buraya - Alevitische Gemeinde Deutschland eV

Transkript

buraya - Alevitische Gemeinde Deutschland eV
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu
Alevitische Gemeinde Deutschland e.V.
21 MART NEVRUZ (NEWROZ) BAYRAMI VE
21 MARTA GELEN DİĞER ÖNEMLİ GÜNLER
Ali Duran Gülçiçek
“Nevruz”, “Newroz” veya “Rozi nau” kelimesinin Türkçe karşılığı “yeni gün” demektir.
(Farsça ve Kürtçe’de new/nau “yeni”; ruz/ roz “gün” demektir).
Güneşin koç burcuna girdiği 21 Mart’a rastlayan Nevruz, ilkbaharla birlikte, yeni bir hayatın,
canlılığın, bereketin ve bolluğun başlangıcını simgeler. Hiristiyanlıktaki Osterfest (Paskalya
Bayramı) ile çok yakın benzerlikleri olan 21 Mart Nevruz Bayramı, yeniden dirilmenin,
canlanmanın ve yenilenmenin bir ifadesidir.(1)
21 Mart, baharın başlangıcıdır. Güneşin Koç burcuna girdiği 21 Mart Nevruz günü gündüz ile
gece eşittir. Nevruz bu anlamda eşitliğin, doğadaki harmoninin (uyumun ve dengenin) de bir
ifadesidir. “Yoksul ile zengini, Nevruzdaki gece ile gündüz gibi eşitle!” deyimi de burdan
gelmektedir. Yılın eşit olan günlerinden biri de güneşin Terazi burcuna girdiği ve sonbahrın
başlangıcı olan 23 Eylül’dür. Gündüzün en uzun olduğu 21 Haziran günü yazın, gündüzün
en kısa olduğu 21 Aralık ise kış mevsiminin başlangıcıdır.(2) Bu günlerde doğa kültünden ve
eski halk inançlarından kalma “yıldönümü” veya “gündönümü” dediğimiz, coğrafyaya, inanç
ve kültürlere göre değişen ve farklı isimlerle adlandırılan çeşitli bayramlar kutlanılmaktadır.
Tabiat kültüne dayanan Nevruz, birçok eski takvimlerde, özellikle Celâli, İlhâni ve günümüzde İranlıların kullandığı Şemsi (Güneş) takvimlerinde (Sanai Şemsi) yılbaşı olarak kabul
edilmiş ve halen İranlılar, İslâmiyet’ten önceki inançları olan Zerdüştlük’ten kalma, Ferverdin
ayının (Bahar mevsiminin ilk ayı) ilk günü olan Nevruz’u yılbaşı olarak kutlarlar. Ferverdin
ayının ilk gününe „Nevruzı âmme“ denir. Bu ilk gün, İran’ın efsanevi dördüncü hükümdarı
olan Cemşid (Cem) Şahın tahta geçtiği, âlemi nura boğduğu ve Cenabı Hakk’ın âlemi ve
Âdemi halkettiği (yarattığı) gün olarak kutlanır. Ferverdin ayının 6. Gününe ise “Nevruzı
hassa” denir. O gün, Cemşid, devletin yönetiminde olan tüm adamları yanına çağırtıp,
Seite | 1
sorgudan geçirir; kendisi hakkındaki şikâyetleri de dinler, suçlu görünürse, o da diğerleri gibi
cezalandırılır. Böylece yönetimdeki aksaklıklar, haksızlıklar giderilmeye çalışılır.
“İran Hükümdarları ‘Nevruz’ ve ‘Mihrican’ günlerinde bütün efradın hazır bulundukları
umumi büyük bir içtima akdederlerdi ve hûkümdar o gün bütün şikâyetleri dinlerdi. Eğer
kendisi aleyhinde bir şikâyet vâki olmuşsa, onun hakkında bir hüküm itasını (yargılamayı)
ruhanilerin en büyüğü olan onun ‘Mubedi Mubedan’a (Zerdüşt din adamlarına) havale eder
ve kendi hakkında müsamahakâr davranmayıp adaletten ayrılmamasını tenbih eylerdi. O
vakit münadi (tellal), hükümdar hakkında kimlerin şikâyeti varsa bir tarafa ayrılmamalarını
söylerdi. Hükümdar tekrar Mubed’e tevcihi hitapla: ‘Allah indinde hükümdarlar tarafından
irtikâp edilen (işlenen) günahlar kadar büyük günah olamıyacağını, hükümdarların,
tebaasının (halkın) iyiliğine çalışmakla mükellef olduğunu, eğer hükümdarlar adaletsizlik
ederlerse, askerlerin de Allah’ı unutarak adaletsizliğe koyulacaklarını, o zaman memleket ve
hükümdar ailesi üzerine Allah’ın gazabı davet edileceğini, binaenaleyh bu husuta asla
adaletten ayrılmamak vazifesinin şimdi Mubedi Mubedan’a teveccüh ettiğini (verildiğini)
söylerdi... Alelâde zamanlarda (âdet olduğu üzere) hükümdara en yakın ve en nüfuz sahibi
olanlar, bu toplantı gününde en uzak ve en nüfuzsuz kalırlardı...”(3) Nevruz günü halkın
istekleri ve ihtiyaçları yerine getirilir, sorunları ve sıkıntıları giderilmeye çalışılır; küskünler
barıştırılılır; suçlular ve hapis yatanlar affedilirdi. Daha açıkçası, yeni yılla birlikte, yeni bir
yaşam başlardı.
İranlılar tarafından aynı şekilde kutlanan ikinci büyük bayram da, güz mevsimine denk gelen
(21 Eylül21 Ekim) Mihrican veya Mihrigân bayramıdır. Nevruz bayramından iki hafta önce
yapılan bayrama, (İran takviminin son ayı olan Esfend’ten) „Esfendan“ bayramı denir.
Ayrıca „Çarşamba suri“ dedikleri yılın son çarşamba günü, güneşin batışından sonra,
toplanan kuru dikenler ve çalılardan ateş yakılır. Ateşin üzerinde atlayanlar, „sarılığım sana,
kırmızılığın bana!“ (zerdiye men ez to, surhğiye to ez men) diye tekerlemeler okurlar.
Ayrıca o gün „Çarşamba suri acili“ dedikleri kuru yemişlerden oluşan bir lokma dağıtılıp
yenilir. Nevruz günü, „Nevruziye“ denilen bir çeşit macun veya tatlı yapılır. Osmanlılarda da
âdet olan Nevruziye tatlısı „heftsin“, ilk harfi „sin“ olan yedi yeşil sebzeden veya maddeden
(siv/elma, somak, sümbül, semek, sirke, sir, sencedten) yapılırdı. Söylentiye göre bu
tatlı, ilk dönemlerde, Cemşid zamanında, „Ş“ harfiyle başlayan yedi maddeden yapılıyormuş. O zaman „Ş“ harfiyle başlayan Şarap’ta kullanılıyormuş. Daha sonraki dönemlerde
(İslâmiyet’e geçişten sonra) içki yasaklanınca, „Ş“ harfi de „S“ harfine çevrilip, o zaman „S“
harfiyle başlayan maddeler kullanılmış. Kırk bir türlü baharat ve koyuca şerbetle yapılan
macun çeşidine ise „semenu“ denir.
Alman doğubilimcisi (Arap ve Osmanlı tarihi uzmanı) Franz Taeschner (Bad Reichenhall
8.9.1896-11.11.1967) 1959’da İran’ daki Nevruz bayramıyla ilgili yayımlanan bir makalesinde, nevruz günü hazırlanan heftsin’le birlikte sekke (gümüş başlık) veya sim (gümüş),
temizliğin simgesi olan ayna, ayrıca Kur’an ve birkaç tane mum da hazır bulundurulur.
Nevruz’un başladığını bildiren toplar atıldıktan sonra aile reisi Kur’an sayfaları arasına
yerleştirdiği banknotları, o yıl bereketin, bolluğun olması ve paraların eksik olmaması
dileğiyle sırasıyla aile bireylerine dağıtır. Taeschner’in de ifade ettiği gibi İran’da Nevruz
kutlamaları üç aşamada gerçekleşir. İlk aşamada, daha öncede ifade ettiğimiz gibi yılın son
Çarşamba günü Çarşamba Suri kutlamaları yapılır. İkinci aşamada 21 Mart Nevruz bayramı
kutlanır. Ferverdin ayının diğer son 13 gününde de evler ziyaret edilir ve kutlamalar bu
şekilde devam eder. Bu süre içerisinde okullar 13 gün, devlet daireleri ise 5 gün tatil edilir.
Ferverdin ayının 13. gününe ise ”Onüç kapıdan dışarı” ( sizdeh badar) adı verilir. Bu günde
aile fertleri kır gezisine, bahar şenliklerine çıkarlar ve dışarda kutlamaları gerçekleştirirler.
Evlenme çağına gelmiş genç kızlar da o gün kırlarda topladıkları yeşil otları birbirine
bağlıyarak fallarına bakarlar. Bağladıkları otların birbirini tutması veya çözülmesi, o yıl
bahtlarının açılıp açılmamasına delalettir.(4)
Osmanlı devrinde Nevruz bayramıyla ilgili özel törenler düzenlenirdi. „.. Güneşin Koç burcuna
girdiği anda „nevruziye“ denilen bir mâcun veya tatlı yemek âdet olmuştur. Sarayda
hekimbaşı, misk, anber, türlü baharat ve kokulu otlar ilavesi ile hazırladığı macunu
porselenden yapılmış kapaklı kaseler içinde padişaha akşamdan takdim eder ve kendisine
hil’at (kaftan) giydirilirdi. Nevruziye, kadın efendilere, sultanlara ve mühim şahsiyetlere de
verilir ve bu macundan yemenin, kuvvet ve şifa verici bir tesiri olduğuna inanılırdı.
Seite | 2
Osmanlıların son zamanına kadar nevruz ananesinin devam ettiği ve saray eczanesinde
tertip olunan Nevruziyelerin mevki sahiplerine gönderildiği, halkın da bu âdete uyarak,
Nevruzda hiç olmazsa tatlı yediği bilinmektedir. Nevruz münasebeti ile sadrazam padişaha
donanmış atlar, murassa (değerli taşlarla döşenmiş) silahlar ve pahalı kumaşlar bibi
hediyeler verir, bunlara „nevruziye pişkeşi“ (armağanı) denilirdi. Nevruzda divan edebiyatı
şairlerinin câize (armağan, bahşiş) almak için, büyüklere kaside (övgü şiirleri) sunduklarını da
kaydetmek lâzımdır.” (5) Osmanlı saray çevresinde sürdürlen bu kutlamalar daha çok eski
Iran/Pers geleneklerine dayanır. „Eski Iran edebiyatında, özellikle Persler zamanında nevruz
dolayısıyle sultanlara, şahlara kaside sunmak, yeni yılı kutlamak bir gelenek niteliği taşırdı.
Zamanla bu gelenek birçok müslüman ülkesinde de benimsendi.” (6)
Eskiden Nevruz günü, komşulara, yakın dostlara nevruziyeler ikram etmek, hatta nevruz
gününün anlamını ifade eden tebrik kartları (tebriknâmei Nevruz) göndermek; ayrıca Nevruz
günü Nevruziyeler yiyerek ağızları tatlandırmak, yaygın bir gelenekti. „Bilhassa İstanbul’ da
Nevruz’a çok önem verilir, törenlerle kutlanır ve Nevruz günü, bir sevgili gibi beklenirdi.
Gerek zengin, gerek orta halli, gerekse fakir aileler arasında ‘Nevruzi Sultani’yi kutlamayanlar hemen hemen yok gibiydi. Daha Mart ayının ilk dokuzunda Nevruz hazırlıkları başlar,
evlerde temizlik yapılır, tahtalar gıcır gıcır ovulur, tozlar alınır, camlar silinirdi. Nevruziyeler
için de kristal taklidi kapaklı kâseler, surahiler, bardaklar dolaplardan (büfelerden) çıkarılır;
eskileri kırılmış ise, yenileri alınırdı.
Nevruz’un gelişi, geceye tesadüf ederse o vakite kadar uyumamaya çalışılırdı. Tam saatinde
Nevruziye yenilirdi. Uyuyanlar olursa uyandırılırdı. Bütün ev halkı, neşeli, şenü şâtır, memnun
ve bahtiyar yeni yılı kutlardı. Yine o yıllarda yüksek tabakaya mensup kişilerin konaklarına,
dairelerine, bildik eczanelerden zimbaki canfes örtülere, renkli kâğıtlara sarılı tepsiler içinde,
cicili bicili kâselere konulmuş ‘Nevruziye’ler gönderilirdi. Kâselerin üstüne yapıştırılan armut
biçimindeki etiketlere bu leziz taamin (lezzetli yemeğin) hangi saatin hangi dakikasında
yenilmesi gerektiği de yazılırdı. Ellerinde böyle birer rehber olmayanlar Müneccimbaşı
takvimine (7) baş vururlardı (Müneccimbaşı Takvimi, eski devrin bir nevi almak’ı(8) idi. Taş
basması olarak basılır ve satılırdı. Takvim, ufak çapta ve cepte taşınır şekildeydi. Bu
takvimde her türlü takvimi bilgiler yazılı bulunurdu).
O devirlerde, halk arasında Nevruziye hakkında sarsılmaz bir inanç vardı. Bu inanca göre
Nevruziye, bazı hastalıkların en birinci ve en etkili bir ilacı idi. Örneğin: Nevruz sabahı aç
karnına alınacak bir kaşık Nevruziye, körlükten kötürümlüğe; ısıtmadan romatizmaya kadar
birebir gelen bir ilâçtı. Hatta kısırlığın, cinsi iktidarsızlığın (ananetin) yegane sağaltıcı (tedavi
edici) bir ilacıydı...”(9)
Görkemli törenlerle kutlanan Newroz (Nevruz) bayramının Kürtler’de de önemli bir yeri vardır.
Bu olayı, kurtuluş günü olarak Dehak (Dahhâk)(10) efsanesine dayandıran görüşler olduğu
gibi, bunu Kürtlerin ve İranlıların İslâmiyetten önceki inançlarına (Zerdüştlüğe) dayandıran
görüşler de vardır.
Kürd yazarılarından Kurdiye Bitlisi (Halil Hayali)’nin, ilk sayısı 7.11.1918’de İstanbul’da
Kürtçe ve Türkçe olarak yayınlanan ve Kürdistan Teali Cemiyeti (Kürdistan Gelişme
Derneği)’nin resmi olmayan yayın organı olan ve daha sonra kurulan Teşkilâtı İctimayie
Cemiyeti (Sosyal Örgüt Derneğin)’nin yayın organı olarak günlük gazeteye dönüşen „Jin“
(Hayat) dergisinde, Dehak efsanesi ili ilgili yazdığı yazıda, „Kürt halkının ulusal bayramı“
olarak tanımladığı Kawe ihtilalinin tarihi 31 Ağustos olarak verilmektedir.
Bitilisi, Dehak efsanesini şöyle özetler: „Dehak adlı bir Arap fatihi var. İran’ı istilâ eden bu
zalim, iki omuzundaki yılanları beslemek için her gün dört kişinin beynini çıkartıyor. Bu işin
görevlisi, millettaşlarının verdikleri kayıpları bir ölçüde azaltmak için, günde iki kişinin beyni
yerine iki koyunun beynini koyuyor ve kurtardığı iki çaresizi çevredeki dağlara kaçırıyor.
Dağlara sığınan bu adamlar çoğalıyorlar. İşte bunlardan Kürt ulusu meydana geliyor.
Efsanenin geriye kalan bölümüne gelince; bir gün Demirci Kawe (Gâve)’nin iki çocuğunu
birden kaldırıyorlar. Bunu haber alan baba, meşin önlüğünü bir (...) bayrak yapıyor, bağıra
çağıra sokakları dolaşıyor. Sonunda taşan ulusal kin ve nefretin karşısında zulüm ve keyfi
yönetim layık olduğu cezayı buluyor; Dehak öldürülüyor, Feridun tahta çıkarılıyor ve ulus
kurtuluyor.
Seite | 3
Bir Kürd tarafından yazılan ve zamanına göre iyi bir Kürd tarihi olan „Şerefname“, Kürdlerin
milliyet kökeni konusunda anlattığı söylentiler arasında bu efsaneyi önemle kaydediyor...”
Bitlisi, Dehak efsanesini böylece özetledikten sonra, olayın tarihi hakkındaki görüşlerini ise
şöyle açıklar: „İşgalcileri ülkeden kovup çıkarmaya çalışmakla vatanın kurtuluşunu göçe
tercih eden diğer kısımlar, gerçekten ulusal galeyana bayrakta olan Demirci Kawe’nin
yönettiği savaş hareketleri ile umduklarına kavuşmuşlar ve yurtlarını bağımsızlığa
kavuşturmuşlardır. Her millet, tarihinde bu gibi büyük olaylara kaynaklık eden günleri özel
gün kabul eder ve tantanalı törenlerle kutlar. Gerçekten, Kürdlerce de, yılın 31 Ağustos’una
rastlayan Kurtuluş Günü, layık olduğu önemle kabul edilmiş ve her yıl Ağustosun otuzbirinde
Demawen’de ulusal Kurutuluş adına bayram yapılmıştır…” (11)
Jin Dergisi de, baharın ve yeni yılın başlangıcı olan 21 Mart Newroz bayramını, İranlılar gibi,
„Sersal“ (Yılbaşı) ve „sosyal gün“, Kawe ihtilalini ise ulusal bayram olarak kabul etmiştir.
Ahmedi Hani de, Mem u Zin’de, Newroz’dan sözetmiş ve onu Sersal (yılbaşı) olarak
göstermiştir:
Dewra felekê ji bextê fîrûz
Dîsan ku numa ji nû ve Newrûz
Mebnî li wî adetê mubarek
Şehrî û sipahîyan bi carek
Bajêr û kelat û xanî berdan
Teşbîhê bi nijdîyan û cerdan
Sef sef dimeşîne kûh û deştan
Ref ref dixuşîne seyr û geştan
(Feleğin dönüşü mavi talihten
gösterince Newroz’u yeniden
o kutlu geleneğe göre
tüm kentliler, varıncaya dek askerlere,
terketti kenti, kaleleri, evleri
andırarark avcıları ve talancıları
Saf saf tepelere ve ovalara yürüdüler
Öbek öbek gezmeye, seyretmeye döküldüler).
Sersalî û bakir û ruwalan
Sedsalîw ciwan û pîr û kalan
Sersali li resam û rahê ma’hûd
Gêrane diçû meqamê mehmûd
(Yılbaşına katılan bakireler, delikanlılar
gençler, yüzüne varmiş erkek ve kocakarılar
geleneksel yol ve yöntemle yılbaşını
kutladılar, göklere dek yükselterek seslerini.” (12)
Eski Med, Asur, Babil kültürlerinden etkilenen Zerdüşt takvimine göre Newroz, yeni yılın,
yeni bir yaşamın başlangıcıdır. Newroz, aynı zamanda kötülüklerden, kötü ruhlardan, kötü
yönetimlerden, hastalıklardan, baskı ve zulümlerden kurtuluşun günüdür.
Newroz’un altıncı günü Zerdüşt’ün (Zerdüşt öğretisinin kurucusu, M.Ö. 599521) doğum günü
olarak ta kutlanırdı; Avesta’dan (kutsal kitaptan) dualar okunurdu. Ahura Mazda’ya
(Zerdüştçülükte iyi ruhları simgeleyen Bilge Tanrı’ya) övgüler dizilirdi. Ölümün, hastalıkların,
soğuğun ve karanlığın yaratıcısı Ahriman’ın kötülüklerinden kurtulmak için dualar edilirdi;
ateşler yakılıp, lokmalar (kutsal yiyecek ve içecekler) dağıtılırdı. Ateş, toprak ve su Zerdüşt
inancında kutsaldı. Ateş, güneşin, aydınlığın, sıcaklığın, iyiliğin ve erdemin bir simgesidir;
insanları karanlıktan, soğuktan, hastalıktan ve kötü ruhlardan korurdu. Anadolu’nun halen
birçok yörelerinde, özelikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da güneşin, ayın ve bunların
yeryüzündeki simgesi olan ateşin ve ocağın kutsallığı, daha çok bu geleneklerden kaynaklansa gerektir.
Türklerin, Türkmenlerin İslâmiyetten önceki inançları olan Şamanizm’de de ateş, ocak, bazı
hayvan ve ağaç türleri kutsaldı. Bu inanışların ve âdetlerin bir kısmı Anadolu ve BalkanlarSeite | 4
daki, özellikle Alevi Türkler/Türkmenler tarafından halen sürdürülmektedir. Yunanistan Türklerinden araştırmacı Abdurrahim Dede, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirilerinde
konuyu şöyle açıklar:
„Şamanizme göre dağlar, göller, ırmaklar (YerSu) hep canlı nesnelerdir. Ötüken ormanlarının
Gök Türkler ve Uygurlar devrinde bütün Türklerce mukaddes sayıldığını biliyoruz. V.
Gordlevski de Karakoyunlu Alevi Türkmenler’de orman kültünü tespit etmiştir... (13) Orman
kültünden mâda bazı ağaçların ve bilhassa kayın ağacının (ve ardıcın) Şamanistlerce kutsal
olduğu bilinmektedir. Abdülkadir İnan’ın tespitlerine göre kayın ağacı koruyucu ve
merhametli Ana Tanrı Umay ile beraber Ülgen tarafından yere indirilmiştir. Kaç Şamanı da
kayın ağacına kurban sunarak şöyle hitap edermiş:
Altın yapraklı mübarek kayın, sekiz gölgeli mukaddes kayın, dokuz köklü, altın
yapraklı bay kayın! Ey mübarek kayın ağacı, sana kara yanaklı ak kuzu kurban
ediyorum.
(Anadolu’da ziyaret edilen, kurbanlar adanan, dilekler sunulan, renkli iplikler bağlanan
yüksek tepelerdeki ulu ardıçlar, ziyaretler de bundan farklı değildir)... Altay Şamanları da
tapınma sıralarında Göktanrı Ülgen’e şöyle yakarırlar:
Otuz dişli ateş anam, karanlık gecelerde bizi kötü ruhlardan
koruyorsun. Ulusun koruyucusu, sürülerimizin bekçisisin.
Ülger yıldızı arkadaşın bir Tanrı dan fermanlısın. Üç köşeli
taş ocak, alevli yanan al ateşim! Ey Abakan dağının payı, ey ay
ve güneşin parçası olan ateş! Bereket ver, kısmetimiz bol
olsun!.’
Dağ için söylenen bir Şaman duası ise şöyle:
Ey pulat dağ!.. Güneş senin her yanını çeviremez
Ay; ey altın dağ!.. Senin her yanını kuşatamaz
Abakan uruğunun, kavminin örtüsü, hâmisi
Kutlu kurban isteyen yüce Dağım!..
Büyüklerimiz, atalarımız yere baş koyup sana tapmışlardır.
Bir küçük alkışını, keremini vermez misin?
Bitmeyen, tükenmeyen kısmetimizi yaratıver.
Ülüşümüz, elle tutulsun;
Ey kutlu beşiği yaratan!..
Sürü davarlarına bolluk ver
Arıg yurduma geçim ver.
Ey kutlu ulu Dağ, yüce KaraKaya!..(14)
Şamanizmdeki ateş, dağ, su ve ocak kültünün kalıntılarını Batı Trakya Türkleri’nin inanış ve
âdetlerinde de görmek mümkündür. Onlara göre ateşe tükürmek günahtır. Çünkü ateş
nurdur. Cigara ile ayak yoluna gidilmez. Hatta cigara tiryakileri helâda da cigara içebilmek
için kendilerine uzun ağızlıklar yaptırarak, cigaranın ateşini helânın dışında tutmaktadırlar.
Ateşte soğan kapçığı yakılmaz. Ateş söndükten sonra sacağıda kıvılcım kalmışsa o eve
paranın gireceğine inanılır. Hamur, süt ve yoğurt, geceleri konu komşuya verilmez. Ancak
vermek gerekirse bunların içine mutlaka kızgın bir kor atılır. Ateşın onları bu şekilde kötü
cinlerden koruyacağına inanılır. Lohusa kadının helâya tek başına gitmesine izin verilmez.
Gitmesi gerekirse elinde ateşle gitmesi gerekir. Ateşin lohusa kadını koruduğuna inanılır...
Ateş ve ocak kültü ile ilgili çok orijinal olduğuna inandığımız bir âdeti İskeçe’nin Demircik
köyünden 65 yaşındaki Abdulla Dede’den dinleyelim: ‘Köyümüzde eski bir âdet var.. Aşağı
yukarı her sene «Canlı Ateş» denilen şeyi yakmaktadırlar. Bu, etrafta hastalık işitildiği
zaman, hastalık önlensin diye yapılır (köyün ortasında iki kütük ardıç dikilirek bir ateş
yakılır)... Canlı ateşten tutuşturdukları ocaktaki ateşi hiç söndürmezler. Bütün sene öteki
canlı ateşe kadar. Çünkü o ateş mübarektir; hastalığın eve girmesini önler... Köyün
âdetlerinden biri de şu: Mesela bir akşam bir kimsenin ineği gelmezse veyahutta keçisi,
veyahut eşeği, bir hayvanı gelmezse bizim köylüler alıyor bir tas, ocaktan da bir kor alıyorlar
ve maşa ilen «haydi hay hoy... hay hoy... haydi... » diyerek taslan o kızgın koru kapatıyor
ve kapadıktan sonra alıyorlar bir makas ağzını iplen bağlıyorlar, dışarıda kalan hayvanı
Seite | 5
yemesinler diye. O bağlı makası tasın üstüne koyuyorlar... Böyle yapıldı mı kurt falan,
canavar yiyemezmiş kırda kalan hayvanı. Sabahleyin açıyorlar tası. O zaman bakıyorlar,
kapattıkları kor kömür olmuşsa canavarlar hayvanı yememiş demek... Ama kor kömür kül
olmuşsa, yanmışsa, o zaman canavarlar hayvanı yemişler demekir...’ Nazar kapmalara karşı
Türkiye’de genellikle kurşun dökülür. Batı Trakya’da ise nazara karşı kor atılır. Ateş burada
da nazara karşı bir güç olarak kendisini gösterir...”(15)
Azeriler, Kırgızlar, Tacikler, Özbekler, Çuvaşlar, Tatarlar ve daha birçok halklar tarafından
kutlanan Nevruz bayramına, Tatarlar „Narduğan“, Tacikler „Gül Gardon“, „Bay Şeşek“
veya „Gül Navrız“, Buryatlar „Sagan Sara“, Cuvaşlar „Noris Oyahe“ derler.
Tahatacı Alevilerde, eski (Rumi) takvime göre Mart’ın dokuzu (miladi, 21-22 Mart), Sultan
Nevruz’dur. O günün sabahı erken kalkılır. Soğan kabuğu ile sarı renkli, Gangılız (kan kızıl)
çiçekleri ile al renkli yumurtalar kaynatılır. Her ev kendi çocuklarına bunlardan muhakkak
ikişer üçer tane verir. Ayrıca Nevruz günü, hazırladıkları çeşitli yiyecek maddeleriyle
yakınlarının mezarlarını ziyaret edip, onları rahmetle anarlar.
Alevi-Bektaşiler, 21 Mart Nevruz bayramını, Hz. Ali’nin doğum günü olarak kutlarlar. Bugüne
verilen önem birkaç noktaya dayanır:
1) Hazreti Ali’nin doğum günü olması.
2) Hz. Ali’nin, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma ile evliliğinin bugüne rastlanması;
3) Hz. Ali’nin, Peygamber tarafından Gadirhum’da halife olarak ilân edildiği, diğer bazı
kaynaklara göre, Hz. Muhammed’e nübüvvetliğin (peygamberiliğin), Hz. Ali’ye
velayetliğin verildiği gün olması.
4) Güneşin Hamel (Koç) burcuna girmesi;
5) Eski Türk/Türkmen boylarının kışın sığındıkları yerlerden obaya çıktıkları ve yeni
hayata kavuştukları gün olması.(16)
AleviBektaşi şairlerinin Nevruz konusunda yazmış oldukları nefeslere „Nevruziye“ denir.
İşte, günün anlamını ve önemini açıklayan Nevruziyelerden birkaç örnek:
Nübüvvet izharı bugünde oldu
Cenabı Ali de bugünde doğdu
Kainat bügünde nur ile doldu
Bugün Nevruz oldu eyyam bizimdir
Sevinelim canlar bayram bizimdir.
– Hüseyin Hüsni Erdikut –
Yine devreyledi deverânı âlem
Eyledi tecelli Nevruzı Sultan
Eyyâmı sürurdur, hüzün değildir
Mübârektir beli Nevruzı Sultan
Bugünkü gün oldu ol Şahı Merdan
Batnı Fâtıma’dan gün gibi ıyan
Haremi Kâ’be’den oldu nümayan
Ziyâ verip Ali Nevruzı Sultan.
– Fevzi –
Her yerde tâ Nevruz ola, gül bustan efruz ola
Nevruz tek firuz ola eyyâmı Şahı Evliya.
(Her yerde Nevruz ola, gül bahçeleri parlaya
Veliler Şahı Ali’nin günleri, Nevruz gibi kutlu ola).
– Fuzuli –
Pir Sultan’ın eydür, erenler cemde
Akar çeşmim yaşı her dem bu demde
Muhabbet ateşi yanar sinemde
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın.
Bkz. Alevi-Bektaşi Edebiyatında Nevruziyeler
Seite | 6
Alevi-Bektaşiler arasında Hz. Ali’nin doğum günü olarak kutlanan Nevruz günü, kimi
bölgelerde Aynicemler kurulur, Semahlar dönülür, Gülbanglar çekilir; günün anlamı ve
önemiyle ilgili Nefesler, Nevruziyeler, Düvazdeh-i İmamlar ve Nâd-ı Ali okunur. Kimi
bölgelerde „Güneşin Koç Burcuna girdiği saatten önce meydanda toplanırlar. Baba, Oniki
İmâm’a salavatı ihtivâ eden ve «SalavâtNâme» denen salâvat-ı Nâd-ı Ali’yi okur; sonra
sâkıylik eden kişi, içinde lohusa şerbeti ezilmiş sütü, babadan itibâren kıdem sırasıyla
herkese sunar; sürahiden kadehe koyup sunarken, «Yâ Muhavvil’elhâli ve’lahvâl» yâni
«Ey yılı, zamanı ve hâlleri evirip çeviren Tanrı» der; kendisine süt sunulan kişi, sütü
içtikten sonra o ve herkesle beraberce «Havvil hâlenâ ilâ ahsen’ilhâl » yâni «Bizim
hâlimizi en güzel hâle çevir» der. Sonunda kendisi de içer ve Baba gülbang çeker;
bayramlaşılır.
Mevlevilerin Şems kolu denen ve Ehl-i Beyt taraftarı olanlarında da Nevruz, bayramdır,
aynı âyin icra edilir. Yalnız, fazla olarak «HeftSelâm» (Selâmesenlik) sözüyle başlayan
yedi âyet de İmam Hüseyn’ in toprağıyla bir kâğıda yazılmış ve süt kabına konmuştur.
İmâmiyye’de ise Nevruz, Gadiruhum gününe (Hz. Muhammed’in veda hacı dönüşünde,
Mekke ile Medine arasında Gadirhum denilen yerde, «Ben kimim mevlâsı, yani velisi
isem, Ali de onun mevlasıdır» diyerek, Hz. Ali’yi halife ilân ettiği güne; Hicri takvime göre
Mart ay’ının sekizine, bayramın ise Mart ay’ının dokuzuna, Milâdi takvime göre, 20-21
Mart’a) rastlaması dolayısiyle bayramdır. Nevruz sofrası yapılır; sofrada HeftSin, yâni Sin
harfiyle başlayan yedi şey (Sünbül, Sirke, Sumak, Senced, Sir, Sebze, Semnu) bulunur ve
yukarıdaki duâ yılın günleri sayısınca, üçyüz altmış altı kere okunur. Bu duânın başına,
«Ey geceyi, gündüzü tedbir ve tasarruf eden, ey kalbleri ve gözleri çeviren» sözleri
de ilâve edilir...”(17)
Balkanlardaki AlevilerBektaşiler arasında yaygın olan Nevruz bayramı, Kırklareli bölgesinde bir bahar eğlencesine dönüşür; Hırisitiyanlık’taki “Ostern” bayramında (Paskalya
Yortusu’nda) (18) olduğu gibi bereketin simgesi olan yumurtalar boyanır.
Hıristiyanlar tarafından kutlanan diğer önemli bayramlardan biri de Pentkot veya
Pentekost (Pfingsten) (19) ve Fronleichnamfest, Fronleichnam bayramıdır.
Fronleichnamfest (Ortaçağ Almancasında Vrône Lîcham “des Herren Leib” (Tanrı’nın,
İsa Mesih’in vücudu, bedeni, kanı), Hıristiyanlık’ta, özellikle Katolikler’de esas yortu,
kutsal ekmeğin Hz. İsa’nın vücudunu, şarabın ise kanını simgeleyen dinî bayram (yortu).
Fronleichnam yortusu, Tanrı BabaOğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan Üçler Bayramı’ndan
(Dreifaltigkeitsfest’ten) sonraki Perşembe günü, Pfingsten (Paskalya) yortusundan
sonraki ikinci Perşembe gününde (Paskalya Pazarı’nın 60. gününde) kutlanır.
Ayrıca özel Nevruz yemeği olan “ekşi aş” yenir; Alevi köylerinde ortak kurbanlar kesilir;
köylü masrafa ortak olur. Buna “çomat” denir.(20) Deliorman ve Dobruca yöresindeki
Aleviler, Nevruz bayramını “Kırklar Bayramı” olarak kutlarlar. O gün cem yapılır, Kırklar
semahı dönülür. Musahipli olan aileler 40, musahibi olmayan aileler ise 20 yumurta
pişirirler; ayrıca Nevruz cemi için hazırlanıp getirilen lokmalar eşit bir şekilde üleşilir ve
birlikte yenilir.
Doğanın uyanışını simgeleyen Nevruz günü yöre insanları kırlara çıkıp eğlenirler; ulu
cevizlere salıncak kurup, sağlık sağlamlık için sallanırlar. Nisan ayında ise köfür günleri
başlar. Köfür günleri hayvan koşulmaz, süt kaynatlımaz, yumurta pişirilmez, ele makas,
iğne alınmaz, sıva yapılmaz. 56 Mayıs’ta ise Hıdırellez törenleri başlar. O gün ateş yakılır;
ateşin üzerinde atlanır; delikanlı kızlar tarafından nişan çıkarılır, Kırat oyunu oynanır,
hastalar ziyaret edilir, demir dövülür; demir maşa ile sağlık sağlamlık için nallanma işlemi
yapılır. Kır atımı nallarım / çöl avında oynatırım / yüzbin asker gelmiş olsa / Ben
atıma çiğnetirim... türküleriyle sokakları dolaşıp insanları coşturan Kırat kafilesinin
sundukları temsillerle, Hıdırellez günleri büyük bir sevinç ve coşkuyla kutlanır.(21)
Silifke Tahtacıları, Nevruz bayramını, Hazreti Hüseyin’in doğum günü olarak kutlarlar.
Malatya/Arguvan çevresindeki Aleviler Nevruz’da “Kış bitti Bayramı” yaparlar. Uğur
getirsin diye taştan küçük evler yapılır, ateş yakılır, el ele tutuşarak ateşin etrafında
dönülür.(22) Cem ayinleri ve çeşitli şenlikler düzenlenerek, yiyecek ve hediyeler sunularak
kutlanan Nevruz törenlerinin önemli bir özelliği de, bu günde küskünlerin barıştırılması,
Seite | 7
kırgınlıkların giderilmesi, düşkün ve yoksullara yardım edilmesidir. Anadolu’da, Nevruz’la,
eski takvime göre “Mart dokuzu”yla ilgili birçok halk inançları, gelenek, töre ve âdetler
vardır; ayrıca “Nevruz” adında birçok şahıs ve yer isimleri vardır: Sivas/Yıldızeli ilçesine
bağlı “Nevruz Yayalsı” Köyü; Yıldızeli’nin Direkli bucağına bağlı “Nevruz” Köyü;
K.Maraş/Pazarcık/ Narlı Bucağın bağlı “Nevruzlu” Köyü; Çanakkale/Yenice ilçesine bağlı
Nevruz Köyü vd.
Nevruz, köylere, şahıslara, tatlı çeşitlerine; “NevruzHüseyni”, “NevruzHicaz”,
“NevruzNevâ”, “NevruzRehavi”, “Nevruzi Sultani” gibi müzik makamlarına isim olur
da, baharı müjdeleyen çiçeklere ve halk türkülerine isim olmaz mı?
Nevruz der ki, ben nazlıyım / Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gök yüzlüyüm / Benden alâ çiçek var mı?
Nevruz nevruz bahara / Güller güller nahara / Bahçemizde gül olsun / Gül olsun,
bülbül olsun!.. Dilekleriyle konuyu, AleviBektaşi ozanlarının şu Nevruziyeleriyle
bağlayalım:
BUGÜN NEVRUZU SULTANDIR
Gelin ey nâzenin canlar
Ali’yyül Mürteza Haydar
Bugün Nevruzu Sultandır
Cihanı garkı nur eyler
Safalar sürsün ihvanlar
Bütün kurt kuş bunu söyler
Bugün Nevruzu Sultandır
Bugün Nevruzu Sultandır
Bütün mümin, bütün İslâm
Bugün etmek gerek bayram
Hemen sun sâkiya gel cam
Bugün Nevruzu Sultandır
Ali’nin doğduğu gündür
Bugün her günden üstündür
Hemen sâki kadeh döndür
Bugün Nevruzu Sultandır
Nice sırlar olup zâhir
Ali’den oldu hak bâhir
Şükreyle sen ey Fâhir
Bugün Nevruzu Sultandır.
BU AY’IN NURUDUR SULTANI NEVRUZ
Akşamlar aşk olsun bayram gecesi
Bu ayın nurudur Sultanı Nevruz
Fazlı şahım budur dilek gecesi
Ne mübarek gündür Sultanı Nevruz
Muhabbet şehrinin nurdan yapısı
Oniki İmamdır cennet kapısı
Hakk’a secde eder kulun hepsi
Dilekler kabuldür Sultanı Nevruz
Bayram kutlu olsun açılmış güller
Konmuşlar meydana garip bülbüller
Esmai Hayderi zikreder diller
Ne saadet bize Sultanı Nevruz
Sakii kevserdir ol Şahı Merdan
Sundular kevseri ol demde heman
Süreriz demleri yıkılsa cihan
Şah olur kalbimiz Sultanı Nevruz
Muhammed Mustafa Sultanı cihan
Ali’nin sırrını çün kıldı beyan
Hatice sırrından kamusu şâdân
Ruha safa verir Sultanı Nevruz
Ondört Mâsumu Pâk sırrı sırrullah
Ayini cem içre nuru nurullah
Cümlenin muradın’ verici Allah
Bizi de şâd eder Sultanı Nevruz
Saadet hırkasını büründü Ali
Velâyet tacını vurundu Ali
Melek secde etti bilindi Ali
Nübüvvet sırrında Sultanı Nevruz
Şükrü Baba söyler, bu deme şükür
Nurunu, sırrını kıldı tefekkür
Muhammed Ali’dir dilinde zikir
Ne mürüvvet bize Sultanı Nevruz.
SULTAN NEVRUZ GÜNÜ CEMDIR ERENLER
Sultan Nevruz günü cemdir erenler
Gönüller şaz oldu ehli imanın
Cemâl yârı görüp doğru bilenler
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Sultan Nevruz günü canlar uyanır
Hal ehli olanlar nura boyanır
Muhib olan bugün ceme dolanır
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Cümle eşya bügün destur aldılar
Aşk ile didara karşı yandılar
Pir himmet eyledi bugün kuluna
Cümle muhib bugün cemde buluna
Seite | 8
Erenler ceminde bâde sundular
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Cümle eşya konar kudret balına
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Erenler dergâhı ruşen bu günde
Doldurmuş bâdeyi, sunar elinde
Susuz olan kanar kendi gönlünde
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Âşık olan canlar bugün gelürler
Sultan Nevruz günü birlik olurlar
Hallâkı cihandan ziya alurlar
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın
Pir Sultan’ım eydür erenler cemde
Akar çeşmim yaşı her dem bu demde
Muhabbet ateşi yanar sinemde
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın.
NEVRUZ BAYRAMINI KUTLAMAK İÇİN
Erler geldi bize mihman olarak
Nevruz bayramını kutlamak için
Şah’ın meydanında erkân kurarak
Nevruz bayramını kutlamak için
Bugündür mevludu Şahı Velâyet
Bugün izhar oldu nuru nübüvvet
Bugüne müminler eyledi hürmet
Nevruz bayramını kutlamak için
Bir yere cem oldu ehli meveddet(23)
Sürdüler demlerin bunlar akıbet
Sâkiler sundular câmı muhabbet
Nevruz bayramını kutlamak için
Gösterdi ruyini burcü Hamelden
Şemsi burcü safabahş oldu andan
Yaz eyyamı nişan verdi bahardan
Nevruz bayramını kutlamak için
Bugün mevcudata gulgule düştü
Çemenzar zeminden taşraya göçtü
Bülbüller şevk ile güllere üştü
Nevruz bayramını kutlamak için
Kâinat zevk ile sürura daldı
Münkir münafıklar hayrette kaldı
Rasederek şia semaa kalktı
Nevruz bayramını kutlamak için
Teberra ehline ederek lânet
Muhibban pür neşe olmuşlar sermest
Hüsnü’ye bir dolu ettiler himmet
Nevruz bayramını kutlamak için.
ALİ’NİN DOĞDUĞU EYYAM BU DEMDİR
Gelin ey kardeşler seyran edelim
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Bu zevkle münkiri hayran edelim
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Bakın çemenzarı süslemiş güller
Açılmış şakayik, lâle, sünbüller
Feryade başlamış şevkle bülbüller
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Çerağlar uyansın, kurulsun cemler
Gülbanklar çekilsin, sürülsün demler
Cümbüşe gelsinler cümle erenler
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Geldi Sultan Nevruz, kalmadı elem
Melâik, halâyik cümlesi hürrem
Erenler lütfedip eyledi kerem
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Nerdedir sâkiler, sunsunlar bâde
Gönüller zevk ile olsun küşâde
Eriştik hamd olsun biz de murade
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Bilin ki bu demdir mes’adet demi
Ref’etmiş erenler cümle elemi
Erişti bizlere Şah’ın keremi
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir
Hüsnü Baba eyler candan niyazı
Dem sunsun sâkiler, kılsınlar bâzı
Okunsun nefesler, çalsınlar sazı
Ali’nin doğduğu eyyam bu demdir.
Seite | 9
NEVRUZ BAYRAMINA ERİŞTİK YÂ HÛ
Gönüller şâd oldu İlkbahar geldi
Nevruz bayramına eriştik yâ Hû!
Çemenzar şevk ile nura bezendi
Nevruz bayramına eriştik yâ Hû!
Atlattık bu demde gamlı günleri
Eriştik safâya sürdük demleri
Açılınca Şah’ın gonca gülleri
Nevruz bayramına eriştik yâ Hû!
Gelin cümle cânlar birlik olalım
Arzı niyâz edip dâra duralım
Muhabbet bezminde zevkler bulalım
Nevruz bayramına eriştik yâ Hû!
Ehli Şi’a bu dem zevku safâda
Birbirin kutlar ehli vefâdâ
Gam gitsin gönüller olsun küşâde
Nevruz bayramına eriştik yâ Hû!
Hüsni Baba’m der ki Ali’dir şahım
Ehli Beyt yolunda fedâdır cânım
Bunlarla kaimdir benim imânım
Nevruz bayramına eriştik yâ Hû!
SULTAN NAVRUZ MERHABA
Gelin gençler biz de kıra gidelim
Navruzlar toplayıp seyran edelim
Dedemizin sohbetini güdelim
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba
Güzel olur Navruzların beyazı
Kuzlatsak Navruzu oğlanlı kızlı(24)
Daha da güzeldir hem karagözlü
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba
Bu günler de Mart ayının dokuzu
Yapalım bayramın Sultan Navruz’u
Yayılır koyunlar meleşir kuzu
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba
Çiçekler güzeli açılır Navruz
Kimi beyaz sarı, kimi karagöz
Çocuklar oynatır olur oğlankız
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba
Mart ayında çiçek Navruz açılır
Türlü türlü irenkleri seçilir
Sohbeti edilir bade içilir
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba
Navruzla geliyor baharı yazı
Herdem ötüşürler ördekle kazı
Koyun kuzu ayırır gelini kızı
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba
Navruz güzel amma ömrü tez geçer
Peşinden de gonca gülleri açar
Âşık Işık der ki hallerim naçar
Hoş geldiniz Sultan Navruz merhaba.
NEVRUZUNUZ CANLAR MÜBAREK OLSUN
Velâdet günüdür Hak Mürteza’nın(25)
Şimşiri kudretle ol Kibriya’nın
Nârei Hayder çek açıp dehanın
Nevruzunuz canlar mübarek olsun
Ziruh, gayrı ziruh başkeser Şaha(26)
Bu dem izin olup gelirler caha (27)
Fescüdü emrile ol yüzü maha (28)
Nevruzunuz canlar mübarek olsun
Bugün huruç eder cümle mevcudat(29)
Bu dem kıyam eder yevmi arasat (30)
Bu demde açılır mümine mir’at
Nevruzunuz canlar mübarek olsun
Bunda handan olur kalbi mükedder
Gözyaşları olur lâlü mücevher
Lânet et Yezid’e Didari kemter
Nevruzunuz canlar mübarek olsun.
Evvel bahar oldu açıldı güller
Nağmesaz olmuştur bütün bülbüller
Yüz göstermiş bize lale sümbüller
Nevruz bayramımız mübarek olsun
Bakın asumana nurlar saçıyor,
Azdaki çemanzar çiçek açıyor
Cümle âlem gamı atıp kaçıyor,
Nevruz bayramımız mübarek olsun
Dünyaya gelmiştir bu günde Ali
Budur erenlerin kararı, kavli,
Bu demdir cemi’i müşkilin halli
Nevruz bayramımız mübarek olsun
Hüsnü Baba hamdel erdik bu deme
Gönüller girmiştir bağı irem’e
Verilmiş zevk ile safa ademe
Nevruz bayramımız mübarek olsun.
Seite | 10
1)
2)
3)
4)
5)
6)
7)
8)
9)
Dipnot ve kaynaklar:
Bu makale, 2004’de “Alevilik (Bektaşilik, Kızılbaşlık) ve Onlara Yakın İnançlar”adlı 3 ciltlik
yapıtımızda ve Alevilerin Sesi dergisinde de yayımlanmıştı.
MARKWART, J. 1930: 710, 723.
Mevsimlerin başlangıcı ve sonu Kuzey ve Güney yarı kürede farklıdır. Kuzey yarı kürede
Güneşin Koç burcuna girdiği 21 Mart, İlkbaharın (Güney yarı kürede sonbaharın);
Güneşin Yengeç burcuna girdiği 21 Haziran Yazın (Güney yarı kürede kışın); Güneşin
Terazi burcuna girdiği 22 Eylül Sonbaharın (Güney yarı kürede baharın); Güneşin Oğlak
burcuna girdiği 21 Aralık Kış mevsiminin (Güney yarı kürede ise yazın) başlangıcıdır.
Buna göre Güneş, İlkbaharda Koç, Boğa, İkizler; Yazın Yengeç, Aslan, Başak;
Sonbahar’da Terazi, Akrep Yay; Kışın ise Oğlak, Kova ve Balık burcundadır. Eski
çağlarda yalnız İlkbahar, Yaz ve Kış mevsimleri bilinirdi. Kuzey halkları ise yalnız yaz ve
kış aylarını bilirlerdi. Sonbahar daha sonraki dönemlerde, coğrafi koşullar dikkate alınarak
mevsimler arasına eklendi.
KÖPRÜLÜ, M. F. 1927: 342343.
TAESCHNER, F.: 1959:113116.
LEVY R. 1936: 959.; 1988: 234.
MEYDAN LAROUSSE, 9. C. 1981: 311.
Münecim başı: Yıldızlar ilmiyle uğraşan, onlardan yorumlar çıkartan ve takvim düzen
leyen saray memurlarının başı hakkında kullanılan bir tabir.
Almak: Almanak, yıllık, salname.
ÜLKÜTAŞIR, M. Ş. 1977: 309 vd.
10) DAHHÂK’İN (DEHAK’IN) DEMİRCİ GÂVE (KAWA) İLE MACERASI :
İran tarihi ve edebiyatının önemli temsilcilerinden şair Firdevsi (Tus 932Taberan 1020),
Gazneli Sultan Mahmud’a (9601030) sunduğu, eski İran mitolojisini ve destani hikâylerini
anlatan, mesnevi tarzından yazmış olduğu ve 60 bin beyitten oluşan ünlü eseri (kral kitabı)
Şahnâme’de, Dahhâk (Dehak) ve Gâve (Kawa) efsanesinden şöyle sözetmektedir:
(Mardas adında Arabistanlı bir kıralın oğlu olan) Dahhâk (Dehak), gece gündüz Feridun’
un adını dilinden düşürmez oldu. Onun korkusundan boyu iki büklüm oldu; yüreği korku ile
doldu. Bir gün, fil dişinden yapılmış olan tahtının üzerinde oturup başına firuze tacını
giymişti. Padişahlığını kuvvetlendirmek için her memleketin ileri gelenlerini topladı. Ve
onlara şöyle dedi:
«Benim, gizli bir düşmanım olduğu, siz akıllılarca bilinmiyen bir şey değildir. Ben, hiç bir
zaman düşmanı hor görmem (bir düşman ne kadar âciz ve küçük olursa olsun, onun
elinden hiç bir iş gelmez saymamalıdır), zamanın bir kötülük etmesinden korkarım. Bunun
için bana, insanlardan, devlerden ve perilerden toplanmış, şimdikinden daha büyük bir
ordu lâzım. Bu işte bana yardım etmelisiniz. Çünkü ben tek başıma bu işin altından kalkamam. Şimdi, benim hakkımda bir zabıt tutun. Onda, iyilikte başka bir şey yapmadığımı,
doğru sözden başka bir şey söylemediğimi ve adâletten kusur etmediğimi belirtin!» dedi.
O doğru adamlar, korkudan istediğini yapmaya razı oldular.
Ejderlerden korkmayan Dehak hakkında tuttukları bu zabıtta, genç ve ihtiyar, hepsi şahitlik
ettiler.
O sırada birdenbire padişahın sarayının önünde adalet istiyen bir adamın gürültüsü işitildi.
Adamı padişahın huzuruna getirdiler; o büyük adamların yanına oturttular.
Padişah o an kızgınlıkla: «Sana zulmeden kimdir? Söyle!» dedi.
Adam, coşarak ve elleriyle başına vura, vura: «Padişahım, ben adalet istiyen Gâve’yim
(demirci ustası Kawa’yım)! İşte koşa koşa sana geldim, senden adalet isterim. Canımın
acısiyle senin elinden inlemekteyim! Eğer sen adalet yapmayı âdet edinirsen senin kadrin
artar. Sen bana çok zulmettin. Her zaman gönlümü neşterliyorsun! Eğer sen bana
zulmetmeyi reva görmüyorsan, oğluma neden el uzatıyorsun? Benim dünyada on sekiz
oğlum vardı. Bu on sekizden şimdi ancak bir teki kaldı. Bu bir oğlumu bana bağışla. Her
Seite | 11
zaman ciğerimin yandığını gözünün önünde tut! Padişahım bana söyle, ben ne kabahat
yaptım? Eğer suçsuzsam, bana zulmetmek için bahane arama! Ey taç sahibi! Benim
halime bak da, derdime dert katma. Zaman belimi iki büklüm etti. Yüreğim umutsuz, başım
dertle doldu. Gençliğim ve oğullarım elimden gitti. Dünyada evlâd gibi, insanı kendine
çeken hiç bir bağ yoktur. Nihayet zulmün de bir ortası, bir sonu, bir sınırı ve bir sebebi
olur. Söyle, sen ne sebeple benim başıma dünyanın felâketini getiriyorsun? Ben kimseye
yararı olmayan bir demirci parçası olduğum halde, padişahın eliyle başıma ateşler
yağıyor. Sen bir padişahsın ve ejder yapılısın ama, yine de bana adalet göstermen lâzım!
Sen yedi iklimin padişahısın diye, neden bütün zahmetler bizim nasibimiz olsun? Bana
ettiğin zulümlerin hesabın beraberce görsek, âleme göstersek, herkes şaşar kalır! Ve
böylece, öldürülme sırasının benim oğullarıma nasıl geldiğini,
senin yılanlarına
yedirilmek üzere için beyinlerinin nasıl çıkarıldığı da yine herkesçe anlaşılmış olur!» dedi.
Dahhâk bu sözleri duyunca büyük bir şaşkınlığa uğradı. Bunun üzerine oğlunu ona
bağışladılar ve tatlılıkla gönlünü almaya çalıştılar.
Padişah, ona da kendisi için yapılmış olan tutulgayı imzalamasını emretti.
Kawa, tutulgayı (fermanı) okur okumaz, memleketin orada bulunan ileri gelenlerine döndü.
Ve yine coşarak: „Ey devrin köleleri! Yüreğinizden Tanrı korkusu silinmiş. Hepiniz
cehennemin yolunu tutmuş, gönlünüzü devrin sözüne bağlamışsınız. Ben ne padişahtan
korkarım, ne de bu tutulgayı imzalarım!“ dedikten sonra köpüre köpüre ve kızgınlıktan
titriye titriye yerinden fırladı, tutulgayı yırtıp ayaklarının altında çiğnedi.
Değerli oğlu önünde olduğu halde bağıra bağıra , söylene söylene saraydan dışarıya
çıktı. Memleketin o büyük adamları padişahı övdükten sonra, ona: „Ey, yeryüzünün ünlü
padişahı! Savaş gününde felek bile senin başına soğuk bir rüzgâr estiremezken, nasıl
oluyor da, doğru dürüst konuşmayı bilmeyen bu Gâve senin huzurunda bu kadar ileri
gidebiliyor? Yüreği ve başı kinle dolu. Buradan öyle bir gidiş gitti ki, Feridun’la sözleşmiş
olduğu sanılabilir! Dünyada biz bu kadar çirkin bir iş görmüş değiliz! Şimdi gördük ve
şaşırdık kaldık“ dediler.
Ünlü Padişah onlara şöyle söyledi: Şimdi benim söyliyeceğime de şaşacaksınız. Gâve
saraya girip de kulaklarıma onun sesi gelince. Onunla aramızda sanki demirden yapılmış
iki dağ peyda oldu. İki elini başına vurunca, şaşkınlıktan sanki yüreğim param parça oldu.
Bilmem ki bundan sonra daha neler olacak? Âlemin sırrını kim kavrayabilir ki?“ dedi.
Gâve saraydan çıkınca halk, çarşının ortasında etrafını sarıverdi. Gâve kendisinden
geçmiş olarak herkesi adâlet istemeğe çağırdı. Demircilerin demir döverlerken önlerine
örttükleri deri önlüğü bir mızrağın ucuna geçirdi. Bunun üzerine çarşı halkı birbirine girdi,
bir toz dumandır yükseldi. Kawa, mızrak elinde hem yürüyor, hem de coşkunlukla halka
seslenerek:
„Ey Tanrı’ya tapan ünlü kişiler! Feridun’un tarafını tutan, Dehak’ın boyunduruğundan
kurtulur, birer birer Feridun’un yanına gidelim ve onun büyüklüğü sayesinde yaşıyalım.
(...)“
Sonuçta, derafsee kâviani (meşin önlüğü) bayrak olarak kullanan Kawa, Dehak’ın
zulmünden kaçıp dağlara sığınan gençleri etrafına toplayıp Feridun’la birlikte Dehhâk’a
karşı başkaldırır.
Dehak’ın korkulu rüyası olan ve onun tarafından tahtından indirilen Feridun, kimi
kaynaklara göre İran kıralı Cemşid’in, kimi kaynaklara göre ise, Athwia adında bir kıralın
oğludur. Feridun’un babası Dehak’ın adamları tarafından vurulup beyni Dehak’ın
yılanlarına yedirilince, annesi Faranak, çocukları Feridun, Kayanus ve Purmayah’ı alıp
bir dağa sığınır. Burada bir çobanın kulubesine yerleşir. Feridun’u bu çobana teslim edip
diğer çocuklarıyla birlikta başka bir yere gider. Çoban, Feridun’u, Purmayah adlı kutsal
sütüyle besler. Günün birinden Dehak’ın adamları tarafından, Feridun’un yerini
söylemediği için çoban ve kutsal inek öldürülünce, annesi Feridun’u alıp komşu bir ülkede
bilge bir dervişe teslim eder. Bu bilge tarafından yetiştirilen Feridun onaltı yaşına gelince
annesinin yanına gelir, olup bitenleri annesinden öğrendekten sonra, zalim Dehak’ın
ortadan kaldırılması için and içer.
Seite | 12
Feridun, Kayanus, Purmayah adlarındaki ağabeylerini ve demirci ustası Kawa’yı yanına
alıp savaş hazırlıklarını başlatır. Bu arada Feridun, ağabeyleri tarafından bir oyuna
düşürülüp aşırı kıskançlık ve kin yüzünden öldürülmek istenirse de başarılı olamazlar.
Feridun, demirci ustası Kawa ve adamları Dehak’ın sarayını basarlar, Feridun, kimi
kaynaklara göre ise Kawa, özel yaptırdığı öküz başına benziyen gürzü (gorzeye gâv
sirle) Dehak’ın başına vurup öldürmek isterken, kendisine gaibten bir ses gelir: „Onu
şimdilik öldürme, daha zamanı gelmedi.“ Tanrı buyruğu gereğince, Feridun ve Kawa,
Dehak’ı Demavend dağına götürüp kimsenin çözemeyeceği şekilde „bandee çarme şir“
denilen aslan derisinden yapılmış sicimlerle „mismar“ adı verilen iri demir çivilere
bağlayıp bir mağaraya kapatıp ölüme terkettirirler. Böylece kötülüğün simgesi olan Dehak
ortadan kaldırılıp iyiliği temsil eden Feridun iktidara getirilir ve ülkede sevgi, huzur, barış,
dostluk, eşitlik ve kardeşlik egemen olur.
11) KURDİYE BİTLİSİ: 1918 : 711.
12) Jin, Kovara KurdiTirki, 1985: 4345 (135).
13) GORDLEVSKI, V. 1927: 513); İNAN, A. 1952: 6263.
15) DEDE, A. 1982: 93108.
16) OYTAN, M.T. 1970: 411.
17) GÖLPINARLI, A. 1977: 255 256.
18) OSTERN=PASKALYA, PÂK (YORTUSU)
OSTERN (eski Almanca östarun’dan) Bahar bayramı, eski halk inançlarında Bahar
Tanrıçası’nın adı. Hıristiyanlık’ta Hz. İsa’nın ölümü ve göğe yükselişi, yeniden dirilişi
anısına yapılan bayram. Hıristiyanlar, Nisan ay’ı ortalarında, Hz. İsa’nın havarileriyle
birlikte yediği son akşam yemeği (Hz. İsa’nın tenini simgeleyen ekmek ve kanını
simgeleyen şarabın takdis edildiği, kudas) günü anlamına gelen Gründonnerstag (Yeşil
Perşembe), çarmığa gerildiği ve bu nedenlede yas günü olan Karfreitag (Kara Cuma) ve
Karsamstag (Kara Cumartesi) gününde başlayarak ve çeşitli ayinler yaparak
Ostersonntag (Pazar günü) Hz. İsa’nın diriliş günü olan Paskalya (Pâk yortusu) kutlanır.
Yahudiler’de ise, büyük dinî bayram olan Paskalya yortusu (İbranice pesah’tan geçiş,
çıkış) İbrani halkının Mısır’dan çıkış günü olarak kutlanır. Birinci gök ay’ının 14. günü olan
14/15 Nisan’da (baharın ilk dolunayında) başlayan Paskalya bayramı İsrail’de 7,
Avrupa’da 8 gün sürmektedir. Baharın gelişiyle birikte doğanın canlanması, yeniden
hayat bulması, ilk ürünlerin verimli ve bereketli olması, o yılın acılardan, sıkıntılardan,
hastalıklardan, kötülüklerden, kada ve belalardan uzak, sağlık, huzur, birlik, dirlik, bereket
ve bolluk içerisinde geçmesi dileğiyle Paskalya bayramında da Nevruz törenlerinde
olduğu gibi eski halk inançlarına dayalı bereketin ve üretkenliğin simgesi olan
yumurtaların (baharın başlangıcıyla birlikte doğanın canlanmasını ve rengârenk açılan,
burcu burcu kokan çiçeklerin rengini ifade eden doğal boyalarla) boyanması, ateş
yakılması, börek, çörek pişirilmesi, ilk ürünlerin adak olarak sunulması gibi çeşitli
uygulamalar ve ritueller yerine getirilmektedir.
OSTERMARSCH = PASKALYA YÜRÜYÜŞÜ
Ostermarsch (Paskalya Yürüyüşü), Paskalya bayramında dünya barışı için, özellikle
Almanya’da ve Nato’ya bağlı diğer bazı ülkelerde savaşa ve silahlanmaya karşı yürütülen toplumsal bir barış hareketidir.
CNDLOGO
Nükleer Silahlanmaya karşı yapılan kampanyanın logosu (simgesi)
(Die Campaign fo Nuclear Disarmament, CNDLOGO)
İlk defa 1958’de Nükleer Silahlanma karşıtları tarafında İngiltereLondra’da Aldermaston’
daki Atom Araştırma Merkezi’ne karşı yürütülen bu Paskalya yürüşü geleneksel hale
Seite | 13
getirilerek, Batı ülkelerinin birçoğunda Paskalya bayramında, silahlanmaya ve savaşlara
karşı yapılan bu barış yürüyüşlerine onbinlerce barışsever insanlar katılmaktadır.
Dilerim cihanda barış ve dostluk / İnsanlık sevgisi huzur bol olsun
Bitsin kavga döğüş senlik ve benlik / Canlar bahçesinde diken gül olsun
Her yerde, her çağda, her doğan günde / Şavklansın özgürlük güneşi canda
Gülçiçeğim dostlar sevgi cihanda / Yürekten yüreğe açık yol olsun.
19) Almanca’da PFINGSTEN,Yunanca’da Beşinci Gün olarak bilinen PENTKOT veya
PENTEKOST, Paskalya (Ostern) bayramından 7 hafta sonra, 50’inci günde kutlanan bir
bayramdır. Pfingsten (Pantkot) günü, Hz. İsa’nın dirilip göğe yükselişinden sonra, Kutsal
Ruhu’nun Haverilerin üzerine çöktüğü gün olduğuna inanılır. Vaftizler (arınma, yeniden
doğma) törenleri genellikle bu günlerde yapılır. Küçük çocuklar da bu bayramda vaftiz
edilir ve kendilerine isim verilir. Ayrıca başta İngiltere olmak üzere birçok Hıristiyan
ülkelerde vaftiz olanlar beyaz elbise giydikleri için bu güne “Beyaz Pazar Günü” de
denir.Pentkost’un kökeni, Yahudilik’te Şavuot olarak bilinen buğday hasatında ilk ürünler
için kutlanan şükran bayaramına dayanır.
20) SAKAOĞLU, N. 1995: 35.
21) PİROĞLU, A. L. 2001: 2528.
22) ERÖZ, M. 1977: 361.
23) meveddet (Ar.): Sevgi. Ehli meveddet: Muhabbet ehli.
24) Nevruzu Kuzulatmak: “Navruz (Nevruz), Mart dokuzundan (21 Mart’tan) sonra kırda ilk
çiçek açan bitkilerin başında gelir. İç içe iki tane taç yaprakları olan soğanlı, kısmen
zambağa benzeyen yabanıl bir bitkidir. Daha çok da baharı müjdelediğine inanılır.
Mevsimi geldiğinde kırdan toplanıp evlere getirilir. Herkese dağıtılır. İlk getiren çocuğa
yetişkinler tarafından para, yumurta, ceviz... gibi şeyler verilir. Çocuklar bu hediyeyi bir
süre sonra soldurmadan çiçeğin sapına yakın bir yerden koparıp ters yüz ederler.
Parmaklarıyla sapından tutup sağa sola çevirerek ikinci çanak yaprağı düşürmeye
çalışırlar. Buna «Nevruzu kuzulatmak» denir. Bu işi yaparken de: «Kömür müsün köz
müsün / Oğlan mısın kız mısın / Yassı taşta buz musun» diyerek doğum olayı
gerçekleştirilir. Yani kuzulatılır. Eğer çiçek yan düşmüşse kız, dik duruyorsa oğlan
kuzulatılmış olur.” (ÖZERDEM, A. 1998: 23).
25) velâdet (Ar.): Doğuş
26) ziruh (Far.): Canlı. Gayrı ziruh: Cansız.
27) câh (Ar.): Makam, rütbe, derece.
28) Fescüdü: Cömert Tanrı.
29) huruc (Ar.): Dışarı çıkma, canlanma, ayaklanlma.
30) yevm (Ar.): Gün. Yevmi arasat: Mahşer günü.
21 MART IRKÇILIKLA MÜCADELE GÜNÜ
21 Mart aynı zamanda Uluslarararsı Irkçılıkla Mücadele Günü’dür.
21 Mart 1960’ta Güney Afrika’nın, renginden, dilinden, etnik yapısından dolayı dışlanan,
ayrımcılığa tabii tutulan, baskı gören, her tür sosyal, ekonomik ve siyasal haklardan yoksun,
yoksul ve işsiz insanlardan oluşan siyahların oturduğu, Johannesburg’un 50 km güneyinde
bulunan Sharpeville kasabasında 20 bin kişi eşit haklar ve ırkçılıkla mücadele için Irkıçı
rejimin ırkçı yasalarını, haksızlıklarını, baskılarını, totaliter yapısını protesto etmek için
barışçıl bir yürüyüş düzenlediler. Ne var ki, bu barışçıl eyleme karşı bile tahamülü olmayan
ırkçı rejimin polisi ve jandarması tarafından yürüyüşe katılanların üzerine silah ve panzerlerle
gittiler, açılan ateş sonucu, içinde kadın ve çocukların da bulunduğu 69 siyahlı öldürüldü ve
yüzlerce kişi yaralandı.
Olaydan 6 yıl sonra Sharpeville’deki katliamı anmak ve kınamak için Birleşmiş Milletler
tarafından 1966 yılında alınan bir kararla 21 Mart, “Irkçılıkla Mücadele Günü” olarak ilân
edildi ve her yıl 21 Mart’ta ırkçılıkla mücadele için çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
1948’de siyahların kurtuluş hareketinin önderi konumunda olan ve 1964’te beyaz yönetim
tararından ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Nelson Mandela, 27 yıllık hapisten sonra
serbest bırakıldı. Siyahların bağımsızlığı için mücadele eden ve hapisten çıktığında 71
Seite | 14
yaşına olan Mandela, 10 Maysı 1994’de Güney Afrika’nın
Cumhurbaşkanı oldu.
seçimle iktidara gelen ilk
1996’da Nelson Mandela, katliamın yaşandığı Sharpeville’de yeni demokratik yasayı
yürürlüğe koydu ve 21 Mart o günden beri Güney Afrika için, “Güney Afrikan’ın İnsan Hakları
Günü” olarak karşılanmaktadır.
Bu bağlamda, AleviBektaşi inanç ve öğretisinin temel ilkelerinden biri de, renk, dil, din, ırk,
cinsiyet ayrımı yapmadan tüm insanlığı kucaklamasıdır. Alevi uluları ve önderleri bunu en
güzel şekliyle ifade etmişlerdir:
Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız.
Hacı Bektaş Veli
72 Millete bir nazarla bakmayan
Halka müderris olsa bile hakikatte asidir.
Dünya benim rızkımdır
Halkı benim halkımdır.
Yunus Emre
21 MART ULUSLARARASI ORMAN GÜNÜ
21 Mart aynı zamanda Uluslararası Orman Günü’dür
21 Mart 1973, aynı zamanda doğa, halk ve Hak âşığı Âşık Veysel’in Hakk’a yürüdüğü
günüdür.
Dağlara güzellik veren, ona hayat kazandıran hiç kuşkusuz ormanlardır. Ormanlar, doğanın
akciğeri ve oksijen üretiminin temel kaynağıdır. Ormanlar, milyonlarca canlı türüne kucak
açar ve onlara barınma imkânını sağlar. Ormanlardaki varlığı ve onun çok yönlü yararlarını
gelin Âşık Veysel’den dinleyelim ve O’nu, Uluslararası Orman Günü’nde bu anlamlı
dizeleriyle anmış olalım:
Orman yurdun temelidir / nesillerin evvelidir
Her sanatın ilk eli’dir / ormandaki varlığa bak
Orman memleketin süsü / hem ufağı hem irisi
Her dalında bir kuş sesi / ormandaki varlığa bak
Güneşten aldığı hızlar / toplar havayı temizler
Sıhhatli yaşarız bizler / ormandaki varlığa bak
Orman yurdun öz evladı / ormansız yok dünya tadı
Cümle işlerin kanadı / ormandaki varlığa bak
En sevimli meyv’ağacı / ormandan gelmiş anacı
Meyvesi doyurur açı / ormandaki varlığa bak
Yer yüzünde fabrikalar / ormandadır antikalar
Türlü kumaş, çok maddeler / ormandaki varlığa bak
Çiçek açar irenk irenk / dağları süsler gülerek
Selleri önler emerek / ormandaki varlığa bak
Bizi besler kaşık olur / kapı, süve, eşik olur
Tabut olur, beşik olur / ormandaki varlığa bak
En âdisi ateş olur / çiği pişirir aş olur
En kıymetli kumaş olur / ormandaki varlığa bak
Gemi olur suda yüzer / uçak olur gökte gezer
Kalem kâğıt neler yazar / ormandaki varlığa bak
İçin için inlemesi / ne hoş olur dinlemesi
Ağaç çalgının esası / ormandaki varlığa bak
Veysel sever ağaçları / dalında öten kuşları
Seite | 15
Orman yapar her işleri / ormandaki varlığa bak.
AABF bünyesinde yürüttüğümüz ve Federal Almanya Çevre Bakanlığı tarafından desteklenen ÖKOCAN (Ekolojik yaşam, ekolojik hayat, ekolojik düşünce) projemizin temel
hedeflerinden biri de, çevre ve doğa korumasıyla birlikte hiç kuşkusuz, çölleşmeye yüz tutan
ülkemizde ve yaşadığımız her bölgede ağaçlandırmayı da teşvik etmektir. Bu yönde tüm
canlarımıza kurumlarımıza, vakıflarımıza önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Nevruz (Newroz) çiçekleri gibi bizim de her yerde, sevgi için, özgürlük için, barış için, dostluk
için dikeceğimiz rengârenk çiçeklerimiz, filizilerimiz, ağaçlarımız boy versin; doğamız yeşile
bezensin, gözümüz, gönlümüz aydınlansın, şen olsun.
Dideler ruşen (gözler aydın) daha nice Nevruzlara!..
[email protected]
Seite | 16

Benzer belgeler

hak toros`on ardından

hak toros`on ardından adaletten ayrılmamak vazifesinin şimdi Mubedi Mubedan’a teveccüh ettiğini (verildiğini) söylerdi... Alelâde zamanlarda (âdet olduğu üzere) hükümdara en yakın ve en nüfuz sahibi olanlar, bu toplantı...

Detaylı

Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Bağlamda Yengi Kün (Nevruz

Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Bağlamda Yengi Kün (Nevruz barıştırılılır; suçlular ve hapis yatanlar affedilirdi. Daha açıkçası, yeni yılla birlikte, yeni bir yaşam başlardı. İranlılar tarafından aynı şekilde kutlanan ikinci büyük bayram da, güz mevsimine...

Detaylı