JOURNAL of RESEARCH in EDUCATION and SOCIETY EĞİTİMDE

Transkript

JOURNAL of RESEARCH in EDUCATION and SOCIETY EĞİTİMDE
JOURNAL of RESEARCH in EDUCATION and SOCIETY
2016, 3(1), 76-99
EĞİTİMDE KANIT SORUNU*
EVIDENCE ISSUE IN EDUCATION
Yusuf CANBOLAT1 ve M. Çağatay ÖZDEMİR2
1
2
Ministry of National Education, Ankara, Turkey, Email: [email protected]
Gazi Üniversitesi, Department of Education, Ankara, Türkiye, Email: [email protected]
Öz
Nitelikli eğitim uygulamaları ve politikaları için gerekli olan bilimsel kanıtların yeteri düzeyde
üretilip uygulamaya yansıtılması konusu eğitim camiasının üzerinde en çok tartıştığı konular
arasında yer almakta ve önemli bir sorun alanı olarak giderek daha fazla güncellik kazanmaktadır.
Kanıt temelli yaklaşımı bu bağlamda ortaya koymaya çalışan bu araştırma, “eğitimde kanıt”
olgusunu bütüncül bir bakış açısı ile incelemeyi amaçlamaktadır. “Kanıt” olarak tanımlanan bilginin;
uygulayıcılar ve politika yapıcılar için uygulama ve politika sonuçlarına dair bir gösterge olmanın
ötesinde, uygulanacak yeni eğitim programlarına dair kesin, tarafsız, bağlamdan nispeten arınık ve
belirli bir dereceye kadar genellenebilir bir dizi sonucu da içermesi beklenmektedir. Bununla birlikte
öğretmenlik mesleğine dair araştırma temelli yaklaşım düşüncesi ile ortaya çıkan “eğitimde araştırma
ve uygulama açığı” tartışmaları eğitimde araştırma ve uygulama ilişkisinin güçlendirmesinde ve bu
açığın giderilmesinde kanıt temelli yaklaşımı temel çözüm yolu olarak görmektedir. Literatür
incelemesi yöntemindeki bu araştırmada kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme modelinin bir
takım sınırlılıklarına rağmen araştırma uygulama ilişkisinin güçlendirilmesinde önemli bir rol
üstlendiği, bu eksendeki tartışmaların kuramsal boyuttan uygulama boyutuna evirildiği ve WWC ve
EPPI gibi sistematik inceleme merkezlerinin bu süreçte giderek daha fazla önem kazandığı
bulgularına erişilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eğitimde kanıt, kanıt temelli uygulama, kanıt temelli politika.
Abstract
Producing scientific evidence which is essential for quality educational practice and policy and
reflecting them on practice is contradictive issue in education community and it has gained currency.
This research aims to present integrative perspective for phenomenon of “evidence in education”
which aims revealing evidence based approach in this context. It has been expected, knowledge
which identified as evidence should contain results which are certain, unbiased, relatively indepented
of context and proportionately generalizable about new curriculum beyond an indicator about the
result of practices and policies for practitioners and policy makers. In addition to this, discussion
about gap between research and practice in education which arise with the idea of “teaching as a
research based profession” has seen evidence based approach as a main solution for strengthening
the relationship between educational research and practice and for closing the gap. In this literature
review research, it has been reached, despite of some limitedness of the model, and also on the
edge of it has an important role for strengthening relation between research and practice, changing of
debates from theory to practice and brokerage agencies like WWC and EPPI have become more
important.
Keywords: Evidence in education, evidence based practice, evidence based policy.
*Bu çalışmada Prof. Dr M. Çağatay ÖZDEMİR danışmanlığında yürütülen ve Ocak 2016‟da tamamlanan “Eğitimde Kanıt
Temelli Uygulama ve Politika Geliştirme ” adlı Yüksek Lisans Tezinden yararlanılmıştır.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
77
Giriş
Eğitim sistemlerinin; felsefe, program, öğretmen nitelikleri, yönetim, eğitim ortamı gibi
birçok alt boyutunda gerçekleşen hızlı dönüşümler eğitime ilişkin ulusal ve uluslararası
taleplerin bir yansıması olarak kabul edilebilir. Bu durumun ortaya çıkmasında eğitimin,
özellikle bireysel ve toplumsal refah düzeyini etkileyen en önemli unsurlardan biri olduğu
düşüncesinin giderek yaygınlık kazanması önemli bir rol oynamaktadır. Hanushek ve
Woessmann (2010)‟a göre uzunca bir süredir eğitim, ekonomik kalkınmanın önemli bir
belirleyicisi olarak görülmektedir. Toplumların bilişsel yeterlikleri ile uzun vadede ekonomik
büyüme arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Yüksel ve Sağlam (2014)‟e göre bilginin
yarattığı hızlı değişimlere ayak uydurabilmenin önkoşulu, toplumsal kalkınmanın temel
öğelerinden biri olan insan gücünü oluşturan bireylere çağın gerektirdiği bilgi ve becerileri
yeterli düzeyde kazandırmaktadır. Bir başka örnekle, Cutler ve Lleras-Muney (2012)‟ye göre
alanyazında eğitim ve sağlık arasında önemli düzeyde bir ilişki olduğu bulguları mevcuttur.
Eğitim bir çok durumda daha sağlıklı toplumlar için ön şart niteliğindedir. Bunun da ötesinde
eğitimin niteliğinin toplumlar ve devletler için bir güç unsuru olduğu da ileri sürülmektedir.
Nitekim Bell ve Stevenson (2015)‟e göre dünya genelinde, daha nitelikli ve kapsayıcı bir
eğitim sistemi ortaya koymak adına eğitim yatırımlarının, devletlerin uluslararası gücünün
belirlenmesinde temel faktör olarak ortaya çıkacağı varsayılmaktadır. Bu ve benzeri
örneklerde eğitimle birçok alan arasında kuvvetli bir ilişki kurulmaktadır. Bu durumun
yalnızca eğitim için geçerli olmadığı bilinmektedir. Benzer paradigmaların ekonomi-sağlık
(Raphael, 2015; Whitaker, 2011), ekonomi- hukuk (Baykal, 2008; Hovenkamp, 2011) vb.
için de söz konusu olduğuna dair yorumlar ve bulgular mevcuttur. Ancak eğitimin, bu çok
bilinmeyenli denklem içerisinde “temel değişken” olarak ortaya çıkması ve eğitimin
niteliğinin artmasının başka alanlardaki gelişmelerle “nedensellik” kurgusu dahilinde ele
alınması diğer paradigmalardan farklı bir anlam taşımaktadır.
Eğitimde reform sürecinin hızlanmasında, sistemlere ilişkin olumsuz algılar önemli bir etken
olarak ortaya çıkmaktadır. Çelik (2012)‟ye göre son yirmi yılda dünyanın birçok ülkesinde
eğitim sistemleri, bir kriz içinde oldukları gerekçesiyle, yeniden yapılandırılmıştır. Yoğun
eleştiriler ile değersizleştirilen “eski” eğitim programlarına veya pratiklerine son verilmiş;
bunların yerine, eğitimde kalite ve etkinliği arttırmak ana hedefleriyle “yeni” programlar veya
pratikler geliştirilerek uygulamaya konmuştur. Eğitimde “eski” ve “yeni” gibi tasniflerin
kendi içinde birçok açmazı olmakla birlikte bu varsayım altında, 21. yüzyılda eğitim alanı
farklı gerekçelerle değiştirilmek istenen “eski” ile kurtarıcı kimliğiyle “yeni” nin
78
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
mücadelesine sahne olabilecektir. Ancak bu bağlamda ortaya atılan yeni politikalar, projeler,
yöntemler ve teknikler işe yaramakta mıdır? sorusu hayati bir öneme sahiptir. Davies (1999)‟a
göre standardize edilmiş testler; standartları yükseltme yoluyla rekabetçi bir eğitim sistemi,
sözde ebeveyn tercihleri; etkinlik temelli, öğrenci merkezli, öz denetimli öğrenme, problem
çözme gibi “moda” öğretim yöntemlerini gündeme alma, didaktik öğretim, daha pasif
öğrenme yöntemleri ve ezbere dayalı yöntemleri ikinci plana itme vb. gibi yöntemlerin
eğitimin ve öğretimin kalitesi açısından iyi veya kötü olduğu belirsizdir. Burns ve Schuller
(2007) „ye göre genellikle sezgisel olarak makul algılanan fikirler güç ve desteklerini
kamuoyundan alırlar. Bu, özellikle politikaların medya tarafından desteklendiği, medyanın
genellikle politika gündeminin şekillenmesinde temel rolü aldığı koşullarda gerçekleşen bir
durumdur. Daha sonra bunlar herhangi bir deneysel kontrol yapılıp yapılmadığına bağlı
olmaksızın politika değişikliği ve eğitim reformu için dayanak kabul edilebilir. Whitehurst
(2012)‟ye göre eğitim programlarının etkililiğine dair bir bilgi birikimi artmaktadır ancak hala
kat edilmesi gereken mesafe oldukça fazladır. Birçok öğretim programının göreceli etkililiği
halen bilinmemektedir. Bu nedenle eğitimciler öğretim programlarını seçerken halen güçlü
kanıtlara sahip değildir.
Bütün eğitim politikalarının kanıta dayalı olma niteliğinin artırılması gerektiği, yaygın bir
taleptir. Eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme kavramı farklı adlandırmalarla
da olsa son yıllarda giderek önemi artan bir kavram haline gelmiştir. Cooper, Levin ve
Campbell (2009)‟a göre ikibinli yıllardan sonra eğitimdeki değişiklikler “kanıt temelli
uygulama ve politika” gündeminin yükselişi olarak karakterize edilebilir.
Eğitim politikasına dair kararların planlanması ve hayata geçirilmesinde kanıtların hayati
önem taşıdığı; araştırmacılar, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve uluslararası kuruluşlar
tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Sturmey ve Hersen (2012)‟ye göre, kanıt temelli
uygulama temel olarak tıp alanında ortaya çıkmış olmasına rağmen günümüzde bir çok alanda
kabul görmektedir. Örneğin, kanıt temelli uygulama veya deneysel olarak desteklenen
programlar; Amerikan Psikoloji Derneği (APA) ve İngiltere Genel Öğretim Birliği gibi
birçok birlik tarafından önerilmektedir. Kanıt temelli uygulama Amerika Birleşik
Devletlerinde eğitimciler için Yasayla (No Child Left Behind) zorunlu kılınmıştır.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) (2007) eğitim politikalarının mümkün olan
en iyi kanıtlara dayandırılmasının hayati öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Birleşmiş
Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) (2008)‟e göre güçlü kanıtlar, eğitimde politika
yapma sürecinde politika konularını tanımlama, tasarımı belirleme ve uygun politikayı seçme,
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
79
geleceğe ilişkin öngörüde bulunma, politikanın uygulanmasını izleme, politikanın etkisini
değerlendirme yollarıyla katkı sağlayabilir. Dünya Bankasına (DB) (2014)‟e göre ülkeler
daha verimli ve daha iyi hizmet sunmak için kamu programlarının ne kadar etkili olduğunu
ölçmek ve anlamak amacıyla ulusal veya bölgesel izleme ve değerlendirme sistemleri
kurmaktadırlar. Bu gibi sistemler kanıt temelli politika geliştirmenin belkemiğini
oluşturmaktadır. Avrupa Komisyonu (2015)‟e göre eğitim ve öğretimde güçlü bir kanıt
temelli ve sağlam analizler nitelikli politika tartışmaları ve politika geliştirme için anahtar
unsur niteliğindedir.
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) (2013)‟e göre bilgiye ulaşma yollarının ve yaşam becerilerinin
çeşitlenerek arttığı bir dönemde değişen şartları iyi okumanın, bireylere bu şartları gözeten bir
eğitim hizmeti sunmanın, kanıta dayalı uygulamaları etkin kılarak bilgi yönetim sürecine
hâkim olmakla mümkündür. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) (2013) bilimsel araştırmalar,
içinde yaşadığımız dünyanın anlaşılabilmesi ve ülkelerin gelişmesi için büyük bir potansiyel
barındırdığını, bilgi patlamasının yaşandığı dijital devrim günlerinde, araştırmaların ve kanıta
dayalı karar verebilmenin öneminin giderek arttığını savunmuştur. Polat (2014) tarafından
hazırlanan, Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından yayımlanan
“Türkiye‟nin 2023 Vizyonu ve Eğitimde Orta Kalite Tuzağı” adlı çalışmada eğitimde kanıt
temelli analizlere dayalı politika geliştirilmesinin önemi vurgulanmıştır. Türk Sanayicileri ve
İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) 2014 yılında kamuoyuyla paylaştığı “PISA 2012
Değerlendirmesi: Türkiye İçin Veriye Dayalı Eğitim Reformu Önerileri” adlı çalışmasında
öncelikli olarak yapılması gereken en temel reformun, eğitim sistemimize veriye dayalı
reform yapma pratiğini kazandırmak olduğunu dile getirmiştir. TEDMEM (2015)‟e göre
ülkelerin sağlam ve nitelikli veri tabanlarına sahip olması gerekliliği ve bunu takip eden
süreçte ise, politika dokümanlarının sağlıklı verilerin çözümlenmesiyle elde edilen kanıtlar
üzerine kurgulanması öncelik kazanmaktadır.
Ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların kanıt temelli eğitim uygulaması ve politikasına
sıklıkla vurgu yapmasının temel nedeni kanıt temelli eğitim politikalarının etkinlik ve
verimlilik açısından daha üst düzeyde olduğu düşüncesidir. Ancak Davies (1999)‟a ve
Newcombe (2013)‟e göre eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika her derde deva bir ilaç
değildir. The Coalition for Evidence-based Education, (2015b)‟ye göre kanıt temelli reforma
ilişkin önemli bir husus da kanıt temelli eğitimin uygulayıcıların sunulan kanıtlar ışığında
etkili programları kolayca hayata geçireceği bir “yemek kitabı” olmadığıdır. Nitekim kanıt
temelli uygulama tartışmalarının yeni yeni filizlendiği dönemde (Shahar 1997) kanıt temelli
80
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
uygulama kavramı ile ilgili açıklanması gereken temel ve özel bir problemin, kavramın “karşı
çıkma” mahiyetinde bir slogan olduğu düşünülmüştür. Hammersley (2001) ise uygulamaların
kanıt temelli olmasına kim karşı çıkar ki? türünden bir sorunun akıllara geldiğini, dolayısıyla
uygulamalar yalnızca irrasyonel olabilir tezine karşı çıkan kanıt temelli uygulama evresi
üzerine kurulan bir çıkarımın mevcut olduğunu ifade etmiştir.
Kanıt temelli eğitim uygulaması ve politikasına dair yüksek düzeydeki ilginin rasyonel bir
zemininin olduğu kabul edilmektedir (Davies 1999; Hargreaves 1996; Head 2008 Newcombe
2013; Simons 2015 ve Carter; Slavin 2002, Stephenson ve Hopper 2015). Ancak giderek daha
açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır ki kanıt temelli uygulamaya dair beklenti kolaylıkla
karşılık bulmamaktadır. Çünkü kanıt temelli uygulamanın sınıf düzeyine yansıması için bir
çok şartın oluşması gerekmektedir Hempenstalla (2014). Dolayısıyla eğitimin kanıt temelli bir
alan olabilmesi yalnızca uygun kanıtların üretilmesi ile ilgili değildir. Uygulayıcıların bu
kanıtları kendi eğitim çevrelerinde uygulayabilmeleri kanıtların edinilmesinden çok daha
zorlu bir süreci gerektirebilir.
Araştırmanın Amacı ve Yöntemi
Eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme olgusunun karmaşık yapısı bu
konudaki kuramsal araştırmaların önemini artırmaktadır. “Eğitimde kanıt” olgusunu bütüncül
bir bakış açısı ile incelemeyi amaçlayan bu çalışmada ikibinli yılların başından itibaren eğitim
camiasının gündeminde önemli bir konu olarak yer almış ancak özellikle Türkiye‟de
neredeyse hiç araştırılmamış bir konu alanı olarak güncelliğini koruyan “Kanıt temelli
uygulama ve politika geliştirme” modeli literatür incelemesi modeli ile araştırılmıştır. Hart
(1998)‟e göre literatür incelemesi; herhangi bir konuyla ilgili belirli bir bakış açısını yansıtan
bilgi, düşünce, veri, kanıt içeren mevcut dokümanların biraraya getirilerek belirli bir görüşü
ortaya koymak ve vurgulamak için araştırma amacına uygun bir biçimde incelenmesidir.
Literatür incelemesi tek başına bir araştırma projesi olabileceği gibi, bir araştırmanın bölümü
de olabilir. Mongan-Rallis (2014)‟e göre literatür incelemesi araştırmaya konu olan
çalışmaların özetinden öte belirli bir konu alanına ilişkin farklı çalışmaların eleştirel
değerlendirmesini içerir.
Araştırma için literatür incelemesi modelinin tercih edilmesinin temel nedeni Türkçe
literatürde bu anlamda önemli bir açık olmasıdır. Araştırma kapsamında öncelikle bir sorun
alanı olarak eğitimde kanıt sorununun boyutları incelenmiş, bu soruna çözüm üretmeyi
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
81
amaçlayan modeller ortaya konulmuş ve bu modellerden kanıt temelli uygulama ve politika
geliştirme modeli ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir. Bu araştırma Türk Eğitim Sisteminde
kanıt temelli reform zemininin güçlendirilmesi için gerçekleştirilecek araştırmalar açısından
bir başlangıç niteliği taşımaktadır.
Eğitimde Kanıt Sorununun Boyutları
Eğitimde
kanıt
sorunu
eksenindeki
tartışmalar
araştırma
ve
uygulama
ilişkisini
sorgulamaktadır. Uygulama ve politikaların etkililiğine ve yeni uygulama ve politikalara dair
tartışmalar üç farklı boyutun önemine dair sorgulamaları da beraberinde getirmektedir.
Bunlardan birincisi eğitim araştırmalarının niteliği ve uygulamaya olan katkısı ile ilgilidir.
İkincisi uygulayıcı ve politika yapıcıların, karar ve düzenlemelerinde eğitim araştırmalarının
bulgularını ne ölçüde kullandığı veya kullanabildiği ile ilgilidir. Üçüncüsü ise eğitimde
araştırma ve uygulamanın bağlantısının ne ölçüde mümkün olduğuna odaklanmaktadır.
Birinci olarak etkili eğitim uygulamaları ve politikalarına dair tartışmalar eğitim
araştırmalarının uygulamaya olan katkısını sorgulamaktadır. Hargreaves (1996) temel teori ve
bilgiye dönük ciddi bir katkı sunmayan, uygulama ile ilişkisi olmayan, önceki ve sonraki
araştırmalarla koordine olmamış, akademik dergileri tıka basa dolduran ve adeta kimsenin
okumadığı ikinci sınıf eğitim araştırmalarının fayda sağlamadığını ifade etmiştir. Burkhardt
ve Schoenfeld (2003)‟e göre eğitim araştırmaları genellikle yüksek düzeyde güvenirliğe sahip
değildir. Bu durumun nedenleri; eğitim araştırmalarının uygulamayı şekillendirecek düzeyde
yüksek güvenirliğe sahip olmaması ve eğitim araştırmalarının geleneğinde güçlü bir
araştırma-uygulama bağlantısı modelinin bulunmayışıdır. Eğitimde politika-araştırma veya
politika-kanıt ilişkisini sınırlayan kritik boyutlardan biri de araştırma sonuçlarının politika
yapıcılara ilettiği mesajların niteliği ve tutarlılığıdır. OECD (2007)„ye göre eğitimde politika
yapmak için gerekli bilgi altyapısının tam anlamıyla mevcut olduğunu söylemek güçtür.
Çünkü henüz politika ihtiyaçları için titiz araştırmalar yürütülmemekte veya mevcut
araştırmalar çelişkili sonuçlar ortaya koymakta, tek bir uygulama önerisi ortaya
koyamamaktadır. Dolayısıyla araştırmacıların ortaya koydukları ile politika yapıcıların
uygulamaya
çalıştıkları
her
zaman
örtüşmeyebilmekte,
kimi
zaman
birbiri
ile
çelişebilmektedir. Broekkamp ve Hout-Wolters (2007)‟e göre eğitim araştırmaları ve
uygulamalarının ilişkisi bağlamında; eğitim araştırmalarının çok sınırlı düzeyde kesin sonuca
ulaşması, eğitim araştırmalarının uygulamaya dönük çok sınırlı sayıda öneri geliştirmesi,
uygulayıcıların eğitim araştırmalarının kesin olmadığını ve pratikte karşılığının olmadığını
82
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
düşünmesi, uygulayıcıların eğitim araştırmalarından sınırlı düzeyde faydalanması gibi bir
takım problemler mevcuttur. Biesta (2007)‟ye göre eğitim araştırmalarının aşırı teknik yönüne
odaklanarak uygulamaya katkı sağlamaması eksik bir yorumdur. Çünkü bu yaklaşım eğitim
araştırmalarının “kültürel rolünü” göz ardı etmektedir. Örneğin yapılandırmacılığın sınıf
uygulamalarına etkisi düşünüldüğünde, eğitim araştırmalarının sınıfları ve okulları muazzam
düzeyde etkilediği kabul edilmek zorunda kalınır.
İkinci olarak etkili eğitim uygulamalarına ve politikalarına dair tartışmalar, uygulama ve
politika yapma sürecini sorgulamaktadır. Gomm (2000)'e göre uygulama ve politika yapma
sürecinde yeniliğe kapalı, kişisel bakış açısıyla ilerleyen bu nedenle yeni bakış açılarına
dirençli bir anlayış, genel kabul gören düşüncelere kendini adamış bu nedenle alışılmış
düşüncelerle örtüşmeyen yeni araştırma bulgularına karşı bir isteksizlik, araştırma bulgularını
kullanma ve anlamlandırma açısından deneyim eksikliği, araştırma bulgularını inceleyen ve
kararlarına yansıtan uzlaşı anlayışının yokluğu gibi durumlar söz konusudur. Burns ve
Schuller (2007)‟ye göre kanıtları edinmek; uzun bir süreyi, araştırmaları desteklemek için
kaynak ihtiyacını ve yetki mücadelesini gerektirmektedir. Head (2009)‟a göre kamu
politikasını bir tuale benzetirsek bu tual genellikle partizanlarca boyanır. Esasen bu yorum
araştırma bulgularıyla ortaya konulan kanıtların neyi önerdiğinden bağımsız olarak bazı
politika paydaşlarının politika belirleme sürecinde oldukça “baskın” olmalarının bu süreci
şekillendiren temel etken olduğunu ileri sürmektedir. Newcombe (2013) kanıt temelli eğitime
yapılan vurgunun giderek arttığını ancak politika yapıcıların ve kamuoyunun kanıt temelli
önerilere direnç gösterdiğini ileri sürmüştür.
Eğitimde araştırma ve uygulamanın bağlantısının ne ölçüde mümkün olduğuna odaklanan
üçüncü boyut ise ilk iki tartışmaya dair görüşlerden farklı olarak araştırma uygulama
ilişkisinin her zaman doğrusal bir biçimde olmayabileceğine işaret etmektedir. Pring (2013)‟e
göre, araştırmaların kamu politikalarını ve uygulamalarını etkileme durumları kısa zamanda
ve doğrusal olmayabilir. İnsanlar, spesifik müdahaleler ve daha sonraki davranışlar arasında
basit nedensel ilişkiler mümkün değildir ve bu “kümülatif bilgi” olasılığını etkiler. Yine,
araştırmanın etkisi dolaylı olabilir, bu, sonuçların pratik kararlara doğrudan bir ilişkisinden
ziyade giderek artan kanıtlar ışığında kamu bilincinin ve profesyonel bilincin dereceli olarak
artmasıdır.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
83
Araştırma Uygulama İlişkisinin Güçlendirilmesine Dönük Modeller
Eğitimde araştırma ve uygulama tartışmaları, araştırmalar ve uygulamalar arasında önemli bir
“açık” olduğunu işaret etmektedir. Ortaya çıkan tablo Corno (1999) tarafından “araştırmauygulama açığı” ve Gomm (2002) tarafından “iki dünya teorisi” olarak tanımlanmıştır.
Eğitimde araştırma-uygulama açığına dair görüşler, söz konusu açığın giderilmesine dönük
bir takım modellerin geliştirilmesi için çıkış noktasını oluşturmuştur. Broekkamp ve HoutWolters (2007)‟ye göre alanyazında eğitim araştırmaları ile uygulamaları arasındaki açığın
giderilmesi için dört temel model söz konusudur. Bunlar: Araştırma Geliştirme Yayılma
Modeli, Kanıt Temelli Uygulama Modeli; Kesişme Noktası Uygulamaları Modeli ve Bilgi
Toplulukları Modelidir. Ortaya çıkan bu modellerin her biri araştırma-uygulama açığının
giderilmesi eğitim uygulamalarının ve politikalarının araştırmalar yoluyla daha iyi nasıl
gerçekleştirileceğine dönük bir dizi öneri geliştirmektedir.
Araştırma Geliştirme Yayılma Modeli (Research Development Diffusion ModelRdd Model)
Araştırma-geliştirme yayılma modeli Burkhardt ve Schoenfeld (2003)‟ün ortaya koyduğu
uygulama temelli araştırmaların geliştirilmesine odaklanan bir modeldir. Onlara göre eğitim
araştırmaları genellikle yüksek düzeyde güvenirliğe sahip değildir. Bu durumun nedenleri;
eğitim araştırmalarının uygulamayı şekillendirecek düzeyde yüksek güvenirliğe sahip
olmaması ve eğitim araştırmalarının geleneğinin güçlü bir araştırma-uygulama bağlantısı
modelinin bulunmayışıdır. Bu iki temel sorunu çıkış noktası kabul eden model; öğretmenlerin
araştırmaları okuyup sınıflarında uyguladığı, uygulama için özet rehberlerin geliştirilip
öğretmenlerin bilgisine sunulmasının, öğretmenlerin genel profesyonel gelişiminin, kısa ve
uzun vadede politika rotaları ve deneysel tasarımlarının araştırma ve uygulama ilişkisini
güçlendirme noktasında yetersiz kaldığını iddia etmektedir.
Kesişme Noktası Uygulamaları Modeli (The model of Boundary-Crossing
Practices- BCP Model)
BCP modeli farklı profesyonellik alanlarının kaynaştırılması olarak tanımlanmaktadır. Gröhn
ve Engestro‟nun ortaya koyduğu BCP modelinde birinci ihtimal bir kişi için kaynaştırma
görevi söz konusudur. Örneğin bir öğretmen kendi öğretim uygulamalarında araştırma
yürütebilir. Bir diğer ihtimal ise farklı profesyonellik alanlarından uzmanların bir arada
çalışması olabilir. Profesyonel öğretmenlerin, politika yapıcıların ve araştırmacıların birlikte
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
84
çalıştığı Hollanda‟daki „„Academic Schools‟‟ olarak tanımlanan uygulama buna örnek
olabilir. Bu okullarda ilköğretim veya ortaöğretim bağlamında yenilikçi eğitim, profesyonel
gelişim veya araştırmaya odaklanılmaktadır. Benzer örnekler farklı ülkelerde „„Training
Schools‟‟, „„Beacon School‟‟ veya „„Professional Development School‟‟ isimleriyle
uygulanmaktadır (Broekkamp ve Hout-Wolters, 2007).
Bilgi Toplulukları Modeli (The model of Knowledge Communities-KC model)
KC modeli eğitim araştırmacıları ile uygulayıcıları arasındaki bağlantının profesyonel iletişim
ağları ile kurulacağını öne sürmektedir. Katılımcıların birbirlerinin deneyimlerinden
faydalandığı ve yeni bilgilerin üretildiği bir yöntemden söz eder (Broekkamp ve HoutWolters, 2007). KC modeli BCP modelinde olduğu gibi araştırmacı ve uygulamacılar
arasında “işbirliğini” ön plana çıkarmaktadır. KC modelinde, uygulayıcılar, öğrendiklerini ve
uyguladıkları şeylere dair ilgi ve beklentilerini paylaşırlar ve bu etkileşimi sürekli devam
ettirirler (Wenger, 1998).
Kanıt Temelli Uygulama Modeli (The Evidence-Based Practice model-EBP
model)
Eğitim politikacılarının kararları, okulları; öğretmenlerin ve öğrencilerin performanslarını
artırmak için nasıl değiştirebiliriz sorusu ile ilişkilidir. Bu ilişki her zaman mevcut olmakla
birlikte özellikle PISA gibi karşılaştırmalı değerlendirmelerde ortalamanın altında olan
ülkeler için çok daha belirgin bir hale gelmiştir. Eğitimde betimsel araştırmalar önemlidir
ancak uygulamaların ne işe yaradığını tanımlayan araştırmalar ayrı bir konumu hak
etmektedir. Dolayısıyla eğitim araştırmalarında nedensel sorular özel bir öneme sahiptir
(Cook ve Gorard, 2007).
Kanıt temelli uygulama modeli (EBP), RDD modelinde olduğu gibi eğitim uygulamalarında
araştırma bulgularının sistematik uygulamasını öngörür. Ancak RDD modeli çeşitli araştırma
sonuçlarını içerirken EBP modeli etkili yöntemler için yalnızca deneysel kanıtlarla ilgilenir.
Dahası EBP modeli yöntemlerin değerinin, uygun uygulama durumlarında kanıtlanmış
olmasını talep eder. Burada iki yol söz konusudur. Birincisi uygulayıcılar kendi eğitim
ortamlarında neyin işe yaradığını neyin yaramadığını bulmak için araştırmayı yönetir
(Broekkamp ve Hout-Wolters, 2007). İkinci yol ise Hargreaves (1997)‟ye göre uygulayıcı
diğer uygulayıcılar tarafından kanıtlanmış uygun metotlardan kendi eğitim ortamına uygun
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
85
olanlardan faydalanır. Bu tür kanıtları elde etmenin en titiz ancak en zor yolu ise eğitim
kurumlarının öğretimsel koşullara rastgele atandığı “tam deneysel çalışmalar”ı uygulamaktır.
Kanıt temelli uygulama hareketi, 1990‟lı yıllarda meslek yaşamında araştırma bulgularının
kullanımı olarak tıp alanında başlamıştır. Bu hareket eğitimin de dâhil olduğu diğer birçok
alanı da etkileyecek bir biçimde yaygınlaşmıştır (Marston ve Watts, 2003). Kanıtlara ilişkin
talepler tıp alanında olduğu gibi sosyal çalışmalarda, eğitim araştırma ve uygulamalarında
giderek artan bir eğilim haline gelmiştir. Araştırmacılar, politika yapıcılar ve uygulayıcılar
kendi alanları ile ilgili çalışmalara ilişkin mevcut bilgilerin en işlevsel olanlarının kanıt
temelli yaklaşıma vurgu yapan bilgiler olduğu konusuna daha fazla ilgi duymaktadır (Danish
Clearinghouse for Educational Research, 2015).
Eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme modeli kuram ve uygulama boyutunda
bazı araştırmacılarca yüksek perdeden savunulmakla birlikte kimi araştırmacılar tarafından
eleştirilmektedir. Hargreaves (1996) eğitimde deneysel çalışmaların sentezi yoluyla kanıt
temelli yaklaşımın hayati bir öneme sahip olduğunu, Davies (1999) eğitimin kanıt temelli bir
alan olması gerektiğini, Slavin (2002) daha nitelikli eğitim için kanıtların (tam deneysel
çalışmaların) vazgeçilmez olduğunu, Head (2008) deneysel çalışmaların sentezine dayanan
kanıtların uygulama ve politikaların etkililiği konusunda ve koşullar değiştiğinde ne tür etkiler
ortaya çıkacağı konusunda önemli bulgular sunduğunu, Newcombe (2013) eğitim uygulaması
ve politikasında kanıtların eğitimcilere rehberlik yaptığını, Simons (2015) ve Carter,
Stephenson ve Hopper (2015) günümüzde kanıt temelli eğitim politikasının farklı biçimlerine
olan ilginin giderek arttığını savunmaktadır. Öte yandan Hammersley (1997b) eğitim ve tıpın
karşılaştırması konusunda tıpta iyi bir uygulama için müşterek bir anlayış söz konusu iken
daha iyi bir eğitime dair yorumların kimin eğitildiğine ve bağlama göre farklılaşabildiğini bu
nedenle kanıt temelli eğitim önerilerinin sorunlu olduğunu, Biesta (2007) kanıt temelli
eğitimin etkililik ve etkinlik hakkındaki karar almayı ve eğitimde karar alma süreçlerine
katılımı sınırladığını, Farley vd (2009) kanıt temelli uygulama üzerine çalışan sosyal çalışma
uygulayıcıları, eğitimciler, politika yapıcılar ve araştırmacılar için ciddi güçlüklerin söz
konusu olduğunu, Foster (2014) kanıt temelli eğitimin literatürde iyi düzeyde desteklendiğini
ancak sınıf içi öğretim sürecinde uygulamanın bir takım güçlüklerinin devam ettiğini
savunmaktadır.
Eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirmeye dair ortaya çıkan farklı görüşler;
öğretimin tıp alanına benzer şekilde kanıt temelli bir uzmanlık alanı olması gerektiği görüşü
ve bu görüşe karşı çıkan “reddiye”lerden oluşmaktadır. Doksanlı yıllarda eğitim
86
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
araştırmalarının niteliğine ve eğitimde araştırma uygulama ilişkisinin niteliğine ilişkin
tartışmalar son yıllarda eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirmeye dair
uygulamaya dönük tartışmalara evrilmektedir. Bu kapsamda eğitimde deneysel çalışmaları,
deneysel çalışmaların sentezine odaklanan sistematik inceleme merkezlerinin standartları ve
yöntemi ile kanıt temelli uygulama ve politika önerilerinin, politika ajandasına ve sınıf içi
öğretim sürecine yansımasına dair tartışmalar devam etmektedir.
Eğitimde Kanıt Olgusu ve Hiyerarşisi
Hangi tür araştırma bulgularının kanıt niteliği taşıdığı hayati bir öneme sahiptir. Eğitimde
kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme modeline göre eğitimde kanıt niteliği taşıyan
bulguların; tam deneysel çalışmaların sistematik incelemesi ile ortaya konulan bulgular
olduğu konusunda fikir birliği mevcuttur (Biesta, 2007,2010; Davies, 1999; Farley vd.
2009;Hammersley, 1997a, 1997b; Hargreaves, 1996, 1997; Hempenstalla, 2014; Newcombe,
2013; Oakley, 2002; OECD 2007; Slavin, 2002, 2008; Simons, 2015; Vanderlinde ve Braak,
2010). Sistematik incelemeler mümkün olduğu kadar belirli araştırma sorularıyla ilgili
araştırmaları bulmayı amaçlar, bu araştırmalardan güvenilir olarak nelerin söylenebileceğini
tanımlamak adına kesin yöntemleri kullanır. Yöntemler kesin olmanın yanında çeşitli ve
güvenilir sonuçları elde etmek amacıyla sistematiktir. Bu tür incelemeler daha sonra politika
yapmak ve uygulama kararı almak zorunda olanların kolayca ulaşabileceği, sentezlenmiş
araştırma bulguları üzerine kurulur. Bu yolla sistematik incelemeler araştırma kanıtlarını
inceleyen diğer araştırma yaklaşımlarında ortaya çıkan ön yargıları azaltır (EPPI, 2015a).
Hew ve Cheung (2013)‟e göre kanıt temelli eğitim uygulaması, pedagojik kararların uygun
deneysel kanıtlar yoluyla alınmasını gerektirmektedir. Bridges, Smeyers ve Smith, (2009)‟a
göre kanıt temelli eğitim uygulaması ve politikası modeli eğitim politikaları ve
uygulamalarının yüksek kalitede araştırmalar kanalıyla şekillendirilmesini öngörür. Eğitim
politikalarının ve uygulamalarının yüksek kalitede araştırmalar kanalıyla şekillendirilmesi
düşüncesi Amerika Birleşik Devletleri‟nde ve İngiltere‟de kanıt temelli eğitim uygulaması ve
politikası olarak adlandırılmıştır. Bu durum, iki ülkede de hangi politika ve uygulamanın işe
yaradığı (what works) hangisinin daha az etki doğurduğu konusunda eleme yapmayı
amaçlayan “eğitim araştırmalarının sistematik incelemesi” yöntemine odaklanmıştır. Eğitim
araştırmalarının sistematik incelemesi; yalnızca tam deneysel çalışmaların (kimi kaynaklara
göre diğer çalışmalar da dahil edilmektedir örn. Davies, 1999; EPPI, 2010; WWC 2015a)
uzman bir ekip tarafından sistematik bir biçimde incelenmesi ve bu inceleme sonucunda
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
87
herhangi bir uygulamanın veya politikanın doğurduğu etkilerin ortaya konması şeklinde
gerçekleştirilmektedir.
Eğitimde hangi tür bulguların politikaya ve uygulamaya temel teşkil etme bağlamınnda kanıt
olma özelliği taşıdığından ziyade kanıtların amaca hizmet etme gücü açısından bir kanıt
hiyerarşisinden söz edilmektedir. Buna göre bazı araştırma bulguları diğerlerine göre
uygulama ve politikaya hizmet etme açısından diğerlerine göre daha işlevseldir (Banks 2009;
Head 2009; Slavin 2002). Dolayısıyla bu yönüyle kanıt hiyerarşi nitelikten ziyade işleve göre
şekillenmektedir.
Davies (1999)‟a göre genellikle önceki uygulamaları ortadan kaldıran yeni gelişmelerin
eğitsel düşünce ve uygulamalara katkı sağlama durumu belirsizdir. Bu durum kısmen
eğitimsel uygulamaların uygun bir biçimde değerlendirilmemesi ile ilgilidir. Burada uygun bir
biçimde ifadesinden kasıt, dikkatli bir biçimde tasarlanmış ve uygulanmış deneysel, yarı
deneysel çalışmalar, anketler, ön test- son test çalışmaları, yüksek kalitede gözlem
çalışmaları, sürece olduğu kadar sonuca odaklanan etnografik çalışmalar, mikro düzeydeki
konulardan makro düzeydeki konulara kadar söylem analizleridir. Bunun da ötesinde mevcut
araştırma ve değerlendirme çalışmaları nadiren sistematik bir biçimde aramakta, düzeltmekte
ve okumakta, kalite, geçerlilik ve ilgililik için kritik bir biçimde değerlendirmekte, kanıt gücü
için düzenlemekte ve puan vermektedir. Bunlar kanıt temelli eğitimin görevleridir. Öte
yandan Nutley, Powell, ve Davies, (2012)‟ye göre kanıtların niteliği “neyi bilmek
istediğimiz” ile ilgilidir. “Bu kanıtı neden öğrenmek istediğimiz” ve “kanıtı nasıl
kullanacağımız” oldukça önemlidir. Bu değişen bağlamlarda iyi bir kanıtın nasıl ortaya
çıkacağı önemli ölçüde değişkenlik gösterir.
Araştırmacıların uygulama ve politikaya ilişkin önerilerini işlevsel olma açısından veya kanıt
niteliği açısından değerlendirebilmek için iyi tanımlanmış bir takım ölçütlere ihtiyaç
duyulmaktadır. Temel anlamda bu ihtiyaç politika için kanıt ve eğitim özelinde eğitim
politikası için kanıt ihtiyacıdır. Eğitimcilerin ihtiyaç duyduğu, uygulama için bilginin
özelliklerinden öte bu durum genel anlamda bütün karar alıcılar ve uygulayıcılar için gerekli
olan bilgi bağlamında ele alınmaktadır. Politika ve uygulama için bilginin niteliklerinin
tanımlanması, sınıflandırılması, bu bilgi için bir takım standartların geliştirilmesi ve bilginin
kanıt niteliğine ilişkin kanıt hiyerarşisi çalışmaları mevcuttur.
Petticrew ve Roberts (2003) tarafından araştırma bulgularının kanıt değerine ilişkin
sınıflandırma, diğer adıyla kanıt hiyerarşisi, tıp alanına ilişkin çalışmalara dönük olarak ortaya
88
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
konulmuştur. Şekil 1‟de gösterilen kanıt hiyerarşisi yaklaşımı araştırma deseninden ziyade
metodolojik uygunluk ilkesine vurgu yapmaktadır. Şekil 2‟de sunulan ve Bagshaw ve
Bellomo (2008) tarafından oluşturulan kanıt hiyerarşisi de tıp alanındaki çalışmalar temelinde
oluşturulmuştur. İki kanıt hiyerarşisinde bir takım farklılıklar olmakla birlikte her iki
hiyerarşide de tam deneysel çalışmaların en yüksek kanıt düzeyleri arasında kabul edilmesi
belirgin bir ortak yöndür. Petticrew ve Roberts (2003), Bagshaw ve Bellomo (2008)‟den farklı
olarak sistematik incelemeyi kanıt düzeyi en yüksek araştırma yaklaşımı olarak kabul
etmektedir.
Şekil 1:Petticrew ve Roberts (2003)‟ün Kanıt Hiyerarşisi
Şekil 2: Bagshaw ve Bellomo (2008)‟in Kanıt Hiyerarşisi
Öncelikle tıp alanında ortaya çıkan kanıt hiyerarşisi zamanla diğer alanları da etkilemiştir.
Nutley, Powell, ve Davies, (2012)‟ye göre, gençlik hizmetleri alanında (Project ORACLE,
2010); kriminal hukuk alanında (Maryland Scale of Scientific Methods, 1997); çocuk, aile ve
toplum alanında (RAND Promising Practices Network, 1998); sosyal politika alanında (Top
Tier Evidence Initiative, 2008-Coalition for Evidence Based Policy); eğitim alanında (What
Works Clearinghouse (WWC), Department of Education, 2002) girişimleri kanıtlara ilişkin
geliştirilen standartlara örnek verilebilir.
Tıp alanında ortaya çıkan kanıt hiyerarşisi eğitim alanının ihtiyaçlarına cevap verip
veremeyeceği konusunda birçok tartışma bulunmaktadır. Kanıt hiyerarşisinde en yüksek kanıt
düzeyine sahip araştırma türü olarak kabul edilen özellikle tam deneysel çalışma yaklaşımının
tıp alanında olduğu gibi sosyal bilimlerde de kullanılabileceğini savunan bir görüş mevcuttur.
Bu savunun temel tezi tekil çalışmalar yanıltıcı olmaktadır dolayısıyla nedenleri ve sonuçları
daha iyi ortaya koymak için titiz metodların kullanıldığı çalışmaları hesaba katmak kaydıyla
mevcut araştırmaların sistematik incelemesi daha etkili olmaktadır (Leigh; Petticrew;
Petticrew ve Roberts‟ten aktaran Head, 2009). Buna göre bir kamu politikası veya uygulaması
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
89
için dayanak noktası oluşturacak bir ya da birkaç araştırma yerine literatürde yer alan titiz
araştırma sonuçlarının sentezi daha nitelikli bir kanıt gücü oluşturmaktadır.
Eğitimde kanıt niteliği taşıyan bulguların deneysel çalışmalara aşırı vurgu yapmasının bir
takım sınırlılıklarının olduğunu iddia etmek güç değildir. Bütün adımları deneysel
çalışmalarla (tam deneysel çalışmalara vurgu yapılmaktadır) önceden belirlenmiş bir öğretim
süreci öğretmenin profesyonel özerkliğini sınırlandırabilir ve öğretmenlik mesleğini bir
“öğretim teknisyenliğine” dönüştürebilir. Öğretim ortamının veya politika çevresinin gerçek
bağlamına, öznelliğine ait farklılıkları değersizleştirebilir. Bununla birlikte sistematik
inceleme çalışmaları tekil araştırmaların sınırlılıklarını ortadan kaldırma açısından önemli bir
avantaj sağlamaktadır.
Eğitimde Kanıt Temelli Uygulama ve Politika Geliştirmenin Uygulamaya
Yansımaları
Kanıt temelli politika ve uygulama kavramlarını söylem düzeyinde benimseyen veya geniş
anlamıyla politika ve uygulamaların bilimsel araştırmalar yoluyla şekillendirilmesi gerektiğini
vurgulayan birçok sistem, kurum ve kuruluş olduğunu söylemek mümkündür. Bu araştırma
kapsamında araştırma ve uygulama açığını kapatmaya dönük bir model olarak ortaya çıkan
“kanıt temelli uygulama ve politika” metodolojisine göre çalışan, birbirinden farklı yöntem ve
standartla araştırma sentezi ortaya koyan kurumlara odaklanılmıştır.
Günümüzde kanıt temelli politika uygulamalarını yaygınlaştırma amacı güden birçok kuruluş
mevcuttur (Nutley, Powell ve Davies, 2012). Bu durum kamu politikaları içerisinde önemli
bir yeri olan eğitim alanı için de geçerlidir. Tarihsel olarak ele alındığında eğitim araştırmaları
ve uygulamaları arasındaki açığın kapatılmasına ilişkin çağrıların Birleşik Krallıkta ve
Amerika Birleşik Devletlerinde bir takım girişimleri başlattığı görülmektedir. Bu girişimler
sistematik inceleme aracılığıyla eğitim araştırmalarının bulgularını sentezlemeyi, paydaşların
araştırmalara daha kolay erişmesini sağlamayı ve öğretmenler için iletişim ağı geliştirmeyi
amaçlamışlardır (Biesta, 2007). Daha sonra bu girişimler diğer ülkelere de yansımıştır.
Geçtiğimiz on yılda dünya genelinde temel görevi eğitimde kanıt temelli bilgi üretmek olan
birçok kurum kurulmuştur (Danish Clearinghouse for Educational Research, 2015). Söz
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
90
konusu girişimlerden diğerlerine kıyasla zengin bir kanıt alt yapısına sahip olan “sistematik
inceleme merkezleri” (brokerage agencies1 ) Tablo 1‟de sunulmaktadır.
Tablo 1: Eğitimde Kanıt Temelli Uygulama ve Politikayı Güçlendirmeyi Amaç Edinen
Sistematik İnceleme Merkezleri
Girişim
Ülke
Başl. Yılı
Temel sorumlu kurum
The Evidence for Policy and Practice Information
and Co-ordinating (EPPI) Center
Birleşik Krallık
1993
Londra Üniversitesi, Eğitim Enstitüsü
The What Work Clearinghouse (WWC)
ABD
2002
Amerikan Eğitim Sekreterliği, Eğitim
Bilimleri Enstitüsü
The Iterative Best Evidence (BES) Synthesis
Programme
Yeni Zelanda
2003
Yeni Zelanda Eğitim Bakanlığı
The Canadian Council on Learning
Kanada
2004
Özerk
The Best Evidence Encyclopedia (BEE)
ABD
2004
Johns Hopkins Üniversitesi, Eğitim
Fakültesi
Danish Clearinghouse for Educational Research
Danimarka
2006
Aarhus Üniversitesi, Eğitim Enstitüsü
The Campbell Collaboration (C2)
Norveç
2001
Özerk
The Coalition for Evidence-based Education
(CEBE)
Birleşik Krallık
2009
Özerk
Kaynak: BEE, 2015; CEBE 2015; C2 2015; Danish Clearinghouse for Educational Research, 2015;
OECD, 2007; Slavin, 2008
Schuller (2007)‟ye göre eğitim alanında kanıt temelli uygulama ve politika sürecinde bu
kuruluşlar önemli bir görev üstlenmektedir. “Brokerage” sözcüğü bu bağlamda paydaşlar
arasında bilgi aracılığı süreci olarak yorumlanabilir. Süreç resmi veya resmi olmayan
yöntemleri içerebilmektedir. Bazı örneklerde bahsedilen kuruluşlar yalnızca bilgi aracılığı
görevini yerine getirmek için kurulmaktadır. Bu kurumların amaçları; kanıtları ve araştırma
sonuçlarını daha kolay erişilebilir kılmak, araştırmacıların ve uygulamacıların etkileşimli bir
ortamda tartışmasını sağlamak (BES örneği), titiz ve geçerli kanıt standartları geliştirme
(WWC örneği), kanıtların kullanımı için daha genel anlamda farklı ortaklar arasında güven ve
işbirliği ortamı oluşturma şeklinde olabilmektedir. Slavin (2008)‟e göre diğer birçok alanda
olduğu gibi eğitimde program ve uygulamalara uyarlanmak üzere güvenilir kanıtların
oluşturulmasına dair birçok öneri geliştirilmiştir. Kanıt temelli reform eğitimde program ve
uygulamaların etkililiğine dair kanıtların ortaya konması amacıyla ulusal bir politika olarak
ortaya çıkmıştır. Örneğin ABD‟de 1997‟de “Obey-Porter Comprehensive School Reform
1
Daha önce Türkçe alanyazında yer almayan bu terim için birebir Türkçe karşılık türetilememiştir. Bu nedenle
bu çalışmanın kapsamı doğrultusunda "brokerage agency” kuruluşlarının çalışma alanlarından hareketle
“sistematik inceleme merkezi” ifadesi kullanılmıştır.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
91
Demonstration” programı okullara kanıtlanmış kapsamlı modeller konusunda yardımcı olmak
amacıyla önemli düzeyde kaynak ayırmıştır. Daha sonra “No Child Left Behind” programı
titiz araştırma kanıtları ile (özellikle tam deneysel çalışmalar ile) araştırmaların politika ve
uygulamaya rehberlik etmesi güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. WWC ve BEE gibi sistematik
inceleme merkezlerinin kurulması bu politikanın bir sonucudur. Benzer bir durum Birleşik
Krallık‟ta kurulan EPPI ve merkezi Norveç‟te bulunan C2 için de geçerlidir.
Eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme bir süreçtir. Bu süreçte farklı kurum ve
kuruluşların iş birliği ve bilgi alış verişi oldukça önemlidir. Eğitim hizmetlerinin sunumunda
bu kurum ve kuruluşların süreklilik arz eden bir rolü vardır. Şekil 3‟te gösterildiği gibi The
Coalition for Evidence-based Education (2015a)‟ya göre süreçte beş temel eylem söz
konusudur. Bunlar kanıtları üretme, toplama, sentezleme, dönüştürme ve işlevselleştirme
faaliyetlerinden oluşmaktadır. Bütün faaliyetlerde kamu kurumları, üniversiteler, araştırma
birlikleri, sivil toplum örgütleri ve özel sektör arasında bütünleşik bir ilişkiden söz edilebilir.
Kanıtları
Üretme
Üniversiteler
Araştırma
birlikleri
Sivil toplum
kuruluşları
Özel sektör
Kanıtları İşlevselleştirme
Uygulama çevreleri
Araştırma-uygulama
işbirliği
Kanıtları
Dönüştürme
Üniversiteler
Kamu kurumları
Profoesyonel
yapılar
Sivil toplum
kuruluşları
Özel sektör
Kanıtları
Sentezleme
Üniversiteler
Kamu
kurumları
Hayır
kuruluşları
Sivil toplum
kuruluşları
Özel sektör
Kanıtları Toplama
Veri tabanları
Bilgi yönetim araçları
Dergiler
Şekil 3: Eğitimde Kanıt Oluşturma Sürecinin Aktörleri ve Etkileşimi (The Coalition for
Evidence-based Education, 2015a)
Sistematik inceleme merkezlerinin kanıt üretme sürecinde kullanılacak araştırmalar
konusunda oldukça seçici olduğu vurgulanmaktadır. Örneğin Song ve Herman (2010)‟un
WWC‟nin ilk beş yılda (Birinci aşama) gerçekleştirdiği çalışmaları değerlendirdiği
araştırmasına göre bu dönemde incelenen 1.500 çalışmadan yalnızca %5‟i kanıt standartlarını
karşılamış ve %5‟i belirli bir şarta bağlı olmak kaydıyla kanıt standartlarını karşılamıştır.
Oldukça az sayıda araştırmanın WWC standartlarını karşılıyor olmasını Detrich ve Lewis
(2012), WWC tarafından gerçekleştirilen sistematik incelemeler oldukça titiz standartlara
92
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
odaklanan “en iyi kanıt”a vurgu yapması şeklinde yorumlamaktadır. Araştırmacılara göre
uygulamada, kanıtların niteliği standartları karşılamadığında WWC rehberlik temin etmede
yetersiz kalmaktadır. Bu durum uygulayıcıların kararlarını, kanıtlardan ziyade kişisel
deneyime, eğitimlerine ve uzman görüşlerine dayalı olarak almasına yol açmaktadır.
Sonuç ve Tartışma
Başlangıçta öğretmenlik mesleğine dair araştırma temelli yaklaşım düşüncesi ile (Hargreaves,
1996, 1997; Hammersley 1997a,b) ortaya çıkan “eğitimde kanıt” tartışmaları nitelikli
kanıtların oluşturulmasında eğitim araştırmaları ile eğitim uygulaması ve politikası arasındaki
ilişkinin güçlendirilmesini temel çözüm yolu olarak görmektedir. Bu çözümü ortaya koyacak
birçok model mevcut olmakla birlikte deneysel çalışmaları ve bu çalışmaların sentezine
odaklanan “kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme” son yıllarda eğitim alanında en çok
savunulan ve tartışılan konular arasında (Cooper, Levin ve Campbell, 2009) yer almıştır. Öyle
ki bir tarafta daha etkili uygulamalar ve politikalar için kanıtların vazgeçilmez olduğunu öne
süren bir görüş mevcut iken diğer tarafta tıp alanında ortaya çıkan kanıt temellilik hareketinin
eğitimin özüne aykırı olduğunu, eğitimde bağlamın göz ardı edilemeyeceğini savunan bir
yaklaşım söz konusudur. Savunu mahiyetindeki bu görüşler kanıt temelli uygulama ve
politika geliştirme düşüncesinde “hangi koşul altında hangi programın işe yaradığı”nı
öğrenme anti-tezinin vurgulanmasına yol açmıştır. Bu sayede modelin, eğitimin “bağlamsal”
özelliğinin göz ardı etmediği iddia edilmektedir.
Eğitimde sistematik inceleme çalışmaları eğitim araştırmalarına dönük birikimsel,
genellenebilir ve kesin olmama eleştirilerine bir çözüm olabilecek niteliktedir. Özellikle tekil
araştırmaların sınırlılıklarının aşılmasında sistematik inceleme çalışmalarının oldukça etkili
olduğu konusunda güçlü bir fikir birliği mevcuttur (Berman vd. 2012; Davies 2000; EPPI
2015a;Gough, Oliver ve Thomas, 2012). Giderek artan eğitimsel bilginin uygulayıcılar ve
politika yapıcılar açısından “profesyonel mesleki yaşama aktarılabilir” bir nitelik kazanması
açısından sistematik inceleme çalışmaları yaygınlaşmaktadır. Çünkü üretilen bilgi arttıkça bu
bilgileri sentezleyip mesleki kararlara uygulamak zorlaşmaktadır. Sistematik inceleme bu
güçlüğü aşma noktasında kapsamlı bir çözüm sunmaktadır.
Eğitimde kanıt olgusuna dair tartışmalar, araştırma-uygulama açığının giderilmesini
amaçlayan birçok girişim için adeta “kırılma noktası” olmuştur. Bu tartışmalar özellikle
deneysel çalışmaların giderek daha fazla önem kazandığı yeni bir döneme geçişi sağlamıştır.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
93
Sınıf içi öğretim süreci ile ilgili öğretim uygulamalarından ülke genelinde uygulanacak
politikalara dair kararların rasyonel zeminini oluşturmayı amaçlayan “kanıt temelli uygulama
ve politika geliştirme” kuramsal tartışmalardan uygulama ayrıntıları üzerine evrilmiştir. İki
binli yılların başından günümüze Amerika Birleşik Devletleri (WWC) ve Birleşik Krallık
(EPPI) başta olmak üzere birçok ülkede sistematik inceleme merkezi kurulmuştur. Bu
kuruluşların eğitimde araştırma-uygulama açığının giderilmesi noktasında önemli bir görev
üstlendiğini söylemek mümkündür.
Türkiye‟de araştırmaların sistematik incelemesi görevini üstelenen bir kuruluş olmadığı
bilinmektedir. Eğitim ve diğer sosyal alanlarda sistematik inceleme merkezlerinin kurulması
fayda sağlayabilir. Bu sayede, kanıt temelli eğitim programlarının ve politikalarının
geliştirilmesi için önemli bir kazanım elde edileceği düşünülmektedir.
Eğitim alanında kanıt üreten sistematik inceleme merkezinin veya merkezlerinin
kurulmasında MEB‟e öncü olma görevi düşmektedir. Bu eksende MEB bünyesinde yeni bir
birim kurulabilir. Yurtdışı örnek uygulamalar incelendiğinde eğitimden sorumlu üst kamu
otoritesinin bu süreçte doğrudan veya dolaylı olarak oldukça etkili olduğu görülmektedir.
Çünkü Schuller (2007) ve Head (2009)‟un belirttiği gibi kanıtları edinmek; uzun bir süreyi,
araştırmaları desteklemek için kaynak ihtiyacını ve kurumsal kapasitenin güçlendirilmesini
gerektirmektedir. Bununla birlikte eğitim araştırmalarının sistematik inceleme merkezi
özellikle finansal anlamda nispeten güçlü olan üniversitelerin bünyesinde mevcut yasal
düzenlemelere göre “uygulama ve araştırma merkezi” olarak kurulabilir. Ayrıca eğitim
camiasının diğer önemli bileşenlerini oluşturan düşünce üretim merkezleri (think thank), sivil
toplum kuruluşları ve sendikalar bağımsız sistematik inceleme merkezleri kurabilirler.
Türkiye‟de ilk adım olarak kurulacak sistematik inceleme merkezine uygun modelin nasıl
olacağı öğretmenlerin, politika yapıcıların ve araştırmacıların ve diğer paydaşların “eğitimde
kanıt” olgusuna dair ihtiyaç ve beklentileri ve mevcut eğitim politikası oluşturma süreçleri
araştırılarak tasarlanabilir. Bununla birlikte genel anlamda WWC veya EPPI modelleri
Türkiye için örnek teşkil edebilir. Ancak yeteri düzeyde deneysel çalışma bulgusuna
erişilemeyebileceğinden araştırma standartları daha esnek bir biçimde tasarlanabilir ve bu
anlamda tedrici bir yaklaşım benimsenebilir.
Türkiye‟de öğretim programlarının merkezden hazırlanıyor olması, bir öğretim programı
üzerine yeteri sayı ve nitelikte deneysel çalışma yapılması için bir avantaj olarak görülebilir.
Bunun için deneysel çalışmaların teşvik edilmesi oldukça önemlidir. Bu süreçte öğretim
programları kadar, ilave programlar da önem taşımaktadır.
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
94
Sonuç olarak eğitimde kanıt temelli uygulama ve politika geliştirme hareketinin kuram ve
uygulama yönleriyle bir takım sınırlılıklara sahip olmasına rağmen etkili uygulamalar ve
politikalar için sağlam bir zemin oluşturma sürecine önemli bir katkı yaptığı açıktır. Bu katkı
hem sınıf içi öğretim uygulamaları açısından hem de makro ve mikro düzeydeki eğitim
kararları açısından giderek daha fazla önemsenmektedir. Nitelikli kanıtların üretilmesinden
sonra öğretmenlerin ve karar alıcıların, kanıtları kendi eğitim çevrelerinde etkin bir biçimde
kullanabilmeleri, araştırma ve uygulama ilişkisinin güçlendirilmesi yoluyla eğitimin
niteliğinin artırılması için vazgeçilmez bir unsurdur. Analojik bir söylemle ifade edilecek
olursa; bir takım sınırlılıklara rağmen uygun şartların oluşması durumda eğitimde kanıt
temelli uygulama ve politika geliştirme modeli, nitelikli bir senfoni için gerekli olan
enstrümanları temin edebilir, sonraki süreç orkestranın yeteneğine bağlıdır.
Kaynaklar
Bagshaw, S., & Bellomo, R. (2008). The need to reform our assessment of evidence from
clinical trials: A commentary‟, philosophy, ethics, and humanities in medicine. Philos
Ethics Humanit Med. 3(23), 1-11.
Banks, G. (2009). Evidence based policy making: What is it? How do we get it? Canberra:
ANU Public Lecture Series.
Baykal, C. M. (2008). Hukuk-ekonomi ilişkisi ve ekonomi hukuku üzerine. Ankara Barosu
Dergisi, 66 (4), 76-87.
Bearman, M., Smith, C. D., Carbone, A., Susan Slade, C. B., & Neumann, D. L. (2012).
Systematic review methodology in higher education. Higher Education Research and
Development, 31(5), 625-640. doi:10.1080/07294360.2012.702735.
Bell, L., & Stevenson, H. (2015). Towards an analysis of the policies that shape public
education: Setting the context for school leadership. Management in Education, March
(3), 1-5.
Best Evidence Encyclopedia (BEE), About the Best Evidence Encyclopedia. (2015). 22
Kasım
2015
tarihinde
http://www.bestevidence.org/aboutbee.htm
sayfasından
erişilmiştir.
Biesta, G. J. (2007). Bridging the gap between educational research and educational practice:
The need for critical distance. Educational Research and Evaluation, 13(3), 295-301.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
95
Biesta, G. J. (2010). Why „what works‟ still won‟t work from evidence-based education to
value-based education. Studies in Philosophy and Education, 29(5), 491–503.
Bridges, D., Smeyers, P., & Smith, R. (2009). Evidence-based education policy: What
evidence, what basis, whose policy. West Sussex: Wıley-Blackwell.
Broekkamp, H., & Hout-Wolters, B.V. (2007). The Gap Between Educational research and
practice: A literature review, symposium, and questionnaire. Educational Research
and Evaluation, 13(3), 203-220.
Burkhardt, H., & Schoenfeld, A. H. (2003). Improving educational research:Toward a more
useful, more influential and better-funded enterprise. Educational Researcher, 32(9),
3-14.
Burns, T., & Schuller, T. (2007). The evidence agenda. OECD (Ed.), Evidence in education,
linking research and policy içinde (s. 15-32). Paris: OECD.
Carter, M., Stephenson, J., & Hopper, T. (2015). Factors in instructional decision-making,
ratings of evidence and intended instructional practices of Australian final year teacher
education students. Australian Journal of Teacher Education, 40(6), 85-103.
Cook, T., & Gorard, S. (2007). What counts and what should count as evidence. OECD (Ed.)
Evidence in education, linking research and policy içinde (s. 33-49). Paris: OECD.
Cooper, A., Levin, B., & Campbell, C. (2009). The growing (but still limited) importance of
evidence in education policy and practice. Journal of Educational Change, 10(2), 159171.
Corno, J. (1999). It‟s the accumulated evidence and the argument. Issues in Education, 5(2),
247-253.
Cutler, D. M., & Lleras-Muney, A. (2012). Education and health: Insights from international
comparasions. Cambridge: National Breau of Economic Research.
Çelik, Z. (2012). Politika ve uygulama bağlamında Türk eğitim sisteminde yaşanan
dönüşümler: 2004 ilköğretim müfredat reformu örneği. Doktora Tezi, Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Danish Clearinghouse for Educational Research. (2015). About Clearinghouse. 22 Kasım
2015 tarihinde http://edu.au.dk/en/research/research-areas/danish-clearinghouse-foreducational-research/about-clearinghouse/ sayfasından erişilmiştir.
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
96
Davies, P. (1999). What is evidence- based education? Britisih Journal of Educational
Studies, 47(2), 108-121.
Davies, P. (2000). The relevance of systematic reviews to educational policy and practice.
Oxford Review of Education, 26(3-4), 365-378.
Detrich, R., & Lewis, T. (2012). A decade of evidence based education: Where are we and
where do we need to go? Journal of Positive Behavior Interventions, 15(4), 214-220.
Dünya Bankası. (2014). Overview: Evidence-based public policy. 3 Mart 2015 tarihinde
http://www.worldbank.org/en/topic/evidencebasedpublicpolicy/overview sayfasından
erişilmiştir.
EPPI . (2010). EPPI-Centre methods for conducting systematic reviews. London: EPPI.
EPPI.(2015).
Welcome
to
the
EPPI-Centre.
1
Kasım
2015
tarihinde
http://eppi.ioe.ac.uk/cms/Default.aspx?tabid=67 sayfasından erişilmiştir.
ERG. (2013). Eğitim izleme raporu. İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi.
Avrupa Komisyonu. (2015). Education and training policies based on evidence. 26 Kasım
2015 tarihinde http://ec.europa.eu/education/policy/strategic-framework/indicatorsbenchmarks_en.htm sayfasından erişilmiştir.
Farley, A. J., Dennis Feaster, T. J., D'Ambrosio, J. G., Bruce, L. A., Bibhuti, C. S., & K.Sar.
(2009). The challenges of implementing evidence based practice: Ethical
considerations in practice, education, policy and research. Social Work and Society,
7(2), 246-259.
Foster, R. (2014). Barriers and enablers to evidence-based practices. Kairaranga, 15(1), 4856.
Gomm, R. (2002). Research and practice, two worlds for ever at odds? M. Hammersley (Ed.),
Educational research, policy making and practice içinde (s. 59-82). London: Paul
Chapman Publishing.
Gough, D., Oliver, S., & Thomas, J. (2012). Introducing sytematic review. London: SAGE
Publications.
Hammersley, M. (1997a). Educational research and teaching: a response to David Hargreaves'
TTA lecture. British Educational Research Journal, 23(2), 141-161.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
97
Hammersley, M. (1997b). A reply to Hargreaves. M. Hammersley (Ed.), Educational
research and evidence-based practice ( 2007, s.61-65) içinde. London: SAGE
Publications.
Hammersley, M. (2001). Some questions about evidence-based practice in Education.
Evidence based practice in education . England : Annual Conference of the British
Educational Research Association.
Hanushek, E. A., & Woessmann, L. (2010). Education and economic growth. International
Encyclopedia of Education, 2, 245-252.
Hargreaves, D. (1996). Teaching as a reseach-based profession: possibilities and prospects.
London: Teacher Training Agency.
Hargreaves, D. H. (1997). In defence of research for evidence based teaching: a rejoinder to
Martyn Hammersley. British Educational Research Journal, 23(4), 405-420.
Hart, C. (1998). Doing a literature review: Releasing the social science research imagination.
London: SAGE Publications.
Head, B. (2009). Evidence-based policy: principles and requirements. Strengthening
evidence-based policy in the Australian Federation (s. Session 1 Evidence-based
policy: Its principles and development). Canberra: Australian Government
Productivity Commission.
Head, B. W. (2008). Three lenses of evidence-based policy. The Australian Journal of Public
Administration, 67(1), 1-11.
Hempenstalla, K. (2014). What works? Evidence-based practice in education is complex.
Australian Journal of Learning Difficulties, 19(2), 113-127.
Hew, K. F., & Cheung, W. S. (2013). Use of Web 2.0 technologies in K-12 and higher
education: The search for evidence-based practice. Educational Research Review, 9,
47-64.
Hovenkamp, H. (2011). Coase, institutionalism, and the origins of law and economics.
Indiana Law Journal, 86(2), 500-542.
Marston, G., & Watts, R. (2003). Tampering with the evidence: A critical appraisal of
evidence based policy making. The Drawing Board: An Australian Rewiev of Public
Affairs, 3(3) 143-163.
Yusuf CANBOLAT ve M. Çağatay ÖZDEMİR
98
MEB. (2013). Ortaöğretim izleme ve değerlendirme raporu. Polat S. (Ed.), Ankara: MEB.
Mongan-Rallis, H. (2014). Guidelines for writing a literature review. 21 Kasım 2015
tarihinde
http://www.duluth.umn.edu/~hrallis/guides/researching/litreview.html
sayfasından erişilmiştir.
Newcombe, N. S. (2013). Educating to use evidence in thinking about education.
International Mind, Brain, and Education Society, 7(2), 147-150.
Nutley, S., Powell, A., & Davies, H. (2012). What counts as good evidence? Research unit for
Research Utilisation (RURU), School of Management, University of St Andrews.
Oakley, A. (2002). Social science and evidence- based everything: the case of everything.
Educational Review 54 (3), 277-286
OECD. (2007). Evidence in education, linking research and policy. Paris: OECD.
Petticrew, M., & Roberts, H. (2003). Evidence, hierarchies, and typologies: horses for
courses. J Epidemiol Community Health (57), 527–529.
Polat, S. (2014). Türkiye'nin 2023 vizyonu ve eğitimde orta kalite tuzağı. Ankara: Siyaset,
Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı.
Pring, R. (2013). Eğitim Araştırmaları Felsefesi. (D. Köksal, Çev.) Ankara: Nobel Akademik
Yayıncılık.
Raphael, D. (2015). The parameters of children‟s health: Key concepts from the political
economy of health literature. International Journal of Child, Youth and Family
Studies, 6(2), 186–203.
Schuller, T. (2007). OECD and Evidence-Informed Policy Research. Knowledge for action –
Research
strategies
for
an
evidence-based
education
policy
(s.
22-27).
Frankfurt/Main: German Institute for International Educational Research.
Shahar, Y. (1997). Framework for knowledge-based temporal abstraction. Artificial
Intelligence, 90(1-2), 79 - 133.
Simons, M. (2015). Governing education without reform: the power of the example.
Discourse: Studies in the Cultural Politics of Education, 36(5), 712-731.
Slavin, R. E. (2002). Evidence-Based education policies: Transforming educational practice
and research. Educational Researcher, 31(7), 15-21.
EĞITIMDE KANIT SORUNU…
99
Slavin, R. E. (2008). What works? Issues in synthesizing educational program evaluations.
Educational Researcher, 37(1), 5–14.
Song, M., & Herman, R. (2010, September). Critical issues and common pitfalls in designing
and conducting impact studies in education: Lessons learned from the What Works
Clearinghouse (Phase I). Educational Evaluation and Policy Analysis, 32(3), 351–371.
Sturmey, P., & Hersen, M. (Dü). (2012). Handbook of evidence based practice in clinical
psychology. New Jersey.: John Wiley & Sons, Inc.
TEDMEM. (2015). Türkiye eğitim atlası (2014-2015) . Ankara: Türk Eğitim Derneği.
The Campbell Collaboration (C2). (2015). About Us. 17 Kasım 2015 tarihinde
http://www.campbellcollaboration.org/about_us/index.php sayfasından erişilmiştir.
The Coalition for Evidence-based Education (CEBE). (2015a). What is CEBE? Why is CEBE
needed?
The Coalition for Evidence-based Education (CEBE). (2015b). A Picture of Evidence-based
Education. 18 Kasım 2015 tarihinde http://www.cebenetwork.org/picture-evidencebased-education sayfasından erişilmiştir.
TÜSİAD. (2014). PISA 2012 değerlendirmesi: Türkiye için veriye dayalı eğitim reformu
önerileri. İstanbul: TÜSİAD.
Vanderlinde, R., & Braak, J. V. (2010). The gap between educational research and practice:
views of teachers, school leaders, intermediaries and researchers. British Educational
Research Journal, 36(2), 299-316.
Wenger, E. (1998). Communities of practice: Learning, meaning and identity. Cambridge:
Cambridge University Press.
What Works Clearinghouse. (2015). About the WWC. 9 Kasım 2015 tarihinde
http://ies.ed.gov/ncee/wwc/aboutus.aspx sayfasından erişilmiştir.
Whitaker, S. (2011). Work, worklessness, and the political economy of health. Oxford: Oxford
University Press.
Whitehurst, G. J. (2012). The value of experiment in education. Washington: Brookings
Institution.
Yüksel, İ., & Sağlam, M. (2014). Eğitimde program değerlendirme. Ankara: Pegem
Akademi.