Geleceğe Yatırım Sürdürülebilirlik

Transkript

Geleceğe Yatırım Sürdürülebilirlik
Zorlu Grubu iç iletişim yayınıdır.
Üç ayda bir yayımlanır.
Ocak-Şubat-Mart 2012
36
Geleceğe Yatırım
Sürdürülebilirlik
sunuş 01
Yarın için şimdi…
Y
eni dünya düzeninde sürdürülebilirlik konusu, devletlerin de şirketlerin de birinci gündem maddesi durumunda.
İçinde yaşadığımız dünyayı bir bütün olarak görmeyi ve atılan her adımı geleceğe yapılan yatırım olarak değerlen-
dirmeyi ifade eden sürdürülebilirlik, devletlere de şirketlere de çok önemli sorumluluklar yüklüyor.
Dünyanın gittiği yönün farkında olan şirketler, tüm stratejilerini ve yönetim yapılarını bu alanda güçlerini artırmak için
yeniliyor. Zorlu Grubu olarak biz de sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik yaklaşımımızın temelini de kaynaklarımızı ve enerjimizi geleceğe yöneltecek şekilde; sosyal, ekonomik ve çevresel konulardaki bilinçli ve planlı çalışmalarımız oluşturuyor. Bu çalışmalarımızı yalnızca bir yönetim anlayışı olarak
değil çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın, tüm paydaşlarımızın dahil olduğu ortak bir anlayış çerçevesinde yürütüyoruz.
Zorlu Holding, bu anlayışımızın bir izdüşümü olarak 2007 yılında Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzaladı. Zorlu
Grubu’nun kuruluşundan bu yana benimsediği ilkeler ve değerlerle paralellikler taşıyan bu sözleşmeyle, sürdürülebilirlik konusundaki yaklaşımımızı da tescillemiş olduk.
Zorlu Enerji Grubu şirketimiz, “daha iyi bir gelecek için” yapılan yatırımların sürdürülebilir büyümenin en önemli yapı
taşları olduğuna inanıyor. Bir yandan çevreyle dost ve yerli kaynakların kullanımına öncelik verirken, diğer yandan
sürdürülebilir ekonomik değerler yaratan kalıcı projelere imza atıyor. Sosyal ve ekonomik hayata artı değer katmayı
hedefliyor. Bu anlayışıyla bir ilke de imza atan şirketimiz, Türkiye’nin sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk enerji
şirketi oldu.
Daha önce yapılmamışı hayata geçirmek iddiasıyla kurulan Zorlu Gayrimenkul şirketimiz de Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik cazibe merkezlerini yaratmak üzere projeler geliştiriyor. Henüz inşa aşamasında olan Zorlu Center ve
Zorlu Levent Ofis projeleriyle dikkatleri çeken ve aldığı uluslararası ödüllerle başarısını taçlandıran Zorlu Gayrimenkul, sürdürülebilirlik yaklaşımını tüm projelerine yansıtıyor.
Sektöründe Türkiye ve uluslararası pazarların güçlü oyuncularından biri olan Vestel, gerçekleştirdiği tüm çalışmalarda sürdürülebilirliğe odaklı bir yaklaşım sergiliyor. Vestel bu bilinçle, kendi gelişimini toplumun gelişimiyle bir tutarak
tüketicinin hayatının her alanına nüfuz etmeyi, onun hayatının bir parçası olmayı başarıyor.
Türk tekstil sektörünün devi Zorlu Tekstil, yenilikçi ve çevreye duyarlı üretim politikaları ve sürdürülebilir başarı hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Tasarımları ve yenilikçi ürünleri ile sektöre yön veren Zorlu Tekstil, genç tasarımcıların
yetişmesine de katkıda bulunuyor. Bu yıl 10’uncusunu gerçekleştireceğimiz “Bir De Sen Tasarla” yarışması, yaratıcı
ve yenilikçi çalışmalarıyla fark yaratan gençleri, sektöre kazandırmaya devam edecek.
Zorlu Grubu olarak geçmişten gelen değerlerimizin yol göstericiliğinde, sürdürülebilir bir büyümenin, sorumlu vatandaşlığın ve küresel ilkelerin en doğru kompozisyonunu yaratarak ülkemize her alanda değer katmaya devam edeceğiz.
Sevgi ve saygılarımla,
Ah­met ZOR­LU
02 içindekiler
Türkiye’de ve Dünyada Zorlu Dergisi, Zorlu Holding A.Ş. yayınıdır. Para ile satılmaz.
Katkıda Bulunanlar:
Prof. Dr. Kerem Alkin / BloombergHT Genel
Yayın Yönetmeni
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden
mezun oldu. 1998’de doçentlik, 2004’te ise
profesörlük unvanı aldı. Halen İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
ve Ticari Bilimler Fakültesi Bankacılık ve Finans
Bölüm Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda
Genelkurmay Başkanlığı ATASE Komutanlığı
SAREM biriminde Planlama ve Değerlendirme
Kurul Üyesi. BloombergHT’de ise Genel Yayın
Yönetmenliği görevini sürdürüyor.
Ayşegül Güngör / Minerva Eğitim Teknolojileri
A.Ş. Genel Müdürü
1989’da İstanbul Üniversitesi Ekonometri
Bölümü’nden lisans derecesi, 1991’de Ekonometri Bölümü’nden yüksek lisans derecesi
aldı. Bankacılık sektöründeki kariyerinin yanı
sıra 1995’te Marmara Üniversitesi Çağdaş
Bilimler Vakfı, Çağdaş İşletmecilik Sertifika
Programı’nda hazine ve sermaye piyasaları
konusunda dersler verdi. 2001’den bu yana
yönetici ortağı olduğu Minerva Eğitim ve Danışmanlık bünyesinde, çeşitli kurum ve kuruluşlara
eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor.
Metin Salt / Vestek Genel Müdür Yardımcısı
Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik
Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. ABD’de Digital
Microwave Corp. ve Cellnet Technology Inc. Adlı
şirketlerde Ar-Ge grup yöneticiliği yaptı. Halen
Vestel Şirketler Grubu’nun Ar-Ge çalışmalarını
yürüten Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme
A.Ş.’de genel müdür yardımcısı olarak görev yapıyor. ABD, Avrupa ve Türkiye patent enstitüleri
tarafından verilen altı patenti bulunuyor.
Kapak fotoğrafı: gettyimages
04 Kapak / Rekabetin yeni dinamosu: Sürdürülebilirlik
06 Zorlu, geleceğe ayna tutuyor
08 Odak noktası sürdürülebilirlik
10 Geleceğin İstanbul’una sürdürülebilir projeler
12 Her şey daha iyi bir dünya için
14 Zorlu Enerji, Karbon Saydamlık Lideri
15 Zorlu Enerji’ye inovasyon ödülü
20 Prof. Dr. Kerem Alkin/2012’de Türkiye ekonomisi
26 Mehmet Zorlu Vakfı’ndan çocuklara iki yeni kitap
32 Sektörün en itibarlı şirketi: Zorlu Enerji
42 Valeron, uluslararası fuarlarda büyük beğeni
topladı
43 Linens’ten modern çizgileri yansıtan yeni
koleksiyon
44 Korteks estetiği ileri teknolojiyle buluşturdu
45 Üniversite öğrencileri Korteks’te
48 Metin Salt / Kazara buluş
50 Vestel’den “akıllı tahta” teknolojisi
Zorlu Holding A.Ş. Adına Sahibi
Olgun Zorlu
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Yaprak Özer
Yayın Kurulu
Vedat Aydın, Lale İlalan, Necmi Kavuşturan
Yayın türü: Yerel, süreli, 3 aylık
52 Gelecek tasarruflu LED aydınlatmada
53 Vestel’den enerji verimli kampanya
54 Zorlu Center, Türkiye’nin en başarılı emlak yatırımı
seçildi
64 Zorlu Enerji’den önemli çağrı
65 En büyük jeotermal santrali
66 Zorlu Enerji’ye sendikasyon kredisi
68 Ayşegül Güngör / Hayır demenin dayanılmaz
hafifliği
70 Çevre / Gerçek olursa, hayatımız değişir
72 Beslenme / Antioksidanlarla genç kalın
74 Sağlık / Uygarlaştıkça alerji artıyor
76 Kısa kısa
78 Gökyüzünün getirdikleri
80 Kültür sanat
82 English summaries
İçerik ve Tasarım Uygulama
Yayın Direktörü
Fülay Yaşa
indeks içerik-iletişim danışmanlık
Kore şehitleri Cad. Atılım İş Merkezi No: 28 K: 4 D: 4 34397
Zincirlikuyu-İstanbul
Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77
e-mail: [email protected]
web: www.indeksiletisim.com
Yazı İşleri Editörü
Zehra Tike
Yayın Editörü
Esra Melek Yiğitsözlü
Yazı İşleri
Umut Bavlı
İsmail Polat
Ilgın Kaya
Pelin Kurt
03
16 “Bir De Sen Tasarla”
10 yaşında
22 Zorlu Center’da bir
moda hikayesi
46 Bu korsan gezdiriyor!
50 Vestel’den “akıllı tahta”
teknolojisi
Görsel Yönetmen
Esen Ataman Kürklü
Grafik Tasarım
Serkan Bengin
Emre Ergül
Fotoğraflar
İdari İşler
Buket Çelikkol
Renk Ayrımı ve Basım
Bilnet Matbaacılık
Y.Dudullu Organize Sanayi
Bölgesi. 1.Cadde No:6
Ümraniye/İstanbul
Telefon: 444 44 03
28 Zorlu Center
fotoğraflarıyla
Contemporary İstanbul’da
34 Sıradışı ve “eşsiz”
bir kitap
56 Kuzeyin ışıltılı kenti:
Petersburg
58 Karlı yolları aştılar
Dergi Yönetim Yeri
Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul
Telefon: 0212 456 2000
Faks: 0212 422 0049
e-posta: [email protected]
“Zorlu” Dergisi’nin içerik ve tasarımı İndeks İçerik İletişim Danışmanlık tarafından yaratılmış olup,
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Zorlu” Dergisi’nde
yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Zorlu” markası ve logosu Zorlu Holding A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz.
Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, İndeks
İçerik İletişim Danışmanlık veya Zorlu Holding A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler
nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir.
04 kapak
Haber: xxx
Rekabetin yeni dinamosu:
Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik günümüzde şirketler için önemli ve öncelikli konuların başında geliyor. Zorlu Grubu şirketleri de
ekonomik, çevresel, sosyal ve kültürel alanlarda sürdürülebilir çalışmalarına devam ederek yaşanabilir bir dünya ve
gelecek için sorumluluğunu yerine getiriyor.
05
G
elişen sanayi, artan nüfus ve değişen tüketim
da sürekli değişiyor. Bu devinim ortamında en değer ve-
alışkanlıkları, son yüzyıl boyunca dünyanın
rilen faktör, rekabet yeteneği olarak görülüyor. Dahası
doğal kaynaklarının hızla tükenmesine neden
birçok başarılı yönetici, rekabet gücünü şirketleri ayakta
oldu. Harekete geçmezsek çok değil, 40 yıl sonra dünya
tutan ve geliştiren yegane yetenek olarak görüyor; tüm
artık kendisine yetemez bir hale gelecek. Sürekli artan
stratejilerini ve yönetim yapılarını bu alandaki güçlerini
üretimi beslemek için oluşan doğal kaynak tüketimi kay-
artırmak için yeniliyorlar.
gı verici boyutlara ulaştı. Bu tablo içerisinde sürdürülebilirlik anlayışı, şirketler için de öncelikli hale geliyor.
Sürdürülebilirlik konusuna iş dünyasının gösterdiği ilgi
Sürdürülebilirlik, bugünkü faaliyetlerimizi yürütürken
arttıkça, yapılan araştırmaların sayısı da artıyor. Amerikan
geleceği de düşünmek demek. Büyürken ve kalkınırken,
yönetim ve iş dünyası yayını MIT Sloan Management Revi-
başta dünyamız olmak üzere etkilenecek her şeyi göz
ew, 4 bin 700 yöneticiyi kapsayan bir çalışmada sürdürü-
önünde bulundurmak, herhangi bir alanda sürdürülebilir
lebilirlik ve rekabet gücü arasındaki bağlantıları araştırdı.
olmanın ön koşulu olarak görülüyor.
2011’de üçüncüsü yapılan yıllık sürdürülebilirlik anketinde
katılımcıların yüzde 67’si rekabetçi olabilmek için sürdü-
Sürdürülebilirlik uygulamaları başarılı şekilde yerine
rülebilirlik çalışmalarının gerekli olduğunu söylüyor.
getirildiğinde şirketlere birçok fayda sağlıyor. Ayrıca şirketler bu sayede kurumsal imaj ve bilinirlik, hatta eko-
Ayrıca yüzde 22’lik kısım, şu anda olmasa da gelecekte bu
nomik performans alanında katma değer yaratan sonuç-
ihtiyacın doğacağına inanıyor. Asıl ilginç olan bulgu, sür-
lar elde edebiliyor. Dünya 10 yıl öncesine göre bile çok
dürülebilirliğin rekabet için gerekli olduğunu düşünenle-
büyük değişimler gösterdi ve en başarılı yöneticiler, bu
rin sayısının bir önceki yıla göre yüzde 12 artmış olması.
değişimi algılayıp yönetebilenler arasından çıkacak. İşte
Yöneticilerin çoğu, bu görüşe katılırken oran da gittikçe
bu yeni dünya düzeninde şirketlerin en kuvvetli silahları
artıyor.
Başarıda sürdürülebilirlik faktörü
İşletme finansı, kurumsal sürdürülebilirlik, kurumsal sosyal
sorumluluk, finansal ve finansal olmayan raporlama alanlarında uzmanlar arasında yer alan Yıldız Teknik Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güler Aras,
sürdürülebilirliğin firmaların bütün fonksiyonlarını neredeyse
eşit şekilde ilgilendiren ve sorumluluk altına sokan önemli bir
konu olduğuna dikkat çekiyor.
Z: Dünya genelinde sürdürülebilirlik konusunda birçok faaliyet mevcut. Bu faaliyetler şirketler, vakıflar, enstitüler hatta
devletler tarafından yürütülüyor. Sizce bu alanda en büyük
rol hangi gruba düşüyor?
Firmalarda sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma ile
çoğu zaman karıştırılıyor. Sürdürülebilirlik makro düzeyde ele alındığı zaman elbette firmalar dışındaki sivil toplum kuruluşları ve bu amaca hizmet eden diğer platformları da içeriyor. Bu anlamda bütün kesimlerin çevresel,
sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik için yapacakları çok
iş var. Burada en önemli görev yine işletmelere, işletme
yöneticilerine, bilinçli ve farkındalığı yüksek tüketicilere
düşüyor.
Z: Size göre sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik alanlarında şirketleri yönlendirecek kanun ve yönetmeliklere ihtiyaç var mı?
Bu konuların kanunlarla düzenlenmesi gerektiği konusunda
farklı görüşler var. Ağırlıklı görüş, işletmelerin bunları doğal
olarak gerçekleştirmesi ve önemsemesi, bunun için gerekli
politika ve uygulamaları yapması yönündendir. Sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konuları doğrudan kanunlarla
düzenlenmemiştir. Bu da işin doğasına uygun bir durumdur.
Z: Şirketleri sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk faaliyetlerine yönelten en önemli itici unsur ne olmalıdır?
Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda, kurumsal sosyal sorumluluğun şirketlerin başarısına doğrudan katkısı olduğu görülüyor. Ancak bu faktörlerin
genelde anlaşılanlardan çok daha karmaşık bir yapıya sahip
olduğunun unutulmaması gerekir. Bugüne kadar yaptığımız
araştırmalar, güçlü bir kurumsal sosyal sorumluluk politikasının güçlü ve sürdürülebilir bir işletme için hayati önem taşıdığını gösterdi. Bu politika, kurumsal sosyal sorumluluk ilkelerinin kavranması ve bir işletmenin bütün menfaat sahiplerinin
ihtiyaçlarının anlaşılması üzerine kurulu olmalıdır. Menfaat
sahipleri ile iyi iletişim kurulmalı ve çatışmaya girilmemelidir.
Güçlü bir kurumsal sosyal sorumluluk politikası ve uygulamaları çok daha açık ve çok daha dengelidir.
Z: Şirketlerin sürdürülebilirlik kurulları daha çok hangi departmanlardan katılımcılar içermelidir?
Sürdürülebilirlik, firmaların bütün fonksiyonlarını neredeyse eşit
şekilde ilgilendiren ve sorumluluk altına sokan bir yapıdadır. Zira
firmanın başarısı farklı birimlerin performanslarının bir araya gelmesi ile yaratılan sinerjiden oluşur. Bu anlamda bütün departmanların önemi büyüktür. Bununla birlikte politika oluşturmak
ve uygulama anlamında elbette strateji geliştirme ve planlama
bölümleri çok daha büyük sorumluluğa sahip bölümlerdir.
Z: Sürdürülebilirlik faaliyetleri ile şirketlerin finansal performansları arasında bir ilişki mevcut mu?
Sürdürülebilirlik ve finansal performans ilişkisi son derece
önemli. Zira finansal olarak başarısız bir işletmeninin sürdürülebilir olması son derece güçtür. Bunun tersi ise her zaman
doğru değildir. Karlı bir işletme her zaman sürdürülebilir bir
işletme olarak düşünülemez. Zira kar, tek başına sürdürülebilirlik için gösterge değildir. Sürekliliğin hangi faaliyet alanından elde edildiği büyük önem taşır.
06 kapak
Zorlu, geleceğe ayna tutuyor
Zorlu Grubu, 2011 İlerleme Bildirimi Raporu’nda sürdürülebilirlik ilkesine yönelik fark yaratan anlayışını net bir şekilde
ortaya koydu. Küresel İlkeler Sözleşmesi kapsamında hazırlanan raporda, Zorlu Holding’in 2010 yılındaki performansı
tüm paydaşlarla şeffaf bir şekilde paylaşılıyor.
T
ürkiye’nin önde gelen gruplarından Zorlu Holding,
2007’de Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayarak
bir kez daha dünya organizasyonu olduğunu kanıtladı. Sürdürülebilirlik konusundaki yaklaşımını ortaya koyan
holdingin, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ilk
İlerleme Bildirimi Raporu 23 Şubat 2010’da yayınlanmıştı.
Bir yılın ardından hazırlanan 2011 İlerleme Raporu, 1 Ocak-31
Aralık 2010 dönemine ilişkin holdingin gösterdiği performansı kapsıyor.
2011 İlerleme Bildirimi Raporu, Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin
dört ana başlığı altında yer alan 10 ilke kapsamındaki insan
hakları, çalışan hakları, çevre ve yolsuzluğun önlenmesi ile
ilgili olarak Zorlu Holding’in bir yıl içinde sergilediği yaklaşım hakkında paydaşlarına bilgi aktarıyor. Bu raporla hem
holdingin hem de bünyesindeki şirketlerin belirlemiş olduğu
hedef ve taahhütleri, gerçekleştirdikleri faaliyetlerle desteklediği açıkça görülüyor.
Sürdürülebilirlik ilkesine çok önem veren Zorlu Grubu, bu ilkeye olan yaklaşımını sosyal, ekonomik ve çevresel konulardaki duyarlılığıyla temellendiriyor. Bu temel doğrultusunda
holdingin ve şirketlerinin üzerinde durduğu alanlar “çalışanlar, müşteriler, ürün sorumluluğu, çevre ve sosyal katkılar”
şeklinde sıralanıyor.
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin başlık ve
ilkeleri esas alınarak hazırlanan rapor aynı zamanda Zorlu
Holding’in sürdürülebilirlik vizyonunun gelişimindeki hassasiyet de göz önünde bulundurularak Global Reporting
Initiative’in GRI-G3 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri ışığında ele alındı. GRI-G3 ilkelerinin yanı sıra BM İlerleme Bildirimi en yüksek şirket performansı seviyesi olan “Advanced
Level- İleri Düzey” değerlendirme kriterlerini kılavuz alan
Holding, raporun sonunda bu kriterlerin hangi şirket uygula-
malarıyla yerine getirildiğini şeffaf bir şekilde belirtiyor. 2011
raporunda, Zorlu Holding’in faaliyetlerine ek olarak grup
bünyesinde ciro, aktif büyüklük ve çalışan sayısı bakımından
ön planda duran altı şirketin faaliyetlerine de yer veriliyor.
Bu altı şirket, ürün ve hizmet açısından sosyal, ekonomik ve
çevresel konularda paydaşları için örnek alınabilecek uygulamalara imza atmış bulunuyor. Bu şirketler:
1. Korteks Mensucat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
2. Zorluteks Tekstil Ticaret ve Sanayi A.Ş.
3. Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.
4. Vestel Beyaz Eşya Sanayi ve Ticaret A.Ş.
5. Vestel Dayanıklı Tüketim Malları Pazarlama A.Ş.
6. Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş.
Rapordan ana başlıklar
Zorlu Grubu, Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin
dört ana başlığı olan insan hakları, çalışan
hakları, çevre ve yolsuzluğun önlenmesi ile ilgili politikalarını da raporda paylaşıyor. İnsan
hakları politikalarının çalışanlar arasında fırsat
eşitliği ve adaleti gözeten, başarı ve yüksek performansın adil bir şekilde değerlendirilip teşvik
edildiği prensipler üzerine temellendirildiği anlatılıyor ve her çalışanın işinin, her yöneticinin işyerinin sahibi olması beklentisiyle oluşturulduğu
belirtiliyor.
Raporda holdingin çalışan hakları politikalarını
her türlü ayrımcılık ve zorla çalıştırmaya karşı olma
ve örgütlenme / toplu sözleşme özgürlüğünü bütün çalışanlarının hakkı olarak tanıma gibi prensiplerin oluşturduğuna yer veriliyor. Çevre konusunda
ise tasarım, üretim, kontrol ve sevkiyat süreçlerinde
sürdürülebilir en yüksek kalitede üretim yapmayı
07
esas aldıkları, yolsuzlukla mücadele için de denetimin tek
bir merkezden yetkinliği kanıtlanmış uzman Denetim Ekibi
tarafından yapıldığı da raporda yer alanlar arasında.
Geleceğimizi inşa ediyoruz, hedefimiz 2013
“Geleceğimizi inşa ediyoruz, hedefimiz 2013” diyen Zorlu
Holding, sürdürülebilir kalkınma için temel atarak gelecek
neslin yaşam kalitesini vizyonlarına taşıdığının altını çiziyor.
Küresel ilkelere ve şeffaf raporlamaya hassasiyet gösteren
Zorlu Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu, grubun her geçen gün daha da büyüyerek devleşeceğini şu sözlerle anlatıyor: “Zorlu Grubu olarak, 2013 yılında 60. yılımızı
kutlayacağız. Geçmişten gelen değerlerimizin güncel ihtiyaç
ve arayışlarla örtüştürüldüğü bu yolculukta, inşa ettiğimiz
güçlü temeller üzerinde sürdürülebilir bir büyümenin, sorumlu vatandaşlığın ve küresel ilkelerin en doğru kompozisyonunu yaratarak ülkemize değer katmaya devam edeceğiz.”
Zorlu Holding’in başarıları ödüllerle taçlanıyor
Raporda, Zorlu Holding’in ödüllerle taçlandırılan başarılarına da yer veriliyor.
VESTEL
• Good Design Award, IF Product Design Award, Plus X Award
ve Design Turkey’den toplam 16 ödül,
• TESID 2010 Yenilikçilik Yaratıcılık Ödülleri’nde Twinjet Çamaşır Makinesi ile Büyük Firma dalında Ürün Geliştirme Süreci Ödülü,
• Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin 13 Ocak 2011’de düzenlediği IV. Uluslararası Kurumsal Yönetim zirvesinde yapılan Kurumsal Yönetim Ödülleri töreninde Vestel Elektronik
A.Ş. olarak “Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notunu En
Çok Artıran 3 Şirket” ve “Kurumsal Yönetim Derecelendirme
Notu Alan İlk 5 Şirket” kategorilerinde ödül,
• Capital dergisinin 2010’da 13. kez gerçekleştirdiği
Türkiye’nin En Büyük 500 Özel Şirketi araştırmasının sonuçlarına göre “En Çok İhracat Yapan Şirketler” kategorisinde
ikincilik ödülü,
• Ipsos KMG tarafından yapılan “Türkiye 2010 Beklentiler
Beğeniler” araştırmasında “Türkiye’nin En Beğenilen İlk 10
Şirketi” ödülü.
MEHMET ZORLU VAKFI
• Çeşitli dernek ve üniversitelerden eğitime katkı ödülü,
• 2009-2010 döneminde İstanbul Teknik Üniversitesi, vakfın
burslar ile eğitime sağladığı katkı dolayısıyla “Gümüş Arı
2010” teşekkür yazısı,
• Darüşşafaka Eğitim Kurumları, burslar ile eğitime sağlanan
katkıdan dolayı teşekkür yazısı,
• ODTÜ, burslar ile eğitime sağlanan katkı dolayısıyla teşekkür yazısı paylaştı.
KORTEKS
18 Şubat 2010’da Uludağ İhracatçı Birlikleri tarafından “En
Yenilikçi Firma” ödülü.
ZORLU ENERJİ
Zorlu Enerji Grubu Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinan Ak, uluslararası Naseba Grubu tarafından “Yılın CFO’su” seçildi.
ZORLUTEKS
Mayıs 2010’da SGK tarafından istihdama yaptığı katkı, çalışan haklarının korunması ve primlerin zamanında ödenmesinden dolayı teşekkür plaketi.
08 kapak
Odak noktası sürdürülebilirlik
Vestel, faaliyet gösterdiği tüm alanlarda ve gerçekleştirdiği tüm çalışmalarda sürdürülebilirliğe odaklı bir yaklaşım
sergileyerek “dost teknoloji” vaadiyle hareket etmeye devam ediyor. Dost teknoloji Vestel çalışmalarını, sürdürülebilir
bir dünyaya ve sürdürülebilir bir geleceğe uygun kurguluyor.
V
estel’in sürdürülebilir başarısının temelinde ekip olmak,
birlikte düşünmek ve hedefleri paylaşmak gibi ortak
paydalarda buluşan nitelikli ve kurum ciddiyeti yüksek
insan kaynağı yer alıyor. Vestel’de insan kaynağı rekabet üstünlüğü sağlayan temel unsur. Çalışanların beklentileri ile kurum
beklentileri dengelenerek çalışanlar arasında adalet ve fırsat
eşitliği gözetilir, sürdürülebilir başarı ve yüksek performans
değerlendirilir ve teşvik edilir. Vestel’de, rekabetin en önemli
unsuru kabul edilen insan kaynağının kalitesini artırmaya ve
sürdürülebilir gelişime yönelik eğitim faaliyetleri gerçekleştirilir. Eğitim faaliyetleriyle sürekli gelişim hedeflenir. Nitelikli
insan kaynağına sürekli yatırım yapan Vestel, çalışanlarına fırsat eşitliği sunarak kendilerini geliştirmelerini ve kariyerlerinde
ilerlemelerini sürekli kılmak için tüm olanakları sağlar.
Vestel, yerinde eğitimin yanında sahip olduğu teknolojik olanaklarla uzaktan ve interaktif eğitim çalışmalarına da imza atıyor. 2010 yılında, işbirliği oluşturulan eğitim firmaları aracılığıyla 1400’ü aşkın eğitim etkinliği düzenlenerek Vestel Grubu
bünyesinde çalışan başına ortalama 1,6 saat eğitim gerçekleştirildi. Eğitimlerden toplam 1.850 çalışanın faydalanması
sağlandı.
Eğitimde sürdürülebilirlik
Vestel, sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde, kurum kültürünü yansıtan yöneticiler yetiştirmek amacıyla 2010 yılı içerisinde
başlattığı MT Programı ile geleceğin yöneticilerini yetiştirme
yolunda adım attı. Müdür ve üstü unvanlardaki genç yönetici-
ediyor. Vestel, çevre politikası ile çalışanların ve müşterilerin
yaşam kalitesini koruyucu ve artırıcı bir yaklaşımı hedefliyor.
Bu çerçevede grup bünyesinde ortak bir kalite dili ve çevre bilinci ile çalışmalarını sürdürüyor.
lerini, Özyeğin Üniversitesi ile ortak yürüttüğü özel ve akademik içeriği güçlü bir MT programı ile yönetici olmaya hazırlayan
Vestel, katılımcıların hem teorik hem de pratik anlamda kendini
geliştirmesini sağladı. Programın hedefi; liderliğe uzanan yolda
farkındalık yaratan, geleceğin çalışanlarına sahip olabilmek. İlk
olarak 2009 yılında başlatılan MT programı, akademi ve kurumlar arası sürdürülebilir ilişkinin de önemli bir örneği.
Geleceği düşünerek hareket ediyoruz
Vestel, tüketici elektroniği ve beyaz eşya sektöründe dünyanın önde gelen üreticilerinden biri olmasının getirdiği sorumluluklarından hareketle, faaliyetlerinden doğan çevre etkisini
en aza indirgemeyi; çalışanların, müşterilerin ve çevre halkının
sağlığını ve güvenliğini gözetmeyi; üretim tesislerinde, süreçlerinde ve geliştirdiği ürünlerde doğal kaynak ve enerji kullanımında maksimum tasarruf sağlamayı; gelecek nesiller adına
çevreyi ve ekolojik dengeyi korumayı kurumsal sosyal sorumluluk yaklaşımının ve sürdürülebilirliğin odağı olarak kabul
Sürdürülebilir üretim anlayışı
Vestel, global pazarın gerektirdiği çevre ve sağlık regülasyonlarının uygulanmasında öncü rol üstleniyor. Bu kapsamda AB
Eko-label kriterlerinin büyük bölümünü çalışmalarına yansıtıyor. Vestel; RoHS, REACH gibi zararlı kimyasal ve bileşenlerin
kullanılmasına, sınırların getirildiği regülasyonlara da uyum
sağlıyor. Buna göre, canlılar ve çevre üzerinde tehlike yaratan altı ağır metalin (kurşun, cıva, kadmiyum, Krom+6, PBB,
PBDE) ürünlerde kullanımı sınırlandırıldı. Vestel’de, ozon tabakasını incelten veya sera etkisi yoluyla küresel ısınmaya
yol açan kimyasalların kullanılmaması ilke edinilmiştir. Bu
anlayış çerçevesinde buzdolabı ve klima üretimlerinde ODP
(ozone depletion potential) ve GWP (global warming potential) seviyeleri çok düşük gazlar kullanılır. Ayrıca ürünlerde
boya kullanımını minimuma indiren ve bazı modellerde tamamen ortadan kaldıran, özelleşmiş plastik enjeksiyon teknik ve
kalıplama metodolojilerine; bazı hatlarda ise nanoteknolojik
boyama işlemine geçildi.
Atık yönetiminde sürdürülebilirlik
Vestel; atıkların azaltımı, tekrar kullanımı, geri dönüşümü ve
geri kazanımı için çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyor.
Her markanın kendi ürünlerine ait atıkların toplanmasından ve
09
geri dönüşümünden sorumlu olmasını gerektiren WEEE (Waste
of Electrical and Electronical Equipment Directive) direktifi doğrultusunda çalışmalarını yürütüyor. Buzdolabı iç bölümünde
kullanılan gövde plastiğinin yapımı aşamasında ortaya çıkan
hurdalar, fireler ve hatalı parçalar kırma makinesinden geçirilerek ve tekrar hammaddeye katılarak yüzde 100 değerlendiriliyor. Elektronik atıklar dışındaki piyasaya sürülen ürünlerden
kaynaklanan diğer atıklar olan pil atıkları, Vestel’in üyesi olduğu “Taşınabilir Pil Üreticileri ve ithalatçıları Derneği” (TAP) tarafından, ambalaj atıkları ise yine üyesi olunan “Çevre Koruma
ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı” (ÇEVKO) tarafından
kota oranında toplanarak geri dönüştürülüyor.
Kaynak: Vestel Faaliyet Raporu 2010
Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde Vestel imzası
Vestel, Birleşmiş Milletler’in Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin altına
imzasını atarak sürdürülebilirliğe dair hassasiyetini de kanıtladı.
Vestel, kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin yanı sıra gelecek
nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak düşüncesiyle de hareket
ediyor ve bu alanda çalışmalarını sürdürüyor. Son 20 yıldır dünya
hem sosyal hem ekonomik hem de çevresel açıdan hızlı bir değişim süreci içinde yer alıyor. Yaşanan hızlı nüfus artışı ve ekonomik
büyüme doğal kaynaklara olan talebi de artırdı. Bu durum doğal
kaynakların üzerindeki baskıyı çoğaltarak çevrenin doğal yapısını
bozmaya yönelik tehdit oluşturuyor. Vestel, çevre duyarlılığı yüksek bir şirket olarak 2007 yılında Zorlu Grubu bünyesi altında Birleşmiş Milletler’in Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza attı. Böylelikle sürdürülebilir yaşama katkıda bulunma kararlılığını uluslararası
platformda da kanıtlamış oldu.
10 kapak
Geleceğin İstanbul’una
sürdürülebilir projeler
Kurduğu güçlü temel üzerine inşa ettiği sürdürülebilirlik yaklaşımını tüm projelerine yansıtan Zorlu Gayrimenkul, henüz
inşa aşamasında olan Zorlu Center ve Zorlu Levent Ofis projeleriyle dikkatleri çekerek aldığı uluslararası ödüllerle de
başarısını taçlandırdı.
D
aha önce yapılmamışı hayata geçirmek iddiasıyla kurulan Zorlu Gayrimenkul, Türkiye’nin sosyal, kültürel ve
ekonomik cazibe merkezlerini yaratmak üzere projeler
geliştiriyor. Zorlu Gayrimenkul olarak her türlü toplumsal, iş ve
çevre sorunlarına karşı duyarlı bir iş yaklaşımı geliştirmenin,
toplumsal gelişim için gerekli kültürel ve sanatsal etkinliklere
yoğun destek vermenin kurumsal kimliklerinin önemli bir parçası olduğunu söyleyen Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, “Sürdürülebilirlik yaklaşımımızın temelini, kuruluş hedefimizle doğru orantılı olarak kaynaklarımızı
ve enerjimizi geleceğe yöneltmek oluşturuyor. Bu temel, sürdürülebilir kalkınma için gelecek neslin yaşam kalitesini vizyonumuza taşımamızla güçleniyor. Bu yaklaşımın gereği olarak
ekonomik, sosyal ve çevresel konulardaki bilinçli ve planlı çalışmalarımızı, yalnızca bir yönetim anlayışı olarak değil çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın, tüm paydaşlarımızın dahil olduğu
ortak bir anlayış çerçevesinde yürütüyoruz” diyor.
Zorlu Center, çevreci yaklaşımıyla öne çıkıyor
Geleceğin İstanbul’una değer katmak hedefiyle dünya çapında örnek gösterilecek bir eser olarak inşa edilen Zorlu Center,
her bir bileşeni ile inşa aşamasında yürüttüğü çalışmalar ve
çevreye verdiği önemle Zorlu Gayrimenkul’ün sürdürülebilirlik yaklaşımını en iyi şekilde yansıtıyor. Yeşil alanında bitkilerin yakalayabileceği derinlikleri oluşturmak için gerekli tüm
koşulların sağlanmasına özen gösterilen proje, dört mevsimin yaşandığı ve mevsimsel geçişlerin hissedilebileceği bir
kurguya sahip.
yerindeki şehirlere ait, ünlü meydanlardan yola çıkılarak yaratılan Zorlu Center, modern mimari anlayışı ile Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği noktada adeta bir köprü görevini
üstleniyor. Zorlu Center, İstanbul Boğazı’nın en güzel noktasındaki konumu ve yeşile verdiği değerle “uluslararası çekim
merkezi” olmaya da aday. Beş farklı fonksiyonun ilk kez bir
araya geldiği ve 72 bin metrekarelik yeşil alana sahip Zorlu
Center’da yaklaşık 50 bin metrekare büyüklükteki, 3 bin 70
kişi kapasiteli Performans Sanatları Merkezi ise bir başyapıt
niteliğinde...
Türkiye’nin beş fonksiyonlu “karma kullanım” projesi olan,
İstanbul’un gözbebeği Zorlu Center’da performans sanatları
merkezi, otel, ofis, alışveriş merkezi ve rezidanslar yer alıyor. Zorlu Gayrimenkul bu projeyle İstanbul’a yeni bir kent
meydanı kazandırmayı hedefliyor. Geçmişten günümüze hem
İstanbul’un simgesi olan meydanlardan hem de dünyanın her
Yeşil bir cennet
Boğaz’ın doğal bitki örtüsünün de dahil olduğu 60 farklı türde binlerce bitkiyle zenginleştirilerek bölge için adeta yeşil
bir cennet yaratacak Zorlu Center, İstanbul içerisinde emsal
gösterilecek yemyeşil bir örtüye de sahip olacak. Mevcut yeşil
alanla yetinilmeyen Zorlu Center’da, projenin ring yolu da yer
11
altına alınarak 10 bin metrekarelik ek bir yeşil alan oluşturuldu. Bir diğer çevreci yaklaşımla Zorlu Center, konut bölgelerinin kullanımından toplayacağı atık suları, siyah ve gri su olarak iki ayrı sistemde toplayacak. Toplanan gri su ise özel bir
arıtıma tabi tutularak Zorlu Center’ın bitki örtüsünün sulamasında değerlendirilecek. Böylece, önemli oranda su tasarrufu
da sağlanmış olacak.
Zorlu Center’da ayrıca enerji tüketimi çok düşük olan LED
sistemi kullanılarak tasarlanan Genel Aydınlatma Sistemi’nin
yanı sıra merkezi sistemle gerçekleştirilecek ısıtma ve soğutma sistemlerine eklenen otomatik kontrol mekanizması enerji
tasarrufunu maksimum seviyeye yükseltecek. Bununla beraber atık gazı minimum seviyede tutan kazanlar sayesinde çevreye verilecek zarar en aza indirgenmiş olacak.
Çevre dostu akıllı sistemler
Çevre dostu akıllı sistemlerin ön plana çıktığı projede, otopark
ve genel hacim aydınlatma sistemi için, aydınlatma seviyesini
otomatik olarak değiştirebilen ve her türlü senaryoya cevap
verebilen sensörlü ekipmanlar kullanılarak enerji tasarrufu
sağlanacak. Ayrıca otopark yoğunluğuna göre CO2 (karbondioksit) oranı otomatik olarak ölçülerek egzoz fanları ihtiyaç duyulan kapasitede çalıştırılabilecek. Tüm projenin aydınlatma
cihazlarının bulunduğu armatürlerde kurulacak otomasyon
sistemi de kayıp enerji miktarını minimuma indiriyor olacak.
Araçların en kısa sürede park edilmesini sağlayarak gereksiz
CO2 salınımını azaltan otopark yönlendirme sistemi, atık gazı
en düşük seviyede tutan ısıtma sistemi kazanları da Zorlu Center projesinin sahip olduğu diğer çevreci özellikler arasında
yer alıyor. Projede, geleceğin otomobilleri elektrikli araçlar da
unutulmadı. 50 adet elektrikli otomobil şarj ünitesi altyapısı
oluşturulan Zorlu Center’a rahat ulaşım imkanı sağlanmak
üzere metro, metrobüs gibi toplu taşıma araçlarına ara bağ-
Zorlu Levent Ofis
40 katlı ve 161 metre yükseklikte
planlanan Zorlu Levent Ofis,
çağdaş bir sembol olarak kentle
buluşacak. Yüksek standartlara
sahip ofis ihtiyacını karşılayacak
projenin 2013’te bitirilmesi
planlanıyor.
lantı yolları da projelendirilmiş durumda. İstanbul’un ilk ve tek
beş fonksiyonlu karma projesi olma özelliği taşıyan bu cennet,
şehrin kalbinde, yeni bir yaşam alanı olarak İstanbul içerisinde yeni bir kent meydanı oluştururken beş fonksiyonu birbirini
tamamlayarak yeni değerler yaratabilmesine imkan tanıyacak.
Çağdaş bir sembol: Zorlu Levent Ofis
Gelecek için kültür ve sanata destek
Zorlu Center projesi geliştirilirken İstanbul’un en çok ihtiyaç
duyduğu konulardan birinin de kültür-sanat etkinliklerinin
gerçekleştirilebileceği alanlar olduğu gözlemlendi. Bu konuda üzerine düşeni yapmak hedefiyle hareket eden Zorlu Gayrimenkul, İstanbul’un bu alandaki ihtiyaçlarını da dikkate alarak Zorlu Center içerisinde Performans Sanatları Merkezi’ne
önemli bir yer ayırdı. Başlı başına bir sanat eseri niteliğinde
olan İstanbul’un yeni Performans Sanatları Merkezi, Zorlu
Gayrimenkul’ün sosyal sorumluluk anlayışını ortaya koyuyor.
Sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok amaçlı
sanat merkezi olarak tasarlanan, aynı zamanda Londra-West
End ve New York-Broadway’de gösterimi gerçekleşen müzikallerin ve oyunların dünya prömiyerlerinin sergileneceği
Performans Sanatları Merkezi, tam 50 bin metrekare alana
sahip.
Performans Sanatları Merkezi ile sanatın her dalına ev sahipliği yaparak dünyanın sanat gündemini İstanbul’a taşımaya
hazırlanan Zorlu Center, ülkemize olan sosyal sorumluluğumuzun bir parçası olarak, kültür ve sanata değer katacak çalışmalara şimdiden başlamanın gururu ile inşa ediliyor. Zorlu
Center olarak, İstanbul’un bütün zenginliklerine sahip çıkmayı, sahip çıkmaktan öte o zenginlikleri yansıtmayı ülkemize
olan sosyal sorumluluğun bir parçası olarak gördüklerini ifade
eden Mehmet Even, “Bu eşsiz dünya şehrine değer katan, her
alanda olduğu gibi kültür sanat alanında da cazibe merkezi
olmasına katkı sağlayan çalışmalara da destek olmayı önemsiyoruz” diyor.
Zorlu Gayrimenkul’ün İstanbul’un yüksek standartlara sahip
ofis ihtiyacını karşılayacak Zorlu Levent Ofis projesinin 2013’te
bitirilmesi planlanıyor. 280 milyon Dolar yatırım bedeline sahip olacak proje, sahip olduğu yüksek standartlarla bu bölgenin gelişimine yön verecek nitelikler taşımasının ötesinde
kendisinden sonraki yapılanmalar için de çıtayı yükseltecek
kriterleri belirlemiş olacak.
Tabanlıoğlu Mimarlık’ın tasarladığı ve Büyükdere Caddesi’nde
eski Deva Holding binasının bulunduğu arazide inşası devam
eden proje, her şeyden önce şehre ve lokasyona değer katacak özelliklere sahip olacak. 40 katlı ve 161 metre yükseklikte
planlanan Zorlu Levent Ofis, cephe ve iç aydınlatmasında da
özel uygulamalara sahip olacak. Çağdaş bir sembol olarak
kentle buluşacak olan Zorlu Levent Ofis, LED donanımıyla
sağlanacak özel aydınlatması ile şehrin manzarasına farklı bir
renk katacak.
Çevre dostu bina
Binada asansör trafiğini hızlandırmak üzere, konvansiyonel
asansör sistemlerinden farklı olarak katlarda bekleme süresini kısaltan double deck asansör sistemi uygulanacak. A+ sınıfı ofis standartlarının üzerinde olan bu tercih sayesinde bina
içi sirkülasyon hızlanacak. Enerji tasarrufunun üst düzeyde
olacağı proje, çevreye gösterdiği duyarlılıkla da A+ sınıfı ofis
standartlarının üzerinde olduğunu gösterecek. Amerikan Yeşil
Binalar Konseyi tarafından verilen “LEED Gold” sertifikası adayı olan Zorlu Levent Ofis çevre dostu bir bina olacak.
Yağmur suyu ve gri suyun toplanıp tekrar kullanılacağı binada, güneş ışığından azami şekilde yararlanılacak. Yeşil çatılar,
elektrikli araçlar için özel park yerleri gibi diğer çevre dostu
uygulamalarla Zorlu Levent Ofis tamamlandığında Türkiye ve
dünyada örnek gösterilen bir ofis binası olacak.
12 kapak
Her şey daha iyi bir dünya için
Daha iyi bir gelecek için yapılan yatırımların sürdürülebilir büyümenin en önemli yapıtaşları olduğuna inanan
Zorlu Enerji Grubu, önemli bir ilke daha imza atarak Türkiye’nin sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk enerji
şirketi oldu.
V
erimli ve kaliteli enerji üretimi yaparak ülke ekonomisine büyük ölçüde katkı sağlayan Zorlu Enerji Grubu, yenilenebilir enerji kaynaklarından azami ölçüde faydalanarak dünyanın geleceğine yatırım yapıyor. Hızla yükselen dünya
nüfusuyla birlikte ihtiyaçların artması, buna karşın kaynakların
sınırlı oluşu ve iklim değişikliğinin etkilerini göstermeye başlaması nedeniyle enerji sektörünün misyonu global ölçüde giderek daha kritik ve önemli bir nitelik kazanıyor.
Çevrenin korunmasından kalite standartlarına, çalışan sağlığından toplumsal sorunlara kadar pek çok alanda sahip olduğu
sorumluluğun farkında olan Zorlu Enerji Grubu, yürüttüğü faaliyetlerin her aşamasında bu sorumluluğa uygun hareket ediyor. Grup, doğal kaynakların kullanımında sorumlu ve duyarlı
davranışı ön planda tutuyor; doğayı, kültürü ve insan hayatını
korumayı öncelik kabul ediyor.
Zorlu Holding’in Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN-Global Compact) kapsamında hareket eden Zorlu Enerji Grubu, gönüllülük
esasına dayalı 10 ilkenin gereklerini kurulduğu günden bu yana
benimsemiş ve faaliyet döngüsünde başarıyla içselleştirmiş durumda. İnsan hakları ve çevreye saygı, sağlıklı çalışma ortamının oluşturulması, yolsuzlukla mücadele, kaliteli üretim ve sosyal sorumluluk bilincini esas alan Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni
tüm çalışmalarında bir kılavuz olarak kabul eden Zorlu Enerji
Grubu, ülkemizde ve sektöründe olduğu gibi dünya çapında örnek bir “kurumsal vatandaş” olmayı arzuluyor. Grup sahip olduğu bu vizyonla enerji sektöründeki ilk sürdürülebilirlik raporunu
yayınladı. Dünya çapında faaliyet gösteren öncü şirketlerin kullandığı bir raporlama standardı olan Global Reporting Initiative
(Küresel Raporlama Girişimi) tarafından “C” seviyesinde onaylanan Zorlu Enerji Grubu’nun Sürdürülebilirlik Raporu, 1 Ocak
2009-30 Haziran 2010 dönemini kapsıyor.
Zorlu Enerji Grubu’nun sürdürülebilirlik anlayışının temel ilkeleri; iyi işleyen kurumsal yönetim, kalifiye insan kaynağı, paydaşlar ile gerçekleştirilen sorumlu iş yapısı, çevrenin korunması,
toplumsal ve kültürel hayata katkı temellerine dayanıyor. Rapor, Grup’un sürdürülebilirlik performansını çevre, çalışanlar,
en geniş anlamdaki paydaş kitlesi ve sosyal sorumluluk ana
eksenlerinde ele alıyor. Grup, sürdürülebilirlik performansını
18 aylık dönemlerde raporlamayı hedefliyor. Bu çerçevede bir
sonraki sürdürülebilirlik raporunun 2012 yılının ilk çeyreğinde
yayınlanması öngörülüyor. Rapordan satırbaşları ise şöyle:
Daha temiz bir dünya
Daha temiz bir dünyaya daha fazla katkıda bulunmayı kendine
misyon edinen Zorlu Enerji Grubu, paydaşları için mümkün olan
en iyi ekonomik performansı sergilerken, yürüttüğü bütün faaliyetlerin çevresel ve sosyal sürdürülebilirlikle uyumlu olmasını
hedefliyor. Bu amaçla Grup; temiz enerji üretimi sağlarken, faaliyet gösterdiği toplumu da çevre konusunda bilinçlendiriyor,
sosyal alanda yürüttüğü projeler ile toplumun kalkınmasına
yardımcı oluyor. Çevresel sürdürülebilirliği işinin odağında algılayan Grup, çevre performansını sürekli iyileştiriyor ve daha iyi
bir çevre için çalışma ilkesinden taviz vermiyor.
Gold Standard alan dünyanın en büyük projesi: Gökçedağ
Gökçedağ RES, pek çok çevreci çalışmaya imza attı. Zorlu Enerji, Türkiye’deki ilk karbon emisyon projesini Gökçedağ RES ile
gerçekleştirdi ve EcoSecurities Group ile 2008 yılının Ocak
ayında, Karbon Emisyon Satış Sözleşmesi imzaladı. Santral,
2009 yılında da “sürdürülebilir kalkınma”, “çevreye duyarlılık”, “yerel paydaşlar tarafından kabul görme” ve “bağımsız
kuruluşlar tarafından onaylanma” gibi koşulları esas alan
Gold Standard kriterlerini yerine getirerek Gönüllü Emisyon
Azaltımı piyasasında Gold Standard ile tescil edilen dünyanın
en büyük projesi oldu.
Gökçedağ RES ornitoloji raporunun önemini gündeme taşıdı
Anadolu’nun Avrupa ile Afrika arasındaki önemli kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle, özellikle rüzgar santrali
yatırımlarının yer seçiminde kuş göçü ve önemli kuş alanlarının değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle Zorlu
Enerji Grubu, 2008 yılında Gökçedağ RES’in inşaat sahasında
“ornitolojik (kuş) izleme çalışması” başlattı. Raporun hazırlık
aşamasında Gökçedağ RES’in bölgedeki kuş popülasyonlarının uçuşlarına ve kuş göç yolları üzerine etkisi araştırıldı. İz-
13
lemeler, göç dönemleri olan ilkbahar ve sonbaharda yapıldı.
Daha sonra 2010 yılı ilkbaharında ise özellikle turnalara yönelik bir gözlem daha gerçekleştirildi. Gözlem sırasında 30
gün boyunca 242,5 saat süresince göçmen kuş türleri, kuşların uçuş yüksekliği ve rüzgarla değişen uçuş rotaları izlendi.
Gözlem sonucunda proje alanının ana göç darboğazının 80 km
ötesinde bulunduğu ve göçmen kuşların uçuş rotalarının da
projenin 50 km güneybatısından geçtiği tespit edildi. Böylelikle Gökçedağ RES’in, BirdLife International - Önemli Kuş Alanları Kriterleri doğrultusunda kuşların doğal hayatına olumsuz
etkisi olmadığı belirlendi.
Yarınlara sorumluluğun yeni bir örneği: Dalaman Biyolojik
Çeşitlilik Araştırma Projesi
Zorlu Enerji Grubu, Dalaman Çayı üzerinde planlanan Sami
Soydam (Sandalcık) Barajı ve Hidroelektrik Santrali için “ÇED
Olumlu Kararı”nı aldı. Bu yasal süreçle yetinmeyen Zorlu Enerji, “Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesi” için çalışmalara başladı. Zorlu Enerji, bir yıldan fazla sürmesi öngörülen araştırma
ve izleme çalışmalarıyla projelerin etki alanı içerisindeki doğal
zenginliğin geleceğini güvence altına alarak “çevresel açıdan
duyarlı ve sorumlu davranış ilkeleri”yle hayata geçirilen örnek
bir proje oluşturmayı hedefliyor.
Sürdürebilirliği destekleyen Ar-Ge çalışmaları: “Yeşil Kömür
Projesi”
Zorlu Enerji Grubu, 2009 yılının Aralık ayında TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) ile
Türkiye’de ilk olan “Kömür Gazlaştırma Teknolojisine Dayalı
Elektrik Üretim Pilot Tesisi” kurulması amacıyla bir anlaşma imzaladı. Projenin iki temel hedefi var: İlki, proses optimizasyonu
ve stabil işletme koşullarına ulaşılması halinde bir sonraki adım
olarak daha büyük gazlaştırıcı dizaynları ile kurulu güç artışı
sağlamak. İkincisi ise, daha farklı gazlaştırıcı dizaynları ile kömüre alternatif olarak orman atıkları ve kentsel atıklar gibi farklı
özelliklerdeki biyokütle kaynaklarının da enerji üretiminde kullanılabilirliğine ulaşmak. Proje, kömürün çevreye verdiği zararı
yok ederek enerjinin verimli kullanılmasını amaçlıyor.
Zorlu Enerji, çocukları bilinçlendiriyor
Zorlu Enerji Grubu, geleceğe yön verecek olan çocuklarımızı çeşitli projeler ve eğitim programları ile bilinçlendiriyor ve “enerji
elçileri” olmaları için çocuklara, enerji kaynaklarının daha etkin
kullanımı ve temiz enerji konusunda bilgi aktarıyor. Grup, 2010
yılında başladığı “Enerjimiz Çocuklar İçin” kurumsal sorumluluk
projesi ile çocuklara verdiği önemin altını çizmeyi, kurumsal duyarlılıkları çocuklar aracılığıyla kamuoyuna aktarmayı, çocuklarda enerji bilinci, verimlilik ve yenilenebilir enerji hakkında
farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Zorlu Enerji, Karbon Saydamlık Projesi’ne katılan ilk ve tek
enerji şirketi
Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., 2010 yılında dünyanın 60 ülkesinde uygulanan en kapsamlı çevre projelerinden biri olan,
Karbon Saydamlık Projesi’ne (Carbon Disclosure Project-CDP)
katıldı. 2010 yılında Türkiye’den Karbon Saydamlık Projesi’ne
katılan tek enerji şirketi olan Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş.,
5 doğal gaz santrali ile merkez ofislerinin karbon salım miktarını ve iklim değişikliği politikalarını açıkladı. 2011 yılında ise
CDP’ye Türkiye İMKB-100 listesinden aldığı davetle katılan Zorlu Enerji, ilk yılında aldığı yüksek puanla “Türkiye Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü”nü aldı.
ISO 14064-1 Belgesi alan ilk Türk enerji şirketi
Zorlu Enerji, karbon ayak izi yönetimi konusunda sektöründeki
öncü konumunu güçlendiren bir başarıya daha imza atarak ISO
14064-1 Sera Gazı Emisyon Doğrulama Standardı kılavuzluğunda sera gazı yönetim sistemi kurarak Bureau Veritas’ın verifikasyonu ile belgeyi almaya hak kazandı. Zorlu Enerji bu proje
ile, Türkiye’nin düşük karbon ekonomisin geçiş sürecinde ihtiyaç duyacağı ölçümleme ve raporlama altyapısını oluşturmuş
oldu.
14 kapak
Zorlu Enerji, Karbon Saydamlık Lideri
Ernst&Young Türkiye tarafından yapılan derecelendirmede sera gazı salımı ve iklim değişikliği riskleri yönetim stratejilerini
kamuoyuyla en şeffaf şekilde paylaşma kriterinde en yüksek puanı alan Zorlu Enerji Grubu, 2011 Karbon Saydamlık Liderlik
Ödülü’nü aldı.
Karbon Saydamlık Projesi nedir?
Karbon Saydamlık Projesi (CDP-Carbon Disclosure Project), 2000
yılında şirketlerin, yatırımcıların ve hükümetlerin iklim değişikliği
tehdidine karşı önlem almalarını sağlayacak bilgileri toplamak ve
paylaşmak amacıyla başlatıldı.
Karbon Saydamlık Projesi, iklim değişikliğinden kaynaklanan risklerin şirketler tarafından yönetiliş biçimlerini küresel platformda
raporlayan tek bağımsız uluslararası proje olma özelliğine sahip.
Proje, halka açık şirketlerin sera gazı salım miktarlarını ve iklim
değişikliğiyle ilgili risk yönetim politikalarını, kurumsal yatırımcıların, şirketlerin, kamu kuruluşlarının ve akademisyenlerin de
dahil olduğu geniş bir kitleye duyuruyor.
Karbon Saydamlık Projesi’nin amacı, düşük karbon ekonomisine
geçiş sürecinde şirketlerin emisyon saydamlığını sağlamak ve
uluslararası yatırımcılara, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda çalışmalar yürüten şirketlerin çevre karnesini açıklamak.
Karbon Saydamlık Projesi, iklim değişikliğini küresel iş sistemi ile
bütünleştiren bir süreci yönetiyor ve dünyanın en büyük sera gazı
salımı veri tabanını yatırımcılara açıyor. Örgüt, dünyada 64 trilyon
Dolar değerindeki varlığı yöneten 534 kurumsal yatırımcı adına
hareket ediyor.
www.cdproject.net
K
arbon Saydamlık Projesi’nin (CDP) 2011 sonuçları
ve Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü’nü kazananlar
açıklandı. Zorlu Enerji Grubu, sera gazı salımı ve iklim
değişikliği riskleri yönetim stratejilerini kamuyla en şeffaf
şekilde paylaşma kriterinde en yüksek puanı alarak Karbon
Saydamlık Liderliği Ödülü’ne layık görüldü.
Dünyanın en prestijli ve yaygın çevre girişimi olarak kabul
edilen Karbon Saydamlık Projesi, Türkiye’de Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından Akbank’ın
desteği ile 2010 yılında uygulanmaya başladı. Raporun ikinci
yıl sonuçları, Sabancı Üniversitesi ile Ernst&Young Türkiye
Ofisi’nin katkılarıyla hazırlandı ve Uluslararası Enerji Ajansı
Başekonomisti Fatih Birol’un da katıldığı bir toplantıyla kamuoyuna duyuruldu. Rapor, Türkiye’de iklim değişikliği ile
ilgili ana eğilimleri ve şirket raporlarının analizini içeriyor.
Bu yıl proje kapsamında ilk defa Karbon Saydamlık Liderliği
Ödülü de verildi. Zorlu Enerji Grubu, Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü’ne layık görüldü. Karbon Saydamlık Projesi’nin
(CDP) 2011 sonuçlarının açıklandığı “Karbon Saydamlık Liderliği Ödül Töreni” 18 Kasım’da Emirgan Sabancı Müzesi’nde
gerçekleştirildi. Ödül, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Nihat Berker ve Ernst&Young Türkiye Genel Müdürü Mustafa
Çamlıca tarafından verildi.
CDP’de Türkiye’nin ilk ve tek enerji şirketi
Zorlu Enerji, projeye 2010’da CDP’nin Londra’da bulunan
merkezi tarafından davet edilerek projeye Türkiye’den katılan ilk ve tek enerji şirketi oldu. CDP’nin Türkiye’deki ilk yılı
olan 2010’da Sabancı Üniversitesi tarafından yalnızca İMKB50 listesindeki şirketler projeye dahil edildi.
Zorlu Enerji bu nedenle listeye Türkiye’den değil, Londra
merkezli uluslararası boyutuyla dahil olmuştu. Bu yıl ise listenin İMKB-100’e genişletilmesiyle birlikte Zorlu Enerji Grubu da Türkiye projesinin katılımcılarından oldu ve büyük bir
başarıya imza atarak ilk yılında ödüle layık görüldü.
15
Zorlu Enerji’ye inovasyon ödülü
Zorlu Enerji Grubu, Osmaniye’deki Gökçedağ Rüzgar Santrali için geliştirdiği sürdürülebilir çevre uygulamaları
ile dünyanın en büyük danışmanlık gruplarından Frost&Sullivan’ın ‘‘Rekabet Stratejisinde İnovasyon Ödülü’’ne
layık görüldü.
Z
orlu Enerji Grubu, Türkiye’nin faaliyetteki en büyük
rüzgar santrali olan 135 MW kapasiteye sahip Gökçedağ Rüzgar Santrali ile ödül almaya devam ediyor. Santral, dünyanın en büyük araştırma ve danışmanlık
gruplarından biri olan Frost&Sullivan’ın verdiği, Rekabet
Stratejisinde İnovasyon Ödülü’nü aldı. Farklı sektörlerden
şirketlerin liderlik, teknolojik yenilikçilik, müşteri hizmetleri
ve stratejik ürün geliştirme alanlarında gösterdikleri başarı
ve performanslarının değerlendirmeye alındığı yarışmada,
uzmanlar katılımcı şirketleri karşılaştırıyor. Endüstrideki en
iyi uygulamayı belirlemek üzere kapsamlı araştırmalar yürütülerek şirketlerin performanslarıyla ilgili ölçümleme yapılıyor. Bu yıl ödüle layık görülen Gökçedağ Rüzgar Santrali’nin
ödülü Almanya’nın Frankfurt kentinde düzenlenen törende
verildi.
Enerji sektörünün gururu
Gönüllü emisyon azaltımı piyasasında Gold Standard ile tescil edilen dünyanın en büyük projesi olan Gökçedağ Rüzgar
Santrali’nin inşaat sürecinin her aşamasında doğaya, kültüre
ve insana saygı ön planda tutuldu. Enerji üretimi ve sürdürülebilir çevre iletişimi doğru kanallardan gerçekleştirilerek
pek çok öncü araştırma ve projeye imza atılan Gökçedağ
Rüzgar Santrali’nde yerel halkın onayının alınmasına büyük
önem verildi. Düzenlenen eğitim ve bilgilendirme toplantı-
ları ile yenilenebilir enerjinin uzun vadeli faydaları anlatılarak halkın projeyi benimsemesine destek olundu. Gökçedağ
Rüzgar Santrali ile enerji sektörünü öncü, çevreci projelerle
tanıştıran Zorlu Enerji Grubu; santralin, kuşların doğal hayatına etkisi olup olmadığını araştırmak amacı ile ornitoloji
raporu hazırladı. Bu çalışmanın yanı sıra Türkiye’nin ilk kuş
izleme radarı da faaliyete geçirildi. Bu radar sayesinde göçmen kuş topluluklarının hareketleri, proje sahasına 10 kilometre menzilde tespit ediliyor. Böylece gerektiğinde türbinler durdurularak göç yolları korunuyor.
Yürütülen bu çalışmalara paralel olarak bölgede çocuklara yönelik enerji konulu eğitimler düzenleniyor. 6-12 yaş
ilköğretim çocuklarını, enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji
kaynakları konusunda bilinçlendirmek amacıya tüm Türkiye
genelinde başlatılan “Enerjimiz Çocuklar İçin” eğitim projesi, Osmaniye’deki çocuklarla da buluşturuldu. Bir yıl içinde
Osmaniye’deki ilköğretim okullarında düzenlenen eğitimlerle 4 bin çocuğun enerji elçisi olması sağlandı. Zorlu Enerji
Grubu, 2010 yılında toplam 210 milyon Avro yatırım bedeli ile
hayata geçirilen Gökçedağ Rüzgar Santrali’nin yanı sıra aynı
bölgede yer alan Sarıtepe ve Demirciler’de de sırasıyla 50
MW ve 60 MW’lık iki rüzgar santrali daha kurmayı planlıyor.
Grup, bu santrallerin de devreye girmesi ile rüzgar kapasitesini toplam 245 MW’a yükseltecek.
Frost&Sullivan hakkında
Dünyanın en büyük araştırma ve danışmanlık gruplarından biri olan
Frost&Sullivan, 1961 yılından beri 40 ülkede 2000’in üzerinde analisti ve danışmanı ile otomotiv, enerji, havacılık, savunma, telekomünikasyon, sağlık, kimya ve daha birçok sektörde 14 bin firma ve
kuruluşa hizmet veriyor. Çalışmaları ile müşterilerinin büyümelerini
hızlandırmalarına, gelişme, yenilik ve liderlik alanlarında en yüksek
düzeye ulaşmalarına destek olmayı hedefliyor. www.frost.com
16 kapak
“Bir De Sen Tasarla” 10 yaşında
Ev tekstil sektörünün güçlü markası Taç’ın düzenlediği “Bir De Sen Tasarla” yarışması 10. yılını kutluyor. Bugüne kadar
toplam 2 bin 500 eserin katıldığı yarışmada 113 tasarım ödüle layık görüldü. Bu yıl da toplam 11 ödülün verileceği
yarışma, eğitim ve sanayi işbirliğine katkı sağlarken öğrencilerin geleceğine ışık tutmaya devam ediyor.
T
ürk tekstil sektörünün devi Zorlu Tekstil, yenilikçi ve çevreye duyarlı üretim politikaları ve sürdürülebilir başarı hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Tasarımları ve yenilikçi
ürünleriyle sektöre yön veren Zorlu Tekstil, Taç markasıyla genç
tasarımcıların yetişmesine de katkıda bulunuyor. Bu yıl 10.’su
gerçekleştirilecek olan “Bir De Sen Tasarla” yarışması, yaratıcı
ve yenilikçi çalışmalarıyla fark yaratan gençleri sektöre kazandırmaya devam edecek.
Yarışma ile kesintisiz olarak 10 yıldır sanayi ve eğitim işbirliğine
katkıda bulanan Taç, uluslararası pazara sunulabilecek, ev tekstilinde moda yaratabilecek özgün tasarımları ortaya çıkarmayı
ve ev tekstili sektöründe tasarımcı kimliğinin güçlenmesine yardımcı olmayı da amaçlıyor. Taç’ın kurumsal sosyal sorumluluk
projesi niteliğindeki yarışmada geçen 10 yıllık süre içinde, 2 bin
500 eser jüri üyeleri tarafından değerlendirilerek, toplam 113 tasarım ödüle layık görüldü.
Bu yıl “Gençlik” teması ile “nevresim desen tasarımı” kategorisinde düzenlenen yarışmaya, Mimarlık Fakülteleri, Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Eğitim Fakülteleri’nin Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü öğrencileri başvurabiliyor.
Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD)
işbirliğiyle düzenlenen yarışmada “nevresim desen tasarımı”
kategorisinde katılımcı gençlerin yaratacakları tasarımlara rengarenk dünyalarını, bitmeyen enerjilerini ve hayallerini yansıtmaları bekleniyor. Yarışmada, birinciye 10 bin TL, ikinciye 7 bin
TL, üçüncüye ise 5 bin TL para ödülü verilecek. Ayrıca TETSİAD
tarafından bir kişi 3 bin TL ve Mehmet Zorlu Vakfı tarafından da
altı kişi özel burs ile ödüllendirilecek. Toplam 11 ödülün verileceği yarışmada başvurular, 23 Mart 2012 tarihine kadar kabul
edilecek. Kazananlar ise 2011–2012 akademik yılının ikinci döneminde İstanbul’da yapılacak ödül töreninde açıklanacak.
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu: “Bir yarışma olmanın ötesine geçtik”
Ülkemizin, 2023 yılında dünyanın 10. büyük ekonomisi olmak gibi
çok önemli bir hedefi var. Bu hedefe ulaşmanın yolu ise, Türkiye’yi
bilim, teknoloji, yenilikçilik ve tasarım alanlarında daha ileriye taşımaktan geçiyor. Bu konulara yapılacak yatırımlar, bizi hedefimize ulaştıracağı gibi, rekabet gücü, ekonomik büyüme ve istihdamının artmasına ve cari açık sorununun çözümüne katkı sağlayacak.
Ülkemiz ekonomisinde önemli bir yere sahip olan tekstil sektörünün de teknoloji, yenilikçilik, markalaşma ve tasarım alanlarında
dünya rekabet ortamına hazırlanması, ekonomimizin geleceği açı-
sından son derece önemli. Son yıllarda tekstil sektöründe de ArGe’ye verilen önemin arttığını, üniversite-sanayi işbirliğinin tekstil
sektörünün her aşamasında yerini almaya başladığını görüyoruz.
Bu işbirliği nitelikli işgücü yetiştirme aşamasından pazarlama ve
Ar-Ge çalışmalarına varana kadar değişik seviyelerde hız kazanmış
durumda… Biz de Zorlu Grubu olarak, yaklaşık 60 yıllık tarihimizin
mihenk taşı olan tekstil sektöründe, faaliyet gösterdiğimiz diğer
sektörlerde olduğu gibi yenilikçi bir bakış açısıyla çalışmalarımızı
yürütüyor, sektöre yön veren ürünler geliştiriyor ve sürdürülebilir
başarı hedefiyle çalışıyoruz.
Her alanda olduğu gibi tekstilde de “sürdürülebilirlik” bizim temel
başarı ölçütümüz. Sürdürülebilirlik yaklaşımımızın temelini, ekonomik, sosyal ve çevresel konulardaki bilinçli ve planlı çalışmalarımız oluşturuyor. Bu bakış açımızın en önemli yansımalarından
bir tanesi de Zorlu Tekstil Grubumuz bünyesinde bu yıl 10.’sunu
gerçekleştireceğimiz Bir De Sen Tasarla yarışması…
Rekabette bir adım öne geçmenin, fark yaratmanın sırrının insan
kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, Bir De Sen Tasarla
yarışmamız, tekstilde ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilir kılacak, katma değeri yüksek iyi yetişmiş insan gücünün yetişmesi
için son derece önemlidir. Bu bakımdan yarışmamız, ülkemizin
100. yıl hedeflerine ulaşması konusunda da önemli unsurlardan
bir tanesidir. Bu yarışma ile bir yandan yenilikçiliğe fırsat veren
bir iklim yaratarak yüzlerde gencin tasarımlarının hayat bulmasına fırsat verirken, ülkemizin rekabet gücünün artmasına da katkıda bulunuyoruz.
Aynı zamanda üniversite-sanayi işbirliğinin en güzel örneklerinden
bir tanesi olan yarışmamızı daha uzun yıllar sürdürerek, ülkemize
yaratıcı ve yenilikçi çalışmalarıyla fark yaratan gençler yetişmesine
katkıda bulunmaya devam edeceğiz.
17
Zorlu Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın: “Bir De Sen Tasarla, üniversitelere ve öğrencilere yapılan yatırımdır”
Z: Taç Bir De Sen Tasarla Projesi, bir tasarım yarışması olmanın
yanı sıra üniversite ve kurum işbirliğine de örnek bir proje. 10. yılına giren bu projeyi kurum-üniversite işbirliklerinin devamlılığı
açısından değerlendirir misiniz? Kuruma ve üniversiteye katkıları
nelerdir?
Her geçen gün ülkemizin ihracatında katma değerli ürünlerin satışı
artacaktır. Yoğun rekabet ortamında katma değerin önemli kısmı insan beyninden gelecek olandır. Yüksek teknoloji makineler herkes
tarafından alınıp kullanılabilir ama tahsilli ve iyi yetişmiş elemanların katma değeri hep fark yaratacak, ülkemiz ve ürünlerini daha
tercih edilir hale getirecektir. Okullarımızda yetişen gençlere ne
kadar çok emek verirsek, onları gerçek iş hayatına ne kadar yakın
yetiştirirsek ülkemizin ihracatla kalkınması o kadar hızlı olacaktır.
Taç’ın projesi bu bakımdan çok önemli. Üniversitelerdeki öğretim
görevlileri ve proje sayesinde yüzlerce öğrenci her yıl tekstil teknolojisindeki gelişmeleri yakından takip edebiliyor ve günün şartlarına
uygun ürünler tasarlayabiliyor. Üniversitelere ve öğrencilere yapılan
yatırım elbette biz sanayicilere de yetişmiş kaliteli eleman bulma konusunda çok yardım ediyor.
Z: Başarısının yanında sürdürülebilirlik anlamında da öne çıkan Bir
De Sen Tasarla’nın gelip geçici bir proje olmamasının ardındaki nedenler neler?
Zorlu Holding’in kararlı yaklaşımı, projeye katılım gösteren gençle-
rin sayılarının her yıl artması sayesinde süreklilik sağlandı. Tekstil
sanayi ülkemizin katma değer yaratan en önemli sanayilerinden biri.
Gençlerimizi bu sanayiye yaklaştırmak onlara gerekli teknik ve ticari bilgileri vermek suretiyle faydalı projeler devreye giriyor. Sektör
konusunda bilinci artırmak, tekstili, Zorlu Holding’i ve tabii ki Taç
markamızı sevdirmek sayesinde ülkemiz, firmamız ve gençlerimiz
projeden maddi, manevi faydalanıyor. Bu da projenin daha uzun yıllar devam etmesini gerektiriyor.
Z: Bir De Sen Tasarla Projesi’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? 10
yıl öncesine oranla Türkiye’de ve dünyada birçok şey değişti. 10 yıllık gelişimini, gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her geçen yıl yenilik, inovasyon, farklılık terimleri daha önem kazanıyor. Her geçen yıl rekabet ve özellikle fiyatla rekabet artıyor, zorlaşıyor. Özellikle Uzakdoğu ülkeleri ucuz ürün üretim merkezi oldular.
Ülkemizin üretim ve ihracata devam etmesi ancak ve ancak farklı,
yeni ve özel ürünlerle olabiliyor. Farklılığı sağlayacağımız en önemli
nokta ise özel tasarım. Özellikle tekstil sektörünü ayakta tutacak,
rekabetçi avantaj sağlayacak en önemli noktalardan biri tasarım.
Dolayısıyla her geçen yıl ne kadar hayırlı bir iş yaptığımızı anlıyor ve
bu güzel projeyi geliştirerek devam ediyoruz. Daha da geliştirmek
için arayışlarımız sürüyor. Gerek katılımcı portföyünün artırılması
gerekse desen, tasarım, ürün geliştirme gibi yeni başlıkların gündeme gelmesi mümkün.
18 kapak
“Bu tür yarışmalar öğrencilerin diğer bölümler ve öğrencilerle buluştukları, coşkulu bir şekilde yarıştıkları etkinlikler.
Öğrencilerimiz Bir De Sen Tasarla yarışmasını, iyi organize edildiği, gelenekselleştiği ve çok somut bir değerlendirme
yöntemiyle seçim yapıldığı için severek takip ediyor.”
Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gaye Kırlıdökme Belen: “Yarışmadan çok
memnunum”
Z: Yarışmaya nasıl dahil oldunuz? Yarışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
İlk ikisi hariç tüm yarışmalarda, Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü’nü temsilen jüri
üyesi olarak görev yaptım. “Yatak Odası Tekstil Ürünleri” ile ilgili bir dersim olduğu için, çalışma arkadaşlarım bu görevi bana
verdiler. Ben de yerine getirmeye çalıştım. Alanındaki ilk yarışma olması nedeniyle çok önemli. Şartnamede de belirtildiği gibi,
moda olabilecek tasarım ve tasarımcıların ortaya çıkmasına katkı sağlamak amacıyla 10 yıl önce ciddi bir öngörü ile başlatılmış
ve hala sürdürülen iyi niyetli, iyi organize edilen başarılı bir etkinlik. Bu ciddiyet, bölümümüzde bu yarışmayı öğrencilerimize
tavsiye etmek açısından bize güven verdi. Bölüm öğrencilerimiz
de bakış açılarıyla yarışmaya çok önemli katkı sağladılar. Zorlu
Ailesi’nin, Zorlu Tekstil Grubu’nun, Zorluteks üretim tesisleri
mensuplarının, meslektaşlarımın ve bu yarışmaya katılan öğren-
cilerin bu projedeki samimiyeti, yarışmaya süreklilik kazandırdı. pek çok öğrenciye baskı desenli nevresim takım tasarımının naCiddi insanlarla birlikte olmak ve ülkenin gençleri için bir şeyler sıl düşünülmesi ve çalışılması gerektiğini öğretiyor. Ödül almış
yapmak, herkes gibi beni de memnun etti. İyi organize edilen bir bazı tasarımlar satışa sunuluyor. Bu da öğrenci açısından motive
yarışma. Katılım koşulları kendilerini zorlamayacak türden. Ödül edici. Bu tür yarışmalar öğrencilerin diğer bölümler ve öğrencisayısı ve ödüllerin miktarı örnek olacak kadar yeterli. Şartname- lerle buluştukları, coşkulu bir şekilde yarıştıkları etkinlikler. Öğsi net. Ödül alanların medya aracılığıyla tanıtımı doğru. Ayrıca rencilerimiz Bir De Sen Tasarla yarışmasını iyi organize edildiği,
TETSİAD da başlangıcından beri bir ödülle bu yarışmaya destek gelenekselleştiği ve çok somut bir değerlendirme yöntemiyle
veriyor. Tekstil Tasarımcıları Derneği de geçmiş yıllarda kendi seçim yapıldığı için severek takip ediyor. Her yıl ödül alarak da
yarışmaya katkıda bulunuyorlar.
adına verdiği bir ödülle yarışmaya destek olmuştu.
Z: Öğrencilerin ilgisi yıllar içinde nasıl bir seyir izledi?
Z: Ortaya ne gibi somut katkılar çıkıyor?
Türkiye’de ve dünyada çok fazla tekstil ve moda
Dokuz yarışma boyunca yurdun çeşitli illerinden
tasarımı yarışması olmasına rağmen çok az bir
öğrenciler, bu etkinlik için 2 bin 500 çalışma yapkatılım ile başlayan yarışmanın bugünkü katılımcı
tı. Sağlıklı değerlendirme açısından, katılan eser
sayısının gittikçe yükselerek devam etmesi, yarışsayısında kısıtlama yapılmasına gerek olmasa,
manın tanındığını ve kabul edildiğini gösteriyor.
bu sayı çok daha yüksek olabilirdi. Gençlerin bu
Bu yarışma, Türkiye’de nevresim desen tasarımı
içten katkısı her şeyden önemli. Türkiye’deki ilk
konusunda kendine düşen görevi bence yapmışnevresim takımı desen tasarımı yarışması olması
tır. Eğitim sektörünün konuyla ilgilenmesini, ev
açısından bu yarışma sektör için de eğitim kurumtekstili sektörünün de eğitimcilerle ve tasarımcı
ları için de çok değerli. Ayrıca yarışma şartnameadaylarıyla tanışmasını sağlıyor.
sindeki teknik koşullar, böyle bir ders almamış Gaye Kırlıdökme Belen
“Yarışmayla hayalim gerçek oldu”
2004 yılında Bir De Sen Tasarla yarışmasına katılan ve baskılı nevresim desen tasarımıyla üçüncü olan Nesrin Kaya, şu anda Zorlu Tekstil bünyesinde çalışıyor. Ar-Ge bölümünde havlu ürün
grubunda uzman tasarımcı olarak görev yapan Kaya, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Tekstil ve Moda Tasarım Bölümü’nden mezun. Yarışmanın kariyer anlamında kendisine ciddi katkı sağladığını söyleyen Kaya, “Yarışmaya katılırken Zorlu Tekstil bünyesinde yer almak öncelikli
hedeflerimden biriydi. Hayalim gerçek oldu” dedi.
Z: Yarışmaya katılırken hedefiniz neydi?
Üniversite üçüncü sınıftayken yarışmaya katıldım. Herkes gibi birinci olmayı ve derece almayı hedefledim. Yarışma ödüllerinden biri olan dünyanın en büyük ev tekstil fuarlarından Heimtextil’i görebilmek de hedeflerim arasındaydı.
Z: Taç’ta çalışmayı hayal ediyor muydunuz?
Tabii ki, Zorlu Holding ve Taç’ın ev tekstilindeki yeri ve önemine
baktığımda yarışmaya katılırken bu kuruluşta yer almak öncelikli
hedeflerimden biriydi.
Z: Ne zaman işe başladınız?
Derece aldıktan sonra Zorluteks Ar-Ge’den teklif aldım. Öğrenimim
bitene kadar da yarı zamanlı olarak çalışıp, diploma projemi hazırlamak için ara vermek zorunda kaldım. Mezun olduktan sonra ise tam
zamanlı Zorluteks bünyesinde çalışmaya başladım.
Z: Şu anki göreviniz nedir?
Önce Ar-Ge departmanında nevresim ürün grubunda desen tasarımcısı olarak başladım. Şimdi
havlu ürün grubunda uzman tasarımcı olarak görev yapıyorum.
Yarışma hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
10 yıldır devam eden Bir De Sen Tasarla yarışmasını, mesleğinde kariyer yapmayı hedefleyen her
öğrenci için çok önemli bir fırsat olarak görüyorum.
Z: Katılımcılara ciddi katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Çünkü yarışma katılımcıları kapsamlı ve ciddi bir çalışma yapmaya yöneltiyor. Ayrıca
girişimci ve vizyoner bakmayı, bilginin uygulamaya dönüşmesi, bilgi ve yeteneklerin kullanımı ve
özgün tasarım yaratma konusunda öğrencileri yönlendiriyor.
Z: Siz en çok nelerden etkilendiniz?
Avrupa’nın en büyük nevresim üreticisi Zorluteks’te tasarımdan üretim ve satışa uzanan süreçte,
sektör profesyonelleriyle ve uzman tasarımcıların yönlendirmesiyle bir markaya tasarım yapma
prensipleri, renk ve form kullanımı, hedef pazar ve müşteriye yönelik koleksiyon çalışmaları süreçlerinde yer aldım. Tüm bunların yanında sektörde marka kavramıyla birlikte marka yönetimini,
markaların ürün geliştirme zincirini, üretim planlamasını, tüm üretim süreçlerinin yönetimini de
yakından izleme fırsatını yakaladım. Tüm bunlar kariyerim için önemli bir adım oldu.
Z: Çevrenizdekilere bu tür yarışmaları öneriyor musunuz?
Kesinlikle öneriyorum. Katılımcılar bu sayede çalışmalarını uzman kişilerden oluşan jüri karşısında değerlendirme fırsatı yakalıyor.
19
Yarışama heyecanı Facebook’ta devam edecek
Bir De Sen Tasarla yarışmasının finalinin ardından, ödül kazanan 10
tasarımcı, Facebook.com’da özel olarak hazırlanan Bir De Sen Tasarla (www.facebook.com/tacbirdesentasarla) sayfası üzerinden bir kez
daha yarışacak ve bu defa da Sosyal Medya Özel Ödülü’nü kazanmaya
hak kazanacak.
Yarışmacılar, tasarımlarına ait görselleri ve isterlerse tasarımlarını
anlatacakları videolarını Bir De Sen Tasarla Sayfası’na yükleyerek 15
gün boyunca Facebook kullanıcıları tarafından oylanacaklar. Facebook
kullanıcıları tarafından birincinin belirleneceği yarışmada, oylamayı
kazanan tasarımcı, kendi ödülüne ek olarak 3 bin TL değerindeki para
ödülünün de sahibi olacak.
Tüm yıl boyunca aktif olacak Facebook sayfasında, yarışma ile ilgili
bilgiler düzenli olarak katılımcılarla paylaşılacak. Yarışmayla ilgili tüm
detayların yer aldığı bu sayfa, aynı zamanda öğrenciler için iletişim kurabilecekleri bir sosyal platform niteliğinde. Öğrenci röportajlarının da
bulunduğu sayfanın galeri bölümünde ise yarışmanın bugüne kadar
dereceye giren tasarımları görülebiliyor.
20 köşe yazısı/prof. dr. kerem alkin
2012’de Türkiye ekonomisi
Ülke ekonomisinin 2012 yılında da büyümesi için iç talepten destek alması, yurtiçi aktörlerin ise yabancılara sirayet
etmiş olan olumsuz hava ve algıya kapılmamalarını sağlayacak bir süreç yakalaması gerekiyor.
2
012 yılına dönük en kritik husus, Türk ekonomisinin geleneksel tasarruf açığını kapatabilmek için bu yıl dünyadan
ve özellikle Avrupa piyasasından en az 80 milyar Dolarlık
bir yabancı kaynak bulup bulamayacağı meselesi. Bu kaynağın
rahatlıkla bulunabileceğine inanan ekonomistler grubu, gerekçe
olarak 2012 yılında hem Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), hem
de ABD Merkez Bankası’nın (FED) kendi ekonomik alanlarını
desteklemek amacıyla parasal genişlemeyi sürdürecekleri beklentisine dayanıyorlar.
Yani, eski Fransız ECB Başkanı Trichet gidip yerine İtalyan Başkan
Mario Draghi geldiğinden bu yana, ECB kesenin ağzını açmış durumda. ECB, yeni başkanla piyasaya para pompalayarak Avrupa
bankalarının durumunu düzeltmeye çalışıyor. FED ise 2008 yılı
sonundan bu yana iki kez tarihi parasal genişleme yaptı. Üçüncü
parasal genişlemenin en geç bu yılın ikinci çeyreğinde kaçınılmaz olarak devreye gireceği konuşuluyor. Bu nedenle, eğer ABD
ve Euro Bölgesi’nde basılan paralar ile dünya ekonomisi Dolar
ve Euro’ya boğulacak ise kimi ekonomistler Türkiye’nin mutlaka
bu para bolluğundan yararlanacağını belirtiyorlar. Eğer, Türkiye
kamu mali disiplini, enflasyon, Türk ekonomisinde kredi ve özel
kesim borç yükü gibi alanlarda kritik hatalar yapmaz ve dünya
ekonomisindeki imajını bozmaz ise, mutlaka Türkiye’ye bu bol
paradan bir döviz girişi olur görüşü öne çıkıyor. Bu nedenle döviz kurları önümüzdeki Nisan ayından itibaren sakinleşir görüşü
dillendiriliyor.
“Avrupa kasarsa, dolar kuru 2,15 TL bile olur” diyen var
Dolar kurunun yılın ilk üç ayı için 1,88 TL, ikinci üç ay için 1,85 TL
ve geri kalan altı aylık dönemde de 1,82 TL ortalama kur düzeyinde dolaşacağını ifade eden söz konusu iyimser iktisatçıların
aksine, kötümserler tarafı ise 2012’de Avrupa bankalarındaki
finansal darboğazın daha da derinleşeceğini ve bu bunalım nedeniyle Türkiye’den anlamlı ölçüde net döviz çıkacağını ve bu
nedenle dolar kurunun 2 TL’yi de aşarak 2,15 TL’yi de test edebileceğini belirtiyorlar. İşin tatsız yönü, söz konusu kötümser ikti-
satçıların endişelerini destekleyen bazı gelişmeler de yok değil.
Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 2011 biterken ve 2012’nin ilk
günlerinden itibaren piyasaya para pompalamayı sürdürmesinin, finans kuruluşlarının birbirine olan güvensizliğini gidermeye
yetmediği gözleniyor. Euro Bölgesi bankaları, ECB’den aldıkları
parayı yine ECB’ye yatırarak, gecelik depo mevduat miktarında
yeni bir rekora imza attılar. Avrupa Merkez Bankası’na yatırılan
gecelik mevduat 453 milyar 181 milyon Euro’ya yükseldi.
Keza, yılbaşından kısa bir süre önce gecelik mevduat zaten, ilk
kez 400 milyar Euro’yu aşmıştı. Bu gelişme, ticari bankaların birbirlerine güvenmediklerine işaret ediyor ve finans piyasaları için
de tehlike sinyali veriyor. Mevduat faizleri yükseldikçe de bankalar arasındaki karşılıklı güven de o kadar azalıyor. Euro Bölgesi
bankaları mevduatlarını yüksek faiz veren bir başka bankaya
yatırmak yerine, gecelik faizi yüzde 0,25 olan Avrupa Merkez
Bankası’nda “park etmeyi” tercih ediyor. Başka bankalara kredi
açmak çok daha karlı olmasına rağmen, alacaklarını kaybetmekten çekinen ticari bankalar piyasadaki ortakları yerine ECB’nin
güvenli liman olarak algılanan hesaplarına “yanaşmayı” tercih
ediyorlar. Bunda birçok bankanın, borçlu ülkelere açtıkları kredileri tahsil edememe korkusu da önemli rol oynuyor. İşte bu tablodan Türk bankaları ve şirketlerinin 2012 yılı için Avrupa bankalarına olan vadesi gelen dış borçlarını çevirmek noktasında ne
kadar etkilenecekleri henüz netlik kazanmış değil.
Dolar ve euro kredilerinde faizler yükseldi
Aralık ayında ECB, yeni Başkan Mario Draghi ile Euro Bölgesi bankalarına üç yıl vadeyle yaklaşık 500 milyar Euro’luk taze
para sağlamıştı. Bu parayla, piyasaya likidite sağlayarak finans
kuruluşlarının birbirine güvenmemesi yüzünden likidite sıkıntısına düşülmesinin önlenmesi hedeflenmişti. Ancak piyasaya bol
miktarda ucuz para sürülmesine rağmen finans kuruluşları güvensizlik yüzünden yine merkez bankasına sığınmış durumdalar.
Bu nedenle, Türk bankalarının bu yıl yurtdışından kaynak bulmakta zorlanmaları, Türk şirketleri için, Türk bankalarından kullandıkları dolar ve euro cinsinden kredilerinin faiz oranlarının en
az yüzde 50 ile 65 oranında artması anlamına gelecek. Nitekim,
dolar cinsinden kredilerde faiz oranları yüzde 8 ile 10 arasında
dolaşmaya başladı bile.
Bakan Babacan da 2012 büyümesi için Avrupa’ya atıf yapıyor
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da 2012’de büyüme hızının biraz düşmesini beklediklerini ve yüzde 4’lük büyüme tahmininin
halen geçerli olduğunu belirtiyor. Bu oran 2011’i yüzde 7,5 ile 8
arası bir büyümeyle kapatmış olduğu tahmin edilen Türk ekonomisinde, büyümenin yarı yarıya yavaşlayacağı anlamına geliyor.
Bu yüzde 4’lük tahminin Avrupa’da işlerin daha kötüye gitmeyeceği varsayımıyla yapılan bir tahmin olduğunu ve Avrupa’da işlerin daha iyiye gitmesi durumunda yüzde 4’lük büyümenin yukarı
da gidebileceğini belirten Bakan Babacan, Avrupa’da beklentilerin daha kötüye gitmesi durumunda ise bu yüzde 4’lük büyümenin aşağı yönlü revize edilebileceğini kaydetti.
2012’de kredi hacmindeki artışın geçen seneye göre daha az
olacağının altını çizen Babacan, 2011 yılının kur etkisinden arın-
21
dırıldığında, yüzde 25 kredi hacmi büyümesiyle tamamlanacağını kaydediyor. Bu durumda, 2012 yılında kredi hacmindeki artış
yüzde 20’nin altında kalırsa, Türk ekonomisi için yüzde 4 büyüme hedefi gerçekten zora girebilir.
3. çeyrekte etkisi artan ihracat, 2012’de ağırlığını hissettirmeli
Aralık ayı başında açıklanan 3. çeyrek büyüme rakamları, 2010
yılının 3. çeyreğinden itibaren Türk ekonomisine net katkı sağlama becerisini kaybeden ihracatın tekrar net katkı sağlar hale
geldiğini gösterdi. İhracat hacmindeki toparlanma ile 2008 yılı
başından beri ki performansına erişemiyormuş gibi gözüken ihracat, bir anda bu yılın 3. çeyreğinde hamle yaparak, 2008 başındaki en yüksek performansını yakaladı.
Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, ekonomi yönetiminin büyüyen ve 80 milyar Dolar’a dayanan cari açığı kontrol etmek adına, yurtiçi tüketim ve yatırım harcamalarını yavaşlatma çabaları,
ikinci çeyrekten üçüncü çeyreğe nihai yurtiçi talebin ekonomik
büyümeye katkısının yavaşladığına işaret ediyor. Bu nedenle
2012’de Türkiye’de, bölge ülkelerinde, Avrupa Birliği’nde gerçekleştirilecek fuarlara, 2012 neşesiz geçecek diye ilgi göstermemek Türk iş dünyası açısından stratejik hata olabilir. Hatta
tersine, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın öncülüğünde 2012 yılında Uzakdoğu’daki fuarlara ve uluslararası ticari temas amaçlı
organizasyonlara katılım anlamında bir yoğunlaşma hissediliyor. 2012’de Avrupa Birliği ve ABD gibi önemli ihracat pazarları
durgun seyrederken, Asya ve Latin Amerika pazarında Türk ihraç
ürünleri için daha geniş imkanları yakalamamamız gerekiyor.
Yabancılar bu yıl Türk ekonomisini büyütmemeye kararlı
Açık söylemek gerekirse, geçen yıl ve bu yıl için Türk ekonomisine yönelik beklenti setinde Türk uzman ve finans piyasası profesyonelleri ile, yabancı uzman ve yabancı finans kurumlarının
beklentileri arasındaki uyumsuzluk giderek artıyor. Geçtiğimiz
yıl bölgesel siyasi ve ekonomik sorunlar derinleştikçe, Türk ekonomisinin yakın coğrafyasında gündeme gelen Arap Baharı ve
Euro Bölgesi kaynaklı ekonomik sorunlardan ciddi ölçüde etkileneceğine dair iddia ve beklentiler daha kuvvetli dillendirilmeye
başlanmıştı. Ancak yurtdışı çevrelerde dile getirilen bu beklentiler yüzde 8’e yakın çıkması beklenen 2011 yılı büyüme rakamıyla
ve 135 milyar Dolar’la yeni bir Cumhuriyet rekoru kıran ihracat
hacmiyle anlamını yitirmiş oldu. Ancak 2012 yılına taşınan Euro
Bölgesi bazlı ekonomik sorunlar, içinde bulunduğumuz yıl için
Türk ekonomisine yönelik yurtdışı kaynaklı olumsuz beklentileri
daha da güçlendirmiş durumda. Türkiye İhracatçılar Meclisi başta olmak üzere, Türk iş dünyasını temsil eden sivil toplum kuruluşları ve Türk ekonomi yönetimi, bu yıl en kötü ihtimalle yüzde
3 ve hatta 2012 hedefi olan yüzde 4’ün dahi aşılabileceğine dair
büyüme tahminlerine işaret ederken, uluslararası kuruluşlar
tarafından dillendirilen büyüme beklentilerinde en iyi tahmin
yüzde 2,5, en kötüsü yüzde -2’ye kadar gidiyor. Yabancı kuruluşlarının 2012 büyüme tahminlerinin ortalaması yüzde sıfıra
yakın seyrediyor. Ancak, bu kötümser tahminleri bir gerekçeye
bağlamak da zor.
Türk ekonomisinin büyüyememe değil, aşırı ısınma sorunu var
Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın yakın zamanda dile getirdiği Türk
ekonomisine yönelik yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda oluşturulmaya çalışan algıya yönelik sert eleştiriler bir anda gündeme gelmiş
ifadeler değil. Dünyanın çok sayıda gelişmiş ekonomisi, 2009’dan
bu yana etkili bir büyüme trendi yakalamak için çaba sarf eder ve
henüz beklenen ölçüde sonuç alamaz iken, Türk ekonomi yönetimi ülke ekonomisindeki büyüme trendinin kısmen soğutulması
için tedbir alma lüksü yaşıyor. Yani, Türk ekonomisinin yeterince
büyüyememe değil, aşırı ısınma sorunu var. Yani Türk ekonomisi
kendi haline bıraksan, zaten ortalama yüzde 6 büyüyebilecek bir
trendle gidiyor. Ekonomi yönetimimiz ise gerek enflasyon, gerekse de cari açığı kontrol altında tutabilmek adına, ekonomi yüzde
6 büyütmemeye gayret sarf ediyor ve 2012 için yüzde 4’ü hedefliyor. Gariptir, yurtiçi piyasalardaki kimi piyasa profesyonelleri
mi Türk ekonomisiyle ilgili garip bir tablo çiziyor ya da yabancı
finans kurumları kendi kendilerine mi bir kuruntuya kapılmış durumdalar. Türk ekonomisinin bu yıl işinin çok zor olduğuna dair
bir uluslararası yatırımcı algısı oluşmuş durumda.
BofA Merill Lynch’ten yüzde sıfır büyüme beklentisi
2008 sonuna doğru patlak veren küresel finans krizi, ABD’li iki
finans kurumu olan Bank Of America ile Merill Lynch’in birleşmesi sürecini gündeme getirmişti. Bank Of America’nın Merill
Lynch’i satın alması sonrasında, yeni birleşmiş yapı BofA Merrill
Lynch diye çağrılıyor. BofA Merrill Lynch, hazırladığı son raporda, Avrupa borç krizindeki sistematik sorunun bir türlü çözülememesinin Avrupa’nın 2012’deki faaliyetlerinde bir daralmayla
karşılaşacağı anlamına geleceğini ve bu baz senaryoya göre,
Euro Bölgesi’nin bu yıl yüzde 0.6 küçüleceğini, Türkiye için ise
2012’de sıfır büyüme, 2013’te yüzde 6 büyüme öngördüklerini açıklamış durumda. Finans kurumunun Türkiye temsilciliği,
Türkiye ekonomisinin yılın ilk yarısında negatif büyüme, ikinci
yarıda ise toparlanarak büyümeye geçeceğini belirterek, bu
matematiksel tablonun Türk ekonomisini bu yıl sonu için sıfır
büyümeye götüreceğini ifade ediyor. Ekonominin ikinci yarıda
toparlanacağını düşünen ABD’li finans kurumunun uzmanları,
Türkiye’nin orta vadede pozitif hikayesi olduğunu düşündüklerini ve 2013 yılında yüzde 6 büyüme öngördüklerini vurguluyorlar.
BofA Merrill Lynch’in tahminlerine göre Türkiye ekonomisinin
2011’de yüzde 7,9 büyümesi öngörülüyor. Yukarıdaki satırlardan
da anlayacağınız üzere, Türkiye’nin Euro Bölgesi krizinden derin
etkileneceğine dair bir endişe gözleniyor.
PIMCO: Türkiye için zor bir yıl olacak
250 milyar Dolarlık büyüklüğü ile dünyanın en büyük tahvil fonunu yöneten PIMCO’nun kurucusu ve fon yöneticisi Bill Gross
ise Türk lirasının dolar ve euro karşısında ciddi değer kaybı olduğunu ifade ederek ülke ekonomisinin iki önemli sorunu olarak enflasyon ve cari açığa işaret ediyor. Bu sorunların çözümü
açısından Türkiye’nin dikkatli bir politika uygulaması gerektiğini vurgulayan Gross, “Türkiye’nin işi zor” ifadesini kullanıyor.
Gross, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 12 Eylül tarihli, toplantısında faiz indirimine gitmesini beklemediğini, bankanın finans
piyasalarındaki gelişmeleri gözlemek isteyeceğini belirtiyor. Nitekim, ECB aldığı kararla, faizleri sabit tutarak Bill Gross’u haklı
çıkardı, nitekim. Avrupa Merkez Bankası’nın genelde yavaş çalıştığını söyleyen PIMCO yöneticisi, ECB’nin daha öncesinde de faiz
artışına gitmemesi gerektiğini vurgulamıştı.
ABD ekonomisi konusunda ekonomist Roubini ile aynı fikirleri
paylaştığını belirten Gross, yüzde 2 ila 3 civarındaki büyümenin
fazla iyimser olduğuna işaret ediyor ve yılın ikinci yarısında ABD
ekonomisinin yavaşlayarak yüzde 1’lerde büyüme göstereceğini
kaydediyor. Gross, ABD Merkez Bankası FED’in üçüncü tur parasal genişlemeye gidebileceğini de dile getiriyor. Sonuç olarak,
ABD ve Euro Bölgesi’ne yönelik keyifsiz ekonomik beklentiler,
Türk ekonomisiyle ilgili yabancı yatırımcı algısını da olumsuz
yönde etkiliyor. 2012 yılında da büyümek için iç talepten destek
alması gereken Türk ekonomisinde, yurtiçi aktörlerin yabancılara sirayet etmiş olan bu olumsuz hava ve algıya kapılmamalarını
sağlayacak bir süreç yakalamamız gerekiyor.
22 moda
Zorlu Center’da bir moda hikayesi
Dünya modasına yön veren Vogue dergisi, Aralık 2011 parti temalı sayısı için İstanbul’un yeni cazibe merkezi olmaya
hazırlanan Zorlu Center’da özel bir moda çekimi gerçekleştirdi. Mimari, inşaat, moda ve estetiğin bir araya geldiği çekimde
etkileyici kareler ortaya çıktı.
D
ünya modasına yön veren dergi Vogue, Ahu Terzi
Türk okurları ve moda tutkunlarıyla buluşmaya devam ediyor. Değişik mekanlarda,
özel moda çekimleri gerçekleştiren derginin ekibi,
Aralık 2011 parti temalı sayısı için Zorlu Center’ı
tercih etti.
İlk kez bir inşaat alanında çekim yaptıklarını söyleyen Vogue Projeler Koordinatörü Ahu Terzi, “Ekip
olarak Zorlu Center’dan çok etkilendik. Türkiye’nin
ilk beş fonksiyonlu karma projesinin inşaat alanı
içinde yapılan birkaç toplantı sonrasında bu muazzam oluşumun bir parçası olmak istedik. Merak uyandıran
performans sanatları merkezinin ya da yepyeni dünya markalarının ve mağaza konseptlerinin yer alacağı alışveriş merkezinin açılış öncesi çalışmalarının yaratıcı bir çekimde kullanabileceğimiz harika bir fon olacağını düşündük” dedi.
15 kişilik bir ekibin yer aldığı çekimde, birçok yerli ve yabancı
couture tasarımcılarının ve ünlü modaevlerinin gece kıyafetleri, şık aksesuvarları kullanıldı. Ünlü İspanyol model Aneu ile
yapılan çekimi, ünlü İtalyan fotoğrafçı Gianluca Fontana gerçekleştirdi. Kariyerinde ilk defa aktif bir inşaat alanında çekim
yapan Fontana, Zorlu Center’ın maskülen hatlarından ve çe-
lik mimarisinden çok etkilendiğini ve keyifli bir
çekim deneyimi yaşadığını söyledi. Bu çekimle
farkındalık yaratmayı amaçladıklarını dile getiren Terzi, inşaat alanında couture elbiseler çekerek dikkat çekmeyi başardıklarını belirtiyor.
Terzi’den çekimle ilgili detayları dinledik.
Z: Vogue dergisi için Zorlu Center’da fotoğraf
çekimi yapma fikri nasıl gelişti? Bu mekanı tercih etmenizin nedenleri neler?
Zorlu Center ekibiyle yaptığımız bir toplantıda
bizimle paylaştıkları görsellerden Vogue Türkiye ekibi olarak çok etkilendik. Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu
karma projesinin inşaat alanı içinde yapılan birkaç toplantı
sonrasında bu muazzam oluşumun bir parçası olmak istedik.
Merak uyandıran performans sanatları merkezinin ya da yepyeni dünya markalarının ve mağaza konseptlerinin yer alacağı
alışveriş merkezinin açılış öncesi çalışmalarının yaratıcı bir çekimde kullanabileceğimiz harika bir fon olacağını düşündük.
Z: Zorlu Center, moda çekimi yapmak için nasıl bir mekan?
Sizi hangi yönleri etkiledi?
Soğuk, yağmur, çamur, inşaat ortamı bir araya gelince aslında burada bir moda çekimi yapmanın oldukça zor olacağını
düşündük. Bir yandan da ekipteki herkes çok önemli, dünya
23
Model Aneu, Zorlu Center inşaatında
görev alan çalışanlar gibi her türlü
şarta ayak uydurup çekim boyunca
heyecanını kaybetmedi.
24 moda
15 kişilik bir ekibin yer aldığı
çekimde, birçok yerli ve yabancı
couture tasarımcılarının ve ünlü
modaevlerinin gece kıyafetleri, şık
aksesuvarları kullanıldı. Ünlü
İspanyol model Aneu ile yapılan
çekimi, ünlü İtalyan fotoğrafçı
Gianluca Fontana gerçekleştirdi.
çapında birçok prodüksiyon şirketinin altından kalkamayacağı
kadar zor ama özel bir ilki gerçekleştirecek olduğumuzun farkındaydı. Gerek İtalya’dan bu çekim için gelen fotoğrafçımız
Gianluca Fontana, gerekse bize moda editörlüğüyle destek veren Murat Gürsoy, mekanın maskülen hatlarından, çelik mimarisinden çok etkilendiler. Bu da ekibin motivasyonunu pozitif
olarak etkiledi.
Z: Çekimden önce nasıl bir hazırlık yaptınız? Konsepti nasıl
belirlediniz?
Bu moda çekiminin Aralık 2011 parti temalı sayımızda yayınlayacaktık. İnşaat alanının gri tonları ve maskülen yapısı bizim
stüdyomuzdu. Rengarenk gece elbiselerinin, couture kıyafetlerin, mücevherlerin bu ortamda göz alıcı fotoğraflar vereceğini tahmin edebiliyorduk. Amacımız farkındalık yaratmaktı.
Nitekim inşaat alanında couture elbiseler çekerek gerçekten
dikkat çekmeyi başardığımızı düşünüyorum.
Z: Çekimlerde hangi markaları, hangi modacıların tasarımlarını kullandınız? Bunları nasıl belirlediniz?
Çekimde birçok yerli ve yabancı couture tasarımcılarının, ünlü
moda evlerinin gece kıyafetleri, şık aksesuvarları vardı. Dergiye çıkan karelerde yer alacak kıyafetlerin seçiminde moda
editörü, fotoğrafçı, saç/makyaj uzmanları ve dergi olarak birlikte çalıştık. Modelin duruşu, tarzı, fotoğrafçının bakış açısı,
kadrajı, kurguladığı kare bunların hepsi kıyafetin seçiminde
etkili oluyor. Son karelerde Beymen’den Reem Acra, Elie Saab
ve Romana Keveza, Türk tasarımcılardan da Arzu Kaprol ve
Özlem Süer elbiseleri vardı. Aksesuvar ve mücevher markaları arasında da Damas, Tiffany & Co, Louis Vuitton ve Chloe’yi
sayabiliriz.
Z: Çekimlerde kaç kişilik bir ekip görev yaptı? Nasıl geçti? Kaç
saat sürdü? Hazırlıkları ve çekim aşamalarını anlatır mısınız?
Çekime 15 kişilik bir ekiple gittik. Sabah 08.00’de inşaat alanını son bir kez daha gezerek nerelerde hangi kareleri çekeceğimize karar vererek güne başladık. Zorlu Center’ın satış
ofislerinin bulunduğu binada ön çalışmalarımızı yaptık. Kulla-
Hikayenin son karesi, rezidans
kulelerinden birinin 22. katında
eşsiz Boğaz manzarasıyla çekildi.
25
nacağımız kıyafetlere, saç ve makyaja karar verdik. Son kareyi
rezidans kulelerinin yüksek bir katında, güneş battıktan sonra
ışıltılı Boğaz manzarası eşliğinde çektik.
Z: Bir inşaat sahasında çekim yapmak sizin için nasıl bir deneyimdi? Daha önce hiç böyle bir mekanda çekim yapmış
mıydınız?
Hayır yapmamıştık. Hava çok soğuktu, otelin önündeki kareyi
çekerken elektrikli ısıtıcılar kullandık. Modelimiz seans aralarında çekim için getirdiğimiz karavanda giyindi, kürklü parkasını da yanından ayırmadı. Bir gün önce yağmur yağmıştı,
yerler çamurdu. Ancak bütün zorluklara rağmen, ekip büyük
bir istekle, özveriyle çalıştı. İnşaat alanına baret, yelek ve botlarımızı giyerek girdik. Kendimizi Zorlu ailesinin bir parçası
gibi hissettik. Özellikle etrafımız inşaatta görev alan çalışanların meraklı bakışlarıyla sarıldığında. Biz İspanyol modelimiz
Aneu’yu çekerken onlar da cep telefonlarının kameralarıyla
bizleri kaydediyordu.
Z: Yaşadığınız ilginç bir olay oldu mu?
Neredeyse her karede ilginç bir olay oldu diyebiliriz. Örneğin
Performans Sanatları Merkezi’nin önünde çekim yaparken
fotoğrafçımız Gianluca Fontana, modelimiz Aneu’yu elbisesi kirlenmesin diye birkaç kere kucağında taşımak zorunda
kaldı.
Z: Zorlu Center’ı gezebildiniz mi? Bir editör olarak inşaat sahasında sizi en çok hangi mekanlar etkiledi?
Çekimi planlarken inşaatı birkaç kere gezdik. Performans Sanatları Merkezi’nin ihtişamını inşaatın bu fazında bile görebiliyor olmak çok etkileyiciydi. İnsan, sahada yükselen beyaz
çelik kolonların tepesinde durduğunda, gözlerini kapatmaya
ihtiyaç duymadan, yükselen merdiven basamaklarını, kırmızı
halıyı, süs havuzunu, kuyruklu gece elbiseleriyle bir galaya
yetişmeye çalışan sanatseverleri hayal edebiliyor. Heyecan
duyuyorsunuz o noktadan inşaata bakınca... Benzer bir hissi,
rezidans kulelerinden birinin 22. katında eşsiz Boğaz manzarasıyla karşılaştığınızda da yaşıyorsunuz.
Sezonun en güçlü ve iddialı couture
koleksiyonlarından en özel parçaların
seçildiği çekim, tüm gün devam etti.
26 haber
Mehmet Zorlu Vakfı’ndan
çocuklara iki yeni kitap
Mehmet Zorlu Vakfı’nın çocukların ve gençlerin eğitim ve kültür alanlarında gelişimlerine verdiği destek devam ediyor.
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun sahnelediği “Kurbağa Prens” oyununun masal kitabı, Kelime Yayınları tarafından yayınlandı.
“Çirkin Ördek Yavrusu” ise Mart sonunda raflardaki yerini alacak.
M
ehmet Zorlu Vakfı’nın Zorlu Grubu çalışanlarının
çocuklarına tiyatroyu sevdirme amacıyla kurduğu “Zorlu Çocuk Tiyatrosu” Türkiye genelinde on
binlerce çocuğu tiyatroyla tanıştırmaya ve sahneye koyduğu oyunları bir bir kitaplaştırarak kitap sevgisini aşılamaya
devam ediyor. İlk olarak 2008 yılında başlangıçta bir tiyatro
oyunu olarak ortaya çıkan “Kediler ve Fareler Mutfağı”nın
Kelime Yayınları işbirliğiyle kitaplaştırılmasının ardından
Zorlu Çocuk Tiyatrosu ve Kelime Yayınları işbirliği de başlamış oldu.
Asya Çağlar
“Kediler ve Fareler Mutfağı”nı, “Bremen Mızıkacıları” ve “Oz
Büyücüsü” kitapları izledi. Zorlu Çocuk Tiyatrosu, şimdi de
Grimm Kardeşler’in yazdığı “Kurbağa Prens” masalını çocuklarla buluşturdu. Ünlü Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen’in “Çirkin Ördek Yavrusu” masalı ise Mart
2012’de yayınlanacak. Tüm kitaplardan elde edilen gelirler
ise yine geçmişte olduğu gibi Mehmet Zorlu Vakfı tarafından
Anadolu’daki çocuklarımızı tiyatroyla buluşturma faaliyetleri
kapsamında değerlendirilmeye devam edilecek.
2008’den bu yana Zorlu Çocuk Tiyatrosu’yla mükemmel bir
uyum içerisinde işbirliğini sürdüren ve alanında öne çıkan
Kelime Yayınları’nın Kurucusu Asya Çağlar, Zorlu ile olan
işbirliklerini anlattı ve Kelime Yayınları hakkında bilgi verdi.
Z: Kelime Yayınları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Yayın dünyasında kelimelerle yolculuğumuz, çocuklara ve
gençlere yönelik kitaplar yayımlamak üzere Mart 2006’da
başladı. Kitapların yerine internetin önerildiği günümüzde,
kitaplara yeniden değer vermek, çocuklarımıza daha çok kitap okuma alışkanlığı kazandırmak her zaman en önde gelen
ilkelerimizden biri oldu. Bu çerçevede, 150’ye yakın kitap
yayımladık. Bugün geldiğimiz yerde, temel amaçlarımıza
ulaştığımızı düşünüyor ve süratle yeni hedeflerimize ulaşmayı amaçlıyoruz. Bu doğrultudaki kilometre taşlarından ilk
ikisini, çocuk ve gençlik edebiyatı alanında istediğimiz yayıncılığı daha çok gerçekleştirmek ve bu alanda yerli yazarlara
ağırlık vermek olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, bu yıl ikincisini düzenlediğimiz, “Kelime Yayınları Yeni Yazarını Arıyor”
isimli bir yarışmamız var. Bu yarışmadaki amacımız, genel
olarak çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yeni yerli yazarlar bulmak; onları ve kitaplarını okurlarımızla buluşturmak.
Daha yarışmamızın ilk yılında, çocuk edebiyatımıza iki yeni
yazar kazandırdık. “Hayal Hırsızı Bay Çatlak Kafa ve Kara Bulutlar Krallığı” isimli romanıyla yarışmamızın birincisi Özlem
Tokman ve “Çıtı Pıtı Bir Kedi Olmak İstemiyorum” isimli romanıyla yayımlanmaya değer bulunan Renan Özdemir, yeni
yazarlarımız oldular. Bu yıl yarışmamızı, daha çok yeni yerli
27
yazarla buluşarak ve daha çok yeni kitapla sürdürmek istiyoruz. Yarışmamız ve Kelime Yayınları hakkında daha çok bilgi
edinmek isteyenler, lütfen www.kelimeyayinlari.com sitemizi ziyaret etsinler.
Z: Zorlu Çocuk Tiyatrosu ve Kelime Yayınları’nın işbirliği ne
zaman başladı?
Zorlu Çocuk Tiyatrosu ve Kelime Yayınları’nın birlikte proje
üretme çalışmaları, Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından 20072008 sezonunda sahnelenen ve Haluk Işık tarafından yazılan
“Kediler ve Fareler Mutfağı” oyununun 2008 yılında bir masal kitabı olarak yayımlanmasıyla başladı.
Z: İşbirliğiniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Bugüne kadar
hangi kitaplar yayınlandı? Yeni yayınlanacak kitaplar hangileri?
Kelime Yayınları tarafından yayımlanan “Kediler ve Fareler
Mutfağı”, tabii ki yazarın oyununu bir masal formatında yazmasıyla gerçekleşti. Biz Kelime Yayınları olarak, Zorlu Çocuk
Tiyatrosu’nun oyunlarını değil, oyunların masal şeklindeki
metinlerini yayımlıyoruz. “Kediler ve Fareler Mutfağı”, kitabın gelirlerini Anadolu’daki tüm çocukları tiyatroyla buluşturma projesi kapsamında değerlendiren Mehmet Zorlu
Vakfı’nın çocuklarımıza sunduğu ve Zorlu Çocuk TiyatrosuKelime Yayınları işbirliğinin de ilk kitabı oldu. Bu kitabı, yine
Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından sahnelenen ve dünyaca
tanınan Grimm Kardeşler tarafından yazılan “Bremen Mızıkacıları” ile, yine dünyaca ünlü Frank. L. Baum’un yazdığı
“Oz Büyücüsü” kitapları izledi. Biz devam niteliğindeki her
iki kitapta da, oynanan oyunların metni ile orijinal metinlerin
birer sentezini yaptık. Bu sentez, Kelime Yayınları’nın editoryal ve tasarım çalışmalarıyla gerçekleşti. Aynı çizgide yayınlanan yeni kitabımız ise Grimm Kardeşler’in yazdığı “Kurbağa Prens” masalı ve Mart ayı sonunda yayınlanacak olan,
ünlü Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen’in
“Çirkin Ördek Yavrusu” masalı. Hem “Çirkin Ördek Yavrusu”
hem de “Kurbağa Prens” halen Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun
2011-2012 sezonu oyun programında yer alıyor. Burada bir
parantez açalım: Kelime Yayınları olarak biz, Zorlu Çocuk Tiyatrosu oyunlarını kitaplaştırmanın yanı sıra, bu oyunların ve
kitaplarının İstanbul’daki ilköğretim okullarına ulaşması için
de çalışıyoruz. Bu çerçevede üç yıldan bu yana, Zorlu Çocuk
Tiyatrosu İstanbul’daki 30’a yakın okulda oyunlarını sahneledi. Elde edilen kitap gelirleri de, mükemmel bir sosyal sorumluluk projesi örneği olan, Mehmet Zorlu Vakfı tarafından
Anadolu’daki çocuklarımızı tiyatroyla buluşturma faaliyetleri
kapsamında değerlendirildi.
Z: Yayınlanan kitaplara çocukların ve büyüklerin ilgisini nasıl görüyorsunuz?
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun oynadığı oyunlardan yola çıkı-
larak yayımladığımız kitaplar, bizim yayım kataloğumuzda
7-8 yaş / 2. ve 3. sınıf kategorisinde yer alıyor. Yani, bu
kitaplarımızı çocuklar kendi kendilerine okuyabilir. Ama
henüz okuyamayan anaokulu çocuklarının da, büyükleri
tarafından okunan bu masalları dinleyince çok eğlendiğini
öğrendik. Kitaplarımızda, çok sayıda tam sayfa çizimin bulunması ve her kitabımızın sayfa tasarımının tek tek yapılıyor olması, masalları dinleyen çocuklar için ayrıca görsel
bir şölen niteliği de taşıyor. Bu durum, bizim hedef kitlemize uygun çizimler, görsel ürünler sunma ilkemizin de bir
sonucu zaten. Ayrıca, bizim yayıncılık ilkelerimizin en önde
gelenlerinden bir diğeri de, çocuk okurlarımızın eğlenerek
öğrenmesidir. Bu kitapları çocuklarına okuyan ebeveynlerin
de kitaplarımızdan keyif aldıklarını biliyoruz. Bu nedenle biz
de çok mutluyuz.
Z: Yeni yayınlanacak iki kitabın seçilmesinin nedenleri neler?
Yeni kitap seçiminden çok, yeni oyun seçimi söz konusu aslında. Çünkü öncelik Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nda. Bizim bu çerçevede yayımladığımız kitaplar, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun
oyun seçimini izliyor. Bildiğimiz kadarıyla Zorlu Çocuk Tiyatrosu da bizim gibi oyunlarında eğlenme ve öğrenme süreçlerinin iç içeliğine, eğlenmenin boş bir kabuk değil aynı zamanda öğretici bir süreç ve öğrenmenin de sadece didaktik bir
süreç değil eğlendiren, hoşa giden bir etkinlik olmasına çok
dikkat ediyor. Dolayısıyla gerek “Çirkin Ördek Yavrusu”nda
gerekse “Kurbağa Prens”te seçimin temel ölçütünün “eğlenerek öğrenmek” olduğunu söyleyebiliriz.
Z: Bu kitaplarla ilgili nasıl bir çalışma yürütülüyor?
Kitapların Kelime Yayınları’ndaki ilk durağı, Zorlu Çocuk
Tiyatrosu’nun oynadığı oyunun metni ile oyuna kaynaklık eden masal-öykü metninin bir arada değerlendirilerek
yeni bir metne ulaşılmasıdır. Bu yeni metin, oyunun metni
değil; çünkü oyunda sözlerin yanı sıra hareket var, müzik
var, görsel-işitsel pek çok öğe var. Bu öğeler oyun için çok
önemli ama yazıya döküldüğünde aynı ölçüde anlamlı olmu-
yor. Dolayısıyla, bizim için oyun metni yeterli olmuyor. Öte
yandan, bizim yayımcılığımız oyuna kaynaklık eden orijinal
masal-öykü metnini aynen basmamız da değil. Kaldı ki orijinal masal-öykü metni çoğu zaman oyun için de bir kitap
için de kısadır.Orijinal masal-öykü her iki durumda da yeniden ele alınır, geliştirilir, uzatılır, bazen de kısaltılır. Biz de
oyun metni ile orijinal metni birlikte değerlendirip yeni bir
metne ulaşıyoruz. Sonra, bu yeni metin için orijinal çizimler
yaptırıyoruz. Bizim için kitaplarımızın çizimleri çok önemli.
Bu nedenle ince eleyip sık dokuyoruz ve gerçekten çizimleri
çok iyi, usta çizerlerle birlikte çalışıyoruz. “Kediler ve Fareler
Mutfağı”nı resimleyen Engin Deniz Erbaş ile “Bremen Mızıkacıları” ile “Oz Büyücüsü”nü resimleyen dünyaca tanınmış
çizer Necdet Yılmaz, kendi alanlarının tanınmış isimleridir örneğin. Daha sonra kitabımızın metni ve çizimlerini, tasarımcımıza veririz. Tasarımcımız, kapaktan başlayıp her sayfanın
tasarımı yapar, metinleri ve çizimleri sayfa sayfa yerleştirir.
Sayfa mizanpajı yapılan kitabımız, editör ve düzeltmen kontrollerinden geçer. Kontrolü biten kitap için Mehmet Zorlu
Vakfı’ndan ve Zorlu Çocuk Tiyatrosu’ndan yayım onayı alınır.
Onay verilen kitap, baskı için hazırlanıp matbaaya iletilir.
Z: Yayınlanmasının ardından nasıl bir süreç planlanıyor?
Her zaman olduğu gibi, kitabımızın yayımlanmasının paralelinde gerçekleşen reklam ve duyurularla birlikte kitaplarımızı
dağıtımcılarımıza iletiyoruz hemen. Dağıtımcılar da, kitaplarımızı kitabevlerine ulaştırıyorlar. Daha sonra, Zorlu Çocuk Tiyatrosu ekibi, Mehmet Zorlu Vakfı yönetimi ve Kelime
Yayınları olarak bir okul etkinlik programı yapıyoruz. Bu iki
düzenlemenin ardından da faaliyetlerimiz başlıyor. Bu faaliyetler kitabevlerinde imza günü, hediye dağıtımından öte,
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun okullardaki veya kitabevlerindeki
gösterilerini düzenlemeye, gösteri zamanlarında kitap satışlarını organize etmeye, kitapların yazar-çizerleri veya oyuncu
arkadaşlar ile okuyucu ve izleyicileri buluşturmaya uzanıyor.
Oldukça geniş bir alana yayılıyor. Ve tabii ki, oldukça uzun
süren -en azından bir yıllık- bir zaman dilimine…
28 sanat
Zorlu Center fotoğraflarıyla
Contemporary İstanbul’da
Türk çağdaş sanatını evrensel boyutlara taşıyan Contemporary İstanbul’da tüm gözler Zorlu Center’ın üzerindeydi.
Türkiye’nin önde gelen mimari fotoğrafçısı Cemal Emden’in çektiği çarpıcı fotoğraflarla hazırlanan “Konstrüktif
Parçalar” sanatseverlerle paylaşıldı.
Cemal Emden
C
ontemporary İstanbul’un altıncısı, Kasım 2011’de Türk
çağdaş sanatının evrensel boyutlara taşınması ve çağdaş sanat alanındaki birikimin Türkiye’ye aktarılması
amacıyla gerçekleştirildi. 24-27 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nin birinci katı ile Rumeli salonu giriş
katının birleştirilmesiyle toplam 12 bin 500 metrekare alanda
düzenlenen sergide, yerli yabancı yüz binlerce sanatsever ağırlandı.
Sergi boyunca dünyadan ve Türkiye’den koleksiyonerler, galeri
sahipleri, sanatçılar, sanatseverler ve uluslararası sanat dünyasının önemli aktörleri bir araya geldi. 90’a yakın çağdaş sanat
galerisinin katıldığı Contemporary İstanbul’da sergilerin yanı
sıra sanat inisiyatiflerine, bağımsız projelere, kültür yayınları
ve kurumlara yer verildi. İstanbul’un merkezinde yükselen ve
şimdiden şehrin cazibe merkezi olan Zorlu Center da bu büyük
etkinliğin “Associated (Ortak) Sponsoru” oldu. Gerçekleştirilen
sponsorluk kapsamında 110 metrekarelik özel lounge’ta gelen
tüm konuklar ağırlandı. Proje kapsamında Türkiye’nin önde gelen mimari fotoğrafçısı Cemal Emden’in katılımıyla “Konstrüktif
Parçalar” farklı sergileme mekanıyla sanatseverlerle buluştu.
Zorlu Center’ı ilk günden beri yakından takip eden Emden, hem
kendisi için hem de Türkiye’de ilk defa bu kadar büyük bir projeyi başından sonuna fotoğraflarla belgeliyor. Çektiği sayısız
fotoğraf içinden de bu çok özel sergi çıkıyor. Her biri oldukça
göz alıcı olan fotoğraflar, fuar boyunca da en çok dikkat çeken
çalışmaydı. Emden’le bir araya geldik ve tüm bu süreci, Zorlu
Center’la buluşma hikayelerini ve bundan sonraki projelerini
konuştuk. Yaklaşık 1,5 yıldır yapının fotoğraflarını çeken Em-
den, Zorlu Center’ı içinde bulunduğu coğrafya ve kente konumlanması açısından oldukça önemsiyor. Mimarlık eğitimi almış
fotoğraf sanatçısı Emden, kültürel birikimi üzerinden yaptığı
çalışmaları büyük bir heyecanla anlatırken, mesleğine dair ilginç detaylar da verdi.
Z: Zorlu Center’la işbirliğiniz nasıl başladı?
Aslında bir araya gelme sebebimiz Contemporary İstanbul değil, daha farklı bir neden var: Öncelikle yapının inşa sürecini
başından sonuna fotoğraflarla belgelemek, arşivlemek. Bunu
ileride kitap, sergi gibi farklı mecralarda kullanmayı düşünüyoruz. Belgeleme sürecinde, fotoğrafların Zorlu Center’ın nasıl
inşa edildiğine dair bilgileri içermesi gerekiyor. Contemporary
İstanbul’da ise tersini yaptım. Görenleri heyecanlandıran çok
sayıda fotoğraf çıktı. İşte o fotoğraflardan bir seçkiyi Contemporary İstanbul’da sergiledik.
Z: Sizi bu yapıya çeken ne oldu?
Zorlu Center büyük bir proje. Rezidans, otel, performans sanatları merkezi, AVM ve ofis gibi farklı işlevleri bir araya getiriyor.
Z: Çalışmalar ne kadar süredir devam ediyor?
Haziran 2010’da başladım, yani 1,5 yıl oldu. Yapının inşaatı bittiğinde benim de işim bitecektir fakat genelde bu tür işler bitmeye yakın ya da bittikten sonra belgelemeye geçilir. En başından
tüm süreci fotoğraflarla belgeledik. Bu Zorlu Gayrimenkul’ün
niteliğini gösteriyor.
Z: Başlarken ortak hedef neydi?
Tabii ki inşaat sürecini belgelemek. Zorlu Gayrimenkul beni
hedef konusunda özgür bıraktı. Hem çok güzel hem de çok zor
çünkü üç ayda bir tekrarlanan toplantılarımıza farklı ürünler
getirmeniz demektir. İşin içeriğinin tanımlanmamış olması, fi-
29
30 sanat
“Zorlu Gayrimenkul sanata değer veriyor. İyi hazırlandık, çok çalıştık ve sonuçlardan da iyi tepkiler aldık.
Yurtiçi ve yurtdışından, sergide fotoğraflarını görüp satın almak için Zorlu Center’a gelenler oldu.”
“İşimi çok seviyorum”
Z: Mimarlık tarafınızın depreştiği dönemler oluyor mu?
Olmaz mı? Okumalar üzerinden mimarlığa devam ediyorum. Yeni yapıları ve yayınları yakından takip ederim. Yaptığım işten memnunum.
Z: Portre doğa gibi farklı fotoğraflar da çekiyor musunuz?
Arada sırada, tabii ki. Seyahate çıktığımda, bir köye gittiğimde gördüklerimin fotoğrafını çekmemem mümkün değil. Bunlar beni dinlendiriyor ama profesyonel olarak sadece mimari fotoğraf çekiyorum.
Z: Bu alanda eğitim veriyor musunuz?
Mimarlık fotoğrafı üzerine eğitim veriyordum ama bıraktım. Talep var
fakat zaman bulamıyorum.
Z: Projelerde tek başınıza mı çalışıyorsunuz?
Zaman zaman asistanım oluyor ama genelde yalnız çalışıyorum.
Z: İşinizin ne gibi zorlukları var?
Bu işi yaparken vaktinizin büyük bir bölümünü işinize ayırmanız gerekir. Sonuçta yakınlarınıza ve ailenize zaman ayıramıyorsunuz. Benim
en fazla zorlandığım konu bu açıkçası.
Z: Sıkıldığınız zamanlar olmuyor mu?
Çok fazla iş üst üste geldiğinde sıkılıyorum ama onun dışında çok keyiflidir.
Z: Nelerden besleniyorsunuz?
Heyecan diyelim.
Z: Fotoğraf makinesi olarak hangisini tercih ediyorsunuz?
Belli marka yok ya da isim yok. Makineler parçaları farklı üreticiler tarafından üretiliyor. Bir araya geldiklerinde fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Z: Projelerin zamanlamasını, fiyatlandırmasını nasıl belirliyorsunuz?
Verdiğim emeğe göre değişiyor.
Z: Gençlere bu mesleği önerir misiniz?
Severlerse uzun soluklu olma şartı ile yapmalarını önerebilirim.
kir üretmeye açık olması çok zevkli. Belgeleme süreci birçok
kaynağa kaynak olacaktır.
Z: Kaç tane fotoğraf var?
Sayının önemi yok. Önemli olan çekilen fotoğrafın niteliğidir.
Sayı çoktur fakat birkaç fotoğraf kullanabilirsiniz. Sayı üzerinden değerlendirmemek gerekir.
Z: Zorlu Center fotoğrafları da ilk defa sergilendi, değil mi?
Hem evet hem hayır. İlki yapının ne olduğuna dair, diğeri ise
yapıyı estetik bir obje gibi değerlendiren fotoğraflar çekiyorum. Sergide olanlar işte bunlar, yani yapı yeniden fotoğraf
üzerinden kurgulanıyor.
Z: Sergi fikri nereden çıktı?
Bu sergi fikri Zorlu Gayrimenkul Pazarlama Müdürü Didem
Yanaray’dan çıktı. Yaptığım bu çalışmaları paylaşıyordum.
Sonra Zorlu Gayrimenkul ekibinden bana teklif geldi ve “Bunları Contemporary İstanbul’da sergileyelim” dediler. Neden
olmasın diyerek işe koyuldum. Sonunda çıkan güzel ürünleri
insanlarla paylaştık. Benim için bu işin maddi değerinden çok
manevi değeri önemli.
Z: Ne tür tepkiler aldınız?
Zorlu Gayrimenkul sanata değer veriyor. İyi hazırlandık, çok
çalıştık ve sonuçlardan da iyi tepkiler aldık. Hazırlanma aşamasında hem Zorlu Gayrimenkul Pazarlama Müdürü Didem
Yanaray’ın hem de Zorlu Gayrimenkul Pazarlama Sorumlusu
Efsun Savaş’ın rolü çok önemli. Yurtiçi ve yurtdışından sergide
fotoğrafları görüp satın almak için Zorlu Center’a gelenler oldu.
Z: Konsept de çok beğenildi. Buna kim karar verdi?
Evet, en farklı konsept bizdendi. Hem fotoğrafların hem de
sergi mekanının özgünlüğü etkileyiciydi. Diğerlerinden farkı;
fotoğrafların boyutlarına ve adedine yönelik mekan tasarlanmasıydı. Ayrıca toplantı ve görüşme odaları vardır. Tasarımın
en önemli noktası fotoğraflardı.
Z: Bu projeden önce de Zorlu Center dikkatinizi çekmiş miydi?
Ben zaten dışarıdan buranın fotoğraflarını çekiyordum. Önceden bahsettiğim gibi hem Türkiye hem de bölge için çok önemli
bir proje. Sektörde de herkes tarafından yakından takip ediliyor. Birlikte çalışma fırsatını yakalayınca çok mutlu oldum.
Z: Sizi en çok neler heyecanlandırdı veya şaşırttı?
En çok heyecanlandıran nokta inşaatçısı, aydınlatmacısı, yüklenici firması derken tüm detayların içinde yer alıyorsunuz.
Bunlar konuşulurken, burada var olmanın büyük bir manevi
değeri var. Bunlar beni çok etkiledi. Ayrıca etkileyici boyutlarda kültür merkezi yapılıyor. Hakikaten bu kapitalist düzen
içinde pek olmayan bir şey. Kültür merkezinin yatırım maliyetinin yüksek olması ve bu yatırımın maddi geri dönüşünün
yok denecek kadar az olmasındandır. Bu büyüklükte bir kültür
merkezi şu anda İstanbul’da yok.
Z: İnşaat sahasında çalışmak zordur. Zorlu Center çekimlerinde ne gibi tedbirler aldınız?
Zorlu Center inşaat sahasına girmek istiyorsanız güvenlik önlemlerini almanız gerekir. Tüm çalışanlar gibi ben de çalışma
boyunca önlemimi aldım; baret, emniyet kemeri, ayakkabınızı
giymeniz gerekiyor. Yani şantiyeye giren herkes gibi güvenlik
önlemleri sıkı sıkıya uygulandı.
Z: Yüksek katlara çıktınız mı, bu tür korkularınız var mı?
Hava şartları iyi olursa sorun yok, çıkıyorum. Onun dışında
bazen koktuğum zamanlar olmadı diyemem ama tüm bunlar
oldukça zevkli.
31
Z: Zamanla adrenalin bağımlısı oldunuz mu?
Performans Sanatları Merkezi’nin çatısının sac trapezlerinin
üzerinde çalışıyorlar, ben oraya çıkamam korkarım. Ancak bir
yandan orada çalışanları gördükçe içim gidiyor doğrusu. Kuleye vinçlerle çıkıyorum ama sacların üzerine çıkmak büyük cesaret istiyor.
Z: Sizin hikayenize dönersek… Babanızın fotoğrafçı olması,
kariyerinizi nasıl etkiledi?
Çok etkisi olmuştur. Büyürken yaşayarak öğreniyorsunuz. Sadece babam değil annem de aktif işin içindeydi. Tabii kardeşim
ve ben de işe dahil oluyorduk. Daha sonra mimarlık okudum.
Ardından fotoğraf ve mimarlığı bir arada nasıl yaparım sorusunun karşılığını bu işte buldum.
Z: Bir mimar kimliğiniz var, bir de fotoğrafçı… Yapıya iki farklı
açıdan bakmanız zor oluyor mu?
Yapıya tamamen mimar olarak bakıyorum, fotoğrafçı gözüyle
bakmıyorum ve yapının mimarlık tarihi içinde nereye oturduğunu ya da mimarın yapıyı nasıl tasarladığını göstermeye çalışıyorum. Yapının ya da yapıların kenti nasıl etkilediğini ve
değiştirdiğini göstermeye çabalıyorum. Önemli olan mimariyi
göstermektir.
Z: Mimar olmanızın ne gibi katkıları var?
Mimari fotoğraf çekiyorsanız, mimar olmanız büyük bir fark
yaratabilir. Ne kadar donanımlıysanız, yaptığınız işi de donanımlarınızı kullanarak farklı üretirsiniz. Farklı mesleki disiplinler arasında yer almak istiyorsanız donanımlarınız çok
önemli. Bu yüzden mimarlık eğitimi, mimari fotoğraf için alınması gereken eğitimdir. Dünyada böyle olmadığını gösteren
örnekler olmasına rağmen önemli mimari fotoğrafçılar mimar
kökenlidir. Gerçekten ciddi anlamda fark yaratığına inanıyorum.
Z: Mimari fotoğrafçıların bu kadar az olmasını neye bağlıyorsunuz?
Dünyada ve Türkiye’de az sayıda mimarlık fotoğrafçısı vardır.
Mimari fotoğrafa talep azdır. Örneğin moda fotoğrafı çok tüketilir ama mimari fotoğraf öyle değil. Mimari fotoğraflar daha
çok mimarlık dergilerinde yayınlanır, bunların da tirajı azdır.
Genelde mimarlara, öğrencilere ya da işin meraklılarına yöneliktir. Sektöre iş verenler yayınevleri, belediyeler ve kısıtlı sayıda mimarlardır ya da Zorlu Center gibi enteresan müşteriler 10
yılda bir çıkar. Tüketilmediği için talep de çok olmuyor.
Z: Kararınızdan memnun musunuz? Farklı projeleriniz var mı?
Mimari fotoğraf konsepti içinde ileriye dönük projelerim var.
Bu projelerin bir kısmını da Zorlu Gayrimenkul ile gerçekleştiriyoruz. Ama bu alanın dışına çıkmak istemiyorum.
Z: Bir projeye başlamadan önce nasıl hazırlanıyorsunuz?
Yapıyı ya da yerleşkeyi çekmeden önce, konu hakkında ön çalışma yapmanız gerekir. Örneğin Zorlu Center, burada ne türden bir mimarlık ürünü veriliyor bilgilenmeniz gerekir. Mimar
ne yapmak istemiş, amacına ulaşmamış mı, neler ön plana
çıkmış gibi… Daha sonra bu farkındalık üzerinden fotoğraf çekmeye başlarsınız. Bunu yapmadığınızda konuya hakim olamazsınız.
Z: Her şeyi tek başınıza mı kurguluyorsunuz? Böyle bir lüksünüz var mı?
Kesinlikle böyle bir lüksüm var. Dediğim gibi ciddi bir ön hazırlık yaparsanız tek başınıza kurgulama şansınız olur. Diğer türlü
davranırsanız zor.
32 haber
Enerji sektörünün en itibarlı şirketi:
Zorlu Enerji
Zorlu Enerji Grubu’nun, gerçekleştirdiği çalışmaların toplumdaki yansımasını ve nasıl algılandığını ölçmek amacıyla
bağımsız bir araştırma kuruluşuna yaptırdığı itibar araştırmasının verilerine göre, enerji sektörünün en itibarlı şirketi
Zorlu Enerji Grubu.
Z
orlu Enerji Grubu, iletişim stratejisine yön vermek ve
kurum itibarını yönetmek amacıyla paydaşları nezdinde
bir itibar araştırması gerçekleştirdi. Zorlu Enerji Grubu
tarafından yapılan itibar ve kurumsal algı yönetimi araştırması
Zorlu Enerji Grubu’nun iş ve etkileyici paydaşları dikkate alınarak oldukça kapsamlı kurgulandı. Zorlu Enerji Grubu, 71,2
itibar endeks puanı ile enerji sektörünün en itibarlı şirketi
olarak öne çıkıyor. Bağımsız bir araştırma şirketi tarafından
gerçekleştirilen çalışmada araştımaya katılan kişilerin verdikleri yanıtlarla oluşturulan itibar endeksinde en yüksek değeri
Zorlu Enerji Grubu aldı.
Araştırmanın saha süreci Ağustos-Kasım 2011 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında 1658 kişi ile yüz
yüze, 510 kişi ile online olmak üzere Zorlu Enerji Grubu çalışanları, müşterileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, potansiyel
müşteriler, medya temsilcileri, kamu kuruluşları, akademisyenler ve yerel halktan oluşan toplam 2 bin 188 kişiyle görüşme
yapıldı. Araştırmanın verilerine göre, yerel halk, akademisyen
ve potansiyel müşteriler paydaşlarında, Zorlu Enerji Grubu’nun
beğeni potansiyeli, tanınmasına oranla daha yüksek görünüyor. Araştırmaya katılan tüm paydaşlar göz önüne alındığında,
genel olarak tüm enerji şirketlerinin düşük düzeyde tanındığı
da araştırmanın dikkat çekici sonuçlarından bir tanesi. Ancak
Zorlu Enerji Grubu; enerji sektöründe benchmark konumuna
en yakın şirket olarak öne çıkıyor.
Müşterilerinin gözünden Zorlu Enerji Grubu
Mevcut müşterileri ve sivil toplum kuruluşları Zorlu Enerji
Grubu’nu, enerji sektörünün benchmark şirketi olarak algıladıklarını ifade ediyorlar. Zorlu Enerji Grubu ve rakip şirketlerin
itibarı, araştırmaya katılan tüm paydaşlar nezdinde değerlendirildiğinde Zorlu Enerji Grubu, 71,2 itibar endeks puanı ile
enerji sektörünün en itibarlı şirketi konumunda.
Toplum genelinde Zorlu Enerji Grubu nasıl algılanıyor
• İşinde sonuca odaklı, hızlı kararlar alan, uygulayan bir şirkettir.
• Mali yapısı güçlüdür. Finansal kredibilitesi yüksektir.
• Ekonomik dalgalanmalardan fazla etkilenmez. Ekonomik kriz ve
benzeri durumlarda sarsılmaz.
• Güven verir, tutarlıdır, söylediği ve yaptığı arasında uyum vardır.
• Sağlık önlemleri, çalışma saatleri gibi çalışanlarının temel haklarını önemser ve buna yönelik çalışmalar yapar.
• Çalışanlarına değer verir, çalışanlarının eğitim ve gelişim planlamasına kaynak ayırır.
• Hizmet ve hizmet çeşitliliği dünya standartlarındadır.
• Yüksek teknoloji ve inovasyon kültürü vardır. Yenilikçi ve yaratıcıdır.
• Yenilikçi ürün ve hizmetler sunar.
Zorlu Enerji Grubu’nun tüm paydaşlar nezdinde elde ettiği bu
itibar değeri 2011 yılında Türkiye şirketler ortalaması olan 60,1
değerinin de üstünde yer alıyor. Zorlu Enerji Grubu’nun itibarı
2011 senesinde yerel halk nezdinde incelendiğinde elde ettiği
itibar endeks puan ortalaması 67,8 olarak görülüyor.
İstanbul, Denizli ve Kırklareli, Zorlu Enerji Grubu’nun itibar
olarak güçlü konumlandığı iller. Zorlu Enerji Grubu hakkında
en sık bilgi alınan kaynaklar ise gazete / dergi haberleri, internet (çeşitli web siteleri, forumlar vb.), yakın çevre tavsiye
ve referansları, kurumsal web sitesi, etkinlikler (fuar, kongre,
zirve vb.) olarak öne çıkıyor.
33
İtibar yönetiminin alfabesi
ORSA Stratejik Danışmanlık İcra Kurulu Başkanı ve İndeks Konuşmacı Ajansı Üyesi Salim Kadıbeşegil, kurumların
olmazsa olmazı haline gelen “itibar yönetimi”nin ABC’sini aktardı. Neden yapılır, nasıl yapılır, ne işe yarar?
İ
tibar, hem kurumlar hem bireyler açısından büyük önem taşıyan bir kavram. Ancak özünde son birkaç yılda kurumlar bu
alana yatırım yapma gerekliliğini hissetmeye ve önemini kavramaya başladılar. En geniş anlamıyla itibarı, toplumun karşısında
kişinin ve kurumun duruşu, algılanışı olarak özetlemek mümkün.
“Sizi nasıl görüyorlar ve sizden neler bekliyorlar?” sorularının yanıtı da itibar araştırmalarında saklı. ORSA Stratejik Danışmanlık
İcra Kurulu Başkanı ve İndeks Konuşmacı Ajansı Üyesi Salim Kadıbeşegil ile her geçen gün önemi artan kurumsal itibar yönetiminin
gerekliliği hakkında konuştuk. Sonuç sürpriz değil! Kurumlar için
de bireyler için de aynı kural geçerli. Toplum içinde itibarınız yoksa
ağzınızla kuş tutsanız hiçbir anlam taşımıyor. Bugün değilse yarın,
unutulmanız ve yok olmanız an meselesi!
Z: Kurumlar açısından itibar denilince ne anlaşılması gerekiyor?
Kurumlar açısından itibar sözcüğü en geniş tanımıyla toplum tarafından beğenilmeyi ve takdir edilmeyi ifade ediyor. İtibar; saygınlık
ve güven çıktısı olan bir tabir. Dolayısıyla saygın olmak güvenilir
olmak beraberinde saygınlığı ve güvenilirliği sağlayan davranışa
bir takdir getiriyor. Günümüzde itibar, kurumlar açısından yalnızca para kazanmaktan daha önemli hale geldi. Çünkü toplum tarafından takdir edilmek, beğenilmek, güvenilmek isteniyor. Yalnızca
Türkiye’de değil son 20 yıldır tüm dünyada ciddi bir güven sorunu
yaşanıyor. İş dünyasına karşı bir güven sorunu var. Bu güven sorununun üstesinden gelebilmenin en etkili yolu da kurum itibarının
yönetilmesi. Bunun şirketler için önemli bir gündem maddesi olması gerekiyor.
Z: İtibar araştırmaları bir anlamda “toplum içerisinde ilgili kurumun röntgenini çekiyor” denilebilir mi?
Aynen öyle. İtibar araştırmalarıyla yalnızca toplumda değil toplumu
oluşturan tüm katmanlarda adeta bir röntgen çekilir. Her şirketin
ekosistemindeki katmanlar bir diğerine göre değişebilir. Ama ağırlıklı olarak toplum genelinin dışında; öncelikle çalışanlar, ardından
bayiler, yetkili satıcılar, distribütörler gelir. Yani şirketin etrafında
kümelenmiş paydaş yapılanması. Bu yapının yanı sıra kanaat önderleri, iş dünyasının temsilcileri, meslek kuruluşları ve temsilcileri,
sivil toplum kuruluşları temsilcileri, yerel yönetim, yerel halk, kooperatifler ve benzeri bir sürü katman bu beğeni ve takdir edilme
süreçlerinin doğrudan içinde yer alır. O zaman şirketler bu ekosistemlerinde yer alan toplumun katmanlarının kendilerinden neler
beklediklerini öğrenmek durumundadırlar ki hangi alanlarda ne
performans göstereceklerini bilsinler. İtibar araştırmaları da bunun
için yapılır.
Z: İtibar yönetiminin değişkenleri nelerdir? Zamandan ve sektörden bağımsız mıdır?
İtibarın yönetimi sektörler ötesi bir şeydir. Dolayısıyla hangi alanda
faaliyet gösterirseniz gösterin, toplum karşısında iyi bir şirket olma
meselesidir. Ancak evrensel düzeydeki beklentiler ile yerel düzeydeki beklentilerin örtüştüğü noktalar olabileceği gibi birbirinden
farklı noktaları da olabilir. İtibar yönetimi değerler üstüne yönetilen bir meseledir. Omurgası değerlerdir. Bu değerler enformasyon
teknolojileri bu kadar yaygın değilken, sivil toplum bu kadar güçlenmemişken, toplum dinamikleri bu kadar hareketli değilken çok
sık değişmiyordu. Örneğin 1970’li ve 1980’li yıllarda, çevre diye bir
mesele yoktu. Böyle bir algı bulunmuyordu. Bugün ise çevre, değişen değerlerin en başında yer alıyor. 20.yüzyılın başlarında insan
hakları diye bir değer yoktu. Şu an ise insan hakları bir numaralı
gündem maddesi. Bu değerler olmazsa olmaz hijyen faktörleri haline geldi. Bugün çevreyi ya da insan haklarını, çalışanın haklarını
önemsemeyen, değer olarak kabul etmeyen bir şirketi düşünmek
mümkün değil. Bu meselelerin önemli gündem maddeleri haline
gelmesi ve değişmez değerler halini alması tabii ki toplumun beklentilerinin bu yönde değişmiş olmasıyla da doğrudan ilgili. Bu
değişimi yaşayan şirketler itibar yönetimi konusunda çok önemli
bir fırsat yakalıyor ve bunu rekabete yansıtıyor. Sektörler üstü bir
konumda toplumun karşısında beğenilen ve takdir gören bir şirket
haline geliyorlar. Yakalayamayan şirketler, yani “akşam kasada kaç
para var?” boyutunda kalan şirketler ise tarih sahnesinden silinip
gidiyor. İşte itibar araştırmaları bize toplumun hangi paydaşında,
hangi konularda ne yönde bir değişim olduğu konusunun ipuçlarını
veriyor. Biz bunların neresindeyiz veya bizi nasıl algılıyorlar sorusunun yanıtını veriyor.
Z: İtibar yönetimi nasıl gerçekleştirilir?
İtibar araştırmalarının üç önemli ayağı var. Birincisi üst yönetim.
Üst yönetimin bu konuyu kendi gerçek gündemi olarak görmesi
ve benimsemesi gerekir. Bu olmadan ikinci bir adım atma şansı
yok. Çünkü tüm dünyada yapılan itibar araştımaları gösteriyor ki
bu işlerde birinci derecede sorumluluk yüzde 50-60 arasında değişen oranlarda üst yönetime ait. İkinci husus ise değerler. Çünkü
itibar, değerler üstünden yönetilen bir şeydir. Şirketin değerlerinin
gerçekten toplumun değerleriyle örtüşüp örtüşmediği önemlidir.
Üçüncü adım olarak değerlerin hangi performans alanlarına, ne kadar taşınabildiği önem arz eder. İnsan kaynakları, satış, pazarlama,
yatırım… Bunların içinde değerler varsa ve değerleriniz toplumun
değerleriyle örtüşüyorsa bu temelde bir itibar yönetimi şeklidir. Bu
işin teorik kısmı. Bir de pratik kısmı var. Pratik kısmında da yine
Salim Kadıbeşegil
üç faz var. Birincisi şirket içinde yukarıdan aşağıya farkındalık yaratmak. Bu, bugünden yarına olabilecek bir şey değil. Bazen birkaç
gün bazen aylar, yıllar alabilir. İkincisi ise “Şirketin itibarını kim
yönetir?” sorusunun yanıtında gizli. Bu sorunun yanıtı “Şirketin
bordrosunda kaç kişi varsa sorumlusu onlardır.” Her bir kişi statüsü
ne olursa olsun şirketin itibarını temsil eder. Hem iş hayatında hem
özel hayatında hem sosyal hayatında. Bu, akşam beşte biten bir iş
değil. Dolayısıyla çalışanların bu konuyla ilgili sorumluluk üstlenmelerini sağlayacak ortamlar yaratmak lazım. Üçüncüsü ise ölçme
ve değerlendirme. Başladığımızda neredeydik, şimdi neredeyiz ve
nereye gidiyoruz diye bakmaktır. Bunlar pratik hayatta yapılması
gereken üç adımı oluşturur.
34 sanat
Sıradışı ve “eşsiz” bir kitap
Bağımsız küratör ve sanat eleştirmeni Fatoş Üstek’in hazırladığı, konsept ve tasarım çalışmalarını Bülent Erkmen’in
üstlendiği “Beklenmedik Karşılaşmalar Mimarlıkla İlişki Bağlamında 2000’li Yılların Çağdaş Sanat Çalışmaları” adlı
kitap dünyada bir ilk. Okuyucuyu içine katan ve ona ciddi bir sorumluluk yükleyen kitapta 50 uluslararası sanatçının
2000’li yıllarda ürettiği çağdaş sanat eserleri yer alıyor.
Fatoş Üstek
İ
stanbul’a değer katmak amacıyla geliştirilen Zorlu Center, henüz inşa aşamasında bile kültür ve sanat dünyasına ciddi katkılar sağlıyor. 2012 yılını kültürel yayınlar
ve yayıncılık alanıyla sürdürmeyi hedefleyen Zorlu Center,
projenin ilk adımını dünyada bir ilk olan “Beklenmedik Karşılaşmalar Mimarlıkla İlişki Bağlamında 2000’li Yılların Çağdaş
Sanat Çalışmaları” kitabıyla gerçekleştirdi.
Kitap, bağımsız küratör ve sanat eleştirmeni Fatoş Üstek’in
editörlüğü, Bülent Erkmen’in konsept ve tasarımlarıyla mimari
ile çağdaş sanatı buluşturan örnek bir çalışma. 250’den fazla
çağdaş sanat eseri değerlendirilerek seçkisi tamamlanan “Beklenmedik Karşılaşmalar” beş ay gibi kısa bir sürede hazırlandı.
Kitabın lansmanı Ocak ayında Zorlu Center’da gerçekleştirildi. Düzenlenen basın toplantısının açılış konuşmasını Zorlu
Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet
Even yaptı. 2012’nin ikinci çeyreğinde İngilizce
baskısı çıkacak olan kitabın hazırlık aşamalarını ve detayları Fatoş Üstek ile konuştuk.
Z: “Beklenmedik Karşılaşmalar” kitabını
hazırlama fikri nasıl oluştu?
Kitap fikri ve konsepti Bülent Erkmen’in
bir önerisiydi. Mimarlık ve çağdaş sanat
üzerine güncel bir yayın hazırlama isteğini heyecanla paylaşarak çalışmalara
başladım. Yaşamı bir dizi deneyim
olarak görüyorum, bu “özel” karşılaşmalar ile zenginleşen
bir deneyim... “Beklenmedik Karşılaşmalar” kitabı ise sanat
ve mimarlık arasında kurulmakta olan güncel ilişkiyi izleyen,
bir irdeleme girişimi. Bu kitabın en büyük belirleyeni bu iki
alanı birbiri içinde konumlamak yerine, çağdaş sanat alanından mimariye ve mimarlık ile ilişkisine odaklanmayı seçmekti. Bir diğer deyişle, bana çağdaş sanat ve mimarlık ilişkisi üzerine bir yayının editörlüğü teklif edildiğinde kendimi
içinde bulduğum mecra, bir o kadar geniş ve zengindi ki, bu
zenginliği bir alanın diğeri ile olan karşılaşmasında aramayı
tercih ettim.
Z: Kitabın hazırlık süreci nasıl işledi?
Öncelikle kitabın kavramsal çerçevesini belirleyerek işe
başladım. Özellikle 2000’li yılların sanat eserlerine odaklanmak hem heyecan verici hem de zorlu bir süreci beraberinde
getirdi. İlk dönemde uzun soluklu bir araştırma gerçekleştirdim. Yaklaşık 250 sanat işini değerlendirmeye aldım. Bu
süreç içerisinde ayrıca çağdaş mimarlık, kamusal alanda
sanat üzerine yayınları taradım, sergileri izledim. Kavramsal
çerçeve ve içeriğe almak istediğim yapıtların listesini 50’ye
tamamladığımda ise bambaşka bir süreç başladı. Bu süreç
oldukça yoğun bir organizasyonu ve içerik üretiminin gerekliliği ile belirlendi. Bir yandan sanatçılardan katılım onayı
alıp kitapta yer alacak görselleri toplarken, diğer yandan
yapıtlarla birlikte sunulacak kısa yazıları düzenledim. Tüm
metin yazarlığını üstlenmek yerine bu görevi paylaştırmayı
ve kitaba çok seslilik getirmeyi amaçladım. Bu anlamda 11
yazar ve küratörü seçili bir veya iki iş üzerine yazı yazmak
35
“Zorlu Center’ın böyle bir kitabın hazırlanmasına önayak olması, vizyon
sahibi olduğunu gösteriyor. Bu durum, gününü takip eden ve geleceğin
belirleyenlerini farkındalık yaratarak ön plana çıkaran bir duruş sergiliyor.”
için davet ettim ya da önceden yayınlanmış olan yazılarını bu
yayın için düzenlemelerini rica ettim.
Z: Çalışmalara ne zaman başladınız? Ne kadar zamanda tamamlandı?
Haziran ayı başında, bu yayının editörlüğünü üstlenmek için
davet aldım. O sıralarda üzerinde çalıştığım birkaç projeyi
tamamlayarak yayına odaklanmam birkaç hafta sürdü. Kitabın içerik ve tasarım olarak tamamlanması ise Kasım ayı
ortasında gerçekleşti. Dolayısıyla beş ay gibi oldukça kısa bir
sürede bu yayın hazırlandı.
Z: Kitabın içeriğiyle ilgili bilgi verebilir misiniz?
2000 yılından bu yana sergilenmiş çalışmaların yer aldığı
kitapta ilksöz, kavramsal çerçeveyi tanımlayan uzun bir yazı
ve sonsöz gibi ana yazılar ile 50 sanatçının yapıtlarının kısa
içerik yazıları birlikte sunuluyor. Bu anlamda bölümlerden
bahsetmek çok da olası değil, bir bütün olarak ele almak
gerekiyor. Kitapta yer alan yapıtların hepsi birbiri ile ilişkili.
Dolayısıyla, bu kitaptaki “beklenmedik karşılaşmalar”, kendimiz ile (örneğin boyutuyla görüşümüzü engelleyen ya da
ölçeğiyle algılarımızı kısıtlayan) sanat ürününün fizikselliği
arasında kurduğumuz ya da bir uzlaşma noktası bulmaya çalıştığımız çeşitli mekansal ilişkilerin bir derlemesidir.
Z: Kitabın hazırlanma süreci sizin için nasıl bir deneyimdi?
Hazırlık süreci oldukça heyecan verici ve zorlu bir deneyim
oldu. 50 sanatçı ile şahsen ya da galerileri üzerinden iletişime geçmek ve yazıları oluşturmak beni bilgisayar ekranıma
kilitledi. Kitabın hazırlanması için beş aylık kısa sürecin çok
iyi bir planlaması gerekiyordu. Bu anlamda birlikte çalışma
şansını yakaladığım Bülent Erkmen’in payı oldukça büyük.
Kendisi imkansızın imkansız olmadığını deneyimlememi
sağladı. Ortaya çıkan kitaptan çok memnunum. Harika bir işbirliğinin ve ortak inancın bir ürünü olmasını kitabın kendisi
de gösteriyor. Ayrıca, böylesi bir vizyona sahip bir yayının ilk
olarak Türkiye’de yayınlanmış olması da mutluluk verici.
Z: Zorlu Gayrimenkul’ün böyle bir kitap hazırlamasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz? Hangi konularda/alanlarda katkı
sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Zorlu Gayrimenkul’ün projesi olan Zorlu Center’ın böyle bir
kitabın hazırlanmasına önayak olması, vizyon sahibi olduğunu gösteriyor. Bu durum, gününü takip eden ve geleceğin
belirleyenlerini farkındalık yaratarak ön plana çıkaran bir
duruş sergiliyor. Ben bu desteği ve vizyonu oldukça değerli
buluyorum ve teşekkür ediyorum. Ayrıca ülke içinde kalmayarak dünyada olup bitenle ilgilenebilmek oldukça zengin
bir görüşü de belirtiyor. Bu kitabın gerek akademik alanda
gerekse sanat ve mimarlık alanlarında birçok üretime ve düşünceye önayak olacağını düşünüyorum. Düşünsel üretimlerin yanı sıra mekan ve çevre ile kurmakta olduğumuz ilişkileri
deneyimler üzerinden sorgulamamıza da yol açacağını umuyorum.
Z: Zorlu Gayrimenkul ve projeleriyle ilgili düşüncelerinizi
öğrenebilir miyiz?
Zorlu Gayrimenkul’ün mimarlık projelerinin ötesinde sanat
ile yakın bir ilişki kurmak için projeler gerçekleştiriyor olması oldukça etkileyici. Zorlu Center’da açılması planlanan
Performans Sanatları Merkezi’nin yanı sıra son yapılan İstan-
bul Bienali’nin destekçilerinden biri olması, sanat alanında
güçlü projelere destek verme isteğini gözler önüne seriyor.
Özellikle yapılmamış olanın yapılmak istenmesi bence Türkiye ve dünya için oldukça değerli. Varolan kalıpların ötesinde
bir anlam ve üretim arayışı yeni değerler sistemini de beraberinde getiriyor. Beklenmedik Karsılaşmalar gibi yoğun ve
içerik açısından zengin, bir o kadar da güncel bir kitabın hazırlanmasını desteklemesi de böylesi bir zenginliğin ürünü
diye düşünüyorum.
Z: Kitap kaç adet basıldı? Satışı yapılacak mı?
Kitap Türkiye’de 1100 adet basıldı. 500 adedi yılbaşı hediyesi olarak özel isimlere, fikir önderlerine ve köşe yazarlarına gönderildi. 12 Ocak tarihinden itibaren tüm Türkiye’de
satışına başlandı. Kitabın İngilizce versiyonunun da 2012’nin
ikinci çeyreğinde basılması ve dünya dağıtımının yapılması
planlanıyor.
36 sanat
Kitapta yer alan yapıtların hepsi birbiri ile
ilişkili. Dolayısıyla, bu kitaptaki “beklenmedik
karşılaşmalar”, kendimiz ile sanat ürününün
fizikselliği arasında kurduğumuz ya da bir
uzlaşma noktası bulmaya çalıştığımız çeşitli
mekansal ilişkilerin bir derlemesidir.
Kristal Kaya, 2008 / Ayşe Erkmen
Fotoğraf: Ayşe Erkmen
Paslanmaz çelik, motorlu yapı 1,5 x 2 x 3,75 m NRW Bank,
Düsseldorf, Almanya, 2008 Rampa’nın (İstanbul), Galerie
Barbara Weiss’in (Berlin) ve sanatçının izniyle.
Kristal Kaya Düsseldorf’taki NRW.BANK’ın çatısına
yerleştirilmiş hareketli bir heykel. Kaya şeklinde bir
görünümü olan heykel, paslanmaz çelikten yapılmış. Kayanın
üçte biri çatının kenarından dışarı doğru uzanıyor ve heykel,
belirlenmiş bir güzergahta, saat yönünde hareket edip sonra
ters yönde geri dönüyor.
İşin yerleştirildiği bina, kentin tarihi kesimi ile Ren Nehri
kıyısındaki eski dok sahalarının birleştiği noktada yer alıyor.
Bölge bugün bir iş ve eğlence merkezine dönüşmekte
olduğundan, mimari ve işlevsel bir değişim geçirmekte.
Binanın cam ve çelikten oluşan cephesi, modernist mimari
için sıradan bir estetiği yansıtıyor.
37
Perde Ev Amsterdam, 2005 / Nevin Aladağ
Fotoğraf: Nevin Aladağ
Yedi perde. Her biri 2 x 4 m, Boekmanstitching binasının dışına tutturulmuş
beyaz yarı şeffaf perdeler. Smart Project Space’in (Amsterdam) desteğiyle
üretilmiştir. Sanatçının izniyle.
Perde Ev, binaların cephelerinde, pencerelere yarı şeffaf, uzun beyaz
perdelerin asılmasıyla gerçekleştirilen bir yerleştirme. Pencerelere biraz
büyük gelen perdeler, dışarı sarkarak cephenin bir kısmını örtüyor.
Özel sanat kuruluşlarında ya da kamusal sanat projeleri çerçevesinde
Bern, Limerick ve Amsterdam gibi farklı şehirlere yerleştirilen Perde Ev,
perdelerin rüzgarda salınmasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Amsterdam’da,
kanal kıyısındaki bir eve asılmış aşırı büyük perdelerin neredeyse
tüm cepheyi örtmesi, içerisi ile dışarısının, teşhir etme ile gizlemenin
bölgeselleştirilmesine vurgu yapıyor. Perdeler görüşü engellerken, bir
yandan da ilgi odağı haline geliyor, böylece binalara karşı merak uyanmasını
sağlıyor. Buna ilaveten, bir iç mekan öğesinin dışarı yerleştirilmesiyle
belirlenen yeni durum, perdelerin mahremiyet alanını çizme ve güneş ışığını
engelleme işlevinin içini boşaltırken, bir aidiyet çelişkisini de tetikliyor.
Perde Ev’in farklı işlevlere sahip çeşitli binalardaki uygulamaları, mahremin
ve kamusalın bölgesine kondurulmuş küçük ve incelikli jestler olarak kendini
gösteriyor. Başka deyişle, bir perdenin şeffaflığı, içerisi ile dışarısı arasında
çekilen bir çizgiyle yan yana gelirken, uçuşan bir perdenin uyandırdığı
çağrışımlar bu keskin ayrımda devamlı bir bozulmaya neden oluyor.
Hiç Varolmamış Bir Tarihin İzleri / Güçsüz Yapılar, Şek. 222, 2001 /
Michael Elmgreen ve Ingar Dragset
Fotoğraf: Kim Nielsen ve Muammer Yanmaz
Tahta, paslanmaz çelik, alüminyum, perspeks, boya, çimento, folyo harf,
fluoresan 3,1 x 4,3 x 7,8 m Galerie Klosterfelde’nin (Berlin) izniyle.
Hiç Varolmamış Bir Tarihin İzleri / Güçsüz Yapılar, Şek. 222 1 hafifçe yere
batmış ya da Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi darphane alanında modern
bir harabe misali gün yüzüne çıkmış gibi duran bir sanat müzesinin
maketidir. Yerden yükseliyor ya da yere batıyor olsun, bu mimari yapı,
içinde bulunduğu 18. yüzyıl estetiği ile ayrışmakta; modernist mimari
akımının özelliklerini taşıyan hatlarıyla içine yerleştiği alana ve mimari
yapıya öteki olmakta. Bu yapının özünde, beyaz duvarlarla çevrili sanat
galerisi geleneği yatmaktadır. Bu “beyaz küp” diye anılan galeri kavramı,
özellikle 1960’lı yıllardan itibaren sanatın salt kapalı mekanlar içerisinde
özel sunumlarla izleyicisi ile buluşmasına karşılık gelmektedir. Özellikle
sanatçı Brian O’Doherty, sanatın mekanını, bu tecrit edilmiş mekanların
iktidarını sorunsallaştırarak incelemeye almıştır. Tüm bu sorunsallar,
sanatçı ikilisi Michael Elmgreen ve Ingar Dragset’in sanatsal pratiğinde
önemli bir yer teşkil etmektedir.
38 sanat
Kasa Ev, 2006 / Wolfgang Winter, Berthold Hörbelt
Fotoğraf: Jonty Wilde ve sanatçılar
Sarı plastik su kasaları, ahşap, çelik, lamba, iki nakliyat konteynırı.
Arts Council England desteğiyle üretilmiştir. Sanatçıların izniyle.
Yaklaşık yirmi senedir beraber çalışan sanatçı ikilisi Wolfgang
Winter ve Berthold Hörbelt’in, Castleford, Yorkshire’da yer alan
Kasa Ev işimli işi, plastik içecek kasalarından meydana gelen
mimari bir yapı. 1992’den bu yana işbirliği yapan sanatçılar,
mimari heykellerini ilk defa 1997’deki Münster Heykel Projesi’nde
uluslararası çapta tanıttılar. O günden bu yana, geçici olarak
tasarladıkları bina-heykeller, dünyanın farklı yerlerinde sergilendi,
sosyal etkileşimleri tetikledi ve şiir dinletileri, atölye çalışmaları,
toplantılar gibi etkinliklere ev sahipliği yaptı.
Altın İskele, 2009 Sarkis
Fotoğraf: Muhsin Akgün
Sanatçının izniyle.
Sarkis’in yapıtının mimarlıkla alabildiğine derin ve çok katmanlı bir ilişkisi var. Bu
ilişki kimi kez işin konumlandığı yerin, bir mimari bağlam olarak taşıdığı anlam
üzerinden, kimi kez belirli bir yapının Sarkis’in yapıtının içine sızmasıyla ve orada
yatay ve düşey ilişkiler geliştiren anlam alanları açmasıyla, kimi kez bir mimarın
tüm üretimini ifade eden göstergelerle, kimi kez de mimari yapının temsil
düzlemindeki karşılıklarının yeniden üretilmesiyle kendini gösteriyor. Bu farklı
ilişki düzeyleri, kontopuntal bir yapı oluştururcasına iç içe geçiyor, bu geçişler
yapıtın bütününün içinde artzamanlı ya da eşzamanlı olarak ortaya çıkıyor.
39
Gecekondu, Devrim Cd, No: 1608, 2004 / Héctor Zamora
Fotoğraf: Fernando Medellin (Labor. Org. Mx’in izniyle)
74 m2 el yapımı yaşanabilir alan. Carrillo Gil Sanat Müzesi,
Meksiko. Sanatçı izniyle.
Héctor Zamora’nın, Meksiko’nun en önemli sanat
müzelerinden birinin dış duvarlarına iliştirdiği geçici yaşam
alanı, Gecekondu, Devrim Cd, No: 1608 başlığını taşıyor.
Carrillo Gil Sanat Müzesi’nin cephesine giydirilmiş koza;
çelik, ahşap ve mukavva levhalardan oluşuyor. Bu misafirlik
alanının mimari estetiği, büyük şehirlerin çevresinde
bulunan, izinsiz inşa edilen yerleşim birimlerini akla
getiriyor. Üç odadan oluşan, işleyen bir tesisata sahip bu
proje, çevrelendiği mimari yapı ve sahip olduğu imkanlar ile
varoştaki yaşam alanları arasında bir tezat oluşturuyor.
kapak
42 haber
Valeron, uluslararası fuarlarda
büyük beğeni topladı
Zorlu Tekstil Grubu, tekstil sektöründe uluslararası markalardan biri haline gelen Valeron’un yeni koleksiyonuyla
Ocak 2012’de Almanya’da gerçekleştirilen dünyanın en büyük ev tekstili fuarı Heimtextil’e ve yine dünyanın en önemli
tasarım fuarları arasında yer alan Maison&Objet Paris Fuarı’na katıldı.
Z
orlu Tekstil Grubu, yeni koleksiyonlarını her yıl olduğu gibi 2012 yılında da dünyanın önde gelen uluslararası platformlarında sergilemeye devam ediyor.
Türk ev tekstili sektörünü, dünyanın en büyük ve en önemli uluslararası ev tekstili fuarı Heimtextil’de uzun yıllardır
temsil eden Grup, 2012 yılında da bu fuardaki yerini aldı.
buluşmasıyla üretiliyor. Nevresim takımlarından bornoza,
havlu çeşitlerinden perdeye, runner, throw ve dekoratif
yastıkları içeren aksesuvar çeşitlerine kadar oldukça zengin ve seçkin bir ürün yelpazesine sahip olan Valeron, farklı
tasarımları ve göz alıcı koleksiyonlarının yanı sıra “ulaşılabilir lüks” olma özelliğini de koruyor.
Almanya’nın Frankfurt kentinde 11-14 Ocak 2012 tarihleri
arasında düzenlenen fuarda, grubun bilinen en özgün, uluslararası markalarından biri olan Valeron’un 2012 Ev Tekstili Koleksiyonu ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Ayrıca,
ev tekstili sektöründe uluslararası markalardan biri haline
gelen Valeron’un 2012 Koleksiyonu, 20-24 Ocak 2012 tarihinde gerçekleştirilen Maison&Objet Paris fuarında da tanıtıldı.
Valeron, farklı renk ve desen seçenekleri, yenilikçi ve sade
koleksiyonlarıyla yaşam alanlarına özgün bir stil kazandırırken, şıklığıyla girdiği her ortamı değiştiriyor. Canlı renkler ve dinamik desenler ile modern, altın rengin kullanıldığı,
dantel ve gipür işlemelerin bulunduğu ürünlerle ise klasik
tarzda seçenekler oluşturuyor.
“Ulaşılabilir lüks” tasarımlar
Valeron’un yenilikçi, şık ve zarif koleksiyonları, 2005’ten
bu yana kalitenin ve tasarım gücünün en son teknoloji ile
Valeron, sezonun trendlerinden aldığı izlenimler ve farklı
tasarımcıların tasarladığı ürünlerle oluşturulan özel bir koleksiyona da imza atıyor. Koleksiyonunda yer alan “Premium Collection” ile kendini ayrıcalıklı hissetmek isteyenlere
üstün kalitede ürünleri ve işçiliği ile hitap ediyor.
43
Linens’ten modern çizgileri
yansıtan yeni koleksiyon
Ev tekstili alışverişini bir keyfe dönüştürmeyi vaat eden ve müşteri memnuniyetini her şeyin üzerinde tutan Linens, yeni
koleksiyonunu bayilerine tanıttı. 2012 İlkbahar-Yaz koleksiyonu bayilerin beğenisini kazanırken, toplantı sonunda görüş
alışverişleri ve sevkiyat planlaması da yapıldı.
E
v tekstilinin öncü markası Linens, 14-16 Aralık tarihleri arasında koleksiyon sunum toplantısı düzenledi.
Bayilerin her yıl büyük ilgi ile takip ettiği toplantıya
Türkiye çapında, farklı illerden Linens bayileri, merkez mağaza müdürleri ve yöneticileri katıldı.
Modern, yalın çizgilerle kurgulanmış ve natürel tonların hakim olduğu Linens’in yeni koleksiyonunu uzun uzun inceleyen bayiler, birbirleriyle ve Linens yöneticileriyle sohbet
etme fırsatı da yakaladılar. Koleksiyonu çok beğendiklerini
ifade eden bayiler, bu organizasyonda bir araya gelmekten
duydukları mutluluğu dile getirdiler.
Son derece renkli geçen sunum toplantısında ayrıca yeni
koleksiyon hakkında bayilerden gelen görüş ve talepler de
değerlendirilerek mağaza sevkiyatları planlandı.
44 haber
İleri teknoloji ile üretilen kumaşlar
Tüketicisine maksimum konfor yaşatan ürünler sunan Korteks, yeniliklerinde hız kesmiyor. Korteks’in ileri teknoloji ile
ürettiği yeni ürünleri olan gümüş iyonlarıyla mikroplara karşı etkili kumaş DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL, alev almayı
geciktiren iplik TAÇ FLAME RETARDANT ve kalıcı ışıltılar yaratan TAÇ SPARKLING YARN, sektöre dünya standartlarını taşıyor.
Z
orlu Grubu’nun öncü kuruluşlarından Korteks, yenilikçi ve üstün teknolojiye dayalı ürünleriyle tüketicisinin
hayatını güzelleştirmeye devam ediyor. Korteks’in sertifikalı performans kumaş markası DRY TOUCH® ürün yelpazesinde yer alan antimikrobiyal özellikteki yeni kumaş markası
DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL, sektöre dünya standartlarını
taşımış oldu.
DRY TOUCH® markası, Zorlu Holding’in kalite anlayışı, dinamik
yapısının desteği ve rekabetçi fiyatları ile piyasadaki üstünlüğü
elinde bulunduruyor. Spor giyim, iç giyim, denim giyim, iş elbisesi ve hazır giyim alanları başta olmak üzere birçok alanda
kullanılabilen DRY TOUCH® ürünleri, Korteks İplik Fabrikası’nda
özel teknikler kullanılarak üretiliyor. İleri teknoloji ve fonksiyonellik bir araya gelerek üstün performanslı aynı zamanda doğal
görünümlü, yumuşak tutumlu ve daha örtücü olan DRY TOUCH®
kumaşı yaratılıyor. Sadece Zorlu Holding’in
yetki verdiği sınırlı sayıdaki lisanslı üreticiler tarafından üretilebilen DRY TOUCH®,
şimdi antimikrobiyal özellik taşıyan DRY
TOUCH® ANTIMICROBIAL isimli yeni ürünüyle “dünyada mikrobun olmadığı yeri
arayan” tüketicilerin ihtiyacına yanıt veriyor.
Gümüş iyonlarıyla mikroplara karşı etkili
olan DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL kumaşlar, geniş spektrumlu ve kalıcı antimikrobiyal
etki sağlayan ileri teknoloji ürünü polyester
ipliklerden üretiliyor. Kumaşı mikroplara karşı etkili kılan etken ise üretiminde kullanılan
polyester ipliklerdeki gümüş iyonları. OekoTex aktif kimyasallar listesine dahil olan bu
biyolojik aktif maddenin insan sağlığına zararı olmadığı, tarafsız uzmanlar tarafından Oeko-Tex 100 Class
1 belgesi ile onaylandı. Antimikrobiyal özellik ipliğe
bitim işleminde değil, üretim esnasında verildiğinden
etkenlik kalıcı bir nitelik gösteriyor. Ayrıca ürün yıkanma ve aşınmadan etkilenme, insan cildine zarar verme
ve kaşıntı yapma gibi olumsuzluklar taşımıyor. DRY TOUCH® ürünleri, özel ve taklit edilemez etiketler ile yapıldığından, maksimum müşteri memnuniyeti sunduğu gibi
tüketicisine ayrıcalık hissi de yaşatıyor.
Alev almayı geciktiren iplikler…
Korteks sadece DRY TOUCH® markalı ürünlerinde değil,
ileri teknolojiye dayalı başka yenilikleri de tüketicisinin
hayatına sunuyor. Yeni geliştirilen TAÇ FLAME RETARDANT
marka alev almayı geciktiren iplik markası “Tutuşmak için
hiç mi hiç acelesi yok!” sloganıyla sunuldu. TAÇ
FLAME RETARDANT iplikler, kullanıldıkları tekstil
ürünlerine kalıcı güç tutuşurluk özelliği kazandırıyor. Özel üretim teknolojisi sayesinde bu iplikler,
yıkama ve aşınma ile güç tutuşurluk özelliklerini
kaybetmiyor ve sonsuz yıkama garantisi sunuyor. Güvenliği İngiltere, ABD, Japonya, Almanya
ve Fransa gibi ülkelerin standartları baz alınarak
sertifika edilmiş olan bu ürün, kolay boyanabilen ve kumaşı sertleştirmeyen bir yapıya sahip.
Çevre dostu TAÇ FLAME RETARDANT ipliklerinin kullanımıyla ilgili bilgi desteği üreticilere
Korteks tarafından veriliyor. Kumaş boyama,
apreleme, baskı ve iplik boyama için farklı
kimyasallar konusunda da Korteks, üreticiye
gereken hizmeti sağlıyor.
Işıltı katmak için en parlak fikir
Korteks’in teknolojik ürünleri bunlarla da bitmiyor. Işıltıyla
parıldayan ve kullanım kolaylığı sağlayan iplik markası TAÇ
SPARKLING YARN, ürünlere ışıltı katmak için tasarlandı. Parlaklığı ve ışıltısıyla sim muadili bir ürün olan TAÇ SPARKLING
YARN ile, özellikle sim ipliğin efekti hedeflendi. Bu ürün, simli
ürünlerle kıyaslandığında benzersiz avantajlar sunuyor. Bilindiği gibi sim ipliklerin ilk kullanımlarında parlaklık ve görsel
efekt daha fazla ancak kullanım ve yıkamalardan sonra renk ve
görsel özellik azalıyor. Oysa TAÇ SPARKLING YARN, daima aynı
parlaklıkta kalıyor. Sim ipliklerin ısı dayanımı düşük olduğundan polyester ipliklerle aynı boya ve fiske işlemlerinde problemler yaşanıyor. Kumaş haline geldikten sonra ise takılmalar
yapıyor, insan tenini rahatsız edebiliyor. TAÇ SPARKLING YARN
kullanan tüketiciler ise bu olumsuzlukların hiçbirini yaşamıyor.
45
Üniversite öğrencileri Korteks’te
Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Ulcay ve üniversite
öğrencileri, tekstil sektörünün öncü firmalarından Korteks’i ziyaret ederek tesislerdeki üretim aşamalarını yerinde
inceleme fırsatı buldular.
B
ursa’da üniversite-sanayi işbirliğine yönelik adımlar
hız kazandı. Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) öğrencileri çeşitli sanayi tesislerini ziyaret ederek mesleklerinde
geleceğe yönelik önemli kazanım elde ediyorlar.
BTÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen ve Rektör Yardımcısı Prof.
Dr. Yusuf Ulcay ile BTÜ Kimya ve Makine Mühendislikleri Bölümleri öğrencileri ile tekstil sektörünün öncü firmalarından
Korteks’i ziyaret ederek tesislerdeki üretim aşamalarını yerinde incelediler.
Üretilen iplikleri inceleyen öğrenciler daha sonra Korteks İnsan
Kaynakları Müdürü Ali İhsan Erdoğan tarafından bilgilendirildi.
Firmanın kuruluşundan bugüne uzanan süreci anlatan ve üretim hakkında bilgiler veren Erdoğan, “123 bin 398 metrekare
alan üzerinde kurulu firmamız bugün günlük olarak 580 ton
iplik üretimi ile Avrupa ve Ortadoğu’nun en büyük kapasiteli
tesisidir” dedi.
Korteks Genel Müdürü Necat Altın ise gençlere, “Üniversitenizde verilen eğitimin değerini bilerek ve iyi çalışarak verimli
kullanmanız gerekiyor. Yakından inceleme imkanı bulduğunuz
bu tesislerdeki fırsatları çok iyi değerlendirin” dedi.
Prof. Dr. Ali Sürmen de sanayi şehri olan Bursa’da üniversitesanayi işbirliğine yönelik çalışmalarının devam edeceğini söyledi. Öğrencilerin bu çerçevede sunulan fırsatları en iyi şekilde
değerlendirmesi gerektiğini belirten Sürmen, “İlerleyen zamanlarda buralarda olabileceğinizi göz önüne alarak çalışmalarınızı
en iyi şekilde devam ettirmeniz gerekiyor” diye konuştu.
kapak
46 haber
Bu korsan gezdiriyor!
Korsan Gezi Timi, Zorlu Plaza çalışanlarından 523 kişinin doğa gezilerine katıldığı,
85 kişinin yelken ve fotoğraf dersi aldığı; etkinlikleri iple çekilen, hobi kursları büyük
ilgi gören bir fenomen haline geldi.
Kaan Kıncı (Vestel), Hakan Karan (Enerji),
Gürkan Coşkun (Vestel), Meral Enül (Enerji)
D
ergimizin her sayısına doğa ve kültür gezileri ya da
renkli etkinlikleriyle konuk olan Korsan Gezi Timi, bu
kez bizi Zorlu Plaza’da misafir etti. Gönüllü ekip, yeni
yılda ayrılanların ardından katılan yeni korsanlarla yoluna devam ediyor. Tam da 2012 planlarının yapıldığı bir gün, Gürkan
Coşkun (Vestel), Hakan Karan (Enerji Grubu), Kaan Kıncı (Vestel) ve Meral Enül’le (Enerji Grubu) bir araya geldik.
Z: Binanın girişinden buraya çıkana kadar ilginç etkinlik afişlerinizden görmeyi umduk ama bugünlerde yeni etkinlik yok
mu?
Ocak ayını dinlenme ve planlama ayı olarak geçiriyoruz. Yılın
tamamına yayılan bomba gibi etkinliklerin hazırlıkları içerisindeyiz.
Z: Şu ana kadar kaç kişiye ulaştınız?
Duyurularımızı e-posta ve afiş yoluyla tüm Zorlu Plaza çalışanlarıyla birlikte Gayrimenkul Grubu ve bayilerimiz gibi yakın iş
ortaklarımıza ulaştırmaya çalışıyoruz. Gezi ya da kurs, son iki
yılda yaklaşık 600 arkadaşımız ya da yakını etkinliklerimize
katıldı.
Z: Grubun adının Korsan olmasının özel bir nedeni var mı?
Korsanların gezgin bir ruha sahip olduğunu düşünüyoruz. İşin
aslı, Holdingimiz bünyesinde resmi bir kulüp uygulaması olmadığı için “korsan” olarak faaliyet göstermeye başladık. Fakat
şaka bir yana, Holding, Enerji ve Vestel tarafından üst düzey
yöneticilerimizin de zaman zaman katıldığı etkinlikler düzenleyen ve herkes tarafından tanınan bir grubuz aslında.
Z: Grubun amaçları nelerdir?
En önemli hedefimiz, aslında büyük bir aile olan Zorlu Grubu
çalışanlarını iş yaşamları dışında da keyif alacakları aktivitelerde buluşturmak. Özellikle birlikte ya da yakın çalışan kişilerin iletişimini ve dayanışmasını güçlendirecek farklı etkinlikler kurgulamak istiyoruz. Bu kimi zaman bir kanoda kürek
çekmek, kimi zaman doğanın kucağında kurulan kampta ateş
yakmak, kimi zamansa bir mikrofona birlikte şarkı söylemek
oluyor. Zorlu çalışanlarının hayatın farklı renklerinde birlikte
güzel zaman geçirmesinin, işyerindeki verimi ve mutluluğu da
önemli ölçüde artırdığını düşünüyoruz.
Z: Ne tür aktivitelere ağırlık veriyorsunuz?
İş hayatı ve kent yaşamının yorucu temposundan biraz olsun
uzaklaşmak için, daha çok doğa gezileri düzenliyoruz. İstanbul’a
yakın ve doğal güzelliğini korumuş alanlarda yürüyüşler, kano
ve botla nehir geçişleri, çadır kampı gibi doğayı ve macerayı birarada yaşayabileceğimiz etkinlikleri tercih ediyoruz.
Z: Aktivite seçimine nasıl karar veriyorsunuz?
Dört kişilik çekirdek kadromuzla ortak molalarda biraraya
gelerek hem uzun dönemli hem de 1-2 aylık planlamalar yapıyoruz. Bir gezi düşünüyorsak, mevsim ve doğa koşulları
açısından herkesin rahatlıkla katılıp keyif alabileceği rotalar
seçiyoruz. Çok bilinmeyen, ancak içimizden birilerinin daha
önce gitmiş olduğu yerlere öncelik veriyor, çevremizden gelen önerileri de değerlendiriyoruz. Örneğin şu sıralar kış ve
bahar dönemini planlamaya çalışıyoruz. Soğuk kış günleri
için dans, tiyatro gibi kültür etkinlikleri tasarlıyoruz. Bunların
yanında, derginin bu sayısı basıldığında biz Bolu tarafına güzel bir kar gezisi düzenlemiş olacağız.
Z: En kalabalık katılım ne tür aktivitelerde oluyor?
Belki de Korsan Gezi Timi kurucularının doğaya ve doğa sporlarına olan ilgisi nedeniyle, adrenalin dolu geziler öne çıkıyor!
Bugüne dek sağlanan en yüksek katılımın rafting etkinliğinde
gerçekleşmesi, buna en güzel örnek... Ancak ekstrem sporlara değil, ailecek, hatta çoluk çocuk hep birlikte gerçekleştirilebilecek aktivitelere ağırlık veriyoruz.
Z: Şu ana kadar kaç etkinlik gerçekleştirildi?
İki kez Melen Çayı’nda rafting, Durusu Gölü’nde kano ve takım çalışması oyunları etkinliği, İğneada’ya çadır kampı,
47
Sapanca, Abant, İzmit, Edirne, İstanbul gezilerimizle birlikte
temel yelkencilik eğitimi, fotoğraf kursu, karaoke partileri
gibi çeşitli alanlarda birbirinden güzel 20’ye yakın etkinlik
gerçekleştirildi.
Z: Aktivitelerin kişi başı yaklaşık maliyeti nedir?
Özellikle gezi etkinliklerimizi uygun fiyatlarla gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Katılım ücretleri günübirlik gezilerde 70-80
TL, hafta sonu konaklamalı gezilerde ise 180-200 TL civarında
gerçekleşiyor. Bu fiyatlara ulaşım, yemekler, konaklama ve
rehberlik hizmetleri dahil.
Z: Aktiviteler için belli bir bütçeniz var mı?
Korsan Gezi Timi’nin henüz bir bütçesi yok. Aktivitelerimizi
uygun fiyatlarla gerçekleştirebilmek için grup indirimleri, kişisel ilişkiler ve ekip üyelerimizin oldukça iddialı olduğu “pazarlık yetenekleri”nden faydalanıyoruz. Bazen de gezileri bir
seyahat acentası yerine kendi imkanlarımızla organize ederek ekonomik hale getirmeye çalışıyoruz. Gezilerde en önemli
gider kalemimiz ulaşım. Belki önümüzdeki günlerde Holdingimizin kısmi destekleriyle maliyetleri düşürerek daha fazla
çalışma arkadaşımızın faaliyetlere katılmasını sağlayabiliriz.
Z: Kimler katılabiliyor?
Öncelikle Zorlu Holding şirketlerinde çalışan arkadaşlarımız
ve aileleri, kontenjanın uygun olduğu koşullarda çalışanlarımızın arkadaşları da katılabiliyor. Etkinliklerde yöneticilerimizi de sık sık aramızda görmek, bizim için çok önemli ve
gurur verici.
Z: Aktivitelere katılanlardan ne tür yorumlar alıyorsunuz?
Gezilerimiz, tüm katılımcıların birlikte keyifli zaman geçirdiği,
dinlence ve eğlencenin birarada yaşandığı etkinlikler. Korsan
Gezi Timi’nin düzenlediği gezilere katılanlar, döndüklerinde
yaşadıkları heyecanı ve güzellikleri çevrelerinde anlatarak etkinliklere olan ilgiyi artırıyor. Aldığımız pozitif geri bildirimlerden gördüğümüz kadarıyla, son derece beğeni toplayan gezi
ve aktiviteler gerçekleştirdiğimizi söyleyebiliriz. Gezi dönüşü
Plaza’da karşılaştığımız ve tanımadığımız insanların sonraki
aktivitenin ne zaman olacağını sormaları bizim için büyük sevinç kaynağı. Bir hafta sonu etkinliği sonrasında işe başladığımız gün, hatta günler boyunca inanılmaz enerjik ve mutlu
oluyoruz.
Z: Düzenlemeyi düşündüğünüz yeni aktiviteler nelerdir?
Doğa gezileri her mevsim farklı rotalarda sürecek. Gezilerin
yanında fotoğraf, dans gibi hobi grupları kurmak, karaoke
partileri gibi eğlenceler düzenlemek; yelken, dağcılık ve çalışanların ilgi göstereceği farklı konularda eğitimler ve aktivite-
ler gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Daha doğrusu şimdilik hayal
ediyoruz. Grup şirketlerimizin de desteğini sağlayabilirsek,
tüm bunları kısa sürede hayata geçirebiliriz.
Z: Bu güzel hedefler doğrultusunda Zorlu Holding’ten beklentileriniz var mı?
Korsan Gezi Timi, Zorlu çalışanlarının sosyal hayatına bir nebze olsun renk katmak için kuruldu. Bunun yanında, çalışanlar
arasındaki iletişimin ve yardımlaşmanın güçlenmesini daima
önceliklerimiz arasında gördük. Yalnızca gezilerle sınırlı kalmayıp kültür ve sanat faaliyetlerinde, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, şirketlerimizi farklı ve anlamlı mecralarda
temsil etmeyi hayal ettik. Geçen üç yılda da gördük ki doğru
yoldayız. Gezmenin, eğlenmenin çok ötesinde ortak anlar yaratan, sosyal sorumluluk projelerine katılan, toplumsal yardım
kampanyaları düzenleyen, hobilere yönelik eğitimlerle kişisel
gelişime katkıda bulunan, örnek bir gönüllü grup olduğumuzu
bugün herkes görüyor. Zorlu bayrağını daima en iyisini yaparak, en önde ve en yukarıda dalgalandırmak hepimiz için gurur
verici. Önümüzdeki süreçte, Grubumuzun da desteğini alarak
faaliyetlerimizi çeşitlendirmeyi ve tüm çalışanlarımıza yaygınlaştırarak sürdürmeyi arzuluyoruz. Bu konuda destek göreceğimize de eminiz. Herkesi keyifli etkinliklerimize bekliyoruz.
48 köşe yazısı/metin salt
Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş.
Genel Müdür Yardımcısı
[email protected]
Kazara buluş
Günlük hayatımızda önemli yeri olan birçok buluş sakarlığın, unutkanlığın, savsaklığın ve dikkatsizliğin sonucudur.
Bunlardan birkaç tanesinin ilginç hikayesine göz atmak ister misiniz?
İ
ngilizce “serendipity” sözcüğü cümle içinde doğru kullanımı ve başka dillere çevirisi zor olanlardan biridir. İşe
yarayan bir buluşun rastlantı sonucu veya kazara ortaya
çıkması gibi bir anlamı vardır. Günlük konuşmada çok yer bulamasa da bu sözcük bilim ve teknolojinin ilerlemesinde tahmin ettiğinizden daha fazla yer bulmuştur.
Bilim ve teknoloji insanları genellikle çalıştıkları alana uzun
yıllarını verdikleri için bir buluş yaptıklarında, eğer varsa bile
rastlantının ve şansın rolünü yadsırlar. Aslına baktığınızda
günlük hayatımızda önemli yeri olan birçok buluş sakarlığın,
unutkanlığın, savsaklığın, dikkatsizliğin sonucudur. Bunlardan birkaç tanesinin ilginç hikayesine göz atalım.
Penisilin
Penisilin bakteriyel hastalıkların tedavisinde hayat
kurtaran en önemli buluştur.
Penisilini bulan Sir Alexander
Fleming bu buluşu nedeniyle
1944 yılında şövalye unvanı
almış, 1945’te tıp alanında
Nobel Ödülü’ne ortak olmuş, 1999’da Times Dergisi tarafından 20. yüzyılda yaşamış en önemli 100 kişiden biri seçilmiştir. İnsanlık için bu kadar önemli bir buluş yapan bu önemli
bilim insanı aynı zamanda oldukça dağınık bir kişiydi. Eğer
Fleming 1928 Ağustos’unda tatile çıkarken üzerinde çalıştığı
deney kaplarını rastgele üstü açık şekilde bırakmasaydı, belki bizler hala küçük yara ve sıyrıklardan aldığımız bakteriyel
enfeksiyona karşı hayat mücadelesi veriyor olacaktık. Fleming
Londra’daki St. Mary’s hastanesindeki laboratuarına Eylül’de
geri döndüğünde deney kaplarında bıraktığı bakteri üzerinde
mavi yeşil renkli bir mantar küfü oluştuğunu görür. Bilim in-
sanı olmanın verdiği merakla bu oluşumu inceleyen Fleming
mantar küfünün bakterileri öldürdüğünü fark eder. Bir yıl daha
çalışmalarına devam eden Fleming bir makale yayınlar ve ilk
defa penisilini dünyaya tanıtır. İlk başta bu buluşun önemi
anlaşılmadıysa da Nobel Ödülü’nü paylaştığı diğer iki meslektaşının katkılarıyla penisilinin etkili bir ilaç olarak kullanılmasının önü açıldı.
Sakarin
Bir kişi hem şeker hastası,
hem şeker düşkünü hem de
çay kolik ise büyük olasılıkla
sakarin konusunda benden
bilgilidir. Bilmeyenler için,
sakarin yıllardır şeker içermeyen tatlandırıcı olarak diyetimizde yer alır. Sakarinin
bulunması yıllar süren şeker yerini tutacak madde arayışının
sonucu değil, kimyager Constantin Fahlberg’in kişisel hijyen
konusundaki duyarsızlığıdır. Fahlberg her zamanki gibi John
Hopkins Universitesi’nde çalıştığı bir gün iş sonrası ellerini yıkamadan yemek yer. Bir kimyagerin ellerini yıkamadan yemek
yemesinin gazetelerde ilginç ölüm haberleri arasında yer almasını bekleriz. Ancak bu sefer farklı bir son olur. Fahlberg’in
ellerinde, çalışma sonrası kalan kömür katranı yediği ekmeğe
bulaşır. Ekmeğin tadında sıra dışı bir tatlılık olduğunu gören
Fahlberg önemli bir buluş yaptığını fark eder. Arkadaşı Ira
Remsen ile birlikte bu konuda çalışıp birkaç makale yayınlarlar. Bu buluşun önemli bir ticari değeri olduğunu fark eden
Fahlberg, kendi adına birçok patent alarak sakarin adını verdiği maddenin elde edilme yöntemleri üzerine tüm hakları üzerine alır. Remsen tarafından affedilmeyen bu davranışı onu en
meşhur kimyagerler arasına sokmuştur.
Post-it
Kırtasiye mağazalarının değişmezi, bilgisayarların vazgeçilmez renkli aksesuarı
(post-it) yapışkan not kağıtları ise başka bir kimyager Dr.
Spence Silver’ın başarısızlığının sonucudur. Silver 3M
laboratuarlarında çalışırken
güçlü bir yapıştırıcı geliştirmek için oldukça fazla çaba göstermesine rağmen bir türlü başarılı olamaz. Geliştirdiği yapıştırıcı
en çok iki kağıt parçasını birbirine yapıştıracak kıvama gelmiştir. Bu sonuç var olan yapıştırıcılardan bile kötüdür. Ayrıca iki
kağıt parçasını birbirinden ayırmak için bir güç bile harcamak
gerekmez. Yapıştırıcı o kadar kötüdür ki birbirine tutturduğu
kağıtlar üzerinde izi bile kalmaz. Spence bu işe yaramaz yapıştırıcı deneylerini çalışma arkadaşı Arthur Fry’a anlatır. Kilise
korosunda şarkı söylemeyi seven Fry, ilahi kitabına koyduğu
not kağıtlarının sürekli düşmesine sinirlendiği bir gün arkadaşının yapıştırıcısını hatırlar. Bu yapıştırıcıyı not kağıtlarına
sürerek ilahi kitabına yapıştırır ve işi bitip çıkardığında izi bile
kalmamıştır. Böylece ‘post-it note’ ilk uygulamasını başarıyla
geçip ticari bir ürün olma yolunda ilk adım atmıştır. Gerisi firmanın pazarlama yeteneğidir.
Süper güçlü yapıştırıcı
Yapıştırıcıların hepsinin rastlantı sonucu bulunduğunu düşünmeyin ama süper güçlü yapıştırıcı da başarısız deneylerin sonucunda rastlantı eseri ortaya çıkmıştır. 1980’li yılların
başında Türkiye pazarında satılmaya başlanan Japon Alteco
firmasının ürettiği bu güçlü siyanoakrilat türevi yapıştırıcılar,
üzerinde Japonca yazılar olduğu için ülkemizde hala Japon
yapıştırıcısı olarak bilinirler. Eminönü esnafı bu ismi uygun
49
görse de diğer ülkelerde süper yapıştırıcı, çılgın yapıştırıcı gibi adlarla bilinir. Kendine çok önemli kullanım alanı
bulan ve büyük ticari başarı
elde eden süper yapıştırıcı
Dr. Harry Coover tarafından
ilk kez 1942 yılında gözlük
camı temizlemek için geliştirilmiş ancak sürekli cama yapıştığı için başarısızlık olarak addedilip rafa kalkmıştır. Bu arada
pahallı camları mahvettiği için Coover’ın başı derde bile girmiştir. Akıllanmayan Coover 1958’de ısıya dayanıklı jet uçağı
kokpit camı geliştirmek için yine aynı maddeyi denemiş ve
çok yapışkan olduğu için istediği sonuçları elde edememiştir. İki kere başarısız olan Coover sanırım sonunda pes edip
bu yapışkan maddeyi en iyi olduğu alanda yani yapıştırıcı
olarak kullanmak üzere geliştirir. Bu süper yapıştırıcının en
ilginç kullanımlarından biri yeni bulunduğu dönemde Vietnam savaşı sırasında olmuştur. Cephede yaralanan askerlerin cepheden gerideki hastanelere taşınması için geçen sürede kan kaybını ve enfeksiyonu önlemek için yaraların üzerine
uygulanmıştır.
Dinamit
Alfred Nobel, adına ödül
verilecek kadar ünlü biri
değilken bir şeyleri havaya
uçurması ile bilinirdi. Nobel, baruttan çok daha güçlü olduğu için nitrogliserin
ile çalışıyordu. Ancak bu
patlayıcı kararsız olup çok
zor kontrol edildiği için sık
sık hayati sonuçları olan kazalara yol açıyordu. Nobel nitrogliserini rastgele değil istendiğinde patlar hale getirmenin yollarını ararken olan oldu. Nitrogliserin dolu deney tüpü Nobel’in
elinden kayıp yere düştü. İlk şoku atlatan Nobel hala hayatta
olduğuna inanamıyordu. Bu mucizeyi neye borçlu olduğunu
anlamaya çalışan Nobel yerdeki talaşın nitrogliserini emerek
anında patlamasına engel olduğunu fark etti. Nobel, talaş gibi
nitrogliserin ile reaksiyona girmeyen maddeler ile denemeler
yaparak bugün bildiğimiz dinamiti yarattı. Kullanımı inanılmaz
bir hızla artan dinamit Nobel tarafından birçok ülkede patentlendi. Kazara geliştirilen patlayıcıların başında ise havai fişek
gelir. Çinli bir aşçının mutfakta kullandığı bazı malzemeleri bir
bambu içine koymaya çalışırken alev alması sonucu ortaya şaşırtıcı bir gösteri çıkmış ve sonrasında bu buluş Çinliler için bir
sanat halini almıştır.
Şampanya
Şampanya da bir başarısızlık öyküsüdür. Fransa’nın Champagne bölgesinde eski çağlardan beri köpüklü şarap yapılmaktaydı. Dolayısıyla bilinenin aksine Dom Pierre Perignon
şampanyayı bulan kişi değildi ancak bugün bildiğimiz hale
gelmesinde önemli yöntemler geliştirdi. Aslında Perignon’un
amacı bölgede yetişen siyah üzümlerden beyaz şarap yapmaktı. Çünkü o dönemde beyaz şarap daha fazla tercih ediliyordu. Ancak bölgenin iklimi açık renkli üzüm yetiştirmeye
uygun değildi. Perignon bölgenin siyah üzümlerinden beyaz
şarap yapmak için eskiden bilinen yöntemleri geliştirmeye çalıştı. Şarabı ikinci yılında şişeleyerek bir yıl daha bekletti. Bu
şekilde şarabı beyaz yapabiliyordu ancak ikinci yıl şişede ortaya çıkan karbondioksit baloncuklarını önleyemedi. İyi bir şarabın başına gelebilecek en kötü gelişme sayılan baloncuklar
şarabın kalitesini düşüyordu. Tüm çabalarına rağmen köpüksüz beyaz şarabı elde edemeyen Perignon çaresiz pes
etti ve elde ettiği utanç verici
şarabı Perignon olarak piyasaya sürdü. Bugün şampanya
denince ilk akla gelen marka
olan gnon başarısızlığı sonucu büyük bir ticari ödül elde
etmiş oldu.
Patates cipsi
Söz yeme içmeden açılmışken patates cipslerinin ortaya çıkışını da anlatmak
yerinde olur. New York
Saratoga’da bir restoran aşçısı olan George Crum sürekli patates kızartmalarından
şikayet eden bir müşterisine
ders vermek için istemeden patates cipsini bulmuştur. Restoran müşterisi kızartmaların kalın olması nedeniyle birkaç kez
kendisine hazırlanan tabağı geri gönderince, Crum kızgınlıkla patatesleri çatal batmayacak kadar ince keserek kızartmış
ve masaya göndermiştir. Crum’un beklentisinin aksine müşteriler bu yeni kızartmaya bayılmışlar. Birkaç denemeden
sonra Crum bugün bildiğimiz patates cipsini yaratmış ve “Saratoga Cipsleri” adıyla menüye eklemiştir. Kısa sürede ünü
Doğu kıyısına yayılan Saratoga Cipsleri bugün tüm dünyada
obezite artışına neden olan baş rol oyuncusudur.
Aslına baktığınızda yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere
birçok buluşta rastlantı veya kazanın rolü var. Ancak bu olayların kahramanları azimleri, bilgi birikimleri, merakları ve zekaları ile ortaya çıkan sonuçları bir buluşa dönüştürdüler. Şans
bile çalışanın yüzüne gülüyor.
50 haber
Vestel’den “akıllı tahta” teknolojisi
Eğitim ve öğretim alanında daha etkin teknoloji kullanımı için Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlattığı proje kapsamında
Vestel, açılan ihalenin birinci fazını kazanarak, 85 bin adet dijital tahtanın üretimini üstlendi. FATİH Projesi olarak
isimlendirilen uygulama kapsamında öğretmen ve öğrenciler, “akıllı tahta” kullanıyor olacak.
M
illi Eğitim Bakanlığı’nın eğitim ve öğretim faaliyetinde bilgi teknolojilerinin etkin kullanımı için başlattığı FATİH Projesi kapsamındaki etkileşimli dijital
tahta ihalesinin ilk fazını Vestel kazandı. İhalenin ilk fazında
339 milyon 525 bin TL’lik teklif veren Vestel, “akıllı tahta” olarak da bilinen 85 bin adet etkileşimli dijital tahtanın üretimini
üstlendi.
85 bin akıllı tahtadan 200’ünün Şubat ayında sınıflara yerleştirileceğini, geri kalan tahtaların da sekiz ay içinde sınıflardaki yerini alacağını belirten Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu
Başkanı Ömer Yüngül, “Vestel olarak ihaleyi kazandığımızı öğrendiğimizde büyük gurur duyduk. Türkiye, FATİH Projesi ile
eğitimde devrim yaratacak bir adım attı. Cumhuriyet tarihinin
en önemli reformlarından biri olan FATİH Projesi ile ülke olarak eğitim teknolojilerinde takip edilecek bir örnek oluşturduk
ve dünyaya model ve fikir ihraç edebilecek bir konuma geldik.
Vestel akıllı tahta ile eğitimde fırsat eşitliğine büyük katkı
sağlayacağız. Edirne’den Van’a tüm öğrencilerimiz aynı bilgi
ve verilere aynı imkanlarla kavuşacak. Hedefimiz, Türkiye’deki
eğitim öğretim faaliyeti açısından bir milat anlamına gelen
projede üzerimize düşeni en iyi şekilde yerine getirmek ve ülkemizde eğitim kalitesinin artırılmasına hizmet etmek. Bizim
mutluluğumuz, başarımız teknolojiyle dost yeni nesiller yetiştirmek olacak” diye konuştu.
Vestel’in akıllı tahtadan önce bilgilendirme paneli olarak adlandırılan, belli kullanım amaçlarına özel dokunmatik ekranlı
ürünleri ürettiğini söyleyen Yüngül sözlerine şöyle devam etti:
“Vestel olarak geçmiş senelerde yaptığımız LCD modül yatırımımız ve Ar-Ge çalışmalarımız sayesinde akıllı tahta için gerekli teknolojiye ve üretim kapasitesine sahiptik. Bu fikirden
Ömer Yüngül
yola çıkarak akıllı tahtayı ürettik ve ilk defa geçen yılki CEBIT
fuarında tanıttık. Vestel, akıllı tahtayı Türkiye’deki ve dünyadaki teknoloji devleriyle ve eğitim kurumlarıyla uzun süreli
ve yan yana gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda ortaya
koydu. Biz, sahip olduğumuz bu teknolojik birikimle gelecek
koşusunda en önde olmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda
bu projeye farklı noktalarından destek olabilecek herkesle bir
araya gelip birlikte çalışmaktan da memnuniyet duyacağız.”
Vestel’in PC ana kartlı, tek parça akıllı tahtası sektörde bir ilk
Yüngül, Avrupa’da eğitim alanında akıllı tahta kullanımının
son yıllarda oldukça yaygınlaşmaya başladığını, ancak çoğu
ürünün harici bilgisayar, projektör ve interaktif bir kaleme ihtiyaç duyduğunu ifade ederek “Vestel, dokunmatik LED ekranın içine yerleştirdiği PC ana kartı sayesinde ürünü interaktif
tahtaya dönüştürerek eğitimde yeni bir çığır açıyor. Ekrana
herhangi bir kalem kullanmaksızın, elle yazı yazılabiliyor. Böy-
51
lece kalemin yere düşmesi, bozulması gibi riskleri de ortadan
kaldırıyoruz. Ayrıca Vestel’in ürünü birçok yazılımla uyumlu.
Bu da hem kurulumu hem de kullanımı kolaylaştırıyor. Bir bilgisayara ihtiyaç duymayan ve daha az yer kaplayan bu ürünle
sektörde bir ilki gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.
Ürünün çok farklı kullanım faydalarına sahip olduğunu belirten Yüngül, akıllı tahta ile anlatılan konuların görsel malzeme
ile destekleneceğini, bu sayede öğrenimin kolaylaşacağını,
ürünün öğrencilere hangi bilgilere nasıl ulaşabileceklerini de
öğreteceğini söyledi. Yüngül, internete bağlanabilen, e-posta
atabilen, çıktıyı yönlendirebilen ve görüntülü tele konferans
yapabilen Vestel akıllı tahta ürününün bu sayede birçok ihtiyaca cevap verebildiğini ekledi. LED ekrana sahip olan akıllı
tahtaların yüksek enerji verimliliği sunduğuna da dikkat çeken
Yüngül, ayrıca görüntü teknolojilerindeki yeni trendlere paralel olarak üç boyutlu akıllı tahtayı da geliştirdiklerini, ürünün
prototipinin hazır olduğunu müjdeledi.
Öğretmen dostu akıllı tahtaya tebeşirle vurulabilecek
Vestel’in akıllı tahtayı kısa sürede üretmeyi başarabilen
öncü firmalardan biri olduğunu ve akıllı tahtanın Türkiye’ye
eğitimde seviye atlatacağını vurgulayan Yüngül sözlerine
şöyle devam etti: “Öğretmenlerimizin akıllı tahtayı sahiplenmesi ve akıllı tahta kullanımını içselleştirmesi projenin başarıya ulaşabilmesi için son derece önemli. Ürünü geliştirirken
pedagoglara danıştık ve öğretmenlerimizin alışkanlıklarını
reddetmeyen ama onları yeni teknolojilere taşıyacak bir ürün
tasarladık. Akıllı tahta öğretmen dostu bir tasarıma sahip.
Öğretmenlerimiz etkileşimli tahtanın yanı sıra kara tahtayı
da kullanmaya devam edebilecek. Sınıfın dikkatini toplamak
için ara sıra tebeşiri tahtaya vuran öğretmenlerimizi düşüne-
rek tasarımımızda kara tahtayı korumayı da ihmal etmedik.
Kısacası akıllı tahtalar öğretmenin yerini almayacak. Tam
tersine öğretmenlere eğitim-öğretim faaliyetinde destek ve
yardımcı olacaklar.”
Akıllı tahtada en önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika
Eğitim teknolojileri harcamasında Avrupa’nın pazar lideri
İngiltere’de akıllı tahta kullanımının yüzde 80’e ulaşmasının
beklendiğini söyleyen Yüngül, “Ürünümüzün yurtdışında da
büyük ilgi görmesini ve sahip olduğu ihracat potansiyeliyle
ülke ekonomisine katkı sunmasını bekliyoruz. Vestel olarak
akıllı tahta ürünümüzle toplam ihracat tutarımızı önemli oranda artırmayı hedefliyoruz” dedi.
Dünyada 3,6 milyonun üzerinde akıllı tahta kullanıldığını ve
bu sayının pazar değerinin 1,4 milyar Dolar olduğunu söyleyen Yüngül, şu an dünya genelindeki sınıfların sadece yüzde
9’unda akıllı tahta bulunduğunu belirtti. Yüngül sözlerine şöyle devam etti: “Bu alanda çok önemli bir potansiyel görüyoruz.
En önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri. Futuresource Consulting adlı uluslararası bir araştırma şirketinin
raporuna göre, EMEA ülkeleri olarak tabir ettiğimiz Avrupa,
Ortadoğu ve Afrika’da birçok hükümetin 2012’den itibaren
akıllı tahta ihaleleri açması bekleniyor. Avrupa ülkeleri hükümetleri eğitimde teknoloji kullanımına çok büyük destek veriyorlar. Bu sayede pazar çok hızlı bir şekilde büyüyor. Ayrıca
yeni ekran ve etkileşimli teknolojilerdeki hızlı gelişme de akıllı
tahta ürünlerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor.”
Akıllı tahtada teknik destek hizmeti de Vestel’den
Bu projeyle birlikte sadece ürün değil ürünle birlikte hizmeti de sunan bir firma olduklarını belirten Yüngül, sözlerini,
“Vestel olarak sorumluluğumuzun farkındayız. Teknik servis
hizmetini verecek personelin işe alımına başladık. Ayrıca bu
iş için ayrı bir çağrı merkezi kuruyoruz. Tüm Vestel yetkili
servislerinde ve bölge müdürlüklerimizde konuya hakim,
uzman bir teknisyenin bulunması şartını getirdik. Şu an mevcut personelin eğitimi tüm hızıyla devam ediyor” diyerek tamamladı.
52 haber
Gelecek, tasarruflu LED aydınlatmada
Vestel, enerji tasarrufu sağlayan LED aydınlatma alanında, sektörün lider firmalarından Cree ile teknoloji ortaklığı
yaparak, bu sahadaki çalışmalarına başladı. Vestel LED aydınlatma ürünleri, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman
Programı onaylı olarak üretiliyor.
V
estel Türkiye’nin geleceğini yüzde 80 enerji tasarruflu LED aydınlatmada görüyor. Enerji Verimliliği Haftası dolayısıyla açıklamada bulunan Vestel Şirketler
Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, Vestel’in LED aydınlatma alanındaki çalışmalarını ve hedeflerini anlatı.
Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin yüzde 24’ünün konutlarda kullanıldığını vurgulayan Yüngül, beyaz eşyaların
bu tüketimdeki rolünün yüzde 50 olduğunu, buna klima ve
televizyon da eklendiğinde bu oranın yüzde 71’e ulaştığını
aktardı. Yüngül, aydınlatmanın konutlarda enerji tüketiminde önemli bir paya sahip olduğunu belirterek Vestel’in önümüzdeki dönemde odaklanacağı önemli konuların başında
çevreyle dost teknolojik çözümler sunan LED aydınlatmanın
olacağını söyledi.
Vestel olarak hem Türkiye’nin hem de dünyanın geleceğini
enerji verimliliği yüksek LED ışık teknolojisinde gördüklerini
sözlerine ekleyen Yüngül şöyle konuştu: “LED aydınlatmanın
lider firmalarından Cree ile teknoloji ortaklığı yaparak sektöre girdik. Vestel LED aydınlatma ürünleri yaklaşık 35-40
bin saatlik bir ömre sahip, cıva içermiyor ve yüzde 100 geri
dönüştürülebilir ürünler. Uzun kullanım süreleri sayesinde
daha az atık oluşturuyorlar. Zararlı madde içermedikleri için
suyumuzu ve toprağımızı da kirletmiyorlar. Vestel LED ürünlerimiz genel aydınlatmada akkor lambalara oranla yüzde
80’e varan, ‘enerji tasarruflu’ ya da ‘sarfiyatsız’ diye bilinen
floresan lambalara oranla da yüzde 50’ye varan seviyelerde enerji tasarrufu sağlıyor. Ayrıca karbondioksit salınımını
yüzde 80’e varan oranda azaltıyor.”
Vestel olarak sadece ürün satışı yapmadıklarını, aydınlatma
projeleriyle reel sektöre enerji verimliliği sunan teknolojik
çözümlere de imza attıklarını belirten Yüngül, sözlerine şöyle devam etti: “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız, 4 Ocak
tarihindeki Beyaz Eşyada Enerji Verimliliği İçin Verimli İşbir-
liği toplantısında aydınlatma için yıllık 650 milyon TL harcandığını, bu nedenle sokak aydınlatmalarından hanedeki kullanımlara kadar her yerde LED aydınlatmaya geçiş yapmayı
hedeflediklerini belirtti. Biz Bakanlığın bu projesini destekliyoruz ve tüm Türkiye’yi yeni nesil LED aydınlatma ürünlerimizle aydınlatmaya talibiz.”
Vestel LED aydınlatma ürünlerinin, Türkiye Sürdürülebilir
Enerji Finansman Programı (TURSEFF) tarafından onaylanmış
olduğunun altını çizen Yüngül, enerji tasarrufu sağlayan teknolojik çözümlerde reel sektöre teşvik sunulmasının gerekli
olduğunu söyledi. Yüngül, firmaların Vestel LED aydınlatma
çözümlerinden faydalanabilmek için TURSEFF programına
ortak bankalardan piyasa şartlarına göre daha uygun faizlerde ilk iki yılı ödemesiz beş yıl vadeli kredi kullanabileceklerini ekledi. Bu sayede firmalar, enerji sarfiyatında ve maliyetinde gerçekleşecek azalmayla ilk yatırım maliyetlerini ve
kredi geri ödemelerini karşılayabilecekler.
53
Vestel’den enerji verimli kampanya
Vestel, dev bir tasarruf hareketi başlattı. Enerji verimli beyaz eşyalarda yüzde 50 indirim kampanyasını hayata geçiren
Vestel, Enerji Bakanlığı’nın “Enerji Verimli Ürünlerin Dönüşümü Projesi”ne destek olmayı amaçlıyor. Kampanya
kapsamında şimdiden, enerji ve suda gözle görülür tasarruf oranlarına ulaşıldı.
V
estel olarak Aralık ayında enerji verimli beyaz eşyalarda yüzde 50’ye varan indirim kampanyası
düzenlediklerini belirten Ömer Yüngül, bu kampanyayla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın başlattığı “Enerji Verimli Ürünlerin Dönüşümü Projesi”ne destek olmayı amaçladıklarını söyledi. Yüngül, “Kampanya
ile enerji verimli çamaşır makinelerimizin ve buzdolaplarımızın satışında yüzde 10, bulaşık makinesi satışlarımızda yüzde 7 artış yakaladık. O nedenle kampanyamızı
Ocak sonuna kadar uzatmayı planlıyoruz. Bu kampanya
sayesinde evlerdeki enerji verimli beyaz eşyaların 2010
yılında yüzde 20 olan payının yüzde 50’nin üstüne çıkmasını
bekliyoruz” dedi.
Vestel tüketimi enerjide yüzde 50, suda yüzde 26 azalttı
Vestel’in tüm ürün gamlarındaki üretimini enerji tasarrufu yüksek A+ ve
üstü cihazlara kaydırdığını belirten Yüngül, “Vestel
pazara sunduğu ürünlerde enerji tüketimini beş yıl
öncesine göre yüzde 50, su tüketimini ise yüzde 26
oranında azalttı” dedi.
Yüzde 50 daha fazla enerji verimliliği
Bugün Vestel’in ürettiği klimalar ve Twinjet Plus çamaşır makinesi A + ürünlere göre yüzde 50 daha fazla enerji verimliliği sunuyor. Vestel LED TV’ler normal
LCD TV’lere kıyasla yüzde 80 enerji tasarrufu sağlıyor.
Türkiye’de bugün yaklaşık 18 milyon hane var. Her evde en
az 1 televizyon olduğunu ve bu televizyonların günde yaklaşık 5 saat
açık kaldığını varsayacak olursak, tüm bu televizyonlar Vestel markalı
ürünlerle değiştirildiğinde yılda yaklaşık 1 Milyar kW/s enerji tasarruf
edilebilir. Bu sayede 2020 yılına kadar, Atatürk Barajı’nın bir yılda ürettiği enerji miktarı kadar enerji tasarrufu gerçekleştirilebilir.
Vestel E-Mağaza’ya yoğun ilgi
İ
nternet üzerinden ürün satışını başlatan ilk dayanıklı
tüketim markası olan dost teknoloji Vestel, emagaza.
vestel.com.tr adresinde tüketicilerle buluşuyor. Mağaza
ziyaretçilerine sunulan özel fırsatlar Twitter’daki vestelemagaza hesabından da anında yayınlanıyor. Kullanıcı dostu
tasarımıyla dikkat çeken sitede en büyük ilgiyi elektronikte
Vestel Digiturk TV, 16” ve 32” LED TV, beyaz eşyada ise kompakt bulaşık makinesi, küçük ev aletleri, no frost buzdolabı
ve 8 – 9 kg kapasiteli çamaşır makineleri görüyor.
Vestel E-Mağaza’dan en çok erkekler alışveriş yapıyor
Yaş ortalaması 33 olan Vestel E-Mağaza üyelerinin yüzde
81’ini erkekler oluşturuyor. Kullanıma açıldığından beri büyük ilgi gören Vestel E-Mağaza’nın şu an yaklaşık 130 bin
üyesi bulunuyor. 2012 yıl sonuna kadar e-mağaza üye sayısının 140 bine çıkacağını öngören Vestel, bu kanaldan 2011
yılında 1 milyon TL’nin üzerinde ciro gerçekleştirdi.
54 haber
Zorlu Center, Türkiye’nin en
başarılı emlak yatırımı seçildi
Henüz inşa sürecinde kazandığı ödüllere yenilerini ekleyen Zorlu Center projesi, “Türkiye’nin En Başarılı Emlak
Yatırımları” yarışmasında, özel jüri değerlendirmesi ve halk oylamasında üç ayrı kategoride ödül aldı. Zorlu Center
adına ödülleri, Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even aldı.
C
apital, Ekonomist ve Maison Française dergileri ve
www.hurriyetemlak.com sitesinin işbirliğiyle düzenlenen “Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları” yarışmasında Zorlu Center, Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımı
kategorisinde büyük jüri ödülü, Mixed Use kategorisinde ise
hem jüri hem de halk ödülüne layık bulundu. Emlak sektöründeki yatırımları teşvik etmek, sektörün geldiği konumu kamuoyuyla paylaşmak ve sektöre katkı sağlamak hedefiyle organize edilen yarışmanın ödül töreni 11 Ocak’ta Hyatt Regency
İstanbul’da düzenlendi. Zorlu Center adına ödülleri, Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even aldı.
Zorlu Center Ödülleri
Zorlu Center bugüne kadar dünyanın en prestijli gayrimenkul
ödüllerine layık görüldü:
• Cityscape Dubai Architectural Awards yarışmasında jüri özel
ödüllerinden “En İyi Planlanmış Proje” ödülü – 2008
• International Property Awards (Uluslararası Gayrimenkul
Ödülleri) kapsamında düzenlenen, “Europe and Africa Property Awards 2009” (Avrupa ve Afrika Gayrimenkul Ödülleri
2009) yarışmasında ‘Ticari Mimarlık Ödülü’ kategorisinde Avrupa birinciliği – 2009*
• 2011 yılında “Regeneration and Masterplanning” kategorisinde “MIPIM Architectural Review Future Project Awards
2011” ödülü - 2011
• Green Good Design ödüllerinde mimari kategori ödülü - 2011
• Euromoney Dergisi Real Estate Awards’ta Geliştirme / Karma Kullanım kategorisi ödülü – 2011
* International Property Awards’ta (Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri) yarışmanın bir üst kademesi olarak Zorlu Gayrimenkul, kendi kategorisinin en iyisi olarak seçildi ve ‘World’s Best’ ödülü için de yarıştı.
56 gezi
Kuzeyin ışıltılı kenti: Petersburg
Zorlu Enerji Grubu çalışanlarından Hakan Karan, Rusya’nın eski başkentinde kısa kış günleri ve soğuğa rağmen hiç
azalmayan turistlerden biri oldu ve Baltık Denizi kıyısındaki Petersburg’tan izlenimlerini yazdı.
S
talin tam da “yıkın bu şehri” dediği sırada İkinci Dünya Savaşı çıkmış ve Saint Petersburg’un başına bir
iş gelmemiş. Neva Nehri’nin yarattığı romantik adalarla huzur veren, görkemli yapılarıyla hayranlık uyandıran
Rusya’nın bu güzel kentini İkinci Dünya Savaşı’na borçluyuz! Savaşın ayırdığı insanlar gibi; kanalların ayırdığı, köprülerin birleştirdiği bir kent Petersburg...
Bizim için dondurucu, Rusya’nın kuzeyi için oldukça ılık
sayılabilecek bir havada ülkenin ikinci büyük kenti olan
Petersburg’a indik. Aldığımız tarifle havaalanından metro-
ya ulaşmak için bineceğimiz minibüsü ararken bir an durup
düşünüyorum: Saat akşamüzeri 16:30. Peki hava neden karanlık?..
Hayal kırıklığı yaratan havaalanını soğuk bir minibüse atlayıp ardımızda bırakıyoruz. Hedef metroyla kent merkezine
ulaşmak. Taksiler çok pahalı değil, hatta yoldan çevireceğiniz her araç sizi uygun fiyata gittiği yere kadar götürüyor,
böyle yerleşik bir otostopçuluk geleneği de var. Ama gelin
görün ki maceracı ruhumuz illa da kaybolalım, bilmediğimiz
bir metro durağında inip bilmediğimiz bir caddeye çıkıp sora
57
sora bulalım felsefesini benimsemiş. Yo yo, hiç de korkulacak bir şey yok. Tüm tabelalar Kiril alfabesi, kimse İngilizce
bilmiyor ama bir şekilde yolunuzu buluyorsunuz.
kiden olduğu gibi herkes için çok önemli. Her köşebaşında
edebiyatçıların uğradığı kahveler ve rokoko tarzında tiyatrolar var.
Söylemeye gerek yok, metro ağı sizi her yere rahatlıkla
ulaştırır. Hava gittikçe soğuyor, büyük ışıltılı caddelerdeki
kalabalıksa giderek artıyor! Gece hayatı Moskova’daki kadar zengin olmasa da Petersburglular da gezmeyi ve içmeyi
seviyor olsa gerek...
Gogol, hikayelerinden birinde “Nevski Caddesi’nden daha
güzel bir şey yoktur!” diye haykırmış. Bu efsanevi caddede
(Nevski Prospekt) göz alıcı mağazalar, kafeler, her türden
restoranlar ve gece-gündüz eksik olmayan bir insan kalabalığı var. Kentin ruhunu hissetmek ve her yere ulaşmak için
bu beş kilometrelik caddede turlamak Peter’in olmazsa olmazlarından.
Rusya’nın Avrupa’ya açılan penceresi Petersburg, 300 yıllık
çalkantılı bir tarihe sahip. 1703’te bizim Deli Petro olarak
bildiğimiz Büyük Petro tarafından yoktan var edilmiş, imparatorluğun başkent olduğu 1700’lü yıllardan itibaren eşsiz
bir mimariyle biçimlendirilmiş, iki yüz yıldan fazla sanatın ve
edebiyatın beşiği olmuş görkemli bir kent.
Sıradan diye tanımlayabileceğimiz bir bina görmek pek
mümkün değil. Her köşebaşında karşınıza çıkan dev taş yapıları hayranlıkla izliyorsunuz. Her yer katedraller, saraylar,
kiliseler, parklar ve kütüphanelerle dolu.
Elbette Peter’in -biz de yerlisi gibi Peter diyoruz- en önemli doğal güzelliği, şehri onlarca parçaya bölen kanallar.
Venedik’ten farksız bir sürü kanal, köprü, nehir var. Neva
Irmağı kenti sayısız adacığa bölmüş. Bu kanallarda tekne
gezisi yapmadan dönmek olmaz. Tabii Nisan-Kasım arasında
geldiyseniz. Biz soğuğa olan dayanıklılığımızı ölçmek amacıyla Aralık sonunda geldik ve kanal turları yapılmıyor.
Petersburg’da geçmiş hep göz önünde ve şimdiki zamana
hükmediyor. Eski adıyla Leningrad’ın, yıllar süren savaş ve kuşatma zamanında milyonlarca insanın açlık ve sefalet içinde
yaşadığı bir kent olduğuna inanması zor.
Yapılar, caddeler, insanlar, eski görünen bir şehirde dünyanın en modern hayatını sürüyor. Sanat ve edebiyat hala es-
Yalnızca üç günümüz olduğu için sabah hava aydınlanmadan 10:00 civarı (!) otelden çıkıp gece geç saatlere kadar
caddeleri, köprüleri, meydanları ve sarayları büyük bir keyifle gezdik. Rus yemeklerini tadabileceğimiz restoranlar
bulduk, hatta Puşkin’in kendini karısının sevgilisi tarafından öldürtmeye gitmeden önce son bir kadeh içtiği Litteratur Cafe’de biz de bir şeyler içtik.
Kentin gezilesi görülesi yerlerini uzun uzadıya anlatmaya
yerimiz yok. Gitmeden önce önerdiğim rehber kitapları mutlaka okuyun ve yanınıza alın. Orada İngilizce kaynak bulmanız zor. Hoş bulsanız da şehrin tüm tabelaları Rus alfabesi
olduğu için zaten işinize yaramayacak. Hani ölmeden önce
görmeniz gereken 100 yer, yapmanız gereken 500 macera
bla bla böyle seriler vardır ya, neden bu kitapların adını yaşarken görmeniz gereken yerler koymuyorlar ki? Ölmeden
önce yazısını görünce panik halinde kitabı satın alıp hemen
yollara mı düşüyoruz?
Siz yine de henüz yaşarken St Petersburg’u bir görün derim. Rusya’ya yapılan hiç bir gezi, Petersburg’u görmeden
tamamlanmış sayılmaz. Uzun lafın kısası, kuzeyin asil kenti
Peter’i görmeden ölmeyin!..
Şimdilik “Dasvidanya.” Hoşçakalın...
Gezi notları
Okuyun
• Dost Yayınları-PETERSBURG Cartoville Harita Rehber
• Berlitz Cep Rehberi-Moskova ve Petersburg
Gidin
Haziran ayı boyunca güneşin batmadığı “Beyaz Geceler”de
Dostoyevski’nin romanındaki gibi büyülü ve unutulmaz bir ışık hüküm sürer. Çok sayıda festival, bale, opera ve tiyatro da bu dönemde turistlere unutulmaz günler yaşatır.
Görün
Nevski Prospekt, Saray Meydanı, Hermitaj Müzesi, Kışlık ve Yazlık
saray, Donanma Binası, Aziz İsak Katedrali, İsa’nın Yeniden Dirilişi
Kilisesi, Kazan Katedrali, Rus Müzesi, Vasilyevski Adası, Kanallar,
Müzeler, Parklar, gece kulüpleri...
Mutlaka
• Rusların ünlü çorbası Borş’u tadın.
• İsa’nın Yeniden Dirilişi Kilisesi’nin yanındaki pazardan alışveriş
yapın.
• Mariyinski Sahnesi’nde opera izleyin.
• Kanal turuna katılın.
• Nevski Prospekt’te volta atın.
• Hermitaj’da kaybolun.
• Kalpak, matruşka, havyar ve votka alın.
• Ostravski Meydanı’ndaki açık hava buz pistinde kayın.
58 haber
Karlı yolları aştılar
Zorlu Enerji Grubu Gönüllüleri, 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü’nde başlatılan kampanyayla kar kış demeden yola
çıkarak Kars, Erzurum ve Erzincan’daki sekiz köy okulunda eğitim alan 296 öğrenciye kışlık kıyafet ulaştırdı.
Z
orlu Enerji Grubu gönüllüleri, kurumsal sosyal sorumluluk
projeleri kapsamında Kars’tan Edirne’ye, Osmaniye’den
Erzurum’a, Eskişehir’den Tokat’a, Erzincan’dan İstanbul’a
Anadolu’nun dört bir köşesinde attığı gönülden adımlar ve yaptığı çeşitli yardımlarla, daha güzel yarınlar ve daha mutlu çocuklar yaratmayı hedefliyor.
Zorlu Enerji Grubu gönüllüleri, 5 Aralık Dünya Gönüllüler
Günü’nde başlatılan kampanya kapsamında yine yollardaydı.
“Enerjimiz Köy Okulları İçin Projesi” kapsamında bu yıl ikincisi
yapılan kışlık kıyafet yardımı için Zorlu Enerji Grubu işletmelerinin bulunduğu Kars, Erzurum ve Erzincan’dan sekiz köy okulu
seçildi. Bağış kampanyasına Türkiye’nin dört bir yanından Zorlu
Enerji Grubu çalışanları katıldı. Grup şirketlerinin de katkısıyla
59
296 ilköğretim birinci kademe öğrencisine kışlık bot ve çizme,
çorap, kaban, atkı, bere ve eldiven ulaştıracak kadar para toplandı. Zorlu Enerji Grubu İstanbul ekibinden gönüllü olan bir
grup çalışan, kapanan yollara ve soğuk havaya aldırmadan
köy okullarına yardımları ulaştırmak üzere yola çıktı. Gürkan
Vanlı, Özlem Yenmez, Binnur Eraslan, Fatih Aydın ile Hakan
Karan’dan oluşan İstanbul ekibi; Arpaçay, Kuzgun ve Tercan
Santralleri’nden Hüseyin Seçkin, Selami Tatar, Yusuf Ziya Aydın, Musa Hacıoğlu, Hakan Aydın, Arif Yazıcı, Sami Koç ve Soner
Işık’ın destekleriyle giysileri köy okullarına ulaştırdılar. Hediyeleri öğrencilere vermenin mutluluğunu yaşayan gönüllüler,
iki günlük seyahat ve zorlu yolculukların ardından çocukların
sıcacık bakışlarındaki teşekkür, yüzlerindeki mutluluk ve unutulmaz anılarla İstanbul’a döndüler.
Öğrencilerden mektuplar
Zorlu Enerji Grubu gönüllüleri ziyaretlerinden bir hafta sonra,
giysileri ulaştırdıkları öğrencilerden duygu yüklü mektuplar aldılar.
Değerli ağabeylerim ve ablalarım,
Bize getirdiğiniz hediyelerden dolayı çok teşekkür ederim. Ben,
kardeşlerim ve ailem çok mutlu olduk. Sizin de bildiğiniz gibi
Erzurum’da yaşamak, hem de bir köyde yaşamak çok zor. Buralara çok kar yağıyor. Okula gidip gelmek bile bizi çok zorluyor
ama artık gönderdiğiniz yeni kıyafetlerimiz ve ayakkabılarımız
var, daha rahat bir şekilde okula gidip gelebileceğiz. Gönderdiğiniz hediyeler sizler için çok küçük olabilir ama bizim için çok
büyük ve çok değerliler. Sizlere kelimelerle teşekkür etmek çok
zor ama yine de bu mektubu bir teşekkür olarak kabul etmenizi
istiyorum. Hepinizi çok seviyorum.
Muhammet Zileyaz / Erzurum Ağcakent Köyü İlköğretim
Okulu, 2A sınıfı öğrencisi
Sevgili ağabeylerim ve ablalarım,
Bize getirdiğiniz hediyeleri çok beğendim, sağ olun. Kendi aranızda para toplayıp bize hediyeler aldınız. Size çok teşekkür
ederim. Bize yardımda bulunmanıza çok sevindim. Getirdiğiniz
yeni kıyafetlerin hepsini çok sevdim ve her gün o kıyafetlerle
okula geliyorum. Hepsi o kadar güzel ki her gün giydikçe sizleri
hatırlıyorum. Ben ve arkadaşlarım getirdiğiniz hediyelerden dolayı çok mutluyuz. Her şey için sağ olun.
Rümeysa Aydın / Erzurum Ağcakent Köyü İlköğretim Okulu, 5A
sınıfı öğrencisi
Sevgili ağabeylerim ve ablalarım,
Bize getirdiğiniz hediyelerden dolayı çok mutlu oldum. Hepsi
çok güzel, hepsi pırıl pırıl. Bize yardımda bulunduğunuz için
beni çok sevindirdiniz. Beni o kadar mutlu ettiniz ki size minettarım. Allah siz ve sizin gibi insanları başımızdan eksik etmesin.
Her şey için teşekkür ederim.
Erhan Aydın / Erzurum Ağcakent İlköğretim Okulu, 2A sınıfı
öğrencisi
Sevgili ağabeylerim ve ablalarım,
Bize getirdiğiniz hediyeler için çok teşekkür ederim. Ben ve
arkadaşlarım çok mutlu olduk. Çok sağ olun. Biz sizin gibi şehirlerde yaşamadık ama sizin gibi şehirli insanların bizim gibi
köy çocuklarına yardım etmeniz çok hoş ve güzel bir davranış.
Siz çok iyi insanlarsınız. Ben de büyüdüğümde sizin gibi iyi bir
insan olacağım ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım edeceğim.
Bizim için uğraşan herkese kucak dolusu sevgiler.
Rıdvan Aydın / Erzurum Ağcakent İlköğretim Okulu, 2A sınıfı
öğrencisi
60 hobi
Zorlu bir gazeteci
Zorlu Enerji İkizdere Santrali çalışanlarından İsmet Kösoğlu, uzun yıllardır gazeteciliği hobi olarak sürdürüyor.
Profesyonel düzeyde yerel/ulusal haber ajanslarına haber hazırlayan ve “Ovit Yolu Muhabiri” unvanı sahibi
Kösoğlu’nun bu konuda çıkardığı bir kitabı da var.
Z
orlu Enerji’nin Rize’deki İkizdere Santrali’nde vardiyalı olarak türbin operatörlüğü yapan İsmet Kösoğlu, çocukluğunda ilgi duymaya başladığı gazeteciliği
1977’den bu yana hobi olarak sürdürüyor. Profesyonel düzeyde yerel ve ulusal ajanslara haber hazırlayan Kösoğlu’na,
özellikle Rize-Erzurum devlet karayolu üzerindeki Ovit Yolu
ile ilgili yazdığı yazılar nedeniyle “Ovit Yolu Muhabiri” unvanı
verilmiş. Santraldeki işini de gazeteciliği de büyük bir mutluluk ve heyecanla sürdürdüğünü söyleyen Kösoğlu’ndan çalışmalarını dinledik.
Z: Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1958 yılında Rize’nin İkizdere ilçesinde doğdum. İlk ve ortaokulu İkizdere ilçesinde, lise tahsilimi Rize Endüstri Meslek
Lisesi’nin tesviye bölümünden 1975-76 döneminde mezun
olarak tamamladım. Şu an Açık Öğretim Fakültesi’ne devam
ediyorum.
Z: Gazeteciliğe olan ilginiz nasıl başladı?
Memur bir babanın çocuğuydum. Beş kardeştik. Rahmetli
babam her gün Akşam Gazetesi alırdı. O günlerdeki Akşam
siyah beyaz çıkar ve içindeki karikatürler hoşuma giderdi. Bir
de Çetin Altan’ın gazetede makale yazdığını hatırlıyorum. Bu
dediğim 1964-70 yılları arasıydı. O yıllarda iyi hatırlıyorum;
İkizdere ilçesine gazeteler bir gün sonra gelirdi ve babamın
her akşam eve getirdiği Akşam gazetesini ben de derslerimden fırsat buldukça okurdum. Özellikle futbol maçlarının fotoğrafları çok ilgimi çekerdi.
Z: Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz? Bu iş sizin için ne ifade
ediyor?
Gazetecilik benim para kazandığım bir meslek değil. Yaptığım
haberlerden para aldım tabii ki. Ama o haberin masraflarını
çıkaracak kadar para alırdım. Okumak veya yemek nasıl bir
hayatın gereği ise yazmak da benim için odur. Önceleri çok
okurdum. Kitap gazete, dergi ne bulursam okurdum. Eğer
İsmet Kösoğlu
okumadığım bir yayın ise 40 yıllık olsa bile ilgimi çeker ve
okurum. Arşivimde 1945’te basılan gazeteler var. 1977’den
beri yazarım. Yıllarca İHA, DHA, AA ve Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Bulvar, Akşam gazetelerine haberler yazdım. İşlerimin yoğunluğu veya belki de yaşlılıktan dolayı bunlardan AA
hariç diğerlerini bir süredir bırakmış durumdayım. Ancak Rize
ve Trabzon’da basılan TAKA, Zümrüt Gazetesi, Yeni Çayeli
gazetelerine halen haber ve köşe yazısı yazıyorum. 2001’de
bilgisayar kullanmaya başladım. O zamana kadar 1983’te
aldığım ve halen hatıra olarak sakladığım Lider marka bir
daktiloyla haber yazdım. O yıllarda pelür kağıda yazardım.
Daktiloya birkaç kağıt takardım ve araya karbon kağıdı koyardım ki aynı nüsha en az 4-5 tane çıksın. Bu beş sayfadan bir
tane kendime arşivim için ayırırdım. Diğer dört nüshayı haber gönderdiğim gazetelere postalardım. Öyle zaman oldu ki,
çektiğim fotoğrafın haberde olması için İkizdere’den dolmuşla Trabzon’a haber götürdüm. Bu bölgenin gazete merkezi
Trabzon’dadır. Haberleri önce oradaki bürolara ulaştırmamız
lazımdı. 1977’den bu yana 80-81 yıllarındaki askerlik hariç bu
mesleği birçok sıkıntı ve zorluğu olmasına rağmen hobi olarak ara vermeden, severek sürdürüyorum.
Z: “Ovit Muhabiri” unvanı alan tek gazetecisiniz. Ovit’in sizin için önemi nedir?
Bu unvanı bana Rize’deki gazeteci arkadaşlarım fazlaca Ovit
yazısı yazdığım için verdi. Hoşuma da gitmiyor değil. Zira
Rize-Erzurum devlet karayolu üzerindeki Ovit Yolu hakkında
bugün Türkiye’de en çok yazı yazan gazeteciyim. Ovit Yolu
bulunduğum ilçe olan İkizdere’nin içinden geçer. Bu yol
1954’te açılmış. Rize-Erzurum arasındaki en kısa ve en güvenilir karayoludur. Açıldığı yıllardan sonra uzun süre ihmal
edildi. Rakımı 2 bin 640 metre olduğu için Ovit’in zirvesinde
kışın kalınlığı 4-5 metreye varan kar tutar. Zirveye çıkan yamaçta çığ çok olur. Elimdeki en eski belgede 1880 Osmanlı Devleti’nin kalkınma planında yer almış olan bu yol, 1880
tarihinden bugüne kadar yılın 12 ayı boyunca ulaşıma açılamadı. Her sonbaharda yani genellikle kasım-mart aylarında
bu yol ulaşıma kapalı kalır. Yol olmayınca Rize’den Erzurum’a
veya Erzurum’dan Rize’ye gelecek vatandaşlar çok daha uzun
olan Trabzon veya Artvin üzerindeki yollardan gelmek mecburiyetinde kalıyor. Bu hem zaman kaybına yol açıyor hem de
bir bölgenin karayolu ulaşımının kesilmesine sebep oluyor.
Bölgede yaşayan bir gazeteci olarak bu kapalı yol durumunu
1983’ten beri yazmaya başladım. Kar ve çığ dolayısıyla kapanan yolu yılın 12 ayı boyunca açık tutabilmek için yetkililere
sesimizi ulaştırmayı başardım. Bu yolda erken sonbahar veya
ilkbaharda sık sık çığ oluyor. Çok kez çığ altında kalan araçlar ve can kaybına yol açan olayları haber yaptım. Karayolları
Genel Müdürlüğü bu yol üzerinde 1996’da ilk etapta çığ tehlikesini önlemek için 11 tane gelgeç kar tüneli yapımı için proje
yaptı. 1997’de kar tüneli yapımlarına başlandı. Uzunlukları
250 ve 75 metre olan iki tünel tamamlandı. Üçüncüsünün ise
61
temeli atıldı ama proje daha sonra iptal edildi. 2000’li yıllarda
kar tünelleri yapımından vazgeçildiğini öğrenince, tünel yapılırsa bu yol açık olur tezini savunmaya ve yazmaya başladım.
Rize’de uydudan yayın yapan Çay Tv’de çağrıldığım her programda tünel konusunu dile getirdim. Birçok sivil toplum örgütü tünel fikrine sıcak baktı. Siyasiler de bu sayede her fırsatta
Ovit Tüneli’ni hatırladı. Başbakanımız R. Tayyip Erdoğan’ın
“Sahil Yolu bitsin, sırada Ovit Yolu var” sözünü hiç unutmadım. Bu yol Rize Ticaret Odası tarafından Rize-Mardin Sevgi
Yolu diye adlandırıldı. Rize’den yola çıkacak araç çok kısa
sürede Ovit- Erzurum üzerinden Mardin ve GAP’a ulaşacaktır.
Bence birinci önemi bölge ulaşımını 12 ay sağlamasıdır. Çünkü bugün Türkiye’de Ovit Yolu’ndan başka 12 ay açık olmayan
başka bir devlet yolu kalmamış. Ovit Tüneli’nin açılmasıyla
buradan da 12 ay ulaşım yapılacaktır.
Z: Şu an sürdürdüğünüz görevler neler?
Basın alanında, Anadolu Ajansı’nın yaklaşık 20 yıldır muhabirliğini yürütüyorum. İkizdere Kaymakamlığı’nın desteğiyle ayda bir çıkan İkizdere’nin Sesi Gazetesi’nin yayın
kurulu üyesiyim. Gazetede köşe yazılarım ve haberlerim çıkıyor. Rize’de 1950’de kurulan ve günlük yayınlanan Zümrüt
Gazetesi’nin başyazarlığı ve ilçe temsilciliğini yürütüyorum.
Bu gazeteye 1995’ten beri haber yazıyorum. Rize -Çayeli’nde
yayınlanan Yeni Çayeli Gazetesi’nin, Trabzon’da yayınlanan
Taka Gazetesi’nin muhabirliğini yapıyorum. Türkiye Yazarlar
Birliği’nin Rize temsilciliğini yürütüyorum. Yeşilay İkizdere temsilcisiyim. Rize Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu
Üyesi’yim.
Z: Zorlu Enerji’nin İkizdere Santrali’nde ne zaman çalışmaya
başladınız?
Bu santralde çalışmaya Zorlu Enerji’den çok önce başladım.
1976’da o zamanki TEK’te işe başladım. O günden bu yana
türbin operatörü olarak vardiyalı çalıştığım için gazeteciliğe böylece merak saldım. Çünkü vardiyalı çalışan kişinin
boş zamanı olur. İkizdere HES özelleşme kapsamında Zorlu
Enerji’ye geçince 14 Temmuz 2008’de emekli oldum. 3 Ekim
2008’de Zorlu Enerji’de işe başladım. Aynı yerde, aynı işe devam ediyorum.
Z: Bir gününüz nasıl geçiyor? Zaman ve iş planı nasıl yapıyorsunuz?
Dört dörtlük bir iş planı yaptığımı söyleyemem. Çok kez yemekten veya uykudan “Haber var, trafik kazası oldu” diye
kalktığım olmuştur. Veya bir arkadaşın hastası var, izini var
diye yerine hemen vardiyaya girebildiğimiz için düzenim
pek olmuyor. Ne olursa olsun HES’teki iş saatim her şeyden
önce geliyor. Çünkü burası benim ekmek kapım. Sekiz saatlik
mesaim bitince haber konusuna bakarım. Eğer o gün içinde
haberlik bir olay var ise ilçedeki arkadaşlarım bana önceden
telefonla mutlaka haber verir. Eğer ben iş dolayısıyla habere gidemezsem, rica ettiğim arkadaşlarım fotoğraf çekerek
notları alırlar ve bana iletirler. İş dışındaki en önemli uğraşım
yazı yazmak. Karlı bir kış günü bir gece Ovit Dağı eteğindeki
karayolları şantiyesinde kaymakamla birlikte dağda mahsur
kalanları haber yapmak için sabahladığımı bilirim.
Z: Zorlu Grubu ve Zorlu Enerji sizin için ne ifade ediyor? Grubun hangi özelliklerini seviyorsunuz?
Zorlu Grubu’nu burada çalışmadan önce yalnızca Vestel televizyon ile tanıyordum. Çünkü evimde yıllar önce aldığım 70
ekran bir Vestel vardı. Zorlu Grubu’nu ve Zorlu Enerji’yi, İkizdere HES’i devralmalarından sonra tanıdım. Erişilmez, ulaşılmaz diye düşündüğüm Ahmet Zorlu’yu İkizdere HES’te yaptığı bir gezisinde yakından tanıdıktan sonra müthiş bir grup ile
çalıştığıma olan inancım arttı.
Z: Ovit Yolu-1 adlı bir kitap yazdınız. Bu kitabı yazmaya nasıl
karar verdiniz?
Ovit’i değil de gazetelerde yayınladığım makale ve önemli ha-
62 hobi
“Sponsor bulabilirsem değişik konularda yazdığım birçok makalemi de kitap olarak bastırmak isterim. Zorlu Grubu’nun
sloganı olan ‘Hep en yüksekte ve hep en ileri’ sözünü ilke edindim. Bu işler kolay olmuyor, ama ne olursa olsun durmak
yok. Sloganımız daima hep ileridir.”
berlerimi kitap haline getirmeyi düşünüyordum. İkisi üniversitede, üç çocuk okutan ve tek maaşla geçinen birisiyim. Bugün
kitap bastırmak bize göre çok pahalı bir iş. Böyle bir kitabı
kendi imkanlarımla bastıramayacaktım. Sağ olsun Rize’den
bir dernek başkanı olan arkadaşım, bana destek oldu. “İsmet
Bey, Ovit konusunda en çok yazı yazan sensin. Yazdığın yazılarını ben sponsor bularak bastıracağım, var mısın?” deyince
inanın dünyalar benim oldu. Çınar Yardımlaşma Derneği adına çıkan Ovit Yolu-1 kitabımın basımı böyle gerçekleşti. Kitabın ikinci cildini de inşallah 2012 yılı içinde çıkaracağım.
Z: Kitabı ne kadar zamanda hazırladınız?
Kitap hazırlığına başlarken ilk çalışmam olduğu için epey zorlandım. Bilgisayar ve CD’lerimde kayıtlı yazıları bulmakla işe
başladım. Yazıları bulduktan sonra yayınlandığı gazeteleri
tek tek taradım ve çıktıkları tarihi kalıcı bir belge olması için
yazımın sonuna ilave ettim. Kitaptaki ilk yazım 2003 yılına ait.
Rize’deki bir grafiker, kitabın tasarımını yaptı. Kitabı kontrol
etmem ve eksik olabilecek konuları incelemem yaklaşık bir
ayımı aldı. Hazırlanan format basım için Ankara’ya gönderildi.
Kasım 2011’de 1000 adet basıldı.
Z: Kitabın Rize’ye ve Ovit Yolu’na ne gibi bir katkısı var?
Kitabım bu yol hakkında bugüne kadar yazılmış ilk ve tek kitap. İlk olduğu için mutluyum. Sponsor tarafından basımı karşılandığı için ücretle dağıtmadım. Dağıtımını eş-dost ile yaptırıyorum. Konuya ilgi duyanlar özellikle arayarak kitap istiyor.
Yalnız Rize’de değil Rizelilerin olduğu her yerde (Ankara, İstanbul, Erzurum gibi) ve devlet kademelerinde çok ilgi gördü.
İsteyen herkese kargo, posta masrafını da kendim karşılamak
suretiyle bedava gönderdim. Bu kitabım Rize-Erzurum arasındaki Ovit Dağı’nda tünel yapım konusunu gündemde tutması
bakımından kalıcı bir eser olmuştur.
Z: Ovit Yolu sorunu sizce nasıl çözümlenecek?
Konuya dikkat çektiğime inanıyorum. Kasım 2009 ve Nisan
2010’da bu yolda meydana gelen çığ olayları tünel yapımını
gündeme getirerek hızlandırdı. Kasım 2009’da 18 kişi araç
içinde 40 saate yakın mahsur kaldığında Başbakan olayla bizzat yakından ilgilendi. Devletin bütün imkanlarının o çok zor
şartlar altında (kar tipi ve çığ tehlikesi) bile olsa olaya müdahale etmesi, tünelin hızlandırılması için büyük etken oldu. O
gece Başbakan’ın emri ile Ulaştırma Bakanı, Bayındırlık Bakanı ve Sağlık Bakanı olay yerine geldi. Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım, Başbakan’ın emrinin “Burada hemen TÜNEL yapımı
için projeye başlayın” olduğunu söyledi. Başbakanımız en
son 12 Haziran seçiminin Rize mitinginde 14 bin 760 metrelik
Türkiye’nin en uzun tüneli olan Ovit Tüneli’ne başladıklarını
dile getirdi. 10 Şubat 2012’de tünelin ihalesi yapılacak.
Z: Başka kitap projeleriniz var mı?
Eğer sponsor bulabilirsem değişik konularda yazdığım birçok
makalemi de kitap olarak bastırmak isterim. Zorlu Grubu’nun
sloganı olan “Hep en yüksekte ve hep en ileri” sözünü ilke
edindim. Bu işler kolay olmuyor, ama ne olursa olsun durmak
yok. Sloganımız daima hep ileridir.
Z: Yazmak dışında başka hobileriniz var mı?
İş dışında gezmeyi çok severim. İzinlerimde mümkün oldu-
ğunca çocuklarım veya arkadaşlarımla görmediğim yerleri
gezerim. Bol bol fotoğraf çekerim ve gezi yazıları yazarım.
Z: Bir süre için siyasete de girmişsiniz. Siyasi hayatınız ne
kadar sürdü. Tekrar siyasetle uğraşmayı düşünüyor musunuz?
Küçük yerlerde eksikler daha çok göze batıyor. Mağduriyetleri birilerinin çözmesi, seslendirmesi lazım. Siyaset benim
genimde var galiba. Rahmetli babamın amcası DP zamanında
Rize İl Başkanı’ydı. Bugünkü ZORLU HES onun döneminde DP
tarafından İkizdere’ye yapıldı. Belki de siyasette bulunmamda bunun etkisi var. Gazeteciliğin de verdiği bir tecrübe var.
Çevreniz ona göre gelişiyor. Gazetecinin öyle bir havası var
ki herhangi bir kimsenin giremediği, ulaşamadığı yere daha
kolay ulaşıyorsunuz. Bu bir avantajdı bana göre. Belki de
bunun farkına varan arkadaşlarım ilçede siyasete girmemi
istediler. İlk olarak 1995’te yerel seçimlerde ANAP’tan İkizdere Belediyesi Meclis Üyeliği’ne seçildim. Burada bir dönem
yani dört yıl görev yaptım. 1999’daki seçimde yine aynı partiden Rize İl Genel Meclis Üyesi seçildim. 2004’e kadar görev
yaptığım Rize İl Genel Meclisi’nde Çevre ve Sağlık Komisyon
Başkanlığı’nı beş yıl yürüttüm. Bu dönemde iki kez Daimi Encümenlik görevine seçildim. 2009’da bu kez MHP’den tekrar
Rize İl Genel Meclisi Üyeliği için seçime girdim, ama 200 oy
farkla kaybettim. Halkın tercihine her zaman saygı duyarım.
İhtiyaç ve istek olduğunda yok demeyi bilmeyen bir huyum
var. Çevredeki insanlara maddi, manevi ve sosyal kültürel anlamda yardımcı olmayı çok seviyorum.
64 haber
Zorlu Enerji’den önemli çağrı
Zorlu Enerji Grubu Başkanı ve aynı zamanda Türkiye İklim Değişikliği Liderler Grubu üyesi Murat Sungur Bursa, Güney
Afrika’nın Durban kentinde düzenlenen İklim Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, hükümetlere 2°C Bildirisi’ni kabul etme
çağrısında bulundu.
B
irleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi (COP 17),
Güney Afrika’nın Durban kentinde dünya liderleri, hükümet temsilcileri, uluslararası örgütler ve sivil toplum
kuruluşlarının yanı sıra 37 ülkeden 330’u aşkın şirketin üst düzey yöneticilerinin katılımıyla düzenlendi. 28 Kasım-9 Aralık
tarihleri arasında gerçekleştirilen zirveye, Zorlu Enerji Grubu
Başkanı ve aynı zamanda Türkiye İklim Değişikliği Liderler
Grubu üyesi Murat Sungur Bursa da katıldı.
Zirvede yaptığı konuşmada dünyadaki gerçek krizin iklim şartlarının geçirdiği kriz olduğunu söyleyen Bursa, tüm hükümetlerin 2°C Bildirisi’ni kabul etmelerinin kritik önemini vurguladı. Bursa konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünyadaki gerçek
kriz Avrupa borç krizi, ülke borçları ya da New York,
Londra, Hong Kong, Tokyo borsalarındaki endeks
düşüşü değil; doğanın, doğal yaşamın ve iklim şartlarının geçirmekte olduğu krizdir. Dünya liderlerine
iklim değişikliği konusunda vizyoner olmaları, seçim
kaygılarını bir yana bırakarak gelecek nesiller için
harekete geçmeleri konusunda acil çağrıda bulunuyoruz.”
Bu konuda aksiyon almamanın kabul edilemez olduğunu vurgulayan Bursa, Zorlu Enerji Grubu olarak iklim değişikliğiyle
mücadele konusunda pek çok ilke imza attıklarını dile getirdi.
Geçtiğimiz günlerde aldıkları “Türkiye Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü”nün, tüm çalışanların bu konudaki motivasyonunu artırdığının altını çizen Bursa, iklim değişikliği ile mücadelede kararlılıkla ilerleyeceklerini kaydetti.
Endişelerle başlayan zirve olumlu sayılabilecek sonuçlarla
sona erdi. Zirvenin resmi olarak sona erdiği 9 Aralık’ta ortada
hala bir anlaşma paketinin olmaması sürecin tehlikeye girebileceği şüphesini doğurmuştu. Ancak COP’lar tarihinde bir ilk
Murat Sungur Bursa
yaşandı ve müzakerelerin resmi bitiş tarihinden iki
gün sonra sözleşme ve protokol hattında kararların yer aldığı bir Durban anlaşması ortaya konuldu.
Bu kararlar, mevcut bir sistemin ve iklim değişikliği konusunda son 20 yılda atılan adımların devam
ve sürekliliğin sağlanması açısından önem taşıyor.
Sürecin en temel çıktısı Kyoto Protokolü’nün ikinci
yükümlülük döneminin 1 Ocak 2013 tarihiyle başlaması yönünde alınan karardı. Bu anlaşma belgesinde Rusya, Kanada ve Japonya, Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminde yer
almayacağını belirtti. Türkiye’nin ismi de Kyoto Protokolü’nün
ikinci yükümlülük döneminde yer alacak ülkeler arasında bulunmuyor. Zirvede ülkemizi temsil eden Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamayla,
“Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 17. Taraflar Konferansı (COP 17) ile Kyoto Protokolü 7. Taraflar Toplantısı (CMP 7) sonunda 2012 yılından sonra geçerli
olacak iklim değişikliği rejiminin belirlenmesine ilişkin bir yol
haritası üzerinde anlaşmaya varılmış olması memnuniyetle
karşılanmıştır” şeklinde yorumlandı.
Uluslararası İşbirliği ve 2°C Bildirisi
2°C Bildirisi, Cambridge Üniversitesi tarafından oluşturulan ve Galler
Prensi İklim Değişikliği Kurumsal Liderler Grubu koordinasyonu ile
2007 yılında Bali’de yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi öncesi hazırlandı. Küresel sıcaklık artışının 2050 yılında en fazla
2°C’de tutulması gerekliliğine dikkat çeken bildiri, o tarihten bu yana
her yıl yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirveleri öncesinde
yenilenerek yayınlanıyor. 2°C Bildirisi, hükümetleri iklim değişikliği
karşısında sorumluluklarını kabul etmeye; uluslararası işbirliği, etkin
piyasa mekanizmaları, düşük karbonlu ekonomiye geçişin finansmanı, yenilikçiliğin ve verimliliğin teşvik edilmesi, orman koruma ile iklim değişikliğine uyum ve risk azaltımı konularında birlikte çalışmaya
davet ediyor.
65
En büyük jeotermal santrali
Zorlu Enerji Grubu, 80 MWe elektrik ve 50 MWt termal kapasitesine sahip olacak Türkiye’nin en büyük jeotermal santralini,
Kızıldere Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde kuracak. 2013’te faaliyete geçecek yeni santralin, jeotermal
potansiyeli ile dünyanın önde gelen ülkelerinden olan Türkiye’de yeni yatırımlara da kapı açması hedefleniyor.
Z
orlu Enerji Grubu’nun Denizli Kızıldere’de faaliyete geçecek Türkiye’nin en büyük jeotermal santralinin arsa
tahsis töreni 14 Aralık’ta düzenlendi. 77 dönüm büyüklüğündeki arazinin Zorlu Enerji’ye tahsisi, Denizli Valisi Abdülkadir Demir ve Zorlu Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Zeki
Zorlu’nun katılımı ile gerçekleştirildi. Zeki Zorlu, bu yatırımın
bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına destek olacağını
söyledi.
Denizli Valisi Abdülkadir Demir törende yaptığı konuşmada, Türkiye’nin jeotermal kapasitesi ile dünyada yedinci,
Avrupa’da ise birinci sırada olduğunu belirterek çevreyle
dost ve temiz bu enerji kaynağının kullanımının yaygınlaştırılmasının ülkemiz açısından çok önemli olduğunu belirtti.
Türkiye’nin ilk jeotermal elektrik santralinin 1987’de
Kızıldere’de kurulduğunu aktaran Demir, Zorlu Doğal Elektrik
tarafından gerçekleştirilecek santral ile 2013’te Organize Sera
Bölgesi entegrasyonunun da tamamlanacağını söyleyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin en büyük jeotermal
santralinin Denizli’de kurulacak olmasından mutluluk duyuyoruz. Yeni santralin başta seracılık olmak üzere birçok farklı
alanda termal kaynağın kullanımını yaygınlaştırarak Denizli’ye
önemli bir katma değer yaratacağına inanıyor ve sözleşmenin
hayırlı olmasını diliyorum.”
Denizli Valiliği’ne, Türkiye’nin jeotermal kaynaklarının değerlendirilmesine verdiği önem ve destek için teşekkür eden
Zeki Zorlu ise, “Kızıldere’de 2013’te faaliyete geçireceğimiz
yeni santralin, jeotermal potansiyeli ile dünyanın önde gelen
ülkelerinden biri olan Türkiye’de yeni yatırımların da öncüsü
olmasını diliyoruz” dedi. Seracılığın yanı sıra bölgenin önemli geçim kaynaklarından termal turizmin gelişmesine de katkı
sağlayarak yeni iş olanakları yaratacaklarını söyleyen Zorlu,
konuşmasına şöyle devam etti: “Zorlu Enerji Grubu olarak
yatırım yaptığımız bölgelerde hem sosyal hem de ekonomik
hayata değer katmayı iş anlayışı olarak benimsiyoruz. Bu anlayış ile Kızıldere’de de hem istihdamı hem de doğal tarımı
desteklemeye öncelik verecek, Kızıldere’nin yüksek jeotermal potansiyelini bölgesel kalkınmaya fayda sağlayacak şekilde değerlendireceğiz.”
230 milyon Dolar yatırım miktarı ile hayata geçecek olan yeni
santral, yılda 575 milyon kwh üretim kapasitesine sahip olacak. Zorlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu Doğal Elektrik’in,
245 derece sıcaklığı barındıran Kızıldere jeotermal sahasında, 2008’de ADÜAŞ ihalesi ile devraldığı 15 MW kurulu güçte
bir jeotermal santrali daha bulunuyor. Zorlu Doğal Elektrik,
mevcut ve yeni kuracağı santral ile bölgede yaygın olan seraların buhar ve ısınma ihtiyacını karşılayarak seracılığın güçlenmesine destek olacak.
Kızıldere jeotermal sahası
Kızıldere sahası, Menderes grabeni üzerinde Denizli il sınırları içerisinde, ilin yaklaşık 40 kilometre batısında bulunuyor. Saha, Türkiye’nin
enerji üretim amaçlı keşfedilen ilk alanı olma özelliğine sahip. Kızıldere jeotermal sahasında ilk jeolojik ve jeofizik çalışmalar MTA tarafından 1965’te başlatıldı. 1968’de 540 metre derinlikteki ilk kuyu açılarak rezervuar sıcaklığı olan 198 dereceye ulaşıldı. 1968-1973 yılları
arasında, 370 metre ile 1241 metre derinliklere ulaşan 16 kuyu daha
açıldı. Yapılan kuyu testleri sonucunda, toplam 17 kuyudan altısının
elektrik üretimine uygun olduğu anlaşıldı. 1974’te üretim amaçlı 500
kWe gücünde prototip bir türbin jeneratör grubu kuruldu ve üretime
geçilerek dört yıl boyunca çevre köylere ücretsiz elektrik sağlandı.
1984’te EÜAŞ tarafından 15 MWe kapasiteli bir santral kurularak devreye alındı. Kızıldere’deki mevcut 15 MW kurulu güce sahip Kızıldere
JES’in 30 yıllık işletme hakkı, 2008’de gerçekleştirilen ihale sonucunda Zorlu Doğal Elektrik Üretimi’ne devredildi.
66 haber
Zorlu Enerji’ye
sendikasyon kredisi
Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., HSBC koordinasyonunda, 530 milyon Dolarlık
sendikasyon kredisine imza attı. Zorlu Enerji Grubu krediyi, yeni yatırımlarının
finansmanında değerlendirecek.
Z
orlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., HSBC koordinasyonunda, Vakıfbank, Vakıfbank International AG, Türkiye İş
Bankası, Standart Bank, Denizbank, Garanti Bankası,
Yapı Kredi Bankası, Demir Halk Bank, Akbank ve Credit Europa
Bank ile 530 milyon Dolarlık sendikasyon kredisine imza attı.
Zorlu Enerji Grubu bu krediyi, Mayıs 2008’de Standard Bank
PLC önderliğinde bir araya gelen banka ve finans kuruluşları
ile imzaladığı 500 milyon Dolar tutarındaki kredi sözleşmesinin tamamının refinansmanı ile yeni yatırımlarının finansmanında değerlendirecek.
Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa, ilk iki yıl geri
ödemesiz toplam altı yıl vade ile imzaladıkları kredi sözleşmesinin, Zorlu Enerji Grubu’nun hedef ve yatırımlarına duyulan güvenin göstergesi olduğunu söyledi. Bu kredi ile Zorlu
Enerji’nin, kısa ve orta vadeli ödemelerini uzun vadeye yayarak yatırımlara öncelik vereceğini söyleyen Bursa, “Dünyada
ve Türkiye’de enerji, en hızlı büyüyen sektörlerin başında geliyor. Bu nedenle, yerel ve uluslararası finans kuruluşlarının
yatırım desteği sağlaması mevcut ekonomik gelişmeler göz
önüne alındığında daha fazla önem kazanıyor. Zorlu Enerji
olarak biz de yenilenebilir enerji yatırım portföyümüzü geliştirmeyi ve 745 MW olan kurulu gücümüzü, 2015 yılına kadar
2000 MW’a yükselterek hem ulusal hem de bölgesel güç olma
yolunda sağlam adımlarla yürümeyi hedefliyoruz” dedi.
HSBC Türkiye Küresel ve Yatırım Bankacılığı’ndan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Selim Kervancı, konuyla ilgili şu
Murat Sungur Bursa
açıklamada bulundu: “2011 yılının en büyük sendikasyon işlemlerinden biri olan ve 10 bankanın katılımıyla gerçekleşen
bu başarılı işlem, piyasada enerji sektörüne olan talebin ve
bankaların Zorlu Grubu’na desteğinin altını çiziyor. HSBC olarak bu yıl içinde gerçekleştirdiğimiz diğer başarılı işlemlerden
sonra, Zorlu Enerji için düzenlediğimiz 530 milyon Dolar tutarındaki bu sendikasyon işlemi ile HSBC’nin Türkiye’ye olan
bağlılığını ve borç finansmanı alanındaki başarısını bir kez
daha yinelemiş olduk.”
ENERJİ İLANI
sürdürülebilirlik ilanı
68 köşe yazısı/ayşegül güngör
Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü
[email protected]
Hayır demenin dayanılmaz hafifliği
Hayır diyebilmek birey olmanın en önemli adımıdır. Her zaman her şeye hayır demek de doğru değil ama gerçekten
size yapılmaması gereken bir şeye hayır dediğinizde, bunun dayanılmaz hafifliğini yaşamanın keyfini çıkarın.
B
ir gün bir avcı küçük bir bıldırcını yakalamış. Avcının
elinde nefes almakta zorlanan bıldırcın içinde bulunduğu duruma aldırmadan avcıya, “Eğer beni bırakırsan
sana senin için önemli olan sonsuz bilgelik sırrını ve başkalarının gözünde nasıl değerli bir insan olacağını söylerim” demiş.
Avcı bir an durup düşünmüş. Bıldırcın avlamanın kolay ama
bilge ve sırları bilen bir bıldırcın bulmanın zor olduğuna karar
vermiş ve bıldırcını serbest bırakmış. Bıldırcın uçarak ağacın
dalına konmuş ve ilk sırrın “Kendine güven” olduğunu söylemiş. Buna şaşıran avcı, “Bu önemli bir şey değil ki herkes bilir
bunu” derken bıldırcın daha yüksek bir dala tırmanarak ikinci
sırrı haykırmış, “Asla yaptıklarından pişman olma”. Avcı ben
bunları biliyorum, beni aldattın” diye bıldırcına bağırırmış. Bıldırcın, “Ve en önemlisi hayır demeyi bileceksin. Bunu bilmediğin için beni elinden kaçırdın. Hoşça kal” demiş.
Mesnevi’den bir hikaye
Çoğumuz bu öyküdeki avcı gibi bilgeliğin sırrına ulaşmak ve
kendimizi bu sırla yenilmez ve herkes tarafından değer verilen
bir insan olarak görmek isteriz. Bunun altında çevremiz tarafından takdir edilme ve önemsenme arzumuz yatar. Hepimiz
alçakgönüllülüğün önemli bir değer olduğu bilinciyle yetiştirildik ve alçakgönüllülüğü de zaman içinde kabul görmenin
en önemli unsuru olarak değerlendirdik. Bir topluluk içine
girdiğimizde herkes bizi fark etsin, sevsin, önemsesin ve isteklerimizi yerine getirsin istiyoruz. Bunun için çabalıyor ve
kendimizi olduğumuzdan farklı gösteriyoruz. Bir süre sonra
büründüğümüz bu kalıp bizi sıkıyor ve içinde bulunduğumuz
elbise dar gelmeye başlıyor.
İsteklerimizi söylememeyi bir erdem saydığımız için karşı taraf
bizi anlamayınca da kendimizi değersiz hissediyoruz. Oysa ne
istediğini doğru bir biçimde söylemek, iletişimin en kolay ve
açık hali. Bunun için cesaret ve kendine güven gerekiyor. Uzlaşmayı uyum sağlamak olarak algıladıkça ve konfor alanımızı koruma amacıyla “evet” dedikçe aslında hareket alanımızı
kısıtladığımızı fark etmiyoruz. Çoğu zaman konfor alanımızı
korumak için hayır demeyi unutuyoruz. Hayır demediğimizde
uyumlu ve sevilen bir insan olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak
gerçekler aslında böyle değil. Hayır diyememenin en önemli
nedenlerinden biri, içinde bulunduğumuz durumu yönetme
konusunda yaşadığımız zorluk, yalnız kalma ve kaybetme korkumuz.
Aslında hayır demediğimizde kaybettiğimizin farkına bile varmıyoruz. Aksine, olası bir tartışma ve çatışmadan kaçtığımız ve
problemi üstümüzden attığımız için rahatlıyoruz. Daha sonra o
problemin büyüyerek üstümüze geldiğini fark etmiyoruz bile.
Diyelim ki küçük bir çocuğunuz var ve en doğal hakkı olarak
gittiğiniz alışveriş merkezinde raflarda gördüğü her oyuncağı
almak istiyor. Biliyorsunuz ki almadığınızda ağlayacak. Üstelik o sırada orada olan herkes dönüp size soru soran gözlerle
bakacak ve belki de kendinizi bu bakışların altında kötü bir
ebeveyn olarak hissedeceksiniz. Kimseyi rahatsız etmemek
için onun istediği tüm oyuncakları alırken etrafa bir göz atacaksınız. Size bakan yüzlerle karşılaşmadığınız ve çocuğunuz
gülümseyerek size baktığı için mutlu olacaksınız. Problemi büyük bir başarıyla çözdüğünüzü düşüneceksiniz. Oysa, sadece
hayır diyemediğiniz için sorunu ertelemiş olacaksınız.
Hayır demeden yaşamak
Bu davranışı alışkanlık haline getirdiğinizi düşünelim. İş hayatında da özel hayatınızda da hayır demeden yaşamaya
başladınız. Yıllar geçti ve su süre içinde hiç hayır demediğiniz için çocuğunuzun tüm isteklerini yerine getirdiniz. Şimdi
gerçek problemlerinde ona bir çözüm sunamıyorsunuz. Çünkü
sizi kendisine bir rehber olarak almıyor sadece isteklerini karşılayan ebeveyn olarak görüyor. Aynı davranışı iş hayatında
da gösterdiğiniz için bir süre sonra kabul görmek için yaptığınız her şey sizin göreviniz haline geliyor. Başkalarının işini
de yaptığınız için kendinizi geliştirecek zaman bulamıyor ve
gitgide işyerinde en mutsuz ve isteksiz çalışan kişi etiketini
taşımaya başlıyorsunuz.
Bir anda hayatınızı sorgulamaya başlıyor ve nerede hata
yaptım diyorsunuz. Ya da “Kimse beni anlamıyor” bahanesine sığınıyorsunuz. Oysa çevreniz tarafından eleştirilme
kaygısıyla hep uyumlu bir insan olmayı seçen sizdiniz. Reddedilmemek için hep tercihlerinizi geri plana bıraktınız. Kabul görmek için uyum sağladınız. Çevrenizdekiler bunu anlamadı ve elinizdekileri aynı avcı gibi kaybetmeye başladınız.
Artık takdir edilmediğinizi ve yaptıklarınızın boşa gittiğini
düşünüyorsunuz. Bir gün yeter artık dediğinizde kimse sizin
neye yeter dediğinizi bilmediği için sizdeki davranış değişikliğine anlam veremiyor ve bu sefer sizi gerçekten uyumsuz
olmakla suçluyor. Siz de çözüm olarak başka bir yerde yeniden başlamayı seçiyorsunuz. Bir süre sonra aynı sorunlarla gittiğimiz yeni yerde karşılaşmaya başlıyorsunuz. Bu
sefer de “Ben ne kadar şansız bir insanım” bahanesi altına
sığınarak yaşamınızı sürdürmeye devam ediyorsunuz. Davranışlarımızı sorgulamadıkça ve değiştirme yönünde adım
atmadıkça aynı şeyleri tekrar tekrar yaşar ve neden benim
başıma geldi diye sorarız.
Kendimize soru sordukça daha cesur hale geliriz. Kendimize
olan güvenimiz arttığında kendimizi daha özgür hisseder ve
yapabileceklerimizin daha çok farkına varırız. O oyuncakların
hepsini almak istemiyorsanız ve almanın gereksiz olduğunu
69
düşünüyorsanız almayın. Çocuğunuza seçim yapma fırsatı verin. Evet çocuğunuz ağlayacak, etraftan size eleştirel yüzlerle
bakacaklar, ama yılmayın. Unutmayın ki o ileride büyüdüğünde çok farklı tercihler yapmak zorunda kalacak ve ona istediklerini sunan bir cin olmayacağı ve nasıl tercih yapacağını
öğrenemediği için hep mutsuz olacak.
Sınırları kaldırmak
Özel hayatta ve iş hayatında sürekli ikilem içinde kalıyoruz.
Daha iyisini yapabileceğimizi bile bile, kendi kendimizi sınırlandırıyor ve bu sınırlar içinde yaşamayı tercih ediyoruz.
Seçimlerimiz üzerinde başkalarının karar vermesini doğal
karşılıyor ve “Bir bildiği var nasıl olsa” diyoruz. Çoğunlukla da uyum sağlamak adına bizi mutlu etmeyen durumlarda
sessiz kalıyor ve isteklerimizi söylemiyoruz. Hayır diyebilmek sadece itiraz etmek veya başkaldırmak değildir. Birey
olmanın en önemli adımıdır. Hayır diyebilmek size sunulan
seçeneklerin dışında farklı bir isteğinizin olduğunu ifade
edebilmektir. Ne zaman neye hayır diyeceğimizin analizini
iyi yapmak zorundayız.
Ezberi bozan algıyı yönetir
Hayır dediğimizde kendimizle ilgili ezberi bozuyoruz aslında.
Ezberi bozan da algıyı yönetir. Olayları kişiselleştirmediğimizde sebep sonuç ilişkilerini daha iyi görür, içinde bulunduğumuz durumu kendi lehimize çevirebilir ve kendimiz için daha
yükseği hedefleyebiliriz. Her zaman her şeye hayır demek de
doğru değil ama gerçekten size yapılmaması gereken bir şeye
hayır dediğinizde hayır demenin dayanılmaz hafifliğini yaşamanın keyfini çıkarın.
Goethe’nin dediği gibi “En büyük kötülük, zorluklara karşı koyamamaktan gelir.”
imizle
d
n
e
k
e
ğimizd ruz
i
d
e
d
Hayır
ozuyo da
b
i
r
e
b
z
n
ilgili e Ezberi boza
a.
arı
aslınd netir. Olayl
sebep
e
d
ö
z
i
y
algıyı
ediğim iyi görür,
m
r
i
t
ş
a
lle
kişise
ini dah urumu
r
e
l
i
k
d
iliş
umuz
ğ
sonuç
u
d
ve
n
bulu
ebilir
r
e
i
d
v
n
e
i
ç
ç
i
ze
kseği
ehimi
ü
l
y
i
d
a
n
h
ke
da
z için
i
m
i
d
.
ken
biliriz
e
y
e
l
f
hede
70 çevre
Haber: Zehra Tike
Gerçek olursa,
hayatımız değişir
Türkiye’de yılda kişi başına yarım ton çöp üretiyoruz. Tümünü toplayıp
biyoyakıta çevirmemiz halinde doğal gaz tüketimimizin yüzde 10’unu
karşılayabiliriz. Toplu taşımacılıkta çok iyi sonuçların alındığı biyoyakıtın
işletmelerde de kullanılması, enerjide büyük tasarruf sağlayabileceğimiz
anlamına geliyor.
2
006/12/EEC… Pek çoğumuza hiçbir şey çağrıştırmayan
bu harfler ve rakamlar, kısa bir süre sonra hayatımızı değiştirecek bir düzenlemenin kısa adı esasında… Avrupa
Birliği’nin 2006/12/EEC sayılı Atık Çerçeve Direktifi doğrultusunda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı yeni bir plana
göre evsel atıkların üçte birini oluşturan ambalaj, cam, plastik,
metal vb. maddeler geri dönüşüm yoluyla yeniden değerlendirilecek. Planın diğer ayağında ise çöplerin geri kalan organik
kısmından da benzer bir ekonomik değer elde edilmesi yer alıyor. Diğer bir deyişle sebze, meyve, yemek atıkları ve biyolojik
olarak parçalanabilen diğer organik maddelerden oluşan çöpün büyük kısmı işlenerek, bundan enerji elde edilecek.
Sistemin önümüzdeki dönemde derece derece hayata geçirilmesi planlanıyor. Çöpten elektrik üretilmesi, pek çoğumuza
inanılmaz gelse de Gaziantep, Kocaeli ve İzmir Büyükşehir gibi
bazı belediyeler, gerekli teknolojik yatırımları yaparak topladıkları çöpten şimdiden elektrik üretmeye başladılar. Peki uygulama yayıldığında hayatımızda neler değişecek? Türkiye’nin en
çok ihtiyaç duyduğu şey olan enerjinin bir kısmının deyim yerindeyse çöpten çıkarılması nasıl olacak? Çöplerin organik kısmının biyoenerji içeriğinin oldukça yüksek olduğunu söyleyen
Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nden Prof. Dr. Nuri
Azbar, “Organik madde, yararlı bakteriler yardımı ile oksijensiz
şartlarda biyolojik olarak parçalanarak saflaştırıldığında doğal
gaz eşdeğeri bir son ürün olan biyometanı geri kazandırıyor. Bu
işlemin gerçekleşmesine olanak veren anaerobik biyoteknoloji
100 yılı aşkın bir zamandır biliniyor, ABD ve Avrupa ülkelerinde
uzun zamandır ticari olarak başarı ile uygulanıyor” diyor.
Özellikle kentsel toplu taşımacılıkta çöpten elde edilen biyometan ile çalışan belediye otobüsleri, atık kızartma yağların-
dan elde biyodizel ile çalışan otobüsleri ve atıklardan elde
edilen biyoetanol ile çalışan araçları yurtdışında örnek uygulamalar olarak görüyoruz. Uzmanlar biyoyakıtların ülkemiz için
önemli bir potansiyel olduğunu düşünüyor. Yakın bir geçmişte
Kyoto Protokolü’nü imzaladığımız göz önünde bulundurulursa
biyoyakıtlar, ülkemiz için karbondioksit emisyonlarını azaltmak ve çevreci yeni enerji kaynakları yaratmak konusunda
önemli bir etken olabilir.
Profesör Nuri Azbar, ABD’de ve Avrupa’da sayısız örneği bulunan bu tür biyoteknolojik yatırımların ülkemizde bir elin parmaklarını bile geçmediğini söylüyor. “Çok yakın bir geçmişte
onaylanan Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun getirdiği teşvikler
ile ülkemizde yenilenebilir enerji kaynakları içinde atıktan
enerji üretimine de önemli oranda destek öngörülüyor. Bu
desteklerin tanıtımının iyi yapılması halinde bu tür yatırımların sayısının hızla artmasını bekliyoruz” diye ekliyor. Azbar,
TÜBİTAK’ın bu tür projelerin Ar&Ge’sine önemli oranda finansal desteği bulunduğunun da altını çiziyor.
Fosil yakıt esaretinden kurtulabiliriz
Türkiye’de bir günde toplanan çöpten elde edilen enerjiyi
diğer enerji türlerinin kullanım oranlarıyla kıyaslayacak olursak… Kişi başına yılda yaklaşık 0.5 ton katık atık üretiyoruz.
73.5 milyonluk nüfus için yılda 32 milyon ton katı atık birikiyor. 1 ton çöp başına ortalama 80-130 metreküp biyogaz elde
ediliyor. Bu durumda yılda toplam 3.5 milyar metreküp biyogazın kullanıma sunulabileceği söylenebilir. EPDK’nın verilerine göre Türkiye’de yılda ortalama 35 milyar metreküp doğal
gaz tüketiliyor. Dolayısıyla şu anda dışarıdan satın aldığımız
doğal gazın yüzde 10’unun atıklardan karşılanması mümkün.
Prof. Nuri Azbar, “Biyokütleye dayalı enerji çiftçiliği ve hayvan
Prof. Dr. Nuri Azbar kimdir?
Eğitimini çevre mühendisliği alanında yapan Prof. Dr. Nuri Azbar, doktora çalışmasını da atıklardan, özellikle sanayi atıklarından biyolojik yollarla enerji üretimi üzerine
tamamladı. 2004 yılından bu yana Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor ve atıktan
katma değeri olan ürün elde etmeye dayalı “biyorafineri”
kavramının yaygın bir şekilde benimsenmesi için mücadele
veriyor. Bu bağlamda TÜBİTAK, üniversite ve sanayi destekli birçok araştırma projesi gerçekleştirdi. Biyoenerji yatırımı
yapmak isteyen ya da mevcut yatırımı ile ilgili sorunlarını çözmek isteyen sanayicilerle de ortak çalışmaları oldu.
71
Çöpten biyoyakıt nasıl üretiliyor?
Günlük yaşamsal faaliyetlerimiz sırasında çöpe attığımız atık
bileşenlerinin önemli bir kısmı sebze, meyve, yemek atıkları
ve diğer biyolojik olarak parçalanabilen organik maddelerden
oluşuyor. Bu atıklar gelişmiş ülkelerde kaynağında yani oluşum noktasında, evlerde diğer çöplerden ayrılıyor. Çöplerin
ayrı toplanmadığı yerlerde ise ayırma-ayıklama sistemlerinde
bu ayırım yapılabiliyor. Organik kısmı ayrılan çöp, ıslak ya da
kuru olarak adlandırılan anaerobik (oksijensiz) fermantasyon
işlemlerinden geçirildiğinde biyoenerji açısından oldukça
zengin bir gaz olan biyometan elde ediliyor. Saflaştırıldığında
bu gazın enerji içeriği doğal gaz ile aynı oluyor.
atıklarını topyekun dikkate aldığımızda biyometan üretimine
dayalı yatırımlarla bu rakamı daha da yukarı çekebiliriz” diyor.
Azbar, biyoyakıt yoluyla bir işletmenin enerji tüketiminin yüzde 25-75’inin karşılanabileceğini belirtiyor. Atıktan biyometan
üretimine dayalı biyoteknolojik yatırımların en çok rağbet gördüğü sektörleri ise gıda, alkol, tarım ve hayvancılık (büyük baş
ve kanatlı) sektörleri olarak sıralıyor.
Çöpten üretilen enerji, istenilen potansiyele ulaştığında hayatımızda neler değişecek?
Prof. Azbar, İzmir örneğinde çöplerden elde edilebilecek biyometanın kentsel toplu taşımacılıkta kullanılması halinde yılda
ortalama 36 milyon litre fosil bazlı mazotun kullanılmasının
önüne geçmenin ve kentsel toplu taşımacılığı petrolden bağımsız kılmak yolunda önemli bir adım atmanın mümkün olduğuna dikkat çekiyor. Bu teknolojinin bir diğer avantajlı tarafı,
biyometan üretimi sonrasında ortaya çıkan organik gübrenin
çorak alanlarda kullanılması suretiyle biyodizel bitkisi yetiştirilip biyodizel üretimi yapılmasına imkan sunması. Yani çevreci
düşünmeye başladığınızda birçok açıdan “kazan kazan” durumunun da kendiliğinden ortaya çıktığını görüyoruz. 1 ton atık
için depolama alanlarında 3 metreküplük yer, nakliyede ise 1.4
litre yakıt tasarrufu sağlanıyor. Bu ise insan sağlığı ve çevre kalitesinin korunmasını beraberinde getiriyor. Bu şekilde yüzde
90 oranında dışarıdan temin ettiğimiz fosil yakıtların kullanımı
azaltılarak döviz kaybı önlenebilir.
Kirliliğin azaltılmasına büyük katkı
Evsel çöpler, kendi haline bırakılması durumunda küresel ısınma üzerinde karbondioksite göre 21 misli daha fazla olumsuz
etkisi olan metan gazını atmosfere gelişi güzel salıyor. Dolayısıyla hali hazırda ortaya çıkan çöp yığınlarının toplanarak bu
şekilde değerlendirilmesiyle atmosferin kirlenmesinin önüne
geçmek mümkün. Atıkların düzenli bir şekilde toplanması, eski
çöp döküm alanlarının ıslahını da beraberinde getiriyor. Aynı
şekilde fosil yakıtın yakılmayarak karbondioksit emisyonlarının azaltılması da biyoyakıt kullanımının bir diğer artısı.
Çöpün biyometana dönüştürülmesinde başvurulan teknolojilerin amortisman sürelerinin 3-5 yıl aralığında olduğunu
söyleyen Azbar, özellikle Vestel gibi teknoloji firmalarında
yakıt geliştirilen yakıt hücreleri içinde biyometanın önemli bir
potansiyel sunduğunu belirtiyor. Bu açıdan bakıldığında ekonomik olarak da cazibesi olan ve istihdam yaratabilecek yeni
bir sektörün Türkiye’de hızla gelişeceğini ve ekonomik canlılık
yaratacağını söylemek mümkün.
Devletin bu alanda yapılacak Ar&Ge çalışmalarına önemli oranda desteği söz konusu. Yenilenebilir enerji kanunu ile de bu
yatırımların önü açılmaya çalışılıyor. Türk sanayicisinin kendi
yerel kaynakları ile bu işe el atmasıyla, hali hazırda yüksek
olan yatırım maliyetlerinin aşağıya çekileceği tahmin ediliyor.
72 beslenme
Antioksidanlarla genç kalın
Yaşlanmayı durdurmak mümkün değil. Ancak bu süreci antioksidanlarla yavaşlatmak elimizde. Antioksidan
kaynağı olan birçok meyve, sebze ve kuruyemişi hayatınızdan eksik etmeyin, genç kalın.
Y
aşamımız boyunca mükemmel işleyişine akıl sır erdiremediğimiz vücudumuz, belli bir yaştan sonra bize ihanet eder. Toksik maddeler, cildin kollajen tabakasını
tahrip eden serbest radikaller oluşturarak yaşlanma sürecini
başlatır. Ayrıca kanser, kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik
hastalıklara da sebebiyet verir. Ancak vücudumuzun kendini
tahrip etme özelliği olduğu gibi savunma mekanizmasından
ileri gelen kendini tedavi etme özelliği de var. Bunu pekiştiren
ve dirençli olmamızı sağlayan besinler, serbest radikallerin ve
toksinlerin zararlı etkilerini azaltmaya, hücrelerimizi korumaya
yardımcı olur. Bir nevi vücuttaki paslanmayı gideren bu vitaminler, tıpta antioksidan olarak anılıyor. Ancak unutmamak
gerekir ki, antioksidanlar mucize değil. Eğer doymuş yağlarla
besleniyor, sigara içiyor, aşırı alkol alıyor, egzersiz yapmıyorsanız antioksidanların size pek yararı olmayacaktır.
C vitamini: Askorbik asit olarak da adlandırılan, suda çözünen
bir vitamin olan C vitamini, tüm vücut sıvılarında bulunduğu
için savunmamızda ilk sıralarda yer alır. Bu güçlü antioksidan
vücutta depolanmaz. Bu nedenle düzenli olarak alınması gereklidir. Bu da sebze ve meyve yiyerek kolayca sağlanabilir.
Önemli kaynaklar ise turunçgiller, yeşil biber, brokoli, yeşil
yapraklı sebzeler, çilek, çiğ lahana ve patatestir.
Nelerde bulunur?
Doğada çok sayıda antioksidan madde vardır. Bunların bazıları
vitamin, bazıları mineral, bazıları enzim ya da bitki ekstreleridir. Bazı antioksidanlar; A (retinol), B6, B12, C ve E vitaminleri,
selenium, karoten, likopen ve diğer maddelerdir. Antioksidanların en iyi kaynakları ise renkli sebze ve meyveler, kakao ve
günlük içeceklerimiz arasında vazgeçemeyeceğimiz kahvedir.
A vitamini (Retinol): A vitamini vücutta betakarotenden
sentezlenebilir. 600’den fazla karotenoid içerisinde en fazla
üzerinde çalışılan betakarotenin koyu yeşil, sarı ve turuncu
sebze ve meyveleri güneşin radyasyon hasarından korur. Aynı
fonksiyonu vücutta da gösterdiği düşünülüyor. Havuç, kabak,
brokoli, tatlı patates, domates, karalahana, bal kabağı, şeftali
ve kayısı beta karotenden zengin kaynaklardır.
Kahve ve antioksidanlar
Kahvenin bazı sebze ve meyvelerden daha fazla antioksidan içerdiğini
biliyor muydunuz? Yapılan son çalışmalarda kahvenin güçlü bir antioksidan kaynağı olduğu sonucuna varıldı. Scranton Üniversitesi’nde
yapılan bir çalışmaya göre hurma, kızılcık ve siyah üzüm gibi besinler
porsiyonları başına en yüksek oranda antioksidan içerse de Amerikalıların diyetteki diğer besin maddelerine nazaran en çok antioksidanı
kahveden aldıkları belirlendi. Kahve çekirdeklerinde, pek çok hastalıktan korunmaya yardımcı olan polifenoller bulunurken, kafeinli ve
kafeinsiz kahvenin aynı miktarda antioksidan içerdiğini belirtmeliyiz.
Antioksidanlar kalp hastalıkları ve kanser de dahil olmak üzere pek
çok potansiyel sağlık etkisiyle ilişkilendiriliyor ve bu hastalıklar üzerine koruyucu etkiyi arttığı düşünülüyor.
E vitamini: E vitamini yağda çözünen, karaciğer ve diğer dokularda yağ ile depolanan, yaşlanmanın geciktirilmesinden
güneş yanıklarının tedavisine kadar geniş bir çerçevede etki
gösteren bir vitamindir. Tokotrienol ve tokoferol içerir ve yağı
korur. Güçlü bir antioksidandır. Önemli kaynakları ise buğday
özü, çerezler, tohumlar, tam tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler,
bitkisel yağ ve balık yağıdır.
Egzersiz ve antioksidanlar
Yoğun egzersiz sırasında oksijen tüketimi oldukça artar. Bu
da egzersiz sırasında ve egzersizden sonra hücre hasarına
yol açan serbest radikal oluşumunda artışa neden olur. Vücut antioksidanları, bu hasarın gerçekleşmesini önlemek
için kullanır. Bu işlem sırasında belli antioksidanlardan belli
miktarlarda yararlanılır. Çok fazla düzeyde alınan antioksidan hücre hasarının onarılmasını engelleyebileceği için,
antioksidanların doğal yollarla vücuda alınması en sağlıklı
yoldur. Kahve egzersizden önce içilirse hem içeriğindeki
kafein ile fiziksel performansınızı arttırmaya, hem de antioksidanlar ile hücrelerinizi serbest radikallerden korumaya
yardımcı olur.
73
Antioksidan kaynakları
Tam tahıllı kahvaltılık gevrek (yulaf, kara buğday gevreği, buğday ya
da pirinç gevreği), süt ürünleri, ekmek çeşitleri (kara, tahıllı, arpa,
yulaf ve çavdar ekmeği), sebze ve baklagiller (brokoli, lahana, havuç,
ıspanak, bal kabağı, domates, tere, bezelye, nohut, mercimek, semizotu, mısır, avokado, pırasa, soya), tahıllar (bulgur, esmer pirinç),
balık ve kabuklu deniz ürünleri (Somon, sardalye, uskumru, kalkan),
meyve ve tuzsuz kuruyemişler, kırmızı şarap, yeşil çay, zeytinyağı,
yağsız kırmızı et, hindi eti.
74 sağlık
Uygarlaştıkça alerji artıyor
Süt, buğday, penisilin, kedi tüyü, polen, ev tozu... Alerjik reaksiyonlara neden olan maddelerin listesi böylece uzayıp
gidiyor. Peki, vücudumuz neden böyle tepkiler veriyor? Alerjinin belirtileri neler? Korunmak için ne yapabiliriz?
İşte bilmeniz gerekenler…
K
imileri bahar gelince, tozlu bir yerde bulununca ya da
sigara dumanına maruz kalınca hapşırmaya; kimileri
domates, yumurta ya da mısır yiyince kaşınmaya başlar. Pek çoğunun sorunu ortak; alerji. Sanayileşmeyle birlikte hayatımıza giren yeni maddeler, küreselleşmeyle birlikte
uzak ülkelere seyahatlerin artması, küresel ısınma, sigara
kullanımı, temizlenip arındıkça vücudun erken tanışamadığı
mikroplar, hatta organik besinler son yıllarda alerjinin yaygınlaşmasına neden oldu. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü artık
alerjiyi salgın hastalıklar arasında sayıyor. Peki vücudumuz
yabancı maddelere karşı, gerekmediği halde neden yoğun bir
tepki gösteriyor? Bu tür hastalıklarla mücadele ederken tedavide nelere dikkat edilmesi gerekiyor? Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanları Dr. Esra Sönmez Duman ve
Dr. Hişam Alahdab, alerji hakkında merak edilenleri yanıtladı.
Z: Alerjik şikayetlere yol açan etmenler neler?
Alerjide genetik özellikler büyük önem taşıyor. Alerji baskın
genlerle taşınıyor. Bu nedenle anne ya da babası atopik bir
bünyeye sahip olan çocukların atopik olma riskleri yükseli-
yor. Alerjik etkenleri genel olarak çevresel ve ev ortamında
maruz kalınanlar diye ikiye ayırmak mümkün. Ev ortamında
en sık görülen alerji etkeni ev tozu akarlarıdır. Ayrıca evde
bulunan kedi, köpek, kuş gibi evcil hayvanların tüyleri en
önemli alerji odakları olarak kabul ediliyor. Her türlü rutubetli ortamda oluşan küf mantarları, solunum yoluyla tetiklenen astıma ve rinite neden olabilecek alerjenler arasında
bulunuyor. Topraklı bitki rutubet kaynağı olduğu için ev içinde özellikle yatak odasında bulunan çiçekler de alerji riskini
artırıyor. Pek akla gelmese de ev içindeki alerji odaklarından
biri de hamam böcekleri. Çünkü hamam böceklerinin atıklarında alerjen maddeler bulunuyor.
Z: Çevresel alerjenler arasında neler yer alıyor?
Bu etkenlerin arasında polenler önemli bir yer tutuyor. Özellikle bahar aylarında artan polenlerle ilişkili yakınmaların
başında şeffaf burun akıntısı, burun tıkanıklığı, göz kaşınması, göz sulanması, kulak kaşınması, öksürük ve nefes
darlığı geliyor. Mevsimsel rinit, astım, konjunktivit de polenlerle ilişkili sıklıkla görülen hastalıklar arasında bulunuyor.
Bazı alerjiler de mevsimden bağımsız olan dış etmenlerden
75
kaynaklanıyor. Mesleki astım ya da rinit buna örnek olarak
gösterilebilir. Kuaförde maruz kalınan spreyler ve boya gibi
kimyasallara maruz kalma ve koku ya da sıcak hava alerjiye
neden olabiliyor.
Z: Alerji neden son yıllarda daha çok görülür hale geldi?
Yapılan çalışmalar, alerjik bünyeye sahip kişilerin çoğunun
şehirlerde yaşadığını gösteriyor. Hijyen hipotezine göre viral
veya bakteriyel enfeksiyonlardır. Bağışıklık sistemimizdeki
hücrelerin enfeksiyonla savaşa odaklanarak alerji yönünden
farklılaşmasına engel oluyor. Epidemiyolojik çalışmalar, yaşam biçimi, çevresel faktörler ve yaşamın erken döneminde
enfeksiyonlara daha az maruz kalmanın, alerjik hastalıklardaki artıştan sorumlu olduğu teorisini destekliyor. Bu nedenle çocuk doğduğu andan itibaren, özellikle ilk bir yıl ne
kadar çok viral ya da bakteriyel enfeksiyonla mücadele etmek zorunda kalırsa, bağışıklık sistemi o kadar farklılaşıyor.
Virüsler ve bakteriler vücudun savaşması gereken mikroplar
olduğu için, bağışıklık sistemi doğru reaksiyonla, doğru şekilde savaşıyor. Böylece bu çocuklarda daha az oranda alerji
görülüyor. Görülme sıklığına bakıldığında, astım genellikle
yaşam kalitesinin yüksek olduğu İskandinav ülkelerinde ve
Avustralya’da görülüyor. Hindistan, Pakistan ve Afganistan
gibi ülkelerde bu oranlar çok daha düşük. Çünkü bu ülkelerde yaşayan çocuklar, küçük yaştan itibaren farklı alerjenlerle
karşılaşıyor.
Z: Alerji daha çok hangi yaşlarda ortaya çıkıyor?
Alerjik hastalıklar, çocukluk çağında daha çok görülüyor.
Çocukluk çağı alerjilerinin, özellikle de astımın yüzde 70’i
çocukluk çağında bitiyor ve hastalığın sadece yüzde 30’u
yetişkinlik çağına taşınıyor. Zamanla bağışıklık sistemi daha
çok alerjenle karşılaşıp daha çok yabancı maddeyi tanır hale
geliyor. Yaşla birlikte azalan alerjik reaksiyonların seyri için
net bir şey söylenemiyor. Dolayısıyla bir insan 60 yaşında da
alerji olabiliyor.
Z: Hastalığın tanısı nasıl konuyor?
En önemli tanısal veri hastanın hikayesi. Hasta, şikayetlerini
anlatırken aslında neye alerjisi olduğunu da anlatmış oluyor.
Ancak tanıyı doğrulamak için alerji testleri de yapılıyor. Cilt
testleri ile kanda İmmünoglobulin E denilen antikorların seviyelerine bakılarak, hastanın neye alerjisi olduğunu bulmak
mümkün. Solunum fonksiyon testleriyle de hastanın alerjik
astımı olup olmadığı tespit ediliyor. Alerjik rinit için burundan alınan sürüntüde Eosinofil adı verilen alerji hücrelerinin
yoğunluğuna ve kanda da yine Eozinofil düzeyine, total IgE,
alerjene özel IgE düzeylerine bakarak kişideki atopi değerlendiriliyor. Ayrıca, test edilebilen 30- 40 alerjen olmasına
rağmen, her maddeyi test etme olanağı bulunmuyor. Bu nedenle tanıyı koymada hasta hikayesi çok önemli yer tutuyor.
Yaygın alerjenler
• Çavdar, buğday, yulaf, mısır
• Polenler, küf mantarları
• Penisilin (Bir tür antibiyotik)
• Fındık, fıstık, susam
• Deniz ürünleri
• Yumurta
• Bezelyeler, fasulyeler
• Süt
• Böcek ısırıkları, arı sokması
• Hayvan kılı, ev tozu akarları
• Sigara dumanı
Hayatı kolaylaştıracak öneriler
• Evcil hayvanlara alerjiniz varsa, evde kedi ya da köpek beslemeyin.
• Hayatımızın neredeyse yarısı yatakta geçiyor. Ev tozu akarları
ise yatak çarşaflarında, insanların deri döküntüleri ile beslenerek
yaşamlarını sürdürüyor. Bu akarların dışkısı da alerjiye neden
oluyor. Bu durumu önlemek için çarşaf ve nevresimlerinizi yüksek
ısıda, haftada en az bir kere yıkayın.
• Yatağınızı sık sık havalandırın. Yatağınız bazalı ise, bazayı elektrikli süpürgeyle süpürün. Etkili bir temizlik için elektrikli süpürgenizin tozları suya çeken ve hepa filtresi bulunan bir model olmasına özen gösterin.
• Akarlar işlenmemiş pamuk, yün ve hayvan tüyü gibi ortamları
seviyor. Bu nedenle kaz ya da kuş tüyü yastıklardan, işlenmemiş
pamuk ve yünden yapılmış yatak ve battaniyelerden kaçının.
• Yatak odanızı sık sık havalandırın, yerlerde halı bulundurmayın
ve perdelerinizi kısa aralıklarla yıkayın.
• Küf mantarlarını önlemek için evin güneş görmesi ve duvarlarında rutubet olmamasına özen gösterin.
• Koku kaynaklı alerjiyi önlemek için oda spreyi, parfüm, mum ve
keskin kokulu deterjan kullanmayın.
Hasta öyküsünü anlattığı anda, aslında tanı bir anlamda konulmuş oluyor.
Z: Tedavi nasıl yapılıyor?
Tedaviye hastalığın yeri, şiddeti hastanın şikayetlerinin sıklığı ve yaşam kalitesinin ne kadar etkilendiğine göre karar
veriliyor. Hastalık kontrol altına alınırsa, basamak tedavisi
de kullanılarak, ilaçların sıklığı, dozu ve çeşidi değiştiriliyor.
Hastalığın aktivitesi ve alerjinin sürekli ya da mevsimsel olup
olmadığı çok önemli. Astımı bronş duvarlarındaki bir yangına
benzetirsek, yangını söndürmeye yarayan ilaçların yoğunluğu duruma göre ayarlanıyor. Yangının söndüğünü düşündüren bulgular varsa ilaçlar azaltılıyor ve yangının yeniden
alevlenip alevlenmediğine bakılıyor. Azaltma işlemi, ilaçların tamamen kesilmesine kadar devam ediyor. İlaçlar kesilse bile hasta, bir sonraki alevlenmeye kadar takip ediliyor.
Astım tedavisinde nefes açıcı olarak da bilinen, sprey veya
toz şeklinde ilaçlar kullanılıyor. Tedavinin içeriği, bronştaki daralmayı düzeltmek için bronş gevşetici ilaç ve yangıyı
azaltacak kortizonun birlikte verilmesinden oluşuyor. Atağın
şiddetine göre tedaviye ekleme yapılabiliyor.
76 kısa kısa
Hamza Cihan Sarı’ya Onur Ödülü
C
IO dergisi tarafından düzenlenen CIO Ödülleri programının kazananları, bir yıllık maratonun ardından 22 Aralık
akşamı Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ödül
töreni ile açıklandı. Bilişim sektörünün önde gelen firmalarının
üst düzey yöneticileri ve Türkiye’nin önde gelen kurumlarının
CIO’larının davetli olduğu gecede, Zorlu Grubu CIO’su Hamza
Cihan Sarı’ya Onur Ödülü verildi. Türkiye’de uzun yıllardır kendi alanında gerçekleştirdiği başarılı projeler sebebiyle Onur
Ödülü’ne layık görülen Sarı’ya ödülünü Dünya Şirketler Grubu
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erdem Top takdim etti.
Linens Pazarlama Genel
Müdürlüğü’ne Erkmen
Onbulak atandı
Z
orlu Tekstil Grubu’nun çatısı altında
faaliyetlerini
sürdüren
Linens’in Pazarlama Genel Müdürlüğü
görevine 1 Aralık 2011 tarihi itibariyle
Erkmen Onbulak atandı. İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun
olan Erkmen Onbulak, University of
Louisville’de Uluslararası Pazarlama
Sertifika Programı’nı tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Executive MBA öğrenimi gören
Onbulak, İstanbul Üniversitesi’nde ekonomi alanında doktora çalışmasına devam ediyor. 2002-2010 yılları arasında Zorluteks Pazarlama ve Satış Müdürü olarak görevini sürdüren
Onbulak, 2010’dan bu yana Linens Perakende Bölüm Müdürü
olarak görev yapıyordu.
Jeotermal Kaynaklı
Belediyeler Birliği toplantısı
J
Linens Irak-Erbil’de mağaza açtı
E
v tekstilinin öncü markası Linens, yurtiçi ve yurtdışında
yeni mağaza yatırımlarıyla büyümeye devam ediyor. 2
Aralık’ta düzenlenen Irak-Erbil’deki mağaza açılışının ardından Linens’in yurtdışındaki 23. mağazası hizmete girmiş oldu.
650 metrekare alana sahip olan Erbil’deki mağaza, perde, nevresim, banyo, zücaciye, aksesuar ürünleri, döşemelik ve duvar
kağıdı ürünleri tüketicilere sunuluyor. Mağazada, Linens markalı ürünlerin yanı sıra Taç, Valeron, Pierre Cardin markaları
da yer alıyor. Mağazada sunulan diğer bir kolaylık da A’dan
Z’ye perde hizmeti. Bu hizmet kapsamında, müşterinin talebi
ile birlikte, uzman personeller ile ölçü alımı, en uygun renk ve
model seçimi konusunda danışmanlık, dikim, montaj gibi hizmetler müşteriye sunuluyor.
eotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği’nin yılda iki kez farklı
illerde düzenlediği meclis olağan toplantısı 14 Ekim’de Denizli Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. Toplantıda birliğe
üye olan 90 şehirden 200’e yakın belediye başkanı ve başkan
yardımcısı yer aldı.
Toplantı kapsamında düzenlenen panele Zorlu Enerji Genel
Müdür Yardımcısı Ali Kindap, konuşmacı olarak katıldı. Birlik
üyeleri 15 Ekim’de Zorlu Enerji Grubu’nun Kızıldere Jeotermal
Santrali’ni ziyaret etti. Ziyaretçilere sunum yapılarak santralle
ilgili detaylı bilgiler verildi.
77
Pakistan’daki rüzgar santrali için önemli anlaşma
MİMED 2011 ödül töreni
Z
Z
orlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu Enerji Pakistan, 144
milyon Dolar’a mal olacak rüzgar santrali için imzaladığı
anlaşmayla Pakistan devletinin teminatını aldı.
Zorlu Enerji Pakistan, Pakistan Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi
ve Pakistan Alternatif Enerji Geliştirme Kurulu ile 2012 yılında
hayata geçirmeyi planladığı rüzgar santrali için Enerji Satış ve
Uygulama Anlaşması imzaladı. Pakistan’ın güneyindeki Jhimpir
bölgesinde kurulmakta olan santral 56,4 MW kurulu güce sahip
olacak. Ülkenin Gharo, Keti, Bandar, Hyderabad rüzgar koridorunda inşa edilen santral, tam kapasiteyle üretime geçtiğinde
yılda 159 MW/saat elektrik üretecek. Zorlu Enerji Pakistan,
imzalanan bu sözleşmelerle santralin 20 yıllık elektrik satış
garantisini sağlamanın yanı sıra mevzuat değişikliği ve rüzgar
hızındaki olası değişiklik gibi üretimi etkileyebilecek risklere
karşı Pakistan devletinin teminatını aldı. Zorlu Enerji Grubu
Başkanı Murat Sungur Bursa yaptığı açıklamada, “Türkiye’de
rüzgar enerjisi alanında edindiğimiz deneyimleri yurtdışına taşıyoruz. 144 milyon Dolar yatırım maliyeti ile hayata geçireceğimiz Pakistan’ın ilk rüzgar santralinin ülkede yenilenebilir enerji
yatırımlarına örnek olacağına inanıyorum” dedi.
orlu Gayrimenkul, 10.’su gerçekleştirilen MİMED 2011 yarışmasına sponsor olarak destek verdi. 19 Aralık’ta yarışmanın sonuçlarının açıklandığı bir kolokyum/toplantı ve kokteyl düzenlendi. Kolokyumda Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür
Yardımcısı Mehmet Even bir konuşma yaptı. 317 projenin katıldığı yarışmada, dört kategoriden başarılı olanlara para ödülü
ve plaket verildi.
Pakistan’ın önemli bir rüzgar potansiyeline sahip olduğunun
altını çizen Bursa, yeni santralin bu potansiyelin kullanımını
yaygınlaştırarak ülkenin petrole olan dışa bağımlılığının azaltılmasına katkı sağlayacağını belirtti. Yenilenebilir enerji yatırımlarının yaygınlaşmasının dünyanın geleceğini tehdit eden
iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir role sahip olduğuna
da değinen Bursa, Pakistan’ın bu yolda atacağı adımlara destek olmaktan mutluluk duyduklarını söyledi.
Karya Sahilleri Bisiklet Turu
M
armaris Bisiklet Topluluğu’nun 21-23 Ekim tarihleri
arasında ikincisini düzenlediği Karya Sahilleri Bisiklet Turu’na Zorlu Gayrimenkul sponsor oldu. Türkiye’nin ve
Avrupa’nın birçok bölgesinden Marmaris’e gelen katılımcılar, Zorlu Gayrimenkul formalarıyla Karya Sahilleri Bisiklet
Turu’nda pedal çevirdi.
Lüleburgaz Santrali’nde kapasite artırımı
Z
orlu Enerji Grubu’na bağlı Lüleburgaz Santrali’nde gerçekleştirilen kapasite artırım çalışmalarında ikinci faz kapsamında devreye alma işlemleri tamamlandı. Buhar türbinijeneratör grubu, atık ısı kazanı, re-osmos arıtma sistemi,
soğutma kulesi ve yardımcı ekipmanlarının geçici kabul işlemi,
13 Ocak’ta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Geçici Kabul Heyeti tarafından yapıldı.
Geçici kabulün ardından Lüleburgaz’daki doğal gaz santralinin
elektrik kurulu gücü 122,49 MW’tan 148,19 MW’a, buhar üretim kapasitesi ise 180 ton/saat’ten 239 ton/saat’e ulaştı. Zorlu
Grubu’nun rekabet gücünü yükselten bu gelişme ve çalışmaların sonunda santralin verimliliği yüzde 5 oranında artırılmış
oldu.
78 gökyüzünün getirdikleri
Dört element: Hava, su, toprak, ateş
Astrolojide dört element bulunur: Hava, su, toprak, ateş. Her biri hepimizin içinde bulunan enerjiyi ve bilinci temsil eder.
Doğum haritamızda yer alan bu elementler ise evrenin bize sunduğu bireysel özelliklerin sembolüdür. Hangi element, hangi
burcu temsil ediyorsa kişilik özelliklerimiz o yönde şekillenir.
Hava: İkizler, Terazi, Kova
Hava sakinlik ve dinginliktir. Bu elementi temsil eden burçlar
da sakin bir mizaca sahiptir. Kendinden emin ve incelikli konuşmalarıyla çevrelerini kolaylıkla etkiler. Zeki ve meraklıdırlar. Bu nedenle aldıkları her işi sorgulayarak ve iyi araştırarak
tamamlamaya çabalarlar. Bu da onları bilgi edinmek ve bilgiyi
yönetmek konusunda başarılı kılar. İkizler, Terazi ya da Kova
burcundan birinin sevdiğiniz bir işte başarılı olmaması mümkün değildir. İyimserlikleri ve pozitif enerjileri ekip arkadaşlarına da yansır ve bu burçtaki kişilerle çalışmak her zaman keyifli
bir hal alır. Sorumluluk sahibi ve detaycıdırlar. Beklenmedik
durumlar karşısında sergiledikleri sakin ve tarafsız yaklaşımları her zaman beğeni toplar. Fedakar ve iyi niyetlidirler. Ancak
iyi niyetleri su istimal edildiğinde bunu kendilerine yediremez
ve bir anda kendilerini geri çekerler. Hava her zaman durağan değildir. Kimi zaman şiddetli rüzgarlar eser, kimi zamansa küçük bir esinti. Bu da hava burçlarının yerinde duramaz,
hareketli yanını temsil eder. Onlar için monoton bir hayat asla
kabul edilemez. Yaşamın tadını çıkarmak ve dostluk onlar için
vazgeçilmezdir.
Su: Yengeç, Akrep, Balık
Su durgun ve derindir. Bu nedenle su burçları duygusaldır ve
kolayca derin hislere kapılır. Dışarıdan bakıldığında hareketli
ve dışa dönük gözükseler de kapalı bir kutu gibidirler. Onları
anladığınızı zannetseniz de yanılmış olma ihtimaliniz büyüktür. Derinliklerde duygular olduğu kadar hırslar da yatar. Hırslarına ulaşmak için çok çabalarlar. Bu nedenle su burcundan
biriyle iş ortaklığı her zaman doğru bir karar olacaktır. İşlerini
aksatacaklarından şüphe etmeye gerek yoktur. Planlı ve programlıdırlar. Rahat ve lüks bir yaşam özlemi duyarlar. Çok fazla
hayal kurarlar. Sevdikleri kişilere sonsuz bir bağ ile bağlanıp
hayallerinde her zaman bu kişilere yer verirler. Kolay kolay
aldatmazlar. Aile bağları kuvvetlidir. Bu nedenle su burcundan olan biriyle birlikte olmak insana güven ve mutluluk verir.
Dostluk duyguları da çok gelişmiştir. Arkadaşlarına çok önem
verirler ve bu nedenle geniş bir arkadaş çevreleri vardır. Ancak
kendisine yapılan olumsuz davranışlardan etkilenirler ve kolay
affetmezler.
Toprak: Boğa, Başak, Oğlak
Toprak sert ve güçlüdür. Bu elementin burçları da güçlü bir karaktere sahiptir. Toprak gibi üretken ve yapıcıdırlar. Hayatlarına giren işlerden ve ilişkilerden kolay kolay kopmazlar. Onlara
derin köklerle bağlanırlar. Toprak burçları için onları rahatsız
eden olumsuz değişimler intikam duygusunu perçinler. Kendilerine yapılanların arkasında kalmak istemezler. Bu nedenle
sadık insanlarla ilişki kurmaya çalışırlar. İş hayatında çalışkan
ve azimlidirler. Sorumluluk almaktan kaçmazlar. Fırsatları iyi
değerlendirirler ve yatırım yapma konusunda başarılıdırlar.
Hem iş hayatında hem de toplumda itibar görmek isterler.
Aldıkları görevi sonuna kadar götürmek isterler ancak tedbiri
hiçbir zaman elden bırakmazlar. İş hayatında olduğu gibi özel
hayatlarında da kararlı ve tutucudurlar. Geleneklerine bağlıdırlar. Kendilerini güvende hissettikleri ilişkiler kurmak isterler.
Kendilerine bakmaya ve temizliğe özen gösterirler. Sağlıklarına düşkündürler, doktor kontrollerini aksatmazlar.
Ateş: Koç, Aslan ve Yay
Ateş bir anda parlar her yeri kasıp kavurur, hiç beklenmedik bir
anda sönüverir. Ateş grubu burçları da çok çabuk heveslenip
çabuk vazgeçerler. Hareketleri ve enerjileri ile göz doldururken
bir anda her şeyi bırakıp gidebilirler. Ancak bu elementin burçları çok yönlü ve beceriklidir. Girişimci ruhlarını biraz daha dizginleyip mantıklı hareket ettiklerinde çok başarılı işlere imza
atarlar. İdealisttirler. Aldıkları işi eskizsiz yapmaya çalışırlar.
Akıllarına koydukları işi mutlaka yapmak isterler. Bu nedenle
içlerinde hep bir huzursuzluk vardır ama huzursuzlukları ile
çevrelerindekileri rahatsız etmezler.
Çabuk parlayan bu elementin burçları duygularını saklamakta
da başarısızdır. Bir anda kendilerini dışa vurabilir, kimi zaman
kırıcı olabilirler. Ateş elementinin burçları çok cesurdur ve kendini beğenmiştir. Düşündüklerini hiç çekinmeden söylemekten
hoşlanırlar. Ancak neşeli ve iyi niyetli doğaları sayesinde insanlara kendilerini kabul ettirmesini bilirler. Yeni insanlar tanımaktan ve yeni yerler görmekten mutluluk duyarlar. Ateş burcundan biriyle birlikte olmak her zaman renkli ve eğlencelidir.
79
KOÇ 21 Mart / 20 Nisan
TERAZİ 24 Eylül / 23 Ekim
Yeni yıla yeni atılımlarla başladınız. Zekanız sayesinde adımlarınızı sağlam
İş hayatında yeni bir döneme giriyorsunuz. Terfi almanız ya da iş değiştir-
atmaya çalışın. Duygusal davranıp aşırı risk almamaya gayret edin. Yoğun
meniz an meselesi. Parasal anlamda azla yetinmeyip daha fazlasını iste-
bir dönemden geçiyorsunuz, bu yoğunluk içerisinde kendinize ve ailenize
melisiniz. Çünkü siz bunu hak ediyorsunuz. Hafta sonu aktiviteleriniz hız
zaman ayırmayı unutmayın. Lüzumsuz alışverişlerden kaçının.
kesmeden devam ediyor.
BOĞA 21 Nisan / 20 Mayıs
AKREP 24 Ekim / 22 Kasım
İşleriniz beklediğinizden de iyi gidiyor. Kendinize güvenmekte haksız sayıl-
Güzel ve olumlu duygularınızla çevrenize pozitif enerji saçıyorsunuz. Çev-
mazsınız ama gene de dikkatli olmakta fayda var. Sevdikleriniz için özveride
renizdekiler de bu durumdan oldukça memnun. Bu enerji ile iş yaşamın-
bulunmak hoşunuza gidiyor. Sizin bu tavrınız onların da gözünden kaçmıyor.
daki problemlerin üstesinden gelebilirsiniz. Ancak biraz gayret etmeniz
Sevdiklerinizin fikirlerini alıp geleceğe yönelik planlar yapmanın tam zamanı.
gerekiyor. İnsanları daha çok dinlemeli ve fikirlerine saygı göstermelisiniz.
İKİZLER 21 Mayıs / 21 Haziran
YAY 23 Kasım / 21 Aralık
Para, yatırım ve miras konularında şanslı bir döneme giriyorsunuz. Aklınızı
Çevreniz git gide genişliyor. Nereye yetişeceğinizi bilemez haldesiniz. Bi-
kullanıp fırsatları değerlendirmeniz gerekiyor. Bu aralar aklınızı daha çok
raz soluk alıp kendinizi dinlemenizde fayda var. Parasal anlamda bu ka-
arkadaşlık, yeni insanlar ve yeni yerler çelse de bir çalışma hayatınızın oldu-
dar rahatlamışken geleceğinizi planlamanız gerektiğini unutmamalısınız.
ğunu unutmamalısınız. Eğlence ve işi bir arada götürmeye çalışın.
Uzun zamandır yapmak isteyip yapamadıklarınızı gerçekleştirme zamanı.
YENGEÇ 22 Haziran / 22 Temmuz
OĞLAK 22 Aralık / 20 Ocak
Yoğun bir dönem geçiriyorsunuz ve istemeden sevdiklerinizi üzüyorsunuz.
İş hayatında gösterdiğiniz başarılar patronlarınız tarafından dikkat çekiyor.
Onlara karşı açık olmalı ve özür dilemeyi bilmelisiniz. Maddi endişelerinizi
Başınızı işten alamıyorsunuz ve bundan da şikayetçi değilsiniz. Çalışmaları-
de bir kenara bırakın. Hiç tahmin etmediğiniz olumlu gelişmeler kapınızda.
nızın mükafatını en yakın zamanda alacaksınız. Risk almaktan kaçınmayın.
Stresten uzak kalıp biraz olayları akışına bırakmakta fayda var.
Sevdiğiniz kişilerle birlikte daha çok vakit geçirmeniz size iyi gelecektir.
ASLAN 23 Temmuz / 23 Ağustos
KOVA 21 Ocak / 19 Şubat
Aşk kapınızı çaldı ve gideceğe de benzemiyor. Hiç beklemediğiniz bir anda
Evinize olan sorumluluklarınızdan daha fazla kaçamazsınız. Artan mas-
karşınıza çıkan aşkın gücü ile işlerinize dört elle sarılıyorsunuz. Bu tempoyu
raflarınız canınızı sıkıyor ama her şey beklediğinizden daha iyi olacak. İş
bozmayın. Moralinizi bozacak şeylerden uzak durun. Aşırı harcamalardan
hayatında uzun bir süredir karar veremediğiniz konularda karar vermenin
uzak durmakta fayda var. Yatırım konusunda gereken özveriyi gösterin.
tam zamanı. Mutlu olmak için biraz çaba gösterin.
BAŞAK 24 Ağustos / 23 Eylül
BALIK 20 Şubat / 20 Mart
bozmadan işlerinizi verimli bir şekilde halletmeye bakın. Sağlık problemleri
nize yoğunlaşmak size iyi gelecektir. Ayaklarınızı yere sağlam basmalı ve
yaşayabilirsiniz, doktora görünmeyi ihmal etmeyin. Sevdiğiniz kişinin sizi
karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirmelisiniz. Yanlış anlaşılmalara izin
şımartmasına izin verin. Siz bunu çoktan hak ettiniz.
vermeden kendinizi iyi ifade etmeye çalışın.
Yapmanız gereken işler ve sorumluluklarınız canınızı sıkıyor. Moralinizi
Sosyal açıdan renkli geçen bir dönemin ardından biraz soluk almak ve işi-
80 kültür-sanat
Kurbağa Prens ve Arkadaş
Olmanın Büyülü Gücü
Yaşam Başarısına Anne-Baba
Olmak
Editör: Muzaffer Samur
Yazar: Mustafa Yurttaş
Yayınevi: Kelime Yayınevi
Yayınevi: Arı Sanat Yayınevi
Kurbağa Prens, Zorlu
Çocuk Tiyatrosu’nun
oyunlarından yola çıkılarak yayımlanan bir masal kitabı. Bir kurbağa, çok güzel bir prensesin
arkadaşlığıyla bir prense dönüşür mü? Grimm
Kardeşler’in dünyaca ünlü masalı, bu soru etrafında şekilleniyor. Kurbağa Prens, renkli resimleri ve tasarımıyla, yeni yorumuyla, pırıl pırıl,
yepyeni bir masal olarak çıkıyor karşımıza. Kitap,
gelirlerini Anadolu’daki tüm çocukları tiyatroyla
buluşturma projesi kapsamında değerlendiren
Mehmet Zorlu Vakfı tarafından sunuluyor. Kurbağa Prens, aynı zamanda 2011-2012 sezonunda
Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından da sahneleniyor.
Türkiye’de evlenen insanların
anne-baba olmaları için biyolojik yeterliliği yüzde 70, eğitim ve psikolojik
yeterliliği yüzde 30’dur. Eğitim ve psikolojik yeterliliği yüzde 30 olan bir anne-baba yüzde 100
donanımlı çocuk yetiştirebilir mi?
Göksel
Esin Afşar
Avrupa Müzik
Ada Müzik
Ocak ayında çıkan “Bende Bi’ Aşk Var” albümünün “Acıyor” isimli çıkış şarkısını radyocularla ve sevenleriyle yeni yıl hediyesi olarak paylaşan Göksel, ilk haftasında 400 bini
geçerek Ttnet Müzik’te en çok dinlenenlerde
bir numaraya yerleşti. Söz ve müziği Göksel’e
ait olan “Acıyor” ile radyoların listelerinde de
hızla yükselen başarılı sanatçı, “Beş yıldır biriktirdiğim şarkılar” dediği yepyeni albümünü
dinleyicileriyle buluşturdu.
Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Esin Afşar’ın
1986’da Ada Müzik’ten yayınlanan “Dün ve
Bugünün Türk Şiir ve Ezgileri” isimli albümü
ilk kez CD olarak yayınlandı. İç kapakta yer
alan fotoğraflar Naim Dilmener’in arşivinden
kullanıldı. Albümde Drama Köprüsü, Bana
Seni Gerek Seni, Alagöz, Arabeske İnat, La
Chanson D Anatolie, Yoh Yoh, Tahir İle Zühre,
Anı, Güllü, Masalların Sonu, Unutama Sen ve
Kuluçkadaki Bayan adlı şarkılar yer alıyor.
Eğitim danışmanı olarak çalıştığı süreçte başarı
ve başarısızlıkların sebepleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi önemsediğini söyleyen Mustafa
Yurttaş, “Elde ettiğim bulgulardan en dikkat
çekici olanı şuydu; problemi fizyolojik kökenli
olanlar bir kenara atılırsa, sorunların yaklaşık
yüzde 80’inin temelinde ailenin yol açtığı sebepler ya da ailenin ilgisizliği yer alıyordu” diyor.
Umut Dolu Bir Kalp
Yazar: Kim Vogel Sawyer
Çeviri: Didem Uğur
Yayınevi: Sonsuz Kitap Yayınları
Türünün tek örneği olan Barnett, Kansas Wyatt Kovboy
Okulu’nun amacı, Doğulu genç kadınların bir
çiftlik sahibinin eşi olabilmeleri için gereksinim
duydukları tüm becerileri öğretmekti. Çeyizi ve
umudu olmayan Tressa, teyzesinin ve dayısının zoruyla bu okula başvurduğunda kendini
kaybolmuş ve yalnız hissediyordu. Zorlu yaşam
şartlarına göğüs gererken Abel Samms adındaki
çiftlik sahibinden uzak durması da kolay değildi... Abel Samms’in tutunduğu tek şey çiftliğiydi.
Ancak her geçen gün iflasa bir adım daha yaklaşıyordu. Bunca problemin arasında bir de komşusunun kasabaya getirdiği müstakbel gelin
topluluğuyla uğraşamazdı.
Bahçeden İncebel Bardağa
Türk Çayı
Yazar: Mustafa Duman
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Bahçeden İncebel Bardağa
Türk Çayı kitabında günlük
yaşamımızda önemli bir yeri olan çayın botaniğinden işlenmesine kadar birçok konu, özel
fotoğraflar eşliğinde inceleniyor. Türkiye’de
çayın tarihi, geçmişten günümüze çay kültürü
incelenirken tanınmış çay mekanlarından, ünlü
çaycılardan söz ediliyor.
Kitapta ayrıca çayın günlük yaşamımızdaki,
halk kültürümüzdeki, tasavvuftaki ve halk hekimliğindeki yeri inceleniyor. Çayla ilgili efsanelerden, manilerden, türkülerden, destanlardan, ilahilerden ve deyimlerden örnekler de
veriliyor.
Troya
E
fsanevi Dans Topluluğu Anadolu Ateşi’nin
yüzyılın dans projesi olarak nitelendirdiği
Troya, 31 Mart’ta Haliç Kongre Merkezi’nde
sahnelenecek. Sanat tarihinin bu ölümsüz
eserine Anayurdu’ndan üç bin yıl sonra merhaba dediklerini dile getiren topluluğun Genel
Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan, “Troya,
yıkıntılarından yükselen çığlık ve 3 bin yıllık
mistik bir düşün yeniden hayat buluşu” diyor.
Rakamlarla Troya: 450 çeşit kumaşla, 2 bin
kostüm tasarlandı. 850 başlık, 300 ayakkabı
tasarlandı. Her gösteride 150 bin watt enerji
harcanıyor. 150 ışık robot kullanılıyor. 3 bin
500 parça makyaj malzemesi kullanılıyor.
81
Osmanlı Hanedanı Üstüne
İncelemeler
Yazar: İsmail Hakkı Uzunçarşılıoğlu
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Azrail Aynası
Düünya
Yazar: Bill McKibben
Yayınevi: Türkiye İş Bankası
Yazar: Cüneyt Ülsever
Yayınevi: Doğan Kitap
Yayınları
Cumhuriyet dönemi tarihçiliğinin öncülerinden İsmail
Hakkı Uzunçarşılı’nın makalelerinden ikinci bir
demet. Kitapta Osman Gazi’den II. Abdülhamid’e
kadar Osmanlı hanedanı mensuplarının hem
özel hem kamusal kimliklerine ilişkin kısalı
uzunlu 30’u aşkın inceleme bir araya getiriliyor.
Büyük ölçüde arşiv belgelerine dayanan bu incelemelerde birçok konu aydınlığa kavuşturuluyor:
Hiç bilinmeyen özellikler ilk kez açığa çıkartılıyor. Altı yüzyıl boyunca hanedanın yaşadığı değişim gözler önüne seriliyor. Hepsi de yorulmak
bilmez bir bilim adamının usta kaleminden dile
getiriliyor.
Bir zamanlar bambaşka bir
dünyada yaşıyorduk. Masmavi denizleri, yemyeşil ovaları, berrak suları,
verimli toprakları, derin ormanları, ulu dağları,
bembeyaz buzullarıyla tertemiz bir gezegendi
dünya. Tanıdığımız ve hayran olduğumuz o dünya, şimdi o halde mi? 20 yıl önce iklim değişimi
konusundaki ilk uyarılardan biri olan The End of
Nature’ı yazan Bill McKibben, bu farklı gezegene
başka bir isim veriyor: Düünya (Eaarth). Kitapta
önce bu yeni dünyanın özelliklerini tespit eden
McKibben, Düünya’yı yaşanır bir yer haline getirmek için yapmamız gerekenleri anlatıyor. Yazara
göre gündelik hayatımızı ve yaşam biçimimizi de
içeren çok temel bir değişim yaratmalıyız.
Doğu’dan Batı’ya Sesler
1
34 yıllık tarihiyle Almanya’nın en köklü
filarmoni orkestralarından biri olan Duisburg Filarmoni Orkestrası ve ülkemizin önde
gelen genç bağlama virtüözü Erdal Akkaya,
Almanya’dan sonra İstanbullu müzikseverlere buluşuyor. 10 Mart’ta Aya İrini Müzesi’nde
gerçekleştirilecek konserde Hendrik Vest-
mann yönetimindeki Duisburg Filarmoni
Orkestrası, Schubert ve Mendelssohn gibi
seçkin bestecilerin eserlerini yorumlayacak.
Konserinden elde edilecek gelir Türkiye Sakatlar Derneği’nin Balıkesir-Gönen’de yapımı süren Engelsiz Yaşam Evi projesine bağışlanacak.
Azrail aynası İstanbul’da her
gece ama her gece can alır. İnsan tek yumurta ikizine baktığında aynaya baktığını sanır. Bir müddet sonra ayna mı gerçek,
yoksa kardeşi mi, birbirine karışır. Kimi boy aynasına bakar, kimi dev aynasına, kimi Azrail aynasına... Azrail aynası her gece başka bir surete
bürünür. Bazılarına önce boy aynası olur, sonra
aniden dev aynası görüntüsü alır, ama sonunda
mutlaka aslına dönüşür.
Amerika’dan Türkiye’ye uzanan seri cinayetler,
parçalanmış kadın bedenleri, katilin peşinde üç
komiser ve onlara yardımcı olmaya çalışan bir
psikiyatr… Okura tuzaklar kuran bir roman…
Suikast / The Conspirator
Gölge Etkisi
Yazar: Debbie Ford, Deepak
Chopra, Marianne Williamson
Yayınevi: Omega
Gölge Etkisi kitabında üç
önemli rehber eşliğinde
aydınlık bir içsel yolculuğa çıkıyorsunuz! Bastırdığınız, görmezden geldiğiniz, ötelediğiniz
veya duymak istemediğiniz şeyler, toplumda
örnek alınan bireyler haline gelme yolunda elinizden tutarak sizi aydınlığa çıkarabilir. Bunu
hiç düşünmüş müydünüz?
Evren ile bütünleşebilir ve sağlıklı iletişim yolları inşa edip güçlü ve başarılı bir birey olabilirsiniz. Ne zaman mı? Hatalarınızın, olumsuz
yönlerinizin ve eksikliklerinizin sizi utandıracak şeyler olmadığını anlayıp onlarla birlikte
yürüme kararı aldığınızda...
Pina
Yönetmen: Robert Redford
Yönetmen: Wim Wenders
Oyuncular: James McAvoy,
Oyuncular: Pina Bausch, Regina
Robin Wright
Advento
Gerçek bir hikayenin anlatıldığı filmde, yönetmen Robert Redford, Abraham Lincoln suikastına ışık tutuyor. Lincoln suikastının ardından,
yedi adam ve suikastçıların buluştuğu, John
Wilkes Booth’un ve diğerlerinin eş zamanlı
suikastı planladığı misafirhanenin sahibi olan
Mary Surratt (Wright) tutuklanarak başkana,
başkan yardımcısına ve dışişleri bakanına suikast yapmaktan suçlanırlar.
2009’da yaşamını yitiren efsanevi dansçı ve
koreograf Pina Bausch, dansını vücut diliyle
birleştirerek olağanüstü ve devrimsel nitelikte bir dönüşüme imza attı. Ünlü yönetmen
Wim Wenders (Buena Vista Social Club, Paris,
Texas) bu filmde Bausch’un estetiğini tüm
heyecanıyla ve Tanztheatre Wuppertal dans
grubunun muhteşem koreografileri ile ortaya
koyuyor.