Tarekoder.org Wp Content Uploads Cilt Ii

Transkript

Tarekoder.org Wp Content Uploads Cilt Ii
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Yeniliklerin Benimsenmesinde Etkili Olan Faktörlerin Analizi:
Erzurum Đli Örneği
Ayşe SEZGĐN1
Tuğba EREM KAYA2 Murat KÜLEKÇĐ3 Hediye KUMBASAROĞLU4
Özet:
Tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde etkili olan faktörlerin belirlenmesi amacı ile Erzurum ilini
sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan temsil edebilecek 7 ilçede 169 çiftçi ile yapılmıştır. Anket
verilerin LĐMDEP programında Lojistik regresyon analizi kullanılarak analiz edilmiş ve sonuçlar
tablo halinde sunulmuştur. Yenilik olarak suni tohumlama yaptırma durumu, Kooperatife üye
olma durumu, ahırda otomatik suluk bulundurma durumu ve tarımsal desteklerden faydalanma
durumu incelenmiştir. Analiz sonuçları tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde çiftçilerin yaşı,
eğitim seviyesi, gelir seviyesi, işletmenin faaliyet amacı, yayım faaliyetlerine katılma, kitle iletişim
araçlarından yararlanma ve tarımsal desteklerden faydalanma durumlarının önemli ölçüde etkili
olduğunu göstermiştir. Sonuç olarak yeniliklerin benimsenmesi çalışmalarında etkinliği önemli
ölçüde arttırılması için yayım faaliyetlerinin sürekli ve yoğun bir şekilde yapılması, kitle iletişim
araçlarının diğer yöntemlerin yanında etkili bir şekilde kullanılması, yeniliğin belirli bir süre
destekleme kapsamına alınması ve işletmelerin ticari amaçla üretim yapmalarının teşvik edilmesi
gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: Yeniliklerin benimsenmesi, LĐMDEP, Lojistik regresyon analizi, Erzurum
Impact Analysis On The Adoption Of The Innovations Generated For Agricultural
Production: The Case Of Erzurum Province
Abstract:
The aim of the study was to reveal of the factors effecting of the mass media tools on adoption of
the innovations generated for agricultural production in Erzurum Province. Study was conducted
with 169 farmers in 7 districts representing Erzurum in social, economic and cultural aspects.
Collected data with questionnaires were analysed using crosstab and logistic regression methods in
LIMDEP econometric software. Innovations examined in this study were adoption of artificial
insemination, membership to cooperative, automatic waterer in animal houses and making use of
incentives for agricultural production. Data analysis showed that age of farmer, education level of
farmer, income level of farmer, participation to extension work of farmer, benefit from mass media
tools of farmer, utilize from agricultural support of farmers and commercial production have
significant effects on the adoption of innovations in agricultural production.
It was concluded that it was necessary to take continuously and intensive use of extension work,
intensive use of mass media along with other extension tools, included in agricultural support of
innovation in a particular period and policy measures encouraging commercial production to
improve activity innovation adoption studies.
Key words: Adoption of innovations, LIMDEP, Logistic regression analysis, Erzurum
1. GĐRĐŞ
Tarımsal yenilikler deyimi "tarımsal üretim sürecinde kullanılan yeni veya
geliştirilmiş girdileri ve yöntemleri kapsar". Bunlar üretimi ya da verimi artırıcı teknik
uygulamalardır. (Tatlıdil 1997). Tarımsal yeniliklerin benimsenmesi ve yayılması
teknoloji transferinin hızlandırılmasını ve teknoloji üretimin daha yararlı hale
getirilmesini sağlamaktadır.
Günümüzün en belirgin özelliklerinden birisi de teknolojinin hızla değişmesidir.
Üretim teknik ve yöntemleri sürekli olarak gelişmektedir. Tarımsal üretimin her
aşamasında sayısız teknolojik yenilik, üreticilerin kullanımına sunulmaktadır (Tatlıdil
1
T.C Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Erzurum Đl Tarım Müdürlüğü, Erzurum
T.C Çevre ve Orman Bakanlığı Erzurum Đl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Erzurum.
3
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Erzurum
4
T.C Çevre ve Orman Bakanlığı DSĐ VIII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum
2
557
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1997). Değişen koşullara uyum yeniliklerin hızlı bir şekilde uygulanması ile olanaklıdır
(Özkaya vd. 2005).
Teknoloji ile tanışma ve yeni teknolojilerin yayılması kırsal kesimde yaşayanların
hayat standartlarının iyileştirilmesini ve tarımsal kalkınmayı sağlayacak unsurlardan
birisidir. Tarımsal kalkınma genellikle üretimi artırmak için çiftçilerin kabul ettiği
teknolojinin düzeyi olarak anlaşılmaktadır. Tarımsal kalkınma teknik bilgi ve yeniliklerin
çiftçiye yönelmesi ve kabulü sürecidir. Kısacası çiftçinin değişmeye olan olumlu
davranışıdır (Kızılaslan 2009).
Tarımsal yeniliklerin çiftçilere ulaştırılması, tanıtılması ve benimsenmesi tarımsal
yayım faaliyetleri sağlanabilmektedir. Tarımsal yayım tarımın ayakta kalması için
kullanılabilecek araçların en önemlilerinden biridir (Özkaya vd. 2005). Ayrıca tarımsal
yayım faaliyetleri tarımsal verimliliği yükseltmede ve tarım sektörünün gelişmesinde
önemli bir rol oynamaktadır (Bernet vd. 2001; Olgun 1994; Oktay 1995; Boyacı 1998;
Wadsworth 2003; Yurttaş 1979). Yayım faaliyetleri ile çiftçilere sunulan önerilerin
benimsenmesi ve uygulamaya sokulması konusunda çiftçilerin ikna edilmesi çok kolay
olmamaktadır (Sezgin 2008). Bilginin üretilmesi, çiftçinin anlayabileceği biçime
dönüştürülerek yayılması ve çiftçiler tarafından algılanıp kullanılmasının birbirini
tamamlayan bir döngü içerisinde gerçekleştiği ifade edilmektedir (Boyacı 1998; Oktay
vd. 1995; Bernet vd. 2001). Bu nedenle gerek tarımsal yayım faaliyetlerinde etkinliğin
sağlanması gerekse yapılan araştırmaların amacına ulaşması için tarımsal yeniliklerin
çiftçiler tarafından benimsenmesi ve uygulanması oldukça önemli bir konudur. Bu
kapsamda çalışmada tarımsal yeniliklerin benimsenmesi üzerinde etkili olan faktörler
belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarının ileride bu konu ile ilgili yapılacak çalışmalara katkı
sağlayacağı ifade edilebilir.
2. MATERYAL ve METOT
2.1 Materyal
Çalışmanın birincil materyalini Erzurum ilinde 7 ilçede çiftçiler ile yapılan 169
adet anket oluşturmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili literatür, kamu ve özel kuruluşlardan
sağlanan bilgiler ve web sitelerinden elde edilen bilgiler çalışmada ikincil materyal olarak
kullanılmıştır.
2.2 Metot
Verilerin Derlenmesi
Çalışmada, anket yapılan ilçelerin seçiminde “Gayeli Örnekleme Yöntemi”
kullanılmıştır. Erzurum ilini sosyo-ekonomik ve coğrafi açıdan temsil edebilecek kuzey,
orta ve güney kesiminde yer alan 7 ilçe araştırma kapsamına alınmıştır. Böylece
Merkez, Aşkale, Pasinler, Đspir, Oltu, Çat ve Karayazı ilçelerinde anket çalışması
yapılmıştır.
Örnek büyüklüğü, Tarım Đl ve Đlçe Müdürlüklerinden Doğrudan Gelir Desteği
(DGD)’ne kayıt yaptıran 16,383 işletmeye ait arazi varlıkları dikkate alınarak tespit
edilmiştir. Çiftçiler ile yapılan anket sayısı Basit Tesadüfi Örnekleme Yöntemi ile tespit
edilmiştir. Bu yönteme göre işletme anketi sayısını belirlemede aşağıdaki formül
kullanılmıştır (Çiçek ve Erkan 1996).
n=
Nσ
N − 1D 2 + σ 2
2
Formülde;
n = örnek hacmi, N= popülasyondaki birim sayısı, σ = standart sapma,
d= kabul edilebilir hata terimi ( x × 0.10), x = ortalama
558
 
d 
D=  
t
 
2
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
t = belirli bir güven aralığı için t-dağılım cetveli t değeri
Araştırmada,
N= 16383, σ= 64,31, d= x × 0,10, x = 84,52, t= 1,65 olarak hesaplanmıştır.
n=
16383(64,31) 2
2
 8,5 
16382
 + (64,31) 2
 1,65 
= 155
Çiftçiler ile yapılacak anket sayısı tahmini olarak 155 olarak hesaplanmıştır.
Yapılacak anketlerde eksikliklerin veya yanlışların olabileceği ve popülasyonu temsil
etmeyeceği göz önünde bulundurularak, tespit edilen örnek büyüklüğünün %10’u kadar
ilave anket yapılması uygun bulunmuştur. Bu kapsamda yaklaşık olarak 171 anket
yapılmıştır. Yapılan anketlerden 2’sinde eksik bilgi bulunması nedeni ile
değerlendirmeye tabi tutulmamıştır. Böylece 169 adet anket analize tabi tutulmuştur.
Yapılan anketlerin ilçelere göre dağılımı ise Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge.1 Đlçelerde yapılan anket sayısı
Đlçeler
Merkez
Aşkale
Pasinler
Oltu
Đspir
Çat
Karayazı
Toplam
Anket Sayısı
25
19
31
23
22
23
26
169
Çalışmada kullanılan anket formunun hazırlanmasında konuyla ilgili yurt içi ve
yurt dışı çalışmalardan yararlanılmış ve konuyla ilgili uzmanların görüşleri alınarak
anket formları oluşturulmuştur.
Verilerin Değerlendirilmesi
Çalışmada, Erzurum ilinde yapılan anket çalışması sonucunda elde edilen
veriler LĐMDEP paket programına aktarılmıştır. Veriler “crosstab” yöntemi ve Lojistik
regresyon analizi kullanılarak analiz edilmiş ve sonuçlar tablo halinde sunulmuştur.
Hayvancılığa yönelik yeniliklerin benimsenmesinde etkili olan faktörleri tahmin
eden regresyon modelinin fonksiyonel şekli aşağıdaki gibidir.
Y= f (X1, X2, X3, X4, X5, X6, X7, X8, X9)
Y; Suni tohumlama yaptırma durumu evet;1, hayır; 0 (Kukla)
X1; Đşletme sahibi ile ilgili özellikler
X2; Đşletme ile ilgili özellikler
X3; Tarımsal yayım faaliyetlerinden faydalanma durumu
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
Regresyon analiz sonuçları
Araştırma bölgesinde suni tohumlama yaptırma durumu çok yaygın değildir.
Ayrıca bölgede suni tohumlamanın yanlış, günah ve sakıncalı bir yöntem olduğuna dair
halk arasında inanışlar mevcuttur. Son yıllarda bu konu ile ilgili birçok kurum ve sivil
toplum örgütü tarafından bölgede suni tohumlamanın yaygınlaştırılması amacıyla
çiftçilere yönelik yayım çalışmaları yapılmıştır. Böylece suni tohumlama konusundaki ön
yargıların bertaraf edilmesi ve doğru bir şekilde yapılması konusunda yoğun bir çaba sarf
559
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
edilmiştir. Bu kapsamda çalışmada çiftçilerin suni tohumlama yaptırma durumu bağımlı
değişken alınarak lojistik regresyon analizi yapılmıştır (Çizelge 2). Bu bağımlı değişken
sekiz adet bağımsız değişken ile açıklanmaktadır. Tüm parametrelerin katsayıları
bakıldığında anlamlı olduğu görülmektedir. Suni tohumlama yaptırma konusunda çiftçi
yaşının istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu ve daha genç çiftçilerin
suni tohumlama yaptırma eğiliminde oldukları görülmektedir. Eğitim düzeyi yüksek olan
çiftçilerinde suni tohumlama yaptırmaya daha eğimli oldukları tespit edilmiştir. Bu
değişkeninde istatistiki açıdan %5 önem seviyesinde önemli olduğu görülmektedir.
Desteklerden faydalanma, tarımsal yayım eğitimi alma ve kitle iletişim araçlarından
faydalanma durumunun suni tohumlama yaptırma durumunu pozitif yönde etkilediği ve
istatistiki olarak %1 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir.
Çizelge 2: Suni tohumlama yaptırma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları
Değişkenler
Katsayı
Standart hata
P değeri
Sabit
-3.9890
1.9767
0.0436
Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0)
-0.4509
0.6494
0.4875
Yaş
-0.7830
0.2159
0.0003***
Gelir
0.0578
0.3430
0.8662
Eğitim
1.2331
0.5329
0.0207**
Desteklerden faydalanma durumu
1.6026
0.4979
0.0013***
Đşletmenin faaliyet amacı
0.6633
0.6540
0.3105
Tarımsal yayım eğitimine katılma durumu
1.7998
0.5841
0.0021***
Kitle iletişim araç. faydalanma durumu
1.1818
0.3662
0.0013***
2
Log likehood:-63.5392
McFadden R Sequre: 0.3989
X (8): 84.3304***
** *
**
*
P<0.01 P<0.05 P<0.1
Kooperatifler tarımsal üretim girdilerinin ucuza alınması ve yetiştirilen ürünleri
değer fiyattan satılması konusunda üreticilere çok büyük kolaylıklar ve imkânlar
sağlamaktadır. Bu kapsamda çiftçilerin kooperatife üye olma durumu bağımlı değişken
alınarak ve sekiz adet bağımsız değişken olarak kullanılarak lojistik regresyon analizi
yapılmıştır (Çizelge 3). Tüm parametrelerin katsayılarının anlamlı olduğu görülmektedir.
Analiz sonuçlarına bakıldığında, genç çiftçilerin kooperatife üye olmaya eğilimli
oldukları ve bu değişkenin istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu
görülmektedir. Çiftçi gelir seviyesinin ve desteklerden faydalanma durumunun
kooperatife üye olma durumunu olumlu yönde etkilediği ve bu değişkenlerin de istatistiki
açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir. Çiftçilerin tarımsal yayım
eğitiminden faydalanma durumunun da kooperatife üye olma durumunu olumlu yönde
etkilediği ve istatistiki açıdan %5 önem seviyesinde önemli olduğu belirlenmiştir.
Çizelge 3: Kooperatife üye olma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları
Değişkenler
Katsayı
Sabit
-4.6105
Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0)
-0.1079
Yaş
-0.5151
Gelir
0.0004
Eğitim
0.6140
Kooperatife üyelik durumu
0.0183
Arazi varlığı
0.0251
Desteklerden faydalanma durumu
1.1860
Tarımsal yayım eğitiminden fayda. durumu
1.0440
Log likehood: -80.7673 McFadden R Sequre:0.2923
** *
P<0.01 ** P<0.05 * P<0.1
Standart hata
P değeri
1.7014
0.0067
0.3966
0.7855
0.1839
0.0051***
0.0001
0.0002***
0.3978
0.1227
0.3236
0.9549
0.0614
0.6834
0.3969
0.0028***
0.5253
0.0468**
2
X (8): 66.7128***
Araştırma bölgesinde çiftçilerin büyük bir çoğunluğunun ahırında hayvanların
günlük ihtiyacı olan suyu rahatça karşılayabilecekleri otomatik suluk bulunmamaktadır
(Sezgin 2010). Normal bir ineğin günlük su ihtiyacı en az 75-80 litredir. Süt verimi
560
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yüksek olan ineklerde ise bu oran daha fazla olmaktadır. Çünkü, sütün yaklaşık %87’si
sudur. Ancak Erzurum ilinde özellikle kış aylarında genellikle günde bir defa su
verilmektedir (Yavuz 2007). Bu durumda hayvancılıkta önemli ölçüde verim kaybına
neden olmaktadır. Bu nedenle son zamanlarda yapılan yayım faaliyetlerinde bu konuya
önemli ölçüde yer verilmiştir. Ahırda otomatik suluk bulundurma durumu bağımlı
değişkenini açıklamak için dokuz adet bağımsız değişken kullanılmış ve lojistik
regresyon sonuçları Çizelge 4’de sunulmuştur. Tüm parametrelerin katsayılarının anlamlı
olduğu görülmektedir. Çiftçi yaşının ahırda otomatik suluk bulundurma durumunu
olumsuz yönde etkilediği ve istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu
belirlenmiştir. Gelir durumunun otomatik suluk bulundurmayı olumlu yönde etkilediği ve
istatistiki açıdan %1 önem seviyesinde önemli olduğu görülmektedir. Ticari amaçla
üretim yapma durumunun otomatik suluk bulundurmayı arttıran bir faktör olduğu ve
istatistiki açıdan %10 önem seviyesinde önemli olduğu tespit edilmiştir. Đşletmede
bulunan hayvan ırkının otomatik suluk bulundurma durumunu istatistiki açıdan %10
önem seviyesinde etkilediği ve kültür ırkı hayvana sahip olan çiftçilerin ahırda otomatik
suluk bulundurmaya eğilimli oldukları görülmektedir. Çiftçilerin tarımsal yayım
eğitimine katılma durumunun da ahırda otomatik suluk bulundurma durumun olumlu
yönde etkilediği ve istatistiki açıdan %10 önem seviyesinde önemli olduğu tespit
edilmiştir.
Çizelge 4: Ahırda otomatik suluk bulundurma durumu için lojistik regresyon analiz
sonuçları
Değişkenler
Katsayı
Sabit
-0.3132
Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0)
-0.2655
Yaş
-0.4690
Gelir
1.0668
Eğitim
0.2672
Kooperatife üyelik durumu
0.1742
Đşletmenin faaliyet amacı (ticari:0 Aile içi tük:1)
-0.5202
Desteklerden faydalanma durumu
0.6196
Hayvan ırkı (Kültür:1, Melez:2, Yerli:3)
-0.4167
Tarımsal yayım eğitiminden fayda. durumu
1.0421
Log likehood: -90.9039
McFadden R Sequre: 0.2026
** *
P<0.01 ** P<0.05 * P<0.1
Standart hata
P değeri
1.5450
0.8394
0.3726
0.4761
0.1792
0.0089***
0.2904
0.0002***
0.3303
0.4186
0.5816
0.7646
0.2983
0.0812*
0.3857
0.1081
0.2264
0.0656*
0.5335
0.0508*
2
X (9): 46.1969***
Tarım sektörünün bir takım yapısal özelliklerinden dolayı bu sektöre yönelik
destekleme politikalarının uygulanmasını gerekmektedir. Böylece üreticilerin yaşam
şartlarının iyileştirilmesi ve dolayısıyla ülkenin gelişmişlik düzeyinin arttırılmasına katkı
sağlanabilecektir (Topçu 2008). Destekleme politikaları ile üretimi yönlendirme ve
üretimde devamlılık ve kalitede iyileştirme sağlama, üretimde verimliliği artırma ve ürün
çeşitliliğini özendirme amaçlanmaktadır (Yavuz ve ark., 2004). Bu kapsamda tarımsal
desteklemelerden faydalanma durumu bağımlı değişken alınarak yapılan lojistik
regresyon analizinde yedi adet bağımsız değişken kullanılmıştır (Çizelge 5). Genç
çiftçilerin tarımsal desteklemelerden faydalanmaya eğilimli oldukları ve bu bağımsız
değişkenin istatistiki açıdan önemli belirlenmiştir (P<0.05). Tarımsal yayım eğitiminden
faydalanma durumunun desteklerden faydalanmayı olumlu yönde etkilediği ve bu
bağımsız değişkenin istatistiki açıdan önemli olduğu tespit edilmiştir (P<0.1). Kitle
iletişim araçlarında tarım ile ilgili yapılan yayınları takip etme durumunun da
desteklerden faydalanma durumunu olumlu yönde etkilediği ve istatistiki açıdan önemli
olduğu görülmektedir (P<0.01).
561
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 5: Desteklemelerden faydalanma durumu için lojistik regresyon analiz sonuçları
Değişkenler
Katsayı
Sabit
-1.7579
Bölgesel farklılık (Merkez ilçeler:1, diğer:0)
0.2562
Yaş
-0.3403
Gelir
0.0001
Eğitim
0.5912
Đşlet. faaliyet amacı (ticari:0 Aile içi tük:1)
-0.2487
Tarımsal yayım eğitiminden fayda. durumu
0.8003
Kitle iletişim ara. faydalanma durumu
0.7892
Log likehood: -96.2849 McFadden R Sequre:.0.1481
** *
P<0.01 ** P<0.05 * P<0.1
Standart hata
1.2074
0.3545
0.1629
0.0001
0.3964
0.4043
0.4581
0.2846
X2 (7): 33.4888***
P değeri
0.1454
0.4698
0.0367**
0.2890
0.1359
0.5385
0.0806*
0.0056***
4. SONUÇ
Tarımsal gelişmenin odağında daima insanın bilgiyi geliştirme, işleme, yayma,
paylaşma ve kullanımındaki etkinliği vardır. Bugün tarım, bilgiye dayalı niteliğini
giderek artırmaktadır. (Kızılaslan 2009). Bu nedenle yeni bilgi ve teknolojilerin çiftiler
tarafından benimsenmesi ve kullanılması tarımsal verimliliğin arttırılması ve kırsal
kalkınmanın sağlanması için oldukça önemlidir. Bu kapsamda tarımsal yeniliklerin
benimsenmesinde etkili olan belirlenmesi ile bu konuda yapılacak çalışmalara ışık
tutacağı düşünülmektedir.
Bu çalışma kapsamında Erzurum ilinde 7 ilçede 169 çiftçi ile anket çalışması
yapılmış ve anketlerden elde edilen veriler Limdep paket programında lojistik regresyon
analizi kullanılarak analiz yapılmıştır.
Tarımsal yenilik olarak suni tohumlama yaptırma durumu, kooperatife üye olma
durumu, ahırda otomatik suluk bulundurma dururumu ve tarımsal desteklerden
faydalanma durumu dikkate alınmış ve bunların benimsenmesinde etkili olan faktörler
belirlenmiştir. Araştırma bölgesinde özellikle bu konularda son zamanlarda uygulanan
projeler kapsamında ilçe ve köy bazında tarımsal yayım eğitimleri yapılmıştır.
Lojistik regresyon analiz sonuçlarına göre, çiftçilerin suni tohumlama yaptırma
ve bu yeniliğin benimsenmesini, çiftçi yaşının, desteklerden faydalanma durumunun,
tarımsal yayım eğitimine katılma durumunun ve kitle iletişim araçlarından faydalanma
durumunun etkilediği ve istatistiki açıdan önemli olduğu belirlenmiştir (P<0.01). Çiftçi
eğitim seviyesinin ise yine suni tohumlama yaptırma durumunu etkilediği ve istatistiki
açıdan önemli olduğu görülmektedir (P<0.05). Çalışmada tarımsal yenilik olarak
incelenen kooperatife üye olma durumunu üzerinde ise, çiftçi yaşı, geliri ve desteklerden
faydalanma durumunun etkili ve istatistik açıdan öneli olduğu belirlenmiştir (P<0.01).
Tarımsal yayım eğitimine katılma durumunun ise yine bu yeniliğin benimsenmesinde
etkili ve istatistiki açıdan önemli olduğu tespit edilmiştir (P<0.05). Araştırmada diğer bir
yenilik olarak incelenen ahırda otomatik suluk bulundurma durumu üzerinde ise, çiftçi
yaşı ve gelir durumunun etkili ve istatistiki açıdan önemli olduğu görülmektedir (P<
0.01). Đşletmenin faaliyet amacının, işletmede bulunan hayvan ırkının ve işletme sahibinin
tarımsal yayım eğitimi almış olma durumunun da bu yenilik üzerinde etkili ve istatistiki
açıdan önemli olduğu tespit edilmiştir (P<0.1). Son yenilik olarak incelenen
desteklemelerden faydalanma durumu üzerinde ise çiftçi yaşının (P< 0.05), tarımsal
yayım eğitiminden faydalanma durumunu (P<0.1) ve kitle iletişim araçlarından
faydalanma durumunu (P<0.01) etkili ve istatistiki açıdan öneli olduğu belirlenmiştir.
Sonuç olarak tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde Türkyılmaz ve ark ve Kutlar
ve ark tarafından yapılan çalışmalara paralel olarak yaş, eğitim durumu ve gelir
seviyesinin etkili olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Aktaş ve ark. tarafından yapılan
çalışmaya paralel olarak tarımsal yayım eğitimi almış olma durumunun da yeniliklerin
benimsenmesinde etkili bir faktör olduğu belirlenmiştir. Yine çalışmada Sezgin,
Türkyılmaz ve ark. ve Çiçek ve ark. tarafından yapılan çalışmalara paralel olarak tarımsal
562
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yeniliklerin benimsenmesinde kitle iletişim ataçlarından faydalanmanın etkili olduğu
tespit edilmiştir. Ayrıca çalışmada tarımsal yeniliklerin benimsenmesinde
desteklemelerden faydalanma durumunun ve işletmenin faaliyet amacının da etkili olduğu
belirlenmiştir.
Bu ortaya çıkan sonuçlar ışığında, tarımsal yeniliklerin benimsenmesi için
üreticilere yönelik eğitim toplantılarının yapılması gerekmektedir. Eğitim toplantıları ile
yeniliğin tanıtımının yapılması ve sağlayacağı faydaların açık bir şekilde anlatılması
yeniliğin benimsenmesi için etkili olacağı ifade edilebilir.
Ayrıca çalışma sonucunda da görüldüğü gibi tarımsal yeniliklerin
benimsenmesini olumlu yönde etkileyen kitle iletişim araçlarının da yeniliğin tanıtımı
için kullanılması gerekmektedir.
Yine tarımsal desteklemeler yenilikleri tanıtıcı ve teşvik edici bir unsur olduğu
için yeniliğin kabul edilmesi ve benimsenmesinden önce belli bir süre destekleme
kapsamına alınması gerekmektedir. Ayrıca işletmelerin ticari amaçla üretim yapmaları
yönünde teşvik edilmesinin de üretimde yeni teknik ve yöntemlerin kullanılmasını olumlu
yönde etkileyeceği görülmektedir.
Kaynaklar
Aktaş, Y. ve Özal, F. 2003. Tarımsal Yeniliklerin Benimsenme Çalışmasının
Çözümlenme Denemesi, III. GAP Kongresi, Şanlıurfa.
Bernet, T. Ortiz, O. Estrada, RD. Quiroz, R. Swinton, SM. 2001. Tailoring Agriculture
Extension to Different Production Contexts: A User-Friendly Farm-Household
Model to Improve Decision-Making for Participatory Research, Michigan State
University, East Lansing, USA.
Boyacı, M. 1998. Tarımsal Bilgi ve Teknoloji Akışı (Enformasyon) Sisteminin Yapısal
Özellikleri, Sorunları ve Çözüm Önerileri Üzerine Bir Araştırma: Manisa Đli
Örneği, (Doktora Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Đzmir.
Çiçek, H. Cevger, Y. Tandoğan, M. 2008. Socio-economic factors affecting the level of
adoption of innovations in dairy cattle enterprises. Ankara Üniv Vet Fak Derg,
55, 183-187.
Çiçek, A. Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 12, Ders Notları
Serisi No:6, Tokat.
Kızılaslan, N. 2009. Çiftçilerin Tarımsal Yayım Konusundaki Tutum ve Davranışları
(Tokat Đli Yeşilyurt Đlçesi Araştırması), TUBAV Bilim Dergisi, Cilt:2 Sayı:4
S:439-445, Ankara.
Kutlar, Đ. Ceylan, C. 2008. Antalya Đli Merkez Đlçesinde Entegre Mücadele Yöntemlerinin
Yayılması ve Benimsenmesi, http://www.arastirma-yalova.gov.tr/bahce/bd371/25-33.pdf (07.07.2010)
Oktay, E. Boyacı, M. Karaturhan, B. Bayaner, A. Sakarya, H. 1995. Bilgi ve Teknoloji
Akışında Etkinliğin Sağlanması, Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi.
Ankara.
Olgun, A. 1994. 2000’li Yıllara Girerken Tarımsal Yayımdan Beklentiler, Türkiye I.
Tarım Ekonomisi Kongresi, Đzmir.
Özkaya, T. Ceylan, ĐÇ. Aktaş, Y. Şelli, F. Pezikoğlu, F. 2005. Tarımsal Yayım Hizmetleri
ve Organizasyonu. Türkiye Ziraat Mühendisliği VI: Teknik Kongresi, TMMOB
Ziraat Mühendisleri Odası, 2. Cilt, Ankara.
Sezgin, A. 2008. Erzurum Đlinde Uygulanan Hayvancılığa Yönelik Çiftçi Eğitimi
Projelerinin Karşılaştırmalı Analizi, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü Fen Bilimleri Enstitünü (Doktora Tezi) Erzurum.
Sezgin, A. 2010. Hayvancılığa Yönelik Yeniliklerin Benimsenmesinde Kitle Đletişim
Araçlarının Etkisinin Analizi: Erzurum Đli Örneği, Kafkas Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Dergisi, 16(1):13-19.
563
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tatlıdil,
ŞANLIURFA, 2010
H. 1997. Tarımda Yeniliklerin Benimsenmesi ve Yayılması.
http://web.adu.edu.tr/akademik/garmagan/dersler/tyi/yenilik.pdf (06.07.2010)
Topçu, Y. 2008. Çiftçilerin Tarımsal Destekleme Politikalarından Faydalanma
Đstekliliğinde Etkili Faktörlerin Analizi: Erzurum Đli Örneği, Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(2), 205-212, Antalya.
Türkyılmaz, MK. Bardakcloglu, HE. Nazllgul, A.2003. Socioeconomic factors affecting
the adoption of innovations in dairy enterprises in Aydnn. Turk J Vet Anim Sci,
27, 12691275.
Türkyılmaz, MK. Bardakçıoğlu, HE. Nazlıgül, A. 2002. Aydın Đli Süt Sığırcılığı
Đşletmelerinde Yeniliklerin Benimsenmesine Etkili Olan Sosyo-Ekonomik
Faktörler, Turk J Vet Anim Sci 27 (2003) 1269-1275, Ankara.
Yavuz, F. 2007. Erzurum Đli Büyükbaş Hayvan Islahı Projesi Çiftçi El Kitabı, Erzurum.
Yavuz, F. Tan, S. Tunalıoğlu, R. ve Dellal, Đ. 2004. Tarımsal Destekleme Politikalarının
FEOGA Çerçevesinde OTP Uyumu Üzerine Bir Çalışma. Türkiye VI. Tarım
Ekonomisi Kongresi, 16-18 Eylül, Tokat, 44-52 s.
Yurttaş, Z. 1979. Tarımsal Yayım Yönünden Bir Köy Đncelemesi ve Program
Değerlendirmesi Üzerine Bir Araştırma, (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi),
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Erzurum.
Wadsworth, J. 2003. Developing Efficient Extension Strategies: Results of an Experiment
Involving Costa Rican Livestock Producers. Department of Agriculture and
Horticulture, University of Reading, Reading RG6 2AP, UK.
564
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tahtalı Baraj Havzasında Organik Tarımı Yaygınlaştırma Faaliyetleri Ve
Başarı Durumu
H.Ece SALALI1
Ela ATIŞ2
ÖZET
Đzmir'in güneyinde yer alan Tahtalı Baraj Havzası, yeraltı ve yüzey suyu bakımından oldukça
zengin temiz su havzası konumundadır. Đzmir'in şu anki ve orta vadeli gelecekteki en önemli su
kaynağı olan Tahtalı Barajı ve baraja su sağlayacak havza yaklaşık 54.000 hektarlık bir alana
sahiptir. Havzanın yaklaşık 1/3’ü tarım alanı olup kalan 2/3’lük bölümü ise yerleşim alanları,
yollar ile fundalık ve ormanlık alanlarından oluşmaktadır. Yöre oldukça zengin bir flora ve
faunaya sahiptir. Havzada tarım başlıca geçim kaynağı olduğundan, hem tarımsal faaliyetlerin
sürmesi hem de su kaynaklarının korunması için organik tarıma geçilmesi öngörülmektedir. Bu
kapsamda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü arasında 2003
yılında, organik tarımın ülke genelinde yaygınlaştırılarak tarımsal üretimden kaynaklanan toprak
ve su kaynaklarının kirliliğinin önlenmesi amacıyla, içme ve kullanma suyuna tahsis edilen
havzalarda organik tarımsal üretim yapılabilmesi çerçevesinde protokol imzalanmıştır. Bu
çalışmaların devamı niteliğinde de Đzmir Büyükşehir Belediyesi, tarlalarda üretilen ürünlerde
hiçbir kimyasal maddenin kullanılmaması ve kentin önemli içme suyu kaynaklarına sahip olan
Tahtalı Havzası’nın kirletilmeden korunması amacıyla, havza genelinde organik tarımı
yaygınlaştırmak için çalışmalar yapmıştır.
Bu çalışmada, Tahtalı Baraj Havzasında organik tarım faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik
uygulamaların gerçekleşme durumu ele alınmıştır. Uygulamaların başarısı, hedeflenenle
gerçekleşenler dikkate alınarak incelenmiştir. Bu amaçla baraj havzasında seçilmiş bir grup üretici
ile yüz yüze görüşmeler sonucu elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Tahtalı Baraj Havzasında,
Menderes, Torbalı ve Buca ilçelerine bağlı 4 belde ile 15 köy yer alırken, çalışma alanı olarak
Buca ilçesine bağlı köyler seçilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tahtalı Baraj Havzası, organik tarım, koruma alanı
Generalıze Actıvıtıes Of Organıc Agrıculture In Tahtalı Dam Basın And Its
Eeffıcıency
ABSTRACT
Tahtalı dam basin is located in the South of Đzmir and it is very rich in terms of ground and surface
water. Tahtalı dam basin which will be the most important water source for Izmir in the current
and future and the basin which will provide water to dam has approximately 54.000 ha area.
Approximately 1/3 of the basin is agricultural area and remaining 2/3 is residential area, roads and
brush and forestry area. Tahtalı basin has a rich flora and fauna. The main source of livelihood is
agriculture in the basin. Because of this, organic agriculture is promoted for to continue
agricultural activities and protect water resources. In this context the Ministry of Agriculture and
the State Water Works General Directorate was signed the protocol, with the purpose of the
prevention of soil and water resource pollution caused by agricultural production for generalizing
the organic farming throughout the country widespread within the framework for organic
agricultural production which can be done in drinking water allocated basin in 2003.
Đzmir Metropolitan Municipality in terms of continuation of previous works, with the purpose of
not produced the farm products in any chemical substance and protecting the Tahtalı Dam Basin
without the pollutants which have the city's major drinking water sources to promote the organic
farming activities for protecting the basin-wide.
In this study, realization of the activities to generalize of organic agriculture in the Tahtalı dam
watershed is considered. Efficiency of the practices is examined by considering the targeted and
realized. For this purpose, data which collected from the selected farmers by face to face survey in
dam basin was used. 4 districts villages and 15 villages which are located in Tahtalı Dam Basin
1
2
Uzman, E.Ü., Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova-Đzmir
Prof.Dr., E.Ü., Ziraat Fak., Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova-Đzmir
565
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
are attached to Menderes, Torbalı and Buca districts, while working field was selected from Buca
district villages.
Key Words: Tahtalı Dam Basin, organic agriculture, protection area
1.GĐRĐŞ
Alternatifi olmayan tek madde olarak tanımlanan suyun tüm dünyada kısıtlı
miktarda olduğu ve temiz su miktarının her geçen gün azaldığı artık bilinen bir gerçektir.
Türkiye’nin 3. büyük kenti olan ve son yıllarda hızlı bir nüfus artışına sahne olan Đzmir
için de durum aynıdır. Đklim değişikliğinin olası etkilerini de gözeterek su kaynaklarının
korunması ve verimli kullanılması konusu, önemini giderek arttırmaktadır. Đhtiyaç
duyulan içme ve kullanma suyunun temini, arıtılması ve dağıtılması zor ve pahalı
olduğundan su kaynaklarının özellikle kaynakta korunması gerekmektedir (Erdem, Ü.ve
ark., 2002). Bu kapsamda Tahtalı Barajı, Đzmir’in içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere
inşa edilmiştir. Küçük Menderes Yan Havzası’nda bulunan bu barajın çevresi hem içme
suyu hem de tarım potansiyelinin bulunması nedeniyle farklılık arz etmektedir.
Hayvancılık, narenciye, bağcılık ve tütün yörenin barajdan önceki önemli üretim dallarını
oluşturmaktadır.
En önemli su kaynağı Tahtalı Çayı olan Tahtalı Havzası, Đzmir’in Menderes,
Gaziemir ve Torbalı ilçelerine bağlı 54.160 hektarlık bir alanı kapsamaktadır ve çeşitli
derelerle beslenmektedir. Tahtalı Baraj havzasındaki su kaynaklarının korunması ve
kirliliğinin önlenmesi amacıyla ĐZSU tarafından hazırlanıp 21.10.1992 tarihinde
yürürlüğe giren ve 12.03.2002 tarihinde revize edilen “Havza Koruma Yönetmeliği”
çerçevesinde koruma alanları oluşturulmuştur. Göl sınırından itibaren ilk 300 metrelik
koruma alanı “Mutlak Koruma Alanı”, bunun sınırından itibaren 700 metrelik mesafe
“Kısa Mesafe Koruma Alanı”dır. Kısa mesafeli koruma alanı sınırından itibaren 1 Km.
mesafe ise “Orta Mesafe Koruma Alanı” olarak tespit edilmiştir. Orta mesafeli koruma
alanı sınırından itibaren su toplama havzası içindeki tüm saha “Uzun Mesafe Koruma
Alanı” olarak belirlenmiştir (ĐZSU, 2010).
Türkiye’de, birçok bölgede içme ve kullanma amaçlı yararlanılan su havzaları
çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır. Su havzalarındaki faaliyetler havzanın kirlenmesinde
son derece etkilidir. Bu kirlenmede endüstriyel faaliyetler ve yerleşim alanlarından
kaynaklanan atıklar kadar, tarımsal faaliyetler de etkili olmaktadır. Bununla birlikte,
koruma alanlarında yasa dışı kentleşmeyi engellemek üzere tarımsal faaliyetlerin
karlılığını azaltmadan devamını sağlamak, buna karşılık kent için önemli olan bir su
kaynağının kirlenmesini engellemek başarılması gereken hedefler içinde yer almaktadır.
Tahtalı Baraj havzası için de Havza Koruma Yönetmeliği ve buna uygun olarak
hazırlanan Tarım Tebliğine göre, tarımsal arazi kullanımına bazı sınırlamalar
getirilmiştir. Mutlak ve dere mutlak koruma alanlarında tarıma ve hayvancılığa kesinlikle
izin verilmemektedir. Orta mesafeli koruma alanında sulu tarıma, kalıcı ve zehirli zirai
mücadele ilaçları ve suni gübre kullanımına izin verilmemektedir. Uzun mesafeli koruma
alanında ise sulu tarıma ve seracılığa izin verilirken gübre uygulamalarının analize göre
yapılması, azotlu gübrelerin kısıtlanması ve diğerlerinin kontrollü kullanımı
benimsenmektedir (Aksoy ve ark., 1996).
Bu tarımsal üretimden kaynaklanan kirliliği önlemek amacıyla Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı ile DSĐ Genel Müdürlüğü arasında organik tarımın ülke genelinde
yaygınlaştırılarak tarımsal üretimden kaynaklanan toprak ve su kaynaklarının kirliliğinin
önlenmesi amacıyla, içme ve kullanma suyuna tahsis edilen havzalarda organik tarımsal
üretim yapılabilmesi çerçevesinde 2003 yılında bir protokol imzalanmıştır. Tahtalı Barajı
da, bu protokolün uygulamaya aktarılabilmesi için Türkiye’de seçilen barajlar arasında
yer almıştır.
Bu çalışmada da Tahtalı Baraj Havzasında organik tarım faaliyetlerinin
yaygınlaştırılmasına yönelik uygulamaların gerçekleşme durumu ele alınmıştır.
Uygulamaların başarısı, hedeflenenle gerçekleşenler dikkate alınarak incelenmiştir. Bu
566
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
amaçla baraj havzasında seçilmiş bir grup üretici ile yüz yüze görüşmeler sonucu elde
edilen verilerden yararlanılmıştır. Tahtalı Baraj Havzasında, Menderes, Torbalı ve Buca
ilçelerine bağlı 4 belde ile 15 köy yer almaktadır. Proje uzun mesafeli koruma alanını
kapsadığından, buna bağlı olarak çalışma alanı da Buca ilçesine bağlı köylerden
oluşmaktadır.
Araştırmanın materyalini Đzmir, Buca ilçesine bağlı Belenbaşı, Karacaağaç,
Kırıklar ve Doğancılar köylerinde, üreticilerle yüz yüze yapılan anketlerden elde edilen
veriler oluşturmaktadır. Tahtalı Barajı Koruma Havzasının, uzak mesafe koruma alanında
yer alan bu 4 köydeki işletmelerin organik tarım uygulamaları ve üreticilerin organik
tarıma bakış açılarına ilişkin verilerin değerlendirilmesinde yüzde hesabı ve aritmetik
ortalama gibi temel istatistik yöntemlerden yararlanılmıştır. Bu konularda etkenlerin
ölçülmesinde “1 - etkisiz” , “5 - çok etkili”, olacak şekilde “Beşli Likert Ölçeği”
kullanılmıştır (Malhotra, 1996).
2.BARAJ HAVZALARINDA ORGANĐK TARIM FAALĐYETLERĐ
Havza ya da hidrolojik su havzası; su ayrım çizgileriyle sınırlanmış, üzerine
düşen yağış sularının yeraltı ve yüzeysel olarak tek bir çıkış noktasına ulaştığı, içbükey
topoğrafik yapıya sahip bir arazi parçasıdır. Havza; toprak, su, ormanlar ve diğer karasal
ekosistemlere ev sahipliği yapmaktadır. Üstünde ekolojik, ekonomik, çevresel, sosyal ve
kültürel faaliyetler sürdürülmektedir. Toprak ise orman ve suyun ortak paydasıdır.
Havzadaki orman-toprak ve su ilişkileri birlikte değerlendirildiğinde, ortak payda olan
toprağın, öncelikli ve mutlak korunması gereken bir unsur olduğu görülmektedir (Selçuk,
2008).
Dünyada önemli bir sorun olan çölleşmenin nedenleri arasında; erozyon, tarımda
mekanizasyon, orman alanlarının azalması, fazla otlatma ve tarımda kimyasal girdilerin
bilinçsiz kullanımı yer almaktadır. Yoğun girdili tarımda kullanılan pestisitlerin ve
hormonların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ise halen tartışılmaktadır. Havadaki
bir birim pestisit insana ulaşıncaya kadar yaklaşık 1 milyon birime ulaşmakta, yağ
dokusunda biriken pestisit kalıntıları ise kanser, kan dolaşımı sorunları, nörolojik
bozukluklar da dahil olmak üzere bir çok hastalığa sebep olmaktadır. Bir taraftan, dünya
nüfusunun hızla artmasına karşılık verim artışının özendirilmesi, diğer taraftan bu
uygulamaların çevre ve insan üzerindeki olumsuz etkileri alternatif tarım yöntemlerinin
gündeme gelmesine ve gittikçe de önem kazanmasına yol açmaktadır (Eraktan, 1996). Bu
noktada, organik tarım olarak adlandırılan işletme dışı girdilerin kullanımını azaltan,
toprak, su, enerji ve biyolojik kaynakların korunmasını sağlayan tarımsal işletmecililik
sistemi geliştirilmiştir.
FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO (Uluslar arası Sağlık Örgütü) organik
tarımı; “biyolojik çeşitlilik, biyolojik döngüler ve toprağın biyolojik etkinliği dahil olmak
üzere, agro-ekosistemi teşvik eden ve zenginleştiren bir üretim yöntemi” olarak
tanımlamaktadır. Organik tarım, toprak-yaşam, bitki-hayvan ve insan topluluklarının
sağlığını ve üretkenliğini optimize etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, organik tarımın
çevre ve insan sağlığına olan etkileri ve ekonomiye sağladığı katkının bilinci ile ülke
genelinde yaygınlaştırılması ve tarımsal üretimden kaynaklanan toprak ve su kaynakları
kirliliğinin önlenmesi amacıyla içme, kullanma suyu temin eden baraj havzalarında
tarımsal faaliyetlerin organik tarım yöntemiyle devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Bu
amaçla, Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı TÜGEM ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
DSĐ Genel Müdürlüğü arasında 30.12.2003 tarihinde “Türkiye genelinde içme ve
kullanma suyuna tahsis edilen havzalarda organik tarımsal üretim yapılabilmesi” için bir
işbirliği protokolü imzalanmıştır. Protokolün ilk aşaması olarak altı ilde baraj
havzalarındaki koruma alanlarında organik tarım yapılmasına yönelik çalışmalara
başlanmıştır. Böylece bir taraftan su havzalarında toprağı, havayı, suyu korumak
mümkün olacak, bu havzalarda tarımsal faaliyetler organik tarım yöntemiyle devam
edecek, üretici geliri artacak, ekonomiye katkı sağlanacak, diğer taraftan da tüketiciye
567
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
sağlıklı ürünler sunulmuş olacaktır. Proje ile ilk aşamada Ankara, Çanakkale,
Gümüşhane, Kütahya, Đzmir, Konya illerinde seçilen baraj havzalarında organik tarım
yapmak isteyen çiftçi sayısı, üretim alanı ve ürün deseninin belirlenmesi çalışmalarına
başlanmıştır. Bu çerçevede, Đzmir-Tahtalı, Konya-Altınapa ve Ankara-Kurtboğazı baraj
havzalarında yapılan çalışmalarda organik tarım yapılacak alanlar ve organik tarım
yapmaya istekli çiftçiler belirlenmiş ve eğitim çalışmaları yapılmıştır.
Đzmir ilinin en büyük içme suyu kaynağı olarak gerçekleştirilen Tahtalı Barajı,
Gümüldür ilçesinin kuzey doğusunda, Dereboğazı deresi üzerinde, Kaplancık tepesi ile
Đnleyen Kaya arasında yer almaktadır. Havzanın yaklaşık 1/3’ü tarım alanı olup
küçümsenmeyecek üretim potansiyeline sahiptir. Đzmir ilinde mevcut 82 çeşit bitkisel ve
13 tür hayvandan oluşan geniş tarım yelpazesi büyük oranda yöreye yansımıştır. Kalan
2/3’lük bölüm yerleşim alanları, yollar ile fundalık ve ormanlık alanlardan oluşmaktadır.
Yöre genelde oldukça zengin bir flora ve faunaya sahiptir. Özellikle Dere Boğaz
mevkiinden baraj gövdesine kadar uzanan vadi zengin doğal güzelliklere sahiptir.
Đzmir Đl Tarım Müdürlüğü tarafından, havzada organik tarımla ilgili yapılan
çalışmalar kapsamında;
- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, E.Ü.Ziraat Fakültesi ve Ekolojik Tarım
Organizasyon Derneği ile ortak, teknik elemanlara organik tarım eğitimine yönelik kurs
ve seminerler düzenlenmiştir.
-Ekolojik Tarımın Yaygınlaşması ve Kontrolü Projesi kapsamında Đzmir Đçme
suyunun sağlandığı Tahtalı Baraj havzasında tarımdan kaynaklanan kirliliği önlemek
amacıyla Organik Tarımı Yaygınlaştırmak için 150 dekar alanda demonstrasyonlar
kurularak eğitim ve yayım çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar Buca’ya bağlı
Belenbaşı, Kırıklar ve Menderes’e bağlı Yeniköy’de birer çiftçi olmak üzere toplam 150
dekar alanda gerçekleştirilmiştir.
-Havzada görevlendirilen yayım timleri, köy toplantıları yapmış, bu toplantılarda
havzada mevcut üretim deseninin uygulanmasında baraj havzasında çevre kirliliği
yapmayacak üretim teknikleri konusunda yayım çalışmaları yapılmıştır.
Ayrıca, 2008 yılında yapmış olduğu organik tarım çalışmaları kapsamında, Đzmir
Büyükşehir Belediyesi, Buca Belediyesi, ETO Derneği, Ege Üniversitesi ile birlikte Buca
Belenbaşı Köyünde Organik Köy Pazarı çalışmalarına başlanmıştır.
3.ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1.Üreticilerin Demografik Özellikleri
Bu çalışmanın ana materyalini oluşturan üretici anketlerinin analizleri sonucunda,
görüşülen üreticilerin yaş ortalaması 57 olarak bulunmuştur. Bu da araştırma alanında
çoğunlukla yaşlı üreticilerin olduğunu göstermektedir. Bunun yanında, minimum yaş 19
iken, maksimum değer 80’dir. Ayrıca görüşülen üreticiler arasında iki kadın üretici de
bulunmaktadır. Üreticilerin %83.6’ sı ilkokul mezunudur. Görüşülen üreticiler arasında
üniversite mezunu üretici bulunmazken, okuma yazma bilmeyen bir üretici vardır.
Görüşme yapılan üreticilerin ortalama 40.82 yıldır tarımla uğraştıkları belirlenmiştir.
3.2.Đncelenen Đşletmelere Đlişkin Özellikler
4 köyde yürütülmüş olan anketlerden elde edilen verilere göre, işletmeler arazi
büyüklüklerine göre 3 gruba ayrılmıştır. Buna göre, 1 – 36 da arasında arazi büyüklüğüne
sahip olanlar 1.grubu, 37 – 80 da arası 2.grubu, 81 dekardan büyük araziye sahip olanlar
ise 3.grubu oluşturmaktadır. Buna göre, sertifikalı organik tarımsal üretim yapan 26
üreticiden 14’ünün 3.gruba, 10 tanesinin 2.gruba, 2 tanesinin ise 1.gruba ait olduğu
belirlenmiştir. Bu da, organik tarım faaliyetinde bulunan üreticilerin çok küçük işletme
grubunda yer almadıklarını göstermektedir. Üreticilerin %32.7’si 1.grupta yer alırken,
%34.5’i 2.grupta yer almıştır. 3.grupta ise %32.7 ile 18 üretici bulunmaktadır. Ayrıca,
568
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
organik tarımsal üretim yapan 26 üreticinin, ortalama 5.27 yıldır organik tarımla
uğraşmakta olduğu sonucu çıkmıştır.
Görüşme yapılan üreticilerin %70.9’u ürününü pazarlarken sorun yaşarken,
%23.6’sı yaşamamaktadır. Geçiş aşamasında olan 3 üretici ürünleri henüz pazarlama
aşamasına gelmediğinden dolayı bu soruyu cevaplandırmamışlardır. Pazarlama sorunu
yaşayan üreticilerin %38.2’si, kooperatifleşmenin etkin olmamasının bu sorunu
yaşamalarında “çok etkili” olduğunu, %27.3’ü ise ürün fiyatlarının maliyetleri
karşılayacak kadar yüksek olmamasının “çok etkili” olduğu görüşünü belirtmişlerdir.
%45.5’i ise, pazara uygun kalitede ürün yetiştirilmemesinin, pazarlama sorununda
“etkisiz” olduğunu söylemişlerdir. Bu da, üreticilerin ürünlerinin kalitesine güvendikleri
sonucunu çıkarmaktadır.
3.3.Đşletmelerde Organik Tarım Uygulamaları
Görüşme yapılan üreticilerin %90.9’unun organik tarımla ilgili bilgisi varken,
%9.1’nin hiç bilgisi olmadığı ve bilgili olanlardan 25 üreticinin bu bilgileri Tarım Đl/Đlçe
Müdürlüklerinden, 10 üreticinin ise hem Tarım Đl/Đlçe Müdürlüğü hem de kontrol ve
sertifikasyon kuruluşlarından aldıkları ortaya çıkmıştır. “Köyünüzde organik tarımın
yaygınlaştırılması için herhangi bir kuruluşun faaliyeti oldu mu?” sorusuna, %87.3’ü evet
derken, %12.7’si hayır cevabı vermiş ve bu faaliyetin hangi kuruluşa ait olduğu
sorusunda ise evet cevabı verenlerin 25’inin Tarım Đl/Đlçe Müdürlüğü, 5’inin Kontrol ve
sertifikasyon kuruluşu, 5’inin ise Đzmir Ticaret Borsası ve Tarım Đl Müdürlüğü cevabını
verdikleri belirlenmiştir.
Anket yapılan üreticilerin organik tarım faaliyetine başlamalarında hangi
etkenlerin ne kadar etkili olduğu “Beşli Likert Ölçeği” ile ölçülmüştür. Buna göre, 3.73
ortalama ile kararlarında 1. sırada sağlıklı, güvenilir ve çevre dostu ürün olması, 2. sırada
ise 3.48 ortalama ile organik ürün fiyatının yüksek olması “etkili” olmuş; devlet
desteğinin olması, organik ürüne fiyat primi verilmesi, tüketicilerin organik ürün talep
etmesi ve ürünün daha kolay pazarlanıyor olması gibi etkenler “orta düzeyde etkili”
olmuştur.
3.4.Üreticilerin Organik Tarıma Bakış Açıları
Anket kapsamındaki üreticiler arasında organik tarım yapanlara, organik ürün
yetiştirme kararlarında o ürünün fiyatının ne kadar etkili olduğu sorulmuş ve %30.9
üretici “çok etkili” cevabını verirken, %25.5 üretici ise “etkisiz” olduğunu söylemişlerdir.
Buna göre organik ürün yetiştirmede o ürünün fiyatının 3.31 ortalama ile “orta düzeyde
etkili” olduğu sonucu çıkmıştır.
Ayrıca, sertifikalı organik tarımsal üretim yapan 26 üreticiden, 23 (%88,5)
üreticinin organik tarıma devam etmeyi düşündüğü, 1 üreticinin organik tarıma devam
etmeyi düşünmediği, 2 (%7.7) üreticinin ise kararsız olduğu sonucu çıkmıştır. Organik
tarımsal üretime devam etmeyi düşünen 23 üreticinin kararında, 4.43 ortalama ile 1.sırada
“sağlıklı ve çevre dostu ürün olması” ve 3.74 ortalama ile 2.sırada “organik ürün
pazarlarının kurulması” etkenleri, beşli likert ölçeğine göre “etkili” çıkmıştır. 3.43
ortalama ile 3.sırada “organik ürün fiyatlarının yüksek olması”, 3.17 ortalama ile
“masrafların daha düşük olması” ise üreticilerin karar vermelerinde “orta düzeyde etkili”
çıkmıştır. Organik tarımsal üretime devam etmeyi düşünen 23 üreticinin %50’si ise
“organik tarımla ilgili eğitimlerin yeterli olması” etkeninin kararlarında “etkisiz”
olduğunu belirtmişlerdir.
Organik tarımsal üretime devam etmeyi düşünmeyen sertifikalı üreticinin ise, bu
kararında “verimin düşük olması”nın ve “sertifikasyon firmalarına güvensizliğin” “çok
etkili” olduğu saptanmıştır. Ayrıca, 4.00 ortalama ile “fiyatların düşük olması” ve
“organik ürün pazarının olmaması”nın, devam etmemelerinde “etkili” olduğu
belirlenmiştir.
569
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Organik tarıma devam etmeyi düşünen 26 üreticiden, %73.1’nin, organik tarıma
verilen devlet desteklerinin bu kararlarında etkili olduğu, %26.9’nun ise etkili olmadığı
belirlenmiştir. Buna göre %84.6’sının, şu anda verilen dekara 25 TL destekten haberdar
oldukları ancak 4 üreticinin henüz bilgisi olmadığı, görüşmelerde belirtilmiştir. Aynı
zamanda bu destekten yararlanan üretici %73.1 iken, yararlanmayanlar %26.9’dur.
Görüşülen üreticilerin %85.5’i organik tarımdaki gelişmelerin yeterli olmadığını
düşünürken, %14.5’i ise yeterli olduğu görüşündedirler. Üreticilerin, organik tarımın
yeterince gelişmeme nedenleri arasında ağırlıklı olarak pazarlama sorununu gösterdikleri
belirlenmiştir.
4.ORGANĐK TARIM FAALĐYETLERĐNĐN BAŞARI DURUMU
Tahtalı Havzasında Tarım Tebliğinin yayımlandığı tarihten bugüne kadar,
getirilen kısıtlamalar dışında tarımsal faaliyetlerin planlanması, alt yapı ve üretimin
desteklenmesine yönelik birtakım çalışmalar yapılsa da istenen hedefe yeterince
ulaşılamamıştır.
Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında istimlak yoluyla kamulaştırma
yapılmış, diğer koruma alanlarında tarımsal faaliyetler kısıtlanmış ancak üreticilere
destek sağlanamamıştır.
Hedeflenenlerin başında, kısa, orta ve uzun mesafe koruma alanlarında mevcut
ürün deseninin korunması ve bu ürün deseni içerisinde sürdürülebilir ve organik tarımın
yaygınlaştırılması amacı yer alırken, bunu destekleyen yan amaçlar ise;
Organik tarım uygulayacak çiftçilerin ekonomik kayıplarının giderilmesi
- Çiftçilerin zeytin, meyve fidanları ile bağ çubuğu ihtiyaçlarının
karşılanması ve maliyetlerin desteklenmesi
- Çiftçi örgütlenmesinin sağlanması ve pazarlama ağının kurulması
- Havzada yetiştirilen organik ürünlerde pazar fiyatını düzenlemek ve her
mevsim pazara arzını sağlamak için soğuk hava depoları ve paketleme tesislerinin
kurulmasının teşvik edilmesi, şeklinde sıralanabilir.
Ayrıca, Đzmir içme suyunun korunması amacıyla da; pestisit kalıntısı olmayan
girdi kullanılması, organik gübre temin edilmesi, organik hayvancılık işletmeleri için
foseptik ve beton platform yapılması, yaprak, toprak ve pestisit kalıntı analizi yapacak
seyyar laboratuar kurarak havzada denetimlerin yapılması gibi hedefler de belirlenmiştir.
Bu çalışmada görülmektedir ki, alanda mevcut ürün deseninde en önemli yeri
olan ürünlerden zeytin üretimi korunurken, bu üründe organik üretimde başarıya
ulaşılmıştır. Ancak, daha önce inşası planlanan zeytin sıkma tesisinin henüz uygulamaya
geçmemiş olması nedeniyle, organik zeytinyağı üretimi aşamasında üreticiler sorunlar
yaşamaktadır. Bununla birlikte, organik tarımsal üretim yapan üreticilerin sertifikasyon
maliyetleri yanında, geçiş döneminde desteklenmeye ihtiyaçları olduğu görülmektedir.
Geçiş sürecinde verim ve maliyet konusunda yaşanan sıkıntıların yörede organik tarımın
gelişmesi açısından bir tehdit oluşturduğu bilinmektedir (Atış ve Ark., 2009). Üreticilerle
yapılan görüşmeler sonucunda, organik tarımın maliyetinin yüksek olmasından çok verim
düşüklüğü nedeniyle ekonomik kayıp yaşadıklarını belirtmişlerdir. Bu sorunun ise
organik ürünlerinin fiyatının konvansiyonel ürünlerin fiyatına göre daha farklı
belirlenmesi ile çözümlenebileceğini savunmuşlardır.
Ayrıca, üreticilerin organik tarımla ilgili en önemli sorunlarının başında yer alan
pazarlama sorununa yönelik olarak, organik pazar yerlerinin kurulması konusunda çeşitli
çabalar olmakla birlikte, bu çabaların üreticiyi teşvik edici boyutta olmadığı
görülmektedir. Son dönemde Đzmir ilinde bazı semtlerde organik ürün pazarları
açılmasına rağmen araştırma kapsamındaki ürticiler ürünlerini bu pazarlara götürme
konusunda sıkıntı yaşadıklarını ifade etmektedirler. Bölgeye daha yakın pazar yerleri
planlanmasının, maliyetleri düşürücü etkisi olacağı üreticiler tarafından da ifade
570
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
edilmiştir. Bu da organik ürün pazarının kurulmasının tek başına pazarlama sorununun
çözümünde yeterli olamayacağını göstermektedir.
Tüm bunlara göre, hedeflenen amaçlardan en önemlisi olan bölgede organik
tarımın yaygınlaştırılmasının kısmen gerçekleştiği ancak, hala organik tarım yapmak
istemeyen üreticilerin bulunmasının bu başarıyı yetersiz kıldığını söylemek mümkündür.
Ayrıca, pazarlama sorunlarının da halen çözülmediği görülmektedir. Çiftçi
örgütlenmesinin sağlanamadığı ve bunun da pazarlama sorununa etki eden önemli
nedenlerden biri olduğu görülmektedir. Üreticiler ürünlerinin çok kaliteli olduğunu,
organik tarım için üstlerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirdiklerini belirtirlerken
pazarlama aşamasında desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade etmişlerdir.
5. SONUÇ
Đzmir’in şu anki ve orta vadeli gelecekteki en önemli içme suyu kaynağı Tahtalı
Barajı’dır. Tahtalı baraj havzası başta olmak üzere Đzmir’e su sağlayan baraj
havzalarındaki koruma ve kontrol çalışmaları yoğunlaştırılarak sürdürülmekte ve bu
bölgenin korunmasına özel önem verilmekte ve gelecekte yararlanılması planlanan
kaynaklar korunmaya çalışılmaktadır. Ancak tüm bu çalışmalar devam ederken,
bölgedeki organik tarım faaliyetlerinin desteklenmesi ve teşvik edilmesinin, havzadaki
tarım faaliyetlerini yürüten üreticilerin mağduriyetlerini ortadan kaldırmasına yardımcı
olacağı düşünülmektedir. Buna göre, bölgedeki organik tarım üreticilerinin özelliklerinin
ve tutumlarının belirlenmesi çok büyük önem taşımaktadır.
Çalışmada alanında organik tarımsal üretim yapan üreticiler, organik üretime
devam etme isteğinde olduklarını ancak en önemli sorunlarından biri olan pazarlama
sorununun acil olarak çözümlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Bununla birlikte,
tüketicilerin organik ürünlerle ilgili henüz istenilen düzeyde bilinçlenmediğini, bu
konuyla ilgili olarak, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve ilköğretim
okullarının bilinçlendirme çalışmaları ve eğitim faaliyetlerinde bulunmalarının büyük
gelişme sağlayacağı görüşünü savunmuşlardır. Havza içerisindeki tarımın
sürdürülebilirliğinin sağlanması ve üreticilerin ekonomik kayıplarının önüne geçilmesi
için, sertifika çalışmalarına hız verilip, üreticilerin organik ürünlerinin tanıtımının
yapılarak iç pazarda bu ürünlere talebin arttırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
6. LĐTERATÜR LĐSTESĐ
Aksoy, U., A.Altındişli, E.Đlter, D.Anaç, S.Anaç, S.Bülbül, 1996, “Tahtalı Barajı Koruma
Havzasında Çevreye Dost Tarım Tekniği(Organik Tarım), Tarım-Çevre Đlişkileri
Sempozyumu, 13-15 Mayıs 1996, Mersin.
Atış, E., Z. Kenanoğlu Bektaş, E. Salalı, 2009, “Raising Awareness Activities in Organic
Agriculture: the case of Izmir Province”, International Conference on Organic
Agriculture in Scope of Environmental Problems, 3-7 Şubat 2009, Kıbrıs.
Eraktan, G. ve Olhan, E. 1996., “Tarımda Çevre Politikaları Çerçevesinde Organik Tarım
Uygulamaları”, Tarım- Çevre Đlişkileri Sempozyumu, Mersin
Erdem, P., 2006, “Organik Tarım Đhracat Seminer Raporu”, Đzmir Ticaret Odası, Dış
Ekonomik Đlişkiler Müdürlüğü, Şubat 2006, Đzmir
Erdem, Ü., Altınbaş, Ü., Nurlu, E., Kurucu, Y., 2002, “Küçük Menderes Yan Havzası ile
Tahtalı Baraj Çevresinin Alan Kullanımı ve Çevresel Kaynak Analizi”, Tübitak
Proje No: YDABCAG – 475, Ağustos 2002, Đzmir
ĐZSU, 2010. “Havza Koruma Yönetmeliği”, (erişim:http//www.izsu.gov.tr)
Malhotra, (1996), N.K, Marketing Research, New Jersey
Selçuk, P., Ş. Elçi, 2008, “Arazi Kullanımının Su Kalitesine Olan Etkilerinin Tahtalı
Havzası’nda Đncelenmesi”, Havza Kirliliği Konferansı, 26-27 haziran 2008, Đzmir
571
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de Bilgi Teknolojileri Ve Üretimine Yeni Bir Yaklaşım: Kalkınma
Ajansları
Đlkay KUTLAR1
Özet
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda bilgi teknolojileri ve bilgi üretim merkezli
yaklaşımlar, kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarımsal faaliyetlerden sağlayan üreticilerin refah
seviyesinin artırılmasında kullanılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda Avrupa Birliği’ne üyelik
sürecinin ve küreselleşmenin de etkisiyle bölgeler arası ve içi sosyo ekonomik dengesizlikleri
gidermek, bölgesel gelişmeyi hızlandırmak ve sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla kalkınma
ajansları kurulmuştur. Böylece yıllardır uygulanmakta olan teşvik sistemine dayalı bölgesel
gelişme politikaları yerine yeni bir uygulamaya geçilmiştir.
Bu bildiride, kalkınma ajanslarının kuruluş amacı, özellikleri, görevleri ve kuruldukları günden
bugüne kadar yaptıkları çalışmalar ortaya konulmuştur. Ayrıca özellikle kırsal bölgelerde faaliyet
gösteren kalkınma ajanslarının daha etkili olabilmesi için önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Üretim, Bilgi Kaynakları, Kalkınma Ajansları
A New Approach To Information Technologies and Production
Development Agencies
Abstract
As all around the world , in Turkey too, recently aproaches that are based on information
technologies and production havee been used to increase the level of welfare for producers who
live in rural areas and earn their living from agriculture. In this context,with the impact of
europian union accession process and globalization, development aganecies are established to
resolve the regional and interregional economic imbalances , accelerate the regional development
and to ensure sustainability. This way regional develpoment policies which were based on
incentive system for many years have been replaced by new implementations. In this paper, the
purpose of development agencies, their feautures , functions and the studies they made since
they had been established are introduced.
Key words: Agricultural production, Information resources, Development agencies
GĐRĐŞ
Günümüzün gelişmiş toplumlarında, genel büyüme oranı ve ortalama gelir
düzeyi, kalkınmışlığın tek göstergesi olarak görülmemektedir. Artık bu gelirin nasıl bir
yapıda, hangi kesimlerin katkısıyla üretildiği ve kesimler arasında ve mekanda nasıl
dağıldığı da gelişmişlik göstergeleri arasında sayılmaktadır (Arslan,2010). Ayrıca
kalkınma bir ülkenin siyasal, kültürel ve toplumsal kurumlarındaki değişimi kapsayan çok
boyutlu bir kavram olarak anlaşılmaktadır. Ancak çoğu zaman bir ülkenin tamamının
kalkınmasından söz etmek mümkün değildir. Özellikle kalkınmakta olan ülkelerdeki
bireylerin tamamımın eşit şartlara sahip olmadığı ve bölgelerarası kalkınmışlık
bakımından önemli farklılıklar ve dengesizlikler olduğu görülmektedir (Özer,Y.E.,2007).
Bölgesel dengesizlik denilince aynı ülkenin farklı yerlerinde görülen her türlü eşitsizlik
anlaşılmaktadır. Çeşitli ülkeler arasında gelişme farklılıkları olduğu gibi, bir ülkenin
bölgeleri arasında da coğrafi, iktisadi, sosyal ve kültürel bakımlardan da farklılıklar
olabilir. Ancak bölgelerarası dengesizlikler gelişmiş ülkelerde giderek azalırken,
gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır (Gündüz, 2006). Bu noktada Türkiye’de “bölge”
kavramı, merkezi yönetimin taşra örgütlenmesi çerçevesinde ele alınan, birkaç ilin
kümelendirilmesi ile oluşturulan, ilden daha geniş ölçekli bir coğrafi alan olarak
tanımlanmaktadır (Parlak ve Özgür, 2002). Türkiye 1941 yılında yapılan I.Türk Coğrafya
1
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü-Antalya
572
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kongresi’nde, 7 büyük coğrafi bölgeye ayrılmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise AB
ülkelerinin yıllar önce uygulamaya başladığı “NUTS bölge sistematiği” kavramı ile
tanışmıştır.
1981 yılında Avrupa Birliği Đstatistik Bürosu (EUROSTAT) tarafından, Avrupa
Birliği ülkelerini istatistik bölgelere ayırmak amacıyla NUTS (ĐBBS-Đstatistiki Bölge
Birimleri Sınıflandırması) bölgeleri oluşturulması kararı alınmıştır. 1988 yılında AB
mevzuatına dahil edilen bu karar ile birliğe üye ülkeler ile aday ülkelerde NUTS bölge
sistematiğinin kullanılması zorunlu hale getirilmiştir (Arıkan, 2004). 1996 yılında
imzalanan Maastrich anlaşması, yerindelik ilkesine vurgu yapmış ve bölgesel ölçekte
yapılan planların yerinden yönetilmesini öngörmüştür (Goldsmith ve Klausen, 1997).
Böylece Avrupa Birliği, aday ülkelerle müzakerelere başlamadan önce, NUTS
bölgelerinin oluşturulmasını ve tüm istatistiksel bilgilerin bu bölgelere göre
oluşturulmasını zorunlu kılmıştır.
Avrupa Birliği, Türkiye’yi Aralık 1999’da yapılan Helsinki zirvesinde aday ülke
olarak kabul etmiştir. Bunun üzerine Türkiye, Avrupa Birliği’ne Katılım Ortaklığı
Belgesi’ni imzalamış ve adaylık için gerekli şartları hayata geçirmek amacıyla bir Ulusal
Program hazırlamıştır. 2001 yılında ise bu ulusal programın gereği olarak ve Avrupa
Birliği’nin de isteği üzerine istatistik bölgelerinin oluşumu için ilk adım atılmıştır. Devlet
Planlama Teşkilatı, Devlet Đstatistik Enstitüsü ve Đçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan
bir komisyon, istatistik bölgelerinin oluşturulması için görevlendirilmiştir. Bu komisyon
çalışmaları sonucunda Avrupa Birliği ülkelerindekine benzer 3 seviyeden oluşan bir
bölge sistematiği oluşturmuş ve Đstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması(ĐBBS) adı
altında Türkiye, Düzey 1’de 12(Harita: 2), Düzey 2’de 26(Harita: 3) ve Düzey 3’te 81
bölgeye ayrılmıştır. Düzey 3 bölgeleri, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük mülki idari
alanı olan illerden oluşmaktadır. Türkiye için, LAU denilen ve mahalli idarelerden oluşan
bölge sistemine geçiş henüz söz konusu değildir. Hatta NUTS bölge sistematiği bile son
halini almış değildir. Gelecek dönemlerde bölge ayrımında birtakım sıkıntılarla
karşılaşıldığı taktirde, bölge sınırları yeniden revizyon edilebilecek ve son halini AB’ye
tam üye olunduğunda alacaktır (Taş, 2006).
Türkiye, NUTS bölge sistematiğine göre 26 bölgeye ayrıldıktan sonra yine
Avrupa Birliği’ne geçiş süreciyle birlikte yıllardır uyguladığı teşvik sistemine dayalı
bölgesel gelişme politikalarını terk ederek, AB’nin eş finansmanı ile DPT tarafından
bölgesel kalkınma politikasına uyum çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda AB’ne
uyum süreci müktesabatının bir gereği olarak dünyada ve AB ülkelerinde uzun yıllardır
faaliyet gösteren “Kalkınma Ajanslarının” Türkiye’de de kurulmasına karar verilmiştir.
Böylece “Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri” hakkındaki
5449 sayılı kanun, 25.01.2006 tarihinde kabul edilmiş ve 08.02.2006 tarih ve 26074 sayılı
resmi gazetede yayınlanmıştır (RG,2006).
Türkiye’de kalkınma ajansları büyük ölçüde AB fonları, Dünya Bankası, UNDP
fonları ve yerli fonları kullanan, yöneten, yönlendiren ve bunları kullanmayı teşvik eden
bir fonksiyona sahiptir. Đlk olarak Adana ili merkez olmak üzere Adana ve Mersin illerini
kapsayan Çukurova Kalkınma Ajansı ile Đzmir ilini kapsayan Đzmir Kalkınma Ajansı
kurulmuştur. Bu kalkınma ajanslarını diğer illerde kurulan kalkınma ajansları takip etmiş
ve bugün itibariyle Türkiye’de 26 kalkınma ajansı faaliyetlerini sürdürmektedir (Çizelge
1). Kurulan bu ajansların bölgesel potansiyel ve dinamiklerin harekete geçirilmesi,
büyümenin etkilerinin tabana yayılması, gelir dağılımının düzelmesi ve bölgesel
eşitsizliklerin giderilmesi açısından önemli roller üstlenmesi beklenmektedir (Tutar ve
Demiral,2007).
573
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 1.Türkiye’deki Kalkınma Ajansları
Adı
Đzmir Kalkınma Ajansı
Çukurova Kalkınma Ajansı
Đstanbul Kalkınma Ajansı
Mevlana Kalkınma Ajansı
Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı
TRA1
Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı
Đpekyolu Kalkınma Ajansı
Diyarbakır Şanlıurfa Kalkınma Ajansı
Dicle Kalkınma Ajansı
TR21
TR22
TR32
Merkezi
Đzmir
Adana
Đstanbul
Konya
Samsun
Erzurum
Van
Gaziantep
Diyarbakır
Mardin
Tekirdağ
Balıkesir
Denizli
TR33
Kütahya
TR41
Bursa
TR42
Kocaeli
TR51
TR61
Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı
Ankara
Isparta
Hatay
Ahiler Kalkınma Ajansı
Nevşehir
TR72
TR81
Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı
Kayseri
Zonguldak
Kastamonu
TR90
Trabzon
TRA2
TRB1
Kars
Malatya
Kapsadığı Đller
Đzmir
Adana, Mersin
Đstanbul
Karaman, Konya
Amasya, Çorum, Samsun, Tokat
Bayburt, Erzincan, Erzurum
Bitlis, Hakkari, Muş, Van
Adıyaman, Gaziantep, Kilis
Diyarbakır, Şanlıurfa
Batman, Mardin, Şırnak, Siirt
Edirne, Kırklareli, Tekirdağ
Balıkesir, Çanakkale
Aydın, Muğla
Afyonkarahisar, Kütahya, Manisa,
Uşak
Bilecik, Eskişehir, Bursa
Bolu, Düzce, Kocaeli, Sakarya,
Yalova
Ankara
Antalya, Burdur, Isparta
Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye
Aksaray, Kırıkkale, Kırşehir, Niğde,
Nevşehir
Kayseri, Sivas, Yozgat
Bartın, Karabük, Zonguldak
Çankırı, Kastamonu, Sinop
Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu,
Rize, Trabzon
Ağrı, Ardahan, Iğdır, Kars
Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli
Kalkınma Ajanslarının Dünyadaki Gelişimi
Dünyada kalkınma ajanslarının 1930’lu yıllardan itibaren kurulmaya başlandığı
bilinmektedir (Apan, 2004). Bu konudaki ilk örnek 1933 yılında ABD'de Tennessee
Valley Authority (TVA)’nin 1930’larda kurulmasıdır. Daha sonra Avusturya, Belçika,
Brezilya, Almanya, Hollanda, Đtalya, Portekiz, Đspanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve
Polonya’da da birçok Bölgesel Kalkınma Ajansı kurulmuştur (Ergun, 1993).
Đkinci Dünya savaşını izleyen yıllarda bu konuya verilen önem artmıştır. Savaşın
yıkıcı etkileri ve hızlı teknolojik gelişmeler, Avrupa’nın Batı ülkelerinde farklılıklar
yaratmıştır. Fransa’da, Paris ve çevresinin diğer bölgelerinin toplamından daha büyük bir
gelişme göstermesi, Đtalya’da kuzey güney ayrımının iki farklı dünya yaratacak düzeye
çıkması, Đngiltere Đskoçya ve Galler’de eski sanayilerin çökmesi sonucu bu bölgelerde
yeniden yapılanma probleminin olması diğer Avrupa ülkelerinde bölgesel kalkınmaya
yönelik politikaların oluşturulmasına yol açmıştır (Parlak ve Özgür, 2002).
Avrupa’da ise ilk kez bölgesel gelişmişlik farklarının yüksek olduğu Đtalya ve
Birleşik Krallıkta ortaya çıkan kalkınma ajansları, II. Dünya Savası’nın yıkıcı etkilerini
silmek ve ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla Avusturya, Fransa, Đrlanda ve
Belçika’da 1950’li yılarda, Almanya, Đngiltere, Đtalya, Hollanda, Đskoçya ve Galler’de
1960’lı yıllarda, Yunanistan, Đspanya, Danimarka ve Finlandiya’da ise 1980’li yıllarda
kurulmaya başlanmıştır.
574
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kalkınma ajansların yasal konumları ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir.
Almanya’da sınırlı sorumlu şirketler (kamu hukuku organizasyonları), Đspanya’da kamu
özel hukuk kuruluşları, Fransa’da karma ekonomi şirketleri, Belçika’da belediyeler arası
ajanslar, Romanya’da vakıflar, Portekiz ve Polonya’da kamu özel sektör ortaklı şirketleri,
Đsveç’te limited şirketler, Çek Cumhuriyeti’nde anonim şirketler, Hollanda, Đtalya ve
Đrlanda’da kamu limited şirketleri seklinde yapılandırılmışlardır. ABD’deki yapı ise
Avrupa’ya nazaran daha farklıdır (Demirci, 2005).
Günümüzde Avrupa ülkelerinde kendi bölgelerinin kalkınması amacıyla ulusal ve
uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren farklı nitelik, yapı ve statüde iki yüzün üzerinde
kalkınma ajansı faaliyet göstermektedir. Bölgesel kalkınma ajanslarının kurulma amaçları
olarak bölgesel stratejilerin uygulanması, yerel ve bölgesel girişimciliği desteklemek, alt
yapı hizmetlerinin sunulmasına yardımcı olmak, özel sektörün yakın geleceği için yerelbölgesel çözümler araştırmak ayrıca bölgesel talepleri karşılayacak yeni urun ve hizmet
üretimi için finansal garantiler ve çözümler aramaktır (Demirci, 2005).
Türkiye’deki Kalkınma ajanslarının kuruluş amacı
Türkiye’nin ekonomik yapısının hala tarıma dayalı olması, kırsal alanda
sermayenin kıt, nüfus artış hızının yüksek ve büyükşehirlere göçün hala devam etmesi
gibi nedenlerden dolayı kalkınma ajanslarının kurulması ülke ekonomisinin geleceği
açısından önemlidir. Bu kapsamda Türkiye’de kalkınma ajanslarının kuruluş amacı;
“kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek,
kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel potansiyeli harekete geçirmek
suretiyle, ulusal kalkınma plânı ve programlarda öngörülen ilke ve politikalarla uyumlu
olarak bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgeler arası ve
bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak üzere oluşturulacak kalkınma ajanslarının
kuruluş, görev ve yetkileri ile koordinasyonuna ilişkin esas ve usûlleri düzenlemek”
olarak belirlenmiştir (RG,2006). Kısacası yerel yönetimler, işletmeler, sivil toplum
kuruluşları, yerel, istihdam büroları, sosyal taraflar, eğitim ve öğretim kurumları, yerel
politikacılar ve finans çevreleri gibi aktörleri bir araya getiren kalkınma ajansları, bölgede
mevcut olan doğal, ekonomik, kültürel ve teknolojik kaynakların kullanılması yoluyla,
yerel fırsatlardan en üst düzeyde yarar sağlamayı amaçlamaktadır.
Türkiye’deki kalkınma ajanslarının hedefler bakımından dünyadaki diğer birçok
ajansla uyum gösterdiğini görmekteyiz. Çünkü kamu, sivil ve özel ortaklığını geliştirmek,
yerel potansiyeli ortaya çıkarmak ve bu potansiyele ilişkin ulusal hedeflerle uyumlu
olarak bölgenin gelişmesini hızlandırmak ve bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik
farklarını azaltmak dünyadaki birçok kalkınma ajansının hedefleri arasındadır. Ancak
AB’deki kalkınma ajansı uygulamalarında inisiyatif daha çok özel sektör temsilcilerine
ve sivil toplum kuruluşlarına bırakılmıştır. Türkiye’deki yapılanmaya bakıldığında
görünen tablo şudur: Özel sektör ve sivil toplum örgütleri yapılanmanın içinde olmakla
birlikte son söz Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) bırakılmıştır. Bu haliyle
Türkiye’deki kalkınma ajansları AB’dekilerden farklı bir yapılanma içinde olup DPT’nin
Taşra Teşkilatları görüntüsünü vermektedir.
Türkiye’deki kalkınma ajanslarının yapısı, görev ve yetkileri
Türkiye’deki kalkınma ajanslarının yapısı “kalkınma kurulu, yönetim kurulu, genel
sekreterlik, yatırım destek ofisleri” olmak üzere dörtlü bir yapıdan oluşmaktadır
(RG,2006). Buna göre;
Kalkınma kurulu
Kalkınma kurulu, bölgesel gelişme hedefine yönelik olarak bölgedeki kamu kurum
ve kuruluşları, özel kesim, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve yerel yönetimler
575
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
arasında işbirliğini geliştirir ve ajansı yönlendirir. Kalkınma kurulu, illerin dengeli şekilde
temsilini sağlayacak yapıda, en fazla yüz üyeden oluşur. Kalkınma kurulunun görev ve
yetkileri şunlardır:
a) Tek ilden oluşan bölgelerde yönetim kurulunda yer alacak özel kesim ve/veya sivil
toplum kuruluşları temsilcilerini ve iki katı yedeklerini sırasıyla seçmek.
b) Ajansın yıllık faaliyet ve iç denetim raporlarını görüşmek, değerlendirmek ve yönetim
kuruluna önerilerde bulunmak.
c) Bölgenin sorunlarına ve çözüm önerilerine, tanıtımına, potansiyeline ve önceliklerine
yönelik olarak yönetim kuruluna tavsiyelerde bulunmak.
d) Toplantı sonuçlarını Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına raporlamak ve
toplantıya ilişkin bir sonuç bildirisi yayımlamak.
Yönetim kurulu
Yönetim kurulu, ajansın karar organıdır. Yönetim kurulu, tek ilden oluşan
bölgelerde vali, büyükşehir belediye başkanı, il genel meclisi başkanı, sanayi odası
başkanı, ticaret odası başkanı ile kalkınma kurulu tarafından özel kesim ve/veya sivil
toplum kuruluşlarından seçilecek üç temsilciden; birden fazla ilden oluşan bölgelerde il
valileri, büyükşehir belediye başkanları veya büyükşehir olmayan illerde il merkez
belediye başkanları, il genel meclisi başkanları ve her ilden birer kişi olmak kaydıyla
ticaret ve sanayi odası başkanlarından oluşur. Ancak, birden fazla ilden oluşan
bölgelerdeki illerde; ticaret ve sanayi odalarının ayrı ayrı kurulmuş bulunması halinde,
yönetim kurulunda yer alacak temsilci Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim
Kurulu tarafından belirlenir. Ajansı, yönetim kurulu başkanı temsil eder. Yönetim
kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:
a) Yıllık çalışma programını kabul etmek ve Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının onayına sunmak.
b) Yıl içinde ihtiyaçlara göre bütçeyi revize etmek.
c) Yıllık malî raporu ve kesinleşen bütçe sonuçlarını onaylamak.
d) Taşınır ve taşınmaz mal alımı, satımı ve kiralanması ile hizmet alımına karar
vermek.
e) Altı aylık ara rapor ile yıllık faaliyet raporunu Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığına göndermek.
f) Ajans bütçesini onaylamak ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına
göndermek.
g) Genel sekreterlik tarafından sunulan program, proje ve faaliyetlerin
desteklenmesine ilişkin teklifler ile kişi ve kuruluşlara yapılacak yardımları onaylamak.
h) Ajansa yapılacak bağış ve hibeleri kabul etmek.
i) Personelin işe alınması ve işine son verilmesine karar vermek.
j) Genel sekreterce belirlenen çalışma birimlerini ve bunlar arasındaki
işbölümünü onaylamak.
k) Genel sekreteri belirlemek ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının
onayına sunmak.
l) Taşıt dışındaki taşınır malların alımı, satımı ve kiralanması ile hizmet alımı
konularında genel sekreterin yetkili olacağı sınırları tespit etmek.
Yönetim kurulu gerekli gördüğü hallerde yukarıda sayılan yetkilerinden bir
kısmını, sınırlarını açıkça belirlemek şartıyla genel sekretere devredebilir.
Genel Sekreterlik
Genel sekreterlik Ajansın icra organıdır. Genel sekreterliğin ve yatırım destek
ofislerinin en üst amiri genel sekreterdir. Genel sekreter yönetim kuruluna karşı
sorumludur.
Genel sekreterin görev ve yetkileri şunlardır:
576
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
a)
b)
c)
Yönetim kurulu kararlarını uygulamak.
Yıllık çalışma programı ile bütçeyi hazırlamak ve yönetim kuruluna sunmak.
Ajans gelirlerini toplamak, 4 üncü maddeye göre belirlenecek usûl ve esaslar ile
bütçe ve yönetim kurulu kararlarına uygun olarak harcamaları yapmak.
d) Yönetim kurulu tarafından tespit edilecek sınırlar içerisinde, taşıt dışındaki taşınır
malların alımına, satımına, kiralanmasına ve hizmet alımına karar vermek.
e) Bölgedeki kişi, kurum ve kuruluşların proje üretme ve uygulama kapasitesini
geliştirici faaliyetlerde bulunmak.
f) Özel kesim, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin proje ve faaliyet
tekliflerini değerlendirerek malî destek sağlamak üzere yönetim kuruluna öneri
götürmek.
g) Bölgesel kalkınmayla ilgili yurt içindeki ve dışındaki ajans ve kuruluşlarla işbirliği
yapmak ve ortak projeler geliştirmek.
h) Yerel yönetimlerin plânlama çalışmalarına teknik destek sağlamak.
i) Personelin performans ölçütlerini belirlemek ve performansını değerlendirmek.
j) Personelin işe alınması ve işine son verilmesini yönetim kuruluna teklif etmek.
k) Ajans genel sekreterliğini temsilen, bölgesel gelişme ile ilgili ulusal ve uluslararası
toplantılara katılmak ve yurt dışı temaslarda bulunmak.
l) Ajansın sekretarya işlerini ve görev alanına giren diğer hizmetleri yürütmek.
m) Yönetim kurulunun devrettiği yetkileri kullanmak
Yatırım destek ofisleri
Bölge illerinde, yönetim kurulu kararı ile biri koordinatör olmak üzere, en çok
beş uzmandan oluşan yatırım destek ofisleri teşkil edilir. Yatırım destek ofislerinde
çalışan uzman personel sayısı, bölge ve ilin ihtiyaçlarına cevap veremez hale geldiği
takdirde bu sayı, yönetim kurulu kararı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının
onayı ile artırılabilir. Yatırım destek ofisleri görevleri ile ilgili olarak genel sekreterliğe
karşı sorumludur. Yatırım destek ofislerinde yatırımcılara sunulan hizmetler tamamen
ücretsizdir. Yatırım destek ofislerinin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Bölge illerinde, özel kesimdeki yatırımcıların kamu kurum ve kuruluşlarının
görev ve yetki alanına giren izin ve ruhsat işlemleri ile diğer idarî iş ve
işlemlerini ilgili mevzuatta belirtilen süre içerisinde, ilgili mevzuatta bir süre
belirtilmemişse öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırmak üzere yönetim kurulu
adına tek elden takip ve koordine etmek, yatırımları izlemek.
b) Đlgili mevzuattaki başvuru koşulları ve istenen belgeler doğrultusunda yatırımcıya
bilgi vermek ve yol göstermek.
c) Başvurular hakkında ön inceleme yapmak.
d) 4 üncü madde uyarınca çıkarılacak olan düzenlemelerde belirtilen işlemleri
yapmak.
e) Đş ve işlemler konusunda valiliğe ve genel sekreterliğe bilgi vermek.
Türkiye’deki kalkınma ajanslarının sorunları ve çözüm önerileri
1. Yerel-merkezi veya özel-kamu idaresi bakımından açıklık olmaması nedeniyle,
kimliği belirsiz bir yapı oluşturulmuştur,
2.Kalkınma ajanslarının yönetim kurullarına valilerin başkanlık etmesi, genel
sekreterinin DPT’nin onayı ile göreve gelmesi, merkeziyetçi anlayışı terk etmekte büyük
zorluk çekildiğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
3.Bölgesel dengesizliğin giderilmesi temel amaç olduğuna göre, daha az gelişmiş
bölgelere daha fazla fon ayrılması gerekirken, yasa tasarısında bu açıkça belirtilmemiştir.
4.Kalkınma ajanslarında toplanacak fonların (esas olarak kamu kaynakları ve AB
yardımlarının) hangi temel ilkelere, önceliklere ve sektörel teşvik politikalarına göre
kullanılacağının yasada belli değildir.
577
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5.Kamu gücünün ve kamu kaynağının aktarıldığı kalkınma ajanlarının kamu
denetimi dışında bırakılmıştır.
6.Bölge çapında yatırımları harekete geçirecek herhangi bir kaynağın
bulunmadığı durumlarda nasıl kaynak aktarılacağına açıklık getirilmemiştir.
7.Ülkemizde aynı ilin ilçeleri arasındaki gelişmişlik farkları giderilmemiş iken
farklı illeri kapsayan kalkınma ajanslarının bu farkı nasıl gidereceği belirtilmemiştir.
8.5449 sayılı kanunun 10. maddesine göre, kalkınma ajanslarının yönetim
kurulunda sanayi odası başkanı ve ticaret odası başkanı bulunmaktadır. Ancak ziraat
odasından herhangi bir temsilcinin bulunmaması büyük bir eksikliktir. Kalkınma
ajanslarının halkın sosyal yapısının tarım sektörüne dayandığı bölgelerde kurulduğu
düşünülürse, yönetim kurulunda herhangi bir ziraat odası temsilcisinin bulunmamasının
alınan kararların uygulanmasını sekteye uğratacağı açıktır.
9.Kalkınma ajansı personel alım ilanlarında aranılan şartlar (KPDS’den en az 70,
KPSS’den en az 80 gibi) oldukça ağırdır. Ayrıca personel alımlarında adayların hukuk,
iktisat, maliye, işletme, kamu yönetimi, uluslar-arası ilişkiler, istatistik, çalışma
ekonomisi ve endüstri ilişkileri, matematik, sosyoloji, mimarlık, şehir ve bölge plânlama
ile mühendislik dallarından veya bunlara denkliği yükseköğretim kurulunca kabul edilen
yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olma şartı
aranmaktadır. Ancak kalkınma ajanslarının kuruluş amaçları arasında kırsal alanı
kalkındırmak olduğuna göre bu konuda eğitim almış ziraat mühendisi, veteriner hekim ve
gıda mühendislerine de ihtiyaç duyulması gerekmektedir.
10.Kanunda ayrıca yerel anlamda kıt kaynakların yerel topluluklar arasında nasıl
dağıtılacağı ve hangi yerel topluluğun ya da toplulukların kaynaklardan yararlanacağı
sorusunun yanıtı verilmemektedir (Şahin, 2005).
11.Kalkınma ajansları 5449 sayılı kanunda açıkça belirtilmese de yasaya dayalı
bir hüküm olmadığı için sayıştay denetiminin kapsamı dışındadır (Koçberber, 2006).
Yani bir iç denetimle kendi kendini kontrol edecek, hazırlanan raporlar bağımsız denetim
kuruluşlarınca incelenecektir. Bu da kötü denetime, beraberinde de başarısızlığa neden
olabilecektir.
SONUÇ
AB ülkelerinde bölgesel kalkınma ajansları ve kalkınma ajansları birbirinden ayrı
kurulan yapılanmalardır. Ancak ülkemizde kurulan kalkınma ajanslarının bölgesel
kalkınma ajansımı yoksa kırsal kalkınma ajansı mı olduğu konusunda kesin bir ayrım
yoktur. Bu nedenle öncelikle ülkemizdeki kalkınma ajanslarının işlevi tam olarak
tanımlanmalıdır.
5449 sayılı kanunun 10. maddesine göre, kalkınma ajanslarının yönetim
kurulunda sanayi odası başkanı ve ticaret odası başkanı bulunmaktadır. Ancak tarım
sektörü temsilcilerinin yer almadığı görülmektedir. Ayrıca yapılan incelemeler sonucunda
kalkınma ajanslarının desteklediği projelerin birçoğunun tarım ve kırsal kalkınma gibi
alanlarda olduğu, ancak yapı olarak tarım sektörünün dışlandığı bu projelerin denetim ve
izlenmesinde ne kadar başarılı olacağı tartışma konusudur. Kurulan kalkınma ajanslarının
bölge merkezlerinin neye göre belirlendiği de ayrı bir tartışma konusudur. Ayrıca
kalkınma ajanslarında çalışan personelin tarım sektörüyle hiç alakası olmayan kişilerden
oluştuğu görülmektedir. Durum böyle olunca tarım ve kırsal kalkınma ile ilgili proje
tekliflerinde bu personelin nasıl bir insiyatif aldığı doğrusu düşündürücüdür. Özellikle
tarımsal ürün yetiştiriciliği ve hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı taşra personelinin desteği alınmadan başarılı bir bölgesel kalkınma yapılacağı
düşünülemez. Bu nedenle kalkınma ajanslarında mutlaka Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının taşra temsilcilerinden birinin yer alması uygundur. Böylece projelerin daha
objektif ve daha anlamlı bir biçimde değerlendirilebilir. Aksi halde, tarım konusunda bilgi
sahibi olmayan kişiler, tarım ve kırsal kalkınma ile ilgili değerlendirmeyi yapacaklardır ki
bu durum, mantıklı ve etik olmaktan uzaktır.
578
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
Apan, A.,2004. Bölge Kavramı ve Bölgesel Kalkınma Ajansları. Çağdaş Yerel
Yönetimler, Cilt: 13, Sayı: 4, s. 39-58
Arıkan, E.A.2004.Bütünlesen Avrupa’da Yerel Yönetimler, Görüş, TÜSĐAD Yay.,
Đstanbul.
Arslan,E.,2010. Kalkınma Ajansları ve Kalkınma Ajanslarının Türkiye Ekonomisine
Beklenen Katkıları. Kamu-Đş, C:11,S:3, sayfa 85-108.
Demirci,A.G.,2005.Farklı Ülkelerde Bölge Kalkınma Ajansları, Bölgesel Kalkınma
Ajansları Nedir, Ne Değildir?, (Der.) Menaf TURAN, Paragraf Yayınları,
Ankara.
Ergun,T.1993.Bölgelerarası Dengesizliklerin Giderilmesinde Bölgesel Örgütlenmelerin
Önemi: Tennessee Valley Authority, Amme Đdaresi Dergisi, Cilt: 26, Sayı: 1, s.
71-82
Goldsmith, M.J.F., Klausen, K.K.,1997. European Integration and Local Government,
Cheltenham, UK.
Gündüz, A.Y.,2006.Bölgesel Kalkınma Politikası, Ekin Kitabevi Yayınları, Birinci Baskı,
Bursa.
Koçberber,S.,2006. Kalkınma Ajansları ve Sayıştay Denetimi”, Sayıştay Dergisi, Sayı:
61, s.37-55,Ankara.
Özer,Y.E.,2007. Küresel Rekabet - Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Türkiye. Review of
Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, 389-408
Parlak,B.,Özgür,H.,2002.Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel
Yönetimler, I. Baskı, Đstanbul: Alfa Yayınları
RG., 2006. 08.02.2006 tarihli ve 26074 sayılı Resmi Gazete, Ankara.
Şahin,Y.E.,2005.Küreselleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde Bölgesel Kalkınma
Politikalarında Yaşanan Değişim”, l. Yerel Ekonomiler Kongresi Bildiriler
Kitabı, s.135-143,Konya
Taş,B.,2006.AB Uyum Sürecinde Türkiye için Yeni Bölge Kavramı: Đstatistiki Bölge
Birimleri Sınıflandırması (ĐBBS).Afyon Kocatepe Üniv.Sosyal Bilimler
Dergisi, s:185-197,Afyon.
Tutar,F.ve Demiral M.,2007.Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ĐĐBF Dergisi,2(1),6583,Eskişehir.
579
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarım Danışmanlarının Bilişim Ve Đletişim Teknolojilerini Kullanma
Eğilimleri1
Murat BOYACI2
Özlem YILDIZ3
Özet
Tarımsal bilginin kullanımasında Bilişim ve Đletişim Teknolojileri (BĐT)’nin önemi artmaktadır.
BĐT bilgiye kanllarına hızlı ulaşılmasına ek olarak, kırsal kalkınmada katılımcı ve interaktif
yapının kurulmasına da destek olmaktadır. Çalışmada, KÖYMER projesi kapsamında Araştırma
verileri, Türkiye genelinde görev yapan 566 danışmandan posta surveyi ve karşılıklı görüşmelerle
derlenmiştir. Çalışmada danışmanların bazı kişisel özellikleri, bilgi ve iletişim teknolojilerini
kullanma eğilimleri ve kullanırken karşılaştıkları sorunlar incelenmiştir. Derlenen veriler
parametrik ve parametrik olmayan istatistiksel testlerle analiz edilip, yorumlanmıştır. Sonuçlara
göre, danışmanlardan %5.5’i çalışmalarında bilgisayardan yararlanmazken, %27.7’si çok sık
yararlanmaktadır. Đnternetten yararlanmayanların oranı %14, e-posta adresi olmayanların oranı
%23.7’dir. Danışmanlar bilgi edinmede interneti de önemli kaynak olarak göstermişlerdir. Bilgi
düzeyleri, internet bağlantı ücretleri ve donanım maliyetleri BĐT kullanımındaki önemli kısıtlar
olarak sayılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Yayım, Tarım Danışmanlığı, Bilgi ve Đletişim Teknolojileri, Köy-Mer
Projesi
Ict Usage Tendencies Of Agricultural Consultants In Turkey
Abstract
The importance of ICTs is increasing in utilization of agricultural knowledge. In addition to fastly
accessing to information channels, ICT’s are also supported to establish the participatory and
interactive structure in rural development. The data form 566 advisors who served under the
KOYMER project has been analyzed and interpreted by applying some parametric and
nonparametric tests. This research had been investigated for some personal characteristics and ICT
usage tendencies of extension workers and the bottlenecks were faced on their usages. According
to the findings, 5.5 percent of the advisors never, 27.7 percent of them frequently use computers
on their works. 14 percent of the advisors never; 20.3 percent of them are frequently utilize
internet. In addition, some advisors (%23.7) have no email addresses. One of the most important
information sources of the advisors interviewed is internet.
Key words: Agricultural Extension, Agricultural consultancy, Communication and Information
Technologies, KOYMER Project
1. GĐRĐŞ
Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim ekonomik
alanda gelişmeye, üretim süreçlerinde verimliliğe ve rekabet gücüne önemli katkılar
sağlamış, bilgi üretim ve tüketim süreçlerinde en kritik faktör olarak ortaya çıkmaya
başlamıştır. Buna paralel olarak ülkelerin ve işletmelerin bilgiyi edinme, işleme,
geliştirme ve yönetme yetenekleri ekonomik büyümenin ve rekabet güçlerinin en temel
belirleyici faktörü olarak kabul edilmektedir (DPT, 2007).
Ekonomik gelişmeye yeni olanaklar sunan, halkın güçlenmesi, ağlar yardımı ile
toplumsal katılım, insan kaynakları gelişimi, sürdürülebilir gelişme gibi potansiyel
1
Bu çalışma, Ege Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından
desteklenen “Türkiye’de Tarım Danışmanlığı Modelinin Đşleyişi Üzerine Bir Araştırma” başlıklı ve
2005-ZRF-020 numaralı proje verilerinden yararlanılarak, hazırlanmıştır.
2
Doç. Dr. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü C Blok Zemin Kat 35100
Bornova/Đzmir
e-mail: [email protected]
3
Arş. Gör. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü C Blok Zemin Kat 35100
Bornova/Đzmir e-mail: [email protected]
580
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
taşıyan (FAO, 2003) BĐT’nin tarımsal yayım ve kalkınma çalışmalarında kullanılmasının
ve yaygınlaştırılmasının çalışmaların etkinliğinin artması açısından oldukça önemlidir.
Tarımsal yayım kırsal kesime bilginin ulaştırılmasında ve modern üretimde girdi
olarak kullanılmasında önemli bir mekanizmadır. Geleneksel yayım yaklaşımı geçen
yüzyılda üretim ve kırsal kalkınmaya önemli hizmetler verilmiştir. Kırsal kesimin yaşam
standardını yükseltme amacındaki tarımsal yayım faaliyetlerinde BĐT’lerinden
faydalanarak, interaktif yapının oluşturulması, bilgiyi daha hızlı ve ucuza elde etme,
farklı bilgi kaynaklarına ulaşabilme gibi katkılar sağlamaktadır. Bu çok yönlü katkılar
nedeniyle ABD’de traktörlerin yaptığı devrimin bugün bilgisayarlar tarafından yapıldığı
söylenmektedir (Bowen, 1989).
Çalışmanın temel amacı, KÖYMER projesi kapsamındaki tarım danışmanlarının
bilgi ve iletişim teknolojilerini ne amaçla ve ne düzeyde kullandıklarını belirlemektir.
Materyal ve Yöntem
Araştırmanın ana materyalini danışmanlardan anket yardımı ile 2006-2007
yıllarında derlenen veriler oluşturmaktadır. Ülke genelinde görevli tüm danışmanlar
kapsama alınmıştır. Anket formaları danışmanların adreslerine, ilgili Đl Tarım
Müdürlüklerine posta ile gönderilmiştir. Ayrıca, 100 kadar danışmanla da karşılıklı
görüşülmüştür. 72 ildeki 566 danışmandan derlenen veriler, yüzdeler, ortalamalar, likert
ölçeği, khi kare, Mann Whitney, testi ile yorumlanmıştır.
2. Araştırma Bulguları
3.1. Kişisel Özellikler
Yaşları 23 ile 38 arasında değişen danışmanların yaş ortalaması 29.3’tür. Kadın
yayımcıların oranı dünya genelinde %13 iken (FAO, 1989), çalışmada %28.4
bulunmuştur.
Danışmanların %70.1’i çiftçilik deneyimine sahiptir. Cinsiyete ve fakültelere
göre de çiftçilik deneyimi anlamlıdır. Erkeklerin ve Ziraat Fakültesi mezunu
danışmanların çiftçilik deneyimi fazladır. Bayan danışmanların ailelerinin geliri daha çok
tarım dışıdır (Çizelge 1).
Çizelge 1. Çiftçilik deneyimi, Khi kare testi
Çiftçilik
Erkek
deneyimi
Sayı
yüzde
Yok
85
21.0
Var
320
79.0
Çiftçilik
Ziraat Fakültesi
deneyimi
sayı
yüzde
Yok
133
28.0
Var
342
72.0
Ailesinin gelir Erkek
kaynağı
Sayı
yüzde
Tarım
239
59.0
Tarım dışı
166
41.0
*** α<0.01 anlamlı ** α<0.05 anlamlı
Bayan
sayı
yüzde
84
52.2
77
47.8
Veterinerlik Fakültesi
sayı
yüzde
35
39.8
53
60.2
Bayan
sayı
yüzde
60
37.3
101
62.7
Khi kare
değeri
53.499**
*
Khi kare
değeri
4.915**
Khi kare
değeri
21.860**
*
Serbestlik
derecesi
1
Serbestlik
derecesi
1
Serbestlik
derecesi
1
P değeri
.000
P değeri
.027
P değeri
.000
Danışmanların %83.9’u ziraat, %15.5’i veterinerlik, %0.6’sı da diğer
fakültelerden mezundur. Danışmanlar ortalama 5.6 yıl önce fakültelerden mezun
olmuşlardır.
Yabancı dil bilme düzeyi bilgi ağlarını etkin kullanabilmek için önemlidir. Yeni
bin yılda iyi yetişmiş insan profili çizilirken; iki dil bilen, bilişim iletişim teknolojilerini
kullanabilen elemanlar tanımlanmaktadır (Trindade, 1999). Ortadoğu ülkelerinde
yürütülen bir çalışmada Đngilizce bilmeme nedeni ile bilgi ağlarına giremeyenlerin oranı
%67 bulunmuştur (UNDP, 2003). Bunların yanında uluslararası proje olanaklarından
yararlanabilmek için de yabancı dil bilgisinin taşıdığı önem açıktır.
581
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Danışmanların %88.2’sinin yabancı dili Đngilizce’dir. %16.7’si bildiği yabancı
dili yetersiz bulurken, %4.6’sı yabancı dili okuduğunu anlayacak düzeyde olduğunu
belirtmiştir. Yabancı dil düzeylerinin orta (2.6) olduğu belirlenmiştir.
3.2 Yayım Çalışmaları
Dünyada 800.000 civarında yayımcının olduğu, bunun %80’inin kamu yayım
örgütlerinde çalıştığı belirtilmektedir. Bir yayımcı gelişmekte olan ülkelerde 3000-8000,
gelişmiş ülkelerde 400’den daha az sayıdaki çiftçiye hizmet vermektedir. Yayım
örgütlerinin potansiyel müşterilerinin ancak %10 kadarına ulaşabildikleri de tahmin
edilmektedir (Feder, et al, 1999, Swanson et al, 1989).
Türkiye’de kuru tarım alanlarında 200 ha’a ve sulu tarım alanlarında 100 ha’a bir
teknik eleman istihdamı ile 157500 ziraat mühendisi ve 1000 büyükbaş hayvan birim
başına bir veteriner hekim istihdamı ile 25747 veteriner hekime istihdam yaratabilecek
potansiyelin olduğu belirtilmektedir. Türkiye’de 81 il, 929 ilçe, 36233 bucak ve köy
mevcuttur (DPT, 2000).
Danışmanların %21.8’i birden fazla köye hizmet vermektedir. Birden fazla köye
hizmet verilmesindeki en önemli sıkıntı ulaşım olanaklarının yetersizliğidir. Hizmet
verilen köy sayıları yaş, fakülte, bölge gruplarına göre anlamlıdır. 30 yaş ve üzeri
danışmanların birden fazla köye hizmet verenlerin oranı daha yüksektir (Çizelge 2).
Çizelge 2. Hizmet edilen köy sayısı, Khi kare testi
29 ve genç
Sayı
yüzde
247
81.0
58
19.0
Ziraat Fakültesi
Köy sayısı
Bir köy
Birden fazla
Köy sayısı
Sayı
yüzde
Bir köy
375
81.3
Birden fazla
86
18.7
*** α<0.01 anlamlı * α<0.1 anlamlı
30 ve üzeri
Sayı
Yüzde
181
75.1
60
24.9
Veterinerlik
Fakültesi
Sayı
Yüzde
53
61.6
33
38.4
Khi kare
değeri
2.747*
Serbestlik
derecesi
1
P
değeri
.097
Khi kare
değeri
Serbestlik
derecesi
P
değeri
16.553***
1
.000
Hizmet verdikleri çiftçi sayısı 20 ile 10000 arasında değişirken, bir danışman
ortalama 620 çiftçiye hizmet vermektedirler. Danışmanlar ortalama 6.3 ürünle
ilgilenmektedirler.
Yayımcıların yıl içindeki işletme ziyaretlerinin sayısı kurumların veya projelerin
performans ölçümlerinde kullanılan kriterlerdendir. Bir danışman ayda ortalama 21.7
çiftçi ziyareti yapmaktadır. Verilere göre ayda toplam 11106 çiftçi (ahır-ağıl, bağ-bahçe,
tarla) ziyareti gerçekleştirilmektedir. Danışmanlardan %98.4’ü hafta sonları da
çalıştıklarını belirtmişlerdir.
3.3 Bilişim Teknolojilerini Kullanım Eğilimi
Uluslararası ekonomik zirveye ulaşmak için bilişim ve iletişim teknolojilerini
üretmek, kullanmak en önemli unsur olarak görülmektedir (Hongtao, et al., 1997). Yakın
gelecekte bilişim ve iletişim teknolojileri, yayım yöntemlerinin değişimini sağlayacak,
kırsal kesim daha fazla aktörle iletişim kurabilecektir. Süreçte; yayımcıların problem
belirleme ve yorumlama gibi konularda çiftçilerle yakın işbirliği yapacağı söylenmektedir
(Sharma, 2003).
Çizelge 3. Bilgisayar kullanım eğilimlerinin gruplandırılması, Faktör Analizi
KMO örnekleme
ölçüsü
.659
Faktörler
Değişkenler
uygunluk
Salkımlar
Salkım değişkenlikleri
*** α<0.01
Barttlett’s Khi kare testi
Serbestlik derecesi
P değeri
897.255***
6
.000
Faktör1
Bilgisayar kullanımı, internetten yararlanma, e-mail adresinin
varlığı, e-mail kullanım eğilimi
Bilişim teknolojileri
Đnternetten yararlanma
582
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Proje kapsamında danışmanlara bilgisayar dağıtılmıştır. Karşılıklı görüşmelerde
bu bilgisayarların istenen kalitede olmadıkları dile getirilmiştir. Çalışmalarında
danışmanlardan %5.5’i bilgisayardan hiç yararlanmazken, %27.7’si çok sık
yararlanmaktadır. Đnternetten hiç yararlanmayanların oranı ise %14’tür. Đnternetten çok
yararlandığını ifade eden danışmanların oranı %20.3’tür. Danışmanların %23.7’sinin eposta adresi bulunmamaktadır. Bilgi teknolojileri kullanımı ile ilgili değişkenler ile
yapılan faktör analizinde gruplandırma Çizelge 3’de verilmiştir.
29 yaş ve gençler bilgi teknolojilerinden daha çok yararlanmaktadırlar (Çizelge
4). Bölgelere göre de danışmanların bilgi teknolojileri kullanım eğilimleri farklıdır.
Azgelişmiş bölgelerde danışmanların bilgi teknolojileri kullanım eğilimleri yüksektir.
Gelişmiş bölgelerde ise bilgi teknolojileri kullanım eğilimleri düşüktür (Çizelge 5).
Çizelge 4. Yaş grupları ve bilişim teknolojilerinden yararlanma düzeyi, Mann Whitney
Özellik
Gruplar
yaş
Bilişim
teknolojilerinden
yararlanma
düzeyi
* α<0.1 farklılık önemli
29
genç
30
üzeri
sayı
Sıra
ortalaması
Sıra
toplamı
ve
312
291.8
91025.5
ve
250
268.7
67177.5
Mann
Whitney
U değeri
35802.5*
Z değeri
P
değeri
1.714
.087
Çizelge 5. Bölgeler ve bilişim teknolojilerinden yararlanma düzeyi Kruskal Wallis
Özellik
bölgeler
Marmara
Ege
Bilişim
Akdeniz
teknolojilerinden Đç Anadolu
yararlanma
Karadeniz
düzeyi
Doğu Anadolu
Güney Doğu Anadolu
Toplam
** α<0.05 farklılık önemli
sayı
84
88
56
118
120
52
46
564
Sıra
ortalam
ası
292.8
244.9
288.4
261.6
287.6
331.1
313.7
Khi
değeri
kare
14.339**
Serbestlik
derecesi
P
değeri
6
.026
3.4 Đşbirliği Yapılan Aktörler
Yayım ve kalkınma çalışmaları kırsal topluma bir çok yönden etki etmektedir.
Günümüz yayım ve kalkınma çalışmaları teknik olduğu kadar, sosyal, ekonomik ve çevre
ile ilgili çeşitli konuları gündemine almaktadır. Bu nedenle farklı aktörle işbirliğine ve
ekip çalışmasına gereksinim duyulmaktadır. Yayım çalışmalarında işbirliği yapılan
aktörler Đl ve Đlçe Tarım Müdürlükleri başta olmak üzere araştırma enstitüleri,
muhtarlık/belediye, kooperatifler, üniversiteler şeklinde sıralanmaktadır. Özel sektör ve
ziraat odaları ile işbirliği sınırlıdır.
Danışmanların birinci sırada işbirliği yaptıkları aktörler Đl (321 kişi) ve Đlçe Tarım
Müdürlükleri (154 kişi), muhtarlık/belediye (27 kişi), kaymakamlık (13 kişi) ve
diğerleridir. Danışmanların çalışmalarındaki en etkili aktör Tarım Đl Müdürlükleridir
(Çizelge 6).
583
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 6. Yayım çalışmalarında etkili aktörler ve önem düzeyleri
Aktörler
Tarım Đl Müdürlüğü
Tarım Đlçe Müdürlüğü
Muhtarlık / Belediye
Kaymakamlık / Đl Özel Đdare
Araştırma Kuruluşları
Üniversite
Kooperatifler
Bayiler
Özel Firmalar
Ziraat Odası
Ürün Satıcıları
Diğer
Önem Düzeyleri
Hiç
1
2
7.4
2.3
21.3
3.4
39.0
7.8
44.0
9.6
50.9
7.6
57.1
9.9
56.6
9.8
57.1
11.9
59.4
12.9
66.1
11.7
72.1
10.7
98.5
0.4
3
11.5
11.5
17.2
12.9
14.4
11.7
14.5
14.0
11.9
12.2
7.1
0.0
4
20.0
19.5
16.1
14.5
14.2
11.9
11.0
9.6
10.1
6.0
6.2
0.6
Çok
5
58.7
44.3
19.9
19.0
12.9
9.4
8.2
7.4
5.7
3.9
3.9
0.6
Ortalama
4.2
3.6
2.7
2.6
2.3
2.1
2.1
2.1
1.9
1.7
1.6
1.5
Đşbirliği yapılan aktörler üç gruba ayrılmıştır. Kırsal kesim ve özel sektördeki
aktörler, yerel kamu kuruluşları ve araştırma kuruluşları olarak tanımlanan grupların
çalışmalardaki etkileri bölgelere, yaş grupları, fakülte ve cinsiyete göre farklılık
göstermektedir (Çizelge 7 ve Çizelge 8). Ziraat mühendisleri için araştırma kuruluşları
daha önemlidir. 30 yaş ve üzeri danışmanlar için de araştırma kuruluşları önemli iken,
bayan danışmanlarda yerel kamu kuruluşlarının daha etkili oldukları saptanmıştır
(Çizelge 8).
Çizelge 7. Çalışmalardaki önemli aktörlerin gruplandırılması, Faktör Analizi
KMO
örnekleme
uygunluk ölçüsü
.802
Faktörler
Değişkenler
Salkımlar
Salkım
değişkenlikleri
*** α<0.01
Barttlett’s Khi kare testi
Serbestlik
P değeri
derecesi
1448.334***
66
.000
Faktör1
Faktör2
Faktör3
ziraat
odaları, Đl tarım müdürlükleri, Araştırma
kooperatifler, muhtarlık, ilçe tarım müdürlükleri, enstitüleri;
belediyeler; bayiler; özel Kaymakamlık,
üniversiteler;
firmalar; ürün satıcıları;
diğer
Kırsal kesim ve özel Yerel kamu kurumları
Araştırma
sektördeki aktörler
kuruluşları
Ziraat odası, ilçe tarım müdürlüğü, çiftçilerin etkisi
Yayım çalışmalarının başarısında işbirliği yapılan aktörlerin çeşitliliği olduğu
kadar aktörlerin ve devletin önceliklerine uyumu da önemlidir. Ancak, Türkiye’de diğer
bir çok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi yayım ve diğer aktörler arasındaki ilişkilerin
zayıf olduğu bilinmektedir. Danışmanların yürüttüğü yayım çalışmalarının uyum
düzeyleri Likert ölçeğine göre Đl Tarım Müdürlüklerine ortalama 3.9; Tarım Đlçe
Müdürlüklerine 3.5; çiftçilerin önceliklerine de 3.5 olarak derecelenmiştir (Çizelge 9).
Đnsanlar bildiklerinin sadece bir kısmını doğrudan kendi gözlemleri ve
deneyimleri ile çoğunu ise iletişim araç ve yöntemleri yardımı ile edinmektedir (Van den
Ban and Hawkins, 1985). ABD’de yürütülen bir araştırmada yayımcıların bilgilenmede
basılı yayınlar, grup çalışmaları (atölye vb.), internet sayfaları, e-posta ve telefon sırası ile
kullanılan araçlar olarak belirlenmiştir (Westa, et al, 2005).
584
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 8. Çalışmalardaki önemli aktörler, Mann Whitney Test
Yerel kamu
kurumlarının
etkisi
cinsiyet
Yaş
Araştırma
kuruluşlarını
n önemi
Sayı
Sıra
ortalam
a
Sıra
toplamı
Mann Whitney
U değeri
Z
değeri
P
değeri
Ziraat
473
286.4
135456.0
18269.0*
1.962
.050
Veterinerlik
88
252.1
22185.0
29 ve genç
311
265.8
82664.0
34148.0**
2.593
.010
30 ve üzeri
249
298.9
74416.0
Erkek
405
275.2
111446.0
29231.0*
1.919
.055
Bayan
159
301.2
47884.0
Gruplar
Okul
Özellik
** α<0.05 farklılık önemli
* α<0.1 farklılık önemli
Çizelge 9. Danışmanların çalışmalarının diğer aktörlerle uyum düzeyleri
Aktörler
Tarım Đl Müdürlüğü
Tarım Đlçe Müdürlüğü
Çiftçilerin Öncelikleri
Çiftçilerin Koşulları
Muhtarlık/ Belediye
Kaymakamlık / Đl Özel
Đdare
Devlet Politikaları Đle
Kooperatifler
Ziraat Odası
Uyum Düzeyi
Hiç
1
2
9.7
3.5
19.6
5.5
21.2
4.5
23.3
5.9
31.8
8.2
33.5
13.9
3
18.8
17.9
13.2
16.9
19.6
16.9
4
28.3
20.5
23.2
20.6
20.5
20.6
5
39.7
36.6
38.0
33.3
19.9
15.1
Ortalama
3.9
3.5
3.5
3.4
2.9
2.7
47.4
44.8
53.3
18.3
18.6
15.6
9.3
12.8
11.4
14.3
10.4
4.0
2.3
2.3
2.0
10.7
13.4
15.7
Çok
Araştırmada danışmanların kullandıkları bilgi kaynaklarından en önemlileri Đl ve
Đlçe Müdürlüklerindeki uzmanlar (219 kişi), kitaplar (188 kişi) ve internet (69 kişi) olarak
göze çarpmaktadır. Danışmanlara göre bilgi kaynaklarından kitaplar 4.1, il-ilçe uzmanları
4.0, internet ise 3.6 önem derecesine sahiptir. Çiftçilerin, üniversite ve araştırma
kuruluşlarının bilgi kaynağı olarak kullanım düzeyleri ise düşüktür (Çizelge 10). Bilgi
kaynakları; tarımsal kuruluşlar ve çiftçiler ile yayınlar ve danışmanlar olarak iki başlıkta
toplanmıştır (Çizelge 11).
Çizelge 10. Bilgi kaynaklarının önem düzeyleri
Bilgi Kaynakları
Kitaplar
Đl-Đlçe Uzmanları
Đnternet
Dergi-Gazete-Broşür
Danışman Arkadaşlar
Araştırma Kuruluşları
Üniversiteler
Çiftçiler
Diğer
Önem Düzeyleri
Hiç
1
2
6.8
2.1
9.1
4.2
16.8
6.5
18.2
5.4
21.4
9.9
40.1
8.8
45.0
9.7
47.1
11.1
33.3
4.8
585
3
14.0
12.1
14.9
20.0
22.0
13.3
12.1
18.6
33.3
4
25.2
23.7
20.6
29.8
23.5
16.6
14.3
12.5
9.5
Çok
5
51.9
50.9
41.3
26.7
23.1
21.1
18.8
10.7
19.0
Ortalama
4.1
4.0
3.6
3.4
3.2
2.7
2.5
2.3
2.8
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 11. Bilgi kaynaklarının gruplandırılması, Faktör Analizi
KMO örnekleme uygunluk ölçüsü
.712
Faktörler
Barttlett’s Khi kare testi Serbestlik derecesi
P değeri
534.366***
28
.000
Faktör1
Faktör2
il-ilçe müdürlükleri; araştırma Kitap, tarım dergisi-gazetesi;
kuruluşları;
üniversiteler; internet; danışmanlar;
çiftçiler
Tarımsal kurum ve çiftçiler
Yayınlar ve danışmanlar
Araştırma kuruluşları; internet
Değişkenler
Salkımlar
Salkım değişkenlikleri
*** α<0.01
Başvurulan bilgi kaynakları fakülte ve cinsiyete göre farklıdır (Çizelge 12). Ziraat
mühendisleri yayınlar ve danışmanlara (meslektaşlarına) başvururken, bayanlar tarımsal
kurum ve çiftçiler grubunu kaynak olarak görmektedirler.
Çizelge 12. Okul ve cinsiyete göre başvurulan bilgi kaynakları, Mann Whitney Test
Özellik
Ziraat
436
266.4
Sıra
toplamı
116149.0
Veterinerlik
82
222.8
18272.0
erkek
376
246.2
92569.0
bayan
152
309.8
47087.0
Gruplar
Sayı
Sıra
Tarımsal
kurum
ve
çiftçiler
cinsiyet
Yayınlar ve
danışmanlar
Okul
ortalama
*** α<0.01 farklılık önemli
Mann Whitney
U değeri
14869.0**
Z
değeri
2.494
P
değeri
.013
21693.0***
4.698
.000
** α<0.05 farklılık önemli
4. Sonuç ve Öneriler
Bilgi toplumunun en önemli unsurları bilişim teknolojilerinin kullanımı ve bilgiye
hızlı erişimdir. Bilişim ve iletişim teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Faks,
telefon, bilgisayar, internet ve diğer yayım araçlarının temini ve kullanımında
sürdürülebilir finansman kaynakları bulunmalıdır. Bilişim teknolojilerinin yayımda
kullanımı konusunda eğitilen ve teşvik edilen danışmanların, kırsal kesimde bilgi
toplumunun oluşumuna katkı yapacağı da göz ardı edilmemelidir.
Tüm çalışmalarda Đl ve Đlçe Tarım Müdürlüklerindeki yöneticilerin ve teknik
elemanların desteği büyüktür. Araştırmada da danışmanların en önemli bilgi
kaynaklarının Đl ve Đlçelerdeki uzmanlar olduğu saptanmıştır.
Türkiye’deki yayımcıların çalışmalarında diğer aktörlerle ilişkileri sınırlıdır. Bu
durum tarımsal bilgi sistemini olumsuz etkilemektedir. Dijital iletişim teknolojilerinin
kullanımı ile farklı aktörlerle işbirliğinin kurulmasına elektronik ortamda kolay, ucuz ve
hızlı iletişime olanak tanıyacaktır.
Danışmanların bilgilenme kaynakları da BĐT yardımı ile çeşitlenecektir. Bu
nedenle farklı kesimlerden öğrenme ve işbirliği yapma becerisi de BĐT kullanımı ile
artacaktır.
BĐT aracılığı ile kadın, küçük çiftçiler gibi dezavantajlı grupların da sisteme
katılımı sağlanacağından, çok sesli ve katılımcı bir yapıya ulaşılacaktır.
KAYNAKLAR:
Trindade, A.R., 1999, ICTs and Human Resources Development, ICDE, Moscow, 10p.
UNDP, 2003, ICTs for Development in National Human Development Reports, Draft
2003-01-17 UNDP, 690.
Bowen, B.E., et al., 1989, Microcomputers the tractors of the 1990’s, Journal of
Extension, Winter, V:27, N:4.
586
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
DPT, 2000, Tarımsal Politikalar ve Yapısal Düzenlemeler Özel Đhtisas Komisyonu
Raporu, DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT: 2516, ÖĐK:534, Ankara
2000, 61s
DPT, 2007, Bilgi ve Đletişim Teknolojileri Özel Đhtisas Komisyonu, Bilgi Teknolojileri
Alt Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Ankara.
FAO, 2003, World Summit on the Information Society Genovo-2003, Tunis 2005,
Concept Paper 2 April, Rome, Italy.
FAO, 1989, organization and overview of the global consultation on agricultural
extension, Swanson B.E. (Ed), Report, Rome, Italy, Pp:217.
Feder, G., et al, 1999, Agricultural Extension Generic Challenges and Some Ingredients
for Solutions, The World Bank Policy Research Working Paper 2129,
Washington DC., 32p.
Hongtao, J., et al., 1997, WTO and Information agriculture, First European Conferenece
for Information Technology in Agriculture, 15-18, June, Copenhagen, Denmark.
Sharma, V.P., 2003, Cyber extension; connecting farmers’ in India-some experience,
http://www.gisdevelopment.net/prodecedings/mapasia/2003/papers/i4d/i4003.ht
m
Swanson B.E., et al, 1989, The current status of extension worldwide, Global
Consultation on Agricultural Extension, Swanson B.E. (ed), FAO, Rome, Italy,
43-76pp.
Van den Ban and Hawkins, H.S., 1985, Agricultural Extension, Longman Scientific &
Technical Publications, Newyork, 328p.
Westa S.P., et al, 2005, Getting the world out in the last gren valley: Integrating digital
video, direct mail, and web based information for spesific target audiences,
Journal
of
Extension,
February
2005,
Vol:43,
No:1.
587
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye Ve Gap Bölgesinde Tarım Danışmanlığı Sisteminin Sorunları Ve
Geleceği
Orhan ÖZÇATALBAŞ1
Đsmet BOZ2 Dilek BOSTAN BUDAK3
Buket KARATURHAN4 Kürşat DEMĐRYÜREK5
ÖZET
Tüm dünyada yayım faaliyetleri farklı birimler tarafından yürütülmektedir. Çoğunlukla ülkelerde
tek tip bir yayım sistemi hakim değildir. Ancak, tarımsal yayım çalışmaları; yüksek oranda Tarım
Bakanlıkları tarafından yürütülmektedir. Bunun yanında özel danışmanlık birimleri, üretici
örgütleri, üniversiteler veya devlete bağlı olmayan diğer kuruluşlar tarafından da yayım hizmeti
sunulmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde tarımsal yayım çalışmalarında ziraat odaları, üretici
birlikleri ve özel tarımsal danışmanlık birimleri çok önemli rol ve işlevlere sahiptir. Türkiye'de ise;
yayım faaliyetleri, özellikle 1940'lardan beri Tarım Bakanlığı sorumluluğunda uygulanmaktadır.
Bugün de Türkiye'de tarımsal yayım hizmetleri Bakanlığın sorumluluğundadır. Ve tarım sektörüne
yönelik yayım çalışmalarındaki önemli rolü devam etmektedir. Özellikle 2006 yılında, “Tarımsal
yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır. Bundan
sonra, özel sektörün rolü artmaya, yani danışmanlık sistemi tartışılmaya başlanmıştır. Ancak özel
yayım ve bu kapsamda üretici kuruluşlarına dayalı yayım henüz ülke düzeyinde bakanlığa dayalı
olan mevcut yayım sistemine alternatif değildir. Ancak kamu dışı yayım kuruluşlarının yakın
gelecekte, özellikle Akdeniz, Ege, Güneydoğu ve Marmara gibi önemli tarım bölgelerinde
gelişmesi beklenmektedir. Bu bildiride genel olarak Türkiye’de özel olarak GAP bölgesinde tarım
danışmalığının geleceği üzerinde durulmuş ve danışmanlık sisteminin geliştirilmesine dönük
önlemler, bölge ve ülke koşulları, destekler ve yönetmelikler çerçevesinde tartışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Tarımsal Yayım, Tarım Danışmanlığı, GAP Bölgesi, Türkiye
The Problems And The Future Of Agrıculture Advısory System
In Turkey And Gap Regıon
Abstract
Extension activities all over the world are conducted by different units. Often, a single type of
extension system is not dominant. However, the agricultural extension work, carried out by the
high proportion of the Ministry of Agriculture. Besides, a special advisory unit, producer
organizations, universities or other institutions by non-state-owned or conducted. European Union
member countries, agricultural extension work in agriculture in the room, producer associations
and private agricultural advisory units have very important roles and functions. In Turkey,
agricultural extension activities, particularly since the 1940s under the responsibility of the
Ministry of Agriculture implemented. Today, extension services in Turkey is responsible the
Ministry. For the extension and the agricultural sector continues to play an important role in the
work. Especially in 2006, "Services of Agricultural Extension and Consulting of the Regulation"
has been removed. After that, the role of the private sector to increase, that the advisory system has
been discussed. However, based on private extension and extension agencies in this regard, the
farmers currently based at the country level to the ministry is not an alternative to the existing
extension system. Extension of non-governmental organizations, but in the near future, especially
in the Mediterranean, Aegean, Marmara, such as the Southeast and is expected to develop in
important agricultural regions. In this paper, in general in the GAP region and Turkey advice and
consultancy focused on the future of measures towards the development of systems, regional and
national conditions, are discussed in the framework of support and regulations.
Key words: Agricultural Extension, Agricultural Consultancy, GAP Region, Turkey
1
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Antalya.
Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Kahramanmaraş.
3
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Adana.
4
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Đzmir.
5
Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Samsun.
2
588
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1. GĐRĐŞ
Tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de insan kaynaklarının
niteliklerinin geliştirilerek gelişme sürecini hızlandırıcı etkilerde bulunması söz
konusudur. Yayım çalışmaları da kırsal toplumların kalkınmalarında vazgeçilmez bir öğe
olmaktadır(Özçatalbaş, 1994). Tarımsal kalkınmada yeni tarım tekniklerinin ve
kaynakların etkin kullanımının sağlanması ve bu bilincin yaygınlaştırılarak tarımsal
üretimin arttırılmasında yayımın önemli rolü vardır. Buna göre yayım, bir üretim faktörü
olan insan kaynağının gelişimini sağlayarak, yeni teknolojilerin etkin kullanımında çok
önemli bir işlev üstlenmektedir (Özçatalbaş, 2009b). Dolayısıyla yayım, kırsal alan ve
tarım sektörüne müdahale etmede kullanılan önemli bir politik araç olarak durumundadır.
Dünyada Yayım ve Danışmanlık
Bugünkü anlamda ilk yayım faaliyetleri 1800’lü yılların ortalarında Kuzey
Amerika ve Avrupa’da başlamış, diğer ülkelerde ise özellikle 1950’lerden sonra
yayılmaya başlamıştır. 1910 yılından önce dünyada yalnızca 14 kadar tarımsal yayım
faaliyeti gösteren birim varken, 1990’larda bu sayı 198’e ulaşmıştır (Swanson ve ark.,
1990). Türkiye’de ise kamu kesimi tarımsal yayım konusunda 1940’ların başında il, ilçe
ve köyler düzeyinde örgütlenmeye ve kurumsallaşmaya başlamıştır(Özçatalbaş ve
Gürgen, 1998; Özçatalbaş,2006) . Dünya genelinde yayım faaliyetleri genellikle Tarım
Bakanlıkları olmak üzere, farklı yasal statüdeki değişik kurumlar tarafından
yürütülmektedir. Ayrıca üniversiteler ve devlete bağlı olmayan kuruluşlarda (NGO)
yayım da rol almaktadırlar. Dünyada ki mevcut yayım kuruluşlarının hangi sistem içinde
yayım hizmetini sunduklarına
bakıldığında; bunların yaklaşık %86’sı devlete
bağlıdır(Swanson ve ark.,1990). Bunu %7 ile üretici ve %5 ile özel kuruluşları takip
etmektedir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde yayım faaliyetlerinde üniversiteler
etkin bir rol oynarken (Claar ve Bentz, 1988); Avrupa ülkelerinde ise üretici örgütleri ve
özel danışmanlık daha etkilidir. Türkiye gibi bazı ülkelerde ise devletin etkinliği ön plana
çıkmaktadır. Ülkelerin sosyo-kültürel yapıları ve gelişmişlik düzeylerindeki değişmelere
bağlı olarak yayım sistemlerinde de zamanla değişimler olmaktadır. Bu kapsamda
Hollanda, Danimarka gibi örnekler verilebilir. TYD hizmetlerinin düzenlenmesi
yönetmeliği ile yayımın özelleştirilmesinin amaçlandığı ülkelere örnek olarak Türkiye
gösterilebilir (Özçatalbaş, 2009b).
Avrupa Birliği’nde Yayım ve Danışmanlık
Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde zamanla yapılan değişiklikler yayımda
kamunun yanında çiftçi örgütleri ve özel danışmanlık şirketlerinin önemli rol almasına
yol açmıştır. Bugün Avrupa Birliği 27 ülkenin üye olduğu büyük bir organizasyon
özelliğindedir. Bu ülkelerde farklı yayım sistemlerini görmek mümkündür(Özçatalbaş,
2009b). Bu kapsamda AB üyesi ülkelerde “Bakanlık/Kamu yayım birimleri, Bakanlığa
bağlı özerk yapıya sahip danışmanlık şirketleri, Ziraat Odaları, Diğer üretici örgütleri,
Tarımsal Danışmanlık Şirketleri ve Serbest Tarım Danışmanları” yayımda rol almaktadır.
Örneğin Almanya’daki tarımsal yayım organizasyonu her eyalette farklı şekilde
yapılandırılmıştır. Eyaletler tarım politikalarını, federal hükümetin genel politikasına
uygun olarak ve AB tüzüklerini de esas alarak belirlemektedirler. Buna göre Almanya’da
yalnızca tek bir yayım sistemi olmayıp, farklı sistemler bulunmaktadır(Currle ve Schütz,
2000; Özçatalbaş, 2000). Genel olarak ülkede tarım bakanlığı, ziraat odası ve özel yayım
kuruluşları(danışmanlık) olmak üzere üç farklı organizasyon bulunmaktdır(Salasan, 2003;
Özçatalbaş, 2007). Üretici birlikleri 4 eyalette, tarımsal danışmanlık şirketleri 6 eyalette
ve tarım bakanlığı ise yine 6 eyalette yayımda etkin rol almaktadır(Currle ve Hoffman,
2004). Hatta bir eyalette birden fazla yayım sisteminin de yer aldığı görülmektedir.
589
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de Yayım ve Tarım Danışmanlığı
a- Yönetmelik Öncesi Durum: Türkiye’de özellikle 1970’lerin sonlarında kamu
yayımının etkinliği düşmüştür(Özçatalbaş ve Gürgen, 1998). Zaman içinde müdahale
edilerek olumsuzluklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu müdahalelerin en
önemlilerinden biri 1984 yılında uygulamaya giren Tarımsal Yayım ve Uygulamalı
Araştırma Projesi (TYUAP) ile yapılmıştır. 2004 yılında başlayan Köy Merkezli Tarımsal
Üretime Destek Projesi (KÖYMER) gibi uygulamalar kamu yayımı yanında özel yayımın
geliştirilmesine yönelik girişimler olarak değerlendirilebilir. Ancak daha sonra 2007
yılında KÖYMER’in TARGEL’e dönüştürülmesi bu girişim de Bakanlığa bağlı bir
yapıya dönüşmüştür(Özçatalbaş ve ark., 2010).
TYUAP Süreci : 1940’lardan beri sürdürülen Genel Tarımsal Yayım Yaklaşımı
ile yayım hizmeti 1980’lere kadar verilmiş, 1984‘te TYUAP ile Eğitim ve Ziyaret
Yaklaşımı Bakanlık tarafından uygulanır hale gelmiştir. Ancak arz yönlendirici ve
teknoloji transferini esas alan bu yaklaşımların katılımcılığı dikkate almaması
nedenleriyle üreticilerin etkin olarak sürece katılması mümkün olmamıştır. (Özçatalbaş
ve Gürgen, 1998; Özçatalbaş, 2009b; Özçatalbaş ve ark., 2010). Halen yayımdan, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı’nın ana hizmet birimlerinden olan Teşkilatlanma ve Destekleme
Genel Müdürlüğü sorumludur. (Anonim, 1991). Bunlardan özellikle verimliliğin
artırılması yayım ve araştırma ile ilgili olanları f, g ve h fıkralarında yer almıştır.
TARGEL Süreci : KÖYMER ilk aşamada 1000 köye 1000 tarım gönüllüsü
olarak, 3 yıl süreyle üreticilere çiftçiye hizmetin yerinde verilmesini amaçlayan bir pilot
uygulama olarak başlamıştır. Projede görev verilen 1023 kişinin %36’sının finansmanını
çeşitli şirket ve kuruluşlar karşılaşmıştır. Proje 31/12/ 2006 tarihinde sona ermiştir.
Devamı 1/1/2007 tarihinde “Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi (Tar-Gel)” olarak
uygulamaya konulmuştur. Bu süreç başlangıçta özel yayımı geliştirmeye yönelik
başlamışken, 2007 yılında KÖYMER’in TARGEL’e dönüştürülmesiyle kapsam yine
Bakanlığa bağlı (sözleşmeli personel statüsünde çalışır hale gelen ve ücretleri Genel
Bütçeden karşılanan) bir yapıya dönüşmüştür(Anonim, 2009).
Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Yönetmeliği Sonrası
Türkiye’de tarımsal yayıma diğer bir önemli müdahale ise TYD Yönetmeliği ile 8
Eylül 2006 tarihinde yapılmıştır. Bakanlık söz konusu yönetmelik ile yalnızca kamu
kontrolünde olan tarımsal yayım çalışmalarının özelleştirilmesine yönelik önemli bir
sürecin önünü açmıştır. Dolayısıyla yönetmelik, yayımın özelleştirilmesi sürecini
başlatmış, yeni bir anlayışın (talep yönlendirmeli) uygulamaya geçmesine olanak
sağlamıştır. Bunun başarılı olması halinde önceki dönemlerde belirtilen sorunların
çözümünde aşama kaydedilmesi beklenmektedir (Özçatalbaş, 2009b). 2006 yılında
tarımsal yayım alanında genel kabulleri değiştiren yeni bir oluşumun başladığı
söylenebilir. Bu oluşum Bakanlığın yürüttüğü ve ülke genelinde hakim olan kamu yayımı
yanında, özel girişimin de resmi olarak yer almasını sağlayacak olan “yayımın
özelleştirilmesi” üzerine yapılandırılmış ve tarımsal yayım ve tarım danışmanlığı konusu
“Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik
(TYDY)” ile tarım sektörünün gündemine girmiştir(Anonim, 2006a; Anonim, 2006b).
Yönetmelik yayımla danışmanlık arasında paralellik kurulmuştur. Getirilen sistemin
yerleşmesi ve gelişmesi uygun destek ve teşviklerin her iki kesime de sunulmasına ihtiyaç
bulunmaktadır. Sistemin etkinliğini artırmak için gelişmiş ülkelerdeki deneyimlerden de
yararlanarak, destek uygulamasının, öncelikle entansif tarımın yoğun olduğu bölgeler de
(Pilot alanlarda) uygulamaya konulması, sistemin somut sonuçlarını görmek bakımından
yararlı olacaktır (Özçatalbaş, 2009a). Sistemin etkin çalışması ve beklentileri
karşılamasına yönelik olarak yeni düzenlemelerin yapılması yararlı görülmektedir.
Burada temel aktör yayım işini gerçekleştirecek olan insan kaynağıdır. Yönetmelikte
yayımcı ve tarım danışmanlarına üretici, tüketici, toplum ve çevre sağlığı bakımından da
son derece önemli görevler verildiği görülmektedir. Buna göre yönetmelikte
Yayımcı/Danışmanın görevleri sıralanmıştır. Burada tanımlanan görevler kamu yayımcısı
590
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ve özel tarım danışmanlarını aynı noktada buluşturmakta, dolayısıyla konum farklılığına
rağmen “görevlerde paralellik sağlanmaktadır.” Yönetmelikte tarımsal danışmanlık
hizmetlerini sunacak kişi ve kuruluşlar içinde özel girişimi temsil eden ve bünyelerinde
danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları, Tarımsal danışmanlık
dernekleri/vakıfları, Tarımsal danışmanlık şirketleri ve Serbest tarım danışmanları yer
almaktadır. Görüldüğü gibi yönetmelikte AB üyesi ülkelerde de olduğu gibi ziraat odaları
ve diğer kuruluşların da yayımda etkin rol almalarına yönelik amaçlar da yer almaktadır.
Bu birimlerin kendilerinden beklenen işlevi yerine getirebilmeleri için mevcut koşulların
iyileştirilmesi ve uygun desteklerin geliştirilmesi önemli olacaktır.
c-Türkiye’de Yayım ve Danışmanlıkla Đlgili Sorunlar
Türkiye’de dünden bugüne yayımla ilgili olarak yaşanan sorunların nedenleriyle
ilgili bazı önemli konular aşağıda sıralanmıştır.
a) Yayım Politikasının Belirsizliği,
b) Tarım ve Yayım Politikaları Arasındaki Uyumsuzluk
c) Tek Tip Yayım Yaklaşımının Uygulanması
d) Katılımcı Yaklaşımların Yer Almaması
e) Hedef Kitlenin Đhtiyaçlarının Saptanamaması
f) Hedef Kitle Seçiminde Öncelik Belirsizliği ve
g) Etkin ve Gönüllü Katılımının Sağlanamaması
h) Özel Yayım Sistemine Geçişte Geç Kalınması
i) Üretici Örgütlerinin Yayımdaki Rolünü Geliştirememesi
j) Sistemin Geliştirilmesi Yönünde Uygun Teşvik Önlemlerinin Alınmaması
k) Yayım Konularının Sınırlılığı,
l) Yayıma Ayrılan Kaynakların Yetersizliği
m) Kaynakların Amaca Uygun Kullanılmaması
n) Yayımcı Niteliklerinin Geliştirilememesi
o) Görsel ve Đşitsel Araçların Kullanımındaki Yetersizlikler
p) Yayım Elemanı Sayısındaki ve Dağılımındaki Dengesizlik
q) Yayım Dışı Đşlere Ayrılan Zamanın Fazlalığı
r) Araştırma ve Yayım Arasındaki Bağın Yetersizliği
s) Birimlerarası Đşbirliği ve Eşgüdümün Sağlanamaması (Örneğin; Danışmanlık
ve Reçete Yönetmeliklerinin Özel Yayımın Gelişimini Engellemesi)
3- DANIŞMANLARA GÖRE DANIŞMANLIK SĐSTEMĐ
GAP Bölgesinde Tarım Danışmanlarının danışmanlık sistemine bakışlarını ortaya
koymak üzere tarım danışmanlığı sertifika eğitimlerine katılan 55 kursiyere 2008 yılında
anket uygulanmıştır. Anket uygulaması Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa da bulunan
457 sertifikalı danışmanın %12’sine yapılmış, çalışmaya Diyarbakır’dan 17 kişi,
Gaziantep’ten 23 kişi ve Şanlıurfa’dan 15 kişi katılmıştır.
Ayrıca Özçatalbaş ve Ark. (2010) tarafından Antalya’daki 464 danışmanın
%12’sini kapsayan ve aynı amaçla yapılan araştırmada elde edilen veriler, GAP bölgesi
verileri birlikte ele alınmış ve çizelgelerde verilmiştir.
Çizelge 1. Sertifika Alanların Yaptıkları Đşlere Göre Dağılımı
Mevcut Durum
Danışmanlık yapanlar
Diğer işler yapanlar
Toplam
GAP Bölgesi
Sayı
14
41
55
Oran (%)
25
75
100
Antalya
Sayı
18
40
58
Oran (%)
31
69
100
Ele alınan Gap Bölgesi illerinde ve Antalya ilinde kursiyerlerin sırasıyla %25 ve
%31’i fiilen danışmanlık hizmeti verdiklerini belirtmişlerdir (Çizelge 1).
591
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. Eğitime Katılma Nedenleri
Görüşler
GAP Bölgesi
Sayı
Oran(%)
32
58
14
25
1
2
8
15
55
100
Gelecekte çok önemli olacak, lazım olacak
Halen danışmanım, belgelendirmek için
Daha iyi ve başarılı danışman olmak için
Elimde belge olsun, gerekli olabilir diye
Toplam
Antalya
Sayı
29
18
4
7
58
Oran(%)
50
31
7
12
100
Tarımsal yayım ve danışmanlık eğitimlerine katılan GAP bölgesi katılımcılarının
%58’i ve Antalya katılımcılarının ise %50’si kursa katılma nedeni olarak “gelecekte
belge önemli ve gerekli olacak” düşüncesinde olduklarını belirtmişlerdir. Halen
danışmanlık yapanlar ise fiilen danışmanlık yaptıklarını ve "sistemin içine resmi olarak
girmek amacıyla” eğitim aldıklarını belirtmişlerdir. Görüldüğü gibi “elimde bir belge
olsun, sonra belki kullanırız” düşüncesine sahip olanların oranı oldukça düşüktür. Bunlar
dışında kalanların (sırasıyla %85 ve %78) büyük çoğunluğunun TYD belgesine sahip
olmayı çok önemsedikleri anlaşılmaktadır (Çizelge 2).
Çizelge 3. Danışmanlıkla Đlgili Yaşanan ve Yaşanması Beklenen Sorunlar
Sorunlar
GAP Bölgesi
Antalya
Sayı
Sayı
Oran
Oran
Üreticilerin teknik bilgi-eğitim düzeyi düşüklüğü
8
14
5
9
Danışmanlığın öneminin kavranmamış olması
Çiftçinin danışmana güvenmemesi
6
2
11
4
6
4
10
7
Üreticilerin yeniliklere açık olmaması
1
2
9
15
Çiftçinin bu hizmeti satın almak istememesi, yerel bilgi
kaynaklarından yararlanması
Sistemin çiftçi bakımından uygulanmasındaki zorluklar
3
5
3
5
2
4
3
5
Danışmanın teknik bilgi düzeyindeki yetersizlik
9
16
3
5
Danışmanlık ücretini/hizmetin karşılığını alamaması
2
4
3
5
Yönetmelikteki belirsizlikler, yetkilerin somut olmaması,
reçete yönetmeliği
Girdi bayilerinin alan gezilerine devam etmesi
1
2
5
9
2
4
2
3
Farklı uzmanlık alanına sahip kimselerin danışmanlık
yapması, uygulamada rol alması
-
-
3
5
Reçeteli satışa uygun ruhsatlı ilaç yetersizliği
-
-
1
2
Görüş bildirmeyenler
19
34
11
20
Toplam
55
100
58
100
Tarımsal yayım ve danışmanlık eğitimlerine katılan GAP bölgesi katılımcılarının
1/3’ü ve Antalya katılımcılarının 1/5’i danışmanlıkla ilgili bir sorun belirtmemişlerdir.
Kursiyerlerin genelde tarım danışmanı olarak çalışmaları durumunda karşılaşabilecekleri
sorunlar hakkındaki görüşlerine ait bulgular Çizelge 3’te verilmiştir. Buna göre özellikle
sorunlar gruplandırıldığında üreticilerle ilgili sorunların payı GAP bölgesi ve Antalya için
sırasıyla %40 ve %51; Yönetmelikle ilgili olarak %6 ve %10; danışmanlarla ilgili olarak
ise %20 ve %10 olarak ifade edilmiştir.
Buna göre sorunların kaynağı dikkate alındığında her iki bölge için de üreticiler
üzerinde durmanın gerekli olduğu görülmektedir. Bunun sağlanmasında özellikle
üreticilere yönelik olarak yapılacak olan yayım çalışmalarının etkin yürütülmesinin
gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca yönetmelikle ve danışmanlarla ilgili sorunların
çözülmesi yönünde çalışılmasının yararlı olacağı açıktır.
592
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 4. Danışmanları Kendilerini Geliştirmek Đçin Đhtiyaç Duydukları Konular
GAP Bölgesi
Antalya
Sayı
37
Toplamdaki payı
51
Sayı
28
Toplamdaki payı
44
Danışmanlık meslek bilgisi /
yayım metodolojisi
22
31
25
40
Yeni teknolojileri takip edememe
11
15
6
10
Bilgileri zamanında aktaramama
2
3
2
3
Konular
Üretim Tekniği / uzmanlık alan bilgileri
Diğer
-
-
2
3
Đhtiyaç duymayanlar
-
-
4
-
Toplam
72
100
63
100
Çizelge 4’te danışmanların kendilerini geliştirmek için ihtiyaç duydukları konular
verilmiştir. Buna göre danışmanlar kendilerini geliştirme yönünde isteklidirler. Yalnızca
Antalya’daki 4 danışman (%7) kendilerini yeterli görmektedir ve ihtiyaç duydukları konu
olmadığını belirtmişlerdir. Konuyla ilgili olarak Gap bölgesindeki kursiyerler 72 ve
Antalya’dakiler ise 63 görüş belirtmiştir. Sırasıyla toplam görüşlerin %51 ve 48’i üretim
tekniği; %31 ve %40’ı danışmanlık meslek bilgisi; %15 ve %10’nu ise yenilikleri takip
edememe gibi konulara ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir. Özellikle mesleki ve teknik
bilgiye olan ihtiyacın yüksek çıkması bu konularda danışmanların sürekli
bilgilendirilmesinin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu göstermektedir. Tarım
Danışmanlığı meslek bilgisinin TYD Eğitim programlarıyla verilmeye çalışıldığı
düşünüldüğünde, yönetmeliğin danışmaların yayım/danışmanlık metodolojisi ve kişisel
gelişim konusunda ortaya koyduğu eğitim programlarının önemi ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca eğitimin mesleğin her aşamasında yaşam boyu bir anlayışla devam ettirilmesinin
danışmanlarca benimsenmesi önemlidir.
Çizelge 5. Danışmanlığın Geleceği Hakkında Görüşler
GAP Bölgesi
Sayı
Oran (%)
19
34
29
53
5
9
2
4
55
100
Görüşler
Çok iyi\başarılı olacağını düşünüyorum
Đyi olacağını düşünüyorum
Ne iyi ne kötü (orta)
Kötü olacağını, başarısız olacağını düşünüyorum
Toplam
Antalya
Sayı
18
22
10
8
58
Oran (%)
31
38
17
14
100
Çizelge 5’te tarım danışmanlarının danışmanlık çalışma alanının geleceğini nasıl
gördüklerine yönelik değerlendirmeler üzerinde durulmuştur. Buna göre tarımsal yayım
ve danışmanlık eğitimlerine katılan GAP bölgesi katılımcılarının %87’si ve Antalya
katılımcılarının %69’u danışmanlıkla ilgili olarak geleceğe yönelik olumlu beklenti
içerisindedirler. Ayrıca çok iyi ve başarılı olacağını düşünenlerin oranı sırasıyla %34 ve
%31’dir. Başarısız olacağını düşünenlerin oranının ise yalnızca %4 ve %14 olması
çoğunluğun danışmanlığın geleceğini olumlu olacağı yönünde değerlendirdiklerini
göstermektedir. Sonuç olarak tarım danışmanları danışmanlığın yaygın olarak yapıldığı
Antalya ve Gap bölgesi koşullarında kendilerini geliştirmek yönünde çaba
içerisindedirler. Üretici ve yönetmelik ile ilgili ağırlıklı sorunlar olduğunu belirtmelerine
rağmen, danışmanlığın geleceğini aydınlık gördüklerini belirtmişlerdir.
Bu durumda çözüm yönünde tarım danışmanlığının geliştirilmesine yönelik
olarak danışmanların değerlendirmelerini dikkate almak uygun olacaktır. Aslında bu
sorunların varlığı son iki yıldan beri verilen tarım danışmanlığı desteklerinin beklenen
ilgiyi görmemesiyle de açıklanabilir.
Ayrıca ülke genelinde sertifika sahibi olan yaklaşık 4650 danışmanın %8’inin
yetki belgesi almış olması da fiili durumda danışmanlık için uygun koşulların henüz tam
olarak oluşmadığını göstermektedir. Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa da bulunan 457
sertifikalı danışmanın yaklaşık %2’sinin, Antalya’daki 464 danışmanın ise %4’ünün yetki
593
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
belgesi bulunmaktadır(Anonim,2010). Yetki belgesi alma oranın düşüklüğü verilen
destek ve önlemlerin gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Özellikle halen yalnızca
danışman olarak faaliyette bulunanların sayısal olarak çok yetersiz olması da dikkate
alınarak, bunlara yönelik uygun destek ve teşvik araçlarının geliştirilmesine ihtiyaç
vardır. Eğitim, yayım, araştırma, ve mali desteklerin bu kapsamda düşünülmesi doğru
olacaktır.
3- DANIŞMANLARIN YÖNETMELĐKLE ĐLGĐLĐ GÖRÜŞLERĐ
GAP bölgesi ve Antalya ilinde danışmanlık sertifikası almış 6 ayrı kurs grubunda
tarım danışmaları ile grup görüşmeleri yapılarak yönetmelikle ilgili görüş ve önerileri
alınmıştır. Yöntem olarak; önce gruba yönetmelik ve uygulama esasları anlatılmış, sonra
adayların önce bireysel ve sonra 5’er kişilik gruplar halinde konuyu 45 dakikada
tartışmaları sağlanmıştır. Görüşler ortak oturumda tartışılmış ve benzerlikler dikkate
alınarak gruplandırılmıştır. Buradan hareketle TYD yönetmeliğinin ve sistemin başarılı
olabilmesi için yapılması gereken işlemler hakkında görüş birliği sağlanan maddeler
aşağıda verilmiştir.
1. Tarım danışmanı ve üretici, ücret ödeme konusunda karşı karşıya gelmemelidir.
Destek ödemelerinin doğrudan danışmanlara ödenmesi yönünde bir yöntem
geliştirilmelidir.
2. Danışman çalıştıran kuruluşlara ve şirketlere daha özendirici destek sağlanmalıdır.
3. Serbest rekabet koşullarında ulusal ve uluslararası düzeyde hizmet verebilmenin yolu
açılmalıdır.
4. Yabancı uyruklu danışmanların ülke içerisindeki faaliyetleri denetlenmelidir. Bunların
yetki ve sorumlulukları belirlenerek üreticiler/şirketler bu konuda bilgilendirilmelidir.
5. Danışmalarının asli işlevlerinden biri teşhis ve tedavidir. Bu nedenle danışmanlar
reçete yazma yetkisine sahip olmalı, reçete yazma yetkisi en az lisans derecesine sahip
danışmanlara verilmelidir.
6. Tarım Danışmanlığı sertifikasına sahip danışmanların tamamının tarımsal üretimle
ilgili reçete yazmalarının sağlanmasına yönelik olarak uygun eğitimle desteklemeleri
gerekir.
7. Kimyasal kullanımında kendi toplumumuzun sağlığını korumak en önemli amaç
olmalıdır. Bu kapsamda AB ve Rusya gibi ülkelerin talep koşullarını karşılayacak
düzenlemeler yapılmalıdır.
8. Ürünlerin yetiştiriciliğinde ilaç ruhsatlandırma çalışmaları yapılmalıdır. Bunun
yanında yurt dışında yasaklanmış kimyasalların yurt içinde kullanılmasına da kesinlikle
izin verilmemelidir. Tüm dünyada kolayca kullanılabilen ve önemi giderek artan
biyolojik ve organik preparatlar ile feromon tuzaklar, ülkemizde ruhsata tabii olduğundan
kullanımı sınırlıdır. Bunların ruhsatlanması sağlanmalıdır.
9. Tarım danışmanlarının üretim faaliyetlerinde bulunmaları özellikle teşvik edilmelidir.
10. Serbest tarım danışmanlarının bir araya getirilmesine (şirketleşmesine) yönelik olarak
Uygun teşvik ve destekler geliştirilmelidir. Ortak çalışma ve şirketleşme özendirilmelidir.
11. Danışmanlık hizmeti alan işletmelerin, ürün sigortası yaptırmalarını teşvik amacıyla
sigortadaki devlet desteğini %50 den daha üst değerlere (örneğin %80’e) çıkarılması
uygun olacaktır.
12. Danışmanların araştırma enstitüleri gibi birimlerden uygun koşullarda yararlanmaları
sağlanmalıdır.
13. Uzman danışmalık, tarım danışmanlığı ve tekniker/teknisyen tarım danışmanlığı
terimlerinin yetki ve sorumluluklarının yönetmelikte daha açık olarak belirtilmesi
gereklidir.
Görüldüğü gibi tarım danışmanları sistemin geliştirilmesi yönünde geniş bir bakış açısına
sahiptir ve yönetmelikte yer alan konularla ilgili yapıcı ve önemli görüşler ortaya
koymaktadır. Bu durum danışmanların sisteme sahip çıkmakta olduklarını ve sisteme
sahip çıkma yönünde kararlı bir tutum içinde olduklarını ve sisteme sahip çıkma yönünde
594
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kararlı bir tutum içinde olduklarını göstermektedir. Ayrıca tarım danışmanlarının sisteme
yönelik olumlu beklentiler içinde oldukları görülmüştür. Bunun karşılanmasına yönelik
önlemlerin alınması durumunda sistemin yerleşmesine ve etkin çalışmasına katkıda
bulunulması mümkün görünmektedir.
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Türkiye’de yayımın özelleştirilmesine giden yolda dış dünyadaki ve özellikle
Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki gelişmeler yanında kamu yayımında karşılaşılan sorunlar
da etkili olmuştur. Entansif tarımın ve gelişme hızının daha yüksek olduğu il ve
bölgelerde, TYD yönetmeliğinden önceki dönemlerde resmi olmayan bir yapıda özel
yayım ve danışmanlık kuruluşlarının (Antalya, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Adana,
Đzmir, Hatay, Mersin, Bursa, gibi illerde) gelişmeye başladığı görülmüştür. Özellikle bu
bölgelerde yayımın özelleştirilmesi ile mevcut yapının resmileştirilmesi bir gereklilik
olmuştur. Bu durumda kurulmakta olan yeni sistemin geliştirilmesi için yukarıda yapılan
açıklamalardan da hareketle alınması gerekli önlemler (Özçatalbaş, 2009b; Özçatalbaş ve
ark., 2010) aşağıdaki gibi sıralanabilir;
1. Mevcut koşullar dikkate alındığında özellikle tarımsal potansiyeli yüksek olan
bölgelerde özel danışmanlık sisteminin geliştirilmesi yönünde, pilot uygulama bölgeleri
belirlenmeli, Đl Teknik Komiteleri ve Merkez Teknik Komitesinin etkin çalıştırılması için
gerekli önlemler alınmalı
2. Başarılı olmak için Bakanlık, düzenleyici ve destekleyici işlevinin gereğini yerine
getirmeli
3. Kamu yayımının mutlaka gerekli olduğu bölgelerde Bakanlık yayım elemanlarının
etkinliğini artırmaya dönük önlemleri almalı ve bunları kurulan yapı ile yaşama geçirmeli
4. Kamu yayım ve Özel danışmanlığın birbirinin rakibi olarak değil, birbirini destekleyen
iki önemli güç olarak görülmeli, etki alanları faaliyet bölgeleri somutlaştırılmalı
5. Danışmanlık birimlerinin ihtiyaç duyacağı araştırmaların yapılması ve elde edilen
bulguların üreticilere ulaştırılmasına yönelik düzenleyici önlemlerin alınması yönünde
çalışılmalı
6. Sistemde görev alacak insan kaynaklarının sürekli geliştirilmesine yönelik önlemler
alınmalı, dolayısıyla yayımcı ve danışmanların etkin eğitim programlarıyla
desteklenmeleri sağlanmalı
7. Paydaşlar arasında yayım-danışmanlık-araştırma-üretici-örgütler arasında eşgüdüm
sağlanmalı
8. Çiftçi örgütlerinin danışmanlık sisteminde etkin rol almalarını sağlamak yönünde
çalışılmalı
9. Yayım sistemlerinin çeşitlendirilmesi yanında uygun ve özellikle katılımcı yayım
yaklaşımlarının da uygulama alanı bulmasına yönelik ortam hazırlanmalı
10. Çevre dostu teknolojilerin ve iyi tarım uygulamalarının yayımın ve danışmanlık
sisteminin odağına oturtulması sağlanmalı, uygun teşviklerle süreç desteklenmeli
11. Sistemde yer alan yayımcı ve danışmanların yaşam standardını yükseltici önlemler
alınarak, kendilerini geliştirmelerine olanak sağlanmalı
12. Bakanlık, sistemin gelişmesi için ulusal tarım politikalarıyla uyumlu bir şekilde orta
ve uzun vadede, esnek ve uygun bir destek sistemi geliştirmenin üzerinde durmalıdır.
Sonuç olarak Türkiye’de yayımın özelleştirilmesi yönündeki çalışmaların hız
kazanması önem taşımaktadır. 2006 yılında çıkarılan Yönetmelik, özel sektöre dayalı
talep yönlendirmeli danışmanlık sisteminin geliştirilmesine yönelik önemli olanaklar
sunma potansiyeline sahiptir. Bugün için ülke düzeyinde her ne kadar özel sektör yayımı
ve bu kapsamda üretici kuruluşlarına dayalı yayım sistemi, Bakanlığa dayalı olan mevcut
yayım sistemine alternatif değilse de, Akdeniz, Ege ve GAP Bölgesinin entansif tarım
yapılan alanlarında ve özellikle örtü altı tarımın yaygın olduğu bölgelerde özel
danışmanlık önemli bir seçenek haline gelmiştir (Özçatalbaş, 2009b). Mevcut koşulların
595
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
iyileştirilmesine yönelik uygun desteklerin geliştirilmesi durumunda özel yayımın
etkinliği de artacaktır. Orta ve uzun vadede tartışılan önlemlerin alınması ve sorunların
ortadan kaldırılmasıyla, belirtilen kamu dışı yayım/danışmanlık kuruluşlarının başta
Akdeniz ve Ege olmak üzere, Güneydoğu ve Marmara gibi önemli tarım bölgelerinde
gelişmesi kaçınılmaz olacaktır.
KAYNAKÇA
Anonim (2006a) Tarım Kanunu, 5488 sayılı 18 Nisan 2006, T.C.Başbakanlık Mevzuatı
Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü (http://www.mevzuat.gov.tr
/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5488&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0)
Anonim (2006b) Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlemesine Dair
Yönetmelik, 8 Eylül 2006. (http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/27149.html)
Anonim (2009) Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
TEDGEM web Sayfası: http://www.tedgem.gov.tr/targel.htm, 2 Kasım 2009.
Anonim,2010. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı TEDGEM kayıtları. 2/8/2010.
Claar,J.B., R.P.Bentz.(1988) Kuruluş Yapısı ve Yayım Đdaresi, Tarımsal Yayım El Kitabı,
TYUAP Yayınları No: 295/3. Ankara 1988. s.228-260.
Currle, J., Hoffman, V.(2004) Germany: Semi-privatized Extension Circles in the State of
Baden-Württemberg, World Bank, Agriculture and Rural Development Discussion
Paper 10 Extension Reform for Rural Development, Washington, USA.
Currle, J., Schütz, P.(2000) Privatizing agricultural extension services in two new German
federal states: necessary conditions emerging from experience, Human Resources in
Agricultural and Rural Development (FAO) , p. 130-140.
Özçatalbaş, O.(1994) GAP Bölgesinde (Şanlıurfa’da) Tarımsal Yayımın Analizi ve Etkin Bir
Yayım Çalışması Đçin Gerekli Koşulların Saptanması Üzerine Bir Araştırma, Ç.Ü.
Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi.Kod No 266, Adana (261)s.)
Özçatalbaş, O., Y. Gürgen.(1998) Tarımsal Yayım ve Haberleşme. Baki Kitabevi. ISBN:
975-72024-02-3, Adana.
Özçatalbaş, O.(2000) The Role of Agriculture Chambers in Agricultural Extension: A Sample
of Hanover Region, Germany, Akdeniz Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt 13/2,
Antalya.
Özçatalbaş, O.(2006) Changing public and private roles in extension for agricultural advisory
in Turkey. Seminar on the role of agricultural advisory in creation of new image of
agriculture and development of rural areas, 4-7 September 2006, Lower Silesia
Agricultural Extension Centre, Wrocław, Poland.
Özçatalbaş, O.(2007) The Evaluation of Horticultural Extension in Hanover Region of
Germany, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2007, 20(1),137-142.
Özçatalbaş, O.(2009a) Bakanlık Özel Tarımsal Danışmanlık Hizmeti Alan Çiftçileri
Destekliyor!
Sıra
Tarım
Danışmanlarında
mı?
http://akdeniz.
naturalforum.net/(18.10.2009)
Özçatalbaş, O. (2009b) Türkiye ve AB’de Tarımsal Yayım Sitem Ve Yaklaşımlarına Bakış,
AB ve Türkiye Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğunun Çok Yönlü Geliştirilmesi
Uluslararası Sempozyumu, Bildiri Kitabı, 5-8 Kasım 2009, Antalya.
Özçatalbaş, O., D. Bostan Budak,
Đ.Boz, B.Karaturhan (2010) Türkiye’de Tarım
Danışmanlığı Sisteminin Geliştirilmesine Yönelik Önlemler , TMMMOB. Ziraat
Mühendisliği Teknik Kongresi 2010, Ankara
Salasan, C.(2003) Problem Solving Group-Agricultural Extension Method, PhD. Thesis,
Banat’s University of Agricultural Sciences and Veterinary Medicine Timisoara,
Faculty of Agricultural Management, Timisoara.
Swanson, B.E, B.J. Farner, R. Bahal.(1990) The Current Status of Agricultural Extension
Worldwide. Global Consultation on Agricultural Extension 4-8 Aralık 1989. RomeItaly.
596
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Türk Tarımsal Yayımında Yeni Bir Anlayış: Tarımsal Yayım Ve
Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmeliğin Yayım
Çalışmalarına Etkileri
Tecer ATSAN1
Ziya YURTTAŞ1
Zeynep BAŞUSTA2
Özet
Son yıllarda yaşanan gelişmelerin, tüm tarım sektörü ve tarımsal yayım hizmetlerini bir dönüm
noktasına getirdiğini, değişen koşullar tarımsal yayım hizmetlerinin yapısının değiştirilmesi
zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda dünyadaki gelişmeler doğrultusunda
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetleri stratejisinin
bir sonucu olarak 5488 Sayılı Tarım Kanunu’nun 9. maddesine dayanarak çiftçi eğitimi ve yayım
faaliyetlerinde sivil toplum örgütleri, özel sektör kuruluşları ve serbest danışmanların görev
almasını sağlamak için gerekli düzenlemeleri yapan 18 Nisan 2006 tarihli 26383 sayılı yönetmelik
hazırlanmıştır. Yönetmelikle, daha önce sadece kamu tarafından yapılan Tarımsal Yayım çoğulcu
hale getirilerek, çiftçilerin bilgi kaynaklarının çeşitlendirilmesi amaçlanmıştır. AB’nde olduğu gibi
tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerinin özelleştirilmesini öngören yönetmelik uyarınca
tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetleri, bakanlık yanında, sivil toplum örgütleri, ziraat odaları,
tarımsal danışmanlık şirketleri ve serbest tarım danışmanlarınca yerine getirilebiliyor. Tarımsal
danışmanlık yapacak bakanlık çalışanları ile kendi nam ve hesabına çalışmak suretiyle tarımsal
işletmelere, sivil toplum örgütlerine ve tarımdan girdi alan kuruluşlara tarımsal danışmanlık
hizmeti sunacak danışmanların, öncelikle düzenlenen kurslara katılarak sertifika alması
gerekiyordu. 31 Mart 2010 tarihinde mevcut yönetmeliğin değiştirilmesi ile danışman sertifikası
alabilmek için 100 üzerinden 70 puan alınmasını gerektiren merkezi sınav sistemi getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Türk Tarımsal Yayımı, Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetleri,
Yönetmelik.
A New Approach In The Agrıcultural Extensıon In Turkey: The Effects Of The Regulatıon
About The Arrangement Of The Agrıcultural Extensıon And Consultancy Servıces
Abstract:
The developments in recent years brought the agricultural sector and agricultural extension
services to a turning point and made it necessary to make some changes. Within this framework
and along the new developments in the world, a new regulation titled “Regulation about the
Arrangement of the Agricultural Extension and Consultancy Services” was enacted on 18 April
2006 with a regulation number 26383 by the Ministry of Agriculture. This regulation is based on
the 9th article of the Agricultural Law number 5488. The objective of this regulation is to make it
possible for the private sector, NGOs and independent consultants to play a greater role in
Agricultural Extension Services. This way, the plurality of Extension Services and the multiple
sources of information for the farmers will be facilitated. As a result of this regulation which
stipulates privatization, the agricultural extension service activities have been carried out by the
private sector, NGOs, Chambers of Agriculture, Agricultural Extension Consultancy firms and
independent consultants along with the Ministry of Agriculture. According to the regulation,
agricultural engineers working in public sector but want to be consultants and the independent
consultants who would provide services to farms, farmers’ organizations and the firms that
purchase products from the farms had to participate in a in-service training and certificate
program. This requirement has been abolished by an amendment to regulation enacted on 31
march 2010. According to the amendment, the candidates will take an exam organized by the
Ministry of Agriculture without having to participate in the certificate program. The passing grade
in this exam is 70 out of 100.
Key Words: Turkish Agricultural Extension, Agricultural Extension and Consultancy Services,
Regulation.
1
2
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240 Erzurum.
Tekman Tarım Đlçe Müdürlüğü, Erzurum.
597
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1.GĐRĐŞ
Tarımsal Yayım, hemen hemen tüm dünyada başta üreticiler olmak üzere kırsal
kesimde yaşayan insanlara, bilimsel araştırma sonuçlarını ve yeni teknolojileri aktarmak
suretiyle onların sosyal, kültürel ve ekonomik açılardan gelişmelerine yönelik okul-dışı
ve gönüllülük esasına dayalı eğitimsel bir süreç olarak algılanmaktadır (Yurttaş ve Atsan
2007). Dünya nüfusunun sürekli olarak artması beslenme konusunun geçmişte ve
günümüzde olduğu gibi gelecekte de önemli bir sorun olacağını ortaya koymaktadır.
Dünya nüfusunun hızlı artışına karşın beslenme kaynaklarının temini açısından stratejik
öneme sahip olan tarım sektöründe tarım alanlarının artırılamaması, sektörde sahip
olunan kaynakların daha verimli kullanımını zorunlu kılmaktadır Kaynakların daha
verimli bir şekilde kullanılması ise üreticilerin eğitim düzeylerinin artmasına, sorun
çözme yeteneklerinin gelişmesine, kullandıkları mevcut tarım teknikleri ve teknolojilerine
göre üstünlüğü kanıtlanmış teknikleri ve teknolojileri kullanmalarına bağlıdır
(Özçatalbaş, 1999 ).
Avrupa Birliği ülkelerinde kamu yayım sisteminin verimsiz ve etkisiz olduğu
anlaşıldığından yayım hizmetlerinin özelleştirilmesi düşünülmüş ve bu büyük ölçüde
gerçekleştirilmiştir. Bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ziraat odaları, üretici birlikleri
ve özel tarımsal danışmanlık birimleri önemli rol ve işlevlere sahiptir. Üretime yönelik
araştırma ve yayım faaliyetleri ve bilginin çiftçilere ulaştırılması işlemleri, esas olarak
çiftçi birlikleri ve özel danışmanlık birimleri tarafından gerçekleştirilmektedir
(Özçatalbaş ve ark., 2010).
Türkiye’de de uzun yıllardır kamu tarafından yürütülen Tarımsal Yayım ve
Danışmanlık (TYD) Hizmetleri, 5488 Sayılı Tarım Kanunu ile yeniden düzenlenmiştir. 8
Nisan 2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 9. maddesine dayanılarak hazırlanan
ve 8 Eylül 2006 tarihinde yürürlüğe giren “TYD Hizmetlerinin Düzenlemesine Dair
Yönetmelik” ile Türkiye’de tarımsal yayım hizmetlerinin sunulması kamu tekelinden
çıkarılmış, özel sektör ve girişimin de rol almasının yasal yolu açılmıştır (Anonim, 2006a;
Anonim 2006b). Ayrıca bu yönetmelikle, Türkiye’nin Ulusal Yayım Politikasının ana
hatları da çizilmiştir.
2. TARIMSAL YAYIM VE DANIŞMANLIK HĐZMETLERĐ YÖNETMELĐĞĐ VE
TARIMSAL YAYIMA ETKĐLERĐ
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKB) tarafından hazırlanan yönetmelik - diğer
birçok yönetmelikte olduğu gibi - başlangıçta pilot il ve bölgeler yerine ülke genelinde
uygulamaya konulduğundan dolayı sık sık çeşitli değişikliklere (hatta iptale) uğramak
durumunda kalmıştır. Bu durum hem tarım danışmanlarının hem de bu hizmeti sunacak
olan birimlerin kafalarının karışmasına yol açmıştır.
2.1. Amaç
Yönetmeliğin amacı (Madde 1),” tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve
yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması ile ilgili
usul ve esasları belirlemek olarak” ifade edilmiştir. Geçmişte de kim tarafından, nasıl ve
hata durumunda yaptırımının ne olacağı ve kim tarafından sorumluluğun sahiplenileceği
belli olmayacak şekilde yürütülen yayım faaliyetleri bu yönetmelikle hukuki bir zemine
oturtulmuştur.
2.2. Araştırma Yayım ve Çiftçi Bağının Güçlendirilmesi
Yönetmeliğin 6. Maddesi’nde TKB tarımsal araştırma, yayım ve eğitim
fonksiyonlarını yerine getiren kuruluşlar arasında işbirliğini sağlamaya yönelik tedbirleri
alır şeklinde belirtilmiştir. Araştırma, Yayım ve çiftçi arasında mutlaka bir organik bağın
olması gerektiği ancak bunun ülkemizde bir türlü sağlanamadığı sıklıkla tüm yayımcılar
598
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
tarafından her türlü platformda dile getirilen önemli bir konudur. Yönetmelikte bu hususa
yer verilmesi yayım çalışmalarının başarısı açısından oldukça olumlu bir karar olmakla
birlikte, bu bağın nasıl sağlanacağının net bir şekilde ifade edilmemesi önemli bir
eksikliktir.
2.3. TYD Merkez ve Đl Teknik Komitelerinin Kurulması
Yönetmeliğin üçüncü bölümünde (Madde7-12) TYD Merkez ve Đl Teknik
Komitelerinin oluşturulması çok önemli bir adım olmakla birlikte hem TKB
Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü-TEDGEM’in sorumluluğundaki Merkez
Teknik Komitesi’nin hem de Tarım Đl Müdürlükleri sorumluluğunda çalışacak olan Đl
Teknik Komiteleri’nin çalışmalarını etkin yürütmesi gerekir. Çünkü bu komiteler ulusal
düzeyde tarımsal yayım/danışmanlık politika ve stratejilerini belirlemek ve yerel düzeyde
ise, faaliyet gösteren kamu dışı yayım ve danışmanlık hizmeti veren kişi ve kuruluşların
hizmet kalitesi ve etkinliğinin artırılması ve denetimini sağlamak gibi çok önemli
görevler üstlenmişlerdir.
2.4. Tarım Yayımcısı/Danışmanının Görevleri
Yönetmelikte Tarım Yayımcısı; TKB ve teşkilatlarında yayım hizmeti görevini
yürüten ve yönetmelik kapsamında sertifikalandırılmış kişileri, Tarım Danışmanı ise
STK’larda, ziraat odalarında ve tarımsal danışmanlık şirketlerinde istihdam edilen veya
tarımsal danışmanlık hizmeti yürütmek üzere kendi nam ve hesabına çalışan ve
yönetmelik kapsamında sertifikalandırılmış kişileri ifade etmektedir. Yönetmeliğin
beşinci bölümünde tarım yayımcısı/danışmanının görevleri şu şekilde yer almaktadır:
a) Üretimin her aşamasında göreviyle ilgili konularda tarımsal işletme sahiplerine
veya hizmet verdiği diğer birimlere gerekli bilgi ve becerileri kazandırmak,
gerektiğinde ilgili mevzuata uygun tarımsal uygulamalar yapmak,
b) Bitkisel ve hayvansal üretime yönelik sürdürülebilir üretim teknikleri konusunda
her türlü bilgi ve yeni teknolojinin hedef kitleye ulaştırılmasını sağlamak,
c) Çevrenin, doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunması için tarımsal
işletme sahiplerini ve hedef kitleyi bilgilendirmek,
d) ç) Tarımsal işletmelerin daha rekabetçi bir yapıya kavuşturulması ve etkin bir
şekilde ürün ve hizmet pazarına yönelmelerine katkıda bulunmak,
e) Đşletme ekonomisi yayımı/danışmanlığı yapmak, gerekli tavsiyelerde bulunmak,
f) Đşletmelerin ekonomik analizleri, gelişim planlamaları, iş ve sermaye
verimliliğinin iyileştirilmesi ve aile işletmelerine özgü sorunlar, ev ekonomisi ve
mekanizasyon konularında yayım/danışmanlık yapmak,
g) Tarımda çalışanların mesleklerini daha iyi yapmaları için, gerekli kişisel gelişim
ve girişimcilik eğitimlerini yapmak,
h) Görevli olduğu konularla ilgili olarak düzenlenecek eğitimlere katılmak,
i) ğ) Yayım/danışmanlık faaliyetlerinde basılı ve sesli ve görüntülü kitle yayım
vasıtalarından yararlanmak ve bunları hazırlamak ve hazırlanmasına katkıda
bulunmak,
j) Tarımsal yayım ve danışmanlık faaliyetleriyle ilgili veri toplamak, kayıt tutmak,
k) ı) Tarımsal üretimi kayıt ve kontrol altına alacak belgelerin düzenlenmesini
sağlamak,
l) Üretici örgütlenmesi konusunda çalışmalar yapmak.
Görüldüğü gibi yönetmeliğin Tarım Danışmanlarına üreticiler, modern tarımsal
işletme faaliyetlerinin benimsetilmesi, çevre ve doğal kaynakların korunması ve
pazarlama vb. açısından çok önemli yüklediği görülmektedir. Bu görevlerin yerine
getirilebilmesi için Tarım Danışmanlığı sisteminin etkili ve iyi çalışır bir sistem haline
getirilmesi önemlidir. Yukarıdaki görevleri yerine getirmek için Tarım Danışmanı olarak
görev alacak kişilere yönetmelikte, Tarım Danışmanı Sertifikası alabilmek için üç haftalık
599
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
(120 saat) bir eğitim öngörülmüştü. TKB yetkilileri bu süre çok az, önce 3 ay, sonra 6 ay
olmalı derlerken, yönetmelik 31 Mart 2010 ve 27538 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan
birbirinin zıttı yeni bir yönetmelikle (☺), yayım metodolojisine uygun olmayan
"Merkezi Sınav Sistemine" geçilmiş ve 24 Ekim 2010 tarihinde Uluslararası Tarımsal
Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde (UTEM) ilk sınavın yapılacak olduğu da ilan edilmiştir
(Anonim 2010a). Yukarıdaki görevleri yerine getirmesi beklenen tarım danışmanlarının,
kapsamlı bir eğitim almadan bu görevleri nasıl başaracağı oldukça düşündürücüdür.
TKB’nın yapmış olduğu bu değişiklikleri en güzel ifade eden deyim herhalde, “bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu” deyimidir olsa gerek.
2.5. Tarımsal Danışmanlık Hizmeti Sunacak Kişi ve Kuruluşlar ve Bunların
Denetlenmesi ve Desteklenmesi
TYD Yönetmeliğinin yedinci bölümünde tarımsal danışmanlık hizmeti sunacak
kişi ve kuruluşlar (Anonim 2010b);
a-Bünyesinde danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları,
b-Tarımsal danışmanlık dernekleri/vakıfları,
c-Tarımsal danışmanlık şirketleri,
ç- Serbest tarım danışmanları.
Yönetmelikte, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de çoğunlukla olduğu gibi ziraat
odalarının ve diğer üretici kuruluşlarının da yayım ve danışmanlık hizmetlerinin
sunulmasında etkin rol almalarına yönelik amaçlar da yer almaktadır. Yönetmelikte
tarımsal danışmanlık hizmetlerini sunacak kişi ve kuruluşlar içinde “Bünyelerinde
danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları” olarak ifade edilmektedir.
Ancak bu birimlerin kendilerinden beklenen işlevi yerine getirebilmeleri için mevcut
koşulların iyileştirilmesi ve uygun desteklerin geliştirilmesinin önemli olacağı
söylenebilir (Özçatalbaş ve ark., 2010).
Yönetmeliğin sekizinci bölümünde yer alan, tarımsal danışmanlık hizmetlerini
sunacak kişi ve kuruluşların çalışma ve sorumlulukları kapsamındaki görevlerini
yapmaması sonucu örneğin; hatalı tavsiye, uygulama ve görevi ihmal sonucu, üreticilerin
uğrayacağı zararlardan, tavsiyeyi yapan tarımsal danışmanlık hizmeti sunan kişi ve
kuruluşlarla tarımsal işletme sahipleri sorumlu olacaktır şeklindeki hükümler zararın
tazmini ve sorumluların cezasız kalmaması açısından olumlu bir husustur. Geçmişte
hatalı tavsiye sonucu üreticilerin tarımsal üretimde karşılaştıkları zararlar hep sineye
çekilmiş iken, yönetmelikteki bu düzenleme ile artık sorumlular cezasız kalmayacaktır.
Yönetmeliğin dokuzuncu bölümünde ise; Tarımsal danışmanlık sisteminin
etkinliğini artırmak için hazırlanan ''Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerine
Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ”ile üreticilerin, tarımsal danışmanlık
hizmeti veren tarımsal danışmanlık şirketlerinin, serbest tarım danışmanlarının, üretici
örgütlerinin, ziraat odalarının ve tarımsal danışmanlık dernek ve vakıflarından hizmet
satın alması yani destekleme konusu düzenlenmiştir (Anonim, 2010b). Tebliğ
kapsamında belirtilen kriterlere (çiftçi kayıt sistemi, hayvan kayıt sistemi, örtü altı kayıt
sistemi, su ürünleri kayıt sistemi, arıcılık kayıt sistemi ve koyun-keçi kayıt sistemlerinden
en az birine kayıtlı olmak) sahip tarımsal işletmelere 2010 yılında 500 TL destekleme
ödemesi3 yapılacaktır. Bu desteklerden ise “örtü altında en az 3 dekar, bağ-bahçede en az
10 dekar, tarla ziraatında kuruda en az 150 dekar, suluda en az 50 dekar alanda üretim
yapmak, hayvancılıkta; süt sığırcılığı yapan işletmelerde en az 20 baş sığır, besi sığırcılığı
3
TKB’ndan alınan verilere göre, 2009 yılı desteği 225 TL olup yaklaşık 3 bin üretici bu destekten
yararlanmış, toplam 1 milyon TL ödeme yapılmıştır.
600
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yapan işletmelerde en az 50 baş sığır ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde en az 100
küçükbaş hayvana, arıcılık yapanlarda ise en az 50 adet arı kolonisine sahip olmak” gibi
kriterlerden en az birisine haiz olan işletmeler yararlanabilecektir.
Görüldüğü gibi danışmanlık sisteminin gelişmesi ve etkinliğinin artırılması için
gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar da dikkate alınarak bir teşvik sistemi oluşturulması
oldukça yerinde bir uygulama olmakla birlikte, verilecek olan bu teşvikin hem hizmeti
alan üretici hem de hizmeti veren danışmana uygun miktarlarda verilmesi doğru olacaktır.
Ancak ülke genelinde üç haftalık eğitim kursuna katılarak sertifika almış olan tarım
danışmanı sayıları4 dikkate alındığında ilk üç sırayı Akdeniz, Ege ve Đç Anadolu Bölgesi
almaktadır. Danışmanlık sisteminin - yoğun bir şekilde danışmanlık faaliyetlerinin bilfiil
yürüdüğü - Akdeniz ve Ege Bölgesi başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu ve Marmara
Bölgesinde de gelişme göstermesi beklenmektedir.
3. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Dünya genelinde ve özellikle Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yürütülen
müzakere görüşmeleri kapsamında yaşanan gelişmeler ve yine TKB’nın hantal yapısı
sonucu kamu yayımında karşılaşılan sorunların çözümünde marjinal sınıra gelinmesi
sonucu TYD yönetmeliği hazırlanarak yayım sisteminin hukuki altyapısının
oluşturulmuştur. Yönetmelikle ilk kez yayım/danışmanlık hizmetlerinin yasal olarak
tanımı yapılmış ve yönetmelik, tarımsal danışmanlık hizmetlerinin düzenlenmesi,
denetlenmesi ve desteklenmesi konusunda Türk Tarımsal Yayımına bir yenilik
getirmiştir. Fakat yukarıda belirtildiği üzere yönetmeliğin getirmiş olduğu olumlu
gelişmelerle birlikte aksayan yönleri de mevcuttur. Bu aksayan yönlerin giderilmesi ve
sistemin daha da etkin bir şekilde çalışması için gerekli önlemler aşağıdaki gibi
sıralanabilir:
1. Tarımsal danışmanlıkla ilgili mevzuatın sürekli ve birbirine zıt bir şekilde
değiştirilmemesi, değişiklik yapılırken de konu ile ilgili uzman kişi ve kurumların
eleştiri ve önerilerinin dikkate alınması oldukça önemlidir.
2. Yönetmelikte yer alan tarımsal araştırma, yayım ve çiftçi bağının ne şekilde
güçlendirileceği yönetmelikte açıkça belirtilmeli ve bu bağın kurulması için
gerekli olan yasal düzenlemeler bir an önce gerçekleştirilmelidir.
3. Tarım danışmanlarının desteklenmesi konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç
bulunmaktadır. Desteğin sadece üreticilere değil aynı zamanda tarım danışmanına
da direkt olarak verilmesi sistemin gelişmesi açısından oldukça önemli bir
konudur. Yine bu kapsamda desteklemenin işletme başına değil de birim alana
göre yapılması ve ödenecek miktarında mutlaka artırılması gerekir.
4. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık eğitimleriyle tarım danışmanlarının teknik
bilgilerini üreticilere aktarmada ve onları ikna etmede karşılaştıkları sorunları
çözme amaçlanmıştı. Ancak son yapılan değişiklikle danışmanlık eğitimleri
tamamen kaldırılmış ve merkezi sınav sistemi getirilmiştir. Danışmanların
bilgilerinin güncellenmesi, kişisel gelişim, iletişim ve yayım teknikleri
konularındaki bilgi ve becerilerinin artırıldıktan sonra üreticilere hizmet
vermeleri için eğitim programının içeriğinin geliştirilerek mutlaka yeniden
düzenlemesi gerekir.
5. Danışmanlık sisteminin etkinliğini artırabilmek için gelişmiş ülkelerdeki benzer
sistemler incelenerek, aynısı alıp uygulama yerine ülkemiz koşullarını (tarımsal
4
Ocak 2010 itibariyle TKB’ndan alınan verilere göre %28’i Akdeniz Bölgesi , %26’sı Ege Bölgesi , %20’si
Đç Anadolu, %10’u Güneydoğu Anadolu Bölgesi, %7’si Marmara Bölgesi, %6’sı Karadeniz Bölgesi ve %3’ü
ise Doğu Anadolu Bölgesi’nde olmak üzere düzenlenen kurslar sonucu toplam 4344 kişi tarım danışmanı
sertifikası almaya hak kazanmıştır.
601
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
işletmeler, üreticiler ve teknik elemanların mevcut durumları, sorunlar ve
deneyimler vb.) dikkate alarak yeni bir model geliştirmek daha doğru olacaktır.
6. Ülkemizde tarım danışmanlarına önlisans ve lisans dönemlerinde gerekli olan
tarım danışmanlığı ve yayımla ilgili bilgi ve becerileri kazandırmak için yeterli
altyapı mevcut değildir. Özellikle Veteriner Hekim, Veteriner Sağlık Tekniker ve
Teknisyenlerinde bilgi ve beceri noksanlığı çok daha büyüktür. Önlisans ve lisans
eğitim müfredatlarına, bir tarım danışmanının sahip olması gereken konularla
ilgili hususların ilave edilmesi gerekir.
7. Danışmanlık sisteminin etkinliği ve sürdürülebilirliği açısından yayımcı ve
danışmanların en son teknolojik gelişme ve araştırma sonuçlarının yer aldığı
eğitim programlarıyla bilgileri sürekli güncellenmelidir.
KAYNAKÇA
Anonim 2006a. Tarım Kanunu, 5488 sayılı 18 Nisan 2006, T.C.Başbakanlık Mevzuatı
Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, http://www.mevzuat.gov.tr
/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5488&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0
(10.08.2010)
Anonim 2006b.Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlemesine Dair
Yönetmelik, 8 Eylül 2006, http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/27149.html
(11.08.2010).
Anonim 2010a, Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 31 Mart 2010, Resmi
Gazete, Sayı: 27538, Ankara.
Anonim 2010b, Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğ, 27 Mayıs 2010, Resmî Gazete Sayı:27593, Ankara.
Özçatalbaş, O., 1999. Tarımsal Yayım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dergisi: Tarım ve
Köy, Sayı: 125, Ankara.
Özçatalbaş, O., Budak, D.B., Boz, Đ., ve Karaturhan, B., 2010. Türkiye’de Tarım
Danışmanlığı Sisteminin Geliştirilmesine Yönelik Önlemler, Ziraat
Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak, Ankara.
Yurttaş, Z. ve. Atsan T., 2007. Tarımsal Yayım ve Đletişim Teknikleri, Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No: 67, Atatürk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi
Ofset
Tesisi,
Erzurum.
602
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Yayım’a Yeni Bir Yaklaşım: Đnsancıl Tarımsal Yayım
Yaşar AKTAŞ1, Fatma ÖCAL KARA2, Alper DEMĐRDÖĞEN2
ÖZET
Bu çalışmada, tarımsal yayım olgusu için yeni bir anlayış geliştirilmiştir. Bu çözümlemenin amacı,
kuramsal bir çerçeve ekseninde geliştirilen ölçütler ışığında, yeni bir tarımsal yayım yaklaşımı
oluşturmak; bu tarımsal yayım anlayışı ve uygulamasına yeni bir bakış açısını tartışmaya
sunmaktır. Geleneksel Tarımsal Yayım Anlayışı’nda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKB)
bürokratları, taşradaki kuruluş yetkilileri ve tarımsal yayım alanındaki bilim insanları, tarımsal
yayım çalışmasını, üretici insanı eğitilecek bir nesne olarak görmektedir. Önerilen yeni yaklaşıma
göre ise, tarımsal üretici insanlar, düşünen, sorgulayan, usunu kullanan, kararlar alan ve kararların
sonuçlarına bilinçli katlanan, etkileşim özelliği olan ve birlikte eşit düzeyde çalışabilecek insan
olduğundan bir özne olarak görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’deki tarımsal yayım uygulaması
ve anlayışı ile “Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaklaşımı” tarımsal yayımın tanımı, felsefe, yöntem,
üretici-yayman ilişkileri gibi ana ölçütler temel alınıp kuramsal bir çerçevede çözümlenmiştir.
Anahtar sözcükler: Đnsancıl tarımsal yayım anlayışı, özne-özne ilişkisi
A New Approach To Agrıcultural Extensıon: Humanıtarıan Agrıcultural Extensıon
ABSTRACT
In this study, a new concept for agricultural extension is developed. The purpose of this analysis,
in the light of criteria developed on the basis of a theoretical framework, is to create a new
agricultural extension approach and to provide an environment for a discussion of this
understanding. Traditional agricultural extension approach (typically performed by the bureaucrats
from the Ministry of Agriculture and Rural Affairs, its country side representatives, and the
scholars working in the field) describes the producer as an object to be trained. On the contrary,
the new approach proposed sees the producer as a subject who can think, question, behave
rationally, take decisions and consciously tolerate the consequences of these decisions, act
interactively and harmoniously in a team work etc. In this context, both approaches of the
“traditional agricultural extension” and “humanitarian agricultural extension” are analyzed and
compared theoretically on the basis of main criteria such as the definition of agricultural extension,
philosophy, methods and producer-extentionist relations.
Key Words: Humanitarian Understanding of Agricultural Extension, subject-subject relation
1. GĐRĐŞ
Bu çalışmada, tarımsal yayım anlayışına yeni bir gözle bakmaya çalışılacaktır.
Başka gözle bakmayı gerektiren pek çok neden vardır. Birincisi Đngiltere’de başlayıp
abd’de kurumlaşıp oradan diğer ülkelere ihraç edilen tarımsal yayımın toplumsal üretim
boyutu, dünyada değişen ekonomik, toplumsal yapıyla uyumlu duruma getirilmesi bir
gereksinime dönüşmüştür. Örneğin yalnızca birim alandan alınan verimi yükselterek
üreticilerin gönencini yükseltmenin olanaklı olmaktan çıktığı görülmektedir. Yerküre,
çevre ve yoksul üretici kesimleri varolan toplumsal ekonomik düzenden büyük zararlar
görmektedir.
Đkincisi ise, dünyada, özellikle ab ülkelerindeki, bütünleşme ve uyumla ilintilidir.
Bu özellikle ab ile yapılan müzakereler sonucunda belirlenen “Tarımsal Yayım”
hizmetinin özelleştirilmesi bağlamında daha da önemli bir yer edinmektedir. Yeni bir
örgütlenme biçimi, çalışma yöntemi ortaya çıkacaktır. Yayım eyleminin metalaştırılması,
yani alınıp satılan bir nesne özelliğine sokulması önemli toplumsal-ekinsel sorunları da
ortaya çıkaracaktır. Türkiye’de tarımsal yayım anlayışı; örgütlenmesi, yürütülmesi ab ile
uyumlaşması zorunluluk haline getirilmiştir. Bu çapraz uyumlaştırma zorunluluğu,
1
2
Kastamonu Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Kastamonu
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Osmanbey Yerleşkesi, Şanlıurfa
603
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
tarımsal yayım varlığını şimdiye değinki biçimiyle sürdüremeyeceğine ilişkin bir gösterge
değil midir?
Tarımsal yayım çalışmasının Türkiye tarımının doğal gelişim sürecinden oluşan
bir etkinlik değildir. Diğer deyişle kendi kültürümüzün bir ürünü değil, tersine abd’den
ithal edilmiştir (Aktaş, 1976, S.5-6). Ayrıca Bu kavramın, gerek Tarım Bakanlığı, gerekse
ziraat fakültelerinde de bilimsel anlamda şimdiye değin gereğince, Türkiye gerçekleri
temelinde içi doldurulamadığından, Tarım Bakanlığı ve ziraat fakültelerinde önem ve
anlamının hala yeterince anlaşıldığını ileri sürmek çok zordur. Örneğin tarımsal yayım
çalışma ve felsefesinde, insan öğesinin gereğince yer bulduğu dillendirilebilir mi?
Kuşkusuz bu bağlamda Tarımsal Yayım Bilimdalı ile ilgili bilim insanları olarak anlamlı
bir sorumluluğumuzun bulunduğuna gönderme yapmak gerekmez mi?
Tarımsal Yayım’a yeni bir gözle bakma, varolan tarımsal yayımın tanımı, felsefe,
yöntem, üretici-yayman ilişkileri3 gibi ana özellikler ölçüt olarak ele alınıp kuramsal bir
çerçevede çözümlenecektir. Kısaca, varolan tarımsal yayım anlayışı4 ve uygulamasındaki
özellikleri algılayıp bu modelin üzerine kuramsal bir çerçeve ekseninde geliştirilen
ölçütler bağlamında yeni bir tarımsal yayım yaklaşımı oluşturmak amaçlanmıştır. Laborit,
(1996) ilerlemenin öteden beri, varolan yapılara dayanarak yeni yapılar yaratılmasıyla
gerçekleştiğine değinmektedir.
2. TARIMSAL YAYIM’IN TANIMI VE DEĞERLENDĐRĐLMESĐ
Özgün bir “Tarımsal Yayım” yaklaşımının anlaşılabilmesi için Tarımsal
Yayım’ın tanımı, anlayışı, yöntemi vb. özellikler için yabancı ve Türkçe varolan yazılı
kaynaklar5 incelendiğinde tanımların, Türkiye koşullarında oluşturulmuş bilimsel bir
anlayışın ürünü olmaktan çok, yabancı dildeki kaynakların önemli oranda Türkçe söylemi
izlemini vermektedir. Ayrıca, bu tanımlarda sözü edildiği anlamda, Türkiye’de yayım
eyleminin yürütüldüğünün söylenmesi de zordur. Son çözümlemede tanımlarda,
birbirinden görece farklı sözcükler kullanılsa da, tümünün özdeş bir bakış açısının bir
ürünü olduğu söylenebilir. Bu da doğal olarak yeni bir bakış açısı oluşturma gereğini
gündeme getirmektedir. Bu tanımlarda göze çarpan dört özellik bulunmaktadır:
Tarımsal Yayım’ın amaç ve işlev özelliği açısından yapılmıştır.
Özetle tüm tanımlarda ortak bir nitelik göze çarpmaktadır. Bu da kamu tarımsal
yayım örgütü (TKB) ve onun etkinliği açısından bakılmasıdır. Tarımsal
yayıma, hükümetlerin tarım politikaları için siyasal bir araç rolü biçilmiştir.6
Bu tanımlarda vurgulanan önemli diğer bir özellik Tarımsal Yayım’ın bir
sistem olarak görülmesidir. Ancak bunun ne anlama geldiği konusu
açıklanmamaktadır.
Tarımsal Yayım’ın diğer özelliklerine (felsefe, yöntem, üretici katılımı vb.)
değinilmemektedir.
Ayrıca TKB’nin tarımsal yayım çalışmasında “teknoloji transferi”, “eğitme” gibi
özellikler ön plana çıkmaktadır.
3. TARIMSAL YAYIM’IN FELSEFESĐ VE ÇÖZÜMLENMESĐ
Felsefe çok genel tanımıyla olgulara bir bakış, bir duruşu dile getirmektedir. Bu
bölümde de TKB’nin üreticiye nasıl baktığı ve üreticinin sorununu kimin belirlediği
sorularına yanıt aranacaktır.
3
Aksinn, (1988) her yaklaşımda bulunması gereken özelliklere bizden farklı biçimde değinmektedir.
Şimdiye değin varolan ve uygulanan tüm modeller, bu çalışmada geleneksel tarımsal yayım anlayışı olarak görülmektedir.
5
Kelsey ve Hearne 1949; Vilson ve Gallup 1955; Maunder, 1973; Albrecht 1969;.van den Ban ve Havkins 1996; Svanson
ve Claar 1984Taluğ ve Tatlıdil,1993; Kumuk, 1995;Yurttaş 2000; Cinemre ve Demiryürek, 2002
6
Bu özellik, van den Ban ve Havkins (1996) ve Svanson’da (1990) çok belirgindir.
4
604
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
3.1. Tarımsal Üretici Nesne Midir?
TKB bürokratları, taşradaki kuruluş yetkilileri ve daha önemlisi ziraat
fakültelerinde tarımsal yayım alanındaki bilim adamları, tarımsal yayım çalışmasını,
üretici insanı eğitilecek bir nesne olarak görmektedir. Nesne ne demektir? Nesne,
üzerinde hesapların yapıldığı yani kendisinin müdahale şansının bulunmamasıdır. Bu
duruşun temelinde, TKB ve konu uzmanlarının üreticiyi algılama biçimi ya da tarihsel
gerçeğin olabileceği düşünülebilir: Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devletin tarımsal
üreticilere bakışı, varolan eşitsizlik ortamını düzeltme ve tarımsal üreticiyi özne olarak
görme çabaları, (örneğin toprak reformu girişimleri, Köy Enstitüleri gibi) yerel güç
odaklarınca sürekli köreltilmiştir.7 Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası üreticileri nesne
olarak görme iyice koyulaşmış; dahası bilinçli olarak algılanmaya başlamıştır.
3.2. Çözülmesi Öngörülen Sorunu Kim Belirlemektedir?
Üretici insanın nesne olarak görülmesinin sonucu olarak, onların sorunlarının ne
olduğuna TKB belirleyip karar vermektedir. Taşradaki kuruluşları da bir araç olarak bunu
kırsal alan insanlarına aktarmaya çalışmaktadır. Sorun böyle belirlenince, çözümü de yine
TKB’ce saptanmaktadır. Özetle devletin bir kurumu, yönetim organı olan TKB ve taşra
kuruluşlarının, ataerkil bir baba anlayışıyla hareket ettiği savı ileri sürülebilir8.
Tarımsal yayım projelerinde sürdürülebilirlik, başarı ve diğer etkenlerle birlikte,
yukarıda iki özellikte dile getirilen (Üreticiyi nesne olarak görme; sorunu ve çözümünü
onun adına belirleyip çözme girişimi) anlayışla yakından ilintilidir.
Üreticilerin nesne olarak görme ve sorunun çözümünü onun adına belirleme, son
çözümlemede üreticilere güvenmemenin bir kanıtı değil midir? Kaldı ki, TKB yaymanı
da bir nesne olarak görmektedir.
4. TARIMSAL YAYIM ÇALIŞMA YÖNTEM ANLAYIŞI NEDĐR?
Yukarıda ana özellikleri sunulan TKB’nin üreticilere bakış açısı, yayım
felsefesini bütünleme bakımından uygulanan yöntemini de açıklığa kavuşmasında yararlı
olabilir. Tarımsal yayım, Türkiye’de uygulamada yaygın olarak enformasyon (bilgi),
teknoloji aktarma biçiminde anlaşılıp kullanılmaktadır. Oysa bu, herkesin doğru bildiği
bir yanlıştır.
Tarım il müdürlüklerinde tarımsal yayım hizmeti, araştırma kurumlarında
sorunlarla ilgili olarak elde edilen sonuçların tarımsal üreticilere aktarma işlemi olarak
görülmektedir. “Okul dışı” ve “eğitsel bir süreç” olarak nitelendirmektedir. Bu iki
niteleme de ister istemez, bilgi ve teknoloji transferi sürecini anımsatmaktadır. Çünkü
öğretimin temelinde enformasyon, teknoloji transferi bulunmaktadır. Araştırma
kuruluşlarından9 sağlanan en ileri bilgi ve teknikleri üreticiye sunma olayı bir teknoloji
transferi işlemi olarak tanımlanabilir. Başka deyişle, bu bir yayım etkinliği değil, tam tersi
bir öğretme eylemidir. Böylesi bir yayım çalışma yöntemi, üreticiyi nesne olarak görme
anlayışının yöntem konusundaki doğal uzantısıdır. Bu tür bilgi ve teknikler üreticiye
iletildiğinde, üreticinin ilgi göstermediği de yaygın olarak bilinmektedir. Çünkü üreticinin
bu tür bilgilere gereksinmesi yoktur; üreticinin ivedi sorununa çözüm getirmemektedir.
TKB’nin sorun olarak gördüğü konuyu, üretici sorun olarak algılamamaktadır10. Bunun
sonuçları, üç özellikte dillendirilebilir:
7
Kinyas Kartal yıllar sonra yaptığı açıklamada, Köy Enstitüleri’nin yerel güç odaklarının hükümet üzerinde
olan denetimini azaltacağından karşı çıktıkları belirtmiştir. Bakınız: Eşme: 2009
8
Devlet, tarımsal üretici ilişkisi, özellikle tıp yazılı kaynaklarında hekim-hasta ilişkisini açıklayan “Babacan
model”e benzetilebilir. Çünkü hekim yerini devlet, hastanın yerini de kırsal alandaki mahrumiyet koşullarına
mahkum, eğitimsiz, ülke ekonomisi, toplumundan kopuk tarımsal üreticiler almaktadır.
9
Ayrıca, uygulamada tarımsal yayım örgütünün araştırma kuruluşlarıyla bu anlamdaki ilişkisi düzensiz ve
işbirliği işlevsizdir.
10
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Aktaş, 2000
605
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Yayman üretici etkileşim ve etkisi olumsuzdur.
Maliyet yüksektir.
Đnsan öğesinin geliştirilmediğinden üretim tekniğinin ilerlemesi kör topaldır.
Bize göre tarımsal yayım çalışmasının yöntemi, kesinlikle enformasyon/teknoloji
aktarma değildir11. Üretici insanın geliştirilip yetişmiş özgür bir güç durumuna gelmesini
bir amaç olarak görme, tarımsal yayım anlayışımızın denektaşıdır. Özetle TKB’nin, kendi
çalışma felsefesini, eylemini sorgulama ve üreticiyi doğru değerlendirme gereksinmesinin
olduğu savlanabilir mi?
Đnsanı nesne olarak gören bir yayım anlayışından katılımcı bir yaklaşım
beklenebilir mi?
Bu soruya iki bağlamda yanıt aranabilir. Đlk olarak erk sahipleri, katılımcı bir
tarımsal yayım hizmetine sonuçları bakımından, tarihsel deneyimler ışığında, olumsuz
bakmaktadırlar.
Đkinci olarak üreticiyi nesne olarak gören anlayış, ayrımcılığa ağırlık verir.
Örneğin “örnek çiftçilerle” çalışmayı önemser. Kimdir bu örnek çiftçi? Çoğunlukla orta
üstü büyük işletme sahipleridir. Diğerlerine göre daha seçkin, eğitimli, statüsü yüksek vb
özellikleri vardır. Daha iyi çiftçidirler! Örnek olarak seçilmeyen üreticiler, çoğunlukla
küçük işletme sahibi, eğitimi, toplumsal konumu, iletişim ilişkileri cılız olanlardır.
Böylesi bir ayrım ve uygulanan yayım çalışması sonucunda büyük işletmelerin
ileri uygulamalarını örnek alınması istenen küçük üreticiler, çoğunlukla ellerindeki tek
dayanakları olan küçük işletmelerini yitirirler.
Geleneksel yayım anlayışı, insanın gönencini yükseltmeyi öngörürse de insanı
özgürleştirmeyi amaçlamaz. Bu biçimiyle geleneksel yayım anlayışı, kırsal toplum
ilişkilerinin demokratikleşmesine katkıda bulunabilir mi? Tüm bunlar, kamuca yürütülen
yayım hizmetinin niçin başarılı olamadığına da işaret etmemekte midir?
Özetle tarımsal yayım hizmeti, siyaset dışı bir etkinlikmiş gibi algılanır ve öyle de
sunulur. Oysa tam tersine, tarımsal yayım anamalcı dizgenin bir ürünüdür; varolan siyasal
ve geçerli olan egemenlik ilişkilerini güçlendiren bir etkisi vardır. Burada görünmeyen
amaç, anamalı arttırmak ve ençoğa çıkarmaktır. Örneğin bilgi, tek yanlı aktarıldığında, bu
bir tür hegemonyaya dönüşür. Yayman, üreticiye yararlı olmaz, yalnızca büyük şirketlerin
kazancını artıracak bilgiler dayatılır. Ayrıca, üreticiler üzerinde kurulan baskı, onları
insan olma niteliğinden uzaklaştırır.
5. TÜRKĐYE ĐÇĐN ÖZGÜN BĐR TARIMSAL YAYIM YAKLAŞIM DENEMESĐ
Yaymana ve müşterisi durumunda olan üreticiye bakış felsefesi ve bunların
yaşama geçirilmesinde karşılaşılan sorunlara çözüm getirecek özgün bir Tarımsal Yayım
taslağının oluşturulmasında Albrecht’in (1969) Tarımsal Yayım anlayışı, Eric Berne’nin
(Akkoyun, 2007) “işlemsel çözümleme yaklaşımı”, insanı odağına koyan Alevilik
Bektaşilik (Birdoğan, 1990), Köy Enstitüleri’nin “köyü içten canlandırma”
(Tonguç,1998) ve Freire’nin (1980) “özgürleştirici eğitim” özelliklerinden
yararlanılmıştır.
5.1. Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaklaşımı üretici ve yaymana nasıl bakar?
Đnsancıl Tarımsal Yayım Anlayışı’nın (ĐTYA) ve sürecinin odağında insan vardır.
Ancak insan öğesi, bir yanda insan olarak üreticinin kendisi, toprak mülkiyeti ve diğer
sorunları, yaşantısı, gelişme gizilgücü ile diğer yanda belirlenmiş amaçlar doğrultusunda
iletişim araçlarını kullanan, sorun çözümüne yönelik eğitilmiş bir özne olarak yaymanı
kapsamaktadır. Bu iki insan kümesi, tarımsal yayım sürecinin odağını oluşturmaktadır.
Aralarında özne-özne ilişkisi vardır. Bu ilişki, karşılıklı güvene dayanır.
11
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Özkaya, 1996
606
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal yayım hizmeti, yalnızca hükümetlerin siyasal, bürokratik amaçlarına,
öngörülerine göre değil, tersine tarımsal yayım çalışmasını birlikte çalışacağı tarımsal
üretimi gerçekleştiren insan kümesinin gereksinmesi, sorunları, talepleri doğrultusundaki
düşünce ve eylemleri içermelidir. Ayrıca üreticinin gerek içselleştirdiği toplumsal,
gerekse üretim sürecine bağlı davranışını değiştirmek için güdüleyerek bir girişimci gibi
etkinleşmesine ortam sağlayarak onun gerekli iş, işlem ve davranışları hayata geçirmesini
kolaylaştırmalıdır. Bu anlamda, tarımsal yayım çalışması ile toplumun en alt katında
bulunan üreticinin toplumla, ekonomik yaşamla bütünleşmesine katkı sağlayabilecektir.
Tarımsal yayım çalışması, yukarıda öngörülen amaçlar için yalnızca bir araçtır.
Bizim burada oluşturmaya çalıştığımız tarımsal yayım anlayışının mantığı,
felsefesi Türkiye’de sanat ve eğitim alanlarında altmış yıl önce dile getirilmiştir.
Türkiye’nin yetiştirdiği çok değerli iki büyük insanın, ayrı alanlarda olsa da, özdeş
noktaya yönelik görüşlerini kısaca aşağıda sunmak istiyoruz.
Muhsin Ertuğrul’a “ Oyunlarınız, halk düzeyinin üstünde” biçiminde yakınmalar gelir.
Büyük sanatçı, duyduğu sızlanmalara şu karşılığı verir: “Tiyatroyu, halkın düzeyine
indirmeyi değil, halkı tiyatronun düzeyine yükseltmek gerekir.” (Ertürk, 2006).
Orhan Burian, (Anonim, 2004), 1950’lerde hükümetin başlattığı okuma yazma
kampanyasının başarısı için şu öneride bulunmuştur. ‘Biz sizlere şunları öğretmeye
geldik,’diyerek halka gitmeyiniz; onları türlü yollardan ikna ediniz ki, kendileri, ‘Gelin de
bize şunları öğretin’ desinler.
Burian’ın bu köklü görüşünde de Ertuğrul’un özdeş felsefe ve yaklaşımı
bulunmaktadır. Bu yalın ama köklü tanı, bilim ve sanatta olduğu gibi Tarımsal Yayım
için de doğru yol değil midir? Üreticilerin, TKB taşra örgütlerine başvurarak birim
alandan en ekonomik ürün elde edilmesi tekniklerini “Gelin de bize şunları öğretin”
demesi için gerekli ortam yayman ve üretici arasında gerçekleştirilmesiyle olanaklıdır.
Tarımsal üretici, traktörü ne için istiyorsa, yayımı da onun için istediği gün, yaymandan
bir yarar görmüş olacaktır12. Bu da ancak üretici insanın bir özne olarak algılanması ve
kendi sorunlarının çözümünün ilk adımı olacak olan soru sorma, sorununa çözüm için
yaymana başvurabileceği iklimin oluşturulmasıdır. Böylesi bir ortam oluşturulabilir mi,
sorusu sorulmalıdır. Bize göre, bu ortam oluşturulabilir.
Yukarıda sunulan görüş bağlamında şu çıkarıma varılabilir: Yayman, üreticiyi
üretim sürecinde değiştirmeye çalışması yerine, üreticinin kendisinin değişimini
isteyeceği iklimi oluşturmalıdır. Bu, dış dinamikler yerine, iç dinamikle gerçekleşmelidir.
Bu; insana, yaşama saygı değil midir? Özetle “ĐTYA”, değişimi, dirik biçimde bir anlama
işlevi vardır. Bu değişim dinamiği süreklilik gösterir.
5.2. Tarımsal Üretici Đnsanları Özne Olarak Görmek Ne Demektir?
Özne, ne yaptığını bilendir. Nesne ise, hakkında karar verilendir. Bize göre,
tarımsal üretici insanlar, düşünen, sorgulayan, usunu kullanan, kararlar alan ve kararların
sonuçlarına bilinçli katlanan, etkileşim özelliği olan ve birlikte eşit düzeyde çalışabilecek
insanlardır. Temelinde onun güvenilir olduğuna işaret ettiğinden de öznedir. Oysa yayım
hizmetinin, öncelikle yaratıcı bir özne olarak üreticiyi felsefesinin ve etkinliğinin odağına
yerleştirmesi gereğini savunmaktayız13. Đnsancıl Tarımsal Yayım, üreticinin insan olma
hakkını destekler, üretim sürecinde karar vermede özgürleşmesi ortamını yaratır.
5.3. Niçin Đnsancıl Kavramı?
Burada öncelikle yukarıda sunulan veri ve görüşler bağlamında niçin bir “insancıl
modele” gerek duyulduğu noktası açıklanacaktır.
12
13
Benzer görüşler de Brezilyalı eğitimci Paulo Freire (1980) tarafından da dile getirilmiştir.
Karşılaştırınız: Aktaş, 2002b
607
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şimdilerde bulunduğumuz küreselleşme sürecinde insanlık, insan öğesi
sıradanlaştırılıyor. Devlet eğitim politikaları yetenekli insan yetiştirmeyi gündeminden
çıkarmış görünmektedir. Đnsanlığı, insanı gözden çıkarma bilinçli bir özgörevin
eylemidir. Đnsan öğesinin sönükleşip pörsümesine karşın, insanın öneminin bin kez bile
vurgulanması azdır. Đnsanlar, bu niteliksiz koşullarda insanlıklarını yitirmektedir. Başka
deyişle, küreselleşme özgörevini düzenleyen uygulayanlar da insandır. Ancak bunlar,
evrensel anlamda karar vericilerdir. Toplumu bu insanlık dışına götürme özgörevinden
her türlü kazanç sağlamaktadırlar. Onlar, yığınlardan ayrıdır, onların üstündedirler. Bu
durum şöyle de söylenebilir. Toplumsal, ekonomik, siyasal erki elinde tutan azınlık
topluma, insanlığa verdiğinden daha fazlasını istemektedirler. Bu da insancıllığın bitip
tükenmesi anlamına gelmektedir. Bu uygulamayla yalnızca güncel duruma darbe
vurulmayıp, insanlığa ve gelecek kuşaklara daha doğmadan insanlık dışı bir yaşam biçimi
dayatılmaktadır14. Burada özellikle vurgulanması gereken diğer önemli bir özellik de
şudur: Đnsanlığın, insancıllığın ortadan kaldırılması süreci yığınlarca henüz
algılanmamaktadır. Özünde varolan ve sıradan insan oluşturma sürecinin doğal bir
sonucudur. Đnsancıl özelliklerin beslenmesi, uygarlığın bir göstergesi olarak görülebilir.
Modern çağ denen bu evrede, insanlığın ilkelleştirilmesi ete kemiğe bürünmektedir.
Tarımsal Yayım anlayış ve uygulamalarının bu süreçten olumsuz etkilenmemesi
düşünülemez. Ancak bilim insanı olarak bu insanca olmayan koşullara karşı, insanı
odağına koyan bir Đnsancıl Tarımsal Yayım Anlayışı oluşturma önceliğimiz vardır. Bu,
insanlık borcumuzdur.
Tüm bunlar da üretici ve yaymanın yayım çalışmasında nesne yerine, özne olarak
görülmesiyle düzeltilebilir. Yayman ile üretici diğer deyişle, özneler arası birbirini
karşılıklı anlamaya dayanan bir iletişim oluşturulacaktır. Bu içerik, kendine özgü iletişim
biçim ve koşullarını doğurur. Buna “iletişimsel eylem” demekteyiz. Bu iki özne kümesi
tarafından, eşit yurttaş olarak, tarımsal üretimi etkileyen kararların birlikte alınabileceği
iklim yaratılabilir. Bunu da “özgür karar verme iklimi” olarak tanımlıyoruz.
5.4. Đnsancıl Tarımsal Yayım Anlayışı’nda Đnsanın Yeri Nedir?
Bunlar, öncelikle iki özellikte bir araya getirilecektir.
a) Öncelikle insan doğuştan iyi bir varlık olarak doğar. Ancak yaşadığı toplumsal
koşullar onu iyi ya da kötü olmasına yönlendirir. Bu anlayıştan çıkararak “insan
olumludur” anlayışını ortaya koyan insancıl yaklaşım oluşturulmaya çalışılacaktır.
b) Her insan, ne yaparsa yapsın, kim olursa olsun, değerlidir, anlamlıdır,
önemlidir. Đnsanlar arasında eğitim, ekonomik konumu, bilgi, deneyim vb konularda
farklılıklar vardır. Birinin daha az bilgi ve deneyime sahip olması, ekonomik durumunun
düşük olması onun daha az değerli olduğunu kanıtlamaz. Birer canlı varlık olarak bütün
insanlar birbirine eşittir. Mal, mülk, çok para, unvan da onu, daha iyi insan yapmaz15.
Yayman, insan olarak, üreticiden ne daha iyi, ne de kötüdür. Yalnızca yayman,
üreticiden yaşam alanı, öğretim düzeyi, örgütsel ilişkiler bakımından daha farklıdır.
Önerilen bu yaklaşımda yayman ve üretici iki ayrı insan, ancak eşit iki insan
olarak görülmektedir. Doğuştan her ikisi de dokuz aylıktır. Aralarında bu bakımdan bir
ayrım söz konusu değildir. Tamamen bilgisiz bir insan olamayacağı gibi, her şeyi bilen
bir insan da olamaz. Bir çoban da, bir zootekniste kimi şeyleri kolayca öğretebilir.
Buna da “eşit öğrenme iklimi” denebilir.
14
Bu anlayışın temelinde dünyada tek devlet, tek dil, tek bayrak, tek ordu, tek eğitim sistemi vb. bir dizge
gerçekleştirmenin bulunduğu kimi kaynaklarca dillendirilmektedir.
15
Bu özelliği, Türk halkı tarımsal üretici baba ile oğul arasındaki ilişkide belirgin bir biçimde dile getirmiştir.
“Oğlum vali olamazsın demedim, insan olamazsın dedim.”
608
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5.5. Đnsancıl Tarımsal Yayım Yaklaşımı’nın Uygulamadaki Etkileri Nedir?
Bu değişimler üretici, üretici-yayman ilişkisi ve tarımsal yayım çalışmasının
niteliği gibi üç özellikte dillendirilebilir.
Üreticiler açısından
- Üreticiler, bunun farkına vardıklarında, kendilerini, TKB ve özel danışmanlık
kuruluşlarına, yaymana bakış açılarını değiştirecektir.
- Özne olma durumunda, üretici insanın toplumsal, teknik becerilerinin gelişimi için
gerekli ortam daha kolay oluşturulabilecektir.
- Bu koşullarda üretici, üretim tekniğini geliştirme ve özsorunları ekseninde
örgütlenme için düşünmeye yönelebilecektir.
Üretici yayman ilişkisi açısından
- Özne olma, üreticilerin yaymanla arasındaki kişisel ilişkileri güçlendirir ve kendi
arasındaki kişisel iletişimi de üretim süreci bakımından olumlu etkiler. Böylece
üreticiler, özgüven kazanacak ve üretimle ilgili her tür yeniliğe açık olabilecektir.
- Yayman, üreticiyi kendisine eşdeğer görecek, ondan da yeni şeyler öğrenebileceğini
benimseyecektir. Bu da özgüven kazanma ve güçlendirme sürecini destekleyecektir.
Tarımsal yayım çalışmasının niteliği açısından
- Tarımsal yayım hizmeti üreticiler için yapılan bir etkinlik olmaktan çıkacak, üretici
ile birlikte, üretim için birlikte yapılır niteliği alacaktır.
- Program planlamada üretici, bu sürecin fikir oluşturma aşamasından başlayarak eşit
olarak katılacaktır. Yayım hizmetinin değerlendirilmesi yalnızca bürokratik sayısal
değerlendirme biçiminden sıyrılarak özne olan üretici kümesinin yayım eylemini
değerlendirmesine dönüşecektir. Nitekim yayım çalışması, katılımcı bir nitelik
kazanabilecektir. Böylece yayım çalışmasında göreli demokratik ortamı
doğuracaktır.
6.SONUÇ YERĐNE ÜRETĐCĐ VE YAYMANA ĐLĐŞKĐN VARSAYIMLAR
Üretici ve yaymanların şimdiye değin olan çalışma yöntem ve biçimini
değiştirmesine katkı sağlayacak varsayımlar öncelikle üretici ve yayman bağlamında
dillendirilmiştir.
Üreticilere ilişkin varsayımlar, iki ana varsayım altında ele alınacaktır.
Birinci anavarsayım: Üreticilerin tutuculuğu, ilgisizliği ve yaymanlarla eşit
düzeyde ilişki kuramamasının ana nedeni, TKB’nin üreticileri nesne olarak görmelerinin
sonucu küçümseyen, tarım politikası ve uygulamalarıdır. Alt varsayımlarsa, üç özellikte
dile getirilecektir.
- Üreticiler tutucu mudur?
Tarımsal üreticiler sürekli, yaşam güvencesi veren üretimden kazanç elde
edememe korkusu içinde yaşar. Bu da üreticileri, yeni üretim yöntemlerini, yeni ürünleri
sınarken temkinli olmaya iter. Bu, “üreticilerin tutuculuğu” olarak yorumlanıp
açıklanmaya çalışılır. Oysa bu bir neden değil, hükümetlerin tarım politikası ve kırsal
alandaki toplumsal ekinsel ilişkilerin bir sonucudur.
- Üreticiler üretim tekniğinde bilgi açığı olduğunun bilincindedir.
Üretim tekniği, ekonomik üretim konusunda varolan bilgi ve diğer maddi
kaynakların toplum içinde dağılımı yetersiz ve dengesizdir. Bu bilgi açığını kapatmada
anlamlı sorunları vardır. Çünkü tarımsal yayım örgütü bu ortamı yaratamamaktadır.
- Üreticiler nesne olarak görüldüğünün ayrımındadır.
Bu nitelikte görülmelerinin bir küçümseme olduğunun bilincinde olan üreticiler
rahatsızdır. Bunun sonucu olarak yayman ile eşit düzeyde ilişki kuramamaktadırlar. Bu
yalıtılmış olma durumu, diğer toplumsal-ekonomik etkenlerle birlikte üreticiler kümesinin
değişimini, bilinçlenmesini engellemiştir. Đnsanlıktan uzaklaştırmıştır. Üreticilerin, bu
yalıtılma ve sonuçlarını aşacak toplumsal bilgi, deneyim ve örgütsel gücü
bulunmamaktadır. Yalıtılmış olma, üreticiler üzerinde baskı oluşturmaktadır. TKB’nın
bunu önleyecek üreticileri toplumla bütünleştirmeye değgin bir stratejisinin varlığı
609
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
savunulamaz. Varolan bu toplumsal koşullar bağlamında üreticiler, kendi içine
kapanmışlardır. TKB örneğinde devlet ve kuruluşlarına karşı olan kuşkusu pekişmektedir.
Đkinci anavarsayım: Üretici, çevresinden gelen etkileri benimseyip benimsememe
konusunda, üretimin ne olacağına kendisi karar verir. Çevreden etkilenme biçimini bile,
üretici kendisi belirler; üretici bu tepkiyi vermekle kalmaz, çevredeki insanlara da
uyarıcılar gönderir. Üreticinin yaşamında ne olduğu, ne olacağı kendinin gösterdiği
davranışla belirlenir; üretici isterse, yeni kararlarla yaşamının hangi yöne gidebileceğini
düzenleyebilir. Ancak bunun için gerekli iklim yoktur. Tarımsal yaşam gerçeklerinin elde
edilmesi sürecinde itekleyici güç; üreticinin yayman, diğer toplumsal kümelerle olan
ekinsel, yayım ilişki ve iletişimidir.
Yaymanlara ilişkin olarak dört varsayım dillendirilecektir.
a) Üretici, sorunun ne olduğunu anlamamışsa, sorunun çözümüne etkin olarak
katılması olanaksızdır. Çünkü üretici, ortada çözülmesi gereken bir sorun görmemektedir.
Sorun çözümündeki sorumluluk üreticiye aittir. Ancak bunun ortamını TKB(yayman)
hazırlamalıdır.
b) Yaymanın davranışı çoğunlukla otoriterdir. Üreticiye ne yapacağı konusunu
dikte etmeye yöneliktir. Bu da üreticiler kümesince içsel tepkiyle karşılanmaktadır.
Yayman dikte etme gücünün sınırına ulaştığında geçimini sağladığı tarımsal yayım
çalışmasına ilgisi azalır, edilgenleşir. Sorumlu olarak da önerilerini yerine getirmeyen
üreticiyi görür. Bu, yaymanın da TKB’ınca nesne olarak görülmesinin bir ürünüdür.
Üreticinin güncel sorunu karşısında yayman, nasıl bir yöntem izlemelidir? Üreticinin,
yaymana bir sorunu için başvurduğunu varsayalım. Bu durumda yaymanın amacı,
üreticinin güncel sorununu hiç zaman yitirmeden en kısa vakitte, en kestirme yoldan
çözmesine yardım etme olmalıdır.
Yayman, çalışmasında uygun yöntemleri kullandığında, talep edilen bilgileri
verdiğinde, üretici varolan sorunlarını kendisi çözebilir. Yayman, onun sorunu nasıl
çözeceğine karar vermemeli, çözümü nasıl gerçekleştireceğine üretici karar vermelidir.
Bu, güvenle ilintilidir.
c) Her üretici için aşağıdaki özellikler vardır. Her yayman bunları kavramalı ve
geliştirmeye özen göstermelidir.
- Her bireyin duygusal olarak gelişme ve özerkliğini geliştirme eğilimi vardır.
- Her insan, düşünme yeteneğine sahiptir. Tarımsal üretim sürecinde, tarım
politikasında ne olup bittiğini kavrayabilme yeteneği vardır.
- Her insan, bilerek ya da bilmeyerek karşılaştığı olay ve olgularda seçim yapar.
- Her insan, yaşamının akışını değiştirebilme yeteneğine sahiptir.
d) Tarımsal yayım hizmeti, varolan biçimiyle üretici için yapılan bir hizmettir.
Üreticiyle yapılan bir çalışma niteliği yoktur. Bu durum tersine dönüştürülmelidir.
Üretici ile yayman (birey) ancak birbirileri için ve birbirlerinin aracılığıyla vardır.
Özne-özne ilişkisi ancak karşılıklı güven ortamında gerçekleşir. Yaymanla üretici
birbirine güvendiğinde kardeşlik anlayışıyla davranır. Çünkü her insan özgür; onur ve
haklar bakımından eşittir. Bu da “yeniden insanlaşma süreci” olarak tanımlanabilir.
Bitişte bilim insanı için şu söylenebilir.Yaşadığı evreni, çalıştığı alanı bulgulamaya
girişen insanı geliştirmeye yönelmek öncelikle bilim insanının ödevidir. Bu da
ilerlemenin ilk temel taşıdır.
KAYNAKÇA
Akkoyun, F. 2007. Psikolojide Çözümleme Yaklaşımı Transaksiyonel Analiz, Ankara,
290S.
Aksinn, G.H. 1988. Guide on Alternative Extension Approaches. Roma, 148S.
Aktaş, Y. 1976. Landwirtschaftliche Beratung in einem Bewaesserungsprojekt der
Südtürkei. Saarbrücken. S.5-6
610
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Aktaş, Y. 2000. Şanlıurfa Tar. Đl Md. Bitki Koruma Şb. Harran Ovası’nda Yürütülen
Pamukta Entegre Örnek Çiftçi Mücadele Çalışmasının Bir Değerlendirme
Denemesi. H.R.Ü Yayın no.1, Ş.urfa, 73S.
Aktaş, Y. 2002a. Tarımsal Yayım Bilimdalı’nda Kavram Sorunu. HR.Ü.Z.F. Dergisi,
6(3-4), 1-15, Şanlıurfa,
Aktaş, Y. 2002b. Tarımsal Yayım’ın Felsefesi. HR.Ü.Z.F. Dergisi 2002, 6 (1-2):75-86,
Şanlıurfa
Aktaş, Y. 2005. Tarımsal Yayım ve Haberleşmeye Giriş. Trabzon, 283S.
Albrecht, H. 1969. Innovationsprozesse in der Landwirtschaft. SSIP e. V. Saarbrücken,
362 S.
Anonim. 2004. Denemeler Eleştiriler. Orhan Burian. Türkiye Bilimler Akademisi
Yayınları, 2. Basım, Ankara, 370S.
Birdoğan, N. 1990. Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik. Hamburg Alevi Kültür Merkezi,
Hamburg
Cinemre, H.A. ve Demiryürek, K. 2002. Tarımsal Yayım ve Haberleşme. O.M.Ü.Z.F.
Ders Kitabı, No:17, Samsun. 152 S.
Değirmenci,Y., v.d. 2008. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık. Ankara, 424S.
Ertürk, N., 2006. Cumhuriyet Gazetesi, Đstanbul 22.07. 06, S.2
Eşme, Đ. 2009. Köy Enstitüleri neden kuruldu, neden kapatıldı? Cumhuriyet Gazetesi,
Đstanbul, 14.04. 09
Freire, P. 1980. Paedagogik der Unterdrückten. Bildung als Praxis d. Freiheit. rororo,
Hamburg,157S.
Kelsey, L.D., C.C. Hearne. 1949. Cooperative Extension Work. Ithaca, New York.
Kumuk, T. 1995. Tarımda Yayımın Önemi. E.Ü.Z.F.D. C.:32 Sayı:1, Đzmir
Laborit, H. 1996. Yaratıcı Đnsan. Çev. B. Onaran, Payel Yayınevi Đstanbul, 131S.
Maunder, A.H. 1973. Agricultural Extension: A Reference Manual (Abridged Version).
Roma, 270S.
Mills, C. W. 1979. Toplumbilimsel Düşün. Çev. Ü.Oskay, Kültür Bakanlığı yayınları,
Ankara, 354S.
Mosher, A.T. 1978. An Introduction to Agricultural Extension. ADC New York, 114S.
Özkaya,T. 1996. Tarımsal Yayım ve Haberleşme Ders Kitabı. E.Ü. Z. F. Yayınları,
No:520, Đzmir, 170 S.
Svanson, B.E., Claar, J.B. 1984.The History and Development of Agricultural Extension.
Agricultural Extension. A Reference Manual. Second Edition. FAO, Rome, S.1-20.
Taluğ, C. ve Tatlıdil, H. 1993. Tarımsal Yayım ve Haberleşme. A.Ü.Z.F. Ders Notu.
Ankara, 198S.
Tonguç, Đ.H. 1998. Eğitim Yolu Đle Canlandırılacak Köy. Köy Enstitüleri ve Çağdaş
Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara, 751S.
Van den Ban, A.V. ve Havkins, H.S. 1996. Agricultural Extension. 2. Edition Oksford
London, Edinburgh, Madlen, Paris. 294 S.
Vilson, M.C. ve Gallup,G. 1955. Extension Teaching Methods and other Factors that
Influence Adoption of Agricultural and Home Economics Practices.Vashington,
D.C. USDA. F. Extension Service Circ. 495.
Yurttaş, Z. 2000. Tarımsal Yayım ve Haberleşme. A.Ü.Z.F. Yayınları No: 67, Erzurum.
611
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Aşırı Sulamanın Toplumsal-Ekinsel Nedenlerinin Çözümlenmesi
- Harran Ovası ÖrneğiYaşar AKTAŞ1, Fatma ÖCAL KARA2, Alper DEMĐRDÖĞEN2
ÖZET
Atatürk Barajı’nın inşası ve sulama tesislerin kurulması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ağır
maliyetine ek olarak yanlış sulama, ekonomik, çevresel sorunlar yaratmıştır. Bu araştırmanın
amacı, Harran Ovası’nda üreticilerin aşırı sulama yapmasının toplumsal-ekinsel bağlantısını
çözümlemek ve benzer araştırmalarda yardımcı olabilecek bir araştırma taslağı geliştirmektir.
Araştırmada kuramsal temel olarak “Konum Đşlevsel Yaklaşım”dan yararlanılmıştır.
Araştırma kapsamında Harran Ovası’nda sekiz köyde 86 üretici, 12 sulama birliği başkanı, genel
sekreteri, 5 ziraat odası başkan ve orada görevli ziraat mühendisleri, 26 tarımsal ilaç satıcısı, tarım
il ve ilçe müdürlüklerinde görevli 34 yayman olmak üzere 163 denekle anket yapılmıştır.
Araştırmada, sulama tesislerini kullanarak tarımsal üretimi gerçekleştiren üreticilerin içerisinde
yaşadıkları toplumsal-ekinsel yapı çözümlenerek daha önce araştırılmayan kimi bağlantılar
belirgin bir biçimde dile getirilmiştir.
Anahtar sözcükler: Aşırı sulama, aşiret, pamuk tarımı, sosyo-kültürel yapı, davranış,
ABSTRACT
The construction of Ataturk Dam, and the establishment of the irrigation facilities were created
wrong irrigation, economic and environmental problems in addition to a heavy cost to the
Republic of Turkey.
The purpose of this study is to analyze the socio-cultural connection of producer’ over-irrigation
on Harran Plain and may help to develop a research outline for similar studies. Theoretical study
is based on the "Situational Functional Approach".
Research under the Harran Plain a questionnaire were made with the 163 subjects constist of 86
producers in eight villages, 12 irrigation union presidents and general secretaries, 5 agricultural
chamber presidents and agricultural engineers working in these officers, 26 pesticide dealers, 34
extentionst at provincial and district directorates of agriculture.
Key words: over irrigation, tribe, cotton agriculture, socio-cultural structure, behavior.
1. Konunun Önem ve Kapsamı
Varlığıyla uygarlıkları yeşerten, azalmasıyla uygarlıklar yıkan su ve kaynakları
ırmak olarak; köylere, ilçelere, illere, ovalara adını (Örneğin; Bartın, Ceyhan, Seyhan,
Menderes, Dicle, Mudurnu vb.) verecek denli güçlüdür. Suyun bu gücü salt adını
vermekle kalmaz, kendine gereken değer ve önemi vermeyen devlet ve uluslara, hiç
acımandan cezasını çektirmiş ve çektirmekte olduğu artık bilinen bir görüngüdür.
Gelecekte su kaynakları için verilen mücadelenin petrol kaynakları için verilen savaşım
denli büyük önem taşıyacağı konusunda ortak bir görüş bulunmaktadır.
Türkiye, küresel ısınma nedeniyle iklimsel döngüdeki istikrarsızlaşmanın tehdidi
altında bulunmaktadır. Bu duruma bağlı olarak, bir yandan aşırı yağış ve seller, diğer
taraftan kuraklık ve çölleşme Türkiye’nin doğal kaynaklarını yok etmek, toplumun
geleceğini tehdit etmektedir. Su kaynaklarının bilinçli kullanılmayışı ve sulama
yatırımlarının yetersizliği ise, durumu daha da vahim duruma getirmektedir.
Bölgenin en önemli iki su kaynağı Fırat ve Dicle’yi değerlendirmek amacıyla
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında birçok baraj ve sulama yatırımı
gerçekleştirmiştir. Bu yatırımlar henüz tamamen bitirilmiş değildir.
Su, beslenmenin, yaşam koşullarının sürdürülebilirlik yönünden önemine koşut
olarak ilgili toplumda çevresel, tarımsal, ekonomik, toplumsal ekinsel değişimlere neden
olmaktadır. Sulama tesislerinin özellikle tarımsal üretim açısından üreticilerin hizmetine
1
2
Kastamonu Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Kastamonu
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Osmanbey Yerleşkesi, Şanlıurfa
612
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
sunulması oldukça pahalı ve uzun süreli bir yatırımdır. Sulama tesislerinden suyun alınıp
tarımsal üretim amaçlı kullanılması sürecinde üreticiler, çok kıt olan sulama suyunu hiç
tükenmeyecek gibi gereğinden çok fazla aşırı kullanmakta ve bunun sonucunda toprak
tuzlanmaktadır.
Özetle su ve su kaynakları, ulusun beslenmesi, yaşamını sürdürebilmesi ve
gelecekte tarımsal üretimin güvence altına alınması Türkiye için yaşamsal önemdedir.
Ayrıca, emperyal güçlerin hem su kaynaklarına, hem de Güneydoğu Anadolu’ya olan
özel ilgi ve çıkarları bakımından siyasi, ekonomik ve toplumsal yönden GAP alanında bu
tür araştırmaların sağlayacağı veri ve bilgiler anlamlı görünmektedir.
GAP hayata geçirilinceye değin Güneydoğu Anadolu’da Türkiye genelindeki
gelişmelerin dışından kalarak ülkeyle bütünleşmemesinden dolayı tüm kurum ve
ilişkileri ile geleneksel toplum özelliği taşımaktaydı.
Harran Ovası sulama projesine ilişkin şimdiye değin yürütülen araştırmalar, tek
bir disiplini kapsayan örneğin sulama tekniği, sorunları, üretim tekniği gibi benzeri
konularda olmaktadır. Bu araştırma bulgularında toplumsal-ekinsel yapı ile aşırı
sulama arasındaki dirik bağ kurulmamıştır. Oysa aşırı sulamanın insan öğesi ile ilgili
nedeni ortaya çıkarılabilirse, gerçeğe yakın çözüm yollarının ortaya konması da
olanaklaşabilecektir.
Bu araştırmada, Harran Ovası sulama projesinde ortaya çıkan ve Şanlıurfa’daki
kamu kuruluşlarınca çok tartışılan ancak henüz gerçekleştirilebilecek bir çözüm önerisi
oluşturulmamış “Aşırı Sulama” olgusunun nedenleri ele alınmıştır.
1.1. Amaçlar
Hiçbir toplumsal süreç, değişimden bağımsız olarak düşünülemez. Her toplumsal
öğe ve süreç değişime katkıda bulanabilir ve değişimin kendisi de bu öğeleri ya da süreci
etkileyebilir. Bu araştırmada değişim olgusu, sulama açısından çözümlenecektir. Sulama,
toplumdaki diğer öğelerle etkileşim içinde onları etkileyebilir ve onlardan etkilenebilir.
Bu görüngüyü birbirinden kopuk öğeler bütünü yerine bir süreç anlayışı kapsamında
yaklaşılacaktır.
Bu çalışmanın temel amacı, sulamayla toplumda oluşan değişmeye Tarımsal
Yayım Bilimdalı anlayışıyla yaklaşmak ve anılan bilimdalını varsıllaştırıp
güçlendirmektir. Bağımsız değişken olarak sulama olgusu görülmektedir.
Aşağıda sulamanın doğurduğu değişimler kapsamında iki amaç dile
getirilmektedir:
1.Tarımsal üreticilerin, sulama ile biçim değiştiren davranışları
çözümlenecektir.
2.“Konum Đşlevsel Model”in uygulanmasından elde edilen yeni yöntemsel
bilgilerin dizgeselleştirilerek daha sonra yapılacak araştırmalara yardımcı olabilecek bir
taslak model sunulacaktır.
1.2. Varsayımlar ve araştırma sorusu
Burada sulamanın bir değişken olarak doğurduğu etki ve sulamayı da etkileyen
etkenleri kapsayan bir ana varsayım dillendirilmiştir.
1. Aşırı sulama sorunu, yalnızca üreticiye bağlı bir olgu değildir. Üreticinin
çevresini oluşturan tarımsal yayım, su politikaları ve özellikle aşiret3 düzeni ile yakından
ilişkilidir. Çünkü bu oyuncular, üreticinin davranışını göreli etkilemektedir. Bu yapıdaki
dinamikler; toprağın, çevre koruma anlayışını ve uygulamasını belirlemektedir. Bu
araştırmanın ana varsayımı, aşırı sulamanın nedeni, araştırma bölgesinde varolan aşiret
düzenidir.
3
Aşiret kavramı, Arapçadır. Burada aşiret karşılığı olarak “oymak” kavramı da kullanılacaktır.
613
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Doğada, toplumda her görüngünün bir nedeni vardır. Harran Ovası sulama
projesinde en önemli sorunu, aşırı sulamadır. Bu aşırı sulamanın nedeni nedir? Bu soruya
verilebilecek bilimsel bir yanıt, salt bu sorunun çözümünü kolaylaştırmayacak, ek olarak
diğer alanlardaki varolan sorulara da anlamlı, gerçeğe en yakın yanıtların bulunmasını
sağlayacaktır.
2.ARAŞTIRMANIN KURAMSAL YAPISI
Bilimsel bir çalışmada kuramsal bir temele gerek vardır, çünkü o, ulaşılacak erek
noktaları, amaçları belirli bir yol haritasıdır.
Yığınsal iletişim araçlarında feodal ilişkiler ve aşiret düzeninin güncel tutularak
abartılmasına karşın bu alanda özellikle Şanlıurfa’daki durum ile ilgili bilimsel
araştırmaların azlığı ya da yokluğu duyumsanan bir gerçeklik olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu bilimsel bilgi eksikliği, aşiret düzenin bulunduğu GAP’ta yürütülen insan
davranışları, yeniliklerin benimsenmesi ile ilgili araştırmalarda araştırılıp incelenen konu
ile oymak düzeni arasında bağlantının kurulması kuramsal bir temel ile giderilebilir.
Böylece araştırmada elde edilen anket verilerin, gerçeğe yakın bir biçimde açıklanması,
bu sayısal veriler anlamlı ve uygulamaya yönelik yorumlanması olanaklaşabilmektedir.
Araştırmada Albrecht’in (1969;1989) geliştirdiği konum işlevsel modelinden
(KĐM) (The situation-specific approach) kuramsal temel4 olarak yararlanılacaktır. Bu
bağlamda KĐM’in ana özellikleri aşağıda kısaca sunulacaktır. Davranış, Lewin (1963,
S.272) göre, kişi ve onun tarafından algılanan çevrenin karşılıklı etkileşimin bir işlevidir.
Bu iki öğe, dinamik bir dizge oluşturmaktadır. Hangi etkenin etkili olduğu, araştırmanın
başında belirlenmemekte, tersine bireyin varolan özgül konumunun çözümlenmesinden
elde edilmektedir. Araştırma alanında varolan tüm toplumsal-ekinsel, ekonomik etkenler
değil, yalnızca kişinin, çevresindeki etkenlerden öznel (sübjektif) olarak algıladıkları,
davranışını etkilemektedir. Bireyin bulunduğu konumu öznel algılamasında, yalnızca
güncel veriler değil, bireyin deneyimleri, beklentileri, konu ile ilgili bilgilenme durumu,
sunulan bilginin ve sonuçlarının belirsizliği ve toplumsal yaptırımlar etkili olmaktadır.
Algılama, daima bireyin değer ölçütleri içerisinde gerçekleşir. Kuşkusuz bu değer
ölçütleri de, yaşadığı toplumun ve bireyin orada edindiği bilgi, deneyim ve onları ediniş
biçimiyle bağlantılıdır.
Aşırı sulama sürecinde hangi etkenin etkili olduğu, sorusu baştan belirlenmeyip,
tersine bu süreçte bulunan üreticinin özgül koşullarının çözümlenmesinden elde
edilmiştir. Bu bağlamda araştırma bölgesinde davranışı belirleyen anlamlı etkenler
araştırılıp çözümlenmiştir.
3.GEREÇLER VE YÖNTEM
Kullandığımız model, bize araştırma bölgesinde hangi bilgilerin, nasıl derlenip
yorumlanacağı hakkında yol gösterip varolan gerçeği kavramayı kolaylaştıracaktır.
Araştırmada yüz yüze görüşmelerle anket uygulama yöntemi kullanılmıştır.
Anket uygulaması ve gözlemler, Nisan-Temmuz 2007’de gerçekleştirilmiştir. Tarımsal
üreticiler, yaymanlar, tarımsal ilaç satıcıları, sulama birlik ve ziraat oda yöneticileri
olarak beş ayrı küme denekleri oluşturmaktadır. Üreticilere yönelik olarak öncelikle,
araştırma amaç ve varsayımlarına dayanarak, anket soruları hazırlanmıştır. Bu anket
sorularının
üreticiler
tarafından
anlaşılabilirliği
ve
alınacak
bilgilerin
değerlendirilebilirliği seçilmiş köylerdeki deneklerle sınanarak ankete son biçim verilmiş
ve ana anket uygulanmasına geçilmiştir. Ayrıca, köy ortamında toplumsal-ekinsel yapıya
4
Yazarlarca KĐM daha önce değişik araştırmalarda başarı ile uygulanmış ve modelin uygulanması ve
sonuçları bakımından kimi küçük katkılar oluşturulmuştur. Bakınız: Aktaş ve ark. (2004, S.649-655); Aktaş
ve ark. (2005a, S. 294-317); Aktaş ve ark. (2005b, S. 343-349)
614
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ilişkin doğrudan gözlemler gerçekleştirilmiştir. Seçilen köylerde en az 10 üretici ile anket
yapılmıştır. Köy sayısı Merkez ve Harran ilçesinden ikişer tuzlanmanın yoğun olduğu
Akçakale ilçesinden dört adet olmak üzere 8 ile sınırlandırılmıştır. Denek sayısı 86 olarak
gerçekleştirilmiştir.
Đlk katman olarak ilçeler (Şanlıurfa Merkez Đlçe, Harran ve Akçakale), ikinci
katmanda ise sulama birlikleri ve onların çalışma alanındaki köy sayısı belirlenmiştir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI
Öncelikle aşiretin (araştırma nesnesi) ne olduğu, üstyapı kurumları olarak
hukuksal, dinsel, öğrenim, toplumsallaşma ve üretim birimi olarak soyocak (aile) yapısı,
aşiretin yönetim toplumsal ekinsel özellikleri bağlamında öz olarak çözümlenecektir.
Anılan kurum ve öğelerin bir kesimi etkileyici özelliğe sahipken, diğer kesimi ise
belirleyici nitelikte olabilir. Hangisinin etkileyici ya da belirleyici olması bir tercih
konusu değildir. Bu da ancak elde varolan veriler ve öninceleme (etüt) sonucu
gerekçeleriyle ortaya konabilir.
Şanlıurfa’da oymaklarla hiçbir ilişkisi olmayan köylerin yanı sıra, çoğunluğu irili
ufaklı yaklaşık oymağa bağlı 60 köy bulunmaktadır. Harran Ovası’ndaki oymaklar,
konargöçerlik özelliğini evrimleşme sonucu yitirmiştir. Bir oymak, boy (kabile) ve
ailelerden oluşmaktadır. Oymağın büyüklüğü, boy sayısı ile bağlantılıdır. Bir köy, bir
boydan oluştuğu gibi, birden çok boy da bulunabilir. Nadiren bir soyocaktan ya da birden
çok soyocaktan da oluşabilmektedir. Bir boy, birden fazla köyden de oluşabilir. Bu
büyüklük oranına bağlıdır. Oymak ve boyun ayrı ayrı başkanları olabilmektedir. Bu
durum, Harran Ovası’ndaki Arap aşiretleri arasında yaygın olarak bulunmaktadır. Kimi
oymaklarda, kimi boylar yönetimi geleneksel olarak ellerinde tutmaktadır. Bunlar,
“hanedan” (GAP 1993, S. 606) soyocak olarak da adlandırılmaktadır. Başkanlık, bu
hanedan soyocağının tekelindedir. Oymak başkanlığı, irsidir; genellikle babadan oğla
geçmektedir. Ancak oğlun oymağı bir arada tutabilecek, kararlı ve girişken nitelikleriyle
kendini kanıtlaması gerekir. Bu özelliklerin bulunmaması durumunda, amcaoğulları söz
konusu olmaktadır. Oymağı bir arada tutan akrabalık, kan bağları, soy sop ilişkileridir.
Yabancılar oymağa alınmamaktadır.
Aşiret düzeninin başlangıcında her oymağın ortak bir toprağı vardı. Ancak tapu
kadastro ile birlikte oymak ileri gelenleri toprakların aslan payını çoğunlukla kendi
mülkiyetlerine geçirmişlerdir. Böylece varolan büyük toprak mülkiyeti yasal olarak
tescillenmiştir. Topraksız oymak mensupları, ekonomik durumlarından dolayı oymağa ve
oymak başkanına bağlanmaktadır.
Aşiret yapısının sürmesinin etkenlerinden biri de, üstyapı kurumu olarak feodal
hukuk anlayış ve uygulamalarının hala sürdürülmesidir. Hoşgörü, hukukun üstünlüğü gibi
alanlarda oymağın yazılı olmayan kendi feodal kuralları vardır. Aşiret içerisindeki bir
anlaşmazlık durumunda, akrabalar arasında çözülemezse, aşiret ileri gelenleri devreye
girer. Verilen karara her iki taraf da kesinlikle uyar. Oymak bu uygulamasıyla
mensuplarının yaşam zorluklarında, aykırı koşullar durumunda güven işlevini sağlayarak
oymak bağlarının sıkılanması sonucunu doğurmaktadır. Çok ender durumlarda
jandarmaya başvurulmaktadır.
Đçinde yaşanılan ekinsel ortamda “… Hayrın ve şerrin elinde olmadığı…”
öğretildiğinden köy halkı alın yazısına inanır. Bu anlamda din, kırsal kesim insanını
yönlendiren önemli bir kurumdur. Dinsel inançların yaptırım gücü çok yüksek ve
belirleyicidir. Hemen her köyde bir cami, mescit varken, bir okul olduğu söylenemez.
Đslam Dini, israfı yasakladığının bilinmesine karşın, aşırı sulamada suyun israf edildiği
gözden kaçmaktadır. Din kuralları yüzeysel biçimde anlaşılıp uygulanmaktadır.
Toplumsal-ekinsel yaşamı belirleyen dinsel ilişkiler, oymak üyelerinin oymağa,
başkanına sadakat ve bağlılığını yeniden üretmek ve sağlamlaştırmak için oymak ileri
gelenlerince bilinçlice kullanılmaktadır. Ayrıca, aşiret reisleri ve şeyhler, mensuplarının
615
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kentle ilişki kurmasını, okuma yazmasını, kendilerinin denetleyemeyeceği kadar para
kazanmasını istemez ve engellemek için her tür yolu kullanır.
Aşiret köylerinde genel seçimlerde, seçmenler oy kullanamaz. Köylerin oymakboy bütünlüğüne bağlı olarak farklı boy başkanları, büyük soyocak başkanları ya da
muhtarlar tüm seçmenler ya da kendi oymak ya da boy mensubu adına oy kullanırlar.
Aşiret köylerinde çoğunlukla yalnızca bir tek partiye oy verilir. Aşiret ileri gelenleri,
kendi toplumunu siyasal kurum ve partileri kullanarak, oymak içindeki varolan
dayanışma, birlik ruhunu perçinlerler. Oymak içerisinde aykırı düşünene ve düşünmeye
hiçbir biçimde izin verilmemektedir. Böyle bir durumda içinde yaşanılan köyü, coğrafik
olarak terk etmeyi doğurmaktadır.
Aşireti ayakta tutan bireylerin temel özelliği, öğrenim niteliğinin aşırı derecede
düşüklüğü ya da hiç yokluğudur. Özellikle kadınların öğrenim düzeyi erkeklere göre çok
düşüktür. Tarımsal üretimin yapısı ve kan bağının öneminden dolayı oymakta büyük aile
yapısı egemendir. Çok evlilik oymak düzeninin tipik bir özelliğidir. Tüm kararlar ailenin
en yaşlısı erkek tarafından verilmektedir. Kızlar ve oğullar, babaya, oymağa, oymak
başkanına sadakat, saygı ve itaat ile derinden bağlıdır. Oymak yapısında varolan ilişkiler
doğrudan, yüz yüzedir. Aşiret içinde her üye birbirini doğumdan başlayarak yakından
tanır; tüm kişilik özelliklerini birlikte yaşayarak öğrenip bildiğinden biçimlenmiş
ilişkilere gereksinme yoktur. Bunun doğal sonucu olarak aşiret üyeleri, oymak tarafından
aşiretin değer, ölçüt ve kalıpları ile kuşatılmıştır. Oymak, bu biçimi ile bütüne uyumu
sağlayan ve bunlarla çelişenleri, acımasız cezalandıracak biçimlenmemiş bir örgütsel
denetim düzeneğine sahiptir.
Oymak toplumunun türdeş yapısından dolayı aşiret ileri gelenlerinin dışında
örgütlü ilişkilere boş alan bırakmamakta, oymak bireylerini göreceli istediği gibi
yönlendirebilmekte ve denetlemektedir. Özce oymak seçkinleri, kendi bölgelerindeki kilit
tüm yerel yönetim, siyasal, ticari kuruluşların denetimini elinde tutmaktadırlar5. Özellikle
topraksız, az topraklı üyeler; ekonomik, toplumsal olarak oymağa ve ileri gelenlerine
bağımlıdır.
Yukarıda temel toplumsal ekinsel özellikleri tanıtılan aşiret düzeni ışığında
oymak üyelerinin aşırı sulamadaki algılama, davranma niteliğini belirleyen soyocak
konusu, kendi işlev ve sonuçlarıyla bir bütün olarak aşağıda ortaya konacaktır. Aşiret
düzeninin çekirdeği ve zayıf karnı soyocaktır. Oymak düzeni, soyocağın yapısal özelliği
olan kuruluşu, iç ilişkileri, işleyişini belirlemektedir. Soyocak, oymağın hem en temel
birimi, hem de oymak birliği ve bütünlüğünün korunup güçlenmesinde etkili, belirleyici
işlevler yüklenmiştir. Orada toplumsallaşma gerçekleşmektedir. Soyocak, aşiretin değer,
değer yargıları, ölçüt, simge ve kalıplarının öğrenilip özdeşleştirildiği bir kurumdur.
Oymak üyesi, içselleştirdiği benzer kişilik özellikleri, ortak tutum ve davranışları soyocak
içinde öğrenir, kendi değerleri imiş gibi kabul eder ve yaşamda uygular. Son
çözümlemede, varolan değer, ölçüt, simgeler güçlendirilip bütünlük yeniden üretilir. Bu
tarımsal, toplumsal, dinsel düşünce ve davranış alanında bir koşullanmadır.
Düşük tarımsal üretim teknolojisinden dolayı toprağın işlenmesi önemli ölçüde
insan gücüne dayanması bakımından üretimin örgütlenmesi, soyocak düzeyinde
gerçekleştirilmektedir. Üyelerin soyocağa bağımlılığı, toprağın sahibi, yöneticisi olan
baba, soyocağının tartışmasız bir otoritesidir.
Tarımsal üretim; doğal ve iklim koşullarına bağlıdır. Bundan dolayı da kendi
işleyiş düzeni ile oymakta ve soyocakta karar alma, uygulama süreci de ağır ve yavaş
5
Muhtarlığın dışında, ziraat odası, tarım satış, tarım kredi kooperatifi, sulama birliği, minibüs taşımacılar
kooperatifi, belde ya da ilçe belediye başkanlığı yanı sıra tüm siyasi parti başkanlıkları da oymak ileri
gelenlerinin elinde ve denetimindedir. Bunun dışında köy ve ilçe düzeyindeki tarımsal ilaç satıcıları, petrol
istasyonları gibi benzeri ticari kuruluşların da sahibi oymak ileri gelenleridir.
616
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
işlemektedir. Bu atalardan gelen alışkanlık, oymağa tekdüze nitelik kazandırmaktadır.
Ayrıca, oymaktaki tüm soyocaklar böyle davranmaktadır. Tersi davrananlara, oymak
toplumunun yaptırımları harekete geçirilmektedir. Birbirini denetleme alışkanlığı çok
güçlüdür; bir meziyet niteliğindedir. Toplumsal bir katmanlaşma ve üretimde ileri bir
işbölümü oluşmadığından oymak toplumu türdeş (homojen) bir nitelik göstermektedir.
Oymakta “birey” diye bir kavram oluşmuş da değildir. Bir bütün olarak oymak vardır,
birey yoktur, oymak mensubu vardır.
Bu toplumsallaşma düzeneğiyle üyeler benzer kişilik özelliklerine sahip olur. Bu
ortak kişilik, tutum ve davranışlar öncelikle oymağın birliğinin, bütünlüğünün korunup
sürmesini sağlayan değer, ölçütler, simgelerle ilintilidir. Oymak topluluğunun ayırıcı
özelliği, kendini bir bütün olarak kavramakta ve toplu davranışta bulunmaktadır.
Böylesi toplumsallaşma sonucu oluşan bir bütünlük anlayışının, toplumsal
yaşamın en önemli alanlarından biri olan tarımsal üretimde bir yenilikle ilgili davranışta
da geçerliliği yoktur, denemez. Bütünsel davranış, oymak içinde bir alışkanlık
geliştirmiştir. Başka deyişle ortak davranış, geleneksel bir özelliktir, bir koşullanmadır.
Her ne kadar aşırı sulama, bu değer ve yargılar içerisinde yer almamasına karşın, oymak
üyelerinin ortak bir davranışı olduğundan burada da bu kural geçerlidir. Oymak üyeleri,
bir bütün olarak koşullanmış biçimde ortak davranış özelliği gösterir. Aşiret ileri
gelenleri, tarımsal üretimin gerçekleştirme biçimine doğrudan müdahale etmemektedir.
Ancak açıkça dile getirilmeyen bu yaptırım biçimi, üyeleri dolaylı olarak görünmez
biçimde, özdeş yönde harekete zorlamaktadır. Aşiret ileri gelenlerine göre davranış ve
düşüncelerini düzenleyen oymak üyeleri, aşırı sulama yapan bu seçkinleri öykünmede
yarışır.
Soyocağın bu tekdüze ve türdeş niteliği, üyelerinin koşullanmışlığı, üretim
sürecinde yeni bilgi ve becerilere gereksinme yaratmamaktadır. Bu da oymağın kendisini
yeniliğe kapatması sonucunu doğurmaktadır. Soyocağın yukarıda anılan işlevleri
dolayısıyla oymağın toplumsal-ekinsel yapısı, insanların bilgi ve davranışlarını
sınırlamaktadır. Bu sınırlılık, özellikle yeniliklerin benimsenmesinde önemli bir engeldir.
Oymak toplumu, bölgenin özel durumundan dolayı Türkiye ekonomisinin
bütünlüğünden kopuk olması, kuru koşullarda ileri olmayan teknolojiyle gerçekleştirilen
tarımsal üretimdeki verim düşüklüğü, aşirete toplumsal-ekonomik olarak kendi içine
dönük, kapalı bir nitelik vermiştir.
Aşiret yaşamında insanlar arası ilişki, iletişim yazılı araçlarla değil, tersine
çoğunlukla yüz yüze gerçekleştirilmektedir. Başka deyişle, doğrudan iletişim, ilişkilerde
belirleyicidir. Đnsanlar, çoğunlukla anonim ilişkilere alışık değildir. Yeni görüş ve olaylar
söylentiler temelinde gerçekleşir. Bu yüz yüze doğrudan ilişki ve iletişim soyocakta
alınan toplumsallaşma ve yazılı iletişimin temeli olan okuma yazma düzeyi ile yakından
bağlantılıdır. Oymak topluluğu içinde ve dış dünya ile olan ekinsel ilişkisi, bu iletişim
düzeneğiyle gerçekleştirilmektedir. Dış dünyadan gelen iletiler, bilgiler, oymak içerisinde
önder kesimin ve soyocakların süzgecinden geçtikten sonra üyelere oymaktaki değerleri
bozmayacak biçimde değiştirilerek iletilmektedir.
Özetle şu çıkarım dile getirilebilir. Oymak toplumu koruyucu, denetleyici
özellikleriyle aşiret üyelerinin davranışını belirleyerek toplumsal-ekinsel işlevini de
belirlemektedir. Bir anlamda oymak üyelerinin tek boyutlu insana dönüştürüldüğü ete
kemiğe bürünmektedir.
Yukarıda dile getirilen özellikler bağlamında araştırma bölgesindeki aşırı
sulamanın asıl nedeni oymak düzeni ile aşiret üyesi üreticilerin etkileşim biçimidir.
5. SONUÇ
Sonuçlar, aşirete yönelik ve modele yönelik olarak açıklanmıştır. Sonuçlar
açıklamandan önce aşiretin tanımı şöyle yapılabilir. Aşiret, dinsel inanç, soy sop ve kan
bağına dayalı akrabalık temelinde toplumsal, kendine özgü bir hukuku anlayışı olan
siyasal, erkek odaklı, feodalite kalıntısı, ekinsel, coğrafik olarak bölgesel bir örgütlenme
617
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
biçimidir. Ona diğer etkenlerle birlikte feodal niteliğini veren özellik, toprak mülkiyet
biçimi ve bu ilişkilerin tarımsal üretim sürecinde ortaya çıkan ilişkilerinin özü ve
biçimidir. Bu nitelik, özellikle kendini ödenmeyen emekte somutlaştırmaktadır.
1995 yılında kamunun sulama tesislerinin üreticilerin hizmetine onların ne
ekonomik, ne de toplumsal katılımı olmadan karşılıksız olarak sunulması ile çok boyutlu
olarak hızlanmış ve derinleşmiştir. Bu tesislerin yapımında özellikle sulama tesislerinden
en fazla yarar sağlayacak olan büyük toprak sahibi aşiret seçkinlerinin hiçbir biçimde
finansal katkısı olmamıştır. Hükümetler ve yasa yapıcılar bu etkeni hiç dikkate
almamışlardır. Bir anlamda, Harran Ovası’ndaki anılan bu güç odakları hazıra
konmuşlardır. Bu biçimi ile sulama teknolojisi toplumdaki dinamiklerin gelişme ve
emeğinin bir ürünü değildir.
Özellikle topraksız, az topraklı oymak üyeleri, içinde bulundukları mahrumiyet
koşullarından kurtulmak için gerekli olan anapara, toprak ve bilgi gibi araçlara sahip
değildir. Oymak içerisinde her zaman tasvip ve kabul görmemektedirler. Topraksız ve az
topraklı üreticiler, beklenenin tersine, bir dayanışma içinde de değildir. Tersine oymak
başkanına ya da oymağa yaranmak için birbirlerinin kuyularını kazarlar. Yaşamsal temel
gereksinmeleri güvence altında değildir. Bu insanlar, acımasız iklim ve doğa koşulları ile
savaşmak, oymak yöneticilerine karşı olan görevlerini yerine getirmek, ailesini
geçindirerek hayatta kalmak zorundadır. Oymak yönetimi, çıkarı olmadığı konularda
esirgeyiciliğini ve desteğini çekmektedir. Oymak üyeleri genellikle, yaşam için en gerekli
olanla yetinmektedir. Bu doğal, toplumsal, siyasal ve ekonomik nesnel koşulların
değişmeyeceği anlayışı üreticileri oymağa daha sıkı bağlamaktadır. Ek olarak oymağın
içerisinde ve oymak dışı ilişkilerde geçerli olan iletişim biçimi de ayrıca varolan bu
gelenekçi yapıyı pekiştirmektedir. Bu nedenlerden dolayı üreticiler, oymak ileri
gelenlerini, yüzyılların birikimi olan bilinçaltı işlevlerle öykünmekte kendi özgür
yaşamını gerçekleştirememektedir. Bu, oymak mensupların yaşam biçimi olarak
nitelenebilir.
Oymak yapısında düşünme mantığı yukarıda temel olarak sunulan toplumsal
ekinsel niteliklerinden dolayı, çok yalındır. Bir şey ya beyazdır ya da karadır. Đkisinin
arasında ince ayrım anlayışına yer yoktur. Yüzyıllarca susuz, kurak koşullarda tarımsal
üretim ve oturmuş yaşam biçimi her şeyi etkilemiş ve dahası kimi alanlarının yapısını
belirlemiştir. Kısa sürede bu kuşaktan kuşağa geçerek kalıplaşmış anlayışın değişmesini
beklemek gerçekçi değildir. Ayrıca, daha da önemlisi toplumda bu değişimi özendiren
herhangi bir strateji, dizgesel anlamda ortaya konup özendirilmediği de dikkate alınırsa,
üreticilerin bu davranışını anlamak kolaylaşır.
Sulama kanallarının hizmete girmesiyle oymak mensupları arasında sınıfsalekonomik bir farklılaşma süreci başlamıştır. Oymak başkanına ekonomik bağımlılığı
giderek azalırken, insan-insan ilişkilerinde yapısal değişimi yaratacak gücü henüz
doğuramamıştır. Çünkü sulamanın ortaya çıkardığı etkenler, sulamayı etkiler duruma
dönüşmüştür. Sulama, yalnız başına değişimi belirleyen bir etken değildir. Toplumdaki
diğer dinamiklerle bir anlam taşımaktadır.
6. ÇÖZÜMLEME TASLAK ÖNERĐSĐ6: ABiDa (Aşiret, Birey, Davranış)
Bilim, yeni bilgi üretirken, kullandığı kavramları, açıklama biçimini
belirginleştirir; yeniden dillendirir. Bunun temelinde, daha sonra gerçekleştirilecek olan
araştırmalara hizmet edebilmesi ve dile getirilen çözümlemenin kavranıp anlaşılmasını
kolaylaştırma bulunmaktadır.
“Davranış, bireyin kişisel özellikleri ile onun algıladığı toplumsal-ekinsel
çevreyle olan etkileşiminin bir işlevidir.” kuralı araştırma bölgesinde nasıl uygulamaya
6
Aşırı sulama davranışının tarımsal yayım çalışmasına ilişkin çözüm önerisi bu bildiride incelenmeyecektir.
618
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
geçirilecektir? Anılan bölgedeki üreticinin davranışını etkileyen toplumun, toplumsalekinsel yapısı nasıl, hangi ölçütlere göre belirlenecektir? Birey bu yapıyı nasıl
algılamaktadır? Daha önemlisi, birey bu toplumun hangi özelliklerini kendisi için önemli
görüp algılamaktadır?
Çözümlemede yararlanılan KĐM’in soyutluktan somuta dönüştürme çalışması,
birbirinden ayrımlı iki durumdur. Bunların birbirinden ayrılması, araştırmacılar için her
zaman kolay gerçekleştirilemez. Çünkü soyut olan somuta dönüştürülürken, KĐM’in bir
anlamda yeniden yorumlanmak zorunda kalabilir, çünkü pratikteki koşullar durumu,
soyut modelle birebir örtüşmeyebilir. Ek olarak nesnel koşullar, pratikte göreceli değişik
saptanabilir. Nesnel koşulların belirlenip dile getirilmesi, başlı başına bilimsel bir
üründür. Çünkü KĐM, araştırmacıya bunun pratikte nasıl olabileceği hakkında doğrudan
bilgi vermez. Đşte araştırmacı bu durumda bunun nasıl olacağını kendisi bulmak
zorundadır. Bunun da çalışmanın en zor yanı olduğu söylenebilir. Aşağıda sunulacak olan
ABD modelinin ortaya koyacağı dizgeli yeni bağlantı ve bilgiler, anket ve diğer
yöntemlerle elde edilen verileri, gerçeğe daha yakın anlama ve yorumlama seçeneğini
verecektir.
A. Aşiret
Oymağın belirleyici toplumsal-ekinsel özellikleri, aşağıda 4 konu başlığı altında
karakterize edilmiştir. Bu 4 özellik, üreticinin oymak düzenini seçerek algılamasını
belirleyen öznel çevresini oluşturmaktadır. Üreticinin öznel çevresi, aşiret düzeni
içerisinde oluşmaktadır. Anılan bu çevre yalnız başına belirleyici değildir. Üreticinin üye
olarak çevreden yani aşiretten neleri, nasıl algıladığı ve kendi kişisel yapısı ile olan
etkileşimi, davranışının nasıl olacağı hakkında bilgi verecektir. Araştırmacı da, üreticinin
davranışını anlayıp yorumlayabilecektir. Her konu başlığı için araştırılabilecek sorular
sunulacaktır. Bunları da anlaşılabilirlik sağlamak amacıyla araştırmada elde edilen
çıkarımlara sayfa sınırlılığı nedeniyle burada yer verilemeyecektir.
1. Toplumun gelişim dinamikleri
Toplumun gelişim dinamikleri, kuşkusuz pek çok özellikle araştırılabilir. Ancak burada
aşiret yapısı ile ilgili 3 özellik belirlenmiştir. Toplumun gelişme düzeyi değiştikçe bu
özellikler de azalıp çoğalabilir.
- Varolan tarımsal üretim teknolojisinin durumu ne düzeydedir? Üreticinin
davranışını nasıl etkilemektedir?
- Varolan teknoloji düzeyi, türdeş ya da türdeş olmayan bir işbölümü ve katmanlaşma
doğurmuş mudur? Doğurmuşsa, bu işbölümü ve katmanlaşma hangi niteliktedir?
- Toplumsal ekinsel değer, simge, ölçüt, değer yargıları nasıl yeniden üretilmektedir?
2. Toplumsal yapının niteliği
Toplumsal yapının niteliği de üç özellikte belirlenecektir.
- Toplumsallaşma biçimi ve onun doğurduğu ilişkilerin niteliği nedir?
- Demokratik ya da otoriter, ataerkil bir yapı mı vardır, özellikleri nelerdir?
- Bunların araştırılan konuyla olan bağlantıları, sonuçları nelerdir?
3. Araştırılan toplumda karar verme süreci ve niteliği
Karar verme sürecini coğrafik, doğal koşullar ve toplumsal yapıdaki güç odakları
etkilemektedir. Bu da aşağıdaki üç soruda dillendirilebilir.
- Karar, kimler tarafından, nasıl verilmektedir?
- Karar verme süreci nasıl gerçekleşmektedir?
- Coğrafik ve doğal koşulların bu sürece bir etkisi var mıdır?
4. Araştırılan sorun ile ilgili toplumun önerisi
Araştırılan konuyla ilgili olarak araştırma alanındaki toplumun genellikle bir önerisi,
tutumu bulunmaktadır. Ancak somutlaşmış bir tutum ya da önerisi yoksa bile bu özellik
belirlenmelidir. Bir önerinin bulunmaması da, bilinirse bir öneridir! Bu bağlamda iki
özellik su yüzüne çıkmaktadır:
619
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
- Çözümlenen tarımsal sorun ya da yeniliğin uygulanması konusunda toplum yapısınca
oluşturulmuş bir öneri var mıdır?
- Önerinin bulunup bulunmama durumuna göre, önerinin niçin ve nasıl yapıldığı ya da
yapılmadığı açığa çıkarılmalıdır.
Bi. Birey
Bireyin belirleyici toplumsal-ekinsel özellikleri aşağıda dört başlık altında
karakterize edilmiştir. Anılan bu özellikler, üreticinin öznel yapısını betimlemektedir.
Yukarıdaki “A” bölümünde sunulan yol burada da izlenecektir.
1. Öğrenim ve bilgi özelliği
Üreticinin öğrenim düzeyi kuşkusuz önemli bir etken olmakla birlikte yalnız
başına belirleyici değildir. Daha da önemlisi öğrenim ve bilgi düzeyini tarımsal üretim
sürecinde işlevsel olarak kullanabilme yetisine sahip olup olmadığıdır. Bu bağlamda
aşağıdaki dört soru belirlenmiştir.
- Üreticinin ve toplumun öğrenim ve bilgi düzeyi nerededir?
- Öğrenim niteliği, üreticilerce tarımsal ve toplumsal yaşamda işlevsel olarak
kullanılmakta mıdır?
- Öğrenim ve bilgi eksikliğinin araştırma amacı bakımından ne gibi sonuçları vardır?
- Öğrenim düzeyi özdeş olan üreticiler, aynı sorun karşısında özdeş davranmakta
mıdırlar?
2. Bireyin kendini ve sorunu algılaması: Üreticinin öznel çevresi
Üreticinin kendini, sorunu algılaması, içerisinde yaşadığı öznel çevresiyle yakından
bağlantılıdır. Üreticinin kendini algılamasının belirlenmesi, ilgili sorununun
çözülmesinde önemli bir etkendir.
- Üretici, toplum içerisinde kendini nasıl algılamaktadır? (yaşam biçimi)
- Üretici araştırılan sorunu nasıl algılamaktadır?
- Đncelenen toplum yapısı, üreticilerin bireyleşmesi için ortam hazırlamakta mıdır?
3. Bireyin yaşam felsefesi
Üreticinin yaşam felsefesi; kendisi, üretim süreci için anlamlıdır. Yaşam felsefesi,
içerisinde yaşadığı toplumsal-ekinsel ortamda yalın olarak kendisini ve üretim biçim ve
sürecini nasıl algıladığı özellikte kendini dile getirmektedir.
- Üretici, kendi yaşamına ve tarımsal üretime nasıl bakmaktadır?
- Bu bakış açısının araştırılan konuya etkisi nasıldır?
2. Karar alma süreci
Karar alma süreci için üreticilerin kendilerine güveni, bilgi, deneyi, alışkanlığı ayrıca
araştırma alanında bulunan üretim biçimi ve teknolojisinin etkisi belirlenmelidir.
- Üreticilerin kendine güvenini oluşturacağı bir ortam var mıdır?
- Üreticilerin karar alma sürecinde bilgi, deneyimleri ve alışkanlığı nedir?
- Üretim biçimi ve teknolojisinin düzeyi nerededir, üretim süreciyle ilgili kararlara
etkisi nasıldır?
- Tüm bu etkenlerin karar verme sürecine etkisi nasıldır?
Da. Davranış
Tarımsal üretim sürecindeki herhangi bir etkinlikle ilgili bir davranışın oluşumu,
yukarıda değinilen özellikler bütününde, üç özellikte dile getirilmiştir.
1. Oymak üyesinin bir yeniliği, bir sorunu algılamasını, -Burada aşırı sulama- aşiret
yapısında geçerli olan toplumsal-ekinsel özellikler büyük oranda belirlemektedir.
2. Üreticinin kişiliği, toplumsallaşmayla biçimlenmekte, aşiret ve soyocağın
yaptırımları ile denetlenmektedir.
3. Davranış, üreticinin toplumsal-ekinsel çevresini algılama biçimi, toplumsallaşma
aracı ile biçimlenerek ve yaptırımlarla denetlenerek oluşmuş oymak üyesi
kişiliğinin etkileşimin bir işlevi olarak ortaya çıkmaktadır.
620
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kuşkusuz bu tür çözümleme yöntemleri kalıp olarak verilemez. Çünkü bu
kalıplar, öngörülen araştırma alanındaki gerçeklerle örtüşmeyebilir. Bundan dolayı
alınacak sonuçlar yanıltıcı olabilir. Kalıp yerine her koşulda uygulanabilirliği olan
işlevlerin tanımlanması daha yararlı olabilir. Nitekim bunlar da durağan değil, tersine
değişkendir.
KAYNAKÇA
Aktaş, Y. 2000. Şanlıurfa Tarım Đl Müdürlüğü Bitki Koruma Şubesince Harran Ovası’nda
Yürütülen Pamukta Entegre Örnek Çiftçi Mücadele Çalışmasının Bir
Değerlendirme Denemesi, Şanlıurfa. 73S.
Aktaş Y., Yılmaz, G. Öcal Kara, F, Kubaş, A. 2004. Şanlıurfa’da Buğday Tarımının
Tarımsal Yayım Açısından Çözümlenmesi. T.VI. Tarım Ekonomisi Kongresi 1820 Eylül, Tokat, S. : 649-655
Aktaş Y., Işgın,T., Öcal Kara, F., Karaduman, T. 2005. An Analysis of the Adoption and
Diffusion of Cumin growing in Sanliurfa and its Contributions to the Theory and
Practice. 17.th European Seminar on Extension Education. Đzmir, S. 343-349
Aktaş Y., Öcal Kara, F. 2007. Şanlıurfa Harran Ovası Sulama Projesi’nde Aşırı
Sulamanın Sosyo-Ekonomik Nedenleri. Küresel Đklim Değişimi ve Su Sorunları
Çözümünde Ormanlar Semp. Ü. Akkemik (Editör), Đstanbul S.223-228
Albrecht, H. 1969. Innovationsprozesse in der Landwirtschaft. Verlag der SSIP-Schriften
Saarbrücken, 362s.
Anonim, 1978. GAP Urfa-Harran Ovası Planlama Drenaj Raporu. C.1 DSĐ Ankara
Anonim,1988 GAP Harran Ovası 1988 Yılı Tarımsal Ekonomi Planlama Raporu. DSĐ,
Ankara
Anonim, 1996. Şanlıurfa-Harran Ovaları I. Aşama Sulamasına Ait 1995 Yılı
Uygulamalarının Değerlendirilmesi. T.C. Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma
Đdaresi Başkanlığı, Ankara.
Berelson,B., Steinert, G.A. 1964. Human Behavior. Harcourt Brace and World, Inc., New
York
Chin, R. 1976. The Utility of System Models and Developmental Models for
Practitioners. Bennis, Benne, Chin, Corey (Ed.) The Planning of Change. Holt,
Rinehart and Winston. New York, Chicago, Toronto, Sydney. 3.Edition. S.90102
Eraktan, G. ve ark., 2002. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Tarım Teknolojilerindeki
Değişimin Üretici Davranışlarına ve Bunun Çevreye Olası Etkileri. ÇESAV.
Yayın No: 3, Ankara. S.171-198.
Kongar, E., 1979. Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. Bilgi Yay.,
Đstanbul. S. 53-72, 451-456.
Lewin, K. 1963. Feldtheorie in den Sozialwissenschaften. Bern u. Stuttgart
Moore, W.E. 1963. Social Change. Prentice Hall, Inc., New. Jersey
Türk Dil Kurumu 1974. Türkçe Sözlük. 6. Baskı, Ankara, 893 s.
T.C. Başbakanlık GAP BKĐ. 1993. GAP Bölgesi’nde toplumsal değişme eğilimleri
araştırması. Türkiye Zir. Müh. Odası, Ankara, C I ve II
T.C. Başbakanlık GAP BKĐ. Sonuç Raporu. Ankara. S. 29-31, 33-35, 54-55, 83-86, 115120.
Yıldırak, N., Gülçubuk, B., 2003. GAP Bölgesi Köylerinde Sosyal Güvenlik Durumu ve Sosyal
Güvenlik
Uygulamalarının
Sosyo-Ekonomik
Temelleri.
621
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Gap Bölgesinde Çeltik Üretimi Đklim Đlişkileri Ve Çeltik Üretiminin Uzun
Dönem Eğilim Analizi
Beşir KOÇ1
Tahsin TONKAZ2
Özet
Çalışmada, GAP bölgesinde çeltik üretimi, üretimin gelişim seyri incelenmiştir. Kullanılan veriler
1991–2009 dönemine aittir. Ayrıca çeltik üretimi ile sıcaklık arasındaki ilişki irdelenmiştir.
Çalışmada uzun dönem eğilim analizinde ARIMA (1,0,1) modeli kullanılmıştır. GAP bölgesinin
çeltik ekim alanı bakımından Türkiye içindeki payı %4,86 olurken, üretim miktarı içindeki payı
ise %2,77 olarak hesaplanmıştır. Bölgede çeltik ekim ve üretimi en çok Şanlıurfa ve Diyarbakır’da
gerçekleştirilmektedir. Şanlıurfa’nın GAP bölgesi çeltik üretiminden aldığı pay %62,18’dir.
Dekara çeltik verimi bakımından Mardin ili 551 kg ile başı çekmektedir. Mardin ilini sırayla
Şanlıurfa (412 kg) ve Diyarbakır izlemiştir. Bölge’de çeltiğin dekara verimi Türkiye ortalaması
olan 757 kilogramın altında gerçekleştiği görülmektedir. Bölge’de 2009 itibariyle 25.724 ton olan
çeltik üretiminin giderek azalma eğiliminde olacağı tahmin edilmektedir. Yapıl analizlerde,
üretimin 2015 yılında 17.032 tona, 2020 yılında 14.467 tona ve 2025 yılında ise 13.474 tona kadar
gerileyeceği tahmin edilmiştir. Çeltik üretimi üzerinde belirleyici faktörlerin, ekim alanları, suyun
varlığıdır. Nitekim çeltik üretimi ile sıcaklık arasındaki ilişkiye bakıldığında, aslında sıcaklığın
çeltik üretimini artırması beklendiği ancak bunun suyun varlığına bağlı olduğu sonucuna
varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Pirinç, Çeltik, GAP, ARIMA
Paddy production in the GAP Region with the Climate Relationship and Long Term Trend
Analysis of Rice Production
Abstract
In this study, rice production, course of production, and relationship between temperature and
production were examined in the GAP region for period of 1991-2009. In the long term trend
analysis study ARIMA (1,0,1) model is used. The paddy cultivation area in terms of the GAP
region in Turkey, while the share of 4.86%, while the share of production volume was calculated
as 2.77%. Production of paddy cultivation in the region and most took place in Diyarbakir and
Sanliurfa. Sanliurfa, in the GAP region, the share of the rice production was estimated at 62.18%.
hectare to 551 kg of rice yield per unit area occurred in the province of Mardin. This province, in
the order of Sanliurfa (412 kg) and was followed Diyarbakır. Rice yield in the region was less than
Turkey's average (757 kg).. In the region, rice production is expected to be a trend of decline. In
the analysis, production of 17 032 tons in 2015, 14 467 tons in 2020 and in 2025 was estimated to
fall to the 13 474 tons. On rice production as the determining factors; planting areas, is the
presence of temperature and irrigation water. Indeed, looking at the relationship between rice
production and the temperature is, in fact, the temperature is expected to increase rice production,
but it is dependent on the presence of irrigation water has been concluded.
Key Words: Rice, Paddy, GAP Region, ARIMA Models
Giriş
Küresel ısınma, atmosfer, okyanuslar ve kara kütleleri yüzeyindeki sıcaklık artışı
olarak tanımlanır. Yani Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklık değerlerindeki iklim
değişikliğine yol açabilecek bir artışı ifade etmektedir. Đklim değişikliği ise, belirli bir
bölgedeki mevsimlik sıcaklık, yağış ve nem değerlerindeki değişimleri ifade etmektedir.
Đklim değişikliği özellikle bitkiler üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Sözgelimi, aşırı yağışlar sonucu topraktaki su oranının artması toprağın uzun süre suya
doygun kalması ile birlikte topraktaki oksijen miktarının azalması ve bitkilere oksijen
miktarındaki azalmanın olumsuz etkileri gibi veya aşırı sıcaklıkların fotosentezi
1
2
Bingöl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 12000 BĐNGÖL
Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, ŞANLIURFA
622
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yavaşlatması bunun sonucu olarak bitki büyümesinin yavaşlaması ve döllenme
yeteneğinin düşmesi vb. örnekler çoğaltılabilir (Koçer ve ark., 2009). Görüldüğü gibi
küresel ısınma, su kıtlığı veya aşırı yağışlar tarımsal işletmelerin kapasitelerini
sınırlayabilmektedir.
Ancak bütün bu olumsuz faktörlere rağmen pirinç üretimi artmaya devam
etmektedir. Ancak pirinç üretiminin küresel ısınma tehlikesine maruz kalması anahtar bir
durum oluşturmuştur. Yoğun olarak yapılan bilimsel çalışmalar da genelde Asya için
birkaç iklim değişikliği senaryosu ile, pirinç üretimi için projeksiyonlar yapılmıştır
(Kropff, et all., 1993; Horie, et all., 1997; Matthews, et all., 1997; Hayashi and Jung,
2000; Aggarwal and Mall, 2002; Tao, et all., 2008). Bu durum, son zamanlarda dünyada
tarım sektörünün sorunlarının pirinçten başlanarak tartışılmaya açılmıştır.
Türkiye’de son yıllarda tarımsal üretimde, tahıl, meyve ve sebze olmak üzere
hemen hemen bütün bitkisel üretimde bir üretim düşüşü yaşanmıştır. 2008 yılında yağan
yağışlar da göz önünde bulundurulduğunda kısmi bir kuraklığın en azından bölgesel
bazda (Güney Doğu Anadolu Bölgesi gibi) var olduğu söylenebilir. Söz konusu küresel
iklim değişikliğinin süreklilik arz etmesi halinde önümüzde yıllarda dünyada gıda
sıkıntısını beraberinde getirebileceği öngörülmektedir.
Türkiye’de 2007 yılında tahıl ürünlerinde üretim miktarları 2006 yılına göre
15.5% oranında azalarak yaklaşık 29 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Buna göre,
buğday üretimi 13.9%, dane mısır üretimi %7.2, arpa üretimi 23.5%, çeltik üretimi ise
6.9% oranında azalarak yaklaşık 648 bin ton olarak gerçekleşmiştir (Anonymous, 2008).
Çeltik bitkisinin yaklaşık 3 aylık dönem boyunca suya ihtiyaç göstermesi Türkiye’de
ekimini gittikçe sınırlamaktadır (Đşçan, 2002). Ancak Türkiye’de çeltik üreticilerinin
büyük çoğunluğunun ileri yetiştirme teknikleri kullandığı ve özellikle Trakya bölgesinde
gübre, ilaç ve mekanizasyon kullanımının çok iyi bir seviyeye geldiği söylenebilir
(Dönmez, 2007).
Türkiye’de yerli üreticinin korunması ve pirinç üretiminin artırılması amacıyla
21.09.2005 tarihli ve 25943 sayılı tebliğ ile “Bazı Çeltik ve Pirinç Türlerinin Đthalatında
Tarife Kontenjanı” uygulanmaya başlanmış, pirinç ithalatı için, "yerli ürün alma şartı"
uygulaması getirilmiştir, bu tarife kontenjanı uygulaması ile Türkiye’de çeltik üretimi en
son 2005–2006 döneminde, 2003–2004 dönenime göre, %62’lik bir artış ile 600.000
ton’a yükselmiştir. Bu sistem ile üreticiler ürünlerini daha yüksek değerle pazarlama
şansına kavuşmuştur. Ancak A.B.D. Türkiye’nin bu ithalat politikasını 2 Kasım 2005 ‘de
Dünya Ticaret Örgütü‘ne şikayet etmiş olup Türkiye bu tarife kontenjanı uygulamasını
01/04/2006 tarihinde yürürlükten kaldırmıştır (Dönmez, 2007).
Çalışmanın amacı GAP alanında çeltik ekim alanları, üretimi ve veriminin
durumunu ortaya koyarak çeltik üretiminin iklim ilişkilerini ortaya koymaktır.
Materyal ve Metod
Çalışmanın ana materyalini, Devlet Đstatistik Kurumunun web sitesinden alınan
istatistikî bilgiler oluşturmaktadır. Bununla birlikte konu ile ilgili makale ve basında
çıkan yazılardan yararlanılmıştır.
Elde edilen ham istatistikî veriler işlenerek çizelgeler haline getirilmiş ve
yorumlanmıştır. Çalışmaya konu olan çeltik ekim alanı, çeltik üretimi ve dekara düşen
çeltik verimi gibi faktörlerin üretiminin basit indeksi ve yıllık ortalama artış hızları
hesaplanarak konu daha iyi anlaşılabilir hale getirilmiştir. Bunun yanı sıra çeltik üretimi
ile ısı değerleri arasındaki ilişki incelenmiştir.
Uzun dönem eğilim analizinde ise, ARIMA (1,0,1) modeli kullanılmıştır.
ARIMA modelleri genel olarak ARIMA (p, d, q) şeklinde ifade edilmektedir. Modellerde
yer alan, p: otogresif model derecesi, q: hareketli ortalama model derecesi ve d:
mevsimsel olmayan fark alma derecesidir. Fark alma derecesi d=0 olduğunda bu orijinal
serinin durağan olması anlamına gelir. Bu durumda, ARIMA modeli (AR,) MA ya da
ARMA modeli haline gelecektir. Fark alma derecesi d=1 olduğunda zaman serisi
623
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
doğrusal, d= 2 olduğunda parabolik eğri göstermektedir (Kaynar ve Taştan, 2009; Nochat
ve Nochat, 2006; Yaman ve ark., 2001).
GAP Bölgesi’nde Çeltik Üretiminin Mevcut Durumu
GAP bölgesinin çeltik ekim alanı bakımından Türkiye içindeki payı %4.86,
üretim miktarı içindeki payı ise %2.77 olarak bulunmuştur. GAP alanında çeltiğin en çok
ekildiği ve üretimin gerçekleştirildiği iller arasında başta Şanlıurfa olmak üzere
Diyarbakır gelmektedir. Şanlıurfa’nın GAP alanında çeltik ekim alanları içindeki payı
%58.43, üretimden aldığı pay ise %62.18 gibi yüksek oranda gerçekleşmiştir.
Diyarbakır’ın ise üretimden aldığı pay %32.67 olarak hesaplanmıştır. Dekara düşen çeltik
verimi bakımından ise Mardin ili 551 Kg ile başı çekmektedir. Mardin’i dekara 460 kg ile
Şanlıurfa ve 412 kg ile Diyarbakır izlemektedir. Bölge’de çeltiğin dekara verimi Türkiye
ortalaması olan 757 kilogramın altında gerçekleştiği görülmektedir (Çizelge 1).
Çizelge 1. GAP Bölgesinde Đller Bazında Çeltik Üretimi (ton-2008)
Ekim
Alanı
Üretim
(da)
%
(ton)
%
309
0,64
109
0,52
Adıyaman
38
0,08
9
0,04
Batman
16564
34,23
6829
32,67
Diyarbakır
1625
3,36
896
4,29
Mardin
1577
3,26
63
0,30
Siirt
28272
58,43
13000
62,18
Şanlıurfa
48385
100,00
20906
100,00
Toplam
4.86
2.77
GAP/Türkiye
Verim
(Kg/da)
353,00
237,00
412,00
551,00
41,00
460,00
342,33
757
Not: G.antep, Kilis ve Şırnakta üretime rastlanmamıştır.
Kaynak: TUĐK, Bitkisel Üretim Đstatistikleri
GAP bölgesinde yıllar itibariyle çeltik ekim alanları giderek artmıştır. Ancak
üretim miktarı 2005 yılına kadar dalgalı bir seyir göstererek istikrar göstermemiştir. 2005
yılından sonra çeltik üretim miktarında kısmen istikrar görmek mümkündür. 1991–93
dönemi baz alındığında çeltik ekim alanı, 2007 yılına kadar baz alınan dönemin altında
kalmıştır. Baz alınan döneme göre, çeltik ekim alanında 2007 yılında %48.59 oranında
bir artış olurken, bu artış 2009 yılında %77.82 olarak hesaplanmıştır. Çeltik üretiminde
ise baz alınan döneme göre 2005 yılında %3.72 olarak gerçekleşen üretim artışı, 2009
yılında 2.9 kat olmuştur. Bölge’de dekara verimde ise 1998–99 ve 2002–03 dönemleri
hariç genelde baz alınan dönemde gerçekleşen verimin üstünde gerçekleşmiştir. Özellikle
2004 yılından itibaren baz alınan döneme göre, verimin gittikçe arttığı görülmektedir.
Baz alınan döneme göre 2009 yılında verimdeki artış %64.35 oranında gerçekleşmiştir
(Çizelge 2).
Bölgede 1991–2000 döneminde ekim alanlarında ve üretim miktarında yıllık
ortalamada azalışlar olduğu belirlenmiştir. Ekim alanlarında %-3.97 oranında daralma
yaşanmış ve bu daralma çeltik üretimini de olumsuz yönde etkileyerek, üretimdeki düşüş
%-3.75 oranında gerçekleşmiştir. Ancak aynı dönemde verimde bir miktar artıştan söz
edilebilir (%0.23).
624
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. GAP Bölgesi'nde Çeltik Üretiminin Gelişim Seyri
YIL
1991–93
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Ekim
(da)
29480
22030
20420
23340
22160
26108
21920
23030
18630
25190
20830
21070
22980
23226
43804
48385
52421
Basit
Đndeks
100,00
74,73
69,27
79,17
75,17
88,56
74,36
78,12
63,20
85,45
70,66
71,47
77,95
78,79
148,59
164,13
177,82
Üretim
(ton)
8802
7536
6798
7951
6941
7631
6156
6961
15259
6814
6001
7671
9130
8918
17269
20906
25724
Basit
Đndeks
100,00
85,61
77,23
90,33
78,85
86,69
69,94
79,08
173,35
77,41
68,18
87,15
103,72
101,31
196,19
237,51
292,24
Verim
(Kg/da)
299
342
333
341
313
292
281
302
819
271
288
364
397
384
394
432
491
Basit
Đndeks
100,00
114,57
111,49
114,09
104,90
97,89
94,06
101,23
274,31
90,59
96,49
121,93
133,06
128,59
132,03
144,71
164,35
2000–2009 döneminde ise çeltiğin ekim alanları artmış ve üretim kapasitesi de
daha yüksek oranda artmıştır. Buna göre çeltik ekim alanları için gerçekleşen yıllık
ortalama artış hızı %8.57 oranında gerçekleşirken bu oran çeltik üretimi için %13.96
olarak gerçekleşmiştir. Çünkü bu dönemde çeltiğin dekara veriminde yıllık ortalamada
%4.97 oranında artış sağlanmıştır. 1991–2009 arası 19 yıllık üretim döneminde ise, çeltik
ekim ve üretim anlarıyla dekara verimde yıllık ortalama artış hızı pozitif yönde
gerçekleşmiştir. Sözgelimi çeltik üretim alanlarında yıllık ortalama artış hızı %2.22
oranında gerçekleşirken, üretimdeki artış hızı bunun iki katı kadar gerçekleşerek %4.99
olarak hesaplanmıştır. Verimdeki yıllık ortalama artış hızı ise %2.71 olarak bulunmuştur.
Çizelge 3. GAP Bölgesi'nde Çeltik Üretiminde Dönemler Đtibariyle Yıllık Ortalama Artış Hızı
Ekim
Üretim
Dönem
(da)
(ton)
Verim (Kg/da)
1991–2000
-3,97
-3,75
0,23
2000–2009
8,57
13,96
4,97
1991–2009
2,22
4,99
2,71
Çeltik Üretiminin Geleceğe Dönük Eğilim Analizi
Çeltik ekim alanı için tahmin denklemi aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:
Yt=33322.2155+0.8378Yt-1-0.0866εt-1
GAP alanı çeltik üretim fonksiyonu şu şekilde formüle edilmiştir:
Yt=12845.9+0.8271Yt-1-0.0258εt-1
Çeltik ekim alanı ve üretimi için tahmin edilen modelin parametrelerinin
önemliliği %5 önem seviyesinde test edilmiştir
625
Çeltik Üretimi (Ton)
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
40000
35000
30000
25000
20000
15000
10000
5000
0
-5000
-10000
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10 11 12 13 14 15 16 17
Zaman
Üretim (Ton)
Alt Sınır
Üst Sınır
Şekil 1. GAP Bölgesinde Çeltik Üretimi tahmini ve Alt ve Üst Değerleri (%95 Güven
Aralığında)
2009 yılında GAP bölgesinde çeltiğin ekim alanı 52.421 dekar iken, 2010 yılında
49.850 dekara ve 2015 yılında 40.146 dekara, 2025 yılında ise bu miktarın 34.485 dekara
kadar gerileyeceği tahmin edilmiştir. Aynı şekilde, 2009 yılında bölgede üretilen çeltik
miktarı 25.724 ton iken bu miktar 2015 yılında 17.032 tona ve 2025 yılında ise 13.201
tona kadar gerilemiştir. Bölgede 2008 yılından itibaren başlayan dekara verim artışı,
sonraki dönemler için yapılan tahminlerde de artacağı öngörülmüştür. Tahmin edilen
üretim miktarları yıllar itibariyle ekim alanlarına bölündüğünde 2010 yılından 2020 yılına
kadar dekara düşen verimin 400 kg çeltiğin üzerinde gerçekleşeceği, bu tarihten sonra ise
verimin gittikçe azalacağı tahmin edilmiştir (Çizelge 4). Tahmin edilen çeltik üretiminin
ve ekim alanlarının en alt değerleri ile en üst değerleri de tahmin edilerek, tahminler için
değişim aralığı grafiklerle gösterilmiştir ( Şekil 1 ve Şekil 2).
Çizelge 4. GAP Bölgesi'nde %95 Güven Aralığında ARIMA Modeli Đle Çeltik Üretiminin
Tahmini
YIL
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
2017
2018
2019
2020
2021
2022
2023
2024
2025
Ekim
(da)
49.850
47.170
44.924
43.042
41.467
40.146
39.039
38.112
37.335
36.685
36.139
35.682
35.300
34.979
34.710
34.485
Alt Değer
35.725
2.762
22.092
17.978
14.801
12.295
10.291
8.673
7.358
6.282
5.398
4.670
4.067
3.568
3.155
2.811
Üst Değer
63.975
66.718
67.757
68.108
68.133
67.997
67.787
67.551
67.313
67.087
66.880
66.695
66.532
66.389
66.266
66.160
626
Üretim
(Ton)
23.656
21.788
20.243
18.964
17.907
17.032
16.309
15.710
15.215
14.806
14.467
14.187
13.955
13.763
13.605
13.474
Alt Değer
14.937
10.137
6.815
4.340
2.435
941
-246
-1.147
-1.963
-2.584
-3.090
-3.502
-3.839
-4.116
-4.342
-4.528
Üst Değer
32.375
33.438
33.670
33.589
33.379
33.123
32.863
32.617
32.394
32.196
32.024
31.876
31.749
31.642
31.552
31.476
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çeltik EkimAlanı (da)
80000
70000
60000
50000
40000
30000
20000
10000
0
2005
2010
2015
2020
2025
2030
Zaman
Ekim (da)
Alt Sınır
Üst Sınır
Şekil 2. GAP Bölgesinde Çeltik Ekim Alanı tahmini ve Alt ve Üst Değerleri (%95 Güven
Aralığında)
Çeltik Đklim Đlişkileri
Şekil 3.Batman ili minimum sıcaklıkların pirinç verimleri ile ilişkisi (Temmuz ayı)
GAP alanı için aylık maksimum ve minimum sıcaklıklarla pirinç verimi
arasındaki ilişkiler regresyon analizi ile irdelenmiştir. GAP bölgesinde aylık sıcaklıkların
değişiminin pirinç verimini önemli derecede etkilemediği saptanmıştır. Örnek olarak
Batman ili için ilişki grafiksel olarak hem maksimum sıcaklıklar hem de minimum
sıcaklıklar için hesaplanan değerler grafiklerde verilmiştir. Bu sonuç ile, bölgede sıcaklık
değerlerinin pirinç üretimi için optimum olduğu ve dolayısıyla küresel ısınma ile ortaya
çıkacak ısınmanın sulama suyu kısıt olmadığı sürece pirinç verimini etkilemeyeceği
ortaya konulmuştur ( Şekil 3 ve Şekil 4).
Şekil 4. Batman ili maksimum sıcaklıkların pirinç verimleri ile ilişkisi (Temmuz ayı)
627
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sonuçlar
GAP bölgesi sahip olduğu su kaynakları ve geniş tarımsal alanlar bakımından
değerlendirildiğinde, çeltik üretimi konusunda hak ettiği yerde olduğu söylenemez.
Türkiye’nin toplam çeltik üretimi içindeki bölgenin payı son derece düşüktür (%2,77).
Dekara düşen verim bakımından Türkiye ortalamasının oldukça altındadır (757 kg/da).
1991-2009 döneminde çeltik ekim alanlarının ortalama yıllık artış hızı %2,22, üretim
miktarı %4,99 ve veriminde %2,71 oranında arttığı saptanmıştır. Ancak, önümüzde
dönemlerde hem ekim alanlarında hem de üretim miktarı bakımından bir düşüş eğiliminin
olduğu tahmin edilmektedir. Bölgedeki kavurucu sıcakların çeltik üretiminin verimini
önemli düzeyde etkilemeyeceği hatta sulama olanaklarının olması halinde verimi
yükseltebileceği dolayısıyla üretimi arttırabileceği hesaplanmıştır.
Kaynaklar
Aggarwal, P.K., Mall, R.K., 2002. Climate change and rice yields in diverse agroenvironments of India. II. Effect of uncertainties in scenarios and crop models on
impact assessment. Clim. Change 52, 331–343.
Anonymous, 2008. Plant Production, 2007. TURKSTAT News Bulten, Volume: 53, 27
March 2008.
Dönmez, D., 2007. Rice, Situation and Estimation 2006/2007, Agricultural Economics
Research Institute, Publication no: 151, Ankara.
Hayashi, Y., Jung, Y.S., 2000. Paddy rice production under possible temperature fluctuation
in East Asia. Global Environ. Res. 3, 129–137.
Horie, T., Centeno, H.G.S., Nakagawa, H., Matsui, T., 1997. Effect of elevated carbon
dioxide and climate change on rice production in East and Southeast Asia. In:
Oshima, Y. (Ed.), Proceedings of the International Scientific Symposium on Asian
Paddy Fields. University of Saskatchewan, Saskatchewan, Canada, pp. 49–58.
Đşçan, L., 2002. Report of Paddy, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Araştırma Planlama ve
Koordinasyon kurulu Başkanlığı, Ankara.
Kaynar, O., Taştan, S., 2009. Zaman Serileri Tahmininde ARIMA-MLP Melez Modeli,
Atatürk Üniversitesi, ĐĐBF Dergisi, Cilt 23, Sayı 3.
Kropff, M.J., Centeno, G., Bachelet, D., Lee, M.H., Mohan Dass, S., Horie, T., De Feng, S.,
Singh, S., Penning de Vries, W.T., 1993. Predicting the impact of CO2 and
temperature on rice production. In: IRRI Seminar Series on Climate Change and
Rice, International Rice Research Institute, Los Ban˜ os, Philippines.
Koçer, F., Kurt, L., Đmalı, A., Karahan, F., 2009. Küresel Isınmanın Ekolojik Etkileri, 1.
Ulusal Kuraklık ve Çölleşme Sempozyumu, 16-18 Haziran 2009 Konya.
Nochat, R., Nochat, T., 2006. Arıma Model for Forecasting Oil Palm Price, Proceeding of the
2nd IMT-GT Regional Confrerence On Mathematics Statistics and Applications
University Sains Malaysia, Penang, June 13-15, 2006
Matthews, R.B., Kropff, M.J., Horie, T., Bachelet, D., 1997. Simulating the impact of climate
change on rice production in Asia and evaluating options for adaptation. Agric. Syst.
54, 399–425.
Tao, F. Hayashi, Y. Zhang, Z. Sakamoto, T. Yokozawa, M. 2008. Global warming, rice
production, and water use in China: Developing a probabilistic assessment. Agr
icultural and Forest Meteorology 1 4 8 ( 2 0 0 8 ) 94 – 1 10.
Yaman, K., Sarucan, A., Atak, M., Aktürk, N., 2001. Dinamik Çizelgeleme Đçin Görüntü
Đşleme ve Arıma Modelleri Yardımıyla Veri Hazırlama, Gazi Üniversitesi, Müh.
Mim.
Fak.
Der.,
Cilt
16,
No
1,
sayfa
19-40.
628
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Zeytin Tarımında Ve Đşleme Sanayiinde Çevreye Yönelik Tutumların
Değerlendirilmesi: Edremit Körfezi Örneği∗
Funda F. GENCLER1
M. Metin ARTUKOĞLU2
ÖZET
Tarım-çevre ilişkileri son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen bir kavramdır. Bugün dünyada
tarımsal üretimin büyük bir kısmı yoğun girdi kullanımıyla gerçekleşmektedir. Ancak yoğun girdi
kullanımının çevreye verdiği zarar giderek artmakta ve bu konuda acil eylem planlarının
uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Ancak çevre üzerindeki olumsuz etkiler, sadece çevreye
duyarlı tarımsal üretimle değil, tarımsal ürünlerin katma değerini artıran sanayi sektöründe de
çevreyi korumaya yönelik önlemlerin alınmasıyla mümkündür. Bu bağlamda çalışmada tarım
çevre ilişkisi sadece üretim açısından değil, tarımsal işleme sanayi açısından da ele alınmış, söz
konusu konular zeytin tarımı ve işleme sanayi örneğinde incelenmiştir.
Çalışmanın temel verileri, zeytin üretimi ve işleme sanayi açısından önemli bir bölgesi olan
Edremit Körfezi’nde, zeytin tarımıyla uğraşan üreticiler ile zeytin sanayinde faaliyet gösteren
işletmelerden anket yöntemiyle elde edilmiştir. Bu çerçevede, yöredeki beş ilçeden belirlenen 10
köyde 124 zeytin üreticisiyle ayrıca, 31 yağhane ve 16 sofralık zeytin işletmesini kapsayan toplam
47 işletme ile anket çalışması yürütülmüştür. Bu kapsamda 5’li likert ölçeği ve Yeni Çevresel
Paradigma yöntemleri kullanılarak elde edilen veriler yorumlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte
her iki ankette üretici ve işleyicilerin çevresel tutumlarını belirlemek amacıyla “Yeni Çevresel
Paradigmalar Ölçeği”nden (Modified New Environmental Paradigm Scale-NEP) yararlanılmıştır.
Çalışmada, elde edilen veriler doğrultusunda zeytin üreticileri ile yörede faaliyette bulunan işleme
tesisleri yöneticilerinin çevre konusuna yönelik tutumları belirlenerek, bir ölçüde konuya ilişkin
politika belirleyicilere de ışık tutabilecek öneriler getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yeni Çevresel Paradigma, Edremit Körfezi, Zeytin, Zeytin Üreticileri, Zeytin
Đşleme Sanayii.
Evaluatıng Envıronmental Attıtudes Of Olıve Farmıng And Olıve Processıng Industry:
Edremıt Gulf Case Study
ABSTRACT
The relationship of agriculture-environment has been come up recently as a concept. Today, most
of the agricultural production has been achieved with the intense usage of input. But the damage of
the intense input usage on environment has gradually increased so this result makes the urgent
action plan taking as a necessity. It is not only possible to stop the negative effects on environment
by environmentally friendly agricultural production, but also by taking actions in the agro-industry
as well. In this context, the agriculture-environment relationship in the study has been discussed
not only in agricultural production base but also agro-industry and the stated subjects have been
studied in the example of olive farming and process industry.
In this context, ten villages are selected from five county of the area and 124 survey study has been
done to olive farmers. Also another survey has conducted with 47 enterprise in total which are 31
olive oil mills, and 16 table olive producer enterprises in the same area. In addition, in the both
surveys to determine the environmental attitudes of the olive farmers and processors, “Modified
New Environmental Paradigm Scale” (NEP) has been used. In this study, with the output of the
surveys, the environmental attitudes have been identified and some proposals have been
maintained also for the policy makers.
Key Words: Modified New Environmental Scale, Edremit Gulf, Olive, Olive Farmers, Olive
Process Industry
∗
Bu çalışma TUBĐTAK tarafından desteklenen 107 K 261 No’lu proje sonuçlarından derlenerek
hazırlanmıştır.
1
Dr. Celal Bayar Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Manisa, [email protected]
2
Prof. Dr. Ege Üniversitesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir, [email protected]
629
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1.GĐRĐŞ
Tarım sektörünün büyük ölçüde çevreyle etkileşim içerisinde olması ve sektörde
doğal kaynakların kullanımı nedeniyle, çevreye ve doğal kaynaklara yönelik tehditler
tarımı etkilediği gibi, tarım da çevreyi ve doğal kaynakları olumsuz bir biçimde
etkileyebilmektedir. Bugün dünyada tarımsal üretimin büyük bir kısmı yoğun girdi
kullanımıyla gerçekleşmektedir. Ancak yoğun girdi kullanımının çevreye verdiği zarar
giderek artmakta ve bu konuda acil eylem planlarının uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Özellikle nüfus baskısı ve serbest piyasa koşulları nedeniyle birim alandan daha fazla
miktarda ürün almak zorunda kalan üreticiler, çevreye zarar verecek pek çok uygulamayı
hayata geçirmek zorunda kalmıştır. Gelişmiş ülkelerde kullanılan kimyasal gübre ve
pestisit miktarı artarken, gelişmekte olan ülkelerde yeterli miktarda girdi kullanımına
sahip olmayan üreticiler, tarım alanı olmayan arazileri tahrip ederek ekolojik dengeye
zarar vermektedirler. Özellikle nüfusun beslenmesi açısından tarıma yön vermek, sadece
gıda güvenliği açısından değil, çevresel anlamda ekolojik dengenin devamının sağlanması
açısından da önemlidir. Dolayısıyla sürdürülebilir tarım tekniklerinin kullanılması ve
sürdürülebilir tarım politikalarının hayata geçirilmesi bu noktada önem taşımaktadır
(Artukoğlu ve Gençler, 2009).
Dünyadaki tarımın neden olduğu çevre tahribatlarının dışında Türkiye’de de
bilinçsizce uygulanan tarımsal üretim metotları ve uzun soluklu olmayan politikalar
nedeniyle birtakım sorunlar yaşanmıştır. Traktör ve pulluğun 1950’li yıllardan itibaren
hızla tarım alanlarına girdiği Türkiye’de 1970’li yıllara kadar mer’a alanlarının da tarıma
açılması, kimyasalların kullanımının süratle çoğalması tarımsal üretimi arttırmıştır.
1980’li yıllarda duraklayan ve hatta bazı ürünlerde geri giden tarımsal üretimin devamı
için, daha fazla girdi kullanımını teşvik amacıyla devlet kıt kaynaklarından çeşitli
sübvansiyonlar yapmıştır. Bununla birlikte iç piyasa fiyatlarına sürekli müdahale
edilmesiyle, tüketici aleyhine besin maddeleri fiyatlarında yükselmeler olmuş, bir taraftan
tüketici yoksullaşırken, diğer taraftan da devlet fakirleşmiştir. Bütün bu müdahalelere
rağmen üretici fakirleşmeye devam etmiş, kırsal alanda geçimini sağlayan insanlar
kentlere göçerek ikincil çevre sorunları yaratmaya başlamışlardır (Sürmeli, 1997).
Tarım-çevre ilişkileri son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen bir kavramdır. Bu
ilişkinin boyutu Türkiye açısından değerlendirildiğinde, konuyla ilgili sınırlı sayıda
araştırmanın bulunduğu söylenebilinir. Bu çalışmada, Türkiye’de tarım ve tarıma dayalı
sanayinin çevreye yönelik tutum ve yaklaşımları zeytin örneğinde incelenmiştir. Zeytin
üreticilerinin ve zeytin işleme sanayicilerinin, üretim faaliyetleri esnasında çevrenin
korunmasına yönelik bir yaklaşım içinde olup olmadıklarını test etmek ve çevre bilincini
artırmaya yönelik politika önerileri geliştirmek çalışmanın ana amacı olarak
belirlenmiştir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1 Materyal
Çalışmanın birincil verileri, Edremit Körfezi’nde zeytin tarımıyla uğraşan
üreticiler ile yine aynı yöredeki zeytin işleme sanayi işletmecileri ile yapılan anket
görüşmeleriyle elde edilmiştir. Çalışmanın ikincil verileri ise konuyla ilgili yayınlar ve
kurumsal çalışmalardan oluşmaktadır. Bu kapsamda konu ile ilgili istatistikler, araştırma
raporları, tezler, bildiriler, yerli ve yabancı periyodiklerde yayınlanan makalelerden
yararlanılmıştır.
Anket çalışması için; Edremit Körfezi’nde yer alan zeytin tarımının yoğun olarak
yapıldığı Balıkesir iline bağlı beş ilçe (Ayvalık, Burhaniye, Edremit, Gömeç ve Havran)
seçilmiştir. Üretici anketleri için; her ilçeden ilçeyi temsil eden, yoğun olarak zeytin
üretimi bir ova bir dağ köyü olmak üzere toplam on köyün seçilmiştir. Bu doğrultuda
ilçeyi temsil edecek köyler Đlçe Tarım Müdürlükleri ile yapılan görüşmeler ışığında
belirlenmiştir. Örnek hacminin Çiftçi Kayıt Sisteminden (ÇKS) ve köy muhtarlıkları
630
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
kayıtlarından yararlanılmıştır. Buna göre her köyde yapılması gereken anket sayısı dağ ve
ova köyleri için ayrı ayrı hesaplanmıştır. Bu hesaplama için öncelikle belirlenen ova
köyleri için toplam örnek hacmi belirlenmiş, aynı işlem dağ köyleri için de
gerçekleşmiştir. Bu sayıların belirlenmesinde aşağıdaki formülden yararlanılmıştır
(Miran, 2002).
n=
Np(1 − p)
( N − 1)σ p2ˆ x + p (1 − p)
n : Örnek hacmi
N : Ana kitle
p : Zeytin yetiştiren üretici oranı. (Örneğe girebilecek istenen özelliği taşıyan işletmelerin
ana kitledeki işletme sayısına oranını göstermektedir. Maksimum örnek hacmine ulaşmak
için p = 0.5 alınmıştır).
(1-p) : Zeytin yetiştirmeyen üretici oranı
σ 2px : Varyansın oranı
Seçilen beş ova köyünde mevcut zeytin üreticisi sayısı toplamı (897) formüle
yerleştirildiğinde %90 güven aralığı ve 0.10 hata payı için yapılması gereken toplam
anket sayısı ova köylerinde 63 olmaktadır. Aynı işlem dağ köyleri için yapıldığında
seçilen beş dağ köyünden mevcut 610 zeytin üreticisinin 61’i örnek hacminde yer
almaktadır. Seçilen toplam on köyde örneğe girmesi gereken üretici sayıları köylere göre
oransal olarak dağıtılmıştır (Çizelge 1).
Çizelge 1. Zeytin üreticileri sayıları ve toplam örnek hacminin köylere göre dağılımı.
Köy Đsmi
(Ova)
Ana
Kitle
Mutlu
Karaağaç
Taylıeli
Çamdibi
Kızılkeçili
Toplam
142
185
114
299
157
897
Örnek Hacmi
Pay
Sayı
(%)
10
15.87
13
20.63
8
12.69
21
33.33
11
17.46
63
100.00
Köy Đsmi
(Dağ)
Ana
Kitle
Türközü
Ulubeyler
Şahinler
Sarnıç
Çamlıbel
Toplam
130
160
120
60
140
610
Örnek Hacmi
Pay
Sayı
(%)
13
21.32
16
26.23
12
19.67
6
9.83
14
22.95
61
100.00
Sonuç olarak belirlenen 10 köyde 124 üretici ile anket çalışması Mayıs 2008
tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Çalışmada yer alan zeytin işleme sanayine yönelik anketler için yapılan ön
araştırmalarda Edremit Körfezi içerisinde yoğun olarak zeytin işleme sanayinin yer aldığı
Ayvalık, Burhaniye, Edremit, Gömeç, Havran ve bu ilçelere bağlı köylerde 130’u aşkın
zeytin işleme tesisinin (yağhane ve salamurhane) bulunduğu saptanmıştır. Ancak bu
tesislerin bazılarının çalışmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle anket yapılan işleme
tesislerinin seçiminde üreticilerle yapılan anket çalışmasında yer alan üreticilerin
ürünlerini işleyen ve görüşmeyi kabul eden işletmelerin seçimi yoluna gidilmiştir. Bu
çerçevede 31 yağhane ve 16 sofralık zeytin işletmesini kapsayan toplam 47 işletme ile
anket çalışması yürütülmüştür.
2.2 Verilerin Analizinde Đzlenen Yöntem
Gerek üreticilerden gerekse işleyicilerden elde edilen veriler öncelikle kodlanarak
bilgisayar ortamına girilmiştir. Veri girişi ve analizlerinde Excel, SPSS vb.
Programlardan yararlanılmıştır. Bu kapsamda 5’li likert ölçeği, Yeni Çevresel Paradigma
631
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
(YÇP) yöntemleri kullanılarak veriler yorumlanmaya çalışılmıştır. Likert ölçeğinin
amacı; araştırılan konuyla ilgili kişilerin düşüncelerini, tutumlarını, davranışlarını bir
yelpaze içerisinde sınıflandırmak ya da derecelendirmektir (Arıkan, 2000). Bu
araştırmada zeytin üreticilerinin ve işleme sanayicilerinin çevreye yönelik bakış açılarını
belirlemek için, ölçekli sorularda 5’li likert ölçeğinden yararlanılmıştır.
Bununla birlikte her iki ankette üretici ve işleyicilerin çevresel tutumlarını
belirlemek amacıyla “Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği”nden (YÇP) (Modified New
Environmental Paradigm Scale-NEP) yararlanılmıştır Bu ölçeğin esas aldığı temel
dayanak, insanların doğayı oluşturan bütün diğer bileşenlerden farkı yoktur ve insanoğlu
da doğanın kanunlarına tabidir. Dunlap ve Van Liere (2000) tarafından geliştirilmiş olan
bu ölçeğin ülkemizde geçerlilik ve güvenilirlik çalısması Furman (1998) tarafından
yapılmıştır. Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği 15 maddeden oluşan, 0-5 arası puanlanan,
Likert tipi bir ölçektir. Ölçek iç tutarlığının sınanması için, en uygun yol olan "Cronbach
Alpha güvenilirlik katsayısı" da hesaplanmıştır (Işıldar, 2008). Bu yöntem, Günden
(2005), Atış ve arkadaşları (2005) tarafından farklı çalışmalarda da kullanılmıştır.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1 Araştırma Yöresindeki Üreticilerin Genel Özellikleri
Araştırma yöresinde ankete katılan üreticilerin ortalama yaşının 55, eğitim
süresinin 6.73 yıl olduğu görülmektedir (Çizelge 2).
Çizelge 2. Üreticilerin demografik özellikleri.
Minimum
Ortalama
Demografik
Özellikler
Çiftçinin Yaşı
20.00
55.10
Eğitim Süresi (yıl)
0.00
6.73
Ailedeki Birey Sayısı
1.00
3.45
Deneyim (yıl)
1
35.64
Maksimum
Std. Sapma
87.00
18.00
12.00
71.00
15.124
3.393
1.558
17.155
Araştırma yöresindeki üreticilerin %71’inin tarım dışı gelire sahip olduğu tespit
edilmiştir. Tarım dışı geliri olan üreticilerin SSK’ya bağlı çalışan, emekli, ticari faaliyet
gibi alanlardan gelir temin etmektedirler. Araştırma yöresindeki üreticilerin 2007 yılı
içerisinde elde ettikleri toplam gelir özetlenecek olursa; üreticilerin %37.90’ının 15 000
TL’nin üzerinde bir gelir elde ederken, %35.49’u ise 5 000 ila 10 000 TL gelir sahibi
olmuştur.
3.2 Araştırma Yöresindeki Üreticilerin Çevreye Yönelik Tutumları
Üreticilerin Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği kullanılarak çevreye olan
tutumları Çizelge 3’de yer almaktadır. Ölçek iç tutarlığının sınanması için, en uygun yol
olan "Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı", 0.67 olarak hesaplanmıştır Likert tipi bir
ölçekte yeterli sayılabilecek güvenilirlik katsayısının olabildiğince l'e yakın olması
gerektiğinden ölçeğin duyarlı olduğu, birbiriyle tutarlı maddeleri içerdiği ve yeterli
güvenirlik düzeyine sahip olduğu kabul edilmiştir.
632
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Üreticilerin çevreye yönelik tutumları.
ÇEVRECĐ YAKLAŞIM
Doğa-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular
Dünyanın kaldıracağı insan sayısının sınırına yaklaşmaktayız.
Đnsanların doğaya müdahale etmesi genellikle felaket getiren
sonuçlar doğurur.
Đnsanlar genellikle doğal çevreyi kötü kullanmaktadır.
Doğanın dengesi sanayileşmenin etkileriyle başa çıkabilecek
kadar güçlüdür.
Bitkiler ve hayvanlar, insanlar kadar var olma hakkına sahiptir.
Đnsanoğlu özel yeteneklerine rağmen hala doğa kanunlarına
tabidir.
Dünya sınırlı olanakları ve kaynakları olan bir yerdir.
Dünyanın dengesi çok hassastır ve kolayca bozulur.
Her şey günümüzdeki gibi devam ederse, insanoğlu çok kısa
zamanda büyük bir ekolojik felaketle karşı karşıya kalacaktır.
Đnsan-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular
Đnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için doğal çevrede değişiklik
yapma hakkına sahiptir.
Đnsan doğaya zarar vermeyecek kadar zekidir.
Dünyada bol miktarda kaynak var, yeterki insanlar bunu nasıl
kullanacağını öğrensin.
Çevre sorunları gereğinden fazla abartılmaktadır.
Đnsanoğlu doğaya hükmetme hakkına sahiptir.
Đnsanlar eninde sonunda doğayı nasıl kontrol edebileceklerini
öğrenecekler.
1
2
3
4
5
Xort.
7.3
5.6
8.9
4.0
13.7
12.9
10.5
12.1
59.7
65.3
4.06
4.27
4.0
2.4
3.2
1.6
12.9
5.6
8.1
12.9
71.8
77.4
4.40
4.61
1.6
8.1
0
2.4
3.2
9.7
9.7
17.7
85.5
62.1
4.77
4.23
8.1
8.9
0
12.9
13.7
4.8
12.9
24.2
14.5
12.1
15.3
11.3
54.0
37.9
69.4
3.91
3.60
4.45
36.3
11.3
12.1
12.9
27.4
2.84
16.9
41.1
15.3
15.3
10.5
22.6
9.7
5.6
47.6
15.3
3.56
2.39
33.9
6.5
18.5
12.1
10.5
8.1
21.8
17.7
17.7
12.9
17.7
14.5
19.4
47.6
41.1
2.72
3.90
3.52
YÇP'de değişken olarak dikkate alınan her bir ifadeye katılıp katılmamaya ilişkin
araştırma yöresindeki çiftçilerin verdikleri cevaplara ait ortalamalar değerlendirilmiştir.
Araştırma yöresi çiftçileri genel olarak değerlendirildiğinde; yörede çevre tutumu
ortalaması 3,82 olarak belirlenmiştir. Buradan yöre çiftçilerinin doğal çevreyi yaklaşık
olarak orta derecede önemsediği sonucunu çıkarmak mümkündür. Çevre merkezli
değişkenler için ortalama 4,25 bulunmuştur. Çiftçiler bu ifadelere yaklaşık önemli ölçüde
katılmaktadırlar. Đnsan merkezli değişkenler için yöre ortalaması 3,15 hesaplanmıştır. Bu
ifadeler için çiftçilerin, orta düzeyde bir katılımda oldukları belirlenmiştir.
YÇP’yi etkilediği düşünülen bazı faktörler de araştırmada değerlendirilmiştir.
Ödeme isteği üzerinde etkili olabileceği düşünülen faktörler; köy özelliği (ova – dağ
köyü), üreticilerin yaşı, üreticilerin aldığı eğitim süresi (yıl), toplam gelir (Yıl/TL),
toplam arazi miktarı (da) seçilmiştir. Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin yaşadıkları
köylerin özelliği (ova, dağ) ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki
açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Üreticilerin yaş grupları açısından bir
değerlendirme ise Çizelge 4’dedir.
Çizelge 4. Yaş gruplarına göre YÇP’nin değerlendirilmesi.
Yaş Grupları
20-30
31-40
41-50
51-60
61-70
71 ve üstü
Ortalama
4.03
3.82
3.69
3.81
3.87
3.89
Ki-Kare
4.095
p
0.536
Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin yaş grupları ile çevresel tutum
değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05).
Eğitim süresi gruplarına göre üreticilerin YÇP tutumları değerlendirildiğinde ise Kruskal
633
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Wallis testine göre; üreticilerin eğitim gördüğü süre grupları ile çevresel tutum
değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05).
Çizelge 5. Toplam gelir gruplarına göre YÇP’nin değerlendirilmesi.
Toplam Gelir Grupları (TL/yıl) Ortalama
5000 TL’den az
4.08
5000-7500 TL
7501-10000 TL
10001-15000 TL
15000 TL’den fazla
Ki-Kare
19.634
P
0.001
4.14
3.79
3.57
3.69
YÇP, toplam gelir gruplarına göre değerlendirildiğinde; Kruskal Wallis testine
göre; üreticilerin toplam gelir grupları ile çevresel tutum değişkenleri ortalamaları
arasında istatistiki açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur (p≤0.05). Bu değerlendirme
sonucunda beklenenden farklı bir durumla karşılaşılmıştır. Çizelge 5 incelendiğinde
düşük gelir grubunda yer alan üreticilerin çevreye yönelik tutumları diğer gelir gruplarına
göre (orta ve yüksek) daha duyarlı olduğu tespit edilmiştir. Bu noktada küçük çiftçilerin
daha çok geçimlik üretim yaptığı, kendi öz tüketimine yönelik üretim söz konusu
olduğunda çevreyi daha çok korumaya yönelik hareket ettiği söylenebilir. Bununla
birlikte diğer üreticilerin pazara yönelik olarak üretim yaptığı, gelir maksimizasyonu
nedeniyle çevre korumaya yönelik tutumun ikinci planda kaldığını söylemek
mümkündür. Son olarak YÇP üreticilerin toplam arazi gruplarına göre değerlendirilmiştir.
Kruskal Wallis testine göre; üreticilerin toplam arazi grupları ile çevresel tutum
değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05).
3.3 Zeytin Đşleme Tesislerinin Genel Özellikleri
Đşletmelerin ortalama faaliyet süreleri yağlık zeytin işletmelerinde 31 yıl iken,
sofralık zeytin işletmelerinde 16 yıl olarak bulunmuştur. Yağlık zeytin işletmelerinde en
eski işletme 85 yıl gibi oldukça önemli bir geçmişe sahiptir. Bu işletmeler içinde en yeni
işletme 2 yıllık geçmişe sahiptir. Sofralık zeytin işletmeleri için bu süreler sırasıyla 68 ve
bir yıldır. Đşletmelerin ortalama sermayesi yağlık zeytin işletmelerinde 771 375. 90
TL/Đşl. iken, sofralık zeytin işletmelerinde 359 000.00 TL/Đşl.’dir. Đşletmelerin tamamı
yerli sermeye ile faaliyetlerini sürdürmektedirler. Đşletmelerin 2007 yılı için ortalama
cirosu yağlık zeytin işletmelerinde 946 528. 36 TL. iken , sofralık zeytin işletmelerinde
724 000.00 TL. olarak ifade edilmiştir.
3.4 Đşletme Yöneticilerinin Genel Özellikleri
Görüşülen işletme yöneticilerinin genel özellikleri Çizelge 6’da verilmiştir.
Çizelge incelendiğinde sofralık zeytin işletmeleri yöneticilerinin daha genç oldukları
görülmektedir.
Çizelge 6. Đşletme yöneticilerinin genel özellikleri.
Özellik (Yıl)
Yaş
Eğitim Süresi
Đşletmedeki Deneyimi
Yağlık Zeytin Đşl.
51
12
18
Sofralık Zeytin Đşl.
44
12
14
Genel
49
12
17
3.5 Araştırma Yöresindeki Đşleme Tesisi Yöneticilerinin Çevreye Yönelik Tutumları
Đşleme tesisi yöneticilerinin Yeni Çevresel Paradigmalar Ölçeği kullanılarak
çevreye olan tutumları Çizelge 8’de yer almaktadır. Ölçek iç tutarlığının sınayan
"Cronbach Alpha güvenilirlik katsayısı", 0.79 olarak bulunmuş, ölçeğin duyarlı olduğu,
birbiriyle tutarlı maddeleri içerdiği ve yeterli güvenirlik düzeyine sahip olduğu kabul
edilmiştir.
634
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 8. Đşletme yöneticilerinin çevreye yönelik tutumları. *
ÇEVRECĐ YAKLAŞIM
Yağlık
Zeytin
Đşl.
Sofralık
Zeytin Đşl.
Genel
3.29
3.31
3.30
3.48
3.75
3.57
3.77
2.45
3.81
2.56
3.79
2.49
4.00
3.75
3.91
3.87
3.69
3.81
3.61
3.52
3.50
3.13
3.57
3.38
3.94
3.75
3.87
2.16
2.13
2.15
2.48
3.45
2.88
3.50
2.62
3.47
2.29
2.48
2.22
2.19
2.38
2.50
2.26
2.44
2.32
Doğa-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular
Dünyanın
kaldıracağı
insan
sayısının
sınırına
yaklaşmaktayız.
Đnsanların doğaya müdahale etmesi genellikle felaket getiren
sonuçlar doğurur.
Đnsanlar genellikle doğal çevreyi kötü kullanmaktadır.
Doğanın dengesi sanayileşmenin etkileriyle başa çıkabilecek
kadar güçlüdür.
Bitkiler ve hayvanlar, insanlar kadar var olma hakkına
sahiptir.
Đnsanoğlu özel yeteneklerine rağmen hala doğa kanunlarına
tabidir.
Dünya sınırlı olanakları ve kaynakları olan bir yerdir.
Dünyanın dengesi çok hassastır ve kolayca bozulur.
Her şey günümüzdeki gibi devam ederse, insanoğlu çok kısa
zamanda büyük bir ekolojik felaketle karşı karşıya kalacaktır.
Đnsan-merkezli Yaklaşımları Ölçen Sorular
Đnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için doğal çevrede
değişiklik yapma hakkına sahiptir.
Đnsan doğaya zarar vermeyecek kadar zekidir.
Dünyada bol miktarda kaynak var, yeter ki insanlar bunu
nasıl kullanacağını öğrensin.
Çevre sorunları gereğinden fazla abartılmaktadır.
Đnsanoğlu doğaya hükmetme hakkına sahiptir.
Đnsanlar eninde sonunda doğayı nasıl kontrol edebileceklerini
öğrenecekler.
*Likert ölçek ortalaması
YÇP'de değişken olarak dikkate alınan her bir ifadeye katılıp katılmamaya ilişkin
işleme yöneticilerinin verdikleri cevaplara ait ortalamalar değerlendirilmiştir. Zeytin
işleme tesisi yöneticilerinin ölçekte yer alan ifadelere katılma durumu genel olarak
değerlendirildiğinde; çevre tutumu ortalama 3.13 olarak belirlenmiştir. Buradan işletme
yöneticilerin doğal çevreyi yaklaşık olarak orta derecede önemsediği sonucunu çıkarmak
mümkündür. Çevre merkezli değişkenler için ortalama 3.52 bulunmuştur. Yöneticiler bu
ifadelere önemli ölçüde katılmaktadırlar. Đnsan merkezli değişkenler için yöre ortalaması
2.54 hesaplanmıştır. Bu ifadeler için yöneticilerin orta düzeyde bir katılımda oldukları
belirlenmiştir.
Kruskal Wallis testine göre; işletme yöneticilerinin yaş grupları ile çevresel tutum
değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05).
Nitekim, işletme yöneticilerinin eğitim gördüğü süre grupları ile çevresel tutum
değişkenleri ortalamaları arasında istatistiki açıdan bir fark bulunamamıştır (p>0.05).
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Bu çalışmada Edremit Körfezi’nde üretimlerini sürdüren seçilmiş bir grup zeytin
üreticisi ile zeytin işleme sanayi yöneticilerinin çevreye yönelik tutumları YÇP
kullanılarak irdelenmiştir. Çalışma bir bütün olarak değerlendirildiğinde; üretici ve
sanayicilerin çevre duyarlılığının arttırılması gerekmektedir. Araştırma yöresinin
Türkiye'nin önemli bir tarım, sanayi ve turizm merkezi olması nedeniyle, çevre faktörleri
635
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
dikkate alınarak bölgede bir planlama yapılması gerekmektedir. Bölgede faaliyet gösteren
çok sayıda sanayi tesisi de bulunmaktadır. Özellikle yağ işleme tesisleriyle ilgili olarak,
karasu sorununu gidermeye yönelik teşviklerin artırılması, atıkların farklı alanlarda
tarımda kullanılma olanakları değerlendirilmelidir (Oruç, 2001). Bölgede, sanayi, tarım
ve çevre entegrasyonu sağlanmalı, katma değer artışı ve istihdam olanakları
yaratılmalıdır. Đşletme düzeyinde; çevreye duyarlı üretimin geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması için, üniversitelerin, araştırma kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının
ve konuyla ilgili diğer paydaşlarının koordineli bir biçimde çalışmaları önemlidir.
Edremit körfezi ve diğer yörelerde çevreye duyarlı üretim ve atık yönetimi konusunda
başarılı olmuş sanayicilerin deneyimlerini birebirlerine aktarmaları çevreye duyarlılık
konusunda bilinçlendirme sürecine önemli katkı sağlayacaktır.
Đşletme düzeyinde uygulanması gereken eğitim ve yayım faaliyetleri, ülkesel
düzeyde planlanarak yürütülmeli, bu faaliyetleri destekleyen politikalar uygulanmalıdır.
Özellikle ülke genelinde farklı bölgelerin ve farklı işletme yapılarının bulunması, genel
bir koordinasyon merkezinin oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Her ne kadar tarımsal
desteklemeler için ayrılan pay üreticileri desteklemede yetersiz kalsa da, çevrenin
korunmasına yönelik olarak verilecek destekler, üreticilerin çevreye yönelik tutumlarını
pozitif yönde geliştirecektir. Üreticilerin refah seviyesinin yüksek olması bu konuda
atılacak olumlu adımları hızlandıracaktır.
Çevreye yönelik zeytin üretim ve işleme sanayinin entegrasyonunun sağlanması
ve geliştirilmesi için konuya taraf tüm kamu ve özel sektör temsilcileri ile üniversiteler,
sanayi ve ticaret odaları ve sivil toplum kuruluşlarının katılımına açık, akılcı,
uygulanabilir, vizyonu olan politikaların oluşturulması gerekmektedir.
Sonuç olarak çevre duyarlılığının artırılması ve yaygınlaştırılması için toplumsal
bilincin oluşturulması gerekmektedir. Toplumun öncelikle eğitimli kesiminde oluşacak
olan bu felsefe, tüketici talebinin de yardımıyla üreticilere ve işleme sanayine ulaşarak,
çevrenin korunmasına yönelik duyarlılık ve uygulamalar kalıcı hale getirecektir.
KAYNAKLAR
Arıkan, R., 2000. Araştırma Teknikleri ve Rapor Yazma, Gazi Kitapevi, Ankara, 400 s.
Artukoğlu, M., Gençler, F., 2009. Zeytin Üretim Ve Đşleme Sanayinde Çevre Bilincinin
Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma: Edremit Körfezi Örneği, Ziraat
Mühendisleri Odası Đzmir Şubesi, Yayın No: 5, Tempo& Bilkom Ofset, Đzmir,
176 s.
Atış, E., Kenanoğlu Bektaş, Z., Günden, C. ve Gündoğdu, H., 2005. Sulama Sistemi
Performansının Değerlendirilmesi ve Çevresel Faktörlerin Değerlendirmeye
Dahil Edilmesi Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi Araştırma Fonu, ISBN
975-94133-2-9, Bornova. 78s.
-Dunlap, R.E., Van Liere, ,K.D., 1978. The new environmental paradigm,Environmental
Education, 9(4)10-19.
Furman, A., 1998. A note on environmental concern in a developing country. results from
an Đstanbul survey, Environment & Behavior, 30 (4):520-534.
Günden, C., 2005. bireysel işletme, grup ve bölge bazında uygulamaya elverişli esnek
üretim planlarının bulanık çok amaçlı doğrusal programlama yöntemiyle elde
edilmesi üzerine bir araştırma: izmir ili torbalı ilçesi örneği, (Doktora Tezi), E.Ü.
Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Đzmir.
Miran, B., 2002. Temel Đstatistik, Ege Üniversitesi Matbaası, Bornova, Đzmir, 288 s.
Sürmeli, A., 1997. Sürdürülebilir kalkınmanın uygulanması- Tartışma Toplantısı, Türkiye
Çevre Vakfı Yayını.
Oruç, N., 2001. Zeytinyağı üretimi ve çevre sorunları: edremit körfezi örneği, II. Uluslar
arası Altınoluk 'Antandros' Zeytincilik Sempozyumu, Balıkesir, s. 49-58.
636
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Globalgap Eşdeğerlik Sertifikasyon Sisteminin Dünyadaki Örnekleri Ve
Türkiye’de Uygulanabilirliğinin Đrdelenmesi
Gül ÖNER(1)
Şule IŞIN(2)
Özet
Son yıllarda, piyasaya arz edilen tarımsal ürünlere karşı tüketici bilinci artmaktadır. Tüketici, satın
aldığı ürünün çevreye dost, insan sağlığına uygun ve güvenli bir şekilde üretildiğinden emin olmak
istemektedir. Bu beklentiler, pazara sunulacak ürünlere standart getirme konusunda üretici ve
perakendecileri ortak bir noktada birleştirmektedir. Tüketiciyi koruma altına almak ve satın
alacağı ürünlere karşı güvenini artırmak amacıyla, ulusal ve uluslar arası platformda bir takım
girişimlerde bulunulmaktadır.
Bu girişimlerden biri de, Avrupalı büyük perakendeci süper marketler tarafından 1999 yılında
hazırlanan ve Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU) başlığı altında tarımsal üretimde kullanılması
gereken asgari standartların belirlendiği GLOBALGAP (EUREPGAP) protokolüdür.
GLOBALGAP sadece, tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini garanti altına almaya çalışan bir
sertifikalandırma sistemi değildir. Aynı zamanda, Benchmarking (Kıyaslama – Eşdeğerlik) gibi
yenilikçi bir çözüm yolu ile de uluslar arası ticareti kolaylaştırmaya çalışmaktadır. Böylelikle, tüm
dünyada
ISO 65 / EN 45011 akreditasyon standartlarına göre ulusal ya da bölgesel olarak
yapılmakta olan Đyi Tarım Uygulamalarının GLOBALGAP’e eşdeğerliği onaylanmaktadır.
Bu çalışmada öncelikle, 17 ülke tarafından uygulanmakta olan ve 3 ülkenin onay aşamasında
beklediği GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemi incelenmeye çalışılacak, daha sonra bu
yöntemin Türkiye’de Đyi Tarım Uygulamaları çerçevesinde uygulanabilirliği irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Đyi Tarım Uygulamaları, GLOBALGAP (EUREPGAP), Eşdeğerlik
Sertifikasyon Sistemi
Examples For Globalgap Benchmarking Certification System Worldwide And Examining Its
Feasibility In Turkey
Abstract: In recent years, consumer awareness towards agricultural products that are supplied to
the market has been increasing. Consumer wants to be certain that purchased product has been
produced in conditions which are environmentally friendly, appropriate for human health and
safely. These expectations combine both producers and retailers at a common point to set
standards for products that are going to be launched to the market. Several attempts have been
made to protect consumers and to improve the confidence of consumers towards products to be
purchased in national and international platforms.
One of those attempts is GLOBALGAP (EUREPGAP) protocol, prepared by large European
retailer supermarkets in 1999 in which minimum standards that have to be used in agricultural
production have been set under the headline of Good Agricultural Practices (GAP).
GLOBALGAP is not only a certification system which aims to guarantee consumers’ health and
safety. But it also attempts to facilitate international trade with a innovative solution like
Benchmarking. Thus, in all over the world the equivalence of Good Agricultural Practices carried
out nationally or regionally in accordance with ISO 65 / EN 45011 accreditation standards is
confirmed to GLOBALGAP.
In this study, firstly GLOBALGAP benchmarking certification system which has been practiced
by 17 countries and which waits for approval in 3 countries is aimed to be analyzed and afterwards
the feasibility of the method in Turkey within the scope of Good Agricultural Practices shall be
examined.
Keywords: Good Agricultural Practices, GLOBALGAP (EUREPGAP), Benchmarking
Certification System
1
2
Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bornova – ĐZMĐR
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Bornova - ĐZMĐR
637
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1. GĐRĐŞ
Son yıllarda, tüketicilerin satın alacağı ürünlere karşı güvenini artırmak ve gıda
güvenilirliğinin şartlarını belirlemek amacıyla, ulusal ve uluslar arası çerçevede bir takım
girişimlerde bulunulmaktadır.
Tarım ürünleri dış ticaretindeki en yenilikçi gelişme Dünya Ticaret Örgütü
(DTÖ) tarafından gerçekleştirilen ve “Hayvan ve Bitki Sağlığı” konusunda yapılan
uluslar arası anlaşma olmuştur (Gündüz, 2003). Bu anlaşmada, uluslar arası standartların
korunması nedeniyle gıda güvenliğine ilişkin düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür
(Sayın, 2004). Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşması (Sanitary and Physanitary MeasureSPS)’nın ilki, gıdada Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizi (HACCP- The
Hazardous Analysis Critical Control Point) iken diğeri yaş meyve ve sebzede uygulanan
“Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU)” anlamına gelen GAP (Good Agriculture Practices)’tir
(Sayın, 2002).
Đyi tarım uygulamaları, tarımsal faaliyetlerin çevreye ve doğaya en az zarar
verecek şekilde yapılmasını ve tüketicilere güvenilir ürünler sunulmasını sağlamak
amacıyla getirilen minimum şartlardır.
Avrupa’da iyi tarım uygulamalarına yönelik girişimler; tarım, imalat ve dağıtım
alanındaki iyi uygulamalar ile kalite yönetimi alanındaki iyi uygulamalar olmak üzere iki
başlık altında toplanmaktadır.
Kalite yönetimi uygulamaları
için verilen sertifikalardan
bazıları;
ISO 9001-9002, Đngiliz Perakendeci Birliği Teknik Standardı (BRS) ve Uluslar Arası
Gıda Standartları (IFS)’dir. Đyi tarım uygulamalarında ise, GLOBALGAP protokolü
kullanılmaktadır.
GLOBALGAP protokolü, tarım sektöründe bir kalite sistemi olup, tarımsal
üretimi en iyi şekilde yapabilmek için geliştirilen ve mutlak gerekli temel esasları içeren
ĐTU’nun çerçevesini belirlemek amacı ile hazırlanmıştır. Bu belge, Avrupa’daki lider
perakendeci organizasyonların kabul ettikleri minimum standartları içermektedir. Bu
standartlar sertifikalı fidan kullanımından, üreticinin kayıt işlemlerine, sulama,
gübreleme, hasat zincirine kadar tüm aşamaları içeren bir süreçtir.
GLOBALGAP sadece, tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini garanti altına almaya
çalışan bir sertifikalandırma sistemi değildir. Aynı zamanda, benchmarking (kıyaslama eşdeğerlik) gibi yenilikçi yöntemler kullanarak, ulusal ya da bölgesel standart ve
düzenlemelerin, GLOBALGAP’e eşdeğerliğinin onaylanmasını da sağlamaktadır.
GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemi ile; işletmelerdeki denetim sayısı
bire indirgenmekte, böylelikle üreticilerin ödeyeceği denetim maliyeti azalmaktadır.
Ayrıca, tek bir sertifikalandırma ile hem ulusal hem de uluslar arası piyasalara yüksek
kalitede ürün pazarlanabilmektedir.
GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemine başvuruda bulunup, onay alan
kurum, kuruluş ya da ülkelerin, GLOBALGAP üyeliğinden yararlanma, standart revizyon
sürecine katılma, eşdeğerlik düzenlemelerine yönelik çalıştaylara katılma ve Ulusal
Teknik Çalışma Grubu ile bağlantı kurma fırsatına sahip olabilmektedir.
Bu çalışmada, bireysel ya da kurumsal olarak çeşitli yararları olduğu düşünülen
GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemi incelenmeye çalışılacak, Türkiye’nin
henüz dahil olmadığı bu sistemin iyi tarım uygulamaları çerçevesinde uygulanabilirliği
irdelenecektir.
2. GLOBALGAP (EUREPGAP) PROTOKOLÜ: TANIM, KAPSAM VE
AMAÇ
Avrupadaki yaş meyve ve sebze pazarının yaklaşık %70-80’ine hakim olan
perakendeciler, tüketicilerine arz ettikleri ürünlerde son yıllarda gündeme gelen insan
sağlığını tehdit eder nitelikteki belli bazı riskleri en aza indirgemek amacıyla 1999 yılında
EUREPGAP protokolünü oluşturmuşlardır. EUREP, kâr amacı gütmeyen bir oluşumdur.
638
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Merkezi Köln-Almanya olan bu oluşuma katılım, gönüllülük esasına ve objektif kriterlere
dayanmaktadır.
Bu protokolle perakendeciler; “raflarına koydukları ürünün müşterilerine zarar
vermeyeceği” konusunda tedarikçi ve dolayısı ile üreticilerden güvence istemektedirler.
EUREPGAP, Avrupa Perakendeciler Tarım Ürünleri Çalışma Grubu’nun
(EUREP: Euro Retailer Produce Working Group), Đyi Tarım Uygulamaları (GAP: Good
Agricultural Practices) başlığı altında tarımsal üretimde kullanılması gereken asgari
standartların belirlendiği özel bir protokoldür.
EUREPGAP, Kritik Kontrol Noktaları Tehlike Önleme ve Tehlike Analizi
(HACCP), Entegre Zirai Mücadele (IPM) ve Entegre Ürün Yetiştiriciliği (ICM) ilkelerini
baz alarak, tarımla ilgili yöntem ve teknolojilerin sürekli gelişmesini desteklemektedir
(cine-tarim.com.tr., 2010).
EUREPGAP sertifikası olan bir ürünün; insan sağlığına zararlı kimyasal,
mikrobiyolojik, fiziksel kalıntılar içermediği, çevreyi kirletmeden veya doğal dengeye
zarar vermeden üretildiği, üretimi sırasında üretimle ilgili insanların veya diğer canlıların
refahının olumsuz olarak etkilenmediği, üretimi sırasında tüketicinin bulunduğu ülkenin
tarımsal mevzuatı ve ürünün yetiştirildiği ülkenin tarımsal mevzuatına uygun işlemler
yapıldığı anlaşılır.
EUREPGAP sekreteryası, EUREPGAP’in tüm dünyada küresel ticaret modeliyle
uyum sağlaması nedeniyle, Eylül 2007’de düzenlenen 8. yıllık konferansında,
EUREPGAP’in ismini GLOBALGAP olarak değiştirmiştir.
Bu gün GLOBALGAP kapsamında;
• ürün tabanlı (meyve ve sebze, çiçek ve süs bitkileri, yeşil kahve, çay vd.),
• çiftlik hayvanı tabanlı ( sığır ve koyun, süt hayvancılığı, domuz, vd.) ve
• su ürünleri tabanlı (somon, karides, köpek balığı, tilapya, vd.)
standartlar uygulanmaktadır.
2.1. GLOBALGAP Sertifikasyon Seçenekleri
GLOBALGAP sertifikasyonu günümüzde, 80’den fazla ülkede, 100’den fazla
bağımsız ve akredite sertifikasyon kuruluşu tarafından uygulanmaktadır (Anonim, 2010).
GLOBALGAP sertifikalandırması, başvuru sahiplerinin ticari yapılanma
durumuna bağlı olarak iki ayrı şekilde yapılmaktadır. Bunlardan birincisi, üreticinin
bireysel olarak sertifikalandırılmasıdır. Diğeri ise üreticilerin bir araya gelerek
oluşturdukları kooperatifler, üretici birlikleri ya da dış satımcının ürün tedarik ettiği
üreticileri tek çatı altında toplayarak oluşturduğu çoklu üretici grubu
sertifikalandırmasıdır.
Bunlara ek olarak GLOBALGAP, Đyi Tarım Uygulamaları benzeri
düzenlemelerin bulunduğu tüm dünya ülkelerinde, bu düzenlemelere uygun olarak
yetiştirilmiş ve tescil edilmiş ürünlerin EUREP tarafından kabul görmesini sağlamak
üzere bir “eşdeğerlik” (benchmarking) prosedürü de uygulamaktadır.
Türkiye’de henüz uygulamaya başlanmayan GLOBALGAP eşdeğerlik
prosedürüne göre belgelendirme; bireysel belgelendirme için eşdeğerlik ve grup
belgelendirmesi için eşdeğerlik olmak üzere iki ayrı şekilde yapılmaktadır. Eşdeğerlik
kapsamındaki üreticiler, hem kendi ülkelerindeki iyi tarım uygulamalarını hem de
GLOBALGAP standardının koşullarını yerine getirmekle yükümlü tutulmaktadır.
2.2. GLOBALGAP EŞDEĞERLĐK SÜRECĐ
Tüm dünyadaki Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU) standartları, bağımsız bir
kıyaslama yöntemi ile GLOBALGAP’e eşdeğerlik gösterebilmektedir. GLOBALGAP
kıyaslama süreci, dünyanın her yerindeki farklı standartları sınıflandıran ve uyumlaştıran
bir filtre sistemine benzetilebilmektedir (Anonim, 2010).
Bir GLOBALGAP eşdeğerlik düzenlemesi yapabilmek için, başvuru sahibinin ilk
olarak GLOBALGAP Kıyaslama Ağına (http://benchmarking.globalgap.org) kayıt
639
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yaptırması ve web sayfasında yayınlanan GLOBALGAP kıyaslama prosedürünü takip
etmesi gerekmektedir (Anonim, 2010).
Bu süreç esas olarak, başvuru sahibi; kurum, kuruluş ya da ülkelerin iyi tarım
uygulamalarını içeren belgelerin, GLOBALGAP belgeleriyle teknik açıdan
karşılaştırılmasından oluşmaktadır. Başvuru sahibinin düzenlemelerine ilişkin
sertifikasyon sistemi kuralları önce GLOBALGAP genel düzenlemeleri ile daha sonra
GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk kriterleri ile karşılaştırılmaktadır.
Başvuru sahibinin sertifikasyon kurallarının ISO 65 gerekliliklerine uygun olması
istenmektedir. Başvuru sahibinin ilgili belgelerinin eşdeğerlik değerlendirmesi, gıda
sektöründe ve ürün sertifikasyonunun akreditasyonu sürecinde tecrübeli, eşdeğerlik
denetçisi (gözden geçiricisi) durumunda olan Avustralya ve Yeni Zelanda Birleşik
Akreditasyon Sistemi (Joint Accreditation System of Australia and New Zealand / JASANZ) veya Alman Akreditasyon Kurumu (Deutsches Akreditieriungssystem Prüfwesen
GmbH / DAP) tarafından yapılmaktadır. Kıyaslama sürecini denetleyen bu iki bağımsız
kuruluş, başvuru sahibi ile düzenli olarak iletişim halinde bulunmaktadır (Lazo, 2008) .
Bu ilk değerlendirmeyi izleyen bir sonraki aşama, GLOBALGAP’e üye ortaklar
(tedarikçi ve perakendeciler) tarafından yapılan bağımsız değerlendirmedir. Bu aşamada
üye ortaklar, eşdeğerlik denetçisi kuruluş tarafından ortaya konan sorunları şeffaf bir
şekilde gözden geçirmekte ve yorumda bulunmaktadırlar (Lazo, 2008).
Eşdeğerlik denetçisi kuruluş, GLOBALGAP üyelerinin yorumlarını toplar ve
bunları teknik değerlendirme sürecinin bir parçası olarak sürece dahil eder. Daha sonra,
bu teknik yorumlar hakkında başvuru sahibinin yanıtları alınarak bu aşama sonlandırılır.
Bu gözlemleme aşaması, maksimum iki ayda tamamlanır. Eşdeğerlik denetçisi kuruluş,
başvuru sahibinin düzenleme standartlarına ilişkin uygulamalarını doğrulamak ve saha
değerlendirmesini yürütmek amacıyla tecrübeli bir denetçi seçer. Değerlendirme
kapsamındaki işletmeler, hem mevcut hem de GLOBALGAP standartlarını yerine
getirmekle yükümlüdür (Lazo, 2008).
Başvuru sahibi, yapılan uygulamaların yerinde değerlendirilmesi amacıyla,
denetçiye birkaç işletme tanıtır. Bağımsız eşdeğerlik denetçisi kuruluş, GLOBALGAP
sekreterliğine başvurunun onayı ya da reddine yönelik bir tavsiye gönderir.
GLOBALGAP sekreterliği, bu tavsiye doğrultusunda bir karar vermektedir. Başvurunun
reddedilmesi durumunda, başvuru sahibinin buna itiraz etme hakkı bulunmaktadır.
Başvurunun onaylanması durumunda ise, GLOBALGAP Sekreterliğiyle bir eşdeğerlik
sözleşmesi imzalanır. Bu sözleşme ile, başvuru sahibinin, en son eşdeğerliği yapılan
düzenlemeyi uygulayacağı onaylanmaktadır. Sözleşmeyi takiben başvuru sahibi “şartlı
onay” statüsünü kazanmaktadır. Eşdeğerlik sürecinin, başvurunun yapıldığı ilk tarihten
itibaren, şartlı onay statüsünün verildiği tarihe kadar, en az altı ay sürmesi
beklenmektedir. Eşdeğerliği yapılan düzenlemeler ise, şartlı onay statüsünde altı aydan
daha fazla kalamamaktadır. Bu süre içinde düzenleme sahibi, üretici üyelerini yeni
düzenlemenin uygulanması, sertifikasyon kuruluşunu da
eşdeğerliği sağlanan
düzenlemenin
ISO/IEC 65 akreditasyonunun sağlanması konusunda teşvik edecektir.
Đkinci belirtilen husus GLOBALGAP Sekreterliğine bildirildiğinde, “Tam Onay”
statüsüne yükseltilme söz konusudur. “Şartlı Onaylı” ve “Tam Onaylı” eşdeğerliklerin her
ikisi de GLOBALGAP web sayfasında gösterilecektir (Lazo, 2008).
3. GLOBALGAP EŞDEĞERLĐK SERTĐFĐKASYON SĐSTEMĐNE DAHĐL OLAN
ÜLKELER VE BU ÜLKELERĐN BAZI GLOBALGAP KRĐTĐK KONTROL
NOKTALARINA UYUMDA GÖSTERDĐKLERĐ FARKLILIKLAR
Bugün Avusturya, Đngiltere, Uruguay, Şili, Çin, Kolombiya, Đsveç, Meksika,
Hollanda, Đspanya, Yeni Zelanda, Almanya, Đsviçre, Kenya, Japonya, Tayland ve Fransa
olmak üzere 17 ayrı ülkede; büyükbaş hayvan, koyun, su ürünleri, meyve-sebze, kesme
çiçek ve süs bitkileri gibi ürün çeşitliliğine yönelik olarak uygulanmakta olan ve
kıyaslaması yapılmış 20 ayrı GLOBALGAP eşdeğerlik planı bulunmaktadır.
640
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Söz konusu eşdeğerlik planları hazırlanırken, prosedür gereği, GLOBALGAP
kontrol noktaları ve uygunluk kriterlerine birebir uyulması istenmektedir. Düzenleme
sahipleri, kriterleri yerine getirmekle birlikte, isterlerse kendi ülkelerine uygun ilave
yorumlarda da bulunabilmektedir.
Çizelge 3.1’de, eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olan ülkelerden
bazılarının GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk kriterlerine uyumda, ülke olarak
getirdikleri ilave yorumlara yer verilmiştir. Bu çizelgede, örnek olarak üç GLOBALGAP
kontrol noktası ve uygunluk kriteri ele alınmıştır.
Ürün tabanlı 8.3.1. kontrol noktası ve uygunluk kriteri ele alındığında; Hollanda
ve Đtalya’nın, hasat sürelerini hesaplarken 1 günün 24 saate eşit ya da büyük olmasına
dikkat ettikleri görülmektedir. Almanya’da ise, kalıntı limiti normal çıksa bile hasat
öncesi sürenin asla öne alınmaması gerektiği belirtilmektedir.
Çizelge 3.1. GLOBALGAP Eşdeğerlik Sertifikasyon sistemine dahil olan bazı ülkelerin
GLOBALGAP kontrol noktaları ve uyum kriterlerine getirmiş oldukları ilave yorumlar.
No
CB. 8.3.1
(Ürün
Tabanlı)
Majör
Zorunluluk
CB. 8.9.6
(Ürün
Tabanlı)
Majör
Zorunluluk
Kontrol
Noktası
Tescil
edilmiş
olan hasat
öncesi
sürelere
riayet
ediliyor
mu?
Boş
kutular,
uygulama
cihazında
bulunan
basınçlı
durulama
aygıtı
kullanılarak
ya da en az
üç kez su
ile
durulanıyor
mu?
Uygunluk Kriteri
Ülke Yorumu
Üretici bitki koruma maddesi
uygulamalarına ait kayıtlardan ve
işlemin uygulandığı bölgede
yapılan ürün hasadının tarihleri
gibi
açıkça
belgelenmiş
prosedürlerden
faydalanarak
ürünlere
uygulanan
koruma
maddeleriyle ilgili tüm hasat
öncesi sürelere riayet edildiğini
kanıtlayabilmelidir.
Özellikle
sürekli hasat yapılan durumlarda
tüm hasat öncesi sürelere
uyulması maksadıyla tarla, bahçe
veya seralarda bilgilendirici
sistemler
kullanılmalıdır.
Örneğin;
uyarı
işaretleri,
uygulama zamanı, vb.
Hollanda:
Hasat
öncesi
süreler
hesaplanırken, aşağıdaki ölçümlere dikkat
edilmelidir.
1 gün > 24 saat
2 gün > 48 saat
2 ay > 8 hafta
Almanya:
-Uygulama tarihi kaydedilmeli.
-Hasat öncesi süre kaydedilmeli.
-Hasat tarihi kaydedilmeli
-Kalıntı limiti değerleri normal çıksa bile,
hasat öncesi süre asla öne alınmamalıdır.
Đtalya: Hasat öncesi süre hesaplanırken, 1
gün = 24 saat olarak dikkate alınmalıdır.
Örneğin; 1 Ekim’de ilaçlama yapılsın.
Emniyetli bir hasat için 3 gün gerekiyorsa,
hasat için en uygun ilk tarih 5 Ekim’dir.
Burada, hasat tarihi 4 Ekim gibi görünse
de,
3 gün = 72 saatin tamamlanması
zorunludur.
Kenya: 1. Boş kutular üç defa
çalkalanmalı, sonra delerek ya da keserek
kullanılamaz hale getirilmelidir. Bu
kutular, geri dönüştürülmek üzere ya da
tamamen yok edilinceye kadar bir tehlikeli
atık toplama noktasında biriktirilmelidir.
2. Eğer, bulunduğunuz bölgede boş bitki
koruma kaplarını yok edebilecek onaylı bir
firma yok ise, fonksiyonel atık yakma
tesislerinin kullanımı kabul edilir.
Bitki koruma maddesi uygulama
makinesinin
üzerinde
bitki
koruma maddesi kutuları için
kullanılmak üzere monte edilmiş
basınçlı bir durulama ekipmanı
bulunmalı veya atma işleminden
önce her bir kutunun üç kez
durulanması konusunda
açık
olarak yazılmış talimatlar yer
almalıdır.
641
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3.1.’in devamı
AF. 3.2.4
(Tüm
Đşletme
Tabanlı)
Minör
Zorunluluk
Đşletmede
üretim
yapıldığı her
hangi
bir
zamanda her
bir
işletme
tarım
faaliyetleri
yürütülürken
ilk
yardım
eğitimi almış
yeterli sayıda
(en azından
bir
kişi)
personel
bulunuyor
mu?
Đşletme faaliyetleri
yürütülürken
ilk
yardım konusunda
eğitim görmüş (son
beş yıl içinde) en az
bir görevli çiftlikte
hazır bulunmalıdır.
Mevcut
olması
halinde ilk yardım
konusunda geçerli
mevzuat
uygulanmalıdır.
Đşletme faaliyetleri
tüm
bölüm
ve
kısımlarda yürütülen
çalışmaları
kapsamaktadır.
Hollanda: Đlk yardım ya da BHV( Đlk yardım ya da
Yangın ve Duruma Müdahale Eğitimi) sertifikası
uygundur. Đşletme de öğrenciler, kısmi zamanlı
çalışanlar ya da iş arkadaşları çalışsa bile bu kriterin
yerine getirilmesi gereklidir.
Kenya: 1.Đşletme ya da paketleme aşamalarında, ilk
yardım konusunda eğitim almış ve geçerli bir
sertifikaya sahip en azından bir kişinin olması
istenmektedir. Genel kurallara göre; her 50
çalışandan birinin ilk yardım konusunda eğitim almış
olması istenir. Fakat, bu sayı çalışma ekibinin
büyüklüğüne göre ayarlanabilir.
2. Bu konuda eğitim görmüş personele ilişkin
sertifika fotokopisi ya da diğer eğitim belgeleri
mevcut olmalıdır.
3. Alınmış sertifika ya da belgeler en fazla 5 yıllık
olmalıdır.
Kaynak: Anonim, 2010 (www.globalgap.org).
Ürün tabanlı 8.9.6. kontrol noktası ve uygunluk kriterine bakıldığında ise;
Kenya’nın boş bitki koruma kutularının saklanması ve yok edilmesinde bulunulan
yörenin durumuna göre alternatif yöntemler sunduğu görülmektedir.
Tüm işletme tabanlı 3.2.4. kontrol noktası ve uygunluk kriterinde; Hollanda’nın
ilk yardım ya da BHV( Đlk yardım ya da Yangın ve Duruma Müdahale Eğitimi) sertifikası
istediği ve işletmede kısmi zamanlı ya da iş arkadaşları çalışsa bile bu kriterin yerine
getirilmesini istediği belirtilmektedir. Şili, ilk yardım eğitiminin, çalışanların maruz
kalabileceği travmaları, zehirlenmeleri ve yaralanmaları içermesini istemektedir.
Almanya ve Kenya ise, ilk yardım eğitiminin beş yıldan eski olmamasını belirtmektedir.
Ayrıca Kenya, her 50 çalışandan birinin ilk yardım konusunda eğitim almış olmasını
istemektedir.
4. TÜRKĐYE’DE ĐYĐ TARIM UYGULAMALARI
Türkiye’de Đyi Tarım Uygulamaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
08.09.2004 tarih ve 25577 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Đyi Tarım Uygulamalarına
Đlişkin Yönetmelik" ile 05.03.2005 tarih ve 25806 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Đyi
Tarım Uygulamalarına Đlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"
esasları dahilinde yürütülmektedir. Đyi Tarım Uygulamaları (ĐTU) ile; çevre,insan ve
hayvan sağlığına zarar vermeyecek şekilde tarımsal üretim yapılması, doğal kaynakların
korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması
hedeflenmektedir.
ĐTU kriterlerine uygun olarak yapılan tarımsal faaliyetler, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş sertifikasyon kuruluşlarının kontrol ve denetiminde
gerçekleştirilmektedir. Kontrol ve denetimler sonunda, ĐTU kriterlerine uygun olarak
üretildiği anlaşılan ürünler sertifikalandırılmaktadır. Belgelendirme kapsamında; yaş
meyve ve sebze, kesme çiçek ve süs bitkileri, fide ve fidancılık, tarla bitkileri ve çay
bulunmaktadır.
Tarım Bakanlığı, 2006 yılında, sadece 2 sertifikasyon kuruluşu ile ĐTU sertifikası
verirken, bu gün bu sayı 20’ye ulaşmıştır. Bu sertifikasyon kuruluşları Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından denetlenmektedir (iyi.tarim.gov.tr., 2010).
Bu gün, 5.094 sebze-meyve üreticisi, toplam 1.166.000 dekar alanda ĐTU
kapsamında üretim gerçekleştirmektedir. Bakanlık, meyve–sebze alanlarında dekar başına
20 TL, örtü altı üretime de dekar başına 80 TL destek vermektedir. Ayrıca üreticilere
indirimli kredi desteği de sağlanmaktadır (kobifinans.com.tr., 2010).
Üreticilerin, ĐTU sertifikasını alabilmeleri için, 15 ana başlıkta 236 kriteri yerine
getirmeleri gerekmektedir. Denetimler, GLOBALGAP kontrol noktaları ve uygunluk
642
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kriterlerine uygun olarak tüm kontrol noktalarının denetlenmesi ve üreticinin uygunluk
düzeyinin belirlenmesi şeklinde gerçekleştirilmektedir.
ĐTU kapsamında yapılan üretim hem iç pazarda hem de bazı dış pazarlarda tercih
sebebi olmakta ayrıca üretici, perakendeciler ile doğrudan anlaşma yaparak ürününü
aracısız bir şekilde satabilmektedir. Đlk bakışta sertifika maliyetleri ve uygulamaya geçiş
için iyileştirme çalışmalarının gerekliliği yatırım gerektirse de uzun vadede maliyet
avantajı sağlanabilmektedir. Uygulamanın ihracatçı şirketler için de avantaj sağladığı
bilinmektedir. ĐTU kapsamındaki ürünlerin akreditasyon işlemleri uluslar arası normlara
uygun olduğundan yurt dışı pazarlara girişte karşılaşılan tarife dışı engellerin aşılmış
olacağı ifade edilmektedir. Ayrıca ihracata konu olan meyve ve sebze çeşitlerinin uluslar
arası piyasa taleplerine uygun hale getirilmesi ile daha geniş pazarlara ulaşılabileceği, bu
nedenle Türkiye’de ihracata yönelik üretimde ĐTU’nun giderek yaygınlaştığı
belirtilmektedir (kobifinans.com.tr., 2010).
5. SONUÇ
Halen sınırlı sayıda ülkede uygulanmakta olan GLOBALGAP eşdeğerlik
sertifikasyon sisteminde işletmeler tek bir denetimden geçmekte, böylelikle sertifikasyon
maliyetleri de azalmaktadır. Ayrıca, iyi tarım uygulamaları tekniği ile yetiştirilmiş kaliteli
ve güvenilir ürünler, tek bir sertifikalandırma ile hem ulusal hem de uluslar arası pazarda
yerini almaktadır. Böylece uluslar arası ticaret daha da kolaylaştırılmış olmaktadır.
Ülkelerin kendi isimleri altında gerçekleştirmiş oldukları (KENYAGAP,
CHINAGAP, CHILEGAP, MEXICOGAP, SWISSGAP, NEW ZEALAND GAP , JGAP
gibi) GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyonu, hem ürünlerin hem de ülkelerin, uluslar
arası pazarda daha iyi tanınmalarını, prestij ve ün kazanmalarını sağlamaktadır.
Türkiye’de hem GLOBALGAP sertifikalı hem de iyi tarım uygulamalı ürün
yetiştiriciliğine ilişkin belli bir yapı oluşturulmuş ve bu doğrultuda uygulamalar devam
etmiştir. Ancak, henüz bir “TÜRKGAP” oluşturulamamıştır.
Türkiye’nin, GLOBALGAP eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olarak
“TÜRKGAP” oluşturulması halinde; hem üreticilerin hem de ihracatçı firmaların tek bir
sertifika ile üretim ve ihracat yapmaları sağlanmış olacaktır. Böylelikle, sertifikasyon
maliyetlerinin oldukça azalacağı düşünülmektedir. Ayrıca, bu sayede işletmelerdeki
denetim sayısının bire indirilerek, denetim maliyetlerinin de azalacağı tahmin
edilmektedir.
Sertifikasyon maliyetinin ve denetim sayısının azalması ile birlikte, küçük ölçekli
üreticilerin de “TÜRKGAP”e dahil olabilmesi sağlanacaktır.
Ayrıca, dış satımı yapılan ürünlerin üretildikleri ülke adını taşımasının uluslar
arası pazarlarda tanıtım, prestij kazanımı ve bu ürünlere yönelik talep artışı açısından
önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
Bu nedenle; Türkiye’nin bu eşdeğerlik sertifikasyon sistemine dahil olmasını
sağlayacak gerekli girişimlerde bulunulması, uygun alt yapı ve organizasyonun
oluşturulması yararlı görülmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2010. EUREPGAP General Regulations and Control Points & Compliance Criteria Fruit
and Vegetables, National Interpretation Guidelines, Newsletter, Flyer, Facts&Figures,
Success Stories, Services-Benchmarking (www.globalgap.org)
Gündüz, M. 2003. DTÖ Anlaşmaları Çerçevesinde Dünya Ticaretini Yönlendiren Gelişmeler ve
Türk Gıda Sanayi. Đhracatı Geliştirme Merkezi Yayınları, Ankara.
Lazo, Angelo (2008), “Facilitating One Stop Audit at the Farm Gate”,
http://www.globalgap.org/cms/upload/Resources/Publications/Newsletter/081007GG_Ma
gazin_WEB-VERSION.pdf (01.08.2010)
SAYIN, C. 2002. Yaş meyve ve Sebze Dış ticaretinde Sağlık Düzenlemeleri ve EUREPGAP
Uygulamaları. Panel Sunuş Notları, Elmalı-Antalya.
643
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
SAYIN ,C., MENCET, M.N. ve TAŞÇIOĞLU, Y. 2004. Avrupa Birliği’nde EUREPGAP Uyg.
ve Yaş Meyve ve Sebze Đhracatımıza Olası Etkileri, Türkiye VI. Tarım Eko. Kongresi,
16–18 Eylül, Tokat.
(http://www.cine-tarim.com.tr/dergi/arsiv41/gundem05.htm, 26.07.2010)
(http://www.kobifinans.com.tr/tr/sektor/011302/24925, 27, 10.08.2010)
(http://iyi.tarim.gov.tr/,
12.08.2010)
644
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đyi Tarım Uygulamalarının Tüketiciye Yansımaları, Tekirdağ Đli Örneği
Harun HURMA1
Fuat YILMAZ1 Celal DEMĐRKOL1
Özet
Çağımızın gerektirdiği tempolu yaşamla birlikte, artan gelir düzeyi ve eğitim seviyesi, güvenli
gıda tüketiminin de önemini arttırmıştır. Tüketiciler direk tükettikleri tarımsal ürünler başta olmak
üzere, satın aldıkları tüm gıda ürünlerinin güvenliğinden emin olmak ister hale gelmiştir. Bu
bilinçle, gerek doğrudan tarımsal ürünlerin, gerekse işlenmiş gıdaların güvenle üretildiğinin
garantisini tüketicilere sunabilmek için, birtakım sistemler ve standartların oluşturulması ihtiyacı
kaçınılmaz olmuştur.
Đyi tarım uygulamaları, tarımsal üretimin çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyecek
şekilde kontrollü olarak yapıldığı, bu üretimin sonucunda elde edilen ürünün sertifikalandırılarak
tüketiciye ulaştırıldığı işlemler zinciri olarak tanımlanmaktadır. Ürünün sertifikalandırılmasıyla
kim tarafından nerede üretildiği bulunabilmektedir.
Bu uygulama ile sürdürülebilir tarımsal üretim desteklenmekte, tüketici sağlığı korunmakta,
ürünün güvenilirliği ve kalitesi artmaktadır. Ayrıca rekabet gücünü ve pazarlama imkânlarını
geliştirerek üreticinin daha fazla kazanç elde etmesine yardımcı olmaktadır.
Bu çalışmayla Tekirdağ ilindeki tüketicilerin iyi tarım uygulamaları hakkındaki bilgi düzeyi ortaya
konmaktadır. Ayrıca, tüketicilerin sağlıklı yaşam ve sağlıklı tüketim yapma bilinci, bu ürünlere
olan güveni de ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Đyi tarım uygulamaları, tüketici tercihi, sürdürülebilir tarımsal üretim, gıda
güvenliği
The Reflectıon Of Good Agrıcultural Practıces To The Consumers; Case Of Tekırdag
Provınce
ABSTRACT
Increasing income and education level of our age’s fast-paced life also increased the significance
of safe food consumption. Consumers want to be sure for the safety of all foods they bought,
especially the farm products they consume directly. Consumers’ awareness forced producers to
provide the safe production guarantee for both direct farm products and processed foods. As a
result, establishing some systems and standards has become inevitable.
Good Agricultural Practices(GAP) is a process chain with controlled production from farm to
retail by taking care of environment, human and animal health. Product certification gives
consumers ability to find out who produced the product and where it was produced.
GAP supports sustainable agricultural production, consumer health, product safety and quality.
Moreover it increases farmer’s income not only by making the holding more competitive but also
increase marketing opportunities.
With this study the knowledge level of consumers about good agricultural practices in Tekirdag
province is examined. Also, healthy lifestyles and healthy consumption awareness of consumers
are studied.
Key Words: Good agriculture practices, consumer behavior, sustainable agricultural production,
food safety
1. GĐRĐŞ
Solunum ve beslenme ihtiyaçları için tamamıyla sağlıklı bir doğaya ihtiyaç
duyulmaktadır, bu nedenle çevreye karşı olan sorumlulukların farkına varılması
gerekmektedir. Ancak en doğal ihtiyaç olan beslenme alışkanlığını dahi gidermeye
uğraşan insanoğlu, gereksinim duyduğu besin maddelerini üretmek için yaptığı tarımsal
faaliyet yoluyla çevreye çok önemli zararlar vermektedir (Đçel, 2007). Çağımızın
gerektirdiği tempolu yaşamla birlikte, artan gelir düzeyi ve eğitim seviyesi, güvenli gıda
tüketiminin de önemini arttırmıştır. Özellikle büyük perakendeciler ve gıda sanayi gibi
müşterilerin hammadde konusunda artan kalite talepleri ile Deli Dana Hastalığı ve
1
Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü - Tekirdağ
645
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Hayvan Yemlerindeki Dioksin Kalıntıları gibi tüketicileri gıda güvenliği konusunda hayal
kırıklığına uğratan krizler, gıda arz zincirindeki şeffaflığın yetersizliğini ortaya
çıkarmıştır. (Gawron ve Theuvsen 2008).
Günümüzde üretimden tüketiciye ulaşana kadar olan süreçte uygulanan kalite
kontrol sistemi yerini, toplam kalite yönetimi, GMP (Đyi Üretim Uygulamaları), GHP (Đyi
Hijyen Uygulamaları), GAP (Đyi Tarım Uygulamaları), GVP (Đyi Veteriner Uygulamaları)
ile HACCP gibi kalite güvence ve gıda güvenliği yönetim sistemlerine bırakmıştır. Bu
sistemlerde temel prensip tehlike olasılıklarının belirlenmesi ve sürecin başlangıcında
önlemeleri için tedbirlerin alınmasıdır (Şahin ve ark. 2010).
Son yıllardaki gelişmeler ışığında tarımsal faaliyetin iyi tarım uygulamaları
kapsamında yapılmasının sağlanması ve bunun yaygınlaştırılması Türkiye’de ve dünyada
önem kazanmıştır. Doğru bilginin, doğru zamanda ve doğru şekilde uygulanmasına
yönelik önlemlerin alınması ve üreticiler tarafından iyi tarım uygulamaların
benimsenmesi sağlıklı ürün üretimi için temel koşuldur. Türkiye’de tarım sektörü ülke
ekonomisi açısından halen önemini korumaktadır. Sektörün oransal önemi azalma
eğiliminde olmasına rağmen, ülke nüfusunun yaklaşık 1/3 ünün kırsal alanda yaşaması ve
istihdamda tarımın payının hala önemini koruması, sektörün sosyo-ekonomik bakımdan
önemini koruduğunu ve önümüzdeki dönemde de korumaya devam edeceğini
göstermektedir (Özçatalbaş, 2010).
Dünyada uluslararası ticaretin gelişmesiyle, tüm alanlardaki ticaret
anlaşmalarında olduğu gibi tarım ve gıda ürünleri ticaretinin kuralları da Dünya Ticaret
Örgütü (DTÖ) Anlaşmasının alt anlaşmaları olan, Tarım Anlaşması ile Sağlık ve Bitki
Sağlığı Anlaşmasıyla belirlenmiştir. Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşmasıyla “Đnsan Yaşamı
ve Sağlığının Korunması” amacı için belirlenen şartlar, Gıda Güvenliği kavramını
belirleyici ilke olarak öne çıkarmaktadır. Bu anlaşmayla, Türkiye’nin de aralarında
bulunduğu DTÖ’ye üye ülkeler, Gıda Güvenliği hakkında yerel önlemlerini uluslararası
standartlara ve ilkelere göre almak zorundadırlar. Bu zorunluluk, Đyi Tarım Uygulamaları,
Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizi ve Đyi Üretim gibi uygulamalarının
gerekçesini teşkil etmektedir. Đyi Tarım Uygulamaları; tarımsal üretimin planlanması,
geliştirilmesi, pazarlanması, kayıt altına alınarak gıda güvenlik zinciri içerisinde güvenli
ürünlerin tüketiciye ulaştırılması ile ilgili tüm iş ve işlemler olarak tarif edilebileceği gibi
çevreye duyarlı, asgari hijyen standartlarını karşılayan, kimlik-kayıt sistemi olan ve
yaygın kabul gören tarım biçimi olarak da tanımlanabilir (Đçel, 2007).
1990'lı yılların sonlarında Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı ve Gıda
ve Đlaç Dairesi tarafından taze olarak tüketilen yaş meyve sebzelerde gıda güvenliğinin
sağlanması amacıyla Đyi Tarım Uygulamaları başlatılmış, yine aynı dönemlerde Dünya
Gıda Teşkilatı da ĐTU'nun prensipleri üzerine çalışmalar başlatmıştır (Özçatalbaş, 2010).
Daha sonra 1999 yılında 14 perakendeci firmanın bir araya gelerek oluşturduğu Avrupa
Perakendeciler Ürün Çalışma Grubu, tarım ürünlerinde aranacak standartları, “Đyi Tarım
Uygulamaları” protokolü şeklinde yayımlamıştır. 2001 yılında ise EUREPGAP(Euro
Retailer Producer Group Good Agriculture Practices) Teknik ve Standartlar Komitesi
kurulmuş ve GAP sertifikalandırma işlemleri bu Komite tarafından başlatılmış (Özbek ve
Fidan, 2010).
Avrupa Birliği ülkelerindeki yaş meyve, sebze pazarının %70-80’lik kısmına
hakim büyük perakendeci kuruluşlar (süper ve hiper marketler) kendi toplumlarının
sağlıklı tarımsal ürünler tüketimini temin etmek için bu ülkelerde yetiştirilen ve dışarıdan
ithal edilen tarımsal ürünlerde aranan minimum standartları yeni bir düzenleme yaparak
belirlemişlerdir. EUREPG.A.P adı verilen bu protokol, Avrupa Gıda tarafından bahçe
ürünlerinin (meyve, sebze, patates, kesme çiçek ve fidan) dünyadaki üretiminin uygun bir
şekilde yapılabilmesi için geliştirilen ve uygulanması gerekli temel esasları içeren Đyi
Tarım Uygulamalarının çerçevesini belirlemek amacı ile hazırlanmıştır (tarim.gov.tr.,
2008). 1999 yılında ise yaş meyve-sebzenin iyi tarım uygulamalarının kriterlerinde
üretimi ile kontrol ve sertifikasyonunu öngören EUREPG.A.P adı altındaki dokümanı
646
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yayınlamışlardır. Avrupa ülkelerinde başlatılan bu uygulama, ChileGAP, ChinaGAP,
KenyaGAP, MexicoGAP, JGAP (Japon) ve en son ThaiGAP’ın oluşması ile dünya
geneline yayılmıştır (iyi.tarim.gov.tr., 2010). EUREPG.A.P, 2007 yılında Bangkok’taki 8.
Global Konferans’ta ismini ve logosunu GLOBALG.A.P. olarak değiştirmiştir.
GLOBALG.A.P. sertifikası 100’ün üzerinde ülkede 100’den fazla bağımsız ve yetkili
sertifikasyon kuruluşu tarafından uygulanmaktadır (globalgap.org., 2010).
8 Eylül 2004 tarihinde çıkarılan 25577 sayılı “Đyi Tarım Uygulamalarına Đlişkin
Yönetmelik” Türkiye’de ĐTU’nun yasal altyapısını oluşturmuştur. Yönetmelik iyi tarım
uygulamalarına uyulması için Đl Müdürlüklerinin, üreticilerin, üretici birliklerinin,
müteşebbisler ile yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları ile denetim
esaslarını kapsamakta olup, çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal
üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve
sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır. Dolayısıyla
Yönetmelik “uzman bilginin” tarımsal üretime hakim olmasını sağlayacak şekilde
önlemleri, kontrol ve denetim süreçlerini ele almaktadır (Özçatalbaş, 2010).
Türkiye’de iyi tarım uygulamalarına ait sertifikalandırmalar, EUREPG.A.P
Protokolü ile başlamıştır. 2004 yılı itibariyle EUREPG.A.P sertifikalı üretici sayısı ise
102, sertifikalı üretim yapılan alan 2905 hektardır. Yıllar itibariyle iyi tarım uygulaması
yapan üretici sayısında önemli oranda artış yaşanmıştır. 2006 yılı itibariyle EUREPG.A.P
sertifikasına sahip üretici sayısı 3222’ye, 2007 yılı sonu itibariyle de 6,905’e ulaşmıştır.
Bu gelişmeler ile 2004 yılına kadar EUREPG.A.P kapsamında belgelendirme yapılan 41
ülke arasında 31. sırada yer alan Türkiye, 2007 yılı sonu itibariyle 85 ülke arasında 4.
sıraya yükselmiştir (iyi.tarim.gov.tr., 2010). 2010 yılında Türkiye, 3988 sertifikalı üretici
ile Đtalya, Đspanya, Yunanistan, Almanya ve Hollanda’dan sonra 6. Sırada yer almaktadır
(Özçatalbaş, 2010).
Đyi tarım uygulamaları, gıda güvenliğine, çevreyi ve toprağı korumaya,
üreticilerin ve tarım işçilerinin sağlık, güvenlik ve refahına yönelik tedbirleri
kapsamaktadır. Bu ürünlerin dış pazarlara ihraç edilme imkânları daha yüksektir. Bununla
birlikte üreticiler de daha fazla kazanç elde edebileceklerdir. Ayrıca bu sektörde çalışan
işçilerin sosyal haklarında da iyileşme sağlanır. Đyi tarım uygulamaları kontrol ve
sertifikalandırma işlemleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca çalışma yetkisi verilen
kontrol ve sertifikasyon kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Üreticilerin üretim süreci bu
kuruluşlar tarafından denetlenerek, iyi tarım uygulamaları kriterlerine uygun olarak
üretilen ürünlere “Đyi Tarım Sertifikası” verilir. Bu sistem, ürünün çiftlikten sofraya kadar
izlenebilir olmasına dayanmaktadır. Üreticiler üretim sürecinin her aşamasında kayıt
tutmakta olduğundan, ürün tüketilinceye kadar izlenebilmektedir (iyi.tarim.gov.tr., 2010).
1. MATERYAL ve YÖNTEM
Araştırmanın materyalini Tekirdağ ili, Merkez ilçede bulunan tüketiciler
oluşturmaktadır. Bu kapsamda Tekirdağ ilinde bulunan 14 mahalleden rastgele olmak
üzere 193 adet veri toplama anketi yapılmıştır.
Anketler gönüllü kişiler tarafından amaca uygun olarak doldurulmuştur. Her bir
ankette sosyo-ekonomik değişkenler, evet-hayır ve ölçekli sorular yer almaktadır. Anket
formunda 5’li likert ölçeği kullanılmıştır (1: kesinlikle katılmıyorum, ......... 5: kesinlikle
katılıyorum).
Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, frekans dağılımları, gruplama
metotları gibi yöntemler kullanılmıştır.
2. BULGULAR
Đyi tarım uygulamalarının tüketiciye yansımalarının incelendiği bu çalışmada
ankete katılanların sosyo-ekonomik durumlarını ortaya koyma amacıyla cinsiyet, medeni
durum, eğitim durumu, aylık gelir durumu ve bireylerin aylık gıda harcamaları analiz
edilmiştir.
647
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Ankete katılanların %56’sı erkek, %44’ü de kadındır. Evli olanların oranı
%63.7’dir. Eğitim durumu açısından incelendiğinde katılanların %14.1’i ilköğretim
mezunu (ilkokul, ortaokul) iken %40.1’i de yüksek öğretim kurumundan (yüksekokul,
üniversite) mezun olmuştur. Lise mezunlarının oranı ise %45.8 gibi oldukça yüksek bir
orandır (Çizelge 3.1).
Katılanların %89.9’u 3000 TL ve altında bir gelir düzeyine sahiptir. Aylık geliri
1500-3000 TL olanların oranı %37.2 iken 5000 TL’nin üzerinde bir gelire sahip olan
tüketicilerin oranı %4.8’dir (Çizelge 3.1). Gelir düzeyinin düşüklüğü tüketicilerin aylık
gıda harcamalarına da yansımaktadır.
Çizelge 3.1. Sosyo-Ekonomik Değişkenler Đçin Tanımlayıcı Đstatistikler
Değişkenler
Cinsiyet
Medeni Durum
Eğitim
Gruplar
Erkek
Kadın
Evli
Bekar
Đlköğretim
Lise
Y.Öğretim
%
56.0
44.0
63.7
36.3
14.1
45.8
40.1
Değişkenler
Gelir Durumu
Aylık Gıda Har.
Gruplar
< 750 TL
750-1500 TL
1500-3000 TL
3000-4500 TL
5000 > TL
<250 TL
250-500 TL
500-750 TL
750-1000 TL
1000 > TL
%
16.0
36.7
37.2
5.3
4.8
19.0
36.5
25.4
11.6
7.4
Gıda harcamaları 250-500 TL arasında olan tüketicilerin oranı %36.5’tir. Aylık
250 TL ve altında gıda harcaması yapan tüketicilerin oranının yaklaşık %20 olması genel
olarak gelir düzeyinin düşük olduğunun göstergesidir. 1000 TL ve üzerinde gıda
harcaması yapan tüketicilerin oranı ise sadece %7.4’tür.
“Đyi tarım deyince ne anlıyorsunuz” sorusuna tüketicilerin yaklaşık %15.3’ü iyi
tarımı sadece verim yönünden değerlendirmektedirler. Tüketicilerin %10.1’i “sağlıklı ve
kaliteli ürün” olarak nitelendirirken %42.4 gibi önemli bir oranı da “organik tarım”la
eşdeğer tutmaktadır. Đyi tarımı tam olarak algılayabilen tüketicilerin oranı ise %32.2’dir.
Ankete katılan tüketicilerin iyi tarım uygulamaları hakkında bilgisi olup olmadığı
sorgulandığında tüketicilerin
%37.8’nin bu uygulama hakkında bilgisi olduğu
görülmektedir (Çizelge 3.2).
Çizelge 3.2. Đyi Tarım Uygulamaları Hakkında Bilgisi Olup Olmadığı
%
Evet
37.8
Hayır
62.2
Televizyon reklamları, bilgilendirme afiş ve broşürleriyle tüketicilerin bu konuda
bilinçlenmesi sağlanılmaya çalışılsa da geçen 10 aylık sürede iyi tarım uygulamalarıyla ilgili
farkındalık düzeyi oldukça düşüktür. Bu nedenle ankete katılanların %62.2’ si de bu konuda
bilgisinin olmadığını belirtmiştir.
Çizelge 3.3’te iyi tarım uygulamaları hakkında bilgisi olan tüketicilerin bilgilenme
kaynakları görülmektedir. Buna göre bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle bilgiye ulaşmada en
hızlı kaynak olan internet ve ona bağlı kaynaklar %24.10 oranında en fazla yararlanılan kaynak
olmuştur. Özellikle sosyal ağların (facebook, twitter vb.) kullanım düzeyinin artmasıyla bu oranın
daha da yukarılara çekileceği düşünülmektedir. Migrosun iyi tarım uygulamasıyla üretilen
ürünleri satmaya başlamasıyla özellikle televizyon reklamları tüketicilerin bilinçlenmesinde etkili
olmuştur. Televizyonun iyi tarım uygulamalarının bilinmesindeki oranı %20.4’tür.
648
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3.3. Đyi Tarım Uygulamalarıyla Đlgili Bilgiyi Nereden Öğrendiği
%
20.40
17.50
24.10
6.60
8.80
Televizyon
Gazete
Đnternet
Radyo
Dergi
Market /
Merkezi
Alışveriş
Diğer (okul, arkadaş
vb)
19.70
2.90
Tüketicilerin önemli bir bölümü de iyi tarım uygulamaları hakkındaki bilgileri (%19.70)
alışveriş yaptıkları esnada marketlerde veya alışveriş merkezlerinde bulunan stant, afiş ve
broşürlerden öğrendiklerini belirtmişlerdir (Çizelge 3.3).
Đyi tarım uygulamaları hakkında bilgi sahibi olan tüketicilerin %80.6’sı bu ürünlerden
satın aldıklarını, geri kalan %19.4’ü de henüz iyi tarım ürünü almadıklarını belirtmişlerdir (Çizelge
3.4)
Çizelge 3.4. Đyi Tarım Ürünü Satın Alıp Almadığı
%
Evet
80.6
Hayır
19.4
Çizelge 3.5’e göre Tekirdağ ilinde iyi tarım ürünü satın alacak market vb. olduğunu
söyleyen tüketicilerin oranı %83.6’dır. Satıldığı belirtilen yerlerin başında da Migros gelmektedir.
Çizelge 3.5. Đyi Tarım Ürünü Satın Alacak Yer Olup Olmadığı
%
Evet
83.6
Hayır
16.4
Tüketicilerin iyi tarım uygulamalarına ilişkin yargıları Şekil 3.1’de değerlendirilmiştir.
“Đyi tarım uygulamaları ile ilgili yeterli bilgiye sahibim” yargısı tüketiciler tarafından çekimser
kalınarak cevaplanmıştır. Bununla ilgili olarak tüketiciler “iyi tarım ürünleri ile ilgili yapılan
reklam ve bilgilendirmeler yeterlidir” ve “iyi tarım ürününü her yerde bulabilirim” yargılarına
katılmadıklarını belirtmişlerdir.
Tüketiciler iyi tarım uygulamaları çerçevesinde üretilen ürünler ile organik olarak üretilen
ürünler arasındaki farkı net olarak bilememektedirler. Bu bağlamda “iyi tarım ürünü aynı zamanda
organik ürün demektir” yargısına 2.93 ortalama ile kararsız kalmışlardır. Ayrıca ankette sorulan
“iyi tarım denilince ne anlıyorsunuz” sorusuna verilen cevapların önemli bir çoğunluğu “organik
tarım”dır. Reklam ve bilgilendirmenin yetersizliği iyi tarım ürünleri ile organik ürünler arasındaki
farkın tüketicilerce tam olarak algılanamamasına neden olmuştur. Bunu destekleyen bir diğer yargı
da “iyi tarım uygulamalarında kimyasal ilaç, gübre vb. Kullanılmaz” yargısına tüketicilerin
çekimser kalmasıdır (2.86).
“Đyi tarım ürünleri ile geleneksel ürünler arasından sağlık açısından bir fark yoktur”
yargısına tüketiciler ortalama 2.58 ile “katılmıyorum” cevabını vermişlerdir. Bu durum
tüketicilerin iyi tarım ürünlerini geleneksek olarak üretilen ürünlerden farklı bir yere koyduğunun
göstergesidir.
Đyi tarım ürünü satın alan tüketiciler bu üretim şekli ile gıda güvenliğinin sağlanacağını
yargısına 3.83 ortalama ile katılmaktadırlar.
649
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đyi tarım ürünleriyle ilgili olarak tüketicilerin en fazla şikâyet ettikleri konu bu ürünlerin
fiyatlarının yüksek olmasıdır. Bu nedenle tüketiciler “iyi tarım ürünlerinin fiyatı diğer tarım
ürünlerine göre daha ucuzdur” yargısına 1.97 ortalama ile katılmadıklarını belirtmişlerdir. Đyi tarım
uygulamalarının yaygınlaşması ve bu ürünleri tüketiciye ulaştıran kanalların artmasıyla bu
durumun değişeceği beklenmektedir. Benzer bir şekilde tüketiciler “iyi tarım ürünü için fiyat
gözetmem (fiyatı ne olursa alırım)” yargısına da katılmadıklarını belirtmişlerdir. Buradaki en
önemli sorun iyi tarım uygulamalarının tam olarak tüketiciye anlatılamamış olmasından
kaynaklanmaktadır. Başka bir değişle tüketici bilgi eksikliği nedeniyle iyi tarım ürünlerine daha
fazla bedel ödemekten çekinmektedir.
Đyi tarım uygulamalarının en önemli aşaması olan izlenebilirliğin tüketiciler tarafından net
olarak anlaşılamadığı da ortadadır. “Aldığım her iyi tarım ürününün izlenebilirliğini internetten
sorgularım” yargısı 2.65 ortalama ile katılmıyorum ile çekimser arasında cevap bulmuştur.
“iyi tarım ürünleri dış ülkelere kolay ihraç edilebilir” yargısına tüketiciler 3.92 ortalama
ile katıldıklarını belirtmişlerdir. Girdi kullananımın kontrollü olarak yapıldığı iyi tarım ile üretilen
ürünlere tüketicilerin dış pazarda da güveni vardır.
Đyi tarım ürünlerinin en önemli basamaklarından biri olan tüketicilere ulaştırılmasındaki
bir diğer sorun da iyi tarım ürünleri ile geleneksel olarak üretilen ürünlerin birbirlerine çok yakın
ve etiketlerin birbirine karıştığı sunum şekli ile pazarlanması gelmektedir. Bu nedenle tüketiciler
iyi tarım ürünlerini seçmekte zorlandıklarını belirtmişlerdir.
Çizelge 3.7. Đyi Tarım Ürünlerinin Etiketlerinde Yer Alan Bilgilere Dikkat Etme
%
Etikete hiç bakmam
8.5
Đzlenebilirlik kodu
22.3
Üretim tarihi
47.0
Sertifika kodu
11.1
Üretici no
11.1
Çizelge 3.7’de iyi tarım ürünlerinden satın alan tüketicilerin ürün üzerinde bulunan
etikette en çok dikkat ettikleri bilgiler yer almaktadır. Buna göre tüketicilerin %47’si en çok
üretim
tarihi
ile
ilgilenmektedir.
650
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Şekil
3.1.
Tüketicilerin
Đyi
Tarım
651
Uygulamaları
Hakkındaki
Yargıları
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đzlenebilirlik koduna dikkat eden tüketicilerin oranı ise yaklaşık %22’dir. Đyi tarım ürünü
satın alan tüketicilerin %8.5’i ise etikete hiç bakmadığını belirtmiştir.
3. TARTIŞMA ve SONUÇ
2004 yılında yürürlüğe giren iyi tarım uygulamaları 2006 yılından itibaren ise
yetkilendirilmeye başlayan özel kontrol ve sertifikasyon kuruluşları ile uygulamaya geçirilmiştir.
Ancak bu uygulamaların tüketiciye ulaşmasında 15 Eylül 2009 yılında MĐGROS’ UN “Yaş Sebze
ve Meyve Yetiştiriciliğinde Đyi Tarım Uygulamaları Projesi” adıyla sunduğu proje etkili olmuştur.
Araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere iyi tarım uygulamalarının tüketicilerce
algılanma düzeyi oldukça düşüktür. GDO’lu ürünlerin pazarlarda yerini almasının ardından
organik tarımsal üretimin tüketiciler tarafından önemli oranda tercih edilmeye başlanması iyi tarım
ürünlerinin de organik ürünler olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur.
Đyi tarım uygulamalarının tüketiciye ulaşmasının önündeki en büyük engel reklam ve
bilgilendirmenin yetersizliğidir. Migros dışında da bazı süper marketlerde izlenebilir ürünler
satılmasına rağmen tüketicilerin bu ürünleri farkındalık düzeyleri oldukça düşüktür.
Đyi tarım uygulamalarının temel taşlarından biri olan ürünlerin izlenebilirlik düzeyi şu
aşamada oldukça yetersiz kalmaktadır. Tüketicilerin önemli bir bölümü iyi tarım ürünlerinin
etiketlerinde yazan izlenebilir kodunun ne işe yaradığını ve nereden kontrol edebileceklerini
bilememektedirler. Bu durum iyi tarım uygulamalarının başarısını etkilemektedir. Đzlenebilirlik
kodları günümüz itibariyle Tarım Bakanlığı tarafından açılan “Đyi Tarım Uygulamaları http://iyi.tarim.gov.tr/” internet sitesinden takip edilse de veritabanına girilen sertifikaların azlığı
nedeniyle olumlu sonuçlar sağlamamaktadır. Bu da tüketicilerin iyi tarım uygulamalarına olan
güvenini sarsmaktadır.
Đyi tarım ürünlerinin satıldığı market ve alışveriş merkezlerinde bu ürünler geleneksel
olarak yetiştirilen tarım ürünlerinden ayrı stant ve bölümlerde tüketicilere sunulmalıdır. Böylece
tüketici iyi tarım ürünlerinin farkına varabilecek, fiyat ve kalite karşılaştırmalarını daha rahat
yapabilecektir. Migrosun dışındaki diğer marketlerde de iyi tarım ürünleri ile ilgili bilgilendirici
afiş ve broşürlere yer verilmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Gawron, Jana Christina, and Ludwig Theuvsen. "Certification Schemes Đn The European Agrifood
Sector: Overview And Opportunities For Central And Eastern Europe." IAMO Fo¬rum
2008.
http://iyi.tarim.gov.tr/anasayfam2.asp?sayfa=sss&sid=0.
http://www.globalgap.org/cms/front_content.php?idcat=19.
http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,eurepgap.html.
Đçel, Can Devin. Avrupa Birliği Ülkelerinde Đyi Tarım Uygulamaları ve Türkiye ile
Karşılaştırılması. Ankara: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2007.
Özbek, Fethi Şaban, and Halil Fidan. "Türkiye Ve Avrupa Birliği’nde Gıda Standartları." Selçuk
Tarım ve Gıda Bilimleri Dergisi, 2010: 93.
Özçatalbaş, Orhan. Mayıs 31, 2010. http://www.tarimsalhaber.com/-iyi-tarim-uygulamalarininyayginlastirilmasi---makale,64.html.
Şahin, Oya Irmak, Aytül Aka, Arzu Akpınar Bayizit, and Ebru Baltaş Minas. "Sofralık Zeytin
Üretim Tesislerinde Gıda Güvenliği Yönetim Sisteminin Uygulanması." Uludağ
Üniversitesi
Ziraat
Fakültesi
Dergisi,
2010:
12.
652
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tüketicilerin Organik Ürün Tüketim Kararlarında Çevreye Duyarlılığın
Etkisi: Adana Đli Örneği
Arzu SEÇER1
Faruk EMEKSĐZ2
Müge K.DAVRAN3
ÖZ
Dünyada gıda güvenliği problemini çözme amacıyla ürün artışını sağlamak hedeflenmiş ancak
yapılan uygulamalar birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bu sorunları çözme amacıyla 1980’li
yıllardan itibaren, 'organik' tarım yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu çalışmada, Adana ili kentsel
alanda yaşayan organik ürün tüketicilerinin sosyo-ekonomik profilleri, tüketim alışkanlıkları ve
tüketicilerin satın alma davranışları üzerinde çevreye olan duyarlılıklarının etkisi araştırılmıştır.
Araştırma bulgularına göre tüketicilerin satın alma davranışında etkili en önemli faktörler insan
sağlığı, çevresel duyarlılık ve ürün nitelikleridir.
Anahtar Kelime: Organik ürün, çevresel duyarlılık, tüketici tercihleri, Adana.
The Effect of Environmental Sensitivity of Consumers’ Organic Product Consumption
Decision: The Case of Adana
ABSTRACT
In order to solve the problem of world food security intended to ensure increase in product
however applications have brought many problems. 'organic' farming has emerged especially after
1980. In order to solve this problem after the 1980s, 'organic' farming became widespread. In this
study, socio-economic profiles of consumers, consumption habits and their purchasing behavior
related the environmental sensitivity was researched. According to the findings, the most
important factor in purchasing behavior was found as human health, environmental sensitivity and
product properties.
Keywords: Organic products, environmental sensivity, consumer preferences, Adana.
1. GĐRĐŞ
Dünyada gıda güvenliği problemini çözme amacıyla yoğun ve bilinçsiz kimyasal
girdi kullanımı ile yanlış toprak işleme uygulamaları önemli sağlık ve çevre sorunlarının
ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda, özellikle 1980’li yıllardan
itibaren 'organik' tarım önem kazanmaya başlamıştır.
Organik tarım; toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik
ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün
toplanması ve elde edilen ürünlerin pazarlanması aşamalarını içine alan üretim süreci
olarak tanımlanmaktadır (Anonim, 2004). Organik ürünler ise; yetiştirilmesinde ve
işlenmesinde, genetik mühendisliğin, yapay ve benzeri gübrelerin, böcek ilaçlarının,
yabani ot ve mantar öldürücü ilaçların, büyümeyi düzenleyicilerin, hormonların vd
kullanılmadığı ürünler olarak değerlendirilmektedir (Đnal vd, 2008). Günümüzde 130’dan
fazla ülkede organik tarım yapılmakta ve Türkiye’de 100’e yakın ürün organik olarak
yetiştirilmektedir (Kacur, 2009).
Organik ürün tüketimi ile ilgili literatür incelendiğinde, çeşitli çalışmaların
mevcut olduğu görülmektedir. Toit ve Crafford’un (2003) Cape Town’da yaptıkları bir
araştırmada, tüketicilerin nazarında bu ürünlerin yetiştiriciliğinin çevre korunması ve
hayvan refahı uygulamalarına katkı sağladığı görüşünün yaygın olduğu belirlenmiştir.
Ulubaşoğlu ve Uray (2008) Đstanbul’da yaptıkları çalışmada, organik gıda satın almada
etkili faktörlerin başında “sağlıklı ve mutlu yaşamak” ve hayattan zevk almak”
1
Ar.Gör. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı-Adana.
0322.3386441. [email protected]
2
Prof.Dr. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı-Adana.
0322.3386441. [email protected]
3
Yrd.Doç.Dr. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı-Adana.
0322.3386441. [email protected]
653
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
değerlerine ulaşmak olduğunu ortaya koymuştur. Argan (2008) tarafından yapılan bir
çalışmada ise tüketicilerin organik ürün tüketimlerinde etkili faktörlerin sağlık endişesi,
çevresel duyarlılık ve bu ürünlere duyulan merak olduğu ortaya konulmuştur. Williams
ve Hammitt (2000) Boston eyaletinde yaptıkları çalışmalarında, organik ürünleri ve
geleneksel ürünleri satın alan tüketicileri karşılaştırmışlar, sonuç olarak organik ürün satın
alanların, geleneksel ürün satın alanlardan daha fazla çevreye duyarlı davranış
gösterdiğini ve gıda güvenliği riskini azaltmak için bu ürünlere daha fazla ödemeye razı
olduklarını ortaya koymuşlardır. Lea ve Worsley (2005) Avustralya’da yaptıkları
çalışmalarında, tüketicilerin organik ürünlerin geleneksel ürünlerden daha sağlıklı,
lezzetli ve aynı zamanda çevre için faydalı olduğunu düşündüklerini saptamışlardır.
Organik ürünlerin pahalı olması ve her yerde bulunamaması ise tüketimin artmasını
engelleyen en önemli sebepler olarak belirlenmiştir.
Bu çalışmada, Adana ili kentsel alanında yaşayan organik ürün tüketicilerinin
sosyo-ekonomik profilleri incelenmiş; tüketim alışkanlıkları ve satın alma davranışlarında
etkili olan faktörler ortaya konulmuş ve özel olarak tüketicilerin satın alma davranışları
üzerinde çevreye olan duyarlılıklarının etkisi araştırılmıştır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2. 1. Materyal
Çalışmanın ana materyalini Adana ili kentsel alanda organik ürün tüketicileri ile
yapılan anket çalışması sonucu elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır. Ayrıca
çalışmada konuyla ilgili ikincil verilerden de yararlanılmıştır.
Araştırmada kullanılan anket formu literatür araştırması sırasında elde edilen
bilgiler ışığında ve daha önce yapılmış bazı çalışmalardan (Kacur, 2009; Argan, 2008;
Barrena ve Sanchez, 2010; Lyons, 2010) yararlanılarak hazırlanmıştır. Pilot anket
uygulamasından sonra anketlere son hali verilmiş ve anket çalışması 2010 yılı NisanMayıs aylarında gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın anket formu 4 ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri; ikinci bölümde organik ürün satın alma
davranışları ve organik ürünlerin tüketimi ile ilgili görüşleri; üçüncü bölümde satın
alımlarında çevresel duyarlılığın etkisini ölçmeye yönelik sorular sorulmuştur. Son olarak
elde edilen bulguların sosyo-ekonomik özellikler bakımından gösterdiği farklılıklar
ortaya konulmuştur. Çevresel duyarlılığın etkisini belirlemek amacıyla 13 adet yargı
cümlesi verilerek, ankete katılanların kendileri için uygun önem düzeyini belirlemeleri
istenmiştir. Tüketiciler bu yargı cümlelerini, 1- Tamamen katılıyorum, 2- Katılıyorum, 3Belirsiz, 4- Katılmıyorum, 5- Hiç katılmıyorum şeklinde ağırlıklandırılmış olan 5 aralıklı
Likert Ölçeği ile değerlendirmişlerdir.
2.2. Yöntem
2.2.1. Örnekleme Yöntemi
Araştırmanın örnek hacmi, “Anakitle Oranlarına Dayalı Basit Tesadüfi Olasılık
Örneklemesi” yöntemiyle belirlenmiştir. Buna göre araştırmada kullanılan örnekleme
yöntemi aşağıdaki eşitlikte verilmektedir (Malhotra, 2004).
n= z2 (pxq)
d2
n: Örnek hacmi
z: 1,64 (%90 güven düzeyine karşılık gelen standart z değeri)
p: incelenen konuyla ilgili önbilgi ya da tahmine dayalı olarak belirli bir özelliğe
sahip anakitle oranı. (Litaratür çalışması ve yapılan test anketi sonucunda 0.3 olarak
belirlenmiştir).
q: (1-p) Đlgili özelliğe sahip olmayan ana kitle oranı
d: Kabul edilen hata tolerans düzeyi ±%5 olarak kabul edilmiştir.
654
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bu çalışmada %90 güven aralığı ve %5 hata payıyla örnek hacmi 225 olarak
hesaplanmıştır.
2.2.2. Analiz Yöntemleri
Araştırma sonucunda, tüketicilerin demografik özelliklerini, satın alma
davranışlarını ve tüketim alışkanlıklarını gösteren veriler frekans, yüzdeler ve khi kare
test değerleri hesaplanarak sunulmuştur.
Tüketicilerin organik ürün tüketim kararlarında çevreye duyarlılığını ölçmek için
faktör analizinden faydalanılmıştır. Elde edilen gözlem değerleri “Principal Component
Analysis” modeli ile Varimax rotasyonu kullanılarak analize tabi tutulmuştur. Organik
ürün tüketimini etkileyen faktörler arasında sosyo-ekonomik özellikler açısından
farklılıkları değerlendirmek amacıyla t-testi (cinsiyet açısından) ve ANOVA analizi (yaş
grupları, eğitim düzeyleri, gelir grupları açısından) uygulanmıştır. Analizlerde %5
anlamlılık seviyesi esas alınmıştır. Anket yoluyla elde edilen veriler bilgisayarda SPSS
15.00 programında analiz edilmiştir.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3. 1. Tüketicilerin Sosyo-Ekonomik Profilleri
Tüketicilerin %42.2’si kadın, %57.8’i erkek olup, yaklaşık yarısı 19-35 yaş
grunda yer almaktadır. Tüketicilerin %38.2’si üniversite mezunu, %35.6’sı lise mezunu
ve %15.1’i lisans üstü düzeyde eğitime sahiptir. Meslek grupları itibariyle bakıldığında
tüketiciler arasında mühendislerin (%24.3), özel sektör çalışanlarının (%17.1) ve memur
olarak çalışanların (%13.3) çoğunlukta olduğu görülmektedir. Tüketicilerin büyük bir
kısmı 1001-2000 TL arasında gelire sahip olup; %54.7’si evli, %45.3’ü bekar ve yarısına
yakını (%45.3) 3-4 kişiden oluşan aile büyüklüğüne sahiptir. Ortalama aile genişliği 4.0
kişidir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri.
Özellikler
Cinsiyet
Sayı
%
Kadın
95
42.2
Erkek
Toplam
Yaş Grupları
19-25
26-35
36-45
46-72
Toplam
Eğitim Düzeyi
Đlkokul Mezunu
Ortaokul Mezunu
Lise Mezunu
Üniversite Mezunu
Lisansüstü Mezunu
Toplam
Medeni Hal
Evli
Bekar
Toplam
130
225
57.8
100.0
63
62
44
56
225
28.0
27.6
19.6
24.9
100.0
3
22
80
86
34
225
1.3
9.8
35.6
38.2
15.1
100.0
123
102
225
54.7
45.3
100.0
Özellikler
Meslek Grupları
Mühendis/Teknisyen/
Tekniker
Özel Sektör Çalışanı
Memur
Emekli
Öğretmen
Akademisyen
Serbest Meslek Sahibi
Diğer
Toplam (öğrenci ve ev hanımı hariç)
Gelir Grupları (TL/ay)
≤1000
1001-2000
2001≥
Toplam
Aile Büyüklükleri
1-2
3-4
4Toplam
Ortalama
Sayı
%
44
31
24
20
15
14
13
20
181
24.3
17.1
13.3
11.1
8.3
7.7
7.2
11.0
100.0
43
97
85
225
19.1
43.1
37.8
100.0
31
126
68
225
4.0
13.8
56.0
30.2
100.0
3.2. Tüketicilerin Satın Alma Davranışları ve Organik Ürünlerin Tüketimi Đle Đlgili
Görüşleri
655
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
3.2.1. Tüketicilerin Satın Alma Davranışları
Görüşme yapılan tüketicilere organik ürün satın alımını ailede kimin yaptığı
sorulduğunda, tüketicilerin %63.6’sı annenin, %29.8’i babanın ve %6.7’si çocukların
yaptığını belirtmiştir. Tüketiciler ortalama 3.5 yıldır organik ürün tüketmektedirler.
Satın alınan organik ürünler önem sırasıyla domates, salatalık, biber ve süt olarak
belirlenmiştir. Sıkça satın alınan diğer organik ürünler ise patlıcan, brokoli, peynir ve
baldır. Söz konusu ürünün toplam satın alım miktarı içerisinde, organik ürününün payı en
yüksek %52.8 ile domateste, en düşük ise %35.7 ile patlıcanda bulunmaktadır (Çizelge
2).
Çizelge 2. Satın Alınan Organik Ürünler ve Organik Ürünün Payı.
Ürünler
Satın alan
kişi sayısı
Domates
Salatalık
Biber
Süt
Patlıcan
Brokoli
Peynir
Bal
Diğer*
210
180
146
124
85
41
25
17
70
Toplam Satın Alımlar
içerisinde Organik ürünün
payı**
52.8
39.8
36.3
47.1
35.7
43.9
51.3
45.6
-
* Diğer: Çeşitli meyveler, yumurta, deterjan, zeytin, kuru bakliyat, taze fasülye, bebek maması, baharat,
yoğurt, balık, tavuk, tereyağı, kabak, un, tahıl, şalgam, şeftali, ıspanak, pekmez, çilek, kiraz
** Bu hesaplama söz konusu ürünün, toplam satın alımı içerisinde organik ürünün payıdır (Örn: Organik
domates satın alımı/Toplam domates satın alımı).
Tüketicilerin %75.1’i organik ürün alımlarının düzenli olduğunu belirtmişlerdir.
Bu gruptaki tüketicilerin üçte biri satın alımlarının haftada 1 olduğunu, %22.5’i haftada
2-3 olduğunu ve geri kalanı ise ayda 2-3 şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir. Düzensiz
alımlar daha çok kış ve sonbahar aylarında, hormon ve kimyasal madde kullanımı riskinin
yoğun olduğu dönemlerde yapılmaktadır. Argan’ın Eskişehir’de yaptığı çalışmasında
(2008) düzenli olarak organik ürün satın alanların payı %60.3 olarak belirlenmiştir.
Organik ürünlerin satın alındığı birimler genellikle marketler/süpermarketlerde
yoğunlaşmaktadır (%39.0). Bunu organik ürün satış birimleri (%20.1), doğrudan
üreticiler (%20.2) ve semt pazarları (%20.7) takip etmektedir.
3.2.2. Tüketicilerin Organik Ürünlerin Tüketimi Đle Đlgili Görüşleri
Tüketicilerin Organik Ürün Hakkında Bilgileri: Tüketicilerden organik
ürünleri tanımlamaları istendiğinde, %31.1’i “kimyasal içermeyen ürün”, %30.2’si “doğal
ürün”, %13.8’ ise “kimyasal kullanılmadan yetiştirilen doğal ürün” olarak ifade
etmişlerdir. “Çevreye zarar vermeden üretilen ürün” olarak tanımlayan tüketicilerin oranı
ise %6.7’dir. Cinsiyete göre tanımlamalara bakıldığında kadınlarda sağlık açısından
yaklaşımın daha ön planda olduğu görülmektedir. Cinsiyete göre tanımlamalar arasındaki
fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Çizelge 3).
656
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Tüketicilerin organik ürün tanımlamaları.
Tanımlar
Kimyasal içermeyen ürün
Doğal ürün
Kimyasal kullanılmadan yetiştirilen doğal
ürün
Sağlık açısından zarar vermeyen ürün
Çevreye zarar vermeden üretilen ürün
GDO' lu materyal kullanılmadan üretilen
ürün
Toplam
Kadın
Sayı
24
23
%
25.3
24.2
Erkek
Sayı
46
45
%
35.4
34.6
Toplam
Sayı
%
70
31.1
68
30.2
14
14.7
17
13.1
31
13.8
19
7
20.0
7.4
12
8
9.2
6.2
31
15
13.8
6.7
8
8.4
2
1.5
10
4.4
95
100.0
130
100.0
225
100.0
X2: 0.013
Organik Ürün Tüketen Kişilerle ilgili Görüşler: Görüşülen tüketicilere organik
ürünlerin toplumda daha çok kimler tarafından tüketildiği sorulduğunda; sağlık endişesi
taşıyan (147 kişi; %65.3), yüksek gelirli (135 kişi; %60.0), eğitim seviyesi yüksek kişiler
(125 kişi; %55.6) ve çevreciler (70 kişi; %31.1) olarak ifade etmişlerdir.
Bilgi Edinme Kaynakları: Görüşme yapılan tüketiciler organik ürünlerle ilgili
bilgi aldıkları kaynakları televizyon (%59.1), internet (%21.8), gazete (%10.2) ile dergi
ve bilimsel makaleler (%8.9) olarak sıralamışlardır.
Tüketicilerin Organik ürün Satın Almaya Başlama Nedenleri ve Tüketim
Artışlarını Engelleyen Nedenler: Tüketicilerin organik ürün satın almaya
başlamalarında en önemli etken medyada GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ile
ilgili yer alan haberlerdir (%16.0). Bunu sağlık problemlerine sahip olma (%14.8) ve bu
ürünlerin çevreye daha az zarar vererek üretilmeleri (%14.6) takip etmektedir (Çizelge 4).
Çizelge 4. Tüketicilerin organik ürün satın almaya başlama nedenleri.
Nedenler
Medyada GDO’lu ürünlerle ilgili çıkan haberlerden olumsuz olarak
etkilendiğim için
Sağlık problemlerim nedeni ile
Çevreye zarar vermeden üretilmesi sebebiyle
Kimyasal kullanımı az olduğundan insan sağlığına daha az zararı olacağını
düşünüyor
Arkadaşlarımın/çevremin tavsiyesi ile
Medyada geleneksel yöntemlerle üretilen ürünler hakkında çıkan haberlerden
etkilendim
Piyasada yeni bir eğilim olduğu için
Merak ettiğim için
Toplam
Sayı
%
71
16.0
66
65
14.8
14.6
62
13.9
59
13.3
51
11.5
38
33
445*
8.5
7.4
100.0
*Birden fazla seçenek işaretlenmiştir.
Tüketicilere daha fazla organik ürün tüketmelerini engelleyen en önemli unsur
sorulduğunda yarıya yakını fiyat yüksekliğini (%43.1) belirtmiştir. Diğer önemli etmenler
ise istenilen yerlerde bu ürünlere ulaşılamaması (%18.7), yeterli bilgiye sahip
olunmaması (%10.7) ve sertifikalara güven duyulmamasıdır (%9.3) (Çizelge 5).
Çizelge 5. Organik ürün tüketim artışını engelleyen unsurlar.
Unsurlar
Fiyat yüksekliği
Đstenilen her yerde organik ürünlere ulaşılamaması
Yeterli bilgiye sahip olmayışım
Gelir düzeyinde yetersizlikler
Sertifikalara güven duyulmaması
Piyasada organik ürünlerle ilgili bilgi kirliliği olması
Talep edilen tüm çeşitlerin piyasada bulunamaması
Organik ürünlerin kalitesi (albenisi dış görünüşü)
Toplam
657
Sayı
97
42
24
15
21
12
7
7
225
%
43.1
18.7
10.7
6.7
9.3
5.3
3.1
3.1
100.0
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Oraman ve Đnan (2007) Đstanbul’da yaptıkları çalışmalarında organik ürünleri
tüketmenin önündeki engelleri fiyatların yüksek olması (%50.2) olarak tespit etmişlerdir.
Tüketicilerin Fiyat, Tüketim Artışı, Ek Ödeme ve Sertifikalar Hakkındaki
Düşünceleri: Organik ürünlerin fiyatları konusunda tüketicilerin ¾’ü olması gerekenden
fazla ifadesini kullanmışlardır. Tüketicilerin %21.3’ü fiyatların olması gerektiği seviyede
bulunduğunu %5.8’i olması gerekenden ucuz olduğunu ifade etmişlerdir. Tüketicilere
herhangi bir gelir artışı durumunda miktar ve çeşit olarak organik ürün tüketimlerinin
değişip değişmeyeceği de sorulmuştur. Buna göre tüketicilerin büyük bir kısmı hem
miktar(%83.1) hem çeşit (%82.7) olarak organik ürün tüketimlerinin artacağını
belirtmiştir.
Tüketicilere organik ürünler için halen ödedikleri fiyata ek olarak ödemeye razı
oldukları fiyatlar sorulduğunda %80.5’i %30’a kadar, %14.3’ü %30-50 arasında, %5,2’si
ise %50’den fazla ödemeye razı olduklarını ifade etmişlerdir.
Organik ürünlerle ilgili sıkça tartışmaya yol açan konulardan biri de ürünlerde
sertifika aranması ve sertifikaya duyulan güvendir. Tüketicilerin %83.6’sı organik
ürünlerin sertifikasını sorguladıklarını ifade etmişlerdir. Tüketicilerin %93.8’i satın
aldıkları ürünlerde bulunan sertifikalara çeşitli derecelerde güven duyarken, %6.2’si hiç
güven duymadığını belirtmiştir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Satın alınan organik ürünlerin sertifikasına güven durumu.
Güven Durumu
Sayı
%
Tam olarak güveniyorum
28
12.4
Güveniyorum
68
30.2
Orta derecede güveniyorum 82
36.4
Kısmen güveniyorum
33
14.7
Hiç Güvenmiyorum
14
6.2
Toplam
225
100.0
3. 3. Faktör Analizi Sonuçları
Araştırmaya katılan tüketicilerin organik ürünleri tercih etmelerinde etkili olan
faktörleri belirleyebilmek amacıyla faktör analizi uygulanmıştır.
Analizde özdeğeri 1’den büyük olan faktörler dikkate alınmaktadır ve bu şekilde
3 faktör elde edilmiştir. Özdeğeri 1’den büyük olan faktörler toplam varyansın
%61,21’ini açıklamaktadır. Bu oranın %60’ın üzerinde çıkması arzu edilen bir durumdur
(Hair vd, 1998; Nakip, 2006). KMO (Kaiser-Meyer Measure of Sampling Adequacy) test
değeri 0.800 olarak bulunmuştur ve analiz için örneklemenin yeterli olduğu söylenebilir.
Bartlett test değeri verilerin bir biriyle ilişkili olup olmadığını göstermektedir ve Bartlett
Test Değeri = 1241,31; p= 0.000 olarak hesaplanmıştır.
Verilerin iç tutarlılığını belirlemek amacıyla güvenirlik analizi yapılmış ve
güvenirlik katsayısı (Cronbach’s Alpha) 0.786 olarak bulunmuştur. Alfa değerinin 0.70
ve üzerinde olması yeterli görülmektedir (Nakip, 2006). Faktör analizi ile belirlenen üç
faktörün içerdiği değişkenler ve faktör yükleri Çizelge 7’de verilmiştir.
Birinci faktör içerdiği değişkenler bakımından “Đnsan sağlığı” olarak
adlandırılmıştır ve toplam varyansın %36.57’sini açıklamaktadır. Bu faktörü oluşturan
değişkenler içerisinde en önemlileri “insan sağlığı açısından daha az hormon içermesi”,
“renk maddesi ve tatlandırıcı kullanılmaması” ve “Paketleme ve muhafazada kimyasal
ilaç veya koruyucu kullanılmaması”dır. Đkinci faktör ise “Çevresel Duyarlılık” olarak
adlandırılmıştır. Bu faktörü oluşturan değişkenler; çevre sağlığı açısından daha az
kimyasal ilaç içermesi, çevre sağlığı açısından daha az kimyasal gübre içermesi ve
üretimlerinde GDO’lu tohumlar kullanılmamasıdır. Bu faktör toplam varyansın
%14.94’ünü oluşturmaktadır. Üçüncü faktör ise, içerdiği değişkenler bakımından “ürün
özellikleri” olarak adlandırılmıştır. Bu faktörü oluşturan değişkenler olan daha uzun süre
taze kalabiliyor olması, lezzetli olması ve albenisi yüksek ürünler olması değişkenlerin
%9,70’ini açıklamaktadır.
658
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 7. Organik ürün tercih etmede etkili faktörler.
Değişkenler
Đnsan sağlığı açısından daha az hormon içermesi
Renk maddesi ve tatlandırıcı kullanılmaması
Paketleme ve muhafaza işlemleri sırasında kimyasal ilaç
veya koruyucu maddeler kullanılmaması
Đnsan sağlığı açısından daha az kimyasal girdi kullanılması
Besleyici olması
Sağlıklı olması
Đnsan sağlığı açısından GDO’lu tohumlar kullanılmaması
Çevre sağlığı açısından daha az kimyasal gübre içermesi
Çevre sağlığı açısından daha az kimyasal ilaç içermesi
Çevre
açısından
GDO’lu
üretim
materyallerinin
kullanılmaması
Raf ömrü daha uzun olması
Albenisi yüksek ürünler olması
Lezzetli olması
Eigenvalue
Açıklanan Varyans
Cronbach's Alpha: 0.786
KMO: 0.800
Faktör 1Đnsan
Sağlığı
,743
,741
Faktör 2Çevresel
Duyarlılık
,268
,169
Faktör 3Ürün
Nitelikleri
-,078
-,003
,740
,255
-,046
,671
,628
,584
,498
,324
,232
,333
,007
,209
,458
,844
,825
-,018
,402
,056
-,289
,160
,114
,275
,768
-,043
-,051
-,161
,285
4.75
36.57
,121
,134
-,180
1.94
14.94
,790
,734
,702
1.26
9.70
Bartlett's Test Değeri: 1241.31; p: 0.000
3. 4. Sosyo-ekonomik Özellikler Đtibariyle Organik Ürün Tüketimini Etkileyen
Faktörlerdeki Farklılıklar
Organik ürün tüketimini etkileyen faktörler arasında sosyo-ekonomik özellikler
açısından farklılıkları değerlendirmek amacıyla t-testi ve ANOVA analizi yapılmış ve
sonuçlar Çizelge 8’de verilmiştir. Elde edilen faktörlerde cinsiyet açısından herhangi bir
farklılık bulunmamaktır. Elde edilen faktörlerin yaş grupları arasında farklılık gösterip
göstermediğine bakıldığında ürün özellikleri (0.021) açısından yaş grupları arasında fark
olduğu görülmektedir. Gelir grupları itibariyle değerlendirildiğinde, insan sağlığı (0.020)
ve ürün özellikleri (0.011) faktörlerinin gruplar arasında farklılık gösterdiği saptanmıştır.
Eğitim açısından bakıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulunmamaktadır
Çizelge 8. Sosyo-ekonomik özellikler itibariyle organik ürün tüketimini etkileyen
faktörlerdeki farklılıklar.
Sosyo-ekonomik
Özellikler
Đnsan Sağlığı
Çevresel Duyarlılık
Ürün Özellikleri
Cinsiyet
t
1,211
1,030
1,018
P
0,227
0,304
0,985
Yaş
F
2,397
0,842
3,311
p
0,069
0,472
0,021
Gelir
F
4,007
2,077
4,603
p
0,020
0,128
0,011
Eğitim
F
,720
,910
,195
p
,579
,459
,941
P: 0.005
4. SONUÇ
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de organik ürünlerin tüketimi giderek önem
kazanmaktadır. Bu çalışmada, Adana ili kentsel alanında yaşayan organik ürün
tüketicilerinin sosyo-ekonomik profilleri, tüketim alışkanlıkları, tüketicilerin satın alma
davranışlarında çevreye olan duyarlılıklarının etkisi ortaya konulmuştur.
Tüketiciler organik ürünleri kimyasal içermeyen ürün, doğal ürün, kimyasal
kullanılmadan yetiştirilen doğal ürün olarak tanımlamaktadır. Cinsiyete göre
tanımlamalar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Tüketicilerin
organik ürün tüketmeye başlamalarının en önemli sebepleri medyada GDO’lu ürünlerle
ile ilgili yer alan haberler, sağlık problemlerine sahip olma ve bu ürünlerin çevreye daha
az zarar vererek üretilmeleridir. Tüketiciler gelir artışı durumundan hem miktar hem çeşit
açısından daha fazla ürün tüketeceklerini ifade etmişlerdir. Tüketiciler, daha fazla organik
ürün tüketmelerini engelleyen en önemli unsurları fiyat yüksekliğini, bu ürünlere istenilen
659
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yerlerde ulaşılamaması, yeterli bilgiye sahip olunmaması ve sertifikalara güven
duyulmaması olarak sıralamışlardır.
Tüketicilerin organik ürünler tercih etmelerinde etkili 3 faktör belirlenmiştir. Bu
unsurlar sırasıyla insan sağlığı, çevresel duyarlılık ve ürün özellikleridir. Tespit edilen bu
faktörler organik ürün tüketicilerin organik ürün tercihlerini %61,21 oranında
açıklamaktadır. Yapılan t-test ve ANOVA testi sonucunda ise insan sağlığı ve ürün
özellikleri faktörleri açısından yaş ve gelir grupları arasında anlamlı fark bulunmuştur.
Kaynaklar
Anonim, 2004. Organik Tarım Kanunu, Resmi Gazete. Kanun Numarası: 5262, Kabul
Tarihi:3.12.2004, Sayı :25659, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt : 44.
Argan, M. T., 2008 The factors related to organic food consumption and healthy lifestyles: a
study of Turkish consumers. South-East Europe Review. Sayı 1: 121 – 135
Hair, J., Rolph E. A., Ronald L. T. ve William C. B., 1998. Multivariate Data Analysis, Fifth
Edition, Prentice Hall, New Jersey.
Đnal M. E., Akın M., Çiçek, R., ve Toksarı, M., 2008. Tüketicilerin Organik Gıdalara Đlişkin
Đnançları, Demografik Özellikleri ve Bireysel Değerleri Arasındaki Đlişkinin
Đncelenmesine Yönelik Bir Araştırma. 13. Ulusal Pazarlama Kongresi. 30 Ekim – 1
Kasım.
Kacur, L. L., 2009. Erciyes Üniversitesi ĐĐBF Akademik Ve Đdari Personeli Đle ĐĐBF Đsletme
Gündüz Ve Đkinci Ögretim Ögrencilerinin Organik Ürünleri Algılamaları. Erciyes
Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 33: 249-277
Lea, E. L., ve Worsley, T. T., 2005. Australians Organic Food Beliefs, Demographics and
Values. British Food Journal, 107(11), ss. 855-869.
Lyons, K., 2006. Environmental Values And Food Choices: Views From Australian Organic
Food Consumers. Journal Of Australian Studies. Vol: 30: 87. P: 55 — 166
Malhotra, N, K., 2004; Marketing Research. (An Applied Orientation). Pearson Prentice.
Fourth Edition. 173 s.
Nakip, M., 2003. Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve (SPSS Destekli) Uygulamalar. Seçkin
Yayıncılık. Ankara.
Oraman Y. ve Đnan, Đ.H., 2005. The Determination of Consumer’s Attitudes Towards Organic
Vegetables & Fruits in Đstanbul. Agriculture and Food Safety Within the Context of
European Union Directives, BENA, Trakya University, Tekirdag Faculty of
Agriculture, 14 - 15 July. Tekirdag / Turkey.
Barrena, R. and Sánchez, M., Frequency of consumption and changing determinants of
purchase decision: from attributes to values in the organic food market. Spanish
Journal of Agricultural Research Vol: 8(2), p: 251-272
Toit, L. D. ve Crafford, S., 2003. Beliefs and purchasing practices of Cape Town consumers
regarding organically produced food. Journal of Family Ecology and Consumer
Sciences, Vol 31. Ulubaşoğlu, G. ve Uray N., (2008), “Organik Gıda Satın Alma
Davranısının Altında Yatan Temel Güdüler: Deger Elde Etme Yaklasımı”, 13. Ulusal
Pazarlama Kongresi, Sürdürülebilirlik ve Pazarlama Bildiri Kitabı, 30 Ekim-1 Kasım,
Adana, ss. 261-271.
Williams, P. R.D. ve Hammitt, J. K, 2000. A Comparison of Organic and Conventional Fresh
Produce Buyers In The Boston Area. Risk Analysis, Vol: 20 (5): 735-746.
660
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kırsal Kadın ve Çevre
Nurşen ADAK∗
ÖZET
Pek çok kavram gibi çevre kavramını tanımlamak da oldukça güçtür. Çevre en basit olarak sıklıkla
insani olmayan dünya olarak adlandırılabilir. Bazen de doğa ile aynı anlamda kullanılır. Ancak
günümüz çevre tanımlarında çevre ve insan ilişkisi özellikle vurgulanır olmuştur. Bu bildiride
“kırsal kadın ve çevre” ilişkisi toplumsal cinsiyet perspektifinde ele alınacaktır. Çalışmada kadının
çevreyle ilişkisi iki şekilde incelenecektir: Çevreyi etkileyip, değiştirenler olarak kadınlar ve
çevresel koşullardan etkilenenler olarak kadınlar.
Çalışma, literatür taramasına dayalı olarak kırsal kadın-çevre ilişkisini incelemektedir. Đlkönce
toplumsal cinsiyet ve çevre kavramı ele alınmakta daha sonra kırsal kadın ve çevre konusu gözden
geçirilmekte ve çalışma sonuç bölümüyle tamamlanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Toplumsal cinsiyet, kırsal kadın, çevre
Rural Woman And Envıronment
ABSTRACT
Like many other concepts it is also difficult to define the environment. In most cases environment
is basically understood as the nonhuman world and sometimes it is used as a synonym for the
nature. However the relationship between environment and human is becoming more important in
the contemporary environment definitions. In this article, the relationship between rural woman
and environment will be investigated through the gendered lens. Women-environment relations
will be examined in two ways: women who have affected the environment and are affected by the
environmental conditions.
As a result, rural woman-environment relations will be reviewed by referring to the preceding
studies. Firstly the concepts of environment and gender will be examined and the subject of rural
woman and the environment will be revised afterwards. Finally the paper will end with the
conclusion part.
Key Words: Gender, rural woman, environment
GĐRĐŞ
Đnsan-insan ve insan-doğa ilişkilerini inceleyen sosyolojinin ilgi alanlarından
birisi de çevre sosyolojisidir. Toplum-çevre ilişkisi incelendiğinde, toplumların avcıtoplayıcı toplumlar, tarım toplumları ve sanayi toplumları olmak üzere kabaca üç evreden
geçtiği kabul edilir. Her evrede toplumların çevreyle olan ilişkileri farklılaşır. Sanayi
toplumları doğa üzerinde hâkimiyetin en üst seviyede olduğu toplumlar olduğu gibi erkek
egemen ideolojinin de baskın olduğu toplumlardır. Ancak sorun birey olarak erkekler
değil ataerkil yapıdır. Bu çalışmada toplumsal cinsiyet bağlamında kadınların çevre ve
doğayla olan ilişkileri irdelenecektir.
Kırsal alanda kadınların çevreyi kullanma biçimleri toplumsal cinsiyet rolleri ile
yakından ilgilidir. Temizlik ve yemek yapma, yaşlı ve çocukların bakımı, tarlayı sulama,
gübreleme, çapalama, hayvanlara bakma gibi kadınların ev içi ve ev dışında yerine
getirdikleri pek çok şey çevre ile yakından ilgilidir. Köylerde doğal kaynakları kullanan
ve yönetenler yani çevreyi etkileyenler olarak kadınların, su ve toprak başta olmak üzere
doğal kaynakları akılcı ve çevreye duyarlı şekilde kullanmaları önem taşımaktadır. Ayrıca
iklim değişikliği, toprağın verimsizleşmesi, temiz içme ve kullanma suyunun olmaması,
kıtlık, doğal bitki örtüsü ile hayvan türlerinin ve kültürel çevrenin hızla yok olması gibi
olumsuz çevre koşulları kırsal alanda kadınları etkilemektedir.
Sanayileşme ve kentleşme süreci kırsal alanda önemli değişmeleri beraberinde
getirdiği gibi çeşitli çevresel riskleri de getirmiştir. Đnsan-doğa ilişkisinde insanın doğayı
egemenliği altına alma istemi ve doğaya müdahalesi beraberinde doğal dengenin
∗
Doç. Dr. Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü [email protected]
661
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalması, iklimlerin değişmesi gibi çeşitli çevresel risk ve
sorunları gündeme taşımıştır. Kadının kırsal alanda cinsiyete dayalı işbölümü sonucu ev
içi ve ev dışında yerine getirdiği pek çok iş çevreyle yakından ilgilidir. Bu bağlamda
bildirinin kavramsal kısmında toplumsal cinsiyet ve çevre kavramları irdelendikten sonra
kadın ve çevre ilişkisi tartışılacaktır.
TOPLUMSAL CĐNSĐYET
Toplumsal cinsiyet kavramı, ‘toplumsal cinsiyet’ (gender) ile ‘cinsiyet’ (sex)
arasındaki farkı belirtmek için Robert Stoller tarafından 1968 yılında ortaya atılmıştır
(Segal, 1992). Ann Oakley tarafından da toplumsal cinsiyet kavramı 1970’li yılların
başında sosyolojiye girmiştir. Ann Oakley’e göre, “‘cinsiyet’ (sex) biyolojik erkek-kadın
ayrımını anlatırken, ‘toplumsal cinsiyet’ (gender) erkeklik ile kadınlık arasındaki buna
paralel ve toplumsal bakımdan eşitsiz bölünmeye gönderme yapmaktadır.” (Marshall,
1999).
Serdaroğlu (2010) cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını şu şekilde tanımlar:
“Cinsiyet cinsler arasındaki mevcut genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerle
tanımlanan farklara işaret eden bir kategorileştirmeyi işaret ederken, toplumsal cinsiyet
toplumsal olarak inşa edilmiş, kültürel bir kategoridir… Toplumsal cinsiyet farklı
kültürlerde, farklı coğrafyalarda ve tarihin farklı dönemlerinde farklı alanlarda neyin eril
neyin dişil olduğuna ilişkin inançları anlatır ve farklı cinslere atfedilen tutum ve
davranışlar onlara verilen roller ve sorumluluklar olarak tanımlanır.” Cinsiyet ve
toplumsal cinsiyet ile yakından ilgili diğer bir kavram da cinsiyet rolleridir (sex role).
Cinsiyet rolleri kadın ve erkek için uygun görülen, bir kültüre özgü tutum, alışkanlık ve
davranışların harekete geçirilmesine gönderme yapar.
Simone de Beauvoir’a toplumsal cinsiyetin, cinsiyetten farklılığını “Đkinci Cins”
(The Second Sex) adlı çalışmasında kadın olarak doğulmaz, kadın olunur diyerek
özetleyip, kadın ve erkek arasındaki fiziksel farklılıkların ancak toplumsal düzlemde
anlam kazandığını ifade etmektedir. Düşünüre göre kadın ve erkek arasındaki farklılıklar,
biyolojik özelliklerle açıklanabilir ama belirlenemez (Humm, 2002).
Yapılan tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere, cinsiyet ile toplumsal cinsiyet
arasındaki ayrım temel bir ayrımdır. Böylelikle kadın ve erkek arasındaki farkların sadece
biyolojik temelli olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Cinsiyetimize ilişkin algılayışımız,
tutum ve davranışlarımız toplum tarafından inşa edilmekte, kadın ve erkek arasındaki
farklılıklar toplumsal düzlemde kurulmaktadır. Toplumsal cinsiyetin, kadın ve erkek
üzerinde yarattığı davranışsal, karakteristiksel, rolsel farklılıklar -erkek normu üzerine
kurulu dünyada, erkek egemenliğini pekiştirecek bir şekilde- ailede, okulda, kitle iletişim
araçlarında açıkça ya da üstü kapalı bir şekilde kuşaktan kuşağa aktarılır. Sosyal
ilişkilerin cinsiyet kalıpları doğrultusunda biçimlenmesi, kadının gelişiminin, statüsünün
vb. erkeğin konumuna bağlı olmasına yol açar.
Toplumsal cinsiyet, toplum tarafından kadın ve erkek tarafından
gerçekleştirilmesi beklenilen rol ve davranışlara göndermede bulunan bir kavramdır.
Kadın ve erkeğe ilişkin tutumlar zaman içerisinde değişmekte ve aynı zamanda her
toplumda farklılıklar göstermektedir. Kamusal alan erkeğin alanıyken, kadın özel alan
içerisindedir. Her iki alan içerisinde de kadının ve erkeğin gerçekleştirmesi gereken roller
toplum tarafından belirlenmiş bulunmaktadır. Belirlenen cinsiyet rolleri, çocukluk
sürecinde aileden başlayarak, toplumun diğer kurumlarının da aracılığıyla pekiştirilir.
Kadın ve erkeğin, cinsiyet kimliklerini ve cinsiyet rollerini öğrenmeleri
toplumsallaşma süreciyle beraber başlar. Coleman ve Cressey’e göre kültürel yaşamımız
için gerekli olan şeyleri -gelenekleri, alışkanlıkları, değerleri, nasıl konuşacağımızı ve
düşüneceğimizi- toplumsallaşma süreci içinde öğreniriz. Toplumsal cinsiyette bu sürecin
bir parçasıdır; üyesi olduğumuz cinsiyetten beklenilen tutum ve davranışlar bu dönemde
şekillenir. Cinsiyetle ilgili basmakalıp uygulamalar çocuğun doğumuyla başlar: Erkek
çocuklar mavi, kız çocuklar ise pembe battaniyeye sarılırlar. Cinsiyetler arası farklılıklar
662
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yatak odalarının dekorasyonunda ve oyuncaklarda da kendini gösterir (Coleman ve
ark.1999).
Toplumsal cinsiyet Đlişkileri, hayatın birçok alanında erkeklerin daha baskın
olduğu, kadınların genellikle ikinci plana itildiği, eşit olmayan güç ilişkisi içermektedir.
Erkekler ve erkeklere atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değer, birçok açıdan
kadınlara ve kadınlara atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değerden daha büyüktür.
Bu bildiride kırsal alanda kadının evi içi ve ev dışında yerine getirdiği görev ve
sorumluluklar toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirilecektir.
ÇEVRE VE TOPLUM
Çevre belirli bir zamanda dolaylı ya da dolaysız olarak kişiyi etkileyen, ferdin
maddi ve manevi gelişmesini ve yaşam koşullarını belirleyen biyolojik, coğrafi ve
toplumsal etkenlerin tamamıdır. Çevre; günümüzde doğal, ekonomik ve kültürel
değerlerin bir bütünü olarak ele alınmakta ve bunlar arasındaki karşılıklı etkileşim
gözetilmekte, içerdiği temel unsurlar olan insanla birlikte bütün canlı ve cansız
varlıklarla; canlı varlıkların her çeşit eylem ve davranışını etkileyen fiziksel, kimyasal,
biyolojik ve toplumsal nitelikteki etkenlerin bütünü olarak değerlendirilmektedir
(Ansiklopedik Çevre Sözlüğü, 2001).
Đnsan yaşamının doğayla birlikteliği, insanlığın çok eski dönemlerden itibaren
doğa ve insan-doğa ilişkileri konusunda görüşler ve düşünceler geliştirmesine neden
olmuştur. Đnsanın doğaya egemen olma çabası insanın doğaya yabancılaşmasını ve
doğanın insan lehine (aslında aleyhine) tahribini de beraberinde getirmiştir. Bu nedenle
günümüz toplumlarını doğanın sınırsızca insan iyiliği için sömürüldüğü, çevrenin aşırı
tahrip edildiği, çevresel sorunların geçmişe oranla arttığı ve küresel hale geldiği risk
toplumları olarak adlandırmak da mümkün gözükmektedir. Çünkü çevre dengeli ve
sağlıklı olduğu ölçüde toplumsal yaşamı destekler ancak çevresel dengenin
sağlanabilmesi insana ve onun davranışlarına bağlıdır. Yani, insanoğlu geçmişten bugüne
hem çevresindeki olaylardan etkilenmiş hem de çevreyle ilgili faaliyetleriyle çevresini
etkilemiş, değiştirmiş, zarar vermiş ve çevrenin kirlenmesine neden olmuştur. Toplum,
doğa üzerinde kurulmuştur ve doğayla karşılıklı, sürekli ilişki içindedir.
Savaş, aşırı tüketim, nüfus artışı, doğal kaynakların aşırı kullanımıyla ekolojik
yıkıma neden olan insanlar, yalnızca var olabilmek için bağımlı oldukları doğanın değil
aynı zamanda insan türünün diğer yarısı olan kadınların da fiziksel ve ruhsal olarak kalıcı
zararlar görmelerine neden olurlar. Zehirli atıklar ve kirlilik nedeniyle ölen, hastalanan,
aç kalan, insan türünün devamını sağlayacak olan doğurganlıkları tehdit altında olan
kadınlardır. Bununla birlikte hastaların, yaşlıların, çocukların bakımı ve beslenmesinden,
yiyecek, giyecek ve yakacak temininden sorumlu olanlar da kadınlardır. Biyolojik
yapıları ve toplumsal iş bölümünde kadına düşen bu görevler, onları doğrudan doğaya
bağımlı kılar ve doğayla erkeklerden daha farklı bir ilişki kurmasını sağlar. Diğer taraftan
kadını doğayla özdeşleştiren erkek egemen anlayış her ikisini de tahakküm altına alarak
ikili sömürüyü gerçekleştirir (Çetin, 2007).
KIRSAL KADIN VE ÇEVRE
Kırsal alanda kadının yaşam pratikleri çevre ile yakından ilgilidir. Geleneksel
cinsiyete dayalı işbölümüne bağlı olarak hem ev ve aile ile ilgili yemek ve temizlik
yapma, çocuklara ve hastaya bakma gibi görevleri yerine getiren kadın hem de ev dışında
ücretsiz aile işçisi olarak tarlada, bağda çalışmakta, hayvan bakmaktadır. Gelişmekte olan
ülkelerin çoğunda kırsal kadın, tarımsal işgücünün önemli bir bölümünü karşılamakta ve
gelişmekte olan ülkelerin gıda ihtiyacını üretmektedir. Kadının kırsal alanda yerine
getirdiği pek çok faaliyet çevreyle yakından ilgilidir. Bu bağlamda kırsal alan kadınları
hem çevreyi etkilemekte hem de çevresel bozulma nedeniyle çevrenin olumsuz
koşullarından etkilenmektedirler.
663
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kırsal alanda aile bireylerinin tümünün yaşadığı zorlukları kadınlar daha yoğun
yaşamaktadırlar. Çünkü kadın, yerine getirmek zorunda olduğu ve neredeyse tamamının
sorumluluğunu taşıdığı ev ve aileye ilişkin görevlerinin yanı sıra, ev dışındaki işlere de
yoğun emek harcamaktadır. Özellikle de tarımsal aktivitenin ailenin geçimini
sağlayamadığı, erkeğin çalışmak amacıyla uzun ya da kısa süreli olarak köy dışına
çıkması gerektiği durumlarda ailenin yükü kadının omuzlarına binmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde bazı ekofeminist çalışmalar bu ülkelerde ortaya çıkan
kadın ve çevre sorunlarının nedeninin Batı’nın dayatmacı ve tek tip kalkınma
modellerinin erkeğin doğayla bağlantısını koparması ve geleneksel rollerini sürdüremez
duruma düşen kadını ve doğayı marjinalleştirmesi olduğunu ileri sürer (Çetin, 2007).
Tarımdaki kadınlar üretim faaliyetlerinin büyük bir bölümünü küçük aile
işletmelerinde ücretsiz aile işgücü olarak yerine getirmektedir. Aile işgücünün özelliğine
uygun olarak kadın, çalışmaları karşılığında işgücüne ya doğrudan katılmakta veya ücretli
olarak başka işletmelerde çalıştığı zaman çalışmasının karşılığını almakta ve bunu
genelde de aile başkanı olan erkeğe vermektedir (Yıldırak ve ark., 2002).
Urfa’da gerçekleştirilen bir çalışmada kadınların bitkisel üretimde genellikle
çapalama, seyreltme ve hasat işlerinde çalıştığı ayrıca çok yoğun olmasa da sulama,
gübreleme, ilaçlama ve ürün değerlendirme gibi işleri de yerine getirdiği gözlenmiştir.
Hayvansal üretimde ise, neredeyse bütün işler kadınlar tarafından yapılmaktadır.
Kadınların bitkisel üretime ortalama günde 7-10 saat arasında, hayvansal üretimde ise 2-3
saat ve ev islerine ise 4-6 saat arasında zaman ayırdığı saptanmıştır. Buna bir de çocuk
bakımı eklendiğinde kadının hiç boş zamanının olmadığı söylenebilir (Kara ve ark.2007).
Kırsal kadın bir taraftan temizlik, çocuk bakımı, ekmek yapma, yakacak temini,
gıda ve beslenme gibi ev işleri yaparken diğer taraftan bitkisel ve hayvansal üretim, el
sanatları etkinlikleri, tarım dışı işler ve gelir getirici faaliyetlerde de (pazarda satmak için
mal üretimi, tarım dışı ücretli işçilik, pazarlama faaliyetlerine katılım gibi)
bulunmaktadır. Kırsal alanda pek çok işi yerine getiren kadın nadiren ailede ve üretimde
söz sahibi olabilmektedir ((Yıldırak ve ark., 2002).
KADIN, TARIM VE ÇEVRE
Dünyadaki doğal kaynaklar insan nüfusunun yaşamını sürdürmesi ve gelişimi için
hayati öneme sahiptir. Madenler, canlı türleri ve habitatlar gibi bazı kaynaklar sonlu
olduğu için tüketildiklerinde ilelebet yok olurlar. Hava, su ve ağaçlar gibi diğer kaynaklar
ise yenilenebilir olmakla beraber, yeniden yetişmeleri, yenilenmeleri ve kirlendiklerinde
temizlenmeleri için genellikle dünyanın doğal sistemlerine güveniriz. Günümüzde doğal
kaynakların aşırı kullanım ve sömürüsünün etkileri hem yerel hem de global düzeyde
hissedilmeye başlanmıştır.
Hava, su, toprak, bitki örtüsü, ormanlar, madenler dünyanın doğal kaynaklarını
oluşturur. Kırsal yaşamın doğayla içiçeliği ve hane gelirlerinin azlığı kadının günlük
yaşamında doğal kaynakları daha önemli bir hale getirmektedir. Dünyanın bazı yerlerinde
doğal kaynakların birincil kullanıcıları kadınlardır. Kırsal alanda hayvan otlatma, yakacak
temini, yaylacılık, doğal bitki toplayıcılığı gibi faaliyetler için en önemli doğal
kaynaklardan birisi ormanlardır. Ancak sayılan amaçlar için ormanların aşırı kullanımı
ormanların zaman içinde yok olması sorununu gündeme getirmektedir.
Kırsal alanda hayvancılık kadınların en fazla yer aldıkları işlerden birisidir.
Tüketime dönük üretim yapan kırsal geçimlik sektöründe hayvanların bakımından
sorumlu kadınlar aynı zamanda onların yemini temin etmek ve kış için yemleri yazdan
depolamak durumundadır. Kırsal bölgelerdeki doğal kaynakların başında hayvanların
temel yem girdisini karşılayan meralar önem taşır ve uygun olduğunda yem maliyetinin
%70’ine kadarlık bölümü meralar yoluyla giderilebilmektedir (Yıldırak ve ark., 2002).
Sınırlı bütçeye sahip kırsal ailede kadın hayvanlarını öncelikle meralarda otlatmaktadır.
Ancak meraların aşırı kullanımı zaman içinde kendilerini yenileyememelerine neden
olarak kadının görevlerinden olan hayvanlara yem temini güçleştirmektedir.
664
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Her tür tarım sisteminin temelini oluşturan toprak ve su kaynakları ve bu
kaynakların korunması sürekli ve gelişmiş gıda üretimi açısından yaşamsal önem taşır.
Su, kırsal kesimdeki kadınlar için çok önemli bir önceliktir: kadınlar su taşırlar ve suyun
evdeki kullanımını düzenlerler; sulu ve sulamasız tarım ürünleri yetiştirirler; suyun
nereden bulunacağını, nasıl depolanacağını, ne zaman kıtlaşacağını ve eldeki suyun aile
açısından kullanılabilir olup olmadığını bilirler (http://www.ksgm.gov.tr 2008). Ancak
günümüz toplumlarının çevre sorunlarının başında su konusu gelmektedir. Su konusu,
Ocak 1992 tarihli Dublin Konferansı'nda "Dublin Đlkeleri" adıyla aşağıdaki hususlar
benimsenmiş ancak geniş bir uygulama alanı bulamamıştır:
- Hayatın, kalkınmanın ve çevrenin sürdürülebilirliğinde temel rol oynayan tatlı
su kaynakları sonsuz ve bozulmaz değildir.
- Su yönetimi, tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilmelidir.
- Kadınlar, suyun temini, yönetimi ve korunmasında önemli role sahiptir.
- Su, tüm yararlı kullanımları ile ekonomik bir değere sahiptir ve ekonomik bir
mal olarak değerlendirilmelidir.
Buna rağmen, kadınların, suya erişimde erkeklere nazaran dezavantajlı oldukları
gerçeğinden hareketle, Dublin Đlkelerinde kadınlara ayrıcalık tanınmış olması önemli bir
adım olarak değerlendirilebilir (Orhon, 2002).
Kadınların günlük işleri arasında yer alan su getirmek, hayvan yemi ve yakacak
sağlamak gibi işler onların ortalama olarak günde 10-12 saatlerini alır. Örneğin
Hindistan’da odun evi ısıtmada en önemli enerji kaynağıdır ve evle ilgili enerjinin%65’ini
sağlar (Agarwal, 1992).
Tarımda zararlılarla mücadelede kullanılan ilaçlar hem kadınlara hem de çevreye
zarar vermektedir. Pamuk ekimi ve toplaması, tütün toplama, pirinç dikimi gibi işler kırda
kadının görevleri arasındadır ve kadın bu görevleri esnasında bu ürünlerin
yetiştirilmesinde kullanılan pestisitlerin zararlı etkilerine maruz kalır. Zararlılarla
mücadelede kullanılan ilaçlar özellikle gebe ve emzikli kadınlarda sağlığı olumsuz
etkileyebilmektedir. Ayrıca tarımda sıklıkla ve bilinçsiz olarak kullanılan gübre ve tarım
ilaçları sadece kadınlara değil çevreye de zarar verir. Bu maddeler yer altı sularına
karışarak göl ve akarsuları yaşam ortamı olmaktan çıkarır. Kirli sular tarımsal sulamada
kullanılınca toprağın niteliğini bozarak ürün verimini azaltır. Ancak tarımsal nedenlerle
kirletilen suların zararı sadece bunlarla sınırlı değildir. Kırsal alanda hem ailede içme ve
kullanma suyu, hem de tarımsal alanları sulamak için kullanılan suların kirlenmesi pek
çok sorunu da beraberinde getirir. Kadınların evin temizliği ve yemek yapımında
kullanılan sular sadece kadınların değil hane halkının tamamının sağlığı üzerinde önemli
riskleri taşır. Đnsan sağlığına zararlı sulardaki kirletici maddeler, kolera, tifo, dizanteri gibi
bulaşıcı ve salgın hastalıklara, kitle halinde zehirlenmelere neden olur. Kirli sulardan
etkilenenler sadece insanlar değil çoğunluğu kadınlar tarafından yetiştirilen hayvanlarda
bu sulardan nasibini alır.
Geleneksel cinsiyete dayalı işbölümüne göre çamaşır yıkamak kadınların
görevleri arasındadır ve köylerde dere ve akarsular kadınların sıklıkla çamaşır yıkama
alanlarıdır. Kirlenen suların çamaşır yıkamada kullanımı bu yolla çeşitli hastalıkların
bulaşmasına neden olur. Sonuçta ailede hastalanan bireyin bakımı da kadının görevidir ve
kırsal kadının aile içindeki yükü biraz daha artmış olur. Diğer taraftan aynı zamanda
sulama amaçlı kullanılan bu sularda çamaşır yıkanması onların deterjanlarla kirlenmesine
de neden olur. Yani bir yandan kadınlar suların kirlenmesine neden olurken diğer yandan
kirlenen sulardan da olumsuz etkilenirler.
Kırsal alanlarda günlük hayatın akışı içinde sosyal ilişkiler ağı oldukça önemlidir
ve kadınların sosyal ilişki ağı erkeklerinkinden daha geniştir. Kadın için bu sosyal ağlar
iki açıdan çok önemlidir. Birincisi kadınların sosyal ilişki ağı sıklıkla erkeklerinkinden
çok daha belirgindir. Bu ağlar ayrıca kadınların dayanışması için bir birlik sağlar.
Kadınların orman koruma grupları böyle ağlar üzerinde başarılı bir şekilde kurulmaya
uygundur. Đkincisi kırsal kadınların hayatta kalmaları erkeklerden daha çok bu sosyal
665
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ağlara bağımlıdır ve bu nedenle yaşadıkları sosyal çatışmalarda erkeklerden daha çok
zorlanırlar ve daha hızlı bu sorunları çözmeye çaba gösterirler. Çünkü kollektif eylemle
daha iyi ayakta kalabilirler (Agarwal, 1992).
Türk toplumunda tarımsal aktiviteyle ilgili pek çok iş imece usulü komşu ve
akrabalarla gerçekleştirilir. Kadının yerine getirdiği kışlık yiyeceklerin hazırlanmasından
(tarhana, salça yapma, erişte kesme vb.) tarlada ürünün toplanmasına kadar pek çok
görevi ortaklaşa çalışmayı gerektirir. Ancak ormansızlaşma, çevresel bozulma ve
kentleşme gibi etkenler özellikle dağ ve orman köylerinin terk edilmesine neden olarak
buradaki nüfusun giderek azalmasına ve kadının sosyal çevresinin küçülerek günlük
hayatının zorlaşmasına neden olur.
SONUÇ
Orman, su, bitki örtüsü gibi doğal kaynakların aşırı kullanımı çevresel
bozulmalara neden olduğu gibi kırsal alanda kadınların günlük iş yüklerini de
artırmaktadır. Azalan kaynaklarla beraber odun ve hayvan yemi temininde, temiz su
sağlanmasında geçen zaman ve enerji artmakta bu da kadınların görevlerini yerine
getirememeleri nedeniyle üzerlerindeki baskıyı artırmaktadır.
Her canlı gibi kadınlar da çevrenin tüketicileri olarak çevreyi etkilemekte ve
çevre şartlarından etkilenmektedirler. Kadınların çevreyi kullanma biçimleri tipik olarak
toplumsal cinsiyet rolleri ile bağlantılıdır. Özellikle kırsal alanda kadınlar, doğal
kaynakları kullanarak ve yöneterek aileleri ve toplum için yiyecek ve içecek sağlarlar.
Ancak yolu, suyu, elektriği, okulu olmayan köylerin varlığı, tarım topraklarının
verimsizleşmesi ile ormanların tahrip edilmesi gibi olumsuz koşullar kırsal alanda
sorumluluğu çok fazla olan kadınlar açısından oldukça önemli sorunlar yaratmaktadır.
Ayrıca, bu ağır koşul ve sorumluluklar kadınların ilerlemelerinin önündeki en önemli
engellerdendir. (http://www.ksgm.gov.tr 2008).
Çevresel bozulmadan kadınlar ve kız çocukları erkeklerden farklı şekilde
etkilenir. Bunun birkaç nedeni vardır. Birincisi daha önceden varolan cinsiyete dayalı
işbölümüdür. Yoksul köylü ve kırsal alanlarda toplama, harmanlama, gübreleme gibi işler
kadınların görevidir. Böyle hanelerde ailenin geçimini sağlamada ve aile ekonomisinde
kadınlar önemli sorumluluklara sahiptir. Đkinci olarak kırsal hanelerde geçimlik
kaynakların (sağlık bakımı ve yiyecekleri içeren) dağıtımda sistematik toplumsal
cinsiyetle ilgili farklılıklar vardır. Üçüncüsü kırsal ekonomilerde, tarımsal ve üretim
teknolojisiyle ilgili alanlarda en önemli üretken kaynaklara kadın ve erkeklerin erişimde
eşitsizlikler vardır. Kadınlar iş piyasasında sistematik olarak dezavantajlı bir pozisyona
sahiptir (Agarwal,1992). Yoksulluk kadınların çevreye bağımlılığını artırarak aşırı
derecede doğal kaynak kullanımı zorunlu hale getirmektedir.
Sonuç olarak toplumsal cinsiyet bağlamında kırsal alanda kadınların yerine
getirdikleri günlük aktiviteleri bir taraftan çevresel bozulmaya neden olurken bir taraftan
da bu çevresel bozulma günlük yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.
KAYNAKLAR
Agarwal, B., 1992. The Gender and Environment Debate: Lessons From India. Feminist
Studies, Vol. 18 Issue 1, p119, 40p, 3 Charts
Ansiklopedik Çevre Sözlüğü, 2001. Türkiye Çevre Vakfı Yayınları No. 142, Ankara
Coleman, J.W. ve Cressey, D.R., 1999. Social Problems, Longman, United States
Çetin, O. B. 2007. Çevre Sorunu mu? Kadın Sorunu mu? Sivil Toplum Dergisi, 5 (20), ss.
135-142
Fatma, Ö.K. ve AKTAS, Y. 2007. Şanlıurfa Đlinde Kadınların Tarımsal Yayım
Çalışmasından Yararlanmasına Etki Eden Olumsuz Etkenler, Tarım Ekonomisi
Dergisi, 13(2) : 71 – 8
Humm, M., 2002. Feminist Edebiyat Eleştirisi, Say Yayınları, Đstanbul.
666
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Marshall, G., 1999. Sosyoloji Sözlüğü, Çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Bilim ve
Sanat Yayınları, Ankara.
Politika Dokümanı Kadın ve Çevre, 2008. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü, http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/cevre.pdf (5.7.2010)
Yıldırak, N.; Gülçubuk, B.; Gün, S.; Olhan, E.; Kılıç, M. 2002. Türkiye’de Gezici ve
Geçici Kadın Tarım Đşçilerinin Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları,
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/publ/kadintarim.pdf
(6.7.2010)
Orhon, D.; Sözen, S.; Üstün, B.; Görgün, E.; Karahan Gül, Ö.; 2002. Su Yönetimi ve
Sürdürülebilir Kalkınma Ön Rapor, Đstanbul.
http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/csk/EK-2.pdf (5.7.2010)
Segal, L., 1992. Ağır Çekim Değişen Erkeklikler Değişen Erkekler, Çev: Volkan Ersoy,
Ayrıntı Yayınları, Đstanbul
Serdaroğlu, Ufuk, 2010. Sunuş, “Alınmıştır: Đktisat ve Toplumsal Cinsiyet.(ed
Serdaroğlu, U., Efil yayınevi, Ankara
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı 2008-2013, 2008. T.C. Başbakanlık
Kadının
Statüsü
Genel
Müdürlüğü
Ankara.
http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/TCEUlusaleylemplani.p
df
(4.7.2010)
667
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Gıda Güvenliği Ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (Gdo)
Okan EŞTÜRK1
Özlem EŞTÜRK2 M. Necat ÖREN2
Zehra AYHAN1
ÖZET
Günümüzde insanların yeterli ve dengeli beslenmesi dünyanın karşı karşıya kaldığı en önemli
temel sorunlardan biridir. Hızlı nüfus artışı, küresel iklim değişiklikleri ve küresel ekonomik
krizler gibi nedenler bu sorunu daha da derinleştirmektedir.
Son yıllarda ortaya çıkan deli dana hastalığı, şap hastalığı, kuş gribi, pestisit kalıntıları ve dioksin
gibi bir dizi gıda kaynaklı sorunlar ve krizler, toplumun, gıda üreticileri ve işletmelerine karşı olan
güvenini önemli ölçüde zedelemiş ve gıda üreticileri ve işletmelerin güvenli gıda üretim
kapasiteleri sorgulanır hale gelmiştir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda gıda güvenliği Batı
ülkelerinde yasama organlarının öncelikli konularından biri haline gelmiştir. Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gıda güvenliğini ilgilendiren en yeni ve önemli konudur. Sivil
toplum kuruluşları ve tüketici örgütlerinin yoğun tepkisine rağmen GDO içeren gıdalar tüketicileri
GDO tüketiminden kaynaklanacak sorunlardan korumak için gerekli kanun ve yönetmelikler
çıkarılmadan önce günlük hayatımıza girmiştir. GDO sorunu uzun vadede uluslararası toplumun
insani, ekonomik, siyasi, etik, ideolojik ve bilimsel alanlarda tartışacağı bir konu olacaktır. GDO
içeren gıdaların uzun süreli kullanımının insan sağlığına olan etkilerinin belirlenememiş olması,
çevre ve ekolojik denge üzerine olan olumsuz etkileri ve gıda güvencesini tehdit etmesi ile ilgili
ortaya atılan savlar, GDO'yu önümüzdeki yıllarda çok tartışılır bir konu haline getirecektir.
Bu çalışmada insan, hayvan ve çevre güvenliği açısından GDO'lu ürünlerin risk değerlendirmesi
yapılacak ve ülkemizde GDO'lu gıdalara yönelik yapılan son düzenlemeler tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: GDO, gıda güvenliği, transgenik
Food Safety And Genetıcally Modified Organisms (Gmo)
ABSTRACT
Nowadays, adequate and balanced diet of people is one of the most important basic issues the
world faces. Problems such as rapid growth of population , global climate changes, global
economic crisis deepens this problem further.
In recent years, a series of food scares and crises such as mad-cow disease, foot and mouth
disease, bird flu pesticide residue and dioxin have seriously undermined public confidence in food
producers and operators and their capacity to produce safe food. As a result, food safety has
become a top priority of the Western countries legislative authorities. Genetically Modified
Organisms (GMOs) is the newest and the most important food safety concern. Despite the intense
reactions from non governmental and consumer organizations, GM foods have entered our lives
with inadequate legislative measures to protect consumers from their consumption. The GMO
issue will betopci of debade for the international community in human, economical, political,
ethical, ideological, and scientific issues are concerned. Arguments about the undetermined
effects of long term consumption of GMO containing food on human health, negative impacts on
environment and ecological balance and threats posing the food security will made GMO one of
the most discussed issues in coming years.
In this study, risk assessment of GM products in terms of human, animal and environmental safety
will be conducted and the recent arrangements for GM foods in our country will be discussed.
Key Words: GMO, food safety, transgenic
GĐRĐŞ
Doğal olarak gerçekleşmeyen bir yolla genetik materyali (DNA) değiştirilen
organizmalar Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) olarak tanımlanabilir. Bu
teknoloji çoğunlukla modern biyoteknoloji veya gen teknolojisi bazen de rekombinant
DNA teknolojisi veya genetik mühendisliği olarak adlandırılır. Gen teknolojisi, seçilmiş
1
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Antakya/Hatay
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Adana
668
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bireysel genlerin bazen birbiriyle ilgisi olmayan türler arasında bir organizmadan diğerine
aktarılmasına olanak sağlar.
Gen aktarımının tarım ürünlerine kazandırdığı başlıca faydalar (1) zararlı
böcekler, (2) yabancı bitki öldürücüler (herbisitler), (3) kuraklık, (4) tuza dayanıklılık, (5)
iyileştirilmiş besin kalitesi ve (6) ağızdan alınan (oral) aşıların geliştirilmesi için
kullanılabilmesidir. GD tohum üreticileri, ürünlerinin kabul görmesini sağlamak için
çiftçilerin ve daha genel olarak gıda endüstrisinin ilgisini çekecek yenilikler üzerine
yoğunlaşmışlardır. Ancak bu ürünlerin güvenliği, alerjik ve toksik olma durumuyla ilgili
endişeler, eleştirilerin artmasına neden olmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ortak çalışmasında Genetiği Değiştirilmiş (GD) ürünlerin
güvenliği ve alerjenliğini değerlendirmek için izlenecek temel ilkeler belirlenmiştir
(FAO/WHO, 2001). Bu temel ilkeler GD ürünlerin alerjenliğini çalışmak için
biyoinformatik yaklaşım, sindirilebilirlik çalışmaları, hayvan modeli, özel serum taraması
gibi uygulamaları önermektedir.
GD gıdalar, üretici veya tüketiciler açısından belirgin bir faydası olduğu için
üretilir ve pazarlanır. GD bitkileri geliştirmenin temel amacı ürün muhafazasını
geliştirmektir. Halihazırda piyasada bulunan GD ürünlerde, böceklerin veya virüslerin
neden olduğu bitki hastalıklarına karşı direncin sağlanması veya herbisitlere karşı artan
dayanıklılık yoluyla daha ileri düzeyde ürün muhafazası hedeflenmiştir.
Böceklere karşı direnç, toksin üretimi için Bacillus thuringiensis (Bt)
bakterisinden genin gıda bitkilerine aktarılmasıyla sağlanır. Bu toksin geleneksel bir
böcek öldürücü (insektisit) olarak tarımda kullanılmakla beraber insan için toksik değildir
ve mide asidi ile parçalanır (Uzogara, 2000). Bu toksini kalıcı olarak üreten GD ürünler
için böcek baskısının fazla olması durumunda daha düşük düzeyde insektisit kullanımına
ihtiyaç duyulduğu gösterilmiştir. Virüslere karşı direnç, bitkide hastalığa neden olan belli
bir virüsten genin aktarılmasıyla sağlanır. Virüs direnci, bitkinin bu virüsün neden olduğu
hastalığa karşı daha az duyarlı olmasını ve daha yüksek ürün verimi elde edilmesini
sağlar. Herbisitlere karşı dayanıklılık bazı herbisitlere karşı dirence sahip bakterilerden
genin aktarılması ile sağlanır. Yabani ot baskısının fazla olduğu durumlarda herbisitlere
karşı dayanıklılığa sahip ürünlerin kullanımı, kullanılan herbisit miktarını azaltmıştır
(WHO, 2010).
GD ürünlerin büyük bir çoğunluğu böcek ve hastalıklara karşı direnç, herbisitlere
karşı dayanıklık veya bu özelliklerin kombinasyonunu sağlayacak şekilde bir veya daha
fazla gen kodunun aktarılmasıyla değiştirilmiş soya fasulyesi, mısır, pamuk ve patates
çeşitleri oluşturmaktadır. GD bitkilerden elde edilen gıda ve yemlerin güvenliği gerçek
denklik kavramına göre yapılmaktadır. Bu ilkeye göre, GD tarım ürününden elde edilen
gıda veya yemin geleneksel üretim yöntemi ile elde edilen aynı ürün kadar güvenli
olduğu gösterilmelidir. Bu ilkenin uygulanması GD ürün ile güvenli tüketim geçmişine
sahip geleneksel eşdeğer ürün arasında benzerliklerin ve farklılıkların bulunmasını içerir.
Güvenlik analizi aşağıda verilen maddeleri içerir :
a. bitkinin agronomik ve morfolojik özellikleri
b. temel ve iz besin bileşimi ve önemli anti besin maddesi ve toksik madde içeriği
c. ürün için yeni herhangi bir proteinin moleküler özellikleri, tanımı ve güvenliği
d. uygun bir hayvan modelinde yeni ürünün geleneksel eşdeğerine göre
toksikolojik ve besinsel özelliklerinin kıyaslanması (Varzakas ve ark., 2007)
WHO, FAO, Avrupa Birliği (AB) komisyonu, ABD Ulusal Bilimler Akademisi,
Toksikoloji Derneği gibi farklı bilimsel organizasyonlar güncel gıda güvenliği
değerlendirme işlemlerinin günümüz GD tarım ürünlerinin insan veya hayvan sağlığı için
oluşturacakları riskleri belirlemede yeterli olduğunu ifade etmişlerdir (Varzakas ve ark.,
2007). GD tarım ürünleri için daha duyarlı tekniklerin ve teknolojilerin kullanılarak daha
üst düzeyde gıda güvenliği güvencesinin sağlanması gereklidir. Bir gıda ürünün güvenli
olduğunu belirlemek için tek bir çalışmanın yeterli olması mümkün değildir. Dolayısıyla,
669
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GD tarım ürününden elde edilen gıda ve yemlerin güvenli olduğunun değerlendirilmesi
için besin içeriği ve güvenliği ile ilgili tüm çalışmaların birlikte değerlendirimesi ve
geleneksel eşdeğer tarım ürününden elde edilen gıda ve yemlerin güvenliği ile
karşılaştırılması gereklidir.
GDO’LARIN ÇEVRE VE ĐNSAN SAĞLIĞINA OLABĐLECEK OLUMSUZ
ETKĐLERĐ
GD gıdaların güvenlik değerlendirilmesinde genellikle (1) doğrudan sağlık
etkileri (toksik olma durumu), (2) alerjik reaksiyonları tetikleme eğilimi (alerjik olma
durumu), (3) besinsel veya toksik özelliği olduğu düşünülen özel bileşenler, (4) aktarılan
genin kararlılığı, (5) genetik değişimle bağlantılı besinsel etkiler ve (6) gen ilavesinden
kaynaklanabilecek istenmeyen etkiler araştırılmaktadır.
Üretici şirketlerin GDO’lu ürünlerin sağlık ve çevre üzerine etkilerini
kamuoyuyla paylaşmama eğiliminde oldukları düşünülürse ilgili kuruluşların konu ile
ilgili bütün uygulamaları detaylı olarak incelemesi gerekmektedir. GDO’lu ürünlerle ilgili
3 temel konu tartışılmaktadır:
a. alerjik reaksiyonları tetikleme eğilimi (alerjen olma durumu)
b. gen aktarımı
c. kendi soyu dışından üreme (outcrossing)
Alerjen olma durumu. Aktarılan genin bitkide oluşturduğu proteinin alerjen
etkiye sahip olmadığı gösterilmedikçe yaygın olarak alerjik etkiye sahip gıdalardan gen
aktarımı tavsiye edilmemektedir. Geleneksel olarak geliştirilen gıdalar genellikle alerjik
olma durumu için test edilmemektedir. Ancak, GD gıdalar için testlerin protokolleri
Birleşmiş Milletlerin Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından değerlendirilmektedir. Günümüzde onay almış GD ürünlerle bağlantılı
herhangi bir alerjik etki bulunmamıştır (WHO, 2010).
Gen aktarımı. GD gıdadan insan hücresine veya sindirim sistemindeki bakteriye
gen aktarımı, antibiyotik direncinin oluşması gibi insan sağlığını olumsuz etkileyecek bir
duruma neden olabilir. GDO’ların üretilmesinde kullanılan antibiyotik direnç genlerinin
sindirim sistemindeki bakteriye geçmesi sonucu birçok hastalığın tedavisinde kullanılan
antibiyotikler etkisiz kalabilirler. Her ne kadar bu gen aktarım olasılığı düşük olsa da
FAO/WHO uzman paneli tarafından antibiyotik direnç geni aktarımı yapılmadan bu
teknolojinin kullanılması önerilmiştir.
Kendi soyu dışından üreme (outcrossing). GD bitkilerden geleneksel ürünlere
veya doğada doğal olarak yetişen yakın türlere gen hareketinin (kendi soyu dışından
üreme olarak tanımlanır) yanı sıra geleneksel tohumlardan elde edilen ürünle GD bitkiden
elden edilen ürünün karıştırılması gıda güvenliği ve gıda güvencesi üzerinde dolaylı bir
etkide bulunabilir. Bu riskin gerçekçi olduğu ABD’de yalnızca yem olarak kullanılması
onaylanan mısır türünün insan tüketimi için üretilen mısıra karışmasıyla gösterilmiştir.
Birçok ülke karışmayı azaltmak için GD ürünlerle geleneksel ürünlerin ekim alanlarının
açık bir şekilde ayrılması da dahil olmak üzere çeşitli yaklaşımları uygulamaya
koymuştur.
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Çevresel Etkileri
GD ürünlerin çevreye olası olumsuz etkileri (1) GD ürününün istenmeyen etkilere
sahip olarak zararlı bitkiye dönüşmesi, (2) yeni genlerin yabani olarak yetişen bitkiye
aktarılmasına aracı olarak yabani bitkinin istenmeyen zararlı bitkiye dönüşmesi, (3) virüs
üretmesi için tasarlanan GD ürünlerin yeni, daha hastalık yapıcı veya daha yaygın yayılan
bir virüsün yaratılmasına neden olması, (4) bünyesinde toksik madde oluşturacak şekilde
üretilen GD bitkilerin bu bitkileri tüketen yabani hayvanlar için tehdit oluşturması, (5)
GD ürünlerin ekosistemi öngörülmeyen şekilde etkilemesi, (6) GD ürünlerin ürün
çeşitliliğini tehdit etmesi başlıklarında tartışılmaktadır. Sayılan bu sorunların önümüzdeki
670
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yıllarda ortaya çıkma ihtimali bulunsa da şimdiye kadar GD ürün kullanımıyla ilgili ciddi
bir çevresel etki rapor edilmemiştir. Hayvan ve bitki sayısını çarpıcı bir şekilde olmasa da
hafif düzeyde etkilendiğine dair çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. ABD’de böcek
direncinden başka GD ürünlerin olumsuz etkilerini belirlemek için sistematik bir tarama
yapılmamaktadır (Varzakas ve ark., 2007).
Çevre ile ilgili kaygılar aşağıdaki maddelerde özetlenebilir:
GDO'ların dışarı sızma yeteneği ve yapısı değiştirilmiş genlerin yabani
popülasyona karışması
GD ürün hasadından sonra genin kalıcılığı (sürekliliği)
hedef olmayan organizmaların (zararlı olmayan böcekler gibi) GDO'lu ürüne
karşı duyarlı olması
genin kararlılığı
biyoçeşitlilik kaybı dahil olmak üzere bitki yelpazesinin azalması
tarımda kimyasalların artan kullanımı
GD ürünlerin olumsuz çevresel etkilerine ilişkin ilk yayınlar Bt toksininin kral
kelebek larvalarına etkisiyle ilgilidir. Bt mısır polenlerinin kral kelebek larvalarını
öldürebileceğine dair bir ön çalışma raporu, Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) çeşitli Bt
mısır türlerini onaylamasından ve 20 milyon hektar alanda Bt mısır ekimi yapıldıktan
sonra Nature (Doğa) dergisinde yayınlanmıştır. Bilimsel olarak düşünülürse, delici mısır
kurdunu hedef alan toksinin kral kelebek larvasını da etkilemesi şaşırtıcı değildir. Bt'li
ürünlere EPA tarafından onay verilmeden önce bal arısı, zar kanatlılar ve diğer bazı
organizmaların Bt toksini ile beslenmesini içeren bazı testlerin yapılması gereklidir.
Ancak bitki zararlısı olmayan güve larvaları ve kelebekler test edilmemiştir (EPA, 1997).
Yoğun baskı üzerine ABD hükümeti geniş kapsamlı bir tehdit risk değerlendirmesi
yapmak zorunda kalmıştır. Yapılan çalışma sonuçlarına göre ABD içinde onay verilen ve
ekimi yapılan birçok Bt mısır çeşidi içerisinde sadece Event 176 çeşidi polenlerinin
kelebek larvasını öldürecek düzeyde Bt toksini ürettiği saptanmıştır (Hellmich ve ark.,
2001; Oberhauser ve ark., 2001). Ancak bu mısır çeşidi çok iyi bir satış göstermemiş ve
fazla alanda ekimi yapılmamıştır. Bt mısır çeşitleri içinde ekimi en fazla yapılan Mon 810
ve Bt 11 çeşitlerinde polenlerin göreceli olarak düşük düzeyde toksin ürettiği ve kral
kelebeklere ihmal edilebilir düzeyde tehdit oluşturduğu bulunmuştur. Pleasants ve ark.
(2001) ve Sears ve ark. (2001) yaptıkları çalışmada kelebeklerin Bt mısırlardan polenin
yanı sıra mısır çiçeğinde polen üreten kısım olan başak dokularını da tükettiklerini ve
sadece polene dayanan çalışmaların kelebekler tarafından tarlada tüketilen toksin
miktarını olduğundan daha az tahmin edilmesine neden olacağını ifade etmişlerdir. Bu
kaygılar Stanley-Horn ve ark. (2001) tarafından yapılan çalışmada Bt 11 polen ve başak
parçaları karışımının kelebek larvaları üzerinde zararlı etkisinin gösterilmesiyle
desteklenmiştir.
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Đnsan Sağlığına Etkileri
Uluslararası piyasada bulunan güncel GD gıdalar risk değerlendirmesinden
geçmiş olup bu gıdaların insan sağlığı için risk oluşturma olasılığı çok düşüktür. Ayrıca,
GD ürünlerin gıda ve gıda katkı maddelerinde kullanımına onay verildiği ülkelerde genel
nüfus tarafından tüketilen bu gıdaların insan sağlığına olumsuz bir etkisi görülmemiştir
(WHO, 2010). GD gıdaları tüketen kişilerin karşılaştıkları olumsuz etkileri GD gıdayla
ilişkilendirebilmeleri için GD gıdaların etiketlenmesi zorunlu olmalıdır.
Herbisite ve böceğe dirençli mısır ve soya fasulyesinin son 3-4 yıldır ABD'de
milyonlarca hektar alana ekimi yapılmış ve gıda işlemede kullanılmış olduğu
unutulmamalıdır. Gıda güvenliği uzmanları daha önceden güvenli olan gıdalarda yeni
toksin ve alerjenlere rastlanması, daha önceden zararsız düzeyde toksin üreten gıdaların
tehlikeli düzeyde toksin üretmeye başlaması, gıdanın beslenme değerinin azalması gibi
GD ürüne bağlı olabilecek birçok sorunu tanımlamışlardır.
671
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bu olası etkiler içerisinde bilim adamları ve yasa düzenleyiciler en fazla yeni
alerjenler konusunda kaygı duymakta ve gerçekleşen iki olay bu kaygıyı haklı
çıkarmaktadır. Đlk olarak 1996 yılında alerjen olduğu bilinen bir gıdadan başka bir gıdaya
gen aktarımının alerjen aktarımına neden olabileceği doğrulanmıştır. Bunun birkaç yıl
öncesinde Pioneer Hi-Bred tohum firması ürünün besin kalitesini arttırmak için başarılı
bir şekilde Brezilya cevizinden soya fasulyesine bir gen aktarımı yapmıştır. Devamında
yapılan deneylerde Brezilya cevizine alerjisi olan insanların transgenik soya fasulyesine
de alerjisi olduğu bulunmuştur (Nordlee ve ark., 1996). Đkincisi ise hayvan yemi olarak
üretilen Bt-mısır çeşidinin yasal olmayan bir şekilde insan tüketimi için üretilen mısıra
karışması büyük tartışmalara neden olmuş ve sonucunda mısır ihracatı azalmış, gıda
endüstrisini endişelendirmiş ve ABD yasal düzenleme yapısı hakkında geniş çaplı bir
şüphe oluşturmuştur.
BĐYOGÜVENLĐK KANUNU
Ülkemizde GD bitkilerin ithalatı konusunda 5977 nolu Biyogüvenlik Kanunu 18
Mart 2010 tarihinde kabul edilinceye kadar hukuksal ve kurumsal alanda önemli sorunlar
mevcuttu. Kanuna göre, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin
korunması ve sürdürülebilir kullanımı gözönünde bulundurularak GDO veya ürünlerinin,
ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya sürülmesiyle genetiği
değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda kullanımına, bilimsel esaslara göre
yapılacak risk değerlendirmesine göre karar verilecek ve risk değerlendirme sonuçlarına
göre, risk oluşturmayacağı belirlenen başvurular için verilen kararın geçerlilik süresi 10
yıl olacaktır. Her bir GDO ve ürününün ilk ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, yurt
içinde geliştirilen GDO ve ürünü için ise gerçek ve tüzel kişiler tarafından Tarım ve
Köyişleri Bakanlığına başvuru yapılacaktır. Başvurularda başvurunun içeriğine ilişkin
bilgilerle, GDO ve ürününün ne amaçla kullanılacağı yazılacaktır. GDO ve ürünlerinin;
insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi, üreticinin,
tüketicinin tercih hakkının ortadan kaldırılması, çevrenin ekolojik dengesinin ve
ekosistemin bozulmasına neden olması, GDO ve ürünlerinin çevreye yayılma riski olması
durumlarında başvurular reddedilecektir (Resmi Gazete, 2010).
Kanuna göre, GDO ve ürünlerinin; onay almadan piyasaya sürülmesi,
Biyogüvenlik Kurulu kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması, genetiği
değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi, GDO ve ürünlerinin kurul tarafından piyasaya
sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, bebek mamaları ve bebek
formülleri, devam mamaları ve devam formülleriyle, bebek ve küçük çocuk ek
besinlerinde kullanılması yasaktır. GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra,
kararda verilen koşullara uyulup uyulmadığı, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve
biyolojik çeşitlilik üzerinde herhangi bir beklenmeyen etkisinin olup olmadığını, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı kontrol edecek ve denetleyecek ve belirtilen koşulların ihlali veya
GDO ve ürünleriyle ilgili olarak herhangi bir riskin ortaya çıkabileceği yönünde yeni
bilimsel bilgilerin ortaya çıkması durumunda karar, Kurul tarafından iptal edilebilecektir.
672
Çizelge 1. Gıdalarda kullanımına izin verilen bazı genetiği değiştirilmiş ürünler
Özellik
Đzin bitiş yılı Kullanım Amacı
Monsanto
Bayer
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
Herbisitlere dayanıklılık (pat geni)
*
2018
Gıda
Gıda ve gıda katkı maddesi
Monsanto
Syngenta
*
2020
Gıda ve gıda katkı maddesi
Gıda ve gıda katkı maddesi
2016
*
2015
*
2020
Gıda
Gıda katkı maddesi
Gıda
Gıda katkı maddesi
Gıda, gıda katkı maddesi
2018
2016
Gıda, gıda katkı maddesi
Gıda, gıda katkı maddesi
2017
Gıda, gıda katkı maddesi
2017
Gıda, gıda katkı maddesi
Genetiği Değiştirilmiş Ürün Geliştiren Firma
Soya
GTS 40-3-2
A2704-12
Mısır
MON 810
Bt11
Monsanto
NK603
Monsanto
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
MON 863 × NK603
Monsanto
GA21
DAS1507
Syngenta
Pioneer ve Dow Agro Sciences
DAS1507 × NK603
Pioneer ve Dow Agro Sciences
NK603 × MON810
Monsanto
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
Böceklere karşı direnç (cry3Bb1 geni)
Herbisitlere direnç (mepsps geni)
Herbisitlere dayanıklılık ( pat geni)
Böceklere karşı direnç (cry1F geni)
Herbisitlere direnç (pat ve cp4epsps genleri)
Böceklere karşı direnç (cry1F geni)
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
Böceklere karşı direnç (cry1Ab geni)
Kolza
GT73
T45
Pamuk
MON1445
MON531
Monsanto
Bayer
Herbisitlere direnç (cp4epsps ve goxv247 genleri)
Herbisitlere dayanıklılık (pat geni)
*
2019
Rafine yağ, gıda katkı maddesi
Gıda, gıda katkı maddesi
Monsanto
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
Monsanto
Böceklere karşı direnç (cryIA(c) geni)
2011
*
2011
*
*
*
Rafine yağ
Gıda katkı maddesi
Rafine yağ
Gıda katkı maddesi
Gıda katkı maddesi
Gıda katkı maddesi
2017
Gıda, gıda katkı maddesi
MON15985
Monsanto
MON15985 × MON1445 Monsanto
Şeker Pancarı
H7-1
* Đzin süreci devam ediyor
Kaynak:(EUROPA, 2010)
KWS SAAT and Monsanto
Böceklere karşı direnç (cryIAc ve cry2Ab2 genleri)
Böceklere karşı direnç (cryIAc ve cry2Ab2 genleri)
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
Herbisitlere direnç (cp4epsps geni)
673
MON863
Böceklere karşı direnç (cryIAb geni)
Böceklere karşı direnç (cryIAb geni)
Herbisitlere dayanıklılık (pat geni)
Böceklere karşı direnç (cry3Bb1 geni)
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đzlenebilirliğin sağlanması amacıyla, GDO ve ürünlerinin ülkeye girişi ve
dolaşımında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına beyanda bulunulması, gerekli kayıtların
tutulması, kararın bir örneğinin bulundurulması ve etiketleme kurallarına uyulması
zorunlu olacaktır. Her bir GDO ve ürününe ayırt edici kimlik verilerek kayıt altına
alınacak, kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ilişkin belgelerin 20 yıl süreyle
saklanması zorunlu olacaktır. Herhangi bir ürünün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından belirlenen eşik değerin üzerinde GDO ve ürünlerini içermesi halinde; etikette
GDO içerdiği açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
GDO ve ürünleriyle ilgili Bilimsel Komitenin yaptığı değerlendirmede gıda ve
yem ürünlerinin GDO'lu olarak değerlendirilmesi ve etiketlenmesi için, GDO eşik değeri
yüzde 0.9 (binde 9) olarak kabul edilmiştir. Kararda, AB'nin ilgili kurulları ve Bilimsel
Komite tarafından yem ve gıda olarak tüketimi uygun görülen GDO ürünlerinden
kaynaklanan, önlenemeyen ve teknik olarak kaçınılmaz bulaşıklıklardan dolayı, 'eşik
değerinin binde 9 olarak kabul edildiği' açıklanmıştır. Karar uyarınca belirlenen yüzde 0.9
(binde 9) eşik değerin altında GDO içeren ürünlerin etiketlenmesine gerek
bulunmamaktadır. Tanımlanmamış ve risk değerlendirmeleri yetkili kurullar (EFSA,
Bilimsel Komite ve benzeri) tarafından yapılmamış olan gen içeren ürünler için bu eşik
değer yüzde 0.0 (binde sıfır) olarak kabul edilmiştir (TAGEM, 2010a).
Bilimsel Komite, çeşitlerle ilgili risk değerlendirmesi yapan muhtelif
kuruluşların, (EFSA, WHO, FAO) ve bilimsel araştırmalarının sonuçları (allerjenik ve
toksijenik etki analizleri, genetik modifikasyonunun stabilitesi, morfolojik ve agronomik
özellikler, hedef dışı organizmalara etkisi ve benzeri) ile farklı ürünlerde üretim ve
tüketim durumlarını göz önünde bulundurarak GDO'lu 16 mısır, 3 kolza, 1 şekerpancarı,
1 patates, 6 pamuk çeşidi ile 1 bakteri biyokütlesi ve 1 mayanın belirtilen amaçlarla
kullanılmasının insan ve hayvan sağlığı açısından istenmeyen bir etki oluşturmayacağı
yönünde karar almıştır (TAGEM, 2010b; 2010c).
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Dünyada ilk defa ticari olarak üretimine 1996 yılında başlanılan GDO'lu
(tansgenik) ürünlerin ekim alanı yaklaşık 80 kat artarak günümüzde 134 milyon hektara
ulaşmıştır. Bu artış eğilimine bağlı olarak market raflarında GD ürünleri kullanarak
üretilen gıdaların sayısı hızla artmaktadır. ABD'de satılan tüm gıdaların %75'inde GD
ürünlerden elde edilen gıda ve gıda katkı maddeleri kullanılmaktadır.
Biyoteknoloji ve gen aktarımındaki gelişmeler, biyogüvenlik konusunu Dünya
ülkeleri için çok önemli bir hale getirmiştir. Temel amacı biyolojik çeşitliliğin korunması
ve sürdürülebilir kullanımı üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilecek GDO'ların güvenli
bir şekilde taşınması, işlenmesi ve kullanımı alanında yeterli bir koruma düzeyinin
sağlanmasına katkıda bulunmak olan ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan
Cartagena Biogüvenlik Protokolü Türkiye tarafından 2000 yılında imzalanmıştır.
Protokolün kabulünden sonra bu alanda ülkemizde var olan mevzuat eksikliği 5977 nolu
Biyogüvenlik Kanunu'nun 18 Mart 2010 tarihinde kabul edilmesi ile giderilmiştir.
Biyogüvenlik Kanunu, GDO’lu ürünlerin üretim ve ithalatınının oldukça sıkı kurallar
dahilinde gerçekleştirildiği AB hükümleri ile uyumlu gözükmektedir. Ancak, olağan gıda
denetiminin bile yeterli düzeyde yapılamadığı ülkemizde, GDO'lu ürünlerin denetiminin
nasıl yapılacağı merak konusudur.
GD ürünlerden üretilen gıdaların tüketiminin özellikle insan sağlığı üzerinde kısa
ve uzun dönemde oluşturacağı etkiler henüz yeterince bilinmemektedir. Bu nedenle bu tür
ürünler yeterli bilimsel araştırmalar yapıldıktan sonra tüketime sunulmalı, kullanımları
yasal çerçevede sürekli olarak kontrol edilmelidir.
674
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
EPA. 1997. Pesticide fact sheet: Bacillus thuringiensis CryIA(b) delta endotoxin and the
genetic material necessary for its production (plasmid vector pCIB4431) in corn.
Environmental Protection Agency.
EUROPA. 2010. Food Safety - Biotechnology - GM Food & Feed. http://ec.europa.eu/
food/dyna/gm_register/index_en.cfm, (10/07/2010).
FAO/WHO. 2001. Evaluation of allergenicity of genetically modified foods. Report of a joint
FAO/WHO expert consultation on allergenicity of foods derived from biotechnology.
ftp://ftp.fao.org/es/esn/food/allergygm.pdf, (20/05/2010).
Resmi Gazete. 2010. Biyogüvenlik Kanunu. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın
Genel Müdürlüğü. http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2010/03/20100326-7.htm.
Hellmich, R. L., Siegfried, B. D., Sears, M. K., Stanley-Horn, D. E., Daniels, M. J., Mattila,
H. R., Spencer, T., Bidne, K. G. ve Lewis, L. C. 2001. Monarch larvae sensitivity to
Bacillus thuringiensis-purified proteins and pollen. Proceedings of the National
Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11925-11930.
Nordlee, J. A., Taylor, S. L., Townsend, J. A., Thomas, L. A. ve Bush, R. K. 1996.
Identification of a Brazil-nut allergen in transgenic soybeans. New England Journal
of Medicine, 334 (11), 688-692.
Oberhauser, K. S., Prysby, M. D., Mattila, H. R., Stanley-Horn, D. E., Sears, M. K., Dively,
G., Olson, E., Pleasants, J. M., Lam, W. K. F. ve Hellmich, R. L. 2001. Temporal and
spatial overlap between monarch larvae and corn pollen. Proceedings of the National
Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11913-11918.
Pleasants, J. M., Hellmich, R. L., Dively, G. P., Sears, M. K., Stanley-Horn, D. E., Mattila, H.
R., Foster, J. E., Clark, P. ve Jones, G. D. 2001. Corn pollen deposition on milkweeds
in and near cornfields. Proceedings of the National Academy of Sciences of the
United States of America, 98 (21), 11919-11924.
Sears, M. K., Hellmich, R. L., Stanley-Horn, D. E., Oberhauser, K. S., Pleasants, J. M.,
Mattila, H. R., Siegfried, B. D. ve Dively, G. P. 2001. Impact of Bt corn pollen on
monarch butterfly populations: A risk assessment. Proceedings of the National
Academy of Sciences of the United States of America, 98 (21), 11937-11942.
Stanley-Horn, D. E., Dively, G. P., Hellmich, R. L., Mattila, H. R., Sears, M. K., Rose, R.,
Jesse, L. C. H., Losey, J. E., Obrycki, J. J. ve Lewis, L. 2001. Assessing the impact of
Cry1Ab-expressing corn pollen on monarch butterfly larvae in field studies.
Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 98
(21), 11931-11936.
TAGEM. 2010a. Bilimsel Komite Kararları. http://www.tarim.gov.tr/Files/duyurular/
Tagem_Bilimsel_Komite_Kararlari/01_GDO_KomiteKararlari.pdf,(01/06/2010).
TAGEM. 2010b. Bilimsel Komite Kararları. http://www.tarim.gov.tr/Files/duyurular/
Tagem_Bilimsel_Komite _Kararlari/02_gdo_komite.pdf, (01/06/2010).
TAGEM. 2010c. Bilimsel Komite Kararları. http://www.tarim.gov.tr/Files/duyurular/
Tagem_Bilimsel_Komite_Kararlari/03_Bilimsel_Komite_Kararlari.pdf,
(01/06/2010).
Uzogara, S. G. 2000. The impact of genetic modification of human foods in the 21st century:
A review. Biotechnology Advances, 18 (3), 179-206.
Varzakas, T. H., Arvanitoyannis, I. S. ve Baltas, H. 2007. The politics and science behind
GMO acceptance. Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 47 (4), 335-361.
WHO. 2010. 20 questions on genetically modified foods. http://www.who.int/foodsafety/
publications/biotech/20questions/en/,
(15/04/2010).
675
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de Tarım Ve Gıda Đşyerlerinde Sorumlu Yöneticiliğin Başarısına
Etki Eden Đşletme Özelliklerinin Analizi*
Fahri YAVUZ1 Adem AKSOY1 Đrfan Okan GÜLER1 Mustafa TERĐN1
ÖZET
Bu çalışmada, Türkiye gıda sektöründe çalışan sorumlu yöneticilerin bulunduğu işletmelerle
yapılan anketlere daylı olarak mevcut durum, sorunlar, başarıya etki eden faktörler ve çözüm
önerileri ortaya koyulacaktır. Çalışmanın materyalini, sorumlu yöneticilerin çalıştığı işletmelerle
yapılan 1125 anketten elde edilen veriler oluşturmaktadır. Anketler, belirlenmiş olan 16 ilde bire
bir gerçekleştirilmiştir. Belirlenen iller Adana, Afyon, Ankara, Antalya, Bursa, Çorum, Denizli,
Erzurum, Gaziantep, Đstanbul, Đzmir, Đzmit, Kahramanmaraş, Karaman, Kayseri ve Trabzon’dur.
Elde edilen veriler, Cross Tabing Sınırlı Bağımlı Değişken Regresyon Modeli olarak bilinen Probit
prosedürü kullanılarak tahmin edilmiştir. Đşletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu,
işletmede çalışan sorumlu yönetici açısından başarı olduğu varsayılarak bu başarıya etki eden
faktörlerin etkileri belirlenmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre; gıda güvenliği belge sayısı, yöneticiliğe inanmak, ilk izin şartlarına
uymak ve yöneticinin önlem alması gibi özellikler ise işletmenin sağlık koşullarına uyması
açısından yöneticinin başarısını olumlu etkileyen faktörler olarak tespit edilmiştir. Tüm bu
sonuçlar dahilinde sistemin iyileştirilebilmesi için başarıyı olumlu etkileyen özelliklerin
geliştirilmesinin gerekliliği düşünülmektedir. Sorumlu Yöneticilik yapan kişiler için bir standart
getirilmesi, verilecek olan meslek içi eğitimler neticesinde; yöneticinin bilgisini geliştirip, yasa ve
yönetmelikleri yorumlama yeteneğini artırarak sahada daha başarılı olması sağlanabilir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, sorumlu yöneticilik, tarım ve gıda işletmeleri, probit, hijyen
Analysıs Of Busıness Attrıbutes That Affect The Success Of Responsıble Manager In
Agrıcultural And Food Enterprıses
ABSTRACT
The relationship between real/legal individuals that produce and process in line with regulations in
food and agricultural enterprises and responsible managers who are in charge technically in front
of law and graduated from related departments of universities at undergraduate or associate degree
relay on “Decree Law on Production, Consumption and Control of Food” enacted in 28 June 1995
and enhanced in June 5, 2004. The objective of this study is to determine current positions,
problems of responsible managers and solutions to the problems arising by analyzing working
conditions, their relationships with enterprises where they work and professional satisfaction. For
this purpose, a survey study was conducted with 1125 mainly food processing and marketing
enterprises. Using the data collected by this survey study, statistical summary graphic, crosstie
tabulation and limited dependent variable regression analysis were conducted.
According to the results, it is determined that the features of enterprises such as being in the west,
being food processing unit, having more food safety certificate and believing the necessity of the
profession conducted by responsible managers has affected the enterprises to be successful in
terms of providing health and hygiene conditions in their enterprises. All this results proved that
thy system of responsible manager has settled down, necessity of the profession was accepted and
to improve the system, the factors improving the system must be enhanced.
Key words: Turkey, agriculture and food enterprises, responsible manager, hygiene, probit
GĐRĐŞ
Toplumsal refah ve kalkınmanın öncelikle sağlıklı fertlerle kurulabileceği
inancının yaygınlaşması doğrultusunda, tüm dünyada artan bir hızla sağlıklı yaşam
*Tarımsal Kalkınma Vakfı tarafından yürütülen, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın desteklediği; Sorumlu
Yöneticiliğin Sektörde Mevcut Durumunun ve Sorunlarının Tespiti ve Çözüm Önerilerinin Araştırılması
Projesi verileri kullanılmıştır.
1
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240 Erzurum
676
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
koşulları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Günümüz insanını tehdit eden sağlık sorunlarının
başında da gıda güvenliği konusu gelmektedir.
Đdeal gıda üretimini sağlamak amacı ile gıdaların üretim, işleme, saklama, taşıma
ve dağıtım aşamalarında gerekli kurallara uyulması ve tedbirlerin alınması olarak
tanımlanabilecek olan gıda güvenliği konusunda, tüm dünyada gittikçe artan riskler
belirmektedir. Gelişen teknolojiye bağlı olarak oluşan çevresel kirlilik, nüfustaki dengesiz
artış, küreselleşme ve yaşam kalitesinden tüketim alışkanlıklarına uzanan tesirleri, eğitim
ve gelir düzeyindeki yetersizlikler, gıda üretim birimlerinde taşeronlaşma ve gerekli
iyileştirici yatırımların yapılamaması, yetersiz mevzuat, denetim uygulamalarının ve
yasal güvencenin eksikliği gibi nedenler, gıda güvenliğini tehdit eden unsurlar olarak
gösterilebilir (Giray ve Soysal, 2007).
Türkiye’de de bu risklere karşı 1930 yılından beri çeşitli tedbirler alınmakta ve
buna bağlı kanunlar çıkarılmaktadır. Ancak bunların amaçlanan seviyeye bir türlü
ulaşamadığı göze çarpmaktadır. Bunun sebepleri arasında kararlılığın oluşmaması,
denetimlerdeki yetersizlik ve ehil olmayan personel çalıştırılması, gerekli standartların
sağlanamaması, risk değerlendirmelerinin yapılamaması, eğitim eksikliği gibi nedenler
sayılabilir. 1995’ten itibaren bu konu üzerinde daha dikkatli olunmaya çalışıldığı görülür.
Bu noktada atılan en önemli adım “Sorumlu Yöneticilik” kavramının kanunlarca tanınmış
olmasıdır. Đlk olarak 28.06.1995 tarihinde çıkarılan 560 sayılı “Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname” ile gıda bilimi
konusunda eğitim almamış kişilerin, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının açacağı
kurslardan geçirilerek belge almaları şartıyla sorumlu yönetici olabilmelerinin yolu açılır.
Ancak yasanın profesyonel uygulamada önemli kusurlara neden olduğu kanaatinin
yerleşmesi yeni düzenlemeleri zorunlu kılmış ve 05.06.2004 tarihinde çıkarılan 5179
sayılı Gıda Kanunuyla da gıda işletmelerinin niteliklerine göre bu alanda eğitim almış
üniversite mezunu kişileri çalıştırmaları zorunluluğu getirilmiştir. Aynı zamanda yeni
yasa ile denetim ve kontrol yetkisi Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı'na verilmiştir. Sonuçta
daha etkili bir gıda güvenliği mücadelesi başlatılmış ve bu anlamda da sorumlu
yöneticilere daha önemli görevler yüklenmiştir.
Bugün yasaların belirlediği tanımıyla “sorumlu yönetici”: Gıda ve gıda ile temas
eden madde ve malzemelerin “Gıda Mevzuatı”na uygunluğunun sağlanmasında ve
böylece tüketiciye güvenilir ve kaliteli gıdanın arzında önemli sorumlulukları olan, gıda
ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten işyerlerinde istihdamı devlet
tarafından zorunlu kılınan bir teknik elemandır.
Her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin
teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın
gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını
korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve
mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan
madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri
üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda
maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasların belirlenmesi, gerekli
raporların tutulması ve sektör çalışanlarının iş ve bedensel sağlığının denetimi sorumlu
yöneticinin görevleri arasındadır (Anonim, 2009a).
Anılan sorumlulukların uygulanabilmesi için sorumlu yöneticinin istihdamı,
çalışma koşullarının iyileştirilmesi, aksaklıkların giderilmesi ve gıda güvenliğinin tam
olarak sağlanabilmesi için çeşitli kurumlara farklı görevler düşmektedir. Bu kurumun
sağlıklı biçimde işletilebilmesi için de uygun çalışma koşullarının sağlanması ve gerekli
analizlerin yapılması gerekmektedir.
Bugün Türkiye’de 28.000 adet gıda işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerin
22.000’i kayıt altına alınabilmiştir.
677
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Gıda işletmeleri kendi aralarında Birinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler, Đkinci
Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler ve Üçüncü Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler olmak üzere üçe
ayrılmıştır.
Bu işletmelerin hepsinde gıda mühendisi olduğu varsayılırsa yaklaşık 20.000
sorumlu yönetici istihdam edilmektedir (Anonim 2009b). Türkiye’deki kanunların
sorumlu yöneticilere yüklediği sorumluluklar ile yaptırım gücü ve yetkiler teorik açıdan
düzelme göstermektedir, ancak pratikteki uygulamaların olumsuz şekillerde gerçekleştiği
bilinen bir gerçektir. Bunun sebeplerinden birisi de gıda işletmelerinde denetim hakkının
birçok kurumda olması ve bu kurumlar aralarındaki koordinasyon eksikliğidir. Bu
anlamda oluşan sıkıntılar doğrudan işletme sahibine ve sorumlu yöneticiye
yansımaktadır. Türkiye’de genellikle sorumlu yöneticilerin görev aldıkları işletmelerde
çok önemli görevler yapmaları gerekirken, çeşitli nedenlerle meseleye sadece geçim
kaynağı olarak bakmaları; işletmelerin ise sadece kanunlar açısından sorumlu yönetici
çalıştırma zorunluluğunu yerine getirmeye yönelik bakış açıları, gıda üretimlerinin
standartlar dışında yapılmasına neden olabilmektedir.
Anlaşıldığı gibi son dönemlerde önemi daha çok anlaşılan ve üzerinde dikkatle
durulması gereken konulardan biri gıdalar ve üretimleridir. Sağlıklı bir üretim ve dağıtım
zinciri için, ziraî ilaçlama ve tohumculuk alanları; mezbahalar gibi farklı gıda üretim
dallarında gerekli denetimlerin yapılması gerekmektedir. Bu denetimlerin sağlıklı
biçimde yürütülebilmesi, sektörel iyileştirme ve düzenlemelerin yapılabilmesi için gıda
işyerlerinde sorumlu yöneticilere ihtiyaç vardır.
Sorumlu yöneticilik faaliyetinin düzenli işleyebilmesi için de bu yöneticilerin
sorunlarının gerek çalışma belgelerini düzenleyen yetkili makamların, gerek tüketici
derneklerinin ve gerekse konuyla ilgili diğer resmi ve sivil kurumların etkinlikle ve
koordineli bir biçimde çalışması, bunu yaparken de bilimsel veriler ışığında çözüm
önerileri üretmeleri zaruridir.
Bu çalışmada Türkiye’de gıda sektöründe çalışan sorumlu yöneticilerin
sorunlarına, çalışma koşullarına ve başarılarına etki eden faktörlerin incelenmesi ve
mevcut sorunlarla daha etkili mücadele edilebilme yollarının tespiti amaçlanmıştır. Bu
doğrultuda, Türkiye gıda sektöründe çalışan sorumlu yöneticilerin çeşitli açılardan
çalışma şartları, sorumlu oldukları kurumlarla ilişkileri ve mesleki memnuniyetleri
incelenerek mevcut durumları, sorunları ve bu sorunlara bağlı çözüm önerileri ortaya
koyulmaya çalışılmıştır.
MATERYAL ve YÖNTEM
Çalışmanın ana materyalini, sorumlu yöneticilerin çalıştığı işletmelerle yapılan 22
soruluk yine 1125 anketten elde edilen veriler oluşturmaktadır. Bu ham veriler excell
dosyalarına işlenerek analize uygun hale getirilmiştir. Anketler, meslek odaları
temsilcilerinin ve konunun uzmanı olan kişilerin görüşleri ışığında hazırlanarak,
belirlenmiş olan 16 ilde bire bir gerçekleştirilmiştir. Bu iller Adana, Afyon, Ankara,
Antalya, Bursa, Çorum, Denizli, Erzurum, Gaziantep,
Đstanbul, Đzmir, Đzmit,
Kahramanmaraş, Karaman, Kayseri ve Trabzon’dur. Elde edilen veriler, Sınırlı Bağımlı
Değişken Regresyon Modeli olarak bilinen probit uygulamasıyla tahmin edilmiştir.
Sorumlu yöneticilerin işletmelere yaptırımda bulunabilme becerisine etki eden faktörler
tahmin edilerek başarı üzerine etki eden özellikler tespit edilmiştir. Ayrıca işletmelerin
sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu, işletmede çalışan sorumlu yönetici açısından
başarı olduğu varsayılarak bu başarıya etki eden faktörlerin etkileri belirlenmiştir.
Regresyon analizinde, açıklanmak istenen bağımlı bir değişkenle, bu değişkeni
açıkladığı varsayılan bir veya daha fazla bağımsız değişken arasındaki kantitatif ilişki
tahmin edilip, istatistiksel açıdan incelenmeye çalışılır (Miran 1992).
Probit modelinde, bir olayın olma veya olmama durumu ele alınarak; olayın olma
durumunda bağımlı değişken “1”, olmama durumunda ise “0” değerini almaktadır
(Gujarati 1995; Yavuz 2001).
678
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Araştırmada bağımlı değişken; işletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma veya
uymama durumu olarak ele alınmıştır.
D15 = f (C0, C1 , C2 , C4, D2 , D3, D4, D6, D7, D10)
Burada;
D15: Đşletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu (bağımlı değişken)
Bağımsız Değişkenler:
C0: Bölge (Batı:1, Doğu:0)
C1: Đşletme tipi (Gıda:1, Diğerleri:0)
C2: Đşletme büyüklüğü (çalışan sayısı)
C4: Gıda güvenliği belge sayısınız nedir?
D2: Sorumlu yöneticilik olmalı mı? (Evet:1, Hayır:0)
D3: Đşletme izin aldığı haliyle mi çalışıyor? (Var:1, Yok:0)
D4: Uyarılar dikkate alınır mı? (Evet:1, Hayır:0)
D6: Aldığınız maaş nedir? (TL)
D7: Yönetici önlem alıyor mu? (Evet:1, Hayır:0)
D10: Belirlenen ücretin tamamı ödeniyor mu? (Evet:1, Hayır:0)
ARAŞTIRMA BULGULARI
Đşletmelerle ilgili özellikler
Đşletmelerin faaliyette bulundukları şehirlerin bölgelere ve büyüklüklerine göre
dağılımı incelendiğinde işletmelerin % 51,1’i (575 işletme) batıda, % 48,9’u (550
işletme) doğuda, % 71,1’i (800 işletme) büyükşehirlerde ve % 28,9’u (325 işletme) ise
normal şehirlerde bulunmaktadır (Tablo 1). Đşletme büyüklüklerinin bölgelere göre
dağılımı incelendiğinde doğu bölgesinde bulunan işletmelerin daha küçük, batıda bulunan
işletmelerin daha büyük oldukları söylenebilir. 26–100 işçiye sahip işletmelerin % 27’si
doğuda, % 73’ü ise batıda bulunmaktadır. Batıdaki 5’ten küçük ve 6–10 büyüklüğündeki
işletmelerin oranı (% 38.8 ve % 40.9) ortalamadan (%51.1) küçük iken; doğudaki 5’ten
küçük ve 6–10 büyüklüğündeki işletmelerin oranı (% 61.2 ve % 59.1), ortalamadan (%
48.9) büyüktür. Aynı şekilde işletme büyüklükleri büyükşehirlerde daha büyüktür.
Đşletme büyülüğü 11–25 arasında olan işletmelerin % 94.4’ü büyükşehirde, % 5.6’sı ise
normal şehirlerde faaliyette bulunmaktadır.
Tablo 1. Đşletmelerin Bölge ve Şehirlere Göre Dağılımı
Đşletme
Bölge
Şehir
Büyüklüğü
Doğu
Batı
Toplam
Şehir
Büyükşehir
Toplam
<5
61,2
38,8
100
33,3
66,7
100
6–10
59,1
40,9
100
46,4
53,6
100
11–25
18,4
81,6
100
5,6
94,4
100
26–100
27,0
73,0
100
0,0
100,0
100
101->
0,0
100,0
100
0,0
100,0
100
Ort.
48,9
51,1
100
28,9
71,1
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Tablo 2’ye bakıldığında işletmelerin % 49’u (251 işletme) unlu mamuller, % 12’si
(134 işletme) et ürünleri, %8,5’i (96 işletme) süt ürünleri, % 2,3’ü (26 işletme) konserve
ve % 28,3’ü (318 işletme) diğer alanlarda faaliyet göstermektedir. Đşletme büyüklüklerin
işletmelerin faaliyet alanlarına göre dağılımı incelendiğinde, işletme büyüklüğü 5’ten
küçük işletmelerin büyük bir kısmı (% 61.5) unlu mamuller alanında faaliyet
göstermektedir. Süt ve ürünlerinde faaliyet gösteren ve işletme büyüklüğü 11-25 arasında
olan işletmelerin oranı (%10.1) süt ve ürünlerinde faaliyet gösteren işletmelerin
ortalamasından (%8.5) büyüktür. Đşletme büyüklükleri arttıkça unlu mamuller, süt ve
ürünleri, et ve ürünleri ve konserve alanlarında faaliyet gösteren işletmelerin oranları
giderek azalırken diğer alanlarda faaliyet gösteren işletmelerin oranları artmaktadır.
679
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tablo 2. Đşletmelerin Đşletme Tiplerine Göre Dağılımı
Süt ve
Et ve
Đşletme Büyüklüğü Unlu
mamuller ürünleri ürünleri
<5
61,5
9,0
10,0
6–10
55,8
9,4
15,5
11–25
20,7
10,1
11,1
26–100
31,1
3,3
11,5
101->
14,3
0,0
0,0
Ort.
49,0
8,5
12,0
Konserve
Diğer
Toplam
1,8
2,5
4,5
0,8
0,0
2,3
17,7
16,9
53,6
53,3
85,7
28,3
100
100
100
100
100
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Đşletmelerin yarıdan fazlası % 51,9’u (584 işletme) gıda güvenliği ile ilgili
herhangi bir belgeye sahip değildir (Tablo 3). Bu oranın oldukça düşük olması gerekirken
bu denli yüksek çıkması ülkemizde gıda sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin
kurumsal bir kimlik kazanmadığını ve uluslar arası geçerliliği olan kalite ve güvenlik
belgelerinden yoksun geleneksel yöntemlerle üretimde bulunduklarını göstermektedir. Bu
durum ülkemiz gıda sektörü açısından son derece üzücü bir durumdur. Đşletme
büyüklüklerine göre işletmelerin sahip oldukları belge sayıları incelendiğinde 5’ten küçük
işletmelerin % 64.4’ünde, 6-10 büyüklüğündeki işletmelerin % 59.4’ünde ve 11-25
büyüklüğündeki işletmelerin % 28.5’inde herhangi bir belge bulunmamaktadır. Bir
belgeye sahip olan işletmelerde işletme büyüklüğü 5’ten küçük ve 6-10 büyüklüğündeki
işletmeler ortalamadan daha yüksek bir orana sahiptir. Đki belgeye sahip olan işletmelerde
ise işletme büyüklüğü 5’ten küçük ve 6-10 büyüklüğündeki işletmeler ortalamadan daha
düşük bir orana sahiptir. Đşletme büyüklüğü 101 den büyük işletmelerin 2 adet belgeye
sahip olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 3.Đşletmelerin Sahip Olunan Kalite Belge Sayısına Göre Dağılımı
Đşletme Büyüklüğü
0
1
2
3
4+
<5
64,4
11,8
19,7
2,7
1,4
6–10
59,4
9,9
25,4
2,5
2,8
11–25
28,5
5,6
60,3
5,6
0,0
26–100
27,9
7,4
53,3
10,7
0,1
101->
0,0
0,0
100,0
0,0
0,0
Ort.
51,9
9,5
33,2
3,9
1,5
Toplam
100
100
100
100
100
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Tablo 4’de işletmelerin % 43,2’si (486 işletme) sorumlu yöneticilik mesleğinin
kesinlikle olması gerektiğini belirtmiştir. Đşletmelerin % 31,9’u (59 işletme) sorumlu
yöneticilik mesleğinin olması gerektiğini ancak geliştirilmesi gerektiğini, % 16,5’i (186
işletme) sorumlu yöneticiliğin olması gerektiğini ve devlet tarafından desteklenmesi
gerektiğini, % 4,9’u (55 işletme) sorumlu yöneticiliğin katkı sağlamadığını ve % 3,5’i (39
işletme) sorumlu yöneticilik mesleğinin kesinlikle olmaması gerekmediğini
vurgulamıştır. Đşletmelerin büyük çoğunluğu sorumlu yöneticilik mesleğinin olması
gerektiğini, çok küçük bir kısmı ise bu mesleğin olmaması ve katkı sağlamadığını
belirtmiştir. Bu durum işletmelerin sorumlu yöneticiliğin gereksinimi konusunda yeterli
bilinç düzeyine ulaştığını göstermektedir. Đşletme büyülüğüne göre yöneticilik mesleğinin
olup olmaması değerlendirildiğinde, 101 ve üzeri büyüklüğündeki işletmelerin % 66,7’si
bu mesleğin kesinlikle olması gerektiğini belirtmiştir. Kesinlikle bu meslek olmalı ve
kesinlikle bu meslek olmamalı tercihlerine en yüksek oranlar 101 ve üzeri büyüklükteki
işletmelerde görülmektedir. Bu durum tezat oluşturmaktadır. Sorumlu yöneticilik
mesleğinin geliştirilmesi gerektiği de önemli düzeyde (%31,9) vurgulanmaktadır.
Sorumlu yöneticilik mesleğinin devlet tarafından desteklenmesi gerektiği 5’ten küçük ve
6-10 büyüklüğündeki işletmelerde ortalamadan yüksek olarak gerçekleşmiştir.
680
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tablo 4. Đşletmelerin Yöneticilik Mesleği Olmalı mı Sorusuna Cevapalara Göre Dağılımı
Đşletme
Evet,
Evet, devlet
Katkısı
Hayır,
Büyüklüğü Evet
geliştirilmeli desteklemeli görünmüyor
yok
Toplam
<5
33,6
34,7
20,4
7,0
4,3
100
6–10
42,5
29,0
18,0
6,4
4,1
100
11–25
62,6
24,0
12,3
0,6
0,6
100
26–100
47,5
46,0
6,6
0,0
0,0
100
101->
66,7
9,5
4,8
0,0
19,0
100
Ort.
43,2
31,9
16,5
4,9
3,5
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Đşletmelerin % 75,9’u (854 işletme) izin aldığı haliyle, % 20,5’i (231 işletme)
kısmen izin aldığı haliyle faaliyette bulunmaktadır (Tablo 5). Đşletmelerin % 3,6’sı (40
işletme) ise izin aldığı faaliyet dışında faaliyette bulunmaktadır. Đşletmelerin % 75,3’ü
ruhsatsız ve merdiven altı olarak tabir edilen işletmeleri ihbar ederken, % 24,7’si’i bu tür
işletmeleri ihbar etmemektedir. Đşletme büyüklüklerine göre işletmelerin izin aldığı
haliyle çalışıp çalışmadıkları incelendiğinde; izin aldığı haliyle çalışan işletmelerin
ağırlıklı olarak büyük işletmeler olduğu söylenebilir. Đşletme büyüklüğü 5 ten küçük
işletmelerde izin aldığı haliyle çalışma oranı % 73,9 iken bu oran 101 ve üzeri
işletmelerde % 85,7’dir. Đzin aldığı halin dışında çalışan işletmelerin ortalaması 3,6 ve
işletme büyüklüğü 5 ten küçük olan işletmelerde bu oran ortalamadan yüksektir. Đşletme
büyüklüğüne göre, merdiven altı işletmeleri şikayet etme oranı en yüksek (% 100,0) 101
ve üzeri işletme büyüklüğüne sahip işletmeler iken; merdiven altı işletmeleri şikâyet
etmeme oranı en yüksek (% 37,4) işletme büyüklüğü 5’ten küçük olan işletmelerdir.
Tablo 5. Đşletmeler Đzin Şartlarında mı Çalışıyor ve Merdiven Altı Đşletmeleri Đhbar Durumu
Merdiven altı işletmeleri
Đşletme
Đşletme izin aldığı haliyle mi çalışıyor
ihbar eder misiniz?
Büyüklüğü
Evet
Kısmen
Hayır
Toplam
Hayır
Evet Toplam
<5
73,9
19,7
6,3
100
37,4
62,6
100
6–10
76,8
21,0
2,2
100
16,6
83,4
100
11–25
73,7
24,0
2,2
100
20,7
79,3
100
26–100
82,0
18,0
0,0
100
13,1
86,7
100
101->
85,7
14,2
0,0
100
0,0
100,0
100
Ort.
75,9
20,5
3,6
100
24,7
75,3
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Tablo 6’da ifade edildiği üzere; işletmecilerin %66,9’u sorumlu yöneticilerin
uyarılarını tamamen dikkate almakta; %31’i ise kısmen uyarılara uymaktadır. Sorumlu
yöneticilerin uyarılarına uymayan işletmeler ise sadece %2,1’lik küçük bir kısımdır.
Sorumlu yöneticilerin işletmelerdeki problemlere dair önlem aldığını ifade edenlerin
sayısı %92,1 olarak ifade edilmiştir. 5 kişiden az istihdamın olduğu işletmelerde; sorumlu
yöneticinin uyarılarını dikkate alanların oranı %59,9’dur. Đstihdamın 100 kişiden fazla
olduğu işletmelerde ise; yöneticinin uyarıları tüm işletmeciler tarafından dikkate
alınmaktadır. Đstihdam sayısının artması, üretimde profesyonelleşmeyi işaret
edeceğinden; profesyonel düzeyde üretim yapan işletmelerde eksiklikleri önleyebilmek
için sorumlu yöneticilerin görüşlerinin önemsendiği düşünülebilir. Yöneticilerin önlem
alma durumu ise bütün işletmelerde %90 seviyesinin üzerinde yer almaktadır.
Yöneticilerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirme konusunda gayretli olduğu
söylenebilir.
681
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tablo 6. Sorumlu Yöneticiyi Dikkate Alma ve Önlem Alma Durumuna Göre Dağılımı
Yöneticinin uyarılarını dikkate alıyor musunuz?
Đşletme
Büyüklüğü
Evet
59,9
64,1
74,3
84,4
100,0
66,9
<5
6–10
11–25
26–100
101->
Ort.
Kısmen
38,1
32,9
23,5
15,6
0,0
31,0
Hayır
2,0
3,0
2,2
0,0
0,0
2,1
Toplam
100
100
100
100
100
100
Yönetici önlem alıyor mu?
Hayır
8,8
9,9
5,1
2,5
9,5
7,9
Evet
91,2
90,1
94,9
97,5
90,5
92,1
Toplam
100
100
100
100
100
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Tablo 7’de işletmecilerden %57’sinin, yöneticilerinin maaşlarını zamanında
ödediği ifade edilmiştir. %58 oranında işletmecinin, yöneticilerinin sigorta primlerini
yatırdığı ve işletmecilerin %63’ünün de yöneticilerine belirlenen ücreti ödediği tespit
edilmiştir. 5 kişiden az istihdamı olan işletmelerin %50,8’inde yönetici maaşlarının
zamanında ödendiği; 100 kişiden fazla istihdamı olan işletmelerde ise bu oranın %80,9’a
kadar çıktığı belirtilmiştir. Sigorta primlerinin yatırılmasına; 5 kişiden az istihdamı olan
işletmelerde %48 oranında dikkat edilirken, 100 kişiden fazla istihdamı olan işletmelerde
%81 oranında dikkat edilmektedir. Maaşların tamamının ödenmesine ise; 5 kişiden az
olan işletmelerde %54,2 oranında, 100 kişiden fazla işletmelerde ise %85,7 oranında
dikkat edilmektedir.
Tablo 7. Maaşın Zamanında ve Tamamının Ödenmesi, Sigorta Primlerinin Yatırılması Durumu
Đşletme
Büyüklüğü
Maaşı zamanında ödeme
Sigorta primlerini yatırma
Maaşın tamamını ödeme
Hayır
Biraz
gecikiyor
Evet
Toplam
Hayır
Gecikmeli
Evet
Toplam
Evet
Biraz
altında
Çok
altında
Toplam
<5
12,7
36,5
50,8
100
19,3
32,7
48,0
100
54,2
34,9
10,9
100
6–10
3,0
46,1
50,8
100
12,4
37,6
50,0
100
63,0
33,4
3,6
100
11–25
3,9
29,1
67,0
100
2,2
21,8
76,0
100
73,7
21,8
4,5
100
26–100
0,0
19,7
80,3
100
7,4
6,6
86,1
100
73,8
23,0
3,2
100
101->
0,0
19,1
80,9
100
0,0
19,0
81,0
100
85,7
9,5
4,8
100
Ort.
6,6
36,3
57,1
100
12,7
29,4
57,9
100
62,8
30,6
6,6
100
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
Regresyon Analiz Sonuçları
Đşletmelerin sağlık ve hijyen şartlarına uyma durumu, işletmede çalışan sorumlu
yönetici açısından başarı olduğu varsayılarak bu başarıya etki eden faktörlerin etkileri
tahmin edilmiştir.
Model, iyi bir örnek sayısı ve yüksek açıklayıcılıkla tahmin edilmiştir (Tablo 8).
Başarıyı etkileyen bağımsız değişkenlerin işaretleri doğrudur. Değişken katsayılarının
hepsi %1, %5 ve %10 önem seviyelerinde istatistiksel olarak anlamlıdır. Batı bölgesinde
bulunmak, gıda işletmesi olmak, denetlenen işletmedeki gıda güvenliği belge sayısının
fazlalığı, yöneticiliğe inanmak, ilk izin şartlarına uygun halde faaliyetini sürdürmek, maaş
durumunun yeterli olması ve belirlenen ücretin eksiksiz ve zamanında ödenmesi,
yöneticinin gerekli önlemleri alması, işletmenin hijyen şartlarını yani işletme başarısını
olumlu etkilerken, işletmenin büyüklüğü, yapılan uyarıları dikkate almamak gibi faktörler
ise belirtilen başarıyı olumsuz etkilemektedir. Yine buradaki olumsuz etkiler bertaraf
edilerek ve olumlu etkiler öne çıkarılarak başarı artırılabilir.
682
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tablo 8. Đşletmenin hijyen şartlarına uyma açısından regresyon analizi
Değişken
Katsayı
Standart Hata
t Değeri
C0
.06208041
.03741477
1.659
5.752
C1
.17569312
.03054648
-.00082763
.00030096
-2.750
C2
C4
.03618277
.01907535
1.897
D2
.17296882
.03486519
4.961
D3
.18854985
.03961217
4.760
.03477988
-3.486
D4
-.12125314
D6
.25398761
.04827929
5.261
D7
.08940867
.05230662
1.709
D10
.14306143
.03368734
4.247
Sabit
-.12643807
.02462696
-5.134
P Değeri
.0971
.0000
.0060
.0578
.0000
.0000
.0005
.0000
.0874
.0000
.0000
R2 = 0.99
Kaynak: Orijinal hesaplamalar
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Analiz sonuçlarına göre, Đşletmelerin çoğunluğunun sırasıyla unlu mamuller
(%30), et ürünleri (%16), süt ürünleri (%12) ürettiği; işletmelerin önemli bir kısmının
(%51) sertifikasız, %33’ünün sadece bir gıda güvenlik sertifikasına sahip olduğu; yine
işletmelerin %56’sı sorumlu yöneticisinden memnun olduğunu, %43’ü kesinlikle, %49’u
ise şartlı olarak sorumlu yöneticiliğin olması gerektiğine inandığını ifade etmiştir.
Batı bölgesinde bulunmak, gıda işletmesi olmak, denetlenen işletmedeki gıda
güvenliği belge sayısının fazlalığı, yöneticiliğe inanmak ve sorumluluk duygusuna sahip
olmak, ilk izin şartlarına uymakişletmeler tarafından yeterli maaş verilmesi ve belirlenen
ücretin eksiksiz ve zamanında ödenmesi, yöneticinin gerekli önlemleri alması, işletmenin
hijyen şartlarını yani işletme başarısını olumlu etkileyen faktörler olarak görünmüştür.
Tüm bu sonuçlar neticesinde Sorumlu Yöneticilik müessesesinin yerleştiği, bu
kurumun gerekliliğine inanıldığı, sistemin iyileştirilmesi için başarıyı olumlu etkileyen
faktörlerin daha da geliştirilmesi gerektiği saptanmıştır. Çalışma koşullarının
iyileştirilmesi, istihdam ve kadro sorunlarının düzenlenmesi, gıda güvenliği kontrolünün
gerekliliğinin toplumca tanınması ve kabul edilmesi de faaliyetlerin ve iş kalitesinin
iyileştirilmesinde etkili olacağı düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2009a. Gıda Sektöründe Sorumlu Yöneticinin El Kitabı, TMMOB Ziraat
Mühendisleri Odası.
Anonim, 2009b. Sorumlu Yöneticiliğin Sektörde Mevcut Durumunun Ve Sorunlarının
Tespiti Ve Çözüm Önerilerinin Araştırılması Projesi, Tarımsal Kalkınma Vakfı/
Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı, Ankara 2009.
Giray, H., Soysal, A.; 2007. Türkiye’de Gıda Güvenliği ve Mevzuatı, TSK Koruyucu
Hekimlik Bülteni,: 6, s. 485-490
Gujarati, N.D., 1995. Basic Econometrics. Third Edition. McGraw-Hill USA.
Miran, B., 1992. Regresyon Analizinde Ortaya Çıkabilecek Hatalar ve Bazı Çözüm
Önerileri. Tarım Ekonomisi Dergisi, http://journal.tarekoder.org/webfolders/files/
1992_01_11.pdf (24.07.2010)
Yavuz, F., 2001. Ekonometri Teori ve Uygulama Ders Notları. Atatürk Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No: 185, Erzurum.
683
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayi Sektörünün Gelişiminin Ve
Sürdürülebilirliğinin Sağlanmasında Yeni Bir Örgütlenme Modeli:
Kümeleşme – Aydın Örneği
Neslihan KARATAŞ1
Özet
Günümüzde yerleşmelerin küreselleşme süreci içerisinde sürdürülebilirlik bağlamında
gelişimlerinin sağlanmasında kendi yerel özelliklerini kullanmasının önemi giderek artmıştır.
Sanayi, tarım, turizm vb. sektörel planlama kararlarının ülke ölçeğinden yerel ölçeğe,
potansiyellerinin değerlendirilmesinin ise yerel ölçekten üst ölçeğe olması gerekliliği ön plana
çıkmaktadır. Oysa ülkemizde özellikle tarımsal potansiyelin yoğun olduğu alanlarda tarım ve
tarıma dayalı sanayi sektörü planlamasının sürdürülebilirliğinin de tehlike altında olduğu
görülmektedir. Bu açıdan Aydın, Türkiye’de ki mevcut durum ve sorunları yansıtması açısından
konumu ve özellikleri nedeniyle önemli bir örnek teşkil etmektedir. Büyük Menderes nehrinin
boydan boya geçtiği Aydın verimli tarım toprakları bakımından avantajlı olarak ön plana çıkarken,
tarıma dayalı sanayinin yeteri oranda gelişmediği gözlenmiştir. Özellikle Đzmir’in hinterlandında
yer alması Aydın ilinin tarım faaliyetlerinin gelişiminde dezavantaj yaratırken, sahip olduğu yerel
özellikler açısından avantajlı hale dönüştürebilme potansiyeline de sahiptir. Bu bağlamda özellikle
son yıllarda önemli bir sanayi politikası olarak ele alınan kümeleşme, Aydın ili içinde yeni bir
model olarak kullanılabilir. Đl bazında tarım kümesinin gelişimi atıl olarak kal an sanayi alanları
için de geliştirici ve yol gösterici olacaktır. Böylelikle tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörünün
sürdürülebilirliği de sağlanmış olacaktır. Bu bağlamda kamu kurum ve kuruluşlarından elde edilen
veriler ve istatistikî verilerin analizi sonucu kümeleşme potansiyeli ve kümeleşmenin nasıl ve
hangi sektörde oluşması gerekliliği ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kümeleşme, Sanayi, Tarım, Aydın
A New Model Of Organızatıon In Development And Sustaınabılıty Of Agrıcultural
And Agro-Industrıal Sectors: Clusterıng – Case Of Aydın
Abstract
Recently it has gradually become more important that settlements use their own local
characteristics to ensure their development in the context of sustainability within the process of
globalization. It stands out that decisions on sectoral planning such as industry, agriculture and
tourism have to be from country scale to local scale and that the evaluation of their potential has to
be from local scale to the upper scale. However, it is observed that the sustainability of the
planning of agricultural and agro-industrial sectors is also endangered particularly in areas in our
country, where agricultural potential is intensive. In this sense, Aydın is an essential example due
to its location and characteristics as it reflects the current condition and problems in Turkey. While
Aydın, which the Greater Menderes River crosses from end to end, stands out as being
advantageous in terms of fertile agricultural lands, it has been observed that agro-industry has not
been adequately developed. The location of Aydın in the hinterland of Izmir particularly creates a
disadvantage to the development of agricultural activities in the province of Aydın, whereas it also
has the potential for transforming it into an advantage in terms of its local characteristics. In this
context, clustering, which has recently been addressed particularly as an important industrial
policy, can be used as a new model for Aydın as well. Development of an agricultural cluster on
provincial basis will be developing and guiding for the industrial sites that remain inactive, too. In
this way, the sustainability of agricultural and agro-industrial sectors will be ensured. In this
context, as a result of the analysis of the data and statistical data obtained from public institutions
and organizations, the potential for clustering and how and in which sector clustering has to be
formed have been put forward.
Key Words: Clustering, Industry, Agriculture, Aydın
1D.E.Ü Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Buca/ĐZMĐR
684
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
I. GĐRĐŞ
Tarım toplumundan sanayi toplumuna özellikle de 1900’lü yılların başından
itibaren fabrika üretimine geçilmesiyle birlikte kapitalizm boyut değiştirirken,
küreselleşme süreci ve teknolojik gelişim mekân ve zaman boyutunda bir küçülme
yaratırken bölge, yerellik, ulus vb. kavramların değişmesini ve yeni söylemler
kazanmasına neden olmuştur. Rekabet kavramının da özellikle sürdürülebilirliğin yapısal
bir düzeneği olarak karşımıza çıkması işletmeler açısından da olmazsa olmaz koşul haline
gelmiştir. Gelinen bu noktada da rekabet artık o ülkenin, o yörenin kendine özgü yerel
koşullarını bilip, değerlendirmesi ve o özellikleriyle küresel pazarda yer alması ile
sağlanmaktadır. Buda firmaların yenilik üretim kapasiteleri ile doğrudan ölçülmeye
başlanmıştır. Firmalar rekabet edebilmek için yenilik yaratmada ve teknolojilerini
geliştirmede yerel karşılıklı ilişkileri ve yerele gömülü bilgiyi de kullanarak küresel ağda
yer almaya çalışmaktadırlar. Bu durum şeffaf bir ilişkiyi zorunlu kılarken ortaya çıkan
bütüncül yapı, ana sanayinin tüm bilgileri tedarikçi ile paylaşmasına ve güvene dayalı bir
ilişki kurmasına neden olmaktadır. Bu durum ülkeler ve şirketler arası rekabetten bölgeler
arası rekabete doğru önemli bir ivme kazanmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkeler ve
bölgeler doğrudan yabancı yatırımı çekebilme adına bölgesel kalkınma politikalarında
anahtar kavramlar üzerinde durmaktadır. Kümeleşme de bu anahtar kavramların başında
gelmekte ve uluslar arası bir etki sağladığı gibi bölgesel bakımdan da önemli bir rekabet
aracı olmuştur.
Bugün sanayileşme, küresel ısınma, kirlilik, nüfus artışı vb. nedenlerden ötürü
tarımsal alanların yok olmaya başlaması tarımın yeniden önem kazanmasına neden
olurken tarımsal sanayide bu süreçte giderek önemli olmaya başlamıştır. Bugün Aydın ili
de özellikle tarım potansiyeli açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Her ne kadar
verimli tarım arazilerine, önemli ulaşım akslarına ve sanayi alanlarına sahip olsa dahi
kendinde var olan yerel özelliklerini kullanıp küresel sürece eklemlenmede ciddi sorunlar
yaşamaktadır. Kümeleşme, Aydın’ın özellikle yerel potansiyelini kullanıp bölgesel ve
küresel ortamda rekabet edebilirliğinin sağlanmasında önemli bir model teşkil edecek, var
olan ve gelişmekte olan sanayi alanları da özellikle tarıma dayalı sanayi sektöründe
ülkesel ve küresel ölçekte önemli bir yere sahip olmasında öncülük edecektir.
II. AYDIN ĐLĐ’NĐN COĞRAFĐ KONUMU TARIM VE SANAYĐ YAPISI
Aydın ili Ege Bölgesi içinde ilk çağlardan bugüne değin verimli toprakları,
elverişli iklimi, ticaret yolları üzerinde bulunması, tarımsal faaliyetlerin yoğunluğu ve
çeşitliliği, turizm olanaklarına sahip bulunması nedeniyle önemli bir yerleşim merkezi
olmuştur. Kuzey ve güneyi dağlık, engebelidir, iki bölüm arasında iki yandan faylarla
sınırlanmış ve sonradan alüvyonlarla örtülmüş genç bir çöküntü alanı olan Büyük
Menderes ovası yer alır. Yüzölçümü 8.007 km²’dir. (aydin-bld.gov.tr; 2010) Aydın ilinin
2009 yılı sonu itibarı ile toplam nüfusu 979.155 kişidir. (tuik.gov.tr; 2010)
Tarım Aydın ekonomisinde ağırlığı olan bir sekördür. Büyük Menderes
Irmağının suladığı bereketli ovalar üzerinde 800.700 ha alanda kurulu Đlin %49’unda yani
395.494 hektarında tarım yapılmaktadır. Đl toprak, iklim, topoğrafik yapı ve ekolojik
özellikleri ile polikültür tarıma elverişlidir. Tarımın her kolunda yüksek bir potansiyele
sahiptir. Đlde toplam nüfusun %55’i geçimini tarımdan sağladığından ötürü ilin başlıca
gelir kaynağı tarımdır. Çay dışında aşağı yukarı her türlü bitkisel üretim yapılmaktadır.
Aydın’da en çok katma değer yaratan bitkisel ürünler ise; incir, zeytin, pamuk ve
kestanedir. Bitkisel üretimde Aydın ili; ülke genelindeki incir üretiminin %66’sına,
zeytinin %25’ine, kestanenin %33’üne, pamuğun %29’una sahiptir. Đl zeytin, incir,
kestane üretiminde Türkiye genelinde birinci sırada, pamuk üretiminde 4.
sıradadır.(aydin.gov.tr;2010) Türkiye genelinde tarımsal üretimdeki payı %3,5
civarındadır. Büyük Menderes Nehri’ne yakın araziler genelde 1. sınıf ve alüviyal
topraklardan oluşmaktadır. Aydın’da I.-IV. sınıf tarım arazileri 231.102ha olup, VI.-VII.
sınıf arazilerin toplamı 164.392ha’dır. Tarım alanlarından sonra 2. sırayı alan orman ve
fundalıklar VII.sınıf arazi üzerinde yoğunlaşmıştır. (ATĐM.; 2005)
685
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Aydın Đlinin sahip olduğu tarım arazisi içinde
kültür arazileri %48 (395.494ha) pay ile en
geniş alanı kaplar. Geriye kalan arazilerin
yaklaşık %36’sı (298000ha.) orman, yaklaşık
%6’sı (47466ha) çayır-mera, %2’si (14271ha)
göl-bataklık ve %2’si (76669ha) ise tarım dışı
arazilerdir. Aydın’da; 395.494 hektar alanın
218.272 (%55.2) hektarında sulu tarım
yapılmaktadır.
(aydin.gov.tr;2010)
Tarla
bitkileri içerisinde ise pamuk, ayçiçeği, tütün ön
plana çıkmaktadır. Toplam sera alanı yaklaşık
112 ha. ve toplam örtü altı sebze ve meyve
Şekil 1:Aydın İli Arazi Kullanış Durumu.
üretimi 28.123 tondur. (tuik.gov.tr; 2010) Tarımsal istihdama en fazla sahip olan ilçeler
Söke, Nazilli ve Koçarlı’dır. Bunu Đncirliova, Yenipazar ve Merkez ilçeler izlemektedir.
En az istihdam ise Kuşadası, Didim, Karpuzlu ve Karacasu’dur. Aydın ili içerisinde su
kaynaklarının %93’ü yerüstü kaynaklarından sağlanırken %7’si ise yer altı sularından
sağlanmaktadır. Bunların toplam 4312ha doğal göl ve sulardan sağlanmakta, 2045ha.da
akarsu ve yüzeylerden sağlanmaktadır. (ATĐM;2005) Aydın ili ürün dağılımını üretim
(ton) açısından incelediğimizde en yüksek orana sahip ürün %62 oran ile pamuk olup
bunu %34 ile incir ve %4 ile kestane izlemektedir.
Aydın tarıma dayalı sanayi sektörü ağırlıkta olmak üzere madencilik ve tekstil
sektörlerinde de üretim yapan önemli işletmelere sahiptir. Batılı sermaye tarafından inşa
edilen Aydın-Đzmir demiryolu ve Đzmir limanı sayesinde bölgede üretilen incir, pamuk,
zeytin, tütün gibi önemli tarım ürünleri Aydın ve Nazillide toplanıp, Đzmir’de işlenip
satılıyordu. Dolayısıyla bu işlemlerin yapıldığı sanayi dalları Đzmir’de gelişmiş ve
Aydın’da ki imalathanelerde iç tüketime yönelmiştir. 1930’lu yıllarda Aydın sanayindeki
en önemli gelişme Nazilli Basma fabrikasının kurulması olmuş ve bu işletme Aydın
sanayinin temel taşlarından birisi olmuştur. Aydın’da imalat sanayinde gelişme özellikle
Kemer Hidroelektrik Sanayinin devreye girmesi ile olmuştur. 1958’de Sümerbank
öncülüğünde Aydın Tekstil Đplik Dokuma Đşletmesi kurulmuştur. Böylece pamuk ipliği
ve pamuklu dokuma üretimi önemli ölçüde artmıştır. 1970’lerde Nazilli Đplik ve
SÖKTAŞ tesisleri de eklenmiştir. 1955 de devlet bünyesinde kurulan Türkiye Çimento
Sanayi T.A.Ş ve 1958’de kurulan Söke Çimento Fabrikası da Aydın Sanayinde önemli
kuruluşlardır. (aydin-bld.gov.tr;2010) 1960 sonrasında gıda sanayide önemli bir gelişme
göstermiştir. 1970’lerden sonra tarım iş makineleri, metal işleme vs. gibi işletmeler ortaya
çıkmıştır. En önemli kuruluşlardan biride 1940 bir atölye olarak kurulan Uğur Dondurma
Türkiye’nin en büyük derin dondurucu üreten fabrikalarından biridir. 1980 sonrasında ise
özellikle gıda ve tarıma dayalı makine sanayi gelişme göstermiştir. Bugün Aydın ili
içerisinde küçük, orta ve büyük ölçekte yaklaşık 600 sanayi tesisinin %90’ı doğrudan ve
dolaylı olarak tarıma dayalıdır. Bunun yanı sıra Türkiye’de üretilen feldspat, kuvars
madenlerinin %95’i Çine ile Milas arasındaki dağlık bölgeden çıkarılmaktadır. Đl ayrıca
Türkiye’nin yaklaşık %80’inini kapsayan jeotermal kaynağına sahiptir. Aydın Sanayi
Odası üyesi 687 sanayi tesisinde 22.856 kişi istihdam edilmektedir. Sanayi sektöründe en
fazla istihdam Söke, Merkez ve Nazilli ilçelerindedir. Bunu Kuşadası izlerken en az
sanayi istihdamı Karpuzlu ve Sultanhisar ilçelerindedir. Đldeki imalat sanayi pamuk,
zeytin ve incir gibi tarım ürünlerini işleyen sektörlerde gelişme göstermiştir.(aydin.gov.tr;
2010) Aydın il sınırları içerisinde toplamda 8 adet organize sanayi bölges bulunmaktadır.
Bunlar; Aydın (ASTIM) OSB, Aydın (Umurlu) OSB, Ortaklar OSB, Nazilli OSB, Söke
OSB, Buharkent OSB, Çine OSB, Köşk OSBdir. Bunlardan Aydın Umurlu OSB faal
durumda olup diğer OSB’lerin inşaatı halen devam etmektedir.
686
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
III.
AYDIN
SANAYĐ
YAPISININ
KÜMELEŞME
BAĞLAMINDA
DEĞERLENDĐRĐLMESĐ
3.1. Kümeleşme Özellikleri ve Sağladığı Faydalar
Marshall’dan günümüze değin dillendirilen ve uygulama karşılıkları sürekli
gelişme sağlayan kümeler, rekabetçi değerlerin oluşumunda tedarikçiler açısından
önemli birer araç olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Đlk kez Porter (1990) tarafından
kavramsal çerçevesi ve tanımlaması ortaya konulan küme;“Đlgili sanayilerde ki birbirine
bağlı şirketlerin, firmaların, uzmanlaşmış tedarikçilerin, servis sağlayıcılarının ve rekabet
eden, fakat işbirliği yapan belirli alanlardaki ortak kuruluşların (örneğin üniversiteler,
standart ajanslar, ticari kuruluşlar) coğrafi olarak toplanması” olarak tanımlanmıştır
Kümelenme modeli; küresel rekabette KOBĐ'lerin rekabet güçlerini arttırmaya ve
yenilikçi girişimlerini uygun maliyetlerle gerçekleştirmeleri için KOBĐ'lerin “birlikterekabet” kavramı çerçevesinde birleşmelerini ifade etmektedir. Kümeleşmenin başlıca
özellikleri: Coğrafi olarak yoğunlaşmışlardır, birlikte çalışır, işbirliği yapar, rekabet
ederler ve konularında uzmanlaşmışlardır. Kümeler, dezavantajlı yöre ve bölgelerde yerel
ekonomik kalkınmayı desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin ulusal ve uluslar
arası alanda yenilikçilik, verimlilik ve rekabetçi özelliklerini arttırmak için ortaya
çıkmışlardır. Kümelerin temel elemanları, şirketler, sektör liderleri, eğitim kurumları,
üniversiteler, finans kurumları, işletme servisi kurumları, yerel yönetimler, bölgesel
kalkınma ajansları, odalar ve birlikler, diğer ekonomik geliştirme kurumları, aracı
kurumlarıdır ve birbirleriyle etkileşim halindedir. Kümelenmeler katılımcıların sayısı ve
örgütlenme derecesine göre büyük ölçüde çeşitlilik gösterirler. Faaliyet alanları
geleneksel işkolları (tekstili mermer, vb.), tarım veya hizmet sektöründe olabileceği gibi
ileri teknoloji alanında (bilgi teknolojileri, teknik tekstiller, vb.) da çalışabilirler,
kurumsallaşmış bir yapı içinde (ortak bir yönetim altında) faaliyet gösterebilecekleri gibi
kurumsallaşmamış da olabilirler. (Karataş; 2006)
Kümelerin altında yatan felsefe benzer bir sanayi içindeki küçük ve büyük
firmaların birlikte çalışarak bireysel olarak yapacağından daha çok şeyi başarmasıdır.
Kümelenme yaklaşımını diğer yaklaşımlardan ayıran temel fark, şirketler ve endüstriler
arasındaki teknoloji, işgücü, bilgi, müşteri ihtiyaçları, pazarlama gibi konulardaki
bağlantıları kapsıyor olmasıdır. Bu tür bağlantılar verimliliğe ve yenilik yapabilme
kapasitesine temel teşkil etmektedir. Kümelerin amacı ekonomik aktiviteyi arttırmak,
ticari işleri kolaylaştırmak ve gelişim için fırsatlar sağlamaktır ki bunlar genellikle
bireysel olarak elde edilemezler. Kümeler deneyim paylaşmak, işbirliğini geliştirmek,
innovasyon gücünü arttırmak, birlikte teknoloji geliştirmek, birbirinden öğrenmek ve
uluslar arası rekabet gücünü arttırmak amacıyla kurulurlar. Kümeler üyelerin sorunlarına
birlikte çözüm bulabilecekleri bir platformun oluşturulmasını sağlar, internet ortamında
iletişim artarken veri bankası geliştirilir, tanıtma ve iletişim toplantıları ile bilgi işleme ve
değerlendirme yapılabilir, başka firmalarla irtibata geçerek yeni olanaklar sağlanabilir.
3.2. Aydın Sanayi Yapısının Kümeleşme Bağlamında Değerlendirilmesi
Aydın ili sınırları içerisinde Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Merkez
Müdürlüğü’nün 2005 yılında uyguladığı ankete göre yanıt veren işletmeler içerisinde,
Gıda Ürünleri ve Đçecek Đmalatı (%33) üreten işletmelerin ağırlıklı olduğu görülmektedir.
Bunu; Metalik Olmayan Diğer Mineral Ürünlerin Đmalatı (%14), Makine ve Teçhizatı
Hariç Fabrikasyon Metal Ürünleri Đmalatı (%8.9), Başka Yerde Sınıflandırılmamış
Makine ve Teçhizat Đmalatı (%8.7) ile Tekstil Ürünleri Đmalatı (%8.1) izlemektedir.
Aydın ili sanayi firmaları içinde yapılan ankete göre; firmaların %70.8’inin
tüketim malı, %22.27’sinin ise sanayi girdisi olarak üretim yaptığı tespit edilmiştir. Hem
sanayi girdisi hem de tüketim malı üretiminde bulunan işletmelerin oranı ise %6.93’tür.
Aydın ilinde işletmelerin %41.51’inin OSB ve KSS’lerinde yerleşik olduğu tespit
edilmiştir. Aydın’da kurulan işletmelerin büyük bir bölümünün (%67.28) 1990 ve
sonrasında kurulan işletmeler olduğu tespit edilmiştir. (1-9) işçi çalıştıran işletmelerin
diğerlerinden fazla olduğu ve anket yapılan işletmelerin %49.68’ini kapsadığı tespit
687
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
edilmiştir. Đkinci olarak da (10-24) arası işçi çalıştıran firmalar gelmektedir. Bunu (25-50)
ve (51-150) işçi çalıştıran işletmeler izlemektedir. Aydın’da özellikle küçük ve orta
ölçekli firmalar ağırlık kazanmaktadır. Ankete katılan işletmelerin %29.34’ü ihracat
yaptıklarını ifade etmiş olup, ihracat yaparken; müşteriye doğrudan satış %42.5 oran ile
ilk sırada yer alırken bunu %19.15 oran ile dolaylı ihracat (aracı firma ile) izlemektedir.
Üçüncü olarak ise dolaylı ihracat ve müşteriye doğrudan satış yapan firmalar %17.02
oranla yer almaktadır. Ankete katılan ve ihracat yaptığını belirten 142 adet işletmenin
ihracat yaptıkları ülke sıralamasında; Almanya (%39.44), Đtalya (%24.65), Romanya
(%19.72), Yunanistan (%16.20), Fransa ve Bulgaristan’ın (%15.49) ilk sıralarda yer
aldığı görülmektedir. Diğer ülkeler ise Hollanda, Đngiltere, ABD, Đsrail, Suudi Arabistan
ve Đspanya’dır. Đhracat yapmama nedeni olarak kaynak yetersizliği (%41.85) (sermaye,
teknoloji ve malzeme eksikliği) ilk sırada gösterilmiştir. Diğer nedenler; iç pazarda tatmin
(%26.20), dış pazarı tanımama (%14.38), aracı işletme bulamama (%5.11), kaliteli mal
sunamama (%4.79), yabancı dil eksikliği (%3.83) ve uygun fiyatta sunamama (%3.83)
olarak sıralanmaktadır.
Đşletmelerin %83.33’ü ürünlerini sadece kendi markaları ile sattıklarını,
%12.67’si sadece müşterinin istediği etiket ile sattıklarını, %4’ü ise hem kendi hem de
müşterinin istediği etiket ile satış yaptıklarını belirtmişlerdir. Đşletmelerin %16.80’i TSE
belgesine, %5.47’si ISO 9000 belgesine sahiptir. Tescilli marka, patent veya faydalı
modele sahip işletme %45.86’dir. 494 adet işletme içinde internet bağlantısı olan
işletmelerin oranı sadece %54.45’dir. Elektronik ticaret yapan işletmelerin oranı ise
sadece %7’dir. WEB sayfası olan firma oranı ise sadece %21.66 iken network bağlantısı
olan firma oranı %19.84’dür. E-ticaret ile satış yapan firma oranı %6.88, alış yapan firma
oranı ise %5.06’dır. Đşletmelerin %66.39’u yeni yatırım düşündüklerini ifade etmişler ve
yatırımı daha çok üretim aşamasında (%86.48) yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Yeni
bir sektöre geçmeyi düşünen firma oranı %11.32 iken, pazarlamada yatırım yapacak
firma oranı %9.12’dir. AR-GE’ye yatırım yapacak firma oranı ise %5.97’dir. Bilgi işlem
ise %3.77 oranı ile en son sırada yer almaktadır. Đşletmelerin sadece %20.08’inin
laboratuarının olduğu tespit edilmiştir. Dışarıdan laboratuar hizmetlerinden faydalanan
işletmelerin oranı ise %46.51’dir. AR-GE’ye yatırım halen firmalar arasında yok denecek
kadar azdır. Firmaların %37.01’nin sistemli olarak pazar araştırması yaptıkları tespit
edilmiştir. Firmaların %59.71’inin yeni ürün geliştirdiği görülmüştür.
Firmaların kümeleşme süreci içerisindeki en önemli belirleyicisi yerel ve küresel
ağ bağlantılarıdır. KOSGEB 2005 yılında kümeleşme potansiyeli çalışması yapmış ve
çalışmada kümeleşme gelişmişlik katsayısı hesaplanmıştır. Bunun için her ilde aynı
işletme kolunda en az 50 işletme şartı aranmış ve bir kümeleşme tablosu hazırlanmıştır.
Kümeleşme tespiti için aşağıdaki tabloda belirtilen sorular doğrultusunda bir
değerlendirme yapılmıştır. Bu sorulardaki cevaplara göre illerdeki işkollarının
“Kümeleşme Gelişmişlik Katsayısı” şu şekilde hesaplanmıştır: Đşkollarındaki her bir
işletme için sorulan Mal/Hizmet Tedariki ve Ürün Pazarlaması yerlerine göre
bakıldığında; Aynı Bölgede Olmasına (KSS, OSB vb.gibi) 4 puan, Aynı Şehirde
Olmasına 3 puan, Farklı Şehirde Olmasına 1 puan, Yurtdışında Olmasına 0 puan
verilmiştir. Tedarikçi Yerine Göre ise; Birinci Tedarikçi 5 Puan, Đkinci Tedarikçi 4 puan,
Üçüncü Tedarikçi 3 puan, Dördüncü Tedarikçi 2 puan, Beşinci Tedarikçi 1 puan şeklinde
puanlandırılmıştır. Her bir firmanın katsayı bulunmuş ve her bir firmanın kümeleşme
katsayısı toplanarak söz konusu iş kolunda ilin kümeleşme gelişmişlik katsayısı
hesaplanmıştır. Aydın’da Gıda ve Metalik Olmayan Mineral Đmalatı ağırlıklı olarak
kümeleşme potansiyeli olan sektörler olarak karşımıza çıkmıştır. Buna göre Aydın’da
Gıda sektöründe gelişmişlik katsayısı 12110 iken metalik olmayan mineral imalatında ise
4197 olarak hesaplanmıştır. Yani tarıma dayalı gıda sektörü Aydın için en önemli sanayi
sektörüdür. Puanlama sistemine göre Aydın ili kümeleşme potansiyelini belirleyen
bağlantı türlerine göre bir değerlendirme yapıldığında aşağıdaki tablo elde edilmiştir.
688
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1: Aydın Đlinde Yer Alan Sanayi Đşletmelerinin Kurduğu Bağlantı Türleri.
BAĞ
LAN
TI
ANA
ĐŞ TÜR
KOLU
Ü
Gıda, Đçki, S
Đçecek,
Ş
Tütün
F
Y
TOPLAM
Metal Dışı S
Sanayi
Ş
Ürünleri
F
Y
TOPLAM
ALINAN PUAN
Makine ve Yedek
Ekipmanı Parçaların
n
Satın Satın
Alındığı
Alındığı
Đşletmeler Đşletmeler
8
13
92
100
164
150
31
12
295
275
6
7
25
34
70
64
7
3
108
108
Bakım
Hizmetini
n Alındığı
Đşletmeler
16
122
123
5
266
13
37
35
1
86
Hammadd
e/Yarı
mam. satın
Alındığı
Đşletmeler
12
158
121
10
301
8
38
43
5
94
Ürünleri
n
Satıldığı
Đşletmele
r
13
116
148
78
355
2
47
70
17
136
Đşletmenin
Rakipleri
Olan
Đşletmeler
21
158
142
33
354
21
51
60
6
138
TOP
LAM
83
746
848
169
1846
57
232
342
39
670
S: Aynı Sanayi Bölgesinde, Ş: Aynı Şehirde, F: Farklı Şehirde, Y: Yurt Dışında (KOSGEB Veri Tabanı, 2005)
Bağlantının en çok kurulduğu işletmeler, ürünlerin satıldığı işletmeler olup bunu
işletmenin rakipleri olan işletmelerle kurduğu bağlantılar izlemektedir. En az bağlantı ise
yedek parçaların ve bakım hizmetinin satın alındığı işletmelerle yapılan bağlantılardır. En
yoğun bağlantı, farklı şehirlerde yer alan firmalarla olan bağlantı iken bunu Aydın il
sınırları içerisinde yer alan firmalarla kurulan bağlantı izlemektedir. En az bağlantı ise
aynı sanayi bölgesinde yer alan firmalarla olan bağlantı türüdür. Bunun en önemli
sebeplerinin başında OSB alanları içerisinde yer alan firma sayısının az olması, firmaların
dağınık bir şekilde ilde yayılmasından kaynaklanmaktadır.
IV. DEĞERLENDĐRME VE SONUÇ
Yukarıda yapılan anket sonuçlarına göre Aydın sanayinin gelişiminin yeterli
oranda olmadığı özellikle de kümeleşme bağlamında değerlendirdiğimizde böyle bir
yapının henüz gelişmediği gözlenmiştir. Aydın’daki önemli tarım potansiyeline paralel
olarak özellikle gıda sektörü ve makine sektöründe yığılma gösterdiği ve bu sektörler ve
bunu destekleyen alt sektörlerde uzmanlaşmaya gittiği gözlenmiştir. Bunun yanı sıra her
ne kadar sektörel anlamda bir uzmanlaşmanın var olmaya başlandığı gözlemlense de
bunun yığılmadan öteye gidemediği görülmektedir. Bu nedenle bunu destekleyen
(makine, ambalaj, pazarlama ve reklam vs.) ve özellikle ara girdi üretiminde önemli payı
olan firmaların da küme içerisinde yer alması gerekmektedir.
Genel kümeleşme bağlamında değerlendirdiğimizde firma ilişkileri (yerel,
bölgesel, küresel) özellikle ağ oluşturma
birinci derecede öneme sahipken bunu
yenilik
ve
buluşçuluk
kapasitesi
izlemektedir. Firmaların sadece tüketim
malı üretmesi, ağ bağlantılarının zayıf
olduğunu göstermektedir. Fason üretim
yapan firmaların azlığı ve hatta yokluğu
firmalar arası bağlantıyı zayıflatmakta
Merkez
Diğer
KS
özellikle bilgi alışverişinde oldukça
önemli bir paya sahip olan firmalar arası ağ bağlantısının yokluğu yeni bilginin üretilmesi
ve dağılımında olumsuz etkiler yaratmaktadır. Firmaların düzenli bir sanayi alanı
içerisinde yer almaması OSB’lerin sağladığı faydalardan yararlanan firma oranının az
olduğunu göstermektedir. Aydın ili içerisinde ihracat yapan firma oranı oldukça az ve en
önemli nedeni olarak kaynak yetersizliği (sermaye, teknoloji ve malzeme eksikliği)
gösterilmektedir. Kümeleşmenin gelişmesi firmaların özellikle bilgi ve yenilik üretiminde
689
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ağ bağlantılarını güçlendirirken teknoloji ve malzeme gelişiminde de önemli bir gelişme
sağlayacaktır. Dış pazar tanınırken, aracı firma eksikliği, nitelikli personel azlığı vs. gibi
eksikliklerde kümeleşmeyle giderilecek ve küresel pazara eklemlenip firmalara rekabetçi
özellik kazandırılmasını sağlayacaktır.
Aydın ili içerisinde yer alan 8 organize bölgesi sanayi gelişimi ve kümeleşmede
önemli bir potansiyeldir. Teknik ve kurumsal altyapısı hazır bir bölgede kümeleşme
çalışmalarının yapılması önemli bir avantaj sağlayacaktır. Bunlardan özellikle Aydın
merkez ilçe içerisinde yer alan ASTĐM ve Umurlu Sanayi Bölgesi, Germencik’de yer alan
Ortaklar OSB alanı, Nazilli’de yer alan Nazilli OSB alanı, Söke’de yer alan Söke OSB
alanı konumu ve potansiyelleri itibari ile tarıma dayalı sanayinin gelişiminde ve
kümeleşmede önemli OSB alanlarıdır. Ana ulaşım aksları üzerlerinde yer almaları, Đzmir
liman ve havalimanına yakınlıkları gibi avantajlarının bulunmasının yanı sıra, özellikle
gıda ve tarıma dayalı makine imalatı sanayi birimlerinin fazla oluşu bunu destekleyen
önemli etmenlerdir. Bunlardan en az ikisi merkez nitelikli OSB alanı olarak seçilerek
çalışmalara başlanması diğer OSB alanlarının da merkez niteliğindeki OSB alanı ile
önemli ağ bağlantıları kurup sürekli iletişimlerini devam ettirmeleri gerekmektedir. Aydın
ili içinde ele aldığımızda Merkez ilçede yer alan OSB’ler ile Söke ve Nazilli’de yer alan
OSB’ler merkez OSB’ler olarak belirlenip diğer OSB alanları ve birbirleri ile tam iletişim
halinde olması sağlanmalıdır. Üniversite sanayi işbirliği içinde Aydın’da yer alan
üniversitenin merkezde yer alan bu OSB’ler ile birebir direk bağlantısının kurulmasının
yanı sıra sürekli AR&GE için iletişim halinde olmalı, sanayi alanları içinde üniversite ve
sanayi birimlerinin birlikte ortak çalışabilecekleri AR&GE birimlerini kurulması
gerekmektedir. Diğer OSB alanlarında ise firma ağırlıklı olarak gelişim gösterirken bu
merkez niteliğindeki OSB alanlarında yer alan her türlü kurum ve kuruluşla ağ
bağlantılarını geliştirerek ve kullanarak süreç içerisinde yer alması sağlanmalıdır. OSB
alanları tam kapasite çalışacak hale getirilip, ikincil olarak yer alan OSB’lerde özellikle
depolama alanlarının gelişmesi ve genişletilmesi de sanayi gelişiminde etkili olacaktır.
OSB’lerinin kümeleşme bağlamında gelişmesi, rekabet edebilirliğinin sağlanması
ve işbirliği içinde çalışmaları için bünyesinde sanayi firmalarını yanı sıra, ulusal ve
uluslar arası bağlantılarını, hükümet-sanayi-üniversite işbirliğini tam olarak kurmalı
bunun dışında diğer kurum ve kuruluşlarla da tam destek alarak çalışması sağlanmalıdır.
Yani finansal, pazarlama kuruluşlarının, danışmanlık şirketlerinin, KOSGEB, sanayi
odaları, ticaret odaları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimlerle vb. de tam ilişki
halinde olmalıdır. Ayrıca sosyal altyapının da kurulması gerekmektedir. Altyapı
çalışmalarının bir an önce tamamlanıp hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca özellikle
elektrik üretiminde veya ısıtma ya da soğutmada Aydın iline özel çok önemli bir
potansiyel teşkil eden jeotermal kaynaklarının kullanımı için gerekli birimlerin kurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla yatırımcı çekmesi açısından da cazip bir alana dönüşecektir.
Bilgi, teknoloji ve yenilik üretimine yönelik olarak baktığımızda; faaliyette olan ve
ihracat, yatırım, AR&GE destekleri, krediler, teşvikler, E-ticaret konularında KOBĐ niteliğindeki
firmaları bilgilendirmek, yönlendirmek ve bu fırsatlardan yararlanmalarını sağlamak amacıyla bir
KOBĐ bilgi hizmet gelişim merkezi kurmak gerekmektedir. Bunun için her firmanın bilgisayar
sistemlerinin bulunması ve yenilenmesi gerekmektedir. Ayrıca sadece firmalarla değil sanayi
odaları ve diğer kurum ve kuruluşlarla hızlı iletişimi sağlamak için ulusal ve uluslar arası ağ
bağlantılarının kurulması gerekmektedir. Ayrıca alanda üretilen ürünleri ve firmaları tek bir
merkezde tanıtmak amacıyla sürekli bir sergi alanının kurulması gerekmektedir. Bunun sebebi ise
fuarların ve sergilerin satıcılarla potansiyel müşterilerin bir araya geldiği yeni iş bağlantılarının
kurulduğu ve teknolojik gelişmelerin izlendiği çok önemli platformlar olmasıdır. Yine bölge
firmalarını KOSGEB’in bilgi ağları ve E-iş desteğinden yararlandırarak bilgisayar ortamında
Türkiye ve dünyaya tanıtmak, E-ticarete yönlendirmek ve ihracatını arttırmak amacıyla bir Epazaryeri projesi hazırlanmalıdır. Bölgedeki KOBĐ’lerin teknoloji düzeylerini belirlemek,
ihtiyaçları olan yeni teknolojileri bulup aktarmak, KOBĐ’lerin ürettiği yeni teknolojilere pazar
bulmak ve KOBĐ’leri teknoloji üretimi ve AR&GE çalışmalarına özendirmek amacıyla üniversite
KOSGEB, sanayi odası ortaklığı ile hazırlanacak proje ortaklığı kurulmalıdır. Yine firmaların
690
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ürettikleri ürünlerin kalite düzeylerini arttırmak amacı ile alanda sektörlerine uygun olarak
araştırma laboratuarları açılmalıdır.
Bölgede sanayi odalarının, KOSGEB’in vb. kuruluşların desteği ile AB himayesinde
firmaların rekabet seviyelerini arttırmak ve potansiyellerini geliştirmek için profesyonel yönetim
danışmanlığı ve eğitim hizmetlerini sunarak, bölgenin ekonomik kalkınmasına destek olmak
amacıyla bir AB iş geliştirme merkezi kurulabilir. Bunun yanı sıra bölge bünyesinde, sanayicilerin
istediği nitelikteki eleman ihtiyaçlarını hiçbir ücret ödemeden karşılamalarını sağlamak için,
müdürlüğün insan kaynakları birimi kurulmalıdır. Böylece iş bulmak için birime başvuran kişilerin
özgeçmişleri, eğitim, bilgi ve deneyimleri ayrıntılı olarak kaydedilebilecek ve bu kişiler talep
geldiği takdirde sanayicilere yönlendirilecektir. Ayrıca bölgede ilkokul mezunu gençleri meslek
sahibi yapabilmek ve istihdamlarını sağlamak, alandaki firmalara kalifiye eleman yetiştirmek,
firmalarda halen çalışmakta olan elemanların mesleki bilgilerini arttırmak amacıyla Mesleki
Eğitim Merkezi (ücretsiz olarak) kurulmalıdır. Bu merkez aynı zamanda firmalardan gelen sipariş
ve isteklere göre son model teknolojideki makinelerle üretim hizmeti, kalfa ve ustaların
kullanamadıkları makineler konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti de vermelidir. Ayrıca eğitim
süreci boyunca üretilen ürünlerde piyasa fiyatından çok daha ucuza isteyen firmalara satılabilir.
Aynı eğitim ve danışmanlık servisleri tarım üretimi yapan çiftçilere de sağlanmalı böylelikle
sanayi girdisi oluşturacak ürünlerin kalitesi ve verimliliğinin arttırılması sağlanmalıdır. Çiftçiler
içinde tarımsal ürünlerin ekonomiye girdisini arttıracak organize üretim teknikleri ile
geliştirilmesi, tarımsal ürünlerin yerinde işlenerek ekonomiye katkısının sağlanması, tarımsal
üretimin yönlendirilmesi, pazarlanması ve üreticilere hizmet götürülebilmesi konularında
kooperatif vb. örgütlenme modellerinin alanda yer alan kurum ve kuruluşların desteği ile ve de
sanayiciler ile işbirliği içinde yapılmasının sağlanması tarım üretimi yapan çiftçilerin kendi
kendilerine satmalarından kaynaklanan ucuza ürün satma veya paralarını alamama gibi
problemleri de ortadan kaldıracaktır. Tarım üreticilerinin ve sanayicilerin ortak çalışmaları ile hem
maliyet sürecinin azalması, hem de bölgeye has ürünlerin pazarda yer bulması ve markalaşması
sağlanmış olacaktır. Ayrıca birlikte çalışılarak ürün talebi ve ihracata göre üretimin yapılması da
sağlanacak, katma değeri yüksek ürünler üretilecek, modernizasyon ve yöntemlerin gelişmesi ve
genişletilmesinde ortak çalışarak rekabet gücü kazanımı da sağlanacaktır. Alanda bölge
sanayicilerin geniş ölçüde yönetime katılmasını sağlayarak yeni stratejiler ve projeler üretmek
amacıyla, altyapı, enerji, çevre, fuar ve sosyal faaliyetleri geliştirmek için çalışma grupları
oluşturulmalıdır.
KAYNAKLAR
Aydın Belediyesi. 2010. http://www.aydin-bld.gov.tr/kent-haritasi/tarih-cografya
Aydın Tarım Đl Müdürlüğü (ATĐM). 2005. Đl Tarım ve Kırsal Kalkınma Master Planlarının
Hazırlanmasına Destek Projesi Aydın Tarım Master Planı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Ankara.
KARATAŞ, N. 2006. Yeni Bir Kümeleşme Modeli Olarak Organize Sanayi Bölgelerinin Yeniden
Örgütlenmesi (Đzmir – Çiğli AOSB örneği). Doktora tezi, Aralık, D.E.Ü. Mimarlık
Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
KOSGEB. 2005. KOSGEB Saha Araştırma Çalışması Aydın Đli Değerlendirme Raporu. Ekonomik
ve Stratejik Araştırmalar Merkez Müdürlüğü, Eylül, Ankara.
PORTER, M. 1990. The competitive advantage of nations. Amerika Birleşik Devletleri: The Free
Pres.
http://www.tuik.gov.tr. 2010
http://www.aydin.gov.tr/default_B0.aspx?content=1008. Temmuz 2010
http://www.aydin.gov.tr/default_B0.aspx?content=1009. Temmuz 2010
691
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de Ekonomik Krizin Gıda Sanayi Üzerine Etkisi
Nuray KIZILASLAN1 Faruk ADIGÜZEL1 Halil KIZILASLAN1
Özet
Türkiye’de tarımsal üretimin değerlendirilmesi, tarımsal ürünlerin işlenerek üretim, talep, dış ticaret
değerinin artırılmasında gıda sanayilerindeki işletmelerin verimli ve karlı çalışmaları, güçlü bir yapıya
sahip olmaları ve sorunlarının çözüldüğü bir ortamın varlığı önemli görülmektedir. Bundan hareketle;
Türkiye’de son 22 yılda yaşanan ekonomik krizlerin gıda sanayi işletmelerini üretim, talep, dış ticaret
miktarları açısından ne yönde etkilediğini araştırmak önemli bulunmuştur. Bu amaçla çalışmada gıda
sanayi alt sektörleri itibariyle son 22 yıllık dönemde üretim, talep, dış ticaret miktarları açısından
gelişmeler izlenmiş, sektörlerin genel seyri ortaya konulmuştur. Bu genel seyir ortaya koyulurken
çeşitli istatistik kurumlarından elde edilen verilerle gelişme yönünü belirleyebilmek amacıyla trend
analizi ve indekslerden yararlanılmıştır. Özellikle kriz dönemleri dikkate alınarak değerlendirmeler
yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, genel olarak gıda sanayinde üretim, talep ve dış ticarette artış
söz konusudur. Gıda sanayi 1988-2009 yılları arasında toplam miktarlar bakımından yıllık oransal
değişimleri üretim miktarında %5.6; talep miktarında %7.9; ihracat miktarında %8.1; ithalat
miktarında %13.3 artış şeklinde gerçekleşmiştir. Gıda sanayi kırsal kalkınmada önemli bir rolü
üstlenmekte olup, teşvik ve destekler artırılmalı, sürdürülebilir üretim-tüketim sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Gıda Sanayi, Ekonomik Kriz, Türkiye
Influence Of Economıc Crısıs On Food Industry In Turkey
Abstract
In Turkey, assessment of agricultural production; efficient and profitable operations of establishments
in the food industry with improving of production, demand and foreign trade value by processing the
agricultural products; having a strong structure and presence of an environment in which problems can
be solved are seemed important. Therefore, it is significant to investigate the effects the economic
crisis in Turkey in the last 22 years on food industry enterprises in terms of production, demand and
foreign trade. For this purpose, the developments of production, demand, the amount of trade of the
food industry sub-sector have been monitored in the last 22 year period and overall progress of the
sector have been revealed. While displaying this overall reveal, trend analysis and index were used to
determine the development direction by data obtained from various statistical agencies. Especially,
assessments were made by taking into account the periods of crisis. According to research findings,
mainly there has been an increase in production, demand and foreign trade in food industry. Changes
in annual production according to the total amount in the food industry between 1988-2009 are seemed
as 5.6% increase of production amount, 7.9% increase in the amount of demand, 8.1% increase in
export volume, 13.3% increase in import volume. Food industry takes an important role in rural
development, so promotion and support shall be increased and sustainable production-consumption
shall be provided.
Key Words: Food Industry, Economic Crisis, Turkey
1. GĐRĐŞ
Dünya 2007 yılı ile yeni bir finansal dönemin içine girmiş bulunmaktadır. Yaşanılan
küresel ekonomik kriz, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımı yapılmaksızın tüm ülkeleri
derinden etkilemektedir.
2007 yılının sonlarında ABD’de başlayan finansal kriz 2008 yılının ikinci yarısından
itibaren küresel bir boyut kazanmıştır (Nanto, 2008). ABD’de borçlanmanın artması, yurt dışı
kaynaklı kolay para, büyük sermaye girişleri nedeni ile bu noktaya gelindiği belirtilmektedir
(Azis, 2010). Beklentilerde kötüleşme ve izleyen iflaslar, talepte hızlı daralma, reel kesime
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, TOKAT
692
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
sıçrama ve finanstan ekonomik krize dönüşüm; resesyon ve artan (artacak) işsizlik küresel
krizi ortaya çıkarmıştır (Uysal, 2009). 2009 yılında dünya ekonomisinde küçülme yaşanacağı,
krizin etkilerinin herkes tarafından hissedileceği ortaya çıkmıştır. Derinliğinin ve etki
alanının henüz tam olarak tespit edilememesi (Ünal ve Kaya, 2009) nedeniyle, karşılaşılan
kriz 1929 yılında başlayan Büyük Buhran’la karşılaştırılmakta (Zandi, 2008) ve modern
ekonominin maruz kaldığı ikinci en büyük sıkıntı olarak değerlendirilmektedir (Ikome,
2008). Bazı yazarlar aslında mevcut ekonomik krizin sorgulama bakımından sosyal bir fırsat
olduğu; biyoçeşitlilik ve sosyal uçurumları götüremeyecek bir yolda ekonomi ve yaşam
değişikliğinin muhtemel son ve tek şans olduğunu savunmaktadır (Schneider, et al., 2010).
Dünyayı da sarsan 1929 ekonomik krizinden bu yana Türkiye ortalama her 5 yılda
bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu krizlerde neden ve sonuçlar benzerlik
göstermektedir.
Türk parası aşırı değerlendiği için ithalat artmakta, ihracat azalmaktadır. Dolayısıyla
cari işlemler bilançosu dengesi bozulmaktadır. Kısa vadeli dış borç birikimi de artınca,
enflasyon işsizlik artmakta, şirketler birbiri ardına kapanmaktadır. Kriz dönemlerinde yüksek
devalüasyon ile birlikte hisse senetleri fiyatları düşmekte yabancıların şirket hisselerini düşük
fiyatlarla ele geçirmesine yol açmaktadır (ATO, 2010).
Yaşanan ekonomik krizler tüm sektörler gibi tarım ve gıda sektörünü de
etkilemektedir. Türkiye’de gıda sektörü, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren en hızlı
gelişen sektörlerden biri olmuştur. Đlerleyen dönemde devlet, gıda sektöründe büyük ölçekli
işletmeler kurmuş ve bunlara yoğun olarak yatırım yapmıştır. Artan kamu yatırımlarına ve
büyük devlet işletmelerinin varlığına karşın, gıda sektöründe küçük ölçekli ve bağımsız
üretici birimleri de varlığını sürdürmüştür. 1980'den sonra ihracata dönük birikim tarzına
geçilmiş, bu dönemde dış ticaret rejiminde gıda ürünlerini de kapsayan önemli değişiklikler
yapılmıştır. Bunların başında gıda ve tarımsal ürünler dış ticaretinin serbestleştirilmesi
gelmektedir. 1980'lerden başlayarak tarımsal üretim ve gıda sanayinde uluslararası
sermayenin rolü önemli ölçüde artmış, 1987-1998 yılları arasında yabancı şirketler ile
yabancı ortaklı yerli şirketlerin sayısında yükselme görülmüştür. Gıda sanayi verimlilik ve
kârlılığın önem kazandığı bir ortamda ekonominin önemli bir sektörü olmuştur.
Gıda sanayi imalat sanayi içinde %20,7’lik bir paya sahiptir (Küçükkiremitçi ve ark.,
2008). 2002 yılı itibarıyla gıda sanayi ihracatının tarım ürünleri ihracatı içindeki payı %43 ,
toplam ihracat içindeki payı ise %4,4 olmuştur (Anonim, 2005). Türkiye’de tüketim
harcamalarından dörtte biri gıda ve tarım ürünlerine yapılmaktadır (TÜĐK, 2007).
Gıda sektörünün önemi krizlerle birlikte daha çok ortaya çıkmaktadır. Diğer ülkeleri
de etkileyen finansal krizin ardından ekonomik kriz Türkiye’de de gıda sanayinde üretim,
talep ve dış ticarette azalmalara neden olabileceği düşünülmektedir. Gıda sanayinde
hammadde fiyatlarının artması, finans sıkıntısının başlaması, yüksek fiyatların tüketiciye
yansıması, sermaye hareketlerinin daralması, küçülen Gayri Safi Yurt Đçi Hasıla (GSYĐH)
nedeniyle tarım ve gıda ürünlerine talebin düşmesi, kredi kaynaklarına erişimde yaşanan
güçlükler, kapanan işletmeler ve doğal sonuç olarak işsizlik ekonomik krizin yansımalarıdır.
Özellikle 2006 yılından bu yana gıda sektörü istihdamında %50’ye yaklaşan büyük
bir gerileme vardır. 2007 yılında kayıtlı 1.184 üretici işyerini kapatmıştır. Yine aynı dönemde
gıda ve içecek sanayi kapasite kullanım oranlarının Ağustos 2008’den itibaren düşmeye
başladığı ve yıl sonunda %68’e kadar gerilediği görülmektedir. Kapasite kullanımındaki
düşüşte, içi piyasada yaşanan talep daralmasının da etkisi olmuştur. Ancak aynı dönemde
ihraç pazarlarında küresel kriz nedeniyle yaşanan ekonomik küçülmeler, küresel talepteki
artışı frenleyerek Kasım 2008 sonrasında ihracatta da düşüş yaşanmasına neden olmuştur
(Şahin, 2009).
693
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2009, dünya pazarlarının daraldığı, iç tüketimde de düşüşün yaşandığı bir yıl
olmuştur. 2009 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz nedeniyle Türkiye’de
GSYĐH’da (cari fiyatlarla) %0.4 gibi çok az bir büyüme gerçekleşirken, gıda sanayi krize
direnç göstererek %4 oranında daha yüksek bir oranlı büyümeyi başarabilmiştir. Ancak bu
direncin sektörün kendi iç dinamiklerinden ve gıdanın vazgeçilemez oluşundan
kaynaklandığı da vurgulanmaktadır. Ayrıca, 2009 verilerine göre, krizlere rağmen 4 büyük
üretim sektöründen biri olmuştur (Şahin, 2010).
Bu çalışmada 22 yıllık dönemde Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı kriz dönemleri de
dikkate alınarak gıda sanayinin üretim, talep, ihracat ve ithalat durumu incelenmiştir. Bu
amaçla trend analizleri yapılmış ve sonraki yıllarda sektörün durumunu ortaya koymak için
projeksiyonlara yer verilmiştir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalışmanın materyalini Devlet Planlama Teşkilatı’ndan elde edilen ikincil
nitelikteki veriler oluşturmuştur. Đncelenen dönem 1988-2009 yılları arasıdır. Gıda sanayi alt
sektörleri itibariyle talep, üretim ve dış ticarete ilişkin miktar serileri derlenmiş ve indeks
hesapları yapılmıştır. Đkincil kaynaklardan elde edilemeyen gıda sektörü toplam miktarları
araştırılar tarafından alt sektörlerdeki miktarlar toplanmak suretiyle hesap edilmiştir.
Çalışmada; gıda sanayi talep, üretim ve dış ticaret miktarlarında meydana gelen
değişimlerin yönünü belirlemek amacıyla trend analizi uygulanmıştır. Trend Analizlerinde
alternatif trend modelleri denenmiştir. Sektörler itibariyle yapılan trend analizlerinde bu
modellerden linear (doğrusal) ve exponential growth (üssel) trend modelleri seçilmiştir. Bu
modellerde MAPE, MAD ve MSD doğruluk kriterlerine göre değerleri en düşük çıkan ve söz
konusu eğilime uygun düşen matematiksel model tercih edilmiştir. Ayrıca; elde edilen
matematiksel model kullanılarak 2015 yılına ilişkin projeksiyonlar ortaya konulmuştur.
Ekonomi ve iş idaresi alanlarıyla ilgili değişkenlerde genellikle, sabit bir oranda artış
ya da azalış görülmez. Trend düzeyi etrafında, iki ile on yıl ya da daha fazla yıl zaman
aralıklarıyla, herhangi bir dönemde, artma ya da azalma şeklinde tekrarlanabilen değişmeler
gözlenir. Konjonktürel değişme adı verilen bu değişmelerin etkisini açıklayan bileşene
“konjonktürel bileşen” denir. Konjonktürel bileşenin tahminlenmesi için, serinin önce, trend
bileşeninden arındırılması gerekir.
Bu arındırma yt gözlem değerini tt tahmin değerlerine bölmek suretiyle yapılır.
yt' = tt * kt * rt olduğundan yt / tt = ( tt * kt * rt ) / tt = kt * rt
trend bileşeninden arındırılmış seri değerleri, bir başka ifadeyle Konjonktürel ve
Rassal bileşenlerin kt * rt tahminleri elde edilmiş olur. Yıl ya da daha uzun zaman
aralıklarıyla yapılan ölçümlerden meydana gelen zaman serilerinde Kt konjonktürel
bileşeninin, tahmin değeri kt genellikle Rt rassal bileşeninin tahmin değeri rt ile birlikte kt *
rt = yt / tt eşitliğiyle tahmin edilir. Tahmin edilmiş olan kt * rt tahminleri sanki, Kt
bileşeninin kt tahminiymiş gibi yorumlanırlar. kt * rt = 1 olduğunda zaman, serisinin t
dönemindeki gözlem değeri üzerinde konjonktürel etkinin görülmediği yorumu yapılır. kt * rt
> 1 ya da kt * rt < 1 olması durumlarında serinin t dönemindeki gözlem değeri üzerinde
konjonktürel etkinin olduğu yorumu yapılır. Birinci durumdaki etki, serinin trendin üzerinde
değer almasına, ikinci durumdaki etkiyse trendin altında değer almasına neden olur. Varolan
etkinin düzeyi kt * rt - 1 farkı alınarak belirlenir ve yorum kolaylığı sağlamak için bu fark
100 ile çarpılır (Durmuş, 2010).
Bu bağlamda; Türkiye’de gıda sanayinde; 1989, 1994, 1999, 2001 ve 2007 yıllarında
meydana gelen ekonomik krizlerle ilgili olarak konjonktürel etkinin varlığı incelenmeye
çalışılmıştır.
694
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
Gıda sanayinin alt sektörler itibariyle miktarında 1988-2009 yılları meydana gelen
değişim Çizelge 1’de sunulmuştur. Gıda sanayi toplam talep miktarında 1988 baz yılına göre
2009 yılında 1.66 kat, üretim miktarında ise 1,60 kat artış olduğu görülmektedir. Aynı
dönemde gıda sanayi dış ticareti toplamda incelendiğinde; ihracat miktarı 2.21 kat ve ithalat
miktarı ise 4.15 kat artış göstermiştir.
Çizelge 1. Türkiye’de gıda sanayinin alt sektörler itibariyle değişimi.
Alt
Sektörler
Mezbaha
Ürünleri
San.
Süt
ve
Mamulleri
San.
Su
Ürünleri
Mamulleri
San.
Tahıl ve
Nişasta
Mam.
San.
19881
20091
991.00
1823.79
952.00
2616.30
30.00
173.31
19764.00
29627.08
Đndeks
1.84 Kat
2.75 Kat
5.78 Kat
1.50 Kat
945.00
1445.43
950.00
2612.74
47.00
138.59
20116.00
29739.06
2
1988
20092
Đndeks
1.53 Kat
2.75 Kat
2.95 Kat
1.48 Kat
19883
20093
30.97
45.38
4.23
20.15
20.20
50.99
436.00
993.78
Đndeks
1.47 Kat
4.76 Kat
2.52 Kat
2.28 Kat
19884
20094
Đndeks
89.76
435.17
4.85 Kat
6.82
22.03
3.23 Kat
2.10
105.81
50.39 Kat
91.11
716.06
7.86 Kat
Meyve
ve
Sebze
Đşleme
San.
428.00
829.53
1.94
Kat
1019.00
1760.97
1.73
Kat
560.16
937.51
1.67
Kat
1.40
-
ŞekerŞeker
Mamulleri
ve
Diğ.
San.
1975.00
6534.00
5423.87
10367.25
Bitkisel
Yağ
San.
Yem
San.
Gıda
Sanayi
Toplamı
4103.00
7457.65
34777.00
57674.04
2.75 Kat
1.59 Kat
1.82 Kat
1.66 Kat
2067.00
4082.59
6494.00
10648.20
4111.00
7424.33
35749.00
57186.73
1.98 Kat
1.64 Kat
1.81 Kat
1.60 Kat
176.27
284.46
77.98
877.92
3.43
3.45
1309.24
2898.21
1.61 Kat
11.26 Kat
%0,58
2.21 Kat
479.54
1612.61
3.36 Kat
18.22
64.33
3.53 Kat
4.50
58.53
13.04 Kat
693.45
2877.69
4.15 Kat
(1=Talep Miktarı, 2=Üretim Miktarı, 3=Đhracat Miktarı, 4=Đthalat Miktarı; Bin Ton)
Kaynak: Anonim, Çeşitli Yıllar. DPT, Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler, Destek Çalışmaları, Ankara.
Gıda sanayi alt sektörler itibariyle incelendiğinde ise; talep ve üretim miktarında en
belirgin artış 1988 baz yılına göre 2009 yılında sırasıyla 5.78 kat ve 2.95 kat ile su ürünleri
mamulleri sanayinde olurken, ihracat miktarında 11.26 kat artış ile şeker-şeker mamulleri ve
diğer sanayi, ithalat miktarında 50.39 kat artış ile su ürünleri mamulleri sanayi ilk sırada yer
almaktadır. Aynı şekilde, talep miktarında en düşük artışlar 1.50 kat ile tahıl ve nişasta
mamulleri sanayi ve 1.59 kat ile şeker-şeker mamulleri ve diğer sanayi gerçekleşmiştir.
Üretim miktarı incelendiğinde, en düşük artış 1.48 kat ile tahıl ve nişasta mamulleri sanayi ve
1.53 kat ile mezbaha ürünleri sanayinde olmuştur. Dış ticaret miktarları incelendiğinde ise,
ihracatta en düşük artış % 0.58 ile yem sanayi ve 1.47 kat ile mezbaha ürünleri sanayinde,
ithalatta ise en düşük artış 3.23 kat ile süt ve mamulleri sanayi ve 3.36 kat ile bitkisel yağ
sanayinde olduğu belirlenmiştir.
Gıda sanayi toplam talep, üretim ve dış ticaret miktarlarının Trend Analizlerinde
Linear (doğrusal) Trend Modeli tercih edilmiştir.
Gıda sanayi toplam talep miktarı için trend denklemi;
Yt = 34631.90 + 1047.37*t olarak belirlenmiştir.
Gıda sanayi toplam talep miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve
ortalama yıllık oransal değişim % 6.1 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin
yapılan projeksiyonla talep miktarının 63958.26 bin ton olacağı tahmin edilmiştir.
Gıda sanayi toplam üretim miktarı için trend denklemi;
Yt = 35351.80 + 992.498*t dir.
Gıda sanayi toplam üretim miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve
ortalama yıllık oransal değişim % 5.6 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin
yapılan projeksiyonla talep miktarının 63141.74 bin ton olacağı tahmin edilmiştir.
Gıda sanayi toplam ihracat miktarı için trend denklemi;
695
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Yt = 1533.98 + 62.0103*t ’dir.
Gıda sanayi toplam ihracat miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve
ortalama yıllık oransal değişim % 8.1 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin
yapılan projeksiyonla ihracat miktarının 3270.27 bin ton olacağı tahmin edilmiştir.
Gıda sanayi toplam ithalat miktarı için trend denklemi;
Yt = 1166.55 + 77.7791*t olarak bulunmuştur.
Gıda sanayi toplam ithalat miktarına ilişkin trend denkleminin eğimi pozitiftir ve
ortalama yıllık oransal değişim % 13.3 olarak hesap edilmiştir. Ayrıca 2015 yılına ilişkin
yapılan projeksiyonla ithalat miktarının 3344.36 bin ton olacağı tahmin edilmiştir.
Türkiye’de 1988-2009 döneminde gıda sanayinde talep, üretim ve dış ticaret miktarlarında
konjonktürün etkisi Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Türkiye’de gıda sanayinde talep, üretim ve dış ticaret miktarlarında konjonktürün
etkisi.
Yıllar
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005*
2006*
2007*
2008*
2009*
Gıda Sanayi Talep Toplamı
yt
tt
kk * rt
34777.00
35679.27
0.974
35805.00
36726.64
0.974
38021.00
37774.01
1.006
38441.00
38821.38
0.990
40132.00
39868.75
1.006
42730.00
40916.12
1.044
40604.20
41963.49
0.967
41968.00
43010.86
0.975
43715.30
44058.23
0.992
46863.60
45105.60
1.038
49043.00
46152.97
1.062
47956.00
47200.34
1.016
51368.00
48247.71
1.064
45950.00
49295.08
0.932
49531.00
50342.45
0.983
49496.00
51389.82
0.963
52588.00
52437.19
1.002
53484.56
53484.56
1.000
54531.93
54531.93
1.000
55579.30
55579.30
1.000
56626.67
56626.67
1.000
57674.04
57674.04
1.000
Gıda Sanayi Üretim Toplamı
yt
tt
k k * rt
35749.00
36344.30
0.983
36390.00
37336.80
0.975
38510.00
38329.29
1.004
39773.00
39321.79
1.011
41218.00
40314.29
1.022
42875.00
41306.79
1.038
40890.90
42299.29
0.967
38053.00
43291.78
0.879
44285.00
44284.28
1.000
48687.40
45276.78
1.075
50195.00
46269.28
1.085
48061.00
47261.78
1.017
51105.00
48254.27
1.059
45767.00
49246.77
0.929
49030.00
50239.27
0.976
49722.00
51231.77
0.971
52521.00
52224.27
1.006
53216.76
53216.76
1.000
54209.26
54209.26
1.000
55201.76
55201.76
1.000
56194.24
56194.26
1.000
57186.76
57186.76
1.000
Gıda Sanayi Đhracat Toplamı
yt
tt
kk * rt
1309.24 1595.99
0.820
1183.07 1658.00
0.714
1146.26 1720.01
0.666
1990.40 1782.02
1.117
2085.20 1844.03
1.131
2125.70 1906.07
1.115
2545.00 1968.05
1.293
2361.00 2030.06
1.163
2310.30 2092.07
1.104
2929.90 2154.08
1.360
2402.00 2216.09
1.084
1918.90 2278.10
0.842
2031.40 2340.11
0.868
2282.00 2402.12
0.950
1502.70 2464.13
0.610
2525.00 2526.14
0.999
2917.10 2588.16
1.127
2650.17 2650.17
1.000
2712.18 2712.18
1.000
2774.19 2774.19
1.000
2836.20 2836.20
1.000
2898.21 2898.21
1.000
Gıda Sanayi Đthalat Toplamı
yt
tt
kk * rt
693.45
1244.33 0.557
1042.93 1322.11 0.789
1957.73 1399.89 1.398
1387.20 1477.67 0.939
1688.10 1555.45 1.085
1830.40 1633.22 1.121
1516.10 1711.00 0.886
2332.00 1788.78 1.304
2422.90 1866.56 1.298
2004.70 1944.55 1.031
1824.80 2022.12 0.902
1849.80 2099.90 0.881
2241.10 2177.68 1.029
1562.50 2255.46 0.693
1844.30 2333.24 0.790
2442.30 2411.02 1.013
3091.20 2488.79 1.242
2566.57 2566.57 1.000
2644.35 2644.35 1.000
2722.13 2722.13 1.000
2799.91 2799.91 1.000
2877.69 2877.69 1.000
*Projeksiyon Değerleri
Çizelge 2’den de görülebileceği gibi, gıda sanayi talep ve üretim miktarları
konjonktüründe önemli bir dalgalanma görülmemiştir. Ancak gıda sanayi ihracat ve ithalat
miktarları konjonktüründe dalgalanmaların olduğu gözlenmiştir. Özellikle kriz yılları dikkate
alındığında talep ve üretim miktarındaki konjonktür artan miktara rağmen azalma
göstermiştir. Đhracat miktarında konjonktürdeki en yüksek artış oranı yaklaşık %18 ile 19931994 yılları arasındadır. 1998’den 1999 yılına geçerken azalan ihracat miktarından etkilenen
konjonktür %24 oranında bir azalma göstermiştir. Gıda sanayi ithalat miktarları konjonktür
değerleri 0.557 ile 1.398 arasında değişmekte olup, kriz dönemlerinde normalin altında
seyretmiştir. 2000-2001 yılları arasında ithalat miktarı konjonktüründe en düşük azalma
oranına %34’e ulaşılmıştır. Bu yıllar arasında ithalat miktarında da konjonktür
dalgalanmasına paralel bir azalma söz konusudur. Gıda sanayi toplam talep ve üretim
miktarları konjonktür değerleri kriz yıllarında 1999 yılında normalin üstünde; 1989, 1994,
2001 yıllarında normalin altında seyretmiştir. Đhracat miktarları konjonktür değerleri 1994
yılında normalin üstünde diğer yıllar normalin altındadır. Đthalat miktarları konjonktür
değerleri ise, tüm kriz dönemlerinde ithalat artmasına rağmen normalin altında kalmıştır.
696
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Gıda sanayinin alt sektörleri itibariyle de trend analizi ve buna bağlı olarak
projeksiyonlar (2015) yapılmış ve bilgiler Çizelge 3’de sunulmuştur.
Çizelge 3. Türkiye’de gıda sanayinin alt sektörler itibariyle talep, üretim ve dış ticaret miktarlarına
ilişkin trend denklemleri, yıllık oransal değişim ve projeksiyonları (bin ton).
TALEP MĐKTARI
Alt Sektörler
Mezbaha Ürünleri Sanayi
Süt ve Mamulleri Sanayi
Su Ürünleri Mamulleri Sanayi
Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi
Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi
Bitkisel Yağ Sanayi
Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi
Yem Sanayi
Alt Sektörler
Mezbaha Ürünleri Sanayi
Süt ve Mamulleri Sanayi
Su Ürünleri Mamulleri Sanayi
Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi
Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi
Bitkisel Yağ Sanayi
Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi
Yem Sanayi
Alt Sektörler
Mezbaha Ürünleri Sanayi
Süt ve Mamulleri Sanayi
Su Ürünleri Mamulleri Sanayi
Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi
Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi
Bitkisel Yağ Sanayi
Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi
Yem Sanayi
Alt Sektörler
Mezbaha Ürünleri Sanayi
Süt ve Mamulleri Sanayi
Su Ürünleri Mamulleri Sanayi
Tahıl ve Nişasta Mamulleri Sanayi
Meyve ve Sebze Đşleme Sanayi
Bitkisel Yağ Sanayi
Şeker-Şeker Mamulleri ve Diğer Sanayi
Yem Sanayi
Trend Denklemleri
Yt = 1166.55 + 77.7791*t
Yt = 910.468*(1.04915**t)
Yt = 26.7981 + 6.65966*t
Yt = 19616.20 + 455.040*t
Yt = 466.883*(1.02647**t)
Yt = 1815.08 + 164.036*t
Yt = 7352.83 + 137.019*t
Yt = 3713.72*(1.03220**t)
ÜRETĐM MĐKTARI
Yt = 877.958*(1.02292**t)
Yt = 901.795*(1.04954**t)
Yt = 20.8514*(1.08991**t)
Yt = 19630.70 + 459.472*t
Yt = 1121.87 + 29.1615*t
Yt = 1922.07 + 98.2055*t
Yt = 7420.76 + 146.677*t
Yt = 3722.41*(1.03188**t)
ĐHRACAT MĐKTARI
Yt = 12.2638*(1.06128**t)
Yt = 2.29234*(1.10384**t)
Yt = 7.80341*(1.08907**t)
Yt = 359.059*(1.04736**t)
Yt = 642.567 + 13.4064*t
Yt = 280.640 + 0.173727*t
Yt = 119.624*(1.09483**t)
Yt = 5.36234*(0.980174**t)
ĐTHALAT MĐKTARI
Yt = 139.588 + 13.4355*t
Yt = 9.6617*(1.03815**t)
Yt = 18.8981 + 3.95056*t
Yt = 132.252*(1.07980**t)
Yt = 683.870 + 42.2153*t
Yt = 43.4699*(1.01798**t)
Yt = 2.76490*(1.14884**t)
Yıllık Oransal
Değişim
Projeksiyon
(2015 Yılı)
% 7.9
% 4.9
% 49.7
% 4.6
% 2.6
% 18.17
% 3.73
% 3.2
2055.12
3489.13
213.27
32357.32
970.29
6408.09
11189.36
9019.80
% 2.3
% 4.9
% 8.9
% 4.78
% 5.2
% 10.2
% 3.9
% 3.2
1655.92
3494.84
232.31
32495.92
1938.39
4671.82
11527.72
8962.76
% 6. 1
% 10.4
% 8.9
% 4.7
% 4.2
% 0.1
% 9.5
% -2.0
64.84
36.45
85.08
1311.76
1017.95
285.50
1511.91
3.06
% 19.3
% 3.8
% 41.8
% 7.9
% 12.4
% 1.8
% 14.9
515.78
27.58
129.51
1135.05
1865.90
71.60
134.57
Gıda sanayi alt sektörler itibariyle incelendiğinde, alt sektörler talep miktarı için %
49.7 ile su ürünleri mamulleri sanayi, üretim miktarı için % 10.2 ile bitkisel yağ sanayi,
ihracat miktarı için %10.4 ile süt ve mamulleri sanayi ve ithalatta % 41.8 ile su ürünleri
mamulleri sanayi yıllık oransal değişimin en yüksek olduğu sektör durumundadırlar. Yıllık
oransal değişim sadece yem sanayi ihracat miktarında % -2.0 ile azalma göstermiştir. Alt
sektörler itibariyle; yapılan projeksiyonlarda, baz yıla göre (1988) artış hızı en yüksek olan
sektörler itibariyle 2015 yılında talep ve üretim miktarı için su ürünleri sanayinin sırasıyla
213.27 bin ton ve 232.31 bin ton, ihracat miktarı için şeker-şeker mamulleri ve diğer
sanayinin 1511.91 ve ithalat miktarı için su ürünleri sanayinin 129.51 bin ton olacağı tahmin
edilmiştir.
4. SONUÇ
Gıda sanayi, Türkiye ekonomisinin ve kırsal kalkınmanın önemli bir halkasıdır. Gıda
sanayi, girdilerin büyük bir bölümünü ülke içi üretimden sağlaması nedeniyle ulusal ekonomi
697
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
içerisinde karşılaştırmalı üstünlük gösteren ve ihracat potansiyeli yüksek olan sektörlerin
başında gelmektedir. Gıda sanayinde, rekabet gücünün ve verimlilik düzeyinin yükselmesi,
araştırma-geliştirme yapılmasına bağlı görülmektedir. Gıda sanayi gerek kendi dışından
gerekse kendi içinden kaynaklanan sorunları çözdüğü oranda kriz ortamında dahi rekabet
gücünü koruyabilecek ve hatta artırabilecektir. Bu nedenle, gıda sanayinde sürdürülebilir
gelişmeyi sağlamak için “erişilebilir”, “uygun fiyatlı” ve “güvenilir gıda” faktörleri dikkate
alınmalıdır. Tarım gıda sanayi entegrasyonu tam olarak sağlanmalıdır. Gıda sektöründe
faaliyet gösteren firmalarda sürdürülebilir üretimin sağlanabilmesi için teşvik ve yatırımlar
artırılmalı, dış ticarette sorunlar yaşamamak için güvenilirliğe önem verilmelidir.
KAYNAKLAR
Anonim, Çeşitli Yıllar. DPT, Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler, Destek Çalışmaları,
Ankara.
Anonim, 2005. http://www.gidamo.org.tr/GIDA%20 SANAYII_rapor.pdf.
ATO, 2010. Krizler Tarihi Raporu.
(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=276&l=1, 22.6.2010)
Azis, I.J., 2010. Predicting a recovery date from the economic crisis of 2008. Socio-Economic
Planning Sciences. 44 (2010), 122-129.
Durmuş, A. 2010. Zaman Serisi Çözümlemesi, Sakarya.
(http://web.sakarya.edu.tr/~adurmus/statistik/acikogretim/unite14.pdf, 30.06.2010)
Ikome, F. 2008. The Social and economic consequences of the global financial crisis on the developing
countries and emerging economies: A focus on Africa. Paper prepared for presentation at the
‘‘InWent-DIE Dialogue on the Effects of the Global Financial Crisis on Developing
Countries and Emerging Markets’’, Berlin, 11 December.
www.gc21.de/ ibt/en/ilt/ibt/programme/megacities/media/gfc_ikome. pdf.
Küçükkiremitçi, O., Genç, Ö., Şimşek, M., Karaca, M.E., Eşiyok, B.A., 2008. Küresel Mali Kriz ve
Reel Sektöre Muhtemel Etkileri, Türkiye Kalkınma Bankası AŞ, Ekonomik ve Sosyal
Araştırmalar Müdürlüğü, Ankara.
Nanto, D. K. 2008. The U.S. financial crisis: The global dimensions with implications for U.S. policy.
CRS Report for Congress, Order Code RL34742, 25/11/2008.
Schneider, F., Kallis, G., Martinez-Alier, J., 2010. Crisis or opportunity? Economic degrowth for
social equity and ecological sustainability. Introduction to this special issue. Journal of
Cleaner Production, 18 (2010) 511–518.
Şahin, A., 2009. Türk Gıda ve Đçecek Sektörü 2008 Envanteri, Türkiye Gıda ve Đçecek Sanayi
Dernekleri Federasyonu, Ankara.
(http://www.tgdf.org.tr/turkce/ekler/envanter2008.pdf, 28.06.2010)
Şahin, A., 2010. Türk Gıda ve Đçecek Sektörü 2009 Envanteri, Türkiye Gıda ve Đçecek Sanayi
Dernekleri Federasyonu, Ankara.
(http://www.tgdf.org.tr/turkce/2009envanter/2009envanter.pdf, 05.07.2010)
TÜĐK, 2007. Harcama Türlerine göre Hanehalkı Bütçe Anketi Tüketim Harcaması Sonuçları, Türkiye,
Ankara.
(http://www.tuik.gov.tr/., 28.06.2010)
Uysal, Y., 2009. Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye’de Tarım ve Gıda Sektörüne Etkileri, EBSO, 16
Ekim 2009.
Ünal, A. ve Kaya, H. 2009. Küresel Kriz ve Türkiye. Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi,
Đstanbul.
http://www.ekopolitik.org.
Zandi, M. 2008. The economic outlook and stimulus options. Written Testimony before the U.S.
Senate Budget Committee, 19/11/2008.
(http://www.economy.com/mark-zandi/documents/Senate_Budget_Committee_11_19_08.pdf.)
698
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Türkiye’de Meyve Suyu Sanayinde Verimlilik ve Rekabet Gücünün Đncelenmesi
Renan TUNALIOĞLU1 Göksel ARMAĞAN1
Cemâl ATICI1 Altuğ ÖZDEN1
Özet
Dünya’da ve Türkiye’de artan nüfus, taze yada işlenmiş gıda tüketimini artırmaktadır. Türkiye, sahip
olduğu ekolojik özellikleri nedeni ile meyve-sebze üretim potansiyeli açısından dünyanın önemli
ülkelerinden biridir. Meyve ve sebze üretimi bir yandan taze olarak değerlendirilir iken bir yandan da
meyve suyu işleme sanayine hammadde sağlamaktadır. Diğer yandan meyve suyu sanayi hem ülke
ekonomisine katma değer sağlayan, hem de tüketicilerin sağlıklı beslenme şansını arttıran bir
sektördür.
Bu araştırmada, Türkiye’de meyve suyu firmalarının verimlilikleri Toplam Faktör Verimliliğindeki
(TFV) değişme ve firmaların etkinlikleri hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Türkiye’de meyve suyu
sanayinin teknik etkinlik bakımından en iyi üretim sınırına sahip olduğu fakat yeterli miktar ve
kalitede işlemeye uygun hammadde temininde güçlükler olduğu tespit edilmiştir. Đncelenen 1999-2008
döneminde meyve suyu işletmelerinde bölgelerin ortalama yıllık teknolojik değişme endeksi, 1.095 ve
toplam faktör verimliliğindeki değişme endeksi 1.058 olarak ölçülmüştür. Bir başka ifadeyle,
incelenen dönemde meyve suyu sanayinin teknolojik gelişmede ve toplam faktör verimliliğinde artış
olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda meyve suyu sanayinde sektörel dış ticaret şirketlerinin (SDTŞ)
oluşturulması ve konunun sözleşmeli tarım modeli içerinde değerlendirilmesi önerilmiştir.
Diğer yandan meyve suyu sektörünün dış piyasada rekabet gücü, Açıklanmış Karşılaştırmalı
Üstünlükler (AKÜ) ve Karşılaştırmalı Đhracat Performans (KĐP) yöntemleri ile belirlenmeye
çalışılmıştır. Türkiye’nin diğer ihracatçı ülkelerin meyve sepetinde bulunmayan ürünlerin
geliştirilmesi, hâlihazırdaki ürün çeşitliliğini artırarak ve pazar araştırmaları yapılarak ticaret hacminin
geliştirmesi önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Meyve Suyu, Verimlilik, Dış Satım, Rekabet Gücü, Türkiye
Determining The Productivity and Competitiveness Of Fruit Juice Sector In Turkey
Abstract
Growing population in the world and in Turkey leads to increase in the consumption of fresh or
processed foods. In that sense, Turkey, due to its unique agricultural and ecological potential, is one of
the most important countries in the world in terms of production of the fruits and vegetables.
In Turkey, the fruits are utilized as both processed and unprocessed food consumption. Thus, this
sector both increases the value added of production and provides healthier food for people.
According to the results of this study, it was found that there have been some problems in obtaining the
sufficient and high quality raw material for food processing. It is thought that contract farming can
help to solve this problem.
On the other hand, it was found that the fruit juice sector has the highest production level in terms of
utilizing the technical efficiency. In the period of study (1999-2008), the average annual technological
change index was found as 1.095 and total factor productivity as 1.058. In other words, an increase
was observed in both technological change and total factor productivity.
In addition, it is a fact that Turkey needs to compete with many other countries in fruit juice export.
When the comparative advantages of some partner countries are considered, it is essential that Turkey
improve and design the new products and conduct marketing research to increase its export potential.
Key Words: Fruit Juice, Fruit Juice Companies, Productivity, Competitiveness, Turkey
1. GĐRĐŞ
Türkiye’de ekolojisi nedeniyle taze meyve ve sebze üretimine oldukça uygun bir ülkedir.
Meyve ve sebzeler üretildikten sonra her zaman doğrudan tüketilemedikleri için tarımsal gıda sanayine
hammadde sağlamaktadırlar. Bu sanayilerden biride meyve suyu sanayidir.
1
Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
699
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de meyve suyuna işlenen başlıca meyve/sebzeler; elma, kayısı (zerdali dahil), şeftali,
vişne, portakal, üzüm, nar’dır. Bu yedi meyvenin 2000 yılındaki üretim miktarları 8,2 ton iken, 2007
yılında yaklaşık 8,9 ton, 2008 yılında ise 9 tona ulaşmıştır. 2000 – 2008 yılları arasındaki artış %9,1
iken önceki yıla göre artış %1,2’dir.
Türkiye dünya meyve suyu ihracatı içerisinde önemli bir paya sahip olmamakla birlikte,
teknolojinin ve sanayinin geliştiği son yıllarda artmıştır. 2000 yılından 2008 yılına Türkiye’nin meyve
suyu ihracatı miktar olarak, %26 artarak 52,3 bin tondan 66 bin tona çıkmıştır (2006 yılında 80 bin
tona ulaşmıştır). Değer olarak ise 3 kat artış göstermiş ve 42,1 milyon dolardan 131,1 milyon dolara
yükselmiştir. Ancak 2007’ye göre 2008 yılında, ihracatta hem değer hem de miktar olarak % 18
azalma görülmektedir. Bu yaşanan ekonomik durgunluğun doğal bir sonucu olup, dünya’da benzer
şekilde gerçekleşmiştir (MEYED,2008).
Diğer yandan Türkiye’nin meyve suyu ithalatı 2000 yılından 2008 yılına miktar olarak 3,3 bin
tondan 16,6 tona ulaşmıştır. Değer olarak ise 4,2 milyon dolardan 36,7 milyon dolara çıkmıştır.
Đthalatta 2007’ye göre 2008 yılında, miktar olarak %11’lik düşüş, değer olarak ise %6’lık artış
gözlenmiştir. Đthalatta, 2000 – 2007 yılları arasında hem değer hem de miktar bakımından büyüme söz
konusudur (Akdağ ve Budaklıoğlu, 2008).
Türkiye’de, araştırmanın yapıldığı dönemde meyve suyu sektöründeki aktif firma sayısı
34’tür ve bu firmalar toplam 737 200 ton meyveyi meyve suyuna işleyerek, 207 000 ton ara ürün elde
etmişlerdir. Türkiye meyve üretimi açısından gerekli potansiyele sahip olmasına rağmen, meyve suyu
ihracatı hak edilen bir konumda değildir. Bu nedenle bir yandan Türkiye’nin meyve suyu ihracatının
arttırılması için dünya ekonomisinde değişen üretim teknolojisi ve rekabet koşullarının dikkatle
izlemesi bir yandan da sektörün en büyük sorunları arasında yer alan yeterli ve sürekli hammadde
temini konusundaki bazı somut yaklaşımlarda bulunulması gerekmektedir
Bu araştırma Türkiye’deki meyve suyu firmalarının verimlilikleri ve etkinlikleri yanında dış
pazardaki rekabet gücünü inceleyen bir çalışma olması açısından önem taşımaktadır. Türkiye
meyve suyu sanayinin son on yıldan bu yana geliştiği fakat bu gelişmenin Türkiye’nin
mevcut meyve üretim potansiyeli dikkate alındığında yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu
potansiyelin değerlendirilerek işletmelerin verimliliklerinin ve ihracatın artırılması için
benzer araştırmaların yapılması önemlidir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1.Materyal
Araştırmanın birinci bölümünde materyali, 1999-2008 yıllarına ait TÜĐK sanayi, üretim,
eğilim ve istihdam istatistikleri oluşturmuş, sektöre ait toplam faktör verimliliği (TFV) gelişimi ve
etkinlik değeri değişimleri makro verilerle hesaplanmıştır.
Girdi olarak brüt üretim değeri (BÜD), çıktı olarak ise işgücü, hammadde ve enerji verileri
alınmıştır. Bu veriler 1997 yılı baz olarak alınmış ve endekslenmiş değerlerdir. Sektörlere ait teknik
etkinlik, teknik etkinlik değişimi, saf etkinlik değişimi, ölçek etkinliği değişimi ve teknoloji değişimi
değerlerinin hesaplanmasında DEAP 2.1 bilgisayar programı kullanılmıştır.
Araştırmanın diğer materyalini Türkiye’nin meyve suyu sektörünün rekabet durumunu
incelemek üzere Đhracat Benzerlik Đndeksi (ĐBĐ) ve Açıklanabilir Karşılaştırmalı Üstünlükler Đndeksi
(AKÜ) hesaplamalarının yapılması için kullanılan Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri
oluşturmuştur.
2.2. Metod
2.2.1. Veri Zarflama Analizi (VZA) ve Malmquist Verimlilik Đndeksi Metotları
Meyve suyu sektörü, imalat sanayi içerisinde yer alan gıda sanayinin alt dallarından birisidir.
Bu sektördeki toplam faktör verimliliğindeki (TFV) gelişmeyi belirlerken sektörün içerisinde yer aldığı
gıda ve imalat sanayine ait TFV gelişimlerine de yer verilmiştir.
Bahsi geçen bu sektörlerin performansları belirlenirken, Veri Zarflama Analizi (VZA) ve
Malmquist verimlilik indeksi metotları kullanılmıştır. Malmquist verimlilik indeksi, bölgelere ait her
bir veri noktasının ortak teknolojiye göre nispi uzaklıklarının oranlarını hesaplayarak iki veri noktası
arasındaki toplam faktör verimliliğindeki değişmeyi ölçmektedir. Uzaklık fonksiyonları, hem girdi
tabanlı (input-oriented) hem de çıktı tabanlı (output-oriented) uzaklık fonksiyonları olarak ele
alınabilir. Girdi tabanlı uzaklık fonksiyonu, çıktı vektörü veriyken, girdi vektörünün minimum oransal
700
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
daralmasını dikkate alan üretim teknolojisini ifade eder. Çıktı tabanlı uzaklık fonksiyonu ise, girdi
vektörü veriyken, çıktı vektörünün maksimum oransal artışını dikkate alır.
Uzaklık fonksiyonu, girdi vektörü veri iken, çıktı vektöründeki maksimum oransal artışın tersi
olarak tanımlanabilir. Eğer (Xt, Yt) verileri t dönemi üretim sınırının üzerinde ise uzaklık D0t(Xt,Yt) =
1 olur ve Fare’in ifadesiyle üretim için tam etkinlik söz konusu olur. Eğer D0t(Xt, Yt) ≤ 1 ise üretimin
t döneminde etkin olmadığına karar verilir. Uzaklık fonksiyonu farklı dönemlerdeki teknik etkinliği ve
etkinlikteki değişimi de ölçer. (t+1) dönemi için uzaklık fonksiyonu şu şekilde yazılabilir: (Farrel ve
diğ., 1994)
[
D0t ( x t +1 , y t +1 ) = min Φ : ( x t +1 , y t +1 / Φ ) ∈ R t
]
Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında xt+1 veri girdi seti ile yt+1 çıktısında ortaya çıkacak
maksimum oransal değişmeyi ölçer. Benzer şekilde, t+1 dönemi için de karma uzaklık fonksiyonu,
D1t+1(Xt, Yt) , ifade edilebilir. Bu fonksiyon ise t+1 teknolojisine nispeten veri xt girdi seti ile yt
çıktısında ortaya çıkacak maksimum oransal değişmeyi ölçer.
M 0t =
D0t ( x t +1 , y t +1 )
D0t ( x t , y t )
Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında, t+1 döneminden t dönemine olan teknik etkinlikteki
değişmeden kaynaklanan verimlilik değişmelerini ölçer. Öte yandan, t+1 döneminden t dönemine olan
teknik etkinlik değişmeleri, t+1 dönemi teknolojisi altında da ölçülebilir. Malmquist verimlilik endeksi
bu durumda şöyle yazılabilir.
M 1t +1 =
D1t +1 ( x t +1 , y t +1 )
D1t +1 ( x t , y t )
Etkinlikteki değişim; (t+1) dönemindeki teknik etkinliğin, (t) dönemindeki teknik etkinliğe
olan oranıdır. Köşeli parentez içinde yer alan iki oranın geometrik ortalaması, iki dönem arasındaki
teknolojide (xt+1 ve xt) meydana gelen değişmeyi açıklar.
EfficiencyChance( EC ) =
D1t +1 ( y t +1 , x t +1 )
D0t ( y t , x t )
1
 D t ( y t +1 , x t +1 ) D t ( y t , x t )  2
Tech.Change(TC ) = ( t 0+1 t +1 t +1 )( t 0+1 t t 
 D1 ( y , x ) D1 ( y , x ) 
Toplam faktör verimliliğindeki değişme teknik etkinlikteki değişme ile teknolojik
değişmenin çarpımı (Mot,t+1 = EDxTED) olarak ifade edilmektedir (Mahadevan, 2002).
Burada, M0 endeksinin 1'den büyük olması, toplam faktör verimliliğinin (t) döneminden
(t+1) dönemine arttığını veya iyileştiğini, bu değerin 1'den küçük olması, toplam faktör
verimliliğinin (t) döneminden (t+1) dönemine azaldığını gösterir. Malmquist toplam faktör
verimliliği endeksinin (M0) hesaplanmasında gerekli olan uzaklık fonksiyonlarını tahmin
etmek için kullanılan en popüler metot VZA’dır. VZA matematiksel doğrusal programlama
problemini kullanan parametrik olmayan bir metottur. VZA veri merkezine en iyi uyumu
sağlayacak regresyon düzlemi yerine, üretim teknolojisi üzerine herhangi bir sınırlama
koymaksızın gözlemlenen uç verileri kavrayacak doğrusal kısmi bir yüzeyin veya en iyi
üretim sınırının (üretim eğrisini) oluşturulmasını hedefleyen bir metodolojidir (Charnes et al.,
1978).
2.2.2. AKÜ ve KĐP Đndeksleri
Türkiye’nin meyve suyu sektörünün rekabet durumunu incelemek için dünyadaki önemli ihracatçı
ülkeler ve Türkiye’nin bu alandaki önemli pazarları dikkate alınarak seçilen ülkelerle ihracat benzerlik
indeksi ve açıklanabilir karşılaştırmalı üstünlükler indeksi (AKÜ) kullanılmıştır.
701
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Đhracat Benzerlik Đndeksi belirli bir pazara yönelik ihracat yapan ülkelerin benzerlik
durumlarını karşılaştırmaktadır. Bu indekste değerin sıfır olması hiç benzerliğin olmadığını gösterir.
Bu indeks şu şekilde hesaplanmaktadır,
ESI = [
∑ min( x (ac), x (bc)) * 100]
i
(1)
i
Burada xi(ac) a ülkesinin c pazarına yaptığı mal grubundaki ihracatın ilgili ülkeye yaptığı
toplam ihracat içersisindeki payını xi(bc) ise b ülkesinin c pazarına yaptığı ilgili mal grubundaki
ihracatın ilgili pazara yaptığı toplam ihracat içerisindeki payını gösterir.
Diğer yandan AKÜ indeksi ise bir mal grubunda iki ya da daha fazla ülkenin belirli bir pazara
yönelik olarak yaptıkları ticaretlerinde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olup olmadıklarının
belirlemektedir. Bu indeksin sıfırdan büyük çıkması, ilgili mal ya da sektörde oransal olarak
karşılaştırılan diğer ülkeye göre daha fazla ihracat yapıldığını göstermekte ve ilgili ürün grubunda
karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olunduğu anlamına gelmektedir.
AKÜ − Vollrath = ln{( X Ai / X Aw ) /( X Bi / X Bw )}
(2)
Burada:
XAi= Türkiye’nin dünyaya meyve suyu ihracatı
XAw= Türkiye’nin dünyaya toplam tarımsal ürün ihracatı
XBi= Karşılaştırılan ülkenin dünyaya meyve suyu ihracatı
XBw= Karşılaştırılan ülkenin dünyaya toplam tarımsal ürün ihracatı ifade etmektedir (Akgüngör, 2001;
Yılmaz, 2003)
3. BULGULAR ve TARTIŞMA
3.1. Meyve Suyu Firmalarının Etkinlik ve Verimlilikleri
1999-2008 yılları arasında TFV ve bileşenlerindeki sektörel bazda değişim Çizelge 1’de
görülmektedir. Çizelge’de etkinlikteki yıllık ortalama değişme endeksi 0,966’dır. Diğer taraftan,
sektörler tek tek ele alındığında imalat ve gıda sanayinin teknik etkinlik (TED) endeksinin 1’den küçük
olduğu görülmektedir. TED endeksinin 1’den küçük olması ilgili sektörlerin, referans sektör olan
meyve suyu sektörü tarafından tayin edilen en iyi üretim sınırını yakalamada (catch-up) başarılı
olamadıklarını göstermektedir. Bu durumda meyve suyu sanayi teknik etkinlik bakımından en iyi
üretim sınırına sahip sektördür. 1999-2008 döneminde bölgelerin ortalama yıllık teknolojik değişme
endeksi 1.095 ve toplam faktör verimliliğindeki değişme endeksi ise 1.058 olarak ölçülmüştür. Diğer
bir ifadeyle, ilgili dönemde teknolojik gelişmede ve toplam faktör verimliliğinde artış olmuştur. Genel
olarak TFVD’deki gelişmenin teknolojideki iyi yönlü gelişmeden kaynaklandığını ifade etmek
mümkündür. Meyve suyu sanayinde görüldüğü üzere TFVD’deki gelişme tamamen teknoloji
kaynaklıdır.
Çizelge 1: TFV ve Bileşenlerindeki Değişme (Sektörler Bazında)
Đmalat
Gıda
Meyve Suyu
Geo. Ort.
Kaynak: Orijinal hesaplamalar.
TED
0,957
0,943
1,000
0,966
TD
1,093
1,092
1,100
1,095
SED
1,000
1,000
1,000
1,000
ÖED
0,957
0,943
1,000
0,966
TFVD
1,046
1,029
1,100
1,058
1999-2008 yılları arasında TFV ve bileşenlerindeki yıllar bazındaki değişim Çizelge 2’de
görülmektedir. 1999-2008 yılları arasında teknik etkinlik değişimi 0,933’dür.
Çizelge 2: Meyve Suyu Sanayinde TFV ve Bileşenlerindeki Değişme (Yıllar Bazında)
TED
TD
SED
ÖED
0.991
0.994
1.000
0.991
2000
0.965
1.108
1.000
0.965
2001
1.044
1.028
1.000
1.044
2002
0.933
1.180
1.000
0.933
2003
0.968
1.094
1.000
0.968
2004
0.648
1.044
1.000
0.648
2005
1.292
1.382
1.000
1.292
2006
1.011
1.012
1.000
1.011
2007
0.963
1.058
1.000
0.963
2008
0.966
1.095
1.000
0.966
Geo. Ort.
Kaynak: Orijinal hesaplamalar.
702
TFVD
0.985
1.069
1.073
1.101
1.059
0.677
1.786
1.023
1.019
1.058
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Yıllar bazında teknik etkinlikte bir azalma meydana geldiği söylenebilir. TFVD’de ise bir
artış söz konusudur. Aynı şekilde TFVD’de meydana gelen artışın teknoloji kaynaklı olduğunu
söylemek mümkündür. TED’deki azalmanın ise ölçek etkinsizliğinden kaynaklandığı açıkça
görülmektedir.
3.2 Meyve Suyu Firmalarının Karşılaştırmalı Đhracat Performans ve Açıklanabilir
Karşılaştırmalı Üstünlükleri
Dünyada meyve suyu ticaretinde önemli yeri olan ülkeler Çizelge 3’de sunulmuştur.
Görüldüğü gibi başlıca ihracatçılar ABD, Hollanda, Almanya, Polonya, Đspanya ve S. Arabistan,
ithalatçılar ise ABD, Almanya, Hollanda, Đngiltere, Fransa ve Japonya’dır. Görüldüğü üzere ilk üç
ihracatçı aynı zamanda ithalatçıdır. Bu durum bize meyve suyu sektöründe endüstri içi ticaretin yaygın
olduğunu göstermektedir.
Çizelge 3. Dünya Meyve Suyu Ticaretinde Önemli Ülkeler, 2006
Đhracat
Đthalat
Ülke
Değer, 1000$
Ülke
Değer, 1000$
ABD
323374
ABD
269462
Hollanda
327077
Almanya
228200
Almanya
282186
Hollanda
217696
Polonya
149535
Đngiltere
189687
Đspanya
138107
Fransa
181324
S. Arabistan
131046
Japonya
174230
Đtalya
114779
Kanada
147402
Avusturya
92410
S. Arabistan
81063
Tayland
87456
Belçika
74473
Fransa
73044
Đtalya
72274
Çin
71104
Rusya
69502
Ekvator
64272
Avusturya
65279
Belçika
63629
Đspanya
49749
Brezilya
56854
BAE
38224
Şili
53204
Đsviçre
32530
Türkiye
48674
Kore
32002
Avustralya
45870
Đsveç
31934
Meksika
45223
Avustralya
31865
Güney Afrika
38520
Portekiz
28953
Danimarka
30646
Danimarka
28774
Kanada
28721
Đrlanda
28506
BAE
26003
Umman
28172
Đngiltere
25168
Yemen
26173
Singapur
24404
Kuveyt
23740
Đran
23902
Ukrayna
21719
El Salvador
22528
Polonya
19277
Arjantin
21531
Jamaika
17807
Kaynak: FAO, 2009
Türkiye’nin ve seçilmiş ülkelerin 2000-2006 dönemindeki meyve suyu ihracat ortalamaları
(FAO, 2009) alınarak hesaplanan Đhracat Benzerlik Đndeksi değerleri Çizelge 4’de sunulmuştur. Buna
göre Türkiye’nin meyve suyu ihracatında benzer ülkelerin başında Almanya, Arnavutluk, Avusturya,
Azerbaycan gelmektedir. Yunanistan, Yeni Zelanda, Suriye, Hindistan gibi ülkelerde ise bu sektörde
ihracat açısından fazla bir benzerlik bulunmamaktadır.
Türkiye’nin meyve suyu sektöründe karşılaştırmalı üstünlükleri ise Çizelge 4’de sunulmuştur.
Buna göre bu sektörde üstünlüğümüzün olduğu ülkelerin başında Fas, Finlandiya, Irak, Hindistan,
Tunus, Suriye, Yeni Zelanda, Yunanistan, Fransa, Brezilya ve Malezya gelmektedir. Polonya, Ekvator,
Trinidad Tobago, Azerbaycan, Suudi Arabistan gibi ülkelerle ise ihracatta göreli üstünlük
bulunmamaktadır.
703
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Türkiye dünyada ihracat açısından 16. sırada bulunmakta olup ithalatta ise önemli bir yeri
bulunmamaktadır. Türkiye’nin meyve suyu sektöründeki başlıca pazarları ise Almanya, Azerbaycan ve
Đngiltere’dir (Çizelge 5).
Çizelge 4. Türkiye’nin Meyve Suyu Đhracat Benzerlik ve AKÜ Đndeksleri (2000-2006)
Benzerlik Đndeksi
ÜLKELER
Almanya
Arnavutluk
Avusturya
Azerbaycan
BAE
Ekvator
El Salvador
Güney Afrika Cum.
Đran
Đsrail
Mısır
Peru
Polonya
S. Arabistan
Şili
Tayland
Trinidad ve Tobago
Hollanda
Guatemala
Singapur
Đtalya
ABD
Kazakistan
Đspanya
Meksika
Cezayir
Portekiz
Kenya
Pakistan
Bulgaristan
Ukrayna
Danimarka
Çek Cumhuriyeti
Çin
Macaristan
Avustralya
Belçika
Rusya
Đsviçre
Đsveç
Romanya
Đrlanda
Kanada
Arjantin
Japonya
Đngiltere
Malezya
Brezilya
Fransa
Yunanistan
Yeni Zelanda
Suriye
Tunus
Hindistan
Irak
Finlandiya
Fas
Đndeks
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,49
0,46
0,46
0,45
0,43
0,40
0,38
0,37
0,36
0,34
0,34
0,32
0,30
0,29
0,28
0,26
0,23
0,23
0,22
0,20
0,18
0,16
0,15
0,15
0,14
0,13
0,12
0,12
0,12
0,12
0,11
0,10
0,10
0,09
0,09
0,08
0,07
0,06
0,06
0,05
0,00
AKÜ Đndeksi
ÜLKELER
Fas
Finlandiya
Irak
Hindistan
Tunus
Suriye
Yeni Zelanda
Yunanistan
Fransa
Brezilya
Malezya
Đngiltere
Japonya
Arjantin
Kanada
Đrlanda
Romanya
Đsveç
Đsviçre
Rusya
Belçika
Avustralya
Macaristan
Çin
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Ukrayna
Bulgaristan
Pakistan
Kenya
Portekiz
Cezayir
Meksika
Đspanya
Kazakistan
ABD
Đtalya
Singapur
Guatemala
Hollanda
Almanya
Peru
Mısır
Tayland
Đran
Đsrail
Arnavutluk
Şili
BAE
Avusturya
Güney Afrika Cum.
Polonya
Ekvator
Trinidad Ve Tobago
El Salvador
Azerbaycan
S. Arabistan
704
Đndeks
5,07
2,29
2,11
2,05
1,97
1,77
1,75
1,68
1,58
1,56
1,52
1,45
1,44
1,43
1,39
1,35
1,28
1,17
1,17
1,14
0,98
0,90
0,79
0,77
0,75
0,64
0,56
0,54
0,51
0,45
0,39
0,37
0,32
0,29
0,27
0,21
0,14
0,08
0,07
0,07
-0,02
-0,04
-0,11
-0,11
-0,21
-0,39
-0,49
-0,54
-0,73
-0,91
-0,92
-1,07
-1,39
-1,49
-1,65
-1,90
-3,00
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 5. Türkiye’nin Meyve Suyu Sektöründe Başlıca Đhracat Pazarları, 2005
Ülke
Almanya
Azerbaycan
Đngiltere
ABD
KKTC
Hollanda
Fransa
Polonya
Rusya
Libya
Danimarka
Avusturya
Gürcistan
Kanada
Kazakistan
Đsrail
Đsviçre
Avustralya
Belçika
Đsveç
Yunanistan
Đspanya
Đtalya
Japonya
Cezayir
Miktar (Ton)
5463
3836
2915
2547
1736
1402
800
756
678
508
500
418
414
363
305
291
289
257
192
190
161
133
98
82
76
Kaynak: FAO, 2009
4. SONUÇ
Verimlilik anlayışı, günümüzde insan refah ve mutluluğunu birbirine paralel olarak geliştiren,
iş ve teknolojiyi bir amaç değil araç olarak gören bir olgu olarak nitelendirilmektedir. Verimlilik,
toplam verimlilik anlayışı içinde çeşitli üretim ve çevre faktörleriyle teknolojik, ekonomik ve örgütsel
yeteneklerin bir bileşimi olarak tanımlanmakta ve özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin
gündeminde daha fazla yer almaktadır.
Diğer yandan günümüzde üretimlerin ihracata yönlendirilmesinde en önemli unsurlardan
birisi rekabet gücü kazanmaktır. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin rekabet gücü kazanmaları
için ilave araçlara ve hizmetlere ihtiyaç duyulmaktadır. Burada bahsedilen araç ve hizmetleri
sağlamada “örgütlenme kavramı” çözümleyici bir yol olarak ortaya çıkmaktadır.
Đşletmelerin ihracata yönlendirilmesinde literatürde Genel Ticaret Şirketleri, Đhracat Yönetim
Şirketleri, Dış Ticaret Sermaye Şirketleri, Ortak Đhracat Pazarlama Grupları ve Sektörel Dış Ticaret
Şirketleri (SDŞ) gibi oluşumlar bulunmaktadır (Welch ve Joynt, 1987; Oktav ve diğ., 1990; Paliwoda,
1993). 21.yüzyılda dünya ekonomisinde meydana gelen büyük değişmeler, özellikle gelişmekte olan
ülkeleri daha fazla döviz geliri elde etmeye zorlamaktadır. Bu bağlamda Türkiye de ihracatını artırmak
ve ihracat yapan işletmeleri bir araya getirecek uygulamalara öncelik vermek zorundadır. Bunun
sonucunda ortaya çıkan ve ihracatta bir örgütlenme modeli olan Sektörel Dış Ticaret Şirketleri (SDŞ),
sağladığı mali, teknik ve yasal avantajlar nedeniyle işletmeleri daha verimli çalışmaya yöneltmektedir.
Bu da ihracat artışını ve daha fazla döviz gelirinin yurt içine girmesini sağlamaktadır (Alagöz ve
Alagöz, 1998). SDŞ ile birlikte örgütlenen işletmeler sadece kendilerine yarar sağlamış olmazlar. Bu
örgütlenmeyle birlikte ülke ekonomisine sağlayacakları yararlar; ülkeye döviz girdisinin artırılması,
ihracat knowhow’unun maksimize edilmesi, üretim, dağıtım ve pazarlama aktivitelerinin geliştirilmesi,
birlikte hareket ile ölçek ekonomisi avantajları, işsizlik sorununun çözümüne katkı, devlet sanayi
arasında etkili bir iletişimin sağlanması, profesyonel yönetim için ortamın oluşturulması, rekabetçi
stratejiler oluşturmaya zemin hazırlamaktır.
Ülkemizde meyve suyu sanayi üretimde son yıllarda önemli bir gelişme göstermesine rağmen,
üretimde yaşanılan en önemli sorun kaliteli hammadde yetersizliği ve üretimdeki sürdürülebilirliktir.
Meyve suyu sanayinde yeterli miktar ve kalitede meyve suyuna işlemeye uygun hammadde temininde
hala güçlükler mevcuttur. Meyve suyu sanayi için kullanılan hammadde tamamen tarımsal üretim
sonucu ortaya çıkması nedeniyle hammadde sorununa sözleşmeli tarım modelinin en iyi çözüm olacağı
705
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
düşünülmektedir. Sözleşmeli tarım, firmalar ve üreticiler arasında ürünün ekim/dikimi veya üretimden
önce yapılan çiftçinin belirli bir ekim/dikim alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğunu
yüklemesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli koşullarda almayı taahhüt etmesine dayalı
üretim ve pazarlama modeli olarak tanımlanabilir. Kırsal kesimde pazara dönük antlaşmalar, örneğin
ürün alma antlaşması, ya da iş gücü ve makine kullanımında sözleşme yapılabilir. Modelde adı geçen
sözleşme bu tür sözleşmelerden farklıdır. Üretim-pazarlama ile ilgili bir veya daha fazla düzenlemeyi
içerir, başkasına devredilemez. Bu tür sözleşmelerde firma davranışlarının üretici üzerinde etkisi
vardır. Modeli sınırlı sözleşme ve tam yetkili sözleşme diye sınıflandırmak mümkündür. Sınırlı
sözleşmede, üretici sadece aldığı girdiler nedeniyle bir borç ilişkisine girmektedir. Alım garantisi
yoktur ya da sadece alım sözleşmesi yapılarak, çiftçinin belirli nitelikte ürünü için bir pazar garantisi
sağlamaktadır. Tam yetkili sözleşmede ise, hem girdi sağlanır, hem de belirli nitelikte ürünü için alım
garantisi verilir.
Diğer yandan gerek benzerlik indekslerinin gerekse karşılaştırmalı üstünlük indekslerinin belirli bir
ürün grubundaki ticaret akışında rekabet durumunu ortaya koyarak ülke ve ürün bazında uygun
pazarlama karmalarının oluşturulmasını sağladığı bilinmektedir. Bu açıdan incelendiğinde Türkiye’nin
meyve suyu ihracatında birçok farklı bölgeden ülke ile rekabet etmesi gerektiği görülmektedir.
Avrupa, Ortadoğu ve Orta Amerika gibi bölgelerde bulunan ülkelerin meyve/meyve suyu üretimlerinin
rekabet avantajı göz önüne alındığında bu ülkelerin ürün/meyve sepetinde bulunmayan ürünlerin
geliştirilmesi veya hâlihazırda bulunan ürünlerde de çeşitlendirmeler yaparak pazar ve pazarlama
araştırmaları sonucunda ticaret hacmi artırılabilir. Diğer yandan birçok gelişmiş ülkenin meyve suyu
ticaretinde hem ithalatçı hem de ihracatçı olması bu üründe endüstri içi ticaretin yoğun olduğunu
göstermektedir. Bu nedenle Türkiye’nin kendi ürünlerinde içerik, paketleme ve özendirme
düzenlemeleri ile başta ABD, Hollanda olmak üzere diğer ihracatçı ülke pazarlarına satışlarını
artırması mümkündür.
KAYNAKLAR
Akdağ, E. Budaklıoğlu, E. 2008. Türkiye Meyve Suyu Endüstrisi, Đstatistiki Değerlendirme “20002008”. Raporu, MEYED, Đstanbul
Akgüngör, S., Barbaros, F., Kumral, N. 2001. Türkiye’de Meyve ve Sebze Đşleme Sanayinin Avrupa
Birliği Piyasasında Sürdürülebilir Rekabet Gücü Açısından Değerlendirilmesi. TEAE, Proje
Raporu 2001-3, TEAE Yayınları, Yayın No:51, Ankara.
Alagöz, S., Alagöz, M., 1998: Đhracatta Bir Örgütlenme Modeli: Sektörel Dış Ticaret Şirketleri ve Dış
Ticaretteki Performansı, Çukurova Uni., ĐĐBF Dergisi. 8 (1): 117-131.
Charnes, A., Cooper, W. and Rhodes E., 1978, Measuring the Efficiency of Decision Making Units,
European Journal of Operetional Research, Vol.2, 429-444
Coelli, T.J., 1996, A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis (Computer) Program,
CEPA Working Paper
Coelli, T.J., D.S.P. Rao and Battese G.E. 1998, An Introduction to Efficiency ve Productivity
Analysis, Kluwer Academic Publishers, Boston
Diewert, W. E., and A. O. Nakamura, 2002, Index Number Concepts, Measures and Decompositions
of Productivity Growth, Social Sciences and Humanities research Council of Canada
FAO. 2009. http://www.fao.org
Farrel, R., Shawna, G., Mary, N., Zhongyang, Z., 1994, Productivity Growth,Technical Progress and
Efficiency Change in Industrialized Countries, The American Economic Review, March 1994,
Vol.84, :66-80
MEYED. 2008. Türkiye Meyve Suyu Endüstrisi- 2000-2008 Đstatistiki Değerlendirme, Đstanbul
Oktav, M., Kavas, A., Önce, G., Tanyeri, M., 1990. Orta ve Küçük Đşletmelerde Đhracata Yönelik
Pazarlama Sorunları ve Çözüm Önerileri, TOBB Yayınları, No:Genel:176, Ar-Ge:79, Ankara.
Paliwoda, S., 1993: International Marketing, ‘Second Edition, Ed.Butterworth-Heinemann Ltd.
TÜĐK, 2009. www.tuik.gov.tr. Sanayi Üretim, Eğilim, Đstihdam Đstatistikleri
Welch, L. S., Joynt, P., 1987: Grouping for Export: An Effective Solition?, Managing Export Entry and
Expansion, Concepts and Practice, (Ed.Philip J. Rosson ve Stanley D. Reid), Praeger Publishers.
706
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sofralık Üzüm Üretimi Ve Yaş Meyve Đşleme Sanayine Đlişkin Bir
Değerlendirme: Alaşehir/Manisa Örneği∗
O. Murat KOÇTÜRK1
ÖZET
Bu araştırmada Türkiye’nin sofralık üzüm üretimi ve ihracatı ile Manisa ili Alaşehir ilçesinde faaliyet
gösteren firmaların meyve işleme sanayindeki gelişmeleri incelenmiştir. Araştırmada Dünya’da ve
Türkiye’de sofralık üzüm üretimi, ihracatı ve ithalatı yer almaktadır. Bununla birlikte, araştırma alanı
olarak belirlenen ve sofralık üzüm üretiminin en yaygın olduğu Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde 72
üretici ile yapılan anket bulgularına, daha sonra ise, bölgede faaliyet gösteren 20 ihracatçı firma ile
yapılan görüşme sonucu elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Đşletmelerde sofralık üzüm üretim
dalının dekara brüt marjı ortalama 745.71 TL/Da olarak hesaplanmıştır. Bölgeden yapılan sofralık
üzüm ihracatı 2000-2008 döneminde miktar olarak 3 kata yakın olup 200 bin ton seviyesine ulaşmış ve
değer olarak da aynı dönemde 3 kattan fazla artarak 94 milyon $ seviyesine gelmiştir. Sonuç olarak
Türkiye sofralık üzüm üretiminde ekolojik ve coğrafi anlamda mutlak bir üstünlüğe sahiptir. Ancak
sofralık üzümün çeşitlendirilmesi ve kalite standartlarının yükseltilmesi için ihracatçı firma ve
üreticilerin bir sektör olarak birlikte hareket etmeleri ve yöredeki üzüm çeşitlendirmesi ve kalite
sorununu çözmeleri gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sofralık üzüm, Đhracat,Manisa, Alaşehir,Yaş üzüm sanayi, Meyve
The Evaluatıon Of Table Grape Production And Fresh Fruit Industry; A Case Study On
Alaşehir/Manisa
ABSTRACT
In this research, Turkey’s table grape production, export conditions, and also firms located in Manisa
province and Alaşehir County are examined. Within this research; production, export, and import of
table grape in the world and in Turkey are evaluated. Also, a survey is conducted in Alaşehir and
Sarıgöl Counties with 72 producers, and the data of interviews with 20 exports are placed in this study.
In the farms, the average production of table grape is calculated as 745.71 TL/Da. In the region during
2000-2008, the table grape export reaches to 200 000 tons, and in the same period the export improves
nearly triplicate in value and reaches to $ 94 million. As a result, Turkey ecologically and
geographically has an absolute advantage upon table grape production. However, it can be expressed
that by improving table grape diversity and developing quality standards, production and exporting can
be raised. That is why exporters and producers sector-specifically move together and in the region
achieve grape diversity and quality issues by taking decisions.
Key Words: Table Grape, Export, Manisa Province, Alaşehir County, Fruit, Fresh Grape Industry.
1.GĐRĐŞ
Sahip olduğu coğrafi koşullar dolayısıyla, oldukça zengin çeşitlilikte tarımsal üretim
imkanlarına sahip Türkiye, 2007 yılı verileri dikkate alındığında, üzüm üretiminde 3,6
milyon tonla dünyanın altıncı ülkesi olup, dünya üzüm üretiminin %6’sını karşılamaktadır
(FAO,2009)i. 2008 yılı verilerine göre yaklaşık 13 milyon tonluk meyve üretiminin %37’si
üzümsü meyveler grubunu oluşturur. Sofralık üzüm, bu grubun en önemli ticari meyvesidir.
Yukarıda ifade edilen olumlu yapıya rağmen, meyve ve sebzede ihracatın üretime
oranının %5 civarında olması şaşırtıcıdır. Türkiye yaş meyve dışsatım miktarı 2008 yılı
itibariyle 1.262.000 ton olarak gerçekleşmiş olup, sofralık üzüm 202 bin ton dış satım miktarı
∗
1
Celal Bayar Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi olarak desteklenmiştir.
Yrd. Doç. Dr. Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu.
707
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ile sıralamada üçüncüdür2. Sofralık üzüm ihracatımız toplam meyve ihracatımızın %16’sını
oluşturmaktadır(FAO,2009)3.
Dünya yaş meyve ve sebze dışsatım değeri yaklaşık 40 milyar $ civarındayken, 2008
yılı verileri ile Türkiye’nin 1 milyar 61 bin $ olan dışsatım gerçekleştirdiği ortaya konmuştur.
Bu dışsatım değerinin yaklaşık 94 milyon $’ı sofralık üzüme aittir. 4 2008 yılı verilerine göre
üretilen toplam 3.918.442 ton yaş üzümün 1.970.686 tonu (yaklaşık %50’si) sofralık üzüm
olarak değerlendirilmiş ve bunun ancak 202 bin tonu dışsatıma yönlendirilebilmiştir.5 Bu
nedenle Türkiye sahip olduğu ihracat potansiyelini değerlendiremediği açıkça görülmektedir.
Henüz sofralık üzüm dışsatım miktarının toplam üretimdeki payı düşük düzeydedir.
Türkiye’nin sofralık üzüm dışsatımında en büyük pazarı oluşturan Avrupa Birliği ülkeleri;
Đtalya, Đspanya ve Yunanistan ve Almanya’dır.
Bu çalışmanın ana amacı, Türkiye’nin son yıllardaki sofralık üzüm dışsatımındaki
artışını çeşitler ve ülkeler bazında incelemek, sofralık üzüm yetiştiriciliği ile ilgili mevcut
durumu saptayıp öneriler geliştirmektir.
Çalışmada; Manisa ilindeki Alaşehir ve Sarıgöl ilçeleri sofralık üzüm üretim ve dış
pazar durumu; üretici ve dışsatımcı firma bazında ele alınarak incelenmiştir. Bunun dışında
makro düzeydeki verilerle de üretim ve dışsatım değerleri genel olarak değerlendirilmiştir.
Çalışmada sofralık üzüm üreticileri ile yapılan anketler Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde
yürütülmüştür. Bu iki ilçede toplam üzüm üreticisi sayısı 9780 olup bu ilçeler Manisa ili
üzüm üretiminin % 42’ sini karşılamaktadır. Araştırmada görüşülen üretici sayısı oransal
örnek hacmi formülüyle hesaplanmıştır. Yöntemde %90 güven aralığı, %10 hata payı
kullanılmıştır.6
N p (1 − p )
(1)
n=
2
( N − 1)σ px
+ p (1 − p )
ˆ
Araştırma yöresinde 45’i Alaşehir 27’ si Sarıgöl’den olmak üzere toplam 72 çiftçi ile
yüz yüze görüşülmüştür. Đşletmeler 1-15 da, 16-40 da. ve 41 da. üzeri olmak üzere üç
gruba ayrılarak değerlendirme yapılmıştır.Değişken ortalamalarının gruplar arasında fark
gösterip göstermediği Anova testi ile ortaya konulmuştur. Görüşülecek üzüm işleme
tesisleri (Firma) ise gayeli olarak belirlenmiş ve yapılan araştırmalar sonucu bölgedeki
sofralık üzümün yaklaşık % 36’ sını işleyen 20 işletme ile anket çalışması yürütülmüştür.
2- DÜNYADA BAĞCILIK
Dünya’daki bağ alanlarının dağılımı incelendiğinde Đspanya’nın 1157 bin Ha. ile ilk
sırada yer aldığı gözlemlenmektedir. Çin, bağ alanlarını 2000-2007 yılları arasında iki kat
artırarak 286 bin Ha.’dan 433 bin Ha.’ ya ulaşmıştır. Türkiye’de ise aynı dönemde bağ alanı
535 bin Ha.’dan 484 bin Ha.’ya gerilemiştir. Dünya üzüm üretiminin neredeyse tamamı,
uygun doğa koşullarının varlığı dolayısıyla Akdeniz ülkelerinde gerçekleşmektedir. FAO’dan
alınan veriler incelendiğinde Fransa’nın 1980 yılında dünya üzüm üretiminin %19.9’unu
gerçekleştirdiği ancak 2000 yılına gelindiğinde %11.98’e gerilemiş olduğu görülmektedir.
2
Subaşı, Dilek Koç., 2009, T.C Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Đhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Yaş
Meyve ve Sebze Sektör Raporu, 2009, s.4
3
FAOSTAT, 2009 Food and Agriculture Organization of the United Nations, www.faostat.fao.org
4
Subaşı, 2009, a.g.e., s.6
5
TÜĐK, 2009; ĐGEME, 2009
6
Newbold, P. (1995). Statistics for Business and Economics. Perentince – Hall, Đnternational, New Jersey.
708
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Dünya üzüm üretiminde en önemli gelişme Çin’de meydana gelmiştir. 1980 yılında %2’lik
paya sahip olan Çin 2000 yılında toplam üzüm üretimini %5,2’lik kısmını karşılayarak
Türkiye’nin ardında beşinci sıraya yükselmiş, 2007 yılında ise Dünya sıralamasında
Đtalya’nın ardından 2. sıraya yükselmiştir.Üzüm ihracatında ülke sıralamalarına bakıldığında,
üretici ülkeler arasında Şili’nin önemli farkla ilk sırada yer aldığı görülmektedir7.
3. TÜRKĐYE’DE BAĞCILIK
Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya oldukça eski ve köklü bir bağcılık kültürüne
sahiptir. Besin değeri açısından da oldukça önemli olan bu meyvenin üretimi özellikle Ege
Bölgesi’nde yoğunlaşmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 485.000 hektar bağ alanında yılda
yaklaşık 3,6 milyon ton üzüm üretilmektedir.
Türkiye’de üzüm, ihraç edilen meyveler içerisinde önemli kalemlerden biridir.
Türkiye meyve ihracatı içerisinde sofralık üzüm ihracatı 202 bin tonla %16’lık bir paya
sahiptir. Üzüm Đthalatı yapılan ülkeler ise Şili, Güney Afrika, Đran ve Özbekistan olarak
sıralanabilir. Ayrıca ithalat fiyatları dünya fiyatlarının altında kalmaktadır.
Genel olarak Türkiye’nin ihracat ve ithalat değerleri tablosu ise Çizelge 1’de
görüldüğü gibidir.
Çizelge1: Türkiye’nin Üzüm Đhracat ve Đthalat Değerleri
Yıllar
Đhracat
(ton)
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Kaynak:
Đthalat
(ton)
64.873
173
79.294
120
76.886
129
98.729
42
159.310
176
155.603
162
151.136
417
170.250
415
www.faostat.fao.org
Net
Đhracat
*(ton)
64.700
79.174
76.757
98.687
159.134
155.441
150.719
169.835
Đhracat
Değeri
(1000$)
28.841
32.830
32.057
51.023
81.747
91.362
65.937
93.675
Đthalat
Değeri
(1000$)
118
95
98
33
158
170
461
536
Net Đhracat
Değeri
*(1000$)
28.723
32.735
31.959
50.990
81.589
91.192
65.476
93.139
Đndeks
100.00
113.96
111.26
177.52
284.05
317.48
227.95
324.26
*Net ihracat değerleri FAO verileri doğrultusunda tarafımızdan hesaplanmıştır.
4.ARAŞTIRMA YÖRESĐ HAKKINDA GENEL BĐLGĐLER
4.1. Manisa’da Üzüm Üretimi ve Verimi
Manisa ili yüzölçümü 1.309.600 Ha olup, işlenebilir tarım arazisi varlığı 523.522 Ha
dır. Toplam tarımsal alanların %31.15’i sulanabilir durumdadır. Manisa bir sanayi ili
olmasının yanında, geniş bitkisel ve hayvansal ürün yelpazesi ile Türkiye tarımında çok
önemli bir yere sahiptir. Üretmiş olduğu tarımsal üretim değerleri ile Türkiye’de ilk 3
arasında yer alan Manisa, bazı yıllarda birinci il konumuna da gelmiştir. Günümüzde Manisa
7
www.faostat.fao.org.tr
709
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ile özdeşleşmiş bazı ürünlerin başında üzüm gelmektedir. Türkiye’den ihraç edilen
çekirdeksiz kuru üzümün %75-80’ini tek başına Manisa karşılamaktadır.8
Manisa ili üzüm üretimi bakımından Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır Manisa
Toplam 68751 ha’lik bağ alanı ile Türkiye’nin 484 610 ha’lık bağ alanlarının yaklaşık
%14’lük kısmını oluşturmaktadır. Ülkedeki toplam üzüm üretiminin %27’sini toplam bağ
alanlarının %14’ünde gerçekleştirdiği göz önünde bulundurulduğunda Manisa ilinin etkin ve
verimli bir bağcılık sistemine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bağ alanları çekirdeksiz kuru
üzümde doyum noktasına ulaştığından üzüm üretim fazlasının pazarlamasında sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Bunun için sofralık ve şaraplık üzüm üretiminin arttırılması yönünde
projeler uygulanmaktadır. Manisa’ya bağlı ilçeler içerisinde Alaşehir üzüm üretimi
konusunda ilk sırada yer almaktadır, Alaşehir’i sırasıyla Sarıgöl, Saruhanlı, Merkez ve
Turgutlu takip etmektedir. Alaşehir ve Sarıgöl ilçeleri Manisa’nın toplam üzüm üretiminin
%42’lik bölümünü gerçekleştirmektedirler. Bu oran Türkiye genelinin %12,5 ine denk
gelmektedir.
4.2. Sofralık Üzüm Yetiştiriciliği ve Araştırma Yöresinde Bazı Önemli Sofralık Üzüm
Çeşitleri Đle Đlgili Genel Bilgiler
Dünya ticaretinde tüm ürünlerde olduğu gibi sofralık üzümde de kalitenin, marka ve
tanıtımın etkinliği artmıştır. Ege Bölgesinin belirli bir kesiminde tek çeşitte ve yüksek
tonajların üretilmesi, yetiştiricileri ve ihracatçıları son derece zorlamakta olup, bu darboğazın
aşılabilmesi için ivedi olarak köklü tedbirlerin alınması ve iyi bir üretim, işleme ve pazarlama
planlamasının yapılması gerekmektedir.
Türkiye’de coğrafi bölgelere göre farklı standartlarda sofralık ve kurutmalık üzüm
çeşitleri üretilmektedir. Bunlardan Ege Bölgesinde yaygın olan çeşitlerin başlıcaları şöyle
sıralanabilir;9
Sofralık Çeşitler: Alphonse Lavallée, Cardinal, Hamburg Misketi, Đtalia, Kozak Beyazı,
Kozak Siyahı, Muscat Reine des Vignes, Razakı, Osmancık, Pek, Pembe Çekirdeksiz, Pembe
Gemre, Perlette, Sultani Çekirdeksiz, Yuvarlak Çekirdeksiz.
Kurutmalık Çeşitler: Sultani Çekirdeksiz, Yuvarlak Çekirdeksiz dir.
5. SOFRALIK ÜZÜM ÜRETĐCĐLERĐ DÜZEYĐNDE ELDE EDĐLEN ARAŞTIRMA
BULGULARI
5.1 Üreticilerin Sosyal Özellikleri ve Bağcılık Deneyimi ve Arazi Varlığı
Đncelenen işletmelerdeki üreticilerin ortalama yaşı 44.92, eğitim süreleri 6.2, aile
nüfusu 4.29 ve bağcılık deneyimi ortalama 22.56 yıl olarak tespit edilmiştir. Đncelenen 72
işletmenin ortalama arazi genişliği 39.53 dekardır (Çizelge 2).Bu işletmelerde ortalama bağ
değeri 6736 TL/Dekar’dır.
8
www.manisatarim.gov.tr,
Çoban, H., 2005, Asmanın Tanımı 2 (basılmamış ders notu), C.B.Ü. Alaşehir Meslek Yüksek Okulu Bağcılık
Bölümü, Alaşehir,Manisa.
9
710
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2: Đncelenen Đşletmelerin Arazi ve Mülkiyet Durumu (%)
Đşletme Grupları ( Da. )
Đşletme Mülk
Sayısı Arazi
Kira Arazi Ortak Arazi
Genel
( Ortalama )
1. Grup (1-15)
17
8,53
0,00
1,06
9,59
2. Grup (16-40)
28
23,11
0,36
1,68
25,25
3. Grup (41+)
27
63,37
0,00
9,81
73,19
Genel ( Ortalama )
72
34,76
0,14
4,58
39,53
5.2. Đncelenen Đşletmelerin Sofralık Üzüm Üretimleriyle Đlgili Faaliyetleri
Đşletmelerin toplam gelirleri içerisinde tarımsal gelirin payı ortalama %79,77’dir.
Tarımın gelirdeki payı değerlendirildiğinde arazi büyüklüğüne göre işletme grupları arasında
anlamlı fark ortaya çıkmıştır (F=6,112, p=,004) . Buna göre 1-15 da. grubu (x=65,29) , 16-39
da. (x= 86,78) grubuna göre daha küçük ortalamaya sahiptir (p=,007). Diğerinde ise, yine115 da. grubu (x=65,29), 40+ da. (x=87,22) grubuna göre küçük ortalamaya sahiptir (p=,006).
Đstatistiksel olarak ise,
16-39 da. grubu 40+ da.grubu ortalamasından farklı değildir
(p=,997).
Sofralık üzüm üretimi yapan işletmeler özellikle son yıllarda kalıntı sorunu nedeniyle
ihracatçı firmaların iyi tarım uygulamaları, GLOBALGAP ve danışmanlık sistemlerinin
devreye girmesiyle zirai ilaçlama konusuna giderek artan bir önem vermişlerdir. Đşletmeler
ilaçlamada, başta zirai ilaç bayii, firmalar ve Tarım Đlçe Müdürlüklerinden danışmanlık
hizmeti almaktadırlar.Burada dikkati çeken en önemli husus ilaç bayilerinin ortalama %63.9
ile en çok danışılan kurum olduğu görülmektedir. Ancak son yıllarda firmaların özellikle
ilaçlama ve kültürel işlemler için danışman ziraat mühendisleri istihdam ettiği tespit
edilmiştir. Đlaçlama yaparken kişi ya da kurumlara danışmada bulunulması açısından gruplar
arası fark bulunmamaktadır (F=,407, p=,667).
Araştırma yöresinde en çok yetiştirilen sofralık üzüm çeşidi sultani çekirdeksizdir.
Ancak son yıllarda çekirdekli sofralık üzüm çeşitlerinin alanlarında da artış gözlenmektedir.
Bu konuda araştırma yöresinde üzüm çeşitlerinin alanları ile ilgili detaylı verilere
ulaşılamamıştır (Çizelge 3).
Çizelge 3: Đşletmelerin Yeni Sofralık Üzüm Cinsleri Tercihleri ( % )
Đşletme
Grupları
( Da. )
Đşletmelerin Yeni Softalık Üzüm Üretme Tercihleri
Đşletme
Toplam
Red
Mevlana Antep
Sayısı Kardinal Efes
Trakya
Royal Sultani Diğer
Karası
Globe (Razakı) Karası
1. Grup (1-15)
17 0
11,8
23,5
17,6
5,9
0
23,5
11,8
5,9
100
2. Grup (16-40)
28 3,6
7,1
10,7
14,3
21,5
14,3
14,3
7,1
7,1
100
3. Grup (41+)
Genel
( Ortalama )
27 0
3,7
7,4
18,5
29,7
0
22,2
7,4
11,1
100
72 1,4
6,9
12,5
16,7
20,9
5,6
19,4
8,3
8,3
100
711
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5.3. Đncelenen Đşletmelerin Değişken Masrafları ve Brüt Marjları
Değişken masraflar belirli girişimlere (faaliyetlere) kolayca ve doğru olarak dağıtılabilen
ve girişimlerin büyüklüğüne bağlı olarak değişme eğiliminde olan masraflar olarak ifade
edilmektedir.10 Ele alınan işletmelerde, işletme başına düşen toplam değişken masraflar
ortalama 19371.18’dir. Đncelenen işletmelerin dekar başına düşen toplam-değişken masrafları
ise, ortalama 490.06 TL/Da’dır. Dekar başına düşen toplam-değişken masrafların 1. grupta
düşük çıkmasının en büyük nedeni ücretsiz aile işgücü kullanımıdır (Çizelge 4).
Çizelge 4. Đncelenen Đşletmelerin Dekar Başına Düşen Değişken Masrafları (TL/Da)
Đşletme Grupları Đşletme Toprak Đş Gücü Su
Gübre
Đlaç
Toplam
( Da. )
Sayısı Đşleme Masrafı Masrafı Masrafı Masrafı Değişken
Masrafı
Masraf
1. Grup (1-15)
17 75,15
46,01
67,24
73,01 138,10 399,51
2. Grup (16-40)
28 76,66
80,06
69,55
90,17 136,30 452,74
3. Grup (41+)
27 85,17
88,82
89,81
88,69 158,40 510,89
Genel ( Ortalama )
72 82,48
84,19
83,49
88,16 151,75 490,06
Đncelenen işletmelerin dekar başına düşen değişken masrafları masraf kalemleri dikkate
alınarak değerlendirildiğinde, ilaçlama giderlerinin ortalama %30.96 ile birinci sırada yer
aldığı, en düşük masrafların ise ortalama 16.83 ile toprak işleme masraflarından oluştuğu
görülmektedir. Söz konusu işletmelerin işletme başına düşen brüt marj ortalama 26538.54
TL’dir. Đşletmelerde dekar başına düşen brüt marj değerleri ele alındığında ortaya ilginç
sonuçlar çıkmaktadır. Birinci grupta 863.07 TL/Dekar olan brüt marj, ikinci grupta 743.44
TL/Dekar, üçüncü grupta ise 629.80 TL/Dekar olup ortalama 745.71 TL/Dekar’dır. Bununda
en büyük nedeni daha öncede belirtildiği gibi birinci ve ikinci grupta yoğun bir şekilde
ücretsiz aile işgücü kullanımıdır (Çizelge 5). Dekara Brüt Marj açısından gruplar arasında
anlamlı bir fark ortaya çıkmamıştır (,522, p=,596).
Çizelge 5. Đncelenen Đşletmelerde Dekar Başına Düşen Brüt Marj
Đşletme Grupları Đşletme
Brüt
Üretim Değişken
( Da. )
Sayısı
Değeri TL/Da
Masraf
Toplamı
TL/Da
1. Grup (1-15)
17
1262,58
399,51
2. Grup (16-40)
28
1196,18
452,74
3. Grup (41+)
27
1140,69
510,89
Genel ( Ortalama )
72
1235,77
490,06
10
Brüt
( Kar )
TL/Da
863,07
743,44
629,80
745,71
Đnan H.,Tarım Ekonomisi ve Đşletmeciliği,T.Ü. Ziraat Fakültesi,Tarım ekonomisi Bölümü,5. baskı,Avcı
Ofset,Đstanbul,2001,s.217.
712
Marj
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5.4. Đncelenen Đşletme Yöneticilerinin Sofralık Üzüm Üretimi ve Pazarlaması ile Đlgili
Değerlendirmeleri
Sofralık üzüm üretiminde üreticilerin pazarlama kanalları incelendiğinde görüşülen
işletmelerin %40’ı doğrudan ihracatçı firmalarla bağlantı yaparken diğer %40’ı
komisyonculara üzümlerini sattıklarını ifade etmişlerdir. Kalan %20 ise pazarcı ya da
perakendeci olarak ifade edilen kişilere üzümlerini satmışlardır. Đncelenen işletmelerin
sofralık üzüm üretiminde karşılaştıkları en önemli sorunlar sırasıyla fiyat istikrarsızlığı
(%30.6), pazar garantisi olmaması (%30.5) ve ödeme güvensizliğidir (%26.4)
Sofralık üzüm üretiminde üreticilerin karşılaştıkları en önemli sorunlarından birisi
olarak ifade edilen ödeme güvencesinin olmaması, üreticilerin en mağdur olduğu konuların
başında gelmektedir. Üreticilerin yarısı hiçbir ödeme güvencesi istemeden ürününü
satmaktadır. Ödeme güvencesi isteyen diğer yarı kesim ise çek ve senet talep ettiklerini
beyan etmişlerdir. Ancak çek ve senetlerinde tam bir ödeme güvencesi olmadığı üreticiler
tarafından da bilinmektedir. Nitekim 2008 yılı içerisinde Alaşehir’deki bir firmanın
üreticilere 5-6 trilyon tutarında borcu olduğu, bir kısım üreticinin elinde senet olmasına
rağmen alacaklarını tahsil edemediği araştırma yöresinde tespit edilmiştir. Đncelenen
işletmelerin sofralık üzüm üretiminin avantajları konusunda yaptıkları değerlendirmelerin
başında %61.1 ile fiyatın yüksekliği gelmektedir.
6. ĐHRACAT YAPAN FĐRMALAR DÜZEYĐNDE ELDE EDĐLEN ARAŞTIRMA
BULGULARI
6.1. Sofralık Üzüm Dış Satımcı Firmaların Genel Özellikleri
Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde faaliyet gösteren ve meyve sebze dış satımı yapan
firmaların önemli bir kısmı diğer illerde de faaliyet göstermektedir. Araştırma bölgesinde
incelenen 20 firmadan altısının Antalya, dördünün Adana, ikisinin Trabzon ve birinin de
Antakya’da merkezi ya da şubesi bulunmaktadır. Sadece araştırma alanında faaliyet gösteren
firma sayısı ise yedidir. Alaşehir ticaret borsasına kayıtlı olan ve Alaşehir’de tescil yaptıran
firma sayısı 2008 yılı itibariyle 181’dir. Bu firmalardan 162’si 2008 yılı içinde faaliyet
göstermiş olup 155 tanesi üzüm konusunda, 45 tanesi de kiraz konusunda faaliyet
göstermiştir.11
Alaşehir ve Sarıgöl bölgesinde kiraz sektöründe faaliyet gösteren 45 firmadan 17
(%38)’si, üzüm sektöründe faaliyet gösteren 155 firmadan 18 (%12)’si ile firma anketi
yapılmıştır. Bu firmaların miktar olarak bölgede işlenen kirazdaki işlem payı %53.9, üzümde
ise %35.9’dur. Đncelenen 20 firmadan 7’si hem kendi adına hem de fason işletmecilik
yapmaktadır. Firmalar yıllara göre üzüm ya da kirazda faaliyet gösterebilmektedir. Đncelenen
firmaların hukuki durumuna gelince %80’i limited şirket olup sadece %5’i şahıs şirketidir.
Đncelenen firmaların sadece %40’ı teşvik belgeli yatırımlardan yararlanmıştır.
Đncelenen firmaların daimi ve mevsimlik işçi çalıştırma durumları eleman sayılarına
göre değerlendirilmiştir. Buna göre 10’dan az daimi personel istihdam eden firmaların
ortalama personel sayısı 3.81, 10’dan çok olanların ki ise ortalama 25.33’tür. Mevsimlik
eleman çalıştırma durumu da iki kategoride ele alınmıştır. Đşletme içinde çalışanlar 150’den
az ve 150’den çok olmak üzere iki gruba, bağda çalışanlarda 200’den az ve 200’den çok işçi
11
Alaşehir Ticaret Borsası Kayıtları, Temmuz 2009, Alaşehir,Manisa.
713
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
çalıştırma durumu dikkate alınarak sınıflandırılmıştır. Buna göre 150’den az işçi çalıştıran
firma sayısı 9 olup, ortalama firma başına 101.11 personel düşmektedir. 150’den fazla olan
firma sayısı 11 ve ortalama işçi sayısı 236.36’dır.
Bağda mevsimlik işçi çalıştırma durumu ise 200’den az işçi çalıştıran 11 firmanın
ortalaması 138.38, 200’den çok işçi çalıştıran 9 firmanın ortalaması ise 361.11 olup ortalama
daimi ve mevsimlik işçi sayısı firma başına 427.5’dir. Ancak bu rakamlar firmaların
üretimine, ihracat bağlantılarına ve sezon süresine göre değişiklik gösterebilmektir (Çizelge
6).
Çizelge 6: Firmaların Daimi ve Mevsimlik Eleman Çalıştırma Durumu
Đşletme
Personel Sayısı
ve Daimi Personel
10'dan
10'dan
az
çok
Mevsimlik ( Đşletmede )
150'den
150'den
az
çok
Mevsimlik ( Bağda )
200'den
200'den
az
çok
Toplam
Ortalama
Đşletme Sayısı
11
9
9
11
11
9
20
Toplam Personel S.
OrtalamaPersonel
S.
42
228
910
2600
1520
3250
8550
427,
3,81
25,33
101,11
236,36
138,38
361,11
5
Sözkonusu firmaların günlük ve sezonluk üzüm işleme kapasiteleri
değerlendirildiğinde 80 ton/gün’den az üzüm işleyen firmaların ortalama kapasitesi 51.81
ton/gün, 80 ton/gün’den fazla işleyenlerin kapasitesi ise 132.22 ton/gün’dür. Sezonluk
kapasite 4000 ton/sezon ve 4000 ton/sezon’dan fazla olarak iki gruba ayrıldığında, firmaların
yarısının sezonluk kapasitesi ortalama 1755 ton/sezon iken, diğer yarısının ise 8900
ton/sezon’dur.
Firmaların sezonluk kapasiteleri ile 2008 yılında yapmış oldukları ihracat rakamları
değerlendiğinde firmaların ortalama %50.7 kapasiteyle çalıştıkları hesaplanmıştır. Bu
durumun nedeni, bölgede çok sayıda yeni firmanın kurulması, ihracat bağlantılarında yıldan
yıla görülen farklılıklar ve firmalar arasındaki rekabetten kaynaklandığı ileri sürülebilir.
Đncelenen firmaların GLOBAL GAP ile ilgili çalışmaları çerçevesinde sözleşmeli
üretim yaptıkları da tespit edilmiştir. Firmaların %40’ı (8 firma) 463 üretici ile 14150 dekar
bağda sözleşmeli üretim faaliyetini sürdürmektedir.Đncelenen firmaların %50’si sözleşmeli
üretim kapsamında ve özel olarak çiftçilere destekte bulunduklarını belirtmişlerdir. Bu
desteklerin %70’i teknik destek kapsamındadır. Teknik destek, ziraat mühendisleri aracılığı
ile verilen danışma hizmetlerinden oluşmaktadır
6.2. Firmaların Pazarlama ve Diğer Faaliyetlerinin Đncelenmesi
Đncelenen firmaların tamamında ihraç edilen ana üzüm çeşidi Sultani Çekirdeksizdir. Bunun
yanında Yalova incisi, Razakı, Mevlana, Kardinal ve Red Globe gibi çeşitler de ihraç
edilmeye başlanmıştır. Đncelenen firmaların ihracat yaptıkları ülke grupları incelendiğinde;
%15’inin sadece AB ülkelerine, %20’sinin sadece Rusya’ya geri kalan %65’inin de bu
ülkeler yanı sıra Arap ülkeleri ve diğer ülkelere de ihracat yaptıkları belirlenmiştir.
Firmaların üzüm pazarlama yöntemleri incelendiğinde; %55’inin pazarlamayı
kendilerinin yaptıkları, geri kalanlarının ise komisyoncu, bayii, ortak ve karışık şekilde
yaptıkları tespit edilmiştir. Pazarlamayı kendilerinin yaptıklarını belirten firmaların yurt
dışında kendi ailelerinden ya da ortaklarından birisinin bulunduğu ifade edilmiştir. Đncelenen
firmaların faaliyetleriyle ilgili risk faktörleri araştırıldığında %40 oranında finansman
maliyeti olduğu ifade edilmiştir. Firmalar arası rekabet, pazar daralması ve teşviklerin
kalkması diğer risk faktörleri olarak sıralanmaktadır. Firmaların sofralık üzüm ihracatında
714
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
karşılaştıkları en önemli sorun %40 ile kaliteli hammadde (Üzüm) temini gelmekte olup, en
az sorunu para tahsili ve pazarlama yetersizliği olarak belirtilmiştir. Bunun yanı sıra dış
piyasa istikrarsızlığı ve haksız rekabet diğer sorunlar olarak ifade edilmiştir (Çizelge 7).
Çizelge 7: Đncelenen Firmaların Sofralık Üzüm Đhracatında Karşılaştıkları Sorunlar
Sorun Tipi
Kaliteli Hammadde
Dış Piyasa Đstikrarsızlığı
Para Tahsili
Teşvik
Haksız Rekabet
Pazarlama Yetersizliği
Sorun Yok
Toplam
Firma Sayısı
8
2
1
4
2
1
2
20
%
40
10
5
20
10
5
10
100
Firmaların sofralık üzüm sektöründeki sorunlara genel olarak yaklaşımı
değerlendiğinde, %45 ile ilaç kalıntısı (rezüdü) birinci sırada yer alırken, ikinci sırada
bürokrasi %20 ile yer almakta, diğer sorunlar olarak ise finansman, pazarlama, ürün kalitesi
ve enerji fiyatlarının yüksekliği ifade edilmiştir. Firmaların sektör olarak devletten
beklentileri değerlendiğinde, en önemli beklentinin %45 ile teşviklerin arttırılması, %25 ile
bürokrasinin kolaylaştırılması, %15 ile kalıntı sorununun çözümü ve diğer beklentiler ise
finansman desteği ve yurt dışı temsilcilik olarak ifade edilmiştir.
Araştırma alanının bulunan Alaşehir ticaret borsası verilerine göre Alaşehir ilçesinden
2005-2008 yılları arasında, başta yaş üzüm, kiraz, kayısı, çilek, şeftali, domates, incir vb.
meyve ve sebzeler olmak üzere yapılan ihracat miktarları ve bunların FOB değerleri Tablo
10’da verilmiştir. 2006 yılı hariç ihracat miktarında sürekli bir artış görülmekte olup, son
dört yıl içinde ihracat değeri yaklaşık %100 artmış ve 87 milyon dolardan 169 milyon dolara
yükselmiştir. Bu rakamlar araştırma alanı olarak ele alınan Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinin
meyve ve sebze işleme sektörü açısından bir cazibe merkezi haline geldiğini açıkça
göstermektedir.
Çizelge 8: Alaşehir Đlçesinden Yapılan Yaş Meyve ve Sebze Đhracat Miktar ve Değerleri (
2005 - 2008 )
Yıllar
2005
2006
2007
2008*
Çıkan
(Adet)
7.151
6.451
7.300
8.222
Tır
Sayısı Đhracat
(Ton)
184.233
146.032
174.991
250.043
Miktarı Đhracat
(FOB - 1000$)
87.000
97.667
142.980
169.137
Değeri
Kaynak: Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Alaşehir DTS Denetmenleri Grup Başkanlığı Kayıtları, 2009
* Alaşehir Đlçe Tarım Müdürlüğü Kayıtları, 2009
7. SONUÇLAR ve ÇÖZÜM ÖNERĐLERĐ
Bölgede yapılan sofralık üzüm üretimini genel olarak değerlendirdiğimizde üzüm
üretiminde karşılaşılan teknik ve pazarlama sorunları genel olarak şu şekilde sıralanabilir;
Bölgedeki bağ alanlarında hakim olan genel çeşit tamamen çekirdeksiz üzüm olup, bu
çeşit hem kurutmalık hem de sofralık amaçlı yetiştirilmektedir. Üretici hangisi para eder
715
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
anlayışı içersinde olaya bakmakla beraber, tamamen sofralık amaçlı üzüm yetiştiriciliği
yapan bölgeler her geçen gün giderek artmaktadır12.
Bağlarda uygulanan kimyasal mücadele, üzüm yetiştiriciliğindeki en büyük riskleri
oluşturmaktadır. Çok defa, yüksek dozajlarda ve yanlış ilaç kullanımı bölgede yaygın olarak
yapılmaktadır, bölgede hormon uygulamaları hariç ilaçlama sayısı ortalama 10-14 arasında
değişmektedir. Bunun sonucu olarak hem maliyetler çok artmakta, hem de kalıntı problemi
ile karşı karşıya kalınabilmektedir.
Üreticinin yetiştirdiği üzüm, ihracat kriterlerine göre genel olarak standart dışı
olmasına rağmen, ürününün tamamını aynı fiyattan satmak istemektedir. Đhracatçı ya da
tüccar ise kendisine yarayan kısmı satın almak istemekte olup, üzümün sadece uygun olan bir
bölümünü hasat edip kalanını kurutmalık yapmak üzere üreticiye bırakmaktadır. Bu durum
her iki taraf için de, içinden çıkılmaz sorunlar meydana getirmektedir. Aslında her iki tarafın
kalite anlayışları arasında ciddi farklılıklar vardır. Halbuki, kalite de esas olan standartlar ve
tüketici talepleridir.
Araştırma alanında üreticilerin karşılaştığı en önemli sorunların başında ürün
bedellerinin ödenmesindeki aksaklıklar ya da hiç ürün bedeli ödenmemesidir. Üreticiler bu
konuda örgütsüz ve haklarını yasal yoldan arama bakımından yetersizdirler. Ciddi firmalar ile
günlük alım yapan komisyoncuları birbirinden ayırmada zorluk çekilmekte, özellikle iç
piyasa için alım yapan tüccar ve komisyoncuların bazıları ya hiç ürün bedeli ödememekte ya
da çok uzun vadelerde ödeme yapmaktadırlar. Bazı ihracatçılarda ürünün tamamını kesmeyip
üreticiyi mağdur etmekte, ödemede ise yurt dışından havale gelmediği bahanesi ile bir yıl
sonraya gün verebilmektedir. Bu sorunun çözümü için bölgede ALA-KOOP (Alaşehir ve
Çevresi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi) kurulmuş, ancak çok kısa bir süre faaliyet gösteren
kooperatif üreticilerin ve yerel önderlerin ve mesleki kuruluşların kooperatife yeterince ilgi
göstermemesi sonucu atıl vaziyette faaliyetini sürdürmeye çalışmaktadır. Üreticilerin her yıl
karşılaştığı bu sorunun çözümü için acilen mevcut kooperatifin işler hale getirilmesi ve
üretici haklarını koruyucu çalışmalara başlaması gerekmektedir. Bunun için yerel kaynaklar
ve devletin katkısı gerekmektedir. Şöyle ki kooperatif ortağı olan üzüm üreticilerine ekstra
prim ödemesi yapılabilir. Kooperatifte istihdam edilen personelin ücretleri 5 yıllığına devlet
tarafından karşılanabilir. Kooperatif örgütlenmenin eğer profesyonel yönetim sağlanırsa
başarılı olmaması için bir neden görülmemektedir. Meyve işleme sanayi açısından belirlenen
sorunlar ve çözüm önerilerine gelince;
Đncelenen firmaların sofralık üzüm ihracatında karşılaştıkları en önemli sorun %40 ile
kaliteli hammadde (üzüm) temini gelmekte olup, en az karşılaşılan sorun olarak para tahsili
ve pazarlama yetersizliği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra dış piyasa istikrarsızlığı ve haksız
rekabet diğer sorunlar olarak ifade edilmiştir.
Đncelenen firmaların sofralık üzüm sektöründeki sorunlara genel olarak yaklaşımı
değerlendiğinde, %45 ile ilaç kalıntısı (Rezüdü) birinci sırada yer alırken, ikinci sırada
bürokrasi %20 ile yer almakta, diğer sorunlar olarak ise finansman, pazarlama, ürün kalitesi
ve enerji fiyatlarının yüksekliği ifade edilmiştir. Đncelenen firmaların sektör olarak devletten
beklentileri değerlendiğinde, en önemli beklentinin %45 ile teşviklerin arttırılması, %25 ile
bürokrasinin kolaylaştırılması, %15 ile kalıntı sorununun çözümü ve diğer beklentiler ise
finansman desteği ve yurt dışı temsilcilik olarak ifade edilmiştir. Ayrıca ihracat teşvik
primlerinin zamanında ödenmemesi diğer bir sorun olarak belirtilmiştir.
Sonuç olarak üzümün gen kaynağı olan Türkiye bu üründe bir çok yönden avantajlı
olmasına rağmen sofralık üzüm ihracatında henüz arzu edilen seviyeye ulaşamamıştır. Bunun
12
Çoban (2005), a.g.e. s. 5
716
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
için planlı, tekniğe uygun ve kaliteli sofralık üzüm çeşitlerinin yetiştirilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede üretici, ihracatçı ve kamu kuruluşlarının işbirliği yapmasına gereksinim
bulunmaktadır. Dünyanın en önemli ve zengin ülkelerine uçakla sadece 3 saat gemi ve
karayolu ile 48 saatlik mesafede bulunan Türkiye’nin bu konumunu daha iyi değerlendirmesi
hem ülke kaynaklarının daha iyi kullanılmasını sağlayacak hem de tarım sektöründe
çalışanların gelirlerinin artmasında önemli bir rol üstlenecektir.
KAYNAKLAR
Alaşehir Đlçe Tarım Müdürlüğü Kayıtları, 2009
Alaşehir Ticaret Borsası Kayıtları Temmuz 2009, Alaşehir,Manisa.
Çoban, H., 2005, Asmanın Tanımı 2 (basılmamış ders notu), C.B.Ü. Alaşehir Meslek Yüksek
Okulu Bağcılık Bölümü, Alaşehir,Manisa
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Alaşehir DTS Denetmenleri Grup Başkanlığı Kayıtları,
2009
Đnan H.,(2001),Tarım Ekonomisi ve Đşletmeciliği,T.Ü. Ziraat Fakültesi,Tarım ekonomisi
Bölümü,5. baskı,Avcı Ofset,Đstanbul.
Newbold, P. (1995). Statistics for Business and Economics. Perentince – Hall, Đnternational,
New Jersey, PP: 867.
Subaşı, Dilek Koç., 2009, T.C Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Đhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi, Yaş Meyve ve Sebze Sektör Raporu, 2009, s.4
http://www.igeme.org.tr/Arastirmalar/ulke_sek/sektor.cfm?sec=ara, Erişim Tarihi: 07.07.2009
http://faostat.fao.org/site/567/default.aspx#ancor, Erişim Tarihi: 05.09.2009
http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul, Erişim Tarihi: 13.10.2009
Erişim
Tarihi:
www.manisatarim.gov.tr,
717
08.09.2009
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GAP Bölgesinde Pamuğun 2000-2009 Yılları Arasındaki Üretim Girdi Ve
Maliyetindeki Değişimler
Ahmet ÇIKMAN1 Tali MONĐS1
ÖZET
GAP Bölgesi toplam arazi miktarı 7 541 000 ha. dır. Bu alanın 3 290 575 ha.’ında tarla tarımı
yapılmaktadır (TUĐK-2006). GAP Bölgesi tarla tarımı için yeterli arazi miktarına sahiptir.
Ülkemiz de pamuk üç önemli bölgede üretilmektedir. Bunlar Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu
Bölgeleridir. Đlk üç bölgede pamuk tarımının geçmişi oldukça eski olmasına rağmen pamuk ekim
alanları daralmakta GAP Bölgesi’nde ise sulama olanaklarının gelişmesi ile üretim alanları artış
göstermektedir. Pamuk, tekstilden barut ve film malzemesi yapımına kadar yaklaşık 50 civarında
sanayi kolunun ham maddesini oluşturan önemli tarımsal ürünlerden birisi olup, lifi ile tekstil, çiğidi
ile insan ve hayvan beslenmesinde önemli bir üründür. Sektör özellikle katma değer, istihdam, yatırım
ve ihracat açısından Türkiye ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır.
Araştırma, 2000-2009 yılları arasında her üretim sezonu GAP Bölgesi pamuk üretim alanları gezilerek,
pamuk üretimi yapan belli sayıdaki işletmelerde yüzyüze anket çalışması yapılmak suretiyle yıllar
itibariyle pamuğun üretim girdi ve maliyeti hesaplanmış, devletçe pamuğa verilen desteklemeler
irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: GAP Bölgesi, Pamuk, Maliyet
Gap Between The Years 2000 To 2009 Đn Cotton Production Đnputs
And Costs, Changes Đn
ABSTRACT
Region the total amount of 7.541 million hectares of land. is. 3,290,575 ha of this area. 'When are
arable (TUIK-2006). Amount of arable land in the region has enough.
Cotton is produced in three important areas in our country. These Edwards, Çukurova and
Southeastern Anatolia are. History of cotton farming in the first three regions, although very old cotton
fields in the region is narrowing the development of irrigation facilities and production areas is
increasing. Cotton, textile and film material from the powder in the vicinity of the construction
industry up to about 50 constitute the raw material is one of important agricultural products, textile
fibers, and cottonseed is a major product, human and animal nutrition. Sectors, especially value added,
employment, investment and exports have contributed significantly to the economy in terms of Turkey.
Research, 2000-2009 Between each production season, the region of the cotton production areas
around the cotton to produce certain number of enterprises face survey by making over the years of
cotton production inputs and costs were calculated by the state, cotton is given to support the calls
were reviewed
Key Words: GAP Region, Cotton, Cost
GĐRĐŞ
Pamuk ülkemizde tekstil ve yağ sanayiinin önemli bir hammaddesi olması yanında,
harp sanayii için de önemli bir üründür. Tohumu (çiğit) bitkisel yağ üretiminde
kullanıldıktan sonra, arta kalan küspesi yüksek protein içeriği dolayısıyla hayvan yemi olarak
büyük önem taşımaktadır. Pamuk üretimi ile yaklaşık 200.000 üreticinin ilgili olduğu tahmin
edilmektedir (tarım.gov.tr, 2010).
Ülke ekonomisindeki stratejik önemi nedeniyle ülkemizde pamuk üretimi çok
eskilerden beri teşvik edilmektedir. Bu bağlamda 1966/67 sezonunda pamuk destekleme
1
GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Şanlıurfa, [email protected]
718
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kapsamına alınarak taban fiyat uygulanmasına başlanmıştır. Böylece piyasa fiyatının
belirlenen taban fiyatın altına inmesi engellenmeye çalışılmıştır. Ancak uygulamada ortaya
çıkan çeşitli sorunlar ve Avrupa Birliği Ortak Tarm Politikasına uyum dikkate alınarak,
1993/94 sezonunda “prim sistemi“ uygulamasına başlanmıştır. Bu sistemde üreticilerin eline
geçmesi istenen bir Hedef Fiyat ile bu fiyatın altında bir Müdahale Fiyatı belirlenmekte ve
bu iki fiyat arasındaki fark üreticilere prim olarak ödenmektedir (tarım.gov.tr, 2010).
GAP Bölgesinde kalkınma hamlelerinin başlamasından itibaren, pamuk üretiminde
makinalaşma, gübre, ilaç kullanımı ve sulama gibi olanakların artmasına bağlı olarak birim
alandan alınan ürün miktarında önemli artışlar sağlanmıştır. Ancak verimliliğin daha da
artırılması yolunda adımlar atılmaya devam edilmektedir.
Tarımsal verimliliği artırmaya yönelik önlemlerin alınabilmesi için, üretim sürecinde
kaynakların ne derece etkin kullanıldığının ortaya konulması önemli bir konudur. Bu konuda
yapılması gereken çalışmalardan biri, belki de en önemlisi tarımsal ürünlerin bölgelere göre
üretim girdileri ve maliyetlerinin saptanmasıdır.
Bu çalışma; bir dekar alan ve bir kilogram ürün için harcanan işgücü, çeşitli girdiler
(tohum, gübre, ilaç, vb.) ve sermaye gibi üretim faktörleri miktarlarının bulunması, ürün
maliyeti ve satış fiyatının saptanması ile işletmelerin ekonomik yapılarının tespitinde de
önemli bir ölçüt olmaktadır.
MATERYAL METOT
Materyal
Bu çalışma; GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
tarafından, GAP Bölgesi genelinde gayeli örnekleme yöntemine göre belirlemiş olduğu
tarımsal işletmelerle yapılan anketler sonucu her yıl yenileyerek hazırladığı 2000-2009
yıllarına ait “Gap Bölgesinde Yetiştirilen Bazı Tarımsal Ürünlerin (Buğday, Arpa, Mercimek,
Pamuk, Mısır,Susam,Domates,Biber,Patlıcan ve Antepfıstığı) Üretim Girdi Maliyetleri” adlı
kitapçıktan yararlanarak hazırlanmıştır. Ayrıca konu ile ilgili internet ortamında bulunan
kaynaklarda değerlendirilmiştir.
Metot
Bu çalışma kapsamında, GAP Bölgesinde yetiştirilen buğdayın üretim girdi
maliyetleri; mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün “Kuru ve Sulu Koşullarda
Yetiştirilen Tarım Ürünlerinin Üretim Girdileri ve Maliyetlerinin Saptanması” adlı 912 nolu
ana proje esaslarına göre hesaplanmıştır.
SONUÇLAR
Çizelge 1. GAP Bölgesi 2000 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ortalama
Satış
G.S.Ü.D.
Üretim
Verim
Ürünler
Fiyatı
(Brüt Gelir) Maliyeti
(kg/da)
(TL)
(TL/da)
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
350
0,45
157,50
107,69
49,80
350
0,45
157,50
107,69
49,80
Pamuk (Kanalet)
Pamuk
Sulama)
(Yeraltı
719
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. GAP Bölgesi 2001 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Ortalama
Verim
(kg/da)
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
350
0,60
210,00
112,15
97,84
350
0,60
210,00
127,65
82,34
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
Çizelge 3. GAP Bölgesi 2002 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Ortalama
Verim
(kg/da)
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
350
0,60
210,00
200,39
9,60
350
0,60
210,00
210,81
-0,81
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
Çizelge 4. GAP Bölgesi 2003 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
Ortalama
Verim
(kg/da)
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
400
0,68
272,00
251,22
20,77
400
0,68
272,00
260,64
11,35
Çizelge5. GAP Bölgesi 2004 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Ortalama
Verim
(kg/da)
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
400
0,80
320,00
273,54
46,45
400
0,80
320,00
315,65
4,34
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
720
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 6. GAP Bölgesi 2005 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Ortalama
Verim
(kg/da)
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
400
0,55
220,00
293,18
-73,18
400
0,55
220,00
342,66
-122,66
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
Çizelge 7. GAP Bölgesi 2006 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
Ortalama
Verim
(kg/da)
400
Satış
Fiyatı
(TL)
0,65
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
260,00
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
324,61
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
-64,61
400
0,65
260,00
374,20
-114,20
Çizelge 8. GAP Bölgesi 2007 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Ortalama
Verim
(kg/da)
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
Pamuk (Kanalet)
440
0,78
343,20
379,55
-36,35
Pamuk (Yeraltı Sulama)
440
0,78
343,20
416,94
-73,74
Çizelge 9. GAP Bölgesi 2008 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Ürünler
Pamuk (Kanalet)
Pamuk (Yeraltı Sulama)
Ortalama
Verim
(kg/da)
450
450
Satış
Fiyatı
(TL)
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
0.80
0.80
360.00
360.00
430.38
471.65
-70.38
-111.65
Çizelge 10. GAP Bölgesi 2009 Yılı Pamuk Üretim Girdi Maliyeti Özet Tablosu
Pamuk (Kanalet)
Ortalama
Verim
(kg/da)
450
Satış
Fiyatı
(TL)
0,90
G.S.Ü.D.
(Brüt Gelir)
(TL/da)
405,00
Üretim
Maliyeti
(TL/da)
439,16
Fark (Net
Gelir)
(TL/da)
-34,16
Pamuk (Yeraltı Sulama)
450
0,90
405,00
496,60
-91,60
Ürünler
Çizelgeler incelendiğinde 2005 yılından itibaren fark (net gelir) negative olarak görülmekte
dolayısıyla çiftçi zarar etmiştir. Ancak devletçe verilen ürün desteği nedeniyle üretim devam
etmektedir.
721
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
TARTIŞMA
Pamuğun ekonomiye katkısı oldukça önemlidir. Pamuğa dayalı sanayinin istihdama yönelik
yaratmış olduğu katma değer gözardı edilemez. Pamuk Bölge ekonomisi için uzun yıllar
önemini koruyacak bir üründür. Bu nedenle ilgili kurumlar tarafından yüksek kalite ve üretim
için sürekli olarak eğitim çalışmaları yapılmalıdır.
LĐTERATÜR LĐSTESĐ
GAPTSKTAEM 2000-2009 “Üretim Girdi Maliyetleri” Enstitü Yayınları-Şanlıurfa (10 sayı)
Http://Www.Tarim.Gov.Tr/Uretim/Bitkisel_Uretim,Pamuk_Yetistiriciligi.Html, 14.07.2010
Köy Hizmetleri Araştırma Ana Projesi 1991 “Kuru Ve Sulu Koşullarda Yetiştirilen Tarım
Ürünlerinin Üretim Girdileri Ve Maliyetlerinin Saptanması” 912 Nolu Proje-Samsun
722
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Demografik Kriterlerin Yoğurt Marka Tercihlerindeki Rolünün Manova Đle
Belirlenmesi
Gökhan UNAKITAN1
Yasemin ORAMAN1
Burçin BAŞARAN1 Emine YILMAZ1
ÖZET
Demografik kriterler tüketici tercihlerinin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan verilerdir.
Çalışmanın amacı, demografik kriterlerin yoğurt marka tercihlerindeki rolünün belirlenmesidir.
Çalışmada Tekirdağ ili’nde SES gruplara ilişkin veriler tesadüfî olarak çekilen 166 farklı hane
temsilcisi ile yüz yüze yapılan anketlerden elde edilmiştir. Elde edilen veriler çok değişkenli
varyans analizi (MANOVA) ile değerlendirilmiştir.
Çalışmada tüketiciler ulusal, yerel ve her iki marka grubunu da tercih edenler olarak üç gruba
ayrılmıştır. Bu tüketici gruplarının eğitim, gelir, hane halkı büyüklüğü, gıda harcaması, yaş, aile
kökeni gibi demografik faktörlerin yoğurt marka tercihlerindeki rolleri belirlenmiştir. Araştırma
sonuçlarına göre tüketici grupları arasında istatistikî olarak bir fark olduğu (Wilks’ Lambda
p=0.013) ve özellikle eğitim düzeyi (p=0.054) ve tüketicilerin yaşlarının (p=0.014) marka
tercihlerinde önemli rol oynadığı istatistikî olarak anlamlı bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Çok değişkenli varyans analizi, tüketici tercihi, yoğurt, yerel marka
Determination Of The Role Of Demographic Criteria In Yoghurt Brand Preferences By
Manova
ABSTRACT
Demographic criteria are used widely in determining consumer preferences. The aim of the study
is to determine the role of demographic criteria in yoghurt brand preferences. The data was drawn
from results of a survey conducted in Tekirdag. The survey consisted of face-to-face interviews
related to SES groups conducted within a total sample of 166 households. The obtained data were
examined by the multivariate analysis of variance (MANOVA).
In this study, consumers were divided into three groups who prefer regional brands, national
brands and both. Demographic criteria such as education, income, household size, food
consumption, age, family history of consumer groups were determined by their role in yogurt
brand preferences were assessed with regard to their role in yoghurt brand preferences. According
to the research consumer groups in the statistical difference is (Wilks ' Lambda p = 0.013) and in
education level (p = 0.054) and the age of consumers (p = 0.014), brand preferences play a role in
the statistical significance was found.
Key words: Multivariate variance analysis, consumer preferences, yoghurt, regional brand
GĐRĐŞ
Önemli bir süt ürünü olan yoğurdun Türk toplumunun beslenmesinde önemli yeri
bulunmaktadır. Yoğurt her çeşit sütten ve herkes tarafından yapılabilecek bir ürün olması yaygın
olarak tüketilmesinde önemli rol oynamıştır (Anonim, 2010). Aynı zamanda yoğurt, Türkiye’nin
önemli geleneksel ürünlerinden biridir.
Türkiye, kişi başı yoğurt tüketimi ile dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Bu
tüketimin yılda yaklaşık 2.2 milyon ton olduğunu tahmin edilmektedir (Fırat, 2002). Buna
göre kişi başına düşen yıllık yoğurt tüketimi 34 kg civarındadır. Ancak, bu tüketimin
yüzde 90’ını markasız, açık yoğurtlar ile atölye yapımı ve ev yapımı yoğurtlardan
gelmektedir (Fırat, 2002). Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam yılda 20 kg civarındadır.
Markalı yoğurdun dünyada en fazla tüketildiği ülke olan Hollanda'da kişi başına tüketim
yılda 45 kg'dır (Fırat, 2002).
1
Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ
e-mail: [email protected]
723
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Marka, üreticilerin ya da satıcıların mallarının kimliğini belirleyen ve mallarını
rakiplerinden ayırt eden bir isim, simge, şekil veya bunların birleşimidir (Cemalcılar,
1994). Tüketicilerin satın alma davranışını ürün ve hizmetlerin markasına yükledikleri
çeşitli anlamlar doğrultusunda gerçekleştirdikleri görülmektedir. Tüketicinin içinde
bulunduğu yaşam döneminde sahip olduğu demografik, psikolojik ve sosyolojik
faktörlerin etkisiyle satın alma karar süreci ve marka tercihleri farklı şekillerde
etkilenmektedir. Her bir faktör tüketici üzerinde bir etki yaratmakta ve marka tercihinin
gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmada tüketicilerin, yoğurt marka tercihlerinde
demografik faktörlerin etkisinin ortaya konması hedeflenmiştir.
Literatürde, yoğurt için tüketici tercihlerinin ve talebinin belirlenmesine yönelik bir
çalışmaya rastlanılmamasına rağmen süt talebiyle ilgili çalışmalara ulaşmak mümkündür (Andiç
ve ark. 2002; Selçuk ve ark. 2003; Çelik ve ark. 2005). Ayrıca MANOVA analizi ile ilgili
çalışmalara Keskin ve ark. (2007) ve Ünsal (2000) tarafından yapılan çalışmalar örnek
gösterilebilir.
MATERYAL VE METOD
Çalışmada, Tekirdağ ili kentsel alanda yaşayan tüketicilerden elde edilen
verilerden yararlanılmıştır. Örnek hacminin belirlenmesinde aşağıda formülü verilen
oranlar için sınırlı ana kitle formülünden yararlanılmıştır (Newbold, 2007). Formülde
%90 güven aralığı, %5 hata payı ve maksimum örnek hacmine ulaşabilmek için p=q=0,5
olarak alınmıştır.
n=
N.p.q
(N−1)σp + p.q
2
n= örnek hacmi, N= ana kitle hacmi (48.000), p= yerel yoğurt markalarını tercih
edenlerin oranı(0.5), q= 1-p, σ 2p = oran varyansı (0,000923)
Örnekleme sonucunda Tekirdağ Đli’nde tesadüfî olarak çekilen 166 farklı hane temsilcisi
ile yüz yüze anket çalışması yapılmıştır. Elde edilen veriler, PASW 18.0 paket programı
kullanılarak çok değişkenli varyans analizi (Multivariate Analysis of Variance - MANOVA) ile
değerlendirilmiştir.
Çok değişkenli varyans analizi iki ve daha fazla bağımsız ve bağımlı gruplarda çok
değişkenli normal dağılıma dayalı hipotezleri test etmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir.
Çalışmada kullanılacak MANOVA analizi TEK YÖNLÜ MANOVA’dır. TY MANOVA’da H0
hipotezi g sayıdaki populasyon ortalama vektörlerinin birbirine eşit olduğunu varsayarken, H1
hipotezi popülasyon ortalama vektörlerinden en az birinin diğerlerinden farklı olduğunu varsayar.
TY MANOVA için hipotezler aşağıdaki şekilde kurulmaktadır (Özdamar, 2004).
Gruplar arasındaki değişimin hataya göre önemliliğini test etmek üzere kullanılan
testlerden biri de Wilks’ Lambda istatistiğidir. Çalışmada bu test sonucu dikkate alınmıştır.
Çalışmada üç tüketici grubu ele alınmıştır. Gruplar, yoğurt tercihini öncelikli olarak yerel
markadan yana kullananlar, ulusal markaları öncelikli olarak tercih edenler ve her iki marka
grubunu da tercih edenler olarak belirlenmiştir. MANOVA testinde kullanılan demografik kriterler
724
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ise eğitim düzeyi, hane halkı büyüklüğü, aylık gelir düzeyi, aylık gıda harcaması, yaş ve aile
kökeni olarak belirlenmiştir.
ARAŞTIRMA BULGULARI
Tekirdağ ilinde yerel ve ulusal yoğurt markalarının tüketimini etkileyen
faktörlerin araştırıldığı bu çalışmada hane halklarının her iki grubun tüketimleri birlikte
ele alınmış ve sonuçlar değerlendirilmiştir. Tekirdağ ilinde 14 mahallede 166 hane ile
yapılan görüşme sonucunda elde edilen demografik özellikler Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Araştırma alanındaki bireylerin demografik özellikleri
Sayı
Cinsiyet
Bayan
Erkek
Yaş Grupları
≤ 30
31-40
41-50
51 ≥
Eğitim Grupları
Đlköğretim Mezunu
Lise Mezunu
Üniversite Mezunu
Aile Kökeni
Köy
Kent
%
143
23
86.1
13.9
26
61
51
28
15.7
36.7
30.7
16.9
56
47
63
33.8
28.3
37.9
87
79
52.4
47.6
Aylık Gelir (TL)
750’den Az
750-1500
1501-3000
3001-5000
5000 +
Medeni Durum
Evli
Bekâr
Boşanmış/Dul
Aile Birey Sayısı
1-2
3-4
5-6
Çocuk Sayısı
0
1-2
3-4
Sayı
%
18
71
63
13
1
10.8
42.8
38.0
7.8
0.6
142
19
5
85.6
11.4
3.0
18
120
28
10.8
72.3
16.9
30
118
18
18.1
71.1
10.8
Tekirdağ ilindeki tüketicilerin büyük çoğunluğu (%44) öncelikli olarak yerel
yoğurt markalarını tercih ettiklerini ifade etmişlerdir (Şekil 1). Ulusal yoğurt markalarını
öncelikli tercih edenlerin oranı %19 iken yerel ve ulusal marka arasında bir seçim
yapmayanların oranı ise %37’dir.
Şekil 1. Ulusal ve yerel marka yoğurtların tercih edilme durumu
725
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
MANOVA testinin ilk aşamasında gruplara ait kovaryans matrislerinin
homojenliği test edilmektedir. Çalışmada kovaryans homojenliği testi için Box’un
kovaryans matrisleri homojenlik testi kullanılmıştır (Çizelge2). Test sonucuna göre grup
kovaryans matrislerinin homojen olduğu sonucuna varılmıştır (p= 0.576). Buna göre
MANOVA analiz sonuçları grupların önemliliğinin analizinde kullanılabilecektir.
Çizelge 2. Kovaryans matrislerinin homojenliği testi
Box’s M
42.284
F
0.943
sd1
42.000
sd2
288892.153
P değeri
0.576
Çalışmada ele alınan üç tüketici grubuna ait ortalama vektörlerinin birbirlerinden
önemli düzeyde (%95 güven aralığı) farklı oldukları görülmektedir (Wilks’ Lambda =
0.854, p=0.013) (Çizelge 3). Bu sonuca göre, tüketici gruplarına ait demografik
faktörlerden en az biri diğer gruplarınkine göre farklılık göstermektedir.
Çizelge 3. Grup ortalama vektörlerinin test sonuçları
Etki
Test
F istatistiği
Değeri
Sabit
Pillai’s Đz
0.980
1294.047
Wilks’ Lambda
0.020
1294.047
Hotteling’s Đz
49.142
1294.047
Roy’s En Geniş Kök
49.142
1294.047
Grup
Pillai’s Đz
0.151
2.167
Wilks’ Lambda
0.854
2.165
Hotteling’s Đz
0.165
2.163
Roy’s En Geniş Kök
0.114
3.016
sd
Hipotezi
sd Hatası
P değeri
6.00
6.00
6.00
6.00
158.00
158.00
158.00
158.00
0.000
0.000
0.000
0.000
12.00
12.00
12.00
6.00
318.00
316.00
314.00
159.00
0.013
0.013
0.013
0.008
Tüketici gruplarının yoğurt markası tercihlerinde farklılık gösteren demografik
kriterin hangisi ya da hangileri olduğunu tespit edebilmek için MANOVA test sonuçlarına
göz atmak gerekmektedir (Çizelge 5). MANOVA testine geçmeden önce değişkenlerin
hata varyanslarının homojenliği test edilmelidir. Çizelge 4’te verilen Levene testi
sonuçlarına göre tüm değişkenlerin (demografik kriterlerin) hata varyansları homojendir
(p > 0.05).
Çizelge 4. Hata varyanslarının homojenliği testi (Levene’s Test)
F istatistiği
sd1
sd2
Eğitim düzeyi
0.712
2.00
163.00
Hane halkı büyüklüğü 0.027
2.00
163.00
Aylık gelir
0.011
2.00
163.00
Aile kökeni
0.340
2.00
163.00
Aylık gıda harcaması
0.463
2.00
163.00
Yaş
0.182
2.00
163.00
P değeri
0.492
0.973
0.989
0.712
0.630
0.834
MANOVA analizi sonucuna göre tüketici grupları arasındaki farklılığın iki
demografik kriterden kaynaklandığı Çizelge 5’te görülmektedir. Eğitim düzeyi (p=0.054)
ve tüketicilerin yaşları (p=0.014) gruplara göre önemli düzeyde farklılık göstermektedir.
Diğer demografik kriterler için gruplar arasında anlamı bir farklılık bulunmamaktadır.
726
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 5. MANOVA testi
Bağımlı
Tip III
değişkenler
Kareler
toplamı
Grup
Eğitim düzeyi
4.184
Hane
halkı 2.052
büyüklüğü
Aylık gelir
2.061
Aile kökeni
0.343
Aylık
gıda 0.141
harcaması
Yaş
758.933
ŞANLIURFA, 2010
sd
Kareler
ortalaması
F istatistiği
P değeri
2
2
2.092
1.026
2.978
1.012
0.054
0.366
2
2
2
1.031
0.171
0.071
1.571
0.680
0.066
0.211
0.508
0.937
2
379.466
4.358
0.014
SONUÇ
Tekirdağ ilindeki saha çalışması sonucunda tüketicilerin %44’ünün yerel yoğurt
markalarını tercih ettikleri, %19’unun ulusal markaları tercih ettikleri ve %37’sinin de
herhangi bir öncelikli tercihlerinin olmadıkları bulguları elde edilmiştir. Bu üç tüketici
grubuna ait demografik özellikler incelendiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılığın olduğu görülmüştür. Eğitim düzeyi, hane halkı büyüklüğü, aylık
gelir, aile kökeni, aylık gıda harcaması ve tüketicinin yaşı gibi demografik kriterler göz
önüne alınarak yapılan MANOVA testi sonucunda gruplar arasındaki farklılığa neden olan
kriterlerin tüketicilerin eğitim düzeylerinin ve yaşlarının olduğu sonucuna varılmıştır.
Diğer demografik kriterler için anlamlı bir fark olmadığı sonucu elde edilmiştir.
Sonuç olarak tüketicilerin markalı yoğurt tercihlerinde yaşlarının ve eğitimlerinin
etkili olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın, ülkemiz için önemli bir süt ürünü olan
yoğurdun tüketicilerinin sosyo-ekonomik özellikleri ve tercihlerini ortaya konması ve
ayrıca gerek yerel gerekse ulusal marka yoğurt üreten üreticilerin hitap edecekleri tüketici
profillerini göstererek daha bilinçli kararlar almalarına yardımcı olabileceği
düşünülmektedir. Araştırma sonuçlarının, Türkiye çapında genellemesi gibi bir amaç söz
konusu değildir.
KAYNAKLAR
Andiç, S., Şahin, K. ve Koç, Ş. 2002. Van merkez ilçe kentsel alanda süt tüketimi.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 12(2): 33-38
Anonim, 2010. http://www.suturunleri.com/bilgiler/yogurt/yog08.asp, erişim: 03 Mart 2010
Cemalcılar, Đ. 1994. Pazarlama-Kavramlar, Kararlar, Beta Basım Yayım, Đstanbul
Çelik, Y., Karlı , B., Bilgiç , A. ve Çelik, Ş. 2005. Sanlıurfa ili kentsel alanda tüketicilerin süt
tüketim düzeyleri ve süt tüketim alışkanlıkları. Tarım Ekonomisi Dergisi, 11(1): 5 – 12
Fırat E. 2002. Kişi Başına Hesabın Gücü, Capital Dergisi, 1 Ağustos 2002.
Keskin, S., Ankaralı, H., Noyan, T. ve Kamacı, M. 2007. Çok değişkenli varyans
analizinde gruplar arasındaki farkın tespiti: bir uygulama. Tıp Bilimleri Dergisi, 7,
6.
Newbold, P. 2007. Đşletme ve Đktisat için Đstatistik, Literatür Yayınları, Đstanbul.
Özdamar, K. 2005. Paket Programlar ile Đstatistiksel Veri Analizi, Kaan Kitabevi, 5. Baskı,
Eskişehir.
Selçuk, Ş., Tarakçı, Z., Şahin, K. ve Coşkun, H. 2003. Yüzüncü Yıl Üniversitesi lisans
öğrencilerinin süt ürünleri tüketim alışkanlıkları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 13(1): 23-31
Ünsal , A. 2000. Çok değişkenli tek faktör varyans analizi ve bir uygulama, Gazi Üni.
Đ.Đ.B.F.
Dergisi
2:
1-20
727
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tarım Ve Đklim Değişikliği Đlişkisinde
Alınması Gereken Önlemlerin Tarımsal Yayım Açısından Đrdelenmesi
Aydın GÜREL1
Zeynep ŞENEL2
ÖZET
Doğal kaynakların yanı sıra bilhassa sanayi devrimiyle başta fosil yakıtların yakılması ile artan
insan kaynaklı sera gazlarının atmosferdeki birikimi sonucu dünyanın yüzey kesiminin ısındığı ve
bunun da iklim değişikliğine neden olduğu ve dolaysıyla tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilediği
inkar edilemez bir gerçektir. Đnsan kaynaklı sera gazlarının atmosfere yayılımına neden olan
sektörler içeride enerji ve sanayi sektörleri ilk sırada yer almaktadır. Ancak tarım sektörü de
bilhassa geviş getiren hayvanlar, çeltik üretimi, gübre kullanımı vb. tarımsal faaliyetlerle
atmosfere saldığı CO2, N2O, NH4 gibi sera gazları ile iklim değişikliğini etkilemektedir. Diğer
sektörlere kıyasla iklim değişikliğine daha fazla duyarlı olan tarım, küresel iklim değişikliğinden
daha fazla etkilenmektedir. Bunlar genel olarak kıtlık, kuraklık, seller, orman yangınları, biyolojik
çeşitlilikte azalma gibi sıralanabilir. Đklim değişikliğine karşı tarım sektöründe alınması gereken
önlemler; hayvan ıslahı, çayır-meraların geliştirilmesi, bitki ıslahı, çiftçileri bilinçlendirme,
örgütleme, katılımcılığı teşvik etme gibi sıralanabilir. Ancak, alınması gereken tüm önlemlerde
araştırma, alt yapı ve tarımsal yayım faaliyetlerinin geliştirilmesi ve finanse edilmesi önemli rol
oynamaktadır.
Bu çalışmada, tarım ve iklim değişikliği ilişkisinde, tarımın iklim değişikliğini etkileyen yönlerini,
tarımın iklim değişikliğinden etkilenen yönlerini ve alınması gereken önlemler tarımsal yayım
açısından irdelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tarım ve Đklim Değişikliği, Đklim Değişikliğinin Etkileri, Đklim Değişikliğine
Uyum.
In Terms Of Agricultural Extension Examine The Precautions On Climate Change
And Agriculture
ABSTRACT
Industrial revolution has caused warming of the earth’s surface with burning of fossil fuels and
increasing human-induced greenhouse gases accumulation in the atmosphere. It is still negatively
affecting the climate change and the agricultural activities. Energy and industry sectors are
responsible for creating the greenhouse gases in the first place. However, agricultural activities are
affecting the climate change with ruminant animals, rice production, fertilizer use and these
activities create green house gases such as CO2, N2O, and NH4. Compared to other sectors
agriculture is more sensitive and more affective and in general these affective problems; famine,
drought, floods, forest fires, reduction in biological diversity can be sorted. Following measures
can be taken for improving agricultural sector against climate change; animal breeding,
development of meadow-pasture, plant breeding, farmer’s awareness raising, farmers organizing
and encourage participation. However, all precautions should be taken an important role in the
research development of infrastructure and agricultural extension activities financing.
In this study, in terms of agricultural extension, the relationship between agriculture and climate
change, climate change that affect aspects of agriculture, agriculture affected by climate change
and measures to be taken against climate change are discussed.
Key Words: Agriculture and Climate Change, Effects of Climate Change, Climate Change
Adaptation.
1. GĐRĐŞ
Küresel iklim değişikliği günümüzde tüm sektörleri etkilemektedir. Ancak tarım
sektörü bu değişiklikten daha fazla etkilenmektedir. Sellerde artış, kuraklık, bitkisel ve
hayvansal üretimde verimin azalması, orman yangınlarında artış, sulak alanların yok
1
2
NKÜZF, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ, [email protected]
NKÜZF, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ, [email protected]
728
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
olması, biyolojik çeşitlilikte azalma gibi sorunlar tarım sektörünü etkileyen önemli
etmenlerdendir.
Geçmişten günümüze değin küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan sorunlar ve
alınması gereken önlemler tartışılmaktadır. Bu tartışma nitekim 2005 yılında yürürlüğe giren
Kyoto Protokolü ile uluslararası platformda yeni bir boyut kazanmıştır. Kyoto Protokolü;
küresel iklim değişikliğine karşı mücadeleyi sağlamaya yönelik Birleşmiş Milletlerin
1997'de Japonya'nın Kyoto şehrinde düzenlediği çevre toplantısında hükümetler
tarafından kabul edilen bir anlaşmadır. Kyoto Protokolünü imzalayan ülkeler sanayi
devrimi ile artan ve küresel iklim değişikliğinde önemli rol oynayan sera gazlarını (CO2,
CH4, N2O, HFC, PFC, SF6 ve su buharı H2O) 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin en
az % 5,2 oranında aşağısına indirmesini öngörmektedir. Kyoto Protokolü imzalayan ülke
sayısı 179’dur. Türkiye Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine
(BMĐDÇS) yönelik Kyoto Protokolünü 05 Şubat 2009 tarihinde imzalamıştır. Tarım bir
taraftan Kyoto Protokolü ile belirlenen sera gazlarının artışını etkilemekte ve diğer
taraftan aynı zamanda küresel iklim değişikliğinden etkilenmektedir.
Bu bildirinin amacı, tarımın küresel iklim değişikliğini etkileyen yönlerini ve
küresel iklim değişikliğinden etkilenen yönlerini irdelemek ve karşılaşılan sorunlara karşı
alınması gereken önlemleri tarımsal yayım açısından irdelemektir.
2. TARIMIN ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐNE ETKĐLERĐ
Küresel iklim değişikliğinden büyük ölçüde etkilenen tarım, atmosfere saldığı
sera gazlarıyla küresel iklim değişikliğini etkilemektedir. Şekil 1’de Dellal’ın (2008)
IPPC 2007 yılı verileri dayanarak verdiği verilere istinaden, küresel iklim değişikliğini
etkileyen sektörler içinde tarımın oranı %14 ve arazi kullanımının oranı %17’dir.
Şekil 1: Sektörlere göre sera gazı yayılımları (Dellal, 2008).
Şekil 2’de ise, Kyoto Protokolünde belirlenen sera gazlarının toprak işlemeden
kaynaklanan CH4 ve N2O oranları %38’dir. Bunu %32 oranla bağırsak
fermantasyonundan kaynaklanan CH4 gazı, %12 oranında biyolojik atıkların
yakılmasından kaynaklanan CH4 ve N2O gazları, % 11 oranında pirinç üretiminden
kaynaklanan CH4 ve hayvansal atıklardan kaynaklanan CH4 ve N2O gazları izlemektedir.
729
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 2: Tarımın sera gazı etkisi (Anonim, 2007).
AB ülkelerinde (EU-27) atmosfere salınan ve arazi kullanımından kaynaklanan
N2O oranı %51, gübre kullanımından kaynaklanan N2O oranı ise %7’dir. NH4 oranı ise
geviş getiren hayvanlardan (süt ineği, koyun) kaynaklanan %31, gübre kullanımından
kaynaklanan NH4 oranı ise %11’dir (Anonim, 2008b). Türkiye’de ise (Saylan, 2007) sera
gazları emisyonumuzun %5,1’inin tarım sektöründen kaynaklandığı, tarım sektöründen
kaynaklanan CH4 oranının ise 1990’lı yıllarda toplam emisyonun %22’sini meydana
getirdiği, ancak bu miktarın 2004 yılında %8’e gerilediği ve tarımın toplam N2O
emisyonundaki payının 1990’dan 2004’e kadar değişmediği ve %10,8’lik bir paya sahip
olduğu bildirilmektedir.
Görüldüğü gibi tarım küresel iklim değişikliğini etkileyen bir faaliyettir. Tarımsal
faaliyetler içerisinde hayvancılık (geviş getiren hayvanlar), pirinç üretimi, gübre
kullanımı, toprak kullanımı ve toprak işleme şekilleri ile atmosfere salınan N2O ve NH4
sera gazları küresel iklim değişikliğinde önemli rol oynamaktadır.
3. ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐNĐN TARIMA ETKĐLERĐ
Hava sıcaklığının artması, yaz aylarının kurak geçmesi, toprak ısısının artması,
aşırı yağışlar vb. çevreyi ve tarımsal üretimi çok yönlü etkilemektedir. Sıcaklığın artması
atmosferdeki CO2 miktarını değiştirmektedir. Bu değişim toprakta yaşayan canlı
organizmaların yaşamını, toprağın humus miktarını, erozyonu, bitkiler için yararlı olan
besin maddelerinin akışını, bulunduğu bölgeye uyum sağlamış olan canlıları, bitki
gelişimini ve ürün miktarını da değiştirmektedir (Durak ve ark., 2007). Gerçi CO2
miktarının yüksek olması bitki gelişimini pozitif yönde etkilemektedir. Ancak N gübresi,
su, sıcaklık gibi faktörlerinde optimum noktada olması gerekmektedir. Yüksek sıcaklık
bitkilerin doğal gelişim sürecini etkilenmektedir (Jaekel, 2009; Dellal, 2008). Bu da bir
bölgede yetişen bitki türlerinde farklılıklara neden olmaktadır. Sıcaklık süreci
değişikliğine bağlı olarak yetiştirme dönemleri değişmekte ve buna bağlı olarak bitkilerin
tohum çeşidi, çiçeklenme dönemi, meyve tutumu ve kalitesi etkilenmektedir. Bir bitki
türünün bir bölgede yetiştirilmesinde; iklim yapısı, toprak faktörleri, ürünün ekonomik
değeri ve toplumun kültür yapısı gibi faktörler önemli rol oynamaktadır. Bunun sonucu
olarak yeni bitki ve hayvan türlerinin üretilmesine gerek duyulmaktadır. Sıcaklığın
artmasıyla yeşil alanlar azalmakta çayır ve meralar büyük ölçüde etkilenmektedir.
Ekstrem hava koşulları ve buna bağlı olarak aşırı yağış, kuraklık ve sık hava değişimleri,
bitki hastalıklarında ve zararlılarda görülen değişimler bölgesel olarak farklı şekilde
730
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
etkilenecektir. Tüm bu değişimler nedeniyle bitkilerin iklim koşullarına adaptasyonu
sorununu ile karşı karşıya kalınmaktadır (Schaller ve ark., 2007).
Yaz aylarının kurak geçmesi ile rüzgâr erozyonu artabilmektedir (Jaekel, 2009).
Bitkilerin ihtiyaç duyduğu su miktarı artmaktadır. Su ihtiyacının giderilmesinde
kullanılan su kaynaklarında da azalmalar görülmektedir. Su kaynaklarının ve yağışın
azalması ile birlikte bazı bölgelerde ciddi su krizleri yaşanabilir. Aşırı su kaybına karşı
tarım arazilerini işleme yöntemleri değişmek zorundadır. Mevcut yağış rejimine göre
oluşturulan sulama modelleri, arazi sulaması ve suyun tasarruflu kulanım yöntemlerinin
geliştirilmesine gerek duyulmaktadır. Toprak ısısının artması ile toprakta humus oluşumu
ve buna bağlı olarak toprakta besin maddelerinin dinamiği, toprakta tutunan su miktarı,
zemin suyu birikimi ve buna bağlı olarak bitki ve meyve ağaçları kök derinliğine göre
etkilenmektedir (Schaller ve ark., 2007).
Aşırı yağışların olması ile erozyon sorunu (Schaller ve ark., 2007; Jaekel, 2009),
bilhassa ilkbahar aylarında tarım arazilerini işleme sorunları, toprağın sıkışması, toprakta
oksijen azlığından dolayı üründe kalite kayıpları ve ürün azalması, nemli koşullarda
ortaya çıkan bitki hastalıkları vb. artmaktadır.
Hayvansal üretim iklim değişikliklerinden doğrudan etkilenmektedir (Schaller ve
ark., 2007; Dellal, 2008). Đklim değişikliği hayvanlarda et ve süt verimini, gebelik,
beslenme ve bakım koşullarını dolaysıyla hayvansal üretimdeki maliyeti etkilemektedir.
Đlkim değişikliği bitki ve hayvan türlerinin dağılımı ile çeşitliliğinde sayısız değişikliğe,
türlerin soyunun tükenmesine ve biyo çeşitliliğin yok olmasına neden olabilmektedir.
Ekonomik açıdan tarımsal üretimde verimlilik ve maliyet sıcaklık, yağış,
atmosferdeki CO2 içeriği ve ekstrem olayların tekrarı bitkilerde verimi, hasat zamanını ve
çayır meralar açısından otlatma verimini değiştirmektedir (Schaller ve ark., 2007; Dellal,
2008). Kuraklık ya da aşırı yağışlar sık sık ve şiddetli şekilde gerçekleştiğinde tarımsal
kayıplar artmaktadır. Üretim miktarındaki bu değişiklikler maliyetleri etkilemektedir.
Đklim değişiklikleri sonucu ortaya çıkan üretim azlığı veya fazlalığı ekonomik dengeleri
büyük ölçüde etkilediği gibi, uluslararası ticareti de etkilemektedir.
4. TARIMSAL YAYIM AÇISINDAN ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐNE ADAPTASYON
Tarım üç önemli özelliği ile küresel iklim değişikliğini azaltma ve adaptasyon
yönünde etkili olabilmektedir (Anonim, 2008a). Bunlar:
1. Tarımsal atıklardan biyogaz üretimi: Tarımdan kaynaklanan sera gazı
emisyonunun azaltılması amacıyla tarımsal atıklar biyogaz üretimi için
kullanılabilir. Böylece bir tarafta tarımsal atıklardan kaynaklanan ve atmosfere
salınan sera gazları (CH4, NH4, NO2) önlenebilir ve diğer taraftan elde edilen
metan gazı elektriğe dönüştürülebilir ve değerli bir gübre olan biyogaz atıkları ise
tarlada gübre olarak kullanılabilir.
2. Tarım topraklarının kullanımında değişikliklerin yapılması: Tarımdan
kaynaklanan ve atmosfere salınan CO2 miktarının azaltılması amacıyla tarımsal
üretimde değişiklikler yapılabilir. Örneğin: Organik tarım, minimum toprak
işleme yöntemiyle tarım veya toprak işleme sisteminin değiştirilmesi yanı sıra
proteince zengin bitkiler üretimi, ağaçlandırma, çayır-mera ve orman alanlarını
genişletilmesi gibi.
3. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ve biyolojik ürünlerin geliştirilmesi:
Yenilenebilir enerji ve biyolojik üretimin desteklenmesi ve geliştirilmesiyle
tarımsal ürünlerden elde edilen biyolojik enerji fosil yakıtların yerine
731
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kullanılabilir. Tarımda organik maddelerden biyolojik enerji üretimi için küçük
ve büyük ölçekte işletmeler kurulabilir.
Ancak, tarımsal yayım açısından tarımın küresel iklim değişikliğine adaptasyonu,
bu alanda yapılması gereken araştırma, alt yapı ve tarımsal yayım faaliyetlerinin finanse
edilmesine bağlıdır (IPCC, 2007). Tarımın küresel iklim değişikliğine adaptasyonunda
ilgili kurum ve kuruluşların (Ziraat Fakülteleri, Tarımsal Araştırma Kurumları, Tarım Đl
Müdürlükleri, Ziraat Odaları, Kooperatifler vb.) faaliyetleri oldukça önemlidir (Reilly ve
ark., 1999). Araştırma kurumlarının kurumda araştırma yapmaları ve bu çalışmalara
paralel olarak tarla günleri, demonstrasyonlar düzenleyerek çiftçileri bölgesel iklim
değişikliğine karşı alınması gereken önlemler konusunda bilinçlendirmeleri ve
tavsiyelerde bulunmaları gerekir. Küresel iklim değişikliğinde çiftçi katılımı oldukça
önemlidir. Bunun için ilgili kurum ve kuruluşların görsel, sözel ve basılı iletişim
araçlarını etkin kullanmaları gerekmekte ve bunları kongre, konferans, çiftçi toplantıları
vb. düzenleyerek desteklemeleri gerekmektedir. Bölgesel iklim değişikliğine adaptasyon
için farkındalığın artırılması için plan, proje, uygulama, izleme değerlendirme
aşamalarının uygulanması gereklidir. Aynı zamanda adaptasyon için teknoloji türlerinin
sınıflandırılmasındaki yaklaşımın geliştirilmesi, teknolojinin uygun rol tanımı, teknoloji
transferi, teknoloji seçiminde ele alınan kriterler önemli rol oynamaktadır. Adaptasyon
planlaması stratejik ve sistematik olmalıdır (Kadıoğlu, 2008). Bunun için tüm paydaşlar
(kurum, kuruluş, çiftçiler vb.) bu sürece katılmalıdır. Eyleme geçmek için öncelikler
belirlenmelidir. Eylemler ve uygulamanın takibi için görevliler atanmalı ve düzenli
değerlendirmeler ile adaptasyon stratejisi sürekli gözden geçirilip yenilenmelidir.
Bu bağlamda yapılan çalışmalar, tarımın iklim değişikliğine adaptasyonunda
tarımsal yayım faaliyetlerinin ve üretilen yeni tohum çeşitlerinin uygulanmasında, sulama
sisteminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında, yabancı otlar ve zararlılarla
mücadelede, ağaçlandırma ve çayır-meraların geliştirilmesinde, hayvan ıslahı, bakımı,
sağlığı, süt-et veriminde, işletmelerin verimlilik ve maliyet hesaplamalarında,
yenilenebilir enerji ve biyogaz vb. üretimi konusunda, toprak işleme yöntemlerinin
değiştirilmesinde, proteince zengin bitkiler üretiminde vb. çiftçileri bilinçlendirme,
örgütleme ve katılımcılığı teşvik etme alanlarında etkin olmalıdır.
5. SONUÇ
Küresel iklim değişikliğinde insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı salımının
artması etkili olmaktadır. Tarım küresel iklim değişikliğini etkilemekte, küresel iklim
değişikliğinden etkilenmekte ve küresel iklim değişikliğini azaltabilmektedir.
Tarımsal yayım açısından küresel iklim değişikliğine adaptasyon için: kuraklığa, aşırı
yağışlara, dona, fırtınaya, erozyona, bitkilerin iklim koşullarına uyumsuzluğuna, orman
yangınlarına, yeni tohum çeşidinin üretilmesine ve uygulanmasına, sulama sistemlerinin
geliştirilmesine ve uygulanmasına, yabancı otlar ve zararlılarla mücadeleye, ağaçlandırma
ve çayır-meraların geliştirilmesine, ıslah edilmiş hayvanların bakımına, işletmelerin
verimlilik ve maliyet hesaplamalarını yapmasına, yenilenebilir enerji ve biyogaz vb.
üretimine, minimum toprak işleme yöntemlerine, proteince zengin bitkiler üretimine
önem verilmeli, bu alanlarda araştırma, alt yapı ve tarımsal yayım faaliyetlerinin
geliştirilmesi ve finanse edilmesi sağlanmalıdır.
732
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
Anonim, 2007, Integrated Assessment of Trade Related Policies on Biological Diversity
in the Agricultural Sector in Mauritius, Ministry of Agro Industry and Fisheries
Agricultural Research and Extension Unit, Capacity Building Workshop Report,
p.29.
ANONĐM, 2008a, Anpassung an Klimaänderung, Themenblatt: Landwirtschaft, 12/2008,
Umweltbundesamt, Dessau, p.1-4.
ANONĐM, 2008b, Wie sich die Landwirtschaft der EU dem Klimawandel stellt,
Europaeische Kommission, Generaldirektion Landwirtschaft und laendliche
Entwicklung, http://ec.europa.eu/agriculture/index_de.htm, Erişim Mart 2009.
DELLAL, I., 2008, Küresel Đklim Değişikliği ve Enerji Kıskacında Tarım ve Gıda
Sektörü IGEME’den Bakış, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara, No: 36, p.103111.
DURAK, A. ve ECE, A., 2007, Đklim Değişikliğinin Toprak Özelliklerine ve Sebze
Tarımına Etkisi Türkiye Đklim Değişikliği Kongresi – TĐKDEK 2007, 11 - 13
April 2007, ĐTÜ, Đstanbul, p.186-193
IPCC, 2007, Climate Change 2007, Climate Change Impacts, Adaptation and
Vulnerability, Working Group II Contribution to the IPCC Forth Assessment
Reporthttp://www.prima-klimaweltweit.de/grafiken/pdf/Summ_IPCC2007_II.pdf
JAEKEL, K., 2009, Anpassungsstrategien in der Landwirtschaft an den Klimawandel,
Saechsisches Landesamt für Umwelt, Landwirtschaft und Geologie, Freistaat
Sachsen,
http://www.regklam.de/fileadmin/Daten_Redaktion/090227_RF1_Jaekel.pdf,
Erişim Ekim 2009)
KADĐOĞLU, M., 2008, Küresel Đklim Değişikliği ve Uyum Stratejiler, Kar Hidrolojisi
Konferansı, 27-28 Mart 2008, DSĐ VII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum, p. 69-94.
REILLY J.M. ve SCHIMMELPFENNIG, D., 1999, Agricultural Impact Assessment,
Vulnerability and the Scope for Adaptation, Climatic Change 43, p. 745-788.
SAYLAN, L., 2007, Ekosistemin CO2 Değişiminin Belirlenmesi, I. Türkiye Đklim
Değişikliği Kongresi – TĐKDEK 2007, 11 - 13 Nisan 2007, ĐTÜ, Đstanbul, p. 5462
SCHALLER, M. ve WEIGEL, H.J., 2007, Analyse des Sachstands zu Auswirkungen
von Klimaveränderungen auf die deutsche Landwirtschaft und Maßnahmen zur
Anpassung Landbauforschung Völkenrode - FAL Agricultural Research,
Bundesforschungsanstalt für Landwirtschaft (FAL), ISSN 0376-0723, ISBN 9783-86576-041-8, Sonderheft 316, Braunschweig, Germany, 246 p.
733
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Küresel Ekonomik Krizin Türkiye’de Gıda Güvencesi
Üzerine Etkileri
Özlem EŞTÜRK1
M. Necat ÖREN1
Tuna ALEMDAR1
ÖZET
Son yıllarda meydana gelen ekonomik ve mali krizler dünya ülkelerini derinden etkilemektedir.
Dünyada yaşanan bu krizler doğrudan ve dolaylı olarak insanların alım güçlerini azaltmakta ve
insanın en temel hakkı olan "gıda hakkını" elde etmede güvencesizlik yaratmaktadır.
Gıda güvencesinin sağlanması, yoksulluğun azaltılması, sağlıklı toplum, sürdürülebilir ekonomik
büyüme ve dünya barışı güvenliği açısından büyük öneme sahiptir. Ancak son yıllarda dünya
piyasalarındaki dalgalanmalar, krizler gıda piyasalarını da etkilemiştir. Bunun yanı sıra kuraklık,
gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı, petrol fiyatlarının artışına bağlı olarak üretim maliyetlerinin
artması, biyoyakıtlara olan ilginin artması gibi nedenler gıda güvencesinin sağlanması konusunda
tehlike oluşturmaktadır.
Küresel ekonomik krizle birlikte hane halkı gelirlerinde düşüş yaşanmıştır. Bunun yanı sıra
krizlerin ardından yaşanan işsizlik problemi ile insanların alım güçleri azalmış ve tüketici
talebinde daralma olmuştur. Ayrıca üretilen gıdaların adil dağıtılmaması gibi etkenlerle gıdaya
erişim daha güç hale gelmeye başlamıştır.
Bu çalışmanın başlıca amacı, küresel krizin, Türkiye'de gıda güvencesi üzerindeki etkilerini; gıda
güvencesinin temel dayanağı olan gıdaya erişim hususu göz önüne alınarak irdelemektir.
Anahtar Kelimeler: Küresel ekonomik kriz, gıda güvencesi, Türkiye
Effects Of Global Economic Crisis On Turkey's Food Security
ABSTRACT
The recent economic and financial crises have influenced world countries deeply. These crises
reduced people's purchasing power directly and indirectly, and created an insecurity in obtaining
one of the most fundamental rights of man, "right to food".
Ensuring food security is of great importance in terms of reduction of poverty, creating healthy
communities, sustainable economic growth and world peace. However, during recent years,
fluctuations in world markets and crises have affected world food markets. Moreover, factors such
as drought, population growth in developing countries, increases in production costs due to rise in
oil prices and increased interest in biofuels created a threat on ensuring food security.
There is a decrease in household income after the global economic crisis. Additionally, purchasing
power of people reduced and consumer demand shrank as a result of unemployment problems
after crysis. Moreover, factors like unfair distribution of food products make access to food more
difficult.
The main aim of this study is to discuss the effects of global crisis on food security in Turkey,
taking into consideration access to food which is the basic premise of food security.
Key Words: Global economic crisis, food security, Turkey
1
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Adana
734
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GĐRĐŞ
Hanelerin gıda güvencesizliği sorunu yaşamasına neden olan pek çok faktör
bulunmaktadır. Bunların birisi veya birkaçı birlikte gıda güvencesizliği sorununa neden
olmaktadır. Bu faktörlerin başlıcaları küresel iklim değişikliklerine bağlı olarak ürün
arzında azalmalar, nüfus artışı ve talep büyümesi, petrol fiyatlarındaki artışların üretim
maliyetlerini artırması, biyoyakıtlara olan ilginin artmasıyla biyoyakıt hammaddesi tarım
ürünlerine olan talebin artması ve devlet desteklerinin gittikçe azalması olarak
sıralanabilir. Gıda güvencesinin sağlanması ekonomik durum ve koşullara da bağlıdır.
Ekonomik kriz dönemlerinde yüksek gıda fiyatları karşısında işsizlik veya düşük gelir
düzeyi alım gücünü olumsuz etkiler. Bu dönemlerde gıda alımlarında miktar veya kalite
yönünden azalmalar, yem ve girdi fiyatlarının yüksek olması ve krediye erişimin daha zor
olması nedeniyle gıda üretiminde gerilemeler ve devletin gıda yardımlarında azalmalar
olmaktadır. Kriz dönemlerinde gıda fiyatlarının yüksek olması, gelirin azalması ve
piyasalardaki olumsuzluklar gıdaya erişimi engelleyebilmektedir.
Türkiye'de gıda güvencesi konusu, özellikle 1980 sonrası uygulanan neoliberal
politikaların tarım piyasaları üzerindeki olumsuz etkileriyle birlikte önemi artan bir konu
haline gelmiştir. Tarımın devletin koruma alanından çıkarıldığı bu dönemde tarımsal girdi
ve fiyat destekleri ile dışa karşı koruma azaltılmış ve tarımsal KĐT'lerin özelleştirme
süreci başlamıştır. Bu dönemde hayvancılıkta ve bazı bitkisel ürünlerde gerileme süreci
başlamış, tarım alanındaki büyüme nüfus artış hızının gerisinde kalmıştır. Tarım
alanındaki ithalat hızla artmıştır. 2000'li yıllara gelindiğinde tarım ihracatçısı olan
Türkiye tarımdaki net ihracatçı konumunu kaybetmiştir. Türkiye'de tarım alanındaki bu
gelişmelerin yanı sıra yaşanan ekonomik krizler gıda güvencesi açısından tehdit
oluşturmaktadır (Ören ve ark., 2008).
EKONOMĐK KRĐZ VE GIDA GÜVENCESĐ
Yüksek Gıda Fiyatları
Son yıllarda temel tarım ürünlerinin büyük bir kısmında yüksek fiyat artışları
görülmektedir. 2008 yılının ilk yarısında dünya son 30 yılın en yüksek gıda fiyatları ile
karşı karşıya kalmıştır. Gıda fiyatlarındaki bu artış küresel ekonomik ve mali krizle
birleşmiş ve gıda güvencesi için tehdit oluşturmuştur (Meyers ve Kurbanova, 2009).
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksine göre fiyatlarda 2004
yılından beri artışlar yaşanmıştır. En yüksek artış 2008 yılında gerçekleşmiştir. FAO fiyat
endeksine göre, artış süt ürünlerinde ortalama %80, yağlı tohumlarda %50, hububatta
%42'dir.
Enflasyon üzerinde baskı oluşturan tarım ve gıda ürünleri fiyatlarındaki artışlar,
kısa vadede üreticilerin lehine gibi görünse de, orta ve uzun vadede toplumun tüm
kesimlerini etkilemektedir. Genel düzeydeki fiyat yükselmeleri girdi maliyetlerini
artırarak üreticinin satın alma gücünü etkiler ve verimliliği düşürür. En yoksul kesimin
bütçesinde gıda harcamaları önemli bir paya sahiptir. Dolayısıyla, en yoksul kesim fiyat
artışlarından daha fazla etkilenmektedir (Kıymaz ve Saçlı, 2008). FAO'nun yakın
geçmişte yapmış olduğu bir analizin sonuçlarına göre, ekmek fiyatları gıda krizi öncesi
seviyelerinin çok üzerinde olup bu şekilde devam etmektedir. Temel tüketim maddesi
olan ekmek fiyatının bu kadar yüksek düzeylerde seyretmesi, özellikle yoksul kesimler
için risk oluşturmaktadır.
Dünyada yaşanan tarımsal fiyat artışları Türkiye'ye de yansımış ve fiyat artışları
dünya piyasalarıyla paralellik göstermiştir. Gıda fiyatlarındaki yükseliş yoksulluğu
önemli ölçüde etkilemiştir. Türkiye'de 2002 ve 2006 yılları arasında yüksek ekonomik
büyüme ve düşük gıda enflasyonu nedeniyle yoksulluk hızlı bir şekilde düşmüş, 2007
yılından sonra ise büyüme yavaşlarken gıda fiyatları hızla artmaya başlamıştır. Ekonomik
735
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kriz ve gıda fiyatlarındaki artışla birlikte yoksulluk da tekrar artmaya başlamıştır (Gürsel
ve Altındağ, 2010). Yoksulluğun artışı gıdaya erişimi güç hale getirmiştir.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) Türkiye Refah
Đzleme Anketi sonuçları en yoksul kesimin 2009 yılında gıda harcamalarını düşürdüğünü
göstermektedir. Araştırmaya göre kent merkezlerinde yaşayan en yoksul %20'lik
dilimdeki ailelerin dörtte üçü gıda tüketimlerini, aynı gruptaki ailelerin yarıya yakını da
çocuklarına ait gıda tüketimlerini azaltmışlardır (TEPAV, 2009). Gıda fiyat artışı ile
ekonomik krizin neden olduğu gelir azalışı karşısında yoksul kesimin genelde
harcamalarını kısarken, gıda harcamalarından da tasarruf yapmak zorunda kaldığı
gözlemlenmektedir. Yoksul hane halklarında satıcı grubunda olan çok küçük bir bölüm
artan gıda fiyatlarından faydalanırken, bu malların satın alıcısı durumundaki kesim
toplam yoksul hane halklarının büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır (Gürsel ve Altındağ,
2010).
Yüksek gıda fiyatlarından yoksul kesimler ciddi düzeyde etkilenirken ekonomik
krizin etkisiyle oluşan işsizlik te yoksulluğu artırmıştır. Birçok ülke tüketicilerini yüksek
gıda fiyatlarından korumak için ihracatlarına sınırlandırmalar getirmişlerdir. Bu durum
piyasaların bozulmasına neden olmuştur. Özellikle gıda ithalatçısı durumundaki az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ticaret dengeleri sarsılmıştır.
Đşsizliğin Artması
Finansal ve ekonomik kriz tüm ülkelerde işsizliği artırmıştır. Türkiye'de TÜĐK
istatistiklerine göre 3.5 milyon kişi işsizdir. Đş aramaktan vazgeçenlerle birlikte bu sayı
5.9 milyona yükselmekte ve işsizlik oranı %22'yi bulmaktadır (TÜĐK, 2009).
Küresel krizin etkisiyle işsizliğin artması sonucu insanlar temel tüketim
ihtiyaçlarını karşılayabilmek için mücadele eder hale gelmişlerdir. Bu durum düşük gelirli
nüfuslar açısından özellikle de gıda açığı olan bölgelerde daha şiddetli yaşanmıştır. FAO
yetersiz beslenenlerin sayısının her geçen yıl arttığını, yakın gelecekte daha da artacağını
tahmin etmektedir.
Đşsizliğin artması yoksulluğu da artırmaktadır. Bir taraftan yüksek gıda fiyatları
diğer taraftan işsizlik olgusu, yetersiz gelir düzeyi nedeniyle dengesiz ve yetersiz
beslenmeyi beraberinde getirmektedir. Đşsizliğin arttığı, gelir dağılımında adaletsizliğin
yaşandığı ülkemizde minimum gıda harcaması yöntemiyle yapılan yoksulluk
çalışmalarına göre gelir dağılımının en alt %20'lik bölümüne inildikçe hububata dayalı
ürün, şeker ve yağ ile çay, kahve tüketim harcamalarının arttığı, buna karşılık et, balık,
meyve suyu ve şekerli mamul tüketim harcamalarının azaldığı gözlemlenmektedir.
Türkiye beslenme ekonomisinin fiili parasal boyutuna bakıldığında 181 milyar
TL/yıldır. Türkiye beslenme ekonomisinin olması gereken parasal boyutu (kişi başı 25
TL/gün üzerinden) 650 milyar TL/yıldır (Artık ve ark., 2009). Yüksek fiyatlar karşısında
ve gelir düzeyinin düşmesiyle yoksul kesim besin değeri olmayan gıdaları tüketmeye
yönelecektir. Đşsizlik ve gelir dağılımının adaletsizliği gıda güvencesizliğini artırmaktadır.
Gıda Üretimindeki Gelişmeler
Gıda güvencesinin bu yönü mevcudiyeti ile ilgilidir. Gıda ister ülkede üretilsin
ister ithal edilmiş olsun, gıda erişilebilirliği arzdaki değişimlere bağlıdır. Son yıllarda
girdi fiyatlarının yüksek olması, iklim koşulları, kredi imkanlarının kısıtlı olması gıda
üretiminde önemli sorunlar yaratmıştır.
Küresel krizle ortaya çıkan yeni gelişmeler Türkiye tarımını önemli ölçüde
etkileyebilir. Döviz kurunun yükselmesiyle birlikte mazot, gübre, ilaç, yem, hammadde
gibi dışa bağımlı tarımsal girdilerde fiyatlarının giderek artması tarımsal üretimi olumsuz
etkileyebilir. Girdilerin pahalı, desteklemelerin de yetersiz olması üretimi giderek daha da
azaltabilir. Üretimin düşmesiyle üreticiler daha az kazanabilir, tüketiciler ise daha yüksek
fiyattan gıda satın almak zorunda kalabilirler (Yıldırım, 2008).
736
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Türkiye'de nüfus artarken tarım alanları daralmaktadır. Son yıllarda tarım
işletmelerinin sayısında da azalmalar olmuştur. Genel tarım sayımlarına bakıldığında,
1991 Genel Tarım Sayımında yaklaşık 4.1 milyon olan tarım işletmesi sayısı, 2001 yılı
genel sayımında 3.1 milyon adet olarak tespit edilmiştir. Son yapılan Genel Tarım
Sayımına göre 10 yıl içinde 1 milyon tarım işletmesi tarımsal üretimden çekilmiştir
(TÜĐK, 2008). Diğer taraftan gıda ithalatı ihracata oranla daha hızlı artmış olup
dünyadaki fiyat artışlarıyla birlikte ihracatın ithalatı karşılama oranı bire yaklaşmıştır.
Örneğin Türkiye'de buğday ithalatı yıllara göre değişmekte olup, 2005 yılında 135 bin
ton, 2006 yılında 202 bin ton, 2007 yılında ise 2 milyon 125 bin ton ithalat yapılmıştır.
Buna karşılık Türkiye'nin buğday ihracatı 2005 yılında 328 bin, 2006 yılında 211 bin
tondur. 2007 yılında ise kuraklığın etkisi ile sadece 206 ton buğday ihraç edilmiştir (Artık
ve ark., 2009).
Son yirmibeş yıldır dünyayı tehdit eden küresel ısınmadaki artış sorunu, su
kaynaklarında ortaya çıkan azalma ile insan kaynaklı çevresel kirlilik sorunu günümüz
Türkiye'sinin gıda üretiminde %40 oranında azalmaya sebep olmuştur (Artık ve ark.,
2009).
Türkiye'de hayvancılık sektörüne baktığımızda son 25 yıldır toplam büyükbaş ve
küçükbaş hayvan varlığında sürekli bir azalma görülmektedir. 1980 yılında sığır varlığı
15.5 milyon, koyun varlığı 46 milyon, keçi varlığı 18.7 milyon ve manda varlığı ise 1
milyon baştır. 2006 yılında sığır varlığı 10.9 milyon baş, koyun varlığı 25.6 milyon baş,
keçi varlığı 6.6 milyon baş ve manda varlığı 100 bin baş düzeyine gerilemiştir (TÜĐK,
2007). Bu 10 yıllık dönem içinde kanatlı hayvan varlığının iki katına çıktığı
gözlenmektedir. Bugün Türkiye'de tavukçuluk sektörü, en gelişmiş hayvansal üretim dalı
olarak kabul edilmektedir. Tavukçuluk sektörünün gelişmiş olmasına rağmen tarımsal
katma değerin içinde hayvancılığın payı yüzde otuzlarda iken bitkisel üretimin payı yüzde
yetmiş civarındadır. Avrupa'da tarımsal katma değerin içinde hayvancılığın payı yüzde
altmış civarındadır.
Hayvancılığın en önemli girdi kalemlerini kaba yemler dışında mısır, arpa ve
buğday gibi tarımsal ürünler oluşturmaktadır (Kıymaz ve Saçlı, 2008). Bu ürünlerdeki
talep artışına bağlı olarak yüksek fiyatlar hayvancılığı olumsuz etkilemektedir.
Yüksek Enerji ve Girdi Fiyatları
Son yıllarda krizin etkisiyle gübre, yem, enerji ve petrol gibi girdilerin fiyatlarının
yükselmesinden dolayı maliyetler artmıştır. Ayrıca yüksek hububat fiyatları et ve süt
üretiminin maliyetlerini artırmış ve bu ürünlerin üretimindeki büyümeyi yavaşlatmıştır.
Yüksek gıda fiyatları ve verimlilik artışları üretimi tetiklese de yüksek enerji ve girdi
fiyatları gibi üretim maliyetleri ters yönde bir etki yaratmaktadır.
Çizelge-1 Ortalama mazot ve gübre fiyatları
2002
Mazot (TL/litre)
1.9
Gübre (TL/Ton)
230
Kaynak: TÜGEM, 2010
2003
1.4
282
2004
1.55
344
2005
1.95
370
2006
2.22
397
2007
2.3
483
2008
2.83
813
2009
Değişim
2002-2009(%)
2.46
29
553
140
Çizelge 2'ye göre 2002 yılından itibaren Türkiye'de tarımsal alan için önemli olan
girdi kalemlerinden mazot ve gübre fiyatlarına bakıldığında fiyatların sürekli arttığı ve
2008 yılında en yüksek düzeye ulaştığı görülmektedir.
Mısır, arpa, buğday gibi ürünlere olan yüksek talep artışı bu ürünlerin fiyatlarını
artırmıştır. Bu ürünler hayvancılık sektörü için önemli girdi kalemleri olduğundan
hayvancılık sektöründe maliyet artışına neden olmuştur.
737
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Krediye Erişimin Güçleşmesi
Mali kriz diğer işletmelerde olduğu gibi çiftçiler için de üretim kredisini
azaltmıştır. Kredi sıkıntısı ve mali kriz bankaları mali risk alma konusunda isteksiz hale
getirmiştir. Ülkemizde kriz öncesinde hızla genişleyen tarımda kredi kullanımı krizle
birlikte sekteye uğramıştır. Finansal alanda daralmayla birlikte girdi talebi de düşebilir
(Çakmak, 2009).
Gıda Yardımının Nicelik ve Niteliğinde Meydana Gelen Azalma
Yüksek gıda fiyatları alınabilecek ve sağlanabilecek gıda yardımı miktarını azaltır
ve bu da genellikle baskı yaratan bir faktördür. Küresel ekonomik kriz dönemlerinde
ulusal ve uluslararası gıda yardım programları için sağlanan mali kaynaklar da
kısıtlanmaktadır. Küresel ekonomik durgunluk ulusal ve uluslararası gıda yardımı
programları için sağlanabilecek mali kaynakları zora sokmuştur(Meyers ve Kurbanova,
2009).
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Türkiye'de ekonomik kriz gıda güvencesini farklı yönlerden etkilemiştir.
Yoksulluk artmış bununla birlikte gıdaya ekonomik erişim güçleşmiş diğer taraftan fiyat
artışları, üretim ve ticareti olumsuz etkilemiştir. Kriz özellikle düşük gelirli nüfus
gruplarını etkilemiş olup gıda güvencesizliğine karşı hassasiyeti artırmıştır.
Ekonomik gerileme ve durgunluk, doğrudan gelir ve istihdam üzerindeki olumsuz
etkilerinin yanı sıra gıda ve tarım ürünlerinin üretimi ve ticareti için ihtiyaç duyulan kredi
ve finansman ihtiyacı üzerinde de olumsuz etkiye neden olmuştur.
Kriz sonrasında azalan gelir, artan üretim maliyetleri ve finansman kısıtlamaları
nedeniyle üretim büyümesinde yavaşlamalar olduğundan bu faktörler gıdanın
bulunabilirliğini olumsuz yönde etkilemiştir.
Đşsizliğin neden olduğu doğrudan gelir kayıpları yoksulluğu şüphesiz artırmış
bunların yanında ulusal ve uluslararası gıda yardımlarının da azalmasıyla gıda
güvencesizliği riski kriz sonrası daha da artmıştır.
Dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarının yurt içi piyasalara olumsuz
etkilerinin azaltılmasına yönelik kısa ve uzun vadeli birtakım önlemlerin alınması
gerekmektedir. Kısa vadede reel gelir kaybına uğrayan yoksul kesimlere yönelik sistemli
ve kalıcı bir yardım programının var olması ve bu kapsamda özellikle gıda yardımlarının
sağlanması insani bir zorunluluktur.
Uzun vadede gıda güvencesinin sağlanması amacıyla güçlü üretim politikaları,
tarım ve gıda işletmelerinde verimliliği artırıcı ve maliyetleri düşürücü yatırımların
yapılması için tarımda yatırım destekleri ile ürün bazlı destekler verilmelidir. Tarımsal
AR-GE ile yayım hizmetlerine ağırlık verilmesi önemlidir.
Makroekonomik şokları azaltmak için en yaygın kullanılan politika önlemleri
sosyal koruma veya güvenlik önlemleridir. Gıda güvencesizliği daha çok yoksul kesimi
etkilediğinden bu kesimler için uygulanacak politika ve destekler gıda güvencesizliğini
azaltacaktır.
KAYNAKLAR
Artık, N., Mert, Đ., Poyrazoğlu, S. ve Konar, N. 2009, Küresel kriz ve gıda güvenliği.
Sunumlar Kitabı-1, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, Ankara.
Collins, G. ve Redmond, G. 1997. Poverty in the UK and hungry, evidence from
household budget survey. DAE. Working Papers Amalgamated Series, No:9703.
Department of Applied Economics, Universtiy of Camridge, Delice
Çakmak, E.H. ve Akder, A.H. 2008. Türkiye'de tarım ve gıda: Gelişmeler, politikalar ve
öneriler. Yayın No: TÜSĐAD/T/2008-05/459, TÜSĐAD, Đstanbul.
738
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çakmak, H.E. 2009. Küresel kriz ortamında Türk tarım sektörünün güncel sorunları ve
geleceği.http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2350&id=110
06/07/2010.
FAO. 2009. http://www.fao.org. 05/07/2010
Gürsel, S. ve Altındağ, O. 2010. Kriz ve gıda enflasyonu yoksulluğu olumsuz etkiliyor.
Araştırma Notu BETAM.
Kıymaz, T. ve Saçlı, Y. 2008. Tarım ve gıda ürünleri fiyatlarında yaşanan sorunlar ve
öneriler. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, DPT, Đktisadi Sektörler ve
Koordinasyon Genel Müdürlüğü Tarım Dairesi, Yayın No:2767, Ankara
Meyers, W.H. ve Kurbanova, G. 2009. Küresel ekonomik ve mali krizin Doğu Avrupa ve
Orta Asya'da gıda güvencesi üzerindeki etkileri. Background paper for the United
Nations Conference on Social Impact of the Economic Crisis in Eastern Europe,
Turkey and Central Asia, Almaty, Kazakhstan. 7-8 December 2009.
Ören, M.N., Alemdar, T. ve Bahadır, B. 2008. Türkiye’de tarım politikalarının gıda
güvencesi üzerine etkisi. VIII. Tarım Ekonomisi Kongresi, Bursa.
TEPAV. 2009. Ekonomik kriz, Türkiye’de ailelerin refahını etkiliyor
http://www.tepav.org.tr/tur/admin/dosyabul/upload/Household_Survey_Summary
-TR.pdf 15/05/2010
TÜGEM. 2010. http://www.tugem.gov.tr. 15/07/2010
TÜĐK. 2007. http://www.tuik.gov.tr. 01/07/2010
TÜĐK. 2008. http://www.tuik.gov.tr. 01/07/2010
TÜĐK. 2009. Harcama türlerine göre hane halkı bütçe anketi tüketim harcaması sonuçları,
Türkiye, 2007, Ankara. http://www.tuik.gov.tr/.
Yıldırım, A.E. 2008. Krizin tarıma etkileri. http://www.tarimdunyasi.net/?p=20906
10/05/2010
739
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Günümüzde Etkinlik Kavramı Ve Ölçüm Metotları
Altuğ ÖZDEN1
ÖZET
Kaynakların giderek azaldığı dünyada üretim performansı ve dolayısı ile etkin kaynak kullanımı
oldukça önem kazanmıştır. Özellikle tarım uygulamalarının gıda ile doğrudan ilişkisi
düşünüldüğünde etkinlik kavramının tarım alanındaki önemi daha iyi anlaşılmaktadır
Çalışmada etkinlik kavramının ortaya atıldığı andan günümüze kadar yaşanan kavram
değişiklikleri, verimlilik ve etkinlik ayrımı, hesaplamalarla ilgili yöntemler ve bilgisayar
yazılımları literatür tarama yöntemiyle ele alınarak bunlara ait farklılıklar, üstün ve zayıf yanlar
incelenmiştir.
Konuyla ilgili ilk çalışmalar 1951’de Debreu ve Koopmans tarafından yapılmış ve etkinlik ile ilgili
ilk tanımlamaların temeli atılmıştır. Etkinliğin ölçülebilir olması ise 1957’de Farrell tarafından
ortaya atılmış ve ilk çalışmalar yine onun tarafından yapılmıştır. Daha sonra etkinlik kavramı ve
ölçüm metotları zaman içerisinde değişim ve gelişim göstermiştir. Günümüzde etkinlik ölçümünde
girdiye ve çıktıya yönelik olarak parametrik ve parametrik olmayan yöntemler kullanılmaktadır.
Parametrik yöntemlerden en sık kullanılanı stokastik sınır analizi (SSA), parametrik olmayan
yöntemlerden en sık kullanılanı ise veri zarflama analizidir (VZA). Her iki yönteminde kendine
has üstünlükleri ve zayıf yönleri vardır.
Uzun bir süredir kullanılan ve parametrik olmayan bir yöntem olan VZA’nin hala en iyi etkinlik
ölçme metodu olduğu düşünülmektedir. VZA için kullanılan DEAP yazılımı ise ücretsiz erişim ve
basit kullanımından dolayı en sık kullanılan yazılım durumundadır.
Anahtar Kelimeler: Etkinlik, Verimlilik, SSA, VZA
ABSTRACT
In the world where the sources decrease gradually, production performance and thereby, the active
use of sources have quite come into prominence. Especially when the relationship between the
application of agriculture with the nourishment directly is thought, the importance of the concept
of efficiency in agriculture is understood better.
Since the concept of efficiency was put forward, concept changes which have been composed up
to now have been produced using literature scanning method. The Distinction of productivity and
efficiency, the methods about calculating, and computer software has still been handled with
literature scanning method, and then the differences about these, their superior and inferior sides
have been examined.
The first workouts about the subject were done in 1951 by Debreu and Koopmans, and so the first
explanation relevant to efficiency was laid the foundations. It’s being measurable was suggested in
1957 by Farrell and first workouts were again done by him. Then, the concept of efficiency and in
due course, the methods of evaluation have changed and developed. Nowadays, in the
measurement of efficiency, oriented towards inputs and outputs, the methods that are both
parametric and not are used. Among the methods of parametric, stochastic limit analysis is used
mostly, whereas among the methods of not being parametric data envelopment analysis is used
much. Both of these methods have typically inferior and superior sides.
It has been thought that data envelopment analysis, which is a nonparametric method has been
used for a long time, is still the best way of evaluating efficiency. DEAP software, used for VZA,
is the software which is used most, due to its free access and easy usage.
Key Words: Efficiency, Productivity, SFA, DEA
1
Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi Böl.
740
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GĐRĐŞ
Kaynakların giderek azaldığı dünyada üretim performansı oldukça önem
kazanmıştır. Özellikle tarım uygulamalarının gıda ile doğrudan ilişkisi düşünüldüğünde
performans kavramının tarım alanındaki önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Verimlilik ve etkinlik performans ölçmede en sık başvurulan kavramlardır. Bu
kavramların tanımlarının sürekli yenilenmesiyle birlikte genel bir tanım yapmak
gerekirse; verimlilik, “üretim sürecine sokulan çeşitli faktörlerle (girdiler) bu sürecin
sonunda elde edilen ürünler (çıktılar) arasındaki ilişkiyi ifade eden ve savurganlıktan uzak
olarak, kaynakları en iyi biçimde değerlendirerek üretmek”, etkinlik ise “kullanılan
kaynaklarla elde edilen çıktının elde edilebilecek maksimum çıktıya oranı ya da belirli bir
miktar çıktı elde etmek için kullanılan kaynakların kullanılması gereken minimum
kaynak miktarına oranı olarak” tanımlanabilir.
Đki kavramın birbirinden bu kadar farklı olmasına rağmen karıştırılması ve
birbirinin yerine kullanılması oldukça sık rastlanır bir durumdur. Bir işletmenin verimli
fakat etkin çalışmayan, etkin çalışan ancak verimli olmayan bir vaziyette olması
karşılaşılabilir bir durumdur. Verimlilik bir oran olduğuna göre ve bu oran hiçbir zaman
sonsuz olamayacağına göre aslında verimlilik sonsuza dek arttırılamaz. O nedenle
etkinlik ön plana çıkmakta ve performans artışı için gerekli durum etkin çalışmakla
yaratılabilmektedir.
ETKĐNLĐK VE VERĐMLĐLĐK
Verimlilik ve etkinlik genellikle karıştırılan ancak, birbirinden oldukça farklı iki
kavramdır. Bu iki kavramı daha iyi anlatabilmek için tek girdili (x) ve tek çıktılı (y) basit
bir üretim fonksiyonu örnek olarak gösterilebilir. Şekil 1’de görüldüğü üzere OF eğrisi,
girdi ve çıktı arasındaki ilişkiyi tanımlayan üretim sınırını ifade etmektedir. Bu üretim
sınırı, farklı girdi kullanım düzeylerinde elde edilebilecek maksimum çıktı düzeylerini
göstermektedir. Buna göre, ekonomik karar birimi (EKB) eğer bu sınır üzerinde yer
alıyorsa teknik olarak etkin, bu sınırın altında yer alıyorsa teknik olarak etkin değildir.
Şekil 1’de B ve C noktaları teknik olarak etkin, A noktası ise teknik olarak etkin olmayan
EKB’leri göstermektedir. Çünkü A noktasında bulunan EKB, teknik anlamda daha fazla
girdi kullanmadan çıktısını AB kadar artırabilir ya da girdisini AC kadar azaltıp aynı
miktarda çıktı elde edebilir (Coelli ve Ark., 2003).
Şekil 1: Üretim Fonksiyonu ve Sınır Eğrisi
Şekil 2’de orijinden geçen doğru verimliliği tanımlamakta, doğrunun eğimi (Y/X)
ise verimliliği ölçmeyi sağlamaktadır. Dolayısıyla eğim arttıkça verimlilik artacaktır. A
noktasında üretim yapan EKB eğer B noktasına doğru kayarsa, verimliliği artacaktır. A
noktasından C noktasına kaydığında ise doğru, üretim fonksiyonuna teğet olacağından
verimlilik maksimum olacaktır. Sonuç olarak, bir EKB teknik anlamda etkin olabilir,
ancak verimliliği ölçek ekonomisi üzerinde yapılan değişikliklerle artırabilir. Fakat bu
durum etkin olan bir EKB’nin verimliliğinde her zaman bir artış bekleneceği anlamına
gelmez. Bunun yanında verimliliği artan her EKB’de etkin olmayabilir. Çok girdili ve
741
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
çok çıktılı üretim süreçlerinde kısmi verimlilik yaklaşımı yeterli olmamaktadır. Çünkü bir
girdi açısından verimli olabilen işletme diğer bir girdi açısından verimli olmayabilir. Bu
tür sakıncaların ortadan kaldırılması için Toplam Faktör Verimliliği (TFV) kavramı
ortaya atılmıştır (Kaçıra, 2007).
Optimum Ölçek
Şekil 2: Verimlilik, Teknik Etkinlik ve Ölçek Ekonomisi
Etkinlik ve Ölçümü
Etkinliğin ölçülmesi kavramı ilk olarak Farrell’in 1957’deki çalışması ile ortaya
atılmıştır. Farrell, işletmenin etkinliğinin teknik ve ekonomik etkinlik olarak
incelenmesini önermiştir. Teknik etkinlik, eldeki girdi bileşiminin en uygun şekilde
kullanılarak mümkün olan maksimum çıktının üretilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Ekonomik etkinlik ise, işletmelerin kaynaklarını, hem maliyetleri minimize edecek hem
de optimum girdi kombinasyonunu sağlayacak şekilde kullanmalarıdır.
Her ne kadar Farrell’in etkinliği teknik etkinlik ve ekonomik etkinlik olarak ikiye
ayırması önemli bir katkıysa da, yapısal etkinliği göz ardı ettiği için bu tanımın eksik
olduğu düşünülmektedir. Farrell’den sonra Fare ve Grosskopf tarafından temel olarak iki
farklı yaklaşım geliştirilmiştir. Fare, Farrell’in girdilerdeki eş oranlı azalmalar ve
çıktılardaki eş oranlı artışlar varsayımını esnetmiş; Farrell’in ortaya koyduğu ölçeğe göre
getiriler sorunu ise “ölçek etkinliği” kavramı ile çözülmüştür. Fare ve Grosskopf
tarafından geliştirilen ikinci yaklaşım, ölçek etkinliği fikrine dayanmaktadır. Fare ve
Grosskopf etkinliği üç farklı bileşene ayırmışlar ve bu bileşenlerden birisi de Farrell’de
eksik olan yapısal etkinlik olmuştur (Fare et.al., 1985).
Ölçek etkinliği ile optimal ölçekte üretim yapmamaktan kaynaklanan kayıplar
hesaplanabilmekte bu nedenle ölçek etkinliği, uygun ölçekte üretim yapma başarısı olarak
da nitelendirilmektedir (Çağlar, 2003).
Etkinlik ölçümleri, girdiye ve çıktıya yönelik olmak üzere iki şekilde
yapılmaktadır. Girdiye yönelik ölçümlerde amaç, mevcut çıktı miktarında herhangi bir
değişme olmaksızın girdi miktarının ne kadar azaltılabileceği, çıktıya yönelik ölçümlerde
ise amaç mevcut girdi miktarlarında herhangi bir değişme olmaksızın çıktı miktarının ne
kadar artırılabileceğidir (Coelli ve Ark., 2003).
Etkinlik ölçümü veri zarflama analizi (VZA) ve stokastik sınır analizi (SSA)
yöntemleri çerçevesinde yapılmaktadır. VZA yaklaşımı Aigner ve Chu’ya (1968)
dayanmaktadır. VZA’yı günümüzde kullanılan şekline getiren ise Charnes, Cooper ve
Rhodes (1978) olmuştur. Charnes, Cooper ve Rhodes’un (1978) geliştirdikleri model
yazarların soyadlarının baş harfleriyle anılmakta ve “CCR modeli” olarak bilinmektedir.
CCR modeli her bir EKB’nin verimliliğini maksimize etmeye çalışmaktadır. Amaç bütün
örneklemi kapsayan bir sınır zarflama yüzeyi tanımlamaktır. Bu model doğrusal
programlama ile etkinlik ölçümü yapan pek çok çalışma için bir temel teşkil etmiştir.
SSA Farrell’in makalesinde geçen “bütün gözlemlerin rastsal olarak, ancak aynı
yönde saptığı verimli bir fonksiyon vardır” şeklindeki saptamasına dayandırılabilir.
Bugün kullanılan SSA modellerinin temeli Aigner, Lovell ve Schmidt (1977), Meusen ve
Broeck (1977) ile Battese ve Corra (1977) tarafından eş zamanlı olarak atıldı. Her üç
742
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
çalışmadaki temel fikir hata terimini bileşik bir hata terimi olarak modellemekti (Çakmak
ve Ark., 2008).
Etkinlik ölçümünde kullanılan VZA ve SSA, iktisatçılara matematiksel açıdan
oldukça gelişmiş, uygulama açısından ise oldukça pratik yöntemler sunmaktadırlar. Bu
yöntemlerden VZA doğrusal programlama yöntemleri kullanırken, SSA ekonometrik
metotlar kullanmaktadır.
Etkinlik Ölçümünde Parametrik ve Parametrik Olmayan Yöntemler
Etkinlik ölçümünün hesaplanabilmesi için EKB’nin verimli bir sınıra olan
uzaklığının hesaplanması veya tahmin edilmesi gerekmektedir. Daha sonra her noktanın
bu sınıra olan uzaklığı ölçülmelidir. Farazi sınır farklı varsayımlar altında farklı
yöntemlerle hesaplanabilir veya tahmin edilebilir. Bu yöntemler üretim veya maliyet
sınırının fonksiyonel biçimi ile ilgili varsayımlarına göre parametrik ve parametrik
olmayan yöntemler olarak iki ana grupta toplanabilir. Parametrik metotlarda tahmin
edilen sınır için önceden bir fonksiyonel biçim varsayılır. Parametrik olmayan metotlarda
ise fonksiyonel biçim varsayımı yoktur ve sınırın fonksiyonel biçimi de hesaplanır
(Çakmak ve Ark., 2008).
Özet olarak parametrik olmayan yöntemler bir sınır kestiriminde bulunmadan,
etkinlik katsayılarını doğrudan hesaplarlarken parametrik yöntemler fonksiyonel biçimi
önceden bilinen bir sınırın parametrelerini tahmin edip daha sonra her bir gözlemin bu
sınıra olan uzaklığını ölçmektedirler.
Parametrik Olmayan Yöntemler
Bu yöntemler parametrik yöntemlere alternatif olarak geliştirilmiş ve temeli
matematiksel programlamaya dayanmaktadır. Bu yöntemlerle girdi ve çıktı sayısının
birden fazla olduğu etkinlik hesaplamaları rahatlıkla yapılabilmektedir.
VZA literatürde en fazla kullanılan parametresiz, doğrusal programlama
prensiplerine dayanan, girdiye ya da çıktıya yönelik göreli etkinliği ölçmek için
tasarlanmış bir yöntemdir. Bu yöntem aynı girdileri kullanarak aynı çıktıları üreten
EKB’lerin etkinliklerini karşılaştırmak üzere kullanılmaktadır. Diğer istatiksel
yöntemlerde ekonomik karar birimleri ortalama değerlere göre değerlendirilirken VZA’da
her EKB sadece en iyi EKB ile karşılaştırılmaktadır.
Farrell’in sınır üretim fonksiyonlarının VZA’ya yansıması ise şu şekilde
açıklanabilir. Göreli etkinlikleri ölçülen bir grup ekonomik karar biriminin içerisinde bir
bölümünün göreli etkinliğe sahip olduğu tespit edilir. Bunlar en iyi gözlem kümesini
oluştururken aynı zamanda da, örneklemde yer alan tüm diğer birimler içinde bir sınır
teşkil ederler. Yöntemin bu özelliği etkinlik kavramının kullanımını da açıklamaktadır
(Yavuz, 2001).
Veri Zarflama Analizinde temel etkinlik ölçütü, çıktıların ağırlıklı toplamlarının
girdilerin ağırlıklı toplamlarına bölümüdür. Diğer bir deyişle herhangi bir karar
noktasının etkinlik ölçütü (j. Karar noktası), aşağıdaki formüldeki gibi tanımlanabilir.
E=
u1 y1 + u2 y2 + ... + un yn
v1x1 + v2 x2 + ... + vm xm
(1)
Bu formülde j. karar noktası için n adet çıktı ve m adet girdi vardır. Burada,
y
ağırlığını, n n. çıktının miktarını,
göstermektedir.
un n. çıktının
vm m. girdinin ağırlığını ve xm m. girdinin miktarını
743
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Formülünden de görüleceği gibi Veri Zarflama Analizi bir kesirli programlama
sürecini içermektedir. Ancak kesirli programlamanın çözümü güçtür. Bu nedenle kesirli
programlama seti, formülünün paydasının 1’ e eşit olacağı ana varsayımı ile doğrusal
programlama setine dönüştürülebilir ve çözülebilir.
Veri Zarflama Analizinde temel olarak üç yöntem kullanılmaktadır. Bu
yöntemler, CCR (Charnes-Cooper-Rhodes) Yöntemi, BCC (Banker-Charnes-Cooper)
Yöntemi ve Toplamsal Yöntemdir
Bu yöntemlerin tümünde, girdi ya da çıktı odaklılık dikkate alınmak şartıyla
kesirli programlama-doğrusal programlama dönüşümü kullanılabilir(Dinçer, 2008).
Veri Zarflama Analizi, doğru şekilde kullanıldığı zaman çok etkin bir araçtır.
Veri Zarflama Analizinin başlıca avantajları, çok girdi ve çıktıyı işleyecek yetenekte
olması, fonksiyonel bir forma ihtiyaç duymaması, birimleri dönüştürmeye ya da
çevirmeye gerek olmamasıdır. Ölçüm hatalarına duyarlı olması, parametrik olmadığı için
sonuçların istatistiksel hipotez testleriyle değerlendirilmesinin zor olması ve statik olması
ise bu analizin dezavantajlarıdır.
VZA için kullanılan yazılımlar, DEA Excel Solver*, DEA-Solver-Pro, EMS*,
Warwick DEA, DEAP 2.1*, Frontier Analyst, Fear *, OnFront, PIM-DEAsoft’dur (*
işaretli olanlar ücretsiz sürümlerdir). En çok kullanılan yazılım, kullanımındaki
basitlikten ve ücretsiz olmasından dolayı Tim Coelli tarafından yazılan ve CEPA (The
Center For Efficiency and Productivity Analysis) web sayfasından indirilebilen DEAP
2.1’dir. Bu yazılımda bazı küçük hatalar bulunsa da kullanımı oldukça basittir. Özellikle
data girişlerinde dataların dört haneden fazla olması durumunda program çalışmamakta
ya da hatalı sonuç vermektedir. Bu nedenle dataların üç ya da dört hane olacak şekilde
sadeleştirilmesi gereklidir. Bunun yanında VZA’nde hiçbir data sıfır olamaz. Diğer
programlarda bu yönde bir seçenek bulunsa da DEAP 2.1’de sıfır olan datalar tek tek
sonucu etkilemeyecek (örneğin: 0,001) bir değerle değiştirilmelidir.
Parametrik Yöntemler
SSA literatürde en yaygın bilinen parametrik metottur ve parametrik metotlarla
etkinlik analizinde en çok kullanılan fonksiyonlar Cobb-Douglas ve Translog
fonksiyonlarıdır.
SSA modelinin aynı VZA’da olduğu gibi bazı dezavantajları vardır. En büyük
eleştiri bu metotda regresyon analizinden faydalanılmasıdır. Böylece regresyon analizi ile
etkin olarak tanımlanan birimler sadece ortalamanın üzerinde performans gösteren
birimler olmaktadır. Diğer bir dezavantajı ise VZA’nin aksine birden çok çıktılı analizlere
uygulanamamasıdır. Başlıca avantajları ise girdi ve çıktı değişkenleri arasındaki
fonksiyonel ilişkinin test edilebilmesi ve rastgele hata terimlerinin dikkate alınmasıdır.
Çünkü Veri Zarflama Analizinde sınırdan bütün sapmaların etkinsizlikten kaynaklandığı
varsayımı bulunmaktadır (Kaçıra,2007).
Ekonometrik yaklaşım olarak da bilinen SSA yaklaşımı, maliyet, kâr ve üretim
gibi açıklanan değişkenlerle; girdi, çıktı ve çevresel faktörler gibi açıklayıcı değişkenler
arasında işlevsel bir ilişki kurmakta ve hat terimine de modelde yer vermektedir (Berger
ve Humphrey, 1997).
Aigner, Lovell, Schmidt (1977) tarafından Stokastik sınır üretim fonksiyonu
aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:
Yi = Xi,β + (Vi - Ui) i= 1, 2, 3, ….,N
(2)
Burada Yi, i. firmanın üretiminin doğal logaritması, Xi, i. firmanın (1xK)’lık girdi
vektörünü, β, tahmin edilmesi gereken bilinmeyen parametreler vektörünü, Vi bağımsız
ve N(0,σv2) dağılım gösteren rassal değişken, Ui ise negatif değer almayan teknik
etkinsizliği ölçen N(0,σu2) dağılım gösteren rassal değişkendir.
SSA için mevcut yazılımlar, Frontier 4.1, LIMDEP, WinBUGS’dır. Yine aynı
nedenlerden dolayı Tim Coelli tarafından yazılan Frontier 4.1 en sık kullanılan
744
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yazılımdır. CEPA web sayfasından indirilebilen Frontier 4.1 SSA için kullanılan tek
ücretsiz yazılımdır. DEAP için bahsedilen küçük hatalar bu yazılım içinde geçerlidir.
TOPLAM FAKTÖR VERĐMLĐLĐĞĐ
EKB, bir girdi açısından etkin olurken, başka bir girdi açısından etkin
olmayabilir. Bu sakıncayı ortadan kaldırmak üzere toplam faktör verimliliği (TFV)
kavramı ortaya atılmıştır. TFV analizinde en çok kullanılan metot Malmquist indeksidir.
TFV’ deki değişme (TFVD) teknik etkinlikteki değişme (TED) ve teknolojideki
değişme (TD) olarak iki kısma ayrılır. Teknik etkinliğin yüksek olması ve teknolojik
gelişme firma ya da sektör açısından yüksek ekonomik verimliliği ve etkinliği dolayısıyla
da yüksek bir rekabet gücünü ifade eder. Üretimin ne derece etkin yapıldığı etkinliğin
zaman içerisinde ne şekilde değiştiği verimlilikteki değişmelerin ne kadarının etkinlikteki
değişmeden ne kadarının teknolojik değişmeden kaynaklandığını bilmek oluşturulacak
ekonomi plan ve politikaları açısından önemli olmaktadır.(Deliktaş, 2002). Etkinlikteki
ve toplam faktör verimliliğindeki değişmelerin ölçümüne ilişkin literatürde en yaygın
olarak kullanılan iki yöntemden söz edilebilir. Bunlar Stokastik Sınır Analizi (SSA) ve
Veri Zarflama Analizi (VZA) yöntemleridir. Her iki yöntem de bazı firmaların ‘en iyi
kullanım’ teknolojisi tarafından tanımlanan üretim sınırının altında üretim yaptıkları
varsayımına dayanır. Bu yaklaşımlardan parametrik bir yöntem olan SSA ekonometrik
yöntemleri kullanırken, parametrik olmayan VZA ise doğrusal programlama yöntemlerini
kullanmaktadır. Her iki yönteminde ortak noktası toplam faktör verimliliğindeki
değişmeyi ölçmede Malmquist verimlilik endeksini kullanmalarıdır. (Deliktaş, 2002).
Malmquist verimlilik indeksi, bölgelere ait her bir veri noktasının ortak
teknolojiye göre nispi uzaklıklarının oranlarını hesaplayarak iki veri noktası arasındaki
toplam faktör verimliliğindeki değişmeyi ölçmektedir. Uzaklık fonksiyonları, hem girdiye
(input-oriented) hem de çıktıya dayalı (output-oriented) uzaklık fonksiyonları olarak ele
alınabilir. Girdiye dayalı uzaklık fonksiyonu, çıktı vektörü veriyken, girdi vektörünün
minimum oransal daralmasını dikkate alan üretim teknolojisini ifade eder. Çıktıya dayalı
uzaklık fonksiyonu ise, girdi vektörü veriyken, çıktı vektörünün maksimum oransal
artışını dikkate alır.
Uzaklık fonksiyonu, girdi vektörü veri iken, çıktı vektöründeki maksimum
oransal artışın tersi olarak tanımlanabilir. Eğer (Xt, Yt) verileri t dönemi üretim sınırının
üzerinde ise uzaklık D0t(Xt,Yt) = 1 olur ve Fare’in ifadesiyle üretim için tam etkinlik söz
konusu olur. Eğer D0t(Xt, Yt) ≤ 1 ise üretimin t döneminde etkin olmadığına karar verilir.
Uzaklık fonksiyonu farklı dönemlerdeki teknik etkinliği ve etkinlikteki değişimi de ölçer.
(t+1) dönemi için uzaklık fonksiyonu şu şekilde yazılabilir: (Fare ve Ark., 1994)
[
D0t ( xt +1 , y t +1 ) = min Φ : ( xt +1 , y t +1 / Φ) ∈ R t
]
(3)
Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında xt+1 veri girdi seti ile yt+1 çıktısında
ortaya çıkacak maksimum oransal değişmeyi ölçer. Benzer şekilde, t+1 dönemi için de
karma uzaklık fonksiyonu, D1t+1(Xt, Yt) , ifade edilebilir. Bu fonksiyon ise t+1
teknolojisine nispeten veri xt girdi seti ile yt çıktısında ortaya çıkacak maksimum oransal
değişmeyi ölçer.
M 0t =
D0t ( x t +1 , y t +1 )
D0t ( x t , y t )
(4)
Bu endeks, t dönemi teknolojisi altında, t+1 döneminden t dönemine olan teknik
etkinlikteki değişmeden kaynaklanan verimlilik değişmelerini ölçer. Öte yandan, t+1
döneminden t dönemine olan teknik etkinlik değişmeleri, t+1 dönemi teknolojisi altında
da ölçülebilir. Malmquist verimlilik endeksi bu durumda şöyle yazılabilir.
M 1t +1 =
D1t +1 ( x t +1 , y t +1 )
D1t +1 ( x t , y t )
(5)
745
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Etkinlikteki değişim; (t+1) dönemindeki teknik etkinliğin, (t) dönemindeki teknik
etkinliğe olan oranıdır. Köşeli parentez içinde yer alan iki oranın geometrik ortalaması,
iki dönem arasındaki teknolojide (xt+1 ve xt) meydana gelen değişmeyi açıklar.
D1t +1 ( y t +1 , x t +1 )
EtkinlikDeğişimi( ED) =
D0t ( y t , x t )
t +1
t +1
(6)
 D (y , x ) D (y , x ) 
Tek.Degisimi(TD) = (
)(
t +1
t +1
t
t 
 D (y , x ) D (y , x )
t
0
t +1
1
t
0
t +1
1
t
t
1
2
(7)
Burada (EC) ölçeğe göre sabit getiri altında teknik etkinlikteki değişme
endeksidir. Bu endeks iki dönem ( t ve t+1) arasında her bir gözlem için en iyi üretim
sınırını yakalama etkisi (catching-up effect) olarak ifade edilirken, (TC) endeksi frontier
etkisi (üretim sınırları eğrisinin kayması veya yenilik) olarak ifade edilmektedir. Toplam
faktör verimliliğindeki değişme ise teknik etkinlikteki değişme ile teknolojik değişmenin
çarpımı (Mot,t+1 = EDxTED) olarak ifade edilmektedir (Mahadevan, 2002). Burada, M0
endeksinin 1'den büyük olması, toplam faktör verimliliğinin (t) döneminden (t+1)
dönemine arttığını veya iyileştiğini, bu değerin 1'den küçük olması, toplam faktör
verimliliğinin (t) döneminden (t+1) dönemine azaldığını gösterir.
Malmquist indeksinin hesaplanmasında TFPIP 1.0, DPIN 1.1, DEAP 2.1
yazılımları kullanılmaktadır. Bu yazılımların hepside ücretsizdir. DEAP 2.1 yine en sık
kullanılan yazılımdır. Tim Coelli yazılımlarının sık kullanılmasının diğer bir nedeni de
yazarın konuyla ilgili bir çok makalesinin olmasıdır. Etkinlik ve verimlilik
hesaplamalarında sözü geçen bir akademisyen olan Prof. Tim Coelli, Avustralya bulunan,
Queensland Üniversitesinde çalışmaktadır.
SONUÇ
Konuyla ilgili ilk çalışmalar 1951’de Debreu ve Koopmans tarafından yapılmış
ve etkinlik ile ilgili ilk tanımlamaların temeli atılmıştır. Etkinliğin ölçülebilir olması ise
1957’de Farrell tarafından ortaya atılmış ve ilk çalışmalar yine onun tarafından
yapılmıştır. Daha sonra etkinlik kavramı ve ölçüm metotları zaman içerisinde değişim ve
gelişim göstermiştir. Günümüzde etkinlik ölçümünde girdiye ve çıktıya yönelik olarak
parametrik ve parametrik olmayan yöntemler kullanılmaktadır. Parametrik yöntemlerden
en sık kullanılanı SSA parametrik olmayan yöntemlerden en sık kullanılanı ise VZA’dir.
Her iki yönteminde kendine has üstünlükleri ve zayıf yönleri vardır.
Toplam faktör verimliliği hesaplamalarında ise Malmquist indeksi
kullanılmaktadır. VZA ve SSA toplam faktör verimliliğini ölçmede bu indeksten
yararlanırlar.
Uzun bir süredir kullanılan ve parametresiz bir yöntem olan VZA’nin hala en iyi
etkinlik ölçme metodu olduğu düşünülmektedir. VZA için kullanılan DEAP yazılımı ise
ücretsiz erişim ve basit kullanımından dolayı en sık kullanılan yazılım durumundadır. Bu
yazılım aynı zamanda Malmquist indeks hesaplamalarında da kulanılmaktadır.
Yazılımlar arasında literatürde en sık rastlanılanlar basit kullanımları ve ücretsiz
olmaları nedeni ile Tim Coelli tarafından yazılan DEAP 2.1 ve Frontier 4.1’dir. Tim
Coelli’nin konusunun uzman kişilerinden biri olması, konu ile ilgili bir çok makalesinin
olması ve hesaplamalarında kendi yazılımlarını kullanması da bu yazılımların tercih
edilmesinde etkilidir.
746
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
Aigner, D., Lovell, C.A.K., Schmıdt, P. (1977) Formulation and Estimation of
Stochastic Frontier Production Function Models, Journal of Econometrics,
6:21-37
Aigner, D.J., Chu, S.F. (1968) On Estimating the Industry Production Function.
American Economic Review, 58(4): 826–39
Battese, G.E., Corra, G.S. (1977) Estimation of a Production Frontier Model: With
Application to the Pastoral Zone of Eastern Australia, Australian Journal of
Agricultural Economics, 21:169-179
Charnes, A., Cooper, W. and Rhodes E. (1978) Measuring the Efficiency of Decision
Making Units, European Journal of Operetional Research, Vol.2, 429-444
Coelli, T, Rao, D.S.P, Battese, G.E. (2003) An Introduction to Efficiency and
Productivity Analysis. Kluwer Academic Publishers, Boston
Çağlar, A. (2003) Veri Zarflama Analizi ile Belediyelerin Etkinlik Ölçümü, Hacettepe
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Đstatistik Anabilim Dalı Doktora Tezi
Çakmak, E. H., Dudu, H., Öcal, N. (2008) Türk Tarım Sektöründe Etkinlik: Yöntem
ve Hanehalkı Düzeyinde Nicel Analiz, TEPAV, s.1-154.
Deliktaş E. (2002) Türkiye Özel Sektör Đmalat Sanayiinde Etkinlik ve Toplam Faktör
Verimliliği Analizi, ODTU Gelişme Dergisi, cilt 29, Sayı 3-4, ss. 247-284
Fare, R., Grosskopf, S., Lovell, C.A.K. (1985) The Measurement of Efficiency of
Production, Kluver-Nijhoff Publishing, Boston
Farrell, M.J. (1957) The Measurement of Productive Efficiency, Journal of Royal
Statistical Society, Series A, CXX, Part 3, 253-290
Kaçıra, Ö. Ö. (2007) Mısır Üretiminde Etkinlik Analizi: Şanlıurfa Đli Örneği,
Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim
Dalı, Doktora Tezi
Mahadevan R. (2002) A DEA Approach to Understanding the Productivity Growth
Malaysia’s Manufacturing Industries, Asia Pasific Journal of Management, 19,
587-600.
Meeusen, W., Van den Broeck, J. (1977) Efficiency Estimation from Cobb-Douglas
production functions with composed error, International Economic Review,
18: 435–444.
Yavuz, Đ. (2001) Sağlık Sektöründe Etkinlik Ölçümü, MPM Yayınları No: 654,
Ankara
747
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Trakya Bölgesinde Fiğ Ve Silajlık Mısır Üretiminde Maliyet Ve Gelir
Göstergelerindeki Değişim Ve Eğilimler
Başak AYDIN1
Erol ÖZKAN2
ÖZET
Bu bildiride irdelenen kışlık fiğ, yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısırda üretim
maliyetleri ve gelirlerin hesaplanmasında; 2003-2005 yılları arasında Trakya bölgesinin değişik
yörelerindeki köylerde, toplam 229 adet işletme parselinden, kayıt ve anket yöntemi ile toplanarak
saptanan işgücü ve diğer girdiler esas alınmıştır. Belirtilen ürünlerde; Trakya bölgesi için
belirlenmiş olan bu temel verilerden yararlanılarak ele alınan 2005-2009 dönemi için hesaplanan
üretim maliyetleri ve gelirlerindeki yıllık değişimler incelenmiştir. Üretim maliyetleri, ürün satış
fiyatları, net gelir indeksleri vb. göstergeler, aynı dönemler için enflasyon indeksleri ile
kıyaslanmıştır. Bu göstergelerdeki ilişkiler ile yıllık değişim ve eğilimler de incelenerek verilmiş,
etkili faktörler üzerinde durulmuştur.
Anahtar kelimeler: Üretim maliyeti, gelir, enflasyon, indeks
The Changes End Tendencıes In Cost And Income On Cow Vetches And Maıze
For Sılage Productıon In Thrace Regıon
ABSTRACT
On calculating the production costs and outputs for cow vetch for winter, cow vetch for summer,
first crop maize for silage, second crop maize for silage considered in this study; productive power
and other inputs, that were determined by collecting with registration and interview method from
229 farm parcels in different regions of Thrace region between 2003-2005 were taken as a base. In
stated crops, annual changes of production costs and inputs, calculated for 2005-2009 period by
utilizing the basic data stated for Thrace Region, were examined. Production costs, crop selling
prices, net income indexes etc. were compared with inflation indexes for the same period. Annual
changes and tendencies and relations in these indicators were given and effective factors were
stated.
Key words: Production cost, input, inflation, index.
GĐRĐŞ
Dünyada giderek büyüyen açlık sorunu, ülkemizde ise hızla artan nüfusun yeterli
beslenememesi ve tarımın ekonomiye olan katkısını arttırma gereği, üretim artışı
konusunda tarım uzmanlarının daha çok çaba harcamaları sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Üretim artışı için yeni tarım alanları elde etme olanağı kalmamıştır. Bu durumda verimi
yükseltmek, üretimi artırmanın tek yolu olarak görülmektedir. Tarımda girdi kullanımı,
gerek bitkisel gerekse hayvansal üretimde verimin dolayısıyla üretim miktarının
artmasında, kalitenin yükseltilebilmesinde en önemli unsurdur.
Tarımsal üretimin temel amacı, tarım işletmelerinin kendi koşul ve imkânlarına
göre toprak, iklim, su, bitki ve insan gücü kaynaklarının en verimli ve en uyumlu bir
şekilde kullanılmasını sağlamak suretiyle işletmenin üretim miktarını, verimliliğini
arttırmak ve çiftçinin harcanabilir gelir düzeyini yükselterek tarım işletmelerini
güçlendirmek ve ulusal gelire katkılarını arttırmaktır.
Ülke kalkınması için tarımdaki nüfusun daha aşağılara çekilmesi gerektiği doğru
olmakla birlikte, bu kesimin milli gelirden aldığı payın nüfus oranıyla uyumlu bir düzeye
çıkarılması zorunludur. Bunun da birinci koşulu tarımda verimliliğin arttırılmasıdır. Tek
başına bitkisel üretimdeki verimliliğin arttırılması fazla bir anlam taşımamaktadır.
1
2
Uzman, Endüstri Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, KIRKLARELĐ
Dr, Ziraat Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, KIRKLARELĐ
748
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Önemli olan bununla birlikte işgücü ve girdi kullanımındaki verimliliğin de arttırılarak,
üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve üretici gelirlerinin reel olarak yükseltilmesidir.
Bu bildiriye kaynak olan asıl araştırmada; öncelikle tarımsal yatırım
hizmetlerinde bulunan mülga Köy Hizmetleri ve DSĐ gibi kuruluşların proje hazırlama
aşamasındaki yatırım rantabilitesi ile ilgili hesaplamalarda kullanabilecekleri verileri
belirlemek amaçlanmıştır. Böylece tarımsal yatırımlarla yükümlü çeşitli kuruluşlar
arasında bu konuda koordinasyon sağlanacağı, yanlış uygulamalardan doğan bazı
hataların önlenebileceği düşünülmektedir. Sonuçta; Trakya çiftçisinin uyguladığı tarım
tekniğinde ya da ekolojik koşullarda büyük çapta değişiklikler olmadığı sürece, tarımsal
yatırımları uygulayan birimlerin ve diğer ilgililerin yararlanabilecekleri; kışlık fiğ, yazlık
fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısır tarımındaki üretim girdi ve maliyetlerine
ilişkin işgücü ve tarımsal girdi miktarına dayalı veriler belirlenmiştir. Bu bildirideki
verilerde ise, sonraki yıllarda yapılan güncellemeler doğrultusunda elde edilen maliyet ve
gelirlere yönelik veriler, enflasyon oranları ile kıyaslamalı verildiğinden, geçerliliğinin
daha fazla olacağı düşünülmektedir.
MATERYAL ve YÖNTEM
Materyal
Araştırma Trakya’da tüm bölge düzeyinde olmak üzere ağırlıklı olarak Edirne,
Kırklareli, Tekirdağ illeri ile kısmen Đstanbul ilçesine bağlı köy ve kasabalarda
yürütülmüştür. Araştırmanın ana materyalini bölgeden amaçlı örnekleme ile seçilen
köylerden belirlenen gönüllü, önder çiftçilere tutturulan kayıt ve anketler oluşturmaktadır.
Trakya Bölgesi, Türkiye’nin kuzeybatısında yer almaktadır ve Avrupa kıtasının yarımada
şeklinde bir uzantısı konumundadır. Trakya'nın toplam alanı 19044 km² olup, Türkiye
toplam alanının % 2,43'ünü oluşturur (Semerci 2006).
Bölgede Istranca, Ganos ve Koru dağları yükseltilerinin arasında kalan ve Trakya
peneplenini oluşturan geniş düzlük araziler büyük ölçüde tarıma elverişlidir. Araştırma
bölgesinde her ne kadar çeşitli tip iklimlerin etkisi görülüyorsa da, araştırma yerlerinin
büyük çoğunluğu Trakya’ya özgü karasal iklimin etkisi altındadır. Bu iklimin
özelliğinden dolayı da yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise serin ve yağışlı geçer. Uzun yıllar
ortalaması olarak, her üç il merkezinde de en düşük ortalama sıcaklıklar Ocak ayında, en
yüksek ortalama sıcaklıklar ise Temmuz ayında gerçekleşmiştir.
Arazilerin şimdiki kullanma şekilleri incelendiğinde; Bölge topraklarının büyük
bölümünü tarıma uygun araziler oluşturmaktadır. Ayrıca bu tarım arazilerinin de önemli
kısmı toprak işlemeli tarıma uygundur. Edirne ilinde toplam 370.015 hektar arazide,
Kırklareli ilinde toplam 268.311 hektar arazide, Tekirdağ ilinde ise toplam 388.422
hektar arazide tarım yapılmaktadır (TKB,2006).
Trakya'da mevcut arazi varlığının yarıdan fazlası tarıma uygun olup, tarımsal
üretimde değerlendirilmektedir. Tarım alanlarının % 96.46'sı tarla tarımına ayrılmış
durumdadır. Bölgenin tarım alanlarının Türkiye geneline oranı % 4.52'dir (Semerci
2006).
Yöntem
Örnekleme yöntemi ile amaca uygun olarak önceden seçilen işletmelerden veri
sağlamak için kayıt ve anket yöntemlerinden yararlanılmıştır (Köy Hizmetleri, 1991).
Analiz ve değerlendirme aşamasında işletme giderleri tek ürün bütçe analiz yöntemi,
üretim giderleri ise alternatif maliyet unsuru yöntemi ile saptanmış; verilerin
değerlendirilmesinde ağırlıklı aritmetik ortalama ve yüzdeler gibi bazı istatistiklerden
yararlanılmıştır. Asıl araştırma yıllarında bulunan ve temel değerler olarak kabul edilen
fiziki değerler esas alınarak; kışlık fiğ, yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık
mısır üretiminde 2005-2009 yıllarına ait birim fiyatlar ile değerlendirme yapılarak,
araştırma konusu ürünler için maliyet ve gelir değişimleri ve bunlara ilişkin göstergeler
749
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
elde edilmiştir. Bununla birlikte, incelenen süreç için ÜFE endeksine dayalı olarak
enflasyon oranları da hesaplanarak aradaki ilişkiler irdelenmiştir.
BULGULAR VE TARTIŞMA
Dekara kullanılan fiziki ve diğer tarımsal üretim girdileri
Bildiri konusu yıllık maliyetlerin hesaplanmasına dayanak oluşturan, harcanan
işgüçleri ve diğer tarımsal üretim girdileri ile ortalama verimler çizelge 1’de verilmiştir.
Görüldüğü gibi insan işgücüne silajlık mısır üretiminde daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
Kabul göreceği üzere, bu durum doğrudan silajlık mısır üretiminde çapalama, sulama ve
hasat-nakliye sırasında harcanan insan işgücü miktarı ve yoğunluğu ile ilişkilidir. Makine
işgüçleri yönünden incelendiğinde ise; yine en fazla makine işgücüne I. ürün silajlık mısır
üretiminde, ikinci sırada ise II. ürün silajlık mısır üretiminde ihtiyaç duyulduğu
görülmektedir. Bunun nedeni de hasat ve nakliye işlemlerinde yoğun makine işgücü
kullanılmasıdır.
Çizelge 1. Üretimde harcanan insan ve makine işgüçleri ile tohum ve gübre miktarları
ÜRÜNLER
Kışlık fiğ
Yazlık fiğ
I. ürün silajlık
mısır
II.ürün silajlık
mısır
Đnsa
n
işgü
cü
(sa/
da)
2.12
3.44
12.2
7
9.07
Makine
işgücü
(sa/da)
Tohu
m
(kgda)
N
(kg/d
a)
P 2O 5
(kg/d
a)
Ortala
ma
Veri
m
(kg/da)
1.32
1.15
2.31
12.39
15.23
2.58
11.92
7.19
15.50
3.37
2.81
6.12
480
390
4800
1.93
2.44
11.17
5.00
3700
Ürünlerin GSÜD/Üretim maliyeti oranları
Ürünlerin gelir/gider oranları (GSÜD/ Maliyet) yıllar itibariyle hesaplanmıştır.
Dönem ortalaması olarak her ürün için hesaplanan gelir/gider oranları kışlık fiğ için 0.71,
yazlık fiğ için 0.69, I. ürün silajlık mısır için 1.12, II. ürün silajlık mısır için 1.10 olarak
bulunmuştur. Görüldüğü üzere, kışlık ve yazlık fiğde tüm yıllarda ekonomik anlamda
zarar, I. ve II. ürün silajlık mısırda ise 2006 yılı II. ürün üretimi haricinde belirli oranda
kazanç veya başa baş durumu söz konusudur.
Çizelge 2. Đncelenen yıllara göre karlılık oranları (GSÜD/Dekara Maliyet)
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
Ortalama
Kışlık fiğ
0.76
0.74
0.75
0.65
0.65
0.71
Yazlık fiğ
0.72
0.71
0.70
0.62
0.70
0.69
I. ürün silajlık mısır
1.28
1.02
1.04
1.15
1.12
1.12
II. ürün silajlık mısır
1.24
0.98
1.01
1.11
1.16
1.10
Üretim unsurlarının üretim maliyeti içerisindeki payları yıllar ortalaması olarak
çizelge 3’de ve grafikler halinde şekil 1,2,3 ve 4’de verilmiştir. Đnsan işgücü, makine
işgücü ve çeşitli tarımsal girdiler kullanımından kaynaklanan maliyet ile ortak giderlerden
kaynaklanan maliyetlerin toplam maliyet içerisindeki payları yıllar itibari ile çok önemli
değişimler göstermemekte, çizelgedeki değerlere yakın olarak sınırlı bir değişim
içerisinde kalmaktadır. Üretim unsurlarının maliyetteki payları açısından, ilk iki sırayı
kışlık ve yazlık fiğde makine işgücü ve ortak giderler maliyeti alırken, I. ve II. ürün
silajlık mısırda makine işgücü ve çeşitli giderler maliyeti almaktadır. Bunun nedeni
silajlık mısır üretiminde fiğ üretimine kıyasla daha fazla tarımsal girdi kullanılmasıdır.
750
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3. Üretim unsurlarının üretim maliyeti içerisindeki payları (%)
ÜRETĐM
UNSURLARI
Đnsan işgücü
Makine işgücü
Tarımsal girdiler
Ortak giderler
TOPLAM
Kışlık fiğ
1.31
42.67
24.36
31.67
100
Yazlık fiğ
4.25
40.90
20.81
34.05
100
ÜRÜNLER
I.ürün silajlık mısır
II. ürün silajlık mısır
8.16
7.48
31.70
36.49
31.41
35.30
28.74
20.74
100
100
Kışlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı
Đns an işgücü
1,31
Ortak giderler
31,67
Makine işgücü
42,67
Çeşitli girdiler
24,36
Şekil 1. Kışlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı
Yazlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı
Đns an Đşgücü
4,25
Ortak giderler
34,05
Makine Đşgücü
40,9
Çeş itli girdiler
20,81
Şekil 2. Yazlık fiğde üretim faktörlerinin maliyetteki payı
I. ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı
Đns an iş gücü
8,16
Ortak giderler
28,74
Makine iş gücü
31,7
Çeş itli girdiler
31,41
Şekil 3. I. ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı
751
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
II.ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı
Ortak giderler
20,74
Đnsan iş gücü
7,48
Makine işgücü
36,49
Çeşitli girdiler
35,3
Şekil 4. II. ürün silajlık mısırda üretim faktörlerinin maliyetteki payı
Yıllara göre ürünlerin üretim maliyeti, satış fiyatındaki % değişimler ve enflasyon
oranları ile ilişkilendirilmesi
Ele alınan ürünlerde üretim maliyeti, satış fiyatı için yıllık değişim indeksleri de
hesaplanmıştır. Satış fiyatları, kilogram maliyetleri ve enflasyon oranlarındaki yıllık
değişimler çizelge 4’de temel ve zincirleme indeksler halinde verilmiştir. Kışlık fiğ,
yazlık fiğ, I. ürün silajlık mısır ve II. ürün silajlık mısır için kıyaslamaya esas enflasyon
değerlerinin belirlenmesi amacıyla; 2005 yılı 100 kabul edilerek, diğer yıllar için
enflasyon değerleri sırasıyla 111.2, 117.55, 127.07 ve 134.43 olarak hesaplanmıştır.
Benzer şekilde satış fiyatları ve maliyetler için de başlangıç yılları 100 kabul edilmiş ve
diğer yıllar bu temel değere dayanarak indekslerle hesaplanmıştır.
Đncelenen dönemler sonunda; satış fiyatı, kışlık fiğde % 13.79, yazlık fiğde
% 31.03, I. ürün silajlık mısırda % 29.42, II. ürün silajlık mısırda % 41.18; kilogram
maliyetler ise, kışlık fiğde % 31.58, yazlık fiğde % 35.5, I. ürün silajlık mısırda % 28.58,
II. ürün silajlık mısırda % 42.86 artmıştır. Devlet Đstatistik Enstitüsünce açıklanan Üretici
Fiyatları Đndeksine göre aynı dönemlerdeki enflasyon artışı ise beş yıllık dönem sonunda
% 34.43’tür. Bu verilere göre beş yıllık dönem sonunda, özellikle kışlık ve yazlık fiğde
satış fiyatlarındaki artışın enflasyonun oldukça altında kaldığı anlaşılmaktadır. Halbuki
aynı ürünlerde üretim maliyetlerindeki artışın enflasyona yakın düzeylerde gerçekleştiği
görülmektedir.
Aynı zamanda, her yıl için ürünlerin satış fiyatları ve maliyetleri enflasyona göre
reel olarak hesaplanmış ve enflasyon ile kıyaslanarak aradaki ilişkiler incelenmiştir. Bu
ilişkiler reel değer indeksleri ve bunlara dayalı grafikler halinde verilmiştir. Elde edilen
değerlere göre ürünlerin satış fiyatları ve maliyetlerindeki artışların bazı yıllarda
enflasyon değerlerinin altında kaldığı, bazı yıllarda ise üzerine çıktığı şekil 5,6,7 ve
8’deki grafiklerde de görülmektedir. Satış fiyatındaki artış kışlık ve yazlık fiğde tüm
yıllarda, I.ve II. ürün silajlık mısırda 2007 ve 2008 yılları hariç tüm yıllarda enflasyonun
altındadır. Üretim maliyetindeki artış ise kışlık fiğde 2008 yılı haricinde, yazlık fiğde
2008 ve 2009 yılları haricinde, I.ürün silajlık mısırda 2006, 2007, 2008 yılları haricinde
enflasyonun altında olup, II. ürün silajlık mısırda ise tüm yıllarda enflasyonun
üzerindedir. Dolayısıyla satış fiyatları ve üretim maliyetlerinin artma veya azalmasına
bağlı olarak, GSÜD yani brüt gelir cari olduğu kadar reel anlamda da artma veya azalma
eğiliminde olmaktadır. Bu doğrultuda enflasyon ilişkileri ile belirlenen, yıllara göre reel
değişimlerin yönü önemli bir gösterge olmaktadır.
752
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Ürünler
Yıllar
Satış Fiyatı
(YTL/kg)
Cari Đndeks
Zincirleme
Đndeks
Reel indeks
Maliyet
(YTL/kg)
Cari Đndeks
Zincirleme
Đndeks
Reel Đndeks
Yıllık ÜFE
Artış Oranı (%)
Temel Bazlı
ÜFE
Çizelge 4. Ürünlerin satış fiyatları, maliyetleri ve enflasyon oranlarına ilişkin indeksler
Kışlık
fiğ
2005
2006
2007
2008
2009
0,29
0,29
0,32
0,32
0,33
100,00
100,00
110,35
100,00
103,13
100,00
110,35
100,00
103,13
100,00
89,99
93,87
86,84
84,65
0,38
0,392
0,424
0,49
0,50
100,00
103,16
111,58
128,95
131,58
103,16
108,17
115,57
102,04
100,00
92,84
94,93
101,48
97,88
2,66
11,12
5,79
8,10
5,79
100,00
111,12
117,55
127,07
134,43
2005
2006
2007
2008
2009
2005
2006
2007
2008
2009
2005
2006
2007
2008
2009
0,29
0,29
0,32
0,32
0,38
0,085
0,08
0,09
0,115
0,11
0,085
0,08
0,09
0,115
0,12
100,00
100,00
110,35
110,35
131,03
100,00
94,12
105,89
135,30
129,42
100,00
94,12
105,89
135,30
141,18
100,00
110,35
100,00
118,75
94,12
112,50
127,78
95,66
94,12
112,50
127,78
104,35
100,00
89,99
93,87
86,84
97,48
100,00
84,70
90,07
106,47
96,28
100,00
84,70
90,07
106,47
105,02
0,40
0,41
0,458
0,512
0,542
0,07
0,078
0,086
0,10
0,09
0,07
0,082
0,089
0,103
0,100
100,00
102,50
114,50
128,00
135,50
100,00
111,43
122,86
142,86
128,58
100,00
117,15
127,15
147,15
142,86
102,50
111,71
111,79
105,86
111,43
110,26
116,28
90,00
117,15
108,54
115,73
97,09
100,00
92,24
97,40
100,73
100,79
100,00
100,28
104,52
112,42
95,64
100,00
105,43
108,17
115,80
106,28
2,66
11,12
5,79
8,10
5,79
2,66
11,12
5,79
8,10
5,79
2,66
11,12
5,79
8,10
5,79
100,00
111,12
117,55
127,07
134,43
100,00
111,12
117,55
127,07
134,43
100,00
111,12
117,55
127,07
134,43
Yazlık
fiğ
I.ürün
silajlık
mısır
II. ürün
silajlık
mısır
Satış fiyatı, maliyet, enflasyon indeksi
Kışlık fiğ
102
101
100
99
98
97
96
95
94
93
92
91
90
89
88
87
86
85
84
2005
2006
Enflas yon
2007
Yıllar
2008
Satış fiyatı
2009
Maliyet
Şekil 5. Kışlık fiğde 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet, enflasyon
indeksleri ilişkisi
Satışfiyatı,m
aliyet,enflasyonindeksi
Ya zlık fiğ
102
101
100
99
98
97
96
95
94
93
92
91
90
89
88
87
86
85
2005
2006
2007
Yıllar
Satış fiyatı
Enflas yon
753
2008
2009
Maliyet
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Şekil 6. Yazlık fiğde 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet, enflasyon
indeksleri ilişkisi
Satış fiyatı, maliyet, enflasyonindeksi
I.ürün silajlık mısır
114
112
110
108
106
104
102
100
98
96
94
92
90
88
86
84
2005
2006
Enflas yon
2007
Yıllar
Satış fiyatı
2008
2009
Maliyet
Şekil 7. I. ürün silajlık mısırda 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet,
enflasyon indeksleri ilişkisi
Satış fiyatı, maliyet, enflasyonindeksi
II.ürün silajlık mısır
116
114
112
110
108
106
104
102
100
98
96
94
92
90
88
86
84
2005
Enflas yon
2006
2007
Yıllar
Satış fiyatı
2008
2009
Maliyet
Şekil 8. II. ürün silajlık mısırda 2005-2009 yılları için reel olarak satış fiyatı, maliyet,
enflasyon indeksleri ilişkisi
Ürün satış fiyatı, üretim maliyeti ve enflasyon oranları arasındaki ilişkilerdeki
değişimlerin, ürünlere ve yıllara bağlı olarak farklılık gösterdiği görülmektedir.
Doğrudan verilen grafiklerdeki değerlere bakılarak, üreticilerin belirtilen yıl için
ekonomik anlamda kazançlı veya zararlı olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. Çünkü
grafiklere yansıyan değerler enflasyon oranı dikkate alınarak hesaplanmış olan reel
değerlere dayalı olmakla birlikte, daha ziyade enflasyona kıyasla artış veya azalışları
yansıtmaktadır. Bu gerekçe ile yıllar itibariyle üretici gelirlerinin reel anlamda azalıp
arttığı yönünde sonuçların çıkartılması olanaklıdır. Ancak yıllar itibariyle karlılık
incelemesi için satış fiyatları ile maliyetlerin kendi arasında kıyaslanması daha doğru
bir yaklaşımdır. Çizelge 2’deki veriler bu konuda yol göstericidir. Bunun yanında,
satış fiyatı ve maliyetlerin enflasyon ile kıyaslanması, diğer deyişle reel değerler
hakkında yorum yapılması olanaklı olabilir. Hazırlanmış olan grafiksel göstergeler, bu
yöndeki amacın gerçekleşmesine olanak tanımaktadır. Aynı zamanda, çeşitli
birimlerce destekleme politikalarının oluşturulmasında ve tarımsal proje
planlamalarında da hesaplanarak verilen bulgulardan yararlanılabilir.
754
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
Aydın, B, Özkan, E., 2007. Trakya Bölgesinde Arpa, Fiğ, Silajlık Mısır ve Virginia Tipi
Tütünün Üretim Girdileri ve Maliyetleri. TKB Tarımsal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Yayınları, Yayın No: TAGEM-BB-TOPRAKSU-2007/38.
Köy Hizmetleri. 1991. Kuru ve Sulu Koşullarda Yetiştirilen Tarım Ürünlerinin Üretim
Girdileri ve Maliyetlerinin Saptanması. Köy Hizmetleri Araştırma Ana Projesi.
Proje No: 912. Ankara.
Özkan, E., Aydın, B., 2005, 2006. Trakya Bölgesinde Tarımsal Ürünlerin Üretim
Maliyetleri (2005- 2006 Yılları). Köy Hizmetleri Atatürk Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü Çalışmaları. Kırklareli.
Özkan, E., Aydın, B., Kayhan, E. 2007, 2008. Trakya Bölgesinde Tarımsal Ürünlerin
Üretim Maliyetleri (2007-2008 Yılları). Atatürk Toprak ve Su Kaynakları
Araştırma Enstitüsü Çalışmaları. Kırklareli.
Özkan, E., Aydın, B. 2009. Trakya Bölgesinde Tarımsal Ürünlerin Üretim Maliyetleri
(2009 Yılı). Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Çalışmaları. Kırklareli.
Semerci, A., 2006. Trakya'da Tarımsal Yapı, Verimlilik ve Gelişmişlik Düzeyi, Tarım ve
Mühendislik, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayını. Sayı: 76-77.
TKB, 2006. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ il Müdürlükleri Tarım Raporları, 2005, Ankara.
www.tuik.gov.tr. Türkiye Đstatistik Kurumu Yıllık Üretici Fiyatları Endeksleri (20052009
yılları
arası).
755
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Van Đlinde Faaliyet Gösteren Hazır Yemek Sanayi Đşletmelerinin Pazarlama
Stratejileri
Beşir KOÇ1
Hacı Ali GÜLEÇ2
Tutku Gül ALTUN3
Özet
Bu çalışmada, Van ili merkez ilçede faaliyet gösteren hazır yemek sanayi işletmelerinin pazarlama
stratejileri incelenmiştir. Bu kapsamda, hazır yemek sanayinde faaliyet gösteren firma
yöneticileriyle yüz yüze anketler yapılmıştır. Çalışmada incelenen firmaların analizinde kümeleme
yöntemi kullanılmıştır. Firmalar toplam işgücü üzerinden iki kümeye ayrılmıştır. Birinci grup
işletmelerde istihdam edilen ortalama işçi sayısı 19.20 iken, orta ve büyük işletmelerde ise 59.50
kişi olarak bulunmuştur. Birinci grup işletmeler %40.37 kapasiteyle çalışırken bu oran orta ve
büyük işletmelerde %80.83 olarak hesaplanmıştır. Küçük işletmelerin günlük fiilli olarak
çıkardıkları tabldot yemek sayısı ortalama 1,760 adet iken, bu miktarın orta ve büyük işletmelerde
5,062 adet olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hazır yemek sektörü, Catering, Pazarlama, Van
The Marketıng Strategıes Of Ready Meals Industry Operatıng In Van Province
Abstract
In this study, the marketing strategies of ready meal sector operating in the central town of Van
province were investigated. In this concept, face to face interviews were performed with company
managers. In this study, the cluster analysis was applied to divide into groups of firms. Firms over
the total labor force was divided into two groups. While the average number of workers employed
in the first group of business people was 19.20, this number were found to be 59.50 in medium and
large enterprises. While the first group of enterprises work with a capacity of 40.37%, this ratio
was calculated as 80.83% for medium and large enterprises. While the mean number of fixed
menu was produced daily was 1,760 pieces for small enterprises while this amount was
determined to be 5,062 units for medium and large enterprises.
Key Words: Ready meal sector, catering, marketing, Van
Giriş
Gıda sanayinin bir alt kolu olan hazır yemek sektöründe son yıllarda yeni
yapılanma faaliyetleri ve gelişim çabaları gözlemlenmektedir. Hazır yemek sanayi
kuruluşlarındaki uygulamalar toplumun beslenme politikası için bir ölçüm niteliğindedir
(Direk ve ark., 208). Bu sektör, insanların topluca çalıştığı yerler olan, hastaneler, yatılı
okullar, üniversiteler, kışlalar ve diğer özel kuruluşlar (fabrikalar v.b.) gibi toplu tüketim
yapılan kurum ve kuruluşlar için hazır ürün sunulmasını amaçlayan bir sektördür.
Hazır yemek sektörü, 1980’lerde fabrikalar, okullar, hastaneler, özel şirketler ve
kamu sektöründe hizmetlere başlamıştır (Boyacıoğlu, 2003).
Günümüzde kentleşme ve hane halkı nüfusunun küçülmesi, kent nüfusunun
%44’den %65’e kadar artış göstermesi, son 20 yılda çalışan kadın sayısının %15’den
%28’e çıkması, okul, hastane ve sanayileşmenin artmasıyla işletme sayısının artışı toplu
beslenme talebini arttırmıştır (Boyacıoğlu, 2003). Bu durum hazır yemek sanayinin
gelişmesini tetiklemiştir.
Yemek sanayii, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereğince "dışarıya
servis yaparak günde 500 adet/kişi ve üzerinde yemek üretimi yapan yerler" olarak Đkinci
Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler sınıfında yer almaktadır.
1
Bingöl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 12000 BĐNGÖL
Trakya Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, EDĐRNE
3
Gıda Mühendisi, VAN
2
756
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren 5,000 adet firma bulunmaktadır.
Sektör, 6 milyon kişiye hizmet sunulmakla birlikte bu rakamın önümüzdeki yıllarda
artacağı tahmin edilmektedir.
Sektör mevcut durumuyla 300,000 kişiye istihdam yaratmıştır. Toplam cirosu
yıllık 6.8 milyar Amerikan dolarıdır. Kurumsal gıda hizmetlerinin (tabldot) aldığı pay 2
milyar Amerikan dolarıdır. (Boyacıoğlu, 003).
Bu çalışmanın amacı, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de ve tabiî ki Van
ilinde hızlı büyüme sürecindeki bu sektöre dikkat çekmek, sağlıklı büyümesini sağlamak,
sektörün içinde bulunduğu durumu ortaya koyarak varsa sorunlarına ortak çözüm
bulmayı amaçlamaktadır.
Materyal ve Metod
Hazır yemek sektörü denilince bu kavramın içine oteller, restoranlar, ayaküstü
gıda satış yerleri ve kurumsal gıda hizmetleri (tabldot-sabit mönü) girmektedir.
Çalışmada tabldot sistemi ile çalışan, kurumsal gıda hizmetleri üzerinde durulmaktadır.
Çalışmada, kurumsal gıda hizmetlerinden, hazır yemek sanayi olarak söz edilmiştir.
Çalışmada kullanılan ana materyal Van ili merkez ilçede faaliyet gösteren toplam
9 adet hazır yemek işletmelerinin yöneticileriyle yüz yüze yapılan anketlerden elde edilen
veriler oluşturmuştur. Anketler 2010 yılının ocak-nisan döneminde yapılmıştır.
Đşletmelerin kümelendirilmesinde Cluster Analizi kullanılmıştır (Koç, 2006).
Kümelendirmede toplam çalışan işçi sayısı kıstas alınmıştır. Analiz sonucunda, ortalama
olarak 19.20 adet işçi çalıştıran işletmeler küçük işletmeler, 59.50 adet işçi çalıştıran
işletmeler ise orta ve büyük işletmeler olarak adlandırılmıştır. Küçük işletmelerden
toplam 5 adet, orta ve büyük işletmelerden ise toplam 4 işletme bulunmaktadır.
Van Đlinde Hazır Yemek Sektöründe Faaliyet Gösteren Đşletmelerin Kimliği
Đlde faaliyet gösteren hazır yemek firmalarının bütünü limited şirket şeklinde
faaliyet göstermektedir. Firmaların kuruluşları 9–10 seneye dayanmaktadır. Buna göre
küçük işletmelerde işletme yaşı 9.00 yıl iken, orta ve büyük işletmelerde 9.75 yıl olarak
bulunmuştur. Dolayısıyla hazır yemek sektörü yeni ancak hızla gelişen bir sektördür.
Đşletmelerin tamamı Van Ticaret ve Sanayi Odasına üyeliği bulunmaktadır. TOBB’a üye
olan işletmelerin oranı ise %44.44 oranındadır.
Đşletmelerin ortalama günlük tabldot çıkarma kapasiteleri 5,122 adettir. Ancak bu
kapasitelerinin ancak %58.35’ini kullanabilmektedirler. Potansiyel kapasite küçük
işletmelerde 4,500 adet tabldot iken, orta ve büyük işletmelerde 5,900 adet tabldota
çıkmaktadır. Küçük işletmelerde kapasite kullanım oranı %40.37 iken, bu oran orta ve
büyük işletmelerde %80.83 olarak bulunmuştur.
Genel ortalamaya göre işletme başına istihdam edilen işçi sayısı 37.11 kişidir.
Küçük işletmelerde istihdam edilen işçi sayısı ortalama olarak 19.20 kişi iken bu rakam
orta ve büyük işletmelerde 59.50 kişi olarak hesaplanmıştır. Đşletmelerde istihdam edilen
işçilerin ortalama olarak 5.44 kişisi geçici işçi statüsündedir.
Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin başında bulunan
yöneticilerin eğitim durumuna bakıldığında, %44.40’ı lise mezunu, %55.60’nın ise
üniversite mezunu oldukları belirlenmiştir. Küçük işletmelerde yöneticilerin %80.00’i lise
mezunu iken, orta ve büyük işletmelerde ise yöneticilerin tamamının üniversite mezunu
oldukları görülmüştür. Yine hazır yemek işletmeleri yöneticilerinin sektör deneyimlerine
bakıldığında genel ortalamaya göre, 12.00 yıllık bir deneyime sahip oldukları, ancak
küçük işletme yöneticilerinin (13.60 yıllık) orta ve büyük işletme yöneticilerine göre
(10.00 yıl) daha deneyimli oldukları söylenebilir.
Genel ortalamaya göre, işletme yöneticilerinin %44.40’ı aile mesleği, mesleki
deneyim, sektörel karlılık, müşteri potansiyelinin varlığı gibi nedenlerle bu piyasaya giriş
yaptıklarını belirtmişlerdir. Orta ve büyük işletme yöneticilerinin %50.00’si mesleki
deneyimlerinden dolayı bu sektörü tercih ettiklerini belirtirken, küçük işletme
757
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yöneticilerinin %60.00’ı yukarıda sayılan nedenlerle bu sektörde faaliyette bulunduklarını
belirmişlerdir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Đşletme Yöneticilerinin Hazır Yemek Sektöründe Faaliyette Bulunma Nedenleri
Aile Mesleği
Mesleki Deneyim
Karlılık
Müşteri Potansiyelinin Varlığı
Hepsi
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
0.00
20.00
20.00
0.00
60.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
0.00
50.00
25.00
0.00
25.00
100.00
4
Genel Ortalama %
0.00
33.30
22.20
0.00
44.40
100.00
9
Sektörde Faaliyet Gösteren Đşletmelerin Rekabet ve Müşteri Memnuniyeti
Anlayışları
Gıda sektöründe müşteriye güven ve piyasada diğer rakip firmalarla rekabet
edebilmenin önemli bir koşuluda kuşkusuz işletmenin sahip olduğu kalite yönetim ve
gıda güvenliği sertifikasyonlarıdır. Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin
%75.00’i HCCP ISO 22000 belgesine sahip olduğu belirlenmiştir. Bu oran küçük
işletmelerde daha yüksek çıkmıştır. Orta ve büyük işletmelerde ise söz konusu oran
%66.67 olarak bulunmuştur. GMP (iyi üretim uygulamaları) belgesi orta ve büyük
işletmelerin çok azında bulunurken, OHSAS–1800 (işçi sağlığı ve iş güvenliği) belgesi
ise küçük işletmelerin %14.29’unda, orta ve büyük işletmelerin ise %22.22’sinde
bulunmaktadır (Çizelge 2).
Çizelge 2. Đşletmelerin Sahip Olduğu Kalite Yönetim ve Gıda Güvenliği Sertifikasyonu
HCCP ISO 22000
GMP
OHSAS–1800
Toplam
N (Tercih Sayısı)
Küçük Đşletmeler
%
85.71
0.00
14.29
100.00
7
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
66.67
11.11
22.22
100.00
9
Genel Ortalama
%
75.00
6.25
18.75
100.00
16
Not: N sayısının yüksek çıkması işletmelerin birden fazla tercih yapmasından kaynaklanmıştır.
Hazır yemek işletmelerinde yemek menülerinin belirlenmesi genellikle, gıda
mühendisleri ve baş aşçıların mevsime göre oluşturdukları menü listesinin müşterilerin
beğenisine sunulması ile gerçekleşir. Ancak bazı durumlarda müşteri beğenmediği bazı
yemekleri değiştirtebilir veya kendi yemek menüsünün işleme konulmasını isteyebilir.
Van ilinde küçük hazır yemek işletmelerinin tamamı, orta ve büyük işletmelerin
ise %75.00’i tamamen müşterinin isteğine göre menülerini hazırlamaktadır. Gıda
mühendisi ve baş aşçının öncülüğünde gerçekleşen yemek menüsünü ise orta ve büyük
işletmelerin sadece %25.00’inde gerçekleşmektedir (Çizelge 3).
Çizelge 3. Hazır Yemek Đşletmelerinde Yemek Menülerinin Belirlenmesi
Müşteri Đsteğine Göre
Gıda Müh. Ve Baş Aşçı
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
100.00
0.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
75.00
25.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
88.89
11.11
100,00
9
Küçük işletmelerin %40.00’ında ve orta-büyük işletmelerin ise %25.00’inde
yemek fabrikasına bağlı fakat aynı isim altında faaliyet gösteren şubeler bulunmaktadır
(Çizelge 6). Yine aynı şekilde Van merkez ilçenin dışında faaliyet gösteren küçük
işletmeler grubunda yer alan bir firmanın 1 adet şubesi bulunmaktadır.
758
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 4. Yemek Fabrikasına Bağlı Şubelerin Varlığı
Evet
Hayır
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
40.00
60.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
25.00
75.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
33.30
66.70
100.00
9
Hazır yemek işletmeleri genellikle kamu kurumları ile özel sektör kuruluşlarına
hazır yemek üretmektedirler. Sadece kamu kurumlarına yemek üreten işletmeler ise çok
az sayıdadır. Buna göre küçük işletmelerin tamamı ve orta-büyük işletmelerin ise
%75.00’i hem kamu kurumlarına (üniversite, karayolları, hastaneler gibi) hem de özel
kuruluşlara (özel hastaneler, özel fabrikalar gibi) yemek üretimi konusunda hizmet
vermektedirler (Çizelge 5).
Çizelge 5. Đşletmelerin Hitap Ettikleri Müşteri Grubu
Kamu Kurumları
Özel Sektör
Kamu+Özel Sektör
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
0.00
0.00
100.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
25.00
0.00
75.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
11.10
0.00
88.90
100.00
9
Hazır yemek işletmeleri müşterileriyle sürekli iletişim halinde olmak
durumundadırlar. Çünkü sürekli değişen ve gelişen bir piyasada üretimde
bulunmaktadırlar. Kamu kurumları için genellikle açılan ihalelere girmektedirler. Buna
göre küçük işletmelerin %28.57’si ve orta-büyük işletmelerin ise %40.00’ı devlet
kurumları tarafından açılan ihaleler yoluyla müşteri grupları ile tanışmışlardır. Özel
kurumlarla genellikle yüz yüze görüşme yoluyla anlaşmalar yapılmaktadır. Küçük
işletmelerin %24.29’u ve orta ve büyük işletmelerin ise %20.00’si potansiyel
müşterileriyle yüz yüze görüşmeler yapmışlardır. Küçük işletmelerin bir kısmında ise
müşteriler firmayı arayarak hizmet istemişlerdir. Đşletmeler hiçbiri reklâm yoluyla
kendilerini tanıtma ve müşteri kazanma yolunu tercih etmemişlerdir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Đşletmelerin Potansiyel Müşterileriyle Đletişime Geçme Yöntemleri
Đhaleler Yoluyla
Yüz yüze Görüşme
Reklâm Yoluyla
Müşterilerin Đletişime Geçmesi
Hepsi
Toplam
N (Tercih Sayısı)
Küçük Đşletmeler
%
28.57
14.29
0.00
14.29
42.86
100.00
7
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
40.00
20.00
0.00
0.00
40.00
100.00
5
Genel Ortalama
%
33.33
16.67
0.00
8.33
41.67
100.00
12
Hazır yemek işletmelerinden küçük gruba giren işletmeler tanıtımlarında ve
rekabet üstünlüklerini vurgularken en çok temizlik ve hijyen faktörlerini ön plana
çıkarmışlardır. Orta ve büyük işletmeler ise temizlik ve hijyenle birlikte fiyat faktörüne de
vurgu yapmışlardır (Çizelge 7).
Çizelge 7. Müşterilere Tanıtım Yapılırken En Çok Öne Çıkartılan Đşletme Özellikleri
Küçük Đşletmeler
Orta ve Büyük
Genel Ortalama
%
Đşletmeler %
%
Temizlik ve Hijyen
66.67
33.33
50.00
Yemek Mönüsü
0.00
0.00
0.00
Firmanın Deneyimi
0.00
16.67
8.33
Firmanın Çalıştırdığı Ekip
16.67
0.00
8.33
Fiyat
16.67
33.33
25.00
Hepsi
0.00
16.67
8.33
Toplam
100.00
100.00
100.00
N (Tercih Sayısı)
6
6
12
Küçük işletmeler grubunda yer alan firmaların büyük bir çoğunluğu kendilerini
diğer yemek fabrikalarından ayıran en önemli özelliklerinin sundukları hizmetlerin
759
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yüksek kalitede olması ve standartlara uygun şekilde yemek üretimlerini göstermişlerdir.
Orta ve büyük işletmeler ise sundukları hizmetlerdeki yüksek kalite, profesyonel ekibe
sahip olma, zengin yemek menüsü ve hijyene azami dikkatin gösterildiğine vurgu
yapmışlardır (Çizelge 8).
Çizelge 8. Yöneticilere Göre, Firmalarını Diğer Yemek Firmalarından Farklı Kılan Faktörler
Küçük
Đşletmeler %
60.00
0.00
0.00
0.00
0.00
20.00
20.00
100.00
5
Hizmetlerde Yüksek Kalite
Uygun Fiyat Politikası
Profesyonel Ekibe Sahip Olma
Azami Hijyen
Kaliteli Servis+ Zengin Yemek Menüsü+ Hij.
Standartlara Uygun Yemek Üretimi
Farklılık Yok
Toplam
N
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
25.00
0.00
25.00
0.00
25.00
0.00
25.00
100.00
4
Genel
Ortalama %
44.40
0.00
11.10
0.00
11.10
11.10
22.20
100.00
9
Đşletme Yöneticilerinin Gelecekte Öngördükleri Rekabet ve Müşteri Memnuniyeti
Vizyonu
Küçük işletme grubunda yer alan firmalar pazarlama, tutundurma ve tanıtım
faaliyetlerinin yeterli olmadığını (%60) belirtirken, orta ve büyük işletmelerin yöneticileri
ise söz konusu faaliyetlerin yeterli olduğunu ifade etmişlerdir (Çizelge 9).
Çizelge 9. Mevcut Pazarlama ve Tanıtım Faaliyetlerinin Yeterliliği
Evet, yeterli
Hayır, yeterli değil
Kısmen yeterli
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
40.00
60.00
0.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
50.00
25.00
25.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
44.50
44.40
11.10
100.00
9
Hazır yemek işletmeleri mevcut satışlarını daha yukarı bir seviyeye çıkartmak
için değişik çabalar içine girmişlerdir. Genel ortalamaya göre işletmelerin %40,00’ı
müşterilerini yüze yüze konuşmak için beli aralıklarla ziyaretler düzenlemekte, %30,00’u
ise piyasada tutunmak ve güvenilir bir işletme haline gelmek için kaliteden asla ödün
vermediklerini belirtmişlerdir. Küçük işletmeler eşit ağırlıktaki oranlarla, kalite ve
müşteri ziyaretlerine en yüksek derecede önem verirken, Orta ve büyük işletmeler ise
ağırlıklı olarak müşteri ziyaretlerine önem verdikleri görülmektedir (Çizelge 10).
Çizelge 10. Yemek Đşletmeleri Satışlarını Artırmak Đçin Mevcut Durumda Yaptıkları Faaliyetler
Kaliteden ödün verilmemektedir
Reklâmlara ağırlık verilmektedir
Bir plan program yok
Müşteri ziyaretleri yapılmaktadır
Toplam
N (Tercih Sayısı)
Küçük Đşletmeler
%
33.33
16.67
16.67
33.33
100.00
6
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
25.00
0.00
25.00
50.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
30.00
10.00
20.00
40.00
100.00
10
Gelecekle ilgili küçük işletmelerin daha planlı ve programlı oldukları
görülmektedir. Küçük işletmelerin %42.86’sı reklâma daha fazla önem vereceklerini ve
kendilerini bu şekilde tanıtacaklarını, %28.57’si kaliteye daha öncelikli olarak önem
vereceklerini belirtmişlerdir. Oysa orta ve büyük işletmelerin %66.67’si ise gelecekle
ilgili bir plan ve programlarının olmadığını ifade etmeleri, Van ilindeki hazır yemek
sektörü için olumsuz bir durum oluşturmaktadır (Çizelge 11).
760
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 11. Đşletme Yöneticilerinin Büyümek Đçin Gelecekte Yapmayı Düşündükleri Faaliyetler
Türkiye geneline yayılmak
Kaliteye daha çok önem verilecek
Reklâmlarla kendimizi tanıtacağız
Gelecekle ilgili planımız yok
Toplam
N (Tercih Sayısı)
Küçük Đşletmeler
%
14.29
28.57
42.86
14.29
100.00
7
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
0.00
33.33
0.00
66.67
100.00
3
Genel Ortalama
%
10.00
30.00
30.00
30.00
100.00
10
Küçük işletmeler grubunda yer alan firmaların %50.00’si geçen yıldan bu yana
müşteri beklentilerine uygun olarak yemeklerin zamanında teslim edilmesine dikkat
edildiğini, eşit ağırlıktaki oranlarda (%16.67), yemek servisi kaplarının değişimi,
menünün zenginleştirilmesi, yemek içeriğinin iyileştirilmesi gibi faaliyetlerin yapıldığı
belirtilmiştir. Orta ve büyük işletmelerde ise, geçen seneden bu yana yapılan faaliyetler;
işletmelerin %42.86’sı yemek menülerini çeşit yönünden zenginleştirdiklerini, %28.57’si
ise yemekleri içerik olarak iyileştirerek zamanında teslimatına önem verdiklerini ifade
etmişlerdir (Çizelge 12).
Çizelge 12. Geçen Yıldan Bu Yana, Müşteri Beklentilerine Uygun Olarak Yemek Menülerinde
Yapılan Değişiklikler
Yemek servisi kaplarını değiştirdik
Yemekleri çeşit olarak zenginleştirdik
Yemek içerikleri iyileştirildi
Yemeklerin zamanında teslimatına
verildi
Toplam
N (Tercih Sayısı)
Küçük
Đşletmeler %
16.67
16.67
16.67
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
0.00
42.86
28.57
Genel
Ortalama %
7.69
30.77
23.08
50.00
100.00
6
28.57
100.00
7
38.46
100.00
13
önem
Van ilinde hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin genel
ortalamasına göre, işletmelerin %44.40’ının web sitesinin bulunduğu ifade edilmiştir. Bu
oran küçük işletmelerde %40.00 ve orta-büyük işletmelerde ise %50.00 olarak
bulunmuştur. Küçük işletmelerde, orta ve büyük işletmelere göre Đnterneti
kullanmayanların oranı daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Đnterneti kullanmayan
işletmeler, gelecekte de kullanmayı düşünmedikleri görülmektedir (Çizelge 13).
Çizelge 13. Gelecekte Piyasada Tutunmak, Güvenilen Bir Firma Olmak Đçin Đnternetin Kullanımı
Web sitemiz var
Hayır, interneti kullanmıyoruz
Kısmen interneti kullanıyoruz
Gelecekte kullanmayı düşünüyoruz
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
40.00
40.00
20.00
0.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
50.00
25.00
25.00
0.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
44.40
33.30
22.20
0.00
100.00
9
Đşletme Yöneticileriyle Çalışanlar Arasındaki Đlişkiler
Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin %77.80’ni işletmede bir
yeniliğe karar verildiğinde çalışanlarında görüşlerine başvurulduğu, düşüncelerinin
alındığı belirtilmiştir. Çalışanların düşüncelerine daha fazla başvurma, onları karar verme
süreçlerine dâhil etme olayı, küçük işletmelerde daha fazla olduğu görülmektedir (Çizelge
14). Ayrıca işletmelerin tamamı müşterilerden gelen bir geri bildirimin yani şikâyetin,
çalışanları cezalandırma nedeni saymadıkları ancak bu sorunun üstesinden gelmek için
çalışanlarla birlikte çalıştıkları ifade edilmiştir.
761
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 14. Đşletmede Bir Yeniliğe Karar Verildiğinde Çalışanların Görüşlerinin Alınma Durumu
Küçük Đşletmeler
%
80.00
0.00
20.00
100.00
5
Evet, alınıyor
Hayır. alınmıyor
Kısmen görüşleri alınıyor
Toplam
N
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
75.00
0.00
25.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
77.80
0.00
22.20
100.00
9
Küçük işletmeler genellikle şikâyetlerin büyük bir çoğunluğunu doğrudan
müşterilerinden alırken, orta ve büyük işletmeler ise daha çok müşterilerle sürekli iletişim
halinde olan işletme çalışanlarından haberdar olmaktadır (Çizelge 16).
Çizelge 16. Müşteriden Gelen Geri Bildirimlerden Haberdar Olma Kanalları
Küçük
Đşletmeler
%
20.00
60.00
0.00
20.00
100.00
5
Müşterilerle iletişimde çalışanlardan
Müşteriden
Sözleşme fesihlerinden
Diğer:
Toplam
N
Orta ve
Büyük
Đşletmeler %
75.00
25.00
0.00
0.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
44.40
44.40
0.00
11.20
100.00
9
Sektörde Faaliyet Gösteren Đşletmelerin Mal Tedarik, Depolama, Muhafaza
Koşulları ve Yaşadıkları Sorunlar
Her işletmenin söz konusu gıda maddelerini depolamak için bir deposu
bulunmaktadır. Mallar, özellikle kuru gıdalar toptancılardan satın alınmaktadır. Malların
satın alınması ve depolanması süreçleri tamamen işletmenin istihdam ettiği gıda
mühendisinin denetimi ve kontrollü altında yapılmaktadır. Kuru gıdaların dışındaki
malzemelerin alımı örneğin sebze, meyve ve et ihtiyacı günlük olarak yapılmaktadır.
Yemek menülerini yapmak için gerekli olan malzemeler ve gıdalar, işletmelerin müşterisi
olan özel veya kamu kurumların ihtiyaçları göz önünde tutularak yapılmaktadır.
Kurumların mutfak yapıları uygun ise aylık yemek yapımı burada yapılmakta ve yerinde
yemek üretimi gerçekleştirilmektedir. Sıcak yemekler günlük olarak yapılıp tamamen
tüketilmektedir.
Genel ortalamaya göre işletmelerin %77.80’ni mal tedarik, rekabet, depolama,
yemek yapımı konusunda herhangi bir sorunun yaşanmadığını belirtmişlerdir. Ancak
küçük işletmelerde yöneticilerin %20.00’si ihale şartlarının gereğini yerine getirmeyen
bazı işletmeler karşısında haksız rekabet sorunu yaşadıklarını ifade ederken, orta ve
büyük işletmelerin yöneticileri güvenli ve sorunsuz bir mal alımı zincirini
kuramadıklarını ve sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Çizelge 17).
Çizelge 17. Mal Tedarik ve Diğer Aşamalarda Yaşanan Sorunlar
Yaşanan Sorunlar
Haksız Rekabet
Toptan alımlar
Sorun Yok
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
20.00
0.00
80.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
0.00
25.00
75.00
100.00
4
Genel Ortalama
%
11.10
11.10
77.80
100.00
9
Genel ortalamaya göre işletmelerin %66.70’i bilinçsiz ve eğitimsiz personel
sorunu ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. Bu oran küçük işletmelerde %60.00 iken
orta ve büyük işletmelerde ise %75.00 düzeyinde olduğu belirlenmiştir (Çizelge 18).
Đşletmeciler bu sorunu aşmak içi personellerine eğitim seminerlerini verdirdiklerini ve
eğittiklerini belirtmişlerdir.
762
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 18. Personelden Kaynaklanan Sorunlar
Yaşanan Sorunlar
Bilinçsizlik-Eğitimsizlik
Personel Deneyimli
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
60.00
40.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
75.00
25.00
100.00
4
Genel
Ortalama %
66.70
33.30
100.00
9
Sektörde Haksız Rekabettin Varlığı Konusunda Yönetici Görüşleri
Van ilinde hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren işletmeler arasında menü
konusunda standart bir fiyat uygulaması bulunmamaktadır. Đşletme yöneticileri özellikle
menü fiyatları konusunda haksız bir rekabetin varlığına işaret etmektedirler. Çünkü
standart bir fiyat uygulamasının olmamasının yanında, kalite kontrolünü yapan
kurumların görevlerini yapmaması, merdiven altı yemek üretimi ile maliyetler aşağıya
çekilebilmekte ve daha ucuza yemekler piyasaya sunulabilmektedir. Ortaya çıkan bu
durum beraberinde haksız rekabeti getirdiği görülmektedir. Küçük işletme yöneticilerinin
%60.00’ı ve orta-büyük işletme yöneticilerinin ise %75.00’inin firmalar arasında haksız
rekabetin olduğu yönünde görüş belirtmişlerdir (Çizelge 19).
Çizelge 19. Hazır Yemek Sektöründe Firmalar Arasında Haksız Rekabetin Varlığı
Evet
Hayır
Kısmen
Toplam
N
Küçük Đşletmeler
%
60.00
40.00
0.00
100.00
5
Orta ve Büyük
Đşletmeler %
75.00
25.00
0.00
100.00
4
Genel
Ortalama %
66.70
33.30
0.00
100.00
9
Sonuçlar
Van ilinde hazır yemek sanayi hızlı bir gelişme ve büyüme içindedir. Ancak bu
büyüme ve gelişmenin sağlıklı olabilmesi için alınması gerekli bazı önlemler bu çalışma
ile birlikte ortaya konmuştur. Bu önlemlerin başında denetimlerin sık ve düzenli
yapılması, tabldot başına standart bir fiyatın belirlenmesi, denetimlerin ikili sistemle
yapılması yani tarım il müdürlükleri ile birlikte bağımsız özel sektöre de bu konuda söz
hakkının verilmesi düşünülebilir. Bunun yanı sıra işletmelerin mutlaka kayıt altına
alınması gerekmektedir. Bunun için işletmelerin VATSO’ya üyeliklerinin yanında
mutlaka TOBB’de üyeliklerinin sağlanması gerekir. Bunun yanında, işletmelerin Sağlık
Bakanlığı ile Tarım Bakanlığından üretim ve satış sertifikasyonlarının olması gerekir.
Yukarıda sıralanan önlemlerin biraz daha açılması yararlı olacaktır;
Hazır yemek sanayinde öncelikle işletmelerin kayıt altına alınması gerekir. Aksi
halde denetlenemez ve kayıt dışı çalışacağı için merdiven altı üretime prim verilmiş olur.
Merdiven altı üretim denilen ve denetlenemeyen işletmeler söz konusu piyasa da haksız
rekabete yol açabilmektedirler. Bu nedenle Van Ticaret ve Sanayi Odası (VATSO) yanı
sıra TOBB üyelikleri de önemlidir. Diğer önemli durum denetimlerin yetersiz olması
veya hiç yapılmıyor olmasıdır. Denetimler il tarım müdürlüklerinin ilgili birimlerince
yapılması gerekmektedir. Ancak ortaya çıkan sonuca göre bu denetimlerin yetersiz
olduğu, zamanında yapılmadığı veya caydırıcı olmaktan uzak olduğudur. Bu durumda
denetimlerin tarım il müdürlükleri yanında özel sektöre de verilebilir. Hatta tamamen özel
sektöre devredilebilir. Đşletmeler arasında haksız rekabete yol açan nedenlerden biri de
tabldot başına verilen fiyattır. Tabldot’un standart bir fiyatı olmadığı için işletmeler daha
çok fiyat konusunda birbirlerine yüklenmekte ve bu durum yemek kalitesini son derece
sağlıksız kılmaktadır. Özellikle kamu kurumları ve özel sektörün bir kısmı bu durumdan
olumsuz etkilenmektedir. Çünkü kamu kurumlarında ihale usulü ile iş alındığından, en
düşük fiyatı veren işletme ihaleyi kazanmaktadır. Sonradan ihale şartnamesi de dikkate
alınmadığından dolayı, bu hizmetten yararlanan son tüketiciler mağdur olmaktadır. Kamu
kurumların veya özel sektörün yöneticileri de ihaleyi feshetmeyi göze alamamaktadır.
763
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çünkü bir sürü insanın mağdur olacağı düşünülmektedir. Örneğin hastanelerde yatan
hastalar gibi. Mönü başına standart bir fiyatın belirlenmesi halinde işletmeler kaliteli
personel, kaliteli servis, hijyen, hizmet, güven ve müşteri memnuniyeti gibi daha farklı
alanlarda rekabetlerini sürdürecektir. Bu durum hem sektörün hem de müşterilerin
yararına olacaktır.
Kaynaklar
Boyacıoğlu, D., 2003. Hazır Yemek Sektörü ve Gıda Güvenliği, TUSID 2003 16. Đstanbul Otel,
Restoran, Gastronomi Donanım ve Teknolojileri Fuarı, 3-7 Aralık 2003, ĐSTANBUL.
Direk, M., Kan, A., Sert, D., 2008. Hazır Yemek Sektörünün Pazarlama Yapısının Đrdelenmesi,
Türkiye 10. Gıda Kongresi Kitabı, Sayfa: 611-612, 21-23 Mayıs 2008, Erzurum
Koç, B., 2006. Tüketicilerin Gıda Ürünlerini Satın Alma Davranışları: Adana Đli Örneği, Türkiye
9.
Gıda
Kongresi,
Mayıs,
2006,
Bolu.
764
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Gap Bölgesi Yembitkileri Politikasında Son Yıllardaki Değişimler
Cenap CEVHERĐ1, Gülşah BENGĐSU2 Tahir POLAT2, A.Rıza ÖZTÜRKMEN3, Ümit
YAVUZER4
ÖZET
Türkiye’de yaklaşık 28 milyon hektar alan işlenmekte olup, bu alanın % 11.7’si Güneydoğu
Anadolu bölgesinde yer almaktadır. Bölgenin toplam arazi varlığı 7.5 milyon ha’dır. Bu alanın %
43.6’sı bitkisel üretim, % 29.4’ü çayır-mera ve % 19.2’si orman –fundalık arazidir. Bölgedeki
toplam arazi varlığının 3,2 milyon ha’lık kısmı ise tarımsal faaliyetlere uygun olup, yaklaşık 2.1
milyon ha’lık brüt alan sulama potansiyeline sahiptir. Bu Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir
arazisinin % 20’sini oluşturmaktadır.
Son on yıl (1997-2007) içerisinde tarımsal göstergelerdeki değişimin ele alındığı bu çalışmada,
yem bitkileri (Yonca, Fiğ, Burçak, Mürdümük, Đkinci Ürün Mısır ) üretiminde önemli artışlar
gözlenirken; GAP Bölgesi hayvan sayısındaki değişim incelendiğinde sığır, koyun ve keçi
miktarlarındaki düşüş, Türkiye ortalamasının üzerinde seyretmektedir. Bölge meraları uzun yıllar
aşırı ve düzensiz otlatma nedeni ile bozulmuş durumdadır. Klimaks bitkilerin kaybolduğu bu
meraların genelinde ağır bir erozyon baskısı da söz konusudur.
Anahtar kelimler: Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Yembitkileri, Tarımsal Göstergeler, Bitkisel
Üretim, Hayvansal Üretim
The Changes In Polıcy Of Gap Regıon’s Fodder Plants In Last Years
ABSTRACT
Approximately 28 million hectares of land in Turkey is cultivated and 11.7 % of this area is
located in the southeastern Anatolia region. The total land area of region is 7.5 million ha. 43.6 %
of this area is used for crop production, 29.4 % of is pastures and 19.2 % of is forest-shrubbery
areas. Some 3.2 million ha of the total land area is suitable for agricultural activities and
approximately 2.1 million ha total land area has irrigation potential. This area constitutes 20 % of
Turkey's total irrigable land economicly.
In this study, the change in the last ten years (1997-2007) in agricultural indicators was disputed.
The significant increasing of production of fodder plants like Clover, Vetch, Lathyrus and, Corn as
second product etc. was observed. If it is looked the changing the number of animals in the GAP
region, the decreasing is seen about the number of cattle, sheep and goats. This number is more
than average of Turkey. The region’s pastures are regressed because of excessive and irregular
grazing for many years. These pastures where the climax plants disappeared are under pressure of
heaven erosion.
Key words: Southeastern Anatolia Region, Fodder Plants, Agricultural Indicators, Plant
Production, Animal Production
GĐRĐŞ
GAP’ın Tanımı
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep,
Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illerinin kapsadığı alan “GAP Bölgesi olarak
tanımlanmakta; Güneyde Suriye, Güneydoğuda Irak’la sınırı bulunan bu bölgenin
yüzölçümü 75.358 km2’ye ulaşmakta ve ülkemizin toplam yüz ölçümünün yüzde 9,7’sini
oluşturmaktadır.
Bölgenin yüzölçümü, 75.308 km2’dir ve Türkiye yüzölçümünün % 9,7’sini
oluşturmaktadır. Bu alanın yaklaşık 3.2 milyon hektarı tarıma elverişli alanlardır.
1
Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü ([email protected])
Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Bölümü
3
Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Toprak Bölümü
4
Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Zootekni Bölümü
2
765
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Güneydoğu Anadolu bölgesi toprakları genelde düzlüklerden meydana gelir.
Bölgeyi kuzeyde bir yay biçiminde uzanan Güneydoğu Toroslar kuşatır ve Hakkari
dağları ile birleşir. Güneydoğu Torosların eteklerinden Suriye sınırına doğru hafif bir
eğimle inen Güneydoğu Anadolu düzlüklerinin kenarları, vadilerle yarılmış platolar
halindedir. Orta bölümleri ise ova görünümündedir.
Bölge’nin toplam arazi varlığı 7.5 milyon ha dır. Bu alanın % 43.6’sı bitkisel
üretim, % 29.4’ü çayır-mera ve % 19.2’si orman-fundalık arazidir. Bölge toplam arazi
varlığının 3.2 milyon ha’ lık kısmı ise tarımsal faaliyetlere elverişli olup, yaklaşık 2.1
milyon ha’lık brüt alan sulama potansiyeline sahiptir. Bu alan Türkiye’nin ekonomik
olarak sulanabilir arazisinin % 20’sini oluşturmaktadır. Türkiye’de sulanabilir 8,5 milyon
hektar arazinin % 20’sini kapsayan Aşağı Fırat ve Dicle Havza’larındaki geniş ovalar da
GAP Bölgesi’nde yer almaktadır.
GAP Bölgesinin batısı Akdeniz ikliminin etkisinde kalmakla birlikte genel olarak
Bölge karasal iklime sahiptir. Yani yazları sıcak ve kurak; kışları ise soğuk ve yağmurlu
geçmektedir. Bölgede en yüksek ortalama sıcaklık Ağustos, en düşük ortalama sıcaklık
ise Ocak ayında görülmektedir. Ortalama sıcaklık 30 OC’nin üzerindedir. Ortalama
minimum sıcaklık ise -4.8 OC ile 4.8 OC arasında değişmektedir.
Ülkemizde nisbi nem açısından en düşük değerler Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde saptanmaktadır. Yıllık ortalama nem değeri Bölge genelinde % 42 ile % 65
arasında değişmektedir. Yaz aylarında ortalama buharlaşma 1500-2500 mm arasında
değişmektedir. Tarımsal üretimle çok yakın ilişkisi olan donlu günler bölgede genellikle
Kasım sonu veya Aralık ayında başlayıp, Şubat sonu veya Mart ayında son bulmaktadır.
Genellikle Ekim ve Nisan ayları arasında ısı 0 OC’nin altına düşebilmektedir.
Güneşlenme süresi kış aylarında ortalama 4 saat, yaz aylarında ise 13 saat, yıllık ortalama
yağış Fırat havzasında 660 mm, Dicle havzasında 800 mm olarak ölçülmüştür. Yıllık
ortalama bakıldığında yaz aylarının son derece kurak geçtiği görülmektedir (Dünya’da,
Türkiye’de, GAP’ta Tarım 2005).
GAP Bölgesi'nde arazi kullanım kabiliyet sınıflarına göre, Bölgede işlemeli
tarıma elverişli (I. II. ve III. Sınıf) arazi miktarı da toplam alanın % 33.2'si kadardır.
Kısıtlı işlemeye uygun arazi (IV. Sınıf) de birlikte değerlendirildiğinde Bölge
topraklarının % 42.3'ü tarıma elverişli görülmektedir. Mera ve ormana elverişli VI. ve
VII. sınıf arazi miktarı ise Bölge arazilerinin % 54'ü civarındadır. Bu araziler genelde dik
eğim, şiddetli erozyon, taşlılık, sığ kök bölgesi, kuraklık v.b. sorunlar içermektedir.
Bölgenin özellikle “verimli ay” olarak isimlendirilen ve içinden Đpek yolu geçen
Gaziantep, Diyarbakır ve Mardin illeri arasında kalan bölümü, kuzeydoğu ve doğudaki
arazilere göre daha yumuşak bir topografyaya sahiptir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi toprakları genellikle kireçli ana kayanın
özelliklerini taşımaktadır. Bu nedenle Bölge topraklarının çoğunu “Kırmızı Kahverengi
Topraklar” ve “Kahverengi Toprak” grupları oluşturur. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
batısında Gaziantep ve Şanlıurfa platoları yer alır. Güneydoğu Torosları yararak bölgeye
giren Fırat, geniş platolar alanını ikiye ayırmıştır. Fırat ırmağının batısında kalan kısım
766
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Gaziantep platosu, doğusunda kalan kısım ise Şanlıurfa platosudur. Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki ovalar büyük öneme sahiptir. Güneydoğu Torosların güneyinden
başlayarak, eski kara kütlesi olan Arabistan Platformunun kuzeyi arasında bulunan ve
tarihte Mezopotamya diye bilinen alanın kuzeyini oluşturan geniş düzlükler mevcuttur.
Bölgenin en önemli ovalarından birisi Harran ovasıdır. Ortalama yüksekliği 375
m’dir. Doğusunda Viranşehir Ovası, batısında Suruç Ovası yer alır. Harran ovası arazi
tasnifi yapılmış 225.109 ha alanı kaplamaktadır. Ova topraklarının kökeni allüvial ve
resüdial topraklardan oluşmaktadır.
GAP Bölgesinde Tarım
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin arazi varlığı yaklaşık 7.5 milyon hektar olup, bu
alanın yaklaşık 3.2 milyon hektarı tarıma elverişli alanlardır. Bölgenin arazi varlığı
ülkemiz arazi varlığının %9.6'sını oluşturmaktadır. Türkiye’nin bölgesel kalkınmaya
yönelik en büyük yatırımı olan GAP'ın sulama projelerinin tamamlanmasıyla 1.7 milyon
hektar alanın sulamaya açılması hedeflenmektedir. Yaklaşık 2.1 milyon ha’lık brüt alan
sulama potansiyeline sahiptir. Bu, Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin %
20’sini oluşturmaktadır. DSĐ Genel Müdürlüğü, Fırat ve Dicle nehir havzalarında,
münferit projelerle birlikte, toplam olarak 1.8 milyon ha’lık brüt alanda sulama imkanı
oluşturacaktır. Buna ek olarak, Mülga KHGM projelerinin 200 bin ha ve halk
sulamalarının ise 100 bin ha brüt alanda sulama potansiyelinin bulunduğu tespit
edilmiştir. 2005 sonu itibariyle DSĐ tarafından sulamaya açılan alan 236.019 hektar
olmuştur.
Çizelge 1: Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Kullanılma Şekline göre Tarım Alanları
ĐLLER
Gaziantep
Adıyaman
Kilis
Şanlıurfa
Diyarbakır
Mardin
Batman
Şırnak
Siirt
G.A Bölgesi
TÜRKĐYE
Đşlenen Tarla Alanı
Ekilen
Nadas
193.979
235.013
52.398
938.218
682.023
288.822
105.715
91.411
46.475
2.634.054
17.562.656
Sebze Alanı
(hektar)
18.386
200
8370
90.675
84.689
46.020
3000
1635
24.833
277.708
4.990.882
9915
5183
11.353
20.549
18.296
8494
4252
994
1942
80.978
817.852
Dikili Alan
(Hektar)
150.908
38.845
31.159
96.992
24.882
19.322
5156
1996
11.188
380.448
2.655.850
Toplam
Alan
(Hektar)
373.188
279.241
103.280
1.146.434
809.890
362.658
118.123
95.936
84.438
3.373.188
26.027.240
*Kaynak: Bölge Đlleri Đl Tarım Müdürlükleri 2003
GAP içersinde 7 adedi Aşağı Fırat Havzası’nda ve 6 adedi Dicle Havzası’nda
olmak üzere, sulama ve enerji amaçlı toplam 13 proje paketi bulunmakta; 21 baraj ve 17
hidroelektrik santralı ile çeşitli sulama şebekeleri ve tüneller bu kapsamda yer almaktadır.
GAP’ın sulama ve enerji amaçlı projelerine; kentsel altyapı, tarımsal altyapı, ulaştırma,
sanayi, eğitim, sağlık, konut vb. Konulardaki yatırımlarında eklendiğinde çok yönlü bir
gelişme projeleri kompleksi ortaya çıkmaktadır.
Uzmanlara göre proje tamamlandığında, yılda 50 milyar m3’ten fazla su akıtan
Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde kurulan tesislerle, Türkiye toplam su potansiyelinin %
28’i kontrol altına alınacak, 1,7 milyon hektarın üzerinde arazinin sulanması ve 7476
megavatın üzerinde bir kurulu kapasiteyle yılda 27 milyar kilovatsaatlık elektrik enerjisi
üretilmesi sağlanacaktır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2 yılda 5 ürün alınabilen ve dolayısıyla da eşine az
rastlanacak nitelikte iklim koşullarına ve verimli topraklara sahiptir. Đşlemeye elverişli
arazi miktarı yaklaşık 2477 bin hektar olup, toplam arazinin % 33’ü kadardır. Kısıtlı
işlemeye uygun arazi 694,3 bin hektar da hesaba katıldığında, Bölge topraklarının %
42,2’si tarıma elverişli görülmektedir.
767
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
GAP’ın tamamlanmasıyla bölgenin ve ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik
yapısında, büyük gelişmeler ve değişmeler meydana gelecektir. Kısacası GAP Yukarı
Mezopotamya’ya medeniyeti yeniden getirmektedir (Anonim 1950. 1996. 2005).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Çayır-Mera ve Yem bitkileri Kültürü ve
Hayvancılığın Durumu
Türkiye’nin tüm bölgelerinde olduğu gibi Güneydoğu Anadolu bölgemizde de
çayır-mera varlığı olumsuz bir yapı göstermekte ve özellikle verim açısından çok
düşük düzeylerde bulunmaktadır. 600 hektarı çayır olmak üzere toplam 1.045.962
hektar alanı kaplayan çayır-meralar; yanlış amenajman uygulamaları, aşırı ve bilinçsiz
otlatmalar sonucu son derece fakir üretim alanlarına dönüşmüş durumdadır.
Bir kez biçilebilen bölge çayırlarının verimi ortalama olarak 250 kg/da kuru ot
olarak kabul edilmekte ve çayırların toplam verimi yıllık 1,467 ton olmaktadır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin meralarında ise hayvanların yılda dekardan 45
kg kadar kuru ot karşılığı yem tükettikleri dikkate alındığında 1.045.362 hektar alanı
kaplayan meralarda yıllık 470.413 ton kg kuru ot karşılığı mera otu üretildiği
anlaşılmaktadır. Bölgenin yem bitkileri kültüründen sağladığı kuru ot ile çayırlardan
biçilen kuru ot ile karşılaştırıldığı zaman, meraların çok daha büyük bir yem kaynağı
olduğu ve en önemli kaba yem kaynağını oluşturduğu ortaya çıkmaktadır.
Çizelge 2: Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Çayır Mera Alanları.
Đstatiski Bölge
Birimlari
Adıyaman
Gaziantep
Kilis
Şanlıurfa
Diyarbakır
Batman
Mardin
Siirt
Şırnak
GAP
Türkiye
Toplam Yüzey alanı
(ha)
761.014
691.507
152.100
1.858.400
1.555.527
465.498
889.100
540.600
715.200
7.628.946
78.356.238
Çayır-Mera Alanı
(ha)
172.078
46.209
11.800
234.357
211.291
71.465
115.447
86.546
96.769
1.045.962
14.616.700
Toplam Yüzey
Alanına Oranı (%)
22.6
6.7
7.8
12.6
13.6
15.4
13.0
16.0
13.5
121.2
18.7
Çayır-Mera
Alanlarının Türkiye
Çayır Mera Alanı
içindeki payı (%)
1.2
0.3
0.1
1.6
1.4
0.5
0.8
0.6
0.7
7.2
100.0
*Kaynak: Anonim 2003
Ülkemiz mera alanlarının yaklaşık % 90’ı V-VII. sınıf topraklar üzerinde
bulunmaktadır. Ayrıca, çalılık-fundalık arazi olarak istatistiklerde yer alan 7–8 milyon
hektar arazinin çok büyük bir bölümü hazine arazisi olup, geniş ölçüde mera olarak
kullanılmaktadır. Bu iki farklı arazi kullanım şeklinin (otlak ve çalı-funda) yoğunlaştığı
V-VII. sınıf topraklar % 15’in üzerinde eğime sahip, sığ ve taşlı topraklardır. Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde de çayır ve meraların durumu ülke genelinden farklı değildir.
Ülkemizde çayır-mera alanlarının toplam yüzölçümündeki payı % 18,7 iken,
Güney Doğu Anadolu Bölgesi çayır-mera alanlarının bölge yüzölçümüne oranı % 13,7
olup, bu oranla ülkemiz çayır mera alanlarının gerisinde yer almaktadır. Bölgedeki çayır
mera alanlarının Türkiye’nin toplam çayır mera alanları içerisindeki payı ise % 7,2 dir.
1997 yılında Türkiye’de toplam tarım alanı 39.242 milyon iken , çayır-mera
alanı 12.378 milyon hektardır.
Türkiye de 1997 yılında 1.105.100 hektar alanda yem bitkileri üretimi yapılmıştır.
3660 ton dane üretimi, 576.000 ton hasıl üretimi, 2.422.984 ton yeşil ot üretimi ve
1.957.650 ton da kuru ot üretimi yapılmıştır.
GAP bölgesinde 1997 yılında 12.557 hektar alanda yem bitkileri ekimi
yapılmıştır, 6 ton tane, 681 ton hasıl, 21.562 ton yeşil ot ve 16.148 ton da kuru üretimi
yapılmıştır.
768
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Güneydoğu Anadolu Projesi’nin tamamlanması ile GAP bölgesindeki toplam
ekilebilir arazi miktarı olan 3.2 milyon hektarın brüt 2.1 milyon hektarının aşamalı olarak
sulamaya açılması ile birlikte, bölgenin mevcut ürün deseninin değişmesi olasıdır. Bu
sebeple ilk olarak Master Plan ve onu izleyen yılarda yapılan GAP Bölgesel Ulaşım ve alt
yapı Çalışmasında 2005 yılı, GAP Bölgesi Tarımsal Pazarlama ve Ürün Deseni Çalışması
ile GAP BKP’nın 2010 yılı için olası ürün deseni projeksiyonları yapılmıştır. GAP Bölge
Kalkınma Planı öngörüsü olarak yem bitkileri % 15 oranındadır.
Çayır-mera ve yem bitkileri kültürünün bu olumsuz yapısına karşın, bölgede
farklı cinsten çok sayıda çiftlik hayvanı bulunmaktadır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi üreticileri ülke genelinde olduğu gibi meraya dayalı
hayvancılık yapmakta, mera dışındaki yem ihtiyaçlarını sap, saman ve diğer bitki
artıklarından karşılamaktadır. Hayvancılık sektöründeki dalgalanma ve belirsizlikler,
tarımsal faaliyetinin tamamının hayvancılığa endekslenmesini engellemektedir.
Yem bitkileri üretiminin artırılması için öncellikle hayvansal ürünlerin pazarlama
sorunlarının çözülmesi, hayvansal ürün fiyatlarının belirlenmesi gerekir. Bölgede yem
bitkileri üretimi, bu bitkilerin parasal değerlerinin, çiftçinin gelir kaynağını oluşturan
buğday, arpa ve pamuk gibi bitkilerin parasal değerleri aşmasıyla artacağı muhakkaktır.
Çizelge 3: Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1997-2007 Yılları Arasında
Yem Bitkileri Üretiminin karşılaştırılması
1997
TÜRKĐYE YEM BĐTKĐLERĐ
ÜRETĐMĐ (ton)
E.A(ha)
545.000
252.000
8.100
217.000
82.500
1.105.100
Ürünler
Mısır
Fiğ
Burçak
Yonca
Korunga
Toplam
Dane
1.930
1.730
3.660
Hasıl
576.000
576.000
Yeşil ot
310.000
1.384
1.905.800
205.800
2.422.984
1997
GAP BÖLGESĐ YEM BĐTKĐLERĐ
ÜRETĐMĐ (ton)
Kuru
336.000
2.150
1.364.000
255.300
1.957.650
2007
TÜRKĐYE YEM BĐTKĐLERĐ ÜRETĐMĐ (ton)
Ürünler
Mısır(H)
Mısır(S)
Fiğ
Burçak
Yonca
Korunga
Üçgül
Toplam
E.Alan(ha)
13739.7
255273.5
639177.4
22928.6
534896.5
129895.8
2010.5
1.597.922
Hasıl
302.550
302.550
Silajlık
10.259.595
10.259.595
Yeşil ot
1.282.441
87.683
1.697.645
191.991
3.108.204
Kuru ot
1.614.230
65.590
3.513.945
525.563
11.611
5.634.848
E.A(ha)
6.702
711
3.229
1.878
37
12.557
Dane
3
3
6
Hasıl
681
681
Yeşil ot
1.031
1.094
19.435
2
21.562
Kuru ot
1.329
1.473
13.181
165
16.148
2007
GAP BÖLGESĐ YEM BĐTKĐLERĐ ÜRETĐMĐ (ton)
Dane
-
E.Alan(ha)
74.5
4707.3
40265
16747.2
2735.8
504
65033.8
Dane
143
400
46
446
Hasıl
143
143
Yeşil ot
199.242
76.962
32.275
6600
315.079
Kuru ot
1329
54.811
26.819
4857
87.816
Çizelge 4: Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1997-2007 Yılları Arasında Yem Bitkileri
Üretimi
ALAN
ĐLLER
Adıyaman
Batman
ÜRÜNLER
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(Silajlık+H)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık)
Yonca
1997
486
125
170
1623
6
5
684
Ekim Alanı (ha)
2007
647.5
22
9814
118
489.5+20
49.6
3495.5
3296.2
580.1
542.5
769
ÜRETĐM
Yeşil Ot (ton)
Kuru Ot (ton)
1997
2007
1997
2007
5280
797.9
320
138.6
8
2
89
1102
223
869.8
76
150
-(S)
1080.5+14.3(H)
404
163.6
147
3.6
446
909.5
247
1631.7
2700
4275
1580.5(S)
7074
669
9219
103.4
silajlıkl
165.5858
-
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Diyarbakır
Gaziantep
Kilis
Mardin
Siirt
Şanlıurfa
Şırnak
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık+H)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık+H)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık+H)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık+H)
Yonca
Korunga
Fiğ
Burçak
Mısır(silajlık)
Toplam
Y. Oran
36
281
1790
811
3
2571
100
6
37
744
82
309
1
243
525
1583
302
20
14
12.557
33.5
3361.8
484.5
683.1+50
19
2688.2
276.9
1391
24.5(S)
86
506.5
5766.2
249.1
339.5
15355.6
500
549.9
490
3545
2450
1217
652.1
129
107.4
4132.3
886.3+4.5
65.063.8
%518
2
179
3
-
30
2368.8
414.8
2387.3(S)
39
3017.8
1063.7(S)
415
14.3(S)
31.5
24
-
-
317
1094
1006
5216
195(H)
392
4(H)
21.725
414
2591.4
50
616
5862
1727.6(S)
910
5829.6
810
6085(S)
566.5
6
5.5
1104
2619.6(S)
48.080.7
% 221
164
758
1473
2913
1
2
582
99
15.148
22.2
500.2
373.8
5
1471
136
24
119.5
301.2
31.7
427
2355
75
577
634.5
150
1798.6
34.5
93.3
291.1
16.459.7
% 108
*Kaynak: Anonim 1997-2007
GAP Bölgesinde Hayvancılığın Yapısı
GAP Bölgesinde hayvancılık, büyük oranda doğal mera ve anız otlatmasına
dayanmaktadır. Bölgedeki meraların büyük çoğunluğu, kısa ve seyrek otlu koyun merası
karakterindedir. Bu topraklar üzerinde koyun, az masraflı yem girdisiyle hayvansal ürün
elde etmeye çok uygundur. Diğer bir ifadeyle koyun yetiştiriciliği, ekstansif hayvansal
üretim şekliyle, yaygın ve karlı bir ekonomik faaliyettir.
GAP’taki sulama yatırımlarının devreye girmesi ile birlikte bitkisel ve hayvansal
üretim deseni doğal olarak değişmiş ve değişmektedir. Özellikle sulanan alanlarda
bölgenin yerli koyun ırkları düşük verim potansiyelleri ile bitkisel üretim, özellikle
endüstri bitkileri ile rekabet edemeyecektir. Bu yüzden sulanan alanlarda ekstansif üretim
değil entansif üretime uygun yüksek süt ve döl verimli besi ve karkas kalitesi yüksek
büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapılması daha uygun olacaktır. Ancak özellikle
Harran ovasında özellikle pamuk tarımının yaygınlaşmasıyla, ovada koyun
yetiştiriciliğinde büyük azalma olmuştur. Bu yüzden özellikle sulama dışı alanlarda
hayvancılık sektörünün canlandırılmasına ve bu yolla topraksız ve az topraklı yoksul
çiftçilerin gelir düzeyinin yükseltilmesine hizmet edecek ekstansif koyunculuğun teşvik
edilmesi gerekmektedir. Böylece bölgedeki gelişim farklılıklarının azaltılmasına hizmet
edileceği gibi, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi ile ülke ve bölge ekonomisine de
katkı sağlanacaktır.
Ülke genelinde olduğu gibi, GAP bölgesinde de Hayvancılık, bitkisel üretime
paralel bir gelişme sağlayamamıştır. 1980–2010 döneminde hayvan varlığında, tüm ülke
genelinde olduğu gibi, önemli düşüşler gerçekleşmiştir. Yaşanan olağan dışı durumlar ve
kırsaldan kentlere yoğun göçler nedeniyle Türkiye geneline göre GAP bölgesinde daha
770
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yüksek oranlarda azalmalar belirlenmiştir. Anılan dönemde, sığır varlığında % 17, koyun
varlığında % 38 ve keçi varlığında da % 39 oranına varan düşüşler görülmüştür. GAP
bölgesinde geçtiğimiz yıllarda özellikle koyun ve keçi ıslahı konusunda, gerek kamu
kesiminin gerekse özel sektörün bölgede yeterli çalışma yaptığını söylemek olası değildir.
Çizelge 5: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1997-2007 yılları arasında hayvan
varlığındaki değişim
Büyükbaş 1997-2007
ĐLLER
Kültür
Yerli
Manda
Küçükbaş
Tek Toynaklı
24.137 / 20639
48.300 / 20.476
-
442.290 / 225.474
25.740/9173
340/3309
1130 / 7000
31.760 / 25.275
130/132
422.460 / 511.857
8050/1633
5680/11.116
19.520/ 31.342
14.410 / 12.661
100/151
531.410 / 477.849
9920/6995
19.590/62.245
183.240/182.669
3.150/2562
1.051150 / 946.217
33.438/13.708
830/884
2000/3373
210 / 140
-
87.600 / 132.000
630/850
Mardin
2400/9242
6090/8469
42.060 / 43.642
-
454.050 / 617.347
23.140/11.786
Siirt
1650/2946
2100/3708
17.540 / 17.836
-
318.240 / 423.823
5520/5045
Şanlıurfa
4280/8506
40.150/31.033
73.020 / 89.769
550/774
1.590690/1.557130
28.380/13.160
Şırnak
470/2204
180/2746
29.040 / 29.345
150/217
409.430 / 415.752
439.580/421.813
4080/3836
5.307.320/5.307.449
150.128/68.918
Adıyaman
Batman
Gaziantep
Diyarbakır
Kilis
12.260/16.920
Melez
1997-2007
4090/15.454
15.310/6568
GAP Toplam
32.000/62.075
114.894/170.555
Türkiye2007
3.295.678
4.465.350
3.275.725
84.705
31.748.651
555.823
1.88
3.82
12.87
4.53
16.72
12.40
Y.Oran(2007)
*Kaynak: Anonim.1997-2007
GAP bölgesinde son 30 yıl içinde hayvancılık yapan işletmelerin sayısı %24
azalma göstermiş, 317 bin adetten 240 bine düşmüştür. Đşletmelerin ölçeğinin küçük
olması hayvancılığın verimli ve karlı bir şekilde yapılabilmesini engellemekte, gerek
kamu kesiminin gerekse özel kesimin bölgede sunduğu hayvan sağlığı ve ıslahı
hizmetlerinin verimliliğini ve etkinliğini azaltmaktadır (Dünya’da, Türkiye’de, GAP’ta
Tarım 2005).
SONUÇLAR
1. GAP Bölgesinde sulanan alanlarda özellikle entansif süt sığırcılığının yapıldığı
işletmelerde, entansif yapay meralar kurulması gerekmektedir. Mera ıslah çalışmaları
sürecinde uygulanacak otlatma kısıtlamalarının ortaya çıkaracağı yem açığını karşılamak
amacıyla eş güdümlü olarak tarla tarımında hızla geliştirilmelidir.
2. 25 Şubat 1998 tarihinde çıkan ” Mera Kanunu”, kapsamındaki tesbit, tahdit ve
tahsis çalışmaları özellikle GAP bölgesi meralarında hızla tamamlanmalıdır. Yöreye
uygun yem bitkisi cins, tür ve çeşitlerini kapsayan araştırma faaliyetlerine hemen
başlanmalı, yöre meralarının ıslahında, üstten tohumlama veya yeniden ekim çalışmaları
amacıyla kullanılacak mera bitkileri belirlenerek tohumluk üretimi hızlandırılmalıdır.
3. Mera kanununun gerekli kıldığı “Araştırma Birimleri” hemen oluşturulmalı,
sadece Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı yapısında yer alacak birimler yerine, üniversitelerin
üst düzeydeki çayır-mera uzmanlarını ve alt yapılarını da kapsayan, çağdaş anlamda “
Çayır-Mera Araştırma Enstitüleri” kurulmalıdır.
4. 2000 yılından itibaren yem bitkileri üretimini teşvik etmek amacıyla
destekleme çalışmaları başlatılmıştır. Desteklemeler, 2000 yılında 2000/467 sayılı
bakanlar kurulu kararı ile yürürlüğe girmiştir. 2005 yılında 2006/992 sayılı Bakanlar
771
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kurulu kararı ile destekleme birim fiyatları Bakanlık tarafından belirlenmiştir. 2010 yılına
kadar devam eden bu destekleme çalışmalarından çok olumlu sonuçlar alınmıştır. GAP
Bölgesi 1997–2007 yılları arasında ekili alan oranında % 518, yaş ot oranında % 221,
kuru ot oranında ise % 108 oranında artış olmuştur.
5. Yem bitkileri üretim miktarı bakımından yapılacak değerlendirmede
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Ülke genelinde üretimi yapılan yem bitkilerinin çok az bir
miktarını karşılamaktadır. GAP Bölgesi 1997 yılında, yeşil ot fiğde % 0.33, burçak yeşil
otta % 79 ve burçak kuru otta % 68.51 oranlarında yem üretirken; 2007 yılında yeşil ot
Fiğde %15.53, burçak yeşil otta % 83.77 ve burçak kuru otta % 83.57 oranlarında yem
üretmiştir. Bölgede Kuru Tarım sisteminde ekimi mümkün olan ve geleneksel bitki
olması nedeniyle yem bitkisi olarak daha çok burçak tercih edilmektedir.
6. GAP Bölgesi büyükbaş hayvan varlığının illere göre durumuna baktığımızda
sırasıyla, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman ve Gaziantep gelmektedir. Küçükbaş
hayvan varlığında ise ilk sırayı Şanlıurfa, daha sonra Diyarbakır, Mardin, Gaziantep ve
Şırnak almaktadır. Ülkemiz Sığır (kültür) varlığının yaklaşık % 1.88’i, sığır (melez)
varlığının % 3.82’si ve sığır (yerli) varlığının % 12.87’si, küçükbaş varlığının % 16.72’ü,
manda varlığının 4.53’ü, tek toynaklı varlığının % 12.40’ı (özellikle Şanlıurfa da Arap
atı yetiştiriciliği ön plana çıkmaktadır). GAP Bölgesi’nde yer almaktadır. Özellikle
geçmiş yıllarda GAP bölgesinden diğer bölgelerimize küçükbaş hayvan satışları yoğun
olarak yapılmaktaydı. Bölgedeki hayvansal üretim teşviklerle yeniden canlandırılmaya
çalışılmaktadır, fakat şu ana kadar gerek hayvan varlığında, gerekse hayvansal ürün
fiyatlarında önemli gelişmeler gözlenmemiştir. Bölgede kültür ırkı ve melezlerinin
büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşük düzeylerde kaldığını görmekteyiz.
Yine GAP bölgesinde Hayvancılık Araştırma Enstitüsü bulunmamaktadır. Bölgedeki
Üniversiteler ve bakanlığa bağlı bir veya daha fazla Hayvancılık Araştırma Enstitüsüne
ihtiyaç vardır. Yine bölgede gerek arazi varlığı ve gerekse hayvan varlığı ile ön plana
çıkan Ceylanpınar T.Đ.M ‘in, hiç olmazsa arazisinin ve hayvan varlığının bir kısmının
Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’ne ayrılması ve özellikle koyun, keçi ıslahı yönünde
araştırmalar yapılması bölge hayvancılığına büyük katkılar sağlayacaktır.
7. GAP bölgesinde sulanan alanların artışıyla ekim nöbeti sistemleri içerisinde
kışlık ara ürün olarak Baklagil yem bitkileri yetiştirilmesi teşvik edilmesi, Ülkemizin ve
GAP bölgesinin yem bitkileri gereksiniminin karşılanmasında büyük bir açığı
kapatacaktır.
8. “Ülkesel ve Bölgesel Mera Yönetim Planlarının” etkin bir şekilde
uygulanmaya devam edilmesi, sürdürülebilir verimliliğin sağlanması ve bu alanların
yeniden Türk hayvancılığının hizmetine sunulması gerekir.
KAYNAKLAR
1. Anonim 1950. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara
2. Anonim 1996. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara
3. Anonim 1997. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara
4. Anonim 2003.Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara
5. Anonim 2005. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara
6. Anonim 2007. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C Başbakanlık D.Đ.E. Yay.,Ankara
7. Kaynak: Bölge Đlleri Đl Tarım Müdürlükleri
8. KHGM, Arazi Varlığı Envanter Çalışmalarından Sentezlenmiştir (2000).
9. T.C. Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge kalkınma Đdaresi Başkanlığı,
Mayıs 2005
772
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Yayımda Danışmanlık Kavramı Ve Türkiye’de Uygulama Biçimi
Cennet OĞUZ1
ÖZET
Tarımsal Yayım en az Tarımsal Öğretim ve Tarımsal Araştırma kadar önemli bir konudur.
Tarımsal Yayım, Üreticiler ve bilimsel araştırma kuruluşları arasında bir köprü görevi görerek,
yeni teknolojilerin üreticiler tarafından kullanılmasını sağlamak ve kullanımdan doğan problemleri
de zamanında araştırma kuruluşlarına ileterek çözümünü sağlayan bir süreçtir. Tarımsal yayım
örgütlenmiş eğitim içerisinde ele alınan yaygın eğitim şekli olarak ele alınabilir. Çünkü yayım,
üreticileri daha iyi yaşam düzeyine ulaştırmak için yeni bilgi ve becerilerin kazandırılmasını
amaçlar. Tarımsal yayım teoride çok basit olmakla beraber uygulamada oldukça zor olan bilim
dallarından birisidir. Türkiye’de Tarımsal Yayım cumhuriyetli yıllardan günümüze kadar farklı
yaklaşımlarla uygulanmıştır. Eylül 2006 yılında çıkarılan Tarımsal Yayım ve Danışmanlık
Hizmetlerinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Yönetmelik, Tarımsal Teşkilatlanma ve Destekleme
Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılmış ve bu yönetmelik kapsamında Türkiye’de 5000’den fazla
Tarım Danışmanı kamu dışında çalışmak üzere sertifika sahibi olmuştur ve olmaya da devam
etmektedir. Sistemin tarım sektörüne bir takım avantajları olacağı gibi aksayan birçok yanı da
bulunmaktadır. Çalışmada, sistemin avantaj ve dezavantajları tartışılarak çözüm önerilerinin
geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler; Tarımsal Yayım, Tarım Danışmanı, Yeni Teknoloji
The Concept Of Consultant In Agricultural Extension And Its Application Format In
Turkey
ABSTRACT
Agricultural extension is an important issue as well as agricultural education and agricultural
research. It served bridge between producers and scientific research organization is a process
which provided the use of new technologies by producers and delivered problems arising from the
use of new technologies and solutions on time to research institutions. Agricultural extension can
be described that it is a non-formal education which takes part in organized education. Because,
agricultural extension aims to be gained new knowledge and skills to be reached a better life level
the producers. Agricultural extension is one of the sciences that it is very simple in theory but
difficult in practice. It has been applied with different approach from the first years of the republic
to the present day. “Rearrange about Pertaining of Agricultural Extension and Consulting
Services” was prepared by General Directorate of Agricultural Organization and Support in
September 2006. The rearrange has ensured more than 5,000 certificates for agricultural
consultants for the purpose of work outside the public. There are a lot of aspect failures like a lot
of aspect advantage of agricultural extension system. Aim of the study to develop solution about
advantage and disadvantages of agricultural extension system
Key Words: Agricultural Extension, Agricultural Consulting, New Technology
1.Giriş
Bugün içinde bulunduğumuz bilgi çağında süratle bilgi üretimi olmakta ve
tarımsal faaliyetlerde bu bilgi üretimi ve teknolojik yeniliklerden etkilenmektedir. Tarım
sektörü, özelikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik gelişmenin sağlanmasında önemli
görevler üstlenmektedir. Tarımın doğaya olan aşırı bağımlılığı ve kaynakların kıt olması
yeni sorunları ortaya çıkarmakta ve çözüm için yeni bilgilerin ortaya konulması
gerekmektedir.
Bu amaçla üniversiteler, araştırma enstitüleri, yoğun bir bilgi üretimi içindedirler.
Fakat ortaya konulan bu bilgilerin anlamlı hale gelebilmesi için bilginin sorun sahiplerine
ulaştırılması daha da önemlisi uygulanır hale getirilmesi gerekmektedir. Yani Tarımsal
1
S.Ü. Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected]
773
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bilgi tarımsal yayımla anlamlı hale gelmektedir. Buradan araştırma ve yayımın bir bütün
olarak algılanması gerekmektedir. Kırsal kalkınmanın gerçekleşmesi adına kırsal halkın
ya tarımdaki bilgi ve uygulama düzeylerinin artırılması ya da kırsal alanlarda tarıma
alternatif faaliyet imkanların ortaya çıkarılması gerekmektedir. Her iki durumda da kırsal
halkın bilgi ve görgü düzeylerini artırması gerekmektedir. Son yıllarda toplumun her
kesimindeki değişimlere paralel olarak tarım sektöründe de hızlı bir değişim süreci
yaşanmaktadır. Çiftçilerin koşullarında ortaya çıkan değişiklikler, tarımsal yayım
sistemlerinin de değişmesini zorunlu kılmaktadır. Tarımsal yayım organizasyonları,
kendilerini değiştirmek ve hedef kitlelerinin değişen ihtiyaçlarına uygun hizmet sunmak
zorundadırlar. Gelecek yıllarda tarımsal yayım hizmetleri, kim tarafından sunulursa
sunulsun, bu kuruluşlar hizmetlerini hedef kitlelerine pazarlamak, başka bir ifade ile diğer
hizmet sunucularla rekabet etmek zorunda kalacaklardır. Bu nedenlerle, yayım
organizasyonları bugünden kendilerini gelecek yıllarda üstlenecekleri görevlere uygun bir
şekilde yapılandırmalı, ihtiyaç duyacakları alt yapıyı kurmalıdırlar. Bu nedenle devlet
gelecekte tarımsal yayım faaliyetlerini özelleştirmek ve üreticilerin kendi sorunlarına
kendilerinin sahip çıkması için 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 9 uncu
maddesine
dayanılarak
“TARIMSAL
YAYIM
VE
DANIŞMANLIK
HĐZMETLERĐNĐN DÜZENLENMESĐNE DAĐR YÖNETMELĐK” hazırlanmıştır
Bu yönetmelik kapsamında tarımsal danışmanlık kavramı tanımlanarak, tarımsal
Yayım faaliyetlerinin üreticilere ulaştırılmasında devletin yanında Sivil Toplum
Kuruluşları da yer almaya başladı. Çalışmada tarımsal danışmanlık kavramının tanımı ve
dünyadaki uygulamalardan örnekler vererek yönetmeliğin aksayan yönleri burada ele
alınmıştır.
2. Dünya’da Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Kavramı
Dünya genelinde tüm ülkeler ekonominin temel sektörlerinde, dolayısıyla tarım
sektöründe de ortaya çıkan değişim ve gelişmelere paralel olarak yeni düzenlemelere
gitmektedirler. Bu düzenlemeler teknik, ekonomik ve sosyal boyutta olabilmektedir.
Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanmakta olan kooperatif yayım
sistemi verimsizlik ve vizyon sahibi olmamakla eleştirilmiş ve tarımsal yayım sistemini
incelemek problemlerini belirlemek, reorganizasyona ilişkin tavsiyelerde bulunmak üzere
bir özel komisyon kurmuştur. Daha sonra bu komisyonun bulguları çerçevesinde Amerika
tarımsal yayım sisteminde önemli değişikliklere gidilmiştir. Yine bazı Avrupa ülkelerinde
mevcut olan kamu yayım sistemleri korunmakla birlikte tarımsal yayım pazarı diğer
hizmet sunuculara da açılmakta, hatta bu tip özel kuruluşların gelişmesi teşvik
edilmektedir. Çoğulcu yayım sistemlerinin geliştirildiği ülkelere örnek olarak Almanya
verilebilir. Bu ülkede kamunun yanı sıra özel danışmanlık kuruluşları da sistemde yer
almaktadır. Yeni Zelanda Tarım ve Balıkçılık Bakanlığına (MAF) bağlı olan tarımsal
yayım servisi artık ticari koşullara göre çalışmakta ve ücret karşılığı hizmet vermektedir.
Yine Đngiltere Tarımsal Yayım Servisinin (ADAS) uzun yıllar ücretsiz olarak sunduğu
hizmetler için kademeli olarak ücretlendirmeye gidilmiştir.
Bazı ülkelerde kamu yayım örgütleri, giderlerine çiftçi katkısının sağlanması
yoluna gitmektedirler. Örneğin Meksika hükümeti ülkenin kuzeybatı bölgelerindeki
büyük çiftçiler için ücretli yayım hizmetlerine başlamış ve bu gelişmenin ülkenin daha az
gelişmiş bölgelerine genişletmeyi planlamaktadır. Bazı ülkeler kamu tarafından verilen
tarımsal yayım hizmetlerini kupon sistemleri yoluyla özel yayım kuruluşlarına
devretmişlerdir (Şili, Kolombiya). Çiftçiler bankadan kredi aldıklarında kendilerine kredi
ile birlikte kuponlar verilmekte ve çiftçi özel kuruluşlardan aldıkları yayım hizmetlerinin
karşılığını bu kuponlarla ödemektedirler. Böylece verilen kredinin belirli bir miktarı
tarımsal yayım hizmetlerine gitmektedir. Hollanda 1990’lı yıllarda tarımsal yayım
servisinin (DLV) yarısını özelleştirmiştir. Özelleştirmede yayım personeli ilk yıllarda
hükümet desteği de sağlanarak çiftçi örgütlerine aktarılmıştır. Hollanda çiftçisi yeni
774
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yayım servisinin giderlerine çiftçi örgütlerine ödediği üyelik aidatları ve özel olarak aldığı
hizmetler için direkt ödeme yaparak katılmaktadır. Çiftçiler üye aidatları yoluyla tarımsal
yayım servisinin giderlerinin % 50’sine katılmaktadırlar ve özel hizmetlerin giderlerinin
ise tamamını ödemektedirler.
AB ülkelerinde, Birliğin kendi koşullarındaki değişme ve diğer taraftan Dünya
Ticaret Örgütünün aldığı kararlara üye ülke tarım işletmelerini hazırlamak amacıyla,
tarım politikalarında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda AB Bakanlar Konseyi
tarafından onaylanarak Avrupa Birliği Resmi Gazetesinin 21 Ekim 2003 tarihli
nüshasında 1782/2003 sayılı bir yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
yönetmelikte üye ülkelerdeki tarım işletmeleri iki sütuna ayrılmıştır. Birinci sütundaki
işletmeler büyük ölçekli işletmeler olup bunlara yönelik politikalarda amaç küresel
piyasalarda rekabet etmeyi artırmaktır. Bu amaca yönelik de destekleme araçları
oluşturulmuştur. Đkinci sütundaki işletmeler ise küçük işletmeler olup, bunlara yönelik
desteklemelerde ise gelir artırıcı politikalar ön plana çıkarılmıştır. Diğer taraftan sadece
politik karar ve desteklerle yetinilmemiş ve bu politikalar doğrultusunda çiftçileri
bilgilendirecek yayım ve danışmanlık sistemlerinin oluşturulması içinde çalışmalar
yapılmıştır. AB’de 2003 yılında çıkarılan bu yönetmelik kapsamında üye ülkelerin 1
Ocak 2007 tarihine kadar tarımsal yayım ve danışmanlık sistemlerini de yapılandırmaları
koşulu getirilmiştir. Bu düzenleme kapsamında, üye ülkelerin büyük çoğunluğunda özel
tarımsal yayım ve danışmanlık yöntemlerinin uygulanması ve desteklenmesi
benimsenmiştir. AB ülkelerinde tarım sektöründe yayım ve danışmanlık yapacak teknik
personelin yetkilendirilmesine yönelik üye ülkelerde farklı uygulamalar söz konusudur.
Bazı ülkelerde danışmanlık sertifika belgesi alma koşulu getirilmişken, bazı ülkelerde
mesela Avusturya’da Sertifikalı Tarımsal Eğitim yanında yayımcıların Tarımsal
Pedagojik eğitimi almaları koşulu da bulunmaktadır. Üye ülkelerde genelde sertifika
eğitimi verilmesi yaygın olarak yürütülmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’de de tarım
sektörünü değişen koşullara uyarlamak ve AB’ne üyelik çalışmaları doğrultusunda
sektörel uyum stratejilerini hayata geçirmek amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca
söz konusu yönetmelik 2006 yılında çıkarılmıştır.
Dünya genelinde uygulanan yeniden yapılanma ile ilgili çalışmaların ortaya
çıkardığı en önemli sonuç; bu tür çalışmaların şekilsel ve yüzeysel olmasından ziyade,
ülkenin kendi koşullarına uygun ve içerik yönünden tamamlanmış ve olgunlaştırılmış
yapılandırmalarla söz konusu olduğudur. Bu başarıda en önemli bir diğer faktörde yeni
oluşturulan kurum, kuruluş ve vizyonları başarı ile yürütecek insan kaynaklarının yeterli
olması veya yetiştirilmesi hususudur.
3. Türkiye’de Tarımsal Danışmanlık Kavramı ve Uygulaması
Türkiye’de tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler konusundaki
ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması ile ilgili usul ve esasları
belirlemek amacı ile hazırlanan
“TARIMSAL YAYIM VE DANIŞMANLIK
HĐZMETLERĐNĐN DÜZENLENMESĐNE DAĐR YÖNETMELĐK”
Yeni tarımsal
teknolojilerin üretici kitlesine zamanında ve uygun dozda tanıtılması ve benimsetilmesine
dayanmaktadır. Söz konusu bu Yönetmelik; 18/4/2006 tarihinde, 5488 sayılı Tarım
Kanununun 9 uncu maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Yönetmelik; kamu yayım
hizmetleri ve sivil toplum örgütleri, ziraat odaları, tarımsal danışmanlık şirketleri, serbest
tarım danışmanlarınca yerine getirilecek tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerinin
yürütülmesi ile ilgili olarak; ilke ve kural belirleme, strateji ve program geliştirme,
yönlendirme, özendirme, eğitim, sertifikalandırma, belgelendirme, görev ve sorumluluk
tanımlama, izleme, değerlendirme, denetim ve yaptırım uygulama görevleriyle ilgili usul
ve esasları, tarımdan girdi alan ve tarıma girdi veren kuruluşların ticari faaliyetleri
çerçevesinde yapacakları çiftçi bilgilendirme faaliyetlerine ilişkin usul ve esasları
kapsamaktadır. Yönetmelikte tarım danışmanı kavramı, sivil toplum örgütlerinde, ziraat
odalarında ve tarımsal danışmanlık şirketlerinde istihdam edilen veya tarımsal
danışmanlık hizmeti yürütmek üzere kendi nam ve hesabına çalışan ve bu Yönetmelikte
775
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
belirtilen hükümlere göre sertifikalandırılmış kişileri, ifade ederken, serbest tarım
danışmanı, kendi nam ve hesabına çalışmak suretiyle tarımsal işletmelere, sivil toplum
örgütlerine ve tarımdan girdi alan kuruluşlara tarımsal danışmanlık hizmeti sunan,
sertifika sahibi kişileri, ifade etmektedir. Yine yönetmelik kapsamında kooperatifler,
üretici birlikleri,dernekler, odalar ve vakıflar da danışmanlık hizmetlerini tarım danışmanı
istihdam ederek yürütebilmektedirler. Sistemin düşünce biçimi son derece iyi olmakla
beraber uygulamada bazı problemler ortaya çıkmıştır. Her şeyden önce, Đç Anadolu, Orta
Anadolu, Doğu Anadolu gibi bölgeler danışmanlık kavramına alışkın olmadıkları için
sistemin dışında kalmayı tercih etmişlerdir. Zira, tarımsal danışmanlık desteği tek taraflı
olarak 2009 ve 2010 yılı için işletme başına verilmiştir. Çiftçiye verilen bu desteğin
içeriği de anlatılmadığı için uygulama başarısız olmuştur. Oysa danışmanlık sisteminin
uygulandığı ülkelerde danışmanlık desteği sistem oturuncaya kadar ( bu süre en az beş
yıldır) hem üreticiler hemde sistemde yer alan tarım danışmanları, danışmanlık şirketleri,
kooperatifler, üretici birlikleri ve Ziraat odaları belirli oranda desteklenmektedirler.
Örneğin Almanya danışmanlık sistemini on yıl boyunca desteklemiştir. Tarımsal yayım
ve danışmanlık faaliyeti, yayımcının teknik bilgi yanında, iletişim teknikleri, halkla
ilişkiler, yörenin gelenek ve göreneklerini, işletmenin bulunduğu çevrenin doğal ve
ekonomik koşullarını bilmesini de gerekli kılmaktadır. Türkiye’de tarımsal öğrenimin
büyük oranda teknik bilgilere dayalı yapılandırıldığı göz önüne alınırsa, tarımsal yayım
ve danışmalık yapacaklara yayımla ilgili yukarda bahsedilen destek bilgilerin
verilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan bugün dünya genelinde herkes için
yaşam boyu öğrenme programlarına verilen önem ve ayrılan fonlarda dikkate alındığında,
sahaya çıkacak yayımcı ve danışmanların sertifika eğitim programlarından geçmelerinin
önemi net olarak anlaşılmaktadır.
Türkiye’de tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler konusundaki
ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması tarımsal yayım çalışmalarının
temel görevidir. Tarımsal yayımın temel amaçlarından birincisi, tarımda verimliliği ve
üretimi artırmasıdır. Tarımsal yayım bu amacına ancak araştırma kuruluşlarından elde
edilen bilgi ve tekniklerin üreticilere benimsetilebildiği oranda ulaşabilir. Tarımsal Yayım
eğitime, eğitim ise iletişime dayanan faaliyetlerdir. Bu nedenle Tarımsal Yayım
faaliyetleri Tarımsal Yayım Eğitimi veya Tarımsal Yayım ve Đletişim olarak ta ifade
edilmektedir. Hedef kitle olan çiftçilerin kalkınmasına yardım etmek amacı güden
Tarımsal Yayım amaçları da çok yönlü olmak durumundadır. Bu amaçlar eğitimle
ulaşılabilecek ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel nitelikte olabilir. Ekonomik
amaçlar; gelirin artırılması, sosyal amaçlar; bölgeler ve cinsiyetler arası farklılıkların
azaltılması, kültürel amaçlar; katılımcılığın ve hoşgörü kültürünün geliştirilmesi, çevresel
amaçlar ise; çevre koruma ve geliştirme bilincinin kazandırılması gibi amaçlardır
(Yurttaş,2005).
Eylül 2006 yılı itibari ile sivil Toplum Kuruluşları, Özel danışmalık Şirketleri,
Kooperatifler gibi kuruluşlara Yayım faaliyetlerinin devredilmesi amacıyla ‘ Tarımsal
Yayım ve Danışmanlık Eğitimi Yönetmeliği ve uygulama Esasları Yayınlanmıştır’.
Devlet burada diğer AB ülkelerinde olduğu gibi kontrol, değerlendirme ve desteklemelere
yön vermeyi ve gelecekte bütün yayım hizmetlerinde özel sektörün payını artırmayı
hedeflemektedir. Yayım faaliyetlerinin zamanında ve yeterli düzeyde kırsal alana
götürülebilmesi ve uygulanabilmesi için kırsal alanda üreticilerin örgütlenmesi büyük
önem taşımaktadır. Zira, Tarımsal Yayım, tarımla uğraşan kişilerin sosyal, ekonomik ve
kültürel yönden kalkınmalarına yardım etmek amacına yönelik, okul-dışında verilen
gönüllü bir eğitim sistemidir(Özçatalbaş ve Gürgen, 1998). Üretici yaşadığı ortamda
sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlar tarımsal veya tarım dışından
kaynaklanabilir. Tarımsal sorunlar; küçük arazi, arazi mülkiyet yapısı, çok parçalılık,
düşük verimlilik, yetersiz sermaye, ekolojik özelikler, yetersiz tarım bilgisi ve yetersiz
yayım eğitimi, eski teknoloji, düşük fiyat ve Pazar gibi konular sayılabilir. Üretici ve
ailesi birçok sorunu çözebilmek için çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar. Ayrıca devlet
776
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
üretici sorunlarını çözmek için çeşitli uygulamalar yapmış ve yapmaya devam etmektedir.
Kamu ve kamu dışı yayım faaliyetleri ile üreticilere yeni teknikler ve metotlar
ulaştırılmakta ve uygulattırılmaktadır. Ve bu hizmetleri götüren Ziraat Mühendisleri,
Veteriner Hekim, Teknisyen ve Teknikerler, gelişen teknoloji, zaman, bölge, üretici
eğitim düzeyi, bölgede üretilen ürünler, ürünlerin piyasa fiyatları v.b. gibi kriterlere göre
kendilerinde var olan UZMANLIK ALANI bilgilerine göre yayım faaliyetlerini
yürütmektedirler. 1970-1990’lı yıllar arasında tarımsal üretim ağırlıklı yürütülen yayım
faaliyetleri bugün piyasa talepleri de dikkate alınarak değişme göstermiştir. En ilkelinden
en gelişmişine kadar her toplum sürekli bir gelişme ve değişme içerisindedir. Sosyoekonomik açıdan sosyal değişme, toplumun belirli bir üretim biçiminden daha ileri bir
üretim biçimine geçmesi demektir. Sosyal değişmenin ana etkenlerinden bir diğeri de
nüfusun sahip olduğu nicelik ve niteliklerdir. Belirtilen tüm bu etkenler, her hangi bir
toplumda belirli bir zaman sürecinde büyük sosyal değişmelere neden olmaktadır. Sosyal
değişim içinde olan bir toplumun sosyal, ekonomik ve politik yapısı, kültürü, sosyal
örgütleri ve kurumları değişmektedir. Bu değişimler çeşitli sosyal sorunları beraberinde
getirmekle birlikte, toplum genellikle ileriye ve daha yüksek bir aşamaya doğru yol
almaktadır. Bu nedenle günümüzde tarım danışmanlarının önemi şu şekilde özetlenebilir.
• Üreticilere yeni teknikleri benimseme sürecinde kendilerini nelerin beklediğini
anlatacak,
• Karar vermelerine yardım edecek,
• Kendilerine eşlik edecek,
• Tarım politikalarının uygulanmasını kolaylaştıracak,
• Yeni teknikleri benimsemenin getirdiği stresle baş etmesini öğretecek,
Onlara dışarıdan destek olacak Tarım Danışmanlarına ihtiyaç vardır. Đşte gerek
Tarım Bakanlığı gerekse Kamu dışında hizmet verecek olan tarım danışmanları gelecekte
kırsal kalkınmada önemli rol oynayacaklardır. Bu nedenle tarımsal yayım faaliyetleri ile
de danışmanların önemi üreticilere kavratılmalı ve tarım danışmalarından nasıl
faydalanmaları gerektiği onlara anlatılmalı ki bu ara geçiş biraz esnek olabilsin.
Başlangıçta bu görev yine Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, Üniversitelere ve Sivil toplum
örgütlerine düşmektedir.
Danışmanlık kavramı, ele alınırken hangi alanları kapsayan bir kavramdan
bahsettiğimizi ortaya koymak gerekir.
1- Đşletmenin mevcut durum analizi ve istatistikî verilerin ortaya konması.
2- Üretim metotları ve çeşitliliği.
3- Pazarlama, reklam ve tanıtım.
4- Çevreye saygılı üretim anlayışı.
Yukarıda da belirtildiği gibi, üretim anlayışının artık son noktaya ulaştığı ve
dünya da benimsenmediği gerçeği kabul edilmelidir. Günümüzde yeterince üretim
yapamadığından şikâyet eden üreticiler pek yoktur, bunun yerine ürettiğini satamayan ve
ürününün elinde kaldığını ifade eden çiftçilerimiz ise büyük bir çoğunluğu
oluşturmaktadır. Bu noktada pazar sorunu en can alıcı şekliyle karşımıza çıkmaktadır.
Öyleyse Tarımsal Danışmanlık artık ürününü yurtdışı pazarlara ulaştırabilen veya
ürettiklerini kendi işletmesinde işledikten sonra işlenmiş mamül olarak piyasaya arz
edebilen üreticiler yaratmak zorundadır.
Maliyet ve karlılık hesapları yapılmayan, marka olmanın sadece sanayi sektörüne
has bir durum olduğu sanılan tarımsal işletmelerde bu değişimlerin yaşanması için
öncelikle Tarımsal Danışmanlık kavramının bu gelişmeler ışığında kendini
değerlendirmesi ve yapılandırması kaçınılmaz bir görevdir. Tarım danışmalarının önemi ve
yeni teknolojilerin benimsetilmesinde ve uygulatılmasında eskiden olduğu gibi günümüz
koşullarında da önder çiftçilerden yararlanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki kırsal alanda
yaşayan insanlar kalkınmadan ülke kalkınmasından söz edilemez. Kırsal kalkınma,
777
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ekonomik ve sosyal amaçların entegrasyonu ile ortaya çıkan bir işlemdir. Kırsal kalkınma
yalnızca tarımsal problemleri değil aynı zamanda sosyal ve kurumsal problemleri de
çözmeye çaba göstermelidir. Buna göre kırsal kalkınma üreticiyi tüm yönleri ile ele
almaktadır. Bu özelikler tarımsal yayımın etkin kullanıldığı sürece kalkınmanın
sağlanmasında önemli işlevleri yerine getireceği kaçınılmazdır. Yukarıda da değinildiği
gibi, Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Faaliyetleri Üretimden Tüketime, Ürünün
işlenmesinden Pazarlanmasına, işletmelerin mevcut kaynaklara göre planlanmasına kadar
bir sürü disiplini içermektedir. Türkiye^de 2007-2010 tarihlerinde 5000’den fazla kişi
tarımsal yayım danışmanlık sertifikasına sahip olmuşlar ve sistem doğru işlemediği
takdirde gençlerin gelecek beklentileri yine yok olacaktır. Kurulan bu sistemin başarılı ve
sürdürülebilir olması, büyük oranda bu alana ilişkin düzenlemenin rasyonelliği ile bu
alanda çalışacak teknik personelin yetkinliğine bağlı olacaktır. Dolayısıyla, değişiklik
yapılması düşünülen bu yönetmeliğin uygulama başarısı için göz önünde bulundurulması
gereken temel husus yayım ve danışmalık faaliyetlerini yürütecek teknik personel ile
çalışma alanına ilişkin hususların optimal düzeyde yapılandırılması olacaktır.
Örnek olarak; Selçuk Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezinde
uygulanan sertifika eğitimi programında, 217 tarım danışmanı sertifika almış ve
katılımcılarla ilgili gözlenen şu hususlar dikkat çekicidir.
• Yayım ve danışmanlık yapacak teknik personelin çiftçilerin mevcut durumlarını analiz edecek
metodolojik yöntemler hakkında bilgi sahibi olmadıkları,
• Danışmanlık sertifika eğitimine katılan teknik elemanların önemli kısmı iletişim, halkla ilişkiler,
beden dili, grup yönetimi gibi yayımı destekleyen konularda yeterli bilgi ve deneyimlerinin
olmadığı,
• Çiftçilere yönelik olarak yapılacak görsel eğitimde kullanılan broşür, slayt gibi görsel ve yazılı
eğitim materyali hazırlama ve sunma konusunda yeterli deneyimlerinin olmadığı,
• Katılımcıların önemli bölümünün topluluk önünde konuşma ve eğitim verme deneyimlerinin
olmadığı,
• Proje hazırlama konusunda bilgi ve deneyimlerinin olmadığı,
• Çiftçiye yönelik yayım çalışmalarına büyük oranda kendi teknik bilgileri alanı yanında bütünsel
yaklaşım yönlerinin zayıf olduğu,
Kendilerini motive edecek dünyadaki yayım ve danışmanlık modelleri konusunda
yeterli bilgilerinin olmadığı gibi önemli eksiklikleri bulunmaktadır.
Tarımsal Danışmanlık eğitimleri tarım danışmanlarında var olan bilgileri
çiftçilere nasıl verebileceklerini ortaya koyması, bir sunuyu yapılandırabilmeleri, toplum
karşısında konuşabilmeleri, bu tür eğitim programlarına bağlıdır. Söz konusu eğitim
programları ticari kaygılardan uzak, üniversitelerin yayım merkezlerinde belirli disiplin
içerisinde verilmesi gerekmektedir.
4. Sonuç
1. AB ülkelerinde yayımcı ve danışmanların eğitim ve pedagoji almalarının zorunlu olması,
2. Nitelikli personelle yayım ve danışmanlık faaliyetlerini yürütmek,
3. Yayım ve danışmanlık yapacak teknik personelin genelde teknik bilgiler alarak yetiştikleri için
tarımsal yayım ve iletişim bilgi ve deneyimlerini geliştirmek,
4. Dünyada tarım politikaları, yayım ve danışmanlık sistemleri hakkında yayım ve danışmanlık
yapacak kişilerin eğitim düzeylerini artırmak amacıyla,
5. Tarımsal yayım ve danışmanlık sertifika eğitimleri Üniversite Yayım merkezlerine alınarak
devam etmeli,
6. Tarımsal yayım ve danışmanlık sertifika eğitimleri sonunda yapılacak sınav Bakanlıkça merkezi
olarak yapılmalı,
7. Yapılacak sınav komisyonlarında Üniversitelerden konu uzmanı akademisyenlerin yer alması ve
8. Sınavların tarımsal yayımcı ve danışman personel ihtiyacına göre yapılandırılması
gerekmektedir.
Türkiye’de 2009 ve 2010 yıllarında işletme başına verilen destekler bazı
778
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bölgelerde sistemin yürütülmesini engellemektedir. Özellikle Đç Anadolu, Orta ve Doğu
Anadolu illerinde üreticiler tarım danışmanının ne olduğunu danışman ile çalışmanın
kendilerine ne kazandıracağını bilmemektedirler. Bu bölgedeki üreticilere belirli eğitimler
ve bazı yaptırımlar ile üreticiler ve tarım danışmanları birlikte çalışmaya
yönlendirilmelidirler.
5. Kaynaklar
Anonymous., EU, Verordnung (EG) Nr. 1782/2003 “ gemeinsamen Regeln für
Direktzahlungen im Rahmen der Gemeinsamen Agrarpolitik und .
Boyacı. M., 1996 . AB ve Türkiye’de Tarımsal yayım, TUAM Yayım serisi 3. Ege Üniv.
Basımevi, Bornova, Đzmir.
Hoffman, V, “Landwirtschaftliche Beratung Wohin” Vorlesungsskripten Schlotmann, L,
Privatisierung von Beratungsdiensten, Margraf Verlag, 1997.
Celep,C., 1995 Halk eğitimi, Pegem yayın No:22, ISBN:975-7251-14-3. Ankara
Oakley, P., C. Garforfth., 1998. Yayım Eğitim rehberi, No:11 TYUAP Yayınları, seri no:
2 Ankara.
Özçatalbaş, O., Gürgen, Y., Tarımsal Yayım ve Haberleşme, Baki Kitabevi, adana,1998
Yurttaş. Z., 2006 Tarımsal Yayım ve Đletişim Teknikleri, A.Ü. Ziraat Fakültesi, Yayın
No:67.
http://www.tedgem.gov.tr
http://www.vnuev.de/
downloads/
40507_p_bakenhus.pdf.
779
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Kalkınmada Tarımsal Üretici Birliklerinin Önemi: Đspir Bal Üretici
Birliği Örneği
1
Ertuğrul GÜREŞCĐ
ÖZET
Bu çalışmada Erzurum Đli Đspir Đlçesi’nde faaliyet gösteren Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin
bölgenin tarımsal kalkınmasındaki öneminin tespiti amaçlanmıştır. Bu amaçla birliğin bölgedeki
tarımsal alandaki etkinliği, kuruluş amacı ve faaliyetleri, birlik yetkilileri ile yapılan görüşmeler,
birlik dokümanları ve diğer ikincil kaynaklarla çalışmanın altyapısı oluşturulmuştur. Çalışmada,
birliğin bölgenin başta arıcılık olmak üzere diğer tarımsal faaliyetler içinde öncü rol üstlenebildiği
ve bölgenin tarımsal kalkınmasında önemli bir faktör olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar kelimeler: Erzurum, Đspir, tarımsal kalkınma, Bal Üreticiler Birliği
The Important Of The Agrıcultural Producer Assocıatıons In Agrıcultural Development: An
Example, The Ispır Honey Producers Assocıaton
ABSTRACT
In this study is aimed to determine of the important in the agricultural development of the religion
of the Ispir Honey Producers Association that is activities in Ispir Discrict, Erzurum City. It is
made up to under work of the study that are the effect in the agricultural sectors, the aim of
established and the facilities of the association in the religion, by using to the meetings with the
association authorized, the documents of the association and other secondary sources. In study was
came to a conclusion be to an important factor in the development of the religion of the
association, furthermore the association will be play a leader role for the beekeeping and other
agricultural activities.
Keywords: Erzurum, Ispir, agricultural development, The Honey Producers Association
1. GĐRĐŞ
Bir bölgenin kalkınması, o bölgede başta insan kaynakları olmak üzere, diğer
kaynakların harekete geçirilmesi ve bu kaynaklardan elde edilen katma değerin, insana
veya topluma yansımasıyla ifade edilebilir (Maria and Stryszowski, 2009). Kalkınma çok
yönlü bir kavram olup ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda bireyin, toplumun veya
bölgenin gelişmesiyle açıklanabilmektedir Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde
özellikle geri kalmış bölgelerin kalkındırılması ve bu bölgelerdeki yaşam standardının
diğer bölgeler seviyesine yükseltilmesi istenen ve ulaşılmak istenen bir hedeftir. (Aslan,
2005; Tolunay ve Akyol, 2006).
Türkiye’de geri kalmış bölgelerin kalkınma problemi, bu bölgelerdeki insan
faktörünün hareketlenmesine ve diğer bölgelere doğru göç etmesine neden olmaktadır. Bu
tür bir göç, geri kalmış bölgelerin terk edilmesine ve kalkınmanın en önemli bileşeni olan
yetişmiş insan gücünün diğer bölgelere kaymasına neden olmaktadır (Beauchemin and
Shoumaker, 2009; Güreşci, 2010; Güreşci ve Yurttaş, 2008). Bu durum yeni ve daha güç
bir kalkınma sorununu da beraberinde getirmektedir. Bir bölgenin kalkınmasında o
bölgenin ekonomik altyapısı, insan kaynakları ve diğer faktörler (coğrafi, ulaşım, altyapı
vs) önemli rol oynamaktadır (Güreşci, 2005). Bu yüzden bölgelerin dokusuna uygun ve
sürdürülebilir kalkınma alternatifleri tartışılmaktadır.
2. BÖLGE HAKKINDA TEMEL BĐLGĐLER
Đspir Erzurum Đli’ne bağlı bir ilçedir. Bölge Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer
almakta, kuzeyinde Rize, kuzeydoğusunda Artvin (Yusufeli), batısında Erzurum
(Pazaryolu), güneybatısında Bayburt, güneyinde Erzurum (Ilıca) ve güneydoğusunda
Erzurum (Tortum) ile çevrilidir. Đspir Erzurum’un kuzeyinde Mescit dağlarının kuzey
eteklerinde ve Çoruh nehri vadisinde kalmıştır. Rakımı 1050 metre olup; yüzölçümü
1
Atatürk Üniv.Đspir Hamza Polat MYO 25900 Đspir ERZURUM
780
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yaklaşık 2100 Km.2 dir. Türkiye’nin en önemli akarsularından biri olan Çoruh
nehri (Yaklaşık 335 Km.) de Đlçe sınırları içerisinde doğup, ilçeyi baştan aşağı ikiye
bölmektedir.
Đlçenin nüfusu göç nedeniyle sürekli olarak azalmaktadır. 2000 yılında ilçenin
toplam nüfusu 29 337 iken bu sayı 2007 yılında 18 381’e, 2008 yılında 17 622’ye ve
2009 yılında 16 885’e düşmüştür (TÜĐK, 2000; TÜĐK, 2010). Đlçe nüfusunun 2000–2009
yılları arasında yaklaşık olarak %42.44 oranında azaldığı ve bu azalışının en önemli
sebebinin, ilçede uzun yıllardan beri devam eden ağır ve ileri düzeydeki göç olduğu tespit
edilmiştir (Güreşci ve Yurttaş, 2008).
3. BÖLGE KALKINMASININ ÖNEMĐ VE ALTERNATĐFLERĐ
Geri kalmış bölgelerin kalkındırılması, ülkelerin öteden beri uygulamış olduğu
bir politikadır. Türkiye, ülke bazında gelişmekte olan bir ülke olup kalkınma, bir ülke
sorunu olarak değerlendirilmektedir. Bu sorunun çözümüne yönelik cumhuriyetin
ilanından günümüze kadar çeşitli tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler, ülke bazında olduğu
gibi GAP ve DAP gibi bölgesel bazda da ele alınmıştır (Akış ve Akkuş, 2010). Erzurum
Đli Đspir Đlçesi de ülkenin kalkınmaya gereksinim duyulan bir bölgesidir. Bölgenin
kalkınma gereksinimini doğuran faktörler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Güreşci ve
Yurttaş, 2008).
1.Bölge kırsal bir bölgedir: Đspir’in kırsal bölge olması özellikle kırsal kalkınma
alternatiflerini ön plana çıkartmaktadır. Bölgenin kırsal bir bölge olduğu şu nedenlerden
dolayı ortaya çıkmaktadır: a) Nüfusunun 20 000’den az olması (TÜĐK nüfusu 2000 ve
aşağısı olan bölgeleri kırsal bölge olarak nitelendirmektedir). b) Bölgenin ekonomik ve
sosyal hayatını belirleyen temel unsurum tarım olması. c) Bölgede kırsal yerleşim
yerlerinin çok olması (köy ve benzeri yerleşim yerleri)
2. Bölgede ağır ve ileri düzeyde bir göçün yaşanması.
3. Kamu yatırımlarının yetersiz olması.
4. Ulaşım gibi altyapı sorunlarının bölgede mevcut olması.
5. Đstihdam olanaklarının kısıtlılığı
Yukarıda ifade edilen gerçekler, Đspir’de ciddi bir kalkınma problemini ortaya
koymaktadır. Bu problemin en genel sonucu, bölgede yaşanan köyden kente olan
göçlerdir. Đspir için kalkınmasında çeşitli alternatifler ileri sürülebilir. Bu alternatifler
belirlenirken; bölgenin coğrafi konumu, iklim şartları, bitki örtüsü, tarımsal potansiyeli,
nüfusu (Özellikle yetişmiş işgücü), ulaşım ve altyapı olanakları ve doğal kaynaklar gibi
faktörler dikkate alınabilir (Güreşci, 2009). Đspir’in kalkınmasında bu gerçekler ışığında
aşağıdaki alternatifler ortaya konulabilir:
1. Kırsal sanayinin geliştirilmesi: Đspirde kırsal sanayinin geliştirilmesi ve
kalkınmada bir alternatif olarak ortaya konulması hammadde yetersizliği, ulaşım güçlüğü
ve uygun olmayan arazi koşullarından dolayı uygulaması zor görülmektedir (Güreşci,
2009).
2. Kırsal turizmin geliştirilmesi: Kırsal turizmin geliştirilmesi hem bir turizm
alternatifi hem de kırsal kalkınma alternatifi olarak değerlendirilebilir. Bölgenin yüksek
dağları, akarsuları (Çoruh özellikle), bitki örtüsü, yabani hayvan çeşitliliği kırsal turizmi
bölgede bir kalkınma fırsatı olarak ön plana çıkartmaktadır. Ancak kırsal turizm
yatırımlarının ve girişimlerinin yetersizliği de kırsal turizmi bölge alternatifleri arasında
sınırlandırmaktadır (Güreşci, 2009).
3. Bazı kamu yatırımları: Özellikle Đspir’de bulunan MYO’nun geliştirilmesi ve
bu okulun gereksinimi olan başta barınma gibi sorunların çözüme kavuşturulması.
4. Tarımsal kalkınma: Bölgenin temel ekonomik yapısı tarıma dayalıdır. Ancak
özellikle arazinin kıt oluşu ve pazarlama gibi problemler bölge tarımını zor durumda
bırakmaktadır. Ancak özellikle Kırık bölgesinde uygun mera bulunması, bu bölgede
büyük ve küçükbaş hayvancılığı için bir fırsat olarak değerlendirilebilmektedir. Đspir’de
tarımsal kalkınma için bazı alternatif tarımsal faaliyetler düşünülebilmektedir. Bu tür
781
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
alternatif tarımsal faaliyetleri bölgede ön plana çıkaran temel faktörler; tarımsal kalkınma
dışındaki kalkınma alternatiflerinin uygulama güçlüğü ve uygun olmayan bazı teknik ve
coğrafi faktörlerden dolayı bitkisel ve hayvansal üretimin verimli ve gelir getirici olarak
yapılamaması. Bu gerçekler doğrultusunda Đspir’de kalkınmada alternatif bazı tarımsal
faaliyetleri ön plana çıkmaktadır. Bunlar arasında; arıcılık, tıbbi ve aromatik bitki
yetiştiriciliği, organik tarım uygulamaları ve su ürünleri yetiştiriciliği ilk akla gelenlerdir.
Bölgenin kalkınmasında her bir alternatif, tarımsal faaliyetin uygulama imkânı
bulunmakta ancak kalkınma için kısa zamanda daha hızlı bir kalkınma için arıcılık
bölgede kendisini daha çok göstermektedir. Arıcılığın bölge kalkınmasında ön plana
çıkmasına etili olabilecek faktörlerin başında, bölgenin sahip olduğu bitki örtüsü ve iklim
koşulları gelmektedir. Özelikle sadece bölgeye has olan endemik bitki türlerinin
bölgedeki varlığı bölge balının değerini arttırabilecek bir gerçektir. Ancak bölgede
yapılan sabit ve göçer arıcılık faaliyetlerinin gelişi güzel yapılması, eğitim ve bilgi
noksanlığı, tanıtım ve pazarlama sorunları gibi nedenlerden dolayı bölge arıcılığı
yeterince gelişmediği söylenebilir (Güreşci ve Karlıdağ, 2009; Karlıdağ ve Güreşci,
2008; Güreşci ve Kutluca, 2002). Bu konuda arıcılığın bölgede yapılması, geliştirilmesi,
gelir getirici unsur oluşturulması her şeyden önce bölge arıcılılarının örgütlü olmasına
bağlıdır. Bu konuda 2007 yılında bölgede kurulan Đspir Bal Üreticileri Birliği’ne önemli
görevler düşmektedir (Anonim, 2010b).
4. TARIMSAL ÖRGÜTLENME VE ÜRETĐCĐ BĐRLĐKLERĐ
Đnsanların siyasi partiler, dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler, STK (Sivil
Toplum Örgütleri), üretici birlikleri şeklinde örgütlenmeleri, demokratik bir kültürün
oluşması ile açıklanabilir. Özellikle ortak sorunları ortak ifade edebilme ve yasalar
çerçevesinde bir araya gelme, hak aramanın en güzel örneklerindendir. Toplumların en
büyük örgütlenme biçimi olan devlet, işleyiş mekanizmasında demokratik örgütlenmelere
yasalara çerçevesinde izin verdikçe daha güçlü toplumlar oluşabilmektedir (Özalp, 2010;
Yılmaz, 2008). Tarım sektörü barındırdığı nüfus, gıda maddelerini karşılaması ve diğer
sektörlere sağladığı hammadde ve iş gücü katkısından dolayı ülkeler için oldukça
önemlidir (Karagölge ve ark.1995). Bu kesimin güçlü olması, üretim ve yaratılacak katma
değerin artmasına neden olacaktır. Türkiye’de tarım sektöründe çeşitli örgütlenme
biçimlerine rastlanmaktadır. Bunlardan kooperatifler ve üretici birlikleri en önemli
olanlardandır. 1991 yılında Tarım Baklanlığı bünyesinde kurulan TEDGEM
(Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü) Türkiye’deki tarımsal örgütlenmelerin
kurumsal kimliğini oluşturmaktadır. TEDGEM tarımsal örgütlenmeleri; kooperatifler,
üretici birlikleri, yetiştirici birlikleri, tarım kredi kooperatifleri ve ziraat odaları şeklinde
özetlemektedir (TEDGEM, 2010).
4.1. Üretici Birlikleri
Türkiye’de 2004 tarihinde çıkarılan 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri
Kanunu ile birlikte tarımsal üretici birlikleri yasal bir zeminde oluşmaya başlamıştır. Bu
kanunda söz konusu birliklerin temel amacı 1. Maddesinde özetle ‘…….üretimi talebe
göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak kaydıyla pazara
geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek ……’ şeklinde özetlenmiştir. Yine
aynı yasanın 5. maddesinde üretici birliklerinin görevleri ‘……Üyelerinin ürettikleri
ürünlerle ilgili piyasa araştırmaları yapmak ve yaptırmak, üyelerinin ürünlerine pazar
bulmak, ürünlerin pazara arzını düzenlemek, üyelerine üretim teknikleri, hasat, depolama,
paketleme konularında teknik destek sağlamak…….’şeklinde devam etmektir (Anonim,
2010c).
Türkiye’de üretici birliklerinin toplam 591 adet olduğu ve bu birliklerin toplam
118 425 üyesi olduğu tespit edilmiştir. Üretici birliklerinin hayvancılık, meyve-sebze, su
ürünleri ve organik ürünler ana ürün gruplarında yoğunlaştığı bilinmekte ve birlikler
asgari ilçe düzeyindeki yerleşim yerlerinde örgütlenmektedir (TEDGEM, 2010).
782
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
5. ĐSPĐR BAL ÜRETĐCĐLERĐ BĐRLĐĞĐ HAKKINDA GENEL BĐLGĐLER
Üretici Birlikleri 5200 Sayılı Kanuna göre ürün ya da ürün grubuna göre
kurulabilmektedir. Türkiye’de üretici birlikleri; Meyve Üretici Birlikleri, Sebze Üretici
Birlikleri, Süs Bitkileri Üretici Birlikleri, Hayvansal Üretimle Đlgili Üretici Birlikleri ve
Tarla Bitkileri Üretici Birlikleri ana ürün gruplarında kurulmuşlardır. Bu ürün grupları
içerinde Hayvansal Üretimle Đlgili Üretici Birlikleri’nin sayısı 212 olup Bal Üretici Birliği
sayısı 42’dir. Balın dışında Türkiye’de kırmızı et, kanatlı hayvan eti, süt, yumurta, koza,
alabalık, iç su ürünleri ve deniz ürünleri grubunda üretici birlikleri kurulmuştur
(TEDGEM, 2010). Bal Üreticileri Birliği, Hayvansal Üretimle Đlgili Olan Üretici
Birlikleri grubuna girmekte ve bünyesinde arıcılık yapanları toplamaktadır. Đspir ilçesinde
tek Erzurum Đlinde ise üç üretici birliğinden birisi olan Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin
önemi daha da büyüktür. Bu birlik hakkındaki temel bilgiler aşağıdaki gibi özetlenmiştir.
5.1. Kuruluş
Đspir Bal Üreticileri Birliği, 11.05.2007 tarihinde Tarım Bakanlığı’nın 392 Sayılı
emriyle Đspir’de 18 bal üreticisi tarafından kurulmuştur (Anonim, 2010b). Birliğin
kayıtlarına göre üye sayıları yıllar itibari ile aşağıdaki tablo 4’de verilmiştir.
Tablo 1: Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin yıllar itibari ile üye sayıları
Yıl
2007
2008
2009
2010
Kaynak: Anonim, 2010b.
Üye Sayısı
27 (18 Kurucu Üye)
57
67
74
Đspir Bal Üreticileri Birliği, bölgedeki arıcılık yapan üreticilerin yaklaşık
%70.00’ini temsil ettiği tespit edilmiştir. 2010 yılından itibaren birlik Pazaryolu
Đlçesi’nden de üye kabulüne karar vermiştir (Anonim, 2010b). Böylece birlik, Đspir ve
Pazaryolu Đlçelerini alan geniş bir alanda faaliyet göstermektedir. Birlik üyelerinin toplam
6 280 adet kovanın bulunduğu ve bu sayının bölgedeki kovan sayısının (8 100 adet)
yaklaşık %77.58’ini oluşturmaktadır (Anonim, 2010d).
Türkiye’de arıcılık genellikle arazisi kıt olan ve herhangi bir kamu kurumundan
emekli olanlarca yapıldığı bilinmektedir. Birlik üyelerinin meslek gruplarına göre
dağılımı incelendiğinde bunu doğrular nitelikte olduğu görülmektedir (Tablo 2).
Tablo 2: Đspir Bal Üretici Birliği’nin üyelerinin mesleklere göre dağılımı (%).
Meslek Grubu
Emekli
Memur
Çiftçi
Đşçi
Esnaf
Toplam
Sayı
28
9
26
3
8
74
Oran (%)
37.83
12.16
35.13
3.47
10.81
100.00
Kaynak: Anonim, 2010b.
Birliğin üyelerinin tamamı erkek olup eğitim düzeyleri ilkokuldan üniversiteye
kadar değişmektedir. Eğitim düzeyinin yüksek olması bölgede arıcılığın daha bilinçli
yapılmasına ve eğitim çalışmalarından beklenen faydayı arttıracağı umulmaktadır. Birlik
üyelerinin eğitim durumlarına göre dağılımları tablo 6’da verilmiştir.
783
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tablo 3: Đspir Bal Üretici Birliği’nin üyelerinin eğitim seviyeleri ve dağılımı (%).
Eğitim Düzeyi
Đlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
Toplam
Sayı
36
4
28
6
74
Oran (%)
48.64
5.43
37.83
8.10
100.00
Kaynak: Anonim, 2010b.
5.2. Amacı
Üretici Birliklerinin temel amaçları 5200 Sayılı yasayla ana çerçevesi çizilmiştir.
Bu amaçlar doğrultusunda Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin temel amacı, en genel ifade ile
bölgede arıcılığı geliştirmek, arıcılık yapanların gelirlerini arttırmak ve bölgenin tarımsal
kalkınmasında öncü rol üstlenmektedir (Anonim, 2010b).
5. 3. Faaliyetleri ve Planları
Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin en önemli faaliyeti, bölgede kurulmuş olmasıdır.
Bu bölgedeki tarımsal üreticilerden olan bal üreticilerinin örgütlü olmaları tarımsal üretim
ve gelirin artmasına ve sürdürülebilir olmasına olanak vermektedir. Birliğin faaliyet
raporlarından anlaşılacağı üzere bugüne kadar; arıcılığın bölgede geliştirilmesine yönelik
projeler hazırlamak, arıcılık ekipmanlarını sağlamak, modern arıcılığın uygulanması
yönünde girişimlerde bulunmak, ulusal ve uluslararası eğitim çalışmalarına katılmak ve
en önemlisi bölge balının standartlarının oluşturularak sertifikalandırılıp piyasaya sürmek
yönünde faaliyetlerde bulunmuştur (Anonim, 2010b)
6. ĐSPĐR BAL ÜRETĐCĐLERĐ BĐRLĐĞĐ VE BÖLGE KALKINMASI
Đspir’in kalkınma gereksinimini doğuran faktörler ve kalkınma alternatifleri daha
önceki bölümlerde açıklanmıştır. Bir bölgenin kalkınmasında bölgenin taşımış olduğu
coğrafi, ekonomik, kültürel ve sosyal özellikler oldukça önemlidir. Bu özellikler
çerçevesinde bölge için en uygun kalkınma modelinin seçilmesi ve bu modelin
uygulanması gerekmektedir. Arıcılık bölge kalkınmasında önemli bir alternatif olarak
değerlendirilebilir. Bunun nedenleri bölge gerçeklerine uyması ve sürdürülebilir bir
nitelik taşıyabilir olmasıdır.
Đspir Bal Üreticileri Birliği her şeyden önce tarım kesiminde yasal bir örgütlenme
biçimidir (TEDGEM, 2010). Zaten Türk tarımında en önemli sorunlardan birisi olan
örgütlü olmayan çalışan ve üretenin varlığıdır. Bu örgütsüzlük uygulanan veya
uygulanması planlanan hedef ve projelerin başarıya ulaşmamasında olumsuz etki
yaratmaktadır. Đspir Bal Üreticileri Birliği, Đspir’deki arıcılıları örgütleyen ve bu yüzden
arıcıları bir araya getiren ve uygulamadaki politikaları kolaylaştıran ve önünü açabilen bir
sistem olarak değerlendirilebilir. Türk tarım politikasının sektörel veya bölgesel bazdaki
uygulama araçlarının veya hedeflerinin doğru yere varmasında çiftçi ve üretici örgütleri
önemli rol oynamaktadır. Devletin tarımsal desteklemelerde bu ve benzeri birliklere
öncelik vermesi veya bu birliğin üyelerinin desteklenmesi önemli bir kalkınma aracı
olarak değerlendirilebilir (Yılmaz, 2008). Đspir Bal Üreticileri Birliği ilk olarak bölgedeki
arıcıları örgütleyen bir araya getiren ve bu yüzden tarımsal desteklemeleri kolaylaştıran
ve hedeflerine varmasını sağlayan bir birliktir. Tarımsal desteklemeler doğru yerde doğru
zamanda ve doğru kişilerde yapıldığında tarımda üretim ve gelir artışına neden olacaktır.
Üretim, verimlilik ve gelir artışı doğrudan bölge kalkınmasına yansıyacak bir unsur
olarak değerlendirilebilir.
Đspir Bal Üreticileri Birliği; arıcılık faaliyetlerini üretici, üretim, kovan ve diğer
arı ürünlerini kayıt altına alması açısından oldukça önemi rol oynamaktadır. Bu şekildeki
kayıt çalışmaları; bölgedeki arıcılık potansiyelinin tespiti, arıcılık hareketlerinin kontrolü,
bölgenin bitki örtüsünün korunması ve bölgenin karakterini taşıyan bölgeye özgü
784
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
standartları oluşturulmuş ve geliştirilmiş bal ve diğer arı ürünlerinin oluşmasına neden
olmaktadır. Böylece bölgede, bölge dokusuna uygun gelir getirici bir unsur olan arıcılığın
gelişmesi sağlanacak ve daha çok yatırım yapılarak kalkınmanın önü açılabilecektir.
Đspir Bal Üreticileri Birliği kendisinin bizzat iştirak ettiği ve planladığı birtakım
eğitim çalışmalarının içerisinde bulunmuştur (Anonim, 2010b). Eğitim kalkınmanın temel
anahtarlarından birisidir. Birliğin katıldığı ve planladığı eğitim çalışmaları ile bilinçli
üreticiler oluşturmak ve bilinçli üretim yaparak üretimde, verimde ve kalitede üst
standartlara erişmeyi sağlayacaktır. Bu tür faaliyetler bölge kalkınması için öncü rol
üstelenebilecek üreticilerin ve üretim metotlarının da yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Birliğin faaliyetlerine bakıldığında bazı projelerin geçmişte hazırlandığı ve bazı projelerin
ise planlandığı tespit edilmiştir. Đspir’in bölgesel anlamda ve AB nezdinde
yürütülebilecek projelerden yararlanması yatırımların bölgeye ulaşmasında öncü rol
üstelenecektir (Anonim, 2010b). Birliğin faaliyetleri doğrultusunda projelerin
desteklenmesi bölge kalkınmasında önemli rol oynayabileceği gerçeği unutulamamalıdır.
Đspir Bal Üreticileri Birliği; üretim, örgütlenme, eğitim, tanıtım, pazarlama ve
insan kaynaklarının geliştirilmesi yönünde yaptığı ve yapacağı faaliyetlerle bölge
kalkınmasında rol oynamaktadır. Bu rolü kalkınmanın araçlarını kullanmadaki
etkinliğinin arttırılmasıyla daha da artabileceği düşünülmektedir.
Đspir Bal Üreticileri Birliği bölge kalkınmasında önemi bir unsur olan tarımsal
kalkınmanın bir parçasıdır. Tarımsal kalkınmada Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin önemi
aşağıdaki nedenlerden dolayı önem arz etmektedir:
1. Tarımın en az masraflı, yapılması en avantajlı dalarından birisi olan arıcılık
üzerine faaliyetleri planlamaktadır.
2. En az örgütlü yapının olduğu tarım sektöründe örgütlenerek ortak sorun, ortak
çözüm ve ortak aklı bir araya getiren bir anlayışa sahiptir.
3. Kalkınmanın ekonomik ve sosyal yönünü üretime ve eğitime yönelik yaptığı ve
yapmayı planladığı faaliyetler ile ortaya koymaktadır.
4. Üretimi ve gelir arttırmayı hedefleyen bir yapısıyla bölgede istihdam sorununa
katkı sağlamayı planlamakta ve bunu başarabilmektedir.
5. Bölgede geri kalmışlığın en önemli sonucu ve sebebi olan göçün önlenmesine
doğrudan ve dolaylı katkı sağlamaktadır.
6. Tarımsal desteklemelerden bölgenin yararlanmasında etkinliğin arttırılmasında
rol oynamaktadır.
7. Bölge kalkınmasının alternatiflerinden birisi olan tarımsal kalkınma için en
önemli ve somut adımların atılmasında rol oynamaktadır.
7. SONUÇ ve TARTIŞMA
Kalkınma, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından
birisidir. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde bölgesel kalkınma veya sektörel
kalkınmada önemli bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Bölgelerin ekonomik, coğrafik
ve sosyal koşullarına uygun olabilecek kalkınma çalışmalarının planlanması
gerekmektedir. Đspir Đlçesi yapısı itibari ile tarımsal kalkınmanın kalkınma alternatifleri
arasında olduğu bir yerleşim birimidir. Tarımsal kalkınmada bitki ve hayvan
yetiştiriciliğinin yanı sıra bölgede daha da ön plana çıkan arıcılığı bölgede geliştirilmesi
ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkı sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu yönde
bölgede 2007 yılında kurulan Đspir Bal Üreticileri Birliği’nin etkin rol üstlenebileceği bir
gerçektir. Đspir Bal Üreticileri Birliği yaptığı veya yapmayı planladığı çalışmalar ile bölge
arıcılığının geliştirilmesinde öncü rol üstlenmeyi planlamakta ve bu yönde çalışmalar
yapmaktadır. Yapılan çalışmaların sadece bölgedeki arıcılığı değil dolaylı olarak diğer
tarımsal faaliyetlerin de (yem bitkileri, çayır-mera, meyve-sebze) gelişmesine yardımcı
olacaktır. Çünkü bitkisel üretim ve verimlilik önemli ölçüde arılar vasıtasıyla olmaktadır.
Tarım sektöründe uygulanan politikaların başarılı olabilmesi için sektörün
çalışanlarının ve üreticilerin üretici birliği gibi örgütlü yapıda olmalarının önemi
785
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
büyüktür. Devletin bu ve benzeri örgütlü yapıları desteklemesi ve teşvik etmesi
uyguladığı politikaların ölçülebilmesine ve başarılı olmasına neden olacaktır. Đspir Bal
Üreticileri Birliği Đspir’de tarım sektöründe kooperatif dışında örgütlenen yasal bir yapı
olup bölge kalkınmasında öncü rol üstelenmeye hazırıdır.
8. KAYNAKLAR
Akış, A ve Akkuş, A. 2010. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) Şanlıurfa’daki göçe etkisi.
http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/) (30.06.2010).
Anonim, 2010a. Đspir.www.ispir.gov.tr. (21.06.2010). Dokümanları,
Anonim, 2010b. Đspir Bal Üretici Birliği Dökümanları.
Anonim, 2010c. Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu.
http://www.tmo.gov.tr/Upload/Document/mevzuat/ilgilikanunlar/5200.pdf. (Erişim
Tarihi: 31.06.2010).
Anonim, 2010d. Đspir Tarım Đlçe Müdürlüğü Verileri, Đspir.
Aslan, K. 2005. Bölgesel kalkınma frklılıklarının giderilmesinde etkin bir araç: bölgesel planlama
ve bölgesel kalkınma ajansları. Đstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Yıl:4, Sayı:7, 275-294.
Beauchemin, C. Schoumaker, B. 2009. Are migrant associations actors in local development? a
national event-history analysis in rural burkina faso. World development, Volumae:37,
Issue:12, 1897-1913.
Güreşci, E. 2010. Türkiye’de kentten - köye göç olgusu. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 11 (1) 2010,
s77-86.
Güreşci, E. 2009. Kırsal Turizmin Kırsal Kalkınmada Önemi: Đspir Đlçesi Örneği. 10.Ulusal
Turizm Kongresi, 21–24 Ekim, Mersin.
Guresci, E. Karlıdag, S. 2009. Importation of Beekeeping in Rural Development: An Example
Ispir County. International Rural Development Symposium’09. September 25-27, Ispir,
Erzurum, Turkey. (In press).
Güreşci, E. ve Yurttaş, Z. 2008. Kırsal göçün nedenleri ve tarıma etkileri üzerine bir araştırma:
Erzurum Đli Đspir Đlçesi Kırık Bucağı Örneği. Tarım Ekonomisi Dergisi, 14 (2): 47 – 54.
Güreşci, E. 2005. Doğuanadolu bölgesi’nin göç sorunu. 1. Doğu Anadolu Sempozyumu, 23–25
Mayıs, Elazığ.
Güreşci, E. Kutluca, S. 2002. Değişen dünyada ve Türkiye’de arıcılığın önemi. Teknik Arıcılık
Dergisi, Sayı:77, 24-27.
Karagölge, C. Kızıloğlu, S. Yavuz, O. 1995. Tarım Ekonomisi Temel Đlkeler. Atatürk
Üniv.Yayınları No: 801. 221s, Erzurum.
Karlıdağ, S. ve Güreşci, E. 2008. Đspir’de Arıcılık ve Göçer Arıcılık Hareketleri, Đspir-Pazaryolu
Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, 26–28 Haziran, Đspir-Erzurum. (Tam metin için
basımda).
Maria, C. Stryszowski, P. Migration, human capital accumulation and economic developmen.
Journal of Development Economics, Volume: 90, Issue: 2, 306-313.
Özalp, A. 2010. Sivil Toplum Örgütlerinin toplumsal ve siyasal bakımdan önemi (Dernekler
Denetçiliği Yeterlilik Tezi). http://www.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/www.icisleri/tez9.pdf
(31.06.2010).
Tolunay, A. ve Akyol, A. 2006. Kalkınma ve kırsal kalkınma: Temel kavramlar ve tanımlar.
Süleyman Demirel Üniv. Orman Fak. Dergisi. Seri: A, Sayı:2, Sayfa:116–127.
TEDGEM, 2010. Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, www.tedgem.gov.tr.
(01.07.2010).
TÜĐK, 2000. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı Verileri, Ankara.
TÜĐK, 2010. ADNKS (Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi) 2007, 2008, 2009 sonuçları.
Yılmaz, H. 2008. Türkiye’de tarım politikalarının demokratikleşmesi ve alternatif tarım
Politikaları oluşturulması sürecinde baskı grupları olarak üretici örgütleri. 2. Ulusal
Đktisat Kongresi, 20-22 Şubat, Đzmir.
9. TEŞEKÜR
Çalışmanın planlanmasında ve hazırlanmasında emeği geçen Đspir Bal Üreticileri Birliği Başkanı Sayın Đhsan
KARATAŞ’a
teşekkürü
bir
borç
bilirim.
786
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları: Aydın Đlinde
Bir Uygulama
Ece AKSU ARMAĞAN1
ÖZET
Son yıllarda tüketicilerin satın alma biçimleri, yaşam tarzları, istek ve ihtiyaçlarındaki
çeşitlenmeler ve sosyo-kültürel özelliklerindeki değişimler market markalarının gelişmesine zemin
hazırlamıştır. Özellikle gıda ürünlerinde üretici markalarına karşı market markalarına giderek artan
ilgi, tüketicilerin market markalarına bakış açılarının detaylı bir şekilde incelenmesini gerekli
kılmaktadır. Bu doğrultuda çalışmada Aydın ilinde süpermarketlerden alışveriş yapan tüketicilerin
market markalı gıda ürünlerine ait alışveriş alışkanlıkları ve bu konudaki çeşitli düşünceleri
araştırılmıştır. Tüketicilerin büyük çoğunluğunun market markalı gıda ürünlerine ilgi duyduğu ve
market alışverişlerinde tercih ettiği anlaşılmış, market markalı gıda ürünlerine yönelik bakış
açılarının duygusal, kalite ve fiyat boyutları yapısına uygunluk gösterdiği faktör analizi ile ortaya
konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Market Markalı Gıda Ürünleri, Tüketici Davranışları
Consumers Attıtude Towards Prıvate Label Food Products: The Case Of Aydın Provınce
ABSTRACT
In the last years, diversifications in the ways of buying, life patterns, demands and needs of
consumers, and changes in socio cultural characteristics have triggered development of private
label brands. Especially, the increasing interest towards private label products contrary to producer
branded products, necessitates outlook of consumers to be examined in detail. Accordingly in this
study, buying habits of the consumers who do their shopping in the city of Aydin and their
different opinions about this topic have been searched. It has been understood that most of the
consumers are interested in private label food products and choose them in their shopping
activities. It has been proved by the factor analysis that the point of view of consumers towards
private label food products cohere with emotion, quality and price dimensions.
Keywords: Private Label Food Products, Consumer Behaviour
1.GĐRĐŞ
Son yıllarda yaşanan yoğun rekabet karşısında perakende sektörünün izlediği
stratejilerden birisi de market markası stratejisidir. Amerikan Pazarlama Birliği’nin
tanımına göre, market markaları perakendeci tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin yanı
sıra, perakendeciyi rakiplerinden ayıran bir unsurdur. Perakendecinin iş dünyasındaki
kendi işareti ve imajıdır (Yurttut, 2001).
Market markaları, markalı ürünlerini yüksek kâr marjları ile satan üreticiler ve
tüketicilere ucuz ürün sunmak isteyen marketler arasındaki rekabetin bir sonucu olarak
ortaya çıkmıştır (Ailawadi ve Keller, 2004).
Türkiye’de market markaları kullanımı son yıllarda artış göstermiştir. 2006
yılında %34 olan büyüme hızı 2007’de %41’e çıkmıştır (www.ipsos.com.tr). Bu artışın
temel sebebi özellikle gıdaya dayalı zincir perakendeciliğin gelişmesidir (Orel, 2004).
Son yıllarda özellikle gıda sektöründe süt ve süt ürünleri gibi satın alma sıklığı yüksek ve
tahıl, baklagil ve bitkisel yağ gibi depolanabilir ürünlerde market markalarının giderek
yaygınlaştığı görülmektedir (Albayrak ve Dölekoğlu, 2006). 2007 yılında kendi
kategorisindeki toplam harcamalardan en yüksek payı alan market markalı ürün
kategorisi %4.8 ile gıda ürünleri olmuştur (www.ipsos.com.tr).
Market markaları konusu, gerek uluslararası gerekse ulusal pazarlama
literatüründe son yıllarda önem verilen bir konudur. Perakendecilikte giderek artan
rekabet ve değişen tüketici istekleri, market markalarına karşı tüketicilerin bakış
1
Yrd. Doç. Dr., Adnan Menderes Üni., Nazilli Đktisadi ve Đdari Bilimler Fak., Đşletme Bölümü, Üretim
Yönetimi ve Pazarlama ABD., Đsabeyli Yerleşkesi, Nazilli,-AYDIN. Tel: 0-256-3477012 Dahili: 168,
e-posta:[email protected]
787
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
açılarının detaylı bir şekilde incelenmesini gerekli kılmaktadır. Yapılan çeşitli
çalışmalarda market markalarının birçok boyutu incelenmiştir. Özellikle market
markalarının üretici markalara göre daha düşük fiyata sahip olması, farklı ekonomik
özelliklere sahip tüketicilerin ilgisini çekmektedir.
Batra ve Sinha (2000), market markalarına karşı ulusal markaların tercihinde
algılanan riskin etkisini ortaya koymuşlardır. Burt (2000), Đngiltere perakendeciliğinde
market markalarının stratejik rolünü incelemiştir. Sayman ve ark. (2002), ulusal marka
karşısında market markalarının konumlandırılması üzerinde durmuştur. Sprott ve Shimp
(2004), market markalı ürünlerin algılanan kalitesini ortaya çıkarmak için ürün testinden
yararlanmışlardır. Jonas ve Roosen (2004), organik gıda ürünlerinin market markası
etiketi altında sunulmasının tüketicilerce nasıl değerlendirildiğini araştırmışlardır.
Ailawadi ve Keller (2004), perakendecilerin marka imajlarını nasıl yarattıklarını ve
market markalarının üretici markaları ile olan etkileşimini araştırmışlardır. Bonanna ve
Lopez (2005), süt fiyatlarında market markalı ürünlerin etkisini araştırmışlardır. Wu ve
Wang (2005), ulusal marka üreticilerin market markası üretmelerinin ekonomik açıdan
rasyonel bir karar olduğunu savunmuşlardır. Yurttut (2001), market markalarının
bilinirliği ve müşterilerce tanınması üzerinde durmuştur. Kurtuluş ve ark. (2001),
tüketicilerin market markalı ürünlerle ilgili tercihlerini belirlemiştir. Özkan ve Akpınar
(2003), market markalı ürünlerin, müşteri bağımlılığının oluşturulmasında kilit role sahip
olduğunu belirtmiştir. Başka bir çalışma (Bardakçı ve ark., 2003) market markalarının
satın alınması ile ürün gruplarının içerdiği riskler arasındaki ilişkiyi incelemiştir.
Yapılan çeşitli çalışmalarda market markalı ürünlere yönelik satın alma
davranışlarının çok farklı yönleriyle ele alındığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada
tüketicilerin market markalı gıda ürünlerine bakış açıları Aydın ilinde süpermarketlerden
alışveriş yapan tüketicilerle yapılan anket sonuçları üzerinden değerlendirilmiştir.
2.TÜKETĐCĐLERĐN MARKET MARKALI GIDA ÜRÜNLERĐ HAKKINDAKĐ
DÜŞÜNCELERĐNĐN GRUPLANDIRILMASI
Teknoloji ve iletişim sektöründe hızlı gelişmelerin yaşandığı günümüz
dünyasında işletmelerin müşterilerinin ihtiyaçlarını ve davranışlarını daha yakından
tanımaları, bilgi sahibi olmaları ve gerçekçi tahminlerde bulunabilmeleri, rekabet
güçlerini artıracak başarılı stratejiler geliştirmelerinde önemli bir unsurdur. Tüketici
davranışlarındaki yeni gelişmeler ve market markalarının kalite anlamında ulusal
markalarla rekabet edebilecek düzeye gelmesi, daha uygun fiyata aynı kalitede ürün satın
almak isteyen tüketicileri market markalarına yöneltmeye başlamıştır.
Bu bağlamda tüketicilerin market markalarına ve özellikle gıda ürünlerinde satın
alma davranışları ve bakış açılarının ortaya konması ayrı bir önem kazanmaktadır.
Çalışmada tüketicilerin market markalı gıda ürünleri hakkındaki düşünceleri duygusal,
kalite ve fiyat düzeyinde gruplandırılmıştır.
Duygusal Bakış Açısı; Market markalarının tüketiciler tarafından duygusal
yönden algılanması, bu ürünlere karşı geliştirilen sempati düzeyi, satın almaktan duyulan
haz ve keyif boyutlarını içermektedir. Market markalı gıda ürünleri hakkındaki duygusal
yöndeki düşünceler; “market markalarını sempatik bulurum, market markası satın almak
eğlenceli ve keyiflidir, gıda ürünlerine market markalarının bulunması beni sevindirir,
market markalı bir ürün aldığımda, her zaman iyi bir alışveriş yaptığımı hissederim,
market markalı ürün satın almak, zekice bir iştir” ifadeleri ile ölçülmüştür.
Algılanan Kalite; Market markalı ürünlerle ilgili yapılan bir çok çalışmaya göre
market markalı ürünlerin algılanan kalitesinin, ulusal markalara göre daha düşük düzeyde
olduğu ifade edilmektedir (Richardson ve ark., 1994). Buna göre tüketiciler market
markalı ürünleri zayıf kalite imajları nedeniyle olumsuz olarak algılamaktadırlar. Bu
tüketicilerin ürünün kalitesini değerlendirirken dışsal işaretleri kullanmasından
kaynaklanmaktadır. Dışsal işaretler, fiyat, marka ismi, satıldığı mağaza tipi, tanıtımı,
788
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
tutundurma faaliyetleri, ambalajı, reklâmı gibi ürünle bağlantılı olan ve pazarlama
faaliyetleri tarafından belirlenen özelliklerdir (Savaşçı, 2002).
Market markalı ürün pazarında perakendecilerin başarılı olabilmek için marka
sadakati yaratacak kalitede, üretici markalar ile benzer kalite özelliklerine sahip market
markalı ürünler geliştirebilmeleri gerekmektedir (Kılıç ve Çağıran, 2005).
Çalışmada market markalarının kalite yönü için; “market markaları yüksek
kaliteye sahiptir, market markalı ürünlerin içeriği güvenilirdir, bu güne kadar kullandığım
market markalarından memnun kaldım, market markalı ürünlerin her alımda kalitesi
aynıdır, market markaları bu güne kadar beni hayal kırıklığına uğratmamıştır” ifadeleri
kullanılmıştır.
Algılanan Fiyat; Tüketicilerin süpermarketlerde algıladıkları fiyatın, güncel
fiyatlardan çok, genele dayalı olduğu ve ürünlerin pahalılığını göreceli olarak
değerlendirdiği söylenebilir. Tüketicilerin fiyata olan duyarlılığı, market markası satın
alma olasılığının önemli bir belirleyicisidir. Fiyat duyarlılığı özellikle tüketici
algılamalarını düşük fiyatlı ürünler lehine etkilemektedir (Delvecchio, 2001). Market
markaları genellikle düşük maliyet stratejisi izlemektedirler. Perakendeciler, pazarlama
ve tutundurma maliyetlerini düşük tutarak bu maliyet tasarruflarını tüketicilere
yansıtmayı ummaktadırlar.
Market markalarının algılanan fiyatı, fiyat ortalamaları, zaman içinde fiyatta
meydana gelen değişiklikler, promosyon sıklığı/derinliği ve gerçek fiyatın yanı sıra servis
ve kalite gibi unsurlardan oluşmaktadır (Ailawadi and Keller, 2004). Araştırma, market
markalarının fiyatının algılanmasını ölçmede şu ifadelerden yararlanmıştır; “market
markaları ulusal markalara göre daha ucuzdur, market markası satın almak tasarrufludur,
market markaları sıklıkla özel indirimlere girmektedir, market markalarını satın alırken
genellikle fiyat karşılaştırması yapmam, market markalarının fiyatına göre performansı
iyidir”.
3. TÜKETĐCĐLERĐN MARKET MARKALI GIDA ÜRÜNLERĐNE BAKIŞI
3.1. Araştırmanın metodolojisi
Araştırmanın ana kitlesini Aydın ilinde yaşayan tüketiciler oluşturmaktadır.
Anketin uygulandığı marketler; Tansaş, Migros, CarrefourSA ve Kipa’dır. Araştırmada
ana kütlenin tamamına erişmek teknik açıdan mümkün olmadığından, analiz ve yorumlar
seçilecek örnek kütle içerisinde bulunacak müşteriler ile sınırlanmıştır. Örneklem, sözü
geçen marketlerden alışveriş yapan tüketicilerden oluşmaktadır. Hazırlanan anket formu,
yukarıdaki marketlerden alışveriş yapan tüketicilerden kolayda örnekleme yoluyla seçilen
262 kişiye uygulanmıştır.
Araştırma, tüketicilerin perakendeci markalı ürünlere yönelik eğilimlerini ve satın
alma davranışlarını araştırdığı için betimleyici bir nitelik taşımaktadır. Literatür kısmında
da bahsedildiği gibi, market markalı ürünlere yönelik bakış açıları, üç grupta ele
alınmıştır. Bu gruplar temel alınarak bu boyutların çoklu yapıya sahip olup olmadığı
araştırma modeli sayesinde test edilmiştir.
Araştırmada veri toplama yöntemi olarak “Anket Yöntemi” kullanılmış ve yüz
yüze görüşme tekniği uygulanmıştır. Anketler cevaplayıcılara araştırmacı tarafından
birebir görüşülerek uygulanmıştır. Tüketiciler ankete gönüllülük esasına göre katılmış
olup, bu anlamda 262 kişiye ulaşılabilmiştir.
Anket formu, konuyla ilgili önceki çalışmalardan hareketle, araştırmaya özgü
olarak derlenmiştir. Anket formunda tüketicilerin demografik özelliklerine, market
alışverişindeki bazı alışkanlıklarına ve market markalı ürünlere ait fikirlere yönelik 5’li
Likert ölçeğine (1 kesinlikle katılmıyorum, 2 katılmıyorum, 3 kararsızım, 4 katılıyorum, 5
kesinlikle katılıyorum) göre hazırlanmış sorular bulunmaktadır.
Veri toplanmasına geçmeden önce araştırma örneğini temsil edecek şekilde
seçilen 20 kişiye ön anket yapılmış, soruların anlaşılırlığı, soruluş sırası, cevaplama süresi
gibi hususlar netleştirilmiştir.
789
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Araştırmanın amaçlarına ulaşmak için ilk aşamada ankete katılan tüketicilere ait
tanımlayıcı istatistiklere yer verilmiş, süpermarket alışkanlıkları ve market markaları
hakkındaki satın alma ve memnuniyet düzeyleri ortaya konmuştur. Ayrıca, market
markalarına yönelik bakış açılarını belirlemek amacıyla faktör analizi uygulanmıştır.
Verilerin analizinde SPSS 13.0 programı kullanılmıştır.
Market markalarına yönelik tüketici algılamalarının belirlenmesi amacıyla
yapılan bu çalışmaya sadece Aydın ilinde bulunan Tansaş, Migros, CarrefourSA ve Kipa
mağazalarından alışveriş yapan müşterilerin alınması en önemli kısıtlardan biridir. Buna
karşın araştırma sonuçlarının tüm Türkiye’ye genellenmesi gibi bir amaç söz konusu
değildir.
3.2. Bulgular
Araştırmaya katılan 262 adet tüketiciye ait demografik bilgiler düşük, orta ve
yüksek gelir grubuna göre aşağıda sunulmuştur (Çizelge 1). Tüketicinin evine giren aylık
toplam geliri 1000 TL ve altında olanlar düşük gelir grubu, 1001-2000 TL arasında
olanlar orta gelir grubu ve 2001 TL ve üzerinde geliri olanlar yüksek gelir grubu olarak
sınıflandırılmış, ve demografik değişkenlerle aralarındaki Ki-kare değerleri (α=0.05)
araştırılmıştır.
Çalışmaya katılan kadın ve erkek tüketicilerin sayıları birbirine yakındır. Kadın
ve erkek tüketicilerin araştırmada eşit temsil edilmesinin, market markalı ürünlere yönelik
düşüncelerin doğru analiz edilmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Tüketicilerin
büyük çoğunluğu bekârdır. Bu grupta yer alan kişilerin bir kısmının yalnız, bir kısmı
aileleriyle birlikte yaşadığı düşünülürse, geniş bir ürün yelpazesine sahip market markalı
ürünlerin birçoğunu satın aldıkları ve kullandıkları düşünülebilir. Özellikle öğrencilerin,
sınırlı bütçeleri için market markalı ürünler son derece önemlidir. Evli tüketiciler de aile
bütçeleri için market markalı ürünlere sıklıkla yönelmektedirler. Orta ve yüksek gelir
grubundaki tüketicilerin büyük çoğunluğu evlidir. Araştırmaya katılanların büyük
çoğunluğu, 26-50 yaş arasındaki tüketicilerden oluşmaktadır. Bu yaş grubunun sağlıklı
karar alan ve alışveriş tercihlerini rasyonel yapan bir kitle olduğu düşünülmektedir. Örnek
kütlenin eğitim seviyesinin oldukça yüksek olduğu söylenebilir. Eğitim seviyesi artıkça
marka bağımlılığının arttığı bilinse de bilinçli tüketicilerin her zaman rasyonel davrandığı
ve sınırlı kaynaklarını çeşitli ihtiyaçları arasında paylaştırmak için market markalı
ürünleri tercih ettiği görülmektedir. Düşük gelir grubundaki tüketicilerin büyük
çoğunluğu lise; orta ve yüksek gelir grubundaki tüketicilerin büyük çoğunluğu ise, lisans
ve üzerinde eğitim seviyesindedir. Çalışmada, farklı gelir seviyelerinde çeşitli meslekler
de yeterince temsil edilmektedir. Tüketicilerin aile büyüklükleri incelendiğinde, düşük
gelir grubunun iki, orta gelir grubunun dört ve yüksek gelir grubunun büyük
çoğunluğunun üç kişilik ailelere sahip olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 1). Market
markalı gıda ürünlerinin satın alınma durumuna bakıldığında, tüketicilerin %15’inin
market markalı gıda ürünlerini asla satın almadığı, %27’sinin nadiren, %29’unun bazen,
%18’inin sıkça ve %10’unun her zaman satın aldığı Çizelge 2’den anlaşılmaktadır.
Araştırmada ayrıca, tüketicilerin süpermarket alışverişlerine ait bazı özellikleri ortaya
konmuştur. Bunlar, tüketicilerin markete gidiş sıklığı, markete gitmeden önce alışveriş
listesi yapıp yapmamaları, süpermarkete aileleriyle mi yoksa yalnız mı gitmeyi tercih
ettikleri ve marka seçiminin alışveriş tutarını etkileyip etkilemediği konusuyla
sınırlandırılmıştır. Çizelge 3’e göre, tüketicilerin büyük çoğunluğu (%98) haftada bir kez
süpermarkete gitmektedir. Bunu haftada iki kez ve daha fazla gitme seçeneği
izlemektedir. Süpermarkete sık gidilmesi, reyonlarda marketin adını taşıyan ürünlerin
daha fazla görülmesine ve satın alınmasına neden olmaktadır. Tüketicilerin %56’sının
alışverişe gitmeden önce alışveriş listesi yapmasına karşın, %44’lük kısmı liste yapmadan
süpermarkete gitmektedir (Çizelge 4). Bu durum, plansız alışveriş yapma ihtimalini
artırdığından, gerek market markalı ürünlerin gerekse promosyon yapan üretici markalı
790
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ürünlerin daha fazla dikkat çekeceği düşünülebilir. Planda olmayan alımların alışveriş
sepetleri içinde önemli yer tuttuğu dikkate alınırsa (Ailawadi and Keller, 2004),
süpermarketlerin ürün çeşitliliğine önem vermeleri gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Çizelge 1. Tüketicilerin Demografik Özellikleri (n=262)
Düşük Gelir
Orta Gelir
Grubu Sayı (%)
Grubu Sayı (%)
Cinsiyet
40 (50.6)
58 (50.4)
Kadın
39 (49.4)
57 (49.6)
Erkek
Genel
79 (100)
115 (100)
Medeni Durum
38 (48.1)
45(39.1)
Bekar
37 (46.8)
67 (58.3)
Evli
7 (5.1)
3 (2.6)
Dul/boşanmış
Genel
79 (100)
115 (100)
Yaş
28 (35.4)
22 (19.1)
25 yaş ve altı
46 (58.2)
78 (67.8)
26-50 yaş arası
5 (6.3)
15 (13.0)
51 yaş ve üzeri
Genel
79 (100)
115 (100)
Öğrenim Durumu
21 (26.7)
14 (12.1)
Đlköğretim
39 (49.4)
24 (20.9)
Lise
19 (24.1)
77 (67.0)
Lisans ve üzeri
Genel
79 (100)
115 (100)
Meslekler
13 (16.5)
16 (13.9)
Serbest meslek
14 (17.7)
9 (7.8)
Đşçi
12 (15.2)
29 (25.2)
Devlet memuru
4 (5.1)
14 (12.2)
Emekli
6 (7.6)
19 (16.5)
Akademisyen/Öğretmen
12 (15.2)
9 (7.8)
Çalışmıyor
18 (22.8)
19 (16.5)
Öğrenci
Genel
79 (100)
115 (100)
Aile Büyüklüğü
4 (5.1)
10 (8.7)
1 kişi
29 (36.7)
20 1(7.4)
2 kişi
16 (20.3)
36 (31.3)
3 kişi
18 (22.8)
40 (34.8)
4 kişi
12 (15.2)
9 (7.8)
5 kişi ve üzeri
Genel
79 (100)
115 (100)
*p<0.05
Yüksek Gelir
Grubu Sayı (%)
0.624
39 (49.4)
29 (42.6)
69 (100)
0.001*
14(20.6)
54 (79.4)
0 (0)
68 (100)
0.019*
10 (14.7)
51(75.0)
7(10.3)
68 (100)
0.000*
4 (5.9)
6 (8.8)
58 (85.3)
68 (100)
0.000*
13 (19.1)
2 (2.9)
37 (54.4)
1 (1.5)
8 (11.8)
1 (1.5)
6 (8.8)
68 (100)
0.000*
2 (2.9)
5 (7.4)
30 (44.1)
25 (36.8)
6 (8.8)
68 (100)
Çizelge 2. Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerini Satın Alma Durumu
MM Gıda Satınalma
Frekans
Yüzde
Asla
40
15.3
Nadiren
71
27.1
Bazen
77
29.4
Sıkça
47
17.9
Her zaman
27
10.3
Toplam
262
100.0
791
p
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3. Tüketicilerin Markete Gidiş Sıklığı
Markete Gidiş Sıklığı
Frekans
Yüzde
Haftada iki ve daha fazla
77
29.4
Haftada bir
98
37.4
Ayda iki
47
17.9
Ayda bir
33
12.6
Đki ayda bir veya daha az
7
2.7
Toplam
262
100
Çizelge 4. Tüketicilerin Markete Gitmeden Önce Alışveriş Listesi Yapma Durumu
Alışveriş Listesi
Frekans
Yapıyor
147
Yapmıyor
115
Toplam
262
Yüzde
56.1
43.9
100
Tüketicilerin çok büyük çoğunluğu, süpermarkete aile ile birlikte gitmeyi tercih
etmektedir (Çizelge 5). Bireysel olarak dikkati çekmeyen ürünler, ailedeki diğer fertler
tarafından tercih edilebileceğinden, MM ürünler de alışveriş sepetinde yer alabilirler.
Çizelge 5. Tüketicilerin Alışverişe Aile Đle Gitme Durumu
Alışverişe Aile ile
Frekans
Gidiyor
200
Gitmiyor
62
Toplam
262
Yüzde
76,3
23,7
100
Çizelge 6’ya göre, araştırma kapsamındaki tüketiciler, marka seçiminin alışveriş
tutarını etkilediğini düşünmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde üst gelir grubunun bile
bu nedenle daha ucuz olduğu düşünülen market markalı ürünlere yönelmesi, market
markalı ürünlerle alışveriş tutarının düşürülmesine yardımcı olabilmektedir.
Çizelge 6. Marka Seçiminin Alışveriş Tutarını Etkileme Konusundaki Fikirler
Marka Seçimi Alışveriş Tutarını
Frekans
Etkiler
243
Etkilemez
19
Toplam
262
Yüzde
92.7
7.3
100
Ki-kare testinde gelir gruplarına göre tüketicilerin MM gıda ürünlerinde
memnuniyet düzeyleri istatistiksel bakımdan anlamlı bulunmamıştır (Çizelge 7).
Çizelge 7. Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerinden Duydukları Memnuniyet
Düşük Gelir
Orta Gelir
Yüksek Gelir
p
Grubu Sayı (%) Grubu Sayı (%) Grubu Sayı (%)
Memnuniyet Durumu
0.088
14 (17.7)
25 (21.7)
14 (20.6)
Memnun Değil
22 (27.8)
31 (27.0)
30 (44.1)
Kararsız
43 (54.4)
59 (51.3)
24 (35.3)
Memnun
Genel
79 (100)
115 (100)
68 (100)
Market markalarının tüketiciler tarafından algılanmasının çoklu yapıya sahip olup
olmadığını belirlemek amacıyla anket formunda yer alan 15 ifadeye faktör analizi
uygulanmıştır. Faktör analizine başlamadan önce, verilerin kendi içinde iç tutarlılığa
sahip olup olmadığını belirlemek amacıyla güvenilirlik analizi yapılmıştır. Alfa katsayısı
(Cronbach’s alfa) 0.89 çıkmıştır. Hesaplanan alfa katsayısı 0.70’den büyük olduğu için
geliştirilen ölçeğin güvenilir olduğu söylenebilir. Ölçekte güvenirliği bozan ifade
olmadığına karar verilerek, ankette yer alan 15 ifadeye faktör analizi uygulanmıştır.
Sonuçlara göre, Barlett test değeri 1840.1’dir. Bu değer, 0.00 anlamlılık
düzeyinde geçerlidir. Bu, ana kütle içindeki değişkenler arasında bir ilişkinin var
olduğunu gösterir. KMO oranı %91’dir. Bu oranın %60’ın üzerinde olması
arzulanmaktadır (Nakip, 2006). Yine faktör analizinde %60’ın üzerinde olması beklenen
bir diğer sonuç, varyansı açıklama oranıdır. Bu oran %60.57 bulunmuştur. Özdeğeri
birden büyük olan faktörler, toplam varyansın %60.57’sini açıklamaktadır denilebilir.
792
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 8’de görüleceği gibi, değişkenler üç faktör altında toplanmıştır. Ayrıca
tabloda faktörlerin ismi ve her bir faktörün güvenirlik katsayısı yer almaktadır. Đlk faktör
olan market markalarının duygusal algılanmasında beş ifade yer almakta ve toplam
varyansın %42.16’sını açıklamaktadır. Đkinci faktör, market markalarının kalite yönünden
algılanmasına yönelik olup, yine beş ifadeden oluşmaktadır. Bu faktör toplam varyansın
%11.72’sini açıklamaktadır. Üçüncü faktör, market markalarının fiyat yönünden
algılanması olup, bu faktörde de beş ifade bulunmaktadır. Fiyat faktörünün toplam
varyansın %6.68’ini açıklamaktadır.
Çizelge 8. Market Markalı Gıda Ürünleri Düşünceleri Faktör Analizi
Đfadeler
Faktör
Yükleri
Market markası duygusal algılama
0.616
Market markalarını sempatik bulurum
0.503
Market markası satın almak, eğlenceli ve keyiflidir
0.621
Gıda ürünlerinde market markalarının bulunması beni sevindirir
0.700
MM bir ürün aldığımda, iyi bir alışveriş yaptığımı hissederim
0.412
Market markalı ürün almak zekice bir iştir
Market markası kalite algılaması
0.659
Market markaları yüksek kaliteye sahiptir
0.729
Market markalı ürünlerin içeriği güvenilirdir
0.607
Bu güne kadar kullandığım market markalarından memnun kaldım
0.520
Market markalı ürünlerin her alımda kalitesi aynıdır.
0.510
Market markaları bu güne kadar beni hayal kırıklığına uğratmamıştır
Market markası fiyat algılaması
0.665
Market markaları ulusal markalara göre daha ucuzdur
0.463
Market markası satın almak tasarrufludur
0.643
Market markaları sıklıkla özel indirimlere girmektedir
0.862
MM satın alırken genellikle fiyat karşılaştırması yapmam
0.577
Market markalarının fiyatına göre performansı iyidir
Alfa
Katsayısı
0.847
0.855
0.640
Faktör analizi sonucunda market markalarının literatüre uygun olarak tüketiciler
tarafından çok boyutlu algılandığı ortaya çıkmıştır. Benzer çalışmalara bakıldığında;
market markalarına karşı geliştirilen tutum ve satın alma davranışlarında kalite, fiyat ve
bilinirliğin etkili olduğu sonucuna varılmıştır (Kelemci, 2002). Orel tarafından yapılan
çalışmada ise, market markalarının ulusal markalara kıyasla daha ucuz algılandığı, ulusal
markaların daha kaliteli, ancak market markalarının bütünüyle düşük kaliteli olarak
algılanmadığı belirlenmiştir (Orel, 2004). Çınar ve ark. (2005) tarafından yapılan bir
diğer çalışmada, tüketicilerin market markalı ürünleri fiyat faktörü dışında tercih etme
nedenleri araştırılmış, tüketicilerin market markalarını tercih etmeleri için firmaların
düşük fiyatın yanı sıra diğer stratejileri de kullanmaları gerektiği önerilmiştir. Kılıç ve
Çağıran (2005), market markalı ürünlerin tercihinde tüketicilerin marka değeri
algılamalarını araştırmışlar, tüketicilerin market markalı ürünleri daha çok fiyat ve kalite
algılamalarına bağlı olarak tercih ettiklerini ortaya koymuşlardır. Sinha ve Batra (1999),
tüketicilerin market markalı ürünleri satın almalarında fiyat algılamalarının rolü olduğunu
ifade etmiştirler.
4. SONUÇ
Teknoloji ve iletişim sektöründe yaşanan hızlı gelişmeler ile birlikte kar amacı
güden herhangi bir işletme gibi perakende zincirleri de devamlılıklarını sürdürebilmek
için çevrelerine uyum sağlamaya ve çevrelerindeki değişiklikleri tahmin ederek pazardaki
talebin yapısını daha iyi anlamaya çalışmaktadırlar. Perakende zincirleri son yıllarda satış
ve karlarını yükseltmek, müşterileriyle ilişkilerini güçlendirmek, rakiplerinden daha ucuz
ve kaliteli ürünler satarak tercih edilir hale gelmek amacıyla üretici markaların ürünlerini
kendi markalarıyla üretip tüm mağazalarında satışa sunmaktadırlar. Tüketicilerin market
markalarını tercih etmelerinin temel nedeni bu markaların üretici markalara göre fiyat
avantajına sahip olmalarıdır. Ancak market markalarının başarısında yüksek kalite düşük
793
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
fiyattan daha önemli bir paya sahiptir. Kalite, market markalı ürünlerin kalite
düzeylerinde farklılıkların olması durumunda önemlidir. Çalışmada, market markalı gıda
ürünlerinin memnuniyet düzeyleri incelendiğinde, düşük ve orta gelir grubundaki
memnuniyet düzeyinin yüksek gelir grubundan yüksek olduğu anlaşılmıştır. Çalışmada
ayrıca, tüketicilerin market markalı ürünlere yönelik algılarının çoklu yapıya sahip olup
olmadığının belirlenmesi amacıyla faktör analizi yapılmış, market markalarının duygusal
yönden algılanmasının toplam varyansın %42.16’sını, market markalarının kalite
yönünden algılanmasının %11.72’sini ve market markalarının fiyat yönünden
algılanmasının %6.68’ini açıkladığı ortaya konmuştur. Sonuç olarak market markalarının
tüketiciler tarafından çok boyutlu olarak algılandığı belirlenmiştir.
KAYNAKLAR
Ailawadi, K.L. and Keller, K. L. 2004. Understanding retail branding: conceptual insights and research
priorities, Journal of Retailing, (80): 331-342.
Albayrak, M. ve Dölekoğlu C., 2006. Gıda perakendeciliğinde market markalı ürün stratejisi, Akdeniz
Üniversitesi, ĐĐBF Dergisi, (11): 204-218.
Bardakçı, A., Sarıtaş, H. ve Gözlükaya, Đ. 2003. Özel marka tercihinin satınalma riskleri açısından
değerlendirilmesi, Erciyes Üniversitesi, ĐĐBF Dergisi, (21): 33-42.
Batra, R. and Sinha, I. 2000. Consumer-level factors moderating the success of private label brands,
Journal of Retailing, 76 (2): 175-191.
Bonanno, A. and Lopez, R. A. 2005. Private label expansion and supermarket milk prices, Journal of
Agricultural & Food Industrial Organization, 3 (1).
Burt, S. 2000. The strategic role of retail brands in british grocery retailing, Europen Journal of
Marketing, 34 (8).
Delvecchio, 2001. Consumer perceptions of private label quality: the role of product category
charesterectics and consumer use of heuristics, Journal of Retailing and Consumer Services, (8)
239-249.
http://www.ipsos.com.tr/staticfiles/files/Private_Label_2007_Report_ipsos_KMG.pdf (29.05.2010).
Jonas, A. ve Roosen, J. 2004. Private labels for premium products-the example of organic food,
Working Paper EWP 0404, www.food-econ.uni-kiel.de/ (31.05.2010).
Kelemci, G. 2002. “Perakendeci Markasına Karşı Geliştirilen Tutum ve Satınalma Davranışlarında
Türk-Alman Toplumu Tüketicilerinin Karşılaştırılmasına Yönelik Gıda Sektöründe Bir
Uygulama”, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul.
Kılıç, S., Çağıran, H. (2005), Tüketicilerin market (özel) markalı ürünleri tercihinde marka değeri
algılamaları: Çorum’daki perakende zincirine yönelik bir uygulama, Pazarlama Dünyası
Dergisi, www.pazarlamadunyasi.com.tr (16.10.2009).
Kurtuluş, S., K. Kurtuluş, T. Yeniçeri, ve E. Yaraş, 2001. Perakendeci markası tüketicilerinin tercihleri
ve bu tüketicileri ayırmada kullanılabilecek temel değişkenler üzerine bir pilot araştırma, Đ.Ü.
Đşletme Đkt. Ens. Dergisi, 12 (38):24-40.
Orel, F. D. 2004. Market markaları ve üretici markalarına yönelik tüketici algılamaları, Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13(2): 157-174.
Özkan, B., Akpınar, G., 2003. Gıda perakendeciliğinde yeni bir açılım: market markalı gıda ürünleri,
Pazarlama Dünyası Dergisi, 17: 22-26.
Richardson, P.S., Jain, A. K. ve Dick, A. 1994. Household store brand proness: a framework, Journal of
Retailing, 72 (2): 159-185.
Savaşçı, Đ. 2002. Tüketicinin perakendeci marka tercihleri: Đzmir hipermarketleri kapsamında bir
araştırma, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Đzmir.
Sayman, S., Hoch S. J. ve Raju, J. S. 2002. Positioning of store brands, Marketing Science, 21(4): 378397.
Sprott, D. E. and Shimp, T. A. 2004. Using product sampling to augment the percevied quality of store
brands, Journal of Retailing, 80: 305-315.
Wu, C. and C. Wang, C. 2005. A positive theory of private label: a strategic role of private label in a
duopoly national-brand market, Marketing Letters, 16 (2):143-161.
Yurttut, E. 2001. Perakendeci markası ve bilinirliği üzerine bir uygulama, Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul.
794
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Küresel Kriz Sürecinde Türkiye’de Tarımsal Kredi Etkinlik Ve
Uygulamaları
Erdoğan GÜNEŞ1
M. Metin ARTUKOĞLU2
ÖZET
Tarım sektörüne sağlanılan kredi ve girdi destekleri, tarımsal üretimi doğrudan etkilemektedir.
Tarımsal işletmelerde daha çok öz sermaye yetersizliği sürecinde başvurulan kredilerin üretimin
devamlılığı ve kalitenin artışı için gerekliliği yadsınamaz. Son yıllarda tarıma yönelik kredi miktarı
artmaktadır. Bu süreçte kamu yanında özel finans kuruluşlarının tarıma yöneldikleri
görülmektedir. Fakat yaşanan küresel kriz, piyasaları olumsuz etkilemiş, tarımsal kredi
kullandırmada bankaların yönelimlerini değiştirmiştir. Bu alanda azalan talep, kredi kurumlarının
etkinlikleri yönlendirmiştir. Çeşitli çabalarla ve pazarlama teknikleriyle talebin canlı tutulmasına
yönelik önlemler alınmıştır. Bankalar bir yandan işletmelerin geri ödemedeki sorunlarını kredi
borçlarının ötelenmesi ve taksitlendirilme ile gidermeye çalışırlarken, diğer yandan kredi kartı
uygulamalarında faiz indirimi, geri ödeme süresinin uzatılması gibi kolaylıklar sağlamışlardır. Bu
yolla krizin talebe olumsuz etkileri önlenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tarım, kredi, finansman, kriz, Türkiye.
Agrıcultural Credıt Effıcıency And Applıcatıons In Turkey Durıng Global Fınancıal Crısıs
ABSTRACT
Provided credit and input support to the agricultural sector directly affect agricultural production.
It is incontrovertible necessity that shortage of agricultural farms more equity loans in the process
of application of the continuity and quality of production increased. In recent years, the amount of
credit for agriculture is increasing. At this period, public and private financial institutions are
directed to agriculture. Because of the global crisis, the market has reflected negatively and this
situation is influence trends on agricultural credit banks. Declining demand in this area, credit
institutions have affected their work. Various efforts and marketing techniques and measures have
been taken to keep demand alive. One hand banks meet repayment problem of credit and payment,
on the other hand especially the private sector credit agencies faced credit card applications,
interest rates, repayment period extending such facilities. At this way, it was tried to prevent over
demand of credit during finical crisis.
Key Words: Agriculture, Credit, Financial, Crisis, Turkey.
GĐRĐŞ
Günümüzde tarım sektörü önemini ve önceliğini korumaktadır. Dünyada yaşanan
gıda krizi, açlık sınırındaki kitlelerin artması, gıda ürünlerine insan tüketimi dışında
endüstriyel talebin fazlalaşması, tarımın önemini bir kez daha hatırlatmıştır. Bu süreçte
tarımın krizlerden en az etkilenmesi için kamu ve diğer kurumların önlemler almasını da
ortaya koymuştur. Tüm bu nedenlerden dolayı, pazarla bütünleşmesi sürecinin hızlandığı
günümüzde, krizlerde son etkilenen, ancak bu sorunlardan da en önce çıkan, güvenli
yatırımların yapıldığı sektörlerin başında tarım gelmiştir. Tarımın üretim ve yatırım
sürecinde, öz sermayenin gideremediği yabancı sermayenin dış kaynaklardan
karşılanmasına da sıkça rastlanılmıştır.
Tarım, devlet destek ve sübvansiyonları yanında, kredi kurum ve kuruluşlarıyla
sürekli desteklenen bir sektördür. Tarıma kredi sağlayan kaynakların son yıllarda
sayısında ve miktarında önemli artışlar yaşanmaktadır. Yerli ve yabancı bankalar kendi
portföylerinde tarımsal kredilere artan oranlarda yer vermektedirler. Kurum ve kuruluşlar,
yapılan çalışma ve ayrıcalıklı özendirmelerle, tarımın kredi gereksinimini sağlamayı
amaçlamaktadırlar.
1
2
Doç. Dr. , Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı-ANKARA.
Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova-ĐZMĐR
795
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Genel olarak tarımı finanse edenlerin artışı, sektörün en önemli sorunu olan
finansal yetersizliğin paylaşımı ve bu alandaki seçenek artışının ortaya çıkması olumlu
işaret olarak algılanabilir. Ancak yaşanan ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlar, bu
gelişmeleri geriletmektedir. 2008 yılında hızla artan girdi fiyatları, kuraklık ve küresel
ekonomik kriz tarım ürünlerinin ihracatında ve ürün fiyatlarındaki gerilemeler, bir yandan
tarım işletmelerini diğer yandan da tarıma yönelik finansman faaliyetlerde bulunan
kurumları olumsuz etkilemiştir. Tarım işletmeleri yabancı sermaye olarak edindikleri
tarımsal kredilerden yararlanmada tereddütler yaşamakta, bankalar da geri ödeme ve risk
açısından kaynak sıkıntısı çekmişlerdir. Tarım kredisi kullandırmaya yeni başlayan
bankaların ise son yıllarda tarımda ve küresel kriz nedeniyle piyasalarda yaşanan olumsuz
gelişmeler nedeniyle 2008 yılının özellikle ikinci yarısından itibaren tarımsal kredi
kullandırmada isteksiz davrandıkları gözlenmiştir (Güneş 2009).
Bu araştırma, yaşanan küresel krizin kurum ve kuruluşların tarımsal kredi
politikalarındaki değişimi, geri çekme veya özendirme etkinliklerini, kredileme
davranışları ve alınan önlemleri (vade uzatma, taksitlendirme vb.), ortaya koymayı
amaçlamaktadır. Bu süreçte tarım işletmelerinin kredi kullanımı ve yaşanan olumsuz
sürecin bu kullanımı etkileme düzeyi, bankaların aldıkları önlemler değrlendirilecektir.
TÜRKĐYE’DE TARIMSAL KREDĐ PĐYASASI VE GELĐŞMELER
Dünyayı etkileyen 2008 finansal kriz sürecinde tarım sektörü, “tampon sektör”
görevi üstlenmiş ve diğer sektörlerdeki büyüme kayıplarının hızını yavaşlatmıştır.
Türkiye’de 2000'li yıllardan itibaren düşmekte olan tarım sektörü istihdamı, küresel
ekonomik krizle birlikte artmış, 2007 yılında 4,8 milyondan 2009 yılında 5,3 milyona
çıkmıştır. Kriz, işsiz kalanları tarım sektörüne geri yöneltmiştir. Tarım sektörü son
yıllarda kuraklığında etkisiyle 2007 yılında ciddi bir küçülmenin ardından, 2008 ve 2009
yıllarında reel sektöre göre iyi bir büyüme performansı göstermiştir (Şekil 1). Hatta son
yıllarda görülen bu büyeme sayesinde ekonomiyi tarım yönlendimiştir denilebilir.
Tarımdaki bu gelişmeler üreticinin tarımsal kredi talebini de etkilemektedir.
Türkiye’de tarımsal kredi sistemi, uzun yıllar T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatifleri aracılığıyla yürütülmüştür. T.C. Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesine
ilişkin öneriler, 1997 yılında Dünya bankası heyet raporuna konu olmuş, raporda tarım
kredilerinin faiz oranlarının piyasa faiz oranları düzeyine çekilmesi gerektiği ifade
edilmiştir. Tarımsal kredilerin sübvansiyonu yoluyla yapılan desteğin ortadan kaldırılması
IMF’ye verilen niyet mektuplarında düzenli olarak yer almıştır. Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı’nda ise T.C. Ziraat Bankası için Hazine’ye düzenli olarak rapor verecek siyasibağımsız bir Yönetim Kurulu oluşturulması önerilmiş olup, 2001 yılında gerekli atamalar
yapılmıştır.
Reel
12
Tarım
10
8
6
4
2
0
-2
1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
-4
-6
-8
-10
Şekil 1. Tarım Sektöründeki Büyüme Oranı ve Reel Büyüme ile karşılaştırılması
796
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kaynak: tuik.gov.tr 2009.
Tüm bu gelişmelerin arka planında, tarımsal kredi desteklemelerinin bir kara
delik oluşturduğu düşüncesi yatmıştır. Süreç içinde, enflasyon ve faiz oranlarında
yaşanan düşüşe paralel olarak, tarımsal kredilerin faiz oranları da düşürülmüştür. T.C.
Ziraat Bankası verilerine göre, 2002 yılında %59 olan tarımsal kredi faiz oranları, 20032006 aralığında sırasıyla %39, %28, %20 ve %17,5 olmuştur (Özkaya vd. 2001). Son
yıllarda tarımsal kredi cari faiz oranlarından kredi konuları itibarıyla belirlenen oranlarda
indirim yapılmak suretiyle sübvansiyonlu tarımsal kredi kullandırılmaya başlanmıştır. Bu
bağlamda uzun süre tarım kredilerini kesen Banka, piyasa faiz oranları üzerinden tarımı
kredilendirmeye yeniden başlamıştır (Özkaya vd. 2010). Ancak özellikle organik tarım,
hayvansal üretim, su ürünleri, tarımsal sulama, örtü altı yetişrtiricilik, tarımsal
mekanizasyon gibi alanlarda bu faiz oranı %7-10,5 arasında uygulanmıştır. 2004 yılında,
25.02.2004 tarih ve 25384 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren
2004/6840 sayılı Bankalar Kurulu Kararı, 2005 yılında, 18.01.2005 tarih ve 25704 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2005/8378 sayılı Bankalar Kurulu Kararı,
2006 yılında, 31.12.2005 tarih ve 26040 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe
giren 2005/9839 sayılı Bankalar Kurulu Kararı, 2007 yılında, 01.12.2006 tarih ve 26363
sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2006/11201 sayılı Bankalar Kurulu
Kararı, 2008 yılında, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 2007/13045 sayılı Bankalar Kurulu Kararı kapsamında üreticilere Banka
tarafından subvansiyonlu kredi kullandırılmıştır. 2004 yılında başlatılan sübvansiyonlu
kredi uygulaması kapsamında üreticilere cari faiz oranlarından %25 ile %100 arasında
değişen oranlarda indirim yapılmak suretiyle (yıllık %0 ile %13,125 arasında değişen faiz
oranları ile) 2007 yıl sonuna kadar 835.685 üreticiye 9.999 milyon TL kredi
kullandırılmıştır (Anonim 2010/a). Kriz ortamında, 2008/13881, 2009/14804, 2010/418
sayılı Bakanlar Kurulu kararında, düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılması,
borç ertelenmesi ve nakdi desteğin hibe şeklinde verilmesi, sel zararı ile siğorta kapsamı
dışında don afetleri nedeniyle zarara uğrayanlara destek ve borç ertelenmesi gibi konular
kapsama alınmıştır.
Türkiye’de 2004 yılında toplam tarımsal kredilerin %98’ini sağlayan T.C. Ziraat
Bankası’nın tarım kredilerindeki payı 2007 yılında %47’ye kadar gerilemiştir. Aralarında
tümüyle yabancı ya da yabancıların çeşitli oranlarda mülkiyet payına sahip olduğu
bankaların da bulunduğu özel bankaların tarım kredi hacimleri ise 2007 yılında %47’ye
ulaşmıştır (Günaydın 2009). Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların toplam kredi
hacimlerinin 2004 yılında 97.795 milyon TL, 2005 yılında 150.285 milyon TL, 2006
yılında 226.261 milyon TL ve 2007 yılında 297.039 milyon TL’dir (bbdk.gov.tr, 2010).
Genel olarak Türkiye’de bankaların tarım sektörüne kullandırdığı yurt içi kredilerin 2009
yılı sonu itibariyle %4,04’ünü, Mayıs 2010 itibariyle ise %4,03’ünü tarımsal krediler
oluşturmaktadır (Çizelge 1).
Çizelge 1. Türkiye’de Banka Kredilerinin Dağılımı (000 TL)
31 Aralık 2009
Ticari ve Bireysel Krediler
233.800.014
Tarımsal Krediler
9.440.971
Küçük. Esnaf ve Sanatkar Kredileri
6.497.493
Konut Kredileri
1.184.299
Diğer Krediler
1.400.167
TOPLAM YURT ĐÇĐ KREDĐLERĐ
252.322.944
28 Mayıs 2010
259.784.219
10.467.450
6.529.471
1.172.379
1.543.290
279.496.809
Kaynak: (tcmb.gov.tr, 2010)
Anonim 2010. Üretici Banka Kredileriyle Yeniden Hayat Buluyor, Đzmir Ticaret Borsası Dergisi,
s.13, Nisan-Haziran 2010.
797
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Dünyada yaşanan gıda krizi ile birlikte tarım ve gıda fiyatlarındaki yükseliş,
çevreye olan duyarlılık, sürdürülebilir çevre anlayışının gelişimi ve sağlıklı ürünlere
ilginin artması sonucunda giderek daha da önemli hale gelen tarım sektörüne yatırım
yapanların sayısı yükselirken, tarıma ilgisi artan bankaların ürün ve hizmetleri de
fazlalaşmıştır. Bu gelişim, Türkiye’de tarım sektörünü finansal açıdan uzun yıllar
kredilendiren T.C.Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin yanına özel
bankaların da gelmesini tetiklemiştir. 2001 ekonomik krizi ile ciddi olarak daralan ticari
kesim finansal pazarı, tarım sektöründe yaşanan gelişmeler, tarım ve gıdanın stratejik
öneminin kavranması ile özel bankaların tarıma daha çok kaynak ayırmaya ve bu alanda
karlılıklarını artırmaya başlamışlardır. Diğer yandan bankalar tarafından birçok
sektördeki daralmalar göz önüne alındığında, tarım çok daha bakir ve gelecek vaat eden
bir sektör olarak da algılanmaktadır. Tarımsal alanda, özellikle üreticilerin borçlarını
zamanında ödeme konusunda hassas davranmaları da, bankalar için diğer çekici bir unsur
olarak da algılanmaktadır. Şüphesiz son yıllarda yatırımcıların tarım ve özellikle
hayvancılık alanında yatırım yapma isteklerinde görülen artış da bu açıdan dikkate
değerdir. Sözü edilen gelişmeler sonucunda, Türkiye’de tarım piyasası içerisinde özel
bankacılığın uygulamaları artış göstermiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu (BDDK) verilerine göre; tarım sektörüne yönelik krediler 6 yıl içinde 3 kat
artmış, 2009 yılında toplam krediler 15,2 milyar TL düzeyine erişmiştir. Açılan nakdi
kredilerin %65,97’si kısa vadeli, %34,03’ü ise orta ve uzun vadeli krediler olarak
verilmiştir (Tablo 1). Bu arada son dönemde ekonomik krize paralel olarak piyasalarda
yaşanan daralma ve ödemelerdeki gecikmeler üreticiyi zor durumda bırakırken, takipteki
kredilerde de artışlara yol açmıştır. Nitekim 2004 yılında toplam nakdi kredilerin %4,10’u
takipteki kredilerden oluşurken, ekonomik krizin ve kuraklığında etkisi ile bu oran 2009
yılında %5,73’e yükselmiştir (Çizelge 2).
Çizelge 2. Bankacılık Sektörünce Tarıma Verilen Krediler (000 TL)
Yıl
Kısa
Orta ve
Açılan
Takipteki
Toplam
Vadeli
Uzun
Nakdi
Nakdi
Nakdi
Nakdi (1)
Vadeli
Krediler
Krediler
Krediler
Nakdi (2)
(1+2)
(3)
(1+2+3)
2004 2.427.377 2.467.623
4.895.000
209.228
5.104.228
2005 3.688.646 3.121.448
6.810.094
149.266
6.959.360
2006 4.908.775 2.574.141
7.842.916
329.683
7.812.599
2007 5.913.172 3.643.567
9.556.739
275.952
9.832.691
2008 7.330.797 5.107.117
12.437.914
411.835
12.849.749
2009 9.481.634 4.891.712
14.373.346
873.122
15.246.468
Gayri
Nakdi
Krediler
341.001
451.486
1.001.973
633.543
876.644
1.035.154
Kaynak: (bbdk.gov.tr, 2010)
Anonim 2010/b. ‘Üretici Banka Kredileriyle Yeniden Hayat Buluyor’, Đzmir Ticaret
Borsası Dergisi, Nisan-Haziran s.13, 2010
Tarım sektöründe kamu yanında kredi verme yarışında birçok banka yer
almaktadırlar. Bu alanda çok ciddi bir rakbet ortamı doğmuştur. arıma hizmet vermek
üzere birbirleriyle rekabete girişmiştir. Banka bilançolarında tarım kredilerinin payı
bugün önemli oranlara ulaşmış durumdadır (Çizelge 3). BBDK kayıtlarından 3’er aylık
dönemlerle, 2009 sonu ve 2010 yılı başında banka ve finans kuruluşlarının, bakiye
tutarlarına göre tarımsal kredilerdeki payları ve oransal dağılımı çizelge 3’de
görülmektedir.
798
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3. Türkiye’de Bankaların Tarımsal Kredi Kullandırma Değerleri (000 TL)
Kurumlar
30.09.2009 31.12.2009 31.03.2010 Toplam içindeki payları (%)
TC. Ziraat Bankası
8.745.893 9.463.297 9.931.522 52,83
56,22
55,83
Tarım Kredi Koop.
1.927.125 1.878.455 2.243.943 11,64
11,16
12,61
Denizbank
1.234.219 1.233.758 1.320.148
7,46
7,33
7,42
T. Đş Bankası
596.729
619.651
620.304
3,60
3,68
3,49
Finans Bank
368.077
355.116
338.312
2,22
2,11
1,90
Yapı Kredi (Koç)
391.088
442.336
458.660
2,36
2,63
2,58
Şeker bank
326.509
293.882
278.041
1,97
1,75
1,56
Halk bank
1.052.512
810.005
868.078
6,36
4,81
4,88
Vakıfbank
372.080
187.490
201.977
2,25
1,11
1,14
Garanti
289.918
285.193
314.317
1,75
1,69
1,77
TEB
204.343
228.520
205.305
1,23
1,36
1,15
Diğer Banaklar
1.045.435 1.036.142 1.007.334
6,32
6,16
5,66
Toplam
7.808.035 7.370.548 7.856.419 47,17
43,78
44,17
Kaynak: (bbdk.gov.tr, 2010)
Buna göre son yıllarda %10 artışla T.C.Ziraat bankası’nın payı artarak %55
düzeyine çıkarken, kooperatif kredileri %13, diğer tüm özel bankalar da toplam olarak
%32 oranında pay almışlardır.
KRĐZDE TARIMSAL KREDĐLERE YÖNELĐK UYGULAMALAR
Küresel kriz, tarım sektörünün kredilendirilmesi ve desteklenmesine yönelik
kamu ve özel sektör girişimcilerinin birçok uygulamalar yapmasını zorunlu kılmıştır.
Türkiye’de bu alanda kamu kredilendirmesine yönelik olarak T.C. Ziraat Bankası ve
kooperatif kredileri için yukarıda sayılan birçok düzenleme ve kararnameler
çıkartılmıştır.
Kriz ortamında kredi kurum ve kuruluşlarının aldıkları önlem ve çalışmalar şu
şekilde belirtilebilir:
Tarımın en büyük kredi kurumu olan T.C. Ziraat Bankası, krizin etkilerinin
azaltılması amacıyla kullandırılan ve/veya ertelenen kredilerin vadesinin, işletme
kredilerinde 24 ayı, yatırım kredilerinde ise 7 yılı aşmayacak şekilde yeniden
belirlenebileceği hükme bağlanmıştır. Bu kapsama giren üreticilerin Bankaya olan
tarımsal kredi borçlarının vadesi indirimli faiz oranları üzerinden uzatılabilmektedir. Bu
süreçte alınan birçok bakanlar kurulu kararı ile borç erteleme, ödemelerin
taksitlendirilmesi, düşük faiz uygulamaları, kuraklık/selden zarar görenlere yönelik kredi
faizi indirimleri vb. uygulamalar görülmüştür. Mevcut kredilerde, 2009 yılı faizlerinin
ödenmesi şartıyla anaparanın ilave vade verilerek ödenmesi sağlanmıştır. Uzatılan
vadelerdeki kredi borçlarına da sübvansiyonlu kredi faizi uygulanmaktadır.
Tarım Kredi Kooperatifleri, ortaklarının her türlü tarımsal girdi ve ihtiyaçlarını
tedarik etmektedir. Kooperatif, kriz nedeniyle borçların yapılandırılmasına gitmiş ve
haklarında icra takibine geçilen ortakların borçlarının %20’sini peşin ödemeleri kaydıyla
ve taksit aralıkları 3 ayı geçmemek üzere 12 aya kadar taksitlendirme imkânı vermiştir.
Bu arada borcunu taksitlendirmek üzere müracaat ederek taahhütname veren ortaklarla
ilgili olarak başlatılmış icra işlemlerini durdurmuştur.
Özel bankalar kamu kurumları için geçerli olan düzenlemelerden
yararlanmamaktadırlar. Bu dönemde tarım sektörüne yönelerek kredi hacimlerini
artırmışlardır. Sektöre yönelim krizle beraber artırmış, çeşitli kampanyalar, projeler,
799
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
popüler reklamlar, çiftçiye özel çeşitli kredi kartı uygulamaları ile krizde sektöre yönelik
kredileri artırmayı hedeflemişlerdir. Amaç olarak tarımsal kredi pazarından aldıkları payı
artırmayı ilke edinmişlerdir. Giderek artan sayılarda yabancı sermayeli bankaların da bu
bankalar içinde yer aldığı görülmüştür. Bankalar promosyonel davranış ve kredi
pazarlamasına bazen telefon şirketlerini de katmışlardır. Özel bankaları tarım içinde
hayvancılık yatırımlarının finansmanına yönelik çalışmaları tercih etmektedirler (Gülsoy
2010).
Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı, krizin etkilerini azaltmak amacıyla 2009 yılında;
mazot desteği, kimyevi gübre desteği ve kırsal kalkınma desteklerini bir önceki yıla göre
önemli oranda artırılmış, sertifikalı tohum üretimi ve baklagiller destekleme kapsamına
almıştır. Kriz nedeniyle hazırlanan “Yeni Bölgesel teşvik Paketi” kapsamında tarım
sektörüne yönelik olarak; gıda ürünleri ve içki imalatı, hayvancılıkta entegre işleme
tesisleri imalatı desteklenmektedir. Basınçlı sulama sistemi yatırımlarında, %50 hibe ve
sıfır faizli kredi uygulamaları başlatılmıştır.
SONUÇ VE TARTIŞMA
Dünyada gıda krizi atlatılmadan ortaya çıkan küresel ekonomik kriz tarım
sektörünü de etkilemiştir. Soz zamanlarda küresel ısınma nedeniyle azalan üretim ve
artan gıda fiyatlarıyla “ithalatı yasaklayan” ülkelerin ortaya çıkması, dünya tarım
ticaretinde liberal yaklaşımları benimseyen ülkelerin giderek kendi kendilerine yeterlilik
amaçlarını ön plana çıkarmıştır. Talep elastikiyeti az olan ve insan gereksinimi için
mutlak ihtiyaç ürünü kapsamında değerlendirilen tarım ve gıda ürünlerinde yaşanan kriz,
“insanın en temel ve yaşamsal hakkı olan “beslenme” olgusu önünde bir sorun olarak
görülmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından girdilerin dövizle elde edildiği
ülkelerde dışa bağımlılık, üretim maliyetlerini artırarak üretimin azalmasını ve fiyatların
artışını ortaya çıkarmakta, krizle azalan gelire sahip olan tüketicilerin nitelikli
beslenmelerini ötelemeleri sonucunu doğurmaktadır (Güneş ve Ataseven 2009). Küresel
finansal kriz, ülkeleri iflasın eşiğine getirmiş, istihdam dengelerini alt üst ederek ülke
yatırımınlarını azaltmış, ekonomik küçülmelerini artırarak milli gelir değerlerini
küçültmüştür. Tarım sektörü temel gıda ihtiyacını karşılaması nedeniyle, bu
olumsuzluklardan göreceli olarak daha az etkilenmiş ve krizde sınırlı da olsa daha sağlam
kalmayı başarabilmiştir. Belirtilen özellikleri, vazgeçilmezliği ve konjonktürel bağlamda
son yıllarda mevcut potansiyeli nedeniyle geçmişte kamu kesimin etki alanında olan tarım
sektörü, günümüzde özel bankalar tarafından da bir kredi talep kaynağı olarak görülmeye
başlanmıştır. Özetle günümüz tarımsal kredi piyasasında kamu etkinliği egemenliğini
devam ettirmesine karşın, özel sektör bankalarının çalışmaları da artmaktadır. Çoğu
zaman özel bankalar devlet desteği ile faaliyette bulunan T.C. Ziraat Bankası karşısında
rekabette geride kalsalar bile, bu alandaki çalışmaları devam etmektedir. T. C. Ziraat
Bankasının tarımsal kredi bakiyelerinin arttığı, ancak tarım sektörüne kullandırılan
toplam kredilere bakıldığında, sektör içinde kullandırılan kredilerdeki payının giderek
azaldığı, buna paralel olarak özel bankaların sektörde kredi kullandırımına ağırlık
verdikleri görülmektedir. Bu arada subvansiyonlu kredilerle T.C. Ziraat Bankası artan
rekabet koşullarında çeşitli stratejiler geliştirmekte ve kredi hacmini artırmaya
çalışmaktadır. Banka, tarımın çevre ile uzlaşmacı üretimine destekte bulunarak
sürdürülebilir tarımı özendirmede düşük faizli krediler açmaktadır. Özel bankalar içinde
kredi hacmi olarak ilk sırada yer alan Deniz Bank ise krize rağmen büyük reklam
kampanyaları düzenleyerek daha fazla çiftçiye ulaşmayı hedeflemekte ve pazardan aldığı
payı artırmak istemektedir.
Mevcut tarımsal kredi piyasasında ortaya çıkan rekabetten tarım kesiminin kazanım
sağlaması önemlidir. Bu süreçte her iki tarafın karlılık ilkesi ve özellikle de tarımın
desteklenmesi ve sürdürülebilir olmasına yönelik yapıcı, kalıcı ve koruyucu yatırımları
800
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
teşvik edici uygulamaların artması gereklidir. Tarımsal kredilendirmede haksız rekabetin
önlenmesini teminen, sadece Ziraat Bankası aracılığı ile kullandırılmakta olan
sübvansiyonlu tarımsal kredi uygulamalarında, özel bankaların da bu kredileri
kullandırabileceği şekilde bir düzenlemeye gidilmesi mümkün olmalıdır. Ancak bu
süreçte özel bankaların da karlılık yanında sektörün sürdürülebilir geleceğinin sağlamak
amacıyla sosyal bir misyon üstlenmeleri gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim 2010/a. TCZB Kayıt ve verileri, Ankara.
Anonim 2010/b. “Üretici Banka Kredileriyle Yeniden Hayat Buluyor”, Đzmir Ticaret
Borsası Dergisi, Nisan-Haziran 2010.
Gülsoy, D., 2010, “Finans sektörü sütçülük için ne yapıyor?”, Süt Dünyası Dergisi, Yıl:
4, Sayı: 24, Ocak-Şubat 2010.
Günaydın, G. 2009. Türkiye Tarım Politikalarında ‘Yapısal Uyum’: 2000’li Yıllar”
Mülkiye Dergisi, sayı: 262, s.187, Ankara.
Güneş, E. 2009. Türkiye'de Tarımın Kredilendirilmesindeki Gelişmeler ve Tarım
Sektörüne Yansımaları, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Dergisi Türk tarım, MayısHaziran 187, 14-21, Ankara.
Güneş, E. ve Ataseven, Y.2009. Dünya Finans Sistemindeki Gelişmeler, Tarım ve Köy
işleri Bakanlığı Dergisi Türk tarım, Mayıs-Haziran 187, 34-47, Ankara.
htpp://tcmb.gov.tr, 2010.
http://www. bbdk.gov.tr, 2010.
http://www.tuik.gov.tr, 2009.
Özkaya ,T. Günaydın, G., Bozoğlu, M., Olhan, E., Sayın, C. 2010. Tarım Politikaları ve
Tarımsal Yapıdaki Değişimler, VIII. TMMOB Teknik Kongresi, Ocak 2010,
Ankara.
Özkaya, T., O. Oyan, F. Işın ve A. Uzmay, 2001.Türkiye’de Tarımsal Destekleme
Politikaları:
Dünü-Bugünü-Geleceği,
TZOB,
s.
20-21,
Ankara.
801
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sulama Đşletmeciliğinde Sulama Birliklerinin Yeri*
(Çanakkale Đlinden Örnekler)
Erol ÖZKAN1 Başak AYDIN2 Harun HURMA3
Erkan AKTAŞ4
Özet
Bu bildiride ülkemiz sulama işletmeciliğinde önemli bir yere sahip olan sulama birlikleri, yönetici
ve üyelerin bakış açıları ile ele alınarak değerlendirilmiştir. Sulama birliklerinin ülkemiz sulama
işletmeciliği açısından olumlu ve olumsuz yönleri, diğer deyişle avantajlı ve dezavantajlı yönleri
çeşitli açılardan incelenerek bu alandaki sorunlar ortaya konulmuştur. Bildiriye konu olan
araştırma, sulama kooperatiflerinin yaygın olduğu Trakya bölgesinde örneği olmayan sulama
birliklerinin incelenmesi amacıyla Çanakkale ilinde yürütülmüştür. Araştırma kapsamında
Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği, Çanakkale Bakacak Barajı Biga Ovası Sulama Birliği ve
Çanakkale Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği sulama sahalarında yapılan çalışmalardan elde
edilen verilerle konu açıklanmaya çalışılmıştır. Çanakkale ilinden üç örnek olarak ele alınan bu üç
sulama birliğinin yöneticileri ve sulama sahalarında yer alan köylerdeki çiftçilerle yapılan
anketlerin çeşitli analiz yöntemleri ile değerlendirilmesi sonucunda, yöneticilerin ve çiftçilerin
bakış açıları ile mevcut durum ortaya konmuş, sorunların belirlenmesine çalışılmıştır. Buna paralel
olarak da özellikle çiftçi memnuniyeti ortaya konulmuş, belirlenen sorunlara çözüm önerileri
getirilmeye çalışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Sulama işletmeciliği, Sulama birliği, Çanakkale
Importance Of Irrıgatıon Assocıatıons In Irrıgatıon Admınıstratıon
Abstract
In this paper, irrigation associations which have an important place in irrigation administration
have been evaluated by taking on the aspects of the directors and the members. Positive and
negative aspects of the irrigation associations in terms of irrigation administration, in other words
advantageous and disadvantageous aspects have been searched by various respects and the
problems in this scope have been put forward. The research related with this paper has been
carried out in Çanakkale in order to examine the irrigation associations which don’t take place in
Thrace region in which the irrigation cooperatives are widespread. The subject has been tried to be
explained with the data obtained in Çanakkale Pınar Irrigation Association, Çanakkale Bakacak
Dam Biga Plain Irrigation Association and Çanakkale Bayramiç-Ezine Plains Irrigation
Association. As a result of the evaluation of the inquiries carried out with the farmers in the
villages in the irrigation areas and with the directors of these three irrigation associations taken as
three samples from Çanakkale, current state has been put forward with the aspects of the farmers
and the directors and the problems have been tried to be determined. In parallel, farmer satisfaction
has been especially put forward and some suggestions have been tried to be introduced.
Key words: Irrigation administration, Irrigation association, Çanakkale
1. GĐRĐŞ
Yeryüzünde susuz bir hayat düşünmek mümkün değildir. Eski çağlardan
günümüze kadar medeniyetin beşiği olarak adlandırılan bölgeler her zaman su
havzalarının yakınında kurulmuş, medeniyetler suyun hayat verdiği topraklarda
yeşermiştir. Tarih boyunca akarsulardan yararlanma imkânı bulan toplumlar dönemlerinin
en ileri medeniyetlerini kurmuşlar, bulamayanlar ise yurtlarını terk edip göç etmek
zorunda kalmışlardır (www.dsi.gov.tr.,2010).
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde tarımsal suyun yönetiminin kullanıcılara devri
yönünde uygulanmaya başlanan politikaların sonucu olarak, sulama işletmeciliğinin
1
Dr. Ziraat Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü / Kırklareli
Uzman Endüstri Yüksek Mühendisi, Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü / Kırklareli
3
Dr. Araştırma Görevlisi, NKÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü / Tekirdağ
4
Yrd. Doç. Dr. Mersin Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi / Mersin
2
802
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
sulama birliklerine veya sulama kooperatiflerine devri büyük oranda gerçekleştirilmiştir.
Gelinen durumda bu sürecin tamamlandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Günümüzde ise yine tarihte olduğu gibi suyun stratejik önemi ön sıradaki yerini
koruduğu gibi, suyun yönetimi de önemli ve duyarlı bir konu halini almıştır. 1990’lardan
önce DSĐ tarafından inşa edilen sulama tesisleri ve sulama şebekelerinin yönetimi yine
aynı kurum tarafından yapılırken, o yıllardan itibaren suyun yönetiminin kamudan
kooperatiflere, birliklere veya köy tüzel kişilikleri ile belediyelere devri gündeme gelmiş
ve bu yönde politikalar uygulama konulmuştur. Şimdilerde DSĐ tarafından inşa edilmiş
olan sulama tesislerinde devir oranı %95’leri aşmıştır (www.tbmm.gov.tr.,2010).
Birden fazla idari birim arazilerine hizmet eden sulama tesisleri 1580 ve 442 sayılı yasa ile
kurulmuş Sulama Birliklerine ve 1163 sayılı yasaya göre kurulmuş sulama kooperatiflerine,
sadece bir idari birim arazisine hizmet eden sulama tesisi yine sulama kooperatiflerine
devredildiği gibi köy tüzel kişilikleri ve belediyelere, devredilebilmektedir
(www.dsi.gov.tr.,2010).
Su yönetimi; su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi, dağıtılması ve
kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Sulama şebekelerinin yönetiminde temel amaç,
çiftçilerin gelirinin yükseltilmesi, dolayısıyla su kaynaklarının en yüksek faydayı
sağlayacak şekilde etkin dağıtım ve kullanımının gerçekleştirilmesidir. Sulama yönetimi
ise tarımda sulama amaçlarını gerçekleştirmek için suyun dağıtım ve kullanımını
sağlayan bir organizasyon olarak tanımlanabilir (Çakmak ve ark., 2008). Sulama
yönetiminin devrinde ortak amaç; çiftçilerin işletme bakım yönetim sorumluluklarını en
iyi şekilde yürütmek, toplumun tümüyle en yüksek katılımını sağlamak, sisteme tüm
çiftçilerin sahip çıkmasını sağlamak, getirilerinin ve götürülerinin herkesçe eşit
paylaşımını sağlamak olarak açıklanabilir (www.zmo.org.tr.,2010).
Sulama birlikleri 1994’den bu yana çok yaygınlaşmış ve yeni bir işletmecilik
şekli olmuştur. DSĐ 1994 yılına kadar, inşa ettiği tüm büyük sulama tesislerini bizzat
kendi kontrolünde işletmeyi benimsemiş, küçük sulama tesislerin işletilmesi görevini ise
Sulama birlikleri ve Kooperatiflere devretmiştir. DSĐ’nin 1994 yılına kadar inşa ettiği
sulama tesislerinin yaklaşık 65.000 hektarını (%5), sulama birlikleri ve kooperatifler
işletmeye başlamıştır. Aynı yıl 17 adet sulama birliği kurulmasına karşın, bir yıl içinde bu
sayı 68’e çıkarılmıştır. DSĐ, 1998 yılı itibariyle, sulama tesislerinin %73 nü (1.279.039
ha’nı) yerel yönetimlere ve bu 1.279.039 ha alanın %90’nını (1.162.634 ha’nı)
kurdurduğu 250 adet sulama birliklerine devretmiştir. Türkiye’de halen sulanan tarım
alanlarının 5 milyon hektar olduğu düşünülürse bu sulanan alanların yaklaşık %23’nün
işletmesini sulama birlikleri yapmaktadır (www.adanapem.gov.tr.,2010).
2. MATERYAL VE METOT
2.1. Materyal
Bu bildiride esas materyali araştırmanın yürütüldüğü üç ayrı sulama birliğinin
sulama sahalarında yer alan köylerdeki üreticilerle yapılan anketlerden elde edilen birincil
veriler oluşturmaktadır. Ayrıca bu konudaki istatistiklerden ve ikincil verilerden de
yararlanılmıştır. Araştırma alanı Çanakkale ilinde yer alan Çanakkale-Merkez-Pınar
Sulama Birliği sulama sahasındaki 7 yerleşim birimi, Bakacak Barajı Biga Ovası Sulama
Birliği sulama sahasında yer alan 19 yerleşim birimi ve Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama
Birliği sahasındaki 16 yerleşim biriminden oluşmaktadır. Bu yerleşim birimlerinde arazisi
bulunan ve sulama hizmetinden yararlanan üreticiler ve birlik yöneticileri materyalin
esasını oluşturmaktadır.
2.2. Metot
Araştırmanın yürütüleceği köylerin seçilmesinde amaçlı örnekleme
uygulanmıştır. Her bir sulama birliği sahasında yer alan köylerden en az 1/3’ünün
araştırma kapsamına alınması esas alınmıştır. Her köyden ise sulama kooperatifine üye
olanlar arasından rastgele seçilen ortalama 4 çiftçi ile anket yapılmıştır. Bu durumda
803
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği sulama sahasında yer alan 7 köy ve beldeden 5
tanesinde 19 çiftçi ile; Çanakkale Biga Ovası Sulama Birliği sahasında yer alan 16 köy, 3
belde olmak üzere 19 yerleşim biriminden 6 köy ve 1 belde olmak üzere 7 yerleşim
biriminde 24 çiftçi ile; Çanakkale Ezine –Bayramiç Ovaları Sulama Birliği sahasındaki
16 köyden 10 tanesinde 37 çiftçi ile anket yapılmıştır. Bu durumda araştırmanın bildiriye
konu olan kısmı, toplam olarak 22 köy ve beldede toplam 80 çiftçi ile yüz yüze anket
yapılmak suretiyle yürütülmüştür. Ayıca her sulama birliğinin başkan veya ikinci başkanı
ile birer adet yönetici anketi yapılmıştır.
3. BULGULAR
3.1. Araştırmaya alınan sulama birlikleri hakkında genel bilgiler
Araştırmaya alınan sulama birliklerinin her üçü de daha önce DSĐ tarafından inşa
edilerek işletilmeye devam edilen sulama barajlarının işletmeciliğini devralan birliklerdir.
Diğer deyişle çalışma alanında sulama birliklerine mülga KHGM tarafından devredilen
sulama işletmeciliği yoktur ve dolayısıyla bu bildiri kapsamında incelenmemiştir.
Çanakkale Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliği 1996 yılında kurulmuş ve
Bayramiç Ezine Ovaları sulama şebekesinin işletmeciliğini aynı yıl DSĐ’den devralmıştır.
Birlik şu anda 16 köyde yaklaşık 6000 üyesine hizmet götürmektedir. Sulama sahasındaki
başlıca ürün deseni meyve, sebze, yonca vb. yem bitkisi ile buğday ve arpadan
oluşmaktadır.
Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliği 2002 yılında ve sulama işletmeciliğini
2002 yılında DSĐ’den devralmıştır. Birlik şu anda 7 köy ve beldedeki yaklaşık 750
üyesine hizmet götürmektedir. Sulama sahasındaki başlıca ürün deseni çeltik, mısır,
domates ve biberden oluşmaktadır.
Çanakkale Bakacak Barajı Biga Ovası Sulama Birliği 2001 yılında kurulmuştur.
Bakacak barajı sulama şebekesinin işletmeciliğini yürütmekle birlikte resmi devir halen
tam anlamı ile tamamlanmamıştır. Birlik şu anda 16 köy ve 3 beldedeki 2966 üyesine
hizmet götürmektedir. Sulama sahasındaki başlıca ürün deseni çeltik, mısır, biber, meyve
ve yem bitkilerinden oluşmaktadır.
3.2. Araştırmaya alınan sulama birlikleri ile ilgili olarak üyelerin görüş ve
düşünceleri
Üç sulama birliği sahasında anket yapılan çiftçiler itibariyle, işletmelerin işlediği
ortalama arazi büyüklüğü Çanakkale ilinde örnek alınan birlikler itibariyle işletme
arazileri büyüklükleri, sulanan arazi oranı ve işletme arazilerinin parçalılık durumu
aşağıdaki çizelge 1. de görülmektedir.
Çizelge 1. Anket yapılan işletmelerin işlediği arazilerin yapısal özellikleri.
Đşlediği Arazinin Cinsi
Tarla (Kuru)
Tarla (Sulu)
Bahçe
Diğer
Toplam/Ortalama
Đşlediği Arazi Büyüklüğü
(da)
71.16
85.84
28.45
9.50
194.95
Đşlediği Arazinin Parsel Sayısı
5.63
6.06
2.42
2.50
Çizelgede görüleceği üzere ele alınan sulama birlikleri itibariyle, işletme başına
düşen ortalama tarla arazisi büyüklüğü kuruda 71.16 dekar, suluda ise 85.84 dekardır. Bu
verilerden ortalama olarak işletmelerin arazilerinin yarıdan daha fazlasının sulama
olanağına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Đşletme başına düşen arazilerin parça sayısı tarla
arazileri için kuruda 5.63, suluda 6.06 adettir, meyvelik veya sebze bahçeleri ise ortalama
2.42 parselden oluşmaktadır.
Üretici örgütlerinden çiftçilerin memnuniyetini ölçmek amacıyla, çiftçilerin 10
puan üzerinden verdikleri puanların değerlendirmesi sonucunda; sulama birliklerinden
çiftçi memnuniyetinin diğer bazı üretici örgütlerinden memnuniyet düzeyinin altında
kaldığı görülmektedir. Çizelge 2. de görüleceği üzere sulama birliklerinden çiftçi
804
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
memnuniyeti ele alınan birliklerin ortalaması olarak 6.38 olarak bulunmuştur. 10 puan
üzerinden yapılan bu değerlendirmeye göre, üç sulama birliğinin geneli için çiftçi
memnuniyeti, bu durumda çiftçi memnuniyeti açısından en sonda bulunan ziraat
odalarının hemen önünde yer almaktadır. Sulama birlikleri bu yönde değerlendirmeye
tabi tutulan dokuz üretici örgütü arasında sekizinci sırada yer almaktadır ve çizelgede
görüleceği üzere, örgütlerden memnuniyet ortalaması olan 7.10 puanın da altında
kalmaktadır. Bu konunun çok yönlü olarak incelenmesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu konudaki olumsuz görüşlere ve değerlendirmelere neden olarak, sulama
birliklerinin işletmecilik deneyimlerinin eksikliği, alet-makine kapasitelerinin yetersiz
olması, sulama kanallarının eskimiş olması nedeni ile daha fazla bakım onarıma ve
yenilemeye ihtiyaç göstermesi gibi başlıca etkenler sayılabilir. Birliklerde zaman zaman
mali güçlüklerin yaşanması da buna etken olarak değerlendirilebilir.
Çizelge 2. Birlik üyelerinin üretici örgütlerinin faaliyetlerden memnuniyet durumu
(Puan aralığı 1.0-10.0).
Üretici Örgütü
Tarım Kredi Kooperatifi
Trakya Birlik (Trakya Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifi)
Pankobirlik (Pancar Ekicileri Kooperatifi)
Tariş (Pamuk-Zeytin Tarım Satış Kooperatifi)
Tarımsal Amaçlı Kalkınma Kooperatifi
Sulama Birliği
Ziraat Odası
Süt Üreticileri Birliği
Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği
Genel Ortalama
Puan
6.60
7.00
7.50
6.56
7.46
6.38
6.33
8.67
7.38
7.10
Üreticilerin sulama birliği yöneticilerine yönelik düşünceleri de alınmaya
çalışılmıştır. Bu amaçla birlik faaliyetleri veya yöneticilere yönelik bazı görüş ve savlara
katılıp katılmadıkları sorularak, kesinlikle katılmayanlar 1. kategoride, kesinlikle
katılanlar ise 5. kategoride yer alacak şekilde, kararsızlar veya ara seçeneklerde
bulunanlar ise 2, 3, 4. kategorilere ayrılarak sınıflandırılmıştır. Bu sonuçlara göre
üreticilerin birlikler hakkındaki düşünceleri genelde olumlu ve yapıcı olarak
değerlendirilmektedir. Fakat birliklerin üyelerin eğitimlerine fazla önem vermedikleri,
eğitim faaliyeti hiç yapmadıkları ya da oldukça az sayıda yapmış oldukları
anlaşılmaktadır. Aynı zamanda birlik üyesi olan üreticilerin birliklerin genel kurullarına
veya delege seçimlerine katılımda çok duyarlı davranmadıkları anlaşılmaktadır. Bu
saptamalar ise birliklerin üyeleri ile iletişim eksikliğinde en büyük etken olarak
değerlendirilmektedir.
Çizelge 3’den izlenebileceği gibi, üç sulama birliğinin birbiri ile kıyaslamalı
olarak değerlendirilmesi sonucunda ise, ele alınan her üç sulama birliği faaliyetlerine ve
yöneticilerine yönelik olarak üyelerin yaptıkları değerlendirmeler arasında bariz bir
farklılık görülmemektedir, üyelerin çeşitli saptamalar açısından açıkladıkları değer
yargıları her üç birlikte birbirine yakındır. Üyelerde birlik yönetimlerine ortalamanın
üzerinde bir güven duygusunun varlığı söz konusudur. Üyeler aynı zamanda ortalamanın
üzerinde katılım gösterdikleri bir değer yargısı ile birlik yönetimlerini başarılı bulmakta
ve iyi yönetim sergilediklerini düşünmektedirler. Bakım onarım ve kanal temizliği vb.
işlerde ise memnuniyet biraz daha artmakta, yönetimlerin bu konuda etkin çalıştığı
yönündeki görüşe büyük oranda katılım göstermektedirler.
805
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Üreticilerin sulama birliğine ve yöneticilerine yönelik değerlendirme sonuçları
(Birlik üyelerinin yargıları) (Seçenekler 1-2-3-4-5).
Çeşitli Değer Yargıları
Sulama birliği yöneticileri güvenilirdir
Sulama birliği yöneticileri verdikleri
sözleri yerine getirmektedir
Kendimi sulama birliğinin bir parçası
olarak görüyorum
Sulama birliğinin genel kuruluna düzenli
olarak katılıyorum
Sulama birliği yönetimini aldığı kararlarda
başarılı buluyorum
Sulama birliği yeterli düzeyde eğitim
çalışması yapıyor
Sulama birliğine üye olduktan sonra
tarımsal üretimim arttı
Sulama birliğine üye olduktan sonra teknik
bilgim arttı
.Sulama birliği etkin hizmet (sulama
kanallarının temizlik-onarım- bakımı vb.)
vermektedir
Sulama birliğinin gelişmesine maddi/ayni
katkıda bulunuyorum
Sulama birliğinin gelişmesi için fikir beyan
ediyorum
Sulama birliği bilinçli bir şekilde tarımsal
girdi (tohum-gübre-ilaç) kullanmaya teşvik
etmektedir
Sulama birliğinin iyi yönetildiğini
düşünüyorum
Sulama birliği diğer tarımsal kuruluşlarla
yakın ilişki içerisindedir
Sulama birliği için ortalama yargı
3.63
Çanakkale
-MerkezPınar
Sulama
Birliği
3.79
BayramiçEzine
Ovaları
Sulama
Birliği
3.78
3.25
3.63
3.51
3.46
4.50
4.00
3.95
4.13
2.92
2.84
3.03
2.95
2.71
3.26
3.46
3.19
1.58
1.95
1.30
1.54
4.04
3.47
3.65
3.73
2.75
2.42
2.57
2.59
3.75
3.89
3.97
3.89
4.50
3.05
3.11
3.51
3.21
3.42
2.65
3.00
1.50
1.47
1.57
1.53
3.21
3.37
3.49
3.38
4.13
3.68
3.43
3.70
3.26
3.16
3.11
3.17
Biga
Ovası
Sulama
Birliği
Genel
Ortalama
3.74
Üyelerin sulama birliklerinden memnuniyet derecelerini tanımlayabilmek için
çeşitli konulardaki düşünceleri alınmıştır. Sonuçta 10 puan üzerinden yapılan
değerlendirmelere göre çizelge 4’de verilen değerlere ulaşılmıştır. Çizelgedeki
değerlendirme sonuçlarına göre üreticiler en yüksek puanı güvenilirlik açısından
vermişlerdir. Birlik yöneticilerine güven duygusu 6.73 puanla birinci sıradadır ve
ortalamanın üzerindedir, bunu 6.23 puanla kamu kurumları ile ilişkiler ve katılımcılık
izlemektedir. Bu değerlendirmede de birlikler arasında çok bariz bir farklılık
görülmemekte ise de, Çanakkale-Merkez Pınar Sulama Birliğinin güvenilirlik,
katılımcılık puanları ile ortalama puanları biraz daha yüksektir.
806
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 4. Üyelerin sulama birliklerinin faaliyetlerine ve bazı uygulamalarına yönelik
düşüncelerine ilişkin puanlama değerleri (Puan aralığı 1.0-10.0).
Özellikler
Yönetime katılım
Karar alma sürecinde görüş
alınması
Sulamada sağlanan teknik
hizmetler
Eğitim ve Bilgilendirme
Kamu kurumları ile ilişkiler
Yeniliklerin benimsenmesi
Çevreye duyarlılık
Đstihdam sağlama
Güvenilirlik
Ortalama puan
Biga Ovası
Sulama
Birliği
5.42
ÇanakkaleMerkez-Pınar
Sulama Birliği
6.68
Bayramiç-Ezine
Ovaları Sulama
Birliği
6.51
4.13
5.68
5.54
5.16
5.46
6.05
5.16
5.46
2.86
6.41
4.63
5.54
6.04
6.42
5.21
4.74
6.18
5.83
6.00
6.89
7.41
6.16
1.92
6.13
4.30
4.30
4.54
6.62
5.00
2.87
6.23
4.75
5.06
5.54
6.73
5.34
Genel
Ortalama
6.23
Sulama birliği üyelerine sulama şebekesi yönetiminin devir başlangıcından bu
yana bazı işlerde ve uygulamalarda değişiklik olup olmadığı yönünde sorulan sorulara
alınan yanıtlar değerlendirilerek, çizelge 5’de verilmiştir. Ayrı ayrı birlikler bazında ve
genel değerlendirmede değişiklik olduğunu belirtenlerin oranı oldukça fazladır. Genel
değerlendirmede bu oran % 64.6’dır.
Çizelge 5. Bazı sulama faaliyetlerinde devir sonrası değişim olup olmadığına ilişkin
çiftçilerin görüşlerinin dağılım (%).
Biga Ovası
Sulama Birliği
Evet
Hayır
Toplam
69.6
30.4
100.0
ÇanakkaleMerkez-Pınar
Sulama Birliği
52.6
47.4
100.0
Bayramiç-Ezine
Ovaları Sulama
Birliği
67.6
32.4
100.0
Genel Ortalama
Dağılım
64.6
35.4
100.0
Değişimin hangi alanlarda ve hangi yönde olduğu ise çizelge 6’da verilmiştir.
Çizelge’den izlenebileceği gibi ele alınan birliklere göre farklılık göstermekle birlikte;
genel değerlendirmede “sulama kanallarının bakım onarımı” konusunda üyelerin %87’si
olumlu görüş bildirmektedir. Olumlu görüş yüzdesi açısından ikinci sırada % 85.4 ile
“sulama ücretlerinin toplanması” gelmektedir.
Ortalama değerlerden yola çıkarak, Çanakkale Merkez Pınar Sulama Birliğinin
olumluluk göstergelerinin diğer iki birliğe göre biraz daha yüksek olduğu görülecektir.
Sulama kanallarının bakım onarım ve temizliği açısından Bayramiç-Ezine Ovaları
Sulama Birliği, sulama ücretlerinin toplanması yönünden ise Çanakkale Merkez Pınar
Sulama Birliği ankete katılan tüm üyelerinden olumlu görüş almışlardır. Sulama suyunun
dağıtımı ve her üreticiye ulaşması açısından, Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğinde
daha az sorun yaşanırken, Pınar Sulama Birliğinde olumsuzluk göstergesinin biraz daha
artış gösterdiği, Biga Ovası Sulama Birliğinde ise sorunun daha da artış gösterdiği
anlaşılmaktadır. Zira bu sulama birliğinde olumsuz görüş belirten üyelerin oranı %
46.7’ye ulaşmıştır. Bunun asıl olarak bu birliklerin sulama sahalarında çeltik tarımının
artmasından kaynaklandığı gözlenmektedir. Çeltik üretiminin fazla olduğu birliklerde
suya talebin çok artmasından dolayı su yetersizliği veya dağıtımda sorun yaşanması
gündeme gelmekte, özellikle şebekenin sonlarına denk gelen yerleşimlerdeki çiftçilerin
bu konuda yakınmaları ve buna bağlı olarak olumsuz görüş belirtenlerin oranında artış
söz konusu olmaktadır.
807
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 6. Hangi faaliyetlerde ne yönde değişiklik olduğuna ilişkin çiftçi görüşlerinin
dağılımı (%).
ÇanakkaleMerkez-Pınar
Sulama Birliği
Biga Ovası
Sulama Birliği
Sulama
kanallarının
tamir ve
bakımı
Tarla yolu ve
drenaj
kanalları
Toplu zirai
mücadele vb
Sulama
suyunun
dağıtımı
Sulama
ücretlerinin
toplanması
Đş makinesi
kiralama
Bayramiç-Ezine
Ovaları Sulama
Birliği
Genel Ortalama
Dağılım
Olumlu
Olumsuz
Olumlu
Olumsuz
Olumlu
Olumsuz
Olumlu
Olumsuz
66.7
33.3
87.5
12.5
100.0
0.0
87.0
13.0
43.8
56.3
80.0
20.0
78.6
21.4
65.0
35.0
25.0
75.0
33.3
66.7
66.7
33.3
40.0
60.0
53.3
46.7
70.0
30.0
82.6
17.4
70.8
29.2
58.3
41.7
100.0
0.0
94.7
5.3
85.4
14.6
55.5
44.4
75.0
25.0
60.0
40.0
61.1
38.9
Sulama Birliği üyelerinin bütün bu görüş ve değerlendirmeleri sonucunda,
mevcut durumda sulama yönetimini kimin üstlenmesi gerektiği, diğer deyişle sulama
işletmeciliğini kimin yapması gerektiği yönündeki sorulara da yanıt aranmıştır. Birlik
üyesi üreticilerin bu yöndeki görüşleri değerlendirilerek, çizelge 7’de verilmiştir.
Çizelge 3.7. Sulama işletmeciliğini kimin yapması gerektiğine yönelik çiftçi görüşleri.
Kurum/Kuruluş/Örgüt
DSĐ
Köy Hizmetleri / Đl Özel Đdaresi
Muhtarlık / Belediye
Sulama Kooperatifi
Sulama Birliği
Özel Sektör
Yanıtsız
Genel toplam
Oran (%)
10.0
2.5
12.5
15.0
56.3
3.8
12.4
100.0
Çizelge 7’den izlenebileceği gibi, tüm deneklerin yanıtlarının birlikte değerlendirildiği
sulama birlikleri genel ortalaması olarak çiftçilerin % 56.3’ü sulama işletmeciliğini
sulama birliklerinin yapması gerektiğini belirtmişlerdir. Birlik tercihinde bulunanların
oranının bu denli yüksek olmasında, çiftçilerin sulama birliği yönetiminden başka bir
deneyim yaşamamış olmalarının etkisinin de olduğu gözlenmektedir.
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Araştırma kapsamında ele alınarak incelenen sulama birliklerinde birlik üyesi çiftçilerin
genel olarak yönetimlerden ve faaliyetlerden memnun oldukları sonucuna ulaşılmıştır.
Ancak sulama birliklerinin birtakım sorunlarının olduğu da göz önünde tutulmalıdır.
Kaynak sıkıntısı ve yetişmiş eleman, alet-ekipman sıkıntısı bunların başlıcaları arasında
sayılabilir. Birlik üyelerinde genelde katılımcılık bilincinin olması gereken düzeyde
oluşmadığı veya gelişmediği belirtilebilir. Bu durum da sonuçta katılımcığı olumsuz
yönde etkilemekte ve her şeyi yönetimin yapmasını isteme yönünde bir eğilimi ortaya
808
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
çıkarmaktadır. Burada birlikte iş yapma veya bir ölçüde kooperatifçilik eğitiminin önemi
ortaya çıkmakta ve eksikliği göze çarpmaktadır. Sulama birliklerinin önemli bir
eksikliğinin de üyelerinin çeşitli tarımsal konulardaki eğitimlerine eğilmemeleri ve bu
konuya hiç önem vermemeleri şeklinde özetlenebilir.
Bazı sulama şebekelerinin devirden önce veya devir tamamlandığı sırada daha yeni ve
fazla bakım onarıma ihtiyaç göstermemesi bilinen bir olgudur. Aradan geçen süreç
sonrasında bu konu elbette olumsuzluğa doğru gitmiş ve doğal olarak değerlendirmede
önemli bir dezavantaj konumuna gelmiştir. Bu dezavantajlı durum birlikleri daha az
etkilerken kooperatifleri daha fazla etkilemiştir. Çünkü ülkemizin koşullarında sulama
ücretlerini toplama açısından, yani maddi yönden sulama kooperatiflerinin sulama
birliklerine göre daha zor durumda ve daha güçsüz olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. O nedenle günümüzde ülkemizin koşullarında gerçek anlamdaki üretici
örgütlerinin sulama alanında büyük yatırımları gerçekleştirmelerini beklemenin doğru bir
yaklaşım olmayacağı düşünülmektedir.
Sulama yatırımlarından sorumlu birimlerin yeni planlanan sulama şebekelerinin yanında,
mevcut şebekeleri de kapalı sulama sistemlerine dönüştürecek projeleri uygulamaya
sokmalarında büyük yararlar görülmektedir. Bu durumda hem su kaçaklarının önlenmesi
suretiyle suyun israfı önlenecek ve hem de suyun daha ekonomik kullanımı sağlanmış
olabilecektir.
Üreticilerin gözüyle sulama birliklerinin bazı konularda eksikleri olduğu ve yetersiz
kaldıkları ifade edilmektedir. Keza bunların bir kısmına birliklerin yöneticileri de
katılmaktadır. Bir kısmı subjektif değerlendirmelere dayalı ifadeler olsa da bir kısmının
gerçek değerlendirmelere dayalı saptamalar olduğu görülmekte ve gözlenmektedir.
Bunun yanında devletin yani kamu kurumlarının daha güvenilir kurumlar olduğu ve
arkalarında devletin desteği olduğu yönündeki inanış ve kabullenmenin birlik ve
kooperatifleri değerlendirmede etkili bir faktör olduğu gözlenmektedir.
Böyle olmakla birlikte, birlik üyesi çiftçilerin sulama yönetimindeki tercihlerinin önemli
oranda sulama birliklerinden ve arkasından sulama kooperatiflerinden yana olması dikkat
çekicidir. Sulama yönetiminde çiftçilerin tercihi açısından DSĐ ve diğer kamu kurumları
daha arka sıralarda yer almaktadır. Ayrıca bu değerlendirmeleri de çok bilinçli olarak
yaptıkları gözlenmiştir ve bu nedenle daha anlamlı bulunmuştur.
5. KAYNAKLAR
Çakmak, B., Yıldırım, M. ve Aküzüm, T. Türkiye’de Tarımsal Sulama Yönetimi,
Sorunlar ve Çözüm Önerileri. TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi. s. 215-224.
Ankara.
http://www.adanapem.gov.tr
http://www.dsi.gov.tr
http://www.tbmm.gov.tr
http://www.zmo.org.tr
809
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Farklı Azot Dozu Uygulamaları Đle Kuru Đncir Verimi Arasındaki
Đlişkinin Belirlenmesi
Ferit ÇOBANOĞLU1
Birgül ERTAN2
Berrin ŞAHĐN2
ÖZET
Kurutmalık incir yetiştiriciliğinde, özellikle azot gübrelemesinin ağaç vejetatif gelişimi yanında,
kuru incir verimi ve kalitesi üzerinde önemli etkilere sahip olduğu bilinmektedir. Çalışmada farklı
azot dozlarının, Sarılop incir çeşidinde, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi üzerindeki
etkisini en iyi tahmin eden farklı ekonometrik üretim modellerinin elde edilmesi amaçlanmıştır.
2006-2009 yılları arasında, 4 yıllık bir zaman diliminde elde edilen deneme sonuçlarına göre, azot
dozları ile elde edilen kuru incir verimi arasındaki ilişkiyi açıklayan 4 adet model tesis edilmiştir.
Bunların hemen tamamı modelin bütünü açısından anlamlı olup, kullanılan bağımsız
değişkenlerin, bağımlı değişkeni açıklama gücüne sahip oldukları tespit edilmiştir. Her bir
değişken açısından ise, çift logaritmik ve yarı logaritmik modellerin daha güçlü açıklama gücüne
sahip oldukları belirlenmiştir. Ancak tüm modellerde ortak olan konu ise, kuraklık görülen üretim
sezonlarının ve kuru incirin hasat zamanında (Ağustos-Ekim başı) görülen yağışların, ağaç başına
elde edilen kuru incir verimi üzerinde oldukça önemli bir negatif etkiye sahip olduğu
belirlenmiştir. Söz konusu olumsuzlukların giderilmesi için, kurutmalık incir yetiştiriciliğinin
tarım sigortası kapsamına alınması faydalı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kurutmalık Đncir, Sarılop, Azot Dozu, Ekonometrik Model, Verim.
The Specified Of The Relationship Between Different Dosages Of Nitrogen
Applications And Dried Fig Yields
ABSTRACT
It was known that there was crucial effects of nitrogen fertilization on tree vegetative growth as
well as dried fig yield and quality in particular in dried fig production. In that study, it was aimed
to specify the best different econometric models accelerated different nitrogen dosages on dried fig
yield obtained from one Sarılop (Ficus carica L.) fig tree. According to experiment results,
achieved from 4 years time period during 2006-2009, 4 models were established explained the
relation between different nitrogen dosages and dried fig yield. The all of the models were
significant effect in respect of the whole model, it was determined that the independent variables
had also adequate capability of endorsement for the dependent factors. For each variables, it was
defined double and semi logarithmic functions had stronger clarification power. But, the main
topic was in the models, it was observed that drought production season and the rains in dried fig
harvest period (August –early October in particular) had strongly negative effects on dried fig
yield. To be able to have decreased the negative circumstances, it would be beneficial if dried fig
cultivation might be able to have accompanied the agriculture insurance comprehension.
Key Words: Dried Fig, Sarilop, Nitrogen Dosages, Econometric Models, Yield.
GĐRĐŞ
280 bin tonluk Türkiye taze incir üretiminin, 10 bin 376 tonu ihraç edilirken, 192
bin 500 tonu, yıllık olarak gerçekleşen 55 bin ton kuru incir üretiminde kullanılmaktadır.
Geriye kalanı, Haller, toptancılar ve üreticiler aracılığıyla yöresel ve/veya ülke genelinde
iç pazarda değerlendirilmektedir. Kurutmalık incirin tamamı ‘Sarılop’ (Ficus carica L.)
kurutmalık incir çeşidinden karşılanmakta olup, üretimin %70’i Aydın, %30’u da Đzmir il
sınırları içerisinde bulunan Büyük ve Küçük Menderes havzalarında yetiştirilmektedir
(Çobanoğlu, 2007).
Kaliteli ve verimli incir yetiştiriciliğinde gübreleme oldukça önemli bir kültürel
uygulamadır (Đrget ve ark., 2008). Dünya genelinde incirin gübrelenmesi ile ilgili oldukça
1
2
ADÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Koçarlı, Aydın.
Erbeyli Đncir Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Đncirliova, Aydın.
810
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
az çalışma yapılmış olup, Kabasakal (1983) incir meyvelerindeki besin elementlerinin
mevsimsel değişimini incelemiştir. Aksoy ve ark. (1987) Germencik’te incir
plantasyonlarının besin düzeylerini belirlemek için survey çalışması yapmıştır. Anaç ve
ark. (1987) ve Aksoy ve ark. (1992) Ege Bölgesi’nde mineral içeriği ve taze ve kuru incir
meyveleri arasındaki ilişkileri incelemişlerdir. Sonuç olarak da, incirde özellikle
kurutmalık incir yetiştiriciliğinde dengeli ve yeterli gübrelemenin önemli olduğuna vurgu
yapılmıştır. Azotlu gübrelemenin, fidan aşamasından verim dönemi ve ağacın ekonomik
ömrünü tamamlayıncaya kadar geçen süreçte, belirli dönemlerde toprak analizine dayalı
olarak uygulanmasının büyük önem taşıdığını belirtmişlerdir.
Gübre dozu ve verim arasındaki iliski matematiksel olarak ilk defa Mitscherlich
tarafından ifade edilmiştir. Mitscherlich, gübre ve verim arasında azalan verim kanunu ile
açıkladığı ilişkinin eksponansiyal olduğunu bildirmistir (Güzel ve ark., 2002). Gübre
dozu ile verimin önce artıp maksimuma ulaştığı, daha sonra ise azaldığı kuadratik model
1950’li yılların ortalarında kullanılmaya başlanmıştır (Dikici, 2007). Miran ve ark.
(2002), pamuk üretiminde girdi politikalarında anahtar rol teşkil eden, işgücü, çekigücü,
gübre ve ilaç için, fiyat, çapraz ve Morishima teknik ikame esnekliklerini
hesaplamışlardır. Yine Yılmaz and Ozkan (2004) pamuk üretiminde toprak kiracılık
sistemlerinin etkinliğini inceleyen farklı ekonometrik üretim modellerini kullanmışlardır.
Bu çalışmada ise, ağaç başına elde edilen kuru incir verimi ile uygulanan farklı
azot dozları arasındaki ilişkiyi belirleyen ekonometrik modellerin karşılaştırılması ve en
uygun olanların belirlenmesi amaçlanmıştır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Deneme Aydın ilinin, Đncirliova ilçesine bağlı, Arzular köyünde bulunan bir
üretici bahçesinde, kurutmalık Sarılop (Ficus carica L.) incir çeşidinde, 36 adet ağaç ile,
2006-2009 yılları arasında yürütülmüştür. Deneme bahçesi, %25-35 arasında eğime sahip
dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Ağaçlar 15-20 yaşlarında olup, taç genişliği yaklaşık
olarak 6.90 m olan homojen karakteristiklere sahiptirler. 2006 yılında hiçbir ağaca azot
uygulaması yapılmamış olup, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında ise farklı azot dozları
uygulanmıştır. Azot kaynağı olarak (NH4)2SO4 (%21) formunda amonyum sülfat
kullanılmıştır.
Test edilen uygulamalar aşağıda belirtilmiştir:
1) 100 g N/ağaç,
2) 200 g N/ağaç,
3) 300 g N/ağaç,
4) 400 g N/ağaç,
5) 500 g N/ağaç,
6) Kontrol
Diğer taraftan deneme öncesi, bahçenin genelinde yapılan toprak analizi
sonuçlarına göre kontrol grubu dahil tüm ağaçlara, eksikliği görülen 450 g fosfor (P2O5)
ve 500 g potasyum sülfat (K2SO4) uygulamaları yapılmıştır. Fosfor kaynağı olarak triple
süper fosfat (TSP) (%42-44 P2O5) ve potasyum (K) kaynağı olarak da, K2SO4 (%50
K2O) kullanılmıştır. Gübre uygulamaları, ağacın dört bir yanına, taç izdüşümüne gelecek
şekilde 10-15 cm derinliğinde, Şubat başı – Mart sonu döneminde gerçekleştirilmiştir.
Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre, üç tekerrürlü ve her tekerrür 2
ağaçtan oluşacak şekilde dizayn edilmiştir. Toplam verim parametresi, hasat sezonunda,
ağaç başına düşen buruk incirlerin, kerevetlerde kurutulup, tartılması ile toplam 36
ağaçtan elde edilmiştir. Yıllar ve uygulamalar itibariyle elde edilen kuru incir verimleri
Çizelge 1’de belirtilmiştir. Çalışmada ağaç başına elde edilen kuru incir verimi bağımlı
değişken, uygulanan azot dozları da bağımsız değişken olarak ele alınmıştır. Bununla
birlikte, yörede yoğun bir kuraklığın görüldüğü 2006 ve 2007 yıllarında dummy
değişkenler kullanılmıştır. 2006 ve 2007 yılı için 1, kuraklığın görülmediği 2008 ve 2009
811
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yılları için ise 0 değerleri kullanılmıştır. Ayrıca kuru incir yetiştiriciliğinde, özellikle
hasat sezonunda görülen yağışlar, kuru incir kalitesini olumsuz etkilediği gibi, hasat
edilen kuru incir verimi üzerinde oldukça azaltıcı bir etkiye sahip olabilmektedir. 2009
yılında da, hasat sezonunda oldukça kuvvetli yağışlar görüldüğünden dolayı bu yıl için 1,
diğer yıllar için ise 0 dummy değişkeni kullanılmıştır. Bu araştırmada, aşağıda
matematiksel formları belirtilmiş olan 4 adet model ile tahminde bulunulmuştur (Çizelge
2). Tüm modeller Sıradan En Küçük Kareler (SEKK) tahmincisi ile doğrusal (linear), çift
logaritmik ve yarı logaritmik (log-lin ve lin-log) fonksiyonel formda tahmin edilmiştir.
Tüm modellerin belirleme katsayıları (R2) orta derecede çıkmış olup, açıklayıcı
değişkenlerin çoğu %1, %5 ve %10 önem düzeylerinde anlamlı ve işaretleri beklendiği
gibi gelmiştir. Ayrıca açıklayıcı değişkenler arasında güçlü çoklu doğrusallık ilişkisi
yoktur (kısmi korelasyon katsayıları yüksek) ve hata terimlerinin ardışık olarak sıkı ilişki
durumunda değildir (D.W. d veya h istatistiğine göre otokorelasyon yok). Bahsedilen
istatistik test sonuçlarına göre modellerin, farklı azot dozlarının elde edilen kuru incir
verimi üzerindeki etkisinin belirlenmesine yönelik öngörüde bulunulması için
kullanılmasında ciddi bir yanlışlık olmayacağı söylenebilir.
Çizelge 1. Yıllar ve uygulamalar itibariyle elde edilen ortalama kuru incir verimleri.
Uygulamalar
100 g N
200 g N
300 g N
400 g N
500 g N
Kontrol (0 g N)
Kuru incir verimi (kg ağaç-1)
23.07
16.88
34.08
14.37
22.50
24.92
21.23
9.90
25.22
25.41
31.45
14.15
20.06
21.42
24.70
10.21
27.25
27.45
25.88
12.87
19.51
13.83
23.87
10.90
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2006
2007
2008
2009
2006
2007
2008
2009
2006
2007
2008
2009
2006
2007
2008
2009
2006
2007
2008
2009
ARAŞTIRMA BULGULARI
Çalışmada kullanılmış olan ekonometrik modeller aşağıda belirtilmiştir. Doğrusal
(linear) modele göre, azot dozunda meydana gelen 1 gramlık artış, ağaç başına elde
edilecek kuru incir verimini 0.007742 gram artıracaktır. Kuraklık ile kuru incir verimi
arasında, beklenildiği gibi negatif bir ilişki mevcuttur. Kuraklıkta görülen 1 birimlik artış,
kuru incir verimini 4.574 birim düşürecektir. Yine hasat sezonunda yağışlarda görülecek
1 birimlik artış, kuru incir verimini 14.801 birim azaltmaktadır (Çizelge 3).
812
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. Tahmin edilen matematiksel modeller ve denklemleri.
Model
Doğrusal (linear)*
Çift
logaritmik
(loglog)***
Yarı logaritmik (log-lin)
Yarı logaritmik (lin-log)
Denklem (fonksiyonel form)
Y=b0+b1x1+b2x2+b3x3+u**
lnY=b0+b1lnx1+b2lnx2+b3lnx3+u
lnY= b0+b1x1+b2x2+b3x3+u
Y= b0+ b1lnx1+b2lnx2+u
*
b0 = α katsayısı, b1b2,….regresyon katsayılarıdır.
u = hata terimi katsayısı.
***
ln = e tabanına göre doğal logaritmanın belirlenmesidir.
**
Çift logaritmik üretim modelinde ise, azot dozlarında yapılacak 1 gramlık artış,
ağaç başına alınacak kuru incir verimini 0.04172 gram arttıracaktır. Kuraklıkta görülecek
1 birimlik artış, kuru incir verimini 0.303 birim azaltırken, tam kuru incir hasat sezonunda
görülmesi muhtemel 1 birimlik yağış, kuru incir verimini 1.176 birim azaltıcı etkiye sahip
olacaktır (Çizelge 4).
Çizelge 3. Doğrusal (linear) üretim modeli (lin-lin).
Sabit Terim
Azot dozları (uygulamalar) (x1)
Kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2)
Yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3)
R2
F
D.W.
p
Toplam kuru incir verimi (kg ağaç-1)
44.307
(5.373)*
t=8.246
p=0.000**
0.007742
(0.005)
t=1.635
p=0.107****
-4.574
(1.981)
t=-2.309
p=0.024***
-14.801
(2.287)
t=-6.471
p=0.0002
0.412
15.866
2.54
0.000
*Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir.
**p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır.
***p<0.05 (%5) düzeyinde anlamlıdır.
****p>0.10 (%10) düzeyinde anlamlı değil.
Yarı logaritmik log-lin modelinde ise, azot dozlarında yapılacak 1 gramlık artış,
kuru incir verimini 0.0004279 gram artırdığı tahmin edilmiştir. Kuraklıkta görülmesi
muhtemel 1 birim artış, verimi 0.210 birim azaltıcıya etkiye sahip iken, hasat sezonu
yağışlarda görülecek 1 birimlik artış ise kuru incir verimini 0.815 birim azaltıcı etkiye
sahip olduğu öngörülmüştür (Çizelge 5).
Lin-log yarı logaritmik üretim modeline göre ise, uygulanan azot dozunda
yapılacak 1 gramlık artış, ağaç başına elde edilen kuru incir verimini 0.799 gram
arttırmaktadır. Kuraklıkta görülmesi muhtemel 1 birimlik artış, verimi 6.599 birim
azaltmakta olup, hasat sezonunda görülecek 1 birimlik yağış ise, kuru incir verimini
21.353 birim gibi önemli bir derecede azaltıcı etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir
(Çizelge 6).
813
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 4. Çift logaritmik üretim modeli (log-log).
Sabit Terim
Ln azot dozları (uygulamalar) (x1)
Ln kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2)
Ln yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3)
R2
F
D.W.
P
Ln toplam kuru incir verimi
(kg ağaç-1)
3.052
(0.127)*
t=24.003
p=0.000**
0.04172
(0.020)
t=2.069
p=0.042***
-0.303
(0.152)
t=-1.991
p=0.051****
-1.176
(0.176)
t=-6.684
p=0.000**
0.444
18.066
2.47
0.000
*Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir.
**p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır.
***p<0.05 (%5) düzeyinde anlamlıdır.
**** p<0.10 (%10) düzeyinde anlamlıdır.
Çizelge 5. Yarı logaritmik üretim modeli (log-lin).
Sabit Terim
Ln azot dozları (uygulamalar) (x1)
Ln kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2)
Ln yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3)
R2
F
D.W.
p
*Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir.
**p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır.
***p<0.10 (%10) düzeyinde anlamlıdır.
814
Toplam kuru incir verimi (kg ağaç1
)
4.163
(0.289)*
t=14.393
p=0.000**
0.0004279
(0.000)
t=1.678
p=0.098***
-0.210
(0.107)
t=-1.970
p=0.053***
-0.815
(0.123)
t=-6.616
p=0.000**
0.432
17.242
2.43
0.000
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 6. Yarı logaritmik üretim modeli (lin-log).
Sabit Terim
Azot dozları (uygulamalar) (x1)
Kuraklık (2006=1, 2007=1, 2008=0, 2009=0) (x2)
Yağış durumu (2006=0, 2007=0, 2008=0, 2009=1) (x3)
R2
F
D.W.
p
Ln toplam kuru incir verimi
(kg ağaç-1)
23.162
(2.354)*
t=9.838
p=0.000**
0.799
(0.373)
t=2.141
p=0.036***
-6.599
(2.820)
t=-2.340
p=0.022***
-21.353
(3.256)
t=-6.558
p=0.000**
0.427
16.907
2.60
0.000
*Parantez içindeki değerler standart hatayı göstermektedir.
**p<0.01 (%1) düzeyinde anlamlıdır.
***p<0.05 (%5) düzeyinde anlamlıdır.
SONUÇ
Söz konusu çalışma, bir üretici bahçesinde yürütülmüş denemeden elde edilen
veriler ile gerçekleştirilmiştir. Söz konusu raporda, kullanılan farklı azot dozlarının, ağaç
başına elde edilen kuru incir verimi üzerindeki etkisini en iyi tahmin eden farklı
ekonometrik üretim modellerinin elde edilmesi amaçlanmıştır.
2006-2009 yılları arasında, 4 yıllık bir zaman diliminde elde edilen verilere göre,
azot dozları ile elde edilen kuru incir verimi arasındaki ilişkiyi açıklayan 4 adet model
tesis edilmiş olup, bunların hemen tamamı modelin bütünü açısından anlamlı olup,
kullanılan bağımsız değişkenlerin, bağımlı değişkeni açıklama gücüne sahip oldukları
tespit edilmiştir. Her bir değişken açısında ise, çift logaritmik ve yarı logaritmik
modellerin daha yüksek açıklama gücüne sahip oldukları belirlenmiştir. Ancak tüm
modellerde ortak olan konu ise, kuraklık görülen üretim sezonlarında ve kuru incirin
hasat zamanında (Ağustos-Ekim ortası) görülen yağışların, ağaç başına elde edilen kuru
incir verimi üzerinde oldukça önemli bir azaltıcı etkiye sahip olduğu görülmektedir.
Özellikle yağışların, kuru incir verimi üzerindeki olumsuz etkisi, kuraklığın da
oluşturabileceği muhtemel olumsuz etkilerden çok daha fazla olduğu dikkati çekmektedir.
Farklı dozlarda uygulanan azot dozlarının ağaç vejetatif aksamı yanında, kuru
incir verimini de olumlu etkide bulunduğu görülmektedir. Ancak izleyen çalışmalarda,
azot dozları ile birlikte, özellikle kalite açısından önem taşıyan potasyumlu gübreleme
denemelerinin birlikte yapılması isabetli olabilecektir. Dağlık alanlarda bulunan incir
plantasyonlarında erozyonu önleyici tedbirlerin de, bu araştırma programları içerisinde
yer alması gerek kalitenin arttırılması, gerekse verimin sürdürülebilirliği açısından başarı
şansını arttıracaktır.
Kuraklık için, özellikle Ege Đhracatçı Birlikleri (EĐB)’nin maddi desteği ile,
Aydın Đl Özel Đdaresi tarafından, kurutmalık incir plantasyonlarının bulunduğu belirli
merkezlerde yapay sulama göletlerinin yapılması çalışmaları devam etmektedir. Bu gibi
yaklaşımlar, kuraklığın, özellikle ağaçların fizyolojik fonksiyonları üzerindeki olumsuz
815
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
etkisinin azaltılmasında oldukça faydalı olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte,
özellikle incirin suya ihtiyaç duyduğu fidan döneminde sulama imkanlarının tesisi
açısından, üretici ve/veya girişimcilerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği
(AB) tarafından verilen Kırsal Kalkınma Projelerinden faydalanması, bunun için eğitim
fırsatlarının oluşturulması faydalı olabilecektir.
Hasat sezonunda görülen yağış için ise, üreticilerin özellikle kurutma işleminde
kerevet ve seralardan yararlanması sağlanabilir. Bu teknik önlemler, zararın büyüklüğünü
azaltacaktır. Ayrıca kurutmalık incir yetiştiriciliğinin, söz konusu zarara karşı tarımsal
ürün sigortası kapsamına alınması, sorunun yapısal çözümü açısından büyük bir şans
olarak görülmektedir.
KAYNAKLAR
Aksoy, U., Anaç, D., Hakerlerler, H. ve Düzbastılar, M. 1987. Germencik yöresi Sarılop
incir bahçelerinin beslenme durumu ve incelenen besin elementleri ile bazı verim
kalite özellikleri arasındaki ilişkiler. Tariş Ar-Ge, proje no: Ar-Ge 006, Bornova,
Đzmir.
Aksoy, U., Anaç, D. ve Gül, N. 1992. Sarılop incir çeşidinde yaş ve kuru meyve kalite
kriterleri arasındaki etkileşimler. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, cilt
1, s. 271-276.
Aksoy, U. 1994. Project on the improvement of fig production in the Aegean Region.
TUBITAK Project no: TOAG 830, Izmir.
Anaç, D., Aksoy, U., Hakerlerler, H. ve Düzbastılar, M. 1987. Küçük Menderes havzası
incir bahçelerinin beslenme durumunun ve incelenen toprak ve yaprak besin
elementleri ile bazı verim ve kalite özellikleri arası ilişkiler. Tariş Ar-Ge, proje
no: Ar-Ge 004, Bornova, Đzmir.
Çobanoğlu, F. 2007. Türkiye kuru ve taze incir üretim, iç ve dış pazarlamasında bazı
kalite güvence sistemlerinin uygulanabilirliği üzerine bir araştırma. Ege
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Bornova, Đzmir.
Dikici, H. 2007. Farklı verim yanıt modellerinin ve gübre ürün fiyatlarının optimum azot
dozlarına etkisi. KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, 10 (2): 89-93.
Güzel, N., Gülüt, K.Y. ve Büyük, G. 2002. Toprak Verimliliği ve Gübreler. Bitki Besin
Elementlerinin Yönetimine Giriş. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi, Genel Yayın No: 246,
Ders Kitapları Yayın No: A-80, Adana, 654 s.
Đrget, M.E., Aksoy, U., Okur, B., Ongun, A.R. ve Tepecik, M. 2008. Effect of calcium
based fertilization on dried fig (Ficus carica L. cv. Sarılop) yield and quality.
Scientia Horticulturae, 118, 308-313.
Kabasakal, A. 1983. Sarılop incir çeşidinde bazı mineral besin maddelerinin mevsimsel
değişimi ve toprak-bitki-sürgün ve meyve gelişmesi ilişkileri üzerine araştırmalar.
Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Bornova, Đzmir.
Miran, B., Abay, G. ve Günden, C. 2002. Pamukta girdi talebi: Menemen örneği. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 39 (3): 88-95.
Yılmaz, I. ve Ozkan, B. 2004. Econometric analysis of land tanure systems in cotton
production in Turkey. International Journal of Agricultural & Biology, 6 (6):
1023-1025.
816
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Türkiye’de Kırsal Kalkınma Yatırımları Kapsamında Hibe Projelerinin
Değerlendirilmesi: Aydın Đli Örnek Olayı
Ferit ÇOBANOĞLU1
Göksel ARMAĞAN1
Ali NALBANTOĞLU2
Özet
Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikası (OTP) uygulamalarında aday ülkelerde tarım sektörü
ve kırsal alanların sürdürülebilir biçimde uyum sağlaması için bazı destekler yer almaktadır. Bu
çalışmada, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliğleri kapsamında Aydın ilinde
onaylanan ve gerçekleştirilen hibe projelerinin sektörel dağılımı, ekonomik etkileri ve öngörülen
amaçların ne ölçüde gerçekleştirilebildiği değerlendirilmiştir. Yörede dördüncü etap sonu itibariyle
toplam olarak 192 proje başvurusu yapılmış, bunlardan 63’ü desteklenmek üzere onaylanmış olup,
geriye kalan 129 proje ise desteklenmemiştir. Bunların içerisinde yer alan Alt Yapı Proje Desteği
kapsamında ise sadece sulama alanında üç adet projenin desteklendiği dikkati çekmektedir.
Onaylanan hibe desteklerinden makine-ekipman alımlarının sektörel dağılımı incelendiğinde ise
genel olarak pülverizatör, mibzer, silaj makinesi, bahçe el traktörü, zeytin hasat makinesi, süt
sağım ünitesi ve soğutma tankı alımlarının ilk sırada olduğu görülmektedir. Aydın ilinin sahip
olduğu bitkisel biyoçeşitlilik ve ekolojik koşulların uygunluğu göz önüne alınırsa, söz konusu
projelerin sayısı daha da artabilecektir. Yörede tarıma dayalı sanayi olanaklarının bulunması,
ihracat limanlarına olan yakınlık oldukça önemli avantajlardır. Ayrıca Avrupa Birliği’nin sağlamış
olduğu diğer fonlar da değerlendirilerek, ildeki kırsal kalkınma sürecinin hızlı bir ivme kazanacağı
tahmin edilmektedir. Bölgede tarım ve tarıma dayalı sanayi ile ilgili alanlarda faaliyet gösteren
tüm kurum ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer almasıyla oluşturulan proje ofisinin
aktif olarak çalıştırılması ile, bunun kırsal kesimin kalkınmasında önemli katkılar sağlayabileceği
düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri, Aydın, AB, Proje Ofisi.
Evaluation Of Grant Projects Within Rural Development Investments In Turkey: The Case
Of Aydin Province
Abstract
There are some supporting mechanisms in the implementations of Common Agriculture Politics
(COP) in European Union for candidate countries to harmonize agricultural sector and rural areas.
In this study, dispersion by sectors and economic impacts of grant projects approved and
implemented within Notification of Rural Development Supporting Project Notifications were
evaluated. In respect of 4 stage’ ending, 192 projects’ application was made, while 63 of them
were accepted, 129 appeals, rest of them had no taken any endorsement. It was interesting that
only 3 grant projects, which were evaluated in Rural Development Projects, were confirmed on
irrigation within Inferior Project Cooperation. When it was investigated of accepted grant
reinforcements by sectors, purchasing of atomizer, seeder, silage machines, orchard tractors, olive
harvesting machines, milking machine and freezing tank, which they were within machine and
equipment, were first range, respectively. Having the major plant variations, pertinence of climatic
and ecologic conditions in Aydin were showed that the number and characteristics of projects
would be increased in the future. Agricultural industries in the province and two of the main
exporting ports, like Didim and Izmir were not far from, would be also prominent advantages. In
collaboration with other European Union (EU) Funds, it was estimated that rural development
process of the region had a rapid acceleration. It was thought that if the project office, which was
founded in 2010, contributing of delegates working on agriculture from all associations and
nongovernmental organizations, would be worked efficiently, this may provide crucial
contributions for development of rural regions.
Key Words: Rural Development Grant Projects, Aydin, EU, Project Office.
1
2
ADÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Koçarlı, Aydın.
Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, Destekleme Şubesi, Kırsal Kalkınma Birimi, Aydın.
817
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GĐRĐŞ
Avrupa Komisyonu’nun, aday ülkelere 2006 yılına kadar çeşitli mali yardım
programları (ISPA, SAPARD, PHARE, CARDS) kapsamında sağladığı mali yardımlar,
2007-2013 yıllarını kapsayan dönemde “Katılım Öncesi Yardım Aracı” (Instrument for
Pre-Accession Assistance – IPA) adı verilen yeknesak bir çerçeve mekanizma kapsamına
alınmıştır. Bu aracın yasal temeli 17 Temmuz 2006 tarihli ve 1085/2006/AT sayılı
Konsey Yönetmeliği ile sağlanmıştır. Yeni Yönetmeliğin uygulanmasına yönelik ayrıntılı
kurallar ise 12 Haziran 2007 tarihli ve 718/2007/AT sayılı Komisyon Uygulama
Yönetmeliği ile oluşturulmuştur. Söz konusu araç, 2007-2013 yıllarını kapsayan dönem
için 11 milyar 468 milyon Euro’luk bir bütçeye sahip bulunmaktadır. 2008-2010 yılları
arasını kapsayacak dönemde aktarılacak mali kaynaklar çerçevesinde Türkiye 1 milyar
759 milyon Euro’luk bir bütçe ile en yüksek paya sahip aday ülke konumunda yer
almaktadır (Anonim, 2009).
Türkiye aday ülke olarak bütün IPA bileşenlerinden yararlanabilmektedir. IPA
bileşenleri;
1) Geçiş Yardımları ve Kurumsal Kapasite Kurulması,
2) Sınır Ötesi Đşbirliği,
3) Bölgesel Kalkınma,
4) Đnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi,
5) Kırsal Kalkınma.
IPA bileşenleri içerisinde son grupta bulunan Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD),
Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikası (OTP) ile ilgili müktesebatın uygulanmasına
ve aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal alanların sürdürülebilir biçimde uyum sağlaması
için bazı önceliklere ve sorunların çözümüne katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Katılım
öncesi Yardım Aracı’nın diğer bileşenlerinden farklı olarak IPARD, fonların tüm mali
kontrolünü aday ülkeye tevdi etmekte, yani Genişletilmiş Merkezi Olmayan Uygulama
Sistemi getirmektedir. Bu sistem; ulusal akreditasyon ve akredite olan kuruluşun
izlenmesi, Komisyon tarafından akredite olmuş IPARD ajansına fon yönetiminin devri ve
uygulamaların daha sonra denetlenmesi gibi ilave unsurları öngörmektedir. Kırsal
Kalkınma Başlığı altında; tarımsal işletmelere destek, tarımsal mamullerin işlenip
pazarlanması, ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ve üretici birliklerine teknik destek
sağlanması söz konusudur (Anonim, 2009).
Türkiye’de ise Bakanlar Kurulunca alınan ve 15/2/2006 tarihli ve 26081 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 2006/10016 sayılı "Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Hakkında Karar"ına paralel olarak Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği (No:2006/17) yayımlanmıştır. Bu Tebliğ, kalkınma
plan ve programları ile 2006-2010 Ulusal Tarım Stratejisi çerçevesinde, tarım
üreticilerine, kırsal alanlarda bireysel ve/veya bir arada yapacakları öz sermayeye dayalı
projeli yatırımları için belirlenen iller dahilinde, kırsal alanda ekonomik ve sosyal
gelişmeyi saplamak için gerçek ve tüzel kişilerin tarım ürünlerinin işlenmesi,
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik ekonomik faaliyet yatırımları ile
kuruluşların mevcut alt yapı tesislerinin rehabilitasyonuna yönelik yatırımları teşvik
etmek için çıkarılmıştır. Bu amaçla Aydın, proje başvurusu yapacak 65 il arasında
bulunmaktadır. Diğer 16 il Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı kapsamında
bulunmaktadır. 2008 yılında bu illerde Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Programına dahil olmuşladır. Sahip olduğu arazi varlığı, iklim koşulları ile birçok bitkinin
ticari olarak yetiştirilmesine uygun olan bölgede, bu kırsal kalkınma yatırım projelerinin
sektöre birçok kazanım sağlayacağı düşünülmektedir.
Bu çalışma, kırsal kalkınma projelerinin AB ve Türkiye boyutunun kısa bir
şekilde tanıtıldığı giriş bölümünden sonra, materyal ve yöntem, onun ardından da AB,
818
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye ve Aydın ilinde kırsal kalkınma bileşeni çerçevesinde uygulanan ve kabul edilen
projelerin genel bir değerlendirmesinin yapıldığı araştırma bulguları yer almıştır. Son
olarak mevcut durum ve bu konuda Aydın ve Türkiye geneli için, ileriye yönelik
değerlendirmelerin bulunduğu sonuç bölümü rapor edilmiştir.
MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmada, özellikle AB ve Türkiye boyutundaki makro veriler, ilgili birçok
yazılı kaynağın yanısıra, internet ortamında bulunan literatür ve çalışmalardan elde
edilmiştir. Aydın ili genelindeki bilgiler ise Aydın Tarım Đl Müdürlüğü’nden alınmıştır.
ARAŞTIRMA BULGULARI
Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye Genelinde Kırsal Kalkınma Bileşeni
IPARD çerçevesinde yapılacak kamusal yardım (Ulusal katkı ve Topluluk
desteği), toplam yatırım maliyetinin %50’sini geçmemelidir. Ancak dağlık bölgelerdeki
tarımsal işletmelere yönelik yatırımlar, doğal afet bölgelerindeki yatırımlar, önemli ölçüte
net gelir elde etme amacı olmayan alt yapı yatırımları gibi durumlarda bu oran
yükseltilebilmektedir. Kamusal yardım kapsamında, Topluluk desteği harcamaların
%75’lik oranını geçmemelidir (Anonim, 2009).
IPA kırsal kalkınma bileşeni (IPARD), AB Ortak Tarım Politikası, kırsal
kalkınma politikası ve ilgili diğer politikalarının uygulanması ve yönetimi için katılım
öncesi dönemde kurumsal kapasite gelişimini ve yapısal uyumu hedeflemektedir. Bu
amaçla, tarım sektörünün modernizasyonu ve kırsal alanların sürdürülebilir kalkınmasına
hizmet edecek şekilde IPARD kapsamında aday ülkelere mali destek sağlanmaktadır
(Anonim, 2010).
Türkiye, IPARD bileşeni kapsamında aday ülkelere sağlanan mali desteklerden
yararlanmak amacıyla, AB’nin ilgili politikalarıyla ve UKKS (Ulusal Kırsal Kalkınma
Stratejisi) dokümanıyla uyumlu şekilde IPARD Programını hazırlamış ve Kasım 2007’de
Avrupa Komisyonuna sunmuştur. Ülkemizin ihtiyaçlarını ve koşullarını gözeten IPARD
Programı (2007-2013) 19 Aralık 2007 tarihinde Brüksel’de yapılan Avrupa Komisyonu
Kırsal Kalkınma Komitesi’nde görüşülerek kabul edilmiş ve Program Avrupa Komisyonu
tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanmıştır. IPARD Programı, TKB tarafından
diğer kamu kuruluşları ile yakın işbirliği halinde; yerel kuruluşlar, sosyal, ekonomik ve
çevresel ortaklar, sivil toplum kuruluşları, bilgi merkezleri ve üniversitelerin de görüşleri
alınarak hazırlanmıştır (Anonim, 2010).
Türkiye, 718/2007 sayılı IPA Uygulama Tüzüğünde tanımlanmış olan IPARD
desteklerinden (3 bileşen, 9 tedbir) azami ölçüde yararlanmaktadır. IPARD Programı,
bahsedilen tüm bileşenleri içermekte olup, sadece kırsal altyapı tedbiri kapsam dışı
bırakılmıştır. Bu bileşenler aşağıdaki gibidir;
1) Eksen 1: Pazar etkinliğinin iyileştirilmesi ve Topluluk standartlarının
uygulanması,
2) Eksen 2: Tarım-çevre tedbirleri ve yerel kırsal kalkınma stratejilerinin
uygulanması için hazırlık faaliyetleri,
3) Eksen 3: Kırsal ekonominin geliştirilmesi.
Bu eksenler altında IPARD Programı kapsamında destek sağlanacak tedbirler
sırasıyla Çizelge 1 ve 2’de sunulmuştur. Birinci fazı 2007-2009 ve ikinci fazı 2010-2013
olan Program iki dönem halinde uygulanacak olup, ilk fazda 20 ve ikinci fazda 22 olmak
üzere toplam 42 il Program kapsamına alınmıştır. Aydın ikinci faz iller arasında
bulunmaktadır.
5648 sayılı Kanun ile kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
tarafından uygulanacak Programın, yönetim otoritesi TKB Strateji Geliştirme Başkanlığı
819
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
olarak belirlenmiştir. Kamu ve kamu dışı paydaşlardan oluşan 19 üyeli IPARD Đzleme
Komitesi ise, Program uygulamalarının etkinleştirilmesi, yönlendirilmesi ve Program
üzerinde ortaya çıkabilecek değişiklik önerilerinin görüşülüp Komisyon onayına
sunulmasından sorumludur. Kesinleşen rakamlara göre, 2007-2012 döneminde yaklaşık
660 milyon Avro büyüklüğünde mali kaynağa sahip olan Program, yararlanıcı katkısıyla
birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 1.1 milyar Avro büyüklüğünde bir finansal büyüklüğe
sahiptir (Anonim, 2010).
Diğer taraftan, 5449 sayılı Kanun ile toplam 26 adet Düzey 2 istatistiki bölge
birimleri bazında kurulan kalkınma ajansları tarafından uygulanmaya başlanan “tarım ve
kırsal kalkınma” hibe programları da önemli bir işlev kazanmıştır.
Çizelge 1. Birinci dönem (2007-2009) IPARD programında uygulanan tedbir ve alt
tedbirler.
No
1.1
1.2
1.3
3.1
Tedbir adı
Tarımsal
işletmelerin
yeniden
yapılandırılması ve topluluk standartlarına
ulaştırılmasına yönelik yatırımlar
Tarım ve balıkçılık ürünlerinin işlenmesi ve
pazarlanmasının geliştirilmesi ve topluluk
standartlarına yükseltilmesine dair yatırım
Üretici gruplarının desteklenmesi
Kırsal
ekonomik
faaliyetlerin
çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi
Sektör/alt tedbir
1. Süt üreten tarımsal işletmeler
2. Et üreten tarımsal işletmeler
1. Süt ve süt ürünlerinin,
2. Et ve et ürünlerinin,
3. Meyve ve sebzelerin,
4. Su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması
1. Çiftlik faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi ve
geliştirilmesi,
2. Yerel ürünler ve mikro işletmelerin
geliştirilmesi,
3. Kırsal turizm
4. Akuakültürün geliştirilmesi
Çizelge 2. Đkinci dönem (2010-2013) IPARD programında uygulanacak tedbir ve alt
tedbirler.
No
2.1
Tedbir adı
Kırsal alan ve çevre ile ilgili faaliyetlerin
uygulanması için hazırlık
2.2
Yerel kırsal kalkınma stratejilerinin
hazırlanması ve uygulanması (LEADER)
Sektör/alt tedbir
1. Erozyon kontrolü
2. Su kaynaklarının korunması
3. Bio-çeşitlilik
1. Yetenek kazandırma, bölgenin harekete
geçirilmesi ve yerel kırsal kalkınma
stratejisinin hazırlanması için kapasite
geliştirilmesi
2. Yerel kırsal kalkınma stratejilerinin
hazırlanması
3. Yerel Eylem Gruplarının kurulması
4. Đşbirliği projelerinin uygulanması
Türkiye’de 2006 yılında yayımlanan yönetmeliğe göre tarımsal ürünlerin
depolanması, işlenmesi, paketlenmesi, ambalajlanmasına yönelik yatırım tesisleri,
jeotermal, güneş, rüzgar vb alternatif enerji kaynakları kullanılan seraların yapımına
destek verilmiştir. Program kapsamında tarımsal ürünlerin üretimine yönelik bir hibe
desteği verilmemekte, program üretilmiş bir ürünün, üretim sonrası depolanması,
işlenmesi, paketlenmesi ve ambalajlanmasına yönelik yatırım konularını kapsamaktadır.
Ancak yatırım tesislerinde depolanacak, işlenecek, paketlenecek tarımsal ürünlerin üretim
ve yetiştirilmesinin proje illerinde gerçekleşmiş olması, özellikle paketleme tesislerinde
820
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
de o ürünün ilk işlemesi de aynı yatırım projesi kapsamında gerçekleştiriliyorsa hibe
desteği verilmektedir (T.C. Resmi Gazete, 2006).
2007-2009 dönemi arasında uygulanmış olan kırsal kalkınma projeleri için, I.
etapta ekonomik faaliyetlere yönelik yatırımlar için bireysel başvurularda proje üst limiti
50000 TL olup, IV. etapta, bu tutar 100000 TL’ye ulaşmış olup, bu projelerde maksimum
hibe tutarı %50 olarak belirlenmiştir. Yine aynı proje kapsamı içerisinde grup
başvurularda proje üst limiti I. etapta 350000 TL iken, IV. etapta bu miktar 500000 TL’ye
ulaşmış olup, bu grup proje başvurularında da maksimum hibe tutarı %50 olarak
belirlenmiştir. Son olarak I. etapta, alt yapı projeleri için, tüzel kişiiklere yönelik olarak
proje üst limiti 400000 TL iken, IV. etapta bu tutar 500000 TL’ye ulaşırken, bu proje
grupları için maksimum hibe tutarı %75 olarak tespit edilmiştir (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü,
2010).
Aydın Đlinde Kırsal Kalkınma Yatırım Destekleme Programı Kapsamında
Uygulanan ve Kabul Edilen Projelerin Değerlendirilmesi
Makine Ekipman Alımları Destekleme Durumu
Aydın ilinde Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP)
kapsamında, 2007-2009 döneminde makine ekipman alımları desteği için toplam olarak
3313031.62 TL hibe desteği sağlanmıştır (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010). Bu tutar
yaklaşık olarak 1.66 milyon euro’ya eşittir. Yine bu destek kapsamında toplam olarak 551
adet makine ekipman desteği yapılmıştır. Bunların içerisinde pülverizatör ilk sırayı
alırken, bunu zeytin hasat makinesi, bahçe el traktörü ve ekipmanları, mibzer ve silaj
makineleri izlemektedir. Talep edilen ve hibe ödemesi yapılan makine-ekipmanlar
incelendiğinde, ilin üretim deseninde görülen değişiklikler de anlaşılabilmektedir.
Örneğin, pülverizatörlerin, bahçe el traktörü ve ekipmanlarının çok amaçlı kullanımı
yanında, silaj makine talebinde görülen artışın, yörede hayvancılığın ve dolayısıyla yem
bitkileri yetiştiriciliğinin arttığını göstermektedir.
Ekonomik ve Alt Yapı Yatırımlarının Desteklenme Durumu
Aydın ilinde 2007-2009 döneminde 4 etabın kümülatif toplamında 192 adet proje
başvurusu yapılmış olup, bunlardan 63’ü kabul edilmiş olup, 9 projenin uygulanmasından
vazgeçilmiş, 37 adet proje uygulanmıştır. 4. etapta kabul edilen 17 proje ise 2009-2010
döneminde uygulanmaya başlanmıştır (Şekil 1). III. etabın sonunda toplam olarak
5957802.21 TL hibe ödemesi yapılmıştır (Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010). Söz konusu
dönemde ortalama olarak 1 euro = 2.00 TL olduğu düşünüldüğünde, projelere yaklaşık
olarak 2.98 milyon euro ödeme yapıldığı hesaplanmıştır. Her geçen etapta başvurulan ve
dolayısıyla kabul edilen proje sayısında belirgin bir artış olduğu dikkati çekmektedir.
821
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
80
77
Proje sayısı (adet)
70
71
60
50
40
20
10
29
28
30
27
17
15
16
6 9
2 1 1 0
0
2
0
17
0 0
0
1. Etap
2. Etap
3. Etap
4. Etap
Başvurulan proje sayısı
Onaylanan proje sayısı
Vazgeçen proje sayısı
Uygulanan proje sayısı
Kabul edilip henüz uygulanmaya başlayan proje sayısı
Şekil 1. Aydın ilinde 2007-2009 döneminde kırsal kalkınma hibe projeleri uygulanma
durumu.
Kaynak: Aydın Tarım Đl Müdürlüğü, 2010.
Aydın ilinde Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP)
kapsamında desteklenmiş olan projelerin dağılımı ve listesi incelendiğinde, genellikle
yapılan proje başvurularının zeytinyağı, incir gibi yörenin geleneksel ve ihracat yönelik
olan ürünlerin üretim, işleme, kapasite artırımı konusunda yoğunlaştığı dikkati
çekmektedir. Tüm etaplarda sadece iki adet bireysel proje onayı olması da dikkat
çekicidir. Buradan grup olarak şirket, birlik, kooperatif gibi örgütlü proje başvurularının
desteklenme olasılığının daha fazla olduğu ortaya çıkmış olmaktadır (Aydın Tarım Đl
Müdürlüğü, 2010).
SONUÇ
2007-2009 döneminde Aydın’da Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Programı (KKYDP) kapsamında makine-ekipman alımlarının desteklenmesi tebliği
gereğince 551 adet makine alımı yapılmış olup, bunlar için proje sahiplerine 3313031.62
TL, yani yaklaşık olarak 1.66 milyon euro hibe desteği sağlanmıştır. Onaylanan hibe
desteklerinden makine-ekipman alımlarının sektörel dağılımı incelendiğinde ise genel
olarak pülverizatör, mibzer, silaj makinesi, süt sağım ünitesi ve soğutma tankı alımlarının
ilk sırada olduğu görülmektedir. Yine aynı dönem içinde (KKYDP) Tarıma Dayalı
Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği kapsamında yörede 1., 2. ve 3. Etap Projeler
uygulanmış olup, 4. Etap Proje başvurularının sonuçları 2008 yılında açıklanmıştır. 4.
Etap sonu itibariyle toplam olarak 192 proje başvurusu yapılmış, bunlardan 63’ü
desteklenmek üzere onaylanmış olup, geriye kalan 129 proje ise desteklenmemiştir.
Bunların içerisinde yer alan Alt Yapı Proje Desteği kapsamında ise sadece sulama
alanında 3 adet projenin desteklendiği dikkati çekmektedir. Bu çerçevede ilk III etapta 38
proje desteklenip, uygulanmıştır. Bu projelerin toplam maliyeti 15199905 TL olup, hibe
olarak ödenen tutar 5957799 TL’dir. Bu hibe aynı zamanda 2.98 milyon euroya eşittir.
IV. etapta 17 proje kabul edilmiştir. Ancak bunlar henüz uygulanma aşamasındadır. Bu
projelerin toplam tutarı 8220331 TL olup, hibe olarak ödenecek tutar 3915460 TL’dir. Bu
822
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
hibe yaklaşık olarak 1.96 milyon euroya eşittir. IV. etap da dahil edildiğinde, Aydın ilinde
ödeme yapılan toplam hibe bedeli 6.60 milyon eurodur.
IPA kırsal kalkınma bileşeni (IPARD) kapsamında kesinleşen rakamlara göre,
2007-2012 döneminde yaklaşık 660 milyon euro büyüklüğünde olan destekleme programı
içinde (Anonim, 2009) IV. etap dahil Aydın’ın almış olduğu 6.60 milyon euro, bu
desteğin %1’i gibi önemli bir düzeyine eşit olmaktadır. Yararlanıcı katkısı da
düşünüldüğünde bu programın büyüklüğü 1.1 milyar euroya ulaşmaktadır.
Ödenen hibenin proje toplam maliyeti içindeki payı ekonomik yatırımlarda %2550 arasında iken, alt yapı yatırımlarında ise %45-65 arasında değişmektedir. Genel olarak
sadece iki adet bireysel başvuru kabul edilmiş olup, geriye kalanların hepsi grup, özellikle
şirket, birlik ya da kooperatifler tarafından başvurusu yapılmış projelerdir.
Yörede tarımsal sanayi imkanlarının mevcudiyeti, Didim ve Đzmir gibi ihracat
limanlarına olan yakınlığı oldukça önemli avantajlardır. Ayrıca Avrupa Birliği (AB)’nin
sağlamış olduğu diğer fonlar da değerlendirilerek ildeki kırsal kalkınma sürecinin hızlı bir
ivme kazanacağı tahmin edilmektedir. Bunun için de bölgede tarım ile ilgili faaliyet
gösteren tüm kurum ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer alacağı proje
ofislerinin kurulmasının faydalı olacağı düşüncesi ile, 2010 yılında, Adnan Menderes
Üniversitesi Rektörlüğü koordinatörüğünde, bu konuda tecrübesi olan akademisyenler ve
çeşitli uzmanların katılımı ile bir proje ofisi kurulmuştur. Söz konusu birime, her sektörde
faaliyet gösteren paydaşların aktif katılımı ile daha büyük ve geniş katılımlı projelerin
gerçekleştirilmesi
ve
uygulamaya
dönüştürülmesinin
mümkün
olabileceği
öngörülmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim. 2009. Avrupa Birliği Fonları. Tarım, Gıda ve Kırsal Kalkınma Alanına Yönelik
AB Fon Olanakları. Ege Fikir Önderleri AB Eğitim Programı. Mayıs-Aralık
2009.
Anonim. 2010. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Kırsal Kalkınma Planı Taslağı 2010-2013,
Ankara.
Aydın Tarım Đl Müdürlüğü. 2010.
T.C. Resmi Gazete. 2006. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Tebliği, 6 Nisan
2006, 26131 Sayılı, 2006/17 Nolu Tebliğ.
T.C. Resmi Gazete. 2007a. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
Çerçevesinde Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Tebliği, 14 Şubat 2007,
26434 Sayılı, 2007/3 Nolu Tebliğ.
T.C. Resmi Gazete. 2007b. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
Çerçevesinde Makine, Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Tebliği, 14 Şubat
2007, 26434 Sayılı, 2007/4 Nolu Tebliğ.
T.C. Resmi Gazete. 2008a. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
Çerçevesinde Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Tebliği, 29 Nisan 2008,
26861 Sayılı, 2008/19 Nolu Tebliğ.
T.C. Resmi Gazete. 2008b. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
Çerçevesinde Makine, Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Tebliği, 2 Mayıs
2008, 26864 Sayılı, 2008/20 Nolu Tebliğ.
T.C. Resmi Gazete. 2009. Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı
Çerçevesinde Tarıma Dayalı Yatırımların Desteklenmesi Tebliği, 30 Ekim 2009,
27391
Sayılı,
2009/47
Nolu
Tebliğ.
823
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sürdürülebilir Kalkınma Ve Yeşil Pazarlama
Filiz PEZĐKOĞLU1
ÖZET
Ekonomik yaklaşımlar, 1972 yılında tanımlanan “sürdürülebilir kalkınma” kavramı ile birlikte
hızla değişmeye başlamıştır. Bu kavram ile birlikte, üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan ya
da yok edilen sermayenin (doğal, insan eliyle üretilmiş ve insan sermayesi) sorgulanması
başlamıştır. Bu süreç, açlık sınırının altında yaşayan ve ciddi yoksulluk çeken insan nüfusunun ve
dünya nüfusunda ortaya çıkan artışın üretim kaynaklarında oluşturduğu olumsuz baskının
azaltılması amacıyla farklı çevrelerde farklı anlamlarda değerlendirilmektedir.
Kavramın tanımlanmasının hemen ardından, 1975 yılında ABD’de Amerikan Pazarlama
Birliği’nin “ekolojik pazarlama” seminerinde ilk kez “yeşil pazarlama” kavramı ortaya konmuştur.
Ekolojik pazarlama, çevreci pazarlama, yeşil pazarlama ve sürdürülebilir pazarlama çoğu kez
benzer anlamlarda kullanılsa da, aslında yeşil pazarlamanın evrelerini oluşturan ve giderek
farklılıklar içeren pazarlama yaklaşımlarıdır ve yeşil pazarlama daha fazla ürün kategorisine
sahiptir.
Çevresel duyarlılıkların artması, gıda güvenliği konularının yaygınlaşması ve konuyla ilgili olarak
kalite güvence sistemlerinin tüketici tarafından benimsenmesi sonucu, bir adım öteye gidilerek
tüketiciye yeni bir tanımlama yapılmış ve “yeşil tüketici” gündeme gelmiştir. Yeşil pazarlamada
yeşil tüketicinin yanında ürünü tanımlayan bir de “eko-etiket” tanımlanmıştır.
Bu bildiride, pazarlama literatüründe dünyanın gündeminde olan “yeşil pazarlama” konusunda
yayınlanmış ikincil kaynaklardan yararlanılarak çevre-ekonomi-toplum odaklı bu kalkınma
sürecinin ortaya çıkardığı yeşil pazarlama stratejisinin gelişimini ortaya koymak ve avantajları ile
dezavantajlarını tartışmak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yeşil Pazarlama, Sürdürülebilir Kalkınma, Yeşil Tüketici
ABSTRACT
Sustaınable Development And Green Marketıng
Economic approaches have been chanced rapidly by sustainable development concept when it was
defined in 1972. With this concept, the capital (natural, produced and human capitals) that using
and destroying in the production and consumption processes is cross-examined. The process is
evaluated differently in different societies, due to hunger and poverty problems and on the other
hand negative effects on production resources of population growth in the world.
After defining sustainability, “Green Marketing” was explaining in 1975 in the seminar of
“Ecologic Marketing” in the USA. However using same meaning, but ecologic marketing,
environmental marketing, green marketing and sustainable marketing are all different each other
and all of them is the phase of green marketing. Green marketing has more products than others.
As a result of increasing environmental sensitiveness and agreement on food security, system is
needed another identifications that called “Green Consumer” and “Green Label”.
The aim of the article is putting forward of green marketing development and discussion negative
and positive side of it.
Keywords: Green Marketing, Sustainable Development, Green Consumer.
SÜRDÜRÜLEBĐLĐR KALKINMA
Birinci ve Đkinci Dünya Savaşlarından sonra ortaya çıkan üçüncü küreselleşme
hareketi ile “sürdürülebilir kalkınma” tanımının yapıldığı dönemler birbiri ile
çakışmaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın tanımlandığı “Brundtland Raporu”nda küresel
tehditler karşısında insanoğlunun başarı ve başarısızlıkları tanımlanmış ve yeni bir eylem
planı ortaya konulmuştur. Bu plan dahilinde ülke ve bölgesel oluşumlar yeni binyıl için
farklı senaryolar ve öngörülerde bulunarak, uygulamaya geçmişlerdir.
1
Dr., Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova
824
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, sermaye kavramı ile de iç içe bulunmaktadır.
Sermaye, kısaca stok halinde bulunan üretken zenginliğimizdir. Belli başlı üç çeşit
sermaye bulunmaktadır. Bunlar; insan eliyle üretilen sermaye, insan sermayesi ve doğal
sermaye olarak sınıflandırılmaktadır. Doğal sermayenin ne şekilde kullanılacağı
önemlidir. Aynı şekilde doğal sermayeye bir değer biçmek de, geleceğe değer biçmek de
son derece zordur. Doğal kaynakların tüketiminin ulusal gelir hesaplarında yer
almamasına karşılık, kirletilen çevrenin temizlenmesine ait maliyet bu hesaplarda yer
almaktadır (Fisunoğlu 1997)
Küreselleşen dünyada kurulan yeni uluslararası kurumlar tarafından kabul gören
sürdürülebilir kalkınma, bir değişim süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu değişim süreci
içerisinde kaynakların kullanımı, yatırımların yönlendirilmesi, teknolojik gelişimin
yönünün seçimi ve kurumsal değişikliklerin birlikte uyum içinde olması öngörülmekte ve
bu aşamada sivil toplum kuruluşlarıyla birliktelik sağlamaktadır (Anonim, 2001).
Sürdürülebilir kalkınma ekoloji, ekonomi, sosyal ve kültürel konuların bir arada ve
eşdeğer şekilde ele alındığı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, uygulamada
ekonomi odaklı değerlendirilmekte ve toplam sermaye (doğal, insan yapısı ve insan
tarafından üretilen sermaye) kullanımı bakımından planlanmaktadır.
Atış ve ark. (1999), tarafından sürdürülebilir tarımsal kalkınmanın ölçülmesinde
kullanılan parametreler içerisinde GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) ve SMH (Safi Milli
Hasıla)’dan gidilerek elde edilen birey başına ulusal gelir öncelikli olarak tanımlanmıştır.
Yine aynı kaynakta, sürdürülebilir gelirin daha geçerli bir ölçüt olduğundan
bahsedilmekte ve bu gelirin hesaplanması sırasında sürdürülebilirlik kriterlerine ait
eskime ve yıpranma paylarının GSMH, SMH ve ulusal hesaplara doğru şekilde
yansıtılmasından bahsedilmektedir. Bu düşünce yeşil pazarlama ile birlikte makro
boyuttan mikro alana geçmiştir. Farklı olarak yıpranma ve kirlenmenin faturasının tüm
ulusa değil, üreten ve dolayısı ile tüketene çıkarılması söz konusudur. Bu aşamada ürünü
üreten de belirli maliyet kalemlerine sahip olarak (örneğin, sosyal sorumluluk gereği
işyerinde kreş açma, çevre koruma amaçlı projelere destek verme, atık yönetimini
devreye sokma, çevre dostu ambalajlar, üretim sistemleri, gıda katkı maddeleri vb proses
sürecine ait materyal ve sistemler) üretime devam etmekte ve üretimde kullanılan
çevresel sermayeye ait maliyet tüketici fiyatına belirli bir oranda yansımaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma kavramının toplam sermaye üzerine yoğunlaştığı
düşünceye göre sürdürülebilirlik, zayıf ve güçlü sürdürülebilirlik olarak iki gruba
ayrılmaktadır. Bu düşünceye göre toplam sermaye eksilmediği durumda sürdürülebilirlik
söz konusudur denilmektedir. Zayıf sürdürülebilirlik, toplam sermayenin (doğal, sosyal
ve insan tarafından üretilen sermaye), eksilmemesi için her ekonomik faaliyetin yanı sıra,
o faaliyet için kullanılan doğal sermayeyi desteklemek üzere insan tarafından yaratılan
sermayeye veya sosyal sermayeye “yaratıcı” bir katkı sağlanması gerekliliği temeline
oturmaktadır. Güçlü sürdürülebilirlik ise, toplam sermayenin unsurlarının birbiri yerine
ikame edilemeyeceği düşüncesi üzerine oturmaktadır. Buna göre, doğal sermayeden
yapılan bir tüketim olduğunda, bunun kullanılmasından elde edilen sermayenin hem
doğal sermayenin korunmasına hem de insan tarafından yaratılan sermayenin
artırılmasına yatırılması gerekmektedir (Uslu, 1997; Anonim, 2001).
Sürdürülebilirlik hareketi içinde iki karşıt bakış açısı bulunduğu belirtilmektedir.
Bunlardan biri, bütün ülkeler için yüksek düzeyde bir ekonomik büyümenin
sürdürülmesini en önemli konu olarak görürken, diğeri büyümenin yoksulluktan
kurtulmaları için gelişmekte olan ülkelerde gerekli olduğu ama gelişmiş ülkelerde bir
dondurma uygulaması aramamız ve sahip olduklarımızı daha iyi kullanımını sağlayarak
daha tatmin edici bir yaşam sürmemiz gerektiğini ifade etmektedir (Grant, 2008).
825
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya konulmasından bu yana, konu giderek
daha fazla yoğunlukta çevre ve ekoloji görünümlü bir hale dönüşmüştür. Bu konudaki en
önemli itici güç ise tüketici kaynaklıdır ve bunun için de pek çok değişik konuda
tüketiciler bilgilendirilmektedir. Çok farklı isimlerle kurulan çevre koruma amaçlı
STK’lar (sivil toplum kuruluşları) tüketici bilinçliliği, tüketicide davranış değişikliği
konularında önemli faaliyetler göstermektedir. Özellikle iklim değişikliği, suyun
kullanımı, gıdalarda ortaya çıkan kalıntı sorunları ve dolayısı ile sağlıklı gıda arayışı ve
benzer diğer kıstaslar birlikte değerlendirilerek değişik platformlarda tüketiciye sunulmuş
ve bilinç oluşumu sağlanmıştır. Çevre ve insan sağlığını bir arada değerlendiren pek çok
enformasyon tüketiciye ulaşmaktadır. Tarımsal açıdan konu incelendiğinde yeşil tüketici
için, tüketicinin tükettiği ürünlerde sağlık ölçütlerinin yenilendiği ve bu ölçütlerin çeşitli
reklam ve özendirme çalışmalarının hedef kitle üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bu
durum, “çataldan çiftliğe”, “gıda güvenliği” gibi kavramları gündeme getirmiş ve tüketici
tükettiği gıdada bu ölçütleri aramaya başlamıştır.
Üretimde kullanılan her türlü girdi ve üretim sistemi, çevre kirliliği, atıklar ve
enerji kullanımı açısından dikkate alınmaya başlanmıştır. Sistemin ilk basamağı
öncelikle, tarım dışı alanlarda kalite yönetim sistemleri (ISO 9000 serisi, ISO 14000 gibi)
ile başlamıştır (Emgin ve Türk, 2004). Bu sistemlerin tarımdaki izdüşümü ise organik
tarım ile başlamıştır ve diğer çevreye duyarlı sistemlerle devam etmektedir. Tarımda
kalite yönetim sistemi, bahsedilen üretim sistemlerine ait yönetmelikler, ulusal ya da
uluslar arası kuruluşlarca hazırlanan standartlar ile kontrol ve sertifikasyon sistemini
içermektedir. Kontrol ve sertifikasyon sistemi ile üretim süreci kontrol altında tutulurken,
ürün de “eko” etikete sahip olmaktadır.
Çevresel sürdürülebilirlik endekslerinde kullanılan parametreler açısından henüz
uluslar arası düzeyde bir eşlilik sağlanamamıştır. Özellikle kullanılan hammaddelerin ve
üretim yönteminin çevre koruyucu tedbirler alması, atık yönetimi gibi konular, insan ve
çevre sağlığını dikkate alan üretim süreçlerinin ve buna bağlı yeni teknolojilerin
gelişmesini hızlandırmıştır. Đşletmelerin bu konuda yaptıkları çalışmalar bir maliyet artışı
getirmesine rağmen, tüketicinin ödemeye gönüllü olduğu bir fiyat artışı, varlığını devam
ettirebilme ya da piyasalarda aranırlık gibi kazanımlara sahip olmalarına da olanak
sağlamaktadır. Elde edilen ürünler konvansiyonel ürünlerden farklı olmakta, bu farklılık
“eko-etiketleme” ile tanımlanmaktadır. 1992’de Rio’da gerçekleştirilen Birleşmiş
Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında ülkelerin ulusal düzeyde sürdürülebilir
gelişme kavramlarını geliştirerek bu tür göstergeleri tanımlaması istenmiş ve bu
göstergelerin Birleşmiş Milletler Sekretaryasına bağlı Đstatistik Bürosu tarafından
izlenmesi kararı alınmıştır. Bu karar ve öneriler doğrultusunda başta OECD ve AB olmak
üzere çeşitli ülkelerarası kurum ve kuruluşlar, ekonomik büyümenin sürdürülebilir
kalkınma ilkesini karşılama oranını belirlemek üzere çeşitli göstergeler tanımlamışlardır.
OECD tarafından eko-etkenlik konusundaki göstergelerin geliştirilmesi açısından temel
alınacak girdiler ve çıktılar ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Verimlilik çıktı/girdi oranıyla
açıklanmaktadır. Çizelge 1’de ülkesel düzeyde eko-etkenlik göstergelerinin
dayandırılacağı girdilerin kapsamlarından bahsedilmiştir. Buna göre ülkeler kendi eylem
planlarında bu kapsam içinde göstergeleri belirleyebileceklerdir (Anonim, 2005).
Çizelge 1. Ülkesel Düzeyde Eko-Etkenlik Göstergelerinin Dayandırılacağı Girdiler
(Anonim, 2005)
Çevre Üzerindeki Baskılar
Farklı kaynak kökenli kirleticiler
Kömür, petrol, gaz, maden tüketimi
Yenilenebilir kaynak tüketimi
Çevresel zararların ekonomik değeri
Çevresel hizmetlerin kullanımı
Çevrenin Durumu
Kalan maden kaynakları
Hava, su, toprak vb ekosistemlerde kirlenme
düzeyi
Tarımsal ve sanayi amaçlı toprak kullanımı
Biyolojik çeşitlilik düzeyi
Çevresel sermaye
Ekolojik kalıntılar
826
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çeşitli uluslar arası anlaşmalar nedeniyle, yukarıda bahsedilen eko-etkenlik
göstergeleri işletme bazında da dikkate alınmakta ve konu sosyal sürdürülebilirlikle
birlikte değerlendirilmektedir. Bunun dışında dış ticarette tarife dışı engeller içerisinde de
ürün ve üretim sürecinin çevre duyarlılığı yer alabilmektedir. Eko-etikete sahip ürünlerin
farklı piyasalara ulaşımı böylelikle kolaylaşabilmektedir.
YEŞĐL PAZARLAMA
Ekolojik problemlerin oluşumunda geleneksel pazarlama anlayışının da önemli
bir payı olduğu belirtilmektedir. Buna neden olarak da, geleneksel pazarlamanın
özellikleri; malların aşırı tüketimini sağlamaya neden olduğundan “tüketici kraldır”,
sistem çevresel faktörleri inkar eder, sosyal statü mal edinimi ile artar, kısa dönem kar
maksimizasyonu ve kar odaklı ile karakterizedir ve kaynak-atık şeklinden dolayı ürün
yaşam döngüsü oldukça kısadır şeklinde özetlenmektedir (Majláth, 2008);
Đktisat çevrelerince yeşil pazarlamanın ilk kez 1975 yılında ABD'de Amerikan
Pazarlama Birliğinin düzenlediği ekolojik pazarlama konulu bir seminerde pazarlama
literatürüne dahil olduğu belirtilmektedir (Erbaşlar, 2008; Ay ve Ecevit, 2005). Yeşil
pazarlama, sürdürülebilir kalkınma ve sermayenin serbest dolaşıma başladığı
küreselleşme kavramı ile birlikte ortaya çıkmıştır denilebilir. Klasik pazarlama
anlayışında ilk safhada tüketici tamamen üreticiye bağlı iken, daha sonra tüketici ne
isterse üretim ona yönelik olmuştur. Ancak, yeşil pazarlama ile üretim ve tüketici
eşzamanlı olarak birbirini etkiler konuma gelmiştir
Gelişmiş ülkelerde Sosyal Sorumluluk Đşbirliği (CSR-Corporate Social
Responsibility) 1970’lerde kurulmuş ve ekonomi bilimleri üzerinde çalışmalarını
yoğunlaştırmıştır. Bu çalışmalardan birini “sosyal pazarlama” olarak ifade edilen yeni
pazarlama anlayışı oluşturmaktadır. Sosyal pazarlama uzun dönemli karlılık ile tüketici
ihtiyaçlarının karşılanması yanında etik ve çevresel konuları da kapsamaktadır. Pratikte
sosyal yaklaşım çevresel konulardan biraz daha güçlüdür (Majláth, 2008).
Yeşil pazarlama, verimlilik açısından yeşil verimliliği, tüketiciler açısından yeşil
tüketicileri, üreticiler açısından ise yeşil etiketlemeyi (eko-etiket) gündeme getirmiştir.
Çevre hakkında endişelerin tüketici davranışlarını etkileyebileceği görüşü “Yeşil
Tüketici” kavramını ortaya çıkarmıştır. Konu, Yeşil Tüketicinin El Kitabı (The Green
Consumer Guide) kitabının basılmasıyla daha da tartışmalı hale gelmiştir (Özata, 2005).
1980’lerin sonunda yeşil kaygılar, küresel düzlemde gerçekleşen doğal ve insan kaynaklı
felaketler tarafından tetiklenmiş ve 1988 yılında yayınlanan yeşil tüketicinin el kitabı bir
milyon okura ulaşmış, bu gelişim pek çok firmanın yeni bir pazarlama stratejisine sahip
olmasına neden olmuştur (Grant, 2008). Yeşil tüketici yalnızca yeşil ürün tüketmeyi değil
aynı zamanda üretim sırasında gerçekleşen etik ve toplumsal sorumluluğa ait
uygulamaları da takip etmektedir. Yeşil tüketici “kendilerini ve çevrelerini, satın alma
güçlerini kullanarak korumayı hedefleyen kişiler” olarak tanımlanmaktadır (Ay ve Ecevit,
2005).
Pazarlama literatüründe, ekolojik pazarlama, çevreci pazarlama, yeşil pazarlama
ve sürdürülebilir pazarlama kavramları benzer anlamda kullanılmaktadır. Ancak, ekolojik
pazarlama, belirli çevre sorunlarını (kirlilik, enerji kaynaklarının tükenmesi) ve bunların
mevcut teknolojilerle önlenmesine yönelik pazarlama faaliyetlerini tanımlamak için dar
anlamda kullanılmaktadır. Çevresel ve yeşil pazarlama kavramlarında ise daha geniş bir
ürün kategorisini içerecek şekilde yönetsel bir bakış açısı yer almaktadır. Sürdürülebilir
pazarlama ise makro bakış açısıyla pazarlama faaliyetlerinin sürdürülebilir kalkınma
anlayışı kapsamında ele alınışını yansıtmaktadır. (Ay ve Ecevit 2005). Yeşil pazarlama
her ne kadar sürdürülebilir olarak nitelendirilse de, çevresel maliyetlerin ürün maliyeti
içinde yer alması nedeniyle doğal kaynakların fiyatlandırılmasına da neden olmaktadır.
Organik tarım, yeşil pazarlama olgusuna göre daha sürdürülebilir kabul
edilmektedir. Yerel girdi kaynaklarının aynı yerde kullanımı, çevre ve insan sağlığının
korunmasına yönelik teknikleri, izlenebilirlik sistemini içermesi, farklı sektörler ve
827
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
özellikle hizmet sektöründe yeni istihdam alanları oluşturması, biyoçeşitliliğin
korunmasında ortaya koyduğu katkılar, yerel istihdamın artırılması, ilave faaliyetler ile
işletme gelirinin artırılmasında ortaya çıkardığı fırsatlar gibi konularla incelendiğinde
sürdürülebilir tarımsal kalkınma için uygun bir model olduğu söylenebilir. Ancak,
pazarlamada yerel yeterince harekete geçirilemediğinden ve yerel girdilerin sanayi
mamulü haline gelmesi ile birlikte sürdürülebilirlik bir noktada kesilmektedir. Yerel
düşün küresel hareket et sloganı bu olumsuz etkiyi ortaya çıkarmaktadır (Pezikoğlu,
2009).
1970’lerde tanımlanmasına rağmen yeşil pazarlama kavramı henüz geniş yer
bulamamıştır. Yeşil-sürdürülebilir-ekolojik-çevresel-çevre duyarlı pazarlama, eko
pazarlama yaklaşımları ya da bunların karışımı olan ekolojik yeşil pazarlama, çevresel
yeşil pazarlama ve sürdürülebilir yeşil pazarlama tanımları karşımıza çıkmaktadır ki
bunların içerikleri arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır (Majláth, 2008). Yapılan
tüketici araştırmalarında etik ve çevreci duyarlılıkları fazla olan tüketicilerin dahi yeşil
ürünler tüketme konusunda çok da istekli olmadıkları belirtilmektedir (Ay ve Ecevit,
2005). Yeşil tüketicinin eko-etiketli ürün tüketim talebine karşılık daha az tüketim
eğiliminde olması yeşil ürün piyasalarının da güçlenmesini zorlaştırabilmektedir.
Ottman (1993) tarafından bildirildiği üzere, yeşil pazarlama; kirlilik, enerji
tüketimi ve tükenebilir kaynakların tüketiminin olumlu ve olumsuz yanlarını inceleyen,
toplumun ve tüketicilerin ihtiyacını tatmin etmede sorumluluk anlayışı içerisinde uzun
vadeli karlılığı hedefleyen bir iş stratejisidir (Alagöz, 2008). Yeşil pazarlama, toplumsal
pazarlamadan doğmuştur. Toplumsal pazarlama, müşterileri sadece memnun etmeyi değil
aynı zamanda toplumun ilgilerini de göz önüne almayı amaçlayan bir pazarlama
yaklaşımıdır (Emgin ve Türk, 2004).
Bir başka kaynağa göre ise iki farklı yeşil pazarlama tanımı bulunmaktadır. Đlki
tamamıyla yeni bir yaklaşım öngörmektedir. Bu yaklaşım, geleneksel pazarlama
yaklaşımları, araçları ve amacını bir miktar inkar eden ve yeni yapıların oluşturulması
gerektiğini ifade eden bir yaklaşımdır. Diğeri ise, geleneksel pazarlamayı çevresel
yaklaşımlarla firmanın finansal ve büyüme potansiyelini artırma amaçlı potansiyel yollar
aramaya yöneliktir (Majláth, 2008).
Yeşil pazarlama hedeflerinin üç ana türü bulunduğu bildirilmektedir; sorumlu
ürün, kurallar ve süreçlerde yeni standartlar belirleme (yeşil), Sorumluluğu müşterilerle
paylaşma (daha yeşil), ve inovasyonu destekleme, yeni alışkanlıklar, hizmetler, iş
modelleri (en yeşil). Yine yeşil pazarlamada çalışılması gereken üç seviyenin bulunduğu
ve bunların kişisel, toplumsal ve kamusal olarak genel kavramlar içinde yer aldığı
belirtilmektedir (Grant, 2008).
Yeşil pazarlamada uygulanan beş strateji; yeşil ürün, yeşil fiyatlandırma, yeşil
tutundurma, yeşil dağıtım ve yeşil etiketleme stratejileridir. Yeşil ürün stratejisi içinde
4S'den bahsedilmektedir (Erbaşlar, 2008);
• Tatmin (satisfaction); tüketicilerin gereksinimlerinin ve isteklerinin karşılanması,
• Sürdürülebilirlik (sustainability); ürünün enerji ve kaynakların devamlılığının
sağlanması,
• Sosyal kabul (social acceptibility); ürünün veya işletmenin canlılara, doğaya zarar
vermemesi konusunda sosyal kabul görmesi,
• Güvenlik (safety); ürünün insanların sağlığını tehlikeye atmaması.
Yeşil pazarlamanın üç faktöründen bir diğeri eko-etikettir. Eko-etiket yeşil
tüketiciye ulaşmada kullanılan ve ürün ile üretim sürecini farklılaştıran en önemli
gösterge olarak yer almaktadır. Yeşil (çevresel) etiketleme üç başlık altında
incelenmektedir (Alagöz, 2008);
• Eko-etiketleme; ürünün hayat döngüsü analizinde kullanılan etiketleme. Üretimin
bütün yönlerini göstermektedir.
• Tek kullanımlık etiketler; ürünün belli bir yönü açısından bilgi aktaran
828
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
etiketlerdir, ürünün çevresel özellikleri açısından bir bilgi vermemektedir. (örn:
ozon tabakasına zarar vermeyen ürün)
• Negatif etiketleme; tüketici açısında sağlık ve güvenlik risklerinin ürün üzerinde
uyarıcı olarak bulundurulması. Zorunludur.
Yeşil pazarlamanın da aynı konvansiyonel pazarlamada olduğu gibi 4 faktörü
içerdiği bildirilmektedir (Anonim, 2008);
• Ürün; tüketicilerin çevresel duyarlılıklarının analizi ve bu analiz sonuçlarına göre
ortaya çıkan ürünler ya da rakip firmaların ürünlerine göre daha fazla çevre
duyarlı ürünler. Burada çok farklı tercihler kullanılabilmektedir. Örneğin, plastik
torbalar yerine nişasta bazlı torbalar veya kağıt torbalar; enerji ve su tasarruflu
ürünler; organik ürünler ya da diğer sertifikalı ürünler.
• Fiyat; çevreci (yeşil) ürünlerin pazarlamasında tüketicilerin daha fazla fiyat
ödemeye gönüllü oldukları varsayılmaktadır. (yeşil tüketici: kendilerini ve
çevrelerini satın alma güçlerini kullanarak korumayı hedefleyen kişiler olarak
tanımlanmaktadır ve yeşil ürünler için daha fazla fiyat ödemeye hazırlardır (Ay
ve Ecevit, 2005). Maliyet artışı ortaya çıkardığı söylense de, etkin bir atık ve
enerji yönetimi ile ürün fiyatını etkileyen maliyet azaltılabilmektedir.
• Satış yeri; ürünün nerede ve ne zaman tüketiciye ulaştırılacağı önemlidir.
Genellikle yeşil ürün üreticileri, ürünlerini daha fazla tüketicinin ulaşabileceği
mekanlarda pazarlamaktadır. Satış yeri aynı zamanda firmanın imajı açısından da
önem taşımaktadır.
• Promosyon/reklam; reklam, doğrudan satışlar, satış promosyonları, ödeme
avantajları gibi konuları içermektedir.
ISO 14000 standartları doğrultusunda yeşil pazarlama stratejisi uygulayan
işletmelerin rekabette sağladıkları üstünlüklerin değerlendirildiği bir çalışmada, bu
avantajlar şu şekilde özetlenmiştir; ürün teslim süresinde iyileşme (%90), algılanan
kalitede artış (%85), üretimle ilgili verimlilik artışı (%50), daha iyi müşteri hizmetleri
(%50), maliyetlerin azalması (%40), müşteri şikayetlerinde azalma (%30), müşteri
talebinde artış (%30) (Karaca, 2007). Standart sistemlerin pek çok konuda iyileştirme
sağladığı ve böylece maliyet artışı yerine düşüşü ile karşı karşıya oldukları
söylenebilmektedir.
Yeşil pazarlamanın yeterince başarılı olamamasının nedenleri arasında yeşil
olmaktan ziyade “yeşile boyama”dan kaynaklanan ve tüketicinin güveninin yitirilmesine
neden olan reklam ve uygulamaların yer aldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir (Grant,
2008; Majláth, 2008).
Son yıllarda AB'nde ürünlerin çevresel boyutu önemli bir konu haline gelmiştir.
Bu nedenle üreticiler ürünlerin sadece fiyat, klasik kalite ve standartlar gibi geleneksel
boyutunu değil, aynı zamanda çevresel boyutunu da göz önüne almak zorundadır. AB
yaptığı ithalatta, yaş meyve-sebzede HACCP sistemi açısından kontrol olmasa da, bu
belgenin olması güçlü bir doküman olarak kabul edilmektedir (Subaşı, 2008).
SONUÇ
Tarımda ticari serbestliği öngören Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) anlaşması ile
kalite yönetim sistemleri ve izlenebilirlik tarımsal üretime ve çiftliğe kadar gelmiştir.
Gıda üretiminde yer alan sanayi tarafından kullanılan HACCP gibi kalite yönetim
sistemleri, hammadde olarak nitelendirilen taze meyve-sebze ürünleri için de benzer
çalışmaları ortaya çıkarmıştır. Bu konuda, organik tarım, iyi tarım uygulamaları, entegre
ürün yönetimi gibi sertifikasyon hizmeti alan tarımsal sistemler dünya ölçeğinde önemli
yer bulmaya başlamıştır. Bu sistemler aynı zamanda yeni teknoloji ve tekniklere ihtiyaç
duymaya başlamış ve doğal kaynaklar yer değiştirerek endüstriyel kullanıma açılmıştır.
Örneğin, organik tarım sistemi başta yerel kaynakların yerelde üretime ve tüketime
sunulmasını hedeflerken, ürünün markalaşması ve talebin geldiği yer açısından üretimin
829
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yerel tüketimin ise küresel olmasına doğru sürüklenmiştir. Tüketimin artması ile birlikte
organik üretimin de artması ve toprak dengesinin sağlanması açısından sistemin ihtiyaç
duyduğu girdiler (toprak düzenleyiciler, gübreler, vb) lokal alanlarda bulunan doğal
kaynakların yoğun kullanıma sunulmak üzere endüstriyel üretim (toplama, işleme,
paketleme vb işlemlerle) şekline bürünmesine de neden olmaktadır.
Yeşil pazarlama küresel ekonomik bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer pazarlama sistemlerinden farklı olarak pazarlama konusunu yalnızca ürün
oluşturmamakta, üretim süreci, firmanın çevresel ve sosyal bakış açısı ile firmanın
kendisi de pazarlama konusu içinde yer almakta bütünsel bir yaklaşım öngörülmektedir.
Mikro anlamda firmanın “yeşil” olabilmesi için tedarikçilerinin ve satış zincirinin de
“yeşil” olması gerekmekte, bu durum firmaların dikey bütünleşme sürecine yönelmesine
de neden olmaktadır. “yeşil” olmayan diğer firmaların benzer ürünleri ile rekabette en
önemli dayanağı “yeşil tüketici” oluşturmakta, ürün ve sürecin farklılığını “eko-etiket”
sağlamaktadır. Üretim süreci ve ürün tanımlamada çeşitli kalite yönetim sistemleri
kullanılmaktadır. Bu durum, hizmetler sektörünün payını giderek artırmaktadır. Diğer
ekonomik sektörlere göre tarımda kalite yönetim sistemleri henüz yeni yeni kendini
göstermektedir. Bu sistemler içinde organik tarım ve iyi tarım uygulamaları (GlobalGap)
uzun zamandan bu yana ülke tarımına kontrol ve sertifikasyonu tanıtmıştır. Tarımda
arındırma (sanitasyon) ve ilaç kalıntısı sorunları giderek daha fazla ortamda dile
getirilmekte, AB uyum çalışmaları kapsamında yeni yasal mevzuat yerini almaktadır.
Çevre kalitesi, yalnız doğal çevre olarak tanımlanmamakta aynı zamanda
insanların yaşadıkları ortamlar açısından da değerlendirilmektedir. Ancak, insan
nüfusunun hızla artması, bir yandan insan ihtiyaçlarından kaynaklanan doğal alanların
tahrip olmasına neden olmakta, yerleşim alanlarının tarım toprakları üzerindeki baskısını
artırmakta, illerin ve bölgelerin birbiri ile rekabetini ve gelişmesini artırmak amacıyla
oluşturulan Kalkınma Ajansları ile köy, il, bölge genelinde çevre baskısını artırmaktadır.
Diğer yandan istihdam alanlarının artırılması ihtiyacına da neden olmaktadır. Bir yandaki
bu artış ve diğer tarafta kaynakların azalması ile ekonominin devamlılığının tehlike altına
girmesi paradoksal bir hal almıştır. Tüm bu sorunlara bir tek yeşil pazarlamanın yanıt
vermesi olası değildir.
Đç ve dış piyasalarda tüketici tercihleri giderek daha fazla “yeşil” olmaya
başladığından, özellikle ürün farklılaştırmasında yeşil pazarlama stratejilerinin kullanımı
önemli bir avantaj oluşturabilecektir.
Yeşil pazarlama, yeni kaynak arayışında olan ekonomilerde, doğal sermayenin
fiyatlandırılması ve dolayısı ile bu maddelerin bir piyasasının oluşmasına neden olması
bakımından sürdürülebilir kalkınmanın temeli ile tam örtüşmemektedir. Ancak, ekonomik
faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından dikkate alınması gereken bir konudur. Özellikle
dış piyasalarda tutunma çalışmaları ve tarife dışı engeller açısından önemlidir.
Tarımsal açıdan yeşil pazarlamada uygulanabilecek bazı konular ambalajlama,
geri dönüşüm, kompostlanabilir ambalajlar, azaltılmış ya da farklı amaçlarla
kullanılabilen materyaller, organik ürünler, GlobalGap ürünler, enerji tasarruflu üretim
süreçleri ve benzeri olarak nitelendirilebilir. Tüm bunlar, farklı ülkelerde ortaya
konulmuş çalışmalardır, ancak firmaların yerel farklılıklardan kaynaklanan avantajları
kullanmaları önem taşımaktadır. Aynı şekilde yerelde üretim ve yerelde tüketim açısından
da değerlendirilebilecek bir sistem olarak tanımlanabilir. Yine firmaların sosyal
sorumlulukları ve bilinç değişimine uğrayan tüketicilerin taleplerini karşılayabilmeleri ve
rekabet edebilirliklerini artırma açısından dikkate alınması gereken bir konudur.
Organik tarımla birlikte gündeme gelen eko-tarım turizmi ve doğal ürün
pazarlarının özellikle doğadan toplanan bitkilerin yok olmasına neden olabileceği
unutulmamalıdır. Yoğun bir tüketimin ortaya çıkması durumunda, toplayıcılıkla elde
edilen türlerin yeniden yetişmelerinin beklenmesi söz konusu olamayacaktır. Bu durum
doğal sermayenin sürdürülemez olmasına neden olabilecektir. Son yıllarda tüketicinin
830
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
sağlık amaçlı tüketimine yöneldiği ve pek çok satış noktalarının oluştuğu, doğal ürün
ticaretinde bu konunun gözden uzak tutulmaması gerekmektedir.
Tüketiciler açısından bakıldığında, Türk tüketicisinin henüz yeşil ürün ve yeşil
üretim süreci hakkında yeterince bilgi, enformasyon ve bilinç seviyesinde olduğu
düşünülemez. Organik ürünlerde olması gereken organik ürün etiketinin dahi yeterince
sorgulanmadığı bilinmektedir. Ancak, Türk tüketicisinin sosyal yapısı gereği, firmaların
sosyal konulardaki faaliyetleri açısından daha kabul edici oldukları söylenebilir.
KAYNAKLAR
Alagöz
S.
B.,
2008.
Yeşil
Pazarlama
ve
Eko
Etiketleme.
(www.akademikbakis.org/sayi11/makale/
seldabasaran.doc) (Erişim:07.07.2008).
Anonim, 2001. A Framework for Indicators for the Economic and Social Dimensions of
Sustainable Agriculture and Rural Development. European Commission,
Agriculture Directorate-General. www.europe.eu.int. 39 p.
Anonim, 2005. Seçilmiş Kimi Sektörler için Eko-Etkenlik Göstergeleri ve Türkiye’deki
Ekonomik Büyümenin Eko-Etkenlik Göstergeleriyle Değerlendirilmesi. MPM
Yayınları, Yayın No: 683, Ankara, 101 s.
Anonim, 2008. Green Marketing, The Competitive Advantage of Sustainability.
Queensland
Government,
Environmental
Protection
Agency.
(www.epa.qld.au/sustainable_industiries) (Erişim: 15.01.2008).
Atış, E., H. Tanrıvermiş ve E. Işıklı. 1999. Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma ve Türkiye
Tarımı. Kooperatifçilik, Sayı:125, Temmuz-Ağustos-Eylül. s:14-26.
Ay C., Ecevit Z., 2005. Çevre Bilinçli Tüketiciler. Akdeniz Đ.Đ.B.F. Dergisi, (10):238-263.
Emgin Ö., Türk Z., 2004. Yeşil Pazarlama (Green Marketing). Mevzuat Dergisi (7):78.
Erbaşlar G., 2008. Yeşil Pazarlama. Paradoks, Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi (edergi) Yıl:3, sayı:1 (www.paradoks.org) (Erişim:25.06.2008).
Fisunoğlu, M. 1997. Sürdürülebilir Kalkınma ve Ekonomi. Sürdürülebilir Kalkınmanın
Uygulanması, Tartışma Toplantısı. Türkiye Çevre Vakfı Yayın No: 126. Ankara.
s:13-26.
Grant, J. 2008. Yeşil Pazarlama Manifestosu. MediaCat Kitapları, ISBN 978-9944-38378-3, Đstanbul, 334 s.
Karaca Y., 2007. ISO 14000 Standartları Çerçevesinde Uygulanan Yeşil Pazarlama
Stratejilerinin Firmalara Sağladığı Rekabet Avantajları. VII. Ulusal Ekoloji ve
Çevre Kongresi, 10-13 Eylül 2007, Malatya.
Majláth, M., 2008. Challenges in Marketing: Reasons fort he Existence of Green
Marketing. A Chapter in FIKUSZ 2008 Business Sciences. Symposium for
Young
Researchers:
Proceedings,
2008,
pp:137-147.
(http://kgk.bmf.hu/system/files/majlathMelinda.pdf) (Erişim:10.01.2010).
Özata,
Z.,
2005.Yeşil
Pazarlama.
(www.pazarlamamakaleleri.com/blog/index.php?entry=entry051208-182340)
(Erişim: 25.03.2008).
Pezikoğlu, F., 2009. Organik Tarım ve Yeşil Pazarlama. I. GAP Organik Tarım Kongresi,
17-20 Kasım 2009, Şanlıurfa (Basımda).
Subaşı D.K., 2008. Yaş Meyve ve Sebze. T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı,
Đhracatı Geliştirme Genel Müdürlüğü. (www.igeme.org.tr) (Erişim: 08.08.2008).
Uslu, O. 1997. Ekonomik ve Ekolojik Uygulamalarda Sürdürülebilir Kalkınmanın Yeri.
Sürdürülebilir Kalkınmanın Uygulanması, Tartışma Toplantısı. Türkiye Çevre
Vakfı
Yayın
No:
126.
Ankara.
S:22-59.
831
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đklim Değişikliği Çerçevesinde Tarım Sigortalarının Önemi Ve Tarımsal
Yayım Açısından Değerlendirilmesi
Gonca GÜL YAVUZ1
Đ. Coşkun CEYLAN2
ÖZET
Đklim değişikliğinin, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının, taşkınların ve
sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi gibi önemli sorunlara yol açacağı tahmin
edilmektedir. Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması ve topoğrafik yapısı nedeniyle iklim
değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Bu durumun tarımsal üretimi de olumsuz
yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Tarım sektöründe, iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek
riskleri karşılamak ve tarımsal üretimde devamlılığı sağlayabilmek için alınabilecek önlemlerden
birisi de tarım sigortalarıdır.
Bu doğrultuda, bu çalışmada meteorolojik olaylar sonucu ortaya çıkabilecek felaketlerden
korunabilmek için tarım sigortalarının önemine yer verilmiştir. Ayrıca tarım sigortaları
kapsamında yürütülmekte olan tarımsal yayım çalışmaları değerlendirilerek sigortalı çiftçi sayısını
artırabileceği düşünülen öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Đklim değişikliği, Tarım sigortası, Tarımsal yayım
Importance Of Agrıcultural Insurance Under The Clımatıc Changes And Evaluatıon Of
These In Terms Of Agrıcultural Extensıon
ABSTRACT
Climatic change is expected to occur serious problems such as changes of climatic belts, severe
weather events, floods and frosts. Turkey is a peninsula and surrounded by sea on three sides.
Because of these and her topographical structure she is one of the country that effected by climatic
changes sharply. Agricultural insurance is one of the possible measure to meet the risks that may
occur because of climatic changes and to ensurecontinuity of production in agricultural sector.
In this study, importance of agricultural insurance to protectdisasters that may arise as a result of
meterological phenomena was discussed. Moreover, agricultural extension activities about
agricultural insurance were evaluated and the proposals that may increase the number of insured
farmers were presented.
Key words: Climatic Changes, Agricultural insurance, Agricultural extension
1. GĐRĐŞ
Đklim değişikliğinin, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının,
taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin kuvvetlenmesi gibi önemli
sorunlara yol açacağı tahmin edilmektedir. Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması
ve topoğrafik yapısı nedeniyle iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden
biridir ve bu durum tarımsal üretimi de olumsuz yönde etkileyecektir (Korkmaz 2007).
Bununla birlikte, bir tarafta ülke nüfusunda gözlenen artış diğer tarafta ise gıda
güvenliğinin sağlanması ile ilgili endişeler tarım sektörünün önemini giderek
artırmaktadır. Tarım sektöründe, iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek riskleri
karşılamak ve tarımsal üretimde devamlılığı sağlayabilmek için alınabilecek önlemlerden
birisi de tarım sigortalarıdır.
Tarım sigortalarına günümüzde devlet desteği sağlanmaktadır. Bu destek
kapsamında, tüm bitkisel ürünler için dolu ana sigortası ile birlikte yangın, heyelan,
1
2
Dr., Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü
Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
832
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
deprem, fırtına, hortum, sel ve su baskını ek teminatları paket halinde verilmektedir.
Ayrıca açık alanda yetiştirilen meyveler için bu belirtilen teminatlara ilave olarak isteğe
bağlı don riski teminatı da verilmektedir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Yapılan bu çalışma literatüre dayalı bir çalışma olup, konu ile ilgili olarak Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı verilerinden, çeşitli yabancı ve yerli makalelerden, tarım
sigortaları konusundaki yönetmelik ve tebliğlerden yararlanılmıştır.
3. ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐ
Küresel ısınma ve iklim değişikliği yer yüzeyindeki yaşamı tehdit eden en büyük
tehlikedir. Bu nedenle de, şüphesiz son zamanların en popüler gündem maddelerinden
birisidir.
Küresel iklim değişikliği, insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının
doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklığının
artmasını ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir (Dellal ve Butt 2005).
Dünyada ve ülkemizde meydana gelen iklim değişikliklerinin başında artan hava
sıcaklıkları dikkat çekmektedir. Hava sıcaklığındaki bu yükselmenin dünya üzerinde
ciddi bir iklim değişikliğine yol açacağı tahmin edilmektedir. Küresel ısınmaya bağlı
iklim değişikliği, deniz seviyesinin yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi,
şiddetli hava olaylarının, taşkınların ve sellerin daha sık oluşması ve etkilerinin
kuvvetlenmesi, kuraklık, erozyon, çölleşme, salgın hastalıklar, tarım zararlıları, doğal
dengenin bozulması nedeniyle vahşi yaşam türleri ile birlikte insan sağlığının
bozulmasıyla, sosyo-ekonomik sektörleri ve ekolojik sistemleri doğrudan ya da dolaylı
olarak etkileyerek önemli sonuçlara yol açacağı tahmin edilmektedir (Korkmaz 2007).
Küresel iklim değişikliğinden en az biçimde etkilenmek için kuraklık, sel, sıcak
hava dalgası, soğuk hava dalgası, dolu, hortum gibi meteorolojik karakterli doğa
olaylarının etkilediği sektörler (tarım, sağlık, ulaştırma, turizm vb.) bakımından risklere
karşı risk yönetim programlarının yapılması gerekmektedir (Kayhan 2007). Tarım
sektöründe, iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek riskleri karşılamak ve tarımsal
üretimde devamlılığı sağlayabilmek için alınabilecek önlemlerden birisi de tarım
sigortasıdır.
4. TARIM SĐGORTASI
Tüm sektörlerde olduğu gibi, tarımda da risk yönetiminde riskleri önlemede
öncelikle koruma önlemleri alınmakta, teknik olarak önlemlerin yeterli olmadığı
durumlarda ise “Tarım Sigortası” uygulamaları devreye girmektedir. Tarım sigortası
tarımdaki risk ve belirsizlikler nedeni ile meydana gelecek zararı karşılayan güvence
sistemidir (Dinler 2003).
Günümüzde önemi giderek daha fazla anlaşılmaya başlayan tarım sigortaları,
sektörün karşılaştığı tam olarak oluş zamanı ve büyüklüğü tahmin edilemeyen risklerin
oluşturduğu kayıpların sözleşme koşulları çerçevesinde tazmin edilmesi, böylece üretici
gelirinde istikrar sağlanması, üreticinin modern üretim teknikleri ve yatırımlara
yönelmesinin teşvik edilerek sigortanın teknoloji transferi ve teknoloji kullanımını
geliştirmede ve tarımsal üretimde girdilerin istenilen düzeyde kullanılmasında
düzenleyici ve çiftçileri zorlayıcı araçların başında gelmektedir (Çetin 2007).
4.1. Dünyada Tarım Sigortası
Dünyada çeşitli ülkelerde tarım sigortalarının gelişim düzeyleri, ülkelerin izlediği
tarım politikaları, tarımın ekonomi içindeki önemi ve bu kesimin toplumsal ve sosyal yapı
üzerine olan etkilerine bağlı olarak değişim göstermekle beraber, tarımın gelişmiş olduğu
833
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
hemen her ülkede bu gelişime paralel olarak tarım sigortalarının da geliştiği
gözlenmektedir (Tanrıvermiş ve Sayın 1993).
Gelişmiş ülkelerin yıllar önce başlatmış oldukları “tarımda risk yönetim
teknikleri” uygulamaları ve alt yapı çalışmaları sonucu “doğa” olayları büyük ölçüde
“afet” olmaktan çıkarılmıştır. Bu ülkeler kendi doğal, sosyal, temel ekonomik yapılarıyla
tarım politikaları dikkate alınarak bilinçlendirilmiş tarım ürün sigorta sistemlerini
kurmuşlar ve böylece çiftçilerinin çok az bir masrafla zararlarını karşılayarak muhtaç
oldukları ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşmaları sağlanmıştır (Anonim 2007/a).
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarım sigortaları sistemi devlet ile özel sigorta
şirketlerinin işbirliğine dayanmaktadır. Devletin sigorta priminin %60’ını sübvanse ettiği
ABD’de birden çok riske karşı sigorta olarak bilinen MPCI uygulanan geleneksel ve en
yaygın sigortadır sistemidir (Dinler ve ark. 2005).
Avrupa Birliğinde (AB) üreticilerin ortak tarım politikası kapsamındaki
politikalarla hem afet hem de sosyal sigorta politikaları yardımı ile risklerden
korundukları bilinmektedir. Bazı ülkelerde dolunun yanı sıra don, sel, kuraklık, fırtına
gibi risklerinde sigorta edilmekte ve bunların prim veya hasarlarına devlet tarafından
destek verilmektedir. Đspanya, Portekiz, Avusturya ve Yunanistan’ da uygulanan devlet
destekli tarım ürün sigortaları Đtalya ve Fransa’ da kısmen uygulanmaktadır. Ayrıca
dünya genelinde birden çok riske karşı ürün sigortalarının (MPCI) en yaygın olduğu ülke
ABD olmasına rağmen, bu sistemde en başarılı ülkenin Đspanya olduğu bilinmektedir.
Đspanya uygulamasında, kar amacı gütmeyen bir havuz sistemi mevcuttur. Çiftçilerin
sigorta şirketlerine ödediği primler bu havuzda toplanmakta, hasarlarda havuzdan
karşılanarak doğrudan çiftçiye ödenmektedir. Devlet çiftçiye herhangi bir afet yardımı
yapmazken, ürünlerini sigorta ettiren çiftçilerin primlerinin %50’sini karşılamaktadır. Bu
sistemde sigorta şirketleri sadece poliçe düzenleme, pazarlama ve satış faaliyetlerini
yerine getirirler (Anonim 2007/a).
ABD ve AB ülkeleri haricinde diğer bazı ülkelerde ki tarım sigortaları
uygulamaları incelendiğinde; Japonya, Kanada, Yeni Zelanda ve Brezilya’da bitkisel
ürünlerin bütün risklere karşı tek bir poliçe ile sigortalandığı görülmektedir. Ürün
sigortasının en gelişmiş ve en modern şeklini ifade eden bu sigortalama şeklinin sigorta
sektörünün iyi yapılandığı ülkelerde görüldüğü unutulmamalıdır. Ayrıca Japonya ve
Brezilya’da sigorta uygulaması zorunlu iken Kanada’da isteğe bağlı olarak
yaptırılmaktadır (Çetin 2007). Dünya tarım ürünleri pazarında ön sıralarda yer alan
Arjantin’de ise, ülkenin coğrafi konumu ve iklim koşulları dikkate alınarak, bitkisel
üretimi en çok etkileyen tek bir tehlikeye karşı yapılan sigorta uygulaması görülmekte ve
bu ülkede ürünler yalnızca dolu riskine karşı sigortalanmaktadır (Roberts 2005).
4.1. Türkiye’de Tarım Sigortası
Türkiye’de tarım sigortaları uygulamaları 1957 yılında başlamıştır. Ancak
ekonomik, politik ve yapısal sorunlar nedeniyle uzun yıllar boyunca diğer tarımsal
faaliyetlere oranla beklenen gelişmeyi gösterememiştir. En son 2002 yılı sonunda acil
eylem planı çerçevesinde tarımda devlet destekli doğal afet sigortası yasasının
çıkarılması, kuraklık, don, sel sigortaları uygulamalarının esaslarının belirlenmesi ve
primlerin devletçe desteklenmesi öngörülmüştür. Böylelikle 21.6.2005 tarihinde 5363
sayılı Tarım Sigortalan Kanunu kabul edilmiş ve devletin prim tutarının %50’sini
ödemesine karar verilmiştir.
Bu kanun kapsamındaki risklerin teminat altına alınması, standart sigorta
poliçelerinin belirlenmesi, hasar organizasyonları, aktüerya çalışmaları, tazminat
ödemelerinin yapılması, reasürans teminatının sağlanması, tarım sigortalarının
geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve izlenmesi ile diğer teknik hizmetlerin yürütülmesi
amacıyla “Tarım Sigortaları Havuzu” (TARSĐM) kurulmuştur.
834
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sigorta kapsamında bitkisel ürün, sera, hayvan hayat, kümes hayvanları ve su
ürünleri sigortası yer almaktadır. Çiftçinin sigorta işlemlerini gerçekleştirebilmesi için
öncelikle o yıla ait, bitkisel ürün sigortası için arazi ve ürün bilgilerine dair çiftçi kayıt
sistemi (ÇKS) kayıtlarının, sera sigortası için ÇKS’ ye entegre edilmiş örtü altı kayıt
sistemi kayıtlarının, hayvan hayat ve kümes hayvanları sigortası için ÇKS’ ye entegre
edilmiş önsoy ve soy kütüğü ile hayvan kayıt sistemi (Türkvet) kayıtlarının, su ürünleri
sigortası içinse yine ÇKS’ ye entegre edilmiş su ürünleri kayıt sistemi kayıtlarının güncel
olması gerekir. ÇKS kayıtlarını güncellemiş olan çiftçi ürününü sigortalatmak için
TARSĐM’e üye sigorta şirketine veya acentesine başvurur. Sigorta şirketi veya acente
TARSĐM’in sistemine girerek çiftçi bilgilerinin sorgulamasını yapar ve onaylanan
bilgilere ait poliçeyi düzenleyerek çiftçiye verir.
Bitkisel ürün sigortasında, tüm bitkisel ürünler için dolu riskinin yanı sıra fırtına,
hortum, yangın, deprem, heyelan, sel ve su baskını risklerinin neden olduğu miktar kaybı
sigorta kapsamındadır. Bu risklere ilaveten sadece meyveler için ve sigorta ettiren
tarafından istendiği takdirde don riski de sigorta kapsamına alınabilir. Ancak sadece don
riskine karşı sigorta yapılamaz. Bununla birlikte ahududu, çilek, iğde, keçiboynuzu,
kızılcık, turunç ve zerdali don teminatı kapsamı dışında kalan meyvelerdir. Đstenildiği
takdirde, ek prim ödemek suretiyle yaş meyve, sebzeler ve çiçekler için dolunun neden
olduğu kalite kaybı yukarıdaki paketlere eklenebilmektedir.
Sera sigortasında, sera yapı malzemeleri, içindeki teknik ekipman ve serada
yetiştirilen bitkisel ürünler için dolu, fırtına, hortum, yangın, deprem, taşıt çarpması,
heyelan, kar ve dolu ağırlığı, sel ve su baskını risklerinin neden olduğu miktar kaybı
sigorta kapsamındadır. Fırtına, hortum, kar ve dolu ağırlığı, sel ve su baskını risklerine
karşı sigorta yapılabilmesi için, risk incelemesi yapılması ve seranın aranılan vasıflara
uygun bulunması şarttır. Ayrıca alçak ve yüksek tüneller için sadece içindeki ürünlerin
sigortası aynı risklere karşı devlet destekli bitkisel ürün sigortası genel şartları
kapsamında yapılır.
Hayvan hayat sigortasında, ön soy kütüğüne ve soy kütüğüne kayıtlı süt sığırları
için, genel şartlarda yazılı istisnalar dışında kalan, her türlü hayvan hastalıkları ve
gebelik, doğum veya cerrahi müdahale, her türlü kazalardan, yılan ve böcek sokması,
zehirli çayır otları ve yeme bağlı zehirlenmeler, her türlü doğal afetler ve güneş
çarpmaları, yangın ve infilak sebebiyle meydana gelen, ölüm ve mecburi kesim riskleri
ile teknik şartlar çerçevesinde yavru atma riski, sigorta kapsamındadır. Sigorta
kapsamında yer alan hayvanlar, sigorta süresi 1 yıldan az olmamak koşuluyla, 7 inci
aydan itibaren 7 yaşına kadar (7 yaş dahil) olan damızlık ve süt sığırlarıdır.
Kümes hayvanları sigortası, kapalı sistemde üretim yapan, bio-güvenlik ve hijyen
tedbirlerini almış tesislerde yetiştirilen kümes hayvanları için geçerli olup, genel şartlarda
yazılı istisnalar dışında kalan, her türlü kanatlı hayvan hastalıkları, her türlü kazalar ve
zehirlenmeler, her türlü doğal afetler, yangın veya infilak sebebiyle meydana gelen
ölümler, zorunlu öldürme ve mecburi kestirme riskleri sigorta kapsamındadır.
Ayrıca, 05.01.2007 tarihinde bakanlar kurulunca alınan karara göre; denizlerde ve
iç sularda yetiştirilen su ürünlerine, çiftçi kayıt sistemine entegre edilmiş su ürünleri kayıt
sistemine kayıtlı mevcut bilgiler ve yapılacak risk incelemesi dikkate alınarak, ölüm riski
teminatı; su ürünleri sigortası genel şartları, teknik şartları, tarife ve talimatları
kapsamında Tarım Sigortaları Havuzu tarafından verilmektedir.
Buna göre, sigorta başlangıcından önce mevcut olan hastalıklar ve poliçe
başlangıç tarihinden itibaren 14 günlük bekleme süresi içinde ortaya çıkan (paraziter,
bakteriyel, mikrobiyel, viral ve mantari) hastalıklar hariç olmak üzere her türlü hastalık,
yetiştiricinin kontrolü dışındaki kirlenme ve zehirlenmeler, her türlü doğal afet, kazalar,
predatörler, alg patlama nedeniyle meydana gelen ölümler ve fiziksel kayıplar sonucu
sigortalının doğrudan doğruya uğradığı maddi zararı temin edilir.
Yumurta ve larva dönemindeki su ürünleri stokları teminat kapsamı dışında olup;
teminat, Alabalıklar, Çipura, Levrek Sinarit, Kırmızı bantlı mercan, Sargoz, Sivriburun
835
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
karagöz, Minakop, Antenli mercan, Mandagöz mercan, Litrini mercan ve Trança
balıkları için 5 gr büyüklüğe ulaştıktan sonra başlar. Bunların dışındaki türlerde teminatın
başlama evresi havuz kurulu tarafından belirlenir (Anonim 2007/b).
5. TARIM SĐGORTALARINDA YAŞANAN GELĐŞMELER
Türkiye’de tarım sigortaları 1957 yılında başlamış olmasına rağmen, sigortalı
tarım alanlarının toplam tarım alanları içerisindeki payının oldukça düşük olduğu (%1
dolaylarında) bilinmektedir (Şahin 2003, Akın 2005). Ancak, devlet destekli tarım
sigortaları kanunu çerçevesinde, devletin prim tutarının %50’sini ödemeye başlaması ile
tarım sigortaları prim üretiminde yaşanan artışlar sonucu 2006 yılından günümüze kadar
sigortalı tarım alanlarının toplam tarım alanları içerisindeki payı %3’e yükselmiştir
(Anonim 2010).
Tarım sigortalarının gelişiminin incelenmesi ve devlet destekli tarım sigortaları
kanunun açıklanmasının ardından, çıkarılan kanun sonrası Türkiye’de tarım sigortalarının
mevcut durumunu rakamlarla açıklamak istendiğinde aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır.
2006 yılında toplam sigorta bedeli 211.290.594 TL olup toplam prim üretimi
4.450.852 TL olarak gerçekleşmiştir. Aynı zamanda poliçe sayısı 12.330 adet olup
sigortalı büyükbaş hayvan sayısı 6.710 adettir. Ödenen toplam hasar ise 894.938 TL’dir.
2008 yılı itibariyle ise toplam sigorta bedeli 2.224.971.605 TL olup 98.443.549 TL prim
üretimi gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte poliçe sayısı 218.938 adet olup, sigortalı
büyükbaş hayvan sayısı 55.520 adettir. Ayrıca yine aynı yıl 44.100.874 TL hasar ödemesi
yapılmıştır. Ancak devlet destekli tarım sigortaları uygulamalarının 01.06.2006 tarihinde
başladığı bu nedenle 2006 yılı için verilen rakamların tamamının devlet destekli tarım
sigortalarına ait olmadığı unutulmamalıdır. Devlet destekli tarım sigortasının tam yıl
uygulandığı 2007 ve 2008 yıllarına ait veriler ise çizelge 5.1’de sunulmuştur.
Çizelge 5.1 Devlet Destekli Tarım Sigortasına Ait Rakamların Branşlara Göre Dağılımı
Sigorta Türü
Bitkisel Üretim
Sera
Hayvan hayat
Su ürünleri
Kümes Hayvanları
Toplam
Sigorta Bedeli
( milyon TL)
2007 2008
%
1.095 1.574
71
184
316
14
168
264
12
18
46
2
12
25
1
1.478 2.225 100
Prim Üretimi
(bin TL)
2007
2008
%
46.775 72.669
74
1.991
3.758
4
14.197 20.090
20
798
1.166
1
342
761
1
64.104 98.444 100
Poliçe Sayısı
(Adet)
2007
207.328
101.130
1.456
6
35
218.938
2008
250.225
2.489
8.099
13
118
260.944
%
96
1
3
0
0
100
2008 yılında toplam sigorta bedelinin dağılımı il bazında incelendiğinde, en
yüksek oranlar Antalya’da (%11), Bursa, Đzmir ve Konya’da (%6) ve Manisa’da (%5)
görülmektedir. Đl bazında prim üretiminin dağılımında en yüksek pay alan üç il Malatya
(%10), Manisa (%9) ve Bursa’dır (%8). Toplam poliçe sayısının il bazında ki dağılımında
en yüksek pay alan iller ise Tekirdağ (%12), Edirne (%10) ve Konya’dır (%5).
2008 yılında yapılan tarım sigortası ürün bazında incelendiğinde; sigorta
bedelinin ürün bazında oransal dağılımından en yüksek pay alan ürünler buğday (%37),
çeltik, fındık (%7), ve kayısıdır (%6). Prim üretiminin ürün bazında dağılımından en
yüksek pay alan ürünler kayısı (%20), buğday (%19) ve fındıktır (%10). Poliçe sayısının
ürün bazında dağılımından en yüksek pay alan ürünler ise buğday (%46), fındık (%11) ve
kayısıdır (%8).
2008 yılında yapılan toplam 44.100.874 TL hasar ödemesi yapılmış olup bu
ödemelerin 28.567.061 TL’si (%66,78) bitkisel ürünler içindir. Bu ödemelerin ürün
bazında dağılımı incelendiğinde, kayısı (%17), armut (%13) ve elmanın (%12) hasar
ödemelerinden en çok pay alan ürünler olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte buğday
%9’luk pay ile hasar ödemelerinde dördüncü sırada yer alan üründür.
836
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2008 yılında ödenen hasarlar hasar nedenlerine göre incelendiğinde ise %77 ile
dolu ilk sırada gelmektedir. Bunu sırasıyla don (%15), fırtına (%7) ve yangın (%1)
hasarları izlemektedir.
2008 yılında yapılan hayvan hayat sigortaları incelendiğinde; sigortalı hayvan
sayısının en yoğun olduğu illerin Đzmir (%11), Aydın (%9) ve Tekirdağ (%6) olduğu
belirlenmiştir. Prim üretiminin il bazında dağılımından en yüksek pay alan iller ve
aldıkları yüzde oranlar yine aynıdır.
Hayvan hayat sigortaları için 2008 yılında 14.386.644 TL (toplam hasar
ödemelerinin %32,62’si) hasar ödemesi yapılmıştır. Ödenen hasarlar nedenlerine göre
incelendiğinde ise zorunlu kesim (%51) ilk sırayı almaktadır. Đkinci sırada ölüm (%35)
yer alırken yavru ölümü ve yavru atma (%7) yapılan hasar ödemelerinin diğer
nedenleridir (Anonim 2010).
6.
TARIM
SĐGORTALARI
KONUSUNDA
YÜRÜTÜLEN
YAYIM
ÇALIŞMALARI
Tarım sigortaları kapsamında yürütülen faaliyetler tanıtım amaçlı faaliyetlerdir. Bunlar;
• Tanıtım kampanyaları: 21 Temmuz 2006 tarihinde başlamıştır. Tekirdağ,
Balıkesir, Manisa, Antalya, Konya, Adana, Kayseri, Malatya, Samsun, Sakarya,
Diyarbakır, Van, Erzurum ve Trabzon illeri ile komşu illerinde katılımı
sağlanmıştır. Toplam 64 il, 171 ilçe/belde/köyde 203 adet tanıtım toplantısı
yapılmıştır.
• 36 adet tarım fuarına katılım sağlanmış ve bu fuarların bir kısmında, düzenlenen
panel ve konferanslarla ziyaretçilere tarım sigortası konusunda bilgi verilmiştir.
• Ulusal televizyon ve radyo kanallarında 154 kez canlı yayın ve programlara
katılım sağlanmıştır.
• Binlerce broşür, afiş ve tanıtım kitapçığı başta tarım il ve ilçe müdürlükleri olmak
üzere ziraat odaları ve sigorta şirketlerince dağıtılmıştır.
• TARSĐM’in yedi farklı reklam spotu 2007 yılı mart ayından itibaren toplam 52 il
ve 68 yerel televizyonda yayınlanmıştır.
• Tarım sigortalarının ulusal ve yerel gazetelerde 594 kez haber olarak yer alması
sağlanmıştır (Karaca ve ark. 2010).
7. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Türkiye’nin, üç tarafının denizlerle çevrili olması ve topoğrafik yapısı nedeniyle
iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olması beklenmektedir. Böyle
bir durum karşısında tarımsal üretimin de olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmaz
olacaktır. Bununla birlikte, bir tarafta ülke nüfusunda gözlenen artış diğer tarafta ise gıda
güvenliğinin sağlanması ile ilgili endişeler tarım sektörünün önemini giderek
artırmaktadır.
Türkiye’de tarım sigortaları kanununun yürürlüğe girmesinden günümüze kadar
tarım sigortaları konusunda belirgin bir başarı sağlandığı gözlenmektedir. Ancak iklim
değişikliği çerçevesinde Türkiye’yi bekleyen gelecek sorunlar dikkate alınarak tarım
sigortalarının kapsamı konusunda yeni çalışmalar yapılması gerekmektedir. Böylelikle
karşılaşılabilecek riskler karşısında tarım sigortaları ile tarım sektörünün güvence altına
alınması sağlanabilecektir.
Türkiye’de tarım sigortası uygulamasını yaygınlaştırabilmek için çeşitli
faaliyetler yürütülmektedir. Ancak bu faaliyetlerin içeriği incelendiğinde tarım sigortaları
kanununun çıktığı 2006 yılından bu yana tanıtım çalışmalarının sürdürüldüğü
gözlemlenmiştir.
Her ne kadar tarım sigortaları Türkiye için bir yenilik olmasa da tarım
sigortalarına verilen %50 devlet desteğinin üreticiler için bir yenilik olduğu varsayılabilir.
Bu açıdan bakıldığında, günümüze kadar yapılan tanıtım çalışmalarının hedef kitlede ilgi
837
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
uyandırmada kullanılan yöntemleri içerdiğini söylemek mümkündür. Oysa 2006 yılından
günümüze kadar oldukça uzun bir zaman dilimi olduğu göz önüne alınırsa yürütülen
çalışmaların da yenilenmesi gerektiği düşünülmektedir. Buna göre artık üreticilerde ilgi
uyandıracak yöntemler yerine onlarda istek uyandıracak ve istenilen davranış
değişikliğini yaratmayı hedefleyen, eylemi sağlamada yararlı yayım yöntemlerinin
(kanıtlar, görgü tanıkları, önceki ve sonraki durumu sergileme, eylemde yer alan
üreticilere ilişkin veya onlarla birlikte haber yapma vb.) kullanılmasının daha uygun
olduğu ve böylelikle tarım sigortası kanunu ile birlikte ulaşılması hedeflenen noktaya
daha kısa sürede varılacağı düşünülmektedir.
8. KAYNAKÇA
Tanrıvermiş, H., Sayın, C., 1993. “Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’de Tarıma
Yönelik Sigortalar” Tarım ve Köy Dergisi, sayı 91, sayfa 11-13, Ankara.
Dinler, T., 2003. “Tarımda Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler ve Risk Yönetim
teknikleri”, III. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu, Đstanbul.
Şahin, F., 2003. “Tarım Sigortaları”, http//www.tsrsb.org.tr
Akın, B., 2005. “Dünyada ve Türkiye’de Tarım Sigortacılığı”, I. Uluslararası Sigorta
Sempozyumu, Đstanbul. http://www.tsrsb.org.tr
Dellal, Đ. Ve Butt, T. 2005. Đklim Değişikliği ve Tarım. TEAE-Bakış, Ankara.
Dinler, T., Yaltırık, A., Çetin, B., Özkan, B.,Gülçubuk, B., Sürmeli, E., Ekmen, E.,
Saner,G., Akçaöz, H., Uysal Ö. K., Karaaslan, S.,Kıymaz, T., 2005. “Tarımda
Risk Yönetimi ve Tarım sigortaları”, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik
Kongresi, Ankara.
Roberts, R.A.J., 2005. “Insurance of Crops in Developing Countries”, Food and
Agriculture Organization of the United Nations, Agricultural Services Bulletin,
number 159, Rome.
Anonim,2007/a.http://www.tzob.org.tr/tzob/rapor_2004_tarim_sigorta.htm
Anonim, 2007/b. http://www.tsrsb.org.tr/tsrsb/
Çetin, B., 2007. “ Tarım Sigortaları”, Nobel Yayın No:1110, 1. basım, Ankara.
Kayhan, M., 2007. Küresek Đklim Değişikliğ ve Türkiye. I. Türkiye Đklim Değişikliği
Kongresi, Đstanbul.
Korkmaz, K., 2007. Küresel Isınma ve Tarımsal Uygulamalara Etkisi. Alatarım, 6 (2):
43-49, Mersin.
Anonim, 2010. http://www.tarsim.org.tr
Karaca, A., Gültek, A., Đntişah, A.S., 2010. “Türkiye’de tarım Sigortaları Uygulamaları”,
Türkiye
Ziraat
Mühendisliği
VII.
Teknik
Kongresi,
Ankara.
838
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Şeker Pancarı Üreticileri Açısından Pankobirlik Ve Yasal GELĐŞMELER
Gülen ÖZDEMĐR
1
Gülnur TUĞCU
2
ÖZET
Ülkemizin tarımsal özellikleri dikkate alındığında şeker pancarı üretimi ve Pankobirlik önemli yer
tutmuştur. Şeker pancarı üretim tekniği, yarattığı istihdam, pazarlama sorunu olmayışı ve sağladığı
gelirle son yıllara kadar üreticiyi memnun eden bir endüstri bitkisidir.
Şeker fabrikalarının özelleştirilme süreci 2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı yasa ile
başlatılmıştır. Şeker sektöründe halen devlete ait 25 fabrika ve Pankobirlik‘e bağlı 6 fabrika
bulunmaktadır. Pankobirliğe ait şeker fabrikaları Avrupa standartlarında üretim yapmakta, sıvı
şeker ve bioetanol üretiminde öncük etmekte ve modern teknolojiyi uygulamaktadır. Gelişmiş
ülkelerdeki gibi özelleştirme yapılırken mutlaka hammadde üreticisi ve o alanda çalışan
Pankobirliğin de bu oluşum içerisinde yer alması sağlanmalıdır.
Araştırmanın yapıldığı Trakya Bölgesinde üreticiler Pankobirliğe ortak olmakla birlikte
Pankobirlik ve Şeker Fabrikası ayrımının çok farkında değildirler. Yapılan araştırmada üreticilerin
%53’ü özelleştirmeye olumsuz bakmakta, alım fiyatları düşük olmasına rağmen devlet
güvencesinde olmayı tercih etmektedir. Özelleştirmeye olumlu bakanlar ise fabrikaların kime
satılacağı konusunda kaygı duymaktadırlar.
Ülkemizde de şeker üretim maliyetini azaltıcı uygulamalarla maliyet düşürülmeli ve satış fiyatı ile
arasındaki fark açılmalı, ülke gerçeklerine yönelik politik kararlar alınmalıdır. AB’ deki şeker
reformu ile oluşacak değişikliklere karşı, Türkiye’de şeker sanayisinde kendini yeniden
yapılandırmak zorundadır. Önlem alınmazsa üreticilerin büyük oranda pancar ekiminden
vazgeçmesi, fabrikaların çalışamaması ve sonuçta ülkenin şekerde dışa bağımlı hale gelmesi
tehlikesi bulunmaktadır.
Anahtar kelimeler: Şeker pancarı, Pankobirlik, Örgütlenme, Kooperatifçilik, Özelleştirme
Pankobırlık And Legal Advances In Terms Of Sugar Beet Producers
ABSTRACT
Considering the agricultural features of our country, sugar beet production and Pankobirlik play an
important role. Sugar beet is an industrial plant that satisfies the producer up to recent years
because of its production technique, the employment it creates, lack of marketing problems and the
income it generates.
Privatization process of sugar factories has begun with the act of No. 4634 that came into effect in
2001. For the time being in sugar industry there are 25 sugar factories owned by the state and 6
factories owned by Pankobirlik. The factories of Pankobirlik perform production in European
standards, lead the liquid sugar and bioetanol production and apply modern technologies. As is the
developed countries while performing privatization the raw material producers and Pankobirlik
that operates in that field should necessarily participate in the formation.
The produces as well being a partner to Pankobirlik, are not in recognition of the difference
between Pankobirlik and Sugar Factories in the Thrace Region where the survey is conducted.
Regarding the survey 53% of the produces have a negative attitude against the privatization and
prefer to be under state guarantee although the purchase prices are low. The ones that have positive
attitude have worried about to whom the factories will be sold.
Also in our country the cost should be decreased via sugar production cost reduction applications
and political decision should be taken considering national facts. Turkish sugar industry must
regulate itself according to the changes that will occur because of sugar reformation in Europe. If
the precaution is not taken, the abandonment of beet plantation, shutdown of the factories and as a
result threat of being dependent to abroad exist.
Key Words: Sugar beet, Pankobirlik, Organizing, Cooperation, Privatization
1
Yrd.Doç.Dr., Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 59100 TEKĐRDAĞ,
e-mail: [email protected]
2
Uzman, Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 59100 TEKĐRDAĞ,
839
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1. GĐRĐŞ
Dünyada üretilen şekerin yaklaşık %70’i şeker kamışından, %30’u ise şeker
pancarından elde edilmektedir. Dünya’da şeker üreten önemli ülkeler; Hindistan,
Brezilya, AB, Çin, ABD, Tayland, Meksika, Avustralya ve Küba’dır(Anonim, 2006a).
Dünya’da şeker tüketimi en fazla olan ülkeler; Hindistan, AB, Brezilya, ABD,
Çin, Rusya ve Meksika’dır. AB ülkelerinde ise en fazla tüketim Almanya, Fransa, Đtalya
ve Đspanya’dadır. Şeker pancarı ülkemiz açısından çok değerli stratejik öneme sahip bir
bitkidir. Türkiye şeker pancarı üreten ülkeler arasında Dünya’da %8’lik bir payla,
Almanya, Fransa ve ABD’den sonra 4. ve Avrupa’da 3. sırada yer almaktadır. Tüketimde
ise Dünya’da 5.sıradadır.
Türkiye’de şeker üretiminde ilk atılım Cumhuriyet döneminde yapılmıştır. Şeker
pancarı tarımı ve sanayisi, yan ve alt sanayi dalları ile birlikte birçok insanın geçimini
sağladığı iş kollarını oluşturmakta ve istihdam alanı yaratmaktadır.
Şekerpancarı tarımı ve üretimi tamamen Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim
Şirketi (T.Ş.F.A.Ş.) ve Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik) destek ve
kontrolündedir. Türkiye’de şeker üretiminin hammaddesi şeker pancarıdır. Türkiye’de
şeker tüketimi 4634 sayılı şeker Kanununa göre %90’ı pancar şekeri, %10’u ise şekere
kısmen ikame olabilen ve ithal mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerlerden (NBŞ)
karşılanmaktadır(Çakır, 2002). 4634 sayılı Şeker Kanunu özelleştirmeye olanak
sağlayacak hukukî altyapının hazırlanması amaçlarıyla 04.04.2001 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
Söz konusu kanuna göre, iç talebi karşılayacak arzın istikrarını sağlamak
amacıyla, üretici ve şeker fabrikaları arasında bir sözleşme yapılmaktadır. Bu sözleşme
ile üreticinin şeker pancarı üretme kotası belirlenmektedir. Şeker pancarı üreticilerinin en
büyük problemi kota uygulamasının nişasta bazlı şekerler lehine genişletilmesi ve pancar
şekeri üretim payının daraltılmasıdır. NBŞ sektörünün önemli bölümü büyük yabancı
yatırımlardır.
Kooperatifler, dünyada, özellikle de gelişmiş ülkelerde devletin temel tarım
politikasının belkemiğini oluşturan kuruluşlardır. Nitekim AB’deki şeker fabrikalarının
büyük çoğunluğunun, ABD’deki şeker fabrikalarının ise tamamının kooperatiflerin elinde
olması da bunu teyit etmektedir.
ABD’de 20 yıl önce şeker sektörünün % 100’ü özel şirketlerin elinde iken 2007
yılına gelindiğinde, ABD’de pancar şekerinin % 100’ü kooperatiflerin eline geçmiştir. Bu
da sermayenin tabana yayılmasında ABD gibi tamamen liberal bir ekonomide bile
kooperatifin rolünü ortaya koymaktadır (Anonim 2006b).
Ülkemiz tarımında, gerçek anlamda ilk kooperatifleşme, pancar tarımı sayesinde
oluşmuş ve gelişmiştir. Bu sayede üreticilerde örgütlenme bilincinin temeli atılmıştır.
Pankobirlik şeker sektörünün sürdürülebilirliği ile ilgili hem ülkemizde hem de
uluslararası alanda çalışmalarını sürdürmektedir. Pankobirliğe bağlı olan Şeker
Fabrikaları Avrupa Standartlarında üretim yapmakta, sıvı şeker ve bioetanol üretiminde
öncülük etmektedirler.
Şeker pancarı ile ilgili yapılmış birçok çalışmada üretimle ilgili sorunlar (Atalık,
2008), politikalar (Bangür, 2007) (Keskin, 2007), özellikle bio yakıt üretimi açısından
(Çakır, 2006), özelleştirme (Günal, 2006) (Konuk,2006) konuları ele alınmıştır. Ayrıca
örgütlenme ve kooperatifçilik açısından incelemeler (Đnan, 2008) (Özdemir, 2005)
yapılmıştır.
Bu araştırmada ise amaç, Pankobirliğin 04.04.2001 tarihinde yürürlüğe giren
4634 sayılı Şeker Kanunu çerçevesinde ülke şeker piyasasındaki yerini, şeker pancarı
üreticisi açısından değerlendirmektir. Önemli üretim bölgelerinden biri olan Trakya’daki
üreticilerin şeker pancarı tarımındaki ekonomik sorunlarını incelemek ve kooperatifçilik
anlayışının önemini vurgulamaktır. Bu araştırmaya konu olan 4634 sayılı Şeker Kanunu
sürecinin son aşaması olan özelleştirme konusuna gelindiğinde, ülke menfaati açısından,
özelleştirilmesi düşünülen şeker fabrikalarının mülkiyeti devlette kalmak üzere, işletme
840
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
hakkının sektörün gerçek sahibi olan üreticilere devredilmesinin uygun olacağı fikrinin
doğruluğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu şekilde sektörde sermaye tabana yayılmış,
devamlılığı sağlanmış ve geleceği de güvence altına alınmış olacaktır
2. MATERYAL VE METOT
Araştırmanın birincil verilerini, Pankobirlik, Şeker Kurumu ve Alpulu Şeker
Fabrikası yetkilileri ile yapılan görüşmeler ve Trakya Bölgesinde Alpulu Şeker
Fabrikasına bağlı köylerdeki şeker pancarı üreticileri ile yapılan anket çalışmaları
oluşturmuştur.
Pankobirlik, Şeker Kurumu, Tarım Bakanlığı gibi kuruluşlara ait araştırma,
istatistik ve grafiklerle şeker üretimi, tüketimi, satışı ve ekonomideki yeri, konuları ile
ilgili her türlü basılı kaynak araştırmanın ikincil verilerini oluşturmaktadır.
Araştırmada Pankobirliğin 4634 sayılı Şeker Kanunu çerçevesinde ülke şeker
piyasasındaki yerinin şeker pancarı üreticisi açısından değerlendirilmesinin yapılabilmesi
için Alpullu Şeker fabrikası örneği ele alınmıştır. Bu amaçla Alpullu şeker fabrikasına
şeker pancarı teslim eden üreticilerden 31köyde 93 üreticiden anket yoluyla bilgi
toplanmıştır (Cochran 1963, Arıkan 1995).
3. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA
3.1. Araştırma Bulguları
3.1.1. Üreticilerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri ve Şeker Pancarı Üretimindeki
Gelişmeler
Çalışmada, anket yapılan 31 köyde 93 üreticinin yaş, eğitim, meslek gibi temel
özelliklerine kısaca değinilmiştir. Anket uygulanan üreticilerin %85’i 40 yaş üstünde
olup, %88’i ilköğretim düzeyinde eğitim almıştır. Üreticilerden %91’i sadece çiftçilik
yapmaktadır. Toplam arazi miktarı 100 dekarın altında olanların oranı %47 iken, arazi
miktarı 100 dekarın üzerinde olanların toplamı %52’dir. Pancar ekilen alanda, 2001
yılında çıkarılan 4634 sayılı yasadan sonra, %50 oranında bir azalma olmuştur. Azalma
daha çok 30 da ve altında pancar ekimi yapan üreticilerden kaynaklanmıştır. Ankette
üreticilerden 2001 yılından sonra şeker pancarı ekilen alan miktarındaki azalmanın
nedenini, önem sırasına göre sıralamaları istenmiştir. Buna göre yapılan sıralamada %95
oranı ile “Kota Uygulaması” 1.sırada gelmektedir. Kota uygulaması nedeni ile üretici
üretebileceğinin çok altında pancar üretebilmektedir. Pancar alım fiyatların düşük
belirlenmesi nedeni ile de üretim daha da düşmektedir.
Bunun yanında kota uygulaması ile alanın azaldığı, fakat dekar başına üretimin
arttığı ifade edilmiştir. Diğer yandan şeker pancarı zahmetli bir üretim olduğundan genç
nüfusun sanayiye kayarak pancar üretimi ile uğraşmak istemedikleri çalışmada
belirlenmiştir. En önemlisi de pancara uygulanan alım fiyatlarının düşük olması,
maliyetlerin yüksek olmasıdır.
3.1.2. Şeker Pancarı Üreticilerinin Üretim ve Pazarlama ile ilgili Görüşleri ve
Sorunlar
Şeker pancarı üretiminde üretici ile şeker fabrikası arasında sözleşme
yapılmaktadır. Şeker pancarı üretimi için yapılan sözleşme ile üretici üretim aşamasında
gerekli her türlü girdiyi şeker fabrikasından temin etmekte ve pazarlama aşamasında
ürününün rahatça satışını gerçekleştirmektedir.
Ürünün tarladan sökülerek şeker fabrikasına getirilmesi de şeker fabrikası
tarafından yapılmaktadır. Üreticiler kampanya dönemlerinin daha erken başlamasının ve
süresinin daha uzun olmasının uygun olacağını ifade etmektedirler. Şeker fabrikası,
üretim aşamasında yapılan harcamalar kadar çiftçiyi borçlandırmakta ve dönem sonunda
çiftçinin alacağı kazançtan mahsup etmektedir.
841
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çiftçinin eline geçen para çiftçiyi pek memnun etmemektedir. Çünkü üretimde
kullanılan girdi fiyatları (mazot, gübre vs. ) sürekli artmaktadır. Pancar alım fiyatları ise
aynı paralellikte bir artış göstermemektedir.
Her yıl fabrikaların, maliyet etüdü yaparak bunu Şeker Kurumuna gönderdikleri
fabrika yetkilileri ile yapılan görüşmelerle tespit edilmiştir. Fakat Şeker Kurumu fiyatı
belirlerken maliyetleri değil, daha çok ülkenin şeker ihtiyacını göz önünde
bulundurmaktadır. Fiyatları dış piyasa ile rekabet edebilecek düzeyde değildir.
Dolayısıyla fazla üretilen şeker ihraç edilemeyeceğinden stok artışını önlemek için şeker
üretimi kontrol altında tutulmaktadır.
Ankette üreticilerden şeker üretim ve pazarlanmasında yaşanan sıkıntıları önem
sırasına göre değerlendirmeleri istenmiştir. Buna göre 1. sırada %55’lik oranla fiyat
gelmektedir. 2.sırada yaşanan sıkıntı ise %40‘lık bir oranla ülkeye kaçak şeker girişinden
kaynaklanmaktadır.
Şeker Fabrikası tarafından belirlenen tohum çeşidi kullanılarak üretim
yapılmaktadır. Şeker pancarı üretiminde gerekli olan ilaçları çiftçi ya kendisi temin
etmekte ya da bedeli ürün bedelinden düşülmek üzere şeker fabrikası tarafından
ödenmektedir.
Anket sonucuna göre üretici ilacını Şeker Fabrikası dışında Pankobirlik ve Özel
bayilerden temin etmektedir. Ankete göre üreticiler % 46 oranla işgücünü dışarıdan
sağlanmaktadır. Đşgücü ihtiyacı en çok hasat ve çapalama dönemlerinde ortaya
çıkmaktadır.
3.1.3. Şeker Pancarı Üreticilerinin Sektördeki Gelişmeler ve Yasal Düzenlemeler Đle
Đlgili Değerlendirmeleri
Yapılan araştırmanın sonucuna göre üreticiler %53’lük bir oranla şeker
fabrikalarının özelleştirilmesine “Hayır” demişlerdir. Fabrikaların özelleştirilmesine
“Evet” diyenler ise %47’lik bir orana sahiptir.
Özelleştirmeye “Hayır” diyenler pancar alım fiyatları düşük olsa da devlet
garantisinin olmasının kendileri için önemli olduğunu vurgulamışlardır. Özelleştirmeye
“Evet” diyenlerden bunun nedenlerini sıralamaları istenmiştir. Ankette yapılan sıralama
sonucuna göre üreticiler, alım ve ödemelerin düzenli olacağı %74, ileri teknolojiden
yararlanılacağı %63, kapasitenin yüksek olacağı %60, şeker pancarının farklı şekillerde
değerlendirebilmesinin mümkün olacağı %68 gibi beklentilere sahiptirler.
Kotalarla şekerpancarı üretim alanı daralan üretici alternatif ürünlere yönelmiştir.
Sadece kota değil şeker pancarında kullanılan tarım girdilerinin fiyatlarının yüksek
olması nedeni ile de üretici başka ürünlere yönelmiştir. Son zamanlarda Trakya’da
üreticiler Kanola ekimi yapmaya başlamışlardır.
Miras hukuku ile zaten bölünmüş olan arazinin kota uygulaması ile daraltılması
üretimin her aşamasında kullanılması gereken traktör ve tarım alet ve makinelerini atıl
duruma getirmiştir.
Pancar üreticileri için, kotadan da önemli olan yaptığı emeğin karşılığını tam
olarak alabilmesi, zor ve uğraşı isteyen bir üretim aşamasından sonra aldığı karşılığın
kendini ve ailesini memnun etmesidir.
Çizelge 1.Pancar Fiyatlarını Belirleyecek Kuruluş ve Fiyat Düzeyinin Değerlendirilmesi.
Şeker Pancarı Alım Fiyatlarını Nasıl Değerlendiriyorsunuz? (%)
Çok Düşük
Düşük
Normal
Đyi
Çok Đyi
Toplam
43
0
100
51
5
1
Şeker Pancarı Alım Fiyatlarını Hangi Kuruluş Belirlemelidir?(%)
Pankobirlik
Devlet
Serbest Piyasa
Toplam
37
40
23
100
842
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Üretici fiyat belirlemelerinde üretim için gerekli olan girdilerin fiyatlarının da
dikkate alınarak, bir fiyat tespiti yapılmasını istemektedir. Bu konuda destek görmeyi
beklediği kuruluş Pankobirliktir. Pankobirlik üreticilerin bir araya gelerek oluşturdukları
bir kooperatif olduğundan, fiyat belirleme de üretimin içinde yer alanların daha objektif
bir değerlendirme yapacakları beklentisi içindedirler.
Anket sonuçlarına göre, ürün bedellerini geç aldıklarını ifade eden üreticiler
%58’lik bir orana sahiptir.
Üretimde ve sonrasında yaşanan zorluklar karşısında üreticiler ne yaptıkları
sorulduğunda % 71’i “üretimden vazgeçiyorum” şeklinde cevap vermişlerdir.
Anket sonucuna göre üreticilerin %43’ü fiyatları “Çok Düşük”, %51’i ise
“Düşük” bulmaktadır. Đkisinin toplam %94’lük bir oranla çoğunluğu oluşturduğu
gözlenmiştir (Çizelge 1.).
Ayrıca ankete katılan üreticilerin %40’ı şeker pancarı alım fiyatını devletin
belirlemesini, %37’si de Pankobirliğin belirlemesini istemektedirler.
3.1.4. Şeker Pancarı Üreticilerinin Örgütlenme ve Pankobirlik Đle Đlgili Görüşleri
Pancar üreticilerinin tamamı bir veya birden fazla kuruluşa üye ya da ortaktırlar.
Üreticilerin % 37’si Pankobirliğe , % 30’u Ziraat Odasına, %25’i Tarım Kredi
Kooperatifine, % 4’ü Tarım Satış Kooperatifine ve % 2’si Köy Kalkınma Kooperatifine
üye ya da ortaktırlar.
Pankobirlik; ortaklarının menfaatleri doğrultusunda dünyadaki gelişmeleri takip
etmek ve onların temsili amacıyla, kuruluşundan bugüne kooperatifçilik ve şeker sektörü
ile ilgili uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini devam ettirmekte, gerekli gördüğü kurum ve
kuruşlara üye olmaktadır.
Ancak fiyatların belirlenmesi, şeker veriminin artırılması eğitim verilmesi ve
özelleştirme ile ilgili olarak Pankobirlik daha etkin ve etkili olmalıdır. Pankobirlik sadece
ticari bir işletme tarzında değil, üretimin her aşamasında çiftçinin yanında, her konuda
destek ve eğitici olmalıdır. Şeker Pancarı üretiminin önemini tüm yetkili ve üreticilere iyi
aktarabilmeli, fiyat belirleme konusunda, şeker fabrikalarının iyileştirilmesi ve
modernizasyonu konusunda destekleyici olmalıdır. Pankobirliğe bağlı Konya Şeker
Fabrikası verimli çalışmaları ile iyi bir örnek oluşturmaktadır.
Çizelge 2.Üreticilerin Ortak ve Üye Olduğu Kuruluşlar ve Kooperatifçiliğin Etkinliği
Ortak ve Üye Olduğunuz Kuruluşlar Nelerdir? (%)
Pankobirlik
Köy-Kalkı
Koop.
2
37
Tarım
Koop.
4
Satış
Tarım
Koop.
25
Kre.
Ziraat
Od.
30
Diğer
Toplam
2
100
Şeker Pancarı Üretiminde Kooperatifin Rolü Nasıl Olmalıdır?(%)
Önemsiz
Az Önemli
Önemli
Çok Önemli
Fikrim Yok
Toplam
5
10
36
44
Pancar Üretim Kotalarının Belirlenmesinde Üreticinin Rolü Nasıldır?
5
100
Etkisiz
Az Etkili
Etkili
Çok Etkili
Fikrim Yok
Toplam
79
8
7
2
4
100
Üreticiler “Üretimde Kooperatifçiliğin rolü nasıldır” sorusuna % 80 oranında
“önemli” ve “çok önemli” şeklinde cevap vermiştir. Fakat “üretim kotalarının
belirlenmesinde üreticinin etkisi nedir” sorusuna %79’luk bir grup “etkisiz” şeklinde
cevap vermiştir(Çizelge 2.). Bu durum üreticilerin kooperatifçiliğin öneminin farkında
olduklarını, ancak Pankobirliğin Trakya bölgesinde gerekli etkinliği gösteremediğini
ortaya koymaktadır.
843
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Üreticiler ile yapılan görüşmelerde üreticilerin Pankobirlik ile Şeker Fabrikasının
ayırımının farkında olmadıkları tespit edilmiştir. Đki kurumu birbirine karıştırmaktadırlar.
Toplam
Katılmıyorum
Katılıyorum
Fikrim Yok
Kısmen
Pankobirlik Hakkındaki Görüşleri
Katılıyorum
Tamamen
Katılıyorum
Çizelge 3.Üreticilerin Pankobirlik ile Đlgili Görüşleri
Üretim ve pazarlama da destek oluyor.
0
25
7
18
50
100
Üretim sırasında girdi temininde yardımcı oluyor.
0
39
20
14
27
100
Üretim ile ilgili çeşitli eğitim veriyor.
0
10
7
26
58
100
Pancar alım fiyatının tatmin edici olmasını sağlıyor.
0
4
4
22
70
100
Diğer pancar üreticileri ile bir araya gelmemizi sağlıyor.
0
32
11
15
42
100
Üreticilere Kooperatifçilik anlayışı ve Pankobirliğin çalışmaları hakkındaki
görüşleri sorulmuştur. Üreticiler Pankobirlik ile sadece satış mağazalarında girdi temini
için gittiklerinde karşılaştıklarını ifade etmektedirler. Sattıkları ürün ile ilgili olarak satın
alan çiftçiye eğitim ve bilgi vermektedirler.
Üreticiler Pankobirliği üretimin her aşamasında yanlarında görmek
istemektedirler. Şeker pancarı üretimi, gübreleme, sulama vs. konularında Pankobirliğin
eğitim vermesini ve şeker pancarı alım fiyatlarının belirlenmesinde daha etkin olmasını
beklemektedirler.
3.2. Sonuçlar ve Tartışma
Araştırma bulgularına göre araştırma sahasındaki en önemli sorun, şeker pancarı
alım fiyatlarının düşük olmasıdır. Şeker alım fiyatları belirlenirken şeker fabrikasını
işleten gerçek ve tüzel kişiler ile üretici veya üretici temsilcilerinin görüşleri, yıllık
enflasyon oranı, üretici maliyetlerindeki artış ve dünya şeker fiyatları dikkate alınması
gerekmektedir. Ayrıca fiyatların belirlenmesi konusunda Pankobirlik’in daha etkin ve
etkili olması gerekmektedir. Şeker pancarı üretimi yoğun emek isteyen zahmetli bir
üretimdir. Şeker kamışından şeker üretildiğinde şeker daha ucuza üretilmektedir. Ayrıca
AB ülkeleri çeşitli sübvansiyonlarla ihraç fiyatı belirlemektedirler. Ülkemizde bu fiyatlar
göz önünde bulundurularak fiyat belirlemesine gidilmemelidir. Aksi takdirde bu çiftçinin
üretimden vazgeçmesine neden olacaktır. Fiyat belirlenirken üretim için gerekli temel
girdi (gübre, mazot, ilaç, sulama vs.) fiyatlarındaki artışlar dikkate alınmalıdır. Ülkemizin
iklimine uygun ve verimi yüksek tohumları kendimizin üretmesi yönünde çalışmalar
yapılarak, tohumda dışa bağımlı olmaktan kurtulmak için gerekli önlemler alınmalıdır.
Şeker üretim maliyetleri, dünya şeker fiyatları ile rekabet edebilecek bir seviyeye
getirilmedir. Maliyetlerin düşürülebilmesi için yapılması gereken, pancar üretim girdi
maliyetlerini düşürmek ve fabrikaların modernizasyonunu sağlamaktır. Alpullu şeker
fabrikası gibi bazı kamu fabrikaları düşük kapasite ile çalışmaktadırlar. Üretici belirlenen
kotalarında altında üretim yapmaktadır. Bunun en önemli nedeni pancar alım fiyatının
düşük olması ve harcanan emeği karşılamamasıdır. Trakya’da üretici her geçen gün
pancar ekiminden uzaklaşmaktadır. Şeker pancarı üretim maliyetinin yüksek olduğu öne
sürülmekte, kotalarla üretim kısıtlanmaktadır. Araştırma çerçevesinde incelenen Alpullu
şeker fabrikasının kapasitesi 100 günde günlük 3.800-4000 ton olmasına rağmen, sadece
bu kapasite ile 45 gün çalışmaktadır. Ekonomik krizin yoğun olarak yaşandığı
günümüzde bu istihdam kaybı çok büyük bir sıkıntı yaratmaktadır.
844
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kaçak olarak ülkeye girişi yapılan şekerin sıkı tedbirler alınarak önlenmesi
gerekmektedir. Kaçak şeker genelde şeker kamışından üretilen şekerdir ve sağlık
açısından da güvenli değildir. Burada devlete düşen görev sıkı takip, önlem ve kararlar
alarak kaçak şekerin önüne geçmesidir. Üretim fazlası yaratmamak için kotalarla üretim
sınırlandırılmaktadır. Kaçak şeker girişi önlendiği takdirde şeker pancarı ekim kotası
biraz daha artacaktır. Ayrıca ülkemizde üretme imkânı varken ekimi ve üretimi kısıtlanan
şeker pancarı şekeri yerine, ülke şeker ihtiyacının önemli bir bölümü NBŞ ile karşılamaya
çalışılmaktadır.
AB Ülkelerinde NBŞ kimyasal maddeler içermesi nedeniyle kullanılmazken,
bizde henüz bu konu ile ilgili bir kontrol mekanizması gelişmemiştir.
Şeker pancarı üretimi, sulama, gübreleme ve verimin artırılması konusunda
Pankobirlik üzerine düşen görevi sonuna kadar devam ettirmelidir. Pankobirliğe bağlı
Konya, Kayseri, Çumra şeker fabrikaları yüksek polar şeker oranına sahip şeker
pancarları ile üretim yapmaktadırlar. Bu fabrikalar en son teknoloji ile yüksek kapasite de
çalışmaktadırlar. Şeker pancarından bioetanol üretimine Pankobirliğe ait Çumra şeker
fabrikası öncülük etmektedir. Pankobirlik Pancar Ekicileri Kooperatifi üst birliği olarak
hem yurtiçinde, hem de yurt dışında aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Pankobirliğin bu aktivitesinin Trakya üreticisi farkında değildir.
Araştırmanın yapıldığı Trakya bölgesinde ise üreticiler Pankobirliğe ortak
olmakla birlikte, Pankobirlik ve Şeker Fabrikası ayırımının çok farkında değildirler.
Trakya bölgesinde Pankobirliğe ait çok sayıda satış mağazası mevcuttur. Üretici herhangi
bir girdi satın almak istediğinde Pankobirlik ile karşılaşmakta ve satın aldığı ürünün
kullanımı ile ilgili olarak bilgilendirilmektedir. Buna rağmen üretici şeker pancarı üretimi
konusunda yalnız bırakıldığı düşüncesindedir.
Ülkemizde şekerpancarını ucuza üretebilmek için birim alanda üretimi artıracak
yatırımların yapılması gerekmektedir. Şeker pancarı üretimi teşvik edilmeli, ucuza üretim
yapılması konusunda yatırımlar yapılmalıdır. Bu amaçla Şeker Fabrikalarının teknolojisi
yenilenmeli, girdi ( tohum, gübre, mazot vs.) maliyetleri asgariye indirilmelidir. Aksi
takdirde çiftçi üretmekten vazgeçmektedir. Bu durum çiftçinin toprağını terk etmesine,
çarpık kentleşmeye ve göçe neden olmaktadır. Bu konuda çok ciddi siyasi kararlar
alınmalıdır. Bir ülke için tarım çok önemlidir. Üreticinin şeker pancarı üretmekten
vazgeçmesi, sanayide de dış ülkelere bağımlı olmamız anlamına gelmektedir.
2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı yasa bir süreci içermektedir. Bu süreçte
son aşama şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Özelleştirme konusu çok önemlidir.
Yapılan araştırmada üreticilerin %53’ü özelleştirmeye olumsuz bakmaktadır. Her ne
kadar alım fiyatları düşük olsa da devlet güvencesinde olmayı tercih etmektedirler.
Özelleştirmeye olumlu bakanların ise tek kaygısı fabrikaların kime satılacağı konusudur.
Özelleştirme konusunda devlet çok titiz davranmalıdır. Gelişmiş ülkelerde
özelleştirme yapılırken mutlaka hammadde üreticisi ve o alanda çalışanların böyle
oluşumlar içinde yer alması sağlanmaktadır. Ülkemizde şeker pancarı üretimi konusunda
en büyük üretici Pankobirliktir.
Pankobirlik üreticiyi en iyi tanıyan birimdir. Bu nedenle özelleştirme yapılırken
Pankobirlik konunun tamamen içinde olmalı ve fabrikaların işletilmesinde öncelik
Pankobirliğe verilmelidir. ABD‘de pancar şekeri sanayinin % 100‘ü kooperatiflerin
elindedir. AB‘de bu oran % 60 düzeyindedir. ABD ve AB örnekleri göz önüne alınarak,
şeker fabrikalarının mülkiyeti ve işletme hakkı Pankobirlik‘e verilerek şeker üretiminin
devamlılığı sağlanmalıdır. Böyle olursa ülkemizde güçlü bir şeker sektörü oluşur.
AB ülkelerinde şekerpancarı tarımı desteklerle sürdürülmektedir. Ülkemizde de
şeker üretim maliyetini azaltıcı uygulamalarla maliyet düşürülmeli ve satış fiyatı ile
üretim maliyeti arasındaki fark açılmalıdır. Bu konuda ülke gerçekleri ve menfaatine
yönelik politik kararlar alınmalıdır.
845
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Birçok ülkede şeker pancarı tarımı artık sadece gıda ve sanayi alanı için
yapılmamaktadır. Yakıt ve enerji üretimi içinde şekerpancarından yararlanılmaktadır.
Đleriye dönük politikalarla ülkemizin elinde bulunan değerlerine sahip çıkılmalıdır. Hem
şeker üretiminde hem de yakıt üretiminde kendi kendimize yeter hale gelmek için gerekli
tedbirler alınmalıdır.
Ülkemizde de kotalarla üretimin sınırlandırılması yerine şekerpancarından
bioyakıt elde etmek için yatırımlar yapılmalıdır. Vergi indirimi ve benzin istasyonlarında
benzinin bioyakıt ile harmanlanmasını sağlayacak tesislerin kurulması yatırımları teşvik
edilmelidir.
AB, bioetanol üretimini pancar kotası kapsamı dışına çıkarmıştır. Pancar şekeri
üreten fabrikalar kapasitelerini artırarak, geleceğin yakıtı olan bioetanol üretimine
yönelmektedirler. Maliyeti yüksek diye şeker pancarı üretiminden vazgeçmek yerine,
öncelikle fabrikaların teknolojisini geliştirerek, pancar üretimini şeker dışındaki diğer
alanlara kaydırılmalıdır. Pancar üreticisinin kendi öz kaynaklarıyla hayata geçirdiği
Çumra Şeker Fabrikası, bioetanol üretimi konusunda öncülük etmektedir.
AB’deki şeker reformu ile oluşacak değişikliklere karşı Türkiye’de şeker sanayi
için kendini yeniden yapılandırmak zorundadır.
AB ülkeleri 2000 yılında imzalanan Silahlar Dışında Her şey(Everything But
Arms-EBA) Anlaşması ile sınırsız-gümrüksüz şeker girişi müzakeresi yapmıştır. AB’ye
giriş Türkiye’nin bu şartları kabul etmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’deki şeker
sanayicileri, kendi pazar paylarını korumak sınırsız miktarda gümrüksüz şeker ithalatı ile
rekabet edebilir güçte olmak zorundadır.
Şeker pancarı ülkemiz açısından çok değerli, stratejik öneme sahip bir bitkidir.
Tarım alanında üretimde yaşanan zorluklar, elde edilen ürünün ülke ekonomisine
sağladığı yarar ve bunun sonucunda çiftçinin elde ettiği gelir çok iyi değerlendirilmelidir.
Çiftçinin köyünde kalması ve üretim yapması teşvik edilmelidir. Çiftçi üretimden
vazgeçirilmemelidir. Ülkemiz tarım ve hayvancılık konusunda kendi kendine yetebilen ve
fazlasını ihraç eden bir ülke durumundan, tarımsal ürün ve et ithal eden bir ülke
durumuna gelmiştir. Bu durum gıda alanında tamamen dışarıya bağımlılık demektir.
Yüksek maliyetle üretim yapıyor olmanın çözümü üretimden vazgeçmek değil, maliyeti
düşürmenin yollarını aramak olmalıdır. Maliyetleri aza indirecek ve tarımı teşvik edecek
ülke politikaları geliştirilmeli ve tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu şekilde Pankobirlik gibi
üretici örgütlerinin piyasada daha etkin yer alması sağlanmalıdır.
Kaynaklar
Anonim 2006 a, Şeker Ortak Piyasa Düzeni Alt Çalışma Grubu Raporu.
Tarım Ve Köyişleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2006, Cilt(2), 6-20
Anonim 2006 b, Pankobirlik (2006). AB’ye Yeni Üye Olan 10 Ülkede Şeker Sektörü ve Özelleştirme.
Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17, Sayı: 88, 24-29.
Arıkan R. 1995. Araştırma Teknikleri ve Rapor Yazma. Tutibay Yayınları, Ankara
Atalık A. 2008. Türkiye’nin Şeker Üretimi ve Sorunları,http://www.karasaban.net/turkiye%e2%80%99ninseker-uretimi-sorunlari/
Bangür C. 2007. Tarımda Destekleme Politikaları, Pankobirlik Dergisi 2007, Yıl 18,Sayı: 89: 8-9.
Cochran W.C. 1963.Sampling Tekniques,2 ed, AWiley Đnternational Edition.
Çakır M. 2002. Nişasta Bazlı Şeker Üretimi Ve Transgenetik Mısır
http://www.bahcesel.com/forumsel/.
Çakır M. 2006. Dünya Şeker Sektörü ve Ülkemizdeki Durum, Pankobirlik Dergisi 2006,
Yıl 17, Sayı: 88: 8-9.
Günal M. 2006. Şeker Sektöründe Özelleştirme, Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17,Sayı: 88: 18-19.
Đnan Đ.H. 2008. Türkiye’de Tarımsal Kooperatifçilik ve AB Modeli, Đstanbul Ticaret Odası Yayınları
No.2008-73,279s, Đstanbul.
Keskin G. 2007. AB’de Şeker Politikasındaki Değişiklikler, Bioethanol Üretiminin Önemi Ve Türkiye.
http://eab.ege.edu.tr.
Konuk R. 2006. Tarımda Özelleştirme Modeli,Pankobirlik Dergisi 2006, Yıl 17,Sayı: 88, 4-7.
Özdemir G. 2005. Cooperative-shareholder relations in agricultural cooperatives in Turkey, Journal of Asian
Economics 16(2005) 315-325.
846
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Elma Üretimi Yapan Tarım Đşletmelerinde Tarımsal Đlaç Kullanımında
Yayım Yaklaşımları; Karaman Đli Örneği
H. Feyza KARAÇAYIR1
Cennet OĞUZ 2
ÖZET
Bu çalışmada Karaman Đlinde elma üretimi yapan tarım işletmelerinde tarımsal ilaç kullanımında
yayım yaklaşımlarının analizi yapılmıştır. Ayrıca, araştırma alanında uygulanan yayım
yaklaşımları ve üreticilerin tarım ilacı kullanma özellikleri ile arazi genişlik grupları, eğitim
durumları arasındaki ilişkiler Ki-Kare (X²) yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırma elma
üretiminde önemli paya sahip olan Karaman Yöresinde 2008-2009 yılı üretim döneminde
yürütülmüştür. Araştırmada kullanılan veriler, 1.689 işletmeden basit tesadüfi örnekleme
yöntemlerinden tabakalı örnekleme yöntemi kullanılarak 67 örnek işletmede anket tekniği
uygulanarak veriler toplanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre üreticilerin katıldıkları yayım yöntemlerinde ilk sırayı %37 ile çiftçi
toplantıları almaktadır. Üreticilerin %83.5’inin tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları
tanıdıkları tespit edilmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda üreticilerin eğitim durumları ile
tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma durumları arasında %1 önem seviyesinde
anlamlı bulunmuştur. Buna göre tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıyan üreticilerin
eğitim durumlarının yüksek olduğu net olarak tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Yayım, Elma, Tarımsal Đlaç, Karaman
Pestıcıde Usage Extensıon Approaches In Apple Productıon Enterprıces; The Case Study Of
Karaman Provınce
ABSTRACT
In this research, the extension approach analysis of agricultural chemicals is held in agricultural
enterprises planting apple in Karaman. In addition, we apply Ki-square (X²) test between the
extension approaches and the characteristics of agricultural chemical usage and land scope groups
or educational conditions of producers. The study is conducted in Karaman city center that has an
important proportion in apple planting in 2008-2009 production period. The data used in this
research is determined in 67 enterprises out of 1.689 by stratified sampling method of simple
random sampling methods and is provided by a questionnaire.
According to the research results, farmer meetings (37 %) take the first place among the extension
methods used by producers. It is determined that the 83.5 % of the producers are aware of the
organizations holding agricultural campaign. The evaluation shows 1% meaningful results
between the producers’ educational conditions and their knowledge about the organizations that
hold agricultural campaign. It is clearly observed that the producers who know these organizations
are highly educated.
Key Words: Agricultural Extension, Apple, Pectiside
1. GĐRĐŞ
Tarımsal yayım faaliyetleri esas olarak, kırsal kesimde yaşayan ve gelirini tarımsal
üretim yoluyla sağlayan insanların kalkınmasına hizmet eden çok önemli bir destektir.
Genel olarak tarımsal yayım; kapsamındaki bireylere okul dışında (gönüllülük ilkesi
altında) eğitsel hizmetler götürerek, onların tarımsal faaliyetlerdeki etkinliklerinin
artırılmasını, gelir düzeylerinin yükseltilmesini ve yaşam koşullarının iyileştirilerek genel
refah düzeylerinin yükseltilmesini amaçlayan faaliyetler sürecidir (Özçatalbaş ve ark.,
1998). Tarımsal yayımın temel işlevi; araştırma kuruluşları ile çiftçiler arasındaki bağdır.
Üreticiler karşılaştıkları sorunları yayımcıya aktarır, yayımcıda bunları araştırma
kuruluşlarına iletmekle görevlidir. Araştırma kuruluşları ile üreticiler arasında çoğu
1
2
Ziraat Yüksek Mühendisi, [email protected]
Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, [email protected]
847
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
zaman istenilen bağ kurulamamaktadır. Đşte yayım, araştırma kuruluşları ile üreticiler
arasında çok yönlü olan bu bağı kurmaya çalışmaktadır.
Elma, dünya üzerinde çok geniş yayılma alanı gösteren ve değişik ekolojilerde
üretimi yapılabilen bir türdür. Dünya elma üretiminin %72’si on ülke tarafından
gerçekleştirilmektedir. Çin ve ABD elma üretiminde ilk sırayı alırken, Đran üçüncü,
Türkiye ise 2.5 milyon tonla dördüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye’de elma üretiminin %78’i on ilde gerçekleştirilmektedir. Isparta ili elma
üretiminde ilk sırada yer almakta ve Türkiye üretiminin %21.2’si buradan
sağlanmaktadır. Karaman Đli, mevsimsel faktörlerin etkisiyle farklılık göstermekle birlikte
387 bin tonun üzerinde elma üretim potansiyeli ile Isparta’dan sonra ikinci sırada yer
almakta ve Türkiye elma üretiminin %15.7’si buradan karşılanmaktadır. Elma üretimi
gerek ülke ekonomisi gerekse Karaman ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır.
Çalışmanın amacı Türkiye elma üretiminde önemli yeri olan Karaman Đli elma
üretiminde tarımsal ilaç kullanımında yayım yaklaşımlarını analiz etmek, mevcut
sorunları tespit etmek, sorunlara çözüm önerileri getirmektir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırma Karaman Yöresinde 2008-2009 yılı üretim döneminde yürütülmüştür.
Araştırmada kullanılan veriler, 1689 işletmeden basit tesadüfi örnekleme yöntemlerinden
tabakalı örnekleme yöntemi kullanılarak 67 örnek işletmede anket tekniği uygulanarak
veriler toplanmıştır.
Anket uygulaması sonucunda elde edilen; yayım yaklaşımları ve tarım ilacı
kullanma özelliklerini gösteren veriler yüzdelik orana dönüştürülerek arazi genişlik
grupları veya üreticilerin eğitim durumları birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde SPSS (Statistical Package for Social Sciences) programından
faydalanılarak üreticilerin kullandıkları yayım yaklaşımları ve tarım ilacı kullanma
özellikleri ile arazi genişlik grupları veya eğitim durumları arasındaki ilişkiyi tespit
etmede Ki-Kare (X²) bağımsızlık testi uygulanmıştır.
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
3.1.Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Uyguladıkları Tarımsal Yayım
Yaklaşımları
3.1.1.Üreticilerin Kullandıkları Yayım Yöntemleri
Üreticilere uygulanan anket sonucunda üreticilerin %37.3’ü illerinde uygulanan
yayım yöntemlerinden çiftçi toplantılarına, %26.8’i çiftçi kurslarına, %25.3’ü tarla
günlerine ve %10.6’sı demonstrasyonlara katıldıkları tespit edilmiştir. Arazi genişlik
gruplarının, üreticilerin kullandıkları yayım yöntemleri üzerinde fazla etkili olmadığı
tespit edilmiştir (Çizelge 1).
Çizelge 1:Üreticilerin Kullandıkları Yayım Yöntemleri.
Đşletme Genişlik Grupları (da)
1-100
101-200
201-+
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Çiftçi Toplantıları
11
40.7
9
37.5
5
31.2
Çiftçi Kursları
7
25.9
8
33.3
3
18.7
Tarla Günleri
6
22.2
5
20.8
6
37.5
Demonstrasyonlar
3
11.2
2
8.4
2
12.6
Toplam
27
100
24
100
16
100
X²=2.424
P-Value=0.872 DF=6
Toplam
Yayım Yöntemleri
Sayı
25
18
17
7
67
%
37.3
26.8
25.3
10.6
100
3.1.2. Üreticilerin En Çok Yararlandıkları Kitle Đletişim Araçları
Üreticilere uygulanan anket sonucunda, en çok yararlandıkları kitle iletişim
araçlarından %38.8’lik oranla radyo, TV programları ilk sırada yer almaktadır. Đnternet
%22.3 ile ikinci sırada yer alırken, %20.8 ile broşür üçüncü, %11.9 ile dergi gazete afiş
848
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
dördüncü ve %6.2 ile slayt seti film son sırada yer almaktadır. Arazi genişlik gruplarının,
üreticilerin en çok yaralandıkları kitle iletişim araçlarını etkileyeceği düşünülerek bu iki
değişken arasındaki ilişki irdelenmiştir. Fakat iki faktör arasındaki ilişki istatistikî açıdan
incelendiğinde anlamlı bulunmamıştır (Çizelge 2).
Çizelge 2: Üreticilerin En Çok Yararlandıkları Kitle Đletişim Araçları.
Đşletme Genişlik Grupları (da)
1-100
101-200
201-+
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Radyo, TV Prog.
11
40.7
10
41.6
5
31.2
Đnternet
3
11.1
5
20.8
7
43.7
Broşür
7
25.9
5
20.8
2
12.7
Dergi, Gazete, Afiş
4
14.8
3
12.5
1
6.2
Slayt Seti Film
2
7.5
1
4.3
1
6.2
Toplam
27
100
24
100
16
100
X²=6.853 P-Value=0.892 DF=8
Toplam
Kitle Đletişim Araçları
Sayı
26
15
14
8
4
67
%
38.8
22.3
20.8
11.9
6.2
100
3.1.3. Üreticilerin Katıldıkları Yayım Faaliyetinde Dağıtılan Kitap, Broşür vb.
Araçları Arşivleme Durumları
Ankete katılan üreticilere katıldıkları yayım faaliyetinde dağıtılan kitap, broşür
vb. araçları arşivleme durumları analiz edildiğinde üreticilerin %67.2’si dağıtılan araçları
arşivlediğini evinde sakladığını belirtmekte ve üreticilerin %32.8’i ise arşivleme gereği
duymadıklarını ifade etmektedir. Üreticilerin eğitim durumları ile kitap, broşür vb.
araçları arşivleme durumları arasındaki ilişki %1 önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur.
Buna göre söz konusu araçları arşivleyen üreticilerin eğitim durumlarının yüksek olduğu
net olarak tespit edilmiştir (Çizelge 3).
Çizelge 3:Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Katıldıkları Yayım Faaliyetinde Dağıtılan
Kitap, Broşür vb. Araçların Arşivleme ile Eğitim Durumları Arasındaki Đlişki.
Üreticilerin Eğitim Durumu
Yayım Faaliyetinde Dağıtılan Kitap,
Broşür vs. Araçları Arşivliyor musunuz?
Evet
Hayır
Sayı
Oran
Sayı
Oran
(%)
(%)
3
6.7
4
18.3
4
8.9
8
36.4
12
26.7
6
27.3
8
17.8
2
9.0
18
39.9
2
9.0
Okuma Yazma Bilmiyor
Đlkokul
Ortaokul Mezunu
Lise Mezunu
Yüksekokul ve Üniversite
Mezunu
Toplam
X²=13.581
P-Value=0.009
45
DF=4
100
22
100
Toplam
Sayı
7
12
18
10
20
Oran
(%)
10.4
17.9
26.8
14.9
30.0
67
100
3.1.4. Üreticilerin Yayım Elemanlarıyla Görüşme Yerleri
Üreticilerin yayım elemanlarıyla en son yaptıkları görüşmelerin nerede yapıldığı
analiz edildiğinde; görüşmelerin %41.8’i (28 kişi) üreticinin kendi arazisi, %29.8’i (20
kişi) Tarım Đl Müdürlüğü, %19.4’ü (13 kişi) diğer üreticilerin arazisi ve %9’u (6 kişi) ise
elma üretici birliğinde gerçekleştiği belirlenmiştir. Đncelenen işletmelerde arazi genişlik
grupları ile üreticilerin yayım elemanlarıyla görüşme yerleri arasındaki ilişki istatistikî
açıdan anlamlı bulunmamıştır (Çizelge 4).
849
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 4: Üreticilerin Yayım Elemanlarıyla Görüşme Yerleri.
Çiftçinin Yayım
Đşletme Genişlik Grupları (da)
Elemanıyla Görüşme
1-100
101-200
201-+
Yeri
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Tarım Đl Müdürlüğü
10
37.0
6
25.0
4
25.0
Kendi Arazisi
9
33.3
11
45.8
8
50.0
Diğer Üreticilerin
6
22.2
4
16.6
3
18.7
Arazisi
Elma Üretici Birliği
2
7.5
3
12.6
1
6.3
Toplam
27
100
24
100
16
100
X²=2.343
P-Value=0.886 DF=6
Toplam
Sayı
20
28
13
%
29.8
41.8
19.4
6
67
9.0
100
Đşletme genişliği arttıkça üreticilerin kendi arazilerinde yayım elemanlarıyla görüşme
oranı artmaktadır. Yayım elemanlarının çiftçileri işletmelerinde ziyaret etmeleri,
çiftçilerin yayım elemanını büroda ziyaret etmesinden daha avantajlıdır. Đşletme
ziyaretleriyle yayım elemanı; çiftçi ve ailesini yakından tanımış olur, çiftçiye özel
konularda bilgi verebilir ve tavsiyelerde bulunabilir. Yayımcı çiftçilerin karşılaştıkları
sorunlar ve bölgenin özellikleri hakkında bilgi sahibi olur, çiftçiye yeni öneriler,
uygulamalar hakkında bilgi verir ya da bu uygulamalarının sonuçlarını takip eder. Bu
sayede çiftçiler arasında genel bir ilgi uyandırır ve yayım faaliyetlerine katılmalarını
teşvik eder, işletme ziyareti sırasında yayım elemanı, kendi gözlemlerine ve çiftçiden
almış olduğu bilgilere dayalı olarak, sorunların çözümleri yolunda çiftçiyle daha kolay
işbirliği yapabilir.
3.2.Üreticilerin Tarımsal Mücadele Uygulamalarında Bilgi Düzeyleri ve Bilgi
Kaynakları
3.2.1.Üreticilerin Tarımsal Mücadele Hizmeti Veren Kurumlar Hakkında Bilgi
Düzeyleri ve Yararlanma Şekilleri
Ankete katılan üreticilere tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma durumları
incelendiğinde, üreticilerin %83.5’i tanıdıklarını belirtmekte, %16.5’i ise tanımadıklarını
ifade etmektedir. Üreticilerin tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma
eğilimleri ile eğitim durumları arasında önemli bir ilişki olacağı düşünülerek
değerlendirme yapılmıştır. Değerlendirme sonucunda üreticilerin eğitim durumları ile
tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları tanıma durumları arasında %1 önem
seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Buna göre tarımsal mücadele hizmeti veren kuruluşları
tanıyan üreticilerin eğitim durumlarının yüksek olduğu net olarak tespit edilmiştir
(Çizelge 5).
Çizelge 5: Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tarımsal Mücadele Kuruluşları Tanıma
Eğilimleri ile Eğitim Durumları Arasındaki Đlişki.
Üreticilerin Eğitim
Durumu
Tarımsal Mücadele Hizmeti Veren
Kuruluşları Tanıyor musunuz?
Evet
Hayır
Sayı
Oran (%) Sayı
Oran (%)
2
3.5
5
45.4
9
16.0
3
27.2
16
28.5
2
18.8
9
16.0
1
8.6
20
36.0
-
Okuma Yazma Bilmiyor
Đlkokul
Ortaokul Mezunu
Lise Mezunu
Yüksekokul ve Üniversite
Mezunu
Toplam
56
100
X²=20.679 P-Value=0.00 DF=4
850
11
100
Toplam
Sayı
7
12
18
10
20
Oran (%)
10.4
17.9
26.8
14.9
30.0
67
100
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Üreticilerin %60.7’si danışmanlık için yararlandıklarını belirtirken, %32.1’i farklı
amaçlarla kuruluşlardan yararlandıklarını ifade etmişlerdir. %7.2’si ise tanıdıkları
tarımsal hizmet veren kuruluşlardan hiçbir şekilde yararlanmadıklarını dile getirmektedir
(Çizelge 6).
Çizelge 6: Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tanıdıkları Tarımsal Mücadele
Kuruluşlarından Yararlanma Şekilleri.
Tarımsal Mücadele Hizmeti Veren Kuruluşlardan Yararlanma
Şekli
Danışmanlık (Hangi ilaç ne miktarda, nasıl uygulandığı,
uygulama zamanı vb.)
Đlaç Temini, gübre temini, çiftçi belgesi
Hiçbir şekilde yararlanmıyor
Toplam
Sayı
34
Oran
(%)
60.7
18
4
56*
32.1
7.2
100
*Üreticilerin %83,5’i tarımsal mücadele veren kuruluşları tanımasından dolayı 56 üreticinin cevabı dikkate
alınmıştır.
3.2.2. Üreticilerin Tarımsal Đlaçları Uygulamada Karar Verme Kriterleri
Üreticilerin tarımsal mücadeleye karar verme kriterleri analiz edildiğinde; %43.2’si
Đl Tarım Müdürlüğünün önerilerine göre, %17.9’u kendi deneyimlerine göre, %15.1’i ilaç
bayilerinin önerilerine göre, %11.9’u komşu-akrabalarının önerilerine göre ve %11.9’u
hastalık ve zararlıların fiilen tespitine göre ilaçlamaya başlamaktadır. Đşletme genişliği
arttıkça üreticilerin ilaçlamaya başlama konusunda uzman kişilerin kararlarına
başvurmadıkları tespit edilmiştir (Şekil 1).
90
1-100
80
25,1
12,5
3,8
16,6
12,5
8,5
14,8
18,5
6,2
20
45,8
6,2
30
25,9
40
16,6
50
Oran (%)
201-+
37
60
50
101-200
70
10
0
Đl Tarım Müd.
Kendi
KomşuĐlaç Bayi.
Hastalık-Zarar.
Önerilerine Göre Deneyimlerine
Akrabaların Önerilerine Göre Fiilen Tespitine
Göre
Önerilerine Göre
Göre
Üreticilerin Karar Verme Kriterleri
Şekil 1: Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tarımsal Mücadeleye Karar Verme Kriterleri
3.2.3. Đncelenen Đşletmelerde Üreticilerin Tarımsal Đlaçları Temin Yerleri
Üreticilerin tarımsal ilaç temin yerleri analiz edildiğinde üreticilerin %52.4’ü zirai
ilaç bayilerinden ilaç satın almakta olduklarını belirtmektedirler. Geriye kalan %47.6’lık
kısım ise Tarım Kredi Kooperatifinden ilaçları temin ettiğini belirtmektedirler. Bunun en
belirgin nedeni ise Tarım Kredi Kooperatifinden alınan ilaç fiyatlarının uygun olmasıdır.
Üreticilerin arazi genişlikleri ile tarımsal ilaç temin yerleri arasındaki ilişki %10 önem
seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Görüldüğü gibi işletme genişliği küçük olan üreticilerin
ilaç temin yerleri daha çok tarım kredi kooperatifleridir (Şekil 2).
851
ŞANLIURFA, 2010
68,8
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
85
58,4
62,9
95
55
31,2
Oran (%)
37,1
65
41,6
75
Tarım Kredi Kooperatifi
45
Đlaç Bayileri
35
25
15
5
1-100
101-200
201-+
Đşletme Genişlik Grupları (dekar)
Şekil 2: Đncelenen Đşletmelerde Tarımsal Đlaçların Temin Yerleri.
56,2
1-100
Đlaç Bayi-Yazılı Tarım Đl Müd.
Kendi
Tarif
Teknik
Deneyimlerim
Elemanlar
6,3
8,4
7,5
201-+
12,5
25,9
12,5
37
101-200
25
29,1
29,6
100
90
80
70
60
Oran (%) 50
40
30
20
10
0
50
3.2.4.Üreticilerin Đlaç Kullanımında Bilgi Kaynakları
Üreticilerin tarımsal ilaçların dozunu belirleme kriterleri analiz edildiğinde;
%46.2’si Đl Tarım Müdürlüğünün teknik elemanları, %28.3’ü ilaç bayilerinin veya ilaç
üzerinde yazılan tarife göre, %17.9’u kendi deneyimlerine göre ve %7.6’sı komşu ve
akrabaların tavsiyelerine göre uygulama yapmaktadır (Şekil 3).
KomşuAkrabalar
Doz Ayarını Belirleme Kriterleri
Şekil 3: Đncelenen Đşletmelerde Tarımsal Đlaçlamada Doz Ayarlarını
Belirlemedeki Kriterleri.
4. SONUÇLAR
Đncelenen işletmelerde tarımsal yayım yaklaşımlarının analizi amaçlanmıştır.
Üreticilerin illerinde uygulanan yayım yöntemlerinden hangisini kullandıkları analiz
edildiğinde %37.3’ü çiftçi toplantıları, %26.8’i çiftçi kursları, %25.3’ü tarla günleri ve
%10.6’sı demonstrasyonlar olduğunu ifade etmektedir. Araştırma sonuçları yayım
elemanlarınca en etkili yayım yöntemi olarak benimsenen demonstrasyon ve çiftçi
toplantılarının çiftçiler tarafından da en etkili yayım yöntemleri olarak benimsendiğini
ortaya koymaktadır. Öncelikli olarak bu yöntemlerin kullanıldığı yayım hizmetlerinin
yayım hizmetlerinden yeterince yararlanamayan çiftçileri de kapsayacak şekilde
arttırılması, bunun yanı sıra yayım hizmetlerinin amaçlarına, çiftçilerin istek ve
852
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ihtiyaçlarına göre diğer yayım yöntemlerinden de yayım hizmetlerinin işlevselliğini ve
etkinliğini arttıracak şekilde yararlanılması gerekmektedir.
Yayım hizmetlerinin etkinliğini etkileyen konulardan birisi de üreticilerin öncelikli
olarak önem verdikleri konulara uygun yayım hizmetlerinin gerçekleştirilmesidir. Bu
işletmelerde girdi tedariki, teknoloji kullanımı, tarımsal üretim metotları, pazarlama gibi
çeşitli konularda farklı uygulamalarının olması söz konusudur. Farklı uygulamalar farklı
ihtiyaçlar doğuracağından dolayı yayım hizmetleri gerçekleştirilirken bu farklılıklar göz
önüne alınmalıdır. Araştırma sonuçları çiftçilerin bitkisel üretimle ilgili olarak hastalık ve
zararlılar, ilaçlama dönemleri, yeni çıkan ürün çeşitleri, gübre türleri konularında bilgilere
ihtiyaç duyduklarını ortaya koymakla birlikte özellikle ekonomik nitelikli bilgilere
yönelik istek ve ihtiyaçların öneminin yüksek olduğu görülmektedir.
Araştırma sonuçları çiftçilerin ilgili konularda yayım hizmetlerinden yeterince
yararlanamadıklarını göstermektedir. Büyük ölçekli işletmeler yayımcılık hizmetlerinden
daha fazla yararlanmaktadır. Ne var ki, hem küçük hem de büyük ölçekli üreticiler yayım
hizmetlerini götüren yayım elemanları için uygun hedef ve çalışma alanı olmalıdır.
Dolayısıyla, tarımsal yayım hizmetlerinin her grup üreticiyi kapsayacak şekilde yapılması
önem taşımaktadır.
5.KAYNAKLAR
Alagöz, E., 2005. Aşağı Seyhan Ovasına Adana Tarım Đl Müdürlüğü Yayım
Elemanlarınca Götürülen Yayım Hizmetlerinin Analizi, Çukurova Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Adana. Aydınoğlu, H., Turabi, M.,
Doğan, T., 1996.
Budak, D., 1996. Gelişmekte olan ülkelerde tarımsal yayımda kamu ve özel sektör,
Türkiye 2. Tarım Ekonomisi Kongresi, s 426-434, Adana.
Çukur, T., 2007. Türkiye’de Uygulanan Tarımsal Yayım Politikaları ve AB’ne Uyum
Açısından Öneriler Üzerine Bir Araştırma, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Doktora Tezi, Đzmir.
Demirtaş, M., 2001. Türkiye’de Tarımsal Yayım Politikalarının Gelişimi, Ziraat
Mühendisliği Dergisi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2001.
Gürel, A., 2000. Tarımsal Yayım, Trakya Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesi, Yayın
No:86 Ders Kitabı No:236, Tekirdağ.
Özçatalbaş, O., Gürgen, Y., 1998. Kamu Tarımsal Yayım Çalışmalarının
Değerlendirilmesinde Karşılaşılan Sorunlar ve Etkin Bir Değerlendirme için
Öneriler,
Adana.
853
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Balıkçılık Sektöründe Su Ürünleri Kooperatiflerinin Rolü Ve Örgütlenme
Yapıları
Kadir DOĞAN1
Metin TĐMUR2
ÖZET
Ülkemizde balıkçılık sektörü, tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Balığın değerli
besin kaynağı olmasının yanında iş kolu bakımından sosyo-ekonomik alanda da önemli katkıları
bulunmaktadır. 2008 yılı verilerine göre, ülkemizde balıkçılık üretiminin %76’sı avcılık %24’ü
yetiştiricilik yoluyla karşılanmaktadır. Avcılık yoluyla elde edilen üretimin her aşamasında su
ürünleri kooperatifleri etkin rol oynamaktadır. Bu kooperatifler deniz ve içsu balıkçılığında olduğu
gibi su ürünleri yetiştiriciliğinde de katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada, faaliyet alanı balıkçılık
olan su ürünleri kooperatiflerinin günümüzdeki sayısal durumları, bölgesel dağılımları, üye
sayıları ve örgütlenme yapıları araştırılmıştır. Elde edilen verilere göre 2009 yılı sonu itibariyle 61
ilimizde 336’sı denizlerde (%64), 186’sı içsularda (%36) olmak üzere toplam 522 adet su ürünleri
kooperatifi ve bu kooperatiflere üye 29.198 balıkçı faaliyet göstermektedir. Su ürünleri
kooperatiflerinin bulunduğu 61 ilin 28’inde denizde, 48’inde ise içsularda avcılık yapan kooperatif
bulunmaktadır. Kooperatiflerin sayı ve yüzde oranları Akdeniz Bölgesi 75 (%14), Doğu Anadolu
Bölgesi 35 (%7), Ege Bölgesi 100 (%19), Güneydoğu Anadolu Bölgesi 12 (%2), Đç Anadolu
Bölgesi 39 (%7), Karadeniz Bölgesi 112 (%21) ve Marmara Bölgesi’nde 149 (% 30) adet olarak
tespit edilmiştir. Kooperatif ve üye sayısının en fazla olduğu il 50 kooperatif ve 3.793 üye ile
Đstanbul ilidir. Genel olarak, Türkiye’de balıkçılar arasındaki örgütlenme düzeyinin düşük olduğu
görülmüştür. Faal olan kooperatiflerin % 38’i bir araya gelerek 14 bölge birliği, 12 bölge birliği ise
üst örgüt olan Su Ürünleri Merkez Birliğini kurmuşlardır.
Anahtar Kelimeler: Balıkçılık endüstrisi, kooperatifçilik, su ürünleri kooperatifleri, balıkçı
örgütleri
The Role Of Fisheries Co-Operatives In Fisheries Sector And Their Organization Structures
ABSTRACT
In Turkey fisheries sector has a major place in agriculture sector. It has important contributions to
the socio-economical field in terms of business line as well as being a valuable food source.
According to 2008 data, 76% of the fishery industry consists of fish hunting and 24% of it consists
of aquaculture. Fisheries co-operatives play an important role in every step of the production
obtained through fishing. These cooperatives also contribute to aquaculture as well as sea and
inland fisheries activities. In this study, current quantitative statuses, distributions, number of
members and organizational structures of fisheries co-operatives are examined. According to the
obtained data, as of the end of year 2009 there are a total of 522 fisheries co-operatives in 61 cities,
336 of which are related to marine fisheries (64%) and 186 of which are related to inland fisheries
(36%) and there are 29,198 fishermen registered in these cooperatives. In 28 of the 61 cities there
are marine fisheries co-operatives and 48 inland fisheries co-operatives. The number and
percentage of the cooperatives are as follows: Mediterranean Region 75 (14%), East Anatolian
Region 35 (7%), Aegean Region 100 (19%), Southeastern Anatolian Region 12 (2%), Inner
Anatolian Region 39 (7%), Black Sea Region 112 (21%) and Marmara Region 149 (30%). The
city that has the largest number of cooperatives and members is Istanbul with 50 cooperatives and
3,793 members. In general the organization level of fishermen in Turkey is considered low. 38%
of active cooperatives came together and formed 14 regional unions and 12 regional unions
founded the Central Fisheries Union which is an upper organization.
Keywords: Fisheries industry, cooperation, fishery co-operatives, fishery organizations
GĐRĐŞ
Balıkçılık sektörünün her aşamasında su ürünleri kooperatifleri etkin rol
oynamaktadır. 2008 yılı verilerine göre, toplam balık üretiminin (646.310 ton) %76’sı
1
Đ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Ordu Cad. No. 200 34470 Fatih/ĐSTANBUL
Đ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Ordu Cad. No. 200 34470 Fatih/ĐSTANBUL
Sorumlu Yazar : [email protected]
2
854
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
(494.126 ton) avcılık, %24’ü (152.186 ton) yetiştiricilik yoluyla karşılanmaktadır. Deniz
ve içsularda avcılık yoluyla elde edilen üretimin dışında su ürünleri yetiştiriciliğinde de
kooperatifler faaliyet gösterip ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Ülkemizde değişik konularda faaliyet gösteren 12.822 tarım kooperatifi ve bu
kooperatiflerin de 4.755.091 ortağı bulunmaktadır (Đnan ve ark., 2010; Anon, 2010a). Bu
kooperatifler ve ortakları tarımsal üretim, pazarlama ve üretilen ürünlerin tüketiciye
ulaştırılmasında vazgeçilmez ekonomik ve sosyal amaçlı örgütlerdir. Balıkçılık
endüstrisinde çok önemli bir paya sahip olan av filolarının yasal olarak bağlı olduğu su
ürünleri birlikleri ve kooperatifleri ekonomik ve sosyal gelişmeye katkıda
bulunmaktadırlar.
Türkiye’de su ürünleri kooperatifçilik hareketi 1942 yılında Halk Bankasının
öncülüğünde başlamış, 1969 yılında 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun çıkmasıyla
derli toplu bir mevzuata kavuşmuştur. 1971 yılında 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu ile
sektöre canlılık gelmiş, su ürünleri kooperatiflerine tanınan değişik ayrıcalıklarla, balık
avcılarının çok sayıda kooperatif bünyesinde toplanmaları sağlanmıştır (Arısoy 1974,
Çıkın ve Elbek 1991).
Türkiye’de su ürünleri kooperatifçiliğinin ulusal ekonomik yapı içerisindeki rolü
değişkenlik arz etmektedir (Ünal ve Yercan, 2006). Ülkemizde 1973 yılında 133 su
ürünleri kooperatifi ve 4 su ürünleri kooperatif birliği, 1980 yılında 227 su ürünleri
kooperatifi 6 kooperatif birliği ve 14.750 üyesi (Anon, 1982) var iken bu rakam 1989
yılında 421 kooperatif, 8 kooperatif birliğine ulaşmıştır (Çıkın ve Elbek 1991, Akyol ve
ark. 2006).
Yapılan bu çalışmada 2009 verilerine göre çalışır durumda olan 522 adet su
ürünleri kooperatifi ve 29.198 ortağı, 14 kooperatif bölge birliği, 1 kooperatif merkez
birliği ile faaliyetlerini sürdürmektedirler. Su ürünleri kooperatiflerinin balıkçılık
endüstrisine katkıları ve önemi ile balıkçıların örgütlenme düzeylerinin araştırılması
üzerine odaklanan çalışmada 1940’lı yıllarda başlayan su ürünleri kooperatifçilik
hareketinin su ürünleri sektörü içindeki yeri araştırılarak kooperatiflerin zaman içindeki
gelişimi ve örgütlenme yapıları analiz edilecektir. Elde edilen sonuçların bu konuda
yapılacak olan çalışmalara ve kooperatif organizasyonları ile uğraşanlara ışık tutması
amaçlanmıştır.
MATERYAL VE METOT
Çalışmanın materyalini ülkemizdeki denizlerde ve iç sularda kurulmuş olan su
ürünleri kooperatifleri oluşturmaktadır. Bu amaçla su ürünleri kooperatiflerinin
Türkiye’deki sayılarını, illere göre dağılımlarını, faaliyet alanını ve kooperatiflere üye
olan balıkçı sayılarını ortaya çıkarmak amaçlandığından bu amaca yönelik düzenlenen bir
anket hazırlanmıştır. Hazırlanan bu anket, öncelikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı
Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü (TEDGEM) ve 81 Đlin Tarım
Müdürlüklerine gönderilerek illerdeki su ürünleri kooperatiflerinin durumlarını içeren
bilgiler istenmiştir. Tarım Đl Müdürlüklerinden gelen bilgiler doğrultusunda ayrıca
kooperatiflerin kurulu bulundukları yerleşim yerlerindeki kooperatif başkanları ve
yöneticileriyle görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen veriler illere göre kooperatif sayıları,
üye sayıları, örgütlenme yapıları bilgisayara aktarılarak tablolar halinde
değerlendirilmiştir.
ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA
Ülkemizin 81 Đlinden alınan bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda 2009 yılı
sonu itibariyle 61 ilimizde 186 adet içsuda (%36), 336 denizde (%64) olmak üzere
toplam 522 adet su ürünleri kooperatifinin toplam 29.198 üye balıkçısıyla faaliyet
gösterdiği tespit edilmiştir. Bu 61 ilin 28’inde deniz balıkçılığı kooperatifi bulunurken,
48’inde ise içsu balıkçılığı yapan kooperatif bulunmaktadır. Türkiye’de kurulmuş faal
855
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
olan su ürünleri kooperatiflerinin illere göre dağılımları ve üye sayıları Çizelge (1) de
verilmiştir.
Çizelge 1. Türkiye su ürünleri kooperatiflerinin illere göre dağılımları
Kooperatif Sayısı
Đller
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Aksaray
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Denizli
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hatay
Isparta
Đstanbul
Đzmir
K. Maraş
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mersin
Muğla
Nevşehir
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Sinop
Sivas
Deniz
4
0
0
0
0
14
3
7
12
3
0
1
0
0
0
11
17
0
0
1
5
0
0
0
0
6
0
8
0
50
42
0
0
0
6
0
2
0
10
0
0
0
0
10
26
0
9
20
1
17
9
0
Đçsu
7
7
7
1
7
4
0
6
6
0
1
1
3
1
8
4
5
2
3
1
9
14
1
6
1
2
2
3
14
0
0
3
1
1
0
4
1
1
0
11
3
6
6
0
0
1
1
0
1
0
0
4
856
Toplam
Kooperatif Sayısı
Toplam Üye
Sayısı
11
7
7
1
7
18
3
13
18
3
1
2
3
1
8
15
22
2
3
2
14
14
1
6
1
8
2
11
14
50
42
3
1
1
6
4
3
1
10
11
3
6
6
10
26
1
10
20
2
17
9
4
806
145
308
36
140
821
216
652
1.022
258
26
30
225
27
332
879
621
191
184
98
1.050
272
15
130
22
446
36
366
885
3.793
2.613
170
22
28
241
172
197
20
629
1.000
90
349
490
440
1.409
15
622
1.525
194
1.449
329
123
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Şanlıurfa
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak
Toplam
0
6
0
20
0
0
7
0
9
336
4
1
2
0
3
5
0
1
0
186
4
7
2
20
3
5
7
1
9
522
104
365
58
1.480
78
146
274
112
422
29.198
Çizelge 1 de görüldüğü gibi kooperatif sayısının en fazla olduğu Đstanbul ilimiz
50 kooperatif ve 3.793 üye balıkçısı ile ilk sırada yer almaktadır. Timur ve Doğan,
2003’de yaptıkları bir çalışmada Đstanbul’da 2002 yılında 34 su ürünleri kooperatifi 2.427
üye balıkçısı bulunduğunu bildirmektedirler. Aradan geçen süreçte hem kooperatif
sayısında hemde üye sayısında artışlar yaşanmıştır. Yapılan çalışma bulgularına göre 11
ilimiz bir kooperatif ile temsil edilmektedir. Kooperatif başına düşen üye sayısı
kooperatiflerin bulundukları illerin özelliklerine göre farklılıklar göstermektedir.
Kooperatiflerin en az üye sayıları 7 en fazla üye sayıları ise 546 olarak tespit edilmiştir.
En fazla üyeye sahip olan kooperatifler 206 üye Adana, 274 üye Aydın, 392 üye Bursa,
203 üye Isparta, 322 üye Đstanbul, 259 üye Malatya, 546 üye Muğla, 447 üye Rize
illerinde bulunmaktadır. En az üyeye sahip olan kooperatifler ise 7 üye ile 6 ilde faaliyet
göstermektedir. 2009 yılı itibariyle Ankara, Antalya, Balıkesir, Eskişehir ve Van illerinde
toplam 14 kooperatif tasviye edilip kapatılırken, Ankara, Afyon, Bursa, Edirne, Kayseri,
Ordu, Sivas ve Trabzon illerinde toplam 7 kooperatif faaliyete başlamıştır. Ayrıca
Çanakkale ve Malatya illerinde 2 adet su ürünleri kooperatifi alabalık üretimi yaparak
avcılık dışında faaliyetini sürdürmektedir.
Türkiye su ürünleri kooperatifleri ile ilgili I980 yılında yapılan bir çalışmada
ülkemizin sahilleri ve içsu kaynaklarında yer alan toplam 42 ilimizde 227 adet su ürünleri
kooperatiflerinin faaliyet gösterdiği, bunlardan % 42’sinin (96) deniz balıkçılığı %58’inin
(131) içsu balıkçılığı konusunda faaliyet gösteren kooperatiflerden oluştuğu
bildirilmektedir (Anon 1982). Yürütülen bu çalışmada, 2009 yılı sonu itibariyle 61
ilimizde su ürünleri kooperatiflerinin faaliyette olduğu kooperatif sayısının % 57 artışla
522 olduğu görülmektedir. Geçmiş yıllarda deniz balıkçılığı yapan kooperatiflerin tüm
kooperatiflere oranı %42 iken bu çalışmanın yapıldığı 2009 yılında %64’e yükselmiştir.
Bu süreç içerisinde hem denizlerdeki kooperatif sayısı hem de içsulardaki kooperatif
sayısında önemli ölçüde artış kaydedilmiştir. Yaklaşık 29 yıl gibi bir süreçte hiç
balıkçılıkla ilgili kooperatif bulunmayan 19 ilimizde su ürünleri kooperatiflerinin
kurulduğu ve faaliyet gösterdiği görülmüştür.
Yapılan bu araştırmada, su ürünleri kooperatiflerinin coğrafi bölgelere
dağılımında 149 kooperatif ve 9.050 üye balıkçısıyla Marmara Bölgesi ilk sırada, 12
kooperatif ve 271 üye balıkçısıyla Güney Doğu Anadolu Bölgesi ise son sırada yer
almaktadır. Ülkemizdeki su ürünleri kooperatiflerinin bölgelere göre kooperatif sayısı ve
üye dağılımları Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Su ürünleri kooperatiflerinin bölgelere göre dağılımları
Coğrafi Bölge
Akdeniz Bölgesi
Doğu Anadolu Bölgesi
Ege Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Đç Anadolu Bölgesi
Karadeniz Bölgesi
Marmara Bölgesi
TOPLAM
Koop. Sayısı
% Dağılımı
75
35
100
12
39
112
149
522
14
7
19
2
7
21
30
100
857
Üye
Sayısı
3.820
1.143
5.746
271
1.961
7.207
9.050
29.198
%
Dağılımı
13
4
20
1
7
25
30
100
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 2 incelendiğinde kooperatiflerin sayı ve yüzde oranları Akdeniz
Bölgesi’nde 75 (%14), Doğu Anadolu Bölgesi’nde 35 (%7), Ege Bölgesi’nde 100 (%19),
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 12 (%2), Đç Anadolu Bölgesi’nde 39 (%7), Karadeniz
Bölgesi’nde 112 (%21) ve Marmara Bölgesi’nde 149 (% 30) adet olarak tespit edilmiştir.
Denize kıyısı olan bölgelerde kooperatif sayısı ve üye sayısı tüm kooperatiflerin %64’ünü
oluşturmaktadır. Bunun sebebi avcılığın ve kooperatifçiliğin daha çok deniz kenarında
balıkçılık yapanlardan kaynaklandığı ve geçimlerini bu faaliyetten kazandıklarındandır. Đç
bölgelerdeki üretim alanlarının kısıtlı olması ve daha çok bireysel avcılık yaptıklarından
içsu balıkçılığıyla ilgili kooperatifleşme sayısı daha alt seviyede kalmıştır.
Ülkemizde 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında kurulan ve faaliyet
gösteren su ürünleri bölge birliği sayısı 14, su ürünleri kooperatif merkez birliği sayısı ise
1 adet olarak tespit edilmiştir. Bölge birliklerinin çalışma bölgeleri ve bağlı olan
kooperatif sayıları (Çizelge 3)’de verilmiştir.
Çizelge 3 Su ürünleri kooperatif bölge birliklerinin çalışma bölgelerine göre dağılımı
Kooperatif
Birliğinin Adı
S.S. Adana Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
Bağlı
Koop.
Sayısı
Bağlı
Ortak
Sayısı
9
621
Antalya
10
463
Balıkesir
12
848
Çanakkale
Trabzon, Rize, Artvin,
Giresun, Gümüşhane
16
515
21
1.816
Hatay
9
315
Đstanbul
Đzmir, Aydın, Uşak,
Manisa
Đstanbul ve Marmara
Bölgesi Đlleri
31
1.747
23
1.349
16
1.300
Mersin
9
397
Muğla
16
722
Sinop, Kastamonu
11
443
Samsun
10
1.062
Çalışma Bölgesi
( Đl Bazında )
Adana, K.Maraş,
G.Antep, Kilis,
Osmaniye
S.S. Antalya Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği*
S.S. Balıkesir Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Çanakkale Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Doğu Karadeniz Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri
Birliği
S.S. Hatay Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Đstanbul Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Đzmir Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Marmara Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Mersin Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Muğla Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Sinop Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
S.S. Samsun Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği*
S.S. Tekirdağ Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği
Tekirdağ
7
347
200
11.945
*Su Ürünleri Kooperatifleri Merkezi Birliği (SÜR-KOOP)’ne üye olmayan Su Ürünleri Kooperatif Bölge
Birliği, (Kaynak. tedgem.gov.tr.,2010, surkoop.org.tr, 2010)
Su ürünleri avcılık faaliyetinde bulunan 180 su ürünleri kooperatiflerinden oluşan
12 adet bölge birliği dikey örgütlenerek 2003 yılında Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez
Birliği (SÜR-KOOP)’ni kurmuşlardır. 522 su ürünleri kooperatifinin % 38’i üst
örgütlenmeye sıcak bakmış, geri kalan kooperatifler ise bu tür örgütlere sıcak
bakmadığını ortaya koymuştur. Bu üst birliğe üye olan toplam balıkçı sayısı 10.420, üst
birliğe üye olmayan 2 bölge birliğinin toplam balıkçı sayısı ise 1.525 olarak saptanmıştır.
858
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Bölgelere göre kurulmuş olan su ürünleri kooperatifi bölge birlikleri daha çok
deniz balıkçılığı kooperatiflerinin oluşturduğu birliklerdir. Đçsularda hizmet veren
kooperatif bölge birliği henüz örgütlenememiştir. Bu da içsu balıkçılığı yapan
kooperatiflerde örgütlenmenin yeterli olmadığını göstermektedir. Mevcut olan 14 bölge
birliğinden, 12 bölge birliği bir araya gelerek üst örgüt olan Su Ürünleri Merkez Birliğini
kurmuşlardır. Đki bölge birliği ise üst örgütlenmeye sıcak bakmadıkları için
katılmamışlardır. Kooperatiflerin bölge birliklerine bağlanma oranları (Çizelge 4)’de
gösterilmiştir.
Kooperatiflerin birliklere bağlanma oranı da bölgelere göre değişiklik
göstermektedir. 1980 yılında yapılan çalışmada kooperatiflerin birliklere bağlanma
oranlarına bakıldığında %54’le Karadeniz Bölgesi en yüksek oranla önde gelmektedir. Bu
bölgemizi sırasıyla %45 Ege Bölgesi, % 40 Marmara Bölgesi, % 20 Akdeniz Bölgesi,
% 4 Đç Anadolu Bölgesi takip etmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde üst birliğe üyelik
gerçekleşmemiş, Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde de kooperatif olmadığından böyle bir
girişim olmamıştır (Anon, 1982). Yapılan başka bir çalışmada 1991 yılında birliklere
bağlanma oranları Karadeniz’de %54, Batı Anadolu’da %45 olarak tespit edilmiştir
(Çıkın ve Elbek, 1991, Timur, 2002). Bu oran günümüzde Karadeniz Bölgesi’nde % 38
(42), Marmara Bölgesi’nde %55 (82), Akdeniz Bölgesi’nde %71 (53), Ege Bölgesi’nde
%23 (23) olarak bulunmuştur. Diğer bölgelerimizde su ürünleri merkez birliği
olmadığından kooperatifler de böyle bir örgütlenmeye gidilmemiştir.
Çizelge 4. Su ürünleri kooperatiflerinin bölge birliklerine bağlanma oranları
Coğrafi Bölge
Akdeniz Bölgesi
Doğu Anadolu Bölgesi
Ege Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Đç Anadolu Bölgesi
Karadeniz Bölgesi
Marmara Bölgesi
TOPLAM
Kooperatif
Sayısı
Bağlı
Kooperatif
Sayısı
75
35
100
12
39
112
149
522
53
0
23
0
0
42
82
200
Bağlı
Olmayan
Kooperatif
Sayısı
22
35
77
12
39
70
67
322
Bağlanma
Oranı
%
71
0
23
0
0
38
55
38
Balıkçılık sektörü içinde önemli bir paya sahip olan su ürünleri kooperatifleri
zaman içerisinde gelişme gösteren bir seyir izlemiştir. Türkiye’de 1973 yılında 133
kooperatif, 4 birlik var iken, 1980 yılında bu sayı 227 kooperatif, 6 birlik ve 14.750 üye
balıkçıya ulaşmış (Anon,1982) yıllar itibariyle artış kaydedilerek, 1989 yılı sonunda
kooperatif sayısı 421, bölge birliği sayısı da 8’e ulaşmıştır (Çıkın ve Elbek 1991). Ancak,
1995 yılında kooperatif ve üye sayısında bir gerileme yaşanarak toplam kooperatif sayısı
312, üye sayısı da 15.783 olarak bildirilmiştir (Anon, 2001). 2007 yılında yapılan bir
çalışmaya göre kooperatif sayısında artış kaydedilmiş ve kooperatif sayısı 416, üye sayısı
ise 24.495’e yükselmiştir. Aynı dönemde birlik sayısı 11, birliğe üye kooperatif sayısı
160, su ürünleri merkez birliğine üye 8 birlik ve 137 kooperatifin olduğunu
bildirmektedirler (Anon, 2007). Ayrıca Türkiye’de su ürünleri kooperatiflerinde
örgütlenme bilinci istenilen düzeyde değildir, bazı bölgelerde merkezi üst örgüt
olmadığından düşük seviyede kalmıştır. Faaliyetlerini sürdürmekte olan 522 adet su
ürünleri kooperatifinden, bölge birliklerine bağlı olan kooperatif sayısı 200 (%38) olarak
tespit edilmiştir. Bu da göstermektedir ki kooperatiflerin yaklaşık %62’si birliklere bağlı
değildirler.
859
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bulunduğumuz dönemi kapsayan ülkemizdeki su ürünleri kooperatiflerinin iller
bazında değişimlerinin incelendiği bu çalışma sonucunda 2009 yılı sonu itibariyle 61
ilimizde su ürünleri kooperatiflerinin faaliyette olduğu ve 522 birim kooperatifin olduğu
bulunmuştur. Kooperatif sayısındaki artış ile ülkemiz su ürünleri üretim miktarları
arasında bir ilişki kurulamamıştır. Karadeniz Bölgesi 2008 yılında ülkemiz avcılık
üretiminin % 73’ünü sağlamasına rağmen tüm kooperatiflerin yalnızca %21’ini temsil
etmektedir. Diğer tarafta aynı tarihte Marmara Bölgesinde, toplam avcılık üretimimizin %
9’u elde edilirken kooperatifleşme oranı % 30 düzeyindedir. Yine Ege Bölgesinde toplam
avcılık üretiminin % 8’i karşılanırken kooperatifleşme oranı ise % 19 düzeyindedir. Bu
verilen örneklerden anlaşılacağı gibi üretimle kooperatifleşme arasında doğru veya ters
orantı bulunmamaktadır. Bu durum, ülkemizdeki su ürünleri kooperatiflerinin, henüz
üretimi etkileyecek kadar güçlenemediklerinin ve iyi organize edilemediklerinin bir
sonucu olarak gösterilebilir.
Ancak, yapılan araştırmalara göre, yanlış planlama, haksız rekabet, destekleme ve
teşviklerin doğru kullanılmaması, teşviklerin yetersizliği, eğitim eksikliği ile beraber
hareket edememe, balıkçı örgütlerinin halen önemli sorunları arasında yer almaktadır. Bu
durum ise, kooperatiflerin girişimcilik yönünü olumsuz etkilemektedir (Ünal ve ark.,
2008; Yılmaz ve ark., 2009; Ünal ve ark., 2009).
Yapılan bu çalışma sonucunda, kooperatif sayısı ve üye sayısı ile üretim arasında
herhangi bir ilişki tespit edilememiştir. Bölgelere göre üye sayısı açısından en yüksek
oranda üyeye (9.050 üye) sahip olan Marmara Bölgesi toplam avcılık üretiminin ancak
% 9 (46.351 ton)’unu sağlamaktadır. Karadeniz Bölgesi ise 7.207 üye balıkçı ile avcılık
üretiminin % 73 (357.079)’ünü sağlamaktadır. Bu durumda göstermektedir ki, ülkemizde
faaliyetlerini sürdürmekte olan su ürünleri kooperatiflerinin etkinlikleri yalnızca ortak
sayılarının fazla olmasına da bağlı değildir.
Türkiye’de kooperatifçiliğin gelişme potansiyeli için gerekli ekonomik, sosyal,
kültürel ve siyasi koşullar bulunmasına karşın, yılların birikimi ile oluşan sorunlar, yasal
düzenlemelerin zamanında yapılmamış ve konunun öneminin yeterince anlaşılamamış
olması, bu günkü sorunlu yapının en önemli nedenleri arasında sayılabilir. Şüphesiz bu
sorunların çözümü için üst birliklerin ülke sathında yöre balıkçılarına yapacağı toplantı,
seminer gibi faaliyetler ile kooperatifçiliğin anlam ve önemi halkımıza anlatılmalıdır.
Sonuç olarak, Türk balıkçılık endüstrisinin örgütlü bir sektör olması için su ürünleri
kooperatiflerinin organizasyonunun iyi yapılması gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim, 1982. 1980 Yılı Türkiye Su Ürünleri Kooperatif ve Birlikleri Araştırması. T.C.
Tarım ve Orman Bakanlığı Su Ürünleri Daire Başkanlığı Yayın No. 11, Ankara,
1982
Anonim, 2001. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Su Ürünleri ve Su Ürünleri Sanayii
Özel Đhtisas Komisyonu Raporu. Ankara: DPT, 2001. xiiv,142s. (DPT.2575 ÖĐK.588)
ISBN:
975-19-2714-5
( http://ekutup.dpt.gov.tr/suurun/oik588.pdf)
Anonim, 2007. Dokuzuncu Kalkınma Planı: Balıkçılık Özel Đhtisas Komisyonu Raporu.
Ankara: DPT, 2007. 127s. (DPT.2719 - ÖĐK.672) ISBN: 978-975-19-4026-1
Anonim, 2010a. Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü (TEDGEM) Kayıtları.
http://www.tedgem.gov.tr/takooperatif.htm Erişim 20.01.2010
Anonim, 2010b. Su Ürünleri Kooperatifleri Merkezi Birliği (SÜR-KOOP)
www.sürkoop.org.tr, Erişim 18.02.2010
Arısoy, S. 1974. Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Hareketinin Stratejisi Ne Olmalı? II.
Balık ve Balıkçılık. 22: (4) 23-25.
Akyol, O., Ceyhan, T., Ünal, V. 2006. Marmara Bölgesi su ürünleri kooperatif ve
derneklerinin lüfer balıkçılığındaki rolleri. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi
2006, 23 (3-4) : 379-383
860
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çıkın, A., Elbek, A.G. 1991. AT (Avrupa Topluluğu) ülkeleri ve Türkiye’de su ürünleri
kooperatifleri. Eğitiminin 10. yılında Su Ürünleri Sempozyumu. 12-14 Kasım
1991 Đzmir, 166-179
Đnan, Đ. H., Başaran, B., Saner, G., Yercan, M., Đnan, Ç., Özdoğan, Ö. 2010. Türk tarım
kooperatiflerinin AB tarım kooperatiflerine uyumu ve tarımsal sanayiye etkileri.
Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010, Ankara
Timur, M. 2002. Su ürünleri mevzuatında kooperatifçilik. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Đstanbul Tarım Dergisi. Sayı 80, 16-19
Timur, M., Doğan, K. 2003. A model study on the role of Istanbul fish cooperatives at
Turkish Fisheries. Tr. J. Marine Sci. 9 (1): 69-80
Ünal, V., Yercan, M. 2006. Türkiye’de su ürünleri kooperatifleri ve balıkçılar için önemi.
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi 2006, 23 (1-2) : 221-227.
Yılmaz, S., Erdilal, R., Kebapçıoğlu, T. 2009. Su ürünleri sektöründeki ekonomik
organizasyonlardan üretici birlikleri. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
Dergisi. 2009, 22(2), 223–232
Ünal, V., Tokaç, A., Z. Tosunoğlu., Akyol, O., Özbilgin, H., Göncüoğlu, H., 2008. Đzmir
ili su ürünleri kooperatifleri ve sorunları, Türkiyenin Kıyı ve Deniz Alanları VII.
Ulusal Kongresi. Türkiye Kıyıları 08 Kongresi Bildiriler Kitabı 27–30 Mayıs,
Ankara, L. Balas (Editör),377–385.
Ünal, V., Göncüoğlu, H., Yercan, M., 2009. Ege Kıyıları Su Ürünleri Kooperatifleri, Su
Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Yayınları, Yayın No:1 ISBN:978-60560880-0-1,
Ankara,
131
s
861
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Hakkâri Đli Merkez Đlçe Kentsel Ve Kırsal Alanda Süt Ve Ürünleri Tüketim
Yapısı
Kenan ÇĐFTÇĐ1 Ahmet ŞAHĐN2
Ahmet DENĐZ3
Đbrahim YILDIRIM4
ÖZET
Bu çalışma, Hakkâri ilinde süt ve süt ürünleri tüketim yapısını ve tüketici davranışlarını incelemek
amacıyla yapılmıştır. Veriler kentsel alanda 95 ve kırsal alanda 95 hane halkından toplanmıştır.
Analizler üç gelir grubu için yapılmıştır. Kentsel alanda kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt,
uzun ömürlü süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları sırasıyla 4.15 litre, 5.87 litre, 19.99 kg ve
11.52 kg’ dır. Kırsal alanda ise kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, yoğurt ve peynir tüketim
miktarları sırasıyla 3.81 litre, 32.11 kg ve 24.65’ kg dır.
Süt ve süt ürünleri satın alımında kentsel alan düşük gelir grubu hane halkları fiyat ve tazelik
kriterlerini; yüksek gelir grupları ise tazelik ve temizlik kriterlerini öncelikli olarak dikkate
almaktadır. Kırsal alanda hane halkları süt ürünlerini satın almamakta, sütü kendi sağmal
hayvanlarından elde etmektedir.
Anahtar kelimeler: Tüketim yapısı, süt, peynir, yoğurt
Comsumption Structure Of Milk And Milk Products In The Urban And Rural Areas Of
Center District Of Hakkari Province
ABSTRACT
This study was designed to examine consumption of milk and milk products and consumer
behaviors in the urban and rural areas of center district of Hakkari Province. The data was obtained
from 95 urban and 95 rural households. The analysis were made for three income groups. Average
annual per capita amount of open milk, UHT milk (fluid milk), yogurt and cheese consumption of
urban households were 4.15 liter, 5.87 liter, 19.99 kg and 11.52 kg, respectively. The rural
households consumed per head annually 3.81 liter, 32.11 kg and 24.65 kg of open milk, yogurt and
cheese, respectively.
The lower income groups paid more attention on price and freshness while the predominant factors
were freshness and cleanliness for higher income groups of urban households while purchasing
milk and milk products. Urban households don’t purchase the milk products thanks to their own
production in the farmstead.
Key words: Consumption structure, milk, cheese, yogurt.
1. GĐRĐŞ
Süt temel besin maddelerinden bir tanesidir. Đnsanların sağlıklı bir şekilde
gelişimine yardımcı olacak birçok besin maddesini içerir (Çelik, 2002). Süt aynı zamanda
kalsiyum ve fosfor içeriği bakımından da zengindir. Bu mineraller özellikle büyüme
çağında bulunan nüfusun kemik ve diş gelişimi için büyük önem taşır (Deveci, 2005).
Süt tüketim miktarını etkileyen faktörler arasında süt fiyatları, hane halkı gelir
düzeyi ve beslenme konusundaki eğitim düzeyi özel bir yer tutar (Tahtalı ve ark., 2008).
Süt tüketiminde tüketilen sütün niteliği ve tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği evreler
insan sağlığı bakımından önem taşır (Çelik ve ark., 2005).
Türkiye’de kişi başına yıllık içme sütü tüketim miktarı 24 litre iken; bu miktar
Yunanistan’da 65 litre, Đtalya’da 63 litre, Almanya’da 50 litredir (Özel, 2008).
Tüketim alışkanlıkları tüketilen süt miktarı, niteliği ve süt tüketilme biçimleri
üzerinde etkilidir. Tüketicilere süt tüketimi ile ilgili olarak yörelere göre uzmanların
1
Arş.Gör., Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova/Đzmir.
Yrd.Doç.Dr., Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü,
Kahramanmaraş.
3
Ziraat Yük.Müh., Hakkari Đl Sağlık Müdürlüğü, Hakkari.
4
Prof. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Van.
2
862
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
önerdiği programları önermek bakımından alışkanlıklar ile ilgili çalışmaların yapılması
önemlidir. Ayrıca, süt üretici ve pazarlamacıları da stratejilerini belirlerken bu
çalışmalardan yararlanabilecektir.
Hakkâri ilinde süt hayvancılığının yaygın olması ve daha önce bu tür bir
çalışmanın yapılmamış olması çalışmanın önemini arttırmaktadır.
Çalışmanın başlıca amacı, Hakkâri Đli Merkez Đlçe kentsel ve kırsal alanda süt ve
süt ürünleri konusunda tüketicilerin davranış biçimlerini belirlemektir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmanın verileri, Hakkâri Đli Merkez Đlçe kentsel alanda 95 hane halkı ve
kırsal alanda 95 hane halkından Kasım 2007- Mayıs 2008 tarihleri arasında anket yöntemi
ile toplanmıştır.
Ana kitleyi temsil edebilecek örnek hacminin belirlenmesinde sonlu ana kitle için
uygulanan oranları tahmin yönteminden (% 95 güven aralığı ve % 10 hata payı)
yararlanılmıştır (Miran, 2003).
Hane halkları yıllık ortalama aile geliri dikkate alınarak üç gruba ayrılmıştır.
Buna göre, 7200 TL’ye kadar gelire sahip olan hane halkları I.Grubu (kentsel alan 28,
kırsal alan 35 hane halkı); 7201-14400 TL gelire sahip olanlar II. Grubu (kentsel alan 32,
kırsal alan 50 hane halkı); 14401 TL’den fazla gelire sahip olanlar III. Grubu (kentsel
alan 35, kırsal alan 10 hane halkı) oluşturmuştur.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3. 1. Hane halkı başına düşen nüfus ve yıllık ortalama gelir miktarı
Kentsel alan hane halkı başına düşen ortalama nüfus 6.54 kişi olup, I.gelir
grubunda 5.21 ile en az ve III.gelir grubundan 7.34 kişi ile en fazladır. Kırsal alanda hane
halkı başına düşen ortalama nüfus 8.48 olup, I.gelir grubunda 6.29 ile en az ve III.gelir
grubunda 14.80 kişi ile en fazladır.
Yıllık ortalama kentsel ve kırsal hane halkı geliri sırasıyla 14613.47 TL ve
10462.74 TL’dir. Yıllık ortalama hane halkı geliri kentsel alanda 5832.86 TL ile
24325.71 TL arasında; ve kırsal alanda 6469.71 TL ile 21120 TL arasında değişmektedir.
3. 2. Süt ve ürünleri tüketim miktarları
Kentsel alanda kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, uzun ömürlü süt, yoğurt
ve peynir tüketim miktarları sırasıyla 4.15 litre, 5.87 litre, 19.99 kg ve 11.52 kg’dır.
Kırsal alanda ise kişi başına düşen ortalama yıllık açık süt, yoğurt ve peynir tüketim
miktarları sırasıyla 3.81 litre, 32.11 kg ve 24.65 kg dır (Çizelge1). Kırsal alanda uzun
ömürlü sütün tüketilmemesinin başlıca nedeni her bir hane halkının sağmal hayvana sahip
olmasıdır.
Kişi başına düşen ortalama yıllık süt tüketim miktarları Konya Đli Selçuklu
Đlçesinde 23.9 kg (Oğuz ve Küçükçongar, 2002); Van Đli Merkez Đlçe kentsel alanda 33
litre (Uluat, 2002), Van ili kentsel alanda 22.1 kg (Şahin ve ark., 2001), Van Đli Erciş
Đlçesinde 59.3 litre (Yalçınkaya, 1999), Şanlıurfa Đli kentsel alanda 39.5 litre (Çelik ve
ark., 2005) ve Elazığ ili kentsel alanda 53.3 litre (açık süt), 40.3 litre (uzun ömürlü süt)
olarak belirtilmiştir (Tahtalı ve ark., 2008). Bu araştırma sonuçlarına göre, Hakkari ilinde
kişi başına içilen süt miktarının oldukça az olduğu görülmektedir. Yöredeki hane halkının
sütü büyük ölçüde peynir ve yoğurt olarak tüketmeyi tercih etmesi açık süt tüketiminin
düşük çıkmasının başlıca nedenleri arasında sayılabilir.
Kişi başına düşen ortalama yıllık peynir miktarı Van Đli Merkez Đlçede 7.85 kg
(Uluat, 2002); Konya Đli Selçuklu Đlçesinde 9.37 kg (Oğuz ve Küçükçongar, 2002) ve
Elazığ ili kentsel alanda 16.6 kg olarak belirtilmiştir (Tahtalı ve ark., 2008). Bu
araştırmalara göre Hakkari ilinde peynir tüketiminin yüksek olduğu görülmektedir.
863
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bunun nedenlerinden birisi göreceli gelir düşüklüğü ve kahvaltı dışında da yemeklerin
yanında peynir tüketim alışkanlığının olmasıdır.
Çizelge1: Gelir gruplarına göre kentsel ve kırsal alanda kişi başına düşen ortalama yıllık
süt, yoğurt ve peynir tüketim miktarları.
Açık Süt (litre)
Uzun Ömürlü Süt (litre)
Yoğurt (kg)
Peynir (kg)
I.Grup
4.15
3.10
19.59
12.02
Açık Süt (litre)
Uzun Ömürlü Süt (litre)
Yoğurt (kg)
Peynir (kg)
I.Grup
3.98
32.77
22.79
Kentsel Alan
II.Grup
4.13
5.90
19.70
11.30
Kırsal Alan
II.Grup
3.84
32.36
25.89
III.Grup
8.04
20.57
11.32
Ortalama
4.15
5.87
19.99
11.52
III.Grup
3.10
28.51
25.03
Ortalama
3.81
32.11
24.65
3. 3. Tüketilen süt tipi
Kentsel alan hane halkının tükettiği toplam süt miktarının % 53.5’i uzun ömürlü
süt ve % 46.5’i açık sütten oluşmaktadır. III. gelir grubundaki tüketilen sütün tamamı
uzun ömürlü ve I.gelir grubunda hane halkının tükettiği toplam sütün % 62.5’i açık sütten
oluşmaktadır. Kırsal alan hane halkı uzun ömürlü süt tüketmemektedir. Bunun başlıca
nedeni her bir hane halkının sağmal hayvana sahip olmasıdır.
Şanlıurfa Đli kentsel alandaki hane halklarının % 53.7’si ambalajlı sütü ve %
46.3’ü açık sütü ( Çelik ve ark., 2005); Konya Đli Selçuklu Đlçesinde hane halklarının %
66.25’i açık sütü, % 21.78’i sterilize sütü tercih etmektedir (Oğuz ve Küçükçongar,
2002). Van Đli Merkez Đlçesinde açık süt, pastörize süt ve sterilize süt tüketen hane
halklarının oranı sırasıyla % 87.65, % 11.36 ve % 0.99 olarak belirtilmiştir (Uluat, 2002).
Elazığ ili kentsel alanda hane halklarının % 47.7’si günlük açık sütü, % 30.2’si uzun
ömürlü sütü tercih etmektedir (Tahtalı ve ark., 2008).
3. 4. Uzun ömürlü sütü tercih nedenleri ve satın alma sıklığı
Kentsel alanda anket yapılan tüketicilerin % 57’si uzun ömürlü sütü kolay
bulunduğu için tercih etmektedir. Bunu % 21.5 ile güvenilir olması, % 15.2 sağlıklı
bulunduğu için ve % 6.3 ile dayanıklı olması izlemektedir.
Kentsel alanda anket yapılan tüketicilerin % 25.3’ü uzun ömürlü sütü on beş
günde bir kez satın almaktadır. Bunu % 24 haftada bir kez, % 19.0 ile haftada iki-üç kez,
% 16.5 ile ayda bir kez , %12.7 ile on günde bir ve % 2.5 ile her gün satın alan hane halkı
izlemektedir.
3. 5. Süt tüketim şekli
Kentsel alan hane halkının % 65.5’i sütü içmek için, % 26.5’i hamur işi ve
tatlılarda, % 5.7’si yoğurt yapımında ve % 2.3’ü peynir yapımında kullanmaktadır.
Kırsal alanda hane halkı, toplam açık sütün % 59.0’ını yoğurt ve % 40.0’ını
peynir yapımında kullanmakta ve kalan % 1.0’ını taze süt olarak tüketmektedir. Kırsal
alanda sütün taze olarak tüketilme alışkanlığının yaygın olmadığı anlaşılmaktadır.
3. 6. Tüketilen yoğurt türü
Kentsel alanda hane halklarının % 59.0’ı inek yoğurdu tüketmektedir. Bunu %
22.1 ile koyun yoğurdu tüketenler ve % 18.9 ile ambalajlı yoğurt tüketenler izlemektedir.
864
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Kırsal alanda ise hane halklarının % 56.8’i koyun yoğurdu ve % 43.2’si ise inek
yoğurdu tüketmektedir. Ambalajlı yoğurt tüketimi söz konusu değildir (Çizelge2).
Çizelge 2: Gelir gruplarına göre kentsel ve kırsal alanda tüketilen yoğurt türü.
Koyun yoğurdu
Đnek yoğurdu
Ambalajlı yoğurt
Toplam
I.Grup
Adet
%
4
14.3
23
82.1
1
3.6
28 100.0
Koyun yoğurdu
Đnek yoğurdu
Ambalajlı yoğurt
Toplam
I.Grup
Adet
%
9
25.7
26
74.3
35 100.0
Kentsel Alan
II.Grup
Adet
%
7
21.9
21
65.6
4
12.5
32 100.0
Kırsal Alan
II.Grup
Adet
%
35
70
15
30
50 100.0
III.Grup
Adet
%
10
28.6
12
34.3
13
37.1
35 100.0
Ortalama
Adet
%
21
22.1
56
59.0
18
18.9
95
100.0
III.Grup
Adet
%
10
100
10 100.0
Ortalama
Adet
%
54
56.8
41
43.2
95
100.0
3. 7. Yoğurt temin durumu ve yoğurt satın alırken hane halklarının dikkat ettikleri
özellikler
Kentsel alanda hane halklarının % 50.5’i yoğurdu bakkallardan, % 23.2’si
marketlerden, % 15.8’i komşularından satın almaktadır. Hane halkının % 8.4’ ü yoğurdu
evde kendi yapmakta ve % 2.1’i de köyden getirtmektedir. Van Đli Merkez Đlçede hane
halklarının % 40’ı yoğurdu sokak satıcısından, % 15’i bakkaldan temin ederken, % 35’i
yoğurdu kendileri evde yapmaktadır (Uluat, 2002). Konya Đli Selçuklu Đlçesinde hane
halklarının % 43.25’i yoğurdu süper marketlerden satın almakta ve % 24.54’ü kendileri
evde hazırlamaktadır (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Elazığ ili kentsel alanda hane
halklarının % 40.6’sı yoğurdu marketlerden satın alırken, % 39.6’sı evde kendileri
yapmaktadır (Tahtalı ve ark., 2008).
Kırsal alanda hane halkları yoğurdu kendi hayvanlarından elde ettikleri sütten
yapmakta ve piyasadan yoğurt satın almamaktadır.
Kentsel alanda hane halklarının % 57.1’i yoğurdu satın alırken tazeliğine, %
29.8’i temizliğine, % 9.5’i fiyatına ve % 3.6’sı da kalitesine dikkat etmektedir. Yoğurt
satın alımında tazelik ön plana çıkmaktadır. Yoğurt satın alımında I.gelir grubu hane
halkının yarısı, II.gelir grubu hane halkının % 55.5’i ve III. gelir grubunun % 63.6’sı
tazelik faktörünü öncelikli olarak dikkate almaktadır (Çizelge 3). Kentsel alanda
görüşülen haneler arasında yoğurt satın almayanlar da bulunmaktadır. Bu hane halkları
tükettikleri yoğurdu köydeki ailelerinden sağlamaktadır.
Çizelge 3: Gelir gruplarına göre hane halklarının yoğurt satın alırken dikkat ettikleri
özellikler.
Kalitesi
Tazeliği
Fiyatı
Temizliği
Toplam
I.Grup
Adet
12
6
6
24
%
50.0
25.0
25.0
100.0
II.Grup
Adet
%
15
55.5
2
7.4
10
37.1
27
100.0
III.Grup
Adet
%
3
9.1
21
63.6
9
27.3
33
100.0
Ortalama
Adet
%
3
3.6
48
57.1
8
9.5
25
29.8
84
100.0
3. 8. Yoğurt tüketme şekli
Kentsel alanda hane halklarının yoğurdu yemeklerin yanında ve yemeklerin
içinde tüketme oranı % 96.8, sade tüketme oranı ise % 3.2’dir. Kırsal alanda hane
halklarının tümü yoğurdu yemeklerin yanında ve içinde tüketmektedir.
865
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3. 9. Tüketilen peynir türü ve peynir tüketme şekli
Kentsel alanda hane halklarının % 90.5’ i otlu peynir tüketmekte, % 9.5’i ise sade
(ambalaj) peyniri tüketmektedir. Sade peynir en çok % 14.3 ile III. gelir grubunda, en az
% 3.6 ile I.gelir grubunda tüketilmektedir. Kırsal alanda hane halklarının tamamı otlu
peynir tüketmektedir.
Kentsel alanda hane halklarının % 62.1’i peyniri kahvaltıda, her yemekte ve
hamur işlerinde tüketmektedir. %17.9’u ise yalnızca kahvaltıda tüketmektedir. Kırsal
alandaki anket yapılan hane halkının % 98.9’u peyniri kahvaltıda, her yemekte ve hamur
işlerinde kullanırken, % 1.1’i peyniri yalnızca kahvaltıda kullanmaktadır (Çizelge 4).
Hakkâri yöresinde her yemekte peynir tüketiminin çok yaygın olduğu yapılan anketler
sonucunda anlaşılmıştır.
Çizelge 4: Gelir gruplarına göre kentsel ve kırsal alanda peynir tüketme şekli.
Kahvaltıda
Kahvaltıda, her yemekte, hamur
işlerinde
Kahvaltıda ve hamur işlerinde
Toplam
Kahvaltıda
Kahvaltıda, her yemekte, hamur
işlerinde
Kahvaltıda ve hamur işlerinde
Toplam
I.Grup
Adet
%
3
10.7
21
75.0
4
28
14.3
100.0
I.Grup
Adet
%
35 100.0
35
100.0
Kentsel Alan
II.Grup
III.Grup
Adet
%
Adet
%
7
21.9
7
20.0
20
62.5
18
51.4
5
15.6
32 100.0
Kırsal Alan
II.Grup
Adet
%
1
2.0
49
98.0
50
100.0
10
35
28.6
100.0
III.Grup
Adet
%
10 100.0
10
100.0
Ortalama
Adet
17
59
%
17.9
62.1
19
95
20.0
100.0
Ortalama
Adet
1
94
%
1.1
98.9
95
100.0
3. 10. Peynirin satın alındığı yerler ve peynir satın alırken hane halklarının dikkat
ettikleri özellikler
Kentsel alanda hane halklarının % 57.9’u peyniri köyden satın almaktadır. Bunu ,
% 20 ile bakkaldan, % 14.7 ile marketten satın alanlar izlemektedir. Hane halklarının %
7.4’ü ise peyniri kendileri yapmaktadır. Peyniri marketten alanlar % 22.9 ile III. Grupta
en yüksek oranda, % 3.6 ile I.grupta en düşük orandadır. Konya Đli Selçuklu Đlçesinde
hane halklarının % 63.80’i peyniri süper marketlerden ve % 28.22’si bakkal-şarküteriden
satın almaktadır (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Van Đli Merkez Đlçesinde hane halklarının
% 41.67’si peyniri bakkallardan ve % 37.50’si sokak satıcılarından temin etmektedir
(Uluat, 2002).
Kırsal alanda hane halklarının % 98.9’u peyniri kendileri ürettikleri için satın
almadıkları, % 1.1’inin ise köyden satın aldığı belirlenmiştir. Hem kentsel alanda hem de
kırsal alanda yörede çok yaygın olan otlu peynirin tüketildiği belirlenmiştir.
Kentsel alanda hane halklarının peynir satın alırken en çok dikkat ettikleri
özellikler; % 39.3 ile tazeliği, % 28.1 ile temizliği, % 19.1 ile fiyatı, % 11.2 ile kalitesi ve
% 2.3 ile markasıdır. Fiyatına en çok önem veren % 50 ile I. gelir grubudur. III. gelir
grubunun ise fiyata hiç dikkat etmedikleri görülmektedir. Tüketiciler peynir satın alırken
gelirin önemli bir etken olduğu dikkati çekmektedir (Çizelge 5). Kentsel alanda görüşülen
haneler arasında peynir satın almayanlar da vardır, bunların tükettikleri peynir köydeki
ailelerinden gelmektedir. Bu nedenle gruplara giren hane halkı sayıları ile grup toplamları
birbirinden farklıdır.
Konya Đli Selçuklu Đlçesinde süt ürünleri satın alınırken (peynir de dahil olmak
üzere) dikkat edilen başlıca faktörler arasında tazelik, ucuzluk, hijyen ve marka başta
gelmektedir (Oğuz ve Küçükçongar, 2002). Elazığ ili kentsel alanda tüketicilerin peynir
866
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
satın alırken dikkat ettikleri en önemli özellikler % 33.7 ile tazeliği ve % 28.3 ile kalitesi
ve tazeliğidir (Tahtalı ve ark., 2008).
Çizelge 5: Kentsel alanda hane halklarının peynir satın alırken dikkat ettikleri özellikler.
Kalitesi
Tazeliği
Fiyatı
Markası
Temizliği
Toplam
I.Grup
Adet
4
12
8
24
%
16.7
50
33.3
100.0
II.Grup
Adet
%
4
13.3
12
40.0
5
16.7
1
3.3
8
26.7
30
100.0
III.Grup
Adet
%
6
17.1
19
54.3
1
2.9
9
25.7
35
100.0
Ortalama
Adet
%
10
11.2
35
39.3
17
19.1
2
2.3
25
28.1
89
100.0
4. SONUÇ ve ÖNERĐLER
Araştırma bölgesinde kişi başına düşen yıllık ortalama süt tüketim miktarı
(kentsel alanda 4.15 litre açık süt ve 5.87 litre uzun ömürlü süt, kırsal alanda 3.81 litre
açık süt) Türkiye’nin çeşitli yöreleri için belirtilen değerlerin ve uzmanlarca önerilen süt
tüketim miktarlarının altında bulunmaktadır. Hane halkının tükettiği açık süt, genellikle
hane halkının kendi hayvanından temin ettiği süt olup, açık süt satan sütçülerden temin
edilmemektedir. Hane halkının elde ettiği sütü taze olarak içmek yerine büyük çoğunlukla
yoğurt ve peynir olarak tükettiğini söyleyebiliriz.
Kentsel alanda gelir düzeyi arttıkça hane halkları uzun ömürlü sütü tercih
etmektedir. I. gelir grubunda açık süt tüketen hane halklarının oranı % 62.5 iken, III.gelir
grubunda hane halklarının tamamı uzun ömürlü süt tüketmektedir.
Kentsel alanda, süt ve süt ürünleri ile ilgili olarak hane halklarının satın alma
davranışlarında düşük gelir gruplarında fiyat ve tazelik faktörü; yüksek gelir gruplarında
ise tazelik ve temizlik göreli olarak etkili olmaktadır.
Araştırma alanında ve özellikle kırsal alanda sütün içilerek tüketilme
alışkanlığının yok denecek kadar az olduğu hane halklarının sütü daha çok peynir ve
yoğurda işleyerek tükettikleri gözlenmiştir.
Hakkâri yöresinde süt tüketiminin artırılması amacıyla, sütün her yaştaki insan
için tüketiminin önemli olduğunu ve özellikle bebek ve çocukların gelişimi için
faydalarının, gerekli eğitimlerle anlatılmasının ve halkın bu konuda bilgilendirilip
bilinçlendirilmesinin oldukça önemli olduğu düşünülmektedir.
Günümüzün rekabet koşullarında modern pazarlamanın bir gereği olarak
ürettiğini sat prensibi yerini satabileceğini üret prensibine bırakmıştır. Dolayısıyla, gıda
ürünleri pazarlayan firmaların yeni hedef pazarlara yöneldiklerinde tüketici isteklerine
uygun ve tüketiciyi tatmin edecek ürünleri geliştirip, uygun zaman ve şekillerde pazara
sunabilmeleri için ilgili tüketici kitlesinin o ürünle ilgili tutum, davranış ve tüketim
alışkanlıkları gibi tüketici özelliklerini bilmeleri gerekecektir.
Süt ürünlerinde yerel bazda üstünlükleri kabul edilen ve ilgili bölge halkı
tarafından sosyo-kültürel alışkanlıklar ve özgün damak tadı nedeni ile tercih edilen kimi
yöresel ürünler bir ölçüde markalı ürünlere de rakip olarak kabul edilmektedir (Topçu,
2006). Hakkari yöresi kırsal ve kentsel alanda tüketimi çok yaygın olan otlu peynir de bu
kapsamdaki ürünlerdendir. Bu bağlamda, otlu peynirin firmalar tarafından hijyenik
koşullarda, belirli standartlarda ve uygun fiyatlarla üretilebilmesi ile hem firmalar bu
yörede yeni bir pazar kazanmış olabilecek hem de tüketiciler bundan sonra, tükettikleri
bir ürünü daha sağlıklı koşullarda güvenle satın alıp tüketebilme imkanına kavuşacaktır.
Hakkari yöresinde süt ve süt ürünleri pazarlayan firmaların bu çalışmada
belirlenen tüketici özelliklerini de dikkate alarak pazarlama stratejilerine yön vermeleri
yararlı olacaktır.
867
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
Çelik, M. 2002. Batı Akdeniz Bölgesinde Süt ve Süt ürünleri Sektörünün Stratejik
Durumu Analizi ve Gelişme Olanakları, Akdeniz Đ.Đ.B.F.Dergisi (4): 43-83.
Çelik, Y., Karlı, B., Bilgiç, A. ve Çelik, S. 2005. Şanlıurfa Đli Kentsel Alanda
Tüketicilerin Süt Tüketim Düzeyleri ve Süt Tüketim Alışkanlıkları, Tarım
Ekonomisi Dergisi 11 (1): 5-12.
Deveci, Ö. 2005. Samsunun Vezirköprü Đlçesinde Süt ve Ürünleri Üreten ve Üretmeyen
Bireylerin Süt Tüketimini Etkileyen Faktörler (yüksek lisans tezi), Selçuk
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya.
Miran, B. 2003. Temel Đstatistik, Ege Üniversitesi Basım Evi, Bornova, Đzmir.297 s.
Oğuz, C. ve Küçükçongar, M. 2002. Konya Đli Selçuklu Đlçesi Hanehalkının Süt ve Süt
Ürünleri Tüketim ve Satın Alma Davranışları, Türkiye V. Tarım Ekonomisi
Kongresi, 18-20 Eylül, Erzurum, s. 217-224.
Özel, G. 2008. Tüketicilerin Süt Tercihinde Etkili Olan Faktörlerin Đncelenmesine
Yönelik Bir Araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Đ.Đ.B.F. Dergisi 13 (3):
227-240.
Şahin, K., Andiç, S. ve Koç, Ş. 2001. Van Đli Kentsel Alanda Ailelerin Otlu Peynir ve Süt
Ürünleri Alım ve Tüketim Davranışları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 11(2): 67-73.
Tahtalı, F.A., Yıldırım, Đ., Çiftçi, K. ve Ceylan, M. 2008. Elazığ ili kentsel alanda
tüketicilerin süt ve süt ürünleri satın alma davranışları, Türkiye VIII. Tarım
Ekonomisi Kongresi, 25-27 Haziran, Bursa.
Topçu, Y. 2006. Süt ürünlerinde marka rekabeti ve tüketici davranışları: Erzurum ili
örneği (doktora tezi), Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
Uluat, Ş. 2002. Van Đli Merkez Đlçede Hayvansal Gıda Tüketim Yapısı (yüksek lisans
tezi), YYÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Van.
Yalçınkaya, O. 1999. Van ili Erciş Đlçesinde Hayvansal Gıda Tüketim Yapısı (yüksek
lisans
tezi),
YYÜ,
Fen
Bilimleri
Enstitüsü,
Van.
868
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Un Sanayicilerinin Süne, Eurygaster
Đntegriceps Put. (Het.: Scutelleridae) Mücadelesine Bakış Açıları
Mehmet DUMAN1, Çetin MUTLU1, Vedat KARACA1, Celalettin GÖZÜAÇIK1
ÖZET
Süne, Eurygaster integriceps (Heteroptera: Scutelleridae), Türkiye’de buğday üretimini kalite ve
kantite yönünden olumsuz yönde etkileyen ana zararlı konumundadır. Buğdayın ana zararlısı olan
Süne yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde, mücadele yapılmadığı zaman; ekmeklik, makarnalık
ve tohumluk yönünden özellikle buğdayda % 100’e varan oranlarda zarar oluşturabilmektedir.
Adıyaman, Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa illeri gerek ekmeklik gerekse makarnalık buğday
üretiminde Türkiye’de önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin,
Şanlıurfa illerinde 2004 ve 2007 yıllarında tam sayım yöntemi ile ulaşılabilen un fabrikalarına
ulaşılmaya çalışılmış ve un fabrikalarının buğday alım politikaları ve süne konusundaki düşünce
ve davranışları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırma bölgesi içerisinde faaliyet gösteren un
sanayicilerinin satın aldıkları buğdaylarda dikkat ettikleri özellikler likert ölçeği kullanılarak
değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar incelendiğinde bölge ortalamaları bazında alış fiyatını
etkileyen en önemli unsurun hem 2004 yılında hem de 2007 yılında süne emgi oranı olduğu (%96
ve %100,00) görülebilir. Süne emgi oranını 2004 yılında buğdayın enerji, gluten, buğday çeşit adı
ve yabancı madde oranı değerleri takip ederken 2007 yılında buğdayın gluten, protein ve enerji
değeri takip etmektedir
Anahtar Sözcükler: Süne, Üretici davranışları, Likert ölçeği, Un sanayicisi
The Poınt Of Vıew Of Flour Industrıalısts To Sunn Pest (Eurygaster Đntegriceps Put.)
(Heteroptera: Scutelleridae) Control In Southeast Anatolıa Regıon
ABSTRACT
The Sunnpest (Eurygaster integriceps Put., Heteroptera-Scutelleridae) is main pest affecting
negatively wheat production of Turkey. If management is not done aganist Sunnpest at the areas in
which Sunnpest population is very high, it could have caused yield loses as much as 100% of yield
especially on wheat. and Adıyaman, Diyarbakır, Mardin and Şanlıurfa provinces are main wheat
producing areas of Turkey in respect to not only bread wheat but also durum wheat producing. In
this study, it was tried to evaluate flour industrilaist and behaviours, the politics of flour factories
which are reached by direct counting method at buying in Adıyaman, Diyarbakır, Mardin,
Şanlıurfa provinces in 2004-2007. It’s evaluated the properties are been taken in consider at
buying wheats by industrialists in searched area using likert scale. When it considered the results,
it can be seen that in the region average the most effective ingredient at price is the sucking rate of
sunn pest (96,00% and 100,00% in both years of 2004-2007 It is also founded that the criterions
such as energy, gluten, wheat variety and rate of alien matter were considerd after the sunnpest
damage inthe 2004, and gluten of wheat, protein and energy value in the 2007.
Key Words: Sunn Pest, Farmer Behaviors, Likert scale, Flour industrialist
1.GĐRĐŞ
Süne, Eurygaster integriceps Put. (Het.: Scutelleridae),Türkiye’de buğday
üretimini kalite ve kantite yönünden olumsuz yönde etkileyen en önemli zararlıdır. Bu
zararlı, buğdayın ekmeklik, makarnalık ve tohumluk kalitesini bozmakta ve danelerde %
100 zararlar oluşturabilmektedir.
Türkiye’de ilk defa 1927-1929 yıllarında Güney Anadolu ve 1939-1941 yıllarında
da Güneydoğu Anadolu’da salgın yapmıştır. Zararlıya karşı ilk kimyasal savaş 1955
yılında Güneydoğu Anadolu bölgesinde, 1987’de Trakya, 1988’den itibaren de Orta
Anadolu ve Ege bölgelerinde başlamış olup günümüzde de devam etmektedir.
1
Zirai Mücadele ve Araştırma Enstitüsü, DĐYARBAKIR, [email protected]
869
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Güneydoğu Anadolu bölgesi hububat ekili alanların nerdeyse tamamı Süne
tehdidi altındadır. Ülkemizde 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında Süne ile kimyasal
savaş yapılan alanların genişliği sırasıyla 18.828.931, 14.040.913, 8.650.521 ve 9.537.063
dekar olup, bunun 8.587.652 (%45,6), 8.534.792 (%60,8), 7.726.964 (%89,3) ve
6.978.497 (%73,2) dekarı Güneydoğu Anadolu bölgesinde gerçekleşmiştir (Anonim,
2006). Söz konusu böcek ile kimyasal savaş devlet mücadelesi şeklinde 2000 yılına kadar
Ege bölgesinde ve daha sonrada sırasıyla Trakya, Orta Anadolu bölgelerinde yer aletleri
ile mücadeleye geçilmiştir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise, 2004 yılında Adıyaman
ilinde tamamen, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır ilerinde de kısmen yer aletlerine
geçilmiş olup 2005 yılında ise tamamen yer aletleri uygulamasına geçilmiştir.
Bu anket çalışmasında devlet mücadelesi şeklinde yürütülen ve yer aletlerine
geçilmesi ile çiftçi katılımının önem kazandığı süne mücadelesinde;
- Un sanayicilerinin aldıkları buğday çeşitlerinin alış fiyatlarını belirlemede dikkat
ettiği kriterler,
- Araştırma bölgesinde incelenen un sanayicilerinin süne emgi oranına göre alım
miktarları,
- Un sanayicilerinin aldıkları buğday miktarlarının süne emgi oranlarının dağılımı,
- Araştırma bölgesinde un sanayicilerine göre süne çalışmaları konusunda Tarım ve
Köyişleri Bakanlığından kaynaklanan sıkıntılar ve
- Çiftçilerden kaynaklanan sıkıntılar araştırılmıştır.
2. Materyal-Metot
Bu çalışmada tam sayım yöntemi kullanılarak anket yapılması planlanmış bazı
sanayicilerin cevap vermek istememesinden dolayı anket sayıları aşağıdaki gibi
gerçekleşmiştir. 2004 ve 2007 yıllarında aynı sanayicilerle anket yapılmıştır.
ĐL ADI
DĐYARBAKIR
MARDĐN
ADIYAMAN
ŞANLIURFA
TOPLAM
ANKET SAYISI
2004
2007
7
9
7
5
28
8
7
7
5
27
Anket yolu ile elde edilen verilerin bilgisayarda Excel ortamında dökümü
yapılarak sonuçlar çizelgeler halinde oransal dağılımı verilerek düzenlenmiştir.
3. Araştırma Bulguları
Bu çalışmada, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa illerinde 2004 ve 2007
yıllarında tam sayım yöntemi ile ulaşılabilen un fabrikalarına ulaşılmaya çalışılmış ve un
fabrikalarının buğday alım politikaları ve süne konusundaki düşünce ve davranışları
değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırma bölgesi içerisinde faaliyet gösteren un
sanayicilerinin satın aldıkları buğdaylarda dikkat ettikleri özellikler likert ölçeği
kullanılarak değerlendirilmiştir.
870
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1. Un Sanayicilerinin Aldıkları Buğday Çeşitlerinin Alış Fiyatlarını Belirlemede
Dikkat Ettiği Kriterler
Önemsiz
Az Önemli
Önemli
Çok Önemli
Kriterler
2004 2007 2004 2007 2004 2007 2004
Buğdayın Çeşidinin Adı 4,00 0,00 0,00 0,00 40,00 69,23 56,00
Toplam
2007 2004 2007
30,77 100,00 100,00
Buğdayın Yöresi
0,00
3,85 16,00 15,38 60,00 61,54 24,00
19,23 100,00 100,00
Gluten
0,00
0,00
0,00
0,00 44,00 42,31 56,00
57,69 100,00 100,00
Protein
0,00
0,00
4,00
7,69 52,00 38,46 44,00
53,85 100,00 100,00
Enerji
0,00
7,69 20,00 15,38 60,00 42,31 20,00
34,62 100,00 100,00
Yabancı Madde Oranı
0,00
0,00
8,00 19,23 40,00 61,54 52,00
19,23 100,00 100,00
Süne Emgi Oranı
0,00
0,00
0,00
0,00
Hektolitre
4,00
0,00
8,00
0,00 56,00 57,69 32,00
Ürünün Geliş Tarihi
4,00
0,00 96,00 100,00 100,00 100,00
16,00 19,23 44,00 38,46 36,00 38,46
4,00
42,31 100,00 100,00
3,85 100,00 100,00
Elde edilen sonuçlar incelendiğinde bölge ortalamaları bazında alış fiyatını
etkileyen en önemli unsurun hem 2004 yılında hem de 2007 yılında süne emgi oranı
olduğu (%96 ve %100,00) görülebilir. Süne emgi oranını 2004 yılında buğdayın enerji,
gluten, buğday çeşit adı ve yabancı madde oranı değerleri takip ederken 2007 yılında
buğdayın gluten, protein ve enerji değeri takip etmektedir (Çizelge 1.).
Araştırma bölgesinde incelenen un sanayicilerinin süne emgi oranına göre alım
miktarları incelendiğinde ise 2004 ve 2007 yıllarında genel ortalama olarak aldıkları
buğdayların büyük bir kısmı % 0-3 süne emgi oranı arasındaki buğdaylar olduğu
görülebilir. Özellikle alım aralığı % 0-1,0 arasındaki süne emgili buğdaylar
oluşturmaktadır. (Çizelge 2).
Çizelge 2. Un Sanayicilerinin Aldıkları Buğday Miktarlarının Süne Emgi Oranlarının
Dağılımı (%)
SÜNE EMGĐ ORANLARI
0,0-1,0
1,1-2,0
2,1-3,0
3,1-+
TOPLAM
2004
49,10
30,65
15,26
4,99
100,00
2007
55,45
26,17
11,09
7,30
100,00
Sünenin buğday fiyatının oluşmasında en önemli husus olarak gösterilmesi un
sanayicilerinin süne emgi oranlarına bakarak fiyatlarda ne kadar bir değişme
oluşturdukları incelenmeye çalışılmıştır. Buna göre 2004 yılında araştırma bölgesi
ortalamasında % 2 emgi oranına kadar fiyatta % 8,25’e kadar bir düşüş söz konusu iken
2007 yılında bu oran % 10,34 olarak gerçekleşmiştir. Özellikle % 3 süne emgili buğdayın
üzerinde un sanayicileri fazla buğday alımı yapmadığı için % 3’ün üzerindeki emgi oranı
( Genel olarak % 5’e kadarki bir aralığı temsil etmektedir) buğdayların fiyatındaki
değişme 2004 yılında % 24’e kadar çıkarken 2007 yılında ise % 31,36’ya kadar
çıkmaktadır (Çizelge 3.). Bu da un sanayicilerinin süne emgi oranında baz olarak % 2-3
süne emgi sınırını aldıklarının bir göstergesi olup 2004 yılından 2007 yılına kadar ki
geçen süre zarfında sanayicinin süne emgi oranına karşı gösterdiği fiyat tepkimesinin
yükseldiğini söylenebilir.
871
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3. Un Sanayicilerinin Süne Emgi Oranına Göre Buğday Satın Alma Fiyatı
Değişimi (%)
SÜNE EMGĐ ORANLARI
0,00
0,1-1,0
1,1-2,0
2,1-3,0
3,1--+
2004
100,00
95,93
91,75
85,06
76,00
2007
100,00
95,28
89,66
84,37
68,72
Araştırma bölgesinde incelenen bir diğer hususta un sanayicilerin Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü süne mücadelesinde ve çiftçi süne uygulamalarında
görmüş oldukları eksikliklerdir. Bu nedenle 2004 ve 2007 yıllarında yürütülen
araştırmada un sanayicilerinin TKB ve çiftçide görmüş olduğu sıkıntılar sorulmuş ve
yıllar arasında bu sıkıntılarda değişme olup olmadığı gözlemlenmiştir. Buna göre 2004
yılında araştırma bölgesinde un sanayicileri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü
süne mücadele politikasında en büyük eksik olarak yetersiz eğitim çalışmalarını
göstermiştir (% 31,44). Bunu % 14,28 oranları ile mücadele desteklerindeki yetersizlik
(özellikle alet ve ekipman ve teknik eleman) ve mücadele zamanının belirlenmesindeki
yanlışlıklar takip etmektedir. 2007 yılında en önemli eksiklikleri konusunda yine yetersiz
eğitim çalışmaları ilk sırada yer almıştır (% 34,80). 2007 yılında 2004 yılına göre
mücadele desteklerinin yetersiz olması ve mücadele zamanında yapılan yanlışlıklar
olduğunu söyleyen sanayicilerde artış olurken, süne sayım yönteminde ve zamanında
süne kontrolünün yapılmamasını söyleyen sanayicilerde azalma olmuştur (Çizelge.4.).
Çizelge 4. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Konusunda
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Kaynaklanan Sıkıntılar (%)
YILLAR
KONULAR
2004
2007
Yetersiz Eğitim Çalışmaları
31,44
34,80
Mücadele Desteklerinin Yetersiz Olması
14,28
30,43
Mücadele Zamanında Yapılan Yanlışlıklar
11,44
21,75
8,56
0,00
Sayım Yönteminde ve Kontrolde Yapılan Yanlışlıklar
Zamanında Süne Kontrolünün Yapılmaması
17,16
4,34
Mücadele Alanlarının Belirlenmesindeki Yanlışlıklar
8,56
0,00
Çiftçi Kontrol Eksikliği
0,00
4,34
Mücadelenin Çiftçiye Bırakılması
5,72
4,34
2,84
100,00
0,00
100,00
Đlaçların Etkinsiz Olması ve Denetimin Yapılmaması
TOPLAM
Un sanayicilerinin çiftçiden kaynaklanan sıkıntılar ile ilgili görüşleri
incelendiğinde ise 2004 yılında araştırma bölgesinde çiftçiden kaynaklanan en büyük
sıkıntılar tarım uygulamalarını bilinçsiz olarak yapması (% 51,61) ve Đlaçlamayı
zamanında ve uygun tekniklerle yapmaması veya hiç yapmaması (% 45,16) olduğu
belirlenirken, 2007 yılında sıralama ters yönde değişmiştir. Buna göre 2007 yılında
çiftçiden kaynaklanan sıkıntılar içerisinde ilk sırada Đlaçlamayı zamanında ve uygun
tekniklerle yapmaması veya hiç yapmaması (% 55,26) ve tarım uygulamalarını bilinçsiz
olarak yapması (% 34,22) olarak gözlemlenmiştir (Çizelge 5).
872
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 5. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Konusunda
Çiftçilerden Kaynaklanan Sıkıntılar (%)
YILLAR
KONULAR
2004
2007
Bilinçsiz Tarımın Yapılması ve Tembellik
51,61
34,22
Đlaçlamayı Zamanında ve Uygun Tekniklerle Yapmaması veya Hiç Yapmaması
45,16
55,26
3,23
100,00
10,52
100,00
Süne Đle Đlgili Yetkili Yerlerle Diyalog Đçerisinde Olmaması
TOPLAM
2004 ve 2007 yıllarında araştırma bölgesi içerisinde gerek TKB’den gerekse
çiftçi uygulamalarından kaynaklanan süne mücadelesindeki sıkıntıların aşılması için
paydaşların yapması gereken uygulamaların neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. 2004
yılında araştırma bölgesinde TKB’nin daha fazla eğitim çalışması yapması (% 25,00) ve
mücadeleye daha fazla teknik elemanın katılmasının sağlanması (% 22,50); 2007 yılında
ise eğitim çalışmasına önem verilmesi konusunda sanayiciler önerilerini yenilerken (%
56,23) buna ilave olarak üreticinin süne mücadelesinde daha çok yer almasının
sağlanması gerektiği (% 24,99) konusunda görüş bildirmişlerdir (Çizelge 6 ).
Çizelge 6. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Đçin Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının Yapması Gereken Konuların Dağılımı (%)
Yıllar
Konular
2004
2007
Daha Fazla Eğitim Çalışmalarının Yapılması
25,00
56,23
Mücadeleye Daha Fazla Teknik Eleman Desteği Sağlaması
22,50
0,00
Süne Kontrollerinin Dikkatli Yapılması
12,50
0,00
Zamanında Mücadele Yapılması
10,00
0,00
Üreticiyi Mücadeleye Daha Çok Katmalı
7,50
24,99
Ekipman desteği Daha Çok Sağlanmalı
15,00
6,25
Biyolojik Mücadeleye Önem Verilmesi
0,00
9,39
Mücadeleyi Devletin Yapması
7,50
3,14
TOPLAM
100,00
100,00
Çiftçinin yapması gerekenler ise 2004 yılında bilinçli ve modern tarım yapması
(% 45,71), zamanında ve etkin bir süne mücadelesi yapması (% 31,41) iken bu durum
2007 yılında zamanında ve etkin bir süne mücadelesi yapması (% 61,52) ve teknik
ekiplerin uyarılarını dikkate alıp takip etmesi (% 23,08) şeklinde belirlenmiştir (Çizelge
7.).
Çizelge 7. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Đçin Çiftçilerin
Yapması Gereken Konuların Dağılımı (%)
YILLAR
KONULAR
2004
2007
Zamanında ve Etkin Mücadele Yapması
31,41
61,52
Bilinçli Tarım Yapması
45,71
7,68
Yetkili Yerlerle Diyalog Kurması
11,44
3,86
Teknik Ekiplerin Uyarılarını Dikkate Alıp Takip Etmesi
5,72
23,08
Tarlasını Kontrol Etmesi
5,72
0,00
0,00
100,00
3,86
100,00
Dayanıklı ve Kaliteli Tohumluk Kullanması
TOPLAM
873
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Araştırma bölgesinde sanayici, süne mücadelesinde kendilerinin yapması
gerektiği konuları 2004 yılında süne mücadelesine destek sağlaması (% 50,00) çiftçileri
bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesi (% 25,00), ve süneli buğday ile sünesiz buğday
arasında bir fiyat politikası uygulaması (% 21,42) şeklinde belirtmişlerdir. 2007 yılında
ise süneli buğday ile sünesiz buğday arasında bir fiyat politikası uygulaması (% 34,62),
çiftçileri bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesi (% 34,62) ile sıkıntıların aşılabileceği
konusunda görüş belirtmişlerdir (Çizelge 8.).
Çizelge 8. Araştırma Bölgesinde Un Sanayicilerine Göre Süne Çalışmaları Đçin
Sanayicilerin Yapması Gereken Konuların Dağılımı (%)
YILLAR
KONULAR
2004
2007
Çiftçilere Bilgi Vermek ve Bilinçlendirmek
25,00
34,62
Süne Mücadelesine Maddi Destek Vermek
Yüksek Süne Emgili Buğday Alımının Yapılmaması veya Çok Düşük Fiyat
Verilmesi, Kaliteli ve Süne Emgisiz Buğdaya Yüksek Fiyat Verilmesi
Bakanlık Araştırma Enstitüleri Đle Ortak Araştırmalar Yapmak veya
Araştırmalara Katılmak
TOPLAM
50,00
19,22
21,42
34,62
3,58
100,00
11,55
100,00
4. SONUÇLAR
Bu çalışma sonucunda Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa un
sanayicilerinin buğday alış fiyatında en önemli kriterin hem 2004 yılında hem de 2007
yılında süne emgi oranı olduğu belirlenmiştir. 2004 yılında süne emgisiz buğday ile % 3
emgili buğday arasında % 15 oranında bir fiyat farkı olurken, 2007 yılında bu oran % 16
olarak gerçekleşmiştir.
Bölgede 2007 yılında alınan buğdayların süne emgi oranı 2004 yıl

Benzer belgeler