milano tasarım haftası`nın bize bıraktıklarıyla dolu bir sayı olacaktı bu
Transkript
milano tasarım haftası`nın bize bıraktıklarıyla dolu bir sayı olacaktı bu
MİLANO TASARIM HAFTASI’NIN BİZE BIRAKTIKLARIYLA DOLU BİR SAYI OLACAKTI BU, PLAN BÖYLEYDİ. HER KÖŞE BAŞINI MUKAVVADAN MOBİLYALARIN SARDIĞINDAN DEM VURACAKTIK. YAPRAK BİÇİMLİ TABAKLAR, TOPRAK YÜZEYLİ HALILAR BİR KENARA; STANTLARIN BİLE BAHÇENİN KÖŞESİNDEN KOPARILMIŞ GİBİ DURDUĞUNU ANLATACAKTIK. TÜM BU HAREKATIN SEBEBİNİ YATIRACAKTIK MASAYA; EKONOMİK KRİZİ ATLATMANIN YOLU PORTAKAL SANDIKLARINDAN MASA YAPMAK MIDIR DİYE SORACAKTIK BELKİ. SONRA, HER İKİ ADIMDA KARŞIMIZA ÇIKAN ASİMETRİK- BASBAYAĞI YAMUK!- ÜRÜNLERDEN YAKA SİLKECEKTİK. BARDAKLAR, KÜTÜPHANELER, HATTA FUARIN KARŞISINA KONUMLANMIŞ OTELİN BİLE YERÇEKİMİNE KARŞI KOYAMAMIŞ ÇEHRESİNİ TARİF EDECEKTİK. SATELLITE’NİN ETKİSİNİN YİTMEYE BAŞLADIĞINDAN, TORTONA’NIN FAZLA BÜYÜMÜŞLÜĞÜNDEN, GÖZLERİN BUNDAN BÖYLE LAMBRATE BÖLGESİNE DÖNECEĞİNDEN SÖZ EDECEKTİK. SERHAN GÜRKAN İLE DERİN’İN NASIL DA GÖĞSÜMÜZÜ KABARTTIĞINDAN, RADİKAL TASARIM GAZETESİ’NİN TAM DA DÜŞLEDİĞİMİZ GİBİ MİLANO SOKAKLARINI ARŞINLADIĞINDAN... AMA BAKTIK... MİLANO’NUN ÜNLÜ BULUŞMASI GEÇEDURSUN, TÜRKİYE KAYNIYOR; BURADA, BU SEFER, GERÇEKTEN, BİRŞEYLER OLUYOR! ANKARA’DA TASARIM GÜNLERİ, İZMİR’DE 4T TÜRKİYE TASARIM TARİHİ TOPLULUĞU KONFERANSI DÜZENLENİYOR. İSTANBUL DESIGN WEEK’İN HAZIRLIKLARI SÜRERKEN 2012’DE DÜZENLENECEK TASARIM BİENALİ KULAKTAN KULAĞA YAYILIYOR. ÖTE YANDAN, ESKİŞEHİR HER AN ADIM ATMAK ÜZERE KIPIRDANIYOR... YENİ BİR HABER GELDİ, GELECEK! HEYECANLANMAMAK ELDE DEĞİL. ASLINDA BURALARDA GEZMELİ KALEM... DESIGN FOR ALL EKİBİNİN TÜRKİYE’YE GELDİĞİNDEN BAHSETMELİ VEYA ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİNDEN. BURAYI PAYLAŞMALI, BUNU ARŞİVLEMELİ. “ZAMANIN VAR, ACELE ETME, SESSİZ OL, HERGÜN BÜYÜ... DÜNYANIN SENİ GÖRMEME İHTİMALİ KALMAZ!” DİYEN MARCEL WANDERS’İN SÖZLERİ AKLIMDA. BİZ DE, DEDİĞİ GİBİ, HER BİR KOLDAN, AYNI ANDA, BÜYÜYORUZ GALİBA... TAM, BOY ATMA ZAMANIMIZ ŞİMDİ. SERPİLİYORUZ. BİR GÜZELLİK GELİYOR BİZE... Umut Kart [email protected] 30/05/2010 03 İYİ TASARIM DESTEKLER, KÖTÜ TASARIM ENGELLER “Design For All Europe” konferansı için Türkiye’ye gelen Finn Petren ve Pete Kercher’ın mesajı netti: Ortalama insan varsayımı için tasarlamanın zamanı artık geçti! “Design for All Europe” konferansı, herkes için tasarım çalışmaları yürüten Tag Platform, Kale Tasarım Merkezi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Tasarım Kültürü Yönetimi Programı işbirliği ile 20 Mayıs’da santralistanbul’da gerçekleştirildi. Design for All Europe platformu (EIDD) Yönetim Kurulu Başkanı Finn Petren ve Dış İlişkiler Yöneticisi Pete Kercher’ın konuşmacı olarak yer aldığı, sivil toplum örgütleri, belediye temsilcileri, akademisyen, mimar ve tasarımcıların katılımıyla gerçekleşen “Design for All Europe” konferansında, kuruluşun bu alandaki faaliyetleri ve yürüttükleri kampanyalar ele alındı. kullanılabilirlik için minimum gereksinimleri şart koşarak buna göre standartlar getirmeye yönelik olan evrensel tasarım anlayışından da farklılaşıyor. Pete Kercher’ın sunumda George Bernard Shaw’dan yaptığı şu alıntı, Herkes için Tasarım Hareketi’nin tasarımda yenilikçiliğe ve ilericiliğe yaptığı vurgunun altını çiziyor: “Akıllı kişi kendini dünyaya uyarlar, akıllı olmayan ise dünyayı kendine uyarlamakta direnir. Dolayısıyla bütün gelişme akıllı olmayana bağlıdır.” Ve zaten Herbert Simon’un 1969 yılında yaptığı tanıma gore tasarım, mevcut koşulların istediğimiz – tercih ettiğimiz koşullara göre dönüştürülmesidir. 01 1993 yılında, “European Institute for Design and Disability” adı ile kurulan sivil toplum örgütü, 13 yıllık deneyiminin ardından tasarıma yaklaşımını ‘herkes için tasarım’ anlayışına yönelik olarak geliştirip şekillendirdi ve 2006 yılında “EIDD Design for All Europe” adını aldı. Şu anda 22 Avrupa ülkesinden üyeleri bulunan örgüt, katılımcı, eşitlikçi ve sürdürülebilir toplumlar yaratmakta mesleklerinin önemine inanan planlamacı, mimar ve tasarımcılarla birlikte çalışmalarını sürdürmekte. Tasarım yolu ile toplumsal gelişime katkıda bulunmayı amaçlayan örgüt, bireysel destekçileri ve sivil toplum kuruluşlarının yanısıra üniversiteler ve sektörel aktörler ile de işbirliği yapmakta, üyelik kabul ediyor. Avrupa’da toplumsal gelişimde tasarımın ve tasarımcıların önemini vurgulayan ilk ve tek örgüt olan DfA “iyi tasarım destekler, kötü tasarım engeller” diyerek, toplumlarda yaş, cinsiyet, işlevsel yetiler, kültürel ya da etnik kökenlerine bakılmaksızın herkesin fiziksel çevre ve servislerinden eşit derecede ve rahatça yararlanabilme hakkını savunuyor. Herkes için Tasarım hareketi, Endüstri Devrimi ile birlikte hayatımıza giren ‘standart / ortalama insana’ – etkinliğe katılan konuşmacıların deyimi ile ’25 yaşında, genç ve atletik erkek bedenine’- göre tasarım yapmanın toplumun birçok kesimini dışarıda bıraktığına, çeşitliliği özgürleştirerek gerçek kullanıcılara göre yapılacak tasarımların da heyecan verici bir çeşitlilik sağlayacağına dikkat çekiyor. Bu yönü ile 02 Konferansta, günlük yaşamda önümüze çıkan engellemelerin hayatımızı ne denli sekmelere uğrattığı veya kültürel farklılıklara göre grafik yönlendirmelerin nasıl yanlışlıklara yol açabileceği gibi durumlar, Dünya ve Türkiye’den çarpıcı istatistik ve örneklerle daha da görünür kılındı. Her yaş, fiziksel ve kültür farklılıklarının gözetildiği tasarım anlayışını daha geniş kitlelere duyurmak amacıyla yolculuklarını sürdüren EIDD ile üyelik görüşmelerini yürüten ve Türkiye’de bu konuda yetkili isim olmaya aday Tag Platform, herkes için tasarım alanında sürdürdüğü çalışmalarını yeni farkındalık kampanyalarıyla devam ettirmeyi hedefliyor. 03 Gönüllü tasarım aktivistlerinin yanısıra karar verici ve üretici kurumların da desteğini alarak yürütülecek olan kampanyanın tam da amaçlandığı gibi, toplumsal gelişime tasarım yolu ile katkıda bulunmayı amaçlayan tüm ilgilileri biraraya getirmesi bekleniyor. EIDD- Design for All Europe’a www.designforalleurope.org adresinden ulaşılabilir. 01. EIDD’nin “ortalama insan yoktur” anlayışı için yürüttüğü kampanya. 02. Kapanyadan bir afiş. 03. Design for All Konferans afişi. 04 04. Finn Petren ve Pete Kercher 04 30/05/2010 Gülden Canol, F. Dilek Himam Şanel San [email protected], [email protected] [email protected] EGE’DE TASARIM ÇIKARTMASI İzmir, baharı oldukça yoğun geçiriyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen sempozyum ve sergi, kenti uluslarası tasarım dünyasında da gündeme getirdi. “Sümerbank Kültürel Mirasının Modayla Buluşması” Konferans kapsamında Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Tevfik Balcıoğlu’nun desteğiyle gerçekleştirilen “Sümerbank Kültürel Mirasının Modayla Buluşması” sergisi moda Tasarımı öğretim görevlilerinden Jörn Fröhlich ve Dilek Himam’ın küratörlüğünde, bölüm başkanı Şölen Kipöz konsept ve ve metinleriyle ve Angela Burns’un moda illüstrasyonları ile gerçekleşti. 3 bölümden oluşan serginin temel kanadını Sümerbank’ın modayı yönlendirme özelliğini ön plana çıkaran 1950-2000 yılları arasında Sümerbank desenlerinin dönemin moda silüetlerine yansıtıldığı moda figürleri oluşturuyor; “Herkes için Sümerbank” bölümü ev kadını, öğrenci, pijamalı adam ve asker figürleriyle Sümerbank’ın halkçı ve popülist yönünü ortaya çıkartıyor; Bir video projeksiyonun yansıtıldığı ve Sümerbank etkisinde gündelik yaşamı çevreleyen ürünlerin toparlandığı “Sümerbank’ın İzleri” bölümündeki yerleştirme ise Sümerbank’ın toplumsal hafızamızdaki unutulmayan rolüne işaret ediyor. 30 Mayıs tarihine kadar İzmir Ekonomi Üniversitesi fuayesinde görülebilecek olan sergiye şimdiden yoğun bir ilgi gösteriliyor. Sümerbank’la büyümüş pek çok aile ferdi kendi kişisel eşyaları ile arşive katkıda bulunmaya gönüllü. 01 İzmir Ekonomi Üniversitesi bünyesinde tasarım tarihi üzerine çalışan kişileri bir araya getirmek amacıyla oluşturulmuş olan, 4T Türkiye Tasarım Tarihi Topluluğu’nun beşinci yıllık toplantısı 13-14 Mayıs 2010 tarihlerinde Türkiye tasarım tarihinde nesne/bağlam ilişkisini ve tarihsel süreçte nesnelere bakma biçimlerini irdeledi. Konferans boyunca yapılan oturumlarda, Türkiye tasarım tarihi içinde toplumsal anlamı değişen, bağlamı değişen ve tarih içinde ortadan kalkan nesneler ele alınıp incelenmiş, değerlendirilip ve tartışıldı. İki gün süren etkinlik İzmir Ekonomi Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Gazi Üniversitesi gibi üniversitelerin yanısıra University of Illinois ve Konstfack University gibi yurtdışı okullardan gelen konuşmacılara ev sahipliği yaptı. Konferansta ‘nesneyi okumak’ konusu, yabancılaştırılma biçimleri ve bu süreçlerin tasarım tarihi açısından değerlendirmeleri yapıldı. 01 ‘değişen anlamlar’, ‘madde, anlam ve algılama’, ‘mimarlık bağlamında’, ‘Osmanlı mirası’, ‘gelenekselden moderne’, ‘statü sembolleri’, ‘gündelik olanı tasarlamak’, ‘zanaatten tasarıma’ ve ‘ev eşyaları’ başlıkları altında farklı tasarım disiplinleri ve bakış açıları ekseninde tartışıldı. Aynı nesnenin farklı durumlarda değişen, hatta zıt biçimlerde yapılan okuma ve anlamlandırmalarının irdelendiği konferansta, nesnelerdeki anlam kaymaları Türkiye bağlamında ele alınıp, okuma biçimlerinin nasıl değiştiği, bu değişikliklerin hangi mekanizmalarca nasıl belirlendiği ve nasıl sorgulanıp yorumlanabileceği konuları tartışıldı. Nostalji, kayıp, yokolma gibi kavramlar çerçevesinde; nesnelerin yabancılaşma, 4T toplantılarının artık uluslararası bir ivme kazanmaya başladığı gözlenen gelişmeler arasında. Geçen yıl Brighton Üniversitesi Araştırma ve Geliştirme Merkezi Başkanı, tanınmış yazar, Profesör Jonathan Woodham açılışı yapmıştı. Bu yıl Illinois Üniversitesi’nden gelen ünlü tasarım tarihçisi Profesör Victor Margolin, 4T’nin davetli konuşmacısı olarak konferansa katıldı. Aynı zamanda Profesör Margolin, IEÜ’de, Yüksek Lisans ve Doktora öğrencileriyle tarih yazım yöntemleri üzerine bir çalıştay yürüttü. Tasarım tarihi yazımı üzerine yaptığı çalışmaları ile bilinen Margolin, global bir perspektiften özgün değerlendirmelerini anlatan bir sunum yaptı. 4T konferansı bu bağlamda canlı ve üretken bir tartışma ortamı yarattı. 01 Sümerbank sergisi ve konferanslardan. 05 ‘BAŞKA’ BİR İSTANBUL Proje A.Ş. tarafından yaratılan ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından desteklenen “Istanbul Otherwise” gezici sergi projesi kapsamında, yedi uluslararası Türk sanatçının İstanbul’un geleneksel yaşamına ilişkin yedi farklı objenin güncel yorumları izleyiciye sunuldu. Avrupa’nın önemli tasarım üniversitelerinde gerçekleştirilen “Istanbul Otherwise” sergisi, 18 Mayıs 2010’da İstanbullularla buluştu. Sergide kent belleğinde yer edinen 7 obje irdelendi. koyarak, bu keyfi tattıracak zamana ve alana kavuşturarak geleneksel keyif anlayışımızın öneminin altını çizerek ritüel bir sunumun oluşmasını istedim... İlk olarak 23 Mart 2010 tarihinde Milano’nun en saygın tasarım akademilerinden olan Domus Akademi’de, ardından 16 Nisan 2010 tarihinde Bauhaus ekolünün doğduğu Bauhaus Universitat Weimar’da devam eden sergilerle ve akademisyenlerin de katıldığı workshoplarla uluslararası tasarım öğrencileri ve sanatseverlerle buluşan İstanbul Otherwise sergisi kente ait kültür, değer ve gelenekleri, uluslararası tasarım ve akademik platformlara taşımayı başarmış. Ürünüm porselen ve altın varak malzemelerini içeriyor. Beyaz porselenin getirdiği sadeliğinin yanı sıra yine sunulanın önemini hissettirmek için onun konulduğu plato, değerli bir malzeme olan altın varaklarla kaplı. Erdem Akan “ Tespih” Yakaladığı sinerji ile “Istanbul Otherwise” sergisi, şimdi konuk olduğu akademi ve üniversitelerin uluslararası öğrencilerinin yorumladığı İstanbul obje ve kültürüne ait tasarımlarıyla birlikte İstanbul’a geliyor. “İstanbul Otherwise” final sergisinde, İstanbul’un belleğinde yer etmiş yedi obje, tespih, kahve fincanı, beşi bir yerde, rahle, lokumluk, hamam seti ve boyacı sandığı, yedi Türk tasarımcısı Erdem Akan, Ayşe Birsel, Ela Cindoruk, Defne Koz, Tanju Özelgin, Meriç Kara ve Koray Özgen’in yanı sıra Domus Akademi’den 7 öğrenci ve Bauhaus Universitat Weimar’dan 7 öğrencinin yeniden yorumladıkları tasarımları da yer alacak. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 31 Mayıs’a dek süren sergiye katılan Avrupalı öğrencilerin “Istanbul Otherwise” yorumları İstanbul’a yaptıkları ziyaret ile ödüllendirildi. Tasarladıkları objeleri jüriye sunmak için İstanbul’a davet edilen Domus Academy ve Universitat Bauhaus Weimar öğrencileri Mayıs ayında İstanbul’da jüriye tasarımlarının sunumlarını yaptılar. “İstanbul Otherwise”’da sergilenen ve geleneksel birer simge olmalarına rağmen günümüzde de halen kültürümüzün önemli bir parçası olarak varlıklarını sürdüren objeleri farklı bakış açılarıyla yeniden yorumlayan Türk tasarımcıların obje seçimleri ve nedenleri konusundaki yorumları ise şu şekilde: Koray Özgen “Boyacı Sandığı” “Başka bir İstanbul” yaklaşımından hareketle, tasarımcıların kendilerini bir nesne üzerinden ifade etmeleri söz konusu olunca, özellikle sosyal ve kültürel bağlamda boyacı sandığı üzerine düşünmek Bugüne kadar Tespih ile ilgili gördüğümüz birbirinden güzel örneklerin ortak özelliği zanaat üretimleri olmasıdır. Süsleme, yarı değerli taş kullanımı, ince işçilik daha da ince işçilik gibi ustalıkların gösterildiği bir obje olmuştur. Tasarım açısından tespihe yaklaşmak kendi adıma, zorlu ve bir o kadar da heyecan verici bir fırsat oldu. 01 Meriç Kara “Rahle” 02 03 Bu proje geçmişe ait kültürel birikime sahip olan objelerin temsil ettikleri değerlerden kopmadan hayatımızda daha etkin biçimde yer alan fonksiyonel objeler yaratmayı hedefliyor. Rahlenin günümüzdeki aktif kullanımı azalmış ve daha çok üzerlerindeki el sanatlarıyla koleksiyonerlerin ilgisini çeker hale gelmiştir. Oysaki özünde üzerinde kitap okumak için tasarlanan fonksiyonel bir yüzeye sahip olan rahle kendine günlük hayatımızda yer bulabilir. bana oldukça ilginç geldi. Bu nesneyi, günümüzün yükselen beğenilerine uygun “yeni” bir forma sokmaktan daha çok, işlevsel bir “anıt nesne”ye dönüştürme çabası içinde tasarladım. Boyacılık yapan çocuklarla özdeşleşmiş bu boyacı sandıklarını günümüzdeki kültür pazarlaması tipolojisinden çıkararak geçmişle gelecek arasında bağ kuran bir nesne durumuna sokmaktı amacım. İşte, bu bağlamda sürdürebilir bir duruş nesnelerin arkasındaki metni ortaya çıkarabilmek çabasından geçiyor diye düşünüyorum. Düşlediğim ise, gelecekte bu nesnelerin, İstanbul’un bu “hüznü” yaşamış meydanlarına yerleştirilebilmeleri. Böylece, tozlu ve çamurlu İstanbul sokaklarında ayakkabılarımızı durup kendimizin temizlediği ve de çocukların boyacılık yapmak zorunda olmadıkları “başka bir İstanbul” olasılığını anlatabilmek... tasarımcıların geçmişimize saygı ile yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum. Bir tasarımcı geçmişine kaynak olan kültürel değerlerini çağdaşlaştırarak günümüze taşımalı ve bunu -kimi zaman yeni tipolojilerle, kimi zaman bugünün teknolojisine uygulayarak- yeniden sunmalı. Gelenekselleşmiş bir keyif 'anı'nı yansıtan lokumun sunulması... Lokumların sunulduğu alışılagelmiş tabağın/kutunun yeniden ele alınarak tasarlanması değil de, yeni bir tipoloji geliştirmek istedim. Lokumların yan yana dizilerek, üst üste yığılarak sunulması değildi amacım, tam tersine bu 'an’lık hazzın daha da seremonileşmesini hissettirecek bir yaklaşım ile projeyi geliştirdim. Böylesine gelenekselleşmiş bir objeyi bugüne uyarlamak, güncelleştirmek, yeni bir bakış açısı eklemek bu geleneğin devamını sağlar ayrıca yeni sosyal katmanlarda kullanılmaya başlanabilir diye düşünüyorum.Bugün geleneksel haliyle altın paraları takıp gündelik hayatta kullanmak zor, ama benim önerdiğim biçimiyle hem 24 ayar altın, yani istediğiniz anda dünyanın her yerinde geçerli olan değeriyle 'para'. İsteğe göre bütün olarak veya parçalı kullanım mümkün. Ya da dilerseniz parçalara ayırıp istediğiniz parçayı satabilir ya da hediye edersiniz. “Beşi Bir Yerde” esasında 'para' hediye etmenin farklı bir yoludur da. Defne koz “Lokumluk” Her bir lokumu kutsarcasına, onu bir tahta oturturmuşçasına, sanki ondan bir anıt inşa edermişçesine, onları tek tek birer tabağa 01, 02, 03 Sırasıyla Meriç Kara’nın ‘Rahle’si, Erdem Akan’ın ‘Tesbih’i ve Koray Özgen’in ‘Boyacı Sandığı’. Zengin kültürümüzün kaybolmaması için biz 'Lokumluk' da İstanbul Otherwise projesinde ele almak istediğim bir ürün oldu. Ela Cindoruk “Beşi Bir Yerde” 06 30/05/2010 Pelin Özgen Umut Kart [email protected] [email protected] PENTİ’Yİ DEĞİŞTİREN NE OLABİLİR? Türkiye’nin dünyada ikinci olarak konumlandığı bir sektör: Çorap. Ve çorap dünyasında tasarımla ivme kazanmış bir başrol oyuncusu. Peki ama nasıl? İstanbul Bilgi Üniversitesi Tasarım Kültürü ve Yönetimi Programı’nın düzenlediği Salı Atölyeleri’nde Penti’nin tasarım yönetimi anlayışı irdelendi . Etkinlikte, firmanın tasarım direktörü Ayşin Bicioğlu sorularımızı yanıtladı. Penti’nin son dönemdeki çıkışının ne kadarı tasarım ile ilgili? Penti’ye tasarım anlayışının gelmesi ile beraber çıkışımız ivme kazandı. Sezonluk koleksiyon anlayışı, koleksiyondaki ürünlerin birbiri ile uyumu, grup algısı, farklı ürün gruplarının birbiri ile ilintisi üzerine yoğunlaşıp, pazarlama ve satışa da tasarım gözüyle bakınca bu tablo çıktı. Penti’de tasarımcının işi nerede başlayıp nerede bitiyor? Önce sezonun trendleri ve tüketici ihtiyaçları belirleniyor. Sonra tercih edilen desenler ve moda desenler renkler harmanlanıp tema boardları ve bunlara 07 uygun çizimler hazırlanıyor. Ürün ortaya çıkınca tüm ekip giyip deniyoruz. Oldu, olmadı, desen nereye denk geldi, rengini beğendin mi vs... İyice benimsiyoruz ısınıyoruz ürüne. Sonra ambalaj çekimleri başlıyor, en güzel bacaklı mankeni seçmemiz gerek, kolay beğenmiyoruz 40-50 mankene baktığımız oluyor bir günde. Ambalajlar özenle hazırlanıyor. Sonra temamıza uygun imaj çekimlerimizi gerçekleştiriyoruz. Yine manken iyi olmalı, mekan bulmalı, kıyafetler giyilebilir/bulunabilir olmalı gibi kriterlerimiz var. Ayakkabı çok önemli çorabın arkadaşı sonuçta. Temaya uygun olmalı, çorabın önüne geçmemeli. Bu malı nasıl göstereceğiz tüketiciye sorularına yanıtlar arıyoruz. İşe mağazayı görsellerle donatmakla başlıyoruz. Raf düzenini yapıyoruz, vitrinleri giydiriyoruz. Sıra müşteri ile buluşmada, satışa katılıyoruz, müşterileri memnun etmeye özen gösteriyoruz. Her hafta satışı kontrol ediyoruz. En çok satan, en az satan, neden? Neden? İşte bu en önemli şey buradaki cevap bir sonraki koleksiyon için önemli. Kısaca ürünün tasarlanması, geliştirilmesi, prezantasyonu, satışı her aşamasında işin içindeyiz. Sizce bu pazardaki tehlike nerede? Aynılaşmada. Globalleşmenin önemi büyük. H&M, Marks&Spencer gibi markaların çorap üretimini de yapıyoruz. Bu markaların tasarım ekipleri ile aynı markaları, aynı trendleri aynı defile detaylarını izliyoruz. Bir araya gelip dosyalar açıldığında aynı resimler ortalığa çıkıyor, buna hem seviniyorum hem üzülüyorum. Üzülmem herkesin evinin ikea gibi bir global marka sayesinde birbirinin aynısı olması artık. Bir Hollandalı öğrenci ile Türk öğrencinin evleri aşağı yukarı aynı olması gibi. İşte bu noktada farklı olabilen kazanıyor. Tasarımın önemi burada ortaya çıkıyor. Malzemeleri nasıl takip ediyorsunuz? AR-GE departmanı ne kadar aktif? Çorap Penti’ nin en önemli ürünü ve ana Doğan Tekeli başkanlığında, Boğaçhan Dündaralp, Namık Erkal, Hüseyin Kahvecioğlu ve Nevzat İlhan'dan oluşan Seçici Kurul, "Büyük Ödül" (Sinan Ödülü), "Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülleri" ve "Anma Programı" için ödüle değer görülen isimleri ve "Yapı", "Proje" ve "Fikir Sunumu" dallarında, 211 pano ile sergilenen 160 eseri değerlendirerek ödül alanları belirledi. 01 damarı. Aynı zamanda da en zoru. Boru halinde örülmüş, dokunsan kaçacak bir malzemeden ne kadar çeşit tasarım yapılabilir? İşte işin püf noktası burada başlıyor. Malzemeyi tanıyorsanız sonsuz çeşit tasarım yapabilirsiniz. Bildiğim tüm tekstil oyunlarının efektlerini çorap üzerinde denemeyle işe başladım, Böylece sınırlarını keşfettim. Derdimse bu sınırları aşmak. Bir taraftan da desen bilgimi çoraplara taşımaya başladım. Dokulu yüzey takıntım yüzünden gördüğüm resimlerdeki çektiğim fotoğraflardaki dokuları çoraplara uygulamaya başladım. Ayrıca insanların ihtiyaçlarını soruşturmaya başladım. Hamileler de opak çorap giysin dedim. Ben hamileyken çorapların bel lastiğini keserdim. Bu ihtiyaçtan hamilelere özel göbek ve bel bölgesi olan çoraplar yaptık. Son dönemde blogger’lar ile işbirliklerine gidiyorsunuz... PR temelli bir çalışma mı? Bloggerlara çok önem veriyoruz. Teknolojiyi de sosyal mecraları da yadsımak mümkün değil. Bloggerlarla birçok projemiz var. E-dergimiz Pentilog’un içeriğinin büyük kısmı bloggerlar tarafından oluşturuluyor. Koleksiyonlarımızı ilk onlar görüyor. Aldığımız geri bildirime göre bir sonraki adımımıza karar veriyoruz. Türkiye, çorap pazarının neresinde konumlanıyor? Türkiye dünyanın en büyük 2. üreticisi konumunda. Örneğin biz Penti olarak İngiltere’de %10 pazar payına sahip bir firmayız. Türkiye çok önemli markalara private label üretim yapan çorap sektöründe kilit bir ülke. Son yıllarda tasarım anlamında da ülkemiz ön planda. Erkekler çorap pazarında yeteri kadar önem taşımıyor sanki- bu durum tasarım yoluyla değiştirilebilir mi dersiniz? Böyle bir öngörü var ama erkekler kadınlardan daha çok soket çorap giyiyorlar. Renge ve iplik kalitesine tuşeye çok daha önem veriyorlar. Çok seçiciler. Yazın biz çorapları atıyoruz ama onlar kullanmaya devam ediyorlar. Ayrıca ilk defa bu yaz erkekler için suba dediğimiz ayakkabının içinden görünmeyen pamuklu çorapları çıkarttık, yükselen bir grafiği var. 01 Tasarımcı Ayşin Bicioğlu 02 02 Penti’nin son koleksiyonundan En önemli ödül olan Sinan Ödülü'nün 1960'larda mimarlığa adım atarak büyük katkıda bulunan Mehmet Konuralp'e verildi. Mimarlığa Katkı Dalı'nda "Başarı Ödülü", Cevat Erder'e verilirken, Mimarlığa Katkı Dalı'nda "Seçici Kurul Özel Ödülü", İmkan Mekan Grubu'na verildi. 12.Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde her dalda iki aday başarı ödülüyle onurlandırılıyor. En önemli dal olarak nitelendirilen Yapı dalında başarı ödülleri Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar’ın tasarladığı Turkcell Ar-Ge Binası ve Mehmet Kütükçüoğlu ile Ertuğ Uçar’ın Yapı Kredi Bankacılık Akademisi’ne verildi. Eski yapıları koruyarak yeni bir işlevle yaşatan projelerin değerlendirildiği Koruma-Yaşatma ödülüne de Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar’ın DDB&Co. reklam ajansı için gerçekleştirdiği Kasımpaşa’daki Tuzambarı, ve M. Burak Altınışık ve T. Gül Köksal’ın Gölcük’teki Kazıklı Kervansaray restorasyonu ve çok amaçlı kültür merkezi iç ek yapısı layık bulundu. Proje dalında Tarsus Sev İlköğretim Okulu Kampusu’yla üçüncü ödülünü kazanan Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar bu daldaki başarısını da Ercan Ağırbaş’ın Almanya’nın Hamburg kenti için tasarladığı Korallusvıertel toplu konut projesiyle paylaştı. MİMARLIK ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU Mimarlar Odası'nın iki yılda bir düzenlediği ve bu yıl XII. dönemi gerçekleştirilen Ulusal Mimarlık Ödülleri’nin sahipleri, Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde düzenlenen törenle açıklandı. Katmanlar Duruyor Proje dalında Cengiz Kabaoğlu’nun Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi restorasyonu özel ödüle layık bulan Seçici Kurul, Fikir Sunumu ödülünü ise Günay ve Sunay Erdem’in İzlanda’nın Reykjavik kenti için planlanan Eski Liman ve Orfırısey kentsel tasarım projesine verdi. Geçtiğimiz ay TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı seçilen Eyüp Muhcu’ya Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin tarihçesi ve önemini sorduk. “Türkiye’de mimarlık mesleğini ve kültürünü geliştirme hedefiyle gündem yaratan ilk kurumsal girişim olan Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Programı, Mimarlar Odası tarafından ilk kez 1988 yılında, Mimar Sinan’ın 400. ölüm yıldönümü anısına düzenlendi. Bugüne kadar gerçekleşen 12 dönemde, programa yaklaşık 1.550 eser katıldı ve öncü nitelikteki çalışmaları nedeniyle 100’ü aşkın eser ve kişi / kuruluş çeşitli dallarda ödüllendirildi. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, başarılı genç mimarların ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu gibi, Türk mimarlarının yurtdışında tanıtımına da olanak sağlıyor. Türkiye’yi yurtdışında temsil etmek üzere Mimarlar Odası’ndan aday gösterilecek mimarlar ve eserler, ödül alanlar veya ödül adayların tasarımlarının izlendiği sergideki projelerinin Türkiye’deki mimarlığın seviyesinin ne kadar arttığını gösterdiğini belirten Hasan Çalışlar, Ulusal Mimari Ödülleri’nin mesleki teşvik bakımından çok önemli olduğunu söylüyor: “Sergiyi ve ödül kazananları görünce, Türk mimarlığının evrenselleştiğini ve artık dünya seviyesinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Özel sektörün talepleri doğrultusunda büyüyüp gelişen Türk mimarlığı artık sınırları aşıyor ve başka coğrafyalara açılarak tasarım ihracatı yapabiliyor. Büro olarak bizim yaptığımız projelerin de büyük kısmı yurtdışında gerçekleşti. Ödül aldığımız projelerin Türkiye’nin üç farklı kentinde olması ise artık yapmak istediklerimizi kendi ülkemizin de talep ettiğini gösteriyor. Seçici kurul projeleri kendi içinde tutarlı olmaları, kalite anlayışı ve projelerin samimiyetine göre değerlendiriyor. Meslekdaşlarımızın takdirini ilk kez üç dalda birden ödül alacak kadar kazanmış olmamız bizi çok sevindirdi.” Ödül alan projelerin özellikleriyle ilgili bilgi veren Kerem Erginoğlu da şunları söyledi: “Turkcell Ar-Ge binası, eğimli bir arazide arazide kurulu. Araziden çaldığı kadarını araziye geri veriyor olma özelliği var. Doğal ışığı dört yandan alacak şekilde tasarlandı ve çim kaplı çatısıyla da rekreasyon alanı yaratıyor. Şehir dışında ve sosyal yaşam merkezlerine uzak bir konumu olduğu için, içinde ve çevresinde insancıl sosyal alanlar olmasına dikkat ettik. Mevcut bir kampusun yanına kurulacak olan Tarsus Sev İlköğretim Okulu kampusu ise iki yapının bir arada hissedilmesini sağlıyor. Tarsus’un sıcak ikliminden dolayı kampus içinde rüzgar koridorları yarattık ve binanın soğutma için harcayacağı enerji sarfiyatının azalmasını sağladık. Hareketli dev panjurlarla oluşturulan gölgeleme sistemi de sıcağın etkisini azaltırken, güneş kollektörleri kampüsün ısıtmasında doğal enerji kullanılmasını sağlıyor. 01 02 adayı olanlar arasından seçiliyor: Uluslararası ödül programlarına katılım adayları ile çeşitli uluslararası sergileri oluşturan mimar ve eserler bu yolla belirleniyor. Böylelikle, yurtiçinde ve yurtdışında Türkiye mimarlığını başarıyla temsil eden eser ve mimarların farklı platformlarda tanınırlığı amaçlanıyor; mimarlık eserinin kamusallığının artırılması, mimarın hak ve sorumluluklarının tanınması ve mesleki pratiğin ayrıntılarının yaygınlaşması süreçleri destekleniyor. 2010 yılında ödül alan yapılarla birlikte yeni bir uygulama başlatılıyor. Ödül alan 03 yapıların tescili için TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvuru yapılıyor ve süreci eserin müellifi ile birlikte takip ediliyor. Aynı zamanda, ödül alan yapılara, aldığı ödülün adının ve eser sahibinin isminin yer aldığı bilgi plaketi çakılıyor.” Katıldığı her dalda ödül alan Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık bir ilke imza attı Tarihi Tuzambarı Binası’nda ise, özgün mekan bölümlemelerine sadık kalınarak, yeni bir işleve kavuştu. Binanın duvarlarına dokunmadan, çelik konstrüksiyonla içine kurulan yeni yapı, şeffaflığıyla şimdiye kadar oraya yapılmış her mimari müdahalenin katmanlar halinde görülebilmesini sağlıyor. 1800’lerin başından kalan özgün duvarlar aynen duruyor. 1950’lerde yapılan çatı makasları da tasarım içinde kullanıldı. Bina yeni işleviyle iletişim sektöründe olduğundan, kendi içinde de iletişimin ödünsüz sağlandığı bir kurgu benimsedik. Böylece tarihi doku içinde güncel teknolojinin her unsurunun yeraldığıbir plaza konforu yarattık.” Erginoğlu&Çalışlar Mimarlık’ın katıldığı üç dalda da ödül alarak bir ilki gerçekleştirdi ve büyük bir başarı örneği olarak tarihe geçti. 01-02 Tuz Ambarı ve Turkcell Ar-Ge Binası 12. Ulusal Mimarlık Ödülleri’ne katılan 01 Erginoğlu ve Çalışlar ikilisi. 08 30/05/2010 Erdem Dİlbaz Hakan Dağ [email protected] [email protected] BU İŞ POLİTİK BİR İŞ! Tasarımcı kuramsal haliyle evine kapanırken işlevsel haliyle kamuya açılıyor. Binleri toplamak yerine birleri tetikleyecek işlerini direkt olarak sergiliyor. KONFERANSLAR, SERGİLER, ATÖLYELER: ANKARA TASARIM GÜNLERİ Ankara, Mayıs’ın son günlerinde kendi Tasarım Günleri’ni 4. kez hayata geçirdi. Cer Modern’de düzenlenen etkinliğin bu seneki konu başlığı “Tasarımda İnovasyon”du. Söyleşiler, sergiler, video art gösterimleri, çeşitli workshoplar, enstalasyon çalışmaları ve firma tanıtım standları ile birlikte, 3 gün yoğun bir biçimde Ankara’yı bir tasarım merkezi haline dönüştüren Ankara Tasarım Günleri 21-22-23 Mayıs 2010 tarihlerinde Cer Modern’de gerçekleştirildi. Ülkemizde, tasarım etkinlikleri konusunda Ankara’yı da bir ağırlık merkezi haline getirmeyi başaran Ankara Tasarım Günleri'nin bu yıl ki konu başlığını "Tasarımda İnovasyon" olarak belirledi. ATG'2010, yasadığımız çağın temel sorunlarına ayna tutarak, tasarımın katabileceği "artı değerin farkındalığından" hareketle, yaklaşımını "Çevre, Yenilenebilir-Sürdürülebilir Enerji Kaynakları, Geri Dönüşüm ve Sosyal Kampanyalar" gibi alt başlıklarla 4. Ankara Tasarım Günleri’nin içerik alt yapısını oluşturdu. Ankara Belediyesi, Ankara’nın amblemi olan Hitit Güneşi’ni değiştirmeye kalkıyor. Rivayetler elle tutulur değil ama belediye başkanının bu girişimi pek saygı görmüyor. Başlıyor mahkemelerde dosyanın dolanması. Bir ara karar da çıkıyor: ’’Tarihsel geçmişindeki Hitit, Frig, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı etkileriyle kültürel dokusu şekillenen Ankara günümüze yansıyan kent kimliğini ağırlıklı olarak ulusal kurtuluş savaşımız sırasında da yönetsel merkez olarak kullanılan TBMM’nin bulunduğu yer olmasından ve Ulu Önder Atatürk öncülüğünde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti niteliğine kavuşmasından almaktadır. Başkent olduktan sonra hızlı bir sosyal, ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel gelişime sahne olan Ankara’yı tanıtacak amblem kentin dönüşümünde temel etken olan, cumhuriyetin çağdaş uygarlığı temel alan felsefesi ve dayandığı değerlere işaret etme açısından da büyük önem taşımaktadır. Buna karşın uyuşmazlık konusu amblemden kullanılan görsel ögelerin ayrı ayrı ve bir bütün olarak kompozisyonu ile Ankara’nın kendine özgü karakteristiğini, tarihsel ve kültürel kimliğini yansıttığından söz edilemez.’’ Bir amblemin altında çarpışan ideolojileri görüyor musunuz? Yenisi İstanbul’un ambleminin çerçevesinde, bir öncekinden perspektifini yansıtıyorlar. İşleve yönelik muazzam afişleri ile iki adım sonra coşkuyla karşılanacak Bahaus arasında bir bağ kurulur mu, bilimsiz. nezaketen dahi tema almamış, bol yıldızlı bir ‘şey’. Avrupa Birliği yıldızını anımasatan, İstanbul’u tınlatan duruşu baki. Hitit Güneşi yalnız kalmasın, onun ne demek istediğini bilenler söylemiş tek tek: ulusal, Ulu Önder (sadece ‘O’ büyük yazılmıyor muydu?) Atatürk, sosyal, ekonomik, siyasal (ayağını denk al), askeri (ayağını al oradan!) ve tabi ki kültürel gelişim. Uzun cümleler sonunda çağdaş uygarlık görünüyor. Amblem değişmeyecek! Silahlar eşitse savaşın mertliği bozulmaz. Ankara’da herkesin silahı yok, hukuk da herkese yok. Lakin gün be gün insanlar belediyeyle ilgili pano, afiş, kent mobilyalarının üzerinde Hitit Güneşi sticker’ları görüyorlar. Selj adında bir grafik aktivisti çıkıyor ortaya ve Hitit Güneş’ini tekrardan herkese mal ediyor. Selj dijital formattaki güneşi internete koyuyor, insanlar da hemen internetten cızzz. Eski amblemlerini geri isteyen kişiler yenisinin üstünü Selj’in sağladığı içerikle kapatıyor. Amblem değişiyor mu peki? Tasarım; beklenen değerlerin işlevsel olarak biraraya getirildiği temalardan oluşan ve bütünselliğiyle lafını söyleyen ürünlerin ortak tabanı. Haliyle politik. Grafik tasarım ise politikaya en çok hizmet eden branş. BM –Suma’da, Hrant Dink anısına, tam da mahiyetinde gerçekleştirilen sergide iyice göze batan mesaj kaygısıyla çokça emek harcanarak yapılmış eserler yer alıyordu. O dönemki dağıtım ağının ve yönetimsel erkin imkanları mesaj iletim arayüzü olarak grafik tasarımı herkese açık bırakmıyor, çizilen figürler ve durumlar insanlara neye nasıl davranmalarını gösteriyor. Amerika’nın göze parmak sokan Sam amcasının işlevi gibi. Bize de Adnan Menderes parmak atmıştı mesela. Gustav Klutsis ve eşi Valentina Kulagina devrimci Rus grafik tasarımının mükemmel Zaman yaklaştıkça tasarımcıların neyi söylemleştirdiği önem kazanıyor. Kuram ve uygulama süreci sanatsal bakış açısından çıkıyor. Körpecik arkadaşlarımız tasarım aşkıyla girdikleri grafik tasarım bölümünden emekçi olarak paketleniyor. Politik dertleri istemden çıkıyor sisteme giriyor; önlerine gelen ürünün vermek istediği mesajlar kurgulanıyor. Kimi iyi de para kazanıyor. Gene de, hadi siyasi diyelim buna da; mesaj vermek isteyenlerin eli kolu durmuyor: Gırla fonu olmamasına rağmen itkisel olarak güçlü formlarda dertlerini anlatmak isteyenler savaşıyor. Silah aynı, geliştiriliyor. Sokağa çıkılıyor, internete not düşülüyor, ping’lenen mesaj karşıdan direkt pong alıyor. Tasarımcı kuramsal haliyle evine kapanıyor. İşlevsel haliyle kamuya açılıyor. Binleri toplamak yerine birleri tetikleyecek işlerini sokakta ya da internette direkt olarak sergiliyor. Politik olmak için çabalıyor. Derdi olan masabaşında dirsek çürütmenin parasını dışarıda yiyor. Grafik tasarımın birebir etkileşimi deneyimlenmek için yeni formlar arıyor. Politika izliyor, politik tasarım dönüştürüyor. 09 çalışmalar üzerinde dururken Ankara Patent Bürosu Genel Müdürü Kaan Dericioğlu “tasarımda patent, fikri haklar ve inovasyon” konusunda bir sunum yaptı. Ankara’da ilk defa bir etkinliğe katılan Alamet-i Farika Reklam Ajansı Kurucu Ortağı ve Kreatif Yönetmeni Uğurcan Ataoğlu, Burçin Tortop ve Kaan Ertüz ile birlikte “tasarım ve reklam” üzerine yoğun bir sunum gerçekleştirdi. Bülent Fidan RYD Başkanı, Safari Marka İletişimi Ajansı Yaratıcı Grup Başkanı “Tasarım Kimliğimizin oluşması” konusunda yaptığı sunum, Cemil Cahit Yavuz’un hazırladığı “leke oyunları” üzerine yaptığı gösterim ve söyleşi ile devam etti. Mehmet Ulusel ve Harun Antakyalı’nın gerçekleştirdiği söyleşi ise, “tasarım ve sanat eğitimi ve eğitimin getirdikleri” üzerine yoğunlaştı. Baran Baran “reklam animasyonları” konusunda, Örgüt Çaylı “reklam ve tasarım alanında yaratıcı çalışmaların arka planları” konusunda ve son olarak Özgür Gülbir ise “bir reklam filminin anatomisi” üzerine yaptıkları söyleşilerle 2. gün programı sona erdi. Baran Baran, Berna Dalaman, Burçin Tortop, Bülent Fidan, Cemil Cahit Yavuz, Gülay Hasdoğan, Hakan Gürsu, Harun Antakyalı, M.Kaan Dericioğlu, Kaan Ertüz, Mehmet Ulusel, Örgüt Çaylı, Özgür Gülbir, Serkan Güneş,Uğurcan Ataoğlu, Şansal Erdinç, Serdar Pehlivan, Elif Varol Ergen, Berk Cankat, Yusuf Gençer, Altay Kaynar, Barış Başaran, Çiğdem Demir, Ekin Kılıç, Elif Adın, Gülin Selçuk, Kıvılcım ve Ömer Aslan, Ali Herischi, Ersinhan Ersin, Efe Conker ve Müzikleri ile Rahman Altın gibi isimlerin konuşmalarının yanısıra, grafik, moda, ürün tasarımı sergileri ve workshoplar’la dolu dolu geçen Ankara Tasarım Günleri HE-ART DESIGN STUDIO sahibi ve RYD Ankara Temsilcisi Hakan Dağ tarafından 4 yıldır düzenleniyor. Atölyesiz Olmaz! Hava muhalefeti rağmen ATG 3. gün etkinlikleri, 23 Mayıs Pazar sabahı eş zamanlı olarak başladı. Ali Herischi koordinatörlüğünde gerçekleştirilen “Fotoğraf Atölyesi”, Yusuf Gençer’in koordinatörlüğünde “İllüstrasyon Atölyesi”, Harun Antakyalı koordinatörlüğünde “Engel mi? O da Ne?” başlıklı Zihinsel Engellilerle gerçekleştirilen “Resim Atölyesi” yürütüldü. Cer Modern Konferans Salonunda Baran Baran tarafından “Reklam Filmleri Animasyonu” ve Örgüt Çaylı tarafından ise “Reklam ve Yaratıcı Tasarımlar” konularında atölye çalışmaları yapıldı. Dopdolu Program Etkinlik programının hayli yoğun olduğu 3 gün içinde, Doç.Dr. Gülay Hasdoğan ve Yrd. Doç. Dr. Serkan Güneş birlikte “Ulusal Tasarım Politikamız” üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Dr. Hakan Gürsu tasarladığı 01 ve dünya çapında birçok ödülü layık görülen “çevreci ve inovatif ürün tasarımları” çalışmalarını paylaşırken tasarımın ve tasarımcının sorunları 02 üzerine değerlendirmelerde bulundu. ETMK Başkanı Berna Dalaman, Türk tasarımının geldiği nokta, tasarımda farklılaşma ve ETMK olarak yapılan 01 Etkinlik posteri 02-03. Konferans ve açılış etkinlikleri 03 10 30/05/2010 11 Umut Kart [email protected] DİKKAT: Zona Tortona ve Zona Romana BİR HAFTADA GEZİLMEZ! Tasarım stüdyoları birer birer Tortona’da etkinlik yapmaya başladığında, yalnızca dizi dizi sıralanmış garajlar görüntüsündeyken; bugun, binlerce insanı daracık sokaklarına sıkıştıran nev-i şahsına münhasır bir etkinlik bölgesi. (Öyle ki, Tortona’yı yeterli görmeyen Design Partners yeni bölge Zona Romana’yı büyütmek için tohumları atalı yeterince zaman geçti. Ama Romana Tortona kadar tuttu mu, o ayrı bir tartışma konusu.) Milano Tasarım Haftası yalnızca fuardan ibaretken belki durum değişikti. Ancak şimdi, Fuori Salone(Fuar Dışı) etkinlikleri çeşitlendikçe, olan biteni bir haftada görmeyi beklemek tastamam hayalperestlik. Bu yıl da banyosu, mutfağı, Tortona’sı Trienal’i derken yüzlerce etkinlik ziyaretçileri karşıladı. Hafta, mecburiyetten, tüketildi. Salone del Mobile 49. kez düzenlenen Milano Mobilya Fuarı, haftanın önemli bölümlerinden birini oluşturmaya devam ediyor. Her ne kadar, yaratıcı dünya için çekim alanı olmayı uzun zaman önce bırakmış olsa da, üreticiler ve ticaret erbabları için vazgeçilmez olmayı sürdürüyor şüphesiz. Salone Satellite Trienal Tasarım Haftası için Milano’ya gidenlerin “olmazsa olmaz”ları arasında gösterilebilecek Triennale di Milano, bu yıl büyük bir kalabalığı kendine çekmeyi başardı. Roy Lichtenstein retrospektifi ve Canon’un şovuyla renklenen alanda genç Polonyalı tasarımcıların sergisi en ilgi çekici bölümlerden biriydi. Geçtiğimiz yıl Japonya’nın bıraktığı etki kalmasa da, Polonyalılar’ın trienaldeki varlığı dillendirilmeye değerdi. Aynı şekilde Tayvan’dan gelen zanaat ürünleri de üretimlerindeki incelikle kendine hayran bıraktı. Türkiye’den Gaia&Gino’nun ürünlerinin yer aldığı Swarovski sergisini de atlamamak gerek doğrusu. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin de katılımcısı olduğu, Radikal Tasarım Gazetesi’nin dağıtıldığı, ve daha ziyade atölye çalışmalarıyla dikkat çeken Triennale di Milano- Bovisa ayağında yapılan eskiz sergisi ise hafızalarda yer tutacak cinstendi. Her ne kadar Mobilya Fuarı’nın içinde yer alsa da bu sene 13. kez düzenlenen SaloneSatellite, çoktan rüştünü ispatladı, ayrı anılmaya hak kazandı. Genç yeteneklerin yer aldığı – ve malesef eskisine göre sönük olan- alan, üreticilerin kendilerine yetenek seçtikleri bölüm olarak tanımlanabilir. Bu yıl, ilk kez dağıtılan Satellite ödülleriyle biraz baharatlanmış olsa da, Satellite cevherlerinin birbirlerini tekrarlamaya yüz tuttukları söylenenler Massimilano Fuksas’ın imzasını taşıyan binada, önde giden markaların bu sene de değişmediği mobilya kısmı, Edra, Kartell, Moroso gibi firmaların gövde gösterilerine sahne olurken, Magis’in açık farkla öne çıkması dikkate değerdi. Edra, Türk tasarımcılar için enterasan olabilecek bir karar almış, 2010 yılı konseptini “Barbarlar”a odaklamıştı. arasındaydı. Toplam 700 katılımcının olduğu ve 25 okulun boy gösterdiği alanın en dikkat çekicı “durağı”, isyankar Brikolör’ün standıydı. “Fark yaratmak 1 seneden fazla zaman alır, dolayısıyla ofisteyiz, çalışıyoruz” mesajını astıkları standlarını boş bırakan ekibin hareketine bu zamana kadar rastlanmamış olduğu açık. Gelelim ödül kazanmaya hak kazananlara: Birinci seçilen Nao Tamura’nın yaprak biçimli servisleri “gerçekten en iyi” miydi tartışılır; ancak Paola Antonelli, Matteo Thun, Paola Piva jüride olunca, seçimlere Swarovski’den Capellini’ye, Toshiba’dan Diesel’e geniş bir yelpazede “ilerici” fikirler sadakatle, Tortona sokaklarını vazgeçilmez yapıyor. Bu arada Superstudio Piu adını veren Tortona içi etkinlik alanı büyüyor, kendini “geçici tasarım müzesi” olarak konumluyor. Türkiye’den Derin’in yıllardır katılımcısı olduğu alanda, bu sene Serhan Gürkan da yer alıyordu. Tortona Bölgesi’nin bu yılki yeniliklerinden biri, Creative Economy Garden adı verilen salondu. Moroso ise ürünlerinden ziyade poliüretan köpükten oluşturduğu dev standıyla göz alıyordu. Fazlasıyla ticari fuarı bir parça yumuşatmak adına girişimler yok değildi. A Celestial Bathroom adını taşıyan video enstalasyon ile modern sanat galerisinde düzenlenen Tutti a tavola (Herkes Masaya!) isimli serge eşlik ediyordu. dil uzatmak pek de kolay değil! İkinci, Jansson/Sandelin tasarım stüdyosu oldu. Ekip, elektrik kullanmadan suyu ısıtan duşlarıyla dünyaya karşı sorumluluklarını yerine getirmiş sayıldı! Üçüncü ise, Gabriele Meldaikyte tasarımı tek elle yemek yapmayı mümkün kılan üniteydi. Rendeleme, kesme gibi aslında iki el olmadan ne kadar zor olabileceğini tahmin edemediğimiz faaliyetleri bedenin diğer kısmından destek alarak mümkün kılan kesme tahtası biçimli ürün, Milano’da engellileri hedefleyen az çözümden biriydi. Ventura Lambrate Salone del Bagno İki yıllık bir çalışmanın sonucu olan ve Tortona’ya bir nevi inat çıktığı söylenebilecek Ventura Lambrate, Milano’nun “ötelerinde” kalan bir yaratıcı bölge. Şimdilik Milano Tasarım Haftası’nın kurtarılmış alanı olarak görülebilir. Hollandalı tasarımcıların rağbet ettiği alanda hayli çarpıcı işler görmek mümkün. (Tamamen sanal yolla, şekillendirebilediğiniz bir seramik vazoya kim hayır der ki?) Maarten Baas, Design Academy Eindhoven, Royal College of Art gibi toplam 22 sergi, 236 tasarımcı tam da burada konumlanıyor; ilham verici istasyon bölgesinde. İki yılda bir tekrarlanan ve 2008’in ardından bu sene kendine özel olarak ayrılan mekanıyla 3. kez karşımıza çıkan “Salone Internatzionale del Bagno” fuarı, alışılageldiği gibi 22 ve 24.pavilyonlarındaki yerini almıştı. Firma artışına nazaran katılımcı sayısının düştüğü gözlenen fuar bölümü, tasarım haftasının uluslararası şemsiyesinin dışında, her zamanki İtalyan firmaların merceği altındaydı. Ana hatlarıyla, en dikkat çekici yükselişin ısınma birimlerinde olduğu alanda, ürünlerin yarışı %60 seramik banyo ürünlerine, %40 radyatörler oranlarıyla sonuç buldu. Eurocucina Designersblock Alternatif sergi alanı Tortona’ya bile dahil olmak istemeyecek kadar sıradışı bir duruşu olan Designersblock, bu sene de Revel Scalo d’Isola’da sergisini gerçekleştirdi. Farklı olmak konusundaki kaygısına karşın “doğayla bütünleşme silsilesine” kapılanlardan biri de Designersblock’tu. Kurucuları Rory Dodd’un da aralarında bulunduğu bir grubun tüm teknolojik gereçlerden uzaklaşarak, doğanın orta yerinde mobilya yapma serüvenini anlatan fotoğraf ve videolar sergide öne çıkarılan kısımlardan biriydi. Yalnız bu kadar değil şüphesiz; mumla şömine arasında konumlanan yeni devrin aydınlatması, oturana sarılan kanepeler, sırtı varak çerçevelerden oluşmuş sandalyeler... Designersblock yine çok ilginç gençleri tanıtmıştı! Banyo fuarına göre daha eski bir geçmişe sahip Eurocucina’nın, tasarım haftasının yaratıcılık düzeyinden daha alt sıralarda yer aldığından söz edebiliriz. Daha önce düzenlenen 17 örneğine nazaran etkileyici bir çıkış grafiği göstermeyen alanda, mutfak mobilyalarında rüştünü ispatlamış çoğu marka hazır bulunuyordu. Corian benzeri malzemelerin tezgah üstlerini kapladığı son yıllara ilaveten, evyeleri de ele geçirdiği görülürken, mutfak mobilyası dışındaki ürünlerde de renklenme çağına geçilmesini sağlamış. Eurocucina’nın yan etkinliği FTK- Future Technology for the Kitchen” bölümüyle ise, mutfak alanları için geliştirilen gelecek teknolojileri sergilendi. 12 30/05/2010 13 Gözde Tüfekçi [email protected] SIDADIŞI OLMANIN ‘MODASI GEÇTİ!’ Ne tasarımcının yurdu, ne etkinliğin yeri farkediyor. Milano’nun ürünleri iki elin parmağıyla sayılabilecek ‘trend’in birine takılıp, onu takip etmeyi ‘trend’den sayıyor. Durum bu olunca süzgece takılanları kategorize etmek kolaylaşırken fark yaratmak gitgide zorlaşıyor. Çocukların Dünyası Kiç Mevsimi Hayal dünyasının sınır tanımayan tavrı, ürünlerden sinemeya kadar birçok alanda varlığını sürdürüyor. Giderek artan animasyon filmler ve çizgi kahramanlar, perdeden sonra ürünlerle de sıkça karşımıza çıktı. Çocuklar için düşünülmüş ürünlerin giderek çoğaldığı şu günlerde, minik kullanıcılar daha da önemseniyor ve eğlenceli dünyaları birçok ürüne ilham kaynağı oluyor. Geleceğin tüketicileri gözüyle bakılan çocuklar için tasarlanan ürünler, birçok marka gibi mobilya devlerinden Cappellini’nin de gözünü çevirdiği bir alan adeta. Moda, müzik ve endüstriyel alanlarla ortak projeler kurarak farklı işlere imza atan Cappellini’nin Walt Disney ile birlikte çıkardığı yeni çocuk mobilyaları bu akımın en somut örneklerinden biri olarak tasarım haftasının konuşulanları arasındaki yerini aldı. Milano’nun tasarımcılara “ünlü olacakları 15 dakika” için bir nevi davetiye olduğu açık. Dolayısıyla pek çok tasarımcı fonksiyonellik, estetik, sağlamlık gibi kriterlerin önüne şaşırtmak fikrini koymuştu. İzleyicileri şaşırtmanın zor olduğu dönemde, kitsch ürünler her zamanki (de)moda tavrını koruyordu. Her ne kadar şaşırtmak yakın zamana kadar gülümsetmek kelimesinin ucuna takılıyor olsa da bu sene tercihler abartmaktan yana olmuştu... Özellikle feminen malzeme ve çizgilere yapılan vurgu sayesinde objeler kiç kavramının esnek sınırlarında gezinmişlerdi. El Emeği Göz Nuru Malzeme tercihine bakmaksızın, ürünlerin çoğunluğu el işinin ve süslemenin cazibesine kapılmış gibiydi. Krizin etkisiyle midir bilimez, seri üretimin dışında, el işçiliğini anımsatan ve “süslü” ürünlerin gözle görülür biçimde arttığından bahsedebiliriz. Tasarımcının hangi toprakta yetiştiği bile önemini kaybetmiş, zanaate yakın durma endişesi kol gezmiş, bezemeler çoğalmış, işlemeler meşrutiyet kazanmıştı. Ürünle Yapı Bir Olunca Yerçekimi Etkisi Düzlemle aynı paralellikte olmaktan sıkılan ürünler, bu sene dil birliği yapmışçasına eğrisel çizgilere bürünmüşlerdi. Birçok ürün ve markada hakim olan tasarım formları, hacim algısı ve yön algısının test edildiği yerde, deneysellikle tüketimin karşı karşıya geldiği bir noktada sürdürüyordu varlığını. Düzlemlerin eğrisel doğrular üzerine kurgulandığı ürün tasarımları ürünü yan alan edinmiş Fabrica gibi markalardan, Driade gibi daha ağır başlı markalara kadar birçok tasarımcının ilgisini çekmişti. Hiç olmadığı kadar çok işlevli ürünlerin sergilendiği fuarda, farklı anlam ve olasılıkları birarada sunma yolu da yine düzleme oturmayan çizgilerden geçmişti. Eğriselliğin verdiği yanılgıdan yararlanan tasarımlar, ancak bu sayede farklı kılınmış ve çok işleve elverir haller almıştı. Kırılırsa Atmayın Şaşırtma Merakı Yakın zamana kadar interaktivite’nin ön plana çıktığı Milano Tasarım Haftası, bu kez, üretim sürecinin azizliklerine odaklanmıştı. Hal böyle olunca, kırılmış, sökülmüş, parçalanmış ürünlerin hakimiyeti çoğalmış, kusurlar mükemmeliyetin ifadesi haline gelmişti. Rastgele bir dokunun örneğiymiş gibi şekillenen çanaklar, alçıdan dökme, rastgele bir kitaplık ya da duvarla örtüşen, betonerme yapıdaki duvar kaplaması bu uğurda verilen örneklerden sadece birkaçıydı. Tasarım Haftası’nın yüzünü güldüren eğilimlerden biri de “öyleymiş gibi” yapan tasarımlardı. Şaşırmaya çok fazla alışmadığımız haftada, gülümseten yaklaşımların ortak noktası; aslında olmadıkları birşeymiş gibi davranan ürünlerden geçiyordu. Beyaz deri edasındaki şişme bir Chesterfield koltuk, ya da şeffaf bir örtüymüş gibi duran pleksiglas bir ghost sandalye. Ya da üzerine oturduğunuzda içine gömülüceğiniz hissini uyandıran, kas tüyünden yapılmışcasına çimento torbasından bir oturma elemanı bu sene karşınıza çıkabilecek ürünler arasındaki yerini almıştı. Origami Saplantısı Aslında 2009 eğilimleri arasında gösterilse de Japonların geleneksel sanatı origaminin etkisi hala sürmekteydi. Aydınlatmadan mobilyaya hemen her alanda, şevkle buyur edilen origami kullanıcıyı ürünle etkileşime girmeye çağırırken, geometrideki sadelikle 3. boyutta sunulan özgürlüğü buluştuma iddiası taşıyordu. Origami’nin fanatikleri arasında yalnızca genç tasarımcılar bulunmuyordu. Patricia Urquiola’dan Ora Ito’ya deneyimli isimler de katlamanın dayanılmaz cazibesine kapılmış gibiydi. Endüstriyel ürünlerin tek başlarına sürdürdüğü, kendi ayakları üzerindeki duruşlarına baş kaldıran yapısal elemanlar, ürünleri de kendi bünyelerine çekmişlerdi. Bu sene bir hayli “dağınık” yapıdaki tasarım haftasında bazıları da düzenin peşindeydi. Çok renkliliğe, çok fonksiyonluğa ve alabildiğince modüleriteye karşı sakin, dingin ve bütünsel çözümler de alıcısı için hazır bulunuyordu. Modüller halindeki mobilya ve aydınlatma elemanları yapının içine gizlenerek, yapının bir parçası olurken malzemenin geçişlerine imkan tanıyor, yapıyla ürün çizgisini de ortadan kaldırıyordu. 14 30/05/2010 Umut Kart 15 Umut Kart [email protected] [email protected] DOĞAL OLMAK, SATIN ALMA, KEYİF AL! EN DOĞAL HAKKIMIZ! 01 Milano Tasarım Haftası’nda ekonomik krizin göstergelerini aramak, bu seneye has bir ihtiayaç değil aslında. Nicedir, atık malzemelerden üretilen yeni’lerin izlerini arıyor, bunları dillendiriyorduk. Ancak, 2010, mukavvaların, doğal taşların, ham maddelerin devri oldu, bu da su götürmüyor. Bu zamana değin olmadığı kadar “herkes için her yerde her zaman üretilebilir, istendiği gibi de tüketilebilir” ürünler dünyanın dört bir yanındaki tasarımcıları etkisi altına almış görünüyor. Ortaya konan ürünlerin kaçı gerçekten kullanılmak üzere tasarlanıyor, meçhul. Ancak gerçek olan şu ki, yerkürenin kısıtlı kaynaklarının nasıl da sarfedildiğinden dem vurmak yine yükselekn trend. Hal böyleyken, ister fuara gidin ister şehrin etkinlik mıknatısı Tortona’ya; dilerseniz Satellite’nin “genç ve yaratıcı” koridorlarını gezin, dilerseniz Trienal’in katlarını çıkın teker teker... Karşınıza çıkan çözümler, benzer problemi hedeflemekte. Bakınız Salone Satellite’nin ilk kez dağıtılan ödüllerinin sahiplerine. Paola Antonelli, Matteo Thun, Paola Piva gibi isimlerin yer aldığı hayli meşhur jürinin seçimleri arasında yer alan duş’a. Suyun akışından doğan enerjiyle sıcak su elde etmenizi sağlıyor! Doğal malzemeler, geri dönüşüm, sürdürülebilirlik konusunu gündemine alanların arasında son derece tanıdık isimler de var: Mesela Droog Design. Sıradan ve atık malzemeleri alıp (720 soda şişesi, 50 turuncu can yeleği gibi!) 14 genç tasarımcının eline dönüşmeye teslim eden Droog, çıkan sonuçları satıyordu. Ekibin eski performanslarını mumla aratsa da, “atmaattıkça sıra sana gelecek!” felsefesini vurgulaması açısından dikkat çekici. Yakın zamanda mobilya işine soyunan Diesel hayli “doğal” yatak başlarını suna dursun, Mini “countrymen” modelini tanıştırıp dağlara çıkmaya vesile yaratsın.... Whirlpool fuarın Eurocucina bölümünde yeşilci mutfağını tanıtsın, Hollandalı tasarımcılar bir olup “Tutto Bene” için Sürdürülebilir Tasarımlar sergisi yapsınlar... Portakal kasalarından bin çeşit dolap yapılsın, pet şişeler yüzyılın atığı seçilsin... Yves Behar atık kağıtlardan lamba yapsın, Emeco Coca Cola ile işbirliği yapsın, atık şişeler sandalyeye dönüşsün, hatta Fadi Sarieddine poponuz doğal hissetsin diye sandalyenizin oturma bölümünü çimle kaplasın! Biz de soralım: Bu işin de içi boşaltılıyor olmasın? 01 Christan Kocx imzalı TV haznesi. 02 Vi-Tu Plast ve Colortech’in mukavva odası 03 “On Off Bale” aydınlatma 04 Christan Kocx imzalı TV haznesi. 05 Design Amar’ın meyveliği. 06 Robert Haslbeck imzalı saklama ünitesi. Moooi kurulduğunda tasarımcılar için özgürlük platformu olmayı hedeflemiş. Bunca şan şöhretten sonra halen özgürlükten söz edebilir miyiz? Biz hala –hatta belki öncesinden daha fazlaözgür olma olanağını yaratıyoruz. Bugün yaptığımız işlere bakarsanız, daha önce olduklarından daha özgürler. Bugünkü işlerin kendine güvenli, mühendislik gerçeklerinden muaf tasarımcının dünyaya vermek istediği fantaziler olma imkanı var. Daha önce olmadığı kadar! Bir hayali gerçeğe yaklaştırmakta daha iyiyiz; tasarımcı için teknoloji ve pazarlamayı, daha rahat yürütüyoruz. Tasarımcının elinde olan bir alet, bir mekanizma gibiyiz. Sadece izleyicisine ulaşmak için bizi kullanmalı. Biz bir yoluz hepsi bu; tasarımcı ile dunya arasında geçişi sağlıyoruz. Yaptıklarımızın pek çoğunu başkası yapmaz. Öyle ürünler yapmak istiyoruz ki... O kadar ikonik olsunlar ki neredeyse sanal olsunlar. İnsanlar onları istesin ama yalnızca 2 kişi hayatının içine alsın... Bugün, tasarım insanlar için ilignç. Bir koltuk almak istedikleri, ya da bir sandalyeye ihtiyaçları olduğu için değil bir kültürün parçası olmak istedikleri için ilgileniyorlar... İlginç olan bir dünyaya girmek istedikleri için. Bence siz tasarımı biraz sanat biçimi olarak konumluyorsunuz... 07 Angelo Grassi tasarımı sehpa. 02 Bu bir sorun mu? Picasso sergisine gittin diyelim.. Gider keyif alırsın, satın almaya kalkmazsın. Hissetmeye anlamaya gidersin, o parçayı kullanmazsın. Ama tasarım kullanılmak için değil mi? 03 04 05 06 07 Öyle düşünüyorsun ama yanılıyorsn. Eğer bir masanın üzerinde çıkıntılar varsa kullanılmak için değildir. Birşey anlatmaya çalışıyordur... Dinlemiyorsun. Belki mesaj önemli değildir, iyi değildir ama mesajdır. Ama bu tip bir masanın iyi birşey olduğunu söylemiyorum. Bence fonksiyonellik tamamen önemsizdir; konuşmamalıyız bile. Çünkü temelde olmalıdır zaten; tasarmın temelinde. Sonra, evi yapmalısın... Temelde yaşayamazsın değil mi? Siz fonksyion önemli sanıyorsunuz, ve haklısınız da... Ama sadece temelde var o. Sonra, onu sevmek için bir sebebe ihtiyacın var. Bir masayı üzerine birşey koyabildiğin için sevmezsin ki! Fonksiyonel değilse nefret edersin, o başka. Ben çalışabilecek şeyler değil, yokluklarında yaşayamayacağın şeyler yapmak istiyorum. Seni kişi olarak daha ilignç, daha iyi hissettirecek şeyler. Yarınını aydınlatacak... Her fırsatta hayali gerçeğe Yıllar önce tasarladığı “Knotted Chair” ile ünlenen Marcel Wanders, Milano’nun 2010 yıldızıydı. Magis’ten Bacarat’ya pek çok firmanın koleksiyonunda yer alan Wanders sorularımızı yanıtladı. yoktu aslında. Firma mükemmel bulup mağazaya koydu ama şimdi bakıp “ne düşünüyordum?” diyorum. Güzel bir tasarım parçası değil! Genç tasarımcılara tasarlamayı bırakmayı salık veriyorum; bundan sonraki 2 seneyi daha etkin kullanmayı... Tasarımcı olarak iyi olmak istiyorsan öğrenme sürecinde etkin ol ve sadece gözlerini kullan. Bak, bak, bak... Bir bardağa bakıp iyi olduğuna karar veremiyorsan, sen hiç bir zaman çizimdeki bardağın iyi olup olmadığını anlayamazsın ki! Peki beraber çalışacağınız kişilerin görüp görmediğine hangi kriterlerle karar veriyorsunuz? dönüştürmekten bahsediyorsunuz da; işleriniz zenginlerin hayalleri için gibi... Hayır, onlar bedava! Burada gördüklerin için ne kadar ödedin? Onlar kalbinde, kafanda, bedava! Picasso bir resim yaparsa... Paylaşır, dolar işareti yapmaz ki. İşini boyar, iletişimini, işini... Dünyayı davet eder ki baksınlar, biz de öyle yapıyoruz. Biz onlara fikir veriyoruz. Bedavaya dünyamızın bir parçası olabilirler. Ben sana bedava vermek istiyorum bunu; sahip olmak istersen aslında iletişimimizi bozuyorsun. Bana sahip olmak ve kalbimi çıkarmak istiyorsun. Pek çok insanla bu olmadan bir ilişkimiz var. Biz dünyanın her yerinde düşüncelerimizi bedavaya veriyoruz. Tasarımcıların yaptıkları güzellikleri paylaşıyoruz. Gören insan sahip olandan çok; sen sahip olmak istiyorsan kuralları değiştiriyorsun. Hoşuma gider tabii,bu işi devam ettirebilmemiz için bazı insanların bunu istemesi lazım. Hayatın boyunca her gün senınle olmasını isteyecek kadar istemen güzel. Bir diğer yandan, ucuz da değiller pahalı da... Bir fiyatları var. Bu seneki tasarım haftasınd Hollandalı tasarımcıların öbeklendikleri bir alan var sanırım... Benim için tasarımın ulusu yoktur. Biz seninle İngilizce çok iyi konuşabiliriz, ama pek çok insanla konuaşamayabiliyorum. O zaman tasarım konuşuyor, uluslararası dil. Yerel tadların olması daha iyi değil mi? Ama bu demek değil ki, ortak bir dil içinde sen kendinden, kim olduğundan, yerel olarak, otantik olarak bahsedemezsin. Herkesin anlayabileceği bir dille konuşursun ama istediğinden bahsedersin. Tüm kararlarınızın arkasındasınız belli ki; hiç pişmanlık yok mu? Yok; bence zaman kaybından başka bir şey değil. Ama yapmamam gereken bir parça vardı mesela. Söylemeyeceüım çünkü pek çok insan o parçayı unuttu diye mutluyum. Çok erken dönemdi. Hazır değildim; insanlar beni yükselttiler. Sihir olduğunu düşündük. Genç tasarımcılara bu olur. Onlara hep “sessiz ol” derim. “Kendin için karar ver: 75’inde tasarımcı mı olacaksın? Eğer evet’se, o zaman acelen yok. Zamanın var, sessiz ol, hergün büyü. Hızlandırmaya çalışma sadece büyü. Eğer hergün büyürsen kaliten çok önlenemez olur, çok güçlü. Dünyanın seni görmeme ihtimali kalmaz. Benim o parçamda; harika bir tasarımcı değildim ama bir firma aldı. Fena değildi ama iyi olup olmadığını bilecek bakış açım Kurallarım yok. Yarın yeni kurallarım olacak; dolayısıyla bugünden kural koymuyorum. Şaşırtılmaya açığım. Umarım yarın biri gelip bugüne kadar düşündüğüm herşeyin aptalca olduğunu söyler. Canlı hissetmek istiyorum. Bunu görmeye hazırım. Eğer ordaysa, ben görürüm. Hayatınız boyunca br tarzınız olmasın diye çalıştığınızı söylemişsiniz. Tarzınız olsa ne olur? Kök salmak gibi mi? Kök gibi evet... Benim için kalıcı şeyler yapmak önemli. Yeninin eskime ihtimali eskiden fazla. O yüzden o kadar yeni olmayan şeyler yaapmak istiyorum; geçmişle bağ kuran. Benim yaptığım modenrizmin tersi, geçmişle bağ kuruyorum. Dekorasyonu çok sevdiğimden değil! Magis için yaptıklarımı düşün; tamamen farklı şeyler... Bacarat’ı, Capellini’yi düşün... Hepsi için mutluyum; Love grove ‘u çok severim ama 15 parçasına bak, tarzı görürsün. Benimkilere bak... Farklı fikirler dolu deli bir dünya. Kendimi ne küçük ne de büyük yapmak isterim. Bu benlik değil demek istemem; alabildiğimi alırım. Rumun sonunu bulmak isterim ki sana sunayım. Dünyaya verebilmek için bendeki tüm parçaları bulmak isterim. Binlerce insan var bende. Ben tasarımcıysam, ürüne yani çocuğuma benim değl kendi kimliğini vermeliyim. Bu benim felsefem... Bunun içinde, gözlerimin hazmedebildiği, beynimin düşünebildiği, kalbimin verebildiğikadar mümkün olduğu kadar farklıyı verebilmek için uğraşacağım. 16 30/05/2010 Umut Kart Aslı Ayşen Aydın [email protected] [email protected] Dünya nüfusu artarken, şehirler de kalabalıklaşıyor. 2030 yılına kadar nüfusun % 60’nın şehirlerde yaşayacak olması hem bireysel hem de kamusal bir sürü yeni ihtiyacın doğmasıyla sonuçlanacak. Şehirler sadece cazibe açısından birbiriyle yarışmakla kalmayacak, hem yaratıcılar hem de akademik dünyanın yeni yetenekleri için çekim merkezi olmaya çalışacak, sahip olduğu insan sermayesinin kalkınmasını sürekli kılmayı sağlayacak ve sosyal gruplaşmanın önüne geçmeye uğraşacak. Bu nedenle, sadece alt yapısal ihtiyaçların karşılanması veya sürdürülebilirliğin sağlanması değil şehirli insanın yaşadığı kentten ne kadar keyif aldığı da gittikçe önem kazanacak. KENT İÇİN, GELECEK İÇİN Public Design Festival ikinci kez düşünmeye çağırdı: Trafik lambalarından sokak tabelalarına, toplu taşıma araçlarından çöp kutularına, herşey bir tasarım ürünü iken günlük koşuşturmacada bunların ne kadar farkına varıyorsunuz? Günümüzün önemli trend uzmanlarından akademisyen ve yazar Richard Florida da uzun süredir yürüttüğü çalışmalarla fark yaratan şehirleri inceliyor. Özellikle yaratıcı endüstrilerin gelişmesi sağlayan çekim merkezleri barındıran bu şehirler, sadece ekonomik kalkınma oranlarıyla değil deneyim ekonomisi açısından da sonsuz seçenekler sunuyor. Mimarlar, şehir planlamacıları, peyzaj mimarları, kamu çalışanları, sosyolog ve antropologlar, tasarımcılar ya da sanatçılar... Hepsi kalabalıklaşan şehirlerin daha yaşanabilir ve keyif alınabilir ortamlar olabilmesi için çeşitli projeler geliştiriyor. İşlevini kaybeden demiryolu rayları parka dönüştürülerek mahalle yaşamı yeniden canlandırılıyor, bazen küçük bir meydanda başlayan etkinlik bir kaç yıl geçmeden festivale dönüşerek tüm şehre mal oluyor. biriktiriyor. Şehirde yaşayanlar ile kamu alanları arasındaki ilişkinin değişim ve gelişiminde tasarımın rolüne değinen proje için kilit grup, şehirliler. Uzmanların farkındalığı ve sürdürülebilirliğin ancak sıradan vatandaşın aktif katılımıyla gerçek anlamını bulacağını savunan etkinlik, sürekli devinim halinde olan toplumun ihtiyaçlarına yönelik basit, uygulanabilir ve sağlam çözüm önerilerini biraraya getiriyor. Şehrin işlek meydanlarında sergilenen bu eserlerin yanı sıra 46 şehirden 650 projenin değerlendirildiği uluslararası bir yarışma düzenleniyor. Sere serpe uzanacak bir bahçesi bile olmayanlara çiçek yatağı sunan “into the flowers”; şehrin gürültüsünde sesini duyuramadığını hissedenlere yönelik “megafono”; hava kirliliğinden dolayı nefes alamadığını düşünenlere ise oksijen parkı... Sürekli şehirlilerinin beklentilerinden bahsederken ya turistlerin ihtiyaçları? Seyahati bitirmeden son bir kez kentin havasını soluyabileceğiniz ve bagajınızı da güvenle saklayabileceğiniz bir çözümle karşılaşsanız fena mı olur? Hepsi naif yaklaşımlar gibi gelse de ortak noktaları, şehir hayatının ve özellikle de kamuya açık alanların artık daha özel tasarlanması gerektiğine dönük fonksiyonel ve eğlenceli önermeler içermeleri. Geleceğin şehrinde “yaşayan mekanlar” yaratabilmek için, halkı açık alanların kullanımı konusunda bilinçlendirmek ve bu bilinçlendirme sırasında onları yetkilendirmek önem kazanıyor. İşte o zaman meydanların mimari yerleşiminden, banklara kadar herşeyin tasarımı, fonksiyonellikleri ya da paylaşımcılığa ne kadar imkan sağladıkları içselleştirilebilir ve kaotik geçen gündelik hayattan kurtulup kentten daha fazla keyif alma fırsatı yakalanabilir. Milano Tasarım Haftası sırasında “Public Design Festival” da gündelik yaşamımızda çevremizi daha keyifli ve fonksiyonel hale nasıl çevirebileceğimize dikkat çekiyor. 2006 yılında Avrupa Birliği projesi olarak başlayan “Human Cities” fikrinin de uzantısı olan bu proje, ‘yaşadığımız ortamı daha bilinçli tasarlayabilir miyiz’i sorgulatıyor. Organizasyonu üstlenen esterni, 2 yıldır gerçekleştirilen etkinlik çerçevesinde tüm dünyayı gezerek kent yaşamını ve deneyimini dönüştüren kamu alanlarındaki türlü uygulamaları ve fikirleri 01 DÜNYA MALI NARGİLE Tasarım eli değdiği zaman yalnız görüntüsünü değil, kullanım alanlarından hedef kitlesine topyekün bir değişime uğrayan, günü yakalamak konusunda son derece yatkın bir “gelenek” nargile. Neredeyse 10 sene önce endüstriyel tasarımcı Kunter Şekercioğlu tarafından “yeni bir çehre”ye kavuşturulduğunda kimileri tarafından eleştirilip, kimileri tarafından geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak değerlendirilmişti. O zamanın üzerinden yeterince geçmiş olsa ki, Airdiem isimli dört yaşında bir Fransız şirketi dünyanın dört bir yanından tasarımcılarla çalışarak 500 yıllık nargileye binbir surat kazandırıyor, çekingenlerin sayısı düşerken üretkenlerinki çoğalıyor! Altın, gümüşten Corian’a ya da deriye geniş bir yelpazede malzemeyle çalışan Airdiem’in ismi, hafiflik ve hava anlamına gelen “air” ile hedonist bir söylem olan “carpe-diem”in ikinci kısmının birleşiminden oluşuyor. Fas doğumlu Hicham Lahlou’nun “Diwani” nargilesi, tasarımcıya göre misafirperverliği sembolize eden odanın ismini taşıyor. Polietilenden üretilen ürün yaklaşık 70 cm yüksekliğinde. Tasarım anlayışını kültürlerin karışımı üzerine kuran Lahlou, araştırmanın başarı üzerindeki etkisinin büyük olduğuna inanıyor. “Tüttür Beni” 02 Saksılardan yapılan oturma birimleri 03 Run For Rest koşu bandı. Aslolan Zamansızlık Pure’un tasarımcısı Filistin asıllı Belçikalı Nedda El-Asmar, 2007 yılında Fransız gazetesi l’Express tarafından Yılın Avrupalı Tasarımcısı olarak gösterilmiş, 2008’de ise Henry Van de Velde ödülünü almıştı. Aynı yıl kazandığı Observeur du Design ödülü ise genç tasarımcı için önemli bir atlama taşı olmuştu. Modernliğine karşın zamansız olmayı başarabilecel bir objenin peşinde olduğunu ifade eden El-Asmar’ın nargilesi 18 karat altın kaplama. Fes Başlıklı Nargile 03 O çok benimsediğimiz nargile, artık yeni çehresiyle “dünya malı”. Fransa’da kurulan Airdiem’in koleksiyonu, çeşitli malzeme ve üretim tekniklerini buluşturuyor. Bize ise bir şarkı tutturmak kalıyor: “Seni ben, ellerin olasın diye mi sevdim?” Misafiri Seven Nargile Emmanuel Meyssonnier’in tasarımı olan “Smoke Me” alüminyum bir gövdeye sahip, üzerinde ise seramik kullanılmış. Yalnızca 27 cm yüsekliğinde olduğu için tıpkı kendi gibi özel olarak tasarlanmış çantası içinde istenen yere taşınabiliyor. Böylesine küçük olmasına karşın rüzgara karşı son derece dayanıklı. 01 Into The Flowers çiçek yatağı 02 17 Tasarım dünyası kadar sanat dünyasının da aşina olduğu bir figür olan Hilton McConnico, ürününde Doğu’da yakalayabildiği sıcaklığı yansıttığını düşünüyor. Afacan giyinmiş birini anımsattığını söylediği Fes Başlıklı Nargile, her ne kadar kiç olmak konusunda sınırları zorlasa da metal, cam, plastik gibi malzemeleri buluşturmaktaki azmiyle dikkati çekiyor. Ürün 38 cm yüksekliğinde, 14 cm genişliğinde ve toplam 1 kg ağırlığında. Taşınabilir ve Genç Lübnanlı tasarımcıların kurduğu Tribu Design imzasıyla Red-Dot tasarım ödülü alan “Beyaz” nargile, alıştığımız geleneksel ürünün taşınabilir ve genç hali olarak konumlanmış. “Geleneği korumak istiyorsan evrimleşmesine izin vermelisin! Biz de nargileyi daha pratik ve fonksiyonael hale getirerek, etrafında yeni davranış biçimlerinin filizlenmesine imkan verdik” diyen ekip, 40 cm’lik ürünü Corian’la hayata geçirmiş. Doğal akrilik ve paslanmaz çeliğin yanısıra deriden de faydalanılmış. Ürünün yüksekliğinin yalnızca 5 cm olduğunu hatırlatmakta fayda var. Gün Ortası Hayalleri Eğitimini Beyrut- Paris ve New York üçlemesiyle tamamlayan Sibylle Tamer Abillama, gün ortasında mutluluk ve hayal’i yakalamaya gayret etmiş. Feminen çizgileri ve kırmızı pleksiglasının da etkisiyle gözleri üzerinde toplayan nargile, kullanılan metalin de oldukça çarpıcı hale gelmiş. Ürün, 54 cm yüksekliğinde ve 32 cm genişliğinde. 18 30/05/2010 Gözde Tüfekçi Gözde Tüfekçi [email protected] [email protected] 19 BANYONUN TANIMI ÇOĞALDI SIRADA, RADYATÖR DEVRİMİ... Ekonomik kriz, insanoğlunun hayattan değil belki ama üründen olan beklenti eşiğini de bir hayli yükseğe çıkardı. Artık tek üründen tek işlev beklediğimiz günler uzakta, sadece elimizi yıkadığımız lavabolar geride kaldı. Nicedir, banyo alanındaki konsantrasyonumuz seramik ürünlere odaklıydı. Banyonun yaşam alanına dönüşmesiyle karo, lavabo ve klozet üçlüsüne eklenip çıkarılan yeni ürün gamlarına, bu kez de seramiğin soğuk etkisini yumuşatan, sıcacık bir ürün çeşidi dahil oldu. Aralarında Matteo Thun, Karim Rashid, Starck gibi isimlerin bulunduğu tasarımcılar bu yeni alanın koruyucuları arasındaki yerlerini aldılar bile. Matteo Thun, Karim Rashid ya da “olmazsa olmaz” Starck... Tasarımcıların ilgi alanı sıcak bir yere doğru mu kayıyor dersiniz? Radyatörlerin değişimi bundan olmasın? İki senede bir, sabit fuar alanı içinde konuşlanan Salone del Bagno, bu sene de klasik pavyonlarındaki yerini almıştı. Burada şaşırtıcı olan tek şeyse, seramik ve banyo gereçlerinin yanında neredeyse %40’lık bir alanın, banyo ısıtma sistemleri ve radyatörlerden oluşmasıydı. Parlağından, doğal yüzeylisine, su ısıtmalısından elektrik enerjilisine, birçok marka ve tasarımcı ürünü radyatörler banyo alanın da yeni gözdesi durumunda. 01 Bu yıl rotasını fuar alanına çeviren banyo markaları, Salone Internazionale’ye Bagno ekinin iliştirilmesiyle kendine ait pavilyonlarıyla 3.kez karşımızda. Birden fazla fonksiyonun yerine getirildiği ürünlere oldukça sık rastlanan alanda, bu eğilimi kanıtlar birçok ürün sergilenmekteydi. Stocco’nun yeni serisi Origami, tek formun çoğalarak dört farklı ürüne dönüştüğü, farklı isteklere tek formdan cevap verebilen kompakt bir tasarım anlayışının sonucuydu. Dönüşerek, şekil değiştirerek, kapanarak yan bir fonksiyonu karşılayan ürünlere bir diğer alternatifse, bu uğurda kendi varlıklarından ödün vererek fazlaca(!) birleşen tasarımlar yolundaydı. Bir ucu lavabo bir ucu küvete dayanan Novello markalı ürün, akışkan formun sağladığı sürdürülebilirlikten yanaydı. Başlıca amacı, iki farklı elemanın olası birleşmelerle yanyana getirilmesiyle alan tasarrufu sağlamak ve akışkan silüetiyle yeni şekiller yaratmak olan Love, tek fonksiyonla yetinmeyen ürünlerin form üzerindeki baskısını kanıtlar cinstendi. 02 rastlanmayan fuar alanında, marka ve tasarımcıların doğaya yöneldiklerini söylesek şaşırtıcı olmaz kuşkusuz. Doğal taş kullanımının nispeten arttığı ve doğadan esinlenen formların gözümüzün her yerine iliştirildiği bu günlerde, banyoda da doğaya dönüş vardı. Dışarıdan tamamen doğal, kullanım alanının gerektirdiği yüzeylerde ise klasik yaklaşımın benimsendiği sırlı, pürüzsüz dokuların hakim olduğu ürünler göze çarpanlar arasındaki yerini aldı. Malzeme tercihini seramikten yana kullanan markalar ise, en azından form ya da desen yoluyla çevreye duyarlılıklarının altını çiziyordu. Karim Rashid imzalı AX 20 koleksiyonu, doğaya bu yolla dokunanlar arasında gösterilirken, yumuşak hatların kullanılmaya gayret edildiği, üç boyutlu organik yapıdaki tasarımıyla, ışığın yüzeylerde oluşturduğu yansımalardan görsel bir derinlik elde edilmeye çalışılmıştı. Formun ışık kırılganlıklarına elverişli tutulan bu yüzeylerine rağmen kolay temizlenebilir ve kullanılabilir olması, tasarımın en kritik unsurları arasında yer alıyordu. Bu alandaki bir diğer uygulama ise, lüks yaşam alanlarını doğa üzerinden modayla birliştiren Jungle koleksiyonu. Doğal yaşamdan desenlerin, ayakkabı, çanta ve aksesuarlara yansıdığına olan şahitliğimizin ardından, banyomuz da nasibini alarak; timsah, yılan, iguana gibi hayvanların derilerine bürünmüş. Seramik malzemenin üzerine kapladığı pişirilmiş hamurla deriyi andıran yüzeyler elde edilen seriyle birlikte vahşi yaşamın kapıları da banyomuza açılıyor. Son yıllarda görmeye iyice alıştığımız çanak ve mobilya üstü ürünlerin aksine, kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan vitrifiyeler, bu yıl birçok örneğiyle yeniden karşımızdaydı. İsmini, esin kaynağı da aldığı Martini Dry kokteylinden alan Decormarmi ürünü de, geleneksel ve katı görünümlü malzeme etkisini ayaklanarak yıkanlardan. “Dry” bu yolla, silindirik bir ayak üzerine çanak şeklinde biçimlenerek mermerin soğuk ve rijit hatlarını kırıyor, heykelsi bir form yakalıyor. 01. Azzurra’nın Civita lavabosu 02. Novello’nun NV Love serisi 03. Karim Rashid imzalı ‘Axia’ 04. Stocco’nun ‘Origami’ koleksiyonu 05. Ceramica Cielo’nun ‘Jungle’ koleksiyonu Banyolardaki form-fonksiyon eğilimlerinin yanısıra, banyonun can alıcı malzemesi seramiğe sanılanın aksine fazlaca 03 04 05 Sayılarının iyice artması ve yaygınlaşmasıyla birlikte, banyo mekanı dışına da sızmaya başlayan ısınma elemanlarının, heykelsi formlarıyla birer dekorasyon elemanına dönüştüğünden söz edebiliriz. Isınma panelleri, salon ve benzeri ortak yaşam alanlarındaki yerlerini baş köşelere konumlandıran örnekleriyle, hem insanın en temel ihtiyaçlarından birini karşılıyor, hem de tablo, desen gibi uygulamardan sıkılanlara yeni bir soluk. Scudi Electric, Antrax IT’nin yıllar önce Massimo Iosa’ya yine aynı isimle tasarlattığı ünlü radyatörün elektrik enerjisine çevrilerek yenilenmiş versiyonu. Üç farklı panelden oluşan tasarım, duvardaki hafif ve yüzen hissiyle, ortama sağladığı enerjiden de fazla bir sıcaklık katmayı amaçlıyor. Tasarımların çok amaca hizmet etme anlayışına paralel olarak radyatörlerin ısıtma işlevlerine de raf, havluluk, dekoratif panel gibi özelliklerin eklendiği ürünlerin yaygın olarak kullanıldığı fuar alanında, bu anlamda birçok örnek mevcuttu. Çok işlevli radyatörler arasında ilk ve tek patentli tasarım olarak lanse edilen “Stendy”, Deltacalor’un çamaşır kurutma askılığı olarak tasarlanan fonksiyonel bir çözümü. Gömlek ve benzeri parçaların askılarıyla asıldığı aparat, istendiğinde açılıp kapanabilen raflarıyla havluluk olarak da kullanılabilmekte. Çağdaş tasarımcılardan Enzo Berti’nin, yine I-Radium için tasarladığı Gigi ise, eğlenceli ve stilize tasarımıyla hem banyolar, hem de çoçuk odaları için düşünülmüş. Hafifliği ve taşımaya özelleşmiş formuyla modüler bir yapı kazanan ürün, tüm mekanlar arası geçişe de olanak tanıyor. 01. F. Lucchese tasarımı ‘Otto’ 01 03 02 04 01-04. S. Lucchese tasarımı ‘Otto’ 02. AntraxIT’nin ‘Scudi Electric’ radyatörü 03. Enzo Berti’nin ‘Gigi’ radyatörü 05. Deltacalor’un ‘Stendy’ askı radyatörü 05 20 30/05/2010 Sibel Baştimur Emine Merdim Yılmaz [email protected] [email protected] TASARLA, YARIŞ, KAZAN Aykut ve Ferhat Kızıler ise “Gooolll” adlı ortak projeleriyle mansiyona layık bulunarak 1.000 TL ile ödüllendirildi. Bir süredir sonuçlanması beklenen yarışmaların kazananları en Merdivenli Sokaklar nihayet açıklandı. Şüphesiz, kazanan yalnızca gençler olmadı. Üniversitelerin mimarlık, iç mimarlık, Tasarımın ekonomi üzerindeki etkisini en iyi anlatan cümle hiç kuşkusuz genç tasarımcıların idolü, 'endüstriyel tasarımın babası' ve 'Amerika'yı şekillendiren adam' olarak tanımlanan Raymond Loewy’nin "Fiyat, işlev ve kalite açısından eşit olan iki ürün arasında, daha iyi tasarlanmış olan daha iyi satılır" cümlesidir. Yeni ekonomi düzeninde tasarımın yeri çok büyük. Teknolojinin hızla değiştiği bugünlerde, pazarda neyin başarılı olacağının çok iyi tahmin edilemeyeceği bir dönemde, tasarım her türlü sektör için bir yol gösterici. İngiltere'deki Design Council'in İngiliz şirketler arasında yaptığı bir araştırmaya göre, tasarımı iyi kullanan şirketler, rekabette daha başarı oluyorlar. Üretim yapan şirketler, tasarıma yılda 5.1 milyar pound harcıyorlar, yüzde 70'i ise işlerinde tasarımın çok önemli olduğunu dile getiriyorlar. İngiltere'nin en hızlı büyüyen şirketlerinin yüzde 71'i tasarım, yenilikçilik ve yaratıcılığın şirketlerinin çalışmalarında çok önemli bir role sahip olduğunu belirtmişler. Aynı şekilde, bir yıl içinde hiç büyüme kaydetmeyen şirketlerin yüzde 67'si, hiç tasarım aktivitesinde bulunmadıklarını belirtmişler. Bütün bunların bize anlattığı ise şirketler için tasarımın ne kadar değerli olduğu. Türkiye’de de tasarımın öneminin farkına varan birçok şirket var. Bu şirketler oluşturdukları tasarım ekipleri ile yeni fikirlerin peşinden gidiyor, düzenledikleri yarışmalarla genç tasarımcıları destekliyorlar. Bu yarışmalar hem firmalara yeni fikirler kazandırıyor, hem de genç tasarımcıların kendilerini sınamalarını sağlıyor. yanı sıra Zorlu Tekstil’de iş imkanı gibi önemi bir fırsatın sahibi oluyorlar. Yarışmaya katılan projeler arasından, her iki kategoriden ayrı ayrı seçilen 6 proje sahibi Mehmet Zorlu Vakfı Özel Bursu ile ödüllendirildi. Yarışmada Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri İşadamları Derneği (TETSİAD) özel ödülleri de sahiplerini buldu. Kumbaralar Yarıştı Toplumda tasarruf ve geleceğe yatırım bilinci oluşturmak amacıyla AvivaSA tarafından düzenlenen “Kumbara Tasarım Yarışması”nda dereceye girenlere ödülleri verildi. “Geleceğin Tasarımcıları Tasarrufu Tasarlıyor” konseptli Kumbara Tasarım Yarışması’na 512 başvuru yapıldı. Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü 4. sınıf öğrencisi Begüm Cana Özgür, “Roly-Poly” adlı projesiyle tasarruf sahiplerinin hayatta nasıl dik durabileceklerini anlattığı tasarımıyla birinciliğe layık bulunarak 5 bin TL’lik ödülün sahibi oldu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 4. sınıf öğrencisi Sedef Ala Gümüşlü, “ParaKüp” adlı projesiyle ikinci seçilerek 3 bin TL’lik ödülü kazandı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 4. sınıf öğrencisi Mehmet Erdi Özgürlük “Yükle!” adlı projesiyle üçüncü olarak 2 bin TL’lik para ödülüne sahip oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 4. sınıf öğrencileri Fatma Ebru 01 01 Begüm Cana Özgür’ün kumbarası. 02 Taç’ın yarışmasında 1.lik kazanan desen. 02 Bir De Sen Tasarla Türkiye’nin ev tekstili markası TAÇ tarafından düzenlenen “Bir De Sen Tasarla Yarışması”nda ödüller sahiplerini buldu. Üniversitelerin Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerin katılabildiği yarışmaya bu yıl 29 üniversiteden 400'e yakın eser başvurdu. Yarışmada birinciliği Nevresim Deseni Kategorisinde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden Tuğçe Bozkurt ve Nevresim Ürün Tasarımı Kategorisinde ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nden Efe Erinç Erdoğdu-Gülseren Aslı Gök kazandılar. Bu yıl da “Nevresim Desen Tasarımı” ve “Nevresim Ürün Tasarımı” olarak iki kategoride düzenlenen yarışma sonucunda kategori birinci, ikinci ve üçüncüleri maddi ödülleri kazanmanın peyzaj mimarlığı, şehir planlama ve endüstriyel tasarım bölümü öğrencileri, İstanbul’un kent ile özdeşleşen merdivenli sokaklarına yepyeni bir ruh kazandırmak için yarıştı. Seranit’in, genç tasarımcı adayları ile gerçekleştireceği projeyle Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş, Beykoz, Sarıyer, Ümraniye, Üsküdar ve Fatih Belediyelerinde bulunan İstanbul’un 8 ilçesindeki merdivenli sokaklar yenilenecek. “Merdivenli Sokaklar Tasarım Yarışması”nda, birincilik ödülü Fatih Belediyesi için yaptıkları tasarım ile İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde okuyan Seda Bakır, Aslı Nur Paktaş ve Okan Aydoğu’nun oldu. Öğrenciler 5 bin TL’lik ödülün yanı sıra İtalya’nın önde gelen tasarım okulu Domus Academy’de 15 günlük yaz bursu kazandı. İkincilik ödülü Beykoz ilçesi sokağı için yaptıkları tasarım ile Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde öğrenim gören Mete Keskin, Mehmet Örücü ve Esra Yılmaz’a verildi. Öğrenciler 5 bin TL’lik ödülün yanı sıra 2010 Uluslararası İspanya Mimarlık Festivali’ne katılım hakkı kazandı. Üçüncülük ödülünü ise İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde okuyan Remzija Mert ve Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde okuyan Faruk Can Ünal Beşiktaş ilçesi için yaptıkları tasarım ile paylaştı. Öğrenciler 5 bin TL’lik ödülün yanı sıra 2010 Londra Bienali’ne katılım hakkı kazandı. 03 Merdivenli Bokaklar yarışmasının birincisi Fatih’i ele almıştı. BAŞKENT MODERN YÜZÜNE, CER MODERN'E KAVUŞTU 01 Müze binaları, mimarileri ve içinde açılan sergiler ile sadece yerli turistlerin değil yabancı turistlerin de gezi durağı oluyor, bir anlamda da kent ile özdeşleşiyorlar. Böyle bir müzenin senelerdir eksikliğini çeken Ankara sonunda modern sanat müzesine, Cer Modern'e kavuştu. Mimari projesi Uygur Mimarlık tarafından hazırlanan müze aslında bir dönüşüm projesi. Cer Modern, eski eski vagon tamirhaneleri, cer atölyeleri ve bu binaları saran betonarme yeni bir binadan oluşuyor. 11.500 metrekarelik bir alana yayılan, 10 senelik bir çalışmanın ürünü olan müzede, 4.500 metrekarelik sergi salonu, 700 metrekarelik fotoğraf galerisi, müze mağazası, 370 kişilik konferans salonu, çok amaçlı salon, kafe ve heykel parkı bulunuyor. Cer Modern 21-23 Mayıs tarihleri arasında kapsamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. 4. kez düzenlenen Ankara Tasarım Günleri kapsamında "Tasarımda İnovasyon" konusu konuşuldu. Etkinlik süresince düzenlenen seminerler, sunumlar, tasarım sergileri, video art gösterimleri, çeşitli workshoplar ile Ankara, 3 gün boyunca tasarıma doydu. Ankara'nın modern yüzü olmayı hedefleyen Cer Modern'in müelliflerinden Semra Uygur ile konuşarak projenin nasıl ortaya çıktığını, tasarım kriterlerini ve işveren ile olan ilişkilerini konuştuk. Emine Merdim Yılmaz: Cer Modern'in projesinin elde edilişinden inşa edilişine kadar 10 sene geçti. Geçen zaman zarfında yaşananları aktarabilir misiniz? 03 21 Semra Uygur: Cer Modern'in inşa edildiği yer AKM 4. Bölge'de yani bizim düşünürsek sizce kente nasıl bir katkısı olacak? SU: Aslında Ankara için çok geç kalmış bir yatırım bu. Yanındaki konser salonu da bitince -ki bu da tıpkı Cer Modern'de olduğu gibi, şimdiki Kültür ve Turizm Bakanı'nın büyük katkılarıyla gerçekleşiyor- Ankara'da geç kalmış ama başkentin yüzünü göstermeye aday bir yapı olduğunu düşünüyoruz. EMY: İşveren ve mimar ilişkisini bu yapı özelinde nasıl yorumlarsınız? 01 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu yaptığımız alanda ve yarışma sürecinde yıkılacak yapılar kapsamındaydı. Daha sonra 1995'te Milli Komite'nin burayı korumaya alma kararı nedeniyle alanın telif haklarına sahip olduğumuz ve konser salonuyla uyumunu sağlamamız gerektiği için bunu yaptık. EMY: Proje, eski vagon tamirhaneleri ve cer atölyelerinin restorasyonu yanında, bir de yeni bir binanın tasarımını kapsıyor. Yeni binadaki tasarım kriterleriniz neydi? SU: Orada iki dönemde yapılmış dört hangar var. Birinci dönem hangarları üç tane ve büyük, enleri geniş boyları daha kısa olan hangarlar. Fotoğrafta sol tarafta görülen uzun, üzeri alüminyum kaplı olan hangar da ikinci dönemde yapılan, 92 metre uzunluğunda bir yapı. Birinci dönem yapılan üç hangarın iki tanesi demiryolu hattı o alanda değiştirildiği için ve o zaman yıkılacak bina niteliğinde görüldüğü için demiryolları tarafından mecburen yıkıldı. Bizim restorasyon yapmadaki mantığımız da projesinde de görülebileceği üzere eski yapıyı sargı bezi gibi sarmak. Sağ tarafta görülen beton yapı da sanki bir baston gibi yapıyı ayakta tutan bir konsept üzerine gelişti. Üstünde durduğumuz alanın da altında yeni yapılar vardır. Toplantı salonları, galeri gibi mekanlar o açık alanın altında bulunuyor. EMY: Cer Modern'in Ankara'nın ilk modern sanat müzesi olduğunu SU: Biz bu projeleri yüklenici olan Baki İnşaat'a yaptık. 10 sene sürdü ve bunun nedeni yükleniciden değil ödenek yetersizliğinden ve dur-kalk'lardan kaynaklanıyor. Biz Baki İnşaat'la çok iyi bir iletişim içerisinde bunu götürdük ve gayriresmi olarak sürekli inşaatın başında bulunma şansımız oldu. Ama bu yapının bitirilişine esas sahiplik eden de bizzat Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay. Sürekli şantiyeyi ziyaret etti, üzerinde durdu, titizlendi, bitirilebilmesi için görüşlerimizi aldı. Ankara'da bu yatırımı bitireceğine dair söz vermişti ve bunu gerçekleştirdi. İşveren açısından bir sıkıntımız olduğunu söyleyemeyiz ve gayet iyi ilişkiler içerisinde götürdük bu işi. 01 Vagon tamirhaneleri, cer atölyeleri ve yeni betonarme binası ile Cer Modern 11500 metrekarelik bir alana yayılıyor. 22 30/05/2010 23 Elif Ekinci [email protected] KLİŞE HEDİYELERE PAYDOS! İKSV’den bahsetmek için artık bir sebep daha var: Vakfın Şişhane’deki yeni binasının altına bir tasarım mağazası açıldı. Şişhane’ye taşınan İKSV’nin yeni binasının giriş katında, tasarım ve sanatla ilgilenmeyenlerin bile en az ilgilenenler kadar dikkatini çekecek yeni bir adres var artık: İKSV Tasarım Mağazası. Bu mağaza, Türkiye’nin önde gelen sanatçılarının yapıtlarının ürün uygulamaları, Türk tasarımcıların hazırladığı özel koleksiyonlar ve MoMA, Picasso, Dali, Andy Warhol gibi dünyaca ünlü müze ve tasarım markalarının ürünlerinin hepsini çatısı altında buluşturuyor… İKSV binasının giriş katına konuşlanan mağaza, ürünlerini 3 ana koleksiyon başlığı altında sunuyor. Bunlardan ilki olan ‘Türk Sanatçılar Koleksiyonu’nda, Abidin Bir diğer koleksiyonda ise, Ela Cindoruk ve Nazan Pak’ın takı tasarımları ve Gülnur Özdağlar’ın geri dönüşümü tasarıma dönüştürdüğü pet şişelerden takıları var. Dino’nun yaşamından, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun özgün baskıları ve resimlerinden, Tan Oral’ın kedilerinden ve Devrim Erbil’in İstanbul manzaralarından yola çıkarak hazırlanmış ipek fularlar, kristal bardaklar, defterler, yastıklar ve daha birçok özgün ürün yer alıyor. Devran Musaloğlu’nun kâğıt obje ve takılarından Koray Özgen ve Toz Design/Leyla Taranto’nun beraber tasarladıkları Dome koleksiyonuna; Şenay Akın’ın farklı boyutları yan yana getirerek yarattığı takılarından, Sadi Tekin’in pleksi takı koleksiyonu ve Hande Bilten’in taşsız tektaş yüzüklerinden oluşan Diamondless koleksiyonuna kadar birçok farklı zevke hitap eden tasarım ürünleri de yine bu koleksiyonun içinde. ‘Dünyadan Tasarımcı ve Sanatçılar’ kategorisinde yer alan, güncel sanatın dünyadaki öncülerinden New York MoMA’nın yaratıcı ve eğlenceli ürünleri ise, İKSV Tasarım Mağazası’nın en dikkat çeken ürünlerinden. Kategoride ayrıca; ‘Dali bıyığı’ baskılı bardaklar ve ‘Warhol muzu’ baskılı saatler dikkate değer ürünlerden. Ünlü müze mağazalarından yapılan özel seçkilerin yer aldığı İKSV Tasarım’da bir başka dikkat çeken şey ise, 18 Türk tasarımıcısından oluşan Barbarlar grubundan Ela Cindoruk, Oya Akman, Erdem Akan ve Gamze Güven ile birlikte geliştirilen ‘İstanbul’un taşı toprağı altın’ projesi. Ela Cindoruk’un proje için tasarladığı, içinde 1 gr altın olan üstü taş kaplı kolyenin özelliği, ister dışındaki taş ile beraber, ister taşı kırıp altın olarak takılabiliyor olması. Hediye seçmekte zorlananlar, son dakika hediyecileri ve klişe hediyelere takılıp kalmak istemeyenler için ‘biçilmiş kaftan’ olan İKSV Tasarım mağazası, her keseye uygun ürün fiyatlarıyla uğrak noktası olacağa benziyor... Pelin Özgen [email protected] BİR UNİCERA GELDİ GEÇTİ Unicera Fuarı’nda, 197 yerli ve yabancı firma ürünlerini sergileme imkanı buldu. Sektörün nabzının attığı fuar kapsamında seramik kaplama malzemeleri, vitrifiye ürünleri, havuz, sauna, armatürler, banyo, mutfak mobilyaları ve aksesuarları sergilendi. Fuardaki stantlarda en çok göze çarpan tasarımlar, geçtiğimiz yıllarda şekillenmeye başlayan banyo ve mutfak kavramlarını bir yaşam alanı haline dönüştürmeye yönelik çalışmalar oldu. Dayanıklılık, kullanım kolaylığı, temizlenebilme rahatlığı gibi temel özellikler banyo mekanları için ürün seçiminde en önemli kriterler arasında yer almışa benziyor. Bu temel etkenlerin yanında, küresel ısınma bilincinin arttırılması adına çevreye duyarlı, su tüketimini minumuna indirecek malzemelerin kullanımını ön plana çıkartan ürünlerin sergilenmesine ağırlık verilmiş. Az su tüketen armatürler ve vitrifiye elemanları, ahşap görünümlü kaplama malzemeleri ve mobilyalar da Unicera Fuarı’nın gözdeleri arasında yerini almış. Seramikte mermer, traverten gibi doğal taş desenlerine dönüş ile ahşap görünümler kendisini hissettirmeye devam etmiş bunun yanında parlak yüzeyler ve onlara eşlik eden parlak taşlı bordürler trend olmuş görünüyor. Fuarda göze çarpan bir diğer konuda karo seramikte trend yaratacak Türk Seramik Sektörü’nün en önemli buluşması olarak nitelenen Uluslararası Seramik ve Banyo Fuarı’nın (Unicera) 22’ncisi de geride kaldı. Peki Unicera neyi işaret etti? dizaynlar ve aplikasyonların en son tekniklerle hayat bulması olmuş. Üstün malzeme ve dizayn teknikleriyle, gerçek doğal elementlerin birebir aynı efektlerinde seriler yaratılarak tüketicilere sunulmuş. Tekstil efektli, rölyefli tasarımlar ilgi çekerken, doğanın ve kültürel değerlerimizin yansıtıldığı malzemeler ile tüketicilerin kendinden bir şeyler katarak, özelleştirdiği ürün tasarımlarını yorumlayabilecekleri ürünler de büyük ilgi topladı. Kullanılan renklerde, pastel tonlar ağırlıklı olmak üzere, doğadaki ana elementlerin canlı renkleri ve bunların tonsur-ton döşemelerini görüyoruz. Pastel tonların yanı sıra koyu turuncu, sarı, kırmızı, koyu fıstık yeşili gibi canlı renkler de dinamik mekanları sevenlere hitap edecek renk alternatifleri olacak. Ayrıca mürdüm, antrasit gri renkleri de geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu sene de görmek mümkün. Siyah & Beyaz’ın ağırlığı hissedileceğe benziyor. Klasiğe geri dönüş dijital uygulamaların çoğalması ve getirdiği avantajlar ile birlikte artmıştır. Klasik ürünler genelde mutlaka 3 boyutlu trim parçaları ile desteklenen parlak mermer, soft duvar kağıdı efektleri olarak karşımıza çıkıyor. Ambianslarda bu ürünler klasik tarza uygun vitrifiye, armatür ve mobilya ile beraber sunuluyor. Evine yaratıcılığını katmak isteyenler için de farklı çözümler tasarlanmaya başladı. Örneğin, Kale markasının Genç Tasarımcı Tamer Nakışçı ile birlikte geliştirdiği Cube ve Dot Serisi bu tarz uygulamalar ve seçimler için iyi bir alternatif olma özelliği taşıyor. Kullanıcıları kendi hayaldünyası ile başbaşa bırakan bu seriler sayesinde birbirinden özgün mekânlar tasarlayarak farklılaşmak mümkün olabiliyor. Müge Avşar [email protected] Tasarıma Park Açıldı Mahkumlara Mesleki Eğitim Gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri ile adından sıkça söz ettiren KSV, cezaevlerinde düzenlediği kurslarla tutuklu ve mahkumları meslek sahibi yaparak topluma kazandırmaya devam ediyor. Nisan ayında Ankara Sincan 2 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde gerçekleştirilen “Seramik Yer ve Duvar Karosu Kaplamacılığı Meslek Edindirme Kursu”nu başarı ile tamamlayan Kursiyerlere yapılan tören ile sertifikaları verildi. Tutuklu ve mahkumlara 5 gün teorik eğitim, 30 gün atölye ve staj çalışması, 1 gün teorik eğitim verilmesinin ardından yapılan 1 günlük yazılı ve uygulama sınavında başarılı olan kursiyerlere KSV tarafından, MEB onaylı, ulusal ve uluslararası geçerliliği olan “Kurs Bitirme Belgesi” verildi. Hulahup’a Davet Küçülüp büyüyen, kendi çevresinde dolanan, renge dokunup geri dönen, takla atan halkalar, kauçuk, ip ve metalin buluşması: Hulalup takıları oyuna davet ediyor... toz design'dan Leyla Taranto'nun Hulalup takı sergisi 34-5 Haziran tarihlerinde, elacindoruknazanpak mücevher atölyesinde görülebilir. Tasarımla ilgilenen amatör ve profesyonellerin bir araya geldiği bir platform olan Tasarım Parkı kapılarını açtı. Kuruculuğunu içmimar/tasarımcı Nursema Öztürk’ün üstlendiği parkın içinde; hem kütüphane, hem de eğitim seminerlerinin gerçekleştirileceği Bilgi Parkı’nda Tasarım Yayın Grubu’nun kitaplarına ve sektörel yayınlara ulaşabilme imkanı; kendi dalında uzmanların önderliğinde Atölye Park’ta teorik bilgileri pratiğe dönüştürebilme imkanı sağlıyor. Tasarım Parkı’nda aynı zamanda tasarımın dokunduğu her türlü ürün için bilgi, paylaşım, sergileme ve lansman imkanı da veriliyor. “Risk ve Güven” Aksigorta, 50. kuruluş yılında bir sosyal sorumluluk projesi daha gerçekleştirerek bu kez de sanatseverlerin yüzünü güldürüyor. Aziz Sarıyer, Derin Sarıyer, Bihrat Mavitan, Tan Mavitan, Oytun Berktan, Han Tümertekin, Ela Cindoruk ve Bennu Gerede’nin ‘Risk ve Güven’ teması üzerine yarattığı eserler 2 ay süresince Kanyon Alışveriş Merkezi, Sabancı Holding Binası, Beyoğlu ve Fındıklı’da Aksigorta Binası’nda sergileniyor. Aksigorta Sanat Projesi ile ilgili detaylı bilgi www.aksigortasanatprojes i.com web sitesinde. I CARE A LOT Takı Sergisi Almanya’nın Idar-Oberstein kentinde düzenlenen, farklı kültürler arasındaki diyaloğu güçlendirmeyi ve Ortadoğu’nun insan hakları, sömürgecilik gibi güncel sorunları hakkında bir tartışma platformu oluşturmayı amaçlayan I CARE A LOT takı sergisine Türkiye’den Burcu Büyükünal “Korkunç Güzel #2” adlı eseri ile katılıyor. Batı güzellik anlayışı ve mücevherin süslenme işlevini eleştirel bir bakış açısıyla ele alan tasarımcının çıkış noktası estetik ameliyatlar. Dr.Nada Shabout, Aşk Jönsson, Prof. Vered Kaminski’nin jürisinde yer aldığı ve 18 Mayıs 2010 tarihinde Idar-Oberstein’da açılan sergi Eylül ayında Stockholm’deki Platina Gallery’de, Kasım’da ise Lisbon’daki Gallery Articula’da ziyaret edilebilir. Bir Kez Daha Yahşibey Emre Senan Tasarım Vakfı tarafından başlatılmış Yahşibey Tasarım Çalışmaları’nın 2010 yaz dönemi başlıyor. 16 Haziran’da Werner Goehner yönetimindeki tasarım çalışması ile başlayıp Sertan Özbudun, Sezgin Aksu, Aykut Köksal, Nevzat Sayın, Yeşim Demir ve Sirrinivasarrao Pattur’un proje yöneticikleriyle devam edecek. ESTV ile iletişim ve tasarım çalışmalarına başvuru için: www.yahsiworkshops.com Gull Ödüllendi Aziz Sarıyer’in oluşturduğu, 2008 Alparda koleksiyonunun içinde yer alan Gull, Red Dot Design Awards 2010 kapsamında, “Ürün Tasarımı” kategorisi “Ofis” dalında, “Winner 2010” ödülüyle onurlandırıldı. “Winner 2010” ödülü sahibi “Gull” UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Zollverein Maden Ocağı’nda yer reddot Tasarım Müzesi’nde gerçekleşecek özel sergide yer alacak. Özel sergi sonrasında “Gull” bir yıl boyunca devam edecek sürekli sergi kapsamında ziyaretçiler tarafından görülebilecek. Dünya Mimarlık Festivali Her yıl düzenlenen, Dünya Mimarlık Festivali (The World Architecture Festival)’ne başvurular başladı. 3-5 Kasım 2010 tarihlerinde Barselona’da gerçekleştirilecek olan festival, uluslararası mimarların çalışmalarını, ilgi alanlarını ve düşlerini sergileyecekleri bir organizasyon olma özelliği taşıyor. Bu sene jüri üyelerinin arasında Mimar Murat Tabanlıoğlu’da yer aldığı festivale mimarlar, ilgili profesyoneller ve işverenler katılabiliyor. Her yıl 1000’i aşkın ziyaretçinin katıldığı festivale projeleri ile başvurmak isteyenlerin www.worldarchitecturefestiv al.com adresinden detaylı bilgilere ulaşması gerekiyor. BEDA'nın İlk Türk Üyesi Avrupa tasarım birlikleri, enstitüleri ve tasarımı tanıtma amaçlı kurulan yerel ve ulusal merkezlerin üye olarak kabul edildiği BEDA'nın (The Bureau of European Design Associations), Mart ayında Lizbon'da yapılan Genel Kurul sonuçları açıklandı. Kale Tasarım Merkezi, bu sene birliğe katılan 5 üye arasındaki yerini alarak, BEDA'ya Türkiye'den üyeliği sağlanan ilk kuruluş olmaya hak kazandı. BEDA'nın üç farklı kategori sistemindeki üyeleri arasında; Politecnico di Milano, Norvec Tasarım Konseyi, Finlandiya Tasarımcılar Birliği Ornamo gibi saygın tasarım birlikleri, eğitim enstitüleri ve merkezleri yer alıyor. İntera İç Mekan Ödülleri 2010 Arkitera Mimarlık Merkezi ve Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı işbirliğiyle 2010 yılı itibariyle iç mekan tasarımlarının ödüllendirileceği yeni bir ödül hayata geçiriliyor. İNTERA İç Mekan Ödülleri'ne, son 2 yıl içinde tamamlanan projeleriyle katılabilecek olan tasarımcılar "Konutlar", "Eğlence, Yeme-İçme ve Kültürel Mekanlar", "Ticari Mekanlar", "Ofis Mekanları" ve "Konaklama Mekanları" olmak üzere 5 ayrı kategoride başvuru yapabilecekler. Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.