Dinamik gazete 63. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Transkript

Dinamik gazete 63. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Ekim 2011 Yıl: 22 Sayı: 63
Steve
Jobs’a
veda 07
gazete
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.
Boğaziçi nasıl ayakta kalıyor?
Yıllardan beri süregelen, devlet üniversitelerindeki mali
yetersizlik ve bu yetersizlikten doğan, eğitim
kalitesindeki azalma
Boğaziçi’ni de etkiliyor.
GÖKHAN ER’in haberi 04’te
Boğaziçi’nden
tuvalet
manzaraları
TK Kitap
İncelemeleri
Muhteşem manzarası, binalarda dikkat çeken tarihi dokusu ve rahatlatıcı çimleriyle Boğaziçi Üniversitesi’nde okumak her öğrenciye büyük bir zevk veriyor hiç kuşkusuz. Fakat
okuldaki bazı tuvaletlerin pek de temiz olmaması bu mükemmel görüntüye gölge düşürür
nitelikte. Şikayet ediyoruz ama biz öğrenciler bu konuda ne kadar özenliyiz?
BUSE AYLAN’ın haberi 10’da
KİTAP
MÜZİK
13
ETKİNLİKLER
SİNEMA
Sinemanın
si
çok yönlü dahi
N
WOODY ALLE
esi
TK Kitapları İncelem
Yorgun Anılar
Hocalarımızdan Boğaziçi 21
kültür sanat
Zamanı
Erken Modern
Avrupa’da
Şiddet
(1500-1800)
Julius R. Ruff
Boğaziçi Yayınevi
Bizim
Buralarda
Mikrop Olmaz
Sylvia Wing
Boğaziçi Yayınevi
Saf Ve
Düşünceli
Romancı
Orhan Pamuk
İletişim
Yayıncılık
esi
TK Kitapları İncelem
Mavi Sürgün
Hâlâ larımız
okuduk
MÜZİK 12
orglarından
biri ile
15. sene
Merhaba Dinamik Gazete
02
Yeni çıkanlar
tadınolan durumlarla
olay
sözcükler, yeni
On öykü var. İnanın
evlerin pencere
dan yenmiyor.
örgüler
yok. Sadece sözcükler
rınızın tam merkezinde,
tadı
merkezli anlatım
düşlerin içerisinde, hışırBehçet Necatigil’in derkenarlarında
Şiirsellik ve gerçeklik
bulaşık suyunun
kaldı
var, sözcükler… ince ilişki öykülerin
Sözleri
damağımızda
arası boşluklarda,
gelKız’ın masalında. gerek
boyutu arasındaki
olan evlerken çok uzaklardan
tısında, Kibritçi
İktidarı erkek
Kızının,
uzaklara götürmeye
gizemi belki de.
bırakılan
meyen bir ses.
ve gözleri çok
geçen yaşamlar,
atmış
olan
de devinimsiz
yazarlığa geç adım
yok, evlerimizde. toplumsal rol, “ev”
dikkati çocukları “memeslekler ve tek
sınırlandıran
Kadına biçilen
kızının, Ayşe Sarısayın’ın
sine neden
sadeliğin,
kadınlar… Kadınları
olarak
sesi. İçerisinde
ile direkt ilişkilendirilme
yazınlar…
ruhlarının tam
alışmışyardımı
kanlar” odaklı
sıradanlığın ve
anımsamalar
oluyor. Kadınların iddia etmek gülünçlük,
Çağrışımlar ve
barındıini
hatırlarken
bağlar,
lığın tınılarını
özgürleştirildiğ
ekonomik
kurulan
haplarıyla ve
ile geçmiş ile
de
ran bir ses. Kadınların
doğum kontrol
bir şeymiş gibi
hissedilen acılar... Hikâye Armağanı
sahip dünyalarından
özgürlük ile olacak Anılar Zamanı da ev
sonsuz çeşitliliğe duyulan bir ses.
2005 Sait Faik
“hissedilmesi”
durmuyor. Yorgun ve çocuksu düşlerin
ölmeden önce
kitap,
kesitler sunarken Zamanı. Kadınların
alan
.
merkezli kadınların
Yorgun Anılar
gereken bir kitap.
durumlara dokunduruyor
adımlar atmak,
gözünden bu
tadında kullandığı
hüzün dolu dünyalarına
Eski zaman aşığı
gibi görünen hikâyelerine
sıradanlaşmış
tam orada, algılagöğü gören
dokunmak istiyorsanız
hapishanenin
sedilsem bile,
diye içim
bir kapısı olur
yapıbir penceresi,
O kadar hissedilerek
aydınlanıyor.”
vardır ki okunması
lan Bodrum tasvirleri tavsiye etmek“Başka
ve muhayyel edilmesini
şey söylenemiyor,
ten başka bir
nur içinde yatılacağına,
yerlerde ölüp
yaşanır.”
burada nur içinde
koylardan,
Anadolu Tanrılarından, bahseditam da bu dönemlerde
böceklerden
haleler… İşte
balıkçımız Resimli
çiçeklerden ve
Bu tanımyaşar insan bu
Bodrum aşığı.
İstanbul’da bulunan yazılar yazıyor.
keyifli bir ayıklık
lirken
yol alış…
herkesin
dergide
bir
maviye
lama denilince
Hafta adlı
olduğu
kültürel
anlatımda. Sürgünden
şiddetiyle etkili
aklına genel bir
adım adım Halikarnas
kaçakSansürün tüm
Cevat Şakir’in
Halikaryazısında asker
idam
bilgi dahi olsa
bu dönemde bir
çıkarılmadan
Balıkçısı’na dönüşümü…Kıral tarafından
nas Balıkçısı geliyor.acı,
de Erden
larının mahkemeye
yazar ve
yazı
Filminin
bir
alakalı
lazım.
edilir.
Sürgünlerin verdiği
ettirilmeleri ile
çekildiğini belirtmek
yolculuğa sürgün
bilinmeyene yolculuk
Bodrum’a, mavi
doğanın
tonlarının ve
ve o yeri benimserken
Sürgün mavinin
için bir ihtimaldi
özdeşleşme süreci.
güzelliğinin farkındalığı
otobiBalıkçımız bize
ama güzeldi…
çıkan
kez görürken
oluşan bir
Bodrum’u ilk
denemelerden
bizi
nna
yografi esintili
dönüşecek kımıltılarının
mevzubahsine
sözler de aşka
de olsa
olu Mado
sevdadan bahsediyor,
gösteriyor: “Ne
Mant
karanlıhareketliliğini
Kürk attin Ali
de ortak ediyor… İşgal güçleri
yüreği sıkan bir
Atılgan
ışık
Bodrum adının
Sabah
sağla- Yusuf
Savaş dönemi.
var. Oysa gördüğüm gibi
Adam
İstanbul’da kontrol
ğı, bir boşluğu
evski
üfüren meltem
hayattaki
Anadolu’da ve
Aylak
Dostoy
ki, hapBaskının günlük
ve berraklık, buğuyu
Atay
Ceza öylesine sildi
mış durumda.
göster- Oğuz
Suç ve
izbeliği ve loşluğu
yerde kendisini müdaanlar
gösterimi her
luk
amay
darplar, haksız
a Yolcu
Tutun
mekte. İdamlar,
Ucun
Avrupa’nın
en büyük
Bu dönem okutulacak Tk
kitaplarını sizin için inceledik 11’de
ın
ry
YaşamÖzlü
Exupe
Tezer
- Saint
k Prens
nn Hesse
Küçü
an - Herma
ler
Demi
Öykü Guin
Le
n Çehov
Anstosüzler - Ursula
elisin
Mülk
ları Sevm que
İnsanMaria Remar
Erich
Od
İskender
Pala
Kapı
Yayınları
Steve Jobs
Apple’ı Yarattı
(Michael
Moritz)
İş Bankası Kültür
Yayınları
Her Gün 60
Saniye Felsefe
Andrew
Pessin
Omega Yayınevi
Venedik’te Bir
Yahudi
Roberta Rich
Sayfa 6
Yayınevi
Kültür-Sanat eki içindedir
BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE
EKONOMİ KULÜBÜ
02 dinamik
“Dile kolay” diye başlamak bazen
garip hissettirir insana. Dile kolay,
kalem tutulan ellere kolay, üretim yapmanın verdiği heyecanı
hisseden ve gösteren gözlere kolay.
Kolay değil, tam 21 yıl Boğaziçi
meydanlarında, kantinlerinde,
manzaralarında var olan bir
yapıdan söz ediyoruz: Dinamik
Dergisi’nden.
Gönüllü bir öğrenci topluluğunun
oluşturduğu yapı içerisinde amatör
ruhlarla profesyonelliğin demlendiği dergiler… Değerli isimlerin mevcudiyetinin sağlanması,
Boğaziçi sınırlarında eli kalem
tutan veya tutmak isteyen herkese fırsatlar sunması… Uzun lafın
kısası Dinamik dergisi bu okulun ve
bu kulübün bir gerçeği.
Merhaba Dinamik Gazete
Gökhan Er
[email protected]
Hakkında henüz hiçbir şey belli değildi belki; ne tasarımı, ne içeriği ne
de tarzı. Ama ismi belliydi, “Dinamik
Gazete”. “Dinamik”, 62 sayılık maceradan sonra mağrur bakışlarıyla
kulüp duvarındaki köşesine çekilmiş
bizleri izlerken, “Manzara” ise bir zamanlar konuşulmuş, belki de çoktan
unutulmuş bir gazete olarak yeniden
hatırlanmayı bekliyor.
Yaz döneminde bir araya geliyoruz ve başlıyoruz çalışmalara,
tanışmalara. Önce kendimizi, birbirimizi tanıyoruz, sonra Dinamik’i
ve Manzara’yı hatırlıyoruz ve yine
kendimize dönüyoruz. Tartışıyoruz
uzun süre, konuşuyoruz, araştırıyoruz ve bir kemik oluşturuyoruz.
Boğaziçi gibi köklü bir okulda,
eksikliğini yakıştıramadığımız bir
“okul gazetesi” için neler yapabiliriz
bunu tartışıyoruz. İki ayda bir çıkacak bir gazete, herkes internetten
bahsederken yine de basılı olarak
da yayımlanmaya devam edecek bir
gazete. Boyutu tabloid, tek amacı
kolay okunabilirlik.
Okuldan, bizden bahsedecek,
kulağınıza yaklaştırdığınızda kendi
sesinizi duyacaksınız, dikkat çekecek, bir şeyleri değiştirebilecek ve
belki de Boğaziçi ruhuna bir nebze
de olsa katkıda bulunabilecek bir gazete. Ama her zaman bizim olmaya
çalışacak, asla bir kısmımızın değil.
Neden basılı gazetede ısrar ettik
peki? İnternetin hayatımızı nasıl
değiştirdiğini görmek çok zor değildi
bizim için de. Ama basılı bir yayının ne demek olduğunu da çok iyi
biliyorduk. 20 yılı aşkın bir süredir
çıkan Dinamik’ten aldığımız yayıncılık tecrübesi vardı arkamızda. 2 aya
yakın süredir sabah akşam demeden
emek verilen, bir gün matbaadan,
gecenin bir saati gelen, o sıcak
kokulu kağıt topaklarını elinize ilk
aldığınızda hissettiğiniz duyguydu
bunun sebebi belki de, başka bir şey
değil.
Biz bu sene boyunca İşletme ve
Ekonomi Kulübü çatısı altında yine
boyumuzu aşan işler yapacağız.
Boyumuzu aşacak, çünkü bilmeyeceğiz nerede durmak gerektiğini,
yeri gelecek tüm kulüplerin kapısını
çalacak, beraber bir şeyler yapmaya
davet edeceğiz onları. Okul gazetesi
olacağız dediysek, okul gazetesi olacağız, kulüp tanıtım kitapçığı değil.
Yeri gelecek yaralarınızı kaşıyacağız,
sert olacağız, eleştireceğiz; ama bunu
her zaman adil bir şekilde yapmaya
özen göstereceğiz. Umarım, bu süreç
boyunca sizlerin de desteğini kazanır, sizin gazeteniz oluruz.
Son olarak, Editörüm Buse
Aylan’a, Yazı ve Reklam İşleri Sorumlularım Duru Öksüz, Kadir Aydın ve Salmi Gambarova’ya bitmek
bilmeyen heves ve çabaları, dergiden
gazeteye geçiş kararını beraber
aldığımız 2011-2012 Yönetim Kurulu
Üyelerine, bu radikal kararımız
çerçevesinde her zaman yanımda
oldukları için çok teşekkür ederim.
Unutmadan, Hıncal Uluç Yeni
Radikal’in ilk sayısını yorumlarken
: “Yılların deneyimi ile biliyorum..
Yeni gazetenin ilk sayısı, en kötü
sayısı olur nedense.. Bu kader değişmez..” diyor. Onu yanıltmak isteriz
tabii ama şunu eklemeden olmaz,
bu sene doğan “Dinamik Gazete”,
belki de en hızlı gelişimini yine bu
sene yaşayacak ve gelecek seneleri
karakteri oturmuş, kendinden emin
bir şekilde karşılayacak.
Üniversite dergiciliğine farklı
havalar katan, vizyon sahibi duruşuyla aklınızın herhangi bir köşesinde duran ve ağırlığını hissettiren
isimlerle röportajlar gerçekleştiren, kampüs ve ülke gündeminin
merkezindeki konularla dosyalar
oluşturan genç seslerin varlığıydı
belki de Dinamik.
Şairin deyişiyle ayrılıklar sevdaya
dahil. Dinamik dergisi de bu kulübün unutulmayacak bir parçası
ve üzerinde nice Dinamik tadında
yazıların inşa edileceği bir mazi.
Dinamik dergisinin 62 sayısının
konuşmasında, konuşulmasında ve
hatta konuşlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz,
en içten dileklerimizle hayatlarında
başarılar diliyoruz.
Hoşçakalın, Dinamik kalın!
Sahibi
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü Adına
Uğurcan Aksoy
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Uğurcan Aksoy
Genel Yayın Yönetmeni
Gökhan Er
Editör
Buse Aylan
Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları
Duru Öksüz, Kadir Aydın, Salmi Gambarova
Yazı Kurulu
Gökhan Er, Buse Aylan, Duru Öksüz,
Kadir Aydın, Salmi Gambarova
Görsel Yönetmen
Sertaç Bala
Matbaa
Müka Matbaacılık Reklamcılık Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Tel : 0212 54968 24 www.muka.com.tr
Yayın Kurulu
Tolgacan Ceylan, Umut Can Kurt, Barış Karahan,
Ecenaz Özcengiz, Ekin Akın, Gökhan Er, Nazım Sansar
Bu gazete süreli yerel yayındır.
siyaset
03
Gerilen ipler üzerinde
iki cambaz
Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’yu emanet ettiği iki dostu arasına kara kedi girdi. İlk önce söz düellolarıyla başlayan gerginlik İsrail’in 9 Türk vatandaşını
öldürmesi ile geri dönülmesi zor bir yola girdi.
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
Yıllardır Orta Doğu’da birbirinin
yanında duran, istihbarat anlamında,
askeri alanda birbirini destekleyen
iki ülke Türkiye ve İsrail. 1949 yılında
İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ağırlıklı
devlet olan Türkiye 2005’ten bu yana
yakın müttefiki ile bir türlü durulmayan sularda yüzmekte. Geriye dönüp
bakılacak olursa;
2006’da HAMAS Terör Örgütü
Lideri Halid Meşal’in Türkiye ziyareti
ile İsrail’in verdiği tepki,
2009’da Davos Zirvesi’nde Başbakan Erdoğan ve Şimon Perez arasındaki, Türk medyasına “One Minute” krizi
olarak yansıyan tartışma,
2010’da Gazze sınırına yardım götürmek amacı ile Türkiye’den kalkan Mavi
Marmara adlı gönüllü yardım gemisinin
Doğu Akdeniz’de İsrail askerleri tarafından durdurulması ve 9 Türk vatandaşının bu askerlerce öldürülmesi, önceden
yazılması zor bir senaryo.
Patlak veren krizlerin önü alınamayınca ortaya çıkan çatışmalarda engellenemedi. Bir süredir belirli kanallarla
–Birleşmiş Milletler gibi- İsrail’den
yazılı ve sözlü bir özür bekleyen Türk
hükümeti alamadığı bu özrün arkasından belki de Yunanistan ile hava
sahalarımızda görmeye alışık olduğumuz it dalaşını Doğu Akdeniz sularına
taşıyacak 5 maddelik bir yaptırım listesi ortaya koydu. Maddeler şu şekilde:
1. Türk - İsrail diplomatik ilişkileri
ikinci kâtip düzeyine indirilecektir.
2. Türkiye ile İsrail arasındaki askeri anlaşmaların tümü askıya alınmıştır.
3. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunana sahildar devlet olarak
Türkiye, Doğu Akdeniz’de seyrüsefer
serbestisi için gerekli gördüğü her türlü
önlemi alacaktır.
4. Türkiye İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu tanımamaktadır.
İsrail’in 31 Mayıs 2010 tarihi itibari ile
Gazze’ye yönelik olarak uyguladığı ablukanın uluslararası adalet divanında
incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu’nu harekete
geçirmek için girişimlere başlanacaktır.
5. İsrail saldırısının Türk ve yabancı
tüm mağdurlarının mahkemelerdeki
hak arama girişimlerine tarafımızdan
gereken her türlü destek verilecektir.
Şimdiye kadar somut etkisini sadece
Doğu Akdeniz’de gördüğümüz bu 5
maddelik liste İsrail ile tüm ilişkilerin
boyutlarını değiştirmiştir. İktidarlığı süresince komşularla sıfır sorun politikası
çizgisinde ilerleyen AK Parti’nin İsrail’e
olan farklı yaklaşımının nedeni sadece
İsrail’in Filistin’e karşı olan tutumundan
dolayı mı? İşte bu daha sonra anlaşılabilinecek bir durum. Bütün bu atışmaların
ve karmaşıklığın yani sıra eski “dost”
olan bu iki ülke birbirlerine adımlar da
atmıyor değiller. İsrail’de gerçekleşen
orman yangınında Türkiye’nin destek
göndermesi ve 23 Ekim Van depremi
sonrasında İsrail’in yardım teklifleri “Bir
nebze de olsa ikili ilişkilerin yumuşatılmak istediğine işaret mi?” diye sorular
oluşturuyor. Ancak görünen o ki hükümet İsrail’den istediklerini alamadıkça
İsrail ne kadar adım atarsa atsın arada
hep ciddi bir mesafe olması kaçınılmaz.
G RÜŞLER
Son zamanlarda gerilen ilişkilerde Türkiye’nin tavrını nasıl
buluyorsunuz?
Türkiye’nin İsrail’e karşı duruşunun Arap Bahar’ında Türkiye’nin
örnek alınmasında etkisi olduğunu
düşünüyor musunuz?
Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı
sert kararların Filistin’in Müslüman bir ülke olmasından kaynaklandığına inanıyor musunuz?
Oğuz Anıldı - Kimya Mühendisliği
Hazırlık
3. Soru: Filistin’in Müslüman bir ülke
olması Türkiye’nin İsrail politikalarında belirleyici unsurlardan biridir.
Son dönemlerdeki dış politikamızda Müslüman olan veya olmayan,
yardıma ihtiyaç duyan her ülkeye aynı
şekilde iyi bir yaklaşım var. Kararlılıkla da sürdürülüyor, arkasında başka
nedenler aranmamalıdır.
Ayşe Sena Çelik - Sosyoloji 1.sınıf
1. soru: Türkiye bu sürecin bu noktasına kadar sabırlı bir tavır sergilemiştir
ama bir noktadan sonra bu sabrı haklı
olarak yitirmiştir. Yaşanılanlara bakılırsa Türkiye iyi bir tavır sergiliyor,
yapabileceği tek yolu deniyor. Her yol
denendi, şimdiyse bu yol deneniyor.
Cem Kocabaşa - İşletme 2. Sınıf
1. Soru: Türkiye çok tutarsız, net tavır
ortaya koyamıyor. Astığım astık tavırları da pek samimi gelmiyor. Ortadoğu
liderliğine yönelik bir mücadele bu
elbette. Arap Baharı’yla gelen demokratikleşme sürecinde etkin rol oynama
çabası da bariz. Ama biraz gaza
geldik. Ortaya konan sert tutumunsa
Filistin’in Müslüman bir ülke oluşuyla
pek ilgisi yok. Biraz yakınlığı, biraz
mazlum oluşu... Demokratik Kongo,
Kenya sınırında adam öldürse pek de
umrumuzda olmazdı.
Derya Karataş - Psikoloji 3. Sınıf
3. Soru: Evet, Müslüman bir ülkenin
ezilmesine tepki gösteriyor ancak
bölgede İsrail’in etkinliğini artırmasının ve Türkiye’nin İsrail’in gölgesinde
kalmasının istenmemesi bence asıl
mesele.
Ecenaz Özcengiz - İşletme 2. Sınıf
2. Soru: Ortadoğu’nun Türkiye’ye
karşı bir hayranlığı olduğu doğru.
Türkiye’nin dışarıdan politik ve ekonomik açıdan güçlü duruşu bu hayranlığın en büyük nedenlerinden. Tabii
ki İsrail’e karşı alınan tavır, Arapların
Türkiye’yi yanlarında hissetmelerini
sağlıyor ve bu hayranlığı, sempatiyi
artırıyor.
04 ekonomi
M. Buse Aylan
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesi
nasıl ayakta kalıyor?
Yıllardan beri süregelen, devlet üniversitelerindeki mali
yetersizlik ve bu yetersizlikten doğan eğitim kalitesindeki
azalma Boğaziçi’ni de etkiliyor. Boğaziçi Üniversitesi, tıpkı diğer devlet üniversiteleri gibi oldukça sınırlı kaynaklarıyla eğitimdeki kalitesini üst düzeyde tutmaya çalışıyor.
GÖKHAN ER
[email protected]
Türkiye, milli bütçesinde eğitime
verdiği pay açısından OECD ülkeleri
arasında son sırada yer alıyor. Geçtiğimiz yıllardan bu yana ilk defa 2011
bütçesinde eğitim ve sağlığa ayrılan
payın savunma sanayine ayrılan paydan
fazla olduğu ülkemizde, eğitime verilen
önem mali göstergelere göre artsa da
üniversiteler bunun hala yeterli bir
düzeye gelmediğini düşünüyor.
2011 bütçesinde Boğaziçi Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB)
yüksek öğretim kurumlarına ayırdığı
bütçeden 148 milyon 320 bin TL alarak
10. büyük bütçeye sahip devlet üniversitesi oldu. Belirlenmesinde çeşitli
kriterlerin rol aldığı bu dağıtımda 54
bin öğrencisi bulunan İstanbul Üniversitesi 588 milyon 835 bin TL ile en
büyük bütçeye sahip devlet üniversitesi
olurken okulumuz 11 bin öğrencilik
kapasitesiyle 148 milyon 320 bin TL’lik
bir bütçe aldı.
Türkiye’de devlet üniversiteleri
gelirlerini;
a. Her yıl bütçeye konulacak ödenekler,
b. Kurumlarca yapılacak yardımlar,
c. Alınacak harç ve ücretler,
d. Yayın ve satış gelirleri,
e. Taşınır ve taşınmaz malların
gelirleri,
f. Döner sermaye işletmelerinden
elde edilecek kârlar,
g. Bağışlar, vasiyetler ve diğer kalemler dahilinde sağlıyor.
MEB’den alınan ödeneğin en büyük
payı oluşturduğu bu bütçede, alınacak
ödeneğin belirlenmesi mali yıl başında MEB ile okul arasında yürütülen
müzakereler sonucunda belirleniyor.
Okulun hazırladığı tahmini bir bütçe,
MEB tarafından onay alması durumunda kabul ediliyor.
Boğaziçi Üniversitesi, devlet ödeneğinin yanında Boğaziçi Üniversitesi
Vakfı’nın (BUVAK) da yardımıyla gelirini yüksek seviyelere çekmeye çalışıyor.
32 yıllık bir geçmişe sahip olan BUVAK,
üniversiteye kurulduğu yıldan günü-
müze kadar 59 milyon dolarlık gelir
sağlamış olmakla birlikte yıllık olarak
da 15 milyon dolarlık bir gelir getiriyor.
Buradan gelen bağışlar, şartlı bağışlar olarak veya direkt vakıf bütçesine
olmak üzere değişebiliyor. Mithat Alam
Film Merkezi ve Saatli Bina’daki büyük
toplantı salonu, bu bağışlarla meydana gelmiş projelerden sadece birkaçı.
BUVAK’tan elde edilen gelir aynı
zamanda öğretim üyelerinin ve okulun
akademik projelerinin finansmanında
da önemli rol oynuyor.
Okulun giderlerinde ise en büyük
payı personel giderleri alıyor. 148 milyon
TL’lik bütçenin yaklaşık 54 milyon TL’si
personel giderleri ve bu personelin
Sosyal Güvenlik Kurumu giderinden
oluşuyor. Bütçe sistemi dahilinde, öğretim görevlileri ve yöneticilerin maaşları
devlet tarafında belirleniyor ve bu kişiler
için ayrıca bir ödenek oluşturulamıyor.
20 yılı aşan dergicilik deneyimiyle
62 sayılık bir yol kateden Dinamik
dergisine veda ettiğimiz bu sene,
Dinamik’in mirasını ileriye taşıyacak
olan ve Boğaziçi’nin okul gazetesi
olmayı hedefleyen Dinamik Gazete
ile yola devam ediyoruz.
Yazı geride bırakıp yeni bir döneme başladığımız şu günlerde elinizden bırakamayacağınız bir okul gazetesi hazırlamak istedik sizlere. Her
öğrenciye hitap edecek konularla ve
köşe yazılarıyla hem kendi içimizde
neler olup bittiğine baktık hem de
dünyadan öne çıkanlara yer verdik.
Siyasetten ekonomiye, sinemadan
edebiyata, spordan teknolojiye kadar
birçok konuda biz Boğaziçi öğrencilerini hem bilgilendirecek hem de
eğlendirecek bir gazete olmak için
çalışan Dinamik Gazete’nin elinizde tuttuğunuz ilk sayısında “Okul
Nasıl Ayakta Duruyor?” sorusuna
cevap bulmaya çalışırken değişen
dünya gündeminden Yunanistan’ın
içinde bulunduğu ekonomik krize
ve İsrail ilişkilerine de değinmeden
edemedik. Okulumuzun tuvaletleri
hakkında öğrenci görüşlerini alırken
Çarşamba akşamlarının vazgeçilmezi
klasik müzik konserlerini ve ölümü
tüm dünyada yankı bulan Steve
Jobs’ı da unutmadık. Sinema dünyasında bir dahi olarak görülen Woody
Allen’ın hayatında neler varmış neler
yokmuş diye bakarken bu dönem TK
dersinde okutulan kitapları da sizin
için şöyle bir araştırdık. Bunların
yanı sıra okulumuz öğrencilerinin
Erasmus ve staj maceralarından
Hisarüstü’ndeki mekanlara ve şehirdeki kültür sanat etkinliklerine kadar
ilginizi çekecek her şey ve daha fazlası Dinamik Gazete’de sizleri bekliyor.
Okulumuz için bir ilki gerçekleştirmek amacıyla Dinamik Gazete’nin
objektif, bilgilendiren, eğlendiren
ve öğrenci gündemini belirleyen bir
gazete olmasını istedik. Her öğrencinin ilgisini çekecek, kendinden
bir şeyler bulabileceği, kimi zaman
belki tek bir sayfayı kimi zaman da
tüm gazeteyi istekle okuyabileceği
bir gazete olarak Dinamik Gazete’yi
Boğaziçi’ndeki herkesin beğenmesi
ve kabullenmesi ise en büyük isteğimiz.
Dinamik Gazete’nin hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Dinamik Gazete’nin uzun yıllar
devam ederek Boğaziçi kültürünün
bir parçası olması dileğiyle…
İyi okumalar!
ekonomi
05
Boğaziçi yemekhaneleri
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
Kapılarından dışarıya taşan sıralarına,
her gün sadece renkleri değişen çeşit
çeşit çorbalarına, artık bir tek yemekhanelerde kullanıldığımız akbil geçişlerine
bakmazsızın sağlıklı, nispeten ucuz
yemekleriyle yemekhaneler oldukça tercih ediliyor. Şu anda Boğaziçi
Üniversitesi’nde Kuzey Kampüs, Güney
Kampüs ve Kilyos Kampüsü’nde olmak
üzere üç yemekhane hizmet veriyor. Her
birinde öğlen ve akşam yemeği servisi
yapılan bu yemekhanelerde menüler
ortak olarak hazırlanıyor ve aylık liste
halinde Medikososyal’den onaylı bir
şekilde açıklanıyor. Ücretleri okulun
içindeki ve dışındaki çeşitli mekânlarla
karşılaştırıldığında –ki yemekhanelerde
her öğün için geçerli olan fiyat 2.25 TL.çok daha uygun. Diğer üniversitelerden
farklı olarak kahvaltı vermeyen, öğlen
ve akşam yemek fiyatlarını aynı tutan
Boğaziçi’nde de yemekhane ücretleri
genel olarak çevre üniversitelerle aynı.
Öğrencilerin yemekhane hakkındaki
sorunlarının birinden bahsedilmesi gerekirse o da akbil sistemi. Geçen seneden
sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi
manyetik kart uygulamasıyla akbil
sistemini öğrenciler için dondurmuş olsa
da yemekhanelerimizde geçişleri hala bu
akbiller ile sağlamakta. Hem boyutları
hem de işlevsizliği nedeniyle öğrencilerin
kullanmak istemediği bu sistemin değişmesi ise öğrencilerin talepleri arasında
yer alıyor.
G RÜŞLER
Yemekhanedeki yemekleri
lezzet ve fiyat açısından nasıl
buluyorsunuz?
Jale Günbak - Matematik
Öğretmenliği
Yemekhanedeki yemekler lezzet açısın-
dan iyi değil. Yurtta kaldığımız için fast
food yemek yerine yemekhaneye gitmek zorunda kalıyoruz. Yemekler daha
özenli hazırlanırsa daha iyi olabilir.
Fiyatları da dört çeşit yemek verdikleri
için normal buluyorum.
Mehmet Emre Özengen – Ekonomi
Öncelikle fiyatı ele alırsak, dört çeşit
yemek için çok uygun. İki liraya marketten ancak iki ekmek alabilriz, ben
yemekhanede beş tane küçük yuvarlak
ve şirin ekmeklerden yiyorum, yemek
ve su bedavaya geliyor. Lezzet olarak
da bana göre içinde patates püresi olan
her menü yeterince lezzetlidir. Daha
çok patates püresi çıkmasını istiyorum.
Vedat Kızıl – Yabancı Diller Eğitimi
Diğer devlet üniversitelerinde aynı
tat ve çeşitte yemekleri daha ucuza
yiyebilmek mümkünken, Boğaziçi
Zam mı? Alıştık artık!
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
Artık alışkanlık haline gelmeye
başlayan İETT zamları, öğrencileri
zor durumda bırakıyor. Gazeteyi her
açtığımızda artık İETT zammı görmeyi
bekliyoruz. Gerekçe olarak personel
giderleri, akaryakıt fiyatları, enflasyon oranlarına bağlı olarak malzeme
ve yedek parça maliyetindeki artışlar
gösterildi; ancak bütün bu nedenler
öğrencinin cebinden mi çıkmalı? Okulda üç öğun yemek, kira veya yurt, ders
kitapları ve harç ücretleri gibi zorunlu
harcamaları olan öğrenciler bu zamlara ayak uydurmakta zorluk çekiyor.
2009 yılından bu yana İETT fiyatları
Elektornik Bilet
(Akbil-Elektronik Kart)
TAM
ÖRENCİ-İNDİRİMLİ
TAM
AYLIK
ÖRENCİ-İNDİRİMLİ
1 Haziran 2009
1.50 TL
0.85 TL
110 TL
55 TL
30 Ekim 2010
1.65 TL
0.95 TL
120 TL
60 TL
15 Ağustos 2011
1.75 TL
1.00 TL
140 TL
70 TL
Üniversitesi’nde daha pahalıya yiyoruz.
ğundan öğrencilere ancak kısıtlı saatler
Ya fiyatlar düşürülmeli, ya da yemearasında yemek verilmekte. Güney yeğin kalitesi arttırılmalı.Ayrıca güney
mekhanedeki masalar yuvarlak yerine
market
code_117x150.pdf
13:33gibi dikdörtgen olursa alandan
yerleşkedeki
yemekhanei,
ihtiyacı1 24.10.2011tepsiler
karşılayamayacak kadar küçük oldutasarruf edilebilir.
06 dünya
Yine mi Yunanistan!
Yunanistan’da 2009 yılı
itibariyle iktidarın değişmesi sonucu mevcut
ekonomik çöküntünün su
yüzeyine çıkarılması uzun
yıllardır AB üyesi olan
ülkenin AB içinde yeniden
derin bir şekilde tartışılmasına neden oldu.
KADİR AYDIN
[email protected]
Son dönemlerde ekonomik buhranlarla
uğraşan Yunanistan, Avrupa Birliği seviyesinin çok üzerindeki bütçe açığıyla
2009’dan beri yine gündemde. Her ne
kadar AB Maastricht Kriterleri gereğince
bir AB üyesi ülkenin bütçe açığının gayri
safi milli hasılasının (GSMH) yüzde
3’ünü geçmemesi gerekse de Yunanistan
2009 yılı için bütçe açığının GSMH’ye
oranını yüzde 12,7 olarak açıkladı.
Bunun yanında Yunanistan’ın 594.5
milyar dolara varan dış borcu olduğu da
belirtildi. Bu durum Avrupa Birliği’nin,
geleceği ve ekonomik olarak istikrar ve
tutarlılık ilkelerini yeniden düşünmesini
sağladı.
Fransa ve Almanya gibi AB’nin en
önemli ekonomileri yaptıkları açıklamada Yunanistan’ın krizden yine kendisinin
çıkması gerektiğini belirttiler. Yunan
hükümeti her ne kadar kemer sıkma
politikası uygulasa da mevcut ekonomik
dengelerde krizden tek başına çıkmanın
kolay olmayacağını gördü. Hazırlanan
ekonomik destek paketinin üçte ikisi
AB tarafından ve üyelerde “gönüllülük”
esasına dayanarak, kalan kısmı ise IMF
tarafından karşılandı. Nefes aldırma
şeklinde görülen yardımlar “bağımsızlık” tehlikesini daha ciddi hisseden halk
tarafından büyük tepkiyle karşılandı
ve yoğunluğunu hala devam ettiriyor.
Yapılan iş bırakma eylemleri, öğrenci
hareketleri ve protestolar ülkede hayatı
sık sık durma noktasına getiriyor.
Yunanistan ve Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihsel süreci incelendiğinde
Yunanistan hakkında AB’nin genel tavrı
“şımarık” olduğu yönünde. Ekonomik
yapısının yeterliliği AB üyesi olduğundan
beri tartışılsa bile 2001 yılında Ekonomik ve Parasal Birliği’ne dâhil edildi. Bu
kararla diğer AB üyeleri gibi avro alanı
içine giren Yunanistan birçok ekonomik
sorumluluğun da altına giriyordu. Sonuç
olarak bu ekonomik yükümlülükleri yerine getiremeyen Yunanistan büyük bir
krizin içinde, çöküntünün ise eşiğinde.
AB, her ne kadar hükümetler arası bir
konuma doğru gitse de Yunanistan örneğinde olduğu gibi attığı adımlarda siyasi
ve ekonomik birlikteliğin var olduğunu
ve üye ülkelere avantajlar sunduğunu
derinleştirerek devam ettirmek zorunda.
Bu adımlar olmadan var oluşuyla ters
bir konumlandırmaya sahip olabilecek
belki de…
Euro’nun değerinin azalması korkusuyla karşılaştı. Çünkü Yunanistan üye bir ülkeydi ve sorunlarının
artması genel olarak birliğe önemli
zedelenmeler yaşatabilirdi.
Gökhan Akay -Endüstri
Mühendisliği,-1. Sınıf
Bu durumun milli bir ekonomilerinin
olmaması, ihracattan elde ettikleri
gelirin düşük olması, AB’ye girerek
dışa olan bağımlılıklarının artması ve
yerli sermayeye önem vermemeleri
gibi nedenlerden kaynaklandığını
düşünüyorum.
Yunanistan’ın ekonomisini
düzeltememesini neye
bağlıyorsunuz?
Mustafa Bulut-İktisatSosyoloji-4.sınıf
Krize Yunanistan’ın kötü ekonomi
yönetimi ve Avrupa Birliği üyesi
olması sayesinde aldığı kredi notları sebep olmasına rağmen, girdiği
ekonomik krizden çıkamamasının
nedeni de Avrupa Para Birliği’ne üye
olmasıdır. Bu durum Yunanistan’ın
bağımsız para politikası uygulamasını
önlemekte ve kullanabileceği politika
alanını daraltmaktadır. Yunanistan’ı
AB VE IMF’nin yardımları haricinde
ekonomi politikasının kalmadığı bir
duruma düşürmüştür.
Ece Durmuş- Sosyoloji
Yunanistan’daki krizle Avrupa Birliği,
Kadir Aydın- Felsefe- 1.sınıf
Yunanistan zor durumda, ekonomik
G RÜŞLER
bağımlılığının ve politika eksikliğinin
yüksek seviyelerde olduğu dönemde.
Tarihsel çatışmaların ekseninden
sıyrılıp mevcut sistemde kısa vadeli
çözümlerden sıyrılması lazım, komşularıyla sıkı bir ilişkiye girmek bu
yollardan biri.
İlkay Yasin Çekin- Sosyoloji3.sınıf
Yunanistan AB’nin şımarık çocuğu
olarak görülüyor, ne zaman başı sıkışsa AB ve IMF yardımlarıyla bu kötü
durumundan sıyrılıyordu. İşler bu
sefer daha farklı, Yunanistan Avrupa
Para Birliği’nde. Diğer bir ifadeyle rezerv ortak ve ekonomik yapılanmasını
iyi ayarlamayan ülkeye ortak paradan
sürekli kaynak aktarımı AB’nin işine
gelmiyor.
ANKET SONUÇLARI
1. Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik kriz ile
ilgili ne düşünüyorsunuz?
Yunanistan iflas edecektir
ve ekonomik bağımsızlığını
%35
tamamen yitirecektir
%64
%1
Yunanistan yaşadığı ekonomik krizden toparlanarak çıkacaktır.
Yunanistan Türkiye ile birleşecektir.
Ferahlığın kurumsallaştığı yer
KADİR AYDIN
[email protected]
Dünyada bilinmeyen çok yer var, üzerinde konuşulacak hatta konuşlanacak
da. “Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi
bilir?” bilmem ama “bilenin” Antigua
ve Barbuda ülkesi yolculuğuna çıkan ve
yolda kitap okuyanlar olacağı açık.
Antigua ve Barbuda. İsim pek de
tanıdık gelmiyor sanki. Tanıdık gelmemesi daha önce duyulmaması ve keşfedilmeyi beklemesiyle ilişkilendirilebilir
hızlıca. İlişkilendirdik ve süratle yola
çıktık. Buralar eskiden hep düzlüktü,
dutluktu diyebileceğimiz bir yer hayal
ediyorduk, yanıldık.
Küçük mü küçük iki adadan oluşan
bir ülke. Küba’nın, Haiti’nin, Porto
Riko’nun doğusu. Kendisini okyanusa
konumlandıran sevimli bir yer. Okyanus ötelerinde uzanmak, durağanlığın
ve sessizliğin gayretiyle zihinsel ve
fiziksel rahatlama için uygun bir yer.
Kristof Kolomb’un oralarda toprak ve
üzerinde insan olduğuna dair buluntusuyla başlayan süreç, 1981 yılında
bağımsızlık kazanımıyla devam etti ve
şu an İngiliz Milletler Topluluğu’na
bağlı ‘bağımsız’ bir ülkecik Antigua ve
Barbuda. 85.000 kişi İngilizce konuşu-
yor ve yüzölçümü İstanbul’un onda biri
kadar. Nüfusu artmıyor, mültecisi yok,
kendi halinde tropikal iklimin etkisinde
keyfince demleniyor bu güzel ülke.
Antigua ve Barbuda’nın anlamlarını da merak ettiğinizi hissediyorum.
Antigua “tarihi, çok eski” anlamında,
Barbuda ise “sakallı” demek. Manada
derinliğin yanında bir de magazinsel
haber verelim. Milli oyuncumuz Colin
Kazım’ın babasının memleketi buralar.
Ölmeden önce gidip görmeniz
gereken bir “bilinmeyen” burası çünkü
şairin deyişiyle “Planlarla gitmiyor
bu hayat, insanın ölmek gibi bir alışkanlığı var.”
bilim teknoloji
Steve
Jobs’a veda
BUSE AYLAN
[email protected]
Onun yaratıcılığı ve zekasıyla ortaya çıkan her şey insan
yaşamının ayrılamaz bir parçası
haline geldi. Ölümü sadece
Apple severleri değil tüm dünyayı
etkileyen Steve Jobs hiç kuşkusuz
hiçbir zaman unutulmayacak.
20’li yaşlarının başında evinin
garajında başlattığı Apple macerasıyla Steve Jobs, hayatına yön
verecek adımı o günlerde atmıştı.
Steve Wozniak ile başlayan girişimleri gelecekte milyonları etkisi
altına alacak olan Apple ürünlerinin başlangıcıydı aslında.
Bilgisayarlara olan ilgisi çok
erken yaşlarda başlayan Steve
Jobs’ı, Paul ve Clara Jobs çifti
evlat edinir. Albert Einstein ve
Leonardo Da Vinci gibi disleksi
hastalığı olan Jobs küçükken pek
de uslu bir çocuk değildir. Hatta
bir keresinde sınıfa bir yılan saldığını itiraf etmiştir. 1972 yılında
Homestead Lisesi’nden mezun
olduktan sonra Reed Colleg’a
kaydolur ama bir dönem sonra
günümüz teknoloji dahilerinin
bir çoğu gibi o da okuldan ayrılır.
Wozniak’la yaptıkları çalışmalar
sonucu Apple I, Apple II ve Apple
III piyasaya sürülür. Jobs ortaya
çıkarttıklarını satma konusunda
eşsiz bir girişimci ruha sahiptir.
Bu girişimci ruhu ve yetenekleri
sınır tanımayan Jobs, Pepsi’nin
CEO’su John Sculley’i şirketin
başına geçirmek ister ve Sculley’e
“Ömrün boyunca şekerli su mu
satmak istersin ya da benimle
birlikte dünyayı mı değiştirmek
istersin?” diye sorarak Apple’ın
o zamanki yeni CEO’sunu da
belirlemiş olur. Fakat ileriki
zamanlarda Jobs’ın Apple’dan
atılmasına karar veren isimlerin
arasında Sculley de olacaktır.
Apple’dan ayrılan Jobs yeni bir
şirket olan NeXT’i kurar. 1996’da
Apple’ın NeXT’i satın almasıyla
Apple’a CEO olarak geri döner
ve Apple’ın değerine değer katan
çalışmalarda bulunur.
Değişmeyen siyah kazağı, kot
pantolonu ve spor ayakkabılarıyla milyonların beynine kazınan
Steve Jobs, ürettikleriyle ne ona
veda eden hayranlarının aklından ne de tarihten hiçbir zaman
silinmeyecek gibi görünüyor.
07
Bilinçli
kutucuklar
Iphone, Android ve Windows gibi platformlarda çalışan uygulamalar fark yaratmak ve bağışta bulunmak için fırsatlar
sunuyor. Hayatınızı kolaylaştıran bu kutucuklarla sosyal
sorumluluk projelerinde yer almak ve şirketlerin bu konuda
neler yaptığını öğrenmek de mümkün.
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
Soysal sorumluluk bilincini,
sağlıklı yaşam oranını ve toplum
içindeki duyarlılığı arttırmayı
amaçlayan uygulamalarla, alışveriş yaparken hangi markaların
bu alanlarda neler yaptığını
öğrenebilirsiniz. Bu tarz hizmet
sunan uygulamalardan bir tanesi “The Good Deed”. Alışveriş
yaparken veya sahip olduğunuz
bir ürünün barkodunu okuttuğunuzda o markanın sosyal
sorumluluk projeleriyle ilgili
neler yaptığını, ürünün sağlığa
etkisini, doğa dostu olup olmadığını görebiliyorsunuz.
Henüz Türkiye’ye gelmeyen
ama evsizlerin bulunması, takip
edilmesi ve onların yerleşti-
Boğaziçi’nde
Teknolojinin
Kalbi
Kare Blok’ta
atıyor
rilmesi için çok yaralı olan bir
uygulama da “Shelter Find”.
Gördüğünüz bir evsizin yerini haritada işaretleyerek bir
evsizler haritasının oluşumunda
devlete destek olabiliyoruz.
En yakın bağış noktasını gösteren “Kızılay Mobil Kan Bağışı
Uygulaması” da bilinçli insanların bağış yapmalarında kolaylık
sağlıyor. “SOS iEmergency”
adındaki uygulama ise yardıma
ihtiyacınız olduğunda tek bir
dokunuşla gerekli numaralara
mesaj ve e-mail gönderilebiliyor.
Yukarıda belirtilmiş olan uygulamaların yanı sıra Alzheimer,
lösemi, meme kanseri, hayvan
hakları gibi çeşitli konularda
karşılaştığımız birçok sorunu
çözümle buluşturan uygulamalar da her gün artmaya devam
ediyor.
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesinde araştırma ve
gelişterimeye yönelik çalışmalar yapılan
yerlerden bir tanesi Kare Blok. Buranın
her bir odasında farklı bir girişimci projesini geliştirmek ve hayata geçirmek
için çalışıyor.
Kare Blok’un giriş katında bulunan KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı) bir iş fikrine da-
yalı olarak kendi işini kurmak isteyen
kişilere destekte bulunmak, teknoloji
düzeyini yükseltmek, teknoloji bilgilerini
yaygınlaştırmak, teknoloji merkezleri ve
teknoparklar kurmak gibi şeyleri amaçlayan ve araştırma-geliştirme faaliyetlerini destekleyen bir kuruluştur. Aynı
zamanda farklı alanlarda %100’e varan
maddi destek de sağlayan KOSGEB,
okulumuzun Kare Blok binasında genç
girişimciler için çok geniş imkanlar sunuyor. Böylece girşimciler de okulumuzdaki hocaların gözetimi altında bir çok
projeyi hayata geçirme fırsatı buluyor.
08 spor
Şike şike baba!
Türkiye’de futbolun en
sıcak gündemlerinden biri
hala futboldaki şike kaosu.
Başta Fenerbahçe ve Beşiktaş olmak üzere birçok
Süper Lig ve Bank Asya
takımının adının geçtiği
şike iddialarında yargı
süreci devam etmekte.
“Temiz krampon operasyonu” ile Aziz Yıldırım, Bülent
Uygun, Ümit Karan gibi
Türkiye’de futbolun önemli
isimleri halen cezaevinde
bulunuyor.
KADİR AYDIN
Türkiye Süper Ligi’nde ve kupa
finalinde şike yapıldığına inanıyor
musunuz?
Kadir Aydın- Felsefe- 1.sınıf
Bir yerde “hegemonya” sözcüğü varsa,
arkasından “güç” gelir. Dört büyükler ikisini de içeren duruşa sahip.
Bu sözcüklerin olduğu yerde hedefe
“her yolla” ulaşma arzusu olur. Sözün
kısası Şike hep vardı adaletin olmadığı
sahalarda.
Serhat Bölükbaşı / İşletme / 3.Sınıf
Şike yapıldığına inanıyorum. Ligin
gidişatında belliydi zaten, TV
kanallarında yayımlanan kanıtlar da
düşüncemi destekledi. Ali Koç’un
gösterdiği tepkiler men edilmeden
sonra çok ağırdı, bu tutumlar da
şike yapıldığına dair inancımı
arttırdı.
Çağrı Güngör/ İnşaat Mühendisliği/
3.sınıf
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar
Ligi’nden men edilmesini haklı buluyorum. Polis tarafından tespit edilmiş
olaylar var, 19 maçtan kupa finali ve
Adanaspor’un iki maçı hariç hepsinde
Fenerbahçe’nin parmağı vardır. Şenol
Güneş’in söylediği “Mutlak adalet
olmasa da ilahi adalet er geç tecelli
eder.” sözü geçerlidir.
Tutuklanmalar ve operasyonun
siyasi boyutlarının olduğuna dair
iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tahsin Can Karagöz-Turizm
İşletmeciliği-Hazırlık
Kesinlikle siyasi boyutları olduğuna
inanıyorum. Siyasi etkileri olmasa
Türkiye’de hiçbir davanın bu kadar
üzerine gidilmezdi. Siyasi baskılarla
yargı etkilenmekte ve karşıt görüşler
sindirilmeye çalışılmaktadır.
SERDAR ADALI
Alican Akdoğan /Kimya Mühendisliği/
2.sınıf
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden
men edilmesini anlamıyorum, küme
düşürmen gerekiyor o zaman. Eğer düşürmüyorsan, bu ligden men etmemelisin. Ayrıca şike iddiaları birçok takım
için geçerli, sadece Fenerbahçe ceza
aldı, burası da önemli bir sorunsal.
TAYFUR HAVUTÇU
G RÜŞLER
TFF’nin Fenerbahçe’yi ŞL’nden men
etme kararını haklı buluyor
musunuz?
MECNUN ODYAKMAZ
Digitürk’ün kaybıyla futbol ekonomisinin çöküş senaryosu gündeme geldi. Bu
çalışmalar sonucu play-off sistemiyle
ligin yapısına yeni bir heyecan getirilmesi kararlaştırıldı. Türkiye’de futbolun
dönüşüm sancıları zorlu bir süreçten
geçiyor. Futbolseverlerin alın teri,
heyecan ve duygusal yoğunluklarının
“oyun içinde oyun” (masa başı oyunları)
anlayışından sıyrılıp sağlam bir “sahaya”
oturması adına kritik zamanlardayız,
kazananın “adalet” olacağı bütün seyircilerin beklentisi belki de…
ÜMİT KARAN
3 Temmuz sabahı, Türkiye’de sporseverler depremle uyandı. Fenerbahçe
Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve bir
kısım yönetici, Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu ve Asbaşkanı Serdar
Adalı, Eskişehirspor Teknik Direktörü
Bülent Uygun, Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz gibi Türkiye’de futbolun
önemli isimleri futbolda şike iddiaları
kapsamında gözaltına alındı. “Temiz
krampon operasyonu” adıyla başlatılan
dalgada 2010-2011 sezonu şampiyonu
Fenerbahçe’nin ligdeki birçok müsabakada ve kupa şampiyonu Beşiktaş’ın da
final maçında şike yaptığı iddia edildi.
Bunun yanında Aziz Yıldırım ve birçok
spor adamının ismi organize suç örgütü
kurmakla ilişkilendirildi.
Futbolun içinde yıllardır süregelen
“derin ellerin varlığı ve gösterdiği kirlilik” söyleminin üzerine Türkiye’nin spor
tarihinde belki de ilk defa ciddi müdahalelere girişiliyor. TFF, yargının elindeki
iddianamelerden çıkacak sonuca göre bu
yılın sonunda beklenmedik kararlar alıp
Türkiye’de futbolu yeniden yapılandırılmaya açık bir zemine oturtabilir.
TFF, şike iddiaları sebebiyle geçen sezon şampiyonu Fenerbahçe’nin
Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesine karar verdi. Kuşkusuz bu kararda
UEFA’nın bu süreçte gösterdiği hassas
tavır ve Türkiye’deki futbola karşı sert
yaptırımlar tehdidi de etkili oldu. Sonuç
olarak Fenerbahçe yerine lig ikincisi
Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi’ne gitmeye hak kazandı.
Bu kaotik süreçte Türkiye’de futbol,
Süper Kupa Finali’nin iptali ve liglerin
ertelenmesiyle işin içinden çıkılmayacak
bir yola girdi. Ayrıca, Fenerbahçe’nin
küme düşürülme ihtimaliyle ve ligin
yayın haklarını elinde bulunduran
BÜLENT UYGUN
[email protected]
İşletme ve Ekonomi Kulübü olarak,
Van ve çevresinde,
23 Ekim 2011 tarihinde
meydana gelen
depremde hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza
Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır,
yaralılara acil şifalar dileriz.
YALNIZ DEĞİLSİN VAN!
Genel ihtiyaç listesi
Pet şişede su, battaniye, kışlık giyisi, hijyen malzemeleri, çadır, uyku tulumu, bebek maması, bebek bezi,
kışlık bebek giyisi, elektirik gerektirmeyen her türlü ısıtıcı ve kolay bozulmayan erzak.
Gönderiğiniz kıyafetler lütfen yeni ve kullanılmamış olsun, kızılay kabul etmiyor aksi taktirde.
Destekte bulunmak için yapabileceğiniz şeyler
Tüm operatörlerden 2868’e boş mesaj atarak Kızılay’a 5TL destekte bulunabilirsiniz.
Tüm operatörlerden 2930’e boş mesaj atarak AKUT(Arama Kurtarma)’e 5TL destekte bulunabilirsiniz.
Destek vermekle ilgili tüm sorularınız için Kızılay Afet İstanbul Masası’na
0216 517 08 80 numarasından ulaşabilirsiniz
Şişli, Kadıköy, Bakırköy ve Sarıyer Belediyeleri gibi Van’a destek veren belediyelere ulaşabilirsiniz.
Başbakanlığın belirlediği banka hesap numaralından destekte bulunabilirsiniz.
T.C.ZİRAAT BANKASI / Aşağı Ayrancı Şubesi, Ankara
TL Hesabı: TR600001000820555555555031
T.VAKIFLAR BANKASI A.O. / Finansmarket Şubesi, Ankara
TL Hesabı: TR620001500158007299317599
T. HALK BANKASI / Bakanlıklar Şubesi, Ankara
TL Hesabı: TR190001200940800005000015
10 çevre
Boğaziçi’nden
tuvalet
manzaraları
Muhteşem manzarası, binalarda dikkat çeken tarihi dokusu ve rahatlatıcı çimleriyle
Boğaziçi Üniversitesi’nde okumak her öğrenciye büyük bir zevk veriyor hiç kuşkusuz.
Fakat okuldaki bazı tuvaletlerin pek de temiz olmaması bu mükemmel görüntüye gölge
düşürür nitelikte. Şikayet ediyoruz ama biz öğrenciler bu konuda ne kadar özenliyiz?
tuvaletleri daha beter hale getiriyor.
Teras Kantin’in tuvaleti gayet bakımlı
ve yeni. Öğrenciler burayı daha fazla
kullanıyor haliyle. Orta Kantin’in
yanındaki tuvaletin yanından kokudan
dolayı geçilmiyor, o derece kötü.
BUSE AYLAN
Zelal Kaplan - İşletme
Fakültenin içindeki tuvaletler temizlik
açısından iyi olmakla birlikte, temizlik
malzemeleri (sabun, tuvalet kağıdı
vs.) eksiklikleri kimi zaman can sıkıcı
olabiliyor.
[email protected]
Üniversitemize baktığımız zaman
birkaç istisna dışında temiz ve hijyenik
bir tuvalet bulmak pek mümkün değil.
Özellikle Güney Kampüs, öğrencilerin
neredeyse 24 saat kullanımına açık
bir yer olma özelliğini taşıyor ama
fakülte binaları kapatıldıktan sonra
tuvalet ihtiyacını gidermek öğrenciler
için büyük bir problem. Akşamları
Güney Kampüs’te kullanıma açık tek
yer Orta Kantin’in yanında bulunan
tuvaletler. Tabii onların da ne kadar
hijyenik olduğu tartışılır bir konu. Orta
Kantin’in hemen yanında bulunan tuvaletler temizlikten yoksun bir görüntü
sergiliyor ve öğrencilerin kullanımı için
hiç de uygun değil. Farklı alternatif
olmadığı için de öğrenci olsun olmasın Güney Kampüs’e yolu düşen her
insan bu tuvaletleri kullanmak zorunda
kalıyor. Orta Kantin’in hemen yanında bulunan tuvaletlerin ya da bazı
fakültelerin içinde bulunan tuvaletlerin
temiz olmamasının nedeni ise genelde
sık sık temizlenmemelerine bağlanıyor.
Fakat dikkat çekilmesi gereken diğer
bir nokta da öğrencilerin tuvaletleri
kullanırken daha dikkatli davranması
gerektiği. Ortak kullanımda bulunduğumuz her alanda göstereceğimiz
özen şikayetlerin azalmasını sağlayacak ve problemin ortadan kalkmasına
yardımcı olacaktır. Binlerce öğrencinin
okuduğu bir okulda her öğrencinin
daha bilinçli davranması gerekiyor.
Okul yönetiminin de öğrencilerin
memnun olmadığı bazı okul tuvaletlerinin temizliği konusunda iyileştirici
hareketlerde bulunması ve tuvaletlerin
daha sık temizlenmesi üniversitenin
yaşam kalitesini artırmada önemli bir
rol oynayacaktır.
Özellikle Orta Kantin’in yanında
bulunan tuvaletlerin yenilenmesi hem
görüntü hem de kullanım için olumlu bir adım olabilir. Unutulmaması
gereken diğer bir nokta ise öğrencilere
de büyük sorumluluk düştüğü. Biz
öğrenciler de temiz bulmak istiyorsak,
temiz bırakmalıyız.
G RÜŞLER
Okuldaki tuvaletlerin yeterince
temiz olduğunu düşünüyor
musunuz?
Okuldaki tuvaletlerin temiz
şekilde kullanımına öğrencilerin
yeterince dikkat ettiğini düşünüyor
musunuz?
Esra Nur Eyüboğlu - İnşaat
Mühendisliği
Tuvaletler genel olarak çok pis.
Temizleniyordur mutlaka. Bence
öğrenciler biraz daha dikkat etmeli.
Orta Kantin’deki tuvaleti hiç kullanmıyorum. Önlem olarak temizlikçi sayısı
artırılabilir ya da yalnızca tuvalet
temizliği için görevliler ayarlanabilir.
Elif Dilay Seyçuk - Matematik
Öğretmenliği
Bazı tuvaletlerin yeteri kadar temiz
olduğunu düşünüyorum ama bazıları çok pis. YADYOK kız tuvaletine
özellikle dikkat çekmek istiyorum,
çok bakımsız. Öğrenciler de bu kötü
Ayşenur Sünnetçi - İngilizce
Öğretmenliği
Tuvaletlerin çok temiz olmamasının
yanı sıra tuvalet kağıdı, sabun gibi
temizlik maddeleri de sık sık eksik
oluyor. Öğrencilerin kullanıma dikkat
ettiklerini kesinlikle düşünmüyorum.
Tuvaletleri bir üniversite öğrencisine
yakışmayacak şekilde kirli
bırakıyorlar.
Yasemin Taşçı - Çeviribilim
Bazı binalarda tuvaletler temizken
bazı binalarda tam tersi bir durum
söz konusu. Bu durumda öğrencilerin payı olduğunu da düşünüyorum.
Fakat binalar arasındaki temizlik
farkına bakınca bazı binaların tuvaletlerinin temizlik konusunda ihmal
edildiğini düşünüyorum.
KİTAP
MÜZİK
SİNEMA
ETKİNLİKLER
13
Sinemanın
çok yönlü dahisi
WOODY ALLEN
TK Kitapları İncelemesi
Yorgun Anılar Zamanı
Behçet Necatigil’in tadı
damağımızda kaldı derken çok uzaklardan gelmeyen bir ses. Kızının,
yazarlığa geç adım atmış
kızının, Ayşe Sarısayın’ın
sesi. İçerisinde sadeliğin,
sıradanlığın ve alışmışlığın tınılarını barındıran bir ses. Kadınların
sonsuz çeşitliliğe sahip dünyalarından
kesitler sunarken duyulan bir ses.
Yorgun Anılar Zamanı. Kadınların
hüzün dolu dünyalarına adımlar atmak,
sıradanlaşmış gibi görünen hikâyelerine
dokunmak istiyorsanız tam orada, algıla-
rınızın tam merkezinde, evlerin pencere
kenarlarında düşlerin içerisinde, örgüler
arası boşluklarda, bulaşık suyunun hışırtısında, Kibritçi Kız’ın masalında. Sözleri
ve gözleri çok uzaklara götürmeye gerek
yok, evlerimizde.
Kadına biçilen toplumsal rol, “ev”
ile direkt ilişkilendirilmesine neden
oluyor. Kadınların ruhlarının tam olarak
özgürleştirildiğini iddia etmek gülünçlük,
doğum kontrol haplarıyla ve ekonomik
özgürlük ile olacak bir şeymiş gibi de
durmuyor. Yorgun Anılar Zamanı da ev
merkezli kadınların ve çocuksu düşlerin
gözünden bu durumlara dokunduruyor.
Eski zaman aşığı tadında kullandığı
TK Kitapları İncelemesi
Mavi Sürgün
Bodrum aşığı. Bu tanımlama denilince herkesin
aklına genel bir kültürel
bilgi dahi olsa Halikarnas Balıkçısı geliyor.
Sürgünlerin verdiği acı,
bilinmeyene yolculuk
ve o yeri benimserken
özdeşleşme süreci.
Balıkçımız bize otobiyografi esintili denemelerden oluşan bir
sevdadan bahsediyor, mevzubahsine bizi
de ortak ediyor…
Savaş dönemi. İşgal güçleri
Anadolu’da ve İstanbul’da kontrol sağlamış durumda. Baskının günlük hayattaki
gösterimi her yerde kendisini göstermekte. İdamlar, darplar, haksız müda-
Avrupa’nın
en büyük
MÜZİK 12
orglarından
biri ile
15. sene
haleler… İşte tam da bu dönemlerde
İstanbul’da bulunan balıkçımız Resimli
Hafta adlı bir dergide yazılar yazıyor.
Sansürün tüm şiddetiyle etkili olduğu
bu dönemde bir yazısında asker kaçaklarının mahkemeye çıkarılmadan idam
ettirilmeleri ile alakalı bir yazı yazar ve
Bodrum’a, mavi yolculuğa sürgün edilir.
Sürgün mavinin tonlarının ve doğanın
güzelliğinin farkındalığı için bir ihtimaldi
ama güzeldi…
Bodrum’u ilk kez görürken çıkan
sözler de aşka dönüşecek kımıltılarının
hareketliliğini gösteriyor: “Ne de olsa
Bodrum adının yüreği sıkan bir karanlığı, bir boşluğu var. Oysa gördüğüm ışık
ve berraklık, buğuyu üfüren meltem gibi
izbeliği ve loşluğu öylesine sildi ki, hap-
sözcükler, yeni olan durumlarla tadından yenmiyor. On öykü var. İnanın olay
merkezli anlatım yok. Sadece sözcükler
var, sözcükler… Şiirsellik ve gerçeklik
boyutu arasındaki ince ilişki öykülerin
gizemi belki de. İktidarı erkek olan evlerde devinimsiz geçen yaşamlar, bırakılan
meslekler ve tek dikkati çocukları olan
kadınlar… Kadınları sınırlandıran “mekanlar” odaklı yazınlar…
Çağrışımlar ve anımsamalar yardımı
ile geçmiş ile kurulan bağlar, hatırlarken
hissedilen acılar...
2005 Sait Faik Hikâye Armağanı
alan kitap, ölmeden önce “hissedilmesi”
gereken bir kitap.
sedilsem bile, hapishanenin göğü gören
bir penceresi, bir kapısı olur diye içim
aydınlanıyor.” O kadar hissedilerek yapılan Bodrum tasvirleri vardır ki okunması
ve muhayyel edilmesini tavsiye etmekten başka bir şey söylenemiyor, “Başka
yerlerde ölüp nur içinde yatılacağına,
burada nur içinde yaşanır.”
Anadolu Tanrılarından, koylardan,
çiçeklerden ve böceklerden bahsedilirken keyifli bir ayıklık yaşar insan bu
anlatımda. Sürgünden maviye yol alış…
Cevat Şakir’in adım adım Halikarnas
Balıkçısı’na dönüşümü…
Filminin de Erden Kıral tarafından
çekildiğini belirtmek lazım.
Hâlâ
ımız
okuduklaMr adonna
tolu
Kürk ManAli
in
tt
a
h
a
b
Sa
f Atılgan
am - Yusu
Aylak Ad
yevski
za - Dosto
Suç ve Ce
Oğuz Atay
ayanlar Tutunam
uluk
cuna Yolc
U
ın
m
a
ş
Ya
Tezer Özlü
Exupery
ns - Saint
e
r
P
k
ü
ç
Kü
esse
Hermann H
Demian üler
ehov Öyk
Anston Ç r - Ursula Le Guin
Mülksüzle
in
Sevmelis
İnsanları a Remarque
Erich Mari
kültür sanat
Yeni çıkanlar
Erken Modern
Avrupa’da
Şiddet
(1500-1800)
Julius R. Ruff
Boğaziçi Yayınevi
Bizim
Buralarda
Mikrop Olmaz
Sylvia Wing
Boğaziçi Yayınevi
Saf Ve
Düşünceli
Romancı
Orhan Pamuk
İletişim
Yayıncılık
Od
İskender
Pala
Kapı
Yayınları
Steve Jobs
Apple’ı Yarattı
(Michael
Moritz)
İş Bankası Kültür
Yayınları
Her Gün 60
Saniye Felsefe
Andrew
Pessin
Omega Yayınevi
Venedik’te Bir
Yahudi
Roberta Rich
Sayfa 6
Yayınevi
12 müzik
Avrupa’nın en büyük
orglarından biri ile 15. sene
Boğaziçi’nin kültür-sanat alanındaki değerli
etkinliklerinden biri olan
Albert Long Hall Klasik
Müzik Etkinlikleri 20112012 dönemi için kapılarını açıyor.
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
2 Kasım 2011............... Müzik Dünyamızın Uzmanları
16 Kasım 2011............. Şarkıların Kanatlarında
23 Kasım 2011............ İki Kere İki Eşittir Üç
30 Kasım 2011............ Gençlik Fırtınası
7 Aralık 2011................ Şarkıyla Şiirin Kucaklaşması
14 Aralık 2011.............. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Piyano Müziği
21 Aralık 2011.............. Yeni Yıla Coşkuyla
*Program ile ilgili daha detaylı bilgiye Albert Long Hall Klasik Müzik Etkinlikleri’nin resmi
sitesinden ulaşabilirsiniz. (www.klasikmuzik.boun.edu.tr)
HALA DİNLEDİKLERİMİZ
KASIM AYI ETKİNLİK LİSTESİ
Ray Charles
Geçtiğimiz senelerde birden çok
değerli ismi ağırlayan, İstanbul
konser etkinliklerinde kendine
sağlam bir yer açan Albert Long Hall
Klasik Müzik Etkinlikleri bu sene
15. yılını kutluyor. Yola ilk başladığından beri birçok engeli aşan Evin
İlyasoğlu’nun (B.Ü. Klasik Müzik
Koordinatörü) sonsuz emeğiyle
şekillenen bu konserler, Boğaziçi’nin
kültür-sanat aktivitelerinde ilk
sıralarda yer alıyor. Hiçbir zaman
çıtasını düşürmeyen daha önce de
Martha Argerich ve Alfred Brendel
gibi isimleri ağırlayan bu müzik
etkinliği bu sene de Danimarka’dan,
Fransa’dan, Polonya’dan ve ülkemizden birçok önemli ismi konuk
edecek. Bu dönemki kapanışını 21
Aralık’ta yapacak olan Albert Long
Hall, Boğaziçi Üniversitesi’ne ve
İstanbullu klasik müzik severlere
dopdolu bir program sunuyor.
31 Ekim > Bümk Klasik Müzik Korosu & Schola Cantorum Konseri (BTS)
1 Kasım > Bümk Klasik Müzik Korosu & Schola Cantorum & Mimar Sinan
Devlet Konservatuarı Orkestrası (St. Espirit)
15 Kasım > Müzikal Film Gecesi (BÜMK Kulüp Odası)
17 Kasım > Jam Sessions (BÜMK Kulüp Odası)
29 Kasım > Besteni Kap Gel (BÜMK Kulüp Odası)
Sanatçı
Cem Adrian
Elvis Costella
Paul Anka
Borusan İstanbul Filarmoni
Orkestrası - Gülsin Onay’la
Adnan Saygun
Stacey Kent
MFÖ
Meshell Ndegeocello
Levent Yüksel
Yasemin Mori
Wild Beasts
*En düşük fiyatlardır.
Tarih
2 Kasım 2011
2 Kasım 2011
14 Kasım 2011
Mekan
Ghetto
TİM Maslak Show Center
Haliç Kongre Merkezi
Ücret*
34.00TL
56.00TL
34.00TL (Öğrenci)
17 Kasım 2011
23-24 Kasım 2011
25 Kasım 2011
26 Kasım 2011
26 Kasım 2011
26 Kasım 2011
29 Kasım 2011
Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium
İKSV Salon
Jolly Joker
Tamirhane
Jolly Joker
İKSV Salon
Babylon
30.00TL
34.00TL (Öğrenci)
60.00TL
45.00TL
33.50TL
22.50TL (Öğrenci)
44.50TL
Yabancı
Hit The Road Jack – Ray Charles (1961)
Englishman in New York – Sting (1988)
Hotel California – The Eagles (1976)
No Women No Cry – Bob Marley (1974)
Billie Jean – Michael Jackson (1983)
MFÖ
25 Kasım > Bümkarnaval (BÜMK Kulüp Odası)
Yerli
Tam Ortasındayım – MFÖ (1987)
Ajda Pekkan – Bambaşka Biri (1976)
Sezen Aksu – İstanbul İstanbul Olalı (2002)
Tarkan – Şımarık(1998)
Bülent Ortaçgil – Sensiz Olmaz (2004)
sinema
Vizyona
girecek filmler
Alacakaranlık Efsanesi: Şafak
Vakti I - The Twilight Saga:
Breaking Dawn I
Yönetmen: Bill Condon
Oyuncunlar: Kristen Stewart, Robert
Pattinson, Taylor Lautner
Türü: Macera, Dram, Fantastik
Vizyona Giriş Tarihi: 18.11.2011
Stephenie Meyer’ın dünya çapında milyonlarca satan kitabı Alacakaranlık’ın devamı
niteliğini taşıyan, serinin 4. kitabı Şafak
Vakti vampir Edward ve insan Bella’nın
aşkını anlatmaya devam ediyor. Yapımcıların
2 parça halinde çekmeye karar verdikleri filmin 2. kısmının ise 2012’de vizyona girmesi
bekleniyor.
Dedemin İnsanları
Yönetmen: Çağan Irmak
Oyuncular: Çetin Tekindor, Hümeyra,
Zafer Algöz, Yiğit Özşener
Türü: Dram, Tarih
Vizyona Giriş Tarihi: 25.11.2011
Çağan Irmak’ın merakla beklenen yeni filmi
Dedemin İnsanları küçük bir çocuk ve dedesi
üzerinden anlatılan hikayesiyle ve yakın
tarihe ilişkin bakış açısıyla Ege insanlarını ve
yaşamlarını anlatıyor.
Hugo
Yönetmen: Martin Scorsese
Oyuncular: Asa Butterfield, Chloë Grace
Moretz, Jude Law, Christopher Lee
Türü: Macera, Dram, Aile
Vizyona Giriş Tarihi: 2.12.2011
Hugo, Paris’te bir tren istasyonunun duvarları
arasında geçen ve saatlerden sorumlu olan
12 yaşındaki bir çocuğun hikayesini anlatan
fantastik bir film. Filmin yapımcıları arasında
Johnny Depp de yer alıyor.
Ay Büyürken Uyuyamam
Yönetmen: Şerif Gören
Oyuncular: Ayça Bingöl, Hazal Kaya,
Fırat Çelik, Selin Şekerci
Türü: Dram
Vizyona Giriş Tarihi: 09.12.2011
Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden
uyarlanan Ay Büyürken Uyuyamam’ın hikayesi Ege’de geçiyor. Şerif Gören’in bu filmi
Anadolu insanının yaşamına, duygularına ve
tutkularına farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
Sherlock Holmes: Gölgelerin
Oyunu - Sherlock Holmes 2:
A Game of Shadows
Yönetmen: Guy Ritchie
Oyuncular: Robert Downey Jr., Jude
Law, Rachel McAdams, Jared Haris,
Noomi Rapace
Türü: Aksiyon, Macera, Polisiye
Vizyona Giriş Tarihi: 16.12.2011
Sir Arthur Conan Doyle’un dünyaca ünlü
dedektif kahramanı Sherlock Holmes ilk
filmiyle sinema dünyasında kendine sağlam
bir yer edindi. Robert Downey Jr.’ın kendi
yorumunu katmasıyla sinemada ete kemiğe
bürünen Sherlock Holmes, bu filminde ortağı
Dr. Watson ile Professor Moriarty’e karşı.
Görevimiz: Tehlike – Hayalet
Protokol - Mission: Impossible
– Ghost Protocol
Yönetmen: Brad Bird
Oyuncular: Tom Cruise, Jeremy Renner, Paula Patton, Josh Holloway
Türü: Aksiyon, Macera, Gerilim
Vizyona Giriş Tarihi: 23.12.2011
Sadık bir izleyici kitlesine sahip olan Görevimiz Tehlike serisinin 4. filminde Hayalet Protokol adında yeni bir görev alan Ethan Hunt,
ekibiyle beraber teşkilatının adını temize
çıkarmak için maceraya atılıyor.
13
Sinemanın çok yönlü dahisi:
WOODY ALLEN
Sinemanın en büyük isimlerinden biri sayılan Woody
Allen sadece yaptığı filmlerle
değil nükteli sözleri, özel hayatı ve hiç çıkarmadığı siyah
çerçeveli gözlükleriyle tarihte
iz bırakacak bir deha olarak
görülüyor. Yazar, yönetmen,
oyuncu, komedyen ve müzisyen olan Allen her filminde
izleyiciyi etkilemekte ve ilgi
çekmede de çok başarılı.
BUSE AYLAN
[email protected]
Filmlerinde hayatı, kadın-erkek ilişkilerini, insanların zayıf ve güçlü yönlerini sorgulayan, anlatan ve bunu yaparken de kendine has mizah anlayışıyla
işin içine komediyi de katarak ortaya
seyre değer filmler çıkaran bir isim
Woody Allen. Günlük hayatta karşılaştığımız insan manzaralarını farklı şekillerde yorumlayışıyla izleyiciyi derinden
etkilemeyi başaran Allen’ın filmlerinde
kimi zaman nevrotik kimi zaman da
paranoyak karakterlere rastlamak
mümkündür. “Hayat bir toplama
kampı gibidir. Ölmeden terk edemezsiniz.” diyen Allen’ın insan yaşamını
ne şekilde algıladığına dair ipuçları da
taşır filmleri. Hatta kendi hayatından
esinlendiği de söylenir senaryolarında.
Bazı filmlerinde hem senarist, hem
yönetmen, hem de oyuncu olarak izleyici karşısına çıkar. Annie Hall, Hollywood Ending, Manhattan, Hannah
and Her Sisters, Take the Money and
Run Allen’ın bu çok yönlülüğünü ortaya koyduğu filmlerinden sadece birkaçı
olarak söylenebilir. Farklı alanlarda
kendini kanıtlamış olan Allen’ın filmlerinde dikkat çeken diğer bir nokta da
doğduğu yer olan New York’a sık sık
yer vermesidir. Filmlerindeki mekan
seçiminde New York’tan kopamayan
Allen’ın, yazar Isaac Davis’in hikayesini anlatan filmi Manhattan, New
York’un onun için ayrı bir önem taşıdığını gösteren filmlerinden biri olarak
nitelendirilebilir.
Asıl adı Allen Stewart Konigsberg olan Woody Allen, New York
Üniversite’sini bıraktıktan sonra gazetelere espriler yazmaya ve sonrasında da komedyenlik yapmaya başlar.
What’s New Pussycat? adlı ilk
film senaryosunu yazmasıyla Allen’ın
sinema kariyeri de başlamış olur. Sonrasında What’s Up, Tiger Lily?, Take
the Money and Run, Bananas gibi
filmlerle kariyerinde yükselişe geçer.
Takıntılı Alvy Singer karakteriyle izleyici karşısına çıkan ve başrollerini Diane Keaton ile paylaştığı dört Oscar’lı
Annie Hall filmi ise Woody için bir
dönüm noktası olarak nitelendiriliyor.
Vicky Cristina Barcelona, You Will
Filmekimi sınır tanımıyor
Bu yıl 10. yaşını kutlayan Filmekimi, her
sene olduğu gibi yine
dopdolu bir içerikle
izleyici karşısına çıktı.
Filmekimi’nin bu
seneki en büyük farkı
ise sadece İstanbul’da
değil İzmir, Trabzon, Diyarbakır,
Konya ve Bursa’da da gösterimlerde
bulunmuş olması. Böylece sınırları aşıp tüm Türkiye’yi etkisi altına
alan Filmekimi’nde çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş filmlerin
yanı sıra dünyaca ünlü oyuncuların
ve yönetmenlerin filmlerine rastlamak da mümkün. Sadık bir izleyici
kitlesine sahip olan Filmekimi’nde
farklı zevklere hitap edebilecek çok
sayıda film var. Cary Fukunaga’nın
yönetmenliğini yaptığı, Charlotte
Brontë’nin edebiyat dünyasında yer
etmiş eseri Jane Eyre’ın uyarlamasından, Lars von Trier’in çok ses getiren
filmi Melancholia’ya kadar geniş film
yelpazesiyle izleyiciyi memnun etmeyi
başaran Filmekimi, şimdiden gelecek
sene için sabırsızlıkla bekleniyor.
Meet a Tall Dark Stranger, Midnight
in Paris ise yakın zamanda izleyiciyle
buluşan Woody Allen filmlerinden
dikkat çeken birkaçı.
Woody Allen sadece yaptığı filmlerle
değil aynı zamanda özel hayatıyla da
gündeme gelen bir isim. Mia Farrow’la
beraberken Farrow’un evlatlık kızı
Soon-Yi Previn ile başlayan birlikteliği büyük tepki çekti ve basında bir
skandal olarak yer aldı. Allen’ın halkın
gözündeki itibarını zedeleyen bu olay
uzun süre gündemden düşmedi.
Bugün tüm dünyanın yakından tanıdığı Woody Allen kimi zaman marjinal
kararlarıyla eleştiriliyor, kimi zaman
yaptığı filmlerle büyük beğeni topluyor,
kimi zaman da nükteli sözleriyle hem
güldürüyor hem de düşündürüyor.
Woody Allen hakkında herkesin ortak
görüşü ise öyle ya da böyle her daim
hatırlanacak olması.
Hâlâ
izlemediniz mi
1- Léon (1994)
2- Gladyatör - Gladiator (2000
3- Wall-E (2008)
4- Rüzgar Gibi Geçti - Gone With the Wind (1939)
5- Baba I-II-III - The Godfather I-II-III
(1972-1974-1990)
6- Eşkıya (1996)
7- Arka Pencere - Rear Window (1954)
8- Terminal - The Terminal (2004)
9- Umudunu Kaybetme The Pursuit of Happyness (2006)
10- Kırmızı Değirmen - Mouline Rouge! (2001)
14 etkinlikler
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
İstanbul
sonbaharında bienal
Sonbaharda İstanbul’a tekrar âşık olmuyor musunuz?
Soğuyan havalara rağmen İstiklal’de dolaşan insan
kalabalığına, İstanbul Bienali’nden çıkışta dışarıda
birbiri ile sergiyi tartışan sanatseverlere, okulda elleri
ceplerinde meydana inen öğrencilere baktıkça içiniz
ısınmıyor mu? İzlemeye doyamadığımız manzaralarıyla, yaşayamadığımız anlarıyla dolu bir şehir.
İstanbul’da yaşayan herkesin en büyük sıkıntısıdır aslında şehri yaşayamamak. Zamansızlık içinde yaşayan
sakinleri günlerin hep kısa geldiğini söyler; gezmeye,
eğlenmeye, müzik dinlemeye, Boğaz’da biraz manzara
seyretmeye asla yeterli zaman bulamayan bizlere arada sırada nasip olur bu kaçamaklar. Bu sefer kısa bir
kaçamak yapmak için iki nedeniniz var: Hem dışarıda
içinizi ürperten mükemmel bir İstanbul havası hem
de bir sonraki için iki sene beklemeniz gereken bir
bienal. Her sene bir öncekinden daha renkli, heyecanlı bir atmosfere bürünen, yirmi dört saat yaşayan
bu şehirde 24. yılında 12. İstanbul Bienali...
Her sene bizleri ve dünyayı kendine hayran bırakan, hiç durmadan gelişen İstanbul Bienali bu sene
de geleneğini bozmamış gibi duruyor. Son senelerdeki atağıyla bizlerin yanı sıra dünyada da değerli bir
kitle tarafından hayran sayısını arttıran; adı dünyanın
sayılı bienallerinden Venedik’le, Sao Paolo ile beraber
anılan bir sanat etkinliğimiz var artık. Bundan önce
de İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapan Antrepo 3 ve
5’e daha önce gitmiş olanlar bienal sırasında bu mekanları tanıyamayacak. İç mekân tasarımları oldukça
farklı olan, verilmek istenen kaotik ama bir o kadar
sakin havayı size sergiye girdiğiniz anda hissettiren
bir düzeni var. Ayrıca her sanatçı için ayrılmış küçük
kutucuklarıyla sizleri bir dünyadan diğerine sokuyor.
Uzun zamandır İstanbul ile ilgilenen küratörler Jens
Hoffman ve Adriano Pedrosa sergi için parantez
içinde bir tanımlama ile sürdürülen “İsimsiz” ismini
çok değişik temellere oturtturarak vermişler sergiye.
Öncelikle serginin konsept babası, sanatçı Felix Gonzalez-Torres’in bir sözündeki gibi sanatta “Anlam daima zaman ve mekanda değişkendir.” den yola çıkarak
her genel ziyaretçinin kendinden bir şeyler katmasını
hedeflemişler. Bunun dışında serginin toplu alanlarında sanatçının bazı eser isimlerini vererek farklı alt
konseptler yaratmışlar ve parantez içi tanımlamalar
da bunlardan gelmiş. Çok zıt sesleri içinde bulunduran bu seneki İstanbul Bienali’nde özgürlüklerden,
politikaya, cinselliğe, ilişkilere bütün bu konulardaki
ayrı bakış açılarına ithaflar var. Deneyimlemeden
aktarılamayacak bir ruhsal doyumu bulunan bienali
anlatmak için bir yazının yeterli olabilineceğini tahmin edemiyorum, kendiniz görmelisiniz.
İstanbul sizi tam da yutmamışken, hala petekten
Boğaz’ı izleyecek, manzarada içkinizi içip şarkılar söyleyecek vaktiniz varken kendinize bir fırsat
yaratın. Dünyanın hayran olduğu bir bienal ayağınız
altındayken gidin. Eğer şu an vaktiniz varsa montunuzu alın, okulun içinde her yanı ağaçlarla çevrili
Bebek yokuşumuzdan aşağı inin, bir otobüse atlayın
ve İstanbul Bienali’ne gidin. Kendinize bir İstanbul
hatırası yaratacaksınız.
Not: Bienalden çıkarken elmanızı almayı
unutmayın! :)
BALE/OPERA Concertto Baracco
Mi Favorita/Creatures
Dame Ninette
Operadan Aryalar
Şehirormanı
La Traviata
Operet ve Müzikal Gecesi
Kötülüğün Dögüsü
TARİH
12-30.10.11
12.11.11
03-04.11.11
09.11.11
22.11.11
16-19.11.11
23.11.11
26-29.11.11
MEKAN
Beşiktaş Fulya Sanat
Kadıköy Süreyya Operası
Kadıköy Süreyya Operası
Kadıköy Süreyya Operası
Beşiktaş Fulya Sanat
Kadıköy Süreyya Operası
Kadıköy Süreyya Operası
Kadıköy Süreyya Operası
TİYATRO/GÖSTERİ
3. Türden Yakın İlişkiler/Başlangıç
Paçi
Troyalı Kadınlar
Don Kişot
Apartuman 1
Üstü Kalsın
Don Kişot
CM101MMXI
Cem Yılmaz’dan Gözteri
Don Juan’ın Gecesi
Don Kişot
Artiz Mektebi 2011
Apartuman 2
Büyük İkramiye
Alevli Günler
Nereye Gidiyoruz
Don Kişot
Hastalık Hastası/Timis
Sen Olmasaydın
Keşanli Ali Destanı
Kanlı Nigar
Sondan Sonra
Bir Noel Hikayesi
Kıyıya Oturmanın Böylesi
Spencer İllüzyon Tiyatrosu
TARİH
01-29.11.11
02-30.11.11
04.11.11
05.11.11
11.11.11
11-18.11.11
13.11.11
MEKAN
Akatlar Kültür Merkez
Çestli Mekanlar
Maya Sahnesi
CKM
Büyükçekmece AKM
Maya Sahnesi
TİM Fettah Aytaç
14-30.11.11
15.11.11
19.11.11
19.11.11
19.11.11
20.11.11
22.11.11
22.11.11
23.11.11
24.11.11
25.11.11
25-26.11.11
28.11.11
29.11.11
05.12.11-09.12.11
06.12.11
09.12.11
TİM
Enka Oditoryumu
TİM Fettah Aytaç
Çeşitli mekanlar
Büyükçekmece AKM
Profilo KM Küçük Salon
KKM Gazanfer Özcan Salonu
Enka Oditoryumu
Akıngüç Oditoryumu
Maya Sahnesi
Yunus Emre KM Küçük salon
TİM
Yunus Emre Büyük Salon
Enka Oditoryumu
Kenter Tiyatrosu
Enka Oditoryumu
TİM
SERGİ
TARİH
Stars of Istanbul
01.09.11-30.11.11
Yastık Altı
05.09.11-12.11.11
İstanbullaşmak/Becoming İstanbul 13.09.11-31.12.11
İstanbul ve Münih Arasında Bir
Sanat Köprüsü: Cityscale Sergisi
14.09.11-13.11.11
Yeni Hikayeler Sergisi
15.09.11-20.11.11
Hayal ve Hakikat
16.09.11-22.01.12
12. İstanbul Bienali
17.09.11-13.11.11
Segment # 1
19.09.11-11.12.11
Aygazın 50 Yılı Sergisi
19.09.11-16.12.11
Yedi Yeni İş
19.09.11-11.12.11
Sophie Calle- Son Kez, İlk Kez
30.09.11-31.12.11
Taş-yüz-ler Sergisi
04.10.11-13.11.11
Sabrina Fresko- Takılabilir
Heykeller Sergisi
07.10.11-28.01.12
Le Corbusier Görsel Kayıt
1905-1965 Sergisi
08.10.11-13.11.11
09.10.11-19.11.11
Disiplinlerarası Karma Sergi
Gürsel Soyel- İz
12.10.11-13.11.11
İstanbul’la Bakmak Fotoğraf Sergisi 15.10.11-15.11.11
Osman Şengezer
15.10.11-22.11.11
Osman Kehri
15.10.11-26.11.11
Osman Hamdi Bey ve Amerikalılar
Arkeoloji Diploması Sanat Sergisi
15.10.11-08.01.12
Bilinmeyen Bir Cisim Yaklaşıyor
15.10.11-13.11.11
Çiğdem Erbil ‘Renklerin Söylemi’
19.10.11-19.11.11
Badem Farklılıkları Karma Sergi
20.10.11-19.11.11
Komet Sergisi
20.10.11-03.12.11
Fevzi Karakoç Köprü
20.10.11-12.11.11
Levent Morgök On-Off
24.10.11-26.11.11
Fırat Neziroğlu
24.10.11-26.11.11
Tomur Atagök
25.10.11-26.11.11
Les Stambouliottes- İstanbullular Resim Sergisi 26.10.11-17.11.11
Fition Okzident Sergisi
30.10.11-26.11.11
Füsun Sağlam-Bumerang
16.11.11-16.12.11
6. Contemporary İstanbul
24.11.11-27.11.11
Leonardo: Zamanın Ötesinde İcatlar 25.11.11-05.12.11
Stars of
Istanbul Sergisi
Stars of Istanbul
açık hava sergisi,
İstanbul’un en
çok ziyaret edilen
mekanlarından
Unicef Türkiye adına
ve yararına yapılan
bir sosyal sorumluk
projesinin parçasıdır.
Birçok şeyi aynı anda
başarmayı amaçlayan
bu sergi, şehrin
tarihini ve kültürünü
yansıtmanın yanı sıra
İstanbul’a renk katıyor,
çocuklara parlak bir
gelecek vadediyor,
birçok firmanın ve
sanatçının desteğiyle
bilinci arttırıyor.
MEKAN
Çeşitli Mekanlar
Arte İstanbul Sanat Merkezi
Salt Beyoğlu
Siemens Sanat
Rezan Has Müzesi
İstanbul Modern
İKSV
Borusan Contemporary
Aygaz Genel Müdürlük
Borusan Contemporary
Sabancı Üniversitesi
Sakıp Sabancı Müzesi
Galeri G-art
Simya Galeri
Santralistanbul
Karma Sanat
Artgalerim Nişantaşı
Fotoğrafevi
Almelek Sanat Galerisi
Tolga Eti Sanat Evi
23. Yıl Enka
Kültür Sanat
Buluşmaları
Tiyatro
Etkinlikleri
Düzenli olarak
yapılan Enka Kültür
Sanat Buluşmaları
Tiyatro Etkinlikleri
farklı kültürleri ve
sesleri 20 Aralık’a
kadar bir araya
getiriyor. Johann
Strauss Ensemble’ın
Avusturya valslerinin
ve en etkileyici
tiyatro gösterilerinin
yer alacağı bu
organizasyonda bu
sene Boğaziçi Caz
Korosu da sahne
alacak.
Pera Müzesi
Piha Kolektif Sanat
Galeri Miz
Akademililer Sanat Merkezi
Hayaka Artı
Gallery Linart
Galeri Ziberman
Gökten Üç Elma Düştü
Kare Sanat Galerisi
Sah Galeri
Tophane-I Amire Kültür ve Sanat
Galeri Selvin
İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı
M1 Meydan Kartal AVM
çevre
15
İhtiyaçlar hiyerarşisinde moda
Salmi
Gambarova
[email protected]
Güzellik, magazin, moda gibi konular
içeren dergilerin kapaklarının yüzümüze
vurduğu hep bir gerçek vardır: kusursuz
olmadığımız. İnsanların gözünde bir
güzellik standardı oluşturan bu resimler
kolay etkilenme eğilimli insan piskolojisini çökeltmeye yeterlidir. Aslında hiç
kimsenin sahip olmadığı o kusursuz vücudu ulaşılması gereken bir hedef olarak
gösteriyor medya ve milyonlarca kadın
bu uğurda sağlığını tehlikeye atıyor. Sosyal baskı bunu gerektirse bile bu standarda ulaşmaya çalışmayın. Bunun yerine
kendinizi tanımaya çabalayın ve kendi
tarzınızın sizi tanıtmasına izin verin.
Beyaz tenli olmak, bronz bir tene sahip olmak, düzgün bir fiziğe sahip olmak
gibi güzellik standartları insan bedeninin
düzeltilmesi gereken bir şey olarak gösteriyor ve pazarlama dünyasını güzellik
ürünlerine talebi arttırarak canlandırıyor.
Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisinin her
basamağında modanın olması, kıyafet
ihtiyacımız, giydiğimiz kıyafeti insanların
beğenmesi, o kıyafeti giyerken kendimizi
güvende ve iyi hissetmemiz ve giydiklerimizin kendimizi yeterli hissetmemizi sağladığı ihtiyaçlarımızın güzellik merkezli
olduğu gerçeğini yansıtır. Bazı insanlar
dış görünüşlerine önem vermemeyı
seçse de modayı görmezden gelemeyiz
bu kadar büyük bir rol oynarken günlük
yaşamımızda.
Medyanın yaratmış olduğu bu mükemmeliyetçi duyguyu bir kenara bırakıp
kendi çizgimizle ilgi çekici olabiliriz.
Kıyafetin tarihteki temel amacı sıcak
tutmak, korumak veya rahatlık olmadan
önce bile dekorasyon ve süstü. Sonrasında varlık göstergesi olarak kullanılan
kıyafetler günümüzde imaj merkezli dünyamızın önemli bir parçası ve
modayla ilgilenmeyen insanlar için bile
kaçınılmaz. Mükemmeliyeti hedeflemeden kendi tarzınızı oluşturabilirsiniz ve o
gün taktığınız bir kolyenin veya giydiğiniz
bir gömleğin küçük bir detayı bile yeterli
olacaktır. Sizi mutlu eden kıyafetlerin ve
aksesuarların içinde güzel görünmek size
bağlıdır ve moda sadece üzerinizdekilerle
kalmaz, konuşma tarzımız, yediklerimiz ve kullandığımız teknolojidir aynı
zamanda. Giydiklerimizin renkleri ve
tarzları kişiliğimizin bir yansıması olarak
düşünülebilir ve dergiler belirli bir trendi
dikte etse bile bize uygun olan bizim
kişiliğimizi en iyi ortaya çıkarandır. Moda
aynı zamanda bir vücut dili gibi bizi tanımayan insanlara bizi anlatır ve çok güçlü
bir iletişim aracıdır. Bu iletişim aracından en iyi şekilde yararlanmaya çalışın.
Boğaziçi Üniversitesi bu konuda çok
zengin bir yer olduğu görüşündeyim.
Kendi tarzını oluşturmuş çok farklı
insanlar çıkar karşınıza ve hiç yakışmaz
dediğimiz şeyleri kişiliklerine çok güzel
yakıştırmışlardır. Bir ortama girdiklerinde onları tarzları temsil eder ve anlatır.
Boğaziçi’nde en çok dikkatimi çeken ve
en beğendiğim özellik de kendi modasını
kendi yaratması ve sırf trend dikte ettiği
için herkesin üzerinde o kıyafetlerin olmadığıdır. Dergi kapaklarındaki kadınlar
gibi olmamıza gerek yok! Kişiliğimizi
yansıtan aksesuarlar ve kendimize yakıştırdığımız kıyafetlerle ihtiyaçlarımızın
her adımında modanın olmasını zevke
çevirebiliriz. Final döneminde bile olsanız okula dağınık bir şekilde gelmeyin,
dış görüşünüz ruh halinize de yansıyacatır. O yoğun donemde de kendinize olan
saygınız ve verdiğiniz değerin göztergelerinden olan kıyafet ve aksesuarlarınıza
özen göstermeye dikkat edin.
Enerji de mi üretiyoruz?
Boğaziçi Üniversitesi artık çevreci hareketlerle de öne çıkıyor. “Sürdürülebilir Kampüs” projesi ve bu başlık
altında yapılan daha birçok çalışmayla kampüslerimiz daha “yeşil” bir döneme giriyor.
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
Okulun dört bir yanında karşınıza
çıkan geri dönüşüm kutuları “Yeşil
Kampüs” projesinin en temel hareketlerinden ve bu sayede okulun atıklarının birçoğu geri dönüşüme gidiyor.
Kampüsümüzün “sürdürülebilir”
hale gelmesi için destek verenlerin
arasında Boğaziçi Üniversitesi Çevre
Kulübü ve Çevre Bilimleri Enstitüsü
var. Okulumuzda Genç Tema’yı temsil
eden BÜÇEV de Kilyos Kampüsü’ndeki
yeşillendirme projesine destek verdi.
Yapılan en önemli değişimlerden
bir tanesi 1. Erkek Yurdu’nun kendi
enerjisini kendi üretmesi. Bina, güneş
enerjisiyle ihtiyaçlarını karşılayabilecek
kapasiteye sahip. Aynı şekilde bütün
okulun enerjisinin karşılanması için
Kilyos Kampüsü’nde rüzgar tribünleri
yapılacak. Daha da tasarruflu enerji
kullanımı için Eylül ayında “Led Ampul
Projesi” rektörlüğe sunuldu. Bu sayede
binalardaki bütün ampullerin “led”
ampullere değiştirilmesi planlanıyor.
Yolun başında bile olsak daha
şimdiden çevre duyarlılığı ve enerji
tasarrufu konularında okul olarak çok
ilerledik. Geçtiğimiz senelerde yapılan
“Bir Kitap, Bir Fidan, Bir Işık” gibi
projelerin yanı sıra birçok yeni projeyle
Boğaziçi Üniversitesi, çevre bilincini artırma yolunda emin adımlarla
ilerliyor.
16 gurbet
Bir Şehirden Geriye Kalanlar:
Posta Kutusundaki
Kartpostallar
ÖZGE ÖZDEMİR
[email protected]
Aylardır heyecanla beklediğim
Erasmus hayatım Madrid Barajas
Havaalanı’na adım atmamla başladı.
Madrid’in ilk sıcak merhabası havaalanından yaşayacağım eve beni götüren
taksi şoförüyle oldu. Ben yarım yamalak İspanyolcamla sorduğu sorulara
cevap verirken şoför benden gülümsemesini eksik etmiyordu. Radyoda çalan
Elvis Presley ise buğulu sesiyle bana
“Madrid’e hoş geldin!” diyordu.
Diğer sıcak merhabalar ise gideceğim okulun bana ayarladığı evin kapısı
açıldığında karşıma çıktı. Bana üniversiteyi ve Madrid’i öğretecek olmalarının yanı sıra bambaşka kültürlerden
gelmenin can dostu olmaya engel
olmadığını gösteren ev arkadaşlarıma
çok şey borçluyum.
Bölümüm Siyaset Bilimi’nin
Madrid’deki anlaşmalı okulu Universidad Complutense de Madrid’de Siyaset
Bilimi ve Sosyoloji Fakültesi’nde eğitim
gördüm. Üniversitede en çok şaşırdığım nokta kantinlerde alkol satılıyor
olmasıydı. 15 dakikalık ders arasında
hocanızla ve arkadaşlarınızla karşılıklı
bira içerek sohbet edebiliyordunuz.
Erasmus deneyimi sayesinde kendimi zenginleşmiş ve daha önce yapamayacağımı düşündüğüm birçok şeyi
gerçekleştirmiş buldum. Oradaki arkadaşlarımı Avrupa’da kendi ülkelerinde
ziyaret etme şansım oldu. Erasmus’un
benim için en güzel yanlarından biri
Madrid’e aşık olmamdı. “Demek ki bir
başkent de çok mutlu insanlarla dolu
olabiliyormuş, denizsiz bir şehir de
sevilirmiş.” diyerek bitirdiğim Madrid
tecrübemin üzerimde öylesine bir
etkisi oldu ki
geçen sene master yapmak için
İspanya’ya geri
döndüm. Üstelik
Madrid’deki Erasmus hayatımın
ardında bıraktığı
en güçlü izler olan
posta kutuma
gönderilen kartpostallar zamanla
yerlerini başka ülkelerden gönderilen
düğün davetiyelerine
bıraktı bile.
Üniversite ismi:
Universidad Complutense de Madrid
Şehir: Madrid
Genel İklim: Kışın az karlı ve soğuk, sonbahar
yağışlı ve Mart ayı itibariyle de sıcaklayan iklimiyle
İstanbul’a çok benziyor
Kampüs hayatı: Şehrin çeşitli yerlerindeki
kampüsleriyle Complutense, her ne kadar
Boğaziçi kadar canlı olmasa da, güzel bir kampüs
hayatı sunuyor
Ders seçimi: kota sıkıntısı olmadan her fakülteden
ders seçme imkanı var
Özge’nin ders seçimi tavsiyesi: “Sanat Tarihi” ve
“Sosyal Bilimler için Sinema Dersi”
sağlık
17
Boğaziçi’nin danışma
kapısı BÜREM
Paylaşım Grupl
arın
dönemki takvim ın bu
i;
Pazartesi........
...............15:0
0-16:30
Salı................
...............15:0
0-16:30
Çarşamba......
...............15:0
0-16:30
Perşembe......
...............15:3
0-17:00
*Diğer
tüm bilgiler iç
in BÜRE
net sayfasını
takip edebilirs M’in interiniz.
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
BÜREM 1993 yılında Prof. Dr. Necla Öner ve Doç. Dr. Fatoş Erkman
öncülüğünde kurulan bir merkezdir.
Necla Öner’in anlatımıyla Boğaziçi’nde
eksikliği hissedilen “önleyici, koruyucu
ve gelişimsel rehberlik ve psikolojik
danışmanlık” açığını kapatma amacı
ile yola başlamıştır. Zaman zaman
bütün insanların ihtiyacı olan “konuşma” isteğini hem profesyonel hem de
bir aile içtenliğiyle karşılayan BÜREM,
bütün Boğaziçi öğrencilerine ne zaman
isterlerse açıktır. Acil bir durumda
bile randevu almaksızın gidilebilen
BÜREM ulaşılabilir olmayı yıllardır en
önemli ilkelerinden saymıştır. Gerek
bireysel, gerek gruplarla yaptıkları
rehberlik hizmetleri dışında “Kendine
Yardım Broşürleri” adı altında yayınladıkları Tez Yazımında Başarı’dan,
Arkadaşlık’a, Sigarayı Bırakma’ya
kadar geniş bir yelpazede kolay ulaşılabilir danışmanlık hizmetleri de
vermektedir. Grupların yoğunlaştığı
bazı konular ise sosyal kaygı ile başa
çıkma, atılganlık ve psikodramadır.
Paylaşım konusundaki en büyük çekingenliği yaratan gizlilik esasında hiçbir
çekince hissedilmeden gidilecek bir
kapı açan BÜREM, profesyonelliğini
bu ilkesiyle yüzde yüz kanıtlamaktadır. Okulun yeni gelen öğrencilerine
ilk izlenimlerini yaşatan birim, okulun
Oryantasyon Programı’nın da yaratıcısıdır. Boğaziçi’ne yeni katılanlara
hazırlık senesini atlatma ve okula
alışma sürecinde çeşitli yollarla yardım
etmeyi hedeflemektedir. Bu tür psikoloji ağırlıklı çalışmalarının yanı sıra
koçluk hizmetleri ve eğitim alanında
danışmanlık görevi de üstlenmiştir.
Bütün bu hizmetleri ile bizlere yeterli
desteği ulaştırmaya çalışan BÜREM’in
kapısını (Revir’in üst katı) hafta içi saat
19:00’a kadar istediğinizde çalmanız,
kendinize bir çay alıp sohbet etmeniz
ve bu hizmeti Boğaziçi Üniversitesi’nde
büyük bir özveriyle yürüten çalışanlarla
tanışmanız mümkün. İnternet üzerinden veya direkt olarak BÜREM’den
alacağınız randevular için en dikkatli
olmanız gereken husus ise dakiklik.
Bu konuda çok hassas olan çalışanlar
aynı özeni biz öğrencilerden de talep
etmektedir.
Rapor Merkezimiz MEDİKO
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
Okulda çoğu zaman final ve vize dönemlerine denk gelen hastalıklarımızda kapısında kuyruk olduğumuz Medikososyal’i
gerçekte ne kadar kullanıyoruz?
Toplam 17 sağlık görevlisiyle kendini
çeviren bu sağlık kurumu birçok farklı
hizmet sunmasına rağmen öğrenciler
bunların hepsinden haberdar değiller.
Çoğu zaman hafif griplerde, muayenelerde kullanılan Mediko aynı zamanda
diş hekimliğini de barındırıyor. Eskiden cildiyecisi ve dâhiliyecisi de olan
Mediko’da şimdilerde eksikliği hissedilen
bu bölümlerin yanı sıra radyoloji, göz
hastalıkları gibi alanlarda da gelişmeler
bekleniyor. Ambulans hizmeti de veren
Mediko, çevredeki hastanelerle yaptığı
anlaşmalarla ileri tedavileri de karşılamaya çalışıyor. Ancak dikkat edilmesi
gereken bir nokta da Mediko’nun çalışma
saatleri. Okulda birçok yatılı öğrenci olmasına rağmen akşam saat beşten sonra
revirde bir acil kadrosu bulunmamakta.
Çok acil durumlarda lojmanda kalan Dr.
Ayben Kalaycıoğlu’na ulaşmaya çalışmak
şu an için eldeki tek seçenek.
G RÜŞLER
Mediko’nun acil durumlarda yeterli ve güvenilir olduğunu düşünüyor
musunuz?
Mediko’nun hangi hizmetlerinden
haberdarsınız? Şu ana kadar hiç
bu hizmetlerden faydalandınız mı?
Dilana Alpar - Politika
1. Mediko’ya gidene kadar genelde
aciliyet sona eriyor zaten. Bence acil
durumlar için yurtlara doktor ya da
hemşire gönderebilirler.
2. Muayene oldum. Onun dışındaki
hizmetleri hakkında bir fikrim yok.
Çağla Çakmak - Politika
1. Sadece acil durumlar için 1 nöbetçi
doktoru olduğunu duydum. Sanırım
ambulans gelene kadar yeterli olacak
hizmeti verebilir.
2. Evet. Herhangi bir sağlık kuruluşundan önce Mediko’ya gidiyorum.
Genellikle poliklinik hizmetini ve
diş hekimliğini kullandım. Ancak
laboratuvardan da haberdarım. Bir de
eskiden dermatolog vardı, artık yok.
Bunun eksikliğini yaşıyoruz.
Sarp Kocaoğlu - İnşaat
Mühendisliği
1. Şu ana kadar acil bir durum için
Mediko’ya başvurmadım.
2. Mediko’nun genel poliklinik hizmeti vermek dışında dahiliye, cildiye ve
diş hekimliği bulunduğunu biliyorum.
Bugüne kadar sadece poliklinikten
faydalandım.
Cansu Birce Gökalp İşletme 2. Sınıf
1. Evet düşünüyorum. Okula yakın
oturduğum için acil bir durumda
geldiğim yer genelde Mediko oluyor.
Genelde çabuk ve kolay bir şekilde
hizmet alabiliyorum. Özellikle bazı
doktorların çok cana yakın olduğunu
düşünüyorum.
2. Yalnızca pratisyen hekimlerine
gittim. Bunun dışında herhangi bir
departmanından yararlanmadım.
Buket Gülbeyaz - Matematik
Bölümü 2. Sınıf
1. Hayır düşünmüyorum. Konu sağlık
olunca yeterince güvenilir gelmiyor.
Sadece küçük işlerim için gitmeyi
tercih ederim onun dışında Mediko’yu
kullanmayı düşünmem.
2. Şu ana kadar bir tek rapor yazdırmak için gittim. O sırada da pratisyen
hekiminden hizmet aldım. Onun
dışında bir hizmeti varsa da haberdar
değilim
18 mekan
p Usta
Tavacı Rece
: 10-20 TL
ğı
Fiyat Aralı
Yemek:
Önerilen
elvası
H
ik
İrm
ı:1.25T
Çay Fiyat
Beyaz Kale
Fiyat Aralığı: 9-15TL
Önerilen Yemek:
Soya Soslu Tavuk
Çay Fiyatı:1TL
Vazgeçemediğimiz Hisarüstü
mekanları
Okuldaki kantinlerin yeterli olmadığı veya bizi yeterince memnun
etmediği, geceleri okulun içinde açık bir yer bulamadığımız zamanlarda kapılarını çokça çaldığımız Hisarüstü’ndeki mekanlardan
beşini biraz yemekleriyle biraz atmosferleriyle ele aldık.
DURU ÖKSÜZ
Hazal Ana
[email protected]
Fiyat Aralığı: 7.5-13TL
Önerilen Yemek:
Sac tava
Çay Fiyatı: 1TL
TAVACI RECEP USTA
İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’daki şubeleriyle oldukça geniş bir müşteri kitlesi
olan Meşhur Tavacı, Cafe Marmara’yı
kendine Hisarüstü ortağı seçti ki biz bu
kararı çok sevdik. Yeni açılan bir yer
olmasına rağmen geniş terasıyla, kuşlarıyla, Recep Usta’nın her yeri donatan
fotoğraflarıyla bizim için uğrak bir mekan oldu. Farklı iki konsepti barındıran,
Boğaziçili öğrencilerin bu yeni buluşma
noktasında her bütçeye her damak tadına
uygun bir şeyler bulmak çok kolay. Sizi
çalışanlarıyla da etkileyecek bu mekanda
sürekli gülen, herkesle ilgilenen aşçılardan garsonlara her kademedeki çalışanları göreceksiniz. Hala gitmediyseniz bir
göz atın deriz. Tavsiyelerimizi
soracak olursanız biz tercihimizi irmik
helvası ve kaburga dolmasından yana
kullanabiliriz.
Wonderland
Fiyat Aralığı: 12-20TL
Önerilen Yemek:
Cajun Chicken
Çay Fiyatı: 1.5TL
Urfam
Fiyat Aralığı: 7.5-13 TL
Önerilen Yemek:
Lahmacun
Çay Fiyatı:1TL
ANKET SONUÇLARI
1. Okulun çevresinde
yemek için en çok
hangi mekanı tercih
ediyorsunuz?
Wonderland
Urfam
Tavacı Recep Usta
%19
%35
%18
%13
%32
%12
Beyaz Kale
Hazal Ana
BEYAZ KALE
Boğaziçi öğrencilerinin kalesi olan bu
mekân aslında bizim için bir kantinden
farksız. Kuzey Kampüs ve Güney Kampüs
ortasındaki konumu, her gün sizi karşılayan Mustafa ve Ali Ağabey, günün her
saatinde karşılaşılan tanıdıklarla yapılan
muhabbetler… Okul ruhunun bir parçası
olan Beyaz Kale kedilerden uzak bir
kantin olarak tanımlansa yanlış olmaz.
Tavacı Recep Usta’nın da atağıyla dekorasyonunda yavaş yavaş değişikliğe giden
Beyaz Kale uygun fiyatları, binbir çeşit
tavuğuyla hepimizin gittiği, gitmeyenlerin de elbet bir gün yolunun düşeceği
küçük kalemiz. Arada Mustafa Ağabey’in
ikram çayları ile de kendini bize biraz
daha sevdiren bu mekanda bir soya soslu
tavuk, bir tavuklu peynirli salata yemeden mezun olmayın.
HAZAL ANA
Bazılarının İskender’ini bazılarının kebaplarını çok sevdiği Hazal Ana’da et adına ne
ararsanız var. Öğlen saatlerinde çok aşırı
olmamakla birlikte akşam saatlerinde
ağzına kadar dolar Hazal Ana. Bu saatler
içinde giderseniz çok da mükemmel bir
hizmet göremeyebilirsiniz. Ancak daha
sakin zamanlarda ikramlardan kesinlikle
memnun kalırsınız, hem ikramları kim
sevmez? Son senelerde lezzetinden ödün
vermeye başladığı da söylenen bu mekana
siz de bir uğrayın, bakarsınız bu sene eski
namına kavuşmaya başlamıştır!
WONDERLAND
Eskiden -Çarşı Kantin’in açık olduğu
zamanlarda- okulun içinde de ulaşabildiğimiz Wonderland bu sene bizlere
biraz uzak kaldı. Okulun çevresindeki
çoğu mekândan daha farklı bir tarzı olan,
kendi yorumu ile dünya mutfağından
bile yemekler sunan, kısa adı ile Wonder
biraz daha pahalı kalan fiyatlarına rağmen
Boğaziçi’nde hep sevilen bir kafe oldu.
Cajun Chicken ve wrap’lerinin çok tutulduğunu söylemeden geçemeyiz. Ayrıca şu
sıralar gözünüz açık olsun. Çünkü Wonder
kampüse bir sürpriz ile tekrar katılıyor
olabilir!
URFAM
Boğaziçi Üniversitesi sakinlerinin yolunun
sürekli düştüğü bir ara sokakta kendisini karşılıklı konumlandıran Urfam’ın
lahmacununu yemediniz mi? Ana cadde
üzerinde olmamasına rağmen hepimizin
zamanla ayağının alıştığı, kendini alışkanlık haline getirmeyi iyi bilen bir kebapçı
Urfam. Fiyatları ise porsiyonlarına kıyasla
oldukça makul! Kebaptan başka seçenekleri de bulunduran Urfam’da beyti sarmasının ve lahmacununun yanında kanat da
deneyebilirsiniz. Ve unutmadan bir tatlı
yiyecek yeriniz kaldıysa eğer künefeyi es
geçmezsiniz.
güvenlik
19
Muhabbete Meyil
Bu sene bu köşede sizlerle beraber olacağım. Düşünce özgürlüğü bir ön kabul farz
edilse bile bazılarının önündeki mikrofon
birilerinin sesinin duyulmasını önlüyor.
“Birileri” ile beraber kalem oynatacağımız bir sene olması dileğiyle…
Kadir Aydın
[email protected]
Müstakbel Ben
“Ben”ler. Birer özne olduklarından
kesin bir şekilde emindirler. Kesik, parça parça olduklarının farkında olmadan.
Bu varoluşsal bilinçle nesnel gerçekliği
kavrama gayretindeler.
“Kendini tanıma” ve “dünyayı anlama” arasındaki sıkı ilişkiden doğan yol,
zaman kaygısı istemeyen bir durum aslında. En azından bunun bilinerek “iddialı” çıkışların yapılmaması lazım. İddialı
sözcüğünden kasıt aslında yazının ana
başlığı ile ilişkilendirilebilecek durumda.
İnsanların “var” oluşunu tam olarak
hissetmeden bir başkasını kendisine
benzetme isteği var, karşısındaki ile
girdiği ilişkide onu olduğu gibi kabul
etme tutumundan uzak, karşılıklı örülen
samimi anlam bağlarından ırak. Sevgilimizin bize bir şekilde bağlanmasını isteriz, arkadaşlarımızın “aklını alma” gibi
psikopatça aynılaştırma tekniklerine
ve stratejilerine sahibiz. Tabii bu kadar
karmaşık yapılar bulunduran ilişkilerde
“stratejik” kelimesinin bulunması dahi
doğallık ve içtenlik mevzusunu gözler ve
sözler önüne seriyor.
Dünyadaki bütün insanları kendi suretinde görmek, girdiği bütün ilişkilerde
yolun sonunda karşısındakinde kendisini görmek, ötekine “müstakbel ben” diye
sarılmak…
Faşizmin Mikro Halleri
“Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz. Her gazetede üzerine bir şeyler
yazılabilecek olan terörle de başlamaz.
Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde
baslar, iki insan arasındaki ilişkide baslar... Ve ben anlatmak istedim ki, savaş
ve barış yoktur, hep savaş vardır.” der
İngeborg Bachmann.
Ne de güzel söylemiş.
Aslında çok uzaklara gitmeye gerek
yok, arkadaşlarımızı fethedeceğimiz birer
kale görmemiz, bir yemekte kendi masamızın diğer masa üzerindeki hegemonik
baskısını hissettirme gayretimiz…
Doğuştan gelen kimliklere sarılmamız, erkek-Sünni-Türk olmamızın
avantajlarla dolu ikili ilişkiler sunması,
arkamıza bir de ideolojik rüzgârların
esintisini almamız…
Sonradan yaptığımız tercihlerle katıldığımız yapıları benimseme isteğimiz,
sahiplenmemiz, aidiyet motifleri oluşturup “öteki” yapılar üzerinde tahakküm
kurmamız…
“Gücün” her platformda aklımızın en
iddialı köşesinde bulunan ve yeri özenle
korunan sihirli bir imge olması…
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, hepimiz aslında biraz faşistiz, barış bizim
dünyalarımızda savaş öncesi hazırlık
olmuş durumda…
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri
okula girişlerde kimlik
kontrolü hakkında
ne düşünüyor?
BUSE AYLAN
[email protected]
Kampüslere girişlerde kimlik kontrolü
yapılması konusunda öğrenciler arasında farklı fikirler mevcut. Bir kısım,
öğrencilerin güvenliği ve rahatlığı için
tüm gün boyunca kampüslere girişlerde öğrenci kimliğinin sorulması
gerektiğini düşünüyor. Diğer bir kısım
ise gün boyunca derslere yetişmek için
farklı kampüslere koştururken kimlik
kontrolünün öğrencilere zaman kaybettireceğini ve her defasında kimlik
göstermenin öğrenciler için bir külfet
olacağını düşünüyor. Ayrıca sadece
akşam saatlerinde kimlik kontrolü
yapılması gerektiğini, ders saatlerinde buna gerek olmadığını düşünenler de var. Yakın zamanda Genel
Sekreterlik’ten gelen maile göre ders
günlerinde saat 18.00’dan sonra, diğer
günlerde ise 24 saat boyunca girişlerde kimlik kontrolü yapılacak. Kimlik
kontrolü hakkında farklı görüşleri
olan Boğaziçi öğrencilerinin bu konu
hakkında yaptığımız ankete verdikleri
cevapların yüzdeleri ise yandaki tabloda görülebilir.
ANKET SONUÇLARI
Okula girişlerde
kimlik kontrolü
yapılması
hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Kampüslere girişlerde hiçbir zaman kimlik kontrolü yapılmasın
%37
%49
%14
Kampüslere girişlerde sadece akşam saatlerinde
kimlik kontrolü yapılsın
Kampüslere girişlerde her zaman kimlik kontrolü yapılsın
20 umumi
Boğaziçi
Üniversitesi’nde
moda ve trendler
Bir ihtimal daha var
Shakespeare’in Julius
Ceasar adlı tiyatro
eserinde -ki bir başyapıttır- Burutus’e alışık
olduğumuzdan farklı
bir yaklaşımı vardır.
Ubeyde Yetkin Girgin
Brutus hakkındaki
genel kanı onun bir
hain, nankör olduğu yönündedir. Oysa Shakeapeare
eserinde Ceasar’ı öldürmesinden, ihanetinden çok
amacının soyluluğuna ve iyi niyetine dikkat çeker.
Eserde geniş bir biçimde Brutus’un vicdan muhasebesine, iç hesaplaşmalarına yer verilmiştir. Bu
süreç sonunda amacının yüceliği uğruna çok sevdiği
Ceasar’a ihanet etmeye, hatta onu öldüren ekibin
içerisinde yer almaya karar veren Brutus’un büyük
hüznü ustaca okuyucuya aktarılmıştır.
Evet, Brutus belki iyi niyetli soylu amaçları
olan bir insandı. Onun, Cumhuriyet’i kurtarmak
için diktatör Ceasar’ı öldürme düşüncesi başarıya
ulaşmış ancak Cumhuriyet’in Ceasar’ın ardılı ve
varisi Octavius’un elinde Roma İmparatorluğu’na
dönüşmesine zemin hazırlamaktan öteye geçememiştir. Bu kadar bilgi kalabalığı yapmamın nedeni
üniversitemizde Brutus’ünkiler gibi iyi niyetli fakat
sonucu düşünülmemiş fikirler görüyor olmam. Gerçekten de bazı arkadaşlarla oturup konuştuğumda
düşüncelerinin teorik açıdan mükemmel olduğunu
gördüğüm halde realiteden de bir o kadar uzak
olmaları dikkatimi çekiyor. Bu düşüncelerin ütopik
dünyasına dalmaları ayaklarının yerden kesilip
gerçeklikten uzaklaşarak uzlaşmaz bir tavır içine girmelerine neden oluyor.
Bu sorun temel olarak Hobbes ve Rousseau’nun
insan doğası tanımlarından başlıyor. Arkadaşlar bir
orta yol bulmak yerine Hobbes gibi “Homo homoni
lupus” (İnsan insanın kurdudur) yaklaşımıyla bir
uçta yahut Rousseau’nunki gibi kristalize edilmiş
iyi bir insan doğası tanımıyla diğer bir uçta bulunuyor. Ancak insan doğasının siyah beyaz kadar
basit olmadığını, arada gri tonlarının ve hatta
başka renklerin de var olabileceğini nedense göz
ardı ediyorlar. Bu durumu üniversitemizde bir ara
şiddetle yaşanmış, şu anda da kısmen yaşanmaya
devam eden bir örnekle açıklamam sanırım durumu daha anlaşılır kılacaktır. Polisin varlığı ve görev
tanımı konularında farkında olarak veya olmayarak
Hobbes’a yakın duran arkadaşlar “Polis olmasa beni
bir başkasını öldürmekten veya malını gasp etmekten hangi güç alıkoyabilir?” argümanını şiddetle
savunurken aslında kendileriyle çelişiyor. Çünkü
polisin ve onu kullanan güçlerin de insan olduğunu,
bu nedenle onların da aç gözlü ve doğaları gereği
kötü olabileceği ve ellerindeki gücü kötüye kullanabileceği gerçeğini göz ardı ediyorlar.
Öte yandan Rousseau kanadında bulunan arkadaşlar bütün insanların doğaları gereği iyi olduğu
ön kabulünde bulunurken gerçek hayattan kopukluklarını da ortaya koyuyorlar. Zira tarih boyunca
var olagelen cinayetler, savaşlar, hırsızlıklar vesaire
insanların doğası gereği iyi olabileceğini fakat
bunun suçu engellemede bir rol oynamayacağını
göstermektedir. Bunun için polis veya benzeri engelleyici bir güce her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Polis
konusunda olduğu gibi uçlarda bulunma durumu
ve daha birçok tartışmalı durum da devam ediyor.
Buradan “Çözüm şudur.” demek ahkam kesmekten
başka bir şey olmayacaktır. Fakat şunu söyleyebilirim ki; hayatta siyah ve beyazdan başka gri ihtimali,
hatta başka renk ihtimalleri de var.
Biz hala neden ölmedik?
Kızıyor, öfkeleniyor,
bağırıp çağırıyor insan
ama yanı başına gelmedikçe çok farkına varamıyor. Ölüm çünkü,
ölmeden anlaşılmıyor.
Baran Karaca
Bunca zaman uzaktan lanetler savurduk
savaşa, ölümlere. Hâlbuki yalnızca şanslıydık biraz
daha “batı”da doğacak kadar ama şimdi daha bir
yanı başımızda patlıyor bombalar. Hayat şimdi
daha “adil” davranıyor ölüm konusunda. Ve o gün,
2011’in 19 Ekim’i belki yine sadece uzaktan öfkelenip “Ölenler biz değiliz.” diye içten içe utanacağımız
bir gün olacaktı ama hayır, artık her şey farklı. Artık
biz de daha bir ölebiliriz. Bu yüzden belki artık daha
çok çıkıyor sesimiz, daha çok öfkeleniyoruz. Daha
çok utanıyoruz hala ölmediğimiz için.
Oysa yaşamak güzel şey, gülünecek şey. Yaşamak,
utanılacak şey değil. Ağlasa da kimileri, kimileri
yaşamasa da… Kimileri İstiklal’de öfkeli sloganlar
atarken de, ben ve benim gibiler sıcak odalarında
oturmuş savaşa dair ahkam kesen yazılar yazarken
de utanılacak şey değil. Kandırıyorken kendimizi,
yalanlar söylüyor ve yalanlar dinliyorken de… Ölüm
yaşamı yeniyorken ve hatta insanlar “öldürülen
terörist” haberlerine sevinebiliyorken bile, yaşamak
utanılacak şey değil.
Çok farklı şeylerden bahsedecektim aslında ama
artık her şey en saf, en gerçek halinde. Bugün çözüm
veya cevap yok. Bugün yalnızca soru var: Biz hala
neden ölmedik.
İstanbul, stiller açısından çok çeşitliliğe sahip
bir şehir ve bu yüzden
moda merkezi olma
yolunda emin adımlarla ilerliyor. Boğaziçi
Burcu Mirkelam
Üniversitesi’ne bakacak
olursak, kampüsler
moda açısından çok zengin çünkü “hippi” tarzından
tutun da “high fashion”a kadar uzanan çok çeşitli
bir moda anlayışı görüyoruz. Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul’un hatta Türkiye’nin modasına dair
bize küçük fakat zengin bir kesit sunduğundan çok
önemli bir merkez olduğunu düşünüyorum.
Size öncelikle modanın tarihsel gelişimini anlatacağım. Sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde gördüğüm
moda dokusuna dair bilgilerle devam edeceğim.
Moda, 18. yüzyılın sonlarına doğru Paris’teki “couture” akımıyla ortaya çıkıyor. Öncelikle saray kültürüne
ait olan modanın, burjuva sınıfına da yayılmasıyla
daha büyük kitlelere ulaşılıyor. Böylece şehir yaşamı
gelişiyor ve yeni moda kültürü “hızlı moda” oluyor.
Trendlerin globalleşmesiyle H&M gibi birçok marka
önem kazanıyor. Böylelikle herkes sürekli değişen ve
kalıcı olmayan bir kimliğe bürünüyor.
“Peki, trendler nasıl oluşuyor?” diye sorabilirsiniz.
Dağıtım, pazarlama ve müşterinin talebini sosyal ve
kültürel değişimlerle birleştirmek trend oluşturmaktır. Mesela Chanel’in oluşturduğu trend 1930’ların
moda anlayışını kendi hayat tecrübesi ile birleştirmesidir. Bu yılın trendleri ise çok çeşitli. Mad Men’in de
getirdiği 1940-1960 aralığı öne çıkıyor. Artık “vintage” tüm dünyada ilgiyle takip ediliyor.
Bunun dışında “la garçonne style”
da denilen, “erkekler gibi giyinme”
trendi de çok yaygın. Renklerin ve
kumaşların zıtlıklarından faydalanma öne çıkıyor.
Kadınların erkek gibi
giyinmesiyle erkeklerin
trendlerinde biraz daha
yumuşak, sakin çizgiler
göze çarpıyor. Kadınlar
ve erkekler modada
bir orta yol bulma çabası içindeler. Bunun
dışında 70’lerin ve
80’lerin “hippi” ve
“gypsy” akımları da var.
Özellikle çiçek desenleri
çok yaygın. Kumaşlarda
ise kadınlar rahat ve uçuşan kumaşlara dönüyorlar;
ipek, şifon gibi.
Boğaziçi’ndeki moda
trendlerine gelecek olursak,
ben TheModernTalk blog’unu
açtığımdan beri etrafımdaki
giyim tarzlarını gözlemliyorum.
Kampüste görülmeye değer bir
stil bulduğumda hemen fotoğrafını çekiyorum. Boğaziçi’nde
çok çeşitli moda trendleri mevcut. Örneğin, “hippi” akımının
ve “vintage” kullanımının çok
yaygın olduğunu görüyoruz. Abiye
parçalarla (mesela siyah uzun etek
gibi) kot ceketleri birleştirip daha
“casual” görünümler de oluşturuluyor. Kısacası İstanbul’daki moda
trendleri Boğaziçi’nde minyatürleşmiş durumda.
hocalarımızdan boğaziçi
21
Değişen “BU”
Öğrenci Profilleri
Ben 2003 Boğaziçi Üniversitesi
mezunuyum. 2009 yılından beri de
Boğaziçi’nde İşletme bölümünde
öğretim üyesi olarak çalışıyorum.
Boğaziçi öğrencisini çok potansiyelli,
rekabetçi, hem kendini geliştirmek
isteyen hem de çevresine katkıda
bulunmak isteyen kişiler olarak görüyorum. Benim mezuniyetimden beri
Boğaziçi öğrenci profili Türkiye’nin
her yerinden olmaya devam etmekle
birlikte daha da çeşitlilik gösteriyor.
Her dönem değişim programıyla daha
çok yabancı öğrenci geliyor. Kampüs
daha kozmopolit. Aynı zamanda öğrenciler çok değişik alanlarda kendilerini göstermeye başladılar. Kendi işini
başlatan ve başlatmak isteyenlerin
sayısı çoğaldı, kâr amacı gütmeyen
kuruluşlara olan ilgi de arttı.
İş ve öğrenim hayatında hem
Türkiye’de hem de dünyada rekabet
çok arttı. Ben okurken staj yapmak
ekstraya girerken şimdilerde neredeyse zorunlu oldu. Yıl boyu stajlar ve
part-time çalışmalar oldukça yaygınlaştı. Şirketler öyle fazla isteklerde
bulunmaya başladılar ki, öğrenciler
zamanlarını üniversite ve iş dünyası
arasında dağıtmak durumunda kaldılar. Böyle olunca da bazı öğrenciler
için derslerden beklentiler artarken
bazıları içinse dersler ve öğrenmek
formalite olmaya başladı. Rekabet
artınca kariyer endişesi de arttı.
Öğrencilerin özellikle kariyer gelişimi
ve yönetimiyle ilgili beklentileri hem
kendilerinden hem de okuldan ve
bölümlerinden arttı.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
öğrencilerine gelince bütün bu değişikliklerin en farkında olanlar onlar
olmalı. Akademik potansiyeli ortaya
çıkarmada hangi sektör düşünürlerse
düşünsünler bir fark yaratmada, rekabette ve kariyer yönetiminde öncü
olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Herkese başarılar…
Yrd. Doç.Dr. Burcu Rodopman
İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
Boğaziçi’nde ders verdiğim sekiz yıl
içinde en çok birinci ve dördüncü
sınıflara yönelik dersler verdiğim için
bu iki grubu karşılaştırmaya çalışacağım. Birinci sınıflardaki merak, derse
yönelik ilgi, eleştirel düşünme ve not
baskısı olmadan gönüllü olarak fazladan yazılar yazma hevesinin, dördüncü sınıfa gelindiğinde öğrencilerin
çoğunda maalesef azaldığını söyleyebilirim. Eğer bu gözlemim doğruysa
ve felsefe dışındaki diğer bölümlere
genellenebilirse, bunu çuvaldızı
kendimize batırarak yorumlayıp “Biz
ne yapıyoruz da öğrencinin şevkini bu
kadar kırıyoruz?” sorusunu sormamız
gerekiyor.
Öte yandan, belki de liseden kurtulup üniversitede bulunmanın verdiği
coşkunun, üniversiteden mezuniyete yaklaştıkça sönmesi ve bunun
yerine “Peki şimdi benim mesleğim
ne olacak? İş bulabilecek miyim?
Bu öğrendiklerimin çalışacağım işle
hiç ilgisi olmayacaksa, boşu boşuna
mı okudum?” gibi hem somut, hem
de varoluşsal kaygıların geçmesini
“doğal” karşılamak gerekiyor. Hangi
cevabın gerçeğe daha uygun olduğunu anlamak için bence mezunlarımıza
“Okuduğunuz bölüm beklentilerinizi
karşıladı mı? Ne gibi değişiklikler
yapılabilseydi daha keyifli bir üniversite hayatı geçirirdiniz?” sorularını
sormamız gerekiyor. Bu gibi soruların
belki de daha mezun olmadan, her yıl
bölüm öğrencileri ve hocalarının bir
araya geleceği toplantılarda tartışılması iyi olabilir.
Yrd. Doç. Dr. Yıldız Silier
Fen Edebiyat Fakültesi
22 eğlence
Seçmeler
İbrahim Tatlıses’in
evlenmesine karşı çıkan
İdo, tüm seferleri iptal etti...
(Zaytungnews)
Birde ‘’Türk kızları çirkin
abi yeaa’’ diyen andavallar
var. Lan Türk kızlarının
meydana gelmesinde Türk
erkeklerinin payı yok mu?
Salak. [sokaktakiadam ]
“Ağlasam mı gülsem mi
bilemedim” işareti buldum
:(: (Erdil Yaşaroğlu)
Elektriğe %10, doğalgaza
%13 zam. oy karşılığı kömür
alanlar yaşadı. winter is
coming... (allahcc)
3 Elma dünyanın gidişatını
değiştirdi: 1.Havva’nın
yediği... 2.Newton’un
kafasına düşen...
(serkanojen)
Sn Rahmi Koç, yıllar önce
kovduğunuz fakir ama
gururlu bir genç vardı. İşte
o benim. Hala fakirim ama
artık gurur yapmıyorum. İş
var mı? (beyinsizadam)
Tüm dünya iPhone5’i
beklerken iPhone4S’i tanıtan
Tim Cook resmi siteden şu
açıklamayı yaptı: iPardone
(OrhanGunesh)
Aklınızda olsun: Yere
attığınız sakızlar var ya,
onu kuşlar ekmek sanıyor.
Yediklerinde de gagalarına
yapıştığı için, aç ve susuz
ölüyorlar. (falanca)
1
Münasebet
Twitter’dan
VARSAYIM : İlişkilerin bitiminde
her iki kesimden de ilişki için senelerini verdikleri söylemini duyarız. İlişki
ve sevgilisi için çok çaba harcadıklarını
söylerler, bunun karşı tarafta gerekli
karşılığı bulmadığını düşünürler. İşin
psikolojik boyutunu eğlenceli bir dille
ele alırsak, ilişkilerde kişiler birbirlerine benzer tarafların ortaya çıkması için
çabalar ve muhabbetlerde ortak değer
yaratma adına benzeşme gayretine
girer. Bu içten gelen, ilişkinin
sız
sürmesini sağlayacaklarını düşündükleri “gayrete” ilişkinin bitiminde
sarılmaları pek anlaşılır görünmüyor.
Tarafların birinden “Ben mi söyledim
sana bana benze diye!” arabesk bir
çıkış görebiliriz. İlişkilerde samimi bir
anlam bağı kurmanın yolu bu düzlemde önce “kendini tanıma” olmalı diye
düşünürüm. En acımasız bakış açısıyla
bile birini kendimize benzetmenin ilk
aşaması kendimizi tanımak değil mi
dostlar?
Facebook’ta değişim
İnsanın ‘alışmak’ gibi bir huyu var ancak
paylaşabilecekler. Geçmişte dinlenen müzikalışkanlıklarının değiştirilmesine karşı verdiği
ler, videolar, etkinlikler, ziyaret ettiği yerler
reflektif tepkiler de var. Facebook da tam
istenirse otomatik olarak sayfada yer alabiböyle bir yerde. Facebook değişiyor, sürekli
lecek. Tabii “Zaman Tüneli”nin istenilen bir
yeniliklerle insanları şaşırtıyor. Merakla bekanına gidiş, sayfada gösterilecek cetvellerle
lenen son yeniliği ise “Zaman Tüneli”. Profil
sağlanabilecek. Kapak fotoğrafının bulunacağı
sayfasının yerine geçecek olan “Zaman Tüneli”
sayfada “fiiller” artık daha önemli. “Like” lar
sayfasında kullanıcıların ya“read”lerle “listen”larla devam
ANKET SONUÇLARI
şamlarıyla ilgili tüm hikâyeleri
edecek. Her şeyden haber
Evet
2. Sosyal
ve paylaşımları geriye doğru
alarak sosyal olarak daha fazla
medyadaki
kronolojik sıra içinde yer alaentegrasyon sağlamak amaç
%25
değişimlere
%75
cak. Kullanıcılar yaşamlarında
haline geliyor. Değişimin
ayak
uydurabiliyor
Hayır
önem verdikleri her şeyi bu
hızına erişmek, alışmaktan
musunuz?
sayede tek bir sayfada toplayıp
geçiyor belki de.
SELMAN
2
VARSAYIM : Tartışmada
kadınlar tripkar ifadelere sahip olurlar.
“İyi, tamam, olur, evet,
hayır, bilmiyorum” gibi kısa cevaplar.
Aslında bu ifadeler tartışmanın bittiği
anlamına gelmez. Kadının bir sonraki
yapacağı sert konuşmanın başlangıç
afhasıdır, kaçış yok erkekler.
Mayonez patates kızartmasının üstüne
dökülmezse bile tabağın kenarına konulup yenilecek!
seri ilanlar
Boğaziçi Üniversite’sinde çalışmak da kampüs
hayatının bir parçası. Biz de kampüsün öğrencilere
sunduğu iş olanaklarını sizinle paylaşıyoruz.
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
GETEM ve Boğaziçi Üniversitesi
Engelliler Birimi
Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim gören engellilerin karşılaştıkları zorlukları azaltmaya
yönelik çalışan GETEM’de gönüllü olarak
çalışmak mümkün. Gönüllü okuyucu olup
önceden belirlenmiş kitapları seslendirerek siz
de destek olabilirsiniz. Aynı zamanda aklınızda
olan herhangi bir gönüllü çalışmayı Boğaziçi
Üniversitesi Engelliler Birimi ile paylaşarak
destek alabilirsiniz.
Mithat Alam Film Merkezi
Güney Kampüs’e inerken sağda kalan Mithat
Alam Film Merkezi, söyleşilerin ve panellerin
deşifrelerini gönüllü olarak yaparak çalışma
fırsatı sunuyor.
Okul Laboratuvarları
Mühendislik bölümleri laboratuvarlarına
yardımcı olmak için öğrencilere kısmi zamanlı
çalışma imkanı sunuluyor. Şimdilik 2011-2012
eğitim yılı 1. dönemi için geçerli ama laboratuvarlarda kısmi zamanlı çalışma olanağı genellikle her iki dönemde de mümkün olabiliyor.
Uluslararası İlişkiler Ofisi
Her dönem gelen Erasmus ve Exchange
öğrencilerine kayıt işlemlerinde yardım etmek
ve bu tarz işlerde yer almak için Uluslararası
İlişkiler Ofisi’nde haftanın belirli saatlerinde
çalışabilirsiniz. İngilizce seviyenize güveniyorsanız kampüslerde çalışılabilecek yerlerden bir
tanesi de Uluslararası İlişkiler Ofisi.
STAJ GÜNCESİ
3.sınıf olmanın verdiği “İşte geldik, gidiyoruz.” hissi
ve yaz okuluna kalmamanın dayanılmaz hafifliğiyle
bu yazımı staj yapmaya ayırdım. İleride yapmak
istediğim işe yakın bir kurum olan Türkiye Eğitim
Gönüllüleri Vakfı’nda 5 hafta ofis gönüllüsü olarak
staj yaptım. Her yerin oyuncakla dolu olduğu geniş
bir ofiste güler yüzlü, işini seven insanlarla çalıştım.
Vakfın genel işleyişi ve yürütülen projeler hakkında
oldukça yararlı bilgiler edindim. Merak edilen iki
noktaya hemen açıklık getireyim: Kahve taşımadım
ve fotokopi çekmedim! Ama Office programları,
dosya düzenlemesi ve posta konularıyla oldukça
haşır neşirdim. Beni en şaşırtan durum ise vakfı
ziyarete gelen Birleşmiş Milletler yetkilisinin gönüllü
çalışmam karşısında hayretlere düşmesiydi. Öyle
ki kendisi beni ofisteki en mübarek insan ilan etti
ve “Gerçekten para almıyor musun? Nasıl ama
nasıl?” sorularıyla ülkemizden ayrıldı. Hem ilk
iş tecrübemi yaşadığım hem de manevi açıdan
doygunluğa ulaşıp ortalama bir maaşla mutlu olup
olamayacağımla ilgili fikir sahibi olduğum bu staj,
geleceğimi şekillendirmemde de yol gösterici
olacak. Zaten staj dediğiniz de böyle bir şey değil mi
ama? Mission completed!
Canan Elif Kaplan
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
3.Sınıf
Türkiye Eğitim Gönülleri Vakfı
Boğaziçi Üniversitesi’nin Tek Kampüs Gazetesi Dinamik Gazete’de
Herhangi Bir İlanınızın Yer Almasını İstiyorsanız;
[email protected] adresine
veya
0212 359 68 14
numarasına ilanınızı bildirebilirsiniz.
23
business_21x29,7.pdf
1
24.10.2011
14:05
bright future
opportunities in
!
Learn
C
M
Y
CM
MY
Act
CY
CMY
K
Experience
Explore the new
l curriculum.
Business Schoo
m
o
c
.
l
o
o
h
c
s
s
s
e
n
i
www.pgbus
Follow us on

Benzer belgeler

Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. ilginizi çekecek her şey ve daha fazlası Dinamik Gazete’de sizleri bekliyor. Okulumuz için bir ilki gerçekleştirmek amacıyla Dinamik Gazete’nin

Detaylı

Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. ilginizi çekecek her şey ve daha fazlası Dinamik Gazete’de sizleri bekliyor. Okulumuz için bir ilki gerçekleştirmek amacıyla Dinamik Gazete’nin

Detaylı