ayhan hüseyin ülgenay

Transkript

ayhan hüseyin ülgenay
KUNYE64.indd 1
1/15/13 12:41 PM
Yepyeni yıl, yepyeni bir
EDU&ART
birbirinin aynı aslında. Yeni sene de öyle
olacak. Belki iş değiştireceksiniz, belki
evleneceksiniz, belki ailenize yeni bireyler gelecek, belki de birileri komple hayatınızdan çıkıp gidecek. İşte 2012 de benim
için öyle bir yıl oldu. Beş yıllık Habertürk macerası 2012’de
son buldu, Yenişafak serüveni başladı. Evlendim. Hala oldum...
En önemlisi de Edu&Art doğdu... Ve kocaman bir aile olduk.
Şimdilerde ailemizi büyütme dönemindeyiz... Eskileri bir kenara atın, yeni yıla adapte olmaya başlayın. Gerçi kelin ilacı
olsa kendi başına sürer ama... Benim için Ocak başı hesaplaşma zamanı. Eski senenin hatalarını kenara yazıp, bir daha yapmamaya çalışma çabalarım devam eder Ocak boyunca. Buna
destek bulmaya çalışıyordum, sonunda buldum! Indian Times
isimli internet sitesinde kısa bir gezinti yaparken, yeni yılda neler yapmamız gerektiğine dair bir veriye ulaştım. Aynen listelenen şöyleydi.
* Yapmak istediklerinizin listesini yapın
ve hedefinize odaklanın
* Egzersize başlayın, beslenmenize dikkat edin
* Eskileri boşverin, yeni limanlara yelken açın
* Pişmanlıklarınızı bir kağıda yazın, sonra o kağıdı
yakıp küllerini denize atın
* Sevdiklerinize zaman ayırın
* İnsanlarla yardımlaşın
* Evinizde işinize yaramayanları bir kenara çıkarın ya ihtiyacı
olanlarla paylaşın ya da çöpe atın gitsin
* Evinizin dekorunda değişiklikle yapın. Mesela yeni bir zigon
sehpa alın ya da yeni bir kitaplık
* Sık sık seyahat etmeye çalışın
* Yeni insanlarla tanışın
Ben hepsini uygulamaya çalışacağım. Bakalım yüzde kaçında
başarılı olacağım? Bunu da 2014’e girerken düşünürüz.
Bırakıyorum Indian Times önerilerini, kendi önerilerime geçiyorum: Üzüntüyü bırakın, akıp gitsin denizdeki akıntılarla birlikte. İsteyen yeniden aşık olsun, isteyen yeni bir iş olsun. Ama
[email protected]
Begüm ÇELİKKOL ALTUNTAŞ
her adımı attığınızda gülümsemekten vazgeçmeyin ve asla bir
daha “Keşke” demeyin... Size zarar verdiğini düşündüğünüz
herkesi hayatınızdan bir bir çıkarın... Pişman olmazsınız... Canınız nerede olmak istiyorsa, er ya da geç orada olun. Aklınız
kalmasın! Bir daha dünyaya mı geleceğiz Allah aşkına. Yeni
hobiler edinin ya da bir kursa gidin. Fotoğrafçılık olabilir, Ebru
olabilir belki senaryo yazarlığı bile olabilir.
Ayda bir kendinize hediye alın. Ayda bir hamama gidin, masaja gidin. Yenilenirsiniz. Her sinirlendiğiniz zaman o konuyu
bir kağıda yazıp denize atın Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirin. Abur cubura kota koyun! Sık sık ailenizle biraraya gelin.
Büyüklerinizin tavsiyelerini iyi dinleyin, özellikle de annenizin.
Daha uyanık olun, radarlarınız her zaman açık konumda bulunsun.Telefonunuzu değiştirin. Her hafta evinize bir çiçek
alın. Reklam değil ama Serdal Kara ve Deniz Altuntaş ortaklığıyla devam eden Bahçeşehir Pelin Çiçekçilik tavsiyemdir. İkisi
de derin ruhlu insanlar. Muhteşem çiçeklere sahipler...
Bir enstrüman çalmayı öğrenin. Değerli piyanist, ayrıca Yönetim Kurulu Başkanı’mız Açelya Ülgenay ve Müzist bunun için
biçilmiş kaftan! Her ay Edu&Art’ı mutlaka okuyun. Mutluluk
kazanacaksınız... Sevgili Ferhat Gedik’in muhteşem tasarımlarıyla çok keyifli anlar geçireceksiniz...
Son maddeyi Edu&Art olarak yazdım. Biraz da içerikten bahsetsek mi? Biz de bir yenilik yaptık ve biraz cemiyet hayatına
giriş yaptık. Edu&Art artık cemiyet hayatının, ünlülerin de nabzını tutacak. Ocak sayısında, Türkan Şoray hayranları zevkten
dört köşe olacak. Ne de olsa o bir efsane... Güzelliğiyle dillere
destan, sanatıyla akıllarda kalan Banu Zorlu da bu sayımızın
yıldız isimlerinden. Muhteşem şair Hüseyin Gazi Ekşioğlu da
konuğumuz oldu bu ay. Ve aşkın tarihi... Ve İstanbul partileri...
Yine dolu doluyuz. Bundan sonra da hep dolu dolu olacağız...
Şimdiden herkese keyifli okumalar ve de keyifli seneler...
Esen kalın
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Her gün
Genel Yayın Yönetmeni
01
ONSAYFALAR.indd 3
1/14/13 1:29 PM
İÇİNDEKİLER
14
10
Pİ’NİN YAŞAMI
GERÇEK BİR GÖRSEL ŞÖLEN
İzleyiciye çok farklı bir deneyim yaratacak olan LIFE OF PI, bizleri genç
bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor. Heyecan verici, spiritüel,
keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye.
Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e
uzanan yolculuğuna tanık olacak, yeni bir hayatı onunla keşf edeceğiz.
BEYAZPERDENİN VE KALBİMİZİN SULTANI
TÜRKAN ŞORAY
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin finalindeki bu sözü hatırlarsınız. Şoray’ın canlandırdığı
Asya, finalde bir seçim yapmak zorunda kalırken, sevdiği Kadir İnanır’ı değil de çocuğuna ve
kendisine ‘sevgi ve emek veren’ Ahmet Mekin’i tercih eder. Şoray ‘Gerçek hayatta da aynı tercihi yapardım’ diyor. Türkan Şoray’ın hayatı ve sinema yolculuğuna hepbirlikte uzanıyoruz...
11
SLY VE EKİBİ GERİ DÖNDÜ!
CEHENNEM MELEKLERİ II
OCAK
2012 yılında Türkiye Sinemalarında en çok iş yapan yabancı filmler
arasında yedinci sırada.Takımımız Barney ve onun eski kafalı paralı
askerlerden oluşan çetesine oldukça kolay lokma gibi görünen bir
görev alır. Fakat işler ters gitmeye başlar...
04 ETKİNLİKLER
H NESILLER BOYU FERHANGI ŞEYLER
H PASCAL CONTET, BIR AKORDEON VIRTÜÖZÜ
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
H JESSICA GALL MÜZIK ZIYAFETINE HAZIR OLUN
12
H GÖKHAN TÜRKMEN’DEN FARKLI BİR PERFORMANS
H KATIA - MARIELLE LABÈQUE
H MELIHAT GÜLSES: TEGANNÎ
H VOLKAN KONAK KULAKLARIN PASINI SİLECEK
H JASON ANDREWS MAGIC SHOW
H LUBOMYR MELNYK
GLORIA’DAN 90 MILLAS
Gloria Estefan, “90 Millas” ile her şeyin başladığı yere dönüyor:
köklerine. Eşi Emilio Estefan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği albümde
yazımında Gloria Estefan’ın da bulunduğu yepyeni İspanyolca şarkılar
Küba müziğine bir saygı duruşunda bulunurken geleneksel ritimlere
modern etkiler aşılıyor.
02
ONSAYFALAR.indd 4
1/14/13 2:19 PM
GEZİ
48
KUZEY AVRUPA’NIN LALESİ
AMSTERDAM
ZANAAT
34
ZAMANIN TİK TAK
SESLERİ...
PORTRE
22
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
SIRADIŞI BİR ŞARKICI
03
ONSAYFALAR.indd 5
1/14/13 2:20 PM
AJANDA
OCAK
Tarih: 21 Ocak 20:30
Yer: Caddebostan Kültür
Merkezi, İstanbul
NESILLER BOYU
FERHANGI ŞEYLER
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Ferhan
Şensoy Türk tiyatro,
sinema ve televizyon
oyuncusu, roman, deneme, günlük, tiyatro oyunu, televizyon dizisi ve sinema filmi senaryo yazarı, Ortaoyuncular tiyatro topluluğunun kurucusudur. Türkiye’de
yapılmakta olan stand-up tarzının esin
kaynağı olan tek kişilik oyunu Ferhangi
Şeyler en tanınmış oyunudur. Kel Hasan
Efendi’den günümüze gelen Ortaoyuncuları Kavuğu’nu Münir Özkul’dan devralmıştır. Her oyundaki emeği geçenlere, zaman gözetmeksizin oyun gelirlerinden pay
vererek mali olarak da Türk Tiyatrosu’nda
kendine özgü bir yer edinmiştir. Ferhangi
Şeyler. Ferhan Şensoy’un 7 Mart 1987’den
beri aralıksız oynadığı tek kişilik gösterisi.
Gündelik herhangi olayların `Ferhanca` bir
mizah penceresinden değerlendirilmesi.
2011’in Şubat ayında 1670. oyun sergilenmiştir. Ev sahibi Orkinos hanım,bakkalın
aptal çırağı, Tayfun gibi hayali karakterler de mevcuttur. 2 perdelik bir oyundur.
21 Ocak’ta Caddebostan Kültür merkezinde sevenleri ile buluşacak oyun, büyük ustanın bir kez daha hünerlerini sergileyeceği ve eşsiz anların yaşanacağı özel bir gün
olacak şüphesiz.
04
ONSAYFALAR.indd 6
1/14/13 1:29 PM
Tarih: 24 Ocak 20:00
Yer: Borusan Müzik Evi, İstanbul
PASCAL CONTET
BIR AKORDEON VIRTÜÖZÜ
Akordeon
’un dünya çapında tanınan
ustası Pascal Contet, modern çağın ses
dünyasını Borusan Müzik Evi’nde huzurlarınıza taşıyacak. Fransa’da, Alman ve
Danimarkalı ünlü eğitmenlerin yanında
repertuvarını geliştiren ve akordeon ile
çağdaş müziği bir araya getiren bir reper-
tuar oluşturan Contet, kendi bestelerinin
yanı sıra, Philippe Hurel, Arne Nordheim, Bruno Mantovani, Pierre Jodlowsky,
Franck Bedrossian ve Jacques Rebotier
gibi öncü bestecilerin müziklerini seslendirerek çalgısının çokyönlülüğünü ve modern çağın tınılarını dinleyenleri ile buluşturuyor.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
OCAK
05
ONSAYFALAR.indd 7
1/14/13 1:29 PM
AJANDA
OCAK
Tarih: 31 Ocak 2013 20:00
Yer: Akbank Sanat, İstanbul
JESSICA GALL
MÜZIK ZIYAFETINE HAZIR OLUN
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
1980
Berlin doğumlu olan
ve Almanya’da yaşayan ünlü vokalist Jessica Gall, ana akımın dışında yer aldı ve contryden soula,
cazdan lounge ve popa pek çok türe yöneldi. İlk piyano derslerini altı yaşındayken büyükannesinden aldı, 7-8 yaşlarındayken aile korosunda ilk şarkı söyleme
deneyimlerini yaşadı. Çocukluğunda büyükannesinin ona dinlettiği Marvin Gaye,
Aretha Franklin gibi ustaların plakları ona caz sevgisini aşıladı. 2001’de babası ve büyükannesinin mezun olduğu Hochschule für Musik Hanns Eisler Caz Bölümü’nden mezun oldu. 5
sene önce yaynlanan ilk Cd’si “Just like
You” ile Alman caz çevrelerinde büyük sükse yapan Gall, daha sonra Sony
Music Germany’den çıkan CD’si “Little Big Soul”dan ve son olarak da, 2012
Ağustosu’nda yayınladığı ve basmakalıp
caz ve pop müzik bariyerlerinin cesurca
ötesine geçtiği “Riviera” adlı albümleriyle listelerde üst sıralarda yer alarak ününü pekiştirdi. Özlem duygusuyla dolu bu
harika kayıt, dinleyiciyi Berlin’den alıp
büyük okyanusların kıyısına götürmektedir. Alman basınının “Cazın yeni yıldızı” olarak nitelediği Gall, “Riviera” albümünün aynı adlı şarkısını piyanist Robert
Matt ile Türkiye’ye yaptığı bir seyahat
sırasında yazdı.
06
ONSAYFALAR.indd 8
1/14/13 6:13 PM
ONSAYFALAR.indd 9
1/14/13 6:13 PM
OCAK GÜNLÜĞÜ
18.01
18.01
19.01
KATIA - MARIELLE
LABÈQUE
Klasik müzik sevenlerin yakından
tanıdığı Labèque piyano ikilisi, dünya
çapında tanınmalarını sağlayan,
George Gershwin’in “Rhapsody
in Blue” adlı eserini kaydettikleri
albümün ardından Berlin Filarmoni,
Londra Senfoni, Boston Senfoni
gibi büyük orkestralarla ve Sir
Colin Davis, Sir John Eliot Gardiner,
Paavo Järvi, Zubin Mehta, Sir Simon
Rattle ve Michael Tilson Thomas
gibi orkestra şefleriyle konserler
verdiler. Labèque kardeşler bu proje
ile alternatif rock ve klasik müziği
birleştirirken, çok yönlülüklerini
de bir kez daha göstermiş oldular.
2012 yılında Pedro Almodovar’ın
yapımcılığını, Felix Cabez’in ise
yönetmenliğini üstlendiği bir
belgeselle hayranlarının karşısına
çıkan ikili, Borusan İstanbul
Filarmoni Orkestrası ile verecekleri
konserin hemen ardından bu kez
Borusan Müzik Evi’nde hayranlarıyla
buluşacak.
Klasik Türk Müziğinin en önemli
eserlerinin seslendirileceği ve
geçmişten günümüze kadar gelen bir
repertuar çerçevesinde düzenlenen
konserin birinci bölümünde Melihat
Gülses, 6 kişilik bir erkekler korosu
ve klasik sazlar eşliğinde, Teganni
geleneği içinde bestelenmiş ve
musikimizin çeşitli devirlerini yansıtan,
en seçkin eserleri, temiz bir üslup
ve tavrının yanında geleneksel
icrayı bozmadan ancak kendi yorum
özellikleriyle birleştirerek dinleyiciler
ile buluşturacaktır. Konserin ikinci
bölümünde ise günümüze kadar
gelen, ancak hafızalardan silinmeye
yüz tutmuş çok önemli eserlerin,
tekrar gün yüzüne çıkarılarak, farklı
bir orkestra anlayışıyla dinleyicilere
sunulması sağlanacaktır.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
GÖKHAN
TÜRKMEN’DEN
FARKLI BİR
PERFORMANS
2000 yılından itibaren çeşitli
mekân ve organizasyonlarda gitar
ve sesiyle boy gösteren Gökhan
Türkmen’in yıldızı “Büyük İnsan”
şarkısının Youtube’ta 5 milyon kişi
tarafından dinlenmesiyle parladı.
“Dön” ve “Efkarlıyım” şarkılarının
da internetten yayılmasıyla albüm
çalışmalarına başladı. “Biraz Ayrılık”
adlı albümyle büyük bir başarı
www.iksev.org
sağlayan Türkmen aynı parçayla
radyolarda va müzik kanallarında en
çok çalınan sanatçı oldu.
www.biletix.com
MELIHAT GÜLSES:
TEGANNÎ
www.biletix.com
www.biletix.com
08
ONSAYFALAR.indd 10
1/14/13 1:29 PM
20.01
23.01
JASON ANDREWS
MAGIC SHOW
25.01
VOLKAN KONAK
KULAKLARIN PASINI
SİLECEK
Uluslararası Şampiyon İllüzyonist ve
Showman Jason Andrews İstanbul’a
geliyor!
Bugün 25 yaşında olan Las
Vegas kökenli Jason Andrews’in
illüzyona olan ilgisi, 12 yaşındayken,
Usta Sihirbaz Lance Burton’un
gösterisini izledikten sonra başladı.
Jason, sahne sanatları eğitimi için
Las Vegas Akademisi’ne katıldıktan
sonra, 2007 ve 2008 yıllarında 2 kez
Amerikan Ulusal Turnesi’nde misafir
yıldız olarak yer aldı.Jason Andrews
Las Vegas döndükten sonra, prestijli
kuruluşlardan Boyd Gaming’den
“Yılın Showman’i” ve Uluslararası
Sihirbazlar Kardeşliği’nden
“Uluslararası Sihir Şampiyonu”
ödüllerini aldı.
Kendine özgü yorumu ile seslendirdiği
şarkılara hayat veren Volkan Konak,
Sunar Medya organizasyonu ile
Bostancı Gösteri Merkezi’nde sahne
alıyor. 2000 yılında “Şimal Rüzgarı”
adlı albümünü çıkararak dinleyicilerine
ulaşan Konak, 2003 yılı Aralık ayında
3.5 yıl aradan sonra “Maranda” isimli
albümü ise büyük beğeni topladı
ve 2004’e müzik dünyasının iddialı
yapımlarından biri olarak girdi. Bu
albümü ile en çok satan albümler
sıralamasında Elmas Plak ödülünü
kazandı. 2006 yılında yine “Mora”
adlı albümü Altın Plak ödülüne
layık görüldü. 2009 yılında çıkardığı
“Mimoza” albümü ise hem Altın, hem
de Platin Plak ödülü alarak Türkiye’de
en çok satan albüm olarak birinci
sırada yer aldı. Seslendirdiği şarkıların
yanı sıra sahne performanslarında
okuduğu şiirler ile de beğeni kazanan
Volkan Konak sayısız ödüle layık
görülen Volkan Konak 25 Ocak Cuma
akşamı Bostancı Gösteri Merkezi
sahnesinde.
LUBOMYR MELNYK
Peter Broderick, Nils Frahm ve
Robert Raths ile işbirliği yaptığı yeni
albümü 2013 sonbaharında Erased
Tapes etiketiyle yayımlanacak.
Dünyanın en hızlı konser piyanistleri
arasında anılıyor. Farklı bir piyano
www.iksev.org
tekniğiyle icra edilen “Continuous
Music” adlı türün öncüsü olarak
tanınıyor.
www.biletix.com
www.biletix.com
www.biletix.com
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Kanadalı piyanist ve besteci Lubomyr
Melnyk, Klasik müzik eğitimi
aldı, 1970’lerin minimalist müzik
akımından etkilendi.’KMH: Piano
Music In The Continuous Mode’
adını taşıyan ilk albümünü 1979’da
yayımladı.
09
ONSAYFALAR.indd 11
1/14/13 1:29 PM
SINEMA
Pi´nin Yaşamı
Pasifik, bir çocuk, kaplan ve sonsuzluk...
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
İzleyiciye
çok farklı bir deneyim yaratacak olan
LIFE OF PI, bizleri genç bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor – heyecan verici, spiritüel, keyifli,
tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in
Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan
yolculuğunda yaşadığı gemi kazası sonucu bir sandalda bir sırtlan,
kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta kalan tek insan olarak yaşadığı akıl almaz hikayesini
sunuyor. Pi, uçsuz bucaksız okyanusta bir sandalda başbaşa kalan bu
enteresan dörtlünün arasında hayatta kalma savaşı verirken, zekası
sonucu besin zincirine kurban gitmemeyi başarır ve sonunda Kaplan
Richar Parker ile başbaşa kalır. Pi hayatta kalmak için bu devasa kaplana büyük bir anlayışla yanaşmak zorundadır ve inanılmaz masalları
böylece devam eder.
Yönetmen : Ang Lee Tür : Aksiyon, Dram, Macera Süre : 127 dakika Senaryo: Yann Martel, David Magee
Oyuncular: Tobey Maguire, Gérard Depardieu, Tabu, Adil Hussain, Ayush Tandon
10
ONSAYFALAR.indd 12
1/14/13 2:45 PM
DVD
Cehennem
Melekleri 2
2012
yılında Türkiye Sinemalarında en çok iş
yapan yabancı filmler arasında yedinci sırada.Takımımız Barney ve onun eski kafalı paralı
askerlerden oluşan çetesine oldukça kolay lokma gibi
görünen bir görev alır. Fakat işler ters gitmeye başlar
ve içlerinden birisi rakip bir paralı asker tarafından öldürülür. İntikam için can alan ekibimiz, düşman topraklarında yaptığı yıkımla dikkat çekeceklerdir. Bu karga-
şa devam ederken, bir yandan da son anda hiç beklenmedik bir tehlikeyle savaşmak, beş tonluk plütonyumun yanlış ellerle geçmesini önlemek zorundadırlar.
Slyvester Stallone, Jason Statham, Jet li, Dolph Lundgren, Chuck Norris, Terry Crews, Randy Couture, Liam
Hemsworth, Jean-Claude Van Damme, Bruce Willis,
Arnold Schwarzenegger gibi Aksiyon sinemasının en
ünlü isimleri bu aksiyon fırtınasında buluştu.
ALTERNATİFLER
n 127 Saat n Sineklerin Tanrısı n Loraks n Kara Altın n Abraham Lincoln: Vampir Avcısı n Dünyanın Sonu Filmleri
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
http://www.idefix.com/video/
Aksiyon patlamasına hazır olun!
11
ONSAYFALAR.indd 13
1/14/13 2:45 PM
MÜZİK
GLORIA ESTEFAN
Bugüne
kadar kaydettiği
24 albümle
70 milyonu aşkın satış rakamına
ulaşan ünlü sanatçı Gloria Estefan,
“90 Millas” ile her şeyin başladığı
yere dönüyor: köklerine. Eşi Emilio
Estefan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği
albümde yazımında Gloria Estefan’ın
da bulunduğu yepyeni İspanyolca
şarkılar Küba müziğine bir saygı
duruşunda bulunurken geleneksel
ritimlere modern etkiler aşılıyor. Albüm
ayrıca son elli yılın en saygı gören ve en
etkili latin müzisyenlerine de hürmette
kusur etmiyor. Albüme katkıda
bulunan bu müzisyenler arasında
Carlos Santana, Johnny Hnny Pacheco
(kimileri ona ‘Salsanın Babası’ diye
hitap ediyor), trompet virtüözü Alfredo
‘Chocolate’ Armenteros, konga divası
Sheila E., aktör ve müzisyen Andy
Garcia ve mambo’nun yaratıcısı ünvanlı
Cachao bulunuyor.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
İşte bu müzisyenlerin katılımı “90
Millas” albümünü tarihi önem taşıyan
bir albüme dönüştürüyor. İlk defa bir
CD’de bu kadar efsanevi sanatçı bir
araya geliyor. Örneğin albümün ilk
single’I “No Llores”de Gloria Estefan’a
Carlos Santana, Sheila E. ve Jose
Feliciano eşlik ediyorlar.”Hakiki Küba
sound’larını canlı tutmak benim için
çok önemli. Tüm bu müthiş sanatçılar
latin müziğin çehresini değiştiren
isimler oldular ve onlarla bu albümde
bir arada olmak benim için büyük bir
onur kaynağı. İnanıyorum ki bu albüm
Küba müziğinin zenginliği hakkında
yeni bir kuşağa ışık tutacak.” diyor
Gloria Estefan.
RAFTAKILER
n Güneşi Beklerken - Mor ve Ötesi n Karnaval - Sinan Akçıl
n Brave - Jennifer Lopez n Lincoln John Williams
12
ONSAYFALAR.indd 14
1/14/13 1:29 PM
KITAP
UTANMAZLIK MAHARETİ
YAZAR ADI: PEMRA OĞUZ
YAYIN EVİ: VENEDIK YAYINCILIK / ŞIIR DIZISI
80 SAYFA
DILI: TÜRKÇE - 10 TL
UTANMAZLIK MAHARETI
“O belki size “yakışıklı orospum benim” diye bakıyor,
bilemezsiniz...
“Aşk ve ayrılık yüklü hayatlarımız erken boşalma sebebi
olabilir”
“Çarşaflarımı kirletmesine izin veriyorum””Siz üstünüze
alınmayın bayım.
Uzak sayılmaz 5 adım ötemde dudaklarınız. Siz soyunun
biz yine de sevişeceğiz”
“Şimdi “Uslu Orospular” yetiştir kerhane yokuşlarında, O
sütünden çıkardığın ak kaşığınla”
Pemra Oğuz’u ve şiirlerini Türkiye’ye, geçen sene
“Şehvetin Tadı” sergisinde ilk kez sunma keyfi benim oldu.
RAFTAKILER
Bu kız kayınvalideleri panik ettirecek cinsten bir saatli
bomba. Ne zaman, nerede, hangi sözcük kurgusuyla sizi
gözünüzün içine bakarak kalbinizden veya erkekliğinizden
şişleyecek, bilemezsiniz. Pemra’nın dizeleri gerçeküstü
tatlar içerse de esas ağır yaşanmışlıkların “erken olgun”
şaşkınlığını taşıyor. Bunlar kurgu değil, spontanlık
içinde dökülen kelimeler...Jack Kerouac’tan Charles
Bukowski’ye, Erje Ayden’den küçük İskender’e yürüyen
bu çizgi, ister düz yazsın, ister şiir, ruhumuza yasemin
kokulu bir kasap bıçağı gibi damardan giriş yapıyor.
Pemra, yalnız gezinen bir at olarak kalmalı, kovboysuz...”
Bedri Baykam
n Komünist Manifesto - Frederich Engels, Karl Marx n Oyunname - Tilda Tezman n Antikçağ Sanat Tarihi - Johann
Joachim Winckelmann n Mimarlık: Zor Sanat - Doğan Tekeli n Yaşlı Kavak - Lev Nikolayeviç Tolstoy
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
GERÇEKÜSTÜ TATLARA YOLCULUK BAŞLIYOR...
13
ONSAYFALAR.indd 15
1/14/13 1:29 PM
EFSANELER
gönlümüzün ve
beyaz perdenin sultanı
TÜRKAN ŞORAY
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin finalindeki bu sözü hatırlarsınız. Şoray’ın
canlandırdığı Asya, finalde bir seçim yapmak zorunda kalırken, sevdiği Kadir İnanır’ı
değil de çocuğuna ve kendisine ‘sevgi ve emek veren’ Ahmet Mekin’i tercih eder.
Şoray ‘Gerçek hayatta da aynı tercihi yapardım’ diyor. Türkan Şoray’ın hayatı ve
sinema yolculuğuna hepbirlikte uzanıyoruz...
Yazı : Ferhat Gedik
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
28
Haziran 1945’de devlet demir
yollarında memur olan Halit Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray’ın kızı
olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir ailesi olan Şoray, öğrenimine Rami Taş okulunda başladı. Sürekli olarak mahalle
değiştirdiklerinden, farklı okullara devam etmek zorunda kalan Şoray, ilköğrenimini 1956’da Feriköy İlkokulu’nda
tamamladı.
Şoray’ın babası bir süre sonra işini bırakıp polis memuru oldu, annesi ise bir
lastik fabrikasında çalışmaya başladı.
Zorlu yaşam koşulları sebebiyle Şoray,
küçük yaşta evin işleriyle ilgilenmek
zorunda kalmıştı. 1954’te kız kardeşi
Nazan Şoray dünyaya geldikten sonra
anne babası arasındaki geçimsizlik üst
noktalara ulaşmıştı ve çift boşanma kararı aldı. Kız kardeşiyle birlikte annesinde kalan Şoray, liseye devam ediyordu.
Boşanma sonrası Karagümrük’teki Sarmaşık Sokak’a taşınan aileyi yine zorlu
günler bekliyordu. Ancak Şoray’ın ev
sahiplerinin kızı Emel Yıldız’la taşınması hayatının dönüm noktalarından biri
olacaktı. Yıldız sayesinde Yeşilçam’a
adım atan Şoray’ı o dönem Nisan
Haper’in asistanı olan Türker İnanoğlu
keşfedecekti. Köyde Bir Kız Sevdim fil-
mindeki rol için önceden Emel Yıldız’la
anlaşılmasına rağmen Şoray’a şans verildi. Annesi Meliha Şoray kızının aktris
olmasını istemediği halde maddi sıkıntıları yüzünden çalışmasına onay vermişti. İlk filmi için kamera önüne geçen
Şoray’ı sinemada uzun soluklu bir kariyer dönemi bekliyordu.
O dönemde henüz 15 yaşında olan ve
Şadi Çadırcı ile nişanlı olan Şoray, ilk
filminden sonra yeni teklifler almaya
başlamıştı. Bir süre sonra Çadırcı’dan
ayrılıp İnanoğlu ile nişanlanan oyuncu,
Aşk Rüzgarı ve Utanmaz Adam filmlerinden sonra basının da dikkatini çekmeye başladı ve dönemin ün yapmış
14
EFSANELER.indd 2
1/14/13 1:33 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
15
EFSANELER.indd 3
1/14/13 1:33 PM
EFSANELER
haftalık popüler dergilerinden “Sinema” için kapak kızı
seçildi. Şoray’ın 15 Mart 1961’de basılan dergiyle artık
yüzü tanınmaya başlamıştı. Sinema dergisinin ardından
Artist, Büyük Gazete ve Ses gibi yayınlarda da görüldü.
Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın
Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira baba
sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı’da bulan Şoray, bu ilişkisini yirmi yıl gibi uzun bir süre sürdürecekti. Rüçhan Adlı’nın evli olması nedeniyle magazin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift,
tüm olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmişlerdi. Şoray’ın Sultan olarak anılmasında ve “Şoray Kanunları” olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında
Rüçhan Adlı’nın büyük rolü vardı. Zira Adlı, Şoray’ın her
filmde rol almasını istemiyor, dekolte giymesine, filmlerdeki ağır çalışma koşullarına ve öpüşmesine karşı çıkıyordu. Adlı, oyuncuya bazı kısıtlamalar getiriyordu ve
ona “Sultanım” diye hitap ediyordu. Bu hitap biçimi daha
sonra dönemin ünlü yayınlarında haber oldu ve Şoray,
“Sultan” lakabıyla anılmaya başladı.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Şoray “Otobüs Yolcuları”ndan sonra, aktris olarak kendini iyice yetiştirmiş olduğu görülen Acı Hayat’ta rol
aldı. Sinema yazarları tarafından “Yılın filmi” seçilen Acı
Hayat, Şoray’a 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film
Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırdı.
Şoray, filmografisi için oldukça önemli olan bu filmdeki rolüyle sinema eleştirmenleri ve senaristlerden büyük övgüler aldı.
Şoray sayesinde ailesinin maddi durumu da düzelmiş,
üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam
bir yer edinmeye başlamıştı. Dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman
Seden (Kemal Film),
Nevzat Pesen (Pesen
film) Şoray’ı filmlerinde oynatabilmek için
birbirleriyle yarışıyorlardı. Oyuncu 60’lı yıllara çok kısa sürede damgasını vurmuş, 1965’te
Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın’la birlikte Türk sinemasının en iyi
dört kadın oyuncusundan
biri olmuştu. Aynı yıl rol
aldığı “Sürtük” adlı film,
Türk sinema tarihi açısından önemliydi, zira inanılmaz bir seyirci rakamına ulaşmış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve gazino filmleri
dönemini başlatmıştı.
Ancak 1966’dan sonra yapımcıların para makinesi olarak gördüğü Şoray, ardı ardına benzer konulu filmler
Türkan Şoray ve Ayhan Işık’ın yolları
ilk defa 1961 yapımı “Otobüs Yolcuları” filminde kesişmişti.
16
EFSANELER.indd 4
1/14/13 1:33 PM
“
Hülya Koçyiğit, Filiz Akın
ve Fatma Girik’le birlikte,
Türk sinemasının bir
dönemine damgasını
vurmuş dört önemli kadın
oyuncudan biri kabul
edilir. Bu dörtlü içerisinde,
yönetmenlik yapan tek
sinema oyuncusudur.
“
EFSANELER.indd 5
1/14/13 1:33 PM
EFSANELER
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
çekmeye başlamıştı ve sinemalarda
sadece Şoray filmleri gösteriliyordu. Bu
durum oyuncunun filmlerine gösterilen
ilgiden kaynaklanıyordu ancak sinema
izleyicisinde bir süre sonra bıkkınlık yaratmaya başlamıştı.
70’lerin başında yine zirvede görünen
Şoray, 1972 yılıyla birlikte mesleki yaşamında yeni bir döneme başladı. Zira
film sayısını ciddi anlamda azaltma kararı
almıştı. Aynı yıl çektiği Cemo ve Dönüş filmleriyle başarı kazanan
Şoray için Dönüş filmi
ayrı bir önem taşıyordu.
Çünkü oyuncunun ilk yönetmenlik deneyimiydi.
Tepkilerle karşılaşsa da
o dönemde hapiste olan
Yılmaz Güney’den rejisörlüğü için kutlama mesajı alan Şoray’ın kendine
güveni arttı. Film yılın en
büyük hâsılat getiren yapımı olmasının dışında 1973
yılında “Moskova Film Festivali”nde
özel bir ödül aldı. İkinci yönetmenlik denemesi olan Azapta için 1973’te kamera arkasına geçen Şoray, ilki kadar başarılı olamadı.
70’li yıllarda ortaya
çıkan porno film furyasının
yanında
muhtıra
nedeniyle
de Şoray,
bu
süreç için-
de çok az yapımda yer aldı.
Bunlardan biri de Atıf Yılmaz’ın
yönetmenliğinde büyük ses
getiren ve başrollerini Kadir
İnanır’la birlikte paylaştıkları Selvi Boylum Al Yazmalım’dı. 80’ler,
Şoray’ın hem özel hayatında hem de sinema kariyerinde önemli değişikliklerin gerçekleştiği yıllar oldu. Zira oyuncu, 1983’te Rüçhan Adlı’yla 20 yıl süren
18
EFSANELER.indd 6
ilişkisini sona erdirdikten sonra, Şoray
kanunlarının pek hükmü kalmamıştı.
Kendisi gibi oyuncu olan Cihan Ünal’la
yine 1983’te dünya evine giren Şoray’ın
1 yıl sonra annesi hayata gözlerini yumdu. 1985 yılında kızı Yağmur Ünal dünyaya geldikten sonra Şoray film çalışmalarına
bir
süre ara verdi ve
1987’de Hayallerim Aşkım ve
Sen’de başrolde
oynadı. Aynı yıl
Ünal’dan boşanan Şoray, Rumuz Goncagül,
Gramofon Avrat, Soğuktu
ve Yağmur Çiseliyordu gibi
başarılı filmlerde rol aldı.
1993’te Aziz
Nesin’in aynı
adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan Tatlı Betüş
isimli TV dizisinde kamera önüne geçtikten sonra ona Altın Portakal’da ikinci
kez en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıracak olan Bir Aşk Uğruna 1994’te
vizyondaydı. Aynı yıl babasını bir yıl
sonra da büyük aşkı Rüçhan Adlı’yı kaybeden Sultan, Yerçekimli Aşklar, Nihavend Mucize gibi yapımlardan sonra,
Türk televizyon tarihinde çok önemli bir
yere sahip olan İkinci Bahar’da Hanım
rolünü canlandırdı.
2001’de TV izleyicisiyle Haluk
Bilginer’le başrolleri paylaştıkları Tatlı Hayat ile yeniden buluşan Şoray,
1997’den sonra ilk kez uzun bir metrajlı
bir filmle kamera önüne geçecekti: Gönderilmemiş Mektuplar.
Şoray,
Mürüvvetsiz Mürüvvet ve Cemile isimli TV dizilerinden sonra son olarak
2006’da Uğur
Yücel’in yönetmenliğini yaptığı “Hayatımın Kadınısın” isimli filmle izleyiciyle buluşmuştur. Sayısız ödül sahibi olan Şoray beyazperdedeki ölümsüz yerini almış ve
yarım yüzyılı aşan kariyeri ile efsaneler
arasına katılmıştır.
BAZI FİLMLERİ
Altın Kızlar - 2009 (Dizi)
Suna - 2007
Hayatımın Kadınısın - 2006
Aşk Beklemez - 2006
Cemile - 2006
Mürüvvetsiz Mürüvvet - 2004
Gönderilmemiş Mektuplar - 2002
Tatlı Hayat - 2001 (Dizi)
İkinci Bahar - 1998 (Dizi)
Nihavend Mucize - 1997
Gözlerinde Son Gece - 1996
Yer Çekimli Aşklar - 1995
Bir Aşk Uğruna - 1994
Tatlı Betüş - 1993
Şahmaran - 1993
Menekşe Koyu - 1991
Soğuktu Ve Yağmur Çiseliyordu - 1990
Berdel - 1990
Ölü Bir Deniz -1989
Ada - 1988
Rumuz Goncagül - 1987
On Kadın - 1987
Gramofon Avrat - 1987
Hayallerim, Aşkım Ve Sen - 1987
Selvi Boylum, Al Yazmalım - 1977
Devlerin Aşkı - 1976
Bodrum Hakimi - 1976
Deprem - 1976
Acele Koca Aranıyor - 1975
Açlık - 1974
Çılgınlar - 1974
Yüreğimde Yare Var - 1974
Şenlik Var / Bal Kız - 1974
Dert Bende - 1973
Gazi Kadın / Nene Hatun - 1973
Namus Borcu - 1973
Yalancı / Çok Yalnızım - 1973
Asiye Nasıl Kurtulur? - 1973
Sultan Gelin - 1973
Azap - 1973
Güllü Geliyor Güllü - 1973
Güllü - 1971
Yedi Kocalı Hürmüz - 1971
Unutulan Kadın - 1971
Mavi Eşarp - 1971
Melek Mi Şeytan Mı? / Asrın Kadını - 1971
Ateş Parçası - 1971
Gelin Çiçeği - 1971
Sevmek Ve Ölmek Zamanı - 1971
Mağrur Kadın - 1970
Herkesin Sevgilisi - 1970
Merhamet - 1970
Birleşen Yollar - 1970
Mazi Kalbimde Yaradır - 1970
Tatlı Meleğim - 1970
Ağlayan Melek - 1970
Hayatım Sana Feda - 1970
Kara Gözlüm - 1970
1/14/13 1:33 PM
EFSANELER.indd 7
1/14/13 1:33 PM
SİNEMA
KIYAMET SONRASI SİNEMA
Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Kıyamet
sonrasını (Post Apokaliptik)
konu alan yapımlara baktığımızda , eleştirilen konuların genellikle “Devlet
Otoritesi” ve “Sistemin İşleyişi” üzerine olduğunu görüyoruz. İnsanlık , kişisel olarak korkularının üzerine gidemesede sinema sanatı her daim
bunu bizim yerimize yaptı ve yapmaya da devam
edecek. En büyük merakımız ve korkularımızdan
biri muhtemelen kıyamet olgusu. Buradaki korkuyu oluşturan kıyamet olgusu , dini anlamda olmayıp daha çok insanlığın kendi kendisini yok etmesi ve dış etkenler üzerinedir. İnsanlığın daha
önce yaşamış olduğu Dünya savaşları ve büyük
depremler gibi olaylar bir nevi yaşanmış kıyamet sendromlarıdır. Sinemanın sanat olarak kabul edilip türlerine ayrılmasıyla birlikte insanlık
tarihinde yaşanan kimi felaketler ve trajik olaylar
,yedinci sanatta alt türlerin ortaya çıkışına neden
olup bu tip olaylar kendilerine post-apokaliptik
denilen alt türde yer bulmuştur.
Sinemada “Post Apokaliptik” yapımların her
dönem ilgi görmesi , merak duygusuyla açıklanabilir. Bilinmeyene karşı duyulan bu merakın sonucunda sinema sanatı , bizlere geçmişinden günümüze birçok başarılı eserler (Metropolis - 1927 ,THX 1138 – 1971) verdi. Genellikle Bilim-Kurgu türünde yaratılmış olan bu
tür yapımların yanında, kıyamet sonrasını işleyen birçok başarılı “Animasyon” da (Ghost
In The Hell -1995) gerçekleştirildi. Yaşanılan büyük bir felaket sonrası yeniden toparlanan toplumları ve yaşanılan trajik kitlesel
olayların sonucunda yeniden yapılanan Hükümetlerin Faşizan ve Totaliter bir tutum sergiliyor olması bu tarz yapımların ortak özelliğini
oluşturuyor. Bu açıdan , Post Apokaliptik eserlerin Bilim-Kurgu sinemasının bir alt türü olduğunu söyleyebiliriz. Kıyamet sonrasının neye benzeyeceğini merak eden izleyici için bu tip yapımlar
birer prototip örneği olabilmekte.
Sinema tarihinde ciddi anlamda mevcut sistemi
ilk eleştiren yapımın Metropolis (1927) olduğu görülüyor. Avusturyalı yönetmen Fritz Lang , başyapıtında ezilen işçi sınıfını gözler önüne sererek , zengin sınıfın bu ölesiye çalıştırılan ve sosyal haklardan yoksun kitle sayesinde refah için-
de yaşadığını gözler önüne sermişti. Yapımın sonunda , işçi sınıfı ayaklanıp hakları için mücadele eden birer savaşçıya dönüşüyordu. Devasa
gökdelenlerin , uçan araçların ve insanımsı robotların ilk kez kullanıldığı bu yapım günümüz
Bilim-Kurgu’sunun temellerini atmakta ve öngörüleri ile halen güncelliğini korumaktadır. Yakın
zamanda gerşekleşen “Wall Street” ayaklanması
Metropolis’teki işçinin varlıklı kesime karşı olan
tavrı ile birebir örtüşmekte. Aynı Metropolis-
te olduğu gibi günümüzde de işçi sınıfının giderek fakirleşmesi , bir diğer tarafı (%1’lik
dilimi) zengin etmekte. George Lucas’ın ilk uzun
metrsajlı yapımı THX 1138 (1971) , daha karanlık
gelecek portresi sunmaktaydı. George Orwell’in
“1984” eserinin izlerini taşıyan bu yapımda , insanlığın yaşanan bir felaket sonucu yer altında
kurulmuş şehirlerde yaşadığını görüyoruz. Herhangi bir sınıfsal ve sosyal ayırımın olmadığı bu
Dünya’da, insani olan her türlü duygunun , sevmek , sevişmek , eleştirmek... , yasak olduğunu
ve duyguların otoritenin verdiği ilaçlar sayesin-
de ortadan kalkmış olduğunu görüyoruz. Adeta
robotikleştirilen insanlık , otorite için çalışmakta ve yirmi dört saat boyunca gözlemlenmektedir. Bu sayede birey , sisteme karşı herhangi bir
eleştiri yapamamakta ve nerdeyse varlığını bile
sorgulayamaz duruma getirilmiştir. Otorite , bireyi istediği gibi yönlendirmekte ve kullanmaktadır. Günümüz Hükümetlerinin , birey ve toplum üzerindeki politikalarına baktığımızda gerek
“1984” romanı gerekse THX 1138’in öngörülerinin
artık birer ütopya olmadığı görülebiliyor. George
Orwell’in kitlelerin paranoyalarına ışık
tuttuğu 1984 romanı kıyamet sonrası
yapımların baş referansı olmaya halen
devam etmekte.
Bunun gibi birçok başarılı , kıyamet sonrası Dünya’yı konu olan eserleri incelediğimizde hepsinin ortak paydasının gerçekte günümüz Dünyasının birer yansıması ve eleştirisi olduğu görülüyor. Bu
da , sinemacılık bilgisinin tarihle , politikayla ve felsefeyle ne kadar içli dışlı olduğunun birer kanıtı. Gerçek entelektüel sanatçılar , eserlerinde alt metinler vasıtasıyla günümüz toplumunu ve sistemini eleştirebilmekte ve tespitlerde bulunabilmekte.
Kıyamet sonrasını konu alan yapımlarda
başvurulan bir diğer öğe , “Korku” . “Zombi”
teması , kıyamet konulu yapımların en favori
teması diyebiliriz. Zombi türünün babası olan
George A. Romero , Night Of The Living Dead
(1968) ile sinemaya Zombi’leri armağan etmiş
olup daha sonra gelecek olan Apokaliptik yapımlara da ilham kaynağı olmuştur. Romero ,
birer yaşayan ölü olan “Zombi” teması ile adeta
ahlaktan yoksun yalnızca kendi açlığının ve ihtiyaçlarının peşinde olan bencil insanlığı simgelemiştir. Daha sonra gerçekleştirdiği iki devam
filmlerinde (Dawn Of The Dead – 1978 , Day Of The
Dead – 1985) sistem haricinde kapitalist düzene
de baş kaldırılmıştır. Kendilerini korumak için
bir süpermarkete sığınan bir grup insanın tehlike anında bile kapitalizme yenik düşüp , markaların arasında kalıp tüketme güdüsüne yenik düşüşüne şahit olduk Dawn Of The Dead ile. Zombi
20
KOSE YAZARLARI.indd 4
1/14/13 1:36 PM
siborgu yerleştirerek , varoluşsal meselesini bu
karakter üzerinden çözümlemek istiyordu. Yapay
zekanın , kimliğini ve ruhunu bulma arayışı diyebileceğimiz bu yapımda , insan yapımı olan düşünebilen ve karar verebilen bu Siborg’un bir varlık
olarak kabul edilebilirliği sorgulanıyordu. 80’ler
ve 90’larda altın çağını yaşayan uzak doğu animasyon sinemasının bir diğer klasiği olan Battle Angel Alita yapımında da ölüm makinesi olarak yaratılan yapay zekanın post-apokaliptik ortamda kendi varoluş arayışına şahit olduk. Uzak
doğu sinemasında , Kıyamet Sonrasını konu alan
yapımlarda en başarılı eserlerin Animasyon türünde çıkmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Wachowski kardeşlerin The Matrix üçlemesi , felsefesini “Aksiyon ve Uzakdoğu Animasyon Sineması” ekseninde oluşturarak benzer yapımlardan daha popüler oldu. İnsanların aslında yaşadıkları hayatın tamamen sanal olduğu düşüncesinden çıkan yapım , bu öngörüsü ile kitleleri etkisi altına almayı başarmıştı. Wachowski biraderler , daha önce bu türde başarılı olan birçok ya-
salt Bilim-Kurgu yada birer fantezi olarak ele almayıp günümüz Dünya’sının birer yansıması olarak ele almak doğru olacaktır.
Sinemanın gelişmesi ve ilerlemesi güncel olay ve
oluşumlara mutlak suretle bağlıdır. İster BilimKurgu , Korku hatta Komedi türü olsun zeki yapımlar tüm dinamiklerini mevcut düzen ve sitem üzerinden şekillendiriyor. Dünya’yı etkisine
alan bulaşıcı bir virus , Planet Of The Apes (Maymunlar Cehennemi -1968) gibi bir başyapıtın şekillenmesine ilham olabildiği gibi sanayide makineleşme “The Terminator” gibi yapımlara da
ön ayak olabiliyor. Şu sıralar tekrar gündemde
ola yeni Godzilla projesi , izleyici olarak felaketi konu alan yapımlara karşı olan meraklarımızın
bir gerekliliği sanki. Yakın zamanda Japonya’da
gerçekleşen büyük deprem neticesinde yıkılan
nükleer santral olayı Godzilla’nın tekrar dirilmesine önayak oldu belkide. Mutasyon geçirmiş bu
sevgili canavarımız , nükleer felaketlerin bir sonucu nede olsa. Sistemin canavar bedenine bürünmüş hali.
pımı referans alarak , Ghost In The
Shell gibi... , özellikle ilk The Matrix yapımıyla özgün bir işe imza atmışlardı.
Görülüyor ki , kıyamet sonrası yapımlar çoğu yönetmen ve senariste meselelerini yansıtma fırsatını yaratmış. Baş korkularımızdan biri olan
Dünya’nın felakete uğraması düşüncesi , sinema sanatçılarına sınırsız kurgu imkanı tanımakta. Günümüz hükümetlerinin kitleleri korkutmaya yönelik kimi politikaları bu tür yapımları anlamlı kılmakta. Bu sebepten bu tarz yapımları
Tür olarak bir savaş filmi olsada Francis Ford
Coppola’nın Apocalypse Now (Kıyamet – 1979)
eseri Vietnam savaşını adeta bir felaket bölgesi
olarak ele alması ve Benjamin L. Willard karakterinin asker kaçağı Walter E. Kurtz’a ulaştığı bölümlerde Coppola adeta kıyamet sonrası bir ortam yaratmıştır. Kıyametten sonra tekrar toparlanmaya çalışan bir gurup insan Kurtz’u adeta tanrıları olarak görür. Sistem ve otoritenin
hayli dışında olan Kurtz yeni Dünya anlayışı
ve felsefesiyle kitleleri peşinden sürüklemiştir. Willard’ın kendisine ulaşmasıyla kaçınılmaz sonunun farkında olsada “Kıyamet Sonrasında” kendi ütopyasını kurmayı başarmasıyla artık huzurlu ölebilecektir. Usta yönetmen Vietnam savaşını metafor olarak kullanıp adeta bizlere kıyameti yaşatmıştır. Son
dönem değişen devlet politikaları ve bireylerin giderek edilgenleştirilmeye çalıştırılması ve beyinlerin boş verilerle uyuşturulması gibi göstergeler neticesinde sinemada daha önce önceleri fazla ciddiye alınmayan bu alt tür şuan her zamankinden daha çok ciddiye alınmakta. Ciddiye
alınması , bireylerin ve toplumların uyanışa geçmesiyle açıklanabilir. Bu tip uyanışlar , sinemanın arasında kıyısında kalmış bu alt türde yapılmış kimi mücevherlerin tekrar keşfedilmesine
ön ayak olacaktır. Son tahlilde sistem ve otorite
eleştirilerin yapıldığı başarılı yapımların çoğunluğunu “Kıyamet Sonrası” eserlerin oluşturduğunu görüyoruz. Bizlerede bu yapımları keyifle izleyip , kendi kişisel birikim ve donanımlarımız ölçüsünde eserlerdeki alt metin ve okumaları keşfedip çıkarımlarda bulunmak kalıyor.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
türü , hiçbir zaman popülerliğini yitirmeden farklı yönetmenlerin elinde sık sık farklı yapımlarda
karşımızda çıkarılmakta. Bunun son dönemde en
popüler örneğini televizyonlara konuk olan çizgi
roman uyarlaması The Walking Dead serisi oluşturuyor. İnsanlığın bulaşıcı bir virüs neticesinde
yaşayan ölülere dönüştüğü bu Dünya’da , hayatta
kalan bir gurup insanın hayatta kalma mücadelesini izleriz. Devletlerin çöktüğü ve herhangi bir
otoritenin kalmadığı Dünya’da herhangi bir demokratik ve benzeri bir düzen de söz konusu değildir. The Walking Dead , “doğa ve insan için en
büyük tehdit gene insandır” mitosundan yola çıkıp izleyicileri düşünmeye çağırıyor. Bir gurup insanın kurtuluş öyküsünü olabildiğince insani boyutta ele alıp günümüz toplumuna , daha büyük
güçlere karşı durmak için birbirlerine kenetlenmeyi öğütlüyor.
Kendi sinemamıza bakarsak kıyamet sonrasını konu alan belki de tek ciddi eser olarak Talip
Ertük ve Murat Emir Eren yönetiminde gerçekleştirilen Ada Zombilerin Düğünü’nü (2010) örnek gösterebiliriz. Buluntu film (Found Footage)
tekniğini kullanan yapım ilk ciddi zombi
türk filmi örneği. Büyük Ada’ya arkadaşlarının düğününe gitmekte olan bir gurup gencin adada maruz kaldıkları zombi saldırıları karşısında hayatta kalma
mücadelelerine şahit olduk. Mizahi yönünü ön plana çıkartarak kendisini fazla ciddiye almadan hikayesinin altından başarıyla kalkan bu değeri bilinmemiş yapım ,
zombi salgınının hükümetin halka bedava
dağıttığı kömürlerden çıkan zehirli gazlar
sonucunda çıkmış olduğunu espirili bir şekilde aktarıyordu. Kömür espirisi ile mevcut
sisteme dokundurmayı başarmış bir yapım.
Zombi temasından farklı olarak The Terminator gibi eserlerde makineleşmenin sonucunda zeka olarak evrimleşen makineler insanlardan intikam alırcasına ayaklanmakta ve onları kedilerine birer tehdit olarak görmekteler. Bir nevi frankenstein sendromu. İnsanın kendi düşmanını kendi elleriyle yaratması. Devletlerin başka devletler üzerinde oynadıkları politikalar ve sonucunda kendilerine yeni düşmanlar kazanmalarını sinema sanatı kendisine referans olarak alıp The Terminator
gibi yapımlarında düşmanı farklı bedende sunabilmekte. Görüldüğü gibi kıyamet sonrası konulu yapımlar , farklı alt türlerde karşımıza çıkabiliyorlar. Başlı başına bir tür olan “Animasyon” sinemasında da “Post Apokaliptik” kavramı rahatlıkla kendisine yer bulabiliyor. Mamoru Oshii ,
Ghost In The Shell (1995) ile kendine özgü kıyamet sonrası bir evren yaratarak ; izleyiciyi varoluşsal sorularla baş başa bıraktı. Oshii , bu unutulmaz animasyonunda baş karakter rolüne bir
21
KOSE YAZARLARI.indd 5
1/14/13 1:36 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
PORTRE
22
PORTRE.indd 2
1/14/13 1:47 PM
SIRADIŞI BİR POPÇU:
Banu Zorlu, hem güzelliğiyle hem de sesiyle son
günlerde göz dolduruyor. “Ansızın” isimli albümüyle
sevenlerinin karşısına çıkan Zorlu, bildiğimiz pop
şarkıcılarından değil. Opera mezunu, kız kardeşiyle
birlikte sanat okuluna sahip… Biz de Zorlu ile güzel bir
sohbet gerçekleştirdik…
Müzik kariyerinize nasıl adım attınız? Show dünyasının
renkli simalarındansınız... Günlük yaşantınızla kameralardaki Banu Zorlu aynı mı?
Rahmetli babam Eser Zorlu tanınmış bir yönetmendi. Annem Yasemen Zorlu’da senarist olduğu için sinema dünyasının içinde büyüdüm. Çocukken birçok film ve dizide rol aldım. Müziğe piyano dersleri alarak başladım. Lisede TRT sınavlarını kazanıp orada solistlik yaptım. Sonra konservatuvara girdim.
Şan bölümünde okudum. Opera mezunuyum. Üniversiteden
sonra profesyonel müzik yaşantıma başladım. Günlük yaşamımla kamera karşısındaki yaşamım arasında pek fazla fark
yok. Samimiyet ve doğallığı seven bir insanım. Bazı sanatçılar gibi iki ayrı kişiliğim yok. Günlük hayatta çok fazla makyaj
PORTRE.indd 3
1/14/13 1:47 PM
PORTRE
yapmam. Özel gece ve davetlerde hafif makyajla yetinirim.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Banu Hanım en belirgin özelliğiniz
nedir? Kendinizde sevdiğiniz tarafınız, keşke şöyle olmasaydım dediğiniz yönleriniz var mı?
Yapı itibariyle kendime güvenen bir insanım. En belirgin özelliğim kendime güvenmektir. “Yaparım” dediğim şeyi yaparım. Söz verdiğimde de bunu yerine getiririm. Beğenmediğim özelliğim affetmeme. Yanlış yapan birisini asla affedemiyorum. Biraz inatçı bir insanım. Başkalarını kırmamak için azami özen gösterirken yanlış görmek beni üzer. En sevdiğim özelliğim paylaşıma açık bir insan
olmam. İnsanlara yardım ettikçe daha da
mutlu oluyorum. Bencil değilim.
“GÜZEL KADINLAR KISKANILIR”
Güzel ve çekici görüntünüzle adınızdan sıkça söz eden bir isimsiniz... Sizce bayan şarkıcıların kısa
sürede popüler olması için seksi olması önemli mi?
Çok önemi var tabi. Güzel ve başarılı kadınlar genelde kıskanılır. Güzel, başarılı
ve çekici olmak hem güzel bir şey hem
de çok zor. Dostunuz olduğu kadar düşmanınız da oluyor. Güzel ve ünlü kadınların derdi bu.
Müzik dünyasında başarılı bulduğunuz bay ve bayan şarkıcılar
kimler?
Ajda Pekkan’ı Sertab Erener’i, Sezen
Aksu’yu ve Tarkan’ı çok beğenirim. Tarkan, Türkiye’de sahneye en çok yakışan
sanatçı. Çok karizmatik ve tam bir sahne adamı. Yaydığı elektrik insanları çok
etkiliyor. Sahne şovları ve görüntüsüyle çok farklı. Sezen Aksu’nun besteleri süper. Bende beste yapıyorum. Sezen
Aksu pop müziğin en üretken sanatçısı.
Bir şarkıcının beste yapması kadar güzel
bir şey yok.
Bu sektörde bayanlar mı erkekler
mi daha fazla ön plana çıkıyorlar?
Kadınların tabi erkeklere göre sahnede
çok avantajı var. Sahne işinde görsellik
çok daha fazla olduğu için kadınlar olarak avantajlıyız. Erkekler çok fazla değişiklik ve imaj çalışması yapamaz. Kadın daha değişken bir yaratık. Belki de
bu yüzden erkeklerden daha fazla konser veriyoruz.
ÖNEMLİ OLAN İŞİNİZİ
İYİ YAPMANIZ
Süperlife Dergisi’nin yaptığı ankette “En güzel şarkıcı siz seçildiniz.
Sizce Türkiye’de en güzel bayan
şarkıcı kim? En çekici, en seksi bayan şarkıcı kim? Siz kendinizi nasıl
buluyorsunuz?
Benim (gülüyor). En güzellerden biriyim.
Kendimi beğeniyorum. Dediğim gibi kendime güvenen bir şarkıcıyım. Türkiye ortalamasının üzerinde olduğumu düşünüyorum. Şarkıcı arkadaşların tümü çok
bakımlı ve en güzel kostümlerle sahneye hazırlanıyor. Hepsi çok özenip bezenip
sahneye çıkıyor. Güzel çok sayıda şarkıcı var. Kendimi de güzeller arasında görüyorum. Ancak güzellikten daha önemli
iyi müzisyen ve şarkıcı olmak. Yaptığınız
işte istediğiniz kadar güzel olun önemli olan önce işinizi iyi yapmanız. Bende
önce iyi bir müzisyen olma çabasındayım.
Mankenlerin şarkıcılık yapmalarını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece mankenler değil biraz şarkı söyleyen herkes şarkıcı oluyor. Ama şarkı-
24
PORTRE.indd 4
1/14/13 1:47 PM
BANU ZORLU KİMDİR?
cı olmak çok zor bir şey. Popüler şarkıyı
yakalayan şarkıcı oluyor. Ama sahne sanatçısı olmak kolay değil. Uzun dönemde şarkıcı olamıyorlar. Mankenlerin şarkıcılığı genelde popülerlik olarak kalıyor.
Kariyerinize sadece şarkıcı olarak mı devam etmek istiyorsunuz?
Sunuculuk, oyunculuk, televizyon veya radyo programı gibi show
dünyasının çeşitli yerlerinde yer
almak ister misiniz?
Şarkıcılığı uzun zamandır profesyonel
olarak yapıyorum. Oyunculuk da çocuk-
luktan itibaren yaptığım bir iş. Uzak değil bana. Çocukken birçok dizi ve sinema
filminde rol aldım. Sunuculukta yapabilirim. Ama radyoculuk çok ayrı bir iş.
Radyocu olmak için ağzının iyi laf yapması lazım. Radyocular dinleyicileriyle
bir süre sonra dert ortağı oluyor.
Okulu’na gidiyorum. Günlük rutin işleri hallediyorum. Çekim veya konserim varsa ona hazırlanıyorum. Orkestrayla provalarımda olabiliyor. İşlerimi bitirince eve geçiyorum. Her
gün değişik bir koşturmaca içinde
ama yoğunum.
Günlük hayatınızda neler yapıyorsunuz? Sosyal yönleriyle Banu
Zorlu’yu tanıyalım...
Sabah 07:30’da uyanıyorum. İyi bir kahvaltı yapıyorum. 15 dakika evde spor yapıyorum. İş yerim Mavi Bale Dans
Akşamları diyet yaptığım için fazla
yemiyorum. Ana haber bültenini izleyip memlekette gelişen olayları öğreniyorum. Çok film izlerim. Genellikle yabancı filmleri tercih ederim.
Biraz kitapta okur uyurum.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Banu Zorlu İzmir’de sanatçı bir ailenin kızı olarak doğdu.Babası film yönetmeni, annesi senaryo yazarı olan sanatçı baba ve ailesinin ii dolayısıyla doğar doğmaz İsviçre Zürih şehrine
yerleştiler.Burada 3 yıl kaldıktan sonra Almanya ya Duseldorf şehrine gittiler, burada da ilkokula kadar kaldılar.İlk öğrenimini İzmir İtalyan İlköğretim Okulu’nda tamamladıktan sonra, orta öğrenimini Fransız Lisesi’nde sürdürdü. Zorlu, ilkokuldan sonra girdiği konservatuar sınavında yarı zamanlı olarak piyano bölümünü kazandı. Lisede konservatuarın şan bölümü sınavlarına giren sanatçı, opera bölümüne girdi. Liseden mezun olan Banu Zorlu, İstanbul
Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan ve Opera bölümüne (Sahne Sanatları) girdi. Burada piyano, solfej, ritim, mimik rol, opera ve sahne dersi aldı. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi
Devlet Konservatuarı Opera bölümünü kazandı. Burada da İtalyanca, Almanca, İngilizce, tiyatro, ülkeler danı, şan, ritmik, modern dans, korrepetisyon, ensemble , sahne, diksiyon, yabancı dillerde diksiyon, opera tarihi, ritim, piyano gibi dersler aldı. Lisede TRT Radyo Evi’nin açtığı sınavı kazanan Zorlu, solist olarak yabancı dillerde şarkı söyledi. Sanatçı, sahnede yedi dilde şarkı söyleyebilen ender solistlerden biridir. Popüler anlamda ilk albümü “Boom Boom”u
2004’de Dubai’de piyasaya çıkaran Banu Zorlu, 500 binlik satış rakamına ulaştı. Daha sonra
Türkiye’de müzik çalışmalarına devam eden Zorlu, 2006’da “Aşk” ve 2008’de “Gönül Çiçekleri” albümleriyle sevenleriyle buluştu. “Gönül Çiçekleri” albümü, başta “Altın Kelebek” olmak
üzere yurtiçi ve yurtdışında birçok ödüle layık görüldü. Yeni albümü “Ansızın” sanatçının kariyerindeki dördüncü albüm çalışması. Oyunculuğuyla da adından övgüyle söz ettiren Banu
Zorlu, birçok dizi ve filmde başrol oynadı. Zorlu, şimdiye kadar 10 sinema filmi ve dört dizide
kamera karşısına geçti.
25
PORTRE.indd 5
1/14/13 1:47 PM
EDEBİYAT
AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]
ŞENOL KARADENİZ
12.04.1974 tarihinde Trabzon’da
doğdu. Baba adı; Mehmet Reşat. Ana
adı; Nurhan. Evli bir çocuk babası. İlk
Okulu Trabzon’da Fatih İlk Okulunda,
Orta Okulu ve Liseyi Muğla Yatağan
da Yatağan Lisesinde bitirdi ( 1991 ).
Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge
Yönetimi (Kütüphanecilik ) bölümünden
2002 yılında mezun oldu. Aynı bölümde
( Türkiye’de Halk Kütüphanecilerinin
Hizmet İçi Eğitim Gereksinimi ) isimli
Tez çalışması ile 2008 yılında Yüksek
Lisansını tamamladı. İngilizce biliyor.
Kütüphaneci – Bürokrat – Yazar.
1997 yılında askerliğini bitirdi.
Çalışma hayatına Bilkent Üniversitesi
Kütüphanesi’nde başladı ( 2002 ),
daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kütüphaneler ve Yayınlar Genel
Müdürlüğünde 29.12.2004 tarihinde
çalışmaya başladı. Aynı yerde Kültür
ve Turizm Uzmanı olarak çalışmalarına
devam etmekte. Kültür ve Turizm
Uzmanları Derneği ( KTUD ), Türk
Kütüphaneciler Derneği ( TKD ),
Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri
Derneği (ÜNAK ) Üyesi.
ÖYKÜLERİNİN
YAYINLANDIĞI DERGİLER ;
1 – Karadeniz Şenol. ( 2003 ). Çığlık. Kül
Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık 1
( 4 ),100-103
2 – Karadeniz Şenol. ( 2005 ). Kırmızı
Burunlu İhtiyar. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat
ve Yayıncılık 2( 1 ). 42 – 47
3 – Karadeniz Şenol. ( 2005 ). Nar-ı Aşk. Kül
Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık,2( 3 )
4 – Karadeniz Şenol.( 2005 ) Kırmızı
Kiremitteki Deniz. Düşünceler. Ankara; Türk
Kütüphaneciler Derneği Ankara Şb. KasımAralık ( 61 ). 23-24
5 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Halk Otobüsü.
Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık.
Ocak – Şubat,( 7 ), 64-67
6 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Sinek.
Düşünceler. Ankara; Türk Kütüphaneciler
Derneği Ankara Şb. Nisan – Mayıs ( 62 ),
25-27.
7 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Berberoyi.
Ada; kültür sanat edebiyat dergisi. Samsun;
Doğan Ofset,Haziran-Temmuz ( 10 ),52-53.
ESERLERİ;
1 – Kırmızı Deniz. ( Öykü ), Phoenix Yayınevi,
Haziran 2009 Ankara.
2 – Bab-ı Zaman. ( Öykü ), Phoenix Yayınevi,
Mart 2012 Ankara.
NOT; Şenol Karadenizi 26.06.2012
tarihinde işyerinde ziyaret ettim.
28.08.2012 tarihinde yaptığımız telefon
görüşmesiyle hazırladığım özgeçmişin
eksiklerini tamamladık.
26
KOSE YAZARLARI.indd 8
1/14/13 1:36 PM
Gökyüzüne diklenen yüksek bloklar
arasına neredeyse sıkışmış, mahcup
bir apartmanın üst katındaki odandan, ne zaman dışarıya baksan, görebildiğin yalnızca gökyüzüydü. Üç direkli kartondan yelkenlisini koyup da
pencere pervazına, oyuncak gemisinin mavi gökyüzüne yelken açtığını hayal eden karşı apartmandaki ço-
cuk gibi tıpkı. Arada bir göz göze geldiğin, utangaçça el salladığın, hınzırca dil çıkardığın. Adı Deniz olmalı
diye düşlediğin.
Göz kapaklarını ancak aralayıp, usulca geceyi yansılayan camdan denizsiz gökyüzüne baktın. Bir de bana.
Ellerin terli ve de titrek. Avucumda.
Parmaklarını sıvazladım hasretle. Alnında billur damlacıklar. Dudakların
kıpır kıpırdı; titriyorlar sandım önce.
Sonra, karanlığı mı beni mi sesledin,
bilemedim. Öpülesiydiler. Öptüm.
Dudaklarında yangın. Gözümde yaş.
Açtın da gözlerini yeniden, bir uhde
ilişti gözbebeklerine, karanlığa baktın. Kapadın sonra yine.
Deniz’i gördün düşünde. Ak bıyıklı köpükler saçan devasa yelkenli-
sine almış da bizi, pusulasız, yelken
açmıştı. Akşamüstüydü. Temmuz sıcağına dolanmıştık. Bir de denizden
esen, yorgun imbata. Yönümüzü kızıllığa çevirip oturmuştuk da minderler neredeyse esir almıştı bizi. Suskunduk. Şarabın buruk tadı genzimizi
yakarken, ben günbatımını gözlerinde seyreylemekten esrimiştim. İşte
seni tam o anda sevdim.
Bir nefeslik rüzgar yok, sadaka niyetine. Başucunda beklemek, kımıltısız, tüketir beni. Varsın güleç gözlerin değmesin gözlerime bundan böyle, hiç. Yahut kara saçlarında dolaşmasın parmaklarım. Sen, bir tek gülsen, üstelik ay ışığı şımarık bir kedi
gibi dolanırken yüzünde. Cennetti
alıp geleceğini bilmezsin.
Sen sakın gitme, kokunu özlerim.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
DENİZİ OLMAYAN YELKENLİ
Perdeleri aralanmış camdan, odaya sızan ay ışığı, bir an karanlıkta bocalayıp da sonra gözlerindeki maviliği keşfeyleyince, akıverdi onlara tereddütsüz. Aktı da senin solgun çehren aydınlanıverdi sandım, bir dem.
Böylece ben, yanı başında çömelmiş
-belki de yığılıvermiş- binbir umutla
iyileşmeni beklerken, gözlerini araladığını bildim.
27
KOSE YAZARLARI.indd 9
1/14/13 1:36 PM
SÖYLEŞİ
“Bugün Nazım Hikmet
çıksa ne yapabilir ki?”
Hüseyin Gazi Ekşioğlu
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Hüseyin Gazi Ekşioğlu, sınıf geçmesini bile sağlayan çocukluk aşkı şiirleri
hayatı boyunca hep içinde yaşatmış ancak bunları uzun yıllar içinde
saklamak zorunda kalan bir şair. Hayat koşturmacasından fırsat buldukça
şiirlerini kaleme alan Ekşioğlu, ilk kitabı “Geç Kalmış Şair”le edebiyat
dünyasında olumlu tepkiler almayı başardı. İki kitabı daha yayınlanmayı
bekleyen Hüseyin Gazi Ekşioğlu ile şiir sevdasını ve bunun için verdiği
mücadeleyi konuştuk...
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
01.01 1957 Rize İkizdere doğumluyum. İlkokul 2. sınıfta ailemle İstanbul’a geldim.
1980 İhtilali sebebiyle üniversiteyi bitiremedim. O yıllardan beri aile mesleği olan
inşaatın içindeyim. İlkokuldan beri şiirle
çok yakın irtibat içindeyim. Hatta şiirle sınıf
geçmiş durumdayım. Hikayesi çok ilginçtir. Karadeniz’den İstanbul’a geldiğimizde
şive bozuklukları yaşamımızı olumsuz etkiliyordu. Hiçbir şeyden anlamıyordum. Diğer çocuklarında baskısıyla çocuk halimle
psikolojik dengemi kaybettim. 2. Sınıfta kalıp geçmesi konusunda karar verilen ilk öğrenci benim herhalde. Son güne kadar sınıfta kalacağım kesindi. Bunu öğretmenim babama “Bu şekilde sınıf geçmesinin bir faydası yok” demiş.
Öğretmenim İstanbul’lu
Nihal Erentürk adı
Hiçbir ana doğurmadı
Böyle Müslüman evladı
Mahpuslar uğruyor affa
Babam sinirli bir kalfa
Sen bilirsin öğretmenim
Bırakma beni sınıfa
diye biten şiir son saniyede bu şiiri görüyor. Ben bir gün kala bu şiir vasıtasıyla sınıfı geçiyorum. Şiir o günden beri
benim hayatımda çok önemli. Hobinin
çok daha ötesinde benim için bir yaşam
biçimi oldu.
Neden kitap çıkarmak için uzun yıllar beklediniz?
Uzun yıllar iş hayatı, evlilikler ve çocuklar derken şiire gereken önemi veremedim. İstanbul’da 1000’e yakın konut yapmış bir şirketin sahibiyim. İş
hayatım biraz rahatlayınca tekrar şiire yaklaştım. Şu an 1000’e yakın şiirim var. “Geç Kalmış Şiir” adında ilk kitabımı çıkardım. 2. Ve 3. Kitap hazır. Şiirlerim sosyal medyada sürekli paylaşılıyor. Şiir geçmiş yıllarda iş hayatımın gerisindeyken şu an önüne gelmiş
durumda. İşi rolantiye alıp şiire ağırlık
vermeyi düşündüm. Maneviyatımı güçlendirmeyi düşündüğüm bir dönem yaşıyorum. Şu an 2. Ve 3. Kitabın hazırlıkları içindeyim. Yakın zamanda çıkarmayı düşünüyorum. Şiirin Türkiye2de insanlar üzerinde etkisi büyük ama şiir
sevgisi çok fazla sayılmaz. Hatta bir
teklif vermek istiyorum. Gelecekte polis olacak kişiye ikametgah, nüfus sureti istendikten sonra keşke bir de dörtlük şiir ezberleme görevi verilse. Dörtlük yazan bir polisin elinde copla insanları coplayabilme ihtimali daha azdır.
Şiirsel gelişiminiz nasıl oldu?
Şiir ilk başladığımda hobi boyutundaydı. Zamanla hayatımda o kadar öne çıktı ki şu an hayatımı kazandığım işten
önemli hale geldi. Şiirin sosyal dünyada çok etkili olacağını düşündüğüm için
şiirin her yönüyle değerlendirilmesi taraftarıyım. Tanınmamız ve şiirlerimizi
insanlara ulaştırmamız çok zor. En büyük sıkıntımız bu. Ne yazarsanız yazın
o kadar çok şiir yazan ve şair olduğunu iddia eden insan var ki. Televizyonda edebiyat programı yok. Bugün kime
sorsanız şiiri sever. En beğenilen şairler 40 sene önce yaşamış şairler. Türk
edebiyatında yeni şairlerin tanıtılması için hiçbir gayret sarf edilmiyor. Basın bunu bir görev olarak düşünmüyor.
Belki de bir çok Can Yücel, Nazım Hikmet Özdemir Asaf tanıtılamadığı için
yok olup gidiyor.
Size şiiri sevdiren ne oldu?
Şiir sonradan mutlaka sevilir ama şiir
yazma merakı insanın içinde olmalı.
Küçük yaştan beri şiire karşı çok özel
bir ilgim var. Bütün şairlerin şiir yeteneği doğuştan, sonradan geliştirilmiştir. Hayata şiirsel bakmaya çalışmış bir
insanım. Bu duygusal insan olmamdan
da kaynaklanabilir. Sonradan şiir seveyim diye olmaz.
Bu konuyla ilgili keşkeleriniz var mı?
İş dünyasının gerçekleriyle şair dünyanın gerçekleri çok farklı. O romantik
28
SOYLESI.indd 2
1/14/13 1:49 PM
SOYLESI.indd 3
1/14/13 1:49 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
SÖYLEŞİ
ve duygusal dünya benim gerçek dünyam oldu. Mecburen iş hayatında olduğum için o şair kimliğim hep ikinci planda kaldı. Zaman zaman bunun rahatsızlığını yaşadım. Keşke hiç işadamı kimliğim değil de yalnız şair kimliğim olsaydı da onunla yaşamımı sürdürebilseydim. Onunla hayatımı kazanabilseydim.
Tamamen şiire yönelik bir dünya kurmayı çok isterdim. Türkiye şartlarında
pek mümkün olmuyor bir tek şiirle yaşamı sürdürmek pek mümkün olmuyor.
Belki birçok şairimiz öldükten sonra bu
işten para kazanılabildiğini ispat edebildi. Yaşarken para kazanıp yaşamını
sürdüren şairler oldukça azdır.
En çok etkilendiğiniz şairler hangileri oldu?
Türk şairlerinden tartışmasız Nazım Hikmet benim gözümde şair ötesi insan
üstü bir canlı. Türkçeyi nasıl bu kadar güzel ve akıcı kullandığını hep merak ede-
rim. Nasıl bir eğitim almış ki bunu başarıyor? Hayret edilecek bir şey. Kendi tarzıma benzettiğim Özdemir Asaf’tır. Onun
tarzıyla benim tarzım çok örtüşür. Ahmet
Arif, İlhan Berk, Necati Cumalı, Faruk Nafiz Çamlıbel. Bunlar Türk şiirinde çok kaliteli ve değerli şairler var. Keşke insanlarımız bunu biraz takip etse. Hayatına öyle
bir renk katar ki. Farklı bir bakış açısı getirir. Şiiri seven insan için hayat bambaşka bir boyuta geçebilir. Sadece birkaç şiiri dikkatli okumak bu sevgiyi kazanmaya yeter.
Bu şairlerden tanışıp şiirlerinizi
dinlettikleriniz var mı?
Fazıl Hüsnü Dağlarca Kadıköylüdür.
Onunla çok ileri yaşa geldiğinde tanıştım. Sohbetlerimizde birkaç şiirimi okudum. Tanıştığımızda 90’lı yaşlardaydı. Beğense de çok olumlu konuşmayı sevmezmiş. Sonradan şiirlerimi beğendiğini başkalarından duydum. Bu
olay beni çok mutlu etti. Fazıl Hüsnü
Dağlarca benim hayranlık duyduğum,
Türkçe’yi çok iyi kullanan bir şairdir.
Tema olarak yalnızlığı çok kullanıyorsunuz...
Yaşamın içindeki tüm konular benim
şiir konum olabilir. Çevrem beni aşk şairi olarak düşünür. Benim doğayla, hayvanlarla, dostluklarla da ilgili şiirlerimde var. Şiirin malzemesi acıdır zaten.
Şiir acıyı ortaya çıkarır. O yüzdendir ki
çok modern ve acı olmayan, çok gelişmiş toplumlarda şair sayısı azdır. Dolayısıyla şiirin çimentosu acıdır. Tüm konular benim şiir konum olabiliyor. Ama
öncelikle aşk birinci sırada.
Aşka bakış açınız nedir?
Şaire aşk nedir diye sormuşlar. O da
“Bilenler söylemiyor, söyleyenlerde bilmiyor” diye cevap vermiş. Aşk için herkesin kendisine göre tanımları var. Aşkın standart bir tanımı yok. Herkesin
30
SOYLESI.indd 4
1/14/13 1:49 PM
Size göre en özel şiirleriniz hangileri?
Şiirlerim arasında aşktan bahsediyorsak “Ağlama” şiirinin güzel olduğunu düşünürüm. Benim şiirlerimde şöyle bir özellik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Güzeldir veya çirkindir buna
okuyucu karar verir. Ama yüzde yüzü
yaşanılmış olayların etkisiyle yazılmış
şiirlerdir. Ormanda insanın elinde balta
gördüğüm manzara benim şiir konum
olabiliyor. Yolda sahipsiz geçen köpeği okşarken karnı aç
mı diye düşünmediğimiz anlar oluyor.
Bu da benim şiir konum olabiliyor.
Şiir yazmak için özel
çalışmanız
oluyor
mu?
Kağıt ve kalem sürekli yanımda olur. Burası
benim şiir yazdığım yalnız kaldığım bir ortamım.
Tuvalette bile kağıt kalem bir tarafta durur. Her
an arabamda, sağda solda aklıma gelen bir cümle olur. Sonra bunu geliştiririm. Olaylara şahit olmam
veya bizzat yaşamam benim şiir yazma şeklimdir. İlkokulda bile biliyordum ki ne
olursa olsun şiir hayatımın
bir yerinde olacak. Ama işin
içine bu denli girdikten sonra op insanın kendisini tanıtması ve dillerde dolaştırılmasının ne kadar zor olduğunu anladım. Onları bir kez daha takdir ediyorum. Çok olağanüstü işler başarmışlar. Bugün çok zor
bir şey. Çok yıllar alıyor. Tanınmak için TV, gazete var. Onlarda
geçmişte çok daha etkili edebiyat
programları yapardı kanallar. Şimdi ondan tamamen vazgeçmişler. Herhalde
halk pek ilgilenmiyor diye düşünüyorlar ama halka sunulsa insanlar ilgi duyar. Birkaç gazete alıyorum ama hiç birinde göremiyorum.
Şiir adına bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz?
Ölene kadar şiirin içinde olacağım kesin. Şair olarak kalmaktan çok çözüm
bulmak istiyorum. Sokaktaki insanlara
şiiri sevdirecek bir yol bulmamız lazım.
Şair olduğunu iddia eden insanlar halka
şiiri sevdirmenin yolunu bulmak zorunda. Halk şiir sevmiyor diye onları kenara atmanın kimseye faydası yok. Doğruda değil. Müzisyen kendisini sevdirecek
şarkıları yaparsa halk onu seviyor. Yapmazsa da kaybolup gidiyor. Şiir de böyle. Halkın şiiri seveceği bir yol bulmak
lazım. Ben kendimce birçok şey yapıyorum. Kitabımın birinci baskısının gelirini
Tema Vakfı’na ba-
ğışladım.
Şiir dünyasında ne gibi zorluklar
yaşıyorsunuz?
Bir yere varmak a’dan z’ye kadar zorluklarla dolu. Onun için sonuna kadar
yazacağım. Etrafımda şiiri hiç sevmeyen 10’larca insana şiiri sevdirdim. Ben
şiir sevmem diyen çok arkadaşım vardı. Bugün en son ne yazdın diye sabahın
köründe telefon açan arkadaşlar var.
Kendinizi Don Kişot gibi mi görüyorsunuz?
Şu an görüntü o. Çok kolay bir şey değil. Şiir konusunda edebiyat dünyasında bir yerlere varmak hakikaten çok
zor. Şairlerde egoları yüksek duygular
herhalde. Böyle bir birliktelik yok. Şiir
yarışmaları yine var ama çok zayıf. Eskiden basını meşgul ediyordu, orada tanıtım imkanı oluyordu. Şimdi yarışmaları bulmak için bile internette saatlerce araştırmak lazım. Dünyasına şiiri sokan insanın kötü olma ihtimali
yok denecek kadar azdır. Şair ruhlu insanın şiir sevmeyen insana göre
insancıl yönü daha fazladır.
Şiir albümü yapma projeniz var
mı?
Şiir albümü düşünüyorum. Hatta
birkaç tane görüşmem oldu. Şiir
okuduğum bir demom da var. Çok
meşgul olunması lazım. Biraz
daha işlerimin rahatlaması lazım. Çıkacak şiir kitabıyla beraber şiir albümünü birlikte çıkarabilirim. O yönde düşüncelerim var. Bu tanıtım anlamında
çok önemli. Şiirin yazılmasından çok daha önemli bir şey
okunması. Çok güzel bir şiir
çok güzel okunmazsa değerini asla bulamaz. CD’de güzel okunan şiir insanları çok
daha fazla etkileyecektir.
Şiir
okunmamasında
kültür seviyesinin düşük olması neden mi
sizce?
Kültür seviyesi edebiyatla çok paralel ilerleyen bir şey. İnsanlarımız o kadar mutsuz ki.
Odaklandığımı noktalar para, ticaret, kazanç, borç. Günlük ya-
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
kendisine göre yorumları vardır. Hepsi
de doğrudur. Kimse Senin aşk tanımın
doğru değil diyemez. Genelde karşı cinse karşı olan duygu yoğunluğudur. Kelimeleri kağıda en güzel o duygular döktürür. Çok hafife alınıp çok dalga geçilmesine rağmen; çok bastırılan bir tema
olarak işlenmeye çalışılsa da gerçekten bir insanın yaşadığı binlerce duygunun en güçlüsüdür. Bunu kabul edip
öyle düşünmek lazım. Kenara itilecek
bir duygu değil.
31
SOYLESI.indd 5
1/14/13 1:49 PM
SÖYLEŞİ
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
şayan bir toplum olduk. Sanat ve edebiyata yönelik hiçbir gayretimiz yok. Çok
para kazanan insanlar var. Bunlar karınlarını doyuruyor ama ruhunu doyurmak için sanat ve edebiyatın öneminin
farkında değiliz. Ne kadar paran olursa olsun ruhun açsa tok değilsin. Mutlaka bir eksik hissedeceksin kendinde.
Çok parası olup da hayattan zevk almayan bir çok insan var. Ruhlarını tatmin
edecek bir konu bulamadıkları için maalesef psikolojik sıkıntılar yaşıyorlar.
Herkese mutlaka edebiyatla ilgili, hobi
edinmelerini öneriyorum. Kendi ruhlarının açlığının giderebilmeleri için.
Kültür Bakanı olsanız neler yapardınız?
Edebiyat ve sanat yönelik programlar
yapılmasını teşvik edecek bir takım girişimlerde bulunurdum. Devletin edebiyat ve şiir konusunda vatandaşını yönlendirici ve bunun karşılığında bir yerlere varılmasını sağlayacak planlar yapardım. Bu konuda en önemli sorunumuz her konuyu herkes çok iyi biliyor.
İyiyle kötü güzelle çirkin bir karmaşadır gidiyor. Ben şairim diyen herkes şair
olabiliyor. Toplumda şiir okuyucusu kadar şair var. Bunları ayırabilecek bir kuruluş lazım. Roman tiyatronun edebiyatın diğer alanlarına da Kültür Bakanlığı el atsa topluma bundan daha büyük
hizmet herhalde olmaz. 10 tane üniversiteye bedel.
Neler yapılmalı sizce?
Bu işi iyi yapan insanları ayır edecek bir
beyin kurulu kurulması lazım. Her şiir
yazan şair değildir. Roman yazan yazar değildir diye bunları ayır edecek bir
takım kriterlerin konulması lazım. Onu
da kültür Bakanlığı ancak yapabilir. Sanatçıların hiçbir sorunlarıyla ilgilenilmiyor. Atatürk’ten bu yana çok görülen
bir şey değil. Bir tek Atatürk döneminde sanata ve sanatçıya çok önem ve
değer verilmiştir. Kültür Bakanlı yarışmalar yapabilir.
Bu yarışmalar karşılığında en önemlisi
bu yarışmaları yapacak kişilerin uzman
kişilerden oluşması şart. Herkes yazıyor. Hangimiz şairiz belli değil. Doğruyla yanlış, güzel ile çirkin ayrılmalı. Şiirin tarifi yok. Bir standartı yok. Bunu
bilgi sahibi akil insanlar yapabilir. Devletin buradaki konuma tamamen şiiri yüceltme ve geliştirme şiarlı olacağı
için o yönde bir çalışma edebiyatı uçurur. Dünyada çok önemli bir yere getirir.
Toplumun kültür seviyesini başka nasıl
yükseltirsiniz?
Yayınevleriyle de sorunlar yaşamışsınız?
Yayınevimin katıldığı imza günlerine
katılıyorum. Bir yılda 15 imza gününe
ve fuarına katıldım. Okuyucularla tanıştığımız ortamlar oldu. Şiir gecelerimiz oluyor. Ama şiirde insanlara ulaş-
ma anlamında tatminsizlik içindeyiz.
Sosyal medyadan gelen güzel tepkiler
beni motive ediyor. Gelen olumlu eleştiriler insana güç veriyor. Yayınevleri ticarethane. Duygusal bir dünyanız var.
Adam manavlık yaparken yayınevi açmış. Şiirden anlamayan bu adama şiirin güzel olduğunu nasıl anlatacaksınız? Yayın evleriyle sorunlar yaşıyorum. Yayınevim Kültür Bakanlığı’nın benim kitabımı seçtiğini ve ülkenin her yerindeki kütüphaneler dağıtılacağını bildirdi. Bunun bütün gelirinin kendilerinde kalması şartı koydular. Benle böyle sözleşme imzalamak istediler. Kabul etmeyip yayıneviyle sözleşmemi iptal ettim.
Ulaştığınız son noktada neler düşünüyorsunuz?
Ne yazarsanız yazın şöhretli ve tanınan
birisi olmadan bir yere gelemiyorsunuz.
Şiir kitapları çok satmıyor. Şairin çok silahı yok.
Bugün Nazın Hikmet çıksa ne yapabilir ki? Ancak 40 - 50 sene sonra bir
yere gelebilir. Dahi olsanız dünyayı yerle bitecek şiirlerde yazsanız işiniz zor.
Bu işi bırakmak niyetinde değilim. Bütün gayretim şiirlerimin tanınması. Şair
duygularını ortaya koyup kenara çekilmek ister. Duygularının birileri tarafından memnuniyetle okunması onun en
büyük mutluluğudur. Onu gerçekleştirme gayretindeyim.
32
SOYLESI.indd 6
1/14/13 1:49 PM
SOYLESI.indd 7
1/14/13 1:49 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
ZANAATKAR
34
ZANNAT.indd 2
1/14/13 1:50 PM
Tıkır tıkır geçen bir ömür…
Bizim için meydanlardaki saat kuleleri bir buluşma mekânı. Nadir
de olsa saatimizin doğru işleyip işlemediğini kontrol ettiğimiz dev
bir saat. Peki bir kule saati, yapan kişi için ne anlam ifade ediyor?
İşte cevabı.
İşaret
Saate ilginiz nasıl başladı? Saat tamirciliğine nasıl geçtiniz?
Çocukluğumda oyuncaklarımı kendim yapardım. Zaten o yıllarda isteseniz de oyuncak bulamazdınız. Dünyada bir oyuncak sanayi olduğunu, ancak Kore’ye gidip gelen askerlerin getirdiği oyuncakları görünce anlamıştık. Beş yaşlarındaydım, dokuz yaş büyük ağabeyimden esinlenip cam üstüne suluboya resim yapıyor, büyüklerimden aferin alıyordum. El becerisi isteyen işler bana çok keyif veriyordu. Zamanla maharetim daha da arttı. Saatle tanışıklığım
ise ortaokul yıllarında oldu. Yakın bir arkadaşımın babasının mahallemizde saatçi dükkânı
vardı. Arkadaşım her tatilde babasının yanında
çalışırdı. Meraklı olduğumu bildiklerinden, “Gel
bize yardımcı ol, sana da yapacak bir şeyler buluruz” dediler. Böylece saatçilik sevdası başlamış oldu. Birkaç yıl içinde değişik yerlerde,
başka başka ustalarla çalıştım, deneyim edin-
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
parmağınızın tırnağı çapında,
ortalama 80 parçadan oluşan makinayı nefes vermeden, paslanmaması
için parmak izi bırakmadan sökeceksiniz; işinizi bitirip, en ufak bir toz kondurmadan toplayacaksınız. Hayli ince bir iş değil mi? Bu ince işi,
yaklaşık yarım asıra yakın tecrübeye sahip bir
saat ustasından, Önder Şahmal’dan dinledik.
Önder Bey’e göre işin en keyifli tarafı yaptığı saatin önünden geçerken, bir komutan edasıyla
saati denetleyip ‘aferin aslanım’ demek.
35
ZANNAT.indd 3
1/14/13 1:50 PM
ZANAATKAR
“BIG BEN’İ ÇOK
BEĞENİYORUM”
En beğendiğiniz saat hangisi?
BigBen’i özel bulurum. Uzun zaman almış
bir mühendislik işi. Tabii yeterli teknik
eleman ve donanımın katkılarıyla.
Kendi yaptığınız saatin önünden
geçerken neler hissediyorsunuz?
Gurur duymuyorum desem yalan olur.
Makinenin sağlıklı çalıştığını da gösteriyor
aynı zamanda. Zaten çalışmayan saatlerin
altında pek kimse resim çektirmiyor.
Keşke şu meydana saat yapsaydım,
dediğiniz bir yer var mı?
Olmaz mı... Taksim Meydanı.
Yaptığınız saatin önünden geçerken neler
hissediyorsunuz?
Denetlemeye çıkmış komutan edasıyla,
“aferin aslanım” diyorum.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
dim. Beş, altı yıl sonra, birçok ustanın
“usta” dediği hale gelmiştim. 1974’te
Wolfgang Meyer’in ustaları arasına
katıldım. Oradan emekli oldum. Şimdi bir arkadaşımla (Nafiz Usta) beraber büyük saat makineleri yapıyoruz.
Ama yine de bir ayağım Meyer’de.
“SABIRSIZ OLANLARIN İŞİ DEĞİL”
Mesleğinde yarım asra yaklaşan bir
saat ustasısınız. Sizden bu zanaatın
inceliklerini dinleyebilir miyiz? Bu
işi yapabilmek için hangi özelliklere sahip olmak gerekir?
Zor zanaat derler ya, gerçekten öyle.
İğne ucu ya da nokta kadar bir vidayı,
parçayı, çiftin (cımbızın sivri uçlusu)
ucuyla tutup üç parmakla istenilen
hareketi yapmak maharet ister. Diyeceksiniz ki “Ne var ben de yaparım,”
ama öyle değil. Elinizdeki çifti tutuşunuzdan, ucundaki vidayı, parçayı hareket ettirişinizden, çiftle aranızdaki
samimiyetin derecesini anlarım. Süngü gibi tutmak var, mikro cerrah dikkati, hassasiyetiyle tutmak var.
Mesleğin inceliği bu mu özetle?
Mesleğin inceliği büyük ölçüde uğ-
36
ZANNAT.indd 4
1/14/13 1:50 PM
“RUSYA VE BULGARİSTAN’A
GÖNDERDİK”
Saat sizin için ne ifade ediyor?
Ben saatlerin medeniyetin ve zamanın aşamasını gösterdiğine inanırım.
Gelişmiş toplumlarda yaşam ve çalışma hayatı dakika sekmeden yapılırken, diğerleri gün ışıdı, sabah oldu,
gün battı terimlerini kullanırlar.
Aynı zamanda saat tasarımı da yapıyorsunuz. Kule saatleri yaptığınızı bi-
liyoruz. Biz kule, meydan saatlerine
dönüğüz, küçük çaplı saat üretimimiz
yok. Tasarımını, üretimini kendi çapımızda yapıyoruz. Dileyene yardımcı
oluyoruz. Yapacağımız saatlerin kabataslak çizimleriyle işe başlıyoruz.
İnsan değişiklik peşindedir, “Rakamlar şöyle olsun, kadran böyle, kasayı şundan yapalım” derken, bir model
çıkıyor. Rakam karakterini, akrep, yelkovanını, kadranını beğenilecek hale
gelene kadar çalışıyoruz.
Önemli olan görenlerin dikkatini çekecek, beğenisini kazanacak tarzda
dizayn edebilmek. Sipariş verenler,
akıllarındaki tasarımların aynısını isteyebiliyor. Bu durumda onlara uyuyoruz. İsterlerse fikren katkıda bulunuyoruz. Tamamen işi bize bırakanlara çeşitli alternatifler sunuyoruz. Kırıkkale Mühimmat Fabrikası’nın meydan saatini biz yapmıştık. Rusya ve
Bulgaristan’a gönderdiğimiz saatler
de var.
36 METREYLE EN YÜKSEĞİ...
İlk yaptığınız kule saati hangisiydi?
İlk saatimi Azerbaycan’a yaptım.
Türkiye’deki ilk büyük cephe saatim
ise Meyer Saat binasını süslemekte-
dir. Fakat kule saati olarak İzmir Çimentaş Sağlık ve Eğitim Vakfı Işıkkent Yerleşkesi’nde bulunan kule saatidir. Şimdiye kadar yaptığım çalışmalar içerisinde en ilginç olanı Yozgat’ın Gedikhasan beldesindeki kule saati. Çünkü bu kule 36metre ile halen yurdumuzun en yüksek
saat kulesi.
Geleneği sürdürmek için birini yetiştiriyor musunuz? Gençler bu
mesleğe ilgi gösteriyor mu?
Ustalaşmaya başlayan yardımcım
var. Yavaş yavaş yetişiyor saat ustası. Gençler kısa yoldan kazanma hevesinde olduklarından uzun ve zahmetli saatçilik eğitimini cazip bulmuyorlar. Bununla birlikte zamanında
bana da öğretim üyeliği teklif edilen
Fatih Meslek Lisesi’nde saatçilik eğitimi veriliyor.
Çok büyük saatlerle çalışıyorsunuz. Bu büyüklük nedeniyle tehlikeli olaylar yaşadınız mı?
Bir ilçe belediyesinin saatlerini tamir
için, uzay lifti dedikleri kepçeyle saate yaklaşırken, operatör hesap hatası
yapınca, kafes duvara çarptı ve düşme tehlikesi atlattım.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
raştığınız makinelerin en küçük makineler oluşundan ileri geliyor. İşaret
parmağınızın tırnağı çapında, üstelik
otomatik bir saati söktüğünüzü düşünün. Arızasız olup sadece bakıma
gelmiş olsun. Ortalama 80 parçadan
oluşan makineyi nefes vermeden,
paslanmaması için parmak izi bırakmadan sökeceksiniz. Benzinden geçirip, ön temizleyiciden geçirip, tekrar benzin banyosu yaptırıp, nem oranı 0.004 olan özel yağla yağlayıp bu
arada en ufak toz kondurmadan toplayacaksınız. Ayar verip kapatacaksınız. Evet, biraz ince iş değil mi? Üstelik bu anlattığım parça tamiri bile yapılmamış, düz bir saatçilik. Parça tamiri ise çok daha zor iştir. Bu iş, sevmeyenin, sabırsız olanın işi değil.
37
ZANNAT.indd 5
1/14/13 1:50 PM
AŞK’A DAİR
AŞK ÖLÜMDÜR
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Nalan Güven • [email protected]
“Sessiz adımlarla duvarları nemli bir girdap içinde sürükleniyor yok oluşlarım…
Kirpiklerimin demirlerinden sızmaya çabalayan isyan damlaları karanlıklarıma gri perdeler indiriyor. Gölgeleri kayıp
bir şehrin çocukları gibi ürkek ve kimsesiz kalmış hayallerimi unutulmaya yüz
tutmuş yaşanmışlara ekliyorum nicedir.
Umudu hecelemeyi bıraktım. Suskunluğumun çemberi dar geliyor artık bedenime. Kimliğimi kaybettiğim sokağa serptiğim ekmek kırıntıları rüzgârın savurduğu
bilinmez adreslere ulaşmış olmalı. Dönüşü yok artık bu yolun. Kaybettiklerimi doldurduğum valizim taşıyamayacağım kadar ağır bir yük yapıyor
ruhuma. Bir solukluk mola vermeli. Ama nereye? Hangi duvara güvenip yaslanmalı? Çürümüş
bir aldatıcılıkla çekse de kendine,
biliyorum bundan sonrasında olacakları, üzerime nasıl yıkılacağını. Duvarlar nemli ve soğuk… Tıpkı yalnızlığı bile ürkütecek kadar
bir kimsesizliğin kollarına sığınmış bekleyişlerim gibi. Ve tıpkı çekip giden yalancı bir dost gibi… Ter
damlaları boncuklaşmış alnımda,
şakaklarımda… Fakat üşüyorum…
Başımı örttüğüm yorganımın altında dişlerim birbirine vuruyor, zangır
zangır titriyor bedenim.
Affet beni bile diyemem sana… Suç işlemedim ki… Yaşadıklarımı ben mi abartıyorum yoksa abartılı mı yaşıyorum bilmiyorum… Belki de hayatın kendisi abartılı…
Gündüz olmasın istiyorum… Necip Fazıl’ın
dediği gibi, “Ne sabahı göreyim, ne sabah
görüneyim! Gündüzler size kalsın verin
karanlıkları bana…”
Bu güne kadar okuduğum hiçbir yazar benim kadar yalnız değil. Ne Victor Hugo, ne
Stenhdal, ne de Balzac… Hepsi bir yerlerdeydiler yalnızlıklarını tarif ederken ama
ben hiçbir yerdeyim… Onlar yalnızlaşarak var oldular oysa ben seçmediğim bir
yalnızlıkla sarınıp sarmalandım… Birçok
insan yaşamındaki insanları çıkarttığında kendisi olmaktan çıkarken ben yalnızlığımla ancak ben olabiliyorum… Ölümü
içimde Tanrılaştırdım… Ona ulaştığım zaman sadece gözyaşlarım şahit olacak yaşadığıma…
Gitmeliyim… Ama nereye?
Sana benimle gel diyemem…”(*)
Gitmek istemek…Giderken yanında sevdiklerini de götürmek… Ama o zaman gitmek, ‘Gitmek!’ olur mu?
Aşk yaşam vadederken sevgiliye, bir yandan da ölümle eş değer değil midir? Evet,
AŞK ÖLÜMDÜR, çünkü aşk vaz geçmektir her şeyden, en başında da kendinden… Kendini bırakmaktır bir meçhule ve
şikâyet etmemektir bu kendinden geçişten… Hem kaçmak istemek hem de yaka-
lanmak için geri dönmektir… Erişilmeze
umut bağlamak, sevgilinin yolunda ölümü dahi düğün şenliği ile kabullenmektir. Dile atılan düğümün en güzelini kaleme dökülen mektuplarla, şiirlerle çözmektir… Ve aşk her şeye rağmen aslında
gidememektir...
Aşk ile yol almanız dileğiyle.
Tanıdık kelimeler arıyorum yokluğunu paylaştığım mektuplarda.
On haftayı doldurmuş sensizliği kabullenmişim ama bir yanı eksik hayatın.
Geldiğini fark ettirmeden çoktan yaza bırakmış kendini bahar.
Bahçemdeki yeni tomurcuk vermiş meyve ağaçları gibi hazırda
bekliyor kelimelerim.
Güneşin alnında susuzluğu konuşmak ıslatmıyor yüreğimi.
Sensizlik susturmuş, kavruk otlar gibi bir kıvılcımlık bekleyişte sabrım.
Yalnızlığımı bile doldurmuşken yokluğun, tek başıma kalamıyorum artık odamda.
Duvarlarımdan sızıyor bakışların, beni düşündüğünü hissediyorum o an.
Aklından geçtiğim bir zamanın diliminde seninle olduğumu biliyorum.
Yalnızlığına dokunuyorum parmak uçlarımla.
Biliyorum, o kadar kolay değil paylaşmak seninle kimsesizliği.
Sen yalnızlığın efendisi… Ben bir bekleyiş kapında…
Kendinde bulamadıklarını senin kimsesizliğinde arayan
bir zavallı belki de.
Önemi kalmamış zamanın, kilitlerin, hatta günahların.
Her köşesinde bir başka kaçış var karanlıkların.
Kendinden kaçıyorsun fark etmeden.
Dönüp gelmeni bekliyorum, görmeni, duymanı…
Yalnızlığına katmanı özleyişlerimi…
Aldırmazlığın acıtmıyor diye avutuyorum kendimi.
Oysaki cevapsız mektuplarımın bir bir istiflendiğini biliyorum.
Ve biliyorum…
Adımın ince ince işlendiğini hayatının saklı bir köşesine… (**)
(*) AŞK ÖLÜMDÜR / Syf 174-175’den alıntıdır.
(**) AŞK ÖLÜMDÜR / Syf 181-182’den alıntıdır.
38
KOSE YAZARLARI.indd 6
1/14/13 1:36 PM
BİTİK
Evin önünde hark vardı,
Harkın önünde alçacık köprü,
Köprünün üstündeki çocuklar
Hayalet gibi bir kuş gördü.
ÇOCUKLARINIZ
Böyle deyip kuşun dört yanında
Akşama kadar hora teptik
İnsan olduğumuzu iyice
Garip kuşa öğrettik
Çocuklarınız sizin
çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen
Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler
ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da
sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,
düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi
düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,
ruhlarını değil.
Çünkü ruhları yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde
bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya
çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geri dönmez,
dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden
çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki
hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek
okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden
oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan
yayı da sever.
CAHIT KÜLEBI
HALIL CIBRAN
Eğilip baktık tahtalar arasından
Uzaklardan gelme bir garip kuş.
Kuzgun gibi,balıkcıl gibi birşey,
Köprünün altına yorğun düşmüş.
Kutupların,denizlerin,romanların,
Sihrini taşıyordu.
Biz ona bakıyorduk, o bize
Korkusuyla karanlık ormanların.
Kimimiz deynekle dürte dürte...
Kimimizde kaynar su döktük
İşedik bir güzelce üstüne,
Garip kuşu öldürdük.
Yaralı bir gemi gibi yüze yüze
Köprünün dışına çıktı.
Vura vura eğlendik,
Attık birbirimize.
Uzaklardan gelme garip kuş
Mürekkep rengi gözlerinle
Artık dünyamızı göremezsin!
Bağrışmamız gitmez kulaklarına,
Yaprakların arasında güneşe karşı
Çiftleşemezsin.
Dişiysen yumurtlayamazsında!
KOSE YAZARLARI.indd 7
DILEK ALTAY
Kendine göre bir müzik bul
Biten hislerinle
Söylemeyi dene
İstersen tempo tut ellerinle
Kötü anılar yaş olur dökülür
Sabahları aç pencereyi
Avazın çıktığı kadar bağır
Sonra postala gitsin
Mavi gökyüzüne
Vefasız duyarsa
Belki oda üzülür
Kumsalda çıplak ayakla yürü
Denizin mavi suları
Islatsın ayaklarını
Sonra at derdini
Engin sulara
O martı görmese
Başka bir martı görür
12.08.2012
AYHAN HÜSEYİN
ÜLGENAY
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
KUŞUN HIKAYESI
Her yaz bitiminde
kulağıma haykırır türkün
Her yaz bitimi durulandıkça
ağırlaşır soğuk duvarım
Baştan ayağa sararım sararmış
yapraklarını beyazıma
İçimde zehirlerin zehri
o malum üç harfli…
Dudaklarım sızlar susuz
ve sensiz kaldıkça
Dudaklarımızdan sızar mührün
lekesi her yaz bitiminde…
Hep suskun yol alırsın
Şikayetsiz gider ardın sıra
öleyazmış umutlarım
Bırakıp emanetlerini dönerler
aç ve bitik
Beslerim onları…
İşte ben, her yaz bitimi böyle başa
sarar baştan başlarım…
SENDE BÖYLE YAP
39
1/14/13 1:36 PM
TARİH
AŞK
Dünüyle, Bugünüyle, Yarınıyla...
Hiçbir dilde, hiçbir toplumda aşk, bir diğer toplumdan ya da dilden daha farklı, daha
kuvvetli değildir. Bizde de o üç harfi ilk kim yan yana getirmiştir bilinmez; ama “aşk”
kelimesi, diğer dillerdeki karşılıklarından çok daha “aşk”tır sanki Türkçe’de.
Aşk
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
, öyle bir şeydir ki; romanda,
oyunda, şarkıda, şiirde anlatılır
binlerce yıldır. Nesiller değişir, iklimler değişir, hayatın kendisi değişir; ama o duygu
baki kalır. Üzerine söz söylemeyen filozof
kalmasa da, herkesin aşk tanımı, aşkı yaşayışı, aşk anlayışı farklıdır.
Montaigne, ‘Denemeler’de aşkın, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey olmadığını dile getirir. Aşkın hayvani bir duygu olduğunu söyler. Sokrates’e göre aşk, güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur örneğin. Shakespeare; Montaigne ve Sokrates’e inat, “değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir. Aşk gözle değil, ruhla görülür” der.
La Cordaire ise aşkı her şeyin başlangıcı
ortası ve sonu olarak tanımlar.
Peki, her şeyin başlangıcı olan aşk nasıl
başlamıştır?
BAZEN BİR ELMA, BAZEN BİR OK...
İlk, kim kime ‘seni seviyorum’ ya da ‘sana
aşığım’ demiştir bilinmez. Karşı tarafın
buna tepkisi nasıl olmuştur; o da bilinmez.
Ancak aşkla ilgili hikâyeler, efsaneler, inanışlar bize yol gösterebilir...
Bazı aşklar hiç unutulmadı. Varlığından
bile emin olamadığımız insanların, delicesine aşklarına inandık. Öyle olmasını istedik. Kimilerince aşk Adem ve Havva ile
başladı; kimilerince Eros’ta varlığını kanıtladı. Eros’tan bahsetmişken, Afrodit’i
unutmak olmaz. Leyla’nın aşkı yüzünden
Mecnun oldu Kays. İnsanoğlunun başı-
40
DUNDENBUGUNE.indd 2
1/14/13 1:51 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Roma’daki Duomo
Katedrali’nin fasadındaki
Adem ve Havva figürü
cennetten yasak elmanın
koparılışını anlatıyor.
37
DUNDENBUGUNE.indd 3
1/14/13 1:51 PM
TARİH
EROS VE AŞK
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Yunan mitolojisinde Eros, aşk, seks ve şehvet
kölesidir. Bazen doğurganlık tanrısı olarak da tapılan
Eros, erotik gibi kelimelerin de kökünü oluşturur.
Eros, genelde Afrodit’le beraber anılır ve Dionysus
gibi bazen Eleutherios yani kurtarıcı olarak görülür.
Geleneklere göre, Afrodit kadınların erkeklere olan
aşkını temsil ederken Eros esasında erkek için olan
aşkın temsilcisiydi.
nı bazen bir elma, bazen bir ok, bazen de
Afrodit’in kendisi yaktı ya da insanoğlu
kaybetti aşkın karşısında aklını.
Unutulmamalı ki; geçmişte yaşayan filozoflar, şu anki yaşantımızdan daha farklı anlamlar yüklediler aşka. Sevgi duygusunu ciddi biçimde ele alan, analiz etmeye çalışan ilk filozof Eflatun. Şölen ve Phaidros diyaloglarında, sevgi tanrısı Eros’u
ve onun insanlar arasında yarattığı sevgiyi ele alıyor. Eflatun’a göre, güzel bedenler hep birbirine benzer. İnsan bu gerçeğin
farkına varınca da tek bir bedene düşkünlüğü ve hayranlığı küçümsemeye ve oradan hareketle de bütün güzellikleri aramaya başlar. Literatüre Platonik (Eflatunî)
adıyla geçen bu aşk anlayışı, geçici güzelliklere değil, güzellik fikrine duyulan aşkın
ifadesidir aslında.
LEYLA VE MECNUN
Fuzuli de 1535’te Leyla ile Mecnun’un
hikâyesini mesnevi türünde ele aldı. Bu
hikâyede, Leyla ve Kays (Mecnun’un asıl
adı) küçük yaşlarda birbirlerine âşık olur.
Bu aşkı duyan annesi Leyla’nın Kays’la
görüşmesini yasaklar. Kays, ayrılığın ızdırabıyla mahvolur ve halk arasında Mecnun diye anılmaya başlar. Aşkı yüzünden
çöllere düşen Mecnun’a çok kişi Leyla’yı
unutmasını söyler; ancak Mecnun için artık kainat, Leyla’dan ibarettir ve aşkından
vazgeçmez. Hatta dedesi, onu bu dertten kurtarmak amacıyla Allah’a yakarması için Kâbe’ye götürür. Ama Mecnun tam
tersine derdinin, aşkının artması için dua
42
DUNDENBUGUNE.indd 4
1/14/13 1:51 PM
eder. Bu sırada Leyla başkası ile nikâhlanır
ve kocasından kendisini uzak tutmak için
hikâyeler uydurur. Bir süre sonra adam
ölür. Mecnun çöllerdedir ve dünyayla bütün bağlantısı kesilir, sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leyla’nın vücudu da dahil
olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir. Leyla bir gün çölde onu bulur
ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim
içimde, sen kimsin” der. Leyla, durumu anlar, evine geri döner ve kısa zaman sonra ölür. Mecnun, onun mezarına uzanır ve
hıçkıra hıçkıra ağlar. Allah’a yalvarır; canını
almasını, kendisini Leyla’sına kavuşturmasını ister. Duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte Leyla’sına kavuşur.
SON KELİME AYNI: ELVEDA
Leyla ile Mecnun kadar ünlü, aşk ve
aşıklar denildiğinde akla gelen diğer bir
hikâye de Romeo ve Juliet’tir. William
Shakespeare’in sinemaya da çokça uyarlanan bu eserinde Romeo ve Juliet, birbirine düşman iki ailenin çocuklarıdır. Karşılaştıkları ilk anda birbirlerine aşık olurlar ve öykü bu şekilde başlar. Juliet,
Romeo’ya kavuşmak için ailesini yok sayamaz. Fakat kendini yok saymayı tercih
eder. Rahibin de yardımıyla bir zehir bulur
ve içer. Bu zehir yoluyla, herkes onu ölmüş
bilecektir. Aslında Juliet ölmemiştir; ama
Romeo döndüğünde Juliet’i görür ve onun
öldüğünü zannedip kendini öldürür.
Günümüze biraz daha yaklaşacak olursak, aşk üzerine yazılmış en güzel eser-
İşte edebiyat ve sinema
tarihine geçmiş, aşkı
simgeleyen kahramanlar...
Ali McGraw ve Ryan O’Neal’lı
Love Story (Aşk Hikayesi),
1970 sonrasının kült aşk
filmiydi. Elizabeth Taylor ve
Richard Burton’lu olan, Mısır
kraliçesinin aşkını anlatan
Cleopatra filmlerinin en
akılda kalanıydı. Napoleon’un
Josephine’e duyduğu tutkulu
aşk ise bugün bile hâlâ
dillerde...
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
HAFIZALARA
KAZINAN AŞKLAR
43
DUNDENBUGUNE.indd 5
1/14/13 1:51 PM
TARİH
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
lerden biri de kuşkusuz Goethe’nin Genç
Werther’in Acıları adlı mektup-romanıdır.
Werther’in mektuplaştığı hayali arkadaşı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde
anlatılır. Werther, şehrin üzerinde yarattığı
ruhsal çöküntüden Wahlheim’e yerleşerek
kurtulmak isteyen aydın bir gençtir. Orada
soylu bir ailenin güzel kızı Lotte ile tanışır
ve aşık olur. Lotte de Werther’e karşı boş
değildir; ama Albert ile nişanlıdır. Ahlâki
değerleri ve verilen sözleri aşkından üstün
tutar ve Albert ile evlenir. Werther ise bir
aile dostudur artık. Fakat bu kolay değildir. Lotte, aşk ve dostluk arasındaki çizginin zayıflığından korkar ve bir daha görüşmek istemediğini belirtir Werther’e. Werther acılar içindedir. Lotte’ye bir mektup yazar, “Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle de
mektubuna ve yaşamına son verir.
AŞK ŞAHİDİ MEKTUPLAR
Yazarlar,
sadece
kurgulamadılar
hikâyeleri. Bazen bizzat yaşadılar. İçlerindekileri, yaşadıklarını, çocuksuluklarını,
hislerini mektuplarla ifade etmeye çalıştılar. Victor Hugo ile Juliette Drouet, Mozart ile karısı Constanze, Napolyon ile Josephine, Abelard ile Heloise, Frida Kahlo
ile Diego Rivera, Stendhal ve Mathilde arasındaki mektuplaşmalar geçmişten günümüze kadar geldi. Bunlar arasında en çarpıcı olan örneklerden biri de, Franz Kaf-
44
DUNDENBUGUNE.indd 6
1/14/13 1:51 PM
ka ve Milena Jesenska arasındaki mektuplaşmalardı. Kafka, uzun uzun mektuplar yazar sonuna “Sizin Franz K.” derdi. Söz
konusu olan mektuplar olunca Nazım Hikmet ile Piraye arasındaki mektuplardan,
şiirlerden de bahsetmek gerekir:
“Ne güzel şey hatırlamak seni,
Yazmak sana dair,
Hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek:
Filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
Kendisi değil
Edasındaki dünya...”
ELBETTE SEVGİLİLER GÜNÜ
Aşktan bahsetmişken Sevgililer Günü’ne
değinmemek olmaz. Herkesin bildiği gibi
şubat ayının 14’üncü günü, Sevgililer Günü
olarak kutlanıyor. Roma Katolik Kilisesi’nin
inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir
bayram günü olarak ortaya çıktı. Bu sebeple bazı toplumlarda Aziz Valentin Günü
(St. Valentine’s Day) olarak biliniyor. Ayrıca, Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılıyor. 1908 tarihli Katolik
Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç Aziz Valentine bulunuyor. Bahsedilen asıl Valentine’in kim olduğu tam bilinmiyor. Ayrıca, romantik aşk ile
Valentine arasındaki bağlantı da, o tarihlerdeki dokümanlarda hiç geçmiyor. Hatta
kimi tarihçilere göre sadece bir efsaneden
ibaret. Hıristiyan olduğu için öldürülmüş
din adamı Valentine ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14’üncü
yüzyılda ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu efsanelerin birisinde Valentine, öldürüleceği günden bir gün önce gardiyanın kız kardeşine ‘Valentine’inden’ imzalı bir aşk notu
vermiş; diğerinde ise, Romalı askerlerin
evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde;
gizlice evlenmelerine yardım etmiş. Aşkın,
sevmenin günü olur mu, bilinmez. Ama bir
şeyleri kutluyor olmak; bir şeyleri hatırda kalır kılmak; sevdiğinize onu sevdiğinizi
söylemek güzeldir. Sevdiğinizden duymak
da güzeldir. Nice mutlu, sevgi dolu sevgililer günü sizinle olsun! Sevgililer gününüz
kutlu olsun!
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Simgesi her
dilde kalp olan
aşka ulaşmak
için bugün
kimine göre
tek tuş yeterli
Fakat bu
sanal dünya
efsanelerde adı
geçen aşklara
çok uzak olsa
gerek...
45
DUNDENBUGUNE.indd 7
1/14/13 1:51 PM
HİKAYEDEN HAYATLAR
TEYZE
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Feyhan Uzunoğlu • [email protected]
“Şu duvarın önünde oturan yaşlı adama soralım bakalım, tanıyor mu teyzeyi. Mahallenin eskisi belli. Gelene
geçene selam veriyor.” diye mırıldandı Merve. O sırada gözlerini karşı köşede duran, dalları yola doğru eğilmiş,
ağaca diken Ercan, onu duymadı bile.
Bunu farkeden Merve, sinirle “hadi Ercan yürü!” dedi dişlerinin arasından. Ercan yürümeye başladı ama
gözleri hâlâ ağaçtaydı.
Merve durmadan söyleniyordu!
Bugün çok işi vardı aslında... Nereden çıkmıştı şimdi teyzesinin avukatı... Kimbilir ne saçma sapan birşey için yollara düşmüşlerdi... Ercan çok yavaş yürüyordu... Zaten
trafikte çok zaman kaybetmişlerdi... Acaba ortağı yeni müşterilerle
olan toplantıyı erteleyebilmiş miydi? İnsan bir haber verirdi... Bu bozuk kaldırımlar ayakkabısının topuğunu mahvetmişti... Tüh tüh sabah o telaşla evden çıkarken bakıcının parasını bırakmayı unutmuştu... Ercan derin bir sessizlik içindeydi. Her zaman böyle olmuştu zaten.
Merve’nin olduğu yerde herkes susardı ve sorgusuz sualsiz onun isteklerini
yerine getirirlerdi. Merve’ye kaçamak
bir bakış attı. Yine çok şıktı. Saçındaki tokadan ayakkabısına kadar herşey
tam bir uyum içindeydi. Muhtemelen
bugün ne giyeceğine iki gün önce karar vermişti. Düzen delisiydi ve hayatı programlıydı. Ve bu düzeni sağlayabilmek için arabasının şöförü, çocuğunun bakıcısı, evinin hizmetçisi, bahçesinin bahçıvanı, işinin sekreteri vardı. Tüm bu kalabalığı idare edebilmek
için gece gündüz çalışıp duruyordu.
Bu yüzden ne çocuğunun ilk adımla-
rını görebildi, ne bahçedeki çimenlerin
üzerine yayılabildi, ne arabasına atlayıp Boğaz’da tur atabildi!
“Afedersiniz beyfendi birşey sorabilir
miyim?” dedi Merve en yumuşak sesiyle. Yaşlı amca gülerek başını evet
dercesine salladı. Ercan hafifçe yüzünü aksi yöne çevirmişti.
layan tek kişi teyzesiydi. Ne de olsa
teyzesi de aileden aforoz edilmişti.
Birbirlerine çok benziyorlardı Ercan ile
Nihal Teyze. Aralarındaki tek fark Nihal Teyze’nin en olmadık hallerde bile
duruma gülünecek bir yan bulabilmesiydi. Ercan’ın hep bir mahzun, ürkek
hali vardı. Ürkekliği korkak olmasından değil içinde bulunduğu durumun altından kalkıp kalkamayacağına emin olamamasındandı. Nihal
Teyze bir gün Ercan’a “şu köşedeki
ağaca benziyorsun” demişti. “Tıpkı
onun gibi tek başına, dimdik ve bir
o kadar da kırılgan. Baksana dalları yola eğilmiş. Hani her an bir araba çarpıp dört bir yana savuracakmış gibi...” demişti.
“Bu yolu düz devam edin. Eczaneyi geçtikten sonra ilk sağdan sapın.
Soldaki ikinci bina.”
“Siz acaba Nihal Doğcan’ı tanıyor musunuz?”
“Tanımaz mıyım... Mahallemizin şen
kahkahasıydı O. Çok üzdü bizi rahmetli!”
Aldığı yanıtla birden sendeledi Merve.
O anda Ercan dönüp omuzlarından yakaladı ve yaşlı amcayla gözgöze geldi. Adam şaşkınlık içinde Ercan’a baktı. Tam birşey diyecekken Ercan atıldı:
“Evini tarif eder misiniz lütfen?”
İkizinin aksine Ercan çok daha sade bir
hayatı seçti. Bu yüzden ailenin yüzkarası ilan edilse de kendini bu kaosun
içine atmadı bir şekilde. Onu en iyi an-
Kuru bir sesle teşekkür eden Ercan, Merve’yi hafifçe iterek yürümeye başladı. Merve’nin omuzları
düşmüş, adımları yavaşlamıştır. “Teyze ölmüş!” dedi hissizce. “E biz kime
gidiyoruz o zaman?” diye de ekledi.
Sorusuna yanıt alamayınca Ercan’a
döndü baktı. Ercan ağlıyordu.
“Bana söz ve oğlum. Ben öldüğüm zaman ağlamayacaksın! Kimseye haber verme, sadece sen gel cenazeme. Ama ağlama bak.” demişti teyzesi. Bunları söylerken öyle yorulmuştu
ki oksijen maskesini takıp uzun süre
nefesini düzeltmeye çabalamıştı. Ercan ne cenazede ne de sonrasında ağlamamıştı. Hatta sabah Merve arayıp,
teyzesenin avukatından garip bir mek-
46
KOSE YAZARLARI.indd 10
1/14/13 1:45 PM
“Ercan bak bize yazılmış bunlar.” dedi
Merve şaşkınca. Kendi zarfını hemen
açtı ve yüksek sesle okumaya başladı:
“Kendine gel Ercan! Sokak ortasında
rezil edeceksin bizi!”
“Ol Allah’ın belası! Bir kere de rezil
ol. Olacaksan da teyzeme ağladığım
için ol!”
“Merve, kızım ne yazık ki sana bırakacak çok şeyim yok. Oysa bu sandığı
doldurmayı ne çok isterdim. Olsun, ziyanı yok! Belki sen doldurursun. Belki
bugün başlarsın, olmaz mı? Hayat senin sandığın kadar hızlı akmıyor yavrum. Hızla geçen sensin! O zamanda ne geride kalanları ne de yanından
geçtiklerini göremiyorsun. Kaçırıyorsun detayları. Oysa detaylarda gizli
tüm incelikler. İncelikleri pas geçiyorsun yani. Böyle böyle ruhun kalınlaşıyor, kabalaşıyor. Hep iki adım sonrasını
düşünüyorsun. Oysa o iki adımda kimbilir ne nefis anlar kaçırıyorsun? Belki
iki adım sonrasında birşey yok! Bu ihtimal aklına gelmiyor değil mi? O kadar
eminsin ki yürüdüğün yolun bitmeyeceğine, hiçbir yere varamadığını farkedemiyorsun! Sedefli sandık senin!”
Ercan’dan böyle bir çıkış beklemeyen
Merve belki de ilk kez verecek cevap
bulamadı. Bu sırada aradıkları apartmanın önüne gelmişlerdi. Merve sessizce çantasından sabah gelen zarfı çıkardı. İçinde üç tane anahtar vardı. İkinci denemede apartman kapısını açtı. Teyzesinin dairesi giriş katındaydı. Daire kapısının anahtarını çevirirken bir yandan da bundan sonra neler olabileceğini düşünüyordu. Teyzesi öldüğüne göre içeride kimse olmamalıydı. Ya varsa? Hemen polisi aramalıydı o zaman. Acaba önce mi polisi arasaydı? Elinin üzerinde bir baskı hissetti. Ercan uzanıp kapıyı açıvermişti bir çırpıda.
Salon sabah güneşi alıyordu. Perdeler ardına kadar açıktı. Son zamanlarda Nihal Teyze salondaki kanepede
yatıyordu. Yastığı ve oksijen tüpü hâlâ
oradaydı. Ercan kaskatı kesilmiş halde duruyordu. Merve üç dört adımda
pencerenin önüne gitti. Yemek masasının üzerinde iki küçük sandık, üzerlerinde de isimlerinin yazılı olduğu birer zarf duruyordu.
Merve’nin beyni uyuşmuş gibiydi. Sanki bilmediği bir dilde, tanımadığı birinin
hayatı anlatılıyordu. Gayri ihtiyari sedefli sandığa uzandı ve açtı. İçinde bir
tek fotoğraf vardı. Merve ve Nihal Teyze, Kalamış’taki evin bahçesinde, sarmaş dolaş, güllerin dibinde otururken.
İkisi de başlarını arkaya atmış, çılgınca
kahkaha atarken.
“Bu fotoğrafın çekildiği günün akşamı
Nihal Teyze her nedense evi terk etmişti hatırlıyor musun” dedi Merve titreyen sesiyle.
“Hatırlıyorum. Sahi nedenini bilmiyor
musun hâlâ?”
“Hayır ama sorduğuna göre sen öğrenmişsin! Neden gitmişti?”
Yanıt vermedi Ercan. Teyzesinin sardığı yaraları tekrar kanatmaya gerek
yoktu. Yine isyan ettiği günlerden birinde “saygın ve masum bir babayı
Merve’nin gözünde baldızına sarkan
bir sapığa dönüştürmek sana ne kazandıracak?” demişti Nihal Teyze.
Haklıydı! Zarfına uzandı. Açtığında yüzünde önce kızgınlık sonra hayalkırıklığı en sonunda da o her zamanki mahzun ifade yerleşti.
“Ercan, oğlum, ne yazık ki sana yazacak çok şeyim yok. Ne mutlu ki hepsini
konuşmuşuz ve ne çok şey biriktirmişiz. Aynalı sandık senin!”
“Bu kadar mı yazmış sana? Ne bu?
Bana hayat dersi, sana teşekkür! Bana
baksana sen, siz ne zamandır görüşüyordunuz?
“Çok uzun zamandır.”
“Neden kimseye söylemedin?”
“Annem biliyordu.”
“Ya babam?”
“Asla”
“Sandığı açmayacak mısın?”
Aynalı sandığın içi tıklım tıklım doluydu. Fotoğraflar, konser biletleri, filim
afişleri, mektuplar, kartpostallar... Yaşanan ne varsa hepsinden biraz...
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
tup geldiğini, mektupta ikisinin teyzesinin evine davet edildiğini söylediğinde bile... Şimdiye kadar...
47
KOSE YAZARLARI.indd 11
1/14/13 1:45 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
YOLCULUK
48
GEZI.indd 2
1/14/13 1:52 PM
KUZEY AVRUPA’NIN LALESİ
AMSTERDAM
kenti simgeleyen detaylar vardır.
Amsterdam’ın belki diğerlerinden
daha çok. En başta çok kültürlü yapısıyla dikkat çekiyor burası. 17. yüzyıl zenginliğinin izlerini taşıyan Amsterdam’da her iklimden insan yaşıyor. Romantik çehresiyle ünlenen şehir
aynı zamanda müzeleriyle de bir sanat galerisi
görünümünde. Kelimelerle anlatmak gerekirse
Amsterdam’ı: Bisiklet, kanal, köprü, tekne ve
müze en başta gelen sözcükler olur.
Amsterdam dünyada en çok bisikleti görebileceğiniz yerlerden biri. Kent içinde bisikletliler
için çok iyi tasarlanmış bir yol ağı bile var. Yokuşsuz kentte bisiklet sayısı neredeyse insan
sayısına eşit. Dahası kanal zengini bir kent. 165
kanal şehri içten içe sarmış. Keyifli bir Amsterdam turu için kentin neredeyse tamamını üstleri açık ya da cam tavanlı turistik gezi tekneleriyle dolaşabilirsiniz. Tekne turları kenti gezmenin ve ‘gracht’ adı verilen kanalları tanımanın iyi bir yolu. Bu teknelerden şehri seyre daldığınızda ilk önce dünya mimarlık ekollerini etkileyen Hollanda evlerini fark edeceksiniz. Bu
evler Amsterdam’daki kültürel çeşitliliğe dair
size önemli ipuçları verecek.
MÜZELER KENTİ
Çok sayıda tiyatro, konser salonu, sanat galerisi, sinema ve müzik mekânıyla dolu kent, müzeleriyle de iddialı. Herkesin hemfikir olduğu
ortak nokta müzelerin şehre kattığı büyüleyici
atmosfer. Kentin, uluslararası üne sahip müze-
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Her
FOTOĞRAF: EMRE KASAP
Kuzey Avrupa’nın en çok ziyaret edilen kentlerinden biri
Amsterdam. Birbiriyle kesişen dar sokaklardan oluşan
mahalleleri, mimarisi, eğlence yerleri, müzeleri ve kanallarıyla
tarih boyunca denizcilerin, bugünse turistlerin vazgeçemediği
‘bisiklet dostu’ bir kenttesiniz…
49
GEZI.indd 3
1/14/13 1:52 PM
YOLCULUK
LALERİYLE ÜNLÜ
HOLLANDA
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
lerine gelince... Van Gogh Müzesi sanatçının 200’den fazla eserine ev sahipliği yapıyor. Müzede Van Gogh’un
yaşamı ve çalışmalarıyla ilgili tüm
ayrıntıları öğrenebilirsiniz. Klasik sanat eserleri ağırlıklı Rijks Museum ve
modern sanata dair çalışmaların sergilendiği Stedelijk Museum kentin görülmeye değer müzelerinden. Ayrıca
Madame Tussaud’s Müzesi, Rijksmuseum (Devlet Müzesi) Amsterdam’ın
en önemli durakları. En büyük ve en
önemli müzelerinden olan devlet müzesinde birçok Rembrandt eseri bulunmakta.
BANLİYÖLER
Hollanda’nın sembollerinden yel
değirmenlerini görebileceğiniz
bu bölgede, aynı zamanda lezzetli
Hollanda peynirleri de üretiliyor.
FOTOĞRAF: EMRE KASAP
Lale soğanları Hollanda’ya
Osmanlı imparatorluğu
döneminde iki ülke arasında
sürdürülen yoğun ticaret
faaliyetleri esnasında girdi. 17.
yüzyılda bir dönem ‘tulipomania’
yani ‘lale çılgınlığı’ yaşandı. Evler
lale soğanlarıyla alınıp satıldı,
ticari sözleşmeler yine bu çiçeğin
soğanlarıyla düzenlendi. Her yıl
nisan ayında Hollanda’yı kaplayan
laleler muhteşem bir görüntüye
sahip. Lalenin tarihini merak
ediyorsanız, Amsterdam Lale
Müzesi’ni mutlaka görün.
KENTİN KALBİ: DAM MEYDANI
Hareketliliğin hiç eksik olmadığı Dam
Meydanı, turistlerin uğrak yeri. Onlarca bisikletliyi, bir sokak sanatçısının ya da bir grubun gösterilerini izlemeniz mümkün bu meydanda. Tarihi mekânda hünerlerini sergileyenlere de rastlayabilirsiniz. Burası neşesi, hareketi ve rengi hiç dinmeyen bir
yer. Bir yanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), Madame Tussaud’s Müzesi, diğer
yanda beyaz taştan yapılmış ulusal
anıtıyla Dam Meydanı, turistlerin en
50
GEZI.indd 4
1/14/13 1:52 PM
19. yüzyılın son
çeyreğinde, bazı
kanallar daha uzun,
daha temiz ve daha
sessiz yapıldı. Bu
kanalların trafik için
önemli bir işlevi var
ve turizm amacıyla bu
kanallar gezdirilebiliyor.
GEZI.indd 5
1/14/13 1:52 PM
YOLCULUK
ÇİÇEK PAZARI
NİEUWE KİLİSESİ
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Amsterdam Çiçek Pazarı
ya da orijinal ismiyle
Bloemenmarkt, 1862 yılında
kurulmuş bir pazar. O günden
günümüze rengârenk
çiçeklerin görüntüsüyle
şölen sunan bir pazar burası.
Çiçek pazarında birbirinden
ilginç bitkiler var. Böcek yiyen
bitkiler, çeşit çeşit egzotik
soğanlar ve tohumlarıyla
renkli pazar, kentin
mutlaka görülmesi gereken
yerlerinden.
çok ziyaret ettiği yerlerden biri. Dam
Meydanı’ndan keyifli bir yürüyüşle
kısa sürede ulaşabileceğiniz Museumplein ise ünlü ressamların eserlerine ev sahipliği yapıyor.
Şehrin en turistik ve en eğlenceli merkezi ise Leidseplein Meydanı.
Bu meydanda da neredeyse her gün
bir etkinlikle karşılaşabilirsiniz. Kafe
ve restoranlar, canlı müzik yapan
Nieuwe Kerk Dam
Meydanı’nda Royal Palace’ın
yanında bulunuyor. Meydanı
süsleyen kilise, 1385 yılında
yapılmış, 1421 ve 1452 yılında
çıkan yangınlarda büyük
hasar almış ve 1645 yılındaki
yangınla da neredeyse
yıkılacak duruma gelmiş.
Bundan sonra Nieuwe Kerk,
Gotik tarzda tekrar yapılmış.
Bugün burada çeşitli sergiler
düzenleniyor.
mekânlar iyi vakit geçirmenizi garantiliyor. Cafe American en eski ve ünlü
kafelerden biri. Amsterdam’ın bir diğer eğlence bölgesi de Kırmızı Fener
Mahallesi. Burası eski liman bölgesi ve özellikle hafta sonları çok kalabalık.
DÜNYA MUTFAKLARI HER YERDE
Amsterdam’da eğer farklı tatlar deneyimlemek isterseniz, çok fazla se-
çenek var. Endonezya, Hint, Çin, Japon, Rus, İtalyan ve Fransız mutfaklarının seçkin örneklerinin yanı sıra Yunan, Arap, İran ve Latin Amerika yemeklerini sunan mekânlarda da değişik lezzetler tatmanız mümkün.
Kent merkezinde dönerden noodle ve
pizzaya uzanan atıştırmalık tatlar da
bulabilirsiniz. Türk lokantası ve büfeleri de mevcut.
52
GEZI.indd 6
1/14/13 6:15 PM
GEZI.indd 7
1/14/13 6:15 PM
CEMİYET
2012’nin son defilesi
Yarattığı Sexyy’s markasıyla son dönemde
adından söz ettiren tasarımcı Seval Birinci,
20122nin son günlerinde 2013 koleksiyonunu
Etiler Locca Bar’da düzenlenen defileyle
tanıttı. Defileden önce sahneye çıkan yerli
Paris Hilton Ece Filiz playback şarkı söyledi.
Defilede podyuma çıkan modeller Sexyy’s2in
2013 koleksiyonundan parçaları tanıttı.
Konuklar defielnin ardından DJ müziğiyle
ilerleyen saatlere kadar eğlendi.
Para yerine kredi kartı
Defileyi izleyenler arasında eşi Levent Kızıl’a
10 milyon TL’lik boşanma davası açan Sema
Kızıl’da vardı.Emel Sözen, dans eden Seval
Birinci’nın anlına para yerine kredi kartı
yapıştırdı. Seval Birinci, gecenin finalinde
dansöz Dora’ya göbek attırdı.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Dicle Başaran, Arte Tahir
Seval Birinci
Sema Kızıl
54
CEMIYET.indd 2
1/14/13 1:55 PM
Dostlara teşekkürler
Müge Canmutlu
Mert Vidinli - Didem Özgen
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Gül Ergi
Türkçe “teşekkürler dekorasyon” anlamına
gelen Thanks & You, Akaretler’de düzenlenen
yılbaşı partisiyle 2012’yi uğurladı.
Televizyonların dahi çocuğu Acun Ilıcalı’nın
eşi Zeynep Ilıcalı ve ortağı Melda Aksu’nun ev
sahipliğini yaptığı parti oldukça neşeli bir
ortamda geçti. Thanks& You çadırı içinde
ağırlanan konuklar yanan varillerde ısınıp,
ikram edilen içecekler ve hareketli müzikle
havaya girdi.
55
CEMIYET.indd 3
1/14/13 1:55 PM
CEMİYET
EDA TAŞPINAR
İDDİALI STİLİNİ
LIDYANA.COM
İÇİN TASARLADIĞI
DESIGNER
COLLECTION’I İLE
YANSITTI.
Her giydiğiyle konuşulan, dikkat
çekici tarzıyla Türkiye’nin sayılı stil
ikonları arasında öne çıkan Eda
Taşpınar, moda aşkını tasarım
tutkusuyla birleştirerek farklılık
yaratacak Designer Collection’ını
Lidyana.com için tasarladı.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Moda dünyasının en
konuşulan, stili kitleler
tarafından takip edilen
ismi Eda Taşpınar, gerek
kıyafet, gerekse aksesuar
seçimleriyle hayranlık
uyandırıyor. New York,
Paris ve Milano Moda
Haftaları’nda, podyumlarda
fırtına gibi esen lüks
markaların en dikkat çekici
parçaları Türkiye’de ilk
Eda Taşpınar’ın üzerinde
görülüyor, katıldığı tüm davet
ve organizasyonlarda tüm
objektifler ilk onun üzerine
çevriliyor.
İddialı stilini yalnız
kıyafet seçimleri ile değil,
tasarımlarıyla da konuşturan
Eda Taşpınar, içindeki yaratıcı
ruhu özgür bırakarak bu defa
çok özel bir takı koleksiyonu
tasarladı. Eda Taşpınar
koleksiyonuyla ilgili duygularını
“Lidyana.com için tasarladığım bu
koleksiyonla, hep hayalini kurduğum
ama aradığımda hiçbir yerde
bulamadığım, tarzımı birebir yansıtan
takılara hayat verme şansı yakaladığım
için çok mutluyum. Bu heyecan
dolu sürecin sonunda takılarımı
moda takipçilerinin üzerinde, kendi
kombinleriyle bir arada görmek ise
benim için bambaşka bir deneyim
olacak!” sözleriyle kelimelere döktü.
Koleksiyon, derinin başkaldıran
ruhunu bütünleyen metal detaylarla
bezeli bilekliklerden oluşuyor.
56
CEMIYET.indd 4
1/14/13 1:55 PM
Mehtap Elaidi
Dünyanın bir numaralı
moda ikonu olan
Brezilyalı top model
Gisele Bundchen’in
iç giyim koleksiyonu
Twigy ile Türkiye’ye
geldi. markafoni.com
üzerinden satışa çıkarılan
koleksiyon Grand
Hayat Hotel’de yapılan defileyle
tanıtıldı. Twigy Yönetim Kurulu
Başkanı Sinan Öncel’in ev sahipliğini
üstlendiği defileye basın ve cemiyet
hayatından çok sayıda tanınmış isim
katıldı. Öner Evez’in koreografisini,
üstlendiği defilede sunulan Gisele
Bundchen iç giyim ürünleri büyük
beğeni kazandı. markafoni.com’la
ortaklıktan mutluluk duyduğunu ifade
eden Sinan Öncel, Gisele’in kışkırtıcı
dokunuşlarını hissettirdiği tasarımlar,
Türk kadınlarının güzelliğini daha da
ortaya çıkarmak hedefinde olduklarını
dile getirdi.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
GISELE’IN
iç giyimi
Türkiye’de
57
CEMIYET.indd 5
1/14/13 1:55 PM
CEMİYET
KANYON’DAN
HEDİYE PARTİSİ:
#hediyekanyonda
Kanyon’un Ödüllü Instagram Yarışması
“Instakanyon”a Aralık ayında konuk
olan Çağdaş Ertuna, en güzel hediye
önerilerini Kanyon’da gerçekleşen
Instagram sergisinde topladı.
Kanyon’un bir süredir devam
eden Ödüllü Instagram Yarışması
“InstaKanyon”, Aralık ayı konusu
#hediyekanyonda kapsamında köşe
yazarı Çağdaş Ertuna’yı konuk etti.
Çağdaş Ertuna’nın Kanyon’daki en
güzel hediye önerilerinden oluşan
Instagram #hediyekanyonda sergisi
The House Cafe Kanyon’da yapılan
bir yılbaşı partisi ile davetlilerin
beğenisine sunuldu.
Çağdaş Ertuna’nın ev sahipliğinde
gerçekleşen yılbaşı partisine Leyla
Alaton, Siren Ertan Çarmıklı, Sibel
Büyükuğur, Pelin Karahan, Gül
Ağış, Işın Görmüş, Işık Şimşek,
Orhan Gorbon, Selin-Nuri Has, Melis
Alphan, Neslihan Sadıkoğlu gibi
sanat,medya, iş ve
cemiyet hayatının
önemli isimleri
katıldı.
Leyla Alaton
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
The House Cafe
Kanyon’un ikramları
ve DJ’inin müzikleri
ile partinin tadını
çıkaran davetliler,
yeni yıl alışverişinin
hız kazandığı yılın
son günlerinde
en güzel hediye
seçeneklerinin
adresi Kanyon’daki
yılbaşı partisi ile
yeni yıla merhaba
dediler.
Siren Ertan Çarmıklı - Sibel Büyükugur
Pelin Karahan Bekiroglu - Ahu Düvencioglu
58
CEMIYET.indd 6
1/14/13 1:55 PM
YETENEK
“TIPIŞ TIPIŞ”
GELDİ
Müzik hayatına
çocuklu yaşlarda
başlayan Esen
Şahin, Tıpış tıpış
isimli ilk albümünü
piyasaya çıkardı.
Kendisi de bir köpek
sahibi olan Şahin,
albümünün gelirini
sokak hayvanlarına
bağışlayacağını ifade
etti.
GELİR SOKAK
HAYVANLARINA
Hayvanları çok sevdiğini ve
onlar için bir köpek kasabası
kurmayı çok istediğini ifade
eden Esen Şahin, “İlk klibimi
albümle aynı işimi taşıyan
tıpış tıpış şarkısına çekeceğim.
Hayvanları Koruma Derneği
yararına konserler vereceğim.
Hayvanların koruma altına
alınması lazım. Hedefim bir kedi
ve köpek kasabası kurmak”
dedi.
ESENGÜL HAYRANI
İbrahim Tatlıses ve Esengül
hayranı olduğunu dile getiren
Esen Şahin, “Onların şarkılarıyla
büyüdüm. Müzik sevdamın
bir parçası da onlar oldu. İlk
okul 2 sınıfta başlayan müzik
sevdam şimdi buralara kadar
gelmemi sağladı. Çocukken
bağlama çalmaya başladım. Arif
Sağ Müzik Okulu’nda eğitim
aldım. orduevleri ve beş yıldızlı
otellerde kendimi geliştirdim.
Şu anda sahne aldığım Kumkapı
Zorba ve Yenikapı Kordon
Restaurant’ın sahibi sevgili Cihan
Karagöz’ün bana verdiği desteği
hiç unutamam. İyi ki onun
gibi iyi bir patronum var” diye
konuştu.
CEMIYET.indd 7
1/14/13 1:55 PM
HUKUK
Av. Nedret ÇAVDAR
1970, Şumen/Bulgaristan doğumlu Nedret
ÇAVDAR, 1994 yılında İstanbul Hukuk
Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1998 yılında
Türkiye’de telekomünikasyon sektörünün
özelleştirilmesi ve lisansların verilmesi
ile başlayan süreçte, 2010 yılına kadar
Telekomünikasyon Sektöründe Hukuk Müşavirliği
yapmıştır. 2010 yılından sonraki hukuki
çalışmalarını kendi ofisinde yürütmektedir.
e-mail: [email protected]
Tel. 0542 5610009
TÜRKİYE’DEKİ GÖÇMENLER
Türkiye’deki ” EXPAT” sayısı son yıllarda artış göstermiştir. EXPAT’lar, çalışma ve oturma izni başta olmak üzere Türkiye’de pek çok hukuki ve idari sorunla karşılaşmaktadır. EXPAT’ların en önemli özelliği kendi ülkelerinde veya gittikleri diğer ülkelerde ülkemizi tanıtan kişiler olmalarıdır. Ülkemizde çalışan yabancıların, ülkemizde edindikleri deneyimler
ülkemizin tanıtımına katkı sağlamaktadır. Bilindiği
üzere, en etkili reklam aracı
kişilerin çevrelerine anlattığı, aktardığı izlenimlerdir.
Bu açıdan, EXPAT’ları ülkemizin kültürünü diğer ülkelerde anlatacak birer kültür
elçileri olarak düşünmeliyiz.
EXPAT NEDİR ?
Expat, İngilizce expatriate (göçmen) kelimesinin kısaltılmasıyla oluşturulmuş bir kelimedir
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
YABANCILAR NEDEN
TÜRKİYE’Yİ TERCİH EDİYORLAR ?
TÜRKIYE’YE GELEN YABANCILAR
• İş kurmak, • Türkiye’deki çok uluslu şirketlerde çalışmak • Emlak yatırımı yapmak • Akademik personel,• Ev hizmetleri •Yeni bir gelecek arayışı gibi pek çok amaçla gelebiliyorlar.
Bu farklı amaçlarla gelen “Expat”lar çok farklı ülkeden,
kültürden ve sosyoekonomik sınıftan olabiliyorlar.
Son yıllarda Türkiye’ye gelen “Expat” larda belirgin bir
artış söz konusu. Önceki yıllarda Türkiye’ye gelen yabancılar, çok uluslu şirketlerde ve ev hizmetlerinde çalışmaya gelirken, günümüzde expatların sayısı artmış,
geliş amaçları ve geldikleri ülkeler daha çeşitli olmaya başlamıştır. Avrupa ve Arap ülkelerindeki ekonomik
ve sosyal çalkantılar, Türkiye’nin bölgede istikrar ve ge-
lecek vadeden bir ülke olarak dikkat çekmesine, yaşamak, yatırım yapmak ve iş kurmak için cazip hale getirmeye başlamıştır. Son birkaç yıldır Suudi Arabistan, Katar, Azerbaycan, Rusya gibi ülkelerden emlak yatırımcılarının ve İspanya, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinden iş
kurma amaçlı girişimcilerin sayısında artış gözlenmek-
tedir. Buna ilaveten, özel okulların ve bilhassa üniversitelerin sayısındaki artış yabancı akademik personel sayısında da belirgin bir artışa sebep olmaktadır.
EXPAT’LAR GÜNLÜK HAYATA
NASIL UYUM SAĞLIYORLAR ?
Aslında sorunlar uçaktan indikleri ve bu devasa şehirle
karşılaştıkları anda başlıyor diyebiliriz. Taksi şoförünün
otomobilini hızlı kullanmasından, trafik sıkışıklığına,
adres bulmaktan, evini seçeceği doğru muhiti seçmeye
kadar pek çok konuda çeşitli sorunlarla karşılaşıyorlar.
Emlak, taşınma, gümrük işlemlerinde güvenilir acenteler ve İngilizce bilen personel eksikliğinden ötürü çok
sıkıntı yaşıyorlar.
Ev tadilat ve tamiratı, elektrik, telefon, doğalgaz aboneliklerinden günlük market alışverişlerine kadar, Türkçe
bilmemenin getirdiği sıkıntıları yaşıyor, adres ararken
kayboluyor, adetlerimize ve yaşam tarzımıza yabancı olduklarından sosyal iletişimde engellerle karşılaşıyor-
lar. Ülkemizi daha önce ziyaret eden, tarihimiz, dinimiz,
kültürümüz hakkında bilgi sahibi olan ve şirketimizden
kültürel adaptasyon desteği alan expatların adaptasyon
süreci, diğerlerine göre çok daha kolay oluyor. Günlük
hayatımız, iletişim şeklimiz, nasıl selamlaştığımız hakkında fikirleri oluyor… Ancak bu kişinin geldiği ülkenin
bizim kültürümüze olan benzerliği ve bireyin uyum göstermeye istekli olmasıyla da ilgili olarak değişiklik
gösterebilen bir süreç.
ÜLKEMİZDE
ÇALIŞAN
YABANCILAR İLE
İLGİLİ MEVZUAT
Türkiye, bölgede güçlenmesiyle birlikte yabancılar
için tercih edilen bir yer haline geldi. Türkiye’deki yabancıların öncelikle ikamet ve çalışma izni konularında
hukuki desteğe ihtiyaçları oluyor.
Devlet, bu ihtiyaca paralel olarak yabancı çalışma
izinleri ile ilgili incelemenin şeffaf ve hızlı yapıldığı
e-devlet sistemi ile entegre bir sistem kurdu. Bu sistem
ile ülkemize gelen yabancıların işlemleri daha kolay yapılır hale geldi. Mevzuat da aynı ihtiyaç doğrultusunda
güncellenerek, ihtiyaçların giderilmesi sağlandı. Tabii
bu noktada, yabancıların kültürel oryantasyon dersleri, özel Türkçe dersleri ve günlük hayatı kolaylaştırmak
için belli destekler almaları da önemli.
Bu destek, expatların Türkiye’deki hayata uyum süreçlerini kısaltmakta ve doğal olarak işlerinde daha verimli ve aileleriyle birlikte daha mutlu olmaları anlamına
gelmektedir. İşin bu boyutu ile, bu amaçla 2009 yılında
kurulmuş bulunan Asist Danışmanlık & Destek Hizmetleri ilgilenmektedir. (www. asistexpat.com)
60
61-63.indd 2
1/14/13 1:57 PM
DENTAL
Dr. Kenan ÇAVDAR
Tel: 02125717999 / GSM : 0533 810 46 36
Fax. 02128531999
e-mail: [email protected]
Adres: İncirli cad. Alemdar Apt.
No: 79 Daire No:5
Dikilitaş-Bakırköy/ İstanbul
www.cavdarortodonti.com
INVISALIGN NEDİR?
Bu ayki konumuzda, ortodonti tedavi yöntemlerinden biri olan “Invisalign” tedavisine kısaca değineceğiz. Bu system, ortodonti tedavisinde tellere şeffaf bir alternative olarak düşünülmüştür. Tabii bu
tedavi her hastanın durumuna göre değerlendirilip yapılmaktadır. Bu nedenle, Invisalign’ın sizin ihtiyaçlarınızı ne kadar iyi karşılayabildiğini anlamak için tecrübeli Invisalign sertifikalı bir doktora başvurmanız çok
önemlidir. Kliniğimiz, İnisalign Sistemi ile çalışan kliniklerden biri olup, bu sistemi, uygun olan hastalarımıza, tellere alternative tedavi olarak sunmaktayız.
Invisalign Sistemi ilk olarak 1999 yılında Align Technology tarafından Amerika Birleşik Devletlerinde ve 2001
yılında da Avrupa’da tüketiciye sunulmuştur. Türkiye’de
ise Dental Couture Ltd. Invisalign ürünlerinin ve hizmetlerinin tek yetkili distribütörüdür. Invisalign Sistemi ile
çalışan Ortodonti Uzmanları bu şirketin web sayfasında
ilan edilir. (www.invisalign.com.tr)
Invisalign Sistemi’nde ortodonti tedavisi,
neredeyse görünmez ve çıkartılabilir seri
halinde “alignear” adı verilen plaklardan
oluşur. Bu şeffaf aligner sadece sizin dişleriniz için size özel üretilir. Her bir alignerı değiştirdiğinizde, dişleriniz azar azar,
her hafta hareket eder ve sonunda doktorunuz tarafından belirlenen final pozisyonlarına düzelerek ulaşır.
Invisalign ile tedavi ne kadar?
Diğer tüm ortodontik tedavilerde olduğu gibi, Invisalign
ile tedavi ücreti, sizin vakanızın ve tedavinizin zorluğuna bağlıdır, ancak fiyat geleneksel braket tedavilerine yakındır. Tedavi fiyatları, tedaviyi yapacak olan doktor tarafından belirlenmektedir ve ortalama fiyatlar 4500$ ile 8500$ arasında de-
61-63.indd 3
ğişmektedir. Sizin Invisalign tedavinizin ne kadara mal
olacağını bulmak için Invisalign eğitimli doktora gidip
ilk muayenenizi olmanız gerekmektedir.
1. Adım : İlk Muayene
İlk muayene sırasında doktorunuz sizinle, dişleriniz ile
ilgili problemleri ve nasıl sonuçlara ulaşmak istediğinizi tartışır. Eğer Invisalign sizin için uygunsa, ulaşılmak istenen sonuçlar ışığında bir tedavi planı hazırlanır. Doktorunuz dişlerinizin ölçüsünü alarak bunları işlemler için Invisalign laboratuarlarına gönderir
2. Adım : Tedavi Planı
Doktorunuzun, dişlerinizin 3 boyutlu komputerize görüntüsünü (ClinCheck® setup) incelemesi için ölçüle-
riniz taranır ve dijital bir görüntü elde edilir. Doktorunuz tedaviniz boyunca dişlerinizin hareketini belirler ve inceler. Siz de
dişlerinizin Invisalign tedavisi
öncesinde, sırasında ve sonrasında sanal sunumunu görebilirsiniz, böylece tedavi bitiminde gülüşünüzün nasıl olacağını
görebilirsiniz.
3. Adım : Size Özel Alignerlar
Siz ve doktorunuz tedavi planına karar verdiğinde, size
özel alignerlar, size özel üretilir. Her bir alignerı seride
bir sonrakine geçmeden önce 2 hafta boyunca takarsınız. Alignerlar, sayısı kişiden kişiye değişmekle beraber,
üst ve alt çene full bir tedavi için 18-36 aligner içerir ki
bu vakanızın durumuna göre yaklaşık 9-18 ay gibi bir zamana karşılık gelir.
4. Adım :
Tedavi İşlemi
Tedavinizi, siz ve doktorunuz tarafından belirlenen sürede tamamlamak için, alignerları, yemek yemek ve dişlerinizi fırçalamak haricinde gece gündüz takmalısınız. Tedavinizin takibi için
ve bir sonraki aligner setinizi almak için 4-6 haftada bir doktorunuza kontrole gidersiniz. Tüm tedavi süresince küçük hareketler farkedeceksiniz ve dişleriniz yavaş yavaş dengeli ve sağlıklı bir gülüşe doğru hareket edecek.
Konuyla ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz bize uşabilirsiniz.
Amacımız, hastayı sağlıklı ve
estetik dişlere kavuşturmaktır.
Gülüşleriniz bol olsun.
1/14/13 1:57 PM
SAĞLIK
PRP NEDİR?
PRP: “PLATELET RİCH PLAZMA”–“Platelet Yönünden
Zenginleştirilmiş Plazma Uygulaması” yönteme verilen kısa isim olarak literatürlerde geçmektedir. PRP uygulaması hastadan çok az miktarda kanın alınarak özel
bir tüpte santrifüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve zenginleştirilmiş plazma’nın
yine aynı kişiye enjeksiyon yolu ile geri verilmesini temel alan bir uygulamadır. Avrupa da yaygın olarak kullanılan bu yöntem FDA onaylıdır.
PRP HANGİ ALANLARDA
UYGULANMAKTADIR?
Kırışıklık tedavisi, Cildi canlandırma, deriye esneklik
ve parlaklık kazandırılması, İyileşmeyen yara tedavileri, Yara izleri, Akne tedavileri, Saç dökülmesini önlemek
ve Yeni saç oluşumunu desteklemek.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
LİPOLİZ :
En popüler zayıflama yöntemlerinden olan Lipoliz yönteminde etken madde Fosfatidilkolin olan bir ilaç kullanılıyor. Fosfatidilkolin soyadan elde edilen (Lesitin) etken maddesidir. Yaklaşık yedi seneden beri tıpta yüksek
kolesterolü düşürmek için kullanılan bu ilaçlar, vücuda
yerleşen ve bir çok tedaviye cevap vermeyen yağ hücreleri içerisine enjekte edildiğinde onları eritir ve küçültür. Komplikasyon riski olmayan neredeyse ağrısız ve
acısız olan Lipoliz uygulaması karın, yüz, baldırın iç tarafı, sırt ve kalçalar, basen gibi yumuşak vücut yağının
bulunduğu her bölge için idealdir.
Ameliyatsız Burun Estetiği :
İnsanlar tarih boyunca burun estetiğine önem vermiştir. Kimilerinde güçlü bir karakterin simgesi, kimilerinde vazgeçilmez bir güzellik unsuru, kimilerinde sadece
bir nefes alma organı, kimilerinde ise yüz estetiğini bozan bir problemdir burun. Hatta bu öyle bir problemdir
ki, insan en çok kendi rahatsız olur ve defalarca ameliyat olmayı göze alır.
Ancak günümüzde ameliyat dışında da bir seçeneğimiz
var. Klinik ortamında, 10 dakikada uygulanabilen dolgu malzemeleriyle de burun estetiği yapılabiliyor. Doğ-
ru eğitimle, doğru seçilmiş dolgu materyali ve estetik
bir bakış açısı ile kusurları ortadan kaldırmak mümkün.
Yurt dışında da yıllardan beri uygulanmakta olan bu
yöntem, ekonomik olmasının yanı sıra son derece hızlı
ve tatminkar sonuçlar vermektedir.
LEKE TEDAVİSİ’NDE PPx :
Leke tedavisinde önemli bir IPL (Intense Pulse Light
/ Yoğunlaştırılmış Işın Demedi) teknolojisi olan PPx /
Mavi Işık lekelerin temizlenmesi, cilt kalitesinin artması
ve sıkılaşması konularında başarılı sonuçlar elde edilen
güvenli uygulamalardan biridir.
Bu sistemde “mavi grup” diye adlandırılan ışık dalgaları cildin vakumlanmasıyla birlikte verilerek etkin bir şekilde kullanılır. PPx’in vakumla birlikte kullanılması sayesinde deri içeri çekildiğinden, daha düşük bir enerji
emniyetli bir şekilde derinlere kadar ulaştırılır. Böylece
deri altındaki bütün üretim mekanizmaları harekete geçirilebilmektedir.
BOTOX ENJEKSİYONU NEDİR?
Tüm dünyada en çok başvurulan medikal anti-aging
ürünü olan Botox enjeksiyonu, neştersiz estetikte vazgeçilmez bir uygulama haline gelmiştir. Yüzdeki mimik
kaslarının hareketleri Botox uygulandığında zayıflar,
hatta kas bir süreliğine hiç çalışmaz. Kasların hareketlerindeki zayıflamadan dolayı derideki kas hareketleri
ile ortaya çıkan çizgiler yavaş-yavaş silinir. Sonuç olarak
kızgın, yaşlı, bezgin gibi görünen yüz ifadesi giderilerek,
daha genç, daha canlı bir ifade kazandırılır. Ayrıca Botox
aşırı terleme ve Migren tedavisinde de kullanılmaktadır.
DOLGU ENJEKSİYONU :
Yıllar içerisinde ciltte elastik lift, collagen lift, yağ tabakası ve hyalüronik asidin azalmasına bağlı olarak kırışıklıklar meydana gelir. Dolgu maddeleri deri altına enjekte edilerek derideki ince ve derin kırışıklıkları gidermek, yara izlerini tedavi etmek, cilttaki çukurları yok
etmek, ince dudaklarını kalınlaştırmak, yanaklara dolgunluk vermek amacı ile kullanılan maddelerdir. Dolgu
maddesi olarak pek çok farklı molekül ortaya konmuş,
ancak bir kısmı yüksek alerji riski yada sert doku gelişebilmesi gibi yan etkileri yüzünden gözden düşmüştür.
Hyalüronik Asit tüm dünyada giderek popülaritesi artan
etkin ve en güvenilir dolgu maddesidir. Dolgu enjeksiyonu 20 ile 30 dakika arası sürmektedir. Uygulama sonrası
kişi rutin aktivitelerine hemen dönebilir.
AMELİYATSIZ YÜZ GERME D-Lift :
Ameliyatsız yüz germe tekniklerine bir yenisi daha katıldı: D-Lift. Artık cildimizin sarkmasını engellemek,
zamanı yavaşlatıp daha genç, dinç görünmek için çok
önemli bir avantaj daha var elimizde. D-Lift aslında gözümüzün önünde duran bir oluşumdan esinlenilmiş bir
buluş. Hepimiz biliriz ki ameliyat edilmiş dikiş yerlerinin etrafında uzunca bir süre daha sert bir doku oluşur. Araştırmacılar bu sert dokuya bakıldığında görülmüş ki ipliklerin etrafında gelişen fibroblastik aktivasyon sonucu kolajen dokusu artmış ve böylece hem yara
kaynamış, hem de etraf doku bir hayli sıkı bir yapıya dönüşmüş.
Bunu göz önüne alan bilim adamları, uygun tepki gösterebilecek incelikte özel bir ameliyat ipliğini bir iğnenin içine yerleştirerek cilt altı dokusuna döşenebilecek bir teknik geliştirmişler. Bu işlem, cilt altı bölgesine 1 cm aralıklar bırakarak adeta beton bir yapının içindeki demir kafesler gibi döşenerek yapılmaktadır. İplik
yerleştirme işleminde, anestezi krem veya lokal anestezi de kullanılabileceği gibi, uygun bir el tekniği ile işlemi anestezisiz bile yapılabiliyor. Tedavinin tamamı işlem bölgesini göre en fazla 20 dakika sürmektedir. İplikler yerleştirildikten sonra hissedilmemektedir ve çok
ince olduklarından cilt yüzeyine dışarıdan bakıldığında
gözle fark edilmemektedir. Erken etki 15 gün içinde fark
edilmeye başlayıp, gerçek etki ise giderek artarak kolajen aktivasyonu ile 2 -3 ay içinde çok daha da belirginleşecektir. 7- 8 ay kadar sonra eriyebilen bu özel bir çeşit ameliyat ipliği herhangi bir alerji veya reaksiyona sebep olmamaktadır. İplikler erise bile etrafında oluşan
kolajen dokusu hemen erimeyecek, varlıkları uzunca bir
süre devam edecektir. Gerekirse ilaveler her zaman yapılabilir. Diğer tedavilerle de birlikte kullanılabilir.
Adres: Çınar Mah. Ada 11 Villa No:8 Bahçeşehir
Tel no: 0 212 669 8259 / 0 532 810 4636
Mail adresi: [email protected]
62
61-63.indd 4
1/14/13 1:57 PM
61-63.indd 5
1/14/13 1:57 PM
KÜNYE
Ocak 2013 Sayı: 9
EDU&ART Dergisi Adına
İmtiyaz Sahibi
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Reklam&Halka İlişkiler
Sorumlusu
Pemra OĞUZ
[email protected]
Genel Yayın Yönetmeni
Begüm ÇELİKKOL ALTUNTAŞ
[email protected]
Reklam&Halka İlişkiler
Sorumlusu
Müge EŞKİL
[email protected]
Magazin Müdürü
Eyüphan KURTÇU
[email protected]
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Editör
Feyhan UZUNOĞLU
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Görsel Sanat Yönetmeni
Ferhat GEDİK
[email protected]
Reklam Müdürü
Seval AKÇA
[email protected]
Abone-Dağıtım
Suzan Ergül
[email protected]
YÖNETİM YERİ VE ARDESİ
Defne 4 Villa 14
Bahçeşehir / İstanbul
Tel: (0212) 669 96 26
Faks: (0212) 669 96 26
[email protected]
www.edu-artdergisi.com
BASKI VE CİLT
Şan Ofset
Ayazağa Mah. Kemerburgaz Cad.
No:13 80670-01
Şişli -İstanbul
0212 289 24 24
www.sanofset.com
Sertifika No: 12049
SÜRELİ YEREL YAYIN
EDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan
yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar,
görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz.
Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade
edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.
64
KUNYE64.indd 4
1/15/13 12:34 PM
KUNYE64.indd 1
1/15/13 12:37 PM

Benzer belgeler