Eşcinsel Evliliği : İnsan Hakkı mı Aile Kavramının Sonu mu? Ogün
Transkript
Eşcinsel Evliliği : İnsan Hakkı mı Aile Kavramının Sonu mu? Ogün
Eşcinsel Evliliği : İnsan Hakkı mı Aile Kavramının Sonu mu? Ogün Aydın Geçtiğimiz yüzyıldaki eşcinsellik fiilinin yasaklanması tartışmalarını bir tarafa bırakırsak, günümüzdeki cinsel yönelim temelli tartışmaların başında eşcinsel çiftlerin evliliği gelmektedir. Peki, eşcinsel evliliği; bir insan hakkı mı yoksa bu tartışmadan soyut, iddia edildiği gibi yalnızca aile kavramının sonu mudur? İnsanlar toplum halinde yaşamaya başladıklarından itibaren cinsel yaşamlarını bir düzene koyma çabası içine girmiş, bu süreç sonunda kapsamı (hak ve yükümlülük bağlamında) toplumlara göre değişken olan ve temel olarak tarafların birbirleriyle cinsel ilişkide bulunmalarını, bir “hak” olarak tanıyan evlilik kavramı ortaya çıkmıştır.1 Elbette bu hak teknik anlamda hak olmayıp, taraflar arasında cinsel ilişki fiilinin toplum tarafından meşru görülmesi anlamındadır. Evliliğin içeriği ve kapsamı geçmişten günümüze birçok değişim geçirerek şimdiki halini almıştır. Günümüzdeki düzenleniş biçimi bakımından evlilik, bahsedildiği gibi kişilerin cinsel ilişkilerini düzenlemenin yanında, tarafları bir çok yükümlülük altına sokup onlara çeşitli haklar tanıyan bir yönü de bulunan bir kavramdır.2 Pek çok ülke ile benzer bir düzenlemeye sahip olan Türk Medeni Kanunu‟nun evliliği, erkek ve kadının, usulüne uygun başvuruları sonucunda kurulan hukuki, ekonomik ve sosyal bir bağ olarak tanımlamadığı söylenebilir. Ancak kanun, bu bağın yalnızca erkek ve kadın arasında kurulabileceğine açıkça hükmettiğinden, kanunun düzenlemesi karşısında aynı cinsten kişilerin evlilik birliği kurmaya yönelik irade açıklamaları hukuken yoklukla sakat olmaktan kurtulamamaktadır.3 Eşcinsel evliliklerin hukuken geçerli olmasına karşı çıkanlar genel olarak; eşcinsel evliliğin bir insan hakkı olmadığı ayrıca bu tür bir evlilik ahlaka aykırı olduğundan, aile kavramını ortadan kaldıracağı, toplumsal düzeni bozacağı gibi pek çok şey söylenmektedir.4 Başlangıçtaki şekliyle, tarafların cinsel hayatlarına ve birlikte yaşama isteklerine bir çeşit toplumsal meşruluk sağlayan evlilik; zaman içinde hukukun evliliği düzenleyiş biçimi ve evliliğe bağladığı haklar ile evlilik bir hak haline getirilmiştir. Bilindiği üzre, insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerin/olanakların tamamı insanın değerini oluşturur ve bu değeri oluşturan olanakları doğrudan ya da dolaylı olan geliştirmeye, gerçekleşmesini sağlamaya, korumaya yönelik istemler insan hakları olarak tanımlanır.5 Bir istemin insan hakkı olup olmadığı noktasında ise, istem ile bahsedilen olanaklar arasındaki ilgiye bakılır. Karşı cinsler arasında yapılacak olan hukuka uygun evlilik, çiftlere; vergi indirimi6, birbirlerinin yasal mirasçısı olabilme hakkı7, sigortalı olan eşin sigortasından ve sağlık 1 CAN Cahit, Toplumsal İnsanın Evrensel Doğası ve Cinsel Suçlar, Ankara 2002, s. 308. CAN, s. 309 3 DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, Türk Özel Hukuku Cilt III: Aile Hukuku, İstanbul 2011, s. 69 4 http://nosamesexmarriage.com/marriage/nogaymarriage.php 5 KUÇURADİ Ionna, İnsan Hakları: Kavramları ve Sorunları, Ankara 2011, s. 5 6 http://ivdb.gov.tr/pratik/oranlar/asgarigecimind.htm 7 Türk Medeni Kanunu m. 499 2 yardımlarından yararlanma8, devlet memurlarlarına yapılan aile yardımları 9, eşlerin oturdukları konutu „aile konutu‟ olarak belirleyip hukuken aile konutlarına tanınan haklardan yararlanma10i, birlikte evlat edinme imkanı ve evlat edinmede kolaylık11 gibi olanaklar sağlamanın yanında ayrıca evlilik birliği içinde „eşinden‟ şiddet gören birey, evlilik birliği içinde olmayan bireye göre daha ayrıcalıklı biçimde korunmaktadırii ve şiddet uygulayan bireye daha fazla ceza verilmektedir 12. Bu somut verilerin ışığında, bu olanaklara sahip olmaya yönelik istem, yani evlilik birliği kurmaya yönelik istem şüphesiz ki bir insan hakkıdır. Örnek niteliğinde sayılan bu olanaklar; şüphesiz evli çiftlerin, evli olmayan çiftler karşısındaki konumunu ayrıcalıklı hale getirip ve evlilik birliği içindeki bireylerin olanaklarını doğrudan veya dolaylı olarak gerçekleştirmelerine veya gerçekleşmelerine katkıda bulunmaktadır. Bir insan hakkı olarak evliliğin yalnızca karşı cinsler arası kurulabilecek bir hukuki bağ olarak tanımlanması, bu haktan yalnızca belirlenen şartı sağlayanların yararlanması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum, Anayasa‟nın 90. Maddesi bağlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin 14. Maddesine aykırı bir durum teşkil etmektedir. Aynı cinsler arasındaki evliliğe karşı öne sürülen argümanlardan en çok öne çıkanı bu türden bir evliliğin ahlaka aykırı olduğu ve dolayısıyla toplum ahlakını zedeleyip, toplumun mahvına neden olacağı iddiasıdır. Ahlak, toplumdan topluma hatta toplum içinde değişebilen, durağan olmayan değer yargılarıdır.13 Bilindiği üzre, içinde bulunduğumuz toplumun dahi, herhangi bir konu üzerinde tek bir değer yargısı yani ahlak anlayışı yoktur. Bu bilgiden hareketle, eşcinsel evliliğin bu birden fazla değer yargılarının büyük çoğunluğunca „kötü‟ olarak nitelendirildiği varsayımından hareket edelim. Bir istemin ahlaka aykırı bulunması o istemin yerine getirilmemesi için yeterli midir? Ya da daha açık bir deyişle sırf ahlaka aykırı olduğu için bir insan hakkının kullanımı engellenebilir mi? Günümüz koşullarında, hukuk düzleminde bir insan hakkının yerine getirilmesini sağlamak devletin tekelindedir. Devletin yapısına bakacak olursak; devlet kısaca bir insan kurumudur, yani insanların ürünü olan ve insanlardan ayrı olmayan bir kurumdur. Bir insan kurumu olan devletin bu niteliği dolayısıyla iki ana görevi vardır: insan haklarını güvence altına almak ve bu hakların yaşamasını sağlamak. 14 Yalnızca ahlaka değil diğer değer yargılarına dayalı olarak da bir insan hakkının kullanımını engellemek, bu değer yargılarının dolaylı olarak dahi koruma niyetinde olduğu bir insan hakkı olmadığını gerçeği karşısında, devletin „insan kurumu‟ niteliği ile çelişmektedir. Öne sürülen argümanlardan biri de eşcinsel evliliğin salt ahlaka aykırılığının yanında ahlaka aykırı niteliğinden ötürü toplum düzeninin mahvına yol açacağıdır. Aynı cinsten kişilerin üreyememeleri aile kavramanın sonu ile bağdaştırılmakta ve bunun toplum düzeninin sonu olacağı öne sürülmektedir. Toplum düzeni ile aile 8 Sosyal Sigortalar Kanunu m. 35 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, m. 202 10 Türk Medeni Kanunu m. 194 11 Türk Medeni Kanunu m. 306 12 Türk Ceza Kanunu m.86/2,a; m.96/2,b; m.102/2; m.109/3,c 13 KUÇURADİ, Ionna, Uludağ Konuşmaları, Ankara 2009, s. 32 14 KUÇURADİ, İnsan Hakları: Kavramları ve Sorunları, s. 41-43 9 arasındaki ilişki yadsınamaz bir gerçekliğe sahiptir dolayısıyla ele alınan şekli ile “aile kavramı”nın varsayımsal sonu şüphesiz ki toplumu etkileyecektir. Ancak; yönelim farklılıklarının sonradan edinilmediği, kişilerin bu farklılıkların biyolojik nedenlerden kaynaklandığı gerçeği15 karşısında bu iddia temelsizdir. Sonuç olarak, evlilik bir insan hakkı olmakla beraber bu hakkının kullamınının önündeki engelleri kaldırmak insan haklarına saygılı bir devletin yükümlülüğüdür. Evliliğin yalnızca karşı cinsler arası kurulabilen bir hukuki bağ olarak düzenlenmesi herşeyden önce eşitlik ilkesine aykırı olup temelinde bir insan kurumu olan devletin aynı cinsiyetten kişilerin beraberliklerini ahlaka veya toplumsal düzene aykırı gibi somut bir temelden uzak olan nitelemesi kendisini oluşturan bireylerin tümünü kucaklamaktan uzak, bu bireylerin haklarını gözardı eden bir tutum sergilemektir. Evliliğin bütün cinsel yönelimleri kapsayan bir şekilde düzenlenmesi, belirtilen nedenlerle aile kavramının sonu ya da toplumsal düzenin sonu anlamına gelmemektedir. Tanımı belirli olmayan aile kavramı ya da toplumsal düzen kavramı, bu kavramları yalnızca bir cinsel yönelim temelinde diğerlerinin haklarını göz ardı eden bir tutumda tanımlayan geleneksel tanım olarak ele alındığında aynı cinsten kişilerin evliliği şüphesiz ki bu kavramların sonu anlamına gelecektir ancak bu son halihazırda yanlış olarak tanımlanan kavramların sonudur, bu kavramsal son bu kavramların insan haklarına uygun olan tanımlarının başlangıcı olacaktır. Aile konutu olarak belirlenen konut kira sözleşmesine tabi ise kira sözleşmesi diğer eşin rızası olmadan feshedilemez, sınırlandıramaz yine aynı şekilde eşlerden biri söz konusu konutun maliki ise mülkiyet hakkını diğer eşin rızası olmadan sınırlandıramaz, devredemez. Ayrıca, kanun sözleşme serbestisine bir istisna getirerek kira sözleşmesine tabi olan aile konutlarında, sözleşmeye taraf olmayan eşe istemde bulunma yetkisi vererek bu eşin sözleşmeye taraf olabilmesine olanak sağlamıştır. i Temel olarak kadına karşı şiddetin önlenmesi amacıyla hazırlanan “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun” aile kavramı etrafında şekillenmiş ve evlilik birliği içinde olmayan çiftler kapsam dışı bırakılmıştır. ii 15 http://iserp.columbia.edu/sites/default/files/working_papers/2001_04.pdf