PDF olarak indir - İstanbul

Transkript

PDF olarak indir - İstanbul
3
katkıda bulunanlar contributors
Merhaba!
Hello!
Hamit Hamutçu
[email protected]
23 Kasım 2012’de açıldığından beri,
Mixer’de olup biteni biz bile takip
etmekte zorlandık. İstanbul sanat
ortamının en genç üyelerinden
olan Mixer, çok farklı bir format ve
iddiayla yola çıktı. Bizi ziyarete gelen
herkes, hem mekan hem de sanatçı
ve eser portföyü açısından yepyeni
bir yaklaşım görmenin heyecanını
paylaştı, destekledi.
Even we’ve had a hard time keeping up
with what’s been happening at Mixer
since we opened on November 23rd,
2012. As one of the youngest members
of Istanbul’s art scene, Mixer started
out with a unique and ambitious
objective and everybody who visited
us was energized by, and supported
our fresh approach to artists and their
portfolios.
Bu kadar hızlı hareket ederken
yaptıklarımızı hem daha iyi belgelemek
hem de bizi takip etmek isteyenlerin
işini kolaylaştırmak için Mixer’i bir
de kağıt üzerinde görelim istedik.
Sergileri, sanatçıları, eserlerini ve
etkinliklerimizi, zamanı durdurup
örnekledik ve bunu arada bir yapmayı
hedefliyoruz.
As we move at lightning speed, we
wanted to take a moment to stop and
sample what we have been doing and
see what Mixer looks like on paper.
We hope this will help document our
activities and make it easier for people
who are following Mixer.
KURUCU FOUNDER
Bengü Gün
[email protected]
DİREKTÖR DIRECTOR
Ali Gazi
[email protected]
SANATÇI İLİŞKİLERİ ARTISTS RELATIONS
Mehmet Kahraman
[email protected]
SANATÇI İLİŞKİLERİ ARTISTS RELATIONS
Robbie-Lee Valentine
[email protected]
İLETİŞİM SORUMLUSU COMMUNICATIONS MANAGER
Serhat Cacekli
[email protected]
İÇERİK SORUMLUSU CONTENT MANAGER
Yelda Kiraz
[email protected]
GRAFİK TASARIMCI GRAPHIC DESIGNER
Zeynep Yavuzcezzar
STAJYER INTERN
Seçil Ofset
100. yıl mahallesi massit matbaacılar sitesi
4. cadde no: 77 bağcılar, istanbul
BASKI PRINT
Lütfiye Kösten
kimliksiz faceless
tuval üzerine karışık teknik
mixed media on canvas
80 cm x 70 cm, 2012
KAPAK COVER
4
Elinizde tuttuğunuz ‘dergi’ birkaç
bölümden oluşuyor. Öncelikle, 3
Haziran’a kadar devam edecek olan
‘Benden Ne İstiyorsam Onu Yap’
isimli karma sergi ve ondan önceki
iki solo sergimizin sanatçıları Berkay
Buğdanoğlu ve Sibel Kocakaya var.
Onları, sürekli değişen koleksiyonuyla
pek çok farklı disiplinden genç
ve yetenekli sanatçıları bir arada
görebileceğiniz İstanbul’daki tek
mekan olan Açık Depo’nun öne çıkan
isimleri izliyor. Ayrıca ArtLab ve diğer
etkinliklerimizden de bahsediyoruz.
Şimdilik bizden bu kadar,
facebook/mixer.tophane, @mixerarts
ya da mixerarts.com’dan
haberleşmek üzere.
The ‘magazine’ you are holding
consists of a few sections. You can
track this by looking at the bottom
part of each page. Firstly we have the
group exhibition named Make What
I Will From Me and artists from our
two previous solo exhibitions Berkay
Buğdanoğlu and Sibel Kocakaya. We
also have a few featured artists from
Open Space, a new concept introduced
by Mixer. Open Space is the only venue
in Istanbul where you can find many
exciting emerging artists from multiple
disciplines all under one roof. Finally
you can read about ArtLab and various
other activities.
That’s all for now, hope to keep in
touch through facebook/mixer.tophane,
on @mixerarts or mixerarts.com.
Hamit Hamutçu
5
güncel sergi / current exhibition
benden ne istiyorsam onu yap
make what I will from me
Sanatçılar:
A.Aktivities, Ahmet Yavru,
Ece Kalabak, Elif Boyner,
Elçin Poyraz, Evrim Kavcar,
Gaye Kalavlı, Gümüş Özdeş,
Kaan Küley, Melike Kılıç,
Nazım Ünal Yılmaz,
Sibel Horada, Volkan Yıldırmaz
Artists:
A.Aktivities, Ahmet Yavru,
Ece Kalabak, Elif Boyner,
Elçin Poyraz, Evrim Kavcar,
Gaye Kalavlı, Gümüş Özdeş,
Kaan Küley, Melike Kılıç,
Nazım Ünal Yılmaz,
Sibel Horada, Volkan Yıldırmaz
Kürator:
Nihan Çetinkaya
Curator:
Nihan Çetinkaya
Mixer’in yeni sergisi, ismini Paris’in
çeşitli yerlerinde karşınıza
çıkabilecek bir sokak ressamı ve şair
olan Miss.tic’in bir duvar yazısından
alıyor. Fransızca’da ‘Benden ne
istiyorsan onu yap’ anlamındaki ‘Fais
de moi ce que tu veux’ deyişinin
anlamını ‘Benden ne istiyorsam onu
yap’ şeklinde küçük bir harf değişikliği
yaparak tümüyle ters yüz eden
Miss.tic bu cümlede; aşığın kendinden
vazgeçmesinin, kendini kayıtsızşartsız sevdiğinin ellerine bırakması
ya da sevdiği uğruna ölmeyi göze
alması değil, yolunun ‘kendiliğinden’
çizilmesinde aşkın sağaltıcılığına
güvenmesi olarak anlaşılmasına
dair bir önermede bulunuyor: ‘Sana
ihtiyacım var ama benim yolumda
bana yardımcı olabildiğin sürece sana
muhtacım.’
Mixer’s latest exhibition ‘Make What
I will from me!’ takes its name and
inspiration from the street artist and
poet Miss.tic, whose work can be found
adorning the streets and walls of
Paris. The English translation and the
meaning of the French phrase “Fais
de moi ce que tu veux” is ‘Make what
you will from me’. Simply playing with,
and shifting the pronoun, the entire
meaning is altered. In this context,
Miss.tic’s premise surrounding love
suggests that the condition where the
loved loses site of one’s self, means
that it is not he that is unconditionally
devoting himself to the lover, nor is
he running the risk of metaphorically
dying; but that one need only to
entrust in the ‘therapeutic’ powers of
love, fulfilling his rightful destiny: “I
need you, yet, it means I am dependent
on you, as long as you help me to find,
and gradually recognise myself.”
Aşk, antik çağlardan bugüne değin
6 GÜNCEL SERGİ / CURRENT EXHIBITION
1
düşünce gücüyle üstesinden gelinmeye
çalışılan temel bir çelişkinin göbeğinde
duruyor. Çelişki tam da insanın insan
olduğu için barındırdığı bir ikilem.
İnsan, bedeninin sonlu olduğunu bilir.
Bu bilince sahip olduğundandır ki
bu eksikliği ortadan kaldırmak için
uğraşır. Aşk ise tam da bu ikilemin
ara yüzünde yer alıyor. Sonlu bir
bedenin arzularının peşinden gidilerek
başlayan aşk serüveni, o eksikliği
giderebilmek üzere gerektiğinde
insanın kendi ölümünü bile göze
alacak hale gelmesini beraberinde
getiriyor. Burada kastedilen ölüm,
fiziksel bir ölüm değil, kendinden
vazgeçiş anlamına geliyor. Bu
vazgeçiş, aşığın kendisini kayıtsız
From ancient times to the current
day love stands at the heart of a
fundamental contradiction that is most
often attempted to be overcome by
man with the power of thought and
procrastination. The inconsistency
that man maintains by virtue of being
human is a profound dilemma. Man
knows that his physical being is
not infinite and by being constantly
aware of this deficiency, he struggles
to eliminate it and the distinctly
human emotion of love stands at the
crossing point of this dilemma. A love
story that begins with the pursuit to
satisfy the desire of a mortal body
may lead to a point of renunciation.
However, this may not mean the lover
GÜNCEL SERGİ / CURRENT EXHIBITION 7
şartsız sevdiğinin ellerine bırakması
ya da sevdiği uğruna ölmeyi göze
almasından çok, kendini tekrar
bulmayı amaçlıyor. Dolayısıyla aşıklar
kendi varlık nedenlerini aslında basite
indirgeyerek tam da insanoğluna
dayatıldığı şekliyle tuzağa düşerler ve
aşk serüvenlerinin umutsuzluğunda
boğulmaya mahkum olurlar.
Kurallara bağlanan aşkın, erotik
olanın doğası gereği ihlal ediciliğini
göz ardı edip bu esrime anını şeytani
olarak kabul ederek, önümüze
sunulan ve gitgide bizi dünyevi olana
bağımlı kılan, dünyevi ihtiraslarımızı
gerçekleştirmeye yönelik hırslarımızı
kontrol edemeyeceğimiz boyutlara
getiren dispozitiflerin boyunduruğunda
ilerlediğinde en ufak bir sağaltıcı gücü
yok. Tam tersine bu, aşka indirgenir ve
kişiler arasında karşılıklı ego savaşına
ya da sakil birer ilgiye dönüşür.
Oysa aşk, kendisindeki iyinin farkında
unconditionally surrenders to the one
he loves. He may take the risk of his
own death, which must be understood
as a renunciation to rediscover himself
rather than a physical death. It could
be said that in this case, this is the
reason the meaning of death carries
with it altered significance, a devoted
lover either fights for unconditional
love, or runs the risk of dying and
being forced back to a life of yearning
and heartache.
Therefore lovers fall into a trap,
simplifying their reason of existence in
a way that is imposed on humankind,
are condemned to be drowned in the
despair of their love’s adventure. Once
absorbed in a dispositive atmosphere
and forced into a situation where
one struggles to control his earthly
ambitions and passions, we discover
there is not a single
kabul etmez. Verili her yapıya karşı
duruş yoludur. İnsan aklı ve bedeninin
bir olduğu, yaşam enerjisinin onu
eyleme -iyiye- doğru iterek bildiği
yolda etkili olmasını buyuran güçtür ve
bu noktada sanatla aynı karakterdedir.
Çünkü yalnızca sanat ve aşk, hakikate
giden yolda aklımız, bedenimiz ve
sezgilerimizi ortak bir paydada
birleştirmeyi becerendir.
of egos amongst individuals. Love
requires one’s ego to be established
or else there remains nothing to
be served and it becomes merely a
matter of peculiar interest.
Love is an unconscious choice where
we endeavour to be the best version
of ourselves. Likewise in death, love
points us to a state of exclusion and
this is the reason for its rigidity,
perhaps a way of standing against
every written rule, or act of its
inner workings. It is this power that
commands the energy of life to be
efficient in its own right by pushing
through to the action –the worthinessto a point where human mind and
body are united, sharing with it the
same characteristic of art. Moreover,
it is only art and the state of love that
holds the power to marry our mind,
bodies and instincts together on the
road to the truth.
While we are open
to hearing the definition of love from
an artist’s perspective, we must not
only expect that they accentuate the
developmental nature of the modern
individual, one existing in a dilemmatic
existential sense.
1
ece kalabak
hapşırığını tutabilir misin?
can you hold your sneeze?
tuval üzerine yağlıboya
oil on canvas
116 cm x 92 cm, 2012
2
3
2
elif boyner
hiçleme ve çile
annulment and askesis
video, 02’06”, renkli, loop
video, 02’06”, color, loop
(edisyon edition: 3+1), 2013
olan biri için mutlak iyiye ulaşmanın
bilinçsizce yapılmış bir tercihidir. Aşk
da ölüm gibi tam bir istisna halini
imler ve bu yüzden yasa ya da kural
remedy to cure us from the pulling
influence, and the unwritten rules of
love. Equally this can be construed to
earthly love, war and complications
3
kaan küley
alan savunması defense zone
heykel enstelasyon, polyester döküm
sculpture installation, polyester molding
69 cm x 124 cm, 2012
8 GÜNCEL SERGİ / CURRENT EXHIBITION
GÜNCEL SERGİ / CURRENT EXHIBITION 9
öne çıkan sanatçılar / featured artists
Aslı Türkeli
Mixer Açık Depo’nun en “renkli”
sanatçılarından olan Aslı Türkeli,
çalışmalarında mekan ve beden
kavramlarına yoğunlaşarak kent
insanının günlük yaşamda karşısına
çıkan ikilemlerin sıradanlığını
anlatıyor. 1985 yılında İstanbul’da
doğan Türkeli, lisans eğitimini 2011
yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat
ve Tasarım Fakültesi’nde tamamladı.
Yüksek lisans eğitimini İstanbul
Kemerburgaz Üniversitesi Plastik
Sanatlar Bölümü’nde sürdürmekte
olan Türkeli, son olarak Arte İstanbul
Sanat Merkezi’ndeki “Beyoğlu
Beyoğlu” başlıklı sergide yer aldı.
One of the most “colorful” artists of
Mixer’s Open Space, Aslı Türkeli was
born in Istanbul in 1985.
Türkeli graduated from Yıldız Teknik
University, Art and Design department
in 2011. She later went on to continue
her education at Kemerburgaz
University in the fine arts department,
where she gained a master’s degree.
Türkeli later went on to exhibit her
work in an exhibition entitled ‘Beyoğlu
Beyoğlu’ at Arte Istanbul. Her work
comprises around the concepts of
space and body where she deals
with the trials and tribulations of
everyday life.
2
1
1
hokus pokus serisi hocus pocus series
tuval üzerine akrilik-triptik
acrylic on canvas-tryptic
65 cm x 65 cm, 2012
2
hokus pokus hocus pocus
tuval üzeri yağlıboya oil on canvas
70 cm x 100 cm, 2012
10 AÇIK DEPO / OPEN SPACE
AÇIK DEPO / OPEN SPACE 11
öne çıkan sanatçılar / featured artists
Engin Konuklu
İzleyiciyi kimi zaman eski aile
albümünden bir kareye, kimi
zamansa bir film sahnesine götüren
resimleriyle Mixer Açık Depo’nun
en çok ilgi gören sanatçılarından
olan Engin Konuklu, 1990 yılında
Adana’da doğdu. 2007 yılında Dokuz
Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun
olan Konuklu, 2011 yılında “Tanımsız”
adlı ilk kişisel sergisini Amerikan
Hastanesi Operation Room’da açtı.
Sanatçı resimlerini, “fotoğrafın
daha büyük boyutlardaki doğrudan
aktarımından çok, onun bir iması”
olarak tanımlıyor. İzleyicinin algısıyla
şekil alan ve bellekte bir imge olarak
beliren açıklı koyulu leke alanları,
izleyiciyi sürecin bir parçası yaparken,
resmi kolay tüketilebilir bir imge
olmaktan çıkartıyor.
The nostalgia of an old family album,
or that scene from the black and white
movie you never forget... One of Mixer’s
Open Space’s favorite artists, Engin
Konuklu creates memoirs belonging to
nobody and takes you on a reminiscing
journey with his paintings. Born in
Adana in 1990, Konuklu graduated
from Dokuz Eylül University’s painting
department in 2007 and went on to
open his first solo exhibition ‘Undefined’
which took place at American Hospital’s
‘Operation Room’. His paintings convey
an intentional additional meaning
rather than being a reproduction of
photographic images. The light and
dark pigments that are shaped by
the viewer’s perception of form and
memory, allows the viewer to be
taken on an interactive journey of the
process, and removes the painting from
becoming a consumable image.
2
1
3
1
lamotta
akrilik acrylic
75 cm x 100 cm, 2012
2
isimsiz untitled
akrilik acrylic
30 cm x 60 cm, 2012
3
jake
tuval üzeri akrilik
acrylic on canvas
75 cm x 100 cm, 2012
12 AÇIK DEPO / OPEN SPACE
AÇIK DEPO / OPEN SPACE 13
öne çıkan sanatçılar / featured artists
Emine Akbucak
“‘Dioptrics’ serisiyle ışığın gizemini
aramaya başladım. Nesnelerin her
seferinde başka bir elbiseye bürünüp
kendilerini gözler önüne sermesi,
ışığın nesneye çarpması, nesneden
yansıması, onu yeni baştan var
etmesiyle mümkün oluyor.”
1975 yılında Yozgat’ta doğan
Emine Akbucak, 2001’de Marmara
Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema
Bölümü’nü bitirdi ve 2004 yılında
ilk fotoğraf çalışmalarına başladı.
Işığın kendisi ve oluşturduğu gölge
arasındaki ilişkiyle ilgilenmeye
başlayan Akbucak, ‘Yansımalar’ adlı
ilk kişisel sergisini 2008 yılında açtı.
Işık ve gölge oyunlarının ayrıcalıklı
bir perspektif yarattığı yapılarda,
renklerin çalışıldığı geometrik
kompozisyonlar oluşturan sanatçının
son işleri olan ‘Dioptrics’ serisi, 2012
yılında Galeri Artist Çukurcuma’da
sergilendi.
“I started to look for the mystery of
light with my new series ‘Dioptrics’.
The objects themselves don a new
dress every time with the reflections
and changes in the light, making it
possible to create a new beginning.”
Emine Akbucak was born in Yozgat
in 1975. In 2001 she graduated from
Marmara University’s TelevisionRadio-Cinema Department and began
working on her work as a photographer
in 2004. Akbucak began to explore
the relationship between light and
the shadows created by light, going
on to open her first solo exhibition
entitled ‘Reflections’ in 2008. In her
latest work exhibited at Gallery Artist
in Çukurcuma, she plays with the
structures created by advantageous
perspectives, the light and shadows
created by geometric compositions.
1
2
3
4
dioptrics 1-2-3-4
creane museo silver rag kağıt
archival pigment baskı
creane museo silver rag paper
archival pigment print
80 cm x 60 cm, 2012
(edisyon edition: 1/5+1)
14 AÇIK DEPO / OPEN SPACE
AÇIK DEPO / OPEN SPACE 15
öne çıkan sanatçılar / featured artists
Kaan Bağcı
“Kaan Bağcı’nın işlerini tanımlamak
biraz zor. Grafik tasarımın ve
büyüleyici bir görselliğin iç içe geçtiği
illüstrasyonlarında anatomik detaylı
balık, keçi ve böcek gibi hayvan
figürleri, fütüristik elementlerle
dengeli bir harmoni yakalıyor.”*
1
2
1986 yılında tasarımcı bir ailenin
çocuğu olarak doğan Kaan Bağcı,
çizim yapmaya çok küçük yaşta
başladı. Okul yıllarında görsel ve
işitsel sanatlar üzerine katıldığı
atölyeler bir anlamda bugünkü
tasarım tarzının yönünü belirledi. 2011
yılında yerleştiği İstanbul’da illüstratör
ve web tasarımcısı olarak çalışan
sanatçı, illüstrasyon çizimleri, heykel
tasarımları ve fotoğraf çalışmalarına
devam ediyor.
*Gail Deayton, Hong Kong Art Tutoring
“It’s very difficult to ‘label’ the work
of Kaan Bağcı. He fuses graphics and
illustration with Fine Art conceptual
elements. His drawings and collages
of animals, such as geese, fish,
insects, are drawn in a clinical and
detailed manner. Each image has an
anatomically scientific and academic
textbook feel; a feel where they could
almost have been drawn and created
a hundred years ago. However, each
piece has a contemporary edgy and
almost futuristic quirky twist.”*
Kaan Bağcı was born in 1986 into a
family of designers and artists. The
workshops he attended on visual arts
and graphic design throughout his
school years set his current style.
The artist lives and works in Istanbul
as a freelance illustrator for several
agencies and magazines since 2011.
*Gail Deayton, Hong Kong Art Tutoring
1
first point
dijital baskı digital print
70 cm x 50 cm, 2013
2
speechless II
dijital baskı digital print
70 cm x 50 cm, 2012
3
six points
dijital baskı digital print
70 cm x 50 cm, 2012
4
four points
dijital baskı digital print
70 cm x 50 cm, 2012
3
16 AÇIK DEPO / OPEN SPACE
4
AÇIK DEPO / OPEN SPACE 17
mixer artlab
Francisco De Soarl
18 ARTLAB
Mixer’in uluslararası ve yerel
sanatçılar ile ilişkisini güçlendirmek
amacıyla ortaya çıkan Mixer ArtLab,
pek fazla paylaşılmayan sanat üretim
sürecini, sürekli olarak değişen izleyici
kitlesinin de katılımıyla, hem sanatçı
hem de izleyen için farklı bir tecrübeye
dönüştürüyor. ArtLab’in ikinci konuğu
İspanyol sanatçı Francisco De Soarl,
ArtLab is another of Mixer’s key
initiatives in solidifying further its
relationship with international and
local artists. ArtLab offers this
usually unseen aspect of an artist’s
production process to a constantly
rotating audience, offering them the
opportunity to interact with the guest
artist, and vice-versa.
10 Nisan – 3 Mayıs tarihleri arasında
üç hafta boyunca Mixer’de kendisine
ayrılan bölümde sanatsal pratiğini
ziyaretçilerle buluşturdu. Yarısını
Mixer Café’de, yarısını stüdyosunda
gerçekleştirdiğimiz bu röportajda
Francisco’nun İstanbul serüveni,
ahşap paneller üzerine yaptığı işleri
ve ArtLab hakkında konuştuk.
ArtLab’s second guest artist, Francisco
de Soarl was working at Mixer’s Open
Studio space (ArtLab) from April 10 to
May 3, sharing his production period
with audience. We talked about his
life Istanbul, his works and the ArtLab
while drinking coffee at Mixer Café,
and then we visited his home studio.
ARTLAB 19
Serhat Cacekli Seni ikidir görüyorum,
konuşuyoruz, ama hiç kişisel sorular
sormamıştık birbirimize. Nerden
geliyor, neler yapıyorsun, anlat biraz.
Francisco De Soarl Merhaba, ben
Francisco. İspanya’da doğdum.
Fotoğraf ağırlıklı bir sanat okuluna
başladım, fakat iki sene sonra okulu
bırakarak denizci olmaya karar
verdim. Daha sonra arkadaşlarla bir
müzik grubumuz oldu, öyle takıldık
biraz. Sanatla profesyonel anlamda
ilgilenmeye Köln’e taşınınca başladım.
İlk önce tuval üzerine yağlı boyayla
büyük işler ürettim, fakat pek hoşuma
gitmedi. Daha sonraları ahşap
üzerinde çalışmaya başladım.
S.C. Peki İstanbul’a ne zaman
yerleştin? Mixer ArtLab’e katılma
sürecin nasıl oldu?
F.S. Mayıs 2012’de Serpil’le 11
günlüğüne gelmiştik İstanbul’a.
Sonra burada kalmaya karar verdik.
Geldiğimde içinde çizimlerimin
bulunduğu defterciklerimi de
yanımda getirmiştim. Onları Pi
Artworks’e götürdüm ve orada
Mehmet (Kahraman) ile tanıştım.
Buraya taşındığımızda Mixer açılışa
hazırlanıyordu ve evim yakın olduğu
için sürekli uğruyordum. Mehmet de
Mixer’de çalışmaya başlamıştı ve bana
ArtLab projesinden bahsetti.
S.C. Şu anda yaptığın işler açık renkli
ahşap paneller üzerine. Peki ilk ne
zaman “bu kadar tuval yeter, artık
ahşap üzerine resim yapacağım”
dedin?
F.S. Ahşaptan önce başka materyaller
20 ARTLAB
Serhat Cacekli I’ve seen you a couple
of times, but never been bothered
asking you personal questions. So
where do you come from, what do you
do? Tell me a little bit about yourself.
Francisco De Soarl Hello, my name is
Francisco. I was born in Spain. I started
studying photography, but I quit and
became a sailor. Then I played in a
band for a while, it was good. I decided
to become a full-time artist when I
moved to Cologne. First, I was making
huge paintings, mostly oil on canvas,
but I didn’t like them that much. After a
while, I started painting on plywood.
S.C. So when did you decide to move
to Istanbul? How did you hear about
ArtLab?
F.S. Serpil and I came here in May
2012, for 11 days and that was enough
to decide. I had my sketchbooks with
me and I took them to Pi Artworks. I
met Mehmet (Kahraman) there. Four
months later, when we moved here,
Mehmet told me about the ArtLab
initiative and I liked it.
S.C. Most of your works feature
minimal forms painted with contrasting
colors on plywood panels. When did
you say “that’s enough with canvas, I’m
gonna start painting on wood” the first
time?
1
F.S. I tried painting on some other
material before settling down on
plywood, but I didn’t like any of them.
After I started working with this style,
I went to Germany to intern at a
carpenters.
ARTLAB 21
üzerine de resim yapmayı denedim
ama kendimi hiçbirine yakın
hissetmedim. Ahşapla çalışmaya
başladıktan kısa bir süre sonra
Almanya’da bir marangozda staj
yapmaya başladım. Sonra hep öyle
devam etti.
geçiyorum.
S.C. Merak ettiğim bir şey var. Tuval
üzerine yapılan işler genellikle duvara
asılıyor ve sadece görsel bir tatmin
yaşatıyorlar. Fakat marangozların
ürettikleri objelerin çoğu günlük
hayatımızda kullanılıyor, eskitiliyor.
Senin ürettiğin işler de masa tablası
ya da dolap kapağı olarak kullanılsın,
insanlar onları eskitsin ister misin?
S.C. Tuval ile üzerinde çalıştığın
kontraplak levhaları karşılaştıracak
olursan, tuvalde eksik olan şey neydi
senin için?
F.S. ... Hayır, onları kullanılabilen
objeler olarak değil, resim olarak
görüyorum, bir sanat eseri olarak.
Ama güzel soru.
F.S. Tuval bembeyaz bir yüzey.
Baktığımda bir şeyler hissetmiyordum.
Ama ahşap öyle değil, kendi sıcaklığı,
kendi dokusu var.
S.C. Ve daha doğal bir his veriyor
insana değil mi? Sonuçta, bir zamanlar
yaşayan bir şeydi. Gerçi tuval bezi
de keten ve pamuktan yapılıyor ama
formu değiştiği için daha yapay olarak
algılanıyor.
F.S. Evet. Zaten benim işim ilk
önce levhayı seçmekle başlıyor.
Tarlabaşı’nda tanıdığım bir marangoz
var, oraya gidip isteğim levhaları
seçiyorum ve çerçeveleri hazırlıyorum.
S.C. Peki üzerlerine çizip boyadığın
formlar nereden geliyor?
F.S. Belli bir kaynağı yok. Bazen bir
fikirden veya ruh halimden ilham
alıyorum, çoğunlukla kişisel şeyler.
Her bir resim, ilk buradan başlayarak
(ahşap çerçevelere pat pat vuruyor)
birden fazla hikaye anlatıyor aslında.
Çoğu zaman birçok panel üzerinde
çalışıyorum ve onları bitirmek
haftalarımı alabiliyor. Tıkandığımı
hissettiğimde yeni bir panele
22 ARTLAB
2
S.C. If you compare working on canvas
and working on plywood, what was
missing in canvas for you?
F.S. Canvas is a blank surface; I don’t
feel much when I look at it. But wood
is not like that; it has warmth and its
own texture.
Serpil Aslan Serhat, bu arada sen
geldiğinden beri Francisco’nun
resimlerini elleyip duruyorsun ama
bana bile izin vermez. Birisi işlerine
dokunduğunda neredeyse ağlayacak
hale gelir.
S.C. Kusura bakma ya, bilerek
yapmıyordum. Ne zaman böyle bir
ahşap yüzey görsem elimle üzerinden
geçerim, biraz severim. Özür dilerim
gerçekten.
S.C. Ahahah olsun, ben de aynısını
yapıyorum
S.C. And it gives more of a natural
feeling right?
F.S. I agree. My work starts here (he
is petting the wooden frames). I go
to a carpenter in Tarlabaşı, I choose
the wood and build the frame and the
panel there.
S.C. Where do the drawings come
from? Whilst walking through the
streets do you see images that you
1
francisco de soarl
isimsiz untitled
ahşap üzerine akrilik
acrylic laquer on wood
123 cm x 80 cm, 2012
2
francisco de soarl
isimsiz untitled
ahşap üzerine akrilik
acrylic laquer on wood
123 cm x 123 cm, 2013
like, and then decide to implement
these on to your panels?
F.S. Sometimes it is just an idea
I have, other times my emotions
inspire me. Mostly personal stuff.
Every painting tells different and
multiple stories. Most of the time, I
simultaneously work on many panels.
When I can’t think of something to
paint on a certain panel, I start a new
painting.
S.C. You know, you hang up a painting,
and it gives you visual satisfaction.
But when you talk about carpentry,
we use almost every object that
carpenters make in our daily lives. Do
you see your paintings as table tops or
cabinets? Do you want people to use
these in their everyday lives and wear
them out?
F.S. .... No, I don’t see them as
objects; I see them as artworks. Good
question though.
Serpil Aslan By the way, you’ve been
touching Francisco’s paintings, since
you came here but he doesn’t even let
me. When someone touches his work,
he almost cries.
S.C. Oh, I’m really sorry, I didn’t even
notice I was touching them. Whenever
I see a wooden surface, I always want
to feel and pet it.
F.S. Hahah, no worries, I do that all
the time
ARTLAB 23
etkinlikler / events
performans performance: Itır Demir
isimsiz untitled
Itır Demir’in “13 yaşında evlendim.
Evliyken sokakta oyun oynuyordum.”
cümlesinden yola çıkarak 6
Şubat’ta Mixer’de gerçekleştirdiği
performansı, ergenliğe henüz adım
atan evli bir genç kızın hayatını konu
alıyor. Kendi eliyle çizdiği sek sek
oyununda ıskalayacağı karelerin
bile eril şiddet araçları tarafından
belirlendiği performansta genç kız,
bireyselliğini ve tecrübe ettiklerini,
yaşam alanını izleyicilere açarak ve
onları da performansa dahil ederek
kitleleştiriyor. Her an herkesin maruz
kalabileceği şiddetin gündelik hayatın
içine ne kadar sinmiş olduğunu fark
ettiren sanatçı, performansında
bunu çeşitli metaforlarla eyleme
dönüştürerek daha görünür kılmayı
amaçlıyor.
24 ETKİNLİKLER / EVENTS
“I was 13 and playing on the street
when I got married.” You may have
heard or read this not-so unfamiliar
phrase on various media organs in
Turkey. Based on this sentence, the
figure in the performance of the artist
Itır Demir, hosted at Mixer on February
6, 2013 is a married young girl. Playing
clap-the-hands game on her own, she
shows how resistless she becomes
against the damage done to her by the
established social roles. She opens
up her individuality by sharing her
living space with the audience and
including them in the performance.
Based on the lives of many in our
society, Itır Demir transforms those
life experiences into a performance
with the help of various metaphors.
She shows the effort of making this
situation visible with anything and
anybody encountered in daily life.
performans performance: Marieke Warmelink
paylaşılan sesler shared voices
Maddi veya manevi fark etmez,
bazen gerçekten ihtiyaç duyduğumuz
şeylere sahip olmak isterken bazen de
kendimizi gereksiz şeylere göz dikmiş
buluyoruz. Geçtiğimiz Mart ayında
Hollandalı sanatçı Marieke Warmelink,
sahip olduklarımızı ve istediklerimizi
gözden geçirmemiz ve bunları doğru
listelere atamamız gerektiğini fark
ettiren bir performans gerçekleştirdi.
Tophane halkından da katılımın olduğu
etkinlikte Marieke’nin hazırladığı
parlamento dekorunun önüne geçen
katılımcılar, ‘Neye sahipsiniz?’,
‘Neye ihtiyacınız var?’ ve ‘Neye
gerek duymuyorsunuz?’ sorularını
yanıtladılar. Çalışmalarında otorite
ve politik sunum stratejileri üzerine
yoğunlaşan sanatçı, ‘Paylaşılan
Sesler’den elde ettiği görüntüleri
ve ses kayıtlarını 29 Mart’ta Mixer
ArtLab’de sergiledi.
Material or spiritual, some things
we possess are indispensable, but
sometimes they might not be as
crucial as we think they are. In March,
Mixer hosted Dutch artist Marieke
Warmelink’s performance, which
made the participants revise the list
of things they have and they want, and
place them into the correct mental
bins. The visitors of Mixer and a few
locals from Tophane got in front of the
panel, painted by Marieke to resemble
a parliament house and answered
three questions: ‘What do you have?’
‘What do you need?’ and ‘What can
you do without?’. The audio recordings
and the photos from the performance
that examines the politics of individual
realm were exhibited at the end
of Warmelink’s residency at Mixer
ArtLab, with the paintings she made
during her stay in Istanbul.
ETKİNLİKLER / EVENTS 25
teknik / technique
gravür engraving
Rooting back to the French language
as a technique in printing, gravure
refers to ‘the art of scraping’ in an
artistic sense and also can be named
as ‘engraving’.
1
Fransızca’daki “gravure” sözcüğünden
dilimize geçen ve matbaacılıkta da
kullanılan bir teknik olarak gravür,
sanatsal anlamda “kazıma resim
sanatı”nı ifade eder ve “oyma baskı”
olarak da adlandırılır.
İlk aşamada ahşap, metal veya
linolyum gibi çeşitli malzemelerin
üzerine kazıma yapılarak veya taş
üzerine yağlı kalemle işlenerek elde
edilen “resim-görüntü”nün yüzeyine
ikinci aşamada boya verilir ve bu resim
özel preslerle baskı uygulanarak
dokulu kağıtlara geçirilir. Plakalar
üzerine görüntünün “ayna hayali”,
yani ters olarak işlenmesi gerekir.
Bu kazıma yapılmış yüzey, bir kalıp
26 TEKNİK / TECHNIQUE
In the first stage, ‘painting-image’ is
obtained either by scraping on various
materials such as wood, metal and
linoleum or by the greasy ink on a
stone. The color applied on the surface
and the paint is passed on textured
papers by applying pressure through
special presses. The image must
be applied as the opposite (that is,
“mirrored dream”) on plates. Since the
scraping is used as a mold surface,
both a unique print and the editions of
it can be produced.
In the Western art of painting, the
first engraving examples in the
15th century are technically simple;
include negative-positive areas
and the outer lines of the image.
As the art of engraving has been
adopted as an application method,
the technical details have improved
over time. In the 16th century, with
the German artist Dürer’s wood
carvings, engraving reached a point
that is technically detailed as well
as it gives an embossed effect on
the surface of textured paper. In the
17th century, Rembrant particularly
works on patterns onto copper plates
while Rubens is known for his colored
engravings. These early works mostly
olarak kullanıldığı için aynı baskı
tekrar edilerek resmin edisyonları
çoğaltılabileceği gibi, tek ve özgün
baskılar da gerçekleştirilebilir.
Batı resim sanatı içinde 15.yy’dan
itibaren görülmeye başlanan ilk gravür
örnekleri, teknik açıdan basit, negatifpozitif alanlar içeren ve görüntüyü dış
hatlarıyla veren denemelerdir. Gravür
sanatı bir uygulama yöntemi olarak
benimsendikçe teknik detaylarda
zamanla ilerleme sağlanmış,
16.yy’da Alman sanatçı Dürer’in
ahşap oymalarıyla, hem teknik
olarak detaylı hem de dokulu kağıt
yüzeylerde adeta kabartma etkisi
veren bir noktaya ulaşılmıştır. 17.yy’da
Rembrant, özellikle bakır levhalar
üzerine desenler çalışmış, Rubens
ise renkli gravürlerle tanınmıştır.
Bu ilk dönem eserleri daha çok iç
mekanlar, portreler ve günlük yaşam
kesitlerinden oluşur.
Modern dönemde ise toplumsal
olaylara eleştirel bakışı ile Goya daha
canlı, daha doğal, kişisel ve yer yer
ürkütücü seriler üretmiş, 20.yy’da
ise M.C. Escher, gravür baskının tüm
olanaklarını kullanarak iki boyutlu
düzlemlerde perspektif ve simetri
oyunlarıyla paradoksal illüzyonlar
yaratmıştır.
1
altuğ alaçlı
isimsiz untitled
özgün baskı original print
39 cm x 53 cm, 2012
2
consist of interiors, portraits and dailylife photographs.
In the modern era, Goya, with a critical
perspective to social events, creates
series that are more vivid, more
natural, personal and at some points
creepy; and in 20th century, M.C.
Escher creates paradoxical illusions
with symmetrical and perspective
plays on 2D level by using all the
opportunities of engraving.
2
seçil büyükkan atmaca
auscwitz
litografi lithography
35 cm x 50 cm, 2007
TEKNİK / TECHNIQUE 27
geçmiş sergi / past exhibition
Sibel Kocakaya
1
Sibel Kocakaya, ilk solo sergisini
Ocak ayında Mixer’de açtı. Kocakaya
çalışmalarında, günümüz dünyasının
yarattığı kaotik süreç içerisindeki
bireyin durumunu irdelerken
küreselleşme ile birlikte bir probleme
dönüşen varoluşsal sürecin birey
üzerindeki etkilerine odaklanır. Bireyin
değişken algılara karşı kendini ifade
etme süreci, verili olanı yıkma refleksi
olarak okunabilir. Resim, fotoğraf ve
video araçlarını kullanarak kendini
ifade etme biçimlerini çoğullaştıran
Sibel Kocakaya’nın resimleri, ruhsal
devinimlerin yansıması olarak
görülebilirken fotoğraf ve –özellikle–
video çalışmaları bireyin değişken
hallerini görselleştirir.
Sibel Kocakaya’s first solo exhibition
opened in January at Mixer. Whilst she
questions the situation of individuals of
today’s chaotic world, she also focuses
on the effects of existential problems
on self-perception in the process of
globalization. The self-expression
of the individual against variable
perceptions can be read as a reflex
to deconstruction of given values.
The artist enhances multiple
self-expressional forms such as
painting, photography and video
installations. While Kocakaya’s
paintings can be seen as spiritual
reflections, her photographs and
–notably– video works visualize the
unsteadiness of emotional structures.
1
isimsiz untitled
c-print pleksiglass
68 cm x 100 cm, 2011
2
isimsiz untitled
tuval üzeri yağlı boya
oil on canvas
180 cm x 130 cm, 2012
2
28 GEÇMİŞ SERGİ / PAST EXHIBITION
GEÇMİŞ SERGİ / PAST EXHIBITION 29
geçmiş sergi / past exhibition
Berkay Buğdanoğlu
Grigori
Nisan ayında Mixer’de Berkay
Buğdanoğlu’nun son dönem
çalışmalarını içeren sergisi, lüks
tasarım markalarının demode
olmuş ve bu nedenle çürümeye
bırakılmış tabelalarını yıkım estetiğini
vurgulayan bir görsellik üzerine
kurgulayarak ortaya koyuyor.
Pasifleştirilen toplumlarda zamanla
bireyler hareketsiz homojen yapılara
dönüşmektedir. Küçük reaksiyonlar ile
bu edilgen yapı değiştirilmeye çalışılsa
da kemikleşmiş sistem yüzünden
1
hareket etmek zorlaşmaktadır.
Bu yapılanmalar içerisinde oluşan
bozulmalar ve çözümlemelerin
sonucunda varoluşsal olarak birey,
içinde yaşadığı topluma dair aidiyet
duygusunu yitirir.
Buğdanoğlu’nun çalışmalarında
mekanın belirsizliği ekseninde
değişkenlik gösteren kimlik kendi
30 GEÇMİŞ SERGİ / PAST EXHIBITION
Berkay Buğdanoğlu’s latest work,
exhibited at Mixer throughout
April, features a series of obsolete
and rusting signs, once glistening
advertising boards of a bygone
era’s fashionable luxury designers.
Throughout a series of fictionalised
plots, Berkay envisages these scrap,
rusting objects as items of sheer
beauty; and in doing so is able to
evoke images of a decaying aesthetic
destruction.
In a passive society made up of
homogenous, cloned individuals, a
society where even the slightest hint
of pandemonium fails to make any
difference. A society now so deeply
rooted, it takes more than a few
individuals to break the mould, and
as a result of this lack in individual
force, any glitches that one attempts
to gather are meaningless; a single
person’s efforts are guaranteed to fail,
as one belongs merely in an existential
sense.
Within the confines and uncertainty
of the space, Buğdanoğlu questions
a temporal existence and seeks to
attempt a visualisation of his own
identity through his work. Berkay
Buğdanoğlu’s second solo exhibition,
‘Grigori’ focuses on the individual’s
consumption of luxury items and
31
3
varoluş yolunu arayan konumda
olarak görselleştirilmiştir.
Berkay Buğdanoğlu’nun resim
çalışmalarından oluşan kişisel sergisi
lüks tüketimin bireyin bedensel ve
ruhsal eylemlerinde ortaya çıkardığı
zıtlıklar üzerine odaklanmıştır.
Sanatçı, çalışmalarında hazır halde
bulduğu ya da aldığı metal tabakaların
yüzeyine çalışmalarını yapmaktadır.
Çalışmalar eskimiş metal tabakalara
tarihsel bir kimlik kazandırdığı gibi
kompozisyonlara da yeni bir benlik
katmıştır.
Berkay Buğdanoğlu, sanat eğitimini
Maryland Institute College of Art’ta
David Jacobs ve C.V. Starr bursları ile
tamamladı. 2007 - 2011 yılları arasında
ABD ve Doğu Avrupa’yı serbest olarak
animasyon ve illüstrasyon yaparak
dolaştı. İlk kişisel sergisini “01; Ante
Bellum” Mayıs 2012’ Mim Art &
Antiques’de açtı.
examines this through the physical
and mental contrasts that are revealed
as a consequence.
He makes use of re-cycled/readymade pieces of discarded metal
and transforms these once historic,
decaying, rusting items in to a thing
of sheer beauty. Berkay Buğdanoğlu
studied fine arts at Maryland Institute
College of Art by securing scholarships
from David Jacobs and C.V. Starr.
Between 2007 - 2011, Buğdanoğlu
travelled throughout the States and
Eastern Europe whilst working as a
freelance animator and illustrator.
He opened his first solo exhibition ‘01;
Ante Bellum’ at Mim Art & Antiques in
May 2012.
1
aegis
metal üzeri karışık teknik
mixed media on metal
135 cm x 90 cm, 2013
2
haliç 2
metal üzeri karışık teknik
mixed media on metal
100 cm x 135 cm, 2013
3
herşeye karşi contra omnes
metal üzeri karışık teknik
mixed media on metal
130 cm x 170 cm, 2013
28 GEÇMİŞ SERGİ / PAST EXHIBITION
GEÇMİŞ SERGİ / PAST EXHIBITION 33
34
35
boğazkesen cad.
no: 45 bodrum kat
tophane beyoğlu istanbul
+90 212 243 54 43
|
www.mixerarts.com
|
[email protected]

Benzer belgeler