Tam Metin İçin Tıklayınız/Click for Full Text

Transkript

Tam Metin İçin Tıklayınız/Click for Full Text
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
NECİB FAZIL KISAKÜREK’İN “REİS BEY”
TİYATROSU ÜZERİNE BİR İNCELEME
THE ANALYSIS OF NECIP FAZIL KISAKUREK`S
SPECTACLE “REIS BEY”
АНАЛИЗ СПЕКТАКЛЯ «РЕИС БЕЙ» НЕДЖИППА
ФАЗЫЛА КЫСАКУРЕКА
Eshgane Arifkızı BABAYEVA(AZİMOVA)*
Özet
Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden biri de N.F. Kısakürek’tir.
Edebiyatın farklı alanlarında eserler vermesine rağmen, esasen şiirleriyle ün
kazanan şair, tiyatro türünde de çok değerli eserler yazmıştır
Aşağıdaki makalede sanatkarın ‘Reis Bey’ isimli tiyatro eseri ele alınarak,
incelenmiştir.
Anahtar kelimeler: Necip Fazıl Kısakürek, ustad, tiyatro, Reis bey
Abstract
N.F.Kysakurek is one of the most outstanding poets in Türkish literature.
Though he wrote works in various spheres of literature he became well-known
poets.
He wrote nice dramas too. Following article present detailed analysis of poet`s
the drama “Reis bey”.
Keywords: Necip Fazıl Kysakurek, ustad, drama, Reis bey
*
Milli Bilimler Akademisi. Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü Doktora Öğrencisi
201
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Cumuhuriyet devri Türk Edebiyatında kendine özgü bir yeri olan önemli
şahsiyetlerden biri de Necip Fazıl Kısakürek’tir. Her ne kadar şiirleri ile ün kazansa
da şair, Türk Edebiyatına hikaye, roman, hatıra, makale vs gibi diğer edebi türlerde
de değerli eserler kazandırmıştır. Şiirlerinin yanısıra, sanatkarın yoğunluk
kazandığı sanat dallarından biri de tiyatrodur. Bu edebi türe büyük önem veren
Necip Fazıl, tiyatroyu “güzel sanatlar içinde bir zirve” olarak kabul eder
(Okay,1998, s.93). İşte, bu nedenle de makalemizde ustadın tiyatro üzerine
görüşlerine değinerek, ünlü oyunlarından biri olan ‘Reis bey’ üzerine bir inceleme
yapacağız.
O, tiyatronun sanatkarı halkla burun buruna denilecek kadar temasa getiren bir
sanat şubesi olduğunu iyi biliyordu ve bu yüzden tiyatro onu bu kadar kendine
bağlamıştır. Yazar kendi piyeslerinde ruh ve madde münakaşasından
bahsetmektetir. Necip Fazıl’ın bütün esetetiği özün kabuğa, ruhun maddeye
üstünlüğü prensipine dayanmaktadır. (Bülendoğlu, 1968, s.88) İşte, makale
boyunca bu prensipleri açıklamağa çalıçacağız.
Kısakürek tiyatro üzerine görüşlerini, oyunlarını ihtiva eden her hangi bir
kitabının önsözünde maddeler şeklinde okuyuculara takdim eder. Bu sanat dalını
tekerlekle mukayese eden ustad tiyatroyu şöyle tanımlar;
“Bana sorarsanız, beşeri keşiflerin en büyüğü olarak tekerleği gösteririm. Sanat
şekilleri içinde bence en büyük keşif tiyatro... Tekerlek, nasıl, bitmeyen mesafeler
üzerinde sonsuz bir dönüşse, tiyatro da durmayan zamanın mikab biçmi bir
kavanoz içinde bütün madde ve hareket kadrosiyle dondurulması....”(Kısakürek,
2003, s.5)
Filhakika, asıl sanatkar bir eserde hayatın önemli bir noktasını yakalayarak,
cemiyete bir mesaj iletir. Ustad da, büyük bir dava adamı olduğu için şiirlerinde
mana halinde verdiklerini, tiyatrolarında somutlaştırarak okuyucularına sunar. O,
bu düşüncelerini bir konuşmasında şöyle ifade eder; “Tiyatro benim için içtimai
davada en büyük vaaz kürsüsüdür. Aynı şairi her yerde bulacaksınız.”İdeologiya
Örgüsü”nde o şairin tefekkürü vardır. Şiir kitabında tahassüsü vardır.Tiyatro çok
interesan bir Batılı keşiftir. Hayat donuyor, o çerçevenin içinde. Dondurulmuş bir
hayat. Orada da benim davamın şahıslara intikal etmiş, entrikaya intikal etmiş,
vakaya intikal etmiş şekli vardır. Bunlar hep sanatımın müştakalarıdır.”
(Kısakürek, 1990, s.175)
Demek ki, şair kendi düşüncelerini kalabalıklara duyurmak için tiyatroyu bir
araç olarak kullanır.
Kısakürek’in ikisi yarım kalmış, toplam on yedi tiyatro eseri vardır. “Tohum”
(1935), “Bir adam yaratmak” (1938), “Künye” (1938), “Sabır Taşı” (1940), “Para”
(1941), “Sır”(1946, yarım kalmıştır), “Nam-ı Diğer Parmaksız Salih” (1948),
“Siyah Pelerinli Adam” (1949), “Reis bey”(1960), “Ahşap Konak”(1960),
“Kumandan”(1960, yarım kalmıştır), “Ulu Hakan Abdülhamit Han”(1965), “Kanlı
202
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Sarık” (1967),”Yunus Emre” (1969), “Mukaddes Emanet” (1971), “İbrahim
Ethem” (1978) ve “Püf noktası” (2000) (Sağlık, 2005, s.345)
Ustada imperatorluk tacını giydiren tiyatro eserlerinin (Yakar, 1995, s.71)
herhangi biri ister ele aldığı sorunlar, isterse de konu, içerik, yapı ve teknik
bakımından kendine has özelliğe sahiptir.
Onun kendi orjinalistesi ile dikkati çeken oyunlarından biri de “Reis bey”dir.
Bu tiyatro eseri “Bir adam yaratmak”tan sonra II şaheser sayılabilecek bir eserdir.
Üç perde, dokuz meclisten oluşan eserin esas kahramanı reis beydir. Olaylar
onun etrafında cereyan etmektedir. 60-65 yaşlarında bekar, özel hayatı olmayan,
otel odalarında yaşayan, bir-iki bavuldan başka hiç bir şeyi olmayan reis bey
gaddar, kurallara katı bağlı olan ağır ceza reisidir.
Eserin ilk meclisinde otel katibiyle reisin mübaşiri arasında geçen sohbetten
onun sert karakterinden haberdar oluruz. Oğlu iftiraya uğrayan, yeldirmeli kadın
reis beye penah getirir. O, acımasızcasına otel katibi ve mübaşire “Alın kaldırın”
(Kısakürek, 2003, s.21)der ve gider. Çığlık koparan kadın;
“Dilerim Hak’tan en ağır, en olmaz iftiraya uğra sen! O taş kalbinin havanında
zehir ez, zehir ye! Evladın yoksa, senin başına getirsin Mevlam...” (Kısakürek,
2003, s.21) deye beddua eder. Öbür yandan da kızını arayan Taşralı müşteri ondan
yardım ister.
“Reis bey-Kanun gizli eşyayı bulmaya mahsus bir fal kitabı değildir. Olana,
gördüğüne, bildiğine göre hükmeder”.
Taşralı müşteri- Ben bu lafları değil, kızımı istiyorum.
Reis bey-(tekrar Taşralı müşteriye dönerek) Kızını kanundan isteyemezsin,
arada bir suçlu varsa, cezalandırılmasını kanundan isteyebilirsin!” (Kısakürek.
2003, s.22)
Bu diyalogdan reis beyin buz tutmuş, taşlaşmış kalbinin şahiti oluruz.
Merhamet dileğiyle dökülen gözyaşları onun taş kalbini yumşatmakta aciz. Ona
göre gözyaşı suçun rengini solduramaz. (Kısakürek. 2003, s.22) O, hatta komşu
odada uyuyan hasta kızın iniltisini bile ağzını buruşturarak, kızar. Tüm bunlar onun
katı kalbliliyinden ileri gelir. Kurallara sıkıca bağlı olan reis bey, acıma
duygusundan tamamen mahrumdur.
II tabloda annesini öldürmekte suçlu bulunan gencin mahkemesiyle olaylar
düğümlenmeye başlar ve gencin idamıyla en yüksek noktaya varır. Bitirim
yerlerine düşürek eroin ve kumarın kurbanı olan bu genc, anne katili olmadığını ne
kadar isbat etmeye çalışsa bile, ispatlayamaz. Yalnız karşısındakı kanun ve
delillere inanan Reis bey gencin,
-”Ben suçluyum, reis bey, biliyorum! Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden.
Onu da biliyorum! Ama benim suçum anne katilliği değil ... Bitirim yerlerine
düşmüş, eroine alışmış olmak benim suçum.... En yüksekten en aşağıya düşmüş
203
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
olmak... Bu yüzden nefret ediyorsunuz benden... Belki belamı da bu yüzden
buluyorum! Ama ben, anne katili değilim”(Kısakürek, 2003, s.31).
Onun itiraf ve yakarışlarına karşı reis bey istihzayla,
“Bunların hepsi edebiyat... Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru
hakikata cevap veriniz” (Kısakürek, 2003, s.31) der.
Reis bey için önemli olan insanların bu katı kurallara uyarak yaşamasıdır. Ona
göre yalnız böyle bir cemiyet mutlu olabilir. Onun düşüncelerini mahkumun idam
gömleğine bakarak söylediklerinden de anlıyoruz.
“Reis bey- Seni doğru biçen makastra ne mutlu... Ceza felsefesinde bir görüş
vardır. Bir mahsuma kıymaktansa, bin cürümlüyü cezasız bırakmak iyidir. Ben de
diyorum ki, cemiyettte bir ferdi korumak için bin kişiye bu gömleği giydirmekten
kaçınılmamalıdır. O bir kişi bütün bir cemiyettir”.
Bu yüzden de reis bey gencin yakarışlarına göz yumarak, idam kararını verir.
Bu davranışıyla da, cemiyeti bir suçludan azat ettiği için mutluluk duyar. Acıma
duygusundan mahrum, bu kanun makinası adama göre merhamet kelimesi
cemiyetin düzelmesi için en son öğredilecek bir mefhumdur. Ama herkes ilk defa o
sakızı çiğner(Çebi,1981,s.82) Bu konunda kendini tamamen haklı bulan reis bey,
yalnız sert kanunlardan çıkış eder. Yeldirmeli kadın, dadı, taşralı müşteriyle reis
beyin diyalogları onun iç dünyasından haber verir. Okuyucu, özellikle de
mahkumun reis beyle mükalimesinden mütessir olur.
“Mahkum-Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacına
inanmışsınız. Yerinde haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını
unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin
kalbinizden...Buz çölünde yol alıyorsunuz” (Kısakürek, 2003, s.50).
Bu konuşmalar Reis beyin karakterini canlılığıyla ortaya koyar.
II perdede gencin suçsuz olduğu kanıtlanır. Bu olay reis beyi kendi vicdanıyla
karşı karşıya koyar. Yaptığı haksızlık onun buz kalbini eritmeye başlar. Yazar reis
beyin iç çatışmalarını derin bir dramatizimle ele alır. Hayatın gerçeklerini tüm
çılpaklığıyla anlayan reis bey, herkesten kızını arayan Taşralı müşteriden, sanığın
dadısından, hatta bar kızlarından bile affdiler. Yaptıklarından pişmanlık duyan, reis
bey çileler çeker.
“Reis bey-Kalplerinizi değiştirin. Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen
değiştiğini görürsünüz.
II bar kızı-Kalb değişir miymiş istenince?...
Reis bey-Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kalb... Ateşini
bulsun;hemen değişir”(Kısakürek, 2003, s.76)
Bu düşünceler özellikle de Reis beyin “Üzerimde hakkı olmayan tek insan
göremiyorum bu dünyada” kelimeleri insanı mütessir kılar. Burdan onun
karakterinin nasıl değiştiğinin şahiti oluruz.
204
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
Eserde yazar, aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak hep karşımıza çıkan
terbiye meselesine de dokunur. Macrocemiyetin bir parcası olan aile. Bu aile aynı
zamanda sosyal varlık olan ferdi nasıl etkiler? Yazar okuyucuyu düşünmeye
sevkeder. Düzgün verilmeyen terbiye, kavgalar, anne-babaların sorumsuzluğu, o
küçücük, masum melekleri kötülüklere, hayatın dibine iter. Bar kızlarının
pişmanlık dolu sözleri bunun bir göstergesidir. Özellikle de II bar kızının Reis
beyle sohbeti dikkatı çeker.
“I bar kızı - Ailem suçumu bağışlamadığı için bu yola düştüm ben...
Reis bey – Onları da bağışla! Siz de bağışlayın!
II bar kızı-Ben bütün insanlıktan tiksiniyorum. Ben, bu dünyada
affedebileceğim tek insan göremiyorum.
Reis bey- Affı anlayınca kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz.
II bar kızı–Hayır! Kimseyi mazur göremem! Biz hepimiz, bütün düşmüşler
evlerimizin, cemiyetimizin, dışımızdan gelen dürtüşlerin kurbanlarıyız! Sonra da
onların hışmına uğruyoruz. (Kendisini gösterir.) Bakın, şu lise mezunu kıza! Onu
böyle mi görmeliydiniz? (Hızla döner, Taşralı Müşteri ile Köylü Müşteri tiplerini
gösterir.) Bir de şu zavallılara bakın! Onlardan daha basit iki örnek bula bilir
misiziniz? Biri evinden kaçan kızını kah lanet okuyarak, kah gözyaşı dökerek
arıyor. Öbürü de traktörden düşüp felç geçiren kızına şifa bulduğu için seviniyor.
Sormalı!.. (Taşralı Müşteriye) Kızını hangi sebeb yüzünden kaçırdığını düşündün
mü hiç?(Köylü Müşteriye döner) Sen de ortalık ağarmadan, canavarlara, inlere,
cinlere karşı traktörde masum bir kız çalıştırmanın dehşetini hiç duymadın mı?.
(Reis beye döner) Ya büyük şehirlerin çocukları, kızları, babaları, anneleri?...
Doğrusu ne, şimdi?... Babalar mı çocuklarını bağışlamalı, çocuklar mı babalarını?
Galiba, en doğrusu çocukların babalarını asla affetmemesi...”(Kısakürek, 2003,
s.74)
Kötülüklere yuvarlanmış bar kızı bu düşünceleriyle topluma hitap ederek, bir
mesaj iletir. Reis bey bu kızları çok iyi anlıyor. Onlara hidayet yolunu göstererek
evlerine, barklarına dönmeği, evlat sahibi olmağı tavsiye eder. Artık insanlara
yardım etmeği, onlara acımağı öğretmeyi amaclayan reis bey, tek teselliği suçsuz
yere idam ettirdiği, o gencin gittiği bitirim yerlerinde bular. Etrafına hayatın
dibinde olan insanları– katilleri, kumarbazları, yankesicileri, eroin ve içki düşgünü
olan merhametten, acıma duygusundan yoksun insanları toplar. Garsonun “Sen
neden bu akrep yuvasına geliyorsun?” sorusuna “Benim amacım onlara ağlamağı,
yumşalmağı öğretmektir” deye cevap verir. Reis bey bir vaaz kürsüsündeymiş gibi
tüm insanlığa hitap eder.
“Reis bey- Can taşıyan, yüreği atan her yaratığa acıyın. Ağzından kemiğini
çaldıran köpeğe, her parçası ayrı ayrı kıvranan solucana, tabanı yanan çakala...
hepsinin üstünde insana, buruş buruş beyni, alnı ve çenesiyle göz yaşı döken insana
acıyın”. (Kısakürek,2003, s.82)
205
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
O, burda “Acıyanlar ve acınanalar” derneği kurarak yolunu azmışları bu
cemiyete davet eder. Ona göre cemiyetin tek kurtuluşu budur. N.Fazıl bu eser boyu
ağlamağın, acımağın, merhametin felsefesini vererek, onları çağırıda bulunur. Reis
beyin bu konuşmaları zamanı polis gafleten kumarhaneyi basar, buarada garson
sezdirmeden eroini reis beyin cebine koyar. Hapsedilen reis bey burda da, kendi
amacından vazgeçmez, hapishanedeki mahkumları etrafına toplayarak onlara
tavsiyelerde bulunur. Mahkeme zamanı savcının
“Sana bir sorum var? Eğer sana kötülük yaparak cebine eroin atmış adam
suçunu itiraf ederse onu affeder misin? sorusuna Reis bey “evet” der. Eserin
evvelinde merhameti çiğnenmiş sakıza benzeten reis bey, sonda merhameti şöyle
tanımlar;
“Reis bey- Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Merhamet hiçbir
şeyin kendisi değil, su gibi, toprak gibi, hava, ateş gibi her şeyin temeli... onu
getirin kuracağı iklimde iyinin ölü bitkileri diriltsin. Kötünün de diri bitkileri
ölsün” (Kısakürek,2003, s.136)
Örnek verdiğimiz fikirleri gözönünde bulundurarak diye biliriz ki, ustad bu
eserinde Reis beyin timsalında merhametin felsefesini cem eder. İnsanlığı
kurtarmanın yolunun insanların iç dünyasından geçtiğini söyler. H.Çebi “Madde ve
manada Necip Fazıl Kısakürek” isimli eserinde bu oyunu incelerken esas kahraman
hakkında şunları söyler:
“Reis bey ideal bir şahıs olmaktan çok, bazı fikri sabitleri zaafları olan,
hayatının çeşitli dönemlerinde değişik karakterler arzeden bir kişidir”. (Çebi, 1981,
s.88)
Filhakika, Reis bey olumlu ve olumsuz yönleriyle eserde yer alır. Eserin
kahramanı bize dahi Nizaminin “Hüsrev ve Şirin” eserindeki Hüsrevi hatırlatır.
Doğru, eserde herhangi bir aşktan söz edilmiyor. Fakat, Şirinin aşkı Hüsrevi nasıl
değiştirerek kamillik zirvesine ulaştırmışsa, Reis beyi de o suçsuz gencin
idamından doğan merhamet duygusu o zirveye götürür.
Eserde zaman ve mekan vahdeti de dikkati çeker. Oyunda belirli bir zaman
gösterilmemiş, herhangi bir konkret ay, gün veya yıla rastlanılmamaktatır. Zaman
unsuru olarak şafak vakti, sabah ve gece verilmiştir. Örneğin; Mahkumun idamı bir
şafak vaktine tesadüf eder.Yazar kelimelerle gözlerimiz önünde bir tablo çizer:
“Loşluk....Parıldayan şafak kızıllığı...Uzun durak...”(Kısakürek, 2003, s.54)
Gardiyanlar idam sahnesini hapishanenin kalın demir parmaklı küçük
penceresinden izlerler.
Veya, Kısakürek, VI mecliste nedamet duygusuyla yaşayan reis beyin ruhu
bunalımını zaman ve mekan açısından şöyle ifade ider: “Bitirim yerinde kahve
ocağı... Çok eski taş duvarlarından rutubet sızan, kubbe altı gibi bir yer...Ortada
hapishane penceresini andıran, kalın demir parmaklıklı bir menfez...Demir
parmaklıklı pencerede şafağın ilk elametleri... Reis bey, pencerenin altındaki banko
206
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
üzerinde, ellerini iki açık dizinin arasına yerleştirmiş, başını eğmiş, düşünmekte...”
(Kısakürek, 2003, s.78)
VII tablodaysa Necip Fazıl, reis bey ve onun etrafındaki bitirim tiplerini zaman
ve mekana göre şöyle değerlendirir; “Hapishanenin beşinci kısmında Beyler
koğuşu...
Koğuşun sağ duvarlarındaki tepe pencerelerinden içeriye, batan güneşin
projektörvari, hüzmeleri dökülüyor. Demir kapı, içeriye doğru açık...Öndeki
masanın sağ başında, sağını Karaborsacıya vermiş, yana çektiği banko üzerinde,
kapıya doğru çarpazvari oturan Reis bey...Masanın sol başında ve ayakta Katil...
Kapı ile arka ranza arkasında, ayakta, Yankesici...Uzaktan yanık bir Türkü sesi...
Herkes düşünceli...Uzun durak...” (Kısakürek, 2003, s.112)
Verdiğimiz örneklerden şu kanaite geliriz ki, yazar, sanki oyunun ruhunu
sabah ve gece objeleri üzerinde sembolize etmiş, özellikle de zamanı kişilerin iç
dünyasına ve ahvalına uygun şekilde seçmiştir.Her vacip zamanın, önemli bir
mekana ihtiyacı olduğu kanaitinde olan sanatkar bu önemli faktörü “Reis bey”de
hiç ihmal etmemiş, tüm detayları sağlam bir yapıya bağlamıştır. Bu yüzdende
eserin yapısına uygun olarak, olaylar esasen otel, kumarhane, mahkeme salonu,
hapishane gibi yerlerde geçer. Böyle bitirm yerlerinde esasen kendisini hayatta
bulamayan, mutsuz, kendi benliğine yenik düşmüş, hiç bir şeyde mana bulamayan,
hayatın dibinde olan insanların bulunurlar. Bu seçimi yapmakla yazar, sadece
hayatın görünen taraflarını değil, aynı zamanda onun görünmeyen kesimlerini de
olduğu gibi eserlerinde aydınlatır. Kısaca şöyle diyebiliriz, eserde hiçbir şey
tesadüfü olarak seçilmemiş, en küçük detal bile büyük bir gayeye hizmetetmektetir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, yukarıda Bülendoğlu’dan verdiğimiz
örnekde olduğu gibi, Necip Fazıl Kısakürek’in tiyatroları, özellikle de ‘Reis bey’
oyunu ruhun maddeye üstünlüğü prensipine dayanmaktadır.Yazar kendini arayarak
bulan, reis beyin vasıtasıyla insanlığın düsturunu verir. İyi bır eğitim görmüş, fakat
zayıf iradesine ve nefsine yenik düşerek, bitirimhanelerde derdine derman bulmağa
çalışan, idam gömleği giydikten sonra suçlarını anlayan, fakat anne katili
olmadığını bir türlü ispatlayamayan gencin facıasını anlatır. Eserde önceler sineğe
bile kıymayan, sonralar katı kalbli katile dönüşen bir gencin, reis beyin
tavsiyeleriyle değiştiğini görmekteyiz. Kısacası, yazar bu eseriyle göz yaşı ve
merhametin insanlığı silkindirip kalkındırmasının örneğini verir.
207
KÜLTÜR EVRENİ - ВСЕМИРНАЯ КУЛЬТУРЫ - UNIVERSE OF CULTURE
KAYNAKLAR
1. BÜLENDOĞLU, Arif, 1968, “Necib Fazıl Kısakürek. Şiiri, Sanatı,
Aksiyonu”, Binbir yayınlar, İstanbul
2. ÇEBİ, Hasan, 1981, “(Tiyatrolarında) Madde ve Manada Necip Fazıl
Kısakürek” Fatih Gençlik Vakfı Matbaa İşletmesi, İstanbul
3. KISAKÜREK, Necip Fazıl, 1990, “Konuşmalar”, Büyük Doğu Yayınları,
İstanbul
4. KISAKÜREK, Necip Fazıl, 2003, “Reis Bey”, Büyük Doğu Yayınları,
İstanbul
5. OKAY, M. Orhan,1998, “Necip Fazıl Kısakürek”, Şule Yayınları, İstanbul
6. SAĞLIK, Şaban, Ocak, 2005, “Tiyatro Yazarı Olarak Necip Fazıl”, Necip
Fazıl Kısakürek özel sayısı, Hece dergisi, S;9, Ankara
7. YAKAR, Serdar, 1995, “Necip Fazıl ve Mücadelesi”, Ukde Kültür
merkezi, Ankara
208