Susurluk - Research Turkey

Transkript

Susurluk - Research Turkey
Hukuka karşı bir kumpanya
Milliyet, 15 Mart 2002
Tuncay Özkan
Bugün gündemde olan, askerler ve bir eski asker Korkut Eken. Çünkü askerden girerek yargıyı, hukuku delmeye
çabalıyorlar. O paşalar İbrahim Şahin ile diğer polislere neden kefil değiller?
Birkaç zamandır Korkut Eken odaklı olarak Susurluk olgusunu, Türkiye’nin karanlıklara karşı demokrasi için verdiği
kavgayı, geri çevirme çabaları var. Bunlara askerleri ortak etmek istiyorlar. Önce emekli askerler, Korkut Eken’in sınıf
arkadaşları arasında bir bildiri yayımlama yoluna gittiler. Bu olmadı. Sonra emekli orgeneralleri devreye soktular.
Zaman unutturduğu ve Türk toplumu unutkan olduğu için her türlü kiri, kanı, yolsuzluğu zaman yoluyla örterek işin
içinden sıyrılmak düşüncesindeler. Oysa eskilerin dediği gibi "Zırva tevil götürmez". Yani Saçma olan bir düşünce,
eylem, bu yollarla tersine çevrilip, döndürülerek savunulamaz. Çünkü ortada kapı gibi mahkeme kararı var. Oraya toslar
hızını alamayan. Türk Silahlı Kuvvetleri’de bu karanlık içine çekilemez. Buna Genelkurmay izin vermez.
Doğru Yol atağı!
Öncelikle üç emekli paşa çıktı ortaya. Doğan Güreş (DYP milletvekili) ve Hasan Kundakçı (DYP milletvekili adayıydı).
Şimdi DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ve eski emniyetçi milletvekilleri ile Susurluk döneminin milletvekili olan
polisleri hep bir ağızdan koro olarak bağrışıyorlar. Koronun yönetmeni ve organizatörü olsa olsa Mehmet Ağar’dır.
Onun böyle davranması doğal. Çünkü olayları o başka görüyor. Ama diğerlerine ne oluyor? Tansu Çiller kendisine hiç
yakıştıramadığım bir biçimde bu karanlıklara sesleniyor. Kendisine "Kurşun atan da yiyen de birdir" açıklamasını
yaptıranlarla kol kola gene. Yazık. Oysa onun demokrat ve liberal davranması Türkiye’ye ve kendisine çok şey
kazandırır.
Bugün yapılan hukuka karşı kumpanya. Hiçbir paşa Korkut Eken ile ilgili yargılama ve hüküm konusu edilen dönemde
görevde değil. Görevde olmadıkları dönemle ilgili neden bunca laf? Neyi anlatmaya çabalıyorlar? Sadece Alaattin
Çakıcı ile Korkut Eken’in mahkeme dosyasında bulunan 18 Haziran 1998 saat 23:56 kodlu telefon görüşme tutanağını
burada yayımlasam, herkesin yüzü kızarır. Ne işi var Korkut Eken’in Türk Ticaret Bankası’nın alımı olayında? Onu da
bu paşalar mı emretmişler? Mafyanın Türk Ticaret Bankası’nı ele geçirmesi için Eken’e git de yardımcı ol mu demişler?
Alın okuyun suçu
Hem bugün gündemde olan askerler ve bir eski asker Korkut Eken. Çünkü askerden girerek yargıyı, hukuku delmeye
çabalıyorlar. O paşalar İbrahim Şahin ile diğer polislere neden kefil değiller? Onlar mücadele etmediler mi terörle? O
paşalar ve emniyet müdürleri diğer sanıkların adlarını ağızlarına bile almıyorlar, onlardan vebalı gibi kaçıyorlar. Neden?
Niye? Ne farkları var Korkut Eken’den? Onlar polis diye ikinci sınıf yurttaş mı? Onların mücadelelerinin kahraman
yönü yok mu? Aslında Susurluk çetesinin terör ile mücadeledeki bağları ortaya çıkmasın diye, hukuk olayı dar
tutmuştur. Dedim ya, zırva tevil götürmez. Neden mi? Alın size mahkemenin gerekçeli mahkumiyet kararına geçen bir
ifadeden bölümler. İfadeyi veren Hakkı Yaman Namlı. Kendisi Merkez Bankası’nı dolandırmaktan hükümlü, kara
paracı, MİT muhbiri, uluslararası mafyanın para temizleme makinesi. Suç ne diye bağıran paşalara diyorum ki alın
okuyun suçu! 32 kısım tekmili birden karanlıktan bir kesit size:
İşte çete bağlantıları
‘Bir gün yazıhanede otururken Tarık Ümit elinde büyük bir sarı zarf ile içeriye girdi. (Ankara’dan geliyorum. Yaşar Öz
isimli kişiye iki adet Yeşil Pasaport verdim. Ayrıca silah taşımada yardımcı olur diye bir mavi kart verdim) dedi.
Belgeleri elime aldım. Yaşar’ın fotoğrafları vardı her türlü silah taşıyabilir diye yazılar vardı. İmza Mehmet Ağar’ın.
Yaşar Öz ve Tarık Ümit’in belirgin bir samimiyeti vardı, birbirlerine borç para verirlerdi. Hatta Yaşar Öz 500
Mercedes’ini Tarık Ümit’in kullanımına vermişti. Ben Yaşar Öz’ün ne iş yaptığını bilmem. Parayı nereden kazandığını
bilmiyorum, bu parayı kazanacak legal işyeri olsa bilirim. Tarık Ümit’in sıkıntılı zamanlarında Yaşar Öz’ün evinde
kaldığını biliyorum.
Tarık Ümit’in yazıhanesinde gördüğüm ve samimi olduklarını gözlemlediğim kişiler şunlardır: Korkut Eken, İbrahim
Şahin, Nurettin Güven, Muhsin Korman’dır. Bu şahısları ayrı ayrı yazıhanesinde görmüşümdür, ayrıca Tarık Ümit’in
Abdullah Çatlı ile buluştuğunu da kendisinden duydum. Bir gün Tarık Ümit zırhlı gri Ford Taunus arabasını benim
yanımda Korkut Eken’e hediye etti.
Son zamanlarda Tarık ümit, Abdullah Çatlı’ya çok kızıyordu, (benim adamım Yaşar Öz’ü de koltuklarının altına aldılar.
İlaç, uyuşturucu işi yapıyorlar) diye yakınıp gıyaplarında Abdullah Çatlı ve Korkut Eken’e ana avrat sövüyordu ve
(onların iplerini pazara çıkartacağım) diyordu. Bunların arasının açılması kaybolmasından 6 - 8 ay öncesine tekabül
eder.
Hatırladığım kadarıyla 1994’ün Haziran ayı idi. Korkut Eken çaycısı Ali’yi aradı. Tarık Ümit kendisini tehdit ettiğini
söyledi. (Ne kadar ayıp, şunların yaptığına bak, delikanlılığa sığmaz, çaycım vasıtasıyla beni tehdit ediyorlar), şeklinde
sözler söylüyordu. Tarık Ümit’in kaybolduğu gün, Hayatt Oteli’nde görüşme oldu, kendisine iki kez telefon geldi. Cep
telefonu ile yanımdan uzaklaşarak konuştu. Kimle konuştuğunu, ne konuştuğunu bilmiyorum. Ben yarın sabah
Düzce’ye anneme bayramlaşmaya gidiyorum dedi. Cüzi miktarda benden borç para aldı. Saat 15.30’da yanımdan
ayrıldı.
Çetenin iç savaşı
Tarık Ümit’in kaybolma olayını duyduktan sonra, ben birlikte yaşadığı hanımı ve kızına Abdullah Çatlı ve Korkut
Eken’in isimlerini verdim, bunlardan şüpheleniyorum diyerek, çünkü yukarıda anlattığım gibi araları çok bozuktu.
Ben daha önce kullanması için Tarık Ümit’e arabamı vermiştim. Bu araba ile kaybolmadı. Bu arabayı 6 - 7 hafta
kullandı. Benim arabam yabancı plakalıydı. Güvenlik nedeniyle 34 AEN 26 plakalı plaka taktırmıştım. Arabayı iade
ederken de bana bu plakalı olarak verdi. Bir de Mehmet Ağar imzasını taşıyan bu plakanın güvenlik nedeniyle
taşınmasına izin verildiğini belirten bir belgenin fotokopisini de verdi.
Tarık Ümit kaybolduktan sonra plakaları kızına verdim, almadı. İlgili yerlere ver dedi.
Bir gün Ataköy’de Holiday In Oteli’nde Yaşar Öz ile karşılaştım. Yaşar’ın yanında 4 tane sivil polis vardı. Sende plaka
varmış onu istiyoruz dedi ve bana cep telefonunu verdi. Telefonu vermeden önce telefondaki şahsa komutanım plakaları
buldum Yaman’a veriyorum dedi. Telefonu ben aldım telefonda Korkut Eken, plaka sende ne arıyor diyerek beni
azarladı. Bağırarak, tehdit ederek, plakayı Yaşar’a vermemi söyledi. Ayrıca, seninle görüşeceğiz, hakkımızda
konuşuyormuşsun, sözleriyle beni tehdit etmesinden çekinerek Tarık Ümit’in arabamda bıraktığı plakaları söküp, Yaşar
Öz’ün gönderdiği şimdi ismini hatırlayamadığım şahsa verdim.
İki gün sonra İstanbul’da Samanyolu TV’de Mehmet Ağar ile görüşerek plaka olayını anlattım. İyi yapmışsın, Korkut
Eken bizden. Sen bu işlere karışma dedi.
Tarık Ümit’in kaybolmasından sonra 1995 yılı Mayıs - Haziran aylarında bir gün İstanbul, Gayrettepe İş Bankası
Blokları’nda bulunan yazıhaneme Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Kürşat Akyol, toplam 14 kişi olarak geldiler. Hepsi
silahlıydı. Güpegündüzdü, ellerinde UZİ, MP - 5 silahlar ve telsizler gördüm. Hepsi sivildi. Benim odama yalnız Çatlı,
Kırcı, Akyol girdiler. 3 - 5 dakika oturduktan sonra Çatlı, Kırcı ve Akyol’u dışarıya çıkarttı. Çatlı yalnız olarak benimle
15 dakika kadar konuştu. Konuşmasında Tarık Ümit olayını kastederek "Bu işlere kafanı yorma. İntikamını sen
almayacaksın. Bizim hakkımızda konuşuyormuşsun" gibi sözlerle beni uyardı. Daha sonra birlikte iş yapalım.
Bankadan bize kredi ver, arkadaşlar sebeplensin. Biz çok güçlüyüz, gibi laflar etti."
Kayıp silahlar ve paralar
Bütün bu karanlık içinde kayıp silahlarla ilgili olarak yapılacak yargılamalar pek çok maskeyi düşürecek. Başbakanlık
Teftiş Kurulu’nu ve MİT Müsteşarlığı’nı Susurluk’un 50 milyon dolarlık kayıp silahlarıyla ilgili gerçekleri açıklamaya
davet ediyorum. Hospro şirketinin (silahları getiren şirket) sahibi saatlerce Başbakanlık Teftiş Kurulu’na ifade verdi.
Açıklansın ifadeler. Neden gizleniyor? Haydi ondan sonra konuşsunlar bakalım. Hukuksuzluğu savunsunlar bakalım.
Hukuka karşı kalkışma var. Savcılar buna kayıtsız kalmamalıdır. Buna kayıtsız kalırlarsa Türkiye’yi despotizme teslim
ederler.
Aynı paşalardan biri haklılığını ispat için diyor ki: "Bakın banka görevlisi soyguncuyu vurdu hemen hapse attılar.
Ondan cesaret alanlar banka soydu." Yazık. Banka soyguncuları çaldıkları paralar, silahları ile 24 saat sonra
yakalandılar. Polis ve jandarma birlikte yakaladı suçluları. İlla öldürmek, kan akıtmak gerekmiyor. Hukuk bir gün
herkese lazım. Unutmayın beyler. Şimdi şahıslar değil hukuk verecek soyguncuların cezasını. Asmak mı gerekiyor
yoksa? Polis ve jandarma onları öldürmeli miydi? Ne oluyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bütün Türkiye bu
olaylar karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk düzenini, hukuku, hukukun üstünlüğünü, hukuk adamlarını
desteklemelidir. Aksi olamaz. Onun için avazım çıktığı kadar bağırıyorum: Yaşasın hukuk, yaşasın hukukun üstünlüğü,
yaşasın yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı.