toplumun genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili bilgi düzeyi ve bu

Transkript

toplumun genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili bilgi düzeyi ve bu
TOPLUMUN GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERLE İLGİLİ BİLGİ
DÜZEYİ VE BU ÜRÜNLERİ KABUL EDERLİK DURUMU
Deniz Türküm Atikcan, Alper Bülbül, Oya Coşkun, Işık Batuhan Çakmak, Onur Can Özkan,
Özen Taş
Danışman: Dr. Elif Durukan
ÖZET
1996’da piyasaya sürülmesinden bu yana, Dünya çapında artan ekim alanları genetiği
değiştirilmiş (GD) ürünlerin gelecekte yaygın kullanılacağını göstermektedir. Gıda alanında
modern biyoteknoloji tekniklerinin kullanımı bu ürünlerin insan-hayvan sağlığı ve çevre
üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerin belirlenmesi, önlenmesi ve meydana gelecek
zararların kontrol altında tutulması için alınacak önlemleri kapsayan “biyogüvenlik”
kavramını da gündeme getirmiştir. Biyogüvenlik unsurları içinde “halkın eğitimi ve katılımı”
önem arz eden konulardan biridir. Biyogüvenlikte Cartagena protokolünün 23. Maddesi
biyogüvenlik konusunda halkın bilinçlendirilmesini, eğitimine ve katılımına yardım ve teşvik
etmeyi, karar mekanizmalarında alınan kararların sonucunun halka açıklanmasını, karar
vermede halka danışmayı zorunlu hale getirmektedir. Bu nedenle halkın bu konudaki bilgi
düzeyinin yüksek olması son derece önemlidir.
Toplumun GD ürünlerle ilgili bilgi düzeyi ve bu ürünleri kabul ederliği ile ilgili yapılan
çalışmaların çoğu tüketici araştırmaları olup pazarlama stratejileri geliştirmeye yöneliktir.
1990’lı yıllarda yapılan araştırmalarda tüketicilerin bu ürünlerle ilgili bilgi düzeyinin genel
olarak tüm toplumlarda düşük olduğu ancak yine de çoğu toplumda genetiği değiştirilmiş
ürünlere karşı pozitif bir bakış açısının bulunduğu ve halkın bu tür ürünleri satın almaya karşı
olumlu bir tutuma sahip olduğu saptanmıştır. Son yıllarda ise bilgi düzeyinin yine düşüktür.
Geri kalmış ve gelişmekte olan toplumlarda GD ürünleri kabul etme oranı yüksektir; bu
durum bu toplumların gıda ihtiyacının daha büyük ve acil oluşuna, politikacılara ve medyaya
çok sorgulamadan inanılmasına bağlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde GD ürünlere bakış açsısı
olumsuz yöndedir; algılanan faydalar daha az olup algılanan risk çok daha yüksek
seviyededir. Ancak bu toplumların da daha ucuz olması, ürün etiketlerinde mutlaka
belirtilmesi şartıyla GD ürünleri satın alıma, tüketme eğiliminde oldukları görülmektedir.
1. GİRİŞ
Canlıların gen dizilimi genetik olarak değiştirilerek ya da bu canlılara çeşitli mikroorganizma,
bakteri, virüs, hayvan ve bitkilerden gen aktarımı yoluyla kendi doğasında olmayan bir özellik
kazandırılmasıyla oluşturulan yeni organizmalara Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)
denilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütüne göre; dünya nüfusunun hızla artışı ile aşırı miktarda ihtiyaç duyulan
gıda üretimi için tarımsal ilaç kullanımının azaltılması, verimliliğin artırılması, uygun
olmayan iklim koşullarında bile ürün alınabilmesi, besin değerinin ve raf ömrünün artırılması
gündeme gelmiştir. Bunun ise üretim biçiminin değiştirilmesi ile mümkün olabileceği ve
böylece dünyadaki açlığa çare bulunabileceği savunulmaktadır [1].
Genetiği değiştirilmiş gıdalara karşı toplumun değişik kesimleri farklı tutum sergilemektedir.
Bazı kesimler karşı çıkarken, bazı kesimler ise bu uygulamalara olumlu bakmaktadırlar.
1
Tablo 1: Genetiği değiştirilmiş organizmalara karşı çıkanlar ve onları destekleyenler
Kimler karşı çıkıyor?
Organik tarımcılar
Çevreci örgütler
Tüketici örgütleri
Bazı politikacılar
Tarımsal üretici örgütleri
Küreselleşme karşıtları
Bazı akademisyenler...
Kimler destekliyor?
Üretici firmalar
Tarımsal üreticiler
Bilimsel kurumlar
Uzman kamu kuruluşları
Bazı ülkelerde tüketiciler...
Karşı çıkan kesimlerin öne sürdüğü nedenler arasında; genetiği değiştirilmiş organizmaların
insan sağlığına olumsuz etki yapması, çevrenin biyolojik yapısını değiştirebileceği, dışa
bağımlılığı artırabileceği düşünceleri, ülkelerin tarım sektörlerini tekelci firmaların eline
teslim eden ürünler olmaları, pazar payında çıkar çatışmaları yaratmaları ve bunların yanında,
dile getirilmeyen gerekçeler bulunmaktadır [2]. Olumlu bakanlarsa; üretici firmaların mal
satma kaygısı olduğunu, tarımsal üreticinin verimini ve gelirini artırma arzusunun
bulunduğunu, bilimsel kurumların karşılaştırmalı risk analizlerinde alternatif yolların daha
üstün olmadığını değerlendirmeleri ve tüketicinin bilime ve teknolojiye güveninin olduğunu
düşünmektedirler [2].
Görüldüğü üzere GDO konusundaki görüşlerin belirli bir nedene bağlanamaması ve izlenen
farklı politikalar, çeşitli kültürlerde, kültürlerin de etkisiyle genetiği değiştirilmiş
organizmalara karşı farklı anlayışları ortaya çıkarmıştır. Toplumların sosyopsikolojik ve
kültürel yapısı toplumun GDO’lara karşı tutumunda oldukça etkilidir [3].
Bu çalışmada değişik ülke toplumlarında yapılan araştırmalardan elde edilen çıkarımlardan
yola çıkarak, toplumların genetiği değiştirilmiş organizmalara özellikle de gıdalara karşı bilgi,
bilinç, tutum ve davranışlarını ortaya koyan bilgiler derlenmiştir.
2. AMERİKA
ABD’de 2004 yılında yapılan FP+1 anketinde tüketiciler hedef alınmış ve birçok önemli
sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçların en büyüğü, rast gele tüketicilerin durumlarıyla genetiği
değiştirilmiş gıdalar konusunda toplum eğitiminden geçmiş kişilerin durumlarının arasında
uçurum bulunmasıdır [4]. ABD’de genel anlamda genetik modifikasyon farkındalığı düşük
olarak saptanmaktadır. Yapılan anketlere göre de Amerikalılar, genetik modifikasyonun en
fazla bitkilerde uygulanmasından hoşnutluk duyarlarken en az hoşnutluğu insan
uygulamalarında göstermektedirler. Bunun yanında, Amerikalılar, FDA, bilim adamları ve
çiftçilerin genetiği değiştirilmiş gıdalar hakkındaki bilgi(lendirme)lerine güvenmektedirler;
buna karşın, yapılan çalışmalara göre Amerikalıların GDO konusundaki bilgi düzeyleri
düşüktür. Bu konulardaki öngörü ve düzenlemelerin bazı toplum ve devlet birimlerince
uygulamaya geçirilmesini beklemektedirler [5].
Amerikalıların FDA’ya güvenleri, bir etiket çalışmasıyla ortaya konmuştur. ABD’de
araştırmacı Roe ve Teisl ülkelerinde yaşayan 1898 kişi ile 3681 adet ürün etiketi üzerinde bir
anket çalışması yapmışlardır. Hazırladıkları anket formlarını elektronik posta (e-mail) ile
kişilere göndermişler ve cevapları değerlendirmişlerdir. GDO içeriği hakkındaki etiket
bilgilerinin güvenilirliği araştırıldığında ABD’de yaşayan insanlarının büyük bir
çoğunluğunun FDA kuruluşuna güvendiği görülmektedir. Ancak etiketler üzerindeki
bilgilerin yeterliliği ve açıklığı ile ilgili sonuçlarda ise etiket bilgilerinin yetersiz olduğu
2
sonucu çıkmıştır. ABD’de satılan ürünlerin üzerindeki etiketler açısından satın alınma sıklığı
incelendiğinde daha çok FDA ve USDA kuruluşları tarafından etiketlenen ürünlerin daha
gönül rahatlığı ile alınıp tüketildiği görülmektedir [6].
Şekil 1: Food Policy Institute’un Amerikalıların GDO bilgi düzeylerine ait çalışmalarının sonucu (2003) [5].
Güney Amerika’da da durum benzerdir. Venezüella çalışmaları, toplumun bilgi düzeyinin
biraz olsun arttığını ortaya koysa da büyük miktardaki değişiklikler saptanmamıştır.
Venezüella-Caracas’ta da 200 tüketici üzerinde bir anket çalışması yapılmış ve ankette gıda
güvenliğinin algısı hakkında 2 farklı soru sorulmuştur. Birinci soruda pestisit kalıntısı, katkı
ya da koruyucu maddeler, mikrobiyal bulaşma, antibiyotik veya hormonlar, biyoteknoloji gibi
gıdalarda bulunabilecek risk faktörlerinin hangilerinin kendilerini ilgilendirdiği sorulmuştur.
Tüketicilerin %37,8’inin mikrobiyal bulaşmadan endişe duydukları, biyoteknolojiyi ise
tehlikesiz gördükleri görülmektedir (Tablo 2). Ancak Hoban (1999), ABD’deki tüketicilerde
mikrobiyal kirlemenin daha çok endişeye neden olduğunu (%69) ifade etmektedir [6].
Tablo 2: Tüketicinin gıda riski üzerindeki algısı [6].
Risk
Zirai ilaç kalıntısı
Katkı veya koruyucu
Mikrobiyal bulaşma
Antibiyotikler veya hormonlar
Işınlanmış gıdalar
Biyoteknoloji
Hiçbiri
Diğer
(%)
13,0
8,8
37,8
4,7
6,7
0,0
11,9
17,1
İkinci soruda ise yukarıda Tablo 2’de yer alan faktörlerin zarar derecelerinin sınıflandırılması
istenmiştir. Tüketicilerin vermiş oldukları yanıtlar incelendiğinde zirai ilaç kalıntısının tehlike
boyutunun %76,2 oranında ciddi tehlike olarak algılanırken ikinci sırada %75,7 ile ışınlanmış
gıda gelmektedir. Buna karşın biyoteknoloji konusunda (genetiği değiştirilmiş organizmaGDO) ise ankete katılan tüketicilerin %41,5’inin tehlike konusunda bir bilgilerinin olmadığı
anlaşılmıştır.
3
Tablo 3: Tüketicinin gıda güvenliği üzerine algısı [6]
Zirai ilaç kalıntısı
Katkı ve koruyucu madde
Mikrobiyal bulaşma
Antibiyotik veya hormon
Işınlanmış gıdalar
Biyoteknoloji
Ciddi
Tehlike %
76,2
44,0
51,8
22,8
75,7
13,4
Hafif
Tehlike %
16,6
40,9
16,1
48,2
14,5
19,7
Tehlikeli
Değil %
2,1
4,7
11,4
20,2
1,0
25,4
Tehlike
Bilinmiyor %
5,1
10,4
20,7
8,8
8,8
41,5
Tüketicilerin büyük bir çoğunluğunun biyoteknolojinin çeşitli alanlarda kullanımı konusunda
az tedirgin oldukları anlaşılmaktadır. Sonuçlar Tablo 4’teki gibidir.
Tablo 4: Biyoteknolojinin çeşitli sahalarda uygulanmasının tüketiciler tarafından kabul edilebilirliği (1: ret, 10:
kabul) [6].
Uygulama
Mahsul yetiştiriciliğinde kullanımı
Daha az yağlı ve daha çok vitaminli gıdaların üretilmesinde
Mısır üretiminde zirai ilaçların kullnımının azaltılmasında
İnsülin enziminin veya tibbi ilaçların hazırlanmasında
Hastalıklara karşı dayanıklı çiftlik hayvanlarının yetiştirilmesi
Gıda maddelerinin hazırlanması
Ortalama, x
6,40
6,86
7,06
6,40
6,38
5,03
GDOların bilinip bilinmediği ile ilgili bir soruya tüketicilerin genel yanıtı yaklaşık %51 evet
%49 hayır olmuştur. Ürün üzerinde “GDO tanımlayan sembol ya da bilgi bulunsun mu?”
sorusuna yanıt ise %92 oranında evet olmuştur.
Brezilya’da gerçekleştirilen bir çalışmada bilgi düzeyi ve tutumun; yaş, cinsiyet, ekonomik
düzey ve coğrafi konuma bağlı olmasının yanında bunu belirleyen asıl ve kaçınılmaz etkenin
halkın/bireyin eğitim düzeyi olduğu tespit edilmiştir. Halkın GDO’lara olan tepkisinin
%90’ının genetiği değiştirilmiş gıdalar üzerine olduğu anlaşılmıştır. Eğitim düzeyinin yetersiz
olduğu bölgelerde bireyin sadece ham ürünlere (mısır, domates, soya fasulyesi vb.) karşı
tepkili olduğu, bu ham ürünlerden elde edilen ürünlere (mısır gevreği, ketçap vb.) karşı
yüksek bir tepkiye sahip oldukları anlaşılmıştır.
3. AVRUPA
Avrupa’da da durum diğer bölgelerde olduğundan çok büyük farklılıklar göstermemektedir.
Avrupa’nın GD gıdalar konusundaki durumunu başlıca olarak Eurobarometer adı verilen
anketten öğrenmekteyiz. Amerika’nın FPI anketine benzeyen bu ankette de toplum bilgisini
ölçen ve “Evet” ya da “Hayır” yanıtlarının ağırlıkta olduğu sorular bulunmaktadır. Bu ankete
göre, Avrupalılar, gıda ve tarım sektörü konusunda eğitim sistemlerini eleştirmekte ve daha
fazla bilgi talep etmektedirler [7]. 2006 yılında gerçekleştirilen Uluslar arası Gıda Bilgisi
Konseyi1 anketi de, toplumun neredeyse 2/3’ünün biyoteknoloji hakkında çok az bilgisi
olduğunu ya da hiç olmadığını söyleyerek eğitim durumunun ciddiyetini doğrulamaktadır [8].
1
International Food Information Council (IFIC)
4
Tablo 5: AB ülkelerinde biyoteknoloji konusundaki bilgiler ve görüşülen kişi sayısı [9].
Almanya’da, genetiği değiştirilmiş organizmalara karşı toplum bilincini ve
kabullenebilirliğini ölçen çalışmalar yapılmıştır. Buna göre; Alman tüketiciler, genetiği
değiştirilmiş besinleri onaylamamaktadır. Genetiği değiştirilmiş besinlerin desteklenme
oranları, diğer birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi 1996 ve 2005 yılları arasında %56’dan
%30’a gerilemiştir. Alman ekonomi pazarında, genetiği değiştirilmiş ürünlerin potansiyeli
yüksekken, genetiği değiştirilmiş besinler daha az tercih edilmektedir. Genetiği değiştirilmiş
besinler hakkındaki gelecekte yapılacak olan araştırmaların sonucunda Alman tüketicilerin
ona olan tutumunun değişmeyeceği öngörülmektedir. Genetiği değiştirilmiş besinler hakkında
verilecek olan olası bir eğitimin de genetiği değiştirilmiş besinlere karşı olumlu bir bakış açısı
getirmeyeceği düşünülmektedir [10].
Şekil 3: GDO’ya karşı tutum modeli [10].
5
Tablo 6: Almanya’daki Biyoteknoloji hakkındaki yüzdelik bilinç düzeyi [10].
Avrupa’da yapılan bir diğer bir çalışma da Slovak öğretmenleri kapsamaktadır. Bu çalışmaya
göre GD mikroorganizmaların ve bitkilerin, hayvansal GDO’lardan daha uygun bulunduğu
gözlemlenmiştir, bilgi düzeyi ve tutum arasında hiçbir korelasyon bulunmamıştır. Bilgi
düzeyi ve kabullenme arasında zayıf, tutum ve kabullenme (GDO’yu kabul etme) arasında da
güçlü bir korelasyon bulunmuştur. Ayrıca insanların biyoteknoloji hakkında bilgi düzeyi ne
kadar yüksekse o kadar pozitif tutuma sahip oldukları saptanmıştır. Slovak öğretmenler,
GDO’lu maddeleri vücutlarına herhangi bir şekilde almak konusunda son derce katı olup
GDO’lu ürünlerle beslenmiş olabilecek hayvanların etini bile yemek istememektedirler.
Sonuçlara göre hem modern biyoteknoloji hem de biyoteknolojinin insan ve çevre üzerine
avantajları, dezavantajları hakkındaki bilgi düzeyi yeterlilikten çok uzaktır. Bilgi düzeyindeki
bu düşüklük bilgi kaynaklarının çoğunlukla medya, internet ve çevre olmasından
kaynaklanmaktadır. Bu çalışmaya göre karşılaşılan en büyük engel, tutumların
değiştirilmesindeki zorluk olarak görülmektedir [11].
İsveç’te de durum çok farklı görünmemekle birlikte halkın tutumu ilgi çekicidir. İsveç halkı
organik besinlere oldukça pozitif tutum sergilerken, genetiği değiştirilmiş besinlere karşı katı
bir şekilde negatif tutum sergilemektedir. Genetiği değiştirilmiş organizmalar ise “kötü”
olarak sınıflandırılmaktadır. İsveç halkı gen teknolojisine en negatif tutumu sergileyen halk
olarak belirlenmiştir [12]. Kimileri bu katı ve olumsuz tutumun halkın, genetiği değiştirilmiş
besinlere karşı yetersiz bilgisinden olduğunu iddia etse de İsveç halkının gen teknolojisi
hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır [13].
Bu konuya ilişkin bir diğer çalışma da Hollanda’da gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışmada
domates, tavuk eti, patates ve bunlardan elde edilen ürünler kullanılmıştır. Kullanılanların
bazıları GDO’lu bazıları doğal olarak alınmış ve sözü edilen ham maddeler ve bunların
ürünleri katılımcılara tattırıldıktan sonra hangilerinin lezzetli olduğu ve kabul edilebilineceği
sorulmuştur. Sonuç olarak elde edilen verilerde genetiği değiştirilmiş besinlerin sağlıklı olarak
algılandığı takdirde tamamen doğal ürünlere tercih edileceği görülmüştür [14].
4. UZAKDOĞU
Doğu Çin’in 11 şehrinde yapılan araştırmaya göre, kentsel bölgedeki 213 tüketici genetiği
değiştirilmiş besinleri duymuştur; ama biyoteknoloji hakkındaki bilgileri kısıtlıdır. Çinli
tüketicilerin genetiği değiştirilmiş besinleri kabullenirlikleri ve satın almadaki gönüllülükleri,
diğer ülkelere göre daha fazladır. Genetiği değiştirilmiş besinler hakkındaki bilgi ve onların
ücretleri, satın alımlarında en önemli iki faktördür. Aynı zamanda bu faktörler, tüketicilerin
tavırlarını da belirlemektedir [15].
6
Tablo 7
[15].
Güneydoğu Asya’nın biyoteknolojik araştırmalar için en iyi tarımsal kapasiteye sahip olan
Filipinler de de polarize tartışmalar sürüyor. Hükümet dışı tarımsal alanlar da gen teknolojisi
reddedilirken, bilimsel çalışmalar bakımından bu yöntemlere sıcak bakılıyor. Genetiği
değiştirilmiş besinlere karşı Filipinler, ABD’ye göre daha olumlu bir tutum sergilemektedir
[16]. Green adlı sivil toplum kuruluşu tarafından yapılan araştırmalara göre okul kafeteryalarının
güvenli olmadığı saptanmıştır. İncelemeye alınan 13 okulun yarıdan çoğu, öğrencilere yiyeceklerinde
GDO içeren soya kullandığı belirlenmiştir. Devletin etiketleme zorunluluğu koymasından sonra GDO
kullanımının %10 kadar düşüş gösterdiği saptanmıştır [16].
Tayvan’da yapılan bir araştırmaya göre Tayvanlıların % 60’ı GDO içeren gıdaları güvensiz
bulmaktadırlar. Ayrıca insanların bu konudaki bilgileri artsa bile bu konuda daha iyimser
olmadıkları görülmektedir. Bu durumun nedenlerinden birincisi; daha fazla bilgiye sahip
oldukça daha kritik ve eleştirel sorular sorup daha şüpheci olmaya başlamalarıdır. Çeşitli
yasal organizasyonların insanları bilinçlendirme çabaları GDO’nun üzerine yoğunlaşan
yaklaşımları pozitif yönde etkilerken, zararı üzerine yoğunlaşan yaklaşımları negatif yönde
etkilemektedir. Tüketicilerin yarar üzerine yaklaşımları ne derece çoksa, GDO’ya pozitif
yönden yaklaşımları da aynı derecede artıyor. Bunlara ek olarak GDO’yla ilgili bilginin yanı
sıra bilginin kaynağının güvenilirliğinin daha önemli olduğu saptanmıştır. Ayrıca negatif
yaklaşım ve tutumların değiştirilmesinin daha zor olduğu bir diğer önemli sonuçtur [17].
7
5. DİĞER ÜLKELER
Yeni Zelanda’da genetiği değiştirilmiş organizmaların inançlara aykırı olduğunu
düşünülmektedir. Doğadaki bitki, hayvan ve çeşitli organizmaların doğasının değiştirilmesini
kendi kültürlerine yakıştıramamalarının yanı sıra genetiği değiştirilmiş besinlerin olası
ithalatında dağıtımın adaletsiz olacağı düşündüklerinden dolayı böyle ürünlere sıcak
bakılmamaktadır [18].
The National Consumer Forum (NCF)’un Güney Afrika’daki tüketicilere 2003’te Dünya
Tüketici Hakları Günü’nde yaptığı bir anketin sonuçları yer almaktadır. 765 kişi sokakta, 169
kişi de internet üzerinden ankete katılmıştır. Elde edilen sonuçlar aşağıdaki tabloda
belirtilmiştir [19].
Tablo 9: Güney Afrika’da GDO bilgi düzeyi ve endişelerin yüzde dağılımı [19].
Asya-Pasifik bölgesindeki gelişmekte olan ülkeler doğal floralarının zengin olmasından
dolayı genetiği değiştirilmiş ürünlere karşı bir tutum sergilemektedirler. Doğal ürünlerin bu
denli çeşitli olması bu halkların gen teknolojisine olan bakış açısını etkilemektedir [20].
6. TÜRKİYE
2007 yılında İzmir’de bir sağlık meslek yüksekokulunun ikinci sınıf öğrencilerini (N=161)
kapsayan bir araştırmada öğrencilerin %35,6’sı GDO’yu “katkı maddeli gıda”, %34,5’i
“hormonlu gıda” olarak tanımlamıştır. Öğrenciler tarafından en sıklıkla bilinen GDO %67,4
ile domates olmuştur. GDO’lu olmasından sıklıkla şüphe edilen gıdalar ise mısır, pirinç, tavuk
eti, buğday ve patatestir. Paketlenmiş gıdaların hammadde içeriğinin GDO olabileceğine dair
bilginin eksik olabileceği bilgisinin eksik olduğu görülmektedir. Yaşamın büyük bir
bölümünü köyde ya da kentte geçirmiş olmak veya ailenin gelir düzeyi risk algısında fark
yaratmamaktadır. Ancak kız öğrencilerin risk algısı erkek öğrencilerden daha fazladır. Bilgi
kaynaklarının etkisi incelendiğinde ise GDO’ya ilişkin bilgileri aldığı kaynakların birinin aile
olması riskin algılanış düzeyini arttırmaktadır. Diğer bilgi kaynakları ise riskin algılanış
düzeyini çok fazla etkilememektedir. Öğrencilerden %81,6’sı Türkiye’de GDO’lu ürünlerin
yetiştirilmemesi gerektiğini düşünmektedir. Ancak %77,7’si bu gıdaların piyasada satıldığını ,
%12,2’si yasal engellere uyulduğunu, %78,2’si etiketlemenin gerekli olduğunu
düşünmektedir. Bu çalışma sonuçlarına göre öğrencilerin GDO’yu yaşamlarındaki diğer
tehlike kaynaklarına göre daha az tehlikeli gördükleri, GDO’lar hakkında yeterli bilgi sahibi
olmadıkları fakat GDO tüketimine şüpheli yaklaştıkları belirlenmiştir. Bu tablo, AB
ülkelerinde yapılan risk değerlendirme çalışmasında tüm toplum için bildirilen genel profil ile
uyumludur. Bu sonuç, sağlık çalışanlarının bu konudaki bilgi düzeyinin arttırılmasının
gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır [21].
8
Bir başka çalışma ise bir anaokulunu kapsayan 75 personelin; genetiği değiştirilmiş besinler,
hormonlu ve katkı maddeli yiyecekler hakkındaki görüş ve bilgilerinin alındığı bir çalışmadır.
Personelin, hormon, katkı maddesi ve genetiği değiştirilmiş besinler hakkındaki bilgisinin
kısıtlı olduğu ve sahip olunan bilginin esas kaynağının da televizyon olduğu çalışmadaki
önemli saptamalar arasındadır. Personel, hormonların, katkı maddelerinin ve genetiği
değiştirilmiş besinlerin insan sağlığı için yüksek risk taşıdığını, bununla birlikte kendilerinin
nadiren genetiği değiştirilmiş besinleri satın aldıklarını; hiçbir zaman genetiği değiştirilmiş
besinleri vitamin veya besin maddesi katarak vermediklerini; yiyeceklerin üzerindeki
etiketleri bazen okuduklarını; ancak etiket içermesinin onlar için yüksek önem taşıdığını ifade
etmiştir. Büyük çoğunluk, genetiği değiştirilmiş besinler hakkında bilgilendirilmek istemekle
birlikte, çoğunluk, üzerinde genetiği değiştirilmiş besin ibaresi bulunan bir besin maddesi
satın aldığını söylemiştir. Kavun, domates, pirinç, üzüm bunlardan bazılarıdır.
KARŞILAŞTIRMALAR
Genel olarak biyoteknoloji ve genetik mühendisliğinin gıda üretiminde kullanılması
Avrupalılar tarafından “riskli” olarak tanımlanmaktadır. Biyoteknolojinin insülin üretiminde
kullanılıyor olması biyoteknolojinin korkunç olarak algılanan tarafına ışık tutmaktadır; bu
yüzden de biyoteknolojinin kullanımına ilişkin sakınca boyutu 90’lardaki kadar yüksek
değildir. Biyoteknolojiyi kabullenmede Avrupa’daki düşük oranın, biyoteknolojiyle ilgili bilgi
düzeyiyle yakından ilgisi olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda şu da bir gerçek ki bilim
hakkında sahip olunan bilgi, tutumlara da az oranda yansımaktadır. Bu da bize gösteriyor ki
insanlar ne kadar da bilgilendirilse, bunu davranışlarına, tutumlarına tam olarak
yansıtmayacaklardır.
1990’da yapılan bir Eurobarometer araştırmasına göre de bilgi, eğitim ve biyoteknolojiye olan
bakış açısı birbirleriyle çok az ilişkilidir. Avrupalıların yanı sıra Amerikalılar da biyoteknoloji
hakkında çoğunlukla kararsızlardır. Almanların GDO hakkındaki bilinçlerinin
Amerikalılardan daha yüksek olduğu da saptanmıştır. Avrupalılar ve Amerikalılar arasındaki
kabullenme ve bakış açısı farkı Avrupalıların gıdaların nasıl üretildiğini daha çok
önemsemelerinden, Amerikalıların ise federal gıda düzenlemesi uygulamasına ve bilime daha
çok güven duymalarından kaynaklanmaktadır. Bu da Avrupalıları biyoteknolojinin herhangi
bir alt dalına karşı daha şüpheci yapmaktadır. Avrupa’nın çoğunluğu genetiği değiştirilmiş
gıdaları, yararlarının yeterli olmayışı nedeniyle kabullenmekte zorlanmaktadır. Buna bağlı
olarak biyoteknolojiye karşı geliştirilmiş negatif yaklaşımların kaynağının, bu konuyla ilgili
yeterli bilgi düzeyine erişilememişliği olarak düşünülmektedir [22].
Danimarka, Almanya, İngiltere ve İtalya’da yapılan çalışmada bira ve yoğurt deneyleri
üzerinden bilgiler edinilmiştir. Almanların ve Danimarkalıların daha kompleks ve eleştirel
yaklaşımları olduğu ortaya çıkmıştır. Tüketiciler, genetiği değiştirilmiş besinlerin insan
sağlığı açısından risk taşıdığını düşünmektedir ve bu besinleri sağlığı tehdit eder durumda ve
düşük güvenilirliğe sahip olarak nitelendirmiştir. Bu özellikleriyle tüketicinin mutluluğu, iç
uyumu, uzun ve sağlıklı yaşam kalitesi ve güvenliğini tehdit eder biçimde görülmüştür.
İtalyan tüketicilerde ise genetiği değiştirilmiş besinler hakkında yeterli bilgi birikimi
bulunmamaktadır; bunun sebebi besin alışverişi yapılan yerlerde genetiği değiştirilmiş
besinlere sıkça rastlanmamasıdır. Araştırmanın sonucunda, genetiği değiştirilmiş besinler
hakkında artmış bilgi seviyesinin, onlara karşı olumlu bir bakış açısı kazandırılacağı anlamına
gelmediği görülmüştür. Tüketicilerin bu konudaki tutumunun sabit olduğu sonunca varılabilir
[23].
9
Biyoteknolojiye yaklaşım İskandinav ülkelerinde ve Almanya’da daha negatifken; İtalya’da,
İngiltere’de ve Finlandiya’da ise daha pozitif olarak görülmektedir. Genetiği değiştirilmiş
organizmaların tıpta kullanımı ise daha kabul edilebilir bir durum olarak düşünülmektedir.
Ayrıca GDO’ya karşı geliştirilen tutumları etkileyen önemli durumlardan biri de genetik
değişikliğin hammadde üzerinde yapılıp yapılmaması ya da yalnızca üretim aşamasında
kullanılıp kullanılmamasıdır. GDO’ya olan her türlü yaklaşım ilk önce insanların bakış açısını
daha sonra da davranışlarını etkilemektedir. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin
reddedilmesindeki en önemli faktör tüketicilerin bu ürünlerin yararlarını bilmemelerinden ya
da mevcut yararları gerekli bulmamalarından kaynaklanmaktadır. İnsanlara çeşitli şekillerde,
araştırmalarda bu ürünlerin yararları gösterilse de bu yararlar ürünün genetiği değiştirilmiş
olması gerçeğinin gölgesinde kalmaktadır. İnsanların GDO hakkındaki bilgi düzeyini 2000’de
yapılan Eurobarometer çalışması daha net ortaya koymaktadır. Avrupalı tüketicilerin %35’i
organik domateslerin gen içermediğini, GDO’lu olanların içerdiğini; %24’ü ise kendi
genlerinin bu tür ürünler tüketilince değişeceğini düşünmektedir. Aynı zamanda GDO’nun
zararlarına ilişkin bakış açısı ve inanma yararlarına olduğundan daha güçlüdür. Böylelikle
GDO’nun zararına ilişkin inanç daha çok köklenmiştir ve bu bilinci değiştirmek çok daha zor
olmaktadır. Yapılan bir araştırmada, katılımcılara ilk olarak çeşitli peynir seçenekleri
sunulmuş ve hangisinin daha lezzetli olduğu kaydedilmiştir. Daha sonra da bu tadılan peynir
seçeneklerinden çoğunlukla lezzetli olarak bulunanı ve orta seviyede tercih edileni alıp tekrar
katılımcılara bu sefer lezzetli bulunmuş olana “GDO, üretim aşamasında kullanılmıştır.”
etiketiyle sunulmuştur. Bu sefer de bu peynirlerin önceden tattıkları ve notlandırdıklarıyla
aynı olduğunu bilmeyen katılımcılar önceden lezzetli buldukları peyniri sırf etiketi yüzünden
tercih etmemişlerdir. Tüketicilerin GDO’ya olan negatif yaklaşımları kolay kolay yalnızca
bilgi vererek çözülemeyecek gibi görünmektedir [24].
Avrupa ile Amerikanın sergilediği tutum farkının nedenleri; Amerika’nın yiyecek konusuna
daha umursamaz yaklaşması ve gıda renklendirilmesi ve katkılı gıdalar konusunda çok
endişelenmeleridir. Onların Avrupalıların aksine daha çok işlenmiş gıdaları ve daha az
geleneksel gıdaları vardır. Ayrıca Avrupalılar geleneksel gıdalarına sağlıklı beslenmeye daha
çok özen göstermektedirler. Avrupalılarda gıda ile kültürleri arasında bir bağlantı varken
Amerikalılar gıdayı sadece enerjileri için gerekli görmektedirler. Bu da bu farkın en önemli
nedeni olarak gösterilmektedir. Amerikalılar, Avrupalılara göre her türlü bilimsel veriye daha
pozitif yaklaşmaktadırlar. Avrupalılar ise yararından çok zararını dikkate almaktadırlar [25].
İtalya ve Amerika’daki tüketicilerin, genetiği değiştirilmiş gıdalara karşı risk algısı çok
benzerdir; ancak İtalyan tüketiciler, Amerikalılara göre olası risklere daha duyarlı olarak
saptanmışlardır. Genetiği değiştirilmiş gıdaların insan ve toplum sağlığına etkilerini daha çok
önemsediklerinden dolayı da daha az tüketim eğilimi göstermektedirler [25].
İngiltere başta olmak üzere çoğu Avrupa ülkesinde halkın bilimsel yetkililere duyduğu güven
düşmüş durumdadır. Buna karşın, İskandinav ülkelerinde devlete ve bilimsel yetkililere olan
güven gittikçe artmaktadır [26].
Yapılan birçok araştırmanın ortak yargısına göre; Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hepsinin aynı
görüşte olmadığı saptanmıştır. Danimarka, İrlanda, Hollanda ve İngiltere nüfusu modern
biyoteknoloji ürünlerine karşı değildirler ve bu ürünlerin gelecek için iyi bir teknoloji
olduğunu düşünmektedirler; fakat bu ilk engelleri aşmak için tüketicilerin iyi bir şekilde
bilgilendirilmesi gerektiğini, ayrıca pazarlamasının ve halka sunumunun da iyi yapılması
gerektiğini söylemektedirler. Ne zaman ve ne tür bir sorun çıkabileceği bilinmemesine karşın
yapılan uzlaşma konferansları sonucu kabullenmenin oldukça yeterli olduğu
vurgulanmaktadır.
10
Almanca konuşulan bölgelerde ve İsviçre’nin bazı bölgeleri de dahil olmak üzere genel görüş
genetiği değiştirilmiş ürün kullanımını reddetme yolundadır. Satışçılar da tüketicilerin bu
isteği karşısında çok hassas davranmaktadırlar [27].
GDO konusundaki algı, İspanya’da da Fransa ile benzerlik göstermekte ve geleneksel
İspanyol ürünleri ile transgenik ürünler arasında çıkabilecek rekabetin ülkelerin ekonomisini
olumsuz yönde etkilemesi konusunda endişelidirler. Portekiz ve Yunanistan halkı transgenik
problemlerden haberdar değildirler. Buna rağmen son yıllarda bu ülkelerde yaşanan gıda hile
skandallarıyla beraber tüketiciler gıdaların kalitesine ve işlenmiş gıdalara daha dikkatli
yaklaşmaktadırlar.
Avrupa’da görülen görüş farklılıklarının nedenleri: Britanya ve İrlanda nüfusu kendilerini
Amerika’ya karşı daha yakın gördükleri için Avrupa’nın geri kalanıyla farklılaşmalar
gözlenmektedir. Almanya ve Almanca konuşulan yerler etik ve dini nedenlerle bu ürünlere
karşı çıkmaktadır. Katolik ve Protestan Kiliseleri’nin her ikisi de Tanrı’nın verdiği genetiğin
değiştirilmemesi gerektiğini düşünmekte, bunun gezegene ve organik tarıma zarar vereceğini
savunmaktadır. Avustralyalılar ve İskandinavyalılar Almanya ile aynı tutum içinde olmalarına
rağmen aynı görüş içinde değildirler [28].
7. SONUÇ
Yapılan derleme sonucunda farklı ülke toplumlarının genetiği değiştirilmiş organizmalar
hakkında bilgi eksikliğinden ya da çeşitli psikososyal ve ekonomik nedenlerden dolayı
GDO’lara karşı olumlu ya da olumsuz önyargı geliştirdikleri görülmüştür. Ülke toplumlarının
bilgi ve bilinç düzeyleri hakkında kesin bir yargıya varılamadığından dolayı kişilerin tutum ve
davranışlarının belirleyicisi o toplum ve kişinin psikososyal öncelikleridir.
KAYNAKÇA
1. Ergin, I., Gürsoy, Ş.T., Öcek, Z.A., Çiçeklioğlu, M. Sağlık Meslek Yüksekokulu
Öğrencilerinin Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara Dair Bilgi Tutum ve
Davranışları. TAF Preventive Medicine Bulletin 2008; 7(6):503–508.
2. Öztürk, Mehmet., fens.sabanciuniv.edu/biyotek05/docs/.../2-Mehmet%20Ozturk.ppt
3. Finucane, M.L., Holup, J.L., Psychosocial and cultural factors affecting the perceived
risk of genetically modified food: an overview of the literature, Social Science &
Medicine 60 (2005) 1603-1612.
4. Hallman, W. K., Hebden, W. C., Cuite, C. L., Aquino, H. L., Lang, J.T., Americans
and GM Food: Knowledge, Opinion and Interest in 2004. Food Policy Institute Report
RR-1104-007, 2004.
5. Krebs, Martha., GMO and US Public Perception: Near Term Impacts., Pugwash
Conference, Havana, Cuba, 2004.
6. Pereira de Abreu, D.A.,Villalba Rodriguez, K., Schroeder, M., de Mosqueda M.B. ,
Pérez, E. GMO Technology. Venezuelans’ Consumers Perceptıons: Situation In
Caracas. Journal of Technogy Management Innovation 2006, Volume 1, Issue 5 8086.
7. McHughen, A., Public perceptions of biotechnology., Biotechnol. J. 2007, 2, 1105–
1111
8. International Food Information Council (IFIC). Food Biotechnology: A Study of U.S.
Consumer
Attitudinal
Trends,
2006
Report.
http://www.ific.org/research/upload/2006%20Biotech%20Consumer%20Research%2
0Report.pdf.
11
9. Pardo, Rafael., Midden, Cees., Miller, John D., Attitudes toward biotechnology in the
European Union., Journal of Biotechnology 98 (2002) 9-24.
10. Bruhn, M., Christoph, I.B, Roosen,J., Knowledge, attitudes towards and acceptability
of genetic modification in Germany: Appetite, 2008, 51: 58-68
11. Sorgo A., Ambrozic-Dolinsek J., The relationship among knowledge of, attitudes
toward and acceptance of genetically modified organisms (GMOs) among Slovenian
teachers, 2009, 12:1-13
12. Magnusson, A.,Koivisto, H..Consumer perceptions of genetically modified and
organic foods.What kind of knowledge matters?,Appetite 41 (2003) 207-209.
13. Fjæstad, O.,Olofson & von Bergmann-Winberg, 1998.
14. Tenbült,P., De Vries, N.,Van Breukelen, G., Dreezens, E. et al. Acceptance of
genetically modified foods: The relation between technology and evaluation, Apetite
52 (2008) 129-136.
15. Bai, J., Huang, J., Pray, C., Qiu, H., Awareness, acceptance of and willingness to buy
genetically modified foods in Urban China: Appetite, 2006, 46: 144–151
16. Finucane, M.L.. Mad cows,mad corn and mad communities: the role of socio-cultural
factors in the perceived risk of genetically-modified food, Decision
Research,Eugene,Oregon 97401,USA.
17. Chen, M., Li, H., The consumer’s attitude toward genetically modified foods in
Taiwan, Food Quality and Preference, 2007, 18:662-674
18. Finucane, M.L.. Mad cows,mad corn and mad communities: the role of socio-cultural
factors in the perceived risk of genetically-modified food, Decision
Research,Eugene,Oregon 97401,USA.
19. Cole, B., A report on the survey of consumer opinions and knowledge of Genetically
Modified Foods, 2003.
20. Finucane, M.L.. Mad cows,mad corn and mad communities: the role of socio-cultural
factors in the perceived risk of genetically-modified food, Decision
Research,Eugene,Oregon 97401,USA.
21. Ergin, I. , Gürsoy, Ş.T. , Öcek, Z.A. ,Çiçeklioğlu, M. Sağlık Meslek Yüksekokulu
Öğrencilerinin Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara Dair Bilgi Tutum ve
Davranışları TAF Preventive Medicine Bulletin 2008; 7(6):503–508
22. Sinemus, K., Egelhofer, M., Transparent communication strategy on GMOs: Will it
change public opinion?, Biotechnology Journal, 2007, 1141-1146.
23. Bredahl, L., Consumers’ Cognitions With Regard to Genetically ModifiedFoods.
Results of a Qualitative Study in Four Countries: Appetite, 1999, 33: 343–360
24. Grunert, K., Bredahl, L., Scholderer, J., Four questions on European consumers’
attitudes toward the use of genetic modification in food production, 2003, 4:435-445.
25. MOSES, V. Biotechnology products and European consumers. Biotechnology
Advances 1999; 17: 647-678.
26. Purchase, I.F.H..What determines the acceptability of genetically modified food that
can improve human nutrition?,Toxicology and Applied Pharmacology 207 (2005)
S19-S27.
27. MOSES, V. Biotechnology products and European consumers. Biotechnology
Advances 1999; 17: 647-678.
28. MOSES, V. Biotechnology products and European consumers. Biotechnology
Advances 1999; 17: 647-678.
12

Benzer belgeler

Lise Öğrencilerinin Biyoteknoloji Uygulamalarına Yönelik Bilgileri ve

Lise Öğrencilerinin Biyoteknoloji Uygulamalarına Yönelik Bilgileri ve hormonlu ve katkı maddeli yiyecekler hakkındaki görüş ve bilgilerinin alındığı bir çalışmadır. Personelin, hormon, katkı maddesi ve genetiği değiştirilmiş besinler hakkındaki bilgisinin kısıtlı old...

Detaylı