Sempozyumu Bildirisi ve sunumları tek bir dosya halinde indirmek

Transkript

Sempozyumu Bildirisi ve sunumları tek bir dosya halinde indirmek
1. DOĞU AKDENİZ TURİZM
SEMPOZYUMU
1
2013 AKDENİZ OYUNLARI BAĞLAMINDA SPOR
ETKİNLİKLERİ VE OLASI ETKİLERİ
Prof. Dr. Celil Çakıcı
Öğr. Gör. Gülser Yavuz
Mersin Üniversitesi
ÖZET
Spor etkinlikleri, tüm dünyada gerek ülkeler gerekse kentlerin ev sahibi olma yarışı içinde oldukları önemli
etkinlikler arasındadır. Spor etkinlikleri; büyüklüklerine, ölçeklerine, özelliklerine, planlama ve katılım
şekillerine göre farklı türlere ayrılabilmektedir. Her spor etkinliğinin olumlu ve olumsuz etkileri farklılık
göstermektedir. Spor etkinliklerinin, başta turizm olmak üzere ekonomik, sosyo-kültürel, fiziksel, psikolojik ve
siyasi etkileri olabilmektedir. Ülkelerin ve kentlerin etkinliklerden en önemli kazanımları etkinlik sonrası olumlu
ve sürdürülebilir mirastır. Bu bildiride, 2013 Akdeniz Oyunları bağlamında spor etkinliklerinin etkileri
irdelenmektedir. Bildiri, 2013 Akdeniz Oyunlarından kalacak mirasın etkin yönetimi önerisi ile son bulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Spor Etkinlikleri, Akdeniz Oyunları.
ABSTRACT
The sport events are among the activities for which both countries and cities are in the competition of hosting.
Sport events may be separated into different types according to their size, scale, features, planning and
participation. The positive and negative impacts of each sport event differ. Sport events may have impacts
particularly in tourism, economic, socio-cultural, physical, psychological and political fields. The most important
contribution of the events for countries and cities is the positive and sustainable legacy. This study examines the
impacts of sport events in the context of 2013 Mediterranean Games. It concludes with the proposal of the
efficient management of the legacy which will be received from 2013 Mediterranean Games.
Key Words: Sport Events, Mediterranean Games.
GİRİŞ
Dünya çapında etkinliklere olan yoğun ilgi ile birlikte, kentler ve bölgelerin özellikle büyük etkinliklerin ev
sahibi olmak için rekabeti kıyasıya sürmektedir. G8 gibi siyasi zirvelerden, kültür etkinliklerine, ticari
fuarlardan, festivallere kadar birçok büyük etkinlik birçok ülke için gündemin en önemli maddeleri haline
gelmiştir. Olimpiyat oyunları ve futbol şampiyonaları gibi büyük spor etkinlikleri de bu etkinlikler arasında
önemli bir yer tutmaktadır. Uluslararası spor etkinlikleri ve bu etkinliklere aktif katılımcı sayısı her geçen gün
artmaktadır (Hazar, 2007: 89; Deloitte, 2010: 1). Örneğin; 1990 yılında sadece dünya çapındaki majör (büyük)
2
spor etkinliklerinin sayısı yaklaşık 60 iken, 2000 yılında yaklaşık 80, 2011 yılında yaklaşık 170 olarak
gerçekleşmiştir (http://www.the-sports.org).
Türkiye’de ülke ve kent düzeyinde spor etkinliklerine ilgi artmakta ve özellikle son yıllarda uluslararası spor
etkinliklerinin öneminin anlaşılmasıyla girişimler de hız kazanmaktadır. 1997’de 1. Dünya Hava Oyunları’nın,
1999 yılında da Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın Türkiye’de gerçekleştirilmesi spor turizminin gelişimini
hızlandırmıştır (Hazar, 2007: 81). Avrupa Spor Başkentleri Birliği tarafından İstanbul’un 2012 Avrupa Spor
Başkenti seçilmesi, UEFA’nın 2004-2005 sezonu Avrupa Şampiyonlar Ligi final maçına, 2010 FIBA Dünya
Şampiyonası’na,
2005 yılından itibaren Formula 1 Grand Prix’e (7 kez), 2012 Dünya Salon Atletizm
Şampiyonası’na ev sahipliği yapması ve 2020 Olimpiyat Oyunları’na adaylığını açıklaması, son dönemde
İstanbul’daki önemli spor etkinlikleri bağlamındaki gelişmeler olmuştur. 2005 Dünya Üniversite Yaz
Oyunları’nın (Universiade) İzmir’de, 2011’de 11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları’nın Trabzon’da, aynı yıl
25. Universiade Kış Oyunları’nın Erzurum’da gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin diğer kentlerinin de spor
etkinliklerini kapma yarışındaki başarılarının birer göstergesi olmuştur.
Uluslararası spor etkinlikleri ve bu etkinliklere aktif katılımcı sayısı her geçen gün artarken, profesyonel
sporcuların antrenman ve eğitim faaliyetleri için yaptıkları seyahatler de olağanüstü fırsatlar olarak
görülmektedir (Hazar, 2007: 89). Günümüzde dünyanın birçok ülkesinden futbol takımlarının kamp merkezi
haline gelen Türkiye, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’ne göre bu yolla yaklaşık 250 milyon dolar gelir
sağlamaktadır. Türkiye’ye kamp için gelen yabancı ülke futbol takımlarının sayısının, ülkede uluslararası
organizasyonların artmasına paralel olarak yükseldiği de ifade edilmektedir (http://www.sabah.com.tr).
Türkiye’de ilk “spor oteli”nin açılarak, yerli/yabancı gruplara ve bireylere hizmet vermeye başlaması ve
Türkiye’nin ilk spor turizmi fuarı olan “SportTurkey”in Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı
ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin desteğiyle 01- 03 Kasım 2012 tarihlerinde Antalya’da
gerçekleştirilecek olması da,
Türkiye’de spor etkinliklerine verilen önemi gösteren gelişmelerdir
(http://www.tourismtoday.net).
Spor etkinliklerini alma yarışında, Mersin, dünyadaki önemli spor etkinliklerinden birisi olan Akdeniz
Oyunları’na (Cankalp, 2002: 98) ev sahipliği yapmak için aday olmuş ve Haziran 2011’de ev sahibi olma
hakkını kazanmıştır. Akdeniz Oyunları, Akdeniz Olimpiyat Komitesi’nin yönetiminde, dört yılda bir
düzenlenmekte ve 15 gün sürmektedir. 2013 Akdeniz Oyunları, Mersin’de 24 Haziran-3 Temmuz 2013 tarihleri
arasında Akdeniz’e kıyısı olan Asya, Afrika ve Avrupa’dan 25 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilecektir. Akdeniz
Oyunları’nın ilki 1951 yılında Mısır’ın Alexandria kentinde düzenlenmiştir (http://www.cijm.org.gr). Son olarak
2009 yılında İtalya’nın Pescara kentinde 3.500’ü sporcu olmak üzere 18.290 kişinin katılımıyla gerçekleşmiş
olan oyunlara 2013’de yaklaşık 25.000 katılımcı beklenmektedir. 30 spor dalında tarihinde en çok branşın
katılımının planlandığı etkinlikte, Akdeniz Oyunları’nın 60. yılını kutlama gösterileri de gerçekleştirilecektir
(Taşkın, 2011: 28-31). Bu bildiride Mersin’de düzenlenecek olan 2013 Akdeniz Oyunları bağlamında spor
etkinlikleri ve olası etkileri irdelenmektedir.
3
1. Spor Etkinlikleri ve Turizm
Spor günümüzde kişisel ve toplumsal sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikleriyle önemli bir endüstridir
(Devecioğlu, 2004: 2). Bu niteliklerinin önemini kavrayan birçok gelişmiş ülkede insanların vazgeçilmez bir
tutkusu ve yaşam biçimi, toplumlar açısından ise gelişmişliğin bir ölçütü olarak kabul edilmektedir (Ünal ve
Ekici, 2008: 28). Sporun sağlığa olan olumlu katkıları yanında haz, eğlence ve sosyalleşme aracı olması, kitle
iletişim araçlarının da hızla yayılmasıyla gelişmiş toplumlar tarafından benimsenmesine ve ilgi ile izlenmesine
neden olmuştur. Dünyanın en prestijli etkinliği olarak görülen Olimpiyat Oyunları’ndan (Konstantaki, 2008:
528) başka, Formula 1, FİFA Dünya Kupası, Tour de France, Wimbledon Tenis Şampiyonası, Avrupa Rugby
Kupası, Avrupa Yüzme Şampiyonası, Dünya Atletizm Şampiyonası, UEFA Şampiyonlar Ligi ve Universiade
gibi organizasyonlar günümüzün en popüler spor etkinlikleridir. Bu popüler spor etkinliklerini yerinde
izleyenlerin sayısı yüz binlerle, televizyonda izleyenlerin sayısı ise yüz milyonlarla ölçülmektedir (Bull ve
Lovell, 2007: 229; Yıldız, 2010: 5-6; Babacan ve Göztaş, 2011: 20).
Spor endüstrisinin gelişiminde ve geniş kitlelerce kabul görmesinde, teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının
gelişimi en önemli etken olmuştur. Ayrıca, yeni ve farklı spor ve rekreasyon etkinliklerinin artışı ve gelişimi,
bireylerin serbest zamanının artışı, spor ürünlerinin artışı, spor eğitiminin ve yönetiminin gelişmesi ve sporun
küresel bir pazar haline gelmesi spor endüstrisinin büyümesini ve gelişmesini etkileyen diğer faktörler
arasındadır (Argan ve Katırcı, 2002: 9-20). Günümüzde küresel spor endüstrisi dünyanın en büyük 20
endüstrisinden biri olarak (Ekmekçi ve Ekmekçi, 2009: 29), 115 milyar dolarlık bir pazar haline gelmiştir ve
PricewaterhouseCoopers (2011: 11), 2015’de bu rakamın 145 milyar dolara ulaşacağını öngörmektedir. Sporun
büyük bir endüstri haline gelmesi, endüstriye yapılan yatırımlar, yalnızca kulüpler ve sporcularla sınırlı kalma
boyutunu aşmıştır. Bu çerçevede eğlence, medya, müşterek bahis, spor malzemeleri, ulaşım ve turizm
sektörünün spor endüstrisi ile etkileşimini artırdığı ve zaman içinde geliştiği fark edilmektedir (Devecioğlu,
2004: 2).
Spor günümüzde din, dil, ırk, cinsiyet, yaş, meslek ve benzeri herhangi biyolojik, sosyal ve kültürel ayrım kabul
etmeden, tüm insanları ilgilendiren evrensel bir olguya dönüşmüştür (Ünal ve Ekici, 2008: 28) Küreselleşen ve
tek pazar olan yeni dünya düzeninde ülkeleri de birbirine yaklaştıran spor, dostluk ve barış mesajları verme
özelliğiyle bir köprü olmuştur. Ayrıca spor, uluslararası politika açısından ülke yönetimlerini de etkilemektedir.
Ülkeler sporu, ideolojik, sosyal ve siyasi yönden propaganda aracı olarak görmekte, maddi kazanç sağlamak ve
ülke reklamlarını yaparak turizmi canlandırmak amacıyla çeşitli uluslararası etkinliklere talip olmaktadırlar
(Yıldız, 2010: 7). Bu nedenle, uluslararası spor etkinliklerine ev sahipliği yapma isteği, ülkeler arasında
rekabetin yoğunlaşmasına yol açmaktadır.
Etkinlikler günümüzde, turizmi geliştirme ve pazarlama stratejilerinin ayrılmaz ve önemli bir parçası haline
gelmiştir. Bu fenomeni tanımlamak için “Etkinlik turizmi” ifadesi kullanılmakta ve “turistik bir çekim unsuru
yaratmak için etkinliklerin sistematik bir şekilde geliştirilmesi, planlanması, pazarlanması ve düzenlenmesi”
olarak tanımlanabilmektedir (Tassiopoulos, 2005: 4). Günümüzde etkinlik turizmi uluslararası turizmin önemli
ve hızla gelişen bir bölümü olarak literatürde geniş çaplı araştırmalara konu olabilmektedir (Getz, 2008: 403405).
4
Etkinlikler arasında önemli bir yeri olan spor etkinliklerinin insanlık tarihi kadar eskiye dayandığı bilinmektedir.
Nitekim Antik Yunanlılar ve Romalılar spor etkinlikleri için altyapı oluşturmuşlardır. Spor etkinlikleri geçmişte
halk kutlamaları, seremoniler ile başlamış ve tarihsel süreçte dinle bağlantısı kurulmuştur. Örneğin ilk antik
olimpiyat oyunları, sadece bir sportif etkinlik olmayıp, dini bir kutlama olarak gerçekleştirilmiştir. 20. yüzyılın
başlarında ise spor etkinliklerine uluslararası standartlar getirilmeye başlanmış, böylece yerel ve ulusal oyunlar
küresel spor sistemine dönüşmüştür (Yuen, 2008: 29; Basım ve Argan, 2009: 294).
1970’den itibaren spor, değişen küresel pazarla birlikte turizmi desteklemek ve uluslararası spor etkinlikleri
aracılığıyla yerel ekonomik gelişmeyi teşvik etmek için kullanılmıştır. Günümüzde spor etkinliklerinin
ekonomik kalkınma ve kentsel yenilenme için katalizör olabileceği yaygın bir görüştür (Wilson, 2006: 57).
Turizm hareketlerini arttıran bir araç olarak görülen etkinlikler, çoğu destinasyonun pazarlama ve geliştirme
planları içerisinde önemli bir yere sahip olmaktadır (Getz, 2008: 403). Bu bağlamda spor etkinlikleri turizm
endüstrilerini geliştirme beklentileriyle ülkeler veya kentlerin en çok odaklandığı etkinlik türlerinden biri
olmaktadır. Spor etkinliklerinin teşvik edici yönlerini; etkinliğin ev sahibi kent ya da bölgeye ekonomik katkısı,
prestiji, tanıtım sağlaması oluşturmakta ise de, en önemli çekiciliğini “etkinliğin kalıcı mirası” oluşturmaktadır.
Miras, bir etkinliğin gerçekleştirildiği yer olan ev sahibi kent için uzun vadeli ekonomik, siyasi, turizm, sosyal
ve/veya çevresel sonuçları olarak kabul edilmektedir. Önemli bir etkinliğin mirası, olumlu olduğu gibi olumsuz
da olabilmekte, spor etkinliklerinin, terk edilmiş stadyumlar, kaçırılan gelişim fırsatları ve kaybedilen
yatırımlardan oluşan hayal kırıklığı yaratacak bir miras bırakma potansiyeli de bulunmaktadır. Günümüzde
miras kavramının artan popülerliğine rağmen, spor etkinliklerinin sonuçlarının planlanması, uygulanması ve
değerlendirilmesi konusunda yeterli düzeyde çalışma yapılmamaktadır (Thomson, Leopkey, Schlenker ve
Schulenkor, 2010: 1- 3; Deloitte, 2010: 2).
2. Spor Etkinliklerinin Türleri
Literatürde etkinliklerin farklı şekillerde kategorize edildiği görülmektedir. Araştırmacıların bir kısmı
etkinlikleri;
katılımcı
sayısı,
medya
ilgisi,
altyapı,
maliyet,
sağladığı
yararlar
bakımından
büyüklüklerine/kapsamlarına ve ölçeklerine göre sınıflandırırken, bir kısmı ise içeriklerine göre (kültürel, sportif
ve benzerleri) sınıflandırmışlardır (Basım ve Argan, 2009: 291; Babacan ve Göztaş, 2011: 9). Roche (2000: 4),
büyüklük ve ölçeklerine göre etkinlikleri; mega, special (özel), hallmark (özellikli) ve local (yerel) etkinlikler
olarak dört başlık altında incelemiştir. Buna göre “mega etkinlikler” olimpiyat oyunları gibi çok büyük çapta ve
dünyanın farklı yerlerinde düzenlenen etkinliklerdir. “Özel etkinlikler”, Formula Grand Prix, Panama Oyunları,
gibi dünyanın belirli bölgelerinde gerçekleşen, mega etkinliklerden daha küçük ölçekli etkinliklerdir. Ülke
çapında bir kez gerçekleşen ya da tekrarlanan sınırlı süreli spor etkinlikleri ise “özellikli” olarak
adlandırılmaktadır. Ancak mega etkinliklerden farklı olarak ev sahibi toplumdan bağımsız olmadığı, özellikli
etkinliklerin belirli bir destinasyona ait etkinlikler olduğu belirtilmektedir (Getz, 2008: 408; Babacan ve Göztaş,
2011: 4). Yerel etkinlikler ise küçük çaplı, kent/kasaba ölçeğinde düzenlenmektedir.
De Groote (2005: 21), mega ve özel etkinlikleri birbirinden kesin çizgilerle ayırmaksızın birlikte değerlendirmiş
ve sınıflandırmıştır. Buna göre mega/özel etkinlik başlıkları; karnavallar ve popüler festivaller, kültürel
5
etkinlikler, gastronomi, politik etkinlikler, bölgesel etkinlikler, dünya sergileri, spor etkinlikleri olmaktadır. Bu
çerçevede Rio Karnavalı ve Akdeniz Oyunları bir mega/özel etkinliktir.
Tassiopoulos (2005: 10), etkinliklerde sınıflama kriteri olarak; planlanma, kendine özgü ve özel olma ve
büyüklük unsurlarını kullanmıştır. Buna göre etkinlikleri planlanan ve planlanmayan etkinlikler olarak ikiye
ayırmıştır. Planlanan etkinlikler sıradan (ordinary) ve özel (special) olmak üzere iki tür olup; özel etkinlikler
büyük (major) ya da küçük (minor) olabilmektedir. Büyük etkinlikler ise özellikli (hallmark) ve mega etkinlikler
olarak ikiye ayrılmaktadır. Büyük etkinlikler genellikle ulusal veya uluslararası olabilen, kalabalık grupları ve
medyayı çeken, kentin veya bölgenin gelişimine katkı sağlayan etkinliklerdir (Tassiopoulos, 2005: 10; Babacan
ve Göztaş, 2011:11). Literatürdeki bu sınıflandırmalar göz önüne alındığında Akdeniz Oyunları, büyük (majör)
çok sporlu etkinlikler içerisinde değerlendirilebilmektedir (http://www.palgrave.com).
ETKİNLİK
TÜRLERİ
PLANLANAN
SIRADAN
PLANLANMAYAN
ÖZEL
KÜÇÜK
BÜYÜK
ÖZELLİKLİ
MEGA
Şekil 1. Etkinlik türleri (Tassiopoulos, 2005: 10; Babacan ve Göztaş, 2011: 11 )
Spor etkinliklerini sınıflandırırken kullanılan bir kriter de, etkinliklere katılımın şekli ile ilgilidir. Spor
etkinliklerine katılım pasif olarak bu etkinlikleri izlemek veya aktif olarak spor yapma amaçlı olduğu gibi, her iki
amaç için de katılım söz konusu olabilmektedir (Yıldız, 2010: 4). Bu bağlamda spor etkinlikleri izleyici ve
sporcu temelli olup olmadığına göre de ayırt edilmektedir. Sporcu katılımlı etkinliklerde doğrudan katılımcının
mutluluğuna, ekipmanların kalitesine, oyuncu tesislerine odaklanılarak organizasyon yapılırken, izleyicili
etkinliklerde izleyicinin mutluluğuna, atmosfer, oyun öncesi ve arası yeme içme eğlence, tesisler ve benzerleri
izleyiciler göz önüne alınarak organize edilmektedir (Basım ve Argan, 2009: 294). Örneğin, golf turnuvalarında
oyuncu odaklı organizasyon yapılmaktadır. Olimpiyat oyunlarında ise hem sporcuların hem de izleyicilerin
memnuniyeti üzerine yoğunlaşılmaktadır. Oyunların en iyi şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak için gerekli
6
koşullar yerine getirilmekte ve izleyicilere de etkileyici bir atmosferde açılış ve kapanış gösterileri ve diğer
hizmetler sunulmaktadır.
3. Spor Etkinliklerinin Etkileri
Spor etkinliklerinin ev sahibi topluluğa çeşitli şekillerde etkileri olmaktadır. Bu etkiler Ritchie (1984: 8)
tarafından ekonomik, turizme dönük, fiziksel (çevresel), sosyo-kültürel, psikolojik ve siyasi etkiler olarak
sınıflandırılmıştır (aktaran Basım ve Argan, 2009: 298). Ülkeler veya kentler, bu etkilerin olumlu olması ve
yüksek fayda yaratma beklentileriyle etkinlikler düzenlemekte ya da büyük ölçekli etkinliklere ev sahibi olma
çabası içerisine girmektedir. Büyük ölçekli etkinliğin olumlu etkileri; turizm endüstrisini geliştirmesi, kentin
gelişimi ve yenilenmesinde katalizör olması, yatırım ve ticarette artış ile iş imkanları yaratması, medya ilgisi
sayesinde uluslararası tanınırlık sağlaması, kent/destinasyon pazarlamasına katkı sağlaması, iletişim-ulaşım
olanaklarının geliştirilmesi ve benzerleridir. Ancak geçmiş deneyimler, bu organizasyonların olumsuz etkileri ve
risklerinin de bulunduğunu göstermektedir. Beklentinin karşılanamaması, maliyetler, ekonomik etkinin
geçiciliği, boykot/skandal riskleri, yatırımların atıl duruma düşmesi ve çevresel olumsuz etkiler bunların
başlıcalarıdır (Yuen, 2008: 32; Moreira, 2008: 45-48; Soteriades ve Dimou, 2008: 574-577). Tassiopoulos
(2005: 229) bu risk faktörlerini ekonomik, fiziksel, performans ve psikolojik olarak sınıflandırmıştır. Aşağıda
spor etkinliklerinin olası etkileri açıklanmaktadır:
3. 1. Ekonomik Etkileri
Spor etkinliklerinin ekonomik etkisi, ekonomide spor etkinliğinden kaynaklanan net değişim olarak
tanımlanabilmektedir. Bu değişim, etkinliklerden sağlanan kazançlar, operasyonlar, geliştirme faaliyetlerinden
ve spor tesisleri ve hizmetlerinin kullanımından sağlanmaktadır (Lee, 2001). Ekonomik etki genellikle, inşaat ve
taşımacılık harcamaları gibi yatırım maliyetleri, güvenlik ve yayıncılık gibi işletme maliyetleri ve turist
harcamalarının bir sonucudur. Dolayısıyla ekonomik etki, o etkinliğin harcama ve istihdam etkilerinin bir
ölçüsüdür (http://www.bl.uk). Tüm etkinlikler gibi spor etkinlikleri de kendi içinde birtakım ekonomik riskler
barındırmaktadır. En önemli risk faktörlerini; yetersiz sponsorluk, gerekli alt yapı ve tesis inşası için yetersiz
finansman, hatalı sermaye, faaliyet maliyeti ve gelir akışı tahminlemeleri oluşturmaktadır (Tassiopoulos, 2005:
229). Örneğin Türkiye’de başlangıçta 60 milyon dolara mal olması öngörülen toplam 2 milyon 215 bin
metrekarelik bir alanı kapsayan Formula yarış pisti, 220 milyon dolara güçlükle bitirilmiştir (Asker, 2010: 97).
Spor etkinliklerinin ekonomik etkisi çok tartışılan, önemli bir konudur. Literatürde spor etkinlikleriyle ilgili
yapılan çalışmaların daha çok ekonomik etkileri ve fayda ve maliyetlerine odaklı olduğu ve bu konuda farklı
değerlendirmelerin olduğu görülmektedir. Bunun nedeni, spor etkinliklerinin ekonomik etkisini ortaya koymanın
çok zor oluşu ve ekonomik etkiyi tanımlama yaklaşımlarındaki farklılıklardır (Lee, 2001). Nitekim Owen (2005:
1), büyük spor etkinliklerinin ev sahibi kente büyük ekonomik etki yaratacağı beklentisinin yaygın bir görüş
olduğunu, bu yönde yapılan çalışmaların ise hatalı bir şekilde bu beklentileri teyit edecek yüksek maddi
tahminlemelerde bulunduğunu belirtmiştir. Ancak etkinlik sonrası çalışmalarda etkinliğin tahmin edilen olumlu
ekonomik etkilerini doğrulayacak herhangi bir kanıta rastlanmadığını da iddia etmiştir. Yuen (2008: 30) ve
Solberg ve Preuss (2007: 232) ise özellikle büyük ölçekli spor etkinliklerinin tam maliyetini ve faydalarını
ölçmenin oldukça zor olduğunu belirtmişlerdir. Dolayısıyla ekonomik getirinin net olarak ortaya konması da
7
güçleşmektedir. Kurtzman (2005:48-49) bir motor sporu etkinliğini örnek olarak vererek, bu etkinliğin
kendisinin maliyet/kar esasına göre 1-2 milyon dolar zararla sonuçlandığını, ancak ortaya çıkan ekstra gelirin 20
milyon dolardan fazla olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla ekonomik katkı sadece o etkinliğin maliyeti ve
kar/zararı olarak değerlendirilmemelidir.
Ekonomik etki değerlendirmeleri yapılırken ev sahibi kentlerin mevcut niteliklerinin de göz önüne alınması
gerekmektedir. Bazı kentlerin büyük spor etkinliklerine ev sahipliği yapmak için alt yapıları mevcut iken ve çok
düşük seviyede ilave yatırımlara ihtiyaç duymakta iken, bu özelliğe sahip olmayan kentler önemli ölçüde yatırım
yapmak durumunda kalmaktadır. Hatta bu etkinliklere ev sahipliği yapan kentin alt yapı giderleri bazen
etkinliğin bölgesel ekonomik faydalarını ve altyapı gereksinimlerini de aşmaktadır (Solberg ve Preuss, 2007:
213-216). Dolayısıyla etkinlik alt yapısı sınırlı olan bir kentte, etkinlik dolayısıyla yaratılan ekonomik katkı da
daha fazla olabilmektedir.
Spor etkinliğinin büyüklüğü, ev sahibi kente, yaratacağı ekonomik etkiyi de etkileyebilecektir. Genellikle
etkinliğin büyüklüğü ile ev sahibi bölge ve topluma olan etkisinin pozitif korelâsyonlu olduğu kabul
edilmektedir (Soteriades ve Dimou, 2008: 573). Ancak, Daniels ve Norman (2003) çalışmalarında, periyodik
küçük spor etkinliklerinin büyük organizasyonlara kıyasla daha fazla ekonomik fayda sağladığını belirtmişlerdir
(aktaran Dansero ve Puttilli, 2010: 323). Çünkü küçük ölçekli spor etkinlikleri büyük yatırımlar gerektirmemekte
ve mevcut alt yapı ve imkânlarla gerçekleştirilebilmektedir. Örneğin günümüzde popüler olan, küçük ölçekli bir
plaj voleybolu turnuvası için elverişli bir kum saha yeterli olabilmektedir (Argan, 2004: 165).
3. 2.Turizme Dönük Etkileri
Büyüklüğü ne olursa olsun spor etkinlikleri, turizm hareketlerini canlandıran bir özelliğe sahiptir. Bu çerçevede
turizm literatüründe “spor turizmi” kavramı geliştirilmiştir. Spor turizmi, spor etkinlikleriyle turizmin birleştiği,
spor etkinliklerinin gelişimiyle son dönemde oldukça popüler olan yeni bir turizm dalı olmuştur. Spor turizmi
insanların spor yapmak ve/veya sportif etkinlikleri izlemek amacıyla turizm etkinliğine katılmalarından doğan
olaylar ve ilişkiler bütünü olarak tanımlanmaktadır (Kaplanidou ve Vogt, 2006: 2; Hazar, 2007: 79; Babacan ve
Göztaş, 2011: 20). Uluslararası Spor Turizmi Konseyi’ne göre, turizm sektörü gelirlerinin yaklaşık %32’si spor
turizminden sağlanmaktadır (Kurtzman, 2005: 50).
Spor etkinlikleri, özellikle destinasyonların imajlarını geliştirmek, turizm ürünlerini farklılaştırmak ve önemli bir
turizm potansiyeli yaratmak amacıyla kullanılmaktadır (Kaplanidou ve Vogt, 2006: 2; Babacan ve Göztaş, 2011:
20). Gratoon, Dobson ve Shibli (2000), İngiltere’de farklı spor etkinliklerini karşılaştırdıkları çalışmalarında
etkinliklerin büyük olumlu etkilerinin doğrudan ekonomik faydalarıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda, ev
sahibi kente yapılan yatırımların gelecekteki turist hareketlerinde ve kentin görünürlüğünü arttırmada da fayda
yarattığını belirtmişlerdir. Bu nedenle etkinliğin başarısının sadece kar ve zarar esasına göre değerlendirilmemesi
gerektiği ifade edilmektedir (Dansero ve Puttilli, 2010: 323).
Solberg ve Preuss (2007: 219), spor etkinliklerinin destinasyonun imajını güçlendirebileceğini, farkındalığını
arttırabileceğini, yeni ve gelişmiş alt yapı olanaklarıyla yeni turistik ürünler sağlayabileceğini belirtmişlerdir.
8
Bunlar daha iyi ve istikrarlı hizmet kalitesiyle birlikte uzun vadede turizmi geliştirmek için önemli bir potansiyel
olabilecektir. Ancak yazarlar, spor etkinliklerini organize edenlerin uzun vadede turizm etkilerini sadece sınırlı
bir düzeyde kontrol edebileceklerini, turizm ürünlerinin ve destinasyon imajının kentin genel çevresel
özelliklerinden daha güçlü şekilde etkileneceğini vurgulamaktadırlar.
Çevre
(Rakipler, iklim, savaşlar, terör, medya vb)
Kent
Spor Etkinliği
Farkındalık
ve imaj gelişimi
Destinasyon
ve toplum gelişimi
Uzun dönemli turizm etkisi
Şekil 2. Spor etkinliklerinin turizm gelişim etkisi (Solberg ve Preuss, 2007: 220).
Spor turizminin tüm turizm endüstrisine büyük katkıları olduğu ileri sürülmektedir (Kurtzman, 2005: 49).
Örneğin; 1996 Seul olimpiyatlarından sonra Seul’a gelen turist sayısı %10,4; 2000 yılında Sydney
Olimpiyatlarından sonra Avustralya’ya gelen turist sayısı %10 artmıştır (Hazar, 2007: 82). Ritchie (2004) ise
büyük ölçekli etkinliklerin destinasyona ve yerel halka çeşitli olumsuz etkileri olabileceğini belirtmektedir. Bu
nedenle küçük ölçekli spor etkinliklerinin turizm potansiyelinin üzerinde daha fazla durulması gerektiğini
vurgulamaktadır (aktaran Babacan ve Göztaş, 2009: 20-21).
Spor etkinliklerinin turist çekimi, bazı örneklerde beklentinin altında kalmıştır. 1984’de Los Angeles
Olimpiyatları’nda beklenenin oldukça altında ziyaretçi ağırlanmış, otel odaları boş kalmış ve restoranlar yılın
aynı zamanına göre ortalamanın altında iş yapabilmişlerdir (Basım ve Argan, 2009: 299). 2000 Sydney
Olimpiyatlarında 132.000 ziyaretçi beklenirken, gelenlerin sayısı 97 bin olmuş, Atina’da 2004 yılında gecelik
105 bin kişi beklenirken, 14 binden az kişi geceleme yapmıştır, Yunanistan’da gelen turist sayısı da bir önceki
yıla göre düşmüştür. 2008 yılında Pekin, 400 bin civarında ziyaretçi ağırlamayı planlarken, Ağustos ayı boyunca
9
ancak 235 bin kişi ağırlayabilmiştir (http://www.turizmhabercisi.com). Formula 1 yarışlarında İstanbul’a 145 bin
izleyici gelmesi beklenirken, gelen izleyici sayısı 14 bin olmuştur (Asker, 2010: 97).
Bir spor etkinliğinden kentin ve bölgenin beklentisi yanında, katılımcıların da o etkinlikten beklentileri söz
konusu olabilmektedir. Ev sahibi kent ya da ülke, bu beklentileri karşılayabildiği ölçüde güçlü bir imaj
yaratabilmektedir. Aksi takdirde etkinlik sonrası miras olumsuz olmaktadır. Bu nedenle, bu beklentileri doğru
tespit etmek gerekmektedir. Örneğin; Kaplanidou ve Vogt (2006: 4), “Spor turizmi etkinliği, bir marka olabilir
mi?” adlı çalışmalarında ABD’de bisiklet spor etkinliklerinin aktif katılımcılarının görüşleri doğrultusunda
etkinliğin özellikleri, sporcuların etkinliğe karşı tutumları, etkinliğin yararları ve katkılarını ortaya koyarak
belirlemeyi amaçlamışlardır. Bu unsurlar spor etkinliğinin imajını oluşturmaktadır. Elde ettiği bulgulara göre
spor etkinliğinin imaj öğeleri; organizasyonel, çevresel, fiziksel faaliyet, sosyal faaliyet, yerine getirme (icra) ve
duygusal tema başlıkları olmuştur. Katılımcıların organizasyonel unsurlar olarak; “daha güvenli rotalar, rahat
kullanımlı yollar, etkinlik atmosferi, pahalı/ucuz giriş ücretleri, destinasyondaki etkinlikler, konaklamalar ve iyi
hizmet” gibi unsurlara önem verdikleri görülmektedir. Çevresel tema olarak “doğal manzara, yeni yerler,
dönemin en iyi yeri, kırsal alanlar”, fiziksel tema da ise “dayanıklılık, sağlıklılık, iyi fiziksel kondisyon, azim,
eğitim“ ifadelerini kullanmışlardır. Sosyal faaliyet temasını; “sosyalleşme, diğer insanlarla tanışma, aile ve
arkadaşlarla yapılacak tatil, yeni şeyler yapma”, yerine getirme temasını; “zorluklar, başarma, kendini
gerçekleştirme”, duygusal temayı ise “dinlenme, keyif, heyecan, gurur, mutluluk, dostluk” ifadeleri
oluşturmaktadır.
Etkinliğin
nitelikleri
SPOR
TURİZM
ETKİNLİĞİ
İMAJI
Etkinliğe
karşı
tutumlar
Etkinliğin
yararları
Şekil 1. Katılımcılara Göre Spor Turizmi Etkinliğinin İmajı (Kaplanidou ve Vogt, 2006: 3).
3. 3. Fiziksel (Çevresel) Etkileri
Önemli bir spor etkinliği, büyük bir yatırım yapılmasını gerektirmekte ve bu nedenle geniş çaplı bir fiziksel bir
değişime yol açabilmektedir. Kentler, spor etkinliğine ev sahipliği yapmaya aday olmak ve etkinliği
gerçekleştirebilmek için kentlerini en uygun hale getirmeye çalışmakta ve alt ve üst yapıyı geliştirmek için
10
çalışmaktadır (Deloitte, 2010: 5). Bunu başarabilen kentler hem yeterli arz olanaklarına kavuşmakta, hem de bu
etkinlikler sayesinde deneyim kazanarak yeni girişimlerde bulunabilmektedirler. Bu arz olanakları, stadyumlar
gibi spor alanları inşa edilmesi, ulaşım ve iletişim alt yapısının ve konaklama tesislerinin geliştirilmesi şeklinde
olabilmektedir. Örneğin; 1991’de World Student Games (Universiade) İngiltere’nin Sheffield kentinde
düzenlenmiştir. Etkinlik, kente yüzme havuzu, stadyum, sportif arena gibi tesisler kazandırmış ve böylece kent
sportif bir kent imajına kavuşarak bu şekilde algılanır olmuştur (Dickinson ve Shipway, 2007: 7; Basım ve
Argan, 2009: 299).
Spor etkinlikleri yıllarca sürebilecek altyapı geliştirme çalışmalarının hızlanması için katı bir son teslim tarihini
dayatabilmektedir. Çünkü özellikle büyük ölçekli etkinliklerde tüm dünyanın gözü, bu ev sahibi bölgede olmakta
ve bu da o toplumda ortak bir odak noktası yaratarak işleri doğru ve hızlı yapmaya teşvik etmektedir (Deloitte,
2010: 1). Toplumda çevresel konulara ilişkin farkındalık artmakta, atık alanları geliştirilmekte ve alt ve üst yapı
koşulları iyileştirilmektedir. Diğer taraftan bu olumlu etkilerinin yanında, etkinlik bölgesine verilen kısa ve uzun
dönemli zarar, ekolojik ayak izi, atık ve kirlilik, gürültü kirliliği, trafik sıkışıklığı, enerji ve diğer doğal
kaynaklara talep artışı gibi olumsuz etkiler de meydana gelmektedir (Babacan ve Göztaş, 2011: 202).
Etkinlikler nedeniyle yapılan spor tesisleri gibi üst yapı yatırımlarının atıl duruma düşmemesi için, etkinlik
sonrası ulusal ve uluslararası etkinlik girişimleriyle yeniden kullanma yeteneğinin olması gerekmektedir
(Dansero ve Puttilli, 2010: 337). Asker’e (2010: 99) göre Formula yarışları Türkiye’de beklentilere yanıt
verememiş, tesis atıl duruma düşmüş ve üstelik yıllık 5 milyon dolar olan bakım masrafları da üstlenilmek
zorunda kalınmıştır. İngiltere bu konuda önlemini almıştır. Londra’da düzenlenecek olan 2012 Olimpiyat
Oyunlarından üç yıl önce, bu mirası doğru değerlendirmek için etkinlikler sona erdikten sonra tüm tesislerin
nasıl değerlendirilebileceği ile ilgili bir organizasyon yapılmıştır (Deloitte, 2010: 7).
Çevresel etkiler, özellikle büyük etkinliklerle ilgili olarak son yıllarda ön plana çıkmıştır. Son dönemde önemli
spor etkinliklerinin büyük bir bölümü, bu sürdürülebilir gelişme ve çevresel eğitim konularına odaklanmaktadır.
Örneğin, Sydney Olimpiyat Oyunları “Yeşil Oyunlar” olarak lanse edilmiştir. Pekin 2008 Olimpiyat
Oyunları’nda Çin’in kendisini daha çevre dostu bir ülke olarak konumlandırmak ve ekonomisindeki hızlı
büyümeyi, kirliliğin kontrol edilmesini ve su kaynaklarının korunmasını sağlamak için bir çevre koruma
politikası uygulaması; dünyanın geri kalan bölümünde, Çin’in büyük bir ilgi görmesini sağlamıştır. 2012 Londra
Olimpiyat Oyunları da sürdürülebilirlik vitrini olarak kullanılmaktadır. Çevreye yönelik taahhütlerini kanıtlamak
için, organizatörler etkinliğin karbon ayak izini takip etmekte ve ilgili tüm etkinliklerin çevre üzerindeki
etkisinin belirli sınırlar dahilinde kalacağından emin olunmasına yardım etmektedir (Dickinson ve Shipway,
2007: 7; Deloitte, 2010: 8).
3. 4. Sosyo-Kültürel Etkileri
Herhangi bir etkinliğin sosyal etkisi; etkinliğin insan yaşamına, davranışına, bireyler arasındaki etkileşime,
toplum yaşamını geliştirme ve yeni spor etkinlikleri yaratmaya dönük etkilerdir. Yapılan araştırmalar, özellikle
Olimpik Oyunlar gibi büyük spor etkinliklerinin ev sahibi bölge ya da kent üzerinde yerel değerlerini ve
geleneklerini güçlendiren uzun dönemli sosyo-kültürel sonuçlar doğurduğunu göstermektedir (Konstantaki,
11
2008: 530). Kamu sektörü, özel sektör ve toplum işbirliğini teşvik etmekte, ayrıca toplumun sürece dahil
edilmesi, gönüllük duygusunu ve toplumda bilinç oluşturmayı desteklemektedir. Örneğin, dünyanın en büyük
yıllık spor etkinliği olarak görülen Tour de France, Fransa’da gerçekleştirilen ve tüm dünyada yayınlanan bir
spor etkinliğidir. 100 yıldan fazla bir süredir Fransa’nın kentleri, yarışın başlangıç ve bitiş noktalarına ev
sahipliği yapmak için mücadele etmektedir. Bunun nedenini gözler önüne seren örneklerden birisi, 2007 Tour de
France’idir. Etkinlikte tahmini olarak 4500 kişi görev almış, etkinliği 2.000 gazeteciyle birlikte 20 güzergâh
boyunca 15 milyon seyirci izlemiştir. 84 ülkenin 43’ünde canlı yayınlanmış, hakkında televizyon programlarında
2.965 saatten fazla yayın yapılmıştır. İnternette ise resim ve bilgilerinin binlercesi mevcuttur (Bull ve Lovell,
2007: 230-231; Deloitte, 2010: 1).
Diğer taraftan Ritche (1984:8), spor etkinliklerinin olumlu sosyo kültürel etkileri yanında kişisel ve özel
değerlerin ticarileştirilmesi ve destinasyonlarının doğasının bozulması gibi olumsuz sosyo-kültürel etkilerinin de
olabileceğini ifade etmektedir (aktaran Basım, Argan, 2009:298). Normal iş süreçlerinin kesintiye uğraması,
yerli halk göçü, yaşam biçimlerinde bozulma, medya etkileri, kültürel yapının zedelenmesi, kaynakların eşitsiz
dağılımı gibi faktörler de diğer sosyo-kültürel risk faktörleridir (Babacan ve Göztaş, 2011: 202).
3. 5. Psikolojik etkileri
Spor etkinliklerinin somut özelliklerinin yanında soyut bir takım kazanımları da söz konusu olmaktadır.
Özellikle büyük çapta olanları ev sahibi kent ya da ülkeye küresel çapta saygınlık, yerel ve ulusal gurur,
toplumsal moral kazandırmaktadır (Deloitte, 2010: 3). Örneğin; 1995 Rugby Dünya Kupası Güney Afrika
Cumhuriyeti’ni sadece dünya spor toplumunun değil, siyasi toplumunun da tam üyesi yapan bir fırsat
oluşturmuştur. Kupanın beyaz olan kaptan Francois Pienaar’a verilmesi, halkı bütünleştirmiş ve dünyaya güçlü
bir psikolojik görüntü verilmiştir (Matheson, 2006: 6).
Büyük spor etkinlikleri, etkinliklere aktif olarak katılan sporcular için sportif yeteneklerini göstermeleri
açısından fırsatlar sunmakta, ev sahibi topluma ise böyle bir etkinliği gerçekleştirme gururunu yaşatarak
toplumun kendini iyi hissetmesini sağlamaktadır (Basım ve Argan, 2009: 299). İzleyiciler açısından ise zevk
alma, serbest zamanlarını değerlendirme olanağı vermekte, spora ve takıma bağlıklarını motive etmektedir
(Yıldız, 2010: 15). Olimpiyat oyunlarını izleyen turistler arasında yapılan araştırmalarda “orada olma”
deneyiminin yerine hiçbir şeyin geçemeyeceği vurgulanmıştır (Argan, 2004: 165). Ancak Tassiopoulos (2006:
229), spor etkinliklerinin riskleri arasında psikolojik etkilerin önemini vurgulayarak; etkinliğin, etkinliğin
geçekleştirildiği yerlerin, çevrenin olumsuz imajının katılımı düşürebilecek büyük bir risk faktörü olduğunun da
altını çizmektedir. Ayrıca düşük hizmet kalitesi, çalışanların yetersiz performansı gibi performans riskleri, hayati
tehlike, hastalık ve suç gibi güvenlik riskleri de başarısızlığa neden olabilecek önemli risk unsurlarıdır.
3. 6. Siyasi Etkileri
Spor etkinliklerine ev sahipliği için aday olma ve ev sahipliği hakkını kazanma, etkinliğin yönetimi,
uygulanması, kalıcı bir miras; mevcut hükümetin ve liderlerinin prestijinin artmasına neden olmaktadır. Ancak,
ülke ve kent yöneticilerinin etkinlikten arzu edilen mirasın otomatik olarak gerçekleşeceğini varsaymamaları
gerekmektedir. Olumlu ve kalıcı bir miras yaratmak; güçlü liderlik ve toplumu miras vizyonuna gerçekçi bir
12
bakış açısıyla bilinçlendirerek, teşvik etmekle sağlanmaktadır. Özellikle büyük etkinlikler güçlü bir siyasal
desteğe ihtiyaç duymakta ve devletten, özel sektör ve yerel spor örgütlerine kadar çoklu bir paydaş işbirliği
gerektirmektedir. Özellikle önemli alt yapı yatırımlarında özel sektörle işbirliği ve ortaklık ülkelerin başvurduğu
bir uygulamadır (Deloitte, 2010: 5). Ancak Türkiye’de bu konuda özel sektör yatırımları kısıtlı olmaktadır.
Nitekim, Asker’e (2010: 99) göre Türkiye’de özel sektörün gelişmemiş olması nedeniyle hiçbir ülkede devlet
tarafından finanse edilmeyen Formula 1 yarışlarının devlet desteğiyle düzenlenmesini ortaya çıkarmış ve kamu
gelirleri bunun için harcanmıştır. Bu da beklentinin karşılanamamasının önemli bir nedeni olarak görülmektedir.
Ritchie (1984: 8), spor etkinliklerinin hükümet veya toplum tarafından var olan politik değerlerin
propagandasının yapılmasına imkân verdiğini belirtmiştir. Güçlü hükümetler çalışmalarının başarılarını özellikle
seçim dönemlerinde başarı elde etmek için etkinlikleri kullanabilmektedirler. Ancak politik görüşlerini
yansıtabilmek için etkinliklerin gerçek doğasını tahrip de edebilmektedirler (Basım ve Argan, 2009: 298-300).
Sonuç
Spor etkinlikleri, önemli bir getiri vaadi sunuyor olsa da, çok fazla kaynak ve yatırım gerektirmesi nedeniyle
pahalı ve riskli organizasyonlardır. Destinasyonu tüm dünya izleyicilerine tanıtabilen bir teşvik unsuru olmakla
birlikte, bu teşvik süresi kısa olabilmektedir. Politika yapıcılar için zorluk ise, her bir etkinlik girişimi için gerçek
maliyetleri, faydaları riskleri ve avantajlarını belirleyebilmektir (Solberg ve Preuss, 2007: 213-216). Spor
etkinlikleri önemli ve sıkıntıya girmeye fazlasıyla değer girişimler olarak görülmekte ve sunulmaları, elde
edilmeleri ve kanıtlanmaları da oldukça zor olmaktadır (Deloitte, 2010: 1).
Spor etkinliklerinin ev sahibi kent ya da ülkeye ekonomik, turizm, sosyo-kültürel, psikolojik, siyasi ve fiziksel
olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Ayrıca etkinliğin mirasının olumlu ve sürdürülebilir olabilmesi için etkinliğin
girişimi öncesinden, etkinlik sonrası mirasa kadar, her aşamasında iyi yönetilmesi ve beklentilere karşılık
verebilmesi gerekmektedir. Bunu yapabilmek için ise bilimsel metotlar kullanarak aktif /pasif katılımcıların ve
ev sahibi kentin beklentilerini ve etkinliğin fayda ve maliyetlerinin doğru olarak ortaya konması gerekmektedir.
Aksi takdirde yatırımların atıl kalması, güvenlik açıkları gibi riskler ve olumsuz miras kaçınılmaz olmaktadır.
(Deloitte, 2010: 1). Bu nedenle etkinlik miras yönetimi, kentlerin veya ülkelerin üzerinde titizlikle durmaları
gereken bir husus olmaktadır.
Mersin, yatırımlarını doğru kullanma yeteneğini geliştirebilir ve bu etkinlik sayesinde soyut ve somut
kazanımlarını doğru değerlendirebilirse yeni girişimlerde bulunabilecek bir imaja sahip olabilecektir. Çünkü
daha küçük ölçekli bile olsa, benzer bir etkinliğe ev sahipliği yapmış olmak bundan sonraki girişimlerinde
güvenilirliğini ve başarı şansını arttırmaktadır. Örneğin Brezilya’nın 2007 yılında Pan Amerikan Oyunları’nın ev
sahipliğinde başarılı olması, 2014 Dünya Kupası teklifini kazanmasına ve 2016 Olimpiyat Oyunları için tercih
edilen ülke olmasına yardımcı olmuştur (Deloitte, 2010: 3). Mersin, yeni fırsatlar elde edebilmek ve gelişimine
ivme kazandırmak için 2013 Akdeniz Oyunları’nı gerçekleştirmeden önceden etkin miras yönetimi için
çalışmalara başlamalıdır.
13
Kaynakça
Argan, Metin (2004). Spor ve Turizm Pazarlamasının Kesişim Noktası Olarak Spor Turizmine
Kuramsal Bir Bakış, Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi, 15(2) 158-168.
Argan, Metin; Katırcı, Hakan (2002). Spor Pazarlaması, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Asker, Ayşe (2010). Türkiye’nin Formula 1 Rüyası: Ekonomi Politik Bir Değerlendirme, İletişim
Kuram ve Araştırma Dergisi, Güz, Sayı 31, 79-102.
Babacan, Eylin; Göztaş, Aylin (2011). Etkinlik Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara.
Basım, Nejat; Argan, Metin (2009). Spor Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara.
Bull, Chris; Lovell, Jane (2007). Journal of Sport & Tourism, Nos. 3- 4, August- November, Vol. 12,
229- 248.
Cankalp, Mehmet (2002). Sporda Yönetim ve Organizasyon, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Dansero, Egidio; Puttilli, Matteo (2010). Mega-events tourism legacies: the case of the Torino 2006
Winter Olympic Games - a territorialisation approach, Leisure Studies, Volume 29, Issue 3, 321-341.
De Groote, Patrick (2005). A multidisciplinary analysis of world fairs (= expos) and their effects,
Tourism Review, Vol. 60(3),20-28. http://www.lboro.ac.uk/gawc/rb/rb155.html Erişim: 28.08.2011.
Deloitte Spor Serisi Raporu (2010). Kalıcı bir miras: Önemli spor etkinliklerine evsahibi ülkeler ve
ekonomilerinde
nasıl
olumlu
bir
değişim
sağlayabilir,
http://www.deloitte.com/assets/Dcom-
Turkey/Local%20Assets/Documents/turkey-tr_ps_KaliciBirMiras_160610.pdf, Erişim: 25.02.2012.
Devecioğlu, Sebahattin (2004). Sporun Ekonomik Boyutu, Standart Ekonomik ve Teknik Dergi T.S.E.,
Temmuz, Yıl 43, Sayı, 511, 1-11.
Dickinson, Janet ; Shipway, Richard (2007). Resource Guide to The Impact of Events, Hospitality,
Leisure, Sport and Tourism Network, May,1-20.
Ekmekçi, Rıdvan; Ekmekçi, Y.Aytül Dağlı (2010). Spor Pazarlaması, Pamukkale Journal of Sport
Sciences, 1(1)23-29.
Getz, Donald (2008). Event Tourism: Definition, evolution, and research, Tourism Manangement, 29:
403-428.
Hazar, Atila (2007). Spor ve Turizm, Detay Yayıncılık, Ankara.
Kaplanidou, Kyriaki; Vogt, Christine (2006). Do Sport Tourism Events Have a Brand Image?,
Proceedings of the 2006 Northeastern Recreation Research Symposium,1-7.
Konstantaki, Maria (2008). Social and cultural issues associated with hosting the 2012 Olympics in
London: a lecturers’ and students’ perspective. International Tourism Conference: Cultural and Event Tourism,
Alanya, Turkey. Detay Yayıncılık, Ankara,528-545.
Kurtzman, Joseph (2005). Economic impact: sport tourism and the city, Journal of Sport Tourism,
10(1), 47–71
Matheson, Victor A. (2006). Mega-Events: The effect of the world’s biggest sporting events on local,
regional, and national economies, Working Papers 0610, College of the Holy Cross Faculty Research Series,
Department of Economics,1-30.
Lee, Soonhwan (2001). A Review of Economic Impact Study on Sport Events, The Sport Journal,
Vol.4, No. 2, Spring, ISSN: 1543-9518, Erişim: 01.01.2012.
14
Moreira, Pedro (2008). A mega-event inside the Great Wall of China: Expectations and possible
impacts of the Beijing 2008 Olympic Games, Olympic Legacy: People, Place, Enterprise, 1st Annual
Colloquium, May 8-9, 2008, University of Greenwich, London, United Kingdom.
Owen, G, Jeffrey (2005). Estimating the Cost and Benefit of Hosting Olympic Games: What Can
Beijing Expect from Its 2008 Games? The Industrial Geographer, Volume 3, Issue 1,1-18.
PricewaterhouseCoopers (2011). Changing the game, Outlook for the global sports market to 2015, 140. www.pwc.com/sportsoutlook, Erişim: 01.01.2012.
Roche, Maurice (2000). Mega-events and modernity: Olympics and expos in the growth of global
culture, Routledge, London.
Solberg, Harry Arne; Preuss, Holger (2007). Major Sport Events and Long-Term Tourism Impacts,
Journal of Sport Management, 21, 213-234.
Soteriades, Marios; Dimou, Irini (2008). Special Events: A Framework for Efficient Management,
International Conference 2008 “Cultural and Event Tourism: Issues & Debates”, 5-9 November 2008, Alanya,
Turkey. Detay Yayıncılık, Ankara,571-594.
Tassiopoulos, Dimitri (2005). Event Management: A Professional And Developmental Approach, 2nd
Editon, Juta Academic, South Africa.
Taşkın, Emrullah (2011). Mersin 2013 Akdeniz Oyunları’na Ev Sahipliği Yapacak, Gümrük
Müşavirleri Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 4, 28-31.
Thomson, Alana; Leopkey, Becca; Schlenker, Katie; Schulenkorf, Nico (2010). Sport Event Legacies:
Implications for Meaningful Legacy Outcomes, Global Event Congress IV, UK Centre for Events Management
14th 15th, July.
Ünal, Hakan; Ekici, Sümmani (2008). Sosyal Spor Pazarlaması, Spor Yönetimi ve Bilgi Teknolojileri
Dergisi, 3(2), 27-38.
Wilson. R., (2006). The economic impact of local sport events: significant, limited or otherwise? A case
study of four swimming events, Managing Leisure, 11(1), 57-70.
Yıldız, Süleyman M. (2010). Spor ve Fiziksel Etkinlik Hizmetleri Pazarlaması, Detay Yayıncılık,
Ankara.
Yuen, Belinda (2008). Sport and Urban Development in Singapore, Cities, 25(1) :29-36.
http://www.the-sports.org/sport-calendar-1991-p0-61991.html. Erişim: 15.02.2012
http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011/06/11/spor-turizminden-250-milyon-. Erişim: 10.03.2012
http://www.tourismtoday.net/haberler&hid=1773. Erişim: 15.02.2012
http://www.cijm.org.gr/en/history. Erişim:25.08.2011
http://www.palgrave.com/PDFs/9780230307926.pdf. Erişim: 15.02.2012
http://www.bl.uk/sportandsociety/exploresocsci/businesseconomics/economics/articles/economicimpact
.pdf. Erişim: 15.02.2012
http://www.turizmhabercisi.com/londra-olimpiyatlari-avustralyalilar-geliyor.html. Erişim: 10. 03.2012
15
AVRUPA BİRLİĞİ TURİST HAKLARI İLE İLGİLİ
POLİTİKALARIN TÜRK TURİZMİNE ETKİLERİ
Arş. Gör. Bayram AKAY 1
Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi
Özet
Avrupa Birliği, ekonomik durgunluk geçiriyor olmasına rağmen hala dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi
ortaklığı konumundadır. Türkiye Avrupa Birliği’nin turizm politikalarından hem ağırladığı turistlerin yarısından
çoğunun AB vatandaşı olması hem de turizm pazarında AB ülkeleriyle (Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan,
İrlanda, Portekiz vb) rekabet ediyor olmasından dolayı birliğin politikalarından etkilenmektedir. AB düzeyinde
turist hakları kapsamında alınan bir kararın Türkiye’de de uygulanması hizmet kalitesine yönelik algılamaları
olumlu yönde değiştirecektir. Türkiye AB politikalarını yakından takip ederek uyum yasaları çıkarmış olmasına
rağmen, bu yasalarda ya uygulamada bir eksiklik ya da denetimlerde sorunlar yaşamıştır. Örneğin; AB etiket
politikası ile tüketicileri satın aldıkları ürünlerin içerikleri konusunda tam olarak bilgilendirmektedir. Genetik
olarak düzeltilmiş ürünler "GMO" etiketini, genetik olarak düzeltilmemiş ürünler ise "GMO-free etiketini
taşımaktadır. Türkiye'de bu tür gıdalarla ilgili düzenlemelere Gıda Mevzuatında yer verilmemiştir. Türkiye’nin
mevcut turist akışını korumak ve rekabet edebilmek için karar alıcıların zamanında ve eksiksiz olarak yasaları
çıkarmaları, uygulamaları ve sonuçları denetlemeleri hem turistler hem de ülke vatandaşları açısından yararlı
olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Turist Hakları, Turizm
Giriş
Avrupa birliğinin temelleri Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İtalya, Almanya ve Fransa’nın 1957 yılında
Roma’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) kuran antlaşmayı imzalaması ile atılmıştır. Birlik Avrupa
Serbest Ticaret Ortaklığı sözleşmesi, Schengen Antlaşması’nın ardından 1 Ocak 1995’de “Avrupa Birliği” (AB)
olarak anılmaya başlanmış ve 2011 yılında üye sayısı 27’ye ulaşmıştır (www.tursab.org.tr).
Avrupa Birliği ülkeleri en çok turist gönderen ve çeken ülkeler arasındadır. AB ülkelerini 2009’da 460 milyon
turist ziyaret etmiş, turist sayısı bakımından dünyadaki pazar payının % 52’sini oluşturur. Dünya turizm gelirinin
de % 48’ine sahiptir. Ayrıca, 10 trilyon dolarlık milli gelir ile dünyadaki toplam gelirin üçte birini, 2 trilyon
doları aşan ihracatla da, dünya ihracat hacminin yaklaşık %40’ını elinde bulundurmaktadır. Türkiye’ye gelen
turistlerin yarısından çoğunun AB ülkelerinden gelmesi ve Türkiye’nin dünya turizm pazarında AB ülkeleriyle
rekabet ediyor olması birliğin turizm politikaları ülkemizi etkilemektedir. Avrupa iç turizm pazarının
1
Arş. Gör. Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü, [email protected]
16
geliştirilmesi amacıyla yürürlüğe sokulan uygulamalar, bir yandan üye ülkeler arasındaki turizm hareketlerini
artırırken; diğer taraftan üye olmayan ülkelere yönelik dış turizm üzerinde önemli bir kısıtlayıcı olabildiği
anlaşılmaktadır (Kozak ve diğ., 2010:136).
Avrupa Seyahat Komisyonu’nun 2009 yıllık raporuna göre; benzer bir şekilde Avrupa’daki turist hareketlerinin
yaklaşık % 90’nı AB ülkeleri oluşturmaktadır. Öncelikle üye ülkelerin ekonomilerini, birlik içinde tüketici
haklarını geliştirme çabasında olan AB, aldığı kararlar ve uyguladığı politikalar ile turizm gelirlerinin önemli yer
tuttuğu üye olmayan devletlere örnek olmuştur. AB ülkelerinden turist çekebilmek için diğer devletler uyum
çabalarına başlamıştır
AB’nin turizm hakkındaki görüş ve yaklaşımlarını bir bütün halinde kapsayan “Turizm Politikası’ndan” söz
etmek mümkün değildir. AB’nin “çevre, ulaştırma, KOBİ’ler, tüketici hakları, vergiler” başta olmak üzere çeşitli
alanlara ait bütünlüğü sağlanmış politikaları mevcuttur (Yağcı, 2007:211-212). AB’nin 1972 yılındaki Paris
Zirvesi’nde ilkelerini belirlediği tüketici politikası, birlik içinde ileri düzeyde bir tüketici korumasını sağlamayı,
tüketici sağlığını, güvenliğini, ekonomik çıkarlarını korumayı ve tüketicilere gerekli bilgilerin sağlanması için
üye ülkelerce izlenen politikaların desteklenmesini öngörmektedir. AB Parlamentosu içerisinde yer alan ve 51
üyeden oluşan Çevre, Kamu Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Komisyonu faaliyetleri yürütmektedir.
Bu çalışmada, dünyanın önemli bir turizm destinasyonu ve pazarı olan Avrupa Birliği’nin turist haklarına
yönelik politikaların neler olduğu ve çoğunluğunun AB vatandaşı turistin oluşturduğu Türkiye’deki turist hakları
konusundaki uygulamaların hangi seviyede olduğu ve bu hakların turizmi nasıl etkilediği belirlenmeye
çalışılmıştır.
1. Avrupa Birliği’nde Tüketicinin Korunması
AB sınırları içerisinde yaşayan tüm vatandaşlar aynı zamanda birer tüketici olarak görülmektedirler. Bugün
AB’de yaklaşık olarak 370 milyon tüketici bulunmaktadır. Avrupa Birliği, tüketici politikasını tüm bu
tüketicilerin sağlığının korunması, güvenliğinin sağlanması ve ekonomik çıkarlarının korunması esaslarına
dayandırmaktadır. Tüketici politikasının uygulanması, bahsi geçen esaslara hizmet eden yasal temelin
hazırlanmasını ve tüketici sorunlarının ön planda tutulması hususunun tüm AB politikalarına dahil edilmesini
içermektedir. Ayrıca tüketici organizasyonlarının Avrupa Komisyonu tarafından desteklenmesi de tüketici
politikasının önemli bir parçası olarak görülmektedir (Şahin ve Demir 2006; 277).
AB' tüketiciyi koruma kanunları ticari uygulamalarını kapsamaktadır. Tüketici politikasının içeriği kadar üye
ülkeler tarafından uyum içerisinde uygulanması önem taşımaktadır. AB komisyonu tarafından adaylık sürecinde
öncelik taşıyacağı tespit edilen üç alandan birisi “tüketicinin korunması” olarak belirtilmektedir. Bu nedenle,
hem üye hem de aday ülkelerden tüketicinin korunması konusunda ayrı bir özen göstermeleri talep edilmektedir
(www.euractiv.com).
AB Tüketici Politikası’nın esaslarından bir diğeri de tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunmasıdır. Bu
çerçevede tüketicinin; üretim hatalarından, yanıltıcı reklamlardan ve dürüst olmayan ticari uygulamalardan
korunması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda, AB’de 2005 yılında “Haksız Ticari Uygulamalara ilişkin bir
yönerge çıkarıldı ve 19 Aralık 2009 tarihinden itibaren bu yönerge, her ne kadar daha tam olarak
17
uyumlaştıramayan ve ek süre isteyen üye devletler olsa da, tüm üye ülkelerde uygulanmaya başlamıştır (Ilgaz ve
diğ. 2010: 3).
1957’de imzalanan ve 1958’de yürürlüğü giren Roma Anlaşma’sında yer alan politikalarda daha çok tarımsal
politikalara yer verilmiş ve tüketicinin korunmasına yönelik açık bir şekilde ifade edilen sadece 5 tane politikaya
bulunmaktadır. Roma Antlaşmasında yer alan tüketicinin 5 temel hakkı aşağıdaki gibidir ( Weatherill, 2005: 6);
•
Tüketicinin sağlığının ve güvenliğinin korunması,
•
Tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması
•
Tazmin edilme hakkı
•
Bilgilendirme ve eğitim hakkı
•
Sesini duyurma (temsil hakkı)
Avrupa Topluluğu 1989 yılında “Tüketiciyi Koruma Politikasına Hız Kazandırma Programı “çerçevesince
tüketici haklarını yeniden gözden geçirerek bugünkü evrensel kabul görmüş, Uluslararası Tüketici Birlikleri
tarafından ilan edilen ve yukarıdaki 5 temel hakka ilave olarak aşağıda sıralanan 3 temel hakka daha ulaşılmıştır
(Can ve Güner, 1997: 247):
•
Sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı
•
Temel gereksinimlerin giderilmesi hakkı
•
Mal ve hizmetlerin serbestçe seçilmesi hakkıdır.
Avrupa Birliği tarafından alınan önlem ve düzenlemelerle, birlik içindeki yer değiştirmeler kolaylaşmıştır.
"Paket Seyahat Direktifi", "Turizm Eylem Planı", "Yeni Eylem Planı" gibi Konsey direktif ve kararları,
turistlerin daha güvenli koşullarda seyahat etmelerini amaçlayan, tüketiciyi korumaya yönelik bir dizi düzenleme
getirmiştir. (DPT müsteşarlığı, 2006: 26).
AB politikalarında önemli etkileri olan ve rekabet, çevre, tüketici hakları gibi başka alanları da ilgilendiren
konularda, turizmin de özel bir konumu vardır ve turizme yönelik finansmanın çoğu, söz konusu diğer politikalar
çerçevesinde sağlanmaktadır. AB’ye uyum sürecinde, turizm sektörünün ve doğa koruma ile ilgili kuruluşların
çalışmaları değerlendirilerek; sürdürülebilir kalkınma amacına yönelik, “Ekolojik Ayak İzi” yöntemini dikkate
alan, bölge içinde turizmin gelişeceği alanları belirleyen bölgesel gelişme şemalarının ve buna uygun gelişecek
alt ölçekli planların hazırlanması ülkemiz turizmine katkısı olacaktır (DPT, 2006: 29).
1.1. AB Tüketici Antlaşmazlıkları İle İlgili Hukuk Sistemi
AB içerisinde tüketici anlaşmazlıklarının çözümü genelde ilgili üretici ya da dağıtımcı firmaya başvurulması ile
gerçekleşmektedir. AB herhangi bir ürünün tüketiciye vereceği zarardan hangi koşullar altında üretimcinin
sorumlu olduğunu yasal olarak düzenlemiştir. Tüketici üründeki kusuru ve kusurun neden olduğu zararı
kanıtladıktan sonra ürünün değiştirilmesini veya zararın tazmin edilmesini talep edebilmektedir (Şahin ve Demir,
2006: 279). Mahkemede uyuşmazlıkların çözüm sürecinin uzun, karmaşık ve pahalı olması, sorunların
18
mahkemeye intikalinden önce çözülmesini gerekli kılmaktadır. Mahkeme dışı çözüm yolları, hakem, erken
tarafsız değerlendirme, uzman görüşü, arabuluculuk ve uzlaşma gibi usulleri kapsamaktadır (Ayhan ve diğ,
2010: 2). Tüketici, sorunu dostane yollarla çözülemediğinde mahkemeye gitme hakkına sahiptir. Üye
devletlerden herhangi birinde mahkemeye başvurabilmektedir.
Topluluk hukukunun ihlal edildiğini düşünen tüketiciler için izlenecek bir diğer yol topluluk düzeyinde dava
açmaktır. Bu durumda tüketici Avrupa Komisyonu’na başvurma hakkına sahiptir. Komisyon şikâyetin haklı
olduğuna karar verirse ilgili ulusal mercilerden açıklama ya da ihlalin sona erdirilmesini talep edebilmektedir.
Ancak ulusal merciin yanıtı Komisyonca yeterli görülmezse, davanın Adalet Divanı’na havale edilmesine kadar
giden bir süreç başlamaktadır (Şahin ve Demir, 2006: 280).
1.2. Avrupa Birliğinde Turist Hakları
Üye ülkelerin tüketicinin korunması ile ilgili, farklı yasal düzenlemeleri olmasına rağmen, özellikle ekonomik
bütünleşme, ortak bir politika oluşturulması gereğini ortaya çıkarmıştır (Ciçek ve Özgen, 2001:140). Bu
kapsamda AB, üye ülkeler arasında seyahati teşvik etmekte ve turizm alanında hizmet veren kamu ve özel
kuruluşların sundukları mal ve hizmetleri iyileştirmeleri ve turist haklarına gereken önemi vermeleri için yoğun
yasalar çıkarmakta ve bilgilendirme çalışmaları yapmaktadır (Ünsever 1995: 38 ). Doğal olarak ilgili madde
birçok alana olduğu gibi ‘turizm’ alanına da etki etmektedir. AB tüketici politikasının turizmi etkileyen temel
eylem alanları iki başlık altında toplanabilir (Çiçek ve Özgen, 2001:145):
•
Tüketiciyi Koruma Standartları
•
Ürün Hakkındaki Bilgilendirme
Avrupa Parlamentosu, son olarak 1998’de “turizm sektöründe güvenliğin, tüketici haklarının ve ticari
standartlarının geliştirilmesi” isimli bir önerge yayımlamıştır. Bu önergede şu başlıklar geçmektedir (Avcıkurt,
1997: 82):
•
Bilgisayar ve rezervasyon sistemleri üzerine düzenlemeler.
•
Fazla rezervasyon durumunda yolculara ödenecek tazminatların düzenlenmesi
•
Havayolu ve seyahat acentelerinin iflası halinde gerekli maliyetleri üstlenebilmek için garanti fonunun
oluşturulması
•
Konaklama sektöründe fazla rezervasyon durumunda benzer tedbirlerin geliştirilmesi.
Turizm sektörü açısından yaklaşılacak olursa; AB’de tüketicinin korunmasına iliksin yasal düzenlemeler,
özellikle paket tur ile ilgili asgari standartlar, tüketici mallarında garanti, tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitimi
konusunda alınan önemli tedbirler, yolcular için sözleşmeden doğan garantiler, tüketici çıkarlarının korunması,
genel ürün güvenliği, turizm tesislerinin güvenliği gibi yasal düzenlemeler yer almaktadır. Bu başlıklara ilişkin
yasal düzenlemeler aşağıda tartışılmıştır (TYD, 2003: 35-46).
™ AB Paket Tur Yönergesi (Konsey Karar No:90/314/EEC)
Paket turla ilgili olarak 1970 Brüksel toplantısında seyahat sözleşmesi kavramı ele alınmış ve seyahat
19
sözleşmesi aracı seyahat sözleşmesi ve organize seyahat sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Sözleşmede taraflar;
seyahat eden kişi, seyahate aracılık eden işletme ve seyahat organizatörü olarak belirtilmiştir. Transfer personeli,
otel işletmecisi vb ile malzeme, hizmet sağlamakla görevli diğer işletmeler arka planda tutulmuştur (Pasa ve
Benacchio, 2005: 37). 1990 yılında paket tur konsey yönergesi olarak son şeklini almıştır. “Paket Tur”, birleşik
bir fiyatla satışa sunulan veya satılan hizmetlerin 24 saatten fazla süre aldığı veya en az bir gecelik konaklamayı
kapsayan ve aşağıdakilerden en az ikisinin, önceden düzenlendiği birleşim olarak tanımlanmıştır
(http://ec.europa.eu/):
•
Ulaşım,
•
Konaklama,
•
Ulaşım, konaklama ve hesaplardan farklı olan ve paket turun önemli bir bölümünü kapsayan diğer
turistik hizmet ürünleri.
Buna göre; aynı paket turun farklı unsurlarına uygulanacak aynı faturalama, bu yönergenin organizatör
veya perakendeciye getirdiği yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Organizatör veya perakendeci tarafından
tüketiciye sağlanan, paketin fiyatı ve tüm diğer şartların sözleşmeye uygulanmasında, herhangi bir tanımlayıcı
unsur, yanıltıcı bilgi içermemelidir. Tüketiciye bir broşür verildiğinde, bu broşür, hem fiyat hem de ilgili yeterli
bilgiyi okunaklı, anlaşılır ve doğru olarak vermelidir. Turiste verilen broşür fiyat, gidilecek yer ve kullanılacak
araçların özellikleri konaklama şekli (yeri, sınıf ve kategorisi, belli başlı nitelikleri), yemek planı, seyahat
programı, pasaport ve vize şartlarının yanı sıra gerekli sağlık formaliteleri, paket turun ödeme planı ve iptal
durumunda tüketicinin ne kadar zaman önce bilgilendirileceği bilgilerini içermelidir. Herhangi bir iflas
durumuna karşı tur operatörleri turistleri sigorta yaptıracaklar ve ödenen ücreti iade edecekler.
Hareket
tarihinden 20 gün öncesine kadar yapılacak değişiklikler ilgili tur maddelerine ve fiyatlara uygun olmalıdır.
Broşürde anlatılan unsurların tümü, organizatör veya perakendeciyi aşağıdaki durumlar dışında bağlar
(http://ec.europa.eu/);
•
Broşürün açıkça belirtmesi halinde unsurlardaki değişikliğin sözleşme imzalanmadan önce tüketiciyle
açıkça görüşülmesi,
•
Sözleşmeden sonra sözleşme taraflarının anlaşarak yaptığı değişiklikler.
™ Tüketici Mallarında Garantiler (Konsey Karar No:1999/44/EC)
Garanti bildiriminde veya ortak reklâmda belirlenen şartların karşılanmaması halinde, ücretin geri ödenmesi
veya değiştirilmesini, ek ücret olmaksızın herhangi bir şekilde malın yenilenmesi zorunludur. Satıcı satış
kontratıyla uyum içinde malları tüketiciye sunmalı ve malın sunulmasında uygunlukta bir eksiklik olması
halinde bundan sorumludur. Garanti, malın sunulmasından itibaren en az iki yıl süreyi kapsamaktadır. Malın
uygunsuz olması halinde tüketicinin dört seçeneği vardır. Bunlar, malın temini, malın değiştirilmesi, fiyatın
indirilmesi, satış sözleşmesinin feshi olarak sıralanabilir (www.euractiv.com).
™ Tüketicinin Bilgilendirilmesi ve Eğitimi
AB, çıkarmış olduğu paket seyahat yönergesi ile ilgili koşulları tüketicilere duyurmak için bilgilendirme
kampanyası yürütmüş ve tüketici rehberi dağıtmıştır.
20
™ Otellerde Yangın Güvenliği (Konsey Karar No:86/666/EEC)
Bu konudaki çalışmalar, bir oteldeki yangın güvenliği konusuyla ilgili tüm ayrıntıları içermekte olup, yangın
çıkışları, yapı özellikleri, dekorasyon ve kaplama malzemesi, aydınlatma, ısıtma, havalandırma sistemi, yangınla
mücadele, alarm ve uyarı cihazları, güvenlik önlemleri başlıklarını içeren teknik yönetmelik de yer almaktadır.
™ Yolcular İçin Sözleşmeden Doğan Garantiler
10 Eylül 1984 tarihli ve 84/450/AET sayılı Konsey yönergesi yanıltıcı reklam ve haksız sonuçlarına karşı
tüketicinin, ticaretle uğraşan kişilerin, zanaatkârların ve genel olarak toplumun çıkarlarının korunmasına
ilişkindir. Bu Yönerge kapsamında, çıkarları zedelenen gerçek ve tüzel kişilerin yanıltıcı reklamlara karşı yasal
süreç başlatmaları mümkündür. (TYD, 2003: 35-40).
™ Uçuşun İptal Edilmesi veya Uzun Süreli Rötarlara İlişkin Ortak Kurallar
Bu yönetmelik teklifi, yolculara maddi tazminat hakkı, alternatif bir uçuş veya bilet ücretinin geri ödenmesi,
uçağa alınmama veya uçuşun iptali durumlarında havaalanında destek gibi haklar tanımaktadır. Bu teklif
kapsamında uzun süreli rötarlarda yolculara alternatif bir uçuş veya bilet masrafının tazmin edilmesi hakkı
tanınmaktadır. Teklif, Topluluk havaalanlarından kalkış yapan tüm havayolu şirketleri ile Topluluk üyesi
olmayan bir ülke havaalanından Topluluk üyesi ülke havaalanına sefer yapan tüm havayolu şirketleri için geçerli
olacak şekilde uygulanacaktır (AKITT, 2005). Buna göre 3500 km’ye kadar olan uçuşlarda yolcular iki saat
beklemeleri için 100 $, daha uzun beklemeler için 200 $ telefi ücret talep edebileceklerdir (Avcıkurt, 2004: 283)
™ Otellerde Standart Enformasyon Oluşturulması
AB Konseyi sembollere dayalı standart bir enformasyon sistemi oluşturmayı tavsiye etmiştir. Böylelikle hem
tüketiciler hizmetlerin düzeylerini tahmin edebilecekler hem de denetimler kolaylaşacaktır.
™ Özürlü Kişilerin Turizm Faaliyetlerinden Yararlanması
AB, özürlü kişiler için turizm alanında da fırsat eşitliği yaratmak ve bu kişilerin topluma uyum sürecini
hızlandırmak için başlıca özür tiplerine göre turizm işletmelerinin gerek personel ve gerekse teknik
düzenlemeleri nasıl yapması gerektiğine ilişkin bir el kitabı yayınlamıştır. (Çiçek ve Özgen, 2001: 145).
™ Gıda Kalitesi Ve Güvenliği
Avrupa Komisyonu tarafından gıda kalitesi ve güvenliği konusunda atılan en önemli adım 12 Ocak 2000
tarihinde Gıda Güvenliğine ilişkin Beyaz Kitap’ın yayımlanması oldu. Beyaz Kitap ile belirlediği gıda kalitesi ve
güvenliği alanındaki stratejik öncelikler şu şekilde sıralanabilir (Güder, 2006:20):
■ Gıda zincirinin tümünü kapsayan ve entegre bir yaklaşımın takip edilmesi,
■ Gıda zincirindeki tüm unsurların rollerinin açık bir şekilde tanımlanması (yem üreticileri, çiftçiler,
gıda işletmeleri, üye devletler, Komisyon, tüketiciler)
■ Yem ve gıdaların ve bunların içeriklerinin izlenebilir olması,
■ Tutarlı, etkin ve dinamik bir gıda politikası,
■ Risk değerlendirmesi, risk yönetimi ve risk iletişimini kapsayan bir risk analizi,
21
Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi (RASFF), Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin herhangi birinde gıda ve yem
konularında insan sağlığını tehdit eden bir risk saptanması durumunda diğer ülkelerin de bilgi sahibi olmasını ve
gerekli önlemleri almasını sağlayan bir araç olarak çalışmaktadır. Gıda veya yemlerde insan sağlığını tehdit eden
bir riskle karşılaşırsa bunu derhal Komisyon’a hızlı alarm sistemi yoluyla gönderecektir. Komisyon da bu bilgiyi
derhal üyelere bildirmelidir (Akgül, 2008: 2).
2. Türkiye’de Turist Hakları
Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar, Borçlar kanunu ve Türk Ticaret Kanununda yer alan Tüketicinin korunması
konusundaki hükümler daha sonra 1995 yılında yürürlüğe giren 4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun ile genel anlamda önemli adımlar atılmıştır (Koyunoğlu, 2003:193). Seyahat acentasının sunduğu
hizmetleri bir turizm ürünü, bundan yararlanan kişiyi de tüketici olarak kabul ettiğimiz için turistin öncelikle
tüketiciler için çıkartılmış genel korunma yasalarından yararlanması gerekmektedir. Tüketicin korunması ile
ilgili temel ilke ve amaçlar, genelde kanun düzeni ve genel sağlık kurallarına uygunluk, özelde ise tüketicinin
çıkarlarıdır. Bu temel ilke ve amaçlara ulaşmak için üretilen mal ve hizmetlerin fiyat, kalite, standart doğru ölçü
ve tartı, ilan ve reklamlar, kullanma süresi, ambalaj, garanti v.b çok değişik yönlerden denetlenmesi
gerekmektedir (Can ve Güner, 1997:246).
Genel turizm ilişkisinde turist alışverişini (hukuki olarak sözleşmesini) seyahat acentasıyla yapar, tüketici
niteliksel ve niceliksel olarak anlaştığı ürünün bedelini peşin ya da taksitle öder ve acentanın yükümlülüklerini
yerine getirmesini bekler. Bu bekleme süresi içerisinde tüketici için iki durum söz konusu olmaktadır ( Çiçek,
Özgen, 2001, Ünsever 1995 ) .
•
Acentenin tatil hizmetini sunamaması
•
Tatilin belirtilen özelliklerde sunulamaması (tatilin eksik sunulması, ayıplı ifası durumu)
Bu risklerin gerçekleşmesinde kusuru bulunanlar acenteye karşı sorumludurlar. Acente ödediği bedelleri faizi ile
sorumludan geri alacaktır. Genelde bu sorumlular oteller ve taşıma şirketleridir. Acente ise yukarıda belirtilen
durumlarda, yasa gereği tüketiciden almış olduğu bedeli, faizini, tüketicinin uğramış olduğu maddi ve manevi
zararı ödemek zorundadır. Turizm tüketicisinin, turizm faaliyeti sırasında ayıplı ifa haricinde karşılaşabileceği,
Kaza nedeniyle ölüm, kaza nedeniyle vücut sağlığının bozulması, hırsızlık, bagajların kaybolması gibi risklerde
mevcuttur. Bu risklerin gerçekleşmesinde acentelerin sorumluluğu söz konusu değildir. Ancak pazarlama
teknikleri tüketiciye tatil ürününü bu tür olaylara karşı da güvencelerle bezendirilmiş olarak sunulmayı
gerektirmektedir. Kapsamlı tatil sigortası poliçeleri ile bu risklere ilişkin güvencelerin tüketiciye veya tur
operatörüne sağlanması mümkündür (Çiçek, Özgen, 2001: 148 ).
™ Paket Tur Yönergesi
Turistler seyahatlerinde genellikle paket turu tercih ettikleri için turist haklarının genel çerçevesini paket
tur oluşturmaktadır. Bu çerçevede 4822 Sayılı Kanun ile değişik 4077 Sayılı 13.06.2003 tarihli Paket Tur
Sözleşmeleri Uygulama Usul ve Esasları Hakkında yönetmelik çıkartılmıştır. Seyahat acenteleri, Türkiye’de
satılan paket turlarda düzenledikleri paket tur kapsamında; müşteriye taahhüt ettikleri hizmetlerin acentenin iflası
da dahil olmak üzere herhangi bir nedenle verilmemesi veya taahhüt edilen şekilde verilmemesinden
22
kaynaklanabilecek sorumluluklarını sigorta ettirmek zorundadır. Bu durumda sigortacının sorumluluğu en az
paket tur bedeli kadar olmalıdır. Müşteri, sigorta kapsamındaki zararını doğrudan doğruya sigorta şirketinden
talep edebilir. Sigorta kapsamında paket tur sözleşmesi düzenlenirken, müşteriye; müşterinin kaza ve hastalık
halinde çıkış noktasına dönüş masraflarını, her türlü kazadan doğan zararını ve tedavi masraflarını karşılamak
zorundadır. (www.tursab.org.tr). Seyahat sigortası kapsamındaki teminatlar genel olarak (Koyunoğlu, 2003:
179);
•
Ani rahatsızlık ve hastalıklara ilişkin tıbbi tedavi teminatı,
•
Sigortalının tedavinin verilebileceği en yakın sağlık kuruluşuna nakli,
•
Sigortalının taburcu olduktan sonra beraberindekilerle ülkesine getirilmesi,
•
Vefat eden sigortalının ve eşyalarının nakli,
•
Kişisel bagaj ve eşya kaybı veya hasara uğraması,
•
Gecikmeli bagaj (12 saat bagajdan mahrum kalındığı hallerde zorunlu giyim ve temizlik malzemesinin
acilen satın alınması.),
•
Belgelerin kaybedilmesi (pasaport, ehliyet, vd., sigortalının kayıp belge ve kayıtlarının yenilenme
masraflarının karşılanması),
•
Para kaybedilmesi (Seyahat sırasında kişisel ihmal dışındaki nedenlerden para kaybedilmesi).
Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı memnun olmayan turistin yapması gereken birtakım faaliyetler
bulunmaktadır. Bu faaliyetler şu şekilde belirtilebilir (Çiçek ve Özgen, 2001:149):
•
Memnuniyetsizliğine neden olan sorunların belirlemesi,
•
Tespit edilen eksikliğin giderilmesini istemesi,
•
Eksikliği en kısa sürede seyahat acentesine bildirmesi,
•
Seyahat acentesiyle görüşmeden tesisi terk etmemesi,
•
Memnuniyetsizliğe neden olan rahatsızlığını belgelemesidir.
Bu kapsamda Avrupa Birliği ülkelerine Türkiye’den seyahat edecek tüketicinin gidilecek ülke için vize alma
koşulları arasında bu sigorta aranmış olması nedeni ile acenteler, zorunlu olarak Seyahat Sağlık Sigortası
yaptırmaktadır. Bu sigortaların 30.000 EURO teminat limiti bulunmaktadır. Bunların dışındaki teminatlar sigorta
şirketlerince ek prim karşılığında verilebilir. Dünya Seyahat Sigortası uygulamaları da bu kararın alınmasını
sağlamıştır.
a) Schengen ülkelerinde vize alabilmek için seyahat sağlık sigortaları zorunludur.
b) Rusya Federasyonu ve Türk Cumhuriyetler, Çek Cumhuriyetinde seyahat acentası kanalı ile tur paketi
alındığında seyahat sigortası alımı zorunlu kılınmıştır.
c) Avrupa ülkeleri vatandaşları EEA ( European Economic Area ) bölgesinde seyahat ederken Avrupa
Sağlık Sigortası Kartı almak zorundadırlar.
23
Buna göre bu kart Avrupa’da seyahat etmeyi Avrupa vatandaşları için oldukça kolaylaştırmaktadır. Herhangi bir
üye ülkede hastalığa karşı sigortalanmış ve iş, çalışma veya turistik bir amaçla geçici olarak bir başka üye devlet
içinde seyahat eden tüm kişiler bu kartı kullanabilirler. Kart geçici olarak konaklama yapılacak olan üye ülkede
herhangi bir sağlık harcamasının geri ödemesinin yapılabilmesi amacı ile düzenlenen ve herhangi bir üye devlet
sınırında geçici olarak konaklamak için hareket etmeden önce alınması gereken E 111 formunu ortadan
kaldıracaktır. (bu form turistler tarafından kullanılmaktadır) (www.tursab.org.tr).
™ Özürlü Kişilerin Turizm Faaliyetlerinden Yararlanması
Turizm Bakanlığı tarafından 1993'de yayınlanan “Turizm Yatırım ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği'nde”
konaklama işletmeleri kapsamında: özürlü turistlerle ilgili düzenlemeler turist haklarının korunması konularıyla
ilgili maddeler bulunmaktadır ( Kozak, 1999: 132 ) . Özürlü turistlerle ilgili düzenlemeler (Batman, 2003: 27);
•
Müşteriler tarafından kullanılan tüm mahaller ile açık alanların bedensel engelli misafirler tarafından da
kullanılabilmesini sağlayıcı fiziki düzenlemeler. Bu düzenlemeler özel işaretlerle belirtilir.
•
Tesis başına en az bir oda olmak üzere, oda sayısının %1’i oranındaki yatak odası ve banyosunun
bedensel engellilerin kullanımına uygun olarak inşa ve tefriş edilmesi.
™ Otellerde Yangın Güvenliği
Binaların yangından korunması hakkında yönetmelik; bakanlar kurulunun 27/11/2007 tarihli ve 5098 sayılı
kararı uyarınca oteller, moteller ve yatakhanelerin (Madde 50) yangın güvenliği (Resmi Gazete: 2007);
•
İç koridora açılan kapılar en az 30 dakika yangına karşı dayanıklı olacak ve kendiliğinden kapatan
otomatik düzeneklerle donatılacaktır.
•
Otel yatak odasında ya da süit odada en uzak bir noktadan çıkış kapısına kadar ölçülen uzaklığın 15
metrekareyi aşması durumunda birbirinden uzakta konuşlandırılmış en az 2 çıkış kapısı bulunacaktır.
Aksi halde tek kaçış kapısı yeterlidir.
•
İç koridorlar, bir dış duvarda yer alan boşluklar ile doğal yolla havalandırılır veya mekanik duman
tahliyesi yapılır
•
Duman sızdırmaz kapılarda camlı kapılar hariç, alan her bir kanat yüzey alanının en az %25' i değerinde
net görüş sağlayan cam paneller konacaktır.
Turizm sektöründe yabancı tur operatörlerin getirdiği turistlerin bir tüketici olarak haklarının korunmasında
reklamasyon uygulaması yapılmaktadır. Bu yönteme göre, tur operatörleri anlaşma yaptıkları konaklama
tesisinde kalan misafirlerin şikâyetleri ölçüsünde; reklamasyon adı altında ödeyecekleri tutarı faturadan düşerek
müşterisinin mağduriyetini gidermektedir. Bu yöndeki uygulama tüketici olarak turisti memnun etmişse de, tek
yanlı uygulama olması nedeniyle otel işletmelerine ve seyahat acentalarına zarar vermektedir (Boz, 2002: 233).
Sonuç
Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler 1963 yılında Ankara Anlaşması ile kurulan ortaklık ilişkisi ile başlamış, 1970
yılında imzalanan Karma Protokolle devam etmiş, 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen
24
Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. Türkiye Avrupa Birliği’nin turizm politikalarından
hem ağırladığı turistlerin yarısından çoğunun AB vatandaşı olması hem de turizm pazarında AB ülkeleriyle
(Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekiz, vb) rekabet halinde olmasından dolayı birliğin politikalarından
etkilenmektedir.
AB turizm politikasının temel hedefi birlik içinde etkin ve verimli turizm sektörü oluşturmaktır. Nitekim yapılan
bir araştırmaya göre, AB’de seyahatlerin %60’ı vatandaşların kendi ülke sınırlarında gerçekleşirken, %22’si
diğer AB ülkelerinde, %13 ise birlik dışındaki ülkelere yöneliktir (Yağcı, 2007:211). Böyle bir iç pazar
anlayışının sonucu olarak, AB ülkeleri arasında turist dolaşımının kolaylaşmış, turistlerin haklarının yönelik
direktifler, tüzükler çıkartılmış ve çeşitli fonlardan sağlanan yardımlarla turistik hareketler artmıştır.
Turizm işletmelerinin (seyahat, konaklama, yiyecek-içecek, rekreasyon, ulaştırma vb işletmeler) kusurlu hizmet
sunma olasılıklarını dikkate alan Avrupa Birliği turistlerin hakkını korumak üzere “paket tur yönergesi, otellerde
yangın güvenliği, özürlü kişilerin turizm faaliyetlerinden yararlanması, otellerde standart enformasyon
oluşturulması, tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitimi, uçuşun iptal edilmesi veya uzun süreli rötarlar, tüketici
mallarında garantiler” gibi konularda düzenlemelere gitmiştir.
Turizmdeki pazarlama faaliyetlerinde önemli olan ürünün satışından çok servisin kalitesi ve tüketicinin
tatminidir. Bunun için, bir hizmet sektörü olan turizm sektöründe tüketiciye mevcut ürünler hakkında önceden
detaylı bilgi verilmesi, vaat edilen hizmetlerin yerine getirilmesi ve risklere karşı korunması bir tüketici olarak
turist haklarını önemli hale getirmektedir. Kendisinin aldatıldığını düşünen bir turist diğer tatil tercihini başka bir
ülke yönünde kullanacaktır, dahası yakın çevresine de bunu anlatarak potansiyel turistleri de etkileyecektir. Yeni
müşteriler edinmenin, mevcut müşteriye ulaşmaktan çok zor ve maliyetli olduğu malumdur.
Türkiye’de tüketicinin korunması ile ilgili mevzuatın temeli 1982 Anayasası’nda tüketiciyi ilgilendiren yasal
düzenlemeler farklı kanunlar altında gerçekleştirilmiştir. Tüketicinin korunması konusunun tek bir çatı altına
alınması ise 8 Eylül 1995 tarihinde yürürlüğe giren Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHK) ile
mümkün olmuştur. Bu kanunda AB müktesebatı ile uyumu incelendiğinde bazı eksiklikler tespit edilmiştir. 14
Mart 2003 tarih ve 25048 sayılı TKHK ‘da yapılan değişiklikler ile bu alandaki AB mevzuatına önemli ölçüde
yaklaşılmıştır. 1995 tarih ve 22221 sayılı TKHK’ nun paket tur ve devre mülkle ilgili maddeleri doğrudan turist
haklarını kapsamaktadır. Bu yönetmelikte; tüketici talebi, tur teminatı ve teminattan ödeme gibi turist haklarının
korunması ile ilgili maddeler bulunmaktadır Türkiye’de turist haklarının korunması ile yükümlü kurumlar
arasında, Turizm Bakanlığı ve TÜRSAB yer almaktadır.
KAYNAKLAR
Akgül, Zeynep (2008), Gıda ve Yem İçin Hızlı Alarm Sistemi, Delegation of the European Commission to
Turkey Question and Answer Database/Politikalar / Policies/ http://min.avrupa.info.tr, Erişim: 02.21.2011.
Avcıkurt, Cevdet, (1997), Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türk Turizmi (Sorunlar ve Çözüm
Önerileri), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir
25
Ayhan, S. İmamoğlu, Ö, ve Bilgehan, M, (2010), Tüketicinin Korunması ve Zararlarının Tazmin Edilmesi
Hususunda Avrupa Birliği ve Üye Ülkelerdeki Sistem, T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Tek
Pazar ve Rekabet Başkanlığı, Ankara.
Batman, Orhan, (2003), Otel İşletmelerinin Yönetimi, Değişim Yayınları, Genişletilmiş 2. Baskı, Sakarya.
Boz, Necip, (2002).Turizm Hukuku, Seckin Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş, Ankara
Can, H. ve Güner, S. (1997). Turizm Hukuku, Siyasal Kitapevi, Ankara.
Çiçek, O. ve Özgen, I, ( 2001 ) . ‘AB’de Turist Hakları ve Adaylık Sürecinde Türkiye’deki Uygulamalar ‘,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, ss. 144-148.
DPT Müsteşarlığı, (2006), Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Planı 2006-2013,
Ankara.
EUROPA
-
Consumer
Affairs
-
Rights
-
Timeshare
&
Travel,
(Erişim
Tarihi:
21.02.2011)
http://ec.europa.eu/consumers/rights/travel_en.htm.
GÜDER, GÖKHAN (2006) Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Politikası Ve Üyelik Sürecinde Türkiye'ye
Yansımaları, Avrupa Birliği İle İlişkiler Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Tezi, Yayın No: Dpt : 2696 Ankara
Hacıoğlu, Necdet, ( 2000 ) . Seyahat Acentacılığı ve Tur Operatörlüğü, VİPAŞ AŞ Yayınları, Bursa.
Koyuncu, Sevim (2003). Turist Sağlığı (Turist Sigortası ve Tüketicinin Korunması), Detay Yayıncılık, Ankara
Kozak, Nazmi,(1999). Turizm Mevzuatı El Kitabı. Ankara: Turhan Kitabevi.
Kozak, Nazmi, Kozak, Meryem ve Kozak, Metin, (2010) Genel Turizm (İlkeler-Kavramlar), 9. Baskı, Detay
Yayıncılık, Ankara
Ilgaz, M, Cihangir, D. ve Bozçağa, Ö. (2010). Tüketici Hakları ve Avrupa Birliği’nin Tüketici Politikaları,
İktisadi kalkınma vakfı, www.ikv.org.tr , (Erişim Tarihi: 27.02.11).
Pasa, B. ve Benacchio, A.G., (2005), A Common Law For Europe, Central European Üniversity Press,
Budapest, Hungary: 2005
Resmi Gazete, (2007), Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik, TC. Resmi Gazete Elektronik
Arşivi, www.resmigazete.org.tr, No: 26735.
Şahin, A. ve Demir H, (2006), Avrupa Birliği’nin Tüketici Politikası ve Türkiye’ye Yansımaları,, Review of
Social, Economic & Business Studies, Vol.3/4, 274-285.
Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD) (2003), AB ve Türkiye Turizmi “Mevzuat-Politikalar-Fırsatlar”
Semineri, 04 Aralık 2003, Ritz Carltoon, İstanbul, http://www.ttyd.org.tr, (Erişim: 02.21.2011).
T.C Başbakanlık AB Genel Sekreterliği, 2008/14481 sayılı "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine
İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar, No:27097.
TÜRSAB, (2011), 4. 90/314/Eec Sayılı 13 Haziran 1990 Tarihli Paket Seyahat, Paket Tatil Ve Paket Tur,
Konsey Yönergesi, http://Www.Tursab.Org./, Erişim Tarihi, 01.03.2011.
TURSAB Mevzuatı, Seyahat Acentaları Yönetmeliği R.Gazete No: 26664 (2007) Bölüm 1, Madde 1, Bölüm ‘,
Madde 5-6, Bölüm 7, Madde 34-35 .
Ünsever, İlker, (1995). Turizm ve Sigorta. TÜRSAB Dergisi, Sayı:136, Mayıs, s:35-45.
Yağcı, Özcan, (2007) Turizm Ekonomisi, 2. Baskı Detay Yayıncılık, Ankara.
Weatherill Stephen, (2005), EU Consumer Law and Policy, Edward Elgar Puplishing Limited, United Kingdom,
2005.
26
AKTT (Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği) (2005), AB Turizm Politikası, (Erişim Tarihi: 02.21.2011),
http://www.deltur.cec.eu.int/abturizm.pdf.
http://www.euractiv.com.tr/turizm/link-dossier/tur-operatorlugu-kavrami-abde-ve-turkiyede-yansimalari 000094
(23.02.11)
http://www.tursab.org.tr/tr/ab-ve-turizm/avrupa-birligi-ve-turizm_508.html, Avrupa Birliği ve Turizm, Erişim
Tarihi: 27.02.2011.
27
DESTİNASYON YÖNETİM ÖRGÜTLERİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM UYGULAMALARINA
YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME
ÖZET
Destinasyon yönetim örgütleri, turizm destinasyonlarının en önemli aktörleri arasındadır. Özellikle Birleşmiş
Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerin bünyelerinde yer alan turizm örgütleri dünya turizminin
gelişimi ve yönetimi sürecinde yol gösterici rol oynamaktadır. Bunlara ek olarak ülke ölçeğinde, Kültür ve
Turizm Bakanlığı gibi ulusal destinasyon yönetim örgütleri ulusal turizm politikaların oluşturulmasında önemli
pay sahibidir. Dolayısıyla turizm konusunda belirleyici ve yol gösterici yetki ve güce sahip olan bu örgütlerin
turizm politikalarında sürdürülebilirlik ilkesini göz önünde bulundurmaları kaçınılmazdır. Bu kapsam
çerçevesinde bu çalışmada, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü, Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm uygulamaları değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Destinasyon Yönetim Örgütü, Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları
1. GİRİŞ
Turizm, üzerinde görüş birliğine varılamamış 21. yüzyılın birkaç olgusundan birisidir. Öyle ki turizm konusunda
herkesin söyleyeceği bir sözü mutlaka bulunmaktadır. Turizm; turistler için ürün ve hizmet arzını karşılayan
turizm işletmeleri, siyasetçi ve politikacılar, akademisyenler, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları, mesleki
örgütler, uluslararası örgütler, toplum ve turistler gibi birçok paydaşı bir araya getiren bir endüstridir. Ayrıca
turizmin bir endüstri mi yoksa bir sektör mü olduğu da henüz tam olarak belirlenebilmiş değildir. Sınırları bu
kadar geniş ve belirsiz bir olguya aynı şekilde üzerindeki tartışmaların hiç bitmediği çevre konusunun eklenmesi
ve bu iki kavramın birlikte değerlendirilmesinin istenmesi yeni bir tartışma konusu olarak görülebilir.
Destinasyon kısaca turistlerin hedef yeri-varış yeri olarak kabul edilebilir. Yani turistlerin misafir olacağı yerdir
destinasyon. Dolayısıyla turistlerin diğer bir ifadeyle misafirlerin memnun edilmesi gerekmektedir. Bununla
birlikte bu memnuniyetin bir sınırı var mı? Turistlerin memnuniyeti için her şey yapılabilir mi? Yerel toplumun
gelenekleri, örf ve adetleri, kültürel değerleri turistleri memnun etmek için paraya dönüştürülmeli mi? Yaşanılan
çevrenin bitki ve hayvan çevresi olarak kabul edilen flora ve faunasının turist memnuniyeti için zarar görmesi
önemli değil mi? Turistleri memnun etmek için kurulduğu yere bakılmaksızın turizm işletmelerinin tarım için
verimli toprakları, sahilleri, ormanlık alanları, dere ve ırmakları, kırsal alanları ve kent merkezlerini istedikleri
gibi kullanmalarına izin mi verilmeli?
Bütün bu soruların yanıtları yıllardır araştırılmasına rağmen henüz bulunamamıştır ya da bulunması
istenmemiştir veya bulunmuş olmasına rağmen açıklanmamaktadır. Destinasyon Yönetim Örgütlerinin (DYÖ)
bir destinasyonu geliştirirken bu soruları göz önünde bulundurması gerekmektedir. Bu çalışmada sürdürülebilir
28
turizm kapsamında Destinasyon Yönetim Örgütlerinin çevresel uygulamalarına değinilmektedir. Bu kapsamda
öncelikle sürdürülebilirlik, sürdürülebilir turizm, destinasyon yönetimi ve destinasyon yönetimi kavramları
hakkında bir literatür taraması yapılmıştır. Daha sonra Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm konusundaki uygulamaları örgütlerin resmi internet sitelerinden ve ilgili
literatür gibi ikincil kaynaklardan elde edilerek incelenmiştir.
2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMI
Sanayi devrimi ile başlayan teknolojik gelişim hızlı bir şekilde devam etmektedir. Ülkeler ve toplumlar tarım
toplumundan bilgi toplumuna doğru bir yönelim içerisindedir. Bu yönelim sürecinde içinde yaşanılan dünyanın
kaynakları uzun bir süre düşünülmeden kullanılmıştır. Fakat 1960’lı yıllar bu kaynakların sınırsız olmadığını ve
bu sürecin bu hızda devam etmesi durumunda kaçınılmaz olarak dünyanın yaşanılmaz hale geleceğini
göstermiştir. Kahraman ve Türkay’a göre sanayi devrimi sonrası, doğal kaynaklar ekonomik gelişme amacıyla
bilinçsiz olarak kullanılmıştır (2009: 83).
Ülkelerin ve toplumların, kıt olan kaynakları daha bilinçli bir şekilde kullanması için çalışmalar yapılmaya
başlanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında birçok çalışma yapılarak bütün dünyanın dikkati çekilmeye
çalışılmış ve ülkelerin ortak bir noktada buluşarak karar vermeleri beklenmiştir. 1965 yılında BM çatısı altında
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) kurulmuş ve bu program aracılığıyla 1972 yılında
Stockholm’de “İnsan Çevresi Konferansı” düzenlenmiş ve böylece sürdürülebilirlik konusunda çalışmalara
başlanmıştır (Kahraman ve Türkay, 2009: 86). BM çatısı altında 1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre
Programı (UNEP) kurulmuştur. 1987 yılında Brundland Raporu olarak da bilinen BM Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu’nun hazırladığı “Ortak Geleceğimiz” ve 1992 yılında kabul edilen “Gündem 21” raporu bu
kapsamda öne çıkmakta ve ülkelere kalkınma, çevre ve sürdürülebilirlik konularında rehberlik etmektedir.
“Sürdürülebilirlik, belirli bir ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin kesintisiz, bozulmadan,
aşırı kullanımla tüketmeden ana kaynaklara aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yetkinliği olarak bilinmektedir
(Sezgin ve Karaman, 2008: 429).” Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından
sürdürülebilirlik kavramı Ortak Geleceğimiz adlı raporda “bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların da
kendi gereksinimlerini karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin karşılamak” olarak tanımlanmaktadır
(Bozlağan, 2005: 1013).
3. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM
Turizm endüstrisi özellikle gelişmekte olan ülkeler için büyük önem arz etmektedir. Bu kadar önemli olmasının
nedenleri arasında öne çıkanlar; bütçe açığını kapatması, döviz getirici olması, istihdam yaratması ve milli gelire
olan olumlu etkisi şeklinde ekonomik nedenler gösterilebilir. Ekonomik yönden olumlu görünen bu faktörlerden
dolayı turizmin diğer boyutları genelde ihmal edilmiştir. İhmal edilen bu boyutları arasında sosyal, kültürel ve
çevresel etmenler önde gelmektedir. Zamanla ihmal edilen bu boyutlarda meydana gelen bozulmalar açık bir
29
şekilde görünür hale gelmiş ve ihmal edilen kaynakların bir sınırının olduğu ve ihmal yerine dikkate alma
anlayışı benimsenmeye başlamıştır.
Turizm sektörünün kullanımına sunulan üç çevresel kaynak bulunmaktadır; doğal kaynaklar, insan yapısı
kaynaklar ve sosyo-kültürel kaynaklar (Akış, 1999: 36). Turizm endüstrisi, hizmet üretmesine rağmen doğal
çevreye zarar vermekte bu da ortaya doğal güzellikler olmaksızın turizm endüstrisinin var olması imkansız
şeklinde bir ikilemin ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Emeksiz, 2007: 142). Bununla birlikte hem turistlerin
memnuniyetinin sağlanması hem de turizmin sosyal, kültürel, ekonomik, ekolojik, çevresel zararlarının
önlenmesinin mümkün olabileceği de tartışılmaktadır. Özellikle destinasyonlar için geliştirilen taşıma kapasitesi
kavramı üzerinde çok durulmaktadır. Avcı’ya (2007: 496) göre “Taşıma kapasitesi, kaynaklara negatif etki
yapmadan, ziyaretçi tatminini düşürmeden veya yöre toplumu ekonomisi ve kültürü üzerine istenmeyen etkiye
neden olmayan maksimum kullanım olarak tanımlanabilir.”
Sürdürülebilir turizmin sağlanması bakımından taşıma kapasitesi çok önemli bir rol üstlenmektedir. Taşıma
kapasitesi, herhangi bir yerin kaynaklarına, toplumuna, ekonomisine, kültürüne ve çevresine zarar vermeden ve
aynı zamanda ziyaretçinin tatminini azaltmadan maksimum düzeyde kullanılmasını ifade eder (Wahab, 2005:
122). Sürdürülebilir turizm; doğal ve kültürel varlıkların hem yarınını düşünerek kullanılması, hem de mevcut
ziyaretçilerin ve destinasyonda yaşayan halkın ihtiyaçlarının maksimum düzeyde karşılanması olarak
tanımlanabilir (Demirkol ve Oktay, 2004: 30).
Turistlerin belirli destinasyonlara belirli bir zaman diliminde akın etmeleri o destinasyonların kapasitelerini
zorlamakta, yolları araçlar ve insanlarla dolu, konaklama ve yiyecek-içecek işletmelerinde yorgun personelin
hizmet ettiği, turistik tüketiminin doğal kaynaklarını oluşturan su, bitki örtüsü gibi doğal kaynakların istila
edilmiş, çevresel, sosyo-kültürel kapasitesi zorlanan ve yerli halkı ve turistleri tatmin etmeyen ilişkilerin ortaya
çıktığı destinasyonlar haline getirmektedir (Toskay, 1983: 209; Usta, 2002: 119). Kahraman ve Türkay yaşanan
bu olumsuz durumun önlenebilmesinde en etkili çözümün, bölge turizminin sınırlandırılması olarak görmektedir
(2009: 64).
Dünya Turizm Örgütü sürdürülebilir turizm kavramını; tüm turizm türleri ve tüm destinasyonlar tarafından
uygulanılabilecek esaslar ve yönetim uygulamaları olarak ifade etmekte ve sürdürülebilirliğin çevresel,
ekonomik ve sosyo-kültürel yönlerden gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir (UNWTO, 2004). Bununla
birlikte, turizm gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için kısa yolda ve kısa zamanda gelir, istihdam, ödemeler
dengesine olan katkıları nedeniyle vazgeçilmez bir endüstri durumundadır. Dolayısıyla bu ülkelerin turizm
politikalarında sürdürülebilir turizm konusu istenilen düzeyde ele alınmamaktadır. Türkiye’nin Beş Yıllık
Kalkınma Planlarında (BYKP) turizm konusuna genellikle daha fazla turist ve döviz açılarından
yaklaşılmaktadır.
4. DESTİNASYON KAVRAMI
30
Türkçede destinasyon kelimesi varılacak yer, gidilecek yer, turistik mahal, turistik yer, turistik bölge, turistik
ülke, hedef anlamlarında kullanılmaktadır. Bir destinasyonun hangi öğelerden meydana geldiği konusu çeşitli
yazarlar tarafından tartışılmıştır. Bu bağlamda destinasyonlar bazen coğrafi bir konum, bir bölge veya bir yöre
olarak ifade edilmiştir (Alvarez, 2007: 281).
Olalı’ya (1990: 85) göre;
Turistik mahal; toplum bireyleri için güçlü çekim elemanlarına, ulaşım olanaklarına, turistik
donatıma sahip bulunan, bu veriler nedeniyle önemli boyutta turistik seyahatlerin hedefi olan; dış
görünümüyle kısa sürede gerek arazi kullanım biçimi ve amaçları, konut şekli, gerekse ekonomik
ve hizmet sektörleri, istihdam olanakları değişen ve gelişen; sayısal ölçekler açısından gelirlerin
çoğunlukla turistik faaliyetlerden kaynaklandığı, yabancı gecelemeleri büyük boyutlara ulaşan ya
da günübirlikçiler tarafından yoğun biçimde ziyaret edilen yerdir.
Destinasyon seyahat eden insanın yolculuğunu sonlandıracağı yeri belirtmek için kullanılan bir kavramdır
(Anand, 1997: 40). Tekeli’ye göre ise destinasyon, gerçek ya da zihinlerde algılanan formdaki bir yer anlamına
gelmektedir (2001: 57). Bu kapsamda turizm destinasyonunu, birbirine bağımlı olan hizmetlerin ve tesislerin
bileşiminin meydana geldiği yer olarak tanımlamak mümkündür (Raina, 2005: 135; Kozak, Kozak ve Kozak,
2006: 45). Dünya Turizm Örgütü’nün turizm destinasyon tanımı ise “bir turistin en az bir gece kaldığı fiziksel
bir mekândır ve bir günlük seyahat süresinde destek hizmetleri, çekicilikler ve turist kaynakları gibi turizm
ürünlerini içerir.” şeklinde yapılmıştır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012).
5. DESTİNASYON YÖNETİM ÖRGÜTLERİ
Turizm bir kişinin, örgütün veya ülkenin kontrolü altında değildir. Turizm; kamu yönetiminin, özel sektörün ve
Sivil Toplum Kuruluşlarından (STK) oluşan çok yapılı bir sistemdir (Gunn ve Var, 2002: 4). Dolayısıyla bir
destinasyonun yönetiminde bütün bu paydaşların karar verme sürecinde birlikte hareket etmesi etkin bir
destinasyon yönetimi için kaçınılmazdır. Bununla birlikte paydaşları bir çatı altında toplayacak destinasyon
yönetim örgütlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Örgüt bir düzen veya düzenlemeyi ifade eder (Koçel, 2005: 167). Turizmin çok boyutlu bir yapıya sahip olması
oluşturulacak turizm örgütlerinin yapısının karmaşık olmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte birçok ülkede
turizm örgütleri Ulusal Turizm Örgütleri liderliğinde oluşturulmaktadır. Bu örgütleri, yarı resmi örgütler ve özel
sektör örgütleri takip etmektedir. Tüm bu örgütler, ülke turizminin gelişmesi için belirlenen hedeflere ulaşmak
için hizmet etmektedirler (Bhatia, 2002: 107).
Kamu tarafından yönetilen DYÖ bütün kamu yararını gözetmek durumundadır. Ülkesel boyutta Turizm
Bakanlıkları, Bölgesel Müdürlükler ve İl Müdürlükleri bu örgütlere örnek gösterilebilir. Bu örgütlerin
destinasyonu yönetmelerindeki amaç kâr olmayıp destinasyonun tanıtımının ve pazarlanmasının yapılmasıdır.
Bu sayede destinasyonda bulunan bütün paydaşların ve dolaylı olarak da bütün ülkenin bundan yarar
sağlamasının düşünülmesi kamu örgütlerinin hedefidir.
31
Kar amaçlı bir DYÖ ise bir destinasyonun tanıtılmasında, pazarlanmasında, destinasyonda var olan olanaklardan
turistlerin yararlanmaları karşılığında maddi bir kazanç elde etmeyi beklemektedir. Bir STK’nın doğrudan bir
destinasyon yönetim görevi bulunmamakla birlikte destinasyonun olanaklarının ulusal ve uluslararası alanlarda
tanıtma ve böylece içinde bulunduğu topluma yararlı olmak gibi amaçlardan dolayı zaten var olan örgütlerini
destinasyonun paydaşlarını bir araya getirmek için de kullanabilmektedir. Şekil 1’de Ulusal Turizm Örgütlerinin
birbirleriyle olan ilişkileri gösterilmektedir. Ulusal Turizm Örgütleri bu ilişki sürecinin merkezinde yer alarak
aynı zamanda bir koordinatör görevi görmektedir.
Şekil 1. Ulusal Turizm Örgütünün İlişki Şeması
Yerel ve
Merkezi Çeşitli
Kamu
K l l
Ulusal
Turizm
Konseyi
Çevresel
Örgütler
Mesleki
Kuruluşlar
U.T.Ö.
(Ulusal Turizm
Örgütü)
Turizmde Doğrudan
veya Dolaylı
Faaliyetler
Kâr Amacı
Gütmeyen
Kuruluşlar
Turizm
Endüstrisi
Kaynak: Usta, 2002: 222
6. DESTİNASYON YÖNETİM ÖRGÜTLERİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM UYGULAMALARI
Sürdürülebilir turizm uygulamaları, turizmin olumsuz etkilerinin yok edilmeye veya en az düzeye düşürülerek
turizm olgusunun gelecek nesiller tarafından da en az günümüzdeki nesillerin duyduğu tatminin duyulmasını
sağlamak amacıyla gerçekleştirilen uygulamalar olarak tanımlanabilir. Bu tür uygulamalar turizm endüstrisini
oluşturan konaklama işletmeleri ve tur operatörleri gibi turizm işletmeleri, kamu yönetimi, STK’lar, mesleki
32
örgütler, sanayi ve ticaret odaları, özel sektör ve DYÖ’ler tarafından yapılabilir. Bu çalışmada sadece
Destinasyon Yönetim Örgütleri’nin sürdürülebilir turizm uygulamaları ele alınacaktır.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) dünya çapında bir destinasyon yönetim örgütüdür.
Avrupalı Seçkin Destinasyonlar (EDEN) ise Avrupa Birliği’nin (AB) sürdürülebilir turizm uygulamalarının
desteklenmesi için oluşturulan bir DYÖ’dür. Kültür ve Turizm Bakanlığı (KTB) ise ulusal ölçekli bir DYÖ’dür.
Bu örgütlerin yanı sıra kâr amaçlı DYÖ, STK ve mesleki örgütler tarafından yönetilen destinasyon yönetim
örgütleri de bulunmaktadır. Bununla birlikte bu örgütlerin insan, mali, teknolojik, etki düzeyleri yukarıda
belirtilen örgütlere kıyasla daha zayıf kalmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada daha çok UNWTO, EDEN ve
KTB’nın sürdürülebilir turizm uygulamalarına yer verilecektir.
6.1. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü ve Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları
Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan Dünya Turizm Örgütü dünya turizm konusundaki en etkili örgüttür.
Dolayısıyla bu örgüt tarafından başlatılacak bir uygulama hem bütün ülkelere örnek hem de yol gösterici bir
rehber olacaktır. Bu kapsamda 1992 Rio zirvesi çerçevesinde kabul edilen Gündem 21 programının altında
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi (WTTC) ve Dünya Turizm Örgütü tarafından 1996 yılında “Seyahat ve
Turizm için Gündem 21: Çevresel Sürdürülebilir Kalkınmaya Doğru” programı oluşturulmuştur (UNEP, 2002:
11). Turistlerin destinasyonlara olan akışın devam etmesi için doğal kaynakların optimum kullanılması bir
zorunluluktur (UNEP, 2002: 7).
“Fiji Adalarında Turizm Sektörünün İklim Değişikliğine Adaptasyonu” adlı proje 2005 yılından beridir devam
etmekte olan bir sürdürülebilir turizm uygulamasıdır. Uygulamanın odak noktasını iklim değişikliği
oluşturmaktadır. Küresel Çevre İmkanı (GEF) tarafından başlatılan uygulama turizm sektörünün yoğun olduğu
Fiji Adaları’nda yürütülmektedir. UNEP, UNWTO ve GEF uygulamanın ana yürütücüleridir (UNWTO, 2012a).
Mavi Bayrak (Blue Flag) uygulaması bir başka sürdürülebilir turizm uygulamasıdır. Mavi Bayrak uygulaması ilk
olarak Fransa’da başlamıştır. Fransız belediyelerinin atık su ve deniz suyu kalitesine yönelik uygulamalarına
yönelik ödüllendirme olarak başlayan bu uygulama daha sonra Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEEE) tarafından
1987’de (Avrupa Çevre Yılı) Avrupa Komisyonu’na sunularak her yıl tekrarlanan bir uygulama haline gelmiştir.
Zamanla atık su ve deniz suyu kalitesi ile sınırlı kalmamış ve mavi bayrak uygulaması kriterleri arasına atık
yönetimi, kıyı planlaması ve korunması da dahil olmuştur. 2001 yılında Avrupa Çevre Eğitim Vakfı’nın ismini
Çevre Eğitim Vakfı (FEE) olarak değiştirmesinden sonra uygulama dünya geneline yayılmış ve bugün farklı
kıtalarda 46 ülkede 3650 plaj ve marina mavi bayrak sahibi olmuştur (blueflag.org, 2012).
UNWTO tarafından bir başka sürdürülebilir turizm uygulaması ise Afrika kıtasında 9 ülkeyi kapsayan
(Kamerun, Gambiya, Nijerya, Gana, Kenya, Mozambik, Şeysel Adaları, Tanzanya) “Afrika’da Kıyı Turizminin
Neden Olduğu Toprak Kirliliğinin Azaltılmasına Yönelik En İyi Uygulama ve Teknolojinin Geliştirilmesi”
projesidir. Proje 2007-2012 yıllarını kapsamaktadır. GEF, UNEP ve UNWTO projenin ana yürütücüleridir
(UNWTO, 2012b).
33
Ayrıca Dünya Turizm Örgütü tarafından hazırlanan Global Turizm Etik İlkeleri’nin 3. kısmında sürdürülebilir
turizmin önemine dikkat çekilmektedir. Bu bölümde turizmde yer alan tüm paydaşların faaliyetlerinde çevreyi
korumaları, yerel kaynakların gelecek nesillere aktarılmasını engelleyecek uygulamalardan kaçınmaları, doğa
odaklı ekoturizm türlerini benimsemesini beklemektedir (UNWTO, 2012c).
UNWTO bünyesinde sürdürülebilir turizm uygulamalarının takibi için 2000 yılında Sürdürülebilir Turizm
Gelişimi adında bir komite kurulmuştur. Bu komite sürdürülebilir turizm konusunda teknik ayrıntıları
belirlemekte ve uygulamaların takibini yapmaktadır. 2007-2011 yılları boyuna UNWTO’ya üye 9 üye (Cezayir,
Bahama Adaları, Hindistan, Filipinler, Kosta Rika, Suudi Arabistan, Hırvatistan, Şeysel Adaları, Yunanistan)
komitenin faaliyetlerini yürütmektedir. Ayrıca sürdürülebilir turizm konusunda gerçekleştirilen birçok programa
teknik, mali ve yönetim konularında destek olmakta ve bu projelerde aktif olarak yer almaktadır (UNWTO,
2012d).
BM 2002 yılını Uluslararası Ekoturizm Yılı ilan etmiştir. Bu çerçevede UNWTO birçok etkinlik gerçekleştirmiş
ekoturizm ve sürdürülebilir turizm konularında raporlar hazırlamıştır. İklim Değişikliği ve Turizm, Turizmde
Çocukların Korunması, Sürdürülebilir Turizm ve Yoksulluğun Azaltılması, UNESCO ile Dünya Mirasının
Korunması İşbirliği, Tur Operatörleri İçin Sürdürülebilir Turizm Uygulaması ve 2012 Haziran ayında
Brezilya’da gerçekleştirilecek Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’na ortak
düzenleyici olarak katılması UNWTO’nun sürdürülebilir turizm uygulamaları olarak kabul edilebilir.
6.2. Avrupa Birliği ve Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları
Avrupa Birliği, Dünya’da BM’den sonra en etkili örgüttür. Aynı zamanda dünya turizm hareketlerinin yarısı AB
ülkeleri tarafından gerçekleştirilmektedir. AB turizm konusunda bazı hedefler belirlemiştir (Emekli, 2005: 101):
•
Turizmde yeni teknolojiler kullanılarak, bilginin paylaşımı ve dağıtımının kolaylaştırılması,
•
Turizm sektöründeki kaliteyi artırmak için mesleki eğitimin desteklenmesi ve geliştirilmesi,
•
Turistik ürünlerin geliştirilmesi ve kalitesinin artırılması,
•
Turizmde sürdürülebilir gelişmenin ve çevre koruma ilkelerinin desteklenmesi, geliştirilmesi.
Avrupa Komisyonu turizm konusunda sürdürülebilirliği sağlamak için 2009 yılında sürdürülebilir turizm eylem
planı hazırlamıştır. Bu eylem planının ana hedefleri şunlardır (Avrupa Komisyonu, 2012):
•
Ortak bir Avrupalı kimliği oluşturmak için farklı kültürlerin katkısının önemini vurgulamak,
•
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma amacıyla kültürel turizm faktörünü vurgulamak,
•
Turizmde sürdürülebilir ve sorumluluk bilincinin AB ülkeleri ve komşu ülkelerde vurgulanması,
•
Avrupa’nın imajının güçlendirilerek kaliteli bir destinasyon olarak vurgulanması,
•
Turizm endüstrisinde faaliyet gösteren tur operatörlerinin ve küçük ölçekli işletmelerin desteklenerek
yeni destinasyonların geliştirilmesini sağlamak,
34
•
Avrupa Birliği’nde turizm endüstrisinin yenilikçi ve rekabetçi uygulamalarını desteklemek.
AB’nin sürdürülebilir turizm konusundaki diğer uygulamaları ise şunlardır (Avrupa Komisyonu, 2012):
•
Sosyal Turizm Uygulaması (Calypso)
•
50.000 Turist Hareketi Uygulaması (50.000 Tourists)
•
Avrupa Birliği Sürdürülebilir Turizm Politikası
•
Küçük Ölçekli İşletmelerin Turizm Ağına Katılması
•
Engelsiz Turizm
•
Sürdürülebilirlik ve Rekabet Edebilirlik
•
Turizmde İşbirliği
Ayrıca AB, EDEN (Avrupalı Seçkin Turist Destinasyonu) adında bir projeyi 2006 yılında başlatmıştır. AB’ye
dahil ve aday ülkeleri kapsayan bu projenin amacı sosyal, kültürel ve çevresel sürdürülebilirlik konularında
destinasyonların geliştirilmesi ve desteklenmesidir.
6.3. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sürdürülebilir Turizm Uygulamaları
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm kapsamındaki uygulamaları şunlardır (Turizm Bakanlığı,
2000: 6-33; aktaran, Kahraman ve Türkay, 2009: 134):
Kış Sporları ve Kayak Merkezleri Projesi, Mavi Bayrak Projesi, Termal ve Sağlık Turizmi Projesi, İnanç
Turizmi Projesi, İpek Yolu Projesi, Yayla Turizmi Projesi, Dağ ve Doğa Yürüyüşü (Trekking) Projesi, Akarsu
Turizmi (Kano-rafting) Projesi, Bisiklet Tur Güzergahlarının Belirlenmesi-Geliştirilmesi Projesi, Atlı Doğa
Yürüyüşü Projesi, Antik Kentler ve Tarihi Çekim Merkezleri Projesi, Mağara Turizmi Projesi, Sportif Olta
Balıkçılığı Projesi, Kuş Gözlemciliği Projesi, Yamaç Paraşütü Projesi, Turizmde Öncelikli Bölgelerde Sinek ve
Sivrisinekle Mücadele Projesi.
Bu uygulamalar dışında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın doğrudan veya dolaylı bir taraf olarak “Güney Antalya
Turizm ve Kıyı Gelişimi Projesi, Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi Projesi (ATAK), Özel Çevre
Koruma Bölgeleri, Yerel ve Ulusal Gündem 21, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP)” gibi
uygulamalarda önemli roller üstlenmektedir (Kahraman ve Türkay, 2009: 200-212).
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), turizmin bir bölgede gelişmeye başlamasından önce veya turizm amaçlı
yatırımlar gerçekleştirilmeden yani yatırım düşüncesi aşamasındayken uygulanan en önemli sürdürülebilir
uygulamalardan birisidir (Demir ve Çevirgen, 2006: 169). ÇED sayesinde, mevcut çevresel, sosyal, kültürel,
ekonomik faktörler değerlendirilerek yapılacak yatırımların bu faktörler üzerinde oluşturacağı olumlu ve
olumsuz etkiler belirlenmiş olacağı için muhtemel zararlar da engellenmiş olacaktır (Kahraman ve Türkay, 2009:
66).
35
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen “Turizm Yörelerinde Haşaratla Mücadele” bir başka
sürdürülebilir turizm uygulamasıdır. Sivrisinekle mücadele ve sivrisinek aracılığıyla bulaşan hastalıkların
önlenmesi amacıyla 22 ağustos 1995 yılında Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında Aydın, İzmir,
Muğla, Antalya, Balıkesir ve Nevşehir illerini kapsayan "Turizm Öncelikli İllerde Haşaratla Mücadele Projesi"
adı altında protokol yapılmıştır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012a).
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sürdürülebilir turizm uygulamaları arasına alternatif turizm türlerini
desteklemesi de dahil edilebilir. Böylece ülke turizminin sadece kitle turizmi üzerinde yoğunlaşmasının önüne
geçilerek hem turizm sezonluk olmaktan çıkıp bütün yıla yayılacak hem de birkaç il düzeyinde turizm yerine
tüm ülkeye yayılmış bir turizm sağlanmış olacaktır. Kültür ve Turizm Bakanlığı turizmin gelişimi için altyapı
yatırımlarına da destek vererek turizmin sürdürülebilirliğine destek vermektedir. Destek verdiği Altyapı yatırım
türlerinden bazıları şunlardır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012b); Atıksu Arıtma Tesisleri, İçmesuyu Tesisi,
Kanalizasyon Kollektör Hattı, Telesiyej Tesisleri, Geçirimsiz Perde İnşaatları, Kompost Tesisleri ve Turistik
Karayolları.
7. SONUÇ
Turizm, üzerinde söz hakkı olan birçok paydaşa sahiptir. Birçok paydaşa sahip olunması bu paydaşların organize
olarak koordinasyon ve uyum içerisinde çalışmalarını zorunlu kılmaktadır. Bugünkü turizm anlayışında henüz
yeterli düzeyde bir organize olma durumu görülmemektedir. Turizm paydaşlarının her birisinin ayrı bir
örgütleşme yoluna gitmesi koordinasyonun sağlanmasını engellemektedir. Eğer bu örgütler menfaatlerini daha
ön planda tutuyorsa problem daha da artmaktadır. Çıkar çatışmaları, güç sahibi olma arzusu, diğer paydaşları
önemsiz görme gibi yaklaşımlar nedeniyle turizmde büyük ölçekli örgütlenmelere gidilememektedir.
Dünya Turizm Örgütü, uluslararası alanda turizm konusunda söz sahibi olan en üst örgüttür. Bütün dünyada
turizmin gelişmesi için çalışmalarda bulunmakta, araştırmalar yaparak ülkelere rehberlik etmektedir. Belirli
aralıklarla yapılan toplantılar ile dünya turizminin mevcut durumu değerlendirilmekte ve sürdürülebilir turizm
için önlemler almaktadır. DTÖ, bir destinasyon yönetim örgütü olarak da görülebilir. Çünkü dünya bütün olarak
bir destinasyondur ve DTÖ de bu destinasyondaki en önemli turizm örgütüdür. Dolayısıyla bu örgütün
sürdürülebilir turizm yaklaşımları dünyanın sürdürülebilirliği açısından da çok önemli bir rol oynamaktadır.
DTÖ, 2011 yılı istatistiklerine göre 980 milyon turist ve yaklaşık 900 milyar dolarlık geliri dolaylı da olsa
yönetmektedir.
Avrupa Birliği, her ne kadar ekonomik amaçlı kurulsa da artık siyasi, politik, kültürel açılardan da bir birlik
haline gelmiştir. Bu birliktelik AB ülkelerinde yaşayan insanların AB ülkelerine olan ziyaretlerinde önemli bir
rol oynamaktadır. Avrupa kıtası dünya turizminin en fazla turist gönderen ve en fazla turist çeken
destinasyonudur. Dolayısıyla böyle önemli bir destinasyonun turizm faaliyetlerinin kendi haline bırakılması
düşünülemez. AB’nin turizm politikaları genelde Avrupa Komisyonu tarafından yönetilmektedir.
36
Türkiye’de ise en önemli destinasyon yönetim örgütü Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır. Sahip olduğu, personel,
mali, teknik, hukuki ve teşkilatlanma avantajlarından dolayı Türkiye turizmi konusunda atılacak her adımda
bakanlık rol almaktadır. Bakanlık daha fazla turist ve döviz hedeflerinin arasına artık sürdürülebilir turizmi de
eklemiştir. Turizm açısından sadece Antalya, İstanbul, Muğla, İzmir, Aydın gibi iller yerine tüm yurda yayılmış
sürdürülebilir bir turizm anlayışı benimsenmiştir.
KAYNAKÇA
Akış, S. (1999). “Sürdürülebilir Turizm ve Türkiye”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, Yıl: 10, Sayı:
Mart-Haziran, ss: 36-46.
Alvarez, D. M. (2007). “Destinasyon Kalitesi”, Hizmet Kalitesi: Kavramlar, Yaklaşımlar ve Uygulamalar”,
Editörler: Şevkinaz Gümüşoğlu, İge Pırnar, Perran Akan, Atilla Akbaba, Detay Yayıncılık, Ankara.
Anand, A. (1997). Advance Dictionary Of Tourism, Sarup&Sons, New Delhi.
Avcı, N. (2007). “Turizmde Taşıma Kapasitesinin Önemi”, Ege Akademik Bakış, Yıl: 7, Sayı: 2, ss: 485-501.
Avrupa Komisyonu (2012). Sustainable Tourism: Preparatory Action
http://ec.europa.eu/enterprise/sectors/tourism/iron-curtain-trail/index_en.htm ET: 12.03.2012
Bhatia, K., A. (2002). Tourism Development: Principles & Practices, 1st Edition, Sterling Publishers, New
Delhi.
Blueflag (2012). www.blueflag.org, ET: 12.03.2012
Bozlağan, R. (2005). “Sürdürülebilir Gelişme Düşüncesinin Tarihsel Arka Planı”, Sosyal Siyaset Konferansları
Dergisi, Sayı: 50, ss: 1011-1028.
Demir, C. ve Çevirgen, A. (2006). Turizm ve Çevre Yönetimi: Sürdürülebilir Gelişme Yaklaşımı, Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara.
Demirkol, Ş. ve Oktay, K. (2004). Turizm Politikalarına Alternatif Yaklaşımlar, Sakarya Kitabevi, Adapazarı.
Emekli, G. (2005). “Avrupa Birliği’nde Turizm Politikaları ve Türkiye’de Kültürel Turizm”, Ege Coğrafya
Dergisi, Sayı: 14, ss: 99-107, İzmir.
Emeksiz, M. (2007). “Küçük Otel İşletmeleri ve Çevre Yönetimi”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 18, ss: 141-156, Balıkesir.
Gunn, A., C. Var, T. (2002). Tourism Planning:Basics-Consepts-Cases, Routledge, 4th Ed., USA.
Kahraman, N. ve Türkay, O. (2009). Turizm ve Çevre, 3. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara.
Koçel, T. (2005). İşletme Yöneticiliği: Yönetim ve Organizasyon – Organizasyonlarda Davranış – Klasik –
Modern – Çağdaş ve Güncel Yaklaşımlar, 10. Baskı, Arıkan Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.
Kozak, N., Kozak, A. M. ve Kozak, M. (2006). Genel Turizm: İlkeler – Kavramlar, 6. Baskı, Detay Yayıncılık,
Ankara.
Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012). Avrupalı Seçkin Destinasyonlar,
http://eden.kulturturizm.gov.tr/belge/1-71844/sss--sikca-sorulan-sorular.html ET: 12.03.2012
Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012a). Turizm Yörelerinde Haşaratla Mücadele,
http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-37303/turizm-yorelerinde-hasaratlamucadele.html?vurgu
=ha%C5%9Faratla+m%C3%BCcadele ET: 12.03.2012a
37
Kültür ve Turizm Bakanlığı (2012b). Altyapı Projeleri, http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/137305/altyapi-projeleri.html ET: 12.03.2012b
Olalı, H. (1990). Turizm Politikası ve Planlaması, Yön Ajans, İstanbul.
Raina, A. K. (2005). Ecology, Wildlife And Tourism Development: Principles, Practices and Strategies,
Sarup&Sons,New Delhi.
Sezgin, M. ve Karaman, A. (2008). “Turistik Destinasyon Çerçevesinde Sürdürülebilir Turizm Yönetimi ve
Pazarlaması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 19, ss: 429-437.
Tekeli, H. (2001). Turizm Pazarlaması ve Planlaması, Detay Yayıncılık, Ankara.
Toskay, T. (1983). Turizm: Turizm Olayına Genel Yaklaşım, Der Yayınları, İstanbul.
Turizm Bakanlığı (2000). Turizm 2000: Özel Projeler, Yatırımlar Genel Müdürlüğü, ss: 6-33.
UNEP. (2002). Tourism: Industry As A Partner For Sustainable Development, United Kingdom.
UNWTO. (2004). Sustainable Development of Tourism, http://sdt.unwto.org/en/content/about-us-5 ET:
12.03.2012.
UNWTO. (2012a). Sustainable Development of Tourism, http://sdt.unwto.org/en/content/adaptation-climatechange-tourism-sector-fiji-islands-0 ET: 12.03.2012a.
UNWTO. (2012b). Sustainable Development of Tourism http://sdt.unwto.org/en/content/coasts-and-islands ET:
12.03.2012b.
UNWTO. (2012c). Global Code of Ethics for Tourism http://sdt.unwto.org/en/content/coasts-and-islands ET:
12.03.2012c.
UNWTO. (2012d). Sustainable Development of Tourism http://sdt.unwto.org/en/content/destination-specificactivities ET: 12.03.2012d.
Usta, Ö. (2002). Genel Turizm, Anadolu Matbaacılık, İzmir.
Wahab, S. (2005). “Sustainable Tourism In The Developing World”, Tourism, Development and Growth,
Editors: Salah Wahab, John J. Pigram, Routledge, 2nd. Ed., London.
DİNİ TURİZM SEYAHATLERİ ORGANİZE EDEN SEYAHAT İŞLETMELERİ YÖNETİCİ
PROFİLLERİNİN TESPİTİNE YÖNELİK EGE BÖLGESİ’NDE BİR ARAŞTIRMA
Yrd. Doç. Dr. Burhanettin ZENGİN
Sakarya Üniversitesi, İşletme Fakültesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Gül ERKOL
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı
38
ÖZET
Müslümanların inançları gereği yerine getirmeleri gereken ibadetlerden biri olan Hac ve Umre Seyahatleri,
dünyanın çeşitli bölgelerinden farklı dillerden, milletlerden, ırklardan olan bireyleri bir araya toplamaktadır. Her
yıl sayısı artan bu turistik faaliyetlerin etkin bir biçimde pazarlanabilmesi, kontrol edilmesi, yönetilmesi en
önemli faktörlerden biridir. Bu konuda Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyecilerine büyük sorumluluklar
düşmektedir. Çalışmada ülkemizin önemli turizm kollarından biri olan hac ve umre organizasyonları yürüten
işletmelerin yöneticilerine ilişkin özellikler incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı Hac ve Umre Organizasyonu
düzenleyen işletme yöneticilerinin profili ile ilgili bir takım yargılara varabilmektir. Bu amaçla Ege Bölgesinde
faaliyet gösteren 15 acenta yöneticisine ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda yöneticilerin tamamının erkek, orta
yaşlı, lise mezunu, Birden fazla yabancı dil bilen ve kısmen turizm eğitimi almış kişilerden oluştuğu tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hac ve Umre, Seyahat Acentaları, Yönetici, Turizm
ABSTRACT
Pilgrime and umrah travels being one of the worships that Muslims fulfill as required by faith gather the
individuals to get her with various regions different languages, nations, racesof the World. Every year effectively
marketing, controlling, conducting of these growing number of touristic activities is one of the main factors. In
this respect pilgrimage and umrah organization regulators have responsibilities. In the study features of the
business managers who conduct the pilgrimage and umrah organizations, one of our country’s major tourism
branches, is analyzed. Main aim of the study is to obtain certa injudgements about profiles of the business
managers organising pilgrimage and umrah travels. For this purpuse15 agency managers have been contacted in
Aegan Region As a result of research,it is identified that all the managers are male ,middle aged ,high school
graduate ,bilingual and some have tourism education.
Key Words: Hajj and Umrah, Travel Agency, Manager, Tourism.
1.Giriş
Turizm dünya genelinde 1995 yılından bu yana her yıl % 4 oranında büyüme göstermektedir. Dünyada varlığını
devam ettiren ekonomik kriz ve siyasi dalgalanmalara rağmen turizm büyüme gösteren ender sektörlerden
biridir. Turizmin Türkiye’de büyümesi ise oldukça hızlıdır. Türkiye büyüyen ve dinamik bir ülkedir. Turizm
Bakanlığı verilerine göre; 2002 yılında 13,2 milyon olan ziyaretçi sayısı % 137,3 oranında artarak 2011 yılına
geldiğimizde bu rakam 31.456’ ya yükselmiştir, ortalama gelir ise 2002 yılında 11,9 milyar iken, 2011 yılında %
93,27 oranında yükselerek 23 milyara yükselmiştir. Uzmanlara göre ise 2015 yılında 44 milyon turistin
gelmesini beklenmektedir. Türkiye’nin geleceğinden oldukça umutlu olan Turizmin Liderlerine bu konuda
büyük görevler düşmektedir.
Turizmin en önemli gelir getiren faaliyet alanlarından biri olan seyahat acentaları ulaştırma, konaklama, yemeiçme vb. alanlarda faaliyet gösteren işletmelerle belirli anlaşmalar çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Bu durum beraberinde Acentaların esnek ve profesyonel bir örgüt yapısına sahip olmaları gerekliliğini ortaya
39
çıkarmaktadır. Bu bağlamda, değişen çevresel koşullara ve müşteri taleplerine uyum sağlayabilmek, esnek
kararlar alabilen, etkin ve verimli bir yönetim ve bu şekilde çalışan yönetici kadrosu sayesinde mümkün
olabilmektedir. Seyahat acentaları için iyi eğitim almış, etkin kararlar alabilen, başarılı ve kendini geliştirmeye
açık orta ve üst düzey yöneticilerin varlığı, işletme başarısı ve sürekliliği açısından gereklilik göstermektedir.
Ayrıca ileriyi görebilen, sorun çözebilen, karar verebilen, izlenecek politikaları belirleyebilen, uygulayıcı,
örgütün varlığını sürdürebilen, kaynakları kullanabilen bir yönetici kadrosunun varlığı, seyahat acentelerinin
başarıya ulaşmasında büyük önem taşımaktadır.
Çalışmanın amacı Ege Bölgesinde hac ve umre organizasyonu konusunda faaliyet gösteren seyahat acentaları
yöneticilerinin profillerini tespit etmektir. Bu amaçla hazırlanmış çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci
kısımda konuya ilişkin kavramlar teorik olarak açıklanmış, ikinci bölümde ise acenta yöneticilerine ait
demografik veriler, iş yaşamına ve çalıştıkları işletmelerine ait veriler incelenmiş, elde edilen bulgular
yorumlanmaya çalışılmıştır.
2.Yönetim ve Yönetici Kavramları
Yönetim kavramının içinde, başta insanlar olmak üzere üretim faktörlerinin amaçlar doğrultusunda etkin ve
verimli kullanımı söz konusudur. Yönetim sürecinin ortaya çıkması için yönetici mevkiinde bulunan ve üretim
etmenleri konusunda karar veren kişinin emrinde mutlaka bir insanın bulunması gereklidir (Eren,2005:6).
Yönetim insan ve diğer kaynakları mümkün olan en iyi şekilde birleştirerek, örgütsel amaçlara etkin ve verimli
ulaşma sürecidir. Diğer bir ifade ile yönetim; iş gücü, sermaye, teknik donanım vb. gibi örgütsel kaynakların,
örgütsel amaçları gerçekleştirmek üzere etkin bir şekilde koordine edilmesidir (Rachman vd.,1993:154).
Yönetim biliminin gelişimine tarihsel açıdan bakıldığında;
a. Yapıya ağırlık veren geleneksel yaklaşımlar (1887-1927),
b. İnsana ağırlık veren davranışçı yaklaşımlar (1909-1945),
c. Örgütü bir sistem olarak ele alan sistem yaklaşımları (1946’dan günümüze kadar) görülür (Güçlü,2003:64).
Yönetim kavramının tanımını yaparken kullandığımız diğer bir yaklaşım da bu sürece yönetim fonksiyonları
açısından bakmak şeklinde olacaktır. Bu açıdan bir tanım vermek gerekirse, yönetim, “planlama, örgütleme,
liderlik ve kontrol fonksiyonları yardımıyla eldeki kaynakları etkin ve verimli bir biçimde kullanarak belirlenmiş
Amaçlarına ulaşma sürecidir” diye tanımlanabilir. Bu tanımda önemli olan, yönetim sürecinin, amaçlara ulaşmak
için etkin ve verimli bir kaynak kullanım süreci olduğu, en çok bu kaynak kullanımının planlama, örgütleme,
liderlik ve kontrol fonksiyonlarını yerine getirerek gerçekleştirilmesi gerektiğidir (Eren,2005:4).
İşletme yönetiminde amaçların elde edilebilmesi için işletme kaynaklarının etkili ve verimli bir şekilde insanlar
aracılığıyla kullanıldığı bilinmektedir. Arzulanan sonuçlara varabilmek için yönetimi gerçekleştirecek kişi veya
gruplar, ellerindeki kaynakları ne zaman, nasıl, ne şekilde ve niçin kullanacaklardır? Burada cevap şudur: Önce
amaçlar ve bu amaçlara ulaştıracak yollar ve araçlar analiz edilecek (planlama), sonra kaynaklar bir yapı ve
düzen içinde gruplanacak ve düzenlenecek (organize etme), daha sonra insanlar kurulmuş düzen içinde harekete
geçirilecek (yürütme) ve son olarak da işlerin, yöntemine, düzenine ve amaçlara uygun bir şekilde yapılıp
yapılmadığı denetlenecektir (kontrol etme). İşte bu dört işlevi yönetimin işlevleri (fonksiyonları) olarak
adlandırıyoruz. Her yönetim sürecinde bu dört unsurun az veya çok mutlaka olması gereklidir (Ülgen,2006:23).
40
Yönetim sürecinin özellikleri kısaca şöyle sıralanabilir:
a. Yönetim, amaçları gerçekleştirmeye yöneliktir.
b. Yönetim, beşerî ve maddi kaynakları serbestçe kullanabilme yetkisini gerekli kılar.
c. Yönetim, sosyal ve grupsal bir süreçtir.
ç. Yönetim, beşerî ve maddi kaynaklar arasında optimum bir uyumu gerektirir.
d. Yönetim, yönetici olan kimsenin bir otorite kurmasını zorunlu kılar (Eren,2005:5-6).
21. yüzyılın başlarından itibaren başlayan dünyadaki baş döndürücü değişme ve gelişmeler sadece tek bir alanda
kalmayıp tüm sistemleri etkilemeye devam etmektedir. Bilgi çağı ya da bilgi toplumu aşamasına geçiş sürecinde
önem kazanan teknolojik gelişmeler organizasyonların yapısını, yönetim anlayışlarını, kullanılan teknolojileri
etkilemiştir. Hızlı değişimlerin sonucu olarak bilginin kaynak olarak ön plana çıkması ile ve bu kaynağı işleme
ve yönetmede kullanılan teknolojideki gelişmeler neticesinde ‘sanayi ötesi toplum’ ya da ‘bilgi toplumu’
aşamasına gelinmiş, yönetimde insan olgusu önem kazanmaya başlamıştır. Bu dönemde bilginin rekabet
ortamında stratejik bir unsur olduğunun kabul edilmesi, insana ve insanın sahip olduğu niteliklere bakış açısını
değiştirmiş, yeterince motive edilmiş ve yetenekleri ortaya çıkartılmış insanın, her alandaki başarılarda en
önemli etkenlerden birisi olduğu kabul görmüştür (Erkuş, 2006: 77). Bilgi toplumuna geçiş sürecinin meydana
getirdiği yoğun değişmeler insanları olduğu kadar insanın işe ve çalışma hayatına bakış açısını değiştirmiştir.
Bilgi toplumu süreci, bilgiye sahip olabilme yeteneği bakımından insan faktörünün ön plana çıkmasına neden
olmuş ve entelektüel sermaye örgütlerde en önemli üretim faktörü olarak iş görmeye başlamıştır (Özer, 2008: 4).
Klasik insan ilişkileri teorisyenleri, yöneticilerin tutumlarının ve bu tutumlarının sonucunda oluşan süreçlerin,
örgüt ikliminin temel belirleyicileri olduklarını, dolayısıyla çalışanların davranışlarını etkileyen sosyal ve
güdüsel süreçler için temel oluşturduklarını öne sürmüşlerdir (Ergeneli, 2005: 189).
Bingöl (1997)’e göre Yönetim faaliyetini gerçekleştirmede kullanılacak kaynak ve olanaklara erişmek için
yönetimin içinde bulunduğu koşullara uygun hedefler belirlenmelidir. Bu hedefleri de yöneticiler belirleyecektir
ve yöneticilerin başarılı olabilmesi için liderlik nitelikleri taşımaları gerekmektedir. Çünkü lider basiret sahibi bir
yöneticidir, ileriyi görendir. Uygun kararlar alma titizliğine sahiptir. Ne hayalperesttir ne de karamsar, tutarlıdır.
Hedefleri belirlerken içinde bulunulan durumla, eldeki kullanım potansiyeli arasında en doğru ilişkiyi kurar.
Böylece planlama işlevi başarıyla sonuçlanmış olacaktır.
Her toplumun ve her yönetimin örgütün ortak hedeflere dayalı olarak yönetilmeye gereksinimi vardır. Yönetim
örgütlerinde bir kişi ya da bir ekip, örgütün yönetimiyle ilgili vizyon ve misyon oluşturur. Bu yönetici ya da
yöneticiler örgüt adına amaç, politika ve ilke belirleyerek; yönetsel kararlar alır ve örgüt içinde birimler ve
çalışanlar arasında uyum ve işbirliğini temin etmeye çalışırlar. Böylece örgütsel bir düzen kurulur. Bu nedenle
yönetim örgütlerinde örgütün, amaç, politika ve ilkelerine uygun davranışlara sahip yönetici ve liderlere ihtiyaç
duyulur.
Yönetim belirli amaçlara ulaşmak için gerekli araçları sağlayan süreçtir. Bu tanım; örgüt yapısının kuruluş, var
oluş nedeni olan amaçları ve her türlü eylemleri içeren süreçleri vurgulamıştır (Genç, 1997:41). Yönetim
koordinasyon ve bilim sanatıdır. Bu görüşe göre değişik ve birbirine aykırı sosyal enerjileri, bir sosyal organize
içinde ve bir bütün olarak çalışacak biçimde koordine etme kapasitesidir (Bursalıoğlu, 1978:79).
41
Aslında yönetimin görevinin bilimsel ve töresel değerler yönünden, örgütü amaçlar doğrultusunda yaşatmak ve
örgütün gelişmesini sağlamak olduğu için yönetimi tanımı da bu çerçeveye oturtulmalıdır. Buna göre yönetim,
bir örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için madde ve insan kaynaklarını sistemli ve etkili kullanma sürecidir.
Tarihsel sürece bağlı olarak yönetimin çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Fakat her tanım özgü bir olguyu dile
getirir. Yöneticinin örgütteki insan ve madde kaynaklarını etkin bir şekilde kullanması, yönetim kavram ve
süreçlerini iyi bilmesi ve kullanmasına bağlıdır (Manske, 1994:4).
Yönetici, genel olarak isletmenin veya bir bölümün belirlenmiş amaçlar etrafında yönlendirilmesi, faaliyet
sonuçlarının değerlendirilmesi görevini yürüten kişi olarak bilinmektedir. Yöneticiler, bir isletmede kârı ve riski
başkasına ait olmak üzere, belirli bir mal ve hizmeti ortaya koymak için gerekli girdileri sağlayan ve bunları belli
bir ihtiyacı karşılama amacına yönelik planlayan, örgütleyen, koordine eden, yönelten ve denetleyen kişiler
olarak tanımlanmaktadır (Koçel, 1995: 12-13). Yönetim kavramı içinde, basta insanlar olmak üzere üretim
faktörlerinin amaçlar doğrultusunda etkin ve verimli olarak yönlendirilmesi söz konusudur. Bu nedenle yönetici,
emrine verilmiş bir grup insanı da belli bir takım amaçlara ulaştırmak için ahenk ve işbirliği içinde yönelten kişi
olmalıdır. Dolayısıyla bu kişiler, başkalarının bilgi ve güçlerini kullanarak, belli amaçların gerçekleşmesini
sağlamaktadır (Sımsek, 1992:32).
İsletmelerde zaman zaman profesyonel yönetici olarak adlandırılan kişiler, yönetim isini kendilerine meslek
edinerek isletmenin sahibi haline gelmeden müteşebbisin yaptığı her isi yapmakta ve karşılığında maaş
almaktadır. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler, sosyal, siyasal ve hukuki çevre şartlarındaki değişmeler ve
bunlara bağlı olarak isletme faaliyetleri ile örgüt yapılarında meydana gelen değişmeler, isletme adı verilen
ekonomik birimlerin başarılı bir şekilde amaçlarına ulaşacak tarzda eğitilmiş kişilere ihtiyacı artmış ve bunun
sonucu olarak da yönetim isi meslekleşerek profesyonel yöneticiler ortaya çıkmıştır (Drucker,1993:181).
Yönetici kısaca ‘karar veren kişi’ olarak tanımlanabilir. (Aytürk, 1990:116)
Diğer bir tanımla yönetici; Bir örgütte en üst düzeyde çalışan sevk ve idarecidir. Başka bir değişle bir kuruluşun
başında bulunan emrinde personel çalıştıran, emir ve kumanda eden kişidir. Yani yönetici yönetme çalışmalarını
yürüten kişidir (Tortop, 1994: 213). Yönetimin bazı prensipleri vardır. Bunlar; iş bölümü, sorumluluk, yetki,
delege etme, kumanda birliği, kontrol alanı, yetki aktarımı gibi. Bu prensipler yöneticide beceri olarak ortaya
çıkar. Buna göre lider yöneticilerin becerileri şu şekilde sıralanabilir: Planlama becerisi, örgütleme becerisi,
yönlendirme becerisi, iyileştirme becerisi, performans hakkında bilgilendirme, delege etme sanatı, haberleşme
ağı sanatı, en iyi çalışanları seçmek ve elde tutmak, performans sorunlarının giderilmesi, kendini ifade etme ve
hayır diyebilme, çatışma yönetimi, stres yönetimi, zaman yönetimi ve liderin kendi kariyerini geliştirmesi.
Günümüzde, üreticiler, hizmet sunucular ve hizmetten faydalananlar (kullanıcılar) şeklinde üç çıkar grubundan
oluşan bir ekonomik sistem vardır. Bu ilişkilerin uyum içinde devamlılığının sağlanması için kurallarının
önceden konulması gerekir. Bu kuralların gerçekleşmesi için yönetimlerin tarafsız ve hakem rolü üstlenmesi
gerekmektedir. Lider yönetici bu kuralların konulmasında, uygulanmasında, kurallara uyulmasının sağlanması ve
denetlenmesinde önemli bir işleve sahiptir (Ekinci, 2003: 83).
3.Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentalarında Yönetici
Modern anlamda 1850’li yıllarda başlayan seyahat acentacılığı günümüze kadar büyük bir gelişme göstermiştir.
Günümüzde dünya genelinde yaklaşık olarak 100.000‘in üzerinde seyahat acentası faaliyet göstermektedir.
42
Seyahat acentaları turizm sektörüne hizmet sunduğu işletmelerle; oteller, restoranlar, hava yolu işletmeleri, bu
hizmetleri talep eden turistler arasında aracılık görevi yaparak turizm arz ve talebini bir araya getirmektedir.
Turizm dağıtım sisteminin önemli bir parçasıdır. Bir ülkede turizm endüstrisinin gelişmesi için iyi bir alt yapı,
konaklama işletmeleri, yeme-içme işletmeleri ve turizm okullarının varlığı yanında iyi organize olmuş seyahat
acentalarının varlığını da gerektirir.
Seyahat Acentalarının fonksiyonu, bir aracı olarak ürünlerin üreticiden, tüketiciye ulaştırılmasıdır (Todd ve
Rice, 1991: 303). Dünya Turizm Örgütüne göre seyahat acentaları halka seyahatler, konaklama ve ulaştırma
hizmetleri hakkında gerekli bilgileri verirler. Belli bir komisyon karşılığında aracılık yaparlar (Hacıoğlu, 1995:
25). Seyahat acentaları, seyahat edenler ile hizmet üretenler arasında aracılık eden, tüketicilere seyahat hizmeti
satan, bu hizmetler için yer ayırtan, bilet veren ve karşılığında ödemeleri kabul eden işletmeler olarak
tanımlanmaktadır (Peköz ve Yarcan, 1995:6). Seyahat acentaları, hizmet üreten işletmeler ile “Acenta” kuralları
içinde çalışmakta, konaklama veya havayolu şirketleri tarafından belirlenen fiyatları ve diğer satış kurallarını
uygulamaktadırlar. Seyahat acentaları, 28 Eylül 1972 tarih ve 14320 nolu Resmi gazetede yayınlanan 1618 sayılı
“Seyahat Acenteleri ve Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu’na” göre aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır
(tursab.org, 2012): “Seyahat acenteleri, kâr amacıyla turistlere, ulaştırma, konaklama, gezi ve eğlence imkanı
sağlayan onlara turizmle ilgili bilgiler veren, bu konuya ilişkin tüm hizmetleri gören, turizm ekonomisine ve
genellikle ödemeler dengesine katkıda bulunan ticari kuruluşlardır.”. Bir başka tanıma göre seyahat acentaları;
Çağdaş ekonominin en yeni ve gelişme özelliği olan, gelişmesi devam eden turizm endüstrisinin hizmet ve
ürünleri en modern ve gelişmiş yöntemlerle pazarlayan ve satan kuruluşlardır ( Celayir, 1983:31). Seyahat
Acentaları ile ilgili bir diğer tanımda şöyle denilmektedir: Seyahat acentaları kar elde etmek amacıyla turizm
işletmelerinin arzu ettikleri her türlü hizmeti (turistik ürünü) kendi sorumlulukları altında yeni ve orijinal bir
turistik ürüne çevirerek bir bütün halinde veya tek tek yerine getirmek suretiyle turistlere sunan ve/veya turizm
işletmeleri ile turistler arasındaki akitleri temsil ettiği turizm işletmesi adına ve hesabına yapan ve bu
aktivitelerin yapılmasına aracılık eden ticari işletme niteliğinde kuruluşlardır ( Atasoy,1988:13). Bu tanımdan da
anlaşılacağı gibi Seyahat Acentaları turistlerin seyahatleri sırasındaki ihtiyaçlarını karşılamak için kar amacı ile
kurulmuş işletmelerdir. Yine Seyahat Acentaları başka işletmelerin ürettikleri, ulaştırma, konaklama, yeme-içme
gibi hizmetleri satın alıp kendi tecrübe ve bilgilerini de ekledikten sonra hizmetler paketi olarak sunan ticari
işletmelerdir. Seyahat acenteleri, geniş anlamda, yolculuk yapmak isteyen kişilerin, yolculuğa ilişkin tüm
gereksinimleri karşılayan ticari kuruluşlardır. Tur düzenleme, transfer, enformasyon, kongre ve konferans
organizasyonu, turistik gezi düzenleme, münferit araç kiralama, ulaştırma biletlerini satma, seyahat
işletmelerinin ürünlerini satma, turistik enformasyon ve tanıtım malzemeleri satma gibi konular seyahat
acentelerinin gerçekleştirdikleri faaliyetler arasında yer almaktadır (İçöz, 1996: 51).
Turizm Endüstrisinin yapısı içinde bir seyahat acentasının fonksiyonu onun organizasyon durumuna göre
değişir (Goodall ve Ashworth, 1988: 68). Seyahat acenteleri, farklı kriterlere göre farklı şekillerde
sınıflandırılmakla birlikte genel olarak yasal, yapısal ve işlevsel olmak üzere üç farklı gruba ayrılmaktadırlar.
Türkiye’de, seyahat işletmelerinin kuruluş, işleyiş ve örgütlenmesini biçimlendiren yasaya göre seyahat
acenteleri; A, B ve C grubu olmak üzere üç grupta değerlendirilir. A grubu seyahat acenteleri; seyahat acenteleri
tarafından yapılabilecek hizmetlerle, diğer hizmetleri Türk ve yabancı müşteriler için hizmet üretmekte ve
pazarlamaktadır. Genel olarak, seyahat acentelerine ait faaliyetlerin tamamını gerçekleştirmektedirler ( Avcı ve
Asunakutlu, 2003: 6). Seyahat Acentaları turizm pazarlamasında aracı kuruluşlar olmalarından dolayı çeşitli
43
sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Toptancı, Perakendeci ve Karşılayıcı Seyahat Acentaları olarak üç grupta ele
alınabilir. Toptancı Seyahat Acentaları tatil amaçlı yer değiştirmeyi sağlamak için gerekli hizmetleri bir araya
toplayıp paket bir ürün halinde turiste sunan üreticilerdir (Hacıoğlu, 1995: 66). Perakendeci Seyahat Acentaları
ise bir yandan üreticiyi bir yandan tüketiciyi bulan ve aralarındaki bağı gerçekleştiren acentalardır. Bu tür
acentalar genelde turist gönderen ülkelerde faaliyette bulunurlar. Turist Eğilime göre malı satın alır. Tüketici
bulunduğu bölgedeki seyahat acentalarının hizmetlerini daha önce denediğinden onun bilgisine ve iş kabiliyetine
inanmıştır (Karaosmanoğlu, 1996: 26). Karşılayıcı Seyahat Acentaları genellikle perakendeci seyahat
acentalarının işlemlerini yaptıkları gibi toptancı seyahat acentalarının programları gereğince gelen turistlerin
karşılanması, transferler, otele yerleştirme ve diğer hizmetleri yaparlar (Tuna,1987:2).
Ticari birer isletme olarak faaliyet gösteren seyahat acentaları da çalışan personel sayısı, islerin yoğunluğu gibi
nedenlere bağlı olarak bir organizasyon yapısı kurmakta ve yönetici statüsünde eleman çalıştırmaktadır. Seyahat
isletmelerinin organizasyon yapısı içinde yer alan orta ve üst kademe yöneticiler literatüre göre, seyahat acentası
sorumlu müdürü, pazarlama müdürü, operasyon müdürü, personel/insan kaynakları müdürü ve muhasebe
müdüründen oluşmaktadır. Seyahat acentaları müdürleri, seyahat acentalarının yönetiminden birinci derecede
sorumlu olan kişilerdir. Yönetimin temel fonksiyonları olan planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve
denetleme konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Seyahat acentalarının başarısı, büyük ölçüde bilgili ve yetenekli
profesyonel yöneticilerin varlığına bağlıdır. Emek yoğun isletmeler olan seyahat acentalarında, yöneticilerin
tarafsız ve adil olmaları, insanları tanımaları ve sevmeleri, girişken ve zeki olmaları beklenir. İnsanları iyi
tanıyabilme, hem personel, hem de müşteri ile olan ilişkilerde pozitif etki yapmaktadır. Bu açıklamalar
paralelinde, bir seyahat acentası yöneticisinin, başarılı olabilmesi için aşağıda belirtilen özelliklere sahip olması
gerekmektedir (Hacıoğlu, 1995:134):
• Personel yönetimi konusunda bilgi ve beceriye sahip olmalıdır,
• Yerinde ve zamanında karar almalıdır,
• İsgörenlerin görevleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmalıdır,
• İyi bir çevre edinmeli ve sosyal faaliyetlere katılmalıdır,
• En az bir yabancı dili iyi konuşmalı ve yazmalıdır,
• Dürüst, güvenilir ve insancıl bir kişiliğe sahip olmalıdır,
• Çevresi ile iyi diyalog kurmalı, haberleşme tekniklerini bilmelidir.
Bu yeteneklerin bir kısmı doğuştan gelebileceği gibi, diğer bir kısmının da sonradan eğitim, öğretim ve deneyim
yoluyla kazanılabilmektedir. İşletmeciler hızla gelişen, karışık bir yapıya sahip olan turizm olayında geride
kalmamak için yenilikleri takip ederek devamlı olarak yenilenebilmek için kendilerini yetiştirmelilerdir.
Ülkemizde seyahat acentalarını, bizzat sahipleri isletebilecekleri gibi, sahipleri isletmeyi kendi sorumlulukları
devam etmek üzere bir sorumlu müdüre de devredebilir. Seyahat acentalarının sahiplerinde, tüzel kişiliğe haiz
seyahat acentalarının yönetim kurulu üyelerinde ve yetkili yöneticilerinde aşağıdaki nitelikler aranmaktadır
(Kalkan, 1995:134):
• 18 yasını doldurmuş olmak,
• Ağır hapis veya yüz kızartıcı suçlardan veya hileli iflastan hükümlü olmamak,
44
• Ticari itibar bakımından yeterli olmak,
• 30. Madde hükümlerine göre cezalandırılmamış olmak (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Kanunu, No:1618,
Kanun Tarihi: 14.09.1972).
Seyahat acentelerinin turizm merkezi pazarlamasında çeşitli ve kritik işlevleri potansiyel ziyaretçilere bilgi
sağlamaları, turizm merkezi paketleri geliştirmeleri ve tanıtmalarıdır (Baloğlu ve Mangaloğlu, 2001). Turizm
endüstrisinin en güçlü ve en etkili kurumları olan seyahat acenteleri, Dünya Turizm Örgütü’nün tahminlerine
göre, uluslararası turizm pazarının % 25’inde pay sahibidirler (Cavlek, 2002). Geçen 20-30 yıl içerisinde seyahat
işletmeciliği özellikle yöneticileri ve uzmanlar arasında ciddi derecede önem kazanmıştır (Doyle ve Nathan,
2001; Swarbrooke ve Hornet, 2001). Bu önemin temel sebebi sektörün genişlemesidir. Gelişmenin altında yatan
önemli faktörler küreselleşme, uluslar arası pazarın genişlemesi, networking, dış kaynak kullanımı (outsourcing),
proje takımları ile çalışma, hareketlilik için altyapı genişletilmesi olarak gösterilebilir (Aguiléra, 2008;
Beaverstock, Derudder, Faulconbridge, ve Witlox, 2009). Bu farklı faktörler farklı bölgelerdeki, farklı
işletmelerdeki bazen de aynı organizasyonda çalışan kişiler arasındaki karşılık anlaşma ve uzlaşma ihtiyacını
doğurmuştur. İnsanları yönetmek satmak, satın almak, diğerleri ile iletişim kurmak, farklı görüşlerde uzlaşım
sağlamak, iş birliği içinde olmak, koordine etmek, yönetsel kontrol mekanizmasını uygulamak, takım çalışması
için üretim düzeni, beyin fırtınası, yenilik, yaratmak, kişiler arası güven ve profesyonel ağlar geliştirmek gibi
ihtiyaçları gerektirir. Bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için işletmeler ve işletme yöneticilerinin “hareketlilik
prensibi”’ne sahip olmasını gerektirir (Faulconbridge, Beaverstock, Derudder, ve Witlox, 2009).
Turizm Endüstrisi farklı sektörleri içerisinde barındıran hizmetler bütünüdür. Bu Endüstrideki iş gücüne olan
ihtiyaç farklı araştırmacılar tarafından ele alınmıştır (Telfer, 2002; Szivas, Riley ve Airey, 2003 ;Szivas ve Riley,
1999;Briedenhann ve Wickens, 2004; Jenkins, 1999; Pearce, 1990; Din,1986; Gunn, 1988,;Casado, 1997;
Zhiang,1985; Wei, 1999; Riley, Ladkin ve Szivas, 2002; Bolton ve Wise, 2003; Gabriel, 1988; Mars ve Nicod,
1984; Sinclair ve Vokes, 1993; Hitchcock, 1993; Choy ve Gee, 1983; Oudiette, 1990; Liu ve Wall, 2003
;Esichaikul ve Baum, 1998; Richter, 1983;Theuns ve Rasheed,1983; Echtner, 1995; Elkin ve Roberts, 1994;
Cukier ve Wall, 1994; Timothy ve Wall,1997; Baum,1994;Milne, 1990; Ankomah, 1991; Lipscomb, 1998;
Brotherton, Woolfenden ve Himmetoglu, 1994; Eaton, 2001; Tyler ve Taylor,1998; Williams,2003; Creaton,
2004; Marks, 2005; Reisinger ve Steiner, 2006; Guerrier ve Adib, 2004; Brewster ve Larsen, 1992; Renwick,
2003; Storey, 1992, 1995, 2001; Sennett, 1998; Macauley,2003;Arthur,1994). Araştırmaların temel düşüncesi
turizm sektörünün hızlı gelişen yapısı sebebiyle nitelikli personellere ve bu personelleri yönetebilecek kişi ve
işletmelere ihtiyaç duyulduğu yönündedir. Turizm ve Seyahat Sektörü günümüzde dünya çapında önemli bir
sektör haline gelmiştir. Bu sektörün yöneticileri öncelikli olarak personelini yönlendirme, harekete geçirme,
değişen şartlara uyumlu olma, hızla değişen beklentilere cevap verebilme becerisine sahip olabilmelidir.
Günümüzde turizm işletmelerinin devamlı gelişmesi, büyümesi, rekabetin artması ve işletmecilik sorunlarının
daha karmaşık ve zor bir duruma gelmesi gibi sebepler nedeniyle, yöneticilik konusunda özel eğitim görmüş ve
tecrübe kazanmış kişilere duyulan ihtiyaç gün geçtikçe artış göstermekledir. Bunlara ek olarak, çevresel etkilerin
ve örgütsel faaliyetlerin de hızla değişiklik göstermesi, turizm işletmelerinin bilgili, yetenekli ve profesyonel
işletmecilere gerek duyulmaktadır (Barutçugil, 1984: 81). Nitelikli çalışanlar seyahat ve turizm endüstrisine
mikro düzeyde; turizm gelişimine de makro düzeyde etki eder. Nitelikli personel çalıştırma esasına ilişkin
yapılabilecek küçük girişimler turizmin kalkınmasına büyük katkılar sağlayabilir.
45
4. Bulgular ve Değerlendirme
Araştırmanın Amacı ve Yöntemi
Turizm Sektörünün 1980 yılından sonra ülkemizdeki gelişmesi ve sektörde çok sayıda iş gücüne ihtiyaç
duyulması çok farklı uğraş alanına sahip kişilerin çalışmasına neden olmuştur. Türkiye’de hac ve umre’ye
katılan kişi sayısı 2006 yılında 13 bin iken, 2012 yılına geldiğimizde 75 bin olmuştur (diyanet. 20.01.2012). Bu
durum hac ve umre organizasyonu yürüten işletmelere duyulan ihtiyacı arttırmıştır. Bu artış beraberinde rekabeti
ve nitelikli yöneticilerin önemini doğurmuştur. Bu bağlamda, çalışmanın amacı, hac ve umre organizasyonu
düzenleyen seyahat işletmelerinde çalışan yöneticilerin demografik özelliklerini tespit etmek ve sonuçlara göre
bir yargı çıkarabilmektir.
Araştırmanın Evreni ve Örneklemi
Evren (ana kitle), araştırmacının incelemek istediği insan grubunun tümünü, olayları ve ilgi alanını
kapsamaktadır. Örneklemin seçildiği grubun bütününü oluşturmaktadır. Örneklem ise evrenin bir alt kümesidir
ve tüm evrenin içinden seçilmiş elemanları kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle, evrenin bazı elemanları örneği
oluşturmaktadır. Araştırmacı, örneği inceleyerek evren hakkında genellenebilir sonuçlar çıkarabilir.
Araştırmanın veri tabanını Ege Bölgesinde yer alan Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen İşletmeler
Oluşturmaktadır. Ege Bölgesinde Resmi Kayıtlı hac ve umre organizasyonu düzenleyen Seyahati Acentası sayısı
2011 verilerine göre 20’dir. (Tursab,2012:görüşme). Araştırmaya kayıt yetkisi olan acentaları dahil edilmemiştir.
Araştırmanın örneklemini ise Ege Bölgesinde faaliyet gösteren 15 Seyahat acentası oluşturmaktadır. Araştırmaya
katılan Seyahat Acentaları ve Yöneticilerinin tamamı Hac ve Umre Organizasyonu ile ilgilenmektedir.
Araştırmanın Yöntemi ve Araştırma Verilerinin Analizi
Araştırma Verileri 12 Aralık 2011-18 Ocak 2012 tarihleri arasında seyahat acentaları yöneticilerinin uygun
oldukları saatlerde seyahat acentalarında yapılan görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Araştırma Verilerinin
toplanmasında geleneksel anket yönteminin içerisinde yer alan araştırmacının yönettiği anket türü kullanılmıştır.
Seyahat Acentaları Yöneticileri ile yüz yüze görüşülerek verilere ulaşılmıştır. Soru formu 16 tane kapalı uçlu
soru; 2 tane ise açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Yöneltilen 16 soru üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
işletme yöneticilerine ait demografik özellikler içeren dört soru; yöneticilerin iş yaşamına ilişkin özellikleri tespit
etmeye yönelik 9 soru; yöneticilerin işletmelerine ait temel bilgileri içeren 5 soru sorulmuştur. Sorular
yöneticilere bire bir sorularak derinlemesine bilgi alınmaya çalışılmıştır. Araştırma mevcut durumun ifade
edilmesi, belirlenmesi amacına yönelik olduğu için tanımlayıcı bir araştırma olarak değerlendirilmektedir.
Araştırmadan Örneklemede Basit Örnekleme Yöntemi Kullanılmıştır. elde edilen veriler, SPSS 11.0 paket
programı analiz edilmiştir. Yüzde ve Frekans Analizi ile üç temel tabloda aşağıdaki şekilde incelenmiştir.
Tablo 1: Yöneticilerin Demografik Özellikleri
Cinsiyet
N
%
Erkek
15
100
Kadın
0
0
Toplam
15
100
46
Medeni Durum
N
%
Evli
14
87,5
Bekar
1
6,2
Toplam
15
100
26-35 arası
1
6,7
36-45 arası
3
20,0
47-55 arası
7
26,7
55 ve üzeri
4
26,7
Toplam
15
100
Lise
8
50
Önlisans
2
12,5
Üniversite
5
31,2
Toplam
15
100
Yaş
Eğitim Durumu
Araştırma
kapsamındaki
yöneticilerden
yöneticilerin tümü erkek
oluşmaktadır.
Ege
Bölgesinde Faaliyet Gösteren Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen Seyahat Acentaları Yöneticilerinin
içinde bayan yöneticilerinin bulunmaması sektörün bayan yöneticilere ihtiyacı olduğunu da gösterebilir.
Katılımcıların yaş durumu dikkate alındığında ise yöneticilerin çoğunluğunun 47-55 yanı orta yaş grubuna dahil
olduğu görülmüştür. Bu yöneticilerin büyük çoğunluğu Din ve Diyanet İşleri Başkanlığından Emekli olmuş veya
Din İle İlgili kişilerdir. Hac ve Umre Organizasyonları öncelikli olarak konuda uzmanlık ve yeterlilik gerektiren
bir alandır. Konuyla ilgili uzman ve deneyimli kişilere sektörün ihtiyacı bulunmaktadır.
Yöneticilerin yaş oranına bakıldığında ise 26-35 yaş arası olanlar % 6,7; 36-45 yaş arası olanlar; 20,0; 47-55 yaş
arası olanlar % 46,7 iken, 55 yaş üzeri olanların yaş ortalaması ise % 26,7’dir. Hac ve Umre Organizasyonu
Düzenleyen İşletme Yöneticilerinin hemen hemen çoğunluğa yakını yani % 87,5’i evlidir. Katılımcıların Eğitim
Durumuna Bakıldığında yöneticilerin % 50’si Lise Mezunudur. Yine Üniversite Mezunu katılımcıların Sayısı da
Lise Mezunlarına yakındır. Hac ve umre organizasyonu düzenleyen İşletme Yöneticilerin Büyük çoğunluğu
İmam Hatip Lisesi Mezunudur. Lise ve Üniversite Mezunlarının sayısının çok olmasında seyahat acentası
sorumlu müdürü olabilmek için en az lise mezunu olma zorunluluğu ile en az iyi derece yabancı dil bilme
zorunluluğunun da etkisi vardır.
Tablo 2: Yöneticilerin İş Yaşamına İlişkin Özellikleri
Yönetim Kademesi
n
%
Üst Kademe
15
100
Orta Kademe
0
0
Toplam
15
100
İşletmede Çalışma Yılı
47
1-5
2
13,3
5-10
4
26,7
10-15
6
40,0
15 ve üzeri
3
20,0
Toplam
15
100
4-6
2
13,3
7-9
3
20,0
10-15
6
40,0
15 ve üzeri
4
26,7
Toplam
15
100
Yalnız İngilizce
5
31,2
Yalnız Arapça
0
0
Hem İngilizce Hem Arapça
10
68,4
Toplam
15
100
Evet
3
20,0
Hayır
12
80,0
Toplam
15
100
İşletme Sahibi
10
66,6
Üst Düzey Yönetici
4
26,7
İşletme Ortağı
1
6,7
Toplam
15
100
1-5
2
13,3
5-10
4
26,7
10-15
5
33,3
15 ve Üzeri
4
26,7
Toplam
15
100
Deneyim Süresi
Bildiği Yabancı Dilleri
Turizm Eğitim Alanlar
İşletmedeki Konumunuz
Hac ve Umre Organizasyonu Tecrübesi
Araştırmaya
üst
katılan
kademe
oluşmaktadır.
Bulundukları
süresi
sorulduğunda
yöneticilerin
tamamı
yöneticilerden
Yöneticiler
işletmedeki
çalışma
ise; 1-5 yıl arası olan
yöneticiler % 13,3, 5-10 çalışma süresi olan yöneticiler % 26,7, 10-15 yıl arası olan yöneticiler % 40,0; 15 ve
üzeri olan yöneticiler ise % 20,0’dir. Katılımcılara Hac ve Umre Organizasyonuna Yönelik Toplam Deneyim
Süresi sorulduğunda ise; 4-6 yıl olan % 13,3; 7-9 olan % 20,0 tane; 10-15 olan % 40; 15 ve üzeri olan ise %
26,7’dir. Yaş Dağılımı ile Deneyim Süresi arasındaki ilişki değerlendirildiğinde Deneyim Süresi Yüksek Olan
Yöneticilerin Orta Yaşlarda olmaları çalışma yaşamına ilişkin dağılımı doğrular niteliktedir. Yöneticilerin
İşletmede Çalışma yılı dikkate alınınca Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleme Tecrübesi yılına benzer bir
dağılım dikkat çekmektedir. Bu durum yöneticilerin büyük çoğunluğunun hac ve umre organizasyonu düzenleme
48
tecrübelerine çalıştıkları işletmede başladıkları göstermektedir. Bunu destekler bir yargı da 10-15 yıl, 15 ve üzeri
yıl çalışanların fazla olmasıdır.
Araştırmaya katılan yöneticilerin çoğunluğu hem İngilizceyi hem de Arapçayı bilmektedir. Sadece İngilizce
Bilenlerin toplam içindeki oranı % 31,2’dir. Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen İşletme Yöneticileri
Sıklıkla Suudi Arabistan Devleti ve Riyad Konsolosluğu ile ilişki içerisinde olduğu için Seyahat Acentalarında
aranan en az bir yabancı dil bilme şartı,; bir zorunluluktan ziyade ihtiyaç halini almıştır. Yöneticilerden lise
eğitimi alanların oranı yüksek olduğu görülmektedir.
Yöneticilerden turizm eğitimi alıp bu işi yapanların sayısının turizm eğitimi almayan yöneticilerden daha az
olması ise öncelikli olarak iki sonucu ortaya çıkarabilir; Hac ve Umre Organizasyonlarının turistik bir faaliyet
olmasından ziyade dini bir faaliyet olması ve bu konuda eğitimli din görevlileri, uzman kişilerin bu işi
yapabilecek yeterlilikte olması; ikinci turizmde sıklıkla karşılaşılan eğitimli iş gücü eksikliğidir. Ankete katılan
yöneticiler bildikleri Arapça ve Sonrasında İngilizce sayesinde bu işi daha rahat yapabildiklerini belirtmişlerdir.
Yöneticilerin çoğunluğu ( % 80) turizm eğitimi almamış kişilerdir.
Tablo 3. Yöneticilerin İşletmelerine İlişkin Özellikler
İşletmede Çalışan Personel
n
%
1-3
3
20,0
4-6
5
33,3
7-6
5
33,3
10 ve üzeri
2
13,3
Toplam
15
100
Bağımsız Bağlı Merkez
6
40,0
Ulusal Zincire Bağlı Şube
2
20,0
Ulusal Zincire Bağlı Merkez
6
40,0
Toplam
15
100
Mevcut
15
100
Mevcut Değil
0
0
Toplam
15
100
Sahip
10
66,7
Sahip Değil
5
33,4
Toplam
15
100
5-10
2
13,3
11-15
3
20,0
15 ve üzeri
10
66,7
Toplam
15
100
Acenta İşletme Şekli
Enformasyon Memuru
IATA Belgesi
İşletmenin Hizmet Verdiği Süre
49
Bu eksikliklerini ise İyi derecede İngilizce Dil Bilgisi sayesinde yapabildiklerini ifade etmişlerdir. Yöneticilere
İşletmedeki konumları sorulduğunda ise işletme sahibi olan yöneticiler % 73,3; Üst-Düzey Yönetici Olan kişiler
% 26,7; işletme ortağı olan kişiler ise %6,7’dir.Yine bu veriyi destekler nitelikteki sonuçta yöneticilerin tümünün
üst kademede yer almasıdır. Araştırmaya dahil edilen yöneticiler pazarlama, muhasebe, operasyon ve biletleme,
pazarlama, rezarvasyon gibi departmanlara bağlı değildir. Yöneticilerden üçünün turizm eğitimi alması ile
dolaylı olarak yöneticilik konumuna nasıl geldikleri sorulduğunda, kendi işletmelerini açarak bu işe
başladıklarını veya işletme ortağı olarak bu işe başladıklarını ifade etmişlerdir.
Araştırmaya Katılan Yöneticilerin İşletmelerine ait sorulan sorulara bakılacak olursak; öncelikli olarak
yöneticilere işletmelerindeki çalışan personel sayısı sorulmuştur. 1-3 personel bulunduran işletme % 20,0; 4-6
personel bulunduran işletme % 33,3; 7-6 personel bulunduran işletme sayısı % 33,3; 10 ve üzeri personel
bulunduran işletme % 13,3’lük bir orana sahiptir. İşletmelerin acenta işletme şekli sorulduğunda ise; Bağımsız
Merkeze Bağlı olan işletmeler % 40,0; Ulusal Zincire Bağlı Merkez ise % 20,0; Ulusal Zincire Bağlı Merkez %
40,0’dir. Çalıştırdıkları işletmeler ile işletmelerin büyüklükleri arasındaki benzerlik işletmelerin işletme şekline
verdikleri sonuçları doğrular niteliktedir.
A Grubu Seyahat Acentalarının yükümlülüklerinden biri de Enformasyon Memuru Bulundurmasıdır. İşletmelere
enformasyon memurluğu belgesine sahip olup olmadıkları sorulduğunda ise katılımcıların tümü işletmelerinde
enformasyon memurluğuna sahip en az 1 hatta birkaç tane çalışanının olduğunu belirtmiştir. Hac ve Umre
Organizasyonu düzenleyen bir işletme eğer sadece kayıt amacıyla kurulmamış ise; tur organizasyonu, transfer
hizmeti, rezarvasyon ve bilet satışı, enformasyon hizmeti, araç kiralama, turistik tanıtım malzemesi satışı,
seyahat sigortası işlemlerinde aracılık gibi işlemleri yerine getirmelidir. Seyahat Acentaları Yurtdışına uçak bileti
satışı gerçekleştirebilir Seyahat Acentaları ile Havayolu firmalarının hesaplarının kontrolü ve düzenlenmesi bir
banka aracılığı ile olur ve buna BSP (Bank Settlement Plan) sistemi denir. Havayolu biletlerini seyahat acentaları
tarafından satışı uluslar arası konferans ve ulusal havayolu şirketlerinin onay ve iznine bağlıdır. Bu konudaki tek
yetkili IATA (International Air Transport Association)’dır. IATA hava taşımacılığı ile ilgili tarifelerin
belirlenmesini, kargo taşımacılığını, uçak kiralama işlemleri ve seyahat acentaları ile ilişkileri düzenlemektedir.
Kararları oy birliği ile alınır. Her büyük ülkede IATA o ülkenin havayolları temsilcilerinden oluşan bir inceleme
komitesi vardır. Uluslarası uçak bileti satmak isteyen seyahat acentaları bu komisyondan satış izni almak
zorundadır. (Zengin, 2009: 58). Araştırmaya dahil edilen işletmelerden % 66,7’sı IATA Belgesine sahip iken, %
33,4’ü ise bu belgeye sahip değildir. Sahip olmayan acentalar ise bağlı oldukları merkezlerden temin ettiklerini
belirtmişlerdir.
İşletmelerin Hizmet verdiği süre 5-10 yıl arası olanlar %13,3; 11-15 arası olanlar %20,0; 15 ve üzeri kuruluş
yılına sahip olanlar ise % 66,7’dir.İşletmelerin Yöneticilerinin Deneyim Süreleri ile İşletmelerin Hizmet
verdikleri sürenin paralellik göstermesi araştırmaya dahil edilen işletme yöneticilerinin aynı zamanda bu
işletmelerin kurucu olduğunu göstermektedir.
Araştırmaya katılan işletme yöneticilere iki tane açık uçlu soru yöneltilmiştir. Sorulardan biri yöneticilerin
işletmelerine yöneliktir. Yöneticilere “hac ve umre organizasyonu dışında işletmenizin başka faaliyet alanı
varmıdır” sorusuna işletmelerin tümü evet yanıtını vermiştir. Ardından bu faaliyet alanlarının belirtilmiştir.Bu
cevaplara verilen oranlar şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
50
Hac ve Umre Organizasyonu Düzenleyen katılımcıların % 62,5’i yurtiçi-yurdışı turlar, bilet satışı, araba
kiralama hizmetiyle ilgilendiklerini belirtmiş; % 25’i ise sadece yurtiçi-yurtdışı turlar olarak belirtmiş; %6,2’si
ise sadece uçak bileti satışı ile ilgilendiklerini belirtmiştir. Katılımcıların yurtiçi-yurtdışı turlarının büyük
çoğunluğunu Türklere ait tarihi izleri barındıran Turistik Bölgeler oluşturmaktadır.
Yöneticilere Sorulan Bir diğer soru ise Hac ve Umre Organizasyonu düzenleyen işletme yöneticilerinde
bulunması gereken özellikler nelerdir” sorusuna işletmelerin tamamı öncelikli olarak etik değerlere sahip
olunması gerektiğine ifade etmişlerdir. Hac ve Umre Organizasyonu dini vazifelerini yerine getirmek amacıyla
seyahat eden kişilere yöneliktir. Hacı olmak amacıyla bu turistik faaliyete katlan kişilerin öncelikli arayışı
maneviyattır. Seyahat acentaları bu konuyu göz önünde bulundurduklarını ve inanç turizmine hizmet eden
yöneticilerin sabır, saygı, hoşgörü içerisinde olmaları gerektiğini belirtmiştir. Yine yöneticiler lisan konusunun
çok önemli olduğunu, özellikle Suudi Arabistan’da yoğunluklu olarak irtibat içerisinde olmaları gereken birimler
ile lisans sayesinde anlaşabildiklerini ve Arapça Dilini Bilmenin yanı sıra İngilizcenin de önemli olduğunu
belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan işletme yöneticilerinin büyük çoğunluğu din alanında eğitim almış, alt yapısı
olan kişilerdir. Yöneticilerin din eğitimi konusunda donanımlı olmaları gerektiğini düşünen yöneticiler, turizm
sektörüne ait yenilikleri takip etmeleri gerektiğini, ilgili fuar, kongre ve organizasyonlarda yer almaları
gerektiğini dile getirmişlerdir.
4. Sonuç ve Öneriler
Ege Bölgesinin İzmir, Manisa, Kütahya, Aydın İllerinde hac ve umre organizasyonu düzenleyen genellikle kış
sezonu hac ve umre kayıtlarından ötürü yoğun olan seyahat acentaları yöneticileri ile yapılan bu araştırmada
katılımcıların tamamı erkek, orta yaşlı ve din eğitimi temelli kişilerdir. Yöneticiler Sektörde ve İşletmede
ortalama 10-15 yıl arası çalışmışlardır. Sektörel açıdan bakarsak sonuç; işletmelerdeki bayan yönetici, turizm
eğitimli veya bilgisine sahip yönetici eksikliğidir. Yöneticilerin tamamı İngilizce Dilini bilmektedir. Bu durum
Ulusal ve Uluslar arası düzeyde irtibat içerisinde oldukları kamu kurum ve kuruluşları ile daha etkin bir iletişim
için önemli bir faktördür. Ayrıca Mekke ve Medine’de kullanacak oldukları konaklama, ulaşım, transfer
hizmetlerinde bildikleri Arapça dili yöneticiler için bir avantajdır. Yöneticilerin büyük çoğunluğu turizm eğitimi
almayan kişilerdir. Bunun sebeplerinden biri hac ve umre faaliyetlerinin yoğunluklu olarak din konusunda
uzman kişiler tarafından yürütülüyor olmasıdır. Bu durum seyahat acentası sorumlu müdürü olmak için eğitim
almanın zorunlu olmamasından; din bilgisi ve deneyiminin ve yabancı dil bilmenin bu organizasyonu yürütecek
seyahat acentacılığı mesleğinde bir çok avantaj sağlamasından kaynaklanmaktadır. En az 10 yılık hac ve umre
organizasyonu tecrübesi bulunan yöneticilerin yoğunlukta olması, bu konuda uzman kişilerin sektördeki
yeterliliği, hatta sektörün bu işi yapacak uzman kişilere ihtiyacı olduğunu göstermektedir. IATA Belgesi hac ve
umre organizasyonu düzenlemek isteyen işletmeler için Suudi Arabistan Devleti tarafından getirilen bir ön
koşuldur. Bunu sağlayabilen işletmelerin fazlalığı sektörün bu konuda bilinçlenmeye başladığını, yeterli
donanıma sahip olma konusunda ilerlediğini göstermektedir. İşletmelerde çalışan personelin yeterliliği ve hac ve
umre organizasyonun sektördeki yoğunluğunu ifade etmektedir. İşletmelerin kuruluş yıllarının çok yeni
olmaması ise; bu konuda uzman işletmelerin sektördeki varlığını ortaya koyarak; sektörün hac ve umre
faaliyetlerini kural ve kaidelere bağlı kalarak yürütecek işletmelere ihtiyaç duyduğunu ifade edebilir. Yöneticiler
genelde işletmelerini kendileri ve birkaç kişi ile ortak olarak kurmuş kişilerdir. Türkiye’deki geleneksel yönetim
ve yöneticilik anlayışından profesyonel yöneticiliğe geçişin yaşandığı zamanımızda hac ve umre faaliyetlerine
51
yönelik kurulan seyahat acentalarında bu durum etkiliğini kazanabilmiş değildir. Araştırmadan elde edilen
bulgulara göre geliştirilen öneriler aşağıdaki gibidir;
1- Seyahat Acentaları turizm sektörü içerisinde yer alan, tüketicilere konaklama, ulaşım, gezi-eğlence alanlarında
imkanlar sağlayan, bilgi veren, turizm ekonomisine ve genellikle ödemeler dengesine katkıda bulunan ticari
kuruluşlardır. Bu sebeplerden ötürü seyahat acentalarının ülke ekonomisi için önemi ve işlevi kavranmalı, bu
konuda yerel ve idari yönetimler seyahat acentalarına destek çıkmalıdır.
2- Müslüman Ülkelerin büyük çoğunluğu bu organizasyonu düzenlemeden önce işletme yöneticilerini ve
sahiplerini bir takım eğitimlerden geçirmektedir. Türkiye’de de bu tür bir eğitimi yapılmasının sektörün bu
alanda dinamik bir yapıya sahip olmasına fırsat yaratabilir.
3- Yöneticilerin tamamının erkek olması dikkat çeken bir husustur. Sektörde oldukça yeterli sayıda eğitimli, Hac
ve Umre organizasyonları konusunda yeterli donanıma sahip bayan çalışan bulunmaktadır. Bu çalışanların
seyahat işletmeleri sahipleri tarafından değerlendirilmesi ve yöneticilik kademesine yükseltilmesi sektörün farklı
bir ivme kazanmasına vasıta olabilir.
4- Yöneticilerin Hac ve Umre Organizasyonlarındaki tecrübelerine bakıldığında büyük çoğunluğu 10 yılı aşkın
süredir bu organizasyonları yürütmektedir. Hac ve Umre Organizasyonu düzenleyen seyahat acentalarının her yıl
artış gösterdiği; Hac ve Umre Ziyaretlerine olan talebin önümüzdeki yıllarda artmasına paralel olarak bu
durumun devam edeceği tahmin edilmektedir. Yöneticiler bu konuda kendilerini geliştirmeli, Hac ve Umre
Ziyaretlerine ilişkin hukuki işlemlere, yasal mevzuatlara, yürürlükteki uygulamalara hakim olmalı, yenilikçi, fark
yaratan, en iyileri hedefleyen kişilik özelliklerine sahip olmalı, alanındaki gelişmeleri, fuar ve organizasyonları,
etkinlikleri, sempozyum ve panelleri takip etmelidir.
5- Turizm Sektörüne hâkim olmak isteyen, rekabetçi piyasada liderliği hedefleyen seyahat işletmelerinin yönetici
ve personeline bakıldığında büyük çoğunluğu alanında uzman, eğitim almış, sektörde belirli tecrübeye sahip
kişiler değildir. Turizm eğitimi veren üniversiteler nitelikli bir yönetici adayı yetiştirmek için uygundur. Yapılan
araştırmalara göre turizmi eğitimi veren ve yönetici adayı yetiştiren Lisans Bölümlerinden mezun olan kişilerin
% 70’i turizmde çalışmamaktadır. Turizm yerine farklı sektörleri tercih eden Bu kişiler turizm alanına
yönlendirilmeli, kamu ve özel sektör turizmi teşvik edici faaliyetlerde bulunmalı, turizm alanında çalışan kişiler
sadece önlisans ve lisans turizm eğitimi alan kişi turizm mesleği özendirilmelidir.
6- Seyahat Acentalarının Hac ve Umre Organizasyonlarını en az sorunla bitirebilmeleri ve tüketiciye en iyi
hizmeti sağlayabilmeleri için ilişki içerisinde oldukları hizmet sağlayıcıları ile de doğru bir iletişim kurması
gereklidir. Bu sebeple yöneticilerin yabancı dili iyi düzeyde bilmesi, bu bilgilerinin yeterliliklerinin kontrol
edilmesi için Tursab, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir takım sınavlardan geçirilebilir.
7- Hac ve Umre Seyahatleri her yıl büyük bir hızla artmaktadır. Kişilerin inançları gereği yerine getirmekte
mükellef oldukları hac ve umre ziyaretlerinin daha iyi şartlarda, güvenli, kaliteli bir şekilde yapılması günümüz
52
hacı adaylarının beklentileri arasındadır. Bu talebi karşılayabilecek, yeterli finansmana, iş gücüne sahip
girişimcilerin hac ve umre organizasyonuna yatırım yapmaları, kamu kuruluşlarının da bu faaliyetleri teşvik
etmesi gereklidir.
Araştırma kapsamındaki seyahat acentaları yöneticileri ile gerçekleştirilen çalışma her çalışmada olduğu gibi
çeşitli kısıtlılıklara sahiptir. Özellikle zaman, olanaklar ve maddi imkanlar kısıtı ile çalışma belirli bir örneklem
üzerinde gerçekleştirilmiştir. Daha geniş bir örneklem grubu üzerinde yapılacak çalışmalar konunun daha iyi
incelenmesine olanak sağlayacaktır. Ancak çalışmanın hac ve umre organizasyonu faaliyetlerini yürüten seyahat
acentalarını ele alan bir çalışma olması, literatüre katkı açısından sonuçlarının anlamlı olduğu düşünülmektedir.
Farklı Coğrafi Bölgeler İller hatta Ülkelere yönelik bir çalışmanın farklı yöneticilik özelliklerinin tanımlanmaya
yönelik çalışmaların da anlamlı sonuçlar üretebileceği düşünülmektedir
Kaynakça
Aguiléra, A. (2008). Business travel and mobile workers. Transportation Research Part A, 42(8), 1109-1116.
Millar, J., ve Salt, J. (2008). Portfolios of mobility: the movement of expertise in transnational corporations
in two sectors e aerospace and extractive industries. Global Networks, 8(1), 25 50.
Ankomah, P. K. (1991). Tourism skilled labor: the case of sub-Saharan Africa. Annals of Tourism Research,
18(3), 433–442.
Arthur, M. (1994). The boundaryless career: A new perspective for organizational inquiry. Journal of
Organizational Behaviour, 15,
Avcı U., ve Asunakutlu T., (2003) Seyahat Acentelerinde Yönetici Eğitimi ve A Grubu Seyahat Acentalarında
Orta ve Üst Kademe Yöneticilerin Eğitimine Yönelik Bir Araştırma, Mevzuat Dergisi, 6(65),
Aytürk, N.,(1990) Yönetim Sanatı, 2. Basım, Ankara: Emel Yayınevi
Atasoy Ö. A, Türk Hukukunda Acentalarının Hukuki Niteliği ve Seyahat Acentacılığı Hizmetleri, Kayseri, 1988
Barutçugil, İ., (2002) Bilgi Yönetimi, İstanbul: Kariyer Yayıncılık
Baum, T. (1994). National tourism policies: implementing the human resource dimension. Tourism
Management, 15(4), 259–266.
Beaverstock, J. V., Derudder, B., Faulconbridge, J. R., ve Witlox, F. (2009). International business travel: some
explorations. Geografiska Annaler: Series B, Human Geography, 91(3), 193-202.
Bingöl, D.,(1997) Personel Yönetimi, İstanbul: Beta Yayınları
Bond, S., ve Wise, S. (2003). Family leave policies and devolution to the line. Personnel Review, 32(1), 58–72.
Brewster, C., ve Larsen, H. H. (1992). Human resource management in Europe: Evidence from ten countries.
The International Journal of Human Resource Management, 3(3), 409–434
Briedenhann, J., ve Wickens, E. (2004). Tourism routes as a tool for the economic development of rural areas—
vibrant hope or impossible dream? Tourism Management,
53
Brotherton, B., ve Woolfenden, G., ve Himmetoglu, B. (1994). Developing human resources for Turkey’s
tourism industry in the 1990s. Tourism Management, 15(2), 109–116
Bursalıoğlu Z., (1978) , Eğitim Yönetimide Teori ve Uygulama, Ankara: A.Ü. EBF Yayınları, Ankara
Baloğlu, Ş. ve M. Magaloğlu. (2001). Tourism Destination Images of Turkey, Egypt, Greece and Italy as
Perceived by US-Based Tour Operators, Tourism Management, 22 (1): 1-9.
Casado, M. A. (1997). Mexico’s 1989–94 Tourism Plan: implications of internal political and economic
instability. Journal of Travel Research, 34(1), 44–51.
Cavlek, N. (2002). Tour Operators and Destination Safety, Annals of Tourism Research, 29 (2): 478-496.
Celayir,M.A,(1983) Seyahat Acentalarının Turizm Sektörüne Katkısı ve Kredilendirilmesi,Ankara: Turizm
Bakanlığı Yayınları.
Choy, D. J. L., ve Gee, C. Y. (1983). Tourism in the PRC: five years after China opens its gates. Tourism
Management, 4(1), 85–101.
Creaton, S. (2004). Ryanair. How a small Irish airline conquered Europe. London: Aurum Press.
Cukier, J., ve Wall, G. (1994). Informal tourism employment: vendors in Bali, Indonesia. Tourism Management,
14(3), 464–476
Din, K. H. (1986). Differential ethnic involvement in the Penang tourist industry: some policy implications.
Akademika, 29, 3–20.
Doyle, J., ve Nathan, M. (2001). Wherever next? Work in a mobile world. London: The Industrial Society.
Drucker, P. F.(1993) Gelecek İçin Yönetim: 1990’lar ve Sonrası (Çev: F. Üçcan), Ankara: Türkiye İş Bankası
Yayınları.
Eaton, J. (2001). Globalization and human resource management in the airline industry (2nd ed.). Aldershot:
Ashgate
Echtner, C. M. (1995). Entrepreneurial training in developing countries. Annals of Tourism Research, 22(1),
119–134
Elkin, R. D., ve Roberts, R. S. (1994). Evaluating the human resource (employment) requirements and impacts
of tourism developments. içinde J. R. B. Ritchie, ve C. R. Goeldner (Eds.), Travel, tourism and hospitality
research: a handbook for managers and researchers, (2nded) (pp. 403–412). New York: Wiley
Ekinci, Y.(2003), 21. Yüzyılda Kamu Yönetimi ve Yöneticileri, Bursa: Akmat Matbaası.
Eren, E., (1995), Yönetim ve Organizasyon, İstanbul: Beta Basım Yayım.
Ergeneli, A.(2005) “Örgütsel Etkililik Kriteri Olarak Lider Davranışının Örgütsel İklim İle İlişkisi: Görev
Karmaşıklığı Bakımından Farklılaşan İki Örgüte İlişkin Bir Uygulama”, AÜ SBF Dergisi, C. 50, No: 1-2
Ankara.
Erkuş, A.,(2006), İnsan Sermayesi Yönetimi: Çağdaş Yönetim Araçlarından Seçmeler (Ed. M. Ş. Şimşek-S.
Kırgır) Ankara: Nobel Yayınları.
54
Esichaikul, R., ve Baum, T. (1998). The case for government involvement in human resource development: a
study of the Thai hotel industry. Tourism Management, 19(4), 359–370.
Gabriel, Y. (1988). Working lives in catering. London: Routledge and Keegan Paul.
Genç N., (1997), Zirveye Götüren Yol Yönetim,İstanbul: Timaş Yayınları
Gooddall, B. ve Ashworth G.(1988) Marketing In Tourism Industry London: The Promation Of Destination
Reron.
Guerrier, Y.,ve Adib, A. (2004). Gendered identities in the work of overseas tour reps. Gender, Work
and
Organzation, 11(3), 334–350
Gunn, C. A. (1988). Tourism planning. New York: Taylor and Francis
Güçlü, N.(1996), Stres Yönetimi, G. Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21 (1), s..91-109.
Hacıoğlu, N,(1996) Seyahat Acentacılığı ve Tur Operatörlüğü, Bursa: Uludağ Üniversitesi Yayınevi.
Hitchcock, M. (1993). Dragon tourism in Komodo, Eastern Indonesia.In M. Hitchcock, V. T. King, & M. J. G.
Parnwell (Eds.), Tourism in south-east Asia (pp. 303–316). London : Routledge.
İçöz O, (1996), Seyahat Acentaları ve Tur Operatörlüğü Yönetimi, Ankara: Turhan Kitapevi.
Jenkins, C. L. (1999). Tourism academics and tourism practitioners:bridging the great divide. In D. G. Pearce, &
R. W. Butler (Eds.), Contemporary issues in tourism development (pp. 52–64). London: Routledge.
Kalkan O, (1995), Turizm Mevzuatı, Ankara: T.H.K. Basımevi.
Karaosmanoğlu F.ve Tekin A., (1991)Turizm Hareketleri İçinde Seyahat Acentaları,Ankara: Adım Yayıncılık.
Koçel, T.(1995), İşletme Yöneticiliği, İstanbul: Beta Yayınları..
Liu, A., ve Wall, G. (2003). Human resources development for Tourism in a peripheral island: Hainan, China. In
S. Gossling (Ed.), Tourism development in tropical islands: political ecology perspectives (pp. 222–236).
Sweden: Edward Elgar Publishing.
Lipscomb, A. F. H. (1998). Village-based tourism in the Solomon Islands: impediments and impacts. In E. Laws,
B. Faulkner, ve G. Moscardo (Eds.), Embracing and managing changes in tourism: international case studies
(pp. 185–201). London: Routledge.
Macauley, C. (2003). Job mobility and job tenure in the UK. Labour Market Trends, 541–550.
Manske F. A.,(1994), Etkili Liderliğin Sırları (Çev.:Metin Arıkan), Ankara, KHO Matbaası.
Marks, M. (2005). Flying by the seat of my pants. Flight attendant adventures on a wing and a prayer. Colorado
Springs: Waterbrook Press.
Milne, S. (1990). Tourism and economic development in Vanuatu. Singapore Journal of Tropical Geography,
11(1), 13–26.
Oudiette, V. (1990). International tourism in China. Annals of Tourism Research, 17(1), 123- 132.
Özer, M. A.,(2005), Kamu Yönetiminin Geleceğine Dair Düşünceler”, Sayıştay Dergisi, Sayı 57, s. 55-80.
55
Özer, M. A.,(2008), 21. Yüzyılda Yönetim ve Yöneticiler,Ankara: Nobel Yayınları.
Pearce, D. (1990),Tourism in Ireland: questions of scale and organization. Tourism Management, 11(2),133-151
Peköz, M., Yarcan, S.,(1995), Seyahat İsletmeleri,İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları.
Renwick, D. (2003). Line manager involvement in HRM: An inside view. Employee Relations, 25(3), 262–280.
Reisinger, Y., ve Steiner, C. (2006). Reconceptualising interpretation: The role of tour guides in
authentic
tourism. Current Issues in Tourism, 9(6), 481–498.
Riley, M., Ladkin, A., ve Szivas, E. (2002). Tourism employment: analysis and planning. Clevedon: Channel
View.
Richter, L. K. (1983). Political implications of Chinese tourism policy. Annals of Tourism Research, 10(3), 395–
413.
Sennett, R. (1998). The corrosion of character. The personal consequences of work in the new capitalism. New
York: W.W. Norton and Company
Simsek, S.,(1992), İsletme Bilimi, Ankara: Nobel Yayınları.
Storey, J. (1992). Developments in the Management of Human Resources. Oxford: Basil Blackwell.
Storey, J. (Ed.). (1995). Human resource management: A critical text. London: Routledge.
Storey, J. (2001). Human resource management today: An assessment. In J. Storey (Ed.), Human resource
Management: A critical text (pp. 3–20). London: Thompson Learning.
Sinclair, A. T., ve Vokes, R. W. A. (1993). The economics of tourism in Asia and the Pacific. In M.Hitchcock,V.
T. King, & M. J. G.
Szivas, E., ve Riley, M. (1999). Tourism employment during economic transition. Annals of Tourism Research,
26(4), 747–771
Szivas, E., Riley, M., ve Airey, D. (2003). Labor mobility into tourism: attraction and satisfaction. Annals of
Tourism Research, 30(1), 64–76
Swarbrooke, J., ve Horner, S. (2001). Business travel and tourism. Oxford: Butterworth Heinemann
Telfer, D. J. (2002). The evolution of tourism and development theory. In R. Sharpley, & D. J. Telfer (Eds.),
Tourism and development: concepts and issues (pp. 35–78). Clevedon: Channel View.
Theuns, H. L., ve Rasheed, A. (1983). Alternative approaches to tertiary tourism education with special
reference to developing countries. Tourism Management, 4(1), 42–51.
Timothy, D., ve Wall, G. (1997). Selling to tourists: Indonesian street vendors. Annals of Tourism Research, 24
(2), 322–340.
Todd, G. ve Rice (1991) Travel Perspectives: A Guide to Becoming Travel Agent
Tortop, N. (1994), Personel Yönetimi, Ankara: İlk-San Matbaası.
56
Tuna D, (1987) Seyahat Acentaları ve Tur Operatörlerinde Pazarlama Anlayışı, Balıkesir: Uludağ
Üniversitesi
Yayını
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Kanunu, No:1618, Kanun Tarihi: 14.09.1972
Tyler, M., & Taylor, S. (1998). The exchange of aesthetics: Women’s work and ‘The Gift’. Gender, Work
and Organization, 5(3), 165–171
Ülgen, H.,(2006), İşletme Yönetiminde Bilgisayarlar, İstanbul: İÜ İşletme Fakültesi Yayını.
Wei, Q. (1999). Tourism in China and professionalism: an insider’s perspective. Asia Pacific Journal of Tourism
Research, 4(1), 22–29.
Williams, C. (2003). Sky service: The demands of emotional labour in the airline industry. Gender, Work and
Organization, 513–550.
Zhang, G. (1985). China ready for new prospect for tourism development. Tourism Management, 6(2), 141–143.
Zengin, Burhanettin (2009), “Seyahat İşletmeleri ”, Turizm işletmeleri Kitap İçinde Bölüm, Editörler:
Burhanettin Zengin, Şehnaz Demirkol, Değişim Yayınları İstanbul.
http://www.tursab.org.tr/ Erişim Tarihi: 28.02.2012
DOĞU AKDENİZDE EKOTURİZİM POTANSİYELİNİN ÇEVRE DÜZENİ PLANLARIYLA YÖNETİMİ
(ADANA İLİ KIYILARI ÖRNEĞİ)
Tevfik YILDIRIM
ÖZET
Öncelikle iki kavramımız var; ekoturizm ve çevre düzeni planı. İlk bakışta doğa ile ilgili herhangi bir
verinin planlama faaliyetinde görülmesi hemen yok edilmesi, tahrip yolları kaygısını doğurduğunun
farkındayım. Ancak planlamada çok şey değişti. Kavramlar ve uzmanlıklar yerine oturdu. Artık disiplinlerarası
iletişim söz konusudur.
Ülkemiz dolayısıyla ilgi alanımız olan Doğu Akdeniz, Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki geçiş
noktası üzerinde bulunması, üç tarafının farklı ekolojik karakterdeki denizlerle çevrili olması, deniz seviyesinden
5000 metreyi aşan yükseklik farklılıkları, iklim çeşitliliği ile çevresindeki hiçbir ülkeyle kıyaslanmayacak ölçüde
sulak alan ve biyolojik zenginlik kazandırmıştır. Uluslararası ve ulusal onlarca sözleşmeye taraf olan ülkemiz
hem doğasını hem de planlamasını bu ilkeler doğrultusunda yapmaya çalışmaktadır. Doğaya dayalı ve koruma –
kullanma dengesini gözeten planlama türü; Çevre Düzeni Planı’dır.
Sonuç olarak çevre düzeni planlarıyla birlikte veri bankası ve kurumların verilerini tek-anlaşılır biçime
getirmesi sağlanıp illerin çevre ve doğa verileri planlama tabakalarına girdi, sorgulanır hale geldi, alt bölgelerde
plan yapım süreçlerinde hazır veriler oluşturuldu.
Bundan sonra yapılacaklar detay plan çalışmalarının çevre düzeni planı ilkeleri doğrultusunda çevreye
duyarlı bir şekilde yapılmasının denetlenmesi ve özelliklerine göre alanlarda faaliyet ve görev tanımlarının
yapılacağı stratejik eylem planlarıdır. Özellikle yerel halkın katılımının sağlandığı, kent konseyleri gibi sivil
57
toplum kuruluşlarının liderliğinde bu eylem planı faaliyetleriyle ekoturizm hayat bulacak ve sürdürülebilir yaşam
alanları oluşturulacaktır.
ANAHTAR KELİMELER: EKOTRUİZM, CBS (COĞRAFİK BİLGİ SİSTEMİ), ÇEVRE DÜZENİ PLANI,
PLANLAMA KADEMELENMESİ, EYLEM PLANI
GİRİŞ
Tüm Avrupa’da toplam 12000 bitki türü varken, Türkiye’de 9000 bitki türü (3000 bitki türü endemik),
457 kuş türü bulunmakta ve 500 den fazla sulak alan vardır. Böyle çevresel değerlere sahip, ulusal ve uluslar
arası koruma statülerinin olduğu ve ekoturizm potansiyeli yüksek bir ülkede yaşayıp da doğaya aykırı plan
yapmak mümkün değildir. Bu planın planlama kademelenmesindeki adı Çevre Düzeni Planı’dır. İlgili tüm
disiplinlerin yerini aldığı sadece verilerin yürütücülüğünü şehir ve bölge plancılarının yaptığı bir planlama
türüdür. Türkiye’nin iller bazında % 90 seviyesinde çevre düzeni planları CBS ortamında sayısal ve sözel
altyapıyla bitirilmiş uygulamaya sokulmuş durumdadır. Tozlu raflardaki yırtılmış paftalar taranıp
sayısallaştırılarak elde edilen veriler sözel verilerle de desteklenince uygun bir plan altyapısı ortaya çıkarılmıştır.
Önceleri kurum görüşleri çok geç ve yanlış verilebiliyordu. Adana özelinde konuya baktığımızda bir
çok ilçe belediyesinin onayladıkları imar planlarında orman alanları, sulama projelerinin olduğu hassas alanlar,
flora – fauna açısından önemli alanlar, ulusal ve uluslar arası koruma statülerindeki alanlarda kalan imar plan
kararları toplantılar ve görüşmeler vasıtasıyla doğaya uyumlu hale getirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca resmi
kurumların elindeki verilerin de sorgulanması ve uydu görüntüleriyle çakıştırılması sonucu revize edilmesi en
doğru ve kullanılabilir verilerin ortaya çıkmasını teşvik etmiştir. Öyle ki yerleşimin olduğu alanlarda sulama
alanı, yaban hayatı geliştirme sahası gibi alanlar çakışmakta ve il yüzölçümü içerisinde alan hesaplamalarında
sorunlar yaşanmaktaydı. Ayrıca doğru ve sorgulanabilir veri bankası olmayınca yatırımların fizibilitesi de
anlamlı olamıyordu. Adana doğu sahillerinde dünya enerji koridoru olarak anılan enerji yatırımları ve
İskenderun körfezi taşıma kapasiteleri bu yöntemlerle en doğru yerini bulmuştur. Adana’nın yıllardır
bozulmayan ve ulusal-uluslararası statülerde korunan doğasının ekoturizm için ciddi bir potansiyel oluşturduğu
da böyle tespit edilmiştir.
1/5000 ölçekli nazım imar planları ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planları için çok önemli ilkeler
ortaya koyan bu plan çevreye olan duyarlılığın göstergesidir. Sayısal ve sözel verilerin digital ortamda
toparlanarak illerden ülke fiziki planlamasının yapılması da çalışmaların bence son noktası olacaktır.
58
İşte böylesi çevreye duyarlı verilerden yola çıkarak öncelikle çevresel değerleri koruyan ve haritalar
üzerinde koordinatlarıyla tespit eden çalışmalar sonucunda korunan alanlar ve yerleşimlerle olan bağlantıları
turizm potansiyelleri, gelecekteki projeksiyon işgücü, sektör ve diğer tüm alt sektörlerin hesaplandığı ve plana
yansıtıldığı bir veri bankası oluşmuş olacaktır. Çok doğaldır ki önce turizmde altyapı (yol, içmesuyu, elektrik,
kanalizasyon vs) ve yerel yönetimlerle işbirliği çok önemlidir. Bu çevre düzeni planlarıyla bu ilişkiler tam ve net
olarak sağlanmış, yerel yönetimlerin hangi altyapıyı ne zaman ve hangi sektörün gelişmesi için kullanacağı kendi
strateji planlarına da girmiştir.
Şimdi öncelikle kavramlarımızı tanımlayalım, kavramlar üzerinden turizm ve ekoturizm için neler
yapabiliriz ortaya koymaya çalışalım.
KAVRAMLAR
Öncelikle ekoturizm nedir, türleri nelerdir? Onları tanıyalım. Türkiye, 1963 yılında başlayan beş yıllık
kalkınma planlarında turizmi her yönüyle ele alarak bugüne ulaşmıştır.
Kalkınma planlarında öne çıkan
bölgelerde turizmin gelişmesi sevindirici boyutlara ulaşmış ve ülkenin ekonomik kalkınmasında bacasız sanayi
rolünü üstlenmiştir. Ancak gelişen şartlara uyum sağlayamamış, oda-kahvaltı statüsünde kalmıştır.
Ülkemizde bilinçsiz ve altyapısız turizm modasının yol açtığı tahribattan ilk nasibini alan genellikle
bakir doğal çevre olmaktadır. Sürdürülebilir turizm anlayışının bir türlü benimsenemediği ülkemizde turizmden
gelir elde edelim derken doğal kaynaklarımızı hızla tüketiyoruz. Farkına bir türlü varamadığımız, kültür sağlık
gastronomi turizmi türlerini kapsayan ekoturizm hem doğayı koruyan hem de gelir elde edilen ciddi ve
yatırımcılar için bakir bir alandır.
Ekoturizm, oldukça yeni bir kavram. 1987’de uluslararası gündeme katılan “sürdürülebilir kalkınma”
kavramının geliştirildiği, sürdürülebilir dünyanın kriterleri ortaya konduğu bu zirvede “sürdürülebilir turizm”
tanımı ortaya kondu: “Mevcut turistlerin ihtiyaçlarını karşılarken geleceğe dair imkanları da koruyup geliştiren
turizm türü”. Böylece ekoturizm sürdürülebilir turizm ile birlikte anılmaya, sürdürülebilir kalkınmanın bir
parçası, doğal alanlardaki uygulaması olarak değerlendirilmeye başlandı.
İlk kez 1983 yılında, Meksika’da etkili bir çevreci dernek olan PRONATURA’nın kurucularından
Hector Ceballos-Lascurain tarafından “Manzara, yabani bitki, hayvanlar, bu alanlarda bulunan kültürel kalıntılar,
nispeten bozulmamış bölgelere yapılan seyahatler” diye belirlenen ekoturizm tanımı zamanla genişledi.
Günümüzde en sık kullanılan tariflerinden biri, 1990’da ekoturizmi yaygınlaştırmak amacıyla kurulan
Uluslararası Ekoturizm Derneği’ne (TIES) ait: “Çevreyi koruyan ve yerli halkın refah düzeyini yükselten, doğal
alanlara karşı sorumlu seyahat”.
1992 Rio Çevre Zirvesi'nde sürdürülebilir bir dünya ve çevre için kriterler ortaya konmuştu. Bu
kriterler, turizme de uyarlanarak, çevreye zarar vermeden, ondan yararlanma yöntemlerinin geliştirilmesi ve tüm
yerli halkların kültürlerini yok etmeden, onların turizm faaliyetlerinden yararlanmalarının sağlanması şeklinde
özetlenmişti.
59
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi 2001’den başlayarak, Mozambik, Brezilya,
Avusturya, Seyşel Adaları, Cezayir, Ekvator, Maldiv Adaları, Fiji ve İsveç’te “Ekoturizmin Yönetimi, Gelişimi
ve Planlanması” konusunda çeşitli toplantılar düzenlemiştir.
Ruanda’da yapılan “Afrika’da Milli Park ve
Korunan Alanlarda Ekoturizm Semineri”, korunan alanlarla ilgili gerçekleştirilen ilk seminerdir. Uluslararası
Doğa Koruma Birliği’ne göre “ekoturizm; eğlenmeyi, doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı
destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan bozulmamış doğal
alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyaret” olarak açıklanmaktadır.
2002 yılının Mayıs ayında, Kanada'nın Quebec kentinde, 133 ülkeden gelen 1100 delegenin katılımıyla
yapılan "Dünya Ekoturizm Zirvesi"nde, tüm ülkelerin benimsediği ortak bir tanım saptandı. Buna göre
ekoturizm, "yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, bunun yanısıra yerel
halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken, sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir yaklaşım
ya da tavır" olarak benimsendi.
EKOTURİZMDE UYULMASI GEREKEN KURALLAR
Bütün tanımlar uyarınca ekoturizm, herşeyden önce "çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti
altına alan, yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm" olarak kavransa da, ağırlıklı faaliyet alanı olarak doğada
yapılan
turizm
türlerini
kapsamaktadır.
Doğa turlarında seçilen rota, bu turlar için eğitilmiş uzman rehber kullanılması, turlarda mutlaka uyulması
gereken kurallar, çok önemlidir.
Kamp ve tesislerin doğaya uyumlu ve doğadan elde edilen malzemelerle yapılması, her türlü iletişim imkanının
sağlanması
ve
ilk
yardım
sağlık
ekipmanlarının
bulundurulması
sağlanmalıdır.
- Milli Park, Doğal koruma alanı, vb. ilan edilmiş bölgelerde, ilgili bakanlık ve kurumlarca konulmuş kurallara
kesinlikle uymak, girilmesi ya da kamp yapılması yasak ya da kısıtlamalı bölgelerdeki yasaklara uymak,
- Gezilen veya kamp yapılan yerlerde belirlenmiş gezi rotaları varsa, bunlara kesinlikle uymak, tecrübeli doğa
rehberinin uyarı ve yol göstericiliğine uymak,
-
Gezilen
yerlerde
flora
ve
faunaya
asgari
zarar
verecek
şekilde
hareket
etmek
- Gezi faaliyeti sırasında çevreye hiçbir şekilde atık bırakmamak, doğada silinemeyecek izler bırakmamak
- Özellikle nesli tehlikede bulunan hayvanların bulunduğu bölgelerde gürültü, vb. kirlilik yaratmamak,
- Flora ve faunanın korunmasına özel önem verilen yerlerde gerek yıl içinde, gerekse uzun vadede tur rotalarını,
koruma ilkelerini gözeterek, sık sık değiştirmek; yetkili resmi kurumlar tarafından doğa ve dağ rehberliği
sertifikasyonu varsa, mutlaka sertifikalı rehberler kullanmak, eğer yoksa, doğa turları konusunda uzman kurum
ve kişilerden eğitim almış tecrübeli rehberler kullanmak
Bir bölgeye turizm aracılığıyla katkı sağlarken, maddi ve manevi kültür unsurlarının bozulmaması gereklidir.
Otantik kültürlerin, ahlaki değerlerin bozulmadan yaşadığı bölgelerde, turist gruplarının bu değerlere saygılı
davranması gerekiyor. (kılık-kıyafet konusuna özen göstermek, dini ve ananevi değerlere saygılı davranmak,
yerel yeme-içme-eğlenme, vd., geleneklere uyumlu davranmak ve mümkün olduğunca katılmak, vs. gibi)
Ayrıca maddi kültür eserlerine de saygılı davranmak, korumacılığı desteklemek, gerek turizm profesyoneli,
gerekse tüketici olarak, yerel dokuyla uyuşmayan modern mimari ürünleri yerine, koruma altına alınmış otantik
yapılarda hizmet veren konaklama tesislerini tercih etmek ve desteklemek gerekiyor.
60
DOĞU AKDENİZDE EKOTURİZM
Turizme erken açılmış bazı kıyı bölgelerimiz hariç, henüz ülkemizin pek çok bölgesinde doğa bozulmamış
ve bakirdir ve özellikle endemik türler, flora ve fauna konusunda dünyada eşine az rastlanır bir zenginlik vardır.
Buna sosyo-kültürel değerler de eklenince, Türkiye, ekoturizm konusunda potansiyel bir cennettir. Bu
potansiyeli değerlendirip geliştirmek, hepimizin görevidir.
Ülkemizin zengin coğrafyası ve doğal potansiyeli, doğa turizmi türleri açısın-dan büyük bir şanstır, ancak
bilinçsizce davranılması sonucunda, hızla çevre de-ğerlerinin bozulması da kaçınılmaz olacaktır. Bu potansiyel
tehlikeyi acilen görüp, doğa içinde yapılan tüm turizm türlerinde "çevreyle barışık" tarz ve yöntemleri
benimsemeliyiz. Mersin ve diğer Akdeniz illerine göre en avantajlı konumda olan il Adana’dır.
Ekoturizm konusunda ilgili bakanlıkların (Turizm, Orman, Çevre, Kültür) acilen koordineli bir çalışmayla,
ortak ve kesin kurallar (ve gerekli yerde cezalar) saptamaları, dağ ve doğa rehberliği için sertifikasyon
programları geliştirip uygulamaya koymaları, ekoturizm bölgeleri ve rotaları saptanması, en öncelikli
önlemlerdir. Bunlara paralel olarak ve daha uzun bir süreç boyunca da, hem turizm profesyonellerinin, hem
bölge halklarının, hem de yerel yöneticilerin ekoturizm konusunda bilinçlendirilmeleri ve eğitilmeleri gelmelidir.
Özellikle ekoturizmden gelir sağlayacak olan bölge halklarının, sahibi ve bekçisi oldukları doğal ve kültürel
zenginliklerin bilincine varmaları ve ancak bunları koruyarak, insanlığa ve kendilerine fayda sağlayacaklarını
kavramaları gerekmektedir.
EKOTURİZM İSTATİSTİKLERİ
2000’li yıllarda dünyadaki gayrisafi yurtiçi hasılalar toplamının yüzde 5’ini oluşturuyor; dünya
istihdamının ise yüzde 6-7’sini sağlıyor yani 230 milyondan fazla insanın iş kapısı. Ulaşımın kolaylaşması ve
ucuzlaması, tatil yapma ihtiyacının artması ve kısa tatillerin sıklaşmasıyla dünyada turist sayısı her yıl katlanarak
artıyor. Dünya Turizm Örgütü’nün son verilerine göre, uluslar arası turist sayısı 1995 yılında 528 milyon iken
2010’da 935 milyona yükseldi, 2020’de 1,5 milyarı geçeceği tahmin ediliyor. Bu büyüme özellikle dış turizmden
büyük gelir elde eden yoksul ve gelişmekte olan ülkeler için önemli. TIES verilerine göre son 10 yıldır yoksul
ülkelerin sürekli kâr sağlayabildiği en büyük sektör olan turizm bu ülkelerde dünya genelinden daha hızlı
ilerliyor ancak bunun sürdürülebilirliği ciddi tartışma konusudur. Eko etiketinin yalnızca bir pazarlama sloganı
olarak kullanıldığı, ilkesiz ve denetimsiz yapılan faaliyetler, kitle turizminin bugüne kadar yarattığı tahribatın
aynısını bakir doğal alanlarda da yaratıyor. Altyapı zorlanıyor, doğal kaynaklar, tarihi eserler, bölgede yaşayan
canlılar, yerli halkın geçim kaynakları ve ülkenin turistik gelirleri tehlikeye giriyor.
Uluslararası Ekoturizm Topluluğu (TIES)’e göre ekoturizm pazarının boyutları şu şekildedir:
• 1990’lı yıllardan itibaren büyümeye başlayan ekoturizm, yıllık %20-34 arası bir gelişme sahiptir.
• 2004 yılında, küresel çapta ekoturizm/doğa turizmi ağırlıklı seyahatler, bütün turizm çeşitlerine kıyasla 3 kat
fazla gelişim göstermişlerdir.
• Deniz-güneş turizmi pazarının “doygunluğa” ulaştığı ve yatay bir seyir izlediği, buna karşın deneyim
kazanmaya yönelik olan turizm çeşitlerinin (sürdürülebilir turizm, ekoturizm, doğa turizmi gibi) gelecek on yıl
içinde büyük bir gelişme kaydedeceği öngörülmektedir.
61
Yine ekoturizm ile kitle turizmi pazarının karşılaştırmasına yönelik bir araştırmada; çoğunlukla
ekoturizm nedeniyle ziyaret edilen Costa Rika’da ziyaretçi başına 1.000 $’lık tüketim söz konusu iken, Fransada
standart turizm çeşitlerinden, turist başına 400 $ civarında gelir elde edildiği ortaya konmuştur.
Her şey dahil paket turlardan elde edilen gelirin % 80’i havayolları, oteller ve diğer uluslar arası
şirketler tarafından paylaşılmasına karşın, ekoturistler genellikle yöresel satın alma ve kiralamalar yaptıkları için,
gelirlerinin bazen % 95’i oranında yerel ekonomiye katkı sağlamaktadırlar. Yine yapılan araştırmalarda,
ekoturistlerin 35-54 yaş grubunda, yüksek eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan kişiler oldukları; doğa ve
kültürün yanı sıra gastronomiye ilgi duydukları dünyada yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır. 2002 yılında
uluslararası turizmde, geleneksel turistlerin %62 si tatil amaçlı seyahat ederken, eko turizm amaçlı seyahat
edenlerin oranı %4 olarak belirlenmiştir. Buna karşılık toplam turizm gelirleri içindeki harcama payları %7 dir.
Ayrıca eko turizm gelirlerinin büyük ölçüde yöre insanına geri döndüğü ve bu insanların daha çok turistlere
yiyecek, içecek, konaklama, taşıma, rehberlik gibi hizmetleri sunan yöre halkı oldukları düşünüldüğünde,
sürdürülebilir turizm ve ekoturizmin bu insanlar için ne derece önemli olabileceği gayet iyi anlaşılmaktadır. Bu
sayede yöredeki sürdürülebilir geçim kaynakları ön plana çıkartılmakta ve doğal kaynakların aşırı kullanımı
önlenmekte ve sürdürülebilir olmayan geçim kaynaklarına alternatifler ortaya konmaktadır. Bu da turizme konu
olan kaynakların, dolayısıyla turizmin sürdürülebilirliği bakımından büyük bir şanstır.
Türkiye Ekoturizm ve Sürdürülebilir Turizm Derneğin ilk projesi olan Türkiye’nin ekoturizm
envanterini çıkarma çalışması sürüyor. Ancak 81 ildeki valilikler, özel idareler, kaymakamlıklar ve belediyelerde
kapsamlı bir döküm olmaması çalışmanın ağır ilerlemesini sağlamaktadır.
Ekoturizm amacına uygun gerçekleştirildiği taktirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin
içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak yaratabilen bir araçtır. Önemli
ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki köylerde yaşayan halkın yoksulluğu göz önüne
alındığında, ekoturizmin sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu anlaşılabilir
(Altıparmak, 2002, s: 276).
Dünya Turizm Örgütüne göre ekoturizmin bileşenleri;
¾ Biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması,
¾ Yerel halkın refahını gözetilmesi, turistlerin ve yerel halkın bilinçlendirilmesinin sağlanması,
¾ Küçük ölçekli işletmeler tarafından küçük turist gruplarına hizmet verilmesi,
¾ Turistlerin ve yerel halkın turizm endüstrisi hakkında sorumlu hareket etmesinin sağlanması,
¾ Geri dönüşü olmayan kaynakların en düşük düzeyde tüketilmesi,
¾ Turizm yönetimine yerel düzeyde katılımın önemsenmesi,
¾ İş fırsatlarının ve mülkiyetin yerel halk lehinde gelişmesinin gözetilmesi
olarak tanımlanmaktadır.(UNWTO).
Yine Dünya Turizm Örgütüne göre ekoturizmin amacı;
¾ Turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği tahribatın en alt düzeye indirilmesi,
¾ Turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim
verilmesi,
62
¾ Turizmin yerel halkın ihtiyaçlarının karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu
bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması,
¾ Koruma kapsamındaki (doğal ve sosyo-kültürel) alanların yönetim için kaynak ayrılması,
¾ Turizmin negatif etkisinin en alt düzeye indirilmesi amacıyla sosyo-kültürel ve doğal çevreye yönelik
uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi
¾ Turizmin yerel halkın geçimine katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde geliştirilmesinin temini,
¾ Turizmin gelişiminin yörenin sosyal ve çevresel kapasitesini artıracak şekilde gelişmesinin temini,
¾ Çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve
yaban hayatını koruyan turizmin alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesidir.(www. world-tourism.org).
TÜRKİYE’DE EKOTURİZM
Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme) turizmi, foto safari, akarsu sporları
(kano-rafting) çiftlik turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, dağ
turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme), Tarım ve Çiftlik Turizmi, Av Turizmi, Yamaç Parasütü,
Balon Turizmi, Yaban Hayatı (Fauna) Gözlemciliği, Sportif Olta Balıkçılığı, Sualtı Dalıs Turizmi, Macera
Turizmi, İpek Yolu Turizmi, Bisiklet Turizmi gibi çeşitlendirmektedir.
Türkiye’de ekoturizmle ilgili bana göre tek yetkili resmi kurum, Orman Genel Müdürlüğü, Odun Dışı
Ürün ve Hizmetler Dairesi Başkanlığı, Ekoturizm Şube Müdürlüğü’dür. Ekoturizm şube müdürlüğü görevleri;
9 Orman ekosistemi içinde; Türkiye'nin ekoturizmi için uygun noktaları belirlemek,
9 Orman ekosistemi içinde uygun yerlerde ekoturizm faaliyetlerini desteklemek,
9 Görev alanı dahilinde ekoturizm politikaları geliştirmek,
9 Görev alanı dahilinde ekoturizm alanında ürün geliştirmek,
9 Ekoturizmin getirdiği maddi ve manevi kazanç ve kayıpları tespit ve takip etmek,
9 Görev alanı dahilinde ekoturizmde uyulması gereken kuralları belirlemek,
9 Ekoturizmin yerel halkın kalkınmasına sağladığı katkıları belirlemek,
9 Yukarıdaki sözkonusu faaliyetlere ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirirken ilgili kurum, kuruluş ve
disiplinlerle (Üniversite, Araştırma kuruluşları, vs.) işbirliği yapmak,
9 Daire Başkanlığınca verilecek benzer görevleri yapmaktır.
63
Gö
Dünya Kuş Göç Yolu
Türkiye’deki sulak alanlar
Ülkemizin, Akdeniz’deki en önemli turizm alanlarından birisi olduğu açıktır. Yaklaşık 8000 km.
uzunluğundaki sahilleri, çeşitli uygarlıklardan kalan zengin tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği
nedeniyle olağan üstü bir bio çeşitliliğe sahiptir ve tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile karşılaştırılabilir.
Türkiye, gerek dağları, ormanları, yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve
faunası ve gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer ülkelerle
kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler ülkemizi gündemde olan eko turizm için
oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna getirmektedir.
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi’nin tahminlerine göre ülkemiz, 2015’e kadar yüzde 10,2’ye varan
yıllık büyüme ile turizmde en hızlı gelişen ülke olacak. Doğal değerlere olduğu kadar kültürel değerlere de önem
veren ekoturizm, bu gelişimle beraber önemi bir rol üstlenip, doğal tahribat ve kültürel erozyonu yavaşlatmaya
katkıda bulunabilir.
Türkiye’de ekoturizm kavramı resmi olarak sadece Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (20012005) geçmektedir. Planda; “Biyolojik çeşitliliği, su ve yaban hayatını, kültürel ve estetik değerleri korumak,
onların henüz bilinmeyen yararlarının araştırılmasına imkan vermek, toprak erozyonu ile heyelan ve çığ
olgularını önlemek, ekoturizmi geliştirmek amacıyla Tabiat Koruma Alanları, Milli Park ve benzeri korunan
alanlar geliştirilecek ve yaygınlaştırılacaktır.” şeklinde bir ifade vardır.
Ülkemizde ekoturizm konusunda planlama aşamasında olan ya da uygulamaya başlamış olan çeşitli
projeler bulunmaktadır. Bunlar:
1- Biyolojik Çeşitlilik ve Sürdürülebilir Doğal Kaynak Yönetimi (GEF II) Projesi: 2000 yılında 4 önemli pilot
alanda (Kayseri-Sultan Sazlığı, Artvin-Camili, Antalya-Köprülü Kanyon Milli Parkı, Kırklareli-Iğneada)
ekoturizm projeleri uygulanmaktadır.
2- Türkiye’de Kaz Dağları Milli Parkının Ekoturizm Amaçlı Master Planının Hazırlanması Projesi: 2001
tarihinde başlamış bütçesi oluşmamıştır.
3- Milli Parklar ve Çevre Eğitimi Projesi: TUBITAK koordinatörlüğünde 1999 yılından itibaren sürdürülen bu
projenin amacı milli parkların ekoturizm potansiyelini ortaya koymaktır. Antalya Termessos-Güllük Dağı Milli
Parkı ve Rize’de Kaçkar Dağları Milli Parkı’nda yürütülmekte olan proje kapsamında üniversite öğrencilerine ve
profesyonel turist rehberlerine çevre eğitim programları düzenlenmiştir.
64
Bu arada sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen ekoturizm projelerinden bana göre en önemlisi,
Pınarbaşı Ekoturizm Merkezi-Paşakonağı Projesidir. Küre Dağları Milli Parkı’nın tampon bölgesindeki
Pınarbaşı ilçesinde yapılan Ekoturizm Merkezi yöre halkı için alternatif geçim kaynağı yaratmak amacıyla 31
Mayıs 2002 tarihinde kurulmuştur.
Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin 7 yıldır düzenli olarak yayınladığı Türkiye Turizm Raporu`nun
sonuçlarına göre; son beş yılda ülkemizdeki turist sayısında kaydedilen yüzde 66’lık artışa karşın, ortalama
harcamada düşüş yaşandığını göstermektedir. 2003 yılında 943 dolar seviyesinde olan turist başına ortalama
harcama, 2007 yılında 793 dolar seviyesine inmiş bulunmaktadır. Bu da ortalama gelir düzeyinde yüzde 16
oranında düşüş yaşandığı anlamına gelmektedir. Günümüzde her şey dahil sisteminin uygulandığı paket turlar,
ülkemizi, konakladıkları otelden dışarı çıkmayan, ziyaret ettikleri yöredeki yerel topluluk ve kültürel yaşantısı
hakkında ilgili olmayan, daha az eğitimli ve daha düşük gelir seviyesine sahip bir turist kitlesine hizmet eder
hale getirmiştir.
65
PLANLAMA KADEMELENMESİ VE ÇEVRE DÜZENİ PLANI
Planlar, Makro Düzeyden Mikro Düzeye Doğru Şu Şekilde Kademelenirler. Ülke Ölçeğindeki Planlar,
Bölge Ölçeğindeki Planlar, Kent Ölçeğindeki Planlar.
Ülke Ölçeğindeki Planlar, Ülke Bütününde Sosyal ve Ekonomik Plan Kararlarının Mekana
Yansımasını, mekandaki Oluşumların Kalkınma Planlarına Aktarılmasını, Ülke Ölçeğindeki Yatırımların
Dengeli Dağılımını Sağlayan, Alt Kademe Planlamaları Yönlendiren Üst Düzey Plandır.
Bölge Ölçeğindeki Planlar, Bölge Planları, Seçilen Bölge için Ülke Ölçeğindeki Plan Kararlarına
Uygun Olarak Bölgesel Kademelenme, Bölgesel Alan Kullanımı ve Altyapıya ilişkin Kararları ve Yatırımları
Zaman ve Mekan Boyutu ile Belirleyerek İlgili Kuruluşların Sektörel Uygulama Plan ve Programlarına
Yansımasını, yatırımların Koordinasyonunu Sağlayan, Alt kademe Planlamaları Yönlendiren Plandır.
Çevre Düzeni Planları, Dengeli ve Sürekli Kalkınma Amacına uygun Olarak Ekonomik Kararlarla
Ekolojik Kararların Bir arada Düşünülmesine İmkan Veren, Rasyonel Doğal Kaynak Kullanımını Sağlamak
Üzere Ülke ve Bölge Planları Temel Alınarak Hazırlanan, Plan Notları ve Raporuyla Bütün Olan Alt kademe
Planları Yönlendiren Plandır.
Kent Ölçeğindeki Planlar, Nazım İmar Planları, Varsa Üst ölçekteki Plan Kararlarına Uygun Olarak
Hazırlanan, Halihazır Haritalar Üzerine Çizilmiş, Mekandaki Genel Kullanış Biçimlerini, Başlıca Arazi
Kullanım Tiplerini, Nüfus Yoğunluklarını, Mekansal gelişmenin Yönünü Gösteren ve Uygulama İmar Planlarını
Yönlendiren Planlardır.
Uygulama İmar Planları, Halihazır Haritalar üzerine Çizilen, Yapı Adalarını ve Yapı Yoğunluklarını
Gösteren, İmar Uygulama Programlarına Esas Olan Plandır.
Çevre düzeni planının yasal dayanağı ve amacı; Çevre ve Orman Bakanlığı teşkilat ve görevleri
hakkındaki 4856 sayılı kanun, 08.05.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2 nci
maddesinin (h) fıkrasında ve 10 uncu maddesinin (c) fıkrasında çevre düzeni planlarını hazırlamak veya
hazırlatmak, onaylamak ve uygulanmasını sağlamak görevi çevre ve orman bakanlığının yetkisi ve
sorumluluğuna verilmiş bulunmaktaydı. Tüm ülkeden gelen çevre düzeni planı başvuruları üzerine yayınlanan
genelge ile plan yapma yetkisi 22 ile verilmiş, Adana ili de bunlardan birisidir.
Çevre düzeni planı yapımı görev ve yetkisi, 22.02.2005 tarih ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun
04.03.2005 tarih ve 25745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren aynı kanunun 6. maddesi uyarınca
il özel idarelerine de geçmiştir. 04.11.2000 tarih ve 24220 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren
çevre düzeni planlarının yapılması esaslarına dair yönetmeliğin 11. maddesinde; “çevre düzeni planı bulunmayan
alanlardaki uygulamalar, bakanlıkça bir çevre düzeni planı yürürlüğe konuluncaya kadar imar kanunu ve ilgili
yönetmeliklerde belirtilen esaslara göre yürürlüğe konulmuş nazım ve uygulama imar planları vasıtasıyla
yürütülür. Bu alanlarda bir çevre düzeni planı yürürlüğe konulması halinde, nazım ve uygulama imar planlarının
çevre düzeni planındaki karar ve hükümlere uygun olmayan kısımları revize edilerek tekrar yürürlüğe
konulmadan uygulamaya devam olunamaz.” hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi çdp’ler öncelikle doğayı,
66
çevresel değerleri tespit eden, sorgulayan ve diğer plan kararlarıyla uyumlu bir şekilde kesinlikle korumayı amaç
edinen planlardır.
ADANA İLİ 1/100.000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANININ KOMŞU İLLERLE UYUMU VE
EKOTURİZME KATKISI
Adana çevre düzeni planı çalışmaları,
1.Hazırlık çalışmalarına 2004 yılı Nisan ayında başlanmıştır.
2.Valilik bünyesinde, İl Özel İdare binasında Coğrafik Bilgi Sistemi Birimi oluşturulmuştur.
3.Kamu kurumlarında var olan ve Çevre Düzeni Planında kullanılabilecek veri-bilgilerle ilgili envanter çalışması
yapılmıştır.
4.Kamu kurumları, sivil toplum kurumları ve üniversite ile toplantılar yapılarak Çevre Düzeni Planı hakkında
bilgi verilmiş ve işbirliği imkanları belirlenmiştir.
5.Kamu kurumlarında Çevre Düzeni Planı ile ilgili çalışma gurupları oluşturularak ilgili personele Çevre Düzeni
Planı ve Coğrafi Bilgi Sistemi eğitimi verilmiştir.
6.Kamunun kendi imkanları ile yapılabilecek aşamalar belirlenmiş ve tamamlanmıştır.
7.Zorunlu hizmet alımı gerektiren aşamalar belirlenmiş, şartnameleri hazırlanmış ve ihale süreci tamamlanmıştır.
8.Adana İli Çevre Düzeni Planı Danışmanlık Hizmet Alımı İşi 19.09.2005 tarihinde ihale edilmiş ve firmaya
01.11.2005 tarihinde yer teslimi yapılmıştır.
9.Yasa gereği Adana Büyükşehir Belediyesi Meclisinin 26.11.2007 tarih ve 221 sayılı kararıyla birlikte
04.12.2007 tarih ve 267 sayılı il genel meclisi kararıyla planımız son halini almıştır.
Çdp ile üretilen tematik haritalardan örnekler; Yerleşilebilirlik Analizi, İklim, Jeolojik Yapı,
Jeomorfolojik Yapı, Hidrojeolojik Yapı, Toprak Kabiliyeti, Ekolojik Yapı, Orman Ekosistemi, Vejetasyon
Fauna, Biyolojik açıdan önemli alanlar, Arkeolojik ve Tarihi Değerler, İdari yapı, Sınırlar, Teknik ve sosyal alt
yapı, Kentsel ve Kırsal Kullanım ile Yerleşim Alanları, Mevcut arazi kullanımı, Arazi Mülkiyeti, Tahsisler,
Doğal, Kültürel, Rekreasyonal Peyzaj Kaynak Değerleri, Bölgeye yönelik projeler, Çevre sorunları, Hava
Fotografları ve Uydu Görüntüleri ile Sayısal Arazi Modeli, Sentez, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı
67
Sayısal ve sözel anlamda Veri bankası oluşturulup sorgulamalar yapılarak en uygun yer seçimi kavramı
oturtulmuştur. Tüm kurumlarla toplantılar yapılıp onların da sayısal olarak hazırlıklarını yapmaları sağlanmıştır.
Toprak Kabiliyeti Jeolojik Yapı Bakı Eğim Vazgeçilmez planlama ilkelerimiz; Ulusal ve Uluslararası Koruma Alanları; Tabiat Koruma Alanı,
Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Ramsar Alanı, Tarım Alanları; Mutlak Tarım Alanları, Diğer Tarım Alanları,
Çayır/Mera Bataklık Orman Fay Hatları, Kumul Alanlar, Milli Park: Aladağlar, Arkeolojik, Doğal ve Kentsel Sit
Alanları Çatalan Havza Sınırı, Teknik Altyapı, Enerji Nakil Hatları, Doğal Gaz Hattı, Kırıkkale - Samsun Petrol
Boru Hattı, Botaş-Irak Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı güzergahları, Maden Yatakları / Taş Ocakları,
Termik Santral, Çöp Döküm Alanı tespit, oluşturulması ve plana aynen işlenmesidir.
Planlama hedeflerimiz; Koruma-kullanma dengelerini kurmak, Doğal, tarihsel, kültürel, sosyal ve
ekonomik değerleri korumak ve geliştirmek, Adana ilinde korunması amaçlanan alanlar başta ormanlar olmak
üzere, mutlak tarım alanları, güneydeki ekolojik özellikleri hassas olan bölümlerdir. Flora ve fauna açısından
zengin alanlar, sulak alanlar, göller vb. korunacaktır.
Bölge sınırları içinde gelişme potansiyelleri ve iç dinamikler çerçevesinde yerleşmelerarası hiyerarşi ve
kademelenmeyi oluşturmak, Uygulamaların kolaylığını temin etmek ve sosyal, ekonomik ve mekansal tutarlılığı
sağlamak amacıyla Planlama Alt Bölgelerini tespit etmek ve oluşturmak. Planlama bölgelerinin mevcut ve
gelişmesi olası sektörlerde uzmanlaşmasını sağlamak,
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın onaylanmasına müteakip, planda yer alan Planlama Alt
bölgeleri planlarının hızla hazırlanması veya hazırlattırılmasının sağlanması, Mevcut Nazım ve Uygulama
planlarının
kapasitelerinin
hedeflenen
nüfustan
fazla
olması
sebebiyle
yeni
gelişme
alanları
önerilmemelidir.(Ceyhan yerleşmesi güneyindeki konut ağırlıklı gelişme alanı hariç)
68
Yerleşimler arası gelişmişlik farklarının azaltılması için özellikle karayolu bağlantılarının iyileştirilmesi
gerekmektedir. Stratejik Amaçlardan birisi olan il bütününde yerleşmeler arasındaki erişilebilirliğin artırılmasını
gerçekleştirmek üzere D100 karayolunun da içinde yer aldığı bazı yollar iyileştirilecek yol ağı olarak
belirlenmiştir.
Turizm amaçlı gelişmeler genel olarak ilin güneyinde Karataş ve Yumurtalık mevcut yerleşmeleri ve
yakın çevrelerinde gerçekleşecektir.
Orman alanları belirlenmiş olup bunlar üzerinde hiçbir şekilde yeni imar gelişme alanı önerilmemelidir.
Yeni organize sanayi alanları belirlemek yerine mevcut OSB’lerin müteşebbis heyetleri tarafından
belirlenen gelişme alanlarının işbu planla da önerilmesi uygun bulunmuştur.
Kirliliğin oluşmadan önlenmesini sağlamak,
temel hedefler olarak belirlenmiştir.
Öncelikle doğal özelliklerin en üst seviyede korunması gerektiği dikkate alınmıştır. Bir diğer önemli
karar il bütününde erişilebilirliğin artırılmasını sağlamak üzere iyileştirilecek yol ağının belirlenmesi olmuştur.
Bu plan hedefleriyle birçok belediyenin çevresel değerlere aykırı yapılaşma kararları kesilip,
daraltılmıştır. Burada yerel yönetimler yeterli bilgiye ulaşılamaması ve uygun tekniklerle çakıştırmalar
yapılamaması sebebiyle böyle planlar oluşturmaktadırlar. Aşağıda birkaç örnek verilmeye çalışılmıştır.
Mevcut yerleşim alanları koyu kahverengi olarak belirlenmiştir. Ancak ya sulama alanlarıyla ya da
orman ve koruma statüleri bulunan alanlarla çakışmaktadır. Burada kötü niyetten ziyade teknik yetersizlikler ve
uzman personel ihtiyacı öne çıkmaktadır. Çakışmaların diğer bir sonucu ise alan içerisindeki yüzdelerin
tamamen yanlış ve birbiriyle tutarsız hale gelmesidir. Sulanabilir alan yüzdesi meskun alanla çakıştığı için tekrar
eden bir yüzde oranı ortaya çıkmaktadır.
Ç.D.P aşamalarından 1.si veri toplama safhası biter bitmez, Adana Valiliği’nin girişimiyle Taslak Plan
aşamasında etkilendiğimiz Çukurova havzamızdaki 4 ilin teknik heyetleri ve valilik makamları ile toplantılar
yapılarak (31 Ekim 2006 da teknik heyetlerle komşu valiler toplantısına hazırlık, 12.12.2006 da komşu valilerin
katıldığı koordinasyon toplantısı) şu genel kararlar alınmıştır;
¾ Adana – Mersin çift hatlı tren (banliyö) projesi yapılarak hayata geçirilmelidir. Düz bir arazi olması,
maliyetlerin düşük olması, bu aks üzerindeki günlük çalışan ve yaz aylarındaki 2. konut ve turizm
yoğunluğunun yüksek olması bu fikirde etkili olmuştur
¾ Adana – Hatay sınırında mevcut Osmaniye – İskenderun D.D.Y. hattına serbest bölgeden bir bağlantı
önerilerek, hem serbest bölgenin uluslararası pazara D.D.Y. ile alternatif bağlantısı sağlanmış olacak
69
hem de bölgenin dünyanın enerji aksı üzerinde olmasından dolayı ileride doğabilecek işgücü ve mal
taşınmasını kolaylaştıracağı benimsenmiştir.
¾ Adana – Osmaniye aksında hem Organize Sanayi Bölgesi (AOSB) hem de Ceyhan, Osmaniye ilişkisi
için çift hatlı tren (banliyö) projesi yapılarak hayata geçirilmelidir. (Banliyö sistemi, saatte tek yönde
70-100 000 kişi taşıyan ulaşım sistemidir.)
¾ Toros dağları üzerindeki ekoloji kuşağı ve eko-turizm için Mersin ilimizle birlikte sürdürülebilir
projeler üretilmesi konusunda fikir birliğine varılmıştır.
DEĞERLENDİRME
Çevre düzeni planlarıyla birlikte veri bankası ve kurumların verilerini tek-anlaşılır biçime getirmesi
sağlanıp illerin çevre ve doğa verileri planlama tabakalarına girdi, sorgulanır hale geldi. alt bölgelerde plan
yapım süreçlerinde hazır veriler oluşturuldu. Bundan sonra yapılacaklar detay plan çalışmalarının (5000-1000)
çevre düzeni planı ilkeleri doğrultusunda çevreye duyarlı bir şekilde yapılmasının denetlenmesi ve özelliklerine
göre alanlarda faaliyet ve görev tanımlarının yapılacağı stratejik eylem planlarıdır.
Ülke genelinde bir arazi kullanım planı hazırlanarak, yatırımcıların planları yönlendirmesi yerine,
planların yatırımcıları yönlendirmesi sağlanmalıdır. Ülkemizde değişik kamu kurumları tarafından hazırlanan
planlama mevzuatı, bu konuda çok sayıda yetkili otorite yaratmıştır. Çok sayıda yetkili, doğal olarak sahipsizlik
ve sorumsuzluk ortamı getirmektedir. Özellikle kıyılara ve korunan alanlara gelince yeterli teknik elemanın ve
ekipmanın sağlanamadığı, denetimin olmadığı bir tabloyla karşılaşılmaktadır.
Korunan alanlar konusunda da çok büyük alanlarda 3-4 teknik personelle hem araziye hakim olunmaya
çalışıldığı hem de rutin yazışma prosedürlerinin yapıldığı görülmektedir. Kentlerde, kırsal alanlarda ve
kıyılarımızda yaşanılan çevre kirlenmesi yaşamımızı olumsuz yönde etkileyen bir boyuta ulaşmış olup, bu
durum da planlama alanındaki mevzuat karmaşasının bir sonucudur. Bunun için yerleşme kararlarına esas olarak
planlamayla ilgili yasal düzenlemeler arasında bütünsellik sağlanarak belirli bir sistem ve sürece göre yeniden
tutarlı hukuki düzenleme yapılması gerekmektedir. Çevreyi tahrip eden parçacıl yaklaşımlar yerine bütüncül
planlama kapsamında çevreyi koruyan, doğal, kültürel ve tarihi değerleri koruma-kullanma dengesi içerisinde
sürdürülebilir kılan bir planlama anlayışı getirilmelidir.
Adana ili üzerinde halen var olan özellikle sanayi alanları yerseçim talepleri plan dönemi içinde daha da
artacaktır. Bu yüzden taleplerin aynen karşılanması değil titizlikle seçilmesi gerekmektedir. Bu titizlik var olan
doğal, kültürel ve tarihi değerlerin tahrip olmaması, koruma kullanma dengesi içinde korunmaları için
zorunludur. Planda bu zorunluluk en üst seviyede dikkate alınmış, gelişme alanları bu denge içinde
belirlenmiştir.
Adana ilinde korunması amaçlanan alanlar başta ormanlar olmak üzere, mutlak tarım alanları, güneydeki
ekolojik özellikleri hassas olan bölümlerdir. Bu alanlar Adana’nın bir anlamda hazineleridir ve mutlaka
sürdürülebilirlikleri sağlanmalıdır. Genellikle korunan alanlarında yapılan faaliyetler ekoturizm etkinliği olarak
algılanmaktadır. Oysa korunan alanlara çok yakın mekanlarda veya ulaşımın kolay olduğu yerlerde belirli
mesafelerde uzaklıklarda konaklama imkanlarıyla sadece gündüz uygun zamanlarda bu faaliyetler yapılabilir.
Ekoturizmin sürdürülebilirliği için aşağıdaki kriterlere dikkat edilmesi gereği vardır;
70
¾ Ekoturizm, korunan alanlarda kontrolsüz bir şekilde yapılmaktadır. Korunan alanlarda özellikle milli
park alanlarında yapılan bölgeleme çalışmasına uygun olarak, ziyaretçi yönetimi sağlanamamakta,
ziyaretçiler her alana rahatlıkla girmektedirler.
¾ Türkiye’de ekoturizme yönelik bir yönetim planı bulunmamaktadır.
¾ Yetersiz uzman personel bulunmamakta ve genelde çok büyük alanların denetimi sağlanmaya
çalışılmaktadır.
¾ Korunan alanlardaki etkinliklerin adı “ziyaret” olmalı.
¾ Talebe göre değil alana göre düzenleme ve hizmet yapılmalı.
¾ Alana gelen ziyaretçilerin profili alanın özelliklerinden faydalanmaya uygun olmalı.
¾ Günümüz koşullarında korunan alanlarda yapılan ekoturizm faaliyetlerinin kitle turizminin yaratacağı
olumsuz koşulları taşıması ihtimali nedeniyle planlamalar koruma öncelikli olmalıdır.
¾ Uzun devreli gelişim planları makro düzeyde yapılmaktadır ancak alt planlamalarının (Ziyaretçi
yönetim planı, habitat yönetim planı, bu alanlarda ekoturizm yapılacaksa turizm geliştirme stratejileri
vb) yapılması planın uygulanabilirliği için önemlidir.
¾ Korunan alanlarda gerekli donanım olmaksızın, kılavuz alınmaksızın etkinlik yapılmasına izin
verilmemelidir.
¾ Korunan alanlar, uzun devreli gelişme planını uygulayacak uzman personel ve donanım açısından
desteklenmelidir.
¾ Ekoturizm etkinliği alanın ve biyoçeşitliliğin imkân verdiği zaman dilimlerinde (yaban hayatı izleme,
fotosafari) yapılmalıdır.
¾ Bölgesel bazda yerel halk, üniversiteler, özel sektör, STK ve yerel idareciler ile ortak çalışma
yapılmalıdır.
¾ Ekoturizm faaliyetlerinde izleme ve denetleme çalışmaları bu alanlarda yetki sahibi kurumlar tarafından
mutlaka yapılmalıdır.
¾ Yönetimde etkinliğin en önemli öğesi olan katılımcılığın (yöre halkı, özel sektör vb) sağlanması için ilgi
gruplarının yeterince bilgilendirilmesi gerekir.
KAYNAKLAR:
Altıparmak, M. (2002), “Turizmin Çeşitlendirilmesi, Sürdürülebilir Turizm ve Planlama”, II. Turizm Şurası
Bildiriler Kitabı, s: 275.
Bal, C. (2004) Türkiye Coğrafyası ve Turizmde Çeşitlendirme Politikaları. II. Uluslararası Turizm, Çevre ve
Kültür Sempozyumu, 10-11 Mayıs 2004, İzmir, 8-10.
Kurdoğlu,O. (2001), “Koruma Alanları ve Ekoturizmin Karadeniz Bölgesi Açısından İrdelenmesi” Türkiye
Ormancılar Derneği Yayını, Orman ve Av, Sayı 4, s: 4.
Oztunalı-Kayır, G. (1998), “Batı Akdeniz Kıyıları Taşıma Kapasitesi ve Ekoturizm”, Türkiye Kıyıları 98,
Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferans Bildirileri Kitabı, s: 317.
Yunis, E. (2001), “Sürdürülebilir Turizm Kalkınması”, Ekoturizm Gelişim Konferansı, 2-4/11/2001, Selanik,
Yunanistan.
71
www.world -tourism.org/abautwto.html
www. turizm.gov.tr
T.C. Devlet Planlama Teşkilatı (2001) Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005). Ankara: Yayın ve
Temsil Dairesi Başkanlığı Yayın ve Basım Şube Müdürlüğü.
T.C. Turizm Bakanlığı (12-14 Nisan 2002) II. Turizm Şurası Turizm Şurası Çevre Planlama ve Altyapı
Komisyonu Kararları.
EVALUATION OF THE POSITION OF TRAVEL AGENCIES UNDER 2023 TOURISM POLICY
Erdal KİŞİOĞLU
Düzce Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi
ABSTRACT
Starting with efforts of Thomas Cook, travel agency is developing day by day not only in the world but
also in our country. In today’s world, function of travel agencies in tourism is gaining importance gradually.
Especially in recent years, this condition has taken effect in our country just as other countries and travel agency
has become common in Turkey. Thus, travel agency does a duty like a “locomotive” in developing tourism in
Turkey. There are lots of tourism varieties in “2023 Tourism Policy” which Turkey aimed for in 2007. One of
those is partially travel agents. The subject of the research is the position of travel agencies in 2023 Tourism
Policy and the aim of the research is to take a photo of tourism policy in the eyes of travel agencies and evaluate
this policy. The question,“ What will the role of travel agencies be in the process of this policy in Turkey?” is the
problem of the research. In the research, literature review, case study and semi-structured interview, one of the
qualitative research methods was used.
Key Words: Travel Agency, tourism policy, tourism.
2023 TURİZM POLİTİKASI KAPSAMINDA SEYAHAT ACENTELERİNİN KONUMUNUN
DEĞERLENDİRİLMESİ: TRAKYA TURİZM ÖRNEĞİ
ÖZET
Thomas Cook ile başlayan seyahat acenteciliği dünyada ve ülkemizde hızla gelişerek devam etmektedir.
Günümüz toplumunda da seyahat acentelerinin işlevi turizm sektöründe giderek önem kazanmaktadır. Özellikle
son yıllarda bu durum ülkemizde de etkisini göstermekte ve seyahat acenteciliği ülke genelinde yaygınlık
kazanmaktadır. Bu yüzden büyüyen Türk turizminde seyahat acenteciliği bir lokomotif görevi görmektedir.
Türkiye’nin 2007’de kendisine hedef olarak koyduğu “2023 Turizm Politikası”, içinde birçok turizm kolunu da
barındırmaktadır. Bunlardan bir tanesi de kısmen de olsa seyahat acenteleridir. Bu kapsamda çalışmanın konusu
seyahat acentelerinin 2023 politikasındaki konumu, amacı ise seyahat acentelerinin gözünden turizm
politikasının fotoğrafını çekmek ve bu politikanın değerlendirmesini yapabilmektir. “Türkiye’nin bu
politikasındaki süreçte acentelerin rolü ne olacaktır?” sorusu da araştırmanın problemini oluşturmaktadır.
72
Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden literatürden yaralanılmış, ayrıca örnek olay incelemesi tercih edilip
işletme üzerinden çalışma derinlemesine incelenip yarı biçimsel görüşme yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Seyahat acentesi, turizm politikası, turizm.
GİRİŞ
Kimi dünya ülkelerinde insanların refah düzeylerindeki artış insanların turizm ile ilgili düşüncelerinde,
beklentilerinde, arzu ve isteklerinde farklılık yaratmaktadır. Bu farklılıklardan biri de kendilerine hem kolay
gelen hem de güvenilir bir yol olan tur operatörlerini, seyahat acentelerini tercih etmelerine neden olmaktadır.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de turizm sektöründe seyahat acenteciliğine olan ihtiyaç hızla artmaktadır.
Küreselleşen dünyada iletişimin hızla artması, ulaşım ağının hızla gelişmesi insanları farklı beklentilere
sokmakta, ülke stratejilerinde de bu yönde bir tercihe neden olmaktadır. İnsanlar artık turizm sektöründe aldığı
hizmetten çok, kendilerince arzu edilen hizmetin verilmesini istemektedirler. Çünkü turizm sektörü insanların
beklentilerini bu yöne sevk etmektedir.
Her ülke artık turizmin ekonomiye ne gibi katkılar yaptığını çok iyi bilmekte ve bu yönde bir politika
izlemektedir. Ülkemizde de 2007 ile başlayıp 2023’e kadar uzanan bir turizm politikası var ve çalışmada da bu
politika içinde seyahat acentelerinin yerinin ne olduğunu tespit etmek; acente gözüyle bu politikaya farklı bir
pencereden bakmak amaç edilmiştir. Bu kapsamda seyahat acentelerinin önemine vurgu yapmak çalışmanın
önceliğidir. Araştırmada seyahat acentelerini ilgilendiren konulara değinilmiş ve bu süreç analiz edilmeye
çalışılmıştır. Otel, TURSAB, Turizm Bakanlığı, bir bütün içinde değerlendirilmeye alınmış ve bu süreçte bu
birimlerim sektör içindeki rolleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Otellerin arka bahçesi olarak ortaya çıkan
acentelerin gelecekteki sektör içindeki pozisyonları çalışmada tartışılmaya açılmıştır.
SEYAHAT ACENTESİNİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
Dünya Turizm Örgütü’ ne göre seyahat acentesi tanımı şöyledir: Perakendeci seyahat acenteleri halka;
seyahat, konaklama ve ulaştırma hizmetleri hakkında gerekli bilgileri verip belli bir komisyon karşılığında hizmetseyahat üreticilerinin ürünlerini belli fiyatlarla halka satışı için aracılık yapan kuruluşlardır ( Uygungil, 2007).
Seyahat acenteleri turizm sektörünün dinamik ayağını oluşturmaktadırlar. Seyahat acentesi, seyahat
edenlerle her tür seyahat hizmetinin sunucuları arasında güvenilir bir aracı durumundadır. Bir bakıma acente,
seyahat endüstrisini bir arada tutan bir yapıştırıcı rolündedir. Seyahat acentelerinin bulunmadığı ortamda seyahat
etmek isteyenler zaman ve para kaybederek geziden beklentilerini karşılayamayabilirler. Tur
operatörlerinin hazırlamış olduğu paket turları ve seyahatleri tüketiciye ulaştırma işi acentelere aittir. Öte yandan,
seyahat endüstrisinin sunucuları (hava yolları ve diğer ulaştırmacılar, oteller, destinasyonlar vd.) ürünlerini
müşterilere ulaştırmada güçlüklerle karşılaşabilirler. Böyle olunca hedef kitle ile birebir iletişimde olacak olan
da tabiki acentelerdir (Sarı, 2010).
Ülkemizde seyahat acentesi sayısı 1995 yılında 2320 iken, 2010 yılına gelindiğinde bu sayı 6035 olarak
tespit edilmiştir (www.tursab.org.tr). Ancak bu sayının kağıt üstünde olduğunu belirten isimlerde yok değil.
73
RETUR sahibi İskender ÇAYLA’ya göre “Türkiye’de incoming'de en fazla 300 tane acente var. 600 tane de
outgoing ve hac turizmi acentesi. Toplamda sayı 900'dür. Yuvarlarsanız 1000 gibi bir sayı çıkıyor ortaya.
Zamanında acentecilik yapanlar ciddi paralar ödeyerek buraya üye olmuşlar. Ancak artık faaliyette
bulunmadıkları halde üyelikleri devam ediyor.” diyor. Çayla oteller için ise; “Oteller 3 gece konaklayana tur
hediye ediyor, otellerin resepsiyonlarından turlar satılıyor. Yani Türkiye'de seyahat acentesi açmadan acente
hizmeti veren binlerce işletme var. Seyahat acenteleri haksız rekabetle karşı karşıya kalıyorlar.” diye bahsediyor
(www.turizmguncel.com).
SEYAHAT ACENTELİRİNİN FONKSİYONLARI
Seyahat acentelerinin hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz (www.tursab.org.tr):
a) Seyahat acenteciliği faaliyetleri, Kanuna göre kurulmuş seyahat acentelerince yerine getirilir. Tüketiciye
yönelik olarak bir bedel karşılığında seyahat acenteciliğine münhasır faaliyet olarak tanımlanan hizmetlerin
seyahat acentesi olmayan kişi ve kuruluşlar tarafından yapılması yasaktır. Seyahat acentelerine münhasır
hizmetler şunlardır:
1) Münferit veya gruplar için bir programa bağlı ya da programsız gecelemeli veya gecelemesiz yurt içi/yurt dışı
tur veya paket turları tanıtır, oluşturur, pazarlar veya satar,
2) Kara, deniz ve hava ulaştırma araçlarının ve bu araçlara sahip işletmelerin rezervasyonunu yapar, biletlerini
satar,
3) Seyahat acentelerinin ürettiği hizmetlerin tamamını ya da bir kısmını ürün sahibi seyahat acentesi tarafından
yetki verilmek suretiyle satar,
4) Transfer yapar,
5) Kâr amacıyla konaklama, ulaşım, gezi, yeme-içme, eğlence sağlayan, sportif faaliyetler, kongre-konferans,
dinî, sağlık, eğitim, kültürel, bilimsel ve meslekî inceleme, teşvik veya destek amaçlı seyahat ve bunun içinde
yer alan hizmetleri organize etmeyi, sağlamayı, pazarlamayı, gerçekleştirmeyi içeren paket tur veya turları
düzenler, satar,
6) Kâr amacıyla ikram, teşvik veya destek amaçlı olarak bedelsiz sunulmak üzere bedelini bizzat ödeyen kişi ya
da kuruluşun yapacakları hizmetleri oluşturur, pazarlar veya satar.
b) Seyahat acentelerinin yapabileceği diğer hizmetler şunlardır:
1) Ulusal ve uluslararası kuruluşlarca da kabul edilen turizm faaliyetlerinin oluşturduğu ürünleri satabilir,
2) Turizmle ilgili ve turizm hareketinin gerektirdiği konular hakkında turistin tabi olduğu döviz, vize, gümrük
gibi işlemlere ilişkin bilgi verebilir, vize işlemlerini yapabilir,
3) Seyahat acenteleri işyerinde veya araçlarında turistik nitelikte kitap, resim, kartpostal, hediyelik eşya, turistin
ihtiyaç duyacağı enformasyon malzemelerini satabilir,
4) Ticarî amaçla sürücülü veya sürücüsüz olarak 15+1 veya daha az koltuk kapasitesine sahip, yolcu ve
eşyalarını taşımaya mahsus taşıtları yurt içinde veya yurt dışında olmak üzere, yazılı bir sözleşmeyle belirli
süreli kiralanmasını yapabilir.
74
YÖNTEM
Araştırmada çalışmanın yöntemi olarak “Örnek Olay İncelemesi” kullanılmıştır. Örnek olay incelemesi;
“Bir ya da daha fazla olayın, ortamın, programın, sosyal grubun ya da diğer birbirine bağlı sistemlerin
derinlemesine incelendiği yöntemlerdir.” Bir olayı meydana getiren ayrıntıları tanımlamak ve görmek, bir olaya
ilişkin olası açıklamaları geliştirmek ve bir olayı değerlendirmek amacıyla kullanılır (Coşkun ve Akbaba, 2011).
Ayrıca çalışmada kaynak taraması yapılıp literatürden yararlanılmıştır. Örnek olay incelemesi için Tekirdağ
merkezinde bulunan 1987’den beri faaliyetini sürdüren A grubu Trakya Turizm seyahat acentesi seçilmiş ve
acentenin sahibi olan Sn. Beste Emre GÜNGÖR’ün bilgi ve düşüncelerinden faydalanılmıştır. Trakya Turizm
seyahat acentesinin seçilmesinin nedeni Tekirdağ’da köklü bir acente olması, sahibinin ise turizm mezunu olup
sektör içindeki biri olarak seyahat acenteciliğini iyi bilmesidir.
Çalışmada veri toplama tekniği olarak yarı biçimsel görüşme tekniği tercih edilmiştir. Yarı biçimsel
görüşme tekniği; soruların önceden hazırlanması, ancak görüşmenin akışına bağlı olarak değişik yan ya da alt
sorularla görüşmenin akışını etkileyebilir ve kişinin yanıtları açmasını ve ayrıntılaştırmasını isteyebilir
(Erbakırcı, 2005). Bu tekniğin tercih edilme nedeni ise konunun geniş bir konu olması ve görüşme sırasında
farklı konuların ortaya çıkabileceği düşüncesidir. Görüşme 90 dakika sürmüş olup katılımcının söyledikleri ses
kaydına alınıp kağıda aktarılmış ve daha sonra bu veriler ışığında analizi yapılmıştır. Çalışmada turizm
politikasına seyahat acentelerin gözünden bakıldığı için çalışma dar kapsamlı yapılmıştır.
ARAŞTIRMANIN BULGULARI
A) LİTERATÜRE DAYALI BULGULAR
2023 TURİZM POLİTİKASINDA SEYAHAT ACENTELERİNİN YERİ
Türkiye 2023 turizm politikasında bölgesel olarak kalkınmayı düşünmekte ve bunu hedeflemektedir.
Turizm politikası çerçevesinde Türkiye bölgelere ayrılmış ve bu çerçevede çeşitli koridorlar oluşturulmuştur. Bu
politikayı bir bakıma özele indirgemiştir. Kısacası politikaya geniş bir çerçeveden bakıldığında tüme varım bir
yöntem izlenmektedir. Bu anlamda turizm politikasını çeşitlendirmeye çalışmıştır.
Türkiye’nin seyahat acentelerinin 2023 turizm politikası içindeki yerini şöyle açıklayabiliriz (Kültür ve
Turizm Bakanlığı, 2007):
1) Orta ve düşük gelir gruplarındaki yerli turistlerin tatil ihtiyaçlarını karşılamaları için turizm tesislerinin
uygun kontenjan ve fiyat ayarlamaları sağlanacaktır. İç turizm pazarına paket tur sunan seyahat
acentelerinin sayısının arttırılması için bu tür acentelerinin desteklenmesi sağlanacaktır. Bu sayede iç
turizm pazarında hedeflenen 20 milyon sayısına ulaşılması amaçlanmaktadır.
2) İç turizm potansiyelinin değerlendirilmesi ve iç turizm gelirlerinin arttırılması amacıyla; iç pazara yönelik
tanıtım faaliyetleri arttırılarak özel sektör, sektör kuruluşları ve STK’larla iş birliğine gidilerek, seyahat
acentelerinin iç pazara yönelik, programlarının, reklamlarının ve turlarının arttırılmasına yönelik özendirici
çalışmalar yapılacaktır.
3) Turizm sektörüne, Avrupa Birliği’nin Katılım Öncesi Yardım Aracı Programı çerçevesinde destek alınması
için çalışmalar başlatılacaktır. Küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ) tanımına giren turizm
75
konaklama tesislerinin yanısıra seyahat acentelerinin de bu destekten yararlandırılmalarını sağlayacak vergi
rejiminde düzenlemeler yapılacaktır.
B) GÖRÜŞMEYE DAYALI BULGULAR
Görüşmeye dayalı bulgular; Sn. Beste Emre Güngör’ün “Türkiye’nin 2023 Turizm Politikası”na
yönelik düşünceleri “sektörde teknoloji ve eğitimin önemi”, “sektörde yaşanan sıkıntılar” ve “seyahat
acentelerinin geleceği” başlığı adı altında üç grupta toplanmıştır.
a) Sektörde Teknoloji ve Eğitimin Önemi
Teknoloji bugün artık her sektörde olduğu gibi seyahat acentelerinin gözü kulağı gibidir. Biletler artık
bankamatik gibi çalışan teknolojik aygıtlardan dahi alınır hale geldi. Bunun olumlu sonuçları olabileceği gibi
olumsuz sonuçları da vardır. Her yapılan işlemde teknoloji ön plandadır. Özellikle 2004’ten sonra internetin
gelişimi ile birlikte seyahat acenteleri artık işletmenin pazarlama faaliyetlerinde sanal pazarlamayı tercih
etmekte, bir telefonla bütün ihtiyacına cevap bulabilmektedir. Seyahat acenteleri daha fazla büyümek istiyorsa
günün teknolojisine ayak uydurmalı, kaliteli hizmet ve güvenilirliğinin devamını sağlamalıdır. Bu yüzden
teknolojinin önemi yadsınamaz. Seyahat acenteleri için ulaşım araçlarının teknolojik gelişimi de sağlanmalıdır.
Seyahat acenteleri için dağ başında bir köydeki traktörün bile önemi büyüktür. Belli bir yaşın üstündeki
insanların doğa turizmini tercih etmesi seyahat acentelerinin bu gibi ulaşım araçlarına dahi ihtiyaçlarını
arttırmaktadır.
Eğitimli, kalifiyeli personel sayısı da acenteler için istenilen, arzu edilen bir niteliktir. Bunun için ara
elaman yetiştiren meslek yüksek okullarına ihtiyaç vardır. O yüzden üniversitelere büyük görev düşüyor. Ayrıca
sektör ve üniversiteler iç içe olmalıdır. Gerekiyorsa sektör tecrübesi olan kişilerin kısmı zamanlı derslere girerek
eğitime pratik anlamda katkı sağlamalıdır. Üniversitelerin yetiştirdikleri öğrencilerin okulda aldıkları mesleki
teorik eğitimle sektörde pratik bilgileri birleştirmesiyle daha güçlü sektörel bir yapı ortaya çıkabilir.
b) Seyahat Acentelerinin Sıkıntıları
Vergisini düzenli veren seyahat acenteleri için sıkıntı olan kaçak seyahat acentelerinin önüne geçilmeli;
devlet, bakanlık bunun denetimi için daha fazla çaba sarf etmelidir. Özellikle kaçak yapılan turlar konusunda
emniyetin özellikle trafik polislerinin bilinçlendirilmesi önemli bir husustur. Emniyetin bu konuda
bilgilendirilmesi kaçak yollardan çeşitli yerlere tur düzenleyenlerin önünü de kesmiş olacaktır. Oteller
resepsiyonlarında seyahat acenteciliği yapmaktadır. Bunu eğer vergi vererek yapıyorlarsa sorun yok. Ancak
vergilerini vermeden satış yapıyorlarsa da bunun da önüne geçilmeli, denetimi arttırılmalıdır. Çünkü devlet
seyahat acentelerinden %18 vergi alırken, otellerden %8 vergi almaktadır. Turizm politikasında yer alan seyahat
acenteleri için vergilerdeki düzenlemeler seyahat acentelerine yeni bir boyut kazandırabilir.
c) Seyahat Acentelerinin Geleceği
Seyahat acenteleri turizm de önemli bir unsurdur. Gelişen turizm sektöründe gelecekte turizme
katılanların sayısındaki artışla birlikte seyahat acentelerinin önemi artacaktır. 1990’lı yılların ortalarından
itibaren artan seyahat acentelerinin sayısı ve gelinen noktada bugünkü seyahat acentelerinin sayısı buna kanıt
gösterilebilir.
76
Turizm gelişmekte, turizmin gelişmesiyle birlikte seyahat acenteleri de gelişiyor, büyüyor. Seyahat
acenteleri bir Trakya Turizm gibi bugün artık kendi tur operatörlüğünü yapabilir. Bugün Trakya Turizm yurt
dışına seyahat etmek isteyenlere tur programı hazırlayarak kendisi götürebiliyor. Sektörde büyümek isteniyorsa
bunlar yapılmalıdır. TURSAB bugün yaptığı gibi bu süreçte seyahat acenteleriyle koordineli bir şekilde
çalışmaya devam etmeli. 1618 nolu yasadaki TURSAB’ın yapmış olduğu düzenlemeler seyahat acentelerin
gelişimine katkıda bulunacaktır. Ancak bu ilişki gelişerek büyümelidir. Bunun yanında KOBİ’lerin
güçlenmesiyle birlikte seyahat acenteleri de bir büyüme sağlayabilir, teşviklerle, acenteciliğin hizmet ve fiziksel
yapısında bir değişme, gelişme sağlanabilir. Otellerle seyahat acenteleri arasında sıkı bir ilişki kurulmalıdır.
Devletin turizm politikası içinde iç turizmi geliştirmek için paket tur düzenleyen seyahat acentelerini destekleme
düşüncesi acentelere yönelik gayet olumlu bir yaklaşımdır. Bu düşünceye katılmakla birlikte süreç içerisinde bu
durum aynı şekilde devam ettirilmelidir.
Turizm sektöründe önümüzdeki yıllarda özellikle sağlık turizmine önem verilmelidir. Ülkemizde bu
turizm çeşidi için zaten uygun bir ortam vardır. Sadece yapılması gereken bu konuya biraz daha ağırlık verilip
konuya işlerlik kazandırmaktır. Sağlık turizmine yapılacak yatırımlar seyahat acentelerinin de kazanmasına
katkıda bulunacaktır.
5 – 6 yıl önce sadece mega kentler turizm merkezi olarak önemlidir denebilirdi. Ancak günümüzde artık
seyahat acenteleri ve turizm için artık 81 ilin tamamı da önemlidir. Bakanlığın turizm politikası içinde var olan
ulusal ve il bazındaki konseyler gelişime ön ayak olabilir. Özellikle Trakya için İstanbul, Tekirdağ, Edirne üçlü
bir sacayağı gibidirler. Trakya’da bu üç il üzerinde önemle durulmalıdır. Halkla ilişkilere ve tanıtıma önem
verilmelidir. Seyahat acentelerinde müşteriye yapılan bir eylem sonunda dahi müşteri bunu gidip
çevresindekilere aktarabilir. Bu da işletme için önemli bir reklam unsurudur.
Bu söylenenlerin doğrultusunda bakanlık, TURSAB, oteller vb. kuruluşlar birlikte hareket etmeyi
başarabilirse 2023’e kadar hem beklenen turist sayısına hem de turizm gelirlerine ulaşmak hayal olmaz.
SONUÇ
2010 yılı itibariyle dünya genelinde 940 milyon civarında olan turist sayısının, insanların gelir
düzeyindeki artış ile birlikte önümüzdeki yıllarda doğru orantıda artacağı düşünülmektedir. Her geçen süre
dünyada turizme katılan kişi sayısında bir artış olmaktadır. Tabi bununla birlikte insanların kaliteli hizmet alıp
tatillerini güvenle yapabilme düşüncesi de seyahat acentelerine olan talebi daha da arttıracaktır. Çalışmanın
bulgularından da anlaşılacağı üzere seyahat acentelerinin yeri gelecekte ayrı bir önem kazanacaktır. Doksanlı
yılların ortalarında Türkiye genelinde 2000 civarında olan seyahat acenteleri sayısı iki binli yılların sonunda
6000 civarında bir rakama ulaşmıştır. Önümüzdeki dönemde bu sayının turizmin gelişimi ile birlikte ülke
genelinde daha da artacağı tahmin edilmektedir.
2023 turizm politikası için atılacak her adımda TURSAB, tur operatörleri, oteller, bakanlık,
üniversiteler birlikte çalışmalı, bu sürece ortak olmalıdırlar. Bu süreçte seyahat acenteciliği için 1618 olarak
bilinen yönetmeliğe ayrı bir önem verilmeli, bu konuda TURSAB ile iç içe olup birlikte hareket edilmelidir.
Seyahat acentelerinin işlerlik kazanabilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi için kaçak olarak çalışan kişi veya
grupların önüne geçilmelidir. Herşey dahil sistemine bir sınırlama getirilmeli ki çevre esnafının da bu durumdan
faydalanmasına yardımcı olunmalı. Turizm politikasında da yer aldığı gibi iç pazarda paket tur satışlarına ağırlık
77
verilip daha fazla insanın turizme katılması sağlanmalıdır. Eğitimli insan gücü istihdam edilmeli, üniversitelerle
iş birliği içinde olunmalı. Kaliteli hizmetin elde edilmesi için çalışanların çalışma saatlerine dikkat edilmeli,
uzun çalışma saatlerinden çalışanlar uzak tutulmalıdır. Teknolojiyle yakından ilgilenmeli, turizm için sanal
uzantılar takip edilmeli. Ulusal ve il düzeyinde var olan konseyler de seyahat acenteleri etkin rol almalıdır.
Reklam ve tanıtım için ayrılan bütçe arttırılmalı, yurt dışında gerekli olan kulis çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Turizm politikasında “Trakya Koridoru” olarak bilinen bu ayağa ayrı bir önem verilmelidir. İstanbul
gibi metropol bir şehrin hemen yanında bulunan “Küçük İstanbul” olarak adlandırabileceğimiz Çorlu bugün hem
sanayisi hem de nüfusuyla Avrupa’ya açılan bir kapı görevini üstlenmiştir. Sanayinin yoğun olarak bulunduğu
bu bölge kongre turizmine elverişli hale getirilip geliştirilebilir. Yine farklı turizm çeşitlerine ağırlık verilip bu
bölgenin gelişimine katkıda bulunulabilinir. Bunun içinde burada yatırımcılara, otel ve seyahat acentelerine ayrı
bir görev düşüyor.
Dünyada hızla gelişen Türk turizmini etkileyecek, sekteye uğratacak olaylara karşı Bakanlık, TURSAB,
TUROB tehditlere karşı önlemlerini almalı ve süreci etkin kullanmalıdırlar. Bu süreçte bugün devlet tarafından
yapılan duble yollar, demir yolundaki hızlı trenin yapımı devam ettirilmelidir. Bunun yanında yurt dışı
ulaşımının gelişimi için özel sektör kuruluşlarının hava yolundaki etkinliğinin artması ön planda tutulmalıdır. Bu
durum hem turistleri hem de turistlere hizmet veren seyahat acentelerinin de işini kolaylaştıracaktır. Unutmamak
gerekir ki turizm, turistin evinden çıkıp tekrar evine dönüşüne kadar olan süreci kapsar ve seyahat acenteleri de
bu süreçte ziyaretçiyle otelcileri birleştiren bir köprü vazifesi görmektedir.
Bilindiği üzere Türkiye’nin 2023 turizm politikası bölgesel kalkınmaları ön planda tutup kalkınma
sürecini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Ancak bunlar yapılırken de dünyada turizmin nereye gittiği, yakın bölge
komşularında yaşanan siyasi, ekonomik olayların boyutunun ne olduğu iyi analiz edilmeli, gerektiğinde turizm
için çizilen bu yolun biçiminde, yönünde değişikliğe gidilmelidir. Kısacası dünyanın turizm normları yakından
takip edilmelidir.
TEŞEKKÜR: Katkılarından dolayı çalışmada mesleki tecrübesi ve bilgisinden yararlandığım Trakya Turizm
Seyahat Acentesi sahibi Sn. Beste Emre GÜNGÖR’e teşekkürü bir borç bilirim.
KAYNAKÇA
Coşkun, S. ve Akbaba A. (2011). Otel İşletmelerinde Kalite Kontrol: Best Western Plus İstanbul The Presedent
Otel Örneği. 1. Uluslararası, 4. Ulusal Eğirdir Turizm Sempozyumu. S. 591-602. 1-4 Aralık 2011. Isparta.
Erbakırcı, M. A. (2005). Görüşme Tekniği (Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü.
Kültür ve Turizm Bakanlığı. (2007). Türkiye Turizm Stratejisi (2023). S. 9-16. Ankara.
Sarı, G. (2010). Seyahat Acentelerinin İç Turizme Yönelik Uyguladıkları Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin
Tanıtmadaki Yeri ve Manavgat A Grubu Seyahat Acenteleri Örneği (Yüksek Lisans Tezi). Konya: Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
78
Uygungil, S. (2007). Turizm İşletmelerinde Müşteri İlişkiler Yönetim Uygulamaları: İstanbul’daki A Grubu
Seyahat Acentelerinde Bir Uygulama (Yüksek Lisans Tezi). Bolu: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
http://www.tursab.org.tr/tr/mevzuat/yonetmelikler/seyahat-acentalari-yonetmeligi_60.html. Erişim Tarihi: 08
Ocak 2012.
http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turistik-tesis-ve-isletmeler/seyahat-acentalari_915.html. Erişim Tarihi: 08
Ocak 2012.
http://www.turizmguncel.com/haber/iskener-cayla-tursaba-uye-5-bin-500-acente-var-kac-tanesi-faaliyetteh6970.html. Erişim Tarihi: 08 Ocak 2012.
GASTRONOMİ TURİZMİ VE HATAY MUTFAK KÜLTÜRÜ
Öğr. Gör. Senem Etyemez
Mustafa Kemal Üniversitesi, Turizm ve Otelcilik MYO
Yrd. Doç. Dr. Adnan Özyılmaz
Mustafa Kemal Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
Özet
Beslenme insanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için en temel ihtiyaçlarından biridir. Seyahatin amacı ne
olursa olsun, insanlar sürekli yaşadıkları yerler dışına çıktıklarında, beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için
mutlaka bu yerlerde yemek yemekte ve o bölgeye özgü yiyecek ve içecekleri tatmak istemektedirler. Bu da
gastronomi turizminin yayılmasına ve o bölgenin tercih edilmesine neden oluşturmaktadır. Bu çalışmada
öncelikli olarak gastronomi ve gastronomi turizmi kavramları açıklanmıştır. Daha sonra dünyanın en zengin üç
mutfağından biri olan Türk mutfağına ve genel özelliklerine değinilerek, Türk mutfağı içerisinde zengin içeriği
ve farklı lezzetleriyle önemli bir yere sahip olan Hatay mutfak kültürü incelenmektedir. Son kısımda ise
Hatay’da gastronomi turizmine verilen önemin artırılarak, Hatay’a yönelik turistik talebin artırılması konusunda
tavsiyelerde bulunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Gastronomi, gastronomi turizmi, Türk mutfağı, Hatay mutfağı
Giriş
Endüstri devrimiyle birlikte haftalık çalışma saatlerinin azalması, işgörenlere yıllık ücretsiz izin ve
belirgin günlerde (ulusal günler ve bayramlarda) tatil hakkı tanınması, kişilerin boş zamanlarını arttırmış ve bu
artış ile birlikte kişiler seyahate ve gittikleri yerlerde dışarıda yemek yemeye yönelmişlerdir.
Yemek yeme insanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için önemli bir ihtiyaçtır. Günümüzde insanlar
sadece açlık duygularını gidermek için değil, değişik tatlar tatmak, hoş vakit geçirmek, farklı ortamlarda
bulunmak ve bulundukları ortamdan zevk almak amacıyla da dışarıda yemek yemeye başlamışlardır. Bu durum
79
özellikle turistlerin destinasyon seçiminde etkili olmuş ve turistler özel ilgi turizmi çeşitlerinden biri olan
gastronomi turizmine yönelmeye başlamışladır.
Bu çalışmada gastronomi ve gastronomi turizmi kavramları çerçevesinde, Türk mutfağında zengin
yemek çeşitleri ve farklı lezzetleri ile varlığını sürdüren Hatay mutfağının tanıtılması amaçlanmıştır.
Gastronomi Kavramı
Genel olarak yeme-içme bilimi ve sanatı olarak adlandırılan gastronomi kelimesi, Yunanca gaster
(mide) ve nomas (yasa) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir.
Gastronomi kelimesi 15. yüzyılda Fransız şair Joseph Berchoux’un La Gastronomie isimli şiirinde yer
almıştır. Gastronomik gazeteciliğin kurucusu Grimod de la Reyniere, 1804 yılında yayınladığı Almanachs des
Gourmands adlı eserinde, Parislilere en iyi yiyecekleri nerede, ne zaman yiyecekleri ve nasıl hazırlayacakları
konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. 1808 yılında ise Manuel des Gourmands adlı eserinde ise yakında
okullarda Gastronomi bölümlerinin kurulmasının şaşırtıcı olmayacağını belirterek, gastronomi kavramını bir
çalışma alanı olarak tanıtmıştır. 1826 yılında Fransız avukat ve yargıç Brillat-Savarin, a Physiologie du Gout adlı
kitabını yayınlayarak yeni bir gastronomi kavramı geliştirmiş ve bu kavram halkın bilincinde de yer etmiştir. Bu
kitap daha sonra İngilizce, İspanyolca ve Almanca’ya çevrilmiş ve Le Gastronome (1830-1831), La Gastronomie
(1839-1841), Il Gastronomo Italiano (1866) ve Le Gastronome (1872-1873) gibi birçok dergiye isim konusunda
esin kaynağı olmuştur (Santich, 2004: 176-177). Brillat-Savarin’e göre gastronomi ‘insanın beslenmesi ile ilgili
olan her şeyin sistematik bir incelemesi’dir ve amacı ise insanoğlunun mümkün olan en iyi beslenme ile
korunmasıdır.
Geniş anlamı ile gastronomi, “insan refahı ve gıdasını ilgilendiren her konuda sağlanmış kapsamlı bilgi
birikimidir’’. (Altınel, 2009: 2). Kivela ve Crotts’a (2005) göre ise gastronomi, “yiyeceğin seçilmesi,
hazırlanması, servis edilmesi ve yiyecekten zevk alma sanatıdır’’.
Gastronomi, yiyecek ve içeceklerin tüm özelliklerinin ayrıntılı bir biçimde anlaşılması, uygulanması ve
geliştirilerek günümüz şartlarına uyarlanması çalışmalarını kapsayan bir bilim dalı olarak tanımlanabilir (Eren,
2007:74). Başka bir tanıma göre ise gastronomi; sağlığa uygun, iyi düzenlenmiş, hoş ve lezzetli mutfak, yemek
düzeni ve sistemidir (Ünlü ve Dönmez, 2008: 2). Belirli bir bölge ve ülkelerle ilgili, mutfak gelenek ve
göreneklerini de içeren, iyi yiyecek ve yeme bilim ve sanatıdır (Hatipoğlu, 2010: 6-7).
Toplumda gastronominin yeri incelendiğinde; gastronomi ve gastronomik kültürün gelişiminde
geleneksel zevklerin önemli bir yer tuttuğunu söylenebilir. Gastronomik kültürün yayılması büyük ölçüde
yüksek gelir ve eğitim seviyesine sahip kişiler sayesinde olmuştur. Dünyada ender bulunan yiyecekleri tatmak
için farklı ülkelere seyahat eden bu kişiler “gastro turizm” ve “gastro turist” kavramlarının da doğmasını
sağlamışlardır. Genel olarak ise toplumda çağdaş gastronominin durumu görecelidir. İnsanlar ne geleneksel
yemeklere, ne üst tabaka yemekleriyle, ne de sadece bir ülkenin özel bir yemeği ile ilgilenir. Toplumun
gastronomi ile yakından ilgilenen her bir ferdi, bu üç kesimle bağdaştırılan yemeklerin hepsiyle, uygun yer,
zaman ve mekânda ilgilenmektedir (Hatipoğlu, 2010: 6).
80
Gastronomi Turizmi
Günümüzde herhangi bir gazetede hemen hemen her gün yiyecek ve içeceklerle ilgili haberlerin olması,
insanların yedikleri ve içtikleriyle her geçen gün daha ilgili olmaya başladıklarının belirgin bir kanıtıdır. Ayrıca
Amerika Birleşik Devletlerinde 1994 yılında 1775 olan yerel pazarın 2010 yılına gelince 6132’ye çıkarak
%245,5 artması yerel organik ürünlere verilen önemin arttığının bir göstergesidir (Kesici, 2012: 33).
Turistler bir bölgeyi kültürel amaçlı ziyaret ettiğinde aynı zamanda o bölgeye özgü yiyecekleri ve
içecekleri de tatmak istemektedirler. Bunun yanında son dönemlerde birçok turistin bir bölgeyi ziyaretinde; o
bölgenin yemek kültürünü tanımak, bölgeye özgü lezzetleri tatmak, yemeklerin hazırlık ve üretim aşamalarını
görmek gibi nedenler o bölgeyi tercihinde temel olmuştur (Bekar ve diğerleri, 2011: 516).
Gastronomi turizmi, restoran ve otellerde turistler için yemeklerin hazırlanması yerine, yerel yiyecek ve
içeceklerle ilgili deneyim yaşamak amacıyla turistlerin seyahat etmesidir. Yemek, bir toplumun kendisini ve
yaşama tarzını ifade şeklidir. Kültür gastronomi turizminin göz ardı edilemez önemli bir parçasıdır. Yemek
turizmi bir özel ilgi turizmi olmasının yanında, ev sahibi bölgenin yemek sayesinde kültürel özelliklerinin de
öğrenilmesi yemek turistinin aynı zamanda kültür turisti haline getirmektedir (Yüncü, 2010: 29).
Gastronomi turizminin kökeni tarım, kültür ve turizmde yatmaktadır. Bu üç unsur, gastronomi
turizminin bölgesel bir çekicilik ve deneyim olarak pazarlanmasına ve konumlandırılmasına fırsat sağlamaktadır.
Tarım, ürünü sunmaktadır, kültür tarihi ve otantikliği, turizm ise alt yapıyı ve hizmetleri sağlamaktadır. Tüm bu
unsurlar gastronomi turizmi altında buluşmaktadır (Yüncü, 2010: 29).
Genel olarak ele alındığında gastronomi turizmi (Yüncü, 2010: 30)
•
Turistler tarafından tüketilen yerel kültürün bir parçası,
•
Bölgesel turizmin gelişmesinde önemli bir unsur,
•
Yerel tarım ve ekonomik gelişimin parçası,
•
Rekabetçi bölgelerin pazarlanmasında önemli bir unsur,
•
Turistler tarafından tüketilen ürün ve hizmetlerdir.
Bir destinasyonun pazarlanmasında önemli bir rol oynayan gastronomi, turistlerin bir bölgeyi
ziyaretlerinde birinci önceliği olan gezme ve eğlenceden sonra gelen en önemli unsurdur. Gastronomi, bölgenin
yene içme kültürü hakkında derinlemesine bilgiler ve deneyimler içermektedir. Ziyaret edilen bir bölgedeki
mutfak kültürünün zengin olması, bölgeyi ziyaret eden turistlerin bölgeyi tekrar ziyaret etmeleri açısından
önemli bir etken olmaktadır (Çavuşoğlu, 2011: 529-530). Bu yüzden gastronomi turizmine önem vererek mevcut
kültürü tanıtmaya çalışmak, destinasyonların rakiplerine göre avantaj elde etmesinde önemli rol oynayacaktır
(Çevik ve Saçılık, 2011: 503).
Örneğin İtalya, turizm tanıtım politikasını yaparken sadece kültürel mirasını değil aynı zamanda
mutfağında yer alan “pasta” dediği makarnayı ve pizzayı da pazarlamaktadır. Yine Fransa’da Bordeaux,
Bourgogne şaraplarıyla meşhur olan bölgelerdir. İspanyol mutfağı dendiğinde de aklımıza Valencia yöresinin
meşhur yemeği “paella” ve günün belli saatlerinde atıştırılan “tapas’’adlı meze ve kanepeleri gelmektedir
(www.neu.edu.tr).
81
İtalya'da Toscana bölgesi, ABD-California'da Napa Vadisi, Güney Afrika, Avustralya ve Şili,
Fransa'nın Champagne ve Burgundy bölgelerinin uzun yıllardır gastronominin destinasyonları olduğu
bilinmektedir. Örneğin nüfusu yalnızca 150 bin olan ve 200'den fazla şarap imalathanesinin bulunduğu Napa
Vadisi bile, Disneyland'dan sonra Amerika'nın batı kıyısında en çok turist çeken ikinci noktası olarak öne
çıkabilmektedir. Gerçekten de turistlerin bu bölgeyi ziyaretlerinin biricik nedeni, şarap ve ona eşlik eden nefis
yemekleridir. Sayıları milyonları bulan Kuzey Avrupalı turistler, Chianti şarabını, Truf mantarını, Floransa usulü
et yemeklerini ve Lucca'nın zeytinyağını tatmak için İtalya'nın Toscana bölgesine akın etmektedirler.
Avustralya’da 35,000 bağ ve şaraphane bulunmaktadır. Sadece Güney Avustralya'da küçük bir bölge her yıl 7,5
milyon turisti, şarabı ve yemekleri sayesine misafir edebilmektedir (Altınel, 2009: 15).
İtalya’da 1996 yılında 2,5 milyon turist (3000 milyar İtalyan lireti gelir), aynı yıl Mayıs ayında bir hafta
sonu Cantina Aparte (Açık Mahzen) festivalinde 500.000 turist 700 şaraphaneyi ziyaret etmiştir. Niyegara
bölgesinde şaraphaneleri yılda 300.000 den fazla kişi ziyaret etmektedir. Güney Avusturalya’da 1999 yılında,
ulusal ve uluslararası ziyaretçilerin %15 i şarap tatmak ve satın almak için şaraphaneleri ziyaret etmişlerdir.
Avustralya’da 1998 yılında uluslararası ziyaretçiler arasında yapılan bir araştırmada yiyecek ve şarap, ülkenin
turistik destinasyon olarak seçilmesinde en önemli beş faktörden biri olarak bulunmuştur. 2002 yılında
Avustralya’ya gelen toplam yabancı turistlerin %11 ini oluşturan 481.000 kişi şaraphaneleri ziyaret etmiştir.
Güney Avustralya’da yabancı turistlerin %40’ının, Kanada, Biritish Kolombiya’da %9,7’sinin şaraphaneleri
ziyaret ettiği bulunmuştur (İlhan, 2007). Burada anlatılmaya çalışılan yegâne şey, gastronominin, turizm
destinasyonları yaratılmasında, mevcutlarının geliştirilmesinde ve sürdürülebilirliklerinin sağlanmasında çok
önemli bir rol oynadığıdır.
Türk Mutfağı ve Hatay Mutfak Kültürü
Dünya mutfakları içinde önemli bir yere sahip olan Türk mutfağı, Fransız ve Çin Mutfağı ile birlikte
dünyanın en zengin üç mutfağından biridir. Dünya mutfakları soy ağacı aşağıda gösterilmektedir (Şekil 1).
Şekil 1. Dünya Mutfakları Soy Ağacı
82
Kaynak: Kesici, 2011: 24
Türk Mutfağını; göçebelik ve tarımsal ekonomik yapı, coğrafya, dinsel yapı, sosyo-ekonomik yapı,
gelenek ve görenekler, Selçuklu ve çeşitli kültürlerle etkileşme gibi faktörler etkilemiştir. Bu nedenlerle,
ülkemizdeki yemek çeşitleri, pişirme şekilleri, besin maddesi üretimi ve beslenme alışkanlıkları bölgesel olarak
değişiklikler göstermektedir. Bu faktörlerin de etkisiyle Türk mutfağı zenginleşmiş, bugüne kadar binlerce
yemek çeşidi geliştirilmiştir. Yemek sanatının her dalında zengin örnekler veren Türk Mutfağında 2500 çeşidi
aşkın yemek türü bulunmaktadır (Akan, 2007).
Genel olarak tahıl, çeşitli sebze ve bir miktar etle sulu olarak hazırlanan yemek türleri, çorbalar,
zeytinyağlılar, hamur işleri ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Türk Mutfağı;
pekmez, yoğurt, bulgur gibi kendine özgü sağlıklı yiyecek türlerini de ortaya çıkarmıştır. Yöreden yöreye
farklılaşan lezzetleri barındıran yeme-içme biçimleri, özel gün, kutlama ve törenlerde ayrı bir anlam hatta
kutsallık taşır (Maviş, 2008).
Türk mutfağının genel özellikleri genel hatlarıyla şu şekilde sıralanabilir (Güler, 2007: 21-22).
• Türk yemekleri tarım ve hayvansal ürünlere dayanmaktadır.
• Yemeklerimiz halkımızın yaşadığı coğrafi bölgelere göre değişiklik göstermektedir.
• Türk yemekleri tarihi gelişimi içerisinde sosyal yapıya göre de değişiklikler göstermektedir.
• Türk yemekleri özel günler ve törenlere göre değişiklik göstermektedir.
• Gelenek ve görenekler ile dini inanç yemek çeşitlerini etkilemiştir.
Ülkemizde yerel destinasyonlara olan turistik ilgi, o destinasyonların mutfağının da ön plana çıkmasını
sağlamış, özellikle son yıllarda televizyonlarda yayınlanan yemek programları, mutfak ağırlıklı etkinlikler ve
fuarlar sayesinde yöre mutfakları tanınmaya başlanmıştır. Özellikle Hatay, Antep ve Konya mutfağı zengin
yemek çeşitleriyle, Kapadokya bölgesi üzüm ve şarap çeşitleri ile ziyaretçi çeken yerler arasındadır. Bu açıdan
83
bakıldığında zengin kültürel çeşitliliği ve henüz keşfedilmemiş mutfak zenginlikleriyle pek çok yöre yiyecek
turizmi potansiyeli taşımaktadır (Hamlacıbaşı, 2008: 10). Buna en güzel örnek olarak Hatay mutfağını
verebiliriz. Hatay mutfağı, Türk mutfağı içerisinde özel bir yere sahiptir. Hatay coğrafi konumu nedeniyle tarih
boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu sayede de çok zengin bir kültürel mirasa sahip olmuştur.
Hatay, Anadolu ile Ortadoğu dolayısıyla Mezopotamya arasında bir köprü konumundadır. Doğu ile batı
kültürünün kesiştiği bir noktada yer alması nedeniyle sürekli kültürel bir alışveriş söz konusudur. Hatay bir tek
kuzeyden güneye-güneyden kuzeye giden anayolların geçtiği bir yer konumunda kalmamış, doğudan gelen ve
tarihte İpek Yolu diye adlandırılan önemli ticaret yolunun da önemli bir kavşağı ve bir ticaret merkezi de
olmuştur (Tümay, 2006: 140).
Hatay, çok uzun süreler Müslüman ve Protestan Arap, Sünni ve Alevi Türk, Süryani, Katolik, Ortodoks
Rum, Ermeni ve Yahudi gibi farklı etnik kökenlere ve dinlere ev sahipliği yapmış ve UNESCO “Barış Kenti”
olarak seçilmiş bir merkezdir (www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr). Bu merkezi ziyaret eden ziyaretçi sayıları
yıllar itibariyle Tablo 1’de verilmektedir.
Tablo 1. Hatay Müze ve Ören yeri İstatistiği
2009 YILI
2010 YILI
2011 YILI
Yerli Ziyaretçi
158.114
186.403
210.293
Yabancı Ziyaretçi
73.666
55.180
47.962
Toplam
231.780
241.583
258.255
Kaynak: Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2012 kayıtlarına göre Hatay müze ve ören yerlerini 2010 yılında
186.403’ü yerli 55.180’ i yabancı turist olmak üzere toplam 241.583 kişi ziyaret etmiştir. 2011 yılında ise yerli
ziyaretçi sayısı 210.293’e ulaşmış fakat yabancı turist sayısında ise düşüş gözlenmiş ve 47.962 olarak
belirlenmiştir.
Hatay tarihine baktığımızda, M.Ö.1800 tarihinden itibaren bu coğrafyada Akatlar, Hititler, Mısırlılar,
Asur, Oğuz Han Türkleri, Persler, Büyük İskender, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Eyyübi,
Memluk ve Osmanlılar hüküm sürmüşlerdir. Tüm bu dünyanın önde gelen devletlerinin Hatay’a uğramaları veya
uğramak zorunda kalmaları sonucunda bu şehrin mutfak kültürüyle karşılıklı etkileşimleri oluşmuştur. Hatay
mutfağı bu geniş tarihi perspektif içinde gelişerek kendine has bir mutfak ve lezzet yaratabilmiştir
(www.hatay.gov.tr.). Yemek ismi ve malzemesi yönünden Hatay mutfağı ile benzerlik gösteren ülkeler Tablo
2’de gösterilmektedir.
Tablo 2. Yemek ismi ve malzemesi yönünden Hatay mutfağı ile benzerlik gösteren ülkeler
Pazı yoğurtlaması
Irak, Osmanlı Mutfağı
Kabak bastı
Irak, Osmanlı Mutfağı
Tüffahiye
Irak, Osmanlı Mutfağı
Ceviz Reçeli
Azerbaycan Mutfağı
Ciğer Kebabı
Özbek, Suriye Mutfağı
84
Çerkez Tavuğu
Kafkasya, Abaza Mutfağı
Cevizli Biber
Abaza Mutfağı
Mumbar
Roma Mutfağı
Böbrek Dolması
Roma Mutfağı
Yılan Balığı
Roma Mutfağı
Şişte Karaciğer
Roma Mutfağı
Sambusak
Mısır Mutfağı
İç Bakla Ezmesi
Mısır Mutfağı
Babagannuş
Mısır Mutfağı
Et Sarma
Mısır, Suriye Mutfağı
Pirzolalı Yaprak Sarma
Suriye Mutfağı
Kubeybat (oruk)
Mısır Mutfağı
Humus
Lübnan, Suriye Mutfağı
Kamhi
Suriye Mutfağı
Kişk
15.yy Suriye Mutfağı
Keşki Leben
Suriye Mutfağı
Sireysil
Suriye Mutfağı
Ak Darı Çorbası
Suriye Mutfağı
Isbangi
Abbasi Mutfağı
Tirit
Mekke Mutfağı
Güvercin Dolması
Mısır, Roma Mutfağı
Kaynak: http://www.hatay.gov.tr/default_B1.aspx?content=242, 15 Mart 2012
Yemek kültürünün çeşitlenip özelleşmesinde ana etken; ekolojik çevre, dinsel inanç, kültürel birikim,
sosyal ve etnik gruplar, eğitim düzeyi ve kültürel mirasın toplamının damak zevkleri ile bütünleşmesidir. Bu
bütünleşme Hatay yemek kültüründe çok güzel bir şekilde izlenmektedir. Hatay’nın bulunduğu ekolojik çevre,
farklı dinsel grupların bulunması, renkli bir tarihsel geçmiş ve buna bağlı oluşan zengin bir mutfak kültürü
oluşturmuştur (Tümay, 2006: 141).
Antakya Belediyesi Kasım 2011 yılı içerisinde Güney Kore’nin başkenti Seul’de düzenlenen ve 16
ülkeden 29 üye şehrin yer aldığı Unesco Yaratıcı Şehirler Ağı Konferansına katılmış ve Hatay’ın 600 çeşit
yemeğiyle “Dünya Gastronomi Şehri’’ olması için Unesco’ya yaptıklarını adaylık başvurusu kabul edilmiştir.
Dünyada bu unvanı almış sadece 3 şehir bulunmaktadır. Kolombiya’nın Popayan şehri 2005 yılında, Çin’in
Chengdu şehri ve İsveç’in Östersund şehri 2010 yılında bu unvana layık görülmüştür.
Hatay mutfağı acılı yemekleri,lezzetli mezeleri ve baharatlarıyla ünlüdür. IV. Yüzyılda Roma
döneminde yaşamış olan ünlü tarihçi Ammianus Marcelleinus Hatay için “Dünyada hiçbir kent, ne topraklarının
bereketi, ne de ticaretteki zenginliği bakımından bu kenti geçebilir’’ demiştir (www.ismmmo.org.tr). Hatay
mutfağında kebapların, aş ve pilavların, sulu yemeklerin önemli bir yer tuttuğu yöre mutfağında yemeklerin
lezzetini özel baharatlar, acılar ve ekşiler vermektedir. Sofralarda, toprağın ve iklimin etkisiyle, çiğ sebzeler ve
85
otlar lezzeti doruğa çıkarır. Zeytinyağı yöre mutfağının vazgeçilmezidir. Yöre mutfağının zenginliğinde
kasapların ve fırıncıların çok önemli bir yeri vardır. Birçok yiyeceğin ham maddesi kasaplar tarafından
hazırlanır; yakınında bulunan fırına verilir. Oradan evlere gider. Mutfak kelimesi hem yemek hazırlanan,
pişirilen yeri, hem de bir şehir veya ülkenin yemek çeşitleri yönünden sahip olduğu zenginliği ifade etmek için
kullanılır (www.gurmerehberi.com)
Hatay mutfağında tipik bir Akdeniz mutfağında kullanılan malzemelerin tümünü kullanılır. Örneğin
baklagiller ve tahıllar sıkça kullanılır. Zeytinyağı ve tereyağı yemeklerde kullanılan yağların başında gelir.
Bunun yanında kuyruk yağı ve iç yağı da yemeklerde kullanıldığı gibi bunların karışımları da kullanılmaktadır.
Örnek olarak iç yağı ve tereyağı ikilisini kurabiyelerde kullanarak gevreklik sağlamış, zeytinyağı ve tereyağını
karıştırarak (kaytaz böreği) tasarruf etmeye çalışmıştır. Hatay mutfağı çok kültürlere ev sahipliği yapmış bir
mutfak olarak beğendiği tarifleri kendi tat ve damak zevkine uygun hale getirip mutfağına katabilmiştir. Böylece
hem farklı kültürlere kapalı kalmamış, hem de geleneksel ve yenilenen bir mutfak olmayı başarmıştır. Hatay
mutfağı tatlıları, ekşileri, etleri, hamurları, sarmaları, dolmaları, reçelleri, çorbaları, soğuk ve sıcak yemekleri ile
çok zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Bir mutfak olabilmenin en önemli etkenlerinden biri özgün ve çok reçetelere
sahip olmasıdır (www.gurmerehberi.com).
Hatay mutfağı 2000 yıllık, 1500 yıllık, 1000 yıllık, 800 yıllık, 500 yıllık, 200 yıllık, 100 yıllık
yemeklere sahiptir ve bu yemeklerin bazılarının tarifleri değiştirilmeden günümüze dek taşınmıştır. Örneğin;
Böbrek dolması 3. yüzyıl, ıspanak 11. yüzyıl, tüffahiye 13. yüzyıl, pazı yoğurtlama 15. yüzyıl, asma kabak
bastısı 16. yüzyıl gibi (www.hatay.gov.tr).
Hatay Mutfağından Örnekler
Günümüzde Hatay mutfağında hala yer alan ve yöresel restoranlarda turistlerin beğenisine sunulan bazı
yemek ve mezelerin tarifleri şu şekildedir:
Oruk (İçli Köfte): Hatay yemek kültüründe çok önemli bir yer tutar. Çevre illerle içli köfte olarak
benzerlik gösterse de lezzet, çeşit ve pişirim şekli açısından farklılık gösterir. Şam oruğu, Tappuş oruk, sac
oruğu, tepsi oruğu, kümbülfisfi gibi farklı şekil ve tatları vardır. Genelde üzerine bol zeytinyağı sürülerek fırında
pişirilir ya da yağda kızartılır. Yapımı yorucu ve zahmetlidir. Bulgur, soğan, biber, ıslanıp çekilir içine köftelik et
eklenerek çiğ köfte yapılır. İçi için kıyma, soğan, ceviz, maydanoz, tuz, karabiberle pişirilir. Yuvarlak top
köfteler içleri parmakla ya da makinede oyularak içleri daha önce hazırlanmış içle doldurulup ağızları kapanır.
Mekik şeklinde olan oruklar tepsiye dizilip üzerlerine bol zeytinyağı sürülüp, fırında pişirilir. Buna “Şam
Oruğu” adı verilir. Tappuş Oruk iki parça köfte avuçta yassılaştırılıp, içine kuyruk yağı, tuz, karabiber ve
cevizden hazırlanmış iç koyulur, iki parça kapatılır. Üzeri elle sıvazlanarak düzgünleştirilir. Tepsi Oruğu için
tepsi yağlanır ince köfte hamurlar tepsiyi kaplayacak şekilde basılır, arasına kıyma ile hazırlanan iç döşenir.
Üzeri yine köfte hamurlarla ince bir şekilde kapatılır. Üzeri zeytinyağı ile yağlanır baklava seklinde kesilip
fırında pişirilir. Kümbülfisfi ise köfte hamurlarının içine içyağı, biber, nane ve cevizden hazırlanan iç konulup
üçgen seklinde kapatılır, yağda pişirilir. Saç oruğu, Tappuş Oruk gibi yapılır ama yağlı kâğıt ya da naylon
poşetle martabanı adı verilen yöresel bir kabın arkasında incecik halde açılır ve yağlanmış sacda pişirilir. Şam
oruğunun bir benzeri Adana’da çok farklı şekilde ve tat da karşımıza çıkar. Yuvarlak yapılır, haşlanır ve üzerine
limon sıkılarak yenir (Tümay, 2006: 144).
86
Tuzlu Yoğurt: Tuzlu yoğurt Hatay ve çevresine özgü bir yiyecek türüdür. Koyu kıvamlı, koyun, keçi,
inek ve manda sütünden mayalanarak elde edilir. Hafif ekşimsi tadı vardır. Tuzlu yoğurt kullanılarak yapılan
geleneksel yemekler: yoğurt ası, tuzlu yoğurt çorbası, kabak ve ıspanak boranisi, Kumbursiye, analı kızlı, şiş
börek vb. yiyeceklerdir. Hatay’da tuzlanıp pişirilerek kahvaltıda yenmek ve bazı geleneksel yemeklerde
kullanılmak üzere hazırlanır. Buzdolabında saklamadan uzun süre dayanabilen bir yiyecektir. Ayrıca kahvaltıda,
içine ince doğranmış ve pişirilmiş soğan katılarak ya da domatesle karıştırılarak, biraz domates salçası ile
pişirilerek ya da sadece zeytinyağı ve pul biberle süslenerek kullanılabilir (Tümay, 2006).
Tuzlu Yoğurt Çorbası: Biraz pirinç yıkanır suda haşlanır pirinç pişince içine tuzlu yoğurt eklenir.
Çorba kıvamına gelince ateşten alınıp üzerine tereyağı, pul biber ve nane dökülür (Tümay, 2006).
Analı Kızlı Çorbası: Bulgur su ile ıslatılarak 2 saat bekletilir. Bu süre sonunda bulgur kıyma makinesi
ile 2 defa çekilir. Çekilmiş bulgura kimyon, soğan rendesi, tuz, salça biber ve dövülmüş et katılarak elle
yoğrulur. Hazırlanan karışım ceviz büyüklüğünde parçalara ayrılarak içleri başparmak yardımıyla oyulur. Daha
önceden hazırlanmış dövülmüş iç yağı, toz biber ve nane karışımı, oyulan köftelerin içine doldurularak ağızları
kapatılır. Şiş börek ise un, tuz ve suyla katı bir hale getirilir. Oklava ile ortak kalınlıkta açılır. Küçük karelere
bölünür. Hafif ateşte kavurduğumuz kıymaya rendelenmiş doğan eklenip kavurmaya devam edilir. Pişmeye
yakın karabiber ve tuz eklenerek soğumaya bırakılır. Soğuyan etten az miktarda alınarak kesilen küçük karelerin
içlerine konulur. İki ucu birleştirilip üçgen şeklinde kapatılarak tepsiye dizilir. Daha sonra pirinç suda haşlanır.
Tuzlu yoğurt ilave edilir. Çorba kaynarken önce hazırlanmış köfteler, sonra şiş börek hamurları konulur. 20 dk.
kaynadıktan sonra üzerine nane serpilerek servis yapılır (www.hatay.gov.tr).
Kumbursiye: Et haşlanır. Tencereye bir kaşık sadeyağ konularak kızdırılır. Üzerine soyulmuş sarımsak
ve soğanlar eklenerek yağda hafifçe öldürülür. Üzerine haşlanmış et ve kaynar su eklenerek iki taşım kaynatılır.
Daha sonra tuzlu yoğurt eklenerek iki taşım daha kaynatılıp ateşten alınır. Bir tavaya kalan sadeyağ konulup
kızdırılır. İçine toz biber eklenip biberlerle beraber pişirildikten sonra çorbanın üzerine gezdirilerek servis edilir
(www.hatay.gov.tr).
Mahluta: Mercimekler ayıklanıp yıkanır. İçinde beş bardak su bulunan tencereye konulur. Tuz ve
kimyon ilave edilerek çorba iyice koyulaşıncaya kadar kısık ateşte pişirilir. Pişmeye yakın limon suyu eklenir.
Bir tavaya yağ konularak ince doğranmış soğanlar yanmadan sarıncaya kadar kızartılıp çorbanın üzerine
dökülür. Toz biberle servis edilir (www.hatay.gov.tr).
Kabak Borani: Kabak, kabukları soyularak küp şeklinde doğranır. Bir gece öncesinden ıslatılan nohut
haşlanır. Kuşbaşı etler haşlanır. Doğranmış soğan ve sarımsaklarla beraber bir miktar yağ ve su ilavesiyle
kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Et, nohut, tuzlu yoğurt ve gereği kadar su ilavesiyle tencerenin kapağı
açık şekilde pişirmeye devam edilir. Ateşten indirmeden önce üzerine nanesi serpilir.
Aşur: Tavuk, dana veya koyun etine, buğday, nohut, soğan, biber, parça ete tuz kimyon ve karabiber
eklenerek birlikte iyice ezilene kadar pişirilir. Sonra büyük bir kasık (çömçe) ya da tokmakla etler lif lif olana
kadar dövülür, üzerine tereyağında kavrulmuş ceviz ve kimyonla süslenerek servis yapılır. Aşur bibersiz de
yapılabilir. O zaman adına Hıreysi denir ve Alevilerin adak yemeğidir. Dini bayramlarda ve adak yemeklerinin
vazgeçilmezidir. Anadolu’da da benzeri “keşkek” adıyla karşımıza çıkar, bibersiz olarak yapılır. Keşkek genelde
düğün yemeğidir (Tümay, 2006).
Abugannüş (Patlıcan Salatası): Patlıcan, biber, domates, közlenerek kabukları soyulur. Daha sonra
ince ince kıyılır. İçine sarımsak ve tuz eklenir. Üzerine zeytinyağı ve nar ekşisi koyularak servis yapılır.
87
Humus: Nohut önceden ıslatılıp pişirilir. Kabukları soyulup püre yapılır. Limon suyu, sarımsak,
kimyon, tuz, tahin eklenir ve karıştırılır. Üzeri pul biber, kimyon, turşu ile süslenir. Son olarak üzerine tereyağı
veya zeytinyağında kavrulmuş çam fıstıkları dökülür ve servis edilir.
Humusun nasıl oluştuğu konusunda çok fazla bir bilgi olmasa da en yaygın kanı, humus yemeğinin
Suriye’den gelme bir yemek olduğudur. Suriye’de bir yerleşim yerinin adı olan Humus kültür alışverişiyle
Türkiye’ye gelmiş, uzun yıllardan beri yapıldığından adeta bir Türk yemeği olmuştur (Oğuz, Aykanat ve
Karagöz, 2006).
Cevizli Biber: Kurutulmuş kırmızıbiberler suda ıslatıldıktan sonra çekilir. İçine galeta unu, ceviz, biraz
soğan, tuz ve kimyon eklendikten sonra ezilir. Üzerine zeytinyağı ve nar ekşisi dökülerek servis edilir.
Bakla Ezmesi: Kuru bakla içi ıslatılır, haşlanır, dış kabukları çıkartılır, ezilir. İçine tahin, limon suyu,
dövülmüş sarımsak, tuz eklenerek karıştırılır. Servis tabağına alınıp üzerine maydanoz, kimyon ve zeytinyağı
eklenir.
Zahter Salatası: Zahter yıkanıp ince ince doğrandıktan sonra taze veya kuru soğan, maydanoz,
domates, tuz ve zeytinyağı eklenir. Üzerine nar ekşisi dökülerek servis edilir.
Arap Kebabı: Kıyma bir tencere içerisinde hafif ateşte kavrulur. Daha sonra üzerine yağ ve tuz, soğan
ve biberler eklenir. Domateslerin kabukları soyulur ve doğranır. Domateslerle birlikte tencereye salçada ilave
edilip karıştırılır ve pişmeye bırakılır. Piştikten sonra üzerine karabiber ve maydanoz serpilir.
Kâğıt Kebabı: Sarımsaklar dövülür ve Maydanoz ve biber ince kıyılır. Bu malzemelerin içine kıyma,
tuz, karabiber eklenir ve tüm malzeme bir tepside yoğrulur. Yoğrulan malzemen yanmaz kâğıdın üzerine daire
şeklinde basılır ve fırında pişirilir.
Yoğurtlu Kebap: Bir tavada kuyruk yağı eritilirken, ince kıyılmış kıymalar, şişlere geçirilip hafif
ateşte, yarı pişirilir. Daha sonra kıymalar şişten alınıp yağın içine atılıp kızartılır. Üçgen şeklinde kesilen
ekmekler tabağa yerleştirilir ve üzeri yoğurtla kaplanır. Yoğurdun üstüne de et ve yağ dökülür. En üstüne de
maydanoz serpilerek servis edilir.
Kabak Tatlısı: Balkabağının kabukları soyulur ve dilimlenir. Sönmemiş kireç, su içerisine konularak
karıştırılır. Kireç dibe çökünce üstte kalan su ayrı bir kaba alınır. Dilimlenen kabaklar bu suya atılır ve bir gün
bekletilir. Sudan çıkarılıp iyice yıkanan kabaklar, şekerli su ile kaynatılır. Pişimine yakın içine yarım limon suyu
eklenir ve birkaç dakika daha kaynatılmaya bırakılır. Soğuduktan sora üzerine tahin ve ceviz içi serpilir.
Künefe: 1 kg tel kadayıf elle ayrıştırılır ve 300 gr eritilmiş tereyağı ile karıştırılır. Bakır bir tepsi
yağlandıktan sonra, tereyağı ile karıştırılan kadayıfların yarısı tepsinin tabanına basılır ve üzerine tuzsuz peynir
yayılır. Kadayıfların geri kalan kısmı da peynirlerin üstüne bastırılır ve kısık ateşte pişirilir. Piştikten sonra
üzerine şerbet dökülür. Künefe üzerine Antep fıstığı, kaymak veya dondurma konularak servis edilebilir.
Sonuç ve Öneriler
Bu bölümde Hatay mutfak kültürünün korunması, yiyeceklerin kayıt altına alınarak ileriki nesillere
aktarılması ve gastronomi turizmi kapsamında değerlendirilmesi için yapılması gerekenler hakkında öneriler yer
almaktadır. Bunlar,
•
Yerli ve yabancı basında Hatay mutfağı hakkında reklam ve tanıtım çalışmalarında bulunmak,
•
Hatay’a özgü yiyeceklerin unutulmaması için kayıt altına alınmasını sağlamak,
88
•
Gastronomi turizmine hizmet verecek, Hatay yemeklerini tanıtıp geleneksel biçimde sunacak
otantik restoranlar açmak ve açılmasına teşvik etmek, hatta bu restoranlarda müzikli eğlenceler
sunarak kültür geceleri düzenlemek,
•
Yemek sunumunda yenilikler yapmak,
•
Katılınan yerli ve yabancı fuarlarda, belirli gün ve saatte katılımcılara Hatay mutfağından yemekler
sunarak Hatay mutfağını tanıtmak,
•
Hatay mutfağını araştıran ve uygulama yapma imkânı tanıyan birimlerim açılmasını sağlamak,
•
Mustafa Kemal Üniversitesi bünyesinde Gastronomi bölümü açmak,
•
Festivaller ve amatör yemek yarışmaları düzenlemek,
•
Restoran çalışanlarına geleneksel mutfak kültürü ve sunumu hakkında bilgiler vermek.
Kaynakça
Akan, L. S. (2007). Safranbolu Mutfak Kültürü Üzerine Bir Araştırma. Türk Mutfak Kültürü Üzerine
Araştırmalar, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı, Cilt 13-14, Ankara.
Altınel, H. (2009). Gastronomide Menü Yönetimi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi).
89
Bekar, A., Kılıç, B., & Şahin, Ö. (2011). Gastro turizm ve Turistik Tüketicilerin Gastro Turizme
Yönelik Görüşleri, 12. Ulusal Turizm Kongresi, 30 Kasım-4 Aralık, Akçakoca-Düzce.
Çavuşoğlu, M. (2011). Gastronomi Turizmi ve Kıbrıs Mutfak Kültürü Üzerine Bir Araştırma, I.
Uluslararası, 4. Ulusal Eğirdir Turizm Sempozyumu ve Göller Bölgesi Çalıştayı, 1-4 Aralık, Eğirdir-Isparta.
Çevik, S. & Saçılık, M.Y. (2011). Destinasyonun rekabet Avantajı Elde Etmesinde Gastronomi
Turizminin Rolü: Erdek Örneği, 12. Ulusal Turizm Kongresi, 30 Kasım-4 Aralık, Akçakoca-Düzce.
Eren, S. (2007), Türk Mutfağı ve Haccp Sistemi; Mutfak Profesyonellerinin Haccp Bilgilerinin
Ölçülmesi, I. Ulusal Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal Etkinlikler, 4-5 Mayıs, Antalya.
Güler, S. (2007). Türk Mutfağının Değişim Nedenleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, I. Ulusal
Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal Etkinlikler, 4-5 Mayıs, Antalya.
Hamlacıbaşı, F. Ü. (2008). Yiyecek Turizmi ve Yiyecek Turizmi Açısından Bocaada’nın Kaynakları.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı (Yüksek
Lisans Tezi).
Hatipoğlu, A. (2010). İnançların Gastronomi Üzerine Etkileri: Bodrum’daki Beş Yıldızlı Otellerin
Mutfak Yöneticilerinin Görüşlerinin Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma. Sakarya Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi).
İlhan, İ. (2007). Şarap Turizmi, I. Ulusal Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal Etkinlikler, 4-5 Mayıs,
Antalya.
Kesici, M. (2012). Kırsal turizme olan talepte yöresel yiyecek ve içecek kültürünün rolü. KMÜ Sosyal
ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 14(23), 33-37.
Kivela, J., & Crotts, J.C. (2005). Gastronomy tourism. Journal of Culinary Science & Technology, 4:23, 39-55. (http://tandfonline.com/loi/wcsc20).
Maviş, F. (2008). Endüstriyel Yiyecek Üretimi. Detay Yayıncılık, Ankara.
Oğuz, M.Ö., Aykanat, N., & Karagöz, A. (2006). Kentler ve İmgesel Yemekler 2. Gazi Üniversitesi
Türk Halk Bilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi (THBMER) Yayınları: 9, Ankara.
Santich, B. (2004). The study of gastronomy and its relevance to hospitality education and training.
Hospitality Mnagement, 23, 15-24.
90
Tümay, T. (2006). Antakya’da Yaşam., Y. Ergün (Editör). Antalya’da 10 Sıcak Gün, Mustafa Kemal
Üniversitesi, Yayın No: 19, s. 140-148.
Ünlü, D. ve D. Dönmez (2008), Mutfakta Yenilik: Moleküler Gastronomi, II. Ulusal Gastronomi
Sempozyumu ve sanatsal Etkinlikler, 10-11 Nisan, Antalya, Türkiye.
Yüncü, H.R. (2009). Sürdürülebilir Turizm Açısından Gastronomi Turizmi ve Perşembe Yaylası, 10.
Aybastı-Kabataş Kurultayı, Eskişehir.
(www.neu.edu.tr)
http://www.neu.edu.tr/tr/node/5551
(www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr)
http://www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr/HatayMuzeWeb/flash/main.html
(www.hatay.gov.tr).
http://www.hatay.gov.tr/default_B1.aspx?content=242
(www.ismmmo.org.tr)
http://archive.ismmmo.org.tr/docs/YASAM/02yasam/52_mutfak.pdf
(www.gurmerehberi.com)
http://www.gurmerehberi.com/yemek-kulturu/yoresel-mutfaklar/hatay-yemekleri/
GASTRONOMİDE GÜVENLİ GIDA
Uğur GÜNŞEN
T.C.Balıkesir Üniversitesi, Bandırma Meslek Yüksekokulu,
Gıda İşleme Bölüm Başkanlığı, Gıda Teknolojisi Programı
ÖZET
Gastronomi günlük kullanımda yiyecek-içecek bilimi ve/veya sanatı ile ilgili evrensel bir kavram olarak
kullanılmaktadır. Güvenli gıda, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun ve
besin değerini kaybetmemiş gıda maddesi olarak tanımlanabilmektedir. Gıda güvenliği, sağlıklı ve kusursuz gıda
üretimini sağlamak amacıyla gıda hammaddesinin eldesi, üretimi, işlenmesi, saklaması, taşınması, dağıtılması ve
tüketimi sırasında gerekli kurallara uyularak önlemlerin alınması olarak tanımlanabilir. Kontrol edilmediği
zaman tüketici sağlığında bir zarar meydana getiren etkenler “TEHLİKE” olarak tanımlanır. Tehlikeler fiziksel,
kimyasal ve biyolojik olarak üçe ayrılır. Sağlıklı ve güvenilir gıda üretiminin sağlanmasına yönelik olarak gıda
güvenliği yönetim sistemleri oluşturulmuştur. HACCP Sistemi, çiftlikten çatala uluslararası standartlar
kapsamında kaliteli ve güvenli gıda üretiminin gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Uluslararası Standart Örgütü
(ISO), uluslararası bir standart olarak ISO 22000 : 2005 Standardı’nı 2005 yılında yayımlamıştır. Takiben, Türk
Standartları Enstitüsü, Tehlike Analizleri ve Kritik Kontrol Noktaları (HACCP) prensiplerini de içine alan TS
EN ISO 22000 “Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri - Gıda Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar”
Standardı’nı 2006 yılında yayımlamıştır.
91
Anahtar Kelimeler: Gastronomi, güvenli gıda, tehlike, HACCP
SAFER FOOD in GASTRONOMY
Uğur GÜNŞEN
University of Balikesir, Bandirma Vocational High School,
Head of Food Processing, Department of Food Technology
SUMMARY
Gastronomy is being used as a universal scope connected with the science and/or art of food and
beverage in daily using. Safer food can be defined as a food material, retained its nutritional value and suitable to
comsumption in respect of its physical, chemical and microbiological properties. Food safety can be defined as
the application of principles and measures to provide healthy and perfect food production during production,
storage, transportation, distribution, and consumption. Hazard can be defined as factors having harmful effects
on consumer healthy when they uncontrolled. Risks are there types as physical, chemical and biological. Food
safety management systems have been developed to produce healthy and safer foods. The HACCP system
provides production of good quality and safer foods under international standarts from farm to fork. The
International Organization for Standardization published the ISO 22000 Standard as an international standard in
2005. Turkish Standards Institution has been published the TS EN 22000 “Food Safety Management Systems”
included the principles of the Hazard Analysis and Critical Control Points (HACCP).
Key Words: Gastronomy, safer food, hazard, HACCP
GİRİŞ
Yunanca γάστρο- gastri- (karın) ile νόμος -nomos – (kanun, yönetim) sözcüklerinden oluşan gastronomi
kavramı, dilimize Fransızca’dan alınmış olup, “yemeği iyi yeme merakı; sağlığa uygun, iyi düzenlenmiş, hoş ve
lezzetli mutfak, yemek düzeni ve sistemi” anlamlarına gelir. Günlük kullanımda ise yiyecek-içecek bilimi
ve/veya sanatı ile ilgili evrensel bir kavram olarak kullanılmaktadır (Çakır, 2009).
Yeme-içme, sadece bir fizyolojik ihtiyacın giderilmesi değildir. Günümüzün sosyo-ekonomik koşulları
ve sağlık kuralları yiyecek-içecek gereksiniminin karşılanmasını rastgele bir şekilde değil, bilinçli ve bilimsel
temellere dayalı olarak yapılmasını zorunlu kılmakta, gelişen teknolojiyi göz önünde bulundurarak daha iyi, ucuz
ve kaliteli biçimde sunulmasını gerektirmektedir (Türksoy, 2002). Verilen beslenme hizmetinin yeterli, dengeli
olmasının yanı sıra, hijyenik ve güvenilir olması da oldukça önem taşır. Gıda, sağlığa zararlı olması ve tüketime
uygun olmaması durumlarında, güvenli sayılmaz.
Güvenli gıda, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun ve besin
değerini kaybetmemiş gıda maddesi olarak tanımlanabilmektedir (Anonymous, 2001). Gıda güvenliği ise, 5179
sayılı kanunda; gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik her türlü zararlıların bertaraf edilmesi için
alınan tedbirler bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Herhangi bir gıdanın güvenli olup olmadığının saptanmasında;
1) Gıdanın tüketici açısından; üretim, işleme, depolama, dağıtım ve satış aşamalarının her birinde
normal kullanım koşullarına uygun olup olmadığına,
92
2) Etiket bilgilerine ve/veya gıdanın içeriğinin sağlığa zararlı olabilecek etkilerine dair tüketiciye
verilen bilgiye bakılır (Anonymous, 2007).
Gıda güvenliği ile ilgili tehlikeler çevre kirliliği, toplumun değişen tüketim alışkanlıkları, toplu gıda ve
yemek üretiminde artış, eğitim ve gelir düzeyinin düşüklüğü, yetersiz veya yeterince uygulanmayan mevzuatlar,
gıdaların saklama süresinin artırılması, kontrol dışı gıda üretimi, denetim uygulamalarının yetersizliği veya
gereğince yapılmaması, gıda üretiminde yeni teknolojilerin kullanımı, nüfus artışı gibi nedenlerle artmaktadır.
Yaşamımızın temel maddesi olan gıdalar, çiftlikten çatala kadar geçen aşamalarda gıda güvenliğinin
yeterince sağlanamaması nedeniyle zararlı hale gelerek sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Gıda
güvenliği, sağlıklı ve kusursuz gıda üretimini sağlamak amacıyla gıda hammaddesinin eldesi, üretimi, işlenmesi,
saklaması, taşınması, dağıtılması ve tüketimi sırasında gerekli kurallara uyularak önlemlerin alınması olarak
tanımlanabilir. Günümüzde bu tanımlama halk sağlığının korunabilmesi amacıyla başta Avrupa Birliği (AB)
ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin gıda kontrol otoriteleri tarafından “çiftlikten çatala gıda güvenliği” olarak
ifade edilmektedir (Tayar, 1998; Anonymous, 2004a).
Gıda Kaynaklı Tehlikeler ve Sebep Oldukları Olumsuzluklar
Gıda güvenliği, gıdada tüketim anında gıda kaynaklı tehlikelerin bulunması ile ilgilidir. Gıda güvenliği
tehlikelerine giriş gıda zincirinin herhangi bir basamağında ortaya çıkabilir. Bu nedenle, gıda güvenliği gıda
zincirinde yer alan tüm birimlerin katkısıyla sağlanan bir olgudur ve gıda zinciri boyunca etkin bir kontrolün
gerçekleştirilmesi önemlidir.
Kontrol edilmediği zaman tüketici sağlığında bir zarar meydana getiren etkenler “TEHLİKE” olarak tanımlanır.
Tehlikeler fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak üçe ayrılır (Anonymous. 2006).
A. Fiziksel tehlikeler
Gıdalarda bulunmaması gereken cam kırıkları, plastik, kemik, kâğıt, taş, toprak, tahta, metal parçaları,
saç, tırnak, sigara külü, sinek, böcek, radyoaktivite ve kirler gibi yabancı maddeler fiziksel tehlikelerdir. Bunlar
hammadde elde edilmesi, üretim, saklama, paketleme, taşıma veya tüketim aşamalarında çevreden gıdalara
bulaşabilirler veya hileyle eklenebilirler (Giray ve Soysal, 2007; Erkmen ve Bozoglu, 2008a).
Çizelge 1. Fiziksel Tehlikeler ve Genel Kaynakları.
Materyal
Cam maddeler
Tahta
Olumsuzluklar
Kaynaklar
Kesikler, kanama (doktor müdahalesi
Şişe, kavanoz, lamba, cam laboratuvar
gerekebilir)
aletleri
Kesikler, enfeksiyon, ağıza kaçmasında
Paletler, kutular, bina ve alanlar
boğulma, (doktor müdahalesi gerekebilir)
Taş ve metal parçaları
Kesikler, diş kırılması, (doktor
Makinalar, teller, bina ve alanlar
müdahalesi gerekebilir)
Yalıtım
Asbest (uzun süreli etki)
Bina materyali
Kemik
Boğulma, travma
Düzgün olmayan işlem aşamaları
Plastik
Boğulma, kesikler, enfeksiyon, doktor
İşletme, ambalaj materyalleri, paletler,
müdahalesi gerekebilir.
çalışanlar
Kişisel eşyalar
Boğulma, kesikler, diş kırılması, doktor
93
müdahelesi gerekebilir.
Gıdanın ağzı yakması
Ağız ve boğaz yanıkları
Ambalaj kusurları
Ambalajın yeterince kapanmamış olması
Kapama makinasının doğru
çalışmaması
B. Kimyasal tehlikeler
Kimyasal tehlikeler, pestisitler, anabolizan maddeler ve veterinerlik ilaçları kalıntıları, gıda içinde
saklandığı ya da bekletildiği kaptan çözünme sonucu geçen veya çevresel atıklardan bulaşan metaller (civa,
kurşun, kadmiyum gibi), dioksinler, iyi durulanmayan kaplardan geçen deterjan atıkları, gıda ambalajlarından
bulaşan kimyasallar, önerilen miktarların üzerinde kullanılabilen gıda katkı maddeleridir. Tüketiciler her gün
onlarca farklı gıda katkı maddesi ve gıdalara bulaşan diğer kimyasal maddelerle etkisine maruz kalmaktadır
(Giray ve Soysal, 2007; Erkmen ve Bozoglu, 2008b).
Gıdalarda bulunan pestisit kalıntılarının insanlar için kanserojen, mutajen, teratojen ve allerjen etkiye
sahip olabildiği belirlenmiştir. Ayrıca pestisitlerden ileri gelen akut zehirlenmelere de sıklıkla rastlanmaktadır.
Hormon etkisine sahip büyüme ajanlarının kullanımında karşılaşılan en önemli sakıncalardan biri, yasal
olarak kullanımına izin verilen çeşitli ajanların uygulandığı besi hayvanlarının yasal bekletme süresine
uyulmaksızın pazara sevk edilmesi ve buna bağlı olarak vücutta bulunan anabolik ajan kalıntılarının sorun
yaratmasıdır. Hormonal etkili anaboliklerin uygun şekilde kullanılması durumunda et ve diğer yenebilen
dokularda kalıntı yoğunluklarının çok düşük olmasına karşın, kimyasal olarak modifiye edilmiş sentetik
anaboliklerin etteki kalıntılarının spesifik problemlere neden olduğu bildirilmiştir. Etlerde androjenik ve
östrojenik hormon kalıntılarının üreme sistemi üzerinde olumsuz etkilerinin yanı sıra kanserojenik, sinirsel
komplikasyonlar ve damar sertliği gibi zararlı etkilerinin de bulunduğu bildirilmiştir.
Gıdalarda bulunabilecek antibiyotik kalıntıları, patojen mikroorganizmalarda direnç oluşumuna, alerjiye
ve süt ürünlerinin yapımında kullanılan starter kültürlerin üremesini engelleyerek ekonomik kayıplara ve
bakteriyolojik muayenede yanlış değerlendirmelere neden olabilmektedir.
Ağır metaller çevre (topraktan, sudan, havadan), hayvan yemleri, yalama taşları, gübreler, kanalizasyon
atıkları, paketleme materyalleri, madencilik, egzoz atıkları, gıdaların üretiminde kullanılan metalik aletekipmanlar, gıda materyalleri, kaplar, metal yüzeyler (metal kova, taşıma tankı gibi) ve diğer metal kaynaklardan
gıda kaynaklarına veya doğrudan gıdalara bulaşabilmektedir. İnsanlar üzerinde toksik etkilere veya ani ölümlere
neden olabilen bazı ağır metaller; cıva, bakır, demir, kadmiyum, nikel, kurşun, arsenik ve çinkodur.
Mollusklarda görülen ACP, PSP, DSP ve NSP toksin zehirlenmelerine neden olan deniz flagellatları
(Gonyaulax spp.) tarafından üretilen öldürücü etkili toksinler, suyu filtre ederek planktonla beslenen istridye,
midye gibi kabuklu deniz ürünlerinde birikmekte ve ciddi düzeyde gastrointestinal bozukluklara ve sinirsel
semptomların görülmesine neden olmaktadırlar.
Çizelge 2. Kimyasal Tehlikeler.
Doğal Olarak Oluşan
Kimyasal Katkılar
Gıda Katkı Maddeleri
Mikotoksinler
Tarımsal amaçlı kimyasal maddeler
GMP’ nin izin verdiği limitler
Skombrotoksin (histamin)
Pestisit, fungisit, gübreler,
Koruyucu maddeler (nitrit, sülfit
antibiyotikler, büyüme hormonları
vb. gibi maddeler)
Endüstriyel kimyasal maddeler
Aroma geliştiriciler (monosodyum
Kimyasallar
Zehirli mantar
94
glutamat)
Deniz kabuklu toksinleri
Toksik elementler ve bileşikler
Besleyici katkılar (niasin)
Kurşun, çinko, civa, arsenik, siyanür
Renklendiriciler
(ASP, PSP, DSP, NSP)
Bitki zehirleri
Pyrrolizidine alkoloidler
Temizlik maddeleri ve
dezenfektanlar
Ekipmandan bulaşmalar (gıdaya
uygun olmayan madeni yağlar,
boyalar)
Gıdalara katılan nitrat ve nitrit, toksik tesirlerini hayvansal ürünlerdeki sekonder aminlerle birleşerek
oluşturdukları nitrozaminlerle de gösterirler. Nitrozaminlerin hem insanlar ve hem de hayvanlarda karsinojenik
etkili olup ayrıca mutajenik ve teratojenik etkileri de söz konusudur. Sentetik tatlandırıcılardan sakarin ve
siklamatların kanserojen ve teratojen etki gösterebileceği, aroma arttırıcı olarak kullanılan glutamatların Çin
restoranı sendromu (baş ağrısı, yüzde yanma hissi, göğüs ağrısı) oluşturduğu ve hamilelerde düşüklere neden
olduğu, etlerin renginin korunması amacıyla kullanılan nikotinik asidin fazla miktarlarının nabız bozukluklarına,
kusma, ishal, kramplar ve taşikardiye sebep olduğu, renklendiricilerden Auramin’in, stabilizatörlerden
karboksimetil selluloz ve bayatlamayı önleyici olarak kullanılan stearatların kanserojen etkili oldukları
bildirilmiştir (Vural, 1993; Bayraktar ve ark., 1998; Uğur ve ark., 2003; Omaye, 2004;).
C. Biyolojik tehlikeler
Biyolojik tehlikeler üç gruba ayrılabilir. Birincisi gıda bileşiminde doğal olarak bulunan zehirli
kimyasal maddelerdir (örneğin yeşillenmiş ve filizlenmiş patateste oluşan solanin, zehirli bal, zehirli mantarlar,
bazı bitki meyvelerindeki siyanatlar gibi). İkincisi gıdalara bulaşan ve uygun koşullarda üretilmeme veya
saklanmama nedeniyle hızla üreyen mikroorganizmalar (küfler, parazitler, bakteriler), virüsler ve mikrobiyal
toksinlerdir. Üçüncüsü genetiği değiştirilmiş organizmalardır.
Mikroorganizmaların başlıca bulaşma (kontaminasyon) kaynakları, toz, toprak, hava, haşereler,
kemirgenler ve diğer hayvanlar, çiğ gıdalar, çöpler, gıda üretiminde kullanılan araçlar, gereçler ve insanlardır.
İnsanlar birçok patojen bakterinin kaynağıdır. İnsanın boğazı, burnu, elleri, derisi, bağırsakları ve dışkısı
bakterilerle yüklüdür. Bu nedenlerle patojen bakterilerin çoğunluğu insanlar tarafından gıdalara bulaştırılır
(Erkmen ve Bozoglu, 2008a).
Çizelge 3. Risk Şiddetlerine Göre Gruplandırılmış Mikroorganizmalar.
Tehlikenin Şiddet Derecesi
Mikroorganizmanın Adı
C. botulinum, A, B, E, F
Shigella dysenteriae
Salmonella typhi, paratyphi
1. Grup: Çok Şiddetli
Hepatitis A ve E
Brucella abortis, B. suis
Vibrio vulnificus
Taenia solinum
Trichinella spiralis
95
Listeria monocytogenes
Salmonella spp.
Shigella spp.
Enterovirulent Escherichia coli (EEC)
*
2. Grup: Orta Şiddetli
Streptococcus pyogenes
Rotavirus
Norwalk virus group
Cryptosporidium parvum
Bacillus cereus
Camplyobacter jejuni
Clostridium perfringens
3. Grup : Orta Şiddetli (sınırlı derecede Staphylococcus aureus
yaygın)
Vibrio cholerae
Vibrio parahaemolyticus
Yersinia enterocolitica
Giardia lamblia
Taenia saginata
Gıdaların aracı olduğu mikrobiyel kaynaklı hastalıklar, gıda enfeksiyonları ve mikrobiyel gıda
zehirlenmeleri olarak sınıflandırılabilir. Gıda enfeksiyonlarında, çok sayıda parazitik organizma, gıdalarda sayıca
çoğalmadan onu bir araç olarak kullanarak insanlara ulaşabilmektedir. Tuberküloz, bruselloz, tifo, bulaşıcı
sarılık, kolera gibi hastalıklar, bakteri ve virüsler tarafından oluşturulan gıda enfeksiyonlarına örnektirler.
Gıdalarda bulunan bazı bakteri ve küflerin gelişmesi sonucu mikrobiyel gıda zehirlenmeleri meydana
gelmektedir. Bu durumda gıda maddesi çok sayıda belli bakterilerle ve toksinleri ile kontamine durumdadır.
Bakterilerin neden oldukları gıda zehirlenmeleri, enfektif gıda zehirlenmesi (toksi-enfeksiyon) (örn. Salmonella
spp., Enteropatojenik E.coli, Vibrio parahaemolyticus) ve toksin ile mikrobiyel gıda zehirlenmeleri
(intoksikasyon) (örn. Stapylococcus aureus, Clostridium botulinum, Bacillus cereus) olarak ikiye ayrılırlar.
Biyolojik tehlikeler içerisinde gıda güvenliğini en çok tehdit eden ve gıda enfeksiyonu ve zehirlenmelerine en
fazla yol açanlar bakterilerdir (Uğur ve ark., 2003).
Gıdanın ya da yemeğin tüketim anından çok önce hazırlanması, bozulabilir gıdaların (et, tavuk, balık,
süt vb.) oda sıcaklığında uzun süre tutulması, soğuk servis amaçlı yemeklerin pişirme işleminden sonra ve
buzdolabına konulmadan önce çok yavaş soğutulması, daha önceden mikroorganizma bulaşmış ve bozulmuş
gıdanın tüketime sunulması, tavuk ve et yemeklerinin az pişirilerek tüketime sunulması, çözündürme işleminin
uygun şartlarda yapılmaması (örneğin, oda sıcaklığında çözündürmeye bırakarak, çözünen ürünün dış yüzeyinde
mikroorganizma sayısının artmasına neden olunması), çözdürülmüş ürünün tekrar dondurulması, çiğ gıdalardan
pişmiş gıdalara çeşitli ekipman ya da hasta çalışanlar aracılığıyla mikroorganizma bulaştırılması, servise sıcak
sunulan yemeklerin 65 ºC’nin altında tutulması, servise soğuk sunulan yemeklerin 10 ºC’nin üstünde tutulması
gibi nedenlerden dolayı mikrobiyel kaynaklı gıda hastalıklarına sıklıkla rastlanılmaktadır (Anonymous 2005).
Gıda kaynaklı zehirlenme vakalarının en yaygın nedenleri arasında yetersiz soğutma (% 46), hazırlama
ve tüketim arasında bir veya daha fazla gün olması (% 21), enfekte personel (% 20), yanlış ısı uygulaması (%
16), yetersiz pişirme (% 16), yetersiz ısıtma (% 16), kontamine malzeme kullanımı (% 11), kros kontaminasyon
96
(% 7), araç-gereçlerin yetersiz temizlenmesi (% 7), kötü yiyecek malzemelerinin kullanılması (% 5) ve artan
yemeklerin kullanımı (% 4 ) olarak rapor edilmektedir (Anonymous, 2006).
Biyoteknolojide ulaşılan son nokta olan genetiği değiştirme, genetik mühendislik, genetik işleme, gen
teknolojisi ve/veya rekombinant DNA teknolojisi olarak da bilinmektedir. Gıdaya olan ihtiyacın artması, daha
çok para kazanma ve diğer ülkeleri kontrol etme, teknolojik gelişmeler gibi nedenlerle genetiği değiştirilmiş
organizmaların gıda üretiminde kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Genetiği değiştirilerek üretilen gıdaların
birçok olumlu etkilerine karşın, genetik modifikasyon teknolojisine karşı toplumun değişik kesimlerinden
eleştiriler gelmektedir. Gündeme taşınan spesifik eleştiriler arasında gıdaların besleyici niteliklerinde
değişiklikler, potansiyel toksisite, muhtemel antibiyotik dirençliliği ve potansiyel allerjenite yer almaktadır
(Uğur ve ark., 2003; Erkmen, 2010).
TS EN ISO 22000 GIDA GÜVENLİĞİ YÖNETİM SİSTEMLERİ
Gıda güvenliği ile ilgili Türkiye’de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 16.11.1997 tarih ve
23172 sayılı Resmi Gazete’de bir yönetmelik olarak yayımlanan Türk Gıda Kodeksi; 28.06.1995 tarih ve 22327
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Gıdaların Üretim Tüketim ve Denetimine Dair 560 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname”ye bağlı olarak yayımlanan yönetmelik ve tebliğler ile ülkemiz gıda endüstrisi için de HACCP
sistemi kurulması ve uygulanması yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir (Engin ve Şahin, 2003).
Son yıllarda gıda maddelerinin dünya ticaret hacmindeki artan payı, müşteri konumundaki firma ve
tüketicilerin tercihlerinin bilinçli olarak güvenli üründen yana kullanmalarına yol açmıştır. Böylelikle birçok
ulusal standart, HACCP (Hazard Analysis of Critical Control Points), BRC (British Retails Concortium), IFS
(International Food Standard), EFSIS (European Food Safety International Standard) ortaya çıkmış ve bu da
karışıklığa yol açmıştır. Bu ulusal standartların, uluslararası düzeyde harmonizasyonu amacıyla Uluslar arası
Standart Organizasyonu (ISO), 2005 yılı Eylül ayında ISO 22000:2005 Standardı, “Gıda Güvenliği Yönetim
Sistemi” adı altında ilk uluslar arası standardı yayımlamıştır. Ülkemizde, 26.01.2006 tarihinde ISO 22000:2005
Standardı, TS EN ISO 22000 Standardı olarak Türk Standartları Enstitüsü tarafından yayımlanmış ancak, daha
sonra iptal edilerek yerine 24.04.2006 tarihinde TS EN ISO 22000 Standardı “Gıda Güvenliği Yönetim
Sistemleri - Gıda Zincirindeki Tüm Kuruluşlar İçin Şartlar” yayımlanmıştır. Bu standardın yayımlanması ile TS
13001 - HACCP Standardı iptal edilerek, yürürlükten kaldırılmıştır (Günşen, 2009).
TS EN ISO 22000 Standardı, ISO 9001 ve ISO 14001 ile uyumludur ve gıda üreticileri yanı sıra aşağıda
belirtilen sektörleri içeren malzeme, ekipman, kimyasal tedarikçileri ile depolama ve taşıma hizmeti veren gıda
sektörü tedarikçi firmaları tarafından da kullanılabilmektedir.
•
Hammadde tedarikçileri,
•
Hayvan yemi üreticileri,
•
Gıda nakliye firmaları,
•
Gıdayla temas eden ambalaj üreticileri,
•
Gıda depoları,
•
Gıda makineleri üreticileri,
•
Gıda bileşenleri üreticileri.
TS-EN-ISO 22000 Standardı, bir kuruluşun sahip olması gereken aşağıdaki koşulları kapsar;
97
•
Bir gıda güvenlik sistemi plânlayarak, uygulayarak, sürdürerek ve gerektiğinde güncelleyerek
ürünleri kullanım amacına göre tüketici için güvenli hâle getirmek,
•
Kanuni ve düzenleyici gıda güvenliği gereksinimlerine uygun olduğunu göstermek,
•
Müşteri gereksinimlerini değerlendirmek ve değer vermek, tüketici memnuniyetini artırmak için
gıda güvenliği ile ilgili tüketici gereksinimlerinde iki taraflı uyumun olduğunu göstermek,
TEHLİKE ANALİZİ VE KRİTİK KONTROL NOKTALARI (HACCP)
Gıdanın çatalın ucuna gelene kadar geçirdiği tüm süreçte; üretim, depolama, işleme yüzeyleri gibi ana
kontaminasyon kaynakları olarak kritik kontrol noktalarını teşkil ettikleri bildirilmiştir (Dunsmore et. al., 1981).
Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları (Hazard Analysis Critical Control Point, HACCP); bir gıda
zincirinde hammadde temininden başlayarak gıda hazırlama, işleme, üretim, ambalajlama, depolama ve nakliye
gibi gıda zincirinin her aşamasında ve noktada tehlike analizleri yaparak gerekli yerlerde kritik kontrol
noktalarını belirleyen ve bu noktaları izleyen herhangi bir problemi henüz oluşmadan önleyen sistemin
korunmasını sağlayarak belirli normlara uygun güvenilir gıdaların üretilmesini sağlayan, her ölçekteki kuruluşa
uygulanabilen, bir gıda güvenliği sistemidir (TSE, 2006).
HACCP planları, işletmenin ürünlerinde gıda güvenliğini sağlamak amacıyla izleyeceği kendine özgü
yol haritasını oluşturur. Aynı ürünü üreten farklı iki işletmenin, tesis özelliklerinde, yerleşim planlarında,
makine-ekipmanlarında, uyguladığı teknolojilerde farklılıklar varsa, HACCP planları da farklı olabilir. Ayrıca
potansiyel tehlikeler üretilen her ürün için özgün hammadde ve süreçlere bağlı olarak değişeceğinden, her bir
ürün yada ortak karakterdeki ürünler grubu için özel olarak bir HACCP planı hazırlanmalıdır. Dolayısıyla birden
farklı ürün üreten işletmelerde her farklı ürün yada ürün grubu için ayrı bir HACCP planı hazırlanmalıdır.
İşletmeye özel HACCP sistemi, üretilen her ürün teker teker ele alınarak, HACCP Sisteminin 7 ilkesi gereğince,
“Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği”nin 16-17. Maddeleri ve “Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine
Dair Yönetmeliğin” yeni 9. maddesinde de verilmiş olan ve Şekil 1.’de özetlenen sıra ile belirtilen 12 aktiviteden
oluşan bir süreç izlenerek hazırlanır (Anonymous, 1998; Anonymous, 2004b).
Yiyecek-içecek işletmelerinde, işletme üst yönetiminin HACCP sistemini uygulamaya karar vermesi
durumunda, ön bilgilendirmeyi ve gıda güvenliği ile ilgili mevcut durum analizini kapsayan ön hazırlık
çalışmasının yapılması gerekmektedir. İşletme üst yönetiminin sahip olması gereken bilgiler içinde; gıda
güvenliğinin ne anlama geldiği, işletmenin ürettiği mal ve hizmetlerin gıda güvenliği açısından taşıdığı riskler ve
bunların olası etkileri yanında HACCP sisteminin içeriği ile sağlayacağı katkılar ve uygulama süreci yer
almaktadır (Bolat, 2002; Sun ve Ockerman, 2005).
Şekil 1. HACCP uygulama basamakları.
1. HACCP ekibi kurulur.
2. Ürün(ler) tanımlanır.
3. Ürünün hedef kitlesi ve özellikleri belirlenir.
4. Üretim akış şeması hazırlanır.
98
5. Akış şemasındaki aşamalar, koşullar ve süreleri fabrikada yerinde tetkiklerle
6. Her aşamada oluşabilecek potansiyel tehlikeler ve kontrol önlemleri belirlenir.
8. Her KKN için kritik limitler belirlenir.
9. Her KKN için izleme yöntemlerinden oluşacak sistem belirlenir.
10. Her KKN için özel “düzeltici faaliyetler” belirlenir.
HACCP’in 7 PRENSİBİ
7. Tehlikeler için Kritik Kontrol Noktaları (KKN) belirlenir.
11. Doğrulama prosedürleri belirlenir.
12. Dökümantasyon sistemi ve kayıt tutma yöntemleri belirlenir.
HACCP sürecinde kalite güvence ve standart sanitasyon uygulama prosedürleri, süreçleri, ürün
reçeteleri, yabancı madde kontrolü, satın alma, depolama ve taşıma ile ilgili prosedürleri, etiketleme kurallarını
ve personelin gıda taşıma biçimleri ayrıntılı olarak ele alınmalıdır. Bu prosedür tanımlandıktan sonra ürünün
satışa sunulacağı son nokta ve ürünün potansiyel müşterilerinin kim olduğunun da belirlenmesi gerekmektedir.
Yiyecek-içecek işletmelerinin mutfak ve servis bölümlerinde personel hijyenine bağlı kritik limitler
kabul edilemez sınır değerlerine sahiptir. Çünkü bu bölümlerde çalışan personelin sağlığına ve kişisel
temizliğine özen göstermemesi üretim ve servis sırasında eldiven, bone ve maske kullanmaması bu alanda yeme,
sigara içme ve buna benzer davranışlarda bulunması, gıda güvenliği açısından tehlike yaratabilecek aksesuarlar
taşıması ve uniforma temizliğine özen göstermemesi, üretilen ve servise sunulan gıdanın tüketen insanlar
açısından hijyenik ve güvenli olarak değerlendirilmemesine yol açacaktır (Değirmencioğlu ve Çiçek, 2004).
HACCP sisteminin gerek kuruluşu aşamasında, gerek uygulanmasında “Ön Gereksinim Programları”
olarak adlandırılan temel uygulamalar, sistemin etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır. Bunlar
uygulandığında, ürün güvenliğini tehdit edebilecek temel tehlikeler için gerekli olan önlemler daha üretime
geçilmeden, en baştan alınmış olur.
Türkiye’de gıda işletmelerinde uygulanması zorunlu ön gereksinim programlarına dair hususlar, 10
Temmuz 1996 tarih ve 22692 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Gıda Üretim ve Satış
Yerleri Hakkında Yönetmelik” hükümlerinde oldukça açık biçimde tanımlanmışlardır. Bu Yönetmelikte Ön
Gereksinim Programları’nın çok önemli bir kısmını 5 - 25. maddeleri kapsamaktadır (Anonymous, 1996). Buna
göre; Madde 5. gıda üretim yerleri, Madde 6. iş yerinde kullanılacak su, buz ve buhar, Madde 7. sıvı atık hatları,
Madde 8. sosyal tesis ve tuvaletler, Madde 9. aydınlatma, Madde 10. havalandırma, Madde 11. katı atıkların
depolanması ve uzaklaştırılması, Madde 17. temizlik ve dezenfeksiyon, Madde 19. zararlı canlılar, Madde 20.
personel eğitimi, Madde 21. sağlık kontrolü, Madde 22. hastalık bildirimi, Madde 23. personel hijyeni ve
davranışları hakkında uyulması gereken kurallar ile ilgilidir.
99
Madde 20. Personel Eğitimi : İşyeri sahibi veya yöneticisi, gıda maddeleri ile temas halinde olan
personelin, üretimin hijyen kurallarına uygun biçimde yapılması ve kişisel hijyen konusunda sürekli eğitimini
sağlamalıdır.
Madde 21. Sağlık Kontrolu : Gıda ve katkı maddesi üretiminde çalışacak personel, resmi bir kurumdan
sağlık raporu almadan çalıştırılamaz. İşe girenlerin periyodik sağlık kontrolleri 3 ayda bir yapılarak sağlık
karnelerine işlenmelidir. Bu uygulamalardan işyeri sahibi/ yöneticisi sorumludur. Yapılan sağlık kontrolünde
portör olduğu tesbit edilenler derhal tedaviye alınır. Tedavisi tamamlanıp sağlam raporu alamayanlar kesinlikle
çalıştırılamaz. Ateşli hastalığı, cilt hastalığı yada ishali bulunanlar derhal sağlık kuruluşuna tetkike gönderilir.
Bütün bu işlerden işyeri sahibi/yöneticisi sorumludur.
Madde 22. Hastalık Bildirimi : Yapılan sağlık kontrolünde portör olduğu tespit edilenler derhal tedaviye
alınır. Tedavisi tamamlanıp sağlam raporu alamayanlar kesinlikle çalıştırılamaz Ateşli hastalığı, cilt hastalığı
yada ishali bulunanlar derhal sağlık kuruluşuna tetkike gönderilir. Bütün bu işlerden işyeri sahibi/yöneticisi
sorumludur.
Madde 23. Personel Hijyeni ve Davranışları : Gıda işleme alanında çalışan kişi, görev başındayken
kişisel temizliğine özen göstermeli, tırnaklar kısa kesilmiş, eller sürekli temiz tutulmalı, açıkta yara olmamalıdır.
Çalışırken başlık, eldiven, ve ayak giysileri dahil uygun koruyucu giysiler giyilmelidir. Bu giysiler kolay
temizlenebilir olmalı ve sürekli temiz tutulmalıdır. Üretim esnasında herhangi bir şey yemek, tütün kullanmak,
sakız çiğnemek, tükürmek ve gıdalara doğru hapşırmak, öksürmek gibi davranışlar yasaktır. Kişisel eşyalar ve
giysiler gıda maddelerinin işlendiği alanlarda bulundurulmamalı, üretim esnasında hiçbir takı takılmamalıdır.
Madde 24. Gözetim : Bütün personelin kurallara uymasını temin etmek için çalışan personelden bir
kişiye gözetim sorumluluğu verilmelidir.
HACCP sisteminde en önemli kısmı tehlike analizidir. Bu analiz yapılırken dikkat edilmesi gereken
önemli konulardan birisi, işletmelerde tehlikenin tanımlanmasında kodekste belirtildiği gibi “risk tayini, risk
yönetimi ve risk iletişimi” olmak üzere üç kısımdan oluşan “risk analizi” yapılmasıdır. Tehlike ve risk analizi
yapılırken göz önüne alınması gerekenler şu şekilde özetlenebilir:
1. Tehlikelerin (fiziksel, kimyasal veya biyolojik) olma olasılığı, şiddeti (insan üzerinde yaptığı etki) ve
yol açabilecekleri sağlık problemleri (insan açısından),
2. Tehlikelerin, incelenen gıdada olup olamayacağının kalitatif ve/veya kantitatif değerlendirilmesi,
3. Söz konusu mikrobiyolojik tehlikelerin gelişme şartları,
4. İncelenen gıdada olabilecek toksin üretimi (mikrobiyel kaynaklı, dışardan kimyasal madde karışımı
veya gıdanın kendinden kaynaklanabilecek), diğer kimyasal ve fiziksel tehlikeler (metaller, cam,
vb.),
5. Belirlenen tehlikelerin gerçekten oluşması için gıdanın üretim aşamalarında olabilecek şartlar.
HACCP ekibi, tehlike analizini yaparken aşağıdaki aşamaları göz önüne almalıdır:
1.aşama : Gelen hammaddenin gözden geçirilmesi
Gelen her madde için (hammadde, ambalaj maddesi,…) uygun formlar kullanarak ve bilgi kaynağı
belirterek, olabilecek yerlere B (biyolojik), K (kimyasal) ve F (fiziksel) tehlike işaretleri koynulur. Bu bilgi
mümkün oldukça spesifik olmalıdır.
2.aşama: Proseslerin / operasyonların tehlikeler açısından değerlendirilmesi.
100
Akış şemasında belirtilen her basamak, bir tehlikenin oluşup oluşmayacağı açısından incelenir.
Herhangi bir proses aşamasında uygun bir dış ortam yüzünden (sıcaklık, süre…) mikroorganizma gelişiminin
olup olamayacağı incelenir.
3. aşama : Gerçek operasyonun uygulama alanında gözlenmesi.
HACCP ekibi, incelenen operasyon aşamalarını çok iyi biliyor olmalıdır. Normal üretim olurken
yapılan gözlemler esnasında fark edilen herhangi bir tehlikenin varlığı incelenir (örneğin: mikroorganizmaları
öldüren bir proses aşaması varsa (pastörizasyon gibi), bu proses sonrası olan operasyonlar, proses sonrası ürüne
tekrar bulaşma riski yönünden iyice gözlemlenmelidir.
4. aşama : Ölçümlerin alınması.
Uygun bilimsel geçmişi olan kalifiye bir kişi, kuruluşta daha önce alınan verileri (örn. Lab. analiz
sonuçları) incelemeli ve değerlendirmelidir. Verilerin incelenmesi ve değerlendirilmesi sırasında, belirlenen
tehlikeler yine tehlike analizi ile ilgili forma işlenmelidir. Bu amaçla yapılabilecek bazı incelemeler; sıcaklık /
süre verileri, soğuma eğrilerinin çizilmesi, su aktivitesi ve pH değerleridir (Günşen , 2009).
SONUÇ
Dünya Sağlık Örgütü daha güvenli gıda hazırlamak için beş noktaya dikkat çekmektedir:
1. Temizlik :
Gıdaların hazırlanmasından önce ve hazırlama esnasında eller yıkanmalıdır. Tuvaletten sonra eller
yıkanmalıdır. Besin hazırlama esnasında mutfak ve kullanılan ekipmanların temizliği ve sanitasyonu
sağlanmalıdır. Mutfak haşere ve kemirgenlerden korunmalıdır.
2. Çiğ ve Pişmiş Gıdalar Birbirinden Ayrılmalıdır.
Et, tavuk, balık gibi çiğ etler diğer gıdalardan ayrı olarak hazırlanmalıdır. Çiğ gıdaları hazırlamak için
ayrı bıçak ve ekipman kullanılmalıdır. Çiğ ve pişmiş gıdalar ayrı yerlerde depolanmalıdır.
3. Gıdalar iyice pişirilmelidir.
Özellikle et, kümes hayvanları ve deniz mahsulleri iyice pişirilmelidir. Besinler iç sıcaklıkları 70 °C
ulaşıncaya kadar pişirilmelidir.
4. Gıdalar Güvenli Sıcaklık Aralığında Muhafaza Edilmelidir.
Pişmiş gıda oda sıcaklığında 2 saatten fazla sürede bırakılmamalıdır. Kolay bozulan ve pişmiş
yiyecekler derhal soğutuculara kaldırılmalıdır (5 °C’ nin altında). Pişmiş yiyecekler servise sunulana kadar 60 °C
üzerindeki bir sıcaklıkta tutulmalıdır. Yiyecekler soğutucularda uzun süre saklanmamalıdır. Dondurulmuş
gıdalar oda ısısında çözdürülmemelidir.
5. Güvenli Su ve Hammadde Kullanılmalıdır. Güvenli su kullanılmalı ya da kullanılan su güvenli hale
getirilmelidir. Taze ve güvenilir yerlerden temin edilmiş gıda maddeleri seçilmelidir. Pastörize süt gibi işlenmiş
gıdalar tercih edilmelidir. Sebze ve meyveler çiğ tüketilecekse iyice yıkanmalıdır. Son kullanma tarihi geçmiş
yiyecekler kullanılmamalıdır (WHO, 2008).
KAYNAKLAR:
Anonymous (1996). Gıda Üretim ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmelik. Yayımlandığı Resmi Gazete:
10.07.1996 - 22692.
Anonymous (1998). Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği. Yayımlandığı Resmi Gazete: 31.05.1998 - 23358.
101
Anonymous (2001). DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: Bilişim Teknolojileri ve Politikaları Özel İhtisas
Komisyonu raporu . Ankara.
Anonymous (2004a). Gıda Güvenliği Komisyon Çalışması. Tarım Şurası, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara.
Anonymous (2004b). Gıda Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun. Yayımlandığı Resmi Gazete: 05.07.2004 – 25483.
Anonymous (2005). T.C.Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Çalışma Yıllığı. Erişim
Adresi: (www.saglik.gov.tr/istatistikler), Erişim Tarihi: (26 Nisan 2008).
Anonymous (2006). TS EN ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri – Gıda Zincirindeki Tüm Kuruluşlar
İçin Şartlar.
Anonymous (2006). Türkiye’nin 2004 Sağlık İstatistik Verileri. T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları. 142, Ankara.
Anonymous (2007). Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Denetimi ve Kontrolüne Dair Yönetmelik. Yetki Kanunu:
5179. Yayımlandığı Resmi Gazete: 09.12.2007 - 26725.
Bolat T. (2002). Implementation of the Hazard Analysis Critical Control Point (HACCP) System in a fast food
business. Food Reviews International. 18 (4), 337-371.
Çakır M. (2009). Destinasyon pazarlamasında gastronominin Rolü. TÜROFED. 30, 48-50.
Değirmencioğlu
N. ve Çiçek D. (2004). Otel işletmelerinin mutfağında personel hijyeni ve HACCP
uygulamaları. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi. 15, 1.
Engin, O., Şahin, A.Ü. (2003). Bir Süt İşletmesi Beyaz Peynir Üretim Prosesinde Kritik Kontrol Noktası Analizi,
Ekim-2003.
Erkmen, O. (2010). Gıda kaynaklı tehlikeler ve güvenli gıda üretimi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 53,
220-235.
Erkmen O., Bozoglu TF. (2008a). Food Safety. İlke Publishing Company, Ankara.
Erkmen O, Bozoglu TF. (2008b). Food Microbiology III: Food Preservation. Ankara: İlke Publishing Company.
Giray H., Soysal A. (2007). Türkiye’de Gıda Güvenliği ve Mevzuatı. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni. 6, 485490.
Günşen U. (2009). ISO 22000:2005 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi Temel Eğitimi. Balıkesir Üniversitesi
Matbaası.
Omaye ST. (2004). Food and nutritional toxicology. New York: CRC Press.
Sun Y.M. ve Ockerman, H.W.(2005). A review of the needs and current applications of Hazard Analysis and
Critical Control Point (HACCP) System in Foodservice areas. Food Control. 16.
Tayar M. (1998). Gıda endüstrisinde kalite güvenliği, HACCP ve ISO, Türk Silahlı Kuvvetleri 1. Gıda Kontrol
Sempozyumu, 26-27 Mayıs 1998, Gemlik, Bursa.
Türksoy A. (2002). Yiyecek-İçecek Hizmetleri Yönetimi. Turhan Kitapevi. Ankara.
Uğur, M., Nazlı, B., Bostan, K. (2003). Gıda Hijyeni. Teknik Yayınevi. İstanbul.
WHO (2008). Five Keys to Safer Food.
Vural H. (1993). Ağır metal iyonlarının gıdalarda oluşturduğu kirlilikler. Çevre Dergisi. 8, 3-8.
HAC-TURİZM VE HACI -TURİST İLİŞKİSİNE YÖNELİK KAVRAMSAL BİR İNCELEME
102
Gül ERKOL
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı
Yrd. Doç. Dr. Burhanettin ZENGİN
Sakarya Üniversitesi, İşletme Fakültesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
ÖZET
Turizm Olayı bir taraftan hızla gelişen bir endüstri halini alırken, bir taraftan da bilimsel inceleme konusu olan
ve orta öğretimden yükseköğretime kadar her düzeyde eğitimi verilen bir alan olma noktasına gelmiştir. Hac ve
umre seyahatleri ise; modern çağda turizm endüstrisinin ve turizm biliminin önemli inceleme konularından biri
olarak görülmektedir. Konu ile ilgilenen araştırmacılar arasında kavramlara ilişkin oldukça farklı görüşler
bulunmakta; Uzun yıllar hacı ve turist arasındaki farklılıklar, benzerlikler teologların, antropologların,
sosyologların ve turizm bilimcilerinin araştırma konusu olmuştur. Bu bağlamda bu çalışmada hac-umre ve
turizm-turist kavramlarından yola çıkarak, turistik seyahatler kapsamında hacı ve turist ile dini ve turistik
seyahatler arasındaki farklılık ve benzerliklerin tespit edilmesi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Hac, Turizm, Hacı, Turist, Hac turizmi
ABSTRACT
While tourism is becoming a rapidly developing industry, on the other hand it has become a field that is
examined scientifically and taught at every level from secondry school to high school. Pilgrimage travels are
seen as one of the important research subjects of tourism industry and science in modern age. Different views
have been found among there searches involved in the study. For many years the differences and smilarities
between the pilgrim and tourist have been there search subject of the theologists, anthropologists, sociologists
and tourism scientists. Based on the concepts of pilgrimage and tourism, in this study, in the touristic travels
context. Valuations are done about the fixation of differences and smilarities between the pilgrim and tourist.
Key Words: Hajj, Tourism, Pilgrimage, Tourist, Pilgrimage Tourism
1. Giriş
Turizm ve seyahat evreni, geçişle ilgili bir alan ve obje olarak tanımlanabilir ise de bağlantı kurucu objenin
kültürel objenin bir modeli olduğunu öne sürülmektedir. Bağlantı kurmayla ilgili olaylar ise yetişkinin yaşamını
karakterize eden pek çok etkinliğin; sanat, din, serbest zaman vb. bir öncül biçimi olarak düşünülmektedir.
Haccın vereceği esenlik kutsal mekânın kendisinden önce kat edilmesi gereken mesafenin tamamlanmasından
gelmektedir. Tatilde ise esenlik, sadece basit bir tatil yapıyor olma duygusunu yenmek için yerine konulan
manevi yeterlilikten gelmektedir. Seyahat gelenekleri iki büyük döneme ayrılmaktadır; modern turizmi doğuran
aristokratik geziler ve hac. Aristokratik gezilerde, 18. yüzyılda genç İngiliz soylularının yaptığı Büyük Tur
(Grand Tour) başlangıçta eğitsel bir yön taşırken zamanla meslektaşlar veya aynı statüyü paylaşanlar arasında
103
tanışma ortamına dönüşmüştür. “Dünya”yı tanımak için geziliyor ve böylece çeşitli dersler alınıyor ve prenslerin
toplantılarına katılım sağlanıyordu. Bu seçkinci tutum bazı turizm merkezlerinde hala devam etmektedir.
İngiliz soylusu, kesin ve didaktik bir içeriği öğrenmiyordu bu gezilerde. Ancak, bu geziler aracılığıyla bir
centilmen hayatına gayr-i resmi bir geçiş yapıyordu. Hac olayında ise, vurgu kişiler ve gruplar arası etkileşime
yapılır. Hacda gruplar eşitlikçi bir düzende yasıyorlar sosyal statüleri arka plana atıyorlardı. Hacda, kastlara
bölünmüş küresel toplumdan daha eşitlikçi bir ortak yasam deneyimi söz konusu idi. Bu dayanışma ve eşitlik
imgesi günümüzde bazı turizm biçimlerinde (sosyal turizm, birlik, dernek gibi grupların turizm etkinlikleri)
görülmektedir. Bu turizm türlerinde toplumsal paylaşım duygusu da korunmaktadır. Pek çok boyut açısından
turizm modern bir törensel yer değiştirme yöntemine benzemektedir. Turist bu törensel yer değişimde bir sosyal
ilişkiden diğerine sembolik geçişler yapmaktadır.
Turizm Sektöründe yer alan Konaklama, Seyahat, Ulaşım İşletmeleri hac vazifesini yerine getirmek amacıyla
seyahat eden hacı adaylarına hizmet etmektedir. Turistlerin de aynı işletmelerden faydalanması bu iki grubu
kavramsal olarak birbirine yakınlaştırsa da, içerik ve amaçlar itibariyle farklılaşmaktadır. Bu çalışmada hac ve
turizm ilişkisi konusunda genel bilgilendirme yapılmış, hacı ve turist kavramları arasındaki ilişki bilimsel
çalışmalara dayanılarak değerlendirilmiştir.
2. Hac-Turizm İlişkisi
Din, geçmişte olduğu gibi bugün de insanımızın, sosyal yapımızın, kültürümüzün ana unsuru ve dinamiği olma
özelliğini korumakta, toplumumuzun değer yargılarının, sosyal ilişkilerinin, ahlaki hayatının oluşması ve
şekillenmesinde işlevini sürdürmektedir. Bu sebeple sosyal bilimciler, değişen sosyal ve kültürel şartlar içinde
din olaylarını da toplumsal bir olgu olarak kabul edip araştırmak, yine dini inanç, tutum ve davranışların da ne
gibi değişmelerden geçmekte olduğunu özellikle deneysel araştırmaların konusu yapmak zorunluluğu ile karşı
karşıyadırlar. Dinler inanışları, kural ve kaideleri ile birbirinden ayrılsa da temel amaç Allah’a yöneliştir. Allah’a
ait olabilmek, onunla kutsal bir mekânda birleşmek adına kutsal yolculuklar yapılmakta, bunlara hac
denilmektedir. Günümüzde birçok farklı din dünyanın farklı bölgelerinde kutsal mekânlara, hacılık merkezlerine
sahiptir.
Hac Kelimesi İbranca’da ‘hag’ şeklindedir; bayram anlamına gelen bu kelime bir şeyin etrafında dönmek,
dolanmak manasındaki ‘hug’ kökünden türemiştir. Yine kelime olarak hac; ziyaret etmek, yönelmek, gönülden
istemek, kastetmek, anlamlarına gelmektedir (Bayyiğit,1998:27). Hac belli bir zamana bağlı, toplu olarak yapılan
düzenli hareketler bütünüdür. Genel olarak insanın Allah’a doğru seferidir. Âdemoğullarının yaratılış efsanesinin
sembolik bir göstergesidir. Bu felsefenin muhtevasının, somuta dökülmesidir. Tek kelimeyle hac bir yaratılış
tiyatrosudur (Tümer ve Küçük, 1997: 255).
Turizm ise insanların sürekli ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları
yerlerin dışında, yerleşmemek ve ekonomik anlamda gelir elde etmemek şartıyla, dinlenme, eğlenme, merak,
spor, sağlık, kültür, deneyim kazanma, akrabalarını ziyaret etme, kongre ve seminerlere katılma, dini ibadetlerini
yerine getirme gibi kişisel ve/veya toplumsal nedenlerle, kişisel ve/veya toplu olarak yaptıkları seyahatlerdir. Bu
seyahatlerin turizm faaliyeti sayılabilmesi için, turistlerin gittikleri yerlerde en az bir gece konaklaması ve turizm
isletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep etmeleri gerekmektedir (Özgüç, 2003, 15). Turizm; insanların
birbirlerini oldukları gibi tanıyabilmelerinin belki de en sade yoludur. Maksatlı iletişim algılamalarından arınmış
104
olarak bizzat gitmek, görmek, doğal ortamda karşı karşıya gelmek. Bir bakıma turizm ve barış birbirlerini üreten
ve destekleyen fonksiyonlardır.
Kutsal yerlerin dinlere mensup turistlerce ziyaret edilmesinin, turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi “inanç
turizmi” olarak da tanımlanmaktadır. Bütün dinlerin rehberleri, dini mekânların, kutsal şehir ve tapınakların
inananları tarafından ziyaret edilmesini şart koyarken, aynı zamanda ekonomik bir hareket başlatmışlardır.
Bunun sonucudur ki, günümüze kadar geçen süreçte, bu şehir ve tapınakların bulunduğu ülkeler, bu ziyaretlerden
sürekli fayda sağlamışlardır. Özellikle Hıristiyan Avrupa da teokrasinin etkili ve egemen olduğu dönemlerde
kutsal şehirlerde görülen zenginlik ve refah, egemen gücün bu merkezlerde bulunması ve elde ettiği zenginliği
bu merkezlere yatırması yanında, bir ölçüde bu çeşit dini seyahatlerden doğmuştur. Pek çok din için
farklılaşmakla birlikte Brahmanlıkta Benares, İslamiyet’te Mekke ve Medine, Hristiyanlık’ta Kudüs, Roma ve
Efes, Musevilikte yine Kudüs, kutsal mekânlar olarak en çok ziyaret edilen baslıca merkezlerdir. Özellikle İslam
dininde, Kurban Bayramı’nda Mekke şehrinde yapılan ibadetler ve Kâbe’nin ziyaretinin farz olması, Suudi
Arabistan’ın hac gelirlerinden büyük kazanç sağlamasında etkili olmaktadır. Musevilerin Noel’de Kudüs’teki
Ağlama Duvarı’nı ziyaret etmeleri, Hrıstiyanların Vatikan’da Papa’nın yönetiminde 24 Aralık’tan itibaren bir
hafta süren Noel ibadetleri, bu mekânların özellikle bu dönemlerde yoğun ziyaretçi akınına uğramasına sebep
olmaktadır. Dünyanın pek çok yeri için bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Doğal olarak inanç, alınıp satılan ve
ticareti yapılan bir mal değildir. Ancak insanların inançlarının gereği olarak “hacı” olmak, kutsal yerleri görmek,
manevi tatmine ulaşmak için seyahat ettikleri de bir gerçektir. Hatta bu yerler sadece inananları tarafından değil,
meraklıları tarafından da ziyaret edilmekte ve bu mekânlar tur organizasyonları içerisinde özellikle yer
almaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, özellikle Budizm ve Hinduizm kendi din ve kültürlerini turizm
amaçlı olarak pazarlama konusunda daha hoşgörülü olan dinlerdir (Özgüç, 2003, 84).
Turizm, ilk defa kutsal mahaller seyahati olarak başlamıştır. Seyahat kavramının kökenine bakıldığında zorluk
ve sıkıntı anlamlarını ifade ettiği görülmektedir. Seyahatin (travel) kökenini oluşturan sözcük olan “travail”
kelimesinin karşılığı “acı çekmek” tir (Zengin, 2009:47). Gerek İslam, gerek Vatikan arşivlerinde bu konuda
pek çok kitap ve seyahatname vardır. Bu hal, Ortaçağdan Rönesans dönemine kadar sürüp gitmiştir. Rönesans ile
beraber sanat ve kültür dalları da insanları gezilere çıkaran etkenlerin başındadır. 19. yüzyılda yeni buluşlar,
buharlı gemiler, trenler turizmi hızla geliştirmiştir. Arkasından uluslararası sergilerin açılması, birbirini izleyen
savaşlardan sonra araştırmalarda adı geçen yerlerin görülmek istenmesi, savaşların verdiği sıkıntı ve usanç
duygularından sonra eğlence ihtiyacı, bazı memleketlerde bütçe açıklarının turizm gelirleriyle kapanmasının
görülmesiyle bu endüstri baş tacı edilmiştir. Bugün yine, turizmin başladığı noktaya doğru büyük bir yönelişi
vardır. Gerek İslam, gerek Hıristiyan dünyasında kutsal mahallerin ziyareti ön plana yaklaşmaktadır ( Ziyaoğlu,
1969: 6). İnsanlığın en yaygın kültür ve din fenomonolojilerinden biri olan hac; Buddhism, Hinduizm, İslamiyet,
Judaism ve Hıristiyanlık gibi önemli dinleri kapsar (Barber, 1993:1). Bugün ise hac geleneksel dini ve modern
dünyevi bir seyahat olarak tanımlanabilir.
Günümüz şartları bu seyahatleri kolaylaştırdığı, ulaşım ve haberleşme teknolojileri ile ileri seviyeye ulaştırdığı
ve özellikle Batı Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da kişi basına düsen milli gelir yükselttiği için, hac turizmi
gittikçe daha geniş kitleleri ilgilendiren bir faaliyet olmuştur. Ayrıca sözü edilen ülkelerde yaslı nüfus oranlarının
yüksek olması, bu yas grubunun ekonomik gelir düzeyinin emeklilik, birikim, miras gibi etkenlerle diğer yas
gruplarına göre daha yüksek olması, daha fazla aktivite içeren diğer turizm faaliyetlerine katılamaması ve yine
105
yaslılık nedeniyle inançlarının gerektirdiği ibadetleri yapma arzusu gibi sebeplerle bu kitle, inanç turizmi için
hedef kitle olmaktadır. Turizm sektörünün “Üçüncü Yas Turizmi” olarak kapsamına aldığı bu kitle üzerine
yoğunlaşması, onların öncelikleri doğrultusunda, sağlık ve dini amaçlı seyahatlerin hacmini arttırmaktadır
(Küçükaltan, 1992, 20) .
Son zamanlarda Orta Doğu’da yaşana olumsuzluklar ve 2001’deki ABD’deki 11 Eylül saldırıları, dinin
dünyamızda ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Din insanların günlük yaşamı ile uluslarına olan bağlılığı
arasında olan ilişkiyi yansıtması açısından önemli bir faktördür. Dinin davranışlarımızı ve günlük yaşamımızı
etkileyen ve kültürümüzle direk bağlantılı olan bir kavram olduğu da tartışmasız bir gerçektir ( Bailer ve Sood,
1993; Krauzs, 1972; Lupfer ve Wald, 1985; McDaniel ve Burnett, 1990; Walter, 2002; Wilkes vd,1986). Dinin
günlük yaşamımıza olan etkisini ailemizle olan ilişkimiz, kıyafet tarzımız, yeme ve içme alışkanlıklarımız,
kozmetik kullanımımız, sosyal, politik görüşümüz ve cinsel tercihlerimizde görebiliriz (Levin, 1979;
Poulson,1998). Gorlow ve Schroeder (1968)’e göre dini seyahatlere katılma doğrudan din ve yaşam ile ilgilidir.
Turizmden ayrı olarak hac; kişinin içsel bütünlüğe ve ruhunun tamamlanmasına duyduğu ihtiyacı temsil eder. Bu
tamamlanma tek başına sağlanabilecek bir durum değildir. Hac karşılıklı bağlılık duygusudur; Bir insan bir
başka insana ihtiyaç duyar. Hac tek başına yapılan bir faaliyet olsa da hacı olmak için bir bütün eylemler dizesini
yerine getirmek gereklidir. İnsanlar desteğe, cesaretlendirmeye, bağlılığa veya yenilenmeye ihtiyaç duyar.
Seyahatimiz sırasında bize eşlik eden aynı amacı taşıyan kişiler arası destek oluşurken, Sonuca doğru giden
yolda bizleri birbirimize yakınlaştırır. Bunlar aynı yiyeceği paylaşma, bir süre için aynı yolda yürüme ve çok
geniş bir topluluk içinde bulunma sayesinde olabilir.
Dini Aidiyet kavramlarından etkilenen yaşamın evreleri (Lehman ve Shriver, 1968), Allah ve Şeytan algıları
buna bağlı olarak davranışlarımız, iyi ve kötü kavramlarının dini inanç açısından sorgulanması ( De Jong vd,
1976) akademik çalışmalara konu olmuştur. Din ister tabu veya kurallara bağlı olarak isterse de kültür ve toplum
üzerindeki etkilerine bağlı olarak görülsün; tüketici olarak davranışlarımızı etkilediği bilinmektedir (Delener,
1990; McDaniel ve Burnett, 1990; Wilkes vd., 1986; Zaichkowsky ve Sood, 1989). Literatür insanların dini
inanışlarının tüketimsel davranışlarını etkilediğini kanıtlamaya çalışmıştır ( Grigg, 1995). Sood ve Nasu (1995)
dinin bireylerin tüketim tercihleri ve davranışları üzerinde etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Davranışlardaki dini inancının etkileri iki temel kaynaktan gelmektedir (McDaniel ve Burnett, 1990; Wilkes vd,
1986). İlk olarak insanların bağlı oldukları dine dair ve uymak zorunda oldukları tabu ve kurallar vardır. Örneğin
İslamiyet ve Yahudilik dini kurallar gereği domuz etini, Hintliler inek etini yemeği yasaklamıştır. İkinci yol
kültürel yapımıza katkı sağlayan, toplumsal değerleri oluşturan dini özelliklerin davranışlarımıza olan etkisidir
(McClain, 1979). Bu durum ayrıca herhangi bir dine bağlı Allah’ın varlığına inanmayan, maddesel kavramlara
inanan kişileri de kapsamaktadır (Bailey ve Sood, 1993; Elboim ve Dror, 1994; Hirschman, 1981; Waters vd.
1975). Bu görüşte herhangi bir inanışa mensup bireylerin dini inançlarının gerektirdiği kural ve emirlerin
güçlüğüne bakılmaksızın dinin bireylerin davranışlarını etkileyen faktör olarak ifade edilmektedir. Din hem
tüketici (turist) davranışları hem de sağlayıcı (ev sahipleri) ve aralarındaki ilişki açısından turizmle bağlantılıdır.
Turizmin tarihi dine dayanmasına karşın konu ile ilgili çalışmalar oldukça kısıtlıdır ( Howe, 2001; Rinschede,
1992). Din hem mikro hem de makro düzeylerde turizmle ilişkilidir. Israeli ve Mehrez (2000)’in makro
düzeydeki çalışmalarından yola çıkarak örnek verecek olursak; İsrail açısından kumarın turizm sektörüne olan
etkisi ile dinin turizm sektörüne olan etkisi arasında bir ayrım yoktur. Mikro Düzeyde Brown(1996)’nun
106
“Borscht kemeri “ne yönelik etnografik çalışmasında dini tabu ve kuralların yiyecek-içecek içerikleri ve hizmet
prosedürleri gibi unsurların otel işletmelerine bir öncü olduğu söylenebilir.
Yıllardır “turizm” nedir? “hac” nedir? ve beraberindeki tanımlamalar nelerdir? Vb. sorular 1990’lı yıllara değin
devam etmiş, Reader ve Walter (1993), Digance (2003) ve Seaton (1999,2002) hac araştırmalarına kutsal
bölgeleri de ekleyince ve turizme “dark turizm” “ölüm turizmi” Stone (2006) gibi araştırmacılar da “populer
kültür”’ü ekleyince “yeni Hac Çağı” başlamıştır. (Attix, 2002). Son yıllardaki araştırmalar geleneksel hac
destinasyonlarına ziyaretlere ilişkin konulara yönelmiştir (Reader ve Walter, 1993). Bu çalışmalar ruhsal tatmin
amacıyla yapılan festivalleri, savaş hatıralarını, ölüleri, kutsal tapınakları, spor aktivitelerini ve diğer deneyimleri
kutsal oluşuma eklemişlerdir.
Hac kitlesel harekete yönelik disiplinerarası araştırma konusudur. Hac güçlü siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel
etkilere sahiptir ve hatta küresel ticareti büyük oranda etkilemektedir. Hac bazı ülke ve şehirlerin temel
ekonomik kaynağıdır (Barber, 1993; Vukoni’c, 1996, 2002). Hac alanındaki yeni yaklaşımlar 1990 ve 2000lerde
turizm alanında yapılan araştırmalar ile ortaya çıkmıştır. Bu araştırmacılar konuya teorik ve uygulamalı olarak
kültürel, politik, sosyolojik, ekonomik, coğrafik açılardan yaklaşmışlardır (Timothy ve Olsen, 2006). Dini
Elementlerin Özeti olan ilk paradigmalar temelini seyahatten almıştır fakat son yıllarda, bu gelişme çoğunluklu
olarak haccın çeşitli yönlerinin de önemine değinmişlerdir (Vuconi, 1996).
Önemli çalışmalar ve yeni
yaklaşımlar haccın bilinen kökenine ve geçmişine dayanmaktadır. Hac Turizminin önemli ve popüler
elementlerinden biri olan fiziksel seyahat konusu kitaplara ve araştırmalara konu olmuştur (Digance, 2003;
Timothy & Olsen, 2006). Yapılan yeni çalışmalar, turizm ve hac arasındaki benzerliklerin artışına dairdir. Ayrıca
turizm ve hac arasındaki farklılılar ve hatta dini hac mahiyeti bile daralmaktadır (Bilu, 1998; Kong, 2001). Tüm
bu araştırmalara rağmen hac ve turizm ilişkisi hala kesin hatları ile belirlenememektedir ( Cohen, 1992a, 1992b,
1998; Din, 1989; Fleischer, 2000; Hitrec, 1990; Joseph ve Kavoori, 2001; Rinschede,1992; Smith, 1992).
Modern Turizm dünyada her an yenilenen bir yaklaşım olarak algılanmaktadır fakat temelinde değişiminin
aksine, turizm hacca dayanmaktadır. Farklı kaynaklar hac, din, ve turizm konularını birbirinden ayırsa da,
turizmin başlangıcı ve gelişimini; din araştırmaları ve antik çağdaki hac uygulamaları olmadan düşünülemez
(Timothy ve Olsen, 2006; Vukoni’c 2002) . “Hac” kelimesi geniş ve kutsal bir içerikten gelen geniş bir
kullanıma sahiptir. Örneğin; kutsal savaş alanlarını ziyaret, ünlülerin mezarlarını ziyaret, kiliseleri ve cenaze
alanlarını ziyaret gibi manevi ve dünyevi sebeplerle gidilen hac bölgelerini içermektedir. Buna en büyük örnek
Elvis Presley’in Memphis’teki mezarını ziyarettir (Alderman, 2002; Reader ve Walter, 1993). Hacı ister dünyevi
ister manevi sebepler ile olursa olsun sahip olduğu ruhsal deneyim ve mana ile seyahatler paydaştır. Bu
deneyimler dönüşüm, aydınlanma, yaşamı değiştiren olaylar ya da bilinç-değişimi gibi olaylardır ve kelimeler bu
deneyimi tarif etmekte yetersiz kalır (Digance, 2003, 2006). Amaç benzerliğinden ötürü Amerika ve
İngiltere’deki sayısız insan aynı noktalara ziyaret etmektedir (Coles ve Timothy, 2004; Collins- Kreiner ve
Olsen, 2004).
Hac, Dini Amaçlarla yapılan Turizm ve Dini Olmayan amaçlarla yapılan turizm türlerinin birbirleri ile ilişkisi
artarken, kişilerin günlük yaşama yeni anlamlar yüklemek adına olan arayışları arasındaki farklılıklar azalırken,
tüm akımlar hac faaliyetlerinin 21.yüzyıl’a uyarladığını göstermektedir. Bu değişim kendini hem teorik hem de
uygulamalı bulmaktadır. Hac; Uzaklıkları silen, farklı algıları geliştirebilme özelliğine sahip geçmişi ele alan bir
konudur ve konu ile ilgili araştırmaların artacağı düşünülmektedir. Günümüzde artan nüfus, dünyevi olayların
107
maneviyatımızı yorması, turistik öğelerin gelişen teknolojiyle artması, çalışma koşullarının geçmişe göre daha da
düzelmesi ile kültürel eksikliği tamamlamaya yöneliş gibi genel nedenlerle tüm dinlerde hac olgusu önem
kazanmaktadır.
Yüzyıllar boyunca dini sebeplerle seyahat etmenin, seferlere çıkmanın, başka bölgelere, hatta ülkelere gitmenin
oralarda faaliyette bulunmanın, kültür alışverişi yapmanın önemi inkâr edilemez bir gerçektir. Seferlerden ve
seyahatlerden kişileri mahrum bırakan, kendi sınırları içinde adeta hapsedilen toplumlar ilerleyememişlerdir.
Örneğin İslam dini, inananlarını seyahatin nimetlerinden faydalanmış olmalarını temin için asıl amaç olarak hac
ziyaretini ve bununla ilgili memleketlerin seyahatini hayatta en az bir defa farz kılmıştır.
İnsanların tatil bekleyişlerinin analizi çıkarıldığında iki esas motif ortaya çıkar. Bunlardan birincisi
‘kaçış’, ikincisi ‘ yöneliş’ motifleridir. Kaçış motifi monotonluktan uzaklaşmak, yöneliş motifi ise bekleyişlerine
uygun bir dünya arayışı olayını ifade etmektedir. Bu arayış insanoğlunun sırf arzu ve ihtiyaçlarını tatmin amacı
ile olabileceği gibi merakla gerçeği keşfetmek duygusuyla da olabilmektedir. Nitekim turistik mahallerde
mukaddes sayılan ziyaret yerleri mevcut ise çekicilik artmaktadır. Günümüzde bu tip ziyaret amacında olan
büyük kitlelerin yer değiştiğine şahit olmaktayız. Buna en güzel örnek olarak hac turizmini verebiliriz. Başka
hiçbir güç her yıl aynı yerde ortalama 2 milyon kadar dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen Müslümanların bir
araya toplanmasını başarmış değildir ( Yılmaz, 1998: 228 ).
Yüzyılımızın sonlarına doğru Hacılar, hac ibadetini yerine getirirken yeniçağın beraberinde getirdiği teknolojinin
nimetlerinden ulaştırma, konaklama, seyahat işletmeleri olmak üzere faydalanmaya başlamışlar. Bu turistik
öğelerin en önemli ve ortak özelliklerinden biri konfordur ki hac ibadetine yoğunlaşılabilsin. Hac olayı
ekonomik bakımdan üretim, tüketim, dışsatım, yatırım, dış ödemeler dengesi ve milli gelir gibi ekonomik
boyutları olan bir faaliyettir. Uluslararası döviz hareketliliğini sağlayan hac turizmi vasıtasıyla üretim ve tüketim
artmakta, geniş istihdam olanakları yaratılmaktadır. Hac olayı; milli geliri arttıran, ödemeler dengesi açığını
kapatan ve ülkeler arasında döviz girdi çıktısı sağlayan özellikleri taşıması bakımından da önemlidir. Ayrıca hac,
bilim, kültür, sanat ve estetik anlayışı bakımından toplumların birbirinden etkilenmesi açısından da önem
taşımaktadır ( Armağan, 1990: 14 ).
3. Hacı-Turist İlişkisi
Son zamanlarda hac ibadetinin yoğunluk kazanması ile birlikte sık kullanılan “hacı” terimi dini seyahati
gerçekleştiren kişiyi ifade eder fakat Latin kaynaklarda peregrirus daha geniş bir yorumlamayı içererek; yabancı,
gezgin, göçebe, seyahatçi, yeni gelen, sıra dışı gibi anlamları da barındırır. Turist Terimi ise yine Latin kökenli
olup tornus kelimesinden gelir ve genellikle memnuniyet, kişisel tatmin için yapılan ve başlangıç noktasına geri
dönülen dairesel seyahati ifade eder. Güncel terimler olan “hac” dini seyahatçi olarak, “turist” tatilci olarak
tanımlanması seyahat motiflerinin gizlenmesine olanak sağlayan kültürel bir kutuplaşmaya sebep olmuştur
(Smith, 1992).
Türkiye’de 1996 yılında çıkarılan ve 2006’da revize edilen 22747 Sayılı Seyahat Acenteleri Yönetmeliği turistin
tanımı şu şekilde yapılmıştır. “Para kazanma amacı olmaksızın, dinlenmek ve eğlenmek için ya da kültürel,
bilimsel, sportif, idari, diplomatik, dinsel, sıhhi ve benzeri nedenlerle, oturduğu yer dışına geçici olarak çıkan ve
tüketici olarak belirli bir süre seyahat edip kalan ve yeniden ikametgâhına dönen kimsedir.” Hacı ise; Kutsal
mekânları ziyaret amacıyla daimi konaklama yerinden çıkarak yeme, içme, konaklama, ulaşım ve bunun yanında
bir takım rekreatif faaliyetlerden faydalanan ve yeniden ikametgâhına dönen kimsedir. Tanımlardaki benzerlik
108
seyahat amacından sonraki süreçte başladığı görülmektedir. İki kavramda da bir seyahat motivasyonu mevcuttur.
Biri tamamıyla manevi unsurları içerirken, diğeri maddesel unsurlar ile maneviyatı zenginleştirebilecek unsurları
içermektedir.
1990’lardan itibaren günümüze değin yapılan çalışmalarda Hacı ve Turist arasındaki benzerlik ve farklılıklar
analiz edilmiştir. Bu bağlamda bazı araştırmacıların yaptıkları çalışmalar turist ve hacı arasındaki benzerlikleri
ortaya koymuştur. Bu çalışmalardan (Turner ve Turner 1978; MacCannell,1973,1999; Grabum 1983, 1989;
Cohen 1979, 1992,1998; Moore 1980; Urry 1990; Coleman ve Elsner 1995; Eade 1992; Nash 1996; Morinis
1992; Allcock 1988; Collins, Kreiner ve Kliot, 2000; Digance, 2003, 2006; Smith, 1992; Timothy ve Olsen,
2006; Vukoni’c,1996). Eliade (1969)’nin çalışmasındaki temel kavram “manevi” ve “dünyevi” kavramlarındaki
klasik tanımlamalara sorgulayıcı bir yaklaşım getirmiştir. Oldukça büyük kutuplaşmalara sebep olan bu durum,
“manevi-kutsal” kavramının doğası gereği daha büyük ilgi ve araştırmaya sebep olması şüphesiz inkâr edilemez
bir gerçektir (Markus, 2006). Konuya ilişkin ilk yeni yaklaşım Eade ve Sallnow (1991)’un hac ziyaretlerine
turist açısından yaklaşmalarının yanında politik, ekonomik, davranışsal ve coğrafi açıdan da ele almalarıdır.
Haccın heterojenliği uygulamalı ve teorik alanda yeni yaklaşımlara olanak sağlamış ve dünya çapında hac
yayılmış; Seyahatler; dini ve kutsal amaçlı içsel yolculuklar olarak da tanımlanmıştır (Eade ve Sallnow, 1991;
Lewis, 1991). Timoty ve Olsen (2006) kitaplarında turist-hacı tartışmasını çözmemişler fakat kavramın
kökenindeki benzerliği veya farklılığı algılamak yerine süreçteki benzerlik ve farklılıkları analiz etmeni daha
doğru olacağını ifade etmişlerdir. Urry (2001) haccın turizm ile ilişkili ve günlük yaşamın bir parçası olduğunu
vurgular ve var oluşuna dair bir takım farklılıklar olsa da önceki çalışmalar iki kavram arasındaki benzerlikleri
ortaya çıkardığını belirtmektedir.
Turist ve bununla ilgili diğer çalışmalar da hacıların turistten farklı bir tür olduğunu dile getirmektedir (Cohen,
1979, 1992; MacCannell, 1973; Smith, 1989, 1992). Bu farklılığın kökleri McCannell (1973)’in de turistin bazı
farklılıklar ve özgünlükler içerdiğini ifade etmesiyle başladığı, 1970lere dayanmaktadır. O zamandan beri
çalışmalar hacı ve turist arasındaki ekonomik, politik, sosyal, psikolojik ve duyusal boyutları içeren karmaşık
ilişkiyi çözmeye çalışır. Örneğin, Eade (1992)’nin araştırmasına konu olan bu bağ, Lourdes’deki Turist ve
Hacılar arasındaki etkileşimi tanımlamaya çalışmış; Bowman (1991)’nın Hıristiyanlığın Kudüs’üne yer verdiği
çalışmasında ve Rinschede (1992) ‘nin çalışmasında turist tanımlamalarında hac bölgelerine ziyaret eden turist
şeklinde tanımlamışlardır.
Hacı ve Turist kavramlarına farklı bir bakış açısı getiren Smith (1992) turist ve hacı kavramları arasındaki
benzerlik ve farklılığı bulabilmek için seyahat sürecini araştırmıştır. Bu araştırmasının sonunda hacı ve turist
olarak iki farklı aktör ortaya çıkar. Hac-Turizm noktaları arasındaki ilişki “manevi” ve “dünyevi” arasındaki
benzerlik ve zıtlıkları içeren sonsuz bir alan yaratmış, Seyahatin artıları ve değişen motivasyonları ile hacdan
turizme uzanan uzun bir eksen yaratmıştır. Jackowski ve Smith ( 1992) bu terimi “turizm temelli bilgi “ olarak
dini turizm ile tanımlamıştır. Birçok araştırmacı “dini turizm” kavramını kutsal yerleri, tapınakları ziyaret etme
amacıyla kültürel ve tarihi kimlik duygusunu elde etme inancıyla yapılan ziyaret olarak açıklayarak ortak bir
tanımda birleşmişlerdir ( Nolan ve Nolan, 1989).
Hac ve Turizm Arasındaki Şeffaf Bağlar bazı hacı grupları üzerinde gözlemler yapılarak araştırılmıştır. Bu
çalışmalardan biri de Din Bilimci Sosyologlar tarafından yapılan Avrupa’daki tarihi katedral ve diğer kiliseleri
ziyaret eden kişiler üzerinde yapılan çalışmadır (Davie, 2000). Çalışma katedrallere gelen ziyaret
109
motivasyonlarını incelemiştir. Davie (2000)’ nin bulgularına göre bu ziyaretler tarihi mekânların ziyaretini
içerip, kültürel miras turizmi alanına girse de bu ziyaretler dini amaçlıdır. Araştırmanın birinci sonucu bu
ziyaretçiler bu mekânları herkesin girebileceği halka açık bir yer olarak algılamışlardır. İkinci sonucu ise bu
kişiler müze ve tarihi mekânları ziyaret amaçlı gittikleri herhangi bir turistik yer olarak algılamışlardır. Davie
Kesin olmamakla birlikte bu ziyaretlere “Ruhsal Deneyim” adını vermiş, Hacı ve Turist arasında benzerlik
bulamadığı gibi, net farklılıklar da bulamamıştır. Turistik Seyahatler “ var oluşçu model” içerisinde hacca
benzemektedir. Seçilmiş bir ruhsal merkeze olan bağlılığı içermekle birlikte, bu hissi yaratan bölge dış
faktörlerden etkilenmektedir (Cohen, 1979: 186). Örneğin, dini olmayan ziyarette de oldukça duyusal bir
deneyim yaşanabilir. Elvis’in mezarına da evine de gitseniz aynı şeyleri hissedebilirsiniz.
1990lı yıllardan beri Hac Turizmini Çalışan araştırmacılar kişisel deneyimi araştırmalarının merkezine
koymuşlardır. Smith (1989, 1992), Cohen (1992), Collins- Kreiner ve Gatrell (2006), Fleisher (2000); Poria,
Butler ve Airey (2003, 2004) gibi araştırmacılar hac turizminde yaşanılan kişisel deneyime ışık tutmuşlardır.
Konuyla ilgili çalışma “ziyaretçi deneyimi” konusunun hac turizmini harekete geçiren psikososyal dinamiklerine
büyük önem vermiştir ( Cohen, 1979, 1992, 1998; MacCannell, 1973; Turner ve Turner, 1978, 1969). Turist
(misafirler) ve yerel halk (ev sahipleri) arasındaki ilişkilerde konunun diğer tartışılan kavramlarıdır. Din (1989)
belirli Müslüman ülkelere gelen misafirlerin dinlerinin farklı olmasından dolayı misafirler ile ev sahipleri
arasında farklılıklar olduğunu savunmuştur. Din (1989) ayrıca belli dini inançlar sebebiyle, turizmin bazı
Müslüman ülkelerde yerel halkı olumsuz etkileyebileceğini ifade etmiştir. Dinlerini yaşamlarının temel gayesi
yapan ve tüm yaşamsal faaliyetlerini buna göre yönlendiren topluluklar için bu durum kaçınılmazdır. Jaseph ve
Kavoori (2001) yerel halkın dini inançlarını, ibadetlerini ve düşünceleri etkilemesi açısından turizmin bir tehdit
unsuru olarak görüldüğünü savunmuşlardır. Uriely (2000) yerel halkın turistlere olan yaklaşımının dinlerinin
etkisi ile gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Brunet (2001) ise sürdürülebilir turizmin gelişiminde bölgedeki dinlerin
etkisinin dikkate alınması gerektiğini savunmuştur ki Araştırmalar Yerel halkın; kutsal site, mekân ve ibadethane
ziyaretçilerini hacı ve turist olarak adlandırdığını ortaya çıkarmıştır (Digance, 2003).
İnsanlar dini yükümlülüklerini yerine getirirken bir turist gibi hareket eder, Dini onu motivasyona sürükler ve
kendisi için kutsal olan bölgeyi ziyaret eder. Fleischer ve Pizam (2002) tatil aktivitelerine katılan ziyaretçilerin
katılımlarını etkileyen sebepleri ölçmüştür. Turistlerin dini tercihlerinin tatilleri sırasında oldukça baskın olduğu
ve tatillerini dini inançlarına göre yönlendirdiklerini gözlemlemişlerdir. Örneğin; Yahudiler Cumartesi Günleri
seyahat etmezler. Turistik aktiviteler için motivasyon unsuru olarak algılanan dini destinasyonlar yaygın olarak
hac ile ilgilidir (Constable,1976; Smith, 1992). Jackson ve Hudman (1995)’ nın çalışmalarında seyahat için dini
inanışların tamamıyla motivasyonel bir faktör oluşturmasa da, seyahatleri boyunca gerçekleşen dini mekânlara
olan ziyaretlerin motivasyona dayalı bir seyahat olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Mansfeld (1995) çalışmasında
Kuzey-Batı Londra’daki Yahudi halkının bağlı oldukları dinlerinin seyahat tercihlerinde etkili olduğunu ve
bunun bağlı oldukları diğer din üyelerini de etkilediğini bulmuşlardır. Fleischer (2000) ‘de Kutsal Bölgelere
yönelik yaptığı çalışmasında Kutsal Bölgelere gelen hacıların o bölgeye gelen diğer turistlerden farklı
karakteristik yapıya ve ziyaret özelliklerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çalışmasında bölgeye gelen
turistlerin dinlere göre değiştiğini ve ziyaretlerini kutsal olan ve olmayan yerlere yaptıklarını ifade etmiştir.
Bazı dini merkezler turist çekicilikleri ile ön plana çıkmakta ve turistik bir merkez olarak kabul edilmektedir
110
(Cohen, 1998; Jackson ve Hudman, 1995; Joseph ve Kavoori, 2001; Smith, 1992). Bu yerler kültürel mimarı,
tarihi önem, merak gibi farklı amaçlarla ziyaret edilmekte, doğrudan din ile bir alakası bulunmamaktadır. Knight
(1996)’ın çalışmasına göre hac mekânları olarak sınıflandırılan bölgeler seyahatlerin başlangıcı olarak
görünmesine rağmen, insanların sadece din amacı ile ziyaret etmediklerini vurgulamıştır ( memnuniyet,
rahatlama gibi).
Victor ve Turnem (1978)’in hacca ve turizme yönelik akademik çalışmalarında yer verdikleri atasözünü yazalı
bir çeyrek yüzyıl oluyor.” bir turist yarı hacı olduğu kadar, bir hacı da yarım turisttir” atasözü konuya büyük bir
açıklık getirmiştir. Hacıların seyahat yolları çağdaş modern toplumun içerisindeki turistlerin tatilleri için bir
metafor olarak görülmüştür. Özellikle MacCannell (1999) modern kitle turizmiyle dinin birbiri ile ilişkisi
olduğunu ve turizm faaliyetleri içerisinde yer aldığını ifade etmiş, Graburn (1989) ise tatillerin sıradan olan ve
sıradan olmayan zamanlarımızın belirleyicisi olduğunu ve böylece modern yaşamımızı yönlendirdiğini
belirtmiştir. Hacıların ve Turistlerin Seyahat Motifleri arasındaki farklılıkları ayırmak isterken, Cohen (1992)’de
modern kitle haccı ile kitle turizminin paralellik gösterdiğini, hacıların davranışları ile turistlerin davranışlarının
farksız olduğunu ifade etmiştir. Campo (1998)’ da bu fikre katılarak bu iki kavramın nadiren ayrıştırılabildiğini
kabul etmektedir. Turizm Hac deneyimlerinin olunabilirliğine başlangıç sağlarken, hac ise turizmi davet eder.
McCannell (1999)’ “turist”i erken post modern çağın figürü, yabancılaşmış fakat kendi yabancılığına
tamamlayıcı arayan, göçebe, yersiz, ruhsuz öznel bir tür olarak görmektedir. Allah’ın Misafirleri post modern
figüre benzer, birçok modern toplum’un değerlerinden yabancılaşmış; ritüeller, mitolojiler, kutsal mekanlar,
dünyanın dini gelenekleri, yokluk yerine ruhun bolluğu ile bir öznellik türüdür. Graburn (1989)’un da ifade ettiği
gibi “etnik turist” yani Allahın ziyaretçileri yerel halk ile tanışmaya ve ziyaret ettikleri yerel kültürleri gezmeye
isteklidir. Manevi ganimetler ile evine geri dönen modern turistler gibi, Allahın Misafirleri de dini seyahatlerde,
diğer turistlerin bagajlarındaki-filmler, haritalar, müze biletleri, otel kartları, kredi kartı faturaları, kültürel
içerikli kartpostallar ve eserler gibi benzer hediyelikleri bulundururlar. Efes’ten alınan küçük Artemis heykelini,
Malta’daki Ana Tanrıçayı, Luxor’daki Isis figürünü satın alan sadece Allah’ın Misafiri değildir (Coleman ve
Elsner, 1995: 33). Alınan bu eski eser ve kutsal hediyelikler, turistlerin ve hacıların zihinlerinde bu yeri
anımsamalarını sağlayacaktır. Hacı ve Turistler ayrıldıkları şehirlere sıklıkla sembolik olarak “Buradaydım” gibi
mesajlar bırakır, orada fotoğraflar çekilir, ziyaretçi defterine isimlerini yazar, bir kayanın üstüne kendini
hatırlatacak bir tarih yazar, kutsal bölgede kendine ait bir şey bırakır.
Turist ile Hacı önemli bir noktada birbirlerinden ayrılmaktadır. Hacı dinsel bir deneyim elde etmeyi amaçlar
iken, turist daha fazla memnuniyet ve eğlenceyi elde etmeyi bekler (Cohen, 1992: 53). Bir diğer yandan Olayı
gelişen teknolojik şartlar, eğilimler, artan rekabet ile değerlendiren araştırmacılar Modern Hacıların hem ruhsal
kazanım elde etmeyi hem de bedeni rahatlık içinde olmayı aradıklarını öne sürmektedir. Bu hacılar yedi yıldızlı
otellerde kalır ve kutsal mekânlar arası klimalı araçlar ile seyahat eder. Mekke ve Medine’de bulunan Hilton,
Mövenpick Hotel & Residence Hajar Tower Makkah, Raffles Makkah Palace, Al Marwa Rayhaan Rotana ,
Pullman Zamzam ve Grand Suites gibi kalite konusunda sınır tanımayan oteller rahatlık, konfor arayan hacılara
hizmet etmektedir. Arkeolojik şehirler ve müzeleri ziyaret de yerel müzik, yüzme, muhteşem yiyecek ve içecek
hizmetlerini içermektedir. Bu amaçlar kutsal bölgelere giden birçok turist için de geçerlidir. Dini Hareketler
genellikle orta sınıf olgusudur ve Hacılar günümüzdeki birçok orta sınıf turist gibi ”gerçek” “doğal” “gelenek
111
“eski” gibi kavramlardan etkilemektedir. (Urry, 1990-93: 103). Orta Sınıf Entelektüel turistler gibi, Allah’ın
misafirleri kitle turistlerden daha eğitimli seyahatçilerdir.
Urry(1990)’ye göre kısaca Dış ortam iç ortamı şekillendirdiğinde hacı oluruz. Kadınlar ve Erkekler bazı
destinasyonlara, bazı varış noktalarına doğru rotalarını çevirirler. Hac Duygusu hala yeni yeni kendini bulan bir
kavram olsa da temelinde turist kavramında yer aldığı gibi saflığa yöneliş vardır. Turist ve hacı arasında beş
temel ayırım mevcuttur:
(1) Turistler dışsal boyutları kendilerine yol gösterici edinirken hacılar hacı olabilmek için içsel boyutları algılar.
(2) Turistler kişisel bağlılıktan kaçınırken hacılar kendilerine yatırım yaparlar;
(3) Hacıların merkezinde herkesin milyonlarca kez gittiği kutsal bölgeler vardır fakat turistlerin bölgelerinde
dokunulmamış, yaşanmamış deneyimleri elde etme gayesi vardır.
(4) Hacı için hem seyahat hem de varış bir önem teşkil ederken, turist için sadece varış önemlidir.
(5) Topluluk yani hac grubu hac amacıyla gelen kişilerden oluşurken, turist grubu için bu bir amaç değildir.
Peki, Allah’ın misafirleri ile turistler arasındaki farklılık nedir? Hac “kutsal bir amaçla kutsal bir yere yapılan
kutsal bir yolculuk” olarak tanımlanmıştır. Kutsal Seyahatler dini gelenekler ile birleştirilmiştir fakat birçok
kutsal seyahat kısıtlı hissiyatlar ile din içerisinde yer almaz. Morinis(1992) dini kavramları genişletmek için yarıdini ve dini olmayan seyahatler, ahlakı, kanıtlayıcı, değişmeceli (metaforik) hacılar olarak ayırmış ve “hac bir
kişi tarafından yapılan bu kişinin inandığı kutsal bir amaç için yaptığı seyahatler” şeklinde tanımlamıştır. Kutsal
amaç; kutsal mekân, tapınak, peygamber, aziz, papaz mezarlarını da içeren hac şehirlerini kapsamaktadır.
(Mekke, Medine, Kudüs, Lourdes, Vatikan, Banaras gibi) veya ulusal, kültürel veya bunun gibi bir takım
kolektif eserlerden oluşan bir şehir olabilir (Lenin’nin mezarı, Mao’nun Maosoleum’u, Elvis’in Graceland’deki
mezarı, savaş anıtları ve önemli tarihi şehirler), veya kutsal amaçlar tek bir bireydeki bütünlük olabilir
(Campo,1998).
Hac Seyahatinin tanımını yaparken kültürel ve bireysel amaçlar ile yapılan seyahatler kavramını eklememizden
dolayı, haccı turizmden ayırmak oldukça zordur, hatta dış gözlemciler için bile bu durum geçerlidir. Lenin’nin
Mezarını, Graceland’ı hatta Lourdes veya Mekke’yi ziyaret eden her kişi derin kutsal amaçlarla bölgeye bağlı
olmalarına rağmen hacı olmayabilir. Morinis(1992)’e göre Bazı ziyaretçiler görmek, haccın çekiciliğine yönelik
olan bu şehirlerinin fenemolojisine tanıklık etmek amaçlı ziyaret edebilir, fakat kutsal bir şehri ziyaret etmek
hacı olduğu anlamına gelmez. Hür iradeli kimlik ve motivasyona ulaşmış bireysel seyahatler seyahat
destinasyonundan daha önemlidir. Araştırmalarda tıkanılan konu ise hacı ile “salt” turist kavramlarıdır. Bir
hacının kutsal amaç ile ziyaret ettiğini nasıl tanımlayabiliriz veya bu kişinin merakını, tutkusunu, adanmışlığını
nasıl bir çizgi ile belirleyebiliriz.
Ek olarak belirtilmelidir ki seyahatçi seyahati sırasında farklı seyahat
motiflerine kapılabilir, örneğin: hacıdan turiste/ tatilciden iş adamına gibi. Hacıların turistler ile önemli
karakteristik benzerliklere sahip olduğu tarihte ve kültürde görülmektedir. Her dinde olduğu gibi yarı-dinsel ve
diğer dinsel hacılar seyahatlerinde benzerlikler göstermektedir. Hacılar için kutsal yerlere seyahatler; ruhsal ve
deneyimsel, adanışsal törenler olarak adlandırılır ve dini kimliklerini göstermenin bir yoludur. Tüm dinlerde
“kutsal günler” olarak düzenlenen yıllık kutlamalar, bireylerin yaşamındaki önemli bir yolculuktur. Allaha olan
yolculuk Equinoks Dönümüne, Dine özel tarihlere göre düzenlenir. Hacı olmak için genellikle belirli bir zaman
kavramı vardır. Ayrıca hacılar için bu bir sorumluluk, vazifedir.
112
Konunun temeli turist tipolojisi ve sınıflandırılması amacından kaynaklandığı öne sürülmektedir. Turist kimdir?
Turist kim değildir? Soruları turizm bilimcilerinin yıllardır tartıştığı sorular haline gelmiştir. Konuya ilişkin
önemli çalışmaları olan Eric Cohen(1979)’nin birkaç turist modeline ilişkin sınıflandırması turizm ve hac
arasındaki karmaşık bağlantıyı farklı boyutlara taşımıştır. Cohen(1992)’nin bir diğer çalışmasında hac ve turizmi
seyahatin altında yatan yönelimlerden dolayı birbirinden ayırmıştır. Cohen çalışmasında hacıları ve turistleri;
hacı olan turist ve seyahatçi olan turist olarak ayırmıştır. “ Hacı” ve “Hacı-Turist” sosyo- kültürel merkezlere
doğru yönelimde bulunurken, “seyahatçi” ve “seyahatçi-turist” tersi yöne doğru hareket etmektedir. Bu ayırımın
temeli seyahatlerin hac merkezine yöneliş amacı ile yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte hem hac
hem de turizmin karakteristik özellikleri popüler hac merkezilerine yapılan seyahatlere konu olacaktır.
Smith(1992)’in çalışmasında hac-turizm ile hacı-turist sürecini tanımlamıştır:
Hac
A
Din Turizmi
B
Kutsal İnanç
C
Dünyevi Temelli Bilgi
Turizm
D
E
Dünyevi
A.
Dindar Hacı
D. Turist > Hacı
B.
Hacı > Turist
E. Dünyevi Turist
C.
Hacı = Turist
Şekil 1: Hac-Turizm Süreci (Smith, 1992)
Smith’in (1992) ölçüm modeli Turizm ve Hac arasındaki yeni yeni ortaya çıkan ilişkiye dair teorisini geliştirmek
için kullanılmıştır. Turizm ve geçmişe dair kutsal yerleri ziyaret olan hac arasındaki kapalı ilişki farklı kavramsal
bir motif getirmiştir (Kaplan ve Baron, 1991). Smith (1992)’in çalışmasında turizm ve haccı seyahat sürecindeki
başlangıç ve bitiş noktaları olarak tanımlamıştır. Turizm ve Hac eksenleri arasındaki kutuplaşmalar kutsal olan
ve olmayan şeklinde adlandırılır. Buna örneği Tıp Biliminden verecek olur isek Eller ve ayaklar arasındaki bağ
kutsal olan-kutsal olmayan bileşkeleri içinde geçerlidir ve biz buna “din turizmi” deriz. Bu durumlar artan ve
değişen eksenlerı, ait olduğu turistin bile kendisinin farkında olmadığı turizmden hacca ve bilgeliğe yol aldığı
seyahat motivasyonlarını içerir. Jackowski ve Smith (1992) bu kavramı din turizmi ile birlikte adlandırılan “bilgi
temelli turizm” olarak adlandırır. Birçok araştırmacı “din turizmi”’ni bireylerin tapınaklardaki, Allaha hürmet
mekânlarındaki arayışı ifade eder ve ziyaretçiler tarihsel ve kültürel anlamları kendi arayışlarında yol göstermek
için tercih ederler (Nolan ve Nolan, 1989).
Günümüzdeki bazı çalışmalar hac ve turizm arasındaki karmaşık ilişkiyi ekonomik, sosyal, psikolojik, duyusal
ve diğer açılardan değerlendirmeye çalışmıştır. Bu araştırmanın temsilcilerinden biri olan Eade (1992)
Lourdes’deki turist ve hacılar arasındaki ilişkiyi incelemiş; Rinschede (1992) hac şehirlerini ziyaret eden
turistleri sınıflandırmaya çalışmış; Vukoni(1996)’ni kitabında turizm ve din arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Bu
çalışmaların temelini hacı ve turistlerin ülke ekonomisine olan katkısı ve bu gruptan elde edilen gelirin
benzerliğidir. Smith’in Hac-Turizm sürecine ilişkin bir diğer modeli aşağıdaki gibidir:
113
Turizm
T
TTH
Dünyevi
Kutsal
H: Dindar Hacı
HHT- Hacı>Turist
HT-Hacı =Turist
HHT
H
Hac
TTP- Turist>Hacı
T- Dünyevi Turist
Şekil 2: Turizm-Hac Eksenleri (Kaynak: Collins ve Kliot, 2000: 65)
Collins ve Kliot (2000)’un Kutsal Bölgelere yapılan hac turizmine yönelik çalışmasında Smith(1992)’in
modeline göre; Laurden’deki turist davranışlarını araştırmışlardır. Şekil 2’de belirtilen hacı özelliklerinin
sürecindeki temel özne varlıktır. Bu süreç kutsal olan ve kutsal olmayan ile turizm ve haccın karşılaştırılmasıdır.
Turizm kutsallığa yakındır ve haccın sonunda, bizler “salt” turist oluruz ki tek gayemiz kutsallık içinde değer
kazanmaktır ve modern turist olarak ziyaretlerimizi gerçekleştiririz. Her ziyaretçi bu ölçümde motivasyon ve
ilgilerine göre sınıflandırılır. Turist; dünyevi sınırda iken “Salt” hacı kutsal çizgi yakınındadır. Bir ziyaretçi; bir
turistin algıladığı imajı açığa çıkarır ve dini motivasyonları, hissiyatı turizm-kutsallık çizgisinde bölgede yer
aldığını ifade eder. Diğer yandan, kendini hacı olarak tanımlayan bir ziyaretçi dini olmayan mekânlara gidebilir
ve seyahati süresince her daim dini amaçlar ile hareket etmeyebilir ve dini-dini olmayan çizgide yer alır.
Ziyaretçiler arasındaki farklılık “dünya görüşü” ile bağlantılı olarak ziyaretçilerin davranışlarına yansır ve
turistler bir kiliseyi ülkenin kökleri, sosyo-ekonomik durumu, kişisel algısına göre değerlendirir. Hacı ise turisthacı sürecinde daima inançlarına göre hareket eder. Herkes kutsal bir vatandaş,
kökleri olan bir krallık,
mezhepte dünyaya gelir. Teknoloji ve ilerleyen yüzyıl bizlere evimizi, dostlarımızı, ailemizi iki adım yakınımıza
getirse de, bizler ruhumuzdaki evi ve bilemediğimiz yerleri seyahat etme inancı ile yaratıldık. Günlük yaşamın
getirdiği sıradanlık ve alışılagelmişlik bizleri bilinmeyen mesafelere götürmeye ihtiyacına sürüklemektedir. Bu
yaşadığımız kötü anıları, işten atılmamızı, ölümleri, kayıpları ve yaşadığımız tüm kötü durumları bizlere kısa
süreliğine de olsa unutturur. Ayrıca bu yolcuklar neye ihtiyacımız olduğunu ve neyi bulmamız gerektiğini bize
gösterir.
4. Sonuç ve Öneriler
Hac bireylerin dini inanışları gereği yerine getirdikleri dini seyahatlerdir. Araştırmadan elde edilen bulgulara
göre; hac ve turizm arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Bireyler dini seyahatlerini gerçekleştirirken bir takım
turistik ürünlerden faydalanmakta, seyahatleri süresince turistik harcamalar yapmaktadır. Ayrıca Kutsal
Mekânları Hacı olabilmek için ziyaret eden kişiler seyahatleri süresince turist davranışları sergilemekte, bu
süreçte turist kalıbına girmektedir. Hacı ve Turist arasındaki benzerlikler ise turizm ve hac ilişkisini doğrular
niteliktedir. Bu ilişki ülkelerin ekonomilerine, politikalarına, tanıtımlarına, kalkınmasına büyük katkılar
sağlamaktadır.
114
Artan küresel rekabet ortamında ortaya çıkan teknolojik, ekonomik ve siyasal değişimler çerçevesinde, turizm
sektöründeki tüketim kalıplarında değişiklikler olduğu görülmüştür. Bu değişim sonucunda özellikle gelişmekte
olan ülkelerin dünya turizm pazarından aldıkları payı arttırabilmeleri, sundukları turizm ürünlerini
çeşitlendirmeleri ile mümkün olacaktır. Turistler Seyahatleri sırasında sadece deniz, kum, güneşi tercih etmeyip
farklı özel ilgi alanlarına yönelmeyi tercih etmektedir. Dinlenme, eğlenme, sağlık, spor gibi etkenlerin yanında,
Din de insanların turizme katılma nedenleri arasında önemli bir rol oynamaktadır. Dünyanın farklı milletlerinden
olan milyonlarca insan her yıl artan bir hızla Dinleri için kutsal olan yerlere Hac vazifelerini yerine getirme
amacıyla seyahat etmektedir. Özellikle son yıllarda Hac İbadetine dayalı turistik faaliyetler kişilerin önemli bir
seyahat etme nedeni olmaktadır. Dünya Turizm Örgütünün verilerine göre, inanç turizmi en fazla gelişme
gösteren turizm türleri arasında yer almakta ve hızla gelişme göstereceği öngörülmektedir. Bu bağlamda önemli
bir alternatif turizm türü olan inanç turizminin geliştirilmesi, sağlayacağı ekonomik, sosyal ve kültürel yararlarla
büyük önem taşımaktadır.
Dünya turizm pazarında ortaya çıkan gelişmelerle Dini Turizm kavramı pazardan pay almak isteyen ülkelerin
dikkatini çeken önemli bir konu haline gelmiştir. Dini Turizmin çevreye duyarlı ve rekabette üstünlük
sağlayacak farklı din ve milletlere hitap edebilecek turistik faaliyetlerin oluşturulması gerekmektedir. Günümüz
Hacıları kutsal bölgeleri ziyaret ederlerken doğal bölgeyi tanıma ve turistik ögelerden faydalanma istediğinde
bulunmaktadır. Bu duyarlılığı gösteren ülkeler bu turistik talebi kendi ülkelerine yönlendirebilme imkânına sahip
olacaktır. Bu bağlamda kutsal yerler ve doğal varlıklar, ülkenin beşeri ve ekonomik kaynakları iyi korunmalı,
sürdürebilirliği sağlanmalıdır. İnsanlar artık kutsal alanlara ve o alanlara özgü varlıklara yönelik seyahatlerini
giderek arttırmaktadır. Bu yüzden Hac Turizmi bağlamında ne gibi faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği
konusunda incelemeler yapmak gerekmektedir.
Türkiye açısından bakıldığında ülke, Hac olayı açısından oldukça zengin bir ülkedir. Coğrafi konumu itibariyle
bir geçiş noktası olan Türkiye yüzyıllar boyunca bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, farklı uygarlıkları da
bünyesinde barındırarak zengin bir dini mirasa sahiptir. Ancak bu zenginliğine sahip olunmasından ziyade
bunların korunması ve geliştirilmesi, tanıtılması, ülkeye yönelik turist talebin arttırılması konusunda çalışmalara
önem verilmelidir. Bunun yanında ülkede Hac Kenti olabilecek yerler belirlenip, bu yörelerin tarihi ve kültürel
özelliği olan yapıların ve kutsal alanların restorasyonunun yapılması, Dini özelliklerine uygun yapılar inşa
edilmesi, yöresel kaynakların korunması, bölgenin diğer turistik kaynaklarının da korunup tanıtımının yapılması
gereklidir. Ayrıca kutsal yerlerin bulunduğu bölgelerdeki geleneksel aktiviteler geliştirilerek, tanıtımın yapılması
da Hac Turizminin önemli kalkınma noktası olabilecektir. Bu bölgelere dair ilgili alt yapı çalışmalarının
yapılması gerekmektedir. Özellikle ulaşım en önemli alt yapı sorunu olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’nin hac
ibadeti açısından kutsal bir çok destinasyonu ulaşım sorunu nedeniyle gerekli ilgiyi görememektedir. Üstyapı
çalışmaları için ise, teşviklere ihtiyaç bulunmaktadır. Hac Turizmine dayalı şekillenmiş kültürel bir çevre ile
kutsal özelliklerini yansıtan bir mimarı doku oluşturulması için devlet ve yerel birimlere büyük görevler
düşmektedir.
Hac Turizminin pazarlanması konusunda da dikkatli davranmak gereklidir. Hedef kitle üzerinde odaklanılarak
kişilerin tatmin düzeyleri iyi belirlenmelidir. Bu turizm türüne katılan kişilerin istek ve beklentileri iyi analiz
edilerek, bu analiz sonucuna göre turistik ürün sunumu gerçekleştirilmelidir. Bölgeye gelen ziyaretçi kadar yerel
115
toplum da göz önüne alınmalı ve onların kutsal varlıkların önemi ve hac turizmi konusunda bilinçlenmeleri
sağlanmalıdır. Bu konuda özel sektör ve yerel birimler gerekli faaliyetleri gerçekleştirmelidir.
Hac Turizmi; kavram itibariyle yeni sayılmakla birlikte oldukça hızlı gelişim ve yayılım sürecindedir. Hac
Turizmine ilgi duyan Türk bilim adamlarının konuyla ilgili daha fazla çalışma yapması gerekmektedir. İlgili
literatürün taranması sonucu elde edilen bilgilere göre, Alternatif Turizm Türleri alanı içerisine dahil edilen
inanç turizmine göre hac kavramı, içerik açısından daha derin çalışmalara ihtiyaç duymaktadır. Hac turizmi
içerisinde yer alan hacı ve turist kavramları; konuya dini, sosyolojik ve antropolojik açıdan bakanlar açısından
hacının turist olmadığı yönünde, konuya hac seyahati sırasında yararlandıkları turistik hizmetler ve yaşadıkları
deneyim sürecindeki benzerlik açısından bakıldığında haccın da turistik bir faaliyet sayıldığı yönündedir. Her iki
durumda da şu bir gerçektir ki Hac Faaliyetlerinin turizme olan etkileri büyük bir hızla artmaktadır ve gerek
turizm bilimi, gerekse turizm sektörü bu konuda bilinçlendirilmelidir.
Bu araştırmanın Türkiye’de yapılacak olan teorik ve deneysel çalışmalara temel teşkil edeceği düşünülmektedir.
Çalışmaların önce ulusal düzeyde tartışmaya açılabilmesi için gereken platformlar oluşturmalı, konuyla
derinlemesine ilgilenecek uzmanlar uluslar arası literatüre katkı sağlamalıdır. Çalışma ülkemizdeki hac turizmini
ve hacı-turist ilişkisini kavramsal olarak incelemesi açısından başlangıçtır. Buradan yola çıkarak gelecekte teorik
ve uygulamalı araştırmalar yapıldıkça hac turizminin farklı disiplinler ile ilerleyebileceği öngörülmektedir.
Konuya ilişkin yapılacak bilimsel araştırmalar Hac Turizmi Kavramını güçlendirecektir, konunun kapsamlı
olarak gelecek çalışmalarda ele alınmasının büyük faydalar sağlayacağına inanılmaktadır.
Kaynakça
Allcock, J. B. (1988) Tourism to Sacred Joumey. Society and Leisure 11(1):33-48.
Alderman, D. H. (2002) Writing on the Graceland Wall, on the importance of authorship in pilgrimage
landscapes. Tourism Recreation Research, 2 (72), 27–33.
Armağan, A.L., (1990), Osmanlı Zamanında Hac Yolu ve Menziller , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Turizm Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Attix, S. A. (2002). New Age-Oriented Special İnterest Travel, An Exploratory Study. Tourism Recreation
Research, 2 (72), 51–58.
Bailey, J.M. And Sood, J. (1993) The Effects Of Religious Affiliation On Consumer Behavior: A Preliminary
İnvestigation. Journal Of Managerial Issues 5 (3), 328–52.
Barber, R. (1993). Pilgrimages. London: The Boydell Press.
Bayyiğit, Mehmet, (1998) Sosyo – Kültürel Yönleriyle Hac Olayı, Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları,
Brown M.( 1996). The Spiritual Tourist. Bloomsbury: London.
Bilu, Y. (1998). Divine Worship and Pilgrimage to Holy Sites As Universal Phenomena. In R. Gonen (Ed.), to
The
Holy Graves, Pilgrimage To The Holy Graves and Hillulot in Israel (Pp. 11–26). Jerusalem: The Israel
Museum.
Bowman, G. (1991). Christian Ideology and The Image Of A Holy Land: The Place Of Jerusalem in The Various
Christianities. ın M. J. Sallnow, ve J. Eade (Eds.), Contesting The Sacred. The Anthropology Of Christian
Pilgrimage (Pp. 98– London: Routledge. 121).
Campo, J. E. (1998), American Pilgrimage Landscapes. The Annals Of The American Academy Of Political and
116
Social Sdences 558:40-56.
Cohen, E. (1979). A Phenomenology of Tourist Experiences. Sociology, 13(2), 179–201.
Cohen, E. (1992). Pilgrimage Centers, Concentric and Excentric. Annals of Tourism Research, 19(1), 33–50.
Cohen, E. (1998). Tourism and Religion, A Comparative Perspective. Pacific Tourism Review, 2, 1–10.
Coleman, S., And J. Elsner,( 1995) Pilgrimage Past and Present in The Wortd Religions. Cambridge, MA:
Harvard
University Press.
Coles, T., Ve Timothy, D. J., (2004), Tourism, Diasporas and Space. New York: Routledge.
Collins-Kreiner, N., ve Kliot, N., (2000), Pilgrimage Tourism in the Holy Land: The Behavioral Characteristics
of
Christian Pilgrims. Geojournal, 50(1), 55–67.
Collins-Kreiner, N., ve Olsen, D. H. (2004). Selling Diaspora: Producing and Segmenting The Jewish Diaspora
Tourism Market.,in T. Coles, ve D. J. Timothy.
Collins-Kreiner, N., ve Gatrell, J. D. (2006). Tourism, Heritage and Pilgrimage, The Case Of Haifa’s Baha’i
Gardens. Journal Of Heritage Tourism, 1(1), 32–50.
Constable, G. (1976) Opposition To Pilgrimage İn Themiddle Ages. Studia Gratiana 19 (1), 123–46.
Davie, G. (2000). Religion İn Modern Europe: A Memory Mutates. Oxford: Oxford University Pres
De Jong, G.F., Faulkner, J.E. and Warland, R.H. (1976) Dimensions Of Religiosity Reconsidered: Evidence
From A Cross-Cultural Study. Social Forces 54, 866–89.
Delener, N. (1990) The Effects Of Religious Factors On Perceived Risk in Durable Goods Purchase Decisions.
Journal Of Consumer Marketing 7 (3), 27–38.
Digance, J. (2003). Pilgrimage At Contested Sites. Annals Of Tourism Research, 30(1), 143–159.
Digance, J. (2006). Religious and Secular Pilgrimage, in D. J. Timothy, and D. H. Olsen (Eds.), Tourism,
Religion
and Spiritual Journeys (Pp. 36–48). London: Routledge.
Din, K.H. (1989) Islam and Tourism: Patterns, İssues And Options. Annals Of Tourism Research 16, 542–63.
Eade, J. (1992). Pilgrimage and Tourism At Lourdes, France. Annals Of Tourism Research, 19, 18–32
Eade, J., ve Sallnow, M. J. (1991). Contesting The Sacred, The Anthropology Of Christian Pilgrimage. London:
Routledge
Elboim-Dror, R. (1994) Gender in Utopianism: The Zionist Case. History Workshop Journal 37, 99–116.
Eliade, M. (1969). The Quest, History and Meaning in Religion. Chicago: University Of Chicago Press.
Fleischer, A. (2000). The Tourist Behind The Pilgrim in The Holy Land. International Journal Of Hospitality
Management, 19, 311–326.
Gorlow, L. and Schroeder, H.E. (1968) Motives For Participating İn The Religious Experience. Journal Of The
Scientific Study Of Religion 7, 241–51.
Grigg, D. (1995) The Pattern Of World Protein Consumption. Geoforum 26 (1), 1–17.
Grabum, N. H. H.( 1983). The Anthropology Of Tourism. Annals Of Tourism Research 10(1 ):9-34.
Graburn N.H., (1989): Tourism: The Sacred Journey. In: V.L. Smith (Ed.), Hosts and Guests – The
Anthropology Of Tourism, University Of Pennsylvania Press. Philadelphia. Israel, Central Bureau Of
Statistics,
117
Hirshman, E.C. (1981) American Jewish Ethnicity: Its Relationship To Some Selected Aspects of Consumer
Behavior. Journal Of Marketing 45, 102–10.
Hitrec, T. (1990) Religious Tourism: Development – Characteristics – Perspectives. Acta Turistica 2 (1), 9–49.
Howe, A.C. (2001 ),Queer Pilgrimage: The San Francisco Homeland And İdentity Tourism. Cultural
Anthropology
16 (1), 35–61.
Israeli, A. ve Mehrez, A. (2000) Fromillegal Gambling To Legal Gaming: Casinos İn Israel. Tourism
Management 21 (3), 281–91.
Jackson, R.H. ve Hudman, L. (1995) Pilgrimage Tourism and English Cathedrals: The Role of Religion in
Travel. Tourists Review 50 (4), 40–48.
Joseph, C.A. Ve Kavoori, A.P. (2001) Mediated Resistance: Tourism and The Host Community. Annals Of
Tourism Research 28 (4), 998–1009.
Jackowski, A., ve Smith, V. (1992). Polish Pilgrim-Tourists. Annals Of Tourism Research, 19(1), 92–106.
Kaplan A. and Baron R.,( 1991), Pilgrimage Revised Version The First Global Conference: Tourism: A Vital
Force For Peace. Vancouver, October 23–27.
Knight, J. (1996) Completing Hospitalities in Japanese Rural Tourism. Annals of Tourism Research 23 (1),16580.
Kong, L. (2001). Mapping ‘New’ Geographies Of Religion, Politics and Poetics in Modernity. Progress in
Human Geography, 25(2), 211–233.
Krausz, E. (1972) Religion As A Key Variable. Ine. Gittus (Ed.) Key Variables in Social Research (Pp. 1–33).
London: Heinmann Educational.
Küçükaltan, D., (1992), Türkiye’de Üçüncü Yas Turizmi, Basılmamıs Doktora Tezi
İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bil. Enst. İstanbul.
Lehman, E.C. ve Shriver, D.W. (1968) Academic Discipline As Predictive Of Facult Religiosity. Social Forces
47, 171–82.
Levin, S. (1979) Understanding Religious Behavior. Journal Of Religion and Health 18 (1),
8–20.
Lewis, J. (1991). Introduction. In J. Eade, & M. J. Sallnow (Eds.), Contesting The Sacred: The Anthropology Of
Christian Pilgrimage. London: Routledge
Lupfer, M. Ve Wald, K. (1985) An Exploration Of Adults’ Religious Orientations and Their Philosophies of
human Nature. Journal Of The Scientificstudy Of Religion24 (3),293–304
Mcclain, E.W. (1979) Religious Orientation The Key to Psychodynamic Differences Between Feminists and
Nonfeminists. Journal Of The Scientific Study of Religion 18, 40–45.
Maccannell, D. (1973). Staged Authenticity, Arrangements of Social Space in Tourist Settings. American
Journal of Sociology, 79(3), 589–603
Maccannell, D.( 1999), The Tourist: A New Theory Of The Leisure Class. Berkeley and Los Angeles:
University of Califomia Press.
Mcdaniel, S.W. ve Burnett, J.J. (1990) Consumer Religiosity and Retail Store Evaluation Criteria. Journal of The
Academy of Marketing Science 18 (2), 101–12.
118
Mansfeld, Y. (1995), The ‘Value Stretch’ Model And its İmplementation İn Detecting Tourists’ Class
Differentiated Destination Choice. Journal of Travel and Tourism Marketing 4 (3), 71–92.
Markus, R. A. (2006). Christianity and The Secular. Notre Dame: University of Notre Dame Press.
Morinis, A.,( 1992) Introduction: The Territory of The Anthropology Of Pilgrimage. In Sacred Journeys: The
Anthropology Of Pilgrimage, Edited By A. Morinis, 1-28. Westport, CT: Green Press.
Nash, D. 1996. Anthropology of Tourism. Oxford: Elsevier Science Ltd.
Nolan, M. L., ve Nolan, S. (1989). Christian Pilgrimage in Modern Western Europe. Chapel Hill: The University
Of North Carolina Press.
Nolan, M. L., ve Nolan, S. (1992). Religious Sites As Tourism Attractions in Europe. Annals of Tourism
Research, 19(1), 68–78.
Özgüç, N., (2003), Turizm Cografyası, İstanbul: Çantay Kitapevi
Poulson, R.L., Eppler, M.A., Satterwhite, T.N., Wuensch, K.L. ve Bass, L.A. (1998) Alcohol Consumption,
Strength of Religious Belief, And Risky Sexual Behaviour in College Students. Journal Of American
College Health 46 (5), 227–32
Poria, Y., Butler, R., ve Airey, D. (2003). The Core Of Heritage Tourism, Distinguishing Heritage Tourists From
Tourists in Heritage Places. Annals of Tourism Research, 30(1), 238–254.
Poria, Y., Butler, R., ve Airey, D. (2004). How Tourists Decide Which Heritage Site To Visit. Tourism Review,
59(2), 12–16.
Reader I. ve Walter T. (1993), Pilgrimage in Popular Culture, The Macmillan Press, London.
Rinschede, G. (1992). Forms of Religious Tourism. Annals of Tourism Research, 19(1), 51–67
Seaton, A. V. (1999). War and than Tourism, Waterloo 1815–1914. Annals of Tourism Research, 26(1), 130–
158.
Seaton, A. V. (2002). Than Tourism’s Final Frontiers? Visits to Cemeteries, Churchyards and Funerary Sites As
Sacred and Secular Pilgrimage. Tourism Recreation Research, 27(2), 27–33
Smith, V. L. (1992). Introduction. The Quest in Guest. Annals of Tourism Research, 19(1), 1–17.
Smith, V. L. (1989). Hosts and Guests – The Anthropology of Tourism. Pennsylvania: University of Pennsylvani
Press.
Sood, J. ve Nasu, Y. (1995) Religiosity and Nationality: An Exploratory Study of Their Effect on Consumer
Behavior in Japan and the United States. Journal of Business Research 34, 1–9.
Stone, P. R. (2006). A Dark Tourism Spectrum, Towards A Typology of Death and Macabre Related Tourist
Sites, Attractions and Exhibitions. Tourism, An Interdisciplinary International Journal, 52(2), 145–160.
Timothy, D. J., ve Olsen, D. H. (2006). Tourism, Religion and Spiritual Journeys. London: Routledge.
Turner, V., ve Turner, E. (1978). Image and Pilgrimage in Christian Culture. New York: Colombia University
Press.
Tumer, V. (1973). The Center Out There: Pilgrim's Goal. History of Religions 12 (3): 191 - 230.
Turner, V.(1978) Image and Pilgrimage in Christian Culture. New York: Columbia UP
Turner, V. W., ve Turner, E. (1969). The Ritual Process. London: Routledge.
Tümer, G., ve Küçük, A. (1997) Dinler Tarihi, Ankara: Ocak Yayınları
119
Uriely, N., Israeli, A. ve Reichel, A. (2000) Residents Attitudes Towards Tourism Events: The Case of Nazareth
2000. In A.P. Russo (Ed.) Proceedings of The Second International Seminar on Tourismmanagement in
Heritagecities (Pp. 99–116).Nazareth, 3–5 February.
Urry, J. 1990. The Tourist Gaze: Leisure and Travel in Contemporary Societies. London: Sage
Publications.
Urry, J. (2001). The Tourist Gaze. London: Sage Publications.
Vukoni’c, B. (1996). Tourism and Religion. London: Elsevier Science Ltd.
Vukoni’c, B. (2002). Religion, Tourism and Economics, A Convenient Symbiosis. Tourism Recreation
Research, 27(2), 59–64.
Walter, T. (2002), From Cathedral to Supermarket: Mourning, Silence and Solidarity. Sociological Review 49
(4), 494–511.
Waters, L.K., Batlis, N. ve Waters, C.W. (1975) Protestant Ethic Attitudes Among College Students.
Educational and Psychological Measurement 35, 447–50.
Wilkes, R.E. Burnett, J.J. ve Howell, R.D. (1986) On The Meaning and Measurement Of Religiosity in
Consumer Research. Academy Of Marketing Science 14 (10), 47–56 Levin, S. (1979) Understanding
Religious Behavior. Journal Of Religion and Health 18 (1), 8–20.
Yılmaz, M., (1988), Kitab – ı Mukaddes Kuran Ve Turizm , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
Turizm Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Zaichkowsky, J.L. ve Sood, J.H. (1989)Aglobal Look At Consumer İnvolvement and Use of Products.
International Marketing Review 6 (1), 20–34.
Ziyaoğlu, R., (1969) Allah’a Giden Yollar ve Kutsal Mahaller Turizmi. İstanbul: Kitaş Yayınları.
Zengin, Burhanettin (2009), “Seyahat İşletmeleri ”, Turizm İşletmeleri Kitap İçinde Bölüm, Editörler: B. Zengin,
Ş. Demirkol, Değişim Yayınları İstanbul.
MARKALAŞMA AÇISINDAN TARSUS
DESTİNASYONU’NUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yrd. Doç. Dr. Burhanettin ZENGİN
Sakarya Üniversitesi, İşletme Fakültesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Gül ERKOL
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı
Özet
Günümüz dünyasında kentler, ekonomik aktörler olarak giderek artan bir öneme sahiptir. Rekabetin ülkelerden
ziyade artık bölgeler ve şehirlerarasında gerçekleştiği çağımızda, destinasyonların farklılığı ve özgünlüğü ön
plana çıkmaktadır. Bir ürünün markalaşması ve iyi pazarlanması o üründen elde edilen geliri artırır. Şehirlerin
120
marka değeri taşıması ise daha çok fiziki ve beşeri sermaye imkanları ve dolayısıyla ekonomik ve sosyal
gelişmenin hızlanması demektir. Doğu Akdeniz Bölgesi içinde önemli turizm, tarım, ticaret, lojistik ve sanayi
alanlarına sahip ve bölgenin gelişme potansiyeli en yüksek Şehirlerinden biri olan Tarsus, günümüzde
Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen inanç merkezleri arasında ilk sıralarda olma yolundadır. Bu araştırmanın
amacı; markalaşma kavramını ve destinasyon markalaşmasını ele almak, Tarsus ilinin markalaşma konusundaki
kaynaklarını ve yapabileceklerini irdelemektir.
Anahtar Kelimeler: Destinasyon Markalaşması, Markalaşma, Tarsus.
Abstract
In today’s World as the economic actors, the cities have growing importance. In our time when the rivalry is any
more in the region sand cities instead of the countries, the difference and originality of destinations comes
forward. Branding and well marketing of a product increases the income from the product. Having a brand value
of the cities means much more physical and human capital oppurtinities and thus quickening of economic and
social development. Tarsus, which has important tourism, agricultural, commercial, logistics and industrial area
in East Mediterranean Region and is one of the highest cities of development potential, is in the front rank
among Turkey and world’s foremost faith centers. The aim of this study is to handle the concept of branding and
branding of a destination, examine the sources of branding of Tarsus city and its capabilities.
Key Words: Destination Branding, Branding, Tarsus.
1.Giriş
Günümüzde rekabet yalnızca ürünler veya firmalar arasında değil ülkeler ve kentler arasında da yaşanmaktadır.
Bu çerçeveden baktığımızda rekabette avantaj elde etmek isteyen kentlerin bir marka olmalarını sağlayacak
özelliklerini belirleyip bunlardan faydalanma yoluna gitmeleri gerekmektedir. Aslında her kent bir markadır.
Çünkü her kent bir diğerinden ayırt edici özelliklere ve farklılıklara sahiptir. Ancak sorun şu ki her marka aynı
değerde değildir. Kimi markalar hedef kitleleri tarafından daha değerli olarak kabul edilirken kimisi daha
değersiz olarak görülür. Bir diğer sorun ise bu markaların nasıl algılandığı ile ilgilidir. Diğer bir ifadeyle bu kent
markalarının imajlarının nasıl olduğudur.
Günümüz Dünyasında iletişim ve ulaşım imkânlarının büyük oranlarda gelişmiş olması, bilginin hızlı bir şekilde
yayılması, insanların gelirlerinin artması vb. birçok faktörün değişmesi nedeniyle insanlar dünyayı
dolaşmaktadır. Bilgiye ulaşan insanların aynı zamanda fiziksel yer değiştirmelerinin kolaylaşması bir anlamda
sinerji oluşturmuştur. Bu geziler birçok nedenle yapılmasına rağmen ana neden turizm ve iş seyahatleridir.
Seyahat nedeni ne olursa olsun, en fazla faydayı seyahat edilen ülke ve şehirler elde etmektedir. Bu noktada
şehirlerin ve ülkelerin bu kazançtan fayda elde edebilmeleri için üzerlerine birçok görevler düşmektedir. Artık
şehirlerde kaynaklarını daha etkili kullanmak, yaşanabilir mekânlar yaratmak, cazibe merkezi haline
dönüştürebilmek amacıyla pazarlamayı kullanmaktadırlar. Amaç, daha fazla satılabilir olmaktadır. Yani şehre
ziyaretçi sayısını arttırmak, yatırım isteklerini teşvik etmek ve şehirde oturanların sorunlarını anında
çözümleyerek değer ifade etmek anlamına gelmektedir. Günümüz dünyasında artık birçok tanınmış şehrin
belediyeleri, tanınmış olan şehirlerini hala pazarlamaya çalışmaktadırlar. Ülkemizde de belediyelerin büyük
çoğunluğunda bu anlayış egemen olmaya başlamıştır (www.yerel siyaset.com). Bu çalışmada, öncelikle
121
Markalaşma ve Destinasyon Markalaşmasının kavramsal boyutuna vurgu yapılacak ve markalaşma anlamı,
bileşenleri üzerinde durularak, marka-destinasyon ilişkisi dikkate sunulacaktır. İkinci olarak Tarsus’un
destinasyon markalaşması açısından irdelenmesi sağlanarak, sonuç bölümünde genel bir değerlendirme
yapılacaktır. Çalışma konu ile ilgili yerli ve yabancı yazın ve internet taramasına dayanmaktadır. Çalışma
sonucunda ortaya çıkacak değerlendirmelerin, Tarsus’un markalaşmasının sağlanması ve gelişimi açısından
yararlı fikirler sunulacağı düşünülmektedir.
2. Marka, Markalaşma ve Destinasyon Markalaşması Kavramları
Marka bir ürün kategorisinde firmanın tüketiciye ya da müşteriye sunduğu ve rakiplerinden farklı olduğunu
yansıtan her şeydir (Kavas, 2004: 19) ve markaların esas amacı ürünleri tanımlamaktır. Bir marka kendini
kullanan kişiye, bilinsin ya da bilinmesin geldiği özel kaynağı belirtir (Schmitt-Simonson, 2000: 260). Bir
ürünün marka olabilmesi için, sadece üreticinin vizyonu ve yatırım için gerekli kaynağın olması yetmez, zor olan
markanın gücünü sürekli kılmaktır. Markanın değerleri, sorumlulukları, duyguları, kimliği ve ruhu vardır.
Marka, her şeyden önce kullanıcısına karşı bu unsurların sürekliliğinin taahhüdüdür. Marka değerleri denildiği
zaman “farklılaşma, uygunluk, saygınlık ve aşinalıktan söz edilmektedir (Akad, 2003). Marka; tüketicilerin
hislerinde belirli bir fayda temin etmeye yönelik ve bilinen bir kaynaktan elde edilen (Bir ürün, bir hizmet, bir
şirket vb.) ve genellikle standartlaştırılmış ve sembolik tanıtımlarla birleştirilmiş (isim, logo, amblem, renk,
etiket, hayal vb.) bir beklentidir (Herman, 2006: 69). Başka bir tanıma göre de marka, bir satıcının veya bir
grup satıcının eşya ve servislerinin belirlenmesini ve onlann, rakiplerinin eşya ve servislerinden ayrı tutulmasını
sağlayan bir isim, terim, işaret, sembol veya bütün bunların bileşimidir (Kotler, 2000: 404). Diğer taraftan
marka, bir teşebbüsün mal ve hizmetini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetinden ayırt etmeyi sağlamak
koşuluyla harf, logo, şekil olabilen her türlü işarettir (Pırnar, 2006: 47). Marka Olmanın iki önemli özelliği
vardır:
- Marka, ilk, lider, öncü ve orijinal olduğu düşündürülecek şekilde lanse edilmelidir. Markayı tanımlamak için
sürekli olarak bu kelimelerden birisi kullanılmalıdır.
- Yeni bir kategori geliştirilmelidir. Kategori unutulup sadece marka da geliştirilebilir, ancak etkili bir yöntem
değildir (Ries-Ries, 2003: 68).
Destinasyon Markalaşması oluşturmak için uzun bir süreç gereklidir. Destinasyon markası yaratmak; pozitif imaj
oluşturma
aşamasında
tanımlanan
ve
ayırt
edilen
birtakım
özelliklerin
oluşturulması
olarak
tanımlanabilmektedir. Turistik bölge için, bir marka oluşturmak, turistik bölgeyi diğer benzer turistik
bölgelerden ayırt eden baslıca özellikleri ile ön plana çıkararak, bir kimlik oluşturma sürecidir. Destinasyonu
markalaştırırken, o bölge ile ilgili her şey tek bir marka çatısı altında toplanmalıdır. Bunlar; mal ve hizmetlerden
tarıma, spordan sanata, yatırımdan teknolojiye, eğitimden turizme kadar yüzlerce özelliktir. Amaç, bölgenin
varlığını bütünüyle ele geçirmek ve sembolik bir tarzda ziyaretçilere sunmaktır. Bunu yaparken de, her türlü
özelliğin tek tek, ama bütünü temsil eder şekilde ele alınarak pazarlanması gerekir. Bu anlamda marka ticari
olmaktan çıkıp “güvenilirlik markası” durumuna gelmektedir (Günlü ve İçöz, 2004; 298). Başarılı bir
destinasyon markası oluşturabilmek için, pazarlama tecrübesine sahip olmak, pazar hukukunu bilmek, ürün
yönetimi tecrübesine ve ilginç güzel fikirlere sahip olmak, ama hepsinden önce de cesarete ihtiyaç vardır.
Memnun ve yaşam kalitesi yüksek bir şehir halkı, şehrin gelişimi ve markalaşmasıyla yakından ilgilidir. Şehrin
122
markalaşması, kısa sürede de olabilen bir olay değildir. Uzun süren ve zahmetli çalışmalar sonunda elde edilen
bir çalışmadır. Ancak markalaşmış bir destinasyonun, rakiplerden ayırt edilmede en önemli etmen olduğu
unutulmamalıdır. Destinasyonları markalaştırma sürecinde, bu konuda uzmanlaşmış bilim adamları bir araya
gelerek ortak çalışmalar yapmalıdır. Şehir bölge planlamacıları, coğrafyacılar, psikologlar, sosyologlar,
ekonomistler, ziraatçılar, mimarlar, yerel yönetimler vb. birimlerin, yurt dışında tanınmak ve markalaşabilmek
için, bir birlik içinde çalışması gerekmektedir (Buchegger, 2005). Bir bölgenin, turistik bir marka haline
gelmesinin sağlayacağı yararlar aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir:
¾
Turistin, turistik bölgeyi tanımasını ve benzer turistik bölgelerden ayırt etmesini sağlar.
¾
Turizmin özelliği nedeniyle ürünün satın alınmadan önce denenmemesinin getireceği riskleri azaltır.
¾
Turistik bölgenin kalitesinin sembolü işlevini görür.
¾
Marka, bir bölgeye belirgin bir kimlik kazandırır ve bu sayede pazar bölümlemesini kolaylaştırır.
¾
Turistik bölgenin markalanması, bölgeyi simgeleyen ürünlerin de, markalanması çabalarını
kolaylaştırır.
¾
Koordinasyon ve birleşme çabalarına yardım eder.
¾
Turistin hem fiziksel hem de psikolojik olarak ürüne çekilmesini sağlar.
¾
Markanın dayanıklılık özelliği, ürünler veya hizmetler değişse de markanın yaşamının süreklilik
göstermesini sağlar (Yılmaz ve Çizel, 2000: 457).
¾
Destinasyonlara tekrarlı gelişlere sebep olur, bunu da, müşterisi ile arasında duygusal bağ kurarak
sağlar (Oppermann, 2000: 81).
Destinasyon markalama, pozitif imaj geliştirmeye yönelik olarak; isim, sembol, logo, dizayn, slogan, renk,
mimari, kültürel miras, dil, mitler ve efsaneler gibi marka elemanlarının tutarlı bir kombinasyonu ile meydana
gelmektedir (Taşçı, 2007: 11). Bu marka elemanları, destinasyon marka oluşumu çalışmaları sırasında, ürün
pazarlamasında uygulanan, aynı prensip ve teknikleri içermektedir. Bu doğrultuda bir destinasyon marka
gelişimi için gerekli dört prensip şu şekilde sıralanır (Özdemir, 2007: 132);
¾
Turiste yönelik olmak: Marka oluşumu açısından destinasyonun sahip olduğu ya da turistin istediğini
düşündüğü konuları değil bizzat turistlerin isteklerini temel almak.
¾
Odaklanmak: Belirli bir hedef pazara odaklanarak ona çekici gelecek şekilde teklif geliştirmek.
¾
Bağlılık kurmak: Turistlerin yalnızca rasyonel değil duygusal tepkilerine de odaklanmak.
¾
Temel almak: Destinasyon yönetim örgütlerinin ana stratejisini desteklemek.
Destinasyon Markalaşma Aşamaları (İpar, 2011:184);
¾
Güçlü bir markanın dayanağı olabilecek çekicilikleri tanımlama,
¾
Basit, çekici, inanılır ve farklılaştırıcı bir imaj tasarlama
¾
Markalaşma faaliyetlerinin tümünü kapsayacak bir şemsiye kavram belirleme,
¾
Çarpıcı bir slogan,
¾
Görsel Semboller
3. Destinasyon Markalaşmasına Yönelik Stratejiler
123
Markanın yaratılması sırasında strateji yaratmanın da önemi kaçınılmazdır. Strateji düşüncesi, pazarlama
stratejisinin denetiminde unutulmaması gereken bir konu olacaktır. Ancak böylece işletmenin dış çevresinde ve
iç kaynaklarındaki mevcut kuvvetli ve zayıf yönler belirlenerek uygulanan pazarlama stratejisinin iyi bir
değerlendirmesi yapılabilir (Taşkın, 1997: 48). Mal veya hizmetlerin pazarlanması esnasında da işletmeler
kuvvetli ve zayıf yönlerini dikkate alarak planlamalarını yapmaları gerekmektedir. Rekabetin yoğun yaşandığı
piyasalarda işletmeler özellikle kendi ürünlerinin üstün olduğu özellikleri vurgulaması gerekmektedir. Strateji
geliştirmede bazı paket yaklaşımlar söz konusu olabilmektedir. Bunlardan biri Büyüme Matriksi (Fırsat Izgarası)
diğeri de Ürün Portföy Analizleri (Tuncer vd.,1992:64). Büyüme Matriksi 4 seçenekten meydana gelmektedir.
Bunlar:
1. Mevcut Ürünler-Mevcut Pazarlar: İşletme, faaliyette bulunduğu pazarlarda henüz ulaşamadığı tüketiciler
bulunduğu zaman başvurur.
2. Yeni Ürünler-Mevcut Pazarlar: İşletmenin mevcut olan müşterilerine yeni ürünler sunmasıdır.
3. Mevcut Ürünler-Yeni Pazarlar: İşletmenin halen üretmekte olduğu ürünlerini yeni pazarlara sunmasıdır.
4. Yeni Ürünler-Yeni Pazarlar: Yeni ürünler ve yeni pazarları kapsar.
Ürün Portföy Analizleri: İşletmenin ürettiği her bir ürün, belli bir hedef pazara sahiptir. İşletme ürünlerini bu
pazarlarda satarak gelir elde eder. Ancak, her ürünün hitap ettiği pazardaki yapısı, rekabet şartları, pazarın
büyüme hızı, kâr oranı, pazar payı gibi hususlar farklıdır. Ürün Pazar Analizleri işletmenin ürün/pazar
karışımlarını en iyi şekilde düzenleyerek uzun dönemdeki kârını en üst düzeye çıkarmayı amaçlar. Büyüme
Matriksi kuramını turizm sektörü içerisinde değerlendirildiğinde; Mevcut Ürünler-Mevcut Pazarlar konusunda
her ülkenin henüz ulaşamadığı turist grubu mevcut olabilmektedir. Her zaman ülkelerindeki turizme yönelik
ürünlerini kitle iletişim araçları yoluyla, ya da internet kanalıyla dünya ülkelerine pazarlama imkânına
sahiptirler. İkinci kurama göre; var olan pazarlara yeni ürünlerin tanıtılması ve benimsetilmeye çalışılmasıdır.
Turizm sektöründe İtalya, İspanya, Fransa gibi bazı ülkeler uzun yıllardır uluslararası turizm pazarında önde
gelen isimlerdir. Mevcut pazar konumunda her daim turist çekmektedirler. Fakat bununla birlikte yeni ürünlerini
de piyasaya sunmakta yeni destinasyonlarının tanıtımını yaparak potansiyel pazarlardan turist çekmeyi
hedeflemektedir. Üçüncü kurama göre değerlendirildiğinde, ülkelerin mevcut ürünlerini yani sürekli ilgi gören
destinasyonlannı yeni turist gruplarına açmayı planlamalarıdır. Örneğin, Paris'e hiç gitmemiş herhangi bir ülke
vatandaşı her zaman için potansiyel turist olarak değerlendirilebilmektedir. Yeni ürünler-yeni pazarlar olarak
turizme hiç açılmamış olan bir yöre ya da bölge devreye girebilmekte dünyanın çeşitli ülkelerine
pazarlanabilmektedir.
Büyüme matriksi kuramı; Turizm sektörü açısından değerlendirildiğinde her ülkede öne çıkmış kentler veya
turizm açısından öneme sahip merkezler olabilmektedir. Örneğin Fransa'nın Akdeniz Rivierası olarak
adlandırılan Cannes, Nice, St. Tropez kıyıları gerek ikliminin ılıman olması gerekse deniz turizmi açısından her
zaman cazibe merkezi olmaktadır. Önceleri aristokrat sınıfın yoğun ilgisini çekmekte iken sonraları 20.yüzyıldan
itibaren kitle turizmi ile birlikte diğer halk tabakalarının da uğrak ziyaret yeri olmuştur. Durum Türkiye
açısından açısından incelendiğinde Turizm Bakanlığı tarafından ilan edilen turizm bölge, merkez ve alanlarında
yer alan her ürünün aynı potansiyel değerlere sahip olduğu bilinmektedir. Her bölge kendi ilinin sınırları
içerisinde yer alan turizm merkezini sunacağı pazarlan belirleyerek pazarlayabilir. Örneğin Tarsus başlı başına
bir kültürel cazibe ve çekim unsuru olan bir şehir olarak yılın her ayında her ülkeden turist çekebilecek
124
özelliklere sahiptir. Küreselleşme olgusuyla her endüstri dalında olduğu gibi turizm endüstrisinde de artan
rekabette üstünlüğü ve sürdürebilirliği sağlamak gerekmektedir. Turizm endüstrisinde ürünün isminin ve
imajının ön plana çıktığı ve destinasyon yönetiminde stratejik yaklaşım kaçınılmazdır. Bir sektörde her firmanın
bir rekabet stratejisi vardır. Bir rekabet stratejisi geliştirmek, temelde bir şirketin nasıl rekabet edeceği,
hedeflerinin neler olması gerektiği ve bu hedefleri ulaşmak için hangi politikaların olmasını gerektiğini gösteren
bir formüldür (Porter:2000).
Küresel rekabet koşulları altında birbirlerine rakip düşen şehirler ve bölgeler rekabet stratejileri geliştirerek yeni
fırsatlar elde etme şansına sahip olmaktadırlar. Bölgesel etkinliklerin tanıtılmasında imaj bütünlüğü kazanılması
için markanın yaratılması bir stratejidir. Başarılı bir marka stratejisi oluşturmak için bilimsel olarak durum
analizi yapılmalıdır. Buna göre genel olarak güçlü bir ekip, amaçların iyi belirlenmesi, sağlam finansal yapı,
pazar araştırması yapmak, marka kimliğiyle örtüşün değerleri ortaya çıkarmak, kalite yönetimi ilkelerini
benimsemek, müşteri ilişkilerine önem vermek, halkla ilişkilerin bazı faaliyetleri daha geniş kitlelere ulaşmak ve
markalaşma sürecinde yer alan tüm uygulamaları denetlemektir. Pazar araştırması olarak, pazar analizi, SWOT
(Strengths, Weaknesses, Opportunities, and Threats), Benchmarking, rakipleri sürekli izlemek (komşu ülke
destinasyonları), turist motivasyonları, il bazında turizm envanteri, turist profili ve harcama alışkanlıkları, turist
memnuniyetinin ölçülmesi, potansiyel turist analizi gibi analizler yapılmalıdır. Ayrıca, markanın tasarlanması ve
tanıtılması, sanal ortamdan faydalanmak, medya ile ilişkileri sürekli kılmak, çevreyi korumak, tarihi eserleri
korumaya almak, hizmet teknolojisine sahip olmak, uluslar arası işbirliğine önem vermek gibi önemli süreçleri
kontrol etmektir (Kasper vd, 2006).Destinasyon Markalaşmasında Uygulanan Stratejilerini oluşturan bir takım
unsurlar mevcuttur. Bunlar:
¾
Farklı Olabilmek
Tatilciler gittikleri yerlerde farklı ve sonu olmayan zevkleri tatmak istemektedirler. Bu noktada, ürünün ve şehrin
markasının diğerlerinden farklı hale getirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Müşterinin ne istediği, ne
beklediği öğrenilip, ürün ve marka buna göre geliştirilmelidir (Palomar, 2005). Turistik bölgelerde marka
yaratmak, turizmin, birleşik bir ürün olma özelliğinden dolayı çok fazla zorlaşmaktadır bu yüzden, turizmciler,
destinasyonu markalaştırabilmek adına, “Acaba bölgede bizim için farklı olan nedir?” sorusuna cevap
aramalıdırlar. Bu sorunun cevabı, bölgeden söz edildiğinde, akıllara söz konusu farklılık unsurları, olumlu
biçimde verilebiliyorsa o bölge için markalaşma süreci basarı ile tamamlanmış demektir. Bir bölgenin tarihi,
kültürel ve doğal güzellikleri içinden tüketiciler için burayı essiz ve tek yapan özelliğin bulunarak ortaya
çıkarılması o bölgenin markalaşması adına en önemli etkinlik olacaktır. Bu öyle bir özellik olmalıdır ki, rakipler
bu özelliği kopyalayamamalıdır.
¾
Marka Bağımlılığı Yaratmak
Turizm sektöründe, özellikle konaklama ve benzeri alt endüstrilerde sunulan hizmetler hakkında satın alma
öncesinde güvenilir ya da yeterli bilgi elde etme olanağı kısıtlı olduğu için, tüketiciler genellikle bağlı
bulundukları markayı değiştirme eğiliminde değildirler. Çünkü marka değişikliğinin kendilerine yeterli tatmini
sağlayıp sağlamayacağı belli değildir. Seçenek oluşturabilecek markalar hakkında güvenilir bilgi elde etmek de,
zaman ve para açısından oldukça pahalı olabilmektedir. Bu da tüketicilerin markalarını değiştirmeyerek bağımlı
kalmalarına sebep olmaktadır.
125
¾
Duygusal Bağ Oluşturmak
Markalaşma ürün ve müşteri arasında duygusal bir bağ oluşturma temeline dayandırılmalıdır. Bir markanın
başarısının arkasında, en çok da kişisel ilişkiler ve dostluklar ile kurulan duygusal bağlara ihtiyaç vardır. Bir
yerin duygusal anlamda markalaşması için; Güvenilir, Ulaşılabilir, Farklı, sağlam bir temele inşa edilmiş,
Yatırımcılar için çekici, Alt ve üst yapı anlamında bir eksiği bulunmayan vb. özelliklere sahip olması gerekir
(Morgan ve Pritchard, 2004: 70). Tüketiciler ile iliskilerin her anı, duygusal zenginliklerden ibarettir (Palomar,
2005). Destinasyonlar özellikle de, gelecekte fiyatlarından çok, kalbe ve beyne hitap eden özellikleri ile öne
çıkacaklardır.
¾
Özdeğer İnşa Etmek
Markanın üzerine inşa edildiği öz değerler, destinasyonlar için marka ile bütündür. Eğer destinasyonlar kendileri
için önemli olan öz değerleri iyi belirleyip hangi şartlar gerçekleşirse gerçekleşsin, bu değerlerden ödün
vermezlerse, markalaşma adına önemli bir yol kat etmis olacaklardır. Çünkü markalaşmanın temellerinden olan,
güven ve duygusal bağ oluşturma ilkesi sağlanmış olacaktır. Örneğin, Roma, romantizmi sağlama, Hindistan,
egzotik bir ortam yaratma, Dubai, en üst düzeyde kaliteli ve farklı bir ortam sunabilme değerlerinin arkasında
her zaman durabilmektedir.
¾
İmaj Belirlemek
Markalamada başarı için imaj çok önemlidir çünkü sayesinde tekrarlanan ziyaretler sağlanmaktadır (Coshall,
2000; Tapachai ve Waryszak,2000; Morgan- Pritchard, 2004:65). Kurumlar ve destinasyonlar imajlarını
başkaları belirlemeden belirlemelilerdir, aksi takdirde rakipler boşluklardan yararlanıp istenmeyen bir imaj
oluşturabileceklerdir (Aydede, 2003: 21). Markalaşma imaj yaratmak demektir. Bu imaj da, ürünü diğerlerinden
farklı kılmalıdır. Destinasyonun güçlü ve avantajlı olduğu alanlar belirlenip ön plana çıkarılmalıdır. Güçlü bir
destinasyon markası oluşturabilmek için aşağıda ilkelerin gereğince yerine getirilmesi gerekmektedir (Doğanlı,
2006: 55);
¾
Kaliteli bir ürün (Destinasyon),
¾
Alt ve Üst yapı sorunsuzluğu,
¾
Marka kimliğinin elemanlarının oluşturulması (Slogan, Logo, renk, müzik vb.),
¾
Yönetim birimlerinin uyumlu çalışması (Devlet, Yerel Yönetimler, Dernekler vb.)
¾
Güvenlik duygusu,
¾
Alternatif turizm çeşitliliği,
¾
Bozulmamış doğal ortam,
¾
Yöre halkının tutum ve davranışları,
¾
Ulaşım kalitesi ve çeşitliliği,
¾
Halkla ilişkiler ve reklam çalışmaları,
¾
İnternet,
¾
Fuarlar ve festivaller
126
4. Destinasyon Markası Oluşturmanın İlkeleri
Destinasyon Markası Oluşturmanın temel ilkelerinden biri slogan belirlemektir. Sloganlar, ürünlerin yarar ve
temalarını ortaya koymak ve kolay hatırlanabilir olmak adına, birkaç kelimelik mesajlardan oluşmuş kelime
gruplarıdır ve destinasyonların markalaşmalarında, sloganlar çok önemlidir çünkü destinasyonlar bilinilirliği
yüksek bu sloganlar ile hafızalarda yer etmektedirler. Marka dendiğinde insanların kafasında bir resim
oluşmalıdır. Semboller, marka kimliğinin kolay hatırlanarak, tanınırlığını artırmayı ve böylece markaya güç
vermeyi sağlayan araçlardır. Eyfel Kulesi denince Paris’in, Gondol denince Venedik’in, Katedraller denince
Barselona’nın, Burj El Arab denince Dubai’nin, Kumarhane deyince Vegas’ın, Kremlin sarayı denince
Moskova’nın, Taç Mahal denilince Akra’nın, Mısır denilince Piramitlerin, Ask Çeşmesi denilince Roma’nın vb.
akla geldiği gibi. Markanın, destinasyon isminin devamlı tekrarlarından oluşmuş kısa kelimelerle süslenmiş
reklam müziği havasında ki müziklerle, turistlerin hafızalarına yerleştirilmesi, o notaların duyulduğu ilk anda o
bölgenin hatırlaması ve kurulacak duygusal bağ ile marka imajının desteklenmesi, destinasyon markası adına
pozitif bir değer olacaktır. New York, Paris gibi şehirler bu özelliği çok iyi değerlendirmiş şehirlere örnek olarak
verilebilirler. Destinasyonlar ilk olarak, talebe uygun özel turizm altyapısı ve arzı yaratmalıdırlar (Yarcan, 1995;
58-59). Potansiyel bir turist çekim ülkesinin yalnızca özgün kaynaklara sahip olması yeterli değildir. Bu
kaynakların turistlere ulaştırılabilmesi için sorunsuz bir alt yapıya, fiziki olanaklara ve etkin bir turizm
endüstrisine gereksinimi vardır (Aslantaş, 2005).
Alt yapı bakımından yetersiz ya da başarısız bir destinasyonun markalaşma sürecinde başarıya ulaşamayacağı
kesin bir gerçekliktir. Markalaşma çabalarını başarı ile gerçekleştirmiş örneklerin, alt ve üst yapı problemlerinin
bulunmaması ve ise bu alanları mükemmelleştirerek başlamış olmaları da, bunu doğrulamaktadır. Markalamada
ilk asama kalitedir. Kaliteli bir bölge, markalaşma sürecinde rakiplerine göre yüksek fiyat politikası uygulayarak
avantajlı konuma geçebilecektir. Turizmle ilgili tüm çalışmalar, kamu ve sivil insiyatifin ortaklığı ile
yürütülmelidir. Günümüze değin tanıtımların, nitelik ve niceliklerin saptanmasında, planlama ve benzeri tüm
fonksiyonları tek basına yürüten kamu otoritesi, artık bu işlevleri sivil insiyatifle ortaklasa yürütmelidir. Bu
dönüşümü sağlama sorumluluğunu üstlenmiş bugünün tüm sektör yöneticileri (siyasi irade, turizm bürokrasisi ve
sektör kuruluşları) sivil yerel insiyatifin itici gücünü, doğru formüle eden bir yapılanmayı beklemeden hayata
geçirmek zorundadırlar. Planlama sürecinde güçlü yerel sivil insiyatiflerin, faal olarak yer alması amaçlanmalıdır
(Doğanlı,2006: 64).
Turizmin çok yönlü ve dinamik bir endüstri ve hizmetler sistemi olması, sektörle ilgili geliştirilecek plan ve
politikalarda devletin ilgi ve desteğini kesinlikle gerektirmektedir (Köletavitoglu, 2000: 1). Destinasyonların
markalaşabilmesi için, devlet, özel sektör ve kamu kuruluşlarının koordineli biçimde çalışmaları gerekmektedir.
Ziyaretçileri bir bölgeye çekebilmek için bazı farklı (özgün) değerlerin olması gerekmektedir ve marka değeri
olarak karsımıza çıkan bu değerler iletişim metotları sayesinde potansiyel müşterilere aktarılabilecektir. Bu
nedenle, bu konuda görev yapacak olan personelin, markalaşma üzerinde ki etkisi çok önemlidir. Dolayısıyla
örgüt kültürü, marka üzerinde etkili olan değerlerden bir tanesidir (De Chernatony, 2001: 17). Söz konusu
bölgede bulunan isletmelerin bireysel çabaları, bölge için yaratılacak olan marka için çok önemlidir (Günlü ve
İçöz, 2004; 298). Marka, alternatiflerin değerlendirilmesi ile ilgili çok fazla tercih ve problemin bulunduğu
yerlerde güven unsuru, tercih aracı olarak kullanılır (Winkler, 2004: 244).
127
Markalarda olması gereken temel ihtiyaçlardan olan güvenlik hissi (Morgan ve Pritchard 2004) turizm
destinasyonlarının tercih edilmeleri adına çok önemli bir etmendir. Destinasyon için belirlenen öz değerlerden
birisi de, güvenilirliği konusunda olmalıdır. Bu özdeger, destinasyon açısından büyük önem taşıyacaktır. Terörist
saldırıların yoğunlaştığı, özelliklede turistlerin yoğun olduğu bölgelerin hedef olarak belirlendiği günümüzde,
destinasyonlar için belirlenecek öz değerlerden birinin güvenlik konusunda olması tercih edilme olasılığını
arttıracaktır. Turizm destinasyonu olarak güçlü bir marka olmak isteyen birimler, ulaşımla ilgili konumlarını en
avantajlı duruma getirmek zorundadırlar. Hava, deniz, kara ve demiryolu ulaşımlarında en konforlu seçenekler,
en uygun fiyatlarla, turistlerin tercihlerine sunulabilmelidir. Charter seferleri, özellikle de sezonun yoğun olduğu
dönemlerde etkinleştirilmelidir. Ulaşımda, kalite ve seçenek bolluğu sadece ülkeler arasında değil ülke içinde de
en iyileştirilmeli, ulaşımda kazaların en aza inmesi için gerekli yasal önlemler hükümetlerce alınmalı ve
ulaşımda güvenlik ilkesine uyulduğu ispatlanabilmelidir. Belli bir destinasyonu ziyaret eden turistin, ülke içinde
diğer destinasyon bölgelerini de ziyaret edebilmeleri, bu sayede sağlanarak, turistlerin kalış süreleri
uzatılabilmelidir. Marka kişiliği, sevilen bir marka olunup olunamayacağını belirleyen en önemli duygusal
unsurdur (Moser, 2004: 151).
Marka kişiliği ürünü her koşulda temsil edebilmelidir. Buradaki dayanak noktası markanın kim olduğuna dair
sağlam bir fikir sahibi olunması ve bunun her türlü dışsal ifadesinin oluşturulmaya çalışılan kimlikle tutarlı
olmasını sağlamaktır. İlişkiler ve güven bu şekilde oluşturulur. Markalar bu şekilde ortaya çıkarlar (Moser, 2004:
88). Günümüz turizm müşterileri, alışılagelmiş kitle turizmi ile artık yetinmemektedirler. Bölgenin doğal şartları
içinde yapılabilen sporlardan oluşan bir çeşitliliği, kültürel ortamını, el sanatlarından oluşmuş turları, adrenalin
artırıcı seçenekleri vb. alternatifleri değerlendirmek istemektedirler. Özellikle de, turizm sahnesinde son yıllarda
yer almaya başlayan Asya kökenli turistler, çok daha fazla araştırmacı özelliklere ve kültürel turizme önem veren
bir yapıya sahiptirler. Turizm endüstrisi, doğal kaynaklara bağımlı bir sektör olması nedeni ile, doğal çevrede
meydana gelen değişikliklerden en fazla etkilenen sektörlerdendir. Türk turizminin özellikle kıyı turizmine
dayalı olması sebebi ile deniz suyu ve plajların temizliğinin yanı sıra gürültü, toz ve trafikten kaynaklanan hava
kirliliği, çarpık kentleşme, kıyı bölgelerinde görülen betonlaşma ve orman yangınları gibi unsurlar
destinasyonları yakından ve olumsuz etkileyen değişikliklerdir. Bir destinasyonun diğerlerinden farklı olmasını
sağlayacak pek çok özellik bulunabilir. Ancak yerli halkın konukseverliği, cana yakınlığı ve turistlerin
kendilerini bu açıdan rahat hissetmeleri sağlanabiliyorsa, markalaşma çalışmalarında yol alınabilecek demektir.
Bir destinasyonun imajının oluşturulmasında, halkla ilişkiler çalışmalarının önemi çok büyüktür. Yapılması
gereken ise, gerçekleri anlatmaktır. Halkla ilişkiler, sanatı, iletişimi profesyonelliği birleştiren ve uzun bir süreçte
bunları harmanlayarak sonuca götüren bir süreçtir ve ülke imajı oluşturulurken bu süreçten mutlaka
yararlanılması gerekmektedir (Zaklama, 2003: 25).
Destinasyon seçimi ve rezervasyon sürecinde internetin önemi gün geçtikçe artmaktadır. İnternet kurumlara,
gerçek marka olmaları için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Radyonun 60 milyon insana ulaşması 30 yıl,
televizyonunki ise 15 yıl almıştır. İnternet ise, bunu sadece ilk 3 yılında başarmıştır. En tutucu tahminler bile
marka oluşturmak için İnternet’in sunduğu önemli fırsatları onaylamaktadır. İnternette geleneksel pazarda
bulunan fiziksel satıcı-alıcı ilişkisi yoktur. Sonuç olarak, sanal âlem müşterileri, ürünleri ve özelliklerini
öğrenerek, satın alma işlemlerini gerçekleştirmektedirler (Knapp, 2003: 173).
128
İnternet, günde 24 saat, haftada 7 gün, yılda 365 gün hizmet verme özelliği ile, bir markanın tüm aktivite, ürün
ve servis seçeneklerini ne zaman ve nerede isterlerse istesinler ulaşılabilir hale getirdiği için, müşteriye
mükemmel hizmet vermek üzere essiz bir fırsat sunmaktadır. Turizm fuarları aracılığı ile destinasyonların sahip
oldukları özellikler ön plana çıkartılarak tanıtımları sağlanmaktadır. Günümüzde, özellikle de global pazarlarda
rekabet eden işletmelerin, uluslararası fuarlarda yer almaları zorunluluk olmuştur. Dış pazarlara yeni açılan
firmalar (destinasyonlar), uzun vadeli stratejilerine fuarları dahil etmek durumundadırlar. Günümüzde
uluslararası piyasalarda rekabet edebilmenin ve varlığını kalıcı hale getirmenin yolu markalaşmaktan,
markalaşabilmenin
yolu
da
fuarlardan
geçmektedir.
Destinasyonların
markalaşması
çalışmaları
gerçekleştirilirken, tanıtım ayağında fuarlara ilaveten, tanınılırlığı oldukça artıracak olan festivaller gündeme
gelmektedir. Cannes Film Festivali, Rio Karnavalı (Festivali), Antalya Altın portakal Film Festivali gibi örnekler
festivallerin faydalarını göstermeleri adına önemli örneklerdir. Destinasyon Markalaşmasının son aşaması olan
konumlandırma temel olarak markayı tüketicilerin zihnine yerleştirmektir. Pazarlamada konumlandırma, bir
rakibe göre yapılır; boşlukta duran bir şey değildir. Başarılı konumlandırma rakipten farklılaşma ve giderek
cepheleşmeyi içerir (Borça, 2004: 161). Ancak farklılaşması sayesinde, marka olmuş bir destinasyonun temel
konumlandırılması genişletilmeye kalkılırsa, her başarılı markanın basına gelebilecek olan odağını yitirme ve
inandırıcılığını kaybetme riski taşınacaktır. Destinasyon Markalaşmasında üç önemli faktör bulunmaktadır;
Birinci önemli faktör; destinasyonun yapısına ve yapısını etkileyen kuvvetlere uygun, sektör bazında stratejiler
üretmek. Ortaya bir tema veya bir ürün getirilebilirse ve o ürün veya tema dünyaya kabul ettirilebilirse bir anda
marka olunabilir.
İkinci önemli faktör; destinasyonun öz kabiliyetlerinin, yani yaratabilme gücünün (corpatens), rakipler tarafından
kolayca kopyalanamaması gerekmektedir. Öyle bir öz kaynağa, öyle bir kabiliyete sahip olunmalıdır ki, rakip
destinasyonlar bunları kopyalamaya kalksalar dahi başarı sağlayamamalıdırlar.
Üçüncü önemli faktör de, markayı etkileyen ve marka tarafından etkilenen kişi ve kuruluşlarla olan mükemmel
derecedeki iyi ilişkilerdir.(İpar,2011:147)
Destinasyon Markalamada Başarının Şartları:
¾
Rekabet yerine işbirliği
¾
Markanın, destinasyonun fiziksel ve tarihsel kapasitesi gibi değerlerle uyumu,
¾
Net belirlenmiş bir hedef kitleye yönelme,
¾
Destinasyonun kalkınmasını destekleme.
5. Destinasyon Markalaşması açısından Tarsus
Yunanca “da Tarsos Ermenicede Darson ya da Tarson olan İçel’in doğusunda yer alan Tarsus Türkiye’nin en
büyük ilçesidir. Tarsus, ülke güneyinde, Akdeniz bölgesi'nde, İçel iline bağlı bir ilçe merkezidir. Nüfusunun 153
bin 322´si erkek, 155 bin 359´u kadınlardan oluşuyor. Tarsus nüfusunun 233 bin 436´sı kent merkezinde, 75 bin
245'i ise belde ve köylerde yaşıyor. Tarsus'un iklimi tipik Akdeniz iklimi olup gerek tarımsal faaliyetler gerekse
de turizm sektörü açısından oldukça elverişli bir konuma sahiptir. İlçe’ye karayolu, demiryolu ve deniz yolu ile
ulaşım sağlanmaktadır. Tarsus 100’ün üzerinde limana hizmet veren Uluslar arası bir liman niteliğindedir.
Bölgeye en yakın Havaalanı Uluslar arası Adana Şakirpaşa havaalanı olup Tarsus’a uzaklığı 32 km.’dir. Tarsus,
129
günümüzde Mersin'in önemli sanayi ve ticaret kentidir. Tarsus'un ekonomisinde tarım önemli gelir kaynağıdır.
Tarım alanlarının büyük bölümünün sulanması, gübrelenmesi ve yeni tekniklerin uygulanması ile toprağın
verimi artırılmakta, ürünler iyi değerlendirilmektedir.
Mersin ilinin en verimli ve en geniş tarım arazisi,
Tarsus'un ovalık yöresindedir. Bununla beraber iklimin tarıma elverişli olması bu arazilerde her çeşit tarımın
yapılmasını sağlamaktadır. Pamuk, susam ve soya gibi yağlı tohumlu bitkilerden tahılların her çeşidine kadar
tarla ürünlerinin ekimi bu verimli arazilerde yapılır. Sanayi yönünden de önemli noktalar Mersin'den sonra
gelişmiş ilçesi Tarsus’tur. İlçe'nin tarım ürünlerini değerlendiren sanayi kuruluşları dışında, ülke ekonomisi için
önemli olan tarım aletleri, makine yedek parçaları, takım tezgâhları yapan fabrikalar, şekerli yiyecek
imalathaneleri, tuğla ve seramik fabrikaları vardır ( www.tarsus.bel.tr.).
Kuruluşu yaklaşık 8.000 yıl öncesine, Yeni Taş Çağı'na dayanan Kültür Kenti Tarsus'un, Adını antik Yunan
mitolojisindeki “Kanatlı At” anlamına gelen “Pegasus” un, Kilikya ovasında yolunu şaşırması ve Tarsus’un
bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olmasından dolayı Yunanca ayak tabanı anlamına gelen “Tarsos” tan aldığı
bilinmektedir Ayrıca Tarsus, özgün adını antik dönemlerden itibaren bugüne kadar kullanan ender yerleşim
yerlerinden birisidir. Antik Çağ'da Tarsus önemli bir tarım merkeziydi. Bir süre Asur egemenliğinde kalan yöre,
daha sonra Persler'in, M.Ö. 333'te ise Alexander'in (Büyük İskender) yönetimine girdi. Tarsus’ta Antonius
döneminde antik bilim adamlarının yazdıkları büyük kitaplar toplanarak, 200.000 ciltlik, dünyada eşi
bulunmayan bir kütüphane oluşturulmuştur. Tarsus’taki üniversite, Atina ve İskenderiye üniversitelerinden daha
da ünlü idi. Tarsus’ta bulunan yazılı kitabelerde, buranın özgür bir kent olduğu yazılıdır. Tarsus'un özgür
kurumlarından, Paulus ve birçok filozof faydalanmışlardır. Kozmopolit bir kent olan Tarsus, Roma yasalarına
göre yönetilmiştir. Orta Çağ döneminde ise İslam medeniyetinin etkisinde kalmış ve bir çok alim burada
seyahatlerde bulunmuştur. İbn-i Havkal (943), İstahri (951), Idrisî (12. yüzyıl) ve Ebü'l Fida (1273-1331) ile
İranlı Coğrafyacı İbn Hurdazbih (820-912), Süryani tarihçi, filozof Abü'l-Farac Ibn-ü'I Ibri (1226-1286)
bunlardan bazılarıdır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren dünya ticaret sistemine Mersin limanı yoluyla bağlantı
kurmuş, kent bu dönemde kültür, ticaret ve özellikle tarım ve tarıma bağlı ekonomide, büyük gelişmeler elde
etmiştir. Tarsus yedi bin yıllık geçmişinde Hitit, Fenike, Kilikya, Roma, Emevi, Abbasi ve Osmanlı Devletinin
egemenliği altında kalmıştır. Bu süre zarfında stratejik konumundan dolayı bağlı olduğu devletlerin bölgedeki en
önemli merkezi rolünü üstlenmiştir. İlçede halen ayakta duran tarihi mahallelerde gördüğümüz kimisi saray
yavrusu, iki-üç katlı varsıl konutlar, bu dönem zenginliğini yansıtan sivil mimarlık örnekleridir. İlçede büyük bir
grup oluşturan Gayrimüslimlere ait çok sayıda kilise inşa edilmiş, halen önemli bir eğitim kurumu olan Tarsus
Amerikan Lisesi, ABD'liler tarafından kurulmuştur. Kentte hala önemli bir Hıristiyan nüfus yaşamaktadır.
Tarsus çok zengin bir tarihe sahip olup, ilahi dinler açısından önemli bir kenttir (www.mersinkültürturizm.
gov.tr.).
Tarsus kültürel değerlerine sahip çıkmayı başarabilen ender kentlerden biridir. Bu tarihi yapılar şehrin gelir
kaynağı, turizmin can damarı olma özelliğine sahiptir. Bunlardan biri olan;
Kleopatra Kapısı, Tarsus'un
girişindedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken bu kapı için İskele kapısı ismini takmıştır.
Mısır'ın ünlü kraliçesi Kleopatra'nın sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus’ta buluşmak üzere
geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlü Kule'de büyük bir törenle karşılanmışlar ve Deniz Kapısından şehre
gelmişlerdir. Bu nedenle Deniz Kapısına Kleopatra Kapısı da denir. Neolitik Çağda (İÖ 5000) toprak tepe
üzerinde kurulmuş en eski medeniyeti yaşamasıyla Anadolu kültürüne ışık tutan önemli yerleşim merkezlerinden
130
biri olan Gözlükule Höyüğü İlk çağda Tarsus limanı olarak kullanılmıştır. 1934-1938 ve 1947 yıllarında Hetty
Goldman tarafından yapılan Arkeolojik kazılarda, Neolitik dönemden İslam dönemine kadar dünya tarihi
açısından kayda değer eserler bulunmuştur. Höyükten çıkarılan Neolitik döneme ait, sıva parçaları, opsidon araç
ve gereçler, ok uçları, küçük mızraklar, seramikler ve Kalkolitik döneme ait içerisinde ölülerin gömüldüğü
küpler, testi ve çömlekler, aynı mimari tarzda yapılmış üst üste ev tabanları, Tunç dönemine ait Tunç silahlar,
mühürler, dörtgen planlı taş ve kerpiç evler gibi ilk mimari kalıntıları önemli eserlerdir. Bu çağda kentleşme ve
sınıflaşma ortaya çıkmış, kent yangından sonra surlarla çevrilmiştir Hitit döneminde Kuziwatna Kralı Isput Ahşu
ile Hitit Kralı Telepinus arasında yapılan anlaşmanın küçük bir bölümü, Gözlükule'de bu anlaşmayı yapan İsput
Ahşu'nun çevresi çivi ile yazılı, ortası Hiyeroglif bir mührü, Hitit kralı 3 Hattuşil'in karısı Hepa'ya ait mühür, bir
arazi bağışı ile ilgili bir çivili yazılı Hitit tableti, bir din adamı tasvir eden kristal bir heykelcik ve Boğazköy
surlarına benzer bir kale kalıntıları bulunmaktadır Gözlükule'de çıkarılan eserler Adana Müzesi'nde
sergilenmektedir (www.tarsus.bel.tr.).
İlçedeki anıtların en eskisi olarak bilinen Donuktaş; Yapı özellikleri ile bir Roma mabedi olması muhtemeldir.
Donuktaş'ı gezen gezginlerden Sefir Barbaro, 1545 yıllarında yazdığı eserinde buranın bir saray olduğunu yazar,
Hollanda'nın Tarsus Konsolosu Barker, 1835'de yazdığı "Kilikya" adlı eserinde "Donuktaş bir kral ailesi
mezarıdır. Fakat Serdanapol'ın mezarı değildir Çünkü Serdanpol Ninova'da yakılmıştır" demektedir. Donuktaş
bazı kitaplarda da Jupiter Mabedi olarak geçmektedir. Bir efsaneye göre Donuktaş bir hükümdarın sarayı olup
Gözlükule üzerindeymiş, Hükümdar burada kızı ile yaşarmış, zamanın peygamberi bu hükümdara darılarak
sarayına tekme vurmuş Saray ters dönerek yuvarlanmış ve bugün bulunduğu yere düşmüş. Modern Tarsus
kentinin doğusunda bulunan Justiniaus köprüsüne halk tarafından eskiden şehre girişte alınan Bac Vergisinden
dolayı da denilen Bac Köprüsü şehrin bir diğer önemli yapısıdır. Tarsus' a tarihi bir önem kazandıran Cydunus
(Tarsus Çayı) o dönemlerde kentin içinden geçmekteydi. Kleopatra bu ırmak yoluyla gelmiştir. Yakın tarihe
kadar Deniz kapısı Tarsus kale kapısı şuan ismi Kleopatra Kapısı diye bilinen şehrin en eski kalıntıları olan tarihi
yapı halen mevcuttur. Tarsus’ta bulunan Ulu cami, 1579 yılında Ramazanoğullarından Piri Paşa’nın oğlu
İbrahim Bey tarafından St. Pierre Kilisesi kalıntılarının üstüne yaptırılmıştır. Caminin yanında tek şerefeli
minaresine Osmanlı ve Selçuklu üslupları hakimdir (Zengin, 2006: 245).
Bizanslılar Tarsus’u terk ederken geride harabe bir kent bırakmıştır. Müslümanlar yıkılan, harabe olan yerleri
imar ederek başka kentlerden insanlar getirerek, Tarsus’a yerleştirmişlerdir. Abbasi Halifelerinden, bugün Ulu
Cami’de kabri bulunan Abesi Halifesi Memun döneminde, Çok büyük İlmi çalışmalar yapmıştır. Dini ilimler de
Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi ilimler okutulurken, Edebiyat, Felsefe ve diğer Fen ilimlerinden Tıp, Eczacılık,
Astronomi, Fizik, Kimya, Matematik, gibi çalışmalarda bulunulmuştur. Onuncu yüz yıla varıldığında, Tarsus’ta
100 civarında Muhaddis (Hadis Alimi) olmuştur (www.tarsus.gov.). Tarsus'ta birçok kutsal mekânlar vardır.
Danyal Peygamber’in, kabri Tarsus' tadır. Evliyalar kenti Tarsus’ta "Daniyal Peygamber'in" mezarının
bulunması, Tarsus için önemli bir kültürel ve turizm potansiyelidir. Daniyal Peygamber, Babil Kralı II.
Nebukadnesar (MÖ 605-562) zamanında yaşamış; Babil'de tutsak olan Yahudileri kehanetleriyle kurtarmış bir
peygamberdir. Söylenceye göre; Babil Kralı, rüyasında İsmailoğulları'ndan gelecek bir çocuğun kendi tahtını
sarsacağını görmesi üzerine İsmailoğulları'ndan doğan tüm erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu
durum karşısında Daniyal Peygamber doğunca ailesi onu dağ başında bir mağaraya bırakmış, mağarada bir erkek
ve bir dişi aslanın yanında büyüyen Daniyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışmıştır. Başından geçen olayın
131
sembolü olarak, parmağındaki yüzük üzerinde iki aslan arasında duran bir çocuk tasviri vardır. Bir kıtlık
senesinde Tarsus'a davet edilen Daniyal Peygamber'in, Tarsus'a gelmesiyle birlikte bolluk yaşanmıştır. Bu
nedenle Daniyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş, ölünce Tarsus'da şimdiki Makam Cami'nin bulunduğu
yere gömülmüştür (www.belgeler.com) .
Hıristiyan dini için Türkiye’de önemli olan üç büyük merkez İzmir-Selçuk’ta bulunan Meryem Ana Evi,
Antalya-Demre’de St. Nikola (Noel Baba) kilisesi ve son olarak da Tarsus’ta St. Paul Anıt Müzesi’dir.
Hıristiyanlık tarihinde Tarsus, Pavlus’un Hıristiyan olmasıyla birlikte çok önem kazanmıştır. Pavlus’un doğum
yeri olan Tarsus, aynı zamanda onun çocukluk ve ilk eğitimini kapsayan ergenlik dönemlerinin geçtiği şehirdir.
Tarsus, Yahudi zulmünden ve Roma İmparatorluğunun baskısından kaçan ilk dönem Hıristiyan inanırları için bir
sığınma yeri olmuştur (Yıldırım, 2006:108). Ayrıca Tarsus, Pavlus’un Yahudilerin öldürme girişimlerinden
kurtulmasına vesile olan bir yer görevi de üstlenmiştir. Hıristiyanlığın Pavlus ile birlikte zikredilmesi dikkatlerin
yeniden Tarsus üzerine çekilmesine yol açmıştır. Böylece Hıristiyanlığın İsa Mesih’ten sonraki ismi olan
Pavlus’un doğup büyüdüğü, yetiştiği, eğitim aldığı, kısacası, onun Tarsus’ta geçirdiği serüveni Hıristiyanlık
tarafından kutsal sayılmaya başlanmıştır. Tarsus şehri, Hıristiyanlığın hangi mezhebinde olursa olsun bütün
Hıristiyanlar tarafından kutsanmış, saygı görmüş ve onun hayatı ve anıları ile ilgili her şey önemsenmiştir.
Hıristiyanlık denince İsa Mesih ile birlikte Pavlus ve onun yanında Tarsus zikredilmiştir. Bir zamanlar Aziz
Paulus’un evinin bulunduğu yer, günümüzde Tarsus’un eski evlerle dolu Kızılmurat mahallesi sınırları içerisinde
yer alıyor. Evin orijinal yerinin avlusundaki kuyu, Hıristiyanların haç için Kudüs’e gitmeden uğrayıp su içtikleri
yer. Derinliği 38 metre olan ve yaz kış suyu hiç eksilmeyen Aziz Paulus kuyusu görülmeye değer. İncil'de iki
kez Tarsuslu olduğunu yineleyen St. Paul adına mutlaka değişik dönemlerde kiliseler yapılmıştı. Ancak
bunlardan herhangi bir iz bulmak mümkün değildir. Tarsus'ta bugün onun adını taşıyan tek kilise ise, kentin
güneyinde 20. yüzyılın başlarına değin Hıristiyan cemaatin yaşadığı Cami-i Nur Semti'ndedir. Kilisenin
Tavanında yer alan Hz. İsa, Yohanna, Matta, Luca ve Marcos'un freskleri ve "İlahi Göz" ve her iki yanında
bulunan melekler turistlerin ilgi odağı durumundadır (Öz,1998:5).
St. Paul'un Hıristiyanlık kurallarını yaydığı tarihlerden uzun bir süre sonra, Arap kaynaklarında Takyanus olarak
geçen Diocletianus Roma İmparatoru Tarsus'a gelmiş ve çok tanrılı dönemde tek tanrıya inandıkları için bu
gençleri huzuruna çağırarak, onlara Roma dinine bağlı kalmalarını, aksi taktirde kendilerini öldürteceğini
söylemiştir. Tek tanrıya inançlarından vazgeçmek istemeyen bu gençler, İmparator tarafından verilen bir kaç
günlük zamandan yararlanarak Tarsus yakınlarındaki bu mağaraya sığınmışlar ve orada mucizevî bir şekilde 309
yıl süren bir uykuya yatmışlardır. İçlerinden ilk uyanan Yemliha, yiyecek almak için kente gittiğinde, elindeki
paranın çok eski olduğu ve anlattıklarının akla uygun olmadığı anlaşılınca, şehir halkı onunla beraber mağaraya
gider. Ancak mağarada yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey göremezler (Ramsay, 2000: 17). Bu
sonuç İslami versiyonda ise şöyledir; Mağaraya gelenler, içerde altı kişinin namaz kıldığını görürler. Yemliha
dışardakileri bırakıp mağaraya girer ve ondan sonra yedisi de görünmez olurlar. Tarsus’un İslam dini açısından
öne çıkmasına vesile olan unsur daha çok “Ashab-ı Kehf” kültü ve bunun etrafında şekillenen inanç yumağıdır.
Ashab-ı Kehf kültünün merkez oluşturduğu inanç yumakları arasında “Hızır-İlyas” ve buna bağlı olarak
Tarsus’ta düzenlenen “Hıdrellez” kültünden söz etmek mümkündür. Bu bağlamda Tarsus’un dini tarihinde bu
kültün farklı bir inanç kitlesi tarafından kutsanması, onun eski çağlardan itibaren dini düşüncenin önemli
merkezlerinden biri olma özelliğini perçinlemiştir. Ayrıca bu kültün inanç yönündeki köklerinin Kur’an-ı Kerim
132
ile desteklenmesi onun ilahi boyutunu da ortaya koymuştur. Olay bugün değişik şekillerde anlatılsa da özünde
yıllarca inançlara gösterilen baskıya Tarsus eşrafından yedi gencin karşı koyması yatmaktadır. Bu anlatımlarda
değişmeyen bir başka nokta ise, Encülüs Dağındaki bir mağaraya sığınan Meksemlina, Yemliha, Mislina,
Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayyuş isminde yedi genç ile köpekleri Kıtmır'in 309 yıl uyumalarıdır.
Hikâyenin belgelenmesi Yemliha'nın Tarsus'a gönderilmesiyle gerçeğin ortaya çıkması arasında gelişmektedir.
İsimler Hıristiyan versiyonunda Maksimyanus, Malkus (Margus), Martininanus, Konstanitnos, Dionisyus,
Yuhanis ve Süresiyu şeklinde değişmektedir (Zengin, 2006: 244). Bugün binlerce turist ağırlayan bu turistik
bölge, Tarsus’un bir diğer önemli kültürel eseridir
Ashab-ı Keyf ile ilgili din tarihi anlaşmazlıklara düşmüştür. Durum ne olursa olsun; Tarsus şehrinde böyle bir
mağaranın bulunduğu ve bunun Kur’an-ı Kerim tarafından da desteklendiği, böyle bir dini kültün de dindarlar
üzerinde son derece etkili olduğu gerçeğidir. Tarsus, daha önce sır dinleri, felsefi geleneği, Hıristiyanlık ve
Pavlus ile anıldığı gibi daha sonra İslam dininin mensuplarınca da yine dini bir özelliği olan Ashab-ı Kehf ile
önemsenmektedir. Türk ve İslam kültüründe bu kıssa ile Tarsus şehri Türkiye’nin dini coğrafyasında diğer
Hıristiyan izlerle birlikte yer almıştır. Bütün bu olayların sonucunda Tarsus şehri Türkiye’deki dini turizmin
önde gelen merkezlerinden biri haline gelmiştir (Yıldırım, 2006:120).
Gerek iklim ve coğrafyanın, gerekse sosyo-ekonomik yapının sağladığı zenginlik sayesinde sürekli yerleşim
gören Tarsus topografyasında konut gelişimini izlemek neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Buna karşın son
yüzyılın çok kültürlülüğü ile şekillenmiş özgün bir sivil mimarinin varlığından söz etmek mümkündür. Zaten
Tarsus, sayıları her geçen gün azalsa da, geleneksel konut çeşitliliğinin Çukurova'da önemli ölçüde korunabildiği
ender bölgelerden biri olmuştur. Tarsus’un görülmeye değer Tarsus evleri kısmen koruma altında olmasına
rağmen yeni açılan yollar ve imar düzenlemeleri bir bölümünü yıkmış, bir bölümünü de çevresinden koparmıştır.
Bu evlerin en etkileyici yanı kapılarıdır. Tarsus'taki geleneksel yapılar, tümüyle yöredeki yapı malzemeleri ve
ustalarla gerçekleştirilmiştir. Yörede bolca bulunan kireçtaşı ve Toroslar'daki ormanlardan ağaç bulma olanağı
sonucu taş ve ağaca dayalı mimari gelişmiştir. Kesme taş duvarların halıları, döşeme ve çatı kirişlemeleri,
hayatları taşıyan dikmeler, döşeme kaplamaları, dolaplar, kapılar, pencere doğramaları, kapakları, kafesler hep
ahşaptan yapılmıştır. Ahşap işçiliği taşıyıcı sistemde kaba olarak kalmakla birlikte konsol, kapı, merdiven,
pencere doğraması, sergen gibi ayrıntılarda ince bir işçilik göstermektedir. Üst kat döşemesini taşımak için
birçok evin alt katında, avluya bakan bölümlerde ve depo mekanları içinde taş ayaklara veya devşirme sütunlara
oturan kemerli düzenler oluşturulmuştur. Bezemeli kapılar ve strüktürel anlamı olan konsollarla birlikte bu
ayrıntılar Tarsus'ta yüksek bir taş işçiliğinin geliştiğinin kanıtıdır. Sıcak havanın etkisini azaltmak için, bitişik
düzendeki dar sokaklar, sık sık meydanlara açılarak kente ferahlık sağlar. Konutların çoğu 19. Yüzyıla aittir. Bir
bölümü 20. Yüzyıl başında yapılmıştır. 19. Yüzyılda tarıma dayalı olarak gelişen üretim ve ticaret, özellikle
ekonomik açıdan kenti zenginleştirmiş ve geliştirmiştir. Bu varsıllık, Tarsus evlerine dikkat çekici bir biçimde
her yönüyle yansımıştır. Kentsel sit alanında mevcut konutlar üç tip altında toplanabilir. Tek veya iki katlı taş
evler, ahşap-taş karışımı iki veya üç katlı evler, tümüyle taş olan tek veya iki katlı evler. Eski Tarsus evlerinin
olduğu sokaklara girdiğinizde; beton yığınlarından kurtularak, kendinizi birden tarihi yapıların içinde
bulursunuz. Sokaklarında yürürken iki yanda yükselen evlerin zamana direnen soylu mimarileri sizi etkileyecek
ve onları yaptıranların, yapan ustaların ve mimarların estetik kaygılarını görerek saygı duyacaksınız. Birden
geçmişte kalan bir tarihin canlı belgelerin bırakıp güncele gelmek size zor gelebilir. Ama bilin ki o harikalar hep
133
direnecek ve bize bu güzellikleri yaşatmaya devam edecekler; yeter ki biraz korumayı bilelim, onları yalnız
bırakmayalım (Artan, 1994 : 215). Tarsus efsaneleri ile de tanınan bir şehirdir. Tarsus'la ilgili anlatılan çok
sayıda hikaye içerisinde Şahmeran belki de en ilginç olanıdır. Yılanların şahı olarak bilinen insan başlı, yılan
gövdeli Şahmeran'ın Cansab adında bir gençle olan hikayesini konu edinen bu anlatı, Tarsus ve yakın çevresinde
bilenen ve en çok anlatılan hikaye olmuştur. Kurgusunda kısaca dostluk ve verilen bir sırrın istenmeyen olaylara
dönüşmesi ve ihanetin sonunda da ölümün yaşanması anlatılmaktadır. Tarsus'ta makamı bulunduğuna inanılan
Lokman Hekim, kimi zaman peygamber, kimi zaman şair, kimi zaman da hekim olarak görülmektedir. Bu
yüzden hakkında birçok efsane ve rivayet yer almaktadır. Ayrıca Kuran-ı Kerim'de adına süre (Lokman Süresi)
bulunan ve oğluna öğütler vermesiyle bilinen ismin, halk arasında değişik efsanelerle anlatılan hekimle aynı
olduğu inancı yaygındır.
Tarsus Dünyaya adını duyurmuş en önemli ve en şöhretli savaş gemisi olan Nusret Mayın Gemisine sahip bir
yerdir. Tarsus Belediyesi tarafından orijinali korunarak restore edilmiş, 2003 tarihinden itibaren de Tarsus'un
girişinde geniş bir anıt müzede sergilenmeye başlanmıştır. Daha çok 18 Mart 1915'te "Muhteşem Armada"
olarak tanınan dünya donanmasını durdurarak bugünkü dünya coğrafyasının sınırlarını belirleyen
kahramanlığıyla hatırlanmaktadır (www.saintpaultarsus.com.tr.). Tarsus sahip olduğu kutsal mekanlar ile
İnanç Turizmi açısından farklılık yaratan bir kent olmakla birlikte,diğer turizm türleri açısından da oldukça
elverişli bir coğrafyaya sahiptir.Tarsus’ta Gülek Bölgesi yayla turizmi açısından elverişli bir bölgedir. Yine
Tarsus Akçakoca ve Keşbükü İçmeleri Termal Turizm açısından önemli bir bölge olup mide ve bağırsak
hastalıklarına iyi gelmektedir.
İstatistiklere bakıldığında ise Tarsus kentinin Mersin İlinin turizm kaynaklarında büyük paya sahip olduğu
görülmektedir. Kentin sahip olduğu etnografik eserlere bakıldığında; Mersin İlinden 2,331 eser sergilenirken;
Tarsus Kentin 1,950 eser ile Mersin’den sonra bölgeden en fazla eserin sergilendiği merkezdir. Yine Arkeolojik,
Tarihi, Doğal ve Kentsel Sit alanlarına bakıldığında ise Mersin’de 138 alan bulunurken, Tarsus’ta 72 alan
bulunmaktadır. Şehrin Sivil Mimarlık, Askeri Yapı, Dinsel ve Kültürel yapı, İdari yapı, Doğal Anıtlar,
Endüstriyel gibi tescilli binalarına bakıldığında ise; Mersin İlinde 249 bina bulunurken, Tarsus kentinde 333 bina
bulunarak Mersin İlini bu konuda yüksek oranda geçtiği görülmektedir. 2010 yılı verilerine göre; Mersin İline
gelen 174,115 turistten, yaklaşık 120 bin’i Tarsus bölgesine ziyarete gelmektedir. Yine Müze ve Ören yerlerine
gelen ziyaretçi sayısına bakıldığında ise Mersin İlinin 2010 yılında ören yerlerini ziyaret eden yerli turist sayısı
387,086 iken yabancı turist sayısı 96,856; 2011 yılında yerli turist sayısı 384,802; yabancı turist sayısı
82,479’dur St.Paul Anıt Müzesine 2010 yılında 15, 735 yerli, 11,030 yabancı ziyaretçi gelirken, 2011 yılında
12,142 yerli turist, 10,349 yabancı turist olmuştur. St. Paul Kuyusu ise; 2010 yılında 17,910 yerli turist, 15,611
yabancı turist tarafından ziyaret edilirken, 2011 yılında 22,427 yerli turist, 20,757 yabancı turist tarafından
ziyaret edilmiştir. St. Paul Kuyusu ile St. Paul Anıt Müzesine 2009’da 2.418 yerli, 46.820 yabancı ve 47.265
indirimli grup olmak üzere toplamda 96.503 turist ziyaret ederken, 2010 yılında bu ziyaretçi sayısı elli bin’e
yükselmiştir. Bu ziyaretler neticesinde bakanlığımıza 147.847.00 TL gelir elde edilmiştir (www.mersinkültür
turizm.gov.tr).
Tarsus Kentine gelen turist sayısı, geliri her yıl artış gösterirken; Belediye ve Kaymakamlık Tarsus’un marka bir
şehir olması için çalışmalarını ve çeşitli projelerini yürütmektedir. Bu projelerden biri olan Havaalanı Projesi ile
Mersin’in ulaşımdaki avantajları Çukurova Havaalanı sayesinde daha da artacaktır. Bu havaalanı 3.5 kilometre
134
uzunlukla, Türkiye’nin en uzun pistine de sahip olacak. Mersin’den havayolu ulaşımına erişimi yakınlaştırmakta
imkanları genişletmektedir. Yenice – Adana arasındaki Kargılı Köyü’nde yapılacak bu havaalanı Mersin’e
önemli bir hareket getirecektir. Tarsus’ta oluşturulacak lojistik köy, 384 dönümlük hacmi ile bölgeye yönelik
taşıma hacminin tamamını karşılaması ve, başlangıçta 1 milyon tonluk yük taşıması beklenmektedir. TCDD
tarafından yapımı devam eden Yenice Lojistik Köy’de de önemli adımlar atılmasıyla Mersin Limanının
hinterlandı eskiden olduğu gibi ülke sınırlarının dışına uzanacak, Ortadoğu ve Orta Asya varışlı taleplere de
hitap edebilecektir. Doğu Akdeniz’in en önemli turizm yatırımı olan ‘Mersin-Tarsus Kültür ve Turizm Koruma
Geliştirme Bölgesi Projesi’ ile Tarsus’un turizmde yeni bir devir açacacağı tahmin edilmektedir. 7 bin 600 yatak
kapasitesinin yanı sıra 2 golf sahası, kongre merkezi, sağlık merkezi ve günübirlik tesislerin bulunduğu proje
kapsamında, 5 yatırımcı firmaya arsa tahsisi gerçekleştirilerek tapuları dağıtılmıştır. Projenin hayata geçmesiyle
yeni bir destinasyon ortaya çıkacak ve turizmde artık Tarsus ayrı bir alternatif olarak bütün dünya turizm
çalışmaları içerisinde yer alacaktır. Yaklaşık 3 milyon metrekarelik bir alan 12 ayrı parsele bölünerek
yatırımcılara verilmiştir. Yatırımların yaklaşık toplam maliyeti ise 750 milyon TL’dir. Projenin 5 bin kişiye
doğrudan istihdam alanı oluşturacağı bu kapsamda da turizm işletmelerinin milli ekonomiye yılda 200 milyon
dolarlık bir katkı sunacağı tahmin edilmektedir. Tarsus – Kazanlı arasındaki 14 km. lik sahil bandı, 1995 yılında
Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Bölgesi ilan edilmiştir. Yaklaşık 2 yıl önce ihalesi yapılan Üç milyon
metrekarelik alan üzerinde, golf sahaları, sağlık kompleksi, 10 bin yataklı ve içinde çeşitli yaşam alanlarının
bulunacağı projenin hayata geçirilmesiyle sadece Mersin'in değil, tüm Çukurova'nın büyük bir turizm hamlesi
yakalayacaktır. Kesin tahsis belgelerinin imzalanmasının ardından inşasına başlanacak olan proje Uluslararası
standartlara uygun 2 golf sahası, 10000 yatak kapasiteli oteli, Turizm Sağlık Merkezi gibi tesislerin yanı sıra,
yerli ve yabancı turistlerin modern şartlarda tatil yapmalarına imkân tanıyacak sosyal ve kültürel aktivitelerin
yapılabileceği tesislere de sahip olacaktır. Proje kapsamında yapılacak tesislerin, yılın 12 ayı faal olacaktır.
Tarsus-Kazanlı Sahil Bandı Projesi ile burada 10 bin kişi iş dolayısıyla istihdam edileceği, 50 bin kişinin de
geçim kaynağı olacağı tahmin edilmektedir. Böylece Tarsus ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan büyük
gelişmeler gösterecektir. Proje hayata geçtikten sonra ortaya çıkacak olan dil sorununu en aza indirgemek
amacıyla öncelikli olarak projenin gerçekleştirileceği bölgedeki esnaflara çeşitli dillerde kurslar açılarak, halkın
daha iyi ve kaliteli hizmet vermesi planlanmaktadır.
Yaklaşık 2 yıl önce Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Bölgesi olarak ilan edilen Gülek Bölgesinde, Bolkar
Dağlarının eteğindeki Karboğazı mevkiinin kayak turizmine kazandırılması için gerekli çalışmalar yapılmıştır.
12 ay boyunca turizme hizmet edebilecek potansiyele sahip olan bölge, Uluslararası Kayak Federasyonu'nun Alp
disiplini kayak yarışmalarında istediği pist uzunluğu, çıkış ve varış arasındaki kot farkı özelliklerinin tümüne
sahip olma özelliği ile bölgenin ender destinasyonlarından biri olacaktır. Ülkemizin çeşitli yörelerinden ve yurt
dışından gelecek turistlere de hizmet etmesi hedeflenen Karboğazı, Türkiye'nin en önemli kayak merkezlerinden
biri olmaya da aday gösterilmektedir. Ayrıca Karboğazı, Tarsus ve çevresi başta olmak üzere tüm Çukurova'ya
hizmet verecek tesisleriyle Türkiye'nin kış ve yayla turizmine yönelik cazibe merkezi olma yolunda emin
adımlarla ilerlemektedir. Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Akdeniz Oyunları’nın 17.’si,
20-30 Haziran 2013 tarihleri arasında Mersin’de yapılacak. 24 Akdeniz ülkesinden 4000’e yakın sporcunun 28
farklı spor dalında yarışacağı 17. Akdeniz Oyunları için 153 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Bu
organizasyonunun gerek Mersin’e gerekse Mersin’e bağlı yerleşim birimlerine olan etkisinin çok büyük olacağı
öngörülmektedir (www.mersin2013.org.tr).
135
Tarsus Belediyesi 2012-2014 stratejik planında yer alan SWOT analizinde Tarsus’un bir takım zayıflıklarını
belirtmiştir. Siyasi bir birim olan belediyenin kendi içinde yaşadığı iletişim eksiklikleri, uzman veya kalifiye
personel bulmada yetersizlik, alanında uzman olan personelin ise emeklilik yaşının gelmiş olması, Ücret
Dağılımındaki eşitsizlik, Kaynakların etkin ve verimli kullanılamaması, belediye hizmetlerinde kullanılan
araçların yetersizliği ve takip sisteminin olmayışı, kentsel dönüşüm projesinin hayata geçirilememesi, ulaşım
master planının olmaması, kaçak yapı oranlarının artışı, Vatandaşın yapılan hizmete sahip çıkmaması, sanayi
tesislerinin kapanması, kırsal kesimden yaşanan göç, nüfus ve alan olarak büyük olmasına rağmen hala ilçe
konumunda olması, toplumun sosyal ve ekonomik düzeyinin yetersiz olması, yeni işyerlerinin açılmaması,
Tarsus genelinde işsizlik oranının yüksek olması, yeterli sosyal tesislerin olmaması yer almaktadır.
İnanç Turizmi açısından büyük bir potansiyele sahip 54 vilayetten daha büyük olan Tarsus il olmayı
beklemektedir. Bu konuda gerek Yönetim Birimleri gerekse yerel halka büyük görevler düşmektedir. Tarsus’a
bir üniversite yapılması bu şehrin ekonomik, sosyal, kültürel kalkınması açısından büyük bir fırsattır. Tarsus’un
tarihi dokusunu taşıyan Tarsus Evleri’ne gereken önem verilmelidir. Tarsus Belediyesi tarafından yapılan bir
ankette Tarsus Halkına turizm ve tanıtım konusunda bir takım sorular sorulmuş ve turizm hizmetlerine yönelik
memnuniyetleri ölçülmüştür. Sonuçlara göre; Tarsus Halkı Tarsus’un tanıtımı konusunda % 42 oranında
memnun iken, Restorasyon faaliyetleri için % 40 oranında memnun olduklarını % 10 oranında ise konu ile ilgili
herhangi bir bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir. Tarsus’un konaklama, yemek ve alışveriş yerlerine yönelik
faaliyetler konusundaki memnuniyetleri sorulduğunda % 40 oranında memnun olduklarını, % 10 oranında ise
konu ile ilgili bilgilerinin olmadığını belirtmişlerdir. (www.tarsus,gov.tr.).
6. Sonuç ve Öneriler
Türk Destinasyonlarının dünya çapında marka olmak gibi bir beklenti içine girmesindense, kendisine niş
pazarlar belirleyerek buradaki hedef kitleye yönelmesinin daha olumlu sonuçları olacağı büyük bir gerçektir.
Ancak bunu gerçekleştirirken marka değeri yüksek destinasyonlar oluşturmak olacaktır. Dünya genelinde marka
değeri yüksek bir destinasyon olmak nerdeyse imkansız bir çabadır. (Doğanlı,2006). Tarsus Kenti Halkının
içinde yaşarken mutlu olacağı, gözle görülen hiçbir çarpık yapılaşmanın, elektrik ve su kesintisi bulunmayan
kirliliğin barınmadığı kendine has ve hiçbir rakipçe taklit edilemez özelliklere sahip bir şehir muhtemel turistler
için de çekim noktası oluşturacaktır.
Turizmle İlgili çalışmaların devlet, yerel yönetim, işletmeler ve kuruluşların ortak çabaları ile koordineli biçimde
yürütülmesinin gerekliliği açıktır. Buna ilişkin olarak Hükümet, Turizm Bakanlığı, Belediyenin yanı sıra,
Tarsus’ta turizmle ilgili kuruluşlar mevcuttur. Markalaşma çalışmalarına kaliteli bir ürün oluşturarak
başlanmasının zorunluluğu vardır. Turizm materyali olarak çok zengin olan Türkiye Turizm Ürününün dünyanın
arzu ettiği ölçüler doğrultusunda şekillendirerek mevcut ülke imajından da sıyrılmış, kendi başına bir varlık
gösterecek şekilde konumlandırılmış biçimde pazara marka değeri yüksek destinasyonlar olarak sunulması
gerekmektedir. Markalaşma bünyesinde birtakım gereklilikleri taşıyan bir kavramdır. Bir kişiliği, sloganı,
sembolü, logosu, rengi, müziği ama hepsinden önemlisi kendisini diğer bütün rakiplerinden ayrı kılacak bir
farklılık noktasının olması gerekmektedir. Bu özellikleri sonucu, muhtemel müşteriler üzerinde halkla ilişkiler
çalışmalarının yardımı ile oluşturulacak duygusal bağ ile tekrarlanan satın alımlar gerçekleşecek ve marka
bağımlısı bir müşteri topluluğuna sahip olunabilecektir (Doğanlı,2006). Eğer Tarsus’un marka olması bu
136
aşamaları gerçekleştirmeden sadece reklamlar ile ürünlerini pazarlamaya çalışırlarsa sonuç hüsran olacak ve
bundan sadece ilgili destinasyon değil tüm Tarsus Ekonomisi ve imajı zarar görecektir. Kalıcı olmak için marka
bileşenleri halkla ilişkiler ile müşterilere benimsetilmek zorundadır. Markalaşma için kaliteli bir ürüne sahip
olmak gerekmektedir. Bölgeye gelen turist muhtemel rakiplerle kıyaslandığında farklı ve duygusal bir yakınlık
kurabileceği değerlere sahip bir ürün olarak görmesi gerekmektedir. Havaalanından başlayarak gideceği tesislere
kadar gördüğü manzara turisti rahatsız etmemeli otelden bir an önce çıkarak Tarihi ve Turistik yerleri görmeyi
arzulamalıdır. Oysaki Türkiye’nin hemen hemen bir çok destinasyonunda çarpık şehirleşme, betonlaşan ve yeşili
kaybeden bir doku, her geçen gün daha fazla hakim olmaktadır. Alt yapı çalışmaları devam eden bir
destinasyonun, üst yapısında meydana gelen sorunlar hiçbir turistin memnun olacağı bir durum değildir. Marka
bileşenlerinden olan sembol kavramı konusundaki eksikliğin giderilmesi için bölgenin turistler tarafından Tarsus
denilince akla ilk gelen özellik olmalıdır. Yapılan bu araştırma sonucunda elde edilen bulgulara dayanılarak
ulaşılan sonuçlar ve kamu, sektör, yeni araştırmacılara yönelik sonuçlar ve geliştirilen öneriler aşağıdaki gibidir;
Kamuya yönelik Öneriler;
1- İnanç Turizmi açısından Destinasyon bazında marka olmuş Kudüs, İtalya, Hindistan, Tibet, İspanya,
Japonya, Bangkok gibi ülkelerde yer alan kutsal mekânlara her an bir yenisi eklenmektedir. Bu bölgelerin
marka değerleri oldukça yüksektir. Türkiye üzerine yapılan araştırmalarda turist sayısı artışına rağmen,
marka değeri yükselmeyen bir yapıda olduğu görülmektedir. İnanç Turizminde hızla ilerleyen Tarsus’un bu
durumu değiştirmesi umulmaktadır.
2- Bölgeye gelen Turist grubunun tespit edilmesi konusunda da sıkıntılar mevcuttur. Bu turist grubu üzerine
araştırmalar yapılıp, beklentileri belirlenmeli ve tanıtım faaliyetlerinde bu yaş grubu hedef kitle olarak
seçilmelidir. Bu konuda ilgili müdürlükler ve konusunda uzman kişilerin dışında akademisyenlerin
görüşlerinden de faydalanılmalıdır.
3- Tarsus’a rakip destinasyonlarda da ne gibi oluşumlar ve organizasyonların yapıldığı incelenmeli gerekli
yerlerde, rakip destinasyonlar kendilerine göre oluşturdukları yenilikler, Tarsus’a özgü şekillendirilmelidir.
Kentin potansiyel turizm çeşitlerine yönelik alt birimler oluşturulmalıdır ( Tarsus İnanç Turizmi Birliği,
Tarsus Yayla Turizmi Birliği, Tarsus Kış Turizmi Birliği, Tarsus Termal Turizm Birliği vb.).
4-
Destinasyonların tanıtım filmlerine, afişlerine bakıldığında bir köşesinde bölgeye özgü bir yemek çeşidi
bulunmakta ve bu kültür yansıtılmaktadır. Bu bakımdan birçok kültüre ev sahipliği yapmış Tarsusu
değerlendirdiğimizde kendine özgü yemek kültürü envanteri çıkartılmalı, Ulusal ve Uluslar arası alana
taşınmalıdır. Yerel Yemekleri ve Kültürel özellikleri yansıtarak ve turistin alışkanlıklarını göz önüne alarak
temiz ve özenli turistik mekan sayısı arttırılmalıdır. Yöre insanının turizm konusunda bilinç düzeyi
yükseltilmeli ve müteşebbis bir ruh oluşumuna zemin hazırlanmalıdır.
5- Devlet, yerel yönetim, sivil ve özel kuruluşlar bir arada ve koordineli biçimde çalışmalı ve ortak
konumlandırma fikri altında markalaşma çalışmalarına yön verilmelidir. Tüm Dünya da başarılı örneklerde
geçekleştirilen budur. Markanın görünen yüzünden çok görünmeyen kısmına ağırlık verilmesi gerekir.
Kaliteli ürün, marka kişiliği ve en önemlisi rakip tarafından taklit edilemeyecek benzerlerinden tamamen
farklı bir özellik ile ürünlerin yapılandırılması gerekmektedir.
137
6- Hollywood yapımcıları ikna edilerek ortak projeler gerçekleştirilmeli, Uluslar arası alanda ün sağlamış Türk
yapımcı, yönetmenler Tarsus bölgesinde çekilen filmler ve belgeseller yapmalı ve Saint Paul’suz Tarsus;
Tarsussuz bir Saint Paul hatta Hıristiyanlık olamayacağı fikri öne sürülmelidir.
7- Destinasyonların özelliklerine ilişkin best seller kitaplar yazdırılmalı, Uluslar arası alanda ün sağlamış Türk
yazarlar kitaplarında Tarsus’a yer vermeli ve insanların aklında Tarsus’a karşı merak duygusu
uyandırılmalıdır.
8- Dünyaca ünlü kişiler Tarsus’u övücü ve özelliklerini ön plana çıkartmalarını sağlayıcı yazılar yazıp, Tarsus
Bölgesinin İkinci bir Efes olduğu temasını aktaran tanıtım filmleri çekilmelidir.
9- Dünyanın farklı bölgelerindeki fuarlara, festivallere katılım sağlanmalı, inanç turizmi alanında Uluslar arası
platformlarda Tarsus tanıtılmalıdır. İnternet ortamının avantajlarından yararlanılmalı, Tarsus’a ilişkin
olumlu haber ve yenilikler anında duyurulmalıdır. Yine internet vasıtasıyla birinci sınıf servis ve ürünleri
tercih eden inanç turizmine katılan turistlere yönelik bir internet sayfası oluşturmalı ve insanların daha hızlı
ve kolay bir şekilde Tarsus Kentindeki hac yerlerine ve bilgilere ulaşması sağlanmalıdır.
10- Profesyonel turist rehberlerine yönelik Tarsus Kentinde uzmanlık eğitimi kursları açılmalı ve tanıtma
elçilerimiz turist rehberin daha iyi hizmeti verebilmeleri için fırsatlar sağlanmalıdır.
11- Tarsus’un inanç turizmi potansiyelinin arttırılması ile ilgili tehditleri vardır. Bu tehditlerden turistik alanların
yeterli düzeyde korunmaması, alt-üst yapı ve çevre düzenleme, kentleşme eksiklikleri kamu tarafından
değerlendirilebilir.
12- Tarsus Hıristiyanlık dini için vazgeçilmez bir kenttir. Amerika’da tahmini 100 milyonluk Hıristiyanlık
dinine bağlı Pazar ve bu pazarın harcama kapasiteleri düşünüldüğünde yetkililerce Amerika’da
yapılabilecek bir tanıtım reklâmının getirileri mutlaka olacaktır. Önemli dinsel seyahat ve toplantılara
öncülük eden inanç, turistlere yol gösteren ve bu sektörde söz sahibi olan Dünya İnanç Turizm Birlikleri,
Dini kuruluşlar ile irtibat kurularak, iş birliği içine girilmelidir. İnanç turizmine yön veren ve diğer turizm
işletmeleri ile iş birliği yapan bu birliğe Tarsus Bölgesindeki inanç turizm envanteri gönderilerek dikkatleri,
işbirliği yaptıklarını diğer tur operatörleri ve turizm işletmeleri Tarsus’a çekilmelidir.
13- Tarsus Kentinin turistik kaynaklarının detaylı envanteri çıkarılabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı iyi bir
pazar araştırması yaparak diğer ülkelerde başlattığı reklam kampanyası gibi projelerle Tarsus turizmine
katılan mevcut turistlerin devamlılığının sağlanması, potansiyel turistlerin Tarsus’a çekilmesi ve yeni
pazarlar ve farklı ülkelere yönelik tanıtım ve pazarlama çalışmaları yürütülmelidir.
Sektöre Yönelik Öneriler;
1.
Mersin İline gelen Yabancı Turistlerin sayısına bakıldığında hemen hemen çoğunluğu Tarsus Bölgesine
ziyaret amacıyla geldiği görülmektedir. Kentin sahip olduğu özellikleri bölümlere ayırıp farklılaştırarak ve
daha orijinal ve özgün biçimde turistlere sunarak potansiyel halde bulunan bu grup için kent daha cazibeli
hale getirilebilir. Tarsus Alternatif turizm açısından oldukça elverişlidir. Bu turizm grubuna giren turistler
daha az harcama, daha çok tatil düşüncesi yerine, kendilerine fazla miktarda bütçe ayırıp ziyaret ettikleri
138
yerleri ayrıntılı olarak gezebilme düşüncesine sahiptirler. Bu grup büyük gelir getirici özelliğe sahiptir. Bu
grubu hedef alan pazarlama ve tanıtım stratejileri geliştirilmelidir.
2.
Tarsus’ta bulunan turistik tesis sayısındaki yetersizlik özel sektörün Tarsus Turizmine ağırlık vermesi
gerektiğini ifade etmektedir. Tarsus Kentinde turizm büroları açılmalı, tesis sayısı ve kalitesi arttırılmalı,
bölgedeki işletmeleri yeterlilikleri incelenerek eksiklikler giderilmelidir.
3.
Bölgenin turistik açıdan rekreasyonel faaliyetlerinin eksikliği bir diğer sorundur. Bölgeye inançları
sebebiyle gelen ziyaretçiler için şehrin var olan doğal güzelliklerini çekici hale getirmek, bu insanlarda daha
fazla kalma arzusu uyandıracak ilgi çekici otantik mekânlar yaratılmalıdır.
4.
Tarsus’un nüfus potansiyeli turizm faaliyetlerinin gelişimini destekler düzeydedir. Turizm faaliyetlerinin
ihtiyaç duyduğu yetişmiş elemanlar ise Tarsus Bölgesinde açılması gereken Turizm Bölümleri ile
sağlanabilir.
5.
Tarsus’un inanç turizmi potansiyelinin arttırılması ile ilgili zayıf yönleri vardır. Bu zayıf yönlerden yeterli
tanıtım ve pazarlamanın yapılmaması ve büyük tur operatörleri ile işbirliklerinin yapılmamış olması
görüşleri özel sektör tarafından değerlendirip gerekli çözümler sağlanmalıdır.
6.
Tarsus’un markalaşma açısından güçlü yönleri vardır. Bu güçlü yönlerden turizme elverişli çok önemli
inanç merkezlerin bulunması ve bölgenin inanç turizm potansiyelinin yüksek olması görüşleri özel sektör
tarafından değerlendirilebilir.
7.
Tarsus’un inanç turizm potansiyelinin arttırılması ile ilgili fırsatları vardır. Bu fırsatlardan her yıl inanç
turizminin giderek canlanıyor olması ve Hac İbadetini yerine getirmek isteyen kişi sayısının her geçen gün
artması görüşleri özel sektör tarafından değerlendirilebilir.
Yeni Araştırmacılara Öneriler;
1- Çalışma Ülkemizin hatta Dünyanın Önemli inanç merkezlerinden biri olan Tarsus’u ele almıştır. Çalışmanın
zaman, maddi imkanlar ve ulaşım sebebi ile bir takım kısıtlılıkları mevcuttur. Ancak, Araştırmanın Tarsus
Kentini turistik olarak ele alması açısından anlamlı sonuçlar doğuracağı düşünülmektedir.
2- Tarsus Kentine yönelik turizm bilimi alanındaki literatürdeki çalışmaların sınırlı sayıda olması yeni
araştırmaların gerekliliğini destekler niteliktedir.
3- Tarsus Kentine yönelik teorik ve uygulamalı araştırmalar yapılması Tarsus’un hak ettiği önemi kazanması
açısından önemli olacaktır.
4- Tarsus İline gelen ziyaretçi grubuna, bölgedeki yerel birimlerin turistik hizmetler açısından etkinlik ve
yeterliliğine yönelik araştırmaların anlamlı sonuçlar oluşturacağı düşünülebilir.
5- Konuya ilişkin yapılacak bilimsel araştırmalar Tarsus Markasını güçlendirecektir, konunun kapsamlı olarak
gelecek çalışmalarda ele alınmasının büyük faydalar sağlayacağı tahmin edilmektedir.
6- İletişim yaşamın gereğidir. Bugün önemli iletişim araçlarından biri “ marka”dır. Kentler, çevreleri ile etkili
bir iletişim kurabilmek için markanın iletişim gücünden faydalanarak anlatmalıdır. Kendini anlatabilmenin
139
ilk şartı ise kendini tanımaktır. Markanın, “kim” olduğunu bilmeden, kendisi ile ilgili anlattıkları güven
vermekten uzaktır. Bu nedenle “marka kimliği” üzerine çalışılmalıdır ( Yavuz, 2007).
Kaynakça
Akan, N. (2003) http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2003/06/25/ekonomi/ekonomiprn1.html ET:
20.02.2012
Aslantaş, H.(2002),6.Bilkent Turizm Formu, Dünya Turizmindeki Degisim İçinde Türk Turizmi
<http://www.tourism.bilkent.edu.tr/conferences/forum6/forum6Hulyaaslantas.html >, Erişim Tarihi
(05.02.2012), Ankara.
Artan, G.(1994), İçel Gezginleri, Mersin Deniz Tic. Od. Yay., Mersin
Aydede, C.(2003) Marketing Türkiye, 15 Aralık, İstanbul
Borça, Güven. (2004). “Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar Mı?. (Marka Olmanın ABC’si)”. (7. Baskı).
MediaCat Yayınları, İstanbul.
Buchegger,O., Tourismus Management Club Newsletter Vom 15., 11.042004, <htttp://tuepps.deistadtmarketingvortrag.html>, Erişim Tarihi: 16.02.2012
Coshall, J,. T.(2000), Measurement of Tourist Images: The Repertory Grid Approach, Journal of Travel
Research
De Chernatony, L.(2001), An integrated Approach to Building and Strengthening Brands, European Retail
Digest, March
Doğanlı, Bilge. (2006). “Turizmde Destinasyon Markalaşması ve Antalya Örneği”. Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, İşletme Bölümü, Antalya.
Günlü, E., İçöz, O.(2004), Turizmde Bölgesel Marka
Markanın Önemi, (Turizm
İmajı Yaratılması Ve Turizm İstasyonları
İçin
İlkeler Ve Yönetim), Turhan Kitapevi, Ankara
Herman,D.,(2006), Marka Olmak Istiyorum. Çev.Toros Altuntuğ, Alte yayıncılık, İstanbul.
İpar S.M. (2011), Turizmde Destinasyon Markalaşması ve İstanbul Üzerine Bir Uygulama, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Ana Bilim Dalı, Balıkesir.
Kasper H., Helsdingen, P. V., Gabbott M., (2006), Services Marketing Management- A Strategie Perspective,
second edition John Wiley& Sons Ltd., England.
Kavas, A. (2004). “Marka Değeri Yaratma”. Pazarlama ve İletişim Kültür Dergisi. Cilt.3, Sayı.8
Kotler.P.,(2000), Pazarlama Yönetimi, 10.Baskıdan çeviri,Beta Basım A.Ş., İstanbul.
Köletavitoğlu ,T. (2000), Sekizinci Bes Yıllık Yıllık Kalkınma Planı, Turizm Özel Komisyonu Raporu,
http://ekutup.dpt.gov.tr/turizm/oik601. pdf>, Erişim Tarihi: 18.02.2012
Morgan, N., Pritchard, A.(1998), Tourism Promotion and Power: Creating Images, Creating Identities, Wiley
and Sons Ltd., New York
Moser, M.(2004) Marka Yaratmanın 5 Adımı,( Çev.: İnci Berna Kalınyazgan) 1. Basım, Mediacat Kitapları,
İstanbul.
Oppermann, M (2000), Tourism Destination Loyalty, Journal of Travel Research, 39(1)
140
Öz, H.(1998) Bilinmeyen Tarsus, Ankara
Özdemir, G. ( 2007). “Destinasyon Yönetimi ve Pazarlama Temelleri İzmir İçin Bir Model Önerisi”. Doktora
Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Pırnar J., (2006), Doğrudan Pazarlama, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Palomar, J., http://www.turizmpusulasi.com/viewpage.php?page_id=149 Erişim Tarihi: 20.02.2012
Porter, Michael E.(2000), Rekabet Stratejisi, Sektör ve Rakip Analizi Teknikleri(Çev.G. Ulubilgen), Sistem
Yayıncılık ve Mat.San. Tic .A.Ş, İstanbul.
Ramsay, W. M.(2000) Tarsus (Aziz Pavlus’un Kenti), Çev. Levent Zoroğlu, Ankara.
Rıes, A., Rıes, L. (2003), Marka Yaratmanın 22 Kuralı, Mediacat Kitapları, Çev: Atakan Özdemir, Sefik
Matbaası, İstanbul.
Schmitt, B., Sımonson A.(2000) Pazarlama Estetigi, Marka, Kimlik Ve İmajın Stratejik Yönetimi,1.Basım
Sistem Yayıncılık, İstanbul.
Taşkın,E.,(1997), Satış Yönetimi Denetimi ve Türkiye'de Uygulanması, Kazancı Matbaacılık AŞ, İstanbul.
Tapachaı, N., Waryszak, R.(2000) An Examination Of The Role Of Beneficial Image In Tourist Destination
Selection, Journal Of Travel Research
Taşçı, A. (2007). “Destinasyon Markası Geliştirmede Gerekli Ön Koşullar”. Kültür ve Turizm Bakanlığı Genel
Müdürlüğü. Turizmde Markalaşma Semineri Raporu. Palma De Mallarco. İspanya.
Tuncer, D., Arpacı, T. .Ayhan, Y., Böge,E. ,Üner,M.M.,(1992) , Pazarlama, Gazi yayınları, Ankara.
Wınkler, A., M.(2004), Isık Hızıyla Markalama, Sürat Çagında Marka Yaratma Stratejileri (Çev: Fevzi Yalım),
İstanbul: Media Cat Kitapları
Yavuz, Mehmet, Cihan (2007), Uluslar arası Destinasyon Markası Oluşturulmasında Kimlik Geliştirme Süreci:
Adana Örneği, Basılmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bil.Ens.,Adana.
Yarcan, S.(1995) ,Turizm Endüstrisinin Yapısı, Bogaziçi Üniversitesi Yayınları,1.Basım, İstanbul, Subat
Yıldırım, M. (2006).Tarsus’un dini tarihine tarihsel bir yaklaşım. Çukurova Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi 6 (2), 101-122.
Yılmaz, Y., Çizel, B (2000), Türk Turizminde Günü Kurtarmak Degil Marka Yaratmak, Türkiye Turizm
Arastırma Enstitüsü, 1.Ulusal Türkiye Sempozyumu Teblig Kitapçıgı
Zaklama, L.(2003) Marketing Türkiye, İstanbul.
Zengin, Burhanettin, (2006), Turizm Coğrafyası, Değişim Yayınları, İstanbul.
http://www.belgeler.com/blg/fvj/turizm-cografyasi ( Erişim Tarihi: 20.02.2012)
http://www.mersinkulturturizm.gov.tr/belge/1-63896/inanc-turizmi.html (Erişim Tarihi:08.02.2012)
http://www.mersin2013.org.tr/tr/ (Erişim Tarihi: 12.02.2012)
http://www.saintpaultarsus.com/ (Erişim Tarihi: 12.02.2012)
http://www.tarsus.gov.tr/default_B1.aspx?content=416 (Erişim Tarihi: 08.02.2012)
http://www.tarsus.bel.tr/ ( Erişim Tarihi: 10.02.2012)
http://www.yerelsiyaset.com/pdf/kasim2007/16.pdf (Erişim Tarihi:25.02.2012)
141
HAVAYOLLARINDA ŞİRKET SORUMLULUĞU VE YOLCU HAKLARI
Doç.Dr. Murat Selim SELVİ
Düzce Üniversitesi, ATİOYO
E-posta: [email protected]
Öğr.Gör. Dr. Hakan CAVLAK
Düzce Üniversitesi, Gölyaka MYO
E-posta: [email protected]
ÖZET
Geçmişte olduğu gibi bugün de havayollarında birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Bunların başında iptaller,
gecikmeler, uçağa alınmama, fazla rezervasyonlar, bagaj kaybı, ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan kazalar
gelmektedir. Bu araştırmada havayolu şirketlerinin sorumlulukları ve yolcu hakları, 1.1.2012’de yürürlüğe giren
Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik çerçevesinde ele alınmaktadır. Dolayısıyla
araştırmanın amacı, havayolu şirketlerinin sorumluluklarına ve yolculara getirilen haklara vurgu yapmaktır.
Araştırmada doküman incelemesi yapılmıştır. Amaçlı (yargısal) örnekleme yapılarak özellikle yerli ve yabancı
internet sitelerinden çeşitleme yapılmıştır. Betimsel analiz sürecinde kategoriler oluşturulmuş ve çıkarımlar
yapılmıştır. Sonuçlar arasında en göze çarpan husus şudur: Uçuşların iptal edilmesi ya da tehiri durumunda
yolcuların tazminat alma, güzergâh değişikliği yapma yanında; kendilerine yiyecek-içecek ve konaklama
hizmetleri, ulaştırma ve haberleşme imkânları da sunulmaktadır.
Anahtar sözcükler: Havayolu şirketi, şirket sorumluluğu, yolcu hakları, yönetmelik, Avrupa Birliği.
ABSTRACT
There are still some problems in airways as it was in the past. The most prominent ones are cancellations, delays,
denied boarding, overbooking, lost luggage and accidents involving death or personal injury. In this research,
responsibilities of airway companies and passenger rights are assessed within the framework of the Regulation
on the Rights of Airway Passengers which came into force at 01.01.2012. Therefore, the objective of this study
is to stress the responsibilities of airway companies and passenger rights brought by this regulation. Document
analysis is used in this study as a research method. Purposeful sampling was conducted, especially through
analysis made both from domestic and international web sites. In the process of descriptive analysis, categories
are formed and deductions are made. The most noticeable result among the other ones is: beside the rights to
receive compensation and destination change entailed from cancellations and delays; the airway companies have
to provide services of food and beverage, accommodation, transfer and communication to passengers who are
mistreated.
Keywords: Airway Companies, Corporate Liability, Passenger Rights, Regulation, European Union.
142
1. Giriş
Dünyanın pek çok ülkesinde havayolları ile yapılan yolcu taşımacılığında bir takım ihmaller ve
tedbirsizliklerden kaynaklanan, gecikmeler, arızalar, kayıp eşyalar, fazla rezervasyonlar yaşanmaktadır. Bu
durumda yolcular açısından çeşitli şekillerde sonuçlanan mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Örneğin fazla
rezervasyondan dolayı yolculardan bazılarının uçağa alınması engellenmektedir. Ayrıca engelli vatandaşların
uçağa alınmak istenmemesi bu sorunlardan bir kaçıdır. Mücbir nedenler (hava şartları, olağanüstü haller) hariç
olmak üzere ertelenen ya da iptal edilen uçuşlarda açıklama yapmaktan kaçınmalar, yolcuların
bilgilendirilmemesi yanıltılması ya da aldatılması söz konusu olabilmektedir. Sonuçta varacağı yere geç ulaşan,
işini ya da pozisyonunu kaybeden, toplantısını kaçıran gibi pek çok maddi ya da manevi kayıplara uğradığını
düşünen yolcular için hak arama süreci başlamaktadır. Havayollarında yaşanan sorunlar arasında, ölüm ve
yaralanma ile sonuçlansın ya da sonuçlanmasın neticede travmalara ya da insan psikolojisini derinden
etkileyebilecek uçak kazalarının ayrı bir yeri vardır.
Yukarıda belirtilen bu tür hadiseler karşısında havayolu şirketlerinin sorumlulukları ve yolcu hakları
ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınmakta ve çeşitli ülkelerin kabul ettiği anlaşmalarla
belirlenmektedir. 1929 tarihli Varşova Sözleşmesi 1999 yılına kadar havayolu taşımacılık sistemine
uygulanmıştır. Bu sözleşmenin 3.bölümü taşıyıcı havayolu şirketinin borç ve yükümlülüklerinden
bahsetmektedir (1929 Varşova Konvansiyonu). Örneğin 1999 yılında çıkarılan Türkiye’nin de 26.03.2011
tarihinde imzaladığı Montreal Sözleşmesi havayolu taşımalarında geçerli ana sözleşme durumundadır (Kılıç
2012). Aynı yazara göre Türkiye’de 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu bulunmakta; ancak bu kanun,
kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin havacılık sahasındaki faaliyetlerini
kapsamasına rağmen; yolcu hakları, tarafların hak ve yükümlülüklerine vb. konulara ilişkin yine hiçbir
düzenlemeyi içermemektedir.
Montreal Konvansiyonu(2) havayolu taşımacılığı yapan şirketlerin bir takım ihmal ve kusurlu olma
durumlarına (yaralama ve ölümle sonuçlanan kazalar, uçakların uçuş saatlerinin tehiri vb.) ilişkin
sorumluluklarına vurgu yapmaktadır (Montreal Konvansiyonu, 1999). Montreal Sözleşmesi’nin yolcu hakları ve
tarafların hak ve yükümlülüklerine ilişkin hiçbir düzenleme içermediği gerekçesiyle hukukçular tarafından
eleştirildiği görülmektedir (Kılıç, 2012). Aynı yazara göre Avrupa Birliği (AB)’nin 2001 yılında çıkardığı
261/2004 (Regulation EC 261/2004) sayılı düzenleme ile bu eksiklik giderilmekte olup; bu düzenleme
17.02.2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yürürlüktedir. “AB’nin 261/2004 sayılı
düzenlemesi, havayollarını kullanarak seyahat eden yolcuların haklarına ilişkindir” (Öztürk, 2004).
Bu çalışmada havayolu ile seyahatlere katılan kişilerin birtakım sorunlar karşısında sahip olduğu
haklara ve havayolu şirketlerinin sorumluluklarına dikkat çekilmektedir. Bu çerçevede turistik seyahatlerini
gerçekleştirmek için ulaşım aracı olarak havayolu taşıma şirketlerini tercih eden ve şirket açısından “yolcu” sıfatı
taşıyan kişilerin ne tür haklara sahip oldukları ve havayolu şirketinin ne tür sorumluluklarının olduğu bu
araştırmanın temel problemini oluşturmaktadır. Buradan hareketle bu araştırmada Türkiye’de havayolu yolcu
taşımacılığında şirketlerin genel sorumlulukları ve yolcu hakları 3 Aralık 2011 tarihli 28131 sayılı Resmi Gazete
’de yayınlanan ve 1 Ocak 2012’de yürürlüğe giren “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair
Yönetmelik” (Shy-Yolcu, 2012) çerçevesinde ele alınarak genel bir değerlendirme yapılmaktadır.
143
2. Yöntem
Bu çalışmada doküman incelemesi yapılmıştır. Çünkü doküman incelemesinde araştırmacılar için
gerekli olan verilerin gözlem veya görüşme yapmadan da elde edilebileceği belirtilmektedir. Diğer taraftan
doküman incelemesi araştırmacılara zaman ve para tasarrufu sağlama bakımından da avantaj sunmaktadır
(Yıldırım ve Şimşek, 2008: 188). Gerekli olan veriler 20-26 Mart 2012 tarihleri arasında yapılan çalışmalarla
elde edilmiştir. Araştırma için konuyla ilgili yönetmelik ve talimatlar, internet siteleri ve bültenlerde yer alan
yazılar, basında çıkan haberler, makaleler gibi kaynaklar incelenmiştir. Doküman analizinde “Gazete, kitap,
dergi, TV programları, videokasetler, CD’ler, çizgi roman ve harita gibi genel tüketime yönelik her türlü yazılı,
çizili ya da görsel ve işitsel materyal veri kaynağıdır” (Yüksel ve Yüksel 2004: 152). Görsel olarak özellikle
konuyla ilgili yerli ve yabancı internet sitelerinden yeterince yararlanılmıştır. Elde edilen verilerin çoğaltılması
suretiyle örneklemin arttırılmasına çalışılmıştır (bkz. Yıldırım ve Şimşek, 2008: 190). Amaçlı (yargısal)
örnekleme yapılarak incelenen dokümanlarda yer alan bilgilerin tarafsız ve geçerli olduğu varsayılmıştır.
Konunun tüm boyutlarını irdeleme ve tüm dokümanlara ulaşmada güçlükler çekilmiştir. Bu bakımdan elde
edilen bilgiler ulaşılan dokümanların incelenmesi sonucunda ortaya çıkan bulgular ve araştırmacıların kişisel
deneyimleri ile sınırlıdır.
Havayolu şirketlerinin sorumlulukları ile yolcu haklarına ilişkin örneklemi oluşturan materyaller tek
başına konuya ilişkin tüm veri setini oluşturmaktadır. Başka bir deyişle bu dokümanlar ek kaynak değildir. Tek
başına veri kaynağını oluşturmaktadırlar (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 197). Araştırmada havayolu şirketi
sorumlulukları ve yolcu haklarına ilişkin kavramsal yapılar ve açıklamalar önceden belirlendiği için “betimsel
analiz” yapılmıştır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 223). Analiz birimleri olarak kelimeler ifadeler ve paragraflar
kullanılmıştır. Bu analiz birimleri toplanan materyaller içinden seçilmiştir. Veri çözümleme sürecinde çeşitli
kategoriler geliştirilmiş ve anlamlı çıkarımlar sağlanabilmiştir.
3. Bulgular ve Analiz
Havayolu ile gerek yolculuk yapan gerekse turistik amaçlı seyahatlere katılan kişilerin
karşılaşabilecekleri önemli sorunlara ilişkin şirketlerin sorumlulukları ile yolcu hakları temelde şu şekilde
belirtilebilir:
Yolcunun Uçağa Alınmaması: Eğer yolcular kendi iradeleri dışında uçağa kabul edilmezler ise,
havayolu şirketi 1 Ocak 2012’de yürürlüğe giren “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair
Yönetmeliğin “Tazminat Hakkı (m.8) veya “Geri Ödeme ya da Güzergâh Değişikliği Hakkı (m.9) ya da Hizmet
Hakkı (m.10) kurallarını yolcularına uygulayacaktır.
Uçuşların İptal Edilmesi: Eğer bir uçuş iptal edilirse, hava taşıyıcısı firmanın sorumlulukları kabaca şu
şekilde belirtilebilir:
• Ödenen bilet ücretlerinin tamamının iadesi,
•
Seyahatlerinin ilk başlangıç noktasına ilk fırsatta dönmelerini sağlayacak bir dönüş uçuşunun
ücretsiz sağlanması,
• En erken fırsatta son varış yerine güzergâh değişikliğinin sağlanması, aksi halde gidilen mesafeye
göre 100-600 Euro arasında bir miktarın tazminat olarak ödenmesi söz konusudur.
144
• Son varış yerine, boş koltuk durumuna bağlı olarak, yolcunun uygun gördüğü sonraki bir tarihte
benzer taşıma şartları altında güzergâh değişikliğinin yapılması
Görüldüğü üzere, havayolu taşıyıcısı şirket, uçuşları iptal edilen yolcularına bilet ücretlerinin tamamının
geri ödenmesi, güzergâh değişikliği ve alternatif uçuş teklifi yapmak zorundadır. Ayrıca;
• İki ile üç saat arası gecikmelerde, makul ölçüde sıcak ve soğuk içecekler,
• Üç ile beş saat arası gecikmelerde, sıcak-soğuk içecekler ile günün zamanına göre kahvaltı veya
yemek,
• Beş saat ve üzeri gecikmelerde, sıcak ve soğuk içecekler ile günün zamanına göre kahvaltı veya
yemek, ilave sıcak- soğuk içecekler ile ilave hafif ara yemeği sunma zorunluluğu vardır.
Eğer yolcular uçuş değişikliği haklarını kullanırlarsa o takdirde konaklama hizmetleri ile havaalanına
ulaşım bedelleri havayolu şirketi tarafından karşılanacaktır.
Bunların yanında bu durumdaki yolculara ücretsiz olarak süre kısıtlaması olmaksızın
• iki telefon görüşmesi,
• faks mesajı veya
• e-posta hizmeti teklif etme.... zorunluluğu bulunmaktadır.
Havayolu taşıyıcısı firmanın mücbir sebepler olduğunu (hava şartları, doğal afetler vb olağanüstü haller)
kanıtladıktan sonra yaşanan iptallere karşı tazminat ödeme yükümlülüğü yoktur. Havayolu şirketinin yolcularını
iptalden haberdar etmek, bunu yaparken alternatif ulaşım hakkında da bilgi vermek ve bilgi verdiğini ispat etmek
zorundadır.
Yeni yönetmelikle havayolu şirketi, uçuşları iptal edilen yolcularına konaklama, yiyecek-içecek, dâhili
ulaşım, haberleşme ve bilgilendirme gibi zorunlu ve gerekli ihtiyaçları karşılamakla yükümlü tutulmuştur.
Uçuşların Tehiri: Havayolu şirketi, bir uçuşun planlanan hareket saatinden itibaren,
• 1500 km dâhil olmak üzere daha kısa mesafeli ve iç hatlardaki uçuşlar için iki saat veya daha fazla,
• 1500 ile 3500 km arası uçuşlar için üç saat veya daha fazla,
• 3500 km’den daha fazla mesafeli uçuşlar için dört saat veya daha fazla tehir edilmesi halinde
yolculara yukarıda belirtilen yiyecek-içecek, haberleşme, duruma göre konaklama ve ulaşım hizmetleri sağlamak
zorundadır.
Tazminat Hakkı: Almanya’da görülen iki davanın birleştirilmesi ile sonuçlanan C-402/07 ve C-432/07
sayı ve 2007 tarihli kararda aşağıdaki hususlar önemli görülmektedir (Flyersrights.com 2009) (ayrıca bkz.
Havayolu 101, 2008; Passenger Rights 2010). Yolcuların uçuşlarının çeşitli şekillerde tehir edilmesi durumunda
şu tazminatları isteme hakları olacaktır:
• 1500 km’den kısa uçuşlar için 250 Euro (iki-üç saat arası tehirler),
• AB içi 1500 km’den fazla tüm uçuşlar ve 1500-3500 km arasındaki tüm uçuşlar için 400 Euro, (üçdört saat arası tehirler),
• Yukarıdaki ilk iki madde dışında kalan tüm uçuşlar için 600 Euro (dört saat ve üzeri tehirler)
Türkiye’de 1.1.2012’de yürürlüğe giren ilgili yönetmeliğin tazminat hakkını düzenleyen 8.maddesinde benzer
hükümler bulunmaktadır. Buna göre;
• 1500 km veya daha kısa süreli tüm uçuşlar için 250 Avro’nun TL cinsinden karşılığı,
• 1500-3500 km arası uçuşlar için 400 Avro’nun TL cinsinden karşılığı,
• 3500 km’den daha uzun uçuşlar için 600 Avro’nun TL cinsinden karşılığı, tutarında tazminat verilir.
145
Üst veya Alt Hizmet Sınıfına Yerleştirme: Havayolu şirketi, bir yolcuyu biletin satın alındığı hizmet
sınıfından daha üst bir hizmet sınıfına yerleştirdiği takdirde herhangi bir ek ödeme talep edemez.
Tersine yolcunun daha alt bir hizmet sınıfına yerleştirilmesi durumunda, bilet ücretleri arasındaki farkın
iadesine ek olarak;
• 1500 km veya daha kısa süreli tüm uçuşlar için bilet ücretinin %30’u,
• 1500-3500 km arası uçuşlar için bilet ücretinin %50’si,
• 3500 km’den daha uzun uçuşlar için bilet ücretinin %75’i yedi gün içinde çeşitli ödeme araçları ile
yolcuya ödenmesi zorunludur.
Hareket Kabiliyeti Kısıtlı veya Özel İhtiyaçları Olan Kişiler: Havayolu şirketi, Hareket kabiliyeti
kısıtlı kişiler ve refakatçileri ile refakat etmek için sertifikalandırılmış rehber köpekler ve tek başına seyahat eden
çocukların taşınmasına öncelik tanınır. Uçağa kabul edilmeme, iptal ve her türlü tehir söz konusu olduğunda, bu
kişiler en kısa zamanda yiyecek-içecek, konaklama, haberleşme, ulaşım gibi hizmetleri alma haklarına
sahiptirler.
Yolculara Haklarını Bildirme Yükümlülüğü: Havayolu taşıyıcısı şirket bir iptal durumu ya da en az
iki saatlik bir tehir söz konusu ise her yolcuya haklarını sözlü, yazılı ve/veya elektronik formatta bildirmekle
yükümlüdür. Yolcuyu uçağa kabul etmeyen veya bir uçuşu iptal eden hava taşıma işletmesi, etkilenen her
yolcuya bu yönetmeliğe göre tazminat ve yardım kurallarını belirleyen yazılı bir bildirim sunmakla yükümlüdür.
Havayolu şirketi, check-in işlemi sırasında, “Uçağa kabul edilmediğiniz, uçuşunuz iptal edildiği veya en
az iki saat tehir edildiği takdirde, alacağınız hizmetler ile ilgili haklarınızı belirten metni check-in kontuarından
veya uçağa biniş kapısından isteyiniz.” ifadesini içeren Türkçe ve İngilizce bir bildirimin okunaklı bir şekilde
yolcular tarafından açıkça görülebilmesini sağlamak zorundadır.
Eğer havayolu şirketi, yönetmelik ile getirilen yükümlülüklerini belirtilen şekilde yerine getirmez ise
(hakların bildirimi, tazminat verme, hizmet sunma vb.) yolcu genel mahkemelere ve Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü’ne başvuru yapabilecektir.
4. Sonuç ve Öneriler
Havayolu ile seyahat eden yolcuların ortaya çıkan sorunlarla ilgili havayolu şirketlerinin
sorumluluklarına ve yolcu haklarına vurgu yapıldığı bu araştırmada kısaca şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:
Kendi iradeleri dışında uçağa alınmayan yolcuların tazminat alma, hizmet alma, geri ödeme ya da
güzergâh değişikliği hakları vardır. Uçuşların iptal edilmesi ya da tehiri durumunda yolcuların tazminat alma,
güzergâh değişikliği yapma yanında; kendilerine yiyecek-içecek ve konaklama hizmetleri, ulaştırma ve
haberleşme imkânları da sunulmaktadır. Tazminatlar 250-600 Avro arasında değişmektedir. Üst sınıfa
yerleştirme söz konusu olduğunda yolcu açısından fazladan bir para ödeme söz konusu olmayıp; alt sınıfa
yerleştirmede aradaki fark yolcuya ödenme zorunluluğu vardır. Hareket kabiliyeti kısıtlı veya özel ihtiyaçları
olan kişiler için zorunlu olan tüm ihtiyaçlar öncelikle karşılanmak zorundadır. Ayrıca havayolu şirketinin
yolculara haklarını bildirme yükümlülüğü mevcuttur. Yolcuların hakları kendilerine gerektiği gibi sağlanmaz ise
yolcular adli yargıya veya Sivil havacılık Genel Müdürlüğü’ne başvurabilirler.
AB ülkelerinde yıllar önce hayata geçirilen ve 1.1.2012 tarihinden itibaren Türkiye’de de yürürlüğe
giren ilgili yönetmelik maddeleri, yıllarca yaşanan bazı mağduriyetlerin minimize edilmesi ve tüketici haklarının
146
korunması açısından oldukça önemli görülmektedir. Bu tür düzenlemelerin tüm ulaştırma araçları açısından
genişletilerek kanun olarak çıkması belki daha anlamlı olabilir. Türkiye’de uçakla seyahat eden vatandaşların
ilgili yönetmelik maddeleri hakkında bilgi sahibi olması haklarını arama konusunda daha sağlıklı hareket
etmesine katkı sağlayacaktır.
Kaynaklar
Flyersrights.com (2009), “EU Passes Historic Passengers Rights Law!” 23.03.2012 tarihinde
http://strandedpassengers.blogspot.com/2009/11/eu-passes-historic-passengers-rights.html adresinden alınmıştır.
Havayolu 101 (2008), “Rötarlarla İlgili Önemli Gelişme”, 24.03.2012 tarihinde
http://www.havayolu101.com/2009/12/04/rotarlarla-ilgili-onemli-gelisme/ adresinden alınmıştır.
Kılıç, S. (2012), “Havayolu Seyahatlerinde Yolcu Hakları” 24.03.2012 tarihinde
http://www.ankahukuk.com/index.php/bloglar/entry/havayolu-seyahatlarinda-yolcu-haklari.html, adresinden
alınmıştır
Montreal Konvansiyonu, 26.03.2012 tarihinde http://www.air-passenger-rights.co.uk/wpcontent/themes/busy_airport_terminal_plj002/documents/Montreal1999.pdf adresinden alınmıştır.
Öztürk, Y. (2012), “Havayolu ile seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair” 24.03.2012 tarihinde
http://www.gokyuzuhaberci.com/yazar-yasar-ozturk/340-havayolu-ile-seyahat-eden-yolcularin-haklarina-dairyonetmelik-shy-yolcu-hukuken-ne-durumda/ adresinden alınmıştır.
Passenger Rights (2010), “Air passenger rights”, 24.03.201 tarihinde
http://europa.eu/youreurope/citizens/travel/passenger-rights/air/index_en.htm adresinden alınmıştır.
“Regulation (EC) No 261/2004 Of The European Parliament and of The Council of 11 February 2004,
25.03.2012 tarihinde
http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2004:046:0001:0007:en:PDF adresinden
alınmıştır.
Shy-Yolcu (2012), “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik” Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü, 23.03.2012 tarihinde http://web.shgm.gov.tr/doc4/shy-yolcu.pdf adresinden alınmıştır.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 6.Baskı, Ankara: Seçkin
Kitapevi.
Yüksel, A. ve Yüksel, F. (2004). Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi.
147
1929 Varşova Konvansiyonu (2012), 25.03.2012 tarihinde
http://www.jus.uio.no/lm/air.carriage.warsaw.convention.1929/portrait.pdf adresinden alınmıştır.
20-26 Mart 2012 tarihinde yararlanılan diğer internet siteleri
http://www.ntvmsnbc.com/id/25318490/
http://www.turkishairlines.com/download/tazminat_dbc_brosur_turkce.pdf
http://www.havayolu101.com/2008/03/03/yolcu-haklari/
http://www.birdunyabilgi.net/ucagi-ertelenen-veya-iptal-edilen-yolcularin-haklari-nelerdir
http://www.kuzeyekspres.com.tr/news_detail.php?id=23469
http://www.supermeydan.net/forum/forum324/thread82902.html
İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜKLERİNİN
WEB TABANLI DESTİNASYON PAZARLAMASINDA ROLÜ:
İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜKLERİ
WEB SİTELERİ ÜZERİNDE BİR UYGULAMA
Arş. Gör. Merve TUNCEL
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu
60400 Zile/TOKAT, TÜRKİYE
[email protected]
Yrd.Doç.Dr. Şehnaz DEMİRKOL
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Aziz Gökhan ÖZKOÇ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu
60400 Zile/TOKAT, TÜRKİYE
Özet
Gelişen ve hızla değişen dünyada internet, turistlerin karar verme süreçlerinde, rezervasyon işlemlerinde, bilgiye doğru
ve hızlı bir şekilde ulaşmasında, tatillerini planlamasında önemli bir olgu haline gelmiştir. Günümüzde internet,
destinasyon ve turistler arasında aracı olarak turizm pazarlaması işlevlerini yerine getirebilmektedir. Bundan dolayı,
destinasyon web siteleri günden güne Önem kazanmaktadır. Bir şehri pazarlayabilmek için o şehre ait iyi bir web sitesi
tasarlanmalıdır. İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri bir ilin turizmini ortaya çıkarıp, geliştirmekle görevlendirilen kamu
148
kuruluşlarıdır. Web tabanlı destinasyon pazarlamasının yoğun olarak kullanıldığı günümüzde, İKTM web sitelerini daha
etkin kullanmalıdır. Bunun için de var olan İKTM web sitelerinin performanslarını yükselterek, destinasyona daha fazla
turist çekmeyi hedeflemesi gerektiği düşünülmüştür. Bunun üzerine, bu çalışma sonucunda İKTM web siteleri incelenerek,
sitelerinde olması gereken özellikler ortaya konularak daha iyi hizmet sunmaları uygun görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Destinasyon Pazarlaması, Web Tabanlı Destinasyon Pazarlaması, Web Tabanlı Destinasyon
Pazarlamasında Kamu Kuruluşlarının Rolü.
Giriş
Bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı değişim, insanların bilgiye ulaşma ve araştırma yollarını da değiştirdi. Bu
değişim insanların bir tuşla istedikleri bilgiye anında ulaşma imkanını ortaya çıkardı. Bu aşamada internet,
önemli bir pazarlama aracı olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde internet, turistik ürünlerin dağıtımı ve
pazarlaması konusunda önemli değişiklikler yaratmıştır. İnternetin bu hızla gelişmesi ve hayatımıza girmesi
sonucunda turizm örgütlerinin destinasyon pazarlamasında pazarlama aracı olarak interneti kullanmaları
kaçınılmaz bir sonuçtur.
Bu çalışmada incelediğimiz Türkiye Turizm İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün destinasyonları pazarlama
aşamasında interneti ne derece etkili kullandıklarıdır. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümün web tabanlı
destinasyon pazarlamasında internet sitelerinin daha etkili bir pazarlama aracı olması için bir standarda gitmeleri
gerekmektedir. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü internet siteleri incelenerek, bir destinasyonu tanıtmak ve
pazarlamak için nelerin sitede yer alması gerektiği ve sitede nelerin yapılması gerektiği açıklanmıştır.
1. Destinasyon Pazarlaması
Turizm destinasyonu; sahip olduğu çeşitli turizm kaynaklan ile turistleri çeken ve yoğun olarak turist ziyaretine
ev sahipliği yapan, pek çok kurum ve kuruluşun sağladığı doğrudan veya dolaylı turizm hizmetlerinin
bütününden oluşan karmaşık bir üründür (Özdemir, 2008: 3). Bu özelliklerinden dolayı turizm destinasyonu
pazarlanması en zor olan turistik ürünlerdendir. Destinasyon pazarlamasının etkin bir şekilde yapılabilmesi için,
destinasyonu oluşturan ürünleri, bu ürünler arasındaki ilişkileri ve özelliklerini anlamak önemlidir.
Destinasyon; içinde turistler için cazip kabul edilecek farklı doğal çekicilikleri ve özellikleri barındıran yerlerdir.
Daha kısa bir ifade ile destinasyon; turistik yer, varış noktası, turistik çekim merkezi, turistlerin gittikleri yer
anlamlarına gelmektedir (Ateşoğlu, Adıgüzel, Çetintürk, Selman, :2).
Bir turistik tesis, köy, şehir, bölge, bir ülke, birkaç ülke grubu, hatta bir kıta olabilecek destinasyonun,
çekicilikleri ve özelliklerinin pazarlama araçları kullanılarak pazarlanmasına destinasyon pazarlaması denir.
Destinasyon pazarlamasının etkili bir şekilde olabilmesi için ilk önce destinasyonun marka olması
gerekmektedir. Bir destinasyonun "marka destinasyon" olması için de tercih edilen bir cazibe merkezi haline
getirilmesi gerekmektedir. Destinasyonun cazibeli hale getirilmesi için de doğal, kültürel, tarihi özelliklerinin ön
plana çıkarılması, ulusal ve uluslararası alanda tanıtımının yapılması ve pazarlanması gerekir.
Destinasyonun turistik çekim merkezi olarak pazarlanması için etkin pazarlama, tanıtım politika ve stratejileri
geliştirilmelidir. Yörenin turistik bir destinasyon olarak kullanması gereken strateji, politika ve önerileri şöyle
sıralayabiliriz (Öztaş, Karabulut, 2007:134):
1. Yörede fiziksel kaynakları geliştirecek, turistlerin ilgisini çekecek ve yöreyi arz kaynakları
bakımından zenginleştirecek altyapı, konaklama, yeme-içme, eğlence ve rekreasyon alanları ortaya
149
konulmalı, var olan turistik mimari yapılar korunarak; yörenin pazarlanmasında kullanılabilecek
ürünler olarak geliştirilmelidir.
2. Yöredeki toplumsal yapı ve hizmetler karma hale getirilerek, turizm faaliyetlerine göre
şekillendirilmelidir. Yöredeki yerleşim yerleri ile kırsal alan düzenlemeleri farklı stratejiler üzerinde
geliştirilmelidir.
3. Yörede bulunan önemli potansiyeller içinden, günümüz turistik eğilimlerine uygun olanlar seçilmeli
ve yöreyi Ön plana çıkaracak farklılıklar öncelikli olarak geliştirilmeli ve sunulmalıdır.
4. Yörenin sahip olduğu alternatif turizm türlerinin tanıtımı yapılmalıdır. Yörenin çok farklı turizm
potansiyeline sahip olduğunu vurgulamak, tanıtım açısından önem taşımaktadır.
5. Yöre, Türkiye'de ve yurtdışında, diğer yörelerin yoğunlaşmadığı pazarlara girmeye çalışmalıdır.
Yörenin rekabetçi üstünlükleri belirlenerek etkin pazarlama faaliyetleri için kullanılmalıdır.
6. Potansiyel turistlerin nezdinde yöreyi, gezmeye-görmeye değer, farklı ürünler ve avantajların
bulunduğu, güvenilir ve görülmesi gereken bir yöre olarak görmelerini sağlayacak imaj çalışmaları
yapılmalıdır.
7. Yörede turistlerin ilgisini çeken, güzel turistik deneyim fırsatları sunan festival, fuar, yarışma ve özel
günler düzenlenmeli var olanların tanıtımı artırılmalıdır. Yöre yerleşim birimleri kendi aralarında bu
tür günlere karşılıklı destek vermelilerdir.
8. Yörede geniş ve uzun vadeli "Yöre Turizm Master Planı" hazırlanmalıdır. Bu planın hazırlanması ve
uygulanabilmesi için yöre belediyelerinin önderliğinde mutlaka bir "Turizm Geliştirme Birliği"
oluşturulmalıdır. Bu birlik öncelikli olarak tanıtım bütçesi oluşturarak; kamu kurumlarını,
üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını, turizmle ilgili kurum ve kuruluşların katılımları
sağlanmalıdır.
9. Her aşamada öncelikli Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere tüm merkezi ve yerel yönetimler,
yerel halk ve özel sektör temsilcileri arasında işbirliği yapılmalıdır. Bu organizasyonu öncelikli olarak
yukarıda belirttiğimiz birlik gerçekleştirmelidir.
10. Yöre pazarlaması için uygun dağıtım kanalları ile irtibat kurulmalıdır.
11. Doğrudan ve aracılar vasıtasıyla yapılan pazarlama faaliyetleri yanında yöreye ulusal ve uluslar arası
basın kuruluşları davet edilerek, yöredeki turistik potansiyelin tanıtım ve pazarlamasına yönelik
programlar yapılmalıdır.
12. Yöreyi tanıtan broşür, afiş, resim vb. gibi tanıtım araçlarına Önem verilerek, bölgenin öncelikli olarak
mevcut ziyaretçilere doğru tanıtımının yapılmasına ağırlık verilmelidir.
Bütün bu pazarlama, tanıtım, politika ve stratejiler destinasyonun turistik çekim merkezi olarak pazarlanmasında
etkili olacaktır.
2. Web Tabanlı Destinasyon Pazarlaması
Bilgi teknolojilerinin yakın gelecekte hizmet pazarlaması konusunda bir devrim yaparak aracıları ortadan
kaldıracağı ve böylece dağıtım kanallarını yeniden şekillendireceği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu yaklaşım,
"hizmet pazarlamasında yenilikçi yaklaşım" olarak değerlendirilebilir (Sarı, Kozak, 2005: 25 i).
Web tabanlı destinasyon pazarlaması, turistlerin karar verme süreçlerine yardımcı olabilmek için kapsamlı ve
gerekli bilgiyi ağ ortamında rahatlıkla elde edebilmelerini sağlamaktadır.
150
Gelenekçi pazarlama yaklaşımından yenilikçi pazarlama anlayışına doğru hızlı bir geçişin yaşanmaya başladığı
günümüzde, destinasyon pazarlamasında önemli bir unsur olma potansiyeline sahip web sitelerinden de söz etme
gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu tür sitelerin temel amacı bölgeyi doğrudan tüketiciye tanıtmak ve bölge imajı
oluşturmada ve bölgeyi markalaştırmada temel görev üstlenmek şeklinde sıralanabilir. Uygulamada halen aktif
durumda olan çok sayıda bölgesel web sitesi olmasına karşın, aralarında şekil ve içerik bakımından bir uyumun
olmadığı da bilinmektedir. Böyle bir uygulama, sonuçta, aranan bilgiye ulaşımı da güçleştirebilmektedir (Sarı,
Kozak, 2005: 258-259).
Bir iletişim aracı ve dağıtım kanalı olarak internet, turistlerin destinasyon hizmetleri hakkında kolayca bilgi
sahibi olmalarını ve bu hizmetleri kendilerinin organize ederek seyahatlerini istekleri ve bütçeleri doğrultusunda
planlamalarını sağlamaktadır (Özdipçiner, 2010; 16).
Gelişen teknolojiyle birlikte pazarlama araçlarından olan web sitelerinin kullanımı destinasyon pazarlamasında
önemli bir yere sahiptir.
Bir destinasyonun web'de yer almaması internete giriş yapan milyonlarca insana ulaşamaması anlamındadır.
Böyle bir potansiyel güce sahip internetin en etkin şekilde kullanılması ve yönetilmesi gerekmektedir. Bu
durumda internette sunulan bilginin doğruluğu ve kalitesi o destinasyonun en güçlü silahı sayılmaktadır.
Destinasyonlarla ilgili internette araştırma yapan potansiyel bir turisti sunulan bilginin içeriği ve sunum şekli ile
ikna edebilmek çok önemlidir. Diğer destinasyonların web siteleri ile ister istemez karşılaştırma yapacak olan
potansiyel turistler bu karşılaştırmayı destinasyonların vereceği hizmet ve ürün deneyimine yükleyerek
yorumlayabilirler (Özdemir, 2007: 893).
İnternet, bölgenin çekiciliğini belirleyen bütün unsurları bir araya getirerek nihai tüketiciye ulaşmayı hedeflediği
için bölgesel rekabet avantajının yaratılması konusunda etkili olacak potansiyele sahip olabilir.
İnternet'in turizm rekabetinde sağlayacağı olanak ya da fırsatları, sektörde faaliyet gösteren işletmelere, nihai
tüketicilere ve genel anlamda turizm bölgelerine göre üç ayrı boyutta ele almakta yarar görülmektedir (bkz.
Tablo 1).
Teknoloji ve insan algısındaki imaj arasındaki bağ güçlü olduğundan destinasyon yönetim örgütleri teknolojik
sistemleri dinamik, etkili ve çağdaş bir imaj yaratmada bir araç olarak kullanmaktadır. Etkili bir web tabanlı
pazarlama kullanımı sadece destinasyonların pazarlanması ve tanıtımı için önemli değildir. Bu destinasyonların
rekabet ortamında fark yaratmalarım da sağlayacaktır.
Destinasyon pazarlama örgütlerinin web site kullanımı dört aşamada değerlendirilerek oluşmaktadır. Bu
aşamalar;
•
Bilgi tedariki,
•
Haberleşme,
•
Kayıt işlemleri ve
•
Güvenlik sistemidir.
Bu dört aşama bilindik, karmaşık ve etkileşimli hiyerarşik teknoloji sürecini ortaya koymaktadır (Cobos, Wang,
Okumuş, 2009: 422-423).
Web tabanlı destinasyon pazarlama sistemi, destinasyon örgütleri tarafından yaygın olarak kullanılan dağıtım
kanalı ve pazarlama aracıdır. Günümüzde seyahat etmek isteyen turistler gidecekleri destinasyonlar hakkında
detaylı bilgilere ulaşmak istiyor. Bundan dolayı, turizmle ilgili oluşturulan web tabanları, turistlerin seyahat
151
kararlarını almada Önemli bir rol oynuyor. İnsanlar seyahat kararlarını almadan önce internetten destinasyonlar
hakkında bilgi edinerek karşılaştırma yapıyorlar. Destinasyonların bu rekabet ortamında iyi bir tanıtım ve reklam
yaparak fark yaratabilmesi için web tabanlı destinasyon pazarlamasını etkin kullanması kaçınılmaz oluyor.
Tablo 1. Bölgesel Turizm Rekabetinde İnternetin Sağlayacağı Yararlar
İşletmelere Sağlayacağı
Nihai Tüketicilere
Yararlar
Turizm Bölgelerine
Sağlayacağı Yararlar
Bilgiye eşit erişim olanağı
Sağlayacağı Yararlar
Bilgiye tüm bölgelerle eşit erişim
Detaylı bilgi edinme
Düşük maliyetli tanıtım ve pazarlama
olanağı
Bölgesel müşteri profilini kolay elde
etme
Daha ucuza şirket içi bilgi
Paylaşımı
Daha hızlı işbirliği stratejileri geliştirme
Bölgesel düzeyde kişiye özel ürün
Bilgi edinmek için aracılara olan geliştirme olanağı
bağımlılığı azaltma
Küresel düzeyde düşük maliyetli
bölge tanıtımı
Müşterilerle daha hızlı ve düşük
Bölge içi ve bölgeler arası hızlı
maliyetli iletişim
Kişiye özel ürünlerden
iletişim olanağı
İndirimli satış politikaları ile daha
yararlanma
Bölgesel işletmelerin işbirliği
çok satış
stratejileri geliştirmelerine katkı
Düşük maliyetli ürün farklılaştırması
sağlama
Kolay ve sürekli bilgilendirmek
Alternatifleri karşılaştırma
Suretiyle müşteriyi bölgeyle ilgili
ikna
Tanıtım için fuar katılımlarında ve
olanağı
Çoklu ortam uygulamaları sayesinde
prototip üretiminde tasarruf
farklılaşma olanağı
Elektronik para ve broşür ile
İnternet kullanan milyonlarca
bürokrasiyi azaltma
Bireysel olarak doğrudan
potansiyel müşteriye ulaşma olanağı
rezervasyon yapma ve satın
alma
Bilgisayarın ve bilgi ağlarının hızından
Bölgesel düzeyde sanal bir
yararlanarak kısa sürede çok iş
rezervasyon ağı kurmak suretiyle
sanal işbirliği olanağı
152
Kolay ve sürekli bilgilendirme ile
müşteriyi ikna olanağı
Kaynak: Sarı, Kozak 2005, s.256.
3. Web Tabanlı Destinasyon Pazarlamasında Kamu Kurumlarının Çalışmaları
Destinasyonlar, turistik çekim merkezi olabilmek için iyi bir tanıtım ve reklam stratejileri geliştirmelidir. Kamu
kurumlarının bu tanıtımda rolleri kaçınılmazdır. Destinasyon tanıtımında kamu kurumlarının üzerine düşen
görevleri yerine getirmeleri gerekmektedir.
Teknolojinin sunduğu iletişim olanaklarının gün geçtikçe artmakta olduğu bu dönemde tanıtım faaliyetlerinin
internet üzerinden yapılması daha kolay, maliyeti daha düşük ve etkili bir pazarlama türüdür.
Devlet tarafından turizme ilişkin konularda görevli ve yetkili kılınmış İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri
destinasyon pazarlamasında bir standarda giderek web tabanlı destinasyon pazarlamasını kullanmalıdır.
Gerek bölgenin tanıtımında, gerekse bölgeye ait bir marka ve imaj oluşturarak bölgenin pazarlamasında yerel
kamu yöneticileri öncü ve organize edici bir rol üstlenerek, yerel ve bölgesel düzeyde bilgi ve iletişim
teknolojilerinin en üst düzeyde kullanıldığı bilinçli bir kurumsallaşmaya gitmelidirler. Bu bağlamda gelişmiş
ülkelerin çeşitli turizm bölgelerine benzer bir DMO (Bölgesel Yönetim Organizasyonu) oluşturulmalıdır. Bu tür
bir organizasyona, bölgedeki turizm işletmeleri, yerel kamu kurumlan, yerel yönetimler, turizm dernek ve
organizasyonları, ticaret ve meslek odaları doğal üye olarak katılmalıdırlar (San, Kozak, 2005: 267).İl Kültür ve
Turizm Müdürlükleri internet üzerinden destinasyonlar ile ilgili her türlü bilginin ziyaretçilere sunulmasını
hedeflemelidir. Böylelikle, gerek yerli gerekse yabancı turistlere ülkemizdeki destinasyonları görsel
materyallerle desteklenerek daha detaylı tanıtılması, ziyaretçilerin internet üzerinden sanal ortamda yol
haritalarını belirlemeleri ve seyahat planlarım oluşturabilmeleri sağlanmalıdır.
4. Araştırma
4.1. Amacı
Hızla gelişen ve küreselleşen dünya ile birlikte insanların gitmek istediği destinasyona karar verme aşamasında
veya karar verilmiş fakat hakkında bilgi toplamak istenilen destinasyonlar için iyi hazırlanmış İl Kültür ve
Turizm Müdürlüğü web sayfalan destinasyon pazarlamasında kaçınılmaz öneme sahiptir. Bu sebeple İl Kültür ve
Turizm Müdürlükleri destinasyon pazarlamasında web sayfalarım daha iyi kullanabilir.
Bu çalışma, Türkiye'deki seksen bir tane İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sayfalan incelenerek, her ilin web
sayfasında olması gerekenler ve bir standardizasyona gidilmesine yönelik yapılmıştır.
4.2. Önemi
Literatürdeki incelemeler sonucunda, birçok araştırmacı tarafından incelenen web tabanlı destinasyon
pazarlamasında kamu kuruluşlarının destinasyon pazarlamasında neler yapması gerektiği veya neler yaptığına
değinilmem iştir. Değinilen çalışmalarda ise daha çok otel işletmelerinin kendilerini pazarlamasında web tabanlı
153
pazarlamayı kullanımı çalışılmıştır. Bu çalışmanın diğer çalışmalardan farkı ise, bir kamu kuruluşu olan İl Kültür
ve Turizm Müdürlüğümün web tabanlı destinasyon pazarlamasında neler yapacağının araştırmasıdır.
Yapılan bu çalışma ile destinasyonların web ortamında daha etkili bir şekilde tanıtılarak ve çekicilikleri ön plana
çıkartılarak yerli ve yabancı turistlere pazarlanması gerektiği düşünülmektedir. Bir ilin turizminin gelişmesi için
bakanlık tarafından her ile görevlendirilmiş İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri bulunmaktadır. Bu müdürlüklerin
web tabanlı destinasyon pazarlamasında önemli bir rol oynadığı düşünülerek bu alanda bir çalışma yapılmıştır.
4.3. Kapsamı
Bu çalışmada, Türkiye de bulunan 81 ilin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sitelerinden aktif olan 79 web
sitesi incelenmiştir. Geriye kalan 2 il Sakarya ve Zonguldak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web siteleri yapım
aşamasındadır. Toplam evren 79 ildir.
4.4. Yöntemi
Araştırmada, birincil verilere ulaşmada hazırlamış olduğum anket ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web siteleri
incelenmiştir, ikincil verilere ulaşmada ise literatür taraması yapılmıştır.
Yaylı ve Bayram tarafından 2010 tarihli çalışmada kullanılan anket formu üzerinde çalışılarak, çalışmamızda
kullandığımız anket genişletilmiş ve İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri web siteleri bu anket üzerinden
incelenmiştir.
4.5. Veri Toplama ve Analiz Yöntemi
Araştırmada kullanılacak anket soruları 14 kategoriye ayrılarak her ilin var olan İl Kültür ve Turizm
Müdürlüklerinde belirlenmiş sorular incelenip bu özelliklerin olduğu ya da olmadığı her somya evet veya hayır
cevabı işaretlenerek web sitelerinde araştırma yapılmıştır.
4.6. Bulgular
Araştırmanın bulguları 14 kategoriden oluşan ve her kategoride bulunan farklı sorular incelenecektir. Birinci
kategori de genel özellikler, ikincisi temel bilgiler, üçüncüsü yardımcı bilgiler, üçüncüsü yardımcı bilgiler,
dördüncüsü diğer bilgiler, beşincisi genel bilgiler, altıncısı forum ve sohbet, yedincisi festivaller, sekizincisi
tasarım ve fonksiyon özellikleri, dokuzuncusu rezervasyon ve uçak bileti, onuncusu bölgesel organizasyonlar ve
müdürlüklerin yürüttüğü faaliyetler, on birincisi iletişim ve e-posta, on ikincisi üyelik, on üçüncüsü online
mağaza, on dördüncüsü ise kamusal ve yerel kurumlara linkler incelenerek İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinin
web tabanlı destinasyon pazarlamasında neler yapması gerektiği ve web sitelerinde hangi özelliklerin olduğu ve
olması gerekenlere yönelik bulgular elde edilmeye çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmada evet ve hayır şeklinde
cevaplanan anket Özellikleri ve sonuçlan tablo 5.1.'de gösterilmiştir.
Tablo 5.1.
İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜKLERİ İÇİN ÖNERİLEN ÖZELLİKLER
Web Sitelerinde Yer Alan Özellikler
Evet
Hayır
GENEL ÖZELLİKLER
154
Logo
Menü
Dil seçimi (Çoklu dil uygulaması)
Arama yardımcı programı
TEMEL BİLGİLER
Tarihsel bilgiler
Kültürel bilgiler
Gezilecek, görülecek yerler
Tarihi geçmişi
Turizm türleri
YARDIMCI BİLGİLER
İklim bilgileri
Hava durumu
Döviz kurları
Yerel saat
DİĞER BİLGİLER
Genel il haberleri
Turizm sektörü haberleri
Ulaşım bilgileri
Seyahat planlan/ tur bilgileri
Turizm istatistikleri
Konaklama tesisleri
Seyahat acenteleri
Yiyecek-içecek işletmeleri
Yerel hizmetler ve işletmeler
Alışveriş ve perakende
Otomobil kiralama
GENEL BİLGİLER
Resim galerisi
Video galerisi
Haritalar
FORUM VE SOHBET
Sıkça sorulan sorular
Ziyaretçi yorumlan
Sohbet grubu
Turist anketi
FESTİVALLER VE ETKİNLİKLER
Faaliyetler/ etkinlikler
Etkinlik takvimi
TASARIM VE FONKSİYON
Ana menü
Alt menüler
Her bir sayfada içerik listesi
Her sayfadan ana sayfaya bağ
Site haritası
REZERVASYON VE UÇAK BİLETİ
Rezervasyon sitelerine linkler
Konaklama için rezervasyon
Ulaşım için rezervasyon
BÖLGESEL ORGANİZASYON VE YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER
11 Kültür ve Turizm Müdürlüğü organizasyon bilgileri
12
62
7
73
67
17
72
6
73
76
70
70
75
6
3
9
9
4
70
10
_
2
9
69
79
77
39
41
60
12
26
59
44
21
10
5
6
40
38
19
67
53
20
35
58
69
74
73
79
79
67
.
12
_
1
-
79
79
78
79
54
54
25
25
79
79
79
79
79
_
_
_
-
26
19
2
53
60
77
76
3
155
Müdürlüğün görev ve sorumlulukları
İLETİŞİM VE E-POSTA
İletişim bilgileri
Bilgi talebi için e-posta fonu
ÜYELİK/ UYE OL
Haber mektuplarına üyelik
Alışveriş için üyelik
Broşür talep formu için üyelik
ONLİNE MAĞAZA
Bölgeye ait yöresel ürünler
Kitaplar
Haritalar
Diğer
KAMUSAL VE YEREL KURUMLAR
Ortaklara bağlar (örneğin devlet)
Diğer turizm örgütlerine linkler
ilgili sitelere harici bağlar
İl, ilçe web sitelerine linkler
3
76
79
4
75
_
,
-
79
79
79
~
.
79
79
79
79.
68
26
42
17
11
53
37
62
Yapılan analiz sonucunda incelenen 79 web sitesine verilen evet ve hayır cevabına göre her soru için toplam
rakamlar yukarda ki tabloda gösterilmiştir.
Araştırmadan elde ettiğimiz genel Özellikler kategorisi için sonuçlara bakıldığında; logo özelliği 12 ilde vardır,
67 ilde yoktur. Her ilin kendini temsil ettiği bir logosu vardır (örneğin; Isparta ili için kullanılan gül logosu). Bu
logolar İKTM' nün ana sayfasında insanlara o ili daha iyi bir şekilde tanıtabilmek için kullanılmalıdır. Menü
özelliği, web sitesini daha kolay inceleyebilmek için gerekli bir özelliktir ve 62 ilde bu özellik vardır, 17 ilde ise
yoktur. Dil seçimi özelliği, 7 ilde vardır, 72 ilde ise yoktur. Bu özelliğin olmaması web siteleri için en büyük
eksikliklerden biridir. İKTM web siteleri sadece yerli turistleri hedef almamalı, yabancı turistleri de hedef kitle
olarak düşünmelidir. Arama yardımcı program özelliği ise incelenen 73 ilde vardır ve 6 ilde yoktur. Genel
Özellikler kategorisinde yer alan dil seçimi ve logo özelliklerine daha fazla önem gösterilmesi yapılan çalışma
sonucunda uygun görülmüştür.
Araştırmadan elde ettiğimiz temel bilgiler kategorisi sonucuna göre; İlin tarihsel bilgileri; 73 ilde vardır, 6 ilde
yoktur, İlin kültürel bilgileri; 76 ilde vardır, 3 ilde yoktur, İlin tarihi geçmişi; 70 ilde vardır, 9 ilde yoktur, İlin
gezilecek ve görülecek yerleri; 70 ilde vardır, 9 ilde yoktur, İlin turizm türleri ise; 75 ilde vardır, 4 ilde yoktur.
Buradan elde ettiğimiz sonuca göre bazı İKTM' nin tarihsel, kültürel ve turizm bilgileri konusunda eksik olduğu
görülmüştür.
Araştırmadan elde ettiğimiz yardımcı bilgiler kategorisindeki sonuca göre; İklim bilgileri; 70 ilde vardır, 9 ilde
yoktur, hava durumu bilgisi; 10 ilde vardır, 69 ilde yoktur, döviz kurları bilgisi; incelenen 79 ilde de yoktur ve
yerel saat bilgisi ise; 2 ilde vardır, 77 ilde yoktur. Bu kategoride yer alan bilgiler İKTM' nin web sitelerinde
olması gerektiği uygun görülmüştür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yabancı turistler de bu sitelerin hedef kitlesi
olmalıdır ve döviz kurları bilgisi ile yabancı turistler bilgilendirilmesi uygun görülmüştür. Diğer özellikler ise
hem yerli hem de yabancı turistlerin destinasyona karar verme ve destinasyonu seçme sürecinde yardımcı
olacağı düşünülerek bu özelliklerin web sayfalarında olması gerektiği uygun görülmüştür.
Araştırmadan elde edilen diğer bilgiler kategorisindeki sonuca göre; Genel il haberleri 40 ilde, turizm sektörü
haberleri 38 ilde, ulaşım bilgileri 19 ilde, seyahat planlan/tur bilgileri 67 ilde, turizm istatistikleri 53 ilde,
konaklama tesisleri için bilgiler 20 ilde, seyahat acenteleri bilgisi 35 ilde, yiyecek-içecek işletmeleri için bilgiler
156
58 ilde, yerel hizmetler ve işletmeler için bilgiler 69 ilde, alışveriş bilgisi 74 ilde ve otomobil kiralama bilgisi ise
73 ilde mevcut değildir.
Turistlerin gidilecek destinasyonlarla ilgili güncel haberleri okumak isteyebilecekleri düşünülerek ilin haberlerinin
bu sitelerde yer alması gerektiği düşünülmüştür. Yine bir turistin destinasyon için karar verme sürecinde bu web
sayfalarının konaklama işletmeleri, seyahat acenteleri, yiyecek-içecek işletmeleri, otomobil kiralama servisi ve tur
bilgisi hakkında detaylı bilgi vermesi gerektiği düşünülerek İKTM'nin web sayfalarında bu eksikliklerin olduğu
görülmüştür.
Araştırma sonucuna göre; genel bilgiler kategorisinde yer alan resim galerisi ve video galerisi, incelenen 79 ilde
de mevcut olduğu görülmüştür. Fakat, ilin haritaları 12 ilde yoktur ve 67 ilde vardır. Web siteleri yine bu özellik
açısından eksik görülerek her ilde ilin haritasının olması gerektiği uygun görülmüştür.
Araştırmadan incelenerek elde edilen sonuca göre; forum ve sohbet kategorisinde ki sıkça sorulan sorular,
ziyaretçi yorumları ve sohbet grubu incelenen 79 ilde de mevcut değildir. Turist anketi özelliği ise 1 ilde mevcut,
78 ilde mevcut değildir. İnternet ortamında bu özellikleri kullanmak bir web sitesi için rekabet ortamında
ayrıcalık olarak düşünülmüştür. Bu özellikleri kullanmak destinasyon için fark yaratabilir. Turistler, web
sayfasında bu özelliklen kullanarak anında insanlarla iletişim kurabileceği ve destinasyon hakkında daha detaylı
bilgiler edinebileceği düşünülerek web sayfalarının bu özelliği kullanmaları gerektiği uygun görülmüştür.
Araştırmada incelenen festivaller kategorisinden elde edilen sonca göre; 25 ilde etkinlikler ve etkinlikler takvimi
yoktur, 54 ilde ise vardır. Bu özellik daha etkin bir şekilde kullanılarak, turistler için destinasyonun daha çekici
hale getirilebileceği düşünülmüştür.
Araştırmada incelenen, tasarım ve fonksiyon kategorisinde yer alan, ana menü, alt menüler, her bir sayfada içerik
listesi, her sayfadan ana sayfaya bağ ve site haritası özellikleri 79 ilde de mevcut olduğu görülmüştür ve bu
kategoride her hangi bir eksiklik olmadığı uygun görülmüştür.
Yapılan araştırmadan rezervasyon ve uçak bileti kategorisinin sonucuna göre; rezervasyon sitelerine linkler
özelliği, 26 ilde bulunmaktadır ve 53 ilde ise bulunmamaktadır. Konaklama için rezervasyon özelliği 19 ilde
vardır, 60 ilde yoktur, ulaşım araçları için rezervasyon özelliği ise 2 ilde vardır, 77 ilde yoktur. Turist, seçtiği
destinasyon için karar verme sürecinden sonra o ilin konaklama ve ulaşım araçları için ÎKTM web sitelerinden
rezervasyon yaptırabilmesi gerektiği düşünülerek bu konuda incelenen sitelerin eksik olduğu uygun görülmüştür.
Yapılan araştırmaya göre; üyelik kategorisi ve önüne mağaza kategorisinde ki özelliklerin hiçbirisi ÎKTM web
sayfalarında mevcut değildir. Destinasyona daha önceden gitmiş yada hiç gitmemiş veya gideceği destinasyona
karar verme sürecinde ki turistlere bu özellikler sunulmalıdır. Bu özellikler; haber mektuplarına üyelik, kişisel
broşür oluşturmak için üyelik, broşür talep formu için üyelik, bölgeye ait yöresel ürünleri, kitap, harita gibi
materyalleri satın almak için üyelik ve online mağazalardır. Bu üyelikler ile turistlere etkinlikler bile
duyurulabilir. Bu avantajlardan dolayı web sayfaları güncellenerek, bu özelliklerin mevcut hale getirilmesi
gerektiği düşünülmüştür.
Yine yapılan araştırmadan elde edilen sonuca göre; kamusal ve yerel kurumlara linkler kategorisinde bulunan
ortaklara bağlar (örneğin devlet) 11 ilde yoktur, 68 ilde vardır, diğer turizm örgütlerine linkler 53 İlde yoktur, 26
ilde vardır, ilgili sitelere harici bağlar 37 ilde yoktur, 42 ilde vardır ve il, ilçe web sitelerine linkler ise 62 ilde
yok, 17 ilde vardır. İKTM web sayfalan ilde bulunan kamu ve Özel sektör web sayfalarına linklerle bağlantı
kurması gerektiği düşünülmüştür. Bu bağlantı sayesinde turistin konaklama, ulaşım, etkinlik rezervasyonu ve
otomobil kiralama gibi işlemlerini bile yerine getirilebileceği düşünülmüştür.
157
İncelenen 79 ilin, 75 tanesinin internet uzantısı Örneğin www.istanbulkulturturizm.gov.tr şeklindedir. Fakat,
Tokat ilinin uzantısı www.tokatturizm.gov.tr , Denizli ilinin uzantısı www.pamukkale.gov.tr, Konya ilinin
uzantısı www.konyakultur.gov.tr ve Bartın ilinin uzantısı ise www.bartinkultur.gov.tr şeklindedir. Yapılan
araştırma sonucunda, bu 4 ilin internet uzantıları da güncellenerek bir standardizasyona gidilmesi gerektiği
düşünülmüştür.
Araştırma sonucunda, Zonguldak ilinin İKTM web sayfasının yok olduğu, Sakarya ilinin web sayfasının yapım
aşamasında olduğu ve Manisa ilinin ise web sayfasının güncel olmadığı görülmüştür.
5. Sonuç ve Öneriler
Teknolojinin insanların hayatını şekillendirdiği ve yönlendirdiği bir çağda yaşamaktayız. Turizm pazarlamacıları
gerçekleşen teknolojik gelişmelerin sağladığı imkanlardan destinasyon pazarlaması alanında da yoğun şekilde
faydalanmakta ve geleneksel pazarlama anlayışını terk ederek modern pazarlama anlayışını benimsemişlerdir.
Söz konusu gelişmelerin gerisinde kalmayı göze alamayan destinasyon yönetimleri günümüzün en hızlı iletişim
araçlarından biri olan internet aracılığı ile pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirmeye başlamıştır. Faaliyetler bir
destinasyon web-sitesi inşası olabileceği gibi farklı web-sitelerine o destinasyonun reklamını vermek şeklinde de
gerçekleşmektedir. İnternetteki gelişmelerin sürekli ve de hızlı olması pazarlamacıları dinamik ve dikkatli
olmaya itmektedir. Gelişmeleri takip eden ve bu gelişmeleri pazarlama açısından değerlendirebilen
destinasyonlar başarılı olmaktadır.
Uluslararası rekabetin yoğun olduğu turizm sektöründe anahtar farklılaşmaktır. Çağdaş ve yaratıcı bir web-sitesi
dizaynı da o destinasyonun genel imajım etkileyecek ve web-sitesini farklılaştırarak destinasyon ürününün farklı
ve özel olduğu izlenimi kazandırılmış olacaktır. Web-sitelerinin dizaynı ve içeriği ise üstünde Özenle durulması
gereken bir konudur. Potansiyel turistlerin istedikleri bilgiye kolaylıkla ulaşabileceği şekilde bir site tasarımı
yapılması ve söz konusu bilgilerin doğru olmakla birlikte güncel olması önemli olan bir diğer konudur.
Sonuç olarak, elde edilen ve yorumlanan bu sonuçlardan, web tabanlı destinasyon pazarlamasında İl Kültür ve
Turizm Müdürlüğü'nün neler yaptığı ve neler yapması gerektiği araştırılarak, destinasyon pazarlamasında ki
önemlilik dereceleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün bu faktörleri göz
önünde tutmaları ve daha fazla turiste destinasyonu tanıtma ve destinasyonu çekici hale getirebilmeleri için web
tabanlı pazarlama da üzerlerine düşen görevlerin önemlilik dereceleri açıklanmaya çalışılmıştır.
158
Kaynakça
ATEŞOĞLU, O. ADIGÜZEL, I. ÇETİNTÜRK, A. SELMAN Adnan. (2010). Uluslar arası Destinasyon
Markası Oluşturma Stratejileri "Isparta Örneği".
COBOS, L. M., Y. WANG, F. OKUMUŞ. (2009) Assessing the Web-Based Destination Marketing Activities:
A Relationship Marketing Perspective. Journal of Hospitality Marketing & Management. Sayı: 18 s. 421
444.
ÖZDEMİR, G. (2007) Destinasyon Pazarlamasında İnternetin Rolü. Journal of Yaşar University. Yıl:2,
Sayı:8, s. 889-898.
ÖZDEMÎR, G. (2008) Destinasyon Pazarlaması. Detay Yayıncılık, Türkiye.
ÖZDİPÇİNER, N. S. (2010) Turizmde Elektronik Pazarlama. İnternet Uygulamaları ve Yönetim Dergisi. Yıl:l,
Sayı:l, s: 548.
ÖZTAŞ, K., T. KARABULUT. (2007) Turistik Destinasyon Oluşturma Potansiyeli Açısından Göller Yöresinin
Önemi. Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Yıl:9, Sayı: 12 s.128
137.
SARI, Y., M. KOZAK. (2005) Turizm Pazarlamasına İnternetin Etkisi: Destinasyon Web Siteleri İçin Bir
Model Önerisi. Akdeniz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Yıl:9, s. 248-271.
WANG, Y. (2008) Web-Based Destination Marketing Systems: Assessing the Critical Factorsfor Management
and Implementation. International Journal of Tourism Research. 10, s. 55-70.
YAYLI, A., M. BAYRAM. (2010) Web-Based Destination Marketing: Do Offıcai City Culture and Tourism
Websites' in Turkey Consider International Guideelines Preliminary Communication. Vol.58,No:l, s.51
60.
www.kultur.gov.tr/TR/Belge/M3898/turi2m-bakanligi-mudurlukleri
PAKET TUR KAPSAMINDA YÖNELİM ALANI BELİRLENMESİ VE GELİŞTİRİLMESİNDE
TURİST ÇEKİM ÖGELERİNİN ETKİLİ KULLANIMI
Öğr. Gör. İshak KOZAK
159
Selçuk Üniversitesi – Turizm Rehberliği Bölümü
Özet
Bu çalışmanın amacı herhangi bir yörenin, bölgenin veya ülkenin yönelim alanı olarak belirlenip, turistik bir
ürün olan paket tur kapsamına alınması ve satış süreci hakkında fikir edinilmesini sağlamaktır. Konuya; turizme
kazandırılması düşünülen yönelim alanı yerel yöneticileri, girişimciler, seyahat acentaları, turist rehberleri ve
tüketiciler eksenli olarak yaklaşılmaktadır. Bu bağlamda üzerinde yoğunlaşılan konu; yönelim alanı
belirlenmesinde turist çekim ögelerinin etkili kullanımı sürecidir. Bu sürecin sonuçlarının eksen etrafında
bulunan tüm tarafları yakından ilgilendirmesi, çalışmanın önemini daha da arttırmaktadır. Paket turlar genel
olarak; içeriğinde bulunan turist çekim ögelerine bağlı olarak tercih edilmekte ve turun içerisine konulan bu
aktivitelerin tüketicinin ihtiyaçlarına cevap verebilme özelliğine paralel olarak tüketilmektedir. Bu durumda
yönelim alanı gerçekte var olan turist çekim ögeleri ile değil, paket tura konulan ve yönelim alanını temsilde
yeterliliği tartışılan ögeler aracılığı tüketiciye sunulmaktadır. Bu yöntem her zaman sağlıklı sonuçlar
vermeyebilmektedir. Bu nedenle yönelim alanlarının belirlenmesi ve geliştirilmesinde turist çekim ögelerinin
doğru ve etkili kullanılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Paket Tur, Yönelim Alanı, Tur Yönetimi, Turist Rehberi, Turist Çekim Ögesi
160
Giriş
Ekonomik açıdan tüm ülkeler için oldukça büyük önem arz eden turizm, bir dizi hizmet bileşenlerinden meydana
gelmektedir. Bu hizmet bileşenlerinden her hangi birisinin eksik olması durumunda, pozitif turizm
faaliyetlerinden söz etmek mümkün olmamaktadır. Sadece ekonomik olarak değil; insani boyutu ile sosyal,
kültürel ve çevresel açıdan da önemli olan turizm endüstrisi, bu bileşenleri nedeniyle etkilenen ve etkileyen
unsur olarak diğer sektörlere nazaran daha duyarlı bir özelliğe sahiptir.
Turizm endüstrisinin satışa sunulan ve gelir getiren en önemli ürünü, daha çok bu bileşenlerin bir araya
getirilmesi ile oluşturulmuş paket turlardır. Tüketici olarak turistin beğenisine sunulan bu paket turların bir başka
özelliği ise satın alınan ürünün denenmesinin veya test edilmesinin mümkün olmamasıdır. Bir başka anlatımla
paket tur satın alan tüketici aslında somut değil soyut bir ürünü, yani geleceğe yönelik hayali bir eylemi satın
almaktadır. Bu nedenle ürün hakkındaki şikayet veya memnuniyet bildirimi ancak turistik ürünün tüketilmesi
neticesinde alınabilmektedir. Geri bildirimin memnuniyet ifade etmesi bir anlamda sorun teşkil etmeyebilir.
Ancak geri bildirim üründen şikayeti içeriyorsa, bunun telafi edilmesi neredeyse mümkün görülmemektedir.
Çünkü turistik ürünün üretilmesi ve tüketilmesinin eşzamanlı olması nedeniyle, hizmetin defolu üretilmesi
durumunda defolu tüketilmesi söz konusu olabilmektedir. Bir anlamda, turistik ürünün hazırlanması ve
sunumunda yapılacak hatanın yol açtığı olumsuz sonucun ortadan kaldırılması mümkün olamamaktadır.
Turistik ürün olarak paket turların tüketilmesi esnasında; bileşenlerin her birinden benzer nedenlerle şikayet
gelmesi olasıdır. Tüketiciye bu şikayetlerin tekil turistik ürün üreten yerel üreticilerin hizmet kusuru olduğu
beyan edilerek, belki bir nebze tüketicinin hoşgörüsü talep edilebilir. Ancak paket turun planlanmasında asıl
bileşen olan turist çekim ögelerinin doğru ve etkili kullanılmaması durumunda, olası tüketici şikayetlerinin
mantıksal gerekçelerle açıklanması mümkün olamayacaktır.
Bu nedenle paket turların planlaması aşamasında her şeyden önce, belirlenen yönelim alanının turist çekim
ögeleri çok iyi analiz edilmelidir. Hazırlanacak paket turların, yönelim alanının gerçek çekim gücünü doğru
yansıtacak şekilde planlanmasına titizlikle özen gösterilmelidir.
Zira unutulmamalıdır ki, paket turların
tüketilmesinde en önemli etken yönelim alanını tanımak ve yaşamaktır.
161
Paket Turun Bileşenleri :
Ulaştırma Hizmetleri
Turist çekim ögelerinin, yani turistik ürünlerin en önemli özelliklerinden birisi; ürün tüketiciye değil, tüketici
ürüne ulaştırılmak zorundadır. Pazarlama yöntemlerinde genel olarak her türlü ürün tüketicinin ayağına
ulaştırılmaya çalışılır. Tüketicinin üründen faydalanabilmesi için, ürünün tüketiciye ulaşması ya da ürünün
tüketici ile buluşturulması gerekmektedir. Oysa turistik ürünün tüketilmesi için diğerinin tam aksine tüketicinin
ürüne ulaştırılması, yani tüketicinin ürünle buluşturulması gerekmektedir. Çünkü, turistik çekim ögeleri
genellikle statik olup, yerinin değiştirilmesi mümkün olmayan ögelerdir. Bu özellik turizmde ulaştırma
hizmetlerini zorunlu kılmaktadır. Yani ulaştırma hizmetleri olmadan pozitif turizm faaliyetlerinin
gerçekleştirilmesi mümkün değildir.
Ulaştırma hizmetleri diğer bir çok sektörün de olmazsa olmazı olarak görülebilir. Bir fabrika işçinin işyerine
veya bir öğrencinin okula ulaştırılmasını sağlayan servis hizmetleri gibi. Bu nedenle ülkeler çıkardıkları yasa ve
yönetmeliklerle
turizm
ulaştırmasını
tarım
veya
sanayi
ulaşımından
ayıran
yasal
düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. Turizm ulaştırması hizmetinin üretilmesi, sunulması ve tüketilmesi bazı kriterlere bağlanarak
aradaki ayırım ortaya konulmuştur. Zira turistik ürün, tüketilmesi zorunlu bir ürün olmadığı için tüketimi ile
ilgili aranan koşullar içerisinde güven, emniyet ve konfor gibi unsurları bulundurmak zorundadır.
Konaklama Hizmetleri
Konaklama faaliyetleri normalde insanoğlunun hayatı için olmazsa olmaz bir koşuldur. Bir başka anlamda
yaşam için vazgeçilmezdir bu faaliyetler. Nitekim asker kışlada, öğrenci yurtlarda, öğretmen öğretmen evinde,
subay orduevinde, tutuklu cezaevinde olmak üzere mutlaka yaşamak için konaklama ve yeme-içme
hizmetlerinden faydalanmak mecburiyetindedir. Ancak turistik faaliyetlerde bu hizmetlere ayrı bir kalite standart
düzenlemesi getirilmiş ve sayılan örneklerin aksine katılımı zorunlu olmayan turizm faaliyetine dahil olmuş olan
turiste doğal olarak cazip, çekici, kaliteli ve seçme özelliği verilmiş olarak bu hizmetler sağlanmaktadır. Örneğin
turistik konaklama işletmelerinde önbüro departmanı, konaklama işletmesi ile konuk arasında adeta bir elçi
görevi üstlenmiş pozisyonda yapılandırılmışlardır (Kozak, 2006).
Yeme-İçme Hizmetleri
Yeme-İçme faaliyetleri de yine konaklama faaliyetleri gibi normalde insanoğlunun hayatı için olmazsa olmaz
koşuldur. Bir başka anlamda yeme-içme faaliyetleri de yaşam için vazgeçilmezdir. Askerin kışlada, öğrencinin
yurtta, öğretmenin öğretmen evinde, subayın orduevinde, tutuklunun cezaevinde olmak üzere mutlaka yaşamak
için konaklama hizmetlerinden faydalandığı gibi, aynı şekilde yeme-içme hizmetlerinden de faydalanmak
mecburiyeti bulunmaktadır. Ancak yine, turistik faaliyetlerde bu hizmetlere ayrı bir kalite standart düzenlemesi
getirilmiş ve sayılan örneklerin aksine; turizm faaliyetine dahil olan turiste doğal olarak temiz ortamlarda
hijyenik, güvenli, kaliteli ve seçme özelliği verilmiş olarak yeme-içme hizmetleri sağlanmakta ve sağlanmalıdır.
162
Esasen turistik konaklama hizmetleri sağlayan konaklama işletmeleri; oda kahvaltı, yarım pansiyon ve tam
pansiyon gibi paket satışları ile aslında aynı zamanda yeme-içme hizmetlerini de karşılayacak şekilde
yapılanmaktadırlar.
Yasal Düzenlemeler
Her şeye rağmen bir sektörde veya sıradan bir işletmede konaklama, yeme-içme ve ulaştırma hizmetlerinin
veriliyor olması sunulan hizmetin turistik ürün olduğunu göstermez. Buna rağmen, turizm faaliyetlerinin
temelinde öncelikle bu hizmetlerin, kendi standartları çerçevesinde sağlanmış olma zorunluluğu vardır. Ancak
bu hizmetlerin sağlanması tek başına yeterli olmayıp, ürünün turistik ürün ve turizm bileşeni sayılabilmesi için
diğer bileşenlerle birlikte, bir bütün halinde hazırlanıp sunulması gerekmektedir.
Turizm sektörünün bu olmazsa olmazlarını, ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde yerine getirmeye yetkili
olarak; turistik mal ve hizmet üreten konaklama işletmeleri, yeme-içme işletmeleri ve seyahat acentaları gibi
kuruluşları görmekteyiz. Bu işletmelerin turistik ürün üretmeleri, bunlarının reklam ve satışlarını yapmaları,
tüketici şikayet ve dileklerini değerlendirmeleri vb. konular, yasal düzenlemeler çerçevesinde gerçekleşmektedir.
Örneğin turlarda rehberlik hizmeti verilmesi de yasal düzenlemelerin bir gereğidir. Yolcu pasaport ve vize
işlemlerinden uçak biletlerine, ön ödemelerden tur sözleşmelerine, satıştan rezervasyona kadar yapılan tüm
işlemler, turizmde yasal düzenleme örneği olarak gösterilebilir.
Rehberlik Hizmetleri
Bir çok ürünün tüketilmesinde genellikle bir kullanım klavuzu, basit bir bilgi notu, kullanma şartnamesi gibi
unsurlar ürünün tüketilmesinde yeterli olabilmektedir. Hatta bazen ürün kullanımı ile ilgili bilginin bile
olmadığına rastlanılmaktadır. Kısaca bir çok ürünün tüketilmesi ile ilgili genellikle yasal açıdan, statik veya
dinamik bir klavuz bulundurma zorunluluğu bile bulunmamaktadır. Oysa turistik ürünün tüketilmesinde, yasal
olarak bu konuda özel eğitim almış ve bu işi yapmaya yetkili turist rehberi bulundurulması, daha önce de
belirtildiği gibi yasal bir zorunluluktur. Örneğin Türkiye’de hiç kimse rehbersiz bir tur düzenleme yetkisine
sahip değildir. Üstelik söz konusu bu rehberlerin bilgi açısından kendilerini sürekli olarak yenilemeleri, rehber
yükümlülükleri arasında yer almaktadır (Ahipaşaoğlu, 2001). Tüketimi yaşam için mecbur olmayan bir ürün olan
paket turları, deneyip test etme şansı bile olmadan satın alan turistin bu üründen beklentileri şüphesiz oldukça
yüksektir. Zira onu görmediği bir turu satın almaya ikna eden en büyük faktör, turdan olan yüksek beklentisidir.
Bu nedenle onca zaman ve para harcanarak planlanıp satılan turun gerçekleştirilmesi neticesinde, tüketiciden
gelecek şikayet tüm bu çaba ve çalışmaları boşa çıkarabilir. Bu riskin ortadan kaldırılabilmesi için alınacak en iyi
tedbir, turun bir turist rehberi eşliğinde yönetilmesi olacaktır.
Turist Çekim Ögeleri
Tüm bunlara rağmen yine de; yasal düzenlemeler çerçevesinde konaklama, yeme-içme, ulaştırma ve rehberlik
hizmetleri içeren bir ürün aslında hala turistik ürün değildir. Zira her ne kadar kalite standartları yüksek,
163
konforlu, güler yüzlü hizmet ve uygun fiyatla sunulmuş olsa da hiç kimsenin; sadece ulaştırma, konaklama,
yeme-içme ve rehberlik hizmetinden oluşan bir turu satın alması beklenmemelidir. Yani insanların sadece hızlı
ve güvenli ulaştırma araçları ile konforlu yolculuk yapmak, hijyenik ortamlarda iyi yemekler yemek ve rahat
yataklarda yatmak için turizm faaliyetine katılması beklenemez.
Bu durum gösteriyor ki, yukarıda sayılan tüm olmazsa olmazlar turizm hizmeti olarak sağlanmış olsa da, ortaya
konulan ürünün turistik ürün olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Ürünü, gerçek bir turistik ürün haline
getirecek olan asıl öge, tüketicinin satın alma anında oluşan yüksek beklentisini karşılayacak ögelerin turun
kapsamında yer alıyor olacaktır. Bununla birlikte tüketiciye sunulan paket tur, içeriğindeki yönelim alanının
özgün değerlerini yansıttığı tartışılan ortalama bir gezi, alış-veriş ve eğlence faaliyetleri gibi aktiviteleri ile
tüketicinin beklenti ve beğenisini karşılamaktan uzak olabilmektedir. Üstelik tüketicide oluşacak üründen
memnun olmama durumu aynı zamanda yönelim alanına karşı bir direnci de beraberinde getirecektir. Kaldı ki bu
yönelim alanı için haksız bir kayıp olacaktır. Bir başka anlatımla yönelim alanı yanlış tur planlamasının sonucu
olarak, tercih edilmeyen bir destinasyon haline gelecektir.
Bu nedenle yönelim alanının belirlenmesi ve geliştirilmesinde o yöre, bölge veya ülkenin turist çekim ögeleri
çok iyi analiz edilmeli ve karşıladığı ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak, paket tur içinde doğru ve etkili
olarak kullanılmalıdır. Bu durumda paket tur, dahil edilecek olan Turist Çekim Ögeleri sayesinde beklentileri
karşılayacak hale gelecek ve nitelik kazanacaktır. O halde nedir bir ürünü turistik ürün haline getiren bu bileşen?
Turist Çekim Ögeleri
Öncelikle daha önce belirtilen tüm hizmetler sağlanmadan turistik ürün ortaya konulamaz, bunun kabul edilmesi
şarttır. Yasal ve bir rehber eşliğinde olmayan, insanların barınma ve beslenme gibi zorunlu ihtiyaçlarını
karşılamayan ve insanları destinasyon alanlarına ulaştırmayan bir ürün; turistik ürün olma özelliğinden,
uygulanabilirlilikten ve gerçeklikten uzak bir ürün olacaktır. Bununla birlikte tüm bu hizmetlerin sağlanması da
ürünün turistik ürün olduğunu belirlemez. Çünkü insanlar turizm faaliyetlerine katılırken, zorunlu ihtiyaçlarının
karşılanmasından öte oldukça önemli bir beklenti ve hayal içerisindedirler. Aslında satın alınan bir paket turu
örnek verecek olursak; ücreti ödenmiş ve satın alınmış bir ürün olarak tüketicinin elinde tur sözleşmesinden
başka somut bir ürün yoktur. Bu sözleşme içerisinde de ne yemek, ne yatak ne de ulaştırma vardır. Sadece
bunların taahhüdü vardır. Buna rağmen aslında ürünü alanın beklentisi yine de tam olarak bunlar değildir.
Burada ürünü satın almasını sağlayan, onu kendisine çeken, cazip gelen bir takım turist çekim ögeleridir. Onları
görme, tanıma ve öğrenmenin heyecan ve hayali bulunmaktadır tüketici üzerinde. Doğrusu da öyle olmalıdır. Bu
da gösteriyor ki satın alınan ürün aslında hayali bir ürün. Önceden test edilmesi, denenmesi ve görülmesi
mümkün olmayan hizmetler ve değerler bütünü.
Mucbir sebep olmadıkça; “gelecek de bir gün gelecek” mantığı ile hazırlanmış kişilerin boş zamanlarını iyi bir
şekilde planlayıp zenginleştirerek onlara belirli bir ücret karşılığı sunulan ürünün de satın alınabilmesi için cazip
ve çekici olması gerekmektedir. İşte bunu sağlayan unsurlara Turist Çekim Ögeleri denilmektedir.
164
Özetle, bir paket tura turistik ürün olma özelliğini kazandıran ve olmazsa olmaz hizmet ve faaliyetlerin yanı sıra
ürünü cazip hale getiren ve satın alınmasına neden olan; doğal, tarihi, kültürel, dini ve milli değerlere Turist
Çekim Ögeleri denilmektedir. Bu ögeleri aşağıdaki şekilde gruplandırmak mümkündür.
Doğal Değerler
Doğanın insanoğluna bahşetmiş olduğu, oluşumunda insanoğlundan daha çok doğanın etkili olduğu, görmenin,
seyretmenin, içinde bulunmanın insana ferahlık ve huzur verdiği, genel anlamda insanların içinde bulunmak
istediği yeryüzü parçalarından oluşan güzellikler olarak tanımlanabilir. Örneğin Türkiye, sayısı bini aşan termal
kaynağı ile dünyada ilk 7 ülke içinde yer almaktadır (Akman ve Kozak, 2001).
Doğal değerler oluşumlarında etkili olan unsura göre kendi aralarında ayrıca alt gruplara ayrılırlar.
Bitki Örtüsüne Bağlı Doğal Değerler : Dağlar, Ormanlar, Alpinist Çayırlar vb.
Suya Bağlı Doğal Değerler : Deniz ve kıyılar, göller, şelaleler, ırmaklar vb.
Yapısal Özelliklere Bağlı Doğal Değerler : Peri Bacaları, Travertenler, Mağaralar vb. Antik çağda içinde safran
yetiştirildiğini Amasyalı tarihçi Strabon’dan öğrendiğimiz (Pekman, 1993) Silifke, Cennet Çukuru da peri
bacaları gibi bu gruba verilebilecek güzel bir örnektir.
Tarihi Değerler
Tarih öncesi, tarihi çağlara geçiş ve tarihi çağlara ait; insan elinden çıkma, taşınır ve taşınmaz maddi kültür
varlıkları olarak tanımlanan bu değerler de önemli turist çekim ögeleri arasında yer almaktadır. Taşınmaz maddi
kültür varlıklarına; camiler, kiliseler, tapınaklar, tiyatrolar, kaleler, anıtsal çeşme binaları vb mimari ögeler örnek
olarak gösterilebilir. Taşınır maddi kültür varlıkları içinse; heykeller, sikkeler, pişmiş toprak kaplar, takı
malzemeleri vb objeler örnek gösterilebilir. Her ne kadar potansiyel turizm talebindeki yönelimler doğal
özellikleri korunmuş çevrelere doğru olsa da (Aslan ve Demircioğlu, 1995), diğer taraftan turizmde çeşitlilik gün
geçtikçe açılan bir yelpaze halini almaktadır (Türker, 1998). Özellikle arkeoloji bu konuda insanlara ; günlük
hayat, beslenme, cinsel yaşam, evlilik, çocuk eğitimi, mimari, ölü gömme vb konularla (Gür, 2005) oldukça
fazla seçenek sunabilmektedir.
Kültürel Değerler
Bir milletin mutfak, giyim-kuşam, eğlence, el sanatları, örf, adet, gelenek ve görenekleri gibi ortak değerleri
kültürel değerler olarak tanımlanabilir. Yöresel ev yemekleri, halk oyunları, kına gecesi, sünnet düğünü, el işleri,
halı kilim vb yüzlerce farklı unsuru kültürel değerlere örnek göstermek mümkündür. Örneğin Türk Mutfağı’nın
yöresel bazı yemekleri göçler nedeniyle yurdun değişik yerlerine yayılmışsa da bugün bunlar sosyal, ekonomik
ve kültürel nedenlerle unutulmaya yüz tutmakta olan çok önemli kültürel değerlerimizdendir (Şeker ve
arkadaşları, 2000).
Dini / Psikolojik Değerler
165
Psikoljik değerler olarak da adlandırılabilecek olan dini değerleri; insanların kendi inançları çerçevesinde
ibadetlerini gerçekleştirmek üzere yapmış oldukları mimari ögeler olarak tanımlamak mümkündür. Tapınaklar,
sunaklar, kiliseler ve camiler ile, herhangi bir şekilde dini açıdan önem arz eden ve kutsal bilinen mağara, çukur,
dağ, kaya vb unsurlar dini değerlere örnek gösterilebilir.
Milli Değerler
Bir ülke için milli önem arz eden, ulusal ve uluslar arası bazda o ülkenin kimliğini oluşturan unsurlar, milleti
meydana getiren bütün kişilerin ve zümrelerin ortak var oluş kaynakları, var oluş sebepleri, milli değerler olarak
tanımlanmaktadır. Türk milleti olarak bizim millî değerlerimiz, vatan sevgisi, bayrak, millî marş, istiklal, dinî
inançlarımız, gelenek ve göreneklerimiz, yakın tarihimizde geçirmiş olduğumuz mücadeleler, devlet ve millet
büyüklerimiz, tarihî kişiliklerimiz vb. sayılabilir. Türklerin islam öncesinde 395’lerde, Müslüman Türklerin ise
750’lerden sonra gelip tanıdıkları (Yazıcı, 2006) ülkemizde Türk Milletinin öz varlığı olarak çok köklü değerleri
bulunmaktadır.
Yapay Turist Çekim Ögeleri
Özelde; bir ülke veya bölgede, o ülke, bölge veya yöre ile birlikte söz konusu yere ait herhangi bir ürün veya
etkinliği ulusal ve uluslar arası alanda tanıtımını yapmak maksadı ile, genelde de söz konusu yere yerli veya
yabancı turist çekerek ekonomik çıktı sağlamak amacı ile yapılan her türlü etkinlik ve faaliyet yapay turist çekim
ögesi olarak tanımlanmaktadır. Örneğin Akşehir’de Nasrettin Hoca’nın mezarının yanında yer alan ve üzerinde
dünyanın merkezi olduğu belirtilen madeni levhanın oraya yerleştirilmesi, yapay turist çekim ögesi geliştirme
adına başarılı bir uygulama olmuştur. Her yıl yüzlerce yerli ve yabancı turist oraya gelip o levha üzerinde
fotoğraf çektirebilmek için sıraya girmektedir. Öte yandan tüm festival, fuar ve kongreler bu gruba örnek olarak
gösterilebilir. Bunların en önemli özelliği gerçekleştirildiğinde, uygulamaya konulduğunda turist çeker,
gerçekleştirilmediğinde veya uygulamadan kaldırıldığında hiçbir çekici özelliği kalmaz.
Yönelim Alanı Belirlenmesinde ve Geliştirilmesinde Turist Çekim Ögelerinin Etkili Kullanılması
Tüm bu turist çekim ögeleri, turistik bir ürünün, aynı zamanda turizmin en önemli bileşeni olarak görülmektedir.
İnsanlarda turizm faaliyetlerine katılma isteğini oluşturan esas faktör işte bu turist çekim öğeleridir.
166
Ancak; tarih öncesi, tarihi çağlara geçiş ve tarihi çağlara ait; insan elinden çıkma, taşınır ve taşınmaz maddi
kültür varlıkları olarak tanımlanan tarihi değerler bu çekim öğelerinin başında gelmektedir. Çünkü insanlar diğer
değerlerin yanı sıra özellikle tarihi eserlere karşı çok daha büyük bir ilgi duymaktadırlar. Bunda en önemli faktör
bilinmeyene karşı olan ilgi ve meraktır. Özellikle tarih ve geçmiş medeniyetler hakkında yeterli bilgiye sahip
olmayan bireylere söz konusu yapılar hepten ilginç geliyor ve merak dürtüsü insanlarda öğrenme isteğini
arttırıyor.
Tarihi değerlerin de destinasyona ve tur proğramlarına dahil edildiği paket turlara ilgi oldukça fazla olmaktadır.
Bunun temelinde katılımcıların ilgi ve merak duydukları ve onun için satın aldıkları ürünü tüketirken bir
başkasının yardım ve bilgisine açıkça ihtiyaç duyması gerçeği yatmaktadır.
İşte bu nokta da turistin beklentisinin karşılanması, onun bu seyahate çıkmasını sağlayan başta tarihi değerler
olmak üzere diğer tüm turist çekim öğelerinin kendisine doğru ve etkili bir şekilde tanıtılması ile mümkündür.
Özellikle tüm bilim dallarının atası olarak kabul edilen ve özel bir bilim dalı olan arkeolojinin konusu dahilinde
bulunan tarihi eserler; ancak bu konuda yeterli eğitim almış bir uzman tarafından sevdirilerek anlatılıp,
tanıtılabilirler.
Bu tanıtım ve anlatımı doğru ve etkili olarak yapmakla görevli kişi ise; bu konuda yeterli eğitim almış, yetkili,
kokartlı profesyonel turist rehberidir. Turist rehberleri ülke tanıtımında birebir görev alan kişiler olması
nedeniyle doğrudan etkili kişilerdir (Kozak, 1999). Kaldı ki, turist rehberinin temel işlev ve niteliklerinden olan
tanıtma ve bilgilendirme kapsamında, rehberlerin tanıttığı turizm mahallini tüm yönleriyle tanıması, anlaması ve
ona karşı saygılı ve hoşgörülü olması gerekmektedir (Yıldız ve arkadaşları, 1997). Bu nedenle turist rehberinin
eğitiminde, arkeolojinin bir disiplin olarak ayrı bir yeri ve önemi vardır. Aslında arkeolojinin sadece rehberlik
eğitiminde değil, esasen Milli Eğitim içinde özel ve önemli bir yeri olmalıdır (Kozak,1997).
Ancak
bu
şekilde ilk insan tipi Homo Erectus’dan (Gür, 2007) bugüne kadar geçmişte yaşanmış olan uygarlıkların daha iyi
anlaşılması ve tanınması mümkün olabilecektir.
Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığının açtığı 6 aylık kurslarının yanı sıra, Üniversitelerin 2 yıllık Meslek
Yüksekokulları ve 4 yıllık Yüksekokullarının Turist Rehberliği bölüm ve proğramlarında turist rehberi eğitimi
yapılmaktadır (Kozak, 2000). Turist rehberliği eğitiminin 1990’lı yıllarla birlikte akademik platforma
taşınmasının (Kozak, 2003) ardından, ülkemizde turist rehberliği eğitimi veren kurumların sayısı gün geçtikçe
artmıştır.
Herhangi bir yöre, bölge veya ülke yönelim alanı olarak belirlenirken; başta tarihi değerleri olmak üzere ilgili
yerin tüm turist çekim ögeleri en ince ayrıntılarına kadar incelenip üzerinde araştırmalar yapılmalıdır. Bu
noktada paket tur planlayan tur operatörleri üniversitelerin ilgili bölümlerinden uzman yardımı alabilirler. Söz
konusu turist çekim ögeleri, hakkında bir çok kişinin bilgi sahibi olmadığı çok önemli özelliklere sahip
olabilirler. Ayrıca tur operatörleri turist çekim ögelerini değerlendirme kriterleri tüketicilerin ihtiyaçlarını
karşılama özelliğinden yoksun olabilir. Bununla birlikte tüketicilerin ilgi duyacakları ve etkilenecekleri ögeler
hakkında ön yargılı davranılıyor olabilir. İlgili alanın turist çekim ögelerinin tur planına dahil edilmemiş olanları
esasen daha çok çekim gücüne sahip olmuş olabilirler. Tüketicilerin farklı yaş, cinsiyet, eğitim ve kültür
seviyeleri göz önünde bulundurularak herkese hitap eden bir ürün ortaya konmamış, özellikle bir yaş grubu veya
kültür düzeyi hedeflenerek bölgenin bu bağlamda çekim ögeleri tur planına alınmış olabilir.
167
Yapılması olası tüm bu uygulamalar, paket turu satın alan tüketicilerin turdan memnun kalmamaları durumunda
doğal olarak yönelim alanının da kendilerine hitap etmediği sonucuna varmaları gibi yanlış bir sonuç doğurabilir.
Bu nedenle turizm endüstrisinde tur planlama gerçekten çok ciddi olarak ele alınması gereken bir eylem olarak
masaya yatırılmalıdır. Çünkü olumsuz sonuç sadece tur operatörünün satışlarını olumsuz yönde etkilemekle
kalmayacak, yönelim alanının yanlış belirlenmiş olduğu gibi son derece tehlikeli sonuçları da beraberinde
getirecektir. Bu nedenle tur planına alınan yönelim alanı daha en baştan çok iyi analiz edilmeli, değerleri çok iyi
ölçülüp tartılmalıdır. En önemlisi de aynı yönelim alanına farklı turist çekim ögeleri içeren alternatif paket tur
planları geliştirilmelidir. Belirlenen yönelim alanının tutundurma çalışmasına ve sürecine özel önem
gösterilmesi, sabırlı olunarak, yönelim alanının
geleceği ve ekonomik değeri hakkında erken karara
varılmamalıdır. Bununla birlikte yönelim alanının geliştirilmesi açısından, yönelimin yaşam döngüsü sağlanmalı,
tutundurulan çekim ögeleri ve paket turların ısrarlı tekrarlarından kaçınılarak, paket tur her defasında
zenginleştirilme yoluna gidilmelidir.
Sonuç olarak; herhangi bir yöre, bölge veya ülkenin yönelim alanı olarak belirlenmesi ve bu yönelim alanının
geliştirilmesinde tarihi, doğal, kültürel, milli ve dini değerlerin yanı sıra yapay turist çekim ögeleri de oldukça
önemli bir yer almaktadır. Bu nedenle turizm endüstrisinden ve turizm gelirlerinden yeterince pay alma
düşüncesine sahip olan adayların bu değerlerini koruyarak, turizme kazandırmaları ekonomileri ve gelecekleri
açısından son derece önem arz etmektedir.
KAYNAKÇA :
AHİPAŞAOĞLU,S. (2001). Turizmde Rehberlik. Ankara : Detay Yayıncılık. s.48
AKMAN, M. ve KOZAK, İ. (2001). Termal Kaynakların Sağlık Turizmi Açısından Önemi ve Ülkemiz
Turizmi Açısından Değerlendirilmesi. Birinci Ulusal Kaplıca Turizmi Sempozyumu Bildirileri.
Gönen. Balıkesir Üniversitesi Gönen Meslek Yüksekokulu.
ASLAN, Z. ve DEMİRCİOĞLU, G. (1995). Turizm Çevre İlişkisi ,Turizm ve Teknik, Yıl: 1. Sayı: 3
GÜR, S. (2005). Antik Dünyada Günlük Yaşam. Antalya: Simge&Akdeniz Yayınevi. S, 5- 44
GÜR, S. (2007). İlk İnsandan Selçukluya Anadolu Uygarlıkları ve Antik Şehirler. İstanbul: Alfa
Yayınları. s, 2- 4
168
KOZAK,İ. (2006). Konaklama İşletmelerinde Yazılı İletişimin Yeri Önemi ve Belgelerle Önbüro İşlemleri.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Bitirme Projesi. Konya.Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü. s,10
KOZAK, İ. (2003). Turist Rehberliği ve Tur Yönetimi Meslek Dersi I – II ve Gerçekleştirilen Anadolu
Tatbikat Gezileri Örnekleri. Yayınlanmamış Ders Notları. Taşucu : s, 77
KOZAK, İ. (1999). Turizm Rehberliği Eğitimi Anadolu Uygulama Gezilerinde Kapadokya’nın Payı.
2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden Bir Bakış Konulu
Seminer Bildirileri. Nevşehir. Erciyes Üniversitesi, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Yüksek Okulu. s, 28
KOZAK, İ. (2000). Turizm Rehberliği Eğitiminde Uygulama Gezilerinin Yürütülmesi Sorunları ve Bir
Örnek Model. Turizm Haftası Semineri-II
Bildirileri. Safranbolu. Zonguldak Karaelmas
Üniversitesi Safranbolu Meslek Yüksekokulu. s, 12
KOZAK, İ. (1997). Tarihi Eserlerin Korunması ve Turizme Kazandırılması. 2000’li Yıllarda Turizm
Politikası ve Kütahya İlinin Organizesi Sempozyumu Bildirileri. Kütahya. Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Ankara Turizm Geliştirme Vakfı. s, 3- 6
ŞEKER, E., ÇETİNKAYA, A,Ş., KOZAK, İ. ve YARDIMCI, P.
(2000). Silifke Yöresi Geleneksel
Yemeklerinin Tespiti ve Türk Mutfağına Kazandırılması. Konya. Selçuk Üniversitesi s, 4
TÜRKER, N. (1998). Çevreye Karşı Duyarlılığın Uluslar Arası Rekabette Bir Strateji Olarak
Kullanılması.Turizm Sektöründe Rekabet Stratejileri Konulu Haftasonu Seminer Bildirileri.
Nevşehir. Erciyes Üniversitesi, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu. s,160
YAZICI, N. (2006). Anadolu’da Kurulan İlk Türk Devletleri. Türk Tarihi ve Kültürü. Ankara. Pegem A
Yayıncılık. s, 58
YILDIZ, R., KUŞLUVAN, S. ve ŞENYURT, Y. (1997). Turist Rehberliği Öğretiminde Yeni Bir Model:
Nevşehir Turist Rehberliği Bölümü Proğramı ve Değerlendirilmesi. Türkiye’de Turizmin
Gelişmesinde Turist Rehberlerinin Rolü Konulu Hafta Sonu Semineri-IV Bildirileri. Nevşehir.
Erciyes Üniversitesi, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu.s 11-12
PEKMAN, A. (1993). Strabon Antik Anadolu Coğrafyası. İstanbul. Arkeoloji ve Sanat Yayınları. s, 201
MERSİN TURİZMİ VE ARKEOLOJİ
Yrd. Doç. Dr. Kamil UNUR
Öğr. Gör. Sabri Arıcı
Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi
169
Özet
İkincil kaynaklardan yararlanılan bu çalışmada, turistik bir değer olarak Mersin’nin arkeolojik önemi ve
gezilebilecek görkeme sahip ören yerleri hakkında bilgilere yer verilmektedir. Ayrıca bunların birer turistik
değer olarak Kültür turizmi içinde nasıl kullanılabileceği vurgulanmaktadır. Çalışmada, öncelikle arkeolojinin
kavramı ele alınmaktan sonra arkeolojinin Türkiye ve Mersin turizmi için öneminden bahsedilmektedir. Son
olarak ise, Türk turizmi mevsimsel ve bölgesel yoğunlaşmaya sahip olduğundan bu yoğunlaşmaya çözüm olarak
Mersin’deki arkeolojik değerlerin Mersin’e yönelik kültür turizminin geliştirilmesinde nasıl kullanılabileceği
üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Mersin, arkeoloji ve turizm
Giriş
Özellikle 2. Dünya Savaşından sonra yaşanan ve günümüzde hızlanarak devam eden ulaşım ve iletişim
alanındaki teknolojik gelişmeler, eğitim seviyesinin yükselmesi, harcanabilir gelir artışı vb nedenlerle büyük bir
sıçrama yapan uluslar arası turizm hareketleri ağırlıklı olarak deniz-kum-güneş üçlüsü etrafında yoğunlaşmıştır.
Türkiye’de bu yoğunlaşmadan nasibini alan ülkelerden bir tanesidir. 1970’li yıllarda yaşanan döviz darboğazı ve
köyden kente göçün hızlanması ve daha da hızlanacak olması, nüfus artış hızının yüksekliği vb. gibi nedenlerle
yaşanan işsizlik sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla 1982 yılında kabul edilen “Turizmi Teşvik
Kanunu” ile Türkiye kitle turizmini canlandırmayı başarmıştır. Ancak, günümüzde de yoğun bir şekilde devam
eden deniz-güneş-kum üçlüsüne dayalı kitle turizmi Türkiye’nin hedeflerini karşılamaktan uzak kalmaktadır.
Çünkü, kitle turizmi mevsimsel ve mekansal yoğunlaşmaya neden olduğundan hem çevreye zarar vermeye
başlamıştır hem de Türkiye turizmi mekansal ve mevsimsel olarak yeterince yayamadığı için hedeflediği turizm
gelirlerini elde edememektedir. Türkiye turizmi mevsimsel ve mekansal olarak yayarak turist sayısını ve turizm
gelirlerini artırarak ilk beş ülke içinde yer almak (Türkiye Turizm stratejisi, 2007:3-4) için kitle turizmine ek
olarak alternatif turizm destinasyonlarını ve alternatif turizm türlerini geliştirmeye çalışmaktadır. Geliştirilmek
istenen alternatif turizm destinasyonlarından biri olan Mersin, hem kitle turizmi için hem de kış turizmi, eko
turizm, kongre turizmi gibi bir çok turizm çeşitlerine ek olarak önemli bir alternatif turizm türü olan kültür
turizmi için uygun bir destinasyon düşünülebilir. Turizmin içinde yer alan ve önemli faaliyet alanlarından biri
olan arkeoloji, aynı zamanda kültür turizminin de önemli bir parçasıdır. Anadolu toprakları uygarlıklara ev
sahipliği yaptığından, günümüzde turizmin bir parçası olan arkeoloji turizmi de, gelecekte daha da önemli
olabilecek bir potansiyele sahip görünmektedir. Çünkü, İlerleyen yıllarda sanat, tarih ve kültürel etkinliklerin
seyahat etmenin en önemli nedenlerinden biri olacağı öngörülmektedir (Kozak ve Bahçe, 2009:142). Nitekim
Kızılırmak ve Kurtuldu (2005) tarafından yapılan araştırmada, ‘gezinin planlanması sırasında en önemli etken
nedir?’ sorusuna verilen yanıtta, kültür 1980 yılında % 48 oranında önemliyken, bu rakam 1990’lı yıllarda %
88’lere ulaşmıştır Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir araştırmaya göre ise yerli turistlerin % 30’nun kültür turizmini
tercih eden ve varış noktası seçimi yaparken özel, sanatsal ve kültürel olaylar ile tarihi mirastan etkilenen kişiler
olduğu anlaşılmaktadır (OECD 2009: 21 aktaran Sezer 2010: 39). Ayrıca Amerikan seyahat endüstrisinin
verilerine göre, kültür turizm için seyahat eden turistler, kültürel ve tarihi yerleri ziyaret etmek için ortalama
turistlerden daha fazla zaman ayırmakta ve daha uzun süre geceleme yapmaktadırlar (Kozak ve Bahçe,
2009:142).
170
Türkiye’deki kültür varlıklarının en önemli bölümlerinden biri olan arkeolojik alanlar buralardan çıkan
buluntularla bir Açıkhava müzesi konumundadır. Nerede Türkiye’nin bir tanıtımı yapılacaksa, deniz-güneş-kum
üçlüsünün yanında mutlaka kültür turizmi ve onunla bağlantılı çok zengin arkeolojik alanların veya küçük
objelerin tanıtım resimleri de kullanılmaktadır. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin (TURSAB) yaptırdığı bir
araştırmada, yurtdışındaki seyahat acentelerinin %59’u müşterilerine Türkiye’nin turistik ürünlerini pazarlarken
Türkiye’nin tarihi ve kültürel değerlerini de sunmaktadırlar (Ören, 2002). Dolayısıyla Mersin bu trenden pay
alabilecek bir potansiyele sahip illerden biri olarak görülmektedir.
Arkeoloji ve Arkeoloji Bilimi
Toplumların geçmişine ışık tutacak olan Arkeoloji bilimi günümüzde birçok bilim dallarıyla ortak
çalışmalar yapmaktadır. Kelime olarak arkeoloji arkhaios= eski, logos=bilim kelimelerinin birleşmesinden
oluşmuştur. Bu kavramın geniş kapsamlı bir tanımı yapılacak olursa, “Kazı ve yüzey araştırmalarıyla insanlık
tarihini başlangıcından itibaren insan ve yaşadığı ortama ilişkin olarak ele geçen her türlü maddi ve manevi
bulgu, olgu ve kalıntıyı tümevarım ve tümdengelim yöntemlerle ve inter disipliner bir yaklaşımla inceleyip
sentezleyerek bugün yaşam süreçlerini tamamlamış olan topluluk yada toplumların uygarlık tarihlerinin içinde
yaşadıkları ortam ve bu ortam ile ilişkilerini gün ışığına koyarak yeniden tasarımını yapan bir bilim dalı” olarak
tanımlamaktadır (Yalçınkaya, 2006). Türkiye birçok bilim dalında Batılı Ülkelerden geri kalmış olsa da,
arkeoloji konusunda, çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’nun önemini kavrayan Ulu Önder
Atatürk’ün çabalarıyla günümüzde Batı Ülkeleriyle boy ölçüşebilecek düzeydedir. Türk bilim insanlarının
arkeoloji yaklaşımları genelde Kıta Avrupa ekolü ile uyumlu olduğu için Kıta Avrupa ekolü içinde kabul
edilmektedir (Yalçınkaya, 2006).
Anadolu, çok önemli coğrafik avantajlara sahip olması sebebiyle tarih boyunca uygarlıklar beşiği olarak
değer kazanmıştır. Sıradağların doğu batı doğrultusunda sıralanması sebebiyle, Asya ve Avrupa’yı birbirine
bağlayan önemli bir köprü konumunda olması (Gezgin, 2004:201), üç tarafının denizlerle ve paralelinde
korunaklı limanlara çevrili olması, dünyanın en verimli topraklarına, su kaynaklarına, yerüstü ve yeraltı doğal
kaynaklarına sahiptir. Bunun yanı sıra, aynı anda dört mevsim iklimin farklı coğrafyalarda karşımıza çıkması
sayesinde Anadolu coğrafyasına zengin bir kültürel çeşitlilik kazandırmaktadır. Bu zenginliğin en önemli
Türkiye’nin insanlık tarihi bakımından çok önemli antik yerleşim alanlarına sahip olmasıdır. Göbeklitepe
(Urfa), Çatalhöyük (Konya), Hattuşaş (Çorum), Efes (Selçuk) bu yerleşimlere örnek olarak verilebilir. Sahip
olduğu bu özellikler sayesinde, Uygarlıkların beşiği Türkiye’de bugün 250 den fazla arkeolojik kazı ve yüzey
araştırması bulunmaktadır (http://www.kulturvarliklari.gov.tr). Türkiye’nin güneyindeki illerden biri olan
Mersin’de bu yerleşimlere ev sahipliği yapmış illerden birisidir. Çünkü, Mersin, yukarıda sayılan özelliklerin
hepsini üzerinde barındırmasının yanında doğu-batı doğrultusundaki Toros Sıradağlarının arasından, kuzeyi
güneye bağlayan önemli stratejik geçitlere (Gülek ve Sertavul geçitleri) sahip olması sebebiyle, çok sayıda tarih
öncesi ve tarihi çağlardaki kültürlere ev sahipliği yapmıştır.
Mersin ve Arkeolojik Değerler
Mersin’in ören yerlerinde, çok sayıda Türk ve yabancı bilim insanı tarafından yürütülen 12 arkeolojik
kazı ve yüzey araştırması yapılmaktadır. Bunlar (Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.):
a. Arkeolojik Kazılar
171
1.Yumuktepe Höyüğü, Prof. Dr. Isabella Caneva
2.Gözlükule Höyüğü, Doç. Dr. Aslı Özyar
3.Kelenderis antik kenti, Prof. Levent Zoroğlu
4.Soli-Pompeipolis antik kenti, Prof. Dr. Remzi Yağcı
5.Olba ören yeri, Prof. Dr. Emel Erten
6.Silifke kalesi, Doç. Dr. Ali Boran
7.Kilisetepe Prof. Dr. J. Nicholas Postgate
8.Elaiussa-Sebaste antik kenti, Prof. Dr. E. Equini Schneider
b. Yüzey araştırmaları
1.Aya Tekla - Binbir Kilise arasındaki bölge, Prof. Dr. Metin Ahunbay
2.Erdemli-Silifke arasındaki kuzey bölge, Yard. Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu
3.Tüm ilçelerde yerleşim tarihi ve epigrafik çalışmalar, Doç. Dr. Hamdi Şahin
4.Silifke-Taşucu arasındaki Bizans yerleşim alanları, Dr. Günder Varinlioğlu
Yukarıda ismi geçen kazı ve yüzey araştırmalarından anlaşılacağı üzere, Mersin’in arkeoloji
bakımından ne kadar önemli bir yer olduğunu kanıtlar durumdadır. Tarihi coğrafyada Kilikia bölgesi sınırları
içerisinde yer alan Mersin, en eski yerleşim yerlerinden biri olan merkez ilçedeki Yumuktepe Höyüğü, MÖ 7.
binyıla kadar inmektedir. İtalyan ve Türk arkeologların çalışmalarıyla, 33 kültürel katmandan oluşan höyükte
(Caneva, 1998: 9) elde edilen arkeobotanik sonuçlarına göre; Akdeniz’de zeytin ve incirin anavatanının bu bölge
olduğu ve üzümün ise daha geç bir dönemde buraya geldiği (Mersin Valiliği, 2009: 36), yine Anadolu’da bilinen
ilk savunma sisteminin (MÖ 5000) burada kurulduğu tespit edilmiştir (Sevin, 1999: 77). Ayrıca MÖ 5000
yıllarından kalan bakırdan ilk kez dövme tekniğiyle yapılan maden parçaları dünyada ilk kez madenin işlendiği
yerin Mersin olduğunu göstermektedir (Yalçın, 2003).
Yumuktepe’ye benzer özelliklere sahip olan Tarsus ilçesindeki Gözlükule höyüğü, MÖ 5500 yılından
başlayan bir geçmişe sahip olup, doğu-batı uygarlıkları arasında kalan bir geçiş yeri olarak çok sayıda mimari ve
küçük eser buluntularının ele geçtiği antik bir yerleşim yeridir (Zoroğlu, 1995: 35-42). Bu höyüklerin yanı sıra
kentin hem kıyısında, hem de iç bölgelerinde çok sayıda ören yerine rastlanabilmektedir.
Bugün Mersin, merkez ilçeye yakın Soli-Pompeipolis antik kenti, Roma döneminde serbest şehir
anlamına gelen civitas libera ünvanına sahip, Doğu Akdeniz’in en önemli liman (Roma İmparatorluğu için
burası tahıl ticareti, kereste ve maden kaynaklarına ulaşılabilecek önemli bir askeri güvenlik merkeziydi.) ve
kültür kenti olarak önem kazanmıştır. Roma dönemde 300 adet görkemli sütunlu caddesinden, bugün sadece 33
tanesi ayakta kalmıştır. Bugün Kazı Başkanlığı tarafından bu sütunların en azından bir kısmını ayağa kaldıracak
bir restorasyon projesini gerçekleştirilmektedir (Yağcı, 2011).
Adıyla dikkat çeken Kanlıdivane adını antik dönemden almıştır (Antik adı Kanytelleis’tir. Prof. Dr.
Semavi Eyice, kanlı sözcüğünün bu antik isimden gelebileceği ya da obruk içerisindeki kayaların ve kalıntıların
kanlanmış gibi kırımızı renkli olmasından ileri geldiğini söylemektedir. Bundan dolayı Halk arasında suçluların
burada vahşi hayvanlara parçalattırıldığı şeklinde bir efsane yakıştırılmıştır (Mersin Valiliği, 2009:128).
Minarelli suların kendine yol bulmak için kalker taşını eritmesiyle oluşan bir çökme çukura (Obruk) sahiptir
(İzbırak, 1992:252). Burası hem antik dönemde, hem Hıristiyanlık hem de Türk-İslam döneminde hiç önemini
kaybetmeyen bu ören yeri, son dönemlerde Mersin Valiliği öncülüğünde ve Mersin Üniversitesi bilimsel
danışmanlığıyla çevre düzenlemesi yapılmaktadır. Bu sayede bölgenin arkeolojik ve kültürel çeşitliliğinin öne
172
çıkarılması, farklı sunum teknikleriyle farkındalık kazandırılması ve alanın yerel ulusal ve uluslar arası düzeyde
tanıtımının yapılması, ayrıca alanın ziyaretçiler için, flora dokusunun bozulmadan daha modern gezilebilir
alanlara dönüştürülmesi amaçlanmaktadır (Naycı, 2011). Bölgede Kanlıdivane obruğuna oluşum açısından çok
benzeyen, Cennet ve Cehennem obrukları da bulunmaktadır. Mitoloji de Zeus’un canavar Typhon’u buraya
geçici olarak hapsetmesi açısından dikkatleri üzerine çeken bu alan, (Grimal, 1997:814-15) Pagan (Çok tanrılı
kültürler) ve Hırıstiyanlık dönemlerinde sürekli kullanılmıştır. Burada özellikle Anadolu’nun en erken (MS 5 ve
6. yüzyıl) kiliselerine çokça rastlanmaktadır.
Kıyı boyunca iki önemli liman kenti olan ve bugün bölgenin küçük Efes antik kenti olarak
değerlendirilebileceğimiz Elaiussa-Sebaste (Ayaş) ve Korikos (Kızkalesi) karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda
mimari esere ev sahipliği yapan bu ören yerleri, tarihte zeytin, üzüm ve özellikle de Korikos’ta safran bitkisinin
önemli yetiştiricileridir. Korikos bugün denizin üzerindeki adacıkta kurulan deniz kalesi (Kızkalesi) kumsalı ile
turizme hizmet vermeye çalışmaktadır (Başal, 1993: 57-63).
Adını Büyük İskender’in generali Seleukos’tan alan Silifke kenti (Antik adı Seleukeia) İç Anadolu’ya
bağlanan diğer önemli geçit olan Sertavul geçidinin kontrolünde önemli bir paya sahiptir. Kartal yuvası
konumundaki kalesi ile önemli bir panoramik seyir noktasıdır (Başal, 1993: 8-11). Silifke-Taşucu arasındaki
Aya Tekla ve Mut Alahan Manastırı Erken Hıristiyanlık Döneminden kalan kutsal alanları bulunmaktadır (Başal,
1993:65-66). Özellikle Aya Sofya mimarisin esin kaynağı olarak ayrı bir öneme sahip olan Alahan Manastırı
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından önemli birtakım çevre düzenlemeleri yapılması planlanmaktadır.
Yapılacak düzenlemelerden sonra UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alması girişimlerinde bulunulması
planlanmaktadır (http://www.haberler.com, 2012). Planlanan gelişmeler gerçekleştirildiği takdirde Hıristiyanlık
inanç turizmi için oldukça önem arz eden bu kutsal alana yönelik ziyaretçi sayısının artacağı tahmin
edilmektedir.
Silifke’nin kuzeyinde 1200 m. rakımlı kışın ılıman, yazında serin olan ayrıca iç bölgeleri birbirine
bağlayan önemli bir kavşak niteliğinde olan Olba-Diokaeseria antik kent bulunmaktadır. Günümüzdeki adını beş
katlı bir yönetim ve gözetleme kulesinden alan kent (Uzuncaburç), çok sayıda mimari yapıyı bünyesinde
barındırmaktadır. Özellikle görkemli Zeus (Baş tanrı) ve Tykhe (şans tanrıçası) tapınakları, tiyatro, su kemeri ve
anıtsal kaya mezarları dikkat çeken yapılardır (Başal, 1993:36-43).
Aydıncık-Anamur arasındaki kıyı bandında çok sayıda arkeolojik eserlere rastlanabilmektedir. Bugün
kazısı hala devam eden, Aydıncık’taki Kelenderis antik kenti özellikle Roma Döneminde sedir ağaçlarının
buradaki liman aracılığıyla ihraç edilmesi nedeniyle önemli bir antik yerleşimdir. Anamur’a giden yol boyunca
Anadolu’nun en sağlam kalelerinden olan Mamure ve Softa kalesi ve anlamı rüzgarlı yer anlamına gelen
Anemurium antik kenti gibi görkemli mimari eserlere rastlanmaktadır.
2000 yıldır adı hiç değişmeyen Tarsus ilçesi başlı başına arkeolojik ve kültürel bir değere sahiptir.
Verimli toprakları, su kaynakları ve ılıman havası, Gülek geçidi ve korunaklı iç limanıyla tarihi boyunca önemli
bir kent olma özelliğini korumuştur. Tarsus antik limanı, Toros Sıradağlarının bazı değerli madenleri (kurşun,
kalay ve gümüş) ve ağaçlar (sedir ve katran) yönünden zengin olması sebebiyle önemli bir ticaret limanı olarak
görülmüştür. Akdeniz ülkelerinden deniz yoluyla Tarsus’a gelen mallar, Anadolu’ya ve Uzak doğu’ya ulaşmak
için en uygun yol olan Gülek Geçidinden geçmektedir (Öz, 1998:33). Kuzey-güney ve doğu-batı arasında bir
kavşak niteliğinde kurulan Tarsus, tarih öncesi çağlarda kurulmuş, ancak özellikle Roma döneminde ayrıcalık
kazanmış ve en görkemli dönemini yaşamıştır. Tarihin birçok ünlü siması Tarsus’a gelmiştir. Bunlar arasında
173
Büyük İskender, Cicero, Kleopatra ve sevgilisi Roma Generali Antonius, Cezar, Aziz Paulus ve başta Hadrian
olmak üzere birçok Roma İmparatoru bulunmaktadır. Zoroğlu’nun antik coğrafyacı yazar Strabon’dan (Bu antik
coğrafyacının eserinin adı Geographika’dır.) aktardığı bilgiye göre, İskenderiye ve Atina’dan farklı olarak
Tarsus’ta sadece felsefe ile değil, diğer tüm öğrenim dallarıyla ilgili eğitim verildiğinden bahsetmektedir. Roma
dönemindeki bu üniversite anlayışının (Zoroğlu, 1995:23) 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda da 19
medreseyle devam edildiği görülmektedir (Zoroğlu, 1995:28).
Turizm ve Mersin
Mersin 326 km sahili ve yukarıda önemlileri açıklanan onlarca ören yeri olan bir bölge olarak gerek
kitle turizmi gerekse kültür turizmin bir parçası sayılabilecek arkeoloji turizmi açısından oldukça elverişli bir
ildir. Ancak aşağıdaki tablodan da görüldüğü gibi Mersin, bu potansiyelini yeterince değerlendirememektedir.
Tablo 1: Mersin’de Konaklama ve Geceleme İstatistikleri (2000–2011)
KONAKLAYAN KİŞİ
SAYISI
GECELEME SAYISI
ORTALAMA KALIŞ
SÜRESİ
DOLULUK ORANI
YAB
YER
TOPL
YAB
YER
TOPL
YAB
YER
TOPL
YAB
YER
TOPL
ANCI
Lİ
AM
ANCI
Lİ
AM
ANCI
Lİ
AM
ANCI
Lİ
AM
20
31.91
161.2
193.6
62.26
235.1
297.3
00
0
31
41
4
15
79
2,0
1,5
3,5
3,89
14,71
18,60
20
59.86
126.9
186.7
113.9
225.1
339.1
01
4
21
85
75
24
29
1,9
1,8
3,7
7,65
15,11
25,76
20
52.88
127.4
180.3
110.2
237.3
347.6
02
1
84
65
57
50
50
2,1
1,9
4
7,28
15,67
22,95
20
34.46
112.4
146.9
82.63
207.3
298.9
03
1
98
59
9
29
68
2,4
1,8
4,2
5,36
13,46
18,82
20
49.68
157.3
207.0
100.0
280.0
380.1
04
5
65
50
97
14
11
2,0
1,8
3,8
5,83
16,32
22,15
20
47.91
224.2
272.1
118.0
371.3
489.3
05
7
25
42
50
41
91
2,5
1,7
4,2
7,02
22,09
29,11
20
40.32
232.2
272.5
107.6
388.3
496.0
06
5
49
74
84
83
67
2,7
1,7
4,4
6,03
21,75
27,78
20
56.00
290.4
346.4
116.1
473.5
589.0
07
0
00
00
00
00
00
2,0
1,6
3,6
6,51
26,55
33,06
20
37.67
229.5
267.2
82.51
340.8
423.4
08
8
44
22
0
99
09
2,2
1,5
3,7
15,42
30,58
46
20
42.73
225.3
268.0
84.13
330.5
414.6
09
8
28
66
5
45
80
2,0
1,5
3,5
13,94
31,06
45
20
59.33
200.7
260.1
107.6
323.7
431.4
10
7
89
26
51
66
17
2,0
1,6
3,6
-
-
-
20
61980
174
11
Kaynak: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü resmi internet sitesi
Tablodaki rakamları artırabilmek için Mersin deki kamu yönetimi ile özel sektörün birlikte hareket
etmeleri gerekmektedir. Bu amaçla, Mersin ili için gelişme potansiyeli olan tarım, lojistik ve turizm şeklinde üç
stratejik sektör belirlenmiştir. Bu alanlarla ilgili çeşitli çalışma grupları oluşturularak Mersin ilinin bu sektörleri
nasıl daha hızlı geliştireceği tartışılmaya başlanmıştır. Turizm platformu tarafından Mersin ilinin SWOT analizi
yapılarak Mersinin güçlü ve zayıf yanları ile mersin için fırsatlar ile olası tehditler belirlenmiştir (Çakıcı ve
Dönmez, 2011). Bu analizde Mersin için belirtilen fırsatlardan bir tanesi uluslararası Çukurova havaalanının
yapılacak olması olarak gösterilmektedir. 2014 yılı sonunda bitirilmesi planlanan bu tesis Türkiye’nin en büyük
2. havaalanı olacaktır. Çukurova uluslar arası havaalanı açıldığında birçok ülkeyle direk karşılıklı uçuşlar
gerçekleştirilebileceği öngörülmektedir. Ayrıca, Tarsus-Kazanlı Turizm Koruma ve Geliştirme Merkezinde yer
alacak olan konaklama tesislerinin 2014 yılı sonu itibarıyla bitirilmesi planlanmaktadır. Bir başka planlama ise
Mersin Antalya arasındaki duble yol çalışmasının 2014 yılı sonunda bitirilmesidir. Bu yol sayesinde Antalya’dan
buradan geçecek turlar için önemli bir güzergah olacağı tahmin edilmektedir. Bu planlamalara ek olarak Mersin
Ticaret ve Sanayi Odası ile Mersin Valiliği tarafından Mersine yönelik kurvaziyer gemi sayısının artırılması
konusunda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. (Yavuz, 2012) Bahsi geçen ve burada değinilmeyen çalışmalar
sonuçlandırıldığında Mersine yönelik turist akışında ciddi artışlar olması beklenmektedir.
Yapılan SWOT analizinde Mersinin güçlü yanları (1) valinin ilgi ve desteği, (2) yerel lezzetler (3) tarihi
(arkeolojik) zenginlik şeklinde başlamakta ve devam etmektedir. Buradan hareketle mersinin en önemli turistik
değerlerinden birisinin sahip olduğu ören yerleri olduğu söylenebilir. Ancak, tablo 1 ve 2 karşılaştırıldığında
müze ve ören yerleri Mersin’de konaklayan yabancı sayısından daha fazla yabancı tarafından ziyaret edilmiştir.
Bu rakamlar farklı şekillerde değerlendirilebilir. Mersindeki arkeolojik değerlerin gelen yabancılar tarafından
ziyarete değer görüldüğü söylenebileceği gibi paralı girilen çok sayıda ören yeri olması nedeniyle aynı
ziyaretçinin birden çok ören yerinde sayıldığı da düşünülebilir. Nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin Mersin
arkeolojik değerlerinin gelen yabancı turistler ziyaret edildiği aşikârdır. Ziyaret edilen bu değerler Mersin için bir
çekim unsuru olarak kullanabilir. Bu değerleri içine alan alternatif turlar hazırlanarak Mersin’e gelecek olan
yabancıların ören yerlerini görmesi sağlanabilir.
Tablo 2: Mersindeki ören yerleri
ZİYARETÇİ SAYILARI
2011 YILI
YERLİ
YABANCI
PARALI PARASIZ PARALI PARASIZ
ESKİ MÜZE
YENİ MÜZE
KARTLI
KARTLI
TOPLAM
(Ziyaretçi
(Ziyaretçi
ZİYARETÇİ
Sayısı)
Sayısı)
OCAK
2.055
5.599
1.376
276
680
0
9.986
ŞUBAT
2.924
8.448
2.214
317
708
0
14.611
MART
5.032
15.527
4.240
379
804
0
25.982
NİSAN
7.699
19.895
7.258
1.329
1.389
107
37.677
MAYIS
12.182
32.833
9.379
2.230
3.138
587
60.349
HAZİRAN
16.092
18.969
8.302
595
3.835
686
48.479
175
TEMMUZ
53.254
39.558
9.046
757
8.573
1.367
112.555
AĞUSTOS
24.986
16.356
6.089
342
4.843
498
53.114
EYLÜL
28.114
16.688
10.326
649
4.453
601
60.831
EKİM
8.640
9.349
9.814
881
2.274
400
31.358
KASIM
7.453
18.507
4.323
596
2.900
288
34.067
ARALIK
4.457
10.185
1.612
149
1.745
277
18.425
172.888
211.914
73.979
8.500
35.342
4.811
507.434
TOPLAM
Kaynak: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü resmi internet sitesi
Sonuç ve Öneriler
Mersin sahip olduğu değerlerle önemli bir turistik destinasyon olma potansiyeline sahiptir. Bu
değerlerin en önemlilerinden birisi Mersindeki ören yerleridir. Uygarlıklara beşiklik etmiş Mersin başta ören
yerleri olmak üzere sahip olduğu her türlü zenginliğin önce kendisi farkında olmalıdır sonrada başkalarına fark
ettirmelidir. Arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapan yerli ve yabancı bilim insanlarının yaptıkları çalışmalar
hem bölge halkına hem de ulusal medyaya haber verilerek, çalışmalar hakkında bilgilendirici konferans, toplantı
vb. etkinlikler yapılmalıdır. Ayrıca ören yerleri civarındaki yerleşim yerlerinde yaşayan halkın ören yerlerinin
neden önemli ve korunması gerektiği konusunda uzmanlar tarafından eğitimler verilmelidir.
Ören yerlerinin çevre düzenlemeleri uluslararası normlar da olmalıdır. Viran durumundaki arkeolojik
mimari eserlerin insanlarda kalıcı bir fikir oluşturabilmesi için büyük boyutlu maketlerinin yapılması
gerekmektedir. Mersin müzesi için yeni ve kapsamlı bir arkeoloji müzesi yapılması gerekmektedir. Ayrıca, çevre
illerinde sergilenen eserler de buraya getirilmelidir. Mersindeki tüm otellerde mersini tanıtıcı broşürler yer almalı
ve gelen yabancı konukların satın alabilecekleri değişik günübirlik arkeolojik tur seçenekleri olmalıdır.
Arkeolojik turlarda insanlar, gezdikleri bölgenin mutfak kültürünü tanıyıp, yemek çeşitlerini tatmak
isteyeceklerinden, Mersin’in tarihi yerlerinin tanımı yapılırken, tur programında yöresel tatların bulunduğu
organizasyonların planlanması ve tanıtılması gerekmektedir.
Mersin, diğer illere göre kış mevsiminin daha ılıman, bol güneşli, az rüzgarlı ve az yağışlı geçmesi
bakımından önemli avantajlara sahiptir. Bu avantajlar Turizmin mevsimsel yayılımı için kullanabilir. Bu konuda
Mersininde içinde yer aldığı Doğu Akdeniz ve Kapadokya bölgelerini kapsayan kış aylarına yönelik kültür turlar
hazırlanabilir. Bu tip arkeolojik turlar konusunda özendirici çabaların arttırılması gerekmektedir. Çünkü, yaz
aylarında Türkiye genelinin çok sıcak geçmesinden dolayı, arkeolojik turlar bazen işkenceye dönüşebilmektedir.
Bu nedenle belki de yaz aylarına yönelik deniz kum güneş turizmi, kış aylarına yönelik ise arkeoloji turizminin
de içinde yer aldığı kültür turizmi ön plana çıkarılmalıdır. Böylelikle bu dezavantaj avantaja dönüştürülebilir.
Çünkü bölge özellikle yaz haricindeki diğer mevsimlerde turlar için oldukça uygun bir iklime sahiptir. Sahip
oldukları ilginç ve dikkat çekici isimleriyle, Kleopatra Kapısı, Kızkalesi, Cennet-Cehennem ve Kanlıdivane ören
yerleri daha ön planda tanıtılmalıdır.
Sonuç olarak Mersin’nin ‘deniz kenti’ imajı ile birlikte ‘tarih ve kültür kenti’
imajı da sıklıkla
dillendirilerek iki imajın birlikte sinerjik bir etki yaratmasına çalışılmalıdır. Bu süreçte görsel materyallerin
zenginliği arttırılmalı ve teknolojik imkanlar kullanılmalıdır.
Kaynakça:
176
Akgül, O. (2004). Kültür Turizmi. A. Yüksel ve M. Hançer (Ed.). Turizm İlkeler ve Yönetim.
Ankara:Turhan Kitabevi.
Barakat, H. (1998). Archeobotany at Yumuktepe. 5. Yılında Yumuktepe The V. Aniversary of the
Excavations at Yumuktepe 1993-1997 içinde (ss. 17-20). Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları İstanbul: Ege
Yayınları.
Başal, Ş. (1993). Antik Silifke ve Çevresi. Mersin: İçel Sanat Kulubü Yayınları I.
Caneva, I. (1998). K. Köroğlu (Ed.) 9000 Years ago Yumuktepe. 5. Yılında Yumuktepe The V.
Aniversary of the Excavations at Yumuktepe 1993-1997 içinde (ss. 9-12). Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları.
İstanbul: Ege Yayınları.
Çakıcı, C. ve Dönmez, B. (2011). Mersin Turizminin SWOT Analizi ve Sorunları, Mersin Deniz
Ticareti, 19(231), 12-15.
Çalışkan, M., Aydınoğlu, Ü., Ayşe, A. (2009). Mersin Ören Yeri Kaleleri ve Müzeleri. İstanbul: Ekin
Grubu.
Duman, T., Yağcı, M. İ. (2004). Mersin’de turizmi geliştirmek için ne yapmalı? Anatolia Turizm
Araştırmaları Dergisi,15(1), 9-20.
Gezgin, İ. (2004). Arkeoloji ve Turizm: Eleştirel Bir Bakış. A. Yüksel ve M. Hançer (Ed.). Turizm
İlkeler ve Yönetim.Ankara: Turhan Kitabevi.
Grimal, P. (1997). Mitoloji Sözlüğü (Typhon).İstanbul: Sosyal yayınları.
İzbırak, R. (1992). Coğrafya terimleri sözlüğü (Obruk). İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Kızılırmak, İ., Kurtuldu, H. (2005). Kültürel turizmin önemi ve tüketici tercihlerinin belirlenmesine
yönelik bir çalışma, Ticaret ve Turizm Eğitimi Dergisi I. 100-120.
Kozak, M. A., Bahçe, S. (2009). Özel İlgi Turizmi. Ankara: Detay Yayıncılık.
Naycı, N. (Ekim-Kasım-Aralık 2011). Çömlek, 6, (1), 3-12.
Ören, Ü. (2002, Mart-Nisan). Kültür Turizmi ve Arkeoloji. Arkeoloji ve Sanat, Yıl:24, 207, 52-55.
Öz, H. (1998). Bilinmeyen Tarsus. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Sevin, V. (1999). Anadolu Arkeoloji. İstanbul: Der yayınları.
Sezer, M. S. (2010). Türkiye turizm sektöründe müze turizm payının değerlendirilmesi. Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı. Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
Yağcı, R. (2011). Mersin’in antik dönem ticaret tarihinde Soli Pompeipolis limanı. Mersin Deniz
Ticareti, 231 (19), 8-11.
Yalçın, Ü. (2003). Anadolu Madenciliği. Arkeoatlas, 2, 72-79.
Yalçınkaya, I. (2006, Ocak-Şubat-Mart). Arkeoloji kavramı açılımı ve tanımı. İdol, 28, 2-3.
Yavuz, A. (Ocak 2012). Mersin’de kruvaziyer turizmi atağı. Mersin Deniz ticareti,236 (20),20-21.
Zoroğlu, L. (1995). Tarsus Tarihi ve Tarihsel Anıtları. Adana:Kemal Matbaası.
http://www.kulturvarliklari.gov.tr/belge/1-42823/Kazi_Yuzey_Arastirmalari.html
(Erişim
tarihi
19.03.2012).
(http://www.haberler.com/alahan-manastiri-nda-restorasyon-calismasi-3367188-haberi/ (Erişim tarihi
:19.03.2012).
177
MERSİN’DE FAALİYET GÖSTEREN SEYAHAT VE OTEL İŞLETMELERİNİN FİNANSAL
SORUNLARININ İNCELENMESİ
Arş. Gör. Beril DÖNMEZ
Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi
Öğr.Gör.Alper DURAN
Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi
Özet
Bu araştırmanın amacı, Mersin ilinde faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki seyahat ve otel işletmelerinin finansal
sorunlarının tespit edilmesidir. Araştırmanın amacı doğrultusunda Mersin’de faaliyet gösteren KOBİ
niteliğindeki seyahat ve otel işletmelerini en iyi temsil ettiği düşünülen 13 A grubu seyahat işletmesi ve 2 adet 5
yıldızlı, 4 adet 4 yıldızlı, 4 adet 3 yıldızlı toplam 10 otel işletmesi yöneticisi ile yarı yapılandırılmış mülakat
yöntemi kullanılarak veri toplanmıştır. Seyahat işletmesi yöneticileriyle yapılan görüşmeler neticesinde tespit
edilen en önemli sorunlar; finansal yetersizlik ve düşük kar oranları, Mersin pazarının ihtiyaç duyduğundan çok
daha fazla acentanın varlığı ve teknolojide yaşanan gelişme ve ilerlemeler sonucu müşteri kaybı ve sertleşen
rekabet sonucu kar marjları düşen havayolu şirketlerinin komisyonları azaltması veya tamamen kaldırması
olarak sıralanabilir. Otel işletmeleri için ise en önemli finansal sıkıntıların; ödemelerin uzun vadelere yayılması,
alacakların zamanında tahsil edilememesi ve yüksek girdi maliyetleri olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: KOBİ, seyahat işletmeleri, otel işletmeleri, finansal sorunlar.
Giriş
1950’li yıllara gelinceye değin, turizm sektörünün potansiyeli ve ekonomik önemi gözardı edilmiştir. II. Dünya
Savaşı’nın ardından değişen şartlara bağlı olarak turizm hareketleri ivme kazanmıştır. İletişim araçları, bilgi
teknolojileri ve ulaşım alanlarında kaydedilen gelişmeler ile harcanabilir gelirdeki ve boş zamanlardaki artış
sonucunda turizm sektörü hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. Günümüzde turizm sektörü, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda ekonomik büyüme ve gelişmenin gözardı edilemez bir unsuru olarak
görülmektedir (Kandır ve diğ., 2008: 211; Bahar, 2006: 138). Türkiye’de turizm sektörü, 1980’den sonra verilen
teşvikler neticesinde dünyadaki büyüme eğilimini yakalamaya başlamış ve ülke ekonomisi için önemli bir gelir
ve istihdam kaynağı haline gelerek lokomotif sektörlerden biri olmuştur (Kızılgöl ve Erbaykal, 2008: 352).
Turizmi teşvik kanunun itici etkisi ile Antalya, Muğla vb. destinasyonlarda tesisleşme ve buna bağlı olarak
turizm talebinde ciddi gelişmeler kaydedilirken, Mersin bu teşviklerin dışında kalarak turizm sektörünün genel
gelişim eğrisine paralel olmayan bir gelişim süreci göstermiştir. Ancak 1989 yılından başlayarak Mersin’de
çeşitli bölgeler turizm merkezi ilan edilmiş ve bu merkezlere yönelik turizmi teşvik uygulamaları başlatılmıştır.
Ayrıca Haziran 2005 – Ocak 2008 tarihleri arasında Mersin Valiliği öncülüğünde ve ODTÜ Teknopark
koordinatörlüğünde, Mersin Üniversitesi, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Tarsus Organize Sanayi Bölgesi ve
178
Yunanistan’dan Epiruss Bölgesi İşletmeleri İnovasyon Merkezi tarafından ortaklaşa yürütülen projede KOBİ
odaklı olmak üzere bölgenin potansiyelinin artırılmasına yönelik stratejilerin üretilmesini amaçlayan
RIS
Mersin projesi tamamlanmıştır.
Bu proje kapsamında, Haziran 2007’de turizm, lojistik ve gıda-tarım sektörleri bölgesel kalkınmaya liderlik
etmek üzere belirlenmiştir. Bu bağlamda Tarsus – Kazanlı turizm bölgesindeki 7.600 yatak için tahsisler
yapılmış, alt yapı yatırımlarına başlanmış ve 2010 yılı içerisinde tahsis alan firmalara arazilerin inşaat için
teslim edilmesi planlanmıştır. Ayrıca Mersin’de bulunan 8 turizm bölgesinde devam eden çalışmalarda 13.337
belgeli yatağın yatırımı devam etmektedir. Bu yatırımlar sonucunda Mersin’nin yatak kapasitesinin 30.000
belgeli yatağa ulaşması planlanmaktadır.
Ülke ekonomisi açısından önemi yadsınamayacak olan seyahat ve otel işletmelerinin sorunlarının tespiti ve
çözümüne yönelik önerilerin değeri giderek artmaktadır. Yaşanan krizlerden, ekonomik ve politik
dalgalanmalardan çok çabuk etkilenen turizm sektörünün karşı karşıya kaldığı birçok problemden bahsedilebilir.
Ancak sektöre has özellikler dikkate alındığında, yaşanan problemler arasında finansal sorunların, işletmeleri
çok olumsuz etkileyebildiği görülmektedir. Özellikle seyahat ve otel işletmelerinde otomasyon şansının
olmaması ve yürütülen faaliyetlerin emek yoğun olması sebebiyle maaş ve sigorta primleri oldukça yüksek bir
maliyet kalemi oluşturmaktadır. Bununla birlikte, turistik talepteki değişimler finansal planlama yapılmasını
güçleştirmekte dolayısıyla finansal darboğazlarla karşı karşıya kalma riski artmaktadır (İlban ve Kaşlı, 2009:
1279).
Turizm işletmelerinde finansal sorunların sıkça yaşanması, birçok araştırmacının sektördeki finansal sorunların
tespitine yönelik çalışmalar (Koyuncugil ve Özgülbaş, 2010; Kandır ve diğ., 2008; Karadeniz ve diğ, 2007;
Ceylan ve İlban, 2005) yapmasını tetiklemiştir. İncelenen çalışmalarda, turizm işletmelerinin genellikle KOBİ
(küçük ve orta ölçekli işletme) niteliğinde ele alınmış olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırmada da özellikle
gelecek yıllarda yatırımların artması beklenen Mersin ilinde faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmeleri KOBİ
kapsamında değerlendilmiş ve finansal sorunları, KOBİ’lerin finansal sorunları ile paralel olarak tartışılmıştır.
Bu bağlamda çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kuramsal çerçeve verilmekte, ikinci
bölümde araştırmanın yöntemi açıklanmaktadır. Üçüncü bölümde araştırma bulguları tartışılmakta, son bölümde
ise sonuç ve öneriler yer almaktadır.
Çalışma sonucunda elde edilen bulguların, hem seyahat işletmelerinin hem de otel işletmelerinin finansal
sorunlarını ortaya koyması açısından literatürdeki eksikliğe katkı sağlayacağı ve gelecekte seyahat ve otel
işletmelerini de dikkate alan çalışmaların yapılması gerekliliğine dikkat çekeceği düşünülmektedir. Ayrıca
Mersin ilinde bulunan turizm bölgelerindeki yatırımların tamamlanması sonucu yatak sayısının beş yıl içerisinde
30.000’e ulaşacağı beklenmektedir. Bu bağlamda bölgede mevcut olarak faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki
turizm işletmelerinin sorunlarının ortaya konmasının, bölgede yeni kurulacak turizm işletmelerinin karşılaşacağı
potansiyel sorunların çözümü açısından proaktif bir işlev yerine getireceği düşünülmektedir.
Literatür Taraması
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde; küçük ve orta ölçekli işletmeler, sayıları, ekonomik kalkınma, üretim ve
istishdama katkıları açısından büyük önem taşımaktadırlar (Ceylan ve İlban, 2005: 12). Gelişmekte olan
ülkelerin genelinde büyümenin ve ekonomik kalkınmanın temelinde, ihracata dayalı gelişme stratejisi
bulunmaktadır. 1960’lardan sonra, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğu ithal ikameci politikalarını
bırakarak, ihracatı teşvik etmeye başlamıştır (Bahar, 2006: 139). Bu gelişmeye bağlı olarak KOBİ’lerin;
179
ekonomiye dinamizm kazandırmaları, yeni iş olanakları yaratmaları ve istihdama olan katkıları, esnek olmaları
dolayısıyla değişimlere ve yeniliklere uyumlarının hızlı olması, atıl durumdaki sermayeyi üretime
kazandırmaları, bölgesel kalkınmayı hızlandırmaları, büyük işletmelere yan sanayi olmaları ve krizlerden daha
az zarar görmeleri gibi özellikleri, bu işletmeleri tüm dünya ekonomilerinde vazgeçilmez bir unsur haline
getirmiştir (Şenol ve Aktürk, 2008: 128; Atıcı, 2006: 3).
KOBİ’lere yönelik olarak ulusal ve uluslar arası kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli tanımlamalar
yapılmaktadır ve bu tanımlarda işletmelerde çalışan personel sayısı, işletmelerin yıllık satış cirosu ve aktif
toplamları dikkate alınmaktadır. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
(KOSGEB); 1-50 arası işgörenle çalışan işletmeleri küçük ölçekli, 51-150 arası işgörenle çalışan işletmeleri ise
orta ölçekli işletmeler olarak tanımlamaktadır. Avrupa Birliği (AB) ise; 250’den az işgören çalıştıran işletmeleri
KOBİ kapsamına almakta ve 10 işgörenden az işgören çalıştıran işletmeleri mikro ölçekli, 10-49 arası işgören
çalıştıran ve yıllık cirosu 7 milyon Euro’yu geçmeyen işletmeleri küçük ölçekli, 50-250 arası işgören çalıştıran,
yıllık cirosu 40 milyon Euro’yu ve bilanço değeri 27 milyon Euro’yu geçmeyen işletmeleri ise orta ölçekli
işletme olarak tanımlamaktadır (Çakıcı, 2002). Bu tanımlar incelendiğinde, turizm işletmelerinin de KOBİ
kapsamında değerlendirilebileceği görülmektedir.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda küçük ve orta ölçekli işletmelerin; düşük verimlilik, kalite, pazarlama,
teknik bilgi ve finansman sorunlarının çözümü ve rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmaların
yapılacağı ve turizm sektöründeki küçük ölçekli işletmelerin gelişimine öncelik verilerek KOBİ olarak
değerlendirileceği belirtilmiştir. 18.01.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “KOBİ’lerle ilgili Devlet
Yardımları Kararı” ile konaklama işletmeleri yatırımları da KOBİ kapsamına alınmıştır (Aydemir, 2001: 179).
Türkiye, OECD’nin (Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü) KOBİ’leri desteklemeye yönelik temel kriterleri içeren
dökümanı ve AB KOBİ Sözleşmesi’ni kabul ederek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle aynı politika ve
prensipleri benimsediğini kabul etmiştir. Bu kapsamda KOBİ’lerin sınıflandırılmasına yönelik; 18.11.2005 tarih
ve 25997 sayılı Resmi Gazete’de 2005/9617 Sayılı Karar ile “Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin Tanımı,
Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Bu çerçevede, yönetmelik kapsamındaki
koşullara uyan seyahat acentaları da KOBİ kapsamına alınmıştır (www.tursab.org.tr).
Türkiye’de KOBİ’lerle ilgili çalışmalar gelişmiş ülkelere nazaran çok daha geç başlamıştır. 1980’lerden sonra
benimsenen dışa açık büyüme modeli, KOBİ’lere verilen öneme ve yapılan çalışmalara ivme kazandırmıştır.
KOBİ’lerin sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapılmakla birlikte en önemli sorun olarak görülen
finansman sorunlarının giderilemediği dikkat çekmektedir (Çetin, 2007: 3).
Sektörel özellikler dikkate alındığında, turizm işletmelerinin kendine has yapılarından bahsetmek gerekmektedir.
Konaklama işletmeleri için; kuruluş aşamasında sabit sermaye yatırımlarının aktif toplamının %90’nına
ulaşması, işletme aşamasında da çalışma sermayesi gereksiniminin fazlalaşması ve kaynak gereksiniminin
karşılanmasının maliyetli olması gibi nedenlerle likidite sorunlarının yaşanması, başabaş noktasına geç
ulaşmaları, yatırımların geri ödeme sürelerinin uzunluğu ve üretilen hizmeti depolanaması sebebiyle etkin
pazarlama ihtiyaç duymaları, talebin ikame özelliğinin olması, emek yoğun özellikte olmaları sebebiyle personel
ücretlerinin yüklü olması, seyahat acentaları için; kuruluş teminatı yatırma zorunluluğu, TÜRSAB üyelik
ücretleri, komisyon giderleri gibi özellikler saymak mümkündür (Karadeniz ve İskenderoğlu, 2008: 40; Ceylan
ve İlban, 2005: 13; www.tursab.org.tr).
180
Kültür ve Turizm Bakanlığı da, açıkladığı 2023 yılı hedeflerinde turizm işletmelerinin finansal sorunlarına ve
çözüm önerilerine yer vermiştir. Buna bağlı olarak hedefler arasında; KOBİ kapsamına giren turizm
işletmelerine teşvik verilmesi, desteklerden sadece otel işletmelerinin değil seyahat işletmelerinin de
yararlanmasının sağlanması, uygulanan vergi politikalarında düzenlemeler yapılması, bölgesel düzeyde teşvik
mekanizmalarının geliştirilmesi, uzun vadeli ve düşük faizli kredi olanaklarının sağlanması gibi konulara yer
verilmiştir (Tezcan ve diğ., 2007: 105).
Genel olarak çalışmalar incelendiğinde KOBİ’lerin; finans, üretim, tedarik, pazarlama, ihracat, yönetim gibi
sorunları üzerinde durulduğu görülmektedir. (Çakıcı, 2002; Akgemci, 2001). Bu araştırma da ise KOBİ
kapsamına giren seyahat ve otel işletmelerinin karşı karşıya kaldıkları finansal sorunların tespiti üzerinde
durulacaktır.
Yöntem
Bu araştırmada, Mersin’de faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmelerinin finansal sorunlarının tespiti için
amaçlanmıştır. Bu amaca uygun olarak nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın evreni; Türkiye
Seyahat Acentaları Birliği’nden ve Mersin Turizm İl Müdürlüğü’nden alınan bilgiler doğrultusunda, 31 Mayıs
2010 tarihi itibariyle Mersin’de faaliyet gösteren toplam 61 seyahat işletmesi ve 37 turizm işletme belgeli, 131
belediye belgeli, 31 turizm yatırım belgeli toplam 199 konaklama işletmesinden oluşmaktadır.
Bu araştırma, durum tespiti yapılması amacıyla tasarlandığından araştırma evreninin tamamına ulaşmak yerine
kolayda örnekleme yapılmıştır. Mersin’de faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmelerini en iyi temsil ettiği
düşünülen 13 A grubu seyahat işletmesi ve 2 adet 5 yıldızlı, 4 adet 4 yıldızlı, 4 adet 3 yıldızlı toplam 10 otel
işletmesi yöneticisi ile yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi kullanılarak veri toplanmıştır. Seçilmiş olan
işletmelerin, araştırmacıların gözlemlerine dayanarak sektör tecrübeleri ve pazarı temsil yetenekleri dikkate
alınmıştır. Yöneticiler ile yapılan görüşmeler; 01.05.2010 – 05.06.2010 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Mülakat sırasında, seyahat ve otel işletmesi yöneticilerine finansal sorunlarının neler olduğu sorulmuş ve
yöneticilerin verdikleri cevaplar araştırmacılar tarafından kayıt altına alınmıştır.
Yapılan mülakatlar sırasında araştırmacı tarafından kaydedilen cevaplar, seyahat ve otel işletmeleri için ayrı ayrı
incelenmiştir ve ayrıntılı bir rapora dönüştürülmüştür. Her bir mülakat notu birkaç defa okunmuş ve kendi
içlerinde gruplandırılmıştır. Oluşturulan gruplar yeniden düzenlenerek her bir grubun benzerlik ve farklılıkları
tespit edilmiştir. En son aşamada finansal sorunlar; seyahat işletmeleri ile otel işletmeleri için ayrı ayrı analiz
edilmiş ve araştırma sonuçlarına son şekli verilmiştir.
Bulgular
Araştırmaya katılmayı kabul eden 10 otel işletmesi ve 13 seyahat işletmesi yapılan tanımlamalara uygun olarak
KOBİ kapsamına girmektedir. Yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi ile seyahat ve otel işletmelerinin finansal
sorunlarının tespitine yönelik sorulan sorulara işletme yöneticilerinin verdikleri cevaplar aşağıda
özetlenmektedir.
Araştırmaya katılan 13 seyahat işletmesi yöneticisinin verdiği cevaplara göre, seyahat işletmelerinin genel
finansal yapılarının zayıf olduğu tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan bir seyahat işletmesi dışında, kalan diğer
tüm seyahat işletmelerinin, sahip oldukları farklı iş kollarında faaliyet gösteren işletmelerinden aldıkları finansal
desteklerle mali durumlarını dengeledikleri belirlenmiştir.
Seyahat işletmesi yöneticilerinin tamamı, Türk Hava Yolları’nın acentalara verdiği bilet satış komisyonlarını
kaldırması sonucunda mali açıdan sıkıntıya düştüklerini belirtmişlerdir. Bu uygulama sonucunda, bilet
181
satışlarında %30’luk bir azalma meydana geldiği yetkililer tarafından vurgulanmıştır. Dolayısıyla, temel olarak
bilet satışından kar elde eden seyahat acentaları, bu uygulama sonrasında tur satışına yönelmişler ve sadece tur
satışından kar elde eden seyahat acentalarının da tur satışındaki pazar paylarını düşürmüşlerdir.
Ayrıca seyahat işletmelerinin, öz sermayelerini genellikle banka kredileri, borçlanma ve sahip yöneticilerin
yaptığı diğer işlerden acentalara aktardıkları gelirlerle destekledikleri saptanmıştır. Acenta yöneticilerinin
yarıdan fazlası zarar ettiklerini belirtmişlerdir. Kredi faizlerinin yüksekliği, maliyet artışı ve özkaynak
yetersizliği de sayılan problemler arasındadır. Bunun yanında uçak biletlerinin internetten satışının
sınırlandırılması, vergi indirimi uygulamaları, bölgeye turizm yatırımlarının yapılması ve tanıtım konusunda
destek gibi konularda beklentileri bulunmaktadır.
Seyahat işletmelerinin, KOBİ kapsamına giren turizm işletmelerinin faydalanabileceği teşviklerden haberdar
olmamaları da dikkat çeken bir başka bulgudur. Teşviklerden nasıl faydalanılacağını bilmediklerini, teşvik
başvurusu yapsalar dahi bürokratik işlemlerin yorucu ve uzun olduğunu ayrıca kayırmacı tutumların
varolduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir.
Seyahat işletmesi yöneticileriyle yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen en önemli sorunlar; finansal
yetersizlik (öz sermaye yetersizliği, işletme sahiplerinin ana uğraş alanlarından sürekli destek alarak ayakta
kalabilme) ve düşük (hatta eksi) kar oranları, Mersin pazarının ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla acentanın
varlığı ve teknolojide yaşanan gelişme ve ilerlemeler sonucu müşteri kaybı (özellikle internet üzerinden satış
yapan rakiplere) ve sertleşen rekabet sonucu kar marjları düşen havayolu şirketlerinin (başta THY’nin)
komisyonları azaltması veya tamamen kaldırması olarak sıralanabilir.
Otel işletmeleri açısından finansal sorunlar incelendiğinde ise öncelikli olarak karşımıza değişken vergi
politikaları ve yüksek vergiler çıkmaktadır. Turizmin sektöründeki kar marjlarının düşük olması (Koyuncugil ve
Özülbaş, 2010) ve turizmin mevsimel özelliği vergilerin karlılık üzerindeki önemini ortaya koymaktadır.
Ayrıca yüksek girdi, personel ve sigorta prim maliyetleri otellerin karşılaştıkları diğer finansal sorunlar olarak
kaşımıza çıkmaktadır. Bu sorunların üstesinden gelmek için otellerin faaliyetlerini “ekstra” olarak tabir edilen
yarı zamanlı personelle yerine getirmeye çalıştıkları saptanmıştır. Ancak bu durumun müşteri memnuyetinde
problemlerin yaşanmasına neden olduğu yöneticiler tarafından vurgulanmıştır.
Araştırma kapsamındaki otel işletmeleri; gelirlerinin önemli kısmını kredili acenta ve şirket satışlarından elde
ettiklerini belirtmiştir. Kredili satışlarda ödemelerin gecikmesinin, otellerde nakit akışı ve çalışma sermayesi
açısından ciddi sorunlar yarattığı saptanmıştır. Bu sorununda otel işletmelerinin çalışma sermayesi yeterliliğini,
ödeme gücünü ve likidite durumunu etkilediği vurgulanmaktadır. Bunların yanında kriz dönemlerinde satışlarda
yaşanan durgunluk ve banka kredi maliyetlerinin yüksek olması oteller tarafından vurgulanan diğer finansal
sorunlar olarak belirlenmiştir.
Mersin’de yer alan otellerin ağırlıklı yurt dışı satışları ortadoğu pazarında yapılmaktadır. Bu pazarda yapılan
dövize dayalı satışlar, döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar nedeniyle otel işletmelerinin karlılığını etkilediği
belirtilmiştir. Özellikle döviz kuru riskinin etkin bir şekilde yönetilememesi bu sorunu ortaya çıkarmaktadır.
Ancak tüm otel yöneticilerinin öncelikli sıkıntıları; alacakların zamanında tahsil edememelerinden kaynaklı nakit
dengesi problemleri, yüksek personel ve sigorta giderleri ile girdi maliyetlerinin yüksekliği olmuştur.
Tartışma ve Sonuç
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin itici gücü olarak görülen, esnek olmaları dolayısıyla değişen
çevre şartlarına kolay adapte olabilen ve istihdam yaratıcı etkileri göz ardı edilemeyecek düzeylerde olan
182
KOBİ’ler, ekonomik kalkınmada önemli roller üstlenmektedirler. Türkiye için bakıldığında sadece sanayi
işletmelerinin değil turizm işletmelerinin de ekonomik kalkınmadaki önemi açıktır. Seyahat ve otel işletmeleri
turizm sektöründeki rolleri gereği, istihdama katkı sağlayan, ülkeye döviz kazandırarak ihtacatçı durumunda olan
önemli araçlardır. Bu bağlamda KOBİ olarak değerlendirilen seyahat ve otel işletmelerinin yaşadıkları
sıkıntıların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinde bulunması önemlidir.
Yapılan bu araştırma sonucunda Mersin ilinde faaliyet gösteren KOBİ niteliğindeki seyahat ve otel işletmelerinin
genel olarak; finansal yapının güçsüzlüğü, düşük kar oranları, verilen teşvikler konusunda bilgi eksikliği,
değişken ve yüksek vergi politikaları, yüksek personel ve sigorta prim maliyetleri, kredili satışlarda ödemelerin
gecikmesi, ürün maliyetlerindeki dalgalanmalar, likidite sıkıntısı, banka kredilerinin faiz oranlarının yüksekliği
gibi finansal sıkıntılarla karşı karşıya oldukları saptanmıştır.
Mersin’de faaliyet gösteren seyahat ve otel işletmelerinin nakit akışı ile ilglili yaşadıkları sorunlar nedeniyle
yüksek maliyetli banka kredileri kullanmak zorunda oldukları tespit edilmiştir. Koyuncugil ve Özgülbaş (2010)
Türk turizm sektörünün finansal analizini yaptıkları çalışmalarında benzer sorunlar tespit etmişler ve bu
sorunlara çözüm olarak turizm işletmelerinde özkaynak kullanımlarını artırarak sermaye yapılarını
dengelemelerini önermişlerdir.
Döviz kurlarında yaşanan değişmelerden kaynaklanan zararlar
Kandır ve diğ. (2008) tarafından yapılan
çalışmalarda, döviz kuru değişkenliğine karşı alınacak önlemlerin turizm işletmelerinin karlılığını etkileyeceğini
ve yükselen kar marjının da daha etkin çalışmaya olanak vereceğini bildirmişlerdir.
İşletmelerin önemle vurguladıkları yüksek vergi oraları ve değişken vergi politikaları konusunda Karadeniz ve
diğ. (2007) sektörde uygulanan vergi ve harçların rakip ülkeler göz önüne alınarak yeniden belirlenmesi, turizm
yatırımları için finansal kaynak bulmanın kolaylaştırılmasını önermişler. Turizm sektöründe vergi teşviklerinin
ve sektöre yönelik uygun finansman olanaklarının sağlanmasının önemine vurgu yapmışlardır.
Bu araştırma sonuçları ile paralel olarak Ceylan ve İlban da (2005) yaptıkları araştırmada, otel işletmelerinin en
önemli sorunlarını; nakit para sıkıntısı, tahsilatların zamanında yapılamaması, maliyetlerdeki artık, piyasa
durgunluğu ve yatırım yapılamaması olarak tespit etmişlerdir. Bu sorunların çözümü için, finansal analiz
yapmanın önemi ve gerekliliğini vurgulamış, finansal planlama yapmanın zorunlu olduğuna değinmişlerdir.
Uygun faiz oranı ile yabancı kaynak kullanımını, finansal kiralama yöntemi geliştirilmesini ve KOBİ’lere
sağlanan teşviklerden faydalanılması gerektiğini belirtmişlerdir.
Türksoy (2005), otel işletmelerinde mali başarısızlığa sebebiyet veren faktörleri etki derecesine göre; maliyet
yapısı, doluluk oranları, istihdam yapısı, yatak sayısı, geceleme, borçlanma yapısı, enflasyon olarak sıralamıştır.
Ayrıca Önal ve diğ. (2006) de otel işletmelerinin ihtiyaç duydukları fonları elde etmede ve finansal kaynak
sağlamada zorlandıklarını ayrıca devletin turizm sektörüne turizm sektörüne verdiği teşvikleri azaltması ve reel
faiz oranlarının yüksek olması gibi sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını belirtmişlerdir. Sonuçlar incelendiğinde
literatürde yapılmış olan araştırmalar ile benzer sonuçlar tespit edildiği görülmektedir.
Yapılan bu araştırma da seyahat ve otel işletmelerinin, finansal yetersizlik, düşük kar oranları, verilen teşvikler
konusunda bilgi eksikliği, değişken ve yüksek vergi politikaları, yüksek personel ve sigorta prim maliyetleri,
kredili satışlarda ödemelerin gecikmesi, ürün maliyetlerindeki dalgalanmalar, likidite sıkıntısı, banka kredilerinin
faiz oranlarının yüksekliği gibi finansal sıkıntılarla karşı karşıya oldukları bulgulanmıştır. Turizm KOBİ’lerine
verilen destekler konusunda da bilgisizlik söz konusudur.
183
Seyahat ve otel işletmesi yöneticileri ile yapılan yarı yapılandırılmış mülakatlar sonucu elde edilen bu veriler, 13
seyahat işletmesi ve 10 otel işletmesinden toplandığı için genellenmesi mümkün değildir. Ancak ileriki
zamanlarda yapılacak daha kapsamlı araştırmalara temel oluşturması açısından önemlidir.
KAYNAKÇA
Akgemci, T. (2001). KOBİ’lerin Temel Sorunları ve Sağlanan Destekler. KOSGEB Yayını: Ankara.
Atıcı, G. B. (2006). Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (Kobi’lerin) Ekonomik Gelişime Etkileri,
Finansman Kaynakları ve Kobi’lerin Büyümesini Sağlayan Faktörlere İlişkin Bir Karşılaştırma. T.C. İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı. Yayımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul.
Aydemir, B. (2001). Konaklama Tesislerine Sağlanan KOBİ Teşvikleri. 1. Ulusal Turizm İşletmeciliği
Kongresi (s.179-186), Kızılcahamam, Ankara.
Bahar, O. (2006). Turizm Sektörünün Türkiye’nin Ekonomik Büyümesi Üzerindeki Etkisi: VAR
Analizi Yaklaşımı. Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 13 (2): 137-150.
Bahar, O. ve Kozak, M. (2008). Turizm Ekonomisi. Detay Yayıncılık (2. Baskı): Ankara.
Ceylan, A. ve İlban, M. O. (2005). Otel İşletmelerinin Finansal Sorunları: Balıkesir İlinde Bir Alan
Araştırması. SOİD: Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 2 (3): 12-18.
Çakıcı, A. (2002). Mersin’de Faaliyet Gösteren Küçük ve Ortaboy İşletmelerin Sorunları ve
Beklentileri. Mersin Üniversitesi Yayınları No:9, Mersin.
Çetin, H. C. (2007). Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Finansman Sorunları ve Bu
Sorunlara Yönelik Politikalar (Kredi Politikaları). T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat
Anabilim Dalı, İktisat Politikası Bilim Dalı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
İlban, M. O. ve Kaşlı, M. (2009). Termal Turizmin Gelişmesini Etkileyen Sorunları Belirlemeye
Yönelik Gönen’de Bir Araştırma. Ege Akademik Bakış/Ege Academic Review, 9 (4): 1275-1293.
Kandır, S. Y., Karadeniz, E., Özmen, M., Önal, Y. B. (2008). Türk Turizm Sektöründe Büyüme
Göstergelerinin Turizm İşletmelerinin Finansal Performansına Etkisinin İncelenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 10 (1): 211-237.
Karadeniz, E. ve İskenderoğlu, Ö. (2008). Otel İşletmelerinde Finansal Değerin Yönetilmesinde
Ekonomik Katma Değer Yönetiminin (Eva) Önemi. SOİD: Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 5 (3): 39-50.
Karadeniz, E., Kandır, S. Y., Önal, Y. B. (2007). Seçilmiş Paydaşların SWOT Yöntemiyle Türk Turizm
Yatırımlarını Değerlendirmesine Yönelik Bir Pilot Çalışma. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 18 (2):
195-205.
Kızılgöl, Ö. ve Erbaykal, E. (2008). Türkiye’de Turizm Gelirleri ile Ekonomik Büyüme İlişkisi: Bir
Nedensellik Analizi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13 (2): 351360.
Koyuncugil, A. S. Ve Özgülbaş, N. (2010). Türk Turizm Sektörünün Finansal Analizi. I.
Disiplinlerarası Turizm Araştırmaları Kongresi (s.45-64), 27-30 Mayıs: Nevşehir.
Şenol, H. ve Aktürk, A. (2008). BASEL II “Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısının” KOBİ ve Ülke
Ekonomisine Etkileri ve Turizm İşletmelerine Dönük Bir SWOT Analizi. III. Ulusal Turizm Sempozyumu
(s.128-141), 17-18 Ekim: Eğirdir, Isparta.
Tezcan, K., Önal, Y. B., Karadeniz, E. ve Kandır, S. Y. (2007). Turizm Sektörü ve Vergi Uygulamaları.
Nobel Kitabevi: Adana.
184
Türksoy, A. (2005). Otel İşletmelerinde Mali Başarısızlığa Yol Açan Faktörler: Ülkemizde Halka Açık
Otel İşletmelerine İlişkin Bir Değerlendirme. SOİD: Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 2 (4): 46-55.
www.tursab.org.tr
NEVŞEHİR’DE ALTERNATİF TURİZM POTANSİYELİ VE TURİSTİK ÜRÜN
ÇEŞİTLENDİRMEÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Yrd. Doç. Dr. İbrahim YILMAZ
Nevşehir Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi
Neşe ÇULLU
Nevşehir Üniv. Sos. Bil. Enst. Turizm İşl. A. D. Yükseklisans Öğrencisi
Özet
Nevşehirsahip olduğu coğrafik, tarihi, kültürel ve insan yapımı diğer çekicilikleri ile önemli bir çekim merkezi
konumundadır. Ağırlıklı olarak kültür turizmine hitap eden Nevşehir’de turizmin yılın tamamına yayılarak daha
fazla turizm geliri elde edilebilmesi için gelişmeye elverişli turizm çeşitlerine daha fazla odaklanmak gerekir. Bu
çalışmada, tarihi Kapadokya bölgesi sınırları içinde yer alan Nevşehir’deki turizm çeşitlerinin gelişme
potansiyeli, pazarlama faaliyetleri ve turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan diğer çalışmaların yeterliliği
konularına ilişkin bilgi toplanması amaçlanmıştır. Bu amaç çerçevesinde, Nevşehir’de görev yapan 103
profesyonel turist rehberineyönelik bir anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Rehberler Nevşehir’in kültür
turizmi dışında sıcak hava balonculuğu, inanç turizmi ve doğa yürüyüşü bakımından çok yüksek, termal turizm
ve kongre turizmi açısından ise yüksek düzeyde bir potansiyele sahip olduğunu düşünmektedir. Rehberler, sıcak
hava balonculuğu, inanç turizmi ve doğa yürüyüşü turizminin pazarlama çabalarının yeterli olduğu görüşüne
yüksek düzeyde katılım gösterirken, termal turizm ve kongre turizminin pazarlama çabalarının yeterli olduğu
görüşüne orta düzeyde katılmaktadır. Son olarak rehberler, Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan
diğer çalışmaların ve destekleyici faaliyetlerin yeterli olduğu görüşüne de orta düzeydekatıldıklarını belirtmiştir.
Anahtar kelimeler: Turistik ürün, Alternatif turizm, Turistik ürün çeşitlendirmesi, Nevşehir
Giriş
Bilindiği üzere, Türkiye’ye yönelik turizm talebi önemli ölçüde deniz, güneş ve kum üçlüsüne dayanan bir
gelişme göstermektedir. Ancak, dünya turizmindeki eğilimler ışığında Türkiye’de tatil turizmi dışında, gelişme
potansiyeline sahip yeni turizm çeşitleri üzerinde durulmaya başlandığı görülmektedir. Bu bağlamda, özellikle
son yıllarda turizm talebini tüm yıla yayabilecek kültür, termal, yayla, kongre, spor gibi turizm çeşitlerinin
geliştirilmesine yönelik stratejiler geliştirilmektedir. Bu stratejiler, tatil turizminin mevsimsellik özelliğinin
ortadan kaldırılması, Türkiye’nin sahip olduğu doğal, tarihi, kültürel vb. çekicilik unsurlarının yeterince
değerlendirilmesi ve bölgeler arasındaki talep dengesizliğinin ortadan kaldırılması bakımından son derece
önemlidir. Şüphesiz, bu stratejiler iç turizmin gelişmesine olumlu katkıda bulunacağı gibi, Türkiye’nin
uluslararası turizm pazarından daha fazla pay almasının da yolunu açacaktır.
Kültür turizmi ile ön plana çıkan Kapadokya Bölgesi zengin doğal, tarihi ve kültürel çekiciliklere sahiptir.
Bölgenin
turizm
potansiyelinin
yeterince
değerlendirilebilmesi
için,
turistik
ürün
çeşitlendirmesi
kapsamındakültür turizmi dışındaki alternatif turizm çeşitlerinin geliştirilmesi gerekir. Gelişmeye açık olan inanç
turizmi, sıcak hava balonculuğu, termal turizm ve kongre turizmi gibi turizm çeşitleri üzerinde durularak,
Kapadokya Bölgesi’nin yeni bir turizm varış yeri olarak tanıtımı ve pazarlanması yönünde çaba gösterilmelidir.
185
Bu çerçevede, Kapadokya Bölgesi’nde bulunan Nevşehir’deki alternatif turizm çeşitlerinin gelişme potansiyeli,
bu potansiyelin ne ölçüde değerlendirilebildiği ve turistik ürün çeşitlendirmesine yönelik yapılanların yeterliliği
konularına ilişkin ankete dayalı bir araştırma yapılmıştır. Araştırma kapsamında, Nevşehir’de görev yapan ve
araştırma konusuna ilişkin en sağlıklı bilgilerin elde edilebileceği düşünülen gruplardan biri olan profesyonel
turist rehberlerinin görüşlerine başvurulmuştur.
Çalışmada, turistik ürün ve alternatif turizm kavramları üzerinde durulmuş, Nevşehir’deki temel turizm arzı ve
başlıca alternatif turizm çeşitlerine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Ankete dayalı araştırmadan elde edilen
verilerçözümlenmiş ve ulaşılan sonuçlar özetlenmiştir.
Turistik Ürün Kavramı ve Alternatif Turizm
Turistik ürün kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Bu tanımlardan biri (Usta 2008) turistik ürünü
çekicilik, ulaşım, konaklama ve eğlence gibi farklı ürünlerin bir araya gelmesiyle oluşan bileşik bir ürünşeklinde
ele almaktadır. Turistik ürün kavramı, turistik tüketicinin seyahati boyunca yararlanmış olduğu belli bir
coğrafyadaki tüm turistik mal ve hizmet üreten ticari işletmelerin ürünleri olarak da tanımlanmaktadır (Tosun,
Bilim ve Temizkan2003). Başka birtanımda (Olalı ve Timur 1988)ise turizm ürünü, turistin geçici seyahat ve
konaklamasından doğan ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte olan mal ve hizmetler ya da her ikisinin
karışımından oluşan kapasite sunumuolarak adlandırılmaktadır. Turistik ürün kavramı turizm arzı, turistik
zenginlikler, turistik kaynaklar, turizm verileri gibi farklı şekillerde ve hemen hemen aynı anlamda
kullanılmaktadır (Olalı,1998’den aktaran Ersun ve Arslan 2009). Yukarıdaki tanımlara bakıldığında, turistik
ürünün birçok mal ve hizmeti kapsayan karmaşık bir yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, genel bir
değerlendirme yapıldığında turistik ürünün çekicilik, ulaşılabilirlik ve turizm işletmeleri olmak üzere üç temel
bileşenden oluştuğunu söylemek mümkündür (Hacıoğlu ve Avcıkurt 2008).
İlgili literatür incelendiğinde, alternatif turizm ya da turistik/turizmde ürün çeşitlendirme kavramlarının aynı ya
da benzer anlamda kullanıldıkları görülmektedir. Zira, Öztürk ve Yazıcıoğlu’nun (2002) da belirttiği gibi turizm
hizmet ve ürünlerinin çeşitlendirilmesinden kasıt; alternatif turizm faaliyetlerinin geliştirilmesidir. Alternatif
turizm kavramı, geleneksel ve klasik kitle turizmi ve şehir turizminin olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla
oluşturulmuş, yeni turistik ürünlerin bir araya getirilmesinden meydana gelen bir turizm çeşididir (Tosun, Bilim
ve Temizkan2003). Turistik ürün çeşitlendirme kavramının da benzer şekilde ele alındığı görülmektedir. Kılıç ve
Kurnaz’a (2010) göre turistik ürün çeşitlendirme, klasik turizm ürününün dışında bir turizm işletmesi veya
destinasyonun bünyesinde bulundurduğu tarihi, sosyal, kültürel, doğal vb. kaynakların ulaşılabilir bir duruma
getirilip, turistik ürün üreten işletme imkânlarıyla desteklenmesi ve turistik tüketicilerin hizmetine sunulmasıdır.
Emekli (2002) ise turizmde ürün çeşitlendirmeyibirçok dış rekabet koşullarına uyum sağlamak amacıyla çeşitli
yöntemlerle turizm arzını arttırma ve farklılaştırma yönündeki faaliyetler şeklinde ele almaktadır.
Alternatif turizm, doğal kaynak stoklarını koruyarak kaliteli bir çevre oluşturmayı ve yöre halkının turizm ile
ilgili faaliyetlerini kontrol ederek bu yönde ekonomik fayda sağlamayı amaçlamaktadır (Oral ve Başarır
1995).Aynı şekilde, turizm sektöründe ürün çeşitlendirme, kitle turizmine seçenek oluşturacak turizm türlerinin,
aynı zamanda kitle turizminin oluşturduğu olumsuz etkileri mümkün olan en alt seviyede tutarak geliştirilmesini
ve gelişmede bölgesel kaynakların kullanılmasını ve geliştirilmesini öngörmektedir(Küçükaltan ve Yıldız 2009).
186
Bu nedenle, geleneksel turizm sert olarak nitelendirilirken, alternatif turizm yumuşak turizm şeklinde
nitelendirilmektedir (Tekeli 2001).
Nevşehir’de Turizm Çeşitlerinin Mevcut Durumu
1. Kültür Turizmi
Genel olarak kültür turizmi kavramı, kültürel faaliyetleri temel alan turizm deneyimlerini ifade eden, turizmin
kültürle bağlantılı değişik açılımlarını birleştiren genel bir kavram olarak kullanılmaktadır. Kültür turizmi,
kişilerin kültürel gereksinimlerini karşılamak amacıyla, yeni bilgiler edinmek ve deneyimler yaşamak üzere,
yaşadıkları yer dışında kültürel çekiciliklere sahip yerlere yaptıkları turizm hareketleri olarak tanımlanmaktadır
(Sezer 2010). Bunun yanı sıra, kültür turizminininsanların kültürel açıdan zengin yöreleri görmek, gittikçe
kaybolan yaşam biçimlerini öğrenmek ve izlemek, kültürel değerleri bir anı olarak korumak amacıyla yaptıkları
gezilerle ilgili turizm çeşidi olarak tanımlandığı da görülmektedir (Rızaoğlu 1995).Bir topluma ait kültürel
varlıkların daha fazla anlam ve değer kazanmasına olanak sağlayan kültür turizmi sayesinde, o toplumda kültürel
varlıkları korumak ve yaşatmak konusunda ortak bir duyarlılık ve bilinç gelişmektedir. Eski zamanlardan beri
devam eden turizm ve kültür arasındaki çok yönlü ilişkiler, kişilerin kültürel amaçlarla yaptıkları seyahatlerin
artması sonucu kültür turizminin doğmasına neden olmuştur(Sezer 2010).
Kapadokya Bölgesi tarihi ve kültürel değerleriyle insanlık tarihinin tüm evrelerine tanıklık eden bir özelliğe
sahiptir. Çok sayıda uygarlığa ait izler taşımakta ve aynı zamanda üç semavi dinde kutsal sayılan mekanlara ev
sahipliği yapmaktadır. Uygarlıkların bıraktığı kültürel iz ve tarihi miraslar bölgeyi sadece ülkemiz açısından
değil, evrensel değerler bağlamında da son derece çekici kılmaktadır. Bu zenginlik, dünyada da benzer bir
algılamaya neden olmuş ve Bölge 1985 yılında kültürel ve doğal koruma alanı ve insanoğlunun ortak mirası
olarak UNESCO Dünya Mirasları Listesine alınmıştır (Ersun ve Arslan 2009).Nevşehir ili, bölgenin en önemli
kültür turizmi destinasyonu olarak ön plana çıkmaktadır. Nevşehir’de kültür turizminin alt yapısını oluşturan
müzeler, kaya oyma kiliseler, yer altı şehirleri ve diğer kültürel yapı ve ürünler oldukça çeşitlidir.
Müzeler, geçmişte yaşamış insan topluluklarına ait kültürel ve tarihsel değeri olan nesneleri sergileyerek
ülkelerin dolaylı olarak da uygarlıkların tarihsel oluşumunu yansıtmaktadırlar. Ayrıca, müzeler insanları geçmişe
bağlamaları, onlara yüzyılların biriktirdiği kültür varlıklarını anlatmaları nedeniyle turistlerin ziyaret ettikleri
ülkelerde ilgi gösterdikleri yerlerin başında gelmektedir (Sezer 2010). Nevşehir’in en önemli kültürel çekim
unsurlarından biri olan Göreme Açık Hava Müzesi Nevşehir’e 13 km uzaklıktaki Göreme Kasabası’nın iki km
doğusunda yer alan bir kaya yerleşim yeridir. M.S. dördüncü yüzyıldan 13. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde
manastır hayatı yaşanmıştır. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, yemekhaneler ve oturma mekânları
mevcuttur. Müze, manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul edilmektedir. Müze’de Kızlar ve
Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise,
Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunmaktadır. Müze, yılda yaklaşık 650.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir
ve ziyaretçilerin yaklaşık 500.000’i yabancılardan oluşmaktadır (Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
2010). Göreme Açık Hava Müzesi dışında Nevşehir’de başta Nevşehir (Merkez) Müzesi olmak üzere, Ürgüp
187
Müzesi ve Hacı Bektaş-ı Veli Müzesigibi müzeler de önemli çekicilik unsurlarıdır. Bölgede daha fazla sayıda
yer altı şehri bulunmakla birlikte, en çok bilinen yer altı şehirleri olan Derinkuyu ve Kaymaklı yer altı şehirleri
de bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktaları arasındadır.
Çeşitli el sanatları (çanak-çömlek yapımı, halı-kilim dokumacılığı, oniks taş işlemeciliği, el yapımı bebekler
gibi) ile özel gün ve festivaller de Nevşehir turizminde önemli yere sahiptir. Çünkü; Kapadokya'nın tarihi ve
doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata
dönüşmüştür. Bölge halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel varlığın mirası önemli yer
tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirişi de olan el sanatları çömlekçilik, halıkilim dokumacılığı, oniks taşından aksesuar ve mücevherat işlemeciliğidir. Nevşehir’in toprak kaplarıyla
(çömlek) ünlü yöresi Avanos ilçesidir. Volkanik bir arazi üzerine kurulu olan ilçe, bir yandan Kızılırmak'ın
getirdiği nitelikli çamur, öte yandan yakın çevredeki elverişli kil yatakları dolayısıyla yoğun bir seramik üretimi
için uygundur. Günümüzde Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde, hatta Avrupa'nın büyük kentlerinde
dekoratif aksesuarlar satan mağazaların vitrinlerini süsleyen Avanos yapımı testiler, antik çanak, çömlek
reprodüksiyonları bölgenin en önemli gelir kaynaklarından biri haline gelmiştir (Nevşehir Belediyesi 2012).
Halı dokumacılığı en çok Ürgüp ve Avanos'ta, kilim dokumacılığı ise Kozaklı ve Gülşehir'de yaygındır.
Avanos'ta çubuk desenli, parçalı kilim dokumacılığı da yapılmaktadır. Yörede kök boyası kullanılarak dokunan
eski halılarda çoğunlukla Selçuklu motifleri hakimdir. Ama bugünkü motiflerde çevre yörelerin etkisi de
görülmektedir. Başka bir dokuma türü de culfa adı verilen kaba kumaş dokumasıdır. Culfa tezgâhlarında
dokunan bu kumaşlar şalvar yapımında ve bele sarılan şal kuşaklar için kullanılmaktadır. Çoğunluğu Ürgüp ve
Göreme'de bulunduğu tespit edilen bu tezgahlarda bugün üretim yapılmamaktadır. Bölgede çok sayıda bulunan
satış mağazalarında sadece yöreye ait olan halı ve kilim örnekleri sergilenmemekte, Türkiye'nin hemen her
bölgesine ait halı ve kilim türleri bulunmaktadır.Öte yandan,Kapadokya'nın günlük yaşamı üzerinde eskiden beri
taşların büyük etkisi olmuştur. Taşın konut, ibadethane, mimari dışında kullanıldığı bir başka alan da süs eşyası
üretimidir. Özellikle Hacıbektaş çevresinde yoğun olan oniks taşı sarı, pembe, kırmızı ve beyaz renklerdedir.
Damarlı taş adı verilen birden fazla rengi içeren çeşitleri de bulunmaktadır. Üzerine çeşitli motifler işlenen ve
biçimlendirilen oniks taşı kişisel süs eşyası ve ev aksesuarı yapımında kullanılmaktadır (Nevşehir Belediyesi
2012).
2. Kongre Turizmi
Dünyada son yıllarda gelişmekte olan önemli turizm çeşitleri arasında kongre turizmi de bulunmaktadır. Her
kongre bir turistik hareket nedenidir. Her yıl giderek artan kongre organizasyonları, bu turizm türünün
geleceğinin oldukça parlak olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin bugün dünya kongre pazarından aldığı pay
büyük boyutlarda olmamasına karşın, özellikle İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara gibi şehirleri ile bu pazarda
yer almaya başlamıştır (Kozak, A. Kozak ve Kozak 2010). Ancak, Nevşehir’i de kapsayan Kapadokya Bölgesi
ülkemizde kongre destinasyonu potansiyeli arz eden bölgelerden biridir. Bölge, kongre turizmine katılacak
potansiyel kişi ve gruplar için merak, heyecan ve ilgi uyandıran bir bölge olarak görülmektedir. Sektöre yönelik
gerçekçi ve sürdürülebilir stratejilerin uygulanması halinde kongre turizmibölgenin kalkınmasında itici bir güç
olarak değerlendirilebilir (Ersun ve Arslan2009).
188
Kongreler yılın belli dönemlerinde yoğunluk gösterir ve özellikle sezon dışı dönemlerde yapıldıkları için
konaklama işletmelerinin doluluk oranlarını olumlu yönde etkilemektedir. Kongre düzenlemek, bir ülke için
önemli bir tanıtım aracı olarak kabul edilir. Bu tür organizasyonlarda başarı sağlamak için, ulaşım, altyapı,
konaklama, kongre salonu ve imkânları, personel, güvenlik, yan hizmetler, çevre ve kültürel zenginlikler gibi
konularda belirli bir kalite ve kapasiteye sahip olmak gerekir. Bu nedenle, kongrelere yönelik düzenleme ve
faaliyetlerin
konusunda
uzman
olan
işletmeler
aracılığıyla
gerçekleştirilmesi
gerekmektedir
(http://www.kobifinans.com.tr 2011).
Kapadokya’nın doğal, tarihi ve kültürel çekicilikleri bölgenin önemli bir kongre turizmi merkezi olmasını
destekleyici özelliklerdir. Bu nedenle, bölge zaman zaman ulusal ve uluslararası kongrelere ev sahipliği
yapmaktadır. Ancak, Kapadokya Bölgesi’nin bugüne kadar kongre turizminde istenen noktaya gelemediği
açıktır. Bunun temel nedenleri; gerekli tanıtım ve pazarlamanın yapılmaması, turizm işletmelerinin kongre
turizmine gereken önemi vermemesi, kongre ve toplantı salonlarının ve diğer teknik ve destek hizmetlerin yeterli
olmaması, kongre organizasyonlarının yüksek maliyeti ve özellikle havayolu ulaşım altyapısının yeterli
olmaması şeklinde sıralanabilir (Yılmaz 2001; Kızılırmak 2000).
3. İnanç Turizmi
İnanç turizmi, insanların inançları doğrultusunda dini görevlerini yerine getirmek için önemli görülen yerleri
ziyaret etmelerinden doğan ve geçmişten bugüne insanları seyahate yönelten bir olgudur (Karaman, Demirkol ve
Şahin, 2008). Dünyadaki yapısal değişikliklerin etkisiyle din yükselen bir değer haline gelmektedir. Günümüzde
birçok insan dinin inançları doğrultusunda kutsal saydıkları yer ve mekanlara seyahat etmektedir.
İlkçağ uygarlıklarının Anadolu’da yaşam bulması Hristiyanlığın ilk dönemlerindeki Havarilerin, Ortaçağ’da ise;
Musevilerin bulundukları ülkelerde karşılaştıkları ağır baskı ve yok etme politikalarının sonucu olarak bu
topraklara sığınmış olmaları dolayısıyla Anadolu üç büyük dine ait (Müslümanlık, Hristiyanlık ve Musevilik) bir
çok kültürün doğduğu, geliştiği ve yayıldığı bir dini merkez konumuna ulaşmıştır. (Kozak, A. Kozak ve Kozak
2010). Ülkemiz birçok farklı tarihi ve kültürel değerlerin bir arada bulunabildiği ender ülkelerden biridir. Tarih
boyunca pek çok medeniyet bu topraklarda uyum içinde yaşamış ve günümüze zengin ve renkli bir miras
bırakmıştır. Ülkemizin sahip olduğu tarihsel ve arkeolojik zenginlikler şüphesiz ki, diğer dinler açısından da son
derece önem arz etmektedir. Türkiye, inanç turizmi açısından bir açık hava müzesi konumundadır. Bu özelliği ile
Türkiye'de inanç turizmindeki mevsimsel özellik (dini tören ve anma günleri) tüm yıla yayılma özelliği
göstermektedir (http://mekan360.com2011).
Kapadokya Bölgesi Hıristiyanlık dünyası açısından önemli olan bir çekim merkezidir. İkinci yüzyılın sonlarında
Kapadokya’da önemli sayıda Hıristiyan toplumu bulunmaktaydı. Dördüncü yüzyılda Kapadokya üç büyük azizin
(Aziz Basil, Nyssalı Gregor ve Nazianuslu Gregor) memleketi olarak bilinirdi. Bütün Hıristiyanlık fikirleri, bu
hocalar tarafından birleştirilerek yeni bir şekil verilmiştir (http://www.kultur.gov.tr 2012 ). Bu kişiler sayesinde
bu bölge önemli bir din eğitim merkezi olmuştur. Bu çerçevede bölgede İncil’den alınmış birbirinden güzel
fresklerle süslü Elmalı, Tokalı, Karanlık, El Nazar, Yılanlı, Kılıçlar gibi önemli kiliseler, şapeller ve manastırlar
bulunmaktadır. Kapadokya bölgesi önemi dolayısıyla sık sık saldırılara da maruz kalmıştır. M.S. yedinci
yüzyıldaki Arap saldırıları, Roma ve Bizans dönemindeHıristiyanlığa karşı yapılan baskılar ve işkenceler
189
sonucunda insanlar kendilerine sığınacak yerler aramışlardır. Bölgedeki Kaymaklı, Derinkuyu gibi yer altı
şehirleri ve Ihlara vadisi gibi yerler Hıristiyanlar için en güzel korunma ve inzivaya çekilme yerleri
olmuştur(Güzel 2010).
Nevşehir, dünyanın 8. harikası olarak nitelendirilen Kapadokya Bölgesi sınırları içinde bulunmaktadır. İlk
Hıristiyanlar Kapadokya yöresine yerleşmiş, kayaları oyarak konut ve kiliseler yapmışlardır. Bölgede eskiden
kalma birbirinden ilginç kaya kiliseleri yer almaktadır. Ayrıca dünyaca ünlü Türk Düşünürü Hacı Bektaş-ı Veli
bu bölgede yaşamıştır. Bu da inanç turizmi açısından önem arz etmektedir (Bingöl 2007). İnanç turizmi, bölgede
en yaygın olan turizm türüdür. Özellikle Göreme Vadisi, Zelve Vadisi, Gomeda Vadisi ve Açıksaray Vadisi
kilise ve manastırlar açısından zengin vadilerdir. Ayrıca Hacıbektaş ilçesindeki Hacıbektaş Veli Türbesi de her
yıl yüzbinlerce ziyaretçinin gezdiği önemli bir inanç turizmi merkezidir (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
2010).
4. Termal Turizm
İnsanları turizme yönelten sebeplerden birisi de sağlıktır. İnsanlar, bazen kaybolan sağlıklarını geri kazanmak
amacıylabazen de sağlıklarını uzun sürekoruyabilmek için sağlık turizmine katılmaktadır. Termal turizm, doğal
şekilde belirli sıcaklığa sahip olarak yer üstüne çıkan ve faydalı mineralleri içeren şifalı sular ile şifalı çamur ve
buharların bulunduğu yörelerde, yöreye özgü iklim şartları içerisinde gerçekleşen turizm türüdür. Günümüzde,
gerek gelişmiş ve gerekse de gelişmekte olan ülkelerde sanayileşme ve büyük kent yaşamının ortaya çıkardığı
çevre sorunları gibi nedenler birçok insanın sağlıksız ortamlarda yaşamalarına neden olmaktadır. Sağlıklarına
yeniden kavuşmak isteyen insanlar önemli bir turizm talebinin oluşmasına yol açmaktadır. Belli bir yaş ve gelir
düzeyinde olan bu insanlar, sağlıklarını korumak ve rahatsızlıklarını gidermek amacıyla termal turizm talebine
önemli bir kaynak oluşturmaktadırlar (Öztürk ve Yazıcıoğlu 2002).
Sağlık ve termal turizmine yönelik çalışmalarKültür ve Turizm Bakanlığı’nın turizmin çeşitlendirilerek ülke
geneline yayılması politikası içinde önemli yer tutmaktadır. Bakanlıkça termal alanların koruma-kullanma
dengesi çerçevesinde planlanması hedefine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Türkiye’nin termal turizmde
Avrupa’nın en önemli ve dünyanın ilk beş destinasyonundan birisi olması hedeflenmektedir. Termal turizmin
geliştirilmesi yönünde kür parkı, kür merkezi ve konaklama entegrasyonu sağlayan tesisleri bünyesinde
bulunduran uluslararası standartlara sahip nitelikli tesislerin sayısı ile birlikte, turizm geliri ve turist sayısının
arttırılması hedeflenmektedir. Termal turizmdeki anlayış, termal suların yıkanma amaçlı kullanımı dışında insan
sağlığı, zindelik, rekreasyon, eğlence, dinlence ve spor tesisleri gibi imkanların yer aldığı ve 12 ay boyunca
hizmet verebilen tesisler yaratmaktır (http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr 2012).
Nevşehir termal turizm (kaplıcalar) yönünden zengindir. Bu kaplıcaların en önemlisi Kozaklı ilçesinde
bulunmaktadır. İlçe nüfusunun %12’si termal turizm alanında istihdam edilmektedir. Sadece konaklama
işletmelerinde 1.200 kişiye istihdam sağlanmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2010) konaklama
istatistiklerine göre, 2010 yılında Kozaklı’da turizm işletme belgeli tesislerde konaklayanların sayısı 8.700’ü
yabancı ve 75.237’si yerli turist olmak üzere toplam 83.937’dir. Aynı istatistiklere göre tesislerdeki ortalama
kalış süresi yaklaşık 2 gün ile sınırlıdır ve tesislerdeki yıllık doluluk oranı da oldukça düşüktür (%25).Bu
noktada, Nevşehir geneline ilişkin bir değerlendirme yapılacak olursa; 2010 yılında Nevşehir’deki 45 adet turizm
190
işletme belgeli konaklama tesisindeki ortalama kalış süresinin yaklaşık 2 gün olduğu ve söz konusu tesislerin
yıllık doluluk oranının %50 civarında seyrettiğini söylemek mümkündür (http://www.kultur.gov.tr 2012 ).
Termal turizmin geliştirilmesini sağlamak üzere 2007 yılı Bakanlar Kurulu kararıyla Kozaklı Termal Turizm
Merkezi ilan edilmiştir. Kozaklı kaplıcaları sularının tedavi edici özelliği Sağlık Bakanlığı tarafından
onaylanmıştır (Karamustafa, Ulama ve Erbaş 2009). Termal Turizm Merkezi’ndeki kaplıca suyu, romatizma
deri, kalp ve kan dolaşımı, solunum yolları, kadın hastalıkları, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel hastalıklar, eklem
ve kireçlenme gibi rahatsızlıkların tedavisinde olumlu etki yapmaktadır (Şahin 2008).
Üçüncü yaş grubundaki insan sayısıgiderek artmakta ve turist kabul eden ülkelerbu pazardan daha fazla pay
alabilmek için kıyasıya bir rekabet içindedirler. Bu bakımdan üçüncü yaş turizmi, turistik ürün çeşitleri arasında
uygulanabilirliği en yüksek olan turizm çeşitlerinden biridir (Hacıoğlu ve Şahin 2008). Yeterli boş zaman ve
gelire sahip olmanın yanı sıra, aile sorumluluğunun da azaldığı üçüncü yaş grubundaki kişiler önemli bir turist
potansiyeli oluşturmaktadırlar. Bu pazarın harekete geçirilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla birçok ülkede
geliştirilmeye çalışılan üçüncü yaş turizmi, genellikle sağlık ve kültür turizmi destekli olarak yapılmaktadır.
İnsanlar yaşlandıkça inançlarının daha güçlenmesi nedeniyle kültürel ve dini amaçlı seyahatlere, sağlık
sorunlarından dolayı termal kaynaklara, ılıman iklim ve doğal güzelliklere sahip ülke ve bölgelere ziyaret
eğiliminde bulunmaktadırlar (Kozak, A. Kozak ve Kozak 2010).Nevşehir’in gerek bahsi geçen çekicilikler
açısından sahip olduğu potansiyel ve gerekse gelen turistlerin yaş grupları göz önünde bulundurulduğunda
bölgenin üçüncü yaş turizminin gelişme potansiyeli bakımından da ilk sıralarda bulunduğunu söylemek yanlış
olmaz.
5. Sıcak Hava Balonculuğu
Sahip olduğu doğal güzelliği ve rüzgâr koşullarının katkısıyla balonculuğun dünyada en gelişmiş olduğu bölge
Kapadokya’dır. Bölgenin en önemli turizm merkezi olanNevşehir’de 16 balonculuk firması toplam 105 balon ile
hizmet vermektedir. Bölgede hizmet veren balonculuk firmalarının tamamına yakını yerli firmalardan oluşmakta,
sınırlı sayıda yabancı ortaklı balonculuk firmaları da bulunmaktadır. Özellikle yabancı turistler tarafından tercih
edilen balon turizmi ile sabah erken saatlerde balona binilerek güneşin doğuşu ve doğan güneşin peribacaları
üzerinde meydana getirdiği çeşitli ışık oyunları havadan daha net görülebilmektedir. Balonculuğun müşteri
profili her yaştan insan grubu olmakla birlikte bölge turizminin de bir yansıması olarak genellikle orta yaş ve
üstü kişilerden oluşmaktadır. Müşteriler genellikle Alman, Fransız, Hollandalı, İspanyol, İngiliz, İtalyan, Güney
Afrikalı, Japon ve Korelilerden oluşmaktadır. Az da olsa yerli turistlerin de bu etkinliğe katıldığı söylenebilir.
Yerli turistlerin çoğu Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Kayseri gibi illerden gelmektedir. Yerli turistlerin bu
etkinliklere katılma oranının az olmasının temel nedeni olarak yüksek seyreden fiyatlar olduğu düşünülmektedir.
Uçuş fiyatları sezona göre değişmekle birlikte kış döneminde yaklaşık 150 Euro civarındadır ve bunun yaklaşık
50 Euro’su komisyonculara gitmektedir. Balonlar genellikle İngiltere ve İspanya gibi ülkelerden temin
edilmektedir. Ayrıca pilotlar da Avrupa ülkeleri, ABD ve Rusya gibi ülkelerde eğitim almaktadır. Balon üreticisi
firmalar teknik bakım da sağlamaktadır (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü2010; Ahiler Kalkınma Ajansı
2011).
191
6. Diğer Turizm Çeşitleri
Nevşehir, yukarıda yer verilen turizm çeşitleri dışında birçoğu özel ilgi turizmi kapsamında ele alınabilecek olan
turizm çeşitleri bakımından da zengin bir potansiyele sahiptir.Kısaca bahsetmek gerekirse, özel ilgi turizmi,
belirli bir temaya sahip olan bir seyahate katılmak ve kişisel ilgilerini geliştirmek, kendini gerçekleştirme
ihtiyacını karşılamak amacı taşıyan insanların tek başına ya da grup halinde katıldıkları turizm çeşididir (Sarı
2011).Özel ilgi turizmi; kişi veya grupların özel ilgileri nedeniyle yaptıkları boş zaman değerlendirme
faaliyetlerinden oluşmaktadır. Ancak, herhangi bir boş zaman değerlendirme faaliyetinin özel ilgi turizmi
kapsamında değerlendirilebilmesi için iki şart gerekmektedir. Bunlardan ilki, boş zamanın değerlendirildiği özel
bir ilginin bulunması ve ikincisi ise bu boş zaman faaliyetinin ticarileşmesidir (Trauer 2006).Aşağıda,
Nevşehir’de söz konusu turizm çeşitlerinin durumu hakkında kısa değerlendirmeler yapılmaktadır.
Erciyes ve Hasan dağlarının volkanik patlamalarının sonucu ortaya çıkan volkanik tüflerin zamanla aşınması ile
oluşan vadiler, doğa yürüyüşü açısından son derece uygundur. Göreme Tarihi Milli Parkı içinde doğal ve
kültürel amaçlı yürüyüşler için kullanılan patikalar mevcuttur. Ayrıca, Kızılçukur, Gomeda, Çat, Meskendir,
Güvercinlik vadileri gibi vadiler doğa yürüyüşleri ile ziyaretçilere daha yakından tanıtılmaktadır (Nevşehir İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2012).Bölgede özel ilgi turizmi kapsamında değerlendirilebilecek olan turizm
etkinliklerinden birisi de atlı doğa yürüyüşüdür. Yörede yeni başlayanlar için binicilik dersleri verilmekte, at
sırtında geziler düzenlenmektedir. Geziler sırasında doğallığını koruyan vadiler ve kültürlerini muhafaza etmiş
köyler ziyaret edilmektedir. Bölgedeki doğa harikası vadiler gelen ziyaretçilere at sırtında gezdirilerek farklı bir
turizm etkinliği gerçekleştirilmektedir. Güzergâhlar Avanos, Mustafapaşa, Gomeda Vadisi, Zelve, Paşabağları,
Sarıhan, Zemi Deresi, Kılıçlar Vadisi, Çat Vadisi, Devrent Vadisi ile Aksaray Güzelyurt (Geveri)’a kadar
uzanmaktadır (Nevşehir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü 2010).
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2004 yılı içerisinde yaptığı çalışma neticesinde Nevşehir’de dört farklı bölgede
(Avanos, Çat, Mustafapaşa, Uçhisar) gol turizmi açısından uygun yerler tespit edilmiştir (Nevşehir İl Çevre ve
Orman Müdürlüğü 2010). Bu kapsamda, Türkiye Turizm Stratejisi 2023 belgesinde bölgede 5 adet golf turizmi
tesisi projesi uygulamaya geçirileceği vurgulanmaktadır. Öte yandan, Nevşehir gerek konaklama işletmeleri
bünyesinde gerekse münferit olarak sahip olduğu spor salonları, çim sahaları ve diğer alt yapı imkanları
nedeniyle zaman zaman bazı profesyonel ve amatör futbol kulüplerinin kamp çalışmaları için tercih ettikleri
bölgelerden biridir.
Bölgede bisiklet kullanmayı sevenler için bisiklet turları düzenlenmektedir. Bu sayede hem Kapadokya’nın
doğal güzellikleri keşfedilmekte hem de spor yapmanın keyfi yaşanmaktadır. Deneyimli rehberler eşliğinde
yapılan bisiklet turları için çeşitli güzergâhlar bulunmaktadır. Ayrıca bisiklet yarışları da düzenlenmektedir.
Nevşehir ili genellikle orman örtüsünden yoksundur. Bu nedenle yaban hayatı zengin değildir. Taşlık ve kayalık
kesimlere çok iyi uyum sağlayabilen keklik tüm ilde görülür. Vadi boylarında tilki, tavşan, sansar ve kokarca
bulunur. Vadi tabanına dik inen kayalıklarda güvercinlere rastlanır (Nevşehir İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü2012).Bölgede turistlerin ilgisini gittikçe daha fazla çekmeye başlayan başka bir ürün de folklorik
bebeklerdir.Nevşehir’in Ürgüp ilçesine bağlı Mustafapaşa beldesinde, 150 yıllık tarihi bir konak Türkiye’de
açılan ilk özel el yapımı bebek müzesi olarak “Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi” adıyla hizmet vermektedir.
192
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yaptığı değerlendirme sonucunda "bakanlığa bağlı özel müze" statüsü verdiği
Müze, Kapadokya’nın tarihi, kültürel ve mimari özelliklerini yakından görmek isteyenler için önemli bir
mekândır(http://kapadokyasanattarihmuzesi.com 2012).
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kapadokya Bölgesi’nde alternatif turizm ve turistik ürün çeşitlendirmesine
yönelik amaç ve hedefleri şu şekilde ifade edilmektedir: “Tematik bölgeler stratejisi kapsamında Kapadokya
Kültür Turizmi Gelişim Bölgesi kurulması hedeflenmektedir. Kapadokya Bölgesi zengin tarihi, kültürel ve doğal
zenginliklere sahip tarihi ve doğal yapı içerisinde gelişmiş özgün kentsel dokularını koruyabilmiştir. Kültür
turizmi ile ön plana çıkan Kapadokya Bölgesi’nde turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilebilmesi ve
turizmin çeşitlendirilmesi için bölgenin golf alanları ile cazibesinin artırılması, alternatif turizm modellerinin
geliştirilmesi ve böylelikle Kapadokya Bölgesi’nin yeni bir turizm varış noktası haline getirilmesi
amaçlanmaktadır. Ayrıca, Kapadokya’nın doğa yürüyüşü için son derece uygun peyzaj ve parkurlar sunan
coğrafyası, zengin el sanatları (çömlekçilik, kilimcilik-halıcılık gibi), yöre mutfağı ve bölgesel şarapçılık temel
turizm faaliyetlerini oluşturacaktır. Kapadokya’nın mistik atmosferi üstünde balon turları, tarihi ve doğal yapı
içerisinde gelişmiş özgün kentsel dokular, el sanatları ve gurme turizmi gibi potansiyelin sürdürülebilir turizm
anlayışı çerçevesinde pazarlanması yapılacaktır. Golf turizmi ve alternatif turizmin bölgedeki gelişimi ve
bölgenin doğal ve karakteristik yapılarına uygun olarak yapılacak butik tarzı oteller ile turistlere daha kaliteli
hizmet sunmak üzere konaklama kapasitesinin niteliği yükseltilerek yatak kapasitesi artırılacaktır. Termal turizm
merkezleri belirlenecek ve termal turizmin altyapı ve üstyapısının geliştirilmesine yönelik stratejiler hayata
geçirilecektir (Türkiye Turizm Stratejisi 2023 2007).
Araştırmanın Amacı, Önemi ve Kapsamı
Araştırmanın amacı; Kapadokya Bölgesi’nde alternatif turizm potansiyeli, tanıtımı ve pazarlanması ve bu
potansiyelin değerlendirilmesi için gösterilen diğer çabalar konusunda bilgi sahibi olmaktır. Zengin doğal, tarihi
ve
kültürel
çekiciliklere
sahip
olan
Kapadokya’nın
alternatif
turizm
potansiyelinin
yeterince
değerlendirilebilmesi için, turistik ürün çeşitlendirmesi kapsamında kültür turizmi dışındaki alternatif turizm
çeşitlerinin de geliştirilmesi gerekir. Araştırmada hem coğrafi bakımdan hem de araştırma konusuyla ilgili bilgi
alınabilecek gruplar açısından bir sınırlamaya gidilmiştir. Bu nedenle, araştırma yalnızca Kapadokya Bölgesi’nin
önde gelen turizm varış yeriNevşehir’de gerçekleştirilmiş ve bölgede görev yapan profesyonel turist
rehberlerinin görüşlerine başvurulmuştur.
Veri Toplama Yöntemi ve Örneklem
Araştırmada veri toplama yöntemi olarak yapılandırılmış anket formu kullanılmıştır. Anket sorularının
hazırlanmasında
başta
Ulusan
ve
Batman’ın
(2010)
çalışmaları
olmak
üzere
ilgili
literatürden
yararlanılmıştır.Alternatif turizm ve turistik ürün çeşitlendirmesi ile ilgili sorularda beşli Likert ölçeği tercih
edilmiştir. Rehberlerin, ifadelere katılım düzeylerini (1) çok düşük, (2) düşük, (3) orta, (4) yüksek ve (5) çok
yüksek şeklinde sıralanan bir ölçek üzerinde belirtmeleri istenmiştir. Ön hazırlık tamamlandıktan sonra anketler
pilot uygulamaya tabi tutularak anketlerdeki sorular ile ilgili önemli bir sorun olmadığı tespit edilmiştir.
Anketler, KARED (Kapadokya Rehberler Derneği) tarafından 2011 yılı Kasım ve Aralık aylarında bölgedeki
rehberlere yönelik olarak düzenlenen hizmet içi eğitim seminerleri sırasında araştırmacılartarafından
bizzatuygulanmıştır. Uygulama sırasında rehberlerin sözlü olarak dile getirdikleri görüşler de kaydedilmiştir.
Uygulama sonunda anket doldurmayı kabul eden toplam 103 rehber ile görüşülmüştür.
193
Verilerin Analizi ve Yorumu
Araştırma verilerinin analizinde SPSS 16.0 programı kullanılmıştır. Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi ile
ilgili ölçeklerin güvenilirlik analizleri için Cronbah’s Alpha katsayısından faydalanılmış, demografik veriler
frekans ve yüzde değerleri kullanılarak analiz edilmiştir. Rehberlerin ölçeklerdeki ifadelere verdikleri cevapların
analizi için ise ifadelerin ortalama değerleri üzerinden değerlendirme yapılmıştır.
Bilindiği üzere, araştırmalarda kullanılan ölçüm araçlarının minimum 0.70 güvenilirlik düzeyinde olması
gerektiği yaygın kabul görmektedir (Muijs 2004). Yapılan güvenilirlik analizi sonucunda, Nevşehir’in turistik
ürün potansiyeli ve bu potansiyelin yeterince değerlendirilip değerlendirilmediğine ilişkin 10 ifadeden (Tablo 2)
oluşan ölçeğin güvenilirlik katsayısı (Cronbach’s alpha) 0.76 çıkmıştır. Ayrıca, Nevşehir’de turistik ürün
çeşitlendirmesi için yürütülen çalışmaların ve destekleyici faaliyetlerin mevcut durumunun tespitine yönelik
dokuz ifadeden (Tablo 3) oluşan ölçeğin güvenilirlik katsayısı 0.73 çıkmıştır. Dolayısıyla, araştırmada kullanılan
iki ölçüm aracının da tatmin edici bir güvenilirliğe sahip olduğu söylenebilir.
Tablo 1:Rehber Profiline İlişkin Bilgiler
Cinsiyet
Frekans
Yüzde
Bay
71
69
Bayan
32
31
Toplam
103
100
24 yaş ve altı
13
13
25-34 yaş arası
60
58
35-44 yaş arası
15
14
45-54 yaş arası
10
10
55 ve üzeri yaş
5
5
103
100
Evli
43
42
Bekar
60
58
Toplam
103
100
Lise
5
5
Önlisans
10
10
Lisans
77
75
Lisansüstü
11
10
Toplam
103
100
Yaş
Toplam
Medeni durum
Öğrenim durumu
Mesleki eğitim
194
Bakanlık kursu
47
45
Lisans kurumları kursu
46
45
Önlisans kurumları kursu
10
10
Toplam
103
100
1 yıldan az
17
16
1-4 yıl
36
35
5-8 yıl
13
13
9-12 yıl
9
9
12 yıldan fazla
25
24
Cevapsız
3
3
Toplam
103
100
Asıl iş olarak
82
80
Ek iş olarak
19
18
Cevapsız
2
2
Toplam
103
100
Bağımsız
70
68
Bir acentaya bağlı
27
26
Diğer
3
3
Cevapsız
3
3
Toplam
103
100
İngilizce
83
80
Fransızca
10
10
Almanca
3
3
İtalyanca
1
1
Diğer
6
6
103
100
Kaç yıldır Nevşehir’de rehberlik yaptığı
Rehberliği icra şekli
Çalışma şekli
Hangi yabancı dilden rehber olduğu
Toplam
Araştırmaya katılan rehberlerin çeşitli özelliklerine ilişkin bilgiler Tablo 1’de görülmektedir. Rehberler ağırlıklı
olarak (%69) erkeklerden oluşmakta, yarısından fazlası (%58) 25-34 yaş kategorisinde yer almakta ve yine
yarsısından fazlası (%58) bekarlardan oluşmaktadır. Rehberlerin öğrenim durumuna ilişkin bilgilere bakıldığında
ise büyük bir bölümünün (%75) lisans mezunu olduğu anlaşılmaktadır. Rehberlerin hepsi mesleki eğitim
kurslarına katıldıklarını beyan etmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen kurslara katılanlar ile
lisans eğitimi veren kurumlarca düzenlenen kurslara katılanların oranı %45 ile birbirine eşittir. Kalan %10’luk
kesim ise önlisans kurumlarınca verilen kurslara katıldıklarını belirtmiştir. 1-4 yıl arası Nevşehir’de rehberlik
yapan rehberler %35’lik oran ile ilk sırada yer alırken, bölgede 12 yıldan fazla zamandır rehberlik yapanlar ise
195
%24’lük oran ile ikinci sıradadır. Araştırmaya katılan rehberlerin %80’i rehberliği asıl iş olarak yapmakta,
yaklaşık %70’i bağımsız olarak çalışmakta ve %80’i İngilizce dilinden rehberlik yapmaktadır. Fransızca dilinden
rehberlik yapanlar ise %10’luk pay ile ikinci sıradadır.
Rehberlerin,
Nevşehir’de
turistik
ürün
potansiyeli
ve
bu
potansiyelden
yeterince
faydalanılıp
faydalanılamadığına yönelik görüşleri Tablo 2’de yer almaktadır. Tablo’ya göre, genel anlamda rehberlerin
Nevşehir’in turistik ürün potansiyeli konusunda olumlu düşündükleri ifade edilebilir. Turistik ürün potansiyeli
konusunda rehberlerin çok yüksek düzeyde katılım gösterdikleri ilk iki ifade 4.25 ve 4.24 ortalama değerleriyle
“Nevşehir sıcak hava balonculuğu turizmi potansiyeline sahiptir” ve “Nevşehir doğa yürüyüşü (trekking) turizmi
potansiyeline sahiptir” ifadeleri olmuştur. “Nevşehir inanç turizmi potansiyeline sahiptir” ifadesi ise 4.13
ortalama ile üçüncü sıradadır. Turistik ürün potansiyeli konusunda rehberlerin yüksek düzeyde katılım
gösterdikleri ifadeler ise 3.59 ortalama ile “Nevşehir termal turizm potansiyeline sahiptir” ifadesi ve 3.54
ortalama ile “Nevşehir kongre turizmi potansiyeline sahiptir” ifadesidir.
Rehberler, kültür turizmi dışında inanç turizmi, sıcak hava balonculuğu ve doğa yürüyüşü turizmine yönelik
pazarlama çabalarını yüksek düzeyde yeterli görmektedir. Çünkü; rehberlerin söz konusuturizm çeşitlerine
yönelik ifadelere verdikleri cevapların ortalamaları üç ile dört arasında değişmektedir. Bu ifadelerden
“Nevşehir’de sıcak hava balonculuğu turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 3.98 ortalama ile en yüksek
değere sahiptir. “Nevşehir’de doğa yürüyüşü turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 3.25 ortalama ile ikinci,
“Nevşehir’de inanç turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi ise 3.19 ortalama ile üçüncü sıradadır. Rehberler,
termal turizm ve kongre turizminin pazarlama çabalarını ise orta düzeyde yeterli görmektedir. Çünkü;
“Nevşehir’de termal turizm yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 2.45 ortalamaya sahipken, “Nevşehir’de kongre
turizmi yeterince pazarlanmaktadır” ifadesi 2.46 ortalamaya sahiptir.
Tablo 2: Rehberlerin, Nevşehir’deki alternatif turizm potansiyeli ve pazarlamasına ilişkin görüşleri
196
İfadeler
Ortalama
St. sapma
Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra termal turizm potansiyeline sahiptir.
3.59
1.27
Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra kongre turizmi potansiyeline sahiptir.
3.54
1.13
Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra inanç turizmi potansiyeline sahiptir.
4.13
1.17
Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra sıcak hava balonculuğu turizmi
4.25
1.14
4.24
1.22
yeterince
2.45
1.22
yanı sıra kongre turizmi yeterince
2.46
1.07
yanı
yeterince
3.19
1.20
Nevşehirde, kültür turizminin yanı sıra sıcak hava balonculuğu turizmi
3.98
1.14
3.25
1.27
potansiyeline sahiptir.
Nevşehir, kültür turizminin yanı sıra doğa yürüyüşü (trekking) turizmi
potansiyeline sahiptir.
Nevşehirde,
kültür
turizminin
yanı
sıra
termal
turizm
pazarlanmaktadır.
Nevşehirde, kültür turizminin
pazarlanmaktadır.
Nevşehirde,
kültür
turizminin
sıra
inanç
turizmi
pazarlanmaktadır.
yeterince pazarlanmaktadır.
Nevşehirde, kültür turizminin yanı sıra doğa yürüyüşü (trekking) turizmi
yeterince pazarlanmaktadır.
Rehberlerin Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan çalışmalara ve destekleyici faaliyetlere yönelik
değerlendirmeleri Tablo 3’te yer almaktadır. Genel bir değerlendirme yapılırsa, rehberlerin bu konudaki
görüşlerinin büyük ölçüde “orta” seçeneğinde yoğunlaştığı söylenebilir. Çünkü, ilgili dokuz ifadeden altısına
yönelik değerlendirme2 ile 3 arasında ortalamaya sahiptir. Bu ifadelerden “Nevşehir’deki turistik çekicilikler
yeterince korunmaktadır” ifadesi 2.42 ortalama ile en düşük değere sahipken, “Nevşehir’de turistik ürün
çeşitlendirmesi için destinasyon ve bölge tanıtımı yeterince yapılmaktadır” ifadesi 2.99 ortalama ile en yüksek
değere sahiptir. Kalan üç ifadeye ilişkin rehber değerlendirmeleri 3 ile 4 arasında değişmektedir. Dolayısıyla, bu
ifadelerde yer alan konularda rehberler turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılanları yeterli bulmaktadır. Bu
ifadelerden “Nevşehir’de turistlere yönelik olarak düzenlenen eğlence faaliyetleri (Türk gecesi, çanak çömlek
yapımı, moda gösterisi vb.) yeterlidir” ifadesi 3.45 ortalama ile en yüksek düzeyde katılım sağlanan ifadedir.
“Nevşehir’de gelişme potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için yerel yönetimler
politika oluşturmaktadır” ifadesi ise 3.05 ortalama ile en düşük değere sahiptir.
197
Tablo 3: Rehberlerin Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yürütülen faaliyetlere ilişkin görüşleri
İfadeler
Ortalama
St. sapma
Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için destinasyon ve bölge tanıtımı
3.00
1.11
2.68
1.16
2.87
1.21
Nevşehir’deki turistik çekicilikler yeterince korunmaktadır.
2.42
1.14
Nevşehir’deki tarihi niteliğe sahip yapılar aslına uygun olarak restore
2.78
1.06
2.49
1.06
3.05
1.27
3.06
1.25
3.45
1.18
yeterince yapılmaktadır.
Kongre, termal, inanç turizmi gibi turizm çeşitleri ile ilgilenen uzman
seyahat acenteleri yeterli sayıdadır.
Kongre, termal turizm gibi turizm çeşitlerine yönelik hizmet veren
konaklama işletmeleri yeterli sayıdadır.
edilmektedir.
Nevşehir’de turistik ürün çeşitlerinin istenilen seviyeye ulaşabilmesi için
gerekli olan altyapı ve üstyapı çalışmaları gerçekleştirilmektedir.
Nevşehir’de gelişme potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve
pazarlanması için yerel yönetimler politika oluşturmaktadır.
Nevşehir’in halk kültürü öğeleri (el sanatları, yemekleri vb. ) turistik ürün
çeşitlendirmesi kapsamında yeterince değerlendirilmektedir.
Nevşehir’de turistlere yönelik olarak düzenlenen eğlence faaliyetleri (Türk
gecesi, çanak çömlek yapımı, moda gösterisi vb.) yeterlidir.
Sonuç ve Öneriler
Uluslararası turizmdeki eğilime paralel olarak Türkiye'de yıllardır deniz-güneş-kum üçlüsüne dayalı turizm
çeşidi egemen olmaktadır. Tatil turizminin yılın belli zamanlarında yoğunlaşması (mevsimsellik) nedeniyle de
turizmin yılın tamamına ve ülkenin geneline yayılması mümkün olmamaktadır. Ancak, özellikle son yıllarda
turizm talebinde meydana gelen değişiklikler, tatil turizminin yerine ya da yanında yeni turizm çeşitlerinin
geliştirilmesini daha önemli hale getirmiştir. Türkiye’nin de turizmi bütün yıla ve ülkeye yayabilecek alternatif
turizm çeşitlerini planlı bir şekilde geliştirmesi gerekir.Türkiyesahip olduğu doğal, tarihi, kültürel ve diğer
çekicilik unsurlarısayesinde turistik ürün çeşitlendirmesi bakımından oldukça zengin bir potansiyele sahiptir.
Kapadokya Bölgesi de, Türkiye’nin en önemli turizm varış noktalarından biridir ve kültür turizmi ile ön plana
çıkmaktadır. Bölgenin turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilebilmesi ve özellikle bölgedeki konaklama
işletmelerinin doluluk oranlarının artırılması için alternatif turizm çeşitlerinin geliştirilmesikaçınılmazdır.
Çalışmada, Kapadokya Bölgesi’nin en önde gelen turizm varış yeri Nevşehir’deki alternatif turizm çeşitlerinin
gelişme potansiyeli, pazarlama çabaları ve turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılanlar konularına ilişkin olarak
profesyonel turist rehberlerinin görüşlerine başvurulmuştur. Araştırma sonunda elde edilen sonuçlar aşağıda
özetlenmektedir.
198
Rehberler Nevşehir’in özellikle sıcak hava balonculuğu, doğa yürüyüşü ve inanç turizmi bakımından çok yüksek
düzeyde bir potansiyele sahip olduğunu düşünmekte ve bu üç turizm çeşidinin pazarlama çabalarınıyeterli
bulmaktadır. Rehberler, Nevşehir’de turistik ürün çeşitlendirmesi için yapılan diğer çalışmaların ve destekleyici
faaliyetlerin genel itibariyle istenen düzeyde olmadığını belirtmekle birlikte; turistlere yönelik olarak düzenlenen
eğlence faaliyetleriniyeterli bulmaktadır. Ayrıca, halk kültürü öğelerinin yeterince değerlendirildiğini ve gelişme
potansiyeline sahip turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için yerel yönetimlerce politika oluşturulduğunu
beyan etmektedir.
Rehberler, Nevşehir’in termal turizm ve kongre turizmi açısından yüksek düzeyde bir gelişim potansiyeli
olmakla birlikte, bu iki turizm çeşidinin pazarlama çabalarının yeterli olmadığını düşünmektedir. Bu kapsamda,
rehberler Nevşehir’deki turistik çekiciliklerin yeterince korunmadığını, turistik ürün çeşitlendirmesi için yeterli
tanıtımın yapılmadığını, turistik ürün çeşitlerinin istenilen seviyeye ulaşabilmesi için gerekli olan altyapı ve
üstyapı çalışmalarının yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Rehberler ayrıca, alternatif turizm çeşitleri ile ilgilenen
uzman seyahat acentaları ve konaklama işletmelerinin yetersiz olduğunu ve tarihi niteliğe sahip yapıların aslına
uygun olarak restoreedilmediğini ifade etmiştir. Son olarak, anket uygulaması sırasında rehberlerin büyük bir
kısmı sözlü olarak, Nevşehir Kapadokya Havalimanı’nın atıl durumdan kurtarılarak uçuş seferlerinin
arttırılmasının bölge turizmi açısından önemli olduğunu vurgulamıştır.Nevşehir’de gelişme potansiyeline sahip
turizm çeşitlerinin tanıtımı ve pazarlanması için bütün paydaşlara önemli görevler düştüğünün de altını çizmiştir.
Gelecekte yapılacakçalışmalarda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Kapadokya Bölgesi’nde alternatif turizm ve
turistik ürün çeşitlendirmesine yönelik belirlenen amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesi için bugüne kadar
yapılagelen çalışmalar incelenebilir.Kapadokya Bölgesi’nin geneline yönelik ve daha çok sayıda kesimin
görüşlerine yer veren benzer araştırmalar düşünülebilir. Son olarak, bölgenin alternatif turizm bakımından güçlü
ve zayıf yönleri ile önündeki fırsatlar ve karşılaşabileceği tehditler analiz edilebilir.
Teşekkür:Nevşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği A. D. Yükseklisans öğrencisi
Sayın Yusuf DÖNMEZ’e ve Atatürk Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu araştırma
görevlisi Sayın Kadir Çağlar ÖZHAN’a araştırma sürecinde yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederiz.
Kaynakça
Ahiler Kalkınma Ajansı (2011). Kapadokya Bölgesi Turizm Çalıştayı Saha Çalışmaları Raporu, Nevşehir
Bingöl Z. (2007). Gelenekten Evrensele Anadolu’da İnanç Turizmi, Ankara: Detay Yayıncılık
Emekli G. (2002). Sürdürülebilir Turizm Yaklaşımı İle Urla (İzmir) KıyılarınınDeğerlendirilmesi. Türkiye’nin
Kıyı ve Deniz Alanları IV. Ulusal Konferansı(5-8 Kasım 2002),Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir
Ersun N. ve Arslan K. (2009). Alternatif Turizm Çeşidi Olarak Kapadokya Bölgesi’nde Kongre Turizmini
Geliştirme Olanakları, Erciyes Üniversitesi İ.İ:B:F. Dergisi, 34:139-164
199
İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (2010). Çevre Durum Raporu, Nevşehir
Güzel F. Ö. (2010). Turistik Ürün Çeşitlendirme Kapsamında Yeni Bir Dinamik: İnanç Turizm, Süleyman
Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 2(2):87-100.
Hacıoğlu N. ve Avcıkurt C. (2008). Turistik Ürün Çeşitlendirmesi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım
Hacıoğlu N. ve ŞahinB. (2008). Turistik Ürün Çeşitlendirmesi içindeNecdet Hacıoğlu ve Cevdet Avcıkurt
(Editörler),Üçüncü Yaş Turizmi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım
Karaman S. Demirkol Ş. ve Şahin S. (2008) Turistik Ürün Çeşitlendirmesi içinde Necdet Hacıoğlu ve Cevdet
Avcıkurt (Editörler), İnanç Turizmi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım
Karamustafa K. Ulama Ş. ve Erbaş E. (2009). Termal Turizm Açısından Kozaklı İlçesinin Rekabetçilik Analizi,
10.Ulusal Turizm Kongresi (21-24 Ekim 2009), Mersin Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Yüksekokulu, Mersin
Kılıç B. ve Kurnaz A. (2010). Alternatif Turizm ve Ürün Çeşitliliği Oluşturmada Ekolojik Çiftlikler:Pastoral
Vadi Örneği, İşletme Araştırmaları Dergisi, 2(4):39-56.
Kızılırmak İ. (2000). Kongre Turizmi Açısından Kapadokya Bölgesi’nin Dünü, Bugünü ve Geleceği, Haftasonu
Semineri VI:2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden Bir Bakış (26-28 Kasım
1999), Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Nevşehir
Kozak N. Akoğlan Kozak M. ve Kozak M. (2010). Genel Turizm İlkeler-Kavramlar, Ankara: Detay Yayıncılık
Küçükaltan G. ve Yıldız Ö.E. (2009). Turistik Ürün Çeşitlendirme Aracı Olarak ŞarapTurizmi: Çeşme Örneği,
10. Ulusal Turizm Kongresi (21-24 Ekim 2009), Mersin ÜniversitesiTurizm İşletmeciliği veOtelcilik
Yüksekokulu, Mersin
Kültür ve Turizm Bakanlığı (2007). Türkiye Turizm Stratejisi 2023. Yatırım veİşletmeler Genel Müdürlüğü,
Yayın No: 3085, Ankara
Muijs D. (2004). Doing Quantitative Research in Education with SPSS, USA: Sage Publications Inc.
Olalı H. Ve Timur A. (1988). Turizm Ekonomisi, İzmir:Ofis Ticaret Matbaacılık
Oral S. ve Başarır A. (1995). Alternatif Turizmin Önemi, Türkiye’de Alternatif Turizm Çeşitleri ve
Kapadokya’da Uygulanabilirliği, Kapadokya’nın Turistik-Kültürel Potansiyeli ve Pazarlama Sorunları
Semineri(22-24 Eylül 1995, Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Nevşehir
200
Öztürk Y. ve Yazıcıoğlu İ. (2002). Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Alternatif Turizm Faaliyetleri Üzerine Teorik
Bir Çalışma, Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2:183-195.
Rızaoğlu B. (1995). Prof. Dr. Hasan Zafer Doğan Anı Kitabı içinde, Meral Korzay ve Bülent Himmetoğlu
(Der.),Turizme Çözümsel Bir Yaklaşım, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Matbaası
Sarı F. Ö. (2011). Türkiye’de Turistik Ürün Çeşitlendirmesine Yönelik Bir Model Önerisi: Sportif Balık Avı
Turu, Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi (SOİD), 8(2):87-94.
Sezer M. (2010).Türkiye Turizm Sektöründe Müze Turizminin Payının Değerlendirilmesi(Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi),Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Şahin N. (2008). Türkiye Turizm Coğrafyası içinde Gürhan Aktaş (Editör), Nevşehir, Ankara: Detay Yayıncılık.
TekeliH. (2001). Turizm Pazarlaması ve Planlaması, Ankara: Detay Yayıncılık
Trauer B. (2006). Conceptualizing Special Interest Tourism-Frameworks for Analysis, Tourism Management,
27:183-200.
Tosun. C. ve Bilim Y. ve Temizkan R. (2003). Alternatif Turizm ve Turistik Ürün Çeşitlendirme Stratejileri:
Hatay Örneği, Türkiye’nin Alternatif Turizm Potansiyeli ve Güncel Sorunları Konferansı (3-4 Mayıs 2003),
Ankara Üniversitesi Çankırı Meslek Yüksekokulu ve Çankırı Valiliği, Çankırı
Ulusan, Y. ve Batman O. (2010). Alternatif Turizm ÇeşitlerininKonya Turizmine Etkisi Üzerine Bir Araştırma,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23:243-260.
Usta Ö. (2008) Turizm (Genel ve Yapısal Yaklaşım), Ankara: Detay Yayıncılık.
Yılmazİ. (2001). Kapadokya Turizminin Mevcut Sorunları ve Bu Sorunların Çözümüne Yönelik Öneriler,
Maltepe Üniversitesi MYO Dergisi, 2:29-46.
http://www.ahi-ka.org.tr/upload/pdf/turizmrapor.pdf, Erişim Tarihi: 31.10.2011.
http://www.kobifinans.com.tr/tr/sektor/011610/22676, Erişim Tarihi: 30.10.2011.
http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr/belge/1-41456/kongre-turizmi.html,Erişim Tarihi: 17.01.2012.
http://mekan360.com/360fx_vanvaliligi2011emittfuarstandi.html, Erişim Tarihi: 30.10.2011.
www.kapadokyasanattarihmuzesi.com/, Erişim Tarihi: 25.02.2012
201
http://www.kultur.gov.tr/, Erişim Tarihi:25.02.2012
http://www.nevsehir.bel.tr/, Erişim Tarihi:25.02.2012
http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/, Erişim Tarihi: 25.02.2012
OTEL İŞLETMELERİNDE ÇEVRE DUYARLILIĞININ TURİST MEMNUNİYETİNE
ETKİLERİ
Arş. Gör. Bayram AKAY 2
Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Sibel Sü ERÖZ 3
Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi
ÖZET
Otel işletmelerinin temel amacı turisti memnun etmek ve bu amaç doğrultusunda da ihtiyaç, arzu ve
beklentilerini karşılamaya yönelik çevreler oluşturmaktır. Günümüzde tüketicilerin çevre konusunda
farkındalıklarının artması, paydaşların etkisi gibi işletmeleri çevreye duyarlı hale getiren pek çok unsur
bulunmaktadır. Bu unsurların etkileri otel işletmelerine de yansımakta ve işletmeleri bu konuda çalışmalar
yapmaya ve çevre dostu uygulamalara yöneltmektedir. Çevrenin özgünlünü koruyan ve sürdürülebilirlik
yaklaşımlarını benimseyen otel işletmelerinin turist memnuniyetini arttırıcı bir etki göstermesi beklenmektedir.
Bu kapsamda çalışmanın amacı otel işletmelerinde çevreye duyarlılık çerçevesinde yapılan çalışmalar ve bu
çalışmaların turist memnuniyetine olan etkilerini ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Otel İşletmeleri, Çevre, Turist Memnuniyeti
SUSCEPTIBILITY OF ENVIRONMENTAL EFFECTS ON TOURIST SATISFACTION IN
HOTEL ENTERPRISES
ABSTRACT
2
Arş. Gör. Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü, [email protected] 3
Yrd. Doç. Dr. Kırklareli Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği, sibelsueroz@kırklareli.edu.tr
202
The main purpose of hotel enterprises is to satisfy the guests and for this purpose to compose an
ambience for meeting the needs, desires and expectations of the guests. There are lots of elements made
enterprises environmentally-conscious such as increasing awareness of consumers about environmental issues
and the impact of stakeholders. The effects of these elements are reflected in the hotel enterprises and these have
lead enterprises to study on this issue and eco-friendly practices. It is expected to show an enhancer effect for
guest satisfaction by the hotel enterprises that protecting the authenticity of the environment and adopting the
sustainability approaches. The purpose of this study is to present the framework of environmental susceptibility
studies in hotel enterprises and the effects of these studies to the guest satisfaction.
Keywords: Hotel Enterprises, Environment, Guest Satisfaction
1. GİRİŞ
Çevre sorunları genel olarak insanlar tarafından oluşturulan yapay çevrenin, doğal çevre üzerinde
olumsuz etkiler oluşturması ya da hava, toprak ve suda meydana gelen, insan ve diğer canlıların sağlığını
olumsuz etkileyen kirlenme ve bozulmalar şeklinde ifade edilebilir (Demir ve Çevirgen, 2006:75).
Çevre sorunlarının başlangıç noktası olarak sanayileşme olgusu gösterilmektedir. 1970’lere
gelindiğinde aşırı kaynak kullanımı sonucu oluşan çevre kirliliği yaşamı tehdit etmeye başlamıştır (Kaypak,
2011:23). Doğal kaynakların korunmasının geniş kapsamlı ekonomik ve sosyal stratejiler ile bütünleştirilmesi
için evrensel ölçekteki girişimler, 1972 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Stokholm’de yapılan konferans
(Human Environment) ile başlamış, 1980’de hazırlanan “Dünya Koruma Stratejisi” ve 1987 “Brundtland
Raporu” ile geliştirilmiştir. Bu girişimlerde çevre korumasının kalkınmaya bir engel teşkil etmediği, tersine
doğal çevrenin korunmasının kalkınma için önemli olduğu kabul edilmiştir. Çevre korunmasında turizmin rolü,
Dünya Turizm Organizasyonu’nun “Manila Bildirgesi” ile ortaya konmuştur. Bu bildirgede, turizm
kaynaklarının kontrolsüz bırakılmaması, turizmin gereksinmeleri karşılanırken turizm alanlarında yaşayan
nüfusun sosyal ve ekonomik yaşantısına, turist çeken tarihi ve kültürel alanlarda doğal kaynaklara zararlı olacak
faaliyetlerde bulunulmaması ve bütün turizm kaynaklarının insanoğlunun mirası olduğu vurgulanmıştır
(Özdemir ve Kervankıran, 2011:3).
AB çevre politikası ise; deniz suyu kalitesini sağlamaya, havayı kirleten emisyonları azaltmaya veya
kentsel çevreyi iyileştirmeye yönelik tedbirleri içerir. Kitle turizmin daha iyi planlanması ve yönetilmesi,
sürdürülebilir turizm kalkınması ve turistlerde çevre bilincinin artırılması AB çevre politikası kapsamında yer
alan temel konulardır (www.euractiv.com.tr).
Oteller rekabet avantajı elde etme amacıyla kendi istekleri ile çevre eldivenini giymektedir. Hyatt
Otelleri, Inter-Continental ve Ramada International’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda otel işletmesi, çevre
programlarına hassas yaklaşan müşterileri çekebilmek için çevreye duyarlı pazarlama stratejileri geliştirerek
şirket çapındaki çevre politikalarını uygulamaya başlamıştır. Örneğin Ramada International, şirket imajını,
“çevre ile bütünleşmiş otel işletmecisi” olarak konumlandırmaktadır. Ramada otelleri bu bağlamda diğer
endüstrilerle işbirliği içinde bulunarak, kâğıt geri dönüşümü, zemin iyileştirme ve kaynak tasarrufu gibi çevresel
projelerde yer almaktadır. Bu projeler yeni değildir, yeni olan işletmelerin çevreyle bütünleşmeyi şirket
felsefelerine dahil etmeleridir (Chuck, 1998:136).
203
Oteller; mutfak, kanalizasyon, rekreasyon araçları faaliyetleri ile sıvı ve gaz halindeki atıkların
oluşmasına, golf sahası, bahçe ve peyzaj düzenlemesi için kullanılan gübre ve böcek ilaçları ile çevre kirliliğine
neden olmaktadır. Ayrıca, kıyı kuşağında yer alan oteller başta olmak üzere, tüm oteller kıyı su kalitesinin ve
ekosistemlerin bozulmasına neden olmaktadır (Burke, 2005:9-10).
Konaklama birimlerinde, diğer sektörlerden ayrı olarak, müşteri satın aldığı ürünü tüketmek amacıyla
turizm bölgesine seyahat etmektedir. Turistlerin destinasyonlara seyahatleri ve belli bir süre burada kalmaları
sonucu o çevre üzerinde değişik etkiler ortaya çıkmaktadır. Tüketimin otelde olması, otelin turistik faaliyetin
çevresel etkilerini değerlendirerek bu etkilerin olumsuz olanları için çözüm aramasını gerekli kılmaktadır.
Bununla birlikte, çevreye duyarlı olanlarda dahil olmak üzere oteller için en büyük dezavantaj; turistlerin
genellikle yüksek standartlarda konaklama yapmak istemeleridir. Yüksek standartlı konaklama birimleri ise,
çevresel etkiyi en üst seviyeye çıkarmaktadır (Kahraman ve Türkay, 2006:123-124).
Otel endüstrisinin doğal kaynaklara zarar vermesi ve daha fazla israfa neden olması insanların çevre
farkındalıklarını arttırmıştır. Bu pazara yönelik "yeşil" oteller çevreye daha az zarar vererek ürünlerini
farklılaştırır, böylece niş pazara hitap edebilir. Çevre dostu otel veya yeşil otel gibi terimlerle anılan bu
işletmeler su tasarrufu, enerji tasarrufu ve katı atık azaltılması gibi çeşitli ekolojik uygulamaları taahhüt
etmektedir (Jauhari, 2007:83) Bu çalışmada, çevreye duyarlı otellere yönelik dış kaynaklı uygulamalar ve çevre
dostu otellerin kendi uygulamalarının müşteri memnuniyetine olan etkilerini incelemek amaçlanmıştır.
2. Çevreye Duyarlı Otellere Yönelik Dış Kaynaklı Uygulamalar
Günümüzde yönetmelikler, yükselen maliyetler, iş faaliyetlerinin ekolojik etkileri konusundaki
farkındalık ve paydaşların baskıları işletmeleri doğal çevreye olan stratejik yaklaşımlarını yeniden
değerlendirmeye zorlamaktadır (Kassini ve Soterious, 2003:388). Bunlara ilaveten; fırsatlar, sosyal sorumluluk,
devlet baskısı, rekabet baskısı, maliyet ve kar unsurları, sürdürülebilir gelişme, çevre denetimi, çevre standartları,
çevreci grupların baskısı, yaşam dönemi analizi, çıkar gruplarının baskısı, tedarikçilerin yeşilleşmesi, yönetimin
yeşilleşmesi, sağlık ve güvenlik, yeşil tüketici baskısı da (Polonsky, 1994: 2 Aktaran: Akdeniz Ar ve Tokol
2010:10) işletmeleri çevreye daha duyarlı hale getiren unsurlardandır.
Artık işletmeler ürün ve hizmetlerini geliştirirken çevresel etkileri en aza indirmeye çalışmakta ve
çevreye duyarlı olan müşteriler için de yeni niş alanlar oluşturmaktadırlar. Bu durum çevreyle bütünleşmeye
dayalı olan turizm endüstrisi için de geçerlidir (Schubert, 2008:1). Turizm endüstrisinde de tüketiciler tarafından
“yeşil ürün ya da çevreyle dost ürün” olarak tanımlanan diğer bir deyişle; dünyayı kirletmeyen ya da doğal
kaynakları tüketmeyen ve geri dönüştürülebilen ya da muhafaza edilebilen ürünler (Shamdasani, Ong Chon-Lin
ve Richmond, 1993:488) olarak tanımlanan ürünlerin tercih edildiği görülmektedir.
Turizm sektöründe yaratılan toplam çevre kirliliğin önemli miktarına bu sektörde faaliyet gösteren otel
işletmeleri neden olmaktadır (Bohdanowicz ve diğ, 2005:1642). Oteller mal ve hizmet sunumu esnasında çevre
üzerinde sebep oldukları olumsuz etkileri en aza indirmek, çevreci otel imajını oluşturarak beklenti içindeki
tüketici kitlesini çekmek, maliyetlerini düşürmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak (Dinçer ve Gedik, 2010:664)
bunlara ilave olarak rekabet avantajı elde etmek için çevreye duyarlı çalışmalar yapmaktadırlar.
Değişen anlayış ile otel işletmeleri de tüketicilerin arzu, ihtiyaç ve beklentileri, doğrultusunda çevre
üzerindeki olumsuz baskılarının en aza indirilmesi için farklı uygulamalarda bulunmakta diğer bir deyişle yeni
turist profilinin gereksinimlerinin karşılanması için yeniden yapılanmaya gitmektedirler. Bu amaçla
gerçekleştirilen uygulamalar çalışmanın konusuna uygun olarak aşağıda yer almaktadır:
204
2.1. Yeşil Yıldız Uygulaması (Turizm Bakanlığı)
Turizm işletme belgesi olan ve talep eden konaklama işletmelerine 1993 yılından itibaren, çevre bilinci
oluşturmak ve geliştirmek amacı ile “Çevre Dostu Kuruluş Belgesi ve Plaketi (Çam Simgesi)” verilmeye
başlanmıştır. İlerleyen yıllarda, sürdürülebilir turizm kapsamında çevreye duyarlı konaklama işletmelerine
yönelik uygulanan sınıflandırma formu güncellenerek geliştirilmiştir. 22 Eylül 2008’de yürürlüğe giren tebliğe
göre yeterli kriterleri taşıyan tesislerin yıldızlarının rengi yeşil olacak ve plaketlerinin üzerinde “çevreye duyarlı
tesis” ibaresi yer alacaktır (http://www.kultur.gov.tr). Türkiye’de toplam 15 adet otel bu belgeye sahiptir
(www.timeturkey.net).
2.2. Beyaz Yıldız Projesi [Türkiye Otelciler Federasyonu (TUROFED)]
TÜROFED önderliğinde yapılan ve Johnson Diversey, Electrolux ve Grundfos tarafından desteklenen
bu proje ile turizm işletmelerinde kullanılan suyun, elektriğin-enerjinin, kimyasalın ve katı atık miktarının
azaltılarak çevreye ve doğal kaynaklara olan olası zararın azaltılması, daha temiz ve yaşanılabilir bir çevrenin
sağlanması amaçlanmaktadır. Projeye katılan otellerde enerji ve su tüketiminde yüzde 25’lerden yüzde 90’lara
kadar tasarruf sağlanacak ve Türk turizmine uluslararası arenada “Çevreye Saygılı Turizm Destinasyonu” imajı
kazandıracaktır. Ayrıca, operasyonel verimliliği arttırarak, konfordan vazgeçmeden tasarruf sağlayarak turizm
işletmelerindeki giderlerin azaltılmasına da çalışılmaktadır. (www.turofed.org.tr). Türkiye’de beyaz yıldız
belgesine sahip 33 adet otel bulunmaktadır (Dinçer ve Gedik 2010:661).
2.3. Dünya Ekolojik Oteller (Eco Hotels of The World)
Dünya Eko Otelleri isimli bir organizasyon tarafından yürütülen bu sistemde dünyada çevreye duyarlı
ekolojik otellere enerji, su ve atıklara yönelik ciddi kriterler belirlenmekte ve kendi denetçileri ile bu kriterlerin
uygunluğu denetlenmektedir. Bu denetim sonucunda ekolojik otellere birden beşe kadar farklı derecelerde yeşil
yıldız verilmektedir (http://www.ecohotelsoftheworld.com). Türkiye’de ekolojik oteller listesinde 3 yeşil yıldız
kategorisinden 2 adet otel bulunmaktadır (www.turizmdebusabah.com).
2.4. Yeşillenen Oteller Projesi (Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği)
2009 yılında 5. Dünya Su Forumu’nda başlatılan “Yeşillenen Oteller Projesi” TUROB önderliğinde
yapılmaktadır. Bu proje tamamen bir sosyal sorumluluk kampanyası olup, proje kapsamında otellerin enerji
yönetimi, temizlik ve sanitasyon, su tasarrufu, iç hava kalitesinin arttırılması ve atık azalımı/geri dönüşümü yer
almaktadır. Denetimler dünyanın en büyük akreditasyon firmalarından biri olan Bureau Veritas tarafından
yapılmaktadır (http://www.turob.com). Türkiye’de “Yeşil Oteller Projesi” kapsamında 32 otel sertifika almıştır
(www.greeninghotels-turkey.org/).
2.5. Yeşil Dünya 21 [Green Globe 21]
1992’de Birleşmiş Milletler üyesi 182 ülkenin Rio de Janeiro’da imzaladıkları Gündem 21’de kabul
edilen sürdürülebilir kalkınma ilkelerine dayanmaktadır. Bu sisteminin amacı dünyada sürdürülebilir turizm ve
seyahatlerde şirketlere, toplumlara ve tüketicilere yol göstermektedir (Dinçer ve Gedik, 2010:661). Yeşil Dünya
21 (GG21), kendi kendini düzenleyen ilk sistemdir ve şu anda seyahat ve turizm endüstrisi içinde en yaygın
olarak tanınmaktadır. Firma Standardı, Topluluk Standardı, Uluslararası Ekoturizm Standardı ve Tasarım ve
İnşaat Standardı olmak üzere dört operasyonel standart geliştirilmiştir (Bohdanowicz ve diğ, 2005:1644).
Türkiye’de bu belgeye sahip 4 otel işletmesi bulunmaktadır (www.greenglobe.com).
205
2.6. TUI Almanya’nın “Çevre Dostu Oteller” Listesi
TUI Almanya, “çevre dostu” otelleri belirlenen kriterler üzerinden en az 450 puan alan ve en az yüzde
80 müşteri memnuniyeti oranına ulaşabilen 140 “çevre dostu” oteli ve bu oteller arasından ilk 10 tesisi
belirlemiştir. İspanya’nın ünlü tatil adası Mayorka’dan Robinson Club Cala Serena’nın birinci olduğu ilk 10
çevreci otel listesine Türkiye’den Dalaman’daki Iberotel Sarıgerme Park altıncı sıradan girmiştir. TUI
Almanya’nın müşteri oyları ile belirlediği toplam 140 çevreci otel listesinde Türkiye’den toplam 23 tesis
seçilmiştir (www.turizmgazetesi.com).
2.7. The Green Key – Ecolabel
The Green Key turizm tesisleri için sürdürülebilir turizmi teşvik eden gönüllü bir eko-etikettir ve
tesislerin ödüllendirilmesi vasıtasıyla iklim değişikliklerinim önlenmesine ve pozitif çevre girişimlerine katkıda
bulunmayı amaçlamaktadır. 1994 yılında Danimarka’da kurulmuştur ve o zamandan bu yana 28 ülkeye yayılmış
ve sayıları artmaya devem etmektedir. Green Key, kar amacı gütmeyen, bağımsız bir programdır. Dünya Turizm
Örgütü ve UNEP tarafından tanınmakta ve desteklenmektedir (www.greenkey.com). Türkiye’de de Türkiye
Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) vasıtası ile oteller ile çalışmalar yapılmaktadır.
2.8. ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi Standardı
Çevrenin korunmasına yönelik olarak Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) tarafından
yayımlanan standart serisine ISO 14000 serisi denilmektedir. ISO 14001 ürünün hammaddeden başlayarak
müşteriye sunulmasına kadar olan süreçte çevresel faktörlerin belirlenmesi ve bu faktörlerin gerekli önlemler ile
kontrol altına alınarak çevreye verilen zararın en aza indirilmesi için kılavuzluk yapan bir standarttır. ISO 14001,
işletmelerin çevreye verdikleri veya verebilecekleri zararların sistematik bir şekilde azaltılması, mümkün olduğu
durumlarda ortadan kaldırılması için geliştirilen bir yönetim sistemidir (Düren, 2000, 189). Çevre Yönetim
Sistemi Standardı’nın temel yaklaşımı aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Şekil 1: ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi Modeli
Çevre Politikası
Planlama
Yönetimin
Gözden Geçirmesi
Düzeltici Eylem
Uygulama ve
Faaliyet
Sürekli İyileştirme
Kontrol
Kaynak: Yontar, (2007) Sürdürülebilir Çevre Ve Ekonomi İçin Bir Araç: Türkiye’de ISO 14001 Çevre Yönetim
.
Sistemi Standardı, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, s: 483).
206
Temel çalışma mekanizması, çatı işlevi olan bir çevre politikasının oluşturularak planlamanın yapılması
ve bu plana göre gerçekleştirilen faaliyetlerin kontrol edilerek gerek duyulduğunda düzeltilmesidir. Son aşamada
üst yönetimin gözden geçirmesi söz konusudur. Sürekli iyileşme temel hedeftir. Çevre yönetim sistemi ile
örgütün üst yönetiminden en alttaki çalışanına kadar örgütün faaliyetlerinin çevreyle uyumu ve çevre koruma ve
kullanma dengesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda çalışan eğitimleri, risk analizleri ve kirlilik
önleme ve azaltma çalışmaları sistemin içinde yer almaktadır. Bütünleşik olarak örgütün tüm fonksiyonlarında
doğal çevrenin korunması faktörünü göz önünde tutan bir sistemdir (Yontar, 2007:483).
2.9. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
Bir sürdürülebilir kalkınma öğesi olarak ÇED, tüm çevresel kötüye gidişin önlenmesinde ilk ve en
önemli adımdır. Çünkü ÇED çevresel bozulmanın ardından bozulmanın etkilerini ortadan kaldırmadan çok,
çevreyi hiç bozmama, çevre üzerinde olumsuz baskıları hiç oluşturmama çabalarını ifade eder (Kahraman ve
Türkay, 2006:59). ÇED raporu, yatırımlar başlamadan önce, henüz karar verilme aşamasında iken incelenmesi
ve bu faaliyetin yaratabileceği olumsuz etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza
indirilmesi için alternatif çözümlerin belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir (Karakaş, 2002). ÇED raporunda,
yeni kurulacak ekonomik bir kuruluşun yatırım projesinde, mevcut ekolojik ve sosyo-kültürel değerler göz
önünde tutularak, yapılacak yatırımın, ekolojik ve sosyo-kültürel ve doğal çevreye zarar vermeyecek şekilde
gerçekleştirilmesine ilişkin alınacak önlemler belirlenir (Yağlı, 2006: 20).
Tüm bunların dışında bazı kurumların hazırladığı çeşitli yayınlar, eko etiket, sertifikalar ve ödüllerle
otelcilik sektörü çevre duyarlılığına teşvik edilmektedir. Çeşitli kurumlar, dernekler ve sivil toplum kuruluşları
otellerde sorumlu çevre uygulamaları hakkında hazırlanan dergiler, kitaplar, el kitapları ve bilgi paketleri olmak
üzere çeşitli yayınlarla otel yöneticilerini sağlıklı çevre yönetim uygulamaları hakkında bilgilendirmektedir.
Uluslararası Oteller Çevre Girişimi (IHEI), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Turizm
Örgütü (DTÖ) tüm otellerde çevreye sorumlu davranışı teşvik etmeyi amaçlayan çeşitli yayınlar ve diğer
kaynaklar üretmişlerdir. Çevreye duyarlı otellere Çevre ve Koruma Yarışması Ödülü, En İyi Çevre ödülü, IHA
Çevre Ödülü, ASTA Çevre Ödülleri, Yeşil Dünya Ödülü, Enerji Yıldızı Ödülleri, Etik Eylem Çevre
Mükemmellik Ödülü gibi ödüller çeşitli kurumlar ve örgütler tarafından verilmektedir. Bugün ABD dâhil birçok
ülkede faaliyet gösteren turizm ve otelcilik sektöründe bu uygulama esaslarına yönelik çalışmalar yapılmaktadır
(Mensah, 2005:5).
3. Konaklama İşletmelerinde Çevre Dostu Uygulamalar
Konaklama işletmeleri çeşitli biçimlerde doğal çevreyle etkileşim içindedir. Bu etkileşim sonucunda
doğal çevreye zarar vermektedirler. Konaklama işletmelerinde atıkları azaltmak, yeniden kullanmak ve geri
dönüşüm ile ilgili başlıklar konaklama işletmelerinin yönetim süreçlerini de etkilemektedir (Emeksiz, 2007:144).
Ağırlama hizmetlerinde karşılaşılan enerji kullanımı, su tüketimi ve atıklarla ilgili ekolojik sorunlar çözülmesi
gereken en önemli problemlerin başında gelmektedir. Sorunun çözümünde şirket politikası, yönetimin çevre
algılaması, işletme sahipliği ve işletmenin finansal durumu etkili olmaktadır (Wei, 2010:1131). Otel endüstrisi
içinde artan çevre yönetim uygulamaları benimsenmesinde ana motivasyon olarak maliyet tasarrufu
gösterilmektedir (Mensah, 2005:4).
Tablo 1: Otellerde Maliyet Azaltıcı Uygulamalar
Hotel
Uygulama
Etkisi
207
Westin, Seattle
Fotoselli ampul, armatör kullanımı ve
denetim mekanizmasının geliştirilmesi.
Apple Farm Inn
and Restaurant,
California
Tuvaletleri temizlemek için çamaşır
makinelerinden boşaltılan suyun
azaltılması ve yıllık 400.000$ tasarruf.
Her gün 15.900 litre (4,200 galon) su ve
yılda yaklaşık 5000 $ tasarruf.
kullanılması.
Disney World,
Florida
Misafir odasında enerji ve voltajın % 66
Geri dönüşümle 15,2 milyon litre atık
suyun peyzaj ve golf sahalarının
sulanmasında kullanılması
Hotel Bel Air,
Kapsamlı bir çevre programı üstlendi.
Su maliyetlerinde önemli ölçüde azalma.
Şehir suyunun kullanılması çok daha
maliyetlidir
Ambalaj kartonların satışından 10 ay içinde
10.000 $ ek gelir elde edilmiştir.
Hyatt Regency,
Chicago
Kapsamlı atık azaltma ve geri dönüşüm
programı.
Yaklaşık % 70 geri dönüşüm ve atık
maliyetlerini yarı yarıya azaltma.
120.000 $’lık kazanç.
Inter-Continental,
Enerji kullanımı izleme sistemi.
Elektrik maliyetinde 12.000 $ tasarruf.
30 maddeyi içeren geri dönüşüm programı.
Atıklardan 31.000 $ yıllık tasarruf.
Bahçe sulamada su geri dönüşümü atık su
Yılda 400 galon sudan 4.000 $ tutarında
LA
Intercontinental,
Miami
kullanımı
Enerji tasarruflu cihazlar kullanarak az
enerji tüketimi
Habitat Suites
Lavabo ve duşta düşük akışlı su kullanımı
Hotel, Austin, Texas gibi programlar.
Floresan ve klima ünitelerinin kullanımı.
tasarruf.
400.000 kwh yıllık enerji tasarrufu, 2400 $
tutarında gelir.
Su tasarrufu önlemleri sonucu 9000 $
tasarruf.
Yılda 122.000 kw enerjiye karşılık 10.954
$ kazanç.
Boston Park Plaza 1.2 milyon dolarlık bir maliyet ile 1.686
ısıcam penceresinin yenilenmesi.
Her pencere için yılda enerji maliyetinden
75 $’lık tasarruf ve konuklara sessiz oda
konforu.
Kaynak: MENSAH, I. (2004). Environmental Management Practices in U.S. Hotels. Hata! Köprü başvurusu
geçerli değil., Erişim Tarihi: 01.12.2011.
Tablo 1’ de örneklendiği üzere atıkların geri dönüşümü, enerji tasarrufu, fotoselli ampul ve armatörlerin
tercih edilmesi, kullanılmayan makinelerin kapatılması gibi enerji tasarrufu önlemleri yapan otellerin
maliyetlerde gösterdiği başarı otelcilik sektörünü yeşil odaklı olmaya itmektedir. Böylece oteller maliyetlerini
azaltarak karlarını arttırmakta ve sürdürülebilirliğe yönelik bazı adımlar atmaktadır. Otellerde çevreye duyarlı
uygulamalar aşağıdaki; su ve enerji kullanımı, atık yönetimi, geri dönüşüm, hassas doğa ve diğer uygulamalar
başlıkları altında ele alınabilir (Güneş, 2011:47)
3.1. Enerji Kullanımı
1995 yılında İngiliz termal birimine (Btu) göre konaklama sektöründe 0.5 katrilyonun biraz altında
enerji tüketilmiştir. Bu miktar bütün işletmelerin kullandığı toplam enerji tüketiminin yaklaşık % 9,4’ü kadardır.
Konaklama sektörünün sağlık hizmetleri ve gıda endüstrilerinden daha az enerji kullanıyor olmaları ve 1970
208
yılından sonra daha az enerji tüketmeye başlamalarına rağmen enerji kullanımı konusunda endişeler halen devam
etmektedir. Çünkü enerji kullanımı ile oluşan sera gazı emisyonlarını daha fazla azaltmak için giderek artan bir
baskı görmektedirler (Davies ve Cahill, 2000:12). Hong Kong’daki otellerde toplam elektrik tüketiminin
%50’sinin havalandırma cihazlarına ait olduğu belirlenmiştir. Hava sıcaklığı ve konaklayan kişi sayısı da
elektrik tüketimini etkilemektedir (Emeksiz 2007:146). Ayrıca enerji tasarrufu sağlayan farklı teknolojiler
(fotoseli ampuller ve armatörler) geliştirilmiştir. Otellerde havuz ısıtmada kullanılan yeni bir teknolojinin
elektrik tüketimini % 50 azalttığı tespit edilmiştir (Chan ve Lam, 2003). Son zamanlarda yüzme havuzlarında ve
otel içerisinde güneş enerjisi sıcak su temini için daha yaygın kullanılmaktadır. Havalandırma, yemek pişirme ve
aydınlatma sistemlerinden sağlanan enerji tasarrufu, enerjiye olan talebi azaltarak daha etkin aydınlatma
sistemleri için kaynak oluşturmaktadır. Bunların sonucu olarak enerji maliyetleri düşmektedir.
3.2. Su Kullanımı
Konaklama tesislerinde su; içme, temizlik, rekreasyon (havuz varsa), yangın güvenlik sistemlerinde,
banyo ve sıhhi amaçlar için kullanılmaktadır. Su kullanımı, otelin büyüklüğüne ve türüne bağlı olarak
değişmektedir. Amerikan konaklama sektöründe yıllık yaklaşık 174,88 milyon metre küp su tüketilir. Stipanuk
ve Roffman (1996) 75’den az odaya sahip otellerin oda başına günde 101 galon, 500 ya da daha fazla odalı
otelde günlük oda başına 208 galon su tüketildiğini belirtmektedir (Davies ve Cahill, 2000:12). Eğer müşteriler
lüks veya çevreye duyarlı bir otelde kalıyorsa hizmet beklentileri diğer otellere göre normalden fazla olmaktadır.
Örneğin; lüks bir otelde konaklayan bir misafirin enerji tüketimi çevreye duyarlı bir konaklama işletmesinde
harcadığı enerji miktarından fazla olabilmektedir (Khan ve Su, 2003:116). Otelin kullandığı makine ve
donanımların çevre dostu olması, hem su hem de enerji tasarrufu yapılması anlamına gelmektedir (Emeksiz
2007:147). Araştırmalar turistlerin evlerinde günlük 50 galon su tüketirken otellerde bu rakamın 80 ile 150 galon
arasında olduğunu, ayrıca çevreye daha fazla etkisi olan bazı enerji kaynaklarını normalden fazla harcadıklarını
göstermektedir (Burke, 2005: 15, Federico, 2002:8).
Toprağın tuzlanma olgusunun gittikçe arttığı (Atlas Okyanusu-Kızıl Deniz arasında uzanan) Sahel
Bölgesinde yerli nüfusun su tüketimi turist tüketimi ile birleştiğinde kaynakları zorlamaktadır. Bu nedenle, golf
sahalarının bakımı veya parkların ve otellerin etrafındaki bahçelerin sulanmasında düşük kalitede, geri
dönüşümlü su kullanılmaktadır (DTÖ, 2007:5).
3.3. Atık Yönetimi
Otellerde üretilen katı atık miktarı otelin boyutu ve türünün yanı sıra atık yönetim tesislerinin varlığına
göre değişmektedir. Özellikle büyük otellerde oldukça fazla katı ve sıvı atık oluşmakta, bu durum iyi bir atık
yönetimini gerektirmektedir. Otellerin plastik, metal, cam, kâğıt ve yiyecek katı atıklarını geri dönüşüm amacıyla
ayıklaması ve sınıflandırması doğal çevrenin korunması açısından büyük önem taşımaktadır (Emeksiz
2007:145).
International Hotel Environmental Initiative IHEI (2002) tahminine göre, normal bir otelde konuk
günlük 1 kg atık, lüks bir tesiste ise daha fazla atık üretmektedir. Bu rakamlar, otelcilik sektörünün çevre dostu
uygulamaları benimsemeleri ve ürünleri kullanmalarının acil ihtiyaç olduğunu göstermektedir (Bohdanowicz ve
diğ, 2005: 1643). Batı Hint Adaları Üniversitesi araştırmasına göre; 1999 yılında Saint Lucia’da tatil yapan
turistler yerel Karayip sakinlerine göre kişi başına iki kat daha fazla katı atık üretmektedir (Burke, 2005:9).
Başka bir çalışmada misafirin otelden ayrıldığı gün katı atık miktarının iki katına çıktığı tespit edilmiştir (Davies
ve Cahill, 2000:12).
209
İşletmeler atık ayırma ve geri dönüşümü etkin bir şekilde uygulayarak çevrede oluşması muhtemel
kirlenmeleri önlemiş olacaktır. Otel odalarındaki halı ve perdeler her 5 yılda bir tekstil, mobilya ve diğer birçok
malzeme her 10 yılda bir değiştirilmelidir. Ancak örgütün atık yönetimini iyi uygulaması durumunda bu öğeler
daha uzun süre kullanılabilir (Wei, 2011:1134). Atık yönetimi adımları; azaltma, yeniden kullanım, geri
dönüşüm, geri kazanma, atik bertaraf etme ve rehabilitasyon olarak sıralanmaktadır.
Atık yönetiminde ilk olarak ele alınması gereken en önemli konu atık miktarının ve çevreye verilen
zararın en aza indirilmesidir. Atık azaltma, ürün ve ambalajın tasarımı aşamasından başlamalıdır. Ürünün
şekilsel tasarımı ve malzeme seçimi konularına gösterilecek özen atıkların oluşturacağı kirliliğin tehdit edici
boyutlara ulaşmasını engelleyecektir (Cook, 1990:28).
Atık yönetiminin ikinci adımı ürün kullanıldıktan sonra herhangi bir yapısal dönüştürme işlemine tabii
tutulmaksızın, aynı amaçla veya farklı amaçlarla yeniden kullanımıdır. Bu ilke, hem atıkların azalması, hem de
üretim girdilerinin tasarrufu hedeflerini karşılamaktadır (Bruce, 1989:25).
Atık yönetiminin üçüncü adımı; ürünün kullanıldıktan sonra kimyasal ve fiziksel dönüştürme
işlemlerine tabi tutarak yeni bir ürün haline getirilmesidir. Böylece artıklar azalırken yeni üretim prosesi için
önemli bir hammadde kaynağı sağlanmış olur (Petersen, 1990:12).
Geri kazanma; Katı atıklar ve zehirli bazı atıkların, kimyasal ve fiziksel işlemlere (yanma,
fermantasyon, ergime vs.) yeni malzemelere dönüştürülmesi işlemidir. Geri kazanma sırasında ortaya
çıkabilecek zehirli atıkların miktarının ve etkisinin en az olduğu yöntemler uygulanmalıdır (Cook, 1990:28).
Atık Bertarafı: Yukarıdaki ilkelerle çözümlenemeyen atıklar için uygulanacak bir yöntemdir. Atıkların
son çare olarak yakılarak ya da bir takım kimyasal ve biyolojik arıtma işlemlerine tabi tutularak çevreye
tamamıyla zararsız veya en az zarar verecek hale getirilmesidir. Bu yönteme son çare olarak başvurulmalıdır
(Bruce, 1989:26).
Rehabilitasyon ise; çevre ve insanlık için büyük tehlike oluşturan, kirletilmiş bölgelerin kurtarılması
amacıyla uygulanan rehabilitasyon işlemlerini tanımlar (Cook, 1990:29).
3.4. Geri Dönüşüm
Resepsiyon ve otel yönetim birimlerinde kağıt ürünlerin yeniden kullanımı, şampuan ve banyodaki
diğer kişisel temizlik ürünlerin tek kullanımlık kaplar içinde değil, doldurulabilir ve yeniden kullanılabilir sabit
kaplarlarda sunulması, tüm yiyecek ve içecek servis kaplarının dayanıklı ürünlerden seçilmesi, tek kullanımlık
ürünlerin kullanılması durumunda bunların geri dönüştürülebilir olmalarına dikkat edilmelidir (Güneş, 2011:48).
3.5. Hassas Doğa
Son yıllarda doğal ortamlar olan dağlar, küçük adalar, kıyı alanları ve diğer hassas ekolojiye sahip
bölgeler turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Oteller, safari kulüpleri gibi konaklama
işletmeleri bu hassas doğal ortamlarda bulunmaktadır. Bu ziyaretler iyi planlanmadığı ve çevrenin taşıma
kapasitesinin iyi hesaplanmadığı takdirde yörenin flora ve faunası üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır
(Frederico, 2002:9). Örneğin Maldivler’de dalgıçlar, denize girenler, yürüyüş ve su sporları yapanlar tarafından
turizm tesislerin bulunduğu resif adalarda resifler boyunca bozulmaların yanında, mercan kayalıkların renginin
açılması bu ada ve tropik kıyı destinasyonları için kaygı kaynağıdır. Şu anda en büyük tehdit mercan faunasının
hediyelik eşya ticareti için kırılarak bu yolla yok edilmesi (Simad, 1998:24) ve küresel ısınmadan ileri gelen
nedenlerle mercan oluşumlarının büyük bölümünün ortadan kalkmasıdır (DTÖ, 2007:3).
210
Hassas ve özel niteliğe sahip doğal alanların turizm amaçlı kullanımının giderek artması, bu alanları
kapsayan doğal çevre ve kaynakların maksimum düzeyde korunmasını gerektirmektedir. Çünkü buradaki
işletmelerin uzun vadedeki sürekliliği doğal kaynakların korunmuşluğuna ve bu alanların usulüne uygun olarak
koruma amaçlarını gerçekleştirecek şekilde yönetilmesine bağlıdır (Akten, Gül ve Akten, 2007:9). Bir diğer
önemli konu da konaklama işletmelerindeki çalışan ve konukların çevresel duyarlılık ve çevreye saygı
konusunda eğitilmeleridir (Wei, 2011:1138).
3.6. Diğer Uygulamalar
Restaurant menülerinde ekolojik ve sertifikalı gıda maddelerini kullanmak, personele çevre konusunda
eğitim vermek, uygulamalar yapmak otellerdeki önemli çevre duyarlılığı çalışmalarıdır (Wei, 2011:1136).
Konaklama işletmelerinin yapmış oldukları sosyal yardım projeleri de sosyal çevre duyarlılığı bakımından
önemli bir yer tutmaktadır (Dinçer ve Gedik, 2010:665).
Günümüzde konuklarını havlu ve nevresimlerinin her gün yıkanması sonucu oluşan zararlara karşı
bilinçlendiren otellerin sayısı giderek artmaktadır. Örneğin; Holiday Inn, turistlerin odasına bırakmış olduğu geri
dönüşümlü kartlara “Çevreye yardım için bize yardım eder misiniz?” yazmakta ve açıklama olarak “Her gün
dünyadaki otellerde gereksiz yere yıkanan tonlarca tekstil ve onları yıkamak için kullanılan kimyasalların
sularımıza verdiği zararı hayal edin. Şimdi siz de harekete geçin ve lütfen bu kirliliği durdurmamıza yardımcı
olun. Bu kartı yatağınızın üzerine bırakmanız halinde yatağınız aynı çarşaf ile yapılacaktır. Sağlıklı bir çevre
için… ” cümleleri yer almaktadır (Güneş, 2011:49). Benzer şekilde Grand Yazıcı Mares Hotel’in odalara
bıraktığı kartlarda “Normalde yatak tekstilleriniz gün aşırı değişmektedir. Çevrenizi korumak adına yatak
tekstillerinizi bugün de kullanmak istiyorsanız, lütfen bu kartı yatağınızın üzerine bırakınız” ibaresi
bulunmaktadır. Bu şekilde turistler çevre konusunda uyarılmakta ve onlarda farkındalık oluşturulmaktadır. Yine
otellerin sıvı atık arıtma sistemlerinde işlemden geçirilen atık suyun otel bahçesinde ve yüzey temizliğinde
kullanılması ile çevreye olası zararlar önlenmektedir.
4. Çevre Duyarlılığının Turist Memnuniyetine Etkisi
Tüketicilerin çevre konularına ilişkin duyarlılıkları ve kullandıkları ürünlerin çevreye olan etkileri
hakkında bilgileri arttıkça tüketimlerini de ona göre şekillendirmeye başladıkları görülmektedir. Söz konusu
durum turizme de yansımakta ve turist olarak ifade ettiğimiz tüketiciler tatil tercihlerinde de aynı satın alma
davranışını devam ettirmekte ve konaklama işletmesi seçimlerini de bu doğrultuda gerçekleştirmektedirler. Diğer
yandan turistlerin koruyarak kullanma bilincinin oluşması ve doğası bozulmamış turizm destinasyonlarına
yönelmeleri çevrenin korunarak değerinin arttırılmasını gerekli kılmaktadır. Dolayısı ile günümüzde turistlerin
değişen istek ve beklentilerine karşı konaklama işletmelerinin sorumlulukları da güncellenmektedir.
Yapılan araştırmalara göre bir çok gelişmiş ülkede tatil seçimi yapılırken en önemli geleneksel kriterler;
işletmenin ismi, fiyatı ya da ödenen para karşılığı elde edilen fayda, gidilen destinasyon, tesislerin kalitesi ve
havadır (Pina, 2004:28). Son yıllardaki turizm eğilimlerine bakıldığında doğaya yönelişin artmakta olduğu ve
eco turizm kapsamında doğa ile iç içe sunulan turizm ürünlerine olan talebin genişlediği gözlemlenmektedir.
Burada dikkat çekici unsur bu yönelişin daha çok eğitim seviyesi yüksek ve çevreye duyarlı olan turistler
tarafından gerçekleştiğidir. Bu kapsamda çevre dostu uygulamalara sahip olan konaklama işletmeleri turistlerin
beklentilerini karşılayarak memnuniyetlerini arttırıcı bir özellik arz etmektedir.
Turizm sektörü global olarak daha fazla çevre dostu uygulamaları benimsemeleri için baskı altındadır.
Örneğin; ABD’de otellerin daha fazla çevre bilincine sahip olması için hükümet düzenlemeleri, değişen tüketici
211
talebi, sivil toplum örgütleri, uluslararası kuruluşlar, meslek kuruluşlarının yanı sıra profesyonel etik kurumları
da otellere bu baskıyı uygulamaktadır (Mensah, 2005:3).
Oteller; müşteriler, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve hükümetin çevresel
sürdürülebilirlik endişelerini kayıtsız kalmamaktadır. Ancak, çevre yönetim uygulamaları çoğu zaman, enerji ve
su tasarrufu giderlerine yönelik olarak yapılmaktadır. Oteller uluslararası kuruluşlar, turizm örgütleri, STK'lar
tarafından ve ticari işletmeler olan eco-etiket, belgelendirme firmaları tarafından belge, sınıflandırma, yayınlar
ve ödüller şeklinde çeşitli girişimler aracılığıyla teşvik edilmektedir. Bu girişimler, otellerde çevre yönetimi
alanında daha büyük bir farkındalık oluşturmaktadır. Bu sayede otellerin maliyetleri azalmakta, çevreye duyarlı
turistlere odaklanmakta, müşteri memnuniyeti, sadakati ve otel itibarı artmaktadır (Mensah, 2004:12).
Gelecekte çevresel değerlere uygun hareket eden ve çevreci turistleri ağırlayan konaklama
işletmelerinin varlıklarını daha kolay devam ettirecekleri gözlenmektedir (Dinçer ve Gedik 2010:664). Wei’nin
(2011) yaptığı araştırma da “yeşil” uygulamaları benimseyen konaklama işletmelerine olan talebin artacağı tespit
edilmiştir. Turistler çevre bilincine sahip kuruluşları tercih ettiği için oteller çevre duyarlı firma imajı ile
misafirlerini daha da memnun etmeyi amaçlamaktadır (Wei, 2011:1128).
Amerika’da International Hotels Environment Initiative (IHEI) ve Accor Hotels grubu tarafından
yapılan bir araştırmada otel müşterilerinin % 90’ının çevresine önem veren bir otelde kalmayı tercih ettikleri
saptanmıştır. Ayrıca turistlerin de son yıllarda yüksek kalitede fiziksel ve kültürel çevre beklentilerinin arttığı
belirtilmektedir (Aslanertik ve Özgen, 2007:175).
Kassini ve Soteriou Avrupa konaklama endüstrisinde gerçekleştirdikleri çalışmalarında çevresel
uygulamalar ve müşteri memnuniyeti, müşteri memnuniyeti ve müşteri sadakati ayrıca sadakat ve performans
arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu bulgular aynı zamanda literatür tarafından
desteklenen hangi çevre uygulamalarının benimsenmesi ile performans artışlarının ilişkili olduğunu da ortaya
koymaktadır. Bu uygulamalar; maliyetin azaltılması, kaynak tasarrufu, inovasyon fırsatları, müşteriyi elde tutma,
sadakat ve gelişmiş çalışan morali olarak sıralanabilir (Kassini ve Soteriou, 2003:398).
Turizmde otel işletmelerinin çevre uygulamalarının algılanan hizmetin kalitesini etkileyeceği ve müşteri
memnuniyetini arttıracağı da bir gerçektir. Turist gruplarının beklenen hizmet kalitesini tatmin eden bazı çevre
dostu uygulamalar olarak; çevreye duyarlı müşteri bilinci içerisinde olan yönetim, doğa ile uyumlu konaklama
tesisleri, çevre performansını arttıran ekipman, doğa üzerindeki baskıyı azaltan uygulama ve politikalar, eğitimli
ve yönetimin amaçları konusunda bilgilendirilmiş personel ile temas vb. sıralanabilir (Khan, 2003:121).
Turizmde oluşan bu yeni değer yargılarına yönelik yapılan çalışmalar da müşteri memnuniyetini sağlamakla
kalmayıp müşteri sadakatini de etkileyecektir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2007 yılında yayınladığı istatistiklerine göre, Alman turistlerin % 42’si
konakladıkları tesislerin çevreye duyarlı olduğunu görmek istemektedir. Bu oran, ABD, Avustralya ve
İngiltere´den gelen turistlerde % 66´ya kadar çıkmaktadır. Çevreye duyarlı turistler olarak bilinen eko turistler,
2006 yılı verilerine göre tüm dünya turizminin yüzde 4´ünü, ciro olarak da yüzde 7´sini oluşturmaktadır
(www.timeturkey.net).
Günümüzde tüketici satın aldığı ürünün çevreye zarar vermemesine dikkat etmekte sosyal sorumluluk
bilincine sahip olan şirketlerden çevreye duyarlı ürün ve markalar satın almayı tercih etmektedirler. Araştırmalar
önemli ölçüde çevresel fayda sağlayabilecek ürünler için % 5 (yüzde 20 veya daha fazla olabilir) daha fazla
212
ödeme yapmak isteyen tüketici grubunun olduğunu göstermektedir. Bunun için konaklama işletmeleri tüm
ekonomik ve ekolojik süreçler göz önünde bulundurularak ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini dikkate
alınarak titiz hareket etmelidir. Tanıtım ve pazarlanma aşamasında da çevreye vurgu yaparak hedef müşteri
kitlesi bu yaklaşıma uygun seçilmelidir (Jauhari, 2007:369).
Sonuç
Özellikle son yıllarda gelişen toplumsal bilinç ve çevre duyarlılığının turizme yansıması sonucu turizm
politikalarında geleceğe dönük ve çevre ağırlıklı önlemlere yer verilmektedir. Günümüzde turistler de, doğal
kaynakların zarar görmediği ve birbirinden farklı tatil merkezlerini tercih etmekte, doğal zenginliğe sahip yeni
merkezlere ve turizm çeşitlerine yönelmektedir (Aslan ve Aktaş, 1994:44). Şirket sürdürülebilirliği açısından
kullan ve at şeklindeki ürünler yerine çevre dostu ürünler, daha az enerji ve kaynak kullanmak için alternatif
kaynak kullanımı gerekli olmuştur. Tüketicilerin çevre duyarlılığı hem turistleri memnun etmekte hem de
işletmeye avantajlar (maliyet, prestij, pazarlama, yönetim) sağlamaktadır.
Turizm endüstrisinin en büyük sermayesini çevre oluşturduğu için çevre koruma faaliyetlerine gereken
özeni göstermeleri aslında bir anlamda turizm işletmelerinin kendi geleceklerine yatırım yapmalarıdır. Otel
işletmeleri diğer turizm işletmeleri içerisinde gerek sabit sermaye yatırımları ve gerekse bu işletmeler içerisinde
çevresel çekiciliklerin daha büyük bir öneme sahip olması nedeni ile çevre duyarlılığı uygulamalarının öncelikli
olarak yapması gereken işletmelerdir.
Çevreye duyarlı tüketici kitlesinin, çevreci işletmelerin hizmetlerinden faydalanmak istemeleri seyahat
ve tur operatörleri üzerinde de bir baskı oluşturmaktadır. Bu nedenle, seyahat ve tur operatörleri çevreye duyarlı
konaklama tesislerine turist göndermektedirler. Bunun yanı sıra, çevreye yönelik geliştirilen projelerde yer alan
işletmelere karşı olumlu bir imaj oluşmaktadır (Dinçer ve Gedik, 2010:666).
Dinçer ve Gedik (2010)’in yaptığı araştırma, otellerin % 45’inin sürdürülebilir çevre kapsamında
yeterli imkanlara sahip olduğunu ve çevre-insan sağlığı açısından yeterli tedbirleri aldığını gösteren belgelere
[(ISO 14000 ve ISO 14001 belgesi, Bureau Veritas Sertifikası, EMAS (Çevre Yönetim ve Denetim Planı)] sahip
olduğu göstermektedir. Otellerin sürdürülebilir çevreye yönelik önlemler almalarındaki en önemli sebepleri
olarak; % 33’ü sürdürülebilir çevre; % 28’i küresel ısınma ve iklim değişimine karşı tedbir; % 24’ü ekonomik
tasarruf sağlama; % 5’i müşteri sayısında artış; % 5’i sosyal prestij olarak sıralanmaktadır.
Turistlerin büyük çoğunluğu oteller hakkında bilgi almak için seyahat acentalarına başvurmaktadır. Bu
seyahat acentelerine müşterileri otellerin çevre uygulamaları ve politikaları hakkında doğru yönlendirmek için en
iyi fırsat vermektedir. Bir Amerikan Seyahat Veri Merkezi Çalışması’na göre; turistlerin % 85’i, çevre dostu
olarak algıladıkları seyahat şirketleri desteklemekte ya da çok “büyük olasılıkla” bu acentanın müşterisi
olmaktadır (Davies ve Cahill, 2000:26).
Çevre duyarlılığı enerji, su, çevreye zararlı maddelerin tüketiminin ve atık miktarının azaltılmasını,
enerji verimliliğinin arttırılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesini, konaklama
işletmelerinin yatırım aşamasından itibaren çevreye duyarlı olarak planlanmalarını ve gerçekleştirilmesini
öngörmektedir. Tesisin çevreye uyumunu, çevreyi güzelleştirici düzenleme ve etkinlikleri, ekolojik mimariyi,
çevreye duyarlılık konusunda bilinçlendirmeyi, eğitim sağlanmasını ve ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği
yapılmasını kapsamaktadır. Bu sayede işletmeler çevrenin korunmasına katkıda bulunurken, aynı zamanda
tanıtım ve pazarlamalarında bir ayrıcalık yaratabilecekler, hizmet kalitelerinden ödün vermeden, işletmelerine ve
213
ülke ekonomisine tasarruf yolu ile katkıda bulunabilecekler, çevrenin korunmasında üstlenecekleri roller ile
yörelerinde örnek tesisler olabileceklerdir. (www.kultur.gov.tr).
Sonuç olarak, konaklama işletmeleri ve turistler çevreyi sürdürülebilir kılmada karşılıklı olarak katkı
sağlamaktadır. Turistlerin beklentilerine uygun mal ve hizmet üreten işletmeler daha kalıcı olmaktadır.
Turistlerin de çevreye duyarlı uygulamalara verdikleri önem bu bağlamda değerlendirildiğinde konaklama
işletmeleri yeni ilkeler, politikalar, stratejiler ve uygulamalarla çevreye duyarlı turist beklentilerini karşılayarak
turistlerin memnuniyetini arttıracak ve aynı zamanda çevre korunmasına da katkıda bulunacaktır.
KAYNAKÇA
Akdeniz Ar, A. ve Tokol, T. (2010). Tekstil İşletmelerinin Yeşil Pazarlamayı Uygulama Nedenlerinin Yeşil
Pazarlama Uygulamaları Üzerindeki Etkisi. Paradoks Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi,
Ocak/Jaunary Cilt/Vol: 6, Sayı/Num: 1, 7-29, ISSN: 1305-7979.
Akten S., Gül A.Ve Akten, M. (2007). Korunan Doğal Alanların Katılımcı Yönetim Planında Ziyaretçi Etki
Yönetimi Yaklaşımı. http://idc.sdu.edu.tr/ tammetinler/ yonetim31.pdf, Erişim Tarihi:30.11.2011.
Aslan, Z. Ve Aktaş, G. (1994). Turizm Açısından Çevre Sorunlarına Genel Bir Yaklaşım. Çevre Dergisi, Sayı:
11, s:43-45.
Aslanertik, E. ve Özgen, I. (2007). Otel İşletmelerinde Çevresel Muhasebe. İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt 8,
Sayı 2, 163-179.
Bohdanowıcz, P., Sımanıc, B. Ve Martınac, I. (2005). Sustainable Hotels – Environmental Reporting According
To Green Globe 21, Green Globes Canada / Gem UK, IHEI Benchmark hotel And Hilton
Environmental Reporting, The 2005 World Sustainable Building Conference, Tokyo, 27-29 September
2005 (SB05Tokyo), 1642-1651.
Burke, R. (2005). Environment and Tourism: Examining the Relationship between Tourism and the
Environment in Barbados and St. Lucia, http://www.siaacp.org/acp/download/ acp_eu_sia_
tourismenvironment_case_study, Erişim: 06.10.2011.
Bruce, L. (1989). How Green Is Your Company. International Management, January, No:1, 18-37.
Chan, W. ve Lam, J. (2003). Energy-saving Supporting Tourism Sustainability: A Case Study of Hotel
Swimming Pool Heat Pump. Journal of Sustainable Tourism, 11 (1), 74-83.
Cook, B. (1990). The Environment And The Profit Motive. Industry Week, July 16, 25-34.
Davies, T. ve Cahill, S. (2000). Environmental Implications of the Tourism Industry. Discussion Paper 00-14
Research for the Future, Internet: http://www.fff.org. Washington.
Demir, C. Ve Çevirgen, A. (2006). Turizm Ve Çevre Yönetimi (Sürdürülebilir Gelişme Yaklaşımı), Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara.
Dinçer, M. Ve Gedik, S. (2010). Sürdürülebilir Turizm Yaklaşımı İçinde İstanbul’daki 5 Yıldızlı Çok Uluslu
Konaklama İşletmelerinin Çevre Duyarlılığının Değerlendirilmesi, 11. Ulusal Turizm Kongresi 2-5
Aralık 2010 Kuşadası, Detay Yayıncılık, Ankara.
Dünya Turizm Örgütü [(DTÖ), (2007). 2. Uluslararası Turizm ve İklim Değişikliği Konferansı Raporu”,
Çeviren: Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD).
Düren, Z. (2000). 2000'li Yıllarda Yönetim, Alfa Kitabevi, İstanbul.
Eco Hotels Of The World; (http://www.ecohotelsoftheworld.com), Erişim Tarihi: 10.10. 2011.
214
Franziska, S. (2008). Exploring And Predicting Consumers’ Attitudes And Behaviors Towards Green
Restaurants. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), The Ohio State University.
Frederico, N. (2002). Sustainable Tourism, Environmental Protection and Natural Resource Management,
Cancun, Mexico, 20-22.
Hata! Köprü başvurusu geçerli değil..
Green Globe Certification, (http://www.greenglobe.com/), Erişim Tarihi: 10.10. 2011.
Güneş, Gül (2011). Konaklama Sektöründe Çevre Dostu Yönetimin Önemi. KMÜ Sosyal ve Ekonomi k
Araştırmalar Dergi si 13 (20), 45-51.
Jauharı, V. (2007). International Journal of Contemporary Hospitality Management, Emerald Group Publishing
Ltd. Bradford, GBR.
Kahraman, N. Ve Türkay, O. (2006). Turizm ve Çevre. Detay Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara.
Karakaş, N. (2002). Çevre Muhasebesi Uygulamaları, Muhasebecilerin Çevresel Sorunlara Karşı Tutumları ve
ISO 14000 Belgeli Kuruluşlarda Bir Araştırma. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kassınıs, G. Ve Soterıou, A. (2003). Greening The Service Profit Chain: The Impact Of Environmental
Management Practices, Productıon And Operations Management, Vol. 12, No 3.
Kaypak, Ş. (2011). Küreselleşme Sürecinde Sürdürülebilir Bir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Bir Çevre. KMÜ
Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 13 (20):19-33, ISNN:1309-9132, Karaman.
Khan, M. (2003). ECOSERV: Ecotourists? Quality Expectations. Annals of Tourism Research 30 (1).
Khan, M. Ve Su, K. (2003). Service Quality Expectations of Travelers Visiting Cheju Island in Korea. Journal
Of Ecotourism Vol. 2, No. 21472, 114-126.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, (http://www.kultur.gov.tr), Erişim Tarihi: 10.10. 2011.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü (2008). Turizm İşletmesi ve Turizm
Yatırımı Belgesi Başvuru Kılavuzu, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-282187/h/klavuz. Erişim
Tarihi: 10.10. 2011.
Mensah,
I.
(2004).
Environmental
Management
Practices
in
U.S.
Hotels,
http://hotel-
online.com/News/PR2004_2nd/May04_EnvironmentalPractices.html, Erişim Tarihi: 01.12.2011.
Özdemir, A. Ve Kervankıran, İ. (2011).Turizm Ve Turizmin Etkileri Konusunda Yerel Halkın Yaklaşımlarının
Belirlenmesi: Afyonkarahisar Örneği. Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:24, ISSN:1303-2429s. 1-25.
Petersen, D. (1990). The Environment Revolution. Industrial Development Section, October 15, 8-24.
Shamdasani, P, Ong Chon-Lin G. Ve Richmond D. (1993). Exploring Green Consumers In An Oriental Culture:
Role Of Personal And Marketing Mix Factors. Advances in Consumer Research, Vol:20, eds. Leigh
McAlister and Michael L. Rothschild, Provo, UT: Association for Consumer Research, 488-493.
Simad, S. (1998). Environmental Impact Management In The Tourism Industry Of Maldives, The International
Bank for Reconstruction and Development/The World Bank, ss:20-28, Washington, USA.
Turistik Otelciler, İşletmeciler Ve Yatırımcılar Birliği, (www.turob.com), Erişim Tarihi: 10.10. 2011.
Türkiye Otelciler Federasyonu, (www.turofed.org.tr), Erişim Tarihi: 10.10. 2011.
Uluslararası Belgelendirme Ve Denetim Ltd. Şti. ISO 14001 Nedir? http://belgelendirme.ctr.com.tr/iso-14001nedir.html, Erişim Tarihi: 14.11.2011.
215
Yağlı, F. (2006). Çevre Muhasebesi ve Mermer İşletmelerinde Uygulaması, Ermaş Madencilik Tur. San. Tic.
A.Ş Örnek Uygulaması, (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Muğla Üniversitesi Sosyal Bil. Enstitüsü.
Yontar G. (2007). Sürdürülebilir Çevre Ve Ekonomi İçin Bir Araç: Türkiye’de ISO 14001 Çevre Yönetim
Sistemi Standardı. Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, 577-500.
Yücel, M. Ve Emekçiler, Ü. (2008). Çevre Dostu Ürün Kavramın Bütünsel Yaklaşım: Temiz Üretim Sistemi,
Eko-Etiket ve Yeşil Pazarlama. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Güz-2008, C:7, S 26 (320-333),
ISNN:1304-0278.
Wei, M. (2011). An Analysis on Environmental Awareness and Behavior in Chinese Hospitality Industry: A
Case of Xiamen City. 1876–6102 © 2011 Published by Elsevier Ltd., 1126–1137.
http://www.euractiv.com.tr/turizm/link-dossier/turizmde-yeni-trendler-turkiye-abnin-bakisi, Erişim: 10.10. 2011.
http://www.turizmgazetesi.com /haberler, Erişim Tarihi: 06.10.2011.
http://www.turizmdebusabah.com/haber_detay~haberNo~39670~rsayi~6.htm, Erişim Tarihi: 25.11.2011.
http://www.greeninghotels-turkey.org/, Erişim Tarihi: 25.11.2011.
http://www.timeturkey.net/NewsDetail.Asp?NewsID=6399, Erişim Tarihi: 25.11.2011.
http://www.turizmdebusabah.com/HaberPrint~haberNo~43760htm, Erişim Tarihi: 25.11.2011.
http://www.green-key.org/, Erişim Tarihi: 16.03.2012.
POLİTİK KRİZLERİN TURİZM TALEBİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA
MISIR TURİZMİ
Emirhan YENİŞEHİRLİOĞLU
Turizm İşletmeciliği ABD
Sakarya Üniversitesi
Arş. Gör. Çağrı ERDOĞAN
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Sakarya Üniversitesi
Arş. Gör. Serkan POLAT
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Sakarya Üniversitesi
Doç. Dr. Mehmet SARIIŞIK
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Sakarya Üniversitesi
ÖZET
Elastikiyet oranı çok yüksek olan turizm talebi ekonomik, politik, doğal afet ve terörizm gibi krizlerden çok
çabuk bir şekilde etkilenmekte ve potansiyel turistlerin bu krizlerin yaşandığı bölgeler ve ülkelerden uzak
durmalarına neden olmaktadır. Arap Baharı olarak da bilinen ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan
216
politik krizler de bu bölgelere olan turizm talebinde bir daralmaya neden olmuştur. Bu çalışmada, Akdeniz,
Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinde önemli bir turizm ülkesi olan Mısır’da yaşanan politik krizin turizm talebi
üzerindeki etkisi incelenmektedir. Çalışmada öncelikle kriz, kriz türleri ve turizm talebi gibi kavramlara
değinilmiştir. Daha sonra Dünya Turizm Örgütü ve Mısır Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan raporlar
ikincil kaynak olarak kullanılmış ve bu kaynaklardan elde edilen veriler çapraz tablolar haline getirilerek
yorumlanmıştır. Bu kapsamda Mısır turizm talebinin, devrimin başladığı 25 Ocak 2011 tarihinden 31 Aralık
2011 tarihine kadar bir önceki yıla göre yaklaşık olarak % 33 oranında daraldığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Kriz, Politik Kriz, Turizm Talebi, Mısır Turizmi, Mısır Devrimi
1. GİRİŞ
İnsanlar dinlenme, eğlenme, kültürel, iş, alışveriş, sağlık, macera, merak, din ve arkadaş-aile ziyaretleri gibi
nedenlerle bir yerden başka bir yere seyahat etmektedirler. İnsanlar, bu seyahatlerini gerçekleştirmeden önce
bazı unsurları göz önünde bulundururlar. Bu unsurlar arasında harcanabilir gelir, turistik ürün fiyatı gibi
ekonomik nedenler, sahip olunan boş zaman, mesafe ve güvenlik unsuru öne çıkanlar olarak belirtilebilir.
İnsanlar hangi amaçla seyahat ederse etsin seyahatleri boyunca can ve mal güvenliklerinin tehlikede olmasını
istemezler. Bu yüzden insanların tatillerini geçirecekleri yerin güvenli olması veya en azından güvenli olarak
algılanması önem arz etmektedir.
Bu çalışmada, turizm talebini etkileyen kriz türlerine ekonomik, politik, doğal afet ve terörizm başlıkları altında
değinilmiş ve özellikle politik krizlerin turizm talebi üzerindeki etkisi incelenmiştir. Turist gönderen ve turist
kabul eden bölgede büyük ölçekli doğal afetler yaşanması, bölgenin ekonomik kriz içerisinde olması, bölgede
terör olaylarının sık sık yaşanması ve bölgenin politik olarak istikrarsız olması turizm talebini etkilemektedir.
Tunus’ta bir seyyar satıcının arabasının elinden alınması nedeniyle kendini yakması Kuzey Afrika ve
Ortadoğu’da “Arap Baharı” olarak da bilinen hareketin ortaya çıkmasına ve bütün bölgeye yayılarak bu bölgenin
bir politik kriz içerisine girmiş olmasına neden olmuştur.
2. KRİZ VE KRİZ TÜRLERİ
2.1. Kriz
“Kriz kavramı, olağanüstü arzu edilmeyen koşulların cereyan ettiği ve olağan kabul edilen faaliyetlerin
yapılmasını engelleyen hayati bir dönüm noktası olarak ifade edilmektedir” (Soysal ve diğerleri 2009: 432).
Aykaç’a (2001: 125) göre kriz temel kabul edilen değer ve olguların, normal olmayan gelişmelerden olumsuz
olarak etkilenmesi olarak tanımlanmıştır. Krizler varlığı ile karar mercilerini normal olağandan farklı hareket
etmeye zorlayarak, kararsızlığa yöneltmektedir (Irvine, 1987: 37). Bu bağlamda krizlerin istenmeyen ve
işletmeler açısından risk teşkil eden durumlar oldukları söylenebilir. Yukarıdaki tanımlamalara karşın, bir
olgunun kriz olup olmadığını ortaya koyabilmek için herkes tarafından kabul görebilen temel özelliklerinin
bulunması gerekmektedir (Aykaç, 2001: 126). Can (2002: 333), krizlerin genel olarak ortak özelliklerini şöyle
sıralamaktadır:
•
Krizi oluşturan durumların tahmin edilememesi
217
•
Beklenmedik gelişmeler doğurmaları
•
Önleme mekanizmalarının yetersiz kalmaları
•
Acilen önlem alınmasını gerektirmeleri
•
Gerilim yaratma etkileri
Konuya işletmeler açısında bakıldığında krizlerin doğurduğu yıkıcı etkilerden dolayı, yöneticilerin krizle baş
etme becerileri, örgütün devamlılığı için büyük bir önem arz etmektedir (Can, 2002: 333). Çünkü işletmeler
faaliyet gösterdikleri süre içerisinde o veya bu şekilde kendilerini kriz ortamında bulabilmektedirler. Krizlere
önceden hazırlık yapılmasının önemli olduğu kadar krizlerin aşılması ve tekrar oluşmaması için gereken
önlemlerin alınması ile kriz anının en az hasarla atlatılması hayati önem teşkil etmektedir.
Hurst’a (2000: 160) göre krizlerin çıkış kaynakları iç ve dış olmak üzere iki başlıkta toplanabilir. İç veya dış
krizlerin birbirinden çok farklı sebepler ile ortaya çıkabildiklerini söylemek mümkündür. Kriz türleri; teknolojik
yenilikler, rekabet koşullarındaki değişiklikler, ülke ekonomisinin durumu, uluslararası çevre, kültürel sorunlar,
yanlış karar alma, eksik bilgi ile hareket etme, esnek olamama gibi alt kollara ayrılmaktadır. Buna karşın, kriz
türleri literatürde ekonomik, doğal afet, politik ve terörizm konuları üzerinde yoğunlaştığı için bu çalışmada bu
dört kriz türüne ve turizm talebi üzerindeki etkilerine değinilmiştir.
2.2 Ekonomik Kriz
Dünyanın küresel tek bir pazar haline gelmesiyle birlikte ülke ekonomilerinin de birbirleriyle olan temaslarında
bir artış olduğu görülmektedir. Bu bağlamda birbirine geçmiş dişliler gibi hareket eden dünya ekonomisi,
dişlinin birindeki aksamayı bütün sistemde hissedilebilir hale getirmiştir (Gerni ve diğerleri, 2006). Günümüz
şartlarında ekonomik krizin birçok nedeni olabilmektedir. “Ekonomik kriz, tüketici talebinin düşmesine bağlı
olarak yatırım daralması gibi sebeplerden dolayı ortaya çıkabileceği gibi, tüketici talebinin aşırı yüksekliğine
bağlı olarak yüksek oranlı ve devamlı enflasyon olarak da kendini gösterebilir”(Yıldız ve Durgun, 2010: 2).
Modern ekonomi teorisinin yaratıcılarından Keynes ise krize, yine ekonomi çerçevesinden bakarak krizi, gelişme
gösteren bir sürecin aniden ve şiddetli bir şekilde düşüş göstermeye başlaması ifadesiyle ele almıştır (Bocutoğlu
ve Ekinci, 2009: 69).
2.3 Doğal Afet Krizi
Afetler; insanların doğal dengelerini bozarak normal yaşam koşullarından farklı bir yaşama iten, genel bir
tanımla, “insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve faaliyetleri bozarak veya
kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, doğal, teknolojik veya insan yapısı kökenli olaylardır” (Uzunçıbuk,
2009: 19). Bununla birlikte afet; doğal veya teknolojik oluşum aşaması değil, bu oluşum sonucu ortaya çıkmış
olan olumsuz etkidir (Kepekçi, 2007: 118). Örneğin; “yerkabuğundaki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya
çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları sarsma olayına deprem” (İşçi, 2008: 959);
ancak depremden sonra oluşan şartların getirdiği olumsuzluklara “afet” denilmektedir. Afetler insanları ve
218
işletmeleri doğal düzenleri dışına iterek normalden farklı hareket etmeleri için zorlamaktadır. Bu açıdan doğal
afetler krizlerin meydana gelmesini tetikleyebilmektedir.
2.4. Politik Kriz
Politik kriz, bir ülke için lokal olmaktan çok uzak bir şekilde domino etkisiyle, birden çok bölgeyi, sektörü,
işletmeyi etkileyebilen hatta ülkeye giriş çıkışları sıkıntıya sokan en büyük kriz türlerinden biridir. Çoğu zaman
çözümü yıllar sürmekle birlikte bazen de çözüme hiçbir zaman ulaşılamayabilmektedir. Örneğin, Fransa
meclisinin kabul ettiği ancak daha sonra anayasa mahkemesinin geri çevirmiş olduğu “sözde Ermeni
soykırımının” reddini suç sayan yasa tasarısı, Türkiye’yi hızlı bir şekilde Fransa ile politik bir krizin ortasına
sürüklemiştir (Kesimli, 2011: 33). Türkiye bu yasa tasarısına karşın yaptırımlar üretmeye ve uygulamaya
başlamış, hemen ardından da Fransa sokakları orada yaşayan Türklerin gösterilerine sahne olmuştur. Bu olaylar
zinciri hükümetler düzeyi başta olmak üzere birçok düzeyde Fransa ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmiştir.
2.5. Terörizm
Terörizm, normal yaşantının devam ettirebilirliğini hedef alan ve doğrudan kriz yaratmayı amaç edinen bir
olgudur. “Modern çağın başlangıcından bu yana çeşitli formlarda ortaya çıkan terör grupları, zamanla daha
organize ve daha öldürücü bir konuma gelmişlerdir” (Bal, 2006: 1). Bu bağlamda etki alanı ve eylem boyutu
büyüyen saldırıların, buna paralel olarak sebep oldukları krizlerin de büyüdüğünü söylemek mümkündür. Ayrıca
Türkiye’nin Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaklaşık 30 yıldır devam eden terör olayları bu
bölgelerdeki turizm talebinin olması gerekenin çok altında kalmasına neden olmuştur. Terör olayları sadece
turistleri değil yatırımcıları da karar verme sürecinde olumsuz etkilemekte ve terör olaylarının yaşandığı
bölgelere yatırım kararı almalarını engellemektedir.
3. KRİZ VE TURİZM TALEBİ İLİŞKİSİ
Asya-Pasifik Seyahat Birliği (PATA) tarafından “Turizm endüstrisini etkileyecek potansiyele sahip doğal ya da
insanlar tarafından gerçekleştirilen her türlü felaket.” şeklinde ifade edilen turizm krizinin (Köroğlu, 2004: 70)
ekonomi, doğal afet, terör ve politika gibi çeşitli boyutları bulunmaktadır. Öyle ki bir alanda oluşan krizin,
küreselleşmenin de etkisiyle pek çok alanı etkisi altına aldığı bilinmektedir. Talebin oldukça elastik bir yapı arz
ettiği turizm endüstrisinin krizlere karşı oldukça duyarlı olması (Albeni ve Ongun, 2005: 97) kriz ve turizm
talebi ilişkisinin önemini vurgular niteliktedir.
3.1. Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri
Turizm işletmelerinin olağan faaliyetlerini tehdit eden, turistik bölgenin güvenli olmadığı izlenimi yaratan ve
bölgeye yönelik turizm talebinin ve harcamalarının azalması nedeniyle yöresel turizm işletmelerinin
faaliyetlerini yerine getirememeleri ya da varlıklarını devam ettirememeleri, bölgesel ekonomik ve turizm
219
talebinin azalmasına neden olan olaylar turizm krizi olarak ifade edilmektedir (Yıldız ve Durgun, 2010: 7).
Özellikle güvenlik ve sağlıkla ilgili konularda oldukça hassas olan turizm talebi, son yirmi yıllık dönemde birçok
ulusal ve uluslararası krizden etkilenmiş, neticesinde turizm talebinde düşüşlere neden olmuştur. 1991 Körfez
Savaşı, 11 Eylül 2001’de New York’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı, 2009 ekonomik krizi,
Uzak Doğu’da ortaya çıkan Sars virüsü, ABD’nin en büyük enerji şirketlerinden biri olan Enron’un iflası gibi
krizler meydana geldikleri bölgelerin ötesinde pek ülkedeki turizm talebini olumsuz yönde etkilemiştir
(Kalpaklıoğlu, 2010: 147).
3.2. Ekonomik Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri
Ekonomik kriz; herhangi bir mal, hizmet, üretim faktörü veya döviz piyasasındaki fiyat ve/veya miktarlarda,
kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak tanımlanmaktadır
(Kibritçioğlu, 2001: 175). Ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu krizler makro açıdan
ülke ekonomilerini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir (Delice,
2003: 58). Okumus ve diğerleri, çalışmalarında Türkiye’deki Şubat 2001 ekonomik krizinin Kuzey Kıbrıs
turizm endüstrisi üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışmada, bu etkilerin büyük bir kısmının Kuzey Kıbrıs
turizm endüstrisi açısından negatif yönlü olduğu; ancak pozitif yönde de etkilerin meydana geldiği ifade
edilmiştir (2005: 95). Bu bağlamda ekonomik krizlerin meydana getirdiği yıkıcı sonuçların yanında fırsat
niteliğinde önem kazandıkları söylenebilir.
Literatür incelendiğinde ekonomik krizlerin turizme etkileri bağlamında pek çok çalışmanın yapıldığı
görülmüştür (Prideaux, 1999; Okumus ve Karamustafa, 2005; Papatheodorou ve diğerleri, 2010; Smeral, 2010).
Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) turizm endüstrilerinin, 2008-2009 yılında açığa çıkmış olup
günümüzde halen etkisini sürdüren ekonomik krizden etkilenmiş olduğu ve yakın gelecekte de etkilerinin
süreceği Ritchie ve diğerlerinin (2010) yapmış olduğu çalışma neticesinde ortaya konmuştur. Dünya Turizm
Örgütü’nün yayınladığı veriler incelendiğinde, 2008 yılı itibari ile etkisini gösteren ekonomik krizin Yunanistan
turizm endüstrisini olumsuz bir biçimde etkilediği anlaşılmaktadır. 2007 yılında Yunanistan’a gelen yabancı
ziyaretçi sayısı 16,165 milyon kişi iken; bu sayı 2008 yılında %1,4’lük bir azalma ile 15,939 milyon kişiye
gerilemiştir. 2009 yılında ise Yunanistan’ı ziyaret eden yabancı ziyaretçi sayısındaki oransal azalma (2008 yılına
kıyasla) %6,4 değerinde olmuştur. 2008 yılında Yunanistan’ın ülkeye gelen yabancı ziyaretçilerden elde ettiği
gelir 17,114 milyar dolar iken; 2009 yılında bu gelir 14,506 milyar dolara gerilemiştir (UNWTO, 2010: 6).
3.3. Doğal Afet Krizlerinin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri
Doğal afet krizleri; insan kaynaklı olmayan ve yangın, deprem, sel, toprak kayması, kasırga gibi doğal olaylar
sonrasında yaşanan krizlerdir. Bu tür krizlerin etkileri turizm talebinde oldukça uzun süreli ve derinden
hissedilmektedir (Kalpaklıoğlu, 2010: 144). Türkiye’nin gerek beşeri gerek fiziki sermayesi bakımından en
ağırlıklı bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Körfez Depremi (Marmara
Depremi) ile (Kotil ve diğerleri, 2007: 737), deprem bölgesi ve yakınlarındaki yerlerde bulunan turistler acil
olarak ülkeden ayrılmak istemiş, mevcut rezervasyonlarda büyük oranda iptaller gerçekleşmiştir (Kalpaklıoğlu,
220
2010: 144). Bunun neticesinde Türkiye’ye yönelik turizm talebinde %40’lık bir azalma gerçekleşmiştir (Kotil ve
diğerleri, 2007: 743).
Tablo 1. Türkiye’ye Gelen Yabancı Ziyaretçilerin Aylara Göre Dağılımı 1996-2002 (Bin Kişi)
YILLAR Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Toplam
2002
307
426
676
853
1326
1458
1897
1900 1771 1420
663
560 13.257
2001
359
405
547
885
1232
1388
1777
1601 1440 1066
521
398 11.619
2000
334
354
435
721
986
1.079
1.526
1.419 1.369 1.178
602
424 10.427
1999
359
372
409
427
691
785
932
1.079
801
436
321
7.488
1998
350
371
478
642
987
1.039
1.145
1.377 1.164 1.034
502
371
9.460
1997
300
315
555
640 1.020
1.045
1.208
1.427 1.207
949
540
500
9.706
1996
284
324
537
556
902
1.106
1.153 1.117
909
452
395
8.609
874
876
Kaynak: TÜRSAB, 2012.
Tablo 1, 1999 yılının Ağustos ayında Türkiye’de gerçekleşen Körfez Depremi’nin ülkeye gelen yabancı ziyaretçi
sayısına etkisi bağlamında incelendiğinde, depremin gerçekleştiği Ağustos ayının ardından gelen ziyaretçilerde
göze çarpar bir azalış olduğu görülmektedir. Bu azalışta salt depremin rol oynadığını söylemek doğru
olmayacaktır. Nitekim Tablo 1 genel olarak incelendiğinde 1996-2002 yılları arasında her yıl Ağustos ayından
sonra düşüşlerin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar turizm talebi pek çok unsurdan etkileniyor olsa da
yabancı ziyaretçi sayısındaki bu genel azalış eğiliminin temel gerekçesinin, turistik faaliyetlerin Türkiye’de tüm
aylara yayılamaması başka bir deyişle mevsimsel bir yapı arz etmesi olduğu düşünülmektedir. Yine Tablo 1
incelendiğinde, 1999 yılının Ağustos ayında gerçekleşen depremin yarattığı turizm talebindeki daralmanın
sonraki seneler için de belirgin bir düzeyde geçerli olmadığı anlaşılmaktadır.
Grafik 1. Türkiye’ye Gelen Yabancı Ziyaretçilerin Ağustos-Aralık Aylarına Göre Dağılımı 1998-2000
Kaynak: TÜRSAB, 2012.
221
Grafik 1’de görüldüğü gibi yabancı ziyaretçi sayısında depremin yaşandığı dönemde, depremden önceki ve
sonraki yıllara kıyasla daha belirgin bir düşüş meydana gelmiştir. Bu aşağı yönlü eğimin mevsimsellik kaynaklı
yabancı ziyaretçi azalış düzeyine göre daha belirgin olması, depremin turizm talebine yapmış olduğu negatif
yönlü etkiyi ortaya koymaktadır.
3.4. Terörizmin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri
Terör, insanlarda yılgınlık yaratıp büyük bir panik ve korku durumu meydana getiren eylemi ifade ederken;
terörizm, sistemli bir şekilde terör eylemlerinin kullanılarak mevcut durumu yasa dışı yollarla değiştirme
amacıyla örgütlenme durumudur (Öztürk ve Çelik, 2009: 87). Terör eylemleri neticesinde oluşan güvensizlik
ortamından turizm talebi olumsuz yönde etkilenmektedir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de Dünya Ticaret
Merkezi’ne (İkiz Kuleler) yapılan saldırıların ardından 2001 yılında dünya turist sayısında 2 milyon düşüş tespit
edilmiştir. Bunun yanında 1997 yılında Mısır’da turistlere yönelik olarak gerçekleştirilen terör eylemleri
neticesinde ülkeye olan turizm talebinde %13,8’lik bir düşüş yaşanmıştır (Yılmaz ve Yılmaz, 2005: 43-45).
Türkiye’de PKK tarafından düzenlenen terör saldırıları da turistik talebi negatif yönde etkilemektedir. Hall
yapmış olduğu araştırma neticesinde PKK saldırıları nedeniyle yalnızca İngiltere’den gelen turist sayısında
yaklaşık %20’lik bir düşüş olduğunu tespit etmiştir (Emsen ve Değer, 2004: 70; Yeşiltaş ve diğerleri, 2008:
182). Tablo 2’de Dünya’nın farklı turistik bölgelerindeki güvenlik istikrarını ortadan kaldıran bazı terör
eylemlerine yer verilmiştir.
Tablo 2. Turistik Bölgelere Yönelik Düzenlenen Terör Saldırıları
Yıl
Bölge
1972 Münih
1985
Atlantik
Okyanusu
Olay
Olimpiyat oyunları sırasında gerçekleşen terör saldırıları
Air India havayollarına ait uçağın Atlantik Okyanusu üzerinde düşürülmesi (329 ölü)
1985 İsrail
Achille Lauro kruvaziyer gemisinin İsrail kıyılarında kaçırılması (1 ölü)
1985 İspanya
ETA’nın turistlere yönelik çeşitli saldırıları
1985 Viyana
Turistlere yönelik çeşitli terörist saldırılar (2 ölü, 37 yaralı)
1985 Roma
Turistlere yönelik çeşitli terörist saldırılar (16 ölü, 73 yaralı)
1986 Atina
TWA havayollarına ait uçağın Atina’ya giderken bombalanması (4 ölü)
1986 Londra
Heathrow Havaalanı’nda El Al havayollarına ait uçağın bombalanma girişimi
1986 İspanya
ETA’nın turistlere yönelik çeşitli saldırıları
1986 Seul
Abu Dabi üzerinden Seul’a giden Kore havayollarına ait uçağın düşürülmesi (115 ölü)
1986 Paris
Ortadoğulu teröristlerin turistlere yönelik saldırıları
1987 İspanya
ETA’nın turistlere yönelik çeşitli saldırıları
1987 Mısır
Luxor’da turistlere yönelik saldırı (57 ölü)
1988 İskoçya
Pan Am havayollarına ait uçağın İskoçya üzerinde düşürülmesi (270 ölü)
1993 ABD
New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanması (6 ölü, 1000 yaralı)
222
1993 Peru
1993 Türkiye
1994 Mısır
1994 Türkiye
1996 ABD
2002 Endonezya
Ayachucho bölgesinde Avrupalı turistlere yönelik saldırılar (2 ölü)
8 değişik olayda PKK tarafından Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde 19 batılı turistin
kaçırılması, Antalya’daki bombalı saldırı sonucu 26 turistin yaralanması
Kahire yakınlarında bir turist otobüsüne yapılan silahlı saldırı (28 ölü)
Sultan Ahmet Meydanı’nda turistlere yönelik bombalı saldırı, PKK tarafından Kapalı
Çarşı’ya bombalı saldırı (2 ölü, 17 yaralı)
Atlanta olimpiyat oyunları sırasında Centennial Olimpic Park’a bombalı saldırı (2 ölü,
çok sayıda yaralı)
Bali adasında bir turistik otele yönelik bombalı saldırı (180’den fazla ölü ve yüzlerce
yaralı)
Kaynak: Yılmaz ve Yılmaz, 2005: 49-50.
Sönmez ve Graefe’nin 1995 yılında yapmış oldukları çalışma neticesinde bireylerin seyahat kararlarının
güvenlik riskince etkilendiği ifade edilmiş, bu bağlamda ziyaret edilecek bölgenin güvenliğine oldukça önem
verildiği ortaya konmuştur (Yılmaz ve Yılmaz, 2005: 49). Bu bağlamda ülkede ve çevresinde sağlanacak güvenli
ve istikrarlı bir yapının turizm talebine olumlu katkılar sağlayacağını söylemek mümkündür.
3.5. Politik Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkileri
Politik istikrarsızlık; ülkenin toplumsal düzen ve denetiminin sürdürülebilmesi için gereken temel şartların geçici
olarak kesintiye uğraması veya dengesizlik göstermesi olarak tanımlanabilir. Turistik faaliyetlerin varlığını
sürdürüp gelişmesi ülkelerin siyasi ve ekonomik istikrarlıklarını korumaları ile paralellik gösterir niteliktedir.
Yapılan araştırmalar politik tehditlerin destinasyon imajlarına zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Bir ülkenin bir
başka ülke ile yaşayacağı politik bir kriz, iki ülke arasında kalmayıp, bölge ülkeleri ve diğer ilgili ülkeleri de
etkilemektedir (Kesimli, 2011: 26-28). Bu bağlamda ülkelerin turizmin ekonomik ve diğer faydalarından istifade
edebilmeleri bakımından gerek içsel gerekse dışsal barış ve sükûneti sürdürmelerinin önem arz ettiği
söylenebilir.
4. POLİTİK KRİZ VE TURİZM TALEBİ İLİŞKİSİ
Turizm talebi, genel olarak gelen turist sayısına veya turizmden elde edilen gelirlere göre belirlenir (Neumayer,
2004: 267). Kriz, genel olarak düzgün olmayan ve reform gerektiren bir istikrarsızlığı ifade etmektedir (Öztürk
ve Türkmen, 2005: 169). Türk Dil Kurumu’na (2009: 1243) göre ise kriz “Bir toplumun, bir kuruluşun veya bir
kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” olarak tanımlanmaktadır. Politik şiddet, resmi idari
hükümet veya muhalefet gibi hükümet karşıtları tarafından politik olarak motive edilmiş bir gücün uygulama
biçimidir. Ayrıca, politik şiddet politik istikrarsızlık kavramının da en önemli bileşenlerinden birisi olarak
görülmektedir (Neumayer, 2004: 260). Güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasından dolayı yaşanan Turizm
krizinin yapısını oluşturan dört belirleyici kategori bulunmaktadır (Mansfeld, 2009: 31):
1. Güvenlik durumunun yapısı.
2. Potansiyel turistlerin özellikleri.
3. Turizmin krizden etkilenmiş halinin özellikleri.
223
4. Krizden etkilenen destinasyonların kriz yönetim metotlarının türü.
Neumayer’in (2004: 274) yaptığı çalışmaya göre politik şiddet veya krizin turist varışları üzerinde olumsuz bir
etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Tunus’ta işsiz bir gencin (Mohammed Bouazizi) geçimini sağladığı pazar
arabasının polis tarafından elinden alınması ve bu gencin kendini yakmasıyla başlayan ve bir domino etkisiyle
bütün ülkeye yayılan Yasemin Devrimi sonrasında Ocak 2011 ve Ağustos 2011 tarihleri arasında önceki yılın
aynı dönemine göre turist varışlarında % 39’luk bir düşüş yaşanmıştır (Becheur, 2011: 13). Dünya Turizm
Örgütü’ne göre “Arap Baharı” olarak bilinen ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu ülkelerinde yaşanan süreç bu
bölgelere olan turizm talebinde büyük düşüşlere neden oldu. Ortadoğu’da % 9 ve Kuzey Afrika’da % 15
oranında turist sayısında bir düşüş gerçekleşmiştir (UNWTO, 2011: 5). Birbirine komşu ülkelerin birisinde
yaşanan politik veya diğer krizler, komşu diğer ülkeleri doğrudan etkilemediği sürece bir fırsat olarak görülebilir
(Neumayer, 2004: 262). Dünya Turizm Örgütü’ne; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Katar ve
Türkiye gibi ülkeler Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya yaşanan politik kriz nedeniyle gidemeyen turistleri çekerek
bu krizden yararlanmışlardır (UNWTO, 2011: 5).
5. MISIR DEVRİMİNİN MISIR TURİZM TALEBİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Mısır, 25 Ocak 2011 tarihinde başlayan ve 11 Şubat 2011 tarihinde devlet başkanı Hüsnü Mübarek’i istifaya
zorlayan devrimle birlikte bir politik dönüşüm süreci yaşamaktadır. Mısır Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi
demokrasiye geçiş döneminde ülkenin kontrolünü geçici olarak elinde tutmaktadır (Sharp, 2011: 5). 25 Ocak
2011 tarihinde başlayan devrimden bu yana Mısır’ın ekonomik göstergelerinde bir düşüş görülmektedir. Gayri
safi milli hasılasında % 4 ve üretim kapasitesinde ise % 12 oranında bir düşüş gerçekleşmiştir. Ayrıca yabancı
döviz rezervi ve ödemeler dengesi açısından çok önemli bir yer tutan turizm gelirlerinde büyük bir düşüş
yaşanmıştır (Saif ,2011: 3). Dünya Turizm Örgütü’ne göre Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki sosyal ve
politik olaylar nedeniyle turizm sektöründe Suriye’de % 41, Mısır’da % 32, Tunus’ta % 31 ve Lübnan’da % 24
oranlarında daralma gerçekleşmiştir (UNWTO, 2012: 1).
5.1. Mısır Hakkında Genel Bilgiler
Mısır 1952 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanmış ve yönetim sistemi olarak Cumhuriyet’i benimsemiştir.
Coğrafi alan olarak yaklaşık 1 milyon m2lik yüzölçümü ile Dünya’nın 29. Büyük ülkesidir. Afrika Kıtası’nın
kuzeydoğusunda yer alan Mısır’ın kuzeyinde Akdeniz, doğusunda Kızıldeniz, kuzeydoğusunda Filistin ve İsrail,
batısında Libya ve güneyinde Sudan yer almaktadır. Mısır; Nil Vadisi, Batı Çölü, Doğu Çölü ve Sina Yarımadası
şeklinde 4 coğrafi bölge ve yönetim olarak da 28 bağımsız il (eyalet) olarak ayrılmıştır. Resmi din olarak
İslamiyet ve resmi dil olarak Arapça kabul edilmiştir. 2007 nüfus sayımına göre Mısır yaklaşık 79 milyonluk bir
nüfusa sahiptir. Mısır, 5000 yıllık tarihinde coğrafi konumu ve verimli toprakları nedeniyle her dönemde istila ve
savaşların yaşandığı bir ülke olmuştur. Mısır’ın resmi turizm internet sitesinde Mısır’ın tarihi dönüm noktaları
aşağıdaki gibi özetlenmiştri (egypt.travel.com, 2012):
9 Firavun Dönemi (3100 MÖ – 332 MÖ)
9 Yunanlılar Dönemi (332 MÖ – 32 MS)
224
9 Romalılar Dönemi (32 MS – 638 MS)
9 Koptik Dönem (65 MS’den beri)
9 İslami Dönem (640 MS – 1517 MS)
9 Osmanlı Dönemi (1517 MS – 1882 MS)
9 Fransız İstilası (1798)
9 İngiliz Kolonisi (1882 MS – 1952 MS)
9 23 Temmuz Devrimi ve Mısır Cumhuriyeti’nin ilanı (1952)
9 6 Ekim Savaşları (1973)
9 İsrail ile Barış Antlaşması (1979)
9 Hüsnü Mübarek’in devlet başkanı seçilmesi (1981)
9 25 Ocak Devrimi (2011)
9 Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığını bırakması (2011)
Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığından istifa etmesi nedeniyle yönetim demokratik seçimler yapılıncaya kadar
geçici olarak Mısır Yüksek Askeri Konsey tarafından yürütülmektedir.
5.2. Mısır Turizmine Genel Bir Bakış
Mısır Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Akdeniz bölgesi için önemli bir turizm ülkesidir. Ayrıca verilerde görüldüğü
gibi turizmin Mısır ekonomisinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Mısır Merkezi Kamu Hareketliliği ve İstatistik
Teşkilatı’na (CAPMAS) göre (2011a);
¾ 8,608,000 turist 2005 yılında Mısır’ı ziyaret etmiştir. 2010 yılında ise bu sayı 14,731,000’e ulaşarak %
71.1 oranında bir artış görülmüştür.
¾ 2005 yılındaki 85,200,000 geceleme sayısı 2010 yılında 147,400,000’e ulaşarak % 73 oranında bir artış
görülmüştür.
¾ Turistlerin ortalama kalış süresi 2010 yılında 10 gün olarak belirtilmektedir.
¾ Toplam otel sayısı 1,458 (1,171 otel ve tatil köyü-287 yüzen otel)
¾ Toplam oda sayısı 214,500
¾ Toplam yatak sayısı 429,100
¾ Sharm el-sheikh, 200 otel sayısı ile ülkedeki bütün otellerin % 13.7’sine; 55,500 oda sayısı ile toplam
otel oda sayısının % 25.9’una ve 111,000 yatak sayısı ile toplam yatak sayısının % 25.9’una sahip
olarak belirtilmektedir.
¾ Turist rehberi sayısı 2005 yılında 8,808’den 2009 yılında 12,781’e ulaşarak % 45.1 oranında bir artış
kaydetmiştir.
¾ Turizm geliri 2005 yılında 6.8 milyar dolardan 2010 yılında 12.5 milyar dolara yükselerek % 82.9
oranında bir artış kaydetmiştir.
¾ Turizm yatırımları için 2005-2006 yıllarında 3.3 milyar, 2007-2008 yıllarında 5.6 milyar ve 2009-2010
yıllarında ise küresel ekonomik krizin de etkisiyle 3.8 milyar Mısır Poundu harcanmıştır.
¾ Turizm sektörü katma değer etkisiyle birlikte Mısır ekonomisinin % 12’sini oluşturmaktadır.
Grafik 2. Mısır’a Gelen Turist Sayısı ve Geldikleri Bölgelere Göre Dağılımı (2005-2010)
225
Kaynak: Rakamlarla Mısır 2011, CAPMAS, 2011b: 125
Grafik 2’de 2005-2010 yılları arasında Mısır’a gelen toplam turist sayısı ve gelen turistlerin geldikleri bölgelere
göre dağılımı verilmektedir. Grafik 2’ye göre Mısır’a gelen turistlerin yarısından fazlası Avrupa ülkelerinden
gelenlerden oluşmaktadır. Arap ülkeleri ve Avrupa ülkelerinden gelen turistler son 6 yılda toplam turist sayısının
tamamına yakın bir oran oluşturmaktadır.
Tablo 3. Mısır’da Bulunan Otellerin Türlerine Göre Dağılımı (2005-2010)
Otel
Türü
Beş
2010
Özel
Sektör
2009
Devlet
Özel
Sektör
2008
Devlet
Özel
Sektör
2007
Devlet
Özel
Sektör
2006
Devlet
Özel
Sektör
2005
Devlet
Özel
Sektör
Devlet
132
6
142
6
124
10
134
10
121
8
100
8
138
7
143
8
136
7
135
10
132
10
94
13
181
2
198
2
196
2
191
2
191
2
192
3
145
-
155
-
152
-
125
-
125
-
131
-
98
-
94
-
82
-
88
-
87
-
95
-
189
5
189
4
209
4
145
2
143
1
-
-
Genel
530
-
535
-
521
-
585
-
597
-
642
-
Toplam
1413
20
1456
20
1420
23
1403
24
1396
21
1254
24
Yıldız
Dört
Yıldız
Üç
Yıldız
İki
Yıldız
Bir
Yıldız
Yüzen
Otel
226
Kaynak: CAPMAS, 2012a
Mısır’da oteller sahiplik türüne göre özel sektör ve devlet otelleri şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Tablo 3’te 20052010 yılları arasında Mısır’da bulunan otellerin türlerine ve sahiplik durumuna göre dağılımı verilmektedir.
Tablo 3’te de görüldüğü gibi devlet de otel işletmeciliği yapmaktadır. Bununla birlikte devletin otel
işletmeciliğindeki payı yatay bir seyir göstermektedir.
5.3. Mısır Devrimine Genel Bir Bakış
Mısır devrimi, 25 Ocak 2011 Salı günü herhangi bir kişinin liderliğinde olmadan ortaya çıkmış ve 18 gün
boyunca devam eden barışçıl gösterilerin neticesinde 11 Şubat 2011 Cuma günü 30 yıllık Hüsnü Mübarek
rejiminin devrilmesiyle son bulmuştur. Mısır ordusunun bu devrimde protestocuların yanında yer alması
devrimin barışçıl bir şekilde ve hızlı bir şekilde sona ermesinde önemli rolü bulunmaktadır (Wahba, 2011: 1).
Bununla birlikte polisin Mısır Devriminin kalbi olan Tahrir Meydanı’nda protestoculara karşı güç kullanmıştır.
Bununla birlikte protestocular bu müdahaleye “silmiyya! silmiyya!” yani “barışçıl! barışçıl!” şeklinde yanıt
vererek polisle çatışmaya girmemişlerdir (Lesch, 2011: 1).
5.4. Mısır Devriminin Mısır Turizm Talebi Üzerindeki Etkisi
Arap Baharı nedeniyle yaşanan olaylar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgelerinin turistler bakımından yeterince
güvenli olmadığı ve Mısır’a olan turizm talebinde büyük düşüşlere neden olduğu istatistiklerde açıkça
görülmektedir. Mısır’da yaşanan devrimin ülke turizm talebi üzerindeki etkileri Tablo 4’te verilmektedir.
Mısır’da devrimin ortaya çıktığı 2011 Ocak ayında turizm talebinde 2010 Ocak ayına göre % 8.9 oranında bir
artış görülmektedir. Bununla birlikte devrimin 25 Ocak 2011 tarihinde başlamış olması turizm talebindeki bu
artışın nedeni olarak düşünülmektedir. 2011 Şubat ayında 2010 Şubat ayına göre turizm talebinde % 80.3
oranında bir düşüş görülmektedir. 2011 yılının İlkbahar ve Yaz aylarında ise turizm talebindeki düşüş hız kesmiş
olmasına rağmen Mısır turizm talebindeki düşüş eğilimi devam etmektedir. 2011 Eylül, Ekim ve Kasım
aylarında sırasıyla turizm talebinde % 22.6, % 27.5 ve % 33 oranlarında düşüşler görülmektedir.
Tablo 4. Mısır Devriminin Mısır Turizm Talebine Olan Etkisi
Zaman
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Turist Sayısı
2011
1,147,962
2010
1,054,400
2011
210,971
2010
1,069,934
2011
535,111
2010
1,338,991
2011
800,458
2010
1,244,101
2011
708,784
2010
1,198,014
Değişim Oranı %
8.9
-80.3
-60
-35.7
-40.8
Geceleme Sayısı
12,412,806
10,486,453
4,529,697
9,703,529
4,140,278
11,766,645
6,689,847
12,089,665
7,359,693
11,135,008
Değişim Oranı %
18.4
-53.3
-64.8
-44.7
-33.9
227
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
TOPLAM
Ocak
2011
731,601
2010
1,029,282
2011
935,585
2010
1,303,209
2011
907,257
2010
1,142,680
2011
917,354
2010
1,185,466
2011
1,077,081
2010
1,485,887
2011
1,018,352
2010
1,403,827
2011
854,550
2010
1,275,022
2011
9,845,066
2010
14,730,813
2012
820,066
2011
1,147,962
-28.9
-28.2
-20.6
-22.6
-27.5
-27.5
-33
-33.2
-28.6
7,758,524
10,523,060
10,600,145
12,782,883
10,883,901
16,010,026
15,936,174
14,185,891
10,991,567
13,211,361
13,235,828
13,747,214
9,675,061
11,743,354
114,213,521
147,385,089
10,574,827
12,412,806
-26.3
-17.1
-32
12.3
-16.8
-3.7
-17.6
-22.5
-14.8
Kaynak: Yıllık Turizm İstatistik Bülteni, CAPMAS, 2012b
Tablo 4’te Mısır devriminin turizm talebi üzerindeki etkisine yıl bazında bakıldığında ise 2010 yılındaki
14,730,813 turist sayısı 2011 yılında 9,845,066’ya düşerek % 33.2 oranında bir düşüş gerçekleşmiştir. Mısır
turizm talebi geceleme sayısı açısından incelendiğinde ise 2011 yılında gerçekleşen 114,213,521 geceleme sayısı
2010 yılında gerçekleşen 147,385,089 geceleme sayısına göre % 22.5 oranında bir düşüş gerçekleştiğini
göstermektedir. Bununla birlikte 2011 yılında turizm talebinde yaşanan düşüş eğiliminin 2012 Ocak ayında da
devam ettiği görülmektedir. 2012 Ocak ayında turizm talebi turist sayısı bakımından 2011 Ocak ayına göre %
28.6, geceleme sayısı bakımından ise % 14.8 oranında bir düşüş kaydetmiştir.
6. SONUÇ
Turistlerin tatillerini geçirecekleri ülke veya bölgeyi seçmelerinde can ve mal güvenliğinin önemli bir rolü
bulunmaktadır. Turistler, canlarının veya mallarının tehlikede olacağı bir yeri tatil yeri olarak seçmemekte ve
böyle yerlerin alternatiflerine yönelmektedir. Turistler, tatil yeri seçimlerinde gidilen yerin altyapı ve üstyapı
konularında yeterli olanaklara sahip olmalarına önem vermekte ve bu yerlerde herhangi bir doğal afet tehlikesi,
politik istikrarsızlık ve terör olayı gibi kriz ortamlarının olmamasını ararlar. Ayrıca yine turizm talebini etkileyen
en önemli faktörlerden birisi de ekonomik koşullardır. Hem turist gönderen ülke hem de turist kabul eden
ülkedeki ekonomik kriz turizm talebini etkilemektedir. Bu çalışmada turizm talebini etkileyen kriz türlerine
genel olarak değinildikten sonra çalışmanın ana konusu olan politik krizlerin turizm talebi üzerindeki etkisi
incelenmektedir.
228
2010 yılının sonlarında Kuzey Afrika’da başlayan ve daha sonra Ortadoğu’ya yayılan isyanların ülkeleri politik
bakımdan istikrarsızlığa sürüklemiştir. Bazı ülkelerin liderleri koltuklarını kendiliğinden bırakırken bazıları ise
sürgüne gitmeyi kabul etmiştir. Bu çalışmada 2011 yılında Mısır’da yaşanan devrimin Mısır turizm talebine olan
etkisi incelenmektedir. Bu kapsamda elde edilen bulgular yorumlandığında Arap Baharı; Tunus, Mısır ve Libya
gibi birçok ülkede devlet başkanlarının istifaları, ülkeden gönderilmeleri veya öldürülmeleri ile sonuçlanmış ve
yönetim şekillerinde değişikliklere neden olmuştur. Bu çalışmanın araştırma konusu olan Mısır’da Hüsnü
Mübarek, 1981 yılında devlet başkanı olmuş ve 2011 Şubat ayına kadar 30 yıl boyunca Mısır’ı yönetmiştir.
Mısır turizmi yaşanan bu gelişmelerden büyük bir oranda zarar görmüş ve 2005 ile 2010 yılları arasında turist
sayısında yaşanan % 71 oranındaki artış yerini % 33 oranında bir düşüşe bırakmıştır. Ayrıca 2012 yılının Ocak
ayında ki turizm istatistikleri turizm talebindeki bu düşüş eğiliminin devam ettiğini göstermektedir. Mısır’da
Hüsnü Mübarek devri bitmesine rağmen henüz beklentileri karşılayan bir yönetim biçimi oluşturulamamıştır.
Ayrıca Suriye’de yaşanan çatışmaların da bölgenin güvenlik algısını olumsuz etkilemesi nedeniyle Mısır ve
bölgeye olan turizm talebindeki bu düşüş eğiliminin devam edeceği düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
ALBENİ, Mesut ve Utku Ongun, (2005), Antalya Turizminin Türk Turizmi İçerisindeki Yeri ve Krizlerin
Antalya Turizmi Üzerindeki Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 2, s.93112.
AYKAÇ, Burhan, (2001), Kamu Yönetiminde Kriz ve Kriz Yönetimi, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 2, s.
123-132.
BECHEUR, Mohamed, (2011), The Jasmine Revolution and the Tourism Industry in Tunisia, UNLV
Theses/Dissertations/ProfessionalPapers/Capstones.Paper, University of Nevada, Las Vegas.
BAL, İhsan, (2006), Terörizm, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Ankara.
BOCUTOĞLU, Ersan ve Aykut Ekinci, (2009), Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası,
Maliye Dergisi, Sayı: 156, s.66-82.
CAN, Halil, (2002), Organizasyon ve Yönetim, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 6. Baskı, Siyasal Kitabevi,
Ankara.
CAPMAS, (2011a), Egyptian Tourism Sector and Its Economical Importance: Concepts and Future Vision,
Central Agency for Public Mobilization and Statistics, http://www.capmas.gov.eg/news.aspx?nid=856,
ET: 20.03.2012.
CAPMAS, (2011b), Egypt in Figures 2011, Central Agency for Public Mobilization and Statistics,
http://www.capmas.gov.eg, ET: 20.03.2012.
CAPMAS, (2012a), Otel Raporu, Central Agency for Public Mobilization and Statistics,
http://www.capmas.gov.eg/reports_eng/hotel/frm_ho5.aspx?parentid=916&id=1655#, ET: 20.03.2012.
CAPMAS, (2012b), Yıllık Turizm İstatistik Bülteni, Central Agency for Public Mobilization and Statistics,
http://www.capmas.gov.eg/pages_ar.aspx?pageid=1317, ET: 20.03.2012.
229
http://www.egypt.travel.eg, About Egypt, http://en.egypt.travel/practical_info/egypt_facts/#, ET: 21.03.2012.
DELİCE, Güven, (2003), Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 20, Ocak-Haziran, s.57-81.
EMSEN, Selçuk ve M. Kemal Değer, (2004), Turizm Üzerine Terörizmin Etkileri: 1984-2001 Türkiye
Deneyimi, Akdeniz İİBF Dergisi, Sayı: 7, s.67-83.
GERNİ, Cevat, Selçuk Emsen ve Kemal Değer, (2006), Ekonomik Krizlerde Erken Uyarı Sinyalleri Olarak Dış
Ticaret Göstergeleri: Türkiye Uygulaması İçinde: Ekonomik Kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri, Ed:
Halil Seyidoğlu ve Rıfat Yıldız, Arıkan Yayınları, İstanbul.
HURST, David K., (2000), Kriz ve Yenilenme: Krizin Sunduğu Fırsatlar, (Çeviren: Ela Gürdemir), Alfa
Yayınevi, İstanbul.
IRVINE, Robert B., (1997), Issues Management: Ten Perspectives, Communication World,
http://www.thefreelibrary.com/What%27s+a+crisis,+anyway%3F-a019746597, ET: 20.03.2012.
İŞÇİ, Coşkun, (2008), Deprem Nedir ve Nasıl Korunuruz?, Journal of Yasar University, s.959-983.
KALPAKLIOĞLU, Nur Ündey, (2010), Krizlere En Hassas Sektör Turizmde Etkin Kriz Yönetimi, Akademik
Araştırmalar Dergisi, Sayı: 44, s.139-155.
KEPEKÇİ, Dilek, (2007), Bütünleşik Afet Yönetim Sisteminde Kriz Yönetimi Kapsamı İçinde İstanbul İçin
Yapılan Afet Acil Yardım Planı Bilgilendirmesi ve Değerlendirilmesi, Altıncı Ulusal Deprem
Mühendisliği Konferansı, 16-20 Ekim 2007, İstanbul, s.117-124.
KESİMLİ, Iffet Görkey, (2011), Turizm Perspektifinden Politik Krizlerin Ekonomiye Yansımaları, Electronic
Journal of Vocational Colleges, s.25-42.
KİBRİTÇİOĞLU, A., (2001), Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler 1969-2001, Yeni Türkiye Dergisi,
Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Eylül-Ekim, Yıl: 7, Cilt: 1, Sayı: 41, s.174-182.
KOTİL, E., F. Konur ve H. Özgür, (2007), Körfez Depreminin Ekonomik Etkileri, International Earthquake
Symposium, 22-26 October 2007, s.737-744.
KÖROĞLU, Ahmet, (2004), Turizm İşletmelerinin Muhtemel Krizlere Yönelik Hazırlık Çalışmaları ve Seyahat
Acentalarında Bir Uygulama, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt: 7, Sayı: 12, s.69-87.
LESCH, M., Ann, (2011), Egypt’s Spring: Causes of the Revolution, Middle East Policy, Volume: 12, Issue: 3,
p. 35-48.
MANSFELD, Yoel, (1999), Cycles of War, Terror, and Peace: Determinants and Management of Crisis and
Recovery of the Israeli Tourism Industry, Journal of Travel Research, Sage Publications, Volume: 38,
p.30-36.
NEUMAYER, Eric, (2004), The Impact of Political Violence On Tourism: Dynamic Cross-National Estimation,
Journal of Conflict Resolution, Sage Publications, Volume: 48, No: 2, p.259-281.
230
OKUMUS, Fevzi and Kurtuluş Karamustafa, (2005), Impact of an Economic Crisis EvidenceFrom Turkey,
Annals of Tourism Research, Volume: 32, Issue: 4, p.942-961.
OKUMUS, Fevzi, Mehmet Altinay and Huseyin Arasli, (2005), The Impact of Turkey’s Economic Crisis of
February 2001 on the Tourism Industry in Northern Cyprus, Tourism Management, Volume: 26, Issue: 1,
p.95-104.
ÖZTÜRK, Serdar ve Kamil Çelik, (2009), Terörizmin Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri, Alanya İşletme
Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, s.89-111.
ÖZTÜRK, Yüksel ve Fatih Türkmen, (2005), Turizm İşletmelerinin Krizlerden Etkilenme Düzeylerine İlişkin
Bir Araştırma, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 14, s.167-198.
PAPATHEODOROU, Andreas, Jaume Rossellô and Honggen Xiao, (2010), Global Economic Crisis and
Tourism: Consequences and Perspectives, Journal of Travel Research, Volume: 49, No: 1, p.39-45.
PRIDEAUX, Bruce, (1999), Tourism Perspectives of the Asian Financial Crisis: Lessons for the Future, Current
Issues in Tourism, Volume: 2, Issue: 4, p.279-293.
RITCHIE, J.R. Brent, Carlos Mario Amaya Molinar and Douglas C. Frechtling, (2010), Impacts of the World
Recession and Economic Crisis on Tourism: North America, Journal of Travel Research, Volume: 49,
No: 1, p.5-15.
SAIF, İbrahim, (2011), Challenges of Egypt’s Economic Transition, The Carnagie Papers, Washington D.C.
SHARP, M., Jeremy, (2011), Egypt in Transition, Congressional Research Service.
SMERAL, Egon, (2010), Impacts of the World Recession and Economic Crisis on Tourism: Forecasts and
Potential Risks, Journal of Travel Research, Volume: 49, No: 1, p.31-38.
SOYSAL, Abdullah, Hasan Alpay Karasoy ve Sedat Alıcı, (2009), KOBİ’lerde Kriz Yönetimi: K.Maraş’ta
Tekstil Sektöründeki KOBİ’lerde Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Cilt: 21, s.431-446.
TÜRK DİL KURUMU, (2009), Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları: 549, Ankara.
TÜRSAB, (2012), http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri, ET: 29.03.2012.
UNWTO, (2010), UNWTO Tourism Highlights, September 2010, UNWTO Publications,
http://pure.au.dk/portal-asb-student/files/34168463/UNWTO_Highlights10_en_LR.pdf, ET:
22.03.2012.
UNWTO, (2011), UNWTO World Tourism Barometer October 2011, Volume: 9, UNWTO Publications,
http://dtxtq4w60xqpw.cloudfront.net/sites/all/files/pdf/unwto_barom11_october_excerpt.pdf, ET:
21.03.2012.
UNWTO, (2012), UNWTO World Tourism Barometer March 2012, Volume: 10, UNWTO Publications,
http://dtxtq4w60xqpw.cloudfront.net/sites/all/files/pdf/unwto_barom12_02_march_excerpt.pdf, ET:
21.03.2012.
231
UZUNÇIBUK, Levent, (2009), Doğal Afetlerin Kentsel ve Bölgesel Planlamada Yeri, Jeodezi, Jeoinformasyon
ve Arazi Yönetimi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 101, s.18-27.
WAHBA, Khalid, (2011), The Egyptian Revolution 2011: The Fall of the Virtual Wall – The Revolution
Systems Thinking Archetype, 29th International System Dynamics Conference, Washington D.C.
YEŞİLTAŞ, Murat, İlker Öztürk ve Fatih Türkmen, (2008), Terör Faaliyetlerinin Turizm Sektörüne Etkilerinin
Çözüm Önerileri Perspektifinde Değerlendirilmesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, s.175-189.
YILDIZ, Zafer ve Ayşe Durgun, (2010), 2008 Küresel Ekonomik Krizi ve Turizm Sektörü Üzerine Etkileri,
Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 1, s.1-15.
YILMAZ, Burcu Selin ve Özgür Devrim Yılmaz, (2005), Terörizm ve Terörizmin Hedefi Olarak Turizm
Endüstrisi, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 13, s.39-58.
POZANTI İLÇESİ VE ÇEVRESİNİN
EKOTURİZM POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Erdinç BALLI
Dilek SAY
Çukurova Üniversitesi Pozantı Meslek Yüksekokulu
Özet
Günümüzde turizm faaliyetine katılan kişiler, kitle turizmi olarak adlandırdığımız büyük gruplar halinde
yapılan turizm hareketlerinden giderek uzaklaşmakta, daha küçük grupların katıldığı turizm hareketlerine doğru
yönelmekte ve turizm ürünü sunanlar da bu yönde ürünler hazırlamaktadırlar. Ekoturizm, küçük gruplar halinde
ve küçük ölçekli, genellikle yerel halk tarafından geliştirilen, uzak ve müdahale görmemiş, doğal alanlara
manzara seyri, kültürel değerleri tanıma, yaban hayatında bilimsel inceleme amaçlı yapılan seyahatlerdir.
Pozantı ve çevresi sahip olduğu coğrafi yapısı, doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel değerleri yanında
iklimi ve kolay ulaşılabilirliği nedeniyle ekoturizm faaliyetlerinin yapılmasına uygun bir potansiyele sahiptir.
Ancak bu merkezin ekoturizm amaçlı olarak kullanılması ve geliştirilmesi için ekoturizmin ilkeleri
doğrultusunda bir planlamanın yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada, Pozantı ilçesi ve çevresinin ekoturizm
potansiyeli araştırılmakta ve ekoturizm faaliyetleri için yapılması gerekenler öneri olarak sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ekoturizm, sürdürülebilirlik, Pozantı
Giriş
Küreselleşme ve teknolojik gelişme ile birlikte oluşan rekabetçi ekonomik ortamda yerel kalkınmayı
sağlamak ve sürdürülebilir kılmak; ülkeler, bölgeler ve kentlerin yaşanabilirliğinde önemli bir yer
oluşturmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yerel kalkınmayı sağlamak ve sürdürmek daha da önem
232
kazanmakta ve özellikle turizm bunu sağlamada anahtar bir rol üstlenmektedir. Turizm sektöründe yapılan her
türlü harcama, turizmden sağlanan gelir, ekonomide bir hareketlilik oluşturmakta ve bölge ekonomilerini olumlu
yönde etkilemektedir. Turizmin olumlu etkileri sadece ekonomi üzerine olmayıp, sosyal ve çevresel etkileri de
bulunmaktadır. Turizmin bu olumlu etkilerinden dolayı her geçen gün önemi artmaktadır (Koçan, 2011).
Dünya turizm sektörü, uzun yıllar kitlesel turizm üzerine kurulmuştur. Ancak, değişen turist profili ve
kitlesel turizmin fiziksel ve sosyal çevreye verdiği olumsuz koşullar görülmeye başlandığında, turizm sektörünün
sürdürülebilirliğini sağlamak ve gelecekteki bütün turizm gelişmelerine yol gösterebilmek amacıyla kitlesel
turizme alternatif oluşturabilecek, çevre sorunlarına daha duyarlı alternatif turizm modelleri gündeme gelmeye
başlamıştır. Ekoturizm sürdürülebilir turizm anlayışı içerisinde doğayla iç içe ve kitle turizm faaliyetlerine
alternatif bir turizm çeşidi olarak ön plana çıkmıştır (Kerry, 1992).
Ekoturizm kavramı literatürde “yumuşak turizm”, “korumacı turizm”, “yeşil turizm”, “doğaya yönelik
turizm” gibi turizm çeşitleri ile birlikte anılmaktadır. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından
yapılan tanımlamada ekoturizm; doğayı, içinde barındırdığı sosyal ve kültürel değerleri bilinçli bir biçimde
koruma anlayışıyla eğlenmeyi amaçlayan, ziyaretçi baskısı olan, yerel halka sosyo-ekonomik yarar sağlayan,
bozulmamış doğal çevrede çevreyi koruma önceliğiyle gerçekleştirilen gezi ve ziyaretler olarak tanımlanmıştır
(Ceballos-Lascurain, 1996). Uluslararası Ekoturizm Topluluğu (TIES) ise ekoturizmi; genellikle küçük gruplar
halinde yapılan, konaklama ve yeme içme türü hizmetlerin çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli
firmalar tarafından verildiği turizm türü şeklinde tanımlamaktadır (Anonim, 2007a). Dünya Ekoturizm
Topluluğu (Ecotourism Society) ekoturizmi; çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını sürdüren, doğal alanlara
doğru olan sorumlu bir turizm olarak tanımlar. Doğaya yönelik olması, doğal, kültürel kaynakları takdir etmesi
ve koruma altına alınmasına önem vermesinden dolayı, ekoturizm sürdürülebilir bir özellik göstermektedir
(Erdoğan, 2003). Ekoturizmde kanyon yürüyüşleri, alpinizm, trekking ve hiking tarzı yürüyüşler, mağaracılık,
olta balıkçılığı, kuş ve bitki gözlemleme faaliyetleri özellikle doğasever turistlerin en çok rağbet ettiği faaliyetler
olmakta ve günümüzde giderek önem kazanmaktadır (Gülüm ve Torun, 2009).
Ekoturizmin amacı ise; turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği tahribatın en alt düzeye
indirilmesi, turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim
verilmesi, turizmin yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu
bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması, koruma kapsamındaki (doğal ve sosyo-kültürel) alanların
yönetimi için kaynak ayrılması, turizmin negatif etkisinin en alt düzeye indirilmesi amacıyla sosyokültürel ve
doğal çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi, turizmin yerel halkın
geçimine katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde geliştirilmesinin temini, turizmin yörenin sosyal ve çevresel
kapasitesini artıracak şekilde gelişmesinin temini ve çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel
yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizmin alt yapı yatırımlarının
gerçekleştirilmesidir (Yürik, 2003; Kuter, 2009).
Ekoturizm sağladığı bu yararların yanı sıra zamanla turist kapasitesinin artması sonucu bölgenin taşıma
kapasitesi aşılabilmekte ve plansız gelişim sonucu çevresel tahribat oluşabilmektedir. Bu durum çevre
kirliliğinden, gürültü kirliliğine, trafik sıkışıklığından, fiyatların artması ve güvenlik problemlerinin ortaya
çıkmasına kadar çeşitli problemlere sebep olabilmektedir. Bu olumsuz sonuçlar ile karşılaşmamak ve
ekoturizmin bir ülke, bölge veya yörede sürdürülebilir bir yapıda gelişmesi için, ekoturizm planlamasında bazı
unsurların göz önüne alınması gerekmektedir. Ekoturizm planlamasının temel unsurları; çevrenin korunması ve
233
yönetimi, ekoturizm endüstrisinin geliştirilmesi, alt yapının geliştirilmesi ve toplumsal gelişme olarak dört grup
altında toplanmaktadır. Ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ekoturizmin sürdürülebilir gelişimi ancak
bu unsurları ekoturizmin amacı ile uyumlu olarak birleştirebilen bir planlama ile başarılabilir (Demir ve
Çevirgen, 2006).
2002 yılının Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Dağlar ve Ekoloji Yılı” olarak ilan edilmesi üzerine,
dağ alanlarına sahip bütün ülkeler bu alanlarının korunmasına yönelik projelerin hazırlanmasına ve yaşama
geçirilmesine ağırlık vermiştir. Bu kapsamda ülkemizde dağ denince akla gelenlerin başında Toroslar gelmekte
ve bu dağ sıraları içerisindeki Orta Toroslar bölümü bu konuda ayrı bir ilgi odağı olmaktadır ( Zaimoğlu ve ark.,
2003).
Pozantı ilçesi ve çevresi, Orta Toroslar’da olup birçok doğal güzelliklere sahiptir. Pozantı, Akdeniz ve
Ortadoğu’yu İç Anadolu ve Avrupa’ya bağlayan önemli geçitler üzerinde bulunduğundan tarih boyunca büyük
bir stratejik öneme sahip olmuş ve bölgede birçok tarihi yapı inşa edilmiştir. Bölgenin doğal ve kültürel
çekicilikleri ekoturizme imkan sağlayacak özelliklere sahiptir. Bu nedenle bölgede ekoturizm faaliyetlerinin
geliştirilmesi ve bu yönde çalışmalar yapılması yöre halkı için oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Pozantı ve
çevresinin ekoturizm potansiyeli araştırılmakta ve ekoturizm faaliyetleri için yapılması gerekenler öneri olarak
sunulmaktadır.
Pozantı İlçesi ve Çevresinin Ekoturizm Yönünden Önemi
Pozantı ilçesi, Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesini birbirine bağlayan yolların kesiştiği Orta
Toroslar üzerinde ve Adana ilinin kuzeybatısında yer almaktadır. Doğusunda Karaisalı ve Aladağ ilçeleri,
batısında Ulukışla, güneyinde Tarsus, kuzeyinde ise Niğde'nin Ulukışla ve Çamardı ilçeleri ile çevrilidir. İlçeye
bağlı 1 belde ve 16 köy bulunmaktadır. İlçenin merkez nüfusu 9864, genel nüfus ise 20779'dur. Adana'ya uzaklığı
90 km olan Pozantı, etrafı yüksek dağlarla çevrili vadi yamacına kurulmuş bir ilçedir. Orta Toroslardan
Aladağlar ve Bolkar Dağlarının engebeli arazileri üzerinde yer alan Pozantı ilçesi toplamda 946 km2’lik bir
araziye yayılmıştır. İlçe arazisinin %52’si orman vasfındadır. Yaklaşık % 2’lik bir alan da dağlık kesimdir
(Anonim, 2012a).
İlçeye ulaşım karayolu ve demiryolu olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. İlçe, demiryolu ile
çevre illerden Niğde, Karaman, Konya, Gaziantep, Osmaniye ve çevre ilçelerden Ulukışla, Ereğli, Bor, Ceyhan
ile doğrudan bağlantılıdır. İlçe sınırları içerisinde yer alan ulaşım altyapısı uluslararası E-5 karayolunun bir
bölümü olan ve Niğde il sınırında bulunan Şekerpınarı Köprüsünün Pozantı tarafından başlayıp Tekir tepesine
kadar uzanan 24 km. uzunluğundaki karayoludur (Zaimoğlu ve ark., 2003). İlçe sınırları içerisindeki ikinci
karayolu Pozantı-Çamardı (Niğde) yoludur. İlçeden ayrıca TEM Otoyolu geçmekte olup biri ilçenin kuzeyinde,
diğeri de güneyinde olmak üzere iki tane otoban girişi ve çıkışı bulunmaktadır.
İlçenin yeryüzü şekillerini Toros Dağ Sistemi’nin bir parçası olan Aladağlar oluşturur. Jeolojik
bakımdan en fazla bulunan kayaç türü kireçtaşlarıdır. Ayrıca II. ve III. jeolojik zamanlarda oluşan başkalaşım
kayaçları ve volkanik kayaçlar da bulunmaktadır. Yeryüzü şekillerinin oluşmasında akarsular, buzullar ve karstik
erimeler etkili olmuştur (Anonim, 2012b). Buna bağlı olarak çok sayıda buzul aşındırma şekilleri ve karstik
şekiller bulunmaktadır. Arazinin geneli yüksek eğimli ve kırıklıdır. Arazinin dağlık olması nedeniyle pek çok
tepe ve sırt bulunmaktadır. İlçe merkezinde denizden yükseklik 780 metre olup ortalama yükseklik 860 metredir.
İlçeyi çevreleyen dağlar, Aladağlar üzerinde Demirkazık (3600 m), Bolkar Dağları üzerindeki Medetsiz Tepesi
234
(3585 m), Karanfil Dağı (3085 m), Akdağ (2424 m), Pozantı Dağı (2723 m) ve Karınca Dağı'dır (1840 m)
(Zaimoğlu ve ark., 2003).
Pozantı, Akdeniz iklim kuşağında yer almaktadır. Kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak
geçmektedir. Kışın kar, ilkbaharda ise yağmur etkili olur. İlçe Toroslar arasında vadide kurulduğundan kuzey
rüzgârları etkilidir. Pozantı, Akdeniz iklimi etkisiyle, Akdeniz fitocoğrafya bölgesinin vejatasyon
formasyonlarını göstermektedir. Meşçere tiplerinin oluşturduğu saf ve karışık yapıda verimli ve bozuk
ormanlardan oluşan bir yapı mevcuttur. Pozantı, etrafında kızılçam ormanları, ardıç ve sedir meşçereleri
yükseklere doğru ise karaçam karışımı ve saf karaçam meşçereleri ile çevrilmiştir. Daha yükseklerde ise sedir,
göknar meşçereleri bulunmaktadır. Yaylalarda ise kızılçam, karaçam, sedir, göknar, ardıç türleri ile birlikte
andız, dişbudak, meşe, söğüt, gürgen, kızılcık, tesbih, demircik, alıç, yemişgen böğürtlen, üvez ve ladin gibi bitki
dokusu da bulunmaktadır. Bölgedeki bu ormanlık alanın genişliği ve kalitesi, bölgedeki oksijen oranının yüksek
olmasını sağlamaktadır (Anonim, 2012b).
Pozantı ilçesi, coğrafik konumu, jeomorfolojik yapısı ve iklim özelliğinden dolayı çok zengin bir
floraya sahiptir. Bitki dokusu yaylaların etrafını çevrelemiş, hatta iç içe girmiş durumdadır. İlçede, yöre halkı
için önemli bir role sahip tıbbi ve aromatik bitkileri dağlık arazide farklı yükseltilerde görmek mümkündür.
Pozantı halkı tarafından bu bitkiler direkt gıda, doğal çay, baharat ve süs bitkisi olarak kullanılmakla birlikte
geleneksel tedavide de kullanılmaktadır. Bu bitkilerden bazıları: “acı yavşan otu (arthemisia absinthium),
adaçayı (salvia officinalis), altın otu (helichrysum arenarium), civanperçemi (achillea millefeulle, yaraotu),
çirişotu (sarızambak), devedikeni (chardon), kantaron otu (hypericum perforatuml, kantariyyon), kekik
(thymus), ökseotu (gökçe), papatya (matricaria chamomilla), toros (dağ) çayı (sideritis türü)” dır.
İlçenin önemli akarsuları Çakıt ve Körkün çaylarıdır. İlçe akarsularının rejimleri düzensizdir. Bahar
aylarında karların erimesiyle yükselen derelerde, yaz aylarında su seviyesi düşmektedir. Bu iki çay Seyhan Baraj
gölüne dökülmektedir. Ayrıca doğal kaynak suyu bakımından zengin olan bölgede Şekerpınarı doğal kaynak
suyu gözü bulunmakta olup, buradan çıkan kaynak suyun bir kısmı birkaç farklı firma tarafından ticarileştirilerek
Türkiye genelinde pazarlanmaktadır.
Pozantı'da bulunan ormanlık ve dağlık alan içinde ve yaylalarda yaşayan yaban hayatının bazı türleri
bulunmaktadır. Ormanlar içine yerleşmiş kurt, sırtlan, tavşan, tilki, porsuk, kuyruksüren, domuz çokça bulunan
türlerdendir. Sıradağların yükseklerinde yaban keçisi bulunmaktadır. Karanfil Dağı'nda bulunan yaban keçileri
koruma altına alınarak çoğalmaları sağlanmış, yapılan en son sayımlarda 700'e yakın yaban keçisi tespit
edilmiştir. Bunların yanında Toros dağları kuş gözetleme bakımından da ülkemizin en önemli yörelerinden
biridir. Dere içlerinde kaya sazanı, yılan balığı bulunmaktadır. Çakıt ve Körkün çaylarında bir miktar sazan
balığı yaşamakta ve Körkün'de seyrek de olsa alabalığa rastlanmaktadır (Zaimoğlu ve ark., 2003).
Bölgede meyve bahçeciliği ve sebzecilik yapılmaktadır. İlçe genelinde üzüm, elma, kiraz, şeftali, ceviz,
armut ve erik ağaçları bulunmaktadır. Meyvenin yanında buğday, arpa, nohut, kuru fasulye, patates ve kuru
soğan gibi tarla bitkileri ile yonca ve fiğ gibi yem bitkileri ve domates, fasulye, barbunya, salçalık biber ve kabak
gibi sebzeler yetiştirilmektedir. Bölgede kıl keçisi başta olmak üzere küçükbaş hayvancılık hakimdir. Süt, et,
peynir, yün, kıl ve yumurta belli başlı üretilen hayvansal ürünlerdir. Arıcılık ve bal üretimi her geçen gün
artmaktadır.
Bölge kendine özgü geleneksel yemek türleriyle zengin bir yemek kültürüne sahiptir (Anonim, 2012b).
Tandır ve sac bazlaması, kurutulmuş domatesli kuru fasulye, içli köfte, tarhana çorbası, tevek sarması, ısırganlı,
235
ıspanaklı, gömeçli, yoğurtlu ve sütlü börek çeşitleri, sütlü dövme, topalak, kabak çiçeği dolması, yüksük çorbası,
bulamaç, domatesli bulgur pilavı, dövme pilavı, kesme, mercimekli köfte, pırasa böreği, sac kavurması, yoğurtlu
dövme, analı kızlı, teleme, yoğurtlu kabak yöreye özgü yapılan yemeklerdendir. Bağcılık ve buna bağlı olarak
pekmez, pestil ve bandırma yapılmaktadır.
Pozantı İlçesi ve Çevresinin Kültürel ve Doğal Değerleri
Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Pozantı, bölgede Gülek Boğazı (Tekirbeli) Geçidi, Fındıklı-Kamışlı
Geçidi, Belemedik-Çiftehan-Ulukışla Geçitleri’nin merkezinde bulunmaktadır. Tarih boyunca stratejik bir
öneme sahip olmuş Pozantı ilçesi ve çevresi, sırası ile Hititlerin, Asurların, Perslerin, Büyük İskender, Roma ve
Bizans İmparatorluğu, Abbasiler ve Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve her dönemde önemli bir konaklama
yeri olmuştur. Pozantı ilçesi ve çevresinin kültürel ve doğal değerlerine ait varlıkları aşağıda açıklanmıştır.
Anahşa Kalesi (Annacha Chateau)
Bizans dönemi yapılarından olan kale, Pozantı-Belemedik Köyü yolunun batısında Devlet Demir
Yolları’nın Kaleboynu Tüneli üzerinde ulaşılması oldukça zor, 1200 metre yükseklikte Çakıt Vadisine hakim
bir savunma kalesi olarak yapılmıştır. Güney tarafı sarp ve kayalıktır. Kalenin duvarları yaklaşık 7 metre
yüksekliktedir. Geniş bir tepe üzerinde olup kuzeyinde iki burun vardır. İç kısmında ise tonozlu yapılar, su
sarnıçları yer alır. Üst kısmında bilhassa doğu ve batıda mazgal delikleri kaleyi çevrelemektedir. Kaleye ana
giriş kuzeydendir. Anahşa Kalesi “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde olup, koruma altına
alınmıştır (Anonim, 2012a).
İbrahim Paşa Tabyaları
Tarsus-Pozantı karayolu Tekir (Akçatekir) Yaylası mevkisinde bulunan ve yüksek tepe üzerine inşa
edilmiş oval bir yapıdır. İbrahim Paşa Tabyaları denildiği gibi Kızıl Tabya, Büyük veya Fenerli Tabya olarak da
isimlendirilmiştir. İbrahim Paşa Tabyası'nın dışında aynı bölgede Yer Tabyaları ve Ak Tabya (Beyaz-Küçük
Tabya) adı verilen tabyalarda vardır. Yaklaşık iki yüzyıl önce yapılmış olmasına rağmen, sağlam ve bölgede çok
nadir bulunan Osmanlı İmparatorluğu devrine ait yapılardandır. Osmanlı Devleti'ne isyan ederek Kütahya'ya
kadar ilerleyen ve bir süre de Adana'da kalıp bu bölgeye hakim olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın
oğlu Adana Valiliği yapan Mısırlı İbrahim Paşa tarafından 1833 yılında İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinin geçiş
noktası olan Gülek Boğazını kontrol etmek ve doğu bölgesinden gelecek işgal teşebbüslerine karşı koymak için
inşa ettirilmiştir. İbrahim Paşa Tabyası “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde olup, koruma altına
alınmıştır (Anonim, 2012c).
Akköprü
Adana-Niğde il sınırında bulunmaktadır. 500 yıllık Şekerpınarı (Akköprü) Köprüsü ve yakın çevresinde
bulunan yaklaşık 100 yıllık 2 adet demiryolu köprüsü ve 2 adet tünel bölgede arkeolojik sit potansiyelini
oluşturmaktadır. Bölgede bulunan ve Torosların suları ile beslenen kaynak su da arkeolojik fonksiyonu yanında
doğal sit potansiyeli oluşturmaktadır. Alan II. derece doğal ve II. derece arkeolojik koruma alanı olarak ilan
edilmiştir (Anonim, 2007b).
Anıt Ağaçlar
236
Pozantı ilçesi sınırlarında 3 adet anıt ağaç bulunmaktadır. Bunlardan Çetinlik Dağı orman arazisi içinde
bulunan Sedir ağacının 635 yaşında olduğu tescil edilmiştir. Fındıklı yaylasını birkaç kilometre geçtikten sonra
sağa doğru orman yolundan gidilerek ulaşılan anıt ağaç, Çetinlik Dağı'nda 1700 rakımlı yerdedir. Oldukça geniş
bir gövdeye ve heybetli bir görünüme sahip olan sedir ağacının çevresi yaklaşık 6 metredir. Yüksekliği ise
40 metreyi bulmaktadır. Diğer anıt ağaç Belemedik Köyü'nde bulunan Çınar ağacı olup, 200 yaşında olduğu
tespit edilmiştir. Zeminde çınar ağacının çevresi 7.5 metre civarındadır. Ağacın yüksekliği ise 25 metreyi
bulmaktadır. Bürücek Yaylası'nda bulunan Ceviz ağacının yaşının ise 380 olduğu tahmin edilmektedir. Çevresi 5
metre yüksekliği ise 35 metre civarındadır. Her üç ağaçta “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri”nde
olup, koruma altına alınmıştır (Anonim, 2012b).
Ayrıca bölgede Kamışlı Köyü Kilise Kalıntıları, Aşçıbekirli Köyü Menemenci Köprüsü, Gökbez Köyü
Arkeoloji Alanı, Pozantı Tren Garı tarihi yapıları da bulunmakta olup “Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma
Envanteri”nde koruma altına alınmıştır.
Belemedik Kalıntıları ve Alman Mezarlığı
Hicaz-Bağdat Demiryolu hattının yapımında en zorlu etaplardan biri olan Belemedik-Hacıkırı
arasındaki 12 tünelin (toros tünelleri) inşası sırasında Pozantı ve çevresi şantiye bölgesi olmuştur. Belemedik
kalıntıları II. Abdülhamit döneminde Almanlar tarafından Belemedik’te kurulan şantiyeden günümüze kadar
ayakta kalabilen kalıntılardır. Bu kalıntıların içerisinde mühendislerin ve işçilerin kaldığı binalar, hastane, okul,
eğlence yerleri bulunmaktadır. Ayrıca, o dönem orada ölen Almanların anısına anıt da bulunmaktadır.
Yaylalar
Pozantı ilçesinin Adana ile ulaşımının kolay olması ve ilçenin Toros Dağları üzerinde bulunması yayla
turizminin gelişmesine sebep olmuştur. Yaylalar, yerel halkın mikro-klimatik nedenlerle geleneksel olarak ilgi
duyduğu ve yaz aylarında uzunca bir süre konakladığı kesimlerdir. Genellikle 600 m yükseklikten sonra
başlayan yaylalar, gerek serinliği ve gerekse iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarının sağladığı bol oksijenli
havası ve görsel değerleri nedeniyle çok rağbet görmektedir. Pozantı İlçesi’ne bağlı yayla niteliğindeki yöreler
sıralandığında; Pozantı mevkiinde Gökbez-Eskikonacık-Yenikonacık-Armutoluğu, Akçatekir mevkiinde
Akça-Şıhlı-Tekir-Çağşak-Bürücek-Eskiköy,
Alpu-Fındıklı-Ömerli
ve
Kamışlı
Belemedik
mevkiinde
mevkiinde
Belemedik,
Karacadağ
mevkiinde
Kamışlı-Hamidiye-Yazıca-Aşçıbekirli-Dağdibi-Solaklı
bulunmaktadır (Zaimoğlu ve ark., 2003).
Doğa Gezisi, Tırmanış ve Yürüyüş İmkanları
Orta Toroslar her türlü dağ turizmi, doğa yürüyüşü (trekking) turizmi için uygun koşullar sağlamaktadır.
Yükseltisi üç bin metreyi aşan dorukları tırmanma, bunun daha alt kolları ise doğa yürüyüşleri için ideal ortamlardır
(Anonim, 2012d). Tespit edilen doğa yürüyüşü (trekking) güzergahları Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Doğa Yürüyüşü (Trekking) Güzergahları
Güzergah
Başlangıç noktası
Konaklama noktası
Bitiş noktası
1
Pozantı - Hamidiye Köyü - Mazmulu Dağı
Mazmulu Mevkii
Eğni Suyu Mevkii
Belemedik Köyü
Bürücek Yaylası
-Karanfil Dağı
2
Karaisalı - Karakılıç Köyü – Darıçukuru Köşk - Damlama - Ekecik
237
3
Pozantı İlçe Merkezi
-
Asmacık Yaylası
4
Belemedik- Tüneller- Kuşçular
-
Hacıkırı Varda Köprüsü
5
Pozantı İlçesi
Armutoluğu Yaylası
Kızıldağ Yaylası
Ayrıca Çin'den başlayarak Anadolu üzerinden İstanbul'a kadar uzanan tarihi İpek Yolu'nun, Pozantı
ilçesinden geçen bölümü turizm değeri taşımaktadır. Yöreye gelen turistler, bu tarihi yolda Pozantı-Yanıkhan
güzergahı boyunca yürüyüş yaparak, yüzlerce yıl öncesinin izlerini görme fırsatı bulabilmektedirler. Bunun
yanında Kurtuluş Savaşı yıllarının izlerini taşıyan mevziler de görülebilmektedir. Tarih kitaplarında "Toz
Tepesi" diye geçen ve Adana ile Pozantı'nın düşman işgalinden kurtarılışında önemli bir yeri olan bu mevziler
halen kendini korumaktadır. Kanyon turizmi için Toroslar’dan geçen Çakıt Suyu'nun yatağı ve Korkun Çayı
yatağı bulunmaktadır (Anonim, 2012b).
Sonuç
Pozantı ve çevresi sahip olduğu coğrafi yapısı, doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel değerlerinin yanında
iklimi ve kolay ulaşılabilirliği nedeniyle ekoturizm faaliyetlerinin yapılması için uygun bir potansiyele sahiptir.
Ancak bu potansiyelin ekoturizm amaçlı olarak kullanılabilmesi konusunda özellikle halkın bilgi düzeyi ve
ilgisinin yeterli olmadığı görülmüştür. Bölgede bulunan doğal ve kültürel kaynakların bilinçsizce tahrip edildiği,
doğal ve kültürel çevrenin korunması çalışmaları ile ilgili eğitim çalışmalarının eksik olduğu, bu yapılmadığı
takdirde mevcut kaynakların kısa zamanda yok edilebileceği tespit edilmiştir. Ayrıca bölgenin ekoturizm
potansiyelinin tanıtılması ve talep yaratılması çalışmalarının yetersiz olduğu görülmüştür. Pozantı İlçesi
Belediye Başkanlığı’nın bu farkındalık yaratma, bilinçlendirme ve tanıtım çalışmalarını kendi olanakları ile
gerçekleştirmeye çalıştığı, ancak bu konuda örgütlü bir çalışmaya gereksinim olduğu anlaşılmaktadır.
Pozantı ve çevresinin sahip olduğu zengin bu potansiyeli tanıtmak, ekoturizmi geliştirmek ve bu sayede
yerel halkın sosyo-kültürel ve ekonomik gelişmesine katkıda bulunmak için yapılması gerekenler aşağıda
sıralanmıştır:
• Bölgenin ekoturizm kaynakları tespit edilip değerlendirildikten sonra bir envanter çalışması yapılmalıdır.
• Ekoturizme taraf olacak tüm kişi, kurum, kuruluşlar arasında etkili bir işbirliği, koordinasyon sağlanmalı ve bu
planlama sürecine yerel halkın katılımı özendirilmelidir.
• Sürdürülebilirlik ilkesine ve ekoturizmin amacına uygun, doğal kaynakların kapasiteleri göz önüne alınarak
ekoturizmin geliştirilmesi yönünde planlama yapılmalıdır.
• Bölge halkının turizm ve ekoturizm konusunda bilinçlendirilmesi yoluyla doğal, fiziksel ve kültürel
kaynakların korunması ve turizmin özellikle de ekoturizmin desteklenmesi sağlanmalıdır.
• Bölgede gerçekleştirilebilecek faaliyetler gruplandırılıp her birine uygun alanlar ve imkanlar sağlanmalıdır.
• Bölgenin ekoturizm potansiyelinin tanıtılması ve bölgeye turistin çekilebilmesi amacıyla tanıtım ve pazarlama
faaliyetlerine de ağırlık verilmelidir.
• Yöre halkının gelirine katkı amacıyla yöreye özgü ürünlerin tanıtım ve satış çalışmaları ön plana çıkarılmalı,
yerel ürünlere turistik ürün niteliği kazandırılmalıdır.
Sonuç olarak, bölgede sürdürülebilir bir ekoturizmin geliştirilmesi için öncelikli olarak yöre halkı,
kurum ve kuruluşlarda farkındalık yaratılması, ekoturizmin ilkeleri doğrultusunda bir planlamanın yapılması ve
bölgenin sahip olduğu ekoturizm imkanlarının yoğun bir şekilde tanıtılması gerekmektedir.
238
Kaynak
Anonim, (2007a). Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Türkiye Turizm Stratejisi”, Ankara.
Anonim, (2007b). Adana İlçeler Kültür Envanteri I. T.C. Adana Valiliği, Ulusoy Ofset, Adana.
Anonim, (2012a). T.C. Adana Valiliği Pozantı Kaymakamlığı. www.pozantı.gov.tr (Erişim tarihi: 10.03.2012)
Anonim, (2012b). Medeniyetler Geçidi Pozantı. Pozantı Belediyesi Kültür Hizmetleri, Pozantı Belediyesi
Pozantı
Anonim, (2012c). Pozantı Belediyesi. www.pozantı.bel.tr (Erişim tarihi: 10.03.2012)
Anonim, (2012d). Adana İl Kültür Müdürlüğü. www.adanakultur.gov.tr (Erişim tarihi: 05.03.2012)
Ceballos-Lascurain, H. (1996). Tourism, Ecotourism and Protected Areas: the state of nature-based tourism
around the world and guidelines for its development, IUCN, Gland, Switzerland and Cambridge, UK, 301
pp.
Demir, C. ve Çevirgen, A. (2006). Ekoturizm Yönetimi. Nobel Yayın No: 859, İktisat ve İşletme Yayınları
Dizisi:113, Ankara.
Erdoğan, N. (2003). Çevre ve Ekoturizm, Erk Yayınevi, Ankara.
Gülüm, K. ve Torun, F. (2009). Nemrut Dağı (Adıyaman) ve Civarının Ekoturizm Potansiyelinin
Değerlendirilmesi. 10. Ulusal Turizm Kongresi, 21-24 Ekim 2009, Mersin.
Kerry, B.G. (1992). Tourism Alternatives Potentials in The Development Of Tourism. Journal of Travel
Research, University of Pennsylvania, 52:34.
Koçan, N. (2011). Mudurnu (Bolu) ve Yakın Çevresi Peyzaj Özelliklerinin Ekoturizm Kapsamında
İrdelenmesi. Gümüşhane Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Sayı 1: 87-98.
Kuter, N. (2009). Korunan Alanlarda Ekoturizm ve Çevresel Etkileri. 10. Ulusal Turizm Kongresi, 21-24 Ekim
2009, Mersin.
Yürik, E. Ö. (2003). Turizmin Geleceği: Ekoturizm. Standard Dergisi, Yıl:42, Sayı:500, Ankara.
Zaimoğlu Z., İplik F., Özdinç İ.Y., İkiz Ş. ve Kurtoğlu F. (2003). Pozantı Gelişim Raporu. T.C. Adana Valiliği
Pozantı İlçe Gelişim Planı Turizm Araştırma Grubu, Adana.
ADINI MİTOLOJİK UNSURLARDAN ALAN OTEL İŞLETMELERİ: ANTALYA ÖRNEĞİ
Arş. Gör Semra AKTAŞ POLAT
Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Arş. Gör. Serkan POLAT
Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
Prof. Dr. Orhan BATMAN
239
Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü
ÖZET
Bir kent sahip olduğu çekiciliklerle olduğu kadar, sözlü ve sözsüz unsurlarla da zihinlerde kalıcı izler
bırakabilmektedir. Yazı öncesi dönemlerde kullanılan söz sanatının ilk kaynağı olan mitlerin kentlerdeki turizm
işletmelerinin isimlendirilmesinde kullanılmasını konu alan bu çalışma mitolojik unsurların turizm eksenli
tanıtımlarda kullanılabileceğinden hareketle hazırlanmıştır. Çalışmada, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 29
Şubat 2012 tarihinde yayınlanan turizm işletme belgeli otel işletmeleri araştırmanın evreni olarak seçilmiştir.
Çalışmanın örneklemini ise Antalya’da bulunan turizm işletme belgeli otel işletmeleri oluşturmaktadır.
Yapılan araştırma sonuçlarına göre, özellikle Yunan ve Roma Mitolojisi’ne ait tanrı ve tanrıça isimlerinin turizm
işletmelerine verilen isimlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Güzellik kraliçesi, müzik tanrısı, şafak tanrısı, aşk ve
güzellik tanrıçası, bereket tanrısı işletme ismi olarak kullanılan isimler arasındadır. Adını mitolojiden alan turizm
işletme belgeli otel işletmelerinin bazılarının işletmeye verdikleri ismi tanıtım amaçlı kullanmadığı ve web
sitesinde bu hikayelere yer vermediği gözlenmiş bazı otel işletmelerinin ise bu hikayelere uygun otel konsepti
oluşturmaya çalıştıkları söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Mitoloji, Turizm, Turizm İşletme Belgeli Otel İşletmeleri, Antalya
Giriş
Sözlü ve yazılı kültür ürünleri arasında değerlendirilen mitolojiler turistik bir çekicilik unsuru olarak ele
alınabilmektedir. Yerli ve yabancı turistler gittikleri turistik destinasyonlarda destinasyona ait veya o bölgede
bulunan herhangi bir objeye dair efsane ve mitolojik hikâyelere özel ilgi duyabilmektedir. İşletme sahipleri böyle
bir ilginin farkındalığı ile ya da tamamen şahsi düşüncelerle işletmelerine verdikleri isimlerde mitolojik
öğelerden yararlanmaktadırlar. İşletme isimlendirilmesinde kullanılan mitolojik unsurlar işletmelerin tanıtım
unsuru açısından birer araç konumuna gelmekte olduğu söylenebilir.
Bu çalışmada mitoloji kavramına işletme eksenli yaklaşılmaya çalışılmıştır. Yerli ve yabancı turistleri ağırlayan
turizmin, dolayısıyla ülke tanıtımının önemli bir yeri olan otel işletmelerinin isimlendirilmesinde mitolojik
hikayelerde geçen tanrı/ tanrıça, çiçek.. vb. unsurların kullanılmasına değinilmiştir. Çalışmada kısaca mitoloji
kavramı ve tanımı yapılarak turizm ve turizm işletmeleri hakkında kısa bir bilgi verilmiş sonrasında ise örneklem
olarak seçilen Antalya’da bulunan adını mitolojik unsurlardan alan otel işletmeleri incelenmeye çalışılmıştır.
Mitoloji ve Turizm
Çalışmanın bu bölümünde mitoloji ve turizm ile ilgili genel bir bilgi verilmiştir. Yerli ve yabancı turistler için
efsanelerin ve mitolojik öykülerin birer çekicilik unsuru olduğuna değinen Aktaş ve Batman (2009,2010) bu
unsurların başlı başına bir çekicilik unsuru olabilecekleri gibi destinasyonun çekicilik kazanmasında yardımcı
unsurlar olabileceğine de değinmişlerdir.
Bayat’ın ifadesine göre söz sanatının ilk kaynağı mitolojidir. Tarihi çağda mitolojik olgular zamanla sanat
kaygısı ile yeniden düzenlenmiş ve toplumun inançsal ve eğitimsel talebini karşılamanın yanı sıra estetik zevkin
240
de bir aracı haline gelmiştir. Zamanla sözlü kültür ürünleri değişse de temelde sözlü edebiyatın kendini ifade
yolu olarak mit, etkinliğini korumuştur. Mitoloji sadece sözlü ve yazılı edebiyatın bir kaynağı değil, aynı
zamanda kültürün de özünü oluşturur (2007:80–81).
Doğa güçlerini ve doğaüstü varlıkları konu alan hayal ürünü öykü anlamına gelen ‘mythos’ ile söz ya da akıl
anlamına gelen ‘logos’ kelimelerinden oluşan mitoloji -mythology-, insanlığın geçirdiği gelişim aşamalarını ve
düşünme atılımlarını gösteren en önemli bilgi kaynağıdır. İnsanın evrensel bilinçle iletişime geçme arzusundan
beslenen mitoloji, neden ve nasıl gibi sorulara yönelik yanıt arayışını sembolize etmektedir (Gürel ve Muter,
2007:538).
Batuk’un ifadesine göre mitoslar, hiçbir iletişim aracının bulunmadığı, yazının, kâğıdın ve kalemin
keşfedilmediği, medyanın olmadığı, eğitim ve eğitim kurumlarının bulunmadığı geçmiş dönemlerde, yasayan
insanlar için bir tür okul olmuştur. Mitoslar, o insanları eğitmiş, onların duygularının sükûna ermesini sağlamış
ve en önemlisi iletişim araçlarının olmadığı bir dönemde toplumun kültürlenmesini, ortak bir bilinç ve kültür
düzeyinin meydana gelmesini sağlamıştır (2003:35).
Turizm, insanların yaşadıkları ortam dışına çıkıp gittikleri yerlerde geçici konaklamalarından doğan ihtiyaçların
karşılanması ile ilgili faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Barutçugil’in (1989:15) ifadesine göre turizm, sürekli
yaşanılan yer dışında tüketici olarak yapılan seyahat ve geçici konaklamayı içine alan bir olaydır. Kozak ve diğ.
(2008:3), seyahat ve konaklamanın turizm olayı içinde sayılıp sayılamayacağını şu ölçütlerle açıklamışlardır;
•
Seyahatin devamlı ikamet edilen, çalışılan ve günlük gereksinimlerin sağlandığı yerler dışında
yapılması
•
Konaklama sırasında genellikle turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin talep edilmesi
•
Konaklamanın geçici olması
•
Seyahatin gelir elde etmek amacıyla yapılmaması gerekmektedir.
Turist ise, çeşitli nedenlerle (gezme-eğlenme-dinlenme-sağlık-spor vb.) belirli bir süre içinde seyahat eden,
ziyaret ettiği yerde 24 saatten fazla kalan veya en az bir geceleme yapan insandır (Olalı, 1981:27). İçöz (2000:3)
insanları seyahate yönelten sebepleri dört başlık altında incelemiştir. Bunlar fiziksel dürtüler, kültürel dürtüler,
kişilerarası dürtüler ve statü, saygınlık dürtüleridir. Fiziksel dürtüler içerisinde, sağlık, dinlenme vb. istek ve
ihtiyaçlar, kültürel dürtüler içerisinde insanların yaşadıkları yer dışındaki kültürleri öğrenme ya da kendi
kökenlerini öğrenme istekleri vardır. Kişilerarası dürtülerde ise yeni insanlarla tanışmak yeni arkadaşlıklar
kurmak sayılabilirken, statü ve saygınlık dürtüleri arasında insanların egolarını tatmin etme amacı ifade
edilebilir.
Turizm endüstrisi, konaklama, ulaştırma, yiyecek-içecek faaliyetleri, perakende satış mağazaları, pazarlama
hizmetleri gibi birbirinden farklı hizmetleri bir araya toplayan bir endüstridir (Olalı ve Korzay, 1989:5).
Turizmde faaliyet gösteren işletmeler seyahat işletmeleri, konaklama işletmeleri, yiyecek-içecek işletmeleri,
rekreasyon ve animasyon işletmeleri olarak sıralanabilir.
241
Turizm endüstrisinde faaliyet gösteren turistik mal ya da hizmet üreten ve bunları pazarlayan ticari kuruluşların
kendine özgü bazı temel özellikleri vardır. Barutçugil (1989) bu özellikleri şu şekilde açıklamıştır;
•
Turizm işletmeleri büyük ölçüde insan gücüne dayanır. İnsanların psikolojik tatmin sağlamalarında
insan gücünün emeği gözardı edilemez.
•
Turizm alanında faaliyet gösteren tüm işletmeler birbirleriyle yakın ilişkiler içerisinde olmalıdırlar.
•
Turizm de satılan şey “hizmettir”. Dolayısıyla hizmetin üretildiği yerde tüketilmesi zorunluluğu vardır.
•
Turizm işletmelerinde stoklama söz konusu değildir.
•
Turizm işletmelerinin ikamesi fazladır.
•
Turizm işletmeleri 7/24 faaliyet gösterirler.
•
Turizm talebi oldukça esnektir. Talebin ekonomik, politik koşullara bağlı olması nedeniyle turizm
endüstrisinde talebi belirlenmesi güçtür.
Adını Mitolojiden Alan Otel İşletmeleri: Antalya Örneği
Çalışmanın evreni Türkiye’de faaliyet gösteren turizm işletme belgeli otel işletmeleri olarak belirlenmiştir.
Araştırmanın evreni Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2012 yılında yayınladığı turizm işletme belgeli tesislerin
listesinden yararlanılarak elde edilen 3782 turizm işletme belgeli otel işletmesi oluşturmaktadır. Bu sayının 295’i
İstanbul, 136’ı Ankara, 101’i İzmir, 279’u Muğla, 570’i ise Antalya iline aittir. Bu dağılıma göre otel
işletmelerinin en yoğun olduğu şehir Antalya’dır. Tüm evrenin incelenmesi çok zaman alacağından Türkiye’de
otel işletmelerinin en yoğun olduğu Antalya ilinde bulunan 570 otel işletmesi bu araştırmanın örneklemi olarak
seçilmiştir. Antalya’da turizm işletme belgeli toplam 16 otel bir yıldızlı, 77 otel iki yıldızlı, 123 otel üç yıldızlı,
164 otel dört yıldızlı, 205 otel beş yıldızlı bulunmaktadır.
Antalya’da otellerin dışında turizm işletme belgeli diğer tesisler arasında iki butik otel, on beş pansiyon, otuz
dokuz müstakil apart, on yedi özel konaklama tesisi, bir özel konaklama tesisi + golf tesisi, altı otel + golf tesisi,
on özel tesis, bir otel personel eğitimi tesisi, otuz dokuz beş yıldızlı tatil köyü, dört adet dört yıldızlı tatil köyü ve
altı adet birinci sınıf tatil köyü, üç golf tesisi, dokuz günübirlik tesis ve yedi adet lokanta bulunmaktadır.
Çalışmanın bu bölümünde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 29 Şubat 2012 tarihinde yayınladığı turizm işletme
belgeli tesisler listesi esas alınarak Antalya şehrinde bulunan adını mitolojiden alan turizm işletme belgeli otel
işletmeleri yıldız sınıflandırılma (1*-5*) sistemine göre incelenecektir.
Antalya’da adını mitolojiden alan bir yıldızlı otel işletmeleri arasında Kaş da bulunan Otel Dionysia adını
Dionysos adına yapılan şenliklerden almaktadır. Büyük Dionysia ya da Kent Dionyia’sı olarak adlandırılan
şenlikler Mart ayı sonunda yapılmaktadır. Kent Dionysia’sı 5 ya da 6 gün sürmektedir (ircforumlari.com).
Dionysos, Olympos’a giren tanrıların en sonuncusudur. Dionysos, Yunan mitolojisine dışarıdan gelen bir
tanrıdır. Roma’da eski İtalik tanrı LiberPater’le özdeşleştirilmiş olan, aslında klasik dönemin bağ, şarap ve
mistik eğlence tanrısıdır (dionysoshotels.com).
242
Antalya’da otellerin isimlendirilmesinde en çok karşılaşılan isim Nil Kraliçesi Cleopatra’dır. Antalya Alanya’da
bulunan iki yıldızlı Cleopatra Golden Beach Alangün Otel, yine Alanya’da bulunan iki yıldızlı oteller Kleopatra
Princess, Kleopatra İkiz Otel, Kleopatra Bebek, Kleopatra Develi Otel, Alanya’da bulunan üç yıldızlı oteller ;
Kleopatra Inn Otel, Kleopatra Micador, Hotel Kleopatra, Kleopatra Lıfe , Kleopatra Beste Otel, Kleopatra
Bavyera Otel, Alanya’da bulunan dört yıldızlı Kleopatra Dreams Beach Hotel, Kleopatra Beach Otel, Kleopatra
Royal Palm Otel, Kleopatra Ada Hotel adını Nil Kraliçesi Kleopatra’dan almaktadır.
Nil’in kraliçesi Kleopatra, tarihteki en güzel kadınlardan birisi olarak kabul edilir. Güzelliğinin sırrının süt
banyosu olduğuna ilişkin söylemlerden dolayı özellikle Spa otelleri tarafından Cleopatra güzelliğe giden bir
adım olarak kullanılmaktadır.
Bu otellerin dışında adını Roma mitolojisindeki şafak tanrıçası Aurora’dan alan (Yunan mitolojisinde gül
parmaklı Eos olarak geçer ( wikipedia.org) ). Alanya’da ki iki yıldızlı Aurora oteli ve adını eski Mısır, Hint ve
Yunan mitolojisinde çok önemli yeri olan bir çiçekten alan Manavgat’ta ki Lotus Otel adını mitolojiden alan iki
yıldızlı otellerdendir. Lotus çiçeği tarih boyunca; bereket, doğum, saf tutku, cinsellik ve yeniden doğuşun
simgesi olarak görülmüştür. Mitolojide lotus çiçeğinin gelişimi üç temel elementin yolundan geçer. Bunlar su,
hava ve ışıktır. Suyun karanlığında kendiliğinden köklenir, ışıkla olgunlaşır ve sonunda başını sudan çıkararak
havaya ulaşır (lotussanat.com).
Kemer’de üç yıldızlı Aura Resort Otel, adını Artemis'in av arkadaşlarından birisi olan Phrygia'lı güzel bir kızdan
almıştır (turkcebilgi.org). Kemer’de bulunan adını Tanrıça İsis’in gizemli yıldızından alan Sirious Otel,
Alanya’da ki Deniz Tanrıçası Doris (Apak, 2012)’den adını alan Doris Aytur Otel, ve Artemis Princess Hotel
adını Leto ile Zeus’un kızı, Apollon’un kızkardeşi orman tanrıçası olarak bilinen Artemis’den
(birdunyabilgi.net/) alan oteller üç yıldızlı otellere örnektir. Manavgat’ta ki Helios Otel adını Güneş Tanrısından,
Serik’te ki Ceres Otel adını Roma mitolojisinde anne sevgisinin ve büyüyen bitkilerin (özellikle tahılların)
tanrıçasından (wikipedia.org ) alan üç yıldızlı otellerdir.
Antalya merkezde ki dört yıldızlı Grand Adonis Otel adını erkeklik ve bereket tanrısı olan Adonis’den
almaktadır. Manavgat’da ki dört yıldızlı Thalia Beach Resort Hotel adını Yunan mitolojisindeki ilham
perilerinden birisi olan Thalia’dan almıştır. Alanya’da ki dört yıldızlı otellerden olan Rheme Beach Hotel adını
Şöhret Tanrıçası (mailce.com ) Rheme‘ den almıştır. Serik’te bulunan dört yıldızlı Arcadia International Hotel
Resort adını Yeryüzünde Cennet (rcadiavineyards.com) olarak tanımlanan Arcadia’dan almaktadır. Manavgat’ta
ki dört yıldızlı Orfeus Park Otel adını mitoloji çağındaki müzik tanrısı (orfeushotels.com) Orfeus’dan almıştır.
Manavgat’ta dört yıldızlı diğer bir otel ise Venüs Oteli’dir. Bu otel adını Roma mitolojisinde aşk ve güzellik
tanrıçası olan Venüs’ten almaktadır. Yunan mitolojisindeki ismi Afrodit (Aphrodit)’tir (wikipedia.org).
Alanya’da ki dört yıldızlı Club Kastalia adını Apollon’un aşık olduğu (mitoloji.in/sozluk ) Kastalia’dan almıştır.
Adını Yunan mitolojisindeki ilahi bir varlık olan (agnostik.org ) Asteria’dan alan Manavgat’ta ki Asteria Elita
Resort Hotel, Asteria Otel ve Asteria Sorgun Resort Hotel beş yıldızlı otellerdendir. Serik’te bulunan adını
ismini mitolojideki bir kraliçeden alan güzeller güzeli bir genç kızdan alan (calista.com.) Calista Luxury Resort
Otel beş yıldızlı işletmelere verilebilecek başka bir örnektir.
243
Calista güzelliği ile gurur duyar ve bu güzelliği ebedileştirmek adına her şeyi göze alır. Sonunda
istediğini elde eder. Tanrıçaları kıskandıracak bir güzellikle ışıldamaya başlar ve dış güzelliğini ruh güzelliğiyle
birleştirerek kendini iyilikler yapmaya adar. Bir süre sonra ruhu o kadar güzelleşir ki bir ölümlü olarak kalması
olanaksızdır. Tanrılar Calista’ya iç güzelliğini verir ve bu dış güzelliğine de yansır. Calista ismi bu zamandan
sonra güzellik tanrıçasıdır ve saf güzelliği yansıtır (calista.com.).
Adını Arganut seferinde anılan Nephele’nin oğlu Phriksos’un Aietes (Güneş’in oğlu)’in
kızlarından olan
Chalciope ile yaptığı evlilik sonucu doğan oğullarından birisi olan Melas’dan (bluepoint.gen.tr ) alan Melas Lara
Otel, Eski Mısır mitolojisinde gök (Güneş) tanrısı Horus’tan adını alan Manavgat’ta ki Horus Paradise Luxury
Resort Otel diğer örneklerdendir.
Horus, şahin başlı tasvir edilir, bazı tasvirlerde firavunlar İsis'in kucağında sembolize edilmiştir. Bunun
sebebi firavunların dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmasındandır. Firavunlar kendilerini Horus'un
yeryüzündeki cisimleşmiş halleri olarak gördükleri için Horus, Antik Mısır'ın en önemli tanrılarından biridir
(wikipedia.org/wiki/Horus).
Manavgat’ ta bulunan, Yunan mitolojisinde Gün’ün Tranrıçası olarak bilinen Hemera’dan adını alan Hemera
Otel (wikipedia.org/wiki/Hemera) ve Roma mitolojisinde Latinus Silvius'un oğlu ve Alba Longa'nın beşinci kralı
olarak bilinen Alba’dan (forumpaylas.net/genel-kultur)
adını alan Alba Resort ve adını olan insanların
kalplerinden kederleri kovan acıları yatıştıran neşe ve kahkaha tanrısından (turkcebilgi.org ) alan Risus Apart
Otel adını mitolojiden alan otellere verilebilecek diğer örneklerdir.
Sonuç ve Değerlendirme
Yapılan araştırma sonuçlarına göre, otel işletmelerinin isimlendirilmesinde mitolojik unsurların kullanılması göz
ardı edilemeyecek ölçüdedir. Bazı işletme isimlerinde işletme sahiplerinin isimleri veya çeşitli kısaltmalar, bazı
otel işletmelerinde çiçek isimleri kullanılırken bazılarında ise bölgenin antik dönemlerdeki isimleri veya o
dönemlerde yaşamış kahramanların isimleri işletme ismi olarak kullanılmaktadır. Bunların dışında özellikle
Yunan Mitolojisi’ne ait tanrı ve tanrıça isimlerinin turizm işletmelerine verilen isimlerde kullanıldığı tespit
edilmiştir. Güzellik kraliçesi, müzik tanrısı, şafak tanrısı, aşk ve güzellik tanrıçası, bereket tanrısı işletme ismi
olarak kullanılan isimler arasındadır. Kültür Turizm Müdürlüğü’nün yayınladığı turizm işletme belgeli tesisler
listesinde Nil Kraliçesi Kleopatra ve Yunan mitolojisindeki ilahi bir varlık Yunan mitolojisindeki ilahi bir varlık
Asteria’nın birden fazla otele isim olarak verildiği görülmektedir. Bu işletmelerden bazıları otel web sitesinde
ilgili mitolojik hikayeye değindiği bazısının ise web sitesinde bu hikayelere yer vermediği görülmüştür.
Sözlü edebiyatın kendini ifade yolu olarak etkinliğini koruyan mitler, kültürün özünü oluşturmaktadır. Turizmde
cazibe unsuru olarak ele alınabilecek olan mitolojik öykülerin kahramanları turizm işletmelerinin
isimlendirilmesinde kullanılarak dikkatler kentin üzerine çekilebilir. İsimlendirme yapılırken, işletmenin
bulunduğu kentin özellikleri dikkate alınarak kenti tanıtacak, kentin bir marka haline gelmesini sağlayacak
akılda kalıcı isimler kullanılmalıdır. Örneğin otel işletmelerinde işletmenin konseptine göre aşk, sağlık, güzellik
tanrı/tanrıça isimlerine yer verilebilir. Aynı zamanda yiyecek-içecek işletmelerine verilecek isimlerde özellikle
bereket, şarap tanrısı/tanrıçası vb. kahramanların isimlerinden yararlanılabilir. Türkiye’de bulunan turizm
işletmelerin isimlendirilmesinde sadece Yunan mitolojisinden değil Türk Mitolojisi ve diğer mitolojilerin önemli
244
kahramanlarının isimlerinden yararlanılabilir. Örneğin Türk Mitolojisinde; “Ülgen” (İyilik Tanrısı), “Asena”
(Dişi Kurt), “Umay” (Bereket Tanrıçası), “Mergen” (Bilgelik Tanrısı), “Ayızıt” (Güzelliğin sembolü) işletme
ismi olarak önerilebilir. Roma mitolojisinde, “Cupid” (Aşk tanrısı), “Aurora” (Şafak tanrısı), “Concordia” (Barış
tanrısı), “Faunus” (Verimlilik tanrısı), “Lar” (Ocakbaşı tanrısı), “Salus” (Sağlık tanrıçası), “Pilumnus” (Şifa
tanrısı), İskandinav mitolojisinde “Gefjun” ( Bereket tanrıçası), “Lofn” (Aşk tanrıçası) vb. tanrı ve tanrıça
isimleri işletme isimleri olarak kullanılabilir.
KAYNAKÇA
Aktaş, S. (2009). Efsanelerin Turistik Çekicilik Üzerine Etkileri, Turist Rehberleri Üzerine Bir Araştırma .
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği A.B.D
Aktaş, S. ve Batman, O. (2010). Destinasyon Marka Kimliği Oluşturmada Efsanelerin Rolü, Giresun Efsaneleri
Üzerine Bir Değerlendirme. Giresun Üniversitesi, Doğu Karadeniz Sempozyumu, Giresun
Alba Web site: http://www.forumpaylas.net/genel-kultur/87325-roma-mitolojisi-kisileri.html
Apak, M. (2012). Web site: http://www.makaleler.com/genel-kultur-makaleleri/doris-mitoloji.htm
Arcadia. Web site: http://www.arcadiavineyards.com/tr-TR/Content/Baglar/Arcadia.aspx
Artemis. Web site: http://www.birdunyabilgi.net/mitolojide-artemis-diana
Asteria. Web site: http://www.agnostik.org/mitoloji/yunan/ASTERIA/
Aura. Web site: http://www.turkcebilgi.org/sozluk/mitoloji-terimleri/aura-18087.html
Aurora. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Aurora_(mitoloji)
Barutçugil, İ. (1989). Turizm İşletmeciliği. Beta Basım Yayın, İstanbul.
Batuk, C. (2003). Tarihin Sonunu Beklemek Ortadoğu Dinlerinde Eskatoloji Mitosları. İz Yayıncılık, İstanbul
Bayat, F. (2007). Mitolojiye Giriş. Ötüken Neşriyat A.Ş, İstanbul
Birol, G. (2007). Bir Kentin Kimliği ve Kervensaray Oteli Üzerine Bir Uygulama. Arkitekt Dergisi,Kasım-Aralık
Calista Luxury Resort Hotel (2012). http://www.calista.com.tr/?inc=e&ID=&lang=TR
Castalia. Web site: http://www.mitoloji.in/sozluk/kastalia.html
Ceres. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ceres_(mitoloji)
Dionysos Hotels (2012). http://www.dionysoshotels.com/main/tr/index_genel.html
Dionysos.
Web
site:
http://www.ircforumlari.com/mitoloji-amp-efsaneler/6046-atina8217da-dionysos-
senlikleri.html
245
Gürel, E. ve Muter, C., (2007). Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması,
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 1, ss. 537-569
Hemera. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Hemera
Horus. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Horus
Kozak, N., Kozak, M. A. & Kozak M. (2008). Genel Turizm İlkeler Kavramlar. Detay Yayıncılık, Gözden
Geçirilmiş 7. Baskı, Ankara
Kültür
ve
Turizm
Bakanlığı
(2012).
Turizm
İşletme
Belgeli
Tesisler,
http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-37252/turizm-tesisleri-islemleri.html
Lotus. Web site: http://www.lotussanat.com/site/hakkinda/
Melas. Web site: http://www.bluepoint.gen.tr/myth/iason.html
Olalı, H. (1981). Turizm Dersleri. İstikbal Matbaası, İzmir
Olalı, H. ve Korzay M. (1989). Otel İşletmeciliği. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını
Orfeus Hotel , (2012). http://orfeushotels.com/tr-orfeushotel
Orhan, İ. (2000). Seyahat Acenteciliği ve Tur Operatörlüğü Yönetimi. Turhan Kitabevi, Ankara
Rheme. Web site: http://www.mailce.com/mitolojik-figurler-ve-aciklamalari.html
Risus. Web site: http://www.turkcebilgi.org/sozluk/mitoloji-terimleri/risus-19145.html
Venüs. Web site: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ven%C3%BCs_(mitoloji)
SEYAHAT ACENTALARINDA SOSYAL MEDYA KULLANIMINA İLİŞKİN BİR ÖRNEK OLAY
İNCELEMESİ
Mustafa BAŞ
Düzce Üniversitesi, SBE, Turizm ve Otel İşletmeciliği ABD
Ali TUNCEL
Düzce Üniversitesi, SBE, Turizm ve Otel İşletmeciliği ABD
Sedat ŞAHİN
Düzce Üniversitesi, SBE, Turizm ve Otel İşletmeciliği ABD
Doç. Dr. M. Selim SELVİ
Düzce Üniversitesi, Akçakoca TİOYO
ÖZET
246
Bu araştırmanın amacı, A grubu seyahat acentalarının sosyal medya kullanımlarına ilişkin genel bir
değerlendirme yapmaktır. Bu çalışmada, A grubu acentaların hangi sosyal medya kanallarını, neden tercih
ettikleri ve bu kanalları nasıl kullandıkları, sosyal medya hakkında genelde ne düşündükleri temel
araştırma sorularını oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında İstanbul Avrupa yakasındaki Taksim,
Sultanahmet ve Sirkeci semtlerinde konuşlanmış A grubu seyahat acentası yöneticilerine yönelik yarıyapılandırılmış mülakat yöntemine uygun açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan görüşme formu
kullanılmıştır. Ayrıca katılımcı gözlem formu ile kısa bir anket formu da veri toplama araçları olarak
kullanılmıştır. Böylece veri çeşitlemesi yapılmıştır. Araştırmada özetle şu sonuçlara ulaşılmıştır:
İşletmeler teknolojik gelişmelerin zorlayıcı etkisiyle sosyal medya kanallarını kullanmaya başlamışlardır.
En çok kullanılan kanallar facebook ve twitter’dır. Acentalar bu kanalları daha çok yeni müşterilere
ulaşmak için kullanmaktadırlar. Sosyal medyayı aktif bir biçimde kullanmaları gerektiğini belirten tüm
seyahat acentaları, sosyal medya üzerinde yapılan yorumların bazılarının asılsız olduğunu ve bunun için
bir denetim sistemi oluşturulması gerektiğini belirtmişlerdir.
Anahtar Sözcükler: Sosyal medya, Seyahat Acentaları, İstanbul
A CASE STUDY REGARDING THE USE OF SOCIAL MEDIA IN TRAVEL AGENCIES
ABSTRACT
The objective of this research is to evaluate the social media usage of group A travel agencies. Which
social media channels are used by group A agencies; why do they use those social media channels; how
do they use those social media channels and what do they think about those social media channels
constitute the main research questions of this study. Within the context of the research, the managers of
group A agencies around Istanbul’s Sirkeci, Sultanahmet and Taksim districts were interviewed through
semi-structured interview forms, which contain both open and close ended questions.
Moreover,
observations form of participants and a brief survey form were also used as data collecting tool. Thus,
data varying is made. Briefly these results are reached by this reseach: Agencies, by forcing of the
technologic developments, begin to use social media channels. The most used channels are facebook and
twitter. Agencies use those channels especially for reaching new customers. The travel agencies agree
with the necessity of using the social media channels actively, however they argue that some of the
comments made in social media have no grounds and there have to be control system against them.
Keywords: Social Media, Travel Agencies, Istanbul
1. Giriş
Modern iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle ortaya çıkan sosyal ağlar (facebook, twitter vb.)
günümüzde toplumlar için vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Pek çok insan zamanının çoğunu internette
247
geçirmektedir.Sosyal medya kanallarına olan ilgi gittikçe artmakta ve sosyal medyanın günlük yaşamdaki önemi
giderek artmaktadır. Çünkü sosyal medya, insanların birbirleriyle paylaşımda bulundukları, yeni arkadaşlıklar
kurdukları, alışveriş yaptıkları bir sanal dünya haline gelmiştir. Bu sanal dünyada işletmeler sanal medya
kanallarını kullanarak, daha büyük kitlelere daha az maliyetle ulaşmak gibi çeşitli avantajlar elde etmektedirler.
Sosyal medya ile ilgili pek çok tanım yapılmaktadır (Komito ve Bates 2009; Palmer 2009; Anklam
2009; Hatipoğlu 2009; Vural ve Bat, 2010: Ward 2012). Karlı (2010) medya kuruluşlarının sosyal medya
kanallarını kullanımıyla ilgili yapmış olduğu çalışmasında medya kuruluşlarının sosyal medya kanalları ile
kurumsal getirilerinin farkına vardıklarını, sosyal ağlar vasıtasıyla okuyucularıyla işletmeler arasındaki
etkileşimi sağladığını belirtmiştir. Onat ve Alikılıç (2008) sosyal ağları öncelikle “yeni bir iletişim mecrası”
olarak değerlendirmişlerdir. Diğer taraftan Qualman (2010) sosyal medyanın işletme ile müşteri arasındaki
ilişkiye olan etkisine vurgu yapmaktadır. İşletmeler bir taraftan yeni müşterilere ulaşmanın en kolay yolunu
ararken, diğer taraftan sosyal medyanın gerekliliği ve önemi sorgulanmakta hatta eleştiriler yapılmaktadır.
Seyahat acentalarının da birçok işletme gibi reklam, halkla ilişkiler ve direk satış gibi birçok pazarlama
eylemlerinde sosyal medya kanallarını kullandıkları bilinmektedir.
Bu araştırmada İstanbul’da örnekleme alınan A grubu seyahat acentalarında hangi sosyal medya
araçlarının, ne amaçlarla ve nasıl kullanıldıkları, acenta yöneticilerinin sosyal medya kullanımına ilişkin ne tür
düşüncelere sahip oldukları araştırılmaktadır. Araştırmanın ilk bölümünde sosyal medya kavramı, işletmelerde
ve seyahat acentalarında sosyal medya kullanımına ilişkin kısa bilgiler verilmektedir. Daha sonra araştırmanın
amacı, önemi ve katkısı kısaca belirtilmiştir. Yöntem bölümünde ise örnek olay çalışması hakkında kısa bir
bilgilendirmeden sonra, araştırmanın nasıl yapıldığı, evren ve örneklemi,veri toplama aracı ve özellikleri ile veri
analizi yer almaktadır. Geçerlilik, güvenilirlik ve genellemeye ilişkin açıklamalardan sonra araştırmanın
bulguları ve analizlerine geçilmiştir. Daha sonra sonuç ve önerilerde bulunulmuş; arkasından araştırmanın
sınırlılıklarına, katkılarına ve gelecek çalışmalara yer verilmiştir.
2. Sosyal Medya Kavramı
Sosyal medyanın çeşitli yazarlar tarafından şu tanımlamaları yapılmaktadır:Örneğin Ward’a (2012) göre
sosyal medya, okuyucuların içeriğin oluşturulması ve geliştirilmesi noktasında etkisi olmayan geleneksel
medyanın aksine okuyucuya etkili bir katılım sağlayan bir online medya türüdür. Komito ve Bates (2009) sosyal
medyayı, “bir kullanıcı tarafından oluşturulan içerik ile internet kullanıcıları arasında daha kapsamlı bir
etkileşimin olduğu çevrimiçi uygulamalar” olarak tanımlamışlardır. Palmer (2009) ise sosyal medyayı,
“etkileşim ve iş birliği sağlayan, bunun yanında içerik paylaşımını kolaylaştırmayı amaçlayan çevrimiçi
uygulamalar, platformlar ve medya” olarak belirtmektedir.Bu tanımlama ile yazar sosyal medyanın tüketiciler ve
toplum arasında etkileşimli ve daha düşük maliyetli bir iletişim oluşturma konusundaki önemine
değinmiştir.Anklam (2009) sosyal medyayı “iletişimi kuvvetlendirmek ve ilişkileri genişletmek amacıyla
kişiselleştirilen internet uygulamaları ve yazılım araçları üzerine kurulu bir online platform” olarak
açıklamaktadır.Hatipoğlu (2009) ise sosyal medyayı “fikirlerin, düşüncelerin, yazıların, sayısal varlıkların,
markanın, ürünün, sunulan fırsatların konuşulduğu, tartışıldığı, övüldüğü, eleştirildiği kocaman bir oyun alanı”
olarak tanımlamaktadır.
248
Sosyal medyabir taraftan insanların sosyal gereksinimlerini karşılarken, diğer taraftan bir medya mecra
alanı olarak eleştirilebileceği yönleri de mevcuttur.
Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler sosyal medyaya büyük katkılar sağlamakta, ilgili bireylere sanal
ortamda sosyalleşme imkânı sunmaktadırlar. Sosyal medyanın kullanıcılara sunduğu, güncelleme, çoklu
kullanım, paylaşım kolaylığı vb. faktörler sosyal medyanın ideal bir mecra olmasını sağlamaktadır. Bireysel
olarak kullanıcılar sosyal medyada anlık duygu ve düşüncelerini profillerinde paylaşabilmekte, tartışabilmekte
ve yorumlar yaparak yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayabilmektedirler.Sosyal medya bir anlamda gerçek
dünyanın sanal ortamda yaşanabilmesidir. Sosyal medya mecralarında duygu ve düşüncelerin paylaşılmasının
yanında, fotoğraf ve video paylaşılabilmekte, yeni arkadaşlıklar ve ilişkiler kurulabilmektedir. “Sosyal medyada
kişisel bilgiler kullanılarak iş arayıp bulma ayrıca sıkılmadan gerçek dünyayı sanal ortamda yaşayabilme imkanı
bulunmaktadır. Bu durum gün geçtikçe tüm dikkatlerin bu alana yönelmesine sebep olmakta ve yenilenen sanal
dünyaya yeni bir kavramsal çerçeve çizilmektedir” (Vural ve Bat, 2010: 3349).
3. İşletmelerde Sosyal Medya Kullanımı
“İş hayatı ve özel yaşantının neredeyse her alanında sosyal medya yer almaktadır. Sosyal medyanın, iş
hayatında yalnızca pazarlama ve müşteri ilişkileri departmanında değil, işletmenin tüm stratejisinde yer alan bir
unsur olduğunu söylemek mümkün olabilir. İşletme küçük yada büyük ölçekli olsa da genel başarısını, sosyal
medyadaki başarısına borçlu olacaktır. Sosyal medya aynı zamanda işletme içindeki müşteri hizmetlerinden satış
bölümüne hatta insan kaynaklarından bilgi teknolojilerine kadar her bölümde oldukça etkindir. Diğer bir deyişle
sosyal medya müşterinin işletmeyle iletişime geçtiği her noktada yer almaktadır” (Qualman, 2010: xiii-xiv).
“Bunun önemini çabuk kavrayan firmalar önce Google ve Yahoo gibiarama motorlarını; daha sonra MSN,
Hotmail, bloglar (Myspace, Blogger.com, Blogcu.com gibi) Youtube ve son olarak Online sosyal ağ sitelerini
(Facebook, Tweeter gibi) keşfetmişlerdir. Aynı anda milyarlarca kişinin ırk, din, dil, hayat tarzı, eğitim, yaş,
cinsiyet, statü gözetmeksizin eş zamanlı paylaşımda bulunup, kendi çevreleri ve başka çevrelerle ağ
kurabildikleri bu siteler, işletmeler açısından pazarlama iletişimi, halkla ilişkiler ve reklam perspektifinden
önemli bir alternatif kitle iletişim aracı olmaktadır” (Onat ve Alikılıç, 2008: 1115). Karlı (2010) medya
kuruluşlarının sosyal ağları, kendi markasını pekiştirmek, kamuoyu nezdinde güven oluşturmak, eğlendirmek,
bilgilendirmek, kamuoyunu yönlendirmek ve kamuoyunda okuyucuların, izleyicilerin, dinleyicilerin dikkatini
çekerek onları kendi web sitelerine çekmek amacıyla kullanmakta olduklarına ilişkin bulgular elde etmiştir. Onat
ve Alikılıç’ın (2008) sosyal ağların pazarlama iletişimi açısından incelendiği, örneklendirildiği, sınıflandırıldığı
ve pazarlama iletişimi karmasının en önemli iki bileşeni olan reklam ve halkla ilişkiler uygulamaları açısından
değerlendirildiklerini öne sürüp, avantaj ve dezavantajlı yönlerine dikkat çekmektedirler.
Seyahat acentalarında sosyal medya kullanımıylailgili olarak “World Travel Market (WTM)”
tarafından Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre acentaların pazarlama faaliyetleri kapsamında sosyal medya
kullanımı giderek artmaktadır. Sosyal medyanın düşük maliyeti ve geniş kitlelere ulaşabilme kolaylığı ile epostave kurumsal websitelerinden sonra üçüncü pazarlama yöntemi olarak görüldüğünü belirtenWTM yetkilileri,
e-posta pazarlama kullanımının 2010 yılında %85 olduğunu, 2011 senesinde bu rakamın %73’e gerilediğini
belirtmektedirler. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre seyahat acentalarının %39’ununsosyal medyayı tercih
ettikleri belirtilmektedir. 50,000$ ve daha az geliri olanacentaların %50’sinin, 50,000$-250,000$ arasında gelir
249
sağlayan acentaların ise %46’sının pazarlama faaliyetleri kapsamında sosyal medyayı kullandıkları
belirtilmektedir (WTM, 2011).Sosyal medya kanallarının müşterilerle iletişim kurmada işletmelere çeşitli
kolaylıklar sağladığı görülmektedir. Seyahat acentalarının da bu yükselen trendi takip ettikleri ve pazarlama
faaliyetlerinde kullandıkları WTM araştırması ile ortaya çıkmaktadır.
4. Araştırmanın Önemi ve Katkısı
Teknolojik gelişmelerle birlikte insanların sosyal medya kanallarını daha etkin kullanması, sosyal
medyanın etkileyici gücü, işletmeler açısından tüketicilerle düşük maliyetli ve etkileşimli bir ilişkinin oluşması
sosyal medyanın önemini ortaya çıkarmaktadır. “Kurumlar, günümüz sosyal ağlarını kullanarak şirket cirolarına
yüksek değerlerde katkı sağlamaktadırlar. Bu durum sosyal ağların sadece bireysel değil kurumsal olarak da
ciddi bir yükselen trend olduğunu göstermektedir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Facebook çok popülerdir.
Türkiye’nin 12 milyon 382 bin kullanıcısı ile ABD ve İngiltere’den sonra dünyada en çok Facebook kullanıcısı
olan üçüncü ülke durumunda olduğu belirtilmektedir” (Büyükşener, 2009).
Bu çalışma sosyal medya kanallarının seyahat acentaları açısından ne anlama geldiğine ilişkin ciddi
ipuçları vermesi bakımından önemli görülebilir. Bu araştırma turizm ve seyahat endüstrisinin önemli
oyuncularından biri olan seyahat acentalarının Türkiye’de nasıl bir konumda olduklarını ve sosyal medya mecra
alanlarını ne amaçlarla kullanabildiklerine ilişkin yapılacak çalışmalara kendi çapında bir katkı sağlayabilir.
Diğer taraftan bu çalışma turizm ve seyahat endüstrisinin önemli aktörlerinden olan konaklama, yiyecek-içecek,
ulaştırma, eğlence yeri işletmeleri ve hediyelik anı-armağan-eşya işletmelerinin sahipleri ya da yöneticilerine
sosyal medya kanallarının değerlendirilmesine ilişkin farklı bakış açıları kazandırabilir. Ayrıca bu çalışma
konuya ilgi duyan akademisyenlere araştırma ve uzmanlık konusu olabilir.
5. Yöntem
Örnek olay incelemesi (durum çalışması) (Woodside 2010;Mills vd.2010) olan bu araştırmada 16 farklı
A grubu seyahat acentası söz konusu olup; her bir acenta bir durumolarak düşünülmüştür. Çalışmada her bir
acentanin sosyal medya kullanıma ilişkin değerlendirmeleri yapıldığından neticede kendi içinde bütüncül olarak
ele alınmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma “bütüncül çoklu durum deseni” türündedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008:
290-291; Daymon ve Holloway, 2005: 108). Örnek olay çalışmaları keşifsel nitelik taşımaktadırlar. Çünkü
Kılınç’ın da (2007) belirttiği üzere örnek olay çalışmaları belirlenen hedefler doğrultusunda yeni bulguları
keşfetme
imkanı tanımaktadır. Bu çalışmada A grubu acentalar kendi özgün ortamlarında incelenmekte
derinlemesine anlaşılmaya çalışılmaktadır (bkz.Yin, 2003: 2; Lodico vd. 2010).
Evren ve Örneklem:Araştırmanın evrenini İstanbul Avrupa yakasında ki Sultan Ahmet, Taksim ve
Sirkeci semtlerinde konuşlanan A grubu seyahat acentalarının yöneticileri oluşturmaktadır. Örneklem ise
Sultanahmet’te yedi, Taksim’de altı ve Sirkeci’de üç olmak üzere bu üç semtten kolayda ve amaçlı örnekleme
yoluyla seçilen toplam 16 adet A grubu seyahat acentasinden oluşmaktadır.Nitel araştırmalarda araştırma
deseninin, araştırmanın odağı ve veri miktarının örneklem büyüklüğünde önemli olduğu belirtilmektedir (Bkz.
Yıldırım ve Şimşek, 2008: 114-115). Nitel araştırmalarda örneklem hacminin belirlenmesinde araştırmacıların
konuya ilişkin yeterli verilere ulaşmadaki öngörüleri etkili olmaktadır. Bu yüzden 16 acenta yeterli sayı olarak
250
tespit edilmiştir. Bu seçimlerde İstanbul’un metropolitan bir şehir olması, acentaların genel merkezlerinin
genelde İstanbul’da ve bu semtlerde yoğunlaşması etkili olmuştur. A grubu acentaların seçilmesinin nedeni ise
1618 sayılı yasanın 3. maddesinde belirtildiği üzere A grubu acentaların tüm seyahat acentacılığı hizmetlerini
vermeleridir. Ayrıca sosyal paylaşım sitelerini daha iyi bir düzeyde bu acenta grubunun kullanabileceğine ilişkin
araştırmacıların duygu ve düşünceleri örneklem seçiminde etkili olan diğer etkenlerdir.
Veri Toplama Aracı:Araştırmada kısa anket formu, katılımcı gözlem formu, açık ve kapalı uçlu
sorulardan oluşan yarı-yapılandırılmış mülakat yöntemine uygun görüşme formu (soru kağıdı) kullanılmıştır.
Böylece veri çeşitlemesi yapılabilmiştir. Nitel araştırmalarda örnek olaylar, pek çok yöntemin birlikte
kullanılmasını gerektirir (Denzin ve Lincoln, 2005). Diğer taraftan Köklü (2011) bu görüşü destekleyerek, örnek
olay çalışmalarında katılımlı gözlem ve görüşmeye ilişkin bulguların nitel araştırmalarda oldukça önemli
olduğuna dikkat çekmektedir. Gözlem ve görüşme teknikleri nitel araştırmalarda birlikte kullanılmaktadır
(Lodico vd., 2010). Görüşme yöntemi ile verilerin elde edilmesinde sistematik bir yaklaşıma imkan tanımaktadır.
Araştırmada kullanılan kısa anket formu, katılımcıların demografik özellikleri ve acentalara ilişkin toplam sekiz
adet sorudan oluşmaktadır. Gözlem formundaki sorular, görüşme formunda yer alan soruları destekleyici
nitelikte olup; altı adet açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Görüşme formunda yer alan sorular genelde alt gruplara
göre ayrılmıştır.Her bir alt gruptaki temel soru ek sondaları da kapsamaktadır (bkz. Yüksel ve Yüksel 2004: 159;
Yıldırım ve Şimşek, 2008: 132-133).
Veri Analizi:Araştırmada kısa anket sorularına alınan cevaplar frekans ve yüzde dağılımları verilerek
analiz edilmiştir. Katılımcı gözlem formunda yer alan hususlara ilişkin veriler görüşme formunda yer alan
sorulara alınan cevapları destekleyici özellik taşımaktadır. Katılımcı gözlemde acentalarla görüşmelerin yapıldığı
mekanlar ve özellikleri, genel atmosfer ve izlenimlere ilişkin veriler toplanmıştır. Bu veriler elle tutulan notlar
ve ses kayıt cihazıyla toplanmıştır. Görüşme formunda sistematik olarak sıralanan açık ve kapalı uçlu sorulara
alınan cevaplar da yine bazen elle not edilerek bazen de ses-kayıt cihazıyla sistemli olarak toplanmış ve betimsel
analize tabi tutulmuştur. Nitel araştırmalarda özellikle gözlem ve mülakat yöntemleri izlenirken ses-kayıt
cihazları kullanılmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 179; Oppenheim, 2001: 52). Analiz sürecinde bazı alt
başlıklara ilişkin kavram ve ifadelerle ilgili derinlemesine ek sondalar sorularak içerik analizi de yapılmıştır. Bu
aşamada bazı verilere ilişkin kodlama süreci başlamış bazı bilgiler karşılaştırmalı olarak tablolar halinde
sunulmuştur.
6. Geçerlilik, Güvenilirlik ve Genelleme
Bu
araştırmada
veriler
görüşme,
gözlem ve
anket
gibi
çeşitli
veri
toplama
teknikleri
kullanılaraktoplanmıştır. Bu bakımdan veri çeşitlemesi söz konusudur (Darke vd., 1998; Yin 2003; Yıldırım ve
Şimşek, 2008). Bu araştırmada ortaya çıkan sonuçlar tamamen elde edilen bulgulara dayanmakta olup;
görüşmecilerin kişisel gözlem ve deneyimleriyle sınırlıdır. Seyahat acentalarından elde edilen verilerin hangi
süreçlerin izlenerek sağlandığı ve verilerin sistematik olarak analiz edildiği belirtilmiştir. Elde edilen sonuçlar
gerek gözlem gerekse görüşme formunda belirtilen ve sistematize edilen gruplandırılmış sorulara alınan
cevapların analiz edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Katılımcıların bazı ifadeleri doğrudan alıntı yapılmıştır. Böylece
bir kanıt zincirinden de bahsedilebilir. Görüldüğü üzere örnek olay araştırmalarında yapılması gereken bu
hususlar araştırmanın yapı geçerliliğini sağlayıcı nitelik taşımaktadırlar (Yin, 2003: 35; Yıldırım ve Şimşek,
251
2008: 289). Ortaya çıkan sonuçlar söz konusu acentalar için geçerlidir. Çünkü elde edilen bulgu ve sonuçlar
acentaların kendi içinde bulundukları şartlara göre şekillenmekte ve ortaya çıkmaktadır (Bkz. Denzin ve Lincoln,
2005: 3; Daymon ve Holloway, 2005: 167). Dolayısıyla bu araştırmadaki bulgu ve sonuçların belirtilen evrene
genellenmesi beklenmemelidir. Bununla beraber benzer acentalara ilişkin ciddi ipuçları verebilir.
7. Bulgular ve Analiz
7.1. Katılımcıların Demografik Özellikleri ve Acentalara İlişkin Bulgular
Tablo 1’e göre katılımcıların tamamı erkek, %43,8’inin 30 yaşın altında, %56,2’sinin bekâr, %75’inin üniversite
mezunu, tamamının yönetici ve bu yöneticilerin %37,5’inin beş ve dokuz yılları arasında deneyim süresine sahip
olduğu görülmektedir.
Tablo 1: Katılımcıların Demografik Dağılımı
DEĞİŞKEN
Cinsiyet
Yaş
Medeni Hal
Eğitim
f
%
Erkek
16
100
30’dan az
7
43,8
31- 40
6
37,5
41- 50
3
Evli
DEĞİŞKEN
f
%
5 yıldan az
2
12,5
5-9
6
37,5
10 - 14
4
25
18,8
15 üzeri
4
25
7
43,8
5 yıldan az
4
25
Bekar
9
56,2
5-9
5
31,2
İlk/ortaokul
1
6,2
10- 14
3
18,8
Lise
3
18,8
15 üzeri
4
25
Üniversite
12
75
Her gün
13
81,3
Haftada 3-4 gün
2
12,5
2 haftada bir
1
6,2
1 saatten az
3
18,8
1–3
6
37,5
4-6
4
25
7-9
3
18,8
Deneyim süresi
Faaliyet Süresi
Sosyal Medyayı
Görev
Şube Sayısı
Yönetici
16
100
3’ten az
14
87,5
3-8
2
12,5
Kullanım Sıklığı
Sosyal Medyayı
Ortalama
Kullanım Saati
Araştırma kapsamındaki acentaların %87,5’inin üçten daha az sayıda şubesi olduğu, %31,3’ünün beş ve
dokuz yılları arasında faaliyet gösterdiği görülmektedir. Acentaların çoğunlukla %81,3’ü sosyal medyayı her gün
kullanmaktadır. Acentaların çoğunlukla %37,5’i sosyal medyayı ortalama bir ile üç saat arasında kullandıkları
görülmektedir.
7.2. Katılımlı Gözleme İlişkin Bulgular
Görüşmeler 18/03/2012 ve 21/03/2012 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Yapılan görüşmeler acenta
yöneticilerinin çalışma odalarında gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler esnasında araştırmamızın dışında turizmin
güncel sorunları üzerine sohbetler edilmiştir. Acentalardaki ekipmanlar çalışanların rahat hareket etmelerini
sağlayacak şekilde dizayn edilmişti. Çalışanlar arasında yardımlaşma ve iş birliği içeri ilk girişte belli oluyordu.
Acentalarda çalışan kişi sayısı beş ile on arasında değişmekteydi. Görüşmelerin bir kısmı gelen telefonlar ve
252
çalışanların bilgi edinmek amacıyla sorduğu sorularla kısa süreli kesintilere uğradı. Bir kısım yönetici ise
çalışanlarına görüşmenin önemli olduğunu belirterek bu esnada rahatsız edilmemelerini isteyerek görüşmelerin
daha etkin geçmesini sağladı. Bu durum yöneticileri daha profesyonel görmemize neden oldu. Görüşmeler
sırasında yöneticilerin isteği üzerine içecek ve kurabiye ikramında bulunuldu. Görüşme esnasında yöneticilerin
bir kısmı yurt içi ve yurt dışı satış faaliyetlerinden de bahsederek görüşmelerin sıcak ve samimi bir ortamda
gerçekleştirilmesini sağladılar. Görüşmelerin yapıldığı tarihte, İstanbul’da nevruz kutlamaları olması sebebiyle
ulaşımda zaman zaman güçlüklerle karşılaşıldı. Randevu almadan gidilen acentalardan bir tanesinde grup satışı
yapılması sebebi ile görüşme yarım saat sonra gerçekleşti. Görüşmeler genellikle öğleden önce iş yoğunluğunun
az olduğu saatlerde gerçekleştirilmiştir.
Yöneticilerden bir tanesi konuya ilgi duyduğunu belirterek araştırma sonuçlarını merak ettiğini ve
sonuçların kişisel e-posta adresine gönderilmesini rica etti. İşletmecilerin yarısından fazlası böyle bir çalıma
içerisinde olduğumuz için bizleri tebrik etmişlerdir. İşletmecilerin sabırla ve içtenlikle vermiş oldukları cevaplar
konuya ilgili olduklarını göstermekte olup; onların bu tutum ve davranışları tarafımızca memnuniyetle
karşılanmaktadır. Acentalar genellikle yol üzerinde olup, 30-40 m² arasında değişen büyüklüklere sahipti.
Bazıları ise üst katlarda yer almaktadır. Duvar ve kapı girişlerinde müşterilere sundukları ürün ve hizmetlere ait
bilgileri içeren broşür ve afişler yer almaktadır. Görüşmelerin yapıldığı ofislerin genellikle iç açıcı renklerle
boyalı olması, ofis malzemelerinin birinci sınıf kaliteli olması dikkat çeken diğer hususlardır. Personellerin güler
yüzlü çalışılmaları ve gelen müşteriler ile ilgilendikleri gözlenmiştir. Görüşmelere başlamadan önce
yöneticilerden izin alınarak görüşmeler ses kayıt cihazı yardımıyla kayıt edilmiştir.
7.3. Görüşmeye İlişkin Bulgular
Araştırma kapsamındaki A grubu seyahat acentalarının dokuzundan önceden telefonla randevu
alınmışır. Bunun üzerine 18-19.03.2012 tarihinde söz konusu acentalara gidilmiştir. Diğer acentalarla yapılan
görüşmeler ise yine aynı tarihlerde
her hangi bir randevu alınmadan doğrudan görüşme isteği talebinde
bulunarak yapılmıştır. Buna göre elde edilen bulgu ve analizler şu şekilde özetlenebilir:
Sosyal medya kanallarında karşılaşılan olumsuzluklar ve acenta faaliyetleri üzerindeki etkileri:
Acenta yöneticilerine göre sosyal medya mercilerinde yapılan olumsuz yorumların çoğu, rakip işletmeler
tarafından yapılan ve gerçeği yansıtmayan eleştirilerden oluşmaktadır. Bu durum acenta faaliyetlerine olan
talebin
azalmasına, müşteri sayısında gözle görülür düşüşlerin yaşanmasına buna paralel olarak satışların
düşmesine neden olmaktadır. Yöneticilerin bir kısmı bu durumun Türkiye’deki sosyal medya kanallarında
gerekli kontrollerin yapılmamasından ve sosyal medya yasalarının yetersiz oluşundan kaynaklandığını
belirtmişlerdir. Bir yönetici bu durumu belirten şu ifadeyi kullanmıştır: “Türkiye’de maalesef sosyal medya
kanalları kontrol edilemiyor. Yasalar yetersiz”.Acenta yöneticileri karşılaştıkları olumsuzluklar arasında
güncelleme işleminin zamanında yapılmamasından kaynaklanan olumsuzlukları da belirtmişlerdir.
Sosyal medya faaliyetlerinin yürütülmesinde bilişim desteği ve istihdam: Acentaların bir kısmı
sosyal medya faaliyetlerini yürütmek için web hizmeti sunan işletmelerden faydalandıklarını, bir kısım acenta ise
bu faaliyetleri acenta bünyesinde çalışan personelleri aracılığıyla yürüttüklerini ifade etmişlerdir. Butün acenta
yöneticileri bu iş için personel görevlendirdiklerini belirterek bir kısım acenta yöneticisi personelde aradıkları
özellikler arasında uzmanlık belgesi, tecrübe ve eğitimi sıralarken, bir kısım yönetici ise bunlara ek olarak
kişilerin referanslarının güvenilir olması gerektiğini vurgulamışlardır.
253
Sosyal medya kanallarının amaçlara ulaşma başarısı: Acenta yöneticilerinin bir kısmı sosyal medya
mercilerinin işletme amaçlarını yerine getirmekte etkili olduğunu belirtmiştir. Yöneticilerden biri “profosyonel
bir ekip kurmadığımız müddetçe sosyal medya kanallarını kullanma amaçlarımızı gerçekleştirmekte yetersiz
kalırız”şeklinde bir ifade kullanmıştır.Sosyal medya kanalı kullanmanın hedef
kitlelere ulaşmayı
kolaylaştırması ve reklam maliyetini düşürmesi acenta yöneticileri tarafından avantaj olarak görülmektedir.
Diğer taraftan yöneticilerce yapılan eleştiriler de dezavantaj olarak belirtilmektedir. Yöneticilerden bir tanesi,
“açılan sahte hesaplar dolandırıcılık faaliyetlerinin yaşanmasına neden oluyor” sözleriyle sosyal medyanın
dezavantajlı yönlerinden birine dikkat çekmektedir.
Sosyal medyada kurumsal profil düzenleme: Acenta yöneticileri öncelikli olarak adres bilgilerinin,
paylaştıkları resim ve videoların gerçekleri yansıtmasına özen göstermektedirler. Ayrıca yöneticilerin çoğunluğu
güncelleme işlemlerinin zamanında yapılmasına dikkat ettiklerini de belirtmişlerdir. Yöneticilerden biri bu
durumu şu şekilde ifade etmiştir: “Müşteriyle doğru bilgileri paylaşıp onlara hiçbir zaman veremeyeceğimiz
hizmetin üstünde vaadlerde bulunmuyoruz”.
Sosyal Medya Kullanım Amaçları ve Nedenleri: Tablo 2’ye göre sosyal medyanın birinci öncelikli
kullanım amacı “yeni müşterilere ulaşmaktır” (%56). İkinci öncelikli amaç ise yine “yeni müşterilere ulaşmak”
(%31,6) olarak belirtilmiştir. Üçüncü öncelikli amaç olarak ise “mevcut satışları arttırmak” (37,5) olarak
belirtilmiştir.
Tablo 2: Acentaların Sosyal Medya Kullanım Amaçları ve Nedenleri
1.sıra
DEĞİŞKENLER
Sosyal
Medya
Kullanım
Amaçları
2.sıra
3.sıra
f
%
f
%
f
Yeni müşterilere ulaşmak
9
56,2
5
31,6
--
Rakip işletmeleri takip
1
6,3
--
Mevcut satışı artırmak
--
3
Müş. İlişkileri geliştirme
--
Reklam
--
Satış öncesi destek
6
gelişmelerin
%
1
6,3
18,8
6
37,5
4
25
4
25
3
18,8
1
6,3
37,5
1
6,3
4
25
8
50,4
3
18,8
1
6,3
Sosyal
Teknolojik
Medya
zorlayıcı etkisi
Kullanımı
Rekabet politikaları
3
18,8
4
25
3
18,8
Nedenleri
Hizmet kalitesini arttırmak
3
18,8
3
18,8
5
31,6
Müşteri talepleri
--
4
25
3
18,8
Yeni müşteri bulma
2
2
12,6
4
25
12,6
Seyehat acentalarının sosyal medya kanallarını kullanım nedenleri olarak birinci öncelikli
sırada(%50,4)“teknolojik gelişmelerin zorlayıcı etkisi” gelmektedir. Bunu “rekabet politikaları” (%25) ile
“müşteri taleplerini karşılamak” (%25) izlemektedir. Üçüncü öncelikli sırada ise “hizmet kalitesini arttırmak”
(%31,6) gelmektedir.
254
Kullanılan Sosyal Medya Kanalları ve Tercih Nedenleri: Görüşme sonucunda seyahat acentalarının
sosyal medya profillerinde kampanya ve promosyonlar, iletişim bilgileri ve ürün bilgilerini öncelikli olarak
paylaştıkları bunun yanında fotoğraf ve videolar, kuruluş tarihi ve son olarak ilgi alanları ile ilgili bilgileride
paylaştıkları görülmüştür.Seyehat acentalarının en çok kullandıkları sosyal medya kanallarının Facebook ve
Twitter isimli sosyal ağ siteleriolduğu görülmektedir. Bunun yanında nadir olarak kurumsal blog, Youtube,
Foursquare gibi sosyal ağları da kullandıkları belirtilmektedir. Katılımcılar arasında iki acenta “yabancı
müşterilerimizin yoğunluğundan dolayı Mixi ve Lonely Planet isimli yabancı kaynaklı sosyal ağları takip
ediyoruz” şeklinde ifadelerde bulunmuşlardır.Acenta yöneticileri sosyal medya kanallarını tercih sebepleri
olarak; maliyetin düşük olması, kullanıcı sayısının fazla olması, geniş kitlelere ulaşmada etkili bir araç olması ve
teknolojik gelişmeleri sıralamaktadır. Bu konuda yöneticilerden birisi şu ifadeyi kullanmıştır: “Teknolojideki
ilerlemeler karşısında sosyal paylaşım kanallarından uzak duramıyoruz”.
Yöneticilerin Sosyal Medya Hakkındaki Genel Görüşleri: Acentalar tüketicilerin sosyal
mecralardaki konuşmalarını izleyerek ürün ve hizmetlerini gözden geçirme fırsatı yakaladıklarını, sosyal medya
kanallarındaki profillerinden ürün ve hizmetleri ile ilgili bilgilerini paylaştıklarını, bundan dolayı sosyal medya
kanallarının tüm acentalar tarafından kullanılması gerektiğine inandıklarını belirtmektedirler. Acentalar
sundukları hizmet ve ürünlere yönelik olumlu veya olumsuz geri bildirimleri sosyal medya aracılığıyla elde
ettiklerini belirtmektedirler. Acentalar bu geri bildirimlerin yeni müşterilerin satın alma davranışları üzerinde
etkisi olduğunu ve bu nedenlerden dolayı sosyal medya profillerini sürekli olarak güncellediklerini ve her sorunu
önce sanal platformda çözmeye başladıklarını belirtmektedirler. Yöneticiler sosyal medya profillerinde yer alan
bilgilerin işletmenin sanal mecradaki yüzleri olduğuna inanmaktadırlar.
Yöneticiler profillerinin tamamen
gerçek bilgilerle işletmenin kimliğini yansıtması gerektiğini düşünmektedirler. Sosyal medyanın acentaların
müşteri sayısında artış sağladığı da yine acentalar tarafından belirtilmektedir.
8. Sonuçlar ve Öneriler
Yapılan bu örnek olay çalışmasında, A grubu seyahat acentalarının sosyal medya kullanımlarına ilişkin
genel bir değerlendirme yapılarak, A grubu acentaların hangi sosyal medya kanallarını, neden tercih ettikleri ve
bu kanalları nasıl kullandıkları, sosyal medya hakkında genelde ne düşündükleri belirlenmiştir.
Araştırma sonucunda katılımcıların çoğunlukla üniversite mezunu, tamamının yönetici ve bu
yöneticilerin çoğunun beş ve dokuz yıl arasında deneyim süresine sahip olduğu görülmektedir. Araştırma
kapsamındaki acentaların genellikle üçten daha az sayıda şubesi olup;daha çok beş ve dokuz yıl arasında faaliyet
göstermektedirler. Acentalar çoğunlukla sosyal medyayı her gün kullanmaktadır. Acentalar genel olarak sosyal
medyayı ortalama bir ile üç saat arasında kullanmaktadırlar.Acentalar sosyal medyayı genelde yeni müşterilere
ulaşmak amacıyla kullanmaktadırlar. Bunun yanında satış öncesi destek için sosyal medya kanallarını
kullandıkları da tespit edilmiştir. Bunların yanında sırasıyla müşteri ilişkileri geliştirme, mevcut satışı artırma
amaçlı olarak sosyal medya kullanılmaktadır. Seyahat acentalarının sosyal medya kanallarını kullanma nedeni
teknolojik gelişmelerin zorlayıcı etkisidir. Bunu rekabet politikaları ve hizmet kalitesini arttırma isteği
izlemektedir.Acentaların müşteri taleplerini karşılamak için de sosyal medya kanallarından yararlandıkları
görülmektedir. Yeni müşteri bulmak ve geniş kitlelere ulaşarak müşteri portföyünü genişletmek acentaları sosyal
medya kullanımına iten nedenler arasındadır.
255
Araştırma sonucunda seyahat acentalarının sosyal medya profillerinde kampanya ve promosyonlar,
iletişim bilgileri ve ürün bilgilerini öncelikli olarak paylaştıkları bunun yanında fotoğraf ve videolar, kuruluş
tarihi ve son olarak ilgi alanları ile ilgili bilgileri de paylaştıkları görülmektedir. Acentalar en çok Facebook ve
Twitter isimli sosyal ağ sitelerini kullanmaktadırlar.Bunların yanında az sayıda acenta kurumsal blog, Youtube,
Foursquare gibi sosyal ağları da kullanmaktadırlar. Yurt dışı faaliyetleri bulunan iki acenta ise Mixi ve Lonely
Planet isimli yabancı kaynaklı sanal seyahat mecralarını takip etmektedirler. Acentalar ağırlıklı olarak maliyetin
düşük olması, kullanıcı sayısının fazla olması, geniş kitlelere ulaşmada etkili bir araç olması ve teknolojik
gelişmeler sebebiyle sosyal medya kanallarını tercih etmektedirler.
Acentalar sosyal medya kanallarının tüm acentalar tarafından kullanılması gerektiğine inanmaktadırlar.
Sosyal medyadaki tüketicilere ait yorumlarınacentalar için birer fırsat olduğubelirlenmiştir.Acentalar sundukları
hizmet ve ürünlere yönelik olumlu veya olumsuz geri bildirimlerin çoğunu sosyal medya aracılığıyla elde
etmektedirler. Acentalara göre geri bildirimlerin yeni müşterilerin satın alma davranışları üzerinde etkisi vardır.
Acentalar bu nedenlerden dolayı sosyal medya profillerini sürekli olarak güncellemekte ve her sorunu önce sanal
platformda çözmeye çalışmaktadırlar. Sosyal medya acentaların müşteri sayısında artış sağlamaktadır.
Çalışmaya ilişkin şu önerilerde bulunulabilir:
1. Seyahat acentaları hızla gelişen teknolojik hareketlerle sürekli büyüyen sosyal medyadan uzak
durmamalı ve etkin bir şekilde kullanmalıdırlar.
2. Sosyal medya konusunda acentaların yapması gereken diğer bir nokta ise bu platform için özel bir
personel bulundurmak/yetiştirmek veya profesyonel bir dış kaynakla iş birliğinde bulunmaktır.
3. Seyahat acentaları sosyal medyada özellikle Twitter ve Facebook gibi sosyal ağ sitelerini pazarlama
aracı olarak kullanmalıdır.
4. Sosyal medya konusunda işletme bünyesinde bir alt yapı oluşturulmalı ve bu konu için özel
yatırımlar yapılmadır.
5. Seyahat acentalarının sosyal medya konusunda endişe duydukları konularda (asılsız yorumlar, sahte
hesaplar vb.) gerekli alt yapı düzenlemeleri yapılarak yasal yaptırımlar uygulanmalıdır.
6. Tüketiciler sosyal medya kanallarında yer alan sahte seyahat acentalarının profillerine ve yapılan
satışlara dikkat etmelidirler.
9. Araştırmanın Sınırlılıkları, Varsayımları ve Gelecek Çalışmalar
Araştırmanın zaman, maliyet ve ulaşabilirlik açısından bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Örneğin;
araştırma örneklemini oluşturan acentalar sadece Taksim-Harbiye ve Sultanahmet semtlerinde konuşlanan
acentalardan oluşmaktadır. Ayrıca bu araştırma acentaların sadece yöneticilerine yöneliktir. Bu çalışmada acenta
yöneticilerinin sosyal medya konusunda bilgi sahibi oldukları, hazırlanan anket, görüşme ve katılımcı gözlem
formlarında yer alan açık ve kapalı uçlu soruların araştırma konusuna ve amacına uygun olduğu ve gerekli
verileri sağlamada yeterli olduğu varsayılmıştır. Bu çalışma İstanbul’da ve/veya Türkiye’de faaliyet gösteren ve
TÜRSAB’a kayıtlı tüm A grubu seyahat acentalarına yönelik yapılabilir ve çeşitli ölçütlere göre (bölgesel
256
olarak) sonuçları karşılaştırılabilir. Diğer taraftan bu tür çalışmalar konaklama, yiyecek-içecek, ulaştırma ve
diğer turizm işletmelerinin sosyal medya kullanım düzeyleri ve kültürlerine ilişkin olarak yapılabilir.
10. Teşekkür
Bu çalışmanın anket uygulaması ve mülakat görüşmesi sürecinde görüşlerini, bilgilerini, deneyimlerini
bizlerle paylaşan; sorularımıza içtenlikle cevaplar vererek araştırmanın amacına ulaşmasına önemli katkılar
sağlayan aşağıda isimleri belirtilen Acenta yöneticilerine teşekkür ederiz.
Bedir Tur-Sn. Ömer KIRK, Bonita Tur-Sn. Fatih KELEK, Enfal Turizm-Sn. Mohamed MAHDİ,
Heysem Turizm-Sn. Emir PLATİN, Kapadokya Seyahat Acentasi, Kmz Travel-Sn. Güngör TÜMSA, Magic
Valley-Sn. Haci ADIGÜZEL, Midday Travel, Ncc Turizm-Sn. Cenk ARIKAN, Overseas Turizm-Sn. Umut
BAYKAN, Paran Tur-Sn. Mustafa CİĞERCİ, Pasifik Turizm-Sn. Kürşat YILMAZ, Tomurcuk Turizm,
Turkland Travel-Sn. İlker ŞEN, U Can Travel-Sn. Mesut CİĞERCİ, Volare Travel-Sn. Osman SALMAN.
Kaynaklar
Anklam, P. (2009), Ten years of net work. The Learning Organization, 16 (6), 415–426.
Büyükşener, E. (2009). “Türkiye’de Sosyal Ağların Yeri ve Sosyal Medyaya Bakış”, 18.03.2011 tarihinde inettr.org.tr/inetconf14/bildiri/61.doc adresinden indirilmiştir.
Darke, P., Shanks, G. ve Broadbent, M. (1998). Succesfully Completing Case Study Research: Combining
Rigour, Relevance and Pragmatism, Wiley Online Library, Info Systems Journal, 8 (4): 273-289.
Daymon C. ve Holloway I. (2005). Qualitative Research Methods in Public Relations ana Marketing
Communications, New York: Routledge, Taylor and Francis.
Denzin, N. K. ve Lincoln, Y.S.(2005). Introduction: The Discipline and Practice of Qualitative Research, İçinde.
3th edi. N. K. Denzin ve Y.S. Lincoln, (Editörler), The Sage Handbook of Qualitative Research,
(ss.651-679). California: Sage Publications, Inc.
Hatipoğlu, H. B. (2009), “Sosyal Medya ve Ticaret Hayatına Etkileri” 16.03.2012 tarihinde http://www.cioclub.net/Makaleler/PDF/E-Ticaret_Eylul_09.pdf adresinden alınmıştır.
Karlı, İ. (2010), “Medya Kuruluşları Sosyal Paylaşım Ağlarını Neden Kullanır?”, International Conference of
New Media and interactivity,Bildiri Kitabı, International Conference of New Media and interactivity,
(pp.202-207). 16.03.2012 tarihinde
http://akademikpersonel.kocaeli.edu.tr/ikarli/bildiri/ikarli18.06.2010_13.45.27bildiri.pdfadresinden alınmıştır.
Kılınç, O. (2007). Vaka Çalışmalarında Kavramsal Çerçeve Oluşturma ve Tanımlar, İçinde: A. Yüksel, B. Mil
ve Y. Bilim, (etitörler), Nitel Araştırma, Ankara: Detay Yayıncılık.
Komito, L., Bates, J. (2009), Virtually local: social media and community among Polish nationals in Dublin.
Aslib Proceedings: New Information Perspectives, 61 (3), 232–244.
257
Köklü, N. “Örnek Olay Çalışma Metotları”, 07.07.2011 tarihinde
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/491/5792.pdf, adresinden alınmıştır.
Lodico, M.G.; D. T. Spaulding ve K.H. Voegtle (2010). Methods in Educational Research, From Theory to
Practice, 2nd edit. San Francisco: John Wiley & Sons, Inc. Jossey-Bass A Wiley Imprint,
Mills A.J.; G. Durepos ve E.Wiebe (2010). Encyclopedia of Case Study research, Vol: 1&2, California:Sage
Publication Inc.
Onat, F. ve Alikılıç, Ö.A. (2008), “Sosyal Ağ Sitelerinin Reklam Ve Halkla İlişkiler Ortamları Olarak
Değerlendirilmesi”, Journal of Yasar University, 3(9): 1111-1143.
Oppenheim, A.N. (2001).Questionnaire Design,Interviewing and Attitude Measurement, New Edition, London.
Continuum.
Palmer, A., Koening-Lewis, N. (2009).“An experiential, social network-based approach to direct marketing”,
Direct Marketing: An International Journal, 3 (3), 162–167.
Qualman, E. (2010),Socialnomics: How Social Media Transforms the Way We Live and Do Busines, Courier
Westford, Westford, MA. 16.03.2012 tarihinde
http://www.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=yAqD19i2U0UC&oi=fnd&pg=PT13&dq=social+media&ots=A
vJcWuY6H&sig=uiPqutshjTTRASv8w6mfRbyLcos&redir_esc=y#v=onepage&q=social%20media&f=
falseadresinden alınmıştır.
Vural, Z.B.A ve Bat, M. (2010), “Yeni Bir İletişim Ortamı Olarak Sosyal Medya: Ege Üniversitesi İletişim
Fakültesine Yönelik Bir Araştırma”, Journal of Yasar University, 20(5): 3348 3382.
Ward,
S.
(2012)
Social
Media
Definition.
Small
Business:
Canada.
22.03.2102
tarihinde
http://sbinfocanada.about.com/od/socialmedia/g/socialmedia.htm adresinden alınmıştır.
Woodside, A.G.(2010). Case Study Research: Theory, Methods, Practice UK: Emerald Group Publishing
Limited.
WTM (2011) Us Travel Agents Reaching New Consumers Vıa Socıal Media. 18.03.2011 tarihinde
http://www.wtmlondon.com/page.cfm/T=m/Action=Press/PressID=2536adresinden alınmıştır.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 6.Baskı, Ankara: Seçkin
Kitapevi.
Yin, R.K. ( 2003). Case Study Research, Design and Method 3rd edi. Applied Social Research methods Series
Vol: 5, California: Sage Publications Inc, Beverly Hills.
Yüksel, A. ve Yüksel, F. (2004). Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi.
SUALTI TURİZM ÇEKİCİLİĞİ OLARAK İSTANBUL AKVARYUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ
258
Doç.Dr.Murat Selim SELVİ
Düzce Üniversitesi, Akçakoca TİOYO
E-posta: [email protected]
Öğr.Görv. Neslihan CAVLAK
Düzce Üniversitesi, Gölyaka MYO
E-Posta: [email protected]
ÖZET
Türkiye’de yerli ve yabancı turistler için ziyaret nedeni oluşturan ve özel girişimci örneği olan turistik
çekicilik sayısı oldukça azdır. Özellikle sualtı turizmi açısından değerlendirilebilecek böylesi turistik çekicilikler
bulundukları yörelere önemli farkındalıklar yaratabilmektedirler. Bu çalışmada bu örneklerden biri olan
Florya’daki İstanbul Akvaryum örneği ele alınmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma bir örnek olay (durum çalışması)
incelemesi olup; keşifsel özellik taşımaktadır. Elde edilen veriler nitel karakterlidir. Araştırmanın amacı İstanbul
Akvaryum’u sualtı turizmi açısından turistik çekicilik olarak değerlendirmektir. Bu amaçla konuyla ilgili yerli ve
yabancı ikincil kaynaklar (makale, bülten, haber ve yerli internet siteleri) incelenerek doküman analizi
yapılmıştır. Sonuç olarak, İstanbul Akvaryum İstanbul turizmine önemli bir çekicilik katmakta; iç turizm
bakımından ayrı bir canlılık kazandırmakta, yurdun dört bir tarafından hatırı sayılır ziyaretçi çekmektedir.
İstanbul akvaryum ziyaretçilerine ayrıcalıklı olma hissi uyandırmaktadır.
Anahtar kelimeler: Sualtı Turizmi, Turistik Çekicilik, İstanbul Akvaryum.
THE ASSESMENT OF ISTANBUL AQUARIUM AS UNDERWATER TOURISM
ATTRACTION
ABSTRACT
The numbers of private enterprises which have touristic appeal both for local and foreign tourists in
Turkey are quite limited. Especially, for underwater tourism, such touristic appeals can cause a certain level of
awareness in their regions. This study deals with the Istanbul Aquarium in Florya, which is an example of such
touristic appeals. Therefore this research is a case study and contains a heuristic approach. The collected data
have qualitative characteristics. The objective of this study is to assess the Istanbul Aquarium as a touristic
259
appeal. A document analysis is conducted through evaluating local and international secondary resources
(articles, bulletin, news and local web sites). As a result, Istanbul Aquarium adds a considerable appeal and spirit
to domestic tourism of Istanbul and attracts significant amount of visitors from overall Turkey. Istanbul
Aquarium arouses a feeling of being privileged for its visitors.
Keywords: Underwater Tourism, Touristic Appeal, Istanbul Aquarium
1. Giriş
Dünyanın çeşitli ülkelerinde girişimciler irili-ufaklı pek çok turistik çekicilikler oluşturmaktadırlar. Bu
çekicilikler binlerce ziyaretçi çekmekte; iç ve dış turizm talebini artırmaktadırlar. Türkiye’nin 81 ilinde de çeşitli
düzeyde yerel etkinlikler düzenlenerek turistik çekicilik olarak sunulmaktadır (Kızılırmak, 2006). Ancak
Türkiye’de sualtı turizmi son yıllarda gündeme gelmiştir. Sualtı zenginlikleri birer çekicilik olarak akademik
çevreler dahil kamuoyunun dikkatini çekmeye başlamıştır. Örneğin Lew (1987) turistik çekicilik kavramına
değinirken, Formica (2000) bu çekiciliklerin sınıflandırma biçimlerini ele almaktadır.
Bu çalışmanın amacı İstanbul Akvaryum’un turizm açısından önemine dikkat çekmektir. Türkiye’de
sualtı turizm çekicilikleri ve bu konuda yapılan akademik çalışmaların sınırlılığı dolayısıyla ilgili alan yazına
katkı sağlama düşüncesi bu çalışmanın bir diğer amacıdır. Bu araştırmada dünyada çapında oldukça iddialı olan
Florya sahilinde bulunan İstanbul Akvaryum yapıtının nasıl bir turistik çekiciliğe sahip olduğu çeşitli özelliklei
ile ele alınmakta ve bir turizm çekiciliği olarak değerlendirilmektedir. İstanbul’un doğal ve kültürel zenginlikleri
yanında birer çekicilik olarak böylesi suni yapıtların şehre kazandırılması, bölgesel ve ulusal tanıtım açısından
önemli katkılar sağlayabilir. Dolayısıyla İstanbul Akvaryum girişiminin Türkiye turizmi açısından neden bu
kadar önemli olduğu bu araştırmanın temel problemi sayılmaktadır. Araştırmada öncelikle sualtı turistik
çekiciliklerinden bahsedilmiştir. Yöntem bölümünde veri toplama aracı ve veri analizi hakkında bilgiler
verilmiştir. Araştırma bulgu ve analizlerinden sonra sonuçlar ortaya çıkarılmıştır.
2. Sualtı Turistik Çekicilikler
Son yıllarda dünyanın pekçok ülkesinde suni olarak meydana getirilen pek çok sıradışı yapıtlar (oteller,
restoranlar, eğlence parkları vb.) merak ve ilgi uyandırmaktadır. Bu gizemli yapıtlar dünyanın dört bir tarfından
gelen ziyaretçiler sayesinde bulundukları bölgelere önemli turizm hareketliliği yaratan ve turizm sezonunun
uzamasını sağlayan birer turistik çekicilik olarak yerini korumaktadır. “Turistik çekicilikler; gezilip-görülecek
doğal manzaraları, eğlence parklarını, çeşitli organizasyonları, iştirak edilecek ve katılmayı sağlayacak
aktiviteleri, hatırlanacak deneyimleri kapsar” (Lew 1987: 554). Turistik çekicilikler şu şekilde de
sınıflandırılabilir (Formica 2000: 36-40):
• Kültürel/tarihi çekicilikler,
• Doğal çekicilikler ve açıkhava rekreasyon aktiviteleri
260
• Alışveriş olanakları
• Altyapı olanakları
Dünyada sualtı çekiciliklerine ilişkin bazı örnekler aşağıda verilmektedir:
• Jules Sualtı Oteli: Adını “Denizler altında 20.000 fersah”ın yazarı Fransız yazar Jules Verne’den
alan sualtı otelinde turistlere sualtında yeme-içme ve yatma imkanı sunulmaktadır. 1986 yılında halka açılan otel
daha çok bir araştırma tesisi olarak kurulmuştur. Yıllarca dünyanın tek sualtı oteli gibi çalışan tesiste giriş
odasına ulaşmak için için 21 metreye dalmak gerekmektedir (1).
• Ithaa Restoran: Dünyadaki ilk sualtı restoranı olma özelliğine sahip bu restoran Maldivlerde Rangali
Adasında bulunmakta; ziyaretçilerine haftanın yedi günü Maldivler ve Batı yemek kültürü birleşimine uygun
yemekler sunmaktadır. Deniz seviyesinin 5 metre altında, 270 derecelik bir açıyı kapsayan deniz manzarasını
cam arkasından izlemek mümkündür (1).
• Sualtı Gezileri: Hawaii, Pasifik adasında bulunan Guam adası ve Karayip adalarında 1986 yılından
beri denizaltılarla sualtı gezileri düzenlenmektedir. Yaklaşık 35 dakika süren bu gezilerde sualtında macera
yaşamak insanların hoşça vakit geçirmelerini sağlamaktadır (1).
• Crescent Hydropolis Resorts: İnsanların otellere bakışını sonsuza kadar değiştirecek bir vizyona
sahiptir. Şirket dünyadaki ilk sualtı turizm destinasyonunu tasarlamıştır. Dubai’de bulunan dünyanın ilk lüks
sualtı oteli olan Crescent Hydropolis, insanların araştırma ve keşif yapma yeri olan Pers Okyanusu’nu akua
turizmi açısından da mükemmel bir yer olarak görmektedir (2).
• Baiheliang Sualtı Müzesi: Geçmiş yüzyılda turistler farklı ülkelerdeki, kaleleri, şehirleri, müzeleri
ziyaret ederken, insanlar bugün bu geleneksel tatil seçenekleri yerine denizlerin ve okyanusların altındaki
turistik çekicilikleri ziyaret etmek istemektedirler. Sualtındaki turistik çekiciliklerden biri de 2009 yılında açılan
ve Çin’de bulunan dünyadaki ilk sualtı müzesi olma özelliği gösteren Baiheliang Sualtı Müzesidir. Yangtze
Nehri’nin metrelerce altında bulunan müzede pencerelerden görülebilen Antik Baiheliand Taşı müzenin en
önemli öğeleri arasındadır (3).
• Sualtı Heykel Parkı: Grenada adasındaki dünyanın tek sualtı parkı
sergilenen heykellerden
oluşmaktadır. Mercanlarla kaplı, cesur pozlar vermiş insan heykelleri dalış yapılırken ya da altı özel bir camdan
yapılmış teknelerle gezilerek görülebilmektedir(3).
• Resif Sistemi: Zamanımızın en muhteşem doğal güzelliklerinden biri de Avustralya Belize’de
bulunan dünyanın en büyük resif sistemidir. 3000 tane resiften oluşan ve yaklaşık 2600 km’ye yayılan bu resif
sisteminin en güzel kısımlarından bazıları Belize çevresinde konumlanmıştır. Bu olağanüstü sistemin izlenmesi
turistler açısından ilginç ve hoş bir deneyim olmaktadır(3).
• Ayrıca, Bahamalarda Kuzey Bimini’de 6 m sualtına dalındığında, döşenmiş bir yol ile
karşılaşılmaktadır. Beklenmedik bu yolun doğal bir olay mı yoksa eski bir medeniyete mi ait olduğu henüz
belirlenememiştir ancak bu yolun turistik bir çekicilik olduğu tartışılmaz bir gerçektir (3).
3. Yöntem
Araştırma için gerekli veriler 2012 yılı Ocak ayında yapılan çalışmalarla elde edilmiştir.
Araştırma büyü ölçüde döküman incelemesine dayanmaktadır. Bu amaçla gerekli olan veriler İstanbul
Akvaryum’a ait çıkarılan bültenler, ilgili internet siteleri ve yazılı basında çıkan haberler, sualtı turizm
261
çekicilikleriyle ilgili akademik makaleler, tezler gibi ikincil kaynaklardan elde edilmiştir. Dolayısıyla örnekleme
alınacak veri kaynakları çoğaltılarak örneklemin büyütülmesine gayret edilmiştir (Bkz. Yıldırım ve Şimşek,
2008: 190). “Gazete, kitap, dergi, tv programları, video kasetler, CD’ler, çizgi roman ve harita gibi genel
tüketime yönelik her türlü yazılı, çizili ya da görsel ve işitsel materyal veri kaynağıdır” (Yüksel ve Yüksel 2004:
152).
Döküman incelemesi ihtiyaç duyulan veriyi gözlem veya görüşme yapmadan araştırmacıya sağlayabilir.
Ayrıca doküman incelemesi araştırmacılara zaman ve para tasarrufu da sağlar (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 188).
Çalışmada amaçlı örnekleme (yargısal örnekleme) yapılmıştır. Bu araştırmada yazılı kaynaklardan ve internet
sitelerinden elde edilen bilgilerin, yanlı olmadığı ve geçerli olduğu varsayılmaktadır. Sualtı çekicilikleri ile ilgili
tüm alt boyutlara ve dolayısıyla tüm dokümanlara ulaşmak mümkün olmamıştır. Elde edilen bilgiler; ulaşılan
dokümanlar ve internet sitelerinin çözümlemesi ile sınırlıdır.
Bu araştırmada elde edilen dökümanlar tek başına İstanbul Akvaryum örneğine ilişkin tüm veri setini
oluşturmaktadır. Yani bu dökümanlar ek kaynak değildir. Tek başına veri kaynağını oluşturmaktadır. Bu
bakımdan içerik analizine tabi tutulmuşlardır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 197). Araştırmanın analiz sürecinde
analiz birimleri olarak kelimeler, temalar ve paragraflar kullanılmıştır. Bu analiz birimleri ikincil kaynaklardan
seçilmiştir. Böylece içerik çözümlemesi yapılabilmiştir. Veri çözümleme sürecinde ayrıca İstanbul Akvaryum’a
ilişkin fiziksel özellikler, tematik bölümler, maliyet ve balık çeşitleri gibi kategoriler geliştirilmiştir. Kodlama ve
kavramsallaştırma sürecinde sistemli olarak ikincil bilgilerden anlamlı çıkarımlar sağlanmıştır. Kodlama
sürecinde zaman zaman sorunlar yaşanmıştır.
4. Bulgular ve Analizler
İstanbul Akvaryum projesi ile ilgili önemli görülen bazı bulgular aşağıda verilmektedir.
Fiziksel özellikler: İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Akvaryum’un ortak yatırımıyla Florya
sahilinde inşa edilen İstanbul Akvaryum, 23 dönümlük alanda 16 farklı tema ve 1 Yağmur Ormanı ile
projelendirilmiş olup, dünyanın sayılı tematik akvaryumlarından biridir. Bu projede 1.2 km’lik gezi parkuru ve
6.800 m3 su kapasitesine sahip toplam 64 tank bulunmaktadır (4) (5).
Dünya Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği (WAZA) üyesi olan İstanbul Akvaryum’un şu
özelikleri de belirtilebilir (6): Akvaryumda 2 adet 15 kişilik 6 akslı 5D sinema salonu, 7 ayrı film izleme seçeneği,
rüzgâr, sis, su gibi efektler yaşatan sıra dışı sistemler mevcuttur. İstanbul Akvaryum içerisinde 470 m2’lik alana
sahip hediyelik eşya birimi, 6 dönümlük ziyaretçi alanı, 32 dönümlük otopark alanı, gezi güzergahı üzerinde 3
kafe, bir tarafı Panama Kanalı manzaralı, diğer tarafı deniz manzaralı 1 adet restoran bulunmaktadır.
İstanbul Akvaryuma ilişkin, sahip olduğu fiziksel özellikler dolayısıyla “dev bir akvaryumdan daha
fazlası” yakıştırmasını yapmak yerinde bir tanımlama olabilir. Çünkü gelen yerli ve yabancı ziyaretçiler için
önemli bir heyecan ve deneyim yaşatacağı kuvvetle olası görünmektedir.
Tematik bölümler: Bu hali ile İstanbul Akvaryum’daki konsept, ziyaretçilerine ayrıcalıklı olma hissi
verebilir; heyecanlı ve eğlenceli bir deneyim yaşatması olası görünmektedir. İki kattan oluşan 20 dönümlük yeni
nesil İstanbul Akvaryum, kendine özgü tarihi, kültürel ve mimari özellikleriyle dekore edilerek
temalandırılmıştır. Akvaryum ziyaretçilerine Karadeniz’den Pasifik Okyanusu’na uzanan bir yelpazede yolculuk
etme fırsatı sunmaktadır. Karadeniz alanının dekorasyonunda Nuh’un Gemisi’nden esinlenildiği belirlenmiştir.
262
İstanbul Boğazı alanında, yolun iki tarafındaki su tanklarıyla Boğaz’ın yansıtıldığı; Marmara alanında
Kapalıçarşı mimarisinin hakim olduğu yine elde edilen bulgular arasındadır. Çanakkale Boğazı, Ege, Süveyş
Kanalı, Kızıldeniz, Küresel Isınma, Akdeniz, Cebelitarık Boğazı, Doğu Atlantik (Batık Gemi), Orta Atlantik,
Batı Atlantik, Panama Kanalı, Pasifik, Nautilus (denizaltı) ve Yağmur Ormanı alanlarının da yine bu cepheden
görülebildiği dikkatleri çekmektedir. İstanbul Akvaryum’un çeşitli filmler, oyunlar ve görsel grafiklerle
zenginleştirildiği, akvaryumun ses ve ışıklandırma sistemleri ile bu temalandırmaya uygun olarak düzenlendiği
belirlenmiştir
(4) (5)
. İstanbul akvaryum tematik özellikleri ile ayrı bir konsept olarak dünyadaki benzerleri
arasında farklılık ve farkındalık yaratacağı ortadadır. Bu proje ve girşim sayesinde İstanbul’a gelecek yerli ve
yabancı ziyaretçi sayısında hatırı sayılır bir artış yaşanabilir. İstanbul akvaryumu ziyaret amacıyla gelenler aynı
zamanda İstanbul şehrinin çok önemli kültürel turistik çekiciliklerini deneyimleme şansını da yakalayabilirler.
Başka bir deyişle İstanbul’da meydana getirilen bu tür başyapıtlar sayesinde şehrin tüm turistik alan ve
merkezlerin ziyaretçiler tarafından keşfedilmesine neden olabilir. Dahası bu tür girişimler, diğer girişimcilerin
sosyal ve kültürel çekicilikler yaratmada diğer girişimcileri tetikleyici etki yapabilir.
Maliyet: İstanbul Akvaryum kompleksinin yaklaşık 268 milyon TL’lik toplam maliyetinin 138 milyon
TL’sinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, geri kalan kısmını da yüklenici firma tarafından karşılandığı
belirtilmektedir
(5)
. Bu tür yapıtların yüksek maliyet gerektirdiği açıktır. Çeşitli şirketlerin konsorsiyumu ile ya
da kamu ve özel teşebbüs ortaklığı ile Anadolu’nun belli başlı şehirlerinde bu tür girişimlerin mali desteklerle
özendirilmesi, maliyet yükünün paylaşılarak hafifletilmesine imkan tanıyabilir. Böylelikle çeşitli bölgelerde
istenilen miktarda ve nitelikte birbirinden ilginç ve çekici eserler yapılarak iç turizm hareketlerinin canlanmasına
katkı sağlaması mümkündür.
Balık çeşitleri: 1.500 türde canlı çeşidi, 15.000 adet kara ve deniz canlısını içinde bulunduran İstanbul
Akvaryum’un son olarak iki yeni türü daha bünyesine kattığı belirtilmektedir. Bunlardan biri Dolphinfish’lerdir.
210 cm boy ve 40 kg ağırlığındaki yedi adet Dolphinfish akvaryumda yerini almıştır. Atlas, Hint ve Pasifik
okyanusunda yaşayan Dolphinfish’ler altın, metalik mavi ve yeşil tonlarıyla ziyaretçilerin dikkatlerini çektiği
elde edilen diğer bir bulgudur. İstanbul Akvaryum’un diğer yeni üyesi ise 1.8 metreye kadar uzayabilen devasa
Barracuda’lardır
(4) (5)
. Akvaryum içinde dev balıkların olması özellikle deniz canlıları konusunda Anadolu’nun
taşralarından gelen ziyaretçilerin bilgilerini arttırmaları, canlı olarak görmenin verdiği heyacanı yaşamaları
bakımından ayrıca bir önem arzetmektedir.
İstanbul Akvaryum, TÜRSAB ile yapmış olduğu işbirliği kapsamında Müzekart sahiplerine indirim
seçeneği sunmakta; giriş ücretlerinde %20, kafetarya ve restoran alanlarında ise %15 indirim sağlamaktadır (6).
5. Sonuç
İstanbul Akvaryum girişiminin bir turistik çekicilik olarak değerlendirmesinin yapıldığı bu çalışmada,
bu projenin kendi türleri arasındaki farklarının neler olduğu ve turizm açısından nasıl bir öneme sahip olduğuna
ilişkin önemli ipuçları yakalanmıştır. İstanbul Akvaryum uluslararası standartlarda ve alanında uzman kişiler
tarafından yönetilmekte olup; büyük bir teknolojik altyapıya sahiptir. Akvaryum kendi konsepti içinde, sahip
olduğu fiziksel kapasite, dış görünüm ve diğer tüm özellikleri ile dünyada oldukça iddialı bir yere sahiptir. Bu
proje sadece dev bir akvaryum olarak değil aynı zamanda temel ihtiyaçlara cevap verebilen, hoşça vakit
geçirilebilecek bir eğlence merkezi görünümündedir. Bu hali ile bu yapıtın tüm Türkiye’de özel bir merak
263
uyandırdığı ve insanlar üzerinde deneyimleme dürtüsü yaratarak seyahate yönelttiği açıktır. Bu ise İstanbul’un
pek çok turistik çekiciliklerinin Anadolu’dan gelen binlerce ziyaretçi tarafından keşfedilmesi anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla dünyanın gözde metropllerinden biri olan İstanbul şehrine doğru olan seyahatler iç
turizm hareketlerini canlandırmaktadır. Kendine has bir girişim örneği olan İstanbul Akvaryum gerek dünyanın
gerekse Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden gelen ziyaretçilerin uğrak merkezlerinden biri haline gelmektedir.
Bu çerçevede kendi türünde oldukça cazibe merkezi haline gelen İstanbul Akvaryumun yerli ve yabancı
tüm kesimlerce ziyaret edilmesi farklı bir ayrıcalık ve deneyim kazandıracaktır.
Kaynakça
Kızılırmak, İ. (2006), “Türkiye’de Düzenlenen Yerel Etkinliklerin Turistik Çekicilik Olarak Kullanılmasına
Yönelik Bir İnceleme”, KTÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 15, ss.181–196.
Lew, A.A. (1987), “A Framework of Tourist Attraction Research, Annals of Tourism Research, 14: 553-575.
Formica, S. (2000), Destination Attractiveness as function of supply and demand interaction, Departmant of
Hospitality and Tourism Management, Unpublished Doctoral Dissertation, Virginia-USA. Virginia
Polytechnic Institute and State University
Yüksel, A. ve Yüksel F. (2004), Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi.
(1)
18.01. 2012 tarihinde http://adventure.howstuffworks.com/5-underwater-tourist-attractions.htm adresinden
alınmıştır.
(2)
18.01. 2012 tarihinde http://www.architecturecrossing.com/article/600032/Latest-Travel-Craze-UnderwaterTourism adresinden alınmıştır.
(3)
18.01. 2012 tarihinde http://www.travelgrove.com/blog/amazing-places/top-5-underwater-tourist-attractions/
adresinden alınmıştır.
(4)
İstanbul Akvaryum Bülteni 2011, 2012.
(5)
10.03.2012 tarihinde http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=147729
adresinden alınmıştır.
(6)
10.03.2012
tarihinde
http://www.istanbulakvaryum.com/tr-TR/istanbul-akvaryum/istanbul-akvaryum
adresinden alınmıştır.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM KAPSAMINDA HATAY
İLİNDE KÜLTÜR VE İNANÇ TURİZMİ POTANSİYELİ
264
Öğr. Gör. Seçkin Eser
Mustafa Kemal Üniversitesi Turizm ve Otelcilik MYO
Yrd. Doç. Dr. Adnan Özyılmaz
Mustafa Kemal Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
Özet
Sürdürülebilir turizm, turizme kaynak olan bölgesel ve yerel çekiciliklerinin korunup geliştirilerek
devamlılığını sağlamak olarak ifade edilmektedir. Farklı çevrelerde farklı kültürlerin ortaya çıkması, kültürleri
tanıma isteğini gündeme getirmiş ve kültür turizm ilişkisinin güçlenmesine neden olmuştur. Kültür turizmi
sürdürülebilirlik ilke ve politikaları ile geliştirilirse yerel ve kültürel değerlerin küreselleşme karşısında yok
olmasını engelleyici bir özelliğe sahip olmaktadır. Doğu Akdeniz bölgesinde yer alan Hatay ili de, tarihi çok eski
uygarlıklara kadar uzanan eski bir yerleşim yeridir. Farklı egemenliklere ve kültürlere ait özgün niteliklerini
günümüze kadar büyük ölçüde koruyabilmiş bir kenttir. Tarihi mekânları, sosyal ve kültürel değerleri açısından
Hatay, kültür ve inanç turizmi potansiyeli oldukça yüksek ve iyi değerlendirilmesi gereken bir kent dokusuna
sahiptir. Bu çalışmada kültür ve inanç turizm kaynakları sürdürülebilirlik çerçevesinde Hatay ilinde
değerlendirilmiştir. Çalışmanın ana noktası olarak seçilen Hatay ili sahip olduğu değerlerle kapasitesinin çok
altında hizmet vermektedir. Bunun genel sebepleri arasında sürekli turizm pazarının yaratılamaması, yanlış
stratejik yaklaşımlar ve yeterli planlamanın yapılmaması gösterilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hatay, sürdürülebilir turizm, kültür turizmi, inanç turizmi.
Giriş
Turizm, 20. yüzyılın sonunda sosyal, kültürel ve ekonomik yönden önemli bir olgu durumuna gelmiştir.
Önceleri sadece ekonomik katkısı ön planda iken bugün ekolojik, sosyal ve kültürel zenginlikler de turizme
kaynak oluşturduğu için ön plana çıkmıştır (Aklanoğlu, 2010:125). Ülkeler mevcut potansiyelleri ve bütüncül
çözüm arayışları çerçevesinde dünya turizminden daha fazla pay alabilmek için, rekabet edilebilir ve satılabilir
ürünler geliştirme ve stratejiler oluşturma yoluna gitmişlerdir. Bunun bir sonucu olarak da alternatif turizm
kavramı ortaya çıkmıştır (Kiper: 2006).
Bu bağlamda alternatif turizm türlerinden olan kültür turizmi ve inanç turizmi, değişen seyahat
eğilimleri ve turistlerin beklentileri ile birlikte, giderek büyümektedir. Kişilerin artık daha farklı ve daha otantik
yerleri ziyaret etme istekleri, kültürel alanlara yapılan gezilerde artışa neden olmaktadır. Turistler gezileri
süresince kültürel anlamda keşif yapma isteği içinde olduklarından, kültür turizmi giderek gelişme
göstermektedir (Wang ve diğerleri, 2006:49- 50).
Dünyada kültür ve inanç turizmi kapsamında seyahat eden turist sayısı giderek artış göstermektedir.
Ülkemiz açısından bir değerlendirme yapıldığında 2002 yılında 13,2 milyon olan yabancı ziyaretçi sayısı %
265
137,3 artarak 2011 yılında 31. 4 milyona yükselmiştir. Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü
Araştırma ve Değerlendirme Daire Başkanlığının gerçekleştirdiği bir değerlendirme sonucunda; 2012 yılı Ocak
ayında ülkemize en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Almanya % 11,52 (113.055) ile birinci,
Gürcistan % 9,98 (96.978) ile ikinci, İran % 8,61 (84.531) ile üçüncü sırada yer almaktadır. İran’ı Bulgaristan,
Suriye, Rusya Federasyonu, Yunanistan, Azerbaycan, İngiltere ve Irak izlemektedir (www.turizm.gov.tr).
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 189 müze ve 131 düzenlenmiş ören yeri olmak üzere ziyaret
edilebilir 320 ünite bulunmaktadır. Buna bağlı olarak 2002 yılında müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısı
7.422.208 iken 2011 yılında bu sayı 3,8 kat artarak 28.462.893’e ulaşmıştır. Genel bir değerlendirme
yapıldığında ülkemiz turist sayısı bakımından 2002 yılında dünyada 17. sırada iken 2010 yılında 7. Sıraya
yükselmiştir. (www.turizm.gov.tr).
Bu çalışmanın temel amacı önemli bir potansiyele sahip olduğumuz kültürel varlıklarımızı koruma,
kullanma ve yaşatma ilkeleri doğrultusunda kültürel turizmin Hatay’da nasıl geliştirilebileceğini ve
sürdürülebileceğini incelemektir. Çalışmada öncelikle sürdürülebilir turizm ve kültür turizmi konularına
değinilmiş, Hatay ilindeki turizm arz kaynakları kapsamında bir değerlendirme yapılarak, sürdürülebilir turizmin
bölgede nasıl geliştirileceği konusunda önerilerde bulunulmuştur.
Sürdürülebilir Turizm Kavramı ve İlkeleri
Turizmin çevreye karşı duyarlı olması gerekliliği, günümüzde klasik turizm anlayışına göre “alternatif
turizm, kitle turizmine göre “yumuşak turizm”, çevreye karşı duyarlılığından dolayı “eko turizm”, “sürdürülebilir
turizm” özelliklerinden dolayı “bilinçli turizm” adları verilen bir turizm biçimini gündeme getirmiştir (İçöz,
Yılmaz ve Oter 2008:149).
Turizm açısından sürdürülebilirlik kavramı, turizmin kaynağı olan doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve
estetik değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliklerin devamının sağlanmasını ifade etmektedir (Oral ve Şenbük,
1996). Sürdürülebilir turizm; yeni faaliyetlerin ve gelişmelerin çevresel etkilerinin etkili kullanımı olarak ifade
edilebilmektedir (Vaughan, 2000).
Sürdürülebilir Turizm, insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan
veya değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı
sürdüren sistemlerin idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve
turistlerin ekonomik sosyal ve estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek nesillerin de aynı ihtiyaçlarını
karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şeklidir (Baş, 1996:342).
Özetle, sürdürülebilir turizm, turizmin temel arzını oluşturan çevrenin zarar verilmeden korunduğu,
sosyo-kültürel değerlerin bütünlüğü, ekolojik dengenin biyolojik çeşitliliğin ve yaşamsal sistemlerin
sürdürüldüğü bir yaklaşımdır. Diğer bir deyişle; Turistik arz değerlerin bulunduğu yerleri ziyaret edilen hem
yerli hem de yabancı turistlerin ekonomik sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi bunun yanı sıra mevcut
turistik arz değerlerinin gelecek nesillere olanaklar ölçüsünde zarar görmeden aktarıldığı bir ekonomik kalkınma
biçimidir.
Turizmde sürdürülebilirliğin sağlanabilmesinde temel ilkelerin belirlenmesi ve bu ilkelere dayalı olarak
faaliyetlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Turizm sektörüne rehberlik edebilecek temel ilkeler şunlardır
(Garrod ve Fyall, 1998:199):
266
Kaynakların sürdürülebilir kullanımı: Doğal, kültürel ve sosyal kaynakların korunması ve
sürdürülebilir kullanımı hayati önem taşır ve uzun dönemde iş alanlarının yaratılması anlamına gelmektedir.
Aşırı tüketimin ve atıkların azaltılması: Turizmin kalitesini yükseltmek ve uzun dönemde çevresel
tahribatların yenilenme maliyetlerinden kaçınmak için aşırı tüketimin ve atıkların azaltılması gerekmektedir.
Çeşitliliğin sürdürülmesi: Doğal, kültürel ve sosyal çeşitliliğin devamının sağlanması ve geliştirilmesi
uzun vadede turizmin sürdürülebilirliği açısından zorunludur.
Turizmin planlama kapsamına alınması: Turizm, çevresel etki değerlendirilmesi sorumluluğu içinde,
ulusal ve yerel stratejik planlama sistemi ile birlikte ele alındığında uzun süre varlığını sürdürebilir
.
Yerel ekonomilerin desteklenmesi: Turizm, çevresel fayda ve maliyetleri göz önünde bulundurarak
hem yerel ekonomileri korur ve destekler hem de çevresel tahribattan sakınır.
İlgili gruplara ve halka danışma: Turizm endüstrisi ve yerel toplumlar, organizasyonlar ve
kurumların, aralarında çıkabilecek muhtemel sorunları çözmek ve uzun süre birlikte çalışabilmek için bu
konuları birbirlerine danışmaları gerekmektedir.
Personel eğitimi: Her seviyede gereksinim duyulan, yerel personeli de kapsayan ve sürdürülebilir
turizmle bütünleşmiş bir personel eğitimi turizm ürününün kalitesini genişletir.
Sorumlu bir turizm pazarlaması anlayışı: Turizme tam ve güvenilir bilgi sağlayan pazarlama,
destinasyonun doğal, kültürel ve sosyal çevresinin saygınlığını ve müşteri memnuniyetini arttırır.
Araştırma sorumluluğu: Süre gelen araştırma ve gözlemlerle toplanan verilerin ve analizlerin sektör
tarafından etkili kullanımı, sektöre, tüketicilere ve destinasyonlara fayda sağlaması ve sorunların çözüme
yardımcı olması açısından gereklidir.
Sürdürülebilir Kültür ve İnanç Turizmi
Kültür, toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerleriyle tarih, felsefe, ahlak, bilim, sanat, teknik,
spor, ekonomi, sanayi, eğitim, hukuk, sağlık, turizm vb. alanlardaki varlığının, süreçlerinin, etkinliklerinin
gelişmelerinin oluşturduğu bir bütündür (Tunç ve Saç, 1998: 31).
Kültür turizmi, turizmin en eski çeşitlerinden biri olarak düşünülmektedir. Yirmi yüzyıl önce Romalı
filozof Seneca’ya göre “İnsanlar durgun yaşamlarından sıkılmış, kendilerini farklı ilgi dağıtıcı ziyaretlere
267
yöneltmişler ve sürekli bir arayış içine girmişlerdir”. Turizm zamanla uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel
bir faaliyete dönüşmüş ve turist kabul eden topluluklar da bu faaliyetlerin olumsuz etkilerinden korkmaya
başlamışlardır. Kültürlerinin, inançlarının, sosyal alışkanlıklarının, yerel geleneklerinin zarar göreceği
düşüncesine kapılmışlardır. Bu olumsuz etkilerin önlenebilmesinin ise, turizm destinasyonlarının özellikle sahip
olduğu kültürel zenginlikler üzerine odaklanarak sağlanabileceği kanısına varılmıştır (Alvarez ve Kozay,
2008:125).
Kültür turizmi, ilk kez 1980’li yılların başında Avrupa Komisyonu’nda; Avrupa Birliği’nin Kültürel
kimliğini ve kültürel mirasını ortaya çıkarmak için yapılan çalışmalar sırasında ortaya atılmış bir kavramdır
(Kocapınar, 2003). Birleşmiş Milletler (UN) ve Dünya Turizm Örgütü (WTO), kültür turizmini, kişinin eğlence,
iş ve diğer amaçlar için yaşadığı yerden farklı yerlere seyahat etmesi ve konaklaması şeklinde tanımlamaktadır
(Foo ve Rosetto, 1998).
Turizmin kıyı bölgelerine yığılması yerine ülkenin hemen her yerine yayılmasını sağlayacak, geçmişi
seçicilikten uzak bir şekilde tanıtacak olan kültürel turizmin belirli niteliklere kavuşması için çok yönlü çabalar
sarf edilmektedir. Bu nedenle dünyada son yirmi yıl içinde kültür mirası ve bunun bir sektör olarak ele alınması
giderek önem kazanmış, bu konuda yalnızca yeni uygulama türleri değil, yeni kavramlar da gelişmiştir (Herbert,
1995).
Kültür turizmi; yeni kültürleri tanıma, geçmişteki kültürleri merak etme temeline dayanan, insanların
kendi kültürlerinin eğlence yanlarıyla birlikte diğer grupların kültürüne de açık olan yanlarıyla ilgili turizm
faaliyetlerinin tümünü kapsar. Kültürel turizm; insanların kültürel açıdan zengin yörelerini görmek, gittikçe
kaybolan yaşam biçimlerini öğrenmek ve izlemek, kültürel değerleri bir anı olarak toplamak amacıyla yaptıkları
gezilerle ilgili bir turizm çeşididir. Özellikle geziye katılan insanlar kırsal yerleşim yerlerine gitmek, yerel halkın
yemeklerini tatmak, halk gösterilerini izlemek, festivallere katılmak ve eski el sanatlarını görmek istemektedirler
(Avcıkurt, 2003:10).
Kültür turizmi kaynakları dâhilinde; Kültür ve Turizm ilişkisi incelenecek olursa; eski sanat eserlerinin,
tarihi yapıların, müzelerin, eski uygarlıklara ait kalıntıların görülmesi amacıyla yapılan seyahatler, araştırma ve
inceleme için yapılan geziler kişilerin ufuklarını açmakta ve kültür turizmini oluşturmaktadır. Ayrıca kültür
turizminin temelinde değişik amaç ve sebepler yatmaktadır. Tarihi yapıların, eski sanat eserlerinin, müzelerin
ziyaret edilmesi, araştırma ve keşif için yapılan seyahatler, kişilerin bilgi ve görgülerini arttırtmak vb. amaçlarla
yapılan gezileri kapsar. Değişik medeniyetlerden kalma eserler, şehirler, köyler, ilginç folklorik yapılar, tabii
değerler, el sanatları, dokumacılık vb. nedenleriyle kültürel turizm faaliyetleri gerçekleştirilmektedir (Perçin ve
Güzel, 2008: 480).
Kültür turizmi yeni bir kavram olmamakla birlikte, eski zamanlardan beri seyahatin bir motivasyonu
olarak kabul edilmektedir. Kültür turizmi, bugün dünya çapında büyük bir trend olmakla birlikte, diğer turizm
türlerinden daha hızlı bir şekilde büyümektedir. Özellikle; kültür, turizmin etkisiyle gelişmiş bir terimdir.
Turizm kültürel bir faaliyet olmakla birlikte hiçbir yerde bulunamayacak ve ülkelerin insani değerlerini
keşfetmek amacı gütmektedir. Turizmin bu çeşidi yani kültürel turizm, başkaları hakkında keşfetmek, daha
fazlasını öğrenmek istek ve arzusuyla birleştirilmiş bir turizm çeşididir. Bununla birlikte Kültür turizminin ana
kavramı, insan hareketleri ile şekillendirilen geçmiş ve günümüzün kültürel peyzajına odaklanmaktadır
(Stojanoski ve Elmazi, 2008: 1287).
268
İnsanların devamlı ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin
dışına, dini inançlarını gerçekleştirmek, inanç çekim merkezlerini görmek amacıyla yaptıkları turistik amaçlı
gezilerin
turizm
olgusu
içerisinde
değerlendirilmesi
inanç
turizmi
olarak
değerlendirilmektedir
(www.kultur.gov.tr).
İnanç turizmi insanların inançlarını sergileme amacıyla kutsal olarak nitelendirdikleri yerleri ziyaret
etmeleriyle başlamıştır. Dinlerin ortaya çıkışından itibaren dini öğretiler doğrultusunda kutsal yerlerin ziyareti
kişisel tercihlerin ötesine geçmiştir. Bunun sonucu olarak kutsal yerler yüz binlerce kişiye ev sahipliği yapmış ve
kitlesel bir hareket olarak kendini göstermiştir. Günümüzde ise bu hareketler yeni biçim ve anlayışlarla alternatif
bir olgu olarak yerini almıştır (Tarcan ve Atılgan, 1999:62). İnsanoğlu var olduğu ilk günden beri bir dine ait
olma ihtiyacı hissetmiştir. Bu yüzdendir ki, insanoğlunun dünya üzerinde varoluş tarihine bakıldığında birçok
değişik din ve inanç grupları çıkmaktadır. Böylece kutsal yerler insanoğlu tarafından kitlesel hareketler ile
ziyaret edilmiştir. Bu hareketler sonucunda alternatif bir turizm olgusu yani “inanç turizmi” doğmuştur. İnanç
turizmi özellikle son otuz yıldır büyük gelişmeler göstermiştir (Wright, 2007:9).
Hatay uygarlıklar, kültürler, dinler ve inançlar açısında zengindir. Anadolu inanç önderleriyle Anadolu
aydınlanmıştır. Fakat, inançlara rağmen insanlık sevgisiyle birlikte yaşamanın en güzel örneğini vermişlerdir.
Hatay da çeşitli inançlara bağlı merkezler zaman ve mekân tanımadan günümüze gelmişlerdir. Bunlar Hatay’ın
olduğu kadar insanlığın da ortak malıdır, evrensel değerlerdir (turkoloji.cu.edu.tr).
Hatay’da Kültür ve İnanç Turizminin Sürdürülebilirliği
Ülkemizdeki turizm endüstrisi son yirmi yıl içerisinde muazzam bir büyüme göstermiştir ve dünya
çapındaki ilk on destinasyonlar arasında yer almaktadır. Fakat, Türk turizminin sahip olduğu bu rekabetçi
avantajın sürdürülebilirlik derecesi önemli bir tartışma konusudur. Bu hızlı büyüme sürecinde sahip olduğu
kültürel zenginliğini kullanabildiği sürece ve eğer büyümenin süreklilik göstermeye devam etmesi durumunda
hangi kaynakların ve faktörlerin anahtar unsur olarak kullanılacağı önemli bir tartışma konusudur (Okumuş,
2008:72).
Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve farklı doğal güzelliklere sahip olan Hatay alternatif turizm
açısından oldukça şanslıdır. Hatay’daki arkeolojik kalıntılar, kentsel ve doğal sitler, anıt, ören yeri, höyük,
Tümülüs, külliye, cami, kilise, saray, han, hamam gibi tarihi varlıkları ile gelenek, görenek, folklor, yemek gibi
kültür varlıkları turizm açısından önemli değerler arasındadır.
Turizm bölgesinin çekiciliğinin uzun dönemde devam ettirilmesi, sürdürülebilir turizm gelişimi ile
mümkün görülmektedir. Söz konusu turizm gelişimi, uluslararası piyasalarda pazar payı, turizme bağlı
sektörlerde büyüme ve doğa koruma arasında denge sağlayan bir gelişme modeli olarak görülmektedir. Gelecek
nesillere aktarılacak turizm kaynaklarının etkin kullanımı ile hem bugünkü hem de gelecek nesillerin maksimum
tatmini hedeflenmektedir (Güneş, 2008:172).
Bu kapsamda değerlendirildiğinde Hatay bölgesi sahip olduğu turizm arz kaynaklarıyla oldukça önemli
bir destinasyon olma özelliğine sahiptir (Tablo 1).
Yaklaşık olarak 2300 yıllık bir geçmişi olana Hatay’da ilk yerleşim tarihi M.Ö. 8000’e kadar uzanır.
Şehri, İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu paylaşan komutanlarından Seleukos kurmuştur. Daha sonra
Pers, Sasani, Bizans, Abbasi, Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanoğulları, Selçuklu, Haçlı ve Memlük
egemenliklerine girmiştir. Şehir, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı egemenliğine geçmiştir.
269
1937’de bağımsız Hatay Devleti kurulmuş, 1939’da Hatay Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır
(www.hataykulturturızm.gov.tr).
Hatay, dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olma özelliği ile tarihi, kültürel, arkeolojik,
etnografik tüm yapı ve eserleri bünyesinde taşıyan bir kültür kenti niteliği özelliğini taşımaktadır
(www.tgdturkey.com.tr).
Tablo 1. Hatay İlinde Kültür ve İnanç Turizmi Açısından Çekicilikler
HATAY İLİNDEKİ ÖNEMLİ KÜLTÜREL ÇEKİCİLİKLER
Höyükler
Ören
Yerleri
Kaleler
Kinet Höyüğü, Kuzuculu-Karakese Nekropolleri, Ceylanlı Yazıtlı Kaya Mezarları
Harbiye, Titus Kaya Tüneli, Tel Aççana, İmma, Tainat, Su Kanalları, Dor Mabedi
Koz Kalesi , Bakra Kalesi, Payas Sarıseki Kalesi, Mancınık Kalesi, Cin Kalesi, Darb-ı Sak
Beyazit Bestami Kalesi, Antakya Kalesi
Hanlar
Cindi Hanı, Saka Hanı, Meydan Hanı, Yeni Han, Kurşunlu Hanı, Sokullu Hanı
Köprüler
Demirköprü, Dana Ahmetli Köprüsü
HATAY İLİNDEKİ ÖNEMLİ İNANÇ TURİZMİ ÇEKİCİLİKLERİ
Habib- i Neccar Camii, Ulu Camii, Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve türbesi, Sokullu Mehmet
Camiler
Paşa Küllyesi,Şeyh Ali Camii, Yeni Camii, Ağalar Camii, Ahmediye Camii, Köşkler Camii,
Halil Ağa Camii,
Türbeler
Kiliseler
Manastırlar
Beyazıt-i Bestami Türbesi, Hz. Hıdır Türbesi, Hz. Hamza Peygamber Türbesi, Şey Ahmet
Türbesi, Gazi Abdurrahman Paşa Türbesi, Şeyh Yusuf Türbesi, Hz. Musa Ağacı
Saint Pierre Kilisesi, Saint İlyas Kilisesi, Saint Simon Kilisesi (Samandağ), Katolik Kilisesi,
Maria Ana Rum Ortodoks Kilisesi (Altınözü)
Yayladağı Barlaam Manastırı, Keldağı Barlaam Manastırı, Kızlar Sarayı Manastırı (Kasr
Elbanet),St. Simon Manastırı
Kültür ve Turizm Bakanlığımızca, İnanç turizminin geliştirilmesi amacıyla 1993 yılında yapılan
envanter çalışmasıyla; ülkemizde yer alan ve sayıları çok fazla olan eserler içerisinden dini yönden önemi
bulunan, büyük oranda ziyaret edilen; sanat tarihi ve mimari özelliği nedeniyle türünün ilk ve ilginç örneği olan
önemli merkezlerin tespiti yapılmıştır. Bu proje kapsamında oluşturulan komite ile Hıristiyanlık açısından
önemli olan dokuz adet merkez belirlenmiştir. Hatay merkezde yer alan: St. Pierre Anıt Müzesi liste başında yer
almaktadır. Gerek Bakanlık gerekse Başbakanlık Tanıtma Fonu kurulundan temin edilen ödenekler kullanılarak
eksiklikler giderilmeye çalışılmaktadır (www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr).
Hatay’ın tarihi orta Paleolitik dönemine kadar gitmektedir. İlde çeşitli uygarlıklara ait çok sayıda höyük,
antik kent, yer altı şehri, mağara ve kaleler bulunmuştur. Tarihi, kültürü, medeniyetleri, doğası, zengin mutfağı
ve turistik mekanları ile ülkemizin en büyük zenginliklerinden biri olan Hatay, aynı zamanda dünyanın en
270
büyük mozaik koleksiyonunu barındırır (www.hatayarkeolojimüzesi.com). Hatay Arkeoloji Müzesi, Mozaik
koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer almaktadır.
Antakya, Harbiye, Aççana, Çevlik ve İskenderun’da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller,
mezarlar da sergilenen eserler arasındadır (www.hataykulturturizm.gov.tr). Müzede, 18.115 arkeolojik eser ve
14.412’si sikke olarak toplam 35.442 adet eser bulunmaktadır.
Çok uzun süreler Müslüman ve Protestan Arap, Sünni ve Alevi Türk, Süryani, Katolik, Ortodoks Rum,
Ermeni ve Yahudi gibi farklı etnik kökenlere ve dinlere ev sahipliği yapmış ve UNESCO “Barış Kenti” olarak
seçilmiş bir merkez olan Hatay’ın, özellikle Hıristiyanlar için ayrı bir önemi vardır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra
havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelmiştir ve Hz. İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez Hatay’da
verilmiştir. Bugün St. Pierre Kilisesi Hıristiyan aleminin en önemli tarihi kiliselerinden biridir. Papa VI. Paul
tarafından aynı zamanda bir ibadet yeri olarak kabul edilen bu kilisede o tarihten itibaren her yıl 29 Haziran günü
Katolik Kilisesince ayin düzenlenmektedir ( www.hatayarkeolojimüzesi.com). Habib-i Neccar Cami Anadolu’da
yapılan ilk camii olarak bilinmektedir. İslamiyetin ilk dönemlerinin mimarisini yansıtan Hatay Ulu Cami, Aziz
Barlohom Manastırı, Aziz Simon Manastırı diğer önemli değerler arasında yer almaktadır (Hatay Turizm
Dergisi, 2002:89- 93).
Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2012 kayıtlarına göre Hatay müze ve ören yerlerini 2010 yılında
186.403’ü yerli 55.180’i yabancı turist olmak üzere 241.583 kişi ziyaret etmiştir. 2011 yılında ise yerli ziyaretçi
sayısı 210.293’e ulaşmış fakat yabancı turist sayısında ise düşüş gözlenmiş ve 47.962 olarak belirlenmiştir
(Tablo 2).
Tablo 2. Hatay Müze ve Ören Yeri İstatistiği
2009
2010
2011
Yerli Ziyaretçi
158.114
186.403
210.293
Yabancı Ziyaretçi
73.666
55.180
47.962
Toplam
231.780
241.583
258.255
Kaynak: Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Günümüzde halen her dinden birçok insanın yaşadığı Hatay’da zengin bir kültürün yanında ortak bir
kültür de oluşmuştur. Bu durum kültürel zenginlikle beraber büyük bir barış, kardeşlik ve hoşgörüyü de
beraberinde getirmiştir. Tarih boyunca çeşitli inançlara, pek çok millete ev sahipliği yapmış olan Hatay
bölgesinde çok sayıda şair, bilim adamı ve sanatçı yetişmiş, zengin bir kültür birikimi meydana gelmiştir
(www.hataylife.com). Bu kültür birikiminden kültür turizmi kapsamında yararlanmak üzere, Hatay dikkate
alınarak aşağıdaki sürdürülebilir kültür turizmi geliştirme modeli tasarlanmıştır.
Tablo 3. Sürdürülebilir Kültür Turizmi Model Önerisi
Sürekli Kontrol ve Değerlendirme-
100
80
60
D oğu
40
B atı
20
0
K uz ey
1.
3.
Çe yrek
Çe yre k
Destinasyonlar üzerindeki kültürel turizm
gelişiminin olumlu ve olumsuz etkilerini
belirleme ve olumlu etkileri maksimize
etmek aynı zamanda olumsuzları da en aza
indirmek amacıyla ölçümleri almak
271
Kültürel varlıkların envanteriBölgesel ve yerel kültürel
varlıklarının ve değerlerinin
belirlenmesi- farklı dillerdeki
envanter hazırlıklarıyla ilgili kişi
ve
kurumlarla
temasa
geçilmelidir.
Kültürel değerlerin
verilerinin sağlanması(Tarihi
yerler,
kalıntılar,
gelenekler, yaşam şekilleri,
müzeler,
tiyatrolar,
resim
galerileri, vb.)
Bilgiler; üniversitelerin, turizm
kurumlarının çabaları, yerel ve
merkezi hükümetin destekleriyle
sağlanmalıdır.
Kültür Turizmi için
uygun kültürel değerleri
stakeholders (yerel halk,
Seyahat acenteleri, yerel ve
merkezi hükümet, turistler,
turizm şirketleri, evrensel
organizasyonlar) dikkat altına
alınmalıdır. Beyin fırtınası
oturumları ve toplantılar ile
görüş birliğine varılmalıdır.
Yeni turizm stratejileri
Doğrultusunda, toplantılarda
tüm sektör birimlerince alınan
ortak
kararların
ve
yapılanmaların uygulanabilir
duruma getirilmesi- mümkün
olduğunca fazla ziyaretçi
tarafından kültürel değerlere
ulaşılabilirliğin
sağlanması
gerekmektedir.
Pazar araştırmasıHedef pazarların ve erişilmek
istenen
fırsatların
belirlenmesi- Potansiyel ve
etkin müşteri ihtiyaç ve
isteklerinin analizi- Kitle
turizm ürünlerinin kültürel
ürünleri ile birleştirilmesi
kültürel turizm ürünlerinin
hazırlanması ( yaratıcı ve
yenilikçi) gerekmektedir.
PazarlamaDestinasyonlar için güçlü bir
imaj yaratılması- belirli
destinasyonlar için stratejik
Pazar planlamaları yapılmasıSeyahat acenteleri, tur
operatörleri ve UNESCO gibi
evrensel organizasyonların
işbirliği- Uygun pazarlama
faaliyetlerinin oluşturulması
gerekmektedir.
Sürekli Kontrol ve DeğerlendirmeDestinasyonlar üzerindeki kültürel turizm
gelişiminin olumlu ve olumsuz etkilerini belirleme
ve olumlu etkileri maksimize etmek aynı zamanda
olumsuzları da en aza indirmek amacıyla
ölçümleri almak.
Kaynak: İçöz, Yılmaz ve Oter (2008:163)
Sürdürülebilir kültür turizmi model önerisinde (Tablo 3) görüldüğü üzere; sürdürülebilir kültür
turizminin sağlanabilmesi ve uzun süreli etkilerinin kullanılması için ilk olarak destinasyonlardaki, kültürel
varlıkların belirlenmesi gerekmektedir. Tüm sektör birimlerinin fikirleri alınarak, işbirliği içerisinde yeni
stratejiler belirlenip planlama yapılması son derede önemli bir koşuldur. Gerçekleştirilen toplantılarda ortaya
272
çıkacak yeni fikir ve düşünceler kültür turizmin gelişmesi için önemli avantajlar sağlayacaktır. Yerleşen turizm
bilinci ile yeni ve güçlü bir destinasyon imajı oluşturulması, kültürel turizm faaliyetlerinin devamı ve
sürdürülebilirliği için son derece önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Bu sürekliliği farklı bir destinasyon
araştırması, etkili bir tanıtım ile gerçekleştirmek ise; potansiyelin arttırılmasında son derece önemli bir faktör
olarak görülmektedir. Destinasyonlar üzerinde ortaya çıkabilecek her türlü olumlu ve olumsuz etkilerin
belirlenmesi ve gerekirse çeşitli tedbirlerin alınması ancak sürekli kontrol ve değerlendirme ile mümkün
olacaktır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Dünyada eşi ve benzeri olmayan zenginliklere ve medeniyetlere beşiklik etmiş Anadolu topraklarında
Hititler, Sümerler, Urartular, Likyalılar, Lidyalılar, Frigyalılar, İyonlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular,
Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyetine gelinceye kadar birçok iz ve kalıntı bırakarak, ülkemizi benzersiz bir
konuma ulaştırmıştır (Doğaner, 2001). Bu nedenle, dünya kültür mirasının çok önemli bir bölümüne sahip olan
ülkemizin, kültür varlıkları ile ilgili yaklaşım ve uygulamalarının yeniden düzenlenmesi zorunluluk halini
almıştır. Bu bağlamda temel yaklaşımımız, büyük bir potansiyele sahip olduğu halde hızlı bir yok olma sürecine
giren ve gereği gibi değerlendirilemeyen kültür mirasının, koruma-kullanma-yaşatma ilkeleri doğrultusunda
‘turistik ürüne’ dönüştürülmesi ve kültürel turizm aracılığıyla değerlendirilmesidir. Çünkü, ülkemiz doğal
güzelliklerinin yanında, köklü bir geçmişe dayanan zengin bir kültür ve sanata sahip olması turizm açısından çok
büyük çeşitlilik ve farklılık yaratmaktadır.
Bölgenin kültür ve inanç turizmi açısından sahip olduğu özellik yıllardır göz ardı edilmiş, devamlı
deniz, güneş ve kum üçlüsü ön plana çıkarılmıştır. Doğal olarak, deniz ve yat turizmi de çok önemlidir. Ama
turizmi yaz aylarından çıkararak diğer aylara da yayacak değişik yöntemler aranmalıdır. Bu kapsamda kültür ve
inanç turizmi değerleri ele alınmalıdır. Bir turizm merkezinde, turizm türleri ne kadar çok ve çeşitli olursa, o
merkezlerde tatillerini geçiren turistlerin kalış süreleri de o oranda uzar. Kültür ve inanç turizmi kaynakları
kullanma ve koruma dengesi içerisinde sürdürülebilirliğin sağlanması ve etkili tanıtım politikalarının
uygulanması, turizm çeşitliliğinin değerlendirilmesi ve yaygınlaştırılması açısından da önemlidir (Bingöl, 2004).
Hatay yöresini çekici kılan ve tarihi boyunca göçlere açık olmasını sağlayan, yaşamı kolaylaştıran iklim
koşulları ve verimli topraklarının yanı sıra Anadoluyu Çukurova yoluyla Suriye ve Filistin’e bağlayan yolların
kavşak noktasında bulunmasıdır. Ayrıca Mezopotamya’dan Akdeniz’e çıkmak için kullanılabilecek en uygun
limalar yine bu bölgededir. Hatay, inanç turizmi merkezleri ve antik kentleriyle turizm potansiyeline sahip bir
ildir (www.hataykulturturizm.gov.tr).
Ortadoğu’daki pek çok ülke ile Türkiye arasında vizelerin kalkması ile birlikte Hatay’ın turizm
potansiyelinde görülen olumlu gelişmeler, özellikle Suriye’de yaşanan karışıklıklar ile büyük ölçüde
etkilenmiştir. Yüzde doksan artışlara kadar yükselen turizm sektörü birden bire yüzde birlere kadar düşmüştür.
Yaşanan bu olumsuz gelişmeler Lübnan’dan kara yoluyla ülkemize gelen turist sayılarını da büyük ölçüde
etkilemiştir. Bu durumundan en büyük ölçüde etkilenen, ticaret ve turizm açısından darbeler yaşayan yer Hatay
bölgesi olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle bu bölgede sahip olunan potansiyelleri kaybetmemek ve
değerlendirmek açısından; Hatay-Beyrut, Hatay-Lübnan arası havayolu hatlarının açılması olumlu bir girişim
olarak görülmektedir. Bu durumda Türk Havayolu şirketlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Hatay’a gelen
turist grupları sadece bu bölgede kalmamakta, ziyaretleri süresince aynı zamanda Mersin, Antalya, Kapadokya
273
ve İstanbul’a da gitmektedirler. Doğu turizminden her bölgemiz ayrı bir kazanç sağlamaktadır (www.turizm
gazetesi.com).
Hatay inanç merkezleri tanıtılarak ortak kültürel mirasın yaşatılmasına ve evrensel kültüre
kazandırılmasına katkı sağlayacağı gibi Hatay’ın tanıtımını da sağlayacaktır. Hatay inanç merkezleri kültürel
mirastır. Bu kültürel mirasın tüm dünyaya tanıtımı yapılırken inanç turizmi yoluyla Hatay’ın da tanıtmı
sağlanacaktır. İnanç merkezleri yüzyıllardır toplumun manevi dünyasına yönelik yön verme işlevi yanı sıra
eğitim, kültür ve şifa kurumları olarak toplumsal hayata katkı sunmuşlardır ( turkoloji.cu.edu.tr).
Hatay bölgesinde kültür ve inanç turizmini geliştirme açısından şu ilkeler önem taşımaktadır:
1.
Turizm yapısı içinde yer alan tüm örgütlerin fikir alışverişinde bulunması ve işbirliği içinde
çalışması,
2.
Turizm Bakanlığının ve yerel yönetimlerin turizm açısından dengeli bir gelişimin sağlanabilmesi
için bütünsel bir strateji geliştirmeleri,
3.
Turistik arz kaynağı durumundaki değerlerin ne düzeyde turizme açılabileceği ve bu doğrultuda
planlı sürdürülebilir bir yapılanma gerçekleştirilmesi,
4.
Tüm kamu ve özel sektör birimlerinin fikirleri alınarak yeni stratejiler belirlenip, planlama
yapılması,
5.
Kültür mirasını oluşturan envanter çalışmalarının tamamlanması, inanç turizmine ilişkin değerlerin
saptanması,
6.
Müzelerin daha etkin tanıtımının yapılması,
7.
Güçlü bir destinasyon imajı oluşturulması,
8.
Bölgenin sahip olduğu kaynaklar çerçevesinde etkin bir pazarlama stratejisi oluşturulması,
destinasyon imajının doğru şekillendirilmesi ve destinasyon bilinirliğinin attırılması,
9.
Ulusal ve uluslararası tanıtımda basın yoluyla bölgenin kültür ve inanç turizmi eserlerinin
tanıtılması,
10. Bölgeye turist kitlelerini çekebilmek amacıyla, reklam araçlarında halk kültürü öğelerinin
kullanılması,
11. Geleneksel yaşam tarzını yansıtan öğelerin turizmde kullanılması,
12. Bölge yerel halkının ve turizme hizmet eden nüfusun turizm konusunda bilinçlendirilmesi, gerekli
görülen alanlarda eğitim ve turizm sertifikalı olmalarına özen gösterilmesi,
13. Ulusal ve uluslar arası seyahat acenteleri ile iletişim kurarak bölgenin inanç ve kültür turizmi
açısından ne kadar zengin olduğunun tanıtılması (seyahat acentelerine ücretsiz geziler
düzenlenmesi),
14. Sorumlu kuruluşlar denetiminde, uzman kişilerce bölgenin kültür ve inanç turizmi kaynaklarının
değerlendirildiği el kitaplarının hazırlanması,
15. Havayolu ulaşım olanaklarının arttırılarak, yurtiçi ve yurtdışında farklı güzergâhlara uçak seferleri
konulması,
16. Konaklama açısından uygun, konforlu ve kaliteli hizmet veren işletmelerin açılmasının
desteklenmesi,
17. İç turizmin geliştirilmesi yönünde daha uygun fiyatlı konaklama tesislerinin belirli yörelerde
arttırılması.
274
Hatay’ın kültür ve inanç turizmi unsurları, gerek Müslüman dünyası için gerekse Hıristiyan dünyası için
önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Özellikle camiler ve müzelerdeki İslami eserleri ile Müslüman dünyasına;
kilise ve manastırları ile Hıristiyanlık dünyasına ışık tutmaktadır. Bu değerlerin bu açıdan tanıtılıp daha fazla
turistik çekicilik unsurları olarak kullanılması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Aklanoğlu, F. (2010). Geleneksel yerleşmelerde kültür turizmi: Beypazarı Örneği. Kastamonu
Üniversitesi OF Dergisi, 10(2), 125–136.
Alvarez, M., & Korzay, M. (2008). The relationship between historical and cultural knowledge and
perceptions of Turkey as a tourism destination. International Tourism Conference. (pp. 124–138).
Alanya.
275
Avcıkurt, C. (2003). Turizm sosyolojisi. Ankara: Detay Yayıncılık.
Baş, İ. D. (1996). Sürdürülebilir turizmin hayata geçirilmesi için aktivite olması gereken dinamikler ve
işlevleri model çalışması, sürdürülebilir turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım, 19. Dünya
Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi. İstanbul
Bingöl, Z. (2004). Akdeniz bölgesinin kültür ve inanç turizmi açısından değerlendirilmesi, 125–137
"www.bilgidergi.com/uploads/2004Bingol.pdf internet adresinden 01.03.2012 tarihinde edinilmiştir.
Doğaner, S. (2001). Türkiye’nin turizm coğrafyası. İstanbul: Çantay Kitabevi.
Foo, L. M., & Rosetto, A. (1998). Cultural tourism in Australia-characteristics and maotivationa. Bureau of
Tourism Research, (27) Australia.
Güneş, G. (2008). Korunan alanlar ve çevresi için sürdürülebilir turizm gelişim stratejisi. III. Balıkesir Ulusal
Turizm Kongresi. Nisan 17-19.
Hatay Turizm Dergisi (2002). Hatay Belediyesi Yayını.
Herbert, D. (1995). Heritage, places, leisure and toursim. (pp.1–20). London: Mansell Publishing.
İçöz, O. Yılmaz, S. & Oter, Z. (2008). Developing new cultural tourism destinations in Turkey: An integrative
approach between travel agencies, local community and tourists. International Tourism Conference
(pp. 158–166) Alanya.
Kiper, T. (2006). Safranbolu yörük köyü peyzaj potansiyelinin kırsal turizm açısından değerlendirilmesi.
Yayımlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim
Dalı.
Kocapınar, S. (2003). Kültür turizmi. Türkiye’nin Alternatif Turizm Potansiyeli ve Güncel Sorunları
Konferansı Bildirileri. Çankırı.
Okumuş, F. (2008). Can culture be a source of competitive advantage for destinations? The case of
Turkey. International Tourism Conference . (pp. 72–78) Alanya, 05-09 November.
Oral, S. & Şenbük, U. (1996). Turistik ürünlerin sürdürülebilir turizm açısından yapısal değerlendirilmesi.
19. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu Alanya, Mimar Sinan Üniversitesi, (ss. 197–205) İstanbul.
Perçin, Ş.N. & Güzel, B. (2008). “Cultural and event tourism: Issues & debates”: New tourism trends and
strategies toward the eveluation of cultural tourism: The Cappadocia case. Internatioanal Tourism
Conference, (pp. 476–486). 05-09 November.
276
Stojanoski, P. & Elmazi, L. (2008). Cultural and leisure tourism in viewpoint of museum tourism: A Case
of Albania and Macedonia. International Tourism Conference. (pp. 1287–1296) Alanya, 05-09
November.
Tarcan, E. & Atılgan, E. (1999). 2000 yılına doğru Türkiye’nin inanç turizmi açısından önemi ve Antalya’da
faaliyet gösteren seyahat acenteleri üzerine bir araştırma. İkibinli Yıllara Girerken Kapodakya’nın
Turizm Değerlerine Bir Bakış. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Matbaası.
Vaughan, D. (2000). Tourism and biodiversity: A convergence of interest? International Affairs, 76(2), 283-297.
Wang, S., Fu, Y., Cecil, A., & Avgoustis, S. H. (2006). Residents’ perceptions of cultural tourism and quality
of Life – a longitudinal approach. Tourism Today, 47–61.
Wright, K. (2008). Religious tourism, leisure group travel. (Special Edition). (pp. 34–35) February.
Tunç, A., & Saç, F .(1998). Genel Turizm. Ankara: Detay Yayınevi.
(turkoloji.cu.edu.tr)
turkoloji.cu.edu.tr/../erman_ Artun_hatay_inanc_merkezleri.pdfBenzer)
(www.hataykulturturizm.gov.tr)
http:/ /www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33598/muze-ve-orenyerleri.html
(www.hataylife.com)
http://www.hataylife.com/hatayturizm.asp
(www.hatayarkeolojimüzesi.com)
http://www.hatayarkeolojimuzesi.gov.tr/Hatay Muze Web/flash/main.html
(www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr)
http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-98113/inanc-turizmi.html
(www.tgdturkey.com.tr) http://www.tgdturkey.com/tr/hatay/sehir-hakkinda/
ŞIRNAK’IN (ŞEHR-İ NUH’UN) TURİZM SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Öğr. Gör. Sedat ÇELİK
Şırnak Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu
277
Öğr. Gör. Erhan AKARDENİZ
Şırnak Üniversitesi Silopi Meslek Yüksekokulu Dış Ticaret Programı
Özet
Şırnak ili doğal, kültürel ve tarihi değerleri ile ülkemiz turizmine katkı sağlayabilecek turizm potansiyeline sahip
bir ilimizdir. Fakat sahip olduğu bu turizm potansiyeli çeşitli sorunlar nedeni ile yeteri kadar
değerlendirilememektedir. Sorunlar giderildiğinde kültürel etkileşim ile Şırnak ilinin olumsuz imajı, turizm
hareketleri ile, azaltılabilir. Bu kapsamda bu çalışmanın amacı Şırnak ilinin turizm sorunlarını ortaya koymak ve
bu sorunlara çözüm önerileri getirmektir. Bu amaç çerçevesinde Şırnak ilinin turizm potansiyeline değinilmiş ve
istatistikî veriler ışığında değerlendirme yapılmıştır. Ayrıca sorunların ortaya konması ve çözüm önerilerinin
belirtilmesi ilin bulunduğu durum gözlemlenerek belirtilmiştir. Araştırmada Şırnak ilinin en önemli sorunları
olumsuz imaj, güvenlik, alt yapı eksikliği gibi sorunlar olduğu görülmektedir. Alt yapı, güvenlik ve olumsuz
imajın giderilmesi ile turizm aktivitelerinin artacak ve turizm ile ve ülkeye daha fazla katkı sağlayacaktır.
Giriş
Turizm sosyal, kültürel ve çevresel etkileri ile çok yönlü bir kalkınma aracıdır. Dünya Turizm Örgütü taradından
hazırlanan “Turizm 2020 Yılı Vizyonu” çalışmasında 2020 yılında dünyadaki turist sayısının 1.5 milyar kişi,
toplam turizm gelirinin ise 2 trilyon ABD doları olacağı öngörülmüştür. Son 10 yılda dünya ekonomisindeki
milli gelir artışı ortalama % 3,5 olarak gerçekleşirken, uluslar arası turizm hareketlerinin ortaya çıkardığı gelir
artışı % 4 olmuştur. Bu değerler turizmin ekonomik olarak etkisinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir
(UNWTO, 2010). Aynı zamanda önemli bir istihdam alanı oluşturan turizm sektörü işsizliği azaltmaktadır.
Ayrıca turizm işletmelerinde yapılan harcamaların çarpan kat sayısı yüksektir. Bu sebeple ekonomiye katkısı
yüksektir. Diğer yandan sosyal ve kültürel olarak ulusal ve uluslar arası etkileşimin sağlanmasında önemli rol
oynayan turizm hareketleri etkileşimin artması ve ilişkilerin gelişmesi ile insanlar arasında entegrasyonu
geliştirmekte ve kimi zaman var olan olumsuz ilişkilerde barışçıl bir rol oynamaktadır. Ülkemize gelen turist
sayısı ve turizm geliri dikkate alındığında ülkemizin dünya sıralamasında ilk 10’a girdiği görülmektedir. Bu
önemli bir rakam olmakla birlikte ülkemizin sahip olduğu zengin kültürel değerleri ile ilk sıralarda olabileceğini
belirtmek gerekir. Birçok kültürel değeri turizm aktivitelerinde kullanamadığımızdan, tanıtamadığımızdan dolayı
gerektiği kadar turist ve turizm geliri sağlayamamaktayız.
Ülkemizde önemli turizm destinasyonu olarak kullanılabilecek bir ilimiz olan Şırnak, birçok devlete, medeniyete
(Babil, Asur, Med, Pers, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı v.s.) ev sahipliği yapmasından dolayı tarihsel yapılar ve
kültürel değerler bakımından zengin bir ilimizdir. Şırnak bu kültürel ve tarihi değerler ile ve doğal oluşumla
ortaya çıkan yapılarla turizm pazarı olabilecek bir potansiyele sahip önemli bir destinasyondur. Ancak var olan
potansiyelin yeterince kullanılamaması hem turizmin gelişmesine engel olmakta hem de var olan tarihsel
değerlerin yok olmasına göz yumulmasına neden olmaktadır. Bu tarihsel değerlerin yok olması demek sadece
Şırnak ilinin tarihsel değerinin yok olması demek değildir, aynı zamanda insanlığın tarihsel değerinin yok olması
demektir (Alaeddinoğlu, Yıldız ve Sındır, 2010).
Şırnak’ta turizmin gelişmemesinde birçok sebep olmakla birlikte özellikle güvenlik sorunundan dolayı
kaynaklanan olumsuz bakış açısına dayanarak turizmin gelişmeyeceğini söylemek Şırnak ilini olduğu gibi
kalmasına, ve hatta gerilemesine sebep olur. Bu çalışmada üzerinde durduğumuz ana tema; turizmin, turizm
sorunlarının çözüme kavuşması ile turizmin geliştirilmesiyle kültürel etkileşimin arttırılması ve bu sayede
278
bölgedeki olumsuz algının ortadan kaldırılması ile barışa bir nebzede olsa katkı sağlanabileceğidir. Bu düşünceyi
savunurken Şırnak ilinin sahip olduğu zengin kültürel, doğal, tarihsel en önemli dayanağımız yöre halkının
misafirperverliğidir. Bu misafirperverlik, belirtilmiş olan sorunların ortadan kaldırılması ile, Şırnak turizminin
için en önemli öz yeteneği olacaktır.
Bu araştırmamızda öncelikle Şırnak ilinin turizm potansiyeline değinilmiş ve daha sonra bu turizm
potansiyelinin neden kullanıl(a)madığı, sorunların neler olduğu ortaya konularak çözüm önerileri belirtilmiştir.
Bu kapsamda var olan turizm potansiyeli incelenmiş ve şu anki turizm hareketliliği istatistiki veriler yoluyla
değerlendirilmiş ve daha sonra Şehrin genel durumu göz önünde bulundurularak sorunlar tespit edilip çözüm
önerileri sunulmuştur.
Şırnak İli Genel Özellikleri
Şırnak, 18.05.1990 tarih ve 20522 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 16.05.1990 tarih ve 3647 sayılı yasa
ile il statüsüne kavuşmuştur. İl batıda Mardin, doğuda Hakkari, kuzeyde Siirt illeri ile güneyde ise Irak ve Suriye
ülkeleri ile çevrilidir. İlin toplam alanı 7.172 km2’dir. Batı ve güney kesimindeki bazı düzlükler dışında, ilin
büyük bir bölümü akarsular tarafından derince yarılarak plato alanlarına dönüşmüştür. Şırnak merkezi dışında 6
ilçe, 5 bucak, 243 köye sahiptir (Şırnak Kültür Envanteri, 2010).
2011 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine (ADNKS) göre yapılan nüfus sayımında Şırnak’ın
toplam nüfusu 457.997 olarak hesaplanmıştır. Bu nüfusun %55’i aktif(olgun: 14-64 yaş arası) nüfustan
oluşmaktadır. Nüfusun %53’ü erkek %47’si bayandır(www.nvi.gov.tr).
Şırnak ilinde iklim yörelere göre farklılık göstermektedir. İlin yüksek kesimlerinde, Doğu Anadolu’nun
sert kara iklimi, diğer kesimlerde ise karasal iklim hâkimdir. İklim yer yer faklılık göstermektedir bu sebeple
bitki örtüsü daha çok bozkır olsa bile bitki çeşitliliği fazladır. Bozkırlar küçükbaş hayvancılık için önemlidir.
Yükseklerde, özellikle Beytüşşebap ve Uludere civarında bulunan dağların yüksek yerlerinde alpin çayırları
bulunur. Faraşin yaylası bu açıdan önemlidir. Aynı zamanda meşe ve ardıç ağaçları bulunan ilde bıttım denilen
yabani fıstıklar bulunmaktadır (www.sirnak.gov.tr).
İlde Dicle nehri önemli bir unsurdur. İl topraklarını kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda kesen Dicle,
Cizre’yi geçtikten sonra bir sürede Türkiye-Suriye sınırını çizer. Dicle’nin bir kolu olan Habur Çayı ise Irak ile
Şırnak ili (aynı zamanda Türkiye) arasında sınır oluşturur. İlin sularını toplayan Dicle ırmağının başlıca kolları
Habur ve Kızılsu’ dur. Habur çayının kolu olan Hezil çayı Irak ve Suriye sınırını çizer (Şırnak Kültür Envanteri,
2010).
Şırnak ilinin işsizlik oranı azalma göstermiş olması ile birlikte aktif nüfusun fazla olması istihdam
oluşturacak yatırımlar gerektirmektedir. Türkiye’nin 2008 yılı mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı,
%11 iken; Şırnak’ta bu oran %22,10(Darıcı ve Öcal, 2010: 1089) ile ülkenin en yüksek oranına ulaşmıştır. 2009
yılına bakıldığında Türkiye ortalaması 14 iken ilde 17 olduğu ve 2010 yılında 5,8 puan azalarak 11,21 ile ülke
seviyesi olan 11,91’lik ortalamanın altına indiği görülmektedir. (www.tuik.gov.tr).
Şehrin ekonomisi tarım ve ticarete dayalıdır. Kırsal kesimlerde başlıca geçim kaynağı hayvancılıktır.
Fakat hayvancılık sektörü, ilin doğal bitki örtüsü ve yeryüzü şekilleri açısından potansiyeli olmasına rağmen
ekonomiye yeterli katkı sağlayamamaktadır. Son yıllarda Silopi ilçesinde bulunan Habur sınır kapısından Irak’a
yapılan ticaret miktarının artması şehir ekonomisine olumlu katkı sağlamaktadır. Şehir ekonomisinin önemli
279
sektörlerinden birisi de madenciliktir. Yer altı kaynaklarının zengin olması özellikle madencilik sektörünün
gelişmesini sağlamıştır.
Şırnak İli Turizm Potansiyeli
Turizm, insanların sürekli ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan ihtiyaçlarını karşıladıkları
yerlerin dışında, yerleşmemek ve ekonomik anlamda gelir elde etmemek şartıyla, dinlenme, eğlenme, merak,
spor, sağlık, kültür, deneyim kazanma, akrabalarını ziyaret etme, kongre ve seminerlere katılma, dini ibadetlerini
yerine getirme gibi kişisel nedenlerle, kişisel ya da toplu olarak yaptıkları seyahatlerdir. Bu seyahatlerin turizm
faaliyeti sayılabilmesi için, turistlerin gittikleri yerlerde en az bir gece konaklaması ve turizm işletmelerinin
ürettiği mal ve hizmetleri talep etmeleri gerekmektedir (Sargın, 2006: 2; Tapur, 2009: 473).
Turistik talepler turistik arzın sunulması ile karşılanır. Turist talepleri arttıkça turizm işletmelerinin arz
türleri de artmaktadır. Aynı zamanda talep edilmeden önce turizm işletmeleri farkındalık oluşturarak yeni turistik
ürün arzı oluşturabilmektedirler. Böylelikle turizm çeşitleri ortaya çıkmakta ve geniş bir turistik ürün yelpazesi
oluşturmaktır. Ayrıca herhangi bir ülkede veya destinasyonda çeşitli turizm ürünlerinin geliştirilmesi, turizm
pazarına sunulabilecek turistik ürünlerin tek boyutlu bir yapıdan kurtarılarak çok boyutlu bir niteliğe
kavuşturulması,
turizm
pazarının gelişmesinin
ilk
adımlarından
biridir.
Bu nedenle ülkeler,
kendi
destinasyonlarında deniz-kum-güneşe dayalı kitle turizminin yanı sıra inanç turizmi, doğa turizmi, kültür turizmi,
deniz turizmi, spor turizmi, kış turizmi, yat turizmi, kongre turizmi, av turizmi, gençlik turizmi, botanik turizmi,
rafting turizmi, ekoturizm gibi turizm çeşitlenmesine gitmektedirler (İlban ve Kaşlı, 2009).
Tarihi dokusuyla, kültürel zenginlikleriyle ülkemizin güzel coğrafyalarından biri olma özelliğine sahip
olan Şırnak ili, Müslüman’ıyla, Süryani’siyle, Yezidi’siyle, farklı ırk ve dinlerden oluşan önemli bir kültür
mozaiğine sahiptir. Şırnak Kültür Envanterine (2010) bakıldığında; 17 kilise, , 2 höyük, 6 kale, 5 camii, 2
medrese, 4 han, 6 türbe bir mezarlık, 2 tarihi kamu binası, 11 kasır ve ev, 10 köprü, 3 sarnıç, 7 değirmen
bulunmaktadır. Bunlara ek olarak Kasrik kayalarında bulunan at üstünde insan figürü, Timur’un pençeleri gibi
yapılar mevcuttur. Bu kültürel değerler doğal güzelliklerle bir araya geldiğinde insanları cezp edici bir turizm
destinasyonu oluşturmaktadır. Bütün bunlara ek olarak Şırnak halkının güler yüzü ve misafirperverliği Nuh
Nebi’nin Şehri’nde adeta turizmi geliştirmek için bir araya gelmiş değerler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şırnak ilinde uygulanabilir turizm çeşitlerinden hareketle Şırnak ilinde turistik talebin karşılanmasına
yönelik turizm potansiyelinin var olduğunu ve bunların iyi bir turizm stratejisi ile şehir ve ülke ekonomisine
katkı sağlayabileceğini söyleyebiliriz. Şırnak ilinin talebi karşılamadaki potansiyeline bakıldığında;
• İnanç Turizmi (medreseler, kiliseler, türbeler)
• Doğa Turizmi(akarsular, doğal oluşumlar, yeryüzü şekilleri, yaylalar)
• Kültür Turizmi(yeme-içme, folklor, el sanatları, tarihi yapıtlar, efsaneler)
• Termal Turizm(Hesta Kaplıcası, Zümrüt Dağı Kaplıcası, Hısta v.s.)
• Doğa yürüyüşü (Trekking), Rafting Turizmi (Cudi dağı, Dicle nehri) gibi turizm türlerinin
Şırnak ilinde geliştirilebileceği görülmektedir.
İnanç turizmi; kutsal yerlerin bu dinlere mensup turistlerce ziyaret edilmesinin, turizm olgusu içerisinde
değerlendirilmesi “inanç turizmi” olarak tanımlanmaktadır (Sargın,2006). Şırnak ilinin inanç turizmi ile ilgili arz
potansiyeline bakıldığında oldukça önem arz ettiği görülmektedir. İnanç turizmi için yapılacak olan yatırımların,
280
tanıtımların ekonomik ve sosyal olarak katı sağlayacağı düşünülmektedir. Şırnak ilinde inanç turizmi için
kullanılabilecek yapıtlar oldukça fazladır bunların bazıları; Nuh Nebi Camii ve Medresesi, Cizre Ulu Camii,
Şerif Camii, Kırmızı Medrese, Meryem Ana Kilisesi, Mor Aday Kilisesi, Kavuncu Köy Kilisesi, Mor Yakup
Kilisesi’dir (Şırnak Kültür Envanteri, 2010).
Doğa turizmi; yeryüzü şekilleri, nehirler, yeşillik, deniz, bitki örtüsü gibi unsurların yer aldığı doğa turizmi
özellikle iş hayatında zaman bulamayıp dinlenmek isteyen insanların tercihi olmaktadır. Her ilin kendine has
doğa güzelliği olabilir fakat bu doğa güzelliğinin insanlar tarafından fark edilmesi için tanıtım faaliyetleri ile
farkındalık oluşturulması gerekir. Günümüzde turizmden elde edilen gelirin yaklaşık %25’i doğa ve kültürel
eko–turizm aktivitelerinden sağlanmaktadır (Yılmaz ve Karahan, 2003). Şırnak ilindeki doğa güzelliklerine
bakıldığında Dicle nehri, Cudi Dağı, Cehennem Vadisi, Kasrik Harabeleri gibi önemli doğa güzelliklerinin
olduğunu görmekteyiz. Bu yerlerin turizmde kullanılması başta yöre halkına olmak üzere ülkeye fayda
sağlayacaktır. Karacadağ (3275m), Altın dağ (3358 m) ve Cudi dağı (2114m) yükseklikleri ile dağcılık turizmi
potansiyeline sahiptirler. Kızılsu çayında olta balıkçılığı yapılmaktadır. Bunun yanında Cudi dağında çok çeşitli
bitkilerin olması ve araştırılmamış olması Cudi dağının botanik turizm açısından değerlendirilmesine olanak
sağlamaktadır (www.kultur.gov.tr).
Kültür turizmi; festival, folklor, tiyatro, sergi gibi sanat etkinliklerine katılmak, geçmiş veya yaşayan
uygarlıklar ile kültürel değerleri tanımak, tarihi yerleri ve toplumun yaşam tarzlarını görmek amacıyla yapılan
gezidir (Tabur, 2009). Bu kapsamda aslında her yörenin kültürel olarak diğer yörelerden farklı bir kültürü vardır.
Her yörenin kültürel farklılığı kendisine özgüdür. Bu noktada Şırnak ilinin de kendine özgü önemli kültürel
değerleri bulunmaktadır. Ancak bu kültürel değerlerin tanıtılması ve pazarlanması gerekir. Şırnak iline ait halk
oyunları( bablekan, sınvan, kulungi, berite v.s.), el sanatları(Şal-Şapik, halı dokumacılığı, oya işleri v.s.), giyimkuşam(Şal-şapik, yelek, şelema, fistan v.s.), yeme-içme(meyer, mahmılatık, kutlık v.s.), festivalkutlamalar(Newruz bayramı, Kuzu kırpma şenlikleri, kültür-bahar bayramı v.s.) Şırnak ilinin yaşamı ile ilgili
kültürel değerleridir (www.sirnakkulturturizm.gov.tr).
Şırnak ili birçok devletin ilk yerleşim yeri ve birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Bu yüzden önemli tarihi
yapıtlar ve eserler bulunmaktadır. Guti, Babil, Asur, Med, Pers, Sasani, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı
medeniyetlerine ait çok sayıda kültürel yapıtlar bulunmaktadır.
Finik Kalesi, Kasrik boğazı, Çağlayan
köyündeki kabartmalar, Surlar ve kasırlar önemli kültürel yapılardır (Zaman ve Uzun, 2010). Akabin Köprüsü,
Yafes Köprüsü, Kasrik Köprüsü, Timur Çeşmesi, Kavuncu Hanı, Dağyeli Hanı, Yeşiltepe Höyüğü gibi somut
yapılar Şırnak ili ve ülkemiz için önemli birer tarihsel, kültürel değerdir (Şırnak Kültür Envanteri, 2010).
Şırnak ilinin somut kültürel miraslarının yanında soyut kültürel mirasları da kültürel değerler içerisinde önemli
bir yer tutmaktadır 4 . Soyut kültürel mirasın korunması ve nesilden nesile korunarak aktarılması gerekir. Şırnak
ili soyut kültürel miras bakımından zengindir. Özellikle aşk efsanesi olarak bilinen Mem ü Zin Ahmede Hani’nin
kaleme aldığı eserle günümüze kadar gelebilmiştir. Aynı zamanda Şırnak ili Şeyh Ahmet El-Cezeri 5 , İsmail
4 Kültürlerin somut olmayan alanına; diller, dinler, gelenekler, görenekler, töreler, ardından; anonim halk edebiyatının sözlü ürünleri, seyirlik oyunlar, ritüeller, mitler vd. girer. Somut olmayan kültürel miras kültürel çeşitliliğin aynasıdır (Artun, 2004). 5 İslam dünyasının en büyük filozoflarından birisidir. Hiç evlenmeden 75 yıl kendisini ilme adamıştır. 2000 beyitlik Divan kitabı Avrupa, İran, Rus edebiyat derslerinde okutulmaktadır (Şırnak Valiliği Kültür Envanteri, 2010). 281
Ebul-İz 6 , İbnilesir İzzeddin El-Cezeri 7 gibi tarihte önemli işler yapan önemli şahsiyetlerin birçoğunun mezarları
Şırnak ilinde bulunmaktadır (Yaşın, 2007).
Sağlık turizmi içinde termal turizm; soğuk ve sıcak mineralli suların sağlık amacıyla içme ve dış tatbiklerde
kullanımı için turistlerin ulaşım, konaklama ve ağırlama gereksinimlerinin karşılanmasını sağlayan çok yönlü bir
turizm çeşidi olarak ön plana çıkmaktadır (Akbulut,2010). Turizm bakanlığı yayımlarında ise, mineralize termal
sular ile çamurların, kaynağın yöresindeki çevre ve iklim faktörleri bileşiminde insan sağlığına olumlu katkı
sağlamak üzere, uzman hekim denetim ve programında fizik tedavi, rehabilitasyon, egzersiz, psikoterapi, diyet
gibi destek tedavilerle koordineli kür uygulamaları için yapılan turizm hareketi “termalizm” olarak
adlandırılmaktadır (Turizm Bakanlığı, 1993: 13). Termal turizmin herhangi bir destinasyonda bir turizm ürünü
olarak sunulabilmesi için o destinasyonda termal turizm ile ilgili doğal bir altyapının bulunması gerekmektedir.
Dolayısıyla, termal turizm, her ülkenin veya destinasyonun kolayca rekabet üstünlüğü elde edebileceği bir alan
değildir (İlban ve Kaşlı, 2009).
Şırnak ilindeki kaplıcalar; zümrüt kaplıcası (39 derece kükürt), Nebi Süleyman (Belkıs) kaplıcası (60derece,
kalsiyum sülfat) önemli kaplıcalardandır. Şu anda faaliyette olan zümrüt kaplıcası birçok eksikliğe rağmen yerli
turist çekmektedir.
Doğa yürüyüşü (Trekking), rafting, paraşut ve balon aktiviteleri; bu aktiviteler, genelde şehrin stresinden
kurtulmak isteyenlerin, hafta sonu günübirlik, şehre yakın parkurlarda ya da yabancı ülkelerde 2-3 haftalık turlar
şeklinde, profesyonel bir rehber eşliğinde gerçekleştirdikleri bir spor durumundadır (Yavuz, 1996:110). Şırnak
ilindeki trekking, rafting turizmine bakıldığında, özellikle dağ yamaçlarında (Cudi dağı, Şahköy çağlayanı,
Herekol dağı) trekking yapılması ve Dicle Nehri’nde rafting yapılması uygundur. Bunların dışında, Şırnak ili
etrafında yüksekliği paraşut ve balon sporlarının yapılmasına uygun olan alanlar mevcuttur.
Şırnak İlinin Turizm İstatistikleri
Şırnak ilinin turizm potansiyeline değinilerek değerli kültürel zenginlikler kısaca ifade edilmiştir. Peki, bu turizm
potansiyelinin şu anda sağladığı fayda nedir? Bu turizm potansiyeli ne kadar verimli kullanılabiliyor? Bunu
öğrenmek için istatistikî verilerden yararlanılarak var olan potansiyelin nasıl kullanıldığı ne sağladığı
belirtilmiştir. Verilerin güncel veriler olmasına dikkat edilmiştir.
Şırnak İli’nin Konaklama Tesisi Sayısı ve Oda, Yatak Kapasitesi (2011)
Belge Türüne Göre
Tesis
Oda
Yatak
Sayısı
Sayısı
Sayısı
Turizm işletme ve yatırım belgeli konaklama işletmeleri
5
516
1220
Belediye belgeli konaklama işletmeleri
8
205
424
Toplam
13
721
1644
Kaynak: Şırnak Turizm İl Müdürlüğü
Şırnak ili merkezi ve ilçelerinde belediye belgeli otel sayısı toplamda 8 adettir. Bu 8 adet otelin
toplamda oda sayısı 205 olup yatak sayısı 424’tür. Şırnak ili merkezinde ve ilçelerinde 1 adet tek yıldızlı, 2 adet
6
Şırnak’ta doğan ve dünyaca ünlü fen ve teknik adam robot, saat ve 60 makine mucididir. 7
Dünyaca ünlü tarihçi, yazar, diplomat ve âlimdir (Yaşın, 2007). 282
üç yıldızlı, 1 adet dört yıldızlı ve 1 adet beş yıldızlı otel olmak üzere toplamda 5 adet turizm bakanlığından
belgeli otel bulunmaktadır. Bu otellerin toplam oda sayısı 576 olup toplam yatak sayısı 1.220’dir. Belediye
belgeli ve turizm işletme belgeli otellerin toplamda yatak kapasitesi 1644 olup toplam oda sayısı 781’dir. Bunun
yanında ilde toplamda 4 adet A grubu seyahat acentesi faaliyet göstermektedir. Seyahat acenteleri az sayıda gezi
organizasyonları düzenlemekle birlikte, daha çok memur ve iş adamlarına uçak bileti keserek faaliyetlerine
devam etmektedirler. Ayrıca 4 adet yolcu taşıma firması hizmet etmektedir.
TESİSLERE GELİŞ SAYISI, GECELEME, ORTALAMA KALIŞ SÜRESİ VE DOLULUK ORANININ İL VE
İLÇELERE GÖRE DAĞILIMI (2010)
Şırnak
İli
Tesise Giriş Sayısı
İlçeler
Yabancı
Yerli
Merkez
76
4 169
4 245
Cizre
555
14 431
Silopi
1 946
Toplam
2 577
Geceleme Sayısı
Toplam Yabancı
Ortalama Kalış Süresi
Yabanc
Yerli
Toplam
76
6 282
6 358
1,0
1,5
1,5
0,22
18,51
18,73
14 986
603
15 025
15 628
1,1
1,0
1,0
0,74
18,38
19,11
16 430
18 376
2 472
18 136
20 608
1,3
1,1
1,1
3,11
22,79
25,90
35 030
37 607
3 151
39 443
42 594
1,2
1,1
1,1
1,61
20,20
21,81
ı
Yerli
Doluluk Oranı
Toplam Yabancı Yerli Toplam
Kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı İstatistikleri (2010)
Şırnak ilindeki tesislere bakıldığında, tesislerde kalan müşterilerin daha çok yerli olduğu ve tesislerde
kalan müşterilerin ortalama 1,5 gün kaldıkları görülmektedir. Ayrıca konaklama tesislerinin doluluk oranlarına
bakıldığında %22’ye yakın bir doluluk oranına sahip oldukları görülmektedir.
Şırnak İli Turizm Sorunları ve Çözüm Önerileri
Şırnak İli Turizm Sorunları
İldeki turizm potansiyeli ve ortada olan durum ortaya konulduğunda aslında var olan potansiyelin iyi bir şekilde
kullanılmadığı istatistiklerden anlaşılmaktadır. Bu durumun sebeplerine baktığımızda iyi bir il turizm stratejisi
gerektiği görülmektedir. Şırnak ili turizm sorunları belli başlıklar altında aşağıda belirtilmiştir.
• Altyapı sorunu,
• Üst yapı sorunu (Zaman ve Uzun, 2010),
• Olumsuz imaj sorunu,
• Kurumların yetersiz ilgisi,
• Kurumlar arası (özel sektör ve kamu kuruluşları) koordinasyon eksikliği,
• Tanıtım sorunu,
• Turizm konusunda bilinçsiz olunması,
283
• Tarihi değerlerin koruma altına alınmamış olması,
• Soyut değerlerin öneminin farkında olunmaması,
• Güvenlik sorunu,
Şırnak ilinin sahip olduğu değerler yukarıda sayılan sebeplerden dolayı kullanılamamaktadır. Özellikle
güvenlik sorunu turizmi geliştirmek için önemli bir faktör olarak görülebilir. Ama bu araştırmamızda buna
katılmamaktayız. Turizmin barış konusunda da etkili olduğunu savunuyoruz. Kültürel etkileşimin artması
sonucu insanların bakış açısının değişebileceğini ve barışa olumlu katkı sağlayacağını belirtmek gerekir. Yani
“Güvenlik sorunu bitmeden turizm gelişmez.” düşüncesi yerine, “Turizm geliştirilerek barışa katkı sağlamalıdır."
diye düşünülmekteyiz. Diğer yandan alt yapı sorunu, üst yapı sorunu, kurumların yetersiz ilgisi, kurumlar arası
koordinasyon eksikliği gibi sorunlarda önem arz etmektedir. Kurumların ilgisizliği ve koordinasyon eksikliği en
iyi stratejiler oluşturulsa bile stratejiyi boşa çıkarabilecek unsurlardır. Şehrin olumsuz imajı sınır bölgelerindeki
olaylar nedeni ile ve tanıtım eksikliğinden dolayı oluşmuştur. Soyut değerlerin farkında olunmaması sorunu
turizm bilincinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Soyut değerler, efsaneler, destanlar turisti çeken unsurlardır
fakat bu turizm için kullanılamamaktadır. Diğer yandan var olan değerlerin korunmaması hem halkın hem de
kurumların sorumluluğundadır. İlde var olan tarihi değerlerin sit alanlarının koruma altına alınmaması var olan
değerlerin zamanla yok olmasına sebep olmaktadır.
Şırnak İli Turizm Sorunlarına Yönelik Çözüm Önerileri
Şırnak ilinin turizm potansiyeli, mevcut durumu ve sorunlar değerlendirildiğinde Şırnak ilinin turizm
konusunda atması gereken en önemli adım, il turizm stratejisinin belirlenmesidir. Bu stratejinin oluşması ve
kurumların bu stratejiye uymaları sağlanmalıdır. Bu stratejide turizmi ilgilendiren bir çok kurumda misyon ve
vizyon belirlenmelidir. Bu misyon ve vizyon yetkililerce önemsenmelidir. Bunun yanında;
•
Halkın ve özel sektör kurumlarının özellikle turizm konusunda eğitilmesi ve eğitimin sürekli olması
sağlanmalıdır.
•
İlde fuar ve eğlence gibi etkinliklerinin arttırılması sağlanmalıdır.
•
Alt yapı için öncelikle yerel yönetim çalışmaları turizm bilinciyle hareket ederek yapmalıdır.
•
Üst yapı için teşvik imkanları sağlanmalı ve yatırım yapılmasına olanak sağlanmalıdır.
•
Var olan tarihi sit alanları turizme kazandırılmalıdır (Hamidiye kışlası gibi)
•
Yöresel yemek, kıyafet, folklor gibi değerlerin fuarlarda tanıtımı yapılmalıdır.
•
Aynı zamanda yöresel ürünlerin (Şal, şepik, yelek, fistan v.b.) satılması ve tanıtılması için fiziki
mekanlar (hediyelik eşya satış yerleri gibi) oluşturulmalıdır.
•
Olumsuz imajın azaltılması için tanıtım faaliyetlerinin arttırılması ve tanıtımda meydanında
kullanılması sağlanmalıdır.
284
•
Şırnak’ta söz sahibi olmuş, değerli şahsiyetlerin (Ahmet El-Cezeri, İsmail Ebul-İz, İbnilesir İzzeddin ElCezeri) ve efsanelerin (Mem u Zin gibi) her yıl yapılacak etkinliklerle, ulusal düzeyde, tanıtımlarının
yapılması gerekir.
SONUÇ
Bu araştırmada ortaya konulan sorunlar ve çözüm önerileri ildeki turizm potansiyeli, ilin şu anki
durumu gözlenerek ve eldeki istatistikler değerlendirilerek ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirmeden
hareketle Şırnak ilinin var olan turizm potansiyelinin ilin bir turistik destinasyon olarak kullanılabilmesini
sağlayabilecek zenginlikte olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Şırnak’ın bir turistik destinasyon olarak insanları
ağırlayabilmesi için özellikle olumsuz imaj, alt yapı gibi sorunların çözüme kavuşması gerekir. Özellikle var
olan olumsuz imajın hem fuar etkinlikleri ile hem de medya aracılığı ile düzeltilmesi gerekmektedir. Öte yandan
kurumlar arası işbirliğinin ve turizm bilincinin oluşması sağlanmalıdır.
Şırnak’taki durumun düzeltilmesi için gerek kamuda gerekse özel sektörde liderlik vasfına sahip kararlı
ve vizyon sahibi girişimcilere ihtiyaç vardır. Çünkü sorunların düzeltilmesi iyi bir yönetim-kontrol mekanizması
ile gerçekleştirilebilecektir. Özellikle Şırnak’a yakın olan Mardin’in turizm alanında son yıllarda kat ettiği yol
göz önünde bulundurulduğunda Şırnak’ta da turizmin geliştirilebileceği konusunda umutlandırmaktadır.
Bu araştırmadan hareketle Şırnak turizmi ile ilgili yapılacak olan çalışmaların daha çok proje
kapsamında yapılması tavsiye edilmektedir. Eğitim, restorasyon, tanıtım v.b. gibi projelerle il turizminin
gelişmesine katkı sağlanabilir. Ayrıca yapılan akademik çalışmaların halkın bilinçlendirilmesi için kullanılması,
turizm konusunda bilinçlenmeye katkı sağlayabilir.
Kaynakça
Akbulut, G (2010), “Türkiye’de Kaplıca Turizmi ve Sorunları”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
C: 9, S:1, ss:35-54.
Artun, E. (2004), “Köy Seyirlik Oyunları Kültürel Mirasların Müzelenmesi”, Somut Olmayan Kültürel Mirasın
Müzelenmesi Sempozyumu, 4-6 Mart, Ankara, s.s: 147-151.
İlban, M. O. Ve Kaşlı, M. (2009), “Termal Turizmin Gelişmesini Etkileyen Sorunları Belirlemeye Yönelik
Gönen’de Bir Araştırma”, Ege Akademik Bakış, 9 (4), s.s: 1275-1293.
Öztürk, Y. ve Yazıcıoğlu, İ., (2002). “Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Alternatif Turizm Faaliyetleri Üzerine
Teorik Bir Çalışma”, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, S:2, ss.183-195.
Sargın, S. (2006), “Yalvaç’ta İnanç Turizmi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 16, S: 2, ss: 1-18.
Şırnak Valiliği Kültür Envanteri (2010),
Tapur, T. (2009), “Konya İlinde Kültür ve İnanç Turizmi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (9). ss:
473-492.
Turizm Bakanlığı (1993), “Sağlık Turizmi ve Turizm Sağlığı”, Yatırımlar Genel Müdürlüğü Araştırma ve
Değerlendirme Daire Başkanlığı, Yayın No: 1993-8.
UNWTO (2010), “World Tourism Barometer: Committed to Tourism, Travel and the Millennium Development
Goals” World Tourism Organization, April.
Yaşın, A. (2007), Tarih Kültür ve Cizre, Kudoğlu Matbaacılık: Ankara.
Yavuz, C. (1996). “Konya İlinin Turistik Arz Potansiyeli ve Konya İlindeki Turizm İşletmelerinin Pazarlama
Problemlerinin İncelenmesi, Araştırılması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Konya.
285
Yılmaz, H. ve Karahan, F. (2003) , “Eko Turizm Yaklaşımlarında Flora Turizmi: Palandöken Dağlarının
Potansiyeli”, I. Ulusal Erciyes Sempozyumu, Kayseri, ss:366.
Zaman, S. ve Uzun, E. (2010), “Ulusal Kamuoyundaki Şırnak Algısı ve Şırnak’ın Turizm Potansiyelinin Bu
Algıyı Değitirebilme Olasılığı”, Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu, Sempozyum Bildiri Kitabı,
Şırnak, s.s: 1153-1162.
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-19392/ turizm-cesitleri.html
TOPLUMSAL BARIŞIN SAĞLANMASINDA TELEVİZYON KANALLARINDA YAYINLANAN GEZİ
PROGRAMLARININ YAPIM BİÇİMLERİNİN ROLÜ
Prof. Dr. Sedat Cereci
Batman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Özet
Televizyon kanalları yapımlarında, güncel olaylardan önderlik niteliğine sahip kişilerle söyleşilere,
aile ilişkilerinden ünlü kişilerin özel yaşamlarına kadar çok sayıda konuyu kullanmakta, geniş bir konu
dağılımıyla izleyicilere seslenmektedir. Yapımların ve konuların izleyiciler üzerindeki etkileri ve sonuçları bazen
doğrudan bazen de dolaylı biçimde yapıma yansıtılmaktadır. Farklı coğrafyalar ve kültürler çok sayıda insanın
ilgisini çeken konulardır ve medya tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Türkiye’de pek çok televizyon kanalı,
değişik yöreleri kültürleriyle birlikte tanıtan gezi programları hazırlamakta, yöreleri mutfakları, müzikleri,
gelenekleri, ilginç coğrafyaları, tarihleri ve bilinmeyen yönleriyle anlatan yapımları çalışmaktadır. Farklı
yörelerin kendilerininkine benzemeyen yönlerini, coğrafyalarını, tarihlerini, ezgilerini, yaşam tarzlarını,
geleneklerini, alışkanlıklarını izleyen televizyon izleyicileri farklılıkları fark etmekte ve zihinlerinde evrendeki
farklılıklarla ilgili yaklaşımlar geliştirmekte, çeşitliliğe dair izlenimler edinmektedir. Kendisininkinden farklı bir
dil veya lehçeyle konuşan, kendisininkinden farklı giyinen, kendisininkine benzemeyen yemekler yiyen, farklı
dinlere inanan, farklı düşünen insanları görmek, izleyicilerdeki demokratik yaklaşımı güçlendirmekte, toplumsal
barış için ılımlı yaklaşımlara temel hazırlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Toplumsal barış, televizyon, gezi programları.
Abstract
Television channels use many different topics from actual events to interviews with leaders and from
familial relations to private lives of popular people in their productions and address television spectator with a
great topic scale. Impacts of productions and impacts of topics on the spectator are sometimes quoted in
production directly or sometimes indirectly. Different geographies and different cultures are attracted many
people and they are often used by media. Many television channels prepare travelling programs which present
different regions with their cultures and work on productions which tell different regions with their cuisines and
286
with musics and with traditions and with intreresting geographies, and with their histories and with their known
and unknown characters. Television spectator who watch different characters, and different geographies, and
different histories, melodies, life styles, traditions and different habits that do not resemble theirs notice
differencies and get impressions and approaches about differencies in the universe in their minds. To watch
dialects different from theirs and to watch people who wear and eat different from theirs, to watch people who
believe and think different from theirs enforce their democratic approaches and generate moderate approaches
for social peace.
Key Words: Social peace, television, travelling programs.
Giriş
Teknoloji çağının yüksek ritimli yaşamı içinde çoğunlukla telaş ve gerilimle yaşayan insanların temel
zaman geçirme araçlarından biri olan televizyon, kapitalizmin başlıca uygulama araçlarından biri olarak en fazla
geliri elde etme amacıyla yapımlar tasarlarken, izleyicilerin beklenti ve gereksinimlerini de dikkate almak
zorunluluğuyla çeşitli konuları değerlendirmektedir. İzleyicileri bulundukları ortamdan farklı ortamlara taşıyarak
bir tür terapi niteliği taşıyan gezi programları televizyon kanallarının en çok izlenen yapımları arasında
bulunmaktadır. Gezi programları farklı yöreleri tanıtma amacıyla hazırlanırken, farklılığı yansıtarak demokratik
bilincin geliştirilmesi işlevi çoğu zaman gözden kaçırılmaktadır.
Türkiye’nin en değerli tarihsel ve kültürel dokuya sahip yerleşimlerinden biri olan Safranbolu, Suha
Arın’ın 1977 yılında çektiği “Safranbolu’da Zaman” adlı belgesel filmle tanınmış, filmin büyük kitlelere
ulaşmasıyla Safranbolu’nun popülaritesi artmış, izleyiciler farklı bir coğrafyayı ve onun kültürünü tanımakla
hem mutlu olmuş hem de kendilerininkinden farklı bir kültürü tanımaktan kaynaklanan düşünce varsıllığına
sahip olmuştur. Safranbolu’da Zaman adlı belgesel film, bir yöreyi tanıtmanın yanında, izleyicilerde geçmişin
değerlerine sahip çıkma, sanatsal yaklaşımı günlük yaşama uygulama gibi duyarlılıkların oluşmasını da
sağlamıştır.
Ev kadınlarının kurdukları dernek, yaptıkları ev temekleri ve kahvaltılarıyla bilinen Bursa’nın
Saitabat Köyü, televizyon kanallarındaki magazin ve gezi programları aracılığıyla gündeme gelmiş, tanınmış ve
turizme açılmıştır. Televizyon programları aracılığıyla özgün bir kültürle tanışan izleyiciler, bu kültürü daha
yakından görmek, bizzat içinde bulunmak için Saitabat Köyü’ne ilgi göstermişler, gezi programlarına
almışlardır. Televizyonla başlayan Saitabat’a ilgi, daha farklı coğrafyaların ve kültürlerin tanınması isteğini de
beraberinde getirmiş, merak açılımıyla başlayan bilgi ve kültür genişlemesi demokratik açılımın da yollarını
açmıştır.
Demokrasi, farklı olanı tanımak, farklı olanın da haklarını gözetmek, farklı olanla paylaşımlarda
bulunmakla gelişen bir kurumdur ve çok sayıda farklılığın katılmasıyla olgunluğa ulaşmaktadır (Janara, 2004,
775). Bu nedenle çok unsurlu, çok kültürlü toplumlarda demokrasi daha hızlı gelişmekte, daha çabuk olgunluğa
ulaşmaktadır. Farklılığı vurgulayan araçların daha etkin biçimde toplumsal yaşamda yerini alması da
demokrasinin ve toplumsal barışın gelişimine katkıda bulunmaktadır. Toplumsal barış, toplumun sahip olduğu
geleneksel ve modern, soyut ve somut tüm araçların yardımıyla gelişmektedir.
287
Televizyon kanallarında yayınlanan gezi ve kültür programları, birbirinden uzakta bulunan farklı
coğrafyalarda yaşayan insanların özgün kültürlerini ortaya koyarak tanışmayı sağlamakta, farklı kültürlerin
tanınması doğal olarak farklılıkların algılanması ve erinç için farklılıklarla barış içinde yaşanması gerektiği
düşüncesinin gelişmesine yol açmaktadır. Sürekli erinç peşinde giden insan, erince ulaşmak için gerektiğinde
düşmanlarıyla bile barış yaparken, farklı insanlar ve kültürlerle barış içinde yaşamayı kolaylıkla
sağlayabilmektedir.
Toplumsal Bir Fenomen Olarak Televizyon
İnsanlar 19. Yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlarında çok sayıda bilimsel buluş ve teknik gelişmeyle
tanışmış, ve pek çok yeni düşünce, araç gereç, yaklaşım ve tarzı yaşamlarına katmışlardır. Televizyon 20.
Yüzyılın ikinci yarısında insanların yaşamına girmiş ve insanlar televizyonu kent yaşamının başlıca
unsurlarından biri olarak algılamışlardır. (Kline, 1988, 423). İnsanlar televizyonu, kendileri için daha önce
düşlemedikleri, ulaşmak istedikleri veya bilmedikleri hayaller yaratarak ya da farklı kültürlerin özelliklerini
göstererek rahatlama ve eğlenme ortamları oluşturduğunu düşünmüştür.
Tarihsel süreç içinde sanayi devrimi, bilimsel buluşlar, teknolojinin gelişimi gibi evrelerin katkılarıyla
insanların yaşamına giren televizyon, giderek ritmi yükselen ve geleneksel değerlerle örülmüş toplumsal yaşam
yerine para temeli üzerinde biçimlenen toplumsal yaşamın içinde eğlenceli bir avutucu olarak benimsenmiştir.
İnsanlara sunduğu geçici rahatlama televizyonu, çok güvenilir olmasa da fazlaca da alternatifi bulunmayan bir
başvuru aracı, referans konumuna getirmiştir.
Teknolojiyle birlikte insanların kullandıkları eşyalardan konuşma biçimlerine, giyim alışkanlıklarından
güncel olaylarla ilgili yorumlarına kadar pek çok yaşam unsuru değişmiştir. 20. ve 21. Yüzyılların çok unsurlu,
yüksek ritimli, karmaşık yaşam biçimi içinde vazgeçilmez bir unsur olarak yer edinen televizyon, toplumsal bir
fenomen olarak araştırmacılar ve bilim adamları tarafından araştırılmıştır (Hamilton and Lawless, 1956, 396).
Özellikle televizyonla birlikte ortaya çıkan yeni bireysel ve toplumsal yaklaşımlar ve bunların ulusal ve uluslar
arası yansımaları araştırmacıların dikkatini çekmiştir.
Televizyon çoğunlukla, çoklu ortamlarda izlenen, geleneksel kültürle yaşanan dönemlerin temel
yaklaşımını oluşturan insan ilişkileri rolünün yüklendiği bir araç olarak görülmektedir. İzleyici, geri beslemenin
gereğini düşünmeden ve televizyonla iletişim kuramayacağı bilincini taşımadan televizyon karşısına geçmekte,
televizyonun iletileriyle kendisini mutlu edecek bir hayal dünyasına gitmeyi düşlemektedir.
Dünya gündemini oluşturan ve ulusal gündemlere yansıyan politik, ekonomik, kültürel ve eğlenceli
konular sürekli değişmekte ve televizyon tüm bu konu çeşitliliği içinden her zaman elverişli materyaller
bulmakta ve izleyicilerin de beklentilerini dikkate alarak program üretmektedir. Her zaman daha büyük kitleler
seslenmek isteyen televizyon, çok eğitimsiz ve birikimsiz kişileri de düşünerek anlaşılabilirlik düzeyini
olabildiğince aşağı çekmekte, olabildiğince daha çok kişinin ilgilendiği basit konuları değerlendirerek insanlar
için bir rahatlama ve eğlence ortamı oluşturmaya özen göstermektedir (Kelley, 1977, 541). Özelikle geri kalmış
toplumlar için günlük söyleşi konuları ve gündem belirleyen televizyon, bu bağlamda bir toplumsal fenomene
dönüşmektedir.
Sürekli bir devinim ve arayış içinde olan toplumsal yapı, diğer toplumların veya aynı toplum içindeki
farklı grupların özellikleriyle etkileşim içinde bulunmakta, farklı kültürlerle alışveriş yapmanın, iletişim
288
kurmanın yollarını ve araçlarını aramaktadır. Dünyadaki en yaygın kitle iletişim aracı olarak televizyon, kültürler
arasında etkileşimi sağlamak, farklı coğrafyalarda farklı kültürlerle yaşayan insanların birbirlerini tanımaları,
birbirlerini anlamaları için her türlü olanağı elinde bulundurmaktadır.
Her türlü materyali kullanarak yeni düşünceler, tasarımlar, ürünler oluşturmak yayın araçları için büyük
önem taşımakta ve kitlelerin dikkatini ve ilgisini çekme açısından etkili bir geçerliliğe sahip olmaktadır (Gibson
ve Klocker, 2004, 429). Televizyon kanalları da özellikle kültürlerin farklılığından yola çıkarak, kültürler
içindeki ilginç ve renkli ayrıntılarla insanlara, büyük bir bütünlüğün içinde insan olduklarını ve bütünün parçaları
olduklarını hissettirmektedir. Kültürel ayrıntılar, izleyicilerin çok dikkatini çekmesi nedeniyle, televizyon
yapımcılarının sıklıkla kullandığı konulardandır.
Televizyon yapımları, yapımcının düşüncüğü bir konunun araştırılıp tasarlanmasıyla başlamakta; metin
yazarının yazdığı metinle somutlaşmaktadır. Yönetmenin metne bağlı kalarak çektiği görüntülerin
kurgulanmasıyla ortaya program çıkmakta, görüntülere eklenen seslendirme, müzik, efekt gibi unsurlarla
televizyon programı son biçimini kazanmaktadır. Program yapımının her aşamasında yapım, belirlenen amaç
doğrultusunda biçimlendirilmektedir.
Televizyon Kanallarında Yayınlanan Gezi Programları
Dünyanın değişik yerlerindeki farklı coğrafyalar ve üzerinde yaşayan insanların özellikleri her zaman
insanların ilgisini çekmiş, merak ve öğrenme isteği uyandırmıştır. Kutuplardan çöllere, ada yaşamından farklı
iklimlerde yaşayan insanların yaşam biçimlerine kadar her türlü farklılık ilgiye konu olmuş, bu ilgi de film
yapımcıları ve televizyon programcıları için temel kaynaklardan birini oluşturmuştur (Smith, 1968, 40). Bu
nedenle gezi programları televizyonun insanların yaşamına girdiği ilk yıllardan bu yana televizyon yayınlarının
en çok izlenen yapımlarından biri olmuştur.
Televizyonu izleyen kitlenin, iyi eğitim görmüş aydın insanların yanı sıra hiç okuma yazma bilmeyen
insanların, görgüden ve ahlaktan yoksun insanların da içinde bulunduğu karma bir kitleden oluşması, televizyon
yapımlarının herkesin anlayabileceği basit unsurlarla oluşturulması sonucuna götürmüştür. Bu bağlamda
yalnızca görüntüyle anlaşılabilen ve çekiciliği de bulunan yerel kültürel unsurlarla hazırlanan gezi programları
ilgi çekiciliği ve izlenme potansiyeli yüksek programlar olarak televizyon yayınları içinde yer almaktadır. Büyük
bir kitlenin izlediği gezi programlarındaki farklı kültürel unsurların tanınması ve anlaşılması da, bir bütün olarak
yaşayan toplumun içindeki farklı unsurların fark edilmesi, farklılıklarla birlikte farklılıklar tanınarak ve onlara
saygı duyularak yaşanması gerekliliği düşüncesine katkıda bulunmaktadır.
Dünyanın farklı yöreleri, yerel insanlarıyla birlikte dünyadaki kültürel çeşitliliğin unsurlarını
oluştururken, yerel özellikleri aktaran filmler de ilk kurgusal olmayan, belgesel filmlerin örneklerini oluşturmuş;
dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan insanları çok uzaklardaki yerel unsurlarla, başka insanlarla, onların
düşünceleri ve tarzlarıyla tanıştırmıştır (Toulmin, 2001, 123). Her coğrafyanın ve kültürün yerelliği diğerleri için
çekici olarak değerlendirilmiş, yerel olan her zaman daha içten ve inandırıcı bulunmuştur.
Türkiye gibi geniş coğrafyalı ülkelerde, ülkenin bir köşesinde yaşayan insanların bazıları, kimi zaman
buldukları olanaklarla gittikleri farklı coğrafyalarla ilgili izlenimler dışında ülkenin diğer köşelerinde yaşayan
insanlarla ve onların tarihleri ve kültürleriyle ilgili kitle iletişim araçlarının aktardığı bilgiler ve izlenimler
289
dışında bilgi sahibi olamamaktadır. Bu anlamda televizyon, farklı yöreleri tarih ve kültürleriyle birlikte diğer
insanlara aktarma anlamında başat bir rol oynamaktadır.
Türkiye’deki televizyon kanallarında yaklaşık 20 gezi programı yayınlanmakta, farklı kanallardaki gezi
programları izleyicilere, bir coğrafyaya gidemeden de o yörenin özelliklerini tanıma olanağı sağlamakta,
izleyicileri yeni bir dünyaya konuk etmektedir (gezialemi.com, 2010, 5). Televizyon kanallarındaki gezi
programları, izleyicileri bir süreliğine farklı bir ortama taşıyarak rahatlatıp eğlendirmekten öte, yeni verilerle
düşünsel ve duygusal gelişim sağlama yolları açmaktadır.
Kanaltürk’te yayınlanan Aş Kendini, Samanyolu TV’de yayınlanan Ayna, TRT AVAZ’da yayınlanan
Balkan Atlası, Kanaltürk’te yayınlanan Dolu Dolu Anadolu, TRT 1’de yayınlanan Gezelim Görelim, Kanal A’da
yayınlanan Gezgin, TV 8’de yayınlanan Gülhan’ın Galaksi Rehberi, CNN Türk’te yayınlanan Hayat Gezince
Güzel, Kanal 7’de yayınlanan İkbal’de Diyar Diyar, Cine 5’te yayınlanan Türkiye Özlemi, TRT Haber’de
yayınlanan Uçuyorum Türkiye’deki televizyon kanallarında yayınlanan ve çok izlenen gezi programlarından
bazılarıdır.
Coşkun Aral gibi gazeteci kökenli televizyon çalışanlarının hazırladığı gezi içerikli programlarda,
gazetecinin bakış açısıyla değişik coğrafyalar politik, tarihsel, ekonomik yönleriyle de değerlendirildiğinden,
demokrasi konusu bazen temaya dönüşmekte, farklı coğrafyalardaki insanların kültürleri demokrasinin ve barışın
mutlak unsurları olarak ortaya çıkmaktadır. Tayfun Taliboğlu’nun hazırladığı yol ve yolculuk programları gibi
şiirsel bir yaklaşımla tasarlanan programlarda insancıl duygular daha fazla ön plana çıkarak, insancıllık ve barış
yaklaşımı pekiştirilmektedir.
Gezi programları genellikle, bir yöreyi tarihi, coğrafi özellikleri ve yöredeki kültürel değerler ve
yaşayan geleneklerle birlikte konu edinmekte; yörenin mutfak, giyim, müzik gibi kültürel değerleri ön plana
çıkarılarak yapım oluşturulmaktadır. Yerel kültür içindeki az bilinen veya hiç bilinmeyen konuların izleyicilere
aktarılmasıyla, evrenin bütünlüğü içindeki varlıkların farklılığı, ancak bir bütünü oluşturdukları vurgulanmakta,
farklılıkların tanınması, anlaşılması ve farklılıklara saygı duyulması da barış ortamını sağlamaktadır.
Gezi Programlarının Etkileri
Televizyon kanallarında yayınlanan gezi programları, öncelikle farklı yörelerle ilgili bilgiler edinerek
farklı kütlüleri, adetleri, gelenekleri, inançları tanıma amacıyla izlenmekte, farklılıklarla ilgili merak duygusunu
giderme gereksinimini karşılamaktadır. Gezi programlarının, insanı sanal olarak bulunduğu ortamdan başka
ortamlara götürme etkisi, gezi programlarının çekiciliğini arttırmakta, bulunduğu ortamdan geçici bir süreliğine
başka ortamlara giderek rahatlama eğilimi insanlarda gezi programlarını izleme isteği uyandırmaktadır.
Özellikle eğitim görmüş, çevresine ve evrene karşı duyarlı insanlardaki farklı coğrafyalara, insanlara ve
kültürlere karşı duyulan ilgi ve merak, mimariden giyime, mutfak kültüründen ezgilere kadar çok değişik
insancıl ayrıntıları ortaya koyan gezi programlarında karşılığını bulmaktadır (Ramaley vd. 2005, 155). Eğitim
görmüş izleyiciler, farklı insanlar ve kültürlerle ilgili bilgi edinerek düşünce açılımı geliştirmek için gezi
programlarına yönelirken, daha az eğitimli izleyiciler de kendilerine ilginç gelen farklılıkları görerek zaman
geçirmek için gezi programlarını izlemektedir.
Gezmek, sanal da olsa insanları bilmedikleriyle karşılaştıran, bildiği yanlışları düzelttiren, düşünme
yetisini geliştiren, başkalarıyla ortak noktaları ve farklılıkları keşfettiren etkiler taşıyan bir eylemdir (Nirun,
290
2011, 7). Bu etkiler insanın doğasındaki temel eğilimlere, özellikle merak ve bilinmeyeni keşfetme duygularına
da karşılık gelen yanıtları içermektedir. Gezi notlarında ve gezi filmlerinde çoğunlukla, alışılmamış, ilginç,
eğlenceli unsurların ön plana çıkarılması, insanları eğlendiren bir unsur olarak gezi çalışmalarının çekiciliğini
attırmaktadır.
Televizyon kanallarında yayınlanan gezi programlarında özellikle çok kültürlülüğüyle bilinen Antakya,
Mardin, Diyarbakır, Tarsus, Mersin gibi yörelerin konu edilmesi, farklılıkları fark ettirme açısından önemli
işlevler üstlenmekte, çok dilin konuşulduğu, değişik inançlara sahip insanların bir arada yaşadığı yerleşimlerin
anlatıldığı programlar izleyicilerde, çok unsurlu toplumlar ve barış düşüncesi konusunda daha etkili olmakta, bu
tür programlar izleyicilerde keyifli zaman geçirme duygusundan çok farklılıklarla birlikte barış içinde yaşama
düşüncesi oluşturmaktadır. Barış ve demokrasi farklılıkların uzlaşması ve birliktelik içinde yaşamasıyla ortaya
çıkmaktadır (Bell ve O’Rourke, 2007, 319). Toplumsal dinamikleri ve toplumsal gündemi oluşturan ve
yönlendiren araçlar da barış ve demokrasiyi amaçlayan toplumlarda, farklılıkların uzlaşmayla yaşamasını
sağlamak için çalışmalar yapmaktadır. En çok izlenen kitle iletişim aracı olan televizyon da bu rolü
oynamaktadır.
Sonuçta televizyon kanallarında yayınlanan gezi programları, çeşitlilik içeren içerikleri nedeniyle her
türlü izleyici karakteri üzerinde farklı etkilere neden olmakta, büyük izleyici kitlenin bir bölümüne hoşça vakit
geçirtirken bir bölümünde de daha çok öğrenme isteği uyandırmakta, insanlık, uygarlık, demokrasi konularında
duyarlı izleyicileri mutlak olarak yapıcı düşüncelere ve eylemlere yönlendirmektedir.
Sonuç
Farklı coğrafyalar ve bu coğrafyalarda yaşayan insanların özgün kültürleri çok sayıda yapıt ve yapıma
konu olurken, 21. Yüzyılın en çok izlenen kitle iletişim aracı televizyon da farklı kültürleri konu edinen
programlara yer vermektedir. Televizyon kanallarında yayınlanan gezi programları, farklı yöreleri tarihi
geçmişleri ve coğrafyalarıyla ele alırken, yörelerin yerel kültürlerini, yörede yaşayan insanların dillerini,
inançlarını, geleneklerini, alışkanlıklarını, ezgilerini, törenlerini özellikle vurgulamaktadır. Televizyon
programlarında yerel kültürlerin vurgulanması farklılıklara dikkat çekmekte, izleyicilerde dünyada tek başlarına
yaşamadıkları, başka dillerin de konuşulduğu, farklı inançları taşıyan insanların da bulunduğu, kocaman bir
bütünün içinde hep bir arada yaşandığı ve yaşanması gerektiği düşüncesini oluşturmaktadır.
İnsanlar doğaları gereği sürekli gelişim içinde bulunmakta, yeni arayışlarla daha ileriye gitmeyi
amaçlamakta, yeni bilgilerle dünyalarını genişletmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda farklı kültürlerden
edindikleri bilgiler, aldıkları esinler ve izlenimler sayısız veriler sağlamakta, bilgilerini arttırmalarına ve yeni
bakış açıları ve yaklaşımlar kazanmalarına yol açmaktadır. İnsanlarda oluşan yeni yaklaşımlar insanlık, ortak
yaşam, paylaşım, uygarlık ve demokratik değerlerle ilgili düşüncelerinin gelişmesini ve barış yaklaşımının
pekişmesini sağlamaktadır.
İçinde aydınından okuma yazma bilmeyenine, yaşlısından gencine, köylüsünden kentlisine büyük bir
kitlenin izlediği televizyondaki gezi programlarındaki farklı kültürel unsurların tanınması ve anlaşılması, bir
bütün olarak yaşayan toplumun içindeki farklı unsurların fark edilmesi, farklılıklarla birlikte farklılıklar
tanınarak ve onlara saygı duyularak yaşanması gerekliliği düşüncesine katkıda bulunmaktadır. Farklılıklarla
291
birlikte onları anlayarak ve onların da hukukunu gözeterek birlikte yaşama düşüncesi ilerleyen evrede barış
içinde yaşama düşüncesi ve isteğini de ortaya çıkarmaktadır.
Televizyon kanallarındaki gezi programı yapımcı ve yönetmenlerinin, gezi programlarını sıradan bir
magazin programından öteye taşıyıp, toplumu oluşturan unsurların birbirlerini tanımalarını, anlamalarını,
birbirlerine saygı duymalarını sağlayan kültür programları olması için çalışmaları, gezi programlarını barış
temalı programlara dönüştürecektir.
Kaynaklar
BELL, C. ve O’ROURKE, C. (2007). “The Poeple’s Peace? Peace Agreements, Civil Society, and
Participatory Democracy”. International Political Science Review. 28, (3) 293-324.
Gezi Alemi (2010). “Televizyonda Gezi Programları”. http://www.gezialemi.com. S. 5.
GIBSON, C. ve KLOCKER, N. (2004). “Academic Publishing as “Creative” Industry, and Recent
Discourses of “Creative Economies”: Some Critical Reflections”. Area. 36 (4) 423-434.
HAMILTON, R. V. and LAWLESS, R. H. (1956). “Television Within the Social Matrix”. The Public
Opinion Quarterly. 20, (2) 393-403.
JANARA, L. 2004). “Brothers and Others: Tocqueville and Beaumont, U.S. Genealogy, Democracy,
and Racism”. Political Theory. 12, (6) 773-800.
KELLEY, R. (1977). “Ideology and Political Culture from Jefferson to Nixon”. The American
Historical Review. 82, (3) 531-562.
KLINE, R. (1988). “The History of Television, 1880 to 1941 by Albert Abramson”. Isis. 79, (3) 523524.
NİRUN, A. (2011). Gizemli 78 Kapı. İstanbul: Destek.
RAMALEY, Y. L. ve BERNARD, R. M. ve ABRAMI, P. C. (2005). “Media and Pedagogy in
Undergraduate Distance Education: A Theory- Based Meta-Analysis of Empirical Literature”. Educational
Technology Research and Development. 54, (2) 141-176.
SMITH, C. B. (1968). “The Galapagos on Film”. Journal of the University Film Association. 20, (2) 3945.
TOULMIN, V. (2001). “Local Films for Local People: Travelling Showmen and the Comissioning of
Local Films in Great Britain, 1900-1902”. Film History. 13, (2) 118-137.
TURİZM PAZARLAMASINDA WEB SİTELERİNİN ÖNEMİ: KKTC’DEKİ KONAKLAMA
İŞLETMELERİ ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA
Öğr. Gör. Erdem AKKAN
Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekolu
[email protected]
Öğr. Gör. Sezen BOZYİĞİT
Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekolu
[email protected]
292
ÖZET
Bu çalışmada internetin turizm açısından öneminden bahsedilmiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC)
turizm potansiyeli ile ilgili bazı bilgiler verilmiş, ayrıca turizm pazarlamasında internet sitelerinin önemine
vurgu yapılmıştır. Araştırma bölümünde, KKTC konaklama işletmelerinin web sitelerininde bulunan
değişkenlerin içerik analizi ile belirlenmesi ve değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla büyük oranda Law
ve Hsu (2005) çalışmasına dayanan bir ölçek oluşturulmuştur. Bu ölçek, otuz dört madde ve dört boyuttan
oluşmaktadır. Kıyaslama kolaylığı için üç kategoriye ayrılan konaklama işletmeleri, dört boyut ile
değerlendirilerek kategoriler arasında Kruskal-Wallis H testi ile kıyaslama yapılmıştır.
Anahtar sözcükler: Konaklama işletmeleri, web siteleri, içerik analizi
ABSTRACT
In this study, the importance of internet, in terms of tourism, is mentioned. Some information about the tourism
potential of Turkish Republic of Northern Cyrpus (KKTC) is given, additionaly the importance of web sites in
tourism marketing is emphasised. In the research section, it is aimed to identify and evaluate the varibles, that
are on the websites of the accommodation establishments in KKTC, by content analysis. To this end, a scale, that
is largely based on Law and Hsu (2005) study, is generated. This scale consists of 34 items and 4 dimensions.
For the convenience of comparison, accommodation establishments are splitted into three kategories, and these
categories are evaluated with four dimensions, additionaly a comparison is made between the kategories by
Krusal-Wallis H test.
Keywords: Accommodation Establishments, web sites, content analysis
1.GİRİŞ
İnternet, küresel olarak birbirine bağlı, çok geniş bir bilgisayar ağıdır. 30 yıl önce ulusal savunma amacıyla
geliştirilmesine rağmen günümüzde modern hayatın hemen hemen her alanında etkin hale gelmiştir (Ekiz ve
Babacan, 2007:6). Dünyada ve Türkiye’de her geçen gün, internet kullanıcılarının sayısı ve internette geçirilen
zaman artmaktadır. Türkiye’de, 2011 yılının üçüncü çeyreğinde internet aboneliğinde, bir önceki üç aylık
döneme göre %16,1 artış gerçekleşmiş olup Türkiye’deki toplam internet abone sayısı 12,86 milyona ulaşmıştır
(http://www.btk.gov.tr/kutuphane_ve_veribankasi/pazar_verileri/ucaylik11_1.pdf.12.01.2012).
Dünya İnternet
İstatistikleri’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) internet kullanımı ile ilgili belirlemiş olduğu bir
oran olmamasına rağmen, Kıbrıs’ın bütününe bakıldığında 2011 verilerine göre 1.120.489 nüfusa sahip Kıbrıs’ta
482.420 internet kullanıcısı bulunduğu görülmektedir (http://www.internetworldstats.com/europa.15.02.2012).
Hayatımızın önemli parçası haline gelen internet, 7 gün 24 saat boyunca birçok bilgiye ulaşmamızı sağlayan ve
alışveriş yapmayı olanaklı kılan bir mecra haline gelmiştir. Harridge (2004), mevcut pazarlama faaliyetleri ile
karşılaştırdığı çalışmasında interneti, yeni ve farklı bir pazarlama uygulaması olarak değerlendirmektedir.
Palumbo ve Herbig (1998)’e göre ise, internet, bütün dünyada, organizasyonlara pahalı olmayan pazarlama
293
imkânını, siparişlerin alınıp verilmesini, organizasyonların felsefelerini tanıtmalarını, dünyanın neresinde olursa
olsun mevcut ve potansiyel müşterileriyle iletişim kurmalarını sağlayan geniş bir bilgisayar ağıdır.
Bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, ekonomik ve sosyal yaşam başta olmak üzere birçok alanda önemli
değişiklere neden olmuştur. Bu alanlardan biri de turizm sektörüdür. Çünkü internetin en yaygın kullanıldığı
alanların başında turizm sektörü gelmektedir (Karamustafa ve Öz, 2010:190). Bunun temel nedeni ise, bu
sektörün zamana karşı oldukça hassas olması ve turistik ürünün; seyahat, konaklama ve diğer çekiciliklerin bir
bütünü olup bunların istenilen zamanda bir araya getirilmesinin, etkin haberleşme ve koordinasyon ile
sağlanabilir olmasıdır (Bayram, 2008:1). Turizm sektöründe özellikle iletişim teknolojisi, sürdürülebilir rekabet
avantajının sağlanması bakımından; bilginin toplanması, tanıtımın yapılması, turizm ürününün organizasyonu ve
dağıtımı açısından çok büyük önem arz etmektedir (Hançer ve Ataman, 2006:194).
Canatan (2011), tatil tüketicisinin, tatile çıkmadan önce hayal kurduğunu ve %65’inin tatil hayalini internetten
araştırdığını belirtmektedir. Psos KMG pazarlama şirketinin yürüttüğü araştırmaya göre de, Türkiye’de yaklaşık
4.2 milyon kişinin farklı sıklıklarla da olsa internet üzerinden alışveriş yaptığı ve internet kullanıcılarının yüzde
27.5’inin en çok uçak bileti, otel rezervasyonu ve alışverişlerini online yaptıkları ortaya çıkmıştır
(http://www.ipsos-kmg.com/pazarlama_arastirmalari.19.01.2012).
Bilgi teknolojisi ve internetin yaygın kullanımı ile birlikte işletmeler açısından web sitelere verilen önem de
gittikçe artmaktadır. Çünkü, sadece internette var olmak başarıyı garanti etmemektedir (Liang ve Law, 2003:
194). Web, tüketici ilişkilerini yönetmek, kurmak ve oluşturmak için yeni fırsatlar sunmakta ve ilişkisel
pazarlamada kitle iletişim araçlarından daha fazla fayda sağlamaktadır (Kim, Shaw ve Scneiders, 2003:19). Web
siteleri sadece işletmelere değil, müşterilere de çeşitli avantajlar sunmaktadır. Kuzu (2010), web sitesinin
işletmeler açısından yararlarını; tanıtım bütçesinden ve zamandan tasarruf, fırsat eşitliği, uluslar arası erişim,
bilgi kaynaklarının zenginliği ve karşılıklı etkileşim olarak sıralarken; müşteriler bakımından faydalarını ise
işletmenin varlığından haberdar olma, işletmeyle ilgili bilgilere anında ulaşabilme, istek ve şikayetlerine kısa
sürede cevap alabilme, benzer ürün ve hizmet sağlayan işletmeleri karşılaştırıp fiyat ve kalite açısından uygun
olanı seçebilme olarak sıralamaktadır. Web sitelerinin büyük bir gelişim kaydetmesi, işletmelere ve müşterilere
çeşitli avantajlar sunması, pek çok işletme ve müşteriyi pazara çekmekte ve böylece pazarlama faaliyetlerini web
siteleri ile gerçekleştirmelerini sağlamaktadır (Kuzu,2010:49). Böylece turizm web siteleri, turistlerin
seyahatlerinden önce karar vermelerinde vazgeçilmez bir rol oynamaktadır (Zhou ve DeSantis, 2005:789). Yaylı
ve Bayram (2009), turistlerin karar vermesini etkileyen birçok unsur olmasına rağmen temel kararların seyahat
planının başında yapıldığını ve genellikle bu kararın değiştirilmediğini söylemektedir. Ekiz ve Babacan (2007)
ise gelecekte otellerin internetsiz var olamayacaklarını iddia etmekte ve internet üzerindeki varlığı sınırlı olan
otellerin, rekabet üstünlüklerinin bir kısmını kaybedeceklerini belirtmektedir.
Bu çalışmada, bilgi teknolojisinin konaklama işletmeleri tarafından kullanılması web siteleri temelinde
incelenmeye çalışılmıştır. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde, KKTC turizmi
hakkında bilgi verilmiş ve konaklama işletmelerinin web site özellikleri ve web site içerikleri ile ilgili olarak
294
literatür çalışması yapılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise araştırmanın yöntemi ve araştırma bulguları ile
sonuç ve önerilere yer verilmiştir.
2. LİTERATÜR TARAMASI
2.1. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Turizm
Kıbrıs, Akdeniz’deki en büyük üçüncü adadır. Ada, Türkiye’nin 60 km güneyinde, Suriye’nin 90 km batısında,
Akdeniz’in ise doğusunda bulunmaktadır. Kıbrıs Adası toplam 9282 km² yüzölçümüne sahiptir. Ada, Güney ve
Kuzey Kıbrıs olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. KKTC 3355 km² yüzölçümüne sahip iken,
Güney Kıbrıs 5.927 km² yüzölçümüne sahiptir. KKTC’nin sahip olduğu deniz sahillerinin toplam uzunluğu
isen360 km civarındadır.
Güney ve Kuzey Kıbrıs aynı iklim özelliklerini taşımaktadır. Sıcak yaz ayları deniz, kum, güneş turizmine çok
güzel bir ortam yaratırken, kış aylarının da çok soğuk geçmemesi, özellikle çok soğuk ülkelerde yaşayanlar için
uygun turizm ortamı yaratmaktadır. 1980’li yılların ortalarında turizm sektörü bir devlet politikası ile öncü bir
sektör olarak belirlenip teşvik edildiği için, KKTC de kalkınmasını hizmet sektörüne dayandırmıştır (Ertek ve
diğerleri, 2002:117). Başusta (2012), KKTC’nin, ekonomik ve sosyal alandaki gelişmesinin en büyük dayanağı
olan turizmi geliştirme arayışlarını sürdüğünü, bu kapsamda 5 yıl önce atağa geçen KKTC’de Türkiye’dekine
benzer yöntemle kamu arazilerinin turizm yatırımlarına tahsis edildiğini vurgulamaktadır. Zaten turizm sektörü
küçük ada ekonomileri için vazgeçilmez bir unsur olup ekonomik kalkınmayı gerçekleştiren ana sektörlerden
birisidir (Katırcıoğlu ve Öztürk, 2001:4).
KKTC ayrıca, kumarhane turizmi açısından da ayrı bir önem arz etmektedir. Başusta (2012), yabancı otel
zincirlerinin KKTC’ye kumarhane turizmine güvenerek geldiğini, en çok kumarhaneye sahip ülke konumundaki
KKTC’de 19 kumarhane faaliyet gösterirken, yatırımı devam eden tesislerin tümünde birer kumarhane
bulunacağını ve KKTC’ye yılda 200 bin kişinin sırf kumar oynamak için gittiği belirtmektedir.
KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı tarafından 2011 yılının ilk 6 ayı baz alınarak yayınlanmış olan resmi
verilere göre; KKTC’ye gelen turist sayısı 2010’da 413.021 iken bu rakam 2011’de 454.019’a ulaşmıştır.
KKTC’ye 2007 ve 2011 yıllarının ilk 6 aylık dönemlerinde gelen turistlerin (Kuzey Kıbrıs uyruklular hariç)
ortalama %80’i Türkiye’den gelmektedir (İGD, 2011). KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı’ndan alınan
2009 verilerine göre ise, KKTC’ye gelen yabancı vatandaşların ve Türkiye vatandaşlarının konaklamalarında 5
yıldızlı oteller %67 ile ilk sırada, 4 yıldızlı oteller ise %13 ile ikinci sırada yer almaktadır. Ayrıca, KKTC
Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı’nın 2011 verilerinde , KKTC’de 2010 yılına ait turistik konaklama
tesislerindeki toplam yatak kapasitesinin 16.947 olduğu belirtilmektedir.. Bu tesislerin içinde 5 yıldızlı oteller
7.712 adet yatak kapasitesiyle %46’lık bir paya sahiptir (İGD, 2011) .
295
Öztüren (2008), KKTC turizm sektöründeki konaklama işletmelerini temel alarak yaptığı SWOT analizinde,
konaklama işletmelerinin güçlü yanlarını; tam zamanlı olarak çalışan kalifiye iş görenler, bir çekim unsuru
haline gelen modern kumarhaneler, Türkiye’den deneyimli yöneticiler bulma imkânları, temiz ve cazibeli
sahiller ve plajlar, konferans turizmi yapmaya uygun salonlar, modern ve çekici oteller ve kredi bulabilme
imkânları olarak sayarken; zayıf yönlerini de eski otellerin fiziksel olanaklarındaki zayıflık, konaklama
tesislerinde yerel mimari eksikliği, müşterilere karşı kişisel ilgi yoksunluğu, markalaşma ve ürün imajında
eksiklikler, kumarhaneler için KKTC’ye gelen turistlerden tam olarak faydalar elde edilememesi, ürün
çeşitliliğinde eksiklik, pazarlama konusundaki yetersizlikler ve bilgi teknolojilerinin kullanımında eksiklikler
olarak sıralamıştır.
Araslı ve diğerleri (2006), otelcilik sektörünün turizm endüstrisine olduğu kadar KKTC ulusal ekonomisine de
önemli bir katkısının olduğunun altını çizmiştir. Bununla birlikte, ekonomik ve politik olumsuzluklar
KKTC’deki oteller ile potansiyel müşteriler arasındaki bağlantıyı engellediği için, otelcilik sektörünü
etkilemektedir
(Ekiz ve Babacan, 2007:14). Buna ek olarak KKTC’de politik olarak tanınmama, altyapı
eksikliği, hükümet ve profesyonel birliklerin desteğinde eksiklik veya teknolojik bilgi eksikliği ve interneti
kullanmadaki
kararsızlık
KKTC’deki
düşük
internet
kullanımının
muhtemel
sebepleri
olarak
gösterilebilmektedir (Ekiz ve Babacan, 2007:14).
Ekiz ve diğerleri (2005) ise yaptıkları çalışmada, Kıbrıs adasının kuzey ve güney bölümlerindeki konaklama
işletmelerinin internet kullanımlarını karşılaştırmışlar; KKTC konaklama işletmelerinin internet kullanımı
konusunda yeterli olmadıkları, KKTC’deki otel işletmelerinin interneti sahip oldukları en yüksek kapsamda
kullanamadıkları, bir web sitesi oluşturmanın finansal yükünün otelcileri engellediği ve internetin bir pazarlama
aracı olarak kullanılamadığı sonuçlarına ulaşmışlardır.
2.2. Konaklama İşletmelerinde Web Sitelerinin Kullanımı
Web sitelerinin büyük bir gelişim kaydetmesi ve işletmelere çeşitli avantajlar sunması, pek çok işletmeyi ve
müşteriyi pazara çekmekte ve böylece bu işletmelerin pazarlama faaliyetlerini web siteleri ile
gerçekleştirmelerini sağlamaktadır (Kuzu, 2010:49)
İşletmeler mal ve hizmetlerle ilgili bilgi sağlamak, firma imajını arttırmak, ürün ve hizmetlerin satışını sağlamak,
müşteri hizmetleri vermek, maliyetleri düşürmek, yeni pazarlar bulmak, mal ve hizmetlerin reklamını yapmak,
yeni müşterileri cezbetmek, yeni dağıtım kanalları bulmak, müşteriler ve tedarikçi işletmeler arasında stratejik
işbirliği kurmak, müşteri ihtiyaçlarını araştırmak, tedarikçi işletmelerle ilişkiler kurmak, yeni hizmet fırsatlarına
imkân sağlamak, piyasayla ilgili bilgi ve düzenlemelerin işletmeye hızlı akışını sağlamak gibi çeşitli nedenlerle
web sitesi oluşturmaktadırlar (Anbar, 2003: 5)
Tüketicilerin, konaklama işletmelerinin web sitelerini kullanma nedenleri ise, zamanlarının değerli olması ve
fiyat avantajıdır (Yaylı ve Bayram, 2009:351). Tüketiciler web sitelerini kullanarak turistik ürünler hakkında
296
daha fazla bilgiye kısa sürede ulaşabilmekte ve karşılaştırma yapabilmektedir (Garces ve diğerleri, 2002:603)
Ziyaretçileri web sitesine çektikten sonraki önemli nokta ise, onlara nasıl çekici ve zengin içeriğe sahip bir
sitenin sunulabileceğidir. Böylece tüketicilerin hem alışveriş yapmaları hem de siteyi tekrar ziyaret etmeleri
sağlanabilecektir (Haas, 2002:637).
Müşterilere yararlı bilgiler ve ekstra avantajlar sunan bir web sitesi
satışların artmasına ve otelin tanınmasına yardımcı olacaktır (Özturan ve Roney, 2004; Chung ve Law, 2003).
Bu noktada konaklama işletmelerinin tanınmasına ve satışların artmasına yardımcı olabilecek bir web sitesinin
içeriğinin nasıl olması gerektiği sorusu gündeme gelmektedir. Çünkü günümüzün rekabetçi dünyasında bir web
sitesine sahip olmak bir işletmeye rekabet avantajı yaratma konusunda yetersiz kalabilmektedir. Wang ve
Fesenmair (2006), web tabanlı pazarlama uygulamalarının başarıya ulaşmasının üç özelliğin koordinasyonuna
göre değişim gösterdiğini vurgulamaktadır. Bu özellikler; bilginin sağlanmasında web site özellikleri ve
kapasitesinin hızlı ve etkili kullanımı, etkili web site tanıtım teknikleri ve etkili online müşteri ilişkileri yönetim
programlarıdır. Ayrıca, uygun örgüt ve teknoloji ortamı ve yenilikçi yönetim yaklaşımları web pazarlamasının
başarıya ulaşmasında ön koşul olarak belirtilmektedir (Yaylı ve Bayram, 2009:62)
Günümüz dünyasında, bir web sitesi iletişim için en etkili araçlardan biridir ve artan oranla turizm de başta
olmak üzere tüketicilerin aradığı herhangi bir ürün için birincil bilgi kaynağı durumuna gelmiştir (Yaylı ve
Bayram, 2009:62).
Konaklama işletmelerinin web sitelerinde bulunabilecek faktörlerle ilgili, literatürde çok sayıda araştırmaya
rastlanılabilmektedir (Chung ve Law, 2003; Schmidt ve diğerleri, 2008; Rong, Gang ve Law, 2009; Musante ve
diğerleri, 2009). Bu araştırmalarda, genellikle kullanılan değişkenlerin sayısı farklı olsa da, çalışmaların çoğunda
değişkenlerin belirli başlıklar altında toplanarak değerlendirildiği görülmektedir. Bu çalışmalardan bir kısmı
aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır.
Chung ve Law (2003), sunulan hizmetlerle ilgili bilgiler, rezervasyon bilgileri, erişim bilgileri, web sitesi
yönetimi ve çevredeki turistik bölge bilgileri olmak üzere beş ana kategoriye ayırarak otel işletmelerinin web
sitelerinin performansını ölçtükleri çalışmalarında, pahalı, normal ve uygun fiyatlı otel işletmelerinin web site
performanslarının incelenen tüm boyutlar açısından birbirlerinden önemli ölçüde farklılık gösterdiklerini
belirlemişlerdir.
Schmidt ve diğerlerinin (2008); tutundurma, fiyat, hizmet, medya, rezervasyon sistemi, elverişlilik, müşteriyi
elde tutma ve güvenlik gibi sekiz ana başlık altında otel işletmelerinin web site karakteristiklerini inceledikleri
çalışmada, küçük ve orta ölçekli otel işletmelerinin web sitelerini sınırlı sayıda ve medya aracı olarak
kullandıkları ve müşteriyle birebir veya interaktif iletişim öğesini ihmal ettikleri vurgulanmıştır.
Rong, Gang ve Law (2009) yaptıkları çalışmada, otel işletmelerinin web sitelerinde yer verilebilecek
değişkenleri, sunulan hizmetlerle ilgili bilgiler, rezervasyon bilgileri, erişim bilgileri, web sitesi yönetimi ve
çevredeki turistik bölge bilgileri olmak üzere beş ana kategoriye ayrılmış ve 40 değişkenden oluşan bir ölçek
yardımıyla incelemişlerdir. Değişkenlerin önemlerini inceledikleri araştırmalarında, web sitelerindeki bu beş
değişken grubundan sırasıyla, rezervasyon bilgisi, otel ve oda özellikleri ve iletişim bilgisi gruplarının daha
297
önemli görüldüğü, çevresel bilgiler ve web sitesi yönetimi kategorilerinin ise daha az önemli görüldüğü tespit
edilmiştir. Ayrıca araştırmacılar, Batılı ve Asyalı otel işletmelerinin web sitesi tasarımlarının birbirlerinden farklı
olduğunu ve farklı kültüre sahip kullanıcıların değişkenlerin çoğunda farklı algılamalara sahip olduklarını
bildirmişlerdir.
Musante ve diğerlerinin (2009), işletme bilgisi, sunulan hizmetler, destek hizmetleri, interaktif öğeler ve otelle
ilgili işlemler olmak üzere beş ana başlık altında, 27 değişkeni kullanarak incelediği otel işletmelerinin web
sitelerinin verimliliği ile ilgili çalışmasında ise, 5 yıldızlı oteller ile diğer otellerin web siteleri arasında önemli
farklılıkların bulunduğu, 3 ve 4 yıldızlı otellerin web site özelliklerinin birbirine yakın olduğu ama her iki
sınıftaki otellerin de uygun bütçeli otellerden daha iyi web site içeriklerine sahip oldukları yani otellerin
yıldızları arttıkça web site özelliklerinin ve verimliliğin de arttığı belirtilmiştir.
Bu alanda Türkiye otel işletmeleri üzerine yapılan çalışmalara ve bu çalışmaların sonuçlarına bakıldığında,
Bayram’ın (2008), Türkiye’deki otel işletmelerinin web sitelerini kullanım kolaylığı, tasarım, yönlendirme,
içerik, tüketici hizmetleri, kurumsal bilgi ve güvenlik olmak üzere yedi temel başlık altında, 51 adet web sitesi
özelliği kapsamında değerlendirdiği çalışmasında, otellerin web sitelerinin büyük çoğunluğunun bilgi sağlayıcı
özellikler sunduğu ve hizmetlerini somutlaştırmak için otel ve oda resimlerini kullandığı görülmektedir. Ayrıca
çalışmanın sonuçları otel işletmelerinin web sitelerinde en çok kullanılan özellikler olarak siteye kolay ulaşım,
iletişim ve ulaşım bilgisi, çoklu dil seçeneği, ana sayfaya kolay ulaşım ve kullanışlı menü olduğunu
göstermektedir. Döviz çeviricisi ve bilgisi, sıkça sorulan sorular, farklı ödeme seçeneği, rezervasyon hattı,
eğlence ve arama motoru gibi özelliklerin ise web sitelerinde bulunmadığı ortaya çıkmıştır.
Kuzu (2010), termal hizmeti veren otel işletmelerinin web sitelerini kullanım kolaylığı, tasarım, yönlendirme,
içerik, tüketici hizmetleri, kurumsal bilgi ve güvenlik olmak üzere 56 adet web sitesi özelliği kullanarak yaptığı
çalışmasında, termal otellerin web sitesi girişlerinde ön plana çıkan unsurların otel adı, otel logosu, otelin yıldız
sayısı ve dil seçenekleri olduğunu belirtirken,
ana sayfa tasarımında ise online rezervasyon, görsellerin
kullanıldığı linkler, haberler ve duyurular, çeşitli görseller, iletişim bilgileri, genel bilgiler ve flashlara yaygın
olarak yer verildiği tespit edilmiştir.
Karamustafa ve Öz (2010), Türkiye’deki konaklama işletmelerinin web sitelerinde yer verdikleri rezervasyon
bilgileri, sunulan hizmetlere ilişkin bilgiler, erişim bilgileri, çevredeki turistik bölge bilgileri, web sitesi
yönetimine ilişkin bilgiler ve işletme bilgileri şeklinde altı grupta toplanan 80 faktörün başarımını inceledikleri
çalışmalarında, birçok konaklama işletmesinin web sitesinde sunulan hizmetlere ilişkin bilgilere yer verildiğini
ama çevrimiçi rezervasyon bilgilerinin başarımının oldukça düşük olduğunu,
üst sınıfta yer alan konaklama
işletmelerinin web sitelerindeki değişkenlerin başarımlarının alt sınıftakilere kıyasla daha yüksek olduğunu
vurgulamaktadırlar.
Çubukçu (2010), rezervasyon bilgileri, sunulan hizmetlere ilişkin bilgiler, yönlendirme, kurumsal ve erişim
bilgileri ile ilgili 20 web site özelliği kullanarak, Ege Bölgesi kıyısındaki konaklama işletmelerinin web sitesini
incelediği çalışmasında, fiyat bilgisine yer verilmesi ile rezervasyon ve ödeme konularında web siteleri arasında
298
farklılıklar olduğunu, konaklama işletmesinin birinci sınıf tatil köyü ya da beş yıldızlı otel olmasıyla, İnterneti
etkili kullanmaları arasında doğru orantı olmadığını, konaklama işletmelerinin web sitelerinin çoğunluğunun
bilgi sağlayıcı özellikler içerdiğini fakat iyi hazırlanmış web sitelerinin yanında, konaklama işletmelerinin
imajını olumsuz etkileyen yetersiz web sayfalarının da var olduğu tespit edilmiştir.
Karamustafa ve diğerlerinin (2002) seyahat ile ilgili bilgiler; rezervasyon yapmaya yönelik bilgiler; online
rezervasyon özelliği; promosyon uygulamaları ve indirimlerle ilgili bilgiler; görsel ve işitsel özellikler; işletme
sahipliği ile ilgili bilgilerin de dahil olduğu 32 özellik ve bilgi açısından Türkiye’deki konaklama işletmelerini
değerlendirdiği çalışmasının sonucunda, Türkiye’de faaliyet gösteren otel işletmelerinin web sayfalarının
genelde durağan özellik taşıdığı ve otel işletmelerinin türüne göre bir ayrım yapıldığında, tatil köyleri ve oteller
ile bazı özel belgeli tesislerin web sayfalarının etkileşimli özellik gösterdiği bilgilerine ulaşılmıştır.
Yukarıda özetlenen çalışmalardan da görüldüğü üzere, konaklama işletmeleri web sitelerinde yer alabilecek
özellik ve hizmetler oldukça fazla sayıdadır. Bu geniş seçenekler içerisinden pazarlama açısından en doğru
bileşene ulaşmak oldukça ciddi bir problemdir. Üstelik teknolojik gelişmeler bu problemi azaltmamakta, aksine
yeni boyut ve özellikleri gündeme getirerek çözümü daha da zorlaştırmaktadır (Pfaffenberg ve Burnett, 2007:
54). Bu kapsamda, sektörel özelliklerin ve teknolojik gelişmelerin de dikkate alınarak, tüketici
değerlendirmelerinin ön planda tutulduğu çalışmalara sürekli ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmalar,
uygulayıcılara ve daha sonraki araştırmalara yol gösterebilecek önemli sonuçlar üretebilir.
3. KKTC’DE FAALİYET GÖSTEREN KONAKLAMA İŞLETMELERİNİN WEB SİTELERİNİN
İÇERİK ANALİZİ
3.1. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın amacı, KKTC’de faaliyet gösteren konaklama işletmelerinin web sitelerini çeşitli ölçütlere göre
değerlendirmek ve web sitelerinde kullanılan özellikleri tespit etmektir. Ayrıca, çalışmada araştırmaya konu olan
konaklama işletmelerinin, türleri ve sınıfları ile web sitelerinde bulunan özellikler arasında bir fark olup
olmadığına da bakılacaktır. Bu çalışmada KKTC’nin seçilme nedeni; Türkiye’de 2011 yılının KKTC yılı
seçilmesi, KKTC’nin doğal güzellikleri, deniz, kum, güneş açısından turizme elverişli olması ve KKTC’de
kumarhanelerin yasal olmasının KKTC’yi turizm açısından daha cazip hale getirmesidir.
3.2. Araştırmanın Önemi
Turizm sektörü bünyesinde faaliyet gösteren konaklama işletmeleri, rekabetin giderek arttığı bir ortamda
varlıklarını sürdürebilmek için mevcut ve potansiyel tüketicilere sundukları ürün ve hizmetleri etkin ve sürekli
bir biçimde tanıtmak zorundadırlar. Konaklama işletmelerinin bu faaliyetleri gerçekleştirmesinde internet, etkili
bir araç olarak kullanılabilmelidir. İnternet, bir kitle iletişim aracı olmanın yanı sıra konaklama işletmelerinin
pazarlama faaliyetlerine yeni olanaklar sağladığından dolayı, internetin sağlamış olduğu tüm avantajlardan azami
düzeyde yararlanmak isteyen konaklama işletmeleri, internette yer almış bulunmaktadırlar. Ancak web site
sahibi olmak kadar, işletmenin web sitesinde yer alacak bilgiler, bu bilgilerin sunumu ve sektörün niteliğinden
dolayı olması gereken ölçütler de önemlidir. Bir web sitesinde, değerlendirme ölçeğindeki ölçütlerin var olması,
web sitelerinin yeterlilik ve etkinliğini arttırmaktadır. Yapılan incelemelerde turizm işletmelerinin web sitelerini
299
değerlendiren pek çok çalışmanın (Baloğlu ve Pekcan, 2006; Karamustafa ve Öz, 2010; Kuzu, 2010; Law ve
Hsu, 2005; Law ve Liang, 2005; Murphy ve diğerleri, 1996; Karamustafa ve diğerleri, 2002; Çubukçu, 2010;
Bayram, 2008) olduğu fakat özellikle KKTC’deki konaklama işletmelerinin web sitelerini değerlendiren
çalışmaların (Ekiz ve diğerleri, 2005; Ekiz ve diğerleri, 2007) az sayıda olduğu görülmüştür. Bu açıdan, bu
çalışma literatürdeki bu boşluğu doldurmaya yöneliktir.
3.3. Ana kütle ve örnek kütle çerçevesi
Araştırmanın ana kütlesi KKTC’de faaliyet gösteren tüm konaklama işletmeleridir. Araştırma için belirlenen
örnek kütle ise Turizm İstatistikleri Raporu (2009)’nda yer alan konaklama işletmeleri ile www.kibris.com.tr,
(Son erişim: 01/03/2011) adresinde yer alan ve kullanılabilir bir web sayfası olan konaklama işletmelerinden
oluşmaktır. Turizm istatistikleri Raporu ve belirtilen internet sayfasında toplam 129 konaklama işletmesi
bulunmaktadır. İşletmelerin internet sayfalarına erişmek için “google” ve “bing” arama motorlarından
faydalanılmış ve 77 işletmenin kendine ait bir web sayfası olduğu saptanmıştır. Aşağıda Tablo 1’den de
görüleceği gibi örnek kütledeki işletmelerin %59,68’sının kendine ait bir web sitesi bulunmaktadır.
5
4
3
2
1
Yıldızlı Yıldızlı Yıldızlı Yıldızlı Yıldızlı Turistik
Apart
Oteller Oteller Oteller Oteller Oteller Bungalovlar
Oteller
Toplam/%
18
7
129
Konaklama
İşletmesi Sayısı
11
18
23
19
33
Web Sitesi Olan
Konaklama
İşletmesi Sayısı
77
17
9
14
12
6
17
2
(%59,68)
Tablo 1. Örneklem Kapsamındaki Konaklama İşletmeleri
3.4. Araştırmanın Modeli ve Yöntemi
Araştırmada benimsenen model tarama modelidir. Tarama modeli, var olan mevcut bir durumu değiştirmeye
kalkışmadan var olduğu biçimde betimleyi amaçlamaktadır (Karasar, 2005:77). Araştırmanın yöntemi ise içerik
analizidir. İçerik analizi, belirli bir iletişim türüne ait içeriğin (yazılı veya görsel reklamlar, televizyon
programları, yazılı metinler, vb.) nicel olarak tanımlanması ve sistematik biçimde gözlemlenmesidir (Zikmund
ve diğerleri, 2008:246-247). İçerik analizinin başlıca amacı, veriyi mevcut teoriye dayalı olarak yapılandırıp
özetleyerek, sadeleştirmektir. İçerik analizinde araştırmacı, nitel verilerle çalışabiliyor olsa bilse, içerik analizi
sınıflamaya ve hesaplamaya dayalı nicel bir teknik olarak kategorilendirilmelidir (Malhotra ve Birks, 2007:251).
Literatürde konaklama işletmelerinin web sayfaları farklı sayıda ve çeşitte maddelerle değerlendirilmiştir.
Murphy ve diğerleri (1996), 32 maddede; Law ve Hsu (2005), 4 boyut ve 36 maddede; Bayram ve Yaylı (2009)
51 maddede; Chiannh (2003), 5 boyut ve 19 maddede; Giannapoulos ve Mavragani (2011), 5 boyut ve 19
maddede; Elliott ve Meng (2011) ise 4 boyut ve 40 maddede işletmelerin web sayfalarını değerlendirmişlerdir.
Belirtilen ölçekler arasından kapsamlı ve anlaşılır olması nedeniyle Law ve Hsu (2005)’nun ölçeği bu
araştırmada tercih edilmiş, otel işletmeciliği alanında deneyimli bir öğretim elemanının görüşleri doğrultusunda
300
bu ölçekteki (iletişim kurulacak kişi), (ödeme seçenekleri), (rezervasyon politikaları), (resmi tatiller), (otelin
tasviri), (sık ziyaretçiler için özel imkanlar), (sık sorulan sorular), (web sitesi indirme zamanı) ve (havaalanı
bilgisi) maddeleri çıkarılmış, ayrıca ölçeğe; Kuzu(2010)’nun (sosyal medya bağlantıları); Murphy ve diğerleri
(1996)’in (kendine ait web sitesi ismi); Giannapoulos ve Mavragani (2011)’in (indirilebilir özel içerikler) ve (eposta listesine katılım) maddeleri eklenerek 34 maddelik nihai ölçek oluşturulmuştur. Nihai ölçekte rezervasyon
bilgileri, tesis bilgileri, iletişim/etkileşim bilgileri ve çevresel alan&web site yönetimi bilgisi olmak üzere dört
boyut bulunmaktadır.
3.5. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları
Bu araştırma, Turizm İstatistikleri Raporu (2009) ve www.kibris.com.tr’de ismi yer alan konaklama işletmeleri
arasından, çalışır durumda bir web sayfası bulunan işletmelerle sınırlıdır. Bu sebeple, herhangi bir nedenle ismi
yer almayan ya da internet sayfası olmayan/kullanılamayan konaklama işletmeleri araştırma kapsamı dışındadır.
Konaklama işletmelerinin web sayfalarının sürekli güncellenmesi, kolaylıkla yeni özellikler eklenip
çıkarılabilmesi araştırma sonuçlarının geçerlilik süresini azaltmaktadır. Son olarak bu araştırmada konaklama
işletmelerinin, yalnızca yukarıda bahsedilen özelliklere sahip olup olmadığı değerlendirilmiştir. Bu özelliklere
sahip olma derecesi veya kalitesi değerlendirilmemiş, ayrıca belirtilen özelliklere sahip olan işletmelerin kendi
aralarında kıyaslaması yapılmamıştır.
4. Bulgular
4.1. Konaklama İşletmelerinin Genel Özellikleri
Bu bölümde araştırmaya konu edilen konaklama işletmelerine ilişkin genel bilgiler verilecek, belirlenen 35
özellik açısından konaklama işletmeleri değerlendirilecektir. Kıyaslama kolaylığı açısıdan konaklama işletmeleri
5 ve 4 yıldızlı oteller, 3 yıldız ve altında oteller, ve diğer konaklama işletmeleri olarak üç kategoride
incelenecektir.
İŞLETME TÜRÜ
DAĞILIM(N) ORAN(%)
4 ve 5 yıldızlı(*) oteller
26
33,8
3, 2 ve 1 yıldızlı(*) oteller
32
41,6
Diğer işletmeler
19
24,7
GENEL TOPLAM
77
100
Tablo 2. Örneklem Kapsamındaki Konaklama İşletmelerinin Kategorilendirilmesi
Tablo 2’ye göre örneklem kapsamındaki konaklama işletmelerinin üç kategoriye indirgenmesinin ardından
dağılımın daha dengeli olduğu söylenebilir.
4.2. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -Rezervasyon Bilgileri- Açısından Değerlendirilmesi
BOYUT
DEĞİŞKENLER
İŞLETME TÜRÜ
301
REZERVASYON BİLGİLERİ
3* ve
5-4* otel
altında otel
Diğer
(N=26)
(N=32)
(N=19)
Var
(%)
Var (%)
Var
(%)
1.Oda fiyatları
19
73,08
20
62,50
11
57,89
2.Döviz kurları
9
34,62
5
15,62
1
5,26
3.Online rezervasyon 8
24
92,31
18
56,25
13
68,42
4.Rezervasyon görüntüleme ve iptal
5
19,23
1
3,12
2
10,52
5.Otele giriş/çıkış saatleri
6
23,08
2
6,25
1
5,26
6.Özel istek formları
9
34,62
18
56,25
10
52,63
7.Güvenli ödeme
17
65,38
5
15,62
1
5,26
TOPLAM
89
48,90
69
30,80
39
29,32
Tablo 3. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Rezervasyon Bilgileri Özellikleri
Tablo 3’de konaklama işletmelerinin web siteleri, rezervasyon bilgileri boyutu kapsamnında değerlendirilmiştir.
Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 90 değişken, 3 yıldız ve altında oteller 69 değişken ve
diğer konaklama işletmeleri 39 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 5 ve 4 yıldızlı oteller,
toplam değişkenlerin % 43,27’sini; 3 ve altında yıldızlı oteller % 29,74’nü; diğer konaklama işletmeleri ise
%22,16’sını barındırmaktadırlar. İşletmelerin web sitelerinin döviz kurları, online rezervasyon, rezervasyon
görüntüleme-iptal ve ücretsiz rezervasyon hattı değişkenleri bakımından oldukça yetersiz oldukları söylenebilir.
4.3. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -Tesis Bilgileri- Açısından Değerlendirilmesi
İŞLETME TÜRÜ
TESİS BİLGİLERİ
BOYUT
DEĞİŞKENLER
5-4* Otel
3* ve altında
Diğer
(N=26)
Otel (N=32)
(N=19)
Var
(%)
Var
(%)
Var
(%)
1.Otelin haritası
15
57,69
10
31,25
7
36,84
2.Otel özellikleri
26
100,00
31
96,87
19
100
3.Odaların özellikleri
24
92,31
26
81,25
19
100
4.Otelin resimleri
26
100,00
29
90,62
19
100
5.Otel promosyonları
15
57,69
10
31,25
5
26,31
6.Restoranlar
26
100,00
18
56,25
7
36,84
7.Sanal turlar
6
23,08
3
9,37
4
21,05
8 Her ne kadar literatürde online rezervasyon ile kastedilen anlık rezervasyon imkanı olsa da; çok az sayıda işletmenin web sitesinin bu özelliğe sahip olması, ve pek çoğununun online rezervasyon başlığı altında Microsoft Outlook bağlantılı rezervasyon formunun olması nedeniyle, web sitelerinde rezervasyon formu barındıran işletmeler de bu kategoriye dahil edilmiştir. 302
8.Toplantı ve kongre olanakları
19
73,08
4
12,5
3
15,78
9.İstihdam olanakları
12
46,15
2
6,25
0
0
TOPLAM
169
72,22
133
46,18
83
62,40
Tablo 4. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Tesis Bilgileri Özellikleri
Tablo 4’de konaklama işletmelerinin web siteleri, tesis bilgileri boyutu kapsamnında değerlendirilmiştir. Buna
göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 169 değişken; 3 yıldız ve altında oteller 125 değişken; ve
diğer konaklama işletmeleri 91 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 5 ve 4 yıldızlı oteller,
toplam değişkenlerin % 72,22’sini; 3 ve altında yıldızlı oteller % 47,89’nu; diğer konaklama işletmeleri ise
%45,96’sını barındırmaktadırlar. Sanal turlar ile kastedilen otele ait 360° panoramik fotoğraflardır. İşletmelerin
web sitelerinin sanal turlar ve istihdam olanakları değişkenleri bakımından oldukça yetersiz oldukları
söylenebilir.
4.4. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -İletişim/Etkileşim Bilgileri- Açısından Değerlendirilmesi
İŞLETME TÜRÜ
İLETİŞİM/ETKİLEŞİM BİLGİLERİ
BOYUT
DEĞİŞKENLER
5-4* Otel
3* ve altında
Diğer
(N=26)
Otel (N=32)
(N=19)
Var
(%)
Var
(%)
Var
(%)
1.Telefon numarası
26
100,00
31
96,87
18
94,73
2.Adres
26
100,00
31
96,87
17
89,47
3.E-posta adresi
26
100,00
27
84,37
19
100
4.Faks numarası
23
88,46
29
90,62
19
100
5.Geribildirim formu
20
76,92
16
50,00
9
47,36
6.Online forum
1
3,85
1
3,12
5
26,31
7.Sosyal medya bağlantısı
8
30,77
2
6,25
3
15,78
8.Kendine ait web ismi
22
84,62
1
96,87
19
100
9.İndirilebilir özel içerikler
4
15,38
1
3,12
1
5,26
10.E-posta listesine katılım
12
46,15
4
12,5
2
10,52
11.Çok dil seçeneği
21
80,77
10
31,25
8
42,10
TOPLAM
189
66,08
153
43,46
120
90,22
303
Tablo 5. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin İletişim/Etkileşim Bilgileri Özellikleri
Tablo 5’de konaklama işletmelerin, web sitelerinin iletişim/etkileşim boyutu kapsamında değerlendirilmiştir.
Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 189 değişken; 3 yıldız ve altında oteller 166 değişken
ve diğer konaklama işletmeleri 133 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında 5 ve 4 yıldızlı
oteller, toplam değişkenlerin % 66,08’ni; 3 ve altındanda yıldızlı oteller % 52,04’nü; diğer konaklama işletmeleri
ise %54,96’sını barındırmaktadırlar. İletişim/etkileşim açısından konaklama işletmeleri arasındaki fark diğer
boyutlara göre daha azdır. İşletmelerin web sitelerinin online forum ve indirilebilir özel içerikleri değişkenleri
bakımından oldukça yetersiz oldukları söylenebilir.
4.5. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin -Çevresel Alan & Web Site Yönetimi Bilgisi- Açısından
Değerlendirilmesi
İŞLETME TÜRÜ
BOYUT
DEĞİŞKENLER
5-4* Otel
3* ve altında
Diğer
(N=26)
Otel (N=32)
(N=19)
YÖNETİMİ BİLGİSİ
ÇEVRESEL ALAN &WEB SİTE
Var (%)
Var
(%)
Var (%)
1.Ulaşım
21
80,76
16
50,00
7
36,84
2.Şehirdeki cazibesi yüksek yerler
13
50,00
17
53,12
13
68,42
3.Şehrin genel bilgisi
15
57,69
20
62,5
13
68,42
4.Son güncelleme tarihi
0
0,00
2
6,25
0
0
5.Site haritası
6
23,08
5
15,62
0
0
6.Arama motoru
0
0,00
2
6,25
2
10,52
7.Diğer işletmelere bağlantılar
14
53,85
9
28,12
4
21,05
TOPLAM
69
37,91
71
31,69
39
29,32
Tablo 6. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Çevresel Alan& Web Site Yönetimi Bilgileri Özellikleri
Tablo 5’de konaklama işletmelerin, web sitelerinin çevresel alan&web site yönetimi boyutu kapsamında
değerlendirilmiştir. Buna göre toplam değişken sayısında 5 ve 4 yıldızlı oteller 69 değişken, 3 yıldız ve altı
oteller 64 değişken ve diğer konaklama işletmeleri 46 değişken barındırmaktadırlar. Oransal olarak bakıldığında
304
5 ve 4 yıldızlı oteller, toplam değişkenlerin % 37,91’ni; 3 ve altında yıldızlı oteller % 31,53’nü; diğer konaklama
işletmeleri ise %29,87’sini barındırmaktadırlar.
4.6. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin İşletme Türüne Göre Karşılaştırılması
Bu bölümde belirlenen konaklama işletmesi kategorileri arasında rezervasyon bilgileri, tesis bilgileri,
iletişim/etkiletişim bilgileri ve çevresel alan bilgisi boyutu bakımından anlamlı bir farklılık olup olmadığı test
edilecektir.
İŞLETME TÜRÜ
BOYUTLAR
5-4* Otel
3* ve altı
Diğer
(N=26)
otel (N=32)
(N=19)
Var
(%)
Var
(%)
Var
(%)
1.Rezervasyon Bilgileri (7 madde)
89
48,90
69
30,80
39
29,32
2.Tesis Bilgileri (9 madde)
169
72,22
133
46,18
83
62,40
3.İletişim/Etkileşim Bilgileri (11 madde)
189
66,08
153
43,46 120 90,22
69
37,91
71
31,69
4.Çevresel Alan&Web Site Yönetimi
Bilgisi (7 madde)
39
29,32
Tablo 7. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Rezervasyon Bilgileri, Tesis Bilgileri, İletişim/Etkileşim
Bilgileri ve Çevresel Alan&Web Site Yönetimi Bilgisi Açısından Özellikleri
Tablo 7’de daha önce verilen bilgilerin bir özeti şeklinde, 4 boyuta ilişkin özelliklerin konaklama işletmelerine
göre sınıflandırılması görülebilmektedir. Buna göre belirtilen 4 boyut açısından da en fazla değişken barındıran,
ve yüzdesi en yüksek olan kategori 4 ve 5 yıldızlı oteller olmaktadır. En düşük değişken barındıran kategori ise
rezervasyon bilgileri açısından diğer kategorideki konaklama işletmeleri, tesis bilgileri açısından 1, 2 ve 3
yıldızlı oteller, iletişim/etkileşim bilgileri açısından 1, 2 ve 3 yıldızlı oteller, son olarak çevresel alan&web site
yönetimi bilgisi açısından en düşük değişken barındıran kategori diğer kategorisindeki konaklama işletmeleridir.
Bu farklılıkların istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığının test edilmesi amacıyla, veriye öncelikle ShapiroWilk normallik testi uygulanmıştır. Shapiro-Wilk testi, 2000 ve daha az büyüklükteki örnek kütlelerine
uygulanabilen ve daha kesin sonuçlar verebilen bir normallik testi türüdür (Anonim).
Tests of Normality
305
İşletme
türü
Shapiro-Wilk
Statistic
df
Sig.
Rezervasyon bilgileri
5-4 yıldız 0,935
26
0,101
boyutu
1-3 yıldız 0,928
32
*0,033
Diğer
0,862
19
*0,011
5-4 yıldız 0,928
26
0,068
1-3 yıldız 0,902
32
*0,007
Diğer
0,855
19
*0,008
İletişim/etkileşim bilgileri
5-4 yıldız 0,889
26
*0,009
boyutu
1-3 yıldız 0,942
32
0,086
Diğer
0,908
19
0,067
Çevresel alan&Web site
5-4 yıldız 0,921
26
*0,047
yönetimi boyutu
1-3 yıldız 0,919
32
*0,019
Diğer
19
*0,014
Tesis bilgileri boyutu
0,869
*p<0,05
Tablo 8. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Belirlenen 4 Boyut Açısından Shapiro-Wilk Normallik Testi
Sonuçları (SPSS Çıktısı)
Tablo 8’de, farklılığın test edileceği 12 kategoriden 8’nin verilerinin Shapiro-Wilk normallik testine göre normal
dağılmadığı, başka bir deyişle bu 8 kategori için kurulacak “veriler normal dağılmaktadır” hipotezinin
reddedileceği görülmektedir. Ayrıca araştırmada kullanılan değişkenler sürekli ölçekle ölçülmemiş olduğundan
kategoriler arasındaki farklılığı test etmek için Kruskal-Wallis H testi kullanılmasının doğru olacağı
düşünülmektedir. Kruskal-Wallis H testi, birbirinden bağımsız iki ya da daha fazla grubun (örneklemin) bağımlı
bir değişkene ilişkin ölçümlerinin karşılaştırılarak, iki dağılım arasında anlamlı bir fark olup olmadığını test
etmek amacıyla kullanılır. Diğer parametrik olmayan testlerde de olduğu gibi, Kruskal-Wallis H testinde,
gruplara ait ölçümlerin karşılaştırılmasında aritmetik ortalama yerine ortanca (medyan) değer esas alınır (Ural ve
Kılıç, 2011:273).
Farklılıkları test etmek için kurulan hipotezler aşağıdaki gibidir:
H1: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre rezervasyon bilgileri boyutu açısından bir fark yoktur.
H2: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre tesis bilgileri boyutu açısından bir fark yoktur.
H3: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre iletişim/etkileşim bilgileri boyutu açısından bir fark yoktur.
H4: Konaklama işletmeleri kategorilerine göre çevresel alan&web site yönetimi boyutu açısından bir fark
yoktur.
Rezervasyon
Tesis
İletişim
Çevresel alan&web
bilgileri
bilgileri
boyutu
site yönetimi
306
boyutu
Chi-Square
df
Asymp. Sig.
boyutu
boyutu
11,780
28,990
14,349
2,033
2
2
2
2
*,003
*,000
*,001
,362
a.Kruskal Wallis Test
*p<0,05
b.Grouping Variable: İşletme türü
Tablo 9. Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinin Belirlenen 4 Boyut Açısından Kruskal-Wallis H Testi
Sonuçları (SPSS Çıktısı)
Tablo 9’dan işletme kategorileri arasında rezervasyon bilgileri boyutu, tesis bilgileri boyutu, iletişim boyutu ve
çevresel alan&web site yönetimi boyutu açısından anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle
H1, H2 ve H3 hipotezleri reddedilirken; H4 hipotezi kabul edilir. Tablo 7’deki ortalamalardan hareket ederek
yorum yapılacak olunursa, rezervasyon bilgileri açısından 5 ve 4 yıldızlı otellerdeki bilgilerin bulunma oranı
(%48,90), 3 yıldız ve altı otellerden (%30,80) ve diğer işletmelerden (%29,32) yüksektir. Tesis bilgileri
açısından 5 ve 4 yıldızlı otellerin web sitelerindeki bilgilerin bulunma oranı (%72,22), 3 yıldız ve altı otellerden
(46,18) ve diğer işletmelerden (%62,40) yüksektir. İletişim/etkileşim bilgileri açısından diğer işletmelerin web
sitelerindeki bilgilerin bulunma oranı (%90,22), 5 ve 4 yıldızlı otellerden (%66,08) ve 3 yıldız ve altı otellerden
(%43,46) yüksektir. Çevresel alan&web site yönetimi bilgisi açısından her üç kategorideki işletmelerin de web
sitelerindeki bilgilerin bulunma oranı birbirine oldukça yakındır. Bu oranlar, 5 ve 4 yıldızlı otelleri için %37,91,
3 yıldız ve altı oteller için %31,69 ve diğer işletmeler için %29,32’dir.
SONUÇ
Dünya çapında ulaşım imkanlarının artması, internet ve mobil teknolojiler, ülkeler arası işbirlikleri, uluslararası
organizasyonlar bireyleri yeni coğrafyaları tanımaya teşvik etmektedir. Farklı coğrafyaları ziyaret etmeden önce
internet sayfalarının ziyaret edilmesi, sanal topluluklara danışılması bireylerin algıladıkları riskleri azaltmaktadır.
Bu durum turizm pazarlaması açısından web sitelerin önemini arttırmaktadır. Pek çok çalışma işletmenin
kapsamlı bir web sitesi olmasının tüketicilere fiyat ve zaman tasarrufu sağlarken, işletmelere de tutundurma
maliyetlerinden tasarruf ve daha geniş bir pazara ulaşma imkanı sağladığını göstermektedir (Canatan, 2011;
Zhou ve DeSantis, 2005:789, Yaylı ve Bayram, 2009:351). Bunun bilincinde olan konaklama işletmeleri web
sitelerini daha fazla özellik barındıracak şekilde tasarlarken, web sitelerinin tek yönlüden (iletişim) ziyade, çift
yönlü (etkileşim) özelliklerini geliştirmeye gayret etmektedirler.
Araştırma sonuçlarını genel olarak değerlendirecek olunursa, konaklama işletmelerinin rezervasyon bilgileri
açısından oldukça zayıf oldukları görülmektedir. İşletmelerin online rezervasyon imkanları oldukça kısıtlıdır ve
işletmelerin pek çoğunda online rezervasyon bağlantısı tıklandığında rezervasyon formu açılmaktadır. Güvenli
ödeme imkanı özellikle 3 yıldız ve altı oteller ile diğer konaklama işletmelerinde çok kısıtlıdır, hatta bazı
işletmeler rezervasyon formlarında müşterilerinden kredi kartı numarası talep etmektedirler.
307
Tesis bilgileri açısından işletmeler nispeten daha iyidir, ancak pek çok otelin internet sayfasına koyduğu resimler
oldukça amatördür. Sanal turla kastedilen 360º (panaromik) fotoğraflardır, ancak bazı otellerde sanal tur
bağlantısı tıklandığında otele ait 2 boyutlu fotoğraflar açılmaktadır. Restoran bilgisi, özellikle 5 ve 4 yıldızlı
otellerde tatmin edicidir, ancak restoranlardaki mönüler, farklı çeşitte ve tatta yiyecek seçenekleri konusunda
bilgiler kısıtlıdır.
İletişim/etkileşim boyutuna bakıldığında; web sitelerinin iletişim özelliklerinin oldukça iyi, ancak etkileşim
özelliklerinin oldukça kısıtlı olduğu görülmektedir. 5 ve 4 yıldızlı otellerin yalnızca birinin web sitesi online
forum özelliğini barındırmaktadır. Ayrıca kısıtlı tanıtım bütçeleri sebebiyle sosyal medyaya en çok ihtiyaç duyan
işletmelerin küçük konaklama işletmeleri olmasına karşın, web sitelerinde en az sosyal medya bağlantısı olan da
küçük konaklama işletmeleri olmuştur. İşletmeler çok dil seçeneği açısından kötü durumda değildirler, ancak
sitelerinde tek bir dil olan web sitelerinin bazılarının Türkçe yerine İngilizceyi tercih ettikleri görülmüştür. Bazı
otellerin web sitelerinde İngilizce bağlantısına tıklandığında web sitelerinin google/translate online çeviri
bağlantısı açılmaktadır.
Çevresel alan & web site yönetimi bilgisi açısından bakıldığında işletmelerin web siteleri tatmin edici değildir.
Ulaşım açısından özellikle 3 ve altı yıldızlı oteller ile diğer işletmelerin web siteleri oldukça zayıftır. 5 ve 4
yıldızlı otellerin hiçbirinin web sitesinde son güncelleme tarihi bilgisi görülmemiştir. Turizme ve konaklama
işletmelerine aşina olmayan tüketiciler için bir rehber niteliği olan “arama motoru” özelliği konusunda da
işletmelerin web siteleri yetersizdir.
Hem coğrafi açıdan hem de iklim açısından eşsiz bir konumda bulunan, kumarhane turizmi özelliği ile pek çok
farklı bölgeden turist çekme potansiyeline sahip KKTC’nin belirlenen örneklemdeki konaklama işletmelerinin,
web siteleri açısından yetersiz olduğu düşünülmektedir. KKTC’nin turizm açısından rekabet edebilmesi ve
ekonomik hedeflerine ulaşması için, konaklama işletmelerinin daha kapsamlı ve etkileşimli web siteleri
olmalıdır. Gelecek çalışmalarda daha geniş ve farklı türdeki örneklemlerle, web sitelerde bulunan özelliklerin
niceliği yanında niteliklerinin de ölçülmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
ANBAR, A. (2003), Firma Tanıtımında Web Sitesi Dizaynı ve İçeriğinin Önemi ve Başarı Koşulları, Endüstri
İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 5 (1).
ANONİM,
How
to
Test
Whether
Your
Data
is
Normally
Distributed
with
SPSS,
http://www.ehow.com/how_5713655_test-data-normally-distributed-spss.html, Son erişim: 15/03/2012
ARASLI, H., Bavik, A. ve Ekiz, H.E. (2006), The Effects of Nepotism on HRM and Psychological Outcomes:
The Case of 3, 4 And 5 Star Hotels in Northern Cyprus, International Journal of Sociology and Social Policy, 26
(7/8).
308
BALOĞLU, Ş. ve Y.A. Pekcan (2006), The Website Design and Internet Site Marketing Practices of Upscale
and Luxury Hotels in Turkey, Tourism Marketing, 27, 171-176.
BAŞUSTA, Ü. (2011), Türkiye ve Dünyada Casino Gerçeği, http://www. turizm habercisi.com, 18.01.2012.
BAYRAM, M. ve Yaylı, A. (2009), Otel Web Sitelerinin İçerik Analizi Yöntemiyle Değerlendirilmesi,
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 8 (27), 348-379.
BAYRAM, M. (2008), Elektronik Ticarette Web Site Tasarımının Önemi: Türkiye Otel Web Sitelerinin
Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara.
BİLGİ
TEKNOLOJİLERİ
VE
İLETİŞİM
KURUMU
(2011),
Pazar
Verileri,
http://www.btk.gov.tr/kutuphane_ve_veribankasi/pazar_verileri/ucaylik11_1.pdf, 12.01.2012
CANATAN Ç., (2011), 2014’de Online Reklam Pazarı , http://www. turizm habercisi.com, 20.01.2012
CHIANG, L.C. (2003), Effectiveness of the Hotel Websites in Singapore: A Perspective From Business-toBusiness (B2B) Organisations, Asia Pacific Journal of Tourism Research, 8 (2), 38-47.
CHUNG, T. ve Law, R. (2003), Developing a Performance Indicator For Hotel Websites, Hospitality
Management, 22, 119–125.
ÇUBUKÇU, M.İ. (2010),
Konaklama İşletmeleri Web Site İçeriklerinin Değerlendirilmesi, İnternet
Uygulamaları ve Yönetimi Dergisi, 1 (1).
EKİZ, E. H., Kayaman, R. ve Bavik, A. (2005), İnternetin Konaklama İşletmelerinin Pazarlama Faaliyetleri
Üzerine Etkileri: Kuzey ve Güney Kıbrıs Konaklama İşletmeleri Üzerine Bir Karşılaştırma, Çanakkale Turizm
Biyaneli, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale, 160-170.
EKİZ, E. H. ve Babacan, E., Tütüncü, Ö. (2007), Hong Kong ve Kuzey Kıbrıs Otel Endüstrilerinde Internet
Kullanımı, Çeşme Ulusal Turizm Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Çeşme, İzmir, 21-23 Kasım: 311-323.
ELLIOT, K.M. ve Meng, J.G. (2011), Hotel Website Information: How Satisfied are Customers With What
Hotels Provide?, International Journal of Business Strategy, 11 (1), 120-129.
ERTEK, T., Altınay, M. ve Bıçak, H.A. (2002), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Yönelik Turizm Talebi,
Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 13 (2),117-128
309
GIANNAPOULOS, A.A. ve Mavragani, E.P. (2011), Travelling Through the Web: A First Step Toward a
Comparative Analysis of European National Tourism Websites, Journal of Hospitality Marketing&Management,
20, 718-739.
GARCES, S.A., Gorgemans, S., Sanchez, A.M., ve Perez, M.P. (2002), Implications of The Internet-An
Analysis of The Aragonese Hospitality Industry, Tourism Management, 25, 603-613.
HAAS, R., (2002), The Austrian Country Market: A European Case Study on Marketing Regional
Products And Services in a Cyber Mall, Journal of Business Research, 55 (8), 637-464.
HANÇER, M. ve Ataman, C. (2006), Seyahat Acentalarında İletişim Teknolojisinin Kullanılması ve Web
Sitelerinin Değerlendirilmesi: Ege Bölgesi Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
8(3), 193-207
HARRIDGE, M.S. (2004), Electronic Marketing: The New Kid on The Block, Marketing Intelligence And
Planning. 22 (3), 297-309.
INTERNET
WORLD
STATS,
(2011),
Internet
Users
in
the
European
Union,
http://www.internetworldstats.com/europa, 15.01.2012.
İPSOS-KMG,
(2011),
Pazarlama
Araştırmaları,
http://www.ipsos-kmg.com/pazarlama_arastirmalari,
19.01.2012
İSTANBUL GAYRİMENKUL DEĞERLEME (İGD), (2011), Kuzey Kıbrıs Turizm Piyasası Araştırma
Raporu, www.igd.com.tr, 20.01.2012.
KARAMUSTAFA, K. ve Öz, M. (2010), Türkiye’de Konaklama İşletmelerinin Web Sitelerinde Yer Verilen
Faktörlerin Başarımı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 5(2), 189-218.
KARAMUSTAFA, K., Biçkes, D.M. ve Ulama, Ş., (2002), Türkiye’deki Konaklama İşletmelerinin İnternet
Web Sitelerini Değerlendirmeye Yönelik Bir Çalışma, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 19, 51-92.
KARASAR, N., (2005), Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Nobel Yayınları.
KATIRCIOĞLU,S. ve Öztürk, İ., (2001), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Turizm Sektörünün Yeri ve
Ekonomik Büyümeye Olan Etkisi, Maltepe Üniversitesi, MYO Dergisi, 2.
KIM, S.E., Shaw, T. ve Scneiders, H.,(2003), Website Design Benchmarking Within Industry Groups, Internet
Research: Electronic Networking Applications And Policy, 13 (1), 17 – 26.
310
KUZU,Ö. (2010), Termal Otel Web Sitelerinin Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon
Kocatepe Üniversitesi, Afyon.
LAW, R. ve Hsu, C.H.C. (2005), Customers’ Perceptionf on the Importance of Hotel Web Site Dimensions and
Attributes, International of Contemporary Hospitality Management, 17 (6), 493-503.
LIANG, K. ve Law, R., (2003), A Modified Functionality Performance Evaluation Model for Evaluating The
Performance of China Based Hotel Websites. Journal of Academy of Business and Economics, 2 (2), 193-208.
MALHOTRA, N.K. and Birks, D.F. (2007). Marketing Research: An Applied Approach, (3th Edition). Pearson
Education Limited.
MURPHY, J., Forrest, E.J., Wotring, C.E. ve Brymer R.A (1996), Hotel Management and Marketing on the
Internet: An Analysis of Sites and Features, Cornell Hospitality Quarterly, 37(3), 70-82.
MUSANTE, M.D., Bojanic, D.C. ve Zhang, J., (2009), An Evaluation Of Hotel Website Attribute Utilization
And Effectiveness By Hotel Class, Journal of Vacation Marketing, Vol.15, 203-215.
ÖZTURAN, M. ve Roney, S.A. (2004). Internet Use Among Travel Agencies in Turkey: An Exploratory Study.
Tourism Management, 25, 259 – 266.
ÖZTÜREN, A. (2008), KKTC Turizm Sektöründe Bütünleşik Tedarik Zincirinin Konaklama İşletmelerinin
Performansına Etkisi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.
PALUMBO, F. ve Herbig, P. (1998), International Marketing Tool: Internet. Industrial Management & Data
Systems. 98 (6), 253 – 261.
PFAFFENBERG, C. ve Burnett, J. (2007), Users of Hotel Web Site Reservation Systems: A Demographic
Profile, The Consortium Journal, 11(2), 51 60.
RONG, J., Gang, L. ve Law, R., (2009), A Contrast Analysis of Online Hotel Web Service Purchasers and
Browsers, International Journal of Hospitality Management, 28, 466–478.
SCHMIDT, S., Cantallops, A.S. ve Santos, C.P., (2008), The Characteristics Of Hotel Websites And Their
Implications for Website Effectiveness, International Journal Of Hospitality Management, 27, 504–516.
TURİZM
İSTATİSTİKLERİ
RAPORU
(2009),
KKTC
Turizm
ve
Planlama
Dairesi,
,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzey_K%C4%B1br%C4%B1s%27taki_oteller_listesi, 02/02/2012.
311
URAL, A. ve Kılıç, İ. (2011), Bilimsel Araştırma Süreci ve SPSS ile Veri Analizi, Ankara: Detay Yayıncılık.
WANG, Y. ve Fesenmaier, D. R. (2006), Identifying The Success Factors Of Web-Based Marketing Strategies:
An Investigation of Convention And Visitors Bureaus In The United States, Journal of Travel Research, 44(3),
239 - 249.
YAYLI, A. ve Bayram M. (2009), Web Tabanlı Destinasyon Pazarlaması : İl Kültür Ve Turizm Müdürlükleri
Websitelerinin Değerlendirilmesi. 10. Ulusal Turizm Kongresi, 21-24 Ekim 2009, Mersin.
ZHOU, Q. ve DeSantis, R. (2005), Usability Issues In City Tourism Website Design: A Content Analysis. IEEE
International Professional Communication Conference Proceedings, Limerick, Ireland, 10-13 July, 789-796.
ZIKMUND, W.G., Babin, B.J., Carr, J.C., Griffin, M. (2009), Business Research Methods, Cengage Learning.
www.kibris.com.tr, 15.01.2012
TÜRK TURIZMININ EKONOMIK ETKILERI VE 2023 HEDEFLERI ÜZERINE BIR İNCELEME
(9) İzzettin ULUSOY
ÖZET
İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda küreselleşme sürecinin de etkisiyle, ülkeler arasındaki coğrafi
sınırların kalkması, uluslar arası yatırımların yaygınlaşması, farklı kültürlere sahip milletlerin birbirlerini
tanıması, dünyanın her yerinde geçerli ortak dillerin kullanılması ve ulaştırmada serbestleşme uluslararası
turizmin hızla gelişmesinde itici güç olmuştur.
Son yıllarda turizm sektörünün, ülke ekonomisindeki önemi hızla artmaktadır. Diğer sektörlere canlılık
kazandırması, kazanılan döviz gelirlerinin ihracat ve GSMH içindeki payının artması ve yarattığı istihdam
olanakları; turizme verilen önemin artnasına ve kaynakların bu sektöre akmasına neden olmaktadır.
Türkiye’de de turizm sektörünün yapısal değişimi ve gelişiminin hızlanması, özellikle 1980 yılından
sonra büyük bir gelişme göstermiş ve ülkenin ekonomik sıkıntılar yaşadığı dönemlerde büyük bir döviz girdisi
sağlayarak dış açıkların giderilmesinde, işsizliğin azaltılmasında, ödemeler
bilançosunun iyileştirilmesinde
önemli bir paya sahip olmuştur.
24 Ocak 1980 kararlarından sonra, Türkiye de serbest piyasa ekonomisinin temeli olan ihracat odaklı
sanayileşmenin gerçekleştirilmesinde turizm sektörü; kolay, etkili , verimli ve nispi olarak da ucuz bir araç
olarak ta görülmüştür.
GİRİŞ
9
Yrd.Doç.Dr. Mustafa Kemal Üniversitesi Turizm ve Otelcilik MYO
312
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, turizm, dünya ekonomisinde en hızlı gelişen ve genişleyen
sektörlerden biri haline gelmiştir. Turizm, çoğu zaman diğer bir çok endüstri gibi bölgesel veya ulusal
kalkınma için bir araç olarak kullanılmıştır. Turizm sektörü, yaygın biçimde gelir, iş ve vergi gelirlerinin
oluşturulmasında, ödemeler dengesi problemlerinin hafifletilmesinde,
bölgesel ve ulusal ekonomik
gelişmelere katkıda bulunmada rol oynayan önemli bir faktör olarak yerini almıştır.
Turizm, ülkeler için önemli ölçüde döviz kayağı oluşturan, yeni istihdam olanakları yaratan ve
dolayısıyla işsizliğin azlatılmasında ve ödemeler bilançolarının iyileştirilmesinde kilit bir sectör olmaktadır.
Turizm sektörü dinamik bir özellik sergilemektedir. Bu nedenle turizim teknolojik gelişmelerden ve tüketici
tercihlerindeki gelişmelerden en çabuk etkilenen sector konumundadır.
Turizm, milyonlarca etkileşimin bir arada ortaya çıktığı, kendine özgü tarihi ve dili olan ve çok sayıda
insanın katıldığı bir kitle hareketi niteliğini kazanmıştır. Turizm uçak şirketleri, deniz yolları, tren, kiralık araba
şirketleri, seyahat pazarlamacıları ile sorunlara çare bulan kişiler, pansiyonlar, restoranlar ve toplantı
merkezleri gibi kimi büyük kimi küçük iş kollarından oluşan
41
farklı
alt
sektörle
bağlantılıdır
(Lundberg vd.,1995:4) ve bünyesinde yüzlerce yan kuruluşu barındıran bir şemsiye görünümündedir. Ayrıca
turizm, günümüzde telekomünikasyon ve enformasyondan sonra 21. Yüzyıla damgasını vuran, dünyanın üç
temel hizmet sektöründen biri durumundadır (Crouch-Ritchie,1999:138).
Türkiye’nin aktif dış turizmi özellikle 1980’lerden itibaren önemli bir gelişme göstermeye başlamış ve
ülke ekonomisine çok büyük katkı sağlayan gelir kaynaklarından biri durumuna gelmiştir.
Turizm, Türkiye için önemli bir döviz kaynağı oluşturarak, yeni istihdam olanaklarının meydana
getirilmesinde dolayısıyla da işsizliğin azaltılmasında ve ödemeler dengesi problemlerinin giderilmesinde
önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle de turizm sektörü, Türkiye’nin ekonomik kalkınma stratejisinde
anahtar sektör olarak kabul edilebilecek bir konuma sahiptir .
Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede turizim, ekonomik büyümenin ve gelişmenin en önemli
kaynaklarından biri olarak görülmektedir.(Hepakdan, 2010:135)
Çalışmada, başlangıçta turizimin ekonomideki yeri ve önemi üzerinde durulacak, turizmin ekonomik
fonksiyonlarına değinilecek, turizmin moneter (parasal) ve reel etkilerine değinilecektir. Dha sonra turizmin
dünya ekonomisindeki yeri ve önemi incelenecek, sonra da Türk ekonomisindeki turizmin etkileri ve gelişimi
irdelenecektir. Son olarak Türk turizminin 2023 hedefleri ve hedeflere ulaşım stratejilerine değinilecektir.
Turizmin Ekonomideki yeri ve Önemi:
Günümüzde parasal ve kitlesel bir olay haline gelen turizmin, ülke ekonomileri üzerinde yarattığı moneter
(parasal) ve reel karekterli etkiler giderek artan bir önem kazanmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, ülke
ekonomilerinin karşılaştığı ulusal ve uluslararası ekonomik sorunların çözümünde ve darboğazların aşılmasında
313
turizm, dinamik bir ekonomik yapısıyla adeta bir can simidi olmaktadır. Aşağıda once turizmin ekonomik
fonksiyonları ve ardından turizmin moneter ve reel etkileri hakkında bilgi verilecektir.
Turizmin Ekonomik Fonksiyonları
¾ Turizmde ekonomik fayda diğer sektörlere kıyasla çok daha kısa sürede sağlanmaktadır. Turizm,
başarılı bir tanıtım kampanyasından bir ya da iki yıl sonra döviz geliri sağlayan, gelir ve istihdam atışı
oluşturabilen bir endüstridir.
¾ Diğer endüstrilerle karşılaştırıldığında turizim yatırımlarında marjinal sermaye/hasıla oranı daha düşük
olduğundan, bu sektördeki yatırımın verimlilik daha yüksektir.
¾ Turizim yatırımılarının çarpan etkisi büyüktür.
¾ Turizm endüstrisi, öğrenilmesi kolay,yeni ve çeşitli işler sağlayarak vasıfsız işgücü için geniş istikdam
olanakları sunmaktadır. Bu da G.O.Ü. de kentsel işsizliği çözmede önemli misyon üslenir. Ayrıca
Turizim endüstrisinde istihdam/yatırım oranı diğer endüstilere gore oldukça yüksektir. Diğer bir
ifadeyle turizim sektöründe bir kişiyi işe almak için yapılması gereken yatırım, diğer endüstilere gore
hayli düşüktür.
¾ Turizmin gelişmesi o bölgedeki altyapı kullanımında etkinlik sağlar.
¾ Turizm, ülkenin kalkınması için ihtiyaç duyulan döviz girdisini sağlar.
¾ Turizm, gelir ve refahın yeniden dağılımını sağlar.
¾ Turizm, doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi için ortak bir ilginin gelişimini tetikler.
Turizmin ekonomide iki önemli etkisi vardı. Bunlardan birincisi Moneter(Parasal) etki
diğeri Reel
Ekonomik etkileridir.
1-Turizmin Moneter Etkileri
1.1- Dış Ödemelere Etkisi
Ödemeler bilançosunun cari işlemler hesabındaki uluslararası hizmetler kısmında yer alan turizmin
uluslararası ticarete konu olan geleneksel hizmet faaliyetlerinin başında yer aldığı görülmektedir.(Bahar,
2006:140) Dolayısıyla yabancı turistlerin bir başka ülkede yapımış oldukları turizm amaçlı harcamalar, o ülkeye
sağladığı döviz geliri açısından aynen mal ihracatında olduğu gibi bir ihracat etkisi yapmaktadır. Kısaca turizm,
görünmez bir ihracat kalemidir.(Theobald,2001:56) Çünkü turizmden elde edilen her türlü gelir, turistlere satılan
her türlü ürün ve hizmet ek ihracat olarak Kabul edilmektedir.
Uluslararası turizmin neden olduğu döviz hareketleri, turist gönderen ülkenin döviz talebini, turist kabul
eden ülkenin döviz arzını artırıcı rol oynaması nedeniyle, ülkelerin dış ödemeler dengesini etkiler.
Döviz arz ve talebi açısından, mal ithal ve ihracatı ile turizim faaliyetleri arasında bir fark yoktur.
Ülkeye gelen turistlere mal ve hizmetlerin satılması tıpkı mal ihracatında olduğu gibi döviz arzı, buna karşılık
ülke vatandaşlarının gittikleri ülkelerde mal ve hizmetleri satın almaları ürün ithalatında olduğu gibi döviz talebi
yaratır. Turizmin neden olduğu karşılıklı döviz hareketlerinin ülke açısından önemi, ödemeler dengesi içindeki
yeri ile ölçülür.
314
1.2- Gelir Etkisi
Turizm harcamalarının ekonomideki ilk etkileri direkt harcamalar olarak nitelendirilir. Turistlerin
yaptığı harcamalar birinci aşamada, ekonomide konaklama tesisleri, dükkanlar, ulaştırma işletmeleri vb.
kuruluşlar için direkt gelir etkisi yaratır. Direkt turizm gelirlerini edinen birimlerin harcamaları endirekt gelirleri
oluşturur.Turizim, işletmelerinin ödedikleri personel ücretleri ve kendi girdileri için yaptıkları harcamalar ek
talep doğurur ve bu ek talebin karşılanması için istihdamın artırılması ya da ücretlerin yükselmesi ve üretimin
arttırılması kişisel gelirde bir artışı berberinde getirir. Kişisel gelirin yükselmesi tüketim harcamalarını artırır ve
buda ekonomide uyarılmış etkiler yaratarak bir canlanmaya neden olur. Turizim harcamalaının yanında turistik
yatırımlar da aynı şekilde ekonomide uyarılmış etkile yapar.
1.3- Devlet Gelirine Etkisi
Turizmin devlet gelirine etkisi, gelir artırıcı, harcamaları artırıcı ve net gelir etkisi olarak görülür.
Devlet, turizim sektörü işletmelerinden ya da bunların gelirlerinden, turizm faaliyetlerinden elde edilen diğer
gelirlerden, bu sektörde kullanılan üretim faktörlerinden kurumlar vergisi, sosyal sigorta primleri, işletme vergisi
gibi bazı direkt vergiler alır. Bu vergilerin dışında, vize ücretleri, lisanslar, liman vergisi, gümrük vergisi, iç
tüketim harcamaları, haberleşme ve ulaştırmadan sağlanan gelirler, su ve temizlik harçları, satış ve pul giderleri
vb. Turizimden sağlanan devlet gelirleri içinde sayılabilir.
Devlet, turizim için gerekli altyapıyı hazırlamak, turizmi teşvik etmek için yaptığı harcamala, turizmin
devlet harcamalarını artırıcı erkisini oluşturur. Devletin turüzm harcamaları yatırım indirimi, vergi muafiyetleri,
vergi iadeleri, kredi ve sübvansiyonlar, altyapı harcamaları, idari harcamalar vb. şeklinde ortaya çıkar.
2-Turizmin Reel Ekonomik Etkileri
2.1-Turizmin İstihdama Etkisi
Otomasyona ve mekanizasyona geçme imkanları sınırlı olan turizm endüstrisinde istihdam/yatırım oranı
da genel olarak yüksektir. Turizm ayrıca, neden olduğu çarpan etkisiyle dolaylı olarak da diğer kesimlerinde
istihdam ve gelir düzeylerini artırır.
Turizm, gelişimine ve talebin yoğunluğuna bağlı olarak ekonomide istihdam etkisi yaratır. Bu etki
direkt, endirekt ve ek istihdam olmak üzere üç yolla olur. Direkt istihdam, turizm sektöründe doğrudan yaratılan
istihdamdır. Sektörün emek-yoğun üretim tarzı ile çalışması, makineleşme ve otomasyona gitmenin sınırlı oluşu
direkt istihdam etkisi yaratır. Endirekt istihdam, turizim sektörüne mal ve hizmet veren yan sektörlerde yaratılan
istihdamdır. Ek istihdam ise, direct ve dedirekt istihdamla sağlanan gelir harcandıkça turizm çarpanının etkisiyle
ekonomide yaratılan istihdamı kapsar
Turizmin yarattığı istihdam, mevsimlik oluşu, yarı kalifiye ve niteliksiz işgücüne yer vermesi, kadın
çalışanın fazla oluşu, çalışma koşullarının aile oluşumunu etkilemesi gibi özellikler taşır.
2.2-Turizmin Sektörler Üzerine Etkisi
2.2.1- Tarım Sektörüne Etkisi
Turizde gelir etisinin artması, tarım sektöründe üretim kalitesinin artmasına, standart sağlanmasına ve
kaliteli ürünün değerini bulmasına neden olur. Ayırca çitçilerin yaz aylarında arazilerini kamping, karavan
turizmine açmaları, tarımda görülen mevsimlik işsizliği turizmin gidermesi gibi etkiler, turizmin tarım sektörüne
etkileri arasında sayılabilir.
2.2.2- Sanayi Sektörüne Etkisi
315
Tüketim malı üreten sanayiler üzerinde(gıda, içki dokuma gibi) turizmin etkisi fazladır. Ara malı üreten
sanayilerde( seramik, sıhhi tesisat, demir çekik gibi) ise yine talep sözkonusudur. Ancak yatırım malı üreten
sanayiler üzerinde turizmin etkisi ise oldukça düşüktür.
2.2.3- Hizmet Sektörüne Etkisi
Turizmin gelişmesi, bir yörede turistik hareket ve yatırımların artması, hizmet sektörünün önem
kazanmasına ve gelişmesine neden olur. Turizmin etkilediği üçüncü üretim sektörleri, cari tüketimle ilgili
ekmek, et, manav, bakkaliye gibi sektörler; donatım sanatıyla ilgili elektrik, boya inşaat işçiliği gibi sektörler;
konforla ilgili moda, spor malzemeleri, parfümeri, çiçekçilik gibi sektörler; yardım ve güvenlik hizmetleriyle
ilgili banka, sigorta, sağlık tesisleri gibi sektörler ve lüks hizmetlerle ilgili kuyumcu, gece klubü, sauna gibi
sektörlerdir.
1.
Dünyada Turizm
Yıllar itibariyle Dünya turist sayıları karşılaştırıldığında (Tablo:1) 2010 yılında dünyada turist sayısı bir
önceki yıla göre % 6,7 artışla 877 milyondan 935 milyona ulaşmıştır. Ekonomik kriz ile 2009’da % 4 azalan
turist sayısı dünya ekonomisindeki normalleşmeye paralel olarak artışa geçmiştir. Artışlar turizm pastasından en
fazla pay alan ülkelerde olmuştur. Dünyada en fazla turist çeken kara parçası, son 10 yıllık periyotta % 7 pay
kaybetmesine karşın Avrupa olmuştur. Asya ve pasifik ülkeleri % 6’lık bir artış göstererek dünyada turist çeken
ülke oranını % 16’dan % 22’ye çıkarmıştır. 2020 yılına kadar Avrupa’daki küçülme ve Asya’daki büyüme
eğilimlerinin devam etmesi beklenmektedir.
Tablo 1 de Dünya Turizm Örgütünün (WTO) 2020 yılı tahmini verilerine gore, 2020 yılında en çok turist
çekecek bölgenin 712 milyon turistle Avrupa, sonra 397 milyon turistle Doğu Asya ve Pasifik ve bunları
sırasıyla diğer ülkeler izlemektedir.
Tablo 1: Dünya Turist Sayısı (Milyon Kişi)
2000
2008
2009
2010
2020*
Bölgeler
Kişi
%
Kişi
%
Kişi
%
Kişi
%
Kişi
%
Avrupa
386
57
481
53
457
52
472
50
717
46
Asya ve Pasifik
110
16
184
20
181
21
204
22
397
26
Amerika
128
19
148
16
141
16
151
16
282
18
Afrika
27
4
44
5
46
5
49
5
77
5
Orta Doğu
25
4
56
6
53
6
60
6
69
4
Dünya
675
100
913
100
877
100
935
100
1.542
100
Kaynak: UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011.
*Tahmin
Turist sayıları ülkelere göre değerlendirildiğinde (Tablo:2), son 3 yılda ilk 6 sıranın değişmediği, ancak 2010
yılında Türkiye’nin bir sıra gerilemesine rağmen kriz önceki dönem rakamının üzerine çıktığı görülmektedir.
316
Tablo 2: Ülkelere Göre Gelen Turist Sayısı (2008-2009-2010 / Milyon Kişi)
2008
Ülkeler
Kişi
%
Sıra Ülkeler
Fransa
79,2
8,62
1
Fransa
ABD
57,9
6,30
2
ABD
İspanya
57,2
6,22
3
İspanya
Çin
53,0
5,77
4
Çin
İtalya
42,7
4,65
5
İtalya
İngiltere
30,1
3,28
6
İngiltere
Türkiye
25,0
2,72
7
Türkiye
Almanya
24,9
2,70
8
Almanya
Meksika
22,6
2,46
9
Malezya
Malezya
22,1
2,40
10
Meksika
Dünya
919
100
Dünya
Kaynak: UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011.
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Kişi
74.2
54.9
52.2
50.9
43.2
28.0
27.1
24.2
23.6
21.5
877
2009
%
8,46
6,26
5,95
5,80
4,93
3,19
3,09
2,76
2,69
2,45
100
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Ülkeler
Fransa
ABD
İspanya
Çin
İtalya
İngiltere
Almanya
Türkiye
Malezya
Meksika
Dünya
Kişi
78,9
60,8
52,6
55,9
43,5
27,0
27,0
26,9
24,8
23,0
935
2010
%
8,44
6,50
5,63
5,98
4,65
2,89
2,89
2,88
2,65
2,46
100
Tablo 3 te dünyada bölgelerin turizm gelirleri verilmiştir. Tabloya gore turist sayısında olduğu gibi
dünya turizminden en büyük payı % 48,47 ile Avrupa kıtası almaktadır. Avrupa’yı aynı şekilde Asya Pasifik
ülkeleri ve Amerika kıtası takip etmektedir.
Tablo 3: Dünya Turizm Gelirleri (Milyar USD)
2008
Bölgeler
USD
2009
%
USD
%
Avrupa
473,7
50,36
413
48,47
Asya ve Pasifik
208,9
22,21
203,7
23,91
Amerika
188,1
20,00
165,2
19,39
Afrika
30,2
3,21
28,9
3,39
Orta Doğu
39,7
4,22
41,2
4,84
Dünya
940,6
100
852
100
Kaynak: UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011
Dünya turist sayısı ve turizm gelirleri karşılaştırıldığında (tablo:4) 2000-2011 döneminde hem turist
sayısı hem de turizm geliri sürekli bir artış trendi göstermiştir. 2020 tahminlerine göre ise gelecek 10 yılda
Dünya turist sayısında yaklaşık %66 artarken, Turism gelirlerinde
% 127 gibi büyük bir artış olacağı
görülmektedir. Bu da gelecek 10 yılda seyahate katılacak bireylerin gelirlerinde ciddi artışların olacağını gösterir.
Tablo :4 Dünya Turist Sayısı ve Turizm Gelirleri.
Yıllar
Turist Sayısı (milyon kişi
Turizm Gelirleri (Milyar $)
2000
674
478
2005
797
678
2006
842
743
2007
898
857
2008
917
941
317
2009
882
852
2010
925
880
2011
966
909
2020
1542
2000
Kaynak: www.worldtourism.org.16.02.2012
Unwto-barom10-3-en.pdf
Unwto-hq-fitur12jk-1pp-0.pdf
Turizmin Türk Ekonomisindeki Yeri
Turizm, günümüzde döviz girdisini artırıcı ve istihdam sağlayıcı özellikleriyle ulusal ekonomiye
katkıda bulunan, uluslararası kültürel ve toplumsal iletişimi sağlayıcı ve bütünleştirici etkisi ile dünya barışının
korunmasında büyük payı olan bir sektördür. Türk ekonomisinin de vazgeçilmez temel taşlarından birisi olan
turizm, bugünkü dış ticaret açığına, enflasyona ve işsizliğe çare arayan hükümetlerin önemle üzerinde durduğu
bir konudur.
Türk ekonomisinin genel trendi hem hizmet ve hem de sanayi sektörlerinde üretimin ve talebin
genişlemesi
yönündedir.
Bu nedenle turizm, ekonominin genel trendine uygun olarak gelişmektedir.
Türkiye’nin geleneksel tarım ve sanayi ürünleri ihracatından, gerekli döviz gereksinimini bütünüyle kapatacak
bir gelişme beklemek, kısa ve orta vadede gerçekleşmesi zor bir olasılıktır. İşçi dövizleri ve dış finansman
girdileri ise her zaman istenen boyutlara ulaşamamaktadır. Bundan dolayı dış aktif turizmin, Türkiye için önemli
döviz girdisi sağlayabileceği görülmektedir. Çünkü turizmde bir ülkenin mal ve hizmetlerini müşterinin ülkesine
kadar
göndermek zorunluluğu yoktur. Böylelikle, ihracı mümkün olmayan servet ve hizmetler bir döviz
kaynağı haline getirilebilmektedir.
Türkiye, 1983’den bu yana, sahip olduğu jeo-stratejik konumu ve dinamikleri kullanarak küresel
turizmde yerini almaya başlamıştır (Dincer,1998:58). Bu dönemde, Türkiye, sadece ekonomik alanda değil,
sosyal ve kültürel alanlarda da dışa açılmıştır. Dışa acımla politikası birçok alanlarda olduğu gibi turizm
acısından da büyük Bir önem ifade etmektedir. 1983 tarihinde uygulamaya konulan ekonomik istikrar tedbirler
ile turizm sektörü öncelikli sektör haline getirilmiş ve turizmi tevsik edici çeşitli önlemler alınmıştır.
Türkiye’de, turizm uzun yıllar güneş, deniz, kum, doğal güzellikler gibi kaynakları
kullanma
ve
teknolojisi basit bir iktisadi faaliyet olarak görülmüştür. Ülkenin döviz darboğazı ve işsizlik gibi başlıca
sorunlarına turizmin çözüm getireceği beklenmiş ve sektörün son yıllarda gösterdiği büyük gelişmeyle Türk
ekonomisinin ve dolayısıyla kalkınmanın önemli unsurlarından biri olmuştur.
Yıllar İtibariyle Türkiye’ye Gelen Toplam Turist sayısı, Turizm Geliri ve Turist Başına Harcama Tablo
5 te verilmiştir.
318
Tablo 5 : Yıllar İtibariyle Türkiye’ye Gelen Toplam Turist sayısı, Turizm Geliri ve Turist Başına
Harcama
Yıllar
Turizm Geliri
Toplam Turist
Ortalama Harcama
(1000$)
Sayısı
($)
2001
10.067
13.450
748
2002
11.901
15.215
782
2003
13.203
16.302
810
2004
15.888
20.264
784
2005
18.154
24.125
752
2006
16.851
23.148
728
2007
18.487
27.214
679
2008
21.951
30.980
709
2009
21.249
32.006
664
2010
20.806
33.028
630
Kaynak: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011.
2010 yılında Türkiye’ye toplam 33.027.943 kişi gelmiş ve toplamda 20,8 milyar USD gelir elde
edilmiştir. Kişi başına turizm harcaması 630 USD olarak gerçekleşmiştir. Sürekli artan turist sayısına rağmen,
2003 yılından itibaren kişi başına harcama tutarı her yıl düşüş göstermiştir.
2001 den 2010 yılına kadar geçen sürede turizim geliri %100 lük bir artış gösterirken, toplam turist sayısı ise
%145 lik bir artış göstermiştir.
Türkiye'de 1980'li yıllardan itibaren ivme kazanan turizm sektörü, 2000 yıllardan itibaren tanıtım ve
reklam kampanyalarıyla ciddi oranlarda yükselişe geçti. Turist sayısındaki bu artış, Türkiye'deki tesis
yatırımlarına da yansıdı. Tablo 6 da bu durum görülmektedir.
Tablo 6: Türkiye’de Tesis, Oda Sayısı ve Yatak Kapasitesinin Gelişimi
YILLAR
Tesis Sayısı
Oda Sayısı
Yatak Sayısı
1980
511
28 992
56 044
1990
1 260
83 953
173 227
2000
1 824
156 367
325 168
2001
1 998
177 371
368 819
2002
2 124
190 327
396 148
319
2003
2 240
202 339
420 697
2004
2 357
217 664
454 290
2005
2 412
231 123
483 330
2006
2 475
241 702
508 632
2007
2 514
251 987
532 262
2008
2 566
268 633
567 470
2009
2 625
289 383
608 765
2010
2 647
299 621
629 465
Kaynak: Turizm Bakanlığı
1980 sonrası turizm ile ilgili olarak alınan kararlar içerisinde en önemli olanı 1983 yılında çıkarılan
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’dur (Kozak vd.,1997:88).
Bu kanun,
Türkiye’de turizm sektörünü düzenleyip,
kavuşturmuş ve o zamana kadar yapılamayan pek çok k o n u y u
geliştirecek dinamik bir yapı ve işleyişe
teşvik
kapsamına
almıştır.
Bundan
s o n r a turizm de gözle görülür bir canlanma olmuş, turizm talebindeki artış yatırımları uyarmış ve teşvik
etmiştir. Tablo 6’da görüldüğü g ib i, 1980’de tesis sayısı 511 iken 2000’de
dönemde
yatak
sayısının
56.044’den
1.824’e,
aynı
325.168’e yükselmesi, çıkarılan teşvik yasalarının ve turizme
verilen önemin bir sonucudur. 2000 den sonraki yıllarda artış az da olsa devam etmektedir.
Turizm Gelirlerinin Ulusal Gelir İçindeki Payı
Turizmin ekonomik göstergelerinden bir diğeri de, turizmden elde edilen döviz gelirlerinin ihracattan
elde edilen gelire oranıdır. Uluslararası turizmden elde edilen gelirler, ek ihracat veya görünmeyen ihracat
şeklinde ülkenin ödemeler dengesine olumlu katkılar yapmaktadır (Tutar,1994:24).
Tablo:7’de görüleceği gibi, turizmin ulusal gelir içindeki payı 1980 lı yıllardan itibaren önemli ölçüde
artmış, 2000 yılı ile birlikte ortalama %5 düzeyine çıkmıştır. Ancak 2007 dünya krizi ile birlikte bu oran
düşmüş gözükmektedir.
Uygulamada, turizmin ulusal gelire olan etkisi hesaplanırken sadece dış turizm hesap edilmiş, iç
turizm hesap edilmemiştir. İç turizmin de ulusal gelire eklendiği düşünülürse %5’lik bu oran daha
yüksek seviyelere çıkacaktır. Dolayısıyla, turizmin ülke ekonomisi ve ulusal gelir içindeki payının görünenden
daha yüksek olduğu kabul edilmektedir (Yarcan, 1996:44).
Yine tabloya göre, turizm gelirlerimizin ihracat gelirlerimize oranı 1980 li yıllardan itibaren hızla
yükselmiş, son yıllarda ihracata teşvik pirimi verilmesi sonucu bu oran dalgalı seyir izleyerek %20-23
bandında seyretmektedir.
320
Aşağıdaki tablo 7 de turizm gelirlerinin ulusal gelir içindeki ve ihracata oranı verilmiştir.
Tablo 7: Turizm Gelirlerinin GSMH İçindeki Payı ve İhracata Oranı
Turizm Gelirlerinin
Turizm Gelirlerinin İhracata
GSYH İçindeki Payı
oranı
1980
0,6
11,2
1990
2,1
24,9
2000
3,8
27,5
2001
6,9
32,1
2002
6,6
33,9
2003
5,5
28,2
2004
5,3
25,2
2005
5,0
24,7
2006
5,2
19,7
2007
2,8
17,3
2008
3,0
16,6
2009
3,4
20,8
2010
2,6
18,3
YILLAR
http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/gsmh-icindeki-payi-1965-_79.html
Turizm Gelirlerinin Dış Ticaret Açıklarına Oranı
Turizim gelirlerinin diğer bir ekonomik etkisi, mevcur dış açıkları azaltıcı etkisi sonucu ekonomiye
ivme kazandırmasıdır. Esasen Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olduğundan dış açıkları sürekli olmuştır.
Gelişme için kaçınılmaz olan bu olguyu nispeten saha sürdürülebilir yapıya kavuşturmak için turizm geliri adeta
ekonomi için bir can simitidir.
Tablo 8 de turizm gelirlerinin dış açıklara oranı(diğer bir deyimle dış ticaret açıklarını kapatmadaki payı
verilmiştir.
Tablo 8: Turizm Gelirlerinin Dış Ticaret Açıklarına Oranı
YIL
Dış Ticaret Açığı
(DTA) $
Turizm Geliri
Turizm Gelirinin DTA
Kapama payı (%)
1996
20.402
5.650
27,7
1997
22.298
6.208
27,8
1998
18.947
7.177
37,9
321
1999
14.100
5.203
36,9
2000
27.178
7.636
28,1
2001
10.065
10.067
10.0
2002
15.495
11.901
13.01
2003
22.087
13.243
16.7
2004
34.373
15.888
21.6
2005
43.298
18.154
23.9
2006
54.041
16.851
32.1
2007
62.791
18.487
34.0
2008
69.936
21.951
31.7
2009
38.785
21.249
18.3
2010
71.563
20.807
34.4
http://www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/dis-ticaretaciklarini-kapatmada-payi_916.html
Tabloda, uluslararası turizmin Türkiye ekonomisine büyük katkılar sağladığı görülmektedir. Tablodan
görüldüğü gibi turizm gelirlşerinin dış açıkları kapatmadaki payı zaman içinde artarak ortalama %27-30 gibi bir
orana çıkmıştır. Bu oran ekonomideki istikrar ortamının artmasıyla birlikte daha da artacaktır.
Turizmin İstihdama Etkisi
Dünya genelinde sektörde çalışan toplan insan sayısının 238 milyon kişi olduğu tahmin edilmekte ve
buda toplam işgücünün yaklaşık %8,4 ünü oluşturmaktadır. Dünya genelinde her 12 kişiden biri seyahat ve
turizm sektöründe çalışmaktadır. (WTTC, 2008:22).
Bir başka önemli olgu da, Türkiye’de hızlı nüfus artışı karşısında fazla işgücünün massedilememesidir.
Bu durum, bir yandan çarpık sanayileşmeye, öte yandan tarım kesiminde gizli işsizliğe yol açmaktadır. Kırsal
alanlardan kentlere olan göç sosyo-ekonomik sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle turizm, işsizlik sorununu
çözmede de önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca turizmin Türk ekonomisi içinde artan etkinliğinin bir sonucu
olarak özellikle
Turizmin istihdam sağlama olanaklarına gelindiğinde, 1995 yılında Türkiye’de
turizm sektöründe
istihdam edilenlerin 129.000 kişi yani toplam işgücünün %0.07’si olduğu görülmektedir (Tavmergen,1998:33).
1997 verilerine göre ise konaklama sektöründe 262.000, turist rehberi olarak da 7000 kişinin istihdam
edildiği bilinmektedir. Dolaylı ve doğrudan istihdam açısından aile fertleri ile birlikte yaklaşık 10.000.000
insan geçimini turizm sektöründen sağlamaktadır (Tunç-Saç,1998:93).
Ancak 1989 yılı sonunda sadece otel ve restoranlarda istihdam edilenlerin 135.000 kişi civarında olduğu
322
bilinmektedir. Oysa 1983 yılında aynı alanda istihdam edilenler bu sayının yarısından daha azdır (İlkinDinçer,1991:29). 1997 yılı verilerine göre, dolaylı ve doğrudan istihdam açısından yaklaşık 10 milyon insan bu
sektörde çalışmaktadır. Doğal olarak turizm belgeli tesislerin artmasıyla bu sayı her geçen gün artacaktır.
Sonuç
olarak
turizm,
emek- yoğun özellik arz etmekte ve bu sektörde istihdam önemli bir unsur
oluşturmaktadır.
Dünya Turizm Örgütü verilerine gore doğrudan ve dolaylı olarak 32 faaliyet dalında istihdam yaratan
turizm sektöründe Türkiye de doğrudan yaratılan istihdam 2011 yılında 3.3 milyon kişi olarak
hesaplanmıştır(WWTC, 2010:13).
Türkiye’de Turizmin Ekonomik Sonuçları ve 2023 Hedefleri
Turizmin ekonomik sonuçları olarak; dış ödemeler dengesi, istihdam, ulusal gelir, yabancı sermaye girişi
ve bölgesel gelişme üzerindeki etkileri dikkate alınabilir. Dünyada turizm talebi ve bunun sonucunda turist
harcamaları hızla artmakta ve mal ihracına göre turizm daha kolay döviz akışı sağlayan bir ticaret
biçimi olmaktadır. Turistik mal ve hizmetlere yapılan harcamalar bir döviz akımı doğurarak döviz artışı
yada azalışı şeklinde ödemeler dengesini olumlu veya olumsuz etkilemektedir.
Türkiye açısından da turizm, önemli döviz girdisi sağlayan bir yatırım ve pazarlama alanıdır. Turizm
sayesinde, ihracı mümkün olmayan bir çok kaynak ülke ekonomisine döviz girdisi sağlamaktadır. Hiç kuşku
yok ki, özellikle gelişmekte olan ülkelerin pek çoğu ciddi ödemeler dengesi açıkları ile karşı karşıyadır. Bu
ülkelerin önemli bir bölümü, Türkiye de dahil olmak üzere, turizmi söz konusu açıklarını kapatmak için
bir araç olarak görmektedir (Aruoba-Alpar, 1992:113).
Ekonomik kalkınmanın en önemli amaçlarından biri, ülkenin tüm insanlarına gelir kazandırıcı iş
sahaları açmaktır. Gelişmekte olan ülkelerin ortak özelliklerinden biri de, açık ya da gizli yüksek işsizlik
oranlarıdır. Bu bakımdan turizmin emek yoğun bir endüstrisi oluşu gelişmekte olan ülkeler açısından bir
dayanak oluşturmaktadır. Turizm işletmeleri, turistik ürün üretiminde ve bunu sunmada ve daha birçok
faaliyetinin yerine getirilmesinde insan gücünden geniş ölçüde yararlanmaktadır. Dolayısıyla ülkedeki emek
arzı fazlalığı bu sektörde büyük ölçüde istihdam edilebilecektir.
Türkiye için turizmin, istihdam oluşturduğu bilinen bir gerçek olmakla beraber, etkisini tam anlamıyla
belirlemek mümkün değildir. Çünkü turizm, yatırım aşamasından her hizmetin verildiği en son aşamaya kadar
dolaysız ve dolaylı çok çeşitli iş olanakları oluşturmaktadır. Dolayısıyla da turiste hizmet veren yerlerde,
istihdam edilen kişilerin pek çoğu turizmle ilgisi olmayan ama aynı veya benzer işlerde çalışan kişilerden çok
güç ayırt edilebildiğinden bu konuda güvenilir bir istatistik ortaya koymak zordur (Akat,1997:55).
Turizim bakanlığı, 2012 yılında Türkiyeye gelen turist sayısının 32.9 milyon kişi, turizm gelirinin ise 26
milyar dolara ulaşacağı öngörmektedir.
Cumhuriyetimizin 100. Yıl dönümünde ülkemize gelen turist sayısının 50 milyon kişiye çıkması ve
turizim gelirinin de keza 50 milyar dolara çıkması beklenmektedir.
323
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü nün 2010 verileri,ne gore Türkiye uluslararası turist gelişleri
itibariyle dünyada 7., turizm gelirleri itibariyle 10. Sırada yer aldı. Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlayacağımız
2023 yılında ilk beşte yer alması için gerekli çalışmalar Turizim Bakanlığınca başlatılmıştır.
Yine WTO verilerine göre, 2020 yılında uluslararası turizm hareketlerine katılan kişi sayısının 1.6
milyara ve turizm gelirlerinin de 2 trilyon Dolara ulaşması beklenmektedir. Ayrıca, yükselen refah düzeyine
paralel olarak, seyahate ayrılan gelirin ve ulaşım olanaklarının artması ile büyüyen turizm pastasından en
yüksek payı almak için turist çeken ülkeler arasındaki rekabetin de buna paralel olarak artacağı
öngörülmektedir.
21. yüzyılda seyahat ve turizm endüstrisi, dünyanın en büyük endüstrisi olacaktır. Uluslar arası
seyahatte çeşitli formalitelerin kaldırılması ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin güçlenmesi ile küresel
turizm büyük bir hızla büyümeye devam edecektir. Küresel seyahat tiplerinin değişmesi ile birlikte uluslararası
turizme katılanların sayısı günden güne daha çok artacaktır. Gelişmekte olan ülkelere de diğer ülkelerde olduğu
gibi önemli teknolojik gelimseler ve monoton çalışma ortamından kaçış ve artan bos zaman faaliyetleri aktif
turizm hareketlerini hızlandıracaktır (Yu,1999:354).
SONUÇ VE ÖNERİLER
Turizmin istihdam yaratıcı, gelir getirici özelliği, milli gelire katkısı, kalkınma düzeyi
bakımından ülkeler ve bölgeler arasındaki dengesizliği gidermesi ve ülkelerin refah seviyelerini arttırması ve
öneminin anlaşılması ile hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri turizm politikalarında daha özenli
davranmaya itmiştir.
2020 yılına doğru turizmde talep hacminin tüm dünyada 1.602 milyon kişi gibi çok büyük bir rakama
ulaşacağı öngörülmektedir. Böylesi bir talep artışının arz cephesini de ciddi ölçüde sarsması ekonominin doğal
mekanizması içinde beklenir bir durum olacaktır. Dolayısıyla talepteki genişleme arz piyasasında da şiddetli bir
rekabeti beraberinde getirecek, hem dünyadaki diğer ülkelerin hem de Türkiye’nin yatırım kararlarını ve
planlarını yeniden ve daha ciddi bir şekilde gözden geçirmelerine sebep olacaktır. Çünkü sektör, Türk
ekonomisinde önemli bir görevi üstlenmiştir ve ilerleyen yıllarda ekonominin en önemli sektörü olamaya
adaydır (Küntay,1992:17).
Türkiye’de turizmin talep koşulları dünyadaki bir çok turist için çekici gelmektedir. Bu nedenle
turizm ülke ekonomisin de hiç de küçümsenmeyecek
bir
paya
sahip
olmaktadır.
Özellikle
bu
324
sektörün değerinin anlaşılarak önem verilmeye başlandığı 1980’den sonra, elde edilen turizm gelirlerinde artış
olduğu gözlenmiştir. Son 30-35 yılda gerek turizm gelirleri, gerekse ülkeye gelen turist sayısında %40’dan
fazla artış olmuştur.
Ancak, Türkiye son yıllarda turizmde çok yüksek performans sergilemesine ve sahip olduğu turistik arz
potansiyeline rağmen dünya genelinde ve
özellikle de Akdeniz bölgesinde pazar payı küçüktür.
Dolayısıyla da, dünya turizminin odak noktalarından birini oluşturan Türk turizminin amacı, büyüyen
dünya
turizm pazarındaki payını daha üst seviyelere çıkarmak olmalıdır.
Bu bağlamda turizm, günümüzde döviz girdisini artırıcı ve istihdam sağlayıcı özellikleriyle ulusal
ekonomiye katkıda bulunan, uluslararası kültürel ve toplumsal iletişimi sağlayıcı ve bütünleştirici etkisi ile
dünya barışının korunmasında büyük payı olan bir sektördür. Türk ekonomisinin vazgeçilmez temel
taşlarından birisi olan turizm, bugünkü dış ticaret açığına, enflasyona, işsizliğe çare arayan ve hükümetlerin
önemle üzerinde durduğu bir konudur. Çünkü turizm geliştirilmesi, ülkede ekonomik kriz nedeniyle son iki
yıldır darboğaza giren tüm sektörlerin ve ülke insanın ekonomik sorunlarını aşmasını kolaylaştıracak bir olgu
olarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak, turizm sektörü dünyada hızla gelişmekte, teknolojideki ilerleme
ve hız da bu gelişmenin yakıtını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik yönden gelişmesinde,
turizmin taşıdığı rolün ileriye dönük korunabilmesi ve sürdürülebilmesi şarttır.
Ayrıca turizmde tüketim, üretimin yapıldığı yerde gerçekleştiğinden, ihracatçı ülke için navlun ve
benzeri ihraç giderleri de söz konusu olmamaktadır (İlkin-Dinçer,1991:21). Dolayısıyla, Türkiye sahip olduğu
eşsiz güzellikleri çevreyle de uyum içinde olacak şekilde kullanarak, turizm gelirlerini zaman içerisinde daha da
arttırabilecektir.
Turizm, uçak şirketleri, deniz yolları, tren, kiralık araba şirketleri, seyahat pazarlamacıları ile sorunlara
care bulan kişiler, pansiyonlar, restoranlar ve toplantı merkezleri gibi büyük küçük iş kollarından oluşan 41 farklı
alt sektörle bağlantılıdır ve bünyesinde yüzlerce yan kuruluşu barındıran bir şemsiye görünümündedir.
KAYNAKÇA
ARUOBA, Ç., ALPAR, C. (1992) Türkiye Ekonomisi Sektörel Gelişmeler, Özyurt Matbaacılık, Ankara.
ÇEKEN ,Hüseyin DALGIN Taner, KARADAĞ, Levent,(2009) “KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI
TURİZM ARASINDAKİ İLİŞKİ”, Muğla Üniversitesi ,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE),Bahar 2009
Sayı 22
Dincer, Fusun İstanbullu (1998), “İnanc Turizmi Kavramındaki Gelişmeler ve Seyahat Acentelerinin İnanc
Turizmine Bakış Acısı” Adlı III. Uluslar arası ve IX.Ulusal Turizm Kongreleri.
HAPKAKTAN ERDEM, Çınar Serkan,(2010)“Turizm Sektörünün Türkiye Ekonomisi Üzerindeki etkileri”Cell
325
Bayar Ünv. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt8, Sayı 2
KÜNTAY, B. (1992) Turizm Sektöründeki Zengin Potansiyelimiz İlgili Yabancı Çevrelerce de Biliniyor,
Türkiye Kalkınma Bankası Yayını, Sayı 40.
LUNDBERG, E. D., STAVENGA, M.H. and KRISHNAMOORTHY, M. (1995) Tourism Economics, Canada:
John Wiley& Sons, Inc.
TAVMERGEN, İ. (1998) 2000 Yılı ve Türk Turizmi, Ticaret Borsası Dergisi, İzmir.
Theobald, William,F.;(2001) Global Tourism, Second Edition, Oxford :Butterworth & Heinemann.
TUNÇ, A., SAÇ, F. (1998) Genel Turizm, Detay Yayınevi, Ankara. Turizm Bakanlığı (1998) Turizm 98,
Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara.
TUTAR, E. (1994) OECD Üyesi Türkiye’de Turizm Sektörünün Ekonomiye Katkıları, Mersin.
YARCAN, Ş. (1996) Türkiye’de T u r i z m ve Uluslararasılaşma, B.Ü. Yayını,İstanbul.
WTTC(2008), The 2008 Travel & Tourism Ecenomic Research, London, United Kingdom.
WTTC(2010), Tourism Statistics
UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) 2011,
Yu, Larry (1999), The International Hospitality Bussines, Management,and
Operation , London: The Haworth Press Inc.
www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/gsmh-icindeki-payi-1965-_79.html
www.worldtourism.org.16.02.2012
Unwto-barom10-3-en.pdf
Unwto-hq-fitur12jk-1pp-0.pdf
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011.
www.tursab.org.tr/tr/istatistikler/turizmin-ekonomideki-yeri/dis-ticaretaciklarini-kapatmada-payi_916.html
TÜRKİYE’DE ’’MEDİKAL TURİZM’’: ADANA İLİ ÖRNEĞİ
326
Yrd.Doç.Dr. Kamil UNUR
Mersin Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve
Otelcilik Yüksekokulu Çiftlikköy/Mersin
Öğr.Gör. Zafer BUZCU
Çukurova Üniversitesi, Karataş Turizm İşletmeciliği ve
Otelcilik Yüksekokulu Karataş/Adana
Öğr.Gör.Sibel ÇINAR OĞUZ
Çukurova Üniversitesi, Karataş Turizm İşletmeciliği ve
Otelcilik Yüksekokulu Karataş/Adana
Özet
Bu çalışmanın temel amacı Türkiye’de son yıllarda alternatif bir turizm türü olarak gelişmekte
olan,genelde sağlık turizmi, özelde ise hızlı bir gelişme gösteren medikal turizmin Türkiye’deki durumunun
irdelenmesi, medikal turizmin avantaj ve dezavantajları gibi konularda ikincil kaynaklardan elde edilen bilgilerin
bir araya getirilerek konunun kuramsal olarak değerlendirilmesidir.Bu amaçla öncelikle medikal turizmin ne
olduğu, Türkiye’ye ne kadar turistin bu amaçla geldiğine değinilmektedir. Daha sonra ise Adana’nın Türkiye’ye
yönelik medikal turizm içindeki yeri incelenmekte ve nasıl geliştirilebileceğine dair öneriler geliştirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Turizm, alternatif turizm, sağlık turizmi, medikal turizm, Adana.
Giriş
Tarihsel bilgiler incelendiğinde insanlar için seyahat etmenin önemli bir ihtiyaç olduğu görülmektedir.
İlk çağlardan itibaren insanlar gezip-görmek, çeşitli etkinliklere, aktivitelere katılım, dini nedenler ve şifa
bulmak vb. gibi amaçlarla turizm hareketlerine katılmışlardır(Çavuş vd., 2009:2).Özellikle İkinci
DünyaSavaşı’ndan sonra harcanabilir gelir düzeyinin, boş zamanın, ortalama yaşam süresinin, ortalama eğitim
süresinin artması, ücretli tatil hakkı ve teknolojik gelişmeler sonucu ulaşım ve iletişim olanaklarının
iyileşmesigibi nedenlerle dünyada yaşanan olumlu gelişmeler, uluslararası turizm hareketlerine katılan
insansayısını artırmış ve bu insanların yaptıkları harcama miktarında önemli artışlar sağlamıştır.Dünya Turizm
Örgütü verilerine göre 2010 yılında uluslararası turizm hareketlerine katılan turist sayısı 940 milyon iken bu
turistlerin yaptıkları harcama miktarı ise 919 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir(www.unwto.org, 2012). Dünya
genelinde yaşanan bu gelişmeler turizm türlerinin de çeşitlenmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan turizm
türlerinden bir tanesi de sağlık turizmidir.
Türk turizmi açısından bakılınca 1980’li yıllarda deniz, kum ve güneş üçlüsünü kullanarak kitlesel
turizme yönelme yaşanmıştır. Kitle turizmi kısa vadede en çok faydayı sağlamayı amaçladığı için kontrolsüz bir
şekilde büyümüş, kıyı bölgelerimizde kitle turizmine hitap eden büyük otellerin hızla kurulmasıyla yoğun bir
327
betonlaşma süreci içerisine girilmiştir. Kitle turizminin plansız ve kontrolsüz büyümesi taşıma kapasitesini
zorlayarak, doğal ve fiziksel çevrenin zarar görmesine neden olmuştur. Gerek kitle turizminin yarattığı ve
yaratabileceği olumsuzluklar gerek turizmi çeşitlendirerek 12 aya yayma ve daha fazla gelir elde etme isteği ve
gerekse talebin çeşitlenmesi alternatif turizm türlerinin doğmasına neden olmuştur(Hacıoğlu ve Avcıkurt, 2008:
8-9). Türkiye için alternatif turizm türlerinden birisi de sağlık turizmi olarak kabul edilmektedir. Nitekim T.C
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan çalışmada Türkiye için oluşan alternatif turizm türleri arasında
sağlık, kış sporları, akarsu, av, botanik, dağcılık, golf, hava sporları, inanç, ipek yolu, kongre, kuş gözlemciliği,
mağara, su altı dalış, yat ve yayla turizmi türleri gösterilmektedir(http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr, 2012).
Bu turizm türleri arasından sağlık turizminde son yıllarda büyük gelişmelerin olduğu göze
çarpmaktadır. Ülkemizde gelişme potansiyeli olan turistik ürün çeşitlerinden biri olan sağlık turizmi(Pala ve
Bardakoğlu, 2009:1585), Kültür ve Turizm Bakanlığıtarafından; ‘’sağlık turizmi; tedavi amacı ile yapılan
seyahatlerdir’’ şeklinde tanımlanmaktadır (http://www.kultur.gov.tr, 2012).
Dünya’da yaşanan küreselleşme ve ülke sağlık sistemlerinde yaşanan problemler (örneğin uzun
bekleme listeleri, yükselen maliyetler, hastanelerdeki cihazların yetersizliği, hizmet kalitesindeki düşüklükler,
uzman yetersizliği vb.) nedeniyle tüketici bilinci artmış beraberinde farklı ülkelerden sağlık turizmine yönelik
oluşan talepler, bu turizm türünün hızla büyümesini sağlamıştır(Çevik ve İlk, 2011: 540).
Bu konuda yapılan çalışmalarda bu turizm türünün dünyadaki payının gitgide arttığı ifade edilmektedir.
Bu payın 30’a yakın ülke tarafından paylaşıldığı ve dünyada 20 milyonun üzerinde turistin sağlık amacıyla
seyahat ettiği vurgulanmaktadır(Aydın vd., 2011: 5).
Sağlık turizminin, kişilerin mevcut sağlık durumlarının korunması ve daha iyi hale getirmeye yönelik
uygulamalar ile sağlık durumları bozulmuş bireylerin iyileştirmelerine yönelik olarak medikal ve paramedikal
uygulamaları kapsadığı ifade edilmektedir. Bu kapsamda sağlık turizmi, SPA, wellness, termal ve medikal
turizm diye alt başlıklara ayrılmaktadır. Medikal turizm kavramının daha hızlı bir gelişme göstermesi sağlık
turizmi ile eş anlamlı olarak algılanmasına yol açmıştır(Yavuz, 2011: 7).Bu bağlamda bu çalışmada öncelikle
medikal turizm kavramı ve Türkiye’deki durumu ele alınmakta, daha sonra da Adana’daki durum ele alınarak
nasıl geliştirilebileceği üzerinde durulmaktadır.
Medikal Turizm ve Türkiye
Medikal turizm, hastaların deniz aşırı ülkelere tıbbi tedavi almak amacıyla yapmış oldukları
seyahatlerdir(Connell, 2006: 1093;Yu ve Ko, 2012: 80). Medikal turizm onkoloji, tüp bebek, kalp-damar
cerrahisi/hastalıkları, organ nakilleri, estetik operasyonlar, diş, göz, üroloji ve benzeri alanlar dâhilinde tedavi
maksatlı yapılan sağlık turizmi çeşididir (Khafizova, 2011: 5).Sağlık turizminin en önemli kolunu oluşturan
medikal turizm tatilin ve tedavinin bir arada sunulduğu bir turizm çeşidi olarak görülmektedir. Dünyada en hızlı
gelişen sektörlerden bir tanesi olarak görülen medikal turizm, son on yıldır dünyada çeşitli ülkelerin sağlık
sistemlerinde oluşan sorunlar nedeniyle ön plana çıkmıştır (Aydın vd., 2011:5). ErnstandYoung ve Deloitte gibi
araştırma ve danışmanlık firmalarının açıklamalarına göre 2012 yılında dünyada medikal turizm pazarının
328
yaklaşık 100 milyar dolar olacağı ve 17 milyon kişinin ise kendi ülkelerinin dışında medikal hizmet almak için
seyahat edeceği tahmin edilmektedir(http://www.thtdc.org/, 2012).
Bu tahminin nedenlerinden birisi özellikle 2000’li yıllar itibariyle internet, bilişim teknolojileri ve
ulaşımdaki gelişmelerdir.
Dünya genelinde yaşlı nüfusun artış göstermesi, gelişmiş toplumlarda sağlık
hizmetlerinin bedelinin yüksek oluşu, seyahatin ucuz olması, gelişmekte olan teknoloji, sağlık turizmi
merkezlerinin sunmuş olduğu kaliteli hizmet ve güvenilir tedavi şekilleri medikal turizmin gelişimini
sağlayandiğer nedenler olarak görülmektedir (Khafizova, 2011: 4).Gelişen medikal turizm, birçok ülkede çok
sayıda insanın uygun fiyat, güvenilir ve kaliteli tedavi hizmetleri almak ve bunun yanında tatillerini
yapabilecekleri yurt dışı medikal turizm seçeneklerini araştırmasına neden olmuştur(Khafizova, 2011:4).
Dünya genelindeinsanlar, tedavi maliyetlerinden tasarruf sağlamak, daha kaliteli sağlık hizmeti almak,
bir sağlık hizmeti için fazla sıra beklememek, kendi ülkelerinde sunulamayan bir tedavi hizmetini almak, yasal
olmayan bazı medikal işlemleri yaptırmak(kürtaj, cinsiyet değişimi, ötanazi vb.), güler yüzlü hizmet almak ve
cazibesi olan yeni, farklı şeylerden deneyim elde etmek amacıyla kendi ülkeleri dışında tedavi görmek istedikleri
ifade edilmektedir (Yavuz, 2011: 10).
Küreselleşen dünyada, ülkelerin sağlık sistemlerinde yaşanan problemler (çok uzun bekleme listeleri ve
yükselen maliyetler, hizmetlerde kalite problemleri vb.) ve tüketicilerin bilinçlenmesinin bir sonucu olarak sağlık
turizmi hızla büyüyen bir sektör olmuştur. Günümüzde bu turizm türünden en yüksek payı alan ülkelerin başında
yılda 150 bin medikal turist ağırlayan Hindistan gelmektedir. Hindistan’a yönelik bu popülaritenin temel nedeni
bu turizm potansiyelini önce görmeleri, düşük maliyetle çalışmaları ve iyi tanıtım yapmalarıdır(Kiremit,
2008:16). Hindistan’ın 2012 yılında elde edeceği gelir 2 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir(Heung
vd.,2011:996).
Türkiye’nin medikal turizmde, coğrafi konumu, doğal ve kültürel zenginliği gibi avantajları
bulunmaktadır. Özel sağlık sektöründeki hızlı gelişme, yüksek ve modern teknolojik cihaz parkuru kullanan
sağlık kuruluşlarının sayısının artması, kaliteli sağlık hizmeti, tedavide sağlanan iyi sonuçlar, sıcakkanlılık,
misafirperverlik ve farklı kültürlere hoş görülü yaklaşım gibi nedenlerle, Türkiye’ye olan ilginin gitgide arttığı
ifade edilmektedir. Ayrıca, Avrupa ülkelerinde çok uzun bekleme süreleri ve sağlık hizmeti fiyatlarının yüksek
olması ve Avrupa ülkelerinde yapılan tedavilerin hepsinin Türkiye’de yapılıyor olması gibi nedenler, Türkiye’yi
bir cazibe merkezi haline getirmektedir (Sağlık Turizmi Bülteni, 2008:26). Türkiye medikal turizmde diş ve göz
tedavileri,
estetik
ve
plastik
cerrahi,
kardiyoloji,
onkoloji
ve
ortopedi
tedavileri
için
ziyaret
edilmektedir(http://medicalturkey.net/tr,2011).
Türkiye’de son on yıldır özel hastanelerin yoğun çalışması ile medikal turizm alanında ilerlemeler
görülmektedir. A sınıfı özel hastaneler başta olmak üzere birçok hastane, dünya genelinde medikal turizm
fuarlarına katılmaya başlamış ve hastalara daha iyi hizmet vermek adına kendi bünyelerinde “Yabancı Hasta
Departmanları” kurmuştur. Medikal turizm, güven ve hastalara yönelik özel bir ilgi gerektirdiği için bu
departmanların kurulması tedavi amacıyla Türkiye’ ye gelen yabancı hastaların çekincelerinin azalmasına ve
işlerinin kolaylaşmasına neden olmuştur (Akdu, 2009:39). Türk medikal turizm sektörü, İtalya, Hollanda,
Norveç, Avusturya, Belçika, Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, Finlandiya, Irak, Bulgaristan, Cezayir, KKTC,
Kuveyt, Libya, Mısır, Rusya, Türkmenistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suriye gibi dünyanın birçok
329
yerinden hastayı ağırlamaktadır. Ruslar en çok plastik cerrahi için ülkemizi tercih ederken Makedonya,
Arnavutluk, Hollanda ve Orta Asya ülkeleri ise göz kusurları ve tedavileri için Türkiye’yi tercih etmektedir.
İngiltere, İsviçre, Almanya gibi ülkelerde özel tedavi olanaklarının kısıtlı olması sebebiyle hastalar kısırlık ve tüp
bebek tedavisi için Türkiye’yi tercih etmektedir(Öztop, 2010, Hata! Köprü başvurusu geçerli değil.).
Medikal turizmden pay almayı hedefleyen sağlık kuruluşlarının uluslararası akreditasyona sahip olması,
tedavi olmak amacıyla ülkeleri dışına çıkan hastalar için büyük bir önem arz etmektedir. Uluslararası niteliği
olan bu belge sağlık kuruluşlarının belirli bir standarda uygun olduklarını göstermektedir. Günümüzde dünyada
sağlık kuruluşlarının akreditasyonu ile ilgili olarak en saygın kuruluşlarından biri ABD merkezli organizasyon
olan JCI (JointCommission International), bir diğeri ise Uluslararası Standardizasyon Birliği (ISO - International
OrganizationforStandardization)’dır. Uluslararası Standardizasyon Birliğinin Avrupa’daki benzeri ise European
Foundation forQuality Management (EFQM)’dır. Medikal turizm kapsamında JCI akreditasyonuna sahip olmak
Türkiye’ye uluslararası arenadan hasta akışının daha kolay sağlanması anlamına gelmektedir(Kostak, 2007:
126).
JCI resmi web sitesi verilerine göre Türkiye’de 20 ocak2012 itibariyle toplamda 47 adet JCI
akreditasyonuna sahip medikal işletme bulunmaktadır(http://www.jointcommissioninternational.org/, 2012).
Türkiye’de akreditasyon belgesine sahip olan işletmelerin sayısının artması bu alanda hizmet veren sağlık
işletmelerinin güvenilirliğini artırmaktadır.
Türkiye’de medikal turizmin diğer turizm türleri ile entegrasyonu sağlandığında sağlık alanında var
olan fiyat avantajına Türkiye’nin tatil olanakları da dahiledilmektedir. Türkiye’nin düşük maliyetle sağlık
hizmeti vermesinin yanı sıra uluslararası düzeyde standartları yakalaması, yabancı dil bilen personelin varlığı,
yurt dışında güvenilir bir ülke olarak görülmesi, coğrafi konum özellikleri ile medikal turizmde çok önemli bir
pozisyon kazanmıştır. Türkiye medikal turizmde 2008 yılında 74 bin, 2009 yılında 91 bin, 2010 yılında ise
yaklaşık 75 bin civarında yurt dışından gelen turiste sağlık hizmeti vermiştir. Sağlık amacıyla Türkiye’ye gelen
turist profiline bakıldığında gezi ve tatil amacıyla gelen turistten yaklaşık 4-5 kat daha fazla harcama yaptığı ve
en çok sağlık turistinin Almanya’dan geldiği görülmektedir (Sağlık Bakanlığı, 2010).
Avrupa genelinde bazı ülkelerdeki sağlık sigortalarının tedavi masraflarını karşılama güçleri git gide
kısıtlanmaktadır. Diş hastalıkları, estetik ameliyatlar, saç ekimi, görme kusurunu gideren tıbbi uygulamalar
sağlık sigortaları tarafından lüks olarak görülmekte ve tedavi masrafları hiç ödenmemekte veya bir kısmı
karşılanmaktadır. Bu nedenle lüks olarak görülen bu tedaviler için hizmet almak isteyen hastalar için son
teknolojiyle donatılmış hastaneler ve klinikleriyle, dünya standartlarında çok iyi eğitim görmüş hekimleriyle,
Avrupa'da kimi yüksek fiyatlar istenen uygulamalara kıyasla ucuz hizmet verebilen Türkiye gibi ülkeler, çok iyi
bir alternatif olabilmektedir(Kiremit, 2008: 47).
Tedavi amacıyla kendi ülkesi dışına çıkan hastalar için en cazip yönlerden bir tanesi tedavi fiyatları ve
bu konuda sağlanacak tasarruf olmaktadır. Türkiye, son yıllarda medikal turizm kapsamında kalp hastalıkları,
diş operasyonları, estetik, tüp bebek tedavisi, göz tedavisi ve ameliyatları, onkoloji alanında büyük ilerlemeler
göstermektedir. Ayrıca tedavi masraflarının yurt dışına göre daha cazip olmasının yanı sıra kaliteli ve güvenilir
sağlık hizmetleri, büyük bir çekim unsuru oluşturmaktadır.
330
Türk hava yolları, Türkiye’deki sağlık kuruluşlarının dünyada büyük bir hızla gelişme gösteren medikal
turizm pastasından daha büyük bir pay alabilmesi ve ülkemiz ekonomisine katkı sağlamak amacıyla yurt
dışından hasta getiren sağlık kuruluşlarına yönelik olarak destek paketi hazırlamıştır. Bu kapsamda sağlık
işletmeleri ile işbirliği protokolleri imzalanmıştır. Bu sayede yurt dışından ülkemize sağlık amacıyla gelen
yolculara yönelik indirimler vebazı imkanlar sunulmuştur(http://www.turkishairlines.com, 2012).
Dünya genelinde medikal turizm için ameliyat maliyetleri incelendiğinde Türkiye’nin bu konuda fiyat
avantajı olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Aşağıdaki tablo-1 de Avrupa, Amerika ve Türkiye’de medikal
turizm kapsamındaki tedavilerin fiyat karşılaştırılması verilmektedir.
Tablo-1 Türkiye-Avrupa-ABD Karşılaştırmalı Fiyatlar(Dolar)
Medikal Prosedür
Avrupa
ABD
Türkiye
Koroner Anjiyo
15.000
22.500
6.000
Kalça Kemiği Değişimi
14.500
28.000
7.500
Prostat
8.000
20.000
6.500
Diz protezi
17.000
25.000
8.000
Hemoroit
4.000
10.000
2.500
Yüz Gerdirme
12.000
18.000
4.000
Göğüs büyütme
8.000
10.000
4.000
Lasikgöz ameliyatı
2.500
4.000
1.500
Diş kanal tedavisi
400
1000
150
Kaynak:
Bahar
Öztop,
“En
Sağlıklı
Turizm”,
Turkishtime,
2010,
(Çevrimiçi)
http://www.hisarhospital.com/basindahastanemiz/s/detay/id/874/en-saglikliturizm.
Türkiye’nin medikal turizmde tercih edilme sebebi olarak sadece fiyat avantajı öne sürülemez. Örneğin
tüp bebek tedavisi için Türkiye’nin seçilme nedenlerinden biri Türkiye’de ilk denemede başarı oranının Avrupa
ülkelerinden daha yüksek olmasıdır. Türkiye onkoloji alanında da Avrupa’da sadece beş ülkede kullanılan
cihazlardan birine sahip olup kanser tedavisinde önemli ilerleme kaydetmiştir. Türkiye’nin onkoloji alanında da
ileri teknolojiye sahip oluşu yurt dışından tercih edilme nedenleri arasındadır. Medikal turizm branşlarının
tümünde ilerleme kaydeden Türkiye’ye yurtdışından gelen hastalar, hem kendilerine sunulan dünya
standartlarındaki hizmetleri, hiç sıra beklemeden tedavi olanaklarını, kaliteli ve güvenilir hizmetleri alma
olanağı ile birlikte tatil yapma olanağı da elde etmektedirler (Akdu, 2009: 41-42).Türkiye’ye 2010 yılında
medikal turizm kapsamında yurt dışından gelen hastaların branşlara göre dağılımı şu şekilde gerçekleşmiştir.
Aşağıdaki tablo-2’de görüldüğü gibi Türkiye medikal turizme yönelik olarak başta göz olmak üzere hemen
hemen tüm branşlarda hasta ağırlamaktadır.
Tablo-2: 2010 Yılında Yurtdışından Gelen Hastalar ve Geldikleri Branşlar
331
Kaynak: Aydın, Dursun, Aktepe, Celalettin, Şahbaz, R. Pars, Arslan, Sıddık, Türkiye’de Medikal Turizmin
Geleceği,
2011,
Ankara,
(http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75007/h/turkiyede-medikal-
turizm.pdf).
Türkiye sağlık amacıyla 2010 yılında toplamda 75,031 kişiyi ağırlarken bu hastalardan 53,248 kişi özel
sağlık işletmelerinden,,21,783 kişi ise, devlet kurumlarından hizmet almıştır. Aşağıdaki tablo-3’de 2010 Yılında
Türkiye’ye Gelen Sağlık Turistlerinin Ülkelere Göre Dağılımı gösterilmektedir.
Tablo-3: 2010 Yılında Ülkemize Gelen Sağlık Turistlerinin Ülkelere Göre Dağılımı
Kaynak: Aydın, Dursun, Aktepe, Celalettin, Şahbaz, R. Pars, Arslan, Sıddık, Türkiye’de Medikal Turizmin
Geleceği,
2011,
Ankara,
(http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75007/h/turkiyede-medikal-
turizm.pdf).
Dünya genelinde tüm ülkeler, özelliklede Türkiye gibi gelişmekte olan ve dış ticaret açığı veren ülkeler için
turizm,ülkenin döviz ihtiyacının ve dış ticaret açığının bir kısmını karşılayan en önemli kaynaklardan bir tanesi
olarak görülmektedir. Bu yüzden dünya genelinde turist ağırlayan tüm ülkeler genelde turizmini
geliştirmek,özelde ise alternatif turizm türlerini geliştirmek için çaba harcamaktadır. Türkiye, turizm gelirleri ve
turist sayısı bakımından dünyada ilk on ülke içindedir. Turizm çeşitlendirmesinde medikal turizm dünya
332
genelinde yükselen bir trend konumuna gelmiştir. Türkiye de bu turizm türüne yönelik olarak yatırım yapmakta
ve medikal turizmin gelişimi için çaba harcamaktadır.
Medikal turizmin gelişiminde de bir ivme kazanabilmek için Türkiye’nin medikal turizmdeki güçlü ve zayıf
yönleri ile çevresel fırsatların ve tehditlerin bilinmesi gerekmektedir. Literatür ve internet kaynakları incelenerek
Türkiye’nin medikal turizmde güçlü yanları şu şekilde sıralanabilir(İçöz, 2009:2273; Kiremit, 2008:56; Demirer,
2010:48;Khafizova, 2011:88-90 veKostak, 2007: 153-154):
¾ Hastanelerin yatak kapasitelerinin yeterli oluşu, alt yapıları ve donanımlarının yüksek kaliteli olması,
¾ Hekimlerin ve hizmet sunucularının eğitim ve deneyim düzeyinin batı ülkeleri standartlarında olması,
¾ Diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında sağlık hizmetlerinde ortaya çıkan fiyat avantajı,
¾ Türkiye’nin, Avrupa ülkelerine ve Orta doğu ülkelerine yakın olması,
¾ Özel hastane sektörünün sürekli gelişmesi ve henüz yeterli olmasadaözel hastanelerde dil bilen personel
sayısının giderek artması,
¾ Medikal turizmi desteklemek için kaliteli konaklama tesisi sayısı çokluğu,
¾ Akredite işletme sayısının her yıl artması,(Türkiye’nin 20 ocak 2012 itibariyle 47 adet akreditasyona
sahip işletmesi bulunmaktadır) (www.jointcommissioninternational.org, 2012),
¾ Türkiye’nin sağlık turizmi kapsamında kaplıca, iklim, mağara, deniz, şifalı bitki ve diğer doğal tedavi
yöntemlerinin en iyi uygulanabileceği zengin bir potansiyele sahip olması,
¾ Vize uygulamalarında kolaylık ve direk uçuşların gerçekleşmesi sonucu seyahat sürecininkolaylaşması.
Türkiye’nin medikal turizmde zayıf yönleri ise şu şekilde sıralanabilir(İçöz, 2009: 2274; Kiremit, 2008:57;
Demirer, 2010:49-50;Khafizova, 2011:90-91 ve Kostak, 2007:154):
¾ Medikal turizm açısından aracı kuruluşların (seyahat aracısı işletmeler) henüz bu alana yeteri kadar
girmemiş olması ve bu konuda yurt dışında tanıtım-pazarlama çalışmalarının yetersiz oluşu,
¾ Akredite olan hastanelerin sayısının az olması,
¾ Yurt dışı sigorta şirketleri ile koordinasyonun zayıf oluşu ve yabancı kamu sigortaları ile yapılan
çalışmaların bazı kısıtlamaları gerektirmesi,
¾ Bürokrasinin yavaş işleyişi (TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org, 2012),
¾ Yabancı dil bilen çalışan sayısının az olması ve hastanelerin web sayfalarındaki çevirinin yetersizliğinin
Türkiye’nin yüksek kaliteli sağlık hizmetlerini olumsuz bir şekilde etkilemesi,
¾ Özellikle kamu hastanelerinin fiziki ve teknolojik altyapılarının yetersiz oluşu ve özel sektör ve
bakanlıklar arasında uyumsuzlukların görülmesi,
¾ Fiyatlandırma konusunda yapılan yanlış uygulamalar.
Türkiye’nin medikal turizme yönelik fırsatları şu şekilde sıralanabilir(Kiremit, 2008:58;Khafizova, 2011:9193; Kostak, 2007:155 ve TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org/, 2012):
¾
Tedavi için bekleyen hasta sayısının her geçen gün artması ve alternatif arayışların başlaması,
333
¾
Medikal turizm türünün yaygınlaşması ve gelişmesi tedavi amaçlı seyahat edenlerin sayısını her
geçen gün artırmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’ye tedavi olmak için gelen yabancı sayısında artış
gözlenmesi,
¾
Türkiye’nin sağlık turizmindeki potansiyelini gören yabancı yatırımcıların hem termal turizm
merkezlerine hem de özel hastanelere yönelik Türkiye’de yeni yatırım kararları almaları,
¾
Kronik rahatsızlıklarda ve hasta sayısında görülen artış,
¾
İyi Tıbbi uygulamalar ve son yıllarda git gide artan başarı oranı,
¾
ABD ve Avrupa’daki fiyatların Türkiye’deki fiyatlardan yüksek oluşudur.
Türkiye’nin medikal turizm potansiyeline yönelik olası tehditler ise şu şekilde sıralanabilir(Kiremit, 2008, s.59,
Khafizova, 2011, s.94, Kostak, 2007, s.155, TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org/, 2012):
¾ Ortadoğu’da çıkabilecek savaş tehlikesi,
¾ Türkiye’de yaşanan terör olayları,
¾ Türkiye aleyhine yurt dışında yürütülen olumsuz tanıtım ve lobicilik faaliyetlerinin medikal
turizmietkileyebileceği ihtimali,
¾ Rakip ülkelerin yapacağı tanıtım çalışmaları,
¾ Tedavide yanlışlar veya ihmaller,
¾ Uluslararası arenada ülkemizin “çok ucuz” fiyatlar sunduğu izleniminin yaygın olması ancak
bunun uzun vadede sürdürülebilir bir stratejiolmamasıdır.
Adana’da Medikal Turizm
Türkiye’de son yıllarda sağlık alanında yapılan teknoloji ve bilgi yoğun yatırımlar ile kamu ve özel sektör
tarafından sunulan sağlık hizmetleri, gerek teknoloji gerek hekim yetkinlikleri ve gerekse uluslararası
akreditasyon kuralları açısından Türkiye’nin dünya ile rekabet edebilecek konuma gelmesini sağlamıştır. Kalite
anlayışı çerçevesinde nitelikli sağlık hizmetlerini ekonomik koşullarda almak isteyen insanlar, kendi ülkeleri
dışında bekleme süresi kısa olan, hekimleri ve tedavileri güvenilir, fiyatı uygun olan tedavi seçenekleri için
alternatifler aramaya başlamışlardır. Bu gibi nedenlerden ötürü dünya genelinde birçok kişi uluslararası düzeyde
seyahat etmektedir. 2012 yılında sağlık hizmeti almak yaklaşık 20 milyon kişinin seyahat edeceği ve sağlık
turizmi
olarak
100
milyar
dolarlık
bir
gelir
elde
edileceği
beklenmektedir
(http://www.medimagazin.com.tr/,2012).
Birçok devir boyunca yerleşim yeri olup birçok uygarlığa ev sahipliği yapan, sayısız tarihi eserleri
bulunan, ülke ekonomisinde her dönemde ticari hacmi ve tarım üretimiyle ülkeyi besleyen, ilk sanayileşen
bölgelerden biri olan Çukurova Bölgesi’nin önemli kentlerinden sayılabilen Adana’nın ekonomisikan
kaybetmektedir(http://adana-to.org.tr/, 2012). Adana ticaret odasının yapmış olduğu,Adana Ekonomisi 2010
istatistiklerine göre 2007 yılında 1,5 milyar doların üstünde olan ihracat hacmi 2010 yılında 1,37 milyar dolara
334
gerilemiştir. Yanlış uygulanan politikalar, yaşanan ekonomik krizler ve artan göç oranı Adana’nın kan
kaybetmesinde en büyük etkenlerden biridir. Uygulanan teşviklerden ötürü Adana Sanayi tesislerinin birçoğu
komşu illere yönelmiştir. Bu nedenle Adana Türkiye istatistik kurumunun yapmış olduğu çalışmaya göre 2010
yılında Türkiye genelinde en yoğun işsizlik oranının(% 26,5) yaşandığı il olmuştur(http://www.adanaolay.com/,
2012). Yaşanan bu sorunlar nedeniyle TUİK verilerine göre Adana,son yıllarda net göç veren bir il durumuna
gelmiştir. Örneğin 2009-2010 döneminde net 4306 kişi göç vermiştir (http://www.tuik.gov.tr/, 2012). Yukarıdaki
rakamlara bakıldığında Adana Türkiye’de artık gelişen ve önemini artıran değil aksine kan kaybeden ve önemi
azalan bir il durumunda olduğu açıkça görülmektedir.
Tarihi geçmişi ve eserleri, sahilleri, yaylaları, şifalı suları, bitki ve hayvan türleri bakımından çeşitliliği ile
büyük bir turizm potansiyeline sahip olan Adana’da son yıllarda yaşanan ekonomik problemlerden dolayı bu
turizm potansiyelinibüyük bir fırsat ve kötü gidişe bir çare olarak görülebilir.Binlerce yıllık geçmişi olan Adana,
birçok turizm türüne olanak sağlamaktadır. Zengin turizm potansiyeli ve tarih boyunca birçok medeniyete ev
sahipliği yapmasına rağmen, tanıtım yetersizliği nedeniyle sosyal turizmden umduğunu bulamayan Adana,
kapılarını sağlık turizmine açmayı hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda Adana’yı sağlık turizminde öne
çıkarmak için çalışmalara başlanmıştır(http://www.iha.com.tr, 2011).Adana, önemli ve büyük bir sektör olan
medikal turizm pastasından pay alma çabasındadır.
Adana’nın geçmişinde ve bugününde, şehrin bir “sağlık merkezi/destinasyonu” olmaya yönelik olarak pek
çok kaynağa ve potansiyele sahip olduğu yazılı kaynaklardan bilinmektedir. Adana bölgesinde, yaklaşık 8.000
yıl evvelinden başlayarak çeşitli medeniyetler eliyle, kendine özgü ve zengin bir medikal tedavi sanatı kültürü
oluşturulmuştur(Yavuz, 2011:130).Adana günümüzde medikal turizm destinasyonu olmasını destekleyecek
medikal altyapı kaynakları açısından güçlü bir potansiyele sahiptir. 2010 yılı itibari ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı
12 hastanenin yanı sıra 2 adet üniversite araştırma ve uygulama hastanesi ve 10 adet özel hastane bulunmaktadır.
Kamu, özel ve üniversite hastanelerinde toplam 5.765 yatak kapasitesiyle Ortadoğu’nun sağlık üssü
konumundadır.Adana’da dört tane JCI akreditasyonuna sahip sağlık işletmesi bulunmaktadır. Türkiye’deki JCI
akrediteli
sağlık
işletmelerin
%10’u
Adana’dadır.
(Yavuz,
2011:
143-
144;http://tr.jointcommissioninternational.org/,2012).
Türkiye, 2010 yılında özel ve kamu hastanelerine, sağlık amacıyla gelen 75031 adet yabancı uyruklu turist
ağırlamıştır. Adana, sağlık turizmine yönelik olarak yapılan yatırımlar sayesinde mevcut alt yapısı, teknolojik
olanakları ve sağlık hizmetlerinin kalitesiyle çevre illerden ve orta doğudan talep görmektedir. Aşağıdaki tabloda
2008-2009-2010 yıllarında sağlık amacıyla Adana ve bazı illerimize gelen yabancı uyruklu turist sayısı
verilmiştir(http://www.saglik.gov.tr/, 2012).
335
Tablo-4 Türkiye 2008-2009-2010 Yabancı Uyruklu Gelen Hasta İstatistiği
Kaynak: http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/belge/1-10556/medikal-turizm.html, Erişim Tarihi 11.03.2012.
Yukarıdaki tablo-4’te görüldüğü gibi Adana’nın üç yıllık istatistiği incelendiğinde sağlık amacıyla gelen
turist sayısında yıllar itibariyle artış olduğu gözlemlenmektedir. Yurt dışından gelen medikal turistlerin
Adana’yıtercih etmesinin en önemli nedenlerinin başında fiyatların uygun olması, sağlık hizmetlerinin
kalitesinin yüksek olması, kendi ülkelerinde sigorta kapsamında olmayan hizmetleri beklemeden alabiliyor
olmaları ve ulaşım için herhangi bir sorun yaşamamaları gelmektedir denebilir. Sağlık turizmine yönelik olarak
yapılan sağlık turizmi yatırımlarının karşılığını almak isteyen ve her yıl daha çok medikal turiste kaliteli sağlık
hizmeti sağlamak için çalışmalarını sürdüren Adana’ya2008,2009 ve 2010 yıllarını kapsayan 3 yıl içinde sağlık
amacıyla toplamda yaklaşık olarak 19 bin turist gelmiştir. Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olaylar durulduğunda
bu sayılar daha da artırılabilir. Ancak, 2014 yılında bitirilmesi planlanan Çukurova uluslararası havaalanının
336
bitmesiyle Adana’nıntüm dünyadan sağlık turisti çekme potansiyeli artacaktır. Bu nedenle Adana’nın kendini
Ortadoğu’nun ötesinde düşünmesi gerekmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2010 yılında 940 milyon turist turizm hareketliliğine katılırken; bu
hareketlilikten dünya genelinde elde edilen gelir ise 919 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Dünya genelinde
turizmden elde edilen bu gelir birçok ülkenin iştahını kabartmaktadır. Dünyanın en büyük sektörlerinden biri
durumunda olan turizm sektöründe ülkelerin bu gelirden paylarını artırma çabaları turizm rekabetini doğurmakta
ve yeni destinasyonlar ile yeni ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu ürünlerden biriside medikal
turizmidir.Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de turizm gelirlerinden alınan payı artırabilmek amacıyla turizm
çeşitliliğini hızla yaygınlaşmaktadır. Dünyada, turizm hareketliliğinde turist sayısı bakımından ilk on ülke
arasında olan Türkiye, medikal turizmde dünyada önemli bir konuma gelmektedir. Almanya, Hollanda, Kıbrıs
başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinden çok sayıda hasta tedavi olmak maksadıyla Türkiye’yi tercih
etmektedir.
Tedavi alma amacı ile yapılan seyahatleri içeren medikal turizm, sağlık hizmetlerine olan ilgiyi arttırmakta,
hem sağlık, hem de turizm sektörüne ve sonucunda da ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır. Son
yıllarda, Türkiye’nin de gelişmiş ülkelerdeki nitelikli sağlık hizmetleriyle rekabet edebilecek düzeyde sağlık
hizmetleri sunmasından dolayı dünyanın dört bir yanından tedavi amacıyla turistler Türkiye’ye gelmektedir.
Yabancı medikal turistlerin Türkiye’yi tercih etmesinin en önemli nedenlerinin başında fiyatların uygun olması,
sağlık hizmetlerinin kalitesinin yüksek olması, kendi ülkelerinde sigorta kapsamında olmayan hizmetleri
beklemeden alabiliyor olmaları gelmektedir.
Türkiye’ye 2010 yılı rakamlarına göre sağlık amacıyla yaklaşık 75 bin turist gelmiştir. Türkiye Medikal
turizmde, ileri teknoloji kullanımı, yüksek kalitede sağlık hizmeti sunan hastaneleri, dünya sağlık hizmetlerine
oranla daha rekabetçi fiyatlara sahip oluşuyla küresel medikal turizm pazarında büyük bir ivme kazanmıştır.
Doğru yatırımların yapılması, gerekli adımların atılması ve iyi bir tanıtımla Türkiye medikal turizmden 2020
yılında 8 milyar dolar toplam gelir hedefleyebileceği ifade edilmiştir. Özellikle son yıllarda kamu hastaneleri ve
özel hastane ve sağlık kuruluşları tarafından yapılan yatırımlarla Türkiye’de medikal turizme hizmet sunacak
yaklaşık 200 bin yataklı hastane kapasitesi bulunmaktadır(TÜSİAD, 2009, http://www.tusiad.org/, 2012)
Medikal turizm açısından Türkiye’de önemli bir arz kapasitesi olan Adana, ülke ekonomisine katkıda
bulunmak ve dünyada medikal turizm açısından önemli bir destinasyon olma açısından bu turizm türünü
destekleyecek güçlü bir alt yapıya sahiptir. Sahip olduğu coğrafi konumu, çağdaş hastaneleri ve bu hastanelerin
sahip oldukları 5765 yatak kapasitesi ile bir sağlık üssü olma potansiyeline sahiptir. Adana’dahalihazırdadört
tane JCI akreditasyonuna sahip sağlık işletmesi (Türkiye’deki JCI akrediteli sağlık işletmelerin
%10’u)bulunmaktadır. Nitekim bu nedenlerle Adana’ya 2008-2009-2010 yıllarında yaklaşık 19 bin kişi sağlık
337
kuruluşlarına gelmiştir. Gerekli yatırım, kaliteli hizmet ve tanıtımla daha fazla medikal turist çekmesi olası
olarak görülmektedir.
Son üç yılın verileri incelendiğinde sağlık turizmi için büyük bir potansiyeli olan Adana ilinin sağlık turisti
sayısının,Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan Türkiye’ye 2008-2009-2010 yıllarında gelen yabancı uyruklu hasta
istatistiği çalışmasında sıralanan iller arasında üçüncü sırada olduğu görülmektedir(http://www.saglik.gov.tr/,
2012). Sağlık turisti çekme açısından veriler incelendiğinde birçok turizm türüne hizmet verebilen Adananın 28
adet konaklama tesisi, akredite olmuş uluslararası sağlık kuruluşları ile deneyimli, yabancı dil bilen doktorlar ve
sağlık personelinin varlığıile sağlık turizmi için Türkiye’de önemli bir destinasyon olduğu görülmektedir. Ancak,
bu turizm türünün geliştirilebilmesi, sorunların aşılması ve Adana’nın daha da önemli bir medikal turizm
destinasyonu olması için merkezi yönetime ve yerel yönetimlere yönelik aşağıdaki önerileri sıralamak
mümkündür:
−
Sağlık Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı politikaları ve planlamaları içerisinde Adana’da medikalturizm
öncelikli olarak yer almalıdır.
−
Adana’ya hasta getirecek olan sigorta şirketleri ile gerekli koordinasyonlar sağlanmalıdır.
−
Özellikle kamu hastanelerinde yabancı dil bilen sağlık personelininsayısı arttırılmalıdır.
−
Uluslararası tanıtım faaliyetlerineönem ve öncelik verilmelidir.
−
Adana'dan Öncelikle Orta Doğu ve Avrupa ülkelerine direkt uçak seferleri konulmalıdır.
−
Adana Ticaret Odası, Adana Büyükşehir Belediyesi ve Adana Sağlık Turizmi Derneği ve Çukurova
Üniversitesi ve turizm sektör temsilcileri arasında işbirliği sağlanmalıdır.
−
Avrupa'da yaşlanan nüfus hedef kitle olarak dikkate alınmalıdır.
−
Medikal turizme hizmet sunan kuruluşlara uzmanlar tarafından gerekli eğitim seminerleri düzenlenmelidir.
−
Medikal turizmde tatil ve tedavi olanakları bir arada sunulmaktadır. Birçok turizm türüne olanak tanıyan
Adana’da, medikal turizmin diğer turizm türleri ile entegrasyonu sağlanmalı hasta ve hastanın yanında gelen
kişilere paket tatil olanakları sunulmalıdır.
−
Hastanelerin akredite olması gerekli olanaklar sağlanmalıdır.
−
Medikal turizm aracılarının düzenlediği organizasyon hastanın evden çıkışından tekrar evine dönüşüne
kadar geçen tüm süreçleri kapsamalıdır.
−
Bu turizm türünün gelişebilmesi ve kaliteli hizmet verebilmek için, gerekli personelin yetiştirilmesi için
meslek liselerinde ve meslek yüksekokullarında özel bölümler açılması gerekmektedir.
−
Medikal turizmde gereken yasal düzenlemeler yapılarak Adana’daki sağlık kuruluşlarında yabancı doktor
çalıştırılabilir.
−
Medikal turizm konusu ile ilgili uluslararası fuarlar, kongrelertakip edilip diğer ülkelere tutundurma
faaliyetleri yapılmalıdır.
Yukarıda sayılan öneriler dikkate alınıp koşullar daha da iyileştirildiğinde Adana’nın medikal turizmde
Türkiye’nin en önemli sağlık destinasyonlarından biri olup; turizm gelirlerini artırması mümkün olabilir. Sağlık
amacıyla yurt dışından ülkemize gelen turist, gezi ve tatil amacıyla gelen turistten daha fazla para harcadığı göz
önüne alınırsa Adana’nın, turizm gelirlerinde Türkiye için önemli bir döviz kaynağı olacağı açıktır. Genel
anlamda medikal turizm konusu son yıllarda üzerinde durulan önemli ve yeni konulardan biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Konuya ilişkin olarak medikal turizm hizmetlerinin arz kapasitesi, hastanelerin medikal turizme
338
uygunluğu, medikal turizmde ülkeler ve bölgeler arası araştırmalar ve karşılaştırmalar, medikal turistin beklenti,
memnuniyet ve satın alma davranışlarının incelenmesi gibi daha ileri çalışmalar konunun daha iyi anlaşılmasına
katkı sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
•
Akdu, Serap Akasya, 2009, Sağlık Turizmi Kapsamında Medikal Turizm ve Türkiye’deki Uygulamalar
Üzerine Bir Araştırma: İstanbul ve Ankara Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
•
Aydın, Dursun, Aktepe, Celalettin, Şahbaz, R.Pars, Arslan, Sıddık, Türkiye’de Medikal Turizmin
Geleceği, 2011, Ankara.(http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/dosya/1-75007/h/turkiyede-medikalturizm.pdf), Erişim Tarihi 05.03.2012.
•
Bahar
Öztop,
En
Sağlıklı
Turizm,
Turkishtime,
2010,
http://www.hisarhospital.com/basindahastanemiz/s/detay/id/874/en-saglikliturizm,
(Çevrimiçi)
Erişim
Tarihi
13.03.2012
•
Connell, John, 2006, MedicalTourism: Sea, Sun, Sandand …Surgery,Tourism Management, 27, p.10931100.
•
Çavuş, Ş., Ege, Z. ve Çolakoğlu, O. (Editörler), Türk Turizm Tarihi Yapısal ve Sektörel Gelişim, 2009,
Detay Yayıncılık, Ankara.
•
Çevik, İlknur, İlk, Özgür, 2011, Türkiye’de Medikal(Tıbbi) Turizm Kapsamında Özel Hastanelerin
Yapılanmaları ve Yeni Olanaklar, 12. Ulusal Turizm Kongresi, Akçakoca-Düzce.
•
Demirer, Ebru Özkan, 2010, Türkiye’de Medikal Turizm ve Geliştirilmesi: Örnek Bir Araştırma,
Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir.
•
Hacıoğlu, Necdet, Avcıkurt, Cevdet, 2008, Turistik Ürün Çeşitlendirmesi, Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara.
•
Heung, Vincent C.S.,Kucukusta, Deniz, Song, Haiyan, Medicaltourismdevelopment in Hong Kong: An
assessment of thebarriers, Tourism Management 32 (2011) 995-100.
•
Khafizova, Liliya, 2011, Medikal Turizmin Gelişmesinde Seyahat İşletmelerinin Önemi Ve
Türkiye’deki Durum, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
•
Kiremit, Aysun Şebnem, 2008, Turizmin Gelişiminde Bir Alternatif Olarak Medikal Turizm: Bir Sağlık
Kuruluşunda Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
•
Kostak, Didem, 2007, Turizm Hareketleri(Türkiye Örneği Üzerinden Sağlık Turizmi), Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul.
•
Onur İçöz, Sağlık Turizmi Kapsamında Medikal (Tıbbi) Turizm ve Türkiye’nin Olanakları, 2009, Yaşar
Üniversitesi Yayınları, C:IV, No:14, s. 2257-2279.
•
Pala, Tuğba, Bardakoğlu, Övünç, Tedavi Turizminin Gelişimine Yönelik Bir Model: İzmir Örneği,
10.Ulusal Turizm Kongresi-Mersin, 2009.
339
•
Sağlık Turizmi Bülteni, 2008, http://www.saglikturizmi.org.tr/BULTEN/bulten_5.pdf, Erişim Tarihi
07.03.2012.
•
T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü (Sağlık Turizmi Birimi)Medikal
Turizm Araştırması(Birinci Bölüm), 2010, Ankara.
•
TÜSİAD
çalışma
grubu,
http://www.tusiad.org/__rsc/shared/file/2009-06-11-
TipTurizmiGorusBelgesi.pdf, Erişim Tarihi 13.03.2012.
•
Yavuz, M.Cihan, Dünyada Sağlık Turizmi ve Adana Destinasyonu, 2011, Adana.
•
Yu, Ji Yun, Ko, TaeGyou, A cross-culturalstudy of perceptions of medicaltourismamongChinese,
JapaneseandKoreantourists in Korea, Tourism Management 33 (2012) 80-88
•
http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/belge/1-42097/alternatif-turizm-turleri.html,
Erişim
Tarihi
04.03.2012
•
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-43683/eski2yeni.html , Erişim Tarihi 04.03.2012
•
http://medicalturkey.net/tr/medikal-turizm/, Erişim Tarihi 12.10.2011.
•
http://www.thtdc.org/saglik-turizmi/, Erişim Tarihi 11.03.2012.
•
http://www.jointcommissioninternational.org/JCI-Accredited-Organizations/, Erişim tarihi 13.03.2012.
•
http://www.turkishairlines.com/tr-tr/kurumsal/duyurular/4199/turk-hava-yollari-medikal-turizmidestekliyor.aspx, Erişim Tarihi 25.03.2012.
•
http://www.iha.com.tr/, Erişim Tarihi 05.08.2011
•
http://www.medimagazin.com.tr/medimagazin/tr-saglik-turizminde-yillik-ciro-80-milyar-dolar-676498-9323.html, Erişim Tarihi 15.03.2012.
•
http://tr.jointcommissioninternational.org/entr/JCI-Accredited-Organizations/,
Erişim
Tarihi
15.03.2012.
•
http://www.saglik.gov.tr/SaglikTurizmi/belge/1-10556/medikal-turizm.html, Erişim Tarihi 11.03.2012
•
http://adana-to.org.tr/TR/Odamiz/AdanaHakkinda.htm, Erişim tarihi 26.03.2012.
•
http://www.adanaolay.com/haber/306-adana-ekonomisi-kan-kaybediyor.html,
Erişim
Tarihi
26.03.2012.
•
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=38&ust_id=11, Erişim Tarihi 26.03.2012.
•
http://mkt.unwto.org/sites/all/files/docpdf/unwtohighlights11enhr_3.pdf, Erişim Tarihi 28.03.2012.
TÜRKİYE’DE EKOTURİZM VE EKOTURİZMİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ
Yrd. Doç. Dr. Diğdem ESKİYÖRÜK
Ç.Ü. Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu
ÖZET
340
Günümüzde turizm, ekonomik ve sosyal kazançlarıyla ülkeler için büyük bir potansiyel haline gelerek büyük bir
rekabet alanı oluşturmuştur. Türkiye’de turizm, ilk zamanlar deniz-kum-güneş üçlemesiyle plansız bir şekilde
kıyı turizmi üzerinde yoğunlaşarak gelişme göstermiş ancak kıyı alanlarının taşıma kapasitesinin dolması
sonucuyla yüz yüze kalmıştır. Turizm sektörünün hızla gelişmesi, turizm çeşitlerindeki artış ve turizm-çevre
ilişkisinin önem kazanması sonucunda “Ekoturizm” ön plana çıkmıştır.
Fakat yapılacak olan turizm
faaliyetlerinin sürdürülebilirliği irdelenmesi gereken çok önemli bir husustur. Yapılan bu çalışmada, ekoturizm
kavramı, sürdürülebilir turizm ve koturizmin sürdürülebilirliği, Türkiye’de sürdürülebilir ekoturizm ve
ekoturizm çeşitleri konularında bilgiler verilmektedir. Ayrıca Ekoturizm kapsamında sürdürülebilir bir anlayışla
doğal ve kültürel değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması yönünde birtakım önerilerde
bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ekoturizm, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir ekoturizm, ekoturizm çeşitleri,
Türkiye’de ekoturizm
GİRİŞ
Günümüzde turizm, dünyadaki hızlı gelişmeler ve değişimler etkisiyle ülke ekonomilerinde çok önemli bir yere
sahiptir. Turizm sektöründeki olumlu gelişmeler ülke ekonomisini hareketlendirmekte ve canlandırmaktadır.
Fakat son yıllarda kıyı turizmi uygulamalarıyla kıyı alanlarının taşıma kapasitesi dolmuş ve bu durum turizm
alanlarının zarar görmesine neden olmuştur. Günümüzde turist profilindeki ve tüketim davranışlarındaki
değişimler klasik deniz, kum ve güneş üçlemesiyle bildiğimiz tatil anlayışını değiştirmiş ve artık kişiler farklı
tatil ihtiyaçlarını gidermek amacıyla yeni arayışlar içine girmişlerdir. Bir kısım turist kitlesi doğa ile baş başa
kalabilecekleri, tarihi ve kültürel geziler yapabilecekleri yerleri tercih ederken farklı bir turist kitlesi ise macera
yaşayabilecekleri ve yeni yerler keşfedebilecekleri yerleri tercih edebilmektedir. Farklı beklentiler ve farklı
ihtiyaçlar beraberinde çok çeşitli turizm faaliyetlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu durum
farklı ihtiyaç ve beklentilere cevap veren çok çeşitli turizm çeşitlerinin ortaya çıkmasına zemin oluşturmaktadır.
Son zamanlarda, turizm-çevre ilişkisinin önem kazanmasıyla, kitle turizminin tersine doğal çevrenin ve kültürel
değerlerin korunması ve bunun sürekliliğinin sağlanması görüşleri sonucunda eko-turizm, sürdürülebilir turizm
gibi yeni olgular ortaya çıkmıştır. Ekoturizm, doğal bölgelere yapılan, doğal çevreyi ve kültürel değerleri
koruyan, yerel halkın ekonomik refahını arttıran, güvenilir ve duyarlı bir turizm çeşididir. Ekoturizm ancak
doğal çevrenin, kültürel değerlerin ve ayrıca ekolojik dengenin uzun süreli korunması ile gerçekleşebilir.
Ekoturizmin doğal bölgelerde geliştirilebilmesi ise ancak sürdürebilir ekoturizm politikalarıyla sağlanabilir.
Günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ekonomik gelişmeler beraberinde çevre kirliliği
sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile doğayı tahrip etmeyen ekonomik
faaliyetlerin gerekliliği ön plana çıkmıştır. Turizm sektörü ekonomik anlamda hızla gelişen ve önem kazanan bir
sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat ülkelerin ve işletmecilerin yaptıkları turizm faaliyetleri ve
projelerinde çevre faktörünü önemsemeden yatırımlarını yapmaları doğanın zarar görmesi sonucunu
doğurmuştur. Turizm sektörünün sürdürülebilirliğinin ihmal edilmesi birçok turizm bölgesinin cazibesini
yitirmesine ve geri dönüşü olmayan sosyal, kültürel ve ekonomik kayıpların yaşanmasına neden olmaktadır.
341
Sürdürülebilirlik kavramı, bir toplumun, ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin işlerini
kesintisiz, bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ya ada sistemin hayati bağı olan ana kaynaklara aşırı
yüklenmeden sürdürülebilmesi yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Sarıkaya ve Kaya, 2007:222). Turizmin
sürdürebilirliği, turizme neden olan yerel, bölgesel ve ülkesel değerlerin bilinmesi, korunması, geliştirilmesi ve
çekiciliğinin her dönem devamlılığının sağlanmasıdır. Turizm-çevre-insan etkileşimin yaşandığı, doğal ve
kültürel değerleri içeren tüm kaynakların korunarak gelecek nesillere aktarılması sürdürülebilir turizmin
gerçekleştirilmesi açısından önemlidir. Bu aktarımın başarılması tüketicinin değişen tüketim anlayışı ve
ekoturizm ölçütlerine bağlıdır. Ekoturizm ve sorumlu turizm kavramları ile birlikte kullanılan sürdürülebilir
turizm kavramı, turizm ile çevre arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. Turizm endüstrisi varlığını tamamen çevre
ve insan üzerine kurgulamıştır ve turizmde sürdürülebilirliğin gerçekleşmesi ve turizm kaynaklarından gelecek
kuşaklarında yararlanması, ancak uzun dönemli olmak stratejisi ile mümkündür. (Kaypak, 2010: 99-100).
Yazı bu temel akış içinde önce ekoturizm kavramını incelenmekte ve sonra ekoturizmin sürdürülebilirliği
irdelenerek öneriler ortaya konmaktadır. Bu bağlamda, çalışma dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde,
ekoturizm kavramı tanıtılacaktır. İkinci bölümde, sürdürülebilir turizm ve ekoturizmin sürdürülebilirliği
hakkında bilgi verilecektir. Üçüncü bölümde, Türkiye’de sürdürülebilir ekoturizm ve ekoturizm çeşitlerinden
bahsedilmektedir. Son bölüm, sonuç ve önerileri içermektedir. Çalışma sonucunda ortaya çıkacak
değerlendirmelerin ekoturizmin sürdürülebilir gelişimi açısından faydalı fikirler sunacağı düşünülmektedir.
1.Ekoturizm Kavramı
Bilindiği gibi insanları seyahat etmeye teşvik eden birçok neden bulunmaktadır ve bu seyahat nedenleri
günümüzde birçok turizm çeşidinin oluşmasında temel teşkil etmiştir. Farklı ihtiyaçlarla oluşan turizm
çeşitlerinden biri de ekoturizmdir. Ekoturizm günümüzde en hızlı büyüyen turizm çeşitlerinden bir tanesidir.
Çünkü günümüzde farklı kültürleri tanıma, onlarla bir araya gelme, doğa ile iç içe olma arzusunu taşıyan
kişilerin sayısı gittikçe artmaktadır. Dolayısıyla bu turizm çeşidi gelecekte daha da önem kazanarak büyümeye
ve gelişmeye devam edecektir.
Ekoturizm; ekolojik turizmin kısaltılmış halidir. Eko-turizm, doğayı bozmayan ve koruyan bir turizm anlayışını
ifade etmektedir. Bu tür doğayı koruyucu anlayış 1980’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Dünyada, hızlanan gelişmeler,
turizm faaliyetlerinin doğal ve kültürel kaynaklar üzerindeki olumsuz etkileri ve bu etkilerin turizmin kendi
geleceğini tehlikeye attığı anlaşılmaya başlanmıştır. Bu nedenle kaynakların daha uzun dönemli kullanımına
dayanan turizm türleri gündeme gelmiştir (Kaypak, 2012:12).
Ekoturizm; çevreye saygı ve duyarlılığın artırılması yoluyla, rekreasyonel turizm kaynaklarının gelecek nesillere
aktarımını ve bu sırada yerel halkın refahını ve bütünlüğünü geliştirmeyi hedefleyen, sosyal sorumluluk duygusu
içerisinde ölçülü, çevreye duyarlı, yaşama saygılı ve akılcı bir turizm politikası olarak ifade edilmektedir
(Erdoğan ve Yağcı,2).
Ekoturizm kavramını ilk defa kullanan Hetzer bu alanda dört temel disiplin (ayağı) belirlemiştir. Bunlar; çevreye
minimum etki, yerel kültüre karşı minimum etki ve maksimum duyarlılık, karşılayıcı ülkenin halk tabanına
maksimum ekonomik fayda, turistin en üst düzeyde bu seyahatlerinden haz almasıdır. Newsome ve diğ, de
342
benzer anlayışla ekoturizmin doğa-tabanlı yanı, ekolojik sürdürülebilirlik, çevresel eğitim, yerel halka fayda ve
turist tatmini sağlama gibi beş temel prensip üzerinde durmuştur. Ekoturizm kimi zaman yalnızca doğaya
dayanan turizm türünü ifade ederken kimi zaman da; çevreyi bozmayan, çevre kaynaklarına zarar vermeyen
hatta kullanılan doğal kaynakların sürekli korunması ve doğru işletilmesine katkıda bulunan turizm türü olarak
görülmektedir (Akay ve Zengin, 2012:116).
Tablo 1’de ekoturizm kavramı ile ilgili çeşitli tanımlar yer almaktadır. Tanımlardan da görüldüğü gibi,
ekoturizm doğal ve kültürel turizm çekiciliklerini hedef alan, tüketmekten çok çeşitli değerleri keşfetmeye dayalı
bir turizm etkinliğidir (Yılmaz ve diğ., 2005, s.2).
Tablo 1. Ekoturizm Tanımları (RAHEMTULLA ve WELLSTEAD,2001).
Table 1. Ecotourism Definitions
(RAHEMTULLA ve
Tanım
WELLSTEAD,2001). Tanımlayan
Definition
Literature
Ekoturizm toplumsal hayat içerisindeki
ekonomik
Kutay, 1989
sektörlerle
açıkça
ilişkilendirilen biyolojik kaynaklar ile
turizmin bir parçası olarak planlanan
doğal
alanların
kalkındırılmasında-
geliştirilmesinde kullanılan bir modeldir.
Nispeten
bozulmamış,
dokunulmamış
doğal alanlara, bu alanların yabanıl bitki
Ceballos ve Lascurain, 1989a
ve hayvanlarını, manzaralarını ayrıca
kültürel
çekiciliklerini
dışlamadan
öğrenmek, duygusal olarak tatmin olmak
gibi özel amaçlarla seyahat etmektir.
Ekoturizm doğa turizmi ile sinonimdir.
Boo, 1991a
Ekoturizm kuş, balina gözlemi, yabanıl
bitki fotoğraflama gibi tüketici olmayan
bir rekreasyondur.
Ekoturizm
Boeger, 1991
kaynakları
dünyanın
yanında,
yenilenebilen
diğer
kültürlerin
çeşitliliği ve saygınlığına itibar gösteren,
çevresel olarak güvenli turizmdir.
Çevresel ve kültürel anlayış, koruma ve
Ecot.Association of Australia, 1992
kıymet bilirliği güçlendiren, ekolojik
olarak sürdürülebilir turizmdir.
Norris, 1994
Yerel ekonomik faydaların sağlanması ile
kaynakların
korunmasını
bir
arada
343
yürütmedikçe, bu çeşit turizm ekoturizm
değildir.
Yerel halkın katılımını dikkate alarak,
Scace ve ark., 1992
ekosistem korumaya katkı yapan doğa
seyahatidir.
Çevrenin doğal tarihini ve kültürünü
anlamak
için,
kaynakların
yerel
halka
korunması
doğal
konusunda
ekonomik fırsatlar yaratırken, ekosistem
Ecotourism Society, 1993
bütünlüğünü değiştirmeyen doğal alanlara
yönelik özel amaçlı seyahatlerdir (daha
sonra şu şekilde kısaltılmıştır: yerel
halkın yaşam olanaklarını sürdüren ve
çevreyi koruyan, doğal alanlara yönelik
sorumlu seyahattir).
Ekoturizm, doğal çevrenin eğitimini ve
Commonwealth Department of Tourism,
yorumlanmasını içeren ve ekolojik olarak
1994
sürdürülebilir bir anlayışla yönetilen,
doğaya dayalı turizmdir.
Sürdürülebilir turizmin tüketim karakterli
olmayan dört şeklinden biri ve bir alt
Eagles, 1994
piyasasıdır.
öğrenmeyi
Yabanıl
ve
doğal
keşfetmeyi
çevreleri
amaçlayan
seyahatleri içerir.
Herhangi birine zarar vermeksizin, insan
Tickell, 1994
kültürü
ve
çeşitliliğinden
doğal
zevk
hayatın
şaşırtıcı
almak
amacıyla
yapılan seyahatlerdir.
Ekoturizm,
insanların
nispeten
bozulmamış, evlerinden 40 km den daha
uzak doğal alanlara, yöredeki yabanıl
Blamey, 1997
bitkileri,
hayvanları,
manzaraları
ve
bunların yanında, alanda bulunan kültürel
değerleri keşfetmek, öğrenmek ve onlara
kıymet vermek ana amacıyla yaptıkları
bireysel faaliyetlerden biridir.
Ekoturizm bazı çalışmalarda, turizmde olduğu gibi, soft(yumuşak) ve hard (yoğun) ekoturizm olarak iki grup
şeklinde değerlendirilmektedir. Ekoturizm; bazen kültürel değerleri de kapsayarak doğal çevreyi öne çıkaran,
344
sürdürülebilir bir şekilde yürütülen, keşif ve öğrenmeye dayalı bir turizm etkinliğidir. Hard ekoturizm; ideal
ekoturizm faaliyetidir ve kişilerin uzun süreli, yoğun bir şekilde doğa ile ilişki içinde olunmasını gerektirir. Diğer
taraftan, soft ekoturizm, başka amaçlarla gerçekleştirilen bir turizm faaliyetinin parçası olarak, doğa ile kısa
dönemli, sık ilişki içinde olunmasını gerektiren bir turizm etkinliğidir (Yılmaz ve diğ., 2005:1).
Dünya Turizm Örgütü ekoturizmin amacını; turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği zararın en alt düzeye
indirilmesi, turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim
verilmesi, turizmin yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu
bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması şeklinde ifade etmektedir. Bu açıdan, doğal ve sosyo-kültürel
koruma alanlarının yönetimi için kaynak ayrılması ve turizmin olumsuz etkisinin en alt düzeye indirilebilmesi
için doğal ve sosyo-kültürel çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi
gerekmektedir. Ayrıca, çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki
örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizm altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ekoturizm,
kitle turizminin tersine, turizmi yıl içine yayarak, doğal çevreye yapılan baskıyı azaltmak ve tahribatı düzeltmek
yerine, önlemeye yönelik planlama yaparak uzun vadeli ekonomik çıkar gözetmektedir (Kaypak, 2010:96).
Ekoturizm hakkında pek çok tanım yapılsa da, üzerinde fikir birliği bulunan temel özellikler şu şekilde
özetlenebilir;
•
Doğa temelli olması,
•
Bio çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması,
•
Yerel toplumların refahını desteklemesi,
•
Olumsuz çevresel ve sosyo kültürel etkilerin minimuma indirgenmesi için aktivitelerini hem turistler
hem de yerel halkın sorumluluğunda düzenlemesi,
•
Yenilenemez kaynakların minimum kullanımını gerektirmesi,
•
Yerel mülkiyetin ve yerel topluma dönük istihdam imkanlarının üretilmesini öngörmesi (Yücel,
2002:2).
Ekoturizmin günümüzdeki içeriği gün geçtikçe daha da zenginleşmektedir. Ancak, tanımların ortak noktalarına
bakıldığında ekoturizmin aşağıdaki özelliklere sahip olduğu görülmektedir. Ekoturizm,
1- Benzersiz, ulaşılabilir (korunan veya korunmayan) doğal çevre gerektirir,
2- Katılımcılarının “istenen” davranışlarını geliştirir ve çevre ahlakını güçlendirir,
3- Kaynakları bozmaz, doğal çevrenin tüketici bir şekilde aşınmasına sebep olmaz ve arazinin uzun dönemli
güvenliğini sağlar,
4- Dışsal (extrinsic) değerlerden çok, öz (intrinsic) değerlere odaklanmıştır,
5- İnsanların çevresine değil, sorunun çevresine yönlendirilmiştir,
6- Çevre ve yaban hayatı için yararlıdır,
7- Bölgede yer alan doğal çevre ve herhangi bir kültürel değer üzerinde ilk etkiye sahiptir,
8- Turizme yerel toplulukları aktif bir şekilde dahil eder,
9- Memnuniyet derecesi fiziksel başarı veya heyecandan çok, eğitim ve kıymet bilirlikle derecelendirilir,
10- Önemli bir hazırlık gerektirir, hem liderlerin hem de katılımcıların çok bilgili olmaları istenir,
345
11- Tur operatörlerinin, yerel rehberlerin ve diğer işletmenlerin eğitimli olmalarını gerektirir,
12- Yöre halkına girişim olanakları sunar ve istihdam sağlar, şeklinde sıralanabilir (Yılmaz ve diğ., 2005:1-2).
2.Sürdürülebilir Turizm ve Ekoturizmin Sürdürülebilirliği
Bir yörenin veya bir ülkenin sahip olduğu denizler, ormanlar, göller, dağlar v.b. birçok doğal zenginlikler o
bölgeyi turizm faaliyetleri açısından cazip hale getirmekte ve turistlerin tercih sebebi olmaktadır. Ancak çok
önemli bir kaynak olan doğa ve doğal zenginlikler doğru kullanılmayarak ekoturizm ve amaç ve hedeflerinden
uzak yapılan her türlü turizm faaliyeti, mevcut ekolojik dengeyi bozmaktadır. Dolayısıyla turizm
uygulamalarından fayda sağlamak yerine ekolojik yapısı zarar görmüş bir doğal çevre ile karşı karşıya
kalınabilmektedir.
Turizm sektörünün var olması ve sürdürülebilirliği turizme kaynak teşkil eden bölgesel ve yerel alanlara özgü
doğal ve kültürel değerlerin korunarak kullanılmasına bağlıdır. Sürdürülebilir gelişme ve aynı zamanda çevreye
uyumlu bir hayat için öncelikle ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesi gerekir. Ayrıca doğal
alanların ve kırsal kesimlerin turizmin olumsuz çevresel etkisinden korunması ve turistlerin çevresel sorunlar
olmayan alanlarda, doğa içinde turistik faaliyetlere katılması gerekir (Akpınar ve Bulut, 2020: 1578).
Toplumların sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihsel birikimler, söz konusu toplumun kültürel kimliğini,
turizmdeki algılamaları ve turizm kimliğini belirlemektedir. Sağlıklı kültürel değişimin ilk şartı sahip olunan
birikimin korunması, geliştirilmesi ve uyumlu yeni ilavelerin yapılmasıdır. Her toplum kendisine, yaşam tarzına
ve kültürüne has eklemelerle sahip olduğu potansiyeli zenginleştirerek o topluma özgü değerlerin ve toplumun
kimliğini yansıtan görüntüyü ortaya çıkarmaktadır. Koruma, geliştirme ve uyumlu ilavelerle değişimlere uğrama,
turizmin sürdürülebilir bir yaklaşımla ele alınmasını gerektirmektedir (Duran, 2010:180).
Sürdürülebilir turizm, insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan ve
değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren
sistemlerin devam ettirildiği ve bunun yanı sıra tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin
ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ve gelecek kuşakların da aynı ihtiyaçlarını
giderebilecekleri şekilde yönetildiği bir kalkınma türü olarak ifade edilmektedir (Çakılcıoğlu, 2).
Turizm sektöründe en geniş faaliyet ağına sahip sivil inisiyatif ve en büyük uluslar arası birlik olan Dünya
Turizm örgütü kongrelerde sıkça şu tanımlamayı yapmaktadır: “Sürdürülebilir turizm gelişimi, gelecek yaratmak
adına fırsatlar oluştururlarken ve geliştirirlerken şimdinin turistleri ve ev sahibi toplumlarında beklenti ve
ihtiyaçlarını karşılar. Bu, kültürel entegrasyon ve özellikle ekolojik maddeler, biyolojik çeşitlilik ve yaşamsal
sistemler desteklenirken ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçların karşılanabileceği yollarda bütün kaynakların
yönetilmesinin planlanmasıdır. Bu tanımlama ile yola çıkarak sürdürülebilir turizmin özellikleri şu şekilde
sıralanabilir:
1. Turizmin doğal, tarihi, kültürel ve diğer kaynakları halihazırda toplum için getirisinin devamı yanında
gelecekte de kullanımı için korunur.
2. Turizm gelişimi, turistik bölgede çevresel ve sosyokültürel problemlere yol açmayacak şekilde planlanır
ve yönetilir.
346
3. İhtiyaç duyulan yerlerde genel çevre kalitesi sürdürülür ve geliştirilir..
4. Yüksek oranda bir turist doyumu, turistik destinasyonun pazarlanabilirliğinin ve popüleritesinin devam
ettirilmesi ile sağlanır ve sürekli bir hal alır.
5. Turizmden elde edilen fayda, toplum içinde daha geniş kesimlere yayılır.”(Uçkun ve Türkay, 2003:5-6).
Bu turizm biçimi, yerel yönetimlerin denetimi altında, çevreye saygılı, yapılaşmada yerel mimari özelliklerin
korunmasına, arkeolojik kalıntı ve tarihsel yapıların özgün ortamla uyumunun bozulmamasına önem
vermektedir. Buna ilaveten, yeni yapılanma yerine, varolan yapıların yeniden kullanımını özendirmekte ve
yöresel ekonomik uğraşları korumakta ve geliştirmektedir. Sürdürülebilir turizm, doğal alanların ve kırsal
kesimlerin, geleceğin turizm alanları olarak, turizmin olumsuz çevresel etkisinden korumakta ve günümüz
turizmi içinde, turistlerin çevresel sorunları olmayan ortamlarda, doğa içinde turistik etkinliklere katılmasını
sağlamaktadır (Çakılcıoğlu, 2).
Ekoturizmde ana ilke, sahip olduğumuz doğal ve kültürel değerlerin korunması, geliştirilmesi, yerli halkın
katılımını ve kalkınmasını sağlamaktır. Kontrollü şekilde gerçekleştirilen turlar, çevresel bozulmayı önlediği gibi
yerel halkın ekonomik kazanç elde etmesini sağlamaktadır. Ekoturizm çevreye zararlı değildir ve bu nedenle
genellikle sürdürülebilir olarak algılanmaktadır Aynı zamanda, ekoturizm, çevreci örgütler ve Dünya Bankası
tarafından doğa için olumlu bir gelişme olarak önerilmekte ve desteklenmektedir. Ekoturizmi bu şekilde
algılamak, yapılacak olan turizm faaliyetlerini ekolojik ve ahlaki ilkelere göre yürütmek, turizme ve yerli halka
çok büyük katkılar getirecektir. Ekoturizm, “çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti altına alan,
yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm” olarak algılanmaktadır. Ancak, ekoturizm genellikle faaliyet alanı
olarak doğada yapılan turizm çeşitlerini kapsamaktadır ve bu nedenle doğal çevrenin ve yerel kültürlerin
sürdürülebilirliği ilkelerine sahip olması gerekmektedir (Kaypak, 2010:103).
3. Türkiye’de Sürdürülebilir Ekoturizm ve Ekoturizm Çeşitleri
Klasik turizm veya deniz-kum-güneş olarak da adlandırılan kıyı turizm çeşitleri Türkiye gibi gelişmekte olan
birçok ülkede büyük bir ekonomik kazanç kaynağı olarak görülmektedir ancak beraberinde doğal çevreye
verdiği zarar da oldukça fazladır. Günümüzde insanların beklentilerindeki değişiklikler, farklı ihtiyaçlar ve
bilinçlenmeleri sonrasında farklı turizm çeşitlerine özellikle doğa kökenli turizm çeşitlerine yönelime neden
olmuştur. Türkiye’de bu değişim süreci içinde olan bir ülke alarak turizm politikalarında birtakım değişikler
yapmıştır.
Ekolojik turizm, turizmin ekonomik kazançlarından faydalanmak ve yaşam standartlarını arttırmak yönünden
Türkiye için uygun bir turistik politika unsurudur. Gelecek dönemlerde oluşacak olası gelişmelerden Türk
turizminin gelecekte muhtemel gelişmelerden nasıl etkileneceği belli değildir ancak uygulanacak turizm
politikaları turizmin gelecekteki durumunu etkileyecektir. Ürün geliştirme ve alternatiflerin oluşturulması en
önemli politikalardır. Sahip olunan bozulmamış doğası ve değerleri ve kültürel varlıkları ile ürün
çeşitlendirmesine gidilmesi gerekmektedir (Kaypak, 2010:106).
347
Ülkemizin ekoturizmde başarılı olma şansı Akdeniz çanağında yer alan diğer ülkelerden çok daha fazladır.
Çünkü ülkemizde farklı inanç ve kültürlerin bir arada uzun yıllar yaşamıştır ve bunun sonucu olarak kendine
özgü doğu ile batı arasında bir kültüre ve otantik değerlere sahip olmuştur.
Akdeniz çanağında turizm
potansiyeli yüksek ülkelere bakıldığında genel olarak bu ülkelerin endüstriyelleşmiş ve kentli nüfusu
yoğunlaşmış oldukları görülmektedir. Ülkemizin henüz gelişmekte olan bir ülke olması ve doğal ve kırsal
kültürel değerlerinin büyük bir bölümünü hala canlı bir şekilde sürdürmesi nedeniyle Türkiye’nin birçok
bölgesinde sürdürülebilir ekoturizm için büyük bir potansiyel bulunmaktadır (Selimoğlu, 2004:10).
Türkiye ormanları, kıyıları, yaylaları, mağaraları, yaklaşık 8000 km. uzunluğundaki sahilleri, çeşitli
medeniyetlere ev sahipliği yapması nedeniyle sahip olduğu tarihi ve kültürel zenginlikleri, flora ve faunası,
mağaraları, akarsuları, dağları, kanyonları, dört mevsimin yaşandığı iklim şartları ile Akdeniz’deki en çekici
turizm alanlarından birisidir. Sahip olduğumuz tüm bu zenginlikler ekoturizm faaliyetleri için çok önemli
kaynaklardır. Örneğin, Türkiye’de 420 civarında kuş türü belirlenmiştir oysa tüm Avrupa’da 500 kuş türü
bulunmaktadır. Buna ilaveten sahip olduğumuz 9000 bitki türü ile Avrupa’da saptanan yaklaşık 12000 bitki
türünün çok büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Bir ülkede ekoturizmin gelişebilmesi için sadece doğal
zenginliklere sahip olmak yeterli değildir. Ülkemiz sahip olduğu sosyo-kültürel değerleri ile de ekoturizm
açısından büyük bir potansiyele sahiptir.
Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığı çevreyi korumak, turizm ürünlerini çeşitlendirmek, kıyı alanlarındaki
yoğunluğu azaltmak ve daha az gelişmiş bölgelerin turizm uygulamalarıyla sosyo-ekonomik açıdan gelişmeleri
için çeşitli turizm projeleri ortaya koymuşlardır. Bunlar; Atak Projesi, Mavi Bayrak Projesi ,Belek Yönetim
Planı, Yayla Turizmi Projesi, Atlı Doğa Yürüyüşü Projesi, Mağara Turizmi Projesi, Dağ-Doğa Yürüyüşü Projesi
(Trekking), Akarsu Turizmi (Kano-Rafting) Projesi, Bisiklet Tur Güzergahlarının Belirlenmesi-Geliştirilmesi
Projesi, Sportif Olta Balıkçılığı, Kuş Gözlemciliği, Botanik (Bitki İnceleme) Projesi gibi projelerdir.
Türkiye’de ekoturizm kapsamında, yapılan başlıca ekoturizm faaliyetleri şu şekilde sıralanabilir: (Kultur.gov.tr
ve Akpınar ve Bulut, 2010:1580-1590).
3.1. Kuş Gözlemciliği
Zengin sulak alanlara sahip olan ve konumu sebebiyle kuş göç yolları üzerinde bulunan ülkemiz 466 kuş türü ile
zengin bir potansiyele sahiptir. Türkiye’de kuş gözlemciliği alternatif turizm çeşitleri içinde son yıllarda
dünyadaki gelişmelere paralel olarak hızla gelişme göstermektedir.
3.2. Botanik Turizmi
Anadolu Yarımadası dünyada benzerine az rastlanan bir bitki çeşitliliği vardır çünkü bu bölge çeşitli coğrafi
özelliklere ve coğrafi farklılığın getirdiği iklim çeşitliliğine sahiptir ve ayrıca üç kıta arasında doğal bir köprüdür.
Ülkemiz 9.000 adet bitki sayısına sahiptir ancak bu sayı Avrupa'nın tamamında toplam 12.000 adettir. Ülkemiz
bitki çeşitliliği açısından ise Avrupa'dan üstündür. Zira dünyada sadece belli bir bölgede yetişen veya anavatanı
belli bir bölge olan (endemik) bitkiler açısından ülkemiz Avrupa'dan üstün olmanın da ötesinde dünyanın birkaç
bölgesinden biri olmaktadır. Avrupa'nın endemik bitki sayısı toplam 2.750 adet iken bu sayı ülkemizde 3.000
348
adettir. Sadece Antalya ilimizdeki endemik bitki sayısı 600'dür. Türkiye'nin bitki zenginliğinin en önemli
nedenlerinden biri, buzul çağlarında Anadolu'nun bitkiler için bir sığınak olmasıdır. Günümüzde de Türkiye
hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan bir şekilde 3 farklı bitki alanının kesişme noktasında yer almaktadır.Bu bitki
alanları Akdeniz Bitki Alanı (Akdeniz ve Ege bölgelerini kapsamaktadır), Avrupa-Sibirya Bitki Alanı
(Karadeniz ve Marmara bölgesini kapsamaktadır), İran-Turan Bitki Alanı (İç Anadolu ve Doğu Anadolu
bölgesini kapsamaktadır.)dır.
3.3. Doğa Yürüyüşü (Trekking)
Trekking, kelime anlamı olarak “uzun ve zorlu yolculuk” demektir. Alp himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer
alan ülkemizin dağ ve sıradağları, flora ve faunasıyla çok zengindir. Dolayısıyla dağ-doğa yürüyüşüne elverişli
önemli bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin planlı bir yaklaşımla turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi
gerekmektedir. Böylece turizmin tür ve aktiviteleri zenginleştirilerek arz kapasitesi geliştirilebilecek, alternatif
turizm alanları koruma-kullanma dengesi içerisinde hizmete sunulabilecek, tanıtılabilecek ve farklı yöreler
turizmin ekonomik ve sosyal katkılarından yararlandırılabilecektir.
Türkiye, farklı yüksekliklerde, zengin jeo morfolojik ve tektonik yapıya sahip, flora ve faunası olan ormanlara ve
siluete sahip, zengin av ve yaban hayatı olan dağlarıyla hem kış turizmi hem de dağ yürüyüşü ve tırmanışları için
dağcılık sporunu sevenlere olağanüstü çekici ve ilginç olanaklar sunmaktadır. Türkiye'yi her yıl dünyanın çeşitli
yerlerinden çok sayıda turist