Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Transkript

Dinamik gazete 66. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Nisan 2012 Yıl: 23 Sayı: 66
“Asıl hedefim
iyi bir okuyucu
olmak”
gazete
Yekta Kopan
röportajı
sayfa 15’te.
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.
Eve çıkmasak mı?
“Yakın zamana kadar, “eve çıkma” olarak adlandırılan sürecin en çetin kısmı
çıkılacak malum evi bulmakken yeni gelen zamlarla birlikte geçinmek, yerleşmekten
daha zor bir hal aldı. Peki Hisarüstü’nde durum ne?
BARAN KARACA’nın haberi sayfa 4’te”
2008’den bu yana okulumuzun
rektörlüğünü yürüten Prof. Dr.
Kadri Özçaldıran, görev süresinin
sonlarına yaklaşırken Boğaziçi
Üniversitesi yeni rektörünü
seçmeye hazırlanıyor.
ELİF CANSU AKOĞUZ’un haberi sayfa 2’de
KİTAP
Belge ücretine son 05
MÜZİK
SİNEMA
ETKİNLİKLER
Boğa
ziç
İstanbul’un uzak ilçelerinden ve İstanbul
dışından gelen hazırlık öğrencilerini ağırlayan
Kilyos, bölüme başlayan çoğu öğrencinin
burnunda tüten, şehirden uzak ve havalar
ısındıkça daha da güzelleşen bir yer.
MELİSA ATAY’ın haberi sayfa 16’da
RÖPORTAJ
n
Memleketten insa
manzaraları
E SİNEMASI
YENİ TÜRKİY
kültür sanat
Bakır
Yer Demir Gök
esi
Yeni çıkanlar
ilyos
yaklaşıyor
:K
Rektörlük seçimleri
giriş kapı
n
i
sı
i’n
TK Kitapları İncelem
şiddetini arttıran
Halkın gittikçe
Taşbaş’ın hiçbir
düşünerek buldukları
göefsanevi sözlerinde
baskı ortamını
Taşbaş, halkın
sonra
kitabın ilk bölümüTek Partinin
parmağı yoktur. motifler içeren bir
bundan bin yıl
geçici çözümler Efendi’nin gelme
“Yaşar Kemal
Adil
Yükselişi
zünde olağanüstü köylünün Taşbaş’a
mu?” diye sorulur
nü oluşturur.
köylünün bütün
Homeros olur
arasında
Ahmet Demirel
mittir. Muhtar’ın,
. Edebiyatçılar
ihtimali ve belirsizliği
tahammülü yoktur,
ve
edebiyatçılara
çıkartır. Mallarını
İletişim
olan bağlılığına içeren bir hale
olur. Homeros
çözümlerini boşa çıkarırlar, halaykısa bir sessizlik
Yayınları
benzerlikler
korkusu saygınlık Taşbaş’a karşı.
saklarlar, mallarını
Adil
artık
Yaşar Kemal arasında edebi zihinler.
beklerler ama
bibürünmüştür
girer
larla yemeklerle
kısımlarından
bulma gayretine
hissedilen
Kitabın etkileyici
Efendi gelmez.
“Acaba ben gerçekten
zor duYaşar Kemal okuyunca mitler
rinde Taşbaş’ın
anlatımı,
Köylülerin bulunduğu
olan
ve delirme hissiyatı
sözleri
gerçeğin büyülü olayların havası bir
kendilerine
mi?”
ve
erdim
sevk eder ve
rumda korkuları
Kısa Dünya
eşliğinde ilerleyen
i tavan yapmıştır, Yaşar
sizi bir süre düşünmeye
belki.
güvensizlikler
içinde bulursunuz
Tarihi
cevap olabilir
de güvenmezler.
hayranlıkla kitabın
serisinin 2. kitabı
Muhtar Sefer’e
Dağın Öte Yüzü
Michael Cook
köylünün psikolojikitabında
kendinizi.
kısımda
Bakır
olarak
bu
Gök
yazar
Kemal
Sel Yayınları
olan Yer Demir
ilişkisinin yanında
Toplumsal gerçekçi
bütün kitaplarında
sini, muhtar-köylü başvururak anlatır.
Kemal’in destansı
Yaşar Kemal’in
tanımlanan Yaşar bu kadar başvurdudili ve anlatımını
farklı bir anlatıma
olduğu gibi şahane psikolojisinin bükıtlık gibi olağanüsanlatımlara neden
İnsanların savaş,
kendisinden öğrenegörürsünüz. İnsan
halkların tutunacakları
ğunun cevabını
hakim kişi tasvirleri
var gerçeklerden
tü dönemlerde
inanacakları
tün boyutlarına
Meryem
bilirsiniz: “Gerçekler
içeri.”
bir
hissedersiniz,
bir dal, her söylediğine
var büyülerden
sürecini şiirsel
ile karakterleri
Taşbaş
Zülfü
içeri, büyüler
bir bölümde,
bir “ermiş” yaratmaanlatır.
Boğaz
not daha, kitabın
Ana olursunuz
önemli
olursunuz.
Bir
Sefer
nde filmi de
süreçle okuyucuya
Peter Straub
çıkmanın,
o
olursunuz, Muhtar
Livaneli yönetmenliği
Yalık Köyü’nün
Halk kötü durumdan
İthaki Yayınları
Çukurova’nın
bahara çıkmaboş dönmeçekilmiştir.
berekete varmanın, Taşbaş’ı görür.
yılki pamuk hasatından“ağa” korkusu
olarak
nın sağlayıcısı
leri
leri üzerine yaşadıkları
yaşayabilecek
ve bu korku üzerine
k yaşamayı anlatır
soyutlaştırara
kimseler bilmeAvrupayı
“yaşayıp öldüğümü zaman da kendi
Çoğu
Taşralaştırmak
yecek!” derken.
bir hayatı paylaşır;
Dipesh Chakrabarty
kendine kaldığı
ortak olmayan
Boğaziçi Yayınevi
derdine, mutluluğunabahseder ve sonkapı
dostsuz bir hayattan
duymadan bir
rada “kimsecikler
hayalini kurar.
açıp” gitmenin
Sıtkı’nın da şiirleri
için diye ayrılamaVe âşık Cahit
bir yangın,
toplum veya dava
an.
tapta. Aşklarını
de Kış
önem-
esi
TK Kitapları İncelem
Otuz Beş Yaş
Kültür-Sanat eki içindedir
BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE
EKONOMİ KULÜBÜ
02 siyaset
Seçimler
İnsan seçimleriyle
varım İK’da. İK’lı olmak birçok
vardır. Öyle ya da böyle,
önyargıya maruz kalmak
bazen karar bile verdemektir. İK’lı olmak hameden seçim yapmış
talarının bedelinin küçük
oluruz. Susmak bile
olması demektir. İK’lı
yeter yaptığımız
olmak her konuda, özelseçimi ilan etmek
likle dersler için, İK gibi
için. Her zaman
sağlam bir bahanenin
sağlıklı seçimler
olması demektir. İK’lı
yapamayız. Her zaolmak telefonla konuşman seçenekler arası
masını ve mail yazmasını
ayrım o kadar da temiz
öğrenmek demektir. İK’lı
değildir. Seçimin zorluğuolmak reklam/sponsor aranu da bu belirsizlikler
ması yapmak ya da yapmış
GÖKHAN ER
belirler. Ancak; Süreç
gibi davranmak demektir.
[email protected]
ne kadar zor olursa
İK’lı olmak 15 saati bulan
olsun yaptığımız seçimi
toplantılarda uyuyakalmak
kabullenmek zor değildir. Psikolojik
demektir. İK’lı olmak bazen sahip olbağışıklık sistemimiz hazır bekler.
duğun arkadaşlarını kaybetmek, bazen
Seçimin ardından birkaç gün sürer
bambaşka kafalarda insanlarla arkadaş
beynimizdeki bu seçilenle seçilmeyenin
olmak demektir. İK’lı olmak fasıllarda
savaşı. Ama arkadaşlarımız vardır bizi
kendini bulmak ya da kaybetmek dedestekleyen, ailemiz vardır her zaman
mektir. İK’lı olmak fedakarlık yapmak
yanımızda olan. Bu gibi dış takviyelerle
demektir. İK’lı olmak bol bol masa
de olsa seçilenin galibiyeti sarar beysandalye taşımak demektir. İK’lı olnimizi sonunda. Artık, ne kadar doğru
mak sorumluluk almak demektir. İK’lı
bir karar verdiğimizin bilincinde ve
olmak çeşit çeşit barter yemek demeksentetik mutluluğunda gezeriz etrafta.
tir. İK’lı olmak bol bol organizasyon
Zaman zaman zayıf düştüğümüzde tekdüzenleyip bazen hiçbirine katılmamak
rar baş kaldırsa da seçilmeyen, onları
demektir. İK’lı olmak yolda bol bol
da atlatmamız fazla sürmez. Böylece
selam verecek insan görmek demektir.
seçilmeyen, bir sonraki bunalım anınİK’lı olmak okulda ilk durağının kulüp
da kendini göstermek üzere köşesine
odası olması demektir. İK’lı olmak
çekilir.
yönetemediğin zaman kavramı yüzünÜniversiteye başladığım 2009
den ailenden tavır yemek demektir.
yılından bu yana yaptığım seçimlerle
İK’lı olmak İşletmeci kafasını anlamak
demektir. İK’lı olmak sonu kolay
kolay gelmeyen to-do-list’ler
yapmak demektir. İK’lı olmak
bütün bunların sonu geldiğinde gözünde biriken yaştır. İK’lı
olmak amatör ruhla profesyonel
işler başarmak demektir.
İK’lı olmak bir sürü şey
demektir ya da değildir. Bütün
Sahibi
bu genellemeleri unutun, çünkü
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve
bunların hepsi yine seçimleriEkonomi Kulübü Adına
Tolgacan Ceylan
mize göre yapacağımız ya da
yapmayacağımız şeyler. Benim
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Tolgacan Ceylan
için yaptıklarım ya da yapmadıklarım. Seçilmeyenlerim sık
Genel Yayın Yönetmeni
Gökhan Er
sık benimleydiler bu dönemde,
ama dönüp baktığımda seçilenin
Editör
Buse Aylan
sonuçları her zaman mutlulukla
hatırlayacağım anılar olarak
Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları
kalacaklar.
Duru Öksüz, Kadir Aydın, Salmi Gambarova
Hayatım boyunca belki de son
Yazı Kurulu
kez bu sıfatla, Dinamik Gazete
Ayşe Efşin, Baran Karaca, Can Yılmaz, Deniz Yeşil,
Duygu Söyler, Elif Cansu Akoğuz, Melisa Atay,
Genel Yayın Yönetmeni olarak,
Saime Özben Hafız, Ravshanbek Khodzimatov,
ama her zaman olduğu gibi
Servet ünal, Übeyde Yetkin Girgin
gururla Editörüm Buse Aylan’a,
Görsel Danışman
Yazı ve Reklam İşleri SorumlulaSertaç Bala
rım Duru Öksüz, Kadir Aydın ve
Matbaa
Salmi Gambarova’ya ve 2011Müka Matbaacılık Reklamcılık Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.
2012 Yönetim Kurulu arkadaşTel : 0212 54968 24 www.muka.com.tr
larımla birlikte gazetede yazıları
Yayın Kurulu
ve emeği bulunan tüm üyeleTolgacan Ceylan, Umut Can Kurt,
rimize ortaya çıkardıkları bu
Barış Karahan, Ecenaz Özcengiz,
güzel sonuçtan dolayı teşekkür
Ekin Akın, Gökhan Er, Nazım Sansar
ediyorum.
Bu gazete süreli yerel yayındır.
Velileri
diken
üstünde
tutan yasa:
4+4+4
Şiddetli tartışmaların ardından, 4+4+4 olarak bilinen
ve zorunlu eğitimi kesintili olarak 12 yıla çıkaran yasa
teklifi geçtiğimiz ay kabul edildi. Yasayı destekleyenler
kadar karşı çıkanlar da var, çoğunluğunsa kafası karışmış
durumda. Tartışılan maddeleriyle ve kafalarda bıraktığı
soru işaretleriyle yeni eğitim sistemi uzun bir süre gündemde kalacak gibi gözüküyor.
DUYGU SÖYLER
[email protected]
İktidarın “28 Şubat artığı” olarak
nitelendirdiği mevcut eğitim sisteminin kısa sürede tasarlanmış
ve meclisten geçmiş bir yasayla
köklü bir biçimde değiştirilmesi
bir çok soru işaretini de beraberinde getirdi. Bunlardan ilki olarak okula başlama yaşını gösterebiliriz. Yasanın son haline göre
mevcut uygulamada bir değişiklik
olmayacak, 72 ayını doldurmuş
çocuklar okula başlayacak. İlk 4
yılın ardındansa başarı, yetenek
ve isteklerine göre ayrılıp düz,
mesleki-teknik ve imam hatip
orta okullarından birini tercih
edebilecekler.
Tasarlanan yeni sisteme
yönelik eleştiriler, ikinci 4 yıllık
eğitim öncesindeki bu ayrışma
üzerine yoğunlaşmakta. 10 yaşın
meslek seçimi için oldukça erken
olduğu, çocukların bu dönemde
rasyonel tercihler yapamayacağı
ve Türkiye’deki mevcut öğretmen
kadrosunun çocukları eğilimlerine göre doğru yönlendirebilecek
pedagojik eğitimden geçmemiş olduğu sıkça dile getirilen sorunlar
arasında. Yasayı destekleyenlerse,
8 yıllık kesintisiz eğitim modeliyle
Rektörlük seçimleri
[email protected]
seçmeye hazırlanıyor. Rektörlük
koltuğunun yeni adayları ise
henüz belirlenmiş değil.
2008’den bu yana okulumuzun
rektörlüğünü yürüten Prof. Dr.
Kadri Özçaldıran, görev süresinin sonlarına yaklaşırken Boğaziçi Üniversitesi yeni rektörünü
Kimler aday olabiliyor?
Rektörlüğe aday olabilmek
için 67 yaşını aşmamış olmak ve
profesör ünvanına sahip olmak
gerekiyor. Mevcut rektör, yaş sı-
ELİF CANSU AKOĞUZ
siyaset
03
ve öğretmenlerin yeni sistem ve
müfredata uygun eğitim verebilmesi
için gerekli formasyon gibi... Bir
diğer nokta da, bu sistemi planlayan
komisyonda gerekli pedagojik eğitimi
almış uzmanların bulunduğuna
inanmıyorum. Meslek seçimi için
uygun gördükleri yaş da sağlıklı bir
karar vermek için çok küçük. Yasanın
aceleye getirildiğini ve bu süreçte
muhaliflere karşı uygunsuz davranıldığını düşünüyorum.
Eğitim sisteminde yapılan
değişikliklerin ne gibi
sonuçlar doğuracağını düşünüyorsunuz?
gözden düşmüş meslek liselerine ilginin bu şekilde canlanabileceğini ve bu
durumun gelişmekte olan sanayimizin
ara eleman ihtiyacını karşılayacağını
düşünüyor. Mesleki orta okuldan sonra
meslek lisesine yönlendirilecek olan
çocukların nitelikli teknik elemanlar
olarak yetişeceği, bu sayede işsizliğin
de azalacağı savunuluyor. 10’dan fazla
elemana sahip iş yerlerinin sınırsız
sayıda ortaöğretim öğrencisini stajyer
olarak çalıştırmasına da olanak tanıyan
yasa, çocuk işçiliğinin artmasından
korkanları ise endişelendiriyor. Muhalifler, yasanın lise öğrencilerinin ucuz
iş gücü olarak kullanılmasına imkan
verdiği görüşünde. Yeni eğitim sisteminin sunduğu imkanlar arasında en
çok tartışılanlardan biri de, imam hatip
seçeneği. Yasayı destekleyen kesimler,
tepkilerin imam hatiplerin normalleşmesinden ve küçük yaşta din ağırlıklı
eğitimin önünün açılmasından kaynaklandığını iddia ediyor. Eleştirenlerse,
yeni sistemin Başbakan’ın “dindar
gençlik” hedefine hizmet etmek üzere
tasarlandığını, eğitimin bilimsellikten
uzaklaşacağını savunuyor. Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması
yönündeki taleplerin göz ardı edilmiş
ve yerine din derslerinin içeriğinin
seçmeli hale getirilmiş olması da tepki
alanlar arasında.
4+4 yıllık eğitimden sonra ise
i kapıda
nırını geçtiği takdirde görevine devam
edebiliyor. Atanan rektörlerin resmi
görev süresi 4 yıl. Görev süresi dolan
rektör yeniden seçildiği takdirde ikinci
kez göreve gelebiliyor. Ancak üçüncü
bir dönem için tekrar aday olamıyor.
Seçimlere kimler katılabilir?
Rektörlük seçimlerine katılmak
öğrencileri zorunlu 4 yıllık “örgün
veya yaygın” eğitim bekliyor. Zorunlu
eğitimin 12 yıl olması gerektiği konusunda fikir birliğinde olan muhalifler,
bu durumun zorunlu eğitimi fiilen
12 yıla çıkarmadığını, açık öğretim
seçeneğinin özellikle kız çocuklarının
8. sınıftan sonra okula gitmelerini
destekleyici bir yanının olmadığını
düşünüyor.
Yasanın meclisten geçen son halinde “ilköğretimin devlet okullarında
parasız olması” ifadesinin kaldırılması
bazı çevreleri eğitimin paralı olmasının
önü açıldığı gerekçesiyle endişelendirirken, okulların teknolojik donanımını iyileştirmeyi hedefleyen FATİH
Projesi’nin Kamu İhale Kanunu’na
dahil edilmemesi de yine benzer çevrelerden çeşitli tepkiler aldı.
Bakanlık, uygulamaya başlama
tarihini bir yıl erteleme hakkına sahip
olmakla birlikte yeni eğitim sistemini 2012-2013 eğitim öğretim yılında
hayata geçirmeyi planlıyor. Sürecin çok
hızlı bir şekilde tamamlanmış olması
5+3 sistemine göre eğitim almış on
binlerce öğretmenin norm dışı kalması
endişesini doğururken eğitimciler
mevcut okulların sistemi hayata geçirecek donanıma henüz sahip olmadığı
görüşünde.
Kafası karışık veliler, yenilikleri gelecek nesillerin kurtuluşu olarak gören-
ler ve yasaya şiddetle karşı çıkanlar...
4+4+4 uzun bir süre daha tartışılmaya
devam edecek gibi duruyor.
için yardımcı doçent, doçent veya
profesör ünvanına sahip olmak gerekiyor. İdari personel ve bu ünvanlara
sahip olmayan öğretim görevlileri ise,
seçim sonuçlarının kendilerini de etkilediği gerekçesiyle, yalnız belirli bir
kesime seçmenlik hakkı tanıyan bu
kanun hükmünü genellikle tepkiyle
karşılıyor.
seköğretim Kurulu’na gönderiliyor.
YÖK’ün bu isimlerin arasından belirlediği üç adayı Cumhurbaşkanlığı’na
sunuluyor. Cumhurbaşkanı uygun
gördüğü adayın atamasını gerçekleştiriyor. Dolayısıyla her zaman en çok
oy alan isim rektör olarak atanamayabiliyor. Hatta kimi zaman YÖK,
Cumhurbaşkanı’na sunulan adayların sıralamasında dahi değişiklikler
yapabiliyor.
2011 yılında da buna benzer bir
durum yaşanmış, 14 devlet üniversitesinde yapılan rektörlük seçimleri
Seçim mi, atama mı?
Seçimler, rektörün belirlenme sürecinin yalnızca ilk adımı. Seçimlerin
ardından en çok oy alan altı isim Yük-
G RÜŞLER
Sizce 4+4+4 neleri amaçlıyor? Başarıyla uygulanabilecek mi?
Güner Durmaz - Tarih
4+4+4, iktidarın nüfus politikasıyla paralel olarak yaratılan eğitim
sistemidir. Yeni eğitim sistemi çocuk
işçiliğinin önünü açacaktır. Böylece iktidarın ucuz, genç nüfus gücü
amacı gerçekleşecektir. Bu durumla
bağlantılı olarak bir diğer amaç ise
“homeschooling” bahanesi altında kız
çocukları eve kapatmaktır. Sonuç olarak , asosyal ve düşünemeyen nesiller
doğacaktır. 4+4+4, her iktidarın isteyeceği türden bir eğitim sistemidir ve
“başarıyla” uygulanacaktır.
Murat Sarıhan - Siyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler
Öncelikle sistemin tam olarak neleri
amaçladığını Milli Eğitim Bakanı
kendisi bile tam olarak açıklayamıyor. Bu kadar kısa sürede tasarlanan bir sistemi hemen uygulamaya
çalışmak ciddi sıkıntılar doğuracaktır, yeni müfredatın hazırlanması
İlteriş Alican Demir - Siyaset
Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
4. sınıfta bir çocuk kendi okulunu
seçemeyeceği için ortaokul seçme kararı aileye kalacak, bu kötü.
Onun dışında pilot uygulama falan
yapılmadan da böyle çok önemli bir
değişiklik yapmak çok riskli, önce
birkaç bölgede uygulanması lazım.
Böyle önemli bir değişiklik yapmadan önce halkı daha iyi bilgilendirmeleri gerekiyor.
Serdar Atlı - MİS
Eğitim sistemindeki değişikliklere
olumlu bir şekilde bakmaya çalışıyorum. Fakat 4+4+4 sistemi, iyi bir
şekilde yönetilmediği takdirde şu
anki sisteme göre daha fazla açıkları
olacağını düşündüğüm bir sistem. Bu
noktada yine rejim kompleksleriyle
bu sistemin güzelliklerini görmeden
sadece bardağın boş tarafına bakarak
karşı durulabilir.
Ya da dolu tarafları görülmeye
çalışılabilir. Çok olumlu bakmamama
rağmen bekleyip avantajlarının mı,
yoksa dezavantajlarının mı daha fazla
olduğunu görme taraftarıyım.
ANKET SONUÇLARI
4+4+4 eğitim yasasını biliyor musunuz?
% 17
Hayır
% 83
Evet
sonucu birinci olan adaylardan 8’i,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e
gönderilen listede ilk sırada yer
almamıştı.
Özellikle 1982 Anayasası tarafından oldukça geniş yetkilerle
donatılmış olan rektörlerin seçiminin, demokratik yöntemlerden çok,
keyfi ve politik kararlara sebebiyet
verebilecek bir atama sistemi ile
gerçekleştirilmesi ise kimi çevrelerde
seçimlerin bir bakıma bir demokrasi
gösterisinden ibaret kılındığı görüşünü oluşturmakta.
04 ekonomi
Eve çıksak mı?
Çoğu öğrenci, üniversite hayatlarının bir bölümünde çeşitli sebeplerle kiralık evlerde yaşamaya karar veriyor. Yakın zamana kadar,
“eve çıkma” olarak adlandırılan bu sürecin en çetin kısmı çıkılacak
malum evi bulmakken yeni gelen zamlarla birlikte geçinmek, yerleşmekten daha zor bir hal aldı. Peki Hisarüstü’nde durum ne?
BARAN KARACA
[email protected]
Yaklaşık bir rakam vermekten kaçınan
emlakçılara göre okul civarındaki
kiralık ev fiyatları oldukça değişken.
Evin yeri, iç-dış yapısı, yapım yılı,
manzarası ve hatta güneş alma durumu yelpazeyi genişletse de ortalama
bir fiyat belirlemek aslında mümkün.
İki oda bir salon, iyi sayılabilecek
bir evi kiralamak için en az 750-800
lirayı gözden çıkarmak gerekiyor.
Okula yaklaştıkça bu fiyat 1000 lirayı
rahatlıkla geçerken tam zıt durumda,
biraz da eski evlerde 600 liraya kadar
düşebiliyor.
Küçük bir hesap*
Ortalama bir öğrencinin gelirini
ve ortalama bir 2+1 evin kira fiyatını
750’şer lira olarak kabul edersek ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? İki kişinin
aidat, elektrik, internet ve su ücretleriyle 850 liraya ulaşan hesap, kış
döneminde doğalgazın da eklenmesiyle 1000 lirayı buluyor. Elektrik ve doğalgaz zamlarından önceki değerlerle
yapılan bu hesap, evde kalan öğrencilerin ifadelerine göre zamlardan sonra
“Hayat bir kutu
çikolatadır.
İçinden ne
çıkacağını asla
bilemezsiniz.”
M. BUSE AYLAN
[email protected]
100 liraya yakın artış göstermiş. Son
durumda payına düşen 550 lira, 750
liralık gelirinden çıkarılan “ortalama
öğrenci”nin geçinebilmesi pek mümkün görünmüyor.
Bu durum, okul yurtlarına olan
ilginin nedenini açıklarken önemli
bir soruyu da beraberinde getiriyor: “Kendilerine yurt çıkmayan,
Hisarüstü’nde ev de kiralayamayan
öğrenciler ne yapıyor?” Üsküdar ve
Mecidiyeköy görece uygun fiyatlarıyla Boğaziçili öğrencilere önemli bir
seçenek oluşturmuş durumda. Bu iki
semt dışında Beşiktaş da merkezi konumuyla öğrenciler tarafından sıkça
tercih ediliyor.
Bundan sonra ne olacak?
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde
yapılan eylemlerle protesto edilen
zamlar şimdilik yerleşmiş görünüyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, fiyatların Ortadoğu’daki
ve özellikle İsrail ile İran arasındaki
gerginlikten kaynaklandığını belirten
sözleri konuya aydınlık getirirken,
bazı kesimler durumu Türkiye-İran
arasındaki ikili ilişkilere bağlıyor.
Ortadoğu’da denge durumu oluşana
kadar fiyatlarda azalma olmayacağı
Forrest Gump filmini bilenler hemen
hatırlayacaktır bu repliği “Hayat bir
kutu çikolatadır. İçinden ne çıkacağını
asla bilemezsiniz.” Yalnızca Forrest’ın
sürprizlerle, hayal bile edemeyeceği
olaylarla şekillenen hayatını değil,
hepimizin hayatını tek cümleyle özetler
bu söz. Günler, aylar, hatta seneler
sonrasına planlar yapılır. Ne yapacağımıza, nerede kiminle olacağımıza,
hangi yönde ilerleyeceğimize, hangi
tarafta yer alacağımıza dair bir sürü
karar alırız her gün. Peki, kaç tanesini
gerçekleştirebilme fırsatına sahip oluyoruz? Ne kadar çok çabalarsak planlar
yapmak için, o kadar plansız yaşıyoruz.
Kutunun içinden ne çıkacağını bilmemenin verdiği hem endişe hem de
heyecan var. O yüzden en iyisi her şeyi
oluruna bırakmak, plansız programsız,
rüzgarın estiği yöne hareket ederek
yaşamak gibime geliyor. “Tabii bunu
söylemesi kolay, ama uygulamak ne
kadar kolay?” derseniz işte o noktada hayatı bu kadar rahat yaşamayı
başarmış insanların zoru başardığını
düşündüğümü söylemeliyim. Sizce de
öyle değil mi?
ifade edilirken, 2012 sonuna kadar
öncekini ikiye katlayan, %35’lik yeni
bir zam ihtimali fısıltıyla da olsa konuşulanlar arasında.
Öğrenciler tarafından merak
edilen bir konu da zamlardan sonra
kira fiyatlarında bir değişiklik olup
olmayacağı. Emlakçılar bu konuda da
kesin konuşmaktan kaçınırken genel
beklenti, fiyatların bir miktar azalması
yönünde. Aksi takdirde evlere rağbet
azalır mı bilinmez, ama yeni kira döneminde öğrencilerin bazı sürprizlerle
karşılaşması muhtemel görünüyor.
*Değerler, 2+1 evlerde iki kişi
kalan öğrencilerin ifadeleriyle belirlenmiştir.
G RÜŞLER
Hisarüstü kira fiyatlarını
nasıl buluyorsunuz?
Melda Çelik - Kimya Öğretmenliği
Hisarüstü’ndeki ev kiraları gereksiz
yere yüksek. Evlerin eski bina olmalarının yanı sıra çarpık bir yerleşme
de var. O fiyata o evlerde yaşamak
yerine mezun olduktan sonra Etiler’e
doğru yol almakta fayda var.
Tanju Eren - Kimya
Birçok malı Avrupa’nın hatta
dünyanın en yüksek fiyatından
tüketen Türkiye’nin, en lüks şehri
İstanbul ve 7 tepeli şehrin en görkemli noktalarından biri Rumeli
Dinamik esintisi
Bir dönemi daha geride bırakmamıza az bir zaman kala bu seneki Dinamik ekibi olarak tüm Boğaziçi’ne son
sayımızı hazırlamış bulunuyoruz. Güz
döneminde, her sene olduğu gibi yeni
bir ekiple yoluna devam edecek Dinamik Gazete. Dinamik’te geçirdiğim
yaklaşık 3 seneyi düşününce İK’ya ilk
adım attığım gün çok da uzak gelmiyor. Bu senelerin bana kazandırğı bilgiyi, birikimi ve en önemlisi dostlukları,
anıları hiçbir zaman unutmayacağım.
Bu seneki 4 sayıyı hazırlarken başta
ekip arkadaşlarım olmak üzere emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum.
Gelecek senelerde de Dinamik’in her
zaman Boğaziçi’nin bir parçası olarak
ilerlemesi dileğiyle...
Yeni sayıda neler var?
Okuldan, ülkeden ve dünyadan
haberlerle sizleri bilgilendirecek ve merakınızı giderecek dolu dolu bir gazete
var elinizde. Bu sayımızda, yaklaşan
rektörlük seçimlerinden bahsettik ve
yazın gelmesiyle birlikte çoğu öğrenci
için en az güz ve bahar dönemi kadar
Hisarüstü olunca kira fiyatlarının
yüksek olması normal görülebilir.
Ancak evlerin birçoğunun gecekondu yapılı olduğu, çoğu evin kaçak
olduğu gerçeği bir yana; Boğaziçi
Üniversitesi nedeniyle bölgenin
öğrenci yuvası olduğu durumunun
ev sahipleri tarafından vicdandan
yoksun bir şekilde kullanılması
sorun. Örf ve adetlerinde gençlere,
öğrencilere yardım edilmesi gibi bir
özellik bulunan Türk toplumunda,
ev sahipleri tam aksi yönde hareket
ederek öğrencileri yolunacak tavuk
olarak görmekte.
Rasim Çağlar Yücebilgiç Uluslararası Ticaret
Hisarüstü’ndeki evlerin büyük
çoğunluğu çok eski ve kötü durumda
olmasına rağmen öğrenci nüfusunun
önemli olan yaz okuluna da yer verdik.
Yurtlardaki hijyen sorununun yanı
sıra doktor sıkıntısı ile gündeme gelen
Mediko da bu sayıdaki yerini aldı.
Ayrıca, Hisarüstü’ndeki kiraların durumu, öğrenci bütçesini nasıl etkilediği
ve gitmekten büyük keyif alacağınız
okul çevresindeki kahvaltı mekanları
da öğrencilere bir nevi rehber olacak
nitelikte. Sinemamızın son zamanlarda
geldiği noktaya ve öne çıkan yönetmenlere değinmenin yanında oyuncu-karakter uyumunun takdir edilesi olduğu,
her oyuncunun yeteneğiyle ve oyuna
verdiği emekle öne çıktığı Sezuan’ın İyi
İnsanı’nı da atlamadık. Büyük tartışmalar yaratan 4+4+4 eğitim sistemi,
her senenin değişmeyen klasiği Eurovision ve gözlerimizi Londra’ya çeviren
2012 Yaz Olimpiyatları da bu sayının
içinde. Gurbet bölümümüzde Mısır’a
uzandık, TK kitaplarını yine atlamadık, Yekta Kopan’la güzel bir röportaj
yaptık, kulüplerden yeni haberleri ve
tabii ki daha fazlasını da katarak bu
sayıyı da Boğaziçililer için en iyi şekilde
hazırlamaya çalıştık.
Herkese keyifli okumalar!
ekonomi
05
Öğrenci bütçesine
bir katkı daha
RAVSHANBEK KHODZHIMATOV
[email protected]
ANKET SONUÇLARI
Bir aylık maddi geliriniz ne kadar?
% 27
500-750
% 23
750-1000
% 17
1000-1500
% 10
1500-2000
% 22
0-500
ve ev talebinin çokluğu yüzünden ve
tabii ki fırsatçı ev sahipleri sayesinde
kiralar oldukça yüksek durumda.
Bu kira ücretleriyle tek başınıza eve
çıkmanız imkansız ki Hisarüstü’nde
tek başınıza çıkacağınız düzgün
stüdyo tipi daireler bulmanız da
imkansız. Ya birkaç arkadaş bulup
“Eski de olsa ev evdir.” diyip yüksek
kiralı 2+1, 3+1 evlerden bir tane kiralayacaksınız ya da yurt ortamının
sıkıntılarını veya uzak bir mahallede
ev tutup her gün trafik derdi çekmeyi göze alacaksınız.
Son yapılan zamların
hayatınıza ne tür etkileri
oldu?
Ahmet Özmen - MIS
Benim açımdan bakarsak duruma,
son zamlar beni etkilemedi diyebilirim. Direkt bana yansıyan bir zam
yok. Ancak ciddi oranlarda zam
yapıldığı ortada. Çevremdeki çoğu
kişi bu zamlardan dolayı mağdur
oluyor, geçim sıkıntısı çekiyor.
Sezer Hüseyin Berker - Fizik
Öğretmenliği
Zaten millet zar zor geçiniyordu,
bu son zamlar da dar gelirli insanları çileden çıkarmaya yetti. İşçisi,
emeklisi, memuru adam akıllı zam
almazken doğalgaza, elektriğe
yapılan zamlar vatandaşı sıkıntıya
sokuyor. Ayrıca bu yapılan zamlar
sadece doğalgaza, elektriğe, benzine
değil, dolaylı olarak diğer mallara ve
yapılan hizmetlere de yansıyacaktır.
Tabii biz öğrenciler de bunun bir
parçasıyız.
Genelde öğrencilerin Kayıt İşleri’ne
yolunun düşme sebebi olan öğrenci
belgesi ve transkript ücretleri,
öğrenciler arasında her zaman eleştiri konusu olmuştur. Bir belgeye
ihtiyaç olduğunda önce Garanti
Bankası’na gidip öğrenci belgesi
için 2.5 TL ve transkript için 5 TL
ödemek Boğaziçililerin alışık olduğu
bir rutindir. Ancak üniversitenin Yönetim Kurulu’nun aldığı son karar
doğrultusunda bu ücretler kaldırıldı.
Bunun yanında lisansüstü başvurularında istenen 65 TL ücreti de artık
ödenmeyecek.
Bu haberin yanında geçen haftadan beri uygulanan bir diğer yenilik
ise shuttle ücretlerinin kalkmış
olması. Kampüsleri birbirine bağlayan shuttlelarda 35 kuruşluk ücret
artık ödenmeyecek. Geçen dönem
başlayan shuttle kartı uygulaması da
böylelikle bitmiş oldu. Kartları hala
bulunduran öğrenciler bu kartları
teslim edip ilk başta ödedikleri 1.5
TL’lik depozito ücretini de geri alabilirler. Böylece okulumuz, dersler
arasındaki kısa zaman aralıkları ile
derslikler arasındaki uzun mesafeleri öğrencilerin bütçesiyle daha
uyumlu hale getirmiş oldu!
Bu belge ve shuttle ücretlerinin
kalkması öğrencilerimizin uzun
zamandır talep ettiği bazı noktaların
okul tarafından dikkate alındığının
açık bir göstergesi oldu. Öğrenci
belgesinin ve transkript ücretlerinin
kaldırılması, bu tür masrafların
öğrenci harçlarından karşılanabilineceği ile açıklanıyor ama çoktandır
tartışılan bu konuların kayıt parasının kaldırılmasından hemen sonra
gelmesi akıllarda bu ücretlerin
kaldırılmasında Starbucks işgalinin
etkisi olup olmadığı sorusunu akla
getiriyor. Ancak Kayıt İşleri Daire
Başkanı Zeliha Balkan bu konuların birbirinden bağımsız olduğunu
ama tabii ki öğrenci istekleri de
dikkate alınarak verildiğini belirtiyor. Zeliha Hanım’ın belirttiğine
göre kayıt parası, öğrenci belgesi ve
transkript ücretleri okulun Sağlık
Kültür Spor Daire Başkanlığı’na
(SKS) giden bir ödenekti. Başka
üniversitelerde vakıfa aktarılan bu
ücretler Boğaziçi’nde öğrenciye yurt,
burs ve öğrenci kulüpleri alanında
destek veren SKS’ye dahil oluyordu.
Bu şekilde öğrenciden gelen yine
öğrenciye gidiyordu. Bu ücretlerin
kalkmasıyla döngünün uzun vadede
nasıl değişeceğini zaman gösterecek. Dikkat edilmesi gereken diğer
bir nokta ise bu ücretleri sadece
harçlarını yatırmış, yani okulun kayıtlı öğrencisi olan kişilerin ödeme
zorunluluğunun kalkmış olması.
Bu şartlara uymayan öğrenciler için
ücretler hala yürürlükte.
Bir üniversite kaçınılmazı: Yaz okulu
SERVET ÜNAL
[email protected]
Mayıs ayının gelmesiyle beraber bir
dönemin daha sonuna yaklaşıyoruz. Yaz hakkındaki planlar çoktan
yapılmaya başlandı. Kimileri bu süreci
tatilde geçirmek isterken, kimileri de
yaz okulundan dolayı bir süre daha
İstanbul’da kalmak zorunda olacak.
Peki, bu süreçte bizi neler bekliyor?
2012 yaz okulu kayıt dönemi ödeme
sistemi, 2 Mayıs’tan itibaren açılacak
ve 8-9-10 Mayıs’taki ön kayıt dönemini
de kapsayacak. Bu ödeme işlemi için
öğrenci numaranız yardımıyla Garanti
Bankası’nı kullanabilirsiniz. Toplamda 10 kredi ya da 3 ders alınabilecek
ve bankaya da bu sayıya göre ödeme
yapılacak. Ayrıca ÖBİKAS sisteminden
ders seçimi yapmak için de bankaya
ödeme yapılması gerekmekte. Başvuru
ücreti 80 lira olarak belirlendi. Bu
ücret, ön kayıt döneminde ders seçimi
yapılmamışsa, kesin kayıt döneminde
40 lira daha eklenerek 120 lira olmakta. Kredi ücretleri her fakülte için
değişiklik gösteriyor. Yaz okulu ofisine
kredi ücretlerinin yüksek olmasının sebebini sorduğumuzda ise bu ücretlerin
harç ücreti baz alınarak ayarlandığını
belirttiler. Hazırlık öğrencileri için
durum biraz daha farklı. Haziran ayındaki proficiency sınavından geçenler
dilerlerse danışmanları onayında yeni
dönemin derslerinden bir kısmını
alabilirler. Proficiency sınavında yeterli başarıyı elde edemeyip yaz okulu
programına katılmaya hak kazanan öğrenciler de istedikleri takdirde ücretli
bir şekilde bu programa katılabilirler,
yaz okulu zorunlu olmayıp öğrenci
isteğine bırakılıyor.
Ayrıca yeni kredi ücretleri, kayıt
tarihleri ve daha bir çok konuda daha
detaylı bilgi için www.summer.boun.
edu.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yaz Okulu Kredİ Ücretlerİ
Mühendislik Fakültesi: 101 TL - Fen-Edebiyat Fakültesi: 74 TL
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi: 81 TL - Eğitim Fakültesi: 74 TL
UBYO*: 49 TL - Lisansüstü: 67 TL
*Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu
06 dünya
Eurovision macerası
Azerbaycan’da devam ediyor
Bu yıl 57.’si düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’na Azerbaycan ev sahipliği yapacak. Geçen yıl Eli & Nikki’nin “Running Scared” adlı
şarkısıyla katılan Azerbaycan, rakiplerini geride bırakarak ipi göğüslemişti. Bu sene Bakü’de birçok müzik severi ağırlayacak olan ülkede
hazırlıklar tamamlanmak üzere. Türkiye’den Can Bonomo’nun “Love Me Back” adlı şarkısıyla katılacağı yarışmada, yarı finale katılmaya
hak kazanan 42 ülkenin olduğu belirtildi. 22-24 Mayıs’ta yapılacak olan yarı finalleri geçen ülkeler 26 Mayıs günü finalde yarışacak.
SERVET ÜNAL
[email protected]
Azerbaycan’ın Eurovision macerası
bundan 5 sene önce başladı. 4. yılında
yarışmada birinci olan ülke, bu sene
yarışmaya ev sahipliği yapmaya hak
kazandı. Azerbaycan için bu başarı,
küçük ama gelişmekte olan ülkelerini
tanıtmak adına büyük anlam ifade
ediyor. Yarışmanın gerçekleşeceği
Bakü’de ise hazırlıklar tamamlanmak
üzere. Ev sahibi şehir yaklaşık 25.000
katılımcıyı ağırlayabileceği “Bakü
Crystal Hall” adında yeni bir otel inşa
ediyor. Şehre gelecek turistler için de
yeni müzeler faaliyete geçti. Ayrıca
onları yönlendirmek için bekleyen
bir grup tur rehberi de olacak. Ülkeye
büyük bir heyecan havası hâkim
durumda. Yarışma hazırlıklarının
ilerleyişine yardım etmek amacıyla
okulların 1 Mayıs’tan itibaren tatil
olacağı söyleniyor. Biletler de satışa
çıktığı ilk günden itibaren tükenmiş.
Yarışmayla ilgili bir diğer önemli haber ise Ermenistan’ın Azerbaycan ile
arasındaki siyasi gerginlikten dolayı
yarışmadan çekildiğini açıklaması
oldu.
Şarkımız “Love Me Back”, yayınlanmaya başladığı günden beri büyük
yankı uyandırdı. Can Bonomo kendine özgü giyim tarzı ve samimi yaklaşımlarıyla daha ilk anda dikkatleri
üzerine çekmeye başladı. Ülkemizde
büyük bir hayran kitlesine sahip olan
temsilcimiz Bonomo, bu konudaki görüşlerini şöyle belirtti: ‘‘Türk halkının
Eurovision’a ne kadar önem verdiğinin farkındayım. Yaptığım müziğe
güveniyorum ve ülkemi de iyi temsil
edeceğime inanıyorum. Bu yarışmada şarkıdaki ritimler ve gösterideki
kıyafetler ile Türk kültürüne de dikkat
çekeceğiz.’’ Biz de ülkemizi başarıyla
tanıtacağına inanıyor, Can Bonomo’ya
başarılar diliyoruz.
Şehit olma özgürlüğü
“We all live in a yellow
önemli değil. Bir insanın
submarine, a yellow
vatandaş olabilmesi için,
submarine, a yellow
daha doğrusu iyi vasubmarine” Beatles
tandaş olabilmesi için
Gündüz Vassaf’ın
askere gitmesi gerekiCehenneme Övgü
yor. Vatanın bütünkitabını bilirsiniz,
lüğü için belirsizlik
bir bölümünde
içeren öteki güçlere
‘seçmek’ konusunda
karşı en azından
bir bölüm var. Seçim
bir bardak taşımak,
yapma özgürlüğü irçorbaya tuz katmak,
deleniyor, seçilen “şeye”
fotokopi çekmek gibi
nasıl bağlanıldığına
işler yapması gerekiyor.
ve seçildikten sonra
Örneğin; askere gitKADİR AYDIN
onun nasıl daha iyi bir
meden kamu ahlakına
[email protected]
şekilde sahiplenilecegöre toplum tarafından
ğine dair fikirlerin ve
dışlanan ve kötü olarak
hissiyatların oluşturulduğuna dikkat
görülen bir insan var. Askere gidiyor,
çekiliyor. Ve o bölümü okurken -hazır
askerde her türlü “ahlaksızlığı” yapıyor.
şehit olayları yokken- ‘şehitlik’ mevzusu
Komutan tarafından cezalandırılıyor,
hakkında bir şeyler yazmak geldi içiminsan yerine konulmayacak işkenceler
den. Nasıl bir psikoloji ve koşullanma
görüyor. Affediliyor ve bir saldırı sonuile olağanüstü değerler bütünü haline
cu öldürülüyor. Ve ‘şehit’ oluyor. Şehit
geliyor şehitlik.
olduktan sonra ceza veren komutanlaHerkesin kabul edeceği gibi şehit olrın da sözleri ve gözyaşları ile toprağa
mak için önce ‘insan’ olmak gerekiyor.
veriliyor, muazzam bir merasim, ağlaİnsanın nasıl bir kişiliğe sahip olduğu
yan aile bireyleri ve yas tutan “toplum”.
ANKET SONUÇLARI
Can Bonomo’nun Eurovision’da başarılı
olacağını düşünüyor musunuz?
% 53
Evet
% 36
Hayır
% 11
Fikrim Yok
Tirajı yüksek bir haber, biraz da
trajikomik. Şehit olduktan sonra var
edilebiliyorsunuz riyakâr toplum tarafından. Sizi ölesiye cezalandıran komutanlar için “vatan için canını feda eden
bir kahramansınız”. Şehit olan kişinin
artık bir şeyleri “seçme” ihtimali yok
tabii. Ailesi acıları kalbinde, yaşanmış
güzel günler zihninde devlet yardımı
ile başka bir hayata doğru yola çıkıyor.
Olsun, vatan hala sağ.
Not: Platon’un Diyaloglar’ına bakabilirsiniz. Şehitliğin ironiği hakkında.
Futbolun anlamı üzerine
Futbolun adalet ve emek terazisinde
büyük oynamaların olduğu bir dönemdeyiz. Soğuk hava-sıcak hava demeden
büyük bir şevkle, büyük anlamlar ve
imgeler yükleyerek takımının maçını
seyretmeye çalışan insanlar... Maç saati
yaklaştıkça stadın çevresinde dandik
bir köfteyi keyifle ve iştahla yiyen
insanlar... Stadyum içerisinde bütün
alt ve üst kimlikleri unutup, renklerle
kocaman aidiyetler oluşturan insanlar...
Sevinçler, heyecan dalgaları, üzüntüler... Bütün duyguların biraradalığına
sahip insanlar...
Bu sene bu duyguları gasp eden bir
ortam vardı Türkiye’de. Şike iddiaları,
yeni getirilen sistemler, yayın grubunun gelirini arttırmaya yönelik atılımlar... Bırakın bunları artık. Sahadaki
futbolun samimiyet eşiğini göstermeden, gerçekliği hakkında somut veriler
görmeden bizi futbola döndüremezsiniz. Sermaye savaşlarının içerinde,
şike söylentileri içinde bizim yerimiz
olamaz. Biz izleyiciyiz, duygularımızla
dalga geçmeyin ey futbol ‘sahipleri’.
Efendi olmak için bile bize ihtiyacınız
var, unutmayın.
22 kişinin bir topun peşinde koşmasını hiç rasyonel bir şekilde açıklamaya
kalkmadık, argümanlarımızın içerisine
duygularımızı, inançlarımızı kattık ki
futbol bir gizem olsun hayatımız için.
Aidiyet değerlerimiz var bizim bile
açıklarken zorlandığımız. Futbol bir
inanç, net olarak her şeyiyle açıklasaydık bir gerçek olurdu. Bak entelektüel
söylemlerim var, ama koyu Galatasaray
taraftarıyım. Çelişki mi? Belki evet,
ama söz konusu futbolsa bütün çelişkiler zayıftır.
Dediklerimi yanlış anlayabilirsiniz
futbol efendileri! En azından anlayabileceğinize dair bir ihtimal olsun elimde.
Hadi şimdi ekran başına.
bilim teknoloji
DENİZ YEŞİL
[email protected]
Bilgi İşlem Merkezi Müdür Yardımcısı Nurşen Munar’ın belirttiğine göre üniversitemizin internet
çıkışı Ulaknet üzerinden sağlanıyor.
Ulaknet, Tübitak’ın bir hizmeti olup
Türk Telekom’dan kiralanan hatlar
üzerinden Türkiye’deki üniversitelere,
akademilere, kütüphanelere ve daha
birçok enstitüye ücretsiz internet
erişimi sağlayan bir yapı. Üniversite genelinde ortak kullanım olan
kablosuz internet hızı 2 Mbit, kablolu
alanlarda ise (laboratuar vb.) 2 ila 5
Mbit arasında değişmekte. Toplam
hız ise 155 Mbit. Diğer üniversitelerle
karşılaştırdığımız zaman ortalama bir
tablo karşımıza çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde toplam internet
hızı 100 Mbit iken bu rakam ODTÜ’de
öğrenci sayısının da etkisiyle 1000
Mbit’i bulmakta. İnternet hızını
artırmak için fiber altyapı çalışmaları
gündemde. Boğaziçi Üniversitesi’nde
bölümler arasında fiber altyapı zaten
mevcut olduğundan, fakülteler arasında daha hızlı bir internet erişimi
mevcut. BİM ‘in fiber altyapısı olmayan küçük birimlere de fiber kablo
getirme projeleri bulunuyor.
Bilgi İşlem Merkezi’nin en çok
eleştiri aldığı konulardan biri öğrenci
Boğaziçi’nin
iletişim kanalı
Öğrenciler, kimi zaman ödev yapmak için, kimi zaman haberleri okumak
ya da sadece dolaşmak için kampüs sınırları içinde her an kablosuz olarak
internete bağlanabiliyor. Acil bilgisayarlara ihtiyaç olabiliyor, bilgisayar laboratuvarları imdada yetişiyor. Üniversitemizin internet erişimini
sağlayan ve bilgisayar laboratuarlarıyla öğrencilere eğitim ve araştırmaya
destek sağlayan hizmet birimi Bilgi İşlem Merkezi (BİM) öğrencilere ve
akademik personele kesintisiz internet servisi sağlamak için mesai harcıyor.
Biz de Dinamik Gazete olarak ile BİM üzerine görüştük.
yurtlarındaki internet hızı. Özellikle Kilyos yurtlarındaki internet hızı
öğrencilerin çoğu zaman sert tepkilerine neden oluyor. Burada internet
hızı yoğun kullanım zamanlarında tek
haneli Kbit/saniye hızına bile düşebiliyor. Bu konuda BİM’in çalışmaları
mevcut. Yakın bir zamanda yurtlar için
yeni kablosuz cihaz ihalesi olacak ve bu
sayede alınacak cihazlarla Bilgi İşlem
Merkezi yurtlarda daha performanslı
internet ortamı sağlamaya çalışacak.
BİM’in bir başka hizmeti ise e-posta
servisi. Bu konuda depolama kapasitesi
tartışılırken yakın zamanda bu kota
30MB’ten 50MB’e çıkarıldı. Fakat bu
artışın da yetersiz olduğu yönünde
ANKET SONUÇLARI
Okul içindeki ve yurtlardaki internet hizmetinden memnun musunuz?
%64
% 12
Fikrim Yok
% 44
Evet
% 44
Hayır
eleştiriler mevcut. Öğrenciler çoğu
zaman depolama yeri açmak için epostalarını silmekle uğraşıyorlar. BİM
07
bu bağlamda yukarıda bahsettiğimiz
kablosuz cihaz ihalesinde, depolama
sisteminin kapasite arttırılması için de
cihaz alımı yapmayı hedefliyor. Alım
gerçekleştiğinde kapasite artırımları
için çalışmana başlanabilinecek ve bu
sayede depolama kapasitesinin daha
da artırılması sağlanacak.
Öğrencilerinin büyük sorun yaşadığı
konulardan biri ise ders kayıt döneminde kilitlenen ve bir türlü toparlanamayan sistem. Saat 10’da bütün
öğrenciler istedikleri dersleri sınırlamalara ve kotalara takılmadan almak
için Kayıt İşleri’nin internet sitesine
giriyor ve çoğu zaman siteyle ilgili
sorunlar yaşanıyor. Neticesinde çoğu
öğrenciler siteye erişim sağlayamıyor.
Her ders seçiminde problem olan
bu konu sanılanın aksine Bilgi İşlem
Merkezi’nin kontrolünde yürütülmüyor
ve internet sitesiyle BİM’in bir ilgisi
bulunmuyor. Sitenin kontrolü ve hizmet sağlama servisi Kayıt İşleri Şube
Müdürlüğü’nün yönetiminde.
Bilgisayar laboratuvarları ise
öğrencilerin ders, ödev ve akademik
araştırma yapmaları amacıyla hizmet veriyor. Bu laboratuarlar Güney
ve Kuzey Kampüs’te 23.00’a kadar,
Kilyos Kampüsü’nde ise 24.00’a kadar
kullanılabiliyor. İnternet ve bilgisayar
hizmeti dışında öğrenciler Garanti
Bankası’na yatıracakları 6,50 TL ile
aldıkları yazıcı kartları ile çıktı hizmetinden de yararlanabiliyorlar.
08 spor
Mükemmel final
Bu sezon Türkiye Futbol Ligi ve statüsü çok yazıldı, çok çizildi, çok konuşuldu. Şike davasının bir türlü
sonuçlanamaması futbolseverlerin tadını kaçırdı. Ligin marka değerinin düştüğü söylemleri gittikçe
artmakta. Hatta Radikal Spor Yazarı Bağış Erten, Temiz Kramponlar Davası’nın üstü örtüldüğü ve
“temiz” bir lig yakalama fırsatı kaçırıldığı için bu sezon lige “Süpürge Lig” adını verdi.
CAN YILMAZ
[email protected]
Sonuçta “Süper Final”e, yani playoff sistemine karar kılındı. Yeni
statüyle şampiyon, normal sezonda
puan tablosunun en üstünde yer
alan 4 takımın 34 maç sonunda
aldığı puanların yarıya düşürülmesi
ve sonrasında birbiriyle 2’şer maç
yapması ile belirlenecek. Bu grubun
şampiyonu ise Şampiyonlar Ligi’ne
doğrudan gitmeye hak kazanacak.
Tabii eğer Avrupa futbol otoritesi olan UEFA bunda bir sakınca
görmezse.
Avrupa grubunda ise ligi 5. ve
8.sıralar arasında bitiren takımlar
arasında oynanan maçlar sonucu bu
grubun 1.’si UEFA Avrupa Ligi’ne
gitmek için üst grubunun 4.’sü ile
son bir final maçına çıkacak. Bu maçın galibi ise UEFA Avrupa Ligi’ne
gitmeye hak kazanacak.
Dünyada Belçika, Yunanistan
ve İsrail gibi alt düzey diyebileceğimiz liglerde uygulanan play-off
sistemini bazı otoriteler sahiplenip
destekleseler de bazı futbol adamları bu fikre karşı çıktılar. “4 büyükler
arasında oynanan maçların olduğu
günler Türkiye’de hayat duruyor ve
herkes bu müsabakalardan bahsediyorsa, neden bu heyecanı arttırmayalım? Neden bu maçlardan
daha fazla oynamayalım?” soruları
gündeme geldi. Bununla beraber
başta yayıncı kuruluş olmak üzere,
nice cafe, restorant türü işletmelerin de yeni sistemden gelir elde
ettiği düşünülürse Süper Final’in
ülkeye ekonomik canlılık getirdiği
su götürmez bir gerçek.
Bütün bu olumlu yönlerine
rağmen, yeni sistemi yanlış bulanların sayısı ise oldukça fazla.
Karşıt görüşteki otoriteler, bir
sezon boyunca oynanan oyunun ve
toplanan puanın öneminin azalması nedeniyle yeni sisteme karşı
çıkıyorlar ve bu sistemin uygulanabilirliği konusunda şüphe ediyorlar. Puanların sene sonunda yarıya
düşürülmesi ve bu sistemin şike
davasını örtbas etmesi için çıkarıldığı iddiaları bazı futbolseverleri
normal zamanda oynanan futbol-
dan soğutmaya yetmiş gibi gözüküyor. İlaveten, bu mücadelenin
taraftarlar arasında gerginliğe yol
açtığını, sahaya giren taraftarlar ve
heyecanına yenik düşüp vefat eden
Fatih Çalışkan nedeniyle üzülerek
fark etmek durumunda kaldık.
Tartışmalar süredursun, bu
sezon 4 büyükler arasında geçen
şampiyonluk yarışında aslında
kimsenin kazanamayacağı çok açık.
“Kumarda her zaman kasa kazanır.” sözünden yola çıkarak yayıncı
kuruluşun gerçek şampiyon olduğu
ve gerçek futbolseverlerin kaybettiği
bir sezonun tam ortasında olduğumuz hissiyatı futbolseverlerin
aklının ucunda.
G RÜŞLER
Play-off’lar Türk futboluna gereken heyecanı
sağladı mı?
Cüneyt Yıldız - Turizm
İşletmeciliği
Türk futbolunda derbi heyecanı
hazırlık maçlarında bile yaşandığı
için ve Süper Final’deki takımların 4 büyük takımdan oluşması
sebebiyle play-off sistemi taraflı-tarafsız bir heyecan yarattı.
Fakat bu heyecan, Beşiktaş ve
Trabzonspor’un, Fenerbahçe ve
Galatasaray’a göre bir hayli geride
olması sebebiyle arzulanan düzeyde gerçekleşmedi.
Sırma Tuğman - PDR
Arzulanan heyecanı sağladı mı bilemiyorum ama arzulanan parayı
sağlayacağı kesin. Yine de playoff sistemi daha güzel oldu, en
azından şu an büyük avantajı olsa
da Galatasaray’ın şampiyonluğu
değişebilir. Hem daha fazla derbi
izlemeyi kim istemez? Gerçi derbiler, ülkedeki gerginliğin artması
anlamına geliyor ama bizim vatandaşımız da futbolu böyle seviyor
sanırım. Puanlama sistemindeki
yarım puanların tamamlanması ve
eşitlik halinde tekrardan alınması
durumu Fenerbahçelilerde ikinci
bir yanlış şampiyonluk alarmı
yaratmaz diye ümit edip, genel
olarak sistemin doğru olduğunu
düşünüyorum.
Oğuzhan Elmalı - Uluslararası
Ticaret
Ben her zaman değişiklikten yana
biri olduğum için rutin lig sisteminin yerini alan play-off sistemini
“heycanlandırıcı” buldum. Fakat
bu sistem geçici olmalıdır, bir veya
iki sezondan fazla sürmemelidir,
çünkü futbolun doğasına aykırı bir
sistemdir. Tadında bırakılmalıdır.
“Play – off’un getirdiği
yeni puanlama sistemini
doğru buluyor musunuz?”
Murat Yasinoğlu - Matematik
Öğretmenliği
Play-off’un getirdiği puanlama
sistemine bakacak olursak bu
garip sistemi ayakta tutabilecek
yegane puanlama stili bu olsa
gerek. Az da olsa normal sezonun
şampiyonunun puan avantajı ve
takipçilerinin umutları korunmuş
oldu. Puanlar ikiye değil de daha
büyük bir sayıya bölünseydi,
normal sezonu birinci sırada
bitiren takım avantajını
tamamen yitirmiş olacaktı.
İşin tuhaf kısmı ise buçuklu
puanlar. Bu konu ise puan
sisteminin error’u olarak
nitelendirilebilir.
Emrecan Bilir - Kimya
Mühendisliği
Play-off sistemine olduğu
gibi karşıyım. Puanların
yarıya inmesi durumu
kabul edilebilir olmaktan çıkartıyor bu sistemi. Galatasaray
neredeyse bir sezondur önde götürdüğü yarışı son virajda kaybetmek istemiyor, Fenerbahçe
ise altın tepside önüne sunulan 5
puanlık fırsatı kaçırmamak uğraşında.
ANKET SONUÇLARI
Play - off sistemini gerekli buluyor musunuz?
%64
% 26
Hayır
% 27
Fikrim Yok
% 47
Evet
spor
09
Londra yolcusu kalmasın!
CAN YILMAZ
[email protected]
Atletizmden boksa, binicilikten
tekvandoya kadar 26 spor dalında, 39 disiplinde ve 300 yarışmada gerçekleşecek olan 30. Yaz
Olimpiyatları’nın her sene olduğu
gibi bu sene de görkemli bir açılışla
başlayacağı belirtildi. Olimpiyatların şüphesiz en görkemli kısmı
olan açılış töreninin bu yıl teması
“Harikalar Adası” olarak belirlenirken, sanat direktörlüğünü 8 dalda
Oscar kazanan “Slumdog Millionaire” filminin yönetmeni Danny
Boyle yapacak.
27.07 - 12.08.2012 tarihleri arasında gerçekleşecek olan
olimpiyat oyunlarına bu yıl Londra
ev sahipliği yapacak. 2012 Yaz
Olimpiyatları’na dokuz şehir
başvurdu. Uluslararası Olimpiyat
Komitesi (IOC) tarafından yapılan
elemeler sonucunda Londra dört
oyla Paris’in önünde yer alarak
birinci sırayı elde etti ve 3. kez Yaz
Olimpiyatları’nı düzenlemeye hak
kazandı.
2012 Yaz Olimpiyatları’nın,
kültürler arası dayanışma ve
iletişimi güçlendireceğine kesin
gözüyle bakılıyor. Lakin bu kültür
farklılığını organize etmek bir hayli
zor. Hıristiyanların pazar günleri
koşmayı reddetmeleri ya da Müslümanların Ramazan’da müsabaka
olan günlerde de oruç tutmak
istemeleri gibi... Dini gerekleri
yerine getirmek isteyen sporcuların
ihtiyaçlarını karşılamak ve danışmanlık hizmeti vermek üzere kurulan İnanç Referans Grubu Başkanı
Rahip Green “Değişik inançları
temsil eden din adamlarımız var.”
diyor ve ekliyor: “Spor farklılıkları
gideriyor; çünkü insanları ortak bir
zeminde birleştiriyor.”
Öte yandan Yaz Olimpiyatları,
Londra kentine önemli ölçüde
ekonomik canlılık getirecek. Organizasyona 204 ulustan 10.250 sporcunun katılacağı açıklandı. Hotels.
com’un araştırmasına göre, dünya
çapında otel fiyatları ortalama %4
artarken, Londra’da %102 arttı ve
bir günlük ortalama oda fiyatının
213 sterlin olacağı belirtildi.
2012 Olimpiyatları, savaşlardan,
kimlik çatışmalarından ve dini
tartışmalardan yorulan herkesi 17
günlüğüne eğlenceye ve dünya barışına davet ediyor. Son sözü gene
rahip Green söylüyor: “Olimpiyatlara katıldığınızda onun değerlerini
kabul edersiniz; saygı da bunun bir
parçasıdır ve birlikte çalıştığınız
insana değer vermek demektir.”
Branşlardan kısa kısa...
Boğaziçi Üniversitesi Yelken Takımı, 31
Mart-1 Nisan tarihleri arasında Marmaris’te
gerçekleşen Marmaris Uluslararası Yelken
Kulübü (MIYC) tarafından düzenlenen Campus
Cup yarışında 3. olurken, 17-18 Mart tarihlerinde düzenlenen Çanakkale Zafer Kupası
Yarışları’nda 2. oldu.
Boğaziçi Üniversitesi Tenis Takımı,
Antalya’da gerçekleşen üniversitelerarası
müsabakalara damgasını vurdu. Erkek takımı
oynadığı 15 maçın tümünde galibiyet alarak lig
şampiyonu olup 1. lige yükselirken, kadın takımı ise mücadele etmekte olduğu Süper Lig’de
3. oldu.
Boğaziçi Üniversitesi Kürek Takımı’ndan
Metin Morgül, Seyhan Baraj Gölü üzerinde gerçekleştirilen Adana Büyükşehir Belediye
Başkanlığı Kupası Kürek Yarışları’nda Büyük B
Erkekler 1x ve Hafif Kilo Büyük B Erkekler 1x
kategorilerinde birincilik elde etti.
Uludağ’da yapılan yarışmalar sonucunda
Snowboard Kadın Takımı Türkiye 4.’sü olurken, İstanbul üniversiteleri arasında düzenlenen
Snowist Yarışması’nda ise Kayak Takımı erkekler
toplamında 2. oldu.
Nisan ayında Antalya’da gerçekleştirilen
Amerikan Futbolu Milli Takım Kampı
sonrası Boğaziçi Üniversitesi Amerikan Futbolu
Takımı’nın 9 oyuncusu milli takıma girmeye hak
kazanırken, Boğaziçi Sultans, 35 kişilik milli takıma en çok oyuncu gönderen takım oldu.
Field Day Atletizm
Günleri heyecanı
Boğaziçi Üniversitesi’nin en köklü geleneklerinden biri olan ve 14-15 Nisan tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Atletizm Pisti’nde
Spor Kurulu tarafından organize edilen Field
Day Atletizm Günleri, coşkulu bir ödül töreniyle
sona erdi. Hava muhalefetine karşı başarıyla
süren müsabakalarda yaklaşık 200 sporcu ve
birçok amatör katılımcı yarıştı. Sporcular müsabakalarda sınırlarını zorlarken, birçok renkli
karenin ortaya çıktığı amatör yarışlarda katılımcılar hem yeni spor dalları denediler, hem de
bolca eğlendiler. Üniversitelerarası takım sıralamasında kadınlarda birinciliği Boğaziçi Üniversitesi, ikinciliği Kocaeli Üniversitesi ve üçüncülüğü İstanbul Üniversitesi alırken; erkeklerde
birinciliği Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu,
ikinciliği Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu,
üçüncülüğü ise Boğaziçi Üniversitesi aldı.
Sports Fest başlıyor!
Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin en büyük
öğrenci organizasyonu Sports Fest için geri sayıyor. Spor Kurulu tarafından organize edilmekte
olan ve her sene 20 farklı ülkeden yaklaşık
600 yabancı sporcu ile Türkiye’nin dört bir
yanından binden fazla katılımcıya ev sahipliği
yapan Sports Fest, bu sene 4 farklı kıtadan 25
üniversitenin katılımı ile 18-21 Mayıs tarihleri
arasında gerçekleşecek. 13 farklı branşta yapılacak müsabakaların yanında Güney Kampüs’te
düzenlenecek gösteri, workshop, oyunlar ve birbirinden renkli gece organizasyonları ile Sports
Fest 2012, herkese unutulmaz bir bahar festivali
yaşatmaya hazırlanıyor.
10 sağlık
ANKET SONUÇLARI
Yurtların temizliğinden memnun
musunuz?
% 26
Hayır
%64
% 42
Evet
% 32
Fikrim Yok
Yurtlarda hijyen sorunu
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sağlığını ilgilendiren en önemli konulardan biri kaldıkları
yurtların temizliği. Peki, binlerce öğrencinin kaldığı Boğaziçi Üniversitesi yurtlarında temizlik nasıl
yapılıyor? Yeterli hijyen sağlanabiliyor mu? Öğrencilerin bu konudaki memnuniyetleri ne durumda?
AYŞE EFŞİN
[email protected]
Ailelerinin İstanbul dışında
oturması veya İstanbul’daki trafik
sorunu gibi nedenlerle öğrencilerin
birçoğunun ikamet etmeyi tercih ettiği yerlerin başında yurtlar
geliyor. Okulumuzdaki yurtlarda
3628 öğrenci kalıyor. Buna karşılık
temizlik personeli sorumlusundan
aldığımız bilgiye göre, Kilyos dâhil
bütün yurtlardaki temizlik personeli
sayısı 68 ve her bir yurt katından bir
temizlik görevlisi sorumlu. Ayrıca
yetkili kişiler, temizlik konusunda
yurtlarda fark olduğunu ve bunun
sebebinin yurtların yapısal farklılıklarından kaynaklandığı belirtiyorlar.
Yani bir yurt diğerine göre daha
temiz veya daha kirli olabiliyor. 1. ve
2. Kuzey yurtlarındaki hareketlilik
sebebiyle temizliği muhafaza etmenin daha güç olduğu belirtiliyor.
Bunun yanında, 1. Kız Yurdu’nda
ise camların silinmesi büyük bir
problem. Camların çok yüksekte
olması çalışanlar için cam silmeyi
büyük bir tehlike haline getiriyor.
Bunlara ek olarak aldığımız bir diğer
bilgi ise temizliğin yapılma sıklığının
yurtlara göre haftada 2 ile 3 arasın-
da değişiyor olması.
Öğrencilerin rahatsızlık duyduğu
bir diğer önemli husus ise temizlik
için kullanılan maddelerin kokusu.
Kullanılan malzeme kalitesi düştükçe kokudaki rahatsız edicilik
artıyor. Dezenfekte olarak iş gören
hoş kokulu yahut kokusuz temizlik
malzemeleri kullanılabilir. Temizlikte kullanılan fırça, paspas gibi
araçların eksikliğinden kaynaklanan
bir hijyen eksikliği olduğu da bir
çok öğrenci tarafından dile getiriliyor. Örneğin; aynı fırçayla hem
yerler, hem lavabolar temizleniyor.
Kullanılan malzeme sorunu dışında
sabun ve tuvalet kâğıdı konusunda
Mediko’da doktor sıkıntısı
Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin çeşitli sağlık sorunları nedeniyle uğradığı okulun
sağlık merkezi Mediko’da yeterli sayıda doktor bulunmuyor. Öğrenciler, verilen hizmetlerin oldukça sınırlı olduğunu belirtiyor.
AYŞE EFŞİN
[email protected]
Okulumuzda okuyan öğrenci sayısı yaklaşık olarak 12 bin ve buna
karşılık Mediko’daki doktor sayısı
sadece 3. Üstelik doktorların hiçbiri
uzman doktor değil. 1 aile hekimi ve
2 pratisyen mevcut. Bunun yanında
sadece 2 laborant ve 6 tane hemşire
var. Ayrıca yetkililerden aldığımız
bilgiye göre sağlık bakanlığı, kadro
olmasına rağmen emekli olan uz-
manlar yerine yenilerini atamıyor.
Bu ihmalkârlık sebebiyle okulumuzda göz, psikiyatri ve dermatoloji
alanlarında doktor bulunmamakta.
Öğrenciler, günden güne iyiye gitmesi gereken sağlık hizmetlerinin gün
geçtikçe kötüleştiğini düşünüyor.
Son yapılan açıklamalara göre 2012
yılının başından itibaren gece nöbetleri de kaldırıldı.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kedi
ve köpek populasyonu oldukça
yüksek. Kedi tırmalamalarında ve
köpek ısırmalarında öğrencileri tedavi edebilecek bir doktor, veteriner,
hatta ilaç ve aşı bile olmadığı belirtildi. Öğrenciler böyle bir durumda
farklı bir sağlık kurumuna gitmek
zorunda kalıyorlar. Diş hekimliği
bölümünde ise durum bundan farklı
değil. Sadece 9:00-12:00 arası görev
yapan birimde çalışan diş hekimi
sayısı sadece 3 ve hemşire sayısı da
2 ile sınırlı. Öğrencilere ancak aylar
sonrasına randevu verilebiliyor.
Okulumuzda sağlık konusunda hizmet veren tek birim olan
Mediko’da doktor sayısının artması
ve sağlık imkanlarının geliştirilmesi
tüm öğrencilerin dileği.
da eksiklikler var. Özellikle tuvalet
kâğıtları öğrencilerin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde değil. Öğrenciler yenilemenin daha sık yapılması
gerektiğini düşünüyor.
Peki, temizlik ihalesi neye göre
veriliyor? Öncelikle Yurtlar Müdürlüğü tahmini çalışan sayısı ve kullanabilecek malzemelerin asgari tutarını
hesaplayıp asgari bir miktar belirliyor ve bu miktarın altındaki teklifleri
sorgulayıp birçoğunu eliyor. Belirlenen bu asgari miktara en yakın teklifi
veren şirket ihaleyi kazanıyor.
Personel sayısı, kullanılan malzemelerin kalitesi ve temizlik firmasının denetimi yurtların temizliği için
çok önemli. Öğrenciler yılın büyük
bir kısmını geçirdikleri yurtların temizliği konusunda bu konulara daha
hassas yaklaşılmasını bekliyor.
KİTAP
MÜZİK
SİNEMA
ETKİNLİKLER
RÖPORTAJ
Memleketten insan
manzaraları
YENİ TÜRKİYE SİNEMASI
kültür sanat
Yeni çıkanlar
Tek Partinin
Yükselişi
Ahmet Demirel
İletişim
Yayınları
Kısa Dünya
Tarihi
Michael Cook
Sel Yayınları
Boğaz
Peter Straub
İthaki Yayınları
Avrupayı
Taşralaştırmak
Dipesh Chakrabarty
Boğaziçi Yayınevi
Madrid’ de Kış
C. J. Sansom
E Yayınları
arımız
l
k
u
d
u
k
o
â
Hâl
raları
za
den İnsan Man
Memleketimet
m
ik
Nazım H
yevski
deşler - Dosto
Karamazov Kar
- Dante
İlahi Komedya
rhan Pamuk
Kara Kitap - O
lf
- Virginia Woo
Mrs. Dalloway
l Proust
ce
ar
M
İzinde ın
an
m
Za
ıp
ay
K
ğaoğlu
esi - Adalet A
Bir Düğün Gec
Rumi
dd
lana Celale in
Mesnevi - Mev
ich Nietzche
dr
ie
Zerdüşt - Fr
du
ur
uy
B
le
Böy
Herbert
Dune - Frank
TK Kitapları İncelemesi
Yer Demir Gök Bakır
“Yaşar Kemal bundan bin yıl sonra
Homeros olur mu?” diye sorulur
edebiyatçılara. Edebiyatçılar arasında
kısa bir sessizlik olur. Homeros ve
Yaşar Kemal arasında benzerlikler
bulma gayretine girer edebi zihinler.
Yaşar Kemal okuyunca hissedilen
gerçeğin büyülü anlatımı, mitler
eşliğinde ilerleyen olayların havası bir
cevap olabilir belki.
Dağın Öte Yüzü serisinin 2. kitabı
olan Yer Demir Gök Bakır kitabında
Yaşar Kemal’in bütün kitaplarında
olduğu gibi şahane dili ve anlatımını
görürsünüz. İnsan psikolojisinin bütün boyutlarına hakim kişi tasvirleri
ile karakterleri hissedersiniz, Meryem
Ana olursunuz bir bölümde, Taşbaş
olursunuz, Muhtar Sefer olursunuz.
Çukurova’nın Yalık Köyü’nün o
yılki pamuk hasatından boş dönmeleri üzerine yaşadıkları “ağa” korkusu
ve bu korku üzerine yaşayabilecekleri
baskı ortamını düşünerek buldukları
geçici çözümler kitabın ilk bölümünü oluşturur. Adil Efendi’nin gelme
ihtimali ve belirsizliği köylünün bütün
çözümlerini boşa çıkartır. Mallarını
saklarlar, mallarını çıkarırlar, halaylarla yemeklerle beklerler ama Adil
Efendi gelmez.
Köylülerin bulunduğu zor durumda korkuları ve kendilerine olan
güvensizlikleri tavan yapmıştır,
Muhtar Sefer’e de güvenmezler. Yaşar
Kemal bu kısımda köylünün psikolojisini, muhtar-köylü ilişkisinin yanında
farklı bir anlatıma başvururak anlatır.
İnsanların savaş, kıtlık gibi olağanüstü dönemlerde halkların tutunacakları
bir dal, her söylediğine inanacakları
bir “ermiş” yaratma sürecini şiirsel bir
süreçle okuyucuya anlatır.
Halk kötü durumdan çıkmanın,
berekete varmanın, bahara çıkmanın sağlayıcısı olarak Taşbaş’ı görür.
TK Kitapları İncelemesi
Otuz Beş Yaş
Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemde Türkiyeli yazar ve şairlerin büyük
bir kısmının Fransız edebiyatından
etkilendiği bir gerçek. Cahit Sıtkı da
bu söylemi haklı çıkartacak edebi
bir çizgiye sahip. Hayran olduğu
Baudelaire ve Verlaine’nin, şair kişiliğine etkisini tüm açık yürekliliği ile
anlatıyor: “Bu şairler insana kişiliğini
bulduran türden, ağabey ve dost
şairlerdir.” Şiirlerinde biçime oldukça
önem veren, şiirde güzelliğin biçimle
ortaya çıkacağını savunan şairlerden. Lise yıllarından beri kendini
edebiyata ve şiire yakın gören Cahit
Sıtkı, şiirdeki kesin ayrımlara karşı
çıkarak şairin kendini etkileyen her
türlü olaydan yazabileceğini şiirin
toplum veya dava için diye ayrılamayacağını savunanlardan.
Herkesin birkaç mısrasını ezbere
bildiği Otuz Beş Yaş şiiri şairdeki
yaşlanma ve “sinsi ölüm” korkusunun
belki de en güçlü örneği. Bu ölüm
korkusu bir çok şiirinde öne çıkar,
ölümle karşılaşacağı anları anlatırken
bir yandan dolu dizgin bir heyecanla “bir atlı gibi dörtnal gidiyordu,
yemyeşil uzanan sükûn vadilerinde”
mısralarıyla tanımlar ruhunu. Bazen
de sitemle bahseder o andan yarım
kalan hayatına duyduğu özlemini
anlatarak.
Bir başka sıkça rastlanan vurgusu
da yalnızlığadır Cahit Sıtkı’nın. Habersizce yaşanan bir hayatı, kendini
Halkın gittikçe şiddetini arttıran
efsanevi sözlerinde Taşbaş’ın hiçbir
parmağı yoktur. Taşbaş, halkın gözünde olağanüstü motifler içeren bir
mittir. Muhtar’ın, köylünün Taşbaş’a
olan bağlılığına tahammülü yoktur,
korkusu saygınlık içeren bir hale
bürünmüştür artık Taşbaş’a karşı.
Kitabın etkileyici kısımlarından birinde Taşbaş’ın “Acaba ben gerçekten
erdim mi?” sözleri ve delirme hissiyatı
sizi bir süre düşünmeye sevk eder ve
hayranlıkla kitabın içinde bulursunuz
kendinizi.
Toplumsal gerçekçi yazar olarak
tanımlanan Yaşar Kemal’in destansı
anlatımlara neden bu kadar başvurduğunun cevabını kendisinden öğrenebilirsiniz: “Gerçekler var gerçeklerden
içeri, büyüler var büyülerden içeri.”
Bir önemli not daha, kitabın Zülfü
Livaneli yönetmenliğinde filmi de
çekilmiştir.
soyutlaştırarak yaşamayı anlatır
“yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!” derken. Çoğu zaman da kendi
kendine kaldığı bir hayatı paylaşır;
derdine, mutluluğuna ortak olmayan
dostsuz bir hayattan bahseder ve sonrada “kimsecikler duymadan bir kapı
açıp” gitmenin hayalini kurar.
Ve âşık Cahit Sıtkı’nın da şiirleri
var bu kitapta. Aşklarını bir yangın,
sevgilisini bir melek olarak anlatır. Bir melek ki “gün günden daha
güzel, daha ince”, bir melek ki şairi
“gün günden daha âşık, daha cesur”
yapıyor.
Türk edebiyatının en güçlü, en çok
tanınan şairlerinden Cahit Sıtkı’nın
en güzel mısralarının çok güzel
gruplaştırıldığı bu şiir kitabında
kendisiyle ilgili her noktayı görebilirsiniz. Girişinde şairin edebi kimliğini
daha iyi benimseyip, şiirlerinde Cahit
Sıtkı’nın duygusallığının can yoldaşı
olup, bu şiir kitabını tekrar tekrar
açıp okumak isteyeceksiniz.
12 müzik
Bahar gelir
İstanbul renklenir
Havaların da ısınmasıyla İstanbul’un
müzik takvimi daha da canlanıyor. Bunların arasında efsaneleşen birçok isim
var. Bu sene neredeyse her hafta sonuna
bir konser, bir festival düşüyor. Cezbeden İstanbul’un bu seneki büyüsüne çok
fazla sanatçı kapılmış gibi gözüküyor ki
herkes İstanbul’u takviminin bir köşesine
yerleştirmiş. Bunların arasında Red Hot
Chilli Peppers’dan, geçtiğimiz senelerde
popülerleşen Jessie J’e, indie rock müziğin
MAYIS-EYLÜL AYI ETKİNLİK LİSTESİ
SanatçıTarih
Malia
24 Mart
Chill - Out Festival
20 Mayıs
Babylon Soundgarden
26 Mayıs
Electronica Festival
23 Haziran
Fazıl Say’dan Dünya Prömiyeri 23 Haziran
Nouvelle Vague Dawn of Innocence
25 Haziran
Jessie J
26 Haziran
Zaz
27 Haziran
Two Door Cinema Club &
Metronomy
28 Haziran
Efes Pilsen One Love Festival 14 Temmuz
Morrissey
19 Temmuz
Feist
25 Ağustos
Red Hot Chili Peppers
08 Eylül
en güçlü isimlerinden Feist’e, pop müziğin
kraliçesi Madonna’ya, cazın yeni ismi
Zaz’a kadar bir çok sanatçı var. Yazmakla bitmeyecek isimleri ağırlayacak olan
İstanbul Müzik Festivali, İstanbul Caz
Festivali, One Love Festival, Chill-Out ve
Tuborg GoldFest, İstanbul’un yaz festivallerinden sadece birkaçı. Hazır olun! Mayıs
ayı ile birlikte neredeyse Eylül ortasına
kadar durmadan eğlenmeye varsanız,
İstanbul’da yaz başlıyor.
HALA DİNLEDİKLERİMİZ
Mekan
Tamirane Kemer Golf & Country Club
Parkorman
Parkorman
Haliç Kongre Merkezi
Ücret*
45.00
80.00 TL
46.75 TL (Öğrenci)
52.00 TL (Öğrenci)
34.00 TL (Öğrenci)
KüçükÇiftlik Park
KüçükÇiftlik Park
KüçükÇiftlik Park
45.00 TL (Öğrenci)
56.00 TL (Öğrenci)
67.25 TL (Öğrenci)
KüçükÇiftlik Park
santralistanbul
Harbiye Cemil Top. Açıkhava Sah.
Santralistanbul Kıyı Amfi
santralistanbul 45.00 TL (Öğrenci)
56.00 TL (Öğrenci)
67.50 TL (Öğrenci)
56.50 TL
75.00 TL
*En düşük fiyatlardır.
Özelleştirmeyi beklerken
Erdoğan’ın hararetli bir konuşması
sırasında duyurduğu şehir tiyatrolarını
özelleştirme olayı tartışmaya açık bir
fikir. Konuşmanın hemen arkasından
birçok tiyatro sanatçısının açıklamaları da konunun ne kadar hassas olduğunu ortaya koymaya yeter diye düşünüyorum. Ama teoride oldukça doğru
ve pratiğe uygulanışına bağlı olarak
Türkiye’deki tiyatroların gelişmesinde çok büyük etkisi dahi olabilecek
projenin bu denli tepki alması da bana
garip geliyor. Zaten bu tepkinin ana
sebebinin içerik olduğuna inanmıyorum. Eğer bu açıklama tarzı çok daha
düzgün bir şekilde yapılsaydı hükümet
belki de sanatçılardan şu ana kadar
almadığı desteği bile alırdı.
Cumhuriyet döneminden bu yana
“devlet” tiyatrosu adında, her değişen
hükümetle üzerinizdeki baskı açısı
değişen bir kurumdan bahsediyoruz.
Sanat üreten bir yer nasıl olur da bir
devletin buyruğu altında “hüküm
sürer”? Aslında bütün olayların çıkış
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
noktası bu! Hem eleştirenlerin hem
de açıklamanın arkasında duranların
temel kabul ettiği ama üzerinden
faklı yollar çizdiği için ortak bir payda
yakalamadığı görüşlerin en temeli. Bir
devlet ki kendi sanatçı yetiştirecek,
kendi adının altında -şehir tiyatrosunda, Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası’nda vb.- bu sanatçılara
sergi ortamı sağlayacak ve imkânlar
sunulan bu yapıların tek ve yegâne
amacı hükümeti eleştirmek olacak.
Böyle bir ütopyanın ancak ve ancak
hayali gerçekçi olabilir. Güçlü ve
doğru eleştiri özgür ortamlardan
çıkan bir yargı. Ancak dikkat edilmesi gereken, neredeyse yüzde yüz
“bağımlı” olduğunuz bir şeyi eleştirirken kendi ayaklarınız üzerinde
durabilme yetisine sahip olmanız.
Aslında şu anda hükümetin yaptığı da
bu; sanatçıya eleştirmesi için özgürlük
veriyor. Belki de bu açıklama bir cevap niteliği taşıyan konuşmanın içine
konulmasaydı, bir kavgacı söylemin
arasında ortaya atılmasaydı bu derece
tepki görmeyecekti. Objektif olabilmek, sadece muhalif olma amacından
kopup doğruya karar vermek bence
bu konuda ortak nokta bulunması
için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey.
Tabii ki “sonuna kadar, gözü kapalı
savunulsun” demek hata olur. Özelleştirmenin Kadir Topbaş’ın İstanbul
Şehir Tiyatroları’nın program kontrolörü olarak atadığı isimlerden farklı
Yabancı
Madonna - La Isla Bonita (1987)
Natalie Imbruglia - Torn (1997)
Red Hot Chili Peppers - By The
way (2001)
Travis - Why Does It Always Rain
On Me? (1999)
Robbie William - Feel (2002)
Yerli
Yeni Türkü - Aşk Yeniden (1992)
Teoman - Gönülçelen (2001)
Athena - Skalonga (1998)
Mirkelam - Her Gece (1995)
MFÖ – Mazeretim Var Asabitim
Ben (1995)
isimlere gidip gitmeyeceği muallâk
veya bu özgür bırakmanın sadece
tasmayı gevşetmek olup olmayacağını
şimdiden öngörmek zor. Opera, bale,
tiyatroların gelirlerinin sabit bir gelir
olmaktan çıkacak olması ve buradaki
sanatçılara da geçim kaygısının aşılanacak olması hayal kırıklığı. Bunlar
endişe edilinebilinecek konular ama
sunulan ana fikrin doğruluğunu
değiştirmiyorlar. Başta söylediğim
noktaya dönüyoruz. Teorik olarak
destek alabilecek bu fikrin, pratikte
nasıl uygulanacağı tartışılmalı. Körü
körüne bir muhalefet, cahilce ve boş
bir baş kaldırıdan öteye geçemeyecektir. Bu konuya dahil olup bir toplumun şekillenmesindeki en önemli etken olan sanata sahip çıkmak, süreci,
özelleştirmeyi takip etmek gerekiyor
ki endişe edilen konular hakkında söz
sahibi olunsun. Bu yüzden şu anda sadece AKP Hükümeti’nden geldiği için
yapıcı bir fikri harcamamak gerekir
diye düşünüyorum. Aksine, ifade özgürlüğü daha da gelişmiş, “bağımsız”
sanat dallarından daha umut verici
bir fikir olabilir mi?
sinema
Vizyona
girecek filmler
Siyah Giyen Adamlar III - Men in Black III
Yönetmen: Barry Sonnenfeld
Oyuncular: Will Smith, Tommy Lee
Jones, Josh Brolin, Emma Thompson
Türü: Aksiyon, Bilim kurgu, Komedi
Vizyona Giriş Tarihi: 25.05.2012
Ajan K’yı bulmak için zamanda geriye giden
Ajan J, bu tehlikeli yolculuğunda dünyanın
sonunu getirebilecek birçok olayı da tetikler.
Serinin son filminde her zamankinden daha
hızlı hareket etmesi gereken Ajan J, en ufak
bir hatasıyla her şeyin alt üst olacağının
farkında olarak büyük bir maceraya atılıyor.
Fanlarının heyecanla beklediği film, beklentileri boşa çıkarmayacak gibi.
Gergedan Mevsimi - Rhinos Season
Yönetmen: Bahman Gobadi
Oyuncular: Monica Bellucci, Beren
Saat, Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk
Türü: Dram
Vizyona Giriş Tarihi: 25.05.2012
İran’da geçen, şahın devrilmesi ve ardından
İslam Devrimi’nin başlamasından hemen
önce başlayan bir aşk hikayesinin anlatıldığı
film, dönemin politik değişimlerine de ışık
tutuyor. Türkiye’den ve İran’dan oyuncuların
bir araya geldiği filmin başrolünde İtalyan
oyuncu Monica Bellucci de yer alıyor.
Pamuk Prenses ve Avcı - Snow White
and the Huntsman
Yönetmen: Rupert Sanders
Oyuncular: Kristen Stewart, Chris Hemsworth, Charlize Theron
Türü: Aksiyon, Macera, Dram
Vizyona Giriş Tarihi: 01.06.2012
Pamuk Prenses’in herkesçe bilinen hikayesini
farklı bir bakış açısıyla ve yenilikçi bir yorumla
izleyeceğiniz Pamuk Prenses ve Avcı’da, kötü
kraliçenin emriyle Pamuk Prenses’i öldürmek
için ormana götüren avcı, Pamuk Prenses’i
öldürmekten vazgeçmekle kalmayıp aynı
zamanda koruyucusu ve mentoru olarak ona
kötü kraliçeye karşı savaşmanın yollarını da
öğretiyor. Alice Harikalar Diyarında’nın yapımcılarından çıkan film merakla bekleniyor.
Prometheus
Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Michael Fassbender, Charlize Theron, Noomi Rapaca
Türü: Bilim kurgu, Korku
Vizyona Giriş Tarihi: 01.06.2012
İnsanların geleceğini korumak adına hayatın
başlangıcı ile ilgili araştırma yapan bir ekibin
heyecan dolu macerasını anlatan film, başarılı
yönetmen Ridley Scott’ın imzasını taşıyor. Alien
serisinin meraklılarının kaçırmaması gereken
filmin gişede başarılı olacağı şimdiden belli.
Karanlık Gölgeler - Dark Shadows
Yönetmen: Tim Burton
Oyuncular: Johnny Depp, Eva Green,
Michelle Pfeiffer, Jonny Lee Miller, Helena Bonham Carter
Türü: Korku, Fantastik, Komedi
Vizyona Giriş Tarihi: 15.06.2012
Bir cadı tarafından lanetlenerek 200 yıl
toprağın altında kalmaya mahkum olan
vampir Barnabas Collins, 1972 yılında bir
fırtına sonucu hapsolduğu tabuttan çıkmayı
başardığında istediği tek şey intikam almaktır.
13
Memleketten insan manzaraları:
Yeni Türkiye sineması
Türkiye’nin çoğunluğunun Türk sinemasında yeterince yer almadığını düşünen, inisiyatifi ellerine
alan ve bu yolda samimi ellere bırakmak isteyen bir avuç sinemacı... Yattığı güzellik uykusundan
meraklı bakışların arasında uyanan bir sinema, dönem dönem aralamak istemişti gözlerini ama
derin “darbelerle” istemeden, sıkıca kapatmıştı gözünü.
SAİME ÖZBEN HAFIZ
[email protected]
Sinema kültürünün izleyicisinden,
festivalinden yazarlarına kadar bir
bütün olarak kabul eden bir anlayış
Yeni Türkiye sineması. Darbenin
şekillendirmeye çalıştığı bir ortamda,
darbe sonrası korku ve baskı içindeki
bu kesimleri sinemanın içerisine,
gerçek hayatın içerisine davet eden
yaklaşımlarıyla ilerleyen bir sinema. Yeni Türkiye sinemasını “yeni”
yapan motifler, memleketin “öteki”
hayatlarına yaptığı yolculuklar, sinemanın teknik kısmındaki ilerleme ve
konulardaki sıradanlığa karşı absürd
unsurlar keşfetme isteği...Kullandıkları özdeşleştirme, yabancılaştırma
gibi tekniklerle, daha önce belli
konumlandırmalarla sinemada incelenen Kürt sorunu, toplumsal alanda
kadın, mülteci sorunu, neoliberal
dünya düzeni sorgusu gibi konulara
başka dünyalardan sesleniyor.
Yeşilçam gibi bir dönemin sonlanmasının hemen ardından sinema
dünyasının yepyeni bir heyecana
kucak açması kolay olmadı, olamazdı
zaten. Hem siyasi çalkantıların tüm
toplumu kasıp kavurduğu, düşünmenin bile suç olduğu bir devri yaşamış,
ardından da globalleşen dünyada
sanatın da artık bir sektör haline geldiği şu son günleri görmüş geçirmiş
oldu yedinci sanat. Rüyadan kabusa
uyanan bu toplumun sinemasının
nihayet çiçek vermeye başladığı
dönemlerdeyiz..
Peki, kimdi Türkiye sinemasının
“yeni” kanaat önderleri? Sinema eleş-
Nuri Bilge Ceylan
tirmeni Zahit Atam’ın tabiriyle yeni
şında da ülkemizi başarıyla temsil
Türkiye sinemasının kare asları Zeki
eden Fatih Akın, Ferzan Özpetek gibi
Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu, Derviş
yönetmenler de Türkiye’ye ve Türk
Zaim ve Nuri Bilge Ceylan... Onlar bu
sinema sanatına olan önyargıları
akımın öncüleri fakat yalnız kovkırmada eşi bulunmaz birer hazine
boyları değiller. Reha Erdem’i, Onur
sunuyorlar önümüze.
Ünlü’sü, Semih Kaplanoğlu’suyla
Bu bağımsız sanatçılar bir buhbirinci kuşağını temellendiranın çocukları ve hiçbir
ren Türk sineması; Hüseyin
kuraldan çekinceleri yok
Karabey, Özcan Alper,
gibi. Sorgulayan bir yakİnan Temelkuran gibi yeni
laşımları var ele aldıkları
yetenekleriyle hem genç
her bir öyküde. Topluma
nesilleri sinemanın büyülü
yeni bir boyut kazandıradünyasına çağırıyor, hem
cak yeteneğe sahipler ama
de sesini, söylemlerini bu
Fatih Akın başarılarının takdirini önce
toprağın insanlarına duyurAvrupa sineması teyit edimaya çalışıyor. Ve başarıyor
yor nedense. Türk sineması
da. Bunlar ve bunlar gibi
özgünleşiyor ve kendini var
birkaç ismi unutmamak
etmeyi başarıyor ama Türk
gerek. Şu son günlerde heizleyicisi bir yerde tıkanıp
pimizin kulağına biraz olsa
kalıyor. Ya eskiyi arıyor, ya
da çalınmıştır çünkü bu
da derinlere dalıp kafasını
isimler. Duymuşuzdur elbet Yeşim Ustaoğlu
pek bulandırmak istemiyor.
bir yerde Türk yönetmeAma bu yönetmenlerin varnin büyük başarısı diye. İşte bunlar
lığı ve yarattıkları seyirci kitlesi umut
ektiklerini biçme zamanı gelmiş bir
vadediyor. Belki tam da “yeni” boyutkuşağın başarısı ve aynı zamanda
lar ekleyerek ilerleyen, sermayenin
sinemamızı hem dünyaya hem de
ve görüntünün uzağında ilerleyen
Türkiye’ye layıkıyla tanıtmanın en
sinemayı Türkiye izleyicisi olarak sagüzel yolu. Bunun yanı sıra yurtdıhiplenme ve hissetme dönemindeyiz.
Theo
Angelopoulos
söyleşisi
Romanya
sineması sizi
çağırıyor
Mithat Alam Film Merkezi, bu yılın
başında kaybettiğimiz Yunanlı
yönetmen Theo Angelopoulos’u özel
bir programla anıyor. 16 Mayıs’ta
gerçekleştirilecek programda yönetmen Necati Sönmez’in Theo’s Gaze
adlı filmi gösterilecek. Ardından
saat 18:00’da yönetmen Necati
Sönmez ve Altyazı Sinema Dergisi
yazarlarından Barış Saydam’ın katılacağı bir söyleşi gerçekleştirilecek.
Altyazı Sinema Dergisi’nin seçimiyle
sunulan Romanya Seçkisi kapsamında
Cristi Puiu’nun The Death of Mr. Lazarescu, Andrei Ujica’nın The Autobiography of Nicolae Ceausescu, Florin
Serban’ın If I Want to Whistle I Whistle,
Cristian Mungiu’nin 4 Months, 3 Weeks and 2 Days filmlerinin 4-9 Mayıs
tarihlerindeki gösteriminin ardından 10
Mayıs Perşembe saat 18:00’de Romanya
sineması üzerine panel düzenlenecek.
Hâlâ
izlemediniz mi
1- Özgürlük Yolu - Into the Wild (2007)
2- Dövüş Kulübü - Fight Club (1999)
3- Cennet Sineması - Cinema Paradiso (1988)
4- Kefaret - Atonement (2007)
5- Demir Maskeli Adam The Man in the Iron Mask (1998)
6- Muhsin Bey (1987)
7- İyi, Kötü ve Çirkin The Good, the Bad and the Ugly (1966)
8- Aşkın Kitabı - Becoming Jane (2007)
9- Gizemli Yabancı - Hearts in Atlantis (2001)
10- Buz Devri - Ice Age (2002)
14 etkinlikler
Bayrak
“Ezmeden
diğerlerini yardım
edilmez kimseye”
ELİF CANSU AKOĞUZ
[email protected]
Kapitalist düzenin dişlileri arasında sıkışıp
kalmış zavallı insan, tüm zorluklara inat “iyi”
kalabilir mi? Yoksa kötü insan olmak tanrıların acımasız kurallarıyla işleyen bu evrende
sağ kalabilmenin biricik yolu mudur?
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, epik
tiyatronun en önemli ismi Bertolt Brecht’in
kaleminden çıkan “Sezuan’ın İyi İnsanı” ile
izleyicilerine “Mevcut düzende ‘iyi insan’
olup da ayakta kalabilmek mümkün mü?”
sorusunu soruyor. İlk kez 1943’te İsviçre’de
sahnelenen oyun, sorguladığı evrensel ahlak
değerleri ve kapitalizme yönelttiği eleştirilerle zamanın ve mekanın ötesine geçerek,
2012’nin Türkiye’sinde hala güncelliğini
korumakta.
Hikaye, insanların yakınmalarından
rahatsız olan tanrıların, iyi kalpli bir insan
bularak koydukları kurallarla dürüst ve adilce yaşamanın mümkün olduğunu kanıtlama
çabaları ile başlıyor. Bulabildikleri tek iyi
insan ise Shen Te adında bir fahişe oluyor.
Shen Te’ye bir miktar para verip yeni bir
hayata başlamasına yardım eden tanrılar,
karşılığında hep iyilik dolu ve yardımsever
biri olmasını bekliyorlar. Ancak eline geçen
parayla ufak bir tütün dükkanı açan Shen
Te’nin iyi niyeti, etrafındakiler tarafından
bolca sömürülüyor. Elinde avucundaki her
şeyi kaybetmek üzere olduğunu gören Shen
Te, çareyi işleri yoluna koymak için bir
seferliğine hayali kuzeni, acımasız iş adamı
Shui Ta kılığına girmekte buluyor. Ancak “iyi
kalpli Shen Te” olmak gittikçe öyle zorlaşıyor
ki Shen Te, Shui Ta’ya her geçen gün daha
çok ihtiyaç duyar hale geliyor.
Oyundan Notlar:
BÜO, bu öğretici ve uzun oyunu
sahneye koyarken yaptığı düzenlemeler ve
doğaçlamalar ile öyle keyifli bir hale getirmiş
ki izlerken zamanın farkına varılmıyor.
Dram ve komedi unsurları çok dengeli
Bayrak, manevi terörü tartışırken aynı zamanda sahte
ve gerçek hisleri, ilişkileri sorguluyor. Yazan ve yöneten
Berkun Oya. Oyuncu kadrosu ise Ayten Uncuoğlu, Canan
Ergüder, Köksal Engür, Okan Yalabık, Ozan Çelik, Ulaş
Tuna Astepe gibi tiyatro severleri tatmin edecek isimlerden oluşuyor.
Tarih, Saat ve Mekan:
21.05.12, 28.05.12 - 20:30 - Krek
Ücret: Tam: 45.oo TL Öğrenci: 28.50 TL
La Fura Dels Baus
İKSV’nin 40. yılında La Fura Dels Baus dünya prömiyeri
için İstanbul’da olacak! Cesur dans ve akrobasi hareketleriyle nefesleri kesecek bir gösteri sizleri bekliyor. Sınırlı
sayıdaki biletleri kaçırmayın.
Tarih, Saat ve Mekan:
21, 22.06.12 - 21:00 - Camialtı Tersanesi
Ücret: 1. Kategori: 45.00 TL, 2. Kategori: 28.00 TL
Süpernova
Murat Daltaban tarafından yönetilen,
Cemil Büyükdöğerli, Hakan Kurtaş,
Berrak Kuş, Ünal
Silver, Pınar Töre,
Tuğrul Tülek, Emre
Yetim gibi başarılı
oyuncuların yer aldığı
bir oyun Süpernova.
Bir grup çocuğun yıldız
olma hayalini ve her şekilde o dünyanın bir parçası olma
isteklerini anlatan bu oyun, yıldız olmayı görünmez iplerle
çevrili bir boks ringi olarak gösteriyor; burada yumruklar ve gölgeler savaşıyor. Tiyatro severlere ayrı bir keyif
verecek bir çalışma.
Tarih, Saat ve Mekan:
9, 10, 16, 17.05.12 21:00 - Dot
Ücret: Tam: 56.00 TL, Öğrenci: 31.00 TL
Yorgun Sırlar
ve uyumlu bir şekilde harmanlanmış. Oyunun genelindeki dramatik havaya rağmen
seyircilerden sık sık kahkahalar yükseliyor.
BÜFK’ten (Boğaziçi Üniversitesi Folklor
Kulübü) müzisyenlerin hazırladıkları parçalar ve performansları oyuna ayrı bir tat katıyor. Ancak salonun ses sistemindeki sorunlar
bazen seyrin keyfini kaçırabiliyor.
Tanrıların insanlarla konuşurken takındıkları yüce tavır ile başbaşa kaldıklarında
insanileşen konuşmaları ve zaafları başarılı bir tezat oluşturuyor. Tanrı rolündeki
Mustafa Yıldız, ses tonu ve mimiklerindeki
ani değişimlerle izleyenleri en çok güldüren
isimlerden biri.
Oyuncuların performansları oldukça
başarılı. Ancak başroldeki Mesadet Sözmen’e
ayrıca yer vermek gerek. Hem fahişe Shen
Te’yi, hem de onun acımasız kuzeni Shui
Ta’yı canlandırırken son derece etkileyici ve
doğal. Bazı sahnelerde, belki de içerdiği komedi unsurlarının gereği olarak, abartılı bir
hale bürünebilen oyunculukların arasında
Mesadet Sözmen, son derece sade ve gerçekçi oyunculuğu ile adeta bir profesyonelden
ayırt edilemiyor.
Yorgun Sırlar, 18.
İstanbul Tiyatro Festivali’nde
düzenlenecek olan,
kültürel çeşitliliğiyle zengin bir dans
gösterisi. 40 dakika
boyunca, var olmak,
sırlar ve sonsuzluk
üzerine İDT+ topluluğunun muhteşem
performansını izleyebilirsiniz.
Tarih, Saat ve Mekan:
30, 31.05.12 20:30 - Garajistanbul
Ücret: 1. Kategori: 34.00 TL, 2. Kategori: 22.50 TL
Evrensel Bir Ustayla Büyük
Buluşma: GOYA
İspanyol ressam Francisco de Goya’nın eserleri Pera
Müzesi’nde yer alacak. Saray ressamlığının ve portreciliğinin yanı sıra savaşın acımasızlığını ve karanlık çağı da
yansıtan bu sergi, kendi zamanın ötesine geçen sanatıyla Avrupa’nın çalkantılı dönemini bize eleştirel gözle
sunuyor.
Tarih ve Mekan:
29.07.12’e kadar - Pera Müzesi
röportaj
“Asıl hedefim iyi bir okuyucu
olmak.” diye bir ses... Sese
yöneldik ve karşımızda Yekta
Kopan’ı bulduk. Şahane öyküleriyle ruhumuzun derinliklerindeki çatırtılara dokunan,
sesiyle birçok karakterle bağ
kuran ve kurduran Yekta
Kopan ile çok keyifli bir söyleşi
gerçekleştirdik.
KADİR AYDIN
[email protected]
Edebiyatla başlayalım dilerseniz.
Sizi yazmaya yönelten nedir, yazmak sizin için neyi ifade ediyor?
Yazmak ve hatta bundan daha da
yoğunluklu bir şekilde okumak. Birbirinden ayıramayacağım bu iki eylem,
hayatı anlamamı sağlıyor her şeyden
önce. Bu noktadan yola çıkarak, beni
yazmaya yönelten temel etken olarak
anlama isteği ve hayata karşı doymak
bilmez bir meraktan söz edebilirim.
Gerçek hayat dediğimiz bu akıl almaz
olaylar zincirini, varoluşumuzu, yok
oluşumuzu, insan ilişkilerini anlayabilmenin en iyi anahtarı okumak.
Anladığım kadarını anlatabilmenin,
aktarabilmenin yolu da yazmak. Her
şeyden önce hayatla ve kendimle
hesaplaşmak için yazıyorum. Bu
hesaplaşma bir metni tamamlamaktan çok, yazma anında yani o süreçte
hissettiğim bir hesaplaşma. Anlamaya
ve anlamlandırmaya çalışırken, bütün
bu tabloda durduğum yeri görebilme
ve bununla hesaplaşma çabası. Belki
biraz da anlamsız bulduğum bu hayatı
taşınabilir kılma çabası.
Sizin yazın hayatınızı anlamlandıran, ilham veren yazarlar
kimlerdir?
Birçok yazar sayabilirim. Ama aslında yazarlardan çok metinleri, romanları, öyküleri saymayı tercih ederim.
Aslında bugüne kadar yazdıklarımda
edebi kaynaklarımı okurlarla paylaşmaya hep özen gösterdim. Örneğin
Karbon Kopya adlı öykü kitabım, bu
kaynakları tümüyle aktaran hatta onların ışığında yazılmış öykülerden oluşur. Borges’ten Oğuz Atay’a, Kafka’dan
Highsmith’e, Dostoyevski’den Yusuf
Atılgan’a uzanan bir yol. Çehov’un
önemli bir yeri vardır bende. Aynı
şekilde Italo Calvino’nun da. Onat
Kutlar’ın tek öykü kitabını birçok esere
değişmem. Nabokov deyince akan
sular durur. Carver’ın öyküleri zihnimi,
Boris Vian hayal dünyamı açar. Yaşar
Kemal’in dili büyüler beni. Coetzee
okumak ayin gibidir. Liste uzayıp gidiyor. Üstelik bu isimleri saydığımda hep
üzülüyorum sonradan, çünkü birini
bile unuttuğumda canım sıkılıyor. Son
olarak şunu da söylemeliyim; dönem
dönem bu isimler değişecek, çoğalacak
15
Alem yaygarasına
karşı çok sesli bir yazar:
Yekta
ya da azalacaktır. Okumak değişik
yollara sapma cesaretini gerektiren bir
yolculuktur çünkü.
İnternetten söz edelim. Altzine, Altkitap, Fil Uçuşu adlı blogunuz ve hatta Twitter… Bu ortamı
nasıl görüyorsunuz, “internetin
edebi havasının yoksunluğu” konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu edebi hava meselesini iyi tanımlamak lazım. Ondan sonra da o yoksunluk vurgusunu açmak. Ben okumak
eyleminin gerçekleştirilebileceği hiçbir
ortamda o yoksunluğu görmem çünkü.
Fiziksel kitapları tek tek incelersek
mutlak bir edebi havadan söz edebilir miyiz? Sanmam. Basılı kitapların
kaçı edebiyat eleğinin üstünde kalır
ki? Aynı şeyin internet ortamında
olması da kaçınılmaz. Ama buradan
yola çıkarak internetin, edebiyata ya
da sizin deyiminizle o havaya zarar
verdiğini, yoksullaştırdığını söylemek
yanlış olur kanımca. Twitter ve benzeri
sosyal medya ortamları ise başka bir
açıdan değerlendirmeli. Sözü, sesi
duyurmak için demokratik ve elverişli
bir ortam olduğu kesin. Ancak o mecrada da kimi sorunlar yok değil. Yine
de ben böylesi ortamların sorunlarına
değil, katkılarına bakmaktan yana bir
insanım. İnternetin temel sorunlarından biri bilgiye değil, doğru bilgiye
ulaşmaktır. O sorunun aşılması için
de sadece teknolojinin katkısına değil,
eğitim politikalarından ve kültür sanat
politikalarından başlayan bir katkıya
bakmak gerekiyor.
Birçok hikâye kitabınız var,
kitaplarınız değerli ödüllere layık
görüldü. Son kitabınız Kediler
Güzel Uyanır’da bir çırpıda biten
şahane öykülerden oluşuyor.
Yeni bir kitap hazırlığı var mı?
Var. Aslında birden çok dosya var
çalışma masamda. Ama ne zaman
tamamlanır, ne zaman yayıma hazır
hale gelir, hatta yayımlanır mı onu bilmiyorum. Zaten bunları düşünmeden
yazıyorum. Dedim ya, ben yayımından
çok o yazma sürecini seviyorum. Keşke
hiç tamamlanmasa ve hep o sürecin
içinde olsam diyorum bazen.
NTV Cumartesi’de birbirinden
güzel konuklar ağırlıyorsunuz,
dikkat çekici konuları ele alıyorsunuz. Sinema konusunda da
özelikle yeni Türkiye sinemasının
önemli isimlerini konuk ediyorsunuz. Sinemamızın gidişatını
nasıl görüyorsunuz?
Çok etkileyici, dünyada da sesini duyuran bir sinemacı kuşağı var şu anda
Türkiye’de. Harika işlere imza atıyorlar.
Bu övgüyü sadece yönetmenler düzeyinde söylemiyorum. Senaristler, görüntü
yönetmenleri, ışık ekipleri, teknik ekipler, sanat yönetmenleri, oyuncular… Bir
filmi oluşturan bütün aktörlerden söz
ediyorum. Artık genç, dünya sinemasını takip eden, yaratıcı fikirlere açık
bir yapımcı kuşağımız da var. Burada
sadece fiziksel bir yaş gençliğinden
değil, dinamik, meraklı araştırmacı ve
yenilikçi bir zihinden söz ediyorum.
Evet, bir yanıyla bu kuşağın üretimleri,
genel sinema seyircisinin gişe olarak
ilgisine dönüşmemiş olabilir ama zaten
öncelikli amaç da bu değil. Kısacası, sinemamızın şu anını üretim açısında çok
iyi buluyorum. Ama sinema konusunda
da kültür sanat politikaları açısından
aynı şeyleri söyleyemem.
Sinema konusuna İstanbul
Film Festivali hakkında devam
edelim, festivalde hangi filmleri
takip etme imkanı buldunuz,
genel olarak değerlendirebilir
misiniz?
Film film değerlendirmekten çok genel için bir cümle kurayım: Dünya film
festivallerine baktığımız büyük tabloda
İstanbul Film Festivali’nin önemli bir
yeri var. Biraz önce konuştuğumuz o
atak ve kendinden emin sinema kuşağının yetişmesinde de büyük rolü var.
Aynı değerlendirmeyi tiyatro festivali ya
da caz festivali içinde yapabilirim. Ama
konuya şuradan bakmalıyız; sadece
İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir
yanında farklı konularda yapılan festivallere, halkın ilgisi ne kadar oluyor?
İşte burada da dönüp dolaşıp aynı
noktaya geliyoruz; ülkenin bu konudaki
genel politikaları konusuna. Neyse, iş
yine biz seyircilere düşüyor. Festivallerimizi yalnız bırakmamız gerekiyor.
16 çevre
Karadeniz sahilinde
İstanbul’un uzak ilçelerinden ve İstanbul dışından gelen
hazırlık öğrencilerini ağırlayan Kilyos, bölüme başlayan
çoğu öğrencinin burnunda tüten, şehirden uzak ve havalar ısındıkça daha da güzelleşen bir yer.
MELİSA ATAY
[email protected]
Sarıtepe Kampüsü, Güney Kampüs’e
34 kilometre uzaklıkta, Karadeniz
sahilinde yer alıyor. Kampüse ulaşım Güney Kampüs’ten genellikle iki
buçuk saat arayla hareket eden 59
RK otobüsü ile sağlanıyor. Yolculuk bir saat sürüyor. Otobüslerin
dışında, bir diğer ulaşım aracı da
shuttle’lar. İki saatte bir shuttle ile
ücretsiz olarak Arıköy, Zekeriyaköy,
Uskumruköy ve Kilyos’taki marketlere gitmek mümkün.
Kampüs, 1. ve 2. Kilyos Yurtları,
YADYOK binası, lojman ve öğrenci yakınlarının ve yurtta kalmak
istemeyen öğrencilerin kalabileceği
bir sosyal tesisten oluşuyor. Bir spor
tesisi de inşaat halinde. Bunların
yanında, basketbol ve futbol sahaları
da var. Yemekhane, kantin, çamaşırhane, fitness, revir, kütüphane ve
laboratuvar hizmetleri de mevcut.
Öğrencilerin en çok tercih ettiği
mekan, öğrenci dostu fiyatları,
canlı müziği ve sıcak atmosferiyle
Tırmata. Tırmata sahilden yüründüğünde 5 dakika uzaklıkta bir
beach club. Sınavlar sonrası sınıfça
toplanıldığında kendinizi şarkılara
eşlik ederken ya da halay çekerken
bulmanız mümkün. Çok tercih
edilen bir diğer mekan da, YADYOK
binasında yer alan Lazy Hall (eski
adıyla no-name). Kaliteli müziği,
renkli koltukları ve loş ışığıyla sıcak
bir atmosfere sahip olan Lazy Hall;
bilardo, air hockey ve kutu oyunları
oynamak ve derbileri hep beraber
izlemek için mükemmel bir yer.
Gece 3’e kadar hizmet veren Lazy
Hall’den yurtlara yemek siparişi vermek de mümkün. Bir diğer
mekân ise kareoke etkinlikleriyle
öne çıkan Seanergy. Seanergy sahil
yoluyla 10 dakika uzaklıkta bir diğer
beach club. Bunlara ek olarak bir
de BÜMED’in işlettiği BURC Beach
var. BURC Beach sadece Mayıs-Eylül arası hizmet veriyor. Kilyos’ta
kalan öğrencilerin bu plaja girişleri
ücretsiz. BURC Beach’te kite board,
katamaran, rüzgar sörfü gibi su
sporlarını yapmak, plaj voleybolu ve
futbolu oynamak mümkün.
Ailelerinden uzakta yeni bir
okula, yurt hayatına ve şehre adapte
olmaya çalışan hazırlık öğrencileri
için ayrı bir kampüs oluşu, aslında çok güzel bir kaynaşma ortamı
yaratıp üniversite boyunca sürecek
güçlü arkadaşlıklar kurulmasına
vesile oluyor çünkü öğrenciler
sadece derste değil, dersten sonra
ANKET SONUÇLARI
Kilyos’un en büyük problemi nedir sizce?
%1
Kütüphane
%2
% 81
Temizlik
Ulaşım
%5
% 11
Diğer
Yemekhane
da hep bir arada. Kantinde sıra
beklerken, mutfakta yemek yaparken hatta otobüsteyken bile birisiyle
bir anda samimi olmak mümkün.
Ancak bu kampüsün bazı problemleri de mevcut. Otobüs seferlerinin
seyrek oluşu ve buna bağlı olarak
otobüslerin aşırı kalabalık olması en
büyük problemlerden biri. Yemekhaneden başka alternatiflerin çok az
oluşu, kütüphanedeki kitapların ve
kütüphanenin çalışma saatlerinin
yetersizliği, sosyal aktivitelerin azlığı
da başlıca problemlerden. Önceki
yıllarda Güney Kampüs’e ulaşımın
daha da seyrek oluşunu göz önünde
bulundurursak, öğrenci şikâyetlerinin ve tepkilerinin dikkate alındığını
açıkça görebiliriz.
Kısacası Kilyos, bir hazırlık
kampüsü olmasının yanında her
Boğaziçi öğrencisinin yaz aylarında
denize girmek, mangal yapmak ya
da şehirden biraz uzaklaşıp kafa
dinlemek için yolunun düşebileceği
yerlerin başında gelir.
G RÜŞLER
Kilyos’ta kalmaktan
memnun musunuz? Neden?
Tuğba Baycan - Batı Dilleri ve
Edebiyatları
Evet, memnunum çünkü rahat çalışma
olanakları var. Yurt imkânları biraz
eksik olsa da ihtiyaçları karşılıyor. Sessiz ortamı sayesinde derslere daha iyi
odaklanılabiliyor. İstanbul’dan uzak
olması İstanbul’u daha iyi tanımak
için bir fırsat, şehir hayatına hemen
alışmak zorunda kalmıyor insan.
Mert Şendağ - Uluslararası
Ticaret
Oldukça memnunum çünkü bence
“Zayıf olanlar geride bırakılır, güçlü olanlar yola devam ederler”
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
İstanbul’un atlattığı bir yağmurlu
gecenin daha ardından balkonumun
altında bitmeyen kedi sesleri vardı.
Ablamla koştura koştura kediyi
aramaya çıktık. Üzerini böcekler
kaplamış ve ölmüş bir yavru kedinin
yanında bir saniye bile susmayan bir
yavru kedi daha vardı. Fırtınayı dahi
atlatmış olan bu 2 günlük kediyi
eve aldık ve beyninin su topladığını
öğrendik. O günden beri yavru kedi
bizde ve hayata minik patileriyle
sıkıca tutunuyor, bırakacak gibi de
değil.
Doğanın kanunu olarak zayıf
olanlar geride bırakılır, güçlü olanlar
yola devam ederler. Bu “survivor”
kedi bana unuttuğum birçok şeyi
tekrar hatırlattı. Boğaziçi aslında
her gün göz önünde olan bir örnek,
ama bu daha acımasız olanı. Okul
hayatında, iş hayatında, sokakta, her
yerde gücü yetersiz kalanlar elenir.
Kendimi geliştirme açısından çok şey
var aklımda. Çalışmak istediğim yerler, bulunmak istediğim ortamlar ve
daha nice hayaller... “Bir şekilde yaparım, hayallerimi gerçekleştiririm.”
diyorum ama realitede o kediden
öğreneceğim çok şey var.
Evde bir de İran kedim var. O da
şanslı bir kedi, ama jenerasyonlardır şanslı ve güçlü olan bir soydan
geliyor. Bu kedimin sesi dahi çıkmaz,
belirli günlük rutini vardır ve böyle
de devam edecektir muhtemelen.
Yavrunun fark etmeden yanından
geçiyor genellikle ve benim ilgim
üzerinde olduğu müddetçe mutlu.
(Haksızlık etmeyeyim, çok duygusal
ve iyi huylu bir kedidir.) Doğanın
bütün kanunları herhalde bu iki kedi
üzerinde gözlemlenebilir, ince bir
şekilde analiz edilebilir.
Yaşam savaşının, başarmanın
zorluklarının yanı sıra bir de önemsiz
şeyler ön plana çıktı benim için.
Daha bir hafta önce gereksiz ve basit
nedenlerden dolayı kaybedilen arkadaşlıklara üzülüyordum ben. Birçok
şey gözümde büyük değer kaybetti
ve dönüp bakmadığım şeyler haline
geldi. Bir yandan başarmanın, azmin
önemini düşünürken, diğer taraftan
da “Ne kadar önemsiz şeyler bunlar.”
deyip kendi içimde çelişiyorum.
Yavru kediye daimi bir yuva arıyorum. O da gidecek, farklı hayatlar
görecek. Benim hiç unutmayacağım
bir anım olarak kalacak.
çevre
Boğaziçi
beraber atlatma şansını buluyor.
Huzurlu, keyif verici ve hepsinden
öte tamamen “bize ait” bir yer. Yanı
başında deniz olması açık ara en iyi
özelliği. Ama şehirden bu derece
uzak olan bu kampüse daha fazla
fasilite sunulmuş olmalıydı, başka
bir şekilde söylemek gerekirse,
öğrenciler kampüsten çıkmadan her
şeyi yapabilmeliydi. En son ve en
çok vurgu ile söylenmeyi hak eden
negatif özellik ise, Kilyos’un en zayıf
halkası olan 2.Kilyos Yurdu’dur diye
düşünüyorum.
Melis Topoyan - Çeviribilim
Memnun değilim. Aslında güzel
bir yer, sessiz sakin ama hiç okul
gibi değil sanki tatil sitesi. Ulaşım
sıkıntısı güzelliğini bastırıyor. Hem
1 saat yol, hem araçların azlığı...
Şehirden ve ana kampüslerden çok
uzak olması sosyal açıdan da etkiliyor, Kilyos’ta fazla bir sosyal aktivite
de yok.
ideal kampüs şehirden uzak olmalı.
Şehirden uzak olma şartını yerine getirmekle beraber Kilyos’un
“ideal” olduğunu söylemek zor.
Eksiklerinden önce artılarından
başlamak daha iyi olur. Ne trafik, ne
gürültü, ne kötü hava/çevre ne de
şehrin olumsuz etkileri var. Başka
şehirlerden yeni gelmiş yüzlerce
yaşıt genci kaynaştırma imkânını
sunuyor. Yeniler burada sosyalleşme ve evden ayrı geçen ilk yılı
Sizce Kilyos’un en büyük
eksiklikleri neler? Bu
konularda neler yapılabilir?
Furkan Tefe - Kimya
Mühendisliği
C
M en
Y büyük
CM MY problem
CY CMY K ulaşım
Bence
17
imkânının yetersizliği. Otobüsler
çok kalabalık ve seferler çok seyrek.
Çözüm olarak kalabalık olan öğlen
ve akşam saatlerine ek seferler
konulabilir.
Bunun dışında, kampüs içindeki barın kapatılması, kulüplerin Kilyos’a
ilgisizliği ve spor olanaklarının
yetersizliği gibi problemler de var.
2. yurdun diğer yurttan 10 yıl sonra
inşa edilmesine rağmen koşullarının yetersiz olması, tuvalet banyo
ve mutfakların dışarıda olması, bir
koğuş gibi olması da çok büyük bir
problem. Bunu içinde 2. yurttaki
odalar iki kişiye indirilip boş bina
ona göre şekillendirilebilir.
Dirim Altunbaş - Endüstri
Mühendisliği
Bence Kilyos’un en büyük problemi
ulaşımdı! Ancak 2009-2010 döneminde yapılan Kilyos eyleminden
sonra okul atabileceği adımları attı.
Örneğin; otobüslerin kalitesi yükseltildi, sefer sayısı arttırıldı. Sonuçta
ulaşım sorunu Kilyos Kampüsü’nü
Bebek’e taşımakla çözülecek bir
problem değil. Asıl sorun Kilyos’ta
yaşayan insanların Güney Kampüs’e
gelme ihtiyaçlarının azaltılması, bu
da anca Kilyos’un daha bayındır
hala getirilmesi ile çözülebilir.
18 mekan
YETKİN GİRGİN
[email protected]
EKİN CAFE
Salih Bey ve Müşerref Hanım’ın karı
koca olarak işlettikleri Ekin Cafe, öğrencilere aile sıcaklığında bir ortam
sunuyor. Bütün yemekleri Müşerref
Hanım kendisi yapıyor. Mekanda
kahvaltı tabağı; zeytin, beyaz peynir,
tereyağı, bal-kaymak, reçel, domates,
salatalık, salam, kaşar peynirinden
oluşuyor. Ayrıca isteğe göre sahanda
veya haşlanmış yumurta ve sınırsız
çay içeren bu tabak gayet doyurucu. Beş yıldır dükkânı işleten Salih
Bey, bütün malzemelerin en iyisini
kullandıklarını ve kesinlikle herhangi
bir katkı maddesi içeren malzeme
kullanmadıklarını belirterek önce insan sonra ticaret düsturuyla hareket
ettiklerini söylüyor. Kahvaltı tabağının yanı sıra Ekin Cafe, müşterilerine
ev yemekleri, zeytinyağlılar ve balık
çeşitleri de sunuyor. Haftasonları
oldukça kalabalık olan mekân hafta
içi nispeten daha sakin. Salih Bey ve
Müşerref Hanım’ın son derece güleryüzlü ve sevecen olmaları da mekânın tercih edilme sebeplerinden biri.
Kahvaltı Tabağı: 8 TL
Bir başkadır
Hisarüstü’nde
kahvaltı…
Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci olmak demek Hisarüstü’nde
yaşamak demek. Bu da çoğunlukla Hisarüstü’ndeki
mekânlarda vakit geçirmeyi kaçınılmaz kılıyor. Bu yerler
arasında en çok kullanılanlardan bazıları da size “Bir başkadır
Hisarüstü’nde kahvaltı...” dedirtecek mekânlar.
TAVACI RECEP USTA
Aslında kebap çeşitleriyle ünlü olan
Tavacı Recep Usta, boğaz manzaralı
yerinde müşterilerine serpme, normal serpme ve kahvaltı tabağı olmak
üzere 3 çeşit kahvaltı imkanı sunuyor. Serpme ve normal serpmenin
fiyatları biraz daha pahalı ama içeriği
de orantılı olarak daha fazla. Bu tür
klasik kahvaltıların yanında menemen ve omlet çeşitleri de bulmanız
mümkün. Havaların da güzelleşmesi
ile açılan bahçesinde kahvaltıların
daha da güzelleşeceği kesin. Yemeklerinin yanında çalışanların son derece nazik ve samimi tavırları mekanın
ününe yakışır nitelikte.
Kahvaltı Tabağı: 10 TL
MUTFAK
İşletmeciliğini Erol Durak’ın yaptığı
mekânın sahibi Sibel Dalda. Toplamda altı kişinin çalıştığı Mutfak’ta her
şey kendi imalatları. Kahvaltı tabağında 12 çeşit kahvaltılık ve sınırsız
çay bulabilirsiniz. Ayşegül’ün Tabağı
adlı alternatif bir kahvaltı tabağı
da daha makul fiyatlı bir kahvaltı
arayan öğrenciler için oluşturulmuş.
Kahvaltı tabağı dışında sade menemen de favoriler arasında, ayrıca
ek malzemeler ekleme seçeneği de
mevcut. 6 kaşık ve 10 kaşıktan oluşan
zeytinyağlı tabağı ilgi çekici menüler
arasında. Bunların yanı sıra günün
yemeğini, çeşitli ev yemeklerini ve ev
yapımı tatlıları bulabilmek mümkün.
Çalışanların cana yakın tavırları ve
öğrencilerle kurdukları yakın dostluklar mekânın hemen her daim dolu
olmasını açıklıyor.
Kahvaltı Tabağı: 9 TL
bulunuyor. Son derece rahat ve sıcak
olan bu ortamda öğrencilere wireless
hizmeti de sunuluyor. Öğrenciler,
ödevlerini ve projelerini çok rahat bir
şekilde rahatsız edilmeden yapabiliyorlar. Bizi son derece sıcak bir şekilde karşılayan ve bütün sorularımızı
içtenlikle cevaplayan Kadriye Yılmaz,
ev yapımı mantılarının çok güzel
olduğunu ayrıca belirtiyor. Mekân
ayrıca birçok pasta ve tatlı çeşidi de
sunuyor. Patronun ve çalışanların
çok titiz olmasından dolayı temizliğe
de çok önem veriliyor ve temizlik
günlük olarak yapılıyor. Mekânın
Hisarüstü’nün en işlek noktasında bulunması da tercih edilirliğini
arttırıyor.
Kahvaltı Tabağı: 7 TL
KALE PASTANESİ
EKİN CAFE
TAVACI RECEP USTA
HİSAR CAFE
MUTFAK
Cemal Girgin’in sahibi olduğu mekânda
Kadriye Yılmaz dört
senedir çalışıyor. Biz
de mekan hakkındaki bilgileri Kadriye
Hanım’dan aldık.
Kahvaltı tabağı 12
çeşitten oluşuyor ve
sınırsız çay içeriyor.
Kahvaltılık olarak ayrıca poğaça, börek ve
menemen çeşitleri de
HİSAR CAFE
Kale Pastanesi, Boğaziçi Üniversitesi
kantinlerine ve civardaki yerlere uzun
suredir poğaça ve simit satarak Rumelihisarı bölgesinde çokça tanınan
bir yer haline gelmiş. Son 25 senedir
ise değişen şartlar neticesinde sadece
kahvaltıcılık hizmeti veren bir işletme
haline elmiş. Kale Pastanesi, müşteri
ile samimi muhabbeti ve herkese eşit
hizmet vermesi nedeniyle Rumelihisarı bölgesinin en çok tanınan ve sevilen
kahvaltıcısı unvanını da kapmış
gözüküyor. Bu mekanı diğerlerinden
farklı kılan sahibinin mekanı oldukça sahiplenmesi, zengin kahvaltılık
seçenekleri ve ürünlerin Türkiye’nin
belirli yerlerinden taze olarak getirtilmesi. Mesela, zeytinyağını sadece
Cunda Adası’ndan getirtmekteler.
Boğaza nazır Kale
Pastanesi’nde ortalama bir kahvaltı
kişi başı 30 TL
civarında olmakla
birlikte Boğaziçi
öğrencisi olduğunuzu söylediğinizde bu rakam
20 TL’ ye kadar
inmekte.
Kahvaltı Tabağı: 20 TL
KALE PASTANESİ
umumi
Gülümseyen sesler ve küçük ayaklar
Gün, pis soluk benzini
bana gösterdiğinde bir kez
daha mutsuzluk kaplıyor
içimi. Ruhsuz ve anlamsız
bir güne daha uyanmak
canımı sıkıyor. Sabahın
SİNEM ÜLÜŞ
o saatinde güneş henüz
[email protected]
kendisini gösterememiş,
gökyüzüne çirkin bir gri
inmiş. Ve sıcacık yatağımdan kalkıp bu güne nemli
bir başlangıç yapmak zorundayım ben, ve sen, ve o, ve
hepimiz.
Gün ve gece. Biri öylesine çirkin, öteki ölümüne
güzel.
Gün, başlarken soluk benizlidir. En yoğun zamanlarında, ya o bunaltıcı sıcağıyla seni kavuracak ve
ışıklarını gözüne sokacaktır ya da renksizliğine devam
edecek ve mutsuzluklara mutsuzluk katacaktır. Tam
“her şey bitti, dönüş yolundayım artık” dediğinde ise
son silahının üstündeki örtüyü bir hışımda kaldıracak
ve çakal güneşi dediğimiz turuncu ışıklar altında tüm
insanlığı kör edecektir.
Gece ise mükemmel bir şeydir. Gündüzün pusundan kurtulup gecenin müthiş karanlığına adım
attığımız anlar, günün belki de en verimli anları
olacaktır. Saatler boyu aynı karanlıkla sarmalar insanı,
aynı kararlılıkla. Benim gibi geceye âşık insanlar, onun
uyuyarak heba edilmesine sonuna kadar karşı çıkar;
soluk ve serin sabahlar dururken, gece uyumak zorunda olduğu için acır insanoğluna.
İşin en kötü tarafı, bu mecburiyetten güne mutsuz
başlar böyle insanlar. Erkenden okula ya da işe gitmek
zorunda olduğum için mesela, asla uykumu alamayıp
iğrenç bir sabaha merhaba diyor ve bütün sinirimi sırt
çantama atıp çıkıyorum evden. Her gün geç kalıyor ya
da geç kalma tehlikesi geçiriyorum. Zaten uyuyamadığım için tavan yapmış olan gerginliğime, geç kalma
duygusu da bonus oluyor.
Her gün karşılaştığımız ve tanımadığımız binlerce
yüz, gün geçtikçe daha da gerginleşiyor. Uyku, gün
içinde yaşadığın bütün travmaları tamir etmen için
varken, sen erkenden gri sabaha uyanarak yepyeni bir
travma daha ediniyorsun. Beyninin sınıflandırma ve
raflama işlemini bitirmesine izin vermeden 8-9 saatlik
bir çalışmaya maruz tutmak üzere yollara atıyorsun
kendini. Ve bunu gün boyunca taşımak zorundasın.
Stresinin katlanarak arttığını sen de hissedebiliyorsun
değil mi?
Metrobüste, dolmuşta, metroda ya da vapurda öylesine gülümseyen biriyle karşılaştın mı hiç? İnsanlar
koşar, insanlar yetişir, insanlar doluşur. Ve o hengâ-
Değişim
İnsanlar dünyaya
geldiklerinden beri o
kadar şeyi değiştirdiler
ki artık bu değişimin
farkına bile varamayacak
bir hal aldılar. Amaçları
MEHMET ÇİNAR
ise sadece değişim ve
[email protected]
gelişimdi.
Önce tabiatın kemikleri diyebileceğimiz dağları taşları yerlerinden
oynatıp doğaya tekrar şekil vermeye çalıştılar. Bir
insan bedenindeki damarlarda akan kan misali olan
nehirleri, akarsuları, gölleri değiştirdiler. Barajlar
mede beni güne olan tüm nefretimden sıyıracak ve
gerçekten mutlu edecek iki şey vardır:
Yürürken çizgilere basmamak için
adımlarını dikkatle atan minik bir çocuk.
Bu çocuğu gözünüzde canlandırabiliyorsunuz değil
mi? Bir zamanlar hepimiz, o çocuktuk. Ve o zamanlar,
yerdeki karoların sadece içine basmak için verdiğimiz
kıyasıya mücadele ile bir başkasını böylesine gülümsetebileceğimizin de farkında değildik. O çocuk da
farkında olmadı, oynamaya devam etti.
Sokak müzisyenleri.
Sevgilinle yaptığın tartışmayı, sevdiğin birinin
rahatsızlığını, iş yerinde yaşadığın gerginliği ya da yürümeyen projenin akıbetinin ne olacağını düşünmeye
kendini öylesine kaptırmışken, sahibini bilmediğin bir
yerden gelen canlı ve tatlı bir tını dikkatini dağıtıyor.
Ben gülümsemeye başlıyorum, ve benim gibi bir iki
kişi daha. Gülümsememi gören kadın, cevap veriyor
bana göz kenarındaki küçük bir kıvrılmayla. Sonra bir
başkası ve bir başkası...
Her müzik herkese hitap edecek diye bir dayatma
elbette yok. Fakat sokak müzisyeninin yaptığı müzik,
dolaylı olarak herkese hitap ediyor; kemençesi de,
gitarı da, saksafonu da.
Denir ki; gün insanlığa ne kadar karşı olursa olsun,
gece tüm verimliliği ve tazeliğiyle insana hizmetini
sürdürecek. Küçük ayaklar ve tatlı sesler de güne karşı
verdiğimiz savaşta yanımızda olacak. Benim hala
umudum var.
yapıp doğanın damarlarını kestiler. Daha sonra
tabiatın akciğerleri dediğimiz ormanları, ağaçları yok
ettiler. Bunların yerinde iradelerini ve özgürlüklerini
çaldıkları kendi bitkilerini yetiştirdiler. Boyunları
eğik, iradesiz bitkiler... Bunlar da yetmedi insanoğluna. Bir insanın nefesini kesercesine doğanın rüzgarını değiştirdiler boynu bükük bitkileri ayakta kalabilsin diye. Ama yetmedi yine... Kimyasal maddeler
üretildi, doğanın göğsünde kocaman çukurlar oluştu.
Tabiatın mizacı diyebileceğimiz mevsimleri değişti...
Göğsünü deldiler, kolunu kanadını kırdılar, nefessiz
bıraktılar, dersini soydular, damarlarını bağladılar
tabiatın...
Tabiat çok kızgın... O kadar kızgın ki yerinde
duramıyor, adeta tir tir titriyor. İçinde fırtınalar
kopuyor. Derin derin nefes alıyor... İntikam almaya
hazırlanıyor doğa, çok derin ve büyük bir intikam.
19
Sen de
istiyorsun
aslında
Evet, kadın
olmak zor
ama her
yerde farklı
şekillerde
zor. Küçük
BERNA ERDEN
şehirlerde
[email protected]
laf olur
kaygısıyla
erkek arkadaşıyla gezemeyen kadınla,
iş yerinde o bilgili, görgülü erkeklerin
“Kadınlar bu işten anlamıyor.” sözlerine maruz kalan kadınlar arasında bir
fark yoktur. Zaten erkekler daha iyi
tanır kadınları, kadınlar adına kararları verir, kadınların ne düşündüğünü
hemen anlar, kıyafetlerini, hayatlarını
seçer. Maalesef ki bu sorunlar her
yerde var ama gerçekleri görüp itiraf
edebilen, düzeltmeye çalışan çok azdır.
Bu olayları uydurmuyorum ya da
başkalarının hayatlarından çalmıyorum. Hepimiz birebir bu zorlukları
yaşıyoruz. Mesela bazı geceler uyku tutmaz ve ben o sırada hep dışarı çıkıp yürümek isterim. Ama geç saatte sokaklar
bizi kabul etmez. Eğer denerseniz araba
üzerinize kırılabilir, zaten arabadakilere göre, işte bu noktada erkek zekası
sizin düşüncelerinizi de okuyabiliyor,
siz de istiyorsunuzdur. Polisi ararsanız
önemsenmezsiniz, “Evet, evet.” denilir,
şak kapatılır. Ne devlet yanınızdadır, ne
aile, ne de çevre...
Ama asıl olay erkeklerin hep asıl
yetkinin kendilerinde olduklarına
inandırılarak büyütülmesi: ataerkil.
Taksim’de yürüyorum. İki başörtülü
kadın yanlarında çocukları ile vitrinlere
bakıyorlar. Kadının biri vitrinde bir
kıyafet beğendi, tek omzu açık süslü bir
elbise. Bu sırada 5-6 yaşlarındaki oğlu
demez mi: “Hayır anne sen o kıyafeti giyemezsin, sen kapalısın.” Kadın
çocuğa tamam mamam dedi, çekti gitti.
“Ben istediğimi giyebilirim.” ya da “Oğlum bu benim kararım.” gibi benzeri
cümleler kurmadı bile. İşte toplum,
erkekleri küçüklükten itibaren böyle
eğitiyor. 5 yaşındaki bir çocuk da 50 yaşındaki bir adam da kadınların kıyafet
seçimlerinde asıl sözün kendilerine ait
olduklarını sanıyor. İşin özü: Temelden
gelen bir bozukluk var.
Ah o kıyılamayan erkek çocukları,
nasıl büyüyorsunuz öyle? Tacizi, tecavüzü gerçekleştirirsiniz ama kadındır
yoldan çıkaran. Ah aileler... O küçük
sevimli çocuklara emretme yetkisi
vererek birer canavar yaratıyorsunuz,
kadınları sınırlara mahkum ediyorsunuz. Zaten bu sokaklar kiminki? Ben
bir kadın, pardon bayan olarak sokaklarda, kamusal alanda, özel yaşamda,
her yerde görevlerimi ve sınırlarımı
bilmeliyim.
20 kampüsten
Kol Düğmeleri
KADİR AYDIN
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal
Hizmet Kulübü, 2010 yılı yaz
aylarında başladığı Kol Düğmeleri Projesi’ne tüm hızıyla
devam ediyor. 18-21 yaş arası
akranlarla Metris T tipi Ceza
ve İnfaz Kurumu’nda sürmekte
olan programda amaç, sanatın
birleştirici gücüyle mahpustakilere üretkenliklerini gösterecek
alanlar açmak. Haftada üç gün
ikişer saat mahpuslar ve gönüllüler olarak bir araya geliniyor,
“Onlar dışarı çıkamıyorsa biz
içeri girelim” söylemiyle yola
devam ediliyor.
Mart ayının başında mahpusların, gönüllülerin yazı ve
resimleri ile serbest yazılarının
bulunduğu “Kol Düğmeleri”
adlı bir dergi çıkarıldı. Kulübün,
Mayıs ayında çok daha geniş
kapsamlı bir dergi çıkarma
fikri mevcut. Derginin yanında
kampüste hapishaneler üzerinde
farkındalığı arttırmak amaçlı “cezaevlerinde hak ihlalleri” konulu
bir panel düzenlendi.
Proje sürecinde mahpuslardan alınan geri dönüşler oldukça
fazla. “Tiyatro çalışmaları başladığından beri koğuştaki arkadaşlarımın birbirine davranışları de-
ğişti.” ve “ Eskiden mahkemede
çekiniyordum, konuşamıyordum,
artık kendimi çok rahat ifade
ediyorum.” sözleri bunlardan
sadece birkaçı.
Projenin içindeki gönüllülerden Dilşad Turan’dan aldığımız
bilgilere göre, proje Mayıs ayında
hapishane sınırları içindeki
bir salonda yapılacak, gönüllü
ve mahpusların ortak ürünleri
olacak iki tiyatro gösterisinin
ardından bu dönem son bulacak.
Proje süreci yaz çalışmalarıyla
devam edecek, daha kapsamlı
yeni bir proje ile Eylül ayında
yeniden başlayacak.
“Boğaziçi’ne nasıl hazırlanıyorsun?” adlı yarışmada birinci
olan fotoğraf.
Artık sosyal
medyada da
öndeyiz!
DENİZ YEŞİL
[email protected]
Olaylar olaylar...
BARAN KARACA
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesi bu sene
ulusal ve uluslararası basında
da zaman zaman geniş yer bulan
sosyal sorumluluk projeleriyle ve
eylemleriyle gündeme geldi. İki
ayda bir çıkan ve okulun nabzını
tutan Dinamik Gazete’de daha
önce yer veremediğimiz bazı
haberleri derledik.
Boğaziçi’nde katliam:
35 ölü!
Bazı basın organlarına
bu sözlerle yansıyan sıradışı eylem, Roboski(Uludere)
Katliamı’nı protesto amacıyla
Kuzey Kampüs’te gerçekleşti.
Aptullah Kuran Kütüphanesi’nin
önündeki alanda toplanan 35
öğrenci; önce uçak, sonra bomba
seslerinin ardından diğer öğrencilerin şaşkın bakışları arasında
yere yığıldı. Temsili cesetlerin
etrafını tebeşirle çizen protesocu
öğrenciler, hazırladıkları video ve
çıkardıkları “Pek Radikal” isimli
gazeteyle tepkilerini dile getirdi.
Bunun dşında, yine Aptullah Kuran Kütüphanesi önünde kılınan
cenaze namazı ve Güney Kampüs
girişinde, yoğun polis gözetiminde yapılan protesto, Uludere
olaylarını kınayan eylemler
olarak basına yansıdı.
“Öğrencime Dokunma!
Arkadaşıma da!”
Boğaziçi’nde bir başka büyük
protesto da Tarih bölümü ikinci
sınıf öğrencisi Şeyma Özcan’ın
tutukluluğuna yönelik gerçekleşti.
“Arkadaşın tutuklu. Haberin var mı?” afişleriyle Güney
Kampüs’te gerçekleşen, bir de
imza kampanyası başlatılan
eylem, öğretim görevlilerinden
de önemli destek gördü.160
akademisyenin imzaladığı basın
açıklamasını okuyan hocalar,
“Öğrencime dokunma!” dedi.
Boğaziçili akademisyenler, daha
önce de BDP Anayasa Hazırlık
Komisyonu Üyesi Prof. Dr.
Büşra Ersanlı’nın tutukluluğunu protesto amacıyla Güney
Kampüs’ten Aptullah Kuran
Kütüphanesi’ne yürümüş ve
benzer şekilde imzalı bir basın
açıklaması yapmıştı.
Metris, Tarlabaşı,Van…
Bunlar ve benzeri eylemlerin yanı sıra oluşturdukları
“Yüzleşme Labirenti” ile öğrenci
ve gazeteci tutuklamalarına,
KCK operasyonlarına, siyasi
gündem oluşturan geçmiş ve
güncel birçok konuya tepkilerini gösteren Boğaziçili
öğrenciler öte yandan birçok
sosyal sorumluluk projesini
gerçekleştirdi. Özellikle BUSOS
(Boğaziçi Üniversitesi Sosyal
Hizmet Kulübü) öncülüğünde
gerçekleştirilen Van’a malzeme
ve gönüllü öğrenci gönderilmesi, Tarlabaşı’ndaki çocuklara
yönelik çalışmalar gibi sosyal
sorumluluk projeleri büyük
takdir topluyor. BUSOS’un en
dikkat çekici çalışması ise Metris Cezaevi’nde tutuklu öğrencilerle ortaklaşa çıkarılan Kol
Düğmeleri isimli dergi. Kulüp
ayrıca, tutuklu gençlerin yazı ve
şiirlerinin kendi el yazılarıyla
yayınlandığı dergiyle aynı adı
taşıyan bir tiyatro eğitimi projesi ile İnsancıl, Yel Değirmeni ve
Gülen Gözler isimli projeleri de
yürütüyor.
Başka başka?
Okulda yürütülen çalışmalar bunlarla sınırlı değil.
Çevre bilincini de bir toplumsal sorumluluk olarak gören
BÜÇEK’in (Boğaziçi Üniversitesi Çevre Kulübü) faaliyetleri
de okul gündeminde önemli yer
tutuyor.
Sağlıklı tarım yapmak
amacıyla okul arazisinde bir
tarla satın alan, Rektörlük ve
Çevre Bilimi Enstitüsü ile geri
dönüşüm ve sürdürülebilirlik
çalışmaları yürüten kulübün
en önemli etkinliği ise Greenfest. 14-15 Mayıs tarihlerinde
gerçekleşecek, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ödüllü,
Türkiye’nin tek yeşil festivali
olan bu etkinliğin onur konuğu
ise kulüpten Aykut Kale’nin
belirttiği üzere Godzilla olacak.
Ayrıca, gazete haberlerinde
ve köşe yazılarında kendine
yer bulan, feminist öğrenciler
tarafından Hisarüstü’nde artan
taciz olaylarını protesto amacıyla gerçekleştirilen yürüyüş de
önemli bir etkinlik olarak göze
çarpanlar arasında.
Boğaziçi Üniversitesi Facebook sayfası oldukça ilgi çeken fotoğraf yarışmalarına devam
ediyor. Geçtiğimiz aylarda başlayan bu zincirin devamında ilk olarak üniversite sınavlarına hazırlanan lise öğrencilerine yönelik bir
fotoğraf yarışması yapıldı. “Boğaziçi’ne nasıl
hazırlanıyorsun?” adlı yarışmada gelecekte
Boğaziçi Üniversitesi’nde okumayı hedefleyen
gençler nasıl çalıştıklarını, Boğaziçi’ne nasıl
hazırlandıklarını kendi objektiflerinden üniversitemizin Facebook sayfasında paylaştılar.
Türkiye’nin dört bir yanından hem küçükler
hem de büyükler fotoğraflarını yolladılar.
Kuşadası Derici Mustafa Gürbüz Anadolu
Lisesi öğrencisi Alaz Sümer’in “Başak Burcu
Öğrenci” adlı fotoğrafı 4500’e yakın beğeni
sayısıyla birinci oldu ve Alaz Sümer Boğaziçi
Üniversitesi’nde kampüs gezisinin sahibi
oldu.
Hemen ardından öğrenciler için tatlı bir
rekabete yol açan “Petekler mi, yoksa Manzara mı?” adlı anket yarışmasında öğrenciler
havaların da ısınmasıyla okulda arkadaşlarıyla vakit geçirdikleri yerleri oyladılar. Şüphesiz
üniversitemizin en çok beğenilen iki yeri hem
ortamıyla hem de eşsiz manzarasıyla Petekler
ve Manzara. Eşsiz ikilinin rekabeti sonsuza
dek sürecek gibi görünse de bu oylamadan
Manzara %57 ile galip çıktı.
Son olarak “Boğaziçilinin Kamerasından”
adlı bir fotoğraf albümü oluşturuldu. Öğrenciler Boğaziçi Üniversitesi’nin kendi objektiflerindeki yansımalarını burada paylaşıyorlar.
Ortaya eşsiz güzellikte fotoğrafların çıktığı
albüme hâlâ fotoğraf eklemek mümkün.
Boğaziçi Üniversitesi son aylarda sosyal medyadaki etkinliğinin meyvesini aldı.
İnsan Toplum ve Teknoloji Derneği (İTTD)
Akademik Araştırmalar Koordinatörlüğü’nde
yapılan araştırmaya göre Boğaziçi Üniversitesi sosyal medyayı en iyi kullanan üniversite
oldu. 141 üniversite arasında yapılan araştırmada Boğaziçi Üniversitesi hem Facebook
kullanımında hem de Twitter’daki takipçi
sayısında ilk sırada yer aldı.
kampüsten
21
#cekiyorumcunku hashtag’ine ödül!
“Hayatı Halaya Alıyoruz” etkinliği, “Genç Maceracı” uygulaması, “Çektin mi, çekmedin
mi!” kısa tanıtım filmi derken
ADventure Reklamcılık
Yarışması’nda finale gelindi.
Dört yıllık bir aradan sonra bu
yıl yeniden düzenlenen ADventure, 13 Mayıs Pazar günü
şampiyonunu belirliyor.
Final sunumu öncesinde
reklam dünyasının duayenleri
ile genç reklamcıları buluşturmak için Boğaziçi Üniversitesi
Güney Kampüs’te düzenlenecek kokteyle reklamcılığa ilgi duyan tüm öğrenciler davetli.
Başından beri “viral” konsepti ile hazırlanan yarışmada ADventure kokteylinin başlaması ile birlik-
te #cekiyorumcunku hashtag’li
tweetler atılmaya başlanacak.
Dert çeken de viral çeken de 13
Mayıs Pazar günü tweet atacak;
dertlerine, virallerine çözüm
bulacak. #cekiyorumcunku
hashtag’i ile atılan tweet’lerden
en çok retweet alan iki kişiye
iPod shuffle verilecek. Yarışmaya gelememiş olsanız bile
bilgisayar başından tweet
atarak iPod kazanma şansı
yakalayabilirsiniz.
Yalnız dikkat! Yarışma jürileri; Alemşah Öztürk, Arda
Erdik, Burcu Sarar, Kübra Sönmez, Murat Hatip,
Özgür Alaz, Şirin Bayülgen ve Yalçın Pembecioğlu da iPod yarışında mücadele ediyor olacak.
Şimdiden herkese bol şans!
ESN Akdeniz Cultural Medley
Erasmus Student Network(ESN),
36 ülkede faaliyet gösteren, European Commission’un resmi olarak
desteklediği, 12.000 üyesiyle
150.000 değişim öğrencisine hizmet veren bir öğrenci organizasyonudur. Türkiye’de ESN Turkey
yapısı içerisinde 28 üye okul
bulunmaktadır ve ESN Boğaziçi de
bu üyelerden bir tanesidir.
Bir ESN organizasyonu olan
Cultural Medley, her sene seçilen
farklı bir ülkede yapılıyor ve bu sene de ESN
Türkiye bu uluslararası organizasyona ev sahipliği yapacak. Sadece ciddi oturumların değil,
9. Radyo Boğaziçi Müzik
Ödülleri muhteşem
bir törenle sahiplerine
kavuşuyor!
Boğaziçi
Üniversitesi
öğrencilerinin
ve Radyo Boğaziçi dinleyicilerinin Nisan
ayı boyunca
internet üzerinden verdiği
oylarla seçilen
Türkiye’nin
‘en’leri, ödüllerini almak
üzere okulumuza geliyor. Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Müzik Ödülleri Töreni birbirinden ünlü
isimlerin katılımı, canlı performanslar ve sürpriz
konuklarıyla 10 Mayıs Perşembe saat 17.00’de
BÜMED Üst Bahçe’de gerçekleşecek. Gelin ve siz
de bu muhteşem akşamın bir parçası olun!
kültürel kaynaşma ve sosyalleşmenin de ön planda olduğu bu organizasyon, ESN Akdeniz tarafından
28 Hazıran-2 Temmuz tarihleri
arasında Antalya’da düzenlenecek.
Her ülkeden 2 kişi olmak üzere,
36 ülkeden 72 kişilik kontenjan
var. Birinci ve ikinci tur kayıtları
yapılacak. Katılım ücreti 90 euro;
konaklama, 3 öğün yemek ve şehir
içi ulaşım dahil. Katılımla ilgili
detaylı bilgi için okulumuzdan ESN
Türkiye Ulusal Yönetim Kurulu’ndan Can Ozan
İlgürgen’le [email protected] mail adresinden
iletişime geçebilirsiniz.
İlkokulumuz 2012
Boğaziçi Üniversitesi Yapı Kulübü(BÜYAP) tarafından bu yıl 3.’sü gerçekleştirilecek olan İlkokulumuz Projesi, toplumun unutulan diğer bir kesimi
olan otistik çocuklar için eğitim merkezi yapmayı
amaçlamakta. Yapılan araştırmalar sonucunda
İstanbul’un Anadolu Yakası’nda sadece bir eğitim
merkezi olduğundan ve bu okulun yükü kaldıramadığından dolayı 400’e yakın aile sırada bekliyor. Bu
ihtiyacı karşılamak amacıyla BÜYAP ve Ümraniye
Belediyesi arasında varılan mutabakatla Ümraniye
ilçesinde belediye tarafından bağışlanan araziye
Sinpaş ana sponsorluğuyla 3 katlı 10 derslikli
Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi inşa edilecek ve
ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilecek.
Projenin inşaatına Haziran ayında başlanması ve
Eylül ayında tamamlanarak yeni eğitim yılına yetiştirilmesi planlanmaktadır. İlk projesini Düzce’nin
Balatlı Köyü’nde depremden zarar gören bir köy
okulunu onararak ve 3 derslikli ek bina inşa ederek
gerçekleştiren BÜYAP, geçen yıl da Ağrı’nın Tezeren Köyü’nde BRM (Boğaziçi-Robert Mezunları)
işbirliğiyle 9 derslikli bir okul inşa etmişti.
Boğaziçi Üniversiteli öğrenciler BÜYAP’a gerek
sponsor sağlamak noktasında, gerekse varlıklarıyla
manevi destek sağlayabilirler.
“Bırakın, Pazarlama
Sizi Baştan Çıkarsın!”
15. Brandmarker Uluslararası Pazarlama İletişimi
Kongresi için geri sayım başladı. 17-23 Haziran
tarihlerinde gerçekleşecek olan uluslararası aktivite, bu sene de katılımcılarına, pazarlamayı farklı
bir pencereden görme fırsatı sunuyor. Boğaziçi
Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü, “Marketing will seduce you!” sloganıyla yine pazarlamanın
kapılarını sizin için aralıyor.
Ana sponsorluğunu Unilever’in üstlendiği
Brandmarker, 15. senesinde “social” temasıyla
karşımızda. Ekip, bu yıl da dünyanın dört bir yanından gelen ve pazarlamaya ilgi duyan üniversite
öğrencilerinin pazarlama ve iletişim dünyasındaki
son gelişmeleri duayenlerin ağzından dinlemelerini amaçlıyor.
Hafta boyunca katılımcılar, “Markaların Sosyalleşen Stratejileri, Sosyal Oyunlar ve Sosyalleşen
İletişim Kanalları” hakkında bilgi edinme fırsatı
yakalayacak. Bunun yanı sıra son gün “sürdürülebilirlik” üzerine yoğunlaşılacak. Bu sene her
zamankinden farklı olarak Unilever’in sponsorluğunda bir hafta süren bir vaka yarışması düzenlenecek. Kongre boyunca Eser Borak, BJ Cunningham, Haluk Sicimoğlu, Bahadır Varol, Niels van
der Linden, Roman Rackwitz, Alex Pages, Fatih
Güner, Vadi Efe, Turgay Adıyaman gibi alanlarında uzmanlaşmış isimler katılımcılarla buluşacak.
Bu sene bir de ek olarak PixelPlus tarafından sosyal oyunlar üzerine bir workshop düzenlenecek ve
farklı alanlarda uzmanlaşmış ajansların katılımıyla
“Agency Summit” geçekleşecek.
Bu kaliteli organizasyonun en önemli parçalarından biri de kusursuz eğlence. Gün boyunca
devam eden eğitimlerin yorgunluğu geceleri
düzenlenen eğlencelerle atılacak. Katılımcıların
kaynaşmaları için oyun geceleri düzenlenecek,
Istanbul’un seçkin kulüplerinde partiler düzenlenecek ve tekne turları yapılacak. Bunlara ek olarak
kültürlerin birbirlerini daha iyi tanımalarını amaçlayan bir de “Intercultural Day” olacak.
Siz de Brandmarker’ın 15. yılı özel programına
katılmak ve pazarlamayı ayrıcalıklı bir şekilde
öğrenmek istiyorsanız, 17-23 Haziran tarihleri
arasında Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’e
davetlisiniz.
Detaylı bilgi ve başvuru için:
www.brandmarker.boun.edu.tr
22 gurbet*
*
Exchange yazı dizisi
Ra’nın ülkesine yolculuk
RUMEYSANUR ERİKLİ
[email protected]
2012 güz döneminde Kahire Amerikan Üniversitesi’ne exchange öğrencisi olarak gittim. Mezun olduktan
sonra Ortadoğu’da çalışmak istediğimden ve Amerika’da muhteşem
hocalardan gayet makul, ciddi ama
ruhsuz analizler dinlemektense, bölgemizin farklı ülkelerini kendi tecrübelerimle, duygularımla keşfetmek
istediğimden Mısır’ı tercih ettim.
Mısır için başvurduğumda devrim henüz başlamamıştı. Mısır’a
daha önce gidenler adım başı polis
olduğundan ve beş kişinin bir araya
gelmesinin yasak olduğundan söz
etmişti. Ancak Tunus’ta başlayan
ayaklanmalar 25 Ocak’ta Mısır’ı da
vurdu, Şubat ortasında polis sokaklardan çekildi ve otuz yıllık diktatör
düştü. Böylece ilk yurt dışı ziyaretim
Mısır gibi kadim ve dinamik bir ülkenin yepyeni ve karmaşık bir dönemine denk geldi. Mısır’a okulumuzdan
giden ilk exchange öğrencileri olarak
arkadaşım Esma Dalp ile güvenliğin
olmadığı, her an insanların kargaşa çıkacak korkusuyla yaşadıkları,
bizim deyimimizle “state of nature”ı
yaşayan bir ülkeyi beraber keşfettik. Mısırlılar, Türkiye’ye ekonomik
refah ve demokrasi açısından imrenerek bakıyorlardı ve ayrıca Tayyip
Erdoğan’ı ve Kıvanç Tatlıtuğ’yu ya
da onların deyimiyle Muhanned’i
çok sevdiklerinden sürekli bize onlar
hakkında sorular soruyorlardı. Bizim
çat pat Arapçamız ve onların da aynı
şekilde İngilizceleriyle anlaşmaya
çalışıyorduk. Göğsümüz Türkiye’ye
olan sevgileriyle kabarsa da ileri
gittiğimizi anlayıp eleştirmeye başlayınca bizden Türk çıkıp savundukları
bile oldu.
Kahire küçük bir havzaya kurulmuş, birçok bölgeden oluşan kalabalık bir şehir. Merkezde ünlü Tahrir
Meydanı ve ona bağlı birçok cadde
var. Mesela Talat el Harb’e ucuz
kitap almaya gidebilir -tabii Arapça
küçük bir ihtimalle de İngilizce- yan
yana duran beyaz kilise ve camide
soluklanabilirsiniz. Uçsuz bucaksız
Nil’i ve köprünün üstündeki ihtişamlı aslan heykellerini geçtiğinizde büyük bahçeleri görürsünüz.
Buradan aşağı Zamalek’e devam
edip 12 Mısır lirasına yani 3 TL’ye
güzel bir nargile ya da taze mango
suyu içebilirsiniz. Burada elçiliklerin
kendilerine has binaları, daha Avrupai kafeler ve bir de gezebileceğiniz
Maraşlı Kilisesi var.
Zamalek biraz turist mekânı.
Mısır’ı gerçekten hissetmek isterseniz, Arapçanıza güveniyor, pazarlık
yaparım diyorsanız siyah yoksa
kazıklanıp da moralinizin bozulmaması için kronometreleri olan beyaz
taksilere atlayıp İslami Kahire’ye
gidebilir, Sultan Ahmet Cami’ni
andıran Muhammed Ali, bizim deyi-
mimizle Kavalalı Mehmet Ali
Paşa, Cami ve Fatimiler’den
kalma camileri görebilirsiniz.
Ayrıca Kıpti Kahire’ye geçip
şu an kilise olan Hz. Meryem
ve İsa’nın kaldığı küçük evi
gezebilir ya da size sanki
Nuh’un gemisindeymişsiniz
hissi uyandıran heybetli
kiliselere
gidebilirsiniz.
Burada,
nüfusları
gittikçe azalan
Yahudilere ait bir
de havra bulunuyor. Taksiler çok
uygun olduğundan
rahat gezebilirsiniz,
trafiğin karmaşasına aldırmayın, artık kurallara kimse
uymadığından ters
yönden giderek de
olsa şoförler sizi
götürür. Bir de her
taksici gibi onlar da
konuşmayı seviyorlar, siz en azından
“Türkiye’den geliyorum.” (ene min
Türkiyye) deyin,
onlar devamını
getirirler.
Mısır, piramitleriyle ünlüdür
ancak ben 50 derece sıcakta oruçken
gezdiğimden çok keyif alamadım,
dışarıdan muhteşem görünüyorlar
ama içeride hiçbir şey yok, eserleri
Tahrir Meydanı’na çok yakın olan
Milli Müze’ye götürmüşler.
Kahire’de son olarak her tarafı
bembeyaz mermer olan El Hüseyni Cami’ne ve işlemelerle süslü El
Ezher Cami’ne gidebilirsiniz. Deniz
hasretinizi gidermek, meşhur kütüphanesini, saray ve konakları görmek
için İskenderiye’ye gitmenizi tavsiye
ederim, çok ferah bir şehirdir. Ben
Mısır’ı keyif alarak gezdim ve zor bir
dönemden geçen insanların sıkıntılarını paylaştım ve Mısır algım
oradayken de dönünce de sürekli
değişti, yapamadığım onlarca şey olduğunu fark ettim, yeniden gitmeyi
dört gözle bekliyorum.
eğlence
Boğaziçi
Tweet
Boğaziçi Caz Korosu ile
Bümk Caz Korosu aynı şey
değil. Onu bir ayıralım artık.
Kavram kargaşasına son.
Tolgacan Ceylan
Şu an manzaraya içmeye
giden gençlik sosyoloji
okumalarım ve sizi fizyolojik
birlikteliğe davet ediyorum.
Umutcan Kurt
Gerçekten bazılarının
mesleği olmuş edebiyat
çok üzülüyorum. En çok da
sigortasız çalıştırılmalarına.
Oğuz Bertal Aydın
Hem çirkinsiniz hem
yaptığınız dedikodunun haddi
hesabı yok.
Hazal Dolarslan
Anlamadan yazı yazma
sanatı: Math201de not almak.
Dicle Öndeş
Paulo Coelho’nun Adriana
Lima’yı takip ettiğini
gördüğüm andı, her şeyin
anlamını kaybettiği.
Sinem Ülüş
“as an erasmus student”,
sabah 8.30’da dersim
olmasını çok manasız
buluyorum.
Nur Sultan Çırakman
Burslar ofisine gitsem bana
fitness bursu verir mi acaba,
çok ihtiyacım var buna,
gerçekten.
Meltem Kurutaş
La Liberta’da çaldırdığım bir
şarkıya diğer masalardan da
eşlik eden insanlar görünce
şarkıyı ben bestelemişim gibi
seviniyorum.
Hakan Söyler
Boğaziçi ekonomiden mezun
oluyorum, 9 aydır hr stajı
yapıyorum ki bu 3. Stajım,
biri beni işe alacak mı daha
ne istiyorlar?
Cansu Çilingir
Bir Hisarüstü hikâyesi:
559 Ç.
KADİR AYDIN
[email protected]
-Uyumak dışında eşit olduğunuz
alanlardan biridir 559 C.
-Taksim eğlencelerinin ardından
Kızılkayalar’da yenilen ıslak hamburgere son otobüse yetişme kaygısı sosunun
döküldüğü birlikteliktir 559 C.
-Ev yolu ile eğlence yolunun keşiştiği
nadir sahalardır 559 C. Bira masası
veya midterm çalışma masası ile biten
hikâyelerin başıdır 559 C.
-Farklı kaygılara ve duruşlara sahip
insanların kaynaşma çabasına ve
muhabbetlerine tanık olan bir çatıdır
559 C.
Erdi: Ya keşke arabayı getirseydim
bir yerlere giderdik.
Gamze: Aşkım hazır sınavlar bitmişken Taksim’e mi aksak bu akşam?
Erdi: Tamam canım, olmadı dönüşte de taksiyle döneriz.
Gamze: Ya yine mi otobüs kâbusu,
of. Tamam, o zaman ben annemi şimdi
arayayım da, akşam aramasın.
Erdi: Hadi şu otobüse yetişelim o
zaman.
Gamze: Aşkım dur acele ettirme,
hep böyle yapıyorsun ama.
Erdi: Bir şey yaptığım yok hayatım,
tamam.
Gamze: Öf, tamam. Otobüs de çok
kalabalık.
(Erdi arkadaşı Ersin’i görür, Ersin
de arkadaşı Onur ile birliktedir. )
Erdi: Ersin naapıyosun ya ne var
ne yok?
Ersin: İyidir abi noolsun ya dersler
işte. Bi de kulüp işleri. Senden naber?
Erdi: Aynı abi işte, vizeler bitti,
biraz eğlenelim dedik Gamze ile.
Ersin: He bu arada tanıştırayım.
Sosyolojiden arkadaşım Onur.
Erdi: Memnun oldum Erdi ben de.
(Gamze kendisi gibi giyinmeyen ve
kendisine benzemediğini düşündüğü
herkese yaptığı gibi soğuk bir şekilde
gülümser.)
Gamze: Memnun oldum.
Onur: Ben de memnun oldum.
Ersin: Hava da sıcak olunca otobüsün kalabalıklığı çekilmiyor ya.
Gamze: Erdi arabasını alsaydı bunlara gerek kalmayacaktı ama. (Ruhundaki çatırtıların sesini yansıtan gülüşü
vardır yine kendisinde.)
Ersin: Sen yine iyisin abi, biz her
gün bu yolu ve otobüsü çekiyoruz.
Gamze: Her gün böyle olsa ölürdüm yani.
Onur: İnsanın alışmak gibi bir
huyu var.
(Onur yapılan muhabbetin sevi-
Foursquare
Mayor’lar
Boğaziçi Üniveristesi Güney Kampüsü -Barış K.
Güney Çimler -Görkem C.
Manzara -Uğur D.
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü -Pelin Ö.
Boğaziçi Üniversitesi Steps -Merv A.
Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi -Yavuz Selim E.
Orta Kantin -Ilgın A.
1. Erkek Sesli Study -Ceylan E.
Boğaziçi Kuzey Yemekhane - İlkay E.
Boğaziçi Üniversitesi Güney Yemekhane -Onur Ö.
Bunları biliyor muydunuz?
� Okulun kurucusu sayılan Cyrus
Hamlin’in kardeşi Hannibal, Abraham
Lincoln döneminde başkan yardımcılığı
görevini yürüttü.
� Cyrus Hamlin İstanbul’a ilk yerleştiğinde Bebek’te uzun yüzü ve silindir
şapkasıyla alay konusu olunca fes giyip
sakal ve bıyık bıraktı.
23
� İlk öğrenci temsilcisi konseyi 190910 döneminde kuruldu.
� 1939’da sürgüne gönderilen Arnavutluk Prensi Robert Kolej’e kayıtlıydı.
� 1963 mezunlarından Tansu Çiller,
üniversitede muhasebe hocasından sınavına çalıştığı halde kötü geçtiği gerekçesiyle mazeret sınavı istedi.
Recep Çağan Yegül
yesinin son derece bayağı olduğunu
düşünür.)
Ersin: Alışmış kudurmuştan iyiymiş, ahah.
(Ersin ortamı neşelendirmeye çalışan orta yolcu rolüne soyunmuştur.)
Gamze: Aşkım KafePi’de şişe falan
açtırsak ya.
Erdi: Olur hayatım ama benim
yarın staj görüşmem var sabah, çok
içemem. Ersin, sen de gelsene.
Ersin: Biz Onur’la Terminal
Sahnesi’nde Ekmek Parası’nı izlicez bu
akşam. Erken biterse gelirim.
Erdi: Oldu abi sen bilirsin.
Gamze: Geldik galiba.
Onur: İyi eğlenceler, hayatta
başarılar.
Ersin: Hadi görüşürüz abi.
Erdi: Görüşürüz.
559 C gündelik yaşamın ta kendisidir, siz de bu karakterleri hissedebiliyorsanız siz de bu hikayenin bir
parçasısınızdır.
Untitled-1.pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
24/04/2012
21:45:03

Benzer belgeler