Dinamik - Ramazan Yaman Fen Lisesi

Transkript

Dinamik - Ramazan Yaman Fen Lisesi
İÇİNDEKİLER
SAHİBİ
Selahattin TEMEL
YAYIN YÖNETMENİ
Ayça OĞUL TUNTAŞ
YAYIN İNCELEME KURULU
Ayça OĞUL TUNTAŞ
Leyla YOLALAN
Ayşe GÜR
Duygu YILDIZ
Gözde ŞİDDET
SEÇME KURULU
İpek PORSUK
Tulça SALTIK
Buse KANIK
Beste EREN
Can Burak KESİMCİ
ADRES
Sevgi Mah. Selami Şaşmaz Cad.
LÜLEBURGAZ/KIRKLARELİ
www.ramazanyamanfenlisesi.com
Tel: 0288 415 69 69
Faks: 0288 415 61 62
BASKI ve TASARIM
Çetin Matbaacılık
Davutpaşa Cad. Güven İş Merkezi
C Blok No:229 Topkapı/İSTANBUL
0 212 576 59 85
[email protected]
www.cetinmatbaa.com
Editör ................................................................................................................................................2
Okul Müdürümüz...............................................................................................................................3
St.Petersburg Kenti ve Beyaz Geceler / Gözde Şiddet Coğrafya Öğr. .............................................4
Biz / Ecem Deniz Yağcı 9-B ..............................................................................................................5
Can Gider Pekmez Kalır / Barış Harun Bozoğlu 10-A ......................................................................6
Atanın Ardından / Başak Yaren Güneş 9-B .......................................................................................7
Her Kapının Anahtarı: Hayal / Gülnur Bulut 10-B..............................................................................8
Farkında Yaşam / Aleyna Ezgi Çelik 10-B.........................................................................................9
Deniz Yıldızı / Başak Yaren Güneş 9-B......................................................................................10-11
Çanakkale’de İki Yiğit / İlayda Sözeri 10-B .....................................................................................12
Dostum / Cyntia ..............................................................................................................................13
Ruhumun Sessizliği / Yaşar Aydın Matematik Öğretmeni ...............................................................13
Mutluluk / Rana Karaman 9-A ........................................................................................................14
Mutluluk / Erge Nisa Bildik 9-B .......................................................................................................14
Fen Liseli Olmak / İlayda Sözeri 10-B .............................................................................................15
Dostlarla Buluşma / İlayda Sözeri-Aleyna Ezgi Çelik 10-B .............................................................16
Öğretmenim / Beyza Nur Bektaş 10-B ............................................................................................17
Ahmak / Muhammed Arslan 9-B .....................................................................................................18
Fecr / Muhammed Arslan 9-B .........................................................................................................18
Yeniden Doğmak / Başak Yaren Güneş 9-B ...................................................................................19
Bowling Topu ve Tüy Yere Aynı Hızla Düşer Mi? / Deniz Bayat 10-B .............................................20
Aynanın Gerçek Rengi Nedir? / Nilay Akkaya 9-B ..........................................................................20
Biyo-Reaktif Etiket / Erge Nisa Bildik 9-B .......................................................................................20
Kendi Enerjisini Sağlayan Kişiye Özel Cihazlar / Nilay Akkaya 9-B ................................................21
Dünyanın En Hızlı Asansörü Kuruluyor! / Tulça Saltık 9-B .............................................................22
Gen Nakli / Erge Nisa Bildik 9-B .....................................................................................................23
2014 Nobel Kimya Ödülü Nano Yapıları Gösteren .........................................................................24
Süper Mikroskopun Mucitlerine / Mehmet Enes Korkmaz 10-B
Kimya Üzerine / Ş. Utku Esas Kimya Öğretmeni ............................................................................25
İlginç Yerler / Aleyna Ezgi Çelik 10-B ..............................................................................................26
Vizyondakiler ...................................................................................................................................27
Interstellar-Yıldızlararası / Mustafa Burak Aşıcı 12-A .....................................................................28
Açlık Oyunları 3: Alaycı Kuş / Selin Durmuş 10-B ..........................................................................29
Unutursam Fısılda / Selin Durmuş 10-B .........................................................................................29
Müziğin Bilmediğimiz 9 Faydası / Bengü İrem Işık 9-B .............................................................30-31
Okulumuzda Yenilik ...................................................................................................................32-33
Unutursam Fısılda: Mehmet Günsur / Gülnur Bulut 10-B ...............................................................34
Siyah Kuğumuz “Natalie Portman” / Gülnur Bulut 10-B ..................................................................35
Hayatın Başlangıç Noktası: TNA / İlhan Becerenel Biyoloji Öğr. ....................................................36
Facebook, Windows 10 / Süleyman Kenar 12-A ............................................................................37
WWDC14 / Yiğit Güleç 10-B ...........................................................................................................38
Pek Yakında Hayatımıza Girebilecek 9 Kullanışlı Teknoloji / Ayça Oğul Tuntaş .............................40
Mevlana Deneme / Leyla Yolalan Edebiyat Öğretmeni ..................................................................41
Kışın Ne Tüketmeliyiz? / Beyzanur Bektaş 10-B ............................................................................44
Tokluk Hissi Yaratan Madde Geliştirildi / Rana Karaman 9-A .........................................................44
Sınavlar Obez Yapıyor / Aycan Aykol 9-A .......................................................................................45
Garip Alerjiler ile Hayatını Kaybeden İnsanlar / Bengü İrem Işık 9-B .............................................46
Kan Grupları ve Kişilik Özellikleri / Yasemin Keçici Biyoloji Öğretmeni ..........................................47
Zorbing / İlayda Sözeri 10-B ...........................................................................................................48
Yanardağ Sörfü / Aleyna Ezgi Çelik 10-B .......................................................................................48
Curling Nedir? / Erge Nisa Bildik 9-B ..............................................................................................49
Zincirin Kırılması / Can Burak Kesimci 10-A ..................................................................................50
Matematik ve Geometrinin Sporla İlişkisi / İlayda Sözeri 10-B .......................................................51
Sınav Kaygısı Nedir? / Aleyna Ezgi Çelik 10-B ...............................................................................52
Dünya Sıralamasında İlk 500 Üniversite / Senanur Usta 9-B .........................................................53
Hangi Mesleği Seçmeliyim? / Başak Yaren Güneş 9-B .............................................................54-55
ÖSYM Soruları Nasıl Hazırlanıyor? / İlayda Sözeri 10-B ................................................................55
Yabancı Dil Bilmenin Önemi / Duygu Yıldız İngilizce Öğretmeni ....................................................56
İngilizceyi Neden Öğre(t)-(n)emiyoruz? / Leyla Atalık İngilizce Öğretmeni .....................................57
Bunları Biliyor Muydunuz? / Rana Karaman 9-A ............................................................................58
Bunları Biliyor Muydunuz? / Nilay Akkaya-Erge Nisa Bildik-Senanur Usta 9-B ..............................59
Okulumuzdan Kareler ...............................................................................................................60-61
2015’in Gelmesini İsteyeceğiniz Birkaç Oyun / Deniz Bayat 10-B ..................................................62
Zeka Soruları / Sedef Seher Ülkütoplar 10-B .................................................................................63
Caps ve Karikatürler .......................................................................................................................64
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
1
EDİTÖRDEN
AYÇA
OĞUL TUNTAŞ
Merhaba Dinamik Okurları,
Sizlerle yeniden beraberiz. İki yıl gibi bir zaman diliminden sonra tekrar dergimizin etrafında toplandık ve sizlere
ulaşmak istedik.
Neden iki yıl ara verdiniz? Diye bir soru sorduğunuzu duyar gibiyim. Dergi çıkarmanın kolay bir iş olmadığını
tahmin ediyorum herkes bilir. Öğrencilerimizle aynı heyecanı yakaladık ve bu sefer bu heyecanı taze tutalım dedik.
Gençlerimiz, yarının büyükleri, güzel beyinler çok istekli, çok gayretli. Dergi ekibimizle yeni bir şeyler var etmenin
hazzını yaşıyoruz.
Kelimelerle, sizlerin gönüllerine, seslenmek istiyoruz. Sevgili öğrencilerimizin kalemlerinden çıkan yazıları görün,
okuyun, onların yeteneklerini fark edin istiyoruz.
Ramazan Yaman Fen Lisesi ailesi olarak, geniş bir yelpazede yazılarımızı oluşturduk. Elbet içlerinden birinin ya
da birilerinin size ulaşacağını temenni ediyoruz. C. Henderson: “Eğitim sadece okumak değildir, okudukları üzerinde
düşünebilmek yeteneğidir.” der. Kendimizi, dünümüz ya da sabah kalktığımız andan itibaren farklı görmek istiyorsak, evrende üzerimize düşen görevleri yapabilmeye, iyi bir insan olabilmeye çalışmamız gerekir. Bu da ancak
okumak, düşünmek ve anlamakla olur. Anladıklarımızı ise davranışlarımıza dönüştürdüğümüz an, iyi ve kültürlü bir
insan olabildiğimiz an, sanırım mutluluğun en dorukta yaşandığı andır. Kitap sayfalarını çevirmek, onları koklayıp
yeni dünyaların gizemini hissetmek, bizleri farklı yaşamlara misafir eder. Böylece zevkli, eğlenceli anlar başlar.
Dergimizde de farklı bilgiler, yaşamlar bulacağınızı umuyoruz. Yazımın sonunda üstat Rıfat Ilgaz’ın bir şiiriyle
sizlere veda ediyorum ve unutmayın diyorum: “Başarılar, takdir edildikçe daha da artar.”
Sevgiyle Kalın…
KİTAPLAR
Üç odalı bir ev kiraladığım gün,
kurtulacak kitaplarım
merdiven altındaki şeker sandığından.
Belki de gün geçtikçe,
tabanında halı döşeli
bir kitaplığım olacak.
Benden söz açıldı mı
önce kitaplarımın sayısı söylenecek
sonra baremdeki derecem…
Bense her şeyden uzak,
kitaplarımın ortasında kendimi unutacağım!
Evde bulunmadığım günler
“Meşgul!” diyecek beni soranlara
güler yüzlü hizmetçim.
Başka bir gün masamın başında
2
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
en kalın kitabımı okur görünürken
bastıracak misafirlerim…
En yakın dostumun bile
dalgın dalgın bakıp yüzüne
ismini soracağım!
Çıkarırken gözlüğümü
eski mahalle arkadaşıma
“Nerede tanıştık,
yabancı gelmiyor yüzünüz?” diyeceğim;
dalgınlığım onları güldürmeyecek.
Sorarlarsa dünyanın gidişini
duvardaki büyük adam resimlerine bakarak
Eflâtun’dan satırlar okuyacağım.
Rıfat ILGAZ
OKUL MÜDÜRÜMÜZ
Değerli Okurlar
Okulumuz Ramazan Yaman Fen Lisesinin Yayın Organı olan DİNAMİK’in ilk sayısı ile karşınızdayız. Okulumuzda Ritim adıyla yayınlanan ilk dergi 2012 yılında çıkarılmıştı. Dergimizin adını değiştirerek yola devam
diyor ve uzun soluklu bir dergi olmasını amaçlıyoruz.
Okul Müdürü olarak 22 Eylül 2014 tarihinde göreve başladım. Lüleburgaz’ın en seçkin öğrencilerinin
okuduğu bu okulda olmaktan mutlu ve gururluyum. Amacımız ve hedefimiz Ramazan Yaman Fen Lisesini;
Yöneticisi, öğretmeni, öğrencisi ve velisiyle el ele vererek akademik, sosyal, sportif ve kültürel anlamda daha
ileriye taşımak marka bir okul haline getirmektir. Bu konuda yeterli motivasyon ve heyecanı taşıdığımızı, hayallerimiz ve projelerimiz olduğunu bilmenizi isterim. Yöneticilik geçmişimde bu görevi kişisel beklentilerden uzak
sadece sorumluluk duygusu ve insanlara faydalı olma bilinciyle yapmaya çalıştım. Ramazan Yaman Fen
Lisesinde de bize verilen sorumluluğun bilincinde olarak hep birlikte güzel işler başaracağımıza inanıyorum.
Okul dergisi öğrencilerimizin farklı yeteneklerini sergileme ve kendilerini ifade etme şansı bulduğu önemli bir
kültür faaliyetidir. Fen Lisesi öğrencisi sadece akademik başarıya odaklanmış, dünyası test çözmekten ibaret
bir robot değildir . Herkes kadar şiirle müzikle, kültürel ve sportif faaliyetlerle ilgilenen hayatı her yönüyle dolu
dolu yaşayan bir bireydir. Her şeyden önce Fen lisesi öğrencisi iyi bir okuyucudur. Düzenli kitap okur, dünyayı
ve olup bitenleri takip eder. Ülkesi ve gelecek adına fikir sahibidir. Tarafsız ve objektiftir. Ön yargılardan ve
sabit fikirlerden arınmış, demokrasiyi özümsemiş, kişisel hak ve hürriyetlere duyarlı, bilim ve aklın ışığında
ilerleyen, yüzü geleceğe dönük, değerlerine ve öz benliğine bağlı, bilgiyi davranışa dönüştürmüş erdemli,
faziletli, uygar bireylerdir.
Sözlerimi burada noktalarken Atatürk’ün öğretmelerden beklentisini ifade eden “Cumhuriyet Sizden Fikri
Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür Nesiller İster” veciz sözünün gereğini yapacağımızı bilmenizi ister, aydınlık
yarınlarımız olan siz gençlerimizin, öğretmen ve yönetici gözüyle değerli ve önemli olduğunuzu, güzel şeyleri
hak ettiğinizi bir kez daha vurgulamak isterim.
Selahattin TEMEL
Ramazan Yaman Fen Lisesi Müdürü
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
3
St.Petersburg Kenti ve Beyaz Geceler
(Sankt-Peterburg; Moskova’nın 715 km kuzeybatısında bulunan,
Rusya’nın 2., Avrupa’nın 4. büyük şehridir.)
St. Petersburg, Neva nehrinin Finlandiya körfezine döküldüğü delta üzerinde kurulmuş ve 300
Yıllık bir maziye sahip liman kentidir. Müze ve köprüler kenti olan St.Petersburg, Rusya’nın batıya
açılan penceresidir. Gerek mimarisiyle gerekse kültürüyle, Dostoyevski bu kenti eserlerinde uzun
uzun anlatmıştır. ‘’Petersbug Düşleri, Karamozof Kardeşler ve Beyaz Geceler’’ adlı romanları bu
kenti geniş bir şekilde ele alır.
Beyaz Geceleri yaşamak için akın akın turistler bu kente gelirler.
Beyaz geceler nedir; Kent kuzey kutbuna olan yakınlığı yani, coğrafik pozisyonundan dolayı her
yılın iki ayında beyaz geceleri yaşıyor. Mayıs ayının ortalarından, Temmuz ayının ortalarına kadar
süren beyaz gecelerde güneş saat 03’te doğuyor ve 24.00’te batıyor. Güneş battıktan sonra, uzun
zaman karanlık olmuyor. Sadece gece saat 01.30 ile 02.30 arasında havanın hafif karardığı görülüyor. İşte her yıl bu aylar turizm açısından haraketli geçiyor.
Gözde ŞİDDET
Coğrafya Öğretmeni
4
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİZİM SESİMİZ
“BİZ”
Ne ara başkalarının üzüntülerinden mutlu olmaya başladık? Ne zaman başkalarının
gözyaşlarından kendimize gülümsemeler yapar olduk? Ne zamandan beri dünyanın bizim için döndüğünü düşünüyoruz? Nasıl bu kadar acımasız ve bencil olduk biz? Ne ara
sadece kendimiz için dilek dilemeye başladık? Niçin ‘’ben’’ kelimesini dudaklarımızdan
düşürmüyoruz?
Kendimizi merkezine oturttuk ve kendi kuyruğumuzu kurtarmak için yaşadığımızı
düşündük dünyada. Bizi ilgilendirmeyen olayları yalnızca dışarıdan izledik. ‘’Bana
ne?’’ dedik. ‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.’’ diye düşündük. Kimse suçu üzerine almak istemedi. ‘’Senin suçun.’’ dedi, ‘’Onun suçu.’’ dedi. Kimse bizim suçumuz
demedi.
Oysa düşeni kaldırmak yerine seyretmek bizim suçumuz. Umursamamak bizim suçumuz. Bencillik bizim suçumuz. Biz olamamak, biz olmayı unutmak bizim suçumuz.
Şimdi ‘’görmedim, duymadım, bilmiyorum’’ demek yerine gözlerimizi açmak, dinlemek,
öğrenmek lazım. Düşünmek lazım.
Bir toplum olduğumuzu, birbirimize bağlı olduğumuzu hatırlamak
lazım. İpleri kopartmak yerine
bağlamak lazım. Bir yerine bin,
ben yerine biz olmak lazım.
Ecem Deniz YAĞCI
9-B 340
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
5
BİZİM SESİMİZ
Can Gider Pekmez Kalır
Bundan aşağı yukarı sekiz sene öncesini hatırlıyorum da
ne güzel zamanlardı. Kardeş sevgisini yaşamak ne tatlıydı.
Ağabeyimin adı Canberk’ti. Tatlı hafif sivilceli yüzünde büyük burnunu birleştirirmiş gibi gözüken ve sadece güldüğü zamanlarda
elmacık kemiklerinin belirginleşmesini de sağlayan çizgileri vardı.
Ağabeyimin suratı ergenliğin getirdiği lütufla sivilcelenmiş ve ince
dudaklarının üstünde yeni terleyen bıyıklar oluşmuştu. Burnunda
küçük siyah noktalar vardı kendisi pek gurur duy masada bu onu
biraz daha samimi ve tatlı görünmesini sağlıyordu. Tabii ki bunlar benim sekiz sene sonra hatırımda kalan haliydi. Güle oynaya
geçen günlerimizden kalan hali…
Yine öyle bir günde ağabeyim beni rüyalarımın arasından
aldı. Annemin kesin emri üzerine üstüme çıkıp tatlı buselerle
boğmaya başlayıp beyaz yüzümü domatese benzetene kadar
durmamıştı. Kahvaltıda ne yaptığımızı veya ne konuştuğumuzu
tam olarak hatırlamıyorum. Ama kahvaltı sonrasında ailecek
anneme göre dar olan bal sarısı badana edilmiş benden daha
yaşlı beyaz eşyalarla donatılan ki işlerini layığına göre yapıp yeni
makinelere taş çıkartan eşyalardı bunlar, mutfağımızda oturuyorduk. Annemin yaptığı kahveleri yudumlayarak babamın iş yerinde yaşadığı sıkıntılara ortak oluyorduk. Tabii ben ne anlıyım
sıkıntıdan daha yedi yaşımı doldurmamıştım ki. Sonra muhabbet
bana gelip yazın bitişinle beraber başlayacak okul olmuştu. Çok
sıkılırım okul muhabbetinden. Babam büyüdüğümü ima edip gülümsüyordu. O zamanlar gençti babam, otuz sekiz yaşında hafif
keli çıkmış siyah saçlarına eşlik eden ela renginde gözleriyle düz
kafa yapısına sahip uzun bir adamdı. Muhabbet öyle uzadı gitti,
en son tam kahvelerimiz tükendiğinde masadan kalkıp ev içinde
kendi işimize bakacağımız zaman annem ağabeyime “Canberk
oğlum Aysel Teyzen biraz pekmez istemişti dedenlerden. Geçen
gün getirdiler onu, hadi atla bisikletine götür onu.” Dedi. Annem
babamdan genç olmasına rağmen yaşlıca duruyordu. Annemin yüzünde geçmişe olan bıkkınlık vardı; babası yüzünden
okuyamamış olmasına ve aynı adamın her gece eve sarhoş
gelmesine olan bıkkınlıktı bu. Esmer tenindeki seyrek çilleri ile
hafiften sarkmaya başlamış yanaklar ve kahverengi gözleri
vardı. Babamın aksine kısaydı annem. Ağabeyimde her zamanki
uysallığını devam ettirerek “Tamam annecim götürürüm” dedi.
Çok iyi bir insandı ağabeyim, kalbide dokunuşu kadar yumuşaktı
onun. Babamlarla bozuştuğumda bana yardım eder arabulucu
gibi barıştırırdı bizi. Benim aksime hiç üşengeç değildi. O benim
için doğruluğun ve iyiliğin simgesi olmuştur her zaman. Ve her
zamanki gibi ağabeyim hiç üşenmeden kendisine verilen işi hiç
mızmızlanmadan kabul edip çıkıp gitmişti.
Kahve bardakları yıkanalı saatler olmasına rağmen ağabeyim
hala dönmemişti. Bense ağabeyimle yaşıt olan bilgisayarımıza
geçmiş oyun oynuyordum. Evi saran merak kokusunu sezmiştim
ama gereksiz bulup istifimi bozmadan devam etmiştim oynamaya. Annem “Şu kadarcık yolu altında bisikleti varken nasıl gidip
gelemedi bu çocuk, kesin bir yere takıldı yine.” Diyordu. En sonunda merak korkuya döndü ve oyunum burada bitti. Annemlerin
yanına mutfağa gittim, tam o sırada annem Aysel Teyze olduğunu
sandığım biriyle telefondan görüşüyordu. Annem telefonunu
kapatıp usulca masaya koyduğunda yüzüne düşen karanlıktan
6
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
sezmiştim tahminimin doğru olduğunu. Babam meraklanmıştı
“Ne oldu Zeynep orada mıymış Canberk?” Bu kadar basit ve masum bir soruya verilebilecek en korkunç cevabı vermişti annem:
-Hiç gitmemiş ki!
Biz babamla koşar adımlarla Aysel Teyzemin evine doğru gidiyorduk. Annem ise arkadaşlarının evlerini dolaşarak olabileceği
yerleri gezerek ağabeyimi arıyordu. Aysel Teyzemin evi geniş ve
trafiğin çok olduğu bir ana yolun bize göre tam karşı tarafındaydı.
Ana yolun bu noktasında bizim eve ve Aysel Teyzemin evine
giden yollar hariç iki tane daha gidiş yolu vardı. Babamla tam bu
noktaya geldiğimizde sağımızda Lüleburgaz’ın tek terminali solumuzda ise aynı mutfağımız gibi bal sarısı renginde bir apartman,
trafiğin gürültüsü ile birlikte hesapta dört yolu güvenli tutan trafik
ışığının soğuk demirine dayanmış kırmızı bir bisiklet duruyordu.
Ağabeyimin bisikleti.
Çok garip bir duyguydu bu; ağabeyimin bir trafik kazası
geçirdiğini öğrenmek. Onu görmek, yine yumuşak dokunuşlarını
tenimde hissedip tatlı gülümsemesini görmek istiyordum. Biraz soruşturmayla hala yaşadığını ama durumunun hala kritik
olduğunu öğrendik. Ağabeyimi bölgenin en iyi hastanesi olan
Edirne Tıp Fakültesi’ne sevk etmişlerdi. Gözlerimiz yaşlı bir halde
Aysel Teyze’nin kocasının arabasını alarak Edirne yolunu tuttuk.
Vardığımızda ağabeyimin ameliyatta olduğunu ciddi
bir iç kanaması olduğunu öğrendik. Ama detayları kimse
bize anlatmıyor doktorun bizi bilgilendireceğini söyleyerek
geçiştiriyorlardı. Saatlerce beklemiştik gözlerimizde yaşlarla,
sonra hala hatırımda olan ve gözlerimin önüne getirdiğimde içimi
yakan sahne oldu. Birden ameliyathane kapısından ağabeyimi
çıkardılar ben orada oturmuş donuk bir şekilde izlerken babamın
sedye üstüne çıplak olarak kasıkları görünmesin diye uydurma bir
şekilde örtü atılmış uyuyormuş gibi duran ağabeyime koştuğunu
hatırlıyorum. Sedyenin bir ucundan tutup “Dayan oğlum, ne olur
dayan, bırakma bizi.” Demişti. Sonrasında annem şokun etkisinden çıkıp arkamdan beni tutup çevirerek yaşlı ve kıpkırmızı gözlerle bana baktığını ve “Sen bakma oğlum.” Deyişi ve sarılışı
sinirlendirmişti beni.
Gözyaşları kurumak bilmedi. Günler günleri kovaladı, tam bir
hafta sonra yoğun bakım ünitesinden cansız çıkardılar ağabeyimi.
Hatırladığım kadarıyla dış görünüşünde bir şey olmadığını ama
beyninin çarpma etkisiyle dört parçaya ayrıldığını söylemişlerdi.
Çok geçmeden toprakla buluşturduk onu.
Çok geçmedi Kur-an ve ağlayış seslerinin dinmeden geçtiği
evimizde ağabeyimi toprağa verdikten bir hafta sonra kargaşa
bitmiş ev soğuk ve sessizleşmişti. Yine bal sarısı mutfağımızda
bu sefer üç kişi oturmuş, beni daha fazla üzmemek için kendilerini ağlamamak için zor tutan annemle babama bakıyordum.
“Baba üşüdüm ben” dedim. Babam bana bakıp zoraki gülümsedi ve “Tamam oğlum, hadi gel seninle beraber kömür alalım
aşağıdan, sonra da yakalım sobamızı” demişti. Aşağı inip
kömürlüğümüzün kapısını açtığımızda sarılıp ağlamaya başladık.
Orada ağabeyimin bisikletinin eskiden durduğu yerde, hafif ağzı
açık beyaz bir naylon poşetin içinde kola şişesine dökülmüş
pekmez vardı.
Barış Harun BOZOĞLU / 10-A
BİZİM SESİMİZ
ATANIN ARDINDAN…
Hava puslu,hava ağır
Yürekler yanıyor cayır cayır
Gözler görmez olmuş, kulaklar sağır
Susmuş bülbüller, diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Gözler yaşlı,yürekler yaralı
Bugün günlerin en karası
Kor düştü içimize On Kasım sabahı
Susmuş bülbüller, diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Dolmabahçe önünde kalabalık
Dokuzu beş geçe geldi ayrılık
Ana, baba, kardeş hep yetim kaldık
Susmuş bülbüller, diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Hani o mavi gözler, insanın içini delen
Nerede peşinden ordular gelen
Böyle bir lider dünyaya gelir mi yeniden
Susmuş bülbüller, diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Top arabası ağır ağır ilerliyor
Türk Milleti Atasına selam veriyor
Gözyaşları sel olmuş çağlıyor
Susmuş bülbüller, diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Rastlamaz bir daha tarih eşine
Meydanlar boş kaldı sen gidince
Alışmak mümkün mü sensizliğe
Susmuş bülbüller,diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Katafalkın üstüne koyunca naşını
Konduramadık üstümüze biz ayrılığı
Unutur mu Türk Milleti hiç Atasını
Susmuş bülbüller, diller olmuş lal
Omuzlar üstünde gidiyor Mustafa Kemal
Başak Yaren Güneş
9-B 310
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
7
BİZİM SESİMİZ
HER KAPININ ANAHTARI:
HAYAL
Hayal... Hayal dediğimiz nedir umutsuz günlerimizde? Bizi ayağa
kaldıran mı? Bir çocuğun gülümsemesini sağlayan şey mi? Yoksa
kendimizi kandırmamız için yaratılan bir kavram mı? Bunun gibi binlerce seçenek sunabiliriz içimizden... Bence hayal zor zamanlarımızda
sırtımızı dimdik tutmamızı sağlayan, saniyelik olsa bile yüzümüzü güldüren ve bizi sonsuz keşfe çıkaran mükemmel bir kavram.
Bir dakikalığına sözlüklerimizden, beynimizden bu kelimenin silindiğini
ve hiç olmadığını düşünün. Sizce şuan yüksek mevkilerde olan insanlar
azim ve hayali birleştirmeseydi orada olabilir miydi? Çocuklar hayalleri
olmadan o tatlı gülümsemelerini yayabilir miydi? Mimar oturduğunuz
binayı hayal etmeseydi onu çizime dökebilir miydi? Siz oturabilir
miydiniz? Ya da icat edilen bir buluş hayal edilmeden nasıl bulunabilirdi?
Biz fark etmiyoruz belki ama hayatımızın içinde bile geçiyor bu kavram.
Örneğin reklamlar; “Hayalinizi süsleyen bu kokuyu çok beğeneceksiniz.
Hayal edin biz de yapalım. Mükemmel bir düş harikası.” gibi bir çok
seçenek karşınıza çıkar.
Çoçukken bile bize kibritçi kız hikayesini anlatırlardı. Kız her kibrit
yaktığında bir hayaliyle buluşur ve kötü hayatını unuturdu. En sonunda
kötü hayatından kurtulur ve hayalleriyle birlikte cennete uçardı.
Biz ilerde ne olacağımızın hayalini kurmasak okula da ihtiyacımız
olmazdı . Hiçbir şeye isteğimiz olmaz, direnmezdik ve umutsuz bir
hayatımız olurdu. Yaşamaya bir amacımız kalmazdı.
Demem o ki hayal kurmaktan hiç bir zaman vazgeçmeyin. Hayalsiz
bir insan bos bir duvardan farksız değildir. İstediğiniz yere gelmenizi
sağlar ve bunun için sizi çabalatır. Mutluluğa doğru, yola koyar sizi.
Karamsarlıktan kurtulmak istiyorum, mutlu olmak istiyorum diyorsanız
yapın bunu ve haklı çıktığımı göreceksiniz.
GÜLNUR BULUT 10/B 255
8
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİZİM SESİMİZ
FARKINDA YASAM
Sırf elinde olmayan sebeplerden dolayı, sağlığı yerinde olmadığı için bazılarımızın şanssız
doğduğu söylenir bu hayatta.. Aslında hepimiz aynı şekilde,aynı nefesle açıyoruz gözlerimizi
dünyaya. Ne diğerlerinden bir fazla ne eksik bir yönümüz var. Hepimizin duyguları aynı,
seviniyoruz, üzülüyoruz, gülüyoruz ... Fakat malesef engeli olan kişilere karşı ,çok yanlış
önyargılar var. Onların da birer insan olduğu sık sık unutulmakta, aramıza aslında olmayan
farklar konulmakta ,bizim de onlar gibi olabileceğimizse göz önüne alınmamakta...
Kim ister ki bu hayatı istediği gibi yaşayamamayı, yaşamasına engel olan bir şeylerin
olmasını, bir de üstüne alay konusu olmayı, umursanmamayı ?
Yarına çıkabileceğimizin garantisinin olmadığı bir dünyada başımıza bir şey gelmeyeceği
ve engelimizin olmayacağı düşüncesinden ne kadar da eminiz ?
Engelliler dünyanın bir köşesine çekilmiş, bizlerden uzak ya da farklı bir insan kesimi
de değiller. Hepsi bizlerle yaşıyor, aramızdalar ve bizlere ihtiyaçları var.Bizlerden ne eksik
yanları var ? Fiziksel bir sorunları olmaları onların suçu ya da tercihi de değil. Kim kolunu,
bacağını, gözünü, konuşmasını, bedensel işlevlerini kaybetmeyi tercih eder ki?
Aslında engeli olanlar bu dünyada hepimizden daha tecrübeli ,daha temiz kalpli insanlar
ve hepimizden daha güçlü bir umutla hayata bağlılar...Yaşanabilecek en büyük zorluklarla
mücadele etmekteler ama hala hayata gülümseyerek bakıyorlar ..Hepsi bizden çok daha
güçlü, onlardan öğreneceğimiz öyle çok şey var ki...Bizler sağlıklıyız diye onlardan üstün
değiliz, belki hepimiz onlar gibi olacağız ? Önemli olan içimizdekiler ve onların da hisleri
,insanlıkları bizden farklı değil. Onları kendimizden farklı görmek, yapacağımız en büyük
hatalardan olur . Hayatın her alanında onların da yer almalarına,kendilerini bizden farklı
ya da daha aşağıda görmemelerine,değerlerini her zaman hissetmelerine yardımcı olmalıyız.
Onlara karşı yerine getirebileceğimiz en büyük sorumluluktur bu.
Aleyna Ezgi ÇELİK
10/B 262
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
9
BİZİM SESİMİZ
DENİZ YILDIZI
Güzel bir yaz günüydü. Okullar tatildi. Güneş masmavi
gökyüzünde parıl parıl parlıyordu.Bu masmavi gökyüzünde
kuşlar sevinçle süzülüyor, adeta yazın müjdesini insanlara duyuruyorlardı. Deniz mis gibi kokusuyla yaza güzellik katıyordu. Yazın gelmesiyle herkes seviniyor, özellikle
çocuklar etraflarına gülücükler saçıyordu.
Küçük bir sahil kasabasıydı burası. Denizin mis gibi
kokusu her zaman insana sonsuz bir huzur verirdi. Bu
yüzden dertli ve mutsuz olan herkes deniz kenarına gelir, içini kaplayan huzurla rahatlamaya çalışırdı. İşte bu
kişilerden biri de Nihat’tı. 13 yaşında, masum, siyah,
kıvırcık saçlı, uzun boylu, kahverengi gözlü bir çocuktu.
Nihat’ın babası bir balıkçıydı. Annesi ev hanımıydı. Sahilin karşısındaki küçük bir evde yaşarlardı. Nihat akıllı
uslu bir çocuktu. Anne ve babasının sözlerini hep dinlerdi.
Yaramazlık yapıp ailesini üzmek istemezdi. Durumları pek
iyi sayılmazdı. Ama o yine de halinden mutluydu. Tek bir
sorunu vardı. Kendinden emin olamıyordu. Dersleri çok
iyiydi. Çalışkandı. Lakin güvensizliği bir türlü yenememişti.
Boynu hep büküktü. Başını pek kaldırmaz ,sürekli yere
bakardı. Birden derin bir iç çekti. Sahilden ayrılacağı için
içini derin bir hüzün kaplamıştı.
_Geç oldu .Artık eve gitmeliyim, dedi.
Ağır ağır eve doğru yürüdü. Eve girdiğinde annesinin
yaptığı yemeğin kokusu iştahını kabarttı. Annesi:
_Senin en sevdiğin yemeği yaptım. Babanda denize
açılmak için ağları tamir etmeye gitmişti. Birazdan gelir.
Elini yüzünü yıka sonra da sen sofraya otur, dedi.
Nihat elini yüzünü yıkadı. Sofraya oturdu. Kulağına
babasının sesi geldi.
_Nasılsın oğlum?
_İyiyim babacığım. Ya sen?
_Ben de iyiyim oğlum. Bak sana ne diyeceğim. Yarın
balık avlamaya çıkalım mı?
Nihat’ın neşesi yerine gelmişti.
_Tabii babacığım. Çok sevinirim, dedi.
Annesi de yemekleri sofraya getirince ailece akşam
yemeklerini yediler. Vakit bir hayli geç olmuştu. Nihat:
_Bu kadarı kafi. Ben artık yatayım .Hepinize iyi geceler,
dedi. Annesi ile babası da:
_Sana da iyi geceler oğlum, dediler.
Nihat yorgun bir şekilde odasına gitti. Odasındaki
pencereden dışarıya baktı. Ay sanki ona gülümsüyordu.
Yüzünde mutlu bir tebessümle yatağına yattı. Yarın yepyeni bir gün olacaktı.
10
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
Nihat sabaha doğru erkenden kalktı. Babasıyla balık
avlamaya gideceklerini unutmamıştı. Hemen giyindi ve salona gitti. Babası kalkmış, annesi de kahvaltıyı hazırlıyordu.
Babası:
_Günaydın Nihat. Unutmadın değil mi? Bugün balık
avlayacaktık.
_Baba hiç unutur muyum? Tabiki unutmadım.
_İyi o zaman. Yemekten sonra sahile gideriz.
Nihat babasıyla konuşurken annesinin sesini duydu:
_Haydi bakalım kahvaltı hazır.
Hep birlikte neşeyle kahvaltılarını yaptılar. Sonra
Nihat’ın annesi Nihat ve babasını kapıya kadar geçirdi.
Eğer balık tutabilirlerse annesi akşam yemeğine balık
yapacaktı. Mutlulukla sahile koştu Nihat. Daha güneş yeni
doğuyordu. Nihat çok heyecanlıydı. Balıkları tutmak için
sabırsızlanıyordu.
Sahile geldiler sonunda. Babasının teknesiyle denize
açıldılar. Kendileri gibi diğer birçok kişi de balık tutmak için
tekneyle denize açılmışlardı. Nihat ağını denize attı. Yine
kendine güveni yoktu. İçinden:
_Kesin balık tutamam, dedi.
Babası durumu anlamıştı.
_Kendine biraz güven, dedi.
Babası da ağını denize attı. Akşama kadar balık tuttular. Çok iyi bir iş çıkarmışlardı. Nihat bu kadar çok balık
tuttuğuna hala inanamıyordu. Annesi tuttukları balıklardan
yemek yaparken Nihat da sahile dolaşmaya çıktı. Sahilde balıkçıların kendi aralarında minikler kürek çekme
yarışması olduğunu duydu. Bu balıkçıları tanıyordu.
Babasının arkadaşlarıydı onlar. Yanlarına gidip yarışmanın
ayrıntılarını sordu. Balıkçılardan biri:
_Bu yarışmaya kendin yaptığın kayıkla katılıyorsun.
Tabii ailenden yada arkadaşlarından yardım alabilirsin.
Sonra kayığında kürek çekip diğer kayıkları geçersen
yarışmayı kazanıyorsun, dedi.
Diğer balıkçı:
_İstersen sen de katılabilirsin. Çünkü bu yarışmaya
senin yaşlarındaki çocuklar katılıyor, dedi.
Nihat:
_Bilmeme ki, düşünmem lazım, dedi ve düşünceli bir
şekilde eve döndü.
Akşam yemeğinde ailesine durumu anlattı. Ailesi
Nihat’ın katılmasından yanaydı. Nihat bir süre daha ailesiyle bu konu hakkında konuştuktan sonra anne ve babasına
iyi geceler dileyip odasına gitti. Aslında o da yarışmaya
BİZİM SESİMİZ
katılmak istiyordu ama kendine güvenemiyordu. Böyle
düşünceler içinde yatağına yattı ve tatlı bir uykuya daldı.
Nihat sabah erkenden kalktı. Annesi ve babası daha
uyanmamıştı. Kıyafetlerini giyip sahile gitti. İçi huzurla
dolmuştu. Birden gözü kumsaldaki deniz kızına takıldı.
İçinden:
_Belki bu deniz yıldızı yarışmada bana uğur getirebilir. Deniz yıldızıyla yarışmaya katılırsam kazanacağıma
inanıyorum, dedi sevinçle.
Daha sonra hemen deniz yıldızını aldı ve eve gitti.
Ailesine sahilde olanları anlattı. Ailesi Nihat’ın yarışmaya
katılmaya karar vermesine çok sevindi.
_Canım oğlum iyi ki katılmaya karar verdin. Bence
başaracaksın, dedi annesi.
_Madem katılıyorsun bugün kayık yapmaya başlayalım,
dedi babası. Ailece kahvaltı yaptıktan sonra Nihat ve
babası kayık yapmak için gereken malzemeleri alarak
sahile gittiler. Sahilde uzun uğraşlar sonucu bir kayık
yaptılar. Sonra da deneme amaçlı denize koydular kayığı
ama kayık su alarak battı. Diğer dört günde yaptıkları
dört kayık da aynı şekilde battı. Ama Nihat ve babası
pes etmemişti. Bu uğraşlarla beşinci günün sonunda bir
kayık daha yaptılar. Bu kayık batmadı. Nihat ve babası
havalara uçmuştu. Nihat yarınki minikler kürek çekme
yarışmasına hazırdı. Akşam olmuştu. Sevinçle eve geldiler. Nihat’ın annesi de haberi duyunca çok sevindi. Mutlu
bir şekilde yemek yediler. Sonra yarınki yarışma hakkında
konuştular. Vakit epey geç olmuştu. Nihat’ın yatması gerekiyordu. Yarın erken kalkacaktı. Yatağına yattı. Pencereye baktı. Yıldızlar gökyüzünde parıl parıl parlıyordu.
Sonra başucundaki deniz yıldızına son kez baktı. Deniz
yıldızını eline aldı. Deniz yıldızı ona uğur getirecekti. Buna
çok inanıyordu. Gözlerini umutla kapadı. Kalbini adeta bir
heyecan sarmıştı. Yarınki yarışma onun için çok önemliydi.
Başarmalıydı. Bunu çok istiyordu. Bunun için elinden gelenin eniyisini yapacaktı.
Nihat sabah erkenden kalktı. Kalbi küt küt atıyordu.
Gerçekten çok heyecanlıydı. Babası ve annesiyle birlikte kahvaltı yaptı. Sonra giyindi. Ailece sahile yarışmanın
yapılacağı yere gittiler. Yarışma birazdan başlayacaktı. Toplam on yarışmacı tüm yarışmacıların kayıklarına binmesi
gerektiği anons edildi. Nihat da kayığına bindi ve birkaç
dakika sonra yarışma başladı. Nihat tüm gücüyle kürek çekiyordu. Tüm yarışmacılar çok iyiydi. Nihat’ın önünde üç
kişi vardı. Nihat’ın alnından terler akıyordu. Kolunun kürek
çekmekten acıdığını hissetti. Ama kendine güveniyordu.
Kürek çekmeyi asla bırakmadı. Hem deniz yıldızının uğurun
da yanında olduğunu bilmek güvenini daha da arttırıyordu.
Nihat daha hızlı kürek çekmeye başladı. Önündeki iki
kayığı geçmeyi başardı. Ama önünde hala bir kayık daha
vardı. Çok çabaladı ama bir türlü olmuyordu. Çok çabaladı
ve diğer kayıkla aynı hizaya gelmeyi başardı .Bitiş çiz-
gisi de çok yaklaşmıştı. Nihat son gücüyle kürek çekti ve
önündeki kayığı geçerek bitiş çizgisine ilk ulaşan kayık
oldu. Nihat birinci olmuştu. Buna inanamıyordu. İkinci olan
yarışmacı onun sınıf arkadaşıydı. On üç yaşındaydı. Sarı,
Kıvırcık saçları ve mavi gözleri vardı. Orta boylu bir çocuktu. Adı Burak’tı. Aslında Burak, ikinci dönemin ortalarında
gelmişti Nihatların sınıfa. Ayrıca çok utangaç bir çocuktu.
Onun için onunla pek iyi iletişim kuramamıştı. Ama onunla
dost olmayı çok istiyordu .Böylece ilk adımı o atmaya karar
verdi. Nihat ailesiyle birlikte Burak’ın yanına gitti. Burak
da ailesiyle birlikteydi. Önce Nihat ve ailesi, Burak ve ailesi
ile selamlaştı.. Sonra Nihat:
_Çok iyi yarıştın Burak. Seni tebrik ederim hem zaten hemen hemen aynı sayılırdık. Ben çok az bir farkla
kazandım, dedi.
_Böyle düşünmen beni çok mutlu etti Nihat. Sen de çok
iyiydin seni tebrik ederim, senin adına çok sevindim, dedi
Burak.
_Biz de tebrik ederiz. Gerçekten çok iyi yarıştın, dedi
Nihat’ın annesi ve babası.
Burak:
_Çok teşekkür ederim, dedi.
_Biz de seni tebrik ederiz Nihat , dedi Burak’ın anne ve
babası.
Nihat:
_Ne zamandır görüşemedik, dedi.
_Evet bir hayli oluyor, dedi Burak.
O zaman yarın bize gelin. İnanın çok mutlu oluruz, dedi
Nihat’ın anne ve babası.
_Olur, biz de çok mutlu oluruz, dedi Burak’ın anne ve
babası.
Bunları duyunca Nihat ve Burak havalara uçtu. Böylece
Yarın Nihatların evinde buluşmak üzere ayrıldılar. Nihat
eve geldiğinde olanlara hala inanamıyordu .Ailesiyle bir
süre bugün olanları konuştu Nihat. Sonra da ailece akşam
yemeği yediler. Yemekten sonra televizyon izlediler. Vakit
geç olunca Nihat Annesine ve babasına iyi geceler diledi.
Sonra dişlerini fırçaladı ve pijamalarını giydi. Tam yatağına
yatacakken aklına deniz yıldızı geldi. Hemen onu eline
aldı:
_Bana şans getirdiğin için teşekkür ederim, dedi.
Deniz yıldızını yatağının başucuna koydu ve yatağına
yattı. Yarın Buraklar geleceği için çok heyecanlıydı. İçi
içine sığmıyordu. Şu an Burak ile iyi bir dost olmak onun
tek dileğiydi. Bir an gülümsedi. Bunu düşünerek gözlerini
kapadı ve o anda gökyüzünden bir yıldız kaydı. Bu kalbinde
doğan yeni bir dostluğun parlak bir işaretiydi.
Başak Yaren Güneş
9-B 310
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
11
BİZİM SESİMİZ
ÇANAKKALE’DE İKİ YİĞİT
Her yeni güne pare pare atılan top atışlarının sesiyle uyanıyorlardı. Birkaç gündür karşı cepheden saldırılar durmaksızın
devam ediyordu. Bizim tarafımızda ise bir cephe, ölümle yaşam arasında kalmış; günlerdir ağızlarına hoşaftan başka
bir şey sürmeyen, ölüme inat edip inil inil inildeyerek sesini duyurmaya çalışan Mehmetçiklerimiz ve uzaklarda bile olsa
onları akıllarından hiç ama hiç çıkarmayan anaları, kardeşleri ve yavukluları vardı.
Komutanlardan sürekli emirler yağıyor, yüzlerce hatta binlerce asker aynı anda emirleri yerine getiriyorlardı. Hepsinin
tek emeli vardı: Çanakkale geçilmez!
Edirne’den Ardahan’a ülkenin her yerinden bıyıkları yeni terlemiş mektepli çocuklar, otuzlu yaşlarında eşlerini,
çocuklarını bırakıp gelen yiğit adamlar ve ‘Benim ülkemden başka kaybedecek bir şeyim yok.’ diyerek altmışlı bilemedin
yetmişli yaşlarında vatanı için ne pahasına olursa olsun savaşacak, er meydanına gelmiş dedelerimiz vardı. Her askerin
başka bir hikâyesi, başka bir acısı vardı. Belki de Ali ve Osman’ı birbirlerine bağlayan da buydu. Onlar, köylerini Rumlar
yağmaladıktan ve elde avuçlarında ne varsa aldıklarından sonra ailelerini de alıp başka köye yerleşmişlerdi. İkisinin de
babası Balkan Harbi’nde şehit düşmüştü. İkisinin arasındaki dostluk bu kara günden sonra daha da güçlenmişti ve ondan
sonra yedikleri içtikleri ayrı gitmemeye başlamıştı. Ali’nin bir kız kardeşi ve annesinden başka kimsesi yoktu. Osman’ın
ise biri erkek olmak üzere üç kardeşi vardı. Babaları şehit olduklarında iki aile birbirinden başka kimseye tutunamaz
olmuştu.
Vakit onlar için gelip çatmıştı. Harp için köyün her köşesinden erkekler toplanıyordu. Ali ve Osman’da bu yıl on altısına
basmışlardı. Ama kader, onları harbe yolluyordu. Ali son kez annesine sımsıkı sarıldı ve gözünden akan yaşları elinin
tersiyle sildi.
-Ağlama ana. Bak oğlun harbe gidiyor. Sana vakit buldukça mektup yollayacağım ama kurban olayım sen gözlerinden
yaş akmasın. Eğer ki vatan uğruna cephede şehit düşersem ana, kardeşime iyi bak.
Ve yine sessizlik içerisindeyken bir askerin seslenmesiyle annesinin onu sımsıkı saran kollarından ayrılmak zorunda
kaldı.
‘Çanakkale’ye gidecek Mehmetler şu tarafa geçsin !’ diyordu asker.
İkisi de annelerinin verdiği ve üzerine mis gibi ana kokusunun sindiği mendilleri koklayarak geçtiler sıraya. Ellerinde
bohçalarıyla köyden kırk Mehmetçik mahşer meydanına doğru gidiyorlardı. Çanakkale’ye!
Günler süren yolculuğun ardından askerler taburlarına ayrılıyordu. Ali ve Osman aynı tabura denk geldikleri için
şanslılardı. Birbirlerini en iyi tanıyan onlardı çünkü. Geldikleri günden itibaren aynı cephede yirmi altı asker şehit olmuştu.
Onların içini de ölüm korkusu kaplıyordu ancak bunu birbirlerine belli etmiyorlardı. Böylece aralarındaki dostluk onların
birbirlerine olan güvenlerini arttırıyordu.
Günler geçti, haftalar geçti…
Taburda artık sayılı kişi kalmıştı. Alaylardan yardım bekleniyor, ancak onlar gelene kadar bir Mehmetçik daha şehit
oluyordu. Ali iyi değildi. Geldiği gün ile bugün arasında dağlar kadar fark vardı. O yaman genç gitmiş, yerine göz çukurları
iyice belirginleşmiş, bir deri bir kemik bir genç gelmişti.
Osman onun bu halinden endişelenmiyor değildi. Cepheden köylerine mektuplar yolluyor, ancak Ali’nin annesine
onun bu durumundan bahsetmiyordu. Annesi çok yaşlıydı ve oğlunun döneceği umuduyla yaşıyordu. Osman da onu
üzmemek için hallerinden bahsetmiyor, cephede geçen günleri kısaca anlatıyordu.
Ve yine güne top sesleriyle uyanıyorlardı.
Bugünkü biraz daha şiddetliydi. Muharebe iyice kızışmış, İngiliz orduları bizleri yıldırmak için ellerinden ne geliyorsa
yapıyorlardı. Ancak yiğit Mehmetler, vatanları uğruna kanının son damlasına kadar yiğitçe savaşıyorlardı. İkinci bölüğe
taarruz emri verildi. Ali ve Osman en önde gidenler arasındaydı. Ellerinde kurşun tek tük kalmıştı ancak bolca süngüleri
vardı. Ali elindeki kurşunları bitirmiş, süngüsünü takarken karşı bölükten gelen bir İngiliz kurşunu Ali’nin şakağından delip
geçmişti. Osman onu gördüğü anda dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı. Ali ise ölümle cebelleşiyor, Osman’a bir
şeyler söylüyordu.
-Osman, anama iyi bak kardeşim. Ona, oğlun şehit oldu deme. Vatan uğruna, namus uğruna canını verdi de dostum.
Bir de hakkını helal etsin tüm köy.
Ve Osman, Ali’ye kelime-i şehadet getirttirdikten sonra Ali ruhunu bedeninden teslim etti. Osman, kardeşim dediği
dostunu kendi avuçlarıyla kazdığı mezara gömerken kendini tutamayıp ağlamaya başladı.
“Ana, Ali şehit oldu. Üç gün önceki muharebede yiğitçe çarpıştıktan sonra şehit oldu. Düşerken yanında idim.
Hakkınızı helal etmenizi rica etti. Bir kurşunla şakağından, iki kurşunla göğsünden yaralanmış, gülle de sağ elini
götürmüştü. Kendi elimle gömdüm kardeşimi. Toprağa girerken çehresi gülümsüyordu. Onu, senin hediyen olan
yatağanla(hançer) beraber defnettim. Kınını da taş yerine başucuna diktim. Ah anacığım, düşmana ne şiddetle
saldırdık, bir görseydin. Düşman karabulut gibi geliyordu. Biz iki bölükten ibarettik. Yıldırım gibi bir hücum
gösterdik. En önde, çarıkları çözülmüş, fesi düşmüş,baş açık ve yalınayak Ali koşuyordu. Kuş gibi, rüzgar gibi,
alev gibi koşuyordu. Elinizden öperim, duanıza muhtacım. Beni soranlara selam ediyorum..
Oğlunuz Onbaşı Osman
İLAYDA SÖZERİ
10-B 273
12
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİZİM SESİMİZ
DOSTUM
“Dostum” dediğin insan için fedakarlık yapmayacaksan, bence dilini kes. Yalan yanlış
konuşacağına hiç konuşma daha iyi.
“En iyi dost” diye bir şey yoktur. Dost zaten en iyisidir. Dost dediğin senin yaptıklarını
sorgulamaz. O hak zaten Tanrı’ya mahsustur. Dost dediğin gelir, yanlışını gösterir ve gider.
Asla yaptığın hatalar yüzünden seni sorgulamaz, bağırmaz, kızmaz. Asla arkandan konuşmaz dost
dediğin. Ve dost sen ağlarken ağlamaz. Zaten “acılar paylaşıldıkça azalır,” lafı da yalan. Dost
dediğin sen ağlarken seni güldürür. Şair de bundan söz etmiş zaten.
Dost dediğinin hep arkanda olacağını bilirsin. Yanlış yolda olsan bile arkandadır o. Çünkü
sonunda üzülecek bile olsan yanında olacak olandır o. Herkese “arkadaş” diyebilirsin ama
herkese “dostum” diyemezsin. “Dostum” demek farklıdır, güvenmek gerekir. Aynı zamanda
o da sana güvenmeli. Güvenmeli ki “dostum” diyebilmelisin. Senin “dostum” dediğin sana
“kalleş” diyorsa bana dostluktan söz etme.
“Dost” çoğu zaman bir kelimeden fazlasıdır ve “-um” sadece bir ek değildir. Boş laf
değildir “dostum” Her ağıza, her bedene yakışmaz.
Modaya uyacağım, diye kendine yakışmayanı giyen insanlar ol-duk… “Dostum” sana hiç
yakışmamış.
-Cyntia
RUHUMUN SESSİZLİĞİ
Neden hareket yok, heyecan yok
Kalp durgun, atış yok sanki
Neşe yok gülmek yok
Korkuyorum hayatıma hayat veren ruhu
Ümidimi kaybetmekten korkuyorum.
Pınarların çağlamayı kesmesi
Denizlerdeki dalgaların durulması gibi
Kuşların cıvıltısız uçması
Ruhumun sessizce akıp gitmesinden korkuyorum.
Yaşlanmak, yaşlanmak
Hareketsizlik, durgunluk
Terkedilmek duygusu
Alaycı gözlerden, sinsi gülümsemelerden
Temiz, saf bulduğum o kalbini
Onda yaşadığım aşkı kaybetmekten korkuyorum.
Yaşar AYDIN
RaYFeL Matematik Öğretmeni
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
13
BİZİM SESİMİZ
MUTLULUK
Geçen gün sahilin kenarında yürüyordum o manzarayı içime çekerken ufak, gök yüzünün sonsuzluğu ve
yeşilin huzuruyla harmanlanmış küçük bir taş gördüm.Onu yerden almaya uzanırken böyle güzel bir şeyi nereye
koyacağımı düşündüm, öyle bir yere sahip değildim ki…
Hemen aklımda bir ev inşa ettim ve onu tam kapının üzerine koydum o da benim nazar boncuğum oldurdu.
Sonra düşündüm bu ev nerede olacaktı? İçimdeki ses uzaklarda dedi. Bu benim için hiç tatmin edici değildi. Peki
ya neredeydi o uzaklar? Uzaklar diye bir yer vardı. Herkes en küçük mutluluklarını hayallerini oraya yatırıyordu.
Peki ya uzaklara ne zaman ulaşacaklardı ya da ulaşılması mümkün olmayan mutluluklarımızı, sevgimizi, hayallerimizi biriktirip göz ardı ettiğimiz yerler miydi uzaklar? Ya da oraya bıraktığımız şeyler yalnız orada mı kalıyordu?
Bence insanlar mutsuzluğunu buraya bırakıp mutluluklarını orada biriktiriyordu.
Mutluluk uzaklar kadar belirgin olmasa da yokluğu hissedilirdi. Bencilce bir şeydi. Fakat uzaklarda biriktirilemeyecek kadar değerli. Burada mutlu olmak değildi amaç, uzaklarımızı sevdiklerimize yakınlaştırmaktı.
İşte o zaman uzaklarımız yakın, sevdiklerimizle paylaştığımız mutluluk gerçek olurdu.
Rana Karaman
9-A 296
M U T L U L U K
Mutluluk nedir sizce? Bence mutluluk, kişinin
hiçbir sıkıntı ve kederinin olmaması durumudur.
Mutluluk, kişinin gözlerinin içinin gülmesi,yüzünden
gülümsemenin hiç eksik olmamasıdır.Mutlu olan
insan çecresine pozitif eneji yayar ve sadece
kendisini değil etrafındaki diğer insanlarında mutlu
olmasını sağlar.Ayrıca mutlu olan insan bu mutlulğu
paylaşmalıdır çünkü var olan bir gerçek şudur
ki:”Mutluluk bulaşıcıdır ve paylaştıkça çoğalır.”
Mutluluk, bizim elle tutamadığımız gözle
göremediğimiz güzel bir şeydir, duygudur. Bazen
kazanılan bir sınav, bazen bir haber, bazen de
duyduğumuz sıcacık bir sözdür. Ama sebebi ne
olursa olsun mutluluk dünyanın en güzel duygusudur. Bu duygu kişiye caesaret verir, onu başka dünyalara götürür, öz
güvenini yerine getirir.
Mutsuz olmak çok kolaydır, zor olan mutlu olmayı başarabilmektir. Bu duyguyu yaşayan herkes hislerini arkadaşları,
dostları ve çevresi ile paylaşmalı bu sayede onların da yüzünün gülmesini sağlamalıdır. Bizi en çok sevenler, gerçek
dostlarımız ve ailemiz bizim mutluluğumuz karşısında kendileri de mutlu olacaktır. Mutluluk böylece çoğalacak kocaman
bir dalga olarak tüm dünyayı saracaktır. Mutluluk duyguların en güzelidir, bu güzelliği yakaladığımızda onu kaybetmeden
çoğaltmaya çalışmak gerekir.
Mutlululuğu kendimiz aramalıyız. Eğer arayıp tutabilirsek o zaman çok mutlu oluruz. Mutluluğun değerini her
zaman bilmiyoruz. İnsan kendisi için mutluyum demeden
önce mutluluğun ne olduğunu bilmesi gerek. Bence mutluluk şöyledir: ilk olarak insanın hayata gelmesi bir mutluluktur. Sonra ailesi, ona en yakın olan insanlar yanındaysa,
sağlıklıysa, hayatını güzel bir şekilde geçirebiliyorsa o insan
mutludur. Her sabah kalkıp gözlerini açıp pencereden güneşin
doğuşunu izliyorsam bu mutluluğu hiçbir şeye değişmem. Bu
yüzden hepimiz mutluyuz diye düşünüyorum. Mutluluğu her
insan farklı anlar. Ama bence mutluluk böyledir. Bazı insanlara göre mutluluk zenginliktir, lüks bir hayat geçirmektir. Bu
da doğru diye düşünüyorum. Çünkü herkes hayatının farklı
geçmesini ister. Ama sadece parayla mutlu olamayız. Çünkü
para bize mutluluğu da mutsuzluğu getirebilir. Bu yüzden
hayattaki asıl mutluluk bizim gördüğümüz ve elimizdekilerle
mutlu olmaktır.
ERGE NİSA BİLDİK
9-B 323
14
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİZİM SESİMİZ
Fen liseli olmak aslında kendimiz adına gurur verici bir durumdur. Bu okulu kazanabilmek için korkunç bir çaba
ve özveri harcadığımız 8.sınıftaki uğraşımızın en büyük ödülüdür.
Aslında fen lisesi, gelecek için çok büyük bir adımdır. Eğer bu liselere girebilmek için harcadığınız emekleri lise
hayatınız boyunca üniversite için de harcarsanız, liseniz sizin altın anahtarınız olacaktır. Bildiğiniz üzere bu okullara
gelen öğrenciler, kendi alanlarında en iyi ve en başarılı olan öğrencilerdir. Bu bakımdan bu tür liselerde öğrenciler
ilk olarak kendileriyle, daha sonra sınıf ve dönem arkadaşlarıyla yarışırlar. Tabi tüm bunların yanında hedefledikleri
yer için ülke geneli derecelerini korumaya devam ederler.
Halk arasında aslında ‘fen lisesi ve fen lisesi öğrencisi’ hakkında çok değişik bakış açıları da vardır. Bunlardan
en çok duyulan ve bilinenleri ‘her zaman ders çalışır, hiçbir sosyal ortama katılmaz, adeta aldığı her nefese bir soru
adar ‘ vb. görüşlerdir. Sakın bu görüşlere inanarak kendinizi kandırmayınız : )
Aslında fen lisesi öğrencisi,
-formülize bir mantıkla yaşamaya alışkın hale gelir, eğer uç bir adamsa duygusal olabilir, öbür türlü daimi gerçekçi bir insandır.
-her normal öğrenci gibi sınavdan önceki gece kendini hırpalaya hırpalaya ders çalışır. *istisnalar kaideyi
bozmaz*
-öğretmenlerle arasına duvar örmez, arkadaşıymış gibi dertleşebilme imkanları olur.
-okuldaki öğrenci azlığından yararlanarak ‘meydan bize kaldı’ bakış açısıyla okulun her yanını adı gibi bilen
biridir.
-herkesin çalıştığını görünce kendini çalışmaya mecbur kılan biridir.
Bence fen liseli olmak ayrıcalık değildir. Fen liseli olmak gurur vericidir.
İlayda Sözeri
10/B 273
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
15
BİZİM SESİMİZ
DOSTLARLA
BULUŞMA
Hemen hemen her insanın küçükken beslediği bir kuş,
bir balık, bir kedi mutlaka olmuştur. Hiç hayvan beslememiş
olsanız dahi, besleyenlerin mutluluğuna mutlaka şahit
olmuşsunuzdur. Hayvanlar insanı dinlendiren, onlara mutluluk ve sorumluluk
veren canlılardır.
Bu dünya yalnız
bize
ait
değil.
İçinde yaşadığımız
evreni aynı zamanda
hayvanlarla paylaşıyoruz.
Doğadaki her şeyin
bir görevi olduğu
gibi hayvanlar da
tabiatın
olmazsa
olmaz parçaları. Bir hayvan cinsinin eksikliği doğanın
dengesinin bozulmasıyla aynı anlama geliyor.
Hayvanların doğadaki yeri doldurulamaz durumuna
rağmen onların sadece insanlara hizmet
etmesi için yaratıldığını düşünenlere
de rastlamak mümkün. İnsanoğlu
her şeyde menfaatini düşündüğü gibi
hayvanların da etinden, sütünden,
yününden faydalanıyor. Bunu yaparken
de bazen hayvanlara zarar verme yolunu seçebiliyor. Oysaki doğada kendilerine bahşedilen hayatı yaşamaktan
başka bir şey yapmayan hayvanlar,
yeri geliyor bu zalim insanların elinde
acı çekiyor. Hayvanlara eziyet etmenin
kınanacak bir davranış olduğunu bilmiyor.
Çocuklara küçük yaştan itibaren hayvan sevgisi
aşılamak her anne babanın görevi olmalıdır. Her çocuk
hiç değilse sokak hayvanlarına bir tas su vermenin
mutluluğunu mutlaka yaşamalıdır. Unutmamak gerekir ki
hayvanlar insanı karşılıksız severler.
Ve biz de RAYFEL olarak hayvanlara verdiğimiz değeri
göstermek ve onlarla
daha yakın olabilmek
için Lüleburgaz Köpek Barınağı’nı ziyaret ettik.
Bize bu gezimizde avukat İlknur
Kantarcı,
veteriner hekim Metin
Şenpınar eşlik etti.
Sorulmuş
olan
sorulara içten, açık
ve net cevaplar aldık.
16
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
-Kısırlaştırılmış hayvanı nasıl anlayabiliriz?
Bu işlem sonucunda kısırlaştırılmış hayvan belli olsun
diye bir küpe takıyoruz. Ayrıca yeni çıkan mikroçipler
sayesinde de bu mümkün.
-Mikroçip uygulaması nedir?
Hayvanların ensesinin altındaki deriye enjekte edilen
mikroçipte hayvana ait tüm bilgiler bulunmakta. Bu çipte bir
kod bulunuyor ve hayvan bulunduğu zaman çip okutularak
hakkındaki tüm verilere ulaşabiliyoruz.
-Neden bu kadar çok küpesiz köpek var?
Bazı
hayvanların
kısırlaştırılma
için
uygun
olamamasından –engelli vb.- ve hepsine ulaşamadığımız
için çok fazlalar.
-Hangi hayvanlar barınakta korunuyor?
Engelli olanlar, yavru ve bakıma muhtaç olan köpekler
öncelikli olarak korunuyor.
-Yeni barınak projesi var mı?
Evet, 2 yıldır proje aşamasında olan bir çalışma var.
İleriki senelerde yapıma başlanacağını düşünüyoruz.
-Ölen hayvanlara ne oluyor?
Tıbbı atık olarak görülüp, gömülme
işlemi yapılıyor.
-Hayvanlara
verilen
suçların
cezası var mı?
Yasamızda sadece kınama olarak
ceza veriliyor ancak bizler bunun bir suç
olarak sayılıp gerekli cezanın verilmesini istiyoruz.
-Ameliyatlar
nasıl
ortamda
yapılıyor?
Gayet steril ve dezenfekte olan bir
ortamda, imkanlar el verdiğince profesyonel bir şekilde gerçekleştiriyoruz.
-Sokak hayvanlarını bildirmek için nereye
başvurabiliriz?
Lüleburgaz Belediyesi’ne yada Zabıta ekiplerine
başvuruda bulunabilirsiniz.
Bu anlamlı ziyaretten sonra içimiz
buruk bir şekilde okulumuza geri döndük.
Kalbimiz, sevgimiz
onlarla kaldı.. Umarız
her hayvanın da bir
can taşıdığını ve
onların bizim ilgimize
muhtaç olduğunu her
zaman hatırlarız.
İLAYDA SÖZERİ / 10B 273
ALEYNA EZGİ ÇELİK / 10B 262
)
.
ÖGRETMENiM
BİZİM SESİMİZ
Sıcak bir Eylül sabahıydı kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. ‘Okula başlıyorsun.’ diyordu babam. Bense
annemin elinden tutmuş okul denen içinde birçok insanı, sevgiyi barındıran yere doğru ilerliyorduk. İşte ilk o zaman
gördüm seni. Annelerinden ayrılamayan üzüntüden kahrolan çocukları avutuyor , onlara gülümsüyordun. Daha sonra
anladım ki üzülmeye hiç gerek yokmuş. Okul benim ikinci evim, öğretmenimse benim ikinci annem oldu .Arkadaşlarımsa
sevindiğimde benimle birlikte koşup zıplayan, ağladığımdaysa derdimi paylaşan birere dost , kardeş oldular. Bana sevgiyi
ilk kez öğretmenim öğretti. O duygunun nasıl bir şey olduğunu, ne zaman hissedeceğimi o öğretti. Bana hür, aydın,
çalışkan olmayı o öğretti. ‘Sizler bugünün çocukları, yarınınsa doktorları, mühendisleri, siyasetçileri olacaksınız.’ derdi
bize hep.
Bana Atatürk’ü başöğretmenimizi, o büyük, şefkatli, cesur yürekli adamı, onun bizim için yaptıklarını o öğretti.
Atatürk denildiğinde bir yandan yüzünde bir gurur oluşur diğer yandansa içi burkulur yüzü ağlamaklı olurdu. Ne zaman İstiklal Marşı ‘nı okusak ‘Bağırın çocuklar bağırın ki herkes duysun bu milletin, bu çocukların sahipsiz olmadığını’
derdi.
İşte ben her şeyi ondan öğrendim. Yeri geldi azar yedim, yeri geldi o bin tane ödüle bedel Aferin’i aldım. Sen ki eşine,
çocuklarına ayırmadığın zamanı bize ayırdın. Ama ben 24 Kasımlardan nefret ederim. Seni, sizi bir haftaya, bir güne
sığdırmak mümkün değil. Şimdi soruyorum öğretmenim senin adını bu kompozisyona mürekkeple mi yoksa tarihe altın
harflerle mi yazayım?
Beyza Nur Bektaş
10-B 263
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
17
BİZİM SESİMİZ
AHMAK
Benim dizelerim, kalemim
Şah-ı eserimde anlatmak istediğim
Papağan gibi ezberleme önüne koyulanları
Ve unutmayı bil geride kalanları
Tecelli ve teselli,
Mutlak vardır her şeyin bir bedeli
Ahmak olma
Gördün mü seni Allah’tan daha fazla seveni
Yararlar ve zararlar hep ayrı kefede, neden?
Sahipsin içi boş tencere ve aciz bir beden
Kâfi ki dostun olacak bir gün beyaz kefen
Kabirde cevabını veremeyeceğin her soru için kederlen
Tek dayanağım kader
Fakat kayık su alıyor diye atlamak
Ve öylece sal git salmak
Ardından gözyaşı ıslatan ahmak
Ne beyazlar ne zenciler
Madalyonu bölendir iyiler ve kötüler
Tarafını seç ve gir maratona
Lakin başlayınca koşuya asla arkana bakma
Anlatılmak istenenler kelimelere ağır gelir
Dolar ve başı başak gibi eğilir
Aslında değil midir tüm âlimler başak
Başı dolar ve insanlığa eğilir,
işte fırsat faydalansana ahmak…
FECR
Hayaller git gide azalır, yaş ilerledikçe
Yüzündeki maskeyi değiştir, eskidikçe
Var mıdır dünyada kirlenmemiş lehçe
Verildi insanlığı susturmak için altın külçe külçe
Geçmişten alınan her ders
Gelebilir düşünce sistemine ters
Bu yüzden almışsındır zaten yara
Başın önde düşünmene gerek yok kara kara
Madem doğrusun neden belin eğri söyle
Bekleme, kaldırmaz seni kimse düşünce
Bunun sebebini enine boyuna düşün de
Anlarsın belki neden hayat böyle
Herkesin tek derdi şu lanet para
Bundandır ki mazide kaldı hayâ
İnsanlık namını unutanlar çok oldu bu sıra
Bu dünyada kurtulan alır diğerinde ceza mutlaka
Rüzgâr bile olsan çıkar karşına fırtına
Hayat her zaman kızgın bir boğa
Yumruktan daha önemlidir düşünce kalkma
Çok çarpar dalga ama yıkılmaz bu kaya
Çoktur devranda melek yüzlü şeytan
Tek amaçları dökmek biraz kan
Davranışlarında insanlara karşı pahlan
Bir ihtimal kırmazsın kalp acıtmazsın can
Muhammed Arslan
9-B 328
18
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİZİM SESİMİZ
YENİDEN DOĞMAK
Bütün cihan saf durdu asırlardır önümüzde
Baş eğmedik, eğmeyiz hiçbir millete
Lügatımızda yoktur bizim asla esaret
Vatan toprağına ayak basmak mı kim edebilir cesaret
Saldırdılar dört koldan aç kurtlar gibi
Topraklarımızdan pay almaktı niyetleri
Gördüler ki dağ gibi imparatorluk çökmekte
Umutlar yeşerdi tek tek her birinin gönlünde
Boş hayallerle sardılar vatanın her yanını
Niyetleri son darbeyi vurmaktı
En önde Baş Kumandan, şahlandı Türk Halkı
Kazandığı zaferlerle tarihe adını yazdı
Takvimler gösterirken 29 Ekimi
Küllerinden doğuyordu yeniden Türk Milleti
Kendine yakışacak bir yönetim seçmeliydi
İşte o gün coşkuyla kabul etti Cumhuriyeti
Ey milletim gül artık, güzel günler yakında
Mavi gözlü liderin, hep seninle, hep yanında
Bilirim çok cefa çektin, çok eziyet
Geride bırakacak o günleri Cumhuriyet
Haydi kır zincirlerini artık yok esaret
Hürriyeti getirdi sana bak cumhuriyet
Şimdi birlik zamanı, yapılacak çok şey var
Beraber sarılacak bir bir yaralar
Çağdaş olmak için yenilikler yapılacak
El ele verdikçe gücümüz artacak
Aynı bayrak altında kardeşçe yaşayalım
Yarınlar bizim için, umutla bakalım
Başak Yaren Güneş
9-B 310
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
19
BİLİM
Aynı Yükseklikten Bırakılan Bowling Topu ve Tüy Yere Aynı Hızla Düşer Mi?
Bilimsel açıdan yerçekimi kanunu gereğince aynı yükseklikten bırakılan iki cisim havanın
sürtünme katsayısı ihmal edilirse yere aynı hızla düşer. Yani aynı yükseklikten bırakılan bir bowling topu ve tüy eğer ortamda hava yoksa aynı hızla aynı zamanda yere düşmelidir. Sanki illüzyon
gibi gelse de bu basit bir fiziksel olay. Dünyanın en büyük vakum odasında yapılan bu enteresan
deney Galileo deneyi olarak da biliniyor.
NASA’nın Ohio’daki Uzay Gücü Tesisi’ni ziyaret eden Fizikçi Brian Cox
,NASA’nın Uzay Simülasyon Odası’nda bu deneyi tekrarladı. 30,5 metreye 37,2 metre
yüksekliğindeki bu dev alüminyum odanın hacmi 22,653 metreküp, yani dünyanın en
büyük vakum odası.
Tabi deneydeki en enteresan olay Cox ve mühendislerin deneyin sonucuna gösterdikleri
reaksiyon belki de ! Hepimiz deneyin nasıl biteceğini bilsek de kilolarca ağırlıktaki bowling topuyla, birkaç
gram ağırlığındaki tüyleri bu kadar yüksekten aynı zamanda yere düşmesi biraz tuhaf geliyor. Deneyin sonucunu görmek biraz çocuk gibi sevinmenize neden olabiliyor.
Bu deneyin benzeri daha önce Apollo 15 görevinde Dave Scott tarafından yapılan Ay’da yapılan deney. Dave
Scott benzeri deneyi Ay’da İngiliz anahtarı ve bir tüyü aynı anda yere bırakarak yaptı. İşte, kütleleri ne kadar
farklı olursa olsun belli yükseklikten bırakılan cisimler aynı zamanda yere düşer.
Deniz BAYAT / 10-B 257
AYNANIN GERÇEK RENGİ NEDİR ?
Işık bir cisimle etkileştiğinde cisim tarafından soğurulabilir ya da yansıtılabilir. Bir cismin hangi renkte göründüğü cisimden yansıyan ışığın hangi dalga boyunda olduğuyla ilişkilidir. Örneğin yeşil renkte
bir yazı tahtası yeşil ışığı yansıtırken diğer dalga boylarındaki ışığı yansıtıyorsa beyaz görünür. Ancak
aynalar için durum biraz daha farklıdır. Karşısına konulan cisim hangi renkteyse ayna o renkte görünür.
Çünkü aynalar yüzeylerine çarpan ışığı aynı şekilde yansıtır, yani aynaya çarpan ışığın gelme ve yansıma
açısı aynıdır. Kusursuz bir aynanın yüzeyine çarpan ışığın tamamını yansıtması gerekir. Dolayısıyla aynaların
gerçek renginin beyaz olması gerekir. Günlük hayatta yaygın olarak kullandığımız, bilimsel ya da teknolojik bir amaçla (örneğin teleskoplarda, güneş enerjisi sistemlerinde) kullanılmayan aynalar düz bir camın
arka yüzeyinin gümüş parçacıklarıyla ince bir film şeklinde kaplanmasıyla üretiliyor. American Journal
of Physics dergisinde yayımlanan araştırma bu tür aynaların 510 nanometre dalga boyundaki ışığı diğer
dalga boylarına göre daha fazla yansıttığını gösteriyor. Bu nedenle günlük hayatımızda yaygın olarak
kullandığımız aynaların soluk yeşil renkte olduğu söylenebilir.
Nilay AKKAYA / 9-B 314
BİYO-REAKTİF ETİKET
Dünya Bankası, her yıl çöpe atılan yiyecek miktarını utanç verici olarak tanımladı. Sadece İngiltere’de her yıl 15 milyon yiyecek
maddesi çöpe atılıyor.
Endüstriyel tasarım öğrencisi Solvegia Pakstaite yiyecek etiketleriyle bu soruna bir çözüm arıyor. Pakstaite tasarladığı ürünü
“içerdiği hayvan jelatin aracılığıyla paketteki yiyecek maddesinin bozulma derecesini bildiren biyo-reaktif etiket” olarak tanımlıyor.
Pakstaite, etiketin kullanımının ise oldukça kolay olduğunu belirtiyor : “Yiyeceklerinizin yenilebilir durumda olup olmadığını
anlamak için parmağınızla jelatine dokunmanız yeterli. Başlangıçta katı halde bulunan jelatin, bozuldukça sıvı hale geliyor. Jelatin
tamamen sıvılaştığında yiyecekleriniz de bozulmuş demektir.”
Etiketler her yiyecek maddesi için özel olarak hazırlanıyor. Paketteki maddenin bozulma hızına göre, etikette bulunan jelatin
oranı da değiştiriliyor.
Ancak Pakstaite’nin tasarımı bir takım sıkıntıları beraberinde getiriyor. Bu etiketler çöpe atılan yiyecek miktarını azaltacak mı,
yoksa tam tersine arttıracak mı bilinmezken, hayvan severler etiketlerde hayvan jelatini kullanmasına tepki gösteriyor.
Erge Nisa BİLDİK
9-B 323
20
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİLİM
KENDİ ENERJİSİNİ SAĞLAYAN KİŞİYE ÖZEL CİHAZLAR
Dünyada birçok kuruluş, farklı amaçlar için çok çeşitli alanlarda kullanılabilecek giyilebilir teknolojilerin geliştirilmesi
ile ilgili amansız bir çalışma içinde. Xerox’un da uzun yıllardır üzerinde çalıştığı basılabilir elektronik devreler, giyilebilir
teknolojilerin gelişimine önemli katkılar sağlayacak.
Xerox, Silver Ink (gümüş mürekkep) adını verdiği buluşuyla esnek bir yüzeyin, örneğin plastiğin üzerine, yüzeyi eritmeden gümüş alaşımlı elektronik devre basılmasını sağladı. Elektronik devrelerin cam, tekstil ürünleri, plastik, film
gibi maddelerin üzerine basılabilmesi ya da yerleştirilmesi ile giyilebilir teknolojiler hem daha ucuza mal edilecek hem
de hayatımıza girişleri hızlanacak. Xerox’un da yakından takip ettiği bu alanın önümüzdeki 5 yıl için 12 milyar dolarlık
bir pazara sahip olması bekleniyor. Basılı elektronik devreler, giyilebilir cihazların başka cihazlara bağlanmadan kendi
enerjisini üretmesini sağlayacak. Bu cihazlar güç üretme birimlerini -atom pili ve güneş enerjisi paneli gibi- kendi üzerinde taşıyacak. Bu teknolojiler, yerleştirildikleri giysiler ve eşyalar üzerinde enerji yenileme ihtiyacı olmadan uzun süre
kullanılabilecek. Böylece kendi enerjisini sağlayan cihazların şarj edilmesi gerekmeyecek.
Basılı elektroniklerle üretilen giyilebilir teknolojilerin esnek ve ergonomik olması, rahatça ve sorunsuz kullanılmalarını
sağlayacak. Örneğin giyilebilen teknoloji tasarımı ile üretilmiş ayakkabı ile yürürken hareket enerjisi elektrik enerjisine
dönüşecek. Güç üretebilen tişörtler ve ayakkabılar sayesinde cep telefonları, MP3 oynatıcılar ve taşınabilir diğer küçük
cihazlar şarj edilebilecek. Ayrıca kombine bir sensör teknolojisi, kablosuz iletişim, akıllı telefon uygulamaları ve gelişmiş
bir izleme cihazı kullanılarak üretilecek akıllı ayakkabılar, onları giyen kişilerin sakatlanmasını engellemek ve yürüyüş
tekniklerini değiştirmek üzere tasarlanacak.
Nilay AKKAYA
9-B 314
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
21
BİLİM
Dünyanın En Hızlı Asansörü Kuruluyor!
Japon firması Hitachi, Güney Çin’deki Guangzhou şehrinde yapılan bir gökdelene 72 km/sa
hızda çalışacak bir asansör kuracağını açıkladı. 2016 yılında bitirilmesi planlanan CTF Finans
Merkezi adlı gökdelen 95 katlı ve 530 metre yüksekliğinde. Hitachi’nin açıklamasına göre 1.kattan
95. kata 43 saniyede ulaşacak asansör, dünyanın en hızlı asansörü olacak. Hâlen dünyanın en hızlı
asansörü Tayvan’daki Taipei 101 binasında kurulu ve 60,6km/sa hızla çalışıyor.
Hitachi bu asansörün yüksek hızına rağmen içindeyken herhangi bir rahatsızlık hissedilmeyeceğini,
kabindeki hava basıncının değiştirilerek kulak tıkanmasının önleneceğini söylüyor.
En Verimli Termoelektrik Malzeme Keşfedildi!
Bilim insanları sürekli artan enerji ihtiyacını karşılayabilecek yeni kaynaklar keşfetmek
için çalışıyor. Bazı bilim insanlarının ilgisi bir nevi atık olan ısıdan elektrik üretilmesini
sağlayan termo-elektrik malzemelere yöneldi. Northwestern Ünivesitesi’nden Mercouri
Kanatzidis’in liderliğini yaptığı bir ekip, atık ısıyı elektriğe çevirmede şu ana kadar bilinen en verimli malzemeyi keşfetti: Kalay selenür(SnSe).Bu malzemenin kömür ve gazla
çalışan elektrik santrallerinde ve ayrıca otomobil, cam, tuğla, gemi ve tanker üretim tesislerinde büyük enerji tasarrufu yapılmasını sağlayacağı ümit ediliyor.
Okuyucusuyla Etkileşim Kuran Kitaplar Geliyor!
İyi yazılmış güzel bir kitap, okurları üzerinde duygu fırtınaları yaratarak etkileyici
bir iz bırakır. Peki kitapta olan biteni duyularınızla da hissetmek isteseydiniz sonuç
nasıl olurdu?
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü araştırmacıları, buna örnek olması için Sensory Fiction adını verdikleri kavramsal bir tasarım ortaya koydu. Vücudunuza bağlı
bir etkileşim sistemi ve kapağında bir dizi aydınlatma bulunan büyükçe bir kitaptan oluşuyor. Kitap ,o anda hangi bölümü okuduğunuzu takip ediyor ve kapağındaki
ışıkların rengini değiştirerek hikâyeyle örtüşecek bir ortam sağlıyor. Ayrıca vücudunuza bağlanan etkileşimli sistem o an okuduğunuz bölümde anlatılan olaylarla uyumlu olarak vücudunuza titreşim yolluyor, soğuğu ve sıcağı hissetmenizi sağlıyor,
hatta hava torbaları yardımıyla bedeninizi sıkıştırıyor. Detaylı bilgiye bit.ly/ mitsensory adresinden ulaşabilirsiniz.
Dünya’da Yaşamış En Büyük Kuş Türü!
Araştırmacılar,soyu tükenmiş bir kuş türüne ait fosiller buldu. Pelagornis
sandersi olarak adlandırılan kuş türünün bugüne kadar yaşamış en büyük
kuş türü olduğu düşünülüyor. Kanat açıklığı 6 ila 7metre olan bu kuşların
büyüklüğü, bugün yaşayan en büyük kuşlar olan Kral Albatros’ların iki katı
kadardı. Fosiller Güney Carolina’daki Charleston Uluslarası Havalimanı’nın
inşası sırasında şans eseri bulunmuş. Kazıları yapan ekibin lideri, Charleston Müzesi müdürü Albert Sanders’a ithafen bu türün 25 ila 28 milyon yıl
önce yaşadığı düşünülüyor. Yeni kuş türü ile ilgili bulgular Dr.D.T.Ksepka
tarafından Proceedings of The National Academy of Sciences’ta yayımlandı.
Cep Telefonları İçin Koruyucu Etkisi Daha Yüksek Filmler Yolda!
Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden bir grup araştırmacı, elektronik cihazları şu
anda olduğundan çok daha uzun süre koruyabilen film üretti. Araştırmacılar ürettikleri koruyucu filmin cep telefonları aylarca tuzlu suda kalsa bile onları koruyacak
kadar etkili olduğunu söylüyor. Bu ileri teknoloji ürünü filmler yüksek performanslı
şeffaf malzemelerden, örneğin metal oksitlerden üretiliyor. Araştırmacı Samuel
Graham ürettikleri koruyucu filmle elektronik cihazların dayanıklılığının arttığını,
kullanım ömrünün uzadığını belirtiyor.
Tulça SALTIK
9-B 321
22
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİLİM
GEN NAKLİ
Bilim adamları farelere gen nakli yaparak öğrenme kabiliyetini artırmayı başardılar. Bu yöntem bebeklerin zeka
düzeyinin artırılmasında da kullanılabilecek.
Üçüncü bin yıla girmek üzereyken tıp dünyasında yeniliklerin yaşanacağı en önemli alanlardan birisinin, gen teknolojisi olacağı açıklanıyor. Bu alanda, daha şimdiden elde edilen
başarılar öylesine baş döndürücü ki, önümüzdeki 10 yıl içinde
bilim adamlarının tıpta sağlayacağı gelişmeler çok ilerleyecek.
Gen teknolojisinde hasta, bir gen vücut hücrelerinde yapay olarak üretilmiş sağlıklı bir genle değiştirilmesini
yani özel hücrelerin üretilmesini sağlayacak. Genetik alanında çalışan araştırmacıların en büyük projelerinin
ilk aşamasındaki amaç, 100 binin üzerinde insan genini belirlemek. İkinci aşamada bunların fonksiyonlarına
göre sınıflandırılması hedefleniyor. Çünkü her bir gen, beden fonksiyonları açısından özel bir görev yerine
getiren proteinlerin yapı bilgisini içeriyor. Bu alanda hızla ilerleyen araştırmalarda dört bin gen belirlenmiş durumda. 2015 yılına kadar 100 bin genin tamamen belirlenerek sınıflanması bekleniyor.
Bu çalışmanın faydaları, öncelikle genetik hastalıkların belirlenmesinde görülecek. Doğmamış bebeklerde bile, ileriki yıllarda yüksek tansiyon, geri zekalılık, sakatlık ya da kanser gibi hastalıkların ortaya
çıkıp çıkmayacağını kestirmek de mümkün olacak. Doktorlar bu sürecin daha sonraki aşamalarında, genlere
bağlı hastalıkların giderilebileceğini hesaplıyorlar. Doktorların gelecek senelerde uygulayacakları gen terapisi,
hastalıklara tedavi arıyor. Hastadan alınan hücrelerin, eksik olan genler laboratuvarlar da aşılandıktan sonra
tekrar vücuda enjekte edilmesine dayanan bu sistemde tedavi edilen bu hücreler, bedenin gerek duyduğu
proteinleri yeniden üretiyor. Böylece Alzheimer hastalığına yakalananlar artık çaresiz değil.
Araştırma ayrıca nörolojistlere hafızanın ne olduğu ve onlarca yıldır sırları yeni çözülmeye başlamış olan
hafızanın nasıl çalıştığı konusunda yeni bir delil oluşturdu.
GEN NAKLİYLE SÜPER ZEKA !!!!!!!
Yeni bir çalışma, hafızanın nasıl çalıştığı konusuna ve insanları daha zeki hale getirmek için genetiğini
kullanılıp kullanılamayacağı konusuna açıklık getirdi. ABD’li bilim adamları farelere gen nakli yaparak öğrenme
kabiliyetini artırmayı başardılar. Bebeklerin zeka düzeyinin artırılmasında da kullanılabilecek yöntem, Princeton Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından geliştirildi. Bilim adamları, yaptıkları bir deneyde, beyinde
öğrenmeyi ve hafızanın gelişmesini sağlayan NR2B isimli proteinin üretimini artırdılar. Böylelikle fareler daha
önce gördükleri Lego taşlarını, suyun altındaki gizli platformun yerini öğrenmeyi başardılar. Bu fareler, kendi
deneyimleri ve öğrenme kapasitelerini genleriyle de yavrularına aktardılar.
Alzheimer’e Tedavi !!!!!!!
Araştırmayı yürüten Princeton Üniversitesi moleküler biyoloji uzmanı Doç. Dr. Joe Z.Tsien, “Araştırma
genetik mühendisliğiyle öğrenme kabiliyetinin artırılabileceğini hatta IQ takviyesi yapılabileceğini gösteriyor”
dedi. Nature bilim dergisinin son sayısındaki makalesinde Joe Z.Tsien, beyin fonksiyonlarında önemli bir rol
oynayan NR2B adlı proteinin işlevinin deşifre edilmesiyle hafıza kaybına yol açan Alzheimer gibi hastalıklara karşı yeni metotların geliştirebileceğini söyledi.
Erge Nisa BİLDİK
9-B 323
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
23
BİLİM
2014 Nobel Kimya Ödülü Nano Yapıları Gösteren
Süper Mikroskopun Mucitlerine
Stefan Hell (lsolda) William Moerner (orta ) Eric Betzig (sağ)
Fibroblast Hücrelerin Görüntülenmesi
Bilim dünyasının en prestijli ödülü , 2014 Nobel kimya ödülü iki Amerikalı ve bir Alman bilim adamına süper resolve floresans mikroskop geliştirdikleri için verildi. Dokuların moleküler yapısına kadar ine-bilen süper güçlü floresans mikroskop geliştiren araştırmacılar
bilim dünyasında önemli bir buluşa imza attılar.
Bilimadamları, dokuların moleküler yapısına inen süper güçlü bir mikroskop geliştirdikleri için ödüle layık görüldü.
Ödülü paylaşacak olan 54 yaşındaki Eric Betzig ABD’nin Virginia eyaletinde Howard Huges Tıp Enstitüsü’nde, 61 yaşındaki William E. Moerner Kaliforniya‘da Stanford Üniversitesi’nde ve 51 yaşındaki Stefan Hell ise Almanya’nın Göttingen kentinde yer alan Max
Planck Biyofizik Kimya Enstitüsü’de ve Heidelberg’deki Alman Kanser Araştırmaları Merkezi’nde görevli.
Nobel jürisi, üç bilimadamının geliştirdiği mikroskop sayesinde hastalıkların araştırılması ve ilaç tasarımında devrim niteliğinde
bir ilerleme sağlandığını açıkladı. Bu sayede beyindeki sinir hücreleri arasındaki sinapslarda moleküllerin nasıl oluştuğu anlaşılarak
Parkinson, Alzheimer ve Huntington hastalıklarına ilişkin proteinler incelenebilecek.
Mehmet Enes KORKMAZ / 10-B
Jüri, çığır açan çalışmanın mikroskop teknolojisini ‘‘nano-boyuta” taşıdığını söylüyor.
Nanoskopinin günümüzde dünya çapında kullanılır hale
geldiğini söyleyen Nobel jürisi üç araştırmacının çalışmasından
bütün insanlığın her gün faydalandığını belirtiyor.
Ayrı ayrı çalışan üç bilimadamı optik mikroskoplardaki teorik limiti aşmayı başardı. Geliştirdikleri cihazdan önce bilim
dünyası bir görüntünün çözünürlüğünün 200 nanometreyi (bir
metrenin 200 milyarda birini) geçemeyeceğine inanıyordu.
Üçlünün geliştirmeyi başardığı nanoskopik görüntüler ise
bundan daha derinlemesine inen bir çözünürlük sunu-yor.
Nanoskopi sayesinde bilimadamları yaşayan hücrele-rin
içinde tek bir protein molekülünü gözlemleyebiliyor.
Sekiz milyon İsveç kronou (1,1 milyon Amerikan doları)
tutarındaki ödül üçlü arasında paylaşılacak.
Ödül, Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık 2014’te
takdim edildi.
Mehmet Enes KORKMAZ / 10-B
24
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
KİMYA ÜZERİNE
Kimya, maddeyi, maddeyi oluşturan atomları, atomlardan oluşan yapıları ve bu yapıların işleyişini
inceleyen ve bu maddelerin özellikleri ile diğer maddelerle olan ilişkisini inceleyen bilim dalıdır. Kimya,
büyük patlamadan günümüze kadar oluşan yaşamsal reaksiyonları, madde etkileşimlerini, maddenin
iç yapısını, dünyadaki atom ve elementlerin buraya nasıl geldiğini veya nasıl oluştuğunu, kısacası
evreni inceleyerek insanlara daha anlaşılır daha erişilebilir ve en önemlisi daha da kullanılabilir bilgiler sunan bir bilimdir. Böylece bir çok farklı branşa da katkı sağlayıp insanlığın gelişimine de büyük
etkileri bulunmaktadır. Aslında kimya insanların yaşamında bir vazgeçilmezdir. Nasıl mı ? İnsanlar
için temizlik ve hijyen kimyasal malzemelerden geçer, enerji için yine pil gibi kaynağı kimyasal olan bir enerji kaynağı
kullanılmaktadır. Evimizin hijyenini ve temizliğini sağlayan banyo temizleyicileri deterjanlar, cilt temizliğimiz için sabun
bunlardan bazılarıdır. Bunlar içinde evimizin dekorasyonu için kullanılan boyalar, kartonpiyerler, evimizi süsleyen eşya
ve heykeller, elektronik aletlerimiz, makyaj malzemeleri gibi kimyanın el attığı ürünleri de saymadan geçmek olmaz.Yine
sağlığımız bozulduğunda başvurduğumuz ilaçlar, tabiki kimyanın önemli bir koludur. Görüldüğü gibi kimya hayatımızı
baştan sona kuşatmıştır. Vucudumuz bile binlerce kimyasal reaksiyon sayesinde canlılık faliyetlerini gösterir. Sinirlenmemiz gülmemiz acıkmamız hareket etmemiz bunlardan sadece bir kaçıdır. Görüldüğü gibi kimya bize canlılık faliyetleri
içinde ışık tutan bir bilimdir.
Madam Curie’nin 1911 yılında ikinci Nobel ödülünü kimya alanında alışının 100. yılı onuruna, 2011 yılı boyunca çeşitli
kutlamalar yapılmıştı. 2011 yılına ilham kaynağı olan olay ise Madam Curie ilk Nobel ödülünü 1903 yılında fizik alanında
almış ve tarihe Nobel alan ilk kadın olarak geçmiştir. 1911 yılında Kimya Nobel ödülünü almasıyla birlikte, tarihte iki Nobel
ödülü kazanan ilk kişi ve tek kadın olarak tarihe adını yazdırmıştır. 2011 yılında kimya biliminin tanıtımı için oldukça faal
bir yıl yaşanmış, bir çok konferans ve etkinlik düzenlenmişti. Kimyanın önemi bir kez daha vurgulanmıştı.
Ancak, malesef günümüzde kimya deyince dünyada ve özellikle de ülkemizde akla gelen ilk şey sağlığa zararlı atıklar,
gıdalarda bulunan sağlıksız kimyasallar ve kullanılması yasak olan ancak bir türlü önüne geçilemeyen uyuşturucu denilen, kimyevi maddelerdir. Hatta ve hatta ayakkabı, saat kordonuna kadar sağlığı tehdit eden kimyevi içerikli eşyalardır.
Oysaki kimya bilim olarak insan sağlığı ve yaşamını geliştirmek, kolaylaştırmak üzerine odaklanmış bir bilimdir. Kenarda resmini gördüğünüz ağaç pasifik porsuk ağacıdır.Bu ağacın kabukları yumurtalık ve meme kanserine karşı oldukça etkili bir madde olduğu bilinen taksol üretir. Taksol ökaryot hücre bölünmesi sırasında mitozu durdurur. Kısaca
kanser hücresinin yayılmasını engeller. İlginç ve üzücü olan ise yüz yaşındaki bir ağaçtan bir ilacın yaklaşık bir dozu olan
(300 mg) elde edilebilir. Tabiki bu miktar bu maddeye olan ihtiyaç göz önüne alındığında oldukça komik bir miktardır.
Oraganik kimyacılar, bu maddeyi laboratuvarda sentezlemek için yaptıkları çalışmalar neticesinde başarıya ulaşmış.
Günümüzde bu maddenin beş farklı sentezi mevcuttur. Organik kimya sayesinde miktar konusunda da artık sadece bu
ağacın bize verdiği kadarına bağımlı değiliz.
Bu ve buna benzer onlarca çalışmadan bahsedilebilir ve bu çalışmaların ortak yönleri kimya biliminin daima gerek
insan sağlığı ve çevre, gerekse günlük hayattaki kullanımlarıyla son derece önemli çalışmalar ortaya koyduğudur. Ayrıca
hangi brans olursa olsun kendilerinden sonraki çalışmalara da ışık
tutar nitelikte çalışmalardır. Bu da kimya biliminin biyoloji, fizik,
tıp gibi bilimlerle ne kadar iç içe olduğunu göstermektedir. Kimya
bilimi diğer bilimlerle sıkı bir ilişki ve işbirliği içerisindedir. İnsan
yaşamında bu kadar önemli yere sahip olan kimya bilimine gereken önem verilmeli ve bu sayede de bir çok branşta ve teknolojide
ilerlemenin olabilmesine olanak sağlanmalıdır.
Bu yazıyı okuyup anlamamızın bile sinir sitemimizde meydana gelen bir takım kimyasal reaksiyonlar sayesinde olduğunu
unutmayalım. Görüldüğü gibi kimya yaşamın tam merkezinde
bulunması gereken bir bilim olup, daha insan hayatına katacağı
nice kolaylık ve yeniliklerle bize göz kırpmaktadır.
Ş. Utku ESAS / Kimya Öğretmeni
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
25
KÜLTÜR
Taş Orman, Madagaskar
Şeytan Kayalıkları, Avustralya
Cehennem Kapısı, Türkmenistan
Taş Orman (Stone Forest), Madagaskar
Adası’nın batısında bulunan Melaky bölgesinde bulunuyor. Milyonlarca yıl süren erozyonlar sonucunda, yatay ve dikey jeolojik
oluşumlar halinde ortaya çıkan bu karstik plato,
oldukça keskin ve iğne ucu gibi sivri yüzeyli
kayalıklardan ve mağaralardan oluşmuştur.
Yeral adı olan “Tsingy” kelimesi, Madagaskar dilinde “çıplak ayakla yürünemeyen
yer” anlamına geliyor. Büyük ve sivri kayalar,
kanyonlar, mağaralardan oluşan bu ilginç bölge
UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilmiş.
Kalkerden oluşmuş bu tuhaf orman uzun ince
666 km alanı kapsıyor. Bu coğrafi bölgede çok
nadir hayvan türleri bulunmaktadır. Beyaz lamurlar en sık görülen türdür. Beyaz lamurlar en
sık görülen türdür.
Devil’s Marbles olarak da adlandırılan
kayalıklar, birbirini şekillendirerek tuhaf bir
biçimde yerleşmişlerdir. Devils Marbles,
Aborjinler tarafından Karlu Karlu olarak
adlandırılıyor. Alice Springs’in 393 km
kuzeyinde, Tennant Creek kasabasının 114
km güneyinde olan çoğu yuvarlak görünümlü
devasa kayalar dikkate değer bir manzara
sunuyor. Bu granit kayalar güneş ışığı altında
esrarengiz görünüm sergiliyorlar.
Bu kırmızı granitten oluşan dev kayaların
boyutu 50 santimetreden 60 metreye kadar
değişebiliyor. 2008 yılında buranın gerçek sahiplerine mülkiyeti iade edilmiş ve devlet 99
yıllığına kiralayıp kamu ziyaretine açmış.
Bilim adamları Karlu - karlu kayalıklarının bu halini, milyonlarca yıl önce erimiş
magmanın kum taşı ile birleşerek, soğumasının
ardından aldığını belirtiyorlar.
Türkmenistan’da bulunan bu arazi sınırsız
bir metan gazı rezervine sahiptir. Kaynaklara
göre, 35 yıl önce gaz elde etmek için, bu
bölgede kazı çalışmaları yapan jeologlar çok
derine giderek metan gazının yüzeye çıkmasına
sebep olmuşlar.
Jeologlar
korkudan
ekipmanlarını
bile almadan bölgeyi terk etmişler. Bu
yaşananlardan sonra, metan gazının bölgedeki
insanları zehirlememesi için, rezervi yakmaya
karar vermişler.
Rezerv o günden beri hiç durmadan
yanmaya devam ediyor
Antilop Kanyonu, Arizona, ABD
Büyük Mavi Delik, Belize
Kamış Flüt Mağarası, Guilin, Çin
Arizona eyaletinde bulunmaktadır. Asırlarca
yağmur suları kayalıkları şekillendirerek bu
ilginç forma kavuşmasını sağlamıştır.
Antilop
Kanyonu,
ABD’nin
güneybatısındaki en çok ziyaret edilen ve en
çok resmi çekilen kanyonudur. Antilop Kanyonu, erozyon sonucu oluşmuş olup Arizona’da
bulunmaktadır.
Erebus Buz Kayaları , Antarktika
20 metre yüksekliği bulunan, bu kayalar
sönmüş bir yanardağın parçalarıdır. Zamanında
buradan meydana çıkan lavlar Satürn, Jüpiter
ve Neptün yüzeyindeki görüntüleri hatırlatıyor.
26
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
Büyük mavi çukur olarak de bilinen,
Belize açıklarında bulunan bu büyük sualtı
obruğu veya deniz çukuru, Belize City’den 70
km uzaklıkta bulunan Lighthouse Resifi’nin
merkezinde bulunur. Amerika’nın Belize
Eyaleti’nin açıklarında bulunmaktadır.
Çapı 0,4 km olan bu kusursuz bir daire
şeklindeki delikte suyun derinliği 145 metreyi
180 milyon yaşında ve 240 metre derinliğe buluyor. Dairenin koyu renge çalması, bu
sahip kalker mağarasında kireçtaşı oluşumları, coğrafi oluşumun çevresiyle arasında derinlik
sarkıt ve dikitler, değişik kaya şekilleri farkının olmasından kaynaklanmaktadır
mağaranın içinin renkli aydınlatmasıyla
Sahra’nın Gözü, Moritanya
mağarayı büyüleyici adeta değişik bir hale
sokuyor.
1940 yılına kadar bilinmeyen mağara bu
tarihten sonra 1. Dünya Savaşında Japon birlikteliklerinden kaçan mültecilerin bu mağaraya
sığınmasıyla tekrar keşfedilmiş ve günümüzde
Guilin bölgesinin en fazla turist çeken yerlerinden biri haline gelmiştir. 1962 yılında halkın
ziyaretine açılan Reed Flute Mağarası aynı zamanda doğal sanatlar sarayı olarak da bilinmektedir.
Çölün ortasında göz şekline benzeyen bu
Bu yeri dünyaca ünlü yapan ise kendine özgü yerin çapı 50 km civarındadır.Eskiden bu
yapısı ve renkli aydınlanmasıdır. Mağaranın oluşumun, bir göktaşının yüzeye düşmesi
adı ise, sarkıtlarının bir müzik enstrümanı olan sonucunda oluştuğu düşünülürken, şu anda
flüte benzerliğinden dolayı verilmiş. 240 metre bilim adamları önceki görüşleri reddederek
uzunluğunda olan bu jeolojik oluşumun tarihi ederek toprağın erozyonu ile böyle bir doğal
güzelliğin oluştuğunu belirtiyorlar.
ise M.Ö. 792 Yılına dayanıyor.
Aleyna Ezgi ÇELİK
10-B 262
KÜLTÜR
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
27
KÜLTÜR
Interstellar-Yıldızlararası
Interstellar, son haftalarda bilim-kurgu severlerin tartışma
konusu haline geldi. Öyle ki yazılan yabancı kaynaklı inceleme
ve eleştiri yazılarında düşük puanlar alması filmden beklentilerimi bir hayli etkilemişken, neyle karşılaşacağımı dahi bilmeden
izlediğim Interstellar, 169 dakika boyunca yeri geldi nefesimi
kesti, yeri geldi gözlerimi doldurdu. Ortada müthiş bir hikaye
var ve bunun mimarı Jonathan Nolan. Yıldızlararası, aslında
2006 yılında Steven Spielberg’ün geliştirmeye başladığı bir
projeyken, daha sonra yönetmenin programındaki çakışmalar
nedeniyle Christopher Nolan’a devredilmiş. Spielberg, Nolan’a
teklifi kendisi götürmüş ve Nolan da anlaşmayı imzalayarak
yapımın yönetmenliğini sürdürerek tamamlamış. Müthiş
yazılan hikaye Christopher Nolan’ın elinde harika bir bilim
kurgu - dram türüne dönüşmüş ve bu da izlerken insanda tüm
hisleri harekete geçiren bir yapımın ortaya çıkmasına yol açmış.
Bu yüzden yazımda bu mükemmel filme yer vermek istedim.
İzleyecek arkadaşlar olursa ki ilginin bir hayli yüksek
olacağını düşünüyorum; spoiler vermeden biraz filmin konusundan bahsedeyim. Dünya yaşanmaz bir hale gelmiştir
ve yayılan küf bütün ekinleri öldürmektedir. İnsan ırkı artık
toz fırtınalarından nefes alamaz hale gelir. Fakat önlerinde
uzaylılar tarafından yardım eli uzatıldığını destekleyen bir olay
gerçekleşir. Saturn gezegeninin yakınlarında açılan bir solucan
deliği sayesinde uzay zaman bütünlüğünü ikiye katlayarak daha
önce gidilmesi mümkün olmayan uzaklıklara seyahat edilebilecek ve belki de insan ırkı kendine yeni bir gezegen bulabilecektir. Bu düşüncenin üzerine 12 cesur bilim insanı, gerekli
eğitimleri aldıktan sonra solucan deliğinden geçip yeni bir
galakside keşfe çıkmaya gönderilir. Gönderdikleri sinyallerden
yalnızca üç tanesi yaşanabilir bir gezegende olduğunu belirtilir
ve iş son bir keşif aracına kalır. Astronot olan Cooper (Matthew
McConaughey) de gizli çalışmalar yürüten NASA’nın üssüne,
küçük kızı Murphy ile iletişim kurduklarına inandığı uzaylılar
sayesinde erişir ve insanlığın son kurtulma umuduna katkıda
bulunmak için solucan deliğine doğru yola çıkar.
Konuya sesler ve müziklerle devam etmek istiyorum çünkü hikayeyi bu kadar övmeme rağmen, filmi izlerken fark edeceğiniz en
önemli şey daha birinci saniyeden itibaren müthiş kullanılan sesler ve ses efektleri olacak. Uzun süredir hiçbir sinema filminde bu
kadar etkili kullanılan sesler duymamıştım ve üzerine bir de sinema dünyasının artık tarihe geçmiş ismi Hans Zimmer’ın muhteşem
müzikleri eklenince film tadından yenmez bir hal almış. Zaten Christopher Nolan’ın yönetmenlik başarısını, kurguda yaptıklarını
düşünecek olursak, üzerine Hans Zimmer’ın elinden çıkan müziklerin eklenmesiyle birlikte ciddi anlamda bütün duygularınıza hitap
eden bir yapımla karşı karşıya olduğumuzu anlamak zor değil.
Interstellar’ın karakterlerinden de kısaca bahsedecek olursak; Matthew McConaughey tarafından canlandırılan Cooper karakteri,
eşini Dünya’nın geldiği hal ve teknolojide yaşanan gerileme yüzünden kaybetmiş bir aile babası. Fakat yine de yeri geldiğinde gerekeni
yapmak konusunda çekinceleri olmayan, kayınpederinin deyimiyle “Bu dünyaya ait olmayan.” biri.Anne Hathaway’in canlandırdığı
Amelia ise genç ve sevgi dolu biri. Bu da karar almasını ciddi şekilde etkiliyor diyebilirim. Tabii bu ikiliden hangisinin aldığı kararın
daha doğru olduğunu ancak filmi izlediğinizde görebileceksiniz. Michael Caine, Anne Hathaway tarafından canlandırılan Amelia
Brand karakterinin babasını rolünde, hep vasatın üzerinde, hep çok iyiye çok yakın. Aynı şekilde Jessica Chastain de filmde diğer
oyunculara nazaran daha kısa bir rolü olmasına rağmen iyi bir iş çıkarmış denebilir.
Hikayenin sonu muhtemelen fiziğe ilgisi olanların tepkisini çekecektir. Aynı şekilde kara delikler, solucan delikleri hakkında oldukça tartışmalı bir son olduğu ortada. Buna rağmen belki de filmin her saniyesinden size saatlerce bahsetmem gerek. Sizlere yalnızca
mutlaka ama mutlaka izlemeniz gereken bir film olduğunu söylemek istiyorum. Nolan kardeşler 2000’li yıllara damgasını vuracak
bir yapıma imza atmış. Evet, Interstellar’ı izlemeniz hayata olan bakış açınızı değiştirmeyecek (belki de değiştirebilir bilemiyorum.)
ama hayatınızın sonuna kadar unutamayacağınız ve bundan 10 yıl sonra kendi aramızda “Sen Interstellar’ı izlemedin mi? Yok artık.”
tadında tartışmalara şahit olacağımız bir yapım olduğunu bilmenizi istiyorum.
Şimdiden iyi seyirler.
Mustafa Burak AŞICI
12-A 126
28
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
KÜLTÜR
AÇLIK OYUNLARI 3: ALAYCI KUŞ
Tüm dünyada olduğu gibi Francis Lowrins’in
yönetmenliğini yaptığı açlık oyunları serisinin son
filmi 21 Kasım’da vizyona girdi. Jannifer Lowrence
ve Josh Hutcherson’ın başrollerini paylaştığı filmin
uzunluğu 123 dakika. Serinin 3. Filminde müzik ve
sesler gayet yerinde kullanılmış. Sahneler daha heyecan
verici hale gelmiş. Karakterlerin filmde daha ayrıntılı
işlenmiş olması bize onları daha iyi tanıma şansı veriyor. Özgürlüğün ve isyanın temel konu olarak alınması
filmi daha ilgi çekici hale getirmiş. Oyuncular da rollerinin üstünden güzel bir şekilde gelebilmiş. Genel
olarak filmi beğensem de olaylar bu kez durağan şekilde
ilerlemiş. Fakat yine de izlemenizi tavsiye ederim.
UNUTURSAM FISILDA
Filmde 70’li yıllarda hit olan ve günümüzde alzheimera
yakalanmış olan Ayperi isimli sanatçının yaşam öyküsü ele alınmış.
Şahsen ben filmi büyük bir zevkle ve hiç sıkılmadan izledim.
Kullanılan şarkılar film için bestelenmiş ve gerçekten filme özgünlük
katmış. Ayrıca kullanılan kostümler ve filmin çekildiği set de gayet
gerçekçi. Filmin flash-backlerle anlatılması da filmi akıcı kılmış.
Esas niyeti ağlatmak olmasa da, seyircinin kendisinden bulduğu hikayelerle, bu film sizi yine ıslak mendillerle buluşturacak. Bu güzel
filmi vakit kaybetmeden izlemenizi öneriyorum.
Selin DURMUŞ
10-B 247
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
29
KÜLTÜR
MÜZİĞİN BİLMEDİĞİMİZ 9 FAYDASI
Hiç müziğin olmadığı bir dünya düşündünüz mü? Ne kadar uzak değil mi? Tarihe baktığımızda hemen
hemen her uygarlığın din, meditasyon, tıp, ritüeller ve eğlence için farklı şekillerde de olsa müziği kullandığını
görürüz. Sizler için müziğin sağlık üzerindeki kanıtlanmış etkilerini derlemeye çalıştık.
1. Müzik kalbe iyi gelir.
Müziğin ruhun gıdası olduğunu biliyoruz peki ya kalp? Müziğin hastalıkları tedavi etmede birçok faydası
olduğunu gösteren sayısız araştırma vardır. Massachusetts Hastanesinde gözlemlenen kalp ameliyatı
geçirmiş kişilerden elde edilen verilere göre. Ameliyat sonrası Mozart’ın piyano sonatlarını dinleyen hastalar
diğer hastalara göre çok daha hızlı iyileşme göstermişlerdir. Kalp ritmleri ve tansiyonları çok daha hızlı normal
değerlere gelmiştir.
2. Müzik ağrının dindirilmesinde yardımcı olur.
Sebebi bilinmeyen ağrılardan muzdarip hastaların sadece müzik dinletilerek ağrılarının azaltıldığı
araştırmalarla sabittir. Bu noktada en iyi ağrı kesici müziğin klasik müzik, özellikle Mozart ver Bach olduğu
görülmüştür. Müzik meditasyonunda heavy metal ve tekno müzik kullanılması durumunda hastaların rahatsız
olduğu ve kalp atışlarının düzensizleştiği gözlemlenmiş, bu sebeple bu tür müziklerin terapide kullanılması
sakıncalı bulunmuştur.
3. Müzik obezitenin önlenmesinde faydalı olabilir.
Bilinçaltımıza müzik ile mesajlar yollanarak obezitenin önüne geçilmesi denenmiş bir yöntemdir. Böylece
kişinin yapması gereken diyet, alacağı gıdalar, vb. şeyler müzik ile bilinçaltına işlenerek kilo kontrolünde daha
başarılı sonuçlar alınmıştır. Ayrıca yemek yerken dinlenen yumuşak ve sakin müziklerin kişinin daha az ve
yavaş yemesine yol açtığı da gözlemlenmiştir.
4. Müzik bağışıklık sisteminizi güçlendirir.
Michigan Devlet Üniversitesi müzik okulu
müziğin insan sağlığı üzerindeki etkilerine dair bir
liste yayınlamıştır. Bu listenin en ilgi çeken maddesi ise müziğin bağışıklık sistemimizde önemli
bir yere sahip olan interleukin 1’in seviyesini
arttırdığıdır. 15 dakika bile müzik dinlemek interleukin 1 seviyesini arttırmaktadır.
30
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
KÜLTÜR
5. Müzik prematüre bebeklerin hayata tutunmalarına yardımcı olur.
Beth Israel Tıp Merkezinde prematüre bebekler üzerinde yapılan çalışmada, bebeğe, anne karnında olduğu
hissini uyandıracak anne karnı seslerinin ninniler ve perküsyonla zenginleştirilmiş bir halinin dinletilmesinin,
onların kalp atışlarını ve soluk alıp vermelerini düzenlediği görülmüştür. Bu müziği dinleyen bebeklerin daha
sakin ve uyku düzenlerinin daha daha düzgün olduğu saptanmıştır. Ayrıca bebeklerin ve ailelerin de daha az
stres altında oldukları görülmüştür.
6. Müzik hafızaya ve öğrenmeye yardımcı olabilir.
“Mozart etkisi” ile ilgili pek çok yayın vardır. Buna göre öğrencilerin ders çalışırken özellikle klasik müzik
dinlemelerinin konsantrasyonlarını arttırdığı yönünde çalışmalar mevcuttur.
7. Bir müzik enstrümanı çalmak, motor becerilerin gelişmesine yardımcı olabilir.
Felç sonucu beyin hasarı oluşan hastaların pek çoğunun bir müzik enstrümanı çalmayı öğrenerek eski
becerilerini tekrar kazandığı çalışmalarla ispatlanmıştır.
8. Müzik yaşlı insanların çektiği bazı sıkıntılara derman olabilir.
Yaşlı insanlar yalnızlıktan ve depresyondan sıklıkla şikayet ederler. Müzik bu tür ruhsal sıkıntıların dindirilmesinde önemli rol oynar. Ayrıca müzik Alzheimer hastalarının gerçeklikten kopmamaları için de son derece
faydalıdır. Bilim insanları bir müzik enstrümanı çalan yaşlıların hem fiziki hem de psikolojik olarak diğer yaşlılara
göre çok daha iyi durumda olduklarını belirtmekteler.
9. Müzik kendinizi daha mutlu hissetmenize yardımcı olabilir.
Uygulanan müzik terapileri ile belki kendinizi çok mutlu ve neşeli hissetmeyebilirsiniz ama müziğin kendinizi
daha az üzgün hissetmenize yardımcı olduğu araştırmalarla gösterilmiştir.
Sonuç olarak hepimiz müzikal canlılarız.
Dr. Oliver Sacks kitabında “güçlü bir ritm ve melodi beyinde sözcüklerden çok daha fazla yer kaplar” diyor.
Afazi hastalarının tedavisine müzik ile başlanması da sanırım ne kadar müzik canlısı yaratıklar olduğumuzun
bir göstergesi.
Bengü İrem IŞIK
9-B 319
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
31
OKULUMUZDA YENİLİK
32
Yenilenen Atatürk Köşemiz
Gurur Köşemizde Mezunlarımız
Okul Girişimize Led Tabela Asıldı
Okulumuzun Yeni Işıklı Panosu
Yeni Satranç Masalarıyla
Boş Vakitler Daha Eğlenceli
Yeni Satranç Masalarıyla
Boş Vakitler Daha Eğlenceli
Artık Bir Akvaryumumuz Var
Koridorlarda Dinlenme Köşelerimiz
Kimya Biyoloji Laboratuvarı Koridoruna
Asılan Afişlerimiz
Katlarımız Tablolarımızla Renklendi
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
OKULUMUZDA YENİLİK
2 Adet Sabit Ayaklı Masa Tenisimiz
Geri Dönüşüm Kutularımız
Katlarda Kullanıma Hazır
Öğretmenler Odamızdaki Yeni Sandalyelerimiz
Öğretmenler Odamıza Yeni Perdeler Taktırdık
Nöbetçi Öğrenci Bankomuz
İki Katta Da Artık Var
Sınıfımıza Takılan Yeni Perdelerimiz
Yeni Kütüphanemiz Artık Hazır
Yeni Kütüphanemiz Artık Hazır
Kimya Biyoloji Laboratuvarına
İlave Dolaplarımız Geldi
Fizik Laboratuvarına İlave Dolaplarımız Geldi
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
33
KÜLTÜR
34
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
KÜLTÜR
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
35
Hayatın Başlangıç Noktası: TNA
Hayat Nasıl başladı? Bu tartışmalı soru, bilim dünyasında henüz
cevaplanmış değil. “Hayat” kavramının, ilk hangi molekülle ortaya
çıktığını açıklamaya çalışan onlarca hipotez bulunuyor. (örn: Hayat
gökyüzünde mi başladı?) Bu hipotezlerin odağında ise genetik materyaller, yani DNA ve RNA yer alıyor. Ortaya atılan hipotezlerin bazısı
önce DNA’nın sonra da RNA’nın oluştuğunu öne sürerken; diğerleri
bunun tam tersini iddia ediyor. Bu sorular sürerken, bu tartışmaya
DNA ve RNA’nın kimyasal kuzenleri TNA’lar da dahil oldu.
Hayat, TNA‘lar ile mi başladı? Ayrıca kim bu TNA’lar?
Önce DNA’mı vardı, yoksa RNA mı? Hayatı başlatan molekülün
DNA olması, şimdilik güç görünüyor. DNA, genetik bilgi depolama
konusundaki inanılmaz potansiyeline karşılık, önemli bir dezavantaja sahip. DNA, sahip olduğu bu bilginin okunması ve işlenmesi
için enzimlere ihtiyaç duyuluyor. Enzimlerin olmadığı bir ortamda,
DNA tek başına anlamını yitiriyor. Enzimlerin olmadığı bir ortamda
DNA olması; okuyacak kimsenin olmadığı bir dünyada bir kütüphane
yapılmasına benziyor.
Bu sebeple, hayatın RNA molekülleri ile başladığı oldukça popüler hipotezlerden biri. Diğer adıyla, RNA Dünyası
Hipotezi. Bu hipotez’e göre Dünya üzerinde, DNA’dan önce RNA’ların olduğu öne sürülüyor. Çünkü, DNA’ların aksine,
RNA’lar enzim olarak da çalışabiliyor. Enzimlerin yaptığı gibi, kesim, birleştirme vs. işlemlerini RNA’lar kendi başına
gerçekleştirebiliyor. Ayrıca, DNA gibi, genetik bilgi de depolayabiliyor. Bu da RNA’ları önemli bir başlangıç noktası
seçeneği yapıyor.
Yeni Bir Başlangıç Noktası mı?
DNA ve RNA dünyası önemli hipotezler iken, yeni bir molekül, hayatın başlangıç noktası için Önemli ipuçları veriyor.
Adı TNA, diğer adıyla Threose nucleic acid.
TNA ve RNA Yapıları
DNA’dan ve RNA’nın kimyasal kuzeni olan bu molekülün farkı ise yapısındaki şekerlerde. DNA’nın yapı iskeleti deoksiriboz şekeri, RNA’nınki de riboz‘dan oluşurken, TNA’nın yapısı Threose adı verilen 4 karbonlu bir monosakkaritten
oluşuyor.
TNA‘lar üzerine çalışmalara göre , TNA‘nın yapısına katılan bu threose‘un farklı yapısı ilkel Dünya’da TNA’ların
oluşmasına katkı sağlamış olabilir. Threose, riboz ve deoksiriboz’dan daha küçük olduğundan, TNA‘nın kendiliğinden
oluşmasını -DNA’ya ve RNA’ya kıyasla daha kolaylaştırıyor.
TNA’lar üzerine yapılan çalışmlarda , TNA’ların RNA’lar gibi enzim aktivitesine sahip olabileceği gösterilmiş durumda.
3 boyutlu olarak katlanan TNA zincirlerinin belirli proteinlere spesifik şekilde bağlanabildiği gösterilmiş. TNA’ların bu
özellikleri sayesinde enzim gibi davranabileceği ortaya çıkarılmış durumda. Bahsi geçen, spesifik olarak bağlanabilen
TNA’ların yapay seçilim ile üretildiğini ve sadece 3 seçilim yapılarak bir proteine özgü molekül üretilebildiğini gözardı
etmemek gerek.
TNA Dünyası Mümkün Olmayabilir!
TNA’ların bu enzim benzeri yapısı heyecan yaratsa da, bunun yanlış yorumlanmaması gerekiyor. Nitekim, hayatın
sadece ve sadece TNA’lar ile başlamasına pek mümkün görünmüyor.
İlkel dünyanın aşırı koşulları, TNA’ları bildiğimiz hayatın yegane kaynağı olmaktan biraz uzaklaştırıyor. Ancak, hayatın
oluşma safhasında tek bir genetik materyalden ziyade, bir genetik materyal türlüsünün (DNA, RNA, TNA ve diğerleri) rol
oynamış olabilir.
Dünya’nın oluşum sürecindeki ortam koşullarını tam anlamıyla henüz bilmediğimiz için, TNA’ların kendi kendine
oluşma ihtimali henüz soru işaretleri içeriyor. TNA‘ların, günümüz modern canlıların hiçbirinde olmaması da diğer bir
sorun.
Ancak, tüm bu olumsuzluklara rağmen, TNA’lar, yeni bir araştırma konusu doğurduğu için şimdiden ilgiyi üzerine
çekmiş durumda. TNA‘ların yapay bir genetik altyapı için geliştirilmesi de söz konusu.
Buna göre, hastalıklı hücrelerde, işlevini yerine getiremeyen RNA’ların yerine yapay olarak geliştirilmiş TNA’ların
kullanılması ileride mümkün olabilir.
İlhan BECERENEL
Biyoloji Öğretmeni
36
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
TEKNOLOJİ
Facebook, insansız hava araçlarıyla tüm dünyayı internete bağlayacak
Facebook interneti dünyanın geri kalan 5 milyarlık nüfusu için erişilebilir hale getirme hedefinde insansız hava araçlarını
(drone) kullanacak. Ancak bugüne kadar bunu nasıl yapacağıyla ilgili doyurucu bir açıklama gelmemişti. Facebook CEO’su Mark
Zuckerbeg’ten bu konuda nihayet bir açıklama geldi. Buna göre Facebook, bu hedefi Connectivity Lab ekibiyle gerçekleştirecek.
Zuckerberg, geçtiğimiz yıl, internet.org projesiyle, Filipinler ve Paraguay’da 3 milyon yeni kişinin internete erişimini sağladıklarını
söylüyor. Facebook’un işbirliği yaptığı operatörler sayesinde mobil veri kullanımı da bu bölgede iki katına çıkmış. Connectivity Lab,
Facebook’un internet.org’la internet erişimini iyileştirmek ve yaygınlaştırmak hedefi için yeni teknolojiler geliştirecek.
Facebook’un altyapısını ve Open Computing Project’i geliştiren mühendislerinden oluşan Connectivity Lab takımı, internet
bağlantısını karadan, havadan ve yörüngeden sağlayacak yeni platformlar üzerinde çalışıyor.
Bu platformları geliştirmek için Facebook, Birleşik Krallık merkezli, güneş enerjisiyle çalışna drone’lar üreten Ascenta ile birlikte çalışacak. Facebook’un açıklamasında 20 milyon dolara satın aldığı Ascenta’nın 5 kişilik takımının, havacılık endüstrisinde
oldukça deneyimli olduğu anlatılıyor. Takımın referansları arasında Breitling Orbiter ve dünyanın güneş enerjisiyle çalışan ve en
uzun uçan insansız hava aracı Zephyr yer alıyor.
Ekip, internet.org kapsamında, farklı lokasyonlarda farklı araçlar kullanacak. Banliyölerde, havada bir ay kalabilen, kolayca
çalıştırılan ve güvenilir internet bağlantısı sağlayan “güneş enerjisiyle çalışan yüksek rakımlı, uzun dayanımlı uçaklar” kullanacak.
Az nüfuslu bölgelerde ise daha farklı uydular kullanılacak.
Günümüzde aktif kullanıcı sayısı 1 Milyarı aşan Facebook’un, bu denli büyük projelerle dünyaya internet erişimi sağlama
çalışmalarının en büyük sebebi olarak halen internet bağlantısı olmayan 5 milyarlık nüfus dilimindeki potansiyel kullanıcıları
çekme çalışması olabilir. Dünya devi Google’ın da benzer projelerle tüm dünyaya internet erişimi sağlama çalışmalarının olması bu
düşünceyi kanıtlar nitelikte.
Süleyman KENAR / 12-A 121
Windows 10 Tanıtıldı
Microsoft, San Francisco’da düzenlediği etkinlikte Windows 9’u
atlayarak Windows 10’un perdesini araladı. Böylece bir sonraki nesil
Windows, sürpriz ismiyle resmi olarak ilk kez ortaya çıkmış oldu.
Microsoft’tan Terry Myerson, yeni Windows’un “önce-mobil, öncebulut” dünyası için baştan yapılmasının gerektiğini söylerken, Windows 10’un eskisinden daha da çok cihazda kullanılabilir hale geleceği
açıklandı. Bir süredir Microsoft’un üzerinde çalıştığı düşünülen her
platform için tek Windows uygulama mağazasının gerçeğe dönüşeceği
de kesinleşti.
Microsoft’un Windows 8 ve 8.1’in ardından Windows 9’u neden
atladığı ise henüz bilinmiyor. Windows 10’un bir önizleme sürümü,
önümüzdeki ay hazır olacak. İşletim sisteminin tamamlanması ise şu
anki planlara göre 2015’in ilkbahar aylarını bulacak.
WINDOWS 10 HER CİHAZDA ÇALIŞACAK
Yeni Windows tablet, telefon, televizyon, bilgisayar ve hatta phablet
dahil birçok farklı cihazın çalıştırabileceği bir işletim sistemi olacak.
Daha da önemlisi bu cihazlar için tek bir uygulama mağazası olacak
ve örneğin bilgisayarınızda indirdiğiniz uygulamayı aynı şekilde telefonunuzda da istediğiniz taktirde yükleyebileceksiniz.
BİR UYGULAMA HER CİHAZDA ÇALIŞACAK
Geliştiriciler geliştirdikleri uygulamaları örneğin telefon için
hazırladıklarında bu uygulamalar televizyon, tablet gibi farklı platformlar altında da çalışabilecek ve böylece yazılımcı çok daha geniş kitlelere
kısa sürede ulaşabilecek. Windows 8 uygulamaları sadece dokunmatik
arayüzde değil, klavye ve fare ile de uyumlu çalışacak.
CİHAZA ÖZEL ARAYÜZ
Örneğin klavye ve farenin bulunduğu bir bilgisayarı kullanıyorken,
Windows 10 size klasik bir masaüstü arayüzü sunacak. Ancak eğer tablet
kullanıyorsanız, işletim sistemi tablet moduna geçerek klavyeyi devre
dışı bırakacak ve tamamen dokunmatik arayüze odaklı bir görünüme
geçecek.
BAŞLAT MENÜSÜ GERİ DÖNDÜ
Windows 10’un arabiriminde dikkat çeken en önemli özellik klasik
masaüstü görünümünün korunmuş olması. Özellikle Windows 7 ile
olan benzerliği dikkatlerden kaçmıyor. Daha da önemlisi ise Başlat
menüsünün sabit bir şekilde yine sol alt bölmede kendine yer bulması
denilebilir.
Süleyman KENAR / 12-A 121
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
37
TEKNOLOJİ
38
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
TEKNOLOJİ
Pek Yakında Hayatımıza Girebilecek 9 Kullanışlı Teknoloji
Gün geçtikçe teknolojik cihazlar günlük hayatımıza giriyor. Ortak kullanım alanlarındaki sensörlü kağıt havlular, sanki uzun zamandır kullanıyormuşuz
gibi bir izlenim verse de, hayatımıza girmesi yeni gibi. Benzer şekilde akıllı telefonlar da hayatımızı sarmış durumda. Hatta bağımlılığı söz konusu.
Teknoloji firmaları AR-GE çalışmalarıyla hep bir adım önde giderek yeni ve kullanışlı ürünler çıkarmak zorunda. Aksi halde silinip gidiyorlar. Örneğin
Nokia. Akıllı telefon pazarında geride kaldı ve Microsoft’a satıldı. Şimdi de yeni ürünlerde Nokia ismi kullanılmayacak. Giyilebilir teknoloji kavramı da
gündemde. Yakın gelecekte hayatımıza gireceği kesin. Bu yazıda ise çok yakında hayatımıza girebileceği öngörülen 9 teknolojik cihaza bakalım:
1- Sağır Oda Teknolojisi
3D duvar panelleri ilk başta tasarım amaçlı olarak üretilmişti. Ancak çok fazla ilgi görmeyen
bu dekorasyon aksesuarları yeni özellikleriyle gelecekteki yerini garanti altına almış görünüyor. Kumandasıyla istediğiniz şekli verebildiğiniz paneller istediğiniz anda odanızı bir anda ses
yalıtımıyla sarabiliyor. Ya da akustik bir ortam oluşturacak şekilde düzen alabiliyorlar. Odada
görsellikten öte ses dağılımına istediğiniz gibi hükmetmenizi sağlayacak bu paneller yakında iç
mimarlığın en gözde malzemeleri olacak.
2- Kendini Temizleyen Kapı Kolu
Kapı kolları en çok bakterinin bulunduğu yerlerden biri. İnsanlar sırf kapı kollarından bulaşan
mikroplarla bile hasta olabiliyorlar. Özellikle işyerleri ve AVM’ler gibi kalabalık yerlerdeki kapı kolları
mikrop saçıyor. Fakat gelecekte kapı kolları kendi kendini temizleyebilecek. Bir UV ışığı tetikleyicisi
sayesinde kapı kolları mikroplardan arınmış olacak. Sanırım bu ürün çok tutacak.
3- Ev Aydınlatma Sistemi
Her odanın ışığını, o oda içerisindeki butonlarla komuta etmeye son! Akıllı ev teknolojisine dünya kadar para bayılmaya da gerek yok. Taewon Hwang’ın geliştirdiği basit bir kontrol
mekanizmasıyla bulunduğunuz odadan istediğiniz odanın ışıklarını açıp kapatabileceksiniz.
Üstelik ışığın seviyesini de ayarlayabileceksiniz, hatta ışığın ne kadar sürede ve ne kadar uzunlukta yanabileceğini bile belirleyebileceksiniz.
4- Sonsuz Ateş Kaynağı
Çakmak olsun, kibrit olsun sizi yarı yolda bırakabilme ihtimali olan gereçlerdir. Ancak Camillo Vanacore’nin geliştirdiği sonsuz ateş kaynağı sağlayan bu cihaz sayesinde dünya taş devrine
dönse korkunuz olmasın. Ateşi sonsuza kadar elinizde muhafaza edebileceksiniz.
5- Akıllı Ekran Sistemleri
İleride bilgisayar monitörleri print ve scan işlemleri için bile başka cihazlara ihtiyaç duymayacaklar. Dokunmatik komutlarla rahatlıkla çıktı alıp, dosya scan edebileceğiz. Byeong Min Choe’nin
geliştirdiği bu model sayesinde, ofis işlerinin tamamı tek bir monitör üstünden yapılabiliyor olacak.
6- Zeka Oyunlu Alarm Saati
Uyanma zorluğu çekenler için bu saat ideal bir çözüm olacak. Saat her kurduğunuzda soru haznesinden çözülmesi zor bir zeka problemi seçecek ve çalmaya başladığında bu soruyu karşınıza çıkartacak.
Dikkatinizi toplayıp doğru cevabı vermediğiniz sürece çalar saat hiç susmayacak. “Aman canım bütün
şıklara tek tek basarım” demeyin. Her yanlış cevapta farklı bir soru karşınıza çıkacak ve her yanlış
cevapta alarmın sesi artacak. Uyanmak sizin için kaçınılmaz olacak.
7- Süper Çamaşır Makinesi
Her ne kadar yeni nesil çamaşır makineleri daha üstün performans sağlayacağını iddia etse
de, yakın gelecekte tüm evlerde olacak tek çamaşır makinesi bu olacak. Dışarıda kirli çamaşırlarla
doldurulan bir küre sepet, makinenin haznesine koyulacak ve serbest hareket imkanı sayesinde,
sıradan çamaşır makinelerinin yaptığı tüm işlemleri bir kaç dakika içerisinde tamamlayabilecek.
8- Suyla Çalışan Lamba
Elektrik kesintileri gelecekte yaşanır mı bilinmez ama hem ev içerisinde hem de taşınabilir olarak
kullanılacak alternatif ışık teknolojilerinin hammaddesi su olacak. Suyun içindeki kimyasal bileşenleri
çözen ve bu şekilde açığa çıkan enerjiden elektrik üreten bu tasarım çok yakında teknoloji mağazalarındaki
raflarda yerini alacak. Suyunuz olduğu sürece ışığınız da olacak!
9- Portatif Bulaşık Makinesi
Guilherme Parolin’in tasarımı olan bu cihaz ise bulaşık makinenizi pikniğe götürebileceğinizi müjdeliyor. Şarj edilebilen bu özel bulaşık makinesini gittiğiniz her yere götürebilir ve dakikalar içerisinde
bulaşıklarınızı yıkayabilirsiniz. Aynı zamanda mutfağında alanı kısıtlı olanlara alternatif bir çözüm olabilecek bu tasarım, gelecekte öğrenci evlerinde sıkça karşılaşacağımız bir teknoloji olacak gibi duruyor.
40
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
Ayça Oğul Tuntaş
“MEVLANA VE MEVLANA’NIN ŞİİRLERİNDEKİ
DERİN MANALAR”
ÜZERİNE DENEME
Yüzyıllar öncesinden seslenen, her sözü bir inci denizi Mevlana…Elleri göklere
açılmış, gönlünde aşk ateşi ile yanan Mevlana…17 Aralık, Mevlana’nın ölüm günü. Yani “şeb-i arus”
(düğün gecesi)
Düğün gecesi ve ölüm… Ne yaman bir çelişki değil mi? Bu çelişkiyi anlamak için Mevlana’yı
tanımak, anlamak; onun şiirlerdeki derin manaları özümsemek gerekir. Ancak Mevlana’yı anlamak
ummanları aşmak, ucu bucağı olmayan göklerde gezinmek gibidir. O şiirlerdeki mananın sınırı yoktur,
o kadar büyüktür ki gözden gönülden taşar. O derin manaları sezinlemek için onları sınırlandırmak, akıl
süzgecimizden geçecek kadar daraltmak gerekir. Tıpkı yaratıcının sonsuz kudret ve sanatını güzel
kokan ve güzel görünen bir gülde görebildiğimiz gibi. Bu noktada ünlü düşünür Schelling’in şu sözlerini
hatırlamak gerekir “Güzellik, sonsuzluğun, sınırlı bir şekilde duygulara sunulmuş olarak görünmesidir.”
Tıpkı bizim duygularımıza sunulmuş bir gül gibi… Sonsuzluğu, ancak sonsuzluğa eren gönüller görebilir. İşte Mevlana, bu sonsuzluğa ulaşabilmiş bir şahsiyettir ve bu yola can koyan nice aşık gönüllere
de rehberlik etmiştir.
Mevlana, yaradanın ışığında yandı, eridi. Gönül kandilini o ışıktan tutuşturdu. Şiir, Mevlana’nın dilinde şiir olmaktan çıktı, bir ilham güneşi oldu. Tasavvuf, Mevlana’nın sözünde “kuru bir bilgi” olmaktan çıktı “bir bilinmişlik” oldu.Ve aşk, Mevlana’nın gönlünden aşıp sevgiliye, en sevgiliye ulaştı. O,
konuşurken de şiir söyledi, susarken de…Ve bu şiirler gönüllere nur olarak aktı, kalpleri aşk ateşinin
alevleri sardı. Mevlana, görünmeyenin ardındaki görüneni gösteren; bilinmeyenin ardındaki bilineni
anlatan bir insandır. Bu sebeptendir ki Mevlana’nın görünmeyen, bilinmeyen bir varlığı vardır.Ve biz
ona “sübhani bir sırdır” diyebiliriz ancak. Bir şiirinde bunu bakın nasıl dile getiriyor büyük mutasavvıf:
“Ben söylemiyorum, fakat Allah’ın (nahn-ü nefehna:biz üfledik)nefesi içimde söylüyor, ben de
coşuyorum.” Bir başka şiirinde de şöyle coşuyor: ” Herkes kendi zannına göre bana bana yar oldu.
Kimse içimdeki sırları aramadı. Benim sırrım iniltilerimden uzak değildir ama gözde, kulakta onu anlayacak nur yoktur. Nitekim ten ruhtan , ruh tenden gizlenmiş değildir ama kimsede o ruhu görme
müsaadesi yoktur.”
Döne döne en yukarılara ulaşmak…Bir pervane misali yanarak, eriyerek ışığa kavuşmaya çalışmak…
Mevlevi dervişlerinin “sema”ından bahsetmek istiyorum. Sema, musiki dinleyerek dönmek demektir.
Sema, fikri bir ibadettir. Işığa kavuşmak, onun varlığında yok olmak için pervane gibi dönen dervişlerin
hikayesidir. Mevlana’nın şiirlerini tercüme eden Mithat BEYTUR bakınız ne güzel anlatıyor “sema”nın
amacını: “ Kainatta her şey, her zerre coşkun bir vecd içinde tek bir varlığın mihrakı etrafında dönüyor.
Kimi o mihraktan gelen sevgi ateşiyle içten içe yanarak dönüyor, kimi içten ve dıştan yanarak dönüyor.
Yalnız fezadaki cisimler değil her varlık, o tek varlığın atomlarıdır. Zerre zerre kendi özünün çevresinde
dönüyorlar. Biz arz küresini duruyor görüyoruz ama o hızla dönüyor. Bunun gibi biz vücudumuzu da
duruyor görüyoruz ama vücudumuzun her zerresi o tek varlığın mihrakı etrafında durmadan dönüyor.
Bu dönüş bize gösteriyor ki hiçbir şeyde başlangıç ve son yoktur. Eşyada gördüğümüz başlangıç ve
son görünüştedir, hakikatte değildir. Her şey o ezeli ve ebedi varlığın varlığıyla ezeli ve ebedidir. Onun
için kainatta hiçbir şey büsbütün yok olmaz.”
Gönüller sultanı Mevlana…Gözlerini iç dünyalarına çevirmek isteyenlerin, kendi ruhuna uzanmak
isteyenlerin rehberi…Yüzlerce yıldır her türlü karanlığı aydınlatan ışık…Ölümünü “düğün gecesi” olarak
gören, asıl varlığa kavuşmak için yanıp tutuşan dertli gönül, Hak aşığı… Sekiz yüz yıl önce yaktığın
ateş aynı coşkuyla yanıyor…Yüz yıllar sonrasında da aynı coşkuyla yanmaya devam edecek.
LEYLA YOLALAN
Türk Edebiyatı-Dil ve Anlatım Öğretmeni
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
41
TEKNOLOJİ
42
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
SAĞLIK
KISIN NE TUKETMELiYiZ ?
Gerek C vitamini ihtiyacının karşılanmasında gerekse de sıvı alımına
katkı sağlaması açısından taze sıkılmış meyve sularının tüketilmesi de
önemlidir. Meyve sularının tüketiminde önemli olan sıkıldıktan hemen
sonra tüketilmesidir. Çünkü meyve suyunun bekletilmesi C vitamininin
azalmasına neden olmaktadır.
Vücut ısısını dengede tutabilmek için bol sıvı alımı gerekmektedir. Yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılması,
vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun
gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle,
her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının
karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı, açık çay gibi içecekler
tercih edilmelidir.’’
Kış aylarında vücut ağırlığı kontrolünün sağlamasında; basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna,
bulgur gibi tam tahıl ürünlerinin tüketilmesine özen gösterilmesi, enerjisi
yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlılarının tercih edilmesi, hareketsizlik nedeniyle artan sindirim problemlerinin önlenmesinde
posa içeriği yüksek kuru baklagillerin tüketilmesi (haftada 2-3 kez) ve
düzenli fiziksel aktivite yapılması önemlidir.
E vitamini de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir. Soğuk
algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı vücut direncini arttırmakta, A vitamininin okside olmasını da engellemektedir. E vitaminin iyi kaynakları
olan; yeşil yapraklı sebzeler, fındık ceviz gibi yağlı tohumlar ve kuru baklagillerin yeterli miktarlarda tüketilmesi önemlidir.
Beyzanur BEKTAŞ / 10-B 263
Tokluk Hissi Yaratan Madde Geliştirildi
Bilim insanları, gıdalara eklendiğinde tokluk hissi yaratacak bir kimyevi madde keşfetti.
İlk deneyler yağ asidi propiyonatın midede lifleri bölerek insanların daha az yemelerini sağladığını, tokluk hissi verdiğini ve kilo alımını yavaşlattığını
gösterdi. Londra Imperial College ve Glasgov Üniversitesi’nde görevli araştırmacılar, maddenin etkin olabilmesi için düzenli olarak alınması gerektiğini
söylüyor. Madde, çözülebilir pudra şeklinde tüketiliyor. Fakat tadının çok kötü olduğunu ifade eden araştırmacılar maddeyi ekmeğe ve meyve suyu
karışımlarına katmaya çalışıyor.
Çalışmanın en zorlu kısmı, iştahı kontrol edecek hormon salgılaması için propiyonatı kalın bağırsağa sokmak olmuş. İnce bağırsaklarda hemen
emileceği için, maddeyi tüketilen gıdaya eklemenin işe yaramayacağı anlaşılmış. Bunun üzerine araştırma ekibi çözümü, propiyonatı ‘insülin’ olarak
bilinen ve bitkilerde görülen doğal karbonhidrata bağlamakta bulmuş.
DENEY SONUÇLARI
Propriyonate bağlandıktan sonra, kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından insülinden de koparılmadan sindirim sistemine güvenli bir şekilde
ulaşabildi. İlk deneylerde 20 gönüllüye insülin veya tek başına IPE olarak bilinen yeni madde verildi ve gönüllülerden açık büfe yemeklerden istedikleri
kadar yemeleri istendi. IPE maddesi verilenler diğerlerinden yaklaşık yüzde 14 oranında daha az yemek yedi.
Araştırmanın diğer aşamasında, aşırı kilolu 49 gönüllüye IPE veya pudra halinde insülin verildi ve her gün bu maddeden yemeklerine yaklaşık bir
kaşığa denk gelen 10 gram kadar koymaları istendi. Yirmi dört hafta sonra, insülin verilen 24 gönüllüden 6’sı vücut ağırlıklarının yüzde 3’ünden fazla
kilo alırken, IPE maddesi verilen 25 gönüllüden yalnızca biri kilo aldı.
Londra Imperial College Üniversitesi’nde görevli araştırmacı Profesör Gary Frost, “Yetişkinlerin ağırlıklarının yılda ortalama 0,3 kg ila 0,8 kg
arasında arttığını biliyoruz. Bunun önlenmesi için yeni stratejilere ihtiyaç var” dedi ve ekledi: “Propiyonate gibi moleküller, iştahı kontrol eden mide
hormonlarının salınımını kamçılıyor. Ama bu kadar güçlü bir etki yaratılabilmesi için çok yüksek miktarlarda lifler tüketmeniz gerekir.”
Rana KARAMAN 9-A 296
44
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
SAĞLIK
SINAVLAR OBEZ YAPIYOR
Üniversite giriş sınavları adeta bir maraton haline geldi. Öyle ki bu
maratonda yerini alan üniversite adayları; sağlıklarını, ihtiyaçlarını
görmezden gelmek pahasına bu uğurda elinden geleni yapıyor. Ancak
önemli bir tehlike söz konusu. Üniversite adayları aynı zamanda birer
obez adayı! Nedeni sınava hazırlanan öğrencilerde gelişen bazı olumsuz
yeme davranışları.
Üniversiteye Giriş Sınavlarına Hazırlanan Öğrenciler Nasıl
Beslenmeliler?
Üniversite sınavına hazırlanan insanlar bir anda karşılarında zihni
açan besinler diye bir tanımlamayla karşılaşıyor. Aslında tüm besinlerin ortak bir etkisidir zihin açıklığı. Yani çocuk ve ergenlerin besinsel
ihtiyaçlarının karşılanması en iyi zihin açma yöntemidir.
12-18 yaş büyümenin en hızlı olduğu dönemlerden biri. Bu dönemde meydana gelen hormonal değişiklik üzerine
bir de sınav stresi eklenince sağlık bir kenara bırakılarak sadece başarı endeksli ve çok yoğun tempolu bir çalışmaya
giriliyor. Bu yoğun çalışma temposu beslenme bozukluğuna neden oluyor.
Hangi Yiyecekler Öğrenciler İçin Yararlı?
1. Ceviz
2. Süt ve yoğurt
3. Balık
4. Tüm sebze ve meyveler!
Cevizin içerdiği yağ asitleri ve mineraller ile kavrama, anlama, çözümleme gibi akıl oyunlarına iyi geldiği çok önceden
beri bilinmektedir.
İkincisi, ülkemizin Avrupa ülkelerine göre süt ve yoğurt tüketimi tüm yaş gruplarında çok ama çok eksik. Yaklaşık
ülkemizde bir kişi yılda 19 lt. süt/yoğurt tüketirken Avrupa’da bu 120 lt. ve üzerinde. Büyümenin hızlı olduğu ergenlik
döneminde süt, kemik gelişimi için anahtar öneme sahip. Günde 2-3 bardak süt veya yoğurt tüketilmesi şart.
Üçüncüsü, balık, başta protein olmak üzere, demir, çinko gibi vücut çalışmasında birçok görev alan minerallerin
kaynağı. İçerdiği yağ asitleri ise büyüme gelişme için olduğu kadar sinir sisteminin çalışması içinden önemli. Balık tüketimini mutlaka haftada 2 kez olması tavsiye edilmektedir.
LİSE SON SINIF ÖĞRENCİSİ İÇİN ÖRNEK MENÜ
Kahvaltı
1 bardak süt veya taze sıkılmış
meyve suyu
5-7 adet zeytin
1-2 dilim peynir ve 1 adet yumurta (tercihen haşlanmış)
3-4 dilim tam tahıllı ekmek (uzun
süre tokluk için önemlidir)
Mevsim yeşillikleri ve domates, salatalık
Ara Öğün
1-2 porsiyon meyve
Öğle Yemeği
Yarım ya da 1 kase çorba (mevsime göre)
100-120 gram et / balık / tavuk
(balık için haftada 2 kez 300
gram) (sebzeli et yemeği de
Akşam Yemeği
Yarım ya da 1 kase çorba (mevsime göre)
1 tabak sebze yemeği (kıymalı
olabilir)
Mevsime uygun salata (1 tatlı
kaşığı zeytinyağı ilaveli)
200 ml yoğurt veya 300 ml ayran
2-3 dilim ekmek veya 5-6 kaşık pilav (tercihen bulgur)
veya makarna
Ara Öğün
1-2 porsiyon meyve
1 bardak süt veya yoğurt
olabilir)
Mevsime uygun salata (1 tatlı kaşığı zeytin yağı ilaveli)
200 ml yoğurt veya 300 ml ayran
2-3 dilim ekmek veya 5-6 kaşık pilav (tercihen bulgur)
veya makarna
Ara Öğün
1-2 porsiyon meyve
11 adet fındık veya badem (bir avuç kuruyemiş)
Aycan AYKOL
9-A 297
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
45
SAĞLIK
Garip Alerjiler ile Hayatını Kaybeden İnsanlar
Çoğumuzda olabilecek alerji önlem alınmazsa hemen öldürebiliyor. İşte bu nedenle bir doktora gözükmekte fayda var. Bilinen gıda alerjisi yanı sıra pek çok insanda mürekkep, tutkal, koku alerjileri oluşabiliyor. İşte,
dünyada garip alerjiler nedeni ile hayatını kaybeden insanlar;
Dövme alerjisi;
Sağlıklı ve 23 yaşında bir öğrenci olan Federica Lammatteo bir dövme salonuna gider. Daha önce dövme yaptırdığından sorun olmayacağını düşünmektedir.
Dövmeyi yaptırdıktan sonra ki sabah, alt sırt bölgesinde bir alerji başlar. Ateş,
iğnelenme durumu hızla gelişmeye başlar, hastaneye gidinceye kadar septik şoka
girerek hayatını kaybeder. Yapılan incelemede, kullanılan mürekkep türünün ona
alerji yaptığı ortaya çıkmıştır.
Ölümcül arı sokması;
Montreal’in güneyinde La Prairie’nin belediye başkanı olan 51 yaşında ki Lucie
Roussel,bir arı kovanına fark etmeden bastı. Daha önceleri yaklaşık 10 defa kadar
arı sokması yaşamıştı. Yapılan tüm müdahaleye rağmen septik şok ile hayatını
kaybetti. Yapılan incelemede sokan arının eşek arısı olduğu ve kadının eşekarısı
sokmasına alerjisi olduğu ortaya çıkmıştır.
Ölümcül lateks;
Şimdiye kadar hiç lateks alerjisi duydunuz mu? Bu alerji türü düşündüğünüzden
çok daha fazla yaşanmaktadır. Ayakkabı, giysi, iç çamaşırı, mayo ve eldiven
imalatında kullanılan bu madde, pek çok insanın ölmesine neden olmaktadır. 40
yaşında ABD deniz kuvvetlerinde subay olan Harold R. Henderson, bu alerji ile
hayatını kaybetti. Uzun süre kalp krizi, solunum zorluğu çeken bu hasta girdiği
şoktan çıkmadı. Yapılan araştırmalarda evinde lateks bulaşık eldiveni kullandığı
ortaya çıkmıştır.
Saç protezleri;
Atasha Graham uzun süre saç protezi kullanmıştır. 34 yaşında anafilaktik şok
nedeni ile hayatını kaybetmiştir. Saç protezlerinde kullanılan bir tutkalın, her yıl
10-20 kişinin alerjik reaksiyon ile hayatına mal olduğu bilinmektedir.
Öldüren koku alerjisi;
İlla alerjinin yenilmesi veya dokunulması ile başlaması gerekmiyor. Kathy
Tague ve eşi Rob balayına çıkarlar. Kadının bronşiyal astımı ve kabuklu deniz
hayvanlarına alerjisi vardır. Çift bir restorandayken, bir karides tabağı yanlarından
geçti. Kathy’nin o anda kalbi durdu. Yapılan incelemede, koku yolu ile vücudunun
alerjiyi başlattığı anlaşıldı. Çok nadir olsa da alerji uzmanları koku ile alerjilerin
tetiklendiğini düşünüyor.
Öldüren güneş;
Güneş ışığı yaşam kaynağımızdır. Fakat bazı durumlarda alerjiyi tetikleyebilir.
Yefim, Ufa kentinde Rusya’da yaşayan bir adamdır. Yaz aylarında terasında güneş
altında oturduktan sonra akut kroner yetersizlikten hayatını kaybeder. Yapılan
araştırmada, adamın güneşe alerjisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tarz güneş alerjileri doğuştan olabildiği gibi ilerleyen yaşlarda da aniden ortaya çıkabilmektedir.
46
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
Bengü İrem IŞIK / 9-B 319
Kan grupları ve Kişilik Özellikleri
İnsan vücudunun belki de
en önemli maddesi, olmazsa
olmazı kan… Vücudumuzun %7-8’i kandan oluşur.
Bir damla kan bile, insanların
hayatında köklü değişiklikler
yaratabilir.
Kırmızı
renkli,
damarlarımızda dolaşan bu
sıvının vücutta üstlendiği en
önemli görev, hücrelere oksijen ulaştırmaktır. Ayrıca vücut için
önem arz eden maddeleri de taşıyor ve vücuttaki zarlı maddelerin
atılmasına da yardımcı. Damarlarda oluşan yırtıkları anında onaran bir bekçidir adeta, kan…
Kan ile ilgili sayısal verilere bakıldığında:
-Her 100 kişiden 40’ı 0 RH pozitif,
-Her 100 kişiden 7’si 0 RH negatif,
-Her 100 kişiden 34’ü A RH pozitif,
-Her 100 kişiden 6’sı A RH negatif,
-Her 100 kişiden 8’i B RH pozitif,
-Her 100 kişiden 1’i B RH negatif,
-Her 100 kişiden 3’ü AB RH pozitif,
-Her 100 kişiden 1’i AB RH negatif kan grubuna sahip olduğu
gözlenmiştir.
En eski kan grubu ise, 0 grubudur. 0 grubu
“avcı”, A grubu “çiftçi”, B grubu “göçebe” ve
AB grubu ise “modern” olarak adlandırılmıştır.
Kan gruplarına karakter özellikleri
incelendiğinde ilginç sonuçlar ortaya çıkmış.
O grubu kan taşıyan insanların kendine
güvenen, cesaretli insanlar oldukları, A
grubundaki insanların sinirli ve hassas bir
yapıya sahip oldukları, B grubundakilerin diğerleriyle uyumlu, iletişimi yüksek ve
yaratıcı fikirlere sahip oldukları ve AB grubundaki insanların ise, en çekici ve ilginç insanlar
oldukları belirlenmiş.
0 Grubu: Güçlü, dayanıklı, özgüveni yüksek, cesaretli ve
iyimser insanlardır. İçine bulundukları ortama adeta bir bukalemun gibi iyi uyum sağlarlar. Hayattan keyif almayı bilen, dünya
nimetlerinden en iyi biçimde faydalanırlar. Hayatı ciddiye almaz,
onu bir melodi gibiymişçesine kavrar ve yaşarlar. Modaya, havaya
ve zamana uyumda problem yaşamazlar. İnsanlarla iletişimleri
çok kuvvetlidir. Olumlu ilişkiler kurmada üzerlerine kimse yoktur.
Kendilerine verilen olanakları sonuna dek kullanırlar. Amaçlarına
kolaylıkla, fazla çaba göstermeden ulaşırlar. Sivri ve uç fikirleri,
eğilimleri yoktur. Sağlıklı bir bünyeye sahiptirler. Liderlik özellikleri
ve başarı için gerekli güdüye sahip olmak 0 grubu insanlarının
anahtar özelliklerindendir.
A Grubu: Kalabalık toplumlarla ve kırsal yaşamın gerginlikleriyle baş edebilmek için ortaya çıkmıştır. Bu grubun psikolojik
özelliklerinden bazıları, kalabalık çevrelerin kitlesel ihtiyaçlarına
katlanmakla oluşmuştur. Bu yüzden uyumlu bir yaradılışları
vardır. Hisleri kuvvetlidir. Araştırma yapmaktan hoşlanan insanlar bu kan grubunu taşır. Dış dünyalarındaki tüm değişikliklere
duyarlıdırlar. Bu aşırı duyarlılıkları, çevreleriyle çatışma içerisine girdiklerinde ters tepmekte ve bu gruptaki insanlar içlerine
kapanmaktadır. Çevrelerindeki olaylara dayanma kapasiteleri
yetersiz kaldığında ve uyumda güçlük yaşadıklarında o toplumun
en acınacak, zavallı insanları olurlar.
En kilit özellikleri paylaşımcı olmalarıdır. Kendilerine ait neleri
varsa, sevdikleriyle paylaşmaktan asla kaçınmazlar. Sıkıntılarını
içlerine atar, kimseyle paylaşmazlar. Dolayısıyla kan grupları içerisinde depresyona girmeye en müsait olanlardır. Ayrıca A grubu
insanların diğer gruplardakilere nazaran daha az grip olduğu da
su götürmez bir gerçektir.
B Grubu: Zamanla toplumlardaki ırkların
kaynaşması, yeni topraklar ve iklimlerle karşı
karşıya kalan ilk B’lerin yaşamlarını idame ettirebilmeleri için uyumlu ve yaratıcı olmaları
gerekmekteydi. B grupları, yerleşik hayata
geçmiş A grupları kadar düzen sahibi ve konfor
düşkünü değillerdir. Ayrıca bu grup, 0 grubundakilere göre daha az kararlılık gösteren
yapıya sahiptir.
Biyolojik açıdan diğer kan gruplarına göre daha uyumlu bir
yapı arz eder. Davranışlarında akılcılık ön plandadır, sistemli,
düzenli ve iradeli yaşamayı severler. Başkalarının fikirlerinden
etkilenmez, kendi kararlarını uygulamaya koyarlar. Egemen güç
olmaktan ve insanları yönetmekten hoşlanırlar. İnatçı, otorite
ve sert mizaca sahip olmalarından dolayı askerlik, uzmanlık,
danışmanlı ve yöneticilik gibi işler yaparlar. Empati yapabilme
yetenekleri gelişmiş bireylerdir.
AB grubu: Bu grup, sinirli ve hassas A’larla dengeli B’lerin
birleşimi sonucu oluşmuştur. Bundan dolayı, biraz parça parça
karaktere sahiplerdir. Diğer üç grubun tüm özelliklerini karmaşık
ve karışık bir biçimde kendilerinde toplamışlardır. Dengeli bir
yapıya ulaşmak için güçlü bir disiplinle karşılaşana kadar bocalayan, kaprisli, kararsız ve tutarsız bir kişilik sürdürürler. Çevrelerine önem vermeleri, sosyal tutumu önemsemeleri ve mantıklı
düşünme yetisine sahip olmaları onları başarıya götürebilir.
Detaycı değiller. En ilginç ve en çekici kan
grubudurlar. Bu gruptan insanlar dünyada
fazla bulunmaz. Dünya nüfusunun yaklaşık
%5’ini oluştururlar. Ayrıca bu grup, kan
gruplarının en yenisi olma özelliğini taşır.
Kan Grubu-Kişilik Arasındaki İlişki
Japon uzmanların yapmış olduğu bir
araştırmaya göre, kan gruplarının insan
kişiliğiyle yakından ilgisi olduğu ortaya çıktı.
Japon uzmanlar, “İnsan vücudunun kimyası
ile kişilik arasında önemli bağlar var. Kan
grupları bunlardan biri.”diyerek açıklama
yapmışlardır.
A Grubu Kadını: Çocukları çok sever ve sürekli çocuklarıyla
ilgilendiklerinden eşlerini ihmal ederler. Para harcamaya
düşkündürler. Değişiklikten hoşlanırlar.
A Grubu Erkeği: İyi bir dost ve konuşmacıdır. Düzenli
yaşamayı tercih eder. Eş seçimi konusunda titizdir.
B Grubu Kadını: Para konusunda ya çok cimri ya da eli çok
açık biridir.
B Grubu Erkeği: Özgürlüğünün kısıtlanmasından nefret
eder. Kadınlara sonsuz saygı duyar. Neşeli bir aile ister. Yemek
konusunda oldukça titiz bir yapıya sahiptir.
AB Grubu Kadını: Süse düşkündür. Para konusunda tutumlu biridir. Yemek pişirmek ve güzel sofra hazırlamakta çok
beceriklidir.
AB Grubu Erkeği: Otoriter, sözünün aile içerisinde sözünün
dinlenmesini isteyen bir bireydir. Hoşgörülü ve kararlı bir yapıya
sahiptir. Eşine ev işlerinde yardımcı
olmaktan hoşlanır.
0 Grubu Kadını: Çocukları biraz büyüdüğünde, hemen çalışma
hayatına geri dönmek ister. Yemek
yapmayı sevmez. Mutfak masrafları
azaltarak kendine yeni elbiseler
almayı tercih eder.
0 Grubu Erkeği: Çok kıskançtır.
Kalabalıklara karışmayı sevmez.
Hareketli, hırslı ve çalışkandır. Eşine
sürekli hediyeler alarak sürprizler
yapar.
Yasemin Keçici / Biyoloji Öğrt.
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
47
SPOR
ZORBİNG
Hamsterlar veya farelerin kafeslerindeki, onlar yürüdükçe dönen küçük küreleri bilirsiniz. Sürekli koşturduklarını
düşünürsek çok eğlendiklerini de söyleyebiliriz. Peki hiç denemek istediniz mi? Ya da su üstünde yürümeyi düşlediniz mi?
Tam anlamıyla kulağa geldiği gibi olmasa da bir çok ilginç bazen de gereksiz sporların icat edildiği Yeni Zelanda’da
birileri bunu düşünmüş ve hatta spor haline getirmiş. Zorb adını verdikleri şeffaf plastikten yapılmış birisi 3, diğeri 2 metre
çapında içinde hava boşluğu olan bir topla tepeden aşağıya yuvarlanarak veya su üstünde yürümeye çalışarak yapılıyor
bu spor.
Dıştaki top ile içteki topun arasındaki boşluk darbeyi azaltıyor böylece ortalama 30 km hızla bir tepeden yuvarlanırken
bir yerinizi kırmıyorsunuz. 2000 yılında patenti alınarak Zorb adında bir şirket kuran mucitlerden Andrew Akers’e göre
bu sporun Yeni Zelanda’da icat edilmesinin sebepleri şu şekilde “Dünyanın her yerine çok uzağız, o yüzden eğlenceli bir
şeyler bulmamız gerekiyordu. Yeni Zelanda ‘da yaralanırsanız, devlet tüm tedavi giderlerini ödemekle kalmıyor rehabilitasyon imkanı da sağlıyor. Bu yüzden ekstrem sporlar için ideal bir ülkeyiz”. İcat edilme amacını düşünürsek ürkütücü gelebilir ancak stres atmak için yapılan bu sporda henüz yaralanan veya tedaviye gereksinim duyan bir zorbanaut olmadı.
Zorbing yapan kişi yani zorbanaut zorb içinde yuvarlanırken içeriden dışarıya açılan bir delikle nefes alabiliyor ve top
içinde bulunan bir sürü tutunma yeri ve koşumlarla dilerse kendisini sabitleyebiliyor. Aynı zorbun içinde en fazla 3 kişi
olabiliyor en ideali 2 kişilik takımlar halinde olmak. İçeriye monte edilmiş bir kamera ile kendinizi daha sonra izleyebiliyorsunuz.
Hindistan’dan İngiltere’ye ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada onbinlerce fanatiği oldu. 750 metreyle
dünyanın en uzun Zorb parkuru Amerika’nın Pennsylvania Eyaletinde. Türkiye de henüz bu sporun yapılabileceği bir
parkur veya özel bir alan yok ancak Akdeniz’deki otellerde su sporu olarak veya bazı konserlerde aktivite amaçlı özel
dönemlerde kullanılıyor…
Zorbing’le İlgili Rekorlar
Guiness Rekorlar Kitabı’nda Zorbing’in 2006’da kırılan iki rekoru bulunmaktadır:
En uzun yuvarlanma mesafesi: 570 m-Steven Camp tarafından.
En hızlı yuvarlanma: Saatte 52 km- Keith Kolver.
Bir zorbing topunun içinde 100 m’yi en hızlı katetme: 26,59 sn- Andrew Flintoff
İLAYDA SÖZERİ / 10B 273
YANARDAĞ SÖRFÜ
Aktif bir yanardağdan aşağıya sörf tahtası üzerinde kayarak yarışma fikri bile tüyler ürpertici... Fakat heyecan tutkunu
spor fanatikleri için saatte 80 km hızla yanardağdan 725 metre aşağı kaymak dünyanın en havalı sporu. Binlerce ziyaretçi
bu yeni spor çılgınlığının bir parçası olabilmek için Nikaragua’daki Cerro Negro Dağı’nın eteklerine geliyor. Koruyucu tulumlar, dizlikler ve kasklarla donanmış sörfçüler özel yapım kontrplak sörf tahtalarıyla saatte 80 km hıza ulaşıyor. Bigfoot
Hostel ve Green Pathways Tours sahibi Phillip Southan bu eşsiz gezinin dünyada bir ilk olduğunu söylüyor. “Bu spor
burada 4 yıldır yapılıyor ve şimdiye kadar bu gezide 10,000’den fazla insan ağırladık,” diyor Southan. “
Dağın tepesine varmak için 45 dakikalık bir yürüyüşün ardından sörfçüler, olağanüstü manzaranın keyfini çıkarıyor ve
aktif bir volkana yakın olma deneyimini yaşıyor. Kısa süren bir eğitimin ardından 500 metre aşağıya iniş başlıyor. 726 metre yüksekliğindeki Cerro Negro ise Orta Amerika’nın en genç yanardağı. Nisan 1850’de ortaya çıkan dağ, Nikaragua’nın
en aktif yanardağlarından. En son ise 1999 yılında, tarihinde 20. kez patladı.
Aleyna Ezgi ÇELİK / 10-B 262
48
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
SPOR
CURLİNG NEDİR ???
Son zamanlarda gündemde olan spor dallarından biri
olan Curling, özellikle genç neslin ilgisi ile karşılaşmaktadır.
Tarihi 1500’lü yıllara dayanan bu aktivite, ülkemizde yeni
kendini göstermeye başlanmıştır. İskoçyalılar tarafından
geliştirilen bu spor dalına, Curling ya da buzda satranç
oyunu da denmektedir.
Avrupada büyük yankı uyandıran oyun, özelikle Kanada
bölgesinde ilk sıralarda yer almaktadır. 1924 yılında olimpiyat oyunlarında yer almaya hak kazanan bu aktivite, 1998 yılında resmi spor dalları arasında yer alarak
ününü artırmıştır. Satranç oyunu diye adlandırılmasının
sebebi, strateji gerektiren bir öneme sahip olmasıdır.
Karışık düzeneklerden oluşması da benzetme sebeplerindendir. Oyuncular iyi düşünerek tek hamlede rakiplere karşı
başarılı olabilirler. Hız ve mantıklı düşünme, oyunun temel şartlarındandır. Zevkli ve zihin açıcı olan aktiviteyi, uzmanlar
çocukların düşünce gücünü artırdığından tavsiye etmektedirler.
CURLİNG NASIL OYNANIR???
Curling oyunu 2 takımdan oluşmaktadır. Takım 4 kişiden meydana gelmektedir. Bu aktivite 42 m uzunluğunda 4,3
m genişliğinden oluşan buz pisti üzerinde oynanmaktadır. 10 raunt olarak belirlenen spor dalı, taş, süpürge ya da fırça
malzemeleri yardımı ile oynanmaktadır. Her raunt 76 dakikalık zaman diliminden oluşmaktadır. Maç bitimi berabere ise
uzatmalara gidilmektedir. 60 saniyelik molalar oyuncuların dinlenmesi için verilmektedir. Oyunda sekiz taş bulunmaktadır.
Özel ayakkabı giymek, istenilen başarıyı elde etmek için gereklidir. Özel ayakkabının alt düzeneği kaydırıcı özelliği
taşıyan maddelerden üretilmiştir. Bu da kişinin daha rahat kaymasını ve hareket etmesini sağlamaktadır. Kaydırıcı etkisi
kişinin elini kullanma yönüne göre ayarlanmaktadır. Yani ayakkabının tek tarafında bu özellik bulunmaktadır. Süpürge ya
da fırça, buz yüzeyini süpürmeye ve aşındırmaya yaramaktadır. Bu sayede taş rahatlıkla hedefe ulaşabilmektedir. Eski
zamanlarda mısır püskülünden meydana gelen süpürgeler bu oyun için kullanılmaktaydı. Ama şimdilerde oyuna özel
tasarlanan fırça ve süpürge üretimi yapılmaktadır.
Curling taşının ağırlığı standarttır. 19,96 kg ağırlığındadır. Ve bu taşın hareket etmesini sağlayacak taşıma sapı vardır.
Bu saplar takıma göre renk bakımından farklılık göstermektedir. Bunun nedeni, taşların oyun esnasında hangi takıma
bağlı olduğunu belli etmektedir. Bu da oyuncuğa kolaylık sağlar. Hog çizgisi hizasında oynanan oyun, takımların sonucunu belirler. Hog çizgisinden önce taşı fırlatan takım oyunda sayı kazanmaktadır. Oyun esnasında takımlar rakiplerin
taşlarını hedefe gitmesini engellemek için müdahalede bulunurlar. Takım kaptanına skip adı verilmektedir.
Oyuncuların şahsi oynama noktaları vardır. Üç oyuncu taşları çizgi esnasında fırlatırken, skip oyuncular karşı tarafta
beklemektedir. Burada taşın yönlendirmesini sağlamaktadır. Geriye kalan kişiler ise oyunun vazgeçilmez malzemesi
süpürge ile taşı takip eder ve rahat hareket etmesi için buz tabakasını aşındırır. Hedefe ulaştırmak için taşa müdahale
ederler ve karşı takımdan önce oyunu tamamlamak için performans sergilerler. Oyuncular hem kendi düşünceleri hem de
takımının direktifleri ile süpürme işlemini gerçekleştirirler. Her oyuncunun üstlenmiş olduğu pozisyon önemlidir.
Erge Nisa BİLDİK / 9-B 323
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
49
SPOR
ZİNCİRİN KIRILMASI
Bir önceki maçı farkla kaybetsek de bu maçta yine aynı birlik aynı örgütlenme… Herkesin kafasındaki
düşünce artık okula hareket gelmesi yönündeydi. Bunun için marşlar dağıtıldı, düşünceler paylaşıldı.
2.dersin sonunda hep birlikte tuttuk kapalının yolunu. Yolda istekli, kazanmaya odaklı bir fen lisesi
taraftarı vardı. Kapalıya girmemizle beraber herkes yerini aldı. Uyumsuzluk olmaması için marşlar
çalışılıyordu.
Maç başladı. Maçın başlamasıyla beraber oyuncularımız için mükemmel bir destek başladı. Birden
öne geçtik. Farkı gittikçe açıyorduk. Biz coştukça takım da daha dirençli oluyordu. Takım taraftar uyumunu yakalamıştık. Bu arada öndeki, maçı izlemeyen grubu da unutmamak lazım. Okulumuz bu tür sosyal faaliyetlere alışkın olmasa da onlar liderlik görevini üstlendiler. Onların öncülüğünde tribün kültürü
yakalanmıştı. Maç boyunca önde oynadık. Bir ara iyice yaklaşsalar da güzel bir oyun ortaya koyarak
maçı kazanmayı başardık. Ve maç sonu… Maçın bittiğini ilan eden sesle beraber sahaya girdik. Herkes
doyasıya eğleniyordu. Maçın formalite maçı olması kimsenin umurunda değildi. İstediğimiz galibiyetti
ve mutluyduk. Bu maç, okulda daha önce bu faaliyetlere pek ilgi olmadığından bizim için çok iyi bir
hazırlık olmuştu. Maç kutlamaları okulda da devam etti. Öğleden sonraki teneffüste idare bize harika
bir jest yaptı. Okulun hoparlörlerinde çalan şarkılarla 2.kat iyice karıştı. Halaylar, roman havaları derken
herkes eğlencenin dibine vurmuştu. 9 ve 10lar kendilerinden geçmişken 11 ve 12ler mezun olmadan
galibiyet gördükleri için şükrediyorlardı. Cemil, Utku ve İlyas hocamız maça gelerek destek verdiklerini
gösterdiler. Diğer öğretmenleri de başka spor faaliyetleri için her zaman bekliyoruz.
Maçın güzel olan başka bir yanı da insanların kafalarındaki bazı olguları kırmış olduk. Yani fen lisesi
öğrencisinin sadece test çözmediğini bu faaliyetlere de önem verdiğini gösterdik. Okulumuz gittikçe
gelişiyor bu konuda. Yeni dönemlerle beraber gittikçe kalabalıklaşıyoruz ve sosyal etkinliklerde daha
etkin bir rol oynuyoruz. Şu anda sadece basketbol ve futbol takımları çıkarsak da ileride diğer spor
dallarına da katılım olacaktır. Tekrar maça dönersek başta kaptan olmak üzere ter döken herkese bize
bu heyecanı ve mutluluğu yaşattıkları için teşekkür ederiz.
Can Burak KESİMCİ / 10-A 218
50
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
SPOR
TURAN BEY (ARAŞTIRMACI)
“Matematik hayatın her alanında. Sporda da öyle. Bunu örnekler vererek çoğaltmak mümkün.
Mesela bir futbol maçında taktik verirken sporcuların nasıl hareket edeceği geometrik hesaplamalardan yararlanılabilir, dar alanda üçgen kurup paslaşmak hesaplanabilir. Veya hentbolda hücum
yarım daireler üzerine kurulabilir.”
ÖZGÜR BEY (MATEMATİK ÖĞRETMENİ)
“Spor deyince aklıma beyin ve vücut koordinasyonu geliyor. Matematik deyince hesap, kitap işleri
geliyor aklıma. Matematik, mantıksal zeka gerektirir. Spor yaparken de bir insan neden spor yaptığını
bilmedir. Zayıflamak için mi, sağlıklı olmak için mi, kız veya erkek tavlamak için mi, vücudunun güzel
gözükmesi için mi, sosyal çevre edinmek için mi vb. İnsan spor yaparken yapacaklarını matematiksel
olarak bir sıraya sokar. İlk ısınacağım sonra esneklik hareketleri sonra da biraz kendimi zorlayacağım
gibi. Peki matematik nerede devreye giriyor ? Aslında şu ana kadar bile matematik var işin içinde
ama neyse. Örneğin; 3 adım atlamada bir sporcu atlamaya başlamadan en az 50 cm önce kendisini
ayarlamalıdır çünkü 20 cm gibi bir mesafeden kendisini ayarlamaya başlarsa faul yapar ve ceza alır.
Basketbolcu topu sepetten geçirmek için topu belirli bir açıyla itmelidir. Futbolcu kendi kalesine gol
atmamak için kaleye yüzü dönükken değil 180 derece terse dönüp öbür tarafa doğru topu vurmalıdır.
Bir satranç oyuncusu bütün kombinasyonları düşünmelidir. Aslında matematikle her şeyin ilişkisi
vardır. Çünkü hayat zaten matematik.”
ÖMER BEY (BİLGİSAYAR PROGRAMCISI)
“Hayatın kendisi matematik olduğunu biliyoruz, ilişkisi kesinlikle vardır. Kinestetik Düşünme
yeteneğini geliştiriyor buda matematiksel düşünme için çok faydalıdır. Eminim ki bu soruyu sorarken
spordan sonra daha rahat matematik problemlerini çözdüğün için sormuş olabilirsin.”
ERDEM BEY (SPORCU)
“Spor dallarının hepsinin temelinde geometrik bilgiler bulunmaktadır. Aradaki ilişkiyi en iyi şekilde
anlamanız için basit bir şekilde temel egzersiz hareketleri üzerinden örneklendirelim. Esneme
hareketinde vücudunuz 180 derece açıyla gerilir ve yere dik şekilde iner. Belinizi esnetme hareketi
yaparken ise kollarınızı yere paralel olarak açarsınız, kollarınız ile gövdeniz arasında açı 90 derecedir
ve yine yere paralel olarak sağa sola yarım daireler çizersiniz. Bacak liflerinizi esnetirken yere oturur
ve bacaklarınızı açabildiğiniz en geniş acı ile açarsınız, kollarınızı bacaklarınıza paralel olarak uzatıp
geri doğrulursunuz. Omurgalarınızı esnetmek için yere dik bir şekilde pozisyon alırsınız sonra ellerinizle yine yere paralel olacak şekilde ayaklarınıza değmeye çalışırsınız. Bu örnekler sayılamayacak
kadar çoktur. İşte spor ile geometri arasındaki muazzam ilişki budur.”
İlayda SÖZERİ 10-B 273
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
51
REHBERLİK
SINAV KAYGISI NEDİR ?
Sınavların hayatımızda çok önemli roller oynadığı bu zamanların en büyük
sorunlarından biri de sınav kaygısıdır.Sınav kaygısı, ölçme değerlendirmeye
dair kişinin duyduğu gerçek dışı korku ve yoğun sıkıntı hissidir. Başka bir ifade
ile bu kişiler sınav öncesinde ya da sınav sırasında aşırı heyecan, stres ve
gerginlik, çeşitli rahatsız edici beden duyumları yaşarlar. Bu nedenle çok iyi
çalıştıklarını bildikleri sınavlarda veya ölçüleceklerini düşündükleri durumlarda
panikleyebilir ve bildiklerini unutabilirler;bu durum performans düşüklüğüne,
bekledikleri başarıyı elde edememelerine ve sınav
sonucu ile ilgili olumsuz değerlendirme ve önyargılara
neden olabilmektedir.
Sınav ve sınanma kaygısı, her yaşta olabileceği gibi,YGS gibi büyük sınavlara hazırlanan gençlerde
daha sık karşılaşılan bir durumdur. Sınav kaygısı sınava dair yaşanan korkudan farklıdır . Bilindiği gibi
sınava dair heyecan ve stresin motive edici etkisi nedeniyle bir miktar olması gerekir . Ama kaygı,olması
gerektiği kadarının üstüne çıkarsa kişideki dikkat,öğrenme, algılama fonksiyonlarını olumsuz etkiler.Bu da
motivasyonu,dolayısıyla başarıyı olumsuz etkiler.
SINAV KAYGISININ BELİRTİLERİ
Stres ve kaygı durumunda vücutta bir takım hormonsal değişiklikler meydana gelmektedir. Kaygının derecesine bağlı olarak
da kişide huzursuzluk, sinirlilik, konsantrasyon zorluğu, uykusuzluk, mide bulantısı, titreme, çarpıntı gibi durumlar görülür. Sınavın
yaklaşmasıyla artan bu belirtiler, bazı durumlarda kişinin sınavı terk etmesine hatta sınava giremeyecek hale gelmesine neden olabilir.
SINAV KAYGISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Diğer tüm psikolojik sorunlarda olduğu gibi,sınav kaygısına da sebep olan pek çok unsur vardır.En baskın nedenler ise
eleştiren,mükemmeli isteyen,başarı konusuna baskı yapan anne/baba davranışları, etraftaki insanların sınava dair yorum,öneri ve
müdahaleleri,daha önceden sınav esnasında yaşanmış olumsuz olaylar,kişinin kendini yeterli bulmaması ,eksik ve hatalı ders çalışma
gibi durumlardır.
Sınava dair yüksek beklentilerle kurulan ‘’Bu sınavda mutlaka başarılı olmalısın.’’gibi cümleler de bireye çok fazla baskı yapmaktadır.
Bazen objektif ebeveynlerin çocuklarında da görülebilen bu durumda,kişinin sınava dair felaketleştirme , kendi gözünü korkutma
senaryoları baskın durumdadır.
Ayrıca sınav kaygısı yaşayan bireyler , enerjilerinin çoğunu sınav esnasında karşılaşabilecekleri olumsuz durumları (bildiği heri
unutmak,cevapları kaydırmak ,soruları yetiştirememek gibi) düşünerek harcarlar.
SINAV KAYGISIYLA BAŞ ETME YOLLARI
1-Sınav, sonucu ve korkuları düşünerek zaman ve enerji kaybetmek yerine,düzenli bir çalışma planı hazırlayarak uygulamak.
2-Kimsenin sınava tüm bilgileri tam olarak giremeyeceğini unutmayarak,bu eksik bilgileri en aza indirmeye çalışmak.Bunu yaparken de zihin enerjisini karamsar ve kötü düşünceler yerine,yeni bilgiler öğrenmek aynı zamanda da eksikleri tekrar etmeye harcamak.
3-Herkesin birbirinden farklı olduğunu, bu yüzden çalışma ve öğrenme tarzlarının da farklı olacağını unutmadan kimseyi kendimizle
karşılaştırmamak ve başkalarını yöntemiyle çalışmamak
4- Başkalarının değil kendi başarımıza odaklanmak
5- Ders çalışırken öncelikli olarak kısa dönemli planlar yapmak.Bu planları tamamladıkça bir şeyler yapmanın verdiği hırs ve
hevesle daha farklı planlar uygulamaya başlamak.
6-Bilgileri ezberlemek yerine kendimize özgü formüllerle akılda kalıcı hale getirmeye çalışmak.Anlaşılmayan yerleri de çekinmeden, öğrenene kadar bir bilene sormak.
7-Dinlenmeyi ihmal etmemek. Sınavla ilgili sonucun iyi olacağını düşünerek motivasyonu yükseltmek.
8-Eski başarıları sıkça hatırlayarak özgüveni tazelemek.
9-Bazen kendimizdeki eksikleri fark edemeyiz.Bu yüzden güvendiğimiz,bize yardımı dokunacağından emin olduğumuz birinden
hatalarımızı söylemesini veya konuşarak rahatlamamızı sağlamasını rica etmek.
10-Fazla kafeinli,yarardan çok zarar getirecek besinlerden uzak durmak .
11-Sıkıntılı anlarda düzenli nefesler alarak sakinleşmeyi alışkanlık haline getirmek.
12-Ebeveyn ve öğretmenlerin de bireye karşı davranış ve tutumlarını düzenlemeleri,kişiyi sıkıntıya sokmak yerine onu rahatlatacak
bir konumda bulunmaları çok önemlidir.
13-Sınav kaygısıyla baş edilemediği düşünülen durumlarda, psikolog veya uzman birinden yardım almak.
STRESİ AZALTAN BESİNLER
-Yeşil veya demleme çay
-Yeşil yapraklı bitkiler
-Taze sebzeler
-Balık
-Süt ve süt ürünleri
-Bitter çikolata
-Fındık ve ceviz
Aleyna Ezgi ÇELİK / 10-B 262
52
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
REHBERLİK
DÜNYA SIRALAMASINDA İLK 500’E
GİREN ÜNİVERSİTELERİN 10’U TÜRKİYE’DEN
Değişik ülkelerin 2012’de açıkladığı ‘’En İyi Dünya Üniversiteler’’ sıralamasına göre, ilk 500’de ODTÜ, İstanbul,
Hacettepe, Ankara, Ege, İTÜ, Bilkent, Gazi, Boğaziçi ve
Koç üniversiteleri yer aldı.
ODTÜ Enformatik Enstitüsü URAP Laboratuvarı
Başkanı Prof. Dr. Ural Akbulut tarafından, 2012’de dünyada 8 kuruluşun açıkladığı ‘’En İyi Dünya Üniversiteleri’’
listesinin karşılaştırmalı raporu yayımlandı.
Rapora göre, dünyadaki 8 sıralama sisteminden en az
birinde ilk 500’e giren üniversiteler 1-500 grubunda yer
aldı.
İlk 500’de yer alan 10 Türk üniversitesi, ODTÜ,
İstanbul, Hacettepe, Ankara, Ege, İTÜ, İ.D. Bilkent, Gazi, Boğaziçi ve Koç üniversiteleri oldu. Bu üniversitelerin kendi
içlerindeki sırası, kaç kez ilk 500’de yer aldığına göre belirlendi.
ODTÜ, 8 sıralama sisteminden 5’inde ilk 500’e girerken İstanbul Üniversitesi 4 sıralama sisteminde ilk 500’de yer aldı.
Böylece ilk kez ODTÜ, 5 farklı dünya sıralamasında ilk 500’e girmiş oldu.
İstanbul Üniversitesi, bu yıl da Çin’de Jiao Tong (ARWU) sıralamasında ilk 500’de yer alan tek Türk üniversitesi oldu.
Hacettepe ve Ankara üniversiteleri 3 sıralama sisteminde, Ege, İTÜ, İ.D. Bilkent üniversiteleri 2 sıralama sisteminde
ilk 500’e gidi.
Gazi, Boğaziçi ve Koç üniversiteleri ise 1 sıralama sisteminde ilk 500’de yer aldı.
TÜRKİYE’ DE EN ÇOK TERCİH EDİLEN
ÜNİVERSİTELER VE BÖLÜMLER
Tercih listelerinde açık ara en çok
programı yer alan üniversite
İstanbul Üniversitesi. İÜ’yü Marmara,
Ankara ve Abant İzzet Baysal takip ediyor.
Tercih edilen programlarda ise Hukuk
birinciliği Tıp ise ikinciliği almış durumda.
Bunları PDR, Mimarlık ve İnşaat
Mühendisliği programları takip ediyor. Hukuk
vakıf üniversitelerinde de çok popüler.
Senanur USTA / 9-B 312
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
53
REHBERLİK
HANGİ MESLEĞİ SEÇMELİYİM?
Hayatımıza yön verecek olan hedeflerimizi iyi belirlememiz gerekir. Bu hedeflerden biri de hangi mesleği seçeceğimizdir. Ben de Fen Lisesi öğrencisi olarak
kararsız kalanlarınıza yardımcı olmak istedim. İşte, seçebileceğiniz sayısal meslekler:
TIP
Sağlık bilimlerinden biri olan tıbbın amacı, insan sağlığını koruma ve geliştirme,
hastalık ve sakatlıkları iyileştirme alanında çalışacak doktorları yetiştirmek ve bu
alanda araştırma yapmaktır.
Tıp fakültelerinde okumak ve doktor olmak isteyen kişilerin, fizik, kimya, biyoloji gibi fen derslerine ilgi duymaları, araştırmacı, kuvvetli bir dikkat ve belleğe
sahip olmaları, hoşgörülü ve insanlara yardım isteği içinde bulunmaları gerekir.
Operatör olmak isteyenlerin bu özelliklerin yanında, el-parmak becerilerine ve elgöz koordinasyonuna sahip olmaları gerekmektedir.
DİŞ HEKİMLİĞİ
Bu programın amacı ,diş sağlığının korunması,diş ve diş hastalıklarının
tedavisi,diş ve çene ameliyatları ile protez yapımı konusunda hizmet veren ve araştırma yapan diş hekimleri yetiştirmektir.
Diş hekimi olmak isteyenlerin , fen derslerine ilgi duymaları, sabırlı, hoşgörülü, insanlarla iyi ilişkiler kurabilen kişiler
olmalıdırlar.Uygulamalı derslerde el ve parmak becerisi, uzay ilişkileri yeteneği gerekmektedir.
ECZACILIK
Eczacılık fakültelerinin amacı, ilaç hammaddelerinin elde edilmesi, fiziksel,kimyasal ve biyolojik özelliklerinin incelenmesi, değerlendirilmesi,kaliteli ilaç üretimi ve ilaçların saklanılması, kullanılması gibi konularda araştırma yapmak ve bu alanda
eczacılar yetiştirmektir.
Eczacılık öğrenimi görmek isteyenlerin özellikle kimya derslerine ilgi duymaları,bilimsel meraka sahip olmaları gerekir.
Eczacılar kapalı mekanlarda ve ilaç kokusunun yoğun olduğu ortamlarda çalışmaktadırlar.Eczacılığı seçecek kişilerin mesleğin
bu yönünü dikkate almaları gerekir.
BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ
Programın amacı,sağlık alanında kullanılan mekanik ve elektronik cihaz ve sistemlerin tasarımı, üretim, geliştirme, bakım
ve onarım, faaliyetlerini yapabilecek elemanlar yetiştirmektir.
Bu alanda öğrenim görmek isteyen kişilerin matematik, fizik,kimya ve biyoloji derslerine ilgili, mekanik ve şekil uzay yeteneği
olan, insanlara yardım etmeyi seven dakik ve sorumluluk sahibi kişiler olmalıdır.
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
Fizik tedavi ve rehabilitasyon programı, doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle sakatlanan ve hekim tarafından tanısı
konup,tedavi edilmesi gereken kimselere, çeşitli tedavi yöntemleri uygulayarak hastayı mümkün olduğu kadar bağımsız ve
toplumda kendi işini görür duruma getirme konusunda eğitim ve araştırma yapar.
Bu bölümde öğrenim görmek isteyenlerin fen derslerinde başarılı,sabırlı, hoşgörülü,güler yüzlü ve insanlara yardımdan
hoşlanan , sorumluluk sahibi kimseler olmaları gerekir.
BESLENME VE DİYETETİK
Bu programın amacı, beslenme ve besinlerle ilgili ilkelerin, sağlığın korunması ve hastalıkların iyileştirilmesi çalışmalarının
uygulanması alanında çalışacak insan gücünü yetiştirmek ve bu alanda araştırma yapmaktır.
Bu alanda öğrenim görmek ve çalışmak isteyenlerin özellikle kimya dersinde başarılı, doğa bilimlerine meraklı olmaları
gerekir. Ayrıca, sabırlı, başkaları ile işbirliği yapabilen, düşüncelerini başkalarına aktarıp onları etkileyebilen kişiler, bu alanda
başarılı olabilirler.
VETERİNER
Veteriner fakültelerinin amacı, evcil hayvan nesillerinin iyileştirilmesi, sağlıklarının korunması, hastalıklarının tedavisi, salgın
hastalıklarının önlenmesi, hayvansal ürünlerinin artırılması, hayvansal besinlerin niteliğinin ve insan sağlığına uygunluğunun
kontrolü konularında eğitim, öğretim, araştırma ve uygulama yapmaktadır.
Veteriner hekim olmak isteyenlerin özellikle kimya ve biyoloji derslerine ilgi duymaları, hayvanları seven, ilgilenen,
gerektiğinde açık havada çalışmaktan zevk alan kişiler olmaları gerekir.
MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİK
Bu programın amacı, canlı ile ilgili güncel ve temel konuları araştıracak, çeşitli biyolojik olayların molekül yapısı ve hücre
işlevleri ile ilişkisini inceleyecek ve araştırmalarını sürdürecek elemanlar yetiştirmektir.
Bu alanda başarılı olmak için, bilimsel çalışmayı sevmek esastır. Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü, iyi bir fen ve
matematik bilgisine sahip, sabırlı, başladığı işi tamamlayabilen araştırıcı ve yaratıcı karakterdeki öğrencilerin seçebilecekleri
bir programdır.
54
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
REHBERLİK
BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ
Bilgisayar mühendisliği programı, bilgisayar sistemlerinin yapısı, tasarımı, geliştirilmesi ve bu sistemlerin kullanımları konusunda eğitim ve araştırma yapar.
Bu bölümde okumak isteyenlerin, normalin üstünde bir akademik yeteneğe, üstün bir sayısal düşünme gücüne ve sağlam
bir mantığa sahip, dikkatli, sabırlı ve yaratıcı kişiler olmaları gerekir.
KİMYA MÜHENDİSLİĞİ
Bu programın amacı, kimya biliminin sağladığı bulguların endüstriye uygulanması, üretim yapacak tesislerin tasarımı,
kimyasal maddelerin işlenmesinden, ürünlerin pazarlanmasına kadar geçen süreçte değerlendirme, denetim ve geliştirme
çalışmalarının yapılması gibi konularda teorik ve uygulamalı eğitim vermek ve araştırma yapmaktır.
Bu alanda çalışmak isteyenlerin, normalin üstünde bir genel akademik yeteneğe sahip, ekonomiye ilgi duyan, insanlarla iyi
ilişkiler kurabilen, sabırlı ve araştırma yapmaktan hoşlanan kişiler olmaları gerekir.
BİYOMÜHENDİSLİK
Biyomühendislik; moleküler biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, hücre metabolizması ile temel mühendislik ve malzeme bilimlerindeki hızlı ilerlemeler sonucu gelişen biyolojik teknikler ile mühendislik ilkelerinin canlı sistemlere ve bunlarda karşılaşılan
sorunlara uygulandığı yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır.
Biyomühendislik programı, biyolojik sistem ve süreçlerden yararlanarak yeni teknolojilerin geliştirilmesini amaçlamaktadır.
Bu bölümde okumak ve çalışmak isteyen kişilerin kimya ve biyolojiye ilgili, laboratuvar çalışmalarından sıkılmayan, araştırma
merakı olan kişiler olmaları beklenir.
Bunların dışında daha birçok alternatif bulabilirsiniz. Ben sadece birkaçına değindim. Dilerim, yardımcı olabilmişimdir. Bir
gün hedeflerinize ulaşmanız dileğiyle…
Başak Yaren GÜNEŞ / 9-B 310
ÖSYM SORULARI NASIL HAZIRLIYOR ?
Soruları hazırlayan iki grup uzman bulunuyor. 60 kişilik ilk grup,
ÖSYM’nin kadrolu elemanlarından oluşuyor. Tam zamanlı çalışan
bu ekibin içerisinde emekli öğretmenler de var, hiç öğretmenlik
yapmayan ancak coğrafya, fizik gibi alanında uzmanlar da var.
Ziyarete yasak bölge
Soruların sızdırılmasını önlemek için ÖSYM’nin üst katında
bulunan soru uzmanlarının katına, ÖSYM’nin kendi personeli de
dahil hiç kimse giremiyor. Ziyarete yasak hale getirilen kat dışında
kesinlikle soru hazırlanmıyor. O katta hazırlanan sorular dışarıya
çıkarılamıyor. Soru hazırlayan uzmanlar, eve iş götüremiyorlar.
Temel önlem kişisel güven
Soru hazırlayan bir uzman bulunduğu katta hazırladığı soruyu
aklında tutup, evde devam ettirebilir, buna ilişkin bir önlem almak
mümkün görünmüyor.
Sorular değiştiriliyor
Personel tarafından hazırlanan soruların ham hali değiştiriliyor,
rakamlarıyla oynanıyor ve devreye üniversite hocalarından oluşan
toplam 100 kişilik ikinci grup giriyor. Genellikle Ankara’da bulunan bu hocalar, hazırlanan soruları gözden geçiriyor. Bilimsellik,
anlaşılırlık, dil, ölçme ve değerlendirme açısından incelenen sorular, sınav seti olarak hazır hale getiriliyor. Sorular seçildikten sonra ÖSYM Başkanı da olmak üzere birkaç kişi tarafından okunuyor
ve matbaaya götürülüyor.
Matbaada hapis hayatı
ÖSYM’nin kendi binasında soruları hazırlayan sınav ekibine, aylarca bu iş üzerinde çalıştıkları için dışarı çıkma yasağı
uygulanmıyor ancak soruların matbaaya girmesiyle birlikte matbaa
çalışanlarına kapalı dönem başlıyor. Kapalı dönemin süresi 15-25
gün arasında değişiyor. Bu süre içerisinde matbaa çalışanlarının
dışarıya çıkması yasaklanıyor ve dış dünyayla irtibatları kesiliyor.
Matbaa içerisindeki çöp bile dışarıya çıkarılamıyor.
Jandarma güvenliği
Matbaanın çevresindeki güvenlik denetimini jandarma
yürütüyor. Matbaa çevresinde elektronik karartma yapılıyor.
İçeride cep telefonu gibi iletişim araçlarının hiçbiri çalışmıyor.
Sorular bu kapalı dönemde basılıyor ve mühürleniyor.
Polis eskortlarıyla sınav merkezlerine
Basılan ve mühürlenen sorular, polis eskortu eşliğinde sınav
merkezlerine naklediliyor. Sınav merkezlerine doğru yola çıkan
her kamyona polis dışında bir de üniversite öğretim elemanı eşlik
ediyor. Soruların saklandığı yerde ayrıca nöbet tutan iki de görevli
bulunuyor.
Sınav sonrası kağıtlar toplanıyor
Sınavın tamamlanmasının hemen ardından tüm sınav merkezlerinden adayların cevap kâğıtları yine polis eskortları ve öğretim
üyeleri eşliğinde tek tek zarflanmış bir şekilde toplanıyor ve
ÖSYM’ye getiriliyor. Merkezde bekleyen ekip, cevap kâğıtlarının
bulunduğu bu zarfları kasalara yerleştiriyor. Daha sonra, ağzı
kapalı olan zarflar tabut adı verilen ince çekmecelerde tek tek
açılıyor, fotoğrafları çekiliyor ve cevapların okunacağı optik okuyucu odasına gönderiliyor.
Optik okuyucu her kağıdı iki kez okuyor
Adayların cevap anahtarları zarflardan çıkarılarak, optik okuyucu odasına gönderiliyor. Optik okuyucuların her biri saatte 10
bin kâğıt okuma kapasitesine sahip. Adayların kurşun kalemle
yaptıkları tüm işaretlemeler, optik okuyucu tarafından bilgisayar
ortamına aktarılıyor, her bir adayın kâğıdı iki kez optik okuyucu makinasından geçiyor. İki sonuç birbirini tutmazsa mutlaka
üçüncü okuma gerçekleştiriliyor.
Kopya için özel yazılım
ÖSYM’nin kopya çeken adayları belirlemek için kullandığı
özel bir yazılım bulunuyor. Tüm adayların cevaplarını bu yazılım
programları değerlendiriyor. Bu yazılım sayesinde sınav sırasında
kopya çeken adayların bulunduğu sınıflar, sayıları, hangi yöntemlerle kopya çektikleri tespit edilebiliyor. ÖSYM, adayların cevap
kağıtlarını, özel olarak hazırlanan odalarda saklıyor. KPSS’ye
ilişkin sınav evrakları 100 iş günü saklanıyor. Merkezin yaptığı
her bir sınav için raylı sistemli özel bir dolap ayrılmış durumda.
İLAYDA SÖZERİ
10B 273
KAYNAK: ÖSYM
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
55
Yabancı Dil Bilmenin Önemi
Hepimizin bildiği gibi dil, bir iletişim aracıdır. Yaşadığımız toplumda aynı dili konuşarak birbirimizle
iletişim kurarız. Hızla gelişen ve değişen günümüz dünyasında da farklı ülkelerde yaşayan, farklı kültürlere sahip insanlarla iletişim halinde olmak bizi dışa kapanık bir toplum olmaktan çıkarıp tüm dünyaya
ulaşabilen köprüleri inşa etmemizi sağlar. Ayrıca günümüzde her alanda ortaya çıkan gelişmeleri yakından
takip edebilmek, diğer ülkelerle bilgi alışverişine gidebilmek için de dünyayla iletişim kurmamız gerekir.
Diğer bir deyişle, dünyaya açılmak, bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmek, uluslararası
ilişkilerimizi yürütebilmek, kültür, sanat gibi alanlarda bireylerin birbirine ulaşmasını sağlamak ve toplumları buluşturmak
gibi önemli evrensel unsurlarda kültürlerin kaynaşmasını sağlamanın yolu, yabancı dil öğrenerek iletişim kurmaktan geçer.
Böylece çağı yakalamamız ve ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de işaret ettiği gibi “muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız” için bir değil, birden fazla yabancı dil öğrenmek önemli kilometre taşlarındandır.
Bilim çağındaki dünyamızda hızla gelişen iletişim araçları mevcuttur, ancak kendimizi hem kültürel açıdan geliştirmek
hem de bize yeni vizyon kazandırması bakımından da öğrendiğimiz ve kullandığımız yabancı dilin sayısı ne kadar artarsa
yaşadığımız toplumun gelişmesine birey olarak o kadar katkıda bulunmuş oluruz. Günümüzde en yaygın dil, bildiğiniz gibi,
İngilizcedir. İngilizce, dünya üzerinde 350 milyon kişi tarafından ana dil olarak konuşulmaktadır. Buna ilaveten 800 milyon
kişi de, İngilizceyi ikinci dil olarak öğrenmekte ve kullanmaktadır. İngilizce, birçok Avrupa, Asya ve Güney Amerika ülkelerinde 2.dil durumundadır. Dünyadaki tüm iş alanlarında hiç şüphesiz İngilizce en geçerli dildir. Bilim dünyasında, tüm bilim
adamlarının birbirleriyle anlaşabilmek için kullandıkları, tüm havayolları endüstrisinde kabul edilen, diplomasi, tıp, mühendislik ve sanat alanlarında, internet ve bilişim sektöründe en yaygın kullanılan dil İngilizcedir. Kısacası, İngilizce konuşabilme
özelliği size yerine göre dünyanın kapısını açan bir anahtar olmaktadır.
Ülkemizde ilk ve ortaöğretim kurumlarında, üniversitelerde, özel eğitim merkezlerinde İngilizce eğitimi verilmekte ve
bu eğitim devam etmektedir. Çağımız teknolojisinin vazgeçilmez unsuru internet sayesinde de İngilizce ve diğer yabancı
dilleri öğrenmek ve geliştirmek için birçok kaynağa erişmemiz mümkündür. Bu olanakları düşündüğümüzde İngilizce
öğrenmenin gözümüzde büyütecek kadar zor olmadığı, aksine giderek kolaylaştığını görürüz. Dolayısıyla birey olarak
yabancı dil öğrenme isteği ve motivasyonumuzu sağlayan etmenleri bir araya getirerek kendimizi öğrenme atmosferi içinde
kolayca ve kendiliğinden bulabilmek, hangi metot veya teknik kullanılırsa kullanılsın, bizi başarıya götüren önemli başlangıç
aşamalarından biridir. Hele hele erken yaşlarda yabancı dil öğrenebilme şansına ve imkânlarına sahip olan siz gençlerin
geleceğinizi çok yakından ilgilendiren bu konuda kendinizi geliştirmeniz, birden fazla yabancı dili konuşabilecek düzeyde
olmanız önem arz etmektedir. Yukarıda da değindiğim gibi, özellikle İngilizce birçok alanda kullanılan geçerli bir dildir. Sizlerin sahip olduğu ve olacağı diplomaların yanında İngilizce konuşabilme yetkinliğiniz günümüzde iş sahasına atılırken,
kariyer basamaklarında en önemli tercih sebebidir. Mezun olduğunuz üniversite ve fakülteden edindiğiniz eğitimin kalitesi,
katıldığınız seminer, konferans, eğitim kursları vb birçok faaliyete ait sertifikaların yanında, yabancı dildeki başarınız yani iş
başvurusu yapmak için hazırlamanız gereken CV’nizde belirttiğiniz yabancı dil seviyeniz, onu kullanabilme ve konuşabilme
beceriniz sizi tercih etmelerinde en önemli etkenlerden biridir. Sizler Fen Lisesi öğrencisi olarak, yüksek öğretimde alacağınız
eğitimde, özellikle İngilizceye hakim olmanız, araştırma, proje, sunum gibi çalışmalarınızda size rehberlik edecek çok yararlı
bir kaynak olacaktır. Ayrıca lisansüstü eğitime yani master, ve ardından doktora programlarına devam edebilmek için önce
yabancı dil yeterliliği sınavlarından başarılı olmanız gerekmektedir. Bu sınavlarda başarı gösterdiğiniz takdirde ancak master
ve doktora programlarının sınavlarına katılmanız mümkün olabilir. Kaldı ki günümüzde kariyer sahibi, kalifiye eleman olarak
iş sahalarına atılmak için tüm bu eğitimlerden geçmek ve özellikle “prezantabl” olabilmek gibi şartlar aranmaktadır. Hatta bazı
firmalar iş ilanlarını İngilizce olarak duyurmaktadır. Dolayısıyla iletişimsel becerilerinizi geliştirmeniz hem anadilimiz Türkçe,
hem de yabancı dillerde kendinizi kolayca ifade etmenizi sağlayacak ve özgüveninizi pekiştirecektir. Böylece geleceğinizde
kariyer basamaklarını hızla tırmanmanıza ve iş sahalarında başarıyı yakalamanıza yardımcı olacaktır.
Ülkemiz genç nüfus potansiyeline sahiptir ve genç beyinlerimiz sayısız başarıya imza atan ve giderek entellektüel
seviyesinde çıtayı yükselten güç haline gelmektedir. Sevgili gençler, ulu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ve biz
öğretmenlerinizin sonsuz güven duyduğu, Türkiye Cumhuriyetini uygarlığa taşımayı görev ve sorumluluk bilen yeni neslimiz,
değerlerimiz sizlersiniz. Evrensel değerlere sahip dünya barışına hizmet eden insanlığın yetişmesi ve gelişmesi için dünyaya açılmak, farklı ülke ve kültürleri tanımak ve onlarla kaynaşmak ve bunun yanı sıra kendi kültürümüzün tanınmasını
sağlayarak kendimizi ifade etmek kısacası uluslararası iletişimin devamını sağlamalıyız. Bunu başarabilmek için farklılıklar ve
benzerlikleri özümseyip farklı olana önyargıyla yaklaşmadan, saygı ve hoşgörü içerisinde davranarak kendimizi her yönden
gelişmiş bir birey haline getirmeliyiz. Bu başarının yolu da iletişimden, insanların birbirini anlamasından geçer. Kendimizi
ifade edebilmek ve birbirimizi anlayabilmek için de kurduğumuz iletişim şekli, aldığımız eğitimden, diplomadan, okuduğumuz
kitap, öğrendiğimiz yabancı dil sayısından daha önemli olduğu muhakkaktır. 7’den 70’e herkes tarafından sevilen ve dinlenen ünlü şarkıcımız Barış MANÇO, yaptığı müzik kadar bildiği birçok yabancı dille de ünlü, değerli bir sanatçımızdır. Kendisine bir gün, “Birçok yabancı dil biliyor ve konuşuyorsunuz, sizce bunlardan en güzel dil hangisidir?” diye sorduklarında,
“En güzel dil, tatlı dildir” yanıtını vermiştir. Dünya ülkelerince de tanınmış, ayrıca ülkemizin de tanınmasını sağlamış böyle
değerli bir sanatçının verdiği yanıtta yatan yaklaşımı hepimiz örnek almalı ve birbirimize hoşgörü çerçevesinde yaklaşmamız
gerektiğini unutmamalıyız.
Bitirirken, Türk edebiyatımızın heybetli ağacı, dünyaca ünlü yazarımız Yaşar KEMAL’in bir sözünü sizlerle paylaşmak
istiyorum: “Dünya, farklı çiçeklerden oluşan bir kültürler bahçesidir.” Siz gençler, farklı çiçeklerden oluşan bu güzel bahçede
gezinmek istemez misiniz? Öyleyse dünyayla iletişimimizi devam ettirmek ve uluslararası düzeyde insan ilişkilerimizi sürdürebilmek için farklı ülkelerin yaşam biçimlerini, dillerini öğrenmeli ve ayrıca kültürel mirasımızın farkındalığını pekiştirip kendi
ulusumuzun hoşgörü geleneğini sürdürerek Türk kültürünü dünya ülkelerince tanınmasını sağlamada kültür elçiliği vazifesi
için kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Böylece yaşadığımız dünyada farklı ve benzer yönlere sahip tüm insanlığın “ortak dilde”
buluşmasına ve kaynaşmasına katkıda bulunmuş oluruz.
Duygu YILDIZ / İngilizce Öğretmeni
56
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
İNGİLİZCE’Yİ NEDEN
ÖĞRE(T)-(N)EMİYORUZ?
Neredeyse anaokullarında bile ders olarak okutmaya başladığımız İngilizceyi neden öğre(t)(n)emiyoruz? Bunun birçok nedeni var. Konuyu öğrenme yaşı ve amacı olarak ele almak istiyorum.
Şu açıktır ki; insanoğlu sevmediği şeylerden uzaklaşır; öyleyse ilk olarak işe İngilizceyi sevdirmekle
başlayabiliriz. İngilizce öğrenimini ilkokul ikinci sınıfa indirgemişsek dili sevdirme işini bu sıralarda
halletmeliyiz. O yaşlardaki çocukların geneli zaten yabancı dil öğrenmeye oldukça heveslidirler. İlkokul
çağındaki bir çocuğun ilgisini çekmek ancak oyunla olabilir. Bu aşamada çeşitli görsel ve işitsel materyaller kullanarak, gerçek ortamlardan faydalanarak işe başlayabiliriz. Bence bu aşamada çocuğun cümle
kurması da şart değil, bol bol kelime öğrenip bunları gruplandırabilmesi yeterlidir, bunda zorlanmayacak
ve dili sevmeye başlayacaktır.
Bu bağlamda ilkokulda yabancı dili diğer derslerde olduğu gibi yazılı sınavlarla bire bir değerlendirip
nota tabi tutmak bence son derece yanlıştır. Çünkü o yaşlarda alınan düşük notlar sadece öğrenmeyi geri
götürür. Ve işte o sıralarda ille de notla değerlendirme yapıp onları İngilizceden uzaklaştırmak yerine
öğrenci tarafından söylenebilen tek bir kelimenin bile ödüllendirilmesi daha mantıklı değil midir?
Yıllar önce Anadolu Liselerinde oldukça büyük tartışma konusu olan yabancı dil öğrenimine yönelik hazırlık sınıfları ilkokul eğitiminden sonra başlıyordu. Ben de o yıllarda okumuş olduğum o hazırlık
sınıfına şu anda çok şey borçlu olduğumu belirterek o sistemin ne kadar doğru olduğunu söylemek istiyorum. Yabancı dilin küçük yaşlarda öğretilmesinin bilimsel olarak doğruluğu herkes tarafından kabul
gördüğüne göre bizde bunu bu yaşlara çekmeliyiz. Hazırlık sınıflarının kayıp yıl olarak değerlendirilmesi
son derece yanlıştır. Bence üç yıllık müfredatı dört yıla yaymak kayıp yıl olabilir ama bir yılı doğru zamanda yabancı dil eğitimine ayırmak büyük kazanç sağlar. İlkokuldan sonra getirilecek hazırlık sınıfları
orta ve lise eğitimindeki yabancı dil sorununu büyük ölçüde ortadan kaldıracağına inanıyorum.
Ortaokul sıralarında her dilin kendi içinde kuraları olduğunu ve artık kurallara geçilmiş olduğunun
bilen bir öğrenci bilimsel anlamda dil öğrenimine başlayacaktır. Bütün bu aşamalardan geçtikten sonra
bir lise öğrencisi dili sadece günlük iletişim aracı olarak görmeyip gelecekteki mesleği ve kariyerinde de
kullanacağını bilecektir. Dil öğrenimine bu açıdan bakmayı öğrettiğimiz öğrencilerimizin zaten başarılı
olacaklarına inanıyorum. Elbette ki herkes meslek ve kariyerinde yabancı dili kullanmak zorunda değildir;
o halde bunu hobi olarak öğrenmek isteyen birine de dilin bütün kurallarını öğretmek yerine daha çok
günlük iletişim kurmaya yönelik eğitimler de vermeliyiz.
Doğru zamanında, doğru müfredatla, yaşamın direkt kendisine ait doğru materyallerle, doğru teknik ve
yöntemlerle bu sorunu daha kolay ortadan kaldıracağımıza inanıyorum.
Leyla ATALIK
İngilizce Öğretmeni
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
57
BİLGİ
BUNLARI BiLiYOR MUYDUNUZ ?
Atatürk’ün Geometri İsimli Bir Kitap Yazdığını Biliyor muydunuz?
58
Atatürk, ölümünden bir buçuk yıl kadar önce, üçüncü Türk Dil kurultayından hemen
sonra 1936 - 1937 yılı kış aylarında kendi eliyle Geometri isimli bir kitap yazmıştır. Bu
44 sayfalık yapıttaki boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesit, çember, teğet, açı,
açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, yatay, düşey, yöndeş, konum, üçgen,
dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı,
bölü, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı gerekçe gibi terimler Atatürk tarafından
türetilmiştir.
Bu konuyla ilgili Ömer L. Örnekol’un tarihsel bir anısı vardır:
ÖMER L. ÖRNEKOL’UN BİR ANISI...
Atatürk, Sivas’a son kez 13 Kasım 1937 tarihinde geldiklerinde, kendilerini, Sivas Lisesinin Kızılırmak oymağı İzcileri olarak istasyonda karşıladık. Yanlarında Kültür bakanı
Saffet Arıkan, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Sabiha Gökçen, İsmail Hakkı Tekçe ve yaveri
Naşit Mengü bulunuyorlardı.
Atatürk, lise müdürü matematik öğretmeni Ömer Beygo ve baş yardımcısı, felsefe
öğretmeni Faik Dranaz ve öteki ilgililerle birlikte, doğrudan doğruya liseye geldiler. Burada, ilkin, 4 Eylül 1919’da tarihsel kongrenin toplandığı kongre salonunu ve özel odalarını
gezdiler ve duygulandılar. Sonra topluluk halinde, lisenin 9 A sınıfında, programdaki geometri (o zamanki adıyla hendese) dersine girdiler. Bu derste bir kız öğrenciyi tahtaya
kaldırdılar. Öğrenci, tahtada çizdiği koşut iki çizginin, başka iki koşut çizgiyle kesiştiğini
kesişmesinden oluşan açıların arapça adlarını söylemekte zorluk çekiyor ve yanlışlıklar
yapıyordu. Bu durumdan etkilenen Atatürk, tepkisini “Bu anlaşılmaz Arapça terimlerle
öğrencilere bilgi verilemez. Dersler Türkçe yeni terimlerle anlatılmalıdır” diyerek belirtip
ve tebeşiri eline alıp, tahtada çizimlerle “zaviye” nin karşılığı olarak açı, “dılı” nın karşılığı
olarak “kenar”; müselles”in karşılığı olarak üçgen gibi Türkçe yeni terimleri kullanarak,
birtakım geometri konularını ve bu arada Pisagor teoremini anlattılar.
Atatürk, bugün dilimizde karşılığı “koşut” olan “muvazi” sözcüğünün yerine kullandıkları
“paralel” teriminin kökenini açıklarken, Orta Asya’daki Türklerin, kağnının iki tekerleğinin
bir dingile bağlı olarak duruş biçimine “para” adını verdiklerini söylediler.
Büyük Önderimiz Atatürk, bu derste aynı zamanda Kültür Bakanına, ders kitaplanın
birkaç ay içinde Türkçe terimlerle yeniden yazdırılıp, bütün okullara ulaştırılmasını buyurdular.
Bu tarihsel olaya, Sivas Lisesinin öğrencisi olarak tanık olmam benim için mutlu ve
unutulmaz bir anıdır.
Rana KARAMAN
9-A 296
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
BİLGİ
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
BUNLARI BiLiYOR MUYDUNUZ ?
•
•
•
•
Bir köpekbalığı 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kanı hissedebilir.
Erkek Peygamber devesi dişinin kokusunu 7 mil öteden duyabilir.
Kağıt para sanıldığı gibi kağıttan değil pamuktan yapılır.1950’den önce kenevir, ağaç kabuğu ve marijuna yaprağı
kullanılarak yapılırdı.
Kirpiler suda batmaz.
2.600 değişik cins kurbağa vardır.
Yılanlar duyamaz.
Bir bardak taze şampanyanın içine bir kuru üzüm atarsanız üzüm asansör gibi bardağın altından üstüne üstünden
altına sürekli dolaşır.
Zürafalar yüzemez.
Evinizdeki toz parçacıklarının büyük çoğunluğu ölmüş deri dokusudur.
İnsan midesi 2 haftada bir iç zarını yenilemek zorundadır aksi halde kendi kendini sindirir.
Son 4000 sene içerisinde herhangi yeni hayvan evcilleştirilmemiştir.
Hiçbir kağıt parçası 7 defadan fazla ikiye katlanamaz.
Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
Yunuslar gözleri açık uyurlar.
insan kalbi, kanı pompaladığında yarattığı basınç ile kanı 10 metre uzağa fırlatabilir.
Bir karınca ağırlığının 50 katı ağırlığı kaldırabilir, 30 kati ağırlığı çekebilir ve zehirlendiğinde her zaman sağ
tarafına doğru düşer.
Bir hamamböceği 9 gün başı koparılmış olarak, açlıktan ölene kadar, yaşayabilir.
Zıplayamayan tek hayvan fildir.
Devekuşunun gözü beyninden daha büyüktür.
Deniz yıldızının beyni yoktur.
Kutup ayıları solaktır. İnsan yılda en az 1460 rüya görür. Sabahları elma kahveden daha fazla uykumuzu açar. Yer çekimsiz ortamda mum alevi küre şeklini alır. İnsan daha çok oksijen alabilmek ve fazla karbonu boşaltmak için esner.
Kutup ayıları saatte 40 kilometre hızla koşabilir ve 1,8 metre yükseğe sıçrayabilirler.
İnsan vücudunda bulunan damarların uzunluğu yaklaşık 100 bin kilometredir.
Okyanuslarda bulunan tuz miktarı, tüm kıtaları 150 metre derinlikte kaplayacak kadar fazladır.
Venüs’ü diğer gezegenlerden ayıran en büyük farkı saat yönünde dönüyor olmasıdır.
Develerin 3 tane kaşı vardır.
Yarasalar bir mağaradan dışarı çıkarken hep sola döner.
Baykuş mavi rengini görebilen tek kuştur.
Salyangozların 25 bin civarında dişi vardır.
Mavi yunusların kalbi dakikada sadece dokuz kere çarpar.
İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
Gözümüzü açık tutarak hapşıramayız.
Bir köpekbalığı 100 milyon damla deniz suyu içindeki 1 damla kanı ayırt edebilir. 1 gram toprakta 10 milyar bakteri bulunur. Bal bozulmayan tek gıdadır.
Nilay AKKAYA Erge Nisa BİLDİK Senanur USTA
9-B 314 9-B 323 9/B 312
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
59
OKULUMUZ
OKULUMUZDAN
60
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
OKULUMUZ
KARELER
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
61
EĞLENCE
2015’İN GELMESİNİ İSTEYECEĞİNİZ BİRKAÇ OYUN
2015 oyun severler için harika bir yıl olacağa benziyor. Birbirinden güzel ve heyecanlı oyunlar 2015’te görücüye
çıkıyor. İşte o oyunlardan sadece birkaçı;
1-DYING LIGHT
Zombi oyunlarının çıkışı yavaşlıyor derken, Dying Light ortaya çıkarak oyun severleri şaşırtıyor.Son yıllardaki en iyi
zombi oyunu olarak gösterilen Dying Light çıtayı yükseltmeyi başarıyor.Oyundaki amacınız hava karardığında hayatta
kalmak.Gündüzleri yavaş ve daha sakin olan zombiler, hava kararınca tam bir ölüm makinesine dönüşüyor.Dolayısıyla
gece yapılacak olan savaşlar için gündüzleri çok iyi hazırlanmak şart.
ÇIKIŞ TARİHİ:27 OCAK 2015
PLATFORM: PS 4 VE XBOX ONE
2-TOM CLANCY’S THE DIVISION
Para ile yayılan bir virüsün bütün dünyayı sarması ve hayatın çöküşünün anlatıldığı
oyunda, ABD hükümeti tarafından kurulmuş “Division” isimli ekibin bir ajanı kontrol
ediliyor. Ekip virüsün kaynağını ve virüsle savaşın yollarını ararken aynı zamanda
şehirlerdeki diğer gruplarla da karşı karşıya geliyor.Beklentileri karşılayacak gibi
görünen oyun, E3 2014’ün gözdelerinden biri oldu.
ÇIKIŞ TARİHİ:MAYIS 2015
PLATFORMLAR: PS4, XBOX ONE, PC
3-THE ORDER:1886
The Order:1886, 7-8. yüzyıl Londra’sında küçük bir grubun iblislere karşı olan savaşını ele alıyor. Yıllar sonra Yuvarlak
Masa Şövalyeleri ile yeni bir umut ışığı doğuyor ancak sonuç istenildiği gibi olmuyor. 1886 yılında bile bu kıyasıya savaş
devam ediyor. Şövalyeler Londra’yı yeniden aydınlığa çıkarmanın peşinde. Oyunun grafikleri için ise yapımcı firma oyunun film tadında olması için uğraştıklarını belirtti. The Order:1886, PS4 platformunda sevilerek oynanabilecek bir oyun.
ÇIKIŞ TARİHİ:20 ŞUBAT 2015
PLATFORMLAR: PS4
4-UNCHARTED 4: A THİEF’S END
PlayStation3’ün en popüler serilerinden olan Uncharted, yoluna 4. oyunu olan A
Thief’s End ile devam ediyor. Serinin ilk üç oyunu hakkında en azından kendi adıma
oynadığım en sürükleyici, en heyecanlı seri diyebilirim. Her bölümünü ayrı bir zevkle
oynadığım serinin, bu oyununu da henüz yapımcı firma çok bir bilgi vermemiş olsa da
aynı heyecanla oynayacağıma eminim. Oyuncuların en çok merak ettiği konulardan
birisi ise hikayenin nasıl sonlanacağı.Oyunun senaryosu henüz tamamlanmış değil.
ÇIKIŞ TARİHİ:TEMMUZ 2015
PLATFORMLAR: PS4
5-METAL GEAR SOLID 5: THE PHANTOM PAIN
Oyun dünyasının en fenomen serilerinden olan Metal Gear serisi yoluna yeni oyunuyla devam ediyor. Açık dünya
temasıyla görücüye çıkacak olan The Phantom Pain, kullanılan araçlar ve oynanış şekli ile de seride zirveye oynuyor. Oyuncular kendi savaş üslerini kuracaklar ve görevleri çok farklı şekillerde bitirecekler. Ayrıca oyun grafikleriyle de
adından söz ettirecek gibi duruyor.
ÇIKIŞ TARİHİ:MAYIS 2015
PLATFORMLAR: PS3, PS4, PC, XBOX 360, XBOX ONE
6-THE WITCHER 3:WILD HUNT
Seri olarak müthiş bir RPG serisi olan The Witcher, 3. oyunuyla da kalitesini
konuşturuyor. The Witcher 3, heyecanlı dövüşleri, büyüleyici hikayesi ve güzel bir hikayeyi aynı anda oyuncusuna sunmayı başarıyor. Oyunda dakikalarınızı, saatlerinizi
hatta günlerinizi bile harcayabileceğiniz inanılmaz büyüklükte bir haritaya sahipsiniz.
ÇIKIŞ TARİHİ:24 ŞUBAT 2015
PLATFORM: PC, PS4 VE XBOX ONE
Deniz BAYAT / 10-B 257
62
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
EĞLENCE
zeka
sorulari
1- Elimdeki çiçeklerin ikisi hariç hepsi papatya, ikisi hariç hepsi gül ve ikisi hariç hepsi karanfil
olduğuna göre elimde hangi çiçekten kaç tane bulunmaktadır?
2- Eğer bir çitte, bir metrede bir direk varsa ve çit 25 metre uzunluğundaysa, toplam kaç direk
vardır?
3- Bir mahallede üç sokak ve 70 tane ev vardır. Sokaklardan ikincisinde birinci sokaktakinin 2
katı kadar ev var. Üçüncü sokakta, ikinci sokaktakinin 2 katı kadar ev var. Peki, her sokakta
kaç ev var?
4- Yaz mevsiminde güneşin tam tepede olduğu zaman, iki köy arasındaki uzaklık nasıl ölçülür?
5- Ahmet Veli den yaşlıdır Veli Hasan dan gençtir o halde kim Ahmet ten yaşlıdır?
6-Aşağıdaki soru işaretli yere hangi sayı gelmelidir?
7- 6 bardaktan 3 tanesi boş 3 tanesi doludur sadece bir bardağa dokunarak
dolu-boş-dolu-boş-dolu-boş yapabiliriz?
CEVAPLAR: 1- HER ÇİÇEKTEN 1 TANE / 2- 26 / 3- 10+20+40=70 / 4- METREYLE / 5- HASAN-AHMET-VELİ
6- 24 / 7- BEŞİNCİ BARDAKTAKİ SUYU İKİNCİ BARDAĞA BOŞALTıNCA
Sedef Seher ÜLKÜTOPLAR
10-B 246
Ramazan Yaman
Fen Lisesi
63
EĞLENCE
64
Ramazan Yaman
Fen Lisesi

Benzer belgeler