Sergi Kataloğu

Transkript

Sergi Kataloğu
27 Ekim/October - 6 Aralık/December 2015
27 Ekim/October - 6 Aralık/December 2015
Sergi Tasarımı / Curated by
H. Esra Oskay-Malicki
Proje Asistanı / Project Assistant
Duygu Aydın
Grafik Tasarım / Graphic Design
Veysel Şaylı
Bu kitapta yer alan tüm görsellerin ve yazıların sorumluluğu,
eser sahiplerine ve yazarlarına aittir. Yayımlanan yazılardan
alıntı yapmak, kaynak göstermek koşulu ile serbesttir.
Mutlukent Mah. 1920. Cad. No:59 Çayyolu - Ankara
T: (312) 241 04 44 www.artesanat.org
Sergi Tasarımı:
H. Esra Oskay-Malicki
Sanatçılar:
Anıl Saldıran
Bestami Gerekli
Choi Keeryong
Deniz C. Koşar
Ece Akay
Esra Sağlık
Funda Susamoğlu
Juz Epe
Kenneth Chau
Merve Ertufan
Özge Topçu
Seniha Ünay Selçuk
Seval Şener
ARTE HAKKINDA
Arte İnşaat, 2001 yılındaki kuruluşundan bu yana vizyonlarından ödün vermeden, sektörde hızla gelişerek ilerleyen
güvenilir ve başarılı bir isim haline gelmiştir. Konut, turizm, eğitim ve sağlık sektörü
yapılarında marka haline gelen ve pek çok
proje üreten Arte İnşaat, müşteri beklentilerinin ötesine geçmeyi ve her zaman
daha fazlasını sunmayı ilke edinmiştir.
Arte, şehrin mimarisinin bir parçası haline gelen yapılarında kaliteyi ön
planda tutarken, deneyimli ekibiyle “Ufukta Genişlik, Hedefte Büyüklük” prensibine
sadık kalmakta; sınırlarını her geçen gün
genişleterek yaratıcı, yenilikçi ve güvenilir
işlere imza atmaya devam etmektedir.
ARTE Yönetim Kurulu Başkanı İrfan
GÜRLER’in öncülüğünde kurulan ARTE Sanat, Ankara ‘da yeni bir Güncel Sanat Mekanı olma iddiasındadır.
Arte Sanat Danışma Kurulu
Ayşe Sibel Kedik
Davut Kanmaz
Erdal Duman
Şevket Arık
4
Arte Construction, since its foundation in 2001, has become a reliable and successful figure in its sector by rapid development without compromising its visions. Arte,
produced various projects and became a
brand in housing, tourism and health sector
constructions, adopted accessing beyond
costumers’ expectations and offering more
always as a principle.
ABOUT ARTE
Arte, prioritizing quality in its constructions, those have become a part of architecture of the city, is always true to its
principle of “Wideness in Horizons, Greatness in Objectives”, is always extending its
limits day by day, and breaking grounds
with innovative and reliable works.
ARTE Art, that has been established
under leadership of İrfan GÜRLER, Chairman
of the Board of ARTE, purports to be a new
Modern Art Center in Ankara.
Arte Art Advisory Board
Ayşe Sibel Kedik
Davut Kanmaz
Erdal Duman
Şevket Arık
5
ARTE SANAT
MANİFESTO
Sanat; Direnen bir şeydir, nitekim direniş de bugün sanatın meselesidir. Direnen
bir şey, bir tür istikrara, sağlamlığa sahiptir.
Mantıksal tutarlılığı ve bütünlüğü olan, mantıksal bir denklem gibi. Yeni bir olanağın yaratılması, her zaman şaşırtıcı bir şeydir. Bir yıldız
kadar yükseltilmiş, çünkü yeni bir olanak yeni
bir yıldız, yeni bir gezegen, yeni bir dünyadır.
Dünyayla kurulan yeni bir duyumsal ilişki gibi.
Siz bu mümkün olmayan şeyin olanağını yaratmak zorundasınız. Sanatsal yaratımın en önemli meselesi budur. Dolaşım, iletişim, piyasa vs.
faaliyetlerinde hep olanaklar gerçekleştiriliyor,
olanakların sonsuzca gerçekleştirilmesi söz konusu. Ama olanaklar yaratılmıyor. Dolayısıyla bu
aynı zamanda siyasî bir mesele, çünkü siyaset
yeni bir olanağın yaratılması demektir. Burada
bir olanağı hayata geçirmekten bahsetmiyoruz,
yeni bir olanak yaratmaktan bahsediyoruz.*
ARTE SANAT ; sanatın varoluş hakikatini sahiplenen bir duyarlıkla, yeni bir kimlik inşa
etmek ve yeni olanaklar yaratmak düşüncesiyle, kurumsal yapısı temelinde kolektif işbirliğine
dayalı bir oluşum hedeflemiştir. Sanatın ‘öznel’
alanını genişletmek, var olan sürecin bir parçası olmak, kendi temelinde bir sorumluluk ve direnç noktası belirlemek arzusuyla, öncelikli bir
konum ve çekim alanı olmak iddiasındadır. Evrensel ve güncel olana algıları açık, geleneksel
ve modern arası geçişleri kabullenen, deneysel
ve değişken üretilerin sunumunu önemseyen,
mekânı fonksiyonel olarak değerlendirilebilen
bir yaklaşımı önemser. Mizacını var olan diğer
dinamiklerle kuracağı bağlarla geliştirmek, sürecini eylemsel ve dinamik kılmak ve yeni olanaklar yaratmak için süreklik ilkesini benimser.
Şevket ARIK
*Alain Badiou, “Fifteen Theses on Modern Art”
(quotation)
6
Etkinlik sürecinde, güncel sanat ortamının dinamik yapısını deneyimlemiş bir danışma kurulunun belirlediği bir faaliyet yöntemi esas alınmıştır. Sürekli iletişim ve paylaşım
ilkesine açık olan bu yapı, her türlü işbirliğini
önemseyen bir anlayış içinde, kolektif veya bireysel proje esaslı çalışmaları değerlendirecek
ve gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır.
Art is something resisting, thus, resistance is also a question in today’s art. Resisting
things has some sort of stability and robustness.
Such as a logical equation with logical consistency
and integrity. Creating a new possibility is always
surprising. Raised as much as a star, because a
new possibility is a new star, a new planet an
new world. A new sensorial relationship, built
with the world. You have to create possibility
of the impossible. This is the biggest question of
artistic creativity. Always possible are created in
circulation, communication, market etc. only eternal creation of possibles is in question. However,
possibilities are not created. Therefore, it is a political question at the same time, because policy
means creation of a new possibility. Here, we are
not talking about putting a new possibility into
practice, but we are talking about creating a new
possibility*.
ARTE ART
MANIFEST
ARTE ART; with a sensibility owning the
existential reality of art, and with an opinion of
constructing a new identity and creating new possibilities, has aimed a composition based on collective cooperation on basis of institutional structure. It purports to be priority position and area
of attraction with its desire to enlarge “its subjective” area, to be a part of existing process and
to determine a point of responsibility and resistance on its own foundations. It gives importance
to an approach, which has open perceptions to
universal and actual, accepts passages between
traditional and modern, minds presentation of
empirical and variable productions and evaluates the space functionally. It adopts principle of
continuity to improve its nature with relations to
be established with other dynamics, to make its
process imperative and dynamic and to created
new possibilies.
In process of activity, a method of conduct, which is determined by an advisory committee that experienced dynamic nature of actual
environment of art, is taken as foundation. This
structure, that is open to principle of continuous
communication and sharing, will value collective
or individual project based works and contribute
to actualize them with an understanding of caring
all kinds of cooperations.
Şevket ARIK
*Alain Badiou, “Fifteen Theses on Modern Art”
(quotation)
7
Sanatçı ve küratör Paul O’Neill “sanatsal
ve küratöryel jestin” birbirinden ayrılamaz
bağına dikkat çeker (2007, s. 14). Seçmek,
göstermek, düzenlemek, sergilemek gibi
fiiller küratörün işi olduğu kadar sanatçının üretiminin içinde de varolan jestlerdir.
GÖSTERİŞ sergisinin ortaya çıkış noktasının
da bu iki “jest” arasındaki, sanatçının işi
ile sergileme, gösterme eylemi arasındaki
gerilimli ilişki olduğu söylenebilir.
ArteSanat’ın sanatçıları bu kez küratör
olarak ağırladığı 2015-2016 sezonunun
ilk sergisi olarak GÖSTERİŞ,sergilemenin
ve sanatçının üretiminin birbirleriyle olan
bağının ortaya konabileceği, küratörün ve
sanatçının pratikleri arasındaki geçiş noktalarının tartışılabileceği bir fırsat olarak
da görülebilir bu anlamda. Serginin kavramsal çerçevesini sanatın üretildiği yerden, süreçlerden ayrılıp Daniel Buren’in
tabiriyle bir “Araf”ı aşıp vardığı sergileme
mekanları, biçimleri, teşhirin kendine has
dinamikleriyle karşılaşma anına dair bir
merak oluşturuyor. Yapmakla göstermek
arasında tedirgin edici bir aralığa, sanatçının işine biçim veren bir sınır aşımı noktasına, başka olasılıkların ve fikirlerin biçim
bulmasında itici bir güç yaratan ara alana
yerleşirken GÖSTERİŞ sergisi, gösterme eyleminin sanatçının işiyle yan yana gelişindeki dönüştürücü gücü gündemine taşıyor.
8
Sergi başlığı, gösterme ve yapma eylemlerini buluşturan GÖSTERİŞ kelimesiyle bu
karşılaşma anına referans veriyor. “Göster” kelimesi emir kipinde bir fiil halinde
yaklaşıyor işe. Bu eylemin sonuna eklenen iş, gösterişli bir biçimde cisimleştiriyor serginin sorusunu. Kelimenin bütün bu
anlamlarını içine alarak kurulan serginin
kavramsal çerçevesi teşhir etme ve yapma fiillerinin birbirlerini dönüştürdüğü ara
alanı incelemek üzerine bir çağrı niteliğinde.
Bu anlamda GÖSTERİŞ sergisi bir seri soru
üzerine kuruluyor: Birbirinden ayrı süreçler olarak düşünmeye meyilli olduğumuz
sergileme ve üretim pratikleri birbirlerini
nasıl etkiler? Sanatçı, işini serginin kendine has diline tercüme ederken neler olur,
neler kaybolur, neler eklenir işin içine?
Seyircinin bakışı, galerinin duvarları, çerçevenin sınırları ne zaman üretim sürecini
biçimlendirmeye başlar? Sanat yapıtının
sergi içindeki geçici varlığı ne tür yeni üretim modelleri ve sanatçı rolleri yaratır?
H. Esra Oskay-Malicki
9
Artist and curator Paul O’Neill indicates the
interdepence of “the artistic and the curatorial gesture”(2007, p. 14). The activities like
choosing, showing, arranging, exhibiting exist
within the concerns of artistic production in
as much as it is the primary acts curator is
engaged in.
The point of departure for the exhibition
GÖSTERİŞ can be defined as this tense relationship between these two “gestures”, between the artist’s work and the act of exhibiting, of showing.
In 2015-2016 exhibition season, ArteSanat
hosts artists as curators this time. As the
first exhibition in this series, GÖSTERİŞ can be
seen as an opportunity to discuss the connection between the act of exhibiting and
artist’s production, the transition between
artistic and curatorial practices. In this regard, the conceptual framework of the exhibition is established on this curiosity about
the moment when the work leaves the location of its production, transgresses a “purgatory” (as it is defined by Daniel Buren) and
confronts the venues of exhibition and the
particular dynamics of its display.
The exhibition GÖSTERİŞ is an attempt to
highlight the uneasy interval between making and showing, which manifests itself as a
point of transgression defining the artwork
and as a lacuna that often bears a driving
force in the formation of artists’ practice. In
this sense, GÖSTERİŞ aims to bring the transformative power of this in-between moment
when the artist’s work confronts the act of
showing into question.
10
The title of the exhibition comes from the
juxtaposition of the two acts in one word:
to display and to work. To display comes
in imperative form: göster! show! The work
agglutinates at the end of this fundamental act and completes a noun: a word that
means to show and to show off at the same
time. With all of the meanings of the word
-the multiple, compound, singular- the conceptual framework of the exhibition calls
for a thinking about this moment mediating
making and exhibiting, showing and showing
off; in order to focus on this liminal state
where displaying and making transform one
another.
In this sense, GÖSTERİŞ establishes its conceptual framework upon a series of questions: How do practices of exhibition and
artistic production that we tend to think as
separate processes influence each other?
What happens when the artist renders his/
her work into the specific structure of the
exhibition, what does wither, disappear
and what becomes incorporated into the
artist’s work? What lies within the limits of
such act, what is left outside? When does the
gaze of the spectator, the walls of the gallery, and the borders of the frame instigate
to define the process of artistic production?
What kind of new models of production and
artist roles do the temporary nature of the
artwork within the exhibition space support
and establish?
H. Esra Oskay-Malicki
11
Anıl Saldıran
Ankara, Turkey
Çalıkuşu
“Daha önce yapıldı o”
Bir çağdaş sanatçının korkulu rüyası.
Seyirci grupları toplanıyor eserlerin önünde, içlerinden hararetli el kol hareketleriyle
birşeyler anlatanlar var. Hemen anlıyorsunuz neyin onaylandığını neyin onaylanmadığını.
“Bunu keşke büyütseydin, böyle kocaman, koskocaman ölçülerde yapsaydın...O zaman
daha etkileyici olurdu sanki”.
Büyük çalışmak istemiyorum. Neden büyük çalışayım ?
“O zaman çoğaltsaydın. Neden 1 tane ? Yüz tane, bin tane, hatta on bin tane olsaydı,
sonra onları üst üste yığsaydın veya yan yana dizseydin...O zaman daha etkileyici olurdu
sanki”.
Zavallı çağdaş sanatçı...Sevilmek için ne çok mücadele vermek zorunda.
Zor şey Gösteriş.
“Sanat direniştir” diyor ARTE’nin önceki katalog önsözlerinin birinde.
Peki sanatta direnmek, mevcut adaletsizliklere veya devlet trajedisine başkaldırmak
mıdır sadece ?
Direniş bir tema mıdır en fazla; her polis şiddeti sonrası sergilerde toma başlıklı eserlerde boy gösteren ?
Oysa “direnen” sanatçıların bir bienal formatına hapsolmaları, seyircinin fazlasıyla farkında ve onu tavlamak için efor göstermede tavır olarak birbirlerine bu kadar benzemeleri,
tam da direnişin tabiatına ters bir köleleşme değil midir ?
Sanatta bile geçer akçe yaklaşımların olduğuna inanan bir sanatçı, direnen hatta özgür
olabilir mi ?
“Benim canım martı çizmek istiyor, bu senemi martılara ayıracağım” diyebilmek de direniş olurdu.
Ama olamazdı. Çünkü fazla naif, fazla...sade. Kimse martılar üzerine makale yazamaz.
Hem daha önce yapılmıştı o.
“Çalıkuşu”, “Kara Kitap” başlığı altında toplanacak bir dizi çalışmanın ilki ve kapağı aynı
zamanda.
Ormanda albeni tehlikedir, dostane gözü de çeker, acımasız olanı da.
Kuytu köşelerde açan çiçekler gibi biraz, umursamaz, çünkü görsen de orda olurdu,
görmesen de.
“Çalıkuşu” bir orman canlısı gibi - varoluşunu görünmekten ziyade görünmemek, göstermemek üzerinden sürdürüyor.
Seni tanımıyor. Muhtemelen hiçbir derdi de yok seninle, belki senden saklanmaktan
başka.
Bu öyle pek de önemli bir mesele değil aslında.
12
The Do’s and Dont’s of Birdwatching
“This has all been done before”,
huffs and puffs a young contemporary artist, storming his way through the gallery in discontent. They are all boring. Everything is so boring. Like a billboard dressed in all neon the art
work must allure, it must beckon and call and seduce - even he has learnt that by now and
he was born just yesterday.
Somewhere nearby another voice stirs: “You know, perhaps you should have done this on a
bigger scale, like really, really big”
- Freudian urges speak, our endless adoration for all things big and bigger But I really don’t want to go big.
I have no reason to.
It’s a tough living as a contemporary artist.
You need to learn all kinds of tricks and baits to catch people.
You need to put on a show.
Think of your audience as kids and yourself as the toy store - How about some sound effects
and animation ? Check. The trick is to keep their attention and never bore them ever. Kids’
attention span is so short…
And I am already tired of all this glitter and glamour.
It takes too much to make people love you - people you don’t actually even care about.
“The Do’s and Dont’s of Birdwatching” is the first of a series of ink drawings to be gathered
under the title of “The Black Book” - it also happens to be the cover.
I’ve always admired the creatures of the wood. They have the most beautiful, vibrant colors
and patterns hidden under the dullest. Have you seen a grasshopper in flight ? It has a sunset
folded underneath that ugly brown. In flight is the only time you will catch a glimpse of its true
colors because the ground is dangerous for shiny things. Catching the wrong eye could mean
death. You need to be as still as a frog frozen with fear or as still as a heron just before it strikes the water.
It’s not meant to be about anything. It’s more like an existence. You could find something
interesting about it and stare or yawn with indifference and move on.
It would still be there oblivious to you or hiding from you at best.
Such is birdwatching.
13
14
Çalıkuşu (kara kitap I)
kağıt üzerine mürekkepli kalem ve güzelavrat otu özsuyu.
26,5x29 cm. 2015
The do’s and don’ts of birdwatching (the black book I)
ink pen and belladonna extract on paper.
26,5x29 cm. 2015
15
Bestami Gerekli
Ankara, Turkey
16
Sarı Bant
Yellow Tape
Çalışma sergi alanından kamusal alana
doğru uzanmakta ve kamusal alan ile
bağlanmakta. Böylelikle kamusal alana
yerleştirilen her yapıt gibi zorunlu olarak görünmek, ilişki kurmak ve onlarla
yaşamak zorundadır. Çalışma hem sergi
alanındadır hem de kamusal alanda ama
insanlarla buluşma açısından bir ilişkisellik farkı söz konusudur. Burada sanat
çalışması dediğimiz şey sadece galeri
mekânında kalan bir şey değildir. Bizim
olduğumuz her yerde olan bazen de herhangi bir yerde öncesinde sanat çalışması
olduğunu bilmeden karşılaştığımız fakat
sonrasında sergi alanına girince onun
bir sanat çalışması olduğunu anladığımız
şeydir.
The work extends from the exhibition venue
towards public space and relate to the
public. Thus, like every work installed in
public space it is obliged to be seen, relate
to and live with. The work is both inside
the exhibition space and public space, yet
there is a different level of relationship
it builds when the work meets people in
these two different spaces. Herein, the
artwork is not something that remains in
the gallery space only. It is something that
is everywhere we are in, and sometimes
something we encounter without knowing it
is art and only realise its status as art later
on, once we enter the exhibition space.
17
18
19
Choi Keeryong
Edinburg
Kültürel Tekinsizliğin Estetiği, 2015.
The Aesthetics of Cultural Uncanny, 2015.
20
21
Choi Keeryong
Edinburg
İcat edilmiş egzotizm:
bireyin kültürel yorumundaki belirsizlik
Amacım bireyin kültürel yorumuna içkin
belirsizliği araştırmak. Bunu bir tekinsizlik halini (ben buna kültürel tekinsizliğin
estetiği diyorum) uyandıran bir seri zanaat nesnesiyle buluşan izleyicinin görsel
deneyimlerinin ve cevaplarının incelendiği
bir deneyle incelemeyi hedefliyorum.
Bireyin kültürel kapitalle bağlantılı estetik
dispozisyonu (Pierre Bourdieu, 1984)
“biz” ve “öteki”, “yabancı” arasında net
sınırlar yaratarak (Bauman, 1991) onun
ontolojik güvenlğini vurgular. “Yeni” kültürler oluşur ve kültürel değeri tanımlarken rastlantısallık, belirsizlik ya da
müphemlik ontolojik güven alanını teyit
ya da tehdit ederek aşina olanla olmayan arasında yeni sınırlar yaratır. Bu,
bir “arada kalmışlık” yaratır. Yani aşina
olan ve olmayan nesnelerle karşılaşmak
bireyin ontolojik güvenlik alanını kuran
kökleşmiş mantığını ve bilişsel netliğini
devreye sokarak aşina olanı “biz”, farklı
olanı, alışıldık olmayanı “öteki” olarak
tanımlamasına yol açar.
Bu ikili sınıflandırma nesnelere olan tepkiyi dikte eder; bu tepkinin “savunmacı”
mı yoksa “kabullenici” mi olduğuna karar
verir. Yani, (kültürel) bir ara alandaki
nesneler nihayetinde kararsızlıkla sonuç22
lanacak bir kafa karışıklığı neticesinde
belirsizlik hissi yaratabilir. Ben, “bir ayrım
yaratan duyu olarak estetik duyunun”
(Bourdieu, 1984) (ya da beğenilerin) bireyin eğitim ve deneyim gibi pratiklerle olgunlaşan kültürel bilgisine yakından bağlı
olduğuna ve bir sanat yapıtının görsel
deneyiminde ifade edildiğine inanıyorum.
Bourdieu şöyle der, “estetik dispozisyon
dünyayla ve diğerleriyle mesafeli, kendinden emin bir ilişkinin nesnel bir teminat
ve mesafeyi varsayan bir boyutudur”
(Bourdieu, 1984, s.49). Yani beğeni, “belirli
bir sınıfın varoluşunun şartlarıyla bağlantılı sosyal şartlandırılmışlıklar” arasındaki
farklardan ortaya çıkar.
Bu noktada kültürel tekinsizin estetiğini
bir seri zanaat pratiği içinden tartışarak
kültürel arada kalmışlık hali içindeki
“yabancı”nın estetiğini tanımlamaya
çalışıyorum. Kültürel tekinsizin estetiğini
araştırırken, arada kalmışlığın (“yabancının”), “biz” ve “ötekiler” arasındaki belirsiz alanın sınırlarını açıklığa kavuşturmak
ve temsil etmek, ve böylece yeni sosyal
ve kültürel yapıların gelişimini uyarmayı
hedefliyorum.
Invented exoticism:
ambiguity in an individual’s
cultural interpretation
My aim is to explore the ambiguity inherent
in an individual’s cultural interpretation by
attempting to stimulate a state of uncanniness (I called ‘the aesthetics of cultural
uncanny’) through viewers’ visual experiences of and responses to a series of craft
objects created for this experiment.
An individual’s aesthetic disposition, as
linked to their ‘cultural capital’ (Pierre
Bourdieu, 1984), emphasises their ontological security, by creating a distinctive
boundary between ‘we’ and ‘other’ and
‘strangers’ (Bauman, 1991). Randomness,
ambiguity, or ambivalence when emerging
‘new’ cultures and defining cultural value,
construct ‘new’ limits, either confirming or
threatening one’s ontological security, by
creating divisions between the familiar and
unfamiliar, resulting in in-betweeness. That
is, encounters with familiar and unfamiliar objects lead the individual to register
their established logic and cognitive clarity,
establishing ontological security, by defining
the familiar as ‘we’ and the unfamiliar as
‘other’.
This dichotomous classification also dictates
reactions to objects; determining whether
these should be ‘defensive’ or ‘acceptive’.
Thus, objects judged as having (cultural)
in-betweeness might confuse and provoke
a sense of uncertainty, leading to indecision. “The aesthetic sense as the sense of
distinction” (Bourdieu, 1984) (or tastes)
is, I believe, closely tied to an individual’s
cultural knowledge accumulated through
various practices such as education and
experience, and expressed in their visual
experience with an artwork. Bourdieu
argues, “the aesthetic disposition is one dimension of a distant, self-assured relation
to the world and to others which presupposes objective assurance and distance”
(Bourdieu, 1984, p.49). Thus, taste results
from differences arising from “the social
conditionings associated with a particular
class of conditions of existence” (Bourdieu,
1984, p.49).
Herein, I introduce the aesthetics of the
cultural uncanny within a set of craft
practices, aiming to define the aesthetics
of ‘stranger’ as perceived in the state of
cultural in-betweeness. By investigating the
aesthetics of the cultural uncanny, I further
aim to clarify and represent the boundaries
of in-betweeness (‘stranger’), the uncertain space between ‘we’ and ‘others’, and
thereby stimulate development of novel
social or cultural structures.
23
Deniz C. Koşar
Ankara, Turkey
24
Not: Sergi kapsamında sanatçıya ayrılan bu bölüm sanatçı tarafından “işsizlik hakkı” bağlamında boş bırakılmıştır.
25
şifacı. 2015. keçe / healer.2015. felt
Ankara, Turkey
Ece Akay
26
Yazmamak olanaksızdır. Yazmak ise
aslında olanaksızlığı yeniden ve yeniden yazarak kendine kısa bir süreliğine
yeni-geçici olanaklar sağlamak, henüz
keşfedilmemiş özgürlük alanları açmaktır.
Yazmanın ancak ‘olanaksızlığı yazmak’
olduğunun bilincinde bir yazım pratiği dili
nesnel bir ifade/aktarım aracı olmaktan
kurtarabilir ve yazıyı, ancak bu şekilde,
bildiklerimizin alanında gerçekleşen bir
eylem olmaktan çok bilmediklerimizin
sınırında gezinen bir yaratıma dönüştürebilir. Başka türlü söylersek, sınırda yazan
ya da ‘kendi ana-dilinde kekemelemeye
çalışan’ bir kimse için gerçeklik, temsil ve
yazar arasında bir ayrım yoktur.
Yazar yazıyı yazdıkça, yazı da yazarı yazar. Fırtına başlamıştır. Aydınlık bir dünya
yerini açıldıkça kapanan, ne tam anlamıyla içerisi ne de tam anlamıyla dışarısı
diyebileceğimiz bir dünyaya bırakmıştır.
Bu noktada bize kalan ise unutmak ile
hatırlamak, ölüm ile yaşam, başlangıç ile
son arasında bir dalgalanma hali (fluctuatio animi), bir gel-gittir. Gidenin hiç bir
şekilde aynı dönmediği bir tekrar, bir ritm
hissidir.
Baştan alalım, yazmamak olanaksızdır.
Yazmak ise aklına geleni yazmak değil
yazarken aklına birşeyler getirmektir.
Yazarken aktif bir unutkanlıkla sürekli
başlangıç noktasına geri dönmek ve unuttukça daha çok hatırladığının, unuttukça
anılarının çoğaldığının farkına varmaktır.
Baştan alalım. Yazmamak olanaksızdır.
Yazmak ise yazgını yeniden yazabilme
olasılığının ufukta göründüğü bir andır.
Umut Şumnu
It is impossible not to write. And, to write
is to write the impossibility over and over
again, and to provide a new/temporary
possibilities for a short time.
Only a practice of writing that is aware of
the fact that “writing is to write the impossibilities” can free language of being a
medium of expression and transform itself
as an act of creation that occurs not within
the boundaries of language but at the
thresholds of it.
For a writer who writes at the thresholds
of the literary world, to put differently for
a writer who tries to become a stranger in
his/her own language, there is no difference between the writer, text and the act
of writing.
Once a writer writes a text, the text also
writes the writer. Ready for the storm!!!
A bright, luminous world leaves itself into
a sense of darkness where it is impossible
to put a distinction between inside and
outside.
At that point, the only thing we have is a
fluctuation animi; a tide between forgetting
and remembering, life and death, beginnings and ends, arrivals and departures; a
sense of repetition that doesn’t not repeat
the same.
Lets start from the beginning.
It is impossible not to write.
And to write is not to write what is in your
head but to write what you forget . To recognize that forgetting makes remembering
possible, or makes possible remembering.
Lets start from the beginning.
It is impossible not to write.
And to write is to write the impossibility…
Umut Şumnu
27
Esra Sağlık
Muğla, Turkey
Bir ve İki An
Duvardaki çizim, belirli bir anın kaydını tutar,
kalıcıdır.
Çiçek güzeldir, solar,
geçicidir.
Çicekle çizimi arasında anbean oluşan fark, ‘gösteriş’in geçiciliğini de zamanın geçişini de
gösteren şeydir.
Bu, zamanın bozduğu, çözdüğü, yokettiği herhangi birşeyle bir imge arasındaki fark.
Sanat saklar...
One and two moments
The drawing on the wall records a particular moment,
it is permanent, it is there to last.
The flower is beautiful, yet it fades,
it is transient.
The ephemerality of "showing" as well as of the passing time is manifested in the difference
between the flower and it's drawing, that emerges with every moment.
This is the difference between an image and the thing that withers, is undone, and is
destroyed in time.
Art preserves...
bir ve iki an. 2015
one and two moments.2015
28
29
30
31
Funda Susamoğlu
Ankara, Turkey
Doğa - obje aralığında, işe kalkışmak,
malzemenin huyunu suyunu anlamak, yapıp etmenin şekillendirdiği doğaya kaçış.
In between nature and object, getting into
deep water, understanding how the material works, hiding into the nature shaped
by making.
iyi su. karışık teknik. 2015
good water. mixed media.2015
32
33
Juz Epe
Osmaniye, Turkey
VÅLLÖ (TÜRKİYE / TURKEY). 2015
34
VÅLLÖ (TÜRKİYE)
Londra'da yaşadığım yıllarda maddi sıkıntılar sebebi ile ihtiyaçlarımı ucuz mobilya
veya ev eşyası satan yerlerden karşılardım. IKEA ucuz ve kısa dönem çözümleri
ile bu ihtiyacımı karşıladığım yerlerden
biriydi. İlk zamanlarda arkadaşlarım
ve ailem tarafından çok tutulan bir yer
olması beni de etkilemişti. Bir gün fakir
ev arkadaşlarım ile alışveriş icin IKEA' ya
gittiğimde ihtiyacımız olandan fazlasını
aldığımızı fark ettim. Bu deneyim beni
rahatsız etti ve bu rahatsızlığın temeline
daha derinden bakmaya başladım. University College London'da bulunan Virtual
Reality Centre for the Built Environment
bölümü yöneticisi Alan Penn bu durumu
şöyle açıklar "IKEA vakasında, kataloglarındakine benzer şekilde düzenlenmiş
bir yerleştirme kümesiyle farklı alanlara
farklı çözümleri sundukları bir sistematik adaptasyon içerisindeki kurgusal bir
setten geçmek zorunda bırakır" ve ekler
"asıl istediğinizi veya gözünüz neyi kaparsa onu almak icin depoya ulaştığınızda
bütün gördüklerinizin ne kadar ucuza
alınabileceğinden etkilenmiş olacaksınız".
Bir başka deyişle IKEA deneyimi hesaplanmış manipülasyonlar ile tüketicinin
daha çok mağaza içerisinde kalmasını ve
daha çok satın almasını sağlamayı hedeflemiştir.
VÅLLÖ kinetik yerleştirme işinin güncel
serisinde yeni bir konfigürasyon kullanarak aynı "gündelik" nesnelerin tekrarını
sunuyorum. Bu nesneler, seri üretim
etkisinin bir sonucu olarak kolay ulaşılabilir ve ucuzdurlar. Haddinden fazla olan
tüketim hareketinin içerisinde tuzağa
düşmüş ve boğukluk hissetigim ürkütücü
"IKEA deneyimim" ile bu duruma karşılık
veriyorum. Amacım gündelik nesnelerin
ilk anlamlarını (ilk yerine düz anlam da
yazılabilir) hackleyerek ve manipüle ederek nesneleri degiştirip yeni bir deneyim
yaratmak.
As an artist who lived in London I was often
short of cash and I would find myself in
need of cheap furniture and/or household
items at any given time. Ikea offered cheap
and short term solutions. At first I was
excited by all the hype created by friends
and family . Then finally one day I went
with my poor housemates and we ended
up buying more than what we needed. This
experience disturbed me and I decided
to look into it a lil deeper and according to Alan Penn, director of the Virtual
Reality Centre for the Built Environment at
University College London 'In Ikea's case,
you have to follow a set path past what is
effectively their catalogue in physical form,
with furniture placed in different settings
which is meant to show you how adaptable
it is,' and added 'By the time you get to the
warehouse where you can actually buy the
stool or whatever's caught your eye, you're
so impressed by how cheap it is that you
end up getting it.’ In other words the ‘IKEA
experience’ is a calculated manipulation
that forces consumers to stay in longer and
buy more.
In my current series of VÅLLÖ kinetic sound
installations I present a new configuration
using one ‘everyday’ object in repetition.
These objects were easy to obtain and
cheap because of the effects of mass production. This is my response to my dreaded
‘IKEA experience’ where I felt trapped and
overwhelmed by excessive consumerism.
My aim was to hack and manipulate the
initial function of these everyday disposable objects and thus create an aural-visual
experience.
35
Kenneth Chau
Edinburg
ket & hijara
Nisan 2010’da başlayan, kısıtlama & hijara
serisi, androjeni, manzara ve özdüşünümü inceleyen bir fotografik otoportre
serisi. Farklı manzaralar içinde bir seri
otoportre etüdünden oluşan çalışma,
isimsiz bir karakterin aktivitelerini kaydediyor. Yazı boyunca fotoğrafçı (ben) ile
benim tarafımdan canlandırılan fotoğraftaki karakter arasında oluşabilecek
karışıklığı engellemek için bu karaktere
özne diyeceğim. Bu özne önemli çünkü
onu çekip ortaya çıkarma süreci diğer
işlerdeki çalışma biçimimden farklı. Diğer
işlerim kısa süreli performans çalışmaları
iken, bu seriyi öznenin karşılıklı saygı ve
anlayışın sonunda olgunlaştırılması, ortaya çıkarılması belirledi.
Özne farklı manzaralar içinde, dağlık
alanlarda, sahilde, kıyı boyunda ve ormanda seyahat ederken görülüyor. Her
manzara farklı elementlerin buluştuğu geçiş yerlerini göstermesi sebebiyle önemli
bir rol oynuyor. Androjeninin yüksek bir
zihin hali olduğunu düşünüyorum. Bu
çalışmada da özne daha yüksek bir yere
ulaşmak için bu elementleri birbirine
bağlayan bir katalizör rolünde.
Her yerin manzarasına ve coğrafyasına
bağlı olarak özne çoğu kez yerlere kadar
uzanan, manzarayı yansıtan doğal renklerden ve fibrelerden yapılmış kıyafetler,
pileli kilt ya da etek giymiş olarak görünüyor. En önemlisi de öznenin kafasına
taktığı ket. Hemen hemen her portre
etüdünde görülüyor bu ket.
Başlık “restraint” kelimesinin tanımından yola çıkıyor: eylemden geri durmak,
sakınmak, kontrol altında tutmak (Oxford
36
İngilizce Sözlük, 7. Basım). Başlık kendini
anlatıyor: “ket”; dışsal ya da içsel bir sınırlama olarak tasvir edilebilirken, hijara
Hintli transeksüellere özgü bir altkültür:
Hintçe’de “kadın olmayan” olarak tercüme ediliyor.
Antik Hindistan’da yaygın olan hijaralar dualiteler, ikilikler içinde yaşarken
günümüz toplumunda bir yandan cadılığın
ve büyücülüğün sınırlarına düşen köklü
ama uçucu ritüellerine devam ederler.
Bu transeksüel altkültür önemlidir, çünkü
emperyalizm öncesindeki antik Hindistan yönetiminde sosyal ve yasal temsili
vardır.
Çoğunlukla orta-formatta çekilen fotoğraflar şeklinde sunulan işler, siyah beyaz
ve renkli baskılardan oluşuyor. Bu seride
ayrıca deneysel bir film ve performans işi
de bulunuyor. 1000'den fazla otoportre
ile sonuçlanan serinin fotoğrafları tek
portre, diptik ve büyütülmüş kontakt
baskı formatında sunuluyor.
Seri sonlanırken kullanılmaya başlanan
kontakt baskı formatı öznenin hareketini
ve manzarayla olan ilşkisini ifade etme
olanağı sağlaması nedeniyle seçildi. Büyütülmüş kontakt baskılar durağan görüntü
içindeki performansı belgelemek ve ona
bir portre çalışması olarak bakmaktansa
bir performans çalışması olarak yaklaşmak için daha fazla bilgi sunma olasılığı
sağlıyor.
restraint & hijara
Beginning in April 2010, restraint & hijara
is an ongoing photographic self-portrait
series that explores the main ideas and
aspects of androgyny, landscape and selfreflection. The work consists of several
self-portrait studies in various landscapes,
and chronicles the activity of an unnamed
character. For the purposes of this statement, I will call this person the subject, in
order to avoid any confusion between the
photographer (myself), and the person in
the photograph (also played by myself). I
have often described this as a character
study of an aspect of myself. This subject is
significant, as the process of drawing him
out has differed from the previous works.
My previous works were short-term performance pieces, in this work - the subject
required nurturing, understanding, and a
mutual respect.
Primarily, the subject is seen traveling
through various landscapes, including
mountainous regions, beaches, coastlines,
and forests. Each landscape plays a significant role in that they are places of transition, a meeting place of elements. I believe
androgyny is a higher state of mind, and
in this work, the subject is the catalyst that
binds these elements to reach a higher
place. Depending on the landscape and
geography of each location, the subject is
seen wearing a variety of long robes, often
floor length, a pleated kilt or skirt; they
range in natural fibers, and colours, almost
as a reflection of each landscape. Most
importantly the subject is wearing a facial
restraint on his head, which is consistently
seen in almost every portrait study.
The title is derived from the definitions of
restraint: to hold back from action; keep in
check or under control: to repress (Oxford
English Dictionary, 7th Edition). The title
speaks for itself: restraint can be described as a limitation, internal or external,
in any given situation, while hijara is a
specific subculture of Indian transsexuals
that translates from Hindi as non-women.
Prevalent from Ancient India, the hijara
live in dualities. They co-exist with contemporary society,while practicing ancient but
fleeting rituals that fall on the boundaries
of witchcraft of sorcery. This subculture of
transsexual is significant because of their
inclusion of having had once, before imperialism, social and legal representation in
the governing of ancient India.
For the most part, the works are presented
in photographs shot in medium-format, and
include both black and white and colour
film. In addition there is an experimental
film and performance piece as well. The
project as a whole has resulted in over
1000 self-portraits. The photographs are
presented in single-portraits, diptychs, and
enlarged contact sheet. The enlarged contact sheet format was chosen toward the
end of the study because it presented an
opportunity to express the subject’s movement and relationship to each landscape.
The enlarged contact sheets presented an
opportunity to document the performance
within a still image and show more information regarding it as a performance study,
rather than a single-portrait study.
37
38
39
Merve Ertufan
Edinburg
yan yana 'güncelleme: bir güncel sanat programı' için derleme. 2015
side by side compilation for ‘güncelleme: a radio show on contemporary art’. 2015.
40
Yan Yana, Podcast Serisi, 2014
Yan Yana isimli proje, iki konuk ve bir
sunucu ile gerçekleşen radyo programı
formatını kullanan bir podcast serisidir.
Podcastler, her bölümün konusu üzerine
çalışan bir profesyoneli ve bir amatörü
sohbet etmek üzere yan yana getiriyor.
Konular; Mutfak Sanatları, Görsel Sanatlar, Spor, Müzik ve Edebiyat’tan oluşuyor.
Günün konusuna yönelik iki farklı bakış
açısı, iki farklı ele alış biçimi, üretimde
ünvan ile gelen beklentileri ele alıyor.
Podcastlerin bütünü websitesinden dinlenebilir (~50şer dakika).
https://yanyanaserisi.wordpress.com/
Moderatörler: Yavuz Parlar, Suna Kafadar
Konuşmacılar: Kaan Öner, Selim Süme;
Esra Acar, Ali İhsan Pirgan; Savaş Ertufan,
Uğur Akbaba; Emir Yeşil, Nihan Aydın;
Ömer Erdem, Kaya Özkuş
*SPOT Üretim Fonunun katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Yan Yana - 'Güncelleme: bir güncel sanat
programı' için derleme, 2015, Süre: 20:09
Açık Radyo'da yer alan Güncelleme: Bir
Güncel Sanat Programı için podcast kayıtlarından seçilerek kurgulanan özel bir
derleme. Bu kompozisyon profesyonel ve
amatör ünvanlarının nasıl tanımlandığı, bu
titrlerin ne anlamlar taşıdığı, ve konukların bu tanımlamalar içinde nasıl hissettiklerine odaklanıyor.
Side by Side, Podcast Series, 2014
Side by Side is a podcast series that brings
together a professional and an amateur on
a certain subject. It has a similar format to
radio shows and podcast series; with one
moderator and two guests. The bulk of the
conversations are made online with little
edit on a website; and can be listened to
wholly (~50mins each). These conversations
are detailed and goes into the specifics of
each subject. The fields which are the subject matter are: Culinary Arts, Visual Arts,
Sports, Music, and Literature. Each segment
showcases two different takes on the
field in question – two methodologies, two
working systems and most importantly, two
manners in which an attribution manifests
itself in the speaker.
https://yanyanaserisi.wordpress.com/
Moderators: Yavuz Parlar, Suna Kafadar
Speakers: Kaan Öner, Selim Süme; Esra
Acar, Ali İhsan Pirgan; Savaş Ertufan, Uğur
Akbaba; Emir Yeşil, Nihan Aydın; Ömer
Erdem, Kaya Özkuş
*Produced with the support of SPOT Production Fund.
Side by Side - Compilation for Güncelleme:
a radio show on contemporary art, 2015,
Duration: 20:09
Based on the podcast series, a special
compilation was made for the Güncelleme
program: a radio show on contemporary
art at Açık Radyo. This composition focuses
on ‘how the professionals and the amateurs define their own titles’, ‘what those
definitions entail’, and ‘how the guests
themselves feel within the borders of these
definitions’.
41
Özge Topçu
İstanbul, Turkey
İstihale Hafızası, İstinat, İstihale Kaydı,
Yargıtay, Sayıştay, Devlet Kapısı... Çalışmalar, hali hazırda beyaz duvarlı kapalı
mekanda sergilenmek adına oluşturuldu.
Çıkış noktasıysa Ankara şehrinin belleği üzerinden seküler ülke tarihini ve
ülkenin kuruluş aşamasındaki ideallerini
post-anıtsallaştırmak. Yapıt niteliğindeki
post anıtları ifşa etmek için en uygun yer,
beyaz duvarlı galeri iç mekanı idi. Tam
olarak da bu ifşa ediminin öznesi olan
yapıtlar, kendinden menkul bir Gösteriş
oluşturmaktadırlar. Varoluşlarını sergileme mekanı ile post-anıt mekanının
yer değiştirmelerinden edinmektedirler.
Örneğin İstinat, duvar köşesinde, odayı
katlayacak biçimde yerleştirilmediğinde
yapıt özelliğini terk eder. Aynı şekilde
defter olarak oluşturulmuş veya defterden bozma yapıtlar da bu ilişkinin
matematiksel düzlemde ıspatını yapar
gibi ortada, galeri mekanının birer küçük
modeli gibidirler.
Alteration Memory, Revetment, Record
of Alteration, Chancery, Auditor, Portal of
Government... The works, at present was
comprised for exhibiting in the white cube.
The point of origin is also to post-monumentalise the secular history of the country
and its ideals, based on the capital of Turkey's spatial memory. Most suitable place
for this post-monuments was a gallery
interior with the white wall for disclosing
about the post-monuments which have the
characteristics of artwork. They comprise a
kind of self-proclaimed “Show off” and get
existence based on the translocation of exhibiting space with post-monumental space.
For instance , if “Revetment” isn't settled
the feature of folding shape on the wall, it
leaves from own artwork character. Beside
this, the works which are the feature of
notebook also seem like making proof in
the mathematical plane as model of the
gallery space.
istinat. 2014
revetment. 2014
42
43
Seniha Ünay Selçuk
Ankara, Turkey
Bir nesne-kürek- kendi alanında,
sıradanlığında ne ifade eder? Bir galerinin
duvarında, bir iç mekanda ne demek
ister?
Gösteriş sergisinde, dışarıdan içeriye
doğru gerilimli bir yoldan geçerek, spotlar altına yerleşen kürek; doğasından,
özünden, işlevinden uzaklığını
gösterebileceği mekana kavuşmuş
gibidir. Bu kavuşmanın kısalığının,
başka bir deyişle küreğin “sergi içindeki geçici varlığı” nın verdiği duygu,
küreğin bir ustanın mekanından tamamen kopartıldığı gerçeğiyle katlanır.
Kürek artık içe bağımlı mıdır? Tekrar
dışarı çıkamaz mı? İşin üretme sürecini
oluşturan tekniği-beyaz duvarın beyazıyla
boyanması- adeta steril bir içe işi mahkum eder.
Bir nesneyi kendi alanından
bağımsızlaştırıp, yaratıcılık alanına
sokarak kişiselleştirme, sahiplenme
girişiminde bulunan; bu girişim
doğrultusunda onlara yeni bir biçim
verme dürtüsünün peşinden sürüklenen
"ben", gösteriş-çi ben midir? Daha da ileri
gidersem bu gösteriş için bir mekana
kavuşan “ben” midir?
What does a shovel, in fact an object in
essence, stand for in its own living space,
in the banality of its own? What does it reflect on the wall of a gallery, in an interior
space?
In the exhibition of Gösteriş (Panache),
the shovel that has taken its place under
the spotlights covering a stressful path
from outdoors to indoors enjoys itself in
this new environment where it can show
its quality far too much differing from
its nature, essence, function. The feeling
reflected in this short embracement, in
other words this sentiment built on the
''temporary existence of the shovel in the
exhibition'' space doubles its effect in the
reality that the shovel has been completely
removed from the space of a master.
Is the shovel, from now on, reliant on the
interior space? Can it anew rush out to the
exterior space? The technique forming the
creating process of the work - i.e. painting
it with the white of the white wall - imprisons the work in a kind of sterile nucleus.
Is the ''ego'' that undertakes to individualise an object taking it out of its living space
into a new space of re-creation being
swept away, in this ad-venture, with the
impetus to give it a new form an ego driven in panache? Or is it an ''ego'', if I may
say overshooting the mark, embraced in an
new space for the sake of this panache?
babamın nesneleri-kürekler
kürek üzerine sprey boya. 2015
objects of my father - shovels
spray paint on shovel. 2015
44
45
Seval Şener
Ankara, Turkey
İş ve Gösteriş / Bunca Nümayişe Bir Hamiş;
"Tanrı -sanılır kialdı toğrağı, kattı suyu, yoğurdu çamuru;
O bir heykeltıraş idi ve biçim verdi Adem'e."
Diyen aslında yanılır.
Aslında,
Tanrı mahir bir terzi idi.
Aldı eline gökyüzü büyüklüğünde yekpare bir fikri,
kesip biçti.
Mazlumlukla kasaplığı ve yüceltmeyle aşağılamayı
makul miktarda kan, idrar ve gözyaşıyla birlikte
dikti.
ADEM; ilk yok-luk adındaki var-lık
Yaratıcının işi idi.
...
Bir kere yapan tekrarına muktedirdir.
Ve YUSUF
O'nun yetmiş iki bin alemde
aleme güzelliği gösterişidir.
"Güzelliği, tüm Adem soyunun yarısına bedel;
Onu seyrederken ellerini doğrayan kadınlar şaşkın mı, günahkar mı?
Gömleği arkdan yırtılacak kadar masum
kuyulardan tahtlara yürüyecek mahirlikte
ve Yaratıcı'nın tüm kutsal sözlerinde anılacak kıymette.
...
Güneşin ışığında hepsi birbirinden ayrı ve apayrı idi.
Ama hepsi,
yekpare bir fikrin önce kesilip biçilerek
sonra yaratıcı kudretin ipiyle dikilerek
birleştirilmiş parçaları idi.
Madam Duduka
“Have you ever seen a tiger asking another tiger “where did you get your feed?”
tüy - nefes lazer kesim metal, üfleme cam, tüy. 2015
feather - breath laser cut metal, blown glass, feather. 2015
46
47
48
www.artesanat.org
49
www.artesanat.org
50

Benzer belgeler

selçuk artut - Selcuk Artut

selçuk artut - Selcuk Artut Artist and curator Paul O’Neill indicates the interdepence of “the artistic and the curatorial gesture”(2007, p. 14). The activities like choosing, showing, arranging, exhibiting exist within the ...

Detaylı