Haziran 2016 - Çekmeköy Belediyesi

Transkript

Haziran 2016 - Çekmeköy Belediyesi
19. Sayı - HAZİRAN 2016
Çekmeköy Belediyesi Aylık Kültür Sanat Dergisi
Recep Tayyip ERDOĞAN
ÇEKMEKÖY BELEDİYESİ İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ
Personel Özlük Bürosu
0216 600 0 600
•
Personel Eğitim Bürosu • İş Sağlığı ve Güvenliği Bürosu
www.cekmekoy.bel.tr
Ahmet POYRAZ / Belediye Başkanı
Ahmet POYRAZ
Belediye Başkanı
Değerli Kardeşlerim;
facebook.com/B
askanAhmetPo
yraz
twitter.com/A
hmettPoyraz
instagram.com
/ahmettpoyra
z
facebook.com
/cekmekoybele
diyesi
twitter.com/C
ekmekoybeltr
instagram.com
/cekmekoybele
youtube.com/c
ekmekoybeledi
diyesi
yesi
Bizi Ramazan’a sağlık ve sıhhat içerisinde ulaştıran Allah’a hamd olsun.
Bizi oruç ibadetiyle sevindiren Allah’a hamd olsun.
Oruç insanoğluna verilmiş yüce bir ibadettir.
Oruç zayıf ile güçlünün, fakir ile zenginin bir anda aynı duyguları paylaşmasıdır.
Oruç manevi bir sofra, göklerden insanoğluna armağan edilmiş büyük bir
ziyafettir.
Ramazan ile birlikte hayatımıza giren iftar, sahur, teravih, itikaf gibi kavramlar
bizim hem geleneksel kültürümüzle hem de iç dünyamız ile tekrar tekrar tanış
olmamızı sağlıyor.
Bizden sonraki nesillerin gıpta ile hatırlayacakları, dolu dolu yaşayacakları ve
iz bırakan ramazanın manevi atmosferine uygun programlar hazırladık.
Değerli Çekmeköy 2023 okuyucuları,
İki büyük uluslararası projenin final törenlerinin yaşandığı yoğun bir Mayıs
Ayını geride bıraktık. Bunlardan ilki Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın teşrif ettiği Kısa Film Yarışması gala gecesi ve ikincisi Nobel ödüllü
bilim insanımız Aziz Sancar’ın katılımlarıyla bilim olimpiyatları ödül töreni.
Her iki program da ilçe, il ve ülke sınırlarını aşarak dünyanın pek çok noktasına
ulaştı. Hatta bu projeler kendi zamanını aşan programlar oldu. Çünkü bilim
olimpiyatlarında üretilen projeler bilim, teknoloji ve enerji alanlarında dünyayı
değiştirmeye aday projelerken, kısa film projesi kapsamında üretilen çalışmalar
da kültür ve sanat alanında bir farkındalık oluşturdu. Yine Mayıs içerisinde
ulusal düzeyde hayata geçirdiğimiz Güvenli Gıda Festivali ise bu alanda yapılan
ilk çalışmalardan birini oluşturmaktadır.
Ahmet Poyraz
Çekmeköy Belediye Başkanı
İÇİNDEKİLER
19. Sayı - HAZİRAN 2016
14
Futbolun Başöğretmeni
Sadık Söztutan
Çekmeköy Belediyesi Aylık Kültür Sanat Dergisi
20
HAZİRAN 2016 Yıl:2 Sayı:19
Çekmeköy Belediyesi
Adına İmtiyaz Sahibi
Ahmet POYRAZ
Genel Yayın Yönetmeni
Şahmettin Yüksel
Başkan Yardımcısı
Danışma Kurulu
Şenol Çetin-Başkan Yardımcısı
Latif Coşar-Başkan Yardımcısı
Eyüp Yıldırım-Başkan Yardımcısı
Ahmet Epli-Başkan Yardımcısı
Fatih Sırmacı-Başkan Yardımcısı
Genel Yayın Koordinatörü
Muhammed Sarı
Kültür ve Sosyal İşler Müdürü
Odyoloji
Dr. Burak Öztürk
28
Bisikletin İcadı
31
Başımızın Belası Migren!
Dr. Metin Vural
43
Etkili İletişim
Ayşe Nurcan Özüçağlıyan
48
Dahi Mi ? Daha İyi Mi?
Muhammed Erol
50
Canı Yanan Ramazan!
Hikmet Tekin
68
TÜRKİYE’Yİ Geziyoruz...
79
Aşk Bir Güneşe Benzer
Trabzon
Selahattin Yaylamaz
Editör
Soner Kartal
Yayın Kurulu
Muhammed Sarı
Salih Gebel
Ömer İslam
Cem Mutlu
Hikmet Tekin
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Haber Servisi
Çekmeköy Belediyesi Basın Yayın ve
Halkla İlişkiler Müdürlüğü
4
Tasarım
Greenart Reklam
Matbaa
Greenart Reklam
İletişim
Çekmeköy Belediyesi
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
[email protected]
Tel:0216 484 82 57
Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazara aittir.
Gönderilen yazılar, yayınlansın yayınlanmasın iade edilmez.
Gönderilen yazılarda gerekli editoryal değişiklikler yapılabilir.
Bu dergide kullanılan yazı ve görseller izin almak ve
kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir, alıntı yapılabilir.
6
Muhteşem Gala
Adeletin ve
merhametin hakim
olduğu bir dünyada
hep birlikte sevgi dolu
bir geleceği paylaşma
ümidiyle...
EDİTÖRDEN
Soner KARTAL
56
Başarı Hikayeleriyle
Parmak Isırtan
Fırmalarımız
ALP HİNDİ
40
AK Parti
Meclis Üyemiz
Keziban Aşık
Yaz tatilinin, karne heyecanının ve Ramazan ayının
içimizi kıpır kıpır yaptığı bir güzel yaz gününden
bir kez daha merhabalar. Çocuklarımızın aldığı
karneler neticesinde kimimiz üzülecek kimimiz
sevinecek. Sonuçta çalışan ve tatili sonuna kadar
hak eden öğrencilerimiz bir eğitim öğretim
yılını daha geride bırakmanın haklı gururunu
ve onurunu yaşayarak dinlenmeye, gezmeye,
eğlenmeye doyacağı tatil günlerine merhaba
diyecek.
Hem dinlenme hem de eksik taraflarımızı kapatma
zamanlarıdır, tatiller. Fakat unutmayalım ki tatil
demek amaçsız bir şekilde yan gelip yatmak
demek değildir. Gün boyu boş boş durmak yerine
iyi planlanmış bir tatil çok daha zevkli ve verimli
geçecektir. Bu arada bol bol sıla-i rahim yapmayı
ihmal etmeyin.
On bir ayın sultanı Ramazan ayına hoş geldin
“Ya Şehr-i Ramazan” demeye hazırlandığımız
şu günlerde bende heyecan hat safhada. Öyle
tahmin ediyorum ki aynı heyecanı sizler de
yaşıyorsunuz. İftarları, sahurları, dostları, bir yudum
buz gibi su içip binlerce kez şükretmeyi tekrar
bizlere nasip eden Yüce Allah’a ne kadar şükretsek
azdır. Minarelerde kandiller yandı. Camiler
mahyalarla bezendi. Bir kez daha ‘‘HOŞ BULDUK
YA ŞEHR-İ RAMAZAN’’ diyoruz.
Bahçenizdeki çiçeklere, dost, yol ve yoldaş
bildiklerinize bizden selam söylemeyi unutmayın.
İyi tatiller, hayırlı ramazanlar diliyorum. Allah
sofranızdan bereketi, yuvanızdan huzuru eksik
etmesin.
Adresimiz: [email protected] ve
cekmekoy2023.com
Ayrıca sosyal medyada Twitter ve Facebook’ta
bizimle iletişime geçebilirsiniz.
MAYIS 2016
Eser Yenenler
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
61
Haziran…
5
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
uluslararası kısa fİlm yarışması
6
MUHTEŞEM GALA…
ekmeköy Belediyesi’nin
düzenlediği ve
‘Cumhurbaşkanlığı
himayesinde’
gerçekleşen
“Uluslararası Kısa Film Yarışması”
ödül töreni Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle
muhteşem bir şölene dönüştü.
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz’ın ev sahipliğinde yapılan
ve “Cumhurbaşkanlığı himayesinde
ilk belediye projesi” unvanına sahip
olan “Merhamet ve Adalet” Temalı
Uluslararası Kısa Film Yarışması
gala ve ödül töreninde dereceye
girenler, ödüllerini Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’dan aldı.
İşte ilginin yoğun olduğu geceye
katılanlar: Kültür ve Turizm Bakanı
Mahir Ünal, Ulaştırma Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sema Ramazanoğlu, Çalışma
Bakanı Süleyman Soylu, AK Parti
Genel Başkan Yardımcısı Mehdi
Eker, Milletvekilleri, AK Parti İstanbul
İl Başkanı Selim Temurci, İstanbul
Valisi Vasip Şahin,
Zorlu Performans Sanatları
Merkez’inde gerçekleşen geceye
sinema ve sanat dünyasından
programa ilgi gösteren
sanatçılardan bazıları ise şöyle:
Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit ve
Muazzez Ersoy.
Yarışmanın ön seçici kurulu, Ferhat
Eşsiz, Cihan Aktaş, Elif Eda Karagöz
ve Bünyamin Yılmaz. Jüri üyeleri;
Osman Sınav, Faysal Soysal,
Hasanali Yıldırım, İranlı Yönetmen
Mecid Mecidi, Şahin Sisic (Bosna),
Hani Ebu Esad (Filistin) ve oyuncu
Adnan Erdoğan ile Mehmet Özgür
katıldılar.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
uluslararası kısa fİlm yarışması
7
uluslararası kısa fİlm yarışması
Hz. Peygamberin hayatından
yola çıkılarak, tüm dünyaya merhamet ve adalet duygularının hatırlatılması için düzenlenen kısa
film yarışmasına 20 ülkeden 520
filmle başvuru yapıldı. Ön kurul
ve jüri üyeleri tarafından değerlendirilen ilk 20 film İstanbul,
Giresun, Eskişehir, Adana, İran,
Fransa ve Şanlıurfa’dan çıktı. Yarışmada İran’dan Nafiseh
Sadat – There Are No Thieves
İn This City filmiyle birinci,
Türkiye’den Serdal Altun Uçurtma filmiyle ikinci, yine Türkiye’den Hasan Kalender Tecahül-i Arif filmiyle üçüncü oldu.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Jüri özel ödülüne ise Kuyu filmiyle Türkiye’den Selman Nacar
layık görüldü.
Dereceye girenlere ödüllerini
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan ve Çekmeköy Belediye
Başkanı Ahmet Poyraz takdim
etti.
Cumhurbaşkanlığı’nın yanı sıra
Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi tarafından da desteklenen yarışmada toplam 20 esere 99 bin TL ödül verildi.
8
uluslararası kısa fİlm yarışması
Konuşmasına, yarışmaya katılan si-
nema sevdalısı gençleri, dereceye
giren eserlerin sahiplerini kutlayarak
ve yarışmayı düzenleyen Çekmeköy
Belediye’sine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, merhamet deyince, akla önce annelerin geldiğini
belirtti ve Anneler günü dolayısıyla
mesajlarını şu cümlelerle dile getirdi: “Dünyada bir annenin evladına
olan merhametiyle mukayese edilebilecek derecede pek az insani duygu olabileceğine inanıyorum.”
MAYIS 2016
Belediyelerimizin kültürel konularda Çekmeköy Belediyesini örnek
almaları gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını
şöyle sürdürdü: “Türkiye, gönlünü
ve sınırlarını mazlumlara ve mağ-
durlara açarken üç maymunu oynayanlar, konu kendileri olunca ilk iş
kapıları kapattılar. İşte bunlarda merhamet yok, adalet yok. Bunlarda
diktatörlük var, zulüm var. Biz meseleyi kaynağında çözmeyi, Suriye’de
güvenli bölge oluşturarak, insanları
göç etmeye zorlayan sebepleri ortadan kaldırmayı teklif ettiğimiz hâlde, meseleyi ısrarla başka yönlere
çekmeyi sürdürdüler”
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Programın açılış konuşmasını yapan
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, Merhamet ve Adalet projesini himayelerine alarak, ödül törenine de teşrif eden Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür
etti. 9
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
uluslararası kısa fİlm yarışması
10
ANNELERİMİZE MİNNETTARIZ
Dün Malatya’da bir grup şehit annesi ile bir arada olduğunu açıklayan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onların
vakarına, onların vakur duruşuna,
gerçekten hayran olmamak mümkün değil. Bu annelerin evlatları
şehit oldu; ama onlar yine dimdik
ayaktaydı. Allah onlardan razı olsun.
‘Üç tane daha evladım var, onlar
da bu yolda, vatanımız için şehit
olsunlar. Onları da fedaya hazırım.’
diyecek kadar vakur anneler. Eşleri şehadet şerbetini içtiği için bu
günü evlatlarıyla baş başa geçiren
annelere de, özellikle selamlarımı
iletiyorum. Cennetin ayakları altına
serildiği annelerimiz için ne söylesek, ne yapsak, inanın bana onlara
olan minnetimizi ifade etmeye kâfi
gelmez” diye konuştu.
Eşleri şehadet
şerbetini içtiği için
bu günü evlatlarıyla
baş başa geçiren
annelere de,
özellikle selamlarımı
iletiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatın
her alanında adalete ve merhamete, ekmek kadar, su kadar, hava kadar ihtiyaç duyulan bir dönemden
geçildiğine dikkat çekerek zalim
diktatörlerin, acımasız terör örgütlerinin tehdidinden kaçan biçare
çocuk ve kadınların, karşılarında şefkatle açılmış kollar değil; kapatılmış
kapılar, duvarlarla örülmüş sınırlar
bulduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı
Erdoğan, “Afrika’da, Asya’da sayıları
milyarı bulan insanlar açlık tehdidi
altında yaşarken, Batı’da obezlik giderek bir sorun hâline dönüşüyor.
Bizim ülkemiz de şu anda obezlikte
hatırı sayılır bir konuma gelmiş vaziyette, Türkiye olarak bir obezlik tehdidi altındayız. Dünyamızın uzaydan
çekilen görüntülerinde, geceleri
belli bölgeler ışıl ışılken, diğer bazı
bölgelerin derin bir karanlığa gömü-
lü olduğu net bir şekilde seçilebiliyor. Velhasıl adaletsizlik ve merhametsizlik her tarafı sarmış durumda”
eleştirisinde bulundu.
DAEŞ’LE MÜCADELEDE BİZİ
YALNIZ BIRAKTILAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de
DAEŞ terör örgütüyle mücadele ettiğini söyleyenlerin hiçbiri, ne bizim
kadar örgüte zayiat verdirmişlerdir,
ne de bizim kadar bedel ödemişlerdir. Bir yandan canlı bombalarla,
diğer yandan Kilis’e yönelik saldırılarla canımızı yakan bu örgüte
karşı mücadelemizde bizi yalnız
bıraktılar. Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalara verilen tepkilerle,
Paris’te, Brüksel’de yapılan eylemlere verilen tepkiler arasındaki fark,
adaletsizliğin somutlaşmış hâlinden
başka bir şey değildir.”
5 DAİMİ ÜYE, DÜNYANIN
KADERİNİ BELİRLİYOR
Uluslararası kuruluşların yapısı ve
işleyişinin, adaletsizliği derinleştiren
ve merhametsizliği ödüllendiren bir
pratiğe sahip olduğuna vurgu yapan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Dünya
5’ten büyüktür’ derken, Birleşmiş
Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin
yapısı nezdinde, işte bu çarpıklığa
karşı itirazı dile getirdiğini bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’deki
söz konusu adaletsizliğe ilişkin eleştirilerini şöyle sürdürdü: “5 tane daimi üye, dünyanın kaderini belirliyor.
Adaletsizlik orada tamamıyla pekişmiş vaziyette. İşlerine geliyor mu?
Gelmiyor. Ne diyoruz biz? Dünyada
şu anda 195-196 ülke BM’nin Genel
Kurul üyesi mi? Üyesi. Gelin bunları
15 mi yaparız, 20 mi yaparız; BM’nin
Güvenlik Konseyi üyesi olsunlar.
Dönerli olarak her kıtadan her dinden BM Güvenlik Konseyi’nde üyeler olsun. Kabul etmiyorlar. Şu anda
sadece Avrupa, Asya ve Amerika’nın
parsellediği bir BM Güvenlik Konseyi
var. Din olarak sadece Hıristiyanların
oluşturduğu bir konsey var.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
ADALETSİZLİK VE
MERHAMETSİZLİK HER TARAFI
SARMIŞ DURUMDA
MAYIS 2016
uluslararası kısa fİlm yarışması
11
uluslararası kısa fİlm yarışması
1,7 milyar Müslümanın olduğu bu
dünyada, orada hiçbir Müslüman
ülke yok.”
ÇIKARLARI İÇİN HAKSIZLIĞA GÖZ
YUMANLAR, ADALETE VE MERHAMETE MUHTAÇ HÂLE GELECEK
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Hz. Ömer’in, ‘Mülkün esası, temeli adalettir.’ sözünü hatırlatan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sözdeki mülk kelimesini bazılarının,
‘mal-mülk’ olarak anladığını; oysa
buradaki mülk kelimesinin ‘devlet’ anlamında olduğunu belirterek,
“Devletin temeli adalettir, eğer ada-
12
let yoksa o devletin ayakta durması
mümkün değildir. Onun için adalet
üzere kurulu bir devlet; işte hedef
bu olmalı.” dedi.
Mazlumların ahı pahasına kendilerine güvenli ve refah içinde bir
gelecek kurmaya çalışanların abat
olmasının mümkün olmadığını ve
bu çarpık düzenin, eninde sonunda
çökeceğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İşte o gün,
bugün kendi çıkarları için her türlü
haksızlığa göz yumanlar, kendileri
de adalete ve merhamete muhtaç
hâle geleceklerdir. Biz, insanlık böy-
le bir felakete maruz kalmadan harekete geçilmesini, adım atılmasını
istiyoruz. Çağrımız da, çırpınışımız
da bunun içindir. Bu kısa film yarışmasındaki eserlerde ifade edilmeye
çalışıldığı gibi, insanlığın vicdanında
adalet ve merhamet ışığının bir an
önce yanmasını temenni ediyorum”
şeklinde konuştu.
YENİ TÜRKİYE’NİN İNŞASINI
GENÇLERİMİZLE BİRLİKTE YAPACAĞIZ
Bugün Osmanlı’nın hâkimiyeti ve
himayesi altında olan topraklarda
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
64 ayrı devletin bulunduğuna işaret ederek, bu ülkelerin hiçbirinde sömürünün,
zulmün, baskının izinin değil; tam aksine
merhametin ve adaletin görüleceğinin
altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İslam’ın dünyaya yayılması, kılıç zorundan
ziyade tebliğ yoluyla olmuştur. İşte böyle bir müktesebatla insanlığın geleceğinde daha aktif bir rol oynamak istiyoruz. Onun için sinema, kültür sanat çok
büyük önem arz ediyor. Bu konuda en
büyük görev gençlerimize düşüyor. Yeni
Türkiye’nin inşasını gençlerimizle birlikte
yapacağız. Evet, biz 2023 hedeflerimizi
birer birer hayata geçirmeye çalıyoruz,
ama 2053 ve 2071 vizyonlarımızın sahibi
bugünün gençleri ve onlardan sonra gelen nesillerdir. İşte bu nesil, Asım’ın Nesli
olacaktır” ifadelerini kullandı.
Yarışmanın hayırlı olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül alan ve gecede gösterimi yapılan filmlerin sahiplerini
kutlayarak tamamladığı konuşmasını,
“Adaletin ve merhametin hâkim olduğu
bir dünyada hep birlikte sevgi dolu bir
geleceği paylaşma” temennisiyle bitirdi.
MAYIS 2016
uluslararası kısa fİlm yarışması
13
spor
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
TÜRK FUTBOLUNUN EN
KARİYERLİ KALECİSİ… EN BAŞARILI ÇALIŞTIRICISI…
VE TÜRK FUTBOLUNUN EN ÇOK
FUTBOLCU YETİŞTİREN HOCASI…
14
Şenol Güneş, Türkiye’nin
en kariyerli futbolcularının
başında gelmektedir. 15
yıl, 424 maç, Milli Takım
kaptanlığı ve kaleciliği…
En uzun süre gol
yememe rekoru… Tam
1112 dakika!... Bir sezonda
en az gol yiyen kaleci
rekoru… Sadece 6 gol!…
Trabzonspor’un bütün
şampiyonluklarında
kalede Şenol Güneş vardı.
Trabzonspor’un şampiyonluğa en
çok yaklaştığı iki sezonda da (1996
ile 2011) takımın başında Şenol
Güneş bulunuyordu.
Şenol Güneş’in, Fatih Terim
takımıyla dünya üçüncüsü
olduğunu söylediler. Oysa Türkiye,
spor
Türkiye Futbol Federasyonu
ise 2002’de ülkemizi dünya
üçüncülüğüne taşıyan teknik
UEFA’nın internet sitesinde
düzenlenen ankette 2002’nin
dünyadaki en iyi teknik adamı
seçildiğinde de ülkesinde
eleştiriliyordu, 2003 Konfederasyon
Kupası’nda Amerika ve Brezilya’yı
geride bırakarak üçüncü
olduğunda da…
Ali Şen’in Fenerbahçe için yaptığı
“Rıdvan Dilmen Genel Menajer,
Fenerbahçe iki kez şampiyonluğu
Şenol Güneş’in elinden almıştı;
1996 ve 2011’de…
Güneş ise 2010’da Fenerbahçe’yi
şampiyonluktan edip Bursaspor’un
kürsüye çıkmasını sağlayarak
1996’nın rövanşını almıştı.
Bugün de Fenerbahçe’nin önünde
Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıyarak
2011’in hesabını kapattı.
Çalıştırdığı hemen
her takımda gol kralı
çıkardı:
Şota Arveladze (1996)
Fatih Tekke (2005)
Burak Yılmaz (2012)
Fernandao (2015)
Mario Gomez (2016)…
Türk futboluna nice
yıldızlar, nice kaleciler
kazandırdı.
Kralların,
imparatorların cirit
attığı futbolumuzda
bu payeyi de ben
veriyorum arkadaş:
Futbolun Başöğretmeni
Şenol Güneş!
MAYIS 2016
Polonya Futbol Federasyonu,
1974’te ülkesini dünya
üçüncülüğüne taşıyan teknik
adamı Kazimierz Gorski’yi bütün
turnuvalara götürüp alkışlatma
kararı almıştı.
direktörü Şenol Güneş’i önce
kovdu, sonra mahkemeye verdi.
Şenol
Güneş teknik
direktör” teklifini
reddederken de, Cem
Uzan’ın Adanaspor teklifini geri
çevirirken de gerekçesi aynıydı;
“Prensiplerime uymuyor.”
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
tarihinde
ilk kez
1996’da
Avrupa Şampiyonası
finallerine giderken, Fatih Terim’in
milli takımının omurgasını Şenol
Güneş’in öğrencileri oluşturuyordu;
Nihat, Cengiz, Osman, Ogün,
Tolunay, Abdullah, Hami…
15
bu besİNLER TOK TUTUYOR
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Bilimsel
verilere göre
tok tutan 10
yiyecek
16
Bilimsel
araştırmalara
göre bu besinler
beynimize
tokluk sinyalleri
gönderiyor ve
iştahımızı kesiyor.
Bu yiyeceklerin
büyük bölümü ise
geleneksel Türkiye
mutfağının en çok
kullanılan gıda
maddeleri:
Yumurta: Kahvaltıda yumurta yemek uzun süre tok
tutuyor. Missouri Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya
göre, protein yönünden çok
zengin olan yumurta diğer
öğünlerde daha az yemenizi sağlıyor.
Fındık: ‘British Journal of
Nutrition’ın tarafından yapılan araştırmaya göre fındık,
yoğun lif kaynağı ve protein
açısından zengin yapısıyla
uzun süre tok tutuyor. Aynı
zamanda meyve ile birlikte
yendiği takdirde kan şekerini
dengeliyor.
Bezelye, Nohut ve
Mercimek: Bezelye, nohut
ve mercimek hem sağlıklı
olması hem de uzun süre
tok tutması yönünden diyetisyenlerin favori yiyecekleri.
Protein, lif, B vitamini ve
demir yönünden zengin,
yoğun antioksidan içeren
Çorba: ‘Pennsylvania State Üniversitesi’nin araştırmasına göre,
öğle yemeğinden önce et suyuna
yapılmış düşük kalorili bir çorba
içildiği takdirde yemeğin sonunda
%20 daha az kalori alınmış oluyor.
Beslenme ve diyetetik uzmanı Beth
Saltz “çorba, düşük kalorili olmasına
rağmen midenizde çok yer kapladı-
ğı için iştahınızı azaltıyor” diyor.
Turşu: ‘Annals of the New York
Academy of Sciences’ tarafından
yapılan araştırmaya göre turşu,
SCFA olarak adlandırılan kısa zincirli
yağ asitleri içerdiği için, mideden
beyne yeterli kaloriyi aldığı sinyallinin gönderilmesini yani beyinde
tokluk hissi veren hormonların
üretimini sağlıyor.
Pul Biber: Pul biberin acı olmasını
sağlayan kapsaisin maddesi, aynı
zamanda metabolizmanızı hızlandırmakta en büyük destekçi.
Hollanda’daki Maastricht Üniver-
sitesi’nde yapılan araştırmalara
göre acı tatlar beyinde tokluk hissi
uyandırıyor.
Yulaf Ezmesi: ‘American College
of Nutrition’da yapılan araştırmaya
göre yulaf ezmesi uzun süre tok
tutuyor. Süt ile birlikte yendiğinde,
yüksek oranda lif, protein ve beta-glukan içerdiğinden dolayı çok
sağlıklı ve lezzetli bir diyet yemeği
seçeneği oluyor.
Siyah Çikolata: Eğer canınız tatlı
çekiyorsa çikolata yiyin! Araştırmalara göre siyah çikolata tansiyonu
dengeliyor.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
bu sebzeler; vejetaryenlerin de ana
protein kaynağı. ‘Obesity Journal’
adlı obeziteyi önlemeyi amaçlayan
gazetede yayınlanan habere göre,
insanların %31’i bakliyat içeren
yemekler sonrasında daha doygun
hissediyorlar.
MAYIS 2016
bu besİNLER TOK TUTUYOR
17
SAĞLIK
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
KİLOLARINIZ A VEDA EDİN!
18
H
er mevsimde olduğu
gibi bahar aylarında ve
yaz aylarında da sağlıklı
ve dengeli beslenme
gerekirken, genel olarak yaz ayları
yaklaşıyor diye dış görüntümüzün
telaşına düşeriz. İnce kıyafetler
giyilecek, daha fazla dışarıda
zaman geçirilecek, denize girilecek
gibi sebepler, yaz yaklaşırken
en hızlı nasıl kilo verebilirim
sorusunu sormamızın başlıca
sebeplerindendir. Zayıflama
isteğinin temelinde, dış görüntüden
rahatsız olmak değil, mevcut ve
olası sağlık problemlerinin önüne
geçmek için yeterli ve dengeli
beslenme ve neticede ideal ağırlığa
kavuşmak olmalıdır.
Sağlıklı ve dengeli beslenme
bir yaşam tarzıdır. Her mevsim,
mevsiminde sebze- meyve
tüketimi, yeterli besin alımı ve su
tüketimi çok önemlidir.
bir beslenme programını dahi
tekrardan uygulamadan önce
diyetisyeninize danışmanız
gerekmektedir. Bir uzmana
danışmadan dikkatsizce uygulanan
diyet programları hem sağlığımıza
zarar vermekte, hem de verilen
kiloların fazlasıyla geri alınmasına
sebep olmaktadır.
Beslenme listesi kişiye özel
olarak beslenme ve diyet uzmanı
tarafından düzenlenmelidir.
Hazırlanan beslenme programında
dikkat edilmesi gerekenler; cinsiyet,
yaş, boy, kilo, sosyoekonomik
durum, gerekli görülmesi halinde
kan tahlili sonuçları, vücut analiz
sonuçları (yağ, kas, ödem, sıvı
vs.), yaşam tarzı, varsa hastalıklar,
kullanılıyorsa ilaçlar göz önünde
bulundurulmalıdır.
Egzersiz, ruh ve beden sağlığımız
için en az beslenme kadar
önemli olan günlük yaşantımızın
bir parçası olması gereken
başlıca aktivitemizdir. Egzersiz
yapmanın genel sağlığımız için
ne kadar önemli olduğunu
unutmamak gerekiyor. Sadece
görüntü kaygısıyla değil, duruş
bozukluklarını düzeltmek, doğru
nefes almayı öğrenmek, başta
obezite olmak üzere kalp sağlığı,
diyabet tedavisi vs. için egzersiz,
tedaviye destek olan en temel
faktörlerdendir. Havaların ısınmasını
fırsat bilip yapmıyorsak egzersiz
yapmaya başlamak için en güzel
fırsatı değerlendirin derim.
Bütün bu uyarılar göz önünde
bulundurarak, karbonhidrat, protein
Yakın bir arkadaşımızın uyguladığı,
akrabalarımızın uyguladığı ya
da geçmiş zamanda aldığınız
bir beslenme programlarını alıp
uygulamaya çalışmamız yapılan
büyük hatalardandır. Üzerinden
zaman geçmiş kendinize ait
EGZERSİZ YAPIN
SAĞLIK
ve yağ oranları düşünülerek
yazılmış öneri diyeti;
FORMDA KALMANIZI
SAĞLAYACAK DİYET LİSTESİ
Kalkınca aç karnına su tüketiniz.
Günlük su tüketimi kişiye göre
değişir. Yaz aylarında daha fazla su
tüketmek gerekir.
Haşlama / Fırında - Tavuk / Balık /
Hindi / Dana
•Yoğurt ya da Ayran ya da Kefir
ARA ÖĞÜN
•Meyve
•Çiğ Badem ya da Ceviz ya da Çiğ
Fındık
•Yumurta
AKŞAM
•Zeytin
•Sebze Yemeği ya da Kurubaklagil
Yemeği
•Peynir
•Süt
•Yoğurt ya da Ayran ya da
Kefir
ARA ÖĞÜN
•Tam Tahıllı
Ekmek ya
da Bulgur
Pilavı
•Bitki çayı ya da Şekersiz Türk
Kahvesi
ARA
•Şekersiz Çay
•Sarı leblebi
ÖĞLEN
•Izgara /
•Bitki Çayı
•Bol Yeşillikli Az Yağlı Salata
KAHVALTI
•Tam Tahıllı Ekmek
ÖĞÜN
Sebzeler: Kuşkonmaz, bezelye,
enginar, bakla, semizotu,
barbunya, madımak, ebegümeci,
arpacık soğan, marul, roka,
soğan, sarımsak, biberiye, nane,
maydanoz, tere, domates
Meyveler: Can erik, çilek, dut
ODYOLOJİ
Bebek
konuşmayı
öğrenemediği
için büyüme
sürecinde
zamanla
toplumdan
uzaklaşmakta
kendi içine
kapanık bir
birey halini
almaktadır
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
N
20
KİŞİNİN KONUŞABİLMESİ İÇİN MUHAKKAK İŞİTMESİ LAZIMDIR
edir bu Odyoloji diyenleri
duyar gibiyim… Günümüzde
çok yaygın bilinmeyen, çok
sık duyulmayan bir bilim dalı Odyoloji. Çekmeköy2023 olarak merak
ettiğimiz bu bilim dalını araştırmak,
daha fazla bilgi sahibi olmak ve siz
değerli okuyucularımıza da öğrendiklerimizi aktarabilmek adına
Türkiye’de nadir olarak yetişen
Odyoloji uzmanlarından Yrd. Doç.
Dr. Burak Öztürk’ün yanında aldık
soluğu. Öncelikle bize göstermiş
olduğu yakın ilgi ve alakadan dolayı
Burak hocaya bir kez daha teşekkür
ediyor ve röportajımıza geçiyoruz.
Öncelikle bize kendinizden
bahseder misiniz?
Öncelikle derginizin bu sayısında
bize yer vermenizden ötürü teşekkür etmek isterim. Ben Üsküdar
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Odyoloji Bölüm Başkanı aynı zamanda Odyologlar Derneği kurucu
başkanı Yrd. Doç. Dr. Burak Öztürk.
Lisans, yüksek lisans ve doktora
eğitimlerimi Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladım. 2011 yılında
açılan Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve 2014 yılında açılan Üsküdar
Üniversitesi Odyoloji Bölümlerinin
kurucu öğretim üyesiyim.
Odyoloji hakkında bize bilgi
verir misiniz?
Odyoloji, kelime anlamı olarak
işitme bilimi demektir. Ancak ilgi
alanı sadece işitme olmayıp kulak
kaynaklı denge bozuklukları ile de
ilgilenmektedir. Bu açıdan bakıldığında Odyoloji, işitme ve denge
bozukluklarının öncelikle önlenmesi, ortaya çıktıktan sonra ise bu
bozuklukların tanılanması ve (re)
habilitasyonu ile ilgilenen bilim dalıdır. Odyoloji, bağımsız bir bilim dalı
olup temsil eden meslek elamanına
Odyolog denilmektedir.
Sizce Odyoloji bilimi neden
önemlidir?
Bu sorunun cevabını aslında değerli
okurlarımız biraz empati kurarak
hemen anlayabilirler. Bir yeni doğan bebek düşünün işitme kaybı ile
doğmuş olsun. Bu bebek işitemediği için konuşamayacaktır da. Ülkemizde kullanılan sağır-dilsiz kavramı buradan gelmektedir. Kişinin
konuşabilmesi muhakkak işitmesi
lazımdır. Bebek konuşmayı öğrenemediği için büyüme sürecinde
zamanla toplumdan uzaklaşmakta
kendi içine kapanık bir birey halini
almaktadır. BU tip kişilerin akademik eğitimleri aksamakta, sosyal ve
zihinsel gelişimleri yetersiz olmakta,
yetişkinlik dönemlerinde ise iş imkânları ve istihdam açısından zorluklar yaşamaktadırlar. İşte Odyoloji
olabildiği kadar en erken dönemde
işitsel algıyı yeniden sağlayarak bu
durumda ki bireylerin topluma kazandırılmasını sağlar. Buraya kadar
bahsedilenler bebek ve çocuklar
için geçerli, yetişkinlik döneminde
veya yaşlılık döneminde ortaya
çıkan işitme ve denge bozuklukları
lojik hizmetlerin karşılanamaması
veya ‘’boşluk doldurulur misali’’ ehil
olmayan kişilerin Odyoloji alanında yetkileri dışında çalıştırılmaları
neticesinde artık Odyoloji lisans
bölümlerinin açılması zorunlu hale
gelmiştir. Günümüz itibariyle ülkemizde 11 tane Odyoloji lisans bölümü bulunmakta olup ilk Odyolog
mezunlar geçtiğimiz yıl verilmiştir.
Ülkemizde Odyoloji’nin
kısa geçmişinden bahseder
misiniz?
Odyoloji biliminin çalışma
alanlarından bahseder
misiniz?
Odyoloji lisans bölümleri ülkemizde 2011 yılından itibaren açılmaya
başlandı. 2011 yılından önce ise
Odyoloji eğitimi yüksek lisans ve
doktora eğitimi şeklinde sürdürülmekteydi. Ancak bu eğitimler
neticesinde verilen mezunların sayısının az olması buna bağlı olarak,
ülkemizin ihtiyaç duyduğu odyo-
Odyoloji, ister yetişkin isterse
bebek veya çocuk olsun işitme
ve denge bozukluklarının önlenmesi, tanılanması ve rehabilite
edilmesi ile uğraşmaktadır. İşitme
ve denge bozukluklarının tanılanmasına yönelik olarak çeşitli test
yöntemleri kullanılmakta ve elde
edilen sonuçların yorumlanması
neticesinde odyolojik tanı Odyolog
tarafından konulmaktadır. İşitme ve
denge bozukluğuna neden olan
hastalık belirlenebildiyse medikal
(ilaç) ve/veya cerrahi tedavisi KBB
uzmanı tarafından yapılmakta, (re)
habilitasyonu ise Odyolog tarafından yapılmaktadır. Odyolojik (re)
habilitasyon denildiğinde ilk olarak
akla işitme cihazı uygulamaları, biyonik kulak denilen koklear implant
uygulamaları gelmektedir. Ancak
bu uygulamalar işin sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Odyolog
tarafından uygun cihaz seçildikten
sonra, cihazın doğru bir şekilde
ayarlanması ve sonrasında işitsel
(re) habilitasyon sürecinin sürdürülmesi gerekmektedir. Özellikle
bebek ve çocuklarda sadece cihaz
uygulaması asla yeterli olmamakta
uzun süreli (re) habilitasyon sürecinin yaşanması gerekmektedir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
da insan hayatını oldukça zorlaştırmaktadır. Çoğumuz dedelerimizin
nenelerimizin işitemediklerinden
ötürü zorlandıklarına şahit olmuşuzdur. İşte Odyoloji işitsel ve
denge bozukluklarının insan hayatı
üzerindeki olumsuz etkilerini yok
etme veya en aza indirme konusunda uğraş verdiğinden ötürü çok
önemlidir.
MAYIS 2016
ODYOLOJİ
21
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
ODYOLOJİ
22
Ne gibi rahatsızlık belirtileri
olanlar Odyoloji bölümüne
başvurmalıdır?
Genel olarak işitme kaybı ya da
baş dönmesi şikâyeti olan kişiler
Odyoloji’nin doğal hasta grubunu
oluşturmaktadır. İşitme kaybı veya
azlığının yanı sıra kulak çınlaması
olanlar, kulak hastalığı geçirenler,
baş dönmesi şikâyeti olanlar Odyoloji bölümüne başvurmalıdır.
Odyoloji alanında Türkiye’de
ki akademik çalışmaları
dünya ile karşılaştırdığınızda
mevcut durumu yeterli
buluyor musunuz?
Odyoloji alanında ki mevcut
bilimsel durum maalesef dünya
standartlarının altında bulunmaktadır. Genel olarak tüm akademik
alanların problemi olmakla birlikte
Odyoloji alanında da bilim üretmek
yerine yalnızca akademik unvan
almak amacıyla bilimsel çalışmalar
yapılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Odyoloji biliminin gelişmiş olduğu ülkeler için hem teknoloji hem
de bilim ihracatı yapabilecekleri bir
pazar konumundayız. Bu durum el-
bette ki bir an önce değiştirilmelidir.
Peki, Türkiye’de Odyoloji
alanında bilimsel gelişimi
arttırmak adına yapılması
gerekenler nelerdir?
Bir ülkede bilimin gelişeceği ana
yer üniversitelerdir. Üniversitelerde
ki Odyoloji lisans eğitiminin geliştirilmesi akabinde de mezunların
yüksek lisans ve doktora eğitimlerine teşvik edilmesi gerekmektedir.
Böylece hem akademik hem de
bilimsel yanı güçlü Odyolog bilim
insanları geliştirilebilir. Bilimsel ge-
ODYOLOJİ
Zorunlu staj dönemlerini
beklemeden sürekli klinik
ortamda hastalarla iç içe
olmaları gerekmektedir.
Odyoloji uygulamalı bir
alan olduğundan dolayı
ancak ‘usta-çırak’ ilişkisi
içerisinde hasta üzerinde
yapılan uygulamalar ile
öğrenilebilir. Ancak yanlış
anlaşılmamak adına Odyoloji eğitiminde teorik
bilgi önemsizdir diye
bir sonuç çıkarılmasını
istemem. Teorik eğitim
de çok önemlidir ancak
pratik uygulama olmadan teorik eğitim havada
kalacaktır.
Odyoloji’de kariyer
yapmak isteyenler
nasıl bir yol izlemeli?
Öncelikle Odyoloji, tüm gelişmiş
ülkelerde gerektiği değeri gören
bir alandır. Ülkemizde ise henüz
bebek sayılabilir. Hak ettiği yerlere
gelebilmesi öncelikle Sağlık Bakanlığı bünyesinde gerekli adımların
atılmasıyla mümkün olacaktır.
Devlet kadrolarına Odyolog atamaları artırılmalıdır. Özellikle doğuştan
meydana gelen işitme kayıplarının
etkilerinin giderilebilmesi için erken
müdahale gerekli olduğundan
devlet hastanelerine Odyolog
atamalarının yapılması bir zorunluluktur. Odyoloji aynı zamanda bir
(re)habilitasyon alanı olduğundan
dolayı rehabilitasyon merkezlerinde
de Odyolog istihdamı sağlanmalıdır. Odyolog’ların çalışma alanlarına
intikal etmeleri sonucunda hem
halkımıza verilen Odyolojik hizmette gelişmeler sağlanacak hem de
Odyoloji biliminin gelişimi sağlanacaktır.
Odyoloji bölümü okuyanlara
MAYIS 2016
Türkiye’de Odyoloji ve
benzeri alanlarda gerekenler
yapılıyor mu?
neler tavsiye edersiniz?
Odyoloji bölümü, son yıllarda üniversite adayları tarafından yoğunlukla tercih edilen bir bölüm durumuna gelmiştir. Şunu belirtmek
isterim ki Odyoloji lisans bölümlerinin açılması alanımıza katkıdan
çok zarar vermektedir. Çünkü çoğu
bölümde Odyoloji alanında ehil ve
eğitim almış branş hocası bulunmamaktadır. Bu açıdan Odyoloji
bölümünü tercih edecek adaylara
tavsiyem üniversitelerin Odyoloji
bölümlerini iyi araştırsınlar. Bölümde okuyan öğrencilere tavsiyem
ise kendilerini öğrencilik dönemlerinde geliştirmeye başlamalarıdır.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
lişme teknoloji üretimine yansıdığı
zaman ise Odyoloji açısından ülke
ekonomisine bile katkıda bulunmak
bile mümkün olacaktır.
Odyoloji lisansını bitirdikten sonra yüksek lisans
ve doktora programlarına başvurmaları gerekmektedir.
Bu başvurular sırasında avantajlı
duruma geçebilmek için lisans süresince akademik not ortalamalarını olabildiği kadar yüksek tutmaları
kendileri adına faydalı olacaktır.
Akademik kariyer yapmak isteyenler
açısından diğer önemli konu ise
günümüz dünyasında bilim dilinin
İngilizce olmasından dolayı İngilizce seviyelerini geliştirmeleri gerekecektir. Bunların dışında çalışkan
ve sabırlı olmaları ilim öğrenmenin
kolay bir iş olmadığını her zaman
akıllarında tutmaları gerekmektedir.
23
ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ
Sadece Engeliler
Haftasında Değil 365
Gün Hep Yanınızdayız
7/24 Esasına Dayalı
Sizlere Hizmet
Etmeye Devam
Edeceğiz
Darıca hayvanat bahçesini gezen
engelliler ve aileleri keyifli anlar
yaşadı.
Çekmeköy Belediyesi, Engelliler
Haftası nedeniyle, Çekmeköylü
engelli vatandaşlara Darıca’da bulunan Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi
ve Botanik Parkı’na tur düzenledi.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Engelli vatandaşlar gezi boyunca
keyifli anlar yaşarken, engelli vatandaşların aileleri de bu güzel anların
24
bol bol fotoğrafını çekti. Gördükleri
hayvanları ilgiyle izleyen vatandaşlar onlarla selfie çekmeyi de ihmal
etmedi. Gezi turuna katılan çocukların zürafaları ilgiyle izlemesi renkli
görüntüler oluşturdu.
Hayvanat bahçesinde keyifli dakikalar geçiren Önder Kaygusuz isimli
vatandaş, “organizasyonların devamını bekliyoruz çünkü engelliler,
sadece engelliler haftasında değil
yılın her dönemi anılması gereken
kitlemizdir. Bu organizasyon gerçekten keyifli ve eğlenceli. Darıca’ya daha önce hiç gelmemiştim,
ilk defa geliyorum ve yaklaşık 350
kişiyiz. Birçok hayvan ve organizma burada mevcut, dilerim başka
insanlar da yararlanır. Çekmeköy
Belediyesi’ne böyle anlamlı bir
organizasyon yaptığı için teşekkür
ederim” şeklinde konuştu.
ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Çekmeköy Belediyesi Engelliler Merkezi 10-16 Mayıs Engelliler Haftası organizasyonları kapsamında engelli genç ve
çocuklar aileleriyle birlikte Taşdelen Lunaparkına götürdü.
Lunaparktaki oyuncaklarla doyasıya eğlenen çocuklar renkli
görüntüler oluşturdu.
Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nün üç gün boyunca devam
eden organizasyonları Reşadiye Mesire Alanı’nda yapılacak
piknikle son bulacak.
25
ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
PİKNİK
26
Çekmeköy Belediyesi 10-16 Mayıs Engelliler Haftası etkinliklerine
devam ediyor. Hafta içinde Darıca
Hayvanat Bahçesi Gezisi ve Çekmeköy Lunapark’ta bir araya gelen
engelli vatandaşlar aileleriyle birlikte
organizasyonun son gününde Reşadiye Mesire Alanı’nda düzenlenen piknikte bir araya geldi ve güzel
havanın keyfini doyasıya yaşadı.
Pikniğe Çekmeköy Belediye Başkanı
Ahmet Poyraz, AK Parti Çekmeköy
İlçe Başkanı Salih Kırıcı, Çekmeköy
Belediye Başkan Yardımcısı Eyüp Yıldırım, engelli vatandaşlar ve aileleri
katıldı.
Animasyon gösterileri, sihirbazlar,
şarkı yarışmaları gibi çeşitli aktivitelerin gerçekleştiği programda
selamlama konuşması yapan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz şöyle dedi: “Üç gündür devam eden programımızın sonuna
geldik. Ben engelli kardeşlerimin
anne ve babalarının ellerinden öpüyorum. Rabbim hepinizden razı olsun. Bugün bu programının organizesinde emeği geçen başta Sosyal
İşler Müdürlüğü personelimiz olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sadece bu
hafta vesilesiyle değil 365 gün hep
ÇEKMEKÖY’DE 10-16 MAYIS ‘ENGELLİLER HAFTASI’ ETKİNLİKLERİ
Başkan Poyraz piknik alanındaki masaları tek tek dolaşarak vatandaşlarla
sohbet etti ve hatıra fotoğrafı çek-
tirdi.
Alanda bulunan vatandaşların tüm
ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına Zabıta ve Sosyal İşler Müdürlüğü
personeli piknik boyunca aralıksız
çalıştı.
MAYIS 2016
Alanda bulunan vatandaşlara seslenen AK Parti Çekmeköy İlçe Başkanı Salih Kırıcı ise: “Bu program güzel bir buluşma, güzel bir kavuşma
oldu. Sosyal Belediyecilik açısından
önem taşıyan bu organizasyonu
yapan Çekmeköy Belediye Başkanımız Ahmet Poyraz’a ve çalışma
arkadaşlarına teşekkür ediyorum,”
dedi.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
yanınızdayız. 7/24 esasına dayalı sizlere hizmet etmeye devam edeceğiz inşallah.”
27
N İCADI
BİSİKLETİ
Günlük hayatımızı kolaylaştıran,
bir bakıma elimiz ayağımız
olan birçok araç-gerecin nasıl
icat edildiğini hiç düşündünüz
mü? Mesela; bir tuşla uzakları
yakın eden telefon, dünyayı
ufacık bir ekrana sığdıran
bilgisayar, mutfaktaki en büyük
yardımcılarımız robotlar,
ayağımızı yerden kesen
arabalar… Tüm bu icatlar
hayatımızın vazgeçilmezleri
arasında. Peki, bugünlere nasıl
gelindi, hangi aşamalardan
geçti? Hiç kuşkusuz hepsinin
bir hikâyesi var.
Hayatımızı renklendiren
icatların nasıl gelişip
dönüştüğünü, günümüze
kadar hangi evrelerden geçerek
geldiğini sizler için araştırdık.
Bu ay inceleyeceğimiz icat:
Bisiklet…
1791
Bisiklet icadının temeli bir iki tekerlekli ve pedalsız bir oyuncaktır. Fransa’dan
çıktığı rivayet edilen bisikletin mucidi; Fransız Sivrac Kontu. Bu icat; aynı
büyüklükte iki tekerlekten oluşan tahtadan yapılmış bir araçtı. Oturma yeri
tekerlekleri birleştiren çubuğun üzerine yerleştirilmişti. Sürücüler, çubuğu
bacakları arasına alarak oturuyor ve aracı ayaklarıyla iterek yürütüyorlardı. 1865
İngiltere’de Velocipede yapımı işine ilk olarak
Coventry Dikiş Makineleri Şirketi el attı. Demir
telli tahta tekerleklerden meydana gelen bu
basit taşıta sarsak adı takılmıştı. AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
1855
28
1816
Benzer araçlar 1816’da J. Nicephore Niepce (1785 – 1833)
(bir fotoğraf basma yönteminin
de bulucusu) ve bir yıl sonra
da Alman Baron Karl VonDrais tarafından yapıldı. Önceleri
tedirginlikle yaklaşılan icat halk
tarafından sevilir ve moda olur.
Drais’in yaptığı araç kısa zamanda İngiltere ve Almanya’da
draisine ya da eğlence atı adıyla
yaygınlaşır.
Ayna dişlisinin ve
rublenin icada bu
acayip duruma son
verdi. Ayna dişlisi
kadro üzerine takılan
pedallara, daha küçük
olan ruble de arka
tekerlek göbeğine
takıldı. Her iki dişli
bir zincir aracılığıyla
birbirine bağlandı.
Öndeki büyük dişliyi
pedala bir defa
döndürmek arkadaki
küçük dişlinin birkaç
defa dönüşünü
sağlıyordu.
1855’te Fransız Ernest Michaux’un, adına “Velo” dediği
bisiklette, pedalı etkin olarak kullanılır ve Velocipede
ismi altında İskoçya’ya gider.
Günümüz halinin tasarımı bu
sayede gelişmiş ve gerçek
bisikletin doğuşu oluşturur.
Böylece makineyi sürerken
insan enerjisinden düzgün
biçimde yararlanmak mümkün olur. 1864’de bisikletin
seri üretimine geçilir. Bisikletin
ilgi görmesi diğer devletlerinin de ilgisini çekmektedir.
1800’lerin ikinci yarısında
Fransa Savunma Bakanlığı
bisiklet üretimine destek verir
ve 1871’de imal edilen bisikletler Almanya ile yapılan savaşta
kullanılmaya başlanır.
1875
Bu tarihe kadar yapılan Velocipede (velospit)’lerde pedalın bir
dönüşü tekerleği de ancak bir defa döndürebiliyordu. Bu yüzden
Velocipedein hızının ön tekerleğin büyüklüğüne bağlı olduğu sanıldı:
Tekerlek ne kadar büyürse taşıt da o kadar hızlı gidecekti. Böylece ön
tekerleğin çapı 75 sm’den 162 sm’ye kadar artarken arka tekerlek de
30sm’ye kadar küçüldü. Artık Velocipede bütünüyle oransız bir biçim
almıştı. Üstelik bu kadar yüksek bir bisikletin üzerine çıkıp oturmak
ancak çok uzun boylu kimselerin başarabileceği bir işti (Kısa boylular
üç tekerlekli velocipede’le yetinmek zorundaydılar). 1888-1900
MAYIS 2016
Bir sonraki yazımızda bilgisayarın icadı
ile karşınızda olacağız…
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
1900
1900 yılında arka göbek’e uygulanan bir düzen, rubleyi arka
tekerlekle birlikte sürekli olarak dönüşten kurtarır. Böylece
pedalların gerektiğinde kullanılması sağlanmış olur. Bugünkü görünüş ve yapısını kazanan Velocipede (velospit)’e daha
sonraki yıllarda bisiklet adı verilir. Baklava biçimli iskelet standart
olur ve daha sonraki yıllar içinde bisiklet modelinde önemli bir
değişiklik yapılmaz. 1960’larda çeşitli üreticiler (bazıları araba
bagajına konulmak üzere katlanabilen) şehir içinde kullanılması
için küçük tekerlekli bisikletler yapılır.
19’uncu yüzyılın çukur ve hendekli yollarında tahta tekerlekli velocipedele dolaşmak,
zevk olmaktan çok bir eziyetti. 1888’de John
Dunlop’un hava dolu ya da şişirilmiş lastiği
buluşu, bisiklet tarihinde dönüm noktası
oldu. İşte bu buluş velocipede’i sarsıntılı bir
taşıt olmaktan çıkararak rahat ve kullanışlı bir
duruma getirdi. Bununla birlikte velocipede’in
karşılaştığı zorluklar bitmiş değildi. Arka tekerlekler, ayna dişlisinin yardımıyla dönerken
pedallar da beraber dönüyor, yokuş aşağı
inerken bile pedal çevirmek gerekiyordu.
29
HABERLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Çekmeköy Belediyesi’nin her yıl
düzenlediği Kültür Gezileri’nin
ilk yolcuları dualarla uğurlandı.
Çekmeköy Belediyesi önünden hareket eden üç otobüsü
Çekmeköy Belediye Başkan
Yardımcısı Şahmettin Yüksel
30
yolcu etti. Otobüsleri tek tek
dolaşarak yolculara Çekmeköy
Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’ın selamını ileten Başkan
Yardımcısı Yüksel, vatandaşlarla
sohbet etti.
Geziler kapsamında bu yıl
zaferin 101. yılında Çanakkale,
milletimiz için manevi öneme
sahip olan Bursa, Edirne ve Konya gibi tarihi şehirlere gidildi. 95
Otobüsle düzenlenen gezilere,
toplamda 4.275 vatandaş katıldı.
BAŞIMIZIN BELASI MİGREN !
temel olarak stres kaynaklıdır. Aç
kalmak, uykusuzluk gibi nedenler
yine stres etkisi yapar ve ağrının
başlamasına neden olur. Migren
ağrısı bir kez tetiklendiğinde artık
gerilemez. Şiddeti ve süresi değişkenlik gösterir. Bazen 2-3 gün üst
üste sürebilir. Kaslarda gerilme,
bulantı hissi, zaman zaman kusma,
ışık ve ses hassasiyeti ile psikolojik
olarak bir depresyon hali hakim
olur. Yaşam kalitesi o kadar düşer
ki, çevresindeki insanları rahatsız
etmemek ve ağrının bir an önce
geçmesini sağlamak için yalnız
karanlık ve sessiz bir ortama çekilip
geçmesini bekler.
Hastalar kendilerini ancak bir
migren ağrısını bilenlerin anladığını
ifade eder. Migren hastaları kişilik
olarak da farklı yapıda insanlardır.
Genellikle hassas ve mükemmeliyetçi kişilikleri ile bilinir. Bu özellikleriyle ağrıyı adeta mıknatıs gibi
çeker.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
oğumuzun değişken ağrılar nedeniyle günü zehir
olduğu zamanlar olmuştur. Özellikle çalışanlar
arasında haftasonu baş ağrıları
kabustur. Yaşam kalitesinin düşmesi, sosyal olarak önemli sorunlarıda beraberinde getirir. Çocuğun
doğum gününde, güzel bir pazar
sabahı kahvaltı programı yapmışken
“Ne olur başlamasın!” dediğiniz
migren ağrısı, aklınıza geldiği andan
itibaren yola çıkmıştır bile.
Migren aslında karmaşık yapıda bir
ağrıdır. Aç kalmak, uykusuzluk, bir
anlık stres veya tuvaletinizi tutmak
bile migrenin başlamasına neden
olabilir. Ancak bazı durumlar vardır
ki migren ağrısı ile çok karıştırılır.
Bunların başında tansiyon gelir.
Belirli aralıklarla baş ağrısı olan bir
kişinin mutlaka tansiyon takibini
yapması gerekir. Bu takibi gün içerisinde otomatik olarak yapan tıbbi
aletler de vardır. Ancak gün içerisinde belirlenen zamanlarda en az
15 dakika dinlenmiş olarak kolayca
yapılan ölçümler ve bunların kaydedilmesi takip için yeterlidir. Özellikle baş ağrısının başladığı zaman
aralığında yapılacak ölçümler daha
belirleyici olabilir.
Migrenin nedenleri:
Migreni başlatan diğer etmenler
MAYIS 2016
BAŞIMIZIN
BELASI
MİGREN!
31
BAŞIMIZIN BELASI MİGREN !
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Tetik noktası nedir?
32
Birçok migren hastası ağrı başladığında belirli hassas noktaları masaj
yaparak ağrının azalmasını sağlamaya çalışır. Boyun da omurga ile
kafatasının birleşim yeri ile migren
ağrısının ki genellikle sağ ya da solda daha baskındır; ağrı olan tarafın
kaş üstü kaslarını parmaklarıyla
sıkıştırarak rahatlama sağlamaya
çalışır. Esas olarak ağrının kaynağı
daha farklı noktalardan kaynaklanır.
Migren ağrısı ile hasta tarafından
masajı yapılan yerler esasında
ağrının hissedildiği yerlerdir. Oysa
kaynak genellikle daha farklı yerlerdedir. Şayet tetik tansiyon veya
benzer nedenlerle başlamadıysa
tetik noktası olarak adlandırılan ve
kronikleşen yerlerden ağrı başlar.
Bu noktalar Çin tıbbında ve çok
eski tıp bilimi ile uğraşmış toplumlarda da tanımlanmıştır. Bu noktalar,
dolaşım problemi veya uzun yıllar
boyunca performansının üzerinde
kullanılması ya da doğru çalışma-
ması sonucu oluşmuştur. “Trigger
Point” adıyla literatürde bulunan
bu oluşumlar yeterince dolaşıma
katılmadığı müddetçe giderek
kronikleşir, yayılır ve gelişir. Ağrının
oluşumu oldukça kolaylaşır, sıklığı
ve şiddeti artar, yayılır. Tetik noktası
sürekli aynı işi yapan insanlarda çok
daha sık görülür. Örneğin; mouse
kullanan bir ofis çalışanı, bebeğini
kolunda taşıyan bir anne, sürekli
manuel araç kullanan bir kişi gibi
süreklilik gösteren ve kasın kendi
performansının üzerinde güç isteyen kullanım şekilleri tettik noktasının oluşumunda önemli rol oynar.
Nasıl oluşur?
Tetik noktası, kas içerisinde kas
liflerinin eşgüdümlü olarak çalışamamasından ve tek bir kas lifinin
hasara uğramasıyla başlar. Kaslar
çalışırken çeşitli kimyasal maddeler salgılar. Bu kimyasal maddeler
üretildikleri kas bölgesinden hızlı
uzaklaştırılamadığında kasın çalışması önce yavaşlar sonra da o kas
lifi hasar görür. Kas bir bütündür eş
zamanlı çalışmaya göre programlanmıştır. Hasar gören kas lifinin görevini komşu lifler üstlenmek ister.
Ancak hareket hala devam ediyorsa
bu kez hasar diğer komşu liflere
de ulaşır. Böylece kasın içerisinde
muayene ile ele gelebilen, parmak
basıldığında bir rahatlama hissiyle birlikte önemli ölçüde ağrıyan
noktalar oluşmuştur. Bu nedenledir
ki migren tedavisinde muayene çok
ama çok önemlidir. Adeta tedavisinin yarısı bu hassas noktaların
tespiti ile gerçekleşir diyebiliriz.
Reçeteler uzadıkça uzar…
Migren hastalarının reçeteleri
migrenle ne kadar uzun yaşadılarsa
o kadar uzun ve komplikedir. Bu reçetelerde çoğunlukla antidepresanlar veya teskin ediciler de eklenir.
Bu da gösteriyor ki migren tek başına bir ağrı değildir. Oldukça kronik
migren ağrılarında sara (epilepsi)
ilaçlarının kombine edildiği planlamalar bile ihtiyaç göstermektedir.
Muayene, migren tedavisinin ilk
ve en önemli aşamasını oluşturur.
Önce migrenin nasıl başladığı ve
detayları hakkında çok geniş bilgi
alınır. Bunlar kaydedilir. Muayene,
sessiz ve rahat bir ortamda, son
derece yavaş bir tempoda yapılır.
Hasta uyumu muayenin kalitesi
açısından çok önemlidir. Bu nedenle hasta ile hekim uyumunun üst
düzeyde olması gerekir. Muayene
sırasında tespit edilen tetik noktaları, anatomik olarak işaretlenir ve
kayıt altına alınır.
Tedavi nasıl yapılır?
Tedavi, tespit edilen, hassas ve
dolaşım problemi olan bölgelere doktor tarafından planlanan
işlemlerin uygulanabileceği incelikte iğne ile sağlanır. Çoğu zaman
hastalar tedavinin başladığını bile
hissetmezler. Tedavi sırasında ağrı
hemen hemen yoktur. Tedavi yaklaşık 30 ila 45 dakika kadar sürer.
Tedavi aşamalarına GRP ve Ozon
da eşlik eder. Tedavinin konforunu
arttırmak amacıyla lokal anestezik
de kullanılabilir. Yıllar önce yapılan
çalışmalarda bu tedavilerde botilinum toxin kullanılarak yapılmıştır.
Ancak klinik çalışmalar göstermiştir
ki botilinum toxin kullanımında
önemli bir avantaj elde edilememiştir. Bu nedenle botilinum toxin
kullanımı yok denecek kadar azdır.
Tüm bu uygulamalardaki amaç
tespit edilmiş olan tetik noktasının
dolaşıma katılımının sağlanmasıdır.
Ancak bu, tedavinin ilk aşamasıdır.
Diğer aşamalarında hasta ön planda olacaktır.
Bir tedavi seansında migren
biter mi?
İyi bir muayene ile yapılan tedavide ağrının en az yarıdan fazlasının
azaldığı yönünde çalışmalarımız
vardır. Ağrı artık karakter değiştirmiştir. Çoğunlukla ağrılar beklenen
kadar olmaz. Çoğu zaman ağrı kesici almadan geçirilebilir. Bu aşamada evde yapılması gerekenler vardır.
Bunlar düzenli olarak yapıldığında
çoğunlukla başka doktor uygulamalarına gerek kalmaz. Ancak bu
rahatlık ve konfor, önceki ağrılardan
kurtuldukları için biraz tembelliğe
neden olur. Yapılacak olan uygulamalar basit ve çok zaman almayan
keyifli uygulamalardır. Doktorunuz
tarafından yöntemler tarif edilir. Her
aşamada doktorunuz size danışmanlık ederek, tedaviyi yönlendirir.
Hasta uyumunun tam olduğu olgularda tek seansta başarı sağlanabilir. Ancak klinik tecrübelerimiz
göstermiştir ki 3 veya 4 kez uygulamalarda daha uzun süren başarılar
gerçekleşmektedir. Nadiren bu
seanslar uzayabilir.
Sağlık ve Yaşam dergisine katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Muayene nasıl yapılır?
MAYIS 2016
BAŞIMIZIN BELASI MİGREN !
33
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
HABERLER
34
Ç
ekmeköy Belediyesi’nin yeni
dergisi “Çekmeköy Çocuk”
dopdolu içeriğiyle yayın hayatına
başladı. Her ayın ilk haftasında yayınlanacak olan dergi ilk aşamada
her ay 20 bin adet basılacak. Çekmeköy Belediyesi ve Çekmeköy
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliği
ile hazırlanan dergide bulmacalar,
tarih, kültür, bilim, sanat gibi birçok
alana ait eğitici bilgiler olacak. Çekmeköy Postası başlığı altında Çekmeköylü çocukların resim ve şiirleri
kendi adları ve fotoğraflarıyla birlikte
dergide yerini alacak. Çocuklar fotoğraflarını info@cekmekoycocuk.
com adresinden Çekmeköy Belediyesi’ne ulaştırabilecekler. Vatandaş-
lar dergilere Çekmeköy Belediyesi
Merkez Binası, Kültür Merkezleri ve
Seri Nokta birimlerinden ücretsiz
olarak ulaşabilecekler.
Çekmeköylü çocukların eğlenirken
eğitilmesini amaçlayan derginin tanıtım programı İsmihan İsmet Süzer
İlk Öğretim Okulu’nda yapıldı
HABERLER
için büyük emek harcadı. Büyük bir
ekibin şevkle hazırladığı bu dergiyi
seveceğinizi ve ona sahip çıkacağınızı umut ediyoruz,” dedi.
Dergi hakkında bilgilendireme yapan Çekmeköy Belediye Başkanı
Ahmet Poyraz’da şöyle dedi:“Eğlenceli, eğitici, öğretici içeriği ile Çekmeköylü Çocukların klavuzu olacak
yepyeni bir dergi hazırladık. Anne ve
babalarla birlikte, uzmanların da
MAYIS 2016
Dergi Genel Yayın Yönetmeni ve
Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Fatih Sırmacı tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada: “Bu dergiyi
okurken; çizgi öyküler, bulmacalar,
tarih, kültür, bilim, sanat sayfalarında, kendinizi renkli bir dünyanın içinde bulacaksınız,” dedi. Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza, bugün
vereceğimiz her şeyin yarınımızı
şekillendireceğini belirten Sırmacı:
“Göreve geldiği günden beri çocuklar için çalışan Çekmeköy Belediye
Başkanı Ahmet Poyraz, bu derginin
hazırlanması ve sizlerle buluşması
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Tanıtım programına Çekmeköy
Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız,
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim
Müdürü Ahmet Aktaş ve Çekmeköy
Belediye Başkan Yardımcısı Fatih
Sırmacı katıldı.
35
HABERLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
görüşleri alınarak hazırlanan ve birbirinden güzel etkinlikleri içeren
bu çalışma ile çocuklarımızın hayal
gücünü genişletmeyi, genel kültürlerini artırmayı, zihinsel ve ruhsal
gelişimlerine katkıda bulunmayı hedefledik. Tüm bunları yaparken çocuklarımızın yaş gruplarına uygun
olarak bıkmadan, usanmadan hatta
eğlenirken öğrenebilecekleri sayfa-
36
lar oluştu. Bu derginin hazırlanmasında ve size ulaşmasında bizlere
destek olan Çekmeköy İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğümüze de ayrıca
teşekkür ederim.”
Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız ise salonda bulunan çocuklara; “bu dergiyi sevdiniz mi?”
diye sorduktan sonra şunları söyle-
di: “Çocuklar için hazırlanmış çok
güzel bir çalışma. İlk sayısını inceleme fırsatı buldum. Ülkemizin çeşitli
yöreleri, yemek tarifleri oyunlar gibi
çok ince detaylar düşünülmüş. Dergiyle birlikte çok güzel hediyeler de
sizi bekliyor. Dergide emeği geçen
herkesi tebrik ediyorum.”
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Her mevsim ayrı renk ve güzellikler taşır. Haliyle bu
durum kıyafetimizden, saçımıza, ayakkabımızdan diğer
aksesuarlarımıza kadar yansımaktadır. Kıyafetimizi giydik, saçımızı hazırladık sıra geldi tüm hazırlığımızın
sihirli dokunuşları olan aksesuarlarımıza… Kıyafetler belliyken bile doğru aksesuarı seçmek her
zaman kolay değildir. Giyilen kıyafetin rengi,
tarzı, gidilecek etkinliğin konsepti ve yansıtmak istenilen imaj takılacak aksesuarın
da ne olacağını belirlemede önemli
unsurlardır. İşte 2016 yazının trend
aksesuarlarından en güzel
örnekler…
37
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
2016 yaz kreasyonu renkli sahnelerin ortaya
çıkmasını sağlamış durumda. Öyle ki birbirinden farklı ilgi çekici detaylar bahar ve
yaz aylarına damga vuracak. Grafik desenli - blok çantalarda sarı, beyaz ve siyahlar,
kırmızı, yeşil ve maviler sezonun en çok
bir arada kullanılacak renklerinden olacak.
Erkeklerde ise sırt çantaları en çok tercih
edilen çantalar arasında ilk sırada yer alıyor.
Diğer alternatifler; evrak çantaları ve son
dönemde çokça karşımıza çıkan erkeklerin
severek kullandığı hem hafif hem rahat
kullanıma sahip bez çantalar. Portföy
çantalar derken seçenekler çoğalıyor;
erkeklerin cesareti de aynı yönde artıyor. Eskiden “bu kadın çantası” denilen çoğu model, mağazaların
erkek reyonlarında satılmaya
başladı. Bu şıklıkta çantaları
artık ülkemizde de kullanan kitle çoğaldı
ve çoğalmaya
devam
ediyor.
38
Sevdiğimiz aksesuarlar ile genellikle uzun süreli arkadaşlıklar kursak da her sezon değişen trendleri takip
etmek kaçınılmaz. Bu sezon hem sade, hem gösterişli, hem minimal hem de romantik modeller dikkat
çekiyor. Mücevher dünyasında küçük taşlı kolye ve
küpeler son yıllarda popülerliği kaybetmeyecek. Fakat
yeni sezonda değerli ve yarı değerli iri taşlı kolye, küpe
ve bileklikler daha ön planda. Özellikle küpe ve kolyelerde karşımıza çıkacak romantik detaylar bazen
sadece altın veya gümüşten oluşurken bazen inci,
değerli taşlar gibi farklı materyaller ile de kullanılmış. Erkekte ise kol düğmeleri, saat ve kolye,
bileklik tarzı olarak karşımıza çıkıyor.
Hazır olun! Çok sevdiğimiz ayakkabılar bu
yaz iddialı tasarımlar ile karşımıza çıkacak. Sivri topukların saltanatı devam
ederken biraz daha yüksek ve
daha kalın takunya topuklar
rahat bir yazın habercisi. Düz
ayakkabılar da en az topuklular
kadar dikkat çekmeye başladı,
şıklığın yanı sıra rahat olan bu
modeller favoriler arasında
yer alacak. Ayrıca sivri ve
oval bağcıklı veya bağcıksız
babetler en çok rastlayacağımız modeller arasında.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Renk olarak beyazın ağırlıkta olduğu ayakkabı-çanta
kombinler olarak karşımıza çıkacak. Erkeklerde ise
kösele ve klasik tarzında
deri ve süet ayakkabılar
en çok tercih edilenler
arasında yerini alacak.
İş hayatında ayakları
yere sağlam basan erkekler için örgü, metal
ve baskı gibi hareketler, ayakkabıların en
dikkat çekici detaylarını oluşturacak.
39
MECLİS ÜYELERİMİZ
AK Parti
Meclis
Üyesi
Keziban
Aşık ile
birlikteyiz.
Kendinizden bahseder
misiniz?
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
1963 Trabzon doğumluyum. Mutlu bir evliliğim var
ve pırlanta gibi iki çocuk
annesiyim. Özel sektörden
emekliyim. Okul aile birlikleri, çeşitli yardım dernekleri ve vakıflarda başkan
/ başkan yardımcılıkları
yaptım. 2012 senesinde
AK Parti Kadın Kolları’na katılarak bu teşkilatın hemen
hemen her kademesinde
görev aldım. AK Parti İl Kadın Kollarında da görev aldıktan sonra şu an AK Parti
Çekmeköy Meclis Üyesi ve
Çekmeköy İlçe Kadın Kolları Başkanlığı görevimi sürdürmekteyim. Bunun yanı
sıra aile şirketimizi oğlumla
birlikte yürütmekteyiz.
40
Meclis üyeliğinde hangi
komisyonda görev
alıyorsunuz? Bağlı
bulunduğunuz komisyon
Çekmeköy’e ne gibi
hizmetler veriyor?
Çevre ve sağlık komisyonu ile aile
ve kadın komisyonunda görev
almaktayım. İlçemizde yaşayan her
bireyin sağlığı, huzuru ve mutluluğu için bu komisyonlarda gerekli
bütün hizmetleri imkanlar çerçevesinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Sizi siyasete iten neden veya
nedenleri bizimle paylaşır
mısınız?
Topluma ve toplumsal olaylara karşı
çocukluğumdan beri duyarlıydım.
Bunun yanı sıra insanla uğraşmayı
seven bir yapım var. İnsanların belki
de en büyük sıkıntısının duygusal
açlık olduğunu düşünenlerdenim.
Bu zamana kadar insanların iyi
ya da kötü günlerinde yanlarında
olmanın ve onların yaşamlarına
dokunmanın insanlara ne kadar
iyi geldiğini gören biriyim. Kişisel çabalarımla yeterince insana
ulaşamayacağımı düşündüğüm
için benim gibi düşünen insanlarla
birlik olup inandığım siyasi teşkilata girdim. Bu güçlü teşkilat ile
birlikte benim gibi düşünen ya da
düşünmeyen tüm insanlara faydalı
olduğumu görmek beni her zaman
mutlu ve motive etti.
Meclis üyeliği, siyaset ve iş
hayatı tüm vaktinizi alıyor
olmalı. Kendinize ve ailenize
nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Maalesef eşime ve çocuklarıma
çok az zamanım kalıyor. Bu noktada biraz üzgünüm. En ufak bir fırsatımı dahi onlarla değerlendirmeye
MECLİS ÜYELERİMİZ
İlçemde oturan tüm kadınların
eğitimli, sosyal ve öz güveni yüksek
bireyler olmalarını istemekteyim.
Sıkıntı yaşayan insanlar ilçe teşkilatlarına uğrayarak dertlerine çare
aramaktalar. Meclis üyesi olmadan önce de teşkilatların içerisinde bulunduğum için mutsuz bir
kadının ne kendine ne de gelecek
nesillerimize bir faydası olmadığına
çok kez şahit oldum. Dolayısıyla
kadınlarımızın öncelikle kendilerini
sevebilmeleri gerekmektedir. Kadın
mutluysa toplum da mutludur. Bu
amaçla ilçemizde kadınlarımızın
ihtiyaçları yönünde pek çok eğitim
ve seminer çalışmaları yapılmakta-
Ne yazık ki “Şiddet”
deyince ilk akla
gelen kadın oluyor.
Kadın siyasetçi olarak
hemcinslerinizin yürek yakan
bu feryadına bir çözüm
öneriniz var mı?
MAYIS 2016
Meclis üyeliğinde “kesin
yapmalıyım” dediğiniz
bir idealiniz var mı? Ve
hemcinslerinize yönelik ne
gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
dır. Çalışan anneler için
Çekmeköy’deki kreşlerin
daha uygun ücret ve daha
iyi hizmet anlayışıyla birlikte
sayılarının da artışı yönünde çalışmalar yürütüyorum.
Devletimizin ve belediyenin
bu konudaki çalışmalarını
da yakından takip ediyor ve
önemsiyorum. Ayrıca İlçe
kadın kolları başkanı olmam
sebebiyle de pek çok zamanımı kadınlarla birlikte
geçiriyorum. Aslında bizlere
düşen bu insanlara nerelere
gidip nereden yardım alabilecekleri noktasında sadece
yön gösterebilmek. Tabi ki
erkekler de bu işin önemli bir
parçası.
Var tabi. Biz anneleri, erkek çocuklarımızı yetiştirirken daha özenli ve
dikkatli davranmaya davet ediyorum. Unutmayalım ki şiddet uygulayan erkek de bir annenin yetiştirdiği
evlat. Bu noktada sevgisini
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
çalışıyorum. Bir yandan da eşime
ve çocuklarıma minnet borçluyum.
Onların anlayışları ve destekleri
olmasaydı belki de bu kadar işin
üstesinden gelemezdim.
41
MECLİS ÜYELERİMİZ
ve şefkatini ailesine hissettirebilen
annelerin, aynı zamanda da kendini
yetiştiren ve ayakları yere basan
anneler olması gerekir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Kadınlara genellikle daha naif
işler yakıştırılır, siyasetin stresi
ve hoyratlığıyla nasıl başa
çıkıyorsunuz?
42
Kadınların bu hoyratlığı naiflikleriyle
yumuşattıklarını düşünüyorum ve
siyasette kadınların mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum. Bu
yüzden zorluklara rağmen kendimi
ve teşkilattaki arkadaşlarımı motive
etmeye çalışıyorum.
Bir yanda kadın kolları
başkanlığı diğer yanda
meclisi üyeliliği. Zor olmuyor
mu?
Tabi ki zorlukları var ancak severek
ve isteyerek yaptığı her işin üstesin-
den gelebiliyor insan.
Çekmeköy Belediyesi’nin
çalışmalarını nasıl
buluyorsunuz?
Son derece başarılı buluyorum.
Mutlaka eksiklikler var ama şunu da
biliyorum ki bu eksiklikleri gidermeye çalışan başarılı bir Belediye
başkanımız ve arkasında da güçlü
bir ekip var. Bu
yüzden Çekmeköy’ün geleceği
için çok umutluyum.
Çekmeköy’ün
gelişimi için
sizce öncelikli
olarak neler
yapılması
gerekir?
Belediyemizde son zamanlarda
bölge insanlarının ihtiyaçları doğrultusunda gelişen kentsel tasarım
projeleri, üçüncü köprü bağlantısı
ve 3 ayrı metro hattı planlaması
gibi çalışmaların ilçemize pek çok
değer katacağına inanmaktayım.
Modern ve model bir Çekmeköy
için Belediye Başkanımız Sayın
Ahmet Poyraz ve ekibi yoğun bir
şekilde gayret göstermektedirler.
ETKİLİ İLETİŞİM
İletişimi, birbirimizin duygu, düşünce ve bilgilerini paylaşarak birbirimizi anlama süreci olarak tanımlayabiliriz. Birbirimizin farkına vardığımız
andan itibaren iletişim süreci başlar
ve söylediğimiz / söylemediğimiz,
yaptığımız / yapmadığımız her şey
anlam kazanır.
H
iç etrafınızdaki insanları
fark etmeden kırdığınız
zamanlar oldu mu? Ya
da hiç kendinizi aniden
nasıl büyüdüğünü anlayamadığınız
bir kavganın içinde buldunuz mu?
Peki, şöyle sorsam karşınızdaki
kişiyle bir türlü düzgün bir iletişim
kuramadığınızı hissettiğiniz anlar
oluyor mu hayatınızda?
Verilen cevapları az çok tahmin
edebiliyorum. Hepimizin hayatında
elbette iletişim kurmakta zorlandığımız kişiler veya zamanlar olmuş-
İletişim her zaman her yerdedir;
bizler istesek de, istemesek de bir
iletişim ağı içinde yaşarız ve iletişim
kurmamamız olanaksızdır. Mademki, bizler birbirimizle karşılaştığımızda iletişim kaçınılmaz olarak
gerçekleşiyor, o halde amacımız
iletişimin ETKİNLEŞTİRİLMESİ olmalıdır. İyi de bunu nasıl yapabiliriz?
Eğer iletmek istediğimizi karşımızdaki kişiye amaçladığımız
biçimde iletebiliyorsak ve isteneni
elde edebiliyorsak sonucunda da
beklenen tepkiyi oluşturabiliyorsak
iletişimimizi etkili bir şekilde kurmuşuz demektir. Burada aklımızdan
çıkarmamamız gereken en önemli
kavram ‘’empatik ilişki’’dir. Çünkü
birbirimizle etkili bir iletişim kurmak
istiyorsak birbirimize empati ile
yaklaşmamız gerekir. Yani kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyup,
olaylara karşımızdaki kişinin bakış
açısı ile bakıp o kişinin duygularını
ve düşüncelerini doğru olarak anlamaya ve hissetmeye çalışmalıyız.
Empatinin temelinde ise karşımızdaki kişiyi dinlemenin yattığı gerçeğini de aklımızdan çıkarmamalıyız.
Madem dinlemek bu kadar önemli
o zaman kendimize şu soruyu sormalıyız diye düşünüyorum:
‘’Birbirimizi ne kadar dinliyoruz’’?
İşte bu noktada birbirimizi dinlerken aşağıdaki bazı hataları yapabiliyoruz:
•İlgisiz davranmak, başka şeylerle
ilgilenmek
•Kişinin konuşmasını bitirmesine
izin vermemek
•Kendi hikayemizi anlatmaya başlamak
•Dalgın olmak, bazı ayrıntıları tam
dinleyememek
•Konuşma bitmeden öneriler vermek
•Kişi hakkında olumlu ve olumsuz
yargılarda bulunmak
•Durumla ilgili varsayımlarda bulunmak (Bunun gibi mi?)
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
tur ve olmaya da devam ediyordur.
O zaman gelin bu ay hep beraber
etkili iletişim kurmanın yollarını
inceleyelim ve konuya ilk olarak iletişimin tanımını yaparak başlayalım:
MAYIS 2016
M
İ
Ş
İ
T
E
L
İ
İ
L
İ
ETK
43
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
ETKİLİ İLETİŞİM
44
Elbette yukarıda yazılanları zaman
zaman hepimiz yapıyoruz ve iletişim yolunu en baştan zorlaştırmış
oluyoruz. O zaman bir de aşağıda
yazılanlara göz atalım:
•Beden dili ile karşı tarafla ilgilendiğimizi göstermek
•Karşımızdakinin konuşmasını cesaretlendirmek
•Anlamadığımız durumlar için açıklama istemek
•Bize anlatılanı doğru anladığımızdan emin olmak adına karşımızdaki
kişiye özetlemek
•Duygularımızı kontrol altında
alabilmek
•Sabır
Kısacası birbirimizi içtenlikle dinlemenin ve anlamaya çalışmanın
karşılıklı etkili bir iletişim için temel
basamak olacağını aklımızdan
çıkarmamalıyız.
Burada ortaya konulması gereken bir başka kavram ise aslında
hepimizin kulak aşinası olduğu
bir kavram: ‘’Ben Dili ve Sen Dili’’.
Ben dili bizi rahatsız eden davra-
nışın kendimizde nasıl bir duygu
uyandırdığını ifade eden söyleyiş
biçimine verilen isimdir. Özellikle
sorun yaşadığımız zaman içimize
atmamaya ve ilişkimizi bozmadan
kendimizi ortaya koymaya yardımcı
olur. Ben dili ile sen dili arasındaki
önemli fark şudur: Ben dili konuşan
kişi kendi iç dünyasındaki duyguları
ifade eder ve duyguların ötesinde
herhangi bir suçlama ve yargılamaya gitmez. Sen dilinde suçlama,
yargılama ağır basar ve saldırganca
bir tutum vardır. Sen dilinde suçlama olduğundan karşımızdaki kişi
ETKİLİ İLETİŞİM
Tabii ki hayır, aslında daha fazla
sözsüz olarak sürdürürüz. Yüzümüzle, elimizle, kolumuzla, duruşumuzla kısacası bedenimizle kendimizi ifade ederiz. Yani bedenimizin
de bir dili vardır. Aşağıda da belirttiğimiz gibi beden dilimizi kullanış
biçimimiz ilişkimizin olumlu gidişatı
için çok önemlidir:
Göz ilişkisi:
İnsanların yüzüne bakanlar, bakmayanlardan daha çok hoşa gider. İnsanlarla, onları rahatsız etmeyecek
ölçüde, ancak mümkün olduğu
Yüz İfadesi:
Canlı olmalıyız. Mümkün olduğu
kadar sıcak ve dostça tebessüm
etmeli ve gülmeliyiz. Yüzümüz,
çevremize olan ilgimizi yansıtmalı.
Donuk ve ifadesiz gözükmekten
kaçınmalıyız.
Beden Duruşu:
Eğer ayaktaysak, dik durmalıyız.
Oturuyorsak sandalye ve koltuğumuzu tam olarak doldurup
arkamıza yaslanmalıyız. Birisiyle
konuşurken öne eğilip ilgimizi göstermeliyiz.
Yakınlık:
İnsanlara daima, onları rahatsız
etmeyecek, mümkün olan en yakın
mesafede durmaya gayret etmeliyiz.
Yöneliş:
Daima konuştuğunuz veya bizimle
konuşan insana dönük durmalıyız. İkiden fazla insanla bir grup
oluşturuyorsak, bizim için önemli
olanların dışındakilere merkezimizi
kapatmamalıyız. Mümkün olduğu
kadar çok kişiye merkezimizi açık
tutmalıyız.
Dış Görünüş:
Grup normlarına, toplumsal rol
ve statümüze uygun giyinmeliyiz.
Saç ve el bakımımıza özen göstermeliyiz. Kendimize gösterdiğimiz özen, kendimize verdiğimiz
değerin ifadesidir.
Konuşmanın sözel özellikleri:
Çok fazla ve çok hızlı konuşmaktan kaçınmalıyız. Bir topluluk içinde dinlediğimize yaklaşık olarak
eşit miktarda konuşmaya gayret
etmeliyiz. Sesimizin yüksekliğini ve
tonunu, bulunduğumuz çevreye
göre ayarlamalıyız.
Son olarak, açık ve net olmayan,
zamanlaması yanlış, muhatabı
yanlış, mekanı ve biçimi yanlış,
iletme aracı ve tarzı yanlış olan
her iletişimin sonunun DRAMLA
bitebileceğini ancak küçücük bir
çabayla ilişkilerimizin daha anlamlı
olmasına katkı sağlayabileceğimizi mutlaka aklımızda tutmalıyız.
Mutluluk sizlerle olsun…
MAYIS 2016
Gelelim çoğunlukla fark etmeden
kullanıyor olduğumuz iletişim yollarına. Sizce insanlarla iletişimimizi
sadece sözlü olarak mı sürdürürüz?
kadar çok göz ilişkisi kurmalıyız.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
doğal olarak savunmaya geçer.
Dolayısıyla ortada anlaşılamama
durumu olduğu için sonuç tartışma
ve kavgaya kadar gidebilir.
Örneğin: “Sürekli sözümü ağzıma
tıkıyorsun.” (Sen Dili)
“Sözüm kesildiğinde sana söyleyeceklerimi unutabiliyorum. Unuttuğumu hatırlamaya çalışırken de
söylediklerini dinlemekte ve anlamakta zorluk çekiyorum.” (Ben Dili)
Sizce hangisi etkili bir iletişim için
daha verimli bir konuşma olur?
45
HABERLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
SENİN DE SÖZÜN OLSUN
46
Çekmeköy TÜGVA Liseler Arası 1. Münazara Yarışması Yapıldı.
Çekmeköy Belediyesi, İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğü ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ‘nın ortaklaşa
düzenlediği 1. Liseler Arası Münazara Yarışması Finali Çekmeköy
Nikah Sarayı’nda yapıldı. 9 Mart’ta
başlayan Münazara Yarışması 4 tur
halinde gerçekleşti. Yarışmada 48
öğrenci okullarını temsil etti. Güç
Kardeşler Anadolu Lisesi ve Nesrin
Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik
Lisesi arasında yapılan final müsa-
bakasına Çekmeköy Kaymakamı
Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy
Belediye Başkanı Ahmet Poyraz,
Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü
Ahmet Aktaş, AK Parti Çekmeköy
ilçe Başkanı Salih Kırıcı, TÜGVA
Çekmeköy Başkanı Mücahit Kılıç,
Belediye Başkan Yardımcıları, okul
müdürleri ve çok sayıda davetli
katıldı.
Güç Kardeşler Anadolu Lisesi
Öğrencileri’nin Avrupa Birliği’ne
girilmemeli tezine karşı Nesrin
Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik
Lisesi Avrupa Birliği’ne girilmeli tezini savundu. Öğrencilerin
fikir ve düşüncelerini görseller ve
örneklerle desteklediği münazara sonucunda, Prof. Dr. Kutluhan
Zorlu, Prof. Dr. Mesut Hakkı Cansın,
Çekmeköy Belediyesi Temizlik İşler
Müdürü Mümtaz Özdem ve Tunç
Çapa Anadolu Lisesi Müdürü Soner
HABERLER
deşler Anadolu Lisesi’ne kupasını ve
ödüllerini Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz verdi. Yarışmada
Çekmeköy Anadolu İmam Hatip
Lisesi 3. oldu.
MAYIS 2016
Birinci olan Nesrin Uçmaklı Oğlu
Mesleki ve Teknik Lisesi kupasını
Çekmeköy Kaymakamı Cemal
Hüsnü Kansız’dan aldı. Birinci olan
okulla tablet bilgisayar ve kitap da
hediye edildi. İkinci Olan Güç Kar-
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Öztürk’ten oluşan jüri heyeti Nesrin
Uçmaklı Oğlu Mesleki ve Teknik
Lisesi’ni birinci seçti.
47
DAHİ Mİ ? DAHA İYİ Mİ ?
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
alanınızla ilgili çalışmalar da yapıyorsanız karşılaştığınız velilerin her
fırsatta size çocuklarıyla ilgili sorular
sorması kaçınılmazdır. Ancak son
zamanlarda sıkça duyduğum ve
beni bu araştırmaya sevk eden
sebeplerin başında bazı ebeveynlerin: ‘Çocuğum üstün yetenekli
ama öğretmen bunu kabul etmiyor,
çocuğumun gidebileceği başka bir
okul yok!” serzenişleri gelir.
48
KİM ÜSTÜN YETENEKLİ?
B
ir matematik öğretmenisiniz,
aynı zamanda akıl ve zekâ
oyunlarına özel ilgi duyuyor,
Türkiye’de üstün yetenekli çocukların teşhis edilmesinde çeşitli
sorunlar göze çarpıyor. Geçerli
yöntemlerle, “Kim üstün zekâlı”
sorusunun yanıtı kolaylıkla verilemiyor. Bu iş için Türkiye’de halen
kullanılmakta olan zekâ testinin 42
yıllık olduğu ve bizim tarafımızdan
21 yıldır kullanıldığı biliniyor. Zekâ
testlerinde her yıl yarım puanlık
sapma olduğu uzmanlar tarafından
kabul edilmiş. Bu durumda 21 yılda
yaklaşık 10 puanlık bir sapma söz
konusu. Asıl burada işin içine Türk
zekâsı giriyor ki, zekâ testi sorularını
deşifre etmek gibi. 21 yıl az zaman
değil tabi, ilk sınava girenler bugün
iş güç sahibi oldu ama sorular hep
aynı…
İnsanların eline geçen bu testlerin,
konuyla ilgili kursların da açılmasıyla farklı boyutlar kazanmış ve güvenirliğini de yitirmiş durumdadır. Asıl
sorun, cevapları öğrenen çocuğun
bu testten ‘üstün yetenekli’ çıkmasıyla başlıyor. Gerekli tüm yanıtlar
kendilerine bir bakıma hediye
edilen çocuklar topluma farklıymış
gibi sunuluyor.
KARARI ANNE BABA MI
VERİYOR?
Türk toplumu çocuğu çok sever ve
abartılı şekilde her şeyin üstünde
tutar. Kendi sahip olmadığı şeyleri
çocuğuna kazandırmak için uğraşır
DAHİ Mİ ? DAHA İYİ Mİ ?
Uzmanlar Türkiye’de son yıllarda çocuk yetiştirme anlayışının
değiştiğini söylüyorlar. Çocuğun
ebeveyn tarafından “ biricik ve her
şeyin üstünde olduğu düşüncesi”
oldukça fazla belirgin durumda.
Çocuğunun her isteğini karşılamaya çalışan anne-baba istemeden de olsa ona kötülük yapıyor
aslında. Çocuk yetiştirmedeki bu
yaklaşımın sonucu toplumda mutsuz ve tatminsiz bireylerin çoğaldığı görülmektedir.
Son olarak bir bilgi daha paylaşacak olursam, bilim üstün zekâlılık
durumunu kabul ediyor. Ancak
sadece bir testle bu durumun
belirlenmesinin pek mümkün olmadığını, uzun soluklu gözlem ve
deneylere dayanması gerektiğini
söylüyor. MR çekiminden tutun,
kardiyolog, psikolog, nörolog vs.
uzmanlar tarafından geniş çaplı
değerlendirme yapılarak karar
verilmesi gerektiği söyleniyor. Siz
siz olun da çocuklarınızın normal
zekâ seviyesine sahip olması için
dua edin veya şükredin. Malum azı
Ülkemizde çalışmaları devam
eden bir test projesi var olduğunu
da fazlası da zarar.
KARNE GÖRÜŞÜ
Malumunuz 2015-2016 eğitim
öğretim yılı 17 Haziran / Cuma
günü itibariyle sona eriyor. Öğrencilerimiz 3 aylık bir reset atma
dönemine merhaba diyecekler
bugünden itibaren. Bir öğretmen
olarak bu süreçle ilgili birkaç söz
söylemek gerek:
Birinci söz ebeveynlere; hani
Hababam Sınıfında Mahmut Hoca
diyor ya “ bu karne sadece çocuklarınızın değil aynı zamanda
sizin de,” bence de öyle..
İkinci söz öğrencilere; 3 aylık
süreyi boşa harcamayın. Her gün
akşam kendinize sorun, “Bugün
kendim için, kişisel gelişimim için
ne yaptım?”
MAYIS 2016
öğreniyorum da biraz olsun içime
su serpiliyor. Deşifre olmayan bir
yaklaşımla hazırlanıyor olması da
bu testin en önemli özelliği. Yeni
bir test olması sapma durumunu
da ortadan kaldırıyor. Bu durumda
tüm tanı koyulan bireyler tekrar
teste tabi tutulabilir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
ve çocuğunun başarısını kendi başarısı gibi gördüğü için gereğinden
büyük mutluluk veya mutsuzluklar yaşar. Bizim “her şeyi vermek
üzerine kurulu” çocuk yetiştirme
alışkanlığımız, çocuğu sorumluluk
duygusundan ve mücadeleden
uzaklaştırmaktadır.
49
canı yanan ramazan
CANI YANAN RAMAZAN!
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
bir zaman dilimidir aslında... Ahlaki
anlamda içgüdüleri frenlemede
önemli rol oynamakta; öfke, saldırganlık, kızgınlık, kin, nefret ve şiddet
gibi duyguları kontrol etmekte... Elbette yoksullara empati yapmayı, bu
konuda görev ve sorumluluk bilinci
oluşturmayı da hedeflemektedir.
Ancak bu iklim değişikliğinin çok da
fazla hissedildiği söylenemez. Bu
durum akşam trafiğinin yoğun olduğu saatlerde açıkça görülür.
50
Ramazan ayı, sinsi din istismarcılarının da ortaya çıktığı bir aydır aynı zamanda… Fakir-fukara edebiyatından
lüks hayatın meşruluğuna doğru yol
alan ‘gösteriş esaslı’ dindarlık gidişatımızın da göstergesidir bir bakıma.
Öyle ki, zenginliğin en görünür olduğu bir zaman diliminde yoksullukla lüks hayat kıyasıya yarıştırılır
Ramazan ayında…
Oysa ramazan ayı, manevi atmosferi yüksek ve yoğun olarak ibadetle geçirilmesi gereken müstesna
Oruçluya, (aslında hiç de yakışmayan) açlığın verdiği asık suratlı görünüm, kim bilir belki de iftardan sonra
festival alanlarını andıran Ramazan
eğlencelerine gitmesiyle kaybolur.
“Yemek festivali” tarzında hazırlanan iftar programlarında zaten yoksullardan çok, eş-dost ve tanıdıklarla
pahalı otellerde gösterişli sofralarda
‘sanki iftar için oruç tutulmuş’ edasıyla yapılan programlara katılım
söz konusudur İbadete ise, gecenin
ilerleyen saatlerinde vakit kalır mı,
bilinmez. Ramazan özelinde konuşacak olursak durum genel olarak
şöyledir:
li” hocaları kendi kanallarına transfer etmek için hummalı bir çalışma
başlatır. Ramazan boyunca tam 25
kupon karşılığında dini kitaplar ve
vcd filim ilanları devreye sokulur.
ayrıca İlahiyat profesörlerine boy
boy sayfalar ayrılır. Ya televizyonlar?
Ramazan boyunca Anthony Quinn’in “Çağrı” filmi 30’a bölünerek
iftardan önce ve sahurda ‘tekrarı’
yayına alınır. Ana haber bültenlerinde ise Oruç Baba türbesinden, Telli
Baba’dan, Eyüp Sultan Camii’nden,
Hırka-i Şerif’ten hararetli canlı yayın
yapılır.
Hani buraya kadar televizyonların,
“ramazanda değişen izleyicilerinin
taleplerini karşılama” diyebiliriz. Lakin şunu açıklayabilir miyiz? Yıl boyu
türbelerde çaput bağlayanları, adak
adayanları haber yapmak suretiyle
bunların yanlış olduğunu anlatan
ve hatta müftülükleri suçlayan bir
haber bülteni; “Ramazanın ilk gününde İstanbul’un hangi türbesine
ne adanır, ne niyetle ne bağlanır ve
sirkeli ekmeğin faydaları?” diye haber yapabiliyor.
Önce Medya Sektörü:
Ve Reyting Savaşları:
Öncelikle medya, “reyting garanti-
Bu Ramazan’da da televizyonların
canı yanan ramazan
Kimi hoca; hayranlarını etkili dualarla mest ederek reyting savaşlarında
öne çıkarken, bir diğeri, etkili anlatımıyla farklı kanallarda boy göstererek iddiasını sürdürmekte. Ancak
hakkını teslim etmek lazım ki, reyting makinesi bambaşka… Seyircilerden gelen inanılmaz lüzumsuz
sorulara verdiği cevaplarla tahtını
sağlamlaştırmanın yanı sıra, yerini
dolduracak mahdum yetiştirmeyi
de ihmal etmiyor.
Peki, ne anlatıyor reytingci
hocalar?
Kitlelerin gönlüne ve arzusuna göre
geliştirdikleri “pazarlama dili” saye-
Hz. Peygamber gerçekten
fakir miydi?
Sevgili Peygamberimizin yoksul bir
ailede yetiştiği, adeta bir lokma-bir
hırkaya muhtaç yaşadığı, çoğu zaman yiyecek bir ekmeğinin bile
olmadığına dair hikayeler hep anlatılır. Oysa onun dar gelirli olduğu
dönem, amcası Ebu Talip’in yanında
olduğu dönem için kısmen geçerli
olabilir. Ancak gençliğinde ticarete atıldığını ve zenginliğiyle bilinen
Hatice validemizle evlenmesiyle
müreffeh bir hayat sürdüğü bile göz
ardı edilemez. Ayrıca bakımını üstlenen dedesi Abdulmuttalip’in de
Mekke’nin en zenginlerinden biri olduğunu unutmamak gerekir.
Medine döneminde ise Fedek ve
Vadilkura gibi verimli arazilerinin
(hurma bahçeleri) olduğu bilinmektedir. Ayrıca savaş ganimetlerinden
kendisine gelen pay düşünüldüğünde Hz. Peygamberin, Hendek Savaşı
günleri ayrı tutulursa fakirlik-yoksulluk içinde olduğu söz konusu bile
değildir. Ancak gerçek olan şudur;
Sevgili Peygamberimiz varlık içinde
kıt-kanaat bir hayatı tercih etmiş, bu
şekilde de müminlere örnek olmuştur.
Ebu zer el-Gıfari’nin, Muaviye döneminde gördüğü lüks ve şatafat karşısında; “vallahi görülmedik adetler ortaya çıktı. Biz Resulullah’tan
böyle görmedik,” diye serzenişte
bulunması bu yüzden olsa gerek.
Peygamberin izinden gittiğini iddia
edenlerin dönüp kendilerine bakmaları ve iyice düşünmeleri hiç de
fena olmaz.
MAYIS 2016
Hangi Hoca’nın reytingi
yüksek?
sinde görünen o ki, özellikle
Hz. Peygamberin fakirliği üzerinden, ahirete bir şey bırakmamacasına dünyalıklarını hızla elde etme
çabasındalar. Öyle ki, söylem ve tavırlarını izleyenler; “tilki vaaz verdiği
zaman, gözünüz tavuklarda olsun”
atasözünü hatırlamadan edemezler.
En çok da sevgili peygamberimiz istismar edilir. Onun üzerinden yoksulluk edebiyatı yapılır. Evine ekmek
götüremeyen, “açlıktan karnına
taş bağlayan peygamber” söylemi,
ağlamaklı anlatıldığından kitlelerde
duygu patlamasına yol açar.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
reyting silahları yine hocalar. Ramazan ekranlarının ağır topları, ağlamaklı olarak anlatacakları duygu
yüklü ve “tamamen duygusal” asılsız
kıssalarla izleyenleri etkilemeyi hedefleyecek. Gizli silahları ise, her zaman olduğu gibi programın sonuna
sakladıkları ağlamaklı dualar…
51
TEKNOLOJİ
İÇİNDEKİLER
Oğuzhan Aydemir
Gelecekten Gelenler Bilim
ve
Teknoloji Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı
YAPAY DAĞ, SANAL YILDIZLAR VE ZORLANAN EVREN
2. Dünya savaşı sonrası insanoğlu, iki devin soğuk
savaşına, bilimsel evrimlerine ve atom gücünün gelişimine tanık oldu. Amerika ay’a, Ruslar Yuri Gagarin
ile ilk defa uzaya uzandı. “Benim için küçük, Dünya
için büyük bir adım” diyerek üstünlüğünü ilan eden
Amerika, Yuri Gagarin’in külleri ile savaşı kazandığını
ilan etti. Uydu ve gözlem teknolojileri hızla gelişirken
iki devin uzayda sonlanan savaşı, yeryüzünde devam
ediyor.
YAPAY DAĞ
Küresel ısınmanın kendisini hissettirmeye başladığı
günümüzde, Nasa 2016 için en sıcak yıl olacak uyarısı yaparken, Dubai’de yapay dağ ile yağış oluşturabilmek için çalışmalara başlandı. Yağış oluşabilmesi
için yer ve yağışın oluştuğu seviye arasında belirli bir
sıcaklık farkının olması ve yeterli nemin bulunması
gerekir. Bulutlar dağ ve tepelere çarparak yükselir ve
yoğunlaşma sağlanırsa yağış oluşur. Bu coğrafi olayı yapay bir dağ
inşa ederek gerçekleştirmek isteyen University Corporation for Atmospheric Research ve National Center for Atmospheric Research‘teki araştırmacılar doğaya müdahale etmekten çekinmiyor.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
RUSYA’NIN YAPAY YILDIZI
52
Boomstarter üzerinde fon toplayan Rus mühendislerden oluşan bir
grup, deneysel bir uydu projesi için çalışmalara başladı. Mayak adlı
uzay aracı, bilimsel araştırma yapmayacak çok daha farklı bir görevi
var: gökyüzüne yeni bir yıldız eklemek.
Söz konusu bu uydu yapay bir yıldız yaratmaya hazırlanıyor. Önce
güneş yörüngesinde yerleşip yüzünü ona dönecek ve oradan aldığı ışığı, 16 metrekarelik yansıtıcısını kullanarak Dünya’ya iletecek. Proje tamamlandığında, bize yansıttığı ışığı tüm yıldızlardan daha parlak bir gökcismi gibi göreceğiz.
NASA UZAYDA BİTKİ
YETİŞTİRMEYE ÇOK YAKIN
Topraksız bitki yetiştirmenin basit
kitler halinde satıldığına tanık
olmuştuk. Ancak yer çekimine
karşı koyarak bitki yetiştirebilmenin
mümkün olduğuna tanık olmamıştık. Nasa Vegetable Production
System adı verilen cihaz ile (kısa adı
VEGGIE) bitkilerin sıfır yer çekimine
karşı koymalarını sağlayan uçuş
yastıkları içinde yeşil bitkiler yetişebilecek. Mars’ta koloni kurma çalışmalarının en önemli adımlarından
biri daha böylece aşılmış oldu.
TEKNOLOJİ
İÇİNDEKİLER
SpaceX Falcon9 roketi Uluslararası Uzay İstasyonu’na
taşıdığı malzemeyi teslim ederek dünyaya döndü ve okyanusta kendisi için hazırlanmış olan platforma başarılı bir
iniş gerçekleştirdi. Bu sayede yeniden kullanabilir roketlerin
ilk örneklerinden biri olarak tasarlanan Falcon’un dikey iniş
aşamasını sorunsuz tamamlandı. SpaceX, öncesinde de
roketini okyanusta kurulu olan mavnaya indirmeyi denemiş
fakat başarısız olmuştu. Florida‘daki Cape Canaveral Hava
Üssü’nden kalkıp taşıdığı kargoyu teslim ettikten sonra iniş
aşaması da tamamlayan Falcon9’un maliyeti 60 milyon
doları buluyor ve en az 10 kez kullanılması hedefleniyor
Cep telefonları telefonla konuşmak dışında birçok işe
yarıyor ama 3D yazıcı olmasına ilk defa tanık olacağız. OLO
henüz fonlanmamış bir Kickstarter projesi. OLO ekibi, telefon ışığını kullanarak şekil alabilen bir madde geliştirdiğini
iddia ediyor. Pille çalışan OLO, telefon ekranından aldığı
ışıkla, uygulamasında gönderdiğiniz objeleri oluşturabiliyor.
İki saati bulabilen bu işlem tatmin edici sonuçlar üretebiliyor. Artık cep telefonunuz, kendisi için yeni bir kılıf üretebilecek. Kim bilir belki bir gün cep telefonları kendi yedek
parçalarını dahi üretebilecek yeteneklerle donatılır.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Akıllı saatlerden, giyilebilen medikal cihazlara hatta
cep telefonlarına kadar çok geniş bir yelpazede olan
mobil aygıtların en büyük sorunu, kısa pil ömürleri
nedeniyle istenilen sürelerde kullanılamamalarıdır.
Bu sınırlamalar araştırmacıların geliştirdikleri yeni bir
inovasyon ile ortadan kalkacak gibi görülüyor. Bilim
adamlarının geliştirdikleri esnek ve dayanıklı kumaş,
insan hareketlerinden elektrik enerjisi sağlayan bir
özelliğe sahip.
Nano çubuklar ve silikon bazlı organik malzemeler ile
kaplanmış gümüş bazlı kumaş ile elektrik elde ederek
cihazlarımızı şarj etmemiz mümkün. 12.000 kez yeniden enerji eldesi sağlanabilen bu inovasyonun yakın
gelecekte günlük hayatımıza girmesi bekleniyor.
MAYIS 2016
Japonlar geleceğin trenlerini tasarlayarak raylar üzerindeki
hakimiyetlerini güçlendirmek istiyor. 2018’de uzakdoğu’da
raylarda görünmez bir tren yol alacak. Ünlü mimar Kazuyo
Sejima tarafında tasarlanan tren aslından görünmez değil. Özel
bir aynayla kaplı dış yüzeyi öyle yüksek bir yansıtıcılığa sahip ki
her ortamda kamuflaj etkisini sürdürüp neredeyse görünmez
olmayı başarıyor. Bu teknolojinin ülkedeki diğer trenlere de
uygulanabileceğini söyleyen Sejima, hızlı trenleri de yeniden
tasarlamaya başlayacaktır.
53
AÇIK FİKİR PLATFORMU
Açık Fikir Platformu
AÇIK FİKİR PLATFORMU NEDİR ?
Açık Fikir Platformu, 2016 yılında
hayata geçirdiğimiz ve uzun
soluklu olmasını hedeflediğimiz
bir düşünce mecrası. Lise 1 ve Lise
2. sınıf öğrencilerinin edebiyat,
sinema, müzik, tarih, etimoloji
ve genel olarak düşünsel alanda
kendilerini geliştirebilmeleri
planlanan Platformda,
alanında uzman profesör ve
akademisyenlerle bir araya gelerek
bakış açılarını genişletmeleri
ve açık fikirli insanlar olarak
kendi yollarında yürüyebilmeleri
hedefleniyor.
Gençlerimizin geleceklerini iyinin
ve doğrunun yolunda kurmak
üzere çıktıkları bu yolda hep
birlikte yürüyoruz. Gençlerin bu
Platformda yaptıkları çalışmaları,
fikir ve düşüncelerini dergimizde
yayınlayarak onların duygu
dünyasına da ses ve kulak vermiş
olacağız.
Bu ay gündemdeki bazı konuları
açık fikir kavramı ile yorumlamaya
çalışan öğrencilerimiz, temelde
unutulan ‘insan’ kavramını ele alan
kompozisyonlar yazdılar. İnsan
kavramını unutmak bize nelere mal
oluyor acaba..
Kirleniyoruz!
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
lal olsun. Elimize yapıştı meretler,
bırakmıyoruz, bırakamıyoruz. Bırakmıyoruz ya bir de onlar üstünden
birbirimizle yarışıyoruz. Son model
telefonlarımız var ya, ‘bizden iyisi
şam da kayısı’ moduna giriveriyoruz
hemen. Her şeyimiz en iyisi olacak. Son model telefonumuz, en iyi
marka çantamız ve son moda ayakkabılarımızla en iyisi biziz. Peki, biz
kimiz? Sokaklarımız sokak değil artık, podyum. Haydi hepimize hayırlı
olsun.
54
İ
lkokulda küre, ortaokulda
elips, lisede geoit ve ilerde
kim bilir daha neler neler olacak dünyamız. Bir zamanlar
dinozorların yaşadığı dünyadan bahsediyorum. Kirlettiğimiz ve
o kirlendikçe bizimde kirlendiğimiz.
Gittikçe yabancılaşıyoruz ve farkında mısınız bilmem ama dinozor
devrine geri dönüyoruz. Bizler de
hayvanlar gibi olmaya başladık, tek
farkımız; dik yürümemiz.
Birbirimizle konuşmayı unuttuk.
Yolda gördüğü her insana selam
veren insanlarken, yolda tanıdığı birini gördüğünde hemen telefonuna
sarılıp görmemiş gibi yapan insanlar
olduk. Ah o telefonlarımız yok mu
zaten? Sanal ortamlarda yaşar olduk
ve sanal ortamlarda kaybediyoruz.
Çıkabilene, yolunu bulabilene he-
İnsanlık kavramının anlamına sözlükten bakar olduk. Çok değiştik,
hızlı değiştik ve kötüye doğru yol
alıyoruz. Ramazan sofralarımız vardı
bizim. Yemekten sonra “Allah kabul
etsin, Allah Halil İbrahim bereketi
versin” denilen, uzun, güzel ve kalabalık…
Gerçek kalabalıklarımız vardı o zamanlar. Şimdi ise kalabalıklarda boğulduk. Sidney Harris’in de dediği
gibi; “İnsanların yaptığı sahte paralar,
paraların yaptığı sahte insanlar var.”
Sahte insanlar, sahte gülüşler ve
sahte gözyaşları. Al sana teknolojinin dibi. Adamlar sahte gözyaşlarını
bulmuş. Sahte dostlukları da promosyonlarıymış. Bu da son moda,
haydi bunu da alalım. Dünyanın bir
yerinde yalandan ağlayanlar, bir yerinde kimse duymasın diye sessiz
ağlayanlar var. Bir yenilen insanlar,
bir yerde o hakkı yiyen insanlar. Şai-
rin de dediği gibi, “ Bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe.”
Şiddete ve savaşlara alıştık. Alıştırıldık. Bir kadın kocasından şiddet
gördüğünde tepki vermez olduk.
Tecavüzlere ve tacizlere sustuk. Beton blokların arasında kim bilir kimin
çığlığı kalabalıklara karıştı ve duyulmadı. Kim bilir, şimdi nerede, hangi
çocuk gamzelerinden vuruluyor?
Kırmızı ayakkabılarıyla etrafta dolaşması gereken çocukların göğüslerine kurşun sıkıyorlar. Bizse yerde
kuruyan kanları görerek yaşamaya
alıştık. Alıştırıldık.
Şehrin beton binaları arasına sıkıştık.
Tek derdimiz trafik oldu. İnsanlığımızı unuttuk. Çevremize bakmayı,
bakıp da görmeyi unuttuk ve hatırlar
mısınız bilmem şimdi hiçbir şey olmayan o gökyüzünde bir zamanlar
yıldızları izlerdik. Şehrin betonlaşmasına değil laflarım, kalbi betonlaşan insanlarına.
Kusura bakmayın ama büyük bir
özenle yanılıyoruz. Victor Hugo’nun
da dediği gibi, “Bir milletin büyüklüğü, çokluğu ile değil, ahlaklı ve faziletli kişi sayısı ile ölçülür.”
Her insanın içinde oturduğu bir kuyusu vardır. Hepimiz kuyumuzun
ağzı kadar gökyüzü görürüz ve hepimizin vicdanı o kuyunun ağzı kadardır. Bizim kuyumuzun ağzı gittikçe daralıyor.
AÇIK FİKİR PLATFORMU
Yan yana yürüyemeyeceksek
n’için var bu yollar?
Yazık! Korkuyoruz. Korkuyorlar.
Korktukça üzerini örtüyorlar. Korktukları için zalimleşiyorlar. Düşünün!
Kadınların ve özellikle çocukların
mağdur edildiği bu olaylara objektif bir şekilde yaklaşılmalıydı, olaylar objektif bir şekilde yargılanmalı,
suçlular cezasını çekmeliydi. Çünkü
çocuklar Allah’ın emanetiydi. Birbirimize türlü zulümler ediyoruz… Ruhsal, fiziksel… Unutuyoruz… “İnsan
acizdir, çok da artistlik yapmamalıdır.” Unutuyoruz…
Çocuklar geleceğimizdir. Kendi geleceğimizi tüm kitaplardan siliyoruz.
İnsanları öldürüyoruz, birbirimizi…
Bu dünyanın tepelerinde bir yerinde
‘kötülük’ var. Hepimiz onun gölgesini oynuyoruz. Fikir üretmiyoruz.
Koyunuz. Birbirimize bakıp “Yazık!”
diyoruz; “İnsanlık ölmüş!” . Biz doğduğumuz an insanlığı öldürdük.
Ama şşşt! Bize bahşedilen bu hayatta hepimiz ‘üç maymun’u oynuyoruz. Fiyakalı cümleler kurup suçu
birbirimizin üzerine yıkınca mutlu
oluyoruz.
Toplu bir düşünme yetisi şart! Aksi
takdirde yakalım gitsin bu gezegeni,
hepimiz birer Hitler oluyoruz.
MAYIS 2016
Eğer karşımızdakini seviyorsak ne
söylediğini düşünmeden onaylıyoruz. Çünkü onu seviyoruz, kesin
haklıdır bahsettiği konuda… O’na
itiraz edilmez çünkü O’na sonsuz
saygı duyuyoruz ve O’nu ‘seviyoruz’. Bu böyle katlanılması güç,
Gündeme gelen taciz olayları hakkında herkes farklı bir şeyler söylüyor. Kadınlar ve çocuklar… Geleceğimizin kurucuları ve geleceğimiz…
Yorumları yapanların hiçbir zaman
asıl derdi kadınlar ve çocuklar olmadı. Ben kimseyi haklı bulmuyorum.
Ama özellikle çocuklara yapılan zulmün, tecavüzün, insanlığa açılan
yaranın ve en önemlisi kötülüğün
hiçbir lügatte açıklaması yok. Gerçekleşen şiddet ve taciz olaylarında
birçok kadın ve çocuk yara aldı. Her
biri yaramız oldu Artık kimsenin o
kadınlar ve çocuklardan bir şey beklemeye hakkı yok. Ama bugün hepsini unuttuk. Unutturuldu, unutuldu.
Unuturuz çünkü biz, her şeyden
önce insanlığımızı!
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
İ
nsanın insana karşı takındığı tavır… Ah ‘insan’!. Açık bir
şekilde yapmaktan çekinmediğimiz bir yanlış var… Birbirimizi ya çok seviyoruz ya da
birbirimizden nefret ediyoruz. Hoş
değiliz. Bu hayattan anlamıyoruz.
Birbirimizi çok sevmemiz büyük bir
sorun aslında çünkü çok sevdiğimiz
insanlar büyük bir yanlış yapsalar
bile onları doğru yaptıklarına inandırıyor; katılmadığımız bir şey söyleseler bile itiraz etmiyor, hatta fikirlerimizi onların ‘fikir’lerine uyarlıyoruz.
Düşünmüyor, ‘fikir’ üretmiyoruz.
İnsan geldik, koyun gidiyoruz. Fakat
bunu tabi ki de kabul etmiyoruz.
çirkin bir durumken.. Karşımızdaki
insanı sevmiyorsak… Söylediği şeyin
ne olduğunu düşünmeden, hatta
çoğu zaman dinlemeden itiraz ediyoruz, üstelik bağırarak.. Sesimizi
yükseltiyoruz ki cehaletimiz işitilmesin. O kadar yüksek sesli ki cehaletimiz, bağırmadığımız takdirde bastıramıyoruz gürültüsünü. Bilgi, kültür
eksikliği değil bahsettiğim, yanlış
anlaşılmasın. Bahsettiğim, insanın
insana karşı, hayata karşı cehaleti…
Zaten birbirimizle niye karşılıklı oturuyoruz ki! Yan yana yürüyemeyeceksek n’için var bu yollar?
Konuyu bu kadar uzattıysam sonuçla arasında bir köprü kurmak için.
Son günlerde yaşanan taciz olayları, ‘insanlık’ tarihine derin bir yara
olarak kazınası… Televizyonda izlediğim, gazetede okuduğum, radyoda dinlediğim habere inanmam.
Haberler gerçek olsa sunan kadınlar
güzel, yazılan sayfalar süslü, haberi
okuyanların sesi ikna edici olmazdı.
Bu olaylara doğrudan ya da dolaylı
hiçbir şekilde şahit olmadım. Dolayısıyla olayların içeriğine de bir yere
kadar hâkimim.
55
Hazırlayan: Deniz BİNİCİ
BAŞARI HİKAYELERİ İLE PARMAK ISIRTAN FİRMALARIMIZ 16
ALP HİNDİ
Girişimci,
hayallerinin
peşinden koşan,
sezgileri güçlü,
geldiği noktayı
hazmetmiş ve
işinde oldukça
titiz olan Alp
Hindi Genel
Müdürü Sulhi
Alpkaya ile
birlikteyiz.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Öncelikle röportaj
teklifimizi
kabul ettiğiniz
için teşekkür
ediyoruz.
56
Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz okurlarımıza? Sulhi
Alpkaya kimdir?
1968 Niğde doğumluyum, evli
ve 3 çocuk babasıyım, 20 yıldır
Çekmeköy’de ikamet etmekteyim…
Genç yaşımdan itibaren ticaretle
uğraşıyorum.
“Sofranızdaki lezzet” sloganıyla başarı merdivenlerini emin
adımlarla tırmanan firmanız Alp
Hindi’den bahseder misiniz?
1997 yılında deneme usulü ile
sektöre giriş yapan Alp hindi 3 yıl
süre ile başta Tarım Bakanlığı ve
üniversitelerle ortak çalışmalar yaparak Arge çalışmalarını tamamladı.
2000 yılında Alp Hindi Ltd. Şirketini
kurarak Alphin markasıyla Çekmeköy Ömerli’de faaliyetine başladı.
Şu an bordrolu 400 personeli ile bir
dünya markası olma yolunda hızla
ilerlemektedir. Başlangıçtan itibaren
üretimini sürekli yenileyen ve dünya standartlarında üretim yapmayı
amaçlayan Alp Hindi bünyesinde
kesimhane, parçalama işletmesi, soğuk hava depoları, şoklama
üniteleri, yem fabrikaları, kuluçkahanesi, damızlık işletmeleri ve
sözleşmeli yetiştiricileri ile beraber
Türkiye’de Tek Tam Hindi entegre
tesisi olmayı başarmıştır. Alp hindi
firması olarak Afrika, Ortadoğu,
Türki Cumhuriyetleri ve Rusya’ya
ihracatımızın olduğunu söylemek
isterim. Toplamda 26 ülkeye ihracat yapıyoruz. İlaveten belirtmek
isterim ki Alphin markası olarak
ISO 9001: 2008,TSE 22000, FSSC
22000, TSE 4018 ve Gimdes Helal
ve Tayyib Sertifikalarına sahibiz.
Alp Hindi’yi diğer firmalardan
ayıran en önemli özellik nedir?
Alp Hindi’yi diğer hindi firmalardan
ayıran en büyük ve en önemli özellik damızlık işletmelerinin olmasıdır.
Damızlık işletmeleri bu
BAŞARI HİKAYELERİ İLE PARMAK ISIRTAN FİRMALARIMIZ 16
Anlaşmalı kümeslerimize gönderdiğimiz hindi civcivlerinin yumurtalarının Türkiye’de sadece Alp
Hindi tarafından üretilmesi, kendi
civcivimizi kullanmamız üretim
izlenebilirliği açısından çok önemlidir. İzlenebilirlikte hangi ürünün
hangi damızlık çiftliğinden gönderildiğine kadar gidebilmekteyiz. Bu
da üretim aşamasının her alanının
kontrollü olması demektir.
Tavukçuluk varken neden hindi
üretimine yöneldiniz?
Bu sektöre girmeden önce yapmış
olduğumuz araştırmaların sonucunda bizlere Türkiye’de kırmızı
et açığının olması ve kırmızı ete
alternatif bir et olan hindi etinin
dana ve kuzu etinin kullanıldığı her
alanda kullanılabilmesi; aynı zamanda özellikle göğüs etinin beyaz
et olarak kullanılabilmesi ve diğer
etlere kıyasladığımızda daha sağlıklı
bir alternatif oluşu bizleri hindi
üretme işine yöneltmiştir.
Hindi etinin kanatlı sektöründeki yeri ve önemi hakkında bilgi
verir
misiniz?
Hindi eti, besin değerinin yüksek
olması, yağ ve kolesterol içeriğinin
ise düşük olması, çeşitli ürünlerle
işlenebilmesi ve lezzeti ile dünyada
birçok kişi tarafından tercih edilen
bir kanatlı etidir.
MAYIS 2016
Damızlık işletmelerimizde tarım
bakanlığı kontrollerinde üretimi
yapılan hindi yumurtalarının ku-
luçkahanemize göndermemizden
sonra burada çıkarmış olduğumuz
civcivlerin sözleşmeli kümeslerimize gönderilmesi ve bu kümeslere
veteriner ziraat mühendisleri
tarafından kontrollü bir şekilde
büyütülerek kesime hazırlanması
son işlem olarak hindilerin kesime
gelmesine kadar olana sürecin her
bir anı kontrol altında olup sürekli
takip edilmektedir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
işte en önemli noktadır. Damızlık
işletmesini kısaca şu örnekle sizlere
anlatabilirim… Bir bina yapılırken en
önemli yeri nasıl binanın temeli ise
bizim işimizde de binanın temeli
damızlıktır. Damızlık işletmelerinin hayata geçmesi ile yurtdışına
bağımlı olduğumuz hindi yumurtası
üretimini Türkiye’de üreterek yurt
dışına olan bağımlılığımıza son
verdik… Ve temelimizi iyi attığımızı
söyleyebilirim…
57
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
BAŞARI HİKAYELERİ İLE PARMAK ISIRTAN FİRMALARIMIZ 16
58
Kırmızı et ve tavuğa göre daha yüksek protein içerir ve yağ oranı da
daha düşüktür. Diğer et türleriyle
besin değerleri karşılaştırılmasında
hindi etinin kolesterol ve yağının
düşük olmasına karşın demir
onaranın yüksek olduğu gözlenmiştir. Bu sebeple, hayvansal yağları
azaltmayı öneren sağlıklı beslenmenin, önemli bir parçasıdır. Hindi
eti B1 ve B2 vitaminleri bakımından
da zengindir. Hindi eti üzülerek
söylemek zorundayım ki ülkemizde
tüketicilerin günlük öğünlerinin
içine direk olarak girmekte zorlanmaktadır. Hindi eti ülkemizde
en çok ileri işlenmiş ürün olarak
(salam, jambon ve sucuk vb.), otel,
restoran ve catering firmalarının
menülerinde kullanılmaktadır.
Perakende tüketimi henüz istenen
seviyelerde değildir. Ülkemizdeki
üretim rakamlarına bakacak olursak
ülkemizde kişi başına hindi eti tüketimi ortalama 630 gr civarında iken
Avrupa ortalamaları ülkelere göre
değişmekle beraber 6 kg ile 8 kg
arasında, Amerika’da ise kişi başına
tüketilen hindi eti miktarı 8 kg ile 10
arasında olduğu
görülmektedir. Türkiye’de hindi
eti üretim ve tüketiminin daha iyi
noktalara ulaşması için hindi etinin
daha fazla tanıtılması, yararlarının
da daha sık anlatılması gerekmektedir.
Hayatta sizi başarılı kılan faktörler
nelerdir?
Çalışma hayatına genç yaşlarda
başladım. Hiçbir zaman çalışmaya yüksünmedim her zaman
işimi severek yaptım hayatı incelediğinizde işini severek yapan
insanların hayatta daha başarılı
olduğunu göreceksiniz. İş hayatında en önemli konulardan biri
ürettiğiniz ne ise onu en iyi ve en
doğru şekilde yapmaktır. İş hayatım boyunca en önem verdiğim
konuların başında üretmiş olduğum
ürünleri kendi aileme yedirecek
kalitede yapılmasını sağlamak
olduğunu söylemek isterim, kendi
ailemin yiyemeyeceği hiçbir ürünü
üretmedim üretilmesine de izin
vermedim… İşimi yaparken doğru,
dürüst ve helalinden kazanmak her
zaman ilk prensibim olmuştur…
Son olarak sizin alanınızda yol
almak isteyen genç girişimcilere neler söylemek, hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Gençlere; girişken, sempatik, güzel
konuşmaları, iyi bir eğitime sahip
olmaları, bir değil birkaç yabancı dil
biliyor olmaları, kendilerine güven
duymaları, zamanı iyi kullanmaları,
planlı çalışmaları, doğru zamanda
doğru yerde olmaları, dünyadaki
değişim ve gelişmeleri yakından
takip etmeleri, çok çalışkan olmalarını tavsiye ediyorum.
Röportaj: Soner KARTAL
SATRANÇ TURNUVASI
KAZANANLARI BELLİ OLDU
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
HABERLER
59
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
HABERLER
60
Çekmeköy Belediyesi
ve Çekmeköy İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğü’nün her
yıl düzenlediği Satranç
Turnuvası’nın finali Çatalmeşe
İlköğretim Okulu’nda
gerçekleşti. Final programına
Çekmeköy Kaymakamı Cemal
Hüsnü Kansız, Çekmeköy
Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli
Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş,
Kızılay Çekmeköy Şube Başkanı
Abdusselam
Zurel, AK Parti
Çekmeköy
İlçe Başkan
Vekili Selami
Sarıkaya,
vatandaşlar ve
çok sayıda öğrenci katıldı.
Satranç Turnuvası’nda birinci
olan takıma dizüstü bilgisayar,
ikinci ve üçüncü takıma tablet
hediye edildi. Bireysel olarak
dereceye giren öğrencilerden
birinciye tablet, ikinciye
fotoğraf makinası, üçüncüye
saat hediye edildi. Öğrenciler
Ödüllerini Çekmeköy
Kaymakamı Cemal Hüsnü
Kansız, Çekmeköy Belediye
Başkanı Ahmet Poyraz ve
Çekmeköy İlçe Milli Eğitim
Müdürü Ahmet Aktaş’tan aldılar.
Yarışmada kategorilerine göre
dereceye giren okullar ise şöyle:
Gençler Kategorisi: HÖV
Alemdağ Tunç Çapa Anadolu
Lisesi, Özden Cengiz Anadolu
Lisesi, Güç Kardeşler Anadolu
Lisesi,
Yıldızlar Kategorisi: Mimar
Sinan İmam Hatip Ortaokulu,
Özel Alev Ortaokulu, Özel Final
Ortaokulu,
Küçükler Kategorisi: Hatice
Mehmet Ekşioğlu İlkokulu, Özel
Alev İlkokulu ve Sabiha Hamdi
Türkay İlkokulu.
BKM Mutfak’ta
sunuculuk, yazarlık ve
oyunculuk yeteneklerini göstererek herkesin
gönlünde taht kurdu.
Üç Adam programıyla
başarı ivmesini yukarı
doğru taşıyan Yenenler,
yaptığı işi büyük göstermeye çalışanlardan
değil. Amacım insanları
güldürmekti diyor ve
ekliyor, bunu yaparken
de en çok kendi ku-
surlarımdan ve zaaflarımdan faydalandım
ve faydalanmaya da
devam ediyorum diyen
Eser Yenenlerle birlikteyiz… İçi dışı bir olan, içi
dışı bir diyorum çünkü
ekranlarda ne ise Eser,
şu an karşımda da öyle
duruyor. Samimi, içten
ve sıcak... Kahkahaların ve bazen hüznün
havada uçuştuğu bir
ortamda röportajımız
başlıyor.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Biz Üç adam olarak ekranda
ne isek perde arkasında
da öyleyiz. Biz üç Adam
olarak gerçekten dostuz. Ve
birbirimize söz verdik ölene
kadar dost kalacağız.
MAYIS 2016
ESER YENENLER
61
İÇİNDEKİLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Çocukluğunuzda da böyle
şımarık mıydınız?
62
Aynen şımarıktım. Üç tane birbirinden güzel ve değerli kadınla büyüdüğüm için çok ama çok şanslıydım. Annem ve iki ablam tarafından
ister istemez şımartıldım.
Eser Yenerler deyince insanın
aklına ilk neşeli bir insan
geliyor. Nasıl bir çocukluk
geçirdin ve nereden çıktı bu
oyunculuk fikri?
Kilo kompleksim olduğu için 5’inci
sınıfa kadar içine kapanık bir çocuktum. Küçükken kilom nedeniyle
hep dışlandım. Kızlar bırak arkadaşlık etmeyi yüzüme bile bakmıyordu.
5’inci sınıfta bir şiir yarışmasına
katıldım ve derece aldım. Sahneye
çıktım, ilgi odağı benim, normalde
sosyal hayatta dışlanan adam, bir
anda ‘izlenen’ adam oldu. Eee
bu durum hoşuma gitti tabii.
Dedim ki “Madem ‘izleyen’
olunca dışlanıyorum, ben
de ‘izlenen’ olayım”. İşte bu
kararımdan sonra hayatımda
her şey değişmeye başladı.
Madem beni aranıza almıyorsunuz, o zaman izleyeceksiniz
dedim ve izlenen adam olma
yolunda ilk adımlarımı atmış
oldum.
O yıllarda günlük tuttunuz
mu?
İlk aşık olduğumu anladığım
andan beri günlük tutuyorum.
Bu yüzden ilk aşkıma çok şey
borçluyum. Aşkıma karşılık
vermeyerek, bana yazmayı,
duygularımı ifade etmeyi,
bunalımlardan mizahla kurtulabileceğimi öğretti… Farkın-
ESER YENENLER
Acun Ilıcalı ile beraber
yol alan Eser’e bakıyorlar… Bunların hepsini
yaparken zaten şöhretsiniz fakat toplamında
verilen nottur kalıcılık.
Kesinlikle ben bu not
ortalamasını daha çok
önemsiyorum.
Uzun Yıllara
dayanan dostluk
ilişkinizi işe
çevirdiniz. Dostlarla
iş yapmak zordur
derler. Bu dostluğu
yitirmekten
korktuğunuz oldu
mu?
Gerçekten sırılsıklam aşık olduğum
bir kız vardı. 7 yaşından 14 yaşına
kadar ona olan aşkımı hiç kaybetmedim. İstanbul’da oturuyor yazları
bizim mahalleye tatile geliyordu.
Gelip gidiyordu yani. Bütün kış o
gelecek diye hayaller kurar geleceği günü iple çekerdim. Çok aşıktım
çoook. ( Gülüyor )
Kilomdan dolayı dışlanıyor ve
arkadaşlarım çeşitli lakaplar
takıyordu dedin mesela ne
diyorlardı sana?
Bütün o duyduğumuz, ‘Duba, ayı,
dobişko, dombili’ bunun gibi lafların
hepsini ediyorlardı. 9 yaşına kadar
şişmanlıkla ilgili duyulabilecek bütün her şeyi duydum ve sağ olsun
arkadaşlarım da söylenmesi gereken her şeyi adeta yüzüme haykırarak söylediler. Ama gerçekten
anormal bir kilom vardı. Maşallah
tosundum tosun. ( Gülüyor )
Kilo sorununuz ve sonrasında
dışlanmanız hırs yapmanıza
neden oldu mu?
Dalga konusu olan kilom doğal ola-
Peki bu kompleks halen devam
ediyor mu?
Bitti çok şükür. Fakat kilo vermeyi
her zaman istedim ve halen istiyorum. Bu mücadeleyi hiç bırakmadım ve bırakmayacağım.
Şöhret ve kalıcılık arasında
ince bir çizgi var,” diyorsunuz.
Şöhret olmayı mı, kalıcı olmayı
mı önemsiyorsunuz?
Toplumun gizli sınavı var ya, o
sınavdan geçer not almak kalıcılık
işte… O da hiç ama hiç kolay değil.
Çünkü sınavın süresi belli değil, soruları belli değil… Ortak bir iradenin
sorduğu ortak sorular söz konusu.
Hepsi ortak bir hissiyat yaşıyor
sonucunda. Ve siz ya kalıyorsunuz
ya da gidiyorsunuz… Bana güzel
bir süre verildi toplum tarafından,
ben de bu süreyi olumlu kullanmadığımı düşünüyorum ama sınavın
bitmesine daha var, farkındayım.
Çocuk Eser’e Aliye’de baktılar,
Yılmaz Erdoğan’ın çırağı Eser’e
baktılar, yalnız yürümeye çalışan sunucu Eser’e baktılar, şimdi de
Üç adam olma fikri ortak
aldığınız bir karar mı?
Düşündük taşındık kendi kendimize şu soruyu sorduk. Ne yaparsak
üçümüz bir arada oluruz diye. Dizi
yapsak, çalışma saatleri çok zorlu
ve birbirimizden mecburen kopuk
yaşayacağız. Bir de dizide kendimizi tam olarak ifade edemeyeceğiz.
Skeç fazlası ile yaptık. Sonuçta muhabbet ederek insanları daha çok
güldürüp eğlendirebiliriz ve böylelikle birbirimizden de kopmamış
oluruz dedik ve her kes tarafından
takdirle alkışlanan üç adama imza
attık.
Mutsuz olduğunda ne
yapıyorsun, ağlıyor musun
mesela?
Çok ağlamam. Sulu göz değilim
MAYIS 2016
Gerçekten aşık olmuş
muydun?
rak benim en büyük kompleksimdi.
Bu da benim hırs yapmama neden
oldu. Hep ondan beslendim. Bu
kompleksimi yenmek için çok
uğraştım çalıştım ve sonunda bu
kompleksimi avantaja çevirdim.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
da değil ama ilk aşkım aslında ilk
ustam oldu.
Bursa’da çocukluk
yıllarında kesişti bizim
yollarımız. Bizim
başarımızın sırrı zaten
uzun yıllara dayanan
dostluğumuzun altında
yatıyor. Biz bir kere
söz verdik birbirimize. Herhangi bir sebepten dolayı
birimiz kırılırsa, kimse bunu içine
atmayacak ve anlatacak. İnsanın
kendine bile söylemeye çekineceği
şeyleri konuşuyor ve paylaşıyoruz
biz. Biz Üç adam olarak ekranda ne
isek perde arkasında da öyleyiz. Biz
üç Adam olarak gerçekten dostuz.
Ve birbirimize söz verdik ölene
kadar dost kalacağız. Allah herkese
nasip etsin böyle bir dostluğu…
63
ESER YENENLER
yani. Tatsızlığı, mutsuzluğu içimde
yaşayıp dışarıya pozitif çıkmaya
özen gösterenlerdenim ben. Çünkü insanlar beni hayatlarında belki
de bir kere görecek ve nasıl görürlerse akıllarında öyle kalacağım.
Şöhretin böyle psikopat yanları da
var maalesef.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Peki ilk kazandığın parayla ne
yaptın?
64
Anneme araba aldım. Direksiyon
öğretmeni olduğu için ihtiyacı
vardı. Çok hoşuna gitmişti. Dedim
ki Anneme, “Başkalarına araba
öğretmeye kendi arabanla git” Bu
mutluğun tarifi yok. Anlatılmaz
yaşanır derler ya işte öyle. Bu arada
sizlerin aracılığıyla herkese seslenmek istiyorum. Lütfen kaybetmeden Anne ve Babalarınızın kıymetini
bilin. Onların istek ve taleplerini
yarınlara ertelemeyin. Çünkü yarınların garantisi yok.
Babanı 7 yaşında iken
kaybettin. Bu durum sende
nasıl bir etki bıraktı?
İnsanın babasını kaybetmesi haya-
tında ciddi bir travmadır. Ama bu
travmalar daha sonradan hayata
bakış açınızı olumlu bir şekilde
etkileyebiliyor. Babamı kaybetmem
hayata daha erken yaşlarda atılmama ve sorumluluk sahibi olmama
neden oldu. Babasız kalmak dikenli
yollarda yalın ayak yürümeye benziyor. Böylesi büyük acıların tarifi
yok. Bu tabloyla çocuklu yaşlarda
tanışmak, çok daha ağır travmalara
neden olabiliyor. Allah kimseye
böyle bir acı yaşatmasın diyeceğim
fakat hayatın gerçeklerini de unutmamak lazım. Önemli olan dezavantaj görünen bu durumu avantaja çevirmenin yollarını aramak ve
bulmak. Ben açıkçası böyle yaptım.
BKM’ye girerken Yılmaz
Erdoğan’ı Nasıl Zorladın?
Misafir alımında son gündü. Ben
de misafir olarak gitmiştim. Yılmaz
Erdoğan’ın dersine girdiğimde :
“Hayatımda örnek alacağım usta,
peşinden gideceğim kişi bu” dedim.
Ve ona: “Ben misafir olarak girebilir
miyim?” dedim. “Artık son gün ala-
mayız” dedi. Ben de çok inanıyordum kendime. İnatçılık ettim orada.
Bir anlık güven geldi. Normalde çok
güvenli konuşan bir adam değilimdir. Dedim ki “Beni alın, pişman
olmayacaksınız” O da : “Bu kadar
iddia boş değildir. Bu kadar iddialıysan madem gel bakalım” dedi ve
BKM maceram da başlamış oldu.
Son olarak Çekmeköy2023
okurlarına iletmek istediğiniz
bir şeyler var mı?
Şu an bu satırları okuyan büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin
gözlerinden, aynı seneyi idrak
ettiğim tüm sevenlerimin yanaklarından öpüyor, saygı ve sevgileri
mi sunuyorum. Lütfen hayallerinizin peşini bırakmayın… Siz yeter ki
çalışın ve hak edin… Hakkın sahibi
mutlaka haklıya hakkını er ya da
geç verecektir.
Röportaj - Soner KARTAL
HABERLER
BAŞKAN POYRAZ’DAN TEŞEKKÜR YEMEĞİ
Gayret ve çabaları için jüri ekibine teşekkür eden
Başkan Ahmet Poyraz, ekibe teşekkür plaketi
verdi.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Yemeğe Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, Başkan Yardımcısı ve Proje Koordinatörü
Şahmettin Yüksel, Jüri Başkanı Yönetmen Faysal
Soysal, Jüri Üyeleri Yönetmenler Nazif Tunç ve
Mustafa Kara, Aktör Adnan Erdoğan ve Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali
Köse katıldı.
MAYIS 2016
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz 8
Mayıs Pazar günü finali yapılan ve Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Merhamet ve
Adalet temalı Kısa Film Yarışması’nın jüri üyeleri
onuruna düzenlenen yemeğe katıldı.
65
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
BAYAT EKMEKLERİ NASIL DEĞERLENDİRELİM ?
66
BAYAT EKMEKLERİ NASIL DEĞERLENDİRELİM ?
Fırınlayıp ya da kurutup, robottan
geçirerek galeta unu elde edebilirsiniz.
2- Bayat ekmek mayası:
Yaş veya kuru mayaya para vermek
istemiyorsanız, bayat ekmekleri ısla-
3-Bayat ekmek pizzası
Ekmeği küp şeklinde doğrayıp süt
ve yumurta ilave ederek karıştırıp
pizza tavanı oluşturabilirsiniz.
karıştırıp, fırına atıp köfte yapabilirsiniz.
7- Yumurtalı ekmek:
Ekmeğinizi dilimleyip, yumurtaya
bulayıp kızartın. Kahvaltıda ve ara
öğünlerde tok kalmanızı sağlayacaktır.
8- Her türlü köfte:
4-Bayat ekmek dilimlerinden
lezzetli kanepeler
Bayat ekmeklerinizi köfte malzemesi olarak kullanabilirsiniz.
Ekmek dilimlerinizi tost makinesinden geçirdikten sonra üzerine çeşitli
malzemeler koyup, kahvaltılarda tüketilebilir ya da dilimleyip malzemelerden kanepeler oluşturabilirsiniz.
9- Ekmek tatlısı:
5-Çıtır çıtır krutonlar:
Küp şeklinde doğrayıp üzerine çeşitli baharatlarla ve sarımsaklayıp
fırında veya yağda kızartarak, çorbaların yanında birlikte tüketebileceğiniz lezzetli krutonlar yapabilirsiniz.
6- Bayat ekmek köftesi:
Yumurta, kaşar peynir ve baharatla
Ekmeğinizi çırpılmış yumurtaya bulayıp kızarttıktan sonra üstüne şerbet dökerek tatlı haline getirebilirsiniz.
10- Tavada bayat ekmek
böreği:
Küp şeklinde doğradığınız bayat ekmeklerinizi yumurta, peynir ve közlenmiş kırmızı biber ya da baharatlarla zenginleştirin, kızartarak börek
yapabilirsiniz.
MAYIS 2016
1-Bayat ekmekle galeta unu:
tıp üstüne un ekleyerek maya yapabilirsiniz. Mayalı yaptığınız hamuru,
pizza, börek ve pastalarda kullanmanız mümkün.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
E
kmek, en temel besin maddelerinin başında gelir. Günlük enerjimizin %44’ü sadece
ekmekten, %58’i ise ekmek ve
diğer tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır. Sofralarımızın vazgeçilmez
besin maddesi olan ekmeğin yılda
yaklaşık 44 milyar adet üretildiğini,
bunun 4 milyar adedinin israf edildiğini biliyor muydunuz? Sadece İstanbul’da günde 2 milyon ekmeğin
israf edildiği göz önüne alındığında
meselenin ne denli önemli olduğu
ortadadır. Ekmek israfının en önemli
nedeni hiç kuşkusuz “bayat” olması
yüzündendir. Oysa bayat ekmeğinizi 10 şekilde değerlendirebilirsiniz:
67
TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ...
Türkiye’yi Geziyoruz
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
TRABZON
68
TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ...
Trabzon, Karadeniz’in tüm güzelliklerine sahip, ünlü
bir şehir. Merkezi oldukça gelişmiş, köy ya da kasaba
havasından eser kalmamış bir kent. Metropol yaşantısı
istemiyorsanız ve “Beton yığınlarından sıkıldım”
düşüncesindeyseniz, her adımınızda yeşillikler içinde belki
bir deniz, belki bir göl ve belki de bir mesire yeri isterseniz,
turumuza başlayabiliriz…
TRABZON ADI NEREDEN GELİYOR?
MAYIS 2016
kurucusunun zevk ehli, şen-şakır bir
kadın olduğunu, bundan dolayı bu
şehre neşeli kadın anlamına gelen
“Tarb-zen” dendiğini ya da suyu ve
havasının hoşluğundan dolayı “tarb-ı
efzun” adının verildiğini kaydeder. Bazı
kitaplarda da, Trabzon adının “Tuğra
basan” anlamına geldiği; bu şehirde
sultanların kendi adlarına tuğralı sikke
bastırdıkları kaydı yer alır.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
ehrin ismiyle ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. İlk rivayet;
Pontus Rum Devleti’nde
kullanılan dört köşe anlamına
gelen şehrin orijinal adı “Trapezus”
sözcüğünden geldiğidir. İsim ufak söyleniş farklılığı olsa da günümüze kadar
Pontus devrindeki adı ile
Trabzon olarak geldiği düşünülmektedir. Evliya Çelebi ise Trabzon’un ilk
69
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ...
70
UZUNGÖL
Güneşli yüzünü nadir gösteren
çoğu zaman yağmurlu, sisli ve adı
gibi uzun bir göl olan Uzungöl
dünyanın en güzel manzaralarından birine sahip. Doğal şaheser
Uzungöl; toprak kayması sonucu
önü kapanan Haldizen deresinin
oluşturduğu bir göldür. Denizden
1.100 metre yükseklikte olan Uzungöl 2004 yılında Özel Çevre olarak
ilan edilerek mimarisi koruma altına
alınmış. İki yanında yürüyüş parkurları bulunan gölde bisiklet kiralamak
pratik bir çözüm gibi gözükse de
yılın her günü ziyaretçi akınına
uğradığı için çözümden çok sorun
olacaktır. “İnsanlar beni ilgilendirmez ben keyfime bakarım” diyenleri
sarp yamaçlı alabildiğine yüksek
dağları süsleyen ağaçlarla ve o
ağaçların ortasında güzelliğiyle baş
döndüren Uzungöl’ün manzarasıyla
başbaşa bırakıyoruz…
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ...
71
İÇİNDEKİLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
SÜMELA MANASTIRI
72
Sümela, misafirlerini tarihi yolculuğuna çıkarmadan önce; “beni
görmek istediğine emin misin?” der
gibi zorlu ve tehlikeli yollarla sınıyor. Vadiden 300 metre yükseklikte
yer alan manastıra çıkmak bir hayli
meşakkatli olsa da kendini alıkoyamayanlara her basamakta daha
şefkatli davranmaya başlıyor. Önce
yüksekte olmanın keyfini yaşatarak
Trabzon’un yeşilin her tonuna sahip
manzarasını ayaklar altına seriyor.
Sümela’nın, diğer adıyla Meryem
Ana Kilisesi’nin oluşum hikayesi
şöyledir; Roma İmparatorluğu’nun
ilk dönemlerinde Hristiyanlık yasak
olduğu için Hristiyanlığı yayan
rahipler ibadet yerlerini gözden
uzak, şehrin dışında, yüksek dağ
yamaçlarına yapmışlar. Roma’nın
Hristiyanlığı resmi din olarak kabul
etmeninin ardından Meryem Ana
anısına yapılan kilise manastıra çev-
rilmiş. Sümela’yı Hristiyanlar tarafından değerli yapan en önemli nokta
Hz. Meryem resmidir. Aziz Lukas’ın
çizdiği Hz. Meryem portresi manastırı kuran rahiplerle buraya gelmiş.
Ancak bugüne kadar herhangi bir
resim bulunamamış. Yapıldığı tarihten günümüze kalanlar; Ana Kaya
Kilisesi, şapeller, mutfak, öğrenci
odaları, misafir odaları, kütüphane ve kutsal ayazmadır. Tüm bu
tarihi dokunun yanına Sümela’nın
manzarası da eklenince tadına
doyulmaz bir Trabzon anısı fotoğraf
karelerinde yerini almaktadır.
TRABZON MUTFAĞI
Türkiye’nin en zengin lezzetlerinden birine sahip Trabzon, misafirlerine ikramda kusur etmemektedir.
Hamsinin her yemeğini bulabileceğimiz yörede balık haricinde; Mısır
Çorbasının ayranlı ve yoğurtlu çe-
şitleri, Lahana Çorbası, Hoşmerim,
Etli Lahana Sarması, Kara Lahana
Yemeği, Trabzon Döneri, Kaygana,
Kuymak, Akçaabat Köftesi, Trabzon
Peynirlisi, Trabzon Burmalısı ve Laz
Böreği sofraları süslemektedir. Laz Böreği
Malzemeler; 10 yaprak yufka, 4
yumurta, 8 su bardağı süt, 2 paket
vanilya, 3 bardak kıyılmış fındık içi,
5 su bardağı tozşeker, 2 paket buğday nişastası, 5 çay bardağı eritilmiş
tereyağı, 1 su bardağı su. Şerbet
için; 10 su bardağı su, 10 su bardağı
toz şeker, ½ limon suyu.
Hazırlanışı; Sekiz su bardağı süte
şeker ekleyerek kaynatılır. Başka bir
kapta buğday nişastası, yumurta,
vanilya ve biraz su karıştırılır. Hazırlanan malzeme kaynayan sütün
üzerine dökülerek muhallebi haline
gelinceye dek karıştırılır. Bir tepsinin altı yağlanır. Yufkaların üstleri
yağlanarak beş kat halinde tepsiye
dizilir ve üzerine hazırlanan muhallebi dökülür. Yufkaların üzerindeki
muhallebiye dövülmüş fındıklar
serpiştirilir. Kalan beş kat yufkanın
üstleri yağlanarak muhallebi dökülür. Şerbet malzemeleri karıştırılarak pişirildikten sonra soğumaya
bırakılır. Hazırlanan börek dilim
dilim kesilerek fırında pişirilir. Börek
soğuduktan sonra soğumuş tatlı
şerbeti eklenir. Afiyet olsun…
TRABZON HATIRASI
Trabzon’un en meşhur hediyelik
eşyaları; kemençe, beton helva, mısır ekmeği, keşan, peştemal, kuşak
ve yöresel elbiseler, hasır bilezik
ve telkari usulü dokuma eşyalar,
şal, sürmene çakısı, bakır ibrikler,
güğümler, süt tasları, kapaklı hamsi
tavaları, maşrapalar, kapaklı sahanlar, tencereler ve mangalla olarak
sıralanmaktadır.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
İÇİNDEKİLER
73
TÜRKİYE’Yİ GEZİYORUZ...
NOTUNUZU ALMAYI UNUTMAYIN!
Sera Gölü, Balıklı Göl, Çal Köy
Mağarası, Akarsuköyü Mağarası’nı
görmeden; Pazarcık, Yeşilyurt-Yılantaş, Çakırgöl, Çatma Obası,
Düzköy, Harmantepe, Hıdırnebi,
Kuruçam, Kadırga, Kulindağı, Lapazan, Kiraz, Mavura, Sisdağı, Sazalan,
Sultanmurat Yaylalarını gezmeden;
Uzungöl-Demirkapı-Karakaya’da
dağa çıkmadan; Akçaabat-Düzköy-Kayabaşı Yaylası-Lişer Yaylası-Araklı-Dağbaşı-Aydıntepe yer altı
şehri-Uzungöl-Çaykara-Of’da safari
yapmadan; Araklı’da kano turuyla
dolaşmadan; Uzungöl-Akçaabat
ve çevresinde yamaç paraşütünün
heyecanını yaşamadan; sahil ve
plajlarda serinlemeden
DÖNMEYİN…
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
TRABZONLU ÜNLÜLER
74
Cevdet Sunay - Dimitri Psathas
- Duygu Sağıroğlu - Fuat Saka
- Hayati Hamzaoğlu - Orhan
Peker - Seyfi Dursunoğlu - Tanju
Gürsu - Temel Gürsu - Volkan
Ş eno
Konak - Ahmet Suat Özyazıcı Cemal Kamacı - Mustafa Sait
Yazıcıoğlu - Altan Öymen - Bahriye
Üçok - Mualla Kaynak - Oktay Rifat
Horozcu - Sunay Akın - Adnan
Ham
l Güneş
Ka
nu
Kahveci - Ali Şükrü - Necmettin
Karaduman - Recep Yazıcıoğlu Osman Yağmurdereli– Fatih Tekke
Faruk Nafiz Özak.
Ero
i Mandıralı
l Günaydın
Yusu
f Güney
n
ni S
ma
ultan Süley
Hazırlayan : Soner Kartal - İrem Mert
KÜLTÜR SANAT
Vehbi Vakkasoğlu Biz Evleniyoruz
adlı kitabında tüm bu sorulan soruların yanıtını arıyor. Ancak bu kitabın
en önemli özelliği ne sadece kadınlar için bir evlilik rehberi, ne de sadece erkekler için. İsmindeki iddiayı kitabın içeriğinde de sürdüren yazar,
bu kitabı evlilik kurumunun her iki
muhatabı için de bir rehber olarak
tasarlıyor. Bu doğrultu da kitabın alt
başlığı da Evlilik Rehberi.
Bir evlilik rehberi yazmak için evlilik hakkında tek başına fikir sahibi
olunamayacağını ve olmadığını da,
“evlilik konusundaki tecrübelerimi
kendisinden kazandığım” diyerek
vurguladığı eşine adayarak samimiyetini de sergilemiş oluyor.
Yukarıda yazılanlara rağmen aklı
hala karışık olanlara, peki bu kitap
•Ayrıntıları Fark Edin
•Birlikte Değil, Sırayla Konuşun
KİTABIN KÜNYESİ
ADI: Biz Evleniyoruz
YAZARI: Vehbi Vakkasoğlu
YAYINEVİ: Selis Kitaplar
SAYFA SAYISI: 208
BASIM YILI: 2016
•Müşteri mi, Eş mi?
•Eşinize Hayır Demeyin
•Yöre ve Yemek Farkı Sorun Edilmemeli
Eşler arasındaki iletişim ile ilgili ip
uçları veren kitabın bir bölümüne
göz atalım. Doğruyu, doğru şekilde
söyleyin:
Sözümüzün sadece doğru olması
yetmez. Doğruyu da doğru söylemek gerekir. Eşimizi kırmadan,
incitmeden, başkalarının yanında,
şahsiyetini rencide etmeden söylemelidir.
Sevgiyle söylenen doğrular, daha
rahat kabul edilebilir. Surat asmadan, kaş çatmadan söylemeli. Yani,
sevgi sadece sözümüzde değil, yüzümüzde de olmalı. Zaten gönülde
varsa; yüze de göze de yansır sevgi…
Ancak, her doğruyu söylemek, doğ-
MAYIS 2016
Evlilik daha adı geçtiği andan itibaren ‘ben’i terk edip ‘biz’ olunan bir
süreçse, o düğün günü araba plakasında yazılı ve sadece fotoğraflarda
kalan ‘Biz Evleniyoruz’ cümlesini ne
kadar iyi anladığımızı sorguladık mı
hiç? Kadın ve erkek olarak evleniyor
olmaktan ne anlıyoruz, evlenmek
hangi sorumlulukları yüklüyor, hangi alanları kapatıyor ve hangi alanları
açıyor bize?
ru değildir. Bazen görmezlikten gelmek daha isabetli olur. İnsan bir hatasını fark etmiş ve onu düzeltmişse,
üzerine gitmeye gerek yoktur.
Çok söz, insanın tesirini azaltır ve
eşiyle yüz göz eder.
“Her sözümüz doğru olmalı, ama
her doğruyu söylemek de doğru
değildir. Her söylediğimiz hak olmalı, ama her hakkı söylemeye hakkımız yoktur.”
Bu prensiplere uygun konuşmak,
doğruyu doğru şekilde söylemek
demektir.
Sözün doğru olması, kaba ve katı bir
üslupla söylenmesini gerektirmez.
Doğru söze, doğru bir söyleme biçimi kazandırmalıdır.
Böyle bir söyleme biçimi, eşler arasındaki iletişimi güçlendirir. (S. 84)
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Biz Evleniyoruz!
neden okunmalıdır, sorusunun cevabını yazarından okuyalım:
İnsanlar araba kullanmak için gerekli
bilgileri edinmek sonra da imtihana
girip başarmak zorundadırlar. Peki,
aile kurmak için de bilinmesi gereken temel bilgiler yok mudur? Elbette vardır ve bu bilgiler, şoför olmak
isteyenlerin öğrenmeleri gerekenden çok daha kıymetli ve gereklidir.
Çünkü ehliyetsiz araba kullananlar
kaza yaparlarsa; kendisine, arabasına ya da başka canlara kıyabilirler.
Ama evlilik ve ailede mutluluk kurallarını bilmeden evlenenler, soylarından gelecek herkesin maneviyatına
zarar vermiş olurlar.
Evlilik içerisinde nasıl davranılması gerektiğini, eşlerin birbirine karşı
nasıl konumlanması gerektiğini kısa
başlıklar içerisinde örnek olaylar ve
sözlerle aktarıyor. Yazarın ele aldığı
başlıklardan bazıları şunlar:
•Birlikte Kızmayın!
75
KÜLTÜR SANAT
Aykırı Bir Haykırış: H-aykırı
H-aykırı (fanzin) dergisi, Mersin Erdemli’de Ökkeş Karakiprik ve Helim
Dur tarafından 2011 yılında kuruldu.
O günden bugün çıkmaya devam
eden fanzin, edebiyat dünyasına
Mersin’i dahil ediyor.
Helim Dur’un editör ve yayın yönetmenliğinde çıkan H-aykırı, dinamik yapısıyla dikkat çekiyor. Ezber
bozan, beyinde ve ruhta şok etkisi
yapan, ses ve bilinç arasındaki ince
çizgiyi koruyarak haykıran, harita
üzerini soru işaretleri ve ünlemlerle
dolduran inançlı ve inatçı bir dergi: H-aykırı…
Aykırı dili ve farklı üslubunu koruyan dergi “İlkelerimiz, silkenemez!”
düsturuyla sakinleri rahatsız etmeye
devam ediyor. “Mevsim normallerine uymayan” h-aykırı dergisi,
hakikati hatırlatmayan edebiyatın
uzağında olduğunu ilkeleri arasında
sıralıyor.
H-aykırı sesler korosu, “ikinci ve
üçüncü şahıslara ve bütün insanlığa” seslenmeye devam ediyor.
Editörden..
Gözlerin hoyratça çalınmış başka
gözlerce
Tüm benliğin doldurulmuş yabancı
sözlercet
KISA KISA
•Ben her zaman doğruyu söylerim, yalan söylerken bile.
Scarface
•En büyük günah, yüreğinin gerçekte hissettiğini inkâr etmektir.
Zorro
•Kimse gerçekleri unutmaz sadece yalan söylemekte ustalaşırlar.
Revolutionary Road
•Bir banka soymak, bir banka açmaktan daha büyük bir suç değildir.
Büyük Hesaplaşma
•Bazen üzüntüler, gözyaşlarının uzanamayacağı kadar derindedir.
Bizi Ayıran Nehir
getirmek hem de zihin haritasında
asılı kalan bu görüntüleri çözebilmek adına sarf etmesi gereken bir
çabadır. Tek isteği kendisi ölmeden
önce bu fikirlerin kitaplaştırılarak
gün yüzüne çıkarılmasıdır. Böylece
fikirleri kendisiyle birlikte mezara
gitmeyecektir.
Çalışmalarını Cambridge Üniversitesine gönderen Ramanujan,
Profesör Hardy’nin dikkatini çeker
ve üniversiteye davet edilir. Kast
sisteminin getirdiği tüm zorluklara
rağmen ailesini ikna ederek üniversiteye gider. Farklı bir coğrafya,
farklı insanlar ve farklı alışkanlıklara
tahammül etmeye çalışmak yeterince zor iken bir de üniversitenin
diğer öğrencileri ve profesörlerinin
çekemediği bu zekanın hakaret ve
ırkçılık eylemleriyle başa çıkmaya
çalışması.. Srinivasa Ramanujan
Iyengar’ın evini, eşini, yurdunu bırakıp karşılaştıkları..
Kendi formüllerinin ispatlarını bulmaya çalışırken iyi beslenememekten ve ilgisizlikten vereme yakalanır.
Uzun bir tedavi sürecinden sonra
yalnızlığa, ırkçılığa, Birinci Dünya
Savaşı’nın kendi matematik dehasıyla uyuşmayan ve asla uyuşmayacak deliliğine dayanamayarak bir
metronun önüne atlayarak intihar
etmeye çalışır. Ancak kurtulur. Her
şeye rağmen hayatta kalmayı başaran Ramanujan savaş bittikten sonra
yurduna döner. Ancak ne yazık ki
çok sürmeden vefat eder.
Sinematografik hikaye olarak seyirciyi meraklandıran bir dram örgüsüne sahip olan Sonsuzluk Teorisi’nin
orijinal adı The Man Who Knew
Infinity. Orijinal çevirisiyle Sonsuzluğu Bilen Adam..
Tanrıdan gelen ilham ve içgüdüleriyle hareket ederek sonsuzluğu
bilen bir deha Ramanujan.. Bu ilmin
teorisini okuyarak Ramanujan’ı anlamayan ve sanki doğruya ulaşan tek
bir yol varmış gibi kabul eden delilik,
akademi..
1887’de doğan Srinivasa Ramanujan
Iyengar, keşfettiği birçok formül ve
eşitliği ispatlayamadan 1920 yılında
32 yaşında ölür.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Mayıs ayında vizyona giren Sonsuzluk Teorisi gerçek bir hikâyeyi
konu ediniyor. Birinci Dünya
Savaşı yıllarında geçen, Hindistan’dan Cambridge’e uzanan
bir matematik dehasının ya da
delisinin öyküsü..
Deha ve deli yan yana kullanılabilir mi? Bu iki kavram birbirine
yakın mı, çok mu uzak? Yoksa
sadece aradaki incecik bir çizgi
mi arıyor onları birbirinden..
Savaşların insanoğlunun deliliğin
dibine vurduğu zamanları olduğu
kaçınılmaz bir gerçek iken, Ramanujan’ın dehası bu deliliğin neresinde yer alır? Irkçılık, şiddet, psikolojik
baskı, entelektüel haset, önyargı,
entelektüel cehalet…
Ramanujan Hindistan’ın Madras
kentinde yaşayan genç bir adamdır. Kast sisteminin içinde yer alır
ve oldukça inançlıdır. İnandığı
Tanrı’dan gelen ilhamlar üzerine
yazdığı matematik formülleri, onun
için hem inancının gereğini yerine
MAYIS 2016
KÜLTÜR SANAT
77
HABERLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
YENİLİK Yüz Akı Projesi ile Türkiye BİRİNCİSİ
AKADEMİSİ
78
Yenilik Akademisi ekibinin ‘Titreşim Dili’ projesi, THY Bursa Bilim Şenliği’nde birincilik
ödülü kazandı.
Ç
ekmeköy Belediyesi Yenilik
Akademisi ekibi tarafından yapılan Titreşim Dili- Sesleri Titreşime
Çeviren Saat projesi ödül almaya
devam ediyor. En son THY Bursa
Bilim Şenliği kapsamında düzenlenen yarışmaya katılan Yenilik
Akademisi ekibi, Bursa’dan birincilik
ödülü ile ayrıldı. 1364 proje içinde
birinci olan ekip, aynı yarışmada
bugüne kadar en çok puanı alan
proje unvanını da elde etti.
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, ödül alan ekibi ağırladı. Çekmeköy Belediyesi Yenilik
Akademisi’nin kurucularından olan
Oğuzhan ve Volkan Aydemir’le
sohbet eden Başkan Poyraz, şöyle
dedi: “Bilimle ilgilenen gençlere yol
göstermek için kurduğumuz Ye-
nilik Akademisi çığ gibi büyümeye
devam ediyor. Akademide hazırlanan projeler, ulusal ve uluslararası
düzeyde ödüller alırken bizler de
gençlerimizle gurur duyuyoruz.” Gençler, Bursa’da düzenlenen yarışmada ödüllerini Bursa Büyükşehir
Belediye Başkanı Recep Altepe’den
aldı.
Tıbbi hastalıkların %80’i psikosomatiktir. Psikoloji temellidir. Olaylara
yaklaşım tarzımızla, yorumlama
şeklimizle direkt olarak ilgilidir. Bu
gerçeği Amerikan ve İngiliz tıp
birlikleri, yayımladıkları bir bildiriyle
teyit etmişlerdir. Amerikan ve İngiliz
tıp birliklerinin yayımladıkları bu
bildiriye göre, hastalıkların yaklaşık
%80’i zihinsel kökenlidir.
Belediye çöplüklerini hatırlayın şimdi. Belediye, evlerimizin önünden
çöpleri toplar ve belli çöp yığma
merkezlerine götürür. Biriken bu
çöpler çeşitli kimyasal işlemlerden
geçirilir ki doğaya ve çevreye zarar
vermesinler. Fakat biriken çöpler
eğer kimyasal işlemlerden geçirilmezse, korkunç bir şekilde metan
gazı üretmeye başlarlar. Eğer bu
metan gazları çeşitli yöntemlerle
tahliye edilmezse, patlama mey
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
B
ilinçaltını halının altına
benzetelim. İnsanın yüreğinde âdeta bir halı vardır.
O halının altı Bilinçaltı-
mızdır. Yaşadığımız özellikle nice
sorunlarda “İçime attım” tabirini
kullanırız ya, işte içimize attığımız
şeyler yüreğimizdeki halının altında
birikir. Bilinçaltımızda ziplenir. Düşüncelerimizi, acılarımızı, korkularımızı, duygularımızı açıkça dilimizle
ifade edemeyince, bunlar yüreğimizin altında birikir. Bazen o kadar
yoğun sorun yaşarız ki içimizde
atacak yer kalmaz, iyice sıkıştırırız,
zipleriz onları. Sonra da içimizden
taşar, gözyaşı olarak dökülmeye
başlar. Sonra gözyaşları kurur, biter.
İçimizdeki sıkışmış duygular komplikasyon üretmeye başlar. Çeşitli
semptomlar ortaya çıkmaya başlar.
Kalp sıkışmaları, mide spazmları,
uykusuzluk, aşırı uyku hâli vs. İfade
edilmeyen duygular, size çeşitli
ruhsal ve bedensel hastalıklar olarak geri dönecektir.
MAYIS 2016
AŞK BİR GÜNEŞE BENZER
İÇİNDEKİLER
79
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
AŞK BİR GÜNEŞE BENZER
80
dana gelir. Çöp yığınlarının ürettiği
metan gazı, uzaklaştırma bacalarıyla tahliye edilmektedir
Ümraniye Hekimbaşı Çöplüğü;
günde 2.300 tondan fazla çöpün
depolandığı, 350.000 m² alan
üzerine kurulu, muazzam büyüklükte bir yer. Çöplükte gereken
tedbirler alınmadığı için, 28 Nisan
1993 sabahı saat 10: 00 sularında ardı ardına dehşetli patlamalar
yaşandı. Çöplüğün içindeki organik
maddelerin bakteriler tarafından
çürümesiyle açığa çıkan metan
gazı birikerek sıkışmış,
sonunda
patlamıştı.
Çöplüğün
üzerine yapılmış olan
gecekondular, tonlarca çöpün
altında
kaldı. Toplam 27 insanın cesedine
ulaşılabildi, 12 insan ise kayboldu.
Kaybolan bu 12 insanımıza hâlâ
ulaşılamadı.
İçsel Sorunlarınızı İfade Edin
Sadece yargılama metan gazı
üretmez, açıklanmayan ya da açıklanamayan davranışlar da metan
gazı üretir. İşte sevgili okurlarım,
yaşam gereği her bir insan çeşitli
içsel sorunlarla karşılaşmaktadır.
Bu sorunlar, yaşamın yüreğimize
boşalttığı çöplerdir aslında. Karşı
karşıya geldiğimiz bu sorunlarımızı
sevdiklerimize ifade etme eğilimindeyiz.
İnsan olarak içimizde biriken sorunlarımızı tahliye etmenin en akılcı
yolu, sevdiğimiz ve en yakınımızdaki kişiyle içtenlikle “konuşarak”
kendimizi ifade etmemizdir.
Aksi takdirde yüreğinizdeki bir acıyı,
içinizde hissettiğiniz bir sorunu
-gerçekte sorun bile olmayabilireğer sevdiğinizle paylaşmazsanız
içinize attığınız derdiniz, ya çok yemekten ya da yemekten kesilmek
suretiyle bir deri bir kemik kalmanıza sebep olacaktır. Hatta uyku
düzensizliğiyle karşı karşıya kalarak
Antidepresan ilaçlara mahkûm
olursunuz
Bir kadın kocasına ya da bir erkek
karısına duygu ve düşüncelerini
rahatça ifade ediyorsa oh ne güzel.
Bu sohbettir, muhabbettir efendim.
Sohbetiniz ve muhabbetiniz güzel
olsun, âdete cennettesiniz… Bu çok
özel ilişkiniz ağız tadıyla yaşanıyor-
AŞK BİR GÜNEŞE BENZER
Zira mutlu olmayan kadın ve erkeğin dudağındaki tebessüm sahtedir. Gözlerindeki ışık sönmüştür.
Yüreklerindeki coşku kaybolmuştur.
Yaşam sevinci uzaklaşmıştır kendilerinden. Bu durumdaki kadın
kurtuluşu, çoğunlukla alışverişte
Bir kadın ya da erkek bu hâle nasıl
gelir? Duygularını, dertlerini neden
paylaşmaz? Yargılanıyorsa tabii ki
paylaşmaz… Siz bir sorununuzu eşinizle paylaşmak istediğinizde eğer
eşiniz yargılıyorsa, bir daha onunla
asla hiçbir şeyinizi paylaşmazsınız.
İçinize atmaya başlarsınız. Bu yargılama ve sorgulama devam ederse
“içine atma” işi de devam eder.
Sonunda konuşmayan, konuşamayan eşler olursunuz. Sizi uyarıyorum: Konuşmayan ve paylaşmayan
eş hayra alamet değildir. Sevgiyle
kalın…
MAYIS 2016
sa mutlusunuzdur. Değilse, kesinlikle mutsuzsunuz ve deyim yerinde
ise “mutluluk oyunları” oynuyorsunuz.
Sorunlarını konuşarak paylaşmayan çiftlerin durumunu
şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz: Hani anlatırlar ya; eskiden tembel gelinler varmış,
ne tembelmiş onlar ne tembel bilemezsiniz. Evi süpürürlermiş
ama nereye? Halının altına! Şimdi
o tembel gelinlerden kalmadı çok
şükür, teknoloji firmaları tembel gelin sorununu çözdüler. Çocukluğumun geçtiği Çukurova’da kullanılan
bir tabir vardır, “cıncık gibi” diye. Bu
tembel gelinler evi süpürürlermiş
ya halının altına ya da dibe-köşeye…
Ev görünürde cıncık gibi olurmuş
tabii ama zaman ilerledikçe evden
bir pis koku yayılmaya başlarmış, ev
temiz görünse de aslında halının
altındaki çöplerden gelen koku
evi sarıp sarmalarmış. Şimdi lütfen
bugünden itibaren aynaya bakmaya
devam edin ama daha çok içinize
bakın lütfen. İçiniz güzel olursa dışınız da güzel olur. İçiniz cıncık gibi
olursa dışınız da cıncık gibi olur.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
arar ve cicili-bicili elbiselerle
mutlu olmaya çalışarak iç
dünyasındaki acılardan bu
şekilde kaçmaya çalışır. Makyaj yaparak içindeki tahribatı
tamir etmeye, bir bakıma
ele-güne karşı “Yıkılmadım
ayaktayım” mesajı vermeye
çalışır.
81
haberler
ÇEKMEKÖY’DE
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
COŞKUSU
82
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik
ve Spor Bayramı tüm yurtta olduğu
gibi Çekmeköy’de de çeşitli etkinliklerle kutlandı. Taşdelen’de bulunan Atatürk anıtına çelenk sunma
töreniyle başlayan kutlamalar, Güç
Kardeşler Anadolu Lisesi Bahçesi’nde düzenlenen organizasyonla
devam etti. Folklor gösterileri, spor
etkinlikleri, günün anlam ve önemini belirten şiirler, mehteran ve
müzik gruplarının yer aldığı kutlama
programına Çekmeköy Kaymakamı
Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy
Belediye Başkan Yardımcısı
Şahmettin Yüksel, Çekmeköy İlçe
Milli Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş,
Çekmeköy Garnizon Komutanı
Hasan Kaymaz, şube müdürleri,
siyasi parti temsilcileri, sivil toplum
kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda
vatandaş katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın
okunmasıyla başlayan programda
katılımcılara seslenen Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı
Şahmettin Yüksel şöyle dedi: “19
Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik
ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
Gazi Mustafa Kemal’in yaktığı
meşale bugün bu ülkenin gençlerine emanet edilmiştir. Sizler eğer
bilime, teknolojiye, birlik beraberlik
ve kardeşliğe inanırsanız ve bu
yolda çalışırsanız, inanın ki 600 yıl
dünyaya barış ve kardeşliği yaymaya çalışan bir neslin torunları olarak
bu meşaleyi hakkıyla taşıyabilirsiniz.
Bizler Çekmeköy olarak gençlerimizi önemsiyoruz. Gençlik için
yaptığımız yatırımlarımıza devam
ediyoruz. İnşallah bu yatırımlarımız
artarak devam edecek. Gençlerimiz, geleceğimiz. Ben bir kez daha
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik
ve Spor Bayramı’nı kutluyor, başta
Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm şehitlerimizi ve ebediyete
intikal etmiş gazilerimizi rahmetle
anıyorum.”
Programda resim kompozisyon ve
şiir yarışmalarında dereceye giren
öğrencilere ödülleri verildi.
Program hatıra fotoğrafı ile son
buldu.
83
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Laİklİk ne değİldİr?
Türkiye’de laiklik nasıl gelişti? Laik olan ülkeler hangileri? İşte Laiklik ile ilgili bilinmesi gerekenler:
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
L
84
aiklik veya laisizm (Fransızca: Laïcisme); devlet
yönetiminde herhangi
bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında
tarafsız olmasını savunan prensiptir.
Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiş
olan “laik” sözcüğü, “din adamı
olmayan kimse; din adamı dışında
kalan halk” anlamına gelen Latince
“laicus” sözcüğünden gelmektedir.
Roma döneminde din adamlarına
“Clerici” din adamı olmayanlara da
“Laici” adı veriliyordu. Aynı terimin İngilizce karşılığı ise Secularity
olup, din ve devlet işlerinin ayrı
tutulması anlamına gelir. Latince
bir kelime olan çağ anlamına gelen
“saeculum” kelimesinden geçmiştir.
Sekülerizm Türkçeye lâiklik,
çağdaşlaşma veya dünyevileşme
olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa’da lâiklik için Laïcité
(Laicisme) terimleri kullanılmaktadır.
Kavramlar, her iki biçimde de cismi
ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel
olanın birbirine karıştırılmamasını
ifade etmektedirler.
Siyasi anlamı üzerindeki tartışmalarda ise laiklik, liberalizmin fikri
kaynaklarından biri sayılır ve siyasi
kudretin dini kudretten ayrılmasını
ifade eder. Teokratik devletten
demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış,
laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı olmuştur. Buna
göre kavram, çağdaşlaşma ve insan
hakları ile yakın bağlantılıdır.
Hukuki tanımlara göre ise en
yaygın tanım, devlet ile din işlerinin
ayrılmasıdır.’ Devlet, bir dine inanıp
inanmama meselesini özel bir
problem sayar, fertlerinin sadece
maddi yönüyle ilgilenir, kendisi
devlet olarak hiçbir dini taşımaz,
hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat
fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara
dayanan kanunlar yapamayacağı
gibi, bütün dinlere eşit mesafede
durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına
müdahale edemez. Bununla birlikte
din adına devlet düzenini bozacak
davranışları önlemekle yükümlüdür.
Atatürk’e göre lâiklik, yalnız din ve
dünya işlerinin ayrılması demek
değildir. Tüm yurttaşların vicdan,
ibadet ve din özgürlüğü de
demektir.
Kavramın tarihsel gelişimi Katolik
Avrupa ile Anglosakson Avrupa
arasında bir nüans yaratmıştır.
Katolik ülkeler laik, diğerleri sekülerdir. Laik ülkelerde daha çok din
devletin denetimi altındadır; buna
mukabil seküler ülkelerde din ile
devlet özerk iki alandır. Protestan
ve Anglikan ülkelerdeki sekülerizm,
günlük hayatı belirleyen dünyevi
bir yaşama tarzını ifade eder ve
dünyevi işlerde dini dışarda bırakmak anlamını edinir. Bu ülkelerde
milli kiliselerin Roma Kilisesinden
ayrılmışlığı, Kraldan ayrı özerk
kurum oluşu da kavrama etkinlik
kazandırmıştır. Bu aynı zamanda
uluslaşma ve burjuvazinin ortaya
çıkışıyla da ilgilidir. Laikliğin Bizans
sezaropapismine ve elitist hakimiyete, sekülerizmin ise Roma paganlığına ve vicdan özgürlüğüne yakın
olduğu belirtilmiştir.
Devlet ve din arasındaki ilişkilere
bir temel sağlayan laiklik, bu ilişkiler
açısından üç özellik gösterir: Devlet
dine bağlıdır (teokrasi, Tibet); din
devlete bağlıdır (imparatorluk,
Bizans, Osmanlı, İngiltere, Rusya);
ikisi de özerktir (demokrasi, ABD,
Avustralya, Belçika). Laik devleti Duguit şöyle tanımlar: “Din
konusunda kendisi tarafsız olup,
mensupları bir dini taşımakla birlikte
kendisi devlet olmakla hiçbir dini
özellik göstermeyen ve hiçbir din
ayini yapmayan ve kendi namına yaptırmayan devlet.” Bugün
bütün dünyada, cismani ve ruhani
ayrılık anlamındaki temel ilkeler
kabul görmekle birlikte, her devletin toplumuna ve kültürüne has
özellikler de kavrama girmiştir.
Atatürk’e göre “her faydalı ve yeni
şeye karşı çıkmak irticadır”. İrtica,
devletin laikleşmesiyle ilgili olarak
kanun koyucunun hukuki normlarına aykırı hareketler, devletin
dayandığı ana değerlere aykırı
Laİklİk ne değİldİr?
TÜRKİYE’DE LAİKLİK
Din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılması yolunda hukuk alanında yapılan devrimler ve yenilikler,
Cumhuriyet döneminin en önemli
çağdaşlaşma hamleleri olarak ceza
hukuku ve medeni hukuk düzenlemeleri ile gerçekleştirildi. Kadın
LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR?
Laiklik her şeyden önce İslam’ın
değil, Hristiyanlık dünyasının bir sorunu olarak ortaya çıkmıştır. 17-18.
yüzyıldan itibaren
Türkiye’nin batılılaşma macerası ve
modernleşme sürecinin nihai sonucu olarak kabul edilen laiklik, devletin topluma dayattığı bir hayat tarzı
veya jakoben yöntemlerle geliştirilen bir baskıcı uygulamalar manzumesi olması sebebiyle toplumda
sürekli kavga ve gerilim vesilesi
olmakla da bilinir. Zira laikleşme,
toplumsal ihtiyacın sonucunda
ortaya çıkmış bir model olmaktan
çok dinler arasında böylesi bir sigortanın devreye sokulması olarak
görülmüştür. Bu da “ bireyin mi
devletin mi laik olacağı” tartışmasını
beraberinde getirmiştir.
Sonuç olarak laiklik, dinler üzerinde bir baskı değil, dini özgürlüğü
temin eden bir devlet fonksiyonu
olarak işlevini yerine getirmektedir. Dindar ve laik kesimlerin
de geçmişte yaşananları tarihin
akışına ve vardıkları yere bırakmaları
daha akılcı bir değerlendirmedir.
Görünen o ki sorun, laikliğin
bizatihi kendisinden çok uygulama biçimiyle ilgilidir. Anglosakson
laiklik anlayışı veya totaliter ve
militan uygulamalar gibi farklı bakış
açılarıyla şiddetli tartışmalara zemin
hazırlamaktadır.
Hazırlayan - Hikmet Tekin
MAYIS 2016
kiliseden kurtuluşunun ve aydınlanma çağının eseri olan laiklik
kavramının 21.yüzyılda işlevini ne
kadar sürdürdüğü ayrı bir tartışma
konusudur.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
görüşleri bu açıdan etiketlemesi
şeklinde tanımlanmakla beraber,
dini kamuoyundaki dini vecibeleri yerine getirme davranışları ile
bu anlayış sıklıkla karıştırılmakta,
hatta seçimle işbaşına gelse dahi
eğer bu aykırılık görülürse devlet en başta ordu kurumu olmak
üzere müdahale edebilmektedir.
Burada devlet, demokratik açıdan
her türlü düşünceye geçit verse
bile, bu düşüncelerin dine dayanıp
dayanmadığı noktasında laikliğe
aykırı hareketler kapsamında irticayı
temel terim olarak benimsemiştir.
veya erkek, kişisel
kanaatlerine bağlı
olmaksızın tüm vatandaşların eşit yasal
haklara sahip olmaları
ve hukuk birliğinin
tesis edilmesi bu
alanlardaki düzenlemeler ile gerçekleştirildi.
Gerçekleştirilen hukuk
devrimi ile Sened-i
İttifak’tan bu yana
devam eden anayasallaşma süreci tamamlandı, hem hukuk hem de eğitim
alanlarında Tanzimat ile birlikte
oluşturulan ikili yapılara son verildi
ve çağdaşlaşma süreci temellerine
oturtuldu.
Anayasanın 24. maddesi, lâikliği,
rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre tanımlamıştır:
“Kimse, Devletin sosyal, ekonomik,
siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına
dayandırma veya siyasî veya kişisel
çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini
veya din duygularını yahut dince
kutsal şeyleri istismar edemez ve
kötüye kullanamaz. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 24”
85
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
HABERLER
86
Çekmeköy Belediyesi Bahar
Şenlikleri Finali Çekmeköy
Spor Kompleksi’nde yapıldı
Çekmeköy Belediyesi’nin, Çekmeköy
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Gençlik
ve Spor İlçe Müdürlüğü iş birliği
ile organize ettiği Bahar Şenlikleri’nin
final programı Çekmeköy Spor
Kompleksi’nde yapıldı. Programa
Çekmeköy Kaymakamı Cemal Hüsnü
Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı
Ahmet Poyraz, Başkan yardımcısı
Şahmettin Yüksel, Çekmeköy İlçe Milli
Eğitim Müdürü Ahmet Aktaş, AK Parti
HABERLER
Karizma Show’dan
Müthiş Performans
Guinnes Rekorlar Kitabı’na giren
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Futbol, badminton,
voleybol, basketbol,
tenis, satranç ve futsal
gibi yedi branşta beş bin
öğrencinin ter döktüğü bahar
şenliklerinde, bin yüz öğrenci
kupa ve madalyalarının yanı
sıra kendileri için hazırlanmış
saatleri de ödül olarak kazandı.
Final programında ünlü
komedyen ve oyuncu Yavuz
Seçkin, yaptığı şovlarla salonda
bulunanlara keyifli anlar yaşattı.
MAYIS 2016
Çekmeköy İlçe Başkanı
Salih Kırıcı, Gençlik
ve Spor İlçe Müdürü
Muhammet Kılıç, meclis
üyeleri ve öğrenciler
katıldı.
87
HABERLER
akrobatik smaç gösteri ekibi Karizma
Show, yaptığı gösteriler ile salonda büyük
heyecan yarattı. Yaklaşık 1 saat boyunca
çeşitli gösteriler gerçekleştiren ekip,
solondan seçtikleri öğrencileri de şovlarına
dahil ederek programa ayrı bir heyecan
kattılar.
Programda öğrencilere
seslelen Çekmeköy Kaymakamı Cemal
Hüsnü Kansız “ Allah emeklerinizi zayi
etmesin. İlçemizde bu tür güzelliklerin
olması bizim için mutluluk verici. Bu
programda emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum,” dedi.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Gençleri selamlayan Çekmeköy Belediye
Başkanı Ahmet Poyraz “ Daha kısa
süre öncesine kadar Çekmeköy’de
böyle salonlar yoktu. Allah’ın izni ile
Çekmeköy’ümüze ve okullarımıza birçok
88
HABERLER
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Bahar Şenlikleri kapsamında
yapılan yarışlarda dereceye
giren öğrenciler
ödüllerini Çekmeköy
Kaymakamı Cemal Hüsnü
Kansız ve Çekmeköy
Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz’dan aldılar.
MAYIS 2016
spor salonu kazandırdık.
Çünkü bizim için gençlik
önemli. Bugün şenliklerimize
5100 öğrenci katıldı.
İnanıyorum ki bundan
sonraki yıllarda organize
edeceğimiz şenliklere daha
fazla gencimiz katılacak.
Şenliklerimizde dereceye
giren tüm kardeşlerimi
tebrik ediyorum. Bundan
sonraki yıllarda da eğitimden
spora her zaman yanınızda
olacağız,” dedi.
89
Fİlatelİst - İSMET KURTOĞLU
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Ömrünü pullarına adamış bir “Filatelist”. Uzun yıllar
yurtdışında kalmış hayatı tutkularıyla yaşayan
ismet Kurtoğlu ile birlikteyiz.
90
İsmet Kurtoğlu Kimdir?
76 yaşındayım, evli ve iki çocuk
babasıyım. Aslen Artvin, Hopalıyım.
Uzun yıllar Almanya’da yaşadım,
ömrümü “Pul Koleksiyonu” yapmaya adadım. Bunun yanı sıra asıl
mesleğim inşaat teknikerliği şu an
emekliye ayrılmış durumdayım.
Pul koleksiyonu merakınız ne
zaman ve nasıl başladı?
Ortaokul dönemlerimde tarih
öğretmenimin teşvikiyle başladım. Kendisi de bir Filatelist idi.
O zamanlar 13-14 yaşında köyde
yetişmiş bir çocuktum. Pul nedir,
nasıl yapılır bilmezdim sadece zarfa
yapıştırıldığını bilirdim. Öğretmenim, içerisinde 12 tane pulu barındıran defteri ve pul maşasını hediye
ettiğinde başladı sabır gerektiren
bu serüven. Okulu bitirdikten
sonra çalışma hayatına atıldım. Bir
süre çalıştıktan sonra 1970 yılında
Almanya’ya gittim. Hevesliydim
koleksiyon yapmaya, Almanya’ya
gidene kadar 600-700 tane pul
biriktirmiştim. Lakin biriktirdiğim
pullarımın kimi yırtık kimi eskiydi
ve bu da çok değer kaybetmesine
sebep olmuştu. Pul biriktirmek bir
heves olmaktan öte tutkuya dönüşmeye başladığında, sahip olduğum
pulları daha iyi muhafaza etmeyi
ve korumayı öğrendim. Bu sayede
mevcut olan tüm pullarımı yıllarca
saklayabildim.
Bir pul sadece kâğıt veya baskıdan mı ibarettir? O döneme
ait hangi izleri üzerinde taşır ve
yansıtır?
Pul deyince akla sadece kâğıt
parçası gelmemelidir. Baskı ve renk
çok önemli. Kaç dişli olduğu, dantelleri, mürekkebi ve serisi pulların
önemini arttırır. Ve tabii ki her pulun
serisini tamamlamak önem arz
eder ve ciddi emek gerektirir.
Bu koleksiyonun hepsi çocuklarınız gibidir fakat içlerinde en
özeli veya özelleri hangileridir
bir hikâyesi var mı?
Var elbette. Almanya’da çalıştığım
dönemler Alman bir arkadaşım
beni İsviçre’ye yemeğe davet etti.
Davetine katıldım, yemekten sonra
gezintiye çıktık. Gezdiğimiz sırada
yol üstünde koleksiyoncular için
pul satan bir yer gördüm. Misafir
olduğum için arkadaşımı bırakmak
istemedim devam ettim fakat bir
tane daha… Bu sefer dayanamadım girdim içeri. Uzun zamandır
arayıp da bulamadığım bir pul vardı
aklımda, Osmanlı pulu. Ve aradığım
pul tesadüf, orada. Pulun değerli 2
bin lira, cebimde de 2 bin lira para
var. Düşündüm; o akşam İsviçre’de kalsam pulu alamayacağım.
Hemen arkadaşıma birini aramam
gerektiğini söyledim ve bir telefon kulübesine yöneldim. Lazca,
Türkçe, Almanca kendi kendime
konuşuyormuş gibi yaptım. Daha
sonra arkadaşımın yanına gelerek
Almanya’ya dönmem gerektiğini
söyledim. Neden diye sorduğunda; “Türkiye’den bir hastam gelmiş
geri döneceğim” dedim. Arkadaşım
yanımdan uzaklaştığı an, hemen
dükkana gittim o pulu aldım ve
Almanya’ya döndüm. Gel zaman
git zaman bir gün arkadaşımın
düzenlediği doğum günü partisine
İsviçre’ye gittim. Partide arkadaşım
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Her bir pul ait olduğu devlete has
mühür, resim gibi işaretler taşır.
Konuyla ilgili bilgi sahibi olan-olmayan herkes bir pula baktığında en
azından hangi devlete ait olduğunu
anlayabilir.
MAYIS 2016
Fİlatelİst - İSMET KURTOĞLU
91
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Fİlatelİst - İSMET KURTOĞLU
92
Pul, ilk olarak Birleşik Krallık ’ta, 6
Mayıs 1840 tarihinde kullanılmaya
başlanır. Türkiye’de ise Osmanlı
İmparatorluğu döneminde 1 Ocak
1863 tarihinde ilk defa kullanılmıştır.
O zaman koleksiyon yapan insan
pek az. Gittiğim bir müzayede de II.
Elizabeth, kendisi gibi iyi bir koleksiyoncu araştırırken listede bir Türk
insanının koleksiyon yaptığını(beni)
öğreniyor. Bana çok değerli iki pul
ve kraliyet madalyası gönderiyor.
Değerli iki pula bu şekilde sahip
oluyorum. Gelelim diğer meseleye
her eski pul değerli değildir. Pulların
11,5 dişi vardır. Bunlar ezik, kırık ve
kopuk olursa değerinden çok şey
kaybeder. Ve tek pul yerine o pulun
eksiksiz serisi çok daha kıymetlidir.
Böyle bir koleksiyona sahip
olmak nasıl bir duygu? Koleksiyonunuzdaki pul sayısını biliyor
musunuz?
Çok güzel, çok özel bir duygu…
Almanya’da akşam olur çekilirdim
kabuğuma, otururdum köşeme.
Hafif slow müzik eşliğinde tek
tek pullarıma bakardım. İçlerinde
kaybolurdum. Sabah olduğunun
farkına bile varmazdım. Yaklaşık 1
milyon, toplamda ise 169 devletin
pulu mevcut. Koleksiyon olarak
da 5 devletin; Osmanlı, Türkiye,
Almanya, Fransa, İsviçre ve İngiltere’nin tüm eski ve yeni pulları mevcut. Tüm bunlara sahip olmak için
verdiğim uğraş,
dile kolay 65 yıl…
Koleksiyonunuzdaki nadide
pulları nasıl temin ettiniz? Ve
koleksiyonunuzu ne şekilde
değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?
Öncelikle toplamak istediğim
pulların ülkelerini belirledim. Zaten
her ülke kendi pul dağarcığını
anlatan bir katalog yayınlıyor. Bu
kataloglarda pulların fotoğrafları ve
maddi değerleri yazıyordu, buna
göre değerlendirip koleksiyonumu
yapıyordum. Daha sonra bu ülkelerin postanelerine kayıt oldum. Bir
de bu işi yapan herkes gibi filateli
derneklerine üye olarak takibini
sağladım. Pulları saklamak, bakımını
yapmak Türkiye şartlarında maddi
açıdan özellikle benim yaşımda bir
insan için çok zor. İki evladım da
bu koleksiyona çok uzaklar. Ben de
artık sağlığım yerindeyken, 1,5 milyon Euro değerindeki koleksiyonumu değerini bilecek kişilere satışa
sunup, bundan gelen kazançla okul
yaptırmak istiyorum.
MAYIS 2016
Dünyanın en değerli pulları
hangi döneme ve devlete ait
olanlardır? Her eski pul değerli
midir?
Nadiren yanlış baskı yapılmış olan
pullar örneğin; üzerinde ters uçak
resmi olan bir pul diğerlerine nazaran ayrıcalıklıdır.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
konuşma yapacağını söyleyerek
ayağa kalktı. “Değerli Dostlarım”
dedi, “bu İsmet arkadaşımız 8 ay
önce bir pul dükkanına girdi ve
beni bir pula değişti gitti. Benden
de para istemedi” dedi. Bilmediğini
sanıyordum ama sanki yanımdaymış, alırken görmüş gibiydi. 50-60
tane Alman’ın içinde keşke yer
yarılsa da içine girsem diye düşündüm. Bir pulun böyle unutamadığım bir anısı vardır bende.
93
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
ANILARDA KALAN MEKTUPLAR…
94
M
ektup yazdım acele, oku
oku hecele. Mektup benim
vekilim, al koynuna gece-
le…
Bir kağıt mıdır sadece mektup?
Cismi kağıttır belki ya içinde barındırdığı duygular o hisler. Bağrı yanıktır mektupların. Yazan değerliyse
hele eli değmiştir o kağıda, yüreği
dokunmuştur. Gözleri süzmüştür,
gözyaşlarıyla yıkanmıştır mektuplar. Askerlikte sevda çekersin,
Gurbete gidersin hasret çekersin
alırsın eline kağıdı-kalemi dökersin
içini satırlara… Gurbetin temsilcisidir, sevdanın işaretidir. Nice mesafeler aşıp gelir sevdiğinin emanetidir mektuplar. Yolları gözlenir
gelecek diye, kimin yolu gözlenir
ki bu kadar hasretle.
Selam eder hasretle gözlerinden
öpersin. Özlemini yazarsın, kavuşmayı dilersin. Son satırlara maniler
yazarsın. Kağıt yetmediğinde sıkıştırırsın. Hele yeni çekilmiş Fotoğrafını da koyarsan mektup daha
da değerlenir. Atmaya kıyamazsın
mektupları, kağıda sevdiğinin kokusu sinmiştir, basarsın bağrına, iyi gelir gönül sancına.
Havaları sorarsın, oraları haber verirsin. İlk satırlarda sanki yanındaymış gibi olur onunla konuşur gibi
olursun. Keşkelere mahkum edilmiş
mektuplar da vardır, içinde yazılanlar maziye mahkum edilmiş ve gönderilemeyen mektuplardır onlar…
Yıllar sonra bizleri maziye götüren
bir koku gibidir mektuplar. Nice şarkılara-türkülere konu olmuş ve çok
kimseyi ağlatmıştır “dört ucu kara”
mektuplar.
Özlemle hatırlanır o mektup ve yazılan dönemler. Selamlar bile kısal-
ANILARDA KALAN MEKTUPLAR…
Kaleme kağıda dokunarak yazdığımız her satır, karşımızdakinin
gönlüne dokunuyorken, şimdi parmakların ucuyla yazılan her satır
karşımızdakinin sadece gönül ucuna dokunuyor. “Söz uçar yazı kalır”
demiş atalarımız, hadi bir mektup
da biz karalayalım postaya vermesek de olur, duygularımızla dolsun
taşsın her satırı… Unutmadan Acele
cevap da bekleyelim adettendir...
MAYIS 2016
Teknolojik gelişmeler hayatı birçok
alanda kolaylaştırdı bu bir gerçek;
fakat bizden alıp götürdüğü çok
şeyler oldu. İletişim konusunda mesafeler bir bir aşıldı. İstediğimiz Ülke
ile anında konuşuyor, görüntü alabiliyoruz. Fakat ekran kapandığında
yok olup gidiyor ve elimizde hiçbir
şey kalmıyor. Oysa sevdiklerimizden
bir parça gibidir mektuplar. Hangimiz mektuplardan aldığı duyguyu
şu anki iletişim araçlarından alıyor?
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
mışken, hal hatır “nbr” ile sual edilmelere dönüşmüşken, yeniliklere
açık olduk, merhabalara kapattık
kapılarımızı. Elimizde son model
akıllı cihazlar mesajlar geliyor, okuyup siliyoruz. E postalar alıyoruz,
silip çöpe atıyoruz. Mektuplar öyle
mi? Hani seneler sonra bile, naftalin
kokulu sandıktan çıkartılıp okunan,
o eski günlere geri döndüren küllenen duyguları canlandıran başka bir
iletişim var mı?
95
osmanlı mezar taşlarındakİ sır
OSMANLI
MEZAR TAŞLARINDAKİ SIR
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
etkilerinden korumak. Bu hazineyi
yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmakta temel hedeflerimiz arasındadır.
96
Osmanlı Mezar taşları araştırmamızın temel amacı o dönemde mezarlığın bulunduğu bölgenin başlık
ve sembol tipolojilerine göre sosyal yapısının belirlenmesi ve yıllara
göre ölüm sıklığını bularak bunun
nedenini belirlemektir. Ayrıca bir
kültür hazinesi olan bu taş bahçelerin zamanın ve doğanın olumsuz
Osmanlı mezarlıkları ve mezar taşları endamlı servileri, rengârenk çiçekleri ve sanat şâheseri taşlarıyla insana huzur veren mekânlardır. Eski
mezarlıklarımızda ölümün, insana
ürperti veren soğuk yüzü görülmez.
Osmanlı Medeniyeti buraları birer
manevi istirahat bahçesine çevirmiştir. Medeniyetimizde, mezarlık
alanları şehir dışına, hayatın dışına
taşınmamış, devamlı göz önünde
olan yerlere yapılmıştır. Bir manada
insanlar ölüleri ile birlikte yaşamış,
bundan da huzur duymuşlardır. Bu
sayede, devam edip giden hayatta
fâniliklerini hiçbir zaman unutmamış, devamlı iyilik ve güzellik peşinde olmuşlardır.
Bu taş kütüphanelerin kitabelerinde edebiyatımızın eşsiz örnekleri,
şairlerimizin enfes mısralarının hat-
tatlarımız elinde ölümsüz yazı sanatına dönüşmesi, taşlara hak edilen
sembollerle gösterilen medeniyetin
ihtişamı, remizlerle üç kıtaya hükmeden bir ordunun azameti gibi
geçmişimize ait açıklayıcı, aydınlatıcı ve yol gösterici bilgiler vardır.
Mezar taşına yazılan edebî ifadeler, düşürülen tarih mısraları, hayatı
şuurla yaşamanın bir ifadesi olarak
görülebilir. Mezardaki kişi ile ilgili
bilgiler taşa kaydedilmiş, en doğru
bilgiler taşa kaydedilerek sağlam bir
kaynak oluşturulmuştur.
Kadın mezar taşına ayrı bir güzellik, erkek mezar taşlarına ise ayrı bir
özellik sunulmuş.
Hanımların mezar taşları, bir kadının
incelik ve letafetini en güzel şekilde
ortaya koyan çiçeklerle süslüdür.
Osmanlı hanımları günlük hayatta
hotoz taktıkları için, hotoz başlıklı
mezar taşları da görmek mümkündür. Bu hotozun altında, hanımların
alınlarına yahut boyunlarına taktıkla
osmanlı mezar taşlarındakİ sır
rı, altın, sıralı kolye ve alınlıklar
aynen mezar taşlarına işlenmesi
mümkündür. Günümüzde bir hanım, evlenmeden önce öldüğünde nasıl tabutunun üzerine duvak
konuyorsa, Osmanlı’da da, genç
yaşta, evlenemeden ölen bayanların mezarların ayak taşına kırılmış
bir gül goncası işlenmektedir.
Erkeklerin mezar taşları ise hanımlara göre süs bakımından daha
sade, ancak başlık türlerine ve bu
başlıkların verdiği bilgiler daha karmaşıktır. Erkeklerin mezar taşı başlıkları üç çeşittir. Bunlar Fes, Kavuk
ve kişinin meşrebini belirten Serpuşlardır. Fesler kendi içinde azizi
fes, mahmudi fes ve hamidi fes olmak üzere üçe ayrılır. Kavuklar ise
kendi içinde yediye ayrılır. Bunlar
katibi kavuk, mücevveze kavuk,
nezkep, örfi kavuk, kallavi kavuk,
zerrin ve horsani kavuktur. Kişinin
meşrebini belirten serpuşlar ise
beşe ayrılır. Bunlar Bektaşilik, Melamilik, Kadirilik, Mevlevilik ve Sünbüliliktir.
SONUÇ VE TARTIŞMA
• Üsküdar halkının ekonomik durumunu belirlemek için, maddi
sıkıntıdan dolayı sade olan mezar
taşlarının, süslü ve pahalı olan mezar taşlarının oranını incelememiz
gerek.
• Cinsiyet ayrımına baktığımız zaman çocuklar hariç 104 erkek, 105
tane ise kadın mezar taşı vardır.
Yani 19.yy’da Üsküdar Merkezdeki
cinsiyet ayrımında erkek ve kadın
nüfusu hemen hemen eşittir.
• Çocuk ölümlerin bir hayli fazla
olması günümüzde basit sayılabilecek hastalıklardan bile o dönemde çocukların ölebilmesidir.
• Çocuk mezar taşlarında, normalde yetişkinlerde görülen katibi
gibi meslek belirten başlık tiplerinin görülmesi aile ebeveynlerinin
o mesleği yapmasını istediğinden
dolayı yapıldığı düşünülmüştür.
• Kavuk türüne yani meslek türüne göre baktığımızda ise en çok
26 adetle Katibi kavuk vardır. Bu
kavuk türü feslerde olduğu gibi
dönem değil de yıl fark etmeksizin
devlet memurları
osmanlı mezar taşlarındakİ sır
kullanmaktaydı. Bu sebepten dolayı 19.yy’da
Üsküdar halkının yaklaşık sekizde biri memurdur.
• 19yy’da Üsküdar Merkez’de en çok 10 adetle
Nezkep türünde örnek vardır. Nezkep Hattatlar,
Kaşıkçılar ve bunun gibi işinin ustası olan esnaf tarafından kullanılmaktaydı. Bu meslekleri
yalnızca erkekler tarafından icra edildiği için
Erkeklere göre bu türü oranladığımızda her 10
kişiden biri bu ve bunun gibi meslekleri icra etmekteydiler.
• 19.yy’da Üsküdar’da 1 adet Mücevveze Kavuk türüne örnek vardır. Bu başlık türü o kişinin şehzade, Kubbealtı veziri, sancakbeyi veya
beylerbeyi olabileceğinin kanıtıdır. Bu başlık tipi
gibi yüksek dereceli memurların mezarlıklarının
az olması az olması normaldir. Çünkü bu meslekleri icra eden az kişi vardır ve onlarda daha
merkezi yerlerde yaşamışlardır.
• Kallavi kavuğun Üsküdar Merkezde yalnız 1
tane örneği vardır. O da bir çocuğa aittir. Kallavi kavuk sadrazam, kaptanı derya gibi yüksek
mekteplerdeki insanlar kullanır. Çocuğun ebeveynleri çocuğun ebeveynleri çocuğunu böyle
büyük makamlarda görmek istediği için böyle
bir başlık tercih ettiği savunulmaktadır.
• Tarikat türüne göre başlıklara baktığımız zaman 19.yy’da Üsküdar’da en yaygın olan tarikat
türü Kadirilik-Nakşiliktir. Sonra sırasıyla Melami,
Bektaşi, Mevlevi ve son olarak sümbülidir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
• 19.yy’da Üsküdar’da üçüncü olarak en fazla 8
adetle Örfi Kavuk vardır. Küçük dereceli ulema
ve küçük ya da orta dereceden müftüler, imamlar, dervişler, seyyahlar tarafından kullanılır. Yine
bu meslekler sadece erkekler tarafından yapılabildiği için erkeklere göre sınıflandırdığımız da
yaklaşık 9 kişiden biri 19.yy’da Üsküdar’da din
işleriyle uğraşıyordu denilebilir.
98
ekonomİ
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
(ADNKS) verilerine göre 78 milyon
741 bin 53 olan Türkiye nüfusun
2015 yılında %16,4’ünü ( 12 milyon
899 bin 667 kişi ) 15-24 yaş grubundaki genç nüfus oluşturdu. Bu
nüfusun, %51,2’sini genç erkek nüfus, %48,8’ini ise genç kadın nüfus
oluşturdu. Türkiye’de 2014/15 öğrenim döneminde yükseköğretim net
okullaşma oranı bir önceki yıla göre
azalış göstererek %39,5’e düştü. Erkeklerde bu oran %38,9’dan %38’e
düşerken, kadınlarda %40,9’dan
%41,1’e yükseldi.
Genç kadınlarda okullaşma oranı
yükseldi yükselmesine fakat işsizlik
oranlarına baktığımız zaman ters
orantılı bir durum söz konusu.
Hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre 2015 yılında gençlerde işsizlik oranı %18,5 oldu. Bu
oran genç erkeklerde %16,5 olurken, genç kadınlarda %22,2 olarak
gerçekleşti. Genç erkeklerde işsizlik
oranı bir önceki yıla göre 0,1 puan
düşerken, genç kadınlarda işsizlik
oranı bir önceki yıla göre 1,8
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı
öncesinde TÜİK İstatistiklerle Gençlik verilerini yayımladı. Buna göre
ülkemiz gençlerinin yüzde 83’ü gelecekten umutluyken, yüzde 63’8’i
ise gayet mutluymuş.
MAYIS 2016
M
E
H
U
L
T
U
M
M
E
H
İ
Ğ
İ
L
Ç
N
E
G
K
R
Ü
T
UMUTLU
99
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
ekonomİ
100
puan artış gösterdi. Bu gençlerin istihdam edildikleri sektör dağılımına
bakarsak, istihdam oranı 2014 yılına
göre 0,7 puan artarak 2015 yılında
%34,2 oldu. İstihdam edilen gençlerin %18,5’i tarım, %31,4’ü sanayi,
%50,1’i ise hizmet sektöründe yer
aldı.
Peki, bu gençler neden işsiz? Bu
sorunun bence en net cevabı
mesleksizlik ve işi beğenmemektir.
Çünkü gençler üniversitelerden
büyük hayallerle mezun oluyorlar
ama hayatın gerçekleri maalesef
öyle değil. Bunu anladıklarında da
çok geç oluyor. Gerçi iş arayanların bir çoğu” ne iş olsa yaparım”
düşüncesiyle iş arıyor aramasına
fakat elinde bir sanatı, mesleği
olmayan eğitimli ve eğitimsiz kişiler
o kadar çok var ki bu sebeple iş
bulmak gerçekten güçken, bir de
iş beğenmeyenlerin sayısı da bir o
kadar fazla…
Genelde eğitim almış gençler, mezun oldukları alanlarla ilgili iş bulamadıkları için, yapabileceği işlerden
kendilerine en uygun gördükleri
halkla ilişkiler, yönetici asistanlığı,
büro-ofis vb. tarzı kısacası masa
başı işleri tercih ediyor. Bu durumda baktığımızda bazı alanlarda iş
yok değil, iş var ama genç dimağlarımız iş beğenmiyor maalesef.
Özellikle üniversite mezunu olan
gençler büyük hayallerle mezun oluyor ve hemen iş hayatına
atılmak istiyor. Fakat çoğu zaman
yapabilecekleri işlere net bir şekilde
hayır diyorlar. Örneğin Kamu Yönetimi bölümünü kazanan bir gencin
birinci sınıftaki hayali Başbakan
olmakken, ikinci sınıfta müsteşar,
üçüncü sınıfta Kaymakam, dördüncü sınıfta Sayıştay’da bir denetçi, ,
kasını yemek, 2 saat 7 dakikasını
istihdam, 1 saat 51 dakikasını eğitim
vb.) ayırmış. Kalan zamanının 2
saat 13 dakikasını TV izleme, radyo,
müzik dinleme, 1 saat 46 dakikasını
sosyal yaşam ve eğlence, 1 saat 52
dakikasını hane halkı ve aile bakımına ayırdı. Diğer faaliyetlere (ulaşım,
hobiler vb.) ise 2 saatten az zaman
kullandı. Kendi aralarındaki dağılıma
göre istihdama harcanan zaman
genç erkeklerde 3 saat 4 dakika
olarak gerçekleşirken genç kadınlarda istihdama ayrılan bu süre 1
saat 10 dakika olmuş. O zaman ne
diyelim: “Gençler mutluysa Türkiye
umutludur.”
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
mezun olunca vergi denetmenliği,
mezun olduktan bir yıl sonra herhangi bir kurumda uzman, birkaç
yıl sonra da düz memur olayım
bana yeter diyor. Mezun olduktan
5 yıl sonra ise “ne iş olursa yaparım
abi” demeye başlıyor. Bu da gösteriyor ki iş beğenmeyen önemli bir
topluluğa sahibiz.
Bunca mesleksiz ve iş beğenmeyen gençlerimiz varken TÜİK’in
Yaşam Memnuniyeti Araştırmasına
dönecek olursak, ülkemiz gençliğinin %63,8’i kendisini mutlu hissediyormuş. Araştırma sonucuna göre
mutluluk oranı 2015 yılında genç
erkeklerde %58, genç kadınlarda ise
%69,5 olarak gerçekleşmiş. Yine her
şeye rağmen bu gençlerin %83’ü
gelecekten umutluymuş. Kendi aralarındaki dağılımlarına baktığımızda
genç erkekler 2015 yılında %83,1
oranında geleceklerinden umutlu iken, genç kadınlarda bu oran
%82,9 olarak gerçekleşmiş.
Son olarak bu gençlerin zamanlarını en çok neye ayırdığına da bir
bakalım isterseniz.
Zaman kullanım araştırması 20142015 sonuçlarına göre genç nüfus,
bir gün içindeki toplam zamanının
üçte ikisini temel faaliyetlere (9 saat
9 dakikasını uyku, 2 saat 44 daki-
MAYIS 2016
ekonomİ
101
2 şİİr 1 şaİr - Sabahattİn Alİ
İçimizdeki Sabahattin Ali
“Benim meskenim dağlardır,
dağlar..” diyerek kendini toplumdan
uzağa gönderen ama her bir
romanı ve öyküsü toplumsal
gözlemin en iyi örneklerini sunan
Sabahattin Ali’nin yazın hayatına
şiirle başladığını biliyor muydunuz?
Sabahattin Ali deyince akla
öncelikle onun roman ve
öyküleri geliyor. Ancak şimdiye
kadar onun hiçbir eserini
okumamış olanlarımız bile
fark etmeden bazı şiirlerini
okudu ve hatta ezbere
biliyor. Sevdiğimiz
birçok şarkı onun
şiirlerinden
bestelendi çünkü.
Hangileri mi?
• Geçmiyor Günler – Seslendiren
Ahmet Kaya / Beste Kerem Güney
Burda çiçekler açmıyor
Kuşlar süzülüp uçmuyor
Yıldızlar ışık
saçmıyor
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
• Leylim Ley –
Zülfü Livaneli
Döndüm daldan
düşen kuru
yaprağa
Seher yeli dağıt
beni kır beni
Götür tozlarımı
burdan uzağa
Yarin çıplak
ayağına sür beni
102
• Göklerde
Kartal Gibiydim
– Seslendiren
Volkan Konak /
Beste Ali Ekber
Eren Göklerde
kartal gibiydim.
Kanatlarımdan
vuruldum
Mor çiçekli dal
gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.
• Dağlar – Seslendiren Sezen
Aksu / Beste Ali Kocatepe
Başım dağ saçlarım kardır
Beli rüzgarlarım vardır
Ovalar bana çok dardır
Benim meskenim dağlardır dağlar
Dağlardır dağlar, dağlardır dağlar…
• Aldırma Gönül – Seslendiren Edip
Akbayram / Beste Kerem Güney
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Geçmiyor
geçmiyor.
günler
Yazdıkları yüzünden sıklıkla
hapishanede yatan Sabahattin
Ali’yi şiirden vazgeçiren belki de
yazdıklarının yükünü taşıyabilmenin
zorluğudur. Çünkü “Sabahattin
Ali’nin şiirleri modern kaygıları
sorun edinen bir şiir değildir.
Hem erken bir şiirdir, hem de
bir yandan memleketçi, halkçı
ve Kemalist ideolojiyle bağlantılı
şiirlerin yazıldığı, bir yandan da
özellikle 1940’larda sosyal gerçekçi
olarak adlandırılacak şiirin ilk
kıvılcımları sayılacak toplumcu
şiirlerin yazılmaya başlandığı bir
dönemdir.”
Sabahattin Ali’nin kendi
şiirleriyle ilgili itirafı
da ilginçtir. Şiirlerini
beğenmemektedir. Şiiri
bırakmasına rağmen
bize bıraktığı şiirler,
herkesin damağında
sanırım aynı özlem
tadını bırakıyor:
Dağlar ve
Rüzgar kitabı
yayımlandıktan
sonra yazdığı bir
mektupta, kitabı
yayımlamaktan
pişman
olduğunu
söyler:
“Dünyada pek
çok hatalar
yapmışımdır,
fakat bunların
bir tanesi gayri
kabil-i tamirdir.
Ve beni her
zaman üzecektir:
Ben bu şiirleri
kitap halinde
çıkarmamalı idim…
Başkalarının fikirlerini
bir tarafa bırakalım,
bu manzumelerin kaç
paralık şeyler olduğunu
ben herkesten iyi bilirim.”
Sabahattin Ali her ne
kadar şiirden vazgeçmişse
de, onun şiirini ve onu
özleyenler için gizlenmiştir. Onun
saklandığı yeri merak edenler, onu
mısralarında bulabilir:
Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.
2 şİİr 1 şaİr - Sabahattİn Alİ
Kudurmak
Ey Gönül
Göğsümde gözlerinin sapladığı bir
bıçak,
Beynimde hayaliyle
alevlenen bir ocak...
İçerim bu haldeyken
herkes garip
bulacak:
Başımı sükunetle
taşlara vurduğumu...
Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz
gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.
Ben de nihayet bütün
bağları kıracağım;
Onu ıssız dağlara alıp
kaçıracağım,
Etini bir canavar gibi
ısıracağım
Ve, herkes seyredecek
nasıl kudurduğumu.
Bakmazsa senin yüzüne
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene
Hapiste yatan hor gelir.
Ayağında gezen itler,
Başının üstünden atlar;
Hapise düşen yiğitler
Yâri dışarda kor gelir.
MAYIS 2016
Gözlerin uzağa bakar,
Kimden ne beklediğin
var?
Yâr semtinden gelen
rüzgar
‘Seni unuttu! ‘ der gelir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Bu sükut çiğnenen
bir muhabbetin
yasıdır.
Bu sükut bir kömürün
içerden yanmasıdır.
Bu sükut beynimdeki
cinnetin potasıdır;
Görüp aldanmayınız
sessizce
durduğumu...
Ey gönül, acayip huyun,
Boğazından geçmez
tayın,
Acır testindeki suyun;
Aklına nazlı yâr gelir.
103
Hazırlayan - Deniz Binici
öne çıkan haberler
DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK TÜRK BİLİM ADAMI
A
tihabını iyileştirme, derideki kırışıklıkları giderme, saçları orijinal rengine
kavuşturma gibi yaşlanmayı tersine
çevirecek ilaçlar üzerinde çalışıyor.
Şirket, “Gençlik İksiri” ile tüm dünyanın dikkatini üzerine çekti. Henüz
test aşamasında olan proje taşıdığı
büyük potansiyel nedeniyle yatırım
üzerine yatırım çekiyor. Şimdiki değeri 6 milyar dolar olan Samumed’in
yakında 12 milyar dolar piyasa değerine ulaşacağı söyleniyor.
Samumed, insan vücudunda bulunan “WNT” adlı bir gen üzerine
odaklandığını, yaptığı deneylerin şu
ana kadar iyi gittiğini duyurdu. Samumed, ayrıca körlüğe neden olan
bir hastalığa ve akciğer rahatsızlıklarına yönelik çalışmalarda yürütüyor.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
merika, dünyayı değiştirecek bu Türk bilim
adamını
konuşuyor.
ABD’nin San Diego
eyaletinde
bulunan
biyoteknoloji şirketi Samumed’in
kurucusu Osman Kibar, dünyayı değiştirebilecek 30 kişi arasına girdi ve
ilk sırada yer aldı. Kibar’ın kurduğu
şirket, kelliğe çare bulma, eklem il-
104
İ
lk defa 1875 yılında Sultan Abdülaziz döneminde gündeme
getirilen, 1880 yılında Sultan II.
Abdülhamid döneminde projesi çizilen ancak gerçekleştirilemeyen Ordu-Sivas yolu yapımı
tüm hızıyla sürüyor.140 yıldır yapılması planlanan Ordu`nun Mesudiye
İlçesi Topçam Mahallesi`nde yapı-
SULTANLARIN YOLU
mına başlanılan projede 2004 yılından bu yana önemli mesafe alındı.
Karadeniz’i İç Anadolu’ya bağlayacak tarihi Dereyolu sayesinde, halen
114 kilometre olan ve virajlarla dolu
Ordu- Mesudiye yolu 88 kilometreye düşecek. 325 km olan ve 5 saat
süren Ordu- Sivas yolu ise 2,5 saate
düşecek. 3 Etap olarak planlanan
projede 1. Etap bitmek üzere olup
2017 yılında son etabının tamamlanması bekleniyor. Projede yer alan 24
tünel Karadeniz`in kapısını Ordu-Sivas-Kayseri-Kahramanmaraş-Adana
üzerinden Akdeniz’e açacak. Proje
tamamlandığında hem ekonomi,
hem ticaret, hem de turizme ciddi
ivme kazandıracak.
öne çıkan haberler
ABD’DE ÜNİVERSİTELİ GENÇLER KONUŞAN ELDİVEN
YAPTI
bu hareketleri analiz edip, işaret dili
kütüphanesindeki kelimelerle karşılaştırarak sesli konuşma diline çeviriyor. Bu eldivenler şimdilik Amerikan
işaret dilini İngilizceye çeviriyor.
TANKTA DEVRİM “ANKEROT”
onya’da bir yazılım firması, özellikle Doğu ve
Güneydoğu’da
asker
ve polisin kullanabilmesi için ‘Ankerot’ adını verdiği tank görünümlü uzaktan
kumandalı bir ‘mini insansız araç’
üretti.
‘Ankerot’ adını verdikleri insansız
tank aracı uzaktan kumanda özelliği
ile yakın veya uzak mesafede asker
ve polisin giremeyeceği noktalarda
destek amaçlı kullanılabilmektedir.
Üzerindeki kamera sayesinde bina
içerisini ve yol güzergâhını rahatlıkla
kontrol edilebilir. Üzerine yerleştirilecek olan askeri teçhizatla el yapımı bombalara ve terör örgütü üyelerine müdahale edilebilir, bölgeden
yaralı tahliyesi yapılabilir.
Araç, uzaktan kumanda ile 300
metreden 1 kilometreye kadar cihazı kontrol edebilme imkânı sunmaktadır. Cihazın sessiz olması için
elektrikli motorlar tercih edilmiştir.
Üzerinde 360 derece dönebilen palet ve ayrıca 48 derece açıyla hareket edebilen namlu mevcuttur.
Analog joistikli uzaktan kumandanın
Türkiye’de üretiminin olmadığını ve
ilk defa bu yazılım firmasının üretmeye başladığını TÜBİTAK, KOSGEB
ve Sanayi Bakanlığımızın ‘Tekno Yatırım’ projelerinden destek alarak
uzaktan kumanda geliştirilmiştir.
‘Ankerot’ yazılım firması tarafından
Konya’daki Endüstri Zirvesi Fuarı’nda sergilenmektedir.
MAYIS 2016
K
konuşma diline çeviren eldiven geliştirdi. Eldivenlerin üzerine yerleştirilen sensörler aracılığıyla kullanıcının
el hareketlerini algılayarak elde ettiği verilerileri Bluetooth üzerinden
bilgisayara gönderiyor. Bilgisayar
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
W
ashington
Üniversitesi öğrencilerinden Thomas
Pryor ile Navid
Azodi, sağır ve
dilsizlerin kullandığı işaret dilini sesli
105
öne çıkan haberler
GÖZLERİ GÖRMEYENLER İÇİN YAPAY ZEKAYA SAHİP
BİLGİSAYAR PROGRAMI YAPILDI
T
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
ürk bilim insanları, hareketli görüntüleri yapay
zeka ile sesli olarak betimleyen bilgisayar programı geliştirdi. Hacettepe Üniversitesi tarafından geliştirilen
program cep telefonlarına veya akıllı bir gözlüğe entegre edilerek çalışıyor. Bu yeni teknoloji sayesinde
106
görme engelliler, çevrelerindeki insanların duygu durumlarından nesnelere kadar olup biten tüm olaylar
ve kavramlar hakkında bilgi edinebilecekler. Program, görüntüleri betimlerken bin farklı nesne sınıfından
örnekleri tanıyabiliyor ve toplanan
15 bin Türkçe açıklama verisinden
faydalanıyor. Hacettepe Üniversitesi
Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Erkut Erdem, Türkçenin
kendisine has özellikleri olduğunu
ve geliştirdikleri teknolojinin İngilizce geliştirilen yöntemlere kıyasla
farklı düzeyde zorluklarla başa çıkabildiğini belirtti. Projenin büyük çoğunluğu TUBİTAK ve Avrupa Birliği
tarafından destekleniyor.
JAPON BİLİM İNSANLARI, İNSAN GİBİ BÜYÜYEBİLEN
ROBOT GELİŞTİRDİ
J
apon bilim adamı Prof. Hikaru
Nasinisakashi, yönettiği bu çalışma bilim dünyasında büyük
heyecan uyandırdı. Prototip
birbirine geçen ileri teknoloji
nanopolimer hücrelerden oluşuyor.
Geliştirdikleri ilk yapay zekalı prototipe “Hashari Samaray” adını verdiklerini söyledi. Hikaru, 1,2 milyar
dolarlık projenin, robot kavramını
kökten değiştirecek nitelikte olduğunu savunuyor. Kullanıcıya özel
tasarlanan robotlar, bebeklikten
çocukluğa, ergenlikten gençliğe
insan hayatının tüm evrelerini gerçekleştirecek şekilde yapıldı. Robotlar isteğe göre bebek ya da çocuk
olarak tasarlanabilecek. Parçaları
ileri teknoloji 3D yazıcılar yardımıyla
şekillendirilecek robotlar, kompozit
nanopolimer hücrenin bölünerek
çoğalma yeteneği sayesinde istenen sürede büyüyebilecek. Robotun büyüme süresini ve hızını, sahi-
binin talebi doğrultusunda belleğine
yerleştirilen büyüme ünitesi belirleyecek. Robotlar, insanların duygusal
tepkilerini algılayabiliyor, kendisine
gülümsediğinizde kollarını uzatarak
ya da sesler çıkararak tepki veriyor.
Çok sayıda sensörle donatılan robotların, gerçeğe yakın olabilmesi
için düştüklerinde ya da bir yerlerini
çarptıklarında bedenlerinde kızarıklıklar oluşması sağlandı.
YEDİ İKLİM TÜRKİYE
TÜRKİYE ’YE EN ÇOK TURİST
GÖNDEREN ÜLKELER
turist gönderen ülke sıralamasına
baktığımızda Almanya % 15 ile birinci, Rusya Federasyonu % 12 ile ikinci, İngiltere % 7 ile üçüncü sırada yer
alıyor. Turizm cenneti Türkiye’miz
ve incisi Ege ile Akdeniz kıyılarındaki arkeolojik ve tarihi alanlar üzerine
yoğunlaşmış durumdadır. Metropol
şehir İstanbul, Bizans ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun başkenti olması
sebebiyle de antik döneme sahip
birçok yapıyı barındırıyor. Denizi seven bir başka deyişle onunla hayat
bulan turistlerin bir kısmı ülkemizin
Ege kıyı kesimlerini tercih ederken,
eğlenceyi seven diğer kısmı ise Akdeniz’de Antalya yöresini tercih ediyor. Tercih edilen bu tatil yörelerine
göre en çok turist gönderen ülkeler
sıralaması ise şu şekildedir;
EGE BÖLGESİ TURİZM
ŞEHİRLERİ
İZMİR
Almanya, Fransa, İtalya,
İngiltere
DENİZLİ
Rusya, Uzakdoğu, Güney
Kore, Japonya, Endonezya
MUĞLA
İngiltere, Rusya, Hollanda
AYDIN/DİDİM
İngiltere, Almanya, Rusya
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Yedi iklim Türkiye, yıllık 35 milyon
civarı turist ziyaretiyle dünyada 6. sırada. 35 milyon gerçekten ciddi bir
rakam ve bu rakamdan elde edilen
gelir inanılmaz boyutlarda oluyor.
Her ne kadar “Turizm Cenneti” ya da
“Bacasız Fabrika” gibi ifadeler insana
klişe olarak görünse de insanı o ortama davet etme arzusu uyandırabiliyor. Bu doğa cennetinin istatiksel
bilgilerine göre de ülkemize en çok
107
YEDİ İKLİM TÜRKİYE
MARMARA BÖLGESİ
TURİZM ŞEHİRLERİ
KOCAELİ
Arap ülkeleri
BURSA
Arap ülkeleri, Rusya
BOLU
Arap ülkeleri
YALOVA
Ortadoğu
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
İSTANBUL
Almanya, İran, Rusya,
İngiltere, Amerika, Fransa,
Suudi Arabistan
EDİRNE
Almanya
108
GÜNEYDOĞU ANADOLU
BÖLGESİ TURİZM ŞEHİRLERİ
DİYARBAKIR
Irak
MARDİN
Irak, Almanya
GAZİANTEP
Almanya, Hollanda, Belçika
ŞANLIURFA
Arap ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri
YEDİ İKLİM TÜRKİYE
İÇ ANADOLU
BÖLGESİ TURİZM
ŞEHİRLERİ
NEVŞEHİR
Almanya, Güney
Kore, Fransa, İspanya, İtalya, ABD
KONYA
Ortadoğu ülkeleri,
Arap ülkeleri
KARADENİZ
BÖLGESİ TURİZM
ŞEHİRLERİ
KARABÜK/SAFRANBOLU
Tayvan, Çin, Almanya,
Güney Kore, Japonya
TRABZON
Arap ülkeleri, Ukrayna, Rusya, Gürcistan,
Yunanistan
ANTALYA
Almanya, Rusya,
Hollanda, İngiltere,
İsveç, Ukrayna
MERSİN
Almanya, Hollanda, İngiltere, Rusya
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
AKDENİZ
BÖLGESİ
TURİZM
ŞEHİRLERİ
MAYIS 2016
ÇORUM
Almanya, Japonya
109
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
GEÇMİŞ ZAMAN OLAKİ
110
A
naokulu öğretmenimizle keyifli bir sohbet halindeydik.
Söylediği bir cümle ister istemez geçmişe götürdü beni. Bacası
tüten bir evin fotoğrafını 5 yaşındaki
öğrencisine gösterip ne olduğunu
sorunca ‘’Ev yanıyor öğretmenim!’’
demiş yavrucak. Belki de sobayı ve
bacası tüten evleri görmeyen bir
çocuk için verilebilir makul bir cevaptır
Oysa bizim çocukluğumuzda sobanın ve ‘’maharetlerinin’’ nadide
hatıraları vardır. Sobanın üstüne
su dolu güğüm bırakılır ve onun
buharı odayı hamama çevirir. Bir
yandan da tıslama sesi eşlik eder
ve mayışmalara neden olurdu.
Eskiler bilir kuzineli sobaları, fırınına patates atılırdı kumpir tadında… Akşamları babaların işten
dönüşüyle birlikte etrafına üşüşen çocuklar ile şenlenen evler,
aile sohbetleri, sobada közlenen
kestaneyle en güzel şeklini alır ve
unutulmaz hatıralara yer bırakırdı. Mandalina, portakal kabukları
konurdu yanan sobanın üstüne
o güzel kokulu aromasını yayardı
bütün eve. Huzur verirdi, mis gibi…
Rahatsız edici ağır bir oda spreyi gibi
değildi. Kokular bile doğaldı. Bugün
marketlerde satılan içeriği kimyasal
maddeler ve parfümler gibi zarar da
vermezdi.
Her şeye ermezdi belki aklımız
ama sevgi dolu yüreklere sahiptik,
geleceğe dair kocaman umutlarımız vardı. Kavga edecek olsak büyüklerimiz “ hadi öpüşün, barışın”
derlerdi. Uzatmazdık, hemencecik
geçerdi kızgınlığımız, gülüşüverirdik bıyık altından. Küçüktük ama
mutluluklarımız büyüktü. Elektrik
kesilmelerini şen şakrak karşılardık.
Günümüzde aileden uzaklaştırılıp
soyutlanan adeta yok sayılan, huzurevi ya da benzeri yerlere atılan
ninelerimiz, dedelerimizle birlikte
yaşardık. Elektrik kesilmesi demek
onların ibret verici masallarının, öykülerinin saati demekti. Dört gözle
beklerdik, onları dinlemek, onlarla
vakit geçirmek onların üzerine aldığı örtünün eteklerinde yer kapmaya
çalışmak güzel bir coşkuydu…
Şimdiki çocukların pek kaale almadığı, birçok şey bizim için hayaldi
belki ama kesinlikle çok daha mutlu ve huzurluyduk. Tat vardı, lezzet
vardı. Domates farklı kokardı… Havucu, salatalığı kendi ellerimizle tarladan almak, her defasında toprağa
eğilmek onunla haşırneşir olmanın
hazzı bir başkaydı. Severdik toprak
kokusunu. Kadir-kıymet bilir, burun
kıvırmazdık. En önemlisi nimetlere
karşı şükrümüzü hiç eksik etmezdik.
Pahalı oyuncaklarımız yoktu ama
Günümüzde başta çekirdek aile de-
diğimiz anne- baba ve aile büyükleri
tarafından çocuklara olan ilgi azalması bireyleri olumsuz etkilediği gibi
toplum üzerindeki yansımaları da
gözler önündedir. Ahlaki ve dini değerlerden yoksun yetişen nesiller bu
olumsuz durumun en belirgin sonucudur. Güven, sevgi, saygı, hoşgörü gibi değerler toplumda yerini
aksi yönde öfke, nefret, sevgisizlik,
saygısızlık gibi duygulara bırakmıştır. Bizler değerlerimizi yaşayarak
öğrenirdik. Özünden, değerinden,
kültüründen, örfünden uzak büyüyen nesiller için insani değerler hakiki anlamını yitirmiş özden uzaklaş-
mıştır. Haliyle insan olmanın gereği
olan bütün güzel hasletler yavan
kalmış ve insani meziyetler sergilemek lüks olmuştur. Belki eski zamanlarda doktor, öğretmen, mimar,
mühendis olmak okuma yazma bilmeyenlerinin sayısının oldukça fazla
olduğu bir ülkede ‘’Üniversite Mezunu ‘’ olmak zordu. Herkesin sahip
olamadığı bir beceriydi, herkes gıpta
ile bakardı ‘’Diplomalılara ‘’ Lakin eskilerin yaptığı en güzel şey, en kolay
şey ‘’İNSAN’’ olmaktı. Şimdilerde ise
hepsi kolay ama ‘’İNSAN OLMAK’’
insan kalabilmek zor meziyet.
Selam ve Dua İle…
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
devasa hayallerimiz vardı. Oyuncaklarımızı kendimiz imal ederdik hem
fikir hem imalat bizimdi… El emeği-göz nuru olunca kıymetini bilirdik
oyuncakların. Bu sayede el kaslarımız, becerimiz ister istemez gelişir,
sokakta oynadığımız körebe, köşe
kapmaca, seksek, ip atlama, yakar
top gibi hareket ve kondisyona dayalı oyunlar sağlıklı gelişmemizi sağlardı. Oynadığımız oyunlarda takım
ruhunun ne demek olduğunu bilir,
birlik ve beraberliğin başarı kazanmaktaki rolünü anladık.
MAYIS 2016
GEÇMİŞ ZAMAN OLAKİ
111
AİLEMİZİN ÇINARLARI - BİR NESLİN ATALETİ
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Kadri Güngör/Sultançiftliği
112
1937 Sultançiftliği doğumlu Kadri
Amca, Çekmeköy’ün yerlilerindendir. Babası doğma büyüme
Çekmeköylü olup, annesi ise
Başıbüyük’ten Çekmeköy’e gelmiş.
Yolların olmayışından ve köyün
merkeze uzak oluşundan, yaşıtları
nüfusa hemen kaydolamazken, o
hemen kaydolma şansı bulmuş.
Annesinin deyişiyle Atatürk öldüğünde 1 yaşını doldurmuş olan
Kadri Amca’yı nüfusa köyün muhtarı hemen yazdırmış. Arnavut kökenli
olan Kadri Amca büyük dedelerinin
Çekmeköy’e yerleşmesini şöyle
anlatıyor:
“Üsküdar Toptaşı Cezaevi’nden Atik
Valide Sultan bunlara af çıkarmış,
azat etmiş. Azat edilince bunlar
düşünmüş biz ne yapacağız iş yok
güç yok diye. Sultan hanım onları
buraya göndermiş. Burası Sultan
hanımın çiftliğiymiş. Ziraat yapsınlar
eksinler biçsinler yaşasınlar demiş.”
Atik Valide Sultan’ın çiftliği olduğu
için buranın adının da Sultançiftliği
olduğunu söyler. Dokuz yaşında
babasını kaybettikten sonra küçük
kız kardeşine ve annesine bakmak
zorunda olduğu için çalışmış ve
ancak ilkokul üçüncü sınıfa kadar
okuyabilmiştir Kadri Amca. Çocukluğunda bu bölgede geçim, ziraat
ve ormancılıkla sağlanıyormuş.
Okuma şartları da hiç kolay değilmiş. Tahta bir barakadan oluşan
okulları aynı zamanda cami olarak
da kullanılıyormuş. Kadri Amca
“Namaz saati gelince bizi teneffüse
çıkarıyorlardı. Birkaç tane yaşlı amcalar namaz kılıyordu aynı yerde.”
diyerek bu durumu anlatıyor.
Çocukluğunda elektriğin olmadığı
ve içme suyunun da kilometrelerce öteden getirildiği bu yerleşim
yerinde 50 civarında hane varmış.
Ayrıca bu bölgede Prens Halim
Paşa’nın arazileri varmış. Ziraat ve
hayvancılığın yapıldığı bu arazilerde
kendisi de bulunmuş. Prens Halim
Paşa’nın ziraat ve hayvancılığı para
kazanmak için yapmadığını hatırlatıyor. O zamanlar Prens’i görmenin
zor olmasına rağmen kendisi onun
çiftliğinde çalıştığı için bir gün onu
terasta görmüş.
O zamanlar Çekmeköy’de çarşı
pazar olmadığı için insanların alışverişlerini Üsküdar’dan yaptığını şu
sözlerle aktarıyor Kadri Amca:
“Ayda yılda bizim büyüklerimiz
Cuma Pazarı’na giderdi. Oradan
alışveriş yapılırdı. Dudullu, Çekmeköy, Alemdağ buranın insanı oraya
giderdi.”
Ulaşım imkânları ise oldukça zormuş. 1950’lerde muhtarın gayretleriyle 4-5 otobüs hattı konulmuş ve
AİLEMİZİN ÇINARLARI - BİR NESLİN ATALETİ
Ayrıca bu bölgede hastane de
yokmuş. En yakın sağlık kuruluşu
Dudullu’da bulunan bir dispansermiş.
1962 yılında minibüs şoförlüğüne
başlamış. 20-25 minibüsün olduğu
Üsküdar-Çekmeköy hattında yıllarca çalışmış.
Çeşmeler, cami, okul gibi imkânlar
buralara Adnan Menderes zamanında gelmiş. Kendi dönemlerinde
baraka bir okulda okumalarına
rağmen aralarından bir profesörün
çıkmasını sevinerek paylaşıyor Kadri
Amca:
1963 yılında görücü usulü ile Adapazarı Akyazı’dan bir hanımefendi
ile evlenmiş. Evlilikleri çok mutlu
geçmiş ve evliliklerinin ilk yılında bir
çocukları olmuş. Ancak ilk çocukları yaşamamış. Daha sonrasında dört
çocukları olmuş.
Köy düğünlerinin evlerde yapılmasının zahmetlerini anlatan Kadri
Amca, köy düğünlerinin Cumartesi
akşam üzeri başladığını ve Pazar
günü akşamına kadar devam
ettiğini ifade ediyor. Bu düğünlerin
son sürecini ise şöyle aktarıyor: “En
son benim düğünüm oldu. Başka
düğün olmadı. Salonlara taşındı.”
Kadri Amca’nın erkek çocukları ilkokuldan sonra okumak istememişler.
O da onları bir işe verip çalıştırmış.
Kız çocuklarını ise okuyacakları
okul uzakta olduğu ve gidiş gelişleri
sıkıntı olur gerekçesiyle okutmamış. Fakat kız çocuklarını daha bir
titizlikle yetiştirmeye çalışmış, onları
diğer erkek çocuklarından ayırt etmeden daha bir ehemmiyetle yetiştirmeye gayret etmiş. Çocuklarına
olan ilgisini ise şöyle anlatıyor:
“Baba görmediğim için onlara hiç
babasızlık çektirmem. Her zaman
için onlar ne derse peki. Tabi mecburiyetten değil de. Hayatta onlara
bağırıp çağırmam.
Kadri Amca şimdiki gençlere karşı
biraz sitemli: “Şimdiki gençlerde
biraz tembellik görüyorum. Biraz
daha babalara güvenme falan var.”
Kendisi küçük yaşlarda çalışmaya
başladığı için şimdiki gençlerin
ilerleyen yaşlarına rağmen bu denli
tembel olmalarını anlamlandıramıyor. Onları ara sıra uyarıyormuş.
Gençlerin büyüklere gösterdiği saygıyı ise şöyle anlatıyor: “Büyüklere
saygı var ama bir anlık. Ondan sonra herkes kendi havasına gidiyor.”
Şimdiki zaman ile geçmişte yaşanan farklılıkları anlatan Kadri Amca,
birisi öldüğünde ardından yapılanların da değiştiğini hatırlatıyor.
Ölünün gömülmesinin ardından
kırkında bir mevlit okunurmuş daha
da bir şey yapılmazmış. “Artık yedi
gece Kuranlar okunuyor. Ziyafetler yapılıyor. O zaman öyle bir şey
yoktu. Mezarı köylülerin bilenleri
kazardı. Öyle parayla yaptırma falan
yoktu.” diyerek değişiklikleri dile
getiriyor.
MAYIS 2016
“Bizim bu aşağı ana caddeden geldiğimiz zaman mandalar
var öküzler falan var affedersiniz.
Onlarla giderlermiş beklerlermiş
otobüsün önüne takarlarmış zincirlerle otobüsü çeke çeke yardımla
buraya çıkarırlarmış. Yol yok. Çamur batak içinde.”
“Tahta barakada biz okuduk da.
Beş sınıf birden okuyorduk bir
öğretmende. Yalnız içimizden bir
profesör var şimdi.”
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
50 kuruşa yolcu taşınmaya
başlanmış. Daha önceleri ise
yolculuk için su kamyonlarını
kullanıyorlarmış. 1950’den
önce buradaki yolların durumunu ise büyüklerinden
duyduğu kadarıyla şöyle
aktarıyor:
113
MAHALLEMİZİN MUHTARI
KOÇULLU
İstanbul’un yeni gözdesi
Çekmeköy’ün yeşil
mahallelerinden Koçullu
Mahallesi…
Yaz aylarında köy havasını
özleyenlerin kaçış
yerlerinden biri olan Koçullu
Mahallesi’nin çalışkanlığı
sebebiyle mahallelinin
sevgisini kazanan Muhtarı
Mitat Şimşek ile birlikteyiz.
Mitat Şimşek’i tanıyabilir
miyiz?
1964 İstanbul doğumluyum, aslen
Artvinliyim. Üsküdar Cumhuriyet
Lisesi mezunuyum. Küçük yaşlarda
Üsküdar’dan Koçullu köyüne
geldik. Çekmeköy’ü, özellikle
de yeşili, temiz havası ve güzel
suyu nedeniyle, yaşamak için
müstesna bir yer olan Koçullu’yu
pek seviyorum. Evli ve 3 çocuk
babasıyım.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Küçükken hayal ettiğiniz
meslek neydi? Neden
muhtar olmak istediniz?
114
Çocukluk zamanımda köy yaşantısı
içerisindeyken en geçerli meslek
kamyonculuktu. Herkes çiftçi ya
da hayvancıydı bir de çok merak
edilen ve istenilen bir meslek daha
vardı o da kamyonculuktu. Ben
de yaklaşık 6 sene kamyonculuk
yaptım, 1990 yılında kamyonculuğu
bıraktım. 23 sene de yedek parça
işinde esnaflık yaptım. Muhtar
olmamın tek sebebi, mahallemimahallelimi çok sevmemdir.
Babam 17 yıl Koçullu’ya muhtarlık
yaptı 1979 yılında görevini bıraktı.
Muhtarlığa aday olduğum zaman
mahallemiz hala 1979 yılında
gibiydi. “Benim köyüm neden
geri kaldı” diye şikayet etmek
yerine hizmet etmenin daha
yararlı olduğuna inandığım
için muhtar oldum. 2004’den
beri Koçullu’ya faydalı olmak
amacıyla muhtarlık görevimi
yerine getirmeye çalışıyorum.
Koçullu Mahallesi’nden
bahseder misiniz? Mahalle
için ne gibi çalışmalarda
bulunuyorsunuz?
1570 civarı nüfusa sahip
mahallemizde oturanlar
yoğunlukla Samsun,
Kastamonu, Amasya olmak
üzere Türkiye’nin her yerinden…
Koçullu’da ormanlık alanları,
temiz havası, doğal kaynak suyu,
samimi komşuluklarıyla tam bir
mahalle kültürü yaşanmaktadır.
Mesela her kurban bayramında
mahalle sakinlerinin desteğiyle
kurban kesimi yapılmaktadır.
Ömerli-Koçullu-SırapınarHüseyinli mahalleleri olarak
bayramlaşıyoruz. Diyelim ki;
ilk gün Koçullu mahallesi olarak
pilav, kavurma ve sütlaç eşliğinde
Ömerli-Sırapınar ve Hüseyinli’yi
ağırlıyoruz bir sonraki gün biz
diğer mahallelere misafir olarak
gidiyoruz. Böylesine güzel
bir mahalleye muhtar olarak
seçildikten sonra sorunları
tespit ve en sağlıklı çözüm
için tüm gayretimle çalıştığımı
söyleyebilirim.
Öncelikli olarak yol, su ve doğalgaz
çalışmasını tamamladık. Koçullu
girişindeki yolda bir araç bile zor
geçiyorken şu anda tamamen aktif
bir şekilde kullanılabiliyor. Ayrıca
kanalizasyon sorunu yaşıyorduk.
Her yerden kanalizasyon atığı
çıkıyordu ve çocuklarımız o
topraklarda oyun oynuyorlardı. Artık
kanalizasyon sorunu tamamen
çözüme kavuştu ve Koçullu’da
asfaltlanmamış yol yok denilebilir.
Mahallemizde yazın su olmuyordu
çünkü kaynak yeterli değildi. Tam
15 su kaynağından, dağlardan
temiz su indirerek su sorunu
MAHALLEMİZİN MUHTARI
mutlaka gerekli çalışmaların
yapılacağına inanıyorum.
Koçullu’ya geldiğimiz
zaman ne gibi aktivitelerde
bulunabiliriz? Mahallede
keyifli vakit geçirilebilecek
alanlar var mı?
Mahallemizin piknik alanı mevcut,
yaz aylarında isteyen herkes
ailecek piknik yapabilmektedir. Aynı
zamanda ormanlık alanımızda at
binme yerlerinde amatör olarak
at biniciliği yapılmaktadır. Temiz
hava içerisinde isteyen yürüyüşkoşu yapabilir, yeşilliği seven
herkes mahallemizde keyifle vakit
geçirebilir.
Mahallenizde ne gibi
sorunlar/aksaklıklar
yaşanıyor? Konuyla ilgili
Çekmeköy Belediyesi’nden
beklentiniz neler?
Mahallemizde sorun değil
eksiklikler mevcut. İmarla
ilgili problem yaşıyoruz ama
yakın zamanda Çekmeköy
Her yıl cami avlumuzda 700 kişilik
iftar verilmektedir. Ramazan ve
bayramlar Koçullu’nun birbiriyle
kaynaşma zamanlarıdır. Böylesine
kıymetli günlerimizi birlikberaberlik içerisinde adeta bir şölen
havasında gerçekleştirmekteyiz.
Tüm Çekmeköy2023 okurlarını da
iftarlarımıza bekleriz…
MAYIS 2016
Belediyesi’nin ve Başkanımız
Ahmet Poyraz’ın çalışmalarıyla
çözüme kavuşacağına inanıyorum.
İmar düzenlemesi bittikten sonra
mahallemizin çok daha hızlı bir
şekilde gelişeceğini umuyorum.
Tüm mahalle çocuklarının
oynayabileceği bir parkımız
yok, yerimiz mevcut ama imarı
beklemekteyiz. Bir de köy
konağı gibi içerisinde düğünlerin
yapılabileceği, kültürel aktivitelerin
yapılabileceği, bilgi evinin
olacağı bir kültür merkezi
yapılmasını istiyoruz. Çünkü;
eksikliğini yaşadığımız ve
yaptığımız her organizasyonda
diğer köylere yönelmek
zorunda kaldığımız bir konu.
Son olarak; muhtarlık binası ve
çevresi çok atıl durumdadır.
Bu durumu Başkan
Yardımcılarımızla görüştüm,
Ramazan ayı ile ilgili
Koçullu’da herhangi bir
etkinlik düzenlenecek mi?
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
tamamen hallettik. Talep az olduğu
için doğalgaz getirilmiyordu,
bütün fabrika ve işyerinden talep
yazısı alarak yaklaşık 2007’de
doğalgazı getirttik. Yarım kalmış
muhtarlık binasını tamamladım ve
camii avlu-çevre düzenlemesini
gerçekleştirdik. Tabii bu süreç
içerisinde piknik yeri, çeşmeler,
anaokulu, saha, içerisinde sağlık
ocağı, halk eğitim, imam lojmanını
içeren köy hizmet binası yapıldı.
115
ÇEKMEKÖY’ÜN TARİHİ
93 MUHACİRLERİ ÇEKMEKÖY’E
İSKÂN EDİLİYOR -1
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
93 Harbi sırasında ve sonrasında Rus işgaline uğrayan pek çok
Osmanlı toprağındaki Müslüman
ahali baskı, zulüm ve işkence gördü. Toprakları yağmalandı. Bunun
üzerine ahalinin büyük bir bölümü
göç etmek mecburiyetinde kaldı.
Ruslar’ın zalimce davranışları karşısında, mallarını, mülklerini, asırlardır
yaşadıkları yerleri ve tüm varlıklarını
bırakarak yollara dökülen insanların
en önemli sığınak yerlerinin başında Osmanlı Devleti geliyordu.
116
Ruslar ve Bulgarlar’ın zulmünden
kurtulmak için Anadolu ve İstanbul’a demiryolu, denizyolu ve
karayoluyla göç edenler için en
önemli toplanma merkezi İstanbul
oldu. Önce Plevne’nin 11 Aralık
1877’de düşmesi, ardından da
Edirne’nin 20 Ocak 1878’de Ruslar
tarafından işgali İstanbul’u muhacir
akınına maruz bıraktı. Muhacirler
ilk defa 1877 Temmuz ayında şehre
gelmeye başladı. Gelenler için Osmanlı Hükümeti tarafından haneler
tedarik edilip buralara yerleştirildiler.
Muhacirlere kişi başına yevmiye de
(yolluk) verildi.
Muhacirlerin hepsi Müslüman
değildi. Bunlar arasında Rumlar ve
Yahudiler de bulunuyordu. Çoğunluğu Müslüman olan ve aralarında
Rum ve Yahudi de bulunan bu
ilk muhacir grubu Tatarpazarcık,
Filibe ve Yanbolu’dan çıkarak
Edirne demiryolu hattı ile İstanbul’a
gelmişti. Bu ilk gelenleri Zabtiye ve
Şehremaneti memurları karşılayıp,
eşyalarını öküz arabalarına, kadınları
da at arabalarına bindirip iskân edilecekleri yerlere götürülmüşlerdi.
Göç edenlerin sayısı devam eden
günlerde de artarak sürdü. Hatta
14-24 Ocak 1878 arasında göçmenlerin sayısı 80 bini bulmuş ve
muhacirler adeta İstanbul’u mahşer
yerine çevirmişlerdi.
On binlerce muhacirin İstanbul’a
gelmesi bunların yeme-içme ve
kalacakları yer sorununu da gündeme getirdi. Devlet bu zor durumun
üstesinden gelebilmek için bütün
imkânlarını kullandı. Muhacirlerin
sorunlarının çözümü için Muhacirîn İskân Komisyonu, Muhacirîn
İane Komisyonu, Muhacirîn Sıhhiye
Komisyonu, Muhacirîne Muavenet
Cemiyeti, İane Muhacirîn Encüme-
ni, Sermaye-i Şefkat-i Osmaniye ve
Umum Muhacirin Komisyonu gibi
komisyon ve cemiyetler kuruldu.
Bu komisyonların gayretli çalışmalarıyla muhacirler çeşitli devlet
dairelerine, camilere, tekke ve
zaviyelere, saraylara, boş olan özel
konutlara yerleştirildi. Bu çerçevede
Üsküdar, Anadolu Hisarı, Beykoz,
Çekmeköy ve Alemdağ civarında
bulunan boş araziler ve özellikle
saray ve padişaha ait araziler iskân
merkezleri olarak kullanıldı.
Bütün bu çabalar ve iskân faaliyetleri yeterli olmayınca idareciler yeni
çözüm yolları aradılar. Açıkta kalan
ve umumi yerlerde perişan olan
muhacirlerin yerleştirilmeleri için
Alemdağı’nda Çiftlik-i Hümâyûndaki ormandan faydalanılarak “çerge”
tipinde barakalar inşa edilmesi için
Padişah Abdülhamid tarafından irade yayınlandı. Alemdağ’ı şehirden
uzak ve ormanlık bir bölge olarak
ağaçtan barakalar yapılmasına
elverişli olması nedeniyle özellikle seçilmiş bir bölgeydi. Umûm
Muhacirîn Komisyonu, Alemdağ
bölgesinin seçilmesinden sonra
barakalar yapımı için çalışmalara
Aralıksız devam eden muhacir
akınları neticesinde adeta İstanbul’un atmosferi değişmişti. İnsanları yerleştirecek yer kalmamıştı.
Bu gelişmelerden sonra yetkililerin
değerlendirmesi üzerine muhacirlerin Anadolu’daki bazı şehirlere
gönderilmesine karar verildi. Bu
karar doğrultusunda Anadolu’da
iskân edilecek yerlerin tespiti için
Bursa, Aydın, Ankara, Sivas, Konya
ve Diyarbakır gibi vilayetlere uzman
kişiler gönderildi. Buralardan gelen
raporlar doğrultusunda muhacirlerin bir kısmı demiryolu, bir kısmı denizyolu ve bir kısmı da karayoluyla
Anadolu’daki vilayetlere gönderildi.
MAYIS 2016
gündeme geldi. Ancak bu binalarda
zaten 3 bin civarında göçmenin
bulunduğu ve barındığı ortaya çıkınca bu fikirden vazgeçildi. Umûm
Muhacirîn Komisyonu hemen
çalışmalara başladı. Çadırlar ve
barakaların yapımında çalıştırılmak
üzere ordudan asker talep edildi.
Baraka yapım çalışmalarına nezaret
etmek üzere Mahmud Paşa görevlendirildi. Yine barakaların yapımı
için Maliye Nezareti tarafından 300
bin kuruşluk bir tahsisat komisyona
verildi. İlk etapta 40 kadar baraka
yapıldı. Fakat gelişleri devam eden
muhacir sayısının çokluğundan
dolayı bunlar yeterli olamadı.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
hemen başlandı. Komisyonun aldığı
bu kararla hemen çalışmaya başlaması, perişan bir durumda olan ve
salgın hastalıklara maruz kalan muhacirler ve şehirdeki diğer insanlar
arasında olumlu karşılandı. Barakalar tamamlanıncaya kadar muhacirlerin buralarda kurulacak çadırlarda
barındırılmaları, tamamlanınca da
bu barakalara geçirilmeleri planlandı. Hatta barakaların yapılacağı
bölgede yeni bir yerleşim biriminin
ortaya çıkacağı da düşünülmüştü. Çalışmaların uzun sürecek
olmasından dolayı muhacirlerin
açıkta kalmaması için geçici olarak
Alemdağ’daki Padişah Köşkü’ne ait
çiftlik binalarında barındırılmaları
117
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
bİlİm olİmPİyatları
118
DÜNYAYI
DEĞİŞTİRİYORUZ
ekmeköy Belediyesi
Prof. Dr. Aziz Sancar
Uluslararası Bilim
Olimpiyatları’na rekor
başvuru: 26 ülkeden
785 proje…
Akademisyenler tarafından değerlendirilen projelerin 100’ü final
sergisine yer almaya hak kazanırken, dereceye giren 30 proje ödüle
değer görüldü.
Çekmeköy Belediyesi Prof. Dr. Aziz
Sancar Uluslararası Bilim Olimpiyatları Final Sergisi Maltepe Marma
Otel’de yapıldı. Final programına
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, Çekmeköy İlçe Milli Eğitim
Müdürü Ahmet Aktaş, Çekmeköy
Garnizon Komutanı Hasan Kaymaz, Çekmeköy Belediye Başkan
Yardımcısı ve Proje Koordinatörü Şahmettin Yüksel, Çekmeköy
Belediye Başkan Yardımcıları Fatih
bİlİm olİmPİyatları
Sırmacı, Ahmet Epli ve Latif Coşar, Maltepe
Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül
Çotuksöken,Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü Enerji Teknolojisi Anabilim Dalı
Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Başkanı
olarak Doç. Dr. Numan Sabit Çetin, Enerji
Sistemleri Mühendisliği Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Üyesi olarak Yrd. Doç. Dr. Kıvanç
Başaran, Elektromanyetik Alanlar ve Mikrodalga Tekniği Anabilim Dalı Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Üyesi olarak Yrd. Doç. Dr.
Cem Emeksiz ve Elektrik Makinaları Anabilim
Dalı Olimpiyat Değerlendirme Komitesi Üyesi
olarak Yrd. Doç. Dr. Zafer Doğan, Çekmeköy
Belediyesi Meclis Üyeleri ve çok sayıda davetli
katıldı.
Çekmeköy Belediyesi Prof. Dr. Aziz Sancar Uluslararası Bilim Olimpiyatları’nda final
heyecanı yaşandı. Bilim sevdalısı liseli gençlerin; bilimsel çalışmalarda ter dökerek üreten
gençler olarak yetişmeye çalışmaları ilgiyle
izlendi. Gençlerin bilimsel projelerine destek
olmak için düzenlenen yarışmaya 26 ülkeden
785 proje başvurdu.
Görme engelliler için Braille Alfabesinin tablette kullanılmasını sağlayan eldiven, sesten
elektrik üreten powerbank, rüzgâr tribünü ile
elektrik üreterek giden yakıtsız otobüs, elektrik
üreten yol, dans eden robot, Biolaz, odadan odaya su getiren robot, felçli ve yatalak
hastalar için bakıcı uyarı sistemi, su almadan
bİlİm olİmPİyatları
dalışa geçebilen denizaltı, Solos
Er Tank gibi birçok proje prototipi
final sergisinde yerini aldı.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
785 proje içerisinden ilk 100’e giren
projeler final sergisinde jüri heyeti
tarafından puanlanacak. Katılımcılar projelerini jüri heyetine 7 dakika boyunca sunduktan sonra, 3 dakikalık
soru cevap kısmına geçecekler.
Jüri heyetinin puanlar toplam puanın yüzde yetmişini oluşturacak.
120
Ziyaretçiler arasından seçilmiş 14
akademisyenin özel olarak oluşturulmuş mobil uygulama üzerinden
vereceği puanlar ise yüzde otuzluk
puan kısmını oluşturacak.
Olimpiyatlarda dereceye girenler
ödüllerini 29 Mayıs Pazar Günü
Saat 13:00’da Çekmeköy Turgut
Özal Kültür Merkezi’nde Prof. Dr.
Aziz Sancar’ın katılımıyla gerçekleştirilecek ödül töreninde alacaklar.
Projelerin Araştırma, Teknoloji ve
Enerji Verimliliği adı altında 3 kategoride değerlendirileceği yarışma
sonunda toplamda 30 yarışmacı
ödül alacak. Kendi kategorilerinde dereceye giren öğrencilerden
birincilere 5 bin TL, ikincilere 3 bin
TL, üçüncülere bin 500 TL verilirken; 21 kişi 500 TL mansiyon ödülü
alacak.
bİlİm olİmPİyatları
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Programda selamlama konuşması yapan Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz “Ben bugün çok heyecanlandım.
785 proje müracaat etmiş. 26 ülkeden
katılım olmuş. Gezdik, gördük gençleri.
O kadar güzel projeler yapmışlar ki; şu
an burada 100 tane proje sergileniyor
ve hepsi birbirinden değerli. Gelecekte
bu ülkeye ciddi yarar sağlayacak projelere imza atmışlar. Bu bizim için belediyecilik anlamında övünç kaynağı bir
çalışma. 29 Mayıs’ta Çekmeköy’de bu
100 proje arasından dereceye giren 30
projemize inşallah değerli hocamız Aziz
Sancar’ın da katılacağı bir törenle ödüllerini vereceğiz. Projede emeği geçen
çalışma arkadaşlarımıza jüri üyelerimize
ve bize projelerini yollayan öğrenci kardeşlerime çok teşekkür ediyorum,” dedi.
Final programının açılış konuşmasını yapan proje koordinatörü ve Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcısı Şahmettin Yüksel de şöyle dedi: “Dünyanın ve Türkiye’nin her
bir köşesinden gelen öğrencilerimiz hepiniz hoş geldiniz
sefalar getirdiniz. Bu projenin mimarları sizlersiniz. Ama
bu projenin bir diğer mimarı bize fırsat tanıyan önümüzü
açan Belediye Başkanımız Ahmet Poyraz’a çok teşekkür
ediyorum. Çekmeköy’ümüzde çok kısa sürede ulusal ve
uluslararası birçok projeye imza atmanın mutluluğunu
yaşıyoruz. Bu olimpiyata katılan tüm kardeşlerimi tebrik
ediyorum. 785 projenin tamamı bizim için çok kıymetli.”
121
İÇİNDEKİLER
Geldi işte, huzurla karşılanan
ve tekrar kavuşmak ümidiyle
uğurlanan 11 ayın sultanı
Ramazan… Birlik-beraberliğin
oluştuğu, tokun açın halinden
anladığı ve herkese rahmet
kapılarının ardına açıldığı
Ramazan…
Çekmeköy2023 sokağa sordu;
“Ramazan denilince ilk aklınıza
gelen ne oluyor? Neden oruç
tutuyoruz ve Ramazan’a özel neler
yapıyorsunuz?”
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Ramazan; Allah’a kulluk ve nefis terbiyesi demektir. Oruç; Cenabı Rabbül Alemin’in nefsimizi terbiye edebilmemiz ve tokun açın halini bilmesi için bize farz kıldığı bir ibadettir.
Bizler de orucu Allah’ın emri olduğu için, Yüce Allah’ın rızasına nail olabilmek ve nefsimizi
terbiye edebilmek için tutmaktayız. Ramazan, aynı zamanda Kur’an’ı Kerim ayıdır. Bu
vesileyle hoca olmam sebebiyle tebliğ ederek, az kişi de olsak toplanıp Kur’an okuyarak,
hadis anlatarak, yoksullara yardım ederek değerlendirmeye çalışıyoruz.
122
11 ayın sultanı Ramazan denilince aklıma ilk gelen şey; edeptir. Hal ve hareketlerimizde
normalinden çok daha özenli olduğumuz bu ay bizleri terbiye etmekte ve kulluk vazifelerimizi titizlikle yapmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. İslamiyet’in şartlarından biri olan
orucu Allah’ın( c.c.) emri olduğu için tutmaktayız. Bu vesile ile birçok ülkede açlıkla mücadele eden insanları düşünmekte ve anlamaktayız. Ramazan’da Kur’an okunur, sadaka
verilir, bol bol affedilmek için dua edilir… Bizler de elimizden geldiği kadarıyla bunları
yapmaya çalışmaktayız.
İÇİNDEKİLER
Ramazan, huzur, rahmet ve berekettir. Rahmet ayı olarak da bilinen Ramazan’da Allah’ın
(c.c.) emir buyurduğu bir ibadettir oruç. Nefsimizi terbiyeye ve açlık gibi zorluklarla uğraşan insanları anlamamıza vesile olmaktadır. Ramazan ayıyla buluşmuş herkes önce
orucuna sonra sadakasına dikkat etmelidir. İnsanlara faydalı olacak işlerle uğraşmalı ve
bir günü bile boş geçirmemeye çalışmalıdır.
Ramazan huzurdur. İslamiyet’in 5 şartından biri olan oruç, Yüce Allah’ın rızasına nail olabilmek amacıyla tutulur. Aynı zamanda sıhhatimize de faydası bulunmaktadır. Bizler de
Ramazanda oruç ibadetimizi özenli bir şekilde yerine getirmeye çalışken Allah-u Teala’nın
rızası için hasta ziyareti, akraba ziyareti yapmalı, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmalı ve
Kur’an okuyarak bol bol tevbe- istiğfar etmeliyiz.
Ramazan herkes için birlik-beraberlik ve rahmettir. Yüce Allah’ın emri olduğu için oruç
tutmaktayız. Ramazan’a özel diğer günlere nazaran daha çok Kur’an-ı Kerim okumaya
gayret ediyorum. Hem Arapça hem de Türkçe hatim yapmaya özen gösteriyorum. Tesbih
Namazı kılıyorum, bol bol dua ediyorum ve çeşitli yardımlarda bulunarak faydalı işlerle
vakit geçirmeye gayret ediyorum.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Ramazan, bir sofra etrafında muhabbetle bir araya gelen insanların ezan sesinin sükûnet
içerisinde bir aydır. Orucu Allah( c.c.) rızasını kazanmak için tutmaktayız. Bu güzel ayın
nimetlerinden faydalanmak gerekir, orucumuza dikkat ederek, iftarlarda tüm Müslümanların affı için dua ederek ve akraba ziyaretlerini artırarak günlerimizi geçirmeliyiz. Hem
birlik beraberliğimizi artırmalı hem bol bol ibadet ve dua etmeliyiz.
123
İÇİNDEKİLER
Ramazan; rahmettir. Bu mübarek ay Müslümanlar için rahmet kapılarının sonuna kadar
açıldığı, birlik-beraberliğin tam anlamıyla oluştuğu bir aydır. Orucu Allah’ın emrine uymak, rızasına nail olabilmek için tutuyoruz. Bu mübarek ayda özellikle insanlara yardım
etmeye ve kalp kırmamaya özen göstermekteyim.
Ramazan, rahmet ve huzur ayıdır. Oruç, Yüce Allah’ın emri olup İslamiyet’in 5 temel şartından biridir. Bizler de Allah-u Teala’nın rızasına nail olabilmek umuduyla oruç tutuyoruz.
Oruç bir ibadettir ve aynı zamanda bedensel sağlığımıza başta mide olmak üzere birçok
faydası bulunmaktadır. Rabbimiz, emir buyurduğu ibadetlerde bile bizi korumaktadır. Ramazan’da cemaatle namaz kılmaya özen gösteriyorum, kalp kırmamaya gayret ediyorum, akraba ziyaretlerini artırıyorum ve Kur’an-ı Kerim okuyorum.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Ramazan; huzur ve rahatlıktır. Oruç, Yüce Allah’ın bir lütfudur. Bizler de bu ibadeti layıkıyla yerine getirme gayretini gösteriyoruz. Ramazan’da cemaatle namaz kılmaya özen
gösteriyorum. Her vakti cemaatle kılmaya ve birlik-beraberlik içerisinde zaman geçirmeye çalışıyorum.
124
Allah-u Teala’nın bize bahşettiği, affedilebilmek için her anının kıymetini bilmemiz gereken bir aydır Ramazan. Bu sebeple orucumuzu Allah’ın rızasını kazanabilmek ve affedilebilmek için tutmaktayız. Bu kıymetli ve yılda sadece bir kere kavuşabildiğimiz ayda
elimizden geldiğince Kur’an okumalı, hayır işleri için uğraşmalı, nasihat etmeli ve herkese
yardımda bulunmalıyız.
MİNYATÜR SANATI
Öncelikle kendisinden biraz söz etmek isterim. Çeşitli kurslarla sanat
hayatına başlayan ve çocukluktan
beri dikkatini çeken minyatürü ken-
dine ana sanat dalı olarak seçmiş,
bu dalda yüksek lisansını tamamlamış ve yine bu dalda doktorasına
başlamıştır. Sanat hayatı süresince
yurtiçi ve yurtdışında çeşitli sergilere katılmış ve dereceler almış olan,
sevgili dostum Zaliha ERDOĞAN
PEÇE bize minyatür sanatının genel
hatlarından bahsetti.
Genel bir tanım ile minyatür, yazma
eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap resim
sanatıdır. Aslında bir manada fotoğrafik bir işleve sahip olan minyatür
bu yönüyle de döneminin belgesi
olması özelliğini de taşır. Bu resim
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
T
ürk sanatı deyince akla ilk gelen kadim sanat türlerimizde
biri olan ve bir bakıma bize
bizi anlatan, aynı zamanda
Osmanlı saray kültürü hakkında da
bilgi veren ‘minyatür’ sanatından
bahsetmek istiyorum sizlere. Bu yazımda en doğru bilgiyi verebilmek
adına, minyatür sanatçısı olan bir
arkadaşımdan yardım, aldım çünkü
minyatür benim uzmanlık alanım
değil…
MAYIS 2016
100
YILLARA
MEYDAN
OKUYAN
SANAT:
MİNYATÜR
125
MİNYATÜR SANATI
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
anlayışında figürler nakkaş tarafından anatomik bir oran kaygısı güdülmeden stilize edilerek resmedilmekte olup minyatür içerisinde
yer alan figürlerin büyüklükleri perspektif kurallarıyla değil bu figürün
minyatür içerisindeki önemi ya da
hiyerarşik üstünlüğü göz önünde
bulundurularak belirlenir.
126
Örneğin padişah figürü hiyerarşik
üstünlüğüne binaen minyatürlerde
her daim diğer figürlerden daha büyük olarak resmedilir. Avrupa tarzında bir perspektifin olmaması, ışık ve
gölgenin ihmal edilmesi, üç boyutlu
bir resim olmaktan çıkararak iki boyutlu sathi bir resme dönüştürür. Üç
boyuttan uzak bu iki boyutlu resim
anlayışı, minyatürü gerçek olan ile
gerçek olmayan arasındaki bir zemine oturtur. Teşbih ve tenzihi aynı
anda bünyesinde barındıran bu sanatı adeta berzah âlemine ait kılar ki
bu tam da İbnü’l-Arabi’nin aynı anda
hem teşbih hem de tenzihi içeren,
hem O, hem de O olmayan Vahdet-i Vücud anlayışının sanat üzerindeki yansıması gibidir. Zira minyatürler hem bu âleme ait hem de
değillerdir. Hem gerçekçi ve aslında
hem de değillerdir.
Minyatürlü yazmaların Osmanlıdaki
en erken örneğine 15. yüzyılda rastlanır. Bilinen ilk minyatürlü Osmanlı el yazması, 1416 yılına ait olup,
II. Murad’ın şehzadeliği sırasında
Amasya’da yapılmıştır. Bu eser Tâcüddin İbrâhim b. Hızır Ahmedî’nin,
Mekodonyalı Büyük İskender’in İslâm kültüründe benimsenmiş yaşam öyküsünü ve bu öykü içerisine
yedirilmiş tarih, coğrafya ve gök bilimi gibi konuları içeren İskendernâme adlı eserinin bir nüshasıdır.
Sanatı devlet işinin bir parçası olarak
gören Osmanlılar, sanatın hamiliğini yapan Fatih döneminde, devlet
teşkilatı içerisinde Ehl-i Hiref adında
sanatkârlar örgütünü oluşturarak
minyatür sanatının ivmelenmesini
sağlamışlardır. Bu dönemde Fatih’in
Doğu ve Batı’dan gelen sanatçıları
saray çatısı altında bir araya toplaması, hem Batı hem de Doğu resim
anlayışının bir arada harmanlandığı
yepyeni bir minyatür anlayışının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunun
sonucunda Doğu resminin çizgiselliği, Batı resmindeki ışık ve gölge
teknikleri ile bir araya getirilmiştir.
Nitekim bu döneme ait nakkaş Sinan Bey’e atfedilen Fatih portresi,
döneminin bahsettiğimiz özelliklerini son derece güzel bir şekilde yansıtan en önemli örneklerden biridir.
Klasik üslubun oluştuğu 16. yüzyılda bu sanatın en gelişmiş örnekleri verilmiş, çok sayıda minyatürlü
eserler üretilmiştir. Nitekim bu dönemde şehnameci Seyyid Lokman
ve Nakkaş Osman birlikteliği bahsi
geçen bu klasik üslubun oluşmasında önemli rol oynamıştır. 18. Yüzyılda Lale devri ile birlikte her alanda
olduğu gibi sanat alanında da Avrupa’nın tesiri en üst noktaya varmış,
MİNYATÜR SANATI
Osmanlı döneminde kitap sayfaları
arasında var olan minyatür sanatı,
günümüzde duvarlara asılan birer
levhalara dönüşmüşlerdir. Bu dönüşüm minyatürün işlevini de değiştirerek onları metine bağlı, metini pekiştiren fotoğrafik bir öğe olmaktan
çok uzaklaştırmıştır.
Doğal kök boyalarla boyanan Osmanlı minyatürlerinde, boyalar kâğıda sabitlenebilmesi için yumurta
sarısı ile karıştırılarak kullanılırlardı.
Üzerine çalışma yapılacak olan kağıtlar ise, doğal kök boyaları dışında
çeşitli akrilik ve gıda boyalarıyla da
boyanmaya başlanmıştır. Geleneksel metodlarla yapılan minyatürlerin
dayanıklılığı tartışma götürmezken
endüstrinin bize sunmuş olduğu
bu yeni ürünlerin eserin
ömrü üzerine nasıl bir
etki yapacağı şu an için
birer muammadır.
Minyatür sanatının uzun
süren bir uyku döneminden sonra, günümüzde Ord. Prof. Dr. Süheyl
Ünver’in
çalışmalarıyla
tekrardan hayat bulmuştur. Bu uzun süren uyku
dönemi
günümüzdeki
minyatür sanatının içinde
bulunduğu karmaşanın
sebebini de açıklar. Toplumun sosyo kültürel yapısı, ekonomik durumu,
sanatı mayalayan olgulardır. Sanatın gelişimi toplumların gelişim süreciyle
paralellik gösterir. Kimlik
arayışı içinde yolunu bulmaya çalışan minyatür
sanatı, tüm sıkıntılara rağmen günümüz sanatçılarının samimi çabalarıyla
kendi yolunu er geç bulacaktır.
MAYIS 2016
kıyafetler içerisinde resmedilmişlerdir.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
minyatür sanatında hem konu
hem de teknik itibari ile büyük kırılmalar yaşanmıştır. Bu dönemde
minyatürlerde ışık ve gölge kullanılmaya başlanmış, daha önce
minyatürün bir köşesinde ihtiyaca binaen küçük bir figür olarak
yer alan kadın figürleri Levnî ve
Abdullah Buhari ile birlikte minyatürlerde tek başlarına ve hatta
kimi zaman dekolte denilebilecek
127
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
HABERLER
128
ÇEKMEKÖY EN
HIZLILARINI SEÇTİ
Çekmeköy Belediyesi ev sahipliğinde Çekmeköyspor Kulübü Tesisleri’nde gerçekleşen atletizm yarışları
tamamlandı. 10-14 yaş grupları
arasında yaklaşık üç yüz sporcunun
ter döktüğü yarışlarda birbirinden
çekişmeli mücadeleler oldu.
Ödül törenine Çekmeköy Kayma-
kamı Cemal Hüsnü Kansız, Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz, AK Parti Çekmeköy İlçe
Başkanı Salih Kırıcı, Çekmeköy İlçe
Spor Müdürü Muhammed Kılıç ve
Çekmeköy Belediye Başkan Yardımcıları katıldı.
60 - 80 ve 100 metre mesafelerde
yapılan yarışlarda dereceye giren
öğrenciler ödüllerini Çekmeköy
Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız,
Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet
Poyraz ve AK Parti İlçe Başkanı
Salih Kırıcı’dan aldılar.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
HABERLER
129
BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ ?
Eğer bir sene boyunca
tırnağımızı kesmezsek,
tırnaklarımız 4 metre kadar
uzar.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Yerinde duramayan insanlar Bir timsah çenesini açıp
istemsiz olarak günde
kapatabilir ancak sağa sola
ortalama 350 kalori yakarlar. oynatamaz.
130
İnsan vücudundaki karbon bir araya getirilse 80
çuval kömür yapılabilir.
Okyanus kaplumbağası
hiçbir şey yiyip içmeden
1 yıl yaşayabilirler,
ömürleri de 200 yıldır.
Ölüm anında en son
duyma yetisini kaybederiz.
İki dakikaya kadar sesler
algılanabilir. (Doktorun
söylediği ölüm saati 14:32’yi
duymak gibi.)
BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ ?
Akreplerin sırtında
2 tane kanadı olan
çeşitleri vardır ve o
kanatlarla uçabilirler.
Mavi balinalar hızlarını
aldıktan sonra 3 saat
hiç kıpırdamadan su
üstünde süzülebilirler.
Ne kadar soğuk bir
odada uyursanız, kötü
rüya görme olasılığınız
o kadar artar.
Dünyada hangi ırkta
olursa olsun bütün yeni
doğan bebekler 440
hız yüksekliğinde ve la
notasıyla ağlar.
Balda hiç bir mikroorganizma canlı kalamaz.
Bunun için bal, asırlardır
yanık, yara ve deri ülserlerini iyileştirmek için
kullanılmıştır.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Boyunuz 1.85 cm’den
fazla ise, dünyanın
%95’lik kısmından daha
uzun boylusunuz
demektir.
131
AR
ALTIN KURALL
MEHMET AKİF ERSOY
> Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!
> Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir hayat sür ki, mevtin sana hande olsun, halka
matem.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
> Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; ibret alınsaydı, hiç tekerrür mü ederdi?
> Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren, bırak kardeşim tahsili; git önce edep, haya öğren.
> Konuşmak bir mana ise susmak bin bir mana. Herkes konuşmasına konuşur lakin sükut yürekli olana.
> Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim, inan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim.
> Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün ödün olsun hakikat olsun tek.
> Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
> İki insan çeşidi vardır: zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen!
> İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var sadece. Onlar ömür boyu gayret ediyorlar; sen ömür boyu hayret
ediyorsun.
> Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
132 > Nasihatim sana: herzeyle iştigali bırak; adamlığın yolu neredeyse bul da girmeye bak.
KISSADAN HİSSE
Tıkandı Baba baklavaya sevinir. “Ne
zamandır tatlı yemişliğim de yoktu”
diye içinden geçirir. Alır tepsiyi tutar
evinin yolunu. Yolda düşünür kendi
kendine; “Yahu ben bir canıma nasıl
yerim bir tepsi baklavayı? En iyisi
hiç dokunmadan bunu satayım.”
Tıkandı Baba işlek bir yol kenarına
kurar tezgâhını başlar, “Taze
baklava! Taze baklava!” diye
bağırmaya... Bu sırada yoldan
geçen bir Yahudi baklavaya talip
olur. Üç aşağı beş yukarı anlaşırlar.
Yahudi baklavayı alıp gider. Tıkandı
Baba baklavadan kazandığı ile
ihtiyaçlarının bir kısmını karşılar.
Yahudi baklavayı evine götürür, bir
dilim atar ağzına fakat dişine bir
şey değer. Bu nedir diye bir bakar
ki; altın. Ve baklavanın her diliminin
altında bir tane altın... Yahudi bu
duruma anlam veremese de ertesi
gün tekrar aynı yere gider ki; aynı
adamı görür müyüm diye... Bakar
ki adam orada: “Sen her akşam
burada olacaksan, biraz indirim
yap da ben her akşam baklavayı
senden alayım, der.” Tıkandı Baba
kabul eder ve her akşam baklavayı
Yahudi’ye satmaya başlar.
Sultan Mahmut, bir ay baklava
gönderdikten sonra Tıkandı
Baba’nın durumunu görmek için
yine kahvehaneye gider ve görür ki,
Tıkandı Baba aynı tas aynı hamam.
Ne uzamış ne kısalmış. Yine aynı
kahvehanede, ekmek kavgasında:
- Tıkandı Baba sana yolladığım
baklavaları almadın mı?
Biraz mahcup:
- Geldi hünkârım, der. Ben de satıp
ihtiyaçlarımı giderdim. Duacınızım.
Sultan Mahmut, bunu duyunca
tebessüm eder. “Anlaşıldı Tıkandı
Baba, sen gel bakalım benimle”.
Birlikte sarayın yolunu tutarlar.
Saraya varınca Tıkandı Baba’yı
doğruca hazine odasına götürür ve
Baba’nın eline bir kürek tutuşturur:
- Baba daldır bakalım küreği
istediğin yere... Küreğin üzerinde
ne kalırsa senindir.
Bunu duyan Tıkandı Baba öyle
heyecanlanmış ki; küreği ters
tuttuğunu fark etmemiş bile...
Hızlıca küreği daldırıp çıkarır
ama ne çare? Kürek ters olunca
üzerinde bir tanecik altın kalır o da
düştü düşecek... Derken düşmüş.
Sultan Mahmut:
- Baba, demiş. Senin burada nasibin
yok! Sen şu bizim askerleri takip et.
Onlar ne derse yap.
Tıkandı Baba boynunu büküp
düşmüş askerlerin önüne... Sultan
Mahmut askerlerden birini yanına
çağırır:
- Bu adamı alın Üsküdar’a götürün.
Deyin ki; baba bir taş seç. Seçtiği
taşa karışmayın. Sonra deyin ki;
seçtiğin taşı fırlat. Tıkandı Baba taşı
ne kadar uzağa atarsa; durduğu
yerden taşı attığı yere kadar ona
verin.
Askerler Tıkandı Baba’yı alıp
Üsküdar’a götürürler. Baba bir
taş seç. Tıkandı Baba: “Ne için
ki?” diye sorsa da askerler bir şey
söylemezler. Tıkandı Baba; şu
büyüktü, şu küçüktü, şu yamuktu
derken kocaman bir kayaya sarılır,
“seçtiğim taş budur”. Askerler derler
ki; “Baba sen şimdi bu taşı fırlat, ne
kadar uzağa atarsan o kadar yer
senindir.” Bunu duyan Tıkandı Baba
heyecanla seçtiği taşa atılmış, güç
bela yerden kaldırmış. Fakat taşın
ağırlığıyla dengesini kaybeder ve
elinde taş olduğu halde sırtüstü
düşer. Taş da üzerine düştüğünden
oracıkta can verir. Askerler
gidip durumu Sultan Mahmut’a
anlattıklarında, Sultan Mahmut o
meşhur sözünü söyler:
- Vermeyince Mabut, neylesin
Mahmut?
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Sultan Mahmut kıyafet değiştirip,
beraberinde sadrazam ve birkaç
muhafız ile halkı teftişe çıkar.
Uğradığı kahvehanede müşterilerin
çaycıya; “Tıkandı Baba, çay getir”;
“Tıkandı Baba kahve getir” diye
seslenmeleri dikkatini çeker ve
sorar;
- Baba sana neden “Tıkandı Baba”
derler? Hele otur da anlat.
Tıkandı Baba:
- Gördüm rüyada tanıdığım tüm
insanların bir çeşmesi vardı ve
hepsinin çeşmesinden oluk oluk
su akıyordu. Benim de bir çeşmem
vardı fakat benim çeşmemdeki
su ip gibi akıyordu. “Keşke benim
çeşmem de onlarınki kadar aksa”
diye içimden geçirdim. Yerden bir
çomak alıp suyun geldiği oluğu
dürtmeye başladım. Ben oluğu
dürterken çomak kırıldı ve ip gibi
akan su damlamaya başladı. Bu
sefer; “Keşke çeşmem diğerlerininki
kadar olmasa da bari eskisi kadar
aksa” diye içimden geçirdim
ve oluğu kurcalamaya devam
ettim. Uğraşırken suyun geldiği
oluk tamamen kırıldı. Az önce
damlayan su tamamen kesildi.
Yine uğraşmaya devam ediyordum
ki, o sırada; “Tıkandı, baba! Artık
uğraşma!” diye bir ses duydum.
Rüyamı etrafıma anlattım. Ogün
bugün adım “Tıkandı Baba” ya çıktı.
Hangi işe elimi attıysam olmadı.
Şimdi de burada çaycılık yapıp zar
zor geçinmeye çalışıyorum.
Tıkandı Baba’nın anlattıklarından
etkilenen Sultan Mahmut
muhafızlarına; “Bundan böyle her
gün bu adama bir tepsi baklava
getirin; her baklava diliminin altına
da bir altın koyun” diye talimat verir.
Hemen ertesi gün askerler ilk tepsi
baklavayı getirip, Tıkandı Baba’ya,
“Padişahımızdandır,” diye teslim
ederler.
MAYIS 2016
Vermeyince Mabud Neylesin
Sultan Mahmut
133
tARİFLER
Pratİk Tİramİsu
ha Bolat
Zeli
Zeliş’in
Mutfak Sırları
MALZEMELER
• 2 katlı pasta tabanı
• 1 çay bardağı ılık su
• 2 yemek kaşığı granül kahve
• 2 yemek kaşığı toz şeker
Muhallebi İçin
• 3 su bardağı süt
• 1 yumurta
• 3 kahve fincanı un
• 1 paket vanilya
• 3 kahve fincanı toz şeker
• 1 paket labne peyniri
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
Yapılışı
134
1. Labne peynirin suyunu süzün.
2. Muhallebi için, labne hariç tüm malzemeyi sürekli karıştırarak pişirin.
3. Muhallebi sıcakken içerisine peyniri ilave edin ve 10 dakika daha
çırparak soğutun.
4. Ilık su, granül kahve ve toz şekeri karıştırın ve ikiye ayırdığınız pasta
tabanının iki katınıda bu karışımla ıslatın.
5. Hazırladığınız muhallebinin yarısını kekin ortasına yayın ve diğer keki
üzerine kapatın.
6. Kalan muhallebinin tamamını üzerine ve etrafına yayın.
7. Servis etmeden önce mümkünse 1 gece yada en az 4-5 saat buzdolabında bekletin.
8. Üzerine kakao serperek servis edin.
Afiyet olsun
tARİFLER
KESTANELİ PİLAV
Malzemeler
- 1/2 hindi göğsü
- 1/2 hindi budu
- 1 kg. kestane
- 3 adet havuç
- 1 çay bardağı kuru üzüm
- 4 yemek kaşığı dolmalık fıstık
- 1 çay kaşığı yenibahar
- 2 su bardağı pirinç
- 4 yemek kaşığı tereyağı
- Tuz ve karabiber
Yapılışı
Pirinci kaynar tuzlu suda en az yarım
saat bekletin. Hindileri tütsüleyip temizleyin. Yıkadıktan sonra tercihen düdüklü
tencerede haşlayın. Haşlandıktan sonra
etleri kemiklerinden ayırın. Havuçları
kazıyıp, kibrit çöpü şeklinde doğrayın.
Kestanelerin üzerlerini çizin. Biraz suda
beklettikten sonra fırında kebap yapın.
Kabuklarını temizleyip bir kenara ayırın. Tavada bir yemek kaşığı tereyağını
kızdırıp fıstık ve havuçları kavurun. Pilav
tenceresinin dibine etleri yayın. Üzerine
yıkanmış üzümleri, havuç, fıstık ve kestaneleri yerleştirin. Tuz, karabiber ve yenibahar ekleyin. Diğer yanda pirinci
yıkayıp süzün. Bir tencerede üç yemek kaşığı tereyağını eritip pirinci kısık ateşte biraz kavurun. Kavrulmuş pirinci
etlerin üzerine yayın. Pilavı hiç karştırmadan kaynar hindi suyunu ilave ederek pilavı pişirin. Biraz dinlendikten sonra
servis yapın. Bu pilavın özelliği karıştırılmadan pişirilmesidir. Eğer ölçü kullanmak isterseniz, 2 su bardağı pirince 3.5
su bardağı et suyu kullanmalısınız.
Afiyet olsun…
GÜVEÇTE BAMYA
Yapılışı
Etleri güveç kabına yerleştirin. Üzerine yemeklik doğradığımız soğanı,
biberi, sarımsakları ve bamyayı
yerleştirin. Üzerine limon suyunu
ilave edin. Rendelenmiş domatesleri üzerlerine ekleyin.1 çay bardağı
suya tuz, karabiber ve zerdeçalı
domateslerin üzerine dökün ve üzerine tereyağı ekleyin. Güveç kabını
yağlı kağıtla kapatın. Önceden ısıtıl-
mış 180 derece fırında 60 dk pişirin.
Fırından çıkmaya yakın üzerlerindeki
yağlı kağıdı kaldırıp (dilerseniz) kaşar
rendesini paylaştırın. Kaşar eriyip
kızardıktan sonra sıcak servis edin.
Afiyet olsun.
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
1 paket bamya
300 gram kuşbaşı eti
2 adet soğan
2 adet yeşil biber
4 diş sarımsak
4 adet rendelenmiş domates
1 çay bardağı su
1 su bardağı kaşar rendesi (İSTEĞE GÖRE)
2 çorba kaşığı tereyağı
1 adet limon suyu
Tuz, karabiber, zerdeçal
MAYIS 2016
Malzemeler
135
ZEKA OYUNLARI
amİral Battı
Oyun Oynanış Şekli
Oyun tablosunun solunda ve
üzerinde yazan rakamlar dikkate
alınarak sağ tarafta bulunan
gemiler yerleştirilir. Örneğin üst
tarafta yazan 4 rakamı, altındaki
boş kutulara 4 şeklin
yerleştirileceğinin göstergesidir.
Örnek Oyun ve Çözümü
Oyun tablosunda yer alan diğer şekiller
ipucu hamlelerdir.
Deniz sembolü olan kutucuğa şekil yerleştirilemez.
tersİnİ YAP
Dikkat geliştirme
etkinliğidir.
1. şekilde var
olan siyah ve
beyaz taralı
alanlar dikkate
alınarak 2. şekilde
zıt renklerde
boyanmalıdır.
Geçmiş Sayının Çözümleri
Hazırlayan/Düzenleyen: Fatma EROL
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
Duygudaşlık
Dayanma, karşı durma, karşı koyma, dayanırlık
Vücudun belirli noktalarına genellikle altın iğne batırılarak yapılan tedavi
Oyuk, çukur, kapanmamış yer
Sonsuz, ucu bucağı olmayan
Güç, zor, çetin (sağdan sola)
İçerik (yukarıdan aşağı)
göreceli
Aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dilden ayrı olarak kullandıkları özel dil veya söz dağarcığı
Çobanların omuzlarına aldıkları dikişsiz, kolsuz, keçeden üstlük, aba
yetersiz
baskı, zorbalık, hükmetme
Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen, çok yıllık otsu bir bitki
Tek, ayrı, kendi başına olan
Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan
Göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran ince ve geniş kas
Aşama sırası
Ders çıkarılması gereken anlatı, olay
Tek, ayrı, kendi başına olan
Canlı, etkin, hareketli
MAYIS 2016
Hak ve adalete uygunluk, doğruluk, nasfet
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
12345667891011121314151617181920-
137
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
MAYIS 2016
pratİK BİLGİLER
138
Makasınızı bilemek istiyorsanız, zımpara kağıdı
kesin.
Fermuarlı giyeceklerinizi
çamaşır makinesine koymadan önce kapalı olup
olmadığını kontrol edin.
Açıksa zedelenebilirler.
Eğer ayaklarınız çok
hassas ise, sıcak havalarda
şikayetleriniz artıyorsa,
her sabah birkaç damla
zeytinyağı ile ovalayın.
Eğer cildiniz kuru ise bir
muzu ezin, içerisine bir
çay kasığı bal veya bademyağı karıştırıp yüzünüze sürün. Bir kaç dakika
bekleyip ılık su ile yıkayın.
Bez pabuçların temizlenmesi sorun oluyor ise
pabuçları bir yastık kılıfının
içerisine koyun. Kılıfın
ağzını kapayın ve çamaşır
makinesinde yıkayın. Yeni
gibi olacaklardır.
Buz kalıplarınızı su ile
doldurmadan önce bölmelere portakal, limon
ve dilediğiniz meyve
parçacıkları yerleştirirseniz dekoratif buzlar elde
etmiş olursunuz.
Bir büyük soğanı rendeleyin ve orta boy bir bal
kavanozuna koyup iyice
karıştırın. 48 saat bekletin,
şurup haline geldiğinde
öksürüğü ve soğuk algınlığı olan hastaya sabah aksam bir çorba kasığı içirin.
Soğanın içerdiği yağlar
öksürüğü durduracaktır.
Pasta yaparken katı yağ
kullanacaksanız onu
rendenin kalın tarafı ile
rendelemeyi deneyin.
Küçük parçalar haline gelen margarin daha kolay
işlenir.
Duvar kağıtlarını yenilemek istediğinizde eski
kâğıtları çıkartmak her
zaman sorun olur. Ilık su
dolu bir kaba bir miktar
bulaşık deterjanı dökün
ve karışıma batırdığınız
sünger ile duvar kağıtlarını
silin, kolayca çıkacaklardır.
Cevizlerin kabuklarını
kolayca açabilmek için
onları bir gece tuzlu
suyun içerisinde bekletin.
Böylece içleri de dağılmayacaktır.

Benzer belgeler

Ağustos 2016 - Çekmeköy Belediyesi

Ağustos 2016 - Çekmeköy Belediyesi Yayın Kurulu Muhammed Sarı Salih Gebel Ömer İslam Cem Mutlu Hikmet Tekin

Detaylı

ender saraç - Çekmeköy 2023

ender saraç - Çekmeköy 2023 Genel Yayın Yönetmeni Şahmettin Yüksel Başkan Yardımcısı

Detaylı