasını kullanamazsak,
başkanvekilimizin, Plan ve
şefkattir, paylaşmadır,
Bütçe Komisyon Başkanımızın,
hedeflere ulaşmamız mümkün
kardeşliktir. Biz kardeşiz,
değil.
bütün genel başkanların ve
kardeşlik sorumluluk
geceyi gündüz yapan değerli
ister.
milletvekillerimizin çok büyük
gayretiyle bugün
bunu başardık.
7
08
09
12 Temmuz 2013
16 Temmuz 2013
TBMM Başkanı
Cemil Çiçek ile birlikte çocuklar, huzur
evlerinde kalan yaşlı, engelli, şehit yakınları
ve gazilerimizle Saray Sevgi Evi’nde iftar
yaptık.
Türkiye’nin en büyük ailesiyiz. Bu ailenin
bir mensubu olmaktan büyük bir onur ve
şeref duyuyorum.
Şehit Yakınları ve
Gazilerle İftar Yemeğinde
Buluştuk.
İftara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan’ın
Eşi Emine Erdoğan, Bakan Şahin, İçişleri Bakanı
Muammer Güler, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile
şehit yakınları ve gaziler katıldı.
Onlar bizim başımızın tacı, şehadet
10
şerbeti içen kardeşlerimiz, aziz milletin
18 Temmuz 2013
İnternet Kafe Oda Başkanlarını
Misafir Ettik.
evlatlarıdır. Talep neyse, ihtiyaç neyse, mağduriyet
neyse derhal yerine getirilsin. Talimatı üzerine bir
yıl içinde 2 güçlü paketi parlamentodan geçirmeyi
başardık. Sayın Başbakanımız ve hükümetimiz bir
taraftan çözüm süreciyle başka canlar yanmasın,
başka evlere ateş düşmesin, başka acılar
yaşanmasın, başka gözyaşı olmasın diye büyük
bir samimiyetle büyük bir kararlılıkla büyük bir
azim ve gayretle çözüm sürecini başlatmıştır. Ama
can yerine gelmiyor. Geriye kalanın mağduriyetini
İnternet kafelerin daha iyi internet kafelere
dönüştürüleceği, markalaşacağı bir
sistemi ve özellikle yaş gruplarına göre oyunların
eşleştirildiği, sertifikasyon ve barkod sistemine
geçilen bir sistemi hayata geçireceğiz.
8
gidermek, sosyal adaleti, sosyal barışı sağlamak
bizim boynumuzun borcudur. Şehadet şerbeti
içmiş kardeşlerimizin emaneti bizim
emanetimizdir.
11
12
13
24 Temmuz 2013
26 Temmuz 2013
29 Temmuz 2013
Adalet Bakanı
LYS İngilizce Dil
Alanında Türkiye
459’uncusu Olan Akgül
Akar’ı Koruyucu Ailesi
İle Misafir Ettik
Gaziantep’teyiz.
Sadullah Ergin
İle Birlikte
Hatay’daydık.
Bakan Şahin, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı tarafından,
Gaziantep’te, kamu kurum ve
Çocuklarımızın mutlu,
huzurlu, öz güveni
kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları
Bakan Şahin ile Adalet Bakanı
temsilcilerine verilen iftar yemeğine
Sadullah Ergin, Hatay’daki temasları
katıldı.
kapsamında Engelliler Koordinasyon
Merkezi’nin açılışını gerçekleştirdi ve
yüksek evlatlar olarak yetişmesi
İskenderun ilçesindeki Hacı Pervin
için mutlaka bir yuva sıcaklığı
Sosyal devlet
Tosyalı Sevgi Evleri Çocuk Yuvasının
gerekiyor. Bu ailelerin sayısını
anlayışının
açılışını gerçekleştirdi.
çoğaltmamız lazım.
temsilcisiyiz.
Güçlenen bir
14
Türkiye’nin, aslında
dönüp baktığımızda bölgenin ve
4 Ağustos 2013
dünyanın huzur ve barışa çok
Bakan Fatma Şahin, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği
(MÜSİAD) Gaziantep Şubesi tarafından verilen iftara katıldı.
ciddi ihtiyacı var.
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan önderliğinde
10 yıldan beri ülke ve insanlık için
gece gündüz çalışan bir
takımın elemanlarıyız.
9
15
16
17
7 Ağustos 2013
16 Ağustos 2013
20 Ağustos 2013
Ramazan
Bayramı’nda
Çocuklar ve
Yaşlılarla Buluştuk
Özel Bakım
Merkezlerinde
Yeni Dönem
Başlatıyoruz.
Uşak’tayız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Türkiye’nin ilk ihtisaslaşmış huzurevi
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Fatma Şahin, Gaziantep’te 0-6 yaş
Uşak’ta yapılacak.
tarafından hazırlanan ve 16 Ağustos
çocuk yuvasını ziyaret etti.
2013 tarih ve 28737 sayılı Resmi
Bu huzurevi herhangi bir
Onların yaşam
mücadelelerinde
huzurevi değil, Uşak’a
Gazete’de yayımlanan “Bakıma
Muhtaç Engelli Bireylere Yönelik
Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliği”
yakışır bir huzurevi olacak. Örnek
ile bakıma muhtaç engelli bireylere
yanındayız ve hedeflerini
bir huzurevi olacak. Türkiye’de en
yönelik özel bakım merkezlerinin
gerçekleştirmek için büyük bir
iyi modellerden oluşan bir huzurevi
açılışları, çalışma şartları, personel
gayret içerisindeyiz.
yapıyoruz. Huzurevlerinde şu
anda bir ihtisaslaşmaya gidiyoruz.
müeyyideleri, bakım hizmetlerinin
kapsamı ve verilecek bakım
Hem Alzheimer hastalarının hem
hizmetinin usul ve esasları yeniden
huzurevlerinde yaşayan diğer
belirlendi.
yaşlılarımızın bir arada kalması ve
kalmaması gerekenlerin ayrıldığı
ve fiziki mekanın da buna göre
yapıldığı ihtisaslaşmış huzurevleri.
Bu, şu anda bizim 2014
planımızda var. Bu modelin ilk
uygulandığı yer de Uşak olacak.
Her bakımdan çok
örnek bir proje olacak.
10
standardı, denetlenmeleri,
18
19
20
22 Ağustos 2013
24 Ağustos 2013
27 Ağustos 2013
Ailenin Korunması ve
Kadına Yönelik Şiddetin
Önlenmesinde Diyanet İşleri
Başkanlığı İle, Din Görevlilerinin
Katkısının Sağlanması İşbirliği
Protokolü İmzaladık.
Protokol çerçevesinde,
Diyanet İşleri
Keçiören Belediyesi
İki Bakanla
Gaziantep’teyiz
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin, Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıç ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Tarafından Yaptırılan
Engelsiz Park’ın Açılış
Törenine Katıldık.
Sosyal belediyecilik,
insan odaklı yerel
Başkanlığı personeline, ailenin
Yılmaz ile Gaziantep Stadyumu’nun
kalkınma Başbakanımızın
güçlendirilmesi, aile içi iletişimin
temeli atmak için Gaziantep’te.
İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle
artırılması ve aile bireylerinin
Türkiye’ye, dünyaya gösterdiği
sorun çözme kapasitesinin
çok önemli bir model. Geldiğimiz
geliştirilmesi, kadının insan hakları
Gençleri; fikri hür, irfanı
noktada ileri demokrasiye
ve toplumsal cinsiyet eşitliği,
hür, vicdanı hür, aklen,
gideceksek yerel yönetimlerin çok
kadına yönelik şiddetle mücadele,
çocuğa yönelik şiddet ve istismar,
gibi konularda eğitimler
verilecek.
bedenen ve ruhen sağlıklı bir
şekilde yetiştirmek zorundayız. O
yüzden bütün gücümüzle Sayın
Başbakanımızın talimatıyla,
değerli bakanlarımın takibiyle
bu güzel eseri gazi şehrimize
daha güçlü olması gerekiyor. O
yüzden hukuki olarak yetkilerini
artırdık, kaynaklarını güçlendirdik,
sosyal belediyecilik adına ciddi bir
işbirliği içindeyiz.
kazandırmanın büyük bir
onurunu ve şerefini
yaşıyoruz.
11
21
22
23
28 Ağustos 2013
29 Ağustos 2013
31 Ağustos 2013
Engellilerin Toplumsal
Entegrasyonunun
Geliştirilmesi Projesi’nin
Açılış Toplantısına
Katıldık.
İstanbul’daydık.
Bakan Şahin, Siirt Valiliği tarafından,
Biz, Bakanlık olarak
Emine Erdoğan’ın himayesinde, “3 dilli
engellinin insan hakkını,
kardeş şehir Siirt” sloganıyla Feshane
akıllı ekonominin, bilgi ve teknoloji
çağının bir gereği, bir ihtiyacı
Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür
Merkezi’nde düzenlenen “Siirt Günleri”
Aksaray’daydık.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin çeşitli incelemelerde
bulunmak ve açılışlara katılmak
için Aksaray’da.
ne katıldı.
O yüzden garibin
olarak görüyoruz.
Siirt, kardeşlik
tohumlarının atıldığı,
fitne tohumlarına karşı duran bir
memleket. Siirt, İbrahim Hakkı
Hazretleri, Veysel Karani Hazretleri
gibi mübarek isimlere ev sahipliği
yapmış bir yer. Bugünlerde
küreselleşmeden, tek tip olmaktan
yakınıyoruz. Bugün buna, ’Bir
dakika. Siirt var, insanlık,
kardeşlik var’ diyoruz.
12
gurebanın, fakirin
fukaranın, kimsesizlerin kimi
olarak yola çıktık. Bu bakımdan
son 10 yılda Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan
önderliğinde çok büyük bir
değişim, dönüşüm yaşandı.
Sosyal hizmet ve sosyal yardım
güçlü bir şekilde insanların
yaşamına dokunmaya
başladı.
24
25
26
4 Eylül 2013
4 Eylül 2013
9 Eylül 2013
Ankara Büyükşehir
Belediyesi ve Sosyal
Hizmetler Eğitim ve
Yardım Vakfı arasında,
Ankara’da, ‘Sevgi Evi’ ve
‘Rehabilitasyon Merkezi’
Yapılması İçin İşbirliği
Protokolü İmzaladık.
Kadını ve
erkeği birbirinin
tamamlayıcısı, birbirinin yükünü
alan, nimetin ve külfetin eşit
paylaşıldığı bir Türkiye için
mücadele ediyoruz. Dolayısıyla
herkesin birbirinin insan
hakkını koruduğu, saygı,
sevgi çerçevesinde bir süreci
yönetmeye çalışıyoruz.
Ankara Engelsiz
Filmler Festivali’nin
Açılışını
Gerçekleştirdik.
Sakarya’da Gerçekleşen,
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ile Türkiye Ziraat
Odaları Birliği’nin Ortaklaşa
Düzenlediği Kadın Çiftçi Eğitimi
Sertifika Törenine Katıldık.
Beyaz perdedeki bir
Toprağı bu kadar güçlü
kare bütün zihinlerin
kılan şey, kadınlarımız,
değişimini güçlendirebiliyor,
çiftçilerimiz. Kadınlarımızın
önyargıları kırabiliyor, bilinci
bu alanda bilgili olması bizim
yükseltebiliyor, farkındalığı
geleceğe dair aslında duygusal
artırabiliyor ama sanata
bir talebimiz değil, akıllı bir
ulaşabilmek bu salonlara
ekonominin temel felsefesidir.
gelebilmek çok kolay değil. O
Dolayısıyla bugün Sakarya’da
yüzden engellinin eğitim, sağlık
yaptığımız, Türkiye’nin genelinde
sorununu çözmüş olmanız
imzaladığımız protokolün gereğini
gerekiyor. Bu anlamda Bugün
yapmak en büyük görevimiz.
çok önemli bir şeyi başarıyoruz,
Biz 10 yıl önce bu eksikliği
beyaz perdenin önünde engelli
gördüğümüz için medeniyet
kardeşlerimizin önündeki engeli
yolculuğumuzda kadının ve
kaldırıyoruz.
erkeği kalkınmanın bir parçası
yapmamız gerektiğine
inandık.
13
27
28
30
12 Eylül 2013
18 Eylül 2013
24 Eylül 2013
Paris’te Düzenlenen 33 Ülke
Temsilcisinin Katıldığı Akdeniz
İçin Birlik (AİB) Yüksek Düzeyli
Memurlar Toplantısı’na Katıldık.
Kıbrıs
Gazileriyle Bir
Araya Geldik.
Bakan Şahin, cinsiyet eşitliği, kadın hakları
ve sosyal politikalar konusunda UNESCO
ve Türkiye arasında gündeme gelebilecek
işbirliği konuları üzerine bilgi alışverişinde
bulundu.
Türkiye’de tüm mevzuat,
kadın erkek eşitliği ilkesini
gözeten ve kadına yönelik
şiddete sıfır tolerans tanıyan
bir yapıya kavuşturulmuştur.
Birleşmiş Milletler
(BM) Engelliler
ve Gelişme Yüksek
Düzeyli Toplantısına
Katıldık.
BM 68. dönem açılış haftası
etkinlikleri için New York’ta
Her zaman için
şehitlerimizin
varlığını, onların yakınlarını,
gazilerimizi başımızın tacı
olarak gördük. Yaşam
kalitelerini yükseltmeyi bizim
bulunan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahin, engelliler
için bin yıl kalkınma hedeflerinin
ve uluslararası kabul edilen
diğer kalkınma hedeflerinin
gerçekleştirilmesi konusunda,
yapılan toplantıya katıldı.
29
kendi görev alanımızda
büyük bir emanet olarak
Engellilere yönelik
19 Eylül 2013
gördük. Gazi evleri açmak
yapılacak hizmetlere
Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz ile Birlikte
Bingöl’deydik.
istiyoruz. Gazilerimizi bir
araya getirip onları sosyal
hayatın içerisinde bir ve
beraber olacağı çalışmaları
başlattık. Özellikle
Bingöl’deki bu gelişim
bize büyük mutluluk veriyor.
14
kültürümüzün de verdiği
bir sorumluluktur. Bu bizim
için, genetik kültür ve tarih
onların yaşamıyla alakalı
kodlarımızda olan bir gerçektir.
için 2014 planlamasını
değişim ve gelişim içerisinde.
Bu konu, bizim inanç ve
bedelliden ayrılan kaynakla
projeleri hayata geçirmek
Bingöl her yönüyle büyük
batı ‘sosyal gereklilik’ diyor.
yaptık. Şehit yakınlarımız
ve gazilerimiz ne kadar
huzurlu ve mutlu olursa biz
de o kadar huzurlu ve mutlu
oluruz.
31
32
33
27 Eylül 2013
27 Eylül 2013
30 Eylül 2013
21. Yüzyılda
Dünya Çocuk
Eğitimi Zirvesi’ne
Katıldık.
Fenilketonüri ve
Fenilketonürili Çocukları
Tarama ve Koruma Derneğinin
Katkılarıyla Hazırlanan
“Zekam Senin Elinde” adlı
Tiyatro Oyununu İzledik.
Uluslararası Küresel
Yaşlı Bakımı ve Yaşlı
Turizmi Buluşması
Toplantının Açılışına
Katıldık
Ankara Üniversitesi Yaşlılık Çalışmaları
Tek başına matematik,
Fenilketonüri
Uygulama ve Araştırma Merkezi
fizik, coğrafya,
hastalığında bir damla
tarafından Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
bunları çocuklara aşırı bir
kan erken teşhiste hayat
şekilde yüklemek, çantalarını
kurtarıyor. Önemli olan bilincin
doldurmak, o küçük bedenlere
yükseltilmesi, farkındalığın
katkıları ile ‘Küresel Yaşlı Bakımı
yükler getirmek, aşırı sorumluluk,
artırılması ve baştan tedbir
ve Yaşlı Turizmi Buluşması’ başlıklı
aşırı rekabet mutsuz bir neslin
almak. Bunun maliyeti çok daha
uluslararası toplantının açılışı yapıldı.
oluşmasına neden olur. Her şeyi
düşük. O yüzden biz Sağlık
yerinde, zamanında, doğru bir
Bakanlığıyla sizin hizmetkarınızız.
O beyaz saçın getirdiği
şekilde, bilimsel şekilde yapmak
Bu alan büyük bir sabır
tecrübeyi yaşamla
durumundayız.
istiyor. Her zaman
paylaşmayı istiyoruz. O yüzden
yanınızdayız.
mümkünse ailesinin yanında,
Sağlık Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma
Fonu, Medikal Turizm Derneğinin
ailesinin yanında mümkün
olmuyorsa yaşamın içinde
yaşayacağı yalıtılmış, kendi
içinde sürekli birbirine hastalığını
anlatan mutsuz yaşlılardan
çıkıp, huzurlu mutlu yaşamın
son nefesine kadar
huzurlu olacağı bir yer
hazırlıyoruz.
15
MODERN ŞEHRİN DAYATTIĞI YAŞAM ALANLARI
YENİ SİTE ŞEHİRLERİ VE ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ
Her geçen gün sayısı artarak, bir nevi Ortaçağ şehir devletleri gibi site, tower (hiç istememe rağmen İngilizcesini yazmak zorunda kaldım) kule… şehirleri oluşuyor.
Reklamlara bakınca, bu mekanlar “yaşam merkezleri” iddiasıyla öyle büyük bir vaatle
çıkıyorlar ki karşımıza, alışveriş, sosyalleşme, spor, okul… tüm ihtiyaçlar çevrili duvarların
içinde karşılanıyor. Bu sitelerin her biri kendi içinde, yeni birer şehir olma iddiasında aslında… Tek bir sosyal sınıfın içine kapandığı, gettolaştığı yeni mekanlar…
Önce AVM’ler Girdi Hayatımıza; Sonra Kuleler, Siteler, Towerlar…
Yıllar evvel İstanbul’un ilk büyük alışveriş merkezi Galeria açıldığında, insanlar sadece
gezmek için akın akın gidiyorlardı. Ben, gezmek için alışveriş merkezine gitme fikrine
uzun, çok uzun bir süre direndim. Çünkü büyük de olsa, merkez de olsa bir yere sadece
Şehirleşme, şehir ile
hemhal olmaktır.
Şehre dokunmak,
şehri hissetmek ve
yaşamak…
alışveriş ihtiyacı için gidilmeliydi.
Köprünün altından çok sular aktı. İstanbul Ataköy’de tanıştığımız bu merkezler bir bir
çoğalmaya başladı. Hatta öyle oldu ki; şimdi yaşadığım şehir Ankara’da, açılan merkezlerin adlarını öğrenmeye yetişemiyorum.
İlk önce süpermarketlere yenik düştü alışveriş kültürümüz, sonra da alışveriş merkezlerine… Kasaba, manava, bakkala, fırına gitmeyi unuttuk önce, sonra da giyim kuşam için
alışverişe çıkmayı, pazara gitmeyi, çocukları parka götürmeyi, yemeğe çıkmayı, sahilde
yürüyüş yapmayı, sahilde çay içmeyi…
Aslında sadece alışveriş kültürümüz değil, sosyal hayat anlayışımız
değişti.
Pizzayla, hamburgerle tanışınca, hasır taburelerde çay içmeyi, Emirgan’da kağıt helva
yemeği unuttuk.
Modernleşmenin ölçüsü oldu “mall”ler. Pastanede 1 liraya içtiğimiz limonatayı 10 lira
ödeyince, ……..lokantasında yemek yemek yerine hamburgerci de karın doyurunca.
Ayşe KEŞİR
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Siyasi Danışmanı
[email protected]
16
Fırından mis gibi kokan taze ekmeği almak yerine, süpermar-
Ama bütün bunlara rağmen; “Neden hala insan böyle bir mer-
ketlerin unlu mamullerine gidince, çocuklarımızı parka götürmek
keze hafta sonunu geçirmek için gider?” sorusunun beni tatmin
yerine, alışveriş merkezinin top havuzuna bırakınca kendimizi
eden bir cevabını bulamadım.
daha modern hissetmeye başladık.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yeni açılan bir alışveriş merkeSinema salonları, kafeterya katı, çocuk oyun alanları, modern
zine daha evvel alınan bir ürünü değiştirmek için gittiğimde ka-
kahvehaneleri ile eski şehir anlayışımızın modern çarşıları. Lakin
labalık beni çok şaşırtmıştı. “Dün bir bugün iki, bu insanlarda
önemli bir eksiği hala gideremediler.
nereden çıktı böyle? Ya da insanlar sürekli alım gücünün dü-
Temiz hava ve damıtılmış şehir kültürü nostaljik
oldu?
şüklüğünden bahsediyor ama bu kalabalık aksini söylüyor.” diye
düşünmekten alamıyordum kendimi.
Bir başka açıdan baktığınızda, alışveriş merkezleri insanın mo-
Ben bunları düşünürken, bebeğiyle gelen bir çift beni başka dü-
dern hayatta en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, zamanı sunuyorlar
şüncelere sürükledi. Kadın kocasına “Bak gördün mü gelenlerin
denilebilir. Bütün ihtiyaçları bir mekanın içinde yarım yamalak
çoğu öğrenci. Bunlar para harcamıyor, gezmeye geliyorlar bu-
giderek kazandığımız zaman…
raya.” dedi. Evet, gelenlerin çoğu gençti…
Gerçi modern hayat sadece bakkalı, süper market, yapmadı.
İnsanlar yaşamaya ve sosyalleşmeye geliyorlar bu mekanlara.
Alışveriş anlayışımız, kültürümüz o kadar çok değişti ki… Sa-
Belki de bazıları hiç görmedikleri bovlingi görmeye, hamburge-
dece ihtiyaç için çıkılmıyor artık çarşıya… “Yeni sezonda neler
rin tadına bakmaya; gençler ise arkadaşlarıyla buluşup sinema-
var? İndirimler nasıl?” sorularının cevapları da en önemli alışveriş
ya gitmeye, anneler çocuklarını sinemaya götürmeye, çıkışta da
nedenlerimiz oldu.
indirimlere bakmaya…
İnsanlar önce Mahmutpaşa’yı terk etti, ardından İstanbul Caddesi, Fatih, Nişantaşı, Bağdat ve İstiklal Caddesini; Ankara’da
Modern olma kaygısı,
temiz hava almamıza
engel olduğu gibi
yaşadığımız şehirde iz
ise; Kızılay ve Tunalı’yı. Sultanahmet turistlere bırakıldı, Boğaz
tekne turlarına... İlk alışveriş merkezimiz sayılabilecek Kapalıçarşı’nın boynu bükük, sahil kenarındaki banklar ve oltalar da
mahzun.
Belki de elimden kayan çocukluğum belki de çocuklarımın çocuk gibi yaşayamacağından koktuğum için yazıyorum. Bilinmez
bırakmamıza, şehir ile
ama aşikar olan bir şey var ki; modern hayat, tüm sosyalleşme
hemhal olmamıza da engel
sitelere, kulelere hapsolmayı dayatıyor. Böylelikle; modern olma
oluyor…
şehirde iz bırakmamıza, şehir ile hemhal olmamıza da engel
ihtiyacımızı bir çatı altında toplayıp bizi alışveriş merkezlerine,
kaygısı, temiz hava almamıza engel olduğu gibi yaşadığımız
oluyor…
17
GENÇLER İÇİN SOSYAL KAPİTALİN ANLAMI:
Gençlik dönemine ilişkin gelişimsel
özelliklerin anlaşılması; her yaştan
bireyin yalnızca kendi ilke ve değerleri
ile gençlere yaklaşmasının önüne
geçerek, gençliğe ve gençlere özgü
duruşun algılanmasını kolaylaştırır.
Gençler farklı yapılarda sosyal iletişim
ağları oluşturarak arkadaşlıklar ve
çevrelerindeki diğer insanlarla iletişim
kurarlar. Gençlerin bu bireyler ya da
gruplar tarafından nasıl anlaşıldıkları
önemlidir. Çünkü çoğu zaman farklı
normları, inançları ve değerleri olan
iletişim ağlarına dahil olmak gençler için
bir mücadele alanı olabilir.
18
LİMANA SIĞINMAK MI, YELKEN AÇMAK MI?
Prof.Dr. Emine ÖZMETE
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi
Ankara Üniversitesi Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
19
gençler için sosyal kapitalin anlamı
Günümüzde sosyal iletişim ağları gençlere yalnızca duygusal destek değil,
aynı zamanda yaşamlarına ilişkin birçok
olanak, seçenek ve güç sağlamaktadır.
Bireylerin sahip oldukları sosyal iletişim
ağlarının genişliğini ve iletişimin kalitesini
açıklamak için kapsamlı bir yaklaşım olarak sosyal kapital kavramı kullanılmaktadır (Boeck 2010).
Sosyal kapital kavramı ilk kez Lyda Judson Hanifan tarafından 1916 yılında
Amerika’nın Batı Virginia bölgesindeki
kırsal alanlarda çocuklar ve gençlere
yönelik eğitim hizmetlerinin iyileştirilmesi
amacı ile yeni okullar açılması önerisinden hareketle ortaya çıkmış ve tartışılmaya başlanmıştır. Hanifan sosyal kapital
kavramını günlük yaşamdaki önemli yaşam gerçekleri ile ortaya konulabilecek,
elle tutulur bir kavram olarak tanımlamış
ve toplumdaki sosyal birimlerle ilişkileri
ve duyguların paylaşılmasını içeren sosyal ağlar bağlamında irdelemiştir (Smith
2007). Tüm yaşam alanlarını içine alan ve
çok boyutlu bir kavram olan sosyal kapital en genel şekli ile toplumdaki ilişkilerin nitelik ve biçimlerini ifade etmektedir
(Whitlock 2003).
Pierre Bourdieu (1983) sosyal kapitali
sosyal teorilere dayanarak açıklamaktadır. Diğer yandan Putnam (1995) sosyal
kapitali; karşılıklı fayda elde etmek üzere
bireyler arasında kurulan işbirliğini ve koordinasyonu kolaylaştıran güven, ilişkiler
ağı ve normlar gibi sosyal örgütleyiciler
bağlamında incelemektedir. Bu dinamiklerden hareketle kurulan bağlar, bireyleri birbirilerine yakınlaştırmaktadır. John
Field (2003, 2006)’e göre sosyal kapital
ilişkilere ve bu ilişkiler ağından ortaya
çıkan yararlılık / verimlilik felsefesine dayanmaktadır.
Gençler İçin Sosyal Kapitalin
Anlamı
Sosyal kapital karşılıklı güvene, ortaklığa ve etkileşime dayalı belirli normlar
ve değerler ile kuşatılmış bir sosyal sistemdir. Michael Woolcock (2001) sosyal
kapitalin güçlendirilmesi için ilişkiler esasına dayanarak sosyal kapitalin üç farklı
20
boyutu arasındaki bağlantıyı şu şekilde
açıklamıştır:
(i) Bağ kuran sosyal kapital
(bonding):
Aile üyeleri, yakın arkadaş, komşular ve aynı etnik gruplar gibi bireyler arasındaki daha yakın etkileşimleri sağlayan bağları gösterir.
(ii) Köprü kuran sosyal
kapital (bridging):
Farklı sosyo-ekonomik statü, farklı
kuşak ve farklı etnik gruplardan gelen,
aralarında mesafe bulunan bireyler, arkadaşlar ve dostlar arasındaki ilişkilere
dayalı bağları geliştirmeyi hedefler.
(iii) Bağlayan sosyal kapital
(linking):
Özel alan dışında, yakın çevrenin ötesinde daha geniş formal kurumlardan
kaynak, fikir ve bilgi alışverişinde bulunan
birey ve toplulukların birbirleriyle iletişim
kurmalarını sağlamaktadır.
Gençler için bağ kuran sosyal kapital,
aile ve arkadaşlık ilişkilerine, bağlanma
hissi sağlayan akran gruplarına odaklanır. Köprü kuran ve bağlayan sosyal kapital ise gençlerin yakın çevreleri dışındaki kişilerle iletişim kurması ile ilgilidir. Bu
ağlar gençlerin olanaklarını ve ufuklarını
genişletmek için çok önemlidir. Putnam
bağ ve köprü kuran sosyal kapital arasında açık bir ayrım olduğunu düşünmektedir. “Bağ kuran sosyal kapital ‘geçinmek’ için iyidir. Ancak köprü kuran ve
bağlayan sosyal kapital ‘ilerlemek’ için
önemlidir” (Putnam 1995; Field 2003).
Böylece bağ kuran sosyal kapitalin dar
olan benliği desteklediği, köprü kuran ve
bağlayan sosyal kapitalin ise daha geniş
kimliklerle tanışmaya olanak sağladığı ve
karşılıklı etkileşimlerin sayısını artırdığı görülmektedir. Bağlayan sosyal kapital ise
nüfuzlu kişilere ve güç yapılarına erişim
ile ilgilidir (Woolcock 2001).
Bu noktada gençler için sosyal kapital
ağının yaşamlarındaki ilerlemelerinde,
Sosyal kapital
sosyal dayanışmanın
varlığı ile oluşur. Böylece
yakın çevrede komşuluk
ilişkileri çocuklar ve
gençler için sosyal kapital
sisteminin merkezini
oluşturmaktadır.
geleceğe ilişkin kararlarında, eğitim hizmetlerine erişimlerinde,
meslek seçimlerinde ve
işe başlamalarında yardımcı
olup olmadığı önemli olmaktadır.
Diğer yandan aile bireyleri, arkadaşlar,
okul çevresi, boş zaman faaliyetleri gibi
bireylerin sosyalizasyon sürecini belirleyen etkenlerin, gençleri geride tutup
yeni şeyler denemelerini engelleyen bir
sosyal kapital yapısı oluşturması da olası görünmektedir. Gerçekte esas konu,
gençlerin ne düzeye kadar sosyal kapitale erişebildikleri ya da sosyal kapitallerini
yapılandırabildikleridir. Böylece gençlerin
toplumdaki geniş iletişim grupları ile ilişkiler kurmaları gerektiği öngörülmektedir.
(Boeck 2010).
Çocuklar ve ebeveynler arasındaki etkileşim, anne babanın çocuklar için
harcadığı zaman ve enerji, doğrular ve
yanlışlar üzerine belirlenen normlar, ailelerde sosyal kapitali yapılandıran faktörlerdir. Ayrıca okul, çocuklar ve gençler
için sosyal kapitalin formüle edildiği ve
oluşturulduğu çevredir. Okulda öğrenci
olmak sosyal kapital oluşturmanın doğal
bir nedenidir. Bu anlamda okul, öğrenciler ile öğretmenler arasında; öğretmenler
ile ebeveynler arasında ve ebeveynlerin
kendi aralarında iletişimin sağlandığı bir
alandır. Böylece okul aynı zamanda aile
zeyi sosyal kontrolün geleneksel
ya da çağdaş
bir
yaklaşımla
gerçekleştirilme
biçimini de belirler
(Leventhal ve Brooks-Gunn 2000).
gibi sosyal kapitalin doğa olarak üretildiği
bir yerdir.
Sosyal kapital sosyal dayanışmanın varlığı ile oluşur. Böylece yakın çevrede komşuluk ilişkileri çocuklar ve gençler için
sosyal kapital sisteminin merkezini oluşturmaktadır. Birlikte gerçekleştirilen spor
aktiviteleri ve diğer paylaşımlar komşulukta değerleri ve normları yeniden biçimlendirir. Sosyal destek, sosyal kontrol
ve katılım sosyal kapitalin fonksiyonel ve
aktif yapısını ortaya koyar. Sosyal kontrol
daha çok ebeveynlerin ve öğretmenlerin
çocuklar ve gençler ile ilişkilerinde görülür. Genel olarak sosyal kontrol, ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarını tanıma
düzeyi ya da çocuklarının ne yaptıklarını
gerçekten biliyor olmaları ile ölçülebilir.
Sosyal kontrolün olumlu işlemesi için
ebeveynlerin, çocuklarının arkadaşlarının
ebeveynleri ile iletişimlerinin iyi olması gerekir. Bu noktada ebeveynlerin eğitim dü-
Bazı çalışmalar, yakın
çevrede sosyal iletişim
ağlarının yetersiz olduğu durumlarda çocuklar ve gençlerin,
akademik başarısında azalmalar
olduğunu ve okuldan ayrılmaların
arttığını göstermektedir. Aile içindeki etkileşimin kaliteli olması ve samimi komşuluk ilişkileri ile çocuklar ve gençlerin
akademik başarılarının yükselebileceği,
suça karışma oranlarının azalacağı; akıl
ve ruh sağlıkları iyi, özgüvenleri yüksek
birer birey olmaları için yaşamlarının desteklenebileceği belirtilmektedir. Bu noktada sosyal kapital insanları daha sağlıklı
bir yaşam için motive eder ve yaşam
kalitesinin yükselmesini sağlar. Yapılan
araştırmalar, daha çok komşusu olan ve
onlara iyi ilişkiler sürdüren ebeveynlerin
çocuklarının daha az sorun yaşadıklarını
ortaya koymaktadır (Ellonen ve Korkiamki 2008).
Böylece gençlerin aidiyet duygusu ile
yakın çevreden başlayarak daha geniş
çevrelerde sosyal içerme kavramına ve
sosyal kapital ağlarına odaklanmaları
mümkün olacaktır. Sosyal hizmet bakış
açısı ile gençlerin sosyal kapital ağlarının
insan haklarının, güçlendirmeye ilişkin
destek sistemlerinin ve sosyal adaletin
gerçekleşmesi üzerine yapılanması ge-
rekmektedir (Field 2003). Bu şekilde sosyal kapital gençler için eğitim ve sağlık
hizmetlerine erişmeye, iş piyasasında yer
edinmeye olanak sağlayan ve işbirliğine
dayalı yarara götüren bir sosyal kaynak
olarak görülmektedir. “Toplum yapıştırıcısı” (glue of society) olarak tanımlanan
sosyal kapital, toplum üyeleri arasındaki
karşılıklı etkileşime, güven normlarına,
sosyal sistemin devamlılığına dayanmakta; bu şekli ile her bireyin ana akım toplumla bütünleşmesini amaçlamaktadır
(Baum vd 2000).
Limana Sığınmak mı Yelken
Açmak mı?
Yakın çevrede güçlü bir sosyal kapitale
sahip olmanın sözü edilen olumlu etkilerinin yanı sıra olumsuz etkilerinin de
olabileceği tartışılmaktadır. Bu noktada
gençler için sosyal kapitalin anlamı Boeck’in (2010) anlatımındaki ” limana sığınmak mı, yelken açmak mı” analojisi
ile açıklanabilir. “Liman” güvenli bir yer
olmakla birlikte, pek çok genç birey sığınmış oldukları limanda kendilerini sıkılmış hissedebilirler. Bu limanda gençlerin
sosyal kapitalleri sabittir, iletişim ağları
hemen yakınlarındaki sokak, park ve ev
ile sınırlıdır. Sosyal kapitalin bu şekli güçlü bir aidiyet duygusunu nitelemektedir.
Böylece aynı çevredeki gençler birbirlerini iyi tanırlar, birlikte zaman geçirirler, aynı
giysileri beğenirler, birbirlerine benzerler,
birbirlerine daha çok güvenirler. Bu daha
içe dönük, korumacı bir güvene neden
olabilir. Bu koşullarda gençler yapacakları farklı faaliyetlerin yaşamlarını çok fazla
etkilemeyeceği ve yaşamlarına fazla bir
şey katmayacağı düşüncesi ile hareket
ederler. Bir yıl sonraya ilişkin uzun vadeli
planlar yapamadıkları gibi bir hafta ya da
bir ay sonra nerede olacakları konusunda
da fikirleri olmayabilir. Bu da gençlerin yaşamlarına ve geleceklerine ilişkin önemli
kararlar alamamalarına, daha kötümser
olmalarına, yaşama sınırlı açılardan bakmalarına neden olur.
Limandaki gençler için mahalle bir sosyalleşme alanıdır. Gençler bazen güven hissi
ile bağlı oldukları ve herkesi tanıdıkları bu
21
gençler için sosyal kapitalin anlamı
çevreye kendilerini ait hissetmeyebilirler.
Ancak bulundukları çevreyi genişletebilme gücünü de kendilerinde bulamazlar.
Çünkü küçük ve durağan olan bu iletişim
ağları; gençlerin günlük yaşam problemlerinin kısa sürede çözülmesine yardımcı
olur, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı
onları korur. Bu sabit ve durağan olan
sosyal kapital yapısı gençlerin benlik ve
düşünce sistemlerini sınırlayarak, yakın
çevreleri dışına çıkmayı risk olarak algılamalarına neden olur. Gençlerin çoğu
da bu riski almaktan kaçınırlar. “Liman”
olarak nitelendirilen sabit/durağan sosyal
kapitali oluşturan yapısal faktörler Şekil
1’de gösterilmiştir.
Gençler sığındıkları limandan “yelken
açma” cesaretini bulduklarında farklı
genç ya da yetişkin gruplarla etkileşimde
bulunabilecekleri kaynaklara sahip olurlar. Böylece gençler dinamik bir sosyal
kapital yapısına sahip olurlar. Farklı iletişim ağlarının bulunduğu bu yapı içinde
gençler; farklı kültür ve değer yapılarına sahip olan çeşitli ve daha karmaşık
gruplar ile bir araya gelirler. Üniversite
arkadaşları, iş arkadaşları ve eski okul
arkadaşları gibi birbirini tanımayan çeşitli
gruplar ile sosyal kapitalini yapılandırmış
olan gençler, boş zaman faaliyetlerine
ilişkin daha fazla seçeneğe sahip olurlar.
Farklı gruplar ve farklı arkadaşlar gençler için farklı roller anlamına gelmektedir.
Böylece her grupla farklı konular konuşulmakta ve paylaşılmaktadır. Güçlü ve
sabit olan mahalle çevresindeki sosyal
iletişim ağları, farklı gruplarla çeşitlendirildiğinde ve desteklendiğinde köprü kuran
sosyal kapital gerçekleştirilmiş olur. Dinamik sosyal kapital yapısına sahip olduğu
belirlenen gençlerin ebeveynlerinin kendilerine daha çok güvendiklerini belirttikleri;
kendilerinin de farklı gruplara dahil olan
arkadaşlarına güvendikleri araştırmalarla
ortaya konulmuştur.
Gençler dinamik bir sosyal kapital yapısına sahip olsalar bile; çeşitli kaynaklara
erişim noktasında ait oldukları sosyal
sınıfın niteliği etkili olmaktadır. Bazı çalışmalarda ailesi yoksul olan gençlerin;
22
farklı boş zaman etkinliklerinden, seyahat
olanaklarından ve farklı gruplar ile iletişim
kurmaktan yoksun kaldıkları belirlenmiştir. Daha varlıklı ve eğitim düzeyi yüksek
olan ailelerin çocuklarının ise ebeveynlerinin sosyal, kültürel ve entelektüel kapasitelerini kullanarak geniş iletişim ağlarına
ve diğer olanaklara daha kolay erişebildikleri açıklanmaktadır. Diğer yandan aile
kapitali zayıf olan gençlerin dinamik sosyal kapital yapısından yararlanarak yeni
bir işe girme, yeni bir çevrede yaşama
gibi olanakları yakalama şansı artmaktadır. Böylece gençler ait oldukları sosyal
sınıfın etkisini de azaltabilmektedirler.
“Yelken açma” olarak nitelendirilen dinamik sosyal kapitali oluşturan yapısal faktörler Şekil 2’de gösterilmiştir.
“Limana sığınmak” ve “yelken açmak”
arasında denge kurabilmek gençlerin
yaşamlarında yalnızca refahları için değil, aynı zamanda yeni olanakların ve
yeni aidiyetlerin oluşturulması açısından
da önemlidir. Bu şekli ile sosyal kapital,
gençlerin yaşamlarına ilişkin eylemlerinin
“çevredeki olanaklarla” nasıl sınırlı olduğu
anlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle
son yıllarda gençlik refahı alanında yapılan birçok çalışma; gençlerin yoksulluğunun ve suça karışmalarının önlenmesi,
okula devamlarının ve akademik başarılarının desteklenmesi, toplumun gönüllü
katılımı ile sosyal kapitallerinin zenginleştirilmesine odaklanmaktadır. Böylece
gençlerin sosyal çevre ile kaynaştırılmasına, yaşama ilişkin olanaklarının genişletilmesine ilişkin politikaların üretilmesi hem
Sınırları
belirlenmiş
olan aidiyet
hissi
Yaşama
sınırlı açıdan
bakmak
Güçlü /
sabit ağlar
Sabit/
durağan
sosyal kapital
İlişkilerde
anında
karşılık
bulma
Koruyucu
güven
ilişkilerinin etki
alanı
Şekil 1.
Sabit/Durağan Sosyal Kapitalin Yapısal Faktörleri (Boeck 2010’dan uyarlanmıştır)
yerel hem de ulusal yönetimlerin hedefleri
arasında yer almaktadır (Boeck 2010).
Sonuç: Sosyal Kapital Nasıl
Geliştirilebilir?
Sosyal kapitalin geliştirilmesi gençlerin
yaşamlarının içine gömülü bir süreç olmalıdır. Sosyal kapital ağının geniş olması gençler için güçlü bir yöndür. Böylece
sosyal hizmet uygulamalarında gençlerin bu güçlü yönü öne çıkarılarak, kendi
kendilerine yetebilecek duruma gelmeleri
sağlanmış olur. Çünkü bu süreçte gençlerin kendi durumlarını değiştirebilecek
etkinliklere katılma olanakları artar ve bilgiye dayalı olarak güçlenirler.
Ekonomik, politik ve kültürel faktörlerin
yanı sıra, dinamik sosyal kapitalin gelişti-
rilmesi, gençlerin günlük yaşamın getirdiği sorunlar ile baş etme yetilerini destekleyerek, sorunlara karşı daha dirençli bir
şekilde yaşamlarını sürdürmelerini sağlar.
Böylece gençler yaşamları ile ilgili daha
bilinçli tercihler yapabilecekleri seçeneklere sahip olurlar.
Dinamik sosyal kapitali destekleyen sosyal hizmet uygulamalarında gençlere
cesaretsizliğin, sınırlı bakış açılarının, içe
dönüklüğün, yoksulluğun, imkânsızlığın
ve dışlanmanın neden olduğu kendilerini “kurban olarak görme” ve “kurbanı
suçlama” durumunu kırmak için gerekli
müdahaleler yapılır. Bu noktada toplumsal kaynakların farkında olmak ve bu
kaynakları gençler için görünür kılmak da
önemlidir. Bu nedenle ışığı sorunları olan
“insanlardan”, bu insanların karşılaştıkları
“sorunlara” çevirmek; değişim için daha
fazla seçenek olduğunun görünmesine
yardımcı olur. Güçlendirme, katılım ve
kapasite kullanımı sosyal kapitalin geliştirilmesinde esaslardır. Sosyal kapitalin
geliştirilmesi gençleri “kurbanı suçlama”
ve “eksiklik” yaklaşımlarından uzaklaştırır. Böylece gençlerin seslerini duyurma,
karşılaştıkları durumları tanımlama, eylem
için gündem belirleme ve kendi adlarına
bir harekette bulunma farkındalığı artar.
Kaynaklar
Baum, F., Palmer, C., Modra, C., Murray, C. and
Bush, R. 2000. Families, social capital and
health, in Winter, I. (ed.), Social Capital and
Public Policy in Australia, Australian Institute
of Family Studies, Melbourne.
Bourdieu, P. 1983. Forms of Capital in J.C. Richards (ed.) Handbook of Theory and Research for The Sociology of Education, Routledge, New York.
Boeck, T. 2010. Social Capital and Young People, In:Work With Young People (Ed.by: J.
Wood, J. Hine).Sage Pub.,London.
Karşılıklı
ilişkilerde
geniş etki
alanı
Yaşama
farklı
açılardan
bakmak
Aidiyet
duygusunun
farklılaşması
Dinamik
sosyal
kapital
Ellonen, N., Korkiamki, R. 2008. Social Capital,
Social Work and Young Lives. Nordisk Sosialt Arbeid, Vol:2, 2008.
Field, J. 2003. Social Capital and Lifelong Learning: An Analysis of Survey Data. European Conference on Educational Research,
University of Hamburg, 17-20 September,
pp.1-21.
Field, J. 2006. Sosyal Sermaye. Çev. Bahar Bilgen, Bayram Şen. Bilgi İletişim Grubu Yayıncılık Müzik Yapım ve Haber Ajansı Ltd.Şti.,
İstanbul.
Sosyal
ağlarda
çeşitlilik
Leventhal, T., and Brooks-Gunn, J. 2000. The
Neighborhoods They Live In: The Effects of
Neighborhood Residence on Child and Adolescent Outcomes. Psychological Bulletin,
126(2); 309-337.
Putnam, R.D. 1995. Bowling Alone: America’s
Declining Social Capital. Journal of Democracy, 6(1); 65-78.
Sosyal
ilişkilerde güvenin
etki alanının
genişlemesi
Smith, M.K. 2007. Social Capital. The Encylopedia of Informal Education. Online: www.
infed.org/biblio/social_capital.htm,
Erişim
Tarihi: 04.05.2008.
Whitlock, J. 2003. Social Capital and Wellbeing
of Youth. Cornell University, University of Rochester, New York State Center for School
Safety.
Woolcock, M. 2001. The Place of Social Capital
in Understanding Social and Economic Outcomes. Canadian Journal of Policy Research, 2(1); 1-17.
Şekil 2.
Dinamik Sosyal Kapitalin Yapısal Faktörleri (Boeck 2010’dan uyarlanmıştır)
23
R E H A B İ L İ TA S Y O N V E
ENGELLİLER SPORUNUN HEDEFLERİ
Yrd. Doç. Dr. Ebubekir AKSAY
Engellilerde Egzersiz ve Spor Eğitimi Bölüm Başkanı
İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
Engelli kişilerin diğer kişilerle iletişime geçme
Engelli kişilerin diğer kişilerle iletişime geçme imkânları az
imkânları az ya da çok kısıtlanmıştır ve engelli
ya da çok kısıtlanmıştır ve engelli çocukların gelişimleri sık-
çocukların gelişimleri sıklıkla uygun olmayan
lıkla uygun olmayan çevre koşullarında gerçekleşmektedir.
çevre koşullarında gerçekleşmektedir.
Bunun sonucunda onların sosyal davranışları hiç de nadir
olmayan bir şekilde olumsuz özellikler olarak kendilerini
Bunun sonucunda onların sosyal davranışları hiç
göstermektedir. Engelli kişiler istemeyerek tekrarlı bir şe-
de nadir olmayan bir şekilde olumsuz özellikler
kilde kendileri ve toplum arasında ön yargı, cehalet, yan-
olarak kendilerini göstermektedir. Engelli kişiler
lış anlama üzerine kurulan gerilim alanı içinde kalırlar. Re-
istemeyerek tekrarlı bir şekilde kendileri ve toplum
habilitasyon ve engelliler sporunda sosyallik temel eğitim
kategorisi olarak grup içindeki tanıma deneyimini, toplum
arasında ön yargı, cehalet, yanlış anlama üzerine
içindeki kendi davranışını ve diğer üyelerin herbirine karşı
kurulan gerilim alanı içinde kalırlar.
olumlu özelliklerini etkilemektedir. Spor grupları içinde te-
24
mel olarak kazanılan sosyal davranışlar,
nuları göz önüne alınması gerekir. Spor,
iş hayatında yer almasını sağlamaktır. Bu
engelli olmayanlar ile ilişkilerin başlatılma-
hedef ve tutum alanlarına yöneldiği gibi
durum engelliler sporunun vazgeçilmez
sı için şans tanımaktadır. Sportif katılım-
genel toplumsal politika, kültür, sosyal ve
bir parçası olup, kendisini sağlık aksanı,
lar ile tanışmalar, doğabilecek gerilimleri
hastalık ya da engele dayanan etki alan-
morfolojik uyum ve sosyal hayata katılım
ortadan kaldırmaya yardımcı olmakta ve
larını da kapsamaktadır.
olarak göstermektedir.
Engelli Sporu Nedir?
Rehabilitasyon Sporu
Engelli sporu ile ne anlaşıldığı sorusu, de-
Rehabilitasyon sporu bir hastalık ya da
ğişik ilgi gruplar tarafından farklı şekilde
hasarın oluşmasından sonra yapılır. Dok-
cevaplandırılır. Bunun sebebi günümüz-
tor gözetimi altında doktor ve diğer mes-
de farklı kavramların (ör. rehabilitasyon
lek grubu çalışanlarıyla birlikte hareket
sporu, engelli sporu, sağlık sporu, sporla
terapisinin ve engelliler sporunun genel
terapi, özel gruplarla spor, terapi amaçlı
elementleri, grup içinde düzenli olarak
spor, spor geliştirme dersi vb.) farklı ilgi
yapılır.
engelli kişiler ile engelsiz kişiler arasındaki ilgiyi normalleştirmektedir. Sportif bir
aktivite sayesinde engelli kişinin çevresi
ile iletişimi tekrar sağlanır ya da diğer bir
deyişle topluma entegrasyon hızlanır ve
entegrasyon süreci hafifler.
REHABİLİTASYON VE
ENGELLİLER SPORU
Engelli Sporu
alanlarından dolayı aynı anlamda kulla-
Tarihsel açıdan rekabet sporu yapmak
nılmasındandır(1).Engelli sporu harekete,
her zaman manevi bir motivasyon ol-
fiziksel aktiviteye ve egzersize yöneliktir;
muştur. Yarışma organizasyonları diğer
fakat burada kısıtlı yetenekleri olan engel-
insanları karşılaştırılmayı amaçlamakta
lilerin, sağlık açısından bozukluğu olanla-
olup, bu sporlar medyadan takip edile-
rın ya da yaşlıların bireysel ilgi ve imkân-
bilmekte ve neredeyse verilen haberlerin
larına ağırlık verilir. Özellikle sağlık sporu
tamamında yarışma sporlarından söz
ve spor terapisi kavramları tartışmaya ve
edilmektedir. Yine de insanların spor
şüpheye sebebiyet vermiştir. Spor tera-
yapmak için nedenleri değişmiştir. Son
pisi kavramı rehabilitasyon kliniklerinde
10 yıl içerisinde, “boş zaman faaliyetleri”
geliştirilen hareket hizmeti sonucu ortaya
(bugün çoğunluğun yaptığı spor), insan-
çıkmıştır. Spor terapisi, hareket terapisi
ların çoğalan boş zamanlarını mantıklı
olarak gereklidir ve sporun kendi yardım-
şekilde spor ve hareketle değerlendire-
cı araçlarıyla fiziksel, psikolojik ve sosyal
bilecekleri sorusuyla meşgul olmakta ve
fonksiyon bozukluklarını telafi eder, yeni-
bundan dolayı spor sisteminin tamamın-
ler, ikinci hasarları önler ve sağlıklı yaşamı
da bir değişiklik gözlenmektedir. Gittik-
destekler.
çe sayısı artan farklı engel gruplarındaki
bireyler dengeleyici ve modern tarzda,
farklı sebeplerde, farklı zamanlarda, çeşitli yerlerde ve çok farklı performans ve
temel koşullarda, farklı insanlarla ve farklı
hedeflerle aktivite yapma imkanı aramaktadırlar (4). Bu tarif edilen değişiklik tabiî
ki federasyon, dernek, doktor ve yönetici
tarafından düzenlenen engelli sporuna
da yansımaktadır. Burada toplum açısından, sporun değerleri ve tartışma ko-
Rehabilitasyon
Rehabilitasyon Sporunun
Hedefleri
Rehabilitasyon sporunun önemli hedefleri arasında belirli engellere ya da hastalıklara katlanmak durumunda olan kişilerin
mümkün olduğu kadar fiziksel, ruhsal ve
sosyal hasar/bozukluklarının tekrar eski
haline getirilmesinin sağlanması ya da
sınırlamaların ve kısıtlamaların en aza indirgenmesi yer almaktadır.
Kosel ve Froböse’ye göre rehabilitasyon
sporu ve engelliler sporunun hedeflerini
ayrıntılı olarak sıralamaktadır:
• “Rehabilitasyon- ve engelliler sporu,
tedavi, entegrasyon yardımı ve önlemlerden sayılmaktadır,
İtalyanca “rehabilito” kelimesinden türe-
• Rehabilitasyon- ve engelliler sporu-
tilen bu kelimenin kullanımı 1439’a da-
nun imkânları ve sportif oyunlar ile
yanmaktadır ve hukuksal anlamda kul-
bedensel verimliliğin tekrar kazanıl-
lanılması toplum içinde önemli bir yere
masını ve korunmasına hizmet et-
sahiptir.
mektedir,
Joachim ve Schutz’a göre rehabilitasyon, kişinin bedensel, ruhsal, psikolojik
ve sosyal ya da uzun süreli engelliliği toplumun yardımı ile azaltmak ve mümkünse
• Rehabilitasyon- ve engelliler sporu
temel olarak doktor eşliğinde gruplar
içinde uygulanmalıdır” (Kosel Froböse, 1999 s.33).
(1) Sayılan kavramların içeriği hakkında geniş kapsamlı bilgiyi ve açıklamayı Bergmann Späti & Whybra-Döttelbeck (2002), Dordel (1987), Haag & Hummel
(2001), Huber & Werle (1996), Innenmoser (1999), Kosel & Froböse (1999), Scheid & Rieder (2000), Wegner (2001), Wyrda (1996)’da bulabilirsiniz.
25
engelliler sporu
Rehabilitasyon sporu ve engelliler sporu
ri yetiştirilmesi konusunda çok fazla bir
ile ulaşılmak istenen hedefler arasında;
yol alınamamışken, Almanya başta ol-
• oyun ve spor içindeki sosyalleşme
mak üzere Avrupa’nın birçok yerinde bu
sürecini başlatmak ve desteklemek,
• engeli prevensiyonu için sağlık problemi olanlara engelliler sporuna katılmaları için olanaklar sağlamak,
• bütün engelli kişilere spora katılım imkânı sunmak,
konuda küçümsenemeyecek çalışmalar yapılmış ve “spor terapisti” kelimesi,
özel olarak yetiştirilmiş ve eğitim almış
beden eğitimi öğretmenleri için oluşturulmuştur. Bu durum özellikle tıbbi alanda
aktif olmakta ve böylece rehabilitasyon
sürecindeki çok önemli bir boşluğu ka-
• engelli kişilere yeteneklerinin gelişi-
patmaktadır. Bunun dışında fonksiyon
minde ve sporda kişisel ilgilerin elde
antrenmanlarından bahsedildiği görül-
edilmesi için yardımcı olmak yer al-
mektedir. Fonksiyon antrenmanı saye-
maktadır.
sinde özellikle kronik hastalıklarda mev-
Aynı şekilde “yeni sakatlanmalardan kaçınmak, hareket becerilerini birleştirmek,
pekiştirmek ve engellilere özgü spor
branşlarının ve oyunların, engelliler sporunun önemli öğrenme hedefleri olduğunun kabul edilmesi gerekir”(Aksay 2012
s. 892). Engellilerin sportif faaliyetlerini,
rehabilitasyon ve sosyalizasyonun bütünsel olanağı ve çaresi olduğu, engelli
kişinin engel durumundan kaynaklanan
psikofiziksel durumunun kötüye gitmesinden kaçınılarak performansın korunması ve yükseltilmesi durumu burada
özellikle vurgulanmaktadır.
Rehabilitasyon- ve engelliler sporunun
hedefi esasen sportif faaliyet çerçevesi
üzerinden gitmektir. Rehabilitasyon- ve
engelliler sporu daha çok kendi imkânları
ile engelli bireyin kişilik yapısının sağlamlaştırılması ve kendine güvenin güçlendirilmesini desteklemektedir. Bu sebeple
rehabilitasyon sporu ve engelliler sporu
çok önemli bir toplumsal görevi yerine
getirmektedir.
Prevensiyon toplum içinde sağlık eğitimine çok özel bir katkı sağladığı için, prevensiyonun ve terapinin spor olanakları
ile ayrıca vurgulanması gerekmektedir.
Türkiye’de henüz özel spor terapistle-
26
cut olan tedbirler ile başarıyı yükseltmek
amaçlanmaktadır. Böylelikle hastalık süreçlerini kısıtlamak, engelli kişinin verimlilik ve performansını düzeltmek ya da en
azından rehabilitasyon hedefine ulaşması
ve koruması için hastalığın ilerlemesini
önlemek ön plandadır.
Rehabilitasyon Sporunun ve
Engelliler Sporunun Düzeyi
olan ya da risk taşıyan diğer spor branş-
Rehabilitasyon sporu ve engelliler spo-
sporunun uygulanması prevensiyon ve
runa bağlı hedeflerin üç düzeyde yerine
rehabilitasyon spor eğitimini belgeleyen
getirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
ve diğer meslektaşlarından üst düzeyde
İlk sırada “Rehabilitasyon sporu ve fonksiyon antrenmanı” yer almaktadır. Burada
terapik önlemlerden bahsedilmektedir.
larını
yasaklamaktadır.
Rehabilitasyon
bilgi ve tecrübe sahibi olan beden eğitimi
öğretmenleri ve kurs çalıştırıcıları tarafından yapılmalıdır.
Bu önlemler yardımı ile bir taraftan sağlığı
“Rehabilitasyon sporunun sınırlanması
tehdit edici gelişmeler önlenmeli, diğer
özellikle hareket terapisine yönelik eg-
taraftan ikincil bozukluklar ve hasarlar,
zersizleri kapsamaktadır. Bu egzersiz-
hastalık ya da engelin vereceği birtakım
ler, grup tedavisi olarak uzman kişilerin
sıkıntıları ortadan kaldırmaktır. Rehabili-
bilgileri ve her şeyden önemlisi fizyote-
tasyon sporu öncelikli olarak grup içinde
rapistlerin gözetimi altında yapılmalıdır.
hareket terapisi ile ilgili egzersizlere yö-
Buna uygun antrenman çeşitleri olarak
nelmelidir ve bu egzersizlerin seçimleri
“jimnastik ve su jimnastiği” eklenebilir.
engelin ya da hastalığın çeşidine göre
Rehabilitasyon sporu ve fonksiyonel an-
olmalıdır. Rehabilitasyon sporunun içe-
trenmanın tıbbi anlamda düzenlemeye,
rikleri ve genel kuralları, anlaşılır ve açık
danışmanlığa ve gözetim altında yapıl-
şekilde taslağa çizilmelidir. Bu kurallar
maya ihtiyacı vardır. Uygulama alanları
uygulama sırasında tıbbi bir danışmanlık
altı ay ile sınırlı olup istisnai durumlarda
ve gözetim imkânı tanıyan spor branşla-
12 aya kadar uzatılabilir”(Kosel&Froböse
rı, mücadele sporları ve sakatlanma riski
1999 s.36).Ancak bu açıklamaya rağ-
men pratik, belirli engellilik durumlarında
derasyonları tarafından çeşitli şekillerde
sürenin daha fazla uzatılmasının mümkün
egzersiz teklif ve imkânları sunulmaktadır.
olduğunu ortaya koymuştur.
Buna paralel olarak engelli kişi kendi en-
İkinci olarak çoğunluk sporundan bahsedilmektedir. Engelli sporu için düzenli
Rehabilitasyon sporunun
sınırlanması özellikle
hareket terapisine yönelik
egzersizleri kapsamaktadır.
Rehabilitasyon sporu
öncelikli olarak grup içinde
hareket terapisi ile ilgili
egzersizlere yönelmelidir ve
bu egzersizlerin seçimleri
engelin ya da hastalığın
çeşidine göre olmalıdır.
gel grubuna ve derecesine göre istediği
sportif aktiviteye katılabilir.
bir doktor gözetimi, yeterliliğin güçlen-
Son olarak performans sporu önem ka-
dirilmesi ve tutulması ve aile bireylerinin
zanmaktadır. Genel olarak performans
yükünün hafifletilmesi gerekir. Çoğunluk
sporu ile bireysel hedeflerin gerçekleşti-
sporunda hareket etmenin eğlenceli ol-
rilmesi için yapılan spor anlaşılır. Perfor-
ması ön plandadır, dernek yaşantısının
mans sporu, mutlak ya da göreceli değer
sunduğu oyun ve spor sosyal bileşenler-
verilerek, dar ya da geniş bir anlam kaza-
le bağlantılıdır. Spor türleri engelli çoğun-
nabilir. Sporda elde edilen başarı, engelli
luk sporunda fonksiyonel bozukluklara
olan ve olmayan sporcuları daha fazla ve/
uyarlanmalıdır, yani var olan yeterliliklerin
ya da yeni spor aktivitelerine katılmak için
korunması ve geliştirilmesi gibi ikincil ha-
teşvik eder. Engelli performans sporcusu
sarların önlenmesi de spor dersinde yer
günümüzde büyük başarı sağlamakta-
almalıdır. Derneklerde ya da spor kulüp-
dır. Uluslararası etkinlik olarak Avrupa ve
lerinde haftalık olmayan belki sadece yıl-
Dünya Şampiyonalarında yapılan spor
da bir kere sunulabilen çoğunluk sporları,
türleri gitgide çoğalmaktadır. Bu ulusal
engelli kişinin yeni tecrübeler edinmesine
ve uluslararası spor organizasyonlarının
kısıtlı da olsa olanak sağlar. Fakat burada
geliştirilmesini gerektirir. Bugüne kadar
en yüksek başarı değil, birlik, beraberlik
yapılan Paralimpik Oyunları, engelli ve
ve topluca spor yapmak ön plandadır.
engelli olmayan performans sporcularının
Bunlar kış sporları, su sporları, yürüyüş
birbirine yakınlaştığını göstermiştir. En-
gibi eğlence ve macera sporları olabilir.
gelli sporcular, yıllar önce engelli olmayan
Engelli Spor Federasyonları, dernekler
sporcular için dahi düşünülemez olan ba-
ya da spor kulüpleri eğitimli spor öğ-
şarılar elde etmeye başlamışlardır. Engelli
retmenlerini ve eğitmenleri sosyal çevre
sporcuların sergiledikleri mükemmel spor
içerisinde, engelli çoğunluk sporcusuna
performansları artık tam anlamıyla yük-
rehabilitasyon ve topluma dahil olabil-
sek performans özellikleriyle karakterize
mek için önemli gelişmeler sağlayabilirler.
edilen düzeye ulaşmıştır.
Çoğunluk sporu böylelikle, engelli insanların sağlık gelişimleri için önemli bir katkı
daha sağlamış olur.
Performansın derecelendirilmesi ve aynı
şekilde rekorların tanınması da mevcut
olan hasar ve engel sınıflamasına göre
Bu yüzden sınırlı bir süre rehabilitasyon
yapılmaktadır. Hasar ve engel sınıflama
sporuna katılmış, bu süre içerisinde eg-
sisteminin ana düşüncesi; aynı ya da
zersiz grubuna bağlı kalmış ve sonraki
benzeri hasar, bozukluk, engel ve mü-
dönemlerde aktif olarak serbest zaman
sabaka içinde kalıcı fonksiyon imkânları
sporlarına katılan engelli kişiye, sporun
ile birbiriyle yarışmak ve rekabet etmektir.
engelinden kaynaklı hareket sınırlılığını
Böylece her sporcu için eşit şartlar olu-
eşitlemek ve gelecek olan hata ve bozuk-
şur, kendisinin yapabileceğinin dışında
luklardan kaçınmak adına sunulabilecek
bir şey beklenmemiş olur.
sayılı imkânlardan biri olduğu vurgulanmaktadır. Bu sebeple Engelliler Spor Fe-
27
engelliler sporu
Teknik bir olgunluk ile yapılan spor te-
“İnsanlar ile sosyal kullanımın öğrenilmesi
kerlekli sandalye, endolit protezler ve
çok önemli bir değerdir. Her şeyden önce
koltuk değnekleri engelli- ve performans
iletişim ve kooperasyon becerileri gelişti-
sporunda süreklilik arz eden gelişim sü-
rilir, diğer insanlara karşı yardımseverlik,
recini gösteren önemli sonuçlardandır.
uygulanan kuralların katlanılabilirliği ve
Bu gelişmeler ve buluşlar serbest zaman
şiddetli uyuşmazlığının çözümü geliştirilir.
sporunda da örnek fonksiyon teşkil et-
Sosyal beraberlik, takım içindeki üyelerin
mektedir.
sempatikliği, birbirlerinden hoşlanmaları
ve memnun olmaları ve beraberce akti-
Sonuç
vitelerin tadına varmaları olarak değerlen-
Engelli bireylerde spor, engelsiz bireyler-
dirilir” (Aksay 2012 s.940).
de olduğu gibi eğitim alanının yapısına
bağlıdır. Beden eğitiminin temel eğitim
alanı olarak kabulü, insanın niyetini tüm
bir yapı olarak eşit derecede önceden
Kaynakça
kabul edilmesini gerektirir.
1. Aksay, E. (2012):"The place and importance
Kosel ve Froböse`ye göre rehabilitasyon
ya da egzersiz uzmanı olarak görev ala-
sporu ve engelliler sporunun hedef ve
cak kişilerin aldığı eğitimlerinde (özellikle
görevleri, pratik önlem ve kavramları içer-
spor deneyimi yoksa) farklı spor branş-
mektedir.
larını, hareket oyunlarını ve aynı zamanda alıştırma imkânlarını tecrübe etme ve
Bu kavramlar;
• “hastalıkları ve engelliliği önleme,
deneme fırsatı verilmelidir. Pratik ve teori
arasındaki bağı kurabilmek ve uygula-
• sağlık, sosyal ve mesleki olarak en-
yabilmek için sporun teorik temellerinin
gelli kişilerin yeniden bütünleşmesini
iletilmesi zorunludur. Rehabilitasyon spo-
sağlamak,
ru “engelli kişinin kişilik gelişimine katkı
• sportif
aktivitelerin
uygulanması”
(Kosel&Froböse 1999 S. 25) şeklinde
sıralanmıştır.
Başarma açısından engellilerde beden
sağlamakta ve sportif aktiviteler aracılığı
ile yerel, bölgesel, ülke çapında ve enternasyonal düzeyde desteklenmelidir”
(Aksay 2012 s.937).
eğitimi ve spor, gerçek performans için
Sadece uzman kişilerin yetiştirilmesi
anlamlı bir egzersiz alanı olup başarma
engelli ve rehabilitasyon sporunun etki
bilinci ve kendi onay kabiliyetini arttıra-
alanının
caktır.
için yetersiz kalmaktadır. Engelli bireyler-
Engelli sporu alanında eğitim bilimi açısından iyi bir oyun, spor ve hareket imkânı sağlanabilmesi için profesyonel ve
kalifiye uzman yöneticilerin, eğitim bilimi
kapsamında yönlendirilmeleri ve eğitim
almış olmaları belirleyici bir noktadır. Uz-
desteklenip
genişletilebilmesi
de spor, engelsiz bireylerde olduğu gibi
eğitim alanının yapısına bağlıdır. Beden
eğitiminin temel eğitim alanı olarak kabulü, insanın niyetini tüm bir yapı olarak
eşit derecede önceden kabul edilmesini
gerektirir.
man kişinin sadece hâkim olduğu spor
Rehabilitasyon sporunun entegrasyonel
dalını ve disiplinlerini öğretebildiği kabul
düzeydeki etkileri küçümsenmeyecek
edilmektedir. Bu yüzden spor öğretmeni
kadar büyüktür.
28
of team sports in the integration of handicapped people” - Proceedings Book. “12th
International Sport Sciences Congress” Denizli 12-14 December 2012 S.940-942
2. Aksay, E.Böttger, A.-V. (2012): “Cooperation
between motor and behavior in mentally disabled people and the importance of sports
for the mentally disabled” - Proceedings
Book. “12th International Sport Sciences
Congress” Denizli 12-14 December 2012 S.
937-939
3. Aksay, E. Böttger, A.-V. (2012): “The importance of sports for physically handicapped
people and handicap specific learning targets” Proceedings Book. “12th International
Sport Sciences Congress” Denizli 12-14 December 2012, S. 892-895
4. Bös, K.& Brehm, W. (1998): Gesundheitssport. Beiträge zur Lehre und Forschung im
Sport (Band 120). Verlag K. Hoffmann, Schorndorf
5. Guttmann, L (1979): Sport für Körperbehinderte. München/Wien/Baltimore
6. Joachim, K.-A., Scholz, J.F. (1975): Rehabilitation. Bd. I,II und III. Georg Thieme Verlag,
Stuttgart.
7. Kosel, H. (1981): Behindertensport. Körperund Sinnesbehinderte. Pflaum Verlag. München.
8. Kosel, H; Froböse I. (1999): Rehabilitationsund Behindertensport. 2., völlig neu überarbeitete Auflage, neue Ausgabe. Pflaum.
München
9. Papagerio, W. (2005): Die Geschichte des
Behindertensports seit dem Ende des 19.
Jahrhunderts. Doktorarbeit Köln
10. Schmitz, J.N. (1967): Studie zur Didaktik der
Leibeserziehung II. Grundstruktur des didaktischen Feldes. Hoffmann, Stuttgart
11. Will, H.(Hrsg.) (2009): Handbuch Rehabilitationssport. Neuer Start Verlag, Hannover
M E RY E M YA L Ç I N ’ L A
Röportaj: Pınar ÇAĞLAYAN
ASP Uzmanı/Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü
“Bir gün yolumuz Hollanda’ya
düşüyor ve bir Türk derneğiyle
karşılaşıyoruz. Derneğin
adı da Turkish Professional
Network Eindhoven. Derneğin
başkanı bir bayan - Meral
YALÇIN. Oldukça etkili işler
gerçekleştirdiklerini öğreniyoruz
Meral Hanımdan ve kendileriyle
röportaj yapıyoruz. Tabii uzun
yıllar Hollanda’da kalmanın
etkisiyle Meral Hanım Türkçeyi
kullanırken zaman zaman
sıkıntılar yaşıyor; ancak biz de
özellikle olduğu gibi aktarmayı
tercih ediyoruz gurbet ellerde
Türkiye’yi ve Türkleri başarıyla
tanıtan bu hanım efendinin
sözlerini
Öncelikle sizi biraz tanıyalım.
Adınız, soyadınız, ne iş
yapıyorsunuz? Hollanda’da ne
zamandan beri yaşıyorsunuz?
Adım Meryem Yalçın. Ben Hollanda’da
doğdum, büyüdüm. Üniversite eğitimini
de burada bitirdim. Yani tüm eğitimimi
Hollanda’da aldım. Şu anda İŞKUR’da
şirketler arası danışman olarak görev
yapmaktayım. Bunun en büyük avantajı
büyük şirketlerle anlaşma yapıyorum ve
orada açık kadrolar olduğu taktirde işçi
yerleştiriyorum. Bunlar üniversite, lise,
ortaokul, ilkokul mezunu olabilirler. Yani
şirketin o andaki işçi ihtiyacına bağlı. Şu
anda ekonomik kriz çok büyük olduğundan dolayı bayağı bir zorlanıyoruz.
Çünkü yüksek eğitimli teknisyenlere çok
iş var ama işçimiz yok; diğer türlü işsizlik
altyapıda dediğimiz çok eğitim almamış
kişilerde -paket işi olsun, montaj işi olsun- bunlarda da çok işçimiz var ama iş
yok. Yani bayağı bir zor durumdayız. İlk
işim bu. İlk başvuruda hemen alındım.
Orda bölüm bölüm, kademe kademe
yükseldim.
Hangi bölümde okumuştunuz?
Ekonomi ve hukuk.
İşe girdiğinizde de doğrudan
uluslararası departmanda mı işe
başladınız?
nek alan kişilere bakıyordum. Yani burada üç yıl çalışmış oluyor ve işten çıkarılmış oluyorlar. Fabrika iflas etmiş
olabiliyor, kontrat süresi bitmiş olabiliyor. Onlar işsizlik maaşına başvuruyor.
Çünkü üç yıl çalışmış olan birisinin bir
yıl işsizlik maaşı alma hakkı var. Onlara
bakıyorum. Evraklar falan eksik olduğunda onları yönlendiriyordum. Sonra
bana bir teklif geldi. Dediler ki “Sen dedi
böyle bakınca daha çok dışarı firmalara
giden bir tipsin. Yapmak ister misin?” İlk
önce sıcak bakmadım. Çünkü o zaman
bayağı bir Hollanda genelinde gezmem
gerekecekti. Okuyordum da. Çünkü hukuk bölümünü bitirdikten sonra başka
bölümlere geçmek istedim, ekonomiye.
Ekonomide hem çalışıp hem okuyacağım için zorlanacağımı düşündüm.Böyle
bir oyalandım. En sonunda artık “kesin
kararını ver” dediler. “Şu anda kadro
var, gelmek istiyor musun?” dediler. On
dakika bir konuşmada kabul edildi işte,
şans. Bir yıl önce normal bir sürü sınavdan geçmem gerekecekti. Ama ihtiyaç
olduğu için on dakikalık bir konuşmanın
neticesinde kabul edildi. Zorluğu var
mı, vardı. Çünkü bir tornacı gerekiyordu
ama ben tornacının ne yaptığını bilmiyordum. Çünkü ben daha çok bankalarla ilgiliydim. Tekrar bir kursa gitmem gerekti.
Şu anda çok iyi gidiyor. Ama dediğim
gibi işsizlik bayağı bir zorluyor bizi.
O daha sonra, ilk etapta yalnızca öde-
29
röportaj / meryem yalçın
kurul olsun bunlardan herhangi biri ihtiyaç duyduğunda bize başvuruyorlar ve
biz onlara yardımcı oluyoruz.
Türkiye’den yüksek eğitimli
teknisyenleri Hollanda’daki
firmalarla tanıştırıyorsunuz.
Bugüne kadar kaç kişiyi getirdiniz
Türkiye’den?
Şu anda Türkiye’den gelen uluslararası
EURES diye bir kurum aracılığıyla çok
kişi geldi. Bunun dışında Break Forth ile
anlaşmaları var. ASML diye bir şirket var.
Onlar mesela Türkiye’den çok mühendis
istiyorlar. Ama bunlar Break Forth aracılığıyla geliyor. ASML Break Forth’a başvuruyor, onlar da üniversitelere gidiyorlar.
İşçi Bulma Kurumu onlara o imkânı tanıdı. Geçen yıl buradan büyük bir delege
grubu Ankara’ya geldiler. Orada görüşme yaptılar. İmzalar atıldı. Büyük bir tören oldu. Türkiye’ye yönelmeleri de bizim
tavsiyelerimizle oldu. Baktım ki İspanya’dan, Afrika ülkelerinden getiriyorlardı.
Dedim neden Türkiye olmasın. İlk etapta
hiç sıcak bakmadılar. “Türkiye’de öyle bir
üniversite olmaz, yapamazlar.” dediler.
Türkleri kendilerinden çok daha aşağılarda görüyorlardı. Olacak ya, anlaşmalarla
falan bir kişinin gelmesi yol açtı onlara.
Şu anda bayağı bir ilerleme var. Eskiden
alay ediyorlardı, ama şimdi “Türkiye çok
güzel, çok ilerlemiş.” diyorlar. Şu mesela
beni çok mutlu etmişti; İspanya’dan gelenlerin İngilizcesi çok iyi olmasına rağmen, Türkiye’dekiler onları geçti.
İşinizin dışında bir de derneğin
yönetim kurulu başkanısınız.
Öncelikle derneğin tam adını
alayım sizden.
Derneğin tam adı Turkish Professional
Network Eindhoven
Niye böyle bir isim tercih ettiniz?
Bunun en büyük nedenlerinden biri Türk
derneğiyiz. Yönetim kurulumuzdaki herkes profesyonellerdir. Network, ağ kurmak istediğimiz için. Son kelime de zaten
şehrin adı.
Profesyonelliğiniz hangi alanda?
Zaten derneğimizin şartlarından biri üniversite bitirmiş olacaksın veya işinde profesyonel olacaksın. Bir ilkokul mezunu
bizim etkinliklerimize katılabilir ama bize
üye olamaz. Bizim ayda bir genel toplantılarımız oluyor, ona meclis toplantısı
adını verdik. Meclis toplantılarımıza gele30
Ne için, mesela sadece iş için mi
geliyorlar?
Derneğe üye olmak isteyenlerin
bazı kriterlere uyması gerekiyor.
Bunlardan birisi, yüksek eğitimli
ya da işinde profesyonel olması
gerekiyor.
bilir, rahatlıkla fikirlerini söyleyebilirler ama
üye olamazlar. Çünkü biz ona çok dikkat
ettik. Çünkü burada bir sürü dernek vardı. Biz dernekler üstü olalım dedik. Bunu
nasıl başarabiliriz diye düşündük. Belli
kişilerle çalışarak halledebileceğimize karar verdik. Expuplarımız var. Türkiye’den
gelen öğrencilerimiz de burada, master
yapmak için gelmişler. Onlar da bizimle
birlikte, derneğimizdeler. Çok yeni olmamıza rağmen adımız bayağı duyuldu. Bu
çok güzel bir durum.
Derneğinizin kuruluş amacı ne?
Hollanda’da dernekler çok olduğu için,
bizim amacımız bir ağ oluşturmak.
Bu çok dernek var dediğiniz
dernekler Türk kökenli mi?
Evet Türk.
Peki, hepsi profesyonel
derneklerimi?
Mesela Hollanda İşadamları Derneği,
Aleviler Kültür Derneği var; dernek çok.
Ama bizim yaptığımız şekilde yok. Bir
de dikkatlerini çeken şu: Eindhoven’da
erkekler genellikle çoğunlukta oluyordu.
Şimdi kadın başkan olduğu için, Hollanda Einhoven’da da baya bir dikkat
çektik. “Türklerde de böyle şeyler varmış
dediler’’ ve bir yerlere geldik. Yönetimde
9 kişiden 4’ü kadın. 4 Türk kadın 5 Türk
erkekten oluşuyor yönetim kurulu. Sadece Türkler var.
Derneğimizin kuruluş amacı
dernekler üstü dediniz, neden?
Belediye olsun, diğer dernekler olsun,
Hayır, sadece iş için gelmiyorlar. Mesela burada Medya Liderlik var. Bunlar
otizmle, engelli çocuklar için. Onlar bir
bilgilendirme yapmak istiyorlar. Ve en çok
tanınmış dernek biz olduğumuz için bize
geldiler. 3 hafta sonra onların bir sunumu
var. Biz duyurularımızı yapacağız, insanlara ulaşacağız ve o bayan gelip burada
özürlü çocuklar ve otizm hakkında bilgilendirme yapacak. Ya da mesela, Tilburg
Üniversitesinden bir hoca geldi, uzay
hakkında bilgilendirme yaptı. İşverenler
toplantısı yaptık mesela. Eindhoven’da
ne kadar işveren varsa onları bir araya
getirdik. Amaç işverenlerle öğrencileri
birleştirmekti. Hollanda’daki eğitimli ikinci kuşakla Türkleri birleştiren bir platform
oluşturmaya çalıştık. Aynı zamanda bilgilendirme yönü de var. Bunun yanı sıra
belediye ile çok sıcak irtibattayız. 400 yıl
Hollanda-Türkiye ilişkileri hakkında bir resim sergisi düzenlememizi istediler onu
da biz yaptık. Yaptığımız şeylere bakınca
bizim onlara gitmemize gerek kalmıyor,
onlar bize geliyor. Mesela geçenlerde
Sezen Aksu konseri vardı. Konser salonu
belediye tarafından sponsorluydu. Bize
başvurdular ‘’biz biletleri satacağız ama
tanıtım yapamıyoruz, yeterli kişilere ulaşamadık, nasıl yapabiliriz’’ diye. Biz siteye
yerleştirdik tanıtımı, anında salon doldu.
Peki, hiçbir şey bilmeyen, işi gücü
olmayan, eğitimi olmayan kişilere
de yönlendirme yapıyor musunuz?
Yönlendirme yapıyoruz. Mesela bizim bir
okul proje grubumuz var. Eğitim hakkında bilgi isteniyor o gruba veriyoruz. Burada CİTO sınavları var. İlkokulu bitiren
çocuklar anne-baba birinci kuşak olduğu
için bilmiyorlar hangi seçim nasıl olacak.
Onlar hakkında bilgilendirme yapıyoruz.
Mesela hastalıklar hakkında, cinsellik
hakkında da bilgilendirme yaptık.
Derneğiniz bütün Hollanda’yı mı
kapsıyor? Yoksa sadece Eindhoven
mı?
Şu an Eindhoven’la başladık ama Rotterdam’daki başkonsoloslukla iyi bir kontağımız var. Onlar da bizi yönlendiriyorlar,
bilgilendiriyorlar. Biz de adımızı duyuruyoruz. Amaç zaten Hollanda geneline
yayılmak ve daha da büyük olmak. Ama
emin adımlarla. İlerleyip de birden geri
düşmek olmasın diye yaptığımız işlere de
çok dikkat ediyoruz.
Diğer hemşeri derneklerinin size
bakış açısı nasıl oldu? Nasıl ilişki
kurdunuz onlarla?
Eindhoven’da herkes birbirini tanıyor. Ne
kadar büyük olsa da küçük aslında. İlk
etapta tebrik ettiler bizi. Ama herkesin
kendine yönelik bir yolu var. Biz onların
yolunu kesmiyoruz hatta bazen birlikte
çalıştığımız şeyler de oluyor. Mesela Fener Alayı diye bir yürüyüş var burada. 24
Aralık’ta oluyor. O zaman ne kadar Türk
derneği varsa birleşiyor. Birbirimizin faaliyetlerine de katılıyoruz.
Dernek kaç yıllık?
Dernek yaklaşık 2 yıllık. Ama bu 2 yılın
öncesinde bir 2 yıl daha var. O zaman
resmi değildik. Mayıs’ta 2. yılımıza gireceğiz.
Derneği siz mi kurdunuz?
Hayır derneğin kurucularından biri ben
değilim. İlk kurucularından olan Tekin Yılmaz, kendisi burada üniversitede hoca.
O bana ısrar etti “Gel, katıl.” dedi. Ben
bundan önce PODER yönetim kurulundaydım. Çok sıcak bakmamıştım. 6 ay
uzaktan izledim. Toplantılarına katıldım.
Sonra ilgimi çekti. Sürpriz bir şekilde
“Başkanlığına adaylığını koymak ister
misin?’’ dedi. Çoğunluk evet deyince yapabileceğime de inandılar. Şimdiye kadar
aldığımız her işi başarıyla tamamladık.
Bu çok yeni bir dernek, fakat yeni
olmasına rağmen çok faaliyetlerde
bulunmuş, bu faaliyetlerden kısaca
bahseder misiniz?
Bizim en büyük faaliyetimiz açılışımız
oldu. Çok ses getiren bir açılış oldu.
2011 Mayıs’ta çok büyük bir açılış yaptık. İlk olarak Eindhoven Belediye Salonunda yaptık. Daha önce de Belediye’de
İşçi Bulma Kurumunda çalıştığım için
sağ olsunlar sıcak baktılar. İkinci büyük
faaliyetimiz 400 yıllık Hollanda-Türkiye
ilişkileri için fotoğraf sergisi. Birinci kuşak
buraya nasıl geldi, nelerle karşılaştı, hangi zorluklarla karşılaştı, bunları gösterdik.
Sonra ikinci kuşağa geçtik. Bu da çok
büyük bir ses getirdi. Bunlar 2 tane büyük faaliyetlerimiz. Leman Sam ve Sezen
Aksu konseri hakkındaki faaliyetimiz de
bayağı bir ses getirdi. Bu fotoğraf sergisi olan faaliyetimiz birinci kuşakla ilgiliydi
fakat Sezen Aksu konseri mesela Hollanda genelindeydi. Diğer faaliyetlerimiz
de eğitim, sağlık, robot, teknik bilgiler ve
daha birçok konu hakkında bilgilendirme
faaliyetleri. Şu an Kırmızı Lale Film Festivali ile uğraşıyoruz. Çalışmalara başladık.
Bugün olmasa bile gelecek yıl olacak. Bir
de uluslararası projeler varmış. Onlara
katıldık. Bize verirlerse bu projeyi 7 ülke
arasında, Hollanda ve Türkiye adına biz
de katılacağız.
Derneğin yapısından biraz
bahsedebilir misiz?
Derneğe üye olmak isteyenlerin bazı kriterlere uyması gerekiyor. Bunlardan birisi,
yüksek eğitimli ya da işinde profesyonel
olması gerekiyor. Bilgilendirme gruplarına
gelince, derneğimiz yüksek eğitimli olduğumuz için, iş konusu hakkında, ödenekler hakkında, nasıl işe başvurulur hakkında bilgilendirilmeye ihtiyaç duyulduğunda
bunu ben verebiliyorum. Diğer arkadaş
makine mühendisi. Robotlarla uğraşıyor.
Çocuklara robot gösterisi yapıyor. O işi
o üstleniyor. Bir tane pedagogumuz var.
Kendisi bir şirket açtı; çocuk geliştirme,
çocukla iletişim ile ilgili. O da bu konuda
bilgilendirme yapıyor. Ara gruplarımızda
var. Bunların içinde gönüllüler de olabilir. Mesela siz derneğimize üye olmak
istiyorsunuz. Belli kriterlere uyuyorsunuz.
Güzel bir fikriniz var. Bunu yazılı olarak
bize gönderiyorsunuz. Biz bunu yönetim
kurulunda değerlendiriyoruz. Sonra sizin
yanınıza yönetimden bir ya da 2 kişi veriyoruz. Onlarla birlikte çalışmalara başlıyorsunuz. Sunum günü geldiğinde önce
yönetim kuruluna gelip bize sunuyorsunuz sonra biz kabul ettiğimiz taktirde
tarih belirleniyor ve herkes davet ediliyor.
Projelere mali katkı sağlıyor
musunuz?
Belediyeden aldığımız projelerde zaten
karşılık bekliyoruz çünkü bütçemiz yok.
Finansal desteğimizi sponsorlarla sağlıyoruz.
Hollanda’daki birinci ve ikinci
kuşak arasındaki ilişkiden ve
Hollanda’daki Türklerin sosyoekonomik yapısından bahsedebilir
misiniz? Hollanda’daki Türklerle,
Avrupa’daki diğer Türkler arasında
farklar veya benzerlikler var mı?
Birinci kuşak daha içine kapalı. Örf ve
adetlerine daha çok bağlı. Pek dışa dönük bir şey yapmamışlar. Zaten onların
amacı burada 1-2 yıl çalışmak memleketlerinde geri dönmekti. Ama bir baktılar, eşlerini getirdiler. Bir çocuk, iki çocuk derken büyüdü. Aileye bağlı olarak,
birinci kuşak ve ikinci kuşak arasında
bazı çatışmalar oluyor, bazılarında da hiç
olmuyor. Aile eğitimli olabilir, olmayabilir;
ama görüş farklılığı çok önemli. Aile ne
kadar ileri görüşlüyse sana o kadar faydası dokunuyor. Diğer Avrupa ülkelerine
bakınca, şu anda kıyaslarsak, Türkler
gerçekten ileri bir yere geliyorlar. Bunun
da farkındalar. Çünkü Türk gençleri daha
çok okuyor. Eskisi gibi bir yıl okuyup bırakıp fabrikaya yönelmiyor. Çok yüksek
yerlere geliyorlar. Birinci kuşak ve ikinci
kuşak arasındaki farklara bakarsak ikinci kuşak burada çok büyük işler yaptı.
Mesela biz öğrencileri derneğimize toplamak istiyoruz. Ama bir türlü öğrencilere
ulaşamıyoruz. İlgilerini çekmiyor olabilir.
Gelince hoşlarına gidiyor ‘’çok güzel, siz
farklısınız’’ diyorlar ama devam yok. Biz
de bunu araştırıyoruz ama sosyalleşme
bakımına gelince her faaliyette bir Türk
görürsün. Bu da çok gurur verici. Açtığınız her kapının ardında bir Türk var. Bir
Faslı yok, bir Hintli yok.
Bunun nedeni ne sizce?
Türkler daha çok adapte oluyor gittikleri
ülkeye. Mesela Faslılarda, ikinci kuşak
bile çok sıkı. “Ben buraya kadar yaparım,
bundan sonra yok.’’ diyorlar. Yeni yeni
başlıyor diyorlar. Önce bir görmek lazım.
Ama Türklerde gerçekten bir azim var.
Devam etme gücü var. Aşırı derecede
okumaya hevesli ve her yerde başarılarını
göstermek istiyorlar. Herkes de fark etti
bunu.
Hollanda hükümeti bunu
destekliyor mu? Bakış açıları
nasıl?Örneğin Almanya ve
Hollanda’nın bu derneklere bakış
açısında farklılıklar var mı?
Almanya’yı çok iyi bilemeyeceğim çünkü
Almanya’nın kendi kuralları nasıl bilmiyorum. Ama eğitim bakımına gelince, hiçbir
ülke sizi kısıtlamıyor, önünü kapatmıyor.
Onlar da istiyor çünkü burada yaşıyor-
31
röportaj / meryem yalçın
sunuz. Burada doğmuşsun, burada büyümüşsün, buranın ekonomisine katkı
sağlayacaksın. Onlar da senin bir yerlere gelmeni istiyorlar. Ama yapmadıktan
sonra gruplaşmalar oluyor. Onları zaten
birbirlerinden ayırmaya çalışıyorlar. Burada sen yapabildiğin kadar yap, burs alıyorsan falan ama destek de var. Hem çalışıp hem okuma imkanın var. Part-time
işe girme imkanın var. Bu imkanları sana
sunuyorlar. Sana bu açık kapıyı verdikten
sonra biraz da kendi isteğine bağlı.
Bu dernekle beraber,
Hollandalıların size bakış açısında
bir değişiklik oldu mu?
Çok güzel feedbackler aldım bu konuda bugüne kadar, daha doğrusu beni
tanıdıkları için, belediyenin içinde de
olduğum için “biliyorduk buraya kadar
geleceğini, böyle yapacağını, bak Türklerde de böyle kadınlar varmış’’ dediler. O
kadar güzel feedbackler verdiler ki, belki
de beklemiyorlardı böyle bir şey. Başında kadın başkanlar olan dernekler tabii
ki var ama Eindhoven’da yoktu. Burada
ilklerden biriyim diyebilirim. Benden önce
tabii ki bir hanımefendi vardı ama ilk benim diyebilirim. Bakış açısı şöyle farklı
oldu; bizi Türk olarak görmüyorlar,“Siz
Hollandalısınız.” diyorlar. Siz burada
doğmuş, burada büyümüşsünüz tabii ki
yaparsınız diyorlar. Bir de her yerde tanıyorsun o var, ben Meryem’im ama bir de
TPNE başkanıyım, bir de öyle bakıyorlar.
Bir gün bir toplantıdayım. Biri bana bir
dernekle tanışmak istiyorum, başkanıyla
görüşmek istediğini söyledi. Ben “Hangi
dernek?” diye sorduğumda “TPNE diye
bir dernek, onun başkanıyla görüşmek
istiyorum.” dedi. “Niçin?” dedim. Adam
kendi hikayesini anlattıktan sonra “Tamam yardımcı olabilirim.” dedim “Çünkü
başkan karşınızda oturuyor.”“Nasıl yaptınız, nasıl başardınız?” dedi. Türkler bu
kadar şey yapamaz, kadınlar evde oturur
imajı var hala. Biz bunu kırdık.
Türkiye’de de bir gurbetçi imajı var
o da çok kırılabilen bir şey değil.
Bu imajı hissediyor musunuz?
Mesela yeterli ilgiyi görebildiğinizi
düşünüyor musunuz?
Aslında biz o bakımdan çok zavallıyız diyebilirim. Burada ne kadar ne yaparsan
yap hep bir yabancısın. Entegre olmuş
olsan bile yabancısın. Ben zaten her za32
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bazı yerlerde
temsilciliklerinin olmasını, onlarla
iletişim kurmayı ister miydiniz?
Buna yönelik bir öneriniz olabilir
mi?
Çok güzel feedbackler aldım bu
konuda bugüne kadar, daha
doğrusu beni tanıdıkları için,
belediyenin içinde de olduğum
için ‘’biliyorduk buraya kadar
geleceğini, böyle yapacağını,
bak Türklerde de böyle kadınlar
varmış’’ dediler.
man söylüyorum “Ben Türk’üm.” diyorum, ne kadar burada doğup büyümüş
olsam da. Ama Türkiye’ye gittiğimde de,
Almancıyım. O imaj her zaman kalacak
değişeceğini de sanmıyorum.
Bu size bir olumsuzluk mu katıyor,
yoksa bir zenginlik de yaratıyor
mu?
Ben Türk’üm. Onların da bazen işlerine
gelebiliyor. Yabancılarla ilgili projeler olduğunda çok güzel benden bilgi alabiliyorlar. Projenin başarıyla sonuçlanmasına
da yardımcı olabiliyorum. Bayanlara ulaşmak istiyorlar, Türk bayanlar olsun, Faslı
bayanlar olsun, bazıları eşlerine dışarı
çıkmasını yasaklayabiliyor. Ama bayan
olarak onların içlerine rahatlıkla girebildiğim için, o avantajları da kullanabiliyorlar.
O benlerden istediklerini alıyor, ben onlardan alıyorum. Bir anlaşma da yapabiliyorsun. Ben renkli olarak görüyorum. İki
kültüründe farklı yönleri var. Ben ikisinden
de en güzel evreyi seçtim. Bu seçme imkanımız var işte. Ben bir avantaj olarak
görüyorum. Çok zenginlik katıyor bu.
Çünkü her iki kültürden de istediğimi alıyorum.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
aynı zamanda yurtdışındaki
Türklerle de ilgileniyor. Bunlarla
ilgili projeler yapmayı planlıyorlar.
Tabii ki de çok isteriz ama biz de çok yeni
olduğumuz için nerde, nasıl, kimin tarafından başvurmamız gerekiyor bunları bilsek herhalde böyle bir şeyler olmak isteriz. Çünkü burada çok o şeylerde başarı
gösterirsen, aktif olursan o kadar değer
veriliyor. Mesela buraya öğrenciler getirdik üniversiteyi bitirmiş. Abdullah Gül geldi lale bahçesine bakmaya. Ama o sizin
dediğiniz süper olurdu ama nerde, nasıl?
O temsilcilere nasıl ulaşacağız?
Büyükelçilikte kültür ataşesi var,
basın ataşesi var bir de aile ataşesi
gibi bir şey olabilir mi?
Ben bir ataşeyle tanışmıştım. Yavaş yavaş onlar bana ulaşıyor, ben onlara ulaşmak istiyorum; ama işte birisi yönlendirecek. Burada yapabildiğimi yapıyorum
zaten araştırarak ama Türkiye’ye gelince
mecbur bir rehberim olması gerekiyor.
Birisi seni yönlendirecek birisi sana o kapıyı açacak.
Çok teşekkür ederim bana zaman
ayırdığınız için. Eklemek istediğiniz
başka bir şey var mı?
Ben teşekkür ederim. Şunu söylemek
isterim. İnsanın içinde azim olduktan
sonra, kadın olsun erkek olsun, yapamayacağı şey yok. Bana diyorlar ‘’nasıl yetiştiriyorsun?’’. Ben 36 saat çalışıyorum,
dernekte başkanım. Evliyim bir çocuğum
var. Bunun dışında başka aktivitelerle de
uğraşıyorum ama bu insana daha çok
güç veriyor daha çok azim veriyor. Aktif
hissediyorum kendimi. Benim tavsiyem
yapabildikleri kadar yapsınlar. Hiçbir zaman ben bunu başaramam demesinler.
Tabii ki yanlışlar oluyor, tabii ki her şeyde
başarılı olmanı gerektiren bir durum yok.
Bir kere de başarısız ol. Bundan bile ders
çıkarabiliriz. Tüm kadınlara sesleniyorum
ben buradan; hiçbir zaman bıkmasınlar,
devam etsinler.
dosya
E M P AT İ
dosya / empati
‘DİĞER’İNİN
YERİNE GAMLI…
Haydar ERGÜLEN
Şair
İki ‘yabancı’ sözcük. Yabancılık çekmemeleri bize bağlı olan iki sözcük.Yabancı
kalmamaları için onları ‘yerli’leştirmek mi
gerekir, bilemiyorum. Biz çok sakız çiğniyoruz, yerli, yabancı her sakızı çiğniyoruz.
Sonra kimsenin olmadığı bir anda sakızı
patlatıyoruz, eh sakızlar da eskir, dile düşer, yavanlaşır, tadı kaçar, öyle olunca da
çıkarıp bazen kimselerin görmediği bir köşeye atıveririz onu. Sakız bu deriz. Biri gelir,
biri gider…
Sözcükler mi, aslında kavramlar demek
gerek, sakız gibi, bazen uzadıkça uzuyor,
çok uzuyor, sünüyor, ısrar hastalığına yakalandıkları da oluyor. Bu hastalığa eski
deyimle ‘düçar’ olanları bekleyen akıbetse genellikle değişmiyor: Sönmek, değer
yitimine uğramak, kıymet-i harbiyesi olmamak… ‘Keşke bu kadarla kalsa’ diye
de bir temennimiz var, bazen kıyamet kopuyor, sanki küçük bir rüzgar esmiş, orta
şiddette bir yağmurda ıslanmışız gibi olay
sıradanlaştırılıyor ve öyle diyoruz. Bunlar
da küçümsenecek sonuçlar değil elbette,
daha ne olsun, sözcüklerin de insan içine
çıkması, birbirlerinin yüzüne bakması diye
bir durum sözkonusu.
Sönmüş, değersizleşmiş, kimsenin yüzüne
bakmadığı şeyse ister bir sözcük olsun, is-
34
ter bir insan, yaşamasına yaşar, ama ağızlara sakız olmuş bir sözcük yaşamaktan
ne anlarsa öyle yaşar. Belki çok hoş bir sözcüktür, endamı güzel, duruşu zarif,
söylenişi lezzetli, tekrarı bile tat veren, insanın ‘Tanrım ne güzel sözcükleri var şu
dünyanın, tıpkı bize sunduğun elmalar, üzümler, incirler, kirazlar, narlar gibi…’ diyeceği, öyle demek için can attığı bir sözcük de olabilir, ama bir kez ağızlara sakız
olmuş bir sözcükse her şey boştur. Nafiledir.
Empati ile sempati: İki yabancı. Devamı bir Ajda Pekkan şarkısı gibi, eski ama
yıllanmış,yani eskimeyen, 7’den 70’e, kuşaktan kuşağa ve elbette dudaktan kalbe, ağızdan ağıza, kulaktan kulağa giden, süren, büyüyen, yayılan bir şarkının ilk
dizeleri gibi. Üstelik durum da çok uygun, neredeyse tıpatıp aynı.İkisi de tercüme
ve ikisi de dile düşmüş şeylerden: “İk-ki yab-ban-cı kalpler bir-leşşmiş”. Tercüme
Diğerkam olmak…
Ötesi olmak, ötekisi
olmamak… Yani, kimseyi
‘öteki’ görmemek, aksine kendi
dışındaki birine kendinden
daha çok değer vermek, onun
iyiliği, dirliği, saadeti, sağlığı
için kendi arzu, istek ve
taleplerinden vazgeçmek, adeta
onun için yaşamak, çalışmak,
çabalamak, üretmek…
Dahasını siz ekleyin.
güzeldir ama bazen Can Yücel gibi “Türkçe Söyleyen” birinin varlığı da elzemdir.
valık’ta Güler Tatlıhanesinde yenilmesi icap
Bizim Türkçe Pop ya da eski adıyla ‘aranjman’ döneminde böyle şarkılar boldur,
eden dondurmalı lor tatlısı gibi. Daha da uza-
hatta içinde ‘sempati’ geçen uyarlama şarkılar da vardır. Yani aslında ne yaban-
tıp ağzınızı sulandırmayayım diyeceğim ama,
cılık ne yerlilik sözkonusu ya da her ikisi de yarı yarıya, kardeş kardeş etkilemişler
sempati deyince sözcükle ilgili ilgisiz öyle çok
duygularımızı. Zannımca etkilemeye de devam etmekteler… Ve biz de her ikisine
şey geliyor ki aklıma, dedim ya, hepsi de çok
de sempati beslemeye devam ediyoruz haliyle.
sempatik şeyler olduğu için kovamıyorum
“Bak empati geliyor/Selam veriyor…”
hiçbirini.
Zannımca 90 yıllık Cumhuriyetimizdeki şık kazanımlarımızdan biri de, işte bu ‘sem-
Gülümsemek güzeldir, dünyanın en hoş şe-
pati’ oldu. Nasıl olmasın ki, bir defa adı üstünde, pek şeker bir kelime, çok cici ve
yidir, elbette “surat asmak da hakkımız”dır
çok da ‘sempatik’. Haliyle Hacı Bekir’den alınmış bir bayram şekeri yahut akide
ama, vakit varken, fırsat eldeyken bol bol
şekeri gibi duruyor yazıda. Hele ağızda sanki kaymaklı ekmek tatlısı ya da Ay-
gülümsemenin de zararı değil, faydası vardır.
35
dosya / empati
Gülümsemek neye benzer derlerse, soran olduğundan değil
Öyleyse Neşet Emmi’ye de bin teşekkür ederek, elbette bor-
de ben söylemek istediğimden, derim ki: Şiire benzer. Hatta
cumuzu ödeyemeyiz ama, onun türkülerinin de, güttüğü yolun
şöyle bile diyebiliriz: Şiir gibi gülümsüyor. Ne güzel değil mi?
da, abdal felsefesinin de hem sempatiyi hem empatiyi, hem
Hem şiir var içinde hem gülümseme. Bunu da benzetecek
de hoşgörüyü ve anlayışı içeren bir halk felsefesi olduğunu,
daha güzel bir şey yok, varsa da ben bilmiyorum.
Anadolu’nun ruhu olduğunu da söyleyelim.
Gülümseme niye şiire benzer? Biraz bunu da açıklamaya ça-
Abdal geleneğinden gelen Neşet Ertaş’a, babası Muharrem
lışalım, bakalım öyle mi? Bir defa, bunu çok söylediğim için
Ertaş’a, yakın akrabası Hacı Taşan’ın çalıp söylediklerine bir
artık bir klişe gibi olacak ama, şiirde esas olan anlamak değil,
kulak verin, ‘abdallığın binası’nın nelerden inşa edilmiş olduğu-
sezmektir. Gülümseme için de doğrudur bu. Asl’lolan anlamak
nu anlarsınız: Hiç olmak, hiçliğe varmak, başkasında erimek,
değil, anlamaya duyduğumuz hevestir, dahası niyettir. Niyet
başkasının yerine olmak, yaşamak, özgecilik, kendi canından
varsa sezmek, anlamanın yerine de geçer, geçebilir. Gülüm-
geçmek, eski deyimle, ‘diğerkam’ olmak…
semek de anlamaya bir hazırlıktır, başlangıçtır. Gülümsemenin
yarısı sezgi, yarısı da anlayıştır: Gülümsüyorum, o halde anla-
Diğerkamlık empatiden de öte…
mak istiyorum…
Diğerkam olmak… Ötesi olmak, ötekisi olmamak… Yani,
“Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez”
kimseyi ‘öteki’ görmemek, aksine kendi dışındaki birine kendinden daha çok değer vermek, onun iyiliği, dirliği, saadeti,
Böyle deyince nereden sökün ediyorsa ediyor ve yıllardır pek
sağlığı için kendi arzu, istek ve taleplerinden vazgeçmek, ade-
çok yazıma olduğu gibi bu yazıya da Neşet Ertaş’ın sesi, sözü,
ta onun için yaşamak, çalışmak, çabalamak, üretmek… Da-
sazı ve ruhu, olanca kibarlığı, görgüsü ve tevazusuyla konuk
hasını siz ekleyin.
oluyor: Hoş geldin Neşet Emmi. Zaten hiçbir yere
de gitmiş sayılmaz, belki de şimdi her zaman-
Diyeceğim, diğerkamlık yanında empati dünkü sözcük sayılır.
kinden daha çok burada, aramızda. Hem onun
O da iyidir, severiz, överiz, benimseriz, hakkında böyle gü-
da dediği gibi, “vücut ölür ama ruhlar ölmez”.
zellemeler de yazarız elbette. Demek ki tarihsel ve talihsel
Ayrıca da “Kalpten kalbe bir yol
vardır görünmez/gönülden
gönüle giden yol gizli gizli”dir.
gelişime bakarsak, şöyle sıralamamız gerekir:
Sempati güzeldir, şiir huyludur, iyi tabiatlıdır, geniştir, insanı gülümsetir. Empatinin de içinde şiir gizlidir, bir gözü gülerken bir
Öyleyse gülümseme ruhun şiiridir. Ve insanın ruhunun gülüşü
gözü ağlamak durumu empati için geçerlidir. İyi günde, kötü
yüzüne vurur. İçi gülmek, ruhu gülmektir. İçi gülen biri kadar
günde, yani gülerken de ağlarken de kendini ötekinin yerine
güzel ne olabilir ki hayatta? Başkasının da yüzünü güldürmek
koymaktır. Diğerkamlığa gelince… Doğrusunu isterseniz, o ar-
istiyorsak, içimizin gülmesi gerekir önce. Ve bir başkası için
tık insanın kendini aşması, insanüstü bir hale gelmesi demek-
içimiz gülüyorsa, sırası geldiğinde de içimiz ağlayacaktır. İçimi-
tir ki, tam da tasavvufun buyurduğu hal diye bakalım buna.
zin gülmesiyle içimizin ağlamasının bir ve aynı olduğu hal işte
Kendinden çıkmak, kendinden kurtulmak, kendinden geç-
‘empati’ halidir.
mek, nasıl yorumlanırsa yorumlansın, kendinden önce başkasını düşünmek, onun için yaşamaktır. Ki ‘olmak’ dediğimiz,
Empati halini bazen dolaylı da olsa en çok bulduğumuz, gör-
insan-ı kamil olarak görmek istediğimiz yapı da herhalde böyle
düğümüz, yaşadığımız, yaşattığımız yer de, bana kalırsa di-
bir varlıktır. Anamalcı sistemlerin insanlara aşılamaya çalıştığı,
yeceğim ana sadece bana kalmasın, şiir gibi sempatik işlerle
“Kendini düşünmeyen başkasını düşünemez!”, “Kendine fay-
uğraşan pek çok arkadaşa göre de, şiir oluyor. Şurdaki empa-
dası yok ki, başkasına nasıl olsun?” bencilliği ve bireyciliğine
tiye bakar mısınız, sözü döndürüp dolaştırıp şiire getiriyorum.
karşı, insan olmanın erdeminin diğerkamlıkta olduğuna inanı-
Empati diyorum şiir, sempati diyorum yine şiir, kalp diyorum
yorum.
işte şiir, ruh diyorum tam şiir, gönül diyorum şiir şiir, gülümseme diyorum şipşiir…
36
İnsan olmak: Diğer’inin yerine gamlı olmaktır
her zaman.
genç
şişman
yaşlı
engelli
Yazının başına oturmadan şöyle bir sosyal
medyaya baktım da biri empatiyi “insanların
derdiyle dertlenmek, insanları sevmek” olarak
tarif etmiş. Buna ayniyet, aidiyet ya da
taraftarlık diyebiliriz ama empati başka şey.
Empati kendimizi olmadığımızın yerine koymak.
Zaten aynı duygulara, düşüncelere, tavırlara
sahipsek aramızdaki bağın birçok adı olabilir
ama empati için gereken mesafe aramızda yok
demektir. Empatiden söz edebilmek için önce
arada geçilmesi zor bir mesafenin olması gerekir.
Bu da, esasen bir sanat terimi olarak ortaya
çıkan empatinin ister istemez siyasi bir kavrama
dönüşmesinin yolunu açıyor.
zayıf
zengin
fakir
İTHAL Mİ YERLİ Mİ:
EMPATİ ÜZERİNE
Hakan ARSLANBENZER, Şair-Yazar
37
erkek
kadın
çocuk
dosya / empati
Kendimle, benden olanla, benzerimle
empati kurmama gerek yok. Aramızdaki
bağ, rasyonel veya irrasyonel, hayatımın
bir parçasıdır. Benim gibiler olmadan ben
Halkımız, hakkında yerli yabancı
de ben olmuş olmam. İnsanın aile, dost-
pek çok profesyonelin sayısız
luk, birlik beraberlik isteği veya ihtiyacı
ithamı olsa da, kendi bütünü
o kadar belirgin ki bunun üzerine uzun
uzadıya durmaya bile gerek yok. Din ve
içindeki farklı unsurların çok uzun
siyaset gibi günlük hayatı kuşatabilen her
süre ortak veya yakın deneyimler
düşünce ve eylem bütünü, önünde so-
ve sorunlar yaşamış olmasının
nunda homojen bir insan topluluğu mey-
getirdiği bir tür adı konmamış
dana getirmeyi hedefler.
bilgeliğe sahip. Farklı olana karşı
İnsan gruplarının kendi içinde homojen
önyargılı olduğumuz söylenebilir
olup olmadığı ayrı mesele, öyle kabul etti-
ama bunu söyleyenler kendi haline
ğimiz halde dahi diğer homojen gruplarla
bırakıldığı zaman bu sözümona
arada ciddi farklar kalıyor. Müslümanlar
namaza çağrı olarak insan sesi kullanı-
önyargılı halkın bu kadar uzun
yor, Hıristiyanlar çan. İçi doldurulmadığı
süren bir sosyal barışı nasıl
zaman itibari diyebileceğimiz bu şekiller
yaşatabildiğini de açıklamakla
bile kim olduğumuza bağlı olarak bizde
mükellefler.
ne kadar olumlu veya olumsuz tesirler
yapar, ne büyük heyecanlar uyandırır.
Farklı ırk, din ve siyasetten insanlar arasında anlayış ve dostluk olması tarihin
her döneminde mümkün, hatta vaki olan
bir durum. Fakat bunun felsefe haline
getirilmesi, farklı olanı topyekun anlama
gereğinin ifade edilmesi tarih olarak fazla
eskiye gitmiyor. Başarılmış bir vazife olduğu da su götürür. Gelişmiş demokrasilerde ayrımcılık, farklı olanı küçümseme
gibi tutumların ortadan kalktığı var sayılıyor veya kalkması umuluyordu. Gerçekte
ayrımcılık sinsi bir şekilde devam ediyor.
Kişilerin seviyesi yükseldikçe ayrımcılık
ve ötekileştirme tutumu da daha incelikli
hale geliyor. Demokrasi, özgürlük kavramları bile tabulaştırılabiliyor.
Demokrasi bir kesin inanç veya çizgileri
standartlaştırılmış bir davranışlar manzumesi değil. Daha çok bir ilişki biçimi, bir
ilke. Bir meseleyle ilgili herkesin kendini
var ve ifade edebildiği, alınacak kararın
Kaldı ki demokrasi somut ölçüleri nede-
ve yürütülecek önlemin belirlenmesinde
niyle bir çoğunluk rejimidir ve yerleştiği
rey hakkını elinde tutabildiği bir düzenek.
ülkede en azından kendi içinde homojen
Çoğunlukla da mekanik bir düzenek.
bir çoğunluk yaratma endişesini yansıtır.
Demokrasinin ruhundan veya özünden
Ulus veya millet kavramını dışarıda bıra-
çokça söz edilir; ama bir şeyin, bir ülke-
karak çoğunluk demokrasisinden söz
deki rejimin mesela demokratik mi anti-
etmek makul değil. Yalnız, artık bu çer-
demokratik mi olduğu yine somut ey-
çeve de epey aşındı ve çoğunluğu her
lemler yoluyla ölçülür. Yöneticiler serbest
fırsatta onurlandıran ulus-devlet yönelimli
seçimlerle mi iktidar kazanıyor? Azınlıklar
demokrasiler bu çoğunlukları bile tatmin
güvence altında mı? Gücün karar ve uy-
etmemeye başladı.
gulamaları şeffaf mı?
Postmodern dünyamızda hayat algısında
Şekle ait bütün bu meselelerin içinde in-
bir dengesizlik ve tatminsizlik havası ha-
sanın insana gösterdiği anlayıştan nere-
kim. Büyük ülkeler ekonomik ve sosyal
deyse hiç söz edilmez. Oysa bir ülkenin
istikrarlarını korumak adına çok sık bi-
siyasi rejimi ne şekilde olursa olsun, ora-
çimde küçük ülkelerin istikrarını berhava
da önemli olan hayat algısıdır. Geçmişte
edebiliyorlar. Bu sadece egemenlik yarışı
saltanat rejimi altında ana unsur dışında
veya ekonomik savaş kaideleri üzerinden
kalan bazı azınlıkların mutlu hissettiği
olmuyor. Devletler ve şirketler yarışmaya
veya tek partili “demokratik” rejimler altın-
eğilimlidir. Ne var ki, güçlü ülkelerde dev-
da büyük çoğunluğun mutsuz hissettiği
let kendi vatandaşıyla bir mücadele için-
durumlar olduğunu biliyoruz.
de görünmezken zayıf ülkelerde durum
neredeyse akla kara gibi tam aksi.
38
Vatandaşın siyaset algısı kendi ulaşabil-
Türkiye halkı bu anlamda muhtemel bir
diği sınırlarda çiziliyor. Bugün farklı etnik,
başka modelin nüvesini içinde taşıyor.
dinî kimliklere yönelik bir açılım eğilimi
Sosyal sorumluluk projeleri, ötekini din-
gösteriyor devlet. Aslında devletin bu-
lemek/anlamak konulu forumlar vb. Batılı
günkü resmi söylemi, halkın yüzyıllardır
demokrasilerin başarılı oldukları iletişim
zaten ulaşmış olduğu seviyede. Hatta
ve uzlaşma yöntemlerinde yetersiz ka-
henüz tam manasıyla pratize edilmediği
lıyor olabiliriz. Fakat halkımız, hakkında
için devlet halkın gerisinde diyebiliriz ra-
yerli yabancı pek çok profesyonelin sayı-
hatlıkla.
sız ithamı olsa da, kendi bütünü içindeki
farklı unsurların çok uzun süre ortak veya
Halkın içindeki sosyal sulh bir anda bir
yakın deneyimler ve sorunlar yaşamış
günde oluşmuş değil. Türkiye’deki top-
olmasının getirdiği bir tür adı konmamış
lumsal uzlaşma tarihseldir ve izleri en
bilgeliğe sahip. Farklı olana karşı önyargılı
azından Selçukluların Anadolu’da san-
olduğumuz söylenebilir ama bunu söyle-
caklarını diktiği günlere kadar geri gider.
yenler kendi haline bırakıldığı zaman bu
Yüzyıllar her zaman güllük gülistanlık
sözümona önyargılı halkın bu kadar uzun
geçmemiş. Sıklıkla fetret devirleri yaşan-
süren bir sosyal barışı nasıl yaşatabildiği-
mış. 12 ve 13. yüzyıllarda Haçlı ve Moğol
ni de açıklamakla mükellefler.
istilaları, 15. yüzyıl başında Timur olayı,
Bu durumda kim kimi
anlayacak? Kim kiminle empati
kuracak?
Doğrusu, zorla güzellik olmaz. Empati,
anlayış, farklı olana kalbinin olmasa bile
zihninin kapılarını açmak biraz lüks bir
şey. Bir başka insanı anlamaya başlamadan önce belli bir anlayış seviyesine
ulaşmış olmak gerekiyor. Ve bunu sağlayan kesin bir eğitim formasyonu, yaşam
kalitesi standardı yok. Bir anlamda balık
baştan kokar. Nerede ne zaman güç
sahiplerinin üzerinde güç uyguladıkları
sıradan insanları anlamaya başladıklarını
görsek orada mutlaka maddi medeniyet
de insanlık da birlikte gelişiyor.
Yöneticilerin
sahiplenici,
onurlandırıcı
söylevlerine alışığız. Uzun süre bundan
medet ummuştuk. Ne var ki, kişi hayatında neyin gerçekleşip neyin gerçekleşmediğine bakacaktır bir yerden sonra.
16. yüzyıl sonlarında Celali Fetreti, 17.
Batılı ülkelerle bu konudaki en ciddi far-
yüzyıl boyunca Yeniçeri fetretleri ve ni-
kımız şu bence: Batı, sivil toplumun tartı-
hayet Cumhuriyet’in ilanına mukaddem
şıp üzerinde uzlaşamadığı konuları siyasi
Mütareke Dönemine kadar gelen bir seri
mekanizmalarda karara bağlayarak top-
fetretler… Toplum bu süreçte pişmiştir
lum için bir model oluşturur ve bu mo-
diyebiliriz. Türkiye eğer bu uzun tarih bo-
delin normları toplum yaşantısını belirler.
yunca tamamen çözülmediyse bunda bu
Bizde ise çatışma mevzuları genellikle
toprakların insanlarının artık birbirlerine
devlet üzerinden yürür; halk kendi için-
çok iyi tanımasının önemli rolü var. Yoksa
deki sorunları pratik bir anlayış yoluyla
belli bir süreden fazla süren veya belli bir
idareten çözümleyip yoluna devam eder.
şiddet seviyesini aşan herhangi bir işgal
Devletin halkı soyut değil somut bir şekil-
veya isyan neticesinde çözülmek işten
de anlaması empati davamızın en önemli
değildir. Bunu yaşayan pek çok ülke tari-
başlığı gibi görünüyor bu nedenle.
hin sayfalarına gömülmüştür.
Halkın nasıl bunca farklılığa rağmen iç içe
Empatiyi Batılılar adeta bir burjuva lük-
yaşayabildiği iyi süzülürse, aynı barışçı
sü gibi yansıtıyor. Atalar sözü tok açın
yaşayışın istikrarının sağlanması, sağlık-
halinden anlamaz diyor oysa. Dışarıdan
lı normlarının oluşturulması ve bundan
ve yukarıdan, neredeyse profesyonelce
sonrası için toplumun zaten sahip olduğu
yöneltilecek empati ortak yaşayışı, birlik-
barış, anlayış ve farklılıklara rağmen bir-
te kazanılacak tecrübeleri ve fedakarlığı
likte yaşama becerisinin mobilize edilme-
içermediği sürece güçlünün zayıf üzerin-
si ve daha yaratıcı kılınması yolunda şu
deki kontrolünü artırmaktan başka neye
veya bu Batılı vesikada yazan ezberlerle
yarar?
değil de Türkçe diyebileceğimiz adımlar
atılabilir mutlaka.
39
dosya / empati
NEYİN NESİ BU EMPATİ?
40
Mehmet AYCI, Şair-Yazar
Türk Dil Kurumunun lügati “empati” sözcüğüne “duy-
Bir defa, biz, kişioğlu bir bedenin uzuvları gibidir di-
gudaşlık” karşılığını veriyor. Şöyle diyebiliriz o zaman;
yen bir uygarlığın duygu dünyasını şekillendirdiği bir
ben senin duyduğunu duyabiliyorsam seninle empati
milletizdir. Bir bedenin uzuvları ölçüsünde değerli
kuruyorum, empati yapıyorum demektir. Birleşik fiil
olan diğer insanlarının durumları da bizim mesele-
olarak kullanabiliyoruz ancak bu sözcüğü… Örneğin
mizdir ve uygarlığımızda insanın ve insanın oluştur-
ben seninle aynı empatideyim diyemiyoruz. Kurmak
duğu yapının her meselesine bakışımız bu zaviyeden
da yapmak da yapay bir şey oysa… Bir şey duygu-
olmalıdır. Olmalıdır diyoruz, zira insiyaki bir şekilde
daşlık bağlamında kuruluyor yahut yapılıyorsa orada
devam eden bu durumun, o uygarlık dairesinden çı-
bir kurmaca ve yapaylık da var değil midir? E, vardır,
kışımızla tezada dönüşen, zor ve hayati anlarda ço-
bunda ne var diyenlere deriz ki, bizim duygudaşlık
cukluk dilini hatırlayan bir insanın durumu gibi açığa
anlayışımızın empatiyle izahı denizi göle sığdırmaya
çıkan tarafları vardır. Şayet biz bir elin parmakları, bir
çalışmak kadar zorlamadır; sığmaz.
ağacın dalları, bir bedenin uzuvları olma bilinciyle bir
duygudaşlık geliştirmeseydik bu coğrafyada ayakta
Kelime Fransızcadan dilimize geçmiş; ilk ne zaman
kalmamız ve bu cümleleri kurabilecek bir bilinç taşı-
geçmiş ehli bilir lakin, ruhbilimin bu “Fransız” çocu-
mamız da mümkün olamayacaktı.
ğunun hâlâ duygudaşlığı izahta Fransız kaldığını ilk
kalemde söyleyebiliriz.
Bu kesinliğin derinlemesine işlenmesi ayrı bir mevzudur. Sade bir dille söylersek, “komşusu açken tok
Şimdi bir fıkra anlatmanın zamanı geldi: İki kör, hadi
yatan bizden değildir” Peygamber sözü bile, sağal-
bugünün tanımıyla söyleyelim iki görme engelli, bil-
tan, hayata dokunan, yakından başlayan, bilinenden
diğiniz iki “âmâ” dolma yiyorlarmış. Bu da tuhaf,
ve bilinmesi gerekenden başlayan bir empati alanı
bazı yerlerde yaprak sarmasına yaygın yanlış olarak
açacaktır.
dolma diyorlar, fıkraya yeniden başlayalım, sarma
yiyorlarmış, biri diğerine, niye demiş, ikişer ikişer yi-
Kaldı ki, bizim toplum olarak yaşanmışlığımızı en ba-
yorsun? Nerden biliyorsun demiş, diğeri… O zaman
riz veren ve kaynağını acıdan alan türkülerimizin ev-
bizimkisi, tabi aynı kararlıkla, nerden bileceğim de-
reni, bu coğrafyanın duygudaşlık haritasını çıkarmak
miş, kendimden biliyorum…
için ayrıca değerlendirilmesi gereken büyük bir kaynaktır ve sessiz sedasız oracıkta durmaktadır.
Fıkradan biliyoruz ki, bizdeki empati meselesi “kendimizden” bileceğimiz bir şeydir ve empati sözcüğü-
Sözü uzatmayalım ve söylediklerimiz işaret olarak
nün çağrışım dünyası, dolaştığı ve dokunduğu evren
kalsın varsın.
Fransız duygudaşlığının evreni ve dünyasıdır. Bizim
millet olarak duygudaşlığımıza tekabül eden yanları
Akif’in “ya hamiyetsiz olaydım ya param olsa idi” çığ-
değmeyen yanlarına göre devede kulak mesabesin-
lığını ve Kapkıner’in “Afrika’da öldürülse bir yerli/canı
dedir.
benden çıkıyor/seni bildim bileli” dizelerini mırıldanalım… İçimizde yoksul ve ağlayan çocuklar korosunun arasında bulalım kendimizi…
41
dosya / empati
Röportaj: Hakan ARSLANBENZER
Erol GÖKA
EMPATİ:
“Sıradan iletişim onun sayesinde
‘MUHABBET’e dönüşür”
insanlarla bir şeyler paylaşmaktan
“Geçimsizler” kitabınıza ilginç bir meseleyle başlıyorsunuz: Sürücü
ehliyeti bile için kılı kırk yaran ve bizden birçok şartı yerine
getirmemizi isteyen devlet anne baba olma konusunda hiçbir bir kural
koymamış, diyorsunuz özetle. Teknik bir konuda gösterdiğimiz özeni
hayatımızın en önemli konusu sayılabilecek aile ve sosyal ilişkilerimizde
göstermediğimizden yakınıyorsunuz. Şakayla karışık ciddi bir soru
soralım bu durumda: Türkiye toplumu geçimsiz insanlardan oluşan bir
toplum mu sizce?
zevk alırız. Çünkü onun kendisini
Hayır hayır, öyle söylersek doğru ifadelerden yanlış bir sonuç çıkartmış oluruz.
bizim yerimize koyduğunu,
Geçimsizliği ölçecek sağlam bir miyar yok elimizde ama diğer toplumlarla kıyasla-
dünyaya ve anlatılan olayı bizim
yacak olursak, daha kötü değil daha iyi görüneceğimizi sanıyorum. Çünkü bizde
İnsan ilişkisine tadı empati katar,
sıradan iletişim onun sayesinde
“muhabbet”e dönüşür, kalitesi
artar. Empati yeteneği yüksek olan
perspektifimizden bakabildiğini
biliriz. O sadece iyi bir dinleyici
değil, iyi bir anlayıcıdır da.
42
her şeye rağmen aile bağları çok güçlü. Güçlü aile bağları, kimi zaman bireysel gelişimde sorunlar ortaya çıkarabilse de sağlıklı bir kişilik için bilebildiğimiz en mümbit
arazi. Biz, ülkemizdeki bu olumlu görünüme rağmen, iyi olan bünyemiz daha iyi
olsun diye çabalıyoruz.
Ana baba olmak bence insanın en kolay
Galip gibi “hoşça bak zâtına kim zübde-i
kaldırsanız Türkçe konuşmanız imkansız
yaptığı iş. Hiç özel bir şey gerekmiyor. Al-
âlemsin sen/ merdüm-i dîde-i ekvân olan
hale gelir. Fazla söze hacet yok; göçe-
lah’ın verdiği yetenekle, potansiyelle, üre-
âdemsin sen ” demeyi bırakın, bu söz-
be-hayvancı bir topluluk yaşantısının
me işlevlerinde bir eksikliğin yoksa anne
lerin ne anlama geldiğini bile bilmiyoruz.
göstergesi olan “mal” sözcüğü, dilimizde
baba olma görevine haiz oluyorsun. Ama
İnsan kainatın özüdür, tüm canlıları kendi
hem hayvan, hem eşya, hem de insanın
ana babalığa muktedir olman, çocuk ya-
yapısında içerir. Ben sadece böylesine
sahip olduğu varlıklar manasına geliyor.
pabilmen senin iyi ebeveyn olacağın an-
kapsayıcı nitelikleri olan, Allah’ın yeryü-
İlk Türkçe söz dağarcığını ortaya koyan
lamına gelmez.
zündeki halifesi olan insanı anlamaya ça-
“Divan ü Lugat-it Türk”ün yazıldığı 1000
lışıyorum.
yıl önce, Türkler göçebeydi. Bugün hala
Yasalarımızda yeri olduğu halde ana
bu söz dağarcığını büyük ölçüde kullanı-
dünyada bile evlilik için şart koşulan akıl
“Türk grup davranışı”na
gelirsek, göçebelik üzerinde yoğun
olarak duruyorsunuz. Türklerin
Anadolu’ya yerleşmeleriyle göçebelik
sona ermedi mi? Göçebelikle
bugünkü toplumun ilişkisini nasıl
kuruyorsunuz?
baliğ olmak demek hem biyolojik hem de
Biz Türkler de göçebe bir geçmişe sahi-
demokrasimiz, ezcümle modernliğimiz
zihnen ve ruhen yetişkin gibi düşünmeye
biz; 18. yüzyıla kadar büyük ölçüde yarı-
orada göçebeliğin payını araştırmak ge-
ve ana babalığa hazır olmak demektir.
göçebe bir yaşama tarzımız vardı. Daha
rekir. Doğrusunu söylemek gerekirse,
Evlilikle, ana baba olmakla ilgili bu tutum-
düne kadar sürmüş olan göçebe geçmi-
ben memleketin ahvaline nereden bakar-
larımızdaki lakaydiliği gösterebilmek için,
şimizin bugünkü yaşantılarımıza sirayet
sam bakayım göçebeliğin tarihin derinlik-
onu ehliyet almak sırasında gösterdiğimiz
etmemesi imkansız. Bir psikiyatri uzmanı
lerinden bana gülümsediğini görüyorum.
çabayla kıyasladık. Devlet kendince ön-
olarak, yıllardır insanımızı can kulağıyla
Bana evlerimiz çadır, hayatlarımız çadır
lemler alıyor aslında ama maalesef insan-
dinliyorum, davranışlarımızın büyük öl-
hayatı gibi geliyor. Hala oradan oraya
lar arabalarına gösterdikleri özeni, psiko-
çüde göçebelikten kaynaklandığını hep
göç edip durduğumuza şahit oluyorum.
lojileri ve ilişkileri hakkında göstermiyorlar.
görüyordum. Yıllar süren araştırmalardan
Vatanı ve devleti kutsallaştırmamızda,
sonra gördüklerimi tarihsel bilgiyle dona-
her türlü yeniliğe mutlaka ayak uydurmak
tarak ve bilimsel bir kavram şemasının
zorunda hisseden muhafazakarlığımızda,
içinde ifade etmeye başladım. “Türklerin
sabrın ve tahammülün halkı oluşumuzda
Psikolojisi”, “Türk’ün Göçebe Ruhu” gibi
hep göçebeliğin etkileri gözüme çarpıyor.
baba olurken kişilerin zihinsel yetilerinin
yerinde olması, ruhsal donanımının elverişli olması gibi hiçbir şart aranmıyor.
Günümüzde yasaları da hiçe sayarak,
evlendirme sırasında daha ziyade biyolojik yeterliliğe bakılıyor. Hâlbuki geleneksel
Psikolojiyle ilgili klişe, kültür ve
tarihi biraz dışlıyor sanki. Psikoloji,
hele psikiyatri deyince bir kişinin
şahsından ibaret bir dünyada olup
biten şeyler akla geliyor. Siz oysa
hem psikiyatrsınız hem de felsefeden
tarihe, siyasetten dine “sosyal”
olan her şeyle ilgilisiniz. Psikolojiye
kültür tarafından mı bakıyorsunuz
yoksa tersi mi?
kitaplarım bu çalışmanın ürünü ve davra-
yoruz, yani göçebelik zamanlarımızdaki
gibi düşünüyoruz.
Göçebelik zamanlarının mirası, sadece
dilimizde değil; göçebelik bir yerde “iğreti” durmak demektir, bugün neyimiz
iğretiyse, mesela şehirciliğimiz, mesela
Türkçede bariz göçebelik mirası var.
Anlamak mı sevmek mi hangisi
daha önemli sizce? İnsanların
birbirlerini tam anlaması mümkün
mü? “Sevgi anlaşmak değildir” diye
bir şey de var malum…
Örneğin “ev”, “yurt”, “gerdek”, “ocak”
Bu sorunuza cevabım, daha önceki in-
Bu karmaşıklığın sebebi, bizatihi insanın
gibi dilimizin temel kelimeleri, göçebelik
san-kültür sorunuzla aynı. Anlamak ve
kendisi. İnsana bakışımızdaki sakatlığı
yaşantısının timsali olan “çadır”dan kö-
sevmek birbirinden ayrılamaz. Özdemir
halledersek, sorunuzun cevabı kolaylaşır.
ken alıyor. Bu arada hemen söyleyeyim,
Erdoğan’ın şarkı sözlerindeki “sevgi”, he-
Bugün biz modernler ve modern bilim in-
yerleşik mekanların esasını oluşturan
nüz ilişki başlamadan önceki hale daha
sanları, insanı varlıklardan bir varlık canlı-
“temel” sözcüğü Türkçe değildir. Örne-
uygun. Bir ilişki başlamadan önce, elbet-
lardan bir canlı sanıyoruz, eskilerin gele-
ğin dilimizde göçle, konmak, göçmekle
te o insanla anlaşıp anlaşmayacağımızı
neksel kapsayıcı bakışını terk ettik. Şeyh
ilgili o kadar çok terim vardır ki, bunları
bilmeden önce içimizdeki kıpırtıyı sevgiyi
nışlarımızdaki göçebelik izlerini birer birer
gösteriyorlar.
Her şeyden önce bugün konuştuğumuz
43
dosya / empati
hissediyoruz. Neye başkalarını değil de o
miz, kendi grubumuz etnik veya dini kim-
insan içimizi kaynatıyor, bilim henüz bu
liğimizin dışında kalanlar ise, “öteki” de
soruyu cevaplayabilmiş değil… Ama bir
diğer etnik ve dini kimliklere sahip olanlar
kez ilişki başladıktan sonra artık, ilişkinin
haline geliyor. Hayatımızda şu veya bu
kuralları geçerli oluyor. Karşınızdaki insa-
şekilde, bir “öteki” var; ahlak da “öteki”
nı anlamaya çalışmıyorsanız, anlayamı-
ile olan ilişkimize yön veren değer sis-
yorsanız ilişkiniz de çatırdıyor. Anlamaya
temimiz demek… Bu değer sistemimiz
çalışıyor ve anlaşabiliyorsanız, ilişkiyle bir-
başkalarına saygı duymayıp onları hep
likte sevginiz de büyüyor. Bu yüzden iliş-
dışlarsa bu kez “ötekileştirmek”ten bah-
kide sevgiyi emek diye tarif etmek daha
sediyoruz.
doğru…
Haklısınız önceleri kişilik, karakter, huy,
bu şekilde, bir “öteki”
Psikiyatri profesörüsünüz, aynı
zamanda psikodrama uzmanlığınız
var. Psikodrama yaygın olarak
bilinen bir terapi yöntemi değil
Türkiye’de. Psikodramayı biraz
anlatabilir misiniz?
mizaç gibi kavramlar daha önemliydi;
var; ahlak da “öteki” ile
Psikodrama, bir grup psikoterapisi yön-
Eskiden “kişilik” sanki daha sık
karşılaştığımız bir kavramdı. Şimdi
“kimlik” ön plana çıkıyor gibi.
Buna nasıl bakıyorsunuz?
bunlarla insanın genetik olarak getirdiği
ve çocukluğunda kazandığı temel nitelik-
Hayatımızda şu veya
olan ilişkimize yön veren
temi ama bireysel olarak da kullanılabilir.
Bu terapi türünde insanın iç-dünyasının
lerini kast ediyoruz. Ama son 20-30 yıldır
değer sistemimiz demek…
anlaşılmasında ve sorunların çözümünde
kimlik siyasetlerinin belirleyici olmasıyla
Bu değer sistemimiz
canlandırma yöntemi esas alınır. Tıpkı bir
birlikte, insanın kendisini kim olarak tanımlamasıyla ilgili olan kimlik kavramı öne
başkalarına saygı duymayıp
çıktı. Kişilik ve kimlik, birbirleriyle çok ya-
onları hep dışlarsa bu
kından alakalı. Kimlik gelişimi çocuklukta
başlıyor ama esasen gençlik döneminde
kez “ötekileştirmek”ten
belirginleşiyor. Gençlik döneminin temel
bahsediyoruz.
görevi kimlik kazanmak, bunu mesleki,
toplumsal ve cinsel alandaki tecrübe,
kavrayış, benimseyiş ve özdeşimlerle
yapıyoruz. Sonunda bizim de diğer insanlar gibi ama onlardan tamamen farklı
bir kimliğimiz oluyor. Bunu yapamazsınız
kimlik arayışınız yıllar boyu sürebilir, sizi
pek sıkıntılı bir gelecek bekler.
“Toplumsallaşmamız, (dünyevi
ve ilahi) güçle, iktidarla ve genel
olarak öteki ile ilişkilerimiz değerler
sayesinde mümkün olabiliyor,”
diyorsunuz. Burada vurgulu
kavram “öteki”, yanılmıyorsam.
Ötekiyi nasıl tarif edersiniz;
44
ötekinin öteki oluşu kişiye göre mi
gruba göre mi? “Benden” olmayan
mı öteki oluyor, “bizden” olmayan
mı?
“Öteki” de “kimlik” gibi moda kavramlardan. Çok değişik anlamlarda kullanıyoruz. “Öteki”, dediğimizde en genel
olarak bizden olmayanları kast ediyoruz.
Kendimizi anlatmak istiyorsak, yani bir
insan teki, bir birey olarak konuşuyorsak,
“öteki” pek olumsuz bir anlam taşımıyor;
bizim yaşam alanımızda karşımıza çıkan
kimseleri kastediyoruz, ama “biz” dediği-
tiyatroda olduğu gibi, gruptaki insanlara
roller vererek hayatlarımız oyuna dökülür
ve hep birlikte neler olduğuna bakılır, geri-bildirimlerle neler olması gerektiği ortaya konmaya çalışılır.
Empati kavramı hakkında ne
düşünüyorsunuz? Psikodramanın
yaratıcısı Jacob Levy morenoempati
yerine rol değiştirmeyi öneriyor.
Farkı nedir bu ikisinin?
Empati ve rolü birbirinden böyle keskin
hatlarla ayırmamak lazım. Psikodrama,
tamamen karşısındakini anlamaya yani
empatiye dayalı bir terapidir. Psikodramanın kavramları ve uyguladığı tüm
teknikleri empatiyi sağlamaya yöneliktir.
Hatta diğer terapilerde empati, sadece
bilişsel ve duygusal düzeyde olduğu halde psikodramada sürekli olarak karşımızdakinin rolüne girmek esas olduğundan
varoluşsal bir empati söz konusudur.
Türkçede empatiyi “kendini onun yerine
bakabildiğini biliriz. O sadece iyi bir din-
göstermezler, onu kendine ait değer
koymak” diye tanımlıyorlar ya, işte psi-
leyici değil, iyi bir anlayıcıdır da. Bize ger-
yargılarıyla yargılamayı tercih ederler.
kodramada yapılan tam da odur.
çek anlamda “anlama”yı ve “anlaşılma”yı
Sorunlarımızı terapiyle mi
çözeceğiz dersiniz?
Sorunlarımızı çözmenin birçok biçimi var.
Kendi baş etme becerilerimiz, çevremizdeki eş dosttan aldığımız, medyadan,
kitaplardan öğrendiğimiz rehberlikler…
Tüm bunlar yetmezse tabi ki terapi. Zaten
insanlar, ellerinden gelen her şeyi yaptıktan sonra terapiye geliyorlar ki bence
doğrusu da bu. Yoksa hayatımız bir terapi deneyine dönerdi.
“Empati yapmak” deniyor…
Demokratikleşme ve diyalog gibi
kavramların yanında duruyor.
Empati yapmanın belli bir yöntemi,
tekniği var mıdır? Nasıl empati
yapılır?
Bakın bu yüz puanlık uzman sorusu. Cevabı hem çok basit hem çok zor. Empati;
aşk gibi herkesin bildiği ama kimsenin
ne olduğunu tam olarak anlatamadığı bir
iletişim özelliği. Empati, “Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak
olaylara onun bakış açısıyla bakması, o
kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru
olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumun ona iletilmesi süreci” diye tarif edilir.
Tarifi bu kadar zor görünmesine rağmen
bir insanla iletişimimiz sırasında en kolayca hissettiğimiz şeydir o. Herkes, karşısındaki insan tarafından dinlenilip dinlenmediğini, anlaşılıp anlaşılmadığını bilir.
İnsan ilişkisine tadı empati katar, sıradan
iletişim onun sayesinde “muhabbet”e
dönüşür, kalitesi artar. Empati yeteneği
yüksek olan insanlarla bir şeyler paylaşmaktan zevk alırız. Çünkü onun kendisini
bizim yerimize koyduğunu, dünyaya ve
anlatılan olayı bizim perspektifimizden
sağlayan empati iletişimde ulaşılan en üst
noktadır.
İnsan ilişkilerinde, birbirimizle iletişimimizde böylesine önemli olan empati
yeteneği, maalesef hepimize doğuştan
eşit ölçüde dağıtılmamıştır. Aramızdan
bazılarında bu potansiyel doğuştan daha
yüksektir ve söylediğimiz gibi onlar çevrelerinde ilişki ustalıklarıyla hemen öne çıkar, tanınırlar. Lakin empati becerisi çalışmakla, eğitimle geliştirilebilir. Zaten kişilik
gelişiminde mesafe kat ettiğimizin önemli
göstergelerinden birisi empati becerimizdeki bu gelişimdir.
Empati becerimizi geliştirmek için önce
ilişkilerimizde gösterdiğimiz empati düzeyinin ne durumda olduğunu saptamaya
gerek var. Empati becerisi en kalitesiz
tepkiden en kaliteli tepkiye göre 1’den
10’a kadar sıralanıyor. İletişim sırasında
ne yaptığınıza, size bu sıralamaya göre
hangisinin uyduğuna bakıp ve empati
becerinizi geliştirmek için daha kaç arpa
boyu yol almanız gerektiğine karar veriyorsunuz. Bakın en kötü üç düzeyi söyleyeyim size, bu düzeylerden birindeyseniz, empati becerinizi artırmak için çok
çabalamanız gerekecektir.
1. “Senin problemin karşısında başkaları ne düşünür?” diyerek karşısındakini anlamaktan vazgeçip birtakım
toplum kurallarından, atasözlerinden
örneklerle onu hırpalama yoluna gitmek. Bu, empatinin en alt düzeyidir,
daha doğrusu empati yokluğudur.
3. “Akıl verme” düzeyine gelenler, ilk iki
düzeydeki gibi hırpalayıcı değillerdir
ama hala karşısındakini anlamaya
teşebbüs etmemişler, sadece ne
yapması gerektiğini söylemekle yetinmektedirler.
Bu üç düzeyden birisindeyseniz, hemen
işe koyulmanız gerekir. Size bu konuda
bir başucu rehberi olarak “Geçimsizler”
kitabımızı önerebilirim.
Empati yapmak tam olarak ne işe
yarar?
İnsan olmaya diyeceğim, çok kısa oldu
diyeceksiniz. Empati insan ilişkisinin A-BC’sidir aslında. Şöyle diyebiliriz sen taşlı
bir yolda da araba kullanabilirsin, toprak
bir yolda da, jilet gibi asfalt bir yolda da
kullanabilirsin. Empatiyi becerebilmiş bir
ilişki, asfalt yolda araba kullanmak gibidir. Empati tanımlaması çok zor hepimizin bildiği ama anlatamadığız bir şey,
aşk gibi… Türkçeye duygudaşlık olarak
çevirebiliyoruz, kendini onun yerine koyabilmek yani.
Kendini bir insanın yerine koyarak, bütün
önyargılardan uzak, sadece dinlemeye
odaklanmak, onu anlayabilmek… Empati yapabildiğinizde eleştirilecek, karşı çıkılacak, öğüt verilecek bir yığın durumda
daha sakin olabiliyor, kendinizi bunlardan
uzak tutabiliyorsunuz. Öyle olunca da
karşısındakinin onu gerçekten dinlediğini
anlayan kişi daha da kendisini açabiliyor.
Bu olduktan sonra eleştiri, tavsiye olabilir
ilişkinin içinde ama daha en baştan eleştiri ve tavsiye ile başlamamak lazım.
2. “Eleştiri” düzeyinde olanlar, karşısındakini anlamak için yine hiçbir gayret
45
dosya / empati
EMPATİ
Hülya ÖRS
Çorum İl Müdür Yardımcısı
MEDENİYETİ
Yeryüzünde aldığı nefes kadar yaşadığı
geliştirmektir. Kültürel kodlarımıza baktı-
yere değer kazandırma şansı olan insan,
ğımızda hayata indirgediğimiz bu anlayışı
ruhunun derin izlerini bünyesinde barın-
görmek mümkündür.
dırır. İnsanın bu serüven içerisinde; insan
tabiatına, bulunduğu konuma yakışan bir
Millet olarak sahip olduğumuz hasletler
tutum sergilemesi, insanlığın medeniyet
bizi çepe çevre kuşatıyor. Her ne kadar
algısını da gösterir.
kötü örnekler çevremizde olsa da, biz iyiyi, doğruyu ve güzeli anlatırsak, yüzyıllar
İnsanın birey olarak değerinin anlaşılması
boyu oluşturduğumuz medeniyetimizin
da, bu medeniyet algısının toplumlarda
insana değer veren yönünü gündeme
ne kadar yerleşip yerleşmediğinin gös-
getirirsek, bu özelliklerimiz sonsuza dek
tergesidir bir bakıma. Sadece kendisi için
yaşayacaktır. Düşene bir tekme de vuran
yaşayan, dünyada rahatı ve mutluluğu
değil, düşenin elinden tutan bir neslin de-
yakaladığında her şeyi unutan insanların
vamıyız. Günlük hayatımızda insana de-
oluşturduğu medeniyetler, sömürü me-
ğer veren, onu anlamaya çalışan, onun
deniyetleri olmanın ötesine gidemez. Kan
gibi olmaya çalışan değil; onu dinleyip
ve gözyaşı onlar için kendi yaşamalarının
kendini onun yerine koyan bir tutum için-
teminatıdır. Kendini yaşadıklarının sahibi;
de olduğumuzda, medeniyetimizi yaşatır
diğerlerini ise değersiz gören bir anlayış,
ve güzelliklerinden istifade ederiz.
iç muhasebesini yapamayan, onlarla
kendisi arasında empati kuramayan bir
Sadaka taşını cami avlusuna koyarken
anlayışı doğurur.
ihtiyaç sahiplerinin eline parayı tutuşturmak yerine onun mahcup olacağını dü-
Bunun için bizim medeniyetimiz ‘insanı
şünmek, insanı yaşatma düşüncesinin
zünün önünde olup da görmediği insan-
yaşat ki devlet yaşasın’ felsefesi teme-
ürünüdür. En önemlisi de kendimizi onun
ların yerine kendisi geçebilir. Yaşadığımız
linde kurulmuştur. İnsana değer veren
yerine koymaktır. Yardım alırken düşebi-
hayatta örnekleri çoktur bunun. Çeşitli
medeniyet algısı, çevresinde kurtaracak
leceği mahcubiyet duygusunun önüne
sebeplerden zenginken bir lokma ekme-
yeni ruhlar arar. Bu da insanı anlamak-
geçmek bu taşların ortaya çıkmasına
ğe muhtaç duruma gelenler, sağlıklıyken
tan geçer ve empati kurmak da insanı
vesile olmuştur. Muhtaç insanların utan-
engelli olarak hayatına devam etmek
anlamaktır aslında. Empati, karşımızdaki
ma duygusunu düşünerek onların yerine
zorunda kalanlar, güzelliğine ya da yakı-
insan gibi olmak ve ona acımak değil,
düşünen bir tasavvur geliştiğinde saygı
şıklılığına aynada saatlerce vakit harcar-
onun yerine kendimizi koymaktır. Hayat-
kültürü de gelişir. İnsanlardaki onuru ze-
ken aynaya bakamaz duruma gelenler,
taki rollerimizin değiştiğini düşünmektir.
delemeden onlara yardım edebilmenin
aile bireylerinin çokluğu ile övünürken bir
Evde, aile bireyleri arasında, iş hayatında,
adıdır sadaka taşları. İnsanlık zarafetinin,
anda dünyada yalnız kalanlar insanlığın
sokakta, okulda, yurtta, çarşıda, pazarda
diğerinin yerine kendini koymanın bizim
gerçekleridir. Atalarımız bu durumlarda
yani insanın olduğu her yerde insanı mer-
medeniyetimizdeki algılanış biçimidir sa-
empati kurabilmemiz için ‘Ne oldum de-
keze alıp, onu anlamak, bir medeniyet al-
daka taşları. ‘Düşmez kalkmaz bir Allah’
memeli, ne olacağım’ demeli’ demiştir.
gısının var olmasını gerektirir. Bize düşen,
derken biz aslında tam da bu durumu
Bizim medeniyet tasavvurumuzun temel-
sahip olduğumuz değerlerimizi koruyup
anlatmak isteriz. Çünkü insan her an gö-
lerinde de bu anlayışın etkisi büyüktür.
46
miştir. İnsan eğer çevresindeki insanlarla
lı; bir iç muhasebeyle yetimlere de aynı
beraber iyilikleri ve güzellikleri yaşaya-
gözle bakmalıdır.
biliyorsa ve buna hizmet edecek bir olgunluğa erişmişse o zaman insan olarak
“Arkalarında güçsüz çocuklar bırakıp
değerlidir.
ölecek olsalar, çocuklarının hâli nice olur
diye kaygı duyanlar, yetimlere haksızlık et-
Bizim davranışlarımızı şekillendiren me-
mekten korksunlar’’ mesajı yetimlerin du-
deniyetimizde, anne ve babaya öf bile
rumunda kendileri veya kendi çocukları
demeyecek bir tavır ve davranış içinde
kaldığında nasıl bir durumda olacaklarını
bulunabilmek vardır. Bu da bir gün ken-
düşünmeyi bizlere telkin eder. Bu anlayış
disinin de aynı durumla karşılaşacağını
bizim medeniyet algımızdaki temel taşları
hatırlatır insana bir bakıma. Anne baba-
oluşturur. Bazen bir baş okşama, bazen
ya sözlü ifade ve fiili davranışların en alt
bir tebessüm onların dünyalarında yeryü-
düzeyine bile müsaade etmeyen bir me-
zünün en güzel sıcaklıklarından birini on-
deniyet, ahlaki değerlerin insan kalbinde
lara tattırmaktır. Onların arkasındaki dağın
oluşturacağı tezahürlerin bir sonucudur.
yokluğunu hissetmeden hayatına devam
Kaldı ki anne ve babaya öf bile demekten
edebilmesi bizim sorumluluğumuzdadır.
imtina edebilecek bir tutum içinde olan
Çünkü onlar, topluma emanettir.
insanın, onun diğer hizmetlerini görmede
herhangi bir zafiyet içinde olması düşü-
Bütün bunlar yaratılışımızdaki anlamı
nülemez. Çünkü onlar artık Allah’ın bi-
kavradığımızda ve hayatımıza indirge-
rer emaneti niteliğindedir. Aynı zamanda
diğimizde bir davranış modeli olur. Me-
anne babanın yaşadıklarını bir gün ken-
deniyetimizin hücrelerini oluşturan bu
disinin de yaşama olasılığının her zaman
anlayışlar bizim kimliğimizdir. Empati me-
var olduğunu bilen bir insan için, empati
deniyeti bu kimliğimizin dayandığı temel-
yapmak kaçınılmaz olmalıdır. Anne baba-
lerden beslenir. Böyle bir ağ ile örülmüş,
nın, hayatını adayarak yetiştirdiği, sağlı-
detaylara önem vermiş bir anlayışta nasıl
ğını onun için feda ettiği evlatlarından bir
olur da insanlar, mahallesindeki insanla-
vefasızlık örneği olarak böyle bir söz söy-
rın durumundan habersiz olur? Sokakta
‘Komşusu açken tok yatamayan bir ec-
lemek yarın aynı davranışla karşılaşabile-
yürürken gördüğü bir olumsuzluğa ka-
dadın evladıyız. Açlığı bilmek ve kendisi
ceğinin işaretidir. ‘Herkes ektiğini biçer’
yıtsız kalır? Evinde eşine ve çocuklarına
tokken başkasının aç olduğunu anlayıp
atasözü anneye babaya ‘öf’ demenin
sevgisini göstermez? Anne babasını bir
kendini onun yerine koyabilmek insani
karşılığı olarak önümüzde durur. Bu ka-
yük olarak görür? Arkadaşına lakap ta-
değerleri güçlendirir. Bencilliği ortadan
dar ince bir çizgiyi işaret eden bir anlayış
kar? Haklı olmadığı bir durumda kendini
kaldırır. Paylaşımın en güzel örneklerinin
empatinin ne kadar gerekli olduğunu da
temize çıkarmak için yalan söyler? Baş-
ortaya çıkmasına vesile olur. Bu da, ben
bize gösteriyor
kasının düştüğü zor durumdan istifade
etmek ister? Yetimin gözyaşını silmek için
merkezli bir hayat yerine biz merkezli bir
hayatın yaşanmasını sağlar. İnsanı etten
Yetimi kendine yakın tutmak, bir yetimin
ve kemikten bir varlık olmaktan kurtarır.
başını okşamak duygusu ile yoğrulmuş
Ruhunu harekete geçirerek ruhunun asıl
bir medeniyet dünyası empatinin en gü-
Biz iyiyi güzeli doğruyu ruhumuzda canlı
mecrasında var olmasını sağlar. Çünkü
zel örneklerinden birini verir bizlere. Böyle
tuttukça ve bunu hayatımızın içine dahil
biz kendimiz için istediğimizi başkası için
bir anlayış ile örülü dünyada insan nasıl
ettikçe bizi biz yapan empati medeniyeti-
de istemezsek bundan sorumlu olacağı-
olur da sadece kendisi için yaşayabilir?
mizi gelecek nesillere aktarabiliriz.
mızı biliriz. Medeniyetimiz ve dolayısıyla
İnsanlar rahat ve mutlu hayatlarını geç-
da zihin dünyamız bu telkinlerle şekillen-
mişteki yokluklarını düşünerek hatırlama-
girişimde bulunmaz?
47
dosya / empati
BEN-Ü SEN
Aygül FAZLIOĞLU
Bakanlık Müşaviri/Sosyolog / Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
48
Günümüzde bir çok bilimsel araştırma, sağlıklı iletişimin en temel ilkesinin
empati olduğunu ortaya konmuştur. Empati, karşımızdaki insanı onun gözleri
Yazıma Mevlana’nın
“Aynı dili
konuşanlar değil,
aynı duyguyu
paylaşanlar anlaşır”
cümlesinin bana
ifade ettiklerini
sizlerle paylaşarak
başlamak istiyorum.
Dillerimiz,
dinlerimiz farklı olsa
da duygularımız,
düşüncelerimiz,
umutlarımız bizi
biz yapmakta, bizi
bir araya getirmekte
ve EMPATİ
kurdurmaktadır.
Başka bir deyişle
kendimizi,
karşımızdakinin
yerine koymamızı,
olaylara onun
bakış açısıyla
bakmamızı ve o
kişiyi anlamamızı
sağlamaktadır.
İnsan ilişkilerimizi
geliştirmeyi
ve insanlar
arasındaki kavga
ve çatışmalarımızı
azaltıp zamanla
yok olmasını empati
duygumuz ile
sağlarız.
ile dünyayı görebilecek kadar iyi algılayabilmektir. Empati kurmak için öncelikle karşımızdaki kişinin bizden farklı değerleri, inançları olduğunu bilmek
ve bunu kabul etmek gerekir. Bu kabulden hareketle, etkileşimde bulunduğumuz kişinin haklı ya da haksız, iyi ya da kötü biçiminde yargılanmaması,
sadece onun durumunun anlaşılabilmesi için çaba gösterilmesi gerekir.
Kendimizi çok uzun ömürlü bilinen, ülkemizde de çok sevilen çınar ağacı gibi
hayal edelim ve köklerimizin toprağın çok derinliklerine gittiğini düşünelim.
Toprağın derinliklerine baktığımızda, kökleri çok derinde ve yaygın olan çınar
bu sayede topraktan ihtiyaç duyduğu her şeye kolaylıkla ulaşabilmektedir.
Köklerin her bir ucundaki din, dil, ırk, mezhep ve kültür ayrımının olamayacağını çınar ağacının kökünün derin olması bunu bize göstermektedir. Ülkemizin çeşitliliği de tıpkı çınar ağacının kökleri gibi işlev görebilir. Yaşadığımız şehirlere baktığımızda da durum böyledir. Tuncelili, İzmirli, Batmanlı, Samsunlu,
Edirneli, Yozgatlı… Görünüşte şehirlerimiz farklı; âdetlerimizde, geleneklerimizde ve yaşantımızda değişiklikler olabilir. Ancak hepimizin beklentilerini,
umutlarını, hayallerini ortak noktalar haline getirebilirsek Türkiye olarak çınar
ağacı olabiliriz.
Osmanlı döneminde hemen her şehirde gördüğümüz farklı etnik ve kültürel
yapıdaki insanların birlikte yaşama düşüncesinin çok somut örnekleri olarak,
cumbalı Müslüman Türk evleriyle, Rum evlerinin ya da Süryani evleri ile Türk
evlerinin ya da Ermeni evlerinin aynı mahallede sırt sırta, yan yana durmasında görürüz. Manisa’nın eski Kula sokaklarını, İstanbul’un Heybeli ve Büyükada’sını, Mardin’in abbaralarını Antakya’nın sokaklarını dolaştığınızda iç içe
yaşayan insanlara bizzat şahitlik ederiz. Aynı toprağın üzerinde, aynı havayı
soluyup, duvarı olmayan bitişik bahçelerde oynayan, aynı meyveleri yiyen,
mevsiminde aşureyi paylaşan, aynı pazardan alışveriş yapıp, aynı sokakları,
aynı çeşmeleri kullanıp benzer kültürel ürünler ortaya çıkaran ve ortak ritüellere birlikte katılan insanlara rastlarız. Kimimiz Ramazan ayında, bazılarımız
Muharrem ayında, bazıları da Şubat’ta oruç tutar. Cenazemiz olduğunda
onlar evlerimize gelip başsağlığı dilerken ve/veya camiye gelip yanımızda
olduğunu hissettirirken, biz de onların cenazesi için kiliselerine gideriz. Bu
bağlamda baktığımızda BEN ve ÖTEKİ diye farklılıkları pekiştirmek yerine,
farklılıkları tanımalı, kabul etmeli ve bunlar arasında yüzeysel anlaşma ya da
uzlaşmanın ötesinde birliktelikler aranmalı, EMPATİ kurmalı, farklı toplumlar
arasında köprü kurarak, ön yargıların, yanlış yorumlamaların ve anlamaların,
kutuplaşmaların üstesinden gelmeliyiz. “Ben-ü Sen1”i görmeliyiz.
1 Farsçada "ben ve sen" anlamına gelir. Aynı zamanda Diyarbakır'daki ünlü
surların yedi burcundan birinin adı ve aynı isimde de bir mahalle mevcuttur.
49
dosya / empati
Gerçekten dünyanın en şanslı milletiyiz
olacaktır. Etkileşimin varlığı bütün top-
kültürüne ve eylemlerine yansımaktadır.
ki öyle kentlerimiz var ki mesela Mardin
lumların, bütün değişme aşamalarında
Ancak bu farklılıklar nedeniyle her insa-
mesela İstanbul, mesela Hatay kentleri…
toplumsal bütünlüklerin korunmalarına
nın, her toplumun tamamen ayrışmaları
Camileri, kiliseleri, sinagogları, mabetleri
yol açmaktadır. Toplumsal bütünlük top-
içerdiği anlamına gelmemelidir. Çünkü
ve manastırları, farklı lezzetleri ve kültür-
lumun çeşitli kurum ve öğeleri arasındaki
İnsanların ve toplumların “ortak akıl” di-
leri ile etnik temelli, mezhep temelli top-
ilişkinin devamıdır. Bu ilişki ahenkli ya da
yebileceğimiz ortak kabulleri bulunmak-
lumu ayıranlara karşı insanlığı birleştiren
çatışmalı bir şekilde devam ettiği sürece
tadır. İşte bizi biz yapan bu ortak akıldır.
kentlerimizdir. Nerden bakılırsa bakılsın
toplumsal bütünlük var demektir.
Aynı topluluğa ait bireyler arasında, aynı
ışığın güzelliklerini görmek mümkündür.
sınıfa mensup olma durumu çatışmanın
Şehir kültürünü benimseyenler, hiçbir
Bilindiği üzere toplum birbirinden çok
yoğunluğunu azaltmaktadır. Çünkü farklı
şehri tek kültürlü, tek etnisiteli, tek mez-
farklı sosyal gruplardan oluşmaktadır. Bu
kültürler çatışmasıyla karşılaştırıldığında,
hepli yapma çabası içine girmezler. Za-
farklı sosyal yapıların her birinde farklı de-
daha fazla karşılıklı bağımlılık yaşanmakta
ten toplum dediğiniz şey, birçok öğeden
ğerler ön plana çıkmaktadır. Örneğin bir
ve sık iletişim halinde olmaktadırlar. He-
meydana gelmiştir. Toplumsal yapının
sosyal grupta baskın olan değer ekono-
pimizin ortak amacı; farklı renkleri göre-
temelinde insan ilişkileri vardır. İşte bir
mik amaç ve çıkarlar olurken, bir başka
rek, birbirimizin farklı lezzetlerini tadarak,
toplumu meydana getiren bütün birim ve
sosyal grupta ise kültürel haklar ön pla-
farklı çiçeklerini koklayarak, farklı şarkıla-
öğeler birbiriyle devamlı bir etkileşim ha-
na çıkabilmektedir. Bu gruplar üyelerinin
rını söyleyerek, dostluğumuzu büyüterek,
lindedir. Her bir öğe, ötekilerini etkiler ve
sosyal, kültürel, ekonomik ve psiko-sos-
toplum olarak, insan olarak birlikte geliş-
onlar tarafından etkilenir. Bu etkileşme ve
yal ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar.
mek, katılımcı, harmanlayıcı ve eşitlikçi
etkilenme zorunlu bir ahengi ve çatışmayı
Örneğin İstanbul’da ya da herhangi bir
bir dünya içinde yaşamaktır.
belirlemez. Bazı durumlarda bazı öğeler
büyük şehrimizde bir apartmana girdiği-
arasında çatışma olabilir, işçi ve işveren
mizde bir katta Tokatlı, bir katta Sivaslı,
M.LutherKING’in söylediği gibi “Kuş-
arasında olduğu gibi. Bazı durumlarda
bir başka katta Diyarbakırlı, Adanalı otu-
lar gibi uçmasını öğrendik, balıklar gibi
da ahenk olabilir, kent yönetimi ile kente
rabilir. Onların hepsi ortak kültürümüzün
yüzmesini öğrendik ama kardeşçe yaşa-
yaşayanlar arasında olduğu gibi.
Anadolu’nun ürünü oldukları için bizim
masını unuttuk.” Barış içinde birlikte va-
açımızdan önemli olan bu farklılıkları
rolmak ancak başkalarını sayarak birlik-
Toplumsal değişimin ve farklılığın dina-
ahenkli bir zenginliğe dönüştürebilmektir.
teliği aramakla mümkündür. Bunun yolu
miği ya da mekanizması bu etkileşim
Burada önemli olan farklı inanç ve kültüre
da tek bir bakış açısını ve hayat tarzını
sürecinde yaşanır. Öte yandan, hangi
mensup olan bireylerin birlikte, hukukun
herkes için iyi diyerek evrenselleştirmek
öğelerin ne zaman ne şekilde hangi öğe-
koruması altında ve barış içerisinde ya-
yerine, farklılıkları koruyarak, bireyleri ve
leri hangi ölçüde etkilediği, öteki öğeler
şamasıdır.
hayat tarzlarını bir arada, çatışmaya dö-
üzerinde nasıl bir etki bıraktığının anlaşıl-
nüştürmeden yaşamasını sağlamak, em-
ması toplumsal değişimin, toplum düze-
Belki burada bu farklılıklar içinde bizim
yindeki oluşumun haritasını ortaya koyar.
duruşumuz nedir, ne olmalıdır, EMPA-
Doğal olarak da bu harita farklı niteliklere
Tİ nasıl kurmalıyız? Bu sorulara cevap
Gerçekten gittikçe küçülen bir dünya-
sahip toplumlardaki farklı yapıları, özellik-
vermeliyiz. Sürekli değişen ve gelişen
da yaşıyoruz. Yalnızca kendi toplumu-
leri ortaya çıkarmaktadır. Nasıl ki renkleri
toplumsal hayat nedeniyle insanların ve
muzun, ülkemizin kültürü, coğrafyasıyla
harmanlayıp bir araya getirdiğimizde bize
toplumların sorunları ve ihtiyaçlarında da
sınırlı değiliz. Ülkeler ve kültürler arasın-
bir anlam ifade ediyor ise; aynı bir ebru
farklılaşmalar görülmektedir. Her insan
daki uzaklıkların azaldığı, belki de bir gün
sanatı gibi, tek bir renkten oluşamıyor. Ya
farklı fiziki, maddî yaratılışa sahiptir, Aynı
tümden ortadan kalkacağı bir çağın eşi-
da öyle bir mimari, öyle bir halı düşünün
şekilde her toplum dili, tarihi, örf ve adet-
ğindeyiz. İşte tam da bu noktada birbi-
ki tek bir motifle ortaya çıkartılmış olsun,
leri gibi unsurların etkisiyle birbirinden
rimizi anlamanın, EMPATİ kurmanın tam
ikinci bir unsur barındırmasın. Toplumsal
farklı kültüre sahiptir. Bu farklılıklar insanın
zamanıdır…
yapı dediğinizde de mutlaka farklılıklar
ve toplumun her türlü maddî ve manevî
50
pati kurmaktır.
gelin
tanış
olalım
duygudaş
Hulusi GÖLPINAR
ASP Uzman Yardımcısı
Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü
ol al ı m
51
dosya / empati
Empati Üzerine
Empati, kelime yapısı itibariyle Latince’deki “iç, içine, içinde” anlamına gelen
“em” ön eki ile Grekçe’deki “duygu, acı,
ıstırap, algılama” anlamına gelen “pathe-
Küçük Bir Hikaye:
ia” sözcüğünden türetilmiştir.
Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden
Istılahta ise empati, kişinin, kendisini kar-
eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor
şısındakinin yerine koyarak onun duy-
ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyor-
gularını ve düşüncelerini doğru olarak
du. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ula-
anlama çabasıdır. “Aynı dili konuşanlar
şıyordu Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün
değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşa-
bağları kopardı ve “Ya ben giderim, ya da baban
bilir” der Hz. Mevlânâ. Yaşadığımız şu
bu evde kalmayacak” diyerek rest çekti. Eşini
iletişim çağında küreselleşmeyle beraber
kaybetmeyi göze alamazdı .
iyice küçülen dünyamızda insanların ferdi
olarak; birbirlerine olan saygıyı yitirme-
Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mut-
mesi ve bencilleşmemesi ancak empati
lu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve
ile mümkün olabilir. Toplumsal olarak ve
bir de çocukları vardı. Eşi için çok mücadele
devletler arası ilişkilerde savaşların, em-
etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için
peryalizmin, ırkçılığın, soykırımların ve her
çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı.
türlü ayrımcılığın önüne yine empati ile
Hala ona ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde
geçilebilir. Hatta çevreye ve yaşayan di-
ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm
ğer canlılara zarar vermemek de empati
yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden
sayesinde olabilecektir.
kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihti-
Duygudaşlıkta diyebileceğimiz empatiyi;
yacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu
kendilerine hiç empati yapılmayıp binler-
tür sorunlar yaşamayacaktı .
cesi katledilmiş olan bir Kızılderili şöyle
tarif etmiş: “Beni yargılamadan önce, be-
Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazır-
nim makosenlerimle dolaşmalısın!”
ladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can
Acaba birileri empati yapsaydı binlerce
“Baba ben de seninle gelmek istiyorum.” diye
aborjin öldürülür müydü? Ya da birilerinin
ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola
zenginleşmesi uğruna Afrikalılar açlıktan
koyuldular. Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç
ölür müydü?
bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor
seçiyorlardı. Minik can sürekli babasına “Baba
Yine birileri kürk giyecek diye canlı canlı
nereye gidiyoruz ?” diye soruyor ama cevap
fok balıkları öldürülür müydü? Zevk için
alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü
Afrika safarilerinde zavallı hayvanlar telef
anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor,
edilir miydi?
oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu.
Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine
52
ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ
evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın
bir köşesini temizledi, hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En
son da babasını sırtladı, yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden
üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç
battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü. Dünya
başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası
yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu
tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi
yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise
olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece
seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına
eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der
gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve
hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Buna mecburum” der gibi baktı
babasının yüzüne ve Can’ın elini tutup hızla barakayı terk
etti. Arabaya bindiler.
Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o
soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor, diyemiyordu. Can “Baba sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim” diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte
deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında “Beni
affet baba” diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul
sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu “Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için
beni affet” diye hatasını belli ediyordu. Babası oğlunun bu
sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu “Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen
beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum”.
53
dosya / empati
İnsan olmanın sorumluluğu yanı sıra bir de
lık olmamız gerekir ki öyle olduğumuzu
Müslüman olmanın sorumluluğunu taşı-
düşünüyorum. Çünkü bu kadar
yan bizlerin son yüzyılın Avrupa’dan
yoğun faaliyeti ve sosyal yar-
devşirilen kelimesi “empati”yi yüz-
dım çalışmalarını ancak ken-
yıllardır zaten yaşıyor olması gere-
dinizi “engellilerin, yaşlıların,
kirdi. Birbirimizin mutluluğuyla se-
muhtaçların, sokak çocuklarının,
vinen, sıkıntısıyla üzülen bireyler ve
öksüz ve yetimlerin” yerine koyarak
toplumlar olmamız gerekirdi. Haset,
yapabilirsiniz. Örneğin; yıllık olarak 1,2
bencillik, vurdumduymazlık ve kıs-
milyon engelli ve yaşlı vatandaşımıza düzenli
kançlık gibi kelimelerin lügatimizde ol-
aylıklar yatırılmaktadır. Yine yıllık 240 bin eşi ve-
maması gerekirdi. “Bana değmeyen yılan
fat etmiş muhtaç durumdaki kadınlara aylık 250
bin yıl yaşasın” ve “Her koyun kendi bacağın-
TL düzenli nakdi yardım verilmektedir. 2 milyo-
dan asılır” gibi sözler bizim atalarımızın olma-
nu aşkın haneye her yıl düzenli olarak yakacak
ması gerekirdi. Temennimiz farkındalığı artıran
verilmektedir. Ortalama 3 milyon çocuk için an-
sosyal politikalarımızla ve “İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle
davran, insanların sana yapmasını istemediğin
şeyi sen de onlara yapma” düsturuna riayet
ederek bu kavramı içselleştirerek yaygınlaşacağına olan inancımızdır.
Bir halk masalında şöyle geçer: Göğsü kınalı
serçe kuşu vardır, ufacık... Gök gürleyince yere
yatar da ayaklarını havaya kaldırırmış. “Neden
böyle yapıyorsun?” diye sormuşlar. “Bu kadar
mahlûkat var yerde. Olur da gök yıkılıverirse,
dayak olmak için ayaklarımı kaldırıyorum” demiş. Böyle dermiş bir yandan da titrermiş gök
gürlerken. “Korkumdan” dermiş “Kırk kantar
yağım eriyor.”
"Be” demişler” sen kendin beş dirhem yoksun,
nereden oluyor da kırk kantar yağın eriyor?”
“Aa! Herkesin kendine göre dirhemi, kantarı
var” demiş serçecik “Siz ne anlarsınız?”
Çok güzel misallendirilmiş aslında bu masalda empati. İnsanlar şu minik serçeden aldıkları
dersle herkesi onların kendi pencerelerinden
değerlendirse ne güzel olurdu değil mi!
Bir Belediye Başkanı en iyi kaldırımları önce
kendisi engelli koltuğunda dolaşarak yapar. Ancak böylelikle anlayabilir engellilerin sıkıntılarını.
Bizim de empatinin en çok kurulduğu Bakan-
54
Temennimiz
nelerine şartlı eğitim ve şartlı sağlık yardımları
farkındalığı artıran
bin öğrencinin öğle yemeği verilmektedir. 10
sosyal politikalarımızla
ve “İnsanların sana
nasıl davranmasını
istiyorsan sen de
onlara öyle davran,
insanların sana
yapmasını istemediğin
şeyi sen de onlara
yapma” düsturuna
riayet ederek bu
kavramı içselleştirerek
yaygınlaşacağına olan
inancımızdır.
kapsamında nakit destek sağlanmaktadır. 600
bine yakın çocuk ailelerine tekrar kazandırılmış
olup 36.592 çocuk ailesinin yanında desteklenmektedir. Yetiştirme yurtlarındaki düzenlemeler
ve sevgi evi uygulamalarıyla %31 olan eğitim
başarıları %66’ya ulaşmıştır. Toplam 36.485
gencimiz işe başlatılırken engellilerde 27.443
kişilik istihdam sağlanarak kamudaki engelli sayısında %475’lik bir artış olmuştur.
Bu verilerin hepsini yazmaya kalkışsak sayfalar
süreceğinden sadece birkaçına değinebildim.
Dışarda açlıktan ve soğuktan perişan halde bir
çocuk olduğunda aynı soğuğu ve açlığı hissettiği için, şiddet gören bir kadınının ıstırabını
yüreğinde yaşadığı için, engelli bir vatandaşın
yaşadığı hayatı onun engeline bürünerek gözlemlediği için; evinde rahat uyuyamayan, mesai
mefhumu tanımayan personelimiz oldukça biz
daha çok empati yapacak ve “Kimsenin kaybolmasına izin vermeyiz, çünkü biz büyük bir
aileyiz” diyeceğiz.
Önce eşimizle ve çocuklarımızla, sonra etrafımızdaki tüm insanlarla ve canlılarla duygu diliyle iletişim kurup, bütün anlaşmazlıkların, husumetlerin, kavgaların ve savaşların son bulduğu
bir dünyada yaşamak dileğiyle…
EMPATİ
NE DEĞİLDİR?
Yrd. Doç. Dr. Yusuf GENÇ
Bakanlık Müşaviri
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Günümüzde empati üzerinde
çok söz söylenmekte, yazılmakta ve çizilmekte.
Hatta empati merkezleri her geçen gün artmakta
ve bu kelimenin geçtiği yerlerde kavram
üzerinden prestij kazanılmaya çalışılmaktadır.
Kavram ne zaman ortaya çıktı, nasıl çıktı,
hangi boşluğu doldurdu, yönü nasıl değişti ve
halen nasıl anlaşılmaktadır. Böyle bir şeyden
bahsedilebilinir mi? Sadece psikoloji veya
psikiyatri alanında mı kullanılıyor? Ya da
günlük konuşma diline nasıl indirgendi, toplum
bundan ne anlıyor? Dahası ben bu kavramdan
ne anlamalıyım? Ne söylemek istediğim zaman
bu kavramı kullanma ihtiyacı duymalıyım gibi
sorulara cevap bulmaya çalışalım.
55
dosya / empati
Kavram 1890’larda ilk kez Almanya’da
bir yeteneğiniz yoksa yaptığınız başka bir
“Einfühlung”=ona uyabilme” kelimesi ile
şey olur ve genelde de böyle oluyor.
kullanılmaya başlandı. 1900’lü yılların başında Yunanca “em” = “..in içinde, içer-
İkincisinde karşımızdaki kişinin bilişsel ve
de"; “pathia"= “hissetme” kelimelerinin
duygusal olarak duygu ve düşüncelerinin
birleşiminden oluşan“empathia”kelimesi
doğru olarak anlaşılması istenir. Duygusal
ile karşılık buldu. 1909 yılında bu iki ke-
rol almanız için bilişsel rolünüzün başa-
limeden etkilenilerek İngilizceye “em-
rılı olması gerekir. Bazı psikologlar bu iki
paathy” = “bir başkasının ayakkabısını
temel öğenin yanında güdüsel bileşenin
giyebilme” olarak tercüme edildi. Alman
de olması gerektiğini savunurlar. Bu üç
Psikolog Thedor Lipps empatiyi “Bir in-
bileşenin beraberce oluşması ileri seviye
sanın kendisini karşısındaki bir nesneye,
eğitim ve oyunculuk gerektirir. Çocuğu
örneğin bir sanat eserine yansıtması,
ölen bir annenin ağlaması olayını örnek
kendini onun içinde hissetmesi ve bu
alalım. Her anne ölen çocuğu için ağlar.
yolla o nesneyi özümseyerek anlaması
Ağlamak ortak yön. Nasıl ağlar. ne kadar
süreci” olarak tanımlamıştır. Empati kav-
ağlar, acısını nasıl dindirir, nasıl deşarj
ramı üzerinde en fazla uzlaşılan Carl Ro-
olur, kaybettiği değerin yerini ne ile dol-
gers’un “bir kişinin kendisini karşısındaki
durur, nasıl teselli olur. Cevap bekleyen
kişinin yerine koyarak, o kişinin duyguları-
daha pek çok soru var. “Ateş düştüğü
nı ve düşüncelerini doğru olarak anlama-
yeri yakar” derler, ateşin düşmediği yer-
sı, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi
de nasıl ve ne kadar kor çıkar; Bunların
süreci” şeklindeki tanımıdır.
olması, oluşması, olgunlaşması ne kadar
mümkün, sizin yorumunuza bırakıyorum.
Empati üç temel öğeden yola çıkarak
açıklanmaya çalışılır. Birincisi; empati
Üçüncüsü ise; empati kuran kişinin zih-
kuracak kişiden kendisini karşısındaki-
ninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki
nin yerine koyarak olaylara onun bakış
kişiye iletilmesi istenir. Varsayalım ki kar-
açısıyla bakması istenir. Her insanın özeli
şımızdaki kişinin bilişsel, duygusal ve gü-
diğerlerinden farklıdır. Alt besleyicileri,
düsel durumunu anladık. Ne anladığımızı
kurguları, eğilimleri, algılama biçimi, yak-
ona ifade etmezsek ya da edemezsek
laşım tarzı, alınganlıkları, incelikleri, tarzla-
doğru anlayıp anlamadığımızı test etmiş
rı vs çok fazla değişkenlik gösterir. İnsan-
olamayız. Zihnimizde oluşturduğumuz
lar subjektif bir kimliğe sahiptirler. Her ne
empatiyi karşımızdaki kişiye anlatma
kadar objektif olunmak istendiği üzerinde
becerimiz, kelime hazinemiz, kendimizi
söylemler olsa da bilim bunun mümkün
ifade yeterliliğimiz ne kadar başarılıdır.
olmadığını sürekli söylemektedir. Bir in-
Kendini daha fazla beden dili ile anlat-
sanı anlamak istiyorsak onun rolüne gi-
maya çalışan, ifade edemediği kelime-
rerek, onun özeli üzerinden olaya bak-
lerin yerini “şey” kelimesi ile doldurmaya
mamız gerekir. Hatta kısa bir süre onun
çalışan bir toplumun başarısı ne kadar
rolünde kalarak daha sonra kendi rolü-
olur, bilemem. Hatta karşımızdaki kişinin
müze geçmeliyiz. Açıkçası rol yapmayı iyi
bizi anlama kabiliyeti nedir, doğru anlat-
beceren bir senarist olmalıyız. Bunu ba-
mak mı önemli, doğru anlaşılmak mı? Ne
şardığımız kadar empati yapabiliriz. Bunu
dersiniz, bilemem ama her halde anlaşı-
kaç kişi yapar, hiç kimse yapamaz mı,
lan dikkate alınmalı, anlatılanla anlaşılan
bunlar cevap isteyen sorular. Eğer böyle
arasında nasıl bir ilişki kurulabilinir. Anla-
56
Empatinin aile içinde
kullanımı günlük hayatta
ayrı bir sorun olarak
durmaktadır. Aile içinde;
eşler arası ve ebeveyn çocuk
ilişkilerinde sorunlar ve
uygulamalar empati ile
çözülmeye çalışıldığında
bakış açılarının geniş
tutulması ve yaklaşım
tarzları çok önem arz
etmektedir. Yapılabilecek bir
çok şey, çözülebilecek birçok
sorun empatik yaklaşımla
düğümlenebilir veya
büyüyebilir.
57
dosya / empati
tanın kabiliyetiyle, anlaması istenen kişi-
odağı, anlayış ve yaşayış tarzı olarak ara-
nin kabiliyetleri arasında ne kadar yakın-
da otuz yıllık bir zaman farkı varsa, işin
lık var. Şunu da biliyoruz ki, siz ne kadar
içinden nasıl çıkabilirsiniz? Çocuğunuzla
mükemmel anlatırsanız anlatın, karşınız-
onun penceresinden bakarak konuşabilir
daki anlayabileceği ve kapasitesi kadar,
misiniz ya da bu annem babam beni bir
ya da anlamak istediği kadar anlar. İlgili
türlü anlamıyorlar diye içinden mırılda-
kişiyi belki teselli edebiliriz, ama onunla;
nan bir çocuk mu var karşımızda? Bir de
onun kadar, onun iştahı ve hazzı kadar,
bunu sessiz düşünüyor ve ruh halini size
onun deşarj olabileceği kadar her halde
yansıtmıyorsa ne dersiniz?
Bir kişiyle
iletişim kurarken iletişimi
başlatan, verilmek istenen mesaj,
kullanılan kanal, iletişime
girilen kişi ve o kişinin tepkisi,
etkileşimin kurulduğu ortam,
kullanılan filtreler, beyinlerdeki
gürültüler (önyargılar) hepsi
çok önemli.
ağlayamayız. Aynı yemekten iki kişinin
aynı tadı alması, aynı seviyede doyması,
Çocuklarımızla onların dilinden konuş-
ne kadar mümkünse, ağlama ve empati
mak nasıl olur acaba, hiç düşündük mü?
kurma arasındaki sağlıklı ilişki de, o kadar
Ne isterlerse almak mı, ne derlerse onay-
mümkündür.
lamak mı ya da çoğu kere hayır demek
mi? Çocuklar sessiz konuşan, kendilerini
Empatinin aile içinde kullanımı günlük ha-
ailelerine ifade etmek yönünde sorunları
yatta ayrı bir sorun olarak durmaktadır.
olan, çoğu kez onlara yüklenen misyo-
Aile içinde; eşler arası ve ebeveyn çocuk
nun altında ezilen, istediklerini yapama-
ilişkilerinde sorunlar ve uygulamalar em-
yan, dahası eğitim süreci içinde çocuk-
pati ile çözülmeye çalışıldığında bakış açı-
luğunu yaşayamayan birer hammadde
larının geniş tutulması ve yaklaşım tarzları
gibidirler. Onlara imkanlar sunulmalı, nasıl
çok önem arz etmektedir. Yapılabilecek
kullanacakları öğretilmeli, altından kalka-
bir çok şey, çözülebilecek birçok sorun
bilecekleri hedefler gösterilmeli, ondan
empatik yaklaşımla düğümlenebilir veya
sonra süreç yönetimi onlara bırakılma-
büyüyebilir. Eğitim çağında çocuğu olan
lıdır. Onlar, hayır denmekten, müdahale
bir aile, çocuğuna ders çalıştırmak isti-
edilmekten, nasihatlerle doyurulmaktan
yor. Çocuğun bilgisayarda çok sevdiği bir
hoşlanmazlar. Belki empati onlarla onların
oyunu oynadığı veya televizyonda sevdi-
döneminde onlar gibi olmaktır, diyebiliriz.
ği filmi izlediği bir ortamda oğlum ya da
Diyebiliriz de bunun uygulaması var mı?
kızım “haydi ders çalışmaya” dendiğinde
Onu bilmem. Siz belli bir yaşa gelmiş,
ve arkasından “ben senin yerinde olsam
tecrübi ve ilmi yönlerle bir çok şeyi kavra-
yarın sınav varken mutlaka dersimle ilgile-
mış, kişiliği ve davranışları oturmuş, bel-
Belki de ilk akla gelen şey ona acımak
nirdim” dense (ki bu çok kere söyleniyor)
ki de fikirleri sabitlenmiş(!) bir kimliğe de
olacaktır. Halbuki o acınmak değil, oldu-
bu bir empati olur mu? Ya da esas em-
sahipsiniz. Kendi çocukluk döneminize
ğu gibi toplumda yer bulmak istemekte-
pati ben bu çocuğumun yaşında olsam
inebilirsiniz, ancak çocuğunuzun döne-
dir. Ne o sağlıklı hale gelebilir, ne de siz
böyle yapmaz, ders çalışırdım, hatta be-
mine inmeniz bir hayli zor. Böyle yaklaşı-
onun gibi fonksiyon kaybı yaşayabilirsiniz.
nim zamanımda ben hep çalışıyordum,
lırsa çocukların anlaşılması kolaylaşabilir.
Onu anlayabilmek için, konuştuğunu an-
dense. Bunun adı ne olurdu? Bu sorular
Biz bize göreyiz, çocuklarımız kendilerine
lamak değil, onun gibi olmak gerekir. Bu
cevapsız sorulardır. Çünkü benim zama-
göredir. Onun yerine giremezsiniz, ancak
bile yetmez. Onun gibi olsanız dahi aynı
nımda internet ve bilgisayar yoktu. Ben
onun nasıl davrandığını görebilirsiniz. Na-
imkanlara/imkansızlıklara sahip olmaya-
de kullanmasını bilmem. Tatmadığınız,
sıl olması gerektiği yönündeki telkinleriniz
bilir veya aynı bilinçte olamayabilirsiniz.
hazzını almadığınız, ona karşı bir bağım-
ise muamma.
Bu durum, onu anlamanızı zorlaştırır.
Empatinin olmazsa olmazı karşınızdaki
lılık oluşturmadığınız bir konuda karşıdaki çocuğun ruh halini anlamak mümkün
Günlük hayatta karşılaştığınız bir engelli-
kişiyi onun gibi anlamak ve anladığınızı
mü? Bir de kuşak farkından dolayı ilgi
yi düşünelim. Empati yapmaya çalışalım.
ona onaylatmaktır.
58
ötekinin neler düşündüğünü, o kişinin
acı içindeki birini gözlemlediklerinde
düşüncesi doğrultusunda değerlen-
benzer duygular içeren tepkiler vere-
direrek duygusal olarak anlama ve
rek diğerlerinin duygularıyla ilgilendik-
muhatabının
özümse-
lerini gösteren davranışlar sergilerler.
yebilme veya ötekinin ayakkabısını
Örneğin, bir bebek ağladığında diğer
giymek benzetmesi ile tanımlanır. Bir
bebekler de ağlarlar. Sonra ilk ağla-
kişiyle iletişim kurarken iletişimi baş-
yanın ağlama hızı artar. Kendisiyle
latan, verilmek istenen mesaj, kulla-
dış dünyası arasında ayrım yapma
nılan kanal, iletişime girilen kişi ve o
yeteneği olmayan bebek, diğer be-
kişinin tepkisi, etkileşimin kurulduğu
beğin sıkıntısını kendi sıkıntısıymış
ortam, kullanılan filtreler, beyinlerde-
gibi yorumlar. Üçüncü basamakta
ki gürültüler (önyargılar) hepsi çok
sen merkezli gidilir. Kendi düşünce-
önemli.
lerden ziyade doğrudan karşıdaki
duygularını
kişinin duygu ve düşünceleri üzeriİletişimde neden empati kurmaya ça-
ne yoğunlaşılır, onun ne düşündüğü
lışılır? Karşıdaki kişinin daha iyi anla-
ve hissettiği anlaşılmaya çalışılır. Her
şılması için veya sorun varsa çözüm
bir aşamanın handikapları vardır. İlk
üretmek için. Bu süreçte karşıdaki
bakışta son aşamanın doğru olduğu
kişinin olumsuz davranışları değiştiril-
zannedilir. Yukarıdaki açıklamalara
mek istenir. Burada genelde yapılan
bakıldığında başkasının yerine girile-
yanlışlar gösterilir, eleştiride bulunulur
meyeceği, başkasının yerinde ben ol-
ya da yol gösterilir. Halbuki başka-
sam “bana göre” şöyle yapardım, de-
larının olumsuz davranışlarını değiş-
nilebileceği açıklanmaya çalışılmıştır.
tirmede kullanılabilecek en uygun
yol, onları olduğu gibi kabul etme
Ancak tokken aç birisinin, sağlıklı iken
tutumudur. Her insanın kabul görme,
hastanın, yaşarken ölünün, zengin-
saygı ve anlaşılma ihtiyacı vardır. Bir
ken fakirin, gençken yaşlının halinden
sorun yaşandığı zaman buna daha
anlamak ne kadar zor ise ve bunu
çok ihtiyaç duyulur. Sorunu onun
anlamak için empati kurmak gerekir
adına çözmek yerine, çözüm önerileri
derken, bunun ne kadar imkan dahi-
sunmak gerekir.
linde olduğunu düşünmek gerekmez
mi?Aç birisinin halinden anlamak için
Bu durumda aşamalı bir empatik
aç kalmak, paranın kıymetini anla-
yaklaşım sergilenebilinir. Öncelikle
mak için ise parasız olmak gerekir.
Bu ne kadar mümkündür? Doğrusu, ben bil-
tepki veren de tepki alan da kendi
Bunlara empati denebilir mi? Tanım-
miyorum. Yani empati kurmak, karşınızdaki
duygularından bahsetmez. Tepki ve-
dan yola çıkarak cevap aranabilir.
kişinin söylediği duygu ve düşüncelerin aynısı-
ren kişi birtakım genellemelerle yola
Kendimizi başkasının yerine koyma-
nı ona tekrar etmek değildir. Hommand buna
çıkar. Toplumun genel kanaatlerine
ya çalışırken kendimizi unutuyoruz.
“papağan gibi tepki vermek” der ki bunun adı
yer verilir. Onlar basamağı kullanılır.
Öyle ki aynı sorun bizde olduğunda,
olumsuz empati kurmaktır. Olumlu bir sonuç
İkinci basamakta ben merkezli ha-
onu görmeyiz, başkasında olduğun-
olmayacaksa zaten bir şeyler yapmaya çalış-
reket etme vardır. Sorununu anlatan
da empati yaparak sorunu çözmeye
manın anlamı da yoktur.
kişiye aynı içerikteki kendi sorunun-
çalışırız. Benden yola çıkarak sorunu
dan bahsedilir. Çözüm arayan kişi
çözmeye çalışmak, seni benim ye-
Empati kavramı etkili iletişim dilinde de çok kul-
daha da ümitsiz hale düşer. Bebekler,
rime koyduğunda senin yerinin boş
lanılmaktadır. İletişim etkileşimle başlar. Empati
kendileri o durumu yaşamasalar bile
kalacağını unutmamalıdır.
59
dosya / empati
KENDİNİ BİLMEYEN
BAŞKASINI NE BİLSİN
Sadık GÜNEŞ
ASP Uzmanı
Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Bilmek istersen seni
Can içre ara canı
Geç canından bul anı
Sen seni bil sen seni
Hacı Bayram-ı Veli
60
Ötekini Anlamak…
Empati, gündelik konuşmalarda gerektiğinde başvurduğumuz bir kelime. Empati’yi karşımızdakini anlamak şeklinde
kullanırız. Bu haliyle yeterince anlaşılır olduğu da söylenebilir. Psikoloji ve psikiyatri gibi disiplinlerde empati özel bir
kavram olarak önem kazanır. Hem profesyoneller açısından ve hem de ikili ilişkilerde empati ötekini anlamak ve
onunla sağlıklı bir iletişim kurmak için önemlidir.
Sorun şu ki, insanı anlama konusundaki çabalar gün geçtikçe tekil, standart tanımlamalardan uzaklaşarak farklılıklara dikkat çekmektedir. Söz gelimi kültür bilimlerinin bu tür
çalışmalarda giderek önem kazanması da açıkça insana
dair son sözü söyleme yetkisini elimizden almaktadır.
Diğer bilim alanlarında olduğu gibi hatta onlardan da çok
insana dönük çalışmalarda “kime göre, neye göre” soruları
daha çok sorulur olmuştur. Biz burada daha çok medeniyet tarihimiz içinde ‘empati’ ile örtüşen değerler üzerinde
durmaya çalışacağız. Daha açık bir ifade ile ‘empati’ kavramından hareketle değerler dünyamıza göz atıp, empatinin
değer dünyasında neye karşılık geldiğini görmeye çalışacağız.
Ben’i aşarak, kendisi ile başkaları arasındaki tercih hiyerarşisini yok etmek esas ilkedir. Bu temel ilke İslâm’ın temel
kaynağı olan Kuran’da ve Hadislerde açıkça ifade edilmiştir. Bu temel ilkenin aynı zamanda bencilliği tamamen ortadan kaldırdığını da ilave edelim. Böylece kendini bilmek ile
Rabbini bilmek arasındaki güçlü ilişkiden söz edilebilir.
Doğaldır ki böyle bir bakışta insanın insanla olan yakınlığını,
bağını, bağlılığını, ilgisini, ilişkisini, sorumluluğunu, yükümlülüğünü vb. tarif eden pek çok kavramdan söz edebiliriz.
Özellikle tasavvuf kültürü içinde buna ilişkin yığınla kavram
olduğunu belirtmiş olalım.
Kendini Bilmenin Çilesi ve Coşkusu
Geçmiş zaman içinde bize sonsuzluğun ahenginden unutulmaz renkler armağan eden fikir ve sanat dünyasının dilinden hatırlamaya çalışalım. Nasıl bir hâl içinde olduğumuzu
ve bu hâli nasıl yorumlayacağımıza dair bir hatırlatma. Sezai Karakoç’un dilindeki şu haykırışta her birimiz kendimizi
yeniden hakikat aynasına tutma ihtiyacı duymaz mıyız?…
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Ontolojik bir yaklaşımla insanı bütün varlığın merkezi kabul eden medeniyet tarihimizin, özde insanı anlamaya
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
ve yaşatmaya dönük bir çaba olduğunu söylemek yanlış
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
olmayacaktır. Buna göre ‘ötekini anlamak’ ve ‘ötekine el
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
uzatmak’ empati ile ilgili birkaç makale okuduktan sonra
Bunu bana söylemediniz
kazanılan entelektüel bir meziyet değil; insan olmanın, var
olmanın, terk edilmez, vazgeçilmez şartıdır. Esasen bu yaklaşımda öteki yoktur; hizmete, hürmete müstehak bir varlık
olarak ‘insan’ vardır. En yakından başlayarak herkes…
61
dosya / empati
Nereye gitsek, ne yapsak hep aynı can
sormak gibi… Soru komik, ama cevabını
yakıcı soru çıkıyor karşımıza: ‘Ben kimim?’
aradığı gerçeğin hiçbir komikliği yoktur as-
Herkes böyle mi sorar, bilinmez. Kimi ay-
lında…
nalardaki çehresini görünce hatırlar bu so-
Kimlik, kişilik veya eski tabirle
hüviyet ve şahsiyet…
ruyu, kimi yüreğinin derinliklerinden gelen
sesle irkilir belki… Hangi vaktin sorusudur,
hangi duygunun, hangi sebebin?...
Bir şeye dahil olmak veya bir
şeylerden hariç olmak…
Niye soracakmışım bu soruyu kendime?
Bilinir olmak, kendini bilinir
kılmak…
Kim olduğum aşikâr değil mi yeterince?
Adım sanım belli, kimin kızı, kimin oğluyum
Ve varlığına bir tür karar kılmak…
belli, yaptığım iş belli, aldığım tahsil belli,
Varlık âleminin bir parçası olarak
hangi sebeplere bağlı olduğunu
bilmek…
kime sorsanız tanır beni… Daha ne diye
soracakmışım ‘ben kimim’ diye?...
Sözüm ona bilgi çağının kalfaları hayali
Gülün gül olup olmadığı sadece semiyo-
meclislerde arzı endam ederken çok lazımmış gibi büsbütün gizlerler kendilerini.
Rumuzlarla tanıtırlar kendilerini ki bu rumuzlarda öyle bildiğimiz anladığımız dilden
değildir. Sayılar, işaretler, yabancı kelimeler
ve hatta bazen hiçbir anlam taşımayan harf
öbekleriyle kendilerini tanıtırlar.
Kimliğin hiçbir önem taşımadığı gerçeği,
‘sosyal medya’ tabir edilen bu mecralarda
en yalın hâliyle çarpar yüzümüze…
● Ben kimim?
● Ne önemi var?
● Sen kimsin?
● Ne önemi var?
● Niçin bir aradayız?
● İlla bir sebep mi gerekir?
● Peki ne paylaşacağız?
● Hiç önemi yok?
Ontolojik bir
yaklaşımla insanı
bütün varlığın
logların sorusudur. Gülün gül olduğunu
bilmeyen mi var? Her dilde belki farklı bir
kelimeyle anılır. Ama ne fark eder. Gül yine
de güldür. Kokusundan, renginden, duruşundan, ışıltısından, zarafetinden, dikenin-
merkezi kabul
den, yaprağından biliriz ki bu güldür? Sor-
eden medeniyet
gül olduğunu biliriz. Ve ona öyle davranırız.
tarihimizin, özde
mayız, düşünmeyiz, sorgulamayız. Gülün
O da gül olduğunu hiç şüphe götürmez bir
şekilde gözler önüne serer…
insanı anlamaya ve
yaşatmaya dönük
bir çaba olduğunu
söylemek yanlış
olmayacaktır.
Ah bir de insanın haline bakın. Gül gibi
varlığının icaplarına tâbi yaşayarak “emin”
olmayı başarabilenleri var elbet. Onlar var
ki hâlâ insan’ı konuşabiliyoruz.
Anlam ve Değer İlişkisi
Ekseninde Ben ve Öteki
Bir kavram olarak ‘anlam’ pek çok bilimsel
çalışmaya konu olabilir. ‘Değer’ de öyle.
Bu iki kavramı bir arada ve birbiriyle ilişki
Hatta bunun bir adım ötesine geçerek
içinde zikrettiğimizde özel bir alana işaret
şunları söyleyebiliriz. Açıkça yazılmış olsa
ettiğimiz hemen fark edilecektir. Yazılı ve
bile bu ismin yine de bir önemi olmayacak.
sözlü anlatımda buna ilişkin pek çok özlü
Çünkü gerçekliği hep tartışmalı kalacak?
ifade bize anlam ve değer ilişkisinin semiyoloji, felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi
Bu tıpkı şuna benziyor; hani göz rengi ilginç
bilimsel disiplinlerin yanında olabildiğince
görünen birine, renkli lens takmış olma ih-
gündelik hayata ait olduğunu gösteriyor.
timaline karşı, “kendi gözleriniz mi” diye
Anlamak, anlatabilmek, anlam vermek, an-
62
lamını bilmek, anlamlandırmak, anlaşılır ol-
ve değer ilişkisinde insanın yapıp ettikle-
mak gibi söz ve deyimler anlamın herhangi
ri konusunda temel bir çerçevedir. Değer
bir disipline sıkıştırılamayacak kadar geniş
tek başına kıymet ve önem gibi çağrışımlar
bir çerçeve sunduğunu gösterir. Anlam ile
yapsa da kavramsal olarak insan davranışı-
eşanlamlı olan ve neredeyse unutulmakta
nın bütün kodlarını içerir. Bireyin özümsedi-
olan ‘mâna’ kelimesinin geçmişte ve günü-
ği ve esas aldığı değerler onun kimliği, kişi-
müzdeki kullanımına bakıldığında kelimenin
liği ve davranışlarını belirler. Tıpkı Yunus’un
bir kavram olarak ne kadar geniş bir alanı
anlamı özetleyen dizeleri gibi Âşık Veysel
kapladığı daha iyi görülecektir. Sözgelimi
de değeri hikmetli bir bakışla özetler;
“Bunun anlamını (mânasını) biliyor musun?” sorusunun kapsam ve derinlik olarak
Güzelliğin on par’etmez
ne denli geniş bir yer tuttuğunu görmek için
Bu bendeki aşk olmasa
soruya sıradan bir nesneyi almak yeterli
Eğlenecek yer bulaman
olacaktır. Bir şeyin anlamı, onun kökeni ve
Gönlümdeki köşk olmasa.
tarihi kadar niteliği, niceliği, işlevi ve değerini de kuşatır. Öyleyse anlam’ın kendisine
Anlam ve değer ilişkisi bundan daha kısa
konu olan şeyin ne ifade ettiğine dair bütün
ihtimalleri kapsadığını söyleyebiliriz.
Bir şeyin anlamını bildiğimizi iddia ediyorsak onun niçin var olduğunu da biliyoruz
demektir. Bu nedenle bir şeyi anlamak
onun hakkında yeterli miktarda bilgiye sahip olmayı zorunlu kılıyor. Anlamadan bilebiliriz belki ama bilmeden anlayamayız.
Çünkü anlamak bilgi sahibi olmaktan öte
anlam vermektir. Gönüller sultanı Yunus
Emre insan ve hayat ilişkisini sorgulayan şu
dizelerde anlamı çarpıcı bir şekilde önümüze koymaktadır.
Dört kitabın manisi, bellidir bir elifte
Sen elif dersin hoca, manisi ne
demektir.
Değer kavramı da tıpkı anlam gibi insana,
hayata ve insanın anlama çabasına ve hatta davranışlarına ilişkin geniş bir çerçeve
sunar. Anlam vermek ve anlamlandırmak
neyse değer vermek ve değerlendirmek de
odur. Anlamlı olan değerlidir, değerli olan
da anlamlıdır. Anlamı olmayanın değeri de
yoktur. Düşünce ile davranış arasındaki
bağı açıklayan iki anahtar kavram olarak
da bakabiliriz, anlam ve değere. Düşünce
ile davranış arasındaki güçlü bağ, anlam
Nereye gitsek, ne
ve daha etkileyici nasıl ifade edilebilir ki?...
yapsak hep aynı
insanın düşüncesi ile davranışı arasında
can yakıcı soru
çıkıyor karşımıza:
‘Ben kimim?’
Herkes böyle mi
sorar, bilinmez.
Kimi aynalardaki
Buraya kadar yaptığımız açıklamalarla
çok güçlü bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.
Hatta bununla da yetinmeyip insanı insan
yapan davranışı ile düşüncesi arasındaki
güçlü ilişkidir de diyebiliriz. Bu güçlü ilişkiyi
de en iyi anlam ve değer ilişkisi açıklar.
Değerler, toplumsal yapı ve ilişkilerde belirleyici birer referans olarak yer alırlar. Doğru
ve yanlışın, iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin
toplum hayatı içindeki ölçüsü değerlerdir.
çehresini görünce
Böyle olunca da değerin beslendiği kay-
hatırlar bu soruyu,
sanat da olabilir. Toplumsal yararı az çok
kimi yüreğinin
nak din ve hukuk olabileceği gibi bilim ve
belirginlik kazanmış ve genel olarak üzerinde uzlaşmaya varılmış olması değerle-
derinliklerinden
rin kabul görmesi için önemli bir ölçüdür.
gelen sesle irkilir
değerler, sosyal ve kültürel yapıya göre şe-
belki… Hangi
vaktin sorusudur,
Sanılanın aksine dinamik bir yapıya sahip
killenir. Birbiriyle olan yakın ilişkisi nedeniyle
de değerler dinamiktir. Değerler arasındaki bütünlük ilişkisi değer dinamizminin en
önemli tetikleyicisidir.
hangi duygunun,
hangi sebebin?...
Sahip olduğumuz güçlü medeniyet mirası
içinde bugün hâlâ varlığını sürdüren pek
63
dosya / empati
çok değer zamanla önemini kaybederek
Hakikat arayışı içindeki insana gösterilen
unutulmakta. Öyle ki yüzyıllardır bütün
en yüksek seviye olarak kendini bilmek
unsurları ile içimizde yaşayan bazı değer-
aynı zamanda insan olmanın, insan ol-
ler farklı bir görünümle karşımıza çıktığın-
manın faziletlerine kavuşmanın da bir
da onları anlamak da kolay olmuyor. Biri
ölçüsüdür. Değerler bütünü içinde insa-
ezberinizdeki bilgi veya alışkanlık, diğeri
nın yaradanla kendisi arasında kurduğu
sıfırdan anlamayı, kavramayı gerektiriyor.
güçlü ilişki, doğaldır ki insanın ne için var
Empatiyi, günümüzde neredeyse bir ‘ki-
olduğu, var olmakla sahip olduğu haklar
şisel gelişim basamağı gibi yorumlayan-
ve üstlendiği mükellefiyetler bağlamında
lar var. Kadim kültürün unutulmaya yüz
kâinatı görebildiği, anlamlandırdığı ve de-
tutan kavramları ile bakıldığında ötekini/
ğerlendirdiği geniş bir kapıdır. İnsan ömrü
diğerlerini yok saymanın nasıl bir felaket
boyunca sürdüreceği yolculuğa bu kapı-
olduğunu çok açık bir şekilde görürüz.
dan başlar. İnsanın kendisi ile, diğerleri
ile, varlık ile kuracağı ilişkiler de böylece
İnsani değerler bir bütündür. Özneleri ve
nesneleri farklılaştırılarak anlaşılmaya ça-
yol işaretleri açık ve anlaşılır bir yolculuğa
lışılan gerçek öz birdir. Modern dünyanın
Hakikat arayışı içindeki
sürekli çeşitlenmeye ve çoğalmaya mec-
insana gösterilen en yüksek
bur anlam dünyası içinde zamane insanı
dönüşür.
Merhametli olmak, dürüst olmak, anlayışlı olmak, feraset sahibi olmak, müte-
da buna bağlı sürekli parçalanmaktadır.
seviye olarak kendini bilmek
Bu parçalanmanın ve aşırı çoğalmanın
aynı zamanda insan olmanın,
cek bütün üstün insani özellikler böylece
herkes tarafından pek tabi bilinebilir şey-
insan olmanın faziletlerine
asıl kaynağına ulaşmış olur. Diğerlerini
leri gündelik hayatın içinden çekerek kalabalık bir görünümle karşımıza koyması
kavuşmanın da bir ölçüsüdür.
işimizi kolaylaştıracak yerde zorlaştırıyor.
Yüksek irfanın kurucu mimarları kendini
bilmeyi, kendi aczini bilmek olarak tarif
ederler. Öyle ki, aklımıza kestirdiğimiz
en düşük mertebeye kendimizi koymayı teklif ederler. İnsanı ‘sınırsız gücünün’
zirvelerine çağıran zamanın bilmişlerine
mukabil kadim kültürde kendini bilmenin
kendi sırlarına ulaşmanın yolu engin tevazudur.
Kendini aramanın derin çilesi Büyük Şair’in satırlarında can yakıcı sorulara dönüşür:
Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvablarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?
64
vazı olmak, cesur olmak ve akla gelebile-
niçin anlayacağım, nasıl anlayacağım ve
anlayınca ne olacak soruları da böylece
cevabını bulmuş olur. Ben’in ötekinde
Bu dizelerde kendini arayışın nasıl can
yakıcı bir feryada dönüştüğünü görürüz.
Çünkü kendini bilmek hakkı bilmektir,
ancak kendini bilenler hakkı bilebilirler.
Kendini bilmek, varlığının gayesine uygun
bir konum almaktır. Kendini bilmek, kendi
dışındaki dünya ile doğru bir anlam ilişkisi
kurmak ve buna uygun davranmaktır.
Hayatı boyunca bu irfanı günümüze taşımanın kavgasını veren Üstad Necip Fazıl
Kısakürek hakikat yolcularının arkasından
aczini şu dizelerle ifade eder: Sonsuzluk Kervanı, “peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!"
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben…
eriyerek büyüdüğü, ummanda damla
misali ben’in ben olmaktan çıkıp bütün
mevcudatla kucaklaştığı bir irfan geleneğinde, nefis atına gem vurmanın sırrına
erenlerin sonsuzluğa yol aldığı uçsuz bucaksız koşu başlar böylece.
Aramanın nasıl bir çile olduğunu ve bulmanın nasıl bir coşku olduğunu Derviş
Yunus başka söze hacet bırakmadan ne
güzel söylemiş:
Geçtim bitmez sağınçtan usandım
yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım
yağma olsun
Yunus ne hoş demişsin bal u şeker
yemişsin
Ballar balını buldum kovanım
yağma olsun.
CAN ÇOPUROĞLU
İŞİTME ENGELLİLER DÜNYA TAEKWANDO İKİNCİSİ
Dursun AYAN, Emine EKİZ
Dünya genelinde,
insancıl gelişmeler
açısından bakılırsa,
mesafe kat edilen
önemli olgulardan birisi
engellilerin gündelik
hayata daha fazla
Engelliler topluma katılmanın ötesinde
si ileriye yönelik düşünülmekte ve gerekli
kendi seçkinlerini de yetiştirmekte yeni
hazırlıklar yapılmaktadır.
yeni övünç kaynakları yaratmaktadır.
Hem sosyal politikalar hem de aile hiz-
Aileler de engelli çocuklarına daha özen
metleri açısından Aile ve Sosyal Politi-
göstermekte, onların toplum hayatına en
kalar Bakanlığı bu çerçevede ülkemizin
üst düzeyde katılması için gayret sarf et-
yetkili kurumu olarak gelişmeleri yakın-
mektedir. Aile, eğitim kurumları ve devlet
dan takip etmekte, dünya ölçütlerini
siyasası bir araya gelince toplumun ken-
yakalama ülküsündedir.
dini iyileştirmesi için harcanan emekler bir
araya gelmekte, buradan bir ivme kaza-
Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulla-
nılmaktadır.
katılmasıdır. Sevindirici
rı ve sanat okulları başta olmak üzere
tüm okulların engelli seçkinleri yetiştir-
Engelli eğitimine sabır gösterenler hem
bir durum; övünülecek
mede katkıları olmuştur. Halen okul-
engellilerin kendileri hem de onları eği-
bir durum.
larda var olan eksiklerin giderilmesi ve
tenler. Onları yetiştiren yüksek sabır dü-
engelli eğitiminde ilerleme kaydedilme-
zeyine erişmiş ve özel eğitim görmüş
65
can çopuroğlu
öğretmenler belki de işin temelinde yer
le konuşmuşlar, görüşmüşler.
alıyor. Sonraki eğitimler bunların üzerine
inşa ediliyor.
lışan bir devlet memuru, ancak Atıcılık ve
Bilek Güreşi hakemliği yapıyor. Annesi Fi-
Özel okulun adı İÇEM. Anadolu Üniversi-
liz Çopuroğlu da voleybol, basketbol ve
tesi bünyesinde (İşitme Engelli Çocuklar
atletizm dallarında hakemlik yapıyor.
Bu yazımızda Gazi Üniversitesi Beden
Eğitim ve Araştırma Merkezi). Bu merkez
Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu öğrencisi
şimdiki Eskişehir Büyükşehir Belediye
2003 yılında Can ilk defa resmi müsaba-
Nimet Can Çopuroğlu ile sizleri tanıştıra-
Başkanı ve önceki Anadolu Üniversitesi
kaya katılır. 2004 yılında Türkiye Minikler
cağız. Onun yaşam öyküsü engellilerin
Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen za-
Taekwondo
spor başarısı açısından da son derece
manında kurulmuştur.
üçüncüsü olur. 2008 yılında İşitme En-
önemli. Ailesinin katkısı, onu spora he-
Şampiyonası’nda
Türkiye
gelliler A Milli Takım taekwondo kampına
veslendiren insanların yerinde tespitleri
Aile Adana’dan Eskişehir’e taşınır ve Can
katılır. Mayıs 2008 tarihleri arasında Fran-
ve eğitim hayatı bir bütün olarak karşı-
Çopuroğlu 1996 yılı Şubat’ında İÇEM’de
sa’nın Toulouse şehrinde düzenlenen
mıza bir dünya şampiyonunu çıkartmıştır.
okumaya başlar. Yuva sınıfındaki başarı-
İşitme Engelliler Dünya Şampiyonası’nda
sını ilkokulda, orta ve lisede teşekkür ve
Türkiye’yi temsil eder. Onun ilk uluslara-
Nimet Can Çopuroğlu 15 Ocak 1992
takdir alarak devam ettirir. Liseyi okul bi-
rası tecrübesidir. 68 kiloda dünya üçün-
tarihinde Adana’da dünyaya geldiğinde
rincisi olarak bitirmeyi hak etmiştir.
cüsü olur. 2003 yılından 2010 yılına kadar
annesi Filiz Hanım normal bir doğum
il düzeyinde ve iller arası yapılan normal
yapmış. Ancak Can bir yaşından sonra
Can Çopuroğlu 2000 yılında, yani sekiz
müsabakalara katılır, birincilik, ikincilik ve
ateşli bir hastalığa yakalanmış ve ailesi
yaşında ailesiyle birlikte babasının arka-
üçüncülük dereceleri alır.
onu doktora götürmüş. Doktor kulağı
daşı taekwondo antrenörü Hakkı ÜNAL
kontrol etmeden boğaza bakmış. İlaç
hocanın yanına gider. Babası Hakkı
Üniversite sınavlarına katılmak için an-
yazıp eve yollamış. Ancak ateşli hasta-
Ünal’la durumu değerlendirirken Can da
trenmana bir yıl ara verir ama Gazi Üni-
lık bir türlü iyileşmemiş. Yeniden doktora
tek başına spor salona gider ve orada
versitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük-
götürüldüğünde o doktor da aynı şekilde
büyük sporcuların antrenman yaptıklarını
sekokulu Spor Yöneticiliği Bölümünde
ilaç yazıp eve göndermiş. Bir ay geçtik-
görür; onlarla tanışır ve dövüş sporunu
öğrenci olmaya hak kazanır. Oturup ders
ten sonra annesi Filiz Hanım duymadığı-
tanır. Sonra Hakkı Hoca, Can’ı salondan
çalışmak onu 88 kg’a kadar kilosunu art-
nı fark etmiş ve eşi Musa Bey’e durumu
alıp ailesine götürür. O arada hangi spo-
tırır. Can Çopuroğlu’nun ve ailesinin ha-
bildirmiş. Babası inanmak istememiş,
ra karar verdiğini sorunca Hakkı Hoca
yatında değişiklikler olur; aile 2010 yılında
ancak daha sonra İstanbul’da doktora
taekwondo diye kararını bildirir, ailesi
Eskişehir’den Ankara’ya taşınır.
götürmüşler. Kulak Burun Boğaz dokto-
de Can’a sorar. Can Çopuroğlu Jackie
ru kafa tomografisi istemiş, tomografi so-
Chan’ın oynadığı dövüş filmlerini izleme-
Zamanla kilo vererek 74 kiloya düşer ve
nunda işitme engelli olduğunu söylemiş
yi sevdiği için taekwondoyu tercih eder.
Taekwondo A Milli Takım Kampı’na da-
ve ailesi buna doğal olarak çok üzülmüş.
Kısaca 2000 yılı Ekim ayında Can Çopu-
vet edilir. Beş kamp döneminden sonra
roğlu taekwondoya başlamış olur.
Türkiye’yi temsil etmek üzere 17-24 Eylül
Bu durumu gören doktor “Üzülmeyin.
2012 tarihleri arasında Venezüella’da ya-
Oğlunuz için Eskişehir’de özel okul var.
Can’ın ailesi bir memur ailesi olarak mü-
pılan İşitme Engelliler Dünya Şampiyona-
Özel öğretmenler, işitme engellilere çok
tevazı insanların karşılaştığı ekonomik
sı’nda 80 kiloda katılır ve dünya ikincisi
güzel anlama, konuşma, dinleme eğitimi
sorunlarla baş etmeye gayret ederken
olur.
veriyor. Bence oğlunuzu o okula götü-
çocuk yetiştirmekte de öz verili olmayı
rebilirsiniz.” demiş. Filiz Hanım ve Musa
kabullenmiş. Onlar spordan uzak insanlar
Halen Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve
Bey bunu öğrenince Nimet Can’ı alıp
değil; Can’ın spora yönelmesinde bunun
Spor Yüksekokulu 4. sınıf öğrencisi olan
Eskişehir’e gitmişler. Can orayı çok farklı
bir etkisi olmalı. Baba Musa Çopuroğlu
Nimet Can Çopuroğlu’na başarılar diliyo-
bulur; aile de. Sonra okulda öğretmenler-
halen Yenimahalle Kaymakamlığında ça-
ruz.
66
Beden eğitimi bölümüne başlamadan önce engelli arka-
tiyor ve hiç zorlanmadan her şeyi anlatabiliyorsunuz. Can,
daşlarımızın bu kadar büyük başarılar elde ettiğini bilmiyor-
aynı zamanda, çok da esprili biri. Onunla konuşurken kar-
dum. Engeli ne olursa olsun her biri farklı branşlarda ken-
şılıklı öğrendiğimiz şeyler oluyor. Özel bir sporcu olarak bü-
dini ispatlamış arkadaşlarımız. Tabii bu başarıların altında
yük başarılar elde etmiş ve sadece tek branşta değil farklı
sporun birleştirici, bütünleştirici ve özgüven veren tarafını
branşlarda da yetenekleri olan bir sporcu.
da görmek lazım. Can’ı üç yıldır tanıyorum. İlk karşılaştığımızda işaret diliyle anlaşacağımızı düşünmüştüm ve bu
O örnek bir insan olduğunu herkese kanıtladı. Umarım ha-
yüzden ilk selam verdiğinde nasıl davranacağımı bileme-
yatının geri kalan zamanında da bu özel duruşu hep devam
dim. Ama Can Türkiye’nin işaret dili kullanmadan işitme en-
eder.”
gelliler için özel eğitim veren tek okulunda eğitim görmüş.
Emine EKİZ
İşitme cihazı kullanıyor fakat daha çok dudak okuyabiliyor.
Gazi Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu
Sizin onu anladığınızı fark ettiğinde daha çok konuşmak is-
Öğrenci
“Meslekten akademisyen değilim, Aile ve Sosyal Politikalar
leri var. Ne demeli “deli kanlı” olarak güzel Türkçemiz onları
Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğünde
tanımlamış. Felsefe gibi bir dersi bile zaman zaman sıkılsa-
uzmanım. Ancak son dört yıldır üniversitelere misafir öğre-
lar da dinliyorlar, gittikçe daha fazla ilgileniyorlar, ödevlerini
tim üyesi olarak derse gidiyorum. Geçen yıl ve bu yıl engelli
yapıyorlar. Bunlar bir kenara onlar düşünsel ve ruhsal ola-
iki öğrencim oldu. Ayrıca daha önce de Özürlüler İdare-
rak güzel bir erginlik düzeyini yakalamışlar. Can gibi engelli
si Başkanlığının düzenlediği Özürlüler Şuralarına katılarak
bir arkadaşlarıyla dostluk kurmuşlar; yıllardır çalışmışlar ve
ortak çalışmalarda bulundum. Bu vesilelerle özürlüleri, bir
yarışmışlar. Sporcu oldukları için birbirlerini anlamaları daha
ölçüde de olsa, tanıyıp bilebildim. Ama Bakanlığımızın ve
da kolay.
onu önceleyen ilgili kurumların yıllardır yaptığı çalışmaların
Türkiye’de ne kadar önemli bir bilinçlenmeye katkı sağla-
İşte böyle bir ortamda Can Çopuroğlu ile tanıştım. Ta-
dığını görüyorum. Ülkemizin diğer kurumları da bir şekilde
ekwondo kadar bilek güreşinde de iyi bir sporcu olduğu-
büyük katkılar sağlıyor. Özellikle özel eğitim kurumları, üni-
nu duydum. Dersin birinde bedensel bir konuyu anlatırken
versiteler.
onun bu yönünü bilmeden bilek güreşi yapacak gibi kolundan tuttum. Diğer öğrencilerin neden gülümsediklerini
Nimet Can Çopuroğlu Spor Felsefesi dersimi seçen öğren-
şimdi anlıyorum. Kendisini Bakanlığımızın bu dergisinde
cilerimden. Onun böyle bir dersi seçmesi gerçekten sevin-
misafir edeceğimi söyleyince memnuniyetle kabul etti ve
dirici. Ben dersi işaret dili kullanarak anlatmıyorum, ancak
bazı fotoğraflarını verme nezaketinde bulundu. Onun bu
Can aldığı özel eğitimle dudaktan okuma yapabildiği gibi
davranışı dilerim ki engeli olsun olmasın okuyucularımıza
işitme cihazını da kullanarak derse katılıyor. Ders aralarında
spor yapmaları için bir esin verir. Daha da önemlisi ailelerin
konuştuğumuz da oluyor. Harfleri ellerimle şekillendirerek
çocuklarını spor için yönlendirmelerini sağlar.”
bazı kavramları yazıp konuşmamızı tıkandığımız yerde hızlandırabiliyoruz. Yazım hatalarımı da düzelttiği oluyor.
Beden eğitimi ve spor öğrencileri genç insanlar, ayrıca beden yetilerinden gelen kendilerine has davranışları ve tepki-
Dursun AYAN
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü
ASP Uzmanı
67
SEKİZİNCİ RENK
Ayşe DEMİRDAŞ
Tarih Öğretmeni
Bir vav gibi onları kucaklamak, bir
Yüreğin bakir topraklarında henüz yeni açılmış bir bahar
çiçeğinin, başını güneşe kaldırmaya çırpındığı demler-
elif gibi dimdik ayakta durabilmek...
deaniden kar kurşunlarına hedef olması, düşüncelerin
umutların ve yıllarca gerçekleşmesi beklenen hayallerin,
hayatın en beklenmedik en umulmadık herhangi bir ye-
İyi günde kötü günde onlar için
yaşamak, onlar için çalışmak, onlar
rinde, duvara toslaması yine malum sebepten değil mi?
Gündüze gebe olan gecenin, bahara meftun olan kışın
o gündüze de nevbahara da uzun müddet kavuşamaması, gözkapaklarının yorgunluğunun hiç bitmemesi, içi
için fedakârlık yapmak, velhasıl onlar
için nefes almak…
68
yanması gözbebeklerinin, ne gecenin gizemli sessizliğinin
ne gündüzün cilveli ışıklarının henüz manalaşamaması,
kelimelere giyinememesi sözcüklerin kollarına takılamamasının baş aktörleri yine onlar değil mi?
Gerçekten zor mudur evlat
sahibi olmak?
Oysaki değer mi?
Şeksiz şüphesiz DEĞER!
Er geç gideceğini, giderken de sesinin
çıkmayacağını, daha doğrusu çıkamaya-
Güneşin saçlarımın arasından geçerek
cağını bile bile o sessiz çığlıkları sinede
yanaklarımı ısıtan ışıltılarının hepsi avuç-
hissedip bir yutkunmayla içine atarak
larıma bir bir dökülse, gecenin karanlığı-
zoraki gülümsemeye çalışmak, yıldızlar
nı bir çığlık gibi bozan, yıldızların yoldaşı
kadar çok olduğunu zannedip de aslında
dolunayın denize düşen mehtabı dostum
tek başına yalnızlık şarkısını söylediğini
olup gelse de ben bunların hepsini yav-
bilmek ve bu gerçekle gün gelip karşılaş-
rularımın kirpiklerinin bir tanecik teline
tığında afallamak zor değil midir?
değişmem.
Bir vav gibi onları kucaklamak, bir elif
Evlat kokusunu içine çekmeden, o yu-
gibi dimdik ayakta durabilmek...İyi günde
muk yumuk elleri avuçların kuytu yerin-
kötü günde onlar için yaşamak, onlar için
de muzipçe sıkıştırmadan, o henüz yeni
çalışmak, onlar için fedakârlık yapmak,
filizlenmiş iki nazenin dallar misali kolla-
velhasıl onlar için nefes almak…
Zordur tabi…
Solmuş bir gülün yeniden canlanması
kadar, eteklere dökülen hüzünleri tek tek
toplamak kadar, geçen dakika-ı ömrü bir
bir saymak kadar ve belki de rüzgârın
kuyruğundan yakalayıp o bulut senin bu
yaprak benim diyar diyar gezmek kadar
zordur.
Daha da zoru nedir bilir misiniz?
Bu ateşten çember etrafında İbrahim’in
bülbülü gibi alevlerin kor sıcaklığına yapayalnız kanat çırpmak, çırpınan kanatların arasında büzüşen mecalsiz yavrucuğa sular kadar serin olmak, sarıp
sarmalamak yavrucuğunu ve nihayetinde
zümrütleşmiş gagacığının en naif ısırığıyla
selametle yeryüzüne indirmek.
Ağlamak onlar için ama onlardan habersiz, onlara duasız geçen bir günü günden
saymamak, duaların en riyasızını, en can-
rını adımlarının çaprazına sallayarak koşdanını ve en içtenini bir taç yapıp onların başına takmadan, alınlarının ortasına
öpücük kondurmadan gözlerini yummak, sırılsıklam olmuş bakışlara bakışlarını katmadan güller arasında dolaşmak…
Takvimden düşen her ömürde kendisi
için emekleyerek, Can’ı içinse koşarak
rızık toplamak, dört kişilik bir ailede üç
dilim ekmek varsa “ben tokum canlarım
siz buyurun” diyebilmek öyle ya da böyle
yaşama tutunmaya çalışmak, yavrucuğunun kapı kapatılırken henüz ne anlama
geldiğini bilmeden el sallayıp bir yandan
da dudaklarını büzüştürüp ağlamaya
başladığına ve boynunun bir başak gibi
büküldüğüne istemeden şahit olmak. İçin
acıyarak az sonra güvercinleri görür, balkondaki reyhanları koklar, “çocuğun hatırı
kalmaz” fısıltılarıyla sızlayan vicdanını trajikomik bir vaziyette teselli etmek. Günün
belli saatlerinden ekmek davası için dahi
evladından vazgeçmek, zordur tabi.
turduğuna, koştururken omuzlarını nasıl
dikleştirdiğine aynı anda bu becerikli
yavrunun nasıl kuşlara taş çıkartırcasına
cıvıldadığına şahit olmadan bu uzun yolculuk, gidilmeye değer mi?
Yaşlanmış yorgun gözlere hayat veren
tek şifa vesilesi çocuktur. Uzmanların
çoğu bebek kokusunun özellikle depresif
rahatsızlıklara birebir iyi geldiğini söylerler. Canınız mı sıkkın, moraliniz mi bozuk,
komşunuz eskisi kadar ilgilenmiyor mu,
eşinizin sizi anlamadığını mı düşünüyorsunuz, kendinizi mutsuz, yalnız, hiçbir
şeysiz mi hissediyorsunuz? Alın size reçete; cennetten henüz gelmiş, cennet
kokusu üzerinden daha silinmemiş, daha
kalbi yalandan dolandan kirlenmemiş,
kıskançlığın, nifakın, kötü niyetin ne olduğunu henüz öğrenmemiş bir yavruyu kucağınıza alın. Koklaya koklaya sarılın, çok
değil birkaç dakika sonra rahatlayacak ve
aslında ne kadar özel bir insan olduğunuzu anlayacaksınız. O minicik ayaklarının
69
sekizinci renk
dünya tatlısı topukcuklarını ısırmadan şu
niz mümkün değildir. Okyanusun uçsuz
üç günlük hayatın tadını eksik almış ol-
bucaksız derinliklerinden ele geçirilen bir
duğunuza kanaat edecek ve bu nimetin
inci tanesi dahi onlar kadar güzel görün-
şifresini çözmeye çalışacaksınız.
mez gözlerinize. Çünkü gönlün güzel
gördüğüne dil çirkin diyemez. Dünyada
Bekiroğlu Sonsuzluk Hecesi’nde ‘Hz.
yavrunuzun karşısına ölçüt çıkabilecek
Âdem yeryüzüne indirildiğinde Cennet-
hiçbir güzellik yoktur.
ten hiçbir şey getirememişti. Hz Havva
ise Cennetten Analığı getirdi.’ der. Evet,
Hâsılı kelam ne kadar zor olsa da evlat
analığı, analıkla birlikte şefkati, onun can-
sahibi olmak o kadar da vazgeçilmez
yoldaşı merhameti ve bunların olmazsa
bir tattır. Başkaları ne der bilmem ama
olmaz kardeşleri fedakârlığı getirdi. İlahi
ben yıllardır bir kelebeğin kanadında, bir
kudret bu meyveleri analık ağacının dal-
çiçeğin renginde, bir okyanusun yaka-
larına bir bohça gibi astırdı.
moz halinde aradığım, dağlara taşlara
sorduğum, bulutlarla hasbihal ettiğim
Bu çeyiz bohçasını açtığınızda ne yarım
kalmış kariyeriniz, ne eksik kalmış lisan-
gökkuşağının sekizinci rengini karnımda
sınız ne de yaşamdan çalınmış ömür
Canınız mı sıkkın, moraliniz
dakikalarınız gelir aklınıza. Hayat bir tah-
mi bozuk, komşunuz eskisi
terevalli gibi bir ucunda geçmiş ömür,
kadar ilgilenmiyor mu,
bir ucunda yeni ömür, sallana sallana
deveran ediyor. Geçmiş, havaya kalktı-
eşinizin sizi anlamadığını mı
tekmelerini hissettiğim yavrunun varlığıyla
buldum.
Henüz yirmi dördümde iken bir ekimin
yağmurlu akşamında Osmaniye’de kendi
kendime ‘ben şimdi anne mi oldum?’ so-
ğına yeniye sürekli bilgi akıtarak toprağa
düşünüyorsunuz, kendinizi
yaklaşıyor, yeni de geçmişin tecrübelerini
mutsuz, yalnız, hiçbir
de, sıcacık bir çığlıkla ekimin yirmisinde
ceplerine koyarak hayata hazırlanıyor. O
şeysiz mi hissediyorsunuz?
kucağıma gelen ve öncekinden farksız,
halde silkinelim, ömür garantisi olmayan
rusunu sorduran; Kars’ın soğuk iklimin-
eksiksiz noksansız sevgimi çalıveren;
şu kısacık hayatta yavrularımızın gözleri-
Alın size reçete; cennetten
nin içine bakmayı ihmal etmeyelim. Bu-
henüz gelmiş, cennet kokusu
kır’da bahçemizde çiçeklenen ağaçlar-
gün işe giderken kaç baba yavrucuğu-
üzerinden daha silinmemiş,
dan daha güzel, dalından kopardığım
nun alnından öptü, kaç anne onları sarıp
sarmalayarak ardını dönmeden onların
daha kalbi yalandan
gül yüzüne baka baka merdivenlerden
dolandan kirlenmemiş,
indi acaba. Hangi babayiğit haftada sa-
kıskançlığın, nifakın, kötü
dece bir gün yavrusu için bir saat işin-
niyetin ne olduğunu henüz
den erken çıktı. Hangi bahadır, delikanlı
çağındaki oğlunun sırtını sıvazlayarak
öğrenmemiş bir yavruyu
ona güven telkin etti, annelerden hangisi
kucağınıza alın.
kızının bin bir zorlukla yaptığı ama tuzunu
unuttuğu pilavı iştahla yedi.
mayısın en güzel on yedisinde Diyarba-
bir gülün yaprağındaki şebnemden çok
daha sevimli deniz bakışlı kuzucuğum; iyi
ki varsınız iyi ki gönül tahtımın sultanlarısınız.
Sizin için yaşamak da, ağlamak da, gülmek de çok güzel.
Canlarım; sevgilerin en riyasızı ile sizi be-
lara, başka hiç kimse onlar kadar güzel
denimle değil, kalbimle teker teker ku-
onlar kadar naif bir şekilde ‘anne-baba’
caklıyorum.
Oysaki yeryüzünün en güzel türkülerini
diyemez size, toprağın yanık bağrından
söyler evlatlar. Yaşları ne olursa olsun is-
çıkan, rengârenk allı pullu morlu çiçekle-
Bütün çocuklar buna değer… Öyle değil
ter babıldayan bir bebek, ister dili henüz
rin hiç biri onlar kadar güzel kokmazlar
mi?
dönmeyen bir çocuk ya da değişik lisan-
size, yanağını yanağınıza kavuşturduğu-
lar kullanan gençler. İyi kulak verin on-
nuzda o cennet kokusunu hissetmeme-
70
ZORDU; AMA ONLAR BAŞARDI…
Röportaj: Emre TÖRE / Arife KAPLAN
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda kalan
çocuklarımızdan 386’sı 2013 YGS-LYS’ye girdi ve 242’si bir yükseköğretim
kurumuna yerleşme başarısı gösterdi. O öğrencilerimizden bazılarıyla bir
araya gelerek biraz sohbet ettik ve üniversiteye giriş hikâyelerini bizlere
anlatmalarını istedik. İşte çocuklarımızın başarı hikâyeleri…
71
röportaj / zordu; ama onlar başardı…
ONUR ÇELİK / Elazığ
AYŞEGÜL AŞKIN / Isparta
İstanbul Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği
Süleyman Demirel Üniversitesi,
Kamu Yönetimi (İ.Ö.)
Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamdaki en önemli etken koru-
Üniversiteyi kazanmamdaki en önemli etkenlerden biri
ma kararım çıkmadan önce yaşadığım zor hayat oldu. Bu zor ha-
güvenli ev ortamıydı. Bunun haricinde kaliteli dershane-
yat beni ailemin umudu haline getirdi ve bu umut ağır bir sorumlu-
ye gitmem ve okuldaki öğretmenlerimin, arkadaşlarımın
luktur. Ben yaşadığım zor hayata inat başarılı olmak zorundaydım.
beni teşvik etmesi de bu başarıda etkili oldu.
Bunun yanında devletin bize sahip çıkması, yurttaki personellerin
bize ilgi alakası, her türlü ihtiyacımızı karşılamaları, istediğim okullara yazdırmaları, dershaneye göndermeleri, aldığım başarılardan
dolayı beni ödüllendirmeleri başarılı olmamda çok etkili oldu.
Üniversite sınavına hazırlanırken zorlu bir maratona girdiğimi anlamıştım ve 1-0 gerideydim; çünkü ailem yoktu. Fakat bu skor kaldığım yetiştirme yurdu ailesi sayesinde eşitlendi ve hatta beni öne
geçirdi... Gerçi hedeflediğim puana ulaşamadım. Alacağım puan
daha yüksek olmalıydı. Yani en azından teknik bir üniversitede mühendislik ve mimarlık okuyabilmem için yeterli olmalıydı. Ama yine
de İstanbul Üniversitesi/İnşaat Mühendisliği bölümünü kazandım.
Bu benim için gurur ve umut verici. Ayrıca eksik olan özgüvenimi
bir nebze dahi olsa artırdı. Benim bu başarım karşısında bazı arkadaşlarım sadece tebrik etmekle yetindi buna rağmen bazı arkadaşlarım da beni örnek alıp başarılı olacaklarına söz verdiler.
Sınava hazırlanan tüm öğrenciler gibi ben de sınavdan
önce çok stresliydim. Kazanmaya yönelik kaygılarım vardı. Nihayetinde sınav geldi çattı. Kaygılar sona erdi. Aslında tercih sonuçları açıklanıp kamu yönetimi bölümünü
kazandığımı görene kadar hedeflediğim puana ulaşamadığımı ve daha iyisini yapmam gerektiğini düşünüp pişmanlıklar yaşadım. Fakat sonuçlar açıklanıp kazandığımı
görünce tüm pişmanlıklarım ortadan kalktı. Çok sevindim. Çünkü okumak istediğim bölümü kazanmıştım.
Tabii üniversiteyi kazanmış olmak, bir üniversiteli olmak
duygusu çok hoş. Bir şeyler için emek harcayıp, gayret
edip başarmak çok güzel bir duygu. Üniversiteyi kazandığım için çok mutluyum, arkadaşlarım çok destek oldular. Onların benim yanımda olması beni çok mutlu etti.
Sevincimi onlarla paylaştım.
Neticede Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi
Başarıyla üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra, akademik
bölümünü kazandım. Okuduğum bölüm hem devlette
kariyerime devam ederek benim gibi yetiştirme yurdunda büyüyen
hem özelde iş alanları geniş bir bölüm. İş imkânı çok faz-
ve şu anda üniversite okuyan ağabeyimle birlikte ailemi refah bir
la.
yaşama kavuşturmayı istiyorum. Sadece üniversite mezunu olmakla yetinmeyip, ileride akademik kariyer yapmak istiyorum. Bu
sayede daha yüksek mevkilere gelerek ülkeme faydalı işler yapıp
devletime ve milletime olan borcumu ödeyeceğim.
72
Şimdi de artık kazandığım bölümü en iyi şekilde bitirip
mezun olmak ve mezun olduktan sonra bana fayda sağlayacak alanlara yönelip kendimi geliştirip müfettiş olmak
istiyorum.
AKGÜL AKAR / Giresun
AYSUN YONÇ / Tunceli
Marmara Üniversitesi,
İngilizce Öğretmenliği
Mustafa Kemal Üniversitesi,
Sınıf Öğretmenliği
Üniversiteyi kazanmamdaki en önemli etken annemdi. Ders çalış-
Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamdaki en önemli et-
mam için beni teşvik etti. Kazanamazsam geleceğimin olmayaca-
ken çalışma azmim ve arkadaşlarımdı. Sınava hazırlanır-
ğını söylüyordu ki çok da haklı.
ken çok stresliydim. Ya kazanamazsam duygusu vardı.
Sınavdan önce ilk sınavdan korkmuyordum, beklediğim gibi geçmedi; ikinci sınavdan çok korkuyordum ama o beklediğimden
daha iyi geçti. Kendime güvendim, çalıştım ve kazandım. Ya Ankara ya da İstanbul’u kazanırım diye düşünüyordum, kazandım. Sınava hazırlanırken ders çalışmanın haricinde hayatımda sevdiğim
bir başka uğraş olan şiir yazmakla ilgileniyordum.
Üniversiteyi kazanmak ayrı bir duygu. Bir de istediğim bölüm
İngilizce Öğretmenliğini kazanınca daha da güzel. Sınav sonuçları açıklandıktan sonra kendime güvenim daha da arttı. “Nereyi
kazandın?” diye sorduklarında güzel bir üniversiteyi kazandığımı
Ancak sıkıntıların üstesinden geldim ve Hatay Mustafa
Kemal Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğini kazandım. Çocuklara faydalı olabileceğimi düşünüyorum. Aslına bakılırsa daha iyi bir puan alabilirdim. Sınava tekrar girmeyi
düşünüyorum.
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünü kazanmayı istiyordum. Seneye istediğim bölümü kazanamazsam
bu sene kazandığım bölüm olan öğretmenlikte başarılı
öğrenciler yetiştirebilmek için tüm gücümle çalışmayı düşünüyorum.
söyleyince mutlu oluyorum. Tabi kazandığımı duyan herkes çok
Ne olursa olsun, istediğim bölüm olmasa da sınavı ka-
sevindi.
zanmak kendime olan güvenimi artırdı. Ayaklarımın üze-
Üniversitede Erasmus’tan yararlanmak istiyorum. Yurt dışında İngilizce öğrenmek istiyorum. Mezun olduktan sonra sadece öğretmen olmak istemiyorum. Kaliteli öğretmen olmak istiyorum. Yani
rine sağlam basabileceğimi hissettirdi. İsteyince neleri
yapabileceğimi gördüm. Arkadaşlarım tarafından takdir
edildim. Çok mutlu oldum.
sadece ders anlamında değil de kişilik anlamında da öğrencilerin
Yani başarının tadına vardım ve artık gelecekte hangi
gelişimine katkı sağlamalı öğretmen; dersini anlatıp geçmemeli,
meslekte olursam olayım yapacağım işte başarılı olmak
yardım etmeli, öğrencileri hayata hazırlamalı.
isterim.
Bu bölüm ve bu iş benim için o kadar önemli ki tekrar sınava girecek olsam tereddüt etmeden yine aynı bölümü seçerdim. Çünkü
ilkokuldan beri İngilizce öğretmeni olmak istiyordum. Mezun olduktan sonra öğretmenliğin yanında tercümanlık da yapmak istiyorum. Yani İngilizce adına kariyer yapmak istiyorum.
73
röportaj / zordu; ama onlar başardı…
DENİZ VAYİSOĞLU / Amasya
NURŞAH ÇALAR / Çorum
Karateniz Teknik Üniversitesi,
Müzik Öğretmenliği
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi,
Felsefe
Üniversiteyi kazanırken başarılı olmanda bölümüm konusunda kendime
Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamda düzenli
olan güvenimi yitirmemek, arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin desteği
ve programlı çalışmam, etrafımdaki kişilerden çe-
etkili oldu. Bir de Amasya Do Re Mi Müzik Akademisinde İlker Öğret-
kinmeden destek alabilmem çok etkili oldu. Ama
menime de çok teşekkür ediyorum. Önceden yurtta kalıyordum daha
tabii ki sınava hazırlanırken bol stres ve heyecan
sonra çocuk evlerine geçtim. Ev rahatlığının, evdeki görevli ablalarımın
hissettim. Sınav stresi ile beraber yeni bir hayata
ve öğretmenlerimin de başarıma etkisi büyük oldu. Zaten lise eğitimimi
başlamanın heyecanı.
de Amasya Güzel Sanatlar ve Spor Lisesinde tamamladım. Müziğe küçüklüğümden beri ilgim var. Bu ilgimden dolayı üniversitede hep müzik
eğitimi almak isterdim.
Sınava hazırlanırken her öğrenci gibi ben de stresliydim, olumsuz düşünceler yanımdan eksik olmadı ama bunu yenmeyi başardım ve kimseden bir eksiğimin olmadığını düşünerek kendimi hep motive ettim.
Tabii sınavı kazanmak önemli. Çünkü her şeyden
önce aileme karşı sorumluluğumu gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Bu başarımda arkadaşlarım
da mutluluğuma ortak oldu.
Başarılı olabilmek için dinlenmeye de ihtiyacım
vardı. Ben de spor yaparak stresten uzaklaşma-
KTÜ(Karadeniz Teknik Üniversitesi) Müzik Öğretmenliği Anabilim Dalını
ya çalıştım. Badminton oynadım. Üstelik başarılı
kazandım. Benim bölümüm için belli bir barajı aşmak yeterli gibi görünse
da oldum diyebilirim. Türkiye 3’üncülüğüm var.
de öyle değil. Hedefim daha yüksek puan almaktı ama olmadı. Yüksek
puan alamadığımdan dolayı hedefim olan Marmara Üniversitesine giremedim. Hedeflediğim puanı alsaydım daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Ama yine de üniversiteli olduğum için mutluyum. Her öğrenci gibi sınavı
kazanınca sevindim. Öğretmenlerimin emekleri boşa çıkmadığı için daha
da mutluyum. Arkadaşlarım tebrik ettiler ve “Senin yapabileceğini başarabileceğini biz biliyorduk.” dediler. Arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin
beklentilerini boşa çıkarmadığım için ve kendi ayaklarım üzerinde durabilmem için yürüdüğüm yolda önemli bir adım attığım için çok mutluyum.
Herkes tarafından sevilen sayılan, alanında iyi bir müzik öğretmeni ve iyi
bir müzisyen olmak da en büyük idealim. Müzik benim hayatım, yaşam
biçimim, o nedenle başka şeylerle uğraşmaya doğru dürüst vakit bulamıyorum.
74
Aslında sınav istediğim gibi geçmedi. Ben sosyoloji okumak istiyordum ancak felsefe bölümünü
kazandım. Mesleğimle ilgili bir şeylere karar vermek için henüz erken diye düşünüyorum. Ama
üniversiteyi bitirdikten sonra yüksek lisans yapmak istiyorum. Kendi üniversitemde çalışmaya
devam etmek istiyorum.
MEHMET CAN KURTAY
/ Samsun
Samsun, Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği
Üniversiteyi kazanmamda öncelikle çok çalışmamın
yaptı, biz neden yapamayalım?” gibi bir şeyler fısıldıyor-
etkili olduğunu söyleyebilirim. Planlı ve programlı bir
lardı aralarında.
biçimde düzenli olarak her gün 2-3 saat spor yaparak
kendimi sınava hazırladım. Her gün sabah koşuları ya-
Şimdi düşünüyorum “Acaba bir şans daha verseler ter-
parak güne daha zinde başladım. Tabiî bunun faydasını
cihim nasıl olurdu?” diye. Tercihim yine
da gördüm. Düzenli beslendim ve saatinde yatıp kalk-
bu yönde olacağını düşünüyo-
tım.
rum. Çünkü kendimi hep bu
yönde geliştirdim. Lise ter-
Üniversite sınavına hazırlanırken herkes gibi heyecan-
cihi yaparken spor lisesi-
lıydım sanırım. Çünkü beklenen güne yaklaşıyorduk.
ni tercih etmem, sporu
Sonunda hırsımın, planlı ve programlı çalışmamın mey-
bir an olsun bile bırak-
velerini toplayacaktım. Ama bir an duraksadım ve “Ya
mak
yapamazsam!” dediğim anlar bile oldu. Açıkçası korku
günden güne bir hayat
ve heyecan hep bir arada oldu. Sınav gününe yaklaştık-
felsefesi haline getirmem
ça daha da heyecanlanıyor, daha çok çalışmaya baş-
beni bu yola sürüklüyor.
istememem
ve
“Yolun başında
kendinize bir hedef
koyuyorsunuz ve
sonunda hedeflediğiniz
yerdesiniz. Bu muhteşem
bir şey. Yani gerçekten
gurur verici.”
lıyordum; çünkü dediğim gibi, korkuyordum. Neticede
sınav geldi çattı. Başarılı bir sınav geçirdim. Beden Eği-
Artık Beden Eğitimi Öğretmenliği
timi Öğretmenliğini kazandım.
bölümünü bitirip bir an önce ülkemize faydalı olabilecek
düzeyde gençler yetiştirmek, vatana ve millete hayırlı
Çok ama çok çalışmıştım. Sonunda hedefime ulaştı-
bir birey olmak ve iyi bir aile kurmak istiyorum. Kendimi
ğım için çok mutluydum. Açık konuşmak gerekirse bu
buna adamaktan asla pişman olmayacağıma eminim.
mutluluğu size kelimelerle anlatamam. Bir düşünseni-
Planlarım bu yöndeJ
ze? Yolun başında kendinize bir hedef koyuyorsunuz
ve sonunda hedeflediğiniz yerdesiniz. Bu muhteşem bir
Son olarak da her sporcunun arkasında deneyimli ve
şey. Yani gerçekten gurur verici. Arkadaşlarımla hep bu
fedakâr hocalar olduğunu söylemek istiyorum. Beni
anı hayal ediyordum. Bana tepkileri ne olacaktı? Sınavı
yalnız bırakmayıp her zaman yanımda olan hocalarıma
kazandım ve tebrikler gelmeye başladı. Hatta bazıları “O
teşekkür ediyorum.
75
röportaj / zordu; ama onlar başardı…
Kazanmak ve kaybetmek
kulağa çok kolay gelebilir ama
hayatımız üzerindeki etkisi çok
büyüktür. Bize ya bir şeyler katar
ya da hayatımızdan bir şeyler alır
götürür. Bunun farkındaydım
ve korkuyordum. Bunu yenmek
için hırsla azimle daha da fazla
çalışarak bunun üstesinden
geldiğimi düşünüyorum.
MURAT ŞAHİN / Samsun
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Antrenörlük Eğitimi
Üniversiteyi kazanmamda düzenli çalışmak, düzenli
Bu yüzdende kendimi bu alanda geliştirmek istiyorum.
beslenmek, vaktinde yatıp kalkmak etkili oldu. Her gün
Çeşitli spor dallarında kendimi geliştirerek milli takım dü-
sabah erken kalkıp formumu korumak için koşu yap-
zeyinde eğitim vermek istiyorum.
tım. Sonra enerji toplamak için kahvaltımı yapıp 1-2 saat
dinlendim, daha sonra 2-3 saat yurdumuzun spor salo-
Aslında daha farklı alanda da başarılı olabilirdim, daha
nundaki genel parkura(sınava gireceğimiz parkur) gire-
iyisini yapabilirdim. Bunu inkâr edecek değilim. Biraz
rek hız ve çabukluk kazandım. Son olarak da branşım
daha derslerime ağırlık verecek olsaydım eğer, ilerde bir
olan judoya çalıştım günde 1-2 saat. Tabi bunları hoca-
Coğrafya öğretmeni olabilirdim belki de.
larım eşliğinde yaptım. Kısacası yoğun bir tempoda, sıkılmadan, çok çalışmam gerekiyordu. Ben de öyle yap-
Sonuçta antrenörlüğü kazandım. Çevremdekiler teb-
tım. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
rik ettiler ve başarılarımın devamını dilediler. Benim için
çok mutlu olduklarını ve hep böyle bir şeyler başarmam
Kazanamasaydım yurtla ilişkimin kesileceğini biliyor-
gerektiğini ve bunun içinde çok çalışmam gerektiğini
dum. Bu yüzden çok çalıştım ve yurttaki hocalarımın
söylediler. Bana gelince tabi ki de çok mutlu olmuştum.
desteği ile çalışma ve azmim ikiye katlandı. Bu hırs ve
Çünkü hedeflerim doğrultusunda koca bir adım atmış-
azimle kazanmayı ümit ederek çalıştım. Kazanmak ve
tım. Hırsımın ve azmimin verdiği o güçle bunları başar-
kaybetmek kulağa çok kolay gelebilir ama hayatımız
mış olmak beni gururlandırıyordu ve tabiî ki hocalarımı
üzerindeki etkisi çok büyüktür. Bize ya bir şeyler katar
da.
ya da hayatımızdan bir şeyler alır götürür. Bunun farkındaydım ve korkuyordum. Ya kazanamazsam diye
Bundan sonrasında da alanımda bir idol haline gelmek
endişeleniyordum. Bunu yenmek için hırsla azimle daha
isterim. Milli takıma kadar yükselmek ve ülkeme en iyi
da fazla çalışarak bunun üstesinden geldiğimi düşünü-
biçimde hizmet etmek isterim. Atatürk’ün bir sözü var
yorum. Hissettiklerim mi? HIRS, KORKU ve HEYECAN.
ya: “Ben sporcunun çevik, ahlaklı ve aynı zamanda zeki
olmasını isterim” diye, bu yönde eğitim vermek ve ge-
Tüm bu duygular olumlu sonuçlandı ve Yaşar Doğu
leceğe pırıl pırıl gençler yetiştirmek en büyük gayelerim
Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük bölümünü kazan-
arasındadır.
dım. Hedefim öğretmenlikti ama antrenörlük kazandım.
76
Arkadaşlarım,
hocalarım-sağ olsunlardesteklerini hiç eksik etmediler
üzerimden. Moralim bozulduğunda
moral verdiler ve beni sınava
hazırladılar. Onlar sayesinde
kendimi daha da güçlü
hissettiğim anlar bile oldu. Sınavı
kazandığımda ise herkesin yüzü
gülüyordu. İşte o zaman
TAMAM dedim,
OLDU!
ÖZGÜR GENERAL DEMİRTAŞ / Samsun
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği
Üniversiteyi kazanmamda öncelikle ne istediğimi belirlemek
Aslında hedeflediğim puana ulaşabildiğimi düşünmüyorum.
yani hedef koymak; bu hedef doğrultusunda planlı ve prog-
Neden daha iyisi olmasın ki? Biraz daha çalışıp daha iyi yerle-
ramlı çalışmak ve unutmadan düzenli beslenmek etkili oldu
re gelme şansım olabilirdi. Bu hakkı kendime vermediğim için
diyebilirim. Bu saydıklarıma uyarak her gün düzenli ve disiplinli
üzgünüm açıkçası.
bir şekilde çalıştım. Her sabah düzenli olarak koşulara çıktım,
sonrasında kahvaltımı yapıp 1-2 saat dinlendikten sonra sınavda gireceğim parkura çıkıp kendimi geliştirmeye çaba harcadım hocalarımın bana gösterdiği ilgi karşısında kendimde
bulduğum güç ve azimle daha da çok çalıştım ve akşam üzeri kendi branşım olan badminton antrenmanlarına katıldım.
Bunu her gün hocalarım eşliğinde düzenli ve programlı bir
biçimde çok çalışarak ama kendimi tüketmeden başardım.
Üzerimde emeği olan herkese teşekkürlerimi sunarım.
Hayatımda ilk defa elle tutulur gözle görülür bir şey başarmıştım. Bu da beni çok mutlu etti. Ve bu mutluluğu benimle paylaşan arkadaşlarım olduğunu görünce bu mutluluk iki hatta
üç katına çıktı. Sanki sınav sürecini onlar da benimle birlikte
yaşamışlardı. Çünkü bir sorunum olduğunda onlarla koşuyordum. Arkadaşlarım, hocalarım-sağ olsunlar- desteklerini
hiç eksik etmediler üzerimden. Moralim bozulduğunda moral
verdiler ve beni sınava hazırladılar. Onlar sayesinde kendimi
daha da güçlü hissettiğim anlar bile oldu. Sınavı kazandığım-
Üniversite sınavına hazırlanırken hayatımın bir evresinin so-
da ise herkesin yüzü gülüyordu. İşte o zaman TAMAM dedim,
nuna geldiğimi, daha iyi bir hayat standardı yakalamak için
OLDU!
bu şansı sonuna kadar değerlendirmem gerektiğini hiç aklımdan çıkarmadım. Yani hep diken üstünde hissettim kendimi! Gerçekten kısa bir zamanda(toplasan 1-2 saat) hayatımı
şekillendirecek olan sınava gireceğimi ve bu sınavı kesinlikle
kazanmam gerektiğini hiç aklımdan çıkarmadım, çıkaramadım. Bu da beni hırslı ve azimli kıldı. Günler geçtikçe daha
da heyecanlanıyordum ve daha çok çalışmam gerektiğinin
farkındaydım ve ben de öyle yaptım. Çok çalıştım. Heyecanlıydım, korkuyordum ve umut ediyordum.
Şimdi tüm bu heyecanları, korkuları geride bıraktım ve umutlarım gerçek oldu. Beden Eğitimi ve Öğretmenliğini kazandım.
Dışarıdan bakınca pek de sporla ilgilendiğimi söylenemez.
Zamanı geriye alabilsek ve tekrar hazırlanabilme imkânım olsa
İngilizce öğretmenliğini kazanmak isterdim. Küçüklüğümden
beri hep hayalini kurduğum meslekler arasında hep ilk üçte
olmuştur. Ama biraz az çalıştım. Sanırım gerekli puanı alamadım ama olsun, İngilizceyi böyle de öğrenebilirim, değil mi?
Pişmanlık duymak değil, bundan sonrasına bakmak gerekir.
Şimdi okulumda başarılı olmam önemli.
Öğretmenliğe başladığımda ülkemizi düşünen azimli, zeki ve
hayırlı insanlar topluma katmak en büyük amaçlarım arasında
yer alıyor. Sonrasında ise topluma hayırlı bir birey olmak, iyi bir
aile kurmak isterim. Bundan daha iyi ne olabilir ki?
Ancak düzenli antrenmanlarla ve hocalarımızın desteğiyle başardım.
77
röportaj / zordu; ama onlar başardı…
“Bundan sonra da
kendi ayaklarım
üzerinde durarak
“Benim kurduğum bir
dünyada yaşamak…” en
büyük isteğim.”
SİNAN KAÇAR
/ Amasya
AYŞE ATAM
/ Adana
Amasya Üniversitesi,
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
Atatürk Üniversitesi,
Müzik Öğretmenliği
Üniversiteyi kazanırken kurumumuzda görev yapmakta olan öğretmenleri-
Üniversiteyi kazanırken başarılı olmamdaki en
min büyük katkısı oldu. Öğretmenlerimin verdiği her türlü destek… İçinde
önemli etkenler kalmış olduğum vakıf ve vakıf ça-
bulunduğum durum ve çevremdeki insanlar, kendi ailevi durumumun ayrı
lışanlarıdır. Sınava hazırlanırken etrafında bilinçli
ayrı etkisi oldu. Kurumumuzdaki, okulumuzdaki ve gittiğim dershanedeki
insanların bulunması ve sana yol gösterilmesi çok
öğretmenlerimin yönlendirmeleri ve benim için sarf ettiği cabalar benim için
önemlidir. Başarı yolumu çok iyi hazırlayan, evdeki
çok önemli. Çevremdeki okumamış büyük veya küçük yaşta insanların içine
ablalarım oldu.
düştüğü durumlar, onların “Keşke okusaydık da şimdi güzel bir yerlerde olsaydık.” demeleri de benim için büyük etken oldu. Ayrıca devletimizin maddi
ve manevi desteklerini de unutmamak gerekir.
Hayatta başarılı olmam için tek şansım üniversiteyi kazanmaktı. Bunun etkisi ile çok büyük stres
altındaydım. Sonuçta üniversiteye yerleşebilmem
Üniversite sınavına hazırlanırken ilk önce korktum yapamam diye, bir sürü
için gerekli puanı aldım. Güzel sanatlar lisesinde
eksiğim olduğunu biliyordum. Öğretmenlerimin teşviki ile bu korkumu yen-
okudum. Benim hedefim her zaman müzikle ilgi-
dim. Korkum artık azme dönüşmüştü. Çalıştıkça kendime güvenim geldi.
lenmekti. İstediğim bölüm daha çok yetenek iste-
Tabiî ki çalışırken bazen bıkkınlık, bazen stres oldu.
diğinden yeteneğe daha fazla önem verdim. Okul
Gerçi hedeflediğim puana ulaştığımı düşünmüyorum çünkü daha iyisini yapabileceğimi inanıyorum; ama yine de mutluyum. Sınavı kazanmış olmak
kendimi mutlu hissettirdi. Kendime güvenmemi sağladı. Bir şeylerin olması
için emek vermek gerektiğini öğretti. Başarılı olmak için eğlencemizden fedakârlığı yapmamız gerektiğini öğretti.
Neticede Sosyal Bilgiler Öğretmenliğini kazandım. Bir de yetenek sınavları ile
Beden Eğitimi Öğretmenliğini. Hangisi olursa olsun elimden gelenin en iyisini
yapmak istiyorum. Kendi okuduğum kurumlara geri gelip benden daha başarılı insanlar yetişmesine yardımcı olmak istiyorum.
Bugün bir daha sınava girecek olsam yine Beden Eğitimi Öğretmenliğini kazanmak isterdim. Çünkü en sevdiğim işi yapmak isterim her zaman. (Masa
tenisi ve atletizm de özellikle ilgimi çeken spor dalları.) Bundan sonra da
kendimi geliştirmek için örnek aldığım insanlar gibi olmayı, işimi en iyi şekilde
yapmayı ve mutlu bir ailemin olmasını istiyorum.
78
hayatım boyunca tiyatro çalışmalarının içinde de
sürekli yer aldım. Erzurum Atatürk Üniversitesi
Müzik Öğretmenliği bölümünü kazandım. İleriye
dönük devlet okullarında müzik öğretmeni olarak
kendi öğrenmiş olduğum bilgileri öğrencilere aktarmak istiyorum.
Üniversiteyi kazandığım için tabiî çok mutlu oldum.
Arkadaşlarım da ben sınavı kazandığım için çok sevindi. Çünkü stresimi benimle birlikte yaşamışlardı.
Bundan sonra da kendi ayaklarım üzerinde durarak “Benim kurduğum bir dünyada yaşamak…” en
büyük isteğim. Ayrıca bir kadın olarak ihtiyacı olan
diğer kadınlara aynı hedefi aşılayabilmeyi de çok
istiyorum.
“Üniversite sınavında
başarılı oldum. Bundan
sonra da okulumu
bitirip iyi bir işe, sıcak
bir yuvaya sahip olmak
istiyorum.”
İBRAHİM KÜÇÜKSÜSLÜ
YASEMİN GÜLAÇ
Diyarbakır
Erzurum
Mersin Üniversitesi,
Radyo, Televizyon ve Sinema
Gazi Üniversitesi,
Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Bizim durumumuz belli. 15 yıldır yetiştirme yurdunda kalıyorum. An-
Üniversiteyi kazanırken her gün 4 saat dü-
nesiz, babasız olmak çok zor. Küçük yaşta öğrendim kendi ayakla-
zenli bir şekilde çalıştım. Ailem, arkadaşla-
rımın üstünde durmayı. Bu biraz da insanın kendinde biten bir şey.
rım, etrafımdaki herkes çok yardımcı oldu.
Kendi azmimle kazandım. Ama kazanırken de zorlandım açıkçası.
Çok heyecan yaptım, stresliydim. Stresimi
İyi bir meslek sahibi olmak için hedef koydum. Hedefime ulaşmak
azaltabilmek için kitap okudum. Heyecanlı
için zorlandım fakat çalıştım, kazandım: Radyo Televizyon ve Sine-
olmasam sınav aslında çok kolaydı an-
ma bölümü.
cak çok da istediğim gibi geçmedi. Neti-
Özgüveni olan biriyim. Kazandığım bölüm bireysel yetenek isteyen
bir bölüm. Kendime güvendim ve kazandım. Aslında istediğim bölüm bu değildi. Sınavdan önce Ege Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliğini kazanmak istedim ama olmadı.
Liseyi bitirdikten sonra devlet bize iş olanağı sağlıyor. Ben bu hakkımı kullanmadım. Kendimi geliştirmek adına üniversite okumak istedim. Daha iyi yerlere gelmek için çalıştım. Çalışmamın sonucunu
da aldım. Ders çalışmanın haricinde de kick boks, yüzme sporlarıyla
ilgileniyorum. Bunlar da stresimi atmamda yardımcı oldu.
Üniversiteyi kazanmak beni çok mutlu etti. Çevremde herkes beni
cede Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünü
kazandım. İstediğim bir bölüm değildi.
Tam olarak araştırmadım. Aslında benim
kazanmayı arzu ettiğim bölüm Hukuk’tu.
Ama yine de üniversiteli olduğum için mutluyum. Öğretmenlerim ve arkadaşlarım da
ben sınavı kazanınca çok mutlu oldular.
Hatta benden çok onlar sevindi diyebilirim.
Üniversiteyi bitirdikten sonra yurt içinde ya
da yurt dışında iyi bir işe sahip olmak istiyorum.
başarılı, çalışkan bir öğrenci olarak bilir. Arkadaşlarım, öğretmenlerim ve idarecilerimiz yani herkes benden ümitliydi, kazanacağımdan
emindiler. Dolayısıyla şaşırmadılar, sonuç onlar için sürpriz olmadı.
Ancak şimdi tekrar sınava girsem hukuk okumak isterdim.
Neticede üniversite sınavında başarılı oldum. Bundan sonra da okulumu bitirip iyi bir işe, sıcak bir yuvaya sahip olmak istiyorum. Çünkü
ben annesiz, babasız, sahipsiz büyüdüm. Sıcak bir yuvam olsun
çok isterim.
79
BİREY Mİ,
AİLE Mİ,
TOPLUM MU?
Aliye ÖZKUL
Sosyolog,
Gülşen Güzen Toplum Merkezi / Kütahya
Toplum olmak. Dayanışma ve insanların
birbirine zarar verme riski ile beraber bir
muamma… Gözünü dünyaya açan bir
insan kendisini bekleyen sıkıntıları görür
hemen karşısında ve atlar hayatın içinde
bir mücadeleye… Modern zamanlar
bireyin küçük evreni içindeki maddi
ve manevi sıkıntılarını çözebilmesi için
mekanizmalar üretti.
80
Kişisel gelişim, psikoloji, pedogoji vs.
insanın asli maddi ihtiyaçlarının dışında,
psikolojik olarak donanması yönünde
gelişen hizmet mekanizmalarıdır. Bu disiplinler kişiyi içten dışa doğru olarak
“Aile” insanların
kurduğu en önemli
dayanışma grubudur.
Öyle ki dünyadaki
ilk devletler ailenin
etrafında büyüyerek
oluşmuştur.
ye bir şey olmadığı halde, insanlar başka
insanların veya canlıların zayıf yönlerine
hücum ettiğinde ekolojik, psikolojik ve
sosyal dengeler yerlerini kaosa kargaşaya bırakmaktadır.
takviye etmek için varlar. Boşanan çiftler, kadına yönelik şiddet, annesi babası
varken kimsesiz kalmış çocuklar, yalnız
geçirilen ihtiyarlık, insanları tam da zayıfken ve desteğe ihtiyacı varken yalnız
bırakan burada sayamayacağımız kadar
çok trajik insan manzaraları karşısında,
kişileri kendi ayakları üzerinde durabilecekleri şekilde destekleme gereği dünya
üzerinde “Sosyal Hizmet” sektörlerinin
gelişmesine yol açmıştır. Kişisel gelişim
olarak insanların hizmetine sunulan ürünler çok önemli noktalara değinmekte,
insanlara içsel mekanizmalar ile insanlar
arası uyumu sağlayabilme püf noktalarını
göstermektedir.
Ancak tüm sosyal sorunları içerden dışarı
doğru açıklama insanlığın çelişkilerle dolu
sosyal-siyasal-kültürel problemlerini görmezden gelmeyi beraberinde getirmektedir. İnsanlığın toplum olma yönündeki
çelişkileri ile sosyoloji ilgilenmektedir ve
bu birbiri ile tutarlı olmayan çok geniş
kuramlar, toplumu okuma denemeleri
olarak bireye tek başına “doğru seçenek
şudur” diyemez.
Bu yazıda amacımız özetlenmesi ve genellemesi mümkün olmayan bir literatür
içinden seçmece yaparak, bireyi ve aileyi
toplumun içinde seçemediği seçenekler
ve içinde bulunduğu çelişik durumlarla
birlikte, dışarıdan içeriye doğru (özet olarak) açıklama denemesidir.
Aile kurumu dünya tarihi boyunca bütün
İnsanla diğer canlılar
arasındaki farklar nelerdir?
Konuşur, düşünür, değiştirir, eşya yapar, çöp bırakır…İnsan doğa karşısında
hep zayıf kalmıştır ve bu zayıflığını tarih
boyunca AKLI ile aşmıştır. İnsan başkaları ile etkileşimde bulunarak sorunlarını
çözmüştür. Yani grup ve organizasyonlar kurmuştur. “Aile” insanların kurduğu
en önemli dayanışma grubudur. Öyle ki
dünyadaki ilk devletler ailenin etrafında
büyüyerek oluşmuştur.
sosyal kurumların çekirdeğidir. Dünya
üzerinde türlü şekillendirmeler yapan insanlık ailenin yerine geçebilecek herhangi
bir mekanizma kuramamıştır. İlk sosyalleşme, kişinin kendini içinde bulduğu ilk
grup üyeliği ailesi içinde başlar. Bu itibarla
kişi için “Aidiyet” kavramı çok önemlidir.
Diğer sosyal kurumlar aile kurumunun etrafında şekillenir diyebiliriz. Toplumsal iş
bölümünün gelişmediği durumlarda diğer
tüm kurumların işlevini “Aile Kurumu” tek
başına ikame etmiştir.
Birey
Bu durumu açacak olursak; kendi zamanının sorunları karşısında çözüm peşinde
olan insanoğlu hem aklını kullanarak hem
de insanlarla etkileşim kurarak EŞYA
üretmiştir. Piramitler döneminden son
teknolojilerin konuştuğu günümüze kadar insanın ürettiği, her türlü yasa, devlet
veya topluluk modeli, üretim araçları ve
mülkiyet biçimleri, hem insanların birlikte
yaşayabilmesi için kolaylıklar sağlamakta
hem de insanın ve doğanın mahvolmasına sebep olmaktadır. Çünkü doğada insandan başka tükettiği şeyin arkasından
artık bırakabilen bir canlı yoktur. İnsanın
nesneleri ve kaynakları tüketebilme özelliği elbette birtakım insanların diğerlerine
karşı ezici olmasını da beraberinde getirmektedir. Doğada zayıf olan bir canlıyı diğer bir canlı tükettiğinde ekolojik denge-
Aile veya toplum göz önüne alınmadan,
tek başına insanı ifade etmek istediğimizde “birey” kelimesini kullanırız. Özellikle modernleşme dönemlerini kapsayan
son 300 yıllık süreç içinde dünya tarihi,
toplumu, aileyi ve kültürü bireyden önce
alan ve bireyi toplumsal doku dediğimiz
şeyin bir parçası kabul eden yapılardan,
bireyi özgürlüğünü önceleyen ve bireyi
kısıtlayan(!) unsurları bertaraf ettiğimizde
insanın insana yaptığı kötülükleri en aza
indirilebileceği düşüncesi çerçevesinde
değişimler geçirmiştir. Ancak ne var ki,
insanlığın ayağını bağlayan tabulardan
kurtulma çabası olarak niteleyebileceğimiz bu süreçler, insanlığa başka yeni tabular ve insanlık dramları hediye etmiştir.
İnsanın doğa karşısındaki zayıflığını bertaraf etmek için yapılan tüm teknolojik
yenilikler, her seferinde daha gelişmiş ve
daha ölümcül savaş silahlarının üretilme-
81
birey mi, aile mi, toplum mu?
sini beraberinde getirmiştir (Adorno ve Horkhomeir,2010). Öyle
yada böyle insanların birbirlerini “öteki” olarak görmeleri tarihin
başından bugüne araçları farklı olmak üzere devam etmiştir.
Person / Maske
Doğan bir insan kendini bir ya da birkaç gurubun üyesi olarak bulur. İçinde kendimizi bulduğumuz kültürel çevre, sosyal
öğrenmeler açısından kültürel bir rahimdir. Nasıl öğrendiğimizi
anlamadan, kültürü üstümüze bir elbise gibi giymeye başlarız.
Ham isteklere sahip olarak doğan bir çocuk sosyal öğrenme ile
birlikte topluma uymayı öğrenir. Sosyal becerilere sahip olmak
demek insanın “Maske” sahibi olması demektir. Burada Maske
kelimesini olumsuz manada kullanmıyoruz. İngilizcede “şahıs”
ya da “kişi” kelimesinin karşılığı “person” kelimesidir. Person
kelimesinin kökenine baktığımızda ise anlamının “Maske” olduğunu görürüz (Dindar, 1988). Bunun anlamı ham isteklere sahip
olan insanın, zayıflık olarak görebileceği yönlerini yetişkinlik sürecinde maskeleyebilme veya dengeleyebilme yeteneğidir.
Kişilik ve kimlik
Her birey tek tek özel olmayı ister. Bu hissi yaşayabilme en kolay aile gurubu içinde gerçekleşir. Bir diğerine “özel” olduğunu
hissettirebilmenin yolu ise kişinin önce kendi isteklerini düşünmesini engellemeye başlamasıyla gerçekleşir.
Kişi, ait olduğu gurupların (aile, meslek, milli/etnik kimlik, dini/
mezhep kimliği) yaşama biçimlerine uymasıyla birlikte, hatta uymasa bile o kültürel çadırları üzerine bir elbise gibi giymiş olur
(Volkan, 2009). Halbuki kişi yalnızca kimliğinden ibaret değildir.
İşte bu da insanın yaşadığı ve dengesini kurmak zorunda olduğu karmaşalardan biridir. Özel olmak için bir gruba uyarken,
sahip olunan kimlik özellikleri kişiliğin önüne geçiverir. Sınıfsal,
kültürel ve etnik çatışmaların kaynağı olan “etiketleme” ya da
ötekileştirme süreci bu şekilde ilerler.
Sahne
Sosyolog E.Goffman kişiyi (person) sahneye rolünü oynamaya
çıkan bir aktör olarak görür. Gerçekten de insan kendisini ait
olarak bulduğu pek çok özelliği seçmemiştir. Hangi anne babaya sahip olacağını, hangi çağda yaşayacağını, hangi etnik grubun içinde doğacağını, hatta cinsiyetini bile seçemez insan…
Bunları doğduğunda kendisine verilmiş roller olarak hazır bulur
(Goffman,2012). Çağlar öncesinden çatışmış ve sonraki zamanlara kinlerini miras bırakmış herhangi iki gruptan birinden
82
Hayat oyununda kişinin kendisini içinde
bulduğu sahneyi gözlemlemesi ve bu
oyundan çıkmanın veya rolünü oynamak
istememesinin mümkün olmadığının
bilincinde olarak çelişkiler arasında
denge kurmaya çalışarak performans
sergilemesi oyunun kurallarını
değiştirecektir.
Hayat oyununda kişinin kendisini içinde bulduğu sahneyi gözlemlemesi ve bu oyundan çıkmanın veya rolünü oynamak istememesinin mümkün olmadığının bilincinde olarak çelişkiler arasında denge kurmaya çalışarak performans sergilemesi oyunun
kurallarını değiştirecektir. Tarih boyunca insanlığın yararına bir
şeyler gerçekleştirmiş olan bütün şahsiyetler bunu yapmıştır.
İpek halısı
Dünya sahnesindeki rolüne kendini kaptırmış bireylerin mücadele içindeki hayatlarına yukarıdan bakma ihtimalleri çok azdır.
İki ileri bir geri şeklinde bir ilerleme ile pek çok insan, yerinde
saydığını hissetmektedir. Ancak bu mücadelede, tüm çatışmalar, tüm çelişkiler ve birbirinden farklı desenleri ile birlikte İPEK
HALISI gibi muhteşem bir toplumsal dokuyu meydana getirir.
Bu ana doku olmaksızın toplum olabilmek mümkün değildir. Ki
kişi için çok zor olabilecek toplumsal rolleri üstlenmek kolay değildir.
Serbest piyasa ekonomisinin geçerli olduğu günümüzde, toplumsal rolünü üstlenmek istemediğinde (anneliği veya babalığı
üstlenilmeyen çocuk, kürtaj, toplumsal cinsiyet vs. - ki bunları
tartışabiliyor olmak demokrasinin bir gereğidir-) birbirine devrederek işleyen toplumsal mekanizmalar sekteye uğrar. Gerçekten de sorumluluk üstlenilmeden yaşanan bir yetişkinlik süreci,
insanların hesap soracağı, almadan vermenin yoğun olduğu,
bireyi toplumun içinde eritiyormuş gibi gözüken yaşam seçimine nazaran daha kolaydır. Ancak bu seçimin neticesinde (birey
kendini öncelediğinde) bireylerin tek tek kendilerini özel hissetmesi mümkün değildir ve bu sökükleri bol, refleksleri güçlü olmayan toplumsal doku demektir.
Bu nedenle sorumluluk üstlenmenin tüm zorluklarına rağmen,
kısa vadede kişiye somut bir geri dönüşümü olmamasına rağdoğmuş olarak birey, olayın bireysel olarak dahli bulunmasa da,
tarafı olarak bulur kendini ve bundan kendini soyutlaması zordur.
men rolünü (anne olma, baba olma vs.) severek oynayan herkes
KAHRAMANDIR. Hem kendi ailelerini hem de tüm toplumun
kahramanıdır.
Kaynakça
Aynı şekilde ailesinin karışmış olduğu bir miras kavgasının veya
kan davasının tarafı olma durumunu ortadan kaldırması çok
güçtür. Eğer kişi bir grubun içinde kişiliğini, aklını kullanarak birbirini tetikleyen sorunları çözmek için gayret etmezse aynı süreçlerin bir sonraki nesle, daha sonraki nesle deveran ederek ve
büyüyerek miras kalması muhtemeldir.
Erwing Goffman, Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu, Metis Yayınları,
2012, İstanbul
Bilal Dindar, Emmanuel Mounıer’de Personalizm, Kültür Ve Turizm Bakanlığı
Kaynak Eserler Dizisi, 1988, Ankara
Adorno ve Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı Yayınevi, 2010,
İstanbul
Vamık Volkan, Kimlik Adına Öldürmek, Everest Yayınevi, 2009, İstanbul
83
MUTLU ÇOCUKLAR DERNEĞİ
OKULA DAYALI SAĞLIKLI YAŞAM PROGRAMI PROJESİ
Yrd. Doç. Dr. Ebru KILIÇARSLAN TÖRÜNER
Sağlık davranışlarındaki olumlu değişiklikler, önlenebilir hastalıklar
ve ölümlerin azaltılmasında önemli bir yere sahiptir. Dünya
genelinde, hareketsiz yaşam biçimi, sağlıksız beslenme ve alkol-sigara
kullanımı milyonlarca kişinin ölümüne yol açmaktadır. Günümüzde
çocuklar arasında da hareketsiz yaşam biçimi giderek artmaktadır.
Ekran karşısında geçirilen uzun süreler, yetersiz ve dengesiz
beslenme, düzenli spor yapmamak çocuklarda şişmanlık, fiziksel ve
psikolojik pek çok soruna neden olabilmektedir.
84
Çocuğun sağlıklı birer birey olarak yetiş-
selme olduğu belirlenmiştir. Bu bulgu,
mesinde ve davranışlarının şekillenme-
girişim grubuna verilen sağlık eğitiminin
sinde ailenin rolü çok büyüktür. Çocuk
etkili olduğunu; çocukların diş fırçalama
yaşama ilişkin bilgi ve becerileri öncelik-
ve banyo yapma sıklığında artış olduğu-
le anne ve babasından öğrenmektedir.
nu göstermesi açıdan önemlidir. Bu çalış-
Bu nedenle ebeveynlerin sağlıklı yaşam
mada öğrencilere doğru davranışların ka-
davranışlarına ilişkin bilgi, tutum ve dav-
zandırılması amacıyla uygulanan eğitim
ranışlara sahip olmaları gerekmektedir.
programı sonunda girişim grubundaki
Ailelerin çocuklarının yapacağı fiziksel
çocukların sontest puanlarının öntest pu-
aktivitelerini artırarak, beslenmelerini dü-
anlarına göre anlamlı derecede yükseldiği
zenleyerek ve sağlıklı yaşam konusunda
rol modeli olarak eğitimlerinde önemli rol
oynayabilecekleri düşünülmektedir.
Çocukluk çağı şişmanlığının önlenmesi
ve azaltılmasında dengeli beslenme, fi-
Mutlu Çocuklar
belirlenmiştir.
Derneği tarafından
Bu çalışmada girişim grubunda ebeveyn-
2012 yılında “Okula
lere de eğitim uygulanmıştır. Ebeveynlere
Dayalı Sağlıklı Yaşam
uygulanan eğitim programı sonucunda,
ziksel aktivite ve hareketsiz yaşam biçimi
Programı” projesi
gibi konularda çocukların bilinçlendiril-
yürütülmüştür.
sağlıklı yaşam davranışlarına ilişkin öntest ile sontest puan ortalamaları arasında farklılık olduğu belirlenmiştir. Bu bulgu
mesi gerekmektedir. Okullar, sağlık için
ebeveynlere verilen eğitimin etkili olduğu-
devlet veya sivil toplum kuruluşları tara-
nu göstermektedir.
fından oluşturulan girişimlerin sunulması,
renci girişim grubunu oluştururken, 358
sağlığın geliştirilmesi ve sürdürülmesi için
öğrencide kontrol grubunu oluşturmuş-
Proje ile, çocukların beslenme, fiziksel
uygun yerler olarak görülmektedir.Okul-
tur. Iki aylık süre içinde girişim grubun-
aktivite ve hareketsiz yaşam biçimine
larda yürütülecek girişimler erişkinlik dö-
daki öğrencilere 4 eğitim, ebeveynlerine
yönelik sağlıklı yaşam programı uygulan-
neminde de devam edecek sağlıklı bes-
de bir eğitim verilmiştir. Eğitim öncesi
mıştır. Bu program sonucunda, girişim
lenme ve egzersiz alışkanlıkları oluşturma
ve sonrası hem kontrol hem girişim gru-
grubunda yer alan çocukların günlük
ve kronik hastalıkların riskini azaltma açı-
bundaki öğrencilerin bilgi düzeyleri test
spor süresinin anlamlı şekilde arttığı an-
sından önemli olduğundan, öğrencilerin
edilmiş ve sağlık taramaları yapılmıştır.
cak günlük öğün sayısı, kahvaltı yapma
sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmaları-
Eğitim sonrasında girişim grubundaki
ve ekran karşısında geçirilen süre yönün-
na destek olmak gerekmektedir.
çocukların kendi ifadelerine göre günlük
den girişim ve kontrol grubularında fark-
spor yapma süresi, diş fırçalama ve ban-
lılık yaratmadığı belirlenmiştir. Bu bulgu,
Okul çağı döneminde, çocukların sağlık
yo yapma sıklığı ile bilgi puan ortalamaları
verilen eğitimlerin sağlıklı yaşam dav-
durumunu değerlendirmede kapsam-
kontrol grubuna göre artış göstermiştir.
ranışlarının kazandırılmasında ilk adım
lı sağlık taramalarının, çocukların sağlık
Görme bozukluğu yönünde risk altında
olduğunu göstermesi açısından önem
sorunlarının tanımlanmasında önemli yer
olan çocuk sayısı ve çocuklardaki çürük
taşımaktadır.
tuttuğunu göstermektedir.
diş sayıları son taramada ilk taramaya
göre azalma göstermiştir. Bu proje, okula
Bu çalışmada da skolyoz, kan basıncı ve
Mutlu Çocuklar Derneği tarafından 2012
dayalı sağlıklı yaşam programının etkinli-
duymaya yönelik yapılan son taramada
yılında “Okula Dayalı Sağlıklı Yaşam
ği yönünden kanıta dayalı bir uygulama
girişim grubunda riskli çocuk sayısının
Programı” projesi yürütülmüştür. Proje,
oluşturmuştur.
kontrol grubuna göre daha fazla azalma
Türkiye’de okul çağı çocuklarında, okula
gösterdiği belirlenmiştir. Görme bozuklu-
dayalı sağlıklı yaşam programının etkin-
Proje ile sağlıklı yaşam programı kap-
ğu ve çürük diş sayısı yönünden ise her
liğinin değerlendirilmesi amacıyla kontrol
samında çocukların hijyen alışkanlıkları
iki grupta da risk altında olan çocuk sayısı
gruplu deneysel bir çalışma olarak yapıl-
değerlendirilmiş, eğitim sonrası diş fırça-
son taramada ilk taramaya göre azalmış-
mıştır. Dört ilköğretim okulunda, 354 öğ-
lama ve banyo yapma oranlarında yük-
tır. Bu bulgular risk altındaki çocukların
85
mutlu çocuklar derneği
Proje ile sağlıklı
yaşam programı
kapsamında çocukların
hijyen alışkanlıkları
değerlendirilmiş, eğitim
sonrası diş fırçalama ve
banyo yapma oranlarında
yükselme olduğu
belirlenmiştir.
erken tanı ve tedaviye yönlendirilmeleri
araştırmacılar tarafından hazırlanan bilgi-
timi çocukların eğitimi ile paralel olacak
sonucunda risklerinin azalması ile açık-
lendirme broşürleri ve kitapçıkları dağıtıl-
şekilde 2-4. haftalar arasında yapılmıştır.
lanabilir. Bu nedenle okul çağı dönemine
mıştır.
Eğitimlerden sonra talep eden ebeveyn-
kadar fark edilmeyen sağlık sorunlarının
lere danışmanlık verilmiştir. Öğretmenler
belirlenmesinde taramalar önem kazan-
Proje kapsamında 3 broşür (sağlıklı ya-
öğrenciler ile beraber ders anlatımlarına
maktadır.
şam, hijyen ve internet bağımlılığı) ve 3
katılmışlardır. Ayrıca ebeveynlere de bro-
bilgilendirme kitapçığı (6-12 yaş çocuğun
şürler ve kitapçıklar gönderilmiştir.
Projede, girişim grubunda bulunan ço-
gelişim özellikleri, çevre güvenliğini sağ-
cuklara; anket formları ve öntest, sı-
lama, sigaranın zararları) araştırmacılar
Girişim grubundaki çocukların eğitimi bit-
nıflarında, ilk verilen eğitim öncesinde
tarafından oluşturulmuştur. Girişim gru-
tikten sonra girişim ve kontrol grubunda
uygulanmıştır. Kontrol grubu için anket
buna hijyen eğitiminden sonra, kontrol
bulunan çocukların bilgi düzeyleri (son-
formları ve öntest öğretmenlere verilerek
grubuna ise 2. taramadan sonra diş fır-
test), özbildirime dayalı sağlık davranışları
(öğretmenlere formun nasıl doldurulaca-
çası ve diş macunu ücretsiz olarak veril-
ve sağlık taramaları tekrar değerlendiril-
ğına ilişkin bilgi verilmiştir) sınıflarda uy-
miştir. Verilen eğitimler, çocukların okul
miştir (2. ölçüm).
gulanması sağlanmıştır. Kontrol grubuna
faaliyetlerinde herhangi bir aksamaya
öntest uygulamalarından sonra herhangi
neden olmayacak şekilde, okul yönetimi
Vücut kitle indeksi durumları yönünden
bir girişimde bulunulmamıştır. Girişim
ile birlikte belirlenen saatlerde yapılmıştır.
girişim ve kontrol grupları incelendiğinde;
grubunda her öğrenci 2 aylık dönemde
1 ve 2. ölçüm karşılaştırmaları sonucun-
(2 hafta ara ile) 4 eğitim seansına katıl-
Girişim grubundaki çocukların ebeveyn-
da gruplar arası ve gruplar içi istatistiksel
mıştır. Girişim grubundaki her öğrenci
lerine 2 eğitim seansı (40 dakikalık) plan-
olarak önemli bir farkın olmadığı belirlen-
için her bir eğitim 4 kez (toplam 41 eği-
lanmış ancak katılımın az olması nede-
miştir. Elde edilen bulgular çocuklarda
tim seansı/2 okul) verilmiştir. Her eğitim
niyle her ebeveyn için 1 eğitim seansına
sağlıklı yaşam konusunda davranış deği-
seansı 1 ders saati (ortalama 40 dakika)
indirilmiştir. Her okulda eğitimler 3’er kez
şikliğinin kısa sürede değil uzun sürede
sürmüştür.
tekrarlanmıştır. Eğitim içeriğinde sağlıklı
geliştiğini desteklemektedir.
yaşam, beslenme, fiziksel egzersiz, seSağlıklı yaşam, beslenme, fiziksel egzer-
danter yaşam, hijyene ilişkin konular yer
Araştırma kapsamına alınan çocuk ve
siz, hijyene yönelik eğitimler, konunun
almıştır. Ebeveynlere eğitim verilmeden
ailelerinin tanıtıcı özelliklerinin karşılaştı-
anlatımı, tartışma ve eğitimlerde konu ile
önce, eğitim tarihi ve içeriğine yönelik
rılmasında, girişim grubunda 13 yaş ve
ilgili kısa mesajlar verme şeklinde yürü-
mektup gönderilmiştir. Eğitime katılan
üstü çocukların, 35 yaş ve üstü olan an-
tülmüştür. Girişim grubundaki çocuklara
ebeveynlere eğitim öncesi konu ile ilgili
nelerin, ilkokul ve ortaokul mezunu olan
eğitimler sonrasında, kontrol grubunda
öntest uygulanmıştır. Eğitim sonrası ise
annelerin oranı kontrol grubuna göre faz-
ise son taramadan sonra konularla ilgili
sontest uygulanmıştır. Ebeveynlerin eği-
la belirlenmiştir.
86
Eğitim öncesi ve sonrası girişim ve kon-
lamalarının karşılaştırılmasında, girişim
fazla azalma göstermiştir. Ancak yapılan
trol grubundaki çocukların kendi ifade-
grubundaki çocukların sontest puanları
istatistiksel analizlerde gruplar arasında
lerine göre beslenme, fiziksel aktivite ve
öntest puanlarına göre anlamlı dere-
ve gruplar içinde önemli bir fark tespit
hareketsiz yaşam biçimi özellikleri karşı-
cede yüksek bulunmuş, ayrıca, girişim
edilmemiştir.
laştırılmıştır.
grubunda kontrol grubuna göre çocukların sontest puan ortalamaları anlamlı
Görme bozukluğu yönünde risk altında
Eğitim öncesi ve sonrası dönemde ço-
derecede yüksek görülmüştür. Girişim
olan çocuk sayısı son taramada ilk tara-
cukların günlük öğün sayıları, kahvaltı
grubunda ebeveynlerin öntest ile sontest
maya göre hem girişim hem de kontrol
yapma durumları ve ekran karşısında ge-
puan ortalamaları arasında anlamlı farklı-
grubunda azalmıştır. Her iki gözde oldu-
çirdikleri süre yönünden girişim ve kon-
lık görülmektedir.
ğu gibi sağ ve sol gözde de görmede
trol grubu içinde ve arasında istatistiksel
bozulma riski yönünden azalma girişim
olarak önemli bir fark belirlenmemiştir.
Çocukların girişim ve kontrol gruplarının
grubu içindeki istatistiksel olarak önem-
Kontrol grubunda eğitim öncesi ve son-
arasında ve kendi içinde 1. ve 2. ölçüm
li bulunmuştur. Buna göre girişim gru-
rasında ekran karşısında yemek yeme
karşılaştırılmasında çocukların durumla-
bunda sağ gözde görme problemi olan
durumu girişim grubuna göre daha fazla
rında 1. ve 2. ölçüm arasında belirgin bir
çocukların sayısı ilk taramada 82’den
saptanmıştır. Eğitim öncesi ve sonrasına
farklılık gözlenmemiş ancak kontrol gru-
(%20,4) son taramada 60’a (%14,9), sol
göre ekran karşısına yemek yeme, girişim
bunda şişman çocukların oranı ilk ölçüm-
gözde 81’den (%20,1) 58’e (%14,4) ve
ve kontrol grubu içinde önemli bir fark
de %10.9’dan ikinci ölçümde %13.2’ye
iki göz için 92’den (%22,9) 63’e (15,7)
yaratmamıştır. Günlük spor yapma süresi
çıkmıştır.
düşmüştür.
tim sonrası artış göstermiştir. Girişim gru-
Son taramada ilk taramaya göre hem gi-
Sonuç olarak, çocukların yaşam biçimi,
bunda eğitim öncesi günlük spor süresini
rişim hem de kontrol grubu içinde çürük
beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite
1 saat ve üstü olarak belirten çocukların
diş sayısında azalma belirlenmiştir. Buna
düzeyleri, hijyen durumları sağlıklı yaşam
oranı %58,8’den %67,8’e yükselmiştir.
göre girişim grubunda çürüğü olma-
aktivitelerini etkileyen önemli faktörlerdir.
girişim grubu içerisinde ve arasında eği-
yan çocuk sayısı ilk taramada 159’dan
İlköğretim döneminde konuya ilişkin ve-
Eğitim öncesi ve sonrası girişim ve kon-
(%39,6) son taramada 178’e (%44,3)
rilen eğitimler, yetişkinlik döneminde sağ-
trol grubundaki çocukların kendi ifadele-
yükselmiştir. Kontrol grubunda da çü-
lıklı yaşam davranışlarının sürdürülme-
rine göre hijyen özelliklerinin karşılaştırıl-
rüğü olmayan çocuk sayısı ilk taramada
sinde son derece önemlidir. Bu nedenle,
masında, diş fırçalama ve banyo yapma
121’den (%32,7) son taramada 152’ye
okul çağı çocuklarında olumsuz sağlık
sıklığı girişim grubu içerisinde ve gruplar
(%41,1) çıkmıştır. Çürükteki azalmaya
yaşam davranışlarının önlenmesi ya da
arasında eğitim sonrası artış göstermiş-
paralel olarak dolgu sayıları da artmıştır.
azaltılmasına ilişkin okula dayalı araştır-
tir. Girişim grubu içerisinde eğitim öncesi
Hem girişim hem de kontrol grubu içinde
malarda, çocukların beslenme, fiziksel
çocukların %65,5’i günde 2 kez ve üstü
dolgu sayısında artma belirlenmiştir. Buna
aktivite, ekran karşıında geçirilen süre,
diş fırçalarken eğitim sonrası bu oran
göre girişim grubunda dolgusu olmayan
hijyen gibi alışkanlıklarının hedeflenen
%72,9’a yükselmiştir. Benzer şekilde eği-
çocuk sayısı %66,4’ten %56,0’a, kontrol
sağlıklı davranışlara çevrilmesi amaçlan-
tim öncesi girişim grubunda çocukların
grubunda ise %63,8’den %56,2’ye düş-
malıdır.
%49,7’si haftada 2 ve üstü banyo yapar-
müştür.
ken bu oran eğitim sonrası %68,4’e yük-
Mutlu Çocuklar Derneği tarafından yürü-
selmiştir. Girişim grubuna verilen sağlık
Girişim ve kontrol grubundaki çocukların
tülen Okula Dayalı Sağlıklı Yaşam Prog-
eğitiminin kontrol grubuna göre çocukla-
skolyoza, kan basıncına, duymaya ve
ramı Projesinin çocuk, aile ve toplum açı-
rın diş fırçalama ve banyo yapma sıklığını
görmeye yönelik ilk ve son tarama so-
sından hedeflenen sağlığının korunması,
arttırdığı saptanmıştır.
nuçlarının karşılaştırılmasında, skolyoza,
iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik,
kan basıncına ve duymaya yönelik yapı-
sağlık hizmetlerine katkıda bulunacağı
Girişim ve kontrol grubundaki çocukla-
lan son taramada girişim grubunda riskli
düşünülmektedir.
rın ve ebeveynlerin bilgi testi puan orta-
çocuk sayısı kontrol grubuna göre daha
87
Her şey, büyük bir heyecan
ve sabırsızlıkla hastane
koridorunda beklerken, bir
hemşirenin yanınıza gelip
“Gözünüz aydın, baba
oldunuz!” demesiyle başladı.
Sonra, anne kendine
gelince, yine aynı cümleler
döküldü hemşirenin
ağzından... Ve yavrusunu
bağrına basan anne, ilk
“Inga” sesinin vermiş
olduğu tarifsiz mutluluğu
derinden yaşamaya
başladı...
88
DÜNYANIN EN ZOR MESLEĞİ
ANNE VE BABA OLMAK…
Nevzat ÖZER
Psikolojik Danışman / İl Müdür Yardımcısı
Antalya Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü
Evet, artık anne ve baba olunmuştu. Bu
okulda eğitim veren öğretmeni yetiştiriyo-
şünceleri ara sıra alevlenen, gerilen, his-
mesleğin istifası ve emekliliği yoktu...
ruz. Aldıkları eğitimin yanı sıra, yeterliliğini
lenen bir organizmayım. Aynı şeyler ço-
Uzun, zahmetli ve bir o kadar da kutsal
kanıtlaması için sınavlar yapıyoruz. Yeterli
cuklarımız ve gençlerimiz içinde geçerli
bir yolculuğa ilk adım atılmıştı. Sonra
bulmazsak işe almıyoruz. Araba kullan-
değil midir? Zor ve önemli olan ise bu
hemşire kayıtlara geçti ve babaya sordu
mak isteyenlere ilkokul diplomasıyla bir-
duyguları kontrol altına almak, muhtemel
“Mesleğiniz nedir?” Babanın cevabı, kısa
likte sürücülük ehliyetini şart koşuyoruz.
çatışmaları çözmek için taktikler geliştire-
ve anlamlı olmalıydı:
Peki, anne babalık gibi önemli bir mes-
bilmek gerekir ki işte bunları yapabiliriz.
 Mesleğim: Baba...
leği-sanatı icra edenlerden ve toplumun
Amacımız insan denen organizmada
 Mesleğim: Anne...
geleceğini oluşturacak olan çocukları-
bir sorun varsa onu yanı başındaki, ya-
mızı yetiştirenlerden ne istiyoruz? Hiçbir
kınındaki, sosyal çevresiyle ele almak,
koşulumuz yok. Ne ilkokul diploması, ne
bireyi bir bütün olarak değerlendirip ve
çocuk yetiştirme ehliyeti, ne de anne ba-
bu bütün içinde varsa problemleri ele
balık sertifikası!
almak suretiyle sorunları doğru teşhis
Ben, anne ve babalığı birer meslek olarak görüyor ve böyle olduklarını savunuyorum. Tıpkı hâkimlik, öğretmenlik,
mühendislik meslekleri gibi. Açın, bakın;
dinî, ahlâkî eğitim kitaplarının bir çoğun-
Doğrusunu söylemek gerekirse, önce-
da anne ve babalığın önemi üzerine sayı-
den hazırlanmadan anne baba oluyoruz
sız yazı ve makale görürsünüz. Anne ve
ve genellikle bu işi yaparken öğreniyoruz.
babalık özel bir meslektir. Her mesleğin
Ne yazık ki, bu sınamaların sonucundaki
kendine has birtakım gereklilikleri, alt ya-
yanılmaların bedelini, sadece yeni yetişen
pıları, uğraş alanları ve nitelikleri vardır.
nesiller değil, toplumca ödüyoruz.
İşte anne ve babalık da böyle bir şeydir.
Anne ve babalık, biyolojik bir zorunluluk
olmamalı... Bir meslek olarak nitelendirdiğimiz anne ve babalığın incelikleri, püf
noktaları, nasılları, nedenleri, gibi birçok
şeyin anneler ve babalar tarafından bilinmesi, öğrenilmesi gerekiyor. Binnur Yeşil
Yaprak hocamın güzel bir yazısı, bizim ne
anlatmak istediğimizi özetliyor sanki.
Anne baba olma sertifikanız var
mı?
O halde “iyi anne baba olmanın çaba,
enerji ve zaman harcanarak öğrenilebilecek bir sanat, bir beceri olduğu yaklaşımı
benimsenerek ‘anne baba eğitimi’ hizmetleri gerçekleştirilmelidir"
YEMEK TARİFİ VERİR
GİBİ ANNE VE BABALIĞI
TANIMLAMAK
Son zamanlarda aileye yönelik kitapların
sayısı artmakta. Bu sevindirici bir durum.
Ancak karşımıza o kadar ilgi çekici ve şa-
"Anne baba olma” insanda var olan bi-
şırtıcı kitaplar çıkıyor ki anne ve babalığı
yolojik bir yeterliliktir. Ama ‘iyi anne baba
melek gibi, uhrevi bir kılıfa sokan, hata ve
olma’ öğrenilmesi gereken bir durumdur.
olumsuz bir şey yapmaması gereken bir
Bu bir sanat, bir meslek ya da bir beceri
varlık gibi ele alıyorlar. Bazı başlıkları ak-
olarak düşünülebilir. Nasıl nitelersek ni-
tarıyorum sizlere: süper anne olmak, yedi
teleyelim, artık günümüzde bütün mes-
günde kusursuz çocuk olmak, kusursuz
lekler ve sanat dalları ya da herhangi bir
anne ve babalığa adım, harika çocuk na-
alanda beceri kazanmak uzun bir eğiti-
sıl yetişir gibi.
mi, bilimsel ilkelerle çalışmayı, zaman ve
enerji harcamayı gerektirmektedir.
Bina yapan mühendisi, makineyi tamir
etmektir. Bu nedenle ruh sağlığının temelinde birçok farklı kişilik özelliklerine
rağmen bir bütün olan insan organizmasının dengede bulunuyor olması yatar.
Bu bütünlük bozulduğu an ise psikolojik
sorunlar ortaya çıkar ki bu tüm aileyi ve
onu yaşayan bireyi sıkıntıya sokar. Hastaneye gittiğimizde doktorun ilk yaptığı
şey teşhisini kolaylaştırmak için tahlilleri
istemesidir. Tahlil olmadan, sorunların
kaynağı iyi tespit edilmeden söylenecek
her cümle afakî kalır. Bizim de amacımız
anne ve babalığa yönelik, çocuklarımıza,
gençlerimize nasıl davranmalıyız nelere
dikkat etmeliyiz hususunda bir farkındalık
yaratmaktır.
ÇOCUKLAR VE GENÇLER
NASIL BİR ANNE VE BABA
İSTİYOR?
Son zamanlarda yapılan birçok araştırmada şu nokta hep öne çıkıyor. Gençler
ve çocuklarımız nasıl bir anne ve baba
istiyor? İşte yapılan araştırmalarda öne
çıkan başlıklar: “Gençlerimiz matrak, anlayışlı, esprili, hoşgörülü, komik, asık suratlı olmayan, özelini ailesine açabileceği,
arkadaşı değil ama arkadaşça davranan,
Ben, önce bir insan ve âcizane bu işlerle
tatlı-sert anne ve babaları” daha çok se-
uğraşan biri olarak kendimi de kusurlu,
viyor ve bunların özlemini çekiyor.
bazen hata yapabilen, duyguları ve dü-
eden teknisyeni, doktoru, kimyageri,
89
dünyanın en zor mesleği
Başarılı anne-babalar, çocuğun
ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun
yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü
veya katı olmayıp, çocuğa karşı
esnek bir yaklaşım içinde olan,
davranışlarında belirli bir
kararlılık ve devamlılık sağlayan,
karşı çıkmadan önce her zaman
çocuğunun isteklerini dinleyen
anne-babalardır.
Her dönemin belli bir paradigması yani o dönemde, o yüzyılda hâkim olan dünya görüşü vardır. 21.
yy’da hâkim olan ya da olmasını dilediğimiz genel
bakış budur. Önce gençlerimizi biz anlayacağız.
Buradan şu noktayı da vurgulamak gerekir ki o da
“Önce kim kimi anlamalı? Çocuk mu aileyi, aile mi
çocuğu?” Buradan çıkacak yargı, önce biz onları
anlamalı sonra onların bizleri anlaması için fırsatlar
ve imkânlar sunmalıyız. Onlar hayatlarında bir kere
çocuk olacaklar, bir kere ergenlik çağlarına girecekler, bir kere bir kere olacaklar. Tıpkı bizim gibi…
Eğer hep haklı ve akıllı olmak gibi bir gayretiniz ve
Bu çocuklara, doğduklarında kimse “Şu adamın ya da şu
çabanız varsa ve bunu aile üyelerinin içinde her
kadının çocuğu olmak ister misiniz?” diye sormadı. Yani
fırsatta dile getiriyorsanız lütfen bu özelliğinizden
onların bir tercih hakkı yoktu. Bizlere yaratıcı tarafından
vazgeçin. Siz anne ve baba olarak unutmayın ki
birer armağan olarak sunuldular. Dolayısıyla, nasıl bir ço-
melek değilsiniz. İnsan olarak, eksiğiz, noksanız…
cuk sahibi olacağımız bizim elimizde değil.
Ara sıra siz de hata yapın çocuklarınızın karşısında. Onlar yakalasın sizin hatalarınızı, onlar gündeme getirsin eksik yanlarınızı. Burada siz onlara
aynı zamanda şunu da öğretiyorsunuz. Çatışma
çözme becerilerini, yanlışlardan doğruyu bulma
farkındalığı ve annenin de babanın da ara sıra hata
yapabileceklerini… Unutmamak gerekir ki “Nasıl
bir anne ve baba olacağımız” bizlerin elinde.
90
NASIL BİR ANNE VE BABA
OLACAĞIMIZ ASLINDA BİZİM
ELİMİZDE
Ama nasıl bir anne-baba olacağımız bizim elimizde. Tercih edilen anne-babalar olursak, zamanla tercih ettiğimiz
gibi çocuklar yetiştirir ve tercih edilen bireylerin oluşmasına vesile oluruz. Yani ne verirsen onu alırsın kuralı...
İdeal anne-babayı betimlemek zor olmakla beraber birtakım temel niteliklerin önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.
Başarılı anne-babalar, çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara
Bir hayat dersi:
Bir gün bir babayla oğlu dağlık bir orman alanına giderler. Tepeye çıkarken çocuk “Ahhh!” diye haykırır. İki saniye içerisinde,
aynı haykırma sesi işitilir. Şaşıran çocuk, “Babacığım bu da ne,
orada biri mi var acaba?” diye sorar. Ve babası ona hayatı boyunca unutamayacağı bir hayat dersi verir.
"Bak oğlum bunun adına ‘yankı’ deriz.
Sen hayata ne verirsen, hayat da sana aynısını verir.
Sevgi, saygı, hoşgörü istiyorsan ilk sen vermelisin; bunun geri
dönüşü muhakkak olacaktır.
Mutlu olmak istiyorsan bunu ilk sen yap.
‘Seni seviyorum’ diyeceksen bunu ilk sen söyle. Geri dönüşü
sana olacaktır.
Nazik, zarif olmak istiyorsan bunu ilk sen uygula..."
Sonrası malum işte...
Bazen söylemlerimizle eylemlerimiz çok farklı olabiliyor. O yüzden çocuklarımızdan, eşimizden bir şey beklediğimizde, bunu
onlara ilk olarak biz vermeliyiz. Yankısı elbet bize dönecektir.
EN SAĞLIKLI TUTUM
Bizim buradaki esas gayemiz, anneliğin ve babalığın önemine
dikkat çekmek, ne kadar zor ve kutsal bir meslek olduğunu, bu
konuda birçok şeyin öğrenilebileceğine dair, insanlara bir bakış
açısı kazandırmaktır.
Önemli olan mükemmel bir anne baba olmak değildir... Kendini geliştirme isteği duyan ve çaba harcayan, yaptığı hataları
uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir kararlılık ve devamlılık sağlayan,
karşı çıkmadan önce her zaman çocuğunun isteklerini
dinleyen anne-babalardır.
Yine başarılı anne-babalar, çocuğunun kendi kendisini denetlemesini ya da iç denetim anlamına gelen
ahlâk gelişimine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, onu olayların sonuçlarıyla
gördüğünde bunda ısrar etmeyerek, hatadan dönme olgunluğunu gösterebilen, değişime, gelişime açık, yapmış olduğumuz
mesleğin ne denli ağır olduğunun farkına varabilen ana-baba
olabilmektir.
Anne ve babalık mesleği 7 gün 24 saat açık olan, emekliliği ve
istifası olmayan tek meslektir…
İnsanın kendini iyi ve yeterli görmesi kadar öldürücü bir virüs
olamaz. “Eminim” diyen, kendi emniyet dünyasını yıkmış sayılır.
öğreten, korku silahını çevirmeksizin, kendi kendini
En sağlıklı tutum: Yeterli Sevgi... Yeterli Disiplin... Yeterli Hoşgörü...
disipline etme ve düşüncelerini özgürce anlatabilme
Sonuç: İyi İnsan... İyi Vatandaş... Mutlu Toplum...
baş başa bırakan, ona hak ve özgürlüklerinin sınırını
yetisi kazandırmaya çalışan, yani bir birey olarak yetişmesine imkân hazırlayan kimselerdir.
Çocuklarımızın büyüğüne hürmet, küçüğüne sevgi gösteren;
vatanını, milletini seven, vicdani ve ahlaki ilkeleri içselleştiren;
vefalı, uyumlu, kendisiyle ve içinde yaşadığı toplumla barışık bireyler olması en büyük arzumuzdur.
91
S A D A K A TA Ş L A R I
Turgay ÇAVUŞOĞLU
Sosyal Hizmet Uzmanı
Osmanlı’da sosyal yaşamı incelediğimizde karşımıza
yardımlaşma ve dayanışmanın güzel örnekleri çıkmaktadır.
Varlıklı kişiler özellikle fakir ailelerin yaşadıkları
Sosyal yardımların dağıtımlarında, “emin”, “kahya” veya
mahallelerde, mahalle bakkalından veresiye
“şimbil” adıyla anılan kişiler görev almıştır. Bu kişiler köyün
defterine isimlerini yazdıran kişilerin borçların-
veya mahallenin yoksullarına yardımların sağlıklı bir şekilde
ulaşmasını sağlamıştır. Varlıklı kişiler “emin”lere yapacakları
dan ödeyebildikleri kadarını ödeyerek, borçlarını sildirmişlerdir. Özellikle Ramazan ayında
yapılan bu uygulama ile, yardım yapanın ismi
yardımı bırakmış, “emin”ler de yardımları sessiz sedasız,
gündeme gelmez, yardım alan da onuru kı-
ihtiyaç sahiplerine ulaştırmışlardır. Diğer bir uygulama da;
rılmadan borçlarından kurtulurdu. Osmanlı
özellikle ramazan ayında varlıklı kişiler çevrelerinde bulunan
yoksul kişileri iftara davet ederek karınlarını doyurulmuşlardır.
coğrafyasında; sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın güzel örneklerinden birisi “Sadaka
Taşları”dır. İnsan onurunu kırmadan, veren ile
Misafirler yemeklerini yedikten sonra, “diş kirası” denilen bir
alanın birbirinden haberdar olmadan yapılan bir
miktar para veya hediye ile uğurlanmıştır. Böylece ev sahipleri,
yardımlaşma aracı olan sadaka taşları, sosyal
nezaket kuralları içerisinde misafirlerini ağırlamış ve zekâtlarını
vermişlerdir.
*
Diğer bir örnek, “zimen defteri” uygulamasıdır.
Resim, Ressam Melikşah Soytürk'e aittir
92
hizmet alanında örnek uygulamalardan birisini
oluşturmuştur.
Özellikle Türklerin İslamiyet’in kabulü ile
Taşları”; dilenci mihrabı, fukara taşı, zekât
rak üretilmiştir. Ankara Hacı Bayram-ı Veli
birlikte, dinin gereği olan birtakım kural-
kuyusu, zekât taşı, ihtiyaçgâh, sadaka
Türbesi sadaka taşı, Kastamonu Hz. Pir
lar günlük yaşama girmiş ve uygulamaya
oyuğu, hayrat deliği gibi bölgelere göre
Şeyh Şa’ban-ı Veli Kültür Vakfı Müzesi
geçirilmiştir. İslam medeniyetinin insa-
değişen isimlerle anılmışlardır. İmpara-
ve Erzurum Yeğen Ağa Mahallesi sada-
na verdiği değer doğrultusunda; ahlak,
torluğun değişik bölgelerinde yer alan
ka taşı işlenmiş, motiflendirilmiş örnekler
güzellik, temizlik, çalışma, adalet, sevgi,
sadaka taşları özellikle İstanbul’da yaygın
arasında yer almaktadır. Sadaka taşları-
saygı, zekat, sadaka, yetimin korunması
bir şekilde kullanılmıştır. Sadaka taşları,
nın diğer örnekleri daha çok mermer taş-
gibi konular gelenekler arasına girmeye
yüzyıllar boyu yapılan toprak dolgular,
lardan, dikdörtgen veya yuvarlak olarak
başlamıştır. İslam’da sosyal dayanışma
taşların yeterince bilinmemesi ve inşaat-
şekillendirilmişlerdir. Yapılan incelemeler-
ve yardımlaşmayı gerçekleştiren temel
larda kullanılması, gibi nedenlerle, kay-
de sadaka taşlarının büyük bir çoğunlu-
unsurların arasında yer alan “sadaka” ile
bolmaya yüz tutmaya başlamıştır. Konu
ğunun toprak altında kaldığı, bu nedenle
ilgili olarak Kuran’da birçok surede sada-
ile ilgili inceleme yaptığımız bazı bölge-
boylarının kısaldığı görülmüştür. İki met-
ka konusu işlenmiştir.
lerde taşların üzerine yazılar yazıldığını ve
reye yaklaşan uzunluktaki sadaka taşla-
değişik renklerle boyandığını gördük. Gü-
rına uzanmak için ise, bir taş konularak
Konumuzun ikinci boyutunu taşlar oluş-
nümüzde konunun öneminin ortaya çık-
basamak yapıldığı görülmüştür. Sadaka
turmaktadır. Tarihsel süreçte yer alan
ması, yapılan bilimsel çalışmalar sonucu
taşların üst kısımları kavislendirilerek bo-
Türk Devletlerinin incelenmesinde, Türk
sadaka taşlarının farkına varılmış, koruma
zuk para koymaya uygun bir şekle geti-
kültüründe sosyal, kültürel ve ekono-
altına alınmaya başlamıştır. Daha önce zi-
rilmiştir. Genellikle cami yanlarında olan
mik amaçlı kullanılan birçok taş karşı-
yaret ettiğimiz İstanbul Galata Mevleviha-
sadaka taşlarına, yatsı namazı öncesinde
mıza çıkmaktadır. Prof. Dr. Hakkı Acun;
nesi’nde “sadaka taşı olduğunu düşün-
ve sonrasında namaz kılmaya gelen ce-
“Türk Kültüründe Taşlar” isimli kitabında,
düğümüz yerden 60-70 cm yükseklikteki
maat tarafından bozuk paralar bırakılmış,
coğrafyamızda bulunan taşları üç grup
taşın durumunu sorduğumuzda, sadaka
ihtiyacı olanlar ise gecenin ilerleyen bu
halinde sınıflamıştır. Bunlardan birincisi
taşı olduğu fakat envanterde kaydının
saatlerinde elini buralara sokarak, ihtiyacı
“Fonksiyonel Taşlar’da; Süzek Taşı, Ni-
bulunmadığı belirtilmiştir. Bayram ziya-
olduğu kadar para almışlardır. Böylelikle
şan (Menzil) Taşı, Değirmen Taşı, Bulgur
reti sırasında gittiğimiz Balıkesir Zağnoz
veren ve alan kişinin birbirinden haber-
(el değirmeni) Taşı, Kapı (dayak) Taşı gibi,
Paşa Camii (Paşa Camii) haziresinde
dar olması mümkün olmamış ve bu ince
günlük yaşamımızda kullandığımız taşlar
mezar taşı başlığı olarak kullanıldığını dü-
düşünceli uygulama ile kişinin incinmesi
yer almıştır. Aynı eserin II. Bölümünde
şündüğümüz yarısı kırık bir sadaka taşıy-
önlenmiştir. Sadaka taşları uzun yıllar ko-
“Kutsal Taşlar” başlığı altında; Mezar Taşı,
la karşılaştık. Buradan yola çıktığımızda
runmaya muhtaç insanların ve yoksulların
Musalla Taşı, Şifa Taşı, Bereket Taşı gibi
halen ülkemizde haberdar olmadığımız
onurlarının kırılmadan ihtiyacı kadar para-
taşlar ele alınmış ve işlevleri aktarılmış-
sadaka taşlarının bulunduğunu varsaya-
yı aldıkları bir sistemi getirmiştir. İstanbul
tır. Kitabın III. Başlığında “Yardım Amaçlı
biliriz. İstanbul’da ve Sivas’ta ise, güzel
anılarını yazan yabancı bir seyyahın bir
Taşlar” ele alınmış olup, Sadaka Taşı, Bi-
bir uygulamaya gidilmiş, sadaka taşının
hafta gözlemesine karşın sadaka taşın-
nek Taşı, Dinlenme Taşı, Yitik Taşı, Ezan
bulunduğu yere bilgilendirme levhaları
daki paraya el sürülmediği kaynaklarda
Taşı incelenmiş ve bu taşların bulunduk-
asılarak, toplumsal duyarlılık yaratılmıştır.
yer almaktadır.
ları yerler ve fotoğrafları yer almıştır. Gö-
Bunların yanı sıra yazılı ve görsel basında,
rüldüğü gibi birçok taş çeşidi, toplumsal
“sadaka taşları” haberlerinin yer alması,
yaşamda değişik işlevler üstlenmiş ve
toplumda farkındalık yaratmış ve sadaka
yaygın bir şekilde kullanılmıştır.
taşlarının tanınmasını arttırmıştır. TUBİ-
Sadaka Taşların Özellikleri
Türk Dünyası taşlar yönünden zengin bir
TAK kanalıyla lise düzeyinde projeler hazırlanarak “sadaka taşı” ile ilgili çalışmalar
Sadaka Taşları Nerelere
Yerleştirilmiştir.
Osmanlı coğrafyasındaki sadaka taşları, birkaç mahallenin birleştiği, herkesin
ulaşabileceği mekânlara yerleştirilmiştir.
yapılmıştır.
Sadaka taşları cami, medrese, tekke,
mıştır. Bu yazımızın konusu olan “Sadaka
Sadaka taşları dönemlerine göre genel-
hastalarını yaşadıkları yerler, hatta cel-
Taşları”, Osmanlı İmparatorluğu’nun de-
likle bir veya iki metreye yakın boylarda,
lât mezarlıkları yanlarına konulmuştur.
ğişik bölgelerinde yer almıştır. “Sadaka
yuvarlak, dikdörtgen, sade ve motifli ola-
Yaptığımız incelemelerde İstanbul başta
geleneği sürdürmüş ve günümüze taşı-
çeşme başları, köprübaşları, cüzzam
93
sadaka taşları
olmak üzere, İzmir, Ankara, Konya,
Kayseri, Çorum, Yozgat, Sivas, Kastamonu, Diyarbakır gibi şehirlerin
yanı sıra Ayaş, Salihli, Lüleburgaz,
Bafra gibi ilçelerimizde sadaka taşlarının bulunduğunu gördük. Sadaka
Taşlarının sadece il ve ilçelerle sınırlı
kalmadığını, köylerde de kullanıldığıKonya Gevraki Hanı Önü
Muğla Yatağan Eskihisar Köyü Camii
nı tespit ettik. Arkeolog arkadaşlarımızın desteği ile Muğla İli Yatağan
İlçesi Eskihisar Köy Camiinde sadaka taşı bulunduğunu öğrendik. Sadaka taşlarının bugünkü ülke sınırları
dışında Filibe Hisar Kapı Camii'nde
bulunduğunu Prof. Dr Hakkı Acun
fotoğrafıyla birlikte yayınlamıştır. Demek ki yaşadığımız coğrafya sadaka
taşı konusunda köklü ve zengin bir
geçmişe sahip bulunmaktadır.
İzmir Kurşunlu Camii
Üsküdar
Diyarbakır
Özetlemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğunun
hüküm
sürdüğü
topraklar,”sadaka taşları” yönünden
S A D A K A TA Ş L A R I N I N B U L U N D U Ğ U
YERLERDEN ÖRNEKLER;
zenginlik göstermektedir. Başka bir
değişle “sadaka taşları” insanların
aracısız bir şekilde yardımlaşmanın
en güzel yolunu bizlere göstermiştir.
• Karacaahmet Miskinler Tekkesi
• İstanbul Davut Paşa Camii
• Konya Gevraki Hanı Önü
• Kastamonu Şeyh Şaban-ı Veli Camii
• Çorum Ulu Cami Avlusu
• Göynük Akşemsettin Camii
• Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa
Camii
Müzesi
• Kayseri Yahyalı Ulu Camii
• Bilecik Kurtköy Yukarı Camii
• Muğla Yatağan Eskihisar Köyü Camii
• Sivas Kale Camii
• İzmir Kurşunlu Camii
• Bafra Ulu Camii
• İstanbul Üsküdar İmrahor Camii
• Salihli Camii
• Erzurum Yeğen Ağa Mahallesi
• Bulgaristan Filibe Hisar Camii
• İstanbul Eyüp Karyağdı Baba Tekkesi
• Yozgat Çapanoğlu Camii
• Ankara Hacı Bayramı-ı Veli Türbesi
• Ayaş Ulu Camii
Yanı Cellat Mezarlığı
• Eyüp Hatuniye (Karılar) Tekkesi
Sosyal hizmetler açısından konuya yaklaştığımızda, “sadaka taşları”
kanalıyla cellat ailelerine yapılan yardımların güzelliği karşımıza çıkmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce
yayınlanan fotoğraf albümde; Eyüp
Sultan Mezarlığı içerisindeki cellât
mezarlığındaki sadaka taşı yer almaktadır. Bilindiği gibi cellâtlar can
almaları nedeniyle Osmanlı’da dışlanmış bir grubu oluşturmuşlardır.
Cellâtlar genellikle yerleşim yerinden
uzak mezarlıklarda, isimlerinin olmadığı sadece mezar başlarında bir
taşın olduğu şekilde defnedilmişlerdir. Cellâtların mezar taşlarında isim
bulunmamaktadır. Bunun nedeni
mezarlık ziyaretine gelen kişilerin,
94
cellâtlara beddua etmelerini önlemek-
lan bu yardımlarla hayatını sürdürdükleri
mıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü konuyla
tir. Daha öncede belirdiğimiz gibi cellât
ortaya çıkmaktadır.
ilgili çalışmalara başlamasına karşın, ke-
mezarları genellikle mezarlıklardan uzak
sin envanter çalışması henüz sonuçlan-
köşelerde oluşturulmuştur. Acıma hissi
Araştırmacı-yazar Nidai Sevim “Mede-
mamıştır. En son incelediğimiz, Zağnos
olmaması nedeniyle dışlanan cellât me-
niyetimizde Toplumsal Dayanışma ve
Paşa Türbesi yanında hazirede, kırık bir
zarlıklarının yanında bile “sadaka taşları-
Sadaka Taşları” isimli eserinde 17.YY ait
sadaka taşının mezar taşı ile karıştırıldığı-
nın” konulduğu, günümüzde fotoğraflarla
Eyüp Sultan, Gümüşsuyu Caddesi üze-
nı, İzmir Konak’ta bulunan Hacı Mahmut
belgelenmiştir. Buradan çıkaracağımız
rinde bulunan “Hatuniye Tekkesi’nde”
Camii’nin hemen giriş kapısındaki taşın,
bir ders bulunmaktadır. Toplum cellâtlara
yaptığı araştırmada; 105 cm boyunda 35
sadaka taşı olduğunu düşünüyor ve son
karşı nefretle yaklaşmasına karşın, onun
cm eninde mermer silindirik bir sadaka
sözü konunun uzmanlarına bırakıyoruz.
bir ailesinin ve çocuklarının olduğunu,
taşı bulunduğunu belirtmiştir. Hatuniye
yardıma ihtiyacı olabileceğini düşünerek
Dergâhı veya Karılar Tekkesi’nin en bü-
İstanbul ve Sivas’ta bulunan “sadaka
yakınlarına yardımdan kaçınmamıştır.
yük özelliği Osmanlı Döneminin ilk kadın
taşlarının” bazılarına tabela asılarak, bil-
sığınmaevi olarak kabul edilmesidir. De-
gilendirilme yapılmıştır. Dileğimiz diğer
Tüm dünya’da olduğu gibi, Osmanlı İm-
ğişik kaynaklarda Tekke’ye; 16-80 yaş
“sadaka taşları”nın yerlerinin saptanarak,
paratorluğunda da cüzzam (lepra) has-
arasında eşinden şiddet gören veya yaş-
konuyla ilgili bilgilendirme tabelalarının
taları toplum tarafından dışlanmıştır. Fiziki
lanan bayanların kabul edildiği, psikolojik
asılmasıdır.
görüntülerinin iticiliği ve toplum tarafın-
sorunları bulunanlara destek verildiği ve
dan kabullenmemeleri nedeniyle cüzzam
zanaat öğretildiği belirtilmiştir. Her iki ve-
Sosyal hizmetin kilometre taşlarından
hastaları genellikle bir araya getirilerek,
riyi birleştirdiğimizde, Osmanlı toplumu-
birisine oluşturan, “sadaka taşlarının”
gözlerden uzak yerlerde toplu yaşama-
nun burada kalan bayanları desteklemek
toplumsal, sosyal, kültürel boyutlarının
ya zorlanmışlardır. İstanbul’da bulunan
amacıyla, sadaka taşına para bıraktığı
ayrıntılarıyla ortaya konularak, topluma
cüzzamlıların bakıldığı “miskinler tekkesi”
görülmektedir. Yukarıda özetlemeye ça-
ve özellikle bu alanda eğitim alan sosyal
olarak isimlendirilen kurumun tasavvufi
lıştığımız gibi, Osmanlı toplumu; cellâtın
hizmet bölümü öğrencilerine aktarılma-
anlamda bir işleyişi bulunmamaktadır.
kendisini affetmemiş, onları mezarlıkları-
sında yarar bulunmaktadır. Sadaka taş-
Cüzzam hastalığı, miskin hastalığı olarak
nın dışına, isimsiz bir şekilde gömmüştür.
ları yoluyla “bir elin verdiğini diğer elin bil-
adlandırılmıştır. Bu kurum cüzamlıların bir
Tüm bunlara karşın ailesi ve çocuklarına
memesi” ilkesi uygulanmış, veren kişiler
arada yaşamalarını sürdürmeleri ama-
hoşgörüyle yaklaşmış, onlara sadaka
sadakalarını vererek dini vecibelerini yeri-
cıyla kurulmuştur. Toplum içerisine karı-
taşı yoluyla yardım yapmayı sürdürmüş-
ne getirmiş, alan kişi ise onuru kırılmadan
şamayan bu kişilerin bakımlarına destek
tür. Yine cüzzamlıların toplumun içine
acil olan ihtiyacını karşılayarak, ailesine
için, buraya “sadaka taşlarının” konul-
çıkmaması nedeniyle, yardıma ihtiyaçla-
ve çocuklarına yiyecek götürme fırsatını
duğu belirtilmektedir.
“Tekkenin cümle
rının olduğunu görmüş ve onlara yardım
yakalamıştır.
kapısı önünde üstü oyuk, yarım adam
elini uzatmıştır. Osmanlı’nın ilk kadın sı-
boyu kadar uzunlukta 10- 15 kadar taş
ğınma evi olarak kabul edilen “Karılar
sütun vardı. Gelen geçen bu oyuklara
Dergahı”nda sadaka taşının bulunması,
sadaka bırakırlardı. Para taşın çukuruna
sosyal hizmet kurumlarına yardımların
düşer düşmez, içeriden bunu gören bir
sistematik bir şekilde yapılmasının en bü-
miskinin işareti üzerine yine pencerelerin-
yük göstergesidir.
den uzanan miskinler hep birden ‘Amin’e
Özetlemek gerekirse; sosyal refah ve
sosyal hizmet sisteminde “Sadaka Taşı”
günümüze kadar yeterince araştırılmayan
konular arasında yer almaktadır. Doğrudan nakdi yardımın sağlanması ve insan
onuruna verilen saygı açısından “Sadaka
başlarlardı. Toplanan paralar bir sandık-
Sonuç
Taşları” sosyal hizmet felsefesine çok uy-
ta biriktirilir ve haftadan haftaya açılarak
Yaşadığımız coğrafyanın, güzel örnekle-
gun bir yöntemdir. Dileğimiz zaman ge-
miskinler arasında pay edilirdi.” Bu ger-
rinden birisi olan “sadaka taşları”, gele-
çirilmeden gerekli envanter çalışmasının
çek yaşam öyküsünden de anlaşılacağı
nek ve göreneklerimizi günümüze kadar
yapılarak Osmanlı coğrafyasının her ya-
gibi, Osmanlı toplumunda, hastalık nede-
ulaştıran güzel bir sosyal yardımlaşma ve
nına yayılan “Sadaka taşlarının” yerlerinin
niyle topluma karışamayan cüzzamlılara
dayanışma biçimidir. Sadaka taşları şe-
belirlenerek koruma altına alınmasıdır.
halkın yardım ettiği, cüzamlıların da yapı-
hirlerden başlayarak, köylere kadar ulaş-
95
birim
1
DESTEK HİZMETLERİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
KORUMA VE GÜVENLİK HİZMETLERİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ
Destek Hizmetleri Dairesi Başkanı Süleyman DİNÇER’in başkanlığında Koruma
Güvenlik Şubesi Müdürü Hacı Mehmet
AYDEMİR’e bağlı olarak Koruma ve Güvenlik Hizmetleri Biriminde 4 nöbetçi
memur, 7 gece bekçisi, 1 özel güvenlik
amiri, 1 özel güvenlik şefi ve 6 bayan özel
güvenlik personeli olmak üzere toplam 45
özel güvenlik personeli görev yapmaktadır. Bakanlık binasında Makam katları dahil 9 ayrı güvenlik noktası bulunmakta ve
vardiyalı olarak değişimleri yapılmaktadır.
Toplamda 131 güvenlik kamerası ile 7/24
saat izlenmekte olup, olaylara anında müdahale edilmektedir.
Nöbetçi memurların öncelikli görevi alarm
ve acil haberleri ulaştırılması olmak üzere
aşağıdaki görevleri yaparlar.
a) Dairenin güvenlik tedbirlerini (yangın,
sabotaj, iç emniyet) ve bunla ilgili personelin görevlerini yapıp yapmadıklarını kontrol eder.
b) Kamera sistemleri teli ve telsiz telefonlar, katlardaki elektrik ve elektronik
cihazlar ile bakanlık binasındaki tüm
cihazların vuku bulacak arızalarını derhal ilgilere bildirir ve giderilmesini takip
eder.
c) Mesai saatleri dışında gelecek önemli
ve ivedilik derecesine haiz haber ve
96
yazıları ilgilere ulaştırır, iç ve dış güvenliği kontrol altında tutar.
Bölgeler ve Görevlerimiz
1-Protokol Giriş: Makam giriş çıkışları
ve makam misafir giriş çıkışları protokol
bölgesinden yapılmaktadır.
Görevimiz: Bölgede 1 bayan 2 erkek
olmak üzere 3 güvenlik görevlisi görev
yapmaktadır. 1 bayan 1 erkek karşılama
görevlisi olarak bulunmaktadır. Makam
giriş ve çıkışlarına duyarlı olup gereken
önlem ve tedbirleri alarak işleyişi kolaylaştırmak ve makam misafirlerini karşılayarak ziyaret edeceği makam katına kadar
makam asansörü ile eşlik etmek başlıca
görevimizdir.
2-Lobi Giriş (Personel-Ziyaretçi): Personel giriş çıkışları ayrıca kuruma gelen ziyaretçilerin giriş çıkışları Lobi bölgesinden
yapılmaktadır.
Görevimiz: 3 bayan 4 erkek olmak üzere 7 güvenlik görevlisi görev yapmaktadır.
Bölgede giriş çıkışları kontrol etmek, kuruma gelen ziyaretçilere girişinden çıkış
yaptığı ana kadar yardımcı olup giriş çıkış
kayıtları tutulmaktadır. Engelli ziyaretçilere
eşlik etmek. Kurum personelini ziyaretçi
hakkında bilgilendirmek. Kuruma gelen
kargo, posta vb. paketleri cihazlarda kontrol ederek sahibine ulaştırmak.
3-Garaj Bölgesi: Kuruma ait resmi ve
kurumda görev yapan personel araçlarının bulunduğu bölge.
Görevimiz: Bölgede 2 erkek güvenlik
görevlisi görev yapmaktadır. Resmi araçların ve personel araçlarının giriş çıkışlarının kontrolünü yapmak ve garaj bölgesinin güvenliğini sağlamak.
4-Dış Bölge: Kurumun ön cephe bölgesidir. Gelen ziyaretçiyle ilk temas sağlanan
bölgedir.
Görevimiz: Bölgede 2 erkek güvenlik
görevlisi görev yapmaktadır. Kuruma gelen ziyaretçi ya da kurumun ihtiyaçlarını
karşılamak üzere gelen araç ya da şahıslara yardımcı olmak, gelen malzeme
ya da araçların kontrolünü yaparak lobi
bölgesine yönlendirmek.
5-Kamera Odası: Kurumun kamera izleme sisteminin bulunduğu bölge. Özel
Bölgeler itina ile gözlenmektedir.
Görevimiz: Bölgede 1 erkek güvenlik
görevlisi görev yapmaktadır. Bölgede 3’ü
hareketli olmak üzere toplam 131 adet
kamera bulunmaktadır. Bölge güvenliği
açısından 7/24 kameralar izlenerek kayıt
altına alınmaktadır. Gerekli görülen zamanlarda gerekli bölgeye konu hakkında
bilgi aktarımı yapılır. Makam giriş çıkışlarında gerekli bölgelere bilgi verilir.
E ğ i ti m v e Ya y ı n D a i r e s i B a ş k a nl ı ğı
e y d b . a i l e . gov. t r
So sya l
Yard ım la r
Genel Müd ü r lü ğü
Aile ve
Top l u m Hi z m e t l e r i
G e n e l Mü d ü r l ü ğ ü
Ço c uk
Hi z me t le r i
Ge n e l M üdür lüğü
Ö z ür lü v e
Ya şlı Hiz me t le r i
G e ne l Müdür lüğü
www .a ile .gov.tr
K a dının
St a t üsü
G e ne l Müdür lüğü
Şehi
Ş ehi t Yakı nl arı ve
Gazi l er D ai res i
Baş kanl ı ğı

Benzer belgeler