yılın hem en zor, hem en keyifli sayısı oluyor istanbul desıgn week`e

Transkript

yılın hem en zor, hem en keyifli sayısı oluyor istanbul desıgn week`e
YILIN HEM EN ZOR, HEM EN KEYİFLİ SAYISI OLUYOR İSTANBUL DESIGN
WEEK’E ADANANLAR... IDW EKİBİ, DUR DURAK BİLMEDEN KATILIMCILAR,
KONFERANSLAR, SERGİLER ARASINDA KOŞTURUYOR. BORSA GİBİ, HER AN
DEĞİŞİME AÇIK ORTAM! NEFES ALABİLENE AŞKOLSUN! BİZE DÜŞENSE
ONLARIN KAŞLA GÖZ ARASINDA AKTARDIKLARIYLA, DAHA BAŞLAMAMIŞ
HAFTAYI DÜŞLEMEK... YAYINCILIĞIN EN TUHAF KISMI BU BELKİ DE;
HIRKALAR GİYERKEN YAZIN GELDİĞİNİ MÜJDELEMEK, YILBAŞINA
HAZIRLANIRKEN YENİ YILIN GETİRDİKLERİNDEN DEM VURMAK, YARINI
BUGÜN YAŞAMAK MECBURİYETİNDE KALMAK, “DEJA VU” HİSSİYLE
BÜTÜNLEŞMEK... KİMİ ZAMAN BÜNYEYİ ZİYADESİYLE ZORLAYAN GELECEKTE
YAŞAMA HALİNİN ŞU AN BIRAKTIĞI TADIN TARİFİ ZOR; YAZDIKÇA KÖPRÜYÜ
ADIMLIYORUM ZİHNİMDE... VE “OH BE!” DEMEKTEN ALAMIYORUM
KENDİMİ; MEĞER NE ÇOK ÖZLEMİŞİM BURAYI!
GEÇTİĞİMİZ SENE BİR BEDEN KÜÇÜK HALİYLE (DESIGN WEEKEND) KENTİN
FARKLI NOKTALARINA YAYILAN ETKİNLİĞİ AVRUPA’DAKİ BENZERLERİNDEN
AYIRAN EN ÖNEMLİ “AYRINTI” BU BELKİ DE; MEKANI. EVET, KÖPRÜYÜ
DÖNÜŞTÜRMEK ZOR. VE EVET, HAYLİ MASRAFLI. DOĞRU, KOŞULLARI DA
KOLAY SAYILMAZ. AMA HAFTAYA KATTIĞI RUH YADSINABİLİR Mİ?
YALNIZCA TASARIM DEĞİL, DOĞA VE TARİHLE DE KUCAKLAŞMAYA VESİLE
OLDUĞUNU İNKAR ETMEK MÜMKÜN MÜ? “ÇOKTAN VAZGEÇİLMİŞ” BİR
KÖPRÜNÜN TASARIM SAYESİNDE HAYATA TUTUNMASI GÖRMEZDEN
GELİNEBİLİR Mİ? NEYSE Kİ, GELİNMEDİ. NEYSE Kİ, ÖNÜMÜZDEKİ 5
GÜNÜN ADRESİ YİNE ESKİ GALATA KÖPRÜSÜ!
KATILIMCI, KONUK VE TADINA DOYULMAYAN KONUMUYLA DÜNYA BASININ
İLGİSİNİ ÜZERİNE ÇEKİP İSTANBUL’DA BULUŞTURMAYI BAŞARAN IDW’NİN
PROGRAMI HAFİFE ALINIR CİNSTEN DEĞİL. KARİM RASHİD, MASSİMİLİANO
FUKSAS GİBİ BİRBİRİNDEN ÖNEMLİ TASARIMCI VE MİMARLARI
AĞIRLAYACAK IOW BOYUNCA GÖRÜLEBİLECEK 17 SERGİ, İZLENECEK 30
SEMİNER VE 10 KONFERANS VAR. ATÖLYE, YARIŞMA VE PARTİLER DE
CABASI... NE DEMELİ, KÖPRÜNÜN ZEVKİNİ ÇIKARMAK İÇİN YİNE ÇOK SEBEP
OLACAK. EMİNİM! ÇÜNKÜ “BU ANI DAHA ÖNCE YAŞAMIŞTIM...”
29/09/2010
YİNE, YENİ, YENİDEN
İSTANBUL DESIGN WEEK
03
Program
29 Eylül, Çarşamba
- 10:00 IDW’nin halka açılışı
- 12:00 Good 50x70 Workshop
- 17:00 Konferans: Tom Tjaarda
- 18:00 Konferans: Giovanni
Ceccarelli
- 19:00 Konferans: Isao Hosoe
- 21:00 Design Student Party
30 Eylül, Perşembe
- 12:00 Good 50x70 Workshop
- 17:00 Konferans: Ron Nabarro
- 18:00 Konferans: Michael Young
- 19:00 Konferans: Massimiliano
Fuksas
Ukra İnşaat’ın sponsorluğunda gerçekleştirilen İstanbul Design
Week, 29 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında Eski Galata Köprüsü’nde
tasarımcıları buluşturacak. Dream Design Factory (dDf) imzalı
etkinliğe bu sene Human Cities Festival eklendi.
- 21:00 Human Cities Davet
1 Ekim, Cuma
- 10:00-18:00 Human Cities
- 12:00 Good 50x70 Workshop
ÜNİVERSİTELER
Bilgi Üniversitesi, Bahçeşehir
Üniversitesi, Kadir Has
Üniversitesi, Marmara
Üniversitesi, Mimar Sinan
Üniversitesi, Kültür
Üniversitesi, Doğuş
Üniversitesi, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, Dokuz Eylül
Üniversitesi, Beykent
Üniversitesi, Okan Üniversitesi,
Maltepe Üniversitesi, Boğaziçi
Üniversitesi, Plato MYO,
Başkent Üniversitesi, Uludağ
Üniversitesi, Anadolu
Üniversitesi, FH Joanneum /
Graz, IUAV / Venedik, Yeditepe
Üniversitesi, Bilkent
Üniversitesi, Virginia Tech.
KATILIMCILAR
Mavi, Wood-art, Autoban, İlio,
Onuk Taşıt, Karsan, Addres
İstanbul, İMMİB, Segment
İnşaat, Serhan Gürkan,
Artstone, Derin Design, Elle
Decor, Maison Francaise, Eşik
Design, Paratoner, Boid, Sırça
İstanbul, Esra Topbaş Design,
Design 4 Child, Infotron,
Muji, Human Cities Festival,
Naif Design, Taxi Workshop,
Ayder, Seddona Bicycle,
Barbarlar.
SERGİLER VE ATÖLYELER
50x70 Workshop, Japanese
Design, Good 50x70,
Switzerland Design For Life
Design Turkey Exhibition,
Human Cities Festival, Taxi
Workshop, Kale Tasarım
Merkezi Şeffaflık Sergisi.
BAĞIMSIZ KATILIMCILAR
Naif Design, Erdeniz Kurt, Evren
Kayar, Arman Suciyan, Yalım
Ersoy, Fatma Nur Bayraktar,
İsmail Ökligil, Selda Okutan,
Şule Koç, Bülent Sancar, Ayşe
Ören, Semiha Kan/Seza Yeğin,
Ceren Keyman.
- 10:00 Konferans: Eva Ziegler
- 20:00 Konferans: Karim Rashid
- 21:00 Absolute Karim Rashid Party
- 23:00 W Hotel IDW Party, Akaretler
2 Ekim, Cumartesi
- 10:00-19:00 Human Cities
- 15:00 Taxi Jüri Toplantısı
ANA KONSEPT: KENT VE TASARIM
dDf’in kurucuları Esra Ekmekçi ve Arhan
Kayar, IDW’yi anlattı:
“IDW, İstanbul’la beraber ilerliyor, gelişiyor.
İstanbul, binlerce yıllık geçmişi olmasına
rağmen yaratıcılık ve gençliğin buluşma
noktası. Bu da çağdaşlaşmanın bir
göstergesi. IDW’yi de İstanbul gibi geçmiş
ile geleceği harmanlayarak günümüz
standartlarında sürdürülebilir bir proje
halinde devam ettirmeyi düşünüyoruz.
IDW’nin bu seneki ana konsepti kent ve
tasarım. Human Cities’in böyle bir
etkinlikte paralel olarak yer alması
IDW’ye önemli bir katkı sağlıyor.
İstanbul’un eski bir kent olması ve çağdaş
bir şekilde yeniden yapılandırılması
gelecekte de Human Cities’in önemli bir
platform olacağının sinyaellerini veriyor.
Bu seneki işbirliğini bir başlangıç olarak
görüyoruz. Buna bir teasing dönemi
diyebiliriz.
- 18:00 Konferans: Laurent Ney
IDW bir cins katalizör olma özelliği
taşıyor. Burada hem endüstri, hem
tasarımcı hem de çağdaş kent yaşantısı
ile bugünü tartışıp geleceğe yönelik farklı
pencereler açıyor. İlk 3 günü
profesyonellere yönelik etkinliklerle,
haftasonu ise kentlilerin katılımı ile
onbinlerce insana ulaşıyor.”
- 11:00 Pecha Kucha IDW
- 19:00 Konferans: Sudhir Sharma
- 21:00 IDW VIP Party
3 Ekim, Pazar
- 13:30-16:00 IKedi Workshop
- 18:00 Taksi Ödül Töreni
- 19:00 Kapanış Partisi
04
RON NABARRO- 30 Eylül, 17:00
Endüstriyel tasarımcı, girişimci, araştırmacı
ve eğitimci olan Prof. Ron A. Nabarro şu
anda design4all’un kurucu başkanlığı ve
CEO’luğunu Senior-Touchltd.’nin
başkanlığını ve Scentcom ltd.’nin de
kuruculuğunu yapıyor. Techion Institute of
Technology üniversitesinde kurmuş olduğu
Tasarım ve Tasarım Yönetimi bölümünde
profesör olarak görevini sürdürüyor.
Nabarro 1999-2003 yılları arasında ICSID Uluslararası Endüstriyel Tasarım
Toplulukları Konseyi‘nde yönetim kurulu
üyeliği yaptı. Halen ICSID bölge elçisi.
SUDHIR SHARMA- 2 Ekim, 19:00
Hindistan’ın yeni gelişmeye başlayan
tasarım endüstrisindeki 20 yıllık
tecrübesiyle Sudhir, Hint tasarımının en
bilinen temsilcilerinden biri. Ayrıca
uluslararası bir tasarım dergisi olan
POOL’un da editörü ve yayıncısı.
Başarılarından ötürü 2009 yılında
Enterprise Asia tarafından APEA 2009 Yılın
Gelecek Vaat Eden Girişimcisi Ödülü’ne
layık görüldü.
29/09/2010
MİSAFİRSEVER
IDW’NIN 2010
KONUKLARI
Geçmiş yıllarda Gaetano Pesce, Andrea
Branzi, Matali Crasset, Alberto Meda gibi
ünlü isimleri tarihi köprüde ağırlayan
hafta, şimdi de heyecan verici bir
konferans programına hazırlanıyor.
programından mezun olduktan sonra Tokyo
Nihon Üniversitesi’nde yüksek lisansını
tamamladı. 1967’den beri Milano’da
yaşayan Hosoe 1967 – 1974 arası PontiFornaroli-Rosselli stüdyosuyla birlikte
çalışmasının ardından 1985’de kendi ismini
taşıyan “Isao Hosoe Design”ı kurdu.
LAURENT NEY- 2 Ekim, 18:00
1964’te Fransa, Thionville’de doğdu. Liege
Üniversitesinden İnşaat Mühendisi olarak
mezun oldu. 1998’de Brüksel ve
Luxemburg’da faaliyet gösteren
mühendislik firması Ney & Partners’ı kurdu.
Antwerp’teki Oosterweel asma köprü hattı,
Knokke-Heist’te üst geçit, Brüksel’deki
Rogier Square’ın çatısı, Nijmegen’de 1200
metre uzunluğundaki “City” köprüsü, RSC
Andrelecht Futbol Kulübü stadyumu Ney’in
imzasını taşıyor.
GIOVANNI CECCARELLI- 29 Eylül, 18:00
İtalya doğumlu Ceccarelli, tasarım ödüllü
birçok yelkenliye imza attı ve aynı zamanda
Carnevali motoryat serisini tasarladı.
Mascalzone Latino takımının baş
tasarımcılığını yapan Ceccarelli,
2007’de ise +39 takımı için aynı görevi
yerine getirdi.
ISAO HOSOE- 29 Eylül, 19:00
1965’de Havacılık ve Uzay Sanayii lisans
05
GOOD 50X70 2010 SEÇKİSİ
Good 50X70, dünya sorunlarını tasarım aracılığıyla dillendirmeyi hedefliyor. İşte bu
cesur yarışmanın 2010 kazananları arasında yapılan seçki, IDW’nin çatısı altında
ziyaretçilerle buluşuyor. Good Design ekibi, İstanbul’da bir de workshop yürütecek.
Son yıllarda tasarımın sosyal problemlere
çözüm bulma girişimleri arttı malum.
Tasarımcılar, farklı araçlar kullanarak
mevcut koşullara tepkilerini dile getiriyor,
öneriler geliştiriyor, toplumda farkındalık
yaratmak amacıyla seslerini yükseltiyorlar.
Good 50x70 poster yarışması, bu anlamda
en büyük dikkati toplayan atılımlardan
sayılabilir. (Geçtiğimiz sene Greepeace
yarışmanın seçkilerinden birini kullandı!)
“İyi Tasarım Kültür Derneği”nin
(Associazione Culturale Good Design)
dördüncü kez düzenlediği Good 50X70’in
2010 seçkisi, dünyanın yüzleşmek zorunda
kaldığı 7 konuya odaklanıyor. Kate Andrews,
Jonathan Barnbrook, David Berman, Chaz
Maviyane Davies, Yossi Lemel, Alain
leQuernec, Angela Morelli, Lars Mueller,
Woody Pirtle, Leonardo Sonnoli ve Massimo
Vignelli’den oluşan jürinin ince eleyip sık
dokuduğu bu posterlerin herhangi biri
“birinci” olamıyor; 2357 başvurunun içinden
“seçilenler”in hepsi eşit derecede önem
taşıyor. Good 50x70’in bu sene odaklandığı
kavramlar arasında Afrika (ve futbol tabii!),
HIV ve ayrımcılık, kanunilik (mafyayla
savaş!), göçmen sağlığı, yoksulluk, Akdeniz
balinaları, kaplan soyunun tükenmesi yer
alıyor.
IDW, yarışmanın 2010 ayağına ait ilk
gösterim yeri olarak tanımlanabilir. Her ne
kadar 210 eserin yalnızca 70’ni ağırlayacak
olsa da, Good Design ekibinin yapacağı
workshop’un eksiklik hissini gidereceği
aşikar. Sosyal sorunu eksik olmayan
ülkemizde, 20 öğrenciyle gerçekleştirilecek
çalışmanın sonuçlarına merak duymamak
elde değil!
TOM TJAARDA- 29 Eylül, 19:00
1934 Hollanda doğumlu otomobil tasarımcısı. Ghia, Pininfarina ve Italdesign gibi
firmalarla çalıştı. De Tamaso Pantera, Fiat 124 Spider ve De Tomaso Deauville
Tjaarda’nın yarattığı modellerden.
KARIM RASHID- 1 Ekim, 20:00
EVA ZIEGLER- 1 Ekim, 19:00
300’den fazla ödülü olan ve bir ikon olarak
tanımlanan Karim Rashid, Artemide’den
Magis’e, Citibank’tan Hyundai’ye geniş bir
yelpazede faaliyet gösteren pek çok firma
için tasarım yaptı.
Eva Ziegler dünya çapındaki W otellerinin
ve Le Méridien’in marka lideri. Viyana
doğumlu Ziegler, W otelleri ve Le Méridien
markasını Kuzey Amerika’nın dışında da
dünya piyasasına sunuyor.
MICHAEL YOUNG- 30 Eylül, 18:00
MASSIMILLIANO FUKSAS
30 Eylül, 19:00
1966’da İngiltere’nin Sunderland
kasabasında doğdu. Kingston
Üniversitesi’nde mobilya ve ürün
tasarımı eğitimi aldıktan sonra
Londra’da MY – 022 adlı tasarım ofisini
kurdu. Projelerinde Doğu ve Batı’yı,
geçmiş ve gelecek ile harmanlamayı
yeğliyor.
1944 Roma doğumlu Fuksas,
Sapienza Üniversitesi’nin mimarlık
fakültesinden mezun oldu. Çok
sayıda ödül kazanan ünlü mimar,
aralarında Milano’nun ünlü fuar
binası da olan heykelsi yapılara
imza attıyor.
GELECEĞİN İSTANBUL TAKSİSİ
Karsan ve Hexagon Studio’nun ana
sponsorluğunda gerçekleşen “Geleceğin
İstanbul Taksisi” workshop çalışması ile
köprü üzerinde 3 grup halinde yarışacak
olan 30 yarışmacı, geleceğin taksisini
tasarlayıp, prototipini yapacaklar.
Ayrıca 3G sistemi ile farklı ülkelerden
yabancı tasarımcılar ve jüri üyelerinin de
yarışmaya katılımları mümkün olacak.
“Geleceğin İstanbul Taksisi”nin yapım
süresinde öğrenciler kendi yapacakları
evde, hem proje boyunca yaşayacak hem
de tasarım ve üretim faaliyetlerini
gerçekleştirecekler. Yatak odaları, çalışma
odaları, atölye aletleri gibi donanımlarla
öğrencilerin ihtiyaçları karşılanacak.
Yurt dışından katılacak öğrenciler
projelerini internet aracılığıyla
gönderebilecek. Gönderdikleri projeler,
çalışmalar sonunda Eski Galata
Köprüsü’nde Workshop Evi’nden çıkan
çalışmalar ile birlikte sergilenecek.
06
29/09/2010
07
Şanil Şan
DESIGN FOR LIFE
İsviçreli12 tasarımcının çalışmalarından oluşan Design For Life
(Yaşam için Tasarım) sergisi IDW’de görülebilecekler arasında.
[email protected]
MODERN
KÖPRÜLER
ESKİ KÖPRÜDE
Modern köprüler tasarlayan New &
Partners’ın proje çizimleri,
prototipleri ve görsellerinden oluşan
Shaping Forces sergisi ilk olarak
Brüksel’de açılmıştı. Belçika’dan
sonra ilk kez tarihi Galata
Köprüsü’nde gerçekleştirilecek olan
monografik sergi tasarımın heykel
sanatıyla kesişimine işaret ediyor.
İSTANBUL’UN
SES YÜRÜYÜŞÜ
Çakısı ve saatiyle hatırlanan İsviçre’nin
geçmişten bu yana uzanan “tasarım
kökleri” bir tarafa, yenilikçi yaklaşımı,
disiplinleri buluşturan tavrı her geçen gün
daha çok dikkati çekmeye başladı. Londra
ve Zürih’te “tasarım coğrafi koşullar ya da
ulusal kimliklerden bağımsızdır; o, bir
düşünme yoludur” fikriyle çalışmalarını
sürdüren İsviçreli tasarımcılar yayılmaya
devam edecek gibi. İşte, her an daha da
gençleşen vizyonuyla İsviçre tasarımını
İstanbul Design Week’e taşıyan “Design
For Life” sergisi, 12 genç tasarımcının
işlerine yer veriyor. Ekip, Laurent Benner,
Alex Bettler, Kueng Caputo, Zak Kyes, Jürg
Lehni, Urs Lehni ile Lex Trüb, Loris ile
Livia, Elena Rendina ve Regis Tosetti’den
oluşuyor.
İstanbul Design Week, favori
İstanbul sesini göndermeniz için bir
davet yapıyor; www.myfis.web.tr
adresinden gönderilebilen sesler,
Belçikalı kompozitör Guy De Bièvre,
Yıldız Teknik Üniversitesi
işbirliğinde bir bütün haline gelecek.
Dahası, ses enstalasyonlarının ve
şehir seslerine ilişkin
çalışmaların yaratıcısı “ses
tasarımcısı” Guy de Bièvre,
İstanbul’da belirlenmiş bir rotada
“soundwalk” (ses yürüyüşü)
çalışması gerçekleştirecek.
SAYGIYA DAVET
PROJESİ: İKEDİ
iDANS Uluslararası Çağdaş Dans ve
Performans Festivali’nin teması ” Yeni
Kozmopolitizm”. Bu kapsamdaki iKEDi
projesinin amacı ise hayvanlarla uyumlu ve
saygılı bir yaşama davet etmek. Roger Titley
ile Airan Berg’in yürüttüğü proje, sokak
atölyelerinden oluşuyor. Katılımcılar,
Titley’in 4 m boyundaki kedi kuklalarını
görmenin yanı sıra, kendi İstanbul
hayvanları kuklalarını ortaya çıkarıyorlar.
iDANS, Bimeras Vakfı tarafından, Beyoğlu
Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ve eğitim
kurumlarının işbirliği ile düzenleniyor.
KALE TASARIM MERKEZİ’NDEN
ŞEFFAFLIK SERGİSİ
Kale Tasarım Merkezi, “Uluslararası
Çanakkale Troia Şeffaf Beygir Film
Şenliğ”i kapsamında düzenlediği
“Şeffaflık” tasarım sergisini İstanbul
Design Week’e taşıyor. Sergide Aslı Kıyak
İngin, Aysun Altındağ-Meltem Maralcan,
Demir Obuz-Sema Obuz-Mehtap Obuz-Nil
Deniz-Funda Mehter, Erdem Akan, Gamze
Güven, Mehtap Elaidi, Orhan Irmak, Tamer
Nakışçı’nın şeffaflık kavramını
yorumladığı ürünler bulunuyor.
Çanakkale’de gerçekleştirilen ilk tasarım
projesi olma özelliğini taşıyan “Şeffaflık”
tasarım sergisi, şeffaflık kavramına
tasarım perspektifinden bakılmasını
sağlarken, tasarımın daha geniş kitlelere
duyurulması ve farkındalığın
yaratılmasını hedefliyor.
100 JAPON TASARIMI
2010 Türkiye’de Japonya Yılı kapsamında düzenlenen “Çağdaş
Japon Tasarımından 100 Eser” adlı sergi İstanbul Design Week
kapsamında izleyicilerle buluşuyor.
İstanbul Design Week’in öne çıkan
sergilerinden biri “Japon Tasarımından 100
Eser”. Sergide yer alan ürünlerden 92’si,
1990’lı yıllardan günümüze kadar
tasarlanan ve özellikle gündelik hayatta
kullanılan Japon tasarım örneklerinden
oluşuyor. Geri kalanlar ise günümüz
tasarımlarının köklerini yansıtan savaş
sonrası 1950’li yıllardaki örnekler olarak
tanımlanabilir.
Serginin küratörlüğünü Japon tasarım
dünyasından tasarımcı ve
akademisyenlerden oluşan bir ekip
yürütmüş. Ekipte yer alan isimler şöyle:
Hiroshi Kashiwagi (Profesör,
Musashino Art University), Makoto
Koizumi (tasarımcı), Nobuko Shimuta
(Şef Prodüktör, Nippon Design Center),
Masafumi Fukagawa (Küratör, Kawasaki
City Museum).
Sergiyi İstanbul Design Week süresince
izleme imkanı bulamayanlar, 8 Ekim-26
Ekim tarihinde İstanbul Teknik
Üniveristesi Taşkışla Kampüsü’nde
tekrarına katılabilirler.
IDW AYDINLANIYOR!
MUTFAK
EKOLOJİSİ
Konu, Türk kültürü için olduğu kadar
tasarımcılar için de önemi
yadsınamaz yer, mutfak. Başrol
oyuncuları ise, İstanbul Design
Week ekibinin yanında yer alan iki
yaratıcı marka; Designboom ve
Dwell. Durum bu olunca, ortaya
Mutfak Ekolojisi: İyi Tasarım için
Tarifler sergisinin çıkması süpriz
değil; serginin, tarihi köprünün
tadını değiştirmesi kaçınılmaz.
Uluslararası tasarımcıların işlerinin
yer aldığı sergide, çevre dostu ve
enerji tasarruflu modeller için
gerekli içerikler gündeme
getirilecek. Uygunluk, rahatlık,
hijyen ve son teknolojinin peşindeki
kullanıcının talepleri yerine
getirilirken sarfiyatı azaltmanın
yolları irdelenecek.
IDW bu sene bir aydınlatma gösterisiyle kucaklanıyor. Gösterinin altında Nergiz
Arifoğlu, Derya Taşatan, Seda Sezen ve Yeliz Dilaver’in imzası bulunuyor.
Gündüzü, gecesi, tarihi mekanları, köprüsü
ayrı bir aydınlanır İstanbul’un. Işığı
selamlayan, onunla coşan, neşelenen kimi
zaman ise duygulanan bir şehirdir İstanbul.
Renklerin yarattığı tüm bu hikayeleri bu yıl
İstanbul Design Week süresince Nergiz
Arifoğlu Lightstyle Aydınlatma Tasarımı
Ofisi imzası ile yaşayacağız. Gün batımının
tüm renkleri Eski Galata Köprüsü’ne
giderken önce yol boyunca uzanan tarihi
duvarlar ve parktaki görkemli ağaçlar
üzerinde dans ederek IDW izleyicilerini
selamlayacak. Köprüye varıldığında Altın
Boynuz’dan yansımalar görülecek
merdivenlerinde ve köprünün taşıyıcıları
üzerindeki gün batımı Eski Galata
Köprüsü’nün altında yaşanacak gün boyu.
En güzel vapurdan izlenir tüm şehrin
hikayesi… Gün batımının vazgeçilmez
parçası vapurlar... İster o sırada
güvertesinde oturuyor olun, isterseniz
güneş denizin içinde kaybolurken geçen
vapurların siluetlerini seyredin. İstanbul’da
gün batımı dediğimizde, vapurlar mutlaka
kadraja gireceklerdir. Köprünün taşıyıcıları
üzerinde batan güneş etkisi yaratan
renkler… Bu eşsiz manzarada tek eksik ise,
önünden geçen bir vapur.
Nergiz Arifoğlu Lightstyle Mimari
Aydınlatma Tasarımı ve Danışmanlığı,
Nergiz Arifoğlu, Derya Taşatan, Seda Sezen
ve Yeliz Dilaver’den oluşan tasarımcı ekip
IDW için hazırladığı bu eşsiz gösteride;
mekanda ışığın büyüsünü tasarım ile
birleştirerek ziyaretçilerin dikkatini çekmeyi
hedefliyor. IDW, İBB Şehir Aydınlatma ve
Enerji Müdürlüğü, PLD Türkiye, Siteco,
Emfa, Philips ve Fiberli Aydınlatma
tarafından desteklenen gösteriyle ışığın
büyüsüne kapılan ziyaretçiler gün ve gece
boyu o hep fotoğraflanan masalsı İstanbul
manzarasında yürüyor olacaklar.
08
29/09/2010
09
Filiz Yılmaz
[email protected]
Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan coğrafi
koşullarıyla, eski Yunan, Bizans ve Osmanlı
Medeniyetlerinden çağdaşlığa doğru bir
sentez özelliği taşıyan kültürel mirasıyla ve
hızla büyümeye devam eden megakent
İstanbul, Human Cities projesi için eşsiz bir
örnek. Dünyanın en dinamik kentlerinden
biri olan şehrin ilham veren enerjisi
anlaşılan ‘Human Cities’i de etkiledi ve
festival İstanbul Design Week’de vücut
buldu.
“Human Cities Brüksel-İstanbul: Kamusal
Alan Tasarlamak” Pro Materia (Brüksel)
önderliğinde, İstanbul Sanat Tanıtım
Araştırma Vakfı ve Recyclart (Brüksel) ile
birlikte yürütülen bir proje. Kültür ve sanat
alanında Türkiye – AB Sivil Toplum
Diyaloğu’nu teşvik amacıyla sözleşme
yetkisinin Merkezi Finans ve İhale
Birimi’nde bulunduğu girişim, AB hibe
programı ile destekleniyor ve İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın
koordinasyonu altında sürdürülüyor.
Human Cities’in konsepti, şehir mekanları
ile insan arasındaki ilişkiyi
kuvvetlendirmeyi, şehir tasarımı, kültürü,
İstanbul-Brüksel arasında ve projeye katılan
diğer şehirlerdeki insan ve mekan etkileşimi
konusunda bilgi alışverişini geliştirmeyi
amaçlıyor. Günümüz şehirlerinde daha iyi
ve sürdürülebilir bir yaşam için gerekli olan,
disiplinlerarası yaratıcı bir süreç
oluşturmada yerel otoriteleri harekete
geçirmeyi ve halkın kamu alanlarına karşı
duyarlılığını ve etkileşimini arttırmayı
hedeflediği söylenebilir. Yaşayan
mekanlarda, karmaşık şehir hayatında
doğaçlama oluşturulmuş yaratılara ve insan
eliyle yapılmış sanat eserlerine yakın bir
duruş sergiliyor. Avrupa’daki diğer şehirler
gibi birçok sorun ve tehditle yüzyüze olan
bu kaos dolu kent İstanbul’un
problemlerine, Human Cities belki de ilaç
olacak.
Ünlü Tasarımcılar
Human Cities İstanbul- Brüksel 2010,
Türkiye’den ve tüm dünyadan öncü
kurumlar ve şehirle ilgili projelerini ve
fikirlerini paylaşmak isteyen uluslararası
tasarımcılar, mimarlar, şehir planlamacıları,
sosyologlar, sivil toplum temsilcileri ve
sanatçılar bir araya gelip söyleşiler,
organizasyonlar, atölye çalışmaları ve
oturumlarla, ses getiren tasarımları ve
iddalı yaklaşımları görmek için ziyaretçilere
kaçırılmayacak bir hafta sunacak.
Santralistanbul ve Eski Galata Köprüsü’nde
gerçekleşecek söyleşiler, sergiler,
enstalasyonlar ve halka açık
organizasyonlar yoluyla katılımcılar,
kamusal alanların tasarımından yola çıkarak
konuyu detaylı olarak inceleme fırsatı
bulabilecek. Tanınmış tasarımcılar,
Satyendra Pakhale, Sanjit Manku ile
söyleşiler ve Recyclart’ın adına ses
KAMUSAL ALANLAR İÇİN
“HUMAN CITIES”
Human Cities Festivali, IDW kapsamında
İstanbul’u konu alıyor. Kent ve insan ilişkisini
kuvvetlendirmeyi hedefleyen festival, sergi,
atölye ve söyleşilerden oluşuyor.
tasarımcısı Guy De Bièvre, Yıldız Teknik
Üniversitesi‘nden Alper Türkkan ile beraber
organize ettiği ses projesi “My Favourite
Istanbul Sound” festivalde dikkat çekecek
Birbirinden güzel sergiler, atölye çalışmaları
ve söyleşiler tasarımcıların yanı sıra
disiplinlerarası birçok mesleğin ilgi alanına
girecek nitelikte. Mesela, ‘İstanbul’un
kentsel çehresinin demokratikleşme
sürecini hızlandırmak’ isimli söyleşide,
kamu alanlarına kişiliksiz tasarımlar ve
işlevler verme taraftarı eski zihniyetin
yarattığı sorunlar, kentsel tasarım ve
planlamada yaratıcılığı ve öznelliği yeniden
keşfetmenin ve daha demokratik bir kamu
alanı yaratmanın yolunu gözeten projeler
irdelenecek.
Söyleşi Zenginliği
‘Şehirde yaşamak mı ya da yaşamamak mı?’
isimli söyleşide, Şehir yaşamının çelişkiler
içermesi ve doğallıktan uzaklaşması
nedenleriyle şehirlerde yeni arayışlar ve
yeniden yapılanmalar, kalabalıklaşan
şehirlerde insan özünden uzaklaşarak kırsal
yaşama özlem artıyor... Söyleşide doğal
yaşam ya da şehir yaşamı ikilemine çözüm
aranacak. Bunlar gibi,‘İstiklal Caddesi’nin
Hayatında 24 Saat’, ‘Kentsel Bildirişim
Tasarımı: İstanbul’un Cadde, Sokak ve Kapı
Numarası Tabelaları’,‘Yeni-Osmanlı Tarzı
Tasarım’ başlıklı birçok söyleşi kentsel
problemlere tasarım anlayışıyla beraber
çözümler sunuyor.
Mobil Bahçeler
Bunun yanı sıra Mobil Bahçeler atölye
çalışması da görülmeye değer. Gürsan Ergil
tarafından düzenlenen ‘mobil bahçeler’
atölye calışması İstanbul’un yeşil alan
miktarının yetersizliğini gündeme getirmek
ve bu alanların çoğaltılması için alternatif
çözümler üretmeyi amaçlıyor. Atölye
çalışmasında katılımcılardan bir
metrekarelik boş bir alanı kendi zevklerine
göre tasarlamaları istenerek, kendi hakları
olan park veya yeşil alan miktarını kendileri
oluşturabilecekler.
Bu proje farklı kültürler ve inanışlara
hoşgörüyle yaklaşmanın ötesinde;
İstanbul’un havasını, suyunu paylaştığımız
hayvanlar ve diğer canlılarla ve çevreyle
uyumlu bir yaşama saygılı olma anlayışına
davet ediyor. Program içeriği son derece
kaliteli ve zengin, bu yüzden satırlara
sığmaz, görmek ve deneyimlemek
okumaktan çok daha keyifli olacaktır.
Human Cities Brüksel-İstanbul 2010
festivali sanat/tasarım, kamusal alanların
kalitesi ve İstanbul’un sürdürülebilir
gelişimi arasındaki ilişkilerin öneminin
vurgulanması, problemlere çözümler
sunması bağlamında, bu yıl İstanbul Design
Week’e damgasını vuracak belli ki…
BUILDİST KAPILARINI AÇIYOR
Tasarım, mimarlık, inovasyon ve
teknolojinin yeni buluşma noktası Buildist
Yapı Malzemeleri Fuarı, 30 Eylül-3 Ekim
2010 tarihleri arasında İstanbul Fuar
Merkezi CNR Expo'da kapılarını açıyor.
Buildist, önümüzdeki 3 yıl içerisinde
Moskova Fuarı'ndan sonra bölgenin en
büyük ikinci fuarı olmayı hedefliyor.
Arkitera’nın organize ettiği BUILdİST, 30 Eylül- 3 Ekim tarihleri
arasında CNR Expo’da. Fuar, mimarlık, inovasyon, tasarım ve
teknolojinin yeni buluşma noktası olmayı hedefliyor.
Bugüne kadar düzenlenen fuarlardan farklı
olarak profesyonellere yönelik önemli
etkinlikleri sektörle buluşturan fuar gerçek
bir bilgi-paylaşım platformu olarak
ziyaretçilerin ezberini bozmayı hedefliyor.
YENİ BİR SOLUK
Arkitera Mimarlık Merkezi kurucu
ortağı Ömer Yılmaz Buildist hakkında
şunları söyledi: “Bugüne kadar Arkitera
olarak 50.000’in üzerinde sektör
profesyonelini, mimarlık öğrencisini ve
mimarı, işleriyle dünya çapında ün
yapmış 120 yabancı ve 100’e yakın
yerli mimarla buluşturduk. Buildist
Yapı Malzemeleri Fuarı ile sektörel
misyonumuzu bir adım öteye
taşıyoruz. Sektör için yeni bir soluk
olacağına inandığımız Buildist’in
Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasında
Türkiye’nin üstleneceği kilit role de
büyük katkılar sunacağına inanıyoruz.”
Buildist, yapı malzemeleri fuarı olmaktan
öteye geçerek etkinlikleri ile
profesyonellerin bilgi paylaşım merkezi
olacak. Fuar süresince önemli isimler çeşitli
konularda konferanslar verecekler. Jeffrey
Inaba, Roger Narboni önemli yabancı
konuşmacılar arasında yer alan isimlerden.
Vaka etüdleri etkinliklerinde; Hasan Çalışlar
ve Berrin Çetiner (Pendorya AVM), Dilgün
Saklar (Sabiha Gökçen Havaalanı), Bahadır
Kul (Kadir Has Stadyumu), Gökhan Avcıoğlu
(One&Ortaköy), Bünyamin Derman (212
AVM), Tabanlıoğlu Mimarlık Ofisi (Sapphire)
profesyonel ziyaretçilerle buluşacaklar.
Buildist Yapı Malzemeleri Fuarı ile
sektörlerinde lider firmaların 40.000’e
yakın ziyaretçiyle buluşması bekleniyor.
Fuarda alanlarında uzman kamu ve özel
sektör temsilcileri bir araya gelecek. Fuar,
katılımcılara ileriye dönük satış bağlantıları
kurmaları için çok önemli bir zemin
sunacak.
Etkinlikler
Özürlüler Vakfı tarafından organize edilen
“Herkes için Erişilebilirlik Konferansı” ile
mimari engellerin çözümü için yapılması
gerekenler masaya yatırılacak. Özürlüler
Vakfı bilim kurulu üyesi Y. Mimar Özlem
Belir’in moderatörlüğünü yapacağı panelde
“erişilebilirlik” konusu, hem özürlü
bireylerin hem de bu alanda çalışma yapan
mimar, iç mimar, fizyoterapi uzmanlarının
katılımı ve çarpıcı örnekler ile ele alınacak.
Medya, ekolojik bilinçlenmede nerede
duruyor sorusuna yanıt “Ekolojik
Bilinçlenmede Medyanın Rolü” başlıklı
panelde, Barış Doğru, Serkan Ocak, Ayzen
Atalay ve Ömer Can Bozkurt tarafından
verilecek.
Fuar alanı içinde yapılacak özel
düzenlemeler, fuar girişindeki yaratıcı
çözümler, fuar alanında birebir buluşma
ortamlarının yaratılması, piyasaya sürülen
yeni ürünlerin özel bir işaret ile
belirginleştirilmesi ve yapı malzemesi
üreticilerinin sosyal sorumluluk
çalışmalarını sektör ile paylaşmalarını
sağlayacak sosyal sorumluluk alanı
Buildist'in sunduğu yeniliklerden bazıları.
Buildist dört farklı ödülün törenine de ev
sahipliği yapacak: Arkitera Genç Mimar
Ödülü, Arkitera İşveren Ödülü, RAF Ödülü,
İntera İç Mekan Ödülleri. Fuara eşlik edecek
etkinlikler de oldukça dikkat çekici:
01
- Ekolojik Bilinçlenmede Medyanın Rolü
- Ekolojik Kriz ve Yeni Dünya Düzeni
- Herkes için Erişilebilirlik
- Türkiye’nin Sürdürülebilirlik ve Çevre
Politikaları
- Sabiha Gökçen Havaalanı, 212 AVM,
Pendorya AVM, Sapphire, One&Ortaköy,
Kadir Has Stadyumu Vaka Etüdleri
- Ekonominin Doğası ve Doğanın Ekonomisi
- Eko Binalar ve Enerji Verimliliği: Türkiye
Gündemindeki Sorunlar ve Mevzuat
- İstanbul Metropolitan Planlama Sergileri
- Serbest Mimarlar Derneği Üyeleri Sergisi
01 Vaka Etüdleri etkinliğinde Istanbul
Sapphire konuşulacak.
02
02. Buildist kapsaminda İstanbul Serbest
Mimarlar Derneği'nin sergisi olacak
10
29/09/2010
Umut Kart
Ekim Tan
[email protected]
[email protected]
İSVEÇ TOHUMLARI
İSTANBUL’DA
İsveç’te çocuk olmanın dayanılmaz hafifliğini tariflemek için
50 ürün, bir seminer ve bir de workshop dünyayı arşınlıyor. Son
durak İstanbul, Taşkışla. 7-27 Ekim arasında sürecek “İsveç
Tohumları” sergisi bakış açınızı değiştirebilir!
19. yüzyıl sona ermeden ilk çocuk yuvasını
açan, 1937 gibi “çook eski zamanlarda”
çocuk park alanı organizasyonlarına
soyunan bir memleket İsveç.
Çocukluğumuzun efsanevi karakteri Pippi
Uzunçorap’ın orada kök salmış olması
tesadüf değil yani; gerçekten de minikler
için en yaşanılası ülkenin İsveç olduğu
söylenebilir. Anne ve babalara doğumdan
sonra 480 gün ücretli izin hakkı tanıyan
ülke, dünyada çocuk kazalarının en düşük
oranda olduğu yer. Bu, dadı ellerine teslim
edilmeyen çocukların el bebek gül bebek
büyütülmesinden kaynaklanmıyor. Tersine,
bizde “40’ı çıkması” beklenen bebekler
orada, hava şartlarına aldırmaksızın
sokaklarda geziniyor. Halk arasında “latte
mamma” olarak adlandırılan genç ve
“trendy” annelerin henüz doğurdukları
bebekleriyle sürdürdükleri aktif yaşam
dilden dile dolaşıyor, puset modası
yayılıyor. Peki ama sosyal hayatı fazlasıyla
hareketli olan bu bebeklerin güvenliği nasıl
sağlanıyor? Çocukların tüm ihtiyaçlarının
köşeleri yumuşatılmış mobilyalar olduğu
yanılgısına düşmeyerek, oyuncak
çeşitliliğini sağlamanın ruh sağlığı için
yeterli geleceği fikrine kapılmayarak,
çocuğun yalnızca bedensel değil zihinsel
gelişimine de önem vererek, güvenlik
önlemlerini yaratıcılıkla birleştirmeye özen
göstererek!
11
yer aldığı Taşkışla binasında konaklayacak
“İsveç Tohumları” sergisinin ürünleri işte
böyle bir bakış açısının sonuçları.
“Çocukların gelişim sürecini daha güvenli
ve eğlenceli kılmak, ebeveynlerin
yaşamlarını ise kolaylaştırıp keyifli hale
getirmek” üzere tasarlanmış 50 parçalık
sergide, Fredrik Mattson tasarımı mama
sandalyesinden Brio’nun Ergonomidesign
imzalı pusetlerine, Per Frode ile Per Arne
Jönsson’un çocuklar için tasarladığı can
yeleğinden, Delta Sand’in fırına atılıp
sertleştirilebilir kumdan kalelerine, Marcus
Gabrielsson tasarımı ısırabilen bebek
termometresinden Hans Himbert ve Sofia
Jacobsson işbirliğiyle geliştirilen hormon
enjeksiyon kalemine, A & E Design’ın
çocukların müze gezmesini teşvik etmek
için yarattığı katlanabilir sandalyeden,
Babybjörn marka bebek taşıma askısına pek
çok ürün bulmak mümkün.
Serginin küratörlüğünü üstlenen ve İsveç
tasarımının gelişimine ve tanıtımına katkısı
yadsınamaz Svensk Form ile İsveç
Enstitüsü’nü bu projeye soyunmaya ikna
eden endüstriyel tasarımcı Margarita
Bergfeldt Matiz, onu harekete geçiren şeyin
kendi çocuğu olduğunu ifade ediyor.
Kolombiyalı Matiz, İsveç’te çocuğa tanınan
hak ve ayrıcalıkları objektif olarak
gördüğünden dem vuruyor ve sergisiyle
02
Çocuklar için tasarım söz konusu olduğunda
fazla rakip tanımayacak İsveç’ten dünyanın
çeşitli yerlerine taşınan ve Ekim ayının
7’sinden itibaren İstanbul’da, İstanbul
Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin
01
başka ülkelerdeki, başka tasarımcılara da
ilham vermeyi hedefliyor.
27 Ekim’e dek devam edecek İsveç
Tohumları sergisi İstanbul’a taşınırken
yalnız değil; sergiye bir seminer ve bir de
atölye çalışması eşlik ediyor. Endüstriyel
tasarım eğitimlerini çocuklar için yaratıcı
oyun alanları tasarlayarak değerlendirmeye
karar veren Lekplatsbolaget ekibinin üyeleri
Mats Westerberg ve Ivan Inkapöl’ün İTÜ
öğrencileriyle yapacakları workshop’un
sonuçları da görülebilecekler arasında...
Lekplatsbolaget’in okullar ya da siteler için
imzaladıkları oldukça enterasan çalışmalar
mevcut; genç ekip kah içinde satış
yapılabilen bir mini bakkal, kah dümenine
geçilebilen bir gemi, kah birebir
ebatlarındaki ineğiyle bir ahır yapıyorlar.
Hedef hiç değişmiyor: Çocuğun
hayalgücünün gelişimine imkan tanımak!
Yönetmenliğini Sylvia Augustinsson’un
üstlendiği projenin seminer bölümünde ise
IKEA çocuk ürünleri danışmanı Ylva
Ellineby, Uluslararası Oyun Derneği
Yönetim Kurulu üyesi Anna Lenninger,
İTÜ Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Ahmet Yıldızcı, İTÜ Peyzaj
Mimarlığı bölümü öğretim
elemanı Gülşen Güler, çocuk oyunları ve set
tasarımcısı Tor Svae, İsveç’in bol ödüllü
stüdyosu Ergonomi Design’ın
tasarımcılarından Jan Puranen konuya
yaklaşımlarını paylaşacak.
01 Gabrielsson tasarımı bebek termometresi
02 Frode ile Jönsson’un can yeleği
03 İsveç’ten bir çocuk parkı
“Yapyaşa” 2012 yılına kadar devam edecek
olan “Play the City” programının bir parçası.
Uluslarası kent tasarım ve araştırma ağı
TREC’in [The Responsive City] bir insiyatifi
olan “Play the City” Hollanda ve İstanbul
odaklı bir kent araştırma ve tasarım
programı. “Yapyaşa” ise etkileşimli, gerçek
zaman ve gerçek aktörlü bir kent tasarlama
oyunu. İstanbul’un dönüşüm sorusunu konu
ediniyor. Şüphesiz, İstanbul’un dönüşüm
denklemi çok ortaklı ve karmaşık. Tahmini
ve tek noktadan kontrolü zor bir akışı var.
1980’li yıllarda imar afları ve “Yapsat” ile
dönüşüm sürecini yaşayan kent, 2000’li
yıllarda yeni bir dönüşüm şekliyle yüz yüze.
Bu yeni dönüşüm merkezi olarak yerel
dinamikler dikkate almadan yönetiliyor.
Haliyle büyük bir kentsel direnç hareketini
de beraberinde getiriyor.
Katılımcı olmayan bu sürecin bir alternatifi
var mi? Kentin dönüşümünde rol alan veya
alması gereken aktörler bir araya gelip,
kentin ortak çıkarlarını ortak bir akılla
üretebilirler mi? “Yapyaşa” bu sorulardan
doğdu. “Yapsat” kavramına zıt bir anlam
olarak geliştirilen “Yapyaşa” ciddi bir oyun.
Kentin %70’ini kaplayan dokuyu oluşturan
yapı adasını İstanbul’un DNA’sı kabul edip,
dönüşümünün finansal, mekansal ve sosyal
sorularına bu ölçekten başlayarak yanıt
arıyor. Gerçek aktörler kurgulanan alternatif
dönüşüm modelini, uygulanmakta olan
merkezci modelle kıyaslayarak
canlandırıyor alternatif modeller öne
sürüyorlar.
Roller Değişiyor
Kentsel mekanların organizasyonu gerçek
hayatta tüm aktörlerin açık ve devamlı
iletişimiyle doğrudan ilintili. Bu karar verme
süreci ise oldukça karmaşık. Kent
simülasyon oyununda ise amaç bu karmaşık
yapıyı aşmak için dönüşümün yerel ve
merkezi aktörlerini tarafsız bir paltformda
bir araya getirmek ve verimli, karşılıklı
anlayışa dayalı ortak kent dönüşüm
kararları üretmek. “Yapyaşa” ortamında
aktörler rollerini değiştiriyor. Bununla
amaçlanan ise oldukça kutuplaşmış bir
sorunun karşılıklı anlayış çerçevesinden
çıkmadan canlandırılabilmesi.
“Yapyaşa” ilk olarak Arnavutköy, Kartal ve
Sarıyer’deki pilot mahalleleri konu ediniyor.
Oyun 27 Eylül – 3 Ekim 2010’da
AmberPlatform ve Santralistanbul’da
denenecek. Bu deneme seanslarında
mahalle derneklerinden yerel belediyelere,
03
CİDDİ BİR OYUN:
YAPYAŞA
Etkileşimli, gerçek zaman ve gerçek aktörlü
kent tasarlama oyunu “Yapyaşa”, İstanbul’un
dönüşüm denklemini konu alıyor. Oyun 27
Eylül- 3 Ekim arasında denenecek; sonuçları
ise 20 Ekim’e kadar AmberPlatform’da
sergilenecek.
TOKİ’den İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne, kent aktivistlerinden
akademisyenlere, bankalardan ULI’a [Urban
LAnd Institute] dönüşümün gerçek aktörleri
geniş bir yelpazeyle temsil edilecek.
“Yapyaşa” sergisi ise 20 Ekim’e kadar
AmberPlatform’da görülebilir.
Delft Teknik Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi’nde doktara yapmakta olan
araştırmacı ve tasarımcı Ekim Tan’ın
‘kompleksite ve tasarım’ calışması TReC’in
pratik calışmalarına teorik destek sağlıyor.
TReC ilk olarak ‘ciddi kent oyunu’ alanında
proje üretmeye 2008 yılında Amsterdam’ın
bir uydu kenti olan Almere’de başladı.
Kentin gelişiminin kentin sakinleri
tarafiından aktif bir biçimde üretilmesinin
gerekliliğine inanan Almere belediyesi,
TReC ve Delft Üniversitesi ile ortak olarak
‘The Responsive City’ atölyesinde Wierden
mahallesinin gelecek büyüme senaryolarını
canlandırma yoluyla üretti. TReC daha
sonra 2009‘da Rotterdam Belediyesi ve
Rotterdam Mimarlık Akademisi’nin ortak
calışması olan ‘Open City’ atölyesinde bir
göçmen mahallesi olan Het Oude Westen’in
dönüşümü üzerine bir oyun üretti. ‘Ciddi
kent oyunları’ alandaki calışmalarına
aralıksız devam eden TReC geçtiğimiz hafta,
Amsterdam menşeyli yeni medya kurumu
Mediamatic’in Doen Vakfı ile olarak
ortaklaşa düzenlediği ‘Kom je ook? 6’ fikir
yarışmasında, katılımcı kent tasarımı
projesi ‘World of Citycraft’ ile jüri birincilik
ödülünü kazandı. Projenin pilot uygulaması
deneyimli Mediamatic ve genç TReC ekibi
ile ‘sosyal ağ’ teknolojileri de kullanılarak
2011 yılı içinde üretilecek.
12
29/09/2010
13
Pelin Özgen
[email protected]
Ali Osman Öztürk
“Singapur Pavyonu’nu beğendim.
Venedik’in San Marco Meydanı’na yakın
konumda, bir Venedik evinin bahçesinde
yer alıyor olması ilginçti. Bienal için özel
tasarlanmış basit, ekonomik ve estetik bir
görünüme sahipti. Strüktür sistemi ile
oldukça sempatikti. Uzun tünel şeklindeki
mekan kurgusu içinde düzenlenen,
Singapur’daki yeni gelişmeleri, yeni yapıları
anlatan bir maket sergisi etkileyiciydi.”
MİMARLARIN KESİŞTİĞİ NOKTA
12. Uluslararası Venedik Mimarlık Bienali 29 Ağustos’ta kapılarını açtı. Venedik’le bütünleşmiş bienal, iki yılda bir binlerce mimarın
buluşma noktası haline geliyor. Ruanda Cumhuriyeti, Arnavutluk, Bahreyn, İran, Malezya, Fas gibi ülkelerin bile katılabildiği ancak
Türkiye’nin katılamadığı Bienal’de toplam 54 ülkeyi görmek mümkün. “İnsanlar Mimarlıkta Buluşur” temalı bienaldeki çalışmaları
değerlendiren Türk mimarlar, Türkiye’nin etkinlikteki eksikliği konusundaki üzüntüde birleşti.
Atilla Kuzu
“En beğendiğim ülke pavyonu olarak görme
imkanı bulamadığım fakat görmesem de
rahatlıkla söyleyebileceğim Hırvatistan’ın
yüzen pavyonudur. Kendisini var eden her
bir olguyu çok iyi anlamış bence bu pavyon.
İmkânsızlıkları ve imkânları iyi kullanan
Venedik mimarlık bienalinin yüzen parçası,
bienalin teması ile kent ile ve özellikle
mimarlıkla çok sıkı bir ilişki içerisinde,
nesnenin kendisi değil de var olma biçimi
bunu sağlayan. O nedenle görmemiş
olmama rağmen bu beğenimi
belirtebiliyorum.”
Hasan Çalışlar
“Bienalde yeralan tüm ülke pavyonlarındaki
ortak payda geri dönüşüm, yeşil bina, kendi
enerjisini kendisi üreten çevreye zarar
vermeyen ekolojik tasarım yaklaşımlarıydı.
Sanıyorum birçok konuda geç kalındığının
farkına varıldığı da anlaşılıyordu.
Değerlendirme kriterleri çok farklı olabilir
ama Avusturalya, Rusya ve
Çekoslavakya’nın pavyonları, genel
anafikirleri ile ve görsel değerleriyle
diğerlerinden ayrılıyordu.”
“Venedik Bienali son üç seferdir
mimarlık üretiminin dışındaki konular
üzerine yoğunlaşıyor. Küratörlerin bu
tercihi elbette ki sergileri ve pavyonları
da etkilemekte. Doğrudan mimarlık
pratiği ve üretiminin sergilenmesi ve
konuşılması yerine bu üretimin sosyal,
çevresel, kültürel etkileri ve sonuçları
üzerinde yoğunlaşılıyor.
Aydan Volkan
Bu anlamda en çok beğendiğim
Avusturalya pavyonu, Danimarka
ve Çek Cumhuriyeti’ni sayarken
tek bir konuyu (köprüler) zarif ve
abartısız ancak derin incelemesiyle
İsviçre pavyonundan da bahsetmeden
edemeyeceğim.”
“İyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz,
doğru ya da yanlış gibi objektif
yargılardan uzaklaşarak bakıldığında
dünya genelinde mimarlık üretiminin
çaresizliği gözlemlenebilir.
Murat Tabanlıoğlu
Mimarlık üreticilerinin çaresizliği;
meslek pratiği için çözüm üretememekden
daha çok, Mimari Ürün’ün kime ve
hangi amaca hizmet ettiği ile ilgili
sosyoloji, felsefe, politika, tarih,
coğrafya, psikoloji, ekonomi vb.
konulardaki düşünsel eksikliğidir.
“En beğendiğim ülke pavyonu her zaman
olduğu gibi sistemli ve sarih yaklaşımlarını
ortaya koyan Giardini’de yer alan
İsviçre pavyonu oldu. Peter Zumthor’un
statik mühendisi Jürg Conzett’ın
küratörlüğünde Landscape and Structures/
Peyzaj ve Yapılaşma başlığı altında
hazırlanan sergi sadece küratörün
kendi projelerini değil, bu kapsamda
İşviçre genelinde farklı ölçeklerde
birçok projeyi kapsıyor. Otoban
köprüleri, yaya geçitleri gibi iletişim
aracıları olarak ele alınan, işlevlerinin
yanısıra teknoloji, çevre, gelenek ilişkisini
kuran yapılara ait tanımlayıcı malzeme
özellikle siyah-beyaz fotoğraflar, teknik
çizim ve bazen ahşap malzemeden üretilmiş
maketlerle, “topografik bölümler”e bir
önersemeyle 20 ayrı bölme’de biraraya
getirilmiş.
Düşünce boyutundan uzaklaşan ve
var olduğundan beri “yüce yaratıcı”
meslek olma dürtüsünün katkısıyla da
Mimarlar, dünya genelinde varlıklarını
anlamlandırmak için “Obje Mimarlık”
başlığı ile adlandırılabilecek bir
yolda ilerlemeye her geçen gün daha
hızlı devam ediyor...
Mimarlık yayınlarında, öznesi “insan”
olan mekânları oluşturan Mimari
Ürün yerine karşısına geçilip
bakıldığında göze hoş gelen Mimari
Objeler görmeye yıllar içinde daha
fazla aşina olduk.”
Enis Öncüoğlu
“Bienal, diğer mimarlık etkinliklerden
entellektüel altyapısı, kurgusu ve sunuşu ile
farklılaşıyor. Bunların içinde Kuzey ülkeleri
mimari açıdan ilginç projeleri ve sunuşları
içermekdeydi. Danimarka,
Finlandiya+Norveç+İsveç pavyonları
etkileyici idi. Brezilya ve Oscar Niemeyer
Hakan Demirel
standı etki yaratan standlardandı.
Teknolojik açıdan bakıldığında Avustralya
NOW AND WHEN sergisi sunuş olarak da
Hollanda'nın sergisi etkileyici bir bakış açısı
getirmeyi başarmıştı. Singapur da basit ama
etkileyici bir pavyon tasarımı ile öne
çıkanlar arasında idi.”
Gürkan Bakırküre
“Son zamanlarda gündemimizde çok yer tutan
ekolojik ve ekonomik sorunlar bu bienalde de
ön plana çıkmış durumda. Fakat bence farklı
olarak, yeni yapılar veya strüktürlerle bu
sorunlara çözüm bulmak yerine, bu kez eski
yapıların veya mevcut yerleşimlerin yeniden
yapılandırılması ve değerlendirilmesi önem
kazanmış durumda. Bu bence de çok doğru bir
yaklaşım ve özellikle bizim kendi şehrimizde
de gündemde olması gereken bir konu.”
Han Tümertekin
“En beğendiğim ülke pavyonu "İsviçre"
oldu... İnşaat mühendisi Jürg Conzett ile
fotoğrafçı Martin Linsi işbirliğinin sonucu
olan sergi bir harika! Strüktürlerin doğa
içindeki şiirselliklerini belgeleyen
fotoğraflardan ve maketlerden oluşuyor.
Conzett tarafından "Sanat yapıları"
dediğimiz altyapıya ilişkin strüktür
örnekleri seçilmiş. Köprüler, yollar, istinad
duvarları, vb... 1500'lü yıllardan günümüze
kadar gelen yapıların temel özellikleri
"kapris" içermeden, salt işlev için
tasarlanmış olmaları... Hepsi İsviçre'de yer
alıyorlar ve doğanın içindeler... Hepsi
sahici... Hepsi iş görüyor... Hepsi güzel...
Hepsi şiirsel... "Güzel" ya da "İlginç" ya da
"çarpıcı" olmaya çalışmaktansa "sahici"
olmanın çekiciliğini sergiliyorlar...”
Arsenal’dekiler arasında Toyo İto’nun,
inşaatı süren opera binasına dair sürecini
anlatan sergi dikkatimi çekti. Projenin
mimari değerlendirmesi ayrıca yapılabilir,
ancak projenin başlangıcından, 1:1000
çalışma maketinden 1:1 çizimlerine kadar
farklı enstrümanlarla, mokaplarla ve diğer
detaylarla projenin sunulması, özellikle
sürecin izlenilebilirliği bağlamında oldukça
başarılıydı.”
14
29/09/2010
Sibel Baştimur
Zeynep Falay von Flittner
[email protected]
[email protected]
İSTANBUL’UN 100 YILI BELGELENDİ
İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi santralistanbul’da
kapılarını açtı. 20 Kasım’ı kadar ziyaret edilebilecek sergi, 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı ile İstanbul Bilgi Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirildi.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi,
İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve
Mimarlık Kültürü Sergisi’ni hayata geçirdi.
Hızlı değişim temposu nedeniyle birbirine
karışmış yakın geçmiş tasavvurlarının
berraklaşmasını amaçlayan sergi, 15 Eylül
Çarşamba günü santralistanbul’da ziyarete
açıldı. Küratörlüğünü İstanbul Bilgi
Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı
İhsan Bilgin ve akademisyenler Günkut
Akın, Burak Boysan, Sibel Bozdoğan, Murat
Güvenç, Tansel Korkmaz ve Eda Yücesoy’un
üstlendiği sergi, 20 Kasım’a kadar ziyaret
edilebilecek.
İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve
Mimarlık Kültürü Sergisi, birçok Avrupa
kentine kıyasla çok daha hızlı bir büyüme ve
dönüşüm yaşayan İstanbul’un bu süreç
sonucunda oluşan durumunun gözler önüne
serildiği ve kentin gelecek vizyonunun
tartışıldığı bir sergi olma özelliği taşıyor.
Sergi, 1910-2010 yılları arasında gelişen
toplumsal ve iktisadi coğrafyanın
toplumsal-mekansal yapılarını, çevresinin
oluşumunu, konsolidasyon ve çözülme
sürecini, mimarlık kültüründeki öncelikler
ve bunların değişimini, haritalar, maketler,
çizimler ve çeşitli görsel iletişim araçları ile
tüm kent izleyicilerine sunuyor.
Ajans, proje kapsamında üretilen tüm
sergi malzemelerinin, hayata geçirilmesi
planlanan İstanbul Kent Müzesi’ne
devredilmesine aracılık edecek.
Böylelikle, kapsamlı bir dokümantasyon
ve görsel malzeme birikimi sağlanması
hedefleniyor.
Serkan Güneş
[email protected]
TASARIM BÖLÜMLERİ
BEYPAZARI’NDA BULUŞUYOR
Gazi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü Beypazarı Belediyesinin ev
sahipliğinde, ulusal düzeyde tüm Endüstri
Ürünleri Tasarımı bölümlerinin davet
edildiği geleneksel bir ürün çalıştayı
gerçekleştiriyor.
4–8 Ekim tarihleri arasında
Beypazarı’nda gerçekleştirilecek
çalıştayda Beypazarı’nın turizm
potansiyelini geliştirmeye dönük
tasarlanan ürünler, halkın katılımıyla farklı
üniversitelerin öğretim elemanları
tarafından oluşturulan bir jüriyle
değerlendirilecek. Aradaki coğrafi sınırları
kaldırarak Türkiye’deki farklı tasarım
Beypazarı’ndaki Halk Evi, 4-8 Ekim tarihleri
arasında gerçekleştirilecek tasarım bölümleri
buluşması için bir stüdyoya dönüştürüldü.
bölümleri arasında bir işbirliğinin
tesis edilmesinin amaçlandığı etkinlik
yoluyla; tasarım bölümlerinin yalnızca
eğitim işlevi görmelerinin ötesinde,
uzmanlıklarını sosyal sorumluluk projeleri
yürüten kurumlarla paylaşarak endüstriyel
tasarım kavramının kurumlar ve halk
arasındaki bilinirliğinin artırılmasına da
katkı sağlayacakları öngörülüyor. Tasarım
bölümleri arasında, araştırma, inceleme,
eğitim ve öğretim alanlarında öğretim
elemanları ve öğrenciler arasında işbirliği
tesis etmek, var olanları geliştirmek,
üniversiteler bünyesindeki, özellikle
tasarım alanındaki birimlerin bilgi, görgü ve
tecrübelerini birbirlerine aktarmak amacıyla
düzenlenen etkinliğin, varolan diğer tasarım
bölümlerinin eğitime başlamasıyla beraber,
ileriki yıllarda işbirliğine dayalı öğrenme
yaklaşımına daha yüksek katkı sağlaması
hedefleniyor. Her yıl bir başka kurumla
işbirliği yapılarak düzenlenmesi planlanan
etkinlik serisinin 2010 ayağına, 12 adet
Endüstri Ürünleri Tasarımı / Endüstriyel
Tasarım bölümü, 5 adet öğrenci ve bir
öğretim elemanıyla temsil edilecek.
Beş gün boyunca düzenli eğitim
seminerleriyle desteklenecek olan etkinlik
için, Beypazarı tarihi imaret meydanında
bulunan Halk Evi farklı üniversite
öğrencilerinden oluşturulan çalışma
gruplarının kullanması için bir stüdyoya
dönüştürüldü.
Altıncısı düzenlenen Helsinki Tasarım
Haftası, 26 Ağustos-5 Eylül tarihleri
arasında gerçekleşti. On gün boyunca
tasarımla ilgili etkinlikler, sergiler ve
yayınlar tüm şehri sardı. Geceyarılarına
kadar açık tasarım dükkanları, ziyaretçileri
bekleyen açık ofisler, beklenmedik anlarda
beliriveren sokak enstelasyonları, ilgililere
tasarımla dolu, keyifli günler yaşattı.
Bu seneki ana teması “hikaye anlatımı”
(storytelling) olarak seçilen Helsinki
Tasarım Haftası’nda, tasarım
profesyonellerinin ve iş dünyasının dışında
tüm kent halkına ulaşma çabası, Helsinki
şehrinin değisik taraflarına yayılmış
sergiler, ürün, moda, grafik ve daha birçok
alanda tasarımların ve tasarımcıların
buluştuğu etkinliklerle göze çarptı.
HELSİNKİ TASARIMA
DÖRT ELLE SARILDI!
Adının Helsinki Tasarım “Haftası” olduğuna aldanmamak lazım.
Aslında kent, gece yarılarına kadar açık tasarım dükkanları,
sokak enstalasyonları, sergi ve defileleriyle tasarıma olan
tutkusunu 10 gün boyunca kutluyor.
Organizasyonda planlı bir yöntem
izlediklerini anlatan Helsinki Tasarım
Haftası kurucusu ve direktörü Kari Korkman
ve ekibi, özellikle tasarım ve şehrin
birbirlerini nasıl etkilediği konusunda
calışmış. 2012 yılında dünyanın tasarım
başkenti olmaya hazırlanan Helsinki,
tasarımın bir şehri nasıl bir araya
getirdiğinin güzel bir örneğini gösterdi.
Tüm kente yayılmış etkinliklerin en önemlisi
eski kablo fabrikasında gerçekleşen ana
sergiydi. Sergiye ek olarak aynı mekanda
organize edilen seminerler, moda defileleri
ve sunumlar birçok tasarım profesyonelini
ve de iş dünyasını bir araya getirdi.
“Tasarım herkese aittir ve de günlük
hayatımızda önemlidir, ama aynı zamanda
iş dünyasındaki rekabet için stratejik bir
araçtır” mesajının vurgulandığı Helsinki
tasarım haftasının ana hedeflerinden biri de
iş sahiplerini yaratıcı fikirlerle buluşturup,
faaliyetlerini yeni boyutlara ve de
uluslararası platforma taşımaya yardımcı
olmaktı.
Ana serginin en ilgi çekici katılımcıları
arasında bu sene 10. kuruluş yılını
kutlayan ve de 3D baskı teknolojisini
kullanarak tasarımda çığır acan FOC
/Freedom of Creation da vardı. CAD
bilgisayar modellemesinden direk
olarak 3 boyutlu baskı teknolojisi
kullanarak hayata geçirilen lamba ve
mobilya tasarımlarını sergileyen FOC çok
kompleks formları basit bir şekilde üretmeyi
başarıyor.
Tasarımın dijitalleşmesi ana fikrinden yola
çıkarak, iş dünyasının ihtiyaçlarına göre
geliştirilmiş bu yeni yaklaşımın sahibi Janne
Kyttänen FOC’un kuruluş ve başarı
hikayesini anlattı. Gereğinden cok
üretmeyerek israfı da azalttıklarını anlatan
Kyttänen, gelecekte isteyen kullanıcının
beğendiği ürünü internetten seçerek 3
boyutlu baskı teknolojisi sayesinde
kolaylıkla ürettirebileceğini iddia ediyor.
Ana sergiye Türkiye’den katılması beklenen
“40 Yaş Altı 40 Türk Tasarımcı” sergisinin
son anda iptal olması Helsinki tasarım
haftası organizatörleri tarafından üzüntüyle
karşılandı.
15
Kalevala Efsanesi
“Geçmiş-Şimdi- Gelecek” kavramlarını
irdeleyen Helsinki Design Week’in
öne çıkanlarından biri de
Amerikalı ve Finlandiyalı öğrencilerin
birlikte yaptıkları çalışmaydı.
Bir fin efsanesi olan Kalevala’nın
yorumlandığı proje Seurasaari
Adası’na konumlandırılan geçici
bir yapıyla sonuçlandı. Yapı,
şimdilik toplantı mekanı olarak
kiralanıyor.
Haftanın Fuarı:
Habitare
68.000 kişinin ziyaret ettiği Habitare
Fuarı’nda yer alan Design Partners
sergisi oldukça dikkate değerdi.
Ziyaretçiler oylarıyla serginin “en ilham
verici ürününü seçti: Focus’un
şömine tasarımı Gyrofocus. Habitare’nin
en renkli bölümünü ise Ingo Maurer’in
küratörlüğünde düzenlenen Ekolojik
Aydınlatma Sergisi oluşturuyordu.
Açık Ofisler
Open House
Helsinki
Open House Helsinki, kentte yer
alan ve mimari anlamda başarı
sağlamış binaların, mimarları
rehberliğinde gezdirildiği turların
ismi. Ücretsiz olarak yapılan bu
turlar, halkın normal şartlarda
giremedikleri alanları
(konsolosluklar gibi) tanımalarını
sağlıyor. Open House Helsinki’nin
en keyifli duraklarından birini ise
Alvar Aalto’nun evi oluşturuyordu.
Her sene olduğu gibi bu sene de değisik
tasarım ofisleri kapılarını ilgililere açtılar.
Tasarım severler, bu ofisleri dolaşip ünlü
tasarımcılarla tanışma ve yaratıcı çalışma
ortamlarını gözlemleme şansı buldular.
vitrinleri ilgi çekici sergilere, hatta canlı
enstelasyonlara ev sahipliği yaptı. Vitrin
enstelasyonu etkinliğinin küratörü Gareth
Hayes, iş yerleri ve alışveriş mağazalarını
açık fikirli olmaya ikna edip, yaratıcı ve
deneysel vitrin tasarımlarıyla şehir halkını
beklenmedik anlarda şaşırtmayı başardı.
Tasarım Pazarı
Pecha Kucha Gecesi
Kablo fabrikasinda düzenlenen geleneksel
Tasarım Pazarı, ziyaretçilerine değişik
tasarımcıların ürünlerini inceleme ve de
uygun fiyatlara satın alma fırsatı sundu.
Helsinki Tasarım Haftası’nın klasiklerinden
Pecha Kucha gecesi, bu sene aralarında
Travis Price, Adelia Borges, Airan Berg,
Jeremiah Tesolin, Haldane Martin ve Zhang
Ke’nin de bulunduğu uluslararası bir
konuşmacı listesiyle gerçekleşti. Pecha
Kucha, aynı zamanda formaliteden uzak ve
kolay bir biçimde yaratıcı işlerin
gösterilmesini sağlayan bir sunum formatı.
Vitrin Enstelasyonları
Tasarım haftası boyunca Helsinki
merkezindeki değişik galeri ve mağazaların
16
29/09/2010
Bikem İbrahimoğlu
Burçin Ünaldı
[email protected]
DOST BAŞA
2012 KIŞI NE GETİRECEK?
MİMAR AYAĞA!
Paris Moda Haftası’nın başlamasına çok az
süre kala düzenlenmesine rağmen,
koleksiyonlarımızı bile tamamlayamadan,
en kutsal görevmişçesine koştuk. Sanki
zaman makinasından geçtik ve kendimizi
bize göre bir, sokağa göre iki sezon öteye,
2012 kışına ışınladık. Moda döngüsü denen
şey aslında herşeyin içiçe olması.
Yalnızca Koolhaas, Gehry, Hadid olsa
belki… Ama ayakkabıya gönül vermiş
daha pek çok tasarımcının mimari
kökene sahip olması tesadüf olabilir mi?
01
Kadınların ayakkabılara düşkünlüğü
tartışmasız; pek çok kadın yeni bir çifte
karşı koyamıyor, ya da bir ayakkabıcının
önünden, içeri uzanmadan geçip gidemiyor!
Terimsel olarak elbiseyi tamamlayan bir
“aksesuar”dan fazlası olmayan ayakkabı,
kadınlar ve hatta erkekler için “kavram”sal
olarak çok, çok daha fazlası! Bir aşk ve tutku
objesi, bir olmazsa olmaz, bazısına göre bir
fetiş unsuru, bir gülü seven dikenine
katlanır durumu!
Cindrella’nın bekaretini metaforladığı
söylenen şeffaf cam ayakkabısından, Oz
Büyücüsü’nde Dorothy’ye hayal kurmaktan
korkmamasını belirten kırmızı pabuçlara,
Sex And The City’de gücü ve seksapeli
simgeleyen milyonluk Manolo’lara kadar
ayakkabılar kadınlar için bir şeyleri “ifade”
ediyor! Peki ama bu tutku objesine
mimarlar nereden ve nasıl ortak oldu!?
İşin “temel”inin önemini çok iyi bilen
mimarlar belki de ayakkabıların ayaklar için
mini birer yapıdan farksız olduğunu görüp
karşı koyamadı! Tasarım ve moda zaten her
zaman kol kola gezmeyi sevdi, fakat
ayakkabılarda mimarlar arayı çoktan
açmaya başladı. Eyvah pabuçlar
modacıların elinden gidiyoor!
sanat eseri, ve Barcelona’dan bile rahat!
Söyleyenlerin yalancısıyız.
Peki Ya Diğerleri?
81 yaşındaki Toronto doğumlu ünlü mimar
Frank Gehry, oğlu Alejandro Gehry ile
birlikte ünlü Fransız ayakkabı markası J.M.
Weston için özel tasarım botlara imza
attığında çocuklar gibi şen olduğunu ifade
etmişti; üstelik bu ayakkabılar kendisinin
mimari dışında imza attığı ilk ve tek
işbirliğiydi!
Olağanüstü mimarlardan Zaha Hadid ise her
zaman selektif modacılarla çalışmayı tercih
eden Melissa ayakkabılarının sürpriz
seçimiydi, Hadid’in ultra modern mimari
gustosundan payını alan pabuçlar uzay
çağına yaraşır futurustik çizgileriyle moda
dünyasından büyük alkış aldı.
80 kuşağının yemeyip içmeyip harçlıklarını
çılgınca biriktirerek alabildiği Air
Jordan’ların yaratıcısı Nike tasarımcısı Tinker
Hatfield’in 28 yaşına kadar mimar olarak
çalıştığını biliyor muydunuz? 25 farklı
jenerasyon Air Jordan’a imzasını atmış bu
isim de ayakkabı inşasına geçiş yapanlardan.
02
Koolhaas’ın Tutkusu
Ayakkabılara karşı koyamayan en ünlü
mimar bu uğurda mimarlığı bile rafa
kaldıran Rem Koolhaas! Clarks ayakkabının
veliaht prensi Galahad Clark ile United
Nude isimli ayakkabı markasını kurduğunda
ağızlar bir karış açık kalmış, ayakkabıda
böyle şey görülmedi dedirtmişti. Tamamen
mimari fikir ve çizgiler ya da dizayn
objelerden esinlenerek yaratılan
ayakkabılar bazen ünlü bir Eames ofis
sandalyesini, bazen iki yakayı birleştiren
bir köprüyü andırmakta, hatta Iris Van
Herpen gibi futurustik modacılar
koleksiyonlarına ayakkabı tasarlasın diye
United Nude’un kapısını aşındırmakta.
2003’ten bu yana ayakkabıda “kült”
olabilme başarısına sahip United Nude’un
17
03
hikayesi aslında aşk acısıyla başlıyor!
Mimar Koolhaas bir kızın kalbini kazanmak
için yeteneğini yani mimarlığını kullanmaya
karar verdiğinde, kendisine hop diye 3 oda 1
salon üstelik pembe panjurlu bir ev inşaa
edemeyeceğine gore, “bari” diyor “bir
ayakkabı inşa edeyim, sonuçta kadınlar için
04
ayakkabılar pembe panjurlu ev kadar keyifli
bir hayal”… İtirazı olan? Bu romantik niyet
Koolhas’a kızın kalbini kazandıramasa da
moda dünyasına “Möbius” isimli ayakkabıyı
ve ünlü United Nude’u kazandırıyor.
Markanın bu ilk patentli ikonik ayakkabısı
meşhur Barcelona koltuktan ilham almış bir
Tüm bu mimari ayakkabılar konuşulurken,
moda tasarımcıları da enselerindeki
ürpertiden olacak ayakkabılarda mimari
formları tercih etmeye başladı. Nicholas
Kirkwood ve Balenciaga tasarımlarıyla
Nicholas Ghesquire öncülerden, Alexander
McQueen her şeyde olduğu gibi bunda da en
iyilerden, Marni ve daha niceleri ise cici kız
ayakakbılarından mini binacıklara çoktan
geçti. Sözün kısası: konsept, kullanışlılık,
inovasyon ve yaratıcılık ayakkabıda
buluştuğunda karşınıza mutlaka bir mimar
çıkıyor… Ve mimarlar ayakkabıda taş taş
üstünde bırakmıyor!
01-03 United Nude’un ayakkabıları
02. Nicholas Kirkwood’un ayakkabı tasarımı
04. Zaha Hadid tasarımı ayakkabılar
Modacıları çatısı altına toplayan Première Vision, gelecek yılın
kumaş, renk ve model tüyolarını verdi. İpuçları, 2012’nin
hem sofistike, hem rahat olacağını söylüyordu.
Première Vision’dayız ve 18 ay sonrasına
konsantre olmak zorundayız. Çünkü o
zaman sokakta ne olacağı işte buracıkta bu
üç gün içinde görülen renkler, kumaşlar,
deriler, fırfırlar, biyeler, fermuarlar,
düğmeler, tarzlar, trendler ve malzemelerle,
ortak koklanan ve yoğunlaşan bu havayla
belirleniyor. Şaka değil, bünyesinde 6
değişik fuarı birleştiren, 110 ülkeden,
50.000’in üstünde tekstil ve moda satın
almacısını bir araya getiren dünyanın en
büyük kumaş fuarı, trendlerin somutlaştığı
tekstil başkentindeyiz.
Gününün Adamı
Gelecek kışın ruhu nasıl? Tamamiyle
gününün adamı. Hem sofistike hem rahatını
sevenlerin kanka olduğu bir dünyanın
insanı. Hatları yuvarlak, yusyuvarlak. Zaten
görüyoruz: moda, agresif omuzlar, stras,
payet ve apoletlerle dolu birkaç sezondan
sonra sonunda rahatladı. Parkalar, füzo
pantalonlar sweatshirt elbiseler,
bermudalar, kent yaşamına uygun
joggingler tekrar gündemde. Süper konfor
ve süper sade, kriz sonrası dönemin
mütevazi yeni kimliği. Bu “şık neo konfor”
anlayışının belki de en sembolik göstergesi
spor markası Lacoste’un artistik direktörü
Christophe Lemaire ‘in şu günlerde klasik
lüksün temsilcisi Hermès’e geçiyor ve yerini
“Couture” defileleriyle tanınan Felipe
Oliveira Baptista’ya bırakıyor olması.
Kumaşlar tamamiyle alışılmışın dışı.
Gösterişten uzak ama zengin. Klasikler
gittikçe daha da özelleşen dokunuşlara
ulaşırken, iplikleri belirgin, örgü tarzı ön
plana çıkacak şekilde “görünür ‘dokumalar,
hava aralıklı, çift taraflı, jakarlarla birleşen
çok katlı veya petekli dokular, sonuçta hiç
bir zaman düz olmayan, yoğun ve lüks
tekstiller sezonun ruhuna damga vuruyor.
Birçok tanıdık kumaş bize aslında
bildiğimizden farklı, bambaşka bir hikaye
anlatıyor. Bir bakmışsınız şu kayağa
giydiğimiz iskandinav kartanesi motifli el
örgüsü kazaklar ince ipeklere baskı olmuş.
Ralph Lauren’in moda ettiği kalın saç örgülü
yün oduncu kazakları ise bir
dokunuyorsunuz pamuku jarse. Sezonun
ruhuna “otantik ve eksantrik” olarak giren
bu ilke aslında miras ve özgünlüğün
birleştiği, gerçek ve sahtenin karıştığı,
folklorik referansları, paisley motifleri,
yarattığı gibi asla ağır değil, havada
uçuşurmuşçasına şiirsel ve buharlı bir
hafiflikte.
Sezonun 23 rengi, ağdalı,dolu, yuvarlak ve
lezzetli. Bu palette ayva sarısı, şeker
pembe, leylak, kiremit ve şurup kırmızısı,
derin yeşiller, asfalt ve kurşuni griler, platin
ve buzlu mavilerle birleşiyor. Sıcak tonlar
aşırı besleyici: pestil, şerbet, meyve jölesi
tarzı, şeker yüklemesinden götürecek
şekilde baldan tatlı. Soğuk tonlar “aşırı
doğa”doygunluğunda. Donmuş, ıssız kış
manzaralarını andırdığı gibi ayrıca
yoğunluktan taşmak üzere. Bataklık ile
çamur kıvamında kahveler, sisli orman ve
çiğ düşmüş çayır nemliliğinde yeşillerden
oluşuyor. Tümünü gölgeli ya da ışıklı ama
sıradan olmayan nötr tonlar toparlıyor.
Chanel tayyörlere taş çıkartan, yıkanmış
görünümlü, ve birbirinden ilginç iplik
kombinasyonlarıyla yaratılan tüvitleri,
inanılmaz iğne işleri ve çukurlu jakarlarıyla
zıt kişiliklerin birleştiği rustik ama gözalıcı,
kurallara uymayan fantezi bir dünya.
Gelecek kış sıcak, sımsıcak . Yumuşaklık
kumaşların kalbine işlemiş durumda.
Moherler, angoralar, kaşmirler alpagalar,
bukle, kaynatılmış her çesidinden yünlülere
ve kalın, uzun tüylü kadifelere insan
dokunmadan duramıyor. İpekler pudralı,
danteller bile yünden, tüylü tüylü. Dolgun,
düşüşü heybetli bu dökümlü kumaşlar
konturları yumuşatan buğulu siluetler
PV tekstil alıcılarının buluşma noktası olan
teknik bir fuardan öte, iki eli kanda da olsa,
moda kültüne bir şekilde bulaşmış herkesin
tavaf ettiği bir nevi Mekke. Bir sezon sonra
göreceğimiz her defilenin, kıyafet ve
aksesuarın anası olmakla beraber, bakın
görün daha kaç yeni ruj serisinin, göz farı
kombinasyonunun, limited edition ojenin,
duş jeli kokusunun, parfüm şişesinin,
plastik duvar boyası ürün gamının, araba
kaporta renk tonu ve daha nice yaratıcı
konseptin babası. Herkese tavsiye olunur.
18
29/09/2010
Banu Pekol
Bikem İbrahimoğlu
[email protected]
[email protected]
19
SINIRLARDA TASARLAMAK MAISON & OBJET FISILDADI:
İnsan ırkını zorlayan “aşırı” yaşam koşullarında var olabilmek için geliştirilen
yaratıcı çözümler, çölleri, buzulları ya da suyun altını dayanılır hale getiriyor.
Antartika’da bir buzuldayız. Buzulun ismi
bile var: Brunt! 150m kalınlığındaki bu
buzul, yılda yaklaşık 700m hızla okyanusa
doğru ilerliyor. İngiliz Antartika Araştırma
Üssü’nün burada 1956’dan beri inşa edilen
ilk dört binası, yılda 1.2 metre yükselen kar
seviyesinin altında kalmış. Güney
Kutbu’ndan sadece 120km uzakta, geceleri
sıcaklığın -56 dereceye kadar indiği bu
bölgede en sıcak günde dahi donma
derecesinin üzerinde sıcaklık görülmüyor.
Gün demişken, senenin 105 günü güneş
doğmuyor ve bu karanlık dönemde saatte
160km’ye kadar çıkan rüzgârlarda mekanik
araçları çalıştırmak neredeyse imkânsız.
Bu gözlemleri buzuldaki büyük penguen
kolonisinin yanı sıra, Araştırma Üssü’nün 15
çalışanı da paylaşıyor. Yükselen kar seviyesi
sebebiyle her yıl hidrolik bacakları ile
yükseltilmesi gereken bu istasyonun
bulunduğu burun, buzuldan önümüzdeki
senelerde kopacak. Dolayısıyla Hugh
Broughton Mimarlık Ofisi ‘Halley’ adlı
istasyonların altıncısını tasarladı bile. Yılda
bir kere gemi ile erzak getirilen, en yakın
üsse 14 saatlik uçuş mesafesindeki bu üssü
sürdürmek için yeterince sebep var: Burası
Ozon Deliği’ni saptayan üs ve küresel
ısınmaya dair veri toplama konusunda
vazgeçilmez bir merkez. Ekstrem mimarlık
olarak tanımlanan bu tür tasarımlar, insan
ırkını zorlayan aşırı yaşam şartlarında var
olabilmek için yenilikçi ve yaratıcı çözümler
geliştirmeyi zorunlu kılıyor.
Çekim Unsuru
‘Sınırlarda’ yaşayabilmek için yaratılan bu
yapıların bir kısmı bilimsel değil, tamamen
insani amaçlarla inşa ediliyor. Robert
Ransick’in tasarladığı küçük kulübe,
Arizona’da Sonoran Çölü’nde 80km
uzunluktaki ‘Şeytan Yolu’ olarak bilinen ve
yasadışı göçmenlerin Meksika’dan ABD’ye
geçmek için sıklıkla kullandıkları kurak bir
bölgede yer alacak. Casa Segura (emniyetli
ev) içinde su, yiyecek gibi temel ihtiyaç
maddelerini barındırarak, göçmenlerin zorlu
yolculuğunda hayat kurtarıcı bir yapı
görevini üstlenebilir.
Peki sınırlar aşılırsa ne olacak? Peter W.
Sodermann/Barlimdhaug Consult AS
tarafından inşa edilen Svalbard Tohum
Mahzeni, 100 ülkeden toplanmış
milyonlarca tohum örneğini olası bir
felakete karşı depoluyor. Halka kapalı, çok
az personeli olan bu yapı, Norveç’in doğal
soğukluğunu kullanarak gerektiğinde
elektriksiz çalışabiliyor. Sanatçı Dyveke
YALNIZ VE BAĞLI OLMA ZAMANI
Paris’te sezon başladı. Eylül ayında fuarlar
turunu tamamlayanlar, renkler trendler,
tarzlar ne olacak bilmecesini de çözmüş
oluyorlar. 3-7 Eylül tarihlerinde gerçekleşen
Maison & Objet fuarı tasarım, dekorasyon
ya da mobilyadan öte, her alanda
profesyonellerin ziyaret ettiği bir ev
modası, yaşam tarzı ve trendleri fuarı.
Intime (özel) anabaşlığı altında “Arkaik
Sığınak”, “Microcosmos” ve “Lütfen
Rahatsız Et” konsept pencerelerinden
kişinin en özeline doğru bir bakış var
sezona. Ortak mesaj bireysel ve toplum
alanı arasında sınırların kalmadığı, steril ve
ikiyüzlü bir dünyada sıkışan bireyin, kendini
güvende hissedeceği koruma alanını kurma
arzusu.
01
Sanne’nin eseri olan yapının kapı ve
çatısındaki paneller, içerideki depoya dair
tek şairane ipucu olarak Norveç
karanlığında parlıyor.
Spaceport America’yı önerebiliriz.
Virgin’in patronu Richard Branson’un
sponsor olduğu, New Mexico çölündeki
bu ilk ticari uzay gemisi üssü, yeterince
parası olan ‘sıradan adama’ uzay
yolculuğu fırsatı sunuyor. Şimdiden
yüzlerce kişinin rezervasyon yapıp
depozito ödediği yolculuklar 2011’de
başlayacak. Foster’ın tasarımı, yolcuları
bu ‘galaktik’ deneyime yaklaştıran
nitelikte: yukarıdan izlendiğinde yer
üzerinde kalan bölümü, damla formunda,
bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibi
bir izlenim veriyor.
Bu sınırları bir çekim unsuru olarak
algılayanlar da var: hem Dubai’de hem de
Fiji adalarının açığında geliştirilen
(rezervasyon kabul eden ancak inşaatı
henüz başlamamış!) otel projeleri, su
altındaki şeffaf süitlerde
konaklayabileceğiniz lüks tatiller vaat
ediyor. Su altını fazla klostrofobik bulanlara
ise, Foster+Partners’ın tasarladığı
Sınırlardan ilham alan sanat eserleri de
sıklıkla karşımıza çıkıyor. 2009’da Paris’te
ekstrem ortamlar temalı sergide Howard
Boland ve Laura Cinti’nin fotoğraf dizisi
bunlardan biri. Sanatçılar, Mars gezegeninin
ekstrem koşullarını (düşük basınç, güçlü
UV-ışınları, düşük ısı) yapay ortamda
birebir gerçekleştirilen Aarhus
Üniversitesi’ndeki bir simülasyon odasında
insanlar güllerin değişimini belgelemiş.
Bilim insanlarının saptamaları da hesaba
katıldığında, eğer bugün olduğu gibi devam
edersek bizi insanlığın karşılaştığı en zor
yüzyılın beklediği söylenebilir. Doğa ile
doğrudan hesaplaşan ve sınırlarda var
olmak için yaratılan mimari tasarımlar,
çevreye saygı duyarak onunla mücadele
ederse başarıya ulaşıyor. Dolayısıyla bu tip
mimari projelerin tasarımından ders almak,
yani geleceğin mimarisini kaynak
tüketiminden ziyade üretimi üzerinden
düşünmek gerekiyor. Doğanın bir kılavuz
olarak kabul edildiği bu mimari proje veya
sanat eserleri, uç noktalarda var olan
deneyler olmaktan ziyade, yakın
geleceğimizin birer kurtarıcısı olabilir.
01 Halley VI Araştırma Üssü’nün modülleri
02
02 Spaceport America’nın projesi
Her üç konseptte de geçmişte olmayan yeni
bir şeyler var. “Arkaik Sığınak” uzun
zamandır temcit pilavı gibi gidip gelen
doğaya dönüş trendinden daha ileriye bir
adım. Bir nevi neo öze dönüş, kaynaklarını
esas habitat ve ilkel topraktan alan ultra
çağdaş bir sığınak, günü yadsımayan yeni
bir keşif ve aslında geleceğin paleantolojisi.
Etrafımızdaki doğayla değil de özümüzle
ultra modern bir kavuşma. Konsept mekanı,
içinde sergilenen kayadan oyma banyolar,
kuş yuvası banklar, doğal malzemelerden
yapılma çalışma masaları ve “canlı yayın”
camı taş çekiçle kıran ustaya varana kadar
tam bir neandertal mağara.
Yalnız ve Bağlı
“Microcosmos” genel anlamda yıllardır
varlığını bildiğimiz “cocooning” trendini
aşıp insanın iç sessizliğine kavuşması
olarak karşımıza çıkıyor. Cocooning’de
kendine zaman ayırmak sözkonusuyken
şimdi bireyi topluma karşı korumaya
dayanan yeni bir konfor yaratma
platformundayız. Birey toplum arası sanal
duvarlara zarar vermeyen bu psikolojik ve
entellektüel konfor anlayışı aslında yeni bir
yaşam tarzı çünkü insanı dış dünyadan
koparmadan, onun hırçınlık ve
yoruculuğundan arındırıyor, bu sayede daha
uyumlu bir beraber yaşama imkanı sağlıyor.
Yalnızlığı “bağlıyken” nasıl sağlayacağız?
Mesela mekan içinde mekanlarla, zihinsel
projeksiyon yapabileceğimiz oda içinde
odacıklarla ya da kendimize ait interaktif
bir alan yaratan Patrick Jouin’in bu yaz
Centre Pompidou’da da sergilediği, yaydığı
ışık müzik ve sinyallerle kişiyi uykuya
hazırlayan ve sabah uyandıran saati “Night
Cove” gibi objelerle. Kendi üzerine kapanan
koltuklar örneğinde olduğu gibi mekanı
Paris’in ünlü fuarı Maison Objet, “bireysel
ve toplumsal alanlar arasında sınır
kalmadığını” işaret etti. Görünen o ki, birey
artık arayışta; yeni ihtiyaçlar tanımlıyor,
koruma alanları yaratıyor.
sanal olarak sınırlayan mobilyalarla.
Objelere sanatsal fonksiyonellik eklemek
yerine, denge ve uyum arayışımızı tatmin
eden yepyeni formlardan doğan bilmedik
kullanım alanları geliştirmekle. Çünkü
sonuçta iç dünyamızın sanatı sevdiğini
biliyoruz.
Lütfen Rahatsız Et
“Lütfen Rahatsız Et” ise mekan olarak tam
bir eğlence. Boydan boya aynalar, sahnede
ABBA varmış hissi veren spot ışık duvarlar,
gözetleyen kameralar ve ortada kurulu iki
boks ringinde toplanan dibi çıplak kadın,
kaşığı string desenli kahve fincanları,
pembe peluş kanepeler, erotik badegler, her
tarafa yapışan seksi kelimeler, en çılgın
seks fantazilerini hatırlatan zincirler ve
korseli, çivi yüzeyli deri koltuklardan oluşan
genelevden bozma, ucuz disco havasındaki
bir dünya.
Bir nevi hane tecavüzüne varan kırık,
buruşuk, zedelenmiş, delinmiş
malzemeler ya da yüzeyi parçalanmış
aynalardan oluşan bu kırmızı- siyahmor domestik ihtilal, tüm estetik ve
dekorasyon kurallarını hiçe sayarak,
steril bir dünyaya kan, can ve seks
enjekte ediyor. Kişinin özelinin bu aşırı
teşhirinde, ‘Lütfen Rahatsız Et’, otellerde
kapılara asılan ‘lütfen rahatsız etmeyin’
işaretine inatla, mutlu mu olmak
istiyorsunuz, sırrı şimdi “göstermekten“
geçiyor diyor. İşi artık utanmazlığa vuran
bir dünyadayız. Seks her yerde ve en
gerçek. Burjuva ve estetik doğruluğunuzu
bırakın, tabuları yıkın, hatta eşyaları
parçalayın, seks ve erotizmi korkmadan,
hem de herkesin burnuna soka soka yaşayın
diye bağırıyor. En belirgin halini Sonia
Rykiel’in sex toy mağazasıyla almış olan
modanın bu vazgeçilmez trendi sonunda
yaşam mekanlarımıza giriyor.
Maison & Objet Fuarı’nın son konseptleri
varlığını sürdüren trendleri onaylamaktan
öte. Bireyselliğin böylesine uç noktaya
ulaştığı bir dönemde, yalnız ama aynı
zamanda bağlı olabilmenin yollarını
aradığımız, objelere sadece sanatsal ve
göze hoş göründüklerinden dolayı yeni
ihtiyaç alanları yarattığımız, hayatın
gerçekliğini özellikle seks ve erotizmde
bulduğumuz dolayısı ile mimari, dekorasyon
ve etrafımızdaki her şeyin buna çözümler
arayacak şekilde geliştiği bir dönemin
habercisi.
20
29/09/2010
Aslı Ayşen Aydın
Emine Merdim Yılmaz
[email protected]
[email protected]
1. DÜNYA ÜLKELERİ İÇİN...
3. dünya ülkelerinin sorunlarına çözüm ararken gelişmiş ülkeler
unutuluyor mu? İnsani tasarım, hedefini doğru koyuyor mu?
Sorular çoğaldıkça yazılanlar ve yarışanlar da artıyor.
Yakın zamanda uluslararası arenada insani
tasarım üzerine büyük bir tartışma yaşandı.
BusinessWeek’in inovasyon ve tasarım
editörü Bruce Nussbaum, 7 Temmuz’da Fast
Company Dergisi’nin bloğunda bir eleştiri
yayımladı. Nussbaum, çuvaldızı gelişmiş
ülkelere batırarak Batı’da yükselen insani
tasarımın yeni bir emperyalizm mi
doğurduğunu ve bu hevesin iyilikten çok
zarar mı getirdiğini sorguluyordu. Yazının
odağında da kar amacı gütmeyen Project H
Design’ın kurucusu Emily Pilloton yer
alıyordu. Nussbaum, sadece Project H Design
değil IDEO ya da Design Continuum gibi
önde gelen firmaların yaptığı projeleri övmek
kadar tasarım dünyasında da “aciz Doğu” ile
“her şeyi en iyi Batı bilir” narsisliğinin mi
tekrarlandığını tartışmak ister gibiydi.
Nussbaum fakir ülkelerin çocuklarına eğitim
fırsatı sunmak üzere geliştirilen “One Laptop
Per Child” projesinin Hindistan tarafından
kabul edilmediğini ve Çin’e de giremediğini
belirtirken yazısını şu 2 soruyla
tamamlıyordu: Acaba Batılı tasarımcıların
Afrikalı, Brezilyalı ve Hintli
meslektaşlarından öğrenebileceği konular
olabilir mi? Neden sadece Asya ve Afrika’ya
dönük insani tasarım hikayeleri çıkarken
eğitim ve sağlık sorunlarının tavan yaptığı
Amerika’nın ücra köşelerine yönelik
çözümler üretilmez?
“Design For the 1st World” yarışması da tam
bu soruyu yanıtlar nitelikte. Carolina Vallejo
International Design Development Summit
ise yaklaşık 20 ülkeden katılımcısıyla fakir
insanların yaşamlarını iyileştirmek üzere
çözüm önerileri geliştiriyor. Amaçları,
bildiriler yerine prototiplere önem vererek
diğer akademik konferanslardan
ayrışabilmek ve hayali iş planları yerine
gerçek şirketler kurmak. İnovasyonun farklı
disiplinlere mensup insanlarla yeşerdiğini
savunan zirvenin temel prensiplerinden bir
diğeri de ortak yaratım sürecini
desteklemeleri. Hedefleri, ihtiyaç sahibi
topluluklarla bir araya gelip onları gerekli
beceri ve araçlarla donatarak kendi
kendilerine yetmelerini sağlamak. Yarışmaya
katılan ve destek arayan projeler arasında
Hindistan’daki ev kadınlarının hayatını
kolaylaştıracak “Sheba” su filtresi,
Afrika’daki AIDS’li annelerin bebeklerini
daha güvenli emzirmeleri için “Just Milk”
göğüs başlığı ve gazyağı fiyatına güneş
enerjisiyle çalışacak aydınlatma sistemi
“Sollys” yer alıyor.
Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler
sorunları ve çözümü derken Birleşik
Amerika’nın önde gelen müzelerinden
Cooper-Hewitt Ulusal Tasarım Müzesi 3 yılda
bir tekrarladığı triennialini sosyal ve çevresel
sorunlara adıyor. Mayıs’ın ikinci yarısında
başlayan “Why Design Now?” temiz
enerjiden tedarik zincirine, sürdürülebilir
yaşam ortamlarından sağlığa kadar 134
tasarım projesini bir araya getiriyor. Sergi,
tasarımcıların sağlık, bolluk ve huzuru
çoğaltma hedefinin yanı sıra insanlar ve
ekosistem arasındaki sorunların aza
indirilmesine yönelik kolektif çalışmaları
toparlıyor. Toprak enerjisiyle çalışan masa
lambasından petrol sonrası şehir ütopyasına
kadar farklı fikirleri içeren sergi tasarımın
dönüştürücü gücünü göstermeyi amaçlıyor.
01
projesini üniversitedeki “sosyal tasarım”
ödevine tepki olarak kurgulamış. Şartları
fazla detaylandırılmadan 3. Dünya Ülkelerine
yönelik bir sorunun bir haftada
çözülebileceğine dair verilen ödev Vallejo’da
bu fikri canlandırmış. Vallejo’nun tepkisini
çeken diğer sebep de öncülüğünü ünlülerin
yaptığı ve yararlarının sorgulanabileceği
sosyal içerikli projeler. Bunların başında
Bono’nun Afrika’da AIDS’i yok etmek adına
yürüttüğü “Red Project” ve “Live Aid”
konserleri geliyor. 2010 yılını Uluslararası 1.
Dünya’ya Yardım Yılı da ilan eden projenin
gelişmiş ülkelerin yaşadığı problemleri
atlamamamız gerektiğine dikkat çekmeye
çalışıyor.
02
hedef kitlesi adından da anlaşılacağı gibi
gelişmiş ülkeler. Sorunların sadece
gelişmekte olan ülkelere özgü olmadığına
dikkat çekmeye çalışan yarışma 4 kategoriye
odaklanıyor: Obezite, yaşlanan nüfus ve
düşük doğum oranı, tüketim oranının
azaltılması ve göçmenlerin yeni
toplumlarıyla kaynaştırılması. Vallejo tek bir
dünyamız olduğu gerçeğinin fazlasıyla
farkında. Bu yüzden, 1. Dünya
tasarımcılarının kendilerini dünyanın tek
kurtarıcılarıymış gibi görmemelerini, 3.
Dünya’nın sorunlarını çözmeye odaklanırken
Aslında konu ne Doğu’nun çaresizliği, ne de
Batı’nın bilmişliği. Sorun, artan dünya
nüfusu, değiştirmekte zorlandığımız tüketim
alışkanlıkları ve gezegenimize yeterli ilgiyi
gösteremememiz. Bu yüzden kökleşmiş
davranış kalıplarımızı temelden
değiştirmemizin gerekliliği gittikçe
kaçınılmazlaşıyor. Dünyanın en zengin insanı
Warren Buffet’ın Bill ve Melinda Gates ile
başlattığı “givingpledge” hareketi sembolik
de olsa “böyle geldi ama böyle devam
etmesine gerek yok” için önemli bir örnek.
Zaten hayırsever olan ve bugüne kadar
edindiği tüm varlığın %99’ından fazlasını
hayır işlerine bağışlayacağını açıklayan
Buffet, dünya milyarderlerine yaptığı çağrı
ile dikkatleri bir kez daha çekiyor. Bu
yüzden, insani tasarım deyince aklımıza
“öteki” ya da “uzak”lar değil, kendi yaşam
ortamlarımızı daha iyi hale nasıl
getirebileceğimiz gelirse başarı hikayeleri de
doğal olarak çoğalacaktır.
01. Ripple Effect Projesi’ne ait su konteynırı
02. Fotoğraf: Design For the 1st World
21
TASARLA, İNŞA ET VE YAK
Alışılmış, küratörlü bir etkinlik değil. Daha ziyade doğaçlama... Bir hafta içinde
onbinlerce kişiyi ağırlıyor. Katılımcılar festival boyunca tasarlayıp inşa ettikleri
çalışmalarını yakıyorlar ve ortaya “Burningman” çıkıyor.
Burning Man Festivali her sene yazın son
günlerinde Nevada Black Rock Çölü'ndeki
Black Rock City'de düzenleniyor.
İlk olarak 1991’de San Fransisko sahilinde
düzenlendiğinde 250 kişinin katıldığı,
bugün ise 1 hafta süren, 10 binlerce kişinin
7 gün 24 saat çalıştığı dev bir etkinlik.
Festival süresince katılımcılar her biri ayrı
bir sanat eseri olan çalışmalarını inşa
ediyorlar. Ortaya çıkan çalışmalar ise
heykelsi enstelasyonlardan etkileşimli
objelere hatta mimari anlamda mekanlar
yaratan tapınaklara kadar çeşitlilik
gösteriyor. Bir haftanın sonunda festival,
eserlerin yakılması ile bitiyor.
Kuralsızlık hakim gibi görünse de festivalin
10 temel prensibi var. Bunlar: dahil olma,
nesneleştirmeme, birey güveni, kendini
ifade etme, toplu efor, sosyal sorumluluk,
geride iz bırakmama, katılım ve yakınlık.
2011 senesinde Rites of Passage teması
altında düzenlenecek festivale şimdiden
başvurular başladı bile.
Dini Yansımalar
Şehir İzleri
Rebecca Anders, Jessica Hobbs, Peter
Kimelman ve Crew, Berkeley tarafından
tasarlanan tapınak, onlara göre
yaşanabilecek bir mekan değil, kilise ve
cami gibi dini mekanların bir yansıması.
Yüzlerce ince ahşap parçadan birleştirilerek
yapılmış.
Megatropolis, dünyanının
herhangi bir boş yerinde inşa
edilen bir şehrin silüetinin zayıf
bir yorumu. Kontrplak ve suntadan
inşa edilen şehir yaklaşık 500
metrekare, çevresi ile 1.500
metrekare alan kapsıyor.
Metropollere Atıf
Capra J’neva tarafından tasarlanan
Aeolian Pyrophonic Hall & Whispering
Wall isimli çalışma metropollerde aynı
anda olan milyonlarca şeye atıfta
bulunuyor. Ses enstalasyonu rüzgar
arpı, yangın orgu ve Black Rock
City'de yaşayanların seslerinden
oluşuyor. Aynı zamanda çölde
yaşayanları gün boyunca güneşten
korurken akşam da çölde gölgeli
yansımalar oluşturuyor.
Kusursuz Denge
Destekle ve Sömür
Kate Raudenbush tarafından tasarlanan
Future’s Past isimli çalışma Chichen Itza ve
Ta Prohm isimli tapınaklardan ilham alırken
üstünde duran ağaç hem onları destekliyor
hem de sömürüyor. Böylelikle tüketim
konusuna atıfta bulunuyor.
Marco Cochrane tarafından
tasarlanan bu heykel senelerce
süren bir çalışmanın ürünü. Nefes
kesen bir çalışma olan heykel
feminen güzelliği ve gücü
simgeliyor ve mükemmel bir
şekilde dengede duruyor.
22
29/09/2010
23
Özlem Devrim
[email protected]
Serap Alp Demirel
İMMİB’İN GERİ SAYIMI BAŞLADI
İMMİB tasarım yarışması için son teslim tarihi yaklaşıyor. ETMK paydaşlığında
düzenlenen yarışma altıncı kez gözleri üzerinde topluyor.
2005 senesinde Endüstriyel Tasarımcılar
Meslek Kuruluşu (ETMK) işbirliğinde ilk
yarışmasını düzenlediği güne kadar,
endüstriyel tasarımcıların hemen hiçbiri,
altı sektörde 30.000’e yakın üye firmanın
oluşturduğu dev bir ihracatçılar yapılanması
olan İMMİB’in ne olduğunu bilmiyordu;
devin üyelerinin büyük çoğunluğunun ise
endüstriyel tasarımcılar hakkında berrak bir
fikri olduğu iddia edilemezdi. Bu belirsizlik
ve bilinmezlik ortamında sanayici ile
endüstriyel tasarımcı, ETMK ile İMMİB
öncülerinin beş yıl önce hayata geçirdikleri
yarışma projesi ile gerçek anlamda
birbirlerini ilk kez tanıdılar; meslek
kuruluşunun ülküsü ile ihracatçı meslekler
birliğinin hedefleri ilk kez o gün çakıştı ve
ülkemiz nihayet, yıllardır özlemi çekilen,
gücüne karşı konulamayacak bir sinerjiye
kavuştu. Bu yıl İMMİB, yol arkadaşı ETMK
paydaşlığında, altıncı yarışmasını
düzenliyor. Yarışma sitesinde
(tasarim.immib.org.tr) yarışma ile ilgili tüm
pişirme ve servis ekipmanları.
01
bilgiler sistemli bir şekilde anlatılıyor. Ön
kayıtlar 23 Ağustos 2010’da kabul edilmeye
başlandı ve 15 Ekim’de sona erecek. Sonraki
adım olan proje teslim dönemi ise ön
kayıtların bitiminde yani 15 Ekim Cuma
gece yarısı başlayacak; 25 Ekim Pazartesi
günü saat 17.00’ye kadar yarışma
projelerinin siteye yüklenmesi yapılacak.
Ödül töreni ise, 22 Aralık 2010 Çarşamba
günü olacak.
Yarışma, geçmiş yıllarda olduğu gibi
profesyonel ve öğrenci olmak üzere iki ayrı
kategoride düzenleniyor. Her iki kategoride
de katılımcılardan, aşağıdaki dört ana
başlıktan herhangi biri için özgün ve
yenilikçi ürün tasarımlarının geliştirilmesi
beklenmekte. Profesyonel ve öğrenci
kategorilerindeki iki dalda, her bir sektör ile
konsept grubu için ayrı ayrı, dörder
ödüllendirme yapılacak. Yarışmaya konu
edilen dört ana başlık: Metalden mamül
ürünler, plastikten mamül ürünler, elektrikli
küçük aletler, konsept 2010: çay/kahve
Bu yıl “konsept 2010” adı altında yarışmaya
açılan konu, kategorilerilerin hiç dikkate
alınmayacağı, katılımcıların tam anlamı ile
özgürce tasarımlar yapabilmelerini
sağlayabilmek adına yarışmaya eklendi.
Yarışmaya artı dinamik katacağı,
yarışmacıların yaratıcı enerjilerini daha
özgürce kullanabilmelerine alan
sağlayacağı düşünülen bu “konsept”
ana başlığının, her yıl değişerek, farklı bir
konu ile kategorilerde bulundurulması
planlanıyor. Projeler, 6 Kasım 2010
tarihinde “uzmanlıkları bazında
ekipler” şeklinde oluşturulacak
profesyonel jüri üyeleri tarafından
incelenecek ve derecelendirmeler
yapılacak.
01 Elektrik - Elektronik Küçük Ev Aletleri –
Profesyonel Birincisi Koray Gelmez,
İrem Çelik ve Ahmet Bekteş
[email protected]
KTM’den
Eğitime Destek
Türk tasarım dünyasına
katkıda bulunmayı ve
disiplinlerarası nitelikte bir
platform oluşturmayı görev
edinen Kale Tasarım Merkezi,
tasarım farkındalığı yaratmak,
bu alana destek sağlamak ve
eğitilmiş insan gücünün
gelecek için en büyük yatırım
olacağı bilinciyle tasarım
öğrencilerine verdiği desteği
de arttırıyor. 2010-2011
öğrenim yılından itibaren Dr.
İbrahim Bodur Kaleseramik
Eğitim, Sağlık ve Sosyal
Yardım Vakfı (KSV)
aracılığıyla her yıl üç tasarım
öğrencisinin eğitimine katkı
sağlayacak. Burs tüm tasarım
disiplinlerinde lisans
öğrenimi gören öğrencilerin
başvurusuna açık olacak. 01
Ekim tarihine kadar
www.kaletasarimmerkezi.com
adresinden başvurulabilir.
Vespa’yı
Giydirmek
Sibel Baştimur
[email protected]
KÜÇÜK ESNAF
DEFTERLERDE BULUŞTU
Bizim Mahalle defter serisi küçük esnafı
konu alırken, 21’inci yüzyıla insancıl bir
eleştiri getirdi.
Bizim Mahalle serisi defterler, önemli bir
görevi yerine getiriyor ve hem İstanbul gibi
insani değerlerin günden güne yitirildiği büyük
kentlerde eskiyi özleyenlerin hem de bu
değerlerin en önemli koruyucularından olarak
görülen küçük esnafın düşüncelerini
yansıtıyor. Bizim Mahalle serisi defterler, bir
mahallenin olmazsa olmazlarından terzi,
bakkal, kasap, manav gibi küçük esnafın
kullandığı malzemelerinden oluşuyor.
Küçük esnafın, bir mahalle bilinci
oluşturmadaki etkisinin büyük olduğunu
söyleyen Tasarım Yöneticisi Işık Gençoğlu
şunları söylüyor: “Mahalleli olmak, sadece
komşuluk ilişkilerinden değil, aynı zamanda
alışveriş kültürü üzerinden de beslenir. Bakkal,
kasap veya manavların alacak-verecek
defterleri, sadece borç-harç gibi mevzuların
değil, aynı zamanda insani ilişkilerin de
kaydedildiği hafızalardır. İstanbul Concept
olarak, Bizim Mahalle serisi defterler ile
özlediğimiz sıcak ve samimi ilişkilere bir
göndermede bulunuyoruz.” Tasarımcılar Nuray
Togay ve Aslıhan Özgen Bizim Mahalle
serisiyle 9 farklı defter ürettiler ve 19 farklı
malzeme kullandılar. Seri terzi, manav, kasap,
çiçekçi, yorgancı, aktar, lokanta ve iki farklı
bakkal defterinden oluşuyor ve sadece
mahallelerin sıcak ve yakın ilişkilerini değil,
aynı zamanda artık tümüyle yitirme
tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz insani
ölçeği de hatırlatmaya odaklanıyor. Manavın
kese kağıdı, terzinin pelür kağıdı, kasabın yağlı
kağıdı, bakkalların paket kağıtları, yorgancının
sateni gibi toplumsal hafızada yer etmiş daha
pek çok malzeme bu defterleri oluşturuyor.
İlk üretildiği 1946 yılından
günümüze kadar klasik
tasarım çizgisiyle fark yaratan
Vespa, hafızalarda hep bir
motosikletten daha fazlasıdır.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de ilki
düzenlenen“Reklamcıysan,
grafikersen ya da bu işi
reklamcı veya grafikerden
daha iyi beceririm diyorsan
göster marifetini, giydir
Vespa’yı” sloganıyla iddialı
giriş yapan “Art Vespa”
tasarım yarışmasına, 260
tasarım gibi büyük bir katılım
olmuştu. Vespa bu yıl ikinci
kez kendi Vespa'sını
yorumlamak isteyenlere fırsat
sunuyor. Başvuru öncesi Art
Vespa’yı tanımanız isteniyor,
uzman eğitmenler eşliğinde
bir test sürüşü sonrası hayal
gücünüz ile baş başa
kalıyorsunuz. 8 Ekim’e kadar
başvuru yapılabiliyor.
Takılabilir
Heykeller
Sanatı günlük hayatın bir
parçası haline getirmeyi
amaçlayan Simya Galeri’nin
Ekim ayı programında
Çarşamba veya Cumartesi
günleri 10:30 – 13:30
arasında mimar Sabrina
Fresko ile antik heykelden
çağdaş heykele, heykel tarihi,
heykelden takıya geçiş gibi
konularının işleneceği
eğlenceli atölye çalışması
düzenliyor. Özgün takıların
tasarlanacağı atölye çalışması
çağdaş sanata yakın
duruşuyla yeni açılımlar
getirmeyi hedefliyor. Sabrina
Fresko, “Beden için mekan
neyse takı için beden odur”
yaklaşımını benimsiyor.
Tasarlanmış
Üniforma
Ünlü moda tasarımcısı ve
MTD yönetim kurulu
başkanı Bahar Korçan’ın
sihirli parmağı bu kez
SunExpress'in
üniformalarına dokundu.
SunExpress'in kurumsal
kimliğini yansıtan lacivert
ve beyaz renklerine,
psikolojide güveni temsil
eden turuncuyu da ekledi.
Tasarımlar ilk kez 20.yıl
şöleninde çalışanların
gösterisiyle sunuldu.
Tasarımlarda bayan
gömleklerinin hâkim yakalı
fit görünümü ön plana
çıkarken inci düğmelerle
zarif dokunuşlar yapılmış.
Hareket konforu açısından
karpuz kollu tasarlanan
gömlek ve slimfit anvelop
yelek koleksiyonun gözde
parçaları arasında yer
alıyor. Gömlekleri turuncu
rengin ağırlıkta olduğu
fularlar tamamlıyor. Erkek
kabin memurlarında ise
lacivert takım ve gümüş
düğmenin ilişkisi
sergilenmiş.
FNO İstanbul’a
Büyük İlgi
İzmir’in
Operaları
Fashion’s Night Out, moda ve
perakende dünyasında
markalararası güç birliği
yaparak, sektöre hareketlilik
kazandırmak düzenlenen
modanın en büyük alışveriş
partisi. 16 Eylül gecesi
katılımcı markaların
mağazaları, saat 18:00’den
geceyarısı 24:00’e kadar açık
kaldılar. Etkinliğe
tasarımcılar, moda
bloggerları, modeller,
fotoğrafçılar, editörler,
kamuoyu liderleri ve
trendsetter’lar katıldı. O gece
için Dice Kayek tarafından
tasarlananan tişörtler 6-16
Eylül tarihleri arasında tüm
mağazalarda satıldı ve geliri
MEB Bakanlığı’na bağlı
Ticaret Meslek Lisesi
Perakende öğrencilerine burs
olarak verildi.
İzmir’in kültürel ve sanatsal
değerlerine cevap verecek bir
opera binası ve çevre
düzenleme projesinin elde
edilmesi amacıyla düzenlenen
“İzmir Büyükşehir Belediyesi
Opera Binası Mimari Proje
Yarışması”nın sonuçları 22
Ağustos tarihinde
açıklanmıştı. Birincilik
ödülünü Mehmet
Kütükçüoğlu’nun (Ekip
Temsilcisi) kazandığı
yarışmanın sergisi 17 Eylül-17
Ekim tarihleri arasında Pazar
hariç her gün 10.00 - 18.00
arasında İzmir Ahmed Adnan
Saygun Sanat Merkezi'nde
ziyaret edilebilir.
Mobilya
Takvimi
Ulusal Mobilya Tasarım
Yarışması’na başvurular
başladı. Ödül töreni 4 Mart
2011’de Rahmi Koç
Müzesi’nde düzenlenecek
yarışmaya başvuru
www.designforexport.org web
adresinden yapılıyor.
Yarışmada İlk ve Orta Öğretim
Öğrencilerini Yaratıcı
Çözümlere Teşvik Kategorisi,
Lisans Öğrencisi Kategorisi,
Profesyonel ve/veya
Uygulayıcı Kategorisi olarak 3
kategori Ev Mobilyaları, Ofis
Mobilyaları ve Mutfak ve
Banyo Mobilyaları olarak 3
ayrı tema bulunuyor. Jüride
Önder Küçükerman, Reşit
Soley, Aziz Sarıyer, Jan
Nahum, Eren Talu, Mustafa
Toner, Memduh Şen, Kaan
Dericioğlu ve Ahmet Kaleli
bulunuyor.
Mimarlık ve
Kent Şenliği
Her yıl Ekim ayının ilk
Pazartesi günü kutlanan
“Dünya Mimarlık Günü”
nedeniyle Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent
Şubesi'nce gerçekleştirilen
"Mimarlık ve Kent Şenliği"
etkinlikleri kapsamında,
İstanbul Uluslararası Mimarlık
ve Kent Filmleri Festivali
düzenleniyor. Festivalin
amacı mimarlık ve kent
konularında üretilmiş filmleri
desteklemek, beğeni
kazanmış filmleri seyirciyle
buluşturmak. Festival
mimarlar kadar mimarlığa ilgi
duyan ziyaretçilere de
ulaşmayı hedefliyor. Ayrıca
festival kapsamında Ulusal ve
Uluslararası olmak üzere iki
ayrı kategoride yarışma
düzenlenmekte ve ödüller
verilmekte. İstanbul'un 2010
yılında Avrupa Kültür
Başkenti olması nedeniyle,
ayrıca İstanbul temalı filmler
arasından seçilecek film ya da
filmlere özel ödül verilecek.
'Üzgünüm
Leyla'
İngiltere’de iki kez yılın
tasarımcısı seçilen Hüseyin
Çağlayan İstanbul
Modern’deki “Hüseyin
Çağlayan 1994-2010” başlıklı
sergisinden sonra, 8 Eylül’de
Londra’da ‘I Am Sad Leyla’
(Üzgünüm Leyla) adlı kişisel
sergisini Lisson Galeri’de açtı.
Serginin girişinde Sertab
Erener’in gerçek boyutlarında
üzerinde Çağlayan'ın
yorumladığı bir kıyafet olan
heykeli ve İstanbul Kadıköy
Halk Eğitim Merkezi’nin
tiyatro salonunda Osmanlı
orkestrasıyla birlikte
seslendirdiği Üzgünüm Leyla
şarkısı karşılıyor. Sergide
Çağlayan’ın film, heykel,
müzik ve moda alanındaki
çalışmaları yer alıyor.
Poster
Yarışması
Türkiye-Amerika Kültürel
Mübadele Komisyonu 60
yıldır Türk ve Amerikalı
öğrenci, akademisyen,
öğretmen ve profesyonellere
kültürel değişime katkıda
bulunmak amacıyla eğitim ve
araştırma bursları sağlıyor. Bu
duyuruları Türkiye çapındaki
üniversitelere gönderdiği
posterlerle duyuruyor. Bu yıl
bir poster yarışması
düzenleyerek kazanan
tasarımcının posterini
Türkiye’deki bütün fakülte ve
bölümlere gönderecek.
Dereceye giren poster
tasarımları Fulbright Eğitim
Komisyonu internet
sayfasında yayınlanacak,
ayrıca kazanan tasarımcıya
ödül verilecek. Yarışmanın
başvuruları 1 Ekim -1 Kasım
tarihleri arasında yapılacak.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık;
Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye
Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay,
Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat
Sayın, Emre Senan Reklam Müdürü: Devrim Peker Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212
505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 449 65 27
[email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler

Kampanya / Blog / E-‐Posta İçerik Örnekleri

Kampanya / Blog / E-‐Posta İçerik Örnekleri Marimekko’nun   kara   kalem   inek   çizimleriyle   tasarlanmış   duvar   kağıdı   ile   başlamak   isMyorum.   Marimekko   kuzeyli   bir   tasarım   markası   olar...

Detaylı