ürolojik manipulasyonların serum psa düzeyleri üzerine etkisi

Transkript

ürolojik manipulasyonların serum psa düzeyleri üzerine etkisi
STRES ÜRİNER İNKONTİNANS TEDAVİSİNDE SOLVENT-DEHİDRAT
KADAVRA DERMİS DOKUSUNUN ETKİNLİĞİ
THE EFFICACY OF SOLVENT-DEHYDRATED CADAVERIC DERMIS IN THE
TREATMENT OF STRESS URINARY INCONTINENCE
Rahmi ONUR, Ajay SINGLA
Wayne State Üniversitesi Üroloji Kliniği, USA
ABSTRACT
Introduction: In the present study, the effectiveness of cadaveric dermis, a recently introduced material
processed with a different technique, for pubovaginal sling was assessed in the treatment of stress urinary
incontinence.
Materials and Methods: Between February 2002 and May 2003, pubovaginal sling using cadaveric
dermis was performed in a total of 21 women presenting with stress urinary incontinence to Wayne State
University Urology clinic. All patients were evaluated by a detailed uro-gynecological history, physical
examination with concomitant pelvic organ prolapse assessment and video-urodynamics. Additional pelvic
reconstructive surgeries performed during sling operation, intra-operative and post-operative complications,
duration of hospitalization, urinary retention and associated clean intermittent catheterization as well as
success of the procedure, were determined in all patients.
Results: The mean age of the patients was 60 (39-76) and thirteen out of 21 received hysterectomy
whereas, 4 patients underwent anti-incontinence surgeries prior to sling surgery. Of the patients with a mean
followup of 9 (5-15) months, 3 (14%) patients developed the same symptoms early in the first 3 months. Stress
incontinence was cured totally in eighteen (%86) patients following the operation. High post-void residual
urine (>100ml) was detected in a total of 9 patients. Clean intermittent catheterization was performed to the
patients for a mean time of 19 (4-30) days. De novo urge incontinence developed in two (10%) patients in
whom there was no preoperative urinary symptom but stress incontinence.
Conclusion: Cadaveric dermis was determined to be an effective and safe alternative allograft tissue for
pubovaginal sling. However, permanent success of this tissue will be established in large series with longer
follow-up.
Key words: Stress urinary incontinence, pubovaginal sling, cadaveric dermis, allograft tissue
ÖZET
Bu çalışmada, stres üriner inkontinans tedavisinde kullanılan pubovajinal sling yöntemi için son dönemlerde
tanımlanan ve farklı bir teknikle hazırlanan allograft dermis dokusunun etkinliği incelenmiştir.
Şubat 2002-Mayıs 2003 tarihleri arasında stres inkontinans şikayeti ile Wayne State Üniversitesi Üroloji
Kliniği’ne başvuran toplam 21 kadın hastaya kadavra dermis dokusu kullanılarak pubovajinal sling uygulandı. Tüm
olgular detaylı üro-jinekolojik öykü, fizik muayene, birlikte pelvik organ prolapsus incelenmesi ve video-ürodinami
ile değerlendirildi. Tüm hastalarda ek pelvik rekonstrüktif cerrahi, intra-operatif ve ameliyat sonrası erken
komplikasyon, hastanede kalış süresi, üriner retansiyon ve buna bağlı temiz aralıklı kateterizasyon ile ameliyat
sonrası tam kuruluk incelendi.
Ortalama yaşı 60 (39-76) olan stres inkontinanslı 21 hastadan 13’ünde histerektomi, 4 hastada ise farklı antiinkontinans cerrahi öyküsü mevcuttu. Ortalama 9 ay (5-15 ay) takip süresi olan hastalardan 3(%14)’ünde erken
dönemde, şikayetlerin geri geldiği gözlendi. On sekiz hastada ise (%86) operasyon sonrası stres inkontinansta tam
düzelme saptandı. Çalışmamızda toplam 9 hastada yüksek post miksiyonel rezidü (>100 ml) mevcuttu. Bu hastalarda,
ortalama 19 (4-30) gün, temiz aralıklı kateterizasyon uygulandı. Operasyon öncesi stress inkontinans dışında üriner
şikayeti olmayan 2 (%10) hastada ise de novo urge inkontinans gelişti.
Çalışmamızda, kadavra dermis dokusunun, pubovajinal sling cerrahisi için etkin ve güvenilir bir alternatif
allograft doku olduğu saptandı. Ancak, bu dokuya ait kalıcı başarı, uzun süreli takip gerçekleştirilen serilerle ortaya
konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Stres üriner inkontinans, pubovajinal sling, kadavra dermis, allograft
GİRİŞ
İntrinsik sfinkter yetmezliği (İSY) tedavisinde uygulanan pubovajinal sling, etkin ve kalıDergiye Geliş Tarihi: 12.08.2003
80
cı bir tedavi metodudur1. Bu teknikte, otolog fasya lata yada rektus fasyası en sık kullanılan ve en
yüksek başarı oranına sahip dokulardır2,3. Ancak,
Yayına Kabul Tarihi: 15.12.2003 (Düzeltilmiş hali ile)
Türk Üroloji Dergisi: 30 (1): 80-85, 2004
STRES İNKONTİNANSTA ALLOGRAFT DERMİS KULLANIMI
daha büyük bir insizyonla doku çıkarılması, operasyon süresinin uzaması, ameliyat sonrası ağrı,
yara enfeksiyonu ve uzun süreli hastanede kalma
gibi morbidite faktörleri otolog doku kullanımının başlıca olumsuzluklarıdır4. Bu nedenle otolog
doku kullanımına alternatif uygulamalar gündeme gelmiştir2. Sentetik materyaller ile erken ve
orta dönemde pek çok komplikasyonla karşılaşılmış; enfeksiyon ve üretral erozyon %23 gibi
yüksek bir oranda bildirilmiştir5. Sling cerrahisinde son yıllarda sıklıkla kullanılan diğer bir doku ise allograft kadavra dokularıdır. Bazı çalışmalarda, kadavra fasya lata ile otograft materyallere eşit oranda başarı saptanırken diğer çalışmalarda daha düşük başarı oranları bildirilmiştir6,7.
Bu nedenle farklı allograft materyallerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürmektedir. Bu çalışmada, 2002 yılından itibaren stres üriner inkontinans tedavisinde kullanıma sunulan solventdehidrate kadavra dermis dokusunun başarısını
ve allograft materyaller içinde alternatif bir doku
olarak etkinliğini araştırdık.
GEREÇ ve YÖNTEM
Şubat 2002-Mayıs 2003 tarihleri arasında
Wayne State Üniversitesi Üroloji Kliniği’nde stres üriner inkontinans nedeni ile pubovajinal
sling uygulanan 21 kadın hasta çalışmaya dahil
edildi. Hastalar, günlük pet kullanımını da sorgulayan detaylı üro-jinekolojik öykü, fizik muayene
(birlikte pelvik organ prolapsus incelenmesi) ve
video-ürodinami ile değerlendirildiler. Tüm hastalarda geçirilmiş pelvik girişimler, sistosel, enterosel ve rektosel varlığı araştırıldı. Video-ürodinami sırasında valsalva kaçırma basıncı (VLPP)
ölçülerek eş-zamanlı radyografik görüntüleme ile
mesane boynu hareketliliği, proksimal üretra
fonksiyonu ve idrar kaçırma anının kontrast madde ile görsel ve hatasız ölçümü gerçekleştirildi.
İnkontinansın sınıflandırılması radyografik ve video-ürodinamik sonuçlar kullanılarak daha önce
tanımlandığı gibi yapıldı8.
Tip II. VLPP değerinin 90cmH2O’nun üzerinde olduğu (hipermobilite) olgular
Tip III. İntrinsik sfinkter yetmezliği. Üretral
hipermobilite olmayan olgular. Kötü bir üretral
çıkım direnci ve buna eşlik eden çok düşük
VLLP değerleri olan hastalar bu grupta sınıflandırıldı. (VLLP<60 cmH2O).
Tip II/III. Üretral hipermobilite ve İSY’nin
aynı anda bulunmasıdır. VLLP ölçümleri genellikle 60-90 cmH2O arasındadır.
Pubovajinal sling, tip III ve tip II-III stres
inkontinanslı hastalara uygulandı. Nörojen mesane ve tip I SUI saptanan olgular çalışma dışında
bırakıldı.
Cerrahi Teknik
İşlem, hasta dorsal litotomi pozisyonunda
iken gerçekleştirildi. Mesaneye Foley kateter
yerleştirilerek mesane boynu lokalizasyonu kolaylaştırıldı. Vajen ön duvarında, insizyon hattının serbest diseksiyonunu sağlamak için submukozal 5-10 cc serum fizyolojik enjekte edildi.
Distalde mid-üretral seviyede, proksimalde ise
mesane boynuna uzanacak şekilde ters U insizyonu ile periüretral fasya önünde vajinal flap kaldırıldı (Şekil 1). Daha sonra lateralde üretra ve
mesane boynu hasarından kaçınılarak keskin ve
künt olarak her iki yanda retropubik alanda (hasta omuzlarına doğru) Stamey iğnelerinin suprapubik yolla geçmesine olanak sağlayacak şekilde
disseksiyon gerçekleştirildi (Şekil 2). Simfizis
pubis 1-2 cm üzerinde suprapubik insizyonla rektus fasyasına ulaşıldı. 12x2 cm’lik kadavra dermis dokusu (Mentor, SA, USA) işlem başlangıcında antibiyotik solüsyonunda (Basitrasin
50.000 U + gentamisin 160 mg + salin-1lt) 30
dakika süre ile bekletildi. Dermal graft, antibiyotik solüsyondan çıkarılarak her iki kenarına 1 numara polipropilen ile yatay mattress sütürler konuldu. Retropubik alanda parmak rehberliğinde
suprapubik insizyondan Stamey iğneler (15° açılı) pubik kemiği sıyırarak geçirildi. Aynı işlem
karşı tarafta da uygulandı ve polipropilen sütürler
Stamey iğnelerinden geçirilerek suprapubik bölgeye alındı (Şekil 3). Graft daha sonra proksimal
üretra ve mesane boynuna yerleştirildi (Şekil 4).
İntravenöz olarak indigokarmin verildikten sonra
sistoskopi gerçekleştirildi. Mesane perforasyonu,
sütür geçmesi ve üreteral orifis bütünlükleri
kontrol edildi. Üretral kateterizasyonu takiben
graft dokusunun yer değiştirmemesi için 4/0 kromik katgütle graft, periüretral fasyaya fikse edildi. Suprapubik alanda polipropilen sütürlerin vajinal insizyondan önce bağlanması, yukarı doğru
gerilme yaratacağından vajinal insizyonun kapatılması zorlaşmaktadır. Bu nedenle, önce vajinal
insizyon 3/0 poliglikolik asid sütürle kapatıldı ve
81
STRES İNKONTİNANSTA ALLOGRAFT DERMİS KULLANIMI
suprapubik alanda her iki kenarda polipropilen
sütürler gerilimsiz olarak bağlandı. Daha sonra
iki taraftaki sütürler rektus fasyası üzerinde, düğüm altından en az iki parmak geçebilecek gerginlikte birbirlerine bağlandılar. Suprapubik insizyon 2 kat olarak kapatıldı ve antibiyotikli vajinal tampon konuldu. Foley kateter, immobilizasyon gerekmeyen yada ilave morbidite faktörleri
olmayan tüm hastalarda 1 gün sonra alındı ve
işeme sonrası rezidü (artık) (PMR) ölçümü yapıldı. Yüksek PMR saptanan yada retansiyon izlenen olgularda, daha önceden hastalara öğretilen
temiz aralıklı kateterizasyona geçildi.
erken ameliyat sonrası komplikasyon, hastanede
kalış süresi, üriner retansiyon ve buna bağlı temiz aralıklı kateterizasyon oranı tüm hastalarda
incelendi. Ayrıca yeni gelişen urgency/urge inkontinans yada ameliyat sonrası devam eden üriner şikayetler saptandı. Ameliyat sonrası hastalarda “tam kuruluk ve pet kullanmama” başarı
olarak tanımlandı.
Şekil 3. Sling materyalinin Stamey iğneleri ile suprapubik
alana taşınması
Şekil 1. Vajen ön duvarında “ters U” insizyonu.
Şekil 4. Proksimal üretra/mesane boynu askısı
Şekil 2. Üretra her iki yanında, hastanın “omuzlarına doğru”
uygulanan disseksiyon
Ameliyat sonrası değerlendirme
Hasta özellikleri, sling sırasında uygulanan
ek pelvik rekonstruktif cerrahi, intra-operatif ve
82
BULGULAR
Ameliyat öncesi özellikleri tablo 1’de özetlenen hastalarda stres inkontinans ortalama 44.8±
7.6 (3-240) ay süre ile mevcuttu. Allograft pubovajinal sling uyguladığımız toplam 21 hastanın
hastanede kalma süresi ortalama 1.6 (1-4) gündü.
Grade II-III sistosel saptanan toplam 4, rektosel
ONUR R., SINGLA A.
ve enterosel bulunan 7 olguda ise uygun tekniklerle onarım yapıldı. Histerektomi sonrası vajinal
vault prolaps bulunan 4 olguya InVance (American Medical Systems, Minnesota, USA) kemik
insertoru kullanılarak sakruma kalıcı sütürlerle
vault fiksasyonu uygulandı.
Ortalama yaş
Önceki anti-inkontinans cerrahi
Kollajen enjeksiyonu
Pubo-vajinal sling
Burch askı cerrahisi
Birlikte bulunan pelvik organ
prolapsları
Sistosel
Enterosel
Rektosel
Vault prolaps
Önceki pelvik cerrahi
Abdominal histerektomi
Parsiyel histerektomi
İnkontinans tipi
Tip III
Tip II-III
Ortalama pet sayısı
Ortalama abdominal kaçırma
basıncı
Detruzor instabilitesi
60 (39-76) yıl
4 (%19)
2
1
1
17 *
15
4
7
4
13 (%62)
12
1
7
11 (%52)
10 (%48)
3.14 (1-10)
60.11 cmH20
(20-97)
4 (%19)
Tablo 1. Ameliyat öncesi hasta özellikleri (*Bazı hastalarda
birden çok pelvik organ prolapsusu mevcuttu.)
Ortalama takip
9 ay (5-15)
Sistosel
4
Birlikte uygulanan
Enterosel
3
pelvik taban
Rektosel
4
rekonstrüktif cerrahisi Abdominal
(n:7, %33)*
sakrokolpo4
peksi
İntra-operatif
komplikasyon
Ortalama temiz aralıklı
kateterizasyon süresi
19.2 gün ( 4-30)
Post miksiyonel rezidü
48.3 ml (0-300)
Devam eden urgency
şikayeti
7 (%33)
De novo urgency/urge
inkontinans
2 (%10)
Tablo 2. Allograft dermis kullanılan 21 olgudaki ameliyat
sonrası bulgular (*Pelvik prolaps için bazı hastalara birden
çok pelvik rekonstrüksiyon uygulandı.)
Ameliyat sonrası ortalama takip ve cerrahi
sonrası bulgular tablo 2’de özetlenmiştir. Kadav-
ra dermis ile pubovajinal sling uyguladığımız 21
olgunun 3 (%14)’ünde erken dönemde (ilk 3 ayda), şikayetlerin tekrarladığı, fizik muayene ve
video-ürodinamik incelemede de hastalarda stres
inkontinans nüksü saptandı. Tedavi sonrası 18
olguda, ortalama 9 ay sonunda tam kuru olarak
izleme devam edildi. İşlemin başarısız olduğu bir
hastada daha önce de kadavra fasya lata ile başarısız pubovajinal sling öyküsü mevcuttu.
Ameliyat sonrası 2 hastada suprapubik, 2
hastada ise vajinal insizyon hattında enfeksiyon
gelişti. Olguların 3’ünde uzun süreli tip-1 diyabet
öyküsü mevcuttu. Uygun antibiyotiklerle tedavi
edilen olguların hiç birinde ek tedaviye gerek duyulmadı. Çalışmamızda toplam 9 (%42); 2 olguda retansiyon, 7 hastada ise yüksek PMR (>100
ml) mevcuttu. Bu hastalarda daha önce öğretilen
temiz aralıklı kateterizasyon uygulandı ve hiç bir
hastada kalıcı retansiyon izlenmedi. İşlem öncesi
stres inkontinans dışında üriner şikayeti olmayan
2 (%10) hastada de novo urgency/urge inkontinans gelişti. Öte yandan, ameliyat öncesi urgency
şikayeti olan 9 hastadan 2’sinde (%22) bu şikayetlerin ortadan kalktığı saptandı. Sık idrara gitme ve urge inkontinans bulunan olgular uzun salınımlı antikolinerjiklerle tedavi edildiler.
TARTIŞMA
Kadavra doku yada allojenik graftlar stres
üriner inkontinans tedavisinde ilk kez 1996 yılında kullanılmıştır9. Bu dokularla elde edilen sonuçlar genellikle yüz güldürücü olup, pek çok çalışmada %76-98 oranında başarı bildirilmiştir3,10.
Allojenik ve otolog dokuların karşılaştırıldığı ve
134 olgunun incelendiği bir çalışmada, Brown ve
Govier, otolog ve allograft dokularla sırası ile %
90 ve %83 oranında başarılı sonuçlar elde etmişlerdir3. Takip süresinin daha uzun olduğu ve allograft için 29±3 ay, otograft doku için ise 44±7 ay
olan diğer bir çalışmada ise inkontinanstaki düzelmede, her iki grup arasında anlamlı farklılık
izlenmemiştir11. Öte yandan, Fitzgerald ve ark.,
allograft materyallerle erken dönemde inkontinansın tekrarladığı ve bu dokuların sling cerrahisinde etkili olmadığını bildirmişlerdir. Aynı çalışmada, kadavra rektus fasyası uygulanan 35 olgunun 8’inde erken dönemde stres inkontinansta
nüks saptamışlardır. Bu çalışmada saptanan yüksek başarısızlık oranı, kullanılan materyalin hazırlanma tekniği (processing) olan dondurula-
83
STRES İNKONTİNANSTA ALLOGRAFT DERMİS KULLANIMI
rak kurutma ve implantın yerleştirildiği proksimal üretranın graft remodelizasyonu için uygun
bir yer olmadığına bağlanmıştır7.
Kadavra fasya lata ve rektus fasyasının kullanıldığı sling operasyonları sonrası elde edilen
farklı sonuçlar klinisyenleri tedavide alternatif
allograftları kullanmaya yönlendirmiştir. Dermal
allograftlar özellikle rekonstrüktif ürolojide kullanım alanı bulmuş ve hipospadiyas, kordi, Peyronie hastalığı, üretral darlık, mesane augmentasyonu ve rektosel tedavisinde kullanılmıştır12. Bu
çalışmada, 2002 yılı başından itibaren kullanıma
sunulan solvent-dehidratasyon yöntemi ile hazırlanmış kadavra dermis dokusunun pubovajinal
sling cerrahisindeki etkinliği gözden geçirilmiştir. Çalışmamızda allograft dermis uygulanan 21
olgudan 3 (%14)’ünde erken dönemde semptomların geri geldiği izlendi. Gürbüz ve arkadaşları,
sling operasyonlarından sonra gözlenen başarısızlığın genellikle ilk üç ay içinde gözlendiğini
ve uzun dönemde 2 senelik takipten sonra ise çok
nadir rekürrens saptandığını bildirmişlerdir. Otolog doku kullandıkları çalışmalarında da 24 aylık
başarı oranını %86 olarak saptamışlardır13. Öte
yandan, Chaikin, ortalama 3.1 yıllık izlem süresinde başarı oranını %92 olarak bildirmiştir14.
Çalışmalar arasındaki farklılıklar cerrahi yöntemdeki modifikasyonlara, hastaların ameliyat öncesi seçim kriterlerine dayanmaktadır13. Allograft
dokularda da başarı oranı %77-98 arasında değişmektedir10. Dolayısıyla, çalışmamızda elde edilen (%86) başarı oranı daha önce elde edilen otolog ve allograft dokularla karşılaştırılabilir düzeydedir.
Pubovajinal sling uygulamaları sonrasında
en sık saptanan komplikasyonlar üriner retansiyon, yüksek PMR ve novo urgency/urge inkontinanstır2,4. Chaikin ve arkadaşlarının 251 hastalık
serilerinde, 4 hastada (%2) kalıcı retansiyon hali
saptanmış ve bunun, slingin çok sıkı olarak asılmasından kaynaklandığı rapor edilmiştir14. Literatürde sling materyalinin ne ölçüde asılması gerektiğine dair bir kesin metot bulunmamakta ve
bunun cerrahın deneyimine bağlı olduğu vurgulanmaktadır. Ancak, sıklıkla uygulamanın gerilim yaratmaksızın yapılması gerektiği belirtilmiştir2. Serimizdeki tüm hastalarda, sling gerginliği
tek bir cerrah (AS) tarafından daha önce tanımlandığı gibi ayarlandı ve ameliyat sonrası dönem-
84
de hiç bir hastada kalıcı retansiyon izlenmedi.
Pubovajinal sling uygulaması sonrası literatürde
operasyon öncesi urgency şikayeti olmayan hastaların, %25’inde ameliyat sonrası dönemde de
novo urgency ve %10’unda ise urge inkontinans
geliştiği bildirilmiştir15. Çalışmamızda hastaların
%10’unda de-novo urgency/urge inkontinans gelişti.
Allograft doku hazırlanmasında dondurularak-kurutma ve solvent-dehidratasyon başlıca
kullanılan iki yöntemdir. Kobayashi ve arkadaşları, dondurma işlemi ile oluşan buz kristallerinin
allograft dokudaki kollajen fibrillerini parçaladığını ve doku bütünlüğünü bozduğunu bildirmişlerdir16. Ayrıca, Lemer ve ark., implantasyon
sonrası en az dokuda kalabilen materyalin dondurularak saklanan allograft dokular olduğunu
saptamışlardır17. Bu materyallerin hazırlanması
aşamasında aldehid ve di-izosiyanitle çapraz
bağlanmaları allograft dermisin doku içerisinde
daha uzun süreli kalıcı olmasını sağlamaktadır16.
Allograft dokular, insan kaynaklı bir donörden yine insanlara transfer edildikleri için potansiyel olarak DNA materyal geçişi riski taşırlar.
Ayrıca teorik olarak, prionlara bağlı enfeksiyon
riski de bu dokuların kullanımı ile mümkündür4.
Ancak, gelişmiş doku hazırlama ve sterilizasyon
teknikleri ile bu riskler oldukça düşüktür. Kan
transfüzyonu ile normal popülasyonda 1/
440.000-1/600.000 ünite kanda HIV geçiş riski
bulunurken, dikkatli donör seçimi ve doku hazırlama metodları tam uygulanarak elde edilen allograft materyallerde, bu risk 1/667.600.000’dur.
Literatürde, pubovajinal sling sonrası hiçbir hastada AIDS yada prionlara bağlı ensefalopati bildirilmemiştir4.
Stres üriner inkontinans cerrahisinde pubovajinal sling uygulaması en yüksek başarı oranına sahip ve en sık uygulanan anti-inkontinans
cerrahi metodudur2,4. Ancak, sling materyalinin
seçimi ve bu materyallerin dayanırlılıkları hala
tartışma konusudur. Bu çalışmada, klinik uygulamada yeni kullanıma sunulan kadavra dermis dokusunun farklı bir alternatif allograft olarak etkinliği ve güvenirliği incelendi. Çalışmamız, retrospektif bir inceleme olmasına rağmen en
önemli dezavantajı takip süresinin kısa olmasıdır.
Ancak, solvent-dehidrate kadavra dermis dokusu
2002 yılından itibaren kullanılmaya başlandığın-
ONUR R., SINGLA A.
dan, bu materyale ait uzun dönem sonuçlar henüz
mevcut değildir. Çalışmamızda, cerrahi yöntem
ve bu yöntemin başarısı ayrıca tartışılmamış sadece tekniğe bağlı morbiditenin azaltılması açısından alternatif doku tanımı ve bunun başarısı
irdelenmiştir. Sonuç olarak, kadavra dermis dokusu, pubovajinal sling cerrahisinde kullanılan
allograft dokular içerisinde etkin, güvenilir ve
ameliyat sonrası morbiditesi az bir materyal olarak bulunmuştur. Ancak, bu dokuya ait gerçek
başarı, uzun süreli takip gerçekleştirilen çalışmalarla ortaya konulacaktır.
1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
KAYNAKLAR
Gormley EA, McGuire EJ: Pubovaginal sling
procedure. In Urinary incontinence. Edited by PD
O’Donnell. St. Louis, Mosby year-book. 247-257,
1997.
Singla AK: The use of cadaveric fascia lata in
the treatment of stress urinary incontinence in
women. BJU Int 85: 264-269, 2000.
Brown SL, Govier FE: Cadaveric versus autologous fascia lata for the pubovaginal sling: Surgical outcome and patient satisfaction. J Urol 164:
1633-1637, 2000.
Wilson TS, Lemack GE, Zimmern PE: Management of intrinsic sphincter deficiency in women. J Urol 169: 1662-1669, 2003.
Bent AE, Ostergard DR, Zwick-Zaffuto M:
Tissue reaction to expanded polytetrafluoroethylene suburethral sling for urinary incontinence:
Clinical and histological study. Am J Obstet Gynecol 169: 1198-1203, 1993.
Wright EJ, Iselin CE, Carr LK, Webster GD:
Pubovaginal sling using cadaveric allograft fascia
for the treatment of intrinsic sphincter deficiency.
J Urol 160: 759-762, 1998.
Fitzgerald MP, Mollenhauer J, Brubaker L:
Failure of allograft suburethral slings. BJU Int 84:
785-788, 1999.
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
16-
17-
McGuire EJ, Fitzpatrick CC, Wan J, et al: Clinical assessment of urethral function. J Urol 150:
1452-1454, 1993.
Handa VL, Jensen JK, Germain MM. Ostergard DR: Banked human fascia lata for the suburethral sling procedure: A preliminary report.
Obstet Gynecol 88: 1045-1049, 1996.
Elliott DS, Boone TB: Is fascia lata allograft material trustworthy for pubovaginal sling repair?
Urology 56: 772-775, 2000.
Flynn BJ, Yap WT: Pubovaginal sling using allograft fascia lata versus autograft fascia for all
types of stress urinary incontinence: 2-year minimum follow-up. J Urol 167: 608-612, 2002.
Gallentine ML, Cespedes RN: Review of cadaveric allografts in Urology. Urology 59: 318-324,
2002.
Gürbüz C, Kulaksızoğlu H, Ağlamış E, Sarı C,
Toktaş G, Ünlüer E: Stres inkontinansın cerrahi
tedavisinde uyguladığımız modifiye pubovajinal
sling tekniğinin uzun dönem sonuçları. Türk Üroloji Dergisi 27 (1): 33-41, 2001.
Chaikin DC, Rosenthal J, Blavias JG: Pubovaginal fascial sling for all types of stress urinary
incontinence: Long-term analysis. J Urol 163:
531-4, 2000.
Leach GE, Dmochowski RR, Appell RA, et al:
Female Stress Urinary Incontinence Clinical Guidelines Panel summary report on surgical management of female stress urinary incontinence. The
American Urological Association. J Urol. 158:
875-80, 1997.
Kobayashi T, Takei T, Yagi R, et al: Reconstruction of four major ligaments in an unstable
knee joint after dislocation by solvent-preserved
human fascia lata transplantation. Arch Orthop
Trauma Surg 108: 246-249, 1989.
Lemer ML, Chaikin DC, Blaivas JG: Tissue strength analysis of autologous and cadaveric allografts for the pubovaginal sling. Neurourol Urodyn 18: 497-503, 1999.
85

Benzer belgeler