ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE COĞRAFYASI ARAŞTIRMA ve
Transkript
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE COĞRAFYASI ARAŞTIRMA ve
KBAM Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 8-9 Aralık 2011 Ankara PLANLAMANIN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI PLANLAMADA YENĠ SÖYLEM ARAYIġLARI Bildiri Kitabı Yayına Hazırlayanlar Ayda Eraydın, Asuman Türkün, Ela Babalık-Sutcliffe, Bahar Gedikli, Nil Uzun, Tuna TaĢan Kok, Bilge Armatlı Köroğlu, Burak Beyhan, Güldem Özatağan, N. Tunga Köroğlu, Melih Gürçay, Ezgi Orhan, Ender Peker, Bilge Serin, Selçuk Sertesen KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu, ‗Planlamanın Dünü, Bugünü, Yarını Planlamada Yeni Söylem ArayıĢları‘ Bildiri Kitabı, 2011, Ankara Yayına Hazırlayanlar (Editörler) Ayda Eraydın, Asuman Türkün, Ela Babalık-Sutcliffe, Bahar Gedikli, Nil Uzun, Tuna TaĢan Kok, Bilge Armatlı Köroğlu, Burak Beyhan, Güldem Özatağan, N. Tunga Köroğlu, Melih Gürçay, Ezgi Orhan, Ender Peker, Bilge Serin, Selçuk Sertesen Bu bildiri kitabı, TÜBĠTAK 2223 Yurtiçi Bilimsel Etkinlikleri Destekleme Programı desteği ile basılmıĢtır. Kitapta yer alan yazıların ve görsellerin telifi aksi belirtilmedikçe yazara aittir. Kitapta yer alan yazıların içeriğinden yazarlar sorumludur. Kaynak göstermek suretiyle kısmen alıntı yapılabilir. Kapak tasarım: Ender Peker Matsa Basımevi / 0312 3952054 © KBAM Aralık 2011 Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı www.kbam.metu.edu.tr [email protected] KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ġçindekiler Ġçindekiler i SunuĢ vii OTURUM 1A- NEOLĠBERAL POLĠTĠKALAR VE KENT Oturum BaĢkanı: Tanyel Özelçi TartıĢmacılar: Çiğdem Varol/Asuman Türkün Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Kentlerin Kırsal Saçaklanma Alanlarına Etkisi: Ankara Örneği Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur 1 Bir Planlama Aracı Olarak Piyasa Odaklı Planlama Kurumu: Uluslararası Örnekler ve Ülkemizdeki Mevcut Durum Emine YetiĢkul, Metin ġenbil 15 Hangi Yoksulluk? Yoksulluğun AyrıĢtırılması Üzerine Türkiye‟de Ġstatistiki Bölge - Düzey I Ölçeğinde Örnek Bir ÇalıĢma Ferhan Gezici, Can Okman 25 Çokuluslu ġirketlerin Kentsel Mekan Kurgusu Üzerine Etkileri: Ankara Örneği N. Aydan Sat 37 OTURUM 2A- PLANLAMA KURAMI Oturum BaĢkanı: Melih Pınarcıoğlu TartıĢmacı: Bahar Gedikli Planlamada Altı-Ġzli Yeni ve Esnek Bir Paradigma: Stratejik Mekânsal Planlama Erkan Polat 51 Konut Üretiminin Planlama Sistemiyle ĠliĢkisi; Türkiye Örneği Ali Türel 63 Planlama ve Mekansal GeliĢme Kuramlarındaki Kabuk DeğiĢimi Merve Yılmaz, Erkan Polat 77 Stratejik Mekânsal Planlama YaklaĢımı ve Kentsel Planlamanın Sosyal BütünleĢtirme Sorunsalı Aygül Kılınç 85 i KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu OTURUM 3A- PLANLAMA UYGULAMALARI Oturum BaĢkanı: Baykan Günay TartıĢmacılar: Tolga Ünlü / Semahat Özdemir Kıyı ve Orman Alanlarının Korunmasında Mülk ve Mülkiyetin DönüĢümünün Edilgenliğinin Yönetimi: Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi Ġçin Alternatif Bir YaklaĢım ve Sistem Önerisi ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay 93 Afetlere KarĢı Önlemlerle, Kentsel Koruma, Yenileme ve DönüĢümlerde Ġmar Planı Uygulamalarıyla Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı Modeli (MĠHAM) Aziz Cumhur Kocalar 105 „Tasarım Kontrol Çerçevesi Amaçlı Tasarım Rehberleri‟ nin Kentsel Tasarım Rehberliğindeki Rolü, Ġngiltere Örneği Bilge Serin 117 ġehir Planlamada Yol Ağı ve KavĢaklar Sorunu: Kazalar ve Kaza ÇeĢitlerinden Bir BakıĢ, EskiĢehir Örneği Ömür Kaygısız, Metin ġenbil 133 OTURUM 4A- KENTSEL YÖNETĠġĠM Oturum BaĢkanı: Gülden Erkut TartıĢmacı: Arzu Kocabaş-Diren Kentsel YönetiĢimin Sınırları: YurttaĢların Kent Yönetimine Katılımını Yeniden DüĢünmek Diyarbakır Örneği Cuma Çiçek 145 Planlamaya Katılım: Araç mı, Amaç mı? Neslihan Kulözü 159 Ya DıĢındasındır Çemberin Ya Da… A. Serap Fırat 171 Ankara Bölge Planı Katılımcılık Deneyimi Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç 181 OTURUM 5A- MEKAN VE EKONOMĠ Oturum BaĢkanı: Celal Küçüker TartıĢmacılar: Dilek Çetindamar / Bilge Armatlı Köroğlu ii Mekan yeniden keĢfedilirken iktisadın mekanla imtihanı Uğur Eser 193 Turizm Sektöründe Benzer Ve Farklı Yönleriyle Mekânsal Bilgi Dinamikleri: KarĢılaĢtırmalı Bir Değerlendirme Murat Ali Dulupçu, Hidayet Keskin, Canan ġentürk, Onur Sungur, Aykut Sezgin, Gökhan Özkul, Onur Demirel 207 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Yenilikçi Bölgesel Politika/Planlama YaklaĢımları ve Uygulamalar: Türkiye‟nin Avrupa Birliğine Üyelik Sürecinde Bölgesel Kalkınma Programları Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur 219 OTURUM 6A- SANAYĠ KÜMELERĠ Oturum BaĢkanı: Uğur Eser TartıĢmacılar: Burak Beyhan / Celal Küçüker Kümeleri Sermaye YaklaĢımı Üzerinden Yeniden Değerlendirmek: Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Bilge Armatlı Köroğlu, Tanyel Özelçi Eceral, Çiğdem Varol 235 Yenilik ve Yaratıcılık Perspektifinden Bir Değerlendirme: Ġstanbul`da Yaratıcı Endüstriler ve Yaratıcı ĠĢgücü AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar 249 Küresel Piyasalara Eklemlenme Sürecinde Ġstanbul Film Endüstrisi ve Sektörün Göreceli BaĢarısı Doğan Dursun 261 OTURUM 7A- KENTSEL COĞRAFYA Oturum BaĢkanı: Emine Yetişkul TartıĢmacılar: Güldem Özatağan / Murat Ali Dulupçu AlıĢveriĢ ve YaĢam Merkezlerinin Kentsel Alandaki Rolü Esra Demircioğlu, Vedia Dökmeci 275 Kentsel Yapının DeğiĢiminin Kentsel Yolculukların HiyerarĢik Kümeleme Analizi Ġle Ġncelenmesiyle Ortaya Konması: Ġstanbul Metropoliten Alanı 1996-2006 Yılları Darçın Akın 283 OTURUM 1B- SOSYO-MEKANSAL DEĞĠġĠM VE DÖNÜġÜM Oturum BaĢkanı: Ali Türel TartıĢmacılar: Tahire Erman / Hatice Kurtuluş Kentsel Mekânda DeğiĢim: Denizli Kenti Örneği Pınar SavaĢ Yavuzçehre 293 Ankara Kentinde Sosyo-Mekânsal FarklılaĢmanın Özellikleri ve Dinamikleri M. Murat YüceĢahin, Suat Tuysuz 305 Hızlı Metropoliten Büyüme ile Birlikte Gelen Büzülme: Ġzmir Kent Merkezinde Büzülmenin Ortaya ÇıkıĢı ve Kamu Politikalarının Rolü Güldem Özatağan, Ayda Eraydın 319 Günümüzde Küresel Süreçler Etkisinde YaĢanan Kentsel DeğiĢimin Etkilerinin Sosyal Esneyebilirlik Çerçevesinde Değerlendirilmesi Deniz Altay Kaya 335 iii KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu OTURUM 2B- KENTSEL DÖNÜġÜM Oturum BaĢkanı: Hatice Kurtuluş TartıĢmacılar: Nihan Özdemir Sönmez / Nil Uzun Kentsel DönüĢüm Projeleri Ġçin Süreç Yönetimi, Performans Kriterleri ve Model Önerileri Buğra Kağan Esen 347 Kentsel DönüĢüm Uygulamalarının Planlama Dili Yasemin Solmaz 361 Kentsel Yenileme Uygulamalarının Nüfus Dağılımı Üzerine Etkileri: Ġzmir Örneği Nur Sinem Partigöç, K. Mert Çubukçu 373 „Kentin Ötekileri‟ ve Kentsel DönüĢüm Projeleri: Mekansal Tasavvurlar, Toplumsal Kodlamalar, Bireysel Kimlik Kurguları Üzerinden Sosyo-Fiziksel bir Paradigma ArayıĢı Tahire Erman 385 OTURUM 3B- KENTSEL KORUMA Oturum BaĢkanı: İclal Dinçer TartıĢmacı: Numan Tuna Tarihi Mahallelerde Kentsel DönüĢüm ve Sürdürülebilir Topluluk GeliĢimi Müge Akkar Ercan 399 Japon Tarihi Çevre Koruma Pratiğinin Sosyal Hedefleri Yelda Ayhan 411 Turizm Kentlerinde Tarihi Kent Merkezlerinde Koruma, Planlama ve Yönetim: Prag ve Antalya Örnekleri Arzu Erdinç, Hüseyin Gül, Pervin ġenol 423 “Kültür Planı” ile Çokkültürlü Kentsel Mekân ArayıĢı: 1990 Sonrası Avrupa, Amerika ve Avustralya Kentlerinden Örnekler Servet Karaca, Nilgün Kiper 435 OTURUM 4B- AFET VE PLANLAMA Oturum BaĢkanı: Melih Ersoy TartıĢmacı: Handan Türkoğlu iv Afet Sonrası ĠyileĢtirme Sürecinde ĠĢyerlerinin Yer Seçim Kararları: Adapazarı Örneği Ezgi Orhan 449 Sürdürülebilir ġehirsel GeliĢim Sürecinde Doğal Afet Kayıplarının Azaltılması: Düzce Örneği Erol Sözen, Merve Görkem Bilgi, Ömer Türksever 463 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Türkiye‟de Sakınım Planlaması için Kentsel YerleĢmelerin Sismik Zarar Görebilirliklerinin ve Risklerinin Belirlenmesi Tuğçe Sönmez 477 Afet Bölgelerinde Yeniden YerleĢtirme Politikaları Binali Tercan 485 OTURUM 5B- ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ Oturum BaĢkanı: Serap Kayasü TartıĢmacı: Ela Babalık-Sutcliffe C40 Kentleri, Avrupa‟nın YeĢil BaĢkentleri ve Ġstanbul‟a ĠliĢkin Çıkarımlar K. Burcu Aygün Doğan, Arzu KocabaĢ 499 DüĢük Karbonlu KentleĢme: Türkiye‟nin Gündemi ve Yerel Ölçekteki Adımlar Arzu KocabaĢ 511 DeğiĢen Ġklim KoĢullarına Uygun Mekan Üretiminde Klimatoloji‟nin Yeri Ender Peker 525 Ġklim DegiĢikligi ve Kentlerimiz Metin ġenbil, Nihan Özdemir Sönmez, Tanyel Özelçi Eceral 537 OTURUM 6B- KENT VE EKOLOJĠ Oturum BaĢkanı: Şaduman Sazak TartıĢmacı: Metin Şenbil Kentsel Akarsuların Mekansal Entegrasyon Açısından Yeniden Ele Alınması Gül ġimĢek 549 Ġstanbul içme ve kullanma suları havzaları yönetiminde karĢılaĢılan problemler ve politika önerileri Mehmet Küçükmehmetoğlu 561 Yersel Ġlke ve Kararların Planlama Disiplinindeki Yeri Turgut ÖztaĢ 575 OTURUM 7B- PLANLAMA EĞĠTĠMĠ Oturum BaĢkanı: Semahat Özdemir TartıĢmacılar: Baykan Günay / Gülden Erkut Dünya‟da ve Türkiye‟de Planlama Eğitiminin DeğiĢimi Ela Babalık-Sutcliffe, Tuna TaĢan-Kok 591 ġehir ve Bölge Planlama Eğitimine EleĢtirel Bir BakıĢ: Karar Odaklı Eğitim N. Tunga Köroğlu 605 v KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Bilim Kurulu Prof. Dr. Uğur Eser, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Tahire Erman, Bilkent Üniversitesi Prof. Dr. Emel Göksu, Dokuz Eylül Üniversitesi Prof. Dr. Hülya Koç, Dokuz Eylül Üniversitesi Doç. Dr. Metin ġenbil, Gazi Üniversitesi Y. Doç. Dr. Nihan Özdemir Sönmez, Gazi Üniversitesi Y. Doç. Dr. Çiğdem Varol, Gazi Üniversitesi Y. Doç. Dr. Tanyel Özelçi Eceral, Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Gülden Erkut, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Handan Türkoğlu, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Hatice KurtuluĢ, Ġstanbul Üniversitesi Doç. Dr. Semahat Özdemir, Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Fatma Doğruel, Marmara Üniversitesi Y.Doç. Dr. Tolga Ünlü, Mersin Üniversitesi Doç. Dr. Arzu KocabaĢ Diren, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Doç. Dr. Serap Kayasü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ali Türel, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Y.Doç.Dr. Emine YetiĢkul, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğr. Gör. (YZ), Gökhan Ünal, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Melih Ersoy, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof.Dr. Baykan Günay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Celal Küçüker, Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. Dilek Çetindamar, Sabancı Üniversitesi Prof. Dr. ġaduman Sazak, Trakya Üniversitesi Prof. Dr. Ġclal Dinçer, Yıldız Teknik Üniversitesi Düzenleme Kurulu Prof. Dr. Ayda Eraydın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ġlhan Tekeli, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Asuman Türkün, Yıldız Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Ela Babalık-Sutcliffe, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Bahar Gedikli, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Nil Uzun, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Y. Doç. Dr. Tuna TaĢan Kok, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Y. Doç. Dr. Bilge Armatlı Köroğlu, Gazi Üniversitesi Y. Doç. Dr. Burak Beyhan, Mersin Üniversitesi Y. Doç. Dr. Güldem Özatağan, Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Dr. N. Tunga Köroğlu, Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı AraĢ. Gör. Melih Gürçay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi AraĢ. Gör. Ezgi Orhan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi AraĢ. Gör. Ender Peker, Orta Doğu Teknik Üniversitesi AraĢ. Gör. Bilge Serin, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Selçuk Sertesen, Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı vi KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Önsöz 1970'lerden bu yana egemen olan neo-liberal politikalar ve piyasa odaklı yaklaĢım sosyal, ekonomik ve siyasal süreçler yanısıra kentsel yapıların ve kentsel süreçlerin Ģekillenmesinde belirleyici olmuĢtur. Piyasanın iĢleyiĢini ön plana alan neo-liberal ilkelerin kentsel geliĢmeden sorumlu karar vericiler ve plancıları da etkilediği ve bu durumun politika koyucular ve karar vericilerin mekansal yaklaĢımlarında tutarsızlıklara ve çeliĢkilere neden olduğu görülmektedir. Neo-liberal politikalar çerçevesinde artan giriĢimci bakıĢ açısı egemen hale gelirken ve devletin pek çok iĢlevi özel sektöre devredilirken, sosyal refah devletinin ama ilkeleri büyük ölçüde aĢınmakta ve rekabet gücü odaklı bir yaklaĢım çerçevesinde devletin müdahele alanları bir yandan kıstlanırken, öte yandan piyasa koĢulları çerçvesinde yeniden tanımlanmaktadır. Sosyal, ekonomik ve siyasal süreçlerin neo-liberal bakıĢ çerçevesinde Ģekillenmesi, sadece planlama uygulamalarını değil, planlama söylemlerinde de etkili olmuĢtur. Piyasa güçlerinin ön plana çıkmasının en önemli etkisi planlamanın sermayenin çıkarları ve piyasa koĢulları çerçevesinde birbirinden kopuk ve değiĢik önceliklere dayalı olarak parçalanmıĢ bir yapıya dönüĢmesidir. Bu kopukluk özellikle 1980 sonrasında daha belirgin hale gelmiĢ, fırsat yönelimli farklı politikalar birbirlerini nasıl etkilediği sorgulanmadan ve bu etkileĢimin sonuçları tartıĢılmadan politika, program ve planların üretilmesine neden olmuĢtur. Yanısıra, 1980'li yıllarda bu yeni yaklaĢımın bölüĢüm açısından sorgulanması yapılmamıĢ, ancak 1990'ların ikinci yarısında olumsuzlukların artması ile bölüĢüm, sosyal ayrıĢma ve yoksulluk konuları gündeme gelmiĢtir. Ancak günümüzde giriĢimcilik, tüketim ve gayri menkul ağırlıklı bir geliĢme modelinin kentleri geleceğe hazırlamakta ve artan sorunlarını çözmede yeterli olmadığı net hale gelmekte ve özel sektör ağırlıklı söylem sürerken devlet kendine bir yol çizmeye çalıĢmaktadır. Ancak, devletin rolü ve üstlenmesi gereken yaklaĢımın kavramsal altlığı ve mantıksal çerçevesi olmadığından çok farklı alanda çeliĢkiler yaĢanmaktadır. Daha da önemlisi, planlamanın rolü giderek bulanık hale gelirken, bölgesel ve kentsel sistemler üzerindeki baskılar artmaktadır. Bunların arasında kentlerin küresel ekonomilerin bir parçası olmaları ile küresel etkilere daha açık hale gelmeleri ve küresel sistemin yarattığı baskılar ve artan tüketim nedeniyle ekolojik ve sosyal kırılganlıkların artması özellikle önemlidir. Son dönemde görülen ekonomik ve ekolojik bunalımlar bu değerlendirmeleri pekiĢtirmektedir. Bir zamanlar farklı ülke ve bölgelerden kaynaklanan ve çok da dikkate alınmayan pek çok sürecin küreselleĢen ekonomide nasıl kolayca dünyadaki çok farklı kent ve bölgeleri çok derinden etkilediğinin anlaĢılması artan risk algısını güçlendirmektedir. vii KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Planlama pratiğinde bu tür olumsuzluklar yaĢanırken, ne yazık ki, mevcut planlama kuramları bölgelerin kırılganlıklarını azaltmak ve bölgeleri dıĢ tehditlere karĢı daha direçli hale getirmek ve uyum kapasitelerini geliĢtirmek konularında yeterli bir çerçeve sunamamıĢlardır. Son yıllarda planlamanın egemen kavramsal ve uygulama çerçevesini çizen, Habermas'ın iletiĢimsel eylem idealine dayalı iletiĢimsel planlama yukarıda değinilen konulara değinmemiĢ, çözüm üretememiĢtir. Bu nedenle de artan bir Ģekilde eleĢtiriye hedef olmuĢtur. EleĢtiriler özellikle içerik yerine süreçlere önem verilmesi ve bu süreçlerdeki güç iliĢkilerinde üretilen eĢitsizlikler konusunda iletiĢimsel planlama yaklaĢımının duyarsızlığı üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Bu eleĢtirilere göre iletiĢimsel planlama, neoliberal gündemi değiĢtirmek veya bu gündeme direnmek yerine "mevcut durumu desteklemek ve bu durumun meĢruiyetini savunmakta"dır. Bunun nedeni benimsenen planlamanın çeliĢkileri ve sürtüĢmeleri azaltmak, ve sorunları çözmek, dıĢlanmıĢlıkları önlemek ve güç iliĢkilerini dengelemek yerine, mevcut koĢulları değerlendirerek kısa erimde uzlaĢmaların aranması Ģeklinde bir yöntemi benimsenmiĢ olmasıdır. Ancak, son dönemde sıklıkları giderek artan ve kesiĢen ekonomik, sosyal ve çevresel bunalımlar mevcut düĢünce biçiminin değiĢtirilmesi gerektiğini iĢaret ederken, bölgelerin artan ekonomik, sosyal ve ekolojik kırılganlıklarının azaltılması ve karĢı karĢıya kaldıkları risklerin üstesinden gelebilmeleri için mevcut planlama kuramlarının değiĢtirilmesi ve yeni bir kavramsal bakıĢ açısının gerekli olduğunu göstermektedir. Bu gereksinim özellikle Türkiye için çok daha önemlidir. Türkiye‘de planlama, Cumhuriyetin kuruluĢundan 1960‘lara kadar uzanan dönemde yeni bir ulus devletin yaratılması ve modernite kapsamında dönüĢtürülmesinin bir aracı olarak iĢlev görmüĢtür. 1960 sonrasında üretim-birikimdüzenleme biçimi büyük ölçüde değiĢerek daha yaygın bir birikim sürecine dönüĢmüĢ, büyük ölçekli üretim ve batıdakine referansla sosyal refah devletine bir geçiĢ yaĢanmıĢtır. Bu dönem (1960-1980), bugünün planlama pratiğini hala etkileyen araçsal rasyonaliteye dayalı bir planlama sisteminin kurgulanmaya ve gerekli ekonomik altyapının eksik olduğu koĢullarda uygulanmaya çalıĢıldığı bir dönem olmuĢtur. 1980 sonrasında ise, neo-liberal politikalar belirleyici hale gelirken, birikim-üretim ve düzenleme biçiminin göreli üstünlükleri olan grupların egemen olduğu denetimsiz bir birikim sürecine girmiĢtir. Küresel bütünleĢmeden beklentiler artarken ve geçmiĢ dönemden gelen sorunlar devam ederken, yeni koĢullara uyumu parçacı bir Ģekilde gerçekleĢtirmek amacı öne çıkmıĢ ve planlamanın bütüncüllüğü yerine parçacı çözümler üretmek ana yaklaĢım biçimi haline gelmiĢtir. Dünyada liberalleĢen ekonomi, küreselleĢme eğilimleri ve yeni fırsatların değerlendirilmesi çabası yerelleĢme eğilimlerini desteklerken, yerel yönetimler gündemdeki ağırlıklarını arttırmıĢlardır. Ancak, Türkiye‘de bu konuda tam bir kargaĢa yaĢanmaktadır. Bir yandan yerel düzlemde planlama detenim mekanizmaları olmaksızın sürmekte, öte yandan merkezi yönetim kurumları bu sürecin farklı noktalarında kendilerine yeni yetki adaları oluĢturmaktadır. Özellikle yeni kurumlaĢma çabaları ile planlama sürecinin nasıl Ģekillenceği ise tam çözümlenebilmiĢ değildir. Son yıllarda 1980‘li yıllarda gündeme gelen birikim-üretim ve düzenleme biçiminin artık sürdürülemez olduğu bir döneme girilmekte ve değiĢim kaçınılmaz görülmektedir. Söz konusu değiĢimin yarının planlamasını ne Ģekilde etkileyeceği, kentsel ve bölgesel araĢtırmalar yapan ve politikalar üreten bizlerin de belirleyici olduğu bir süreçtir. Bu nedenle, yarının planlamasına yön verebilmek için dünün, bugünün planlamasını birlikte tartıĢarak güçlü alternatifler geliĢtirmek ve bunları tanıtmak bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Yeni planlama yaklaĢımı bölgelerin ekonomik, sosyal ve çevresel tehditler karĢısında artan zayıflıklarını dikkate alarak küresel ekonomik sistemdeki riskleri gözetmek ve sermayenin artan egemenliğinin yarattığı doğru yönlendirilemeyen büyümenin sistemin kırılganlığını artırdığını akılda tutarak, bölgelerin değiĢimlerle baĢ etmelerini sağlayaca kuyum kapasitelerinin yok olabileceğini hesaba katmak durumundadır. Bu görevin önemli bir kısmı ise anlamaktan ve tartıĢma alanları oluĢturarak yeni seçenekler üretmekten geçmektedir. Sempozyumun bu üretim sürecine katkı sağlayabileceğini umuyoruz. viii KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kent ve bölgeye farklı bilim dallarından yaklaĢan ve kent ve bölgeye iliĢkin konularda çalıĢan araĢtırmacıları bir araya getirmeyi amaçlayan Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmacılar Ağı planlamada yeni kurumlaĢmaların ve uygulamaların gündemde olduğumuzdaki günümüzde yeni arayıĢların tartıĢılmasının özellikle önemli olduğu düĢüncesi ile Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı (KBAM) Sempozyumunun baĢlığını ―Planlamanın Dünü, Bugünü ve Yarını‖ olarak saptamıĢ olup, ODTÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümünün kuruluĢunun 50. yılında geçmiĢi ve bugünü irdeleyerek geleceği farklı konu baĢlıkları altında tartıĢmayı öngörmüĢtür. Sunulan bu kitap 50 bildiriyi kapsamaktadır. Kent ve bölge ile ilgili 12 alt baĢlıkta derlenen bu kitap, özellikle araĢtırma ağırlıklı bildirilere yer vermeyi amaçlamıĢtır. Sempozyum programında yer alan bu bildirilerin sadece sunumu ile yetinilmeyecek ve her oturum için belirlenen tartıĢmacılar oturum konuları ve o otur umda yer alan bildirileri tartıĢarak yeni görüĢlerin geliĢtirilmesine katkıda bulunacaklardır. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı‘nın 2. Sempozyumu kentsel ve bölgesel kuram, politika, planlanma ve uygulamalarındaki arayıĢları tartıĢmak ve bu arayıĢlara yol gösterecek araĢtırmaları paylaĢarak yeni bir bakıĢ açısının geliĢtirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu Sempozyumun düzenlemesinde katkısı olan Bilim Kurulu üyelerine, tartıĢmacı ve oturum baĢkanı olarak görev üstlenen değerleri bilim insanlarına, Sempozyumun gerçekleĢtirilmesine katkı sağlayan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne ve ODTÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümüne ve Sempozyum kitabının basılmasına maddi destek sağlayan TUBĠTAK‘a teĢekkürlerimizi iletmeyi bir borç biliriz. KBAM 2. Sempozyumu Düzenleme Kurulu adına Ayda Eraydın ix KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu x Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Kentlerin Kırsal Saçaklanma Alanlarına Etkisi: Ankara Örneği Sevinç Bahar Yenigül1, Kübra Cihangir Çamur2 Öz:. Bu bildiride, 1980 sonrası kentleşme sürecini etkileyen ekonomik, politik ve sosyal yapıdaki dönüşümlerin metropoliten kentlerde ne tür değişimlere neden olduğu, bu değişimin yer aldığı saçaklanma alanlarındaki yerleşimlerin içeriğini nasıl etkilediği sorularına Ankara Metropoliten Alanı örneği üzerinden yanıt aranmaktadır. Çalışmanın amacı, metropolitenleşmenin etkisinde ortaya çıkan saçaklanmanın nedenlerinin ve sonuçlarının analizidir. Analiz kapsamında kentin saçaklanmasından en yoğun olarak etkilenen yerleşimlerde sosyo-ekonomik yapıdaki değişim incelenmiştir. Çalışma ile metropoliten kentin kırsal saçaklanma alanlarında ortaya çıkan değişim sonucunda gelir ve kültür ayrışmasının yaşandığı, farklı sosyo-ekonomik grupların mekansal olarak da bütünleşemediği, sorunlu yaşam alanlarının oluştuğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Yeni-liberal politikalar, kent planlama, metropoliten kent, kentsel saçaklanma, dönüşüm. Abstract: The main goal of this study is to make an assessment of the reasons and results of urban sprawl under the influence of metropolitan growth after 80s with the influence of the neoliberal policies. Socio-economic dimension of transformation process in Ankara Metropolitan area realized on settlements that are identified as ―the most influenced ones‖. Transformations via urban sprawl dynamics embedded to metropolitanity have been determined on these cases. As a result both spatial and cultural disintegration and socio-economic segregation continues at metropolitan rural fringe of Ankara and these settlements try to survive with lots of problems. Keywords: Neo-liberal policies, urban planning, metropoliten city, urban sprawl, urban transformation. 1 Öğr. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara, [email protected] 2 Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Şehir veBölge Planlama Bölümü, Ankara, [email protected] 1 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Kentlerde Etkisi Sanayi devrimiyle birlikte sanayi ve hizmet sektörlerinde görülen geliĢme, kentlerde niteliksel ve niceliksel dönüĢüme/değiĢime neden olmuĢ; yaĢanan bu değiĢim süreci sonucunda geleneksel kentlerden ‗metropoliten kentlere‘ evrilen bir yapı ortaya çıkmıĢtır. Ġlk olarak Amerikan kentlerinde görülmeye baĢlayan bu olgu kent sosyologları Park, Burgess ve Mckenzie tarafından tartıĢılmıĢtır. Bu tartıĢmalarda Chicago kentinin çevresindeki yerleĢimlerle arasındaki etkileĢimin metropolitenleĢmeyi tanımladığı görüĢünü ortaya koymuĢlardır. Mckenzie, çeĢitli faaliyetlerin farklılaĢmasını özellikle imalatın en büyük kentten kaçıp orta kentlerde yerleĢmesini, çalıĢılan yerle oturulan yerin gittikçe birbirinden uzaklaĢmasını çevrede alt kentler oluĢmasını, çok geniĢ saha içindeki çeĢitli büyüklükteki yerleĢimler arasında çok hareketli bir iliĢkiler düzeni kurulduğunu açıklamıĢtır. Bu dönemde oluĢan alt kentleĢme (banliyöleĢme/suburbleĢme) olgusu konforları ve geçimleri için kent merkezlerine bağımlı olan küçük konut semtleri Ģeklinde tanımlanmıĢtır (Kıray, 1998, Giddens, 2000). Alt kentleĢme olgusuna tartıĢmalar devam etmiĢ ; bu tartıĢmalar arasında Castells‘in kentsel sistemin temel iĢlevinin tüketim süreçleri olduğu ön kabulü ile kentsel değiĢmeyi sosyo-mekansal mekanizmalarla açıklaması ve Harvey‘in kentleĢme süreçlerinin sanayi sermayesinin ürünlerine olan talebin arttırılmasından kaynaklandığı yönündeki düĢünceleri belirleyici olmuĢtur. Castells; kentsel değiĢmeyi sosyo-mekansal mekanizmalarla açıklarken, bunu; metropolitenleĢme ve alt kentleĢme kavramları ile açıklamıĢtır. MetropolitenleĢme, nüfus ve kentsel sermayenin mekanda yoğunlaĢmasıdır. Söz konusu yoğunlaĢma, üretim araçları, iĢgücü, tüketim ve kurumsallaĢmanın bir araya gelmesiyle oluĢmaktadır. Alt kentleĢme süreci ise; sanayi birimlerinin ve iĢ alanlarının merkezden uzaklaĢmasıyla orta sınıf ve kalifiye iĢçilerin hareketliliği ile gerçekleĢmiĢtir (Aslanoğlu,2000 ). Harvey ise, kentsel mekandaki değiĢim süreçlerini kapitalist üretim iliĢkileri bağlamında incelemiĢtir. Harvey; kapitalizmin doğası gereği fazla üretim nedeniyle bir krize girildiği ve bunun aĢırı birikimle sonuçlanmasıyla kar oranlarında düĢüĢün yaĢandığı; buna çözüm olarak sermayenin ikincil döngülerinin iĢletilmesi gerektiğini önermektedir. Sermayenin ikincil döngülerine yapılan yatırımlar, inĢa edilmiĢ çevreye diğer deyiĢle kentsel alana yapılan yatırımlardır. Fabrikalara, bürolara, konuta yapılan yatırımlar üretim ve tüketim için fiziksel çevre yaratılması açısından önemlidir. AĢırı birikim nedeniyle bunalıma giren kapitalist sistemin bu krizden çıkabilmesi için, alt kentleĢme teĢvik edilmektedir. Yeni yapılanan alt kentlerde inĢaat sektöründe yapılan yatırımlar ve bu bölgede konut almak isteyen kiĢilere sağlanan ödeme kolaylıkları ile ikincil döngüler çalıĢtırılmıĢ olacaktır (Aslanoğlu, 2000). Amerika‘da konut amaçlı oluĢan alt kentleĢme oluĢumu arkasında yatan tüketim toplumu yaratma fikri yani küreselleĢme dönemiyle birlikte 1970lerde Avrupa‘da ve 1980lerde ise geliĢmekte olan ülkelerin metropoliten kentlerinde bu etki hissedilmeye baĢlanmıĢtır. KüreselleĢmeyle birlikte, metropoliten kentler sınırları çizilemeyen çok odaklı bölgelere dönüĢmüĢ, seksenlerin metropolitenleĢme olgusu farklı bir yapıda geliĢmeye baĢladığı bir döneme girmiĢtir. Bu dönem ‗metropoliten devrim‘ olarak tanımlanan yeni metropol gerçeğinin yaĢandığı dönem olarak kabul edilebilir. Bu yeni kentsel biçim kentlerde parçalanmaya neden olmakta, kent ile çevresindeki bölgeler arasındaki farklılıkları azaltmaktadır. Fordist üretim döneminde metropoliten kent merkezi mali oraganizasyonlar, sermaye yönetimleriyle yoğunlaĢırken, sanayi ve konut alanları ve ticaret merkezleri kentin çevresine yayılmakta, bu süreçte merkezi iĢ alanının önemi artmaktaydı. Metropoliten kentin parçası olan çevre yerleĢimler/ uydu kentler ise merkeze bağımlı idi. Ancak bugünün metropoliten kentlerinde kentsel geliĢmenin tüm bölgeye yayılması nedeniyle merkezi iĢ alanı nüfus ve faaliyet kaybetmekte, merkeze bağımlı olmayan kendi baĢına yeterli yerleĢimler oluĢmaktadır (Tekeli, 2004, Soja, 2001, Garreau, 1991; Scott, 2004). Yeni metropol gerçeği; tüketim ve yaĢam biçimindeki tercihlerin/değiĢimlerin etkisiyle kentten izole, kentten uzakta kapılı korunaklı sitelerin oluĢtuğu kendi kendine yeten sınır/kenar (edge) kentlerin oluĢtuğu, ancak bunun yanında yine kentten izole gettoların oluĢtuğu, kent merkezinin etkisini yitirdiği merkezsiz kentleri tanımlamaktadır. Bu süreçte, yoğun nüfus hareketlerinin (konut, iĢ merkezleri ve sanayi) kentin saçakları yönünde yer seçtiği görülmektedir (Beauregard ve ark., 2008). Metropoliten kent 2 Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur saçaklarındaki yoğun nüfus hareketleri kentin saçaklarındaki yerleĢimlerde özellikle kırsal yerleĢimlerde nüfus artıĢına neden olmaktadır. Bu yerleĢimlerdeki nüfus artıĢı kırsal nüfus artıĢı değil, eski kırsal yerleĢimlerin göç alarak metropoliten kente katılması olayıdır. ‗Counterurbanization‘ olarak literatürde yer alan tersine göç yani kırın kentleĢmesi; saçaklanmanın etkisiyle geliĢen, eriĢilebilirliğinin kolay olduğu kentin yakın çevresinde gözlenmektedir. UlaĢım teknolojisindeki geliĢmeler, özel araç sahiplğinin insanları hareketli kılması kentin saçaklanma alanlarına olan talebi geliĢtirmiĢtir. YaĢam kalitesi açısından rahat ortamlarda yaĢama isteği bu tür alanlarda nüfus büyümesinin devam edeceğini öngörmektedir (Amcoff, 2006; Dahms ve Mc.Comb 1999; Ford, 1999; Paquette ve Domon, 2001; Henderson, 2005, Harvey veWorks, 2002). 2. Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Saçaklanma Alanlarına Etkisi: Ankara Örneği Bu çalıĢmada seksen sonrası geliĢmelerin metropoliten kentlerin içeriğini nasıl değiĢtirdiği, kentin saçaklanma etkisinde kalan kırsal alanlarda ne tür değiĢimlere neden olduğu Türkiye‘de Ankara örneğinde ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢma kapsamında Ankara‘nın saçaklanma etkisinde kalan kırsal yerleĢimlerde değiĢim, ‗sosyo-ekonomik yapıdaki‘ değiĢim kapsamında değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢmada; Ankara‘nın metropolitenleĢme süreci ve kentin geliĢiminde etkili dinamikler değerlendirilmiĢ, saçaklanma alanlarındaki değiĢim seçilen örnek yerleĢimler üzerinden tartıĢılarak ortaya konulmuĢtur. 2.1. Ankara‟da Planlama Süreci ve Kırsal Saçaklanma Etkisindeki YerleĢimlerde DeğiĢim 1980li yıllarda Türkiye‘de planlama sistematiği ve yasal düzenlemelerde yaĢanan değiĢimlerle, 1984 yılında 195 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve ardından yürürlüğe giren 3030 Sayılı BüyükĢehir Yasası ile Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir‘le birlikte Türkiye‘nin üç metropoliten kenti arasında yer almıĢtır. Seksenli yılların sonuna kadar Altındağ, Çankaya, Keçiören, Mamak ve Yenimahalle olmak üzere beĢ ilçe belediyesinden, 1988‘de Sincan‘ın, 1990 yılında GölbaĢı ve Etimesgut ilçelerinin kurulması ve büyükĢehir belediyesine katılmasıyla sekiz ilçe belediyesinden oluĢan bir yapıya kavuĢmuĢtur. Bu yapı daha sonra 2004 yılında 5216 Sayılı BüyükĢehir Belediye Yasası ile Akyurt, Bala, Çubuk, Elmadağ, Haymana, Kalecik, Kızılcahamam ilçelerinin BüyükĢehir Belediyesine bağlanmasıyla 15‘e, 2008 yılında ise 5747 Sayılı Yasa ile Pursaklar Ġlçesinin kurulmasıyla 16 ilçe belediyesinden oluĢan bir metropoliten kente dönüĢmüĢtür. Ankara Metropolü 855000 hektar büyüklüğündeki alanı ile ülkenin yetki ve hizmet alanı en geniĢ metropoliten kenti olmuĢtur. Ankara‘nın topoğrafik çanak içindeki kentsel makro formu, kentin özellikle Cumhuriyet döneminde yaĢadığı hızlı kentleĢme sürecinin etkisiyle ortaya çıkmıĢtır. Kentin bugünkü makro formunun oluĢmasında ise 1924 tarihli Lörcher Planı, 1932 tarihli Jansen Planı olarak anılan ―Ankara ġehri Umumi Planı‖, 1957 tarihli Yücel Uybadin ―Ankara ġehri Ġmar Planı‖, 1982 tarihli ―Ankara 1990 Metropoliten Alan Nazım Planı‖ etkili olmuĢtur. OnaylanmamıĢ olmakla birlikte ―Ankara 2015 UlaĢım Ana Planı‖ ve ―Ankara 2025 Metropoliten Alt Bölge Nazım Planı‖, kentin planlama sürecinin önemli parçalarını oluĢturmuĢtur. 1990‘lı yıllardan bu yana üst ölçekli planın olmaması sorunu yaĢanan kentte, 5216 Sayılı Yasanın Geçici 1 inci maddesi gereğince 1/25 000 üst ölçek planı yapılmıĢ, ―2023 BaĢkent Ankara Nazım Ġmar Planı‖ onaylanarak 2007 yılında yürürlüğe girmiĢtir. Kentin bugünkü makro formunda etkili olan planlama çalıĢmaları incelendiğinde; bu çalıĢmaların dört önemli dönemi oluĢtuğu söylenebilir. Bu dönemler; - Kentin çekirdek oluĢumunu sağlayan Lörcher, Jansen ve Yücel-Uybadin planları, Kentin çeper oluĢumunun gerçekleĢtiği 1990 Metropoliten Alan Nazım Planı, Kentin saçaklanma sürecinin yaĢandığı parçacı planlardan oluĢan plansız dönem, 5216 sayılı BüyükĢehir Belediye Yasasıyla baĢlayan yeni dönem ― 2023 BaĢkent Ankara Nazım Ġmar Planı‖ dönemi olarak aktarılabilir. 3 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ankara metropoliten kentinin planlama bölgelerindeki geliĢme dinamikleri incelendiğinde; kentin saçaklanma etkisindeki kırsal yerleĢimlerde değiĢimin 80li yıllarda yapılan yasal, yönetsel ve planlama çalıĢmalarının etkisiyle baĢladığı söylenebilir. Desantrilazasyon öngörüsü ile batı yönünde kentsel geliĢmelerin hızlandığı, güneybatı yönünde kamunun yer seçimi, toplu konut alanı önerisi ile EskiĢehir aksındaki geliĢmeler ve daha sonra güneyde üst ölçek planların hızlandırdığı geliĢmeler ile güney ve güneybatı aksında yayılma ve saçaklanmayı hızlandıran etki ortaya çıkmıĢtır. Kuzeyde ise orta ve küçük ölçekli belediyelerin mevzuata dayalı bağımsız planlama yetkileri geliĢimi hızlandırırken doğu yönünde alt gelir grubuna yönelik konut üretimi uygulanan kentsel dönüĢüm projeileri kentin saçaklarındaki dönüĢümü hızlandırmıĢtır. Tablo-1 Alan çalıĢmasının evrenini oluĢturan yerleĢimler YerleĢimin adı 2007 Nüfusu 2000-2007 yılları arası nüfus artıĢ hızı (%) Coğrafi Konum Kent merkezine uzaklığı Pursaklar Bağlum Saray Kıbrıs Yakacık Çayyolu Temelli Saraycık Yakubabdal Dodurga Selametli Susuz Altınova Alacaatlı Bezirhane Karacaören Gökçehöyük Ġncek Yenice Beytepe YeniçimĢit Örencik KızılcaĢar Mahmatlı Kusunlar Bağlıca Ballıkpınar Yaylabağ Yağlıpınar Günalan 64197 21147 11537 9704 9019 8590 8280 7732 4506 4225 3447 3274 3264 3068 2612 2602 2247 2222 1586 1401 1230 1115 779 778 648 634 525 390 290 91 11,9 6,9 14 3,1 2 15,4 10,6 1,4 9,2 21,7 9,4 10,8 2,5 9,8 3,1 2,2 15,4 2,0 0 -24,4 1,6 5,4 3,3 -14 1,7 -5,6 0,1 -0,3 -2,3 -12,3 Kuzey Kuzey Kuzey Doğu Kuzey batı Güneybatı Güneybatı Batı Güneydoğu Güneybatı Güney Kuzeybatı Kuzeydoğu Güneybatı Güney Kuzey Güney Güneybatı Kuzey Güneybatı Batı Güney Güneybatı Güney Doğu Güneybatı Güney batı Güneydoğu Güney Güney 12 km 14 km 20 km 17 km 15 km 20 km 55 km 35 km 17 km 24 km 58 km 27 km 22 km 20 km 57 km 15 km 36 km 23 km 26 km 13 km 30 km 20 km 16 km 50 km 16 km 22 km 32 km 16 km 36 km 46 km ÇalıĢma kapsamında Ankara metropoliten kentinin planlama bölgelerinden örnek yerleĢimler seçilerek saçaklanmanın etkileri analiz edilmiĢtir. Bu amaçla yerleĢimlerin belirlenmesinde; nüfus değiĢiminin analizi ve emlak alım-satım yetkilileriyle yapılan görüĢmelerden elde edilen görüĢlerin değerlendirilmesi yöntemleri kullanılarak Ankara metropoliten kentinin saçaklanma etkisindeki kırsal yerleĢimlerin saptanması amaçlanmıĢtır. Nüfus değiĢiminin analizi Türkiye Ġstatistik Kurumu nüfus sayım verilerinden elde edilen ‗nüfus artıĢ hızları‘ ile değerlendirilmiĢtir. TÜĠK Sosyal Ġstatistikler Daire BaĢkanlığı Nüfus ve Demografi Grup Sorumlusuyla yapılan 4 Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur görüĢmede ‗sayım dönemlerinde nüfus artıĢ hızının kırsal alanda %10‘un, kentsel alanda %20‘nin üzerindeki yerleĢimlerin, nüfus artıĢ hızındaki değiĢim nedeniyle suni ya da problemli alanlar olarak görülebileceği‘ yaklaĢımı esas alınmıĢtır. Nüfus sayım dönemlerinin en az birinde %10 ve üzeri nüfus artıĢ hızını sağlayan yerleĢimler belirlenmiĢtir. Nüfus artıĢ hızı ölçütünü 68 yerleĢim sağlamıĢtır. Yöntemin ikinci aĢamasında emlak alım-satım yetkilileriyle görüĢme yöntemi uygulanmıĢ ve bu amaçla Ankara‘nın genelinde/alt bölgelerinde uzmanlaĢmıĢ emlak alım-satım yetkilileriyle görüĢmeler yapılmıĢtır. Emlak alım-satım yetkilileri emlak el değiĢtirme fiyatlarındaki değiĢim ile arsa satıĢlarına iliĢkin durumu gözeterek bir değerlendirme yapmıĢ ve bu değerlendirmeler sonucunda metropoliten kentin saçaklanma etkisinde kalan yerleĢimler belirlenmiĢtir. Bu yöntemle 72 yerleĢim belirlenmiĢtir. Nüfus artıĢ hızı analizi ve emlak alım-satım yetkilileriyle yapılan görüĢmelerle belirlenen yerleĢimlerden oluĢan iki grup oluĢmuĢtur. Bu gruplar içerisinde her iki ölçütü sağlayan ortak yerleĢimler yer alırken, her iki grupta yer alan farklı yerleĢimler de bulunmaktadır. ÇalıĢmanın bundan sonraki aĢamasında nüfus artıĢ hızı ölçütüyle belirlenen 68, emlak alım-satım yetkilileri görüĢleriyle belirlenen 72 yerleĢimden her iki ölçütü sağlayan ortak yerleĢimler seçilmiĢtir. Her iki ölçütü 30 yerleĢim sağlamıĢtır. Alan çalıĢmasının evreni oluĢturmasına yönelik belirlenen bu 30 yerleĢimden evreni temsil edecek örneklerin seçilmesi ve bu örneklerin kentin tüm akslarında konumlanması amaçlanmıĢtır. Bu amaca göre örnek yerleĢimlerin belirlenmesinde yerleĢimlerin kent merkezine uzaklıkları, 2007 nüfus büyüklükleri ve 2000–2007 yılları arası nüfus artıĢ hızları ölçütleri kullanılmıĢtır (bkz. Tablo-1). ÇalıĢmanın alan araĢtırması kapsamında örneklem sayısı 21 olarak belirlenmiĢtir ve bu yerleĢimlerdeki sosyo-ekonomik yapıdaki değiĢim analiz edilmiĢtir. Metropoliten kentin saçaklanma etkisinde kalan kırsal yerleĢimlerde sosyo-ekonomik yapıdaki değiĢim; nüfus geliĢimi, istihdam yapısındaki değiĢim, gelir durumu, sosyal güvence, eğitim durumu değiĢkenleri ile ortaya konmuĢtur. Ayrıca dönüĢüm sürecindeki kırsal nitelikli bu yerleĢimlerin kentle bütünleĢmesini değerlendirmek amacıyla yerleĢimlerin kentsel ortak alanların kullanımıdeğerlendirilmiĢtir. Değerlendirmeler 427 hanede uygulanan anketlerin analizi ile yapılmıĢtır. 2.2. Ankara Metropoliten Kent Etkisindeki Saçaklanma Alanlarının Sosyo-ekonomik Yapısındaki DeğiĢim Ankara metropoliten kent etkisindeki saçaklanma alanlarında kalan yerleĢimlerin nüfuslarındaki geliĢime bakıldığında; yerleĢimlerin 1980-2007 yılları arasındaki toplam nüfus artıĢ hızları sırasıyla; Pursaklar (‰138), Saraycık (‰110), Dodurga (‰ 86), Saray (‰85), Yakacık (‰85), Kıbrıs (‰78), Çayyolu (‰69), Ġncek (‰67), Temelli (‰67), Bağlum (‰65), Altınova (‰64), YeniçimĢit (‰55),Yakubabdal (‰53), Örencik (‰44), Selametli (‰39), Bağlıca (‰32), Susuz (‰24), Kusunlar (‰23), Gökçehöyük (‰9),Yaylabağ (‰9), Beytepe (‰-2) oranında geliĢtiği görülmektedir (bkz. ġekil-1). Aynı dönemde Ankara‘nın nüfus artıĢ hızı (‰29) oranında artarken, yerleĢimlerden Pursaklar, Saraycık, Dodurga, Saray, Yakacık, Kıbrıs, Çayyolu, Ġncek, Temelli, Bağlum, Altınova, YeniçimĢit, Yakubabdal, Örencik, Selametli, Bağlıca‘da nüfus artıĢ hızının Ankara‘nın üzerinde; Susuz, Kusunlar, Gökçehöyük, Yaylabağ ve Beytepe yerleĢimlerinde ise bu nüfus artıĢ hızının altında bir nüfus geliĢimi görülmüĢtür. Ancak genel olarak metropoliten kentin etkisinde kalan yerleĢimlerdeki nüfus geliĢiminin Ankara‘dan daha hızlı geliĢtiği söylenebilir. YerleĢimlerin kent merkezine uzaklığı ile nüfus artıĢ hızlarına iliĢkin değerlendirme yapılmıĢ, yerleĢimlerin nüfus artıĢ hızlarının kent merkezine olan uzaklıkları ile doğru orantılı geliĢmediği görülmüĢtür. Bu durumun ulaĢım altyapısındaki geliĢmeler, yerleĢimlerin yakın çevresinde konut, sanayi, idari vb. kentsel kullanımların yer seçimi gibi dinamiklerden etkilendiği ve bu dinamiklerin yerleĢimlerin nüfus geliĢimini hızlandırdığı ile açıklanabilir. YerleĢimlere gelen göçün nedenleri sorgulanmıĢ, hane halkı anketlerinde yerleĢimlere geliĢ nedeninin yerleĢik nüfus dıĢında iĢ ve konut amaçlı yapıldığı görülmüĢtür (bkz. Tablo-2). YerleĢimlerin tercih 5 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu edilmesinde; yerleĢimlerin iĢyerlerine yakınlığı, konut fiyatlarının merkeze göre uygun olması, yerleĢimlerin rahat yaĢam alanı oluĢturması etkili olmuĢtur (bkz Tablo-2) ġekil-1. YerleĢimlerin 1980-2007 yılları nüfus değiĢimi Tablo-2 YerleĢime geliĢ nedeni - YerleĢimi tercih nedeni (% dağılımı) YerleĢime geliĢ nedeni YerleĢimin adı ĠĢ YerleĢimi tercih nedeni Aile ve Fikri Memlekete ĠĢe Bütçesine Fikri Konut Eğitim Göç Yerlisi akrabaya Sakin yok yakın yakın uygun yok yakın Altınova 20 30 - - 50 - - 10 10 30 - 50 Bağlıca 40 10 - - 50 - - 20 20 - 10 50 Bağlum 28,9 46,4 2,2 - 22,2 0,3 - 17,8 20 33,3 2,2 26,7 Beytepe 40 - - 60 - - 10 30 - - 60 Çayyolu 22,2 72,2 - - 5,6 - - 11,1 27,8 - 55,6 5,6 Dodurga - 60 - - 40 - - 20 10 - 30 40 Gökçehöyük 20 10 - - 70 - - 10 20 - - 70 Ġncek 30 20 - - 50 - - - 30 - 20 70 Kıbrıs 66,7 28,5 - - 4,8 - - 23,8 19 19 - 38,1 Kusunlar 20 - - - 80 - - 20 40 - - 40 Örencik 60 - - - 60 - - 20 40 - - 40 Pursaklar 32,4 61 0,7 - 3,7 2,2 7,4 16,9 26,5 33,8 5,1 10,3 Saray 29,2 41,7 - - 29,1 - 8,3 4,2 37,5 16,7 4,2 29,2 Saraycık 43,8 31,2 - 12,5 12,5 - - 25 6,2 12,5 - 56,3 Selametli - - - - 100 - - - - 10 - 90 Susuz 20 - - - 80 - - - 20 - - 80 Temelli 33,2 5,6 - 5,6 55,6 - - 11,1 22,2 5,6 - 61,1 Yakacık 68,4 5,3 - - 26,3 - - 36,8 26,3 - - 36,8 Yakupabdal 10 10 - - 80 - - 10 - 20 - 70 Yaylabağ 10 10 - - 80 - - - 10 10 - 80 YeniçimĢit 50 - - - 50 - - 20 10 10 - 60 Ekonomik yapı Metropoliten kentin etkisinde kalan yerleĢimlerde ekonomik yapıdaki değiĢim incelendiğinde; yerleĢimlerde tarım sektörünün uzun yıllar önemli oranda istihdam yarattığı ancak bu oranın yıllar itibariyle azaldığı görülmüĢtür (bkz. Tablo-3). Bu değiĢimde yerleĢimlerin kentle 6 Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur etkileĢiminin artması, istihdamın kentsel iĢ kollarına yönelmesi, tarımsal gelirdeki azalma, toprağın kentsel kullanıma dönüĢümüyle elde edilen gelirin tarımsal gelirden yüksek olması etkili olmuĢtur. Yerel yöneticilerle yapılan görüĢmelerle ortaya konulan değerlendirmede 2008 yılı için Pursaklar, Çayyolu, Beytepe‘de tarım sektörünün istihdamda payının olmadığı görülmüĢtür. Bununla birlikte istihdam açısından birincil geçim kaynağı olmasa dahi tarımsal faaliyetler yerleĢimlerin %75‘inde devam etmektedir. Bitkisel ve hayvansal üretim olmak üzere iki türlü gerçekleĢen bu faaliyetlerin yerleĢimlerde devam ettiği görülmektedir. Hayvansal üretimin Bağlum, Kıbrıs, Saray, Saraycık, Selametli, YeniçimĢit, Yakubabdal‘da yapıldığı görülmüĢtür. Bitkisel üretimin ise Pursaklar, Çayyolu dıĢındaki yerleĢimlerde yapıldığı görülmüĢtür. Hane halkı anketlerinde yerleĢik nüfus ile yerleĢime göçle gelen nüfusun istihdamdaki sektörel dağılımı değerlendirilmiĢ bu değerlendirmede; çalıĢan yerleĢik nüfusun %12‘sinin tarım, %13,3‘ünün sanayi ve %74,7‘sinin hizmetler sektöründe, yerleĢime göçle gelen çalıĢan nüfusun ise %2,6‘sinin tarımda, %20,9‘unun sanayide ve %76,4‘ünün hizmetler sektöründe çalıĢtığı görülmüĢtür. Bu durum tarımın göçle gelenler için geçim kaynağı alternatifi oluĢturmadığı, kentle ilk iliĢkilerin kurulmasında saçaklanma alanının bir tercih, bir geçiĢ yeri oluĢturduğunu göstermektedir. Tablo-3 Ġstihdamın sektörel dağılımı (Kaynak: TUĠK, 1985-2000, Genel Nüfus Sayımı; Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri) 1985 Yılı Sektörel Dağılım (%) T S H Yakacık 94 2 4 Selametli 93 1 6 Bağlıca 91 1 8 Dodurga 90 3 7 Yaylabağ 85 1 14 Çayyolu 82 3 15 Susuz 80 4 16 Örencik 77 8 15 Ġncek 76 4 20 Gökçehöyük 74 3 23 Kusunlar 69 12 19 Temelli 64 11 25 Saraycık 63 18 19 YeniçimĢit 59 20 21 Kıbrıs 58 10 32 Pursaklar 51 20 29 Altınova 47 24 29 Beytepe 42 23 35 Bağlum 37 14 39 Yakubabdal 32 21 47 Saray 30 33 37 Ankara 26,4 13 60,6 T: Tarım, S: Sanayi, H. Hizmetler YerleĢim adı 1990 Yılı Sektörel Dağılım (%) T S H Bağlıca 100 Selametli 86 1 13 Yaylabağ 80 7 13 Dodurga 76 3 21 Susuz 73 8 19 Saraycık 73 19 8 Kusunlar 69 13 18 Yakubabdal 69 4 27 Örencik 66 10 24 Beytepe 66 8 26 Yakacık 60 17 23 Çayyolu 60 5 35 Temelli 54 14 32 Gökçehöyük 52 5 43 Bağlum 49 12 39 Ġncek 43 7 50 Altınova 43 22 35 Saray 39 26 35 Pursaklar 29 26 45 Ankara 18,1 14,3 67,6 YeniçimĢit 11 66 23 Kıbrıs 1 23 76 YerleĢim adı 2000 Yılı Sektörel Dağılım (%) T S H Selametli 83 4 13 Yaylabağ 75 5 20 Gökçehöyük 75 3 22 Örencik 69 7 24 Saraycık 67 8 25 YeniçimĢit 67 6 27 Kusunlar 64 17 19 Temelli 64 11 25 Susuz 62 14 24 Yakacık 60 29 11 Altınova 57 17 26 Yakubabdal 50 9 41 Bağlıca 42 1 57 Kıbrıs 42 13 45 Ġncek 41 7 52 Saray 41 22 37 Bağlum 40 10 50 Dodurga 34 66 Pursaklar 24 19 57 Çayyolu 22 10 68 Ankara 16,2 13,4 70,4 Beytepe 4 2 94 YerleĢim adı Gelir durumu YerleĢimlerde hanelerin gelir grupları değerlendirilmiĢ gelir grupları; açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının altında ve yoksulluk sınırın üstünde olmak üzere üç gelir grubunda sınıflandırılmıĢtır. YerleĢimlerin yoksulluk sınırının altındaki gelir grubunda yığıldığı (%70,4) görülmüĢtür. Yoksulluk sınırının üzerindeki gelir grubundaki hanelerin (%20) oranıyla ikinci sırada yer aldığı ve açlık sınırının altındaki gelir grubundaki hanelerin ise (%9,6) oranında olduğu görülmüĢtür (bkz Tablo-4). YerleĢimler kendi içinde değerlendirildiğinde, Çayyolu, Susuz, Dodurga, Ġncek, Gökçehöyük, Bağlıca, Beytepe, Örencik, Pursaklar, Kıbrıs, Saray‘da 7 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu yoksulluk sınırının üzerinde gelir grubundan haneler bulunurken, diğer yerleĢimlerde yoksulluk sınırın üstünde gelire sahip haneler bulunamamıĢtır. Bu da genel olarak yüksek gelir gruplarının Ankara‘nın güneybatı, güney ve batı aksı yönünde yığıldığını göstermektedir. Sosyal güvence YerleĢimlerde sosyal güvence hizmetinden yararlanma durumu değerlendirilmiĢ ve bu hizmetlerden yararlanma oranında farklılık görülmüĢtür (bkz Tablo-5). YerleĢimlerde %88,5 oranında emekli sandığı, sosyal sigortalar kurumu ve bağ-kur gibi sosyal güvence hizmetlerinden, %10,8 oranında yeĢil kart, %0,7 oranında ise özel sigorta gibi sosyal güvence hizmetlerinden yararlanıldığı görülmektedir. Tablo-4 YerleĢimlerde gelir grupları (% dağılımı) YerleĢimin adı Altınova Bağlıca Bağlum Beytepe Çayyolu Dodurga Gökçehöyük Ġncek Kıbrıs Kusunlar Örencik Pursaklar Saray Saraycık Selametli Susuz Temelli Yakacık Yakupabdal Yaylabağ YeniçimĢit Genel ortalama Açlık sınırı altındakiler (%) 50 10 2,2 10 30 4,3 8,3 31,5 30 16,7 5,3 20 50 40 9,6 Yoksulluk sınırının altındakiler (%) 50 60 97,8 90 11,2 50 60 50 95,2 90 40 72,2 83,4 68,5 70 20 83,3 94,7 80 50 60 70,4 Yoksulluk sınırının üstündekiler (%) 30 10 88,8 50 40 50 4,8 30 23,5 8,3 80 20 YerleĢimlerde sosyal güvence hizmetlerinden yararlanma oranının yüksek olduğu söylenebilir. Ancak yerleĢimler kendi içinde değerlendirildiğinde Saraycık, Yakacık, YeniçimĢit, Örencik, Kusunlar, Bağlıca, Bağlum, Çayyolu, Pursaklar, Yaylabağ, Beytepe, Kıbrıs‘ta sosyal güvencesi olmayan ve yeĢil kart hizmetinden yararlanan hanelerin olduğu görülmektedir. Ankara‘da sosyal güvencesi olmayan ve yeĢil karttan yararlananların oranı %6 oranındadır (Ankara BüyükĢehir Belediyesi, 2007). Ankara‘nın metropoliten kenti etkisinde kalan yerleĢimlerde bu oran %10,8 olup, yerleĢimlerde sosyal güvence durumunun Ankara‘nın gerisinde kaldığı söylenebilir. YerleĢimlerde sosyal güvence hizmetinden yararlanma durumunun yerleĢik nüfus ile yerleĢime sonradan gelen nüfus arasında bir farkın olup olmadığı arasında bir iliĢkiaranmıĢtır. YerleĢimlerde yerleĢik nüfus ile sonradan gelen nüfus ile sosyal güvence hizmetinden yaralanma durumu arasında pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmüĢtür (bkz. Tablo-6). YerleĢik nüfusun SSK açısından anlamlı bir farklılık görülmezken Bağ-kur ve emekli sandığı arasında farkın anlamlı 8 Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur olduğu ortaya çıkmıĢtır. Bu durumun yerleĢik nüfusun iĢçi ve kendi adına çalıĢan nüfus ağırlıklı yapısının yeni gelenler için emekli sandığı lehine değiĢtiğini göstermektedir. Tablo-5 Sosyal güvence türü YerleĢimin adı Altınova Bağlıca Bağlum Beytepe Çayyolu Dodurga Gökçehöyük Ġncek Kıbrıs Kusunlar Örencik Pursaklar Saray Saraycık Selametli Susuz Temelli Yakacık Yakupabdal Yaylabağ YeniçimĢit Genel ortalama YK (%) 20 13,4 10 5,6 9,6 20 20 10,3 37,5 26,3 20 10 20 ES-SSKBağ-kur (%) 100 80 86,6 90 88,8 90 100 90 90,4 80 80 89,7 100 62,4 100 100 100 73,7 80 90 80 ÖS (%) 5,6 10 10 - 10,8 88,5 0,7 Tablo-6 YerleĢik nüfus ile sonradan gelen nüfusun sosyal güvence hizmetinden yararlanma durumu YK YerleĢik nüfus f 5 % Sonradan f yerleĢen % nüfus Toplam f ES SSK Bağkur ÖS Toplam 14 59 44 0 122 1,2 3,3 13,8 10,3 0 28,6 41 68 157 36 3 305 9,6 15,9 36,8 8,4 ,7% 71,4 46 80 427 82 216 3 % 10,8 19,2 50,6 18,7 ,7% 100 f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=41,122a, df=4 p=0,000 Eğitim Eğitim durumu değerlendirildiğinde ise yerleĢimlerin geneli kapsamında; okuma yazma bilmeyenlerin oranı %12, okuma yazma bilenlerin oranı ise %88‘dir (bkz. Tablo-7). Ankara geneline baktığımızda; okuma yazma bilmeyenlerin oranının %4 okuma yazma bilenlerin oranının ise %96 olduğu görülmektedir. Bu durum yerleĢimlerde okuma yazma bilmeyenlerin oranının Ankara‘dan yüksek, okumayazma bilenlerin oranının ise düĢük olduğunu göstermektedir. YerleĢimlerdeki eğitim durumunun yıllara göre değiĢimi kendi içinde incelendiğinde bazı yerleĢimlerde eğitim düzeyi açısından belirgin farklılaĢmaların oluĢtuğu görülmektedir. 2007 yılı verilerine göre yüksek okul mezunu oranlarının, Çayyolu (%50,4), Dodurga (%37,9), Beytepe (%9,6), Ġncek (%9,2), Altınova (%9,1) diğer yerleĢimler ile karĢılaĢtırıldığında belirgin oranda farlılaĢtığı görülmektedir. Örencik, Saraycık, Selametli, Yaylabağ ve YeniçimĢit ise, yerleĢimler arasında eğitim düzeyi açısından yüksek okul mezunu oranının en düĢük olduğu (%0-1 oranında) görülmektedir. Bu sonuç farklı eğitim düzeyindeki kiĢilerin saçaklanma alanlarını tercih ettiği ve bu tercihde eğitim düzeyinin önemli bir bir araya getirici unsur olduğunu göstermektedir 9 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Tablo-7 YerleĢimlerde eğitim durumunda yıllara göre değiĢim (Kaynak: Ankara Ġl Milli Eğitim Müdürlüğü, 2007, Ġl Eğitim Ġstatistikleri) YerleĢimin adı Ankara Altınova Bağlıca Bağlum Beytepe Çayyolu Dodurga Gökçehüyük Ġncek Kıbrıs Kusunlar Örencik Pursaklar Saray Saraycık Selametli Susuz Temelli Yakacık Yakupaptal Yaylabağ YeniçimĢit Yıllar 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 1985 2007 Bir öğretim kurumundan mezun olmayan (%) 18,3 40,6 4,7 24,6 1,5 20,6 15,8 16,8 4,0 28,2 0,8 14,9 1,2 17,3 7,1 22,5 3,9 32,2 4,9 19,6 4,6 23,3 4,4 20,6 2,4 17,9 3,1 29,4 10,0 24,4 6,3 19,6 6,8 23,1 4,1 33,3 7,6 34,5 4,0 16,3 6,7 20,1 10,0 Ġlkokul mezunu (%) 49,1 46,9 10,9 66,3 13,2 60,9 17,5 64,5 21,9 63,8 6,1 78,2 6,0 62,4 13,4 62,6 15,4 58,7 17,3 76,8 12,9 64,3 16,9 64,2 16,4 67,9 14,1 59,1 16,9 72,3 17,5 76,3 13,3 60,0 10,5 64,8 14,1 56,0 17,4 78,9 13,4 71,6 9,3 Ġlköğretim mezunu (%) 41,5 15,5 24,9 25,9 13,3 22,0 49,8 40,7 35,6 57,5 51,4 35,4 51,7 51,1 56,8 51,9 50,9 51,2 38,3 57,3 50,5 Ortaokul mezunu (%) 11,7 4,9 16,1 2,5 34,4 12,0 20,2 6,1 14,7 3,4 7,9 3,4 9,2 9,9 13,9 4,8 14,2 4,1 18,2 2,2 12,3 5,8 13,9 8,4 20,4 8,3 15,7 5,8 14,4 1,7 14,8 2,1 16,3 8,8 16,3 1,0 15,7 2,5 17,7 3,3 13,4 2,6 17,4 Lise mezunu (%) 14,5 6,5 17,7 4,5 30,1 4,8 18,7 8,0 23,9 3,4 21,6 1,5 23,8 9,4 13,4 7,3 16,6 4,7 19,2 0,7 10,5 5,4 12,7 5,2 20,2 4,7 13,4 5,0 6,9 1,1 4,0 1,6 9,7 6,8 14,5 0,4 9,9 5,8 19,8 0,5 9,2 4,6 11,9 Yüksek okul mezunu (%) 6,3 1,0 9,1 2,0 5,2 1,6 2,8 4,5 9,6 1,3 50,4 1,9 37,9 1,0 2,4 2,8 9,2 0,4 4,8 0,7 2,2 1,2 0,8 1,6 5,2 1,3 1,9 0,8 0,7 0,6 0,6 0,4 2,0 1,3 3,7 0,5 1,5 1,1 2,8 1,0 0,0 1,0 1,0 Kentsel ortak alanların kullanımı YerleĢimlerin sosyal açıdan kentle bütünleĢmesi kentsel ortak alanların kullanımı ile değerlendirilmiĢ, bu amaçla yerleĢimlerin kent merkezini, kent parklarını, büyük parkları ve alıĢveriĢ merkezlerini kullanımları değerlendirilmiĢtir. YerleĢimlerde kent merkezini kullananların oranının %80,3 gibi yüksek bir oranda olduğu görülmüĢtür. (bkz. Tablo-.8). YerleĢimlerin kent merkezine uzakları ile kent merkezini kullanımları arasında bir iliĢki aranmıĢ, pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki 10 Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur görülmüĢtür (bkz. Tablo-8). Kent merkezinden uzaklaĢtıkça kent merkezinin kullanımının azaldığı görülmüĢtür. YerleĢimlerde kent parklarını kullananların oranı %56,2 oranındadır. Örencik ve YeniçimĢit‘te ise kentsel parklar kullanılmamaktadır. Tablo-8 YerleĢimlerin kent merkezine uzaklıkları ile kent merkezini kullanma durumu arasındaki iliĢki Kent merkezini kullanıyor mu? Evet Hayır Toplam YerleĢimlerin kent 10-20km f merkezine % uzaklığı 21-30 km f % 30-40 km f 40km üzeri Toplam 266 62,3 47 11 313 73,3 39 9,1 19 11 2,6 17 50 11,7 36 % f 4,4 19 4 9 8,4 28 % f 4,4 343 2,1 84 6,6 427 % 80,3 19,7 f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=24,513a, df=3 p=0,00 100 YerleĢimlerde büyük parkların (Mogan, Altınpark, Ahlatlıbel Göksu, Harikalar Diyarı) kullanım oranı kentsel parklara oranla düĢük olup bu oranın %25,1 oranında olduğu görülmüĢtür. Büyük parkların kullanılmama nedeni olarak ekonomik nedenler, eriĢilebilirlik, vakit bulamama ve sosyal yapıyla bir arada olmama isteği gösterilmiĢtir. Büyük parkların kullanımı ile yerleĢimlerin uzaklıkları ve gelir grupları arasında iliĢki aranmıĢtır. YerleĢimlerin kent merkezine uzaklıkları ile büyük parkların kullanımı arasında pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmezken (bkz. Tablo 9), büyük parkların kullanımı ile gelir arasında pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmüĢtür (bkz. Tablo-10). Tablo-9 Kent merkezine uzaklıkları /büyük parkların kullanma durumu arasındaki iliĢki Tablo-10 Gelir ile büyük parkların kullanılma durumu arasındaki iliĢki Büyük parkları kullanıyor mu ? Büyük kullanımı Evet Hayır Toplam YerleĢimlerin 10kent merkezine 20km uzaklığı 21-30 km Toplam f 75 238 313 % 17,6 55,7 73,3 f 16 34 50 % 3,7 8 11,7 30-40 f 13 km % 3 23 36 5,4 8,4 40km f 3 üzeri % 0,7 25 28 5,9 6,6 f 107 320 427 % 39,4 60,6 100 f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=6,893a, df=3 p=0,07 park Evet Hayır Toplam Gelir Açlık grupları sınırının altında Toplam f 0 43 43 % 0 10,1 10,1 Yoksulluk f 77 sınırının % 18 altında 223 300 52,2 70,3 Yoksulluk f 30 sınırının % 7 üstünde 54 84 12,6 19,7 f 107 320 427 % 25,1 74,9 100 f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=19,516a, df=2 p=0,000 11 YerleĢimlerden kentin büyük alıĢ merkezlerini kullananların oranı %39,4, kullanmayanların oranı ise %60,6 oranındadır. AlıĢveriĢ merkezlerinin kullanılmama nedeni; %38,4 oranında bütçelerine uygun olmaması, %7 oranında bu merkezlerin uzak olması ve %14,8 oranında ise bu tür merkezlerdeki sosyal yapıyla bir arada olmama isteği gösterilmiĢtir. Gelir ile alıĢveriĢ merkezlerini kullanma durumu, kent merkezine uzaklık ile alıĢveriĢ merkezlerini kullanma durumu arasında bir iliĢki aranmıĢ ve pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmüĢtür. Gelir durumu arttıkça alıĢveriĢ merkezlerini kullanma oranı artmakta(bkz. Tablo-11), kent merkezinden uzaklaĢtıkça da bu merkezlerin kullanımı azalmaktadır (bkz. Tablo-12). YerleĢimlerde kentsel ortak alanların kullanımı; kent merkezi, kentsel parklar, alıĢveriĢ merkezlerinin kullanımları ile kentle iliĢki kurdukları görülmektedir. Bu nedenle yerleĢimlerin kentle bütünleĢtiği söylenebilir. Ancak nüfusun ekonomik koĢulları, bu tür kullanımlara eriĢebilirlik bütünleĢmeyi engelleyici etmenler olarak görülürken, kentsel yaĢamın gereği kabul edilen bu kullanımların ―sosyal yapıyla bir arada olmama isteği‖ gibi nedenlerle reddi bütünleĢmeyi engelleyici sosyal sorun olarak görülmektedir Tablo-11 Gelir gruplarının merkezlerini kullanma durumu alıĢ veriĢ Tablo-12 Kent merkezine uzaklıkları ile alıĢveriĢ merkezlerin kullanma durumu arasındaki iliĢki AVM kullanımı AVM kullanımı Evet Hayır Toplam 123 189 312 % 28,9 44,4 73,2 f 29 21 50 % 6,8 4,9 11,7 30-40 f 8 km % 1,9 28 36 6,6 8,5 40km f 8 üzeri % 1,9 20 28 4,7 6,6 258 426 Evet Hayır Toplam Gelir Açlık grupları sınırının altında f 1 42 43 % 0,2 9,9 10,1 Yoksulluk f 98 sınırının % 23 altında 202 300 47,4 70,4 YerleĢimlerin 10kent merkezine 20km uzaklığı 21-30 km f Yoksulluk f 69 14 sınırının % 16,2 3,3 üstünde 83 f 258 426 Toplam % 39,4 60,6 100 % 39,4 60,6 100 f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=13,065a, df=3 p=0,004 Toplam 168 19,5 f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=96,903a, df=2 p=0,000 f 168 3. Sonuç 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünyada kentleĢme hızlı bir ivme kazanırken, kentlerin yapısında da önemli değiĢimler görülmüĢtür. Üretimde, ulaĢımda ve iletiĢimde ileri düzeyde teknolojik geliĢmeler sonucunda metropoliten kentlerin yapısında, büyümesinde ve çevresindeki yerleĢimlerle iliĢkilerinde farklılaĢmalar oluĢmaya baĢlamıĢtır. Kentsel iĢlevler metropoliten kentin yerleĢim alanlarının dıĢında yer seçmiĢ, bu durum; kentlerin yerleĢik sınırlarını aĢarak, kırsal alanlara sıçrayarak, yayılarak ve saçaklanarak büyümesine neden olmuĢtur. Metropoliten kentlerdeki bu büyüme biçimi ‗kentsel saçaklanma‘ olarak tanımlanmaktadır. Metropoliten kentlerin yayılarak ve saçaklanarak geliĢen büyüme biçimi öncelikle Amerika‘da daha sonra Avrupa‘da, 1980 sonrasında ise özelikle geliĢmekte olan ülkelerde etkisini yoğun olarak hissettirmiĢtir. Türkiye‘de ise bu süreç 1980li yıllardan sonra belirgin biçimde metropoliten kentlerde mekana yansımıĢtır. Kentsel saçaklanma, düĢük yoğunluklu, yayılan veya sıçrayan, arazi kullanımında ayrıĢma özellikli bir mekansal geliĢimi tanımlamakta ve bu geliĢim özellikle metropoliten kentlerin çeperlerinde ve yakın çevresinde yer alan kırsal yerleĢimler ile bunların 12 Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur çevresinde gözlenmektedir. Kentlerin saçaklanarak geliĢimi engellenemez bir Ģekilde hızla devam etmekte ve kentsel saçaklanma, özellikle son yirmi yıllık süreçte plancıların ve yöneticilerin üzerinde önemle durduğu konular arasında yer almaktadır. Metropoliten saçaklanma etkisinde kalan kırsal yerleĢimlerde nüfus artıĢı doğal nüfus artıĢına ek olarak ana kentten ve diğer illerden göç alarak büyümektedir. Ankara, 80li yıllarla birlikte ana ulaĢım koridorları üzerinde yayılarak ve sıçrayarak büyümeye baĢlamıĢtır. 1990 Nazım Planının öngördüğü batı koridoru ile baĢlayan ve güneybatı ve güney yönlerine orta-üst ve üst gelir grubunun talebi doğrultusunda yayılarak süren çanak dıĢına açılma süreci, imar planlama yetkilerinin yerel yönetimlere devri ve planlama alanında kapsamlı planlamadan kopuĢla ivme kazanmıĢtır. Metropoliten kent etkisinde kalan küçük ve orta ölçekli belediyelerin ana kent ile plan bütünlüğünü ve denetimini gerektirmeyen bağımsız plan uygulamaları ve 1980 sonrasında özel otomobil sahipliğindeki artıĢa paralel yükselen eriĢilebilirlik eĢiği, bugün ulaĢılan boyutlarıyla algılanması ve kontrolü güç bir saçaklanma sürecinin altyapısını oluĢturmuĢtur. 1980-2007 yılları arsında Ankara‘nın nüfusu ‰29 oranında artarken, saçaklanma etkisindeki yerleĢimlerde nüfus artıĢ hızı bu oranın üzerinde büyümüĢtür. Bu nüfus farklı gelir ve kültür gruplarını oluĢturmaktadır. Metropoliten kentin etkisindeki yerleĢimler farklı gelir ve kültür gruplarınca tercih edilmekte, bu tercihle birlikte yerleĢimlerdeki mevcut sosyal yapı değiĢmektedir. YerleĢimlerin tercih edilmesinde eğitim düzeyinin önemli bir bir araya getirici unsur olduğunu görülürken; gelir durumu açısından da yüksek gelir grubuna sahip nüfusun birada yaĢama istediği görülmektedir. Ankara metropoliten kentinde bu durum batı ve güney batı bölgelerinde görülmektedir. Ancak bunun dıĢında saçak yerleĢimlerin yoksuluk sınırının altnda, düĢük eğitim grubundan oluĢtuğu söylenebilir. Metropoliten kentin saçaklanma etkisindeki yerleĢimler geçirdikleri dönüĢüme rağmen kentle bütünleĢememiĢ ve farklı sosyal sorunlarını içinde barındıran yapılar olarak kalmıĢtır. Saçaklanma etkindeki yerleĢimlerde; kent merkezinin, kentsel parklar, alıĢveriĢ merkezlerinin kullanım sıklığı kentle iliĢki kurma ve bütünleĢme biçimlerinin göstergelerini oluĢturmaktadır. Ancak yerleĢik nüfusun yetersiz sosyoekonomik koĢulları, bu tür kullanımlara eriĢebilirlik imkanları, bütünleĢmeyi engelleyici etmenler olarak değerlendirilmiĢtir. Refernaslar Amcoff, J. (2006) ― Rural population growth in Sweden in the 1990s: Unexpected reality or spatialstatistical chimera‖ Population Space and Place, 12, 171-185 Ankara BüyükĢehir Belediyesi (2007) 2023 Ankara Nazım Plan Raporu, Ankara Ġmar ĠĢler BaĢkanlığı Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu Yayını, Ankara Ankara Ġl Milli Eğitim Müdürlüğü (2007) İl Eğitim İstatistikleri, Ankara Ġl Milli Eğitim Müdürlüğü, Ankara Ankara Valiliği (2006) İl İstatistikleri, Ankara Valiliği, Ankara Aslanoğlu R. (2000) Kent, Kimlik ve Küreselleşme, Ezgi Katabevi, Bursa, 64 Beauregard R.A., ve ark.,(2008) The new metropolitan reality, Journal of Planning History , 7 (2): 158-164 Çamur K. (2000) Yeni Liberal Politikaların Kentsel Arazi Kullanım Yapısına Etkileri: Çankaya (Ankara) İlçesi‘nde Yapılaşmanın Çözümlemesi, 1985-1990 BasılmamıĢ Doktora Tezi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Dahms, F., ve Mc.Comb, J. (1999) Counterurbanization, interaction and functional Change in a rural amenity area: A Canadian example, Journal of Rural Studies, 15(2): 129-146 Ford, T. (1999) Understanding population growth in the peri urban region, International Journal of Population Geography, 5: 297-311 Garreau, J. (2001) Edge City: Life on the New Frontier, , Doubleday, New York,16 Giddens, A. (2000) Sosyoloji , Ayraç Yayınları, Ankara, 512 13 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Harvey, T., Works, A.M.(2002) Urban sprawl and rural landscapes: Perceptions of landscape as amenity in Portland Oregon, Local Environment, 7(4):381-396 Henderson V., Hyoung W. G. (2005) Aspects of the rural-urban transformation of countries, Journal of Economic Geography 5: 23-42 KeleĢ,R.,(1972) Şehirciliğin Kuramsal Temelleri Ankara:Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 7 Kıray, M. (1998) Kentleşme Yazıları, Bağlam Yayınları ,Ġstanbul 152 Paqette S., Domon G. (2001)Trends in rural landscape development and sociodemographic recomposition in Southern Quebec (Canada),, Landscape and Urban Planning, 55: 215-238 Scott, A. J. (2004) KüreselleĢme ve Kent Bölgelerin YükseliĢi, Çeviren: Kübra Cihangir Çamur, Planlama Dergisi, :3 26-31 Soja, E.(2001) Postmetropolis, Blackwell Publishers, Great Britain, 152-157, Tekeli, Ġ. (2004) Türkiye‘de Kent Bölgeleri Üzerinde DüĢünmek, 8 Kasım Dünya Şehircik Günü 28. Kolokyumu, Ankara,73-89 14 Bir Planlama Aracı Olarak Piyasa Odaklı Planlama Kurumu: Uluslararası Örnekler ve Ülkemizdeki Mevcut Durum Emine YetiĢkul1, Metin ġenbil2 Öz: Bu makalede Türk şehirlerinin dönüşümü için, sürdüdülebilir arazi kullanımlarını ya da kent biçimlerini yaratmak üzere piyasa odaklı planlama kurumu ve araçlarının stratejik olarak kullanıldığıyeni bir açılıma ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle Japonya ve İspanya‘da uygulanan piyasa odaklı uygulamalar, planlama kurumunun esnek, katılımcı, ve müzakereye dayalı olarak kurgulandığını göstermektedir. Dünya örnekleri ile karşılaştırıldığında, sürdürülebilir kent formlarının gerçekleşmesinde Türk planlama sistemi oldukça geride kalmaktadır. Anahtar Kelimeler: sürdülebilirlik, piyasa odaklı planlama kurumu. Abstract:This study stresses on the need for a new initiative for transforming Turkish cities by using market based planning institutions and instruments for creating sustainable land use and urban forms. Especially, market based planning institutions in Japan and Spain show that planning institution has to be formulated as flexible, participatory, and negotiable. When assessed in the light of world examples, it is found that Turkish planning system is far behind achieving sustainable urban forms by reorganizing Turkish cities. Keywords:. sustainability, market based plannning institutions. 1 Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, ODTÜ, Ankara 2 Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Gazi Üniversitesi, Ankara 15 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Planlama kurumunun en önemli sorun alanlarından biri planların uygulama esnasında karĢılaĢtıkları zorluklardır3. Özellikle kamulaĢtırma ile elde edilmesi gereken kamusal alanların mali kaynak yetersizliğinden ötürü elde edilememesi kentlerin geliĢmelerini olumsuz etkilemektedir4. Son yıllarda kentsel dönüĢüm ile ortaya çıkan ad hoc planlama araçları ile de planlama gündemine giren piyasa odaklı planlama kurumu, çok dar çerçevesi ve yasal bir dayanağı olmadan uygulanmaktadır5. Oysa piyasa odaklı planlama kurumu, çok daha geniĢ ve çeĢitli araçları içermekte olup, usûl ve esaslarının da yasal olarak belirlenmesi gerekmektedir. Piyasa odaklı planlama kurumu, arsa ve yapı piyasasında oluĢan eğilimleri kullanarak, kamu ya da planlama kurumu tarafından değiĢik araçlara dayalı modeller aracılığı ile arzu edilen kentsel alanların yaratılmasını amaçlamaktadır. Koruma, açık alanlar yaratılması, dönüĢüm, mutenalaĢma, külfetsiz kamulaĢtırma gibi Ģehircilik politikalarını desteklemek yanında, iyi kurgulanabilirse planlamanın en temel uygulama aracı olan arsa düzenlemesinde de bir planlama aracı olarak da kullanılabilir. Temelinde, pasif (tek amaçlı) ve aktif (çok amaçlı) olmak üzere iki grup altında incelenebilecek piyasa odaklı planlama kurumu, ilk grup altında sadece tazmin etmeye yönelik imar hakları transferlerini içermekte; ikinci grup altında ise yoğunluk artıĢı arzu edilen alanlara imar haklarının transferi ile gönderen ve alan bölgelerin tanımlanmasını kapsamaktadır (Spaans vd., 2008: 19). Özellikle mevcut kentsel alanın dönüĢümünde kullanılabilecek imar hakları transferi, sürdürebilirlik odaklı yeni Ģehircilik uygulamalarının kentsel alan bütününde uygulanabilmesini de sağlayabilmektedir. Temelinde koruma ve tazmin yatan imar hakları transferi kurumu, arzu edilen kentsel alanların yaratılmasında katılıma ve piyasa güçlerinin iĢleyiĢine dayanmaktadır. Temel imar mevzuatımızda, mali külfeti olmayan imar hakları transferi konusunda herhangi bir husus yer almamaktadır. Tek istisna ise 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 17. Maddesi'nde "yapılanma hakları kısıtlanan taĢınmazlara ait mülkiyet veya yapılanma haklarının kısıtlanmıĢ bölümü" ile ilgili olarak imar plânlarında "açık aktarım alanı olarak ayrılmıĢ, mülkiyetlerindeki veya üçüncü Ģahıslara ait alanlara" aktarılmasının önü açılmıĢtır. Buna karĢın aktarıma iliĢkin usul ve esasları belirlenmemiĢ, bu zamana kadar da imar haklarının aktarımı uygulanma Ģansı (yazarların bilgisi dahilinde) bulamamıĢtır (bkz. Yamak, 2006). Sadece koruma mevzuatında değil temel planlama mevzuatında tanımlanması gereken imar hakları transferinin altında yer aldığı (yer alan?) piyasa odaklı planlama kurumu, mali açıdan yetersiz yerel idarelerin planlama açısından etkinliğini artırmayı amaçlamaktadır. Piyasa odaklı planlama kurumunun, varlık sebebi olarak dört nokta öne çıkmaktadır (Spaans vd., 2008: 20): 1. Mülk sahiplerince uğranan zararın tazmin edilmesi, 2. Kısıtlı kamu kaynakları ile yapılamayan yatırımların yapılması, 3. ġehir planlarının etkinliğinin arttırılması, 4. Bölgesel ve kentsel alanların kalitesinin iyileĢtirilmesi. Koruma kurumuna tabi herhangi bir taĢınmazın malikince yakın çevresi oranında değerlendirilememesi tazmin gerektirmektedir. Mali kaynaklar ile koruma kurumunun hayata geçirilmesi yerine kentsel rantın kullanılması koruma kurumunu daha etkin ve adil hale getirecektir. Diğer yandan, planlarda yer alan kentsel, teknik ve sosyal altyapının kamuya en az külfetle kamu eline geçmesinde de kentsel rantın kullanılması planların giderek etkinliğini artırarak planlama kurumunun saygınlığı yanında verimliliğini ve etkinliğini de arttıracaktır. 3 Bkz. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kentleşme Şurası, Kitap 1: Mekansal Planlama Sistemi ve Kurumsal Yapılanma Komisyonu Raporu. 4 a.g.e., sayfa 34 5 Bkz. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kentleşme Şurası, Kitap 3: Kentsel Dönüşüm, Konut ve Arsa Politikaları Komisyonu Raporu. 16 Emine YetiĢkul, Metin ġenbil Ülkemizde sadece koruma yasasında tanımlanan imar hakları transferi kurumunun uygulanabilir içerik kazanabilmesi için, bu çalıĢmada, piyasa odaklı planlamanın uluslararası örneklerinden ülkemizde uygulama Ģansı bulabilecek alternatifleri türetilecektir. Bu amaçla, çalıĢmanın ikinci bölümünde, piyasa odaklı planlama kurumunun genel çerçevesi verilecektir; bu bölümü dünya örneklerinin yoğun olarak değerlendirildiği ve Türkiye‘de bu zamana kadar olan uygulamalar üzerinde durulan bölüm izleyecektir. ÇalıĢmanın bir amacı da Türkiye‘de sürdürülebilir arazi kullanımlarının piyasa odaklı planlama kurumu vasıtası ile uygulanmasını olanaklı hale getirerek, Türk Ģehirlerinin sürdürülebilirlik yönünde evrilmesini ya da dönüĢtürülmesini sağlamaya yönelik bilgi altyapısı oluĢturmaktır. Bu amaçla, bir yandan da sürdürülebilir arazi kulanımları ile piyasa odaklı planlama kurumunun bir araya getirilmesi gerekmektedir; bu ihtiyaç dördüncü bölümde giderilmeye çalıĢılmaktadır. Bunu izleyen bölümde planlama mevzuatı incelenerek piyasa odaklı planlama kurumunun ülkemiz mevzuatında, daha da önemlisi planlama pratiğinde yer alabilmesine yönelik öneriler yer alacaktır. Son bölüm çalıĢmanın genelini tartıĢmaya açarak, piyasa odaklı planlama kurumu ile Türkiye‘deki planlamamanın değiĢmesi gerekliliği üzerinde durulacaktır. 2. Piyasa Odaklı Planlama Kurumu-Genel Çerçeve Son yıllarda dünyada oldukça ilgi çekmeye baĢlayan piyasa odaklı planlama araçları, sınırlı olan kamu kaynaklarını kullanmadan veya kamuya mali külfeti en aza indirerek hem korumaya hem geliĢmeye yönelik daha eĢitlikçi ve adaletli, daha sürdürülebilir mekansal geliĢme araçları yaratma yolunda bir geliĢme olarak görülebilir. Ġmar geliĢme haklarının alanlar arası devrine dayanan, ABD‘de kullanılagelen, ―Aktarılabilen GeliĢme Hakları‖ (Ġng.: Transferable Development Rights, TDR), piyasa odaklı planlama araçlarının baĢında gelmektedir ve farklı ülkelerde farklı kullanım amaçları ile uygulanmaktadır. Aktarılabilen geliĢme hakları, herhangi bir ekonomik getirisi olmayan kısıtlı arazi kullanımı getirilen bir mülkiyetin sahibine, bu kısıttan kaynaklanan mali kaybını karĢılamak için parasal olarak tanımlanabilen bir geliĢme hakkının tescil edilerek, bu hakkın farklı bir alanda kullanılmasının veya satılmasının yolunun planlama kurumunca açılmasıdır6. Diğer bir deyiĢle, aktarılabilen geliĢme hakları, mülkiyet sahibinin taĢınmaz üzerinde ayni haklarının (inĢaat yapma, faydalanma, tarım, baĢkalarının kullanımını engelleme, satıĢ, kiraya verme, irtifak hakkı tesisi v.b.) belli bir kısmından sürekli olarak vazgeçme ve bunun karĢılığında da kendisine bedel ödenmesini mümkün kılan bir sistemdir (Yamak, 2006: 65). Aktarılabilen geliĢme hakları, arazinin korunması veya kentsel büyümeyi kontrol amacı ile kullanılan bölgeleme ve stratejik planlamayı destekleyen bir araçtır. Bu araç, çevrenin, kültürel mirasın veya tarımsal değerlerin korunması ve idame ettirilmesi için toprak/mülk sahiplerine uygulanan mali bir teĢvik sistemi olarak da algılanabilir. Aktarılan (imar) hakları, arazi/mülk sahipleri tarafından kullanılabilir, elinde tutulabilir, devredilebilir veya satılabilir. A.B.D.‘de, Montgomery Ġlinde (Maryland Eyaleti) ve New Jersey Eyaleti‘nin ovalık kıyı kesimindeki yoğun ormanlık alanların bulunduğu, (Pinelands olarak da bilinen) Pine Barrens‘da uygulanan programlar bunun dünyaca ünlü örnekleridir (Pizor, 1986; Yamak, 2006). Bu yöntemler, hemen hemen hiçbir kamu mali desteği gerektirmediği gibi hakların devredildiği alandaki geliĢimi de giriĢimcilere verilen krediler ile desteklemektedir. Temelinde gönderici bölge ya da mülkiyet ile alıcı bölge ya da mülkiyet arasında aktarılabilen geliĢme hakları neticesinde alıcı bölgede yoğunluk artıĢı sağlanmaktadır. Bu sistemin iĢlerliğini sağlayan ve göndericilerin haklarının korunmasını temin amacı ile kurulan Aktarılabilen GeliĢme Hakları Kredi Bankaları ise, hakkın devredildiği geliĢme alanında tanımlanmamıĢsa veya mülkiyetin bulunduğu alandaki imar iĢlemi ile hakkın devredildiği alandaki imar iĢlemi eĢ zamanlı gerçekleĢtirilemiyorsa, hakların saklanması için kullanılmaktadır. Bu bankalar, geliĢme haklarının satıĢında mükazere yetkisi olan, kar amacı gütmeyen bir kuruluĢ veya toplum adına iĢletilen bir ajans gibi üçüncü taraf olarak da iĢlev görebilmektedir. 6 http://www.beyondtakingsandgivings.com 17 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Her ne kadar aktarılabilen geliĢme hakları, basit olarak algılansa da hem ABD‘de hem de diğer ülke uygulamalarında görüldüğü biçimiyle ciddi olarak tartıĢılan ve karıĢık bir yöntemdir (ör.: Strugar, 1984). Ancak yine de her sektörde özel giriĢimcinin rolünü artırmayı amaçlayan politikalara ve yöntemlere yönelen küresel eğilimler doğrultusunda hükümetler ve yerel yönetimler de bu tür araçlara yönelmektedirler. Bu durumda idare, olmazsa olmazları ve amaçları belirleyerek vatandaĢları ve özel giriĢimcileri daha serbest bırakmaktadır. Piyasa odaklı tazminat yöntemleri ile malikin mülkiyeti üzerindeki çıkarı, bu çıkarı kullanabileceği veya satabileceği farklı bir alanda yeni bir mülkiyet hakkı yaratarak tazmin etmektedir. Önümüzdeki bölümde farklı idari yapıları ve planlama uygulamaları bulunan iki ülkedeki, farklı amaçlar doğrultusunda geliĢtirilen piyasa odaklı veya kamu mali desteği en aza indirilmiĢ olan planlama örnekleri karĢılaĢtırmalı olarak tartıĢılacaktır. Bu ülkelerdeki örnekler, amaçlarına göre koruma, dönüĢtürme ve yeniden tahsis etme baĢlıkları altında incelenecektir. Koruma baĢlığı, tarımsal alan, açık yeĢil alan veya tarihi yapı gibi mevcut arazi kullanımının ya da yapının korunması ve hatta iyileĢtirilmesi amacıyla uygulanan yöntemleri kapsamaktadır. DönüĢüm ise yüksek katlı binaları farklı risklerden ötürü alçak katlı binalara dönüĢtürme veya tarımsal arazilerin doğal rezerv alanlarına dönünüĢtürülmesi veya yıkık dökük karıĢık kullanımlara sahip alanları, yeni konut alanlarına dönüĢtürülmesi gibi örnekleri içermektedir. Yeniden tahsis yöntemi, ticari alanlarda, park ve kamu kullanımlarına alanların ayrılmasına yönelik olarak geliĢtirilmiĢtir. 3. Dünya örnekleri ve Türkiye‟deki Uygulamalar Japonya Örneği Japon kentleri, oldukça karıĢık ve hatta birbiri ile çeliĢen arazi kullanımlarını bir arada bulunduran karmaĢık bir kent dokusuna sahiptir. Bir taraftan oldukça esnek veya detaylı bir Ģekilde tanımlanamayan bir planlama sistemi, diğer taraftan da küçük ve parçalı bir mülkiyet yapısı vardır. Kentsel alanlarda, iĢ merkezleri ya da yüksek katlı modern gökdelenlerin yanında bile tarım aktivitesi yapıldığını görmek veya alçak katlı ahĢap eski evleri görmek mümkündür. Mülkiyetin nerede ise kutsandığı bu ülkede, mülk sahiplerini bir araya getirmek ve herhangi bir kentsel dönüĢüme, takasa veya yeniden tahsise razı etmek çok uzun müzakereleri beraberinde gerektirmektedir. Ayrıca, arazi fiyatlarının yüksekliği7, kamulaĢtırma gibi arazi kazanım yöntemlerinin zorunlu olmadıkça kullanılmamasını getirmektedir. Japonya‘da planlama ulusal, bölgesel ve yerel seviyede farklı ölçeklerde uygulanan bir sistemdir. Ulusal seviyede kapsamlı Ulusal GeliĢme Planları hazırlanmaktadır ve 1962 yılından bu yana 5 ayrı plan yapılmıĢ ve sonuncusu 1998 yılında 2010-2015 hedef yılları ile onaylanmıĢtır. Arsa, Altyapı ve UlaĢtırma Bakanlığı, ulusal planların yanısıra bölgesel planlardan da sorumludur8. Tokyo çevresindeki yedi il ile birlikte Ulusal Kapital Bölgesi olarak anılan bölgenin de diğer bölgeler gibi bölgesel ana planı vardır. Yerel seviyede arsa ve arazi düzenlemelerine iliĢkin kentsel geliĢme projeleri, kentsel yenileme, arazi kullanım planları ve kentsel altyapı hizmetlerine iliĢkin planlar valilik ve belediyelerce9 yapılmaktadır. Büyük ölçekli projeler ile ana yollar, havalimanları, arıtma sistemleri valilikçe; ara yolların yapımı, parkların bakımı ve küçük ölçekli kentsel geliĢme projeleri belediyelerce yapılmaktadır10. 7 Arsa fiyatları Tokyo merkezi iş alanında yaklaşık 15,000 €/m2 ve merkezi iş alanının dışında ise 5,000 €/m2 gibi rakamlara varabilmektedir. 8 Ancak Bakanlık, Japonya‘nın ve dünyanın değişen koşulları çerçevesinde ulusal ve bölgesel planlama sistemini devamlı suretle yenilemektedir. 9 Tokyo‘da 23 tane belediye bulunmaktadır. 10 http://www.jlgc.org.au/activities/images/aboutjapan/fact_en.pdf, 30.08.2011) 18 Emine YetiĢkul, Metin ġenbil Japonya‘daki planlama sisteminin esnekliğine en iyi örnek, arazi kullanım bölgelemeleridir. Konut, ticaret ve sanayi bölgeleri olarak üç ana gruba ayrılan 12 standart arazi kullanım türü bulunmaktadır. Konut bölgelerinde konut dıĢı kullanımlar yer alabildiği gibi, sanayi bölgelerinde de konut ve ticari kullanımlar yer alabilmektedir. En yüksek yapılaĢma değerleri arazi kullanım çeĢitliliğinin en fazla olduğu, TAKS‘ın 0.80 ve KAKS‘ın 13.00 değerine kadar çıktığı ticari alanlardır. Alçak katlı konut bölgelerinde ise 10 ve 12 metreyi geçemeyen bina yükseklikleri yapılaĢma Ģartlarını belirlemektedir. Bu genel olarak belirlenen yapılaĢma koĢulları, değiĢtirilemez değildir. Daha doğrusu çeĢitli politikaların ya da projelerin uygulanması amacı ile özel veya belli Ģartlar altında esneklikler getirilmiĢtir. Örneğin, Tokyo merkezi iĢ alanında KAKS oranları 13.00‘dan 17.00‘a çıkarılarak civardaki değiĢik binalar arasında KAKS alıĢveriĢi yapılmasına izin verilmiĢtir. Tokyo Bölgesinin hatta Japonya‘nın kalbi olan Marunouchi Bölgesi‘nde uygulanan, koruma ve yeniden geliĢtirme projesi, Japonya‘da değiĢmekte olan kentsel politikaların da yeni yüzü olabilmiĢtir. Kentsel rönesans genel Ģemsiyesi altında değerlendirilebilecek bu politikaların genel amacının, Japon kentlerini 21.yüzyıla taĢımak olduğu; bunun da merkezinde daha esnek ve ekonomik geliĢmeyi teĢvik eden, sürdürülebilirliği merkez alan kentsel yeniden geliĢim olduğu anlaĢılmaktadır. Bu projenin arka planını ise 1982 ve 1987 yılları arasında baĢbakanlık koltuğunda bulunan Yasuhiro Nakasone Japon planlama sistemininde yapılan deregülasyonun oluĢturduğu anlaĢımaktadır (Hebbert ve Nakai, 1988) Tokyo merkezinde bulunan Marunomachi Bölgesi, Ġmparatorluk Sarayı ile Tokyo Ġstasyonu arasında Japonya‘nın gayri safi yurtiçi hasılasının %20‘sini karĢılayan 4000‘in üzerinde Ģirketin yer aldığı 240.000 kiĢinin çalıĢtığı ve günlük ortalama 700000 kiĢinin uğradığı bölgedir. 105 ana ofis binası, toplam kat alanı 6.4 milyon metrekare olan 120 hektar alanı kapsamaktadır. 1988 yılında 68 mülkiyet sahibi ve kiracıyı biraraya gelerek Mitsubishi Emlak ġirketi baĢkanlığında Proje GeliĢtirme Komisyonu‘nu oluĢturmuĢtur. 1996 yılında ise bu Proje Komisyonu, Tokyo Metropolitan Alan Hükümeti (Valilik), Chiyoda Bölgesi Yönetimi ve Doğu Japonya Demiryolları ġirketi (JR East) ile beraber kamu ve özel iĢbirliği ile danıĢma komitesi kurulmuĢtur11. Marunouchi binasının önceden 10.00 olarak belirlenen KAKS oranı, binaya yeni kültürel kullanımlar eklenilmesi ve çevresine açık alan sağlanması ile geçit yapılması karĢılığında 3,00 oranında artırılmıĢtır. Ayrıca 1.37‘lik bir oranın da bitiĢik parseldeki binanın kullanılmayan geliĢme haklarından aktarılarak toplam 14.37‘lik bir KAKS oranına eriĢmesine izin verilmiĢtir. Yine aynı bölgede bulunan Japon Endüstri Klüp binasının kültürel varlık olarak tescil edilmiĢ olmasından dolayı, yıkılmasına izin verilmemiĢ, buna karĢılık binanın yapılaĢma hakları, bitiĢikte yer alan Mitsubishi UFJ Bankası binasına aktarılmıĢtır. Tokyo binası KAKS oranı ise, Tokyo Ġstasyon binasının hava hakları ile Tokyo-Mitsubishi Bankası binasının kullanılmayan hava haklarını alarak 17.20‘ye yükseltilmiĢtir (yasaya göre bun 5.70 oranındaki artıĢın ofis dıĢı kullanımlarına ayrılması gerekmektedir). Bu ofis dıĢı kullanımlar da hem Tokyo-Mitsubishi Bankası binasında hem de Hibiya Peninsula HotelbBinasında yer almıĢtır. Ġspanya Örneği Piyasa odaklı tazmin teknikleri, Ġspanya‘da kamu mercileri tarafından kentsel geliĢmenin yönetiminde oldukça sık kullanılmaktadır; bu Ģekilde de temel altyapı projelerinde kamu finansmanı gerektirmeden çözümler üretilebilmektedir. Blanc (2008) bölgesel yönetimlerin etkisi ile yapılan yasal reformlar sonucunda, 1956 yılında yasal altyapısı oluĢturulan arsa ve arazi düzenlemelerinin, bugün, kentsel alan yönetiminde ana araç haline geldiğini belirtmektedir. Kentsel mimari mirasının korumasını amaçlayan Almería örneğinde, adliye mahkemelerinin yasalarda herhangi bir değiĢikliğe gitmeden desteklediği geliĢme haklarının aktarımı esas 11 http://www.lares.dti.ne.jp/~tcc/images/engreport200804.pdf, 30.08.2011) 19 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu alınmıĢtır. Endüstriyel alanın konut alanına dönüĢümünü amaçlayan Valencia‘da Francia Avenue örneği Valencia Bölge Kanunu ile kanunlardaki bu hususlara iliĢkin değiĢiklere sebep olurken, Orriols örneğinde ise büyük ölçekli proje, giriĢimci tarafından arsa ve arazi düzenlemelerine dayanarak tamamen karĢılıklı müzakerelerle geliĢtirilmiĢtir. Aktarılabilen GeliĢme Hakları, 1980‘lerde Ġspanya‘da tarihi binaların korunması amacıyla uygulanmaya baĢlamıĢtır. KAKS oranı ile aynı olan Standart GeliĢme Hakları kentlerdeki her homojen alan için kentin genel planı ile belirlendikten sonra yeĢil alanlar gibi kamu kullanımlarına ayrılmıĢ mülkiyetlerdeki Standart GeliĢme Hakları, geliĢime uygun bir alana aktarılarak kullanılmaktadır. Ayrıca, planla her alan için en yüksek KAKS oranı belirlenmektedir. 1900 yılından önce yapılan Almerias binaları, yasal düzenlemelerin olmadığı 1950 ve 1980 yılları arasında yıkılmıĢlardır. Ancak, 1979 yılında yeni kent konseyi geriye kalan binaları korumaya karar vermiĢ ve 1986 yılında Almeria Genel Planı, Aktarılabilen GeliĢme Haklarının kullanımına izin vererek binaların restorasyon için belediyeye devrine olanak sağlamıĢtır. Bu devir iĢlemi tamamen gönüllülüğe dayanmaktadır ve eğer mülk sahibi kendisi restore etmek veya onarmak isterse kullanımına açık bırakılmıĢtır. Ġkinci örnek proje, Francia Avenue örneği, atıl durumda olan, çoğunlukla fabrikalardan oluĢan 170 farklı mülkün oluĢturduğu 65 hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Belediye öncelikle bütün mülkleri kamulaĢtırmak istese de kamu mali kaynaklarının yetersizliğinden dolayı bir yarıĢma ile giriĢimci yüklenici belirlenmiĢtir. Bir banka ile müteahit üstlenicinin oluĢturduğu ortaklık, bir kaç tane büyük mülkiyeti satın aldıktan sonra bütün mülkiyet sahipleri, bu ortaklık ile mali anlaĢmalar imzalayarak birlik kurmuĢlardır. Bu arazi düzenlemeleri ve altyapının geliĢimi 1991 ve 1996 yılları arasında gerçekleĢmiĢ ve %80‘i kamu kullanımlarına ayrılan bu alan bugün ticari ve konut piyasasının gözdesi haline gelmiĢtir. 130 binanın kapladığı alan toplam alanın ancak % 8.5‘ini kapsamaktadır. Bu uygulama, 1994 Valencia yasal reformuna, daha sonra da Ġspanya‘da yapılan bölgesel yasal reformlara sebep olmuĢtur. 2007 yılında ulusal kanun ise bu örnek modeli, temel model olarak tanımlamıĢtır. Arsa ve arazi düzenlemeleri 1994 yılından itibaren bütün Valencia Bölgesinde ve Ġspanya‘nın diğer bölgelerinde hektarlarca alanda bazen Aktarılabilen GeliĢme Hakları ile beraber uygulanmaktadır. Valencia Genel Planı 1988 yılında onaylanmıĢ ve büyüklükleri 11 ile 59 hektar arasında değiĢen toplam 310 hektar 15 planlama sektörü tanımlanmıĢtır. Arazi fiyatları, mevkiye göre farklılaĢtığı için Genel Plan, geliĢme haklarının devrinde gerekli alanı hesaplamak için değer katsayıları belirlemiĢtir. 38 hektar büyüklüğündeki Orriols sektörünün, park ve geniĢ yollardan oluĢan 18 hektar büyüklüğündeki alanı da arazi düzenlemesi uygulamasına eklemesi gerekmektedir. Proje sonunda, alanın % 75.5‘i kamu kullanımlarına ve % 24.5‘i özel kullanımlara ayrılmıĢtır. Ayrıca, bir tarihi binanın restorasyonu, tramvay servisine yeni bir hat, kamusal spor tesisleri de projeye dahil edilmiĢtir. 4. Türkiye‟de Arsa ve Arazi Düzenlemeleri, 18. Madde Uygulaması Türkiye‘de kentsel planlama sürecinde arazi ve arsa düzenlemesine iliĢkin yasal dayanaklar, 19. Yüzyılın II. yarısından itibaren gözlenmektedir. 1848 tarihli Ebniye Nizamnamesinde (Yapı Tüzüğü) ve 1882 yılında çıkarılan ve elli yıl gibi bir süre uygulamada kalacak olan Ebniye Kanunu‘nda arsa spekülasyonunun ve düzenlemesinin baĢladığı görülmektedir (MeĢhur, 2008). 1925 tarihli 642 sayılı Kanunu, 1930 tarihli 1663 sayılı Kanunu, 1933 tarihli 2290 sayılı Yapı ve Yollar Kanunu ve 6785 sayılı Ġmar Kanunu, arazi düzenlemesinin Türkiye‘nin kentleĢme sürecinde kentlerin çeĢitlenen sorunları ile birlikte yapısal ve hukuki olarak değiĢim göstermiĢtir. Son olarak 1985 tarihli 3194 sayılı Ġmar Kanununun 2003 tarihli 5006 sayılı Yasa ile değiĢtirilen 18‘inci maddesi ve 19‘uncu maddeleri, bugün 18‘inci madde uygulaması olarak bildiğimiz arazi düzenlemesini tanımlamaktadır. ― Arazi ve arsa düzenlemesi: Madde 18 – Ġmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu 20 Emine YetiĢkul, Metin ġenbil kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleĢtirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re‘sen tescil iĢlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dıĢında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır. Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artıĢları karĢılığında ―düzenleme ortaklık payı‖ olarak düĢülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez. Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, bahçesi, yeĢil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden baĢka maksatlarla kullanılamaz. Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaĢtırma yolu ile tamamlanır. ... ‘‘ 18‘inci madde uygulaması, ifraz ve tevhit yöntemi ile belediyelere yük getiren kamulaĢtırma yerine yürürlükteki imar mevzuatına göre sosyal adalete uygun, alt yapılı imar parseli üretimine olanak sağlayan, kiĢi yararı yerine kamu yararını ön planda tutan bir ―arsa ve arazi düzenlemesi‖dir. Artık parsellerin oluĢumunu engeller, bütüncül planlama yaklaĢımına uygundur ve mülk sahiplerinin istekleri doğrultusunda değil, kentlerin geliĢme yönünü belirleyen imar planlarının uygulama aracıdır. Türkiye‘de uzun bir geçmiĢi ve yasal dayanağı olan arazi ve arsa düzenlemeleri, tecrübe birikimimize rağmen etkin bir Ģekilde uygulanamamaktadır. Turk (2007) arsa ve arazi düzenleme yöntemlerinin baĢarılı ve etkin bir biçimde uygulanması için gerekli koĢuların olduğunu belirterek yedi baĢlık (maliyet istirdadı, projenin fayda ve maliyetlerinin paylaĢımı, altyapı maliyetinin ve inĢaatının projeye dahili, planlama, katılım, teknik personel ve yönetim ve kadastral haritaların kalitesi) altında topladığı arazi düzenlemelerine iliĢkin koĢulları, Türkiye‘deki uygulamaları 18. Madde uygulamaları özelinde değerlendirmiĢtir. Turk ve Waltes (2010), Türkiye‘de arazi düzenlemesinin Ģehir içi alanların yenilenmesinde uygunlugunu araĢtırmıĢ ve özel Ģirketler veya kooperatifler gibi özel giriĢimci eliyle gerçekleĢtirilen arazi düzenlemesinin Türkiye‘de kentsel yenilemeye uygun olduğunu araĢtırmanın sonuçları olarak sunmuĢlardır. Ġstanbul‘da yapılmakta olan dönüĢüm projelerinde, daha önceden depreme dayanıksız ve yoğun olarak yerleĢilen yerlerin modern inĢaat teknikleri ile yoğunluklarının dikeyde artırılması ile açık alanların ve kamusal alanların artırılması ve yaratılan ranttan da bu alanların finanse edilmesine dayalı bir sistem benimsenmiĢtir. Zeytinburnu dönüĢüm projesi de bu kapsamda tasarlanan bir proje olarak algılanabilir (AlkıĢer vd., 2009). Arsa ve arazi düzenlemelerine iliĢkin diğer ülke örnekleri ile ülkemizde imar planlarının uygulanmasına yönelik olarak kullanılan 18. Madde Uygulaması karĢılaĢtırıldığında; - 18. Madde uygulamasında değer artıĢları karĢılığında alınan düzenleme ortaklık payı, arsa ve arazi sahiplerinden yüzölçümleri esas alınarak eĢit oranda belirlenmektedir. Aslında değer artıĢları, arsa ve arazinin konumlandığı bölgeye ve konumuna, ayrıca imar planı ile belirlenen arazi kullanımlarına ve yapılaĢma haklarına göre farklılaĢmaktadır. Aynı yüzölçüme sahip ve aynı oranda düzenleme ortaklık payı alınan iki arazinin imar planı ile farklı arazi kullanım kararı, farklı KAKS ve TAKS oranları ile yapılaĢma hakkı getirilebilir. Diğer ülke örneklerinde hava hakları esas alınarak geliĢme hakları devri gerçekleĢtirilmiĢ ve belirlenen arazi kullanım kararına göre düzenlemeler yapılmıĢtır. Ayrıca, Ġspanya örneğinde arazi fiyatları, mevkiye göre farklılaĢtığı için Genel Planda, geliĢme haklarının devrinde 21 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu - - - esas alınacak değer katsayıları belirlemiĢtir. Turk (2007)‘de de belirtildiği gibi, 18. Madde uygulamalarının, sadece imar planlarının uygulaması amacından öte, arazi sahiplerinin gönüllü katılım ilkesi ile gerçekleĢtirilmesi proje uygulamalarının baĢarısını artıracaktır. Arsa ve arazi düzenlemelerine iliĢkin uygulamalarda proje bedelleri dahil altyapı ve kamuya ait tesislerin inĢaa bedellerinin de kapsanabileceği, diğer yurtdıĢı örneklerinde görülmektedir. Ġspanya örneğinde proje sonunda, alanın %75.5‘i kamu kullanımlarına ve %24.5‘i özel kullanımlara ayrılmıĢ ve ayrıca, bir tarihi binanın restorasyonu, tramvay servisine yeni bir hat, kamusal spor tesisleri de projeye dahil edilmiĢtir. 18. Madde uygulaması süreci baĢlamadan önce arsa ve arazi sahiplerine genel duyurular yapılması ve uygulamanın belirli aĢamalarında toplantılar yapılarak bilgilendirmelerin devam etmesi sürecin iĢleyiĢini kolaylaĢtıracak ve düzenlemelere ve projelere karĢı geliĢen olumsuz tutumun etkisini azaltacaktır. YurtdıĢı ve yurtiçi örneklerinde arazi düzenlemelerinin uzun müzakereler ile gerçekleĢtirildiği bilinmektedir. 5. Sürdürülebilir Arazi Kullanımları ve Piyasa Odaklı Planlama Kurumu Türk Ģehirlerinin önemli bir değiĢim sürecine girdiği son yıllarda, hızlı değiĢimin kent bütününde sürdürülebilir arazi kullanımlarına doğru evrilmesi, bunları gerçekleĢtirici modellerin tasarlanması ya da uygulanması esas olmalıdır. Bu bölümde, sürdürülebilir kent formları arasında sayılan deriĢik kent ve toplu taĢım odaklı geliĢim üzerinde durularak, bunları destekleyici arazi kullanımlarının yaratılmasına yönelik piyasa odaklı planlama araçları değerlendirilecektir. Her ne kadar deriĢik kent ve toplu taĢım odaklı geliĢimin çeĢitli açılardan eleĢtirilen tarafları olsa da, bu arazi kullanımları geneli itibari ile yazında sürdürülebilir olarak tanımlanmıĢtır (Ewing, 1997; Gordon ve Richardson 1997; Kenworthy, 2006). DeriĢik kent, kentsel alanın yayılmasına karĢın ortalama (nüfus ve iĢgücü) yoğunlukların artması ile kentsel yayılmanın bir nevi tersi olarak ortaya çıkmıĢtır (türkçe detaylı bilgi için bkz. ÇalıĢkan, 2004). DeriĢik kentin en önemli kazanımları arasında artan yoğunluklar sonucu aktivitelerin birbirleri ile yakınlaĢması; arazi kullanımının çeĢitliğininin artması ile ortalama yolculuk mesafelerinin azalması; ve daha önce araçla yapılan yolculukların aktivitelerin birbirleri ile olan mesafelerinin azalması sonucu araçsız olarak icra edilmesi yanında toplumun kaynaĢması ve sosyal empatinin geliĢmesi için de yeter koĢulları ortaya çıkarması sayılabilir. DeriĢik kentlerde özel otomobil kullanımının azalmasına karĢın toplu taĢım kullanımının arttığına dair bugüne kadar ortaya konan en sağlam bulgu, küresel ölçekte kentler üzerinde yapılan bir çalıĢmada kentsel yoğunluklarla özel otomobil kullanımı arasında negatif, toplu taĢım ile pozitif iliĢkinin ortaya çıkarılmasıdır (Newman ve Kenworhty, 1989; Ewing, 1997). Bu önemli görgül bulgunun bir kaç ara değiĢkenin (örneğin gelir, petrol fiyatları vs.) dikkate alınmaması nedeniyle aslında görünürde olduğunu (spurious), esasında bu iliĢkilerin mevcut olmadığını ileri süren kuvvetli eleĢtiriler de vardır (örneğin bkz. Gomez-Ibanez, 1991; Breheny, 1995; Gordon and Richardson, 1997). DeriĢik kentin tersine toplu taĢım odaklı kent üzerinde anlaĢmazlık yoktur. Calthorpe (1993) toplu taĢım odaklı geliĢmeyi, aynı zamanda ticari merkezinin de olduğu en yakın toplu taĢım eriĢim noktasına yaklaĢık 500 metre mesafenin esas alındığı karıĢık arazi kullanımlı geliĢme olarak (s. 56); Salvensen (1996) ise toplu taĢım istasyonu etrafındaki belirli bir coğrafi alanda değiĢik arazi kullanımlarının geliĢmesi olarak vermektedir. Genel özellikleri sıralandığında toplu taĢım odaklı kentin üç temel özelliği Ģu Ģekilde verilebilir: 1. 2. 3. Toplu taĢım eriĢim noktasına konut alanlarından kolay eriĢim Toplu taĢım eriĢim noktası civarı yoğun yapılaĢma Toplu taĢım eriĢim noktasında konut dıĢı (ticaret) kullanımların olması Motorsuz ulaĢım için güvenli ve kesintisiz yol ağının tesis edilmesi ile bu yol ağının toplu taĢım eriĢim noktaları ile organik birleĢimi sayesinde toplu taĢımın kullanımında artıĢ sağlanmaktadır 22 Emine YetiĢkul, Metin ġenbil (Cervero, 2004). Ayrıca toplu taĢım eriĢim noktasının değiĢik günlük aktivitelerin (örneğin alıĢveriĢ aktivitelerinin) yanında yer alması toplu taĢımın toplum tarafından benimsenmesini sağlar (Cervero, 2004). Her ne kadar toplu taĢım odaklı kent planlama modeli olarak yeni ortaya çıkmıĢ olsa da aslında endüstri devrimi sonrası kentlerin doğal geliĢiminin temel omurgasını toplu taĢım sistemi (demiryolları) belirlemiĢtir. Bunu en iyi anlatanların baĢında ise Mumford‘ın ―Tarih Boyunca Kent‖ adlı eseri yer almaktadır. Bugün ise 19. yüzyılın toplu taĢım odaklı kentlerinden pek az iz kalmıĢtır. Buna karĢın 20. yüzyılın ilk yarısında dünyanın bir baĢka köĢesinde, hızla sanayileĢmekte olan Japonya‘da ise demiryolları ile giriĢilen toplu taĢım odaklı geliĢim günümüze kadar etkisini kaybetmeden devam etmiĢtir. Bunun yegane sebebi arazi kullanımı ve ulaĢım arasındaki etkileĢimi en fazla kullanabilecek demiryolu Ģirketlerine imar ve inĢaat haklarının da verilerek, bu Ģirketlerin kendi hatları ile konut geliĢimini uyumlulaĢtırmaları ve istasyon alanları civarında ise konut dıĢı aktiviteleri destekleyerek yatırımlarını garanti altına almalarıdır. Bunun en önemli temsilcileriden birisi Osaka metropolitan alanının geçen yüzyılın baĢındaki geliĢmine damgasını vuran Hankyu Demiryolları ġirketidir (Kato, 1996). Piyasa odaklı planlama araçları ile sürdürülebilir arazi kullanımlarının ya da kent formlarının yaratılması amacı ile imar mevzuatı diğer ilgili mevzuatlarla koordineli olarak değiĢtirilmelidir. Bu amaçla imar mevzuatında arazi düzenlemelerinin planlama alanı çerçevesinde değil de kent bütününde tasarlanması ve bunun da esnek bir sistemin üzerine kurgulanması gerekmektedir. Mevzut sistemin dar çerçevede ve tasarımı dıĢlar bir Ģekilde iĢlediği göz önüne alınınca (MeĢhur, 2008), bunun gerçekleĢebilmesi için arsa ve arazi düzenlemelerinin, dar bir çerçevesi olan düzenleme ortaklık payı düzeninden uzaklaĢtrılması gerekmektedir. 6. TartıĢma Türk planlama sistemi 1960‘lardan beri kurgulanmıĢ olan kentlerin yayılmasına ve kamu adına ayrılan alanların elde edilmesine yönelik tek boyutlu, geniĢlemeci anlayıĢından sıyrılmadan sürdülebilirlik ve ekonomik geliĢme odaklı esnek bir yapıya kavuĢamaz. Daha da ötesi bölgelemeye dayalı, değiĢik alanların kent ile iliĢkileri düĢünülerek kurgulanan üst ölçek planların alt ölçeklerle iliĢkilerinin parsel ya da mikro bölgelere dayalı olarak kurgulandığı mevcut planlama pratiğinde esmek planlama ile gönderici ve alıcı bölgelere sürdürülebilir arazi kullanımlarının gerçekleĢmesine yönelik bir planlama pratiğine geçiĢ önünde ciddi zorluklar bulunmaktadır. Özellikle katı bir Ģekilde kurgulanmıĢ plan yapımının, basmakalıp pratiğinin ve değerlendirme kriterlerinin ekonomik geliĢmeyi teĢvik etmesi pek de düĢünülemez. Son dönemlerde kamu ve özel sektörün ortaklığı ile kentsel alanlarda (özellikle Ġstanbul‘da) çeĢitli bölgelerin iyileĢtirilmesine ya da mutenalaĢtırılmasına yönelik yapılan kentsel dönüĢüm projelerinin mevzii yapısının ve bulundukları bölgelerde yaratmıĢ olduğu yoğunlukların, yukarıda aktarılan sürdürülebilir arazi kullanım ya da kent formlarını gerçekleĢtirmek bir yana bu hedefleri daha da gerçekleĢmez kıldığı söylenebilir. Planlama kurumunun çoğu açıdan toplumsal süreçlerden kopuk, ekonomik geliĢme yanında sürdürülebilirlik hedeflerinden uzak olmasının temelinde (kemikleĢmiĢ) planlama pratiği yanında arsa ve arazi düzenlemesinde de öne çıkan anlayıĢ yatmaktadır. Genel hedef ve tasarım ilkelerinden kopuk, sadece mevzii kamu yararını öne çıkaran, buna karĢın kent bütünündeki kamu yararını ve sürdülebilirliği dikkate almayan Türkiye‘deki imar planlama pratiği ile bunun altyapısını oluĢturan planlama kurumunun yeniden kurgulanması gerekmektedir. 23 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar AlkıĢer, Y., Dulgeroglu-Yuksel, Y., Pulat-Gokmen, G. (2009) ―An Evaluation of Urban Transformation Projects‖, International Journal of Architectural Research, 3, 30–44. Breheny, M. (1995) ―The Compact City and Transport Energy Consumption‖, Transactions of the Institute of British Geographers, 20, 81–101. Calthorpe, P. (1993) The Next American Metropolis: Ecology, Community, and The American Dream, Princeton Architectural Press, New York. ÇalıĢkan, O. (2004) ―Sürdürülebilir Kent Formu: DeriĢik Kent‖, Planlama, 2004 (3), 33–54. Cervero, R. (2004) Transit-Oriented Development in The United States: Experiences, Challenges, and Prospects, TCRP Report 102, Washington D.C. Ewing, R. (?) ―Is Los Angees Type of Sprawl Desirable‖, Journal of the American Planning Association, 63, 107–126. Gomez-Ibanez, J. A. (1991) ―A global view of automobile dependence‖, Journal of the American Planning Association, 57, 376–369. Gordon, P., Richardson, H.W. (?)―Are Compact Cities a Desirable Planning Tool‖, Journal of the American Planning Association, 63, 95–106. Hebbert, M. and Nakai, N. (1988) ―Deregulation of Japanese Planning in the Nakasone Era‖, Town Planning Review, 59, 383–395. Kato, S. (1996) ―Development of Large Cities and Progress in Railway Transportation‖, Japanese Railway and Transport Review, 8, 44–48. Newman, P. W. G. and Kenworthy, J. R. (1989) ―Gasoline Consumption and Cities: A Comparison Of US Cities With A Global Survey‖, Journal of the American Planning Association, 55, 24–37. MeĢhur, M. Ç. (2008) ―Arazi ve Arsa Düzenlemesi (18.Madde Uygulaması) Sürecinin Kentsel Mekân OluĢumu Açısından Ġrdelenmesi‖, METU JFA, 25, 21–38. Pizor, P. J. (1986) ―Making TDR Work: A Study Program of Implementation‖, Journal of the American Planning Association, 52, 203–211. Salvesen, D. (1996) ―Promoting transit-oriented development‖, Urban Land, 37, 31–35. Spaans, M., van der Veen, M., Janssen-Jansen, L. (2008) ―The Concept of Non-Financial Compensation in Spatial Planning‖, New Instruments in Spatial Planning: An International Perspective on Non-Financial Compensation, içinde (Der. L. Janssen-Jansen, M. Spaan, M. van der Veen), IOS Press, Amsterdam, 17–39. Strugar, M. D. (1985) ―Transferable Development Rights. Stealing Peter to Pay Paul? ‖, University of Detroit Law Review, 62, 633–655. Turk, S.S., Waltes, K. W. K (2010) ―How suitable is LR for renewal of inner city areas? An analysis for Turkey‖, Cities, 27, 326–336. Yamak, Y. (2006) ―Ġmar (Yapılanma) Haklarının Devri: Model ve Uygulama Alanları ve Sonuçlar‖, Planlama, 2006 (6), 63–73. 24 Hangi Yoksulluk? Yoksulluğun AyrıĢtırılması Üzerine Türkiye‟de Ġstatistiki Bölge - Düzey I Ölçeğinde Örnek Bir ÇalıĢma Ferhan Gezici1, Can Okman2 Öz: Çalışmada, yoksulluğun, nesnel ölçütlerle ayrıştırılarak çok boyutlu bir yaklaşımla, TÜİK Hanehalkı Gelir ve Yaşam Koşulları Anketlerinin ham veri seti kullanılarak 2 aşamada, yeniden tanımlanmasına çalışılmıştır: Birinci aşamada veri kümesinin tamamı sayısallaştırılarak faktör analizine sokulmuş, belirleyici değişkenlerin oluşturduğu faktörler gösterge olarak adlandırılmıştır. İkinci aşamada, yoksul olarak belirlenen nüfus ele alınmış ve yoksulluğun kendi içindeki ayrışma irdelenmiştir. Her iki aşamada da yoksulluğun tek bir göstergeyle tanımı ve ölçümüyle çok boyutlu tanımı ve ölçümü arasındaki farklar hem bölge hem de Türkiye ölçeğinde irdelenmiştir. Yoksulluğun çok boyutlu analizi, TÜİK‘in yoksulluk ölçütü ile karşılaştırıldığında, ayrıştırılmış analizin yoksulların belirlenmesinde gelir ve harcama ile sınırlı göstergelerle yapıldığından daha açıklayıcı sonuçlar elde edilebileceğini göstermiştir. Ayrıca çalışma bulguları yoksulluğun farklı bölgelerde farklı düzeylerde yaşanabildiğini düşündürmektedir. Anahtar sözcükler: Yoksulluk, çok boyutlu analiz, yoksulluğun ayrıştırılması. Abstract: This study uses a multi-dimentional approach to redefine poverty by decomposing it by objective criteria using the set of raw data of TUIK Household Income and Living Conditions. The first stage is digitilizing the data, running a factor analysis, and identifiying factors consisting of distinctive variables. The second stage examines the poor decomposed within the group. In both stages, two approaches are compared at national and sub-national level. A comparison of TUIK approach using indicators limited to income and expenditures with multidimentional analysis shows that decomposed analysis may provide a tool in identifying the poor and explaining poverty and implies that different levels of poverty may be experienced in different regions. Keywords: Poverty, multi-dimentional analysis, decomposing poverty. 1 İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul 2 [email protected] 25 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Yoksulluk, 20 yıldan uzun süredir ülkelerin ve uluslararası kuruluĢların gündeminde giderek artan bir önem kazanmaktadır. 1995 yılında ―yoksulluk‖ BirleĢmiĢ Milletler Örgütü tarafından dünyadaki en önemli 12 genel sorundan biri olarak kabul edilmiĢtir (BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulu Raporu, 6 Eylül 1995) (United Nations General Assembly Report, 6 September 1995). Bu çerçevede BirleĢmiĢ Milletler 1996 yılını ―Uluslararası Yoksulluğun Yokedilmesi Yılı‖ (International Year for the Eradication of Poverty) olarak ilan etmiĢtir. 2010 yılı Avrupa Birliği tarafından ―Yoksulluk ve Sosyal DıĢlanma ile Mücadele Yılı‖ ilan edilmiĢtir. Ekonomik ĠĢbirliği ve Kalkınma Örgütü‘nün Kalkınma Destek Komitesi 2015 yılı için olağanüstü yoksulluk sınırında yaĢayan insanların oranını yarıya indirme hedefini koymuĢtur. Ancak bütün bu hedefler, ―yoksulluk‖ tanımının belirsizliği ve yoksulluğun ölçülmesinde kullanılan farklı göstergelerin çeĢitliliği sorunu ile karĢı karĢıyadır. Gelir yoksulluğu ve insani geliĢmiĢlik, yaĢanabilir çevre ve sosyal içerme gibi farklı kavramların ve görüĢlerin de yoksulluk tanımı içerisinde yer alması, farklı yaklaĢımları doğurmaktadır. Son 30 yılda, neo-liberal eğilimlerin etkisiyle parasal değerlerin önemi, nesnel ve öznel göstergeler, toplum içinde var olma ile gelir arasındaki iliĢki gibi, yoksulluğun tanımı ile birlikte geliĢtirilen pek çok kavram, yoksulluk tartıĢmalarında çeĢitli sorunlara yol açmıĢtır. Bu nedenle, sosyal dıĢlanma, alt sınıflar ve marjinallik gibi kavramları da içeren yoksunluk ve dezavantajlılık kavramları, giderek daha geniĢ kabul görmektedir. Gelir veya harcama yoksulluğu, insani geliĢmiĢlik, sosyal dıĢlanma, refah eksikliği, yapabilir olmaktan yoksun olmak, sürdürülebilir olmayan geçim, zarar görmeye açıklık, temel ihtiyaçlardan mahrum olmak, göreli yoksunluk gibi pek çok durum için ―yoksulluk‖ kavramı kullanılmaktadır. Yoksulluğun kavram olarak tanımının karmaĢıklığı, yoksulluğun ölçülebilirliğini de karmaĢık hale getirmekte ve farklı yoksulluk modelleri için farklı göstergeler kullanılmaktadır. Ancak, kiĢilerin kendi yoksulluk göstergelerini belirledikleri katılımcılık arttıkça ve/veya tanım öznelleĢtikçe, yoksulluğu sayısallaĢtırmak ve standartlaĢtırmak güçleĢmektedir. Yoksulluğu önleme çabaları, ekonomik ve sosyal politika amaçları içerisinde öncelikli bir öneme sahiptir. Bu nedenle çoğu ülkede yoksulluk politik öneminin yanında yeni boyutlar kazanmıĢtır. Bazı ülkeler, yoksulluk konusunda istatistikler üretmek amacıyla önemli çabalar göstermekte ve bu konuya kaynak ayırmaktadır. Uluslararası kuruluĢlar da bu alanda çalıĢmakta, ulusal kuruluĢların faaliyetlerini doğrudan desteklemekte, veri üretmekte ve isteyen ülkelere çalıĢma programı düzenlemektedirler. Yoksulluk ölçümünde gelir ya da tüketime dayalı yetersizlik yöntemi en sık kullanılan yöntemdir. Yoksul hanehalkı belirlenirken, yoksulluk sınırı ya hanenin toplam geliriyle ya da toplam harcamasıyla karĢılaĢtırılır. Yoksulluğun boyutunun bilinmesi politik açıdan önemlidir. Yoksul hanehalkı, sağlık ve eğitim gibi devletin sağlayacağı olanaklardan en az yararlanan kesimdir. Bu açıdan bakıldığında geliĢmiĢliği yakalamak için eĢitsizliğin boyutunun bilinerek önlemler alınması kaçınılmazdır. Dünyada yoksullukla mücadele çalıĢmalarına hız kazandırılabilmesi için yoksullukla ilgili resmi rakamların her ülkede düzenli olarak yayınlanması gerekmektedir (ECLAC, 1997). Yoksulluk, gelirin bölüĢümü açısından iktisadi, yoksulların farklı bir toplumsal kategori oluĢturmasından dolayı sosyolojik, yoksul olmanın sadece nesnel kriterlere bağlı olmaması, aynı zamanda öznel algılamayla da ilintili olması nedeniyle psikolojik, yoksulluğun ancak insanların yoksulluğu olarak anlam kazanması dolayısıyla antropolojik ve yoksullar ile yoksul olmayanların kentsel mekân kullanımı farklılaĢtığı için kent bilimsel özellikler taĢıması açısından oldukça çetrefilli bir konudur. (Önder ve ġenses, 2006) 26 Ferhan Gezici, Can Okman Türkiye‘de yoksullukla ilgili çalıĢmalar da yukarıdaki sayılan güçlüklerden kaynaklanan sınırlılıkları içinde barındırmaktadır. Yoksulluğun gelir veya harcama düzeyi açısından ekonomik bir kategori olarak ölçüldüğü ve yoksulluk profilinin saptanmasını amaçlayan nicel çalıĢmaların (TÜĠK Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi ve Hanehalkı Bütçe Harcamaları Anketi; Türk-ĠĢ, Kamu-Sen, Hak-ĠĢ ve Harb-ĠĢ gibi sendikal örgütlerin yoksulluk sınırı hesaplamaları) yanı sıra, yoksulluk olgusunu gelir ve harcama esasında diğer sosyoekonomik ve mekansal boyutlarla iliĢkilendiren yaklaĢımlar (Dansuk, 1987; Dağdemir, 1992 ve 2002; Erdoğan, 1996,1998 ve 2002; Dumanlı, 1995 ve 1996; Akder ve Güvenç, 2000; Dumanlı ve Bulutay, 2000; ATO, 2008; Kamu-Sen, 2009) ile yoksulluk olgusunun çeĢitli boyutlarını bir arada değerlendiren, belirli bir alanda, belirli bir biçimde ya da belirli bir grup tarafından yaĢanan yoksulluğu derinlemesine incelemeye çalıĢan nitel çalıĢmalar (Pınarcıoğlu ve IĢık, 2001; Balay, 2002; Buğra ve Keyder, 2003; Erman, 2003) söz konusudur. Yoksulluğun tek bir ―değer‖ ile nasıl ölçüleceğine iliĢkin olarak farklı kiĢi ve kurumlar arasında 20 yıldan fazla süregiden tartıĢmada çok boyutlu ölçüm yöntemleri giderek ağırlık kazanmaktadır. 2. Çok boyutlu yaklaĢımın gerekçeleri Son çeyrek yüzyılda ―yoksulluk‖ küresel ve yerel ölçekte önemli bir sorun olarak değerlendirilse de, yoksullukla mücadele istenen düzeyde baĢarıyı yakalayamamıĢtır. ―Yoksulluk‖ kavramının olgunun bütün boyutlarını yansıtacak biçimde tanımlanamaması ve ölçümde kullanılabilecek göstergelerin çeĢitliliği nedeniyle ―yoksulluk‖ ile mücadelede gerek küresel gerekse ulusal çabaların her durum için geçerli çözümler üretmekte baĢarısız kaldığı gözlenmektedir. Ülkelerin tümü için yoksulluğa iliĢkin karĢılaĢtırılabilir veri sağlamanın güçlüğü düĢünüldüğünde, gelir ve harcamaya dayalı standart analizler, küresel ölçekte karĢılaĢtırma yapabilmek için iĢlevsel olabilir. Sadece gelire ve harcamaya bağlı bu analizler, küresel ölçekte gelir dağılımındaki eĢitsizlikler konusunda durum saptama, politika ve program oluĢturma çabalarını kolaylaĢtırabilir, geliĢmenin izlenmesi ve değerlendirilmesine olanak verebilir. Bu çalıĢmaların gelir dağılımındaki eĢitsizlikler ile ilgili makro-ekonomik politikaların ve sosyal politikaların önceliklendirilmesinde iĢlevsel olduğu gözlenmektedir. Ulusal ölçekte ise, bu tür çalıĢmalar, sorunun varlığının ve büyüklüğünün ortaya konması ve ―yoksulluğun‖ öncelikli bir konu olarak tanımlanmasında etkili olabilir; yoksulluğun azaltılması amacıyla gelir dağılımının dengelenmesini amaçlayan politikaların oluĢturulmasına gerekçe oluĢturabilir. Ancak bu tür çalıĢmalar, ulusal ve yerel ölçekli sosyal ve ekonomik politikaların oluĢturulmasında kullanılabilecek araçları sunmakta yetersiz kalmaktadır; çünkü, yoksulluğun azaltılması için gelir dağılımının dengelenmesini amaçlayan politikaların temel varsayımı, gelir dağılımındaki eĢitsizliğin azaltılmasıyla yoksulluğun azaltılması arasında doğrudan bir iliĢki olduğudur. Oysa yoksulluğun azaltılması için gelirin yanı sıra baĢka ‗Ģey‘lerin, örneğin refah düzeyinin de artırılması gereklidir. Gelir, harcama ve gelir dağılımı ile sınırlı hesaplamalar, yoksulların belirlenmesi ve yoksulluk durumunun açıklanmasına olanak verecek bilgi üretmediğinden, yoksulluğun azaltılmasında etkili olamamaktadır. Gelir ve harcamanın yanı sıra, tarihsel süreç içinde yoksulluk tanımı içine katılan farklı değiĢkenler, yoksulluğun nedenlerine ve farklı boyutlarına iliĢkin açıklamalar geliĢtirebilmektedir. Ülke, bölge veya kent ölçeğinde gerçekleĢtirilebildiği durumlarda bu tür analizler, yoksulluğun azaltılması ile ilgili önceliklerin belirlenmesinde, politikaların oluĢturulmasında, hizmetlerin planlanmasında, eylem planları ve projelerin geliĢtirilmesinde, projelerin yaĢama geçirilmesi için ihtiyaç duyulan ortaklıkların oluĢturulmasında, kaynakların sağlanmasında ve çözüme yönelik projelerin uygulanmasında güçlü bir dayanak oluĢturabilir ve baĢarılı adımların atılmasını kolaylaĢtırabilir. Yoksulluğun bir bütün olarak sayısallaĢtırmaya her zaman elveriĢli olmaması nedeniyle, istatistiksel analizlerden çok odak grup görüĢmeleri, derinlemesine görüĢmeler yoluyla derlenen 27 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu niteliksel verilerin analiz edildiği alan çalıĢmalarının da sınırlılıkları vardır. Yoksulluğun çeĢitli boyutlarının ve toplumsal yansımalarının birlikte ele alındığı bu çalıĢmalarda, araĢtırmanın gerçekleĢtirildiği zaman, alan ve kültürel ortamda deneyimlenen yoksulluğun dinamikleri irdelenmektedir. Bu yöntemle gerçekleĢtirilmiĢ bir araĢtırmanın bulguları, araĢtırma kapsamındaki alan veya topluluk için çözüm önerileri geliĢtirmek amacıyla kullanılabilir; ancak, söz konusu bulgular genellenemeyeceği için yoksulluğun azaltılmasıyla ilgili çözümlerin tekrarlanması ve yaygınlaĢtırılması açısından kısıtlı olanaklar taĢır. Yoksulluğun ölçülmesinde en büyük sorunlardan biri, yoksulluğun nasıl tanımlandığıdır. Herhangi bir yoksulluk çalıĢmasında, çalıĢmanın ilk adımı kimin yoksul olduğunu ve kimin yoksul olmadığını saptamaktır. Bu saptama için sıklıkla, önce bir yoksul tanımı, sonra bu tanıma uygun yoksulluk göstergeleri, daha sonra da bu göstergeler aracılığı ile yoksulluk ölçütleri ve yoksullar belirlenir. Oysa, tek ve genel bir yoksulluk tanımının seçilmesindeki sorun gerçekte yoksulluğun farklı boyutlarının olmasıdır. Bu çok boyutlu yapının biçimi de yoksulluk tanımının nasıl yapıldığına bağlı olarak değiĢmektedir. Herhangi bir kaynağın veya değerin yokluğu, azlığı veya yetersizliği biçiminde yapılacak bir ―yoksulluk‖ tanımlaması, yapılan tanımın içinde yer almayan etmenleri çalıĢma dıĢında bırakmakta ve aslında yoksulluğun bir parçası olan problemleri görmezden gelmektedir. Böyle bir yaklaĢım, aynı zamanda tanımda dıĢlanan etmenler altında yaĢayan insanları da daha çalıĢmanın baĢında yoksul olmayan olarak belirlemekte ve çalıĢmanın dıĢında bırakmaktadır. Dolayısıyla yoksulluk tanımı, yoksulluk ölçümünde kritik bir aĢama oluĢturmaktadır. Bu kritik aĢamada dikkate alınması gereken nokta, tek ve üzerinde anlaĢmaya varılmıĢ bir yoksulluk tanımı olmamasına karĢın farklı yoksulluk tanımlarının birbirleri ile örtüĢen yanları bulunduğudur. Yoksulluğun farklı yerlerde, farklı kiĢi ve gruplarca, farklı Ģekillerde yaĢandığını düĢünerek, yoksulluğu tek bir tanımla sınırlamak yerine, farklı yoksullukların her bir boyutu için yoksul olan ve yoksul olmayanları ayırmak, yapılacak bir yoksulluk çalıĢmasında tanım dıĢı nüfusu azaltacak; üstelik doğru göstergeler seçildiğinde, nüfusun neredeyse tamamını kapsayacak hale gelecektir. Bu tür bir yaklaĢımla yapılan ayrıĢtırma, yoksulluğun nerede, kimler tarafından ve hangi düzeyde yaĢandığına iliĢkin bilgiler sunacaktır. Farklı düzey ve çeĢitlerde ayrıĢtırmalar yapılabilir, örneğin: Coğrafi/mekansal/idari bir ayrım hangi bölgede ne tür bir yoksulluğun yaĢandığına dair ipuçları verir. Bölgeler tek tek incelendiğinde hangi bölgede, yoksulluğun hangi boyutlarının öncelikli olduğu görülebilir. Bu bölgelerdeki yoksulluk derecesi ve nüfuslar incelendiğinde farklı yoksullukların derinlikleri görülebilir. 3. Veri ve Yöntem Yukarıda anlatılan bakıĢ açısıyla yaptığımız çalıĢmanın sonuçlarını test etmek ve klasik ölçütler ile karĢılaĢtırabilmek için 12 istatistiki bölgede 10 binin üzerinde hanehalkını kapsayan TÜĠK 2007 Hanehalkı Gelir ve YaĢam KoĢulları Anketi‘nin ham verileri kullanılarak, üç aĢamalı bir süreç izlenmiĢtir. Birinci aĢamada nüfusun tamamını kapsayan bu ayrıĢtırma için veri kümesinin tamamı sayısallaĢtırılmıĢtır. Herhangi bir yoksulluk tanımında, kavramın yapısı gereği, hem niteliksel (barınma Ģartları gibi) hem de niceliksel (gelir gibi) göstergeler birlikte incelenmelidir. Nitel veya nicel bir değiĢkenin, kabul edilebilir bir yoksulluk göstergesi olarak kullanılabilmesi için ―nesnel olarak ölçülebilir‖ bir yapıda olması gerekir. Bu durumda, örneğin ―yaĢadığı yer (kır veya kent)‖ veya ―coğrafi konum‖ gibi değiĢkenlerin kendiliğinden anlamlı yoksulluk göstergeleri olamayacağı açıktır. 28 Ferhan Gezici, Can Okman Böyle bir yaklaĢımda sorun, nitel göstergelerin nasıl sayısallaĢtırılacağıdır. Sosyal bilimlerin inceleme alanlarında, genellikle karmaĢık sosyal sınıf, hareketlilik veya yoksulluk gibi soyut olgular yer alır. Bu tür olguların kavramsallaĢtırılması çoğu kez, en üstte ana kavram ve kuramsal olarak bu ana kavrama bağlı alt kavramlar olacak Ģekilde, hiyerarĢik bir biçimde yapılmaktadır. Uygulamada genellikle ana kavram, alt kavramları iĢlevsel hale getirerek ölçülebilmektedir. Örneğin, yoksulluk genellikle kaynakların yetersizliği, yaĢam koĢullarının iyi olmayıĢı gibi kavramların iĢlevsel hale getirilmesi ile ölçülmektedir. Bu nedenle, örneğin ―yoksul musun(uz)‖ sorusunun yanıtı tek baĢına yoksulluğu ölçmek için yeterli bir gösterge oluĢturmaz. Yoksulluğun kiĢide öznel olarak hissettirdikleri yoksulluk olgusunun bir parçası olsa da, kiĢinin kendini yoksul hissetmesi, yoksulluk için gerekli ve yeterli koĢulları sağlamamaktadır. Dolayısıyla, yoksulluğun diğer yönlerini de ölçmeye çalıĢan bir bakıĢ açısı, çok boyutlu yoksulluk kavramının açıklanabilmesinde birden fazla göstergenin bir arada incelenmesini gerektirmektedir. Bir topluluğun nüfusunu n ile, yoksulluğun farklı boyutlarının sayısını da, 2‘den fazla olmak koĢulu ile, d ile gösterirsek; bireyin kazanımları olan i (i = 1;…; n)‘nin her j (j = 1; …; d) boyutundaki değerleri olacak Ģekilde x = [xij], bize n £ d değerler matrisini göstermektedir. Buradan yola çıkarak, yoksulluk, x olmak üzere aĢağıdaki gibi gösterilebilir: Anket verileri, yukarıdaki ifadede olduğu gibi, yani x yoksulluk (dezavantajlılık), her satır bir birey ve her kolon da yoksulluğa ait bir gösterge olacak Ģekilde yeniden düzenlenmiĢtir. DeğiĢkenler (anket sorusuna verilen yanıt) avantajlı olandan avantajsız olana göre sıralanacak biçimde yeniden düzenlenerek yoksulluk göstergesi haline getirilmiĢtir. Ġkinci aĢamada değiĢkenlerin kodlanmıĢ biçimi üzerinden faktör analizi yapılarak ayrıĢmada belirleyici olan ve olmayan değiĢkenler saptanmıĢ ve belirleyici olan değiĢkenlerin oluĢturduğu faktörler, gösterge olarak adlandırılmıĢtır. Ayrıca, tek boyutlu analizlerle karĢılaĢtırma için, bu göstergelerin eĢit ağırlıklı bileĢiminden oluĢan ek bir ―bileĢik gösterge‖ de bu aĢamada oluĢturulmuĢtur. Üçüncü aĢamada ise gösterge değerlerinin (faktör skorlarının) ayrıĢmadaki ağırlıklarını belirleyebilmek için, her bir gösterge 3 dilime bölünmüĢ, en yüksek değerlerin (en olumsuzların) oluĢturduğu dilim, ―o gösterge için yoksul‖ olarak ayrıĢtırılmıĢtır. Bu ayrıĢtırmadan sonra veriler yeniden düzene konmuĢtur. Ġlk olarak, faktör değerleri yeniden kodlanmıĢtır. Yukarıda açıklandığı gibi, değiĢkenlerin anlamlı yoksulluk göstergeleri olabilmeleri için, daha avantajlı (iyi, olumlu, sorunsuz) olan daha düĢük, daha dezavantajlı (kötü, olumsuz, sorunlu) olana daha yüksek kod değerleri atanmıĢtır. Bu aĢamada hem her bir faktör ayrı ayrı hem de bu faktörlerin doğrusal bileĢimi 3‘lü bir değerlendirme ölçeği için yeniden kodlanmıĢtır. Ölçek basitçe Ģöyle adlandırılmıĢtır: Az, Orta ve Çok. Böylece, analizin geldiği noktada son kodlamayı yoksulluğun farklı bir boyutunu sözel olarak ifade edebilmek için kullanabiliriz. Örneğin ―Oturulan konutun mülkiyeti ve konut harcamaları (Az, Orta veya Çok)‖ veya ―Oturulan konutun alan olarak yetersizliği (Az, Orta veya Çok)‖ diyebiliriz. 29 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Göstergeleri kodla (1/3'lük dilimler) Bölge_1...n_Gösterge_1:Az Bölge_1...n_Gösterge_1:Orta Bölge_1...n_Gösterge_1:Çok Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Az Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Orta Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Çok ġekil 1: Yoksulluğun AyrıĢtırılması Faktör değerleri kodlanırken her faktörün her bölgedeki (ĠBBS Düzey-I) dağılımına göre, maksimum ve minimum değerler arasındaki fark üçe bölünmüĢ ve bu değer dilim olarak kullanılmıĢtır. Dolayısıyla, her faktördeki dilim büyüklüğü faktöre göre değiĢiklik göstermektedir. Yani her faktörün her dilimindeki hane sayısı, hanelerin o faktör içindeki dağılımına bağlı olarak farklılık göstermektedir; ancak sonuç daima üçlü bir değerlendirme olarak yansımaktadır. Faktör değerlerinin yeniden kodlanması sonucu elde edilen kategorik değerler, ek değiĢkenler olarak tabloya eklenmiĢ, böylece aynı veriden iki farklı küme oluĢturulmuĢtur: Göstergeleri kodla (1/3'lük dilimler) Gösterge_1...Gösterge_n Gösterge_n+1 (Bileşik gösterge) Göstergeleri kodla (%65 yoksulluk riski) Bölge_1...n_Gösterge_1:Yoksul Bölge_1...n_Gösterge_1:Yoksul değil Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Yoksul Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Yoksul değil ġekil 2: Standart Ölçütler ile KarĢılaĢtırma 30 Ferhan Gezici, Can Okman 10 faktör skorunun üçlü ölçeğe indirgenmiĢ 1. küme ve bu indirgenmiĢ değerlerin ortalamasından oluĢan 2. küme. Ayrıca, aĢağıda görüleceği gibi gelire dayalı yoksulluk sınırları (%50 yoksulluk riski) ile karĢılaĢtırmak üzere, her bölgede (ĠBBS Düzey-I) her bir gösterge ve bileĢik gösterge, o bölgedeki faktör skorlarının medyan değerinin %50‘sinin üzerindekiler Yoksul, altındakiler Yoksul değil olarak ayrıca kodlanmıĢtır. TÜĠK, adı geçen araĢtırmasında ―panel anket‖ tekniği ile üç farklı anket formu kullanmıĢtır. Bu formlardaki anket verileri, her satır bir birey ve her kolon da yoksulluğa ait bir gösterge olacak Ģekilde yeniden düzenlenmiĢtir. 78 değiĢken (anket soru sayısı) avantajlı olandan avantajsız olana göre sıralanacak biçimde yeniden düzenlenerek yoksulluk göstergesi haline getirilmiĢtir. Örneğin: (Nitel bir değiĢkenin sayısallaĢtırılması) Ferdin 2006 yılı süresince genel faaliyet durumu 1: ÇalıĢtı 2: Emekli/Erken emekli 3: ĠĢ aradı 4: Diğer aktif olmayan ya da (Nicel bir değiĢkenin sayısallaĢtırılması) Oturulan konut için ödenen aylık kira tutarı 0: Kira ödemiyor 1: 400,01 TL ve üzerinde 2: 320,01 – 400,00 TL 3: 260,01 – 320,00 TL 4: 225,01 – 260,00 TL 5: 200,01 – 225,00 TL 6: 165,01 – 200,00 TL 7: 150,01 – 165,00 TL 8: 110,01 – 150,00 TL 9: 80,01 – 110,00 TL 10: 0 – 80,00 TL Faktör analizi yapılarak, anket verileri arasında anlamlı iliĢkideki değiĢkenler birleĢtirilmiĢ ve daha az sayıda bağımsız değiĢken kümeleri elde edilmiĢ ve çok sayıdaki değiĢken birkaç küme ya da boyuta indirgenmiĢtir. Yoksulluğun farklı boyutlarını tanımlayabilmek için, anket verilerinin yeniden kodlanması sonucunda oluĢan 78 değiĢken (kolon) ve 10.796 hane (satır) SPSS programında faktör analizine sokulmuĢtur. Analiz sırasında, faktör yük değeri 0,70 yada daha yüksek olanlar analize alınmıĢ, faktör yük değeri 0,70'in altında olan değiĢkenler analizden çıkartılmıĢtır. Analizden çıkarılan bu değiĢkenler iki açıdan önemlidir: Birincisi, bu yapıdaki sorular, nüfusun tamamı içinde anlamlı bir farklılığa yok açan nitelikte değildir. Bu nokta, yoksulluk da dahil, sosyal farklılaĢmaya iliĢkin araĢtırmalarda değiĢkenlerin belirlenmesi açısından soruların biçim ve içeriklerine iliĢkin ipuçları sunması açısından önemlidir. Örneğin bu çalıĢmada, biliĢim teknolojisi hariç, dayanıklı tüketim malları sahipliğine iliĢkin soruların hiçbiri, beklenenin aksine, farklılık yaratan bir değiĢken olarak belirmemiĢtir. 31 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ġkinci önemli nokta ise, bir çok araĢtırmada yoksulluk için neredeyse tek değiĢken olarak tanımlanan ‗gelir düzeyi‘nin, nüfusun toplamı içinde farklılık yaratacak önemde tek bir değiĢken olarak ortaya çıkmamasıdır. Örneğin, ‗toplam hanehalkı kullanılabilir geliri‘, yoksulluk sınırının oluĢturulmasında TÜĠK‘in kullandığı tek değiĢken olmasına karĢın, aynı verinin kullanıldığı bu çalıĢmada tek bir faktör oluĢturacak önemde çıkmamıĢtır. Kalan 34 değiĢkenle yeniden faktör analizi yapılmıĢ ve çıkan yeni sonuçta, öncelikle faktörlerin toplam olarak varyansı açıklama yeteneğine bakılmıĢtır: OluĢturulan 10 faktörün açıkladığı birikimli varyans miktarı, toplam varyansın %81‘ini açıklayabilmektedir. Faktörleri doğru olarak adlandırabilmek için baĢat olarak hangi değiĢkenlerin bu faktörleri oluĢturduğu önemlidir. Bu amaçla, hangi değiĢkenlerin ağırlıkla hangi faktörü oluĢturduğuna bakılmıĢtır: DeğiĢkenler çok açık biçimde gösterge olarak adlandırabileceğimiz faktörler altında toparlanmıĢ bulunmaktadır. 10 faktör, daha sonraki aĢamalarda yoksulluk boyutu ya da göstergesi olarak aĢağıdaki gibi adlandırılmıĢtır: Hane bireylerinin esas işiyle ilgili koşulları ve sorunları ÇalıĢma gelirinin türü (ücretli, yevmiyeli, iĢveren vb.) Mesleği Sosyal güvenliğe kayıtlı olup olmaması Haftalık çalıĢma saatleri ĠĢyerindeki çalıĢan sayısı ġu anki durumu En son bitirdiği okul düzeyi Bir yılda elde ettiği toplam gelir Hane bireylerinin istihdam sorunları ÇalıĢıp çalıĢmadığı ĠĢ arayıp aramadığı Son çalıĢtığı iĢin düzeyi Mesleği Hanedeki birey yoğunluğu ve aralarındaki ilişki düzeyi Birey sayısı Hanehalkı tipi (TÜĠK standardı) Bireyler arası akrabalık düzeyi Birey baĢına metrekare alanı Oturulan konutun mülkiyeti ve konut harcamaları Konut mülkiyetinin Ģekli (Ev sahibi, kiracı, lojman vb.) Ortalama konut masrafı ve kira Konut harcamaları borç yükü Hanenin sağlık sorunları Akut hastalık düzeyi Kronik hastalık düzeyi Genel sağlık durumu Hanenin sağlık hizmetlerine erişim sorunları 32 Hane bireylerinin gerektiği halde hekime gitmeme durumu ve nedenleri Ferhan Gezici, Can Okman Oturulan konutun alan olarak yetersizliği Faydalanılan alanın metrekare büyüklüğü Oda sayısı Hanehalkının teknoloji kullanım yoksunluğu Bilgisayara sahip olma durumu Internet eriĢimine sahip olma durumu Konut dışı harcamaların borç yükü Konut ile ilgili ödemeler dıĢındaki borç ve taksit ödemelerinin haneye getirdiği yük Konut dıĢı borç yükünün planlandığı gibi ödenememe durumu Hane bireylerinin sosyal güvence harcamaları sorunları Ġsteğe bağlı emeklilik primi KarĢılaĢtırmaya baĢlamadan önce, faktör analizi sonucu ortaya çıkan belirgin bir durumun üzerinde durmakta yarar vardır: ―Gelir‖ tek baĢına farklılık yaratan bir değiĢken olarak çıkmasa da, ―gelirle dolaylı iliĢkili‖ değiĢkenler, baĢka bir deyiĢle ―harcamaların bir bölümü‖, Oturulan konutun mülkiyeti ve konut harcamaları, Konut dışı harcamaların borç yükü ve Hane bireylerinin sosyal güvence harcamaları sorunları olarak adlandırdığımız üç boyut altında toplulaĢmaktadır. 4. Bulgular Bilindiği gibi TÜĠK, hanehalkı toplam yıllık kullanılabilir gelirini hanehalkının eĢdeğer hanehalkı büyüklüğüne bölerek, o hanehalkı için eĢdeğer hanehalkı kullanılabilir geliri hesaplamakta ve bu gelirin her bölge için medyan değerinin %50‘sinin altında eĢdeğer hanehalkı kullanılabilir gelire sahip olanları yoksul olarak tanımlamaktadır. Bu tanım kapsamındaki nüfusun oranı ile yukarıda anlatıldığı biçimde, faktör skorlarının her bölge için medyan değerinin %50‘sinin altında kalanların o boyuttaki yoksullar olarak belirlendiği nüfus oranlarının karĢılaĢtırılması, bize tek boyutlu yoksulluk tanımı ile çok boyutlu yoksulluk tanımının ne denli farklı sonuçlara yol açtığını gösterecektir. Tablo 1‘de, TÜĠK‘in gelire dayalı yoksulluk sınırına göre hesaplanan yoksul olan ve olmayan nüfus oranları ile bu sınırlar kapsamında, ancak çok boyutlu göstergelerin her birine göre en dezavantajlı kesim (yoksul) olarak belirlediğimiz nüfus oranları görülmektedir. Her bölgede, gelire dayalı yoksul nüfus oranına karĢılık çok boyutlu analizde elde edilen yoksul nüfus oranları önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Bu farkın temel nedeni, daha önce çok boyutlu yaklaĢım kısmında açıklanan, gelire dayalı hesaplamada ‗yoksul olmayan‘ nüfusun, aslında ‗yoksulluğun çeĢitli boyutları bakımından yoksul‘ olmasıdır. Türkiye toplamında, gelire dayalı yoksulluğa göre yoksul nüfus oranı %11 olmasına karĢın, göstergelerin eĢit ağırlıklı bileĢimini ifade eden bileĢik göstergeye göre yoksul nüfusun oranının %52‘si en dezavantajlı dilimde yer almakta yani yoksul olarak görünmektedir. Bu analiz çerçevesinde, TR1-Ġstanbul bölgesinde gelire dayalı yoksulluğa göre (TÜĠK) yoksul nüfus oranı % 7‘dir. Bu nüfus kesimi için, örneğin hanedeki yoğunluk bakımından en dezavantajlı nüfusun oranı % 6, sağlık hizmetlerine eriĢim bakımından en dezavantajlı nüfusun oranı ise % 1‘dir. Aynı bölgede, gelire dayalı olarak ‗yoksul olmayan‘ nüfusun oranı ise % 93‘tür. Ancak bu nüfus kesimi için boyutlara ayrıĢtırılmıĢ analizde, hanedeki yoğunluk bakımından en dezavantajlı nüfusun oranı % 66, sağlık hizmetlerine eriĢim bakımından en dezavantajlı nüfusun oranı ise % 19‘dur. Bir baĢka deyiĢle gelire dayalı yoksul nüfusun % 7 olmasına karĢın, gelir açısından yoksul olarak belirlenmemiĢ olan nüfusun % 66‘sı hanedeki yoğunluk bakımından, % 19‘u sağlık hizmetlerine eriĢim bakımından dezavantajlı durumdadır. 33 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1 0 TR7 1 0 TR8 1 0 TR9 1 0 TRA 1 0 TRB 1 0 TRC 1 0 TR 1 0 Boyutların doğrusal bileĢimi TR6 Sosyal güvence harcamaları 1 0 Borç yükü TR5 Bilgi teknolojisine eriĢim 1 0 Konut büyüklüğü TR4 Sağlık hizmetine eriĢim 1 0 Sağlık düzeyi sorunları TR3 Konut harcamaları 1 0 Hanedeki yoğunluk TR2 Ġstihdam sorunları 1 0 ĠĢ koĢulları ve sorunları TR1 TÜĠK Gelire dayalı yoksulluk sınırına göre: 1=Yoksul Bölge Tablo 1. Bölgelerde tek boyutlu yoksulluk tanımıyla belirlenen nüfus oranları ile çok boyutlu yoksulluk tanımıyla belirlenen yoksul nüfus oranlarının karĢılaĢtırılması (%) 7 93 Toplam 12 88 Toplam 14 86 Toplam 11 89 Toplam 7 93 Toplam 15 85 Toplam 8 92 Toplam 11 89 Toplam 9 91 Toplam 18 82 Toplam 12 88 Toplam 10 90 Toplam 11 89 Toplam 3 40 43 5 41 46 7 41 48 6 42 48 2 44 47 8 38 46 3 46 50 0 1 1 5 43 48 10 36 46 6 34 39 5 43 48 5 38 43 3 41 44 6 43 48 6 39 45 6 38 44 4 43 47 7 39 45 4 42 46 5 40 45 4 42 46 9 39 48 0 1 1 6 40 47 5 38 43 6 60 66 9 51 61 12 51 63 10 54 64 6 61 67 12 56 68 6 58 64 10 55 65 8 60 68 12 37 49 9 43 52 9 35 44 9 53 62 4 33 37 2 34 35 3 31 34 5 34 39 2 33 35 3 27 30 2 30 32 2 28 30 0 26 26 1 22 23 2 22 23 1 22 23 3 29 32 3 41 44 5 42 47 2 15 17 7 39 45 2 43 45 7 41 48 2 13 15 1 10 12 1 15 16 10 38 48 0 4 4 6 42 48 4 31 35 1 18 19 3 24 27 3 22 26 1 27 28 2 24 26 5 26 31 2 24 26 2 22 24 2 24 27 4 16 20 3 20 23 3 36 39 3 24 26 4 45 49 9 31 40 9 38 47 7 41 48 4 37 41 8 36 44 4 32 37 7 38 46 6 35 41 12 25 37 9 34 43 4 28 32 6 37 43 4 32 36 5 34 39 6 36 42 4 32 37 3 32 36 7 32 38 4 39 43 5 39 44 4 40 44 8 36 43 5 42 48 7 34 41 5 35 40 4 47 51 6 38 43 5 45 50 4 39 43 3 45 49 6 44 50 3 45 48 6 44 51 4 45 49 9 40 48 5 44 49 4 43 47 5 44 49 3 51 53 6 43 49 6 43 49 3 46 49 4 45 50 8 44 51 4 44 48 5 42 48 5 42 46 7 37 45 4 38 43 5 41 46 5 44 49 5 42 47 8 45 53 9 47 55 8 47 55 4 49 53 9 45 54 5 49 54 7 45 52 5 47 53 13 35 49 8 41 50 6 41 47 7 45 52 Gelire dayalı yoksulluğa göre yoksul nüfus oranı ile çok boyutlu değiĢkenlerin etkilediği nüfus oranlarını gösteren bu çizelge, boyutların etkilediği nüfus bakımından önemlidir. Örneğin, hane bireylerinin esas işiyle ilgili koşullar ve sorunlar boyutunda dezavantajlı durumdaki nüfus oranının en yüksek olduğu bölge TR7, en düĢük olduğu bölge TR8‘dir. Bu sonuç, bu boyuta bağlı dezavantajlılığın giderilmesinde TR7 bölgesinin öncelikle ele alınması gerektiğini 34 Ferhan Gezici, Can Okman düĢündürmektedir. Analizi bu Ģekilde kullanarak yoksulluğun hafifletilmesinde bölgelerarası eĢitsizliklerin azaltılması yönünde adımlar atmak mümkün olabilir. Bu incelemenin yatayda yapılması ise bölgenin sorun profilini göstermesi bakımından açıklayıcıdır. Örneğin TR1 bölgesinin konutun alan olarak yetersizliği, konut dışı harcamaların borç yükü ve sosyal güvenlik harcamaları bakımından diğer bölgelere göre daha dezavantajlı, sağlık hizmetine erişim, bilgi teknolojilerine erişim bakımından ise diğer bölgelerden daha avantajlı olduğu gözlenmektedir. Analizin bu biçimde kullanımı TR1 Bölgesi‘nde yoksulluğun hafifletilmesi için geliĢtirilecek çözümlerde öncelikli boyutları belirlemektedir. Hane bireylerinin sosyal güvence harcamaları sorunları göstergesi için bir ayrıntının gözardı edilmemesi gerekir: Bu gösterge ‗isteğe bağlı emeklilik primi‘nden oluĢmaktadır. Bu nedenle en yüksek dezavantajlı nüfus oranının TR1 Ġstanbul bölgesinde çıkması ĢaĢırtıcı değildir. 5. TartıĢma Yoksulluğun çok boyutlu analizi, klasik bir ölçüt olan TÜĠK‘in yoksulluk ölçütü ile karĢılaĢtırıldığında, ayrıĢtırılmıĢ analizin yoksulların belirlenmesinde gelir ve harcama ile sınırlı göstergelerle yapıldığından daha açıklayıcı sonuçlar elde edilebileceğini göstermektedir. Bu ayrıĢtırma, yoksulluğun açıklanabilmesi için kavramın içerdiği, ancak gelire dayalı yoksulluk hesaplamalarına yansımayan farklı boyutların dikkate alınmasının önemini göstermektedir. Bu noktada, sağlık düzeyi ve sağlık hizmetlerine eriĢim boyutları ile ilgili olarak anketin içeriğinden kaynaklanan sorunları belirtmek gerekmektedir. Anketin sağlık soruları bölümlerinde ailenin sağlık harcamaları, ne sıklıkla doktora gittiği, düzenli kontrollerini yaptırıp yaptırmadığı gibi pek çok soru bulunmamaktadır. Sağlık soruları, anketi cevaplayanı daha çok subjektif cevaplara yönelten sorulardan oluĢmaktadır. Yanıtlar, bireylerin sağlıklı olup olmadıklarına iliĢkin kendi görüĢlerinden oluĢmaktadır. Analizde kullanılan veri setinde kronik bir hastalığınız var mı, akut bir hastalığınız var mı ve sağlık durumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz sorularına verilen yanıtlardan yola çıkılarak sağlık düzeyi belirlenirken, sağlık hizmetlerine eriĢimin ölçülmesi, ihtiyaçları olduğunda doktora veya diĢçiye gidip gidemedikleri sorusuna verilen yanıtlara dayandırılmıĢtır. Daha önce yukarıdaki bölümlerde de değinildiği gibi analizde kullanılacak göstergelerin yoksulluk açısından belirleyici olacak biçimde belirlenmesi sonuçları önemli ölçüde etkilemektedir. ÇalıĢmanın bulguları yoksulluğun farklı bölgelerde farklı düzeylerde yaĢanabildiğini düĢündürmektedir. Bu bulgular yoksul olma durumunun belirlenmesinde ve yoksulluğun açıklanmasında tek baĢına gelir ve büyüklüğün yeterli bir gösterge olmadığını doğrular niteliktedir. ÇalıĢmada mekansal ve boyutsal ayrıĢtırma gerçekleĢtirilmiĢ, farklı bölgeler arasında yoksulluğun farklı boyutlarına ait farklı problemlerin öne çıktığı, istihdamın ve iĢ koĢullarının, hane yapısının, konut büyüklüğünün yoksulluğu önemli ölçüde etkilediği görülmüĢtür. KuĢkusuz bu çalıĢmada kullanılan yöntem, bu yaklaĢımla tasarlanıp uygulanabilecek araĢtırma ve analizler için sadece bir alternatiftir. Yoksulluğun çok boyutlu ölçümlerini amaçlayan baĢka çalıĢmaların yoksullukla ilgili açıklamalara çeĢitlilik ve derinlik kazandıracağı açıktır. Yoksulluğun çok boyutlu bir yaklaĢımla ve boyutları ayrıĢtırılarak ölçülmesi ve yorumlanması yoksulluk sorununun ve yoksulluğun farklı alt gruplarının daha derinlemesine incelenmesini amaçlayan araĢtırmaların tasarlanmasına ve yürütülmesine ıĢık tutacağı gibi, yoksulluğun azaltılmasına iliĢkin çalıĢmaların planlanması ve sosyal politikaların üretilmesine de katkı sağlayacaktır. Bu çalıĢmada kullanılan veri setinin Düzey I ölçeğinde olması, aynı bölgede yer alan farklı iller ve yerleĢmelere göre ayrıĢtırılmıĢ bir çalıĢmaya izin vermemiĢtir. Ancak bulgular, daha alt düzeyde derlenecek verilerden elde edilecek sonuçların daha net açıklamalar getirebileceğine iĢaret etmektedir. 35 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar Akder, A. H.; Güvenç, M. (2000) Yoksulluk Bölgesel Gelişme ve Kırsal Yoksulluk Kent Yoksulluğu Devlet Reformu, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı Ankara Ticaret Odası (2008) Açlık ve Yoksulluk Araştırması. Balay, B. (2002) Bir Başka Yoksulluk Kadın Yoksulluğu Üzerine. Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama. 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 26. Kolokyumu, Ankara. Buğra, A.; Keyder, Ç. (2003) Yeni Yoksulluk ve Türkiye‘nin Değişen Refah Rejimi, UNDP, Ankara. Dağdemir, Ö. (1992) Türkiye Ekonomisinde Yapısal DeğiĢim ve Gelir Dağılımı. 1992. Dağdemir, Ö. (2002) Türkiye Ekonomisinde Yoksulluk Sorunu ve Yoksulluğun Analizi: 1987 – 1994, Hak-ĠĢ Konfederasyonu, Ankara. Dansuk, E. (1987) Türkiye‘de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo-ekonomik Yapılarla İlişkisi. Dumanlı, R. (1995) Yoksulluk Kavramı, Ölçülmesi ve Gelir Dağılımı İlişkileri Yeni Türkiye "Gelir Dağılımı Özel Sayısı". Dumanlı, R. (1996) Yoksulluk ve Türkiye‘deki boyutları, DPT. Dumanlı, R.; Bulutay, T. (2000) Türkiye‘de Yoksulluk ve Azörgütlü Kesim. Enformal Kesim, TÜĠK. ECLAC (1997) Panorama Social de América Latina 1997. Erdoğan, G. (1996) Türkiye‘de Bölge Ayrımında Yoksulluk Sınırı Üzerine, TÜĠK. Erdoğan, G. (1998) Türkiye‘de Yoksulluk: Boyutu ve Profili, TÜĠK. Erdoğan, G. (2002) Türkiye'de ve Dünyada Yoksulluk Ölçümleri Üzerine Değerlendirmeler, Hak-ĠĢ Konfederasyonu, Ankara. Kamu-Sen, (2009) Yoksulluk Çalışmaları Üzerine Mukayese. Pınarcıoğlu, M.; IĢık, O. (2001) Nöbetleşe Yoksulluk, Sultanbeyli Örneği, Ġstanbul, ĠletiĢim. Önder, H.; ġenses, F. (2006) Türkiye'de Yoksulluk ve Yoksulluk Düşüncesi. İktisat, Siyaset, Devlet Üzerine Yazılar . TÜĠK, (2007) Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması. 36 Çokuluslu ġirketlerin Kentsel Mekan Kurgusu Üzerine Etkileri: Ankara Örneğii N. Aydan Sat1 Öz: Bildirinin amacı doğrudan yabancı yatırımların (DYY) kent içi yer seçim dinamiklerini belirleyerek küresel güçlerle yerel dinamiklerin birlikteliğinin kentleri nasıl şekillendirdiğini Ankara örneğinde irdelemektir. DYY‘a ait veriler Dış Ticaret Müsteşarlığı‘ndan ve kentsel dinamikleri açıklayan veriler ise Ankara Büyükşehir Belediyesi, TUİK ve DPT‘den elde edilerek regresyon analizi gerçekleştirilmiştir. Analiz sonuçları, Ankara‘da DYY‘ların kent içi yerseçim süreçlerinin yurtdışı örnekleri ile aynı bulguları vermediğini göstermektedir. Küresel güçlerin başında yer alan DYY‘ların yerseçimi sürecinde kentin mekansal dinamiklerini etkileme eğiliminde olmadıkları ve kentsel mekanın şekillenmesinde ―görünen‖ bir değişime sebebiyet vermedikleri çalışmanın temel bulgularıdır. Anahtar Kelimeler: Doğrudan yabancı yatırım, çokuluslu şirket, kent içi yerseçim, Ankara. Abstract: The aim of this study is to explore determinants of intra-urban location of foreign direct investment and to analyze the effects of global forces and local dynamics cooperation on urban structure in Ankara case. Regression analysis is realized for this aim and data related with foreign direct investment is obtained from Undersecretariat of Foreign Trade and related with urban dynamics are obtained from Greater Municipality of Ankara, Turkstat and SPO. According to the results of the case study, intra-urban locational preferences process of multinational corporations is different from other developed countries‘ cities in Ankara case. Foreign direct investors as the powerful global forces have not affected urban dynamics yet in locational preferences process and they have not ―visible‖ forces on urban structure. Keywords: Foreign direct investment, multinational corporation, intra urban locational preferences, Ankara. 1 Gazi Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara : [email protected] 37 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ ―Çokuluslu Ģirketler (ÇUġ)‖, ―doğrudan yabancı yatırımlar‖(DYY) yapan ve üretim faaliyetlerinin ya da sürecinin, bir kısmını ya da tümünü farklı ülkelerde gerçekleĢtiren Ģirketler olarak tanımlanabilir. DYY‘ın ortaklık yapılan yerel firmanın büyümesi, sermaye, teknoloji ve yönetim kaynaklarının ülkeler arasında transferine imkân verdiği konusunda araĢtırmalar bulunmaktadır. 1960larda artan sayıları ve özellikleri sebebiyle ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik yaĢantılarında etken olmaya baĢlayan ÇUġ‘lara, bu dönemde literatürde sıkça rastlanılmaktadır. Bu yılları takiben literatürdeki önemini yitiren ÇUġ‘lar son 30 yılda, özellikle de küreselleĢme tartıĢmalarına paralel olarak dünya ekonomisinde önemli roller üstlenerek tekrar gündeme gelmiĢ ve literatürde farklı açılımlara imkân sunmuĢlardır. Genel olarak sanayi yer seçim davranıĢlarını inceleyen kuramlardan farklı olarak DYY‘lerin yer seçimi yerel bağlamda hassasiyet taĢırlar. DYYı farklı kılan en önemli özelliği dıĢsal bir kaynak olmasıdır. Dolayısıyla, yer seçimi sırasında, üretime girdi sağlayacak materyallerin ücretlerinin minimize edilmesinin yanında, yerel hükümet yetkilerinin de etkileri önemli hale gelmekte, DYY için küresel rekabet süresince kentsel yönetiĢim ―giriĢimcil‖ bir nitelik kazanmaktadır (Harvey, 1989). Ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleĢtirilen çalıĢmalar, DYY‘ların kendine özgü kuramlarla irdelenmesi gereğini ortaya koymaktadır (Leung, 1993, 1996; Eng and Lin,1996). Sanayi yerseçim tercihlerinin geleneksel bakıĢ açısından farklı olarak DYY yerseçimi, sadece altyapı avantajları, ucuz iĢgücü ve arsa fiyatları vb. nedenlerle açıklanamamaktadır. Örneğin, Leung (1993) Çin‘de gerçekleĢtirdiği çalıĢmasında DYY‘ın mekanda dengesiz dağılımını mevcut akrabalık iliĢkilerinin yoğun Ģekilde kullanımına bağlamakta, Eng ve Lin (1996) ise bu argümanı destekleyerek ve hem mevcut hem de yeni oluĢturulan sosyal ağların önemini iĢaret etmektedirler. Hill ve Munday (1995) Ġngiltere ve Fransa‘daki DYY lokasyonu üzerine gerçekleĢtirdikleri çalıĢmalarında finans asistanlığı, imalat ücretleri ve bölgesel refah göstergesinin önemli etkenler olarak tespit etmektedirler. Tüm bu çalıĢmalar DYY‘ın farklı doğasına daha derinden bakma gereğini ortaya koymaktadır. Ancak gerçekleĢtirilen çalıĢmaların büyük çoğunluğu, DYY‘ın yerseçim tercihlerini etkileyen faktörleri bölgesel ölçekte incelemektedir. Burada önemli olan yukarıda açıklanan saptamaların bu çalıĢmanın da temelini oluĢturan DYY‘ın kentiçi yerseçiminde de geçerli olup olmayacağıdır. Yatırımcılar bir bölgeye/ülkeye yatırım kararı aldıktan sonra pazarlık faktörlerinden ziyade, yerel avantajlara daha çok dikkat etmektedirler. Bu bağlamda, DYY‘ın kent içindeki yerseçim tercihlerini düzenlemeleri ulusal ya da bölgesel düzeydeki pazar ekonomilerinden yerel kentsel geliĢimi etkilemedikleri sürece bağımsızdırlar (Wu, 2000). Firma yerseçiminde önemli bir nokta, Ģüphesiz ki yerseçim tercihinin ―rasyonelitesi‖dir. Firmalar kendi karlarını değerlendirerek en uygun alanı seçmektedirler. Yerel firmalar planlı ekonominin yönlendirmeleri ile yerseçimlerini gerçekleĢtirmek durumunda kalırlarken, yabancı firmalar ekonomik karar vermenin desantralizasyonu sebebiyle, yerseçim tercihlerinde; kent içi rekabette, hükümetin yerel temsilcileriyle pazarlıkta ve kamu yararının devredilmesi konularında büyük bir güç ve de özgürlük kazanmaktadırlar. Kentler arası yerseçim kararları yöreye ait kiĢisel bilgi birikimi ve sosyal bağlantılarla açıklanabilirken, kentiçi yer seçimi daha çok yere özgü faktörlerle açıklanabilmektedir. Yatırım yapılacak kent belirlendikten sonra, yabancı yatırımcılar alan seçimini, yerseçim değerlendirmeleriyle gerçekleĢtirmektedirler. Her ne kadar hükümet düzenlemelerinin bu aĢamada etkileri olsa da, bu etkiler özel durumlara göre Ģekillenen bir nitelik yerine ―evrensel‖ bir nitelik taĢımaktadır (Wu, 1999). Kent içi yerseçimi, seçilen alanın ekonomik açıdan uygunluğuyla açıklanabilecek bazı düzenlemeleri gerektirmektedir. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde ve geçiĢ ekonomilerinde DYY‘ların konumuhükümet düzenlemeleri ile belirsiz bir pazarlık sürecine tabidir. Aksi halde, bir kentin tercih edilmesi ve gerekli sosyal bağlantıların kurulmasının ardından, yabancı yatırımcı kentiçi yer seçebileceği alanları mücadele 38 N. Aydan Sat etmek zorunda kalacağı pazarlık taktiklerine bakmaksızın belirlemektedir (Wu, 2005). Bu noktadan hareketle, bu çalıĢmada açıklanabilir yerseçimi tercihleri üzerinde durulmaktadır. DYY giriĢi kentsel yayılım ve geliĢmeyi etkileyen önemli bir kentsel büyüme aracı olarak nitelendirilmektedir. Ancak, günümüzde halen, DYYnin hangi faktörlerin etkisiyle kentiçi mekanda dağıldığı ve hangi faktörlerin etkisiyle kentsel yapının içinde kullanıldığı net bir Ģekilde ortaya konulamamaktadır. Benzer Ģekilde Türkiye‘deki DYYnin mekansal dağılımı üzerine yapılan çalıĢmaların da büyük çoğunluğu ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleĢtirildiğinde kent içi dağılımını konu alan çalıĢmalar oldukça sınırlıdır (sadece Berköz‘ün vd. çalıĢmaları bu alanda yoğunlaĢmaktadır). Bu eksikliğin temel nedenlerinden biri olarak küçük alanlara iliĢkin veri elde etme ve bu veriyi farklı ölçeklerde analiz etme konusunda karĢılaĢılan problemler gösterilmektedir. 2. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Kentler DYY uluslararası ticaretin de geniĢlemeye baĢladığı 1960larda büyüme göstermiĢlerdir. Uluslararası sermaye hareketleri ekonomik küreselleĢmenin temel aracı haline gelmiĢ ve dünyadaki farklı ekonomileri birbirine bağlamıĢtır. Burada anlaĢılması gereken en önemli nokta çeper ülkelerdeki büyümenin geliĢmiĢ ülkelerden gelecek yatırım ve ticarete bağlı hale gelmesidir (Kentor, 1981; Fuchs ve Pernia, 1989; Lin, 1994; Wu, 2005). Dolayısıyla, bağımlılık /sömürge teorisi yenilikçilik ve iĢgücünün uluslararası yeniden bölünümü ile yeniden tanımlanır hale gelmiĢtir. Finansal fonksiyonlar, ÇUġlerin merkez ofisleri, Ar-Ge ve diğer üst düzey hizmetler, geliĢmiĢ dünyanın sayılı etkili noktalarında toplanırken, görece daha az kalifiye üretim faaliyetleri çoğunlukla az geliĢmiĢ ülkelere transfer edilmiĢtir (Cohen, 1981; Frobel vd., 1980). Kentsel çalıĢmalarda artık, iĢgücünün uluslararası yeniden bölünümüyle kentlere yüklenen yeni roller tanımlanırken, kentlerde yaĢanan yapısal değiĢimler incelenmektedir. Bunun en belirgin özelliği ise dünya kenti/küresel kent nosyonun hayatımıza dahil edilmesidir (Friedmann, 1986; Sassen, 1991, 2000; King, 1990; Abu-Lughod, 1995; Beaverstock vd., 1999; Taylor vd., 2002). Ekonomik küreselleĢme sosyal, ekonomik, kültürel boyutları olan, özellikle de DYY akımları ile bilgi ve ulaĢtırma teknolojilerinin Ģekillendirdiği bir kentsel geliĢme sürecidir. Sermayenin bazı kentlerde yaratılıp diğerlerinde tüketilmesi küresel kent ağını Ģekillendirmektedir. Farklı tiplerdeki sermaye akımları kentlerin içsel yeniden yapılanmasında önemli rol oynarken, kentin ekonomik fonksiyonun ve mekansal özelliklerinin açıklanmasında, kentin geniĢleyen küresel ekonominin sermaye akımları ile iliĢkisine baĢvurmak gerekmektedir. Dolayısıyla, DYY‘ların kentiçi dinamikleri –hangi tür DYY‘ların nerelerde yerseçtiği- açıklayan çalıĢmalar, ekonomik küreselleĢme sonucunda kentlerin sosyal ve mekansal yapılarında meydana gelen dönüĢümleri anlamada büyük önem taĢımaktadır. Hymer (1960) doktora tezinde DYYnin sadece uluslararası finansal alıĢveriĢ süreci olmadığını; DYYnin iyelik avantajları ile büyüdüğünü belirtmektedir. Dunning (1981, 1993), DYYnin algılanmasında ―eklektik paradigma‖yı geliĢtirerek büyük bir katkı koymuĢtur. Bu paradigmada, bir firmanın eğer iyelik, lokasyonel ve içselleĢtirme avantajı varsa ulus aĢırı yatırım yapacağı vurgulanmaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerin küresel ekonomiye entegrasyonları büyük kentleri aracılığıyla mümkündür. Örneğin, Asya ülkelerine gerçekleĢen DYYlerin büyük çoğunluğu iletiĢim ve ulaĢtırma hizmetlerinin geliĢtiği, büyük iĢgücü ve tüketim pazarlarının bulunduğu ve yerel avantajlara sahip büyük kentlerde yoğunlaĢmaktadır (Fuchs and Pernia, 1989dan alıntılayan Wu, 2005). Türkiye özelinde durum irdelendiğinde DYYlerin metropoliten kentler, kıyı kentleri ve doğal kaynaklar açısından zengin olan kentlerde yığıldığı söylenebilir (Sat, 2005). Yerseçime özgü avantajlar ülkeden ülkeye farklılaĢmaktadır. Bu konuda sınırlı sayıda çalıĢma bulunmakla birlikte (Glickman ve Woodward, 1988; Coughlin vd., 1991?; Braunerhjelm ve Sevenson, 1996), Syamwil ve Tanimura‘nın 2000 yılında Japonya çıkıĢlı DYYlerin Endonezya‘da il düzeyinde dağılımlarını inceleyen çalıĢmaları önemlidir (Wu ve Radbone, 2005). GeliĢmekte olan ülkelerde teĢvik bölgelerine yatırım sebepleri pazara eriĢim, iyi yerel altyapı, düĢük ücretler ve vergi oranları ve DYY teĢvikleri olarak sıralanabilir. GeliĢmiĢ 39 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ülkelerde (ABD gibi) DYYlerin eyaletler arası yerseçimi çoğunlukla eyaletin kiĢi baĢına düĢen gelir, mevcut ekonomik yığılmalar, pazar büyüklüğü, iĢgücü pazarının durumu (ücretler, sendikalaĢma oranları ve iĢsizlik oranları vb) altyapı, vergiler ve yerel promosyanlar gibi özelliklerine bağlıdır. Hükümetler arası gücün paylaĢımı da burada vurgulanması gereken diğer bir konudur. Kentlerde ―benzer ekonomik, kültürel ve politik aktivitelerin tüm dünyada tecrübe edilmesiyle‖ sonuçlanan dıĢsal ekonomik güçlerin baskılarıyla dönüĢüm yaĢanmaktadır (Short ve YeongHyun, 1999). Küresel kent yaklaĢımı makro düzeyde kentleri Ģekillendiren güçler hakkında öngörülerde bulunurken, özellikle küresel ve ulusal düzeylerde heterojen ya da yerelde iĢgücünün mekansal organizasyonunu göz ardı ettiği için eleĢtirilere uğramaktadır (White, 1997a,b). Cox‘a (1997) göre, sermaye iddia edildiği gibi hareketli değildir. Yabancı firmalar farklı sebeplerden dolayı belirli mekanlarda yerleĢmek durumundadır ve kent plancıları bu yatırımların düzenlenmesinde büyük bir role sahiptirler. Bu yaklaĢım bazı faaliyetlere fazla vurgu yapmaktadır –MĠA temelli finans gibi- ki bu durum sermayenin diğer faaliyet alanları için ya da kentin diğer parçaları bir genellemeye gidilmesi gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. 3. DYY‟ların kentiçi yerseçimini etkileyen faktörler DYYnin bir bölgede konsantrasyonu, bölgenin sahip olduğu yerel avantajlar ile doğrudan iliĢkilidir. Bu yerel avantajlar DYY‘nın çeĢitlenmesine ve absorbasyon düzeyine göre değiĢmektedir. Ülkesel ve bölgesel düzeyde DYYları çekme nedenleri her zaman kentiçi özelliklerin DYY‘ları çekme nedenleri ile örtüĢmeyebilir. DDY‘ların kent içi yerseçim tercihlerinin açıklanmasında farklı değiĢkenlerin de etkili olacağı bir gerçektir. DYYların kentiçi yerseçim tercihleri üzerine sınırlı sayıda çalıĢma bulunmaktadır. Bu çalıĢmalarda kullanılan değiĢkenlerden bazıları aĢağıda sıralanmaktadır; Arsa piyasası: Kapitalist kentlerde kentsel aktivitelerin dağılımında arsa ve arazi pazarı önemli bir araçtır (Wu, 2001; Han, 2000). Dolayısıyla yabancı yatırımcıların da nereye yatırım yapacağı kararında etkilidir. Ankara‘da arsa pazarında yabancı yatırımcıların etkisi konusunda önceden yapılan açıklayıcı bir çalıĢmaya rastlanılmamaktadır. Bu çalıĢmada ise kentiçi arsa pazarı ilçe düzeyinde hesaplanan ortalama arsa fiyatları ile açıklanmaktadır. Altyapı varlığı: Özellikle geliĢmekte olan ülkelerdeki ulaĢtırma altyapısı yabancı yatırımcıların ulusal düzeyde lokasyon tercihlerinde önemli bir belirleyici konumundadır. Kentin merkezi ile çeperi arasında ulaĢtırma altyapı farklılıklarının da yatırım kararının etkilediği yönünde çalıĢmalar bulunmaktadır. Deniz ve hava ulaĢım bağlantılarının varlığı küresel ekonomiye dıĢsal bağlantıları sağlaması anlamında belirleyicidir. ĠĢgücü varlığı: Pek çok araĢtırmada geliĢmekte olan ülkelere gerçekleĢen DYY‘ı tetikleyen en önemli faktörlerin baĢında iĢgücü ücretleri ve iĢgücü varlığı olduğu belirtilmektedir. DYY‘ın faaliyet konularına göre ihtiyaç duyduğu kalifiye iĢgücü varlığı, ya da kalifiye olmayan ucuz iĢgücü varlığı yerseçiminde önemli bir etken olarak kabul edilmektedir. Yığılma özellikleri: Benzer ekonomik aktiviteler benzer kentsel alanları tercih etmektedir. Bir bölgedeki endüstrinin konsantrasyonu aynı endüstri kolunda çalıĢan DYYnin yatırım kararında etkili olabilir. Hizmet sektöründe çalıĢan bir DYYnin ise perakende outletlerinin ve hizmet ofisleri gibi Ģirket altyapısının geliĢtiği kentsel alanlarda yığılması beklenmektedir. Mevcut literatürde belirlenen yukarıdaki değiĢkenlere ilave olarak, bu çalıĢmada bazı yerel özelikler de analize sokularak, DYY ile yerel özelliklerin iliĢkisi farklı boyutlarda sorgulanmaktadır. Böylece bir geliĢmekte olan ülke örneği olarak Türkiye‘de kentsel dinamiklerinin DYY ile iliĢkisi irdelenmektedir. 40 N. Aydan Sat 4. Ankara ve DYY‟ların mekansal dağılımı ÇalıĢmada Ankara kent merkezi örnek alan olarak seçilmiĢtir. Türkiye‘nin en fazla yatırım alan illerinde biri olması, baĢkent olması ve benzeri bir çalıĢmanın henüz Ġstanbul dıĢında herhangi bir ilde gerçekleĢtirilmemiĢ olması Ankara‘nın seçiminde etkili olmuĢtur. Tablo 1. Firmaların kuruluĢ yıllarına göre dağılımı (Kaynak: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2011) Yıllar Adet % 1950-1960 25 0.1 1961-1970 32 0.1 1971-1980 18 0.1 1981-1990 1249 4.9 1991-2000 2900 11.5 2001-2010 21089 83.3 Toplam 25313 100.0 Türkiye‘ye gelen ÇUġ‘lerin sayıları onar yıllık periyotlar açısından incelendiğinde, 1980li yıllara kadar ülkeye ÇUġ giriĢinin oldukça sınırlı bir miktarda olduğu söylenebilir. Tablo 1‘den de izlenebileceği gibi, 1980li yıllarda benimsenen liberal politikalar ve paralelinde izlenen yabancı yatırım çekmeye yönelik politikalar ülkeye ÇUġ giriĢini artırmıĢtır. Sonraki yıllarda DYYyi destekleyici politikaların artmasının da etkisiyle ülkedeki DYYların %90dan fazlasının 1990 yılından sonra gerçekleĢtiği görülmektedir (Tablo 1). Ülkeye giriĢ yapan DYY‘ların yerseçim tercihleri il düzeyinde incelendiğinde en fazla yatırımın hem firma sayısı hem de sermaye açısından %55,3lük bir oranla Ġstanbul‘a gerçekleĢtiği görülmektedir. Ankara, Antalya‘dan sonra en fazla yatırım alan üçüncü ildir (ġekil 1). ġekil 1: Türkiye‘ye giriĢ yapan DYY‘ların iller açısından dağılımı – 2010 (%) (Kaynak: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2011) Ankara‘ya giriĢ yapan DYY‘lerin ilçeler arasındaki dağılımı incelendiğinde en fazla yatırım alan ilçenin Çankaya olduğu görülmektedir (%78,2). Çankaya‘yı takiben Yenimahalle (%9,5) ve Altındağ (%2,9) ilçeleri gelmektedir (ġekil 2). Çankaya ilçesinin diğer ilçelerden yüksek oranla DYY çekme nedenleri arasında kentin MĠA‘sının burada yer alması, Çankaya KöĢkü‘nün yarattığı cazibe, diğer prestijli iĢ alanlarının ve pek çok ÇUġ‘in bu ilçe sınırları içerisinde yer 41 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu seçmesi, Ankara‘daki tüm çok yıldızlı otellerinin bu ilçede yer alması, ilçe gelir ve eğitim düzeyinin diğer ilçelere kıyasla yüksek olması sayılabilir. Daha önce açıklandığı üzere, benzer ekonomik aktiviteler benzer kentsel alanları tercih etmektedir. Bir bölgedeki endüstrinin konsantrasyonu aynı endüstri kolunda çalıĢan DYY‘ın yatırım kararında etkili olabilir. Dolayısıyla önceden alana gelmiĢ olan ÇUġ‘lar ve/veya yatırım yapılacak sektörde faaliyet gösteren yerli firmaların ya da tamamlayacı faaliyetlerin burada bulunması DYY çeken bir faktör olarak değerlendirilebilir. Literatürde sıkça bahsedilen kentin önemli kentsel dönüĢüm alanlarının (Dikmen Vadisi vb) ve kentsel açık yeĢil alanlarının (Botanik Parkı, Seğmenler Parkı) da burada yer alması diğer faktörler olarak sayılabilir. Yenimahalle ilçesinin DYYler tarafından tercih edilme sebepleri arasında ise kentin son onlu yıllarda geliĢen prestijli konut alanlarının burada yer alması sayılabilir (Ümitköy, Çayyolu vb). Ayrıca yeni açılan AVM‘ler, kimi kamu hizmet binalarının EskiĢehir Yolu üzerinde kendilerine yer seçmesi ve kimi yerli ve yabancı firmaların burada bulunması diğer nedenler arasında sayılabilir. ġekil 2: Ankara‘ya giriĢ yapan DYY‘ların ilçeler açısından dağılımı – 2010 (%) (Kaynak: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2011) Altındağ ve Keçiören ilçeleri Ankara‘nın tek uluslararası ulaĢım noktası olan Esenboğa Havalimanına en yakın ilçeler olmasına rağmen Çankaya ve Yenimahalle ilçelerinin gerisinde yer almaktadırlar. Literatürde vurgulananın aksine Ankara‘da ulaĢım altyapısı varlığı DYY‘ın yerseçiminde önemli bir faktör olarak görülmemektedir. Ankara‘daki DYY‘lerin sektörel dağılımı incelendiğinde kent bütünü için en fazla yatırımların Toptan ve Perakende Ticaret, Motorlu TaĢıt (%27,3), GayriMenkul, Kiralama ve ĠĢ Faaliyetleri (%15,6), Ġmalat Sanayii (%14,2) ve ĠnĢaat (%12,0) sektörlerine gerçekleĢtiği görülmektedir (Tablo 2). Ġlçeler bazında bakıldığında ise, Sincan dıĢındaki tüm ilçelerin Toptan ve Perakende Ticaret, Motorlu TaĢıt faaliyet dalında en fazla yatırım aldıkları görülmektedir. Sincan diğer ilçeler arasında da en fazla Ġmalat sanayii dalında yatırım alan ilçedir. Sincan‘da bulunan sanayi alanlarının bu yatırımı çekmekte etkisinin olduğu söylenebilir. Ankara kent merkezi için yapılan bu genel değerlendirmenin ardından aĢağıdaki hipotezler geliĢtirilebilir. H1: Kişi başına düşen GSMH arttıkça, DYY miktarı artmaktadır. H2:DYY, kalifiye elemanın bulunduğu alanlarda yerseçme eğilimindedir. 42 N. Aydan Sat H3: Yeni gelişme alanları ve bunları takip eden AVM alanları arttıkça, DYY sayısı artmaktadır. H4: DYY miktarı ilçede bulunan yerli ve yabancı firmaların yarattığı yığılma etkisi ile doğru orantılıdır. H5: Ulaşım olanakları arttıkça (havalmanı ve kentiçi) DYY miktarı artacaktır. H6: DYY, uluslarası standartlara sahip çok yıldızlı otellerin bulunduğu alanlarda yerseçme eğilimindedir. H7: DYY yaşam kalitesi yüksek, gerekli sosyo-kültürel donatılara sahip alanlarda yerseçime eğilimindedir. Tablo 2. Ġlçelere göre DYY‘nin sektörel dağılımı – 2010 (%) (Kaynak: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2011) Çankaya Altındağ Etimesgut GölbaĢı Keçiören Mamak Sincan Y.mah Ġmalat Sanayii 10,7 22,0 23,8 25,0 4,2 14,3 45,5 23,5 ĠnĢaat 12,7 12,0 4,8 ,0 20,8 28,6 9,1 9,9 Balıkçılık 0,1 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 Diğer Toplumsal, Sosyal ve KiĢisel Hizmet Faaliyet 3,0 0,0 0,0 0,0 0,0 14,3 0,0 4,3 Eğitim Hizmetleri 1,3 2,0 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 0,6 Elektrik, Gaz ve Su 7,0 6,0 4,8 0,0 0,0 0,0 0,0 6,2 GayriMenkul, Kiralama ve ĠĢ Faaliyetleri 16,6 8,0 9,5 18,8 8,3 14,3 4,5 16,7 Kamu Yönetimi ve Savunma, Zorunlu Sosyal Güvenlik 0,8 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 9,1 1,9 Madencilik ve TaĢ Ocakçılığı 7,6 2,0 4,8 6,2 0,0 0,0 0,0 0,6 Mali Aracı KuruluĢların Faaliyetleri 0,5 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 0,0 Oteller ve Lokantalar 4,8 4,0 0,0 0,0 16,7 0,0 0,0 0,6 Sağlık ĠĢleri ve Sosyal Hizmetler 2,4 2,0 4,8 0,0 0,0 14,3 0,0 1,2 Tarım, Avcılık ve Ormancılık 1,4 0,0 0,0 6,2 0,0 0,0 0,0 1,9 Toptan ve Perakende Ticaret, Motorlu 26,3 TaĢıt 38,0 38,1 31,2 45,8 14,3 31,8 32,1 UlaĢtırma, HaberleĢme ve 4,7 Depolama Hizmetleri 4,0 9,5 12,5 4,2 0,0 0,0 0,6 Toplam 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 Bir sonraki bölümde, tespit edilen bu hipotezlerin test edilmesi ve DYY‘nin yerseçimini etkileyecek diğer mekansal faktörlerin belirlenmesi için regresyon analizine geçilmektedir. 43 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 4.1. Veri ve Yöntem ÇalıĢmada, Ankara kent merkezinde yerseçen ÇUġlarla kentsel dinamikler arasındaki iliĢki sorgulanmaktadır. ÇUġ‘ların yerseçim tercihlerinde belirleyici olabilecek kentsel dinamiklerin sorgusu için lineer regresyon analizinden faydalanılmıĢ ve ÇUġlara ait değiĢkenler bağımlı, kentsel mekana iliĢkin dinamikler ise bağımsız değiĢken olarak belirlenmiĢtir (Tablo 3). Bu kapsamda çalıĢmada; ÇUġ‘lara ait değiĢkenler olarak firma sayısı ve sermaye miktarları olmak üzere, yatırım yapılan sektör, DYY yığılma miktarlarıii, firma kuruluĢ yılı ve firmanın ülkesi belirlenmiĢtir. ÇUġ‘lara ait bu veriler DıĢ Ticaret MüĢteĢarlığı‘ndan elde edimiĢtir. Kentsel mekana iliĢkin dinamikler Ankara kent merkezinde yer alan ilçeler bazında toplanmıĢ ve analize katılmıĢtır. Her bir ilçenin nüfus büyüklükleri, km2‘ye düĢen kiĢi sayısı, kiĢi baĢına düĢen GSMH miktarı, arsa fiyatları, konut ve sanayi kullanımı dıĢındaki bina miktarları (sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan bina oranları), çok yıldızlı otellerdeki toplam yatak sayıları, ilçede bulunan açık yeĢil alan miktarı, yüksek öğretim mezun oranı, istihdam oranları, ilçede yer alan Teknoloji GeliĢtirme Bölgesi (TGB) sayıları, yerel firmaların sektörlerine göre yığılma oranları ve yabancı banka oranları çalıĢmada kullanılan bağımsız değiĢkenlerdendir (Tablo 3). Tablo 3. Regresyon analizinde kullanılan bağımlı ve bağımsız değiĢkenler DeğiĢkenler Açıklama Bağımlı değiĢkenler FIRM Her bir ilçede bulunan ÇUġ sayısı Ġlçedeki doğrudan yabancı yatırım sermaye CAPT toplamı KURY ÇuĢların ilçeye giriĢ yılları ULKE ÇuĢların ülkeleri SEKT ÇuĢların yatırım yaptıkları sektör ÇuĢların belirlenen sektörlerde belirlenen YIGLM ilçelerdeki yığılma miktarlarii Bağımsız değiĢkenler NUFUS Ġlçelerin nüfus büyüklüğü Veri kaynağı, yılı DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010 DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010 DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, ÇeĢitli yıllar DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010 DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010 DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010 YOG Ġlçelerde km ye düĢen kiĢi sayısı GSMH GSMH/K ARFI Ilçenin GSMH dan aldığı pay KiĢi baĢına düĢen GSMH miktarı Ġlçelerin arsa fiyatları ortalaması Konut ve sanayi kullanımı dıĢındaki bina miktarları (sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan bina miktarı) 4 ve 5 yıldızlı otellerde bulunan yatak sayıları toplamı Her ilçede bulunan açık yeĢil alan miktarı Yüksek öğretim mezun oranı Ġstihdam oranları Ġlçede yer alan Teknoloji GeliĢtirme Bölgesi (TGB) sayıları KiĢi baĢına düĢen AVM m2 Yerel firmaların belirlenen sektörlerde (sanayi ve hizmetler) belirlenen ilçelerdeki yığılma miktarlarıii Her ilçede bulunan yabancı banka sayısının yerel banka sayısına oranı MĠA‘ya, Ģehirlerarası ulaĢım bağlantılarına, metroya ve havaalanına eriĢim BINKUL YOTELY YESILAL YOGR ISTIH TGB AVM / K YYSAN YYHIZ YBANK ULAS 44 2 TUĠK, 2007 TUĠK ve ABB verilerinden hesaplanmıĢtır, 2006, 2007 DPT ve TUĠK, 2007 DPT ve TUĠK, 2007 T.C. Maliye Bakanlığı, 2010 ABB ve TUĠK verileri, 2006, 2007 Otellerin internet sayfaları, 2011 ABB, 2006 TUĠK ve ABB, 2006, 2007 TUĠK ve ABB, 2006, 2007 T.C. Sanayi Bakanlığı, 2011 Özüduru, Varol, 2009 TUĠK ve ABB, 2006, 2007 Bankaların Ġnternet sayfaları, 2011 ABB çalıĢmaları -,073 -,120 -,873** ,457 ISTIH (11) 1 ,656 1 -,246 ,192 ,387 ,052 -,669 1 ,498 ,464 ,365 -,060 1 ,253 ,618 ,423 ,128 -,527 * ,119 ,387 ,780 -,129 ,005 -,081 -,196 ,439 ,205 ,721* -,386 ,125 -,544 ,305 ,219 -,219 ,078 ,370 ,061 ,262 -,015 ,015 ,646 -,079 ,535 -,338 -,376 ,437 -,005 ,588 -,127 ,507 -,303 ,154 -,260 ,609 -,340 ,725* ,151 ,660 -,628 ,017 -,435 -,532 ,025 ,352 YBANK (13) AVM / K(14) GSMH/K(15) ULAS (16) (15) -,362 (14) -,165 1 (13) -,216 1 (12) -,353 0,758* -,263 (11) TGB(12) ,803* (10) ,775* ,506 ,455 -,118 ,481 ,333 ,001 ,148 ,511 ,777* -,726* YOGR(10) 1 ,781 ,264 ,144 GSMH(9) ,097 ,654 ,468 * -,218 ,568 YESILAL(8) ,809 * ** -,138 -,365 ,428 -,426 YOTELY(7) ,840 -,155 -,077 ,293 ,628 ,593 -,323 BINKUL(6) ,519 ,000 ,807* ,567 ,394 ,815 ,492 ,012 ARFI(5) 1 1 1 ,680 ,826* ,758* * ,532 ,703 1 1 1 ,501 (9) -,117 (8) -,055 (7) YOG (4) (6) NUFUS(3) (5) 1 (4) -,414 (3) YYHIZ(2) (2) 1 (1) YYSAN(1) 1 (16) N. Aydan Sat ÇalıĢmada SPSS 16.0 paket programı kullanılarak, Tablo 3‘de yer alan ve kentsel mekan dinamiklerini tarif eden bağımsız değiĢkenlerle, DYYnin niteliğini ifade eden tüm bağımlı değiĢkenleri etkileme düzeylerini ortaya koymak amacıyla doğrusal regresyon analizi uygulanmıĢtır. Tablo 4. Korelasyon matrisi (*Korelasyon 0.05 düzeyinde anlamlı (2-tailed). **. Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlı (2-tailed).) 45 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Regresyon analizinde, analize girecek değiĢkenler arasındaki korelasyon incelenmiĢtir (Tablo 4). Korelasyon matrisinden de izlenebileceği gibi iki adet yüksek korelasyona rastlanmıĢtır (Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlı). Regresyon modelinin bu korelasyondan etkilenmemesi için gerekli düzenlemeler yapılarak analize geçilmiĢtir. 4.2. Analiz Sonuçları DYY kent içi yerseçiminde kentsel dinamiklerinin etkisinin sorgulandığı regresyon analizinin sonuçları Tablo 5‘de sunulmaktadır. Tablo 5 genel olarak değerlendirildiğinde; Tablo 5. Regresyon analiz sonuçları özeti Bağımlı değiĢken FIRM CAPT Bağımsız değiĢken NUFUS YOG BINKUL YOTELY YOGR GSMH ISTIH TGB YBANK GSMH / K AVM / K ULAS NUFUS YOG BINKUL YOTELY YOGR GSMH ISTIH TGB YBANK GSMH / K AVM / K ULAS R2 0,408*** 0,804* 0,978* 0,666* 0,385*** 0,287*** 0,366*** 0,735* 0,986* 0,611* 0,333*** 0,280*** - Beta 0,639*** 0,897* 0,989* 0,817* 0,621*** 0,536*** 0,605*** 0,857* 0,993* 0,782* 0,577*** 0,529*** - Regresyon analizi sonuçları p<0,01 düzeyinde anlamlıdır. Regresyon analizi sonuçları p<0,05 düzeyinde anlamlıdır. Regresyon analizi sonuçları p<0,10 düzeyinde anlamlıdır. Regresyon analizi sonuçları p<0,10 düzeyinde anlamlı olmadığı için değerlendirmeye alınmamıĢtır * ** *** - DYY kent içi yerseçimi ile ilçe genelinde yoğunluk miktarlarının anlamlı bir iliĢkisi bulunmamaktadır. - Yurt dıĢı örneklerinde DYY çekme açısından vurgulanan TGB varlığı Ankara örneğinde doğrulanamamıĢtır. Ġlçe bazında gerçekleĢtirilen bu analizde TGB varlığı DYY kent içi yerseçimini anlamlı bir açıklama düzeyine eriĢememiĢtir. Ülkeye giren DYYlerin ar-ge yatırımı konusunda sınırlı olmasının bu sonuçla iliĢkisi olduğu söylenebilir. - Ġlçe refah düzeyini gösteren GSMH ve kiĢi baĢına düĢen GSMH miktarları bu çalıĢmada DYY kent içi yerseçimini istatistikî olarak anlamlı bir düzeyde açıklayamamaktadır - Kapitalist ekonominin ve dolayısıyla da küresel sistemin mekansal izdüĢümlerinden olan, artan AVM sayıları Ankara örneğinde DYY yerseçim tercihlerini açıklamada anlamlı bir sorgulamaya imkan vermemektedir. Bu sonuç Ankara‘nın henüz küresel sistemin kontrolüne girmediğinin bir göstergesi olarak değerlendirme yapma imkanı sunmaktadır. - Literatürde, ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde DYY‘nin yerseçim kararlarını belirleyen en önemli değiĢken olarak saptanan ulaĢım altyapısı bu çalıĢmada iliĢki düzeyi açısından anlamlı sonuçlar vermemiĢtir. Türkiye bütünü için gerçekleĢtirilen ve DYY‘nin bölgesel ölçekte mekansal tercihlerini inceleyen pek çok çalıĢmada ulaĢım olanakları önemli bir 46 N. Aydan Sat etken olarak tespit edilmiĢtir. Bu çalıĢma, kent içi yerseçim tercihlerinde ulaĢım olanaklarından çok daha önemli farklı faktörlerin DYY‘yi etkilediğini göstermektedir. - - Gerek firma sayısı gerekse kente giren DYY sermayesi bağımlı değiĢken olarak alındığında, aynı üç bağımsız değiĢken DYY‘lerin kent içi yerseçimini açıklamada anlamlı sonuçlar vermektedir; 4 ve 5 yıldızlı otellerdeki toplam yatak sayısı, yüksek öğretim mezunlarının oranı ve konut ve sanayi kullanımı dıĢındaki binaların bütünü içindeki oranı (sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan bina miktarı). 4 ve 5 yıldızlı otellerdeki toplam yatak sayısı tüm kentsel mekana ait dinamikler içerisinde DYY‘nin kent içi yerseçim tercihlerini en yüksek anlamlılık derecesiyle açıklayan değiĢken olarak tespit edilmiĢtir. Firma sayısı bağımlı değiĢken olarak alındığında 4 ve 5 yıldızlı otellerdeki yatak sayısının DYY yerseçimini %98,9 oranla etkilediği, yatırım yapılan sermaye miktarı bağımlı değiĢken olarak alındığında ise %99,3 oranla etkilediği görülmektedir. Bu oranlar tüm değiĢkenler içerisinde tespit edilen en yüksek değerlerdir. Yüksek öğretim mezunlarının oranı Ankara‘da ilçeler bazında gerçekleĢtirilen regresyon analizinde DYYnin kent içi yer seçimini etkileyen diğer bir değiĢkendir. Bu sonuç daha önce yapılmıĢ amprik çalıĢmaları desteklemekte ve Ankara‘ya giriĢ yapan ÇUġ‘lerinn kalifiye iĢgücüne ihtiyaç duyduklarının bir göstergesidir. Ġlçelerdeki sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan binaların toplam bina miktarı içindeki oranı DYYnin kent içi yerseçimini etkilemektedir. Özellikle konut ve sanayi alanı dıĢındaki bu kullanımların fazlalığı DYY‘ları bu alanlara çekmekte etkili olmaktadır. Firma sayısı ve sermaye miktarları bağımlı değiĢkenler olarak alındığında bina kullanım türünün DYY‘yi etkileme oranları sırasıyla %89,7 ve %85,7dir. Bu sonuç ÇUġ‘lerin yerseçim kararında fiziksel ve sosyal çevreye önem verdiklerini göstermektedir. Regresyon analizi sonuçlarının p<0,10 düzeyinde anlamlı olduğu koĢullarda ilçeye ait nüfus, GSMH ve istihdam oranlarının DYY yerseçim tercihlerini açıklamada etkili olmaktadır. Bu değiĢkenlerle etkileĢim %54 - %64 arasında değiĢmekte ve düĢük bir iliĢki gözlemlenmektedir. Yurt dıĢı örnekler incelendiğinde özellikle nüfus verileri ile GSMH verilerinin temel belirleyici faktörler olduğu görülmektedir. 5. Sonuç ve Değerlendirme ÇalıĢmada, Ankara kent merkezinde yerseçen ÇUġlarla kentsel dinamikler arasındaki iliĢki sorgulanmaktadır. ÇUġ‘ların yerseçim tercihlerinde belirleyici olabilecek kentsel dinamiklerin sorgusu için lineer regresyon analizinden faydalanılmıĢ ve ÇUġlara ait değiĢkenler bağımlı, kentsel mekana iliĢkin dinamikler ise bağımsız değiĢken olarak belirlenmiĢtir. ÇalıĢmanın bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Bu kapsamda bir çalıĢmada analizin tarihsel perspektiften ele alınması DYY‘nin kentiçi yerseçim süreçlerinin algılanmasını ve kentsel dinamikler üzerindeki etkilerinin sorgulanmasını kolaylaĢtıracaktır. Ayrıca, çalıĢmada gerçekleĢtirilen analizin mahalle ölçeğine indirgenmesi sürecin algılanması açısından doyurucu olacaktır. Ancak geçmiĢ yıllara ait kentsel mekana iliĢkin verilere ulaĢmak (özellikle de mahalle ölçeğinde) konusunda ciddi problemler bulunmaktadır. Bildiri kapsamında gerçekleĢtirilen alan çalıĢmasının sonuçları, Ankara özelinde ilçe detayında yapılan regresyon analizinde kentsel dinamikler olarak nitelendirilebilecek mekansal özelliklerin DYYnin kent içi yerseçim tercihlerini açıklamada sınırlı kaldığını göstermektedir. Özellikle literatürde sıkça vurgulanan ulaĢım olanakları, yığılma özellikleri ve arsa fiyatlarının DYY yerseçim kararında etkisinin istatistikî anlamlılık düzeyinin altında olması ĢaĢırtıcıdır. Bu sonuçlardan hareketle, küresel güçlerin Ankara özelinde kentsel mekanı Ģekillendirecek kadar yere özgü dinamikleri henüz dikkate almadıklarını söylemek bir yanılgı olmaz. Bu sonuç 47 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ankara‘nın küresel düzlemdeki yerinin de algılanması anlamında önemlidir. Küresel güç olarak nitelendirilen DYY‘ların yerseçim süreçleri, Ankara‘nın henüz küresel kentler sisteminde yeri olmadığını ve DYY‘ların kentsel dinamiklerden çok, kente daha önce giriĢ yapan diğer DYY‘ ların etkisiyle yerseçim sonucunu göstermektedir. Bu noktalardan hareketle, daha sonra gerçekleĢtirilecek çalıĢmaların Ģu temel sorulara odaklanması gerekmektedir; DYY‘nin kent içi yerseçim kararını verirken, kentsel mekan iliĢkin değiĢkenlerden mi yoksa kentte bulunan diğer DYYlerin niteliklerinden mi etkilenmektedirler? O halde kentsel mekana iliĢkin düzenlemelerin DYY yerseçiminde hiçbir etkisi yok mudur? DYYlerin yerseçimlerinin belirlenmesi sürecinde, kentsel dinamiklerin göz ardı edilmesi söz konusu kent için bir Ģans mı yoksa Ģanssızlık mıdır? Notlar: i Bu çalıĢma Gazi Üniversitesi tarafından desteklenen 06/2009-45 kodlu araĢtırma projesi kapsamında hazırlanmıĢtır. ii Firma yığılmaları, Head vd. (1995) çalıĢmalarında kullandıkları aĢağıdaki formüle göre hesaplanmıĢtır. Yığılma_ÇUġirt= ÇUġirt miktarı / ÇUġit toplamı Yığılma_yerelfirmairt= yerelfirmairt miktarı / yerelfirmait toplamı i: faaliyet türü, r: seçilen bölge, t: seçilen zaman Kaynaklar Abu-Lughod; Lippman, J. (1995) ―Comparing Chicago, New York, and Los Angeles: Testing Some World Cities Hypotheses‖, In Knox, P. L. and Taylor, P. J. (eds.) World Cities in a World-System, içinde (der. P. L. Knox, P. J. Taylor) Cambridge University Press, Cambridge. ABB, (2006) 1/25000 Başkent Ankara Nazım İmar Planı Plan Açıklama Raporu, Ankara. Beaverstock, J. V.; Taylor, P. J.; Smith, R. G. (1999) ―A roster of world cities‖, Cities 16(6), 445–458. Braunerhjelm, P.; Sevenson, R. (1996) ―Host Country Characteristics and Agglomeration in Foreign Direct Investment‖, Applied Economics, 28(7), 833–840. Cohen, R. (1981) ―The New International Division of Labour, Multinational Corporations and Urban Hierarchy‖. In Dear, M. and Scott A.J. (eds.) Urbanisation and Urban Planning in Capitalist Society, içinde (der. M. Dear, Scott A.J.), 287–318, Methuen, London. Coughlin, C. C.; Terza, J. V.; Arromdee, I.; (1991) ―State Characteristics and the Location of Foreign Direct Investment within the United States‖, Review of Economics and Statistics, 73, 675–683 Cox, K. (1997) Space of Globalisation: Reasserting the Power of the Local, The Guiford Press. DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı (2011) Doğrudan Yabancı Yatırım İstatistikleri, (www.dtm.gov.tr, 01.04.2011) Dunning, J. H. (1981) International Production and the Multinational Enterprise. George Allen & Unwin Ltd, London. Dunning, J. H. (1993) Multinational Enterprises and the Global Economy, Addison-Wesley, Wokingham, London. Eng, I.; Lin, Y. (1996) ―Seeking Competitive Advantage in an Emergent Open Economy: Foreign Direct Investment in Chinese Industry‖, Environment and Planning A, 28, 1113-1138. Friedmann, J. (1986) ―The World City Hypothesis In Knox, P. L. and Taylor, P. J. (eds.) World Cities in a World-System, içinde (der. P. L. Knox, P. J. Taylor) 317–331. Cambridge Un. Press, Cambridge Frobel, F.; Heinriches, J.; Kreye, O. (1980) The New International Division of Labour: Structural Unemployment in Industrialised Countries and Industrialisation in Developing Countries. Cambridge University Press, Cambridge. 48 N. Aydan Sat Glickman, R. J.; Woodward, D. P. (1988) ―The Location of Foreign Investment in the United States: Patterns and Determinants‖, International Regional Science Review, 11, 137–154. Han, S. S. (2000) ―Shanghai Between State and Market in Urban Transformation‖. Urban Studies, 37(11), 2091–2112. Harvey, D. (1989) ―From Managerialism to Entrepreneurialism: the Transformation in Urban Governance in Later Capitalism‖, Geografiska Annaler B, 71:13-17 Head, K.; Ries, J.; Swenson, D. (1995) "Agglomeration Benefits and Location Choice: Evidence from Japanese Manufacturing Investments in the United States‖, Journal of International Economics, 38(3-4), 223-247. Hill, S.; Munday, M. (1995) ―Foreign Manufacturing Investment in France and the UK: a Regional Analysis of Locational Determinants‖, Tijdschrift voor Economische en Sociale Geografiska, 86,311-327. Hymer, S. H. (1960) The International Operations of National Firms: A Study of Direct Foreign Investmen,. MIT Press, Cambridge, 1976. King, A. D. (1990) Global Cities: Post-imperialism and the Internationalisation of London, Routledge and Kegan Paul, London Leung C. K. (1996) ―Foreign Manufacturing Ġnvestment and Regional Ġndustrial Growth in Guangdong Province, China‖, Environment and Planning A, 28, 513-536. Leung C. K. (1993) ―Personal Contacts, Subcontracting Linkages, and Development in the Hong KongZhujiang Delta Region‖, Annals of the Association of American Geographers, 83, 272-302. Ohmae, K. (1995) The End of the Nation State: the Rise of Regional Economies, The Free Press, N.Y. Özüduru, B.; Varol. Ç. (2009) ―Kent Merkezlerine Yeni Bir Alternatif: Ankara‘daki AlıĢveriĢ Merkezlerinin Kentsel ve Mekansal GeliĢime Etkileri‖, 33. ġehircilik Günü Kolokyumu, 6-8 Kasım, Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Kolokyum Bildiri Kitabı, 307-24. Sassen, S. (1991) The Global City: New York, London, Tokyo, Princeton University, Princeton. Sassen, S. (2000) Cities in a World Economy, second ed. Pine Forge Press, London Sat, N. A. (2005) Local Embeddedness of Transnational Corporations: Turkish Case, BasılmamıĢ doktora tezi, METU, Ankara, (2005). Short, J.; Yeong-Hyun, K. (1999) Globalisation and the City, Addison Wesley Longman Inc., New York. TUĠK, (2007), ADNKS verileri (www.tuik.gov.tr, 14.08.2011) T.C. Sanayi Bakanlığı (2011) TGB verileri (www.sanayi.gov.tr, 23.02.2011) Taylor, P. J.; Walker, D. R. F.; Catalano, G. (2002) ―Diversity and Power in the World City Network‖, Cities 19(4), 231–241. White, J. W. (1997a) ―Half-Empty Bottle or No Bottle at all? A Rejoinder to Sassen and Smith‖, Urban Affairs Review, 33(4), 489–491. White, J. W. (1997b) ―Old Wine, Cracked Bottle? Tokyo, Paris, and the Global City Hypothesis‖, Urban Affairs Review, 33(4), 451–477. Wu, F. (2005) ―The City in Transition and the Transition of Cities in China‖, Urban Geography, 26(2), 100-106 Wu, F. (2001) ―Housing Provision Under Globalisation: a Case Study of Shanghai‖, Environment and Planning A, 33, 1741–1764. Wu, F. (2000) ―Modelling Intrametropolitan Location of Foreign Investment Firms in a Chinese City‖, Urban Studies, 37: 13, 2441– 2464. Wu, F. (1999) Intrametropolitan FDI Firm Location in Guangzhou, China: a Poisson and Negative Binomial Analysis, Annals of Regional Science, 33, 535– 555. Wu, J.; Radbone, I. (2005) ―Global Integration and the Intra-Urban Determinants of Foreign Direct Ġnvestment in Shanghai‖, Cities, 22(4), 275–286 49 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 50 Planlamada Altı-Ġzli Yeni ve Esnek Bir Paradigma: Stratejik Mekânsal Planlama Erkan Polat1 Öz: Bu çalışmada, kentsel ve bölgesel planlama gündemine giren ‗esnek ve yeni‘ bir yaklaşım olarak betimlenen Stratejik Mekânsal Planlamanın (SMP)(Strategic Spatial Planning) kuramsal yapısı araştırılarak, bilgiden eyleme dönüşüm sürecinde yeni bir paradigmanın gereklilik koşulları çizilmekte ve ülkemiz planlama süreçleri açısından bazı çıkarsamalar yaparak bütünleşik, varlık-temelli, katılım ve yönetişim eksenli, SEME sistemli, kentsel-kırsal bütünlüklü, yeni ve esnek altı-izli bir model önerilmektedir. Tutarlı, ahenkli ve düzenli bir yapının tanımlanması, kuramsal sınırların çizilmesi, uzun erimli mekânsal mantığın bütünleştirilmesi, eylem-odaklılığın gerçekleştirilmesi ve daha açık, esnek, çok-düzlemli bir yönetişim yapısının tanımlanması da bu bağlamda ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Stratejik Mekânsal Planlama (SMP), Planlama Kuramları, Paradigma, Mekânsallık. Abstract: In this study, urban and regional planning agenda, which ' flexible and innovative ' approach is described as a Strategic Spatial Planning, by investigating the theoretical structure, conditions of necessity, drawn from information to action in the transformation process of our country and a new paradigm in terms of planning processes by making some inferences integrated, asset - based, participation and governance -oriented, systematic, rurban, new and flexible model, suggested a six - track. Consistent, harmonious and orderly identification of the structure, drawing of the theoretical borders, the integration of long -term spatial reasoning, the realization of the action- orientation and the definition of a more open, flexible, multi-level governance structure are discussed in this context. Keywords: Strategic Spatial Planning, Planning Theories, Paradigm, Spatiality. 1 Y. Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Isparta: [email protected] 51 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. Stratejik Mekânsal Planlamanın (SMP) gerekliliği AB ülkelerinde geleneksel politika ve kurumların dönüĢümü ile bu yapılara eklemlenen kurumlar açısından planlama ve kalkınma politikaları irdelendiğinde, son yıllarda farklı oluĢumlara gidildiği görülür. Bu durum, geleneksel üniter devletlerden (Belçika, Almanya gibi) bölgeselleĢmiĢ üniter devletlere (Ġtalya, Ġspanya gibi) doğru da değiĢim göstermektedir. Bu ülkelerdeki politik ve kurumsal dönüĢümler, planlama alanında da farklı yansımalar bularak, geleneksel kapsamlı akılcı planlama yaklaĢımının değiĢerek, Stratejik Mekânsal Planlamaya (SMP) [Strategic Spatial Planning] dönüĢümü ile tanımlanmıĢtır. Yeni dünya ekonomisi, değiĢen kalkınma ve bölge anlayıĢları ile bir taraftan da AB‘ye uyum ve bütünleĢme sürecine paralel olarak ‗stratejik planlama‘ yaklaĢımının benimsenmesi ve uygulanmasına iliĢkin Türkiye‘de de artan bir ilgi bulunmaktadır. Bu ilgi kendini özellikle uygulama ve yönetim alanında göstermektedir. Son dönemlerde hazırlanmaya baĢlayan Ġl (ve Ġlçe) GeliĢim Planları, Çevre Düzeni Planları ve Stratejik Planlama çalıĢmalarının sayısı giderek artmaktadır. Ne var ki, bu planlarda geliĢimin mekânsal boyutları eksik kalmakta, ele alınmamaktadır. Mevcut planlama kademelenmesine ve uygulamalara bakıldığında ise, planlar ile eĢgüdüm ve bütünlüğün nasıl sağlanacağı, fiziksel iliĢkilerin, mekânsal stratejilerin nerede ve nasıl kurulacağı konusunda ve yine son dönemlerde farklı bir anlayıĢla ortaya çıkan amaç, kapsam ve sınırları açısından çevresel odaklı olan 1 / 100.000 ve 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planları ile GeliĢme Planları arasında nasıl bir iliĢki kurulacağına dair belirsizlikler de olduğu görülmektedir. Diğer yandan, stratejik planlama yaklaĢımını benimsemiĢ olan ve birbirlerinden ayrı olarak iĢleyen bu süreçler de bilimsel bir tabana dayanmaksızın, çerçevesi çizilmiĢ ortak bir metodoloji, model, süreç tasarımı ve yöntemi olmaksızın, uygulama araçları ve modelleri tarif edilmeksizin yürü(tül)mektedir. 1980‘lere kadar planlamada hep kuramsal yaklaĢımların tartıĢıldığı, bu dönemden sonra ise uygulamanın yani, mekânsal planlamanın daha fazla tartıĢıldığı dönemlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu anlamda planlamaya yön veren güncel en önemli yaklaĢım SMP olmuĢtur. 2. Bağlamın sorgulanması ve kabuk değiĢimi ÇağdaĢ planlama pratiği, yan yana, iç içe ya da üst üste geliĢen bir dizi eĢzamanlı karĢıtlık ve çeliĢkilerle bunların aralarında var olan etkileĢimlerden doğan bir tür gerilim ile baĢa çıkmak zorunluluğu ile karĢı karĢıyadır. Ġster düzen ve çeĢitliliği birlikte içeren karĢıtlık olsun, isterse kırsal ve kentsel olanın yan yana birlikteliği olsun, çağdaĢ kentte yapılı çevre ve mekânsal örgünün eĢzamanlı biçimsel farklılaĢmasından kaynaklanan çeliĢki ve gerilimlerin gerisinde, dinamik baĢkalaĢım sürecindeki sosyo-ekonomik-kültürel farklılaĢmalar, değiĢimler ve dönüĢümler bulunmaktadır (Polat & Bilsel, 2007). Bu değiĢim/dönüĢümde, kurumsal, ekonomik ve sosyal veri ve araçların bölgenin ve kentin sosyo-ekonomik geliĢimini ve geleceğini Ģekillendirmede rol oynadığı ve bu amaçlara ulaĢmak için eylemler ortaya koyduğu SMP yaklaĢımı oldukça önemlidir. Bu anlamda, SMP sürecinde ulusal ve küresel ekonomiye eklemlenerek rekabet edebilir ve sürdürülebilir bir geliĢme öngörülmektedir; ancak mekânın kullanımı ve yerleĢme olgusu da farklı boyutlar kazanmaktadır. Günümüzün çoğu toplumu artık ‗büyük geliĢmeler‘ le ve ‗meydan okumalar‘ la yüz yüzedir (Polat ve diğ., 2011): Artan karmaşıklık düzeyi (yeni teknolojilerin ve ekonomilerin ortaya çıkışı, üretim ve tüketim süreçlerindeki değişimler, temsili demokrasi krizi, çeşitlilik, kültürel ve ekonomik küreselleşme, küresel-yerelleşme), hızlı, rastgele, dengesiz gelişme, parçalanma problemleri, yaşlanan nüfus, tüm ölçeklerde ve yerelden küresele doğru çevresel konularda artan farkındalık, hem yatay hem düşey daha iyi bir eşgüdüm için uzun nefesli bir sorgulama, uzunerimli düşünmeye kısa-erimli eylem yapmaya yeniden vurgu, daha gerçekçi ve etkin bir yönteme dönüş amacı. Bu değiĢim ve dönüĢüm süreçlerinin planlamaya, yönetim yapılarına, kuramlara, yöntemlere, tekniklere ve uygulamaya yönelik yansımaları, ister istemez, onları değiĢmeye ve dönüĢmeye 52 Erkan Polat zorlamaktadır. Bunların yansımasının sonucu olarak, geliĢmelere ve meydan okumalara farklı reaksiyonların oluĢması kaçınılmazdır (Ackoff, 1981): Tepkili (reactive) Reaksiyonlar – aynanın arka yüzü, Atıl (inactive) Reaksiyonlar – akıĢ yönünde yüzmek, EtkileĢimsiz/Önleyici Tepkili (preactive) Reaksiyonlar–geleceğe için hazırlanmak, Önleyici (proactive) Reaksiyonlar – geleceği tasarımlamak ve olanı yapmak. Eğer, dönüĢtürücü pratiklerle uğraĢılıyorsa geliĢmelere ve meydan okumalara daha proaktif reaksiyonlarla yanıt vermek gerekecektir. DönüĢtürücü pratikler yerleĢmelerde yaĢayan toplumların yapısal problemlerine odaklanacağından, yerleĢmelerin mekânsal problemlerine yanıt verecek yapıların da tariflenmesine gereksinim olacaktır. Bu gereksinime yanıt veren, bu çalıĢmanın da ana eksenini oluĢturan, SMP‘nin doğru kurgulanması için, tutarlı, ahenkli ve düzenli bir yapının tanımlanması, kuramsal sınırlarının çizilmesi, uzun erimli mekânsal mantığın bütünleĢtirilmesi, eylem-odaklılığın gerçekleĢtirilmesi ve daha açık, esnek, çok-düzlemli bir yönetiĢim yapısının tanımlanması gerekmektedir. Böylece, daha ‗esnek ve yeni‘ bir SMP‘nin üç temel soru bileĢenine yanıt aramak gerekecektir: Ne, nasıl ve neden. Ne? ‗Esnek ve yeni‘ SMP bir dönüĢtürücü ve bütünleĢtiricidir, tercihen kamusal yapıda baĢlar, sosyo-ekonomik-mekânsal-epistemolojik (SEME) ve varlık-temelli bir süreçtir. Bir yeri yer yapan süreçler nedir ve bunu ne yapabilir (Albrechts, 2004, 2006a, 2006b)? Mekânsal kavramının nesnelerin nerede yer aldığını sorgulaması, hem statik hem de dinamik olarak bunu gerçekleĢtirmesi, özgün mekânların yaratılması ve yönetilmesi, diğer mekânlarla iliĢkilerinin sorgulanması, üzerindeki eylemlerin ve ağların durumunun belirlenmesi, bağlantı ve düğüm noktalarının bulunması, aslında hep fiziksel olarak birlikte yer almayı tarifler (Healey, 2004:46). Amin‘e (2004:43) göre, kentler ve bölgeler farklı coğrafik uzanımların çeĢitlemesinin iliĢkisel ağlarının oluĢturduğu izdihama kenetlenmiĢ yığınlar ve farklılıklar olarak özgün bir mekansallığa sahiptir. SMP süreçleri, ‗iliĢkisel karmaĢıklık‘ ın bir değerlendirmesi olarak, ‗duyulan‘, ‗görülen‘, ‗hissedilen‘ ve ‗okunan‘ bir kapasiteyi talep eder. Böylece, bir yerin çoklu dinamikleri ve kaliteleri bu kapasitenin tanımlanması ile mümkün olur (Healey, 2005, 2006). YerleĢmelerin mekânsal iliĢkilerine odaklanma, mekânsal yapıları etkileyen ve biçimlendiren ekonomik, çevresel, kültürel, sosyal ve politik gündemlerin bütünleĢmesi için çok daha etkili ve etkin bir yol tanımlar. Yerel düzeyden ulusal düzeye, komĢuluk biriminden belediye sınırlarına hatta il ve ilçe sınırlarına kadar bu gündemler etkilidir. Yeni politika ve planlama ölçeklerinin bulunması, aktörlerin ve paydaĢların tüm süreçlere katılması, yeni birlikteliklerin, ortaklıkların ve danıĢmanlık süreçlerinin oluĢturulması, bu gündemlerin daha da iyi anlaĢılmasına olanak sağlayacaktır (Albrechts, Healey & Kunzmann, 2003). Bunun da ötesinde, eylemsel-mekânsal (teritoryal) odaklanma, farklı düzeylerdeki çok-düzlemli yönetiĢim süreçlerini de harekete geçirecektir. Nasıl? ‗Esnek ve yeni‘ SMP sınırlı sayıdaki stratejik anahtar kavramlara odaklanır. Güçlü ve zayıf yönlerin sınırlanması anlamında, fırsatlar ve tehditler bağlamında ve istemler ve sonuçları eklemlemek anlamında çevreye eleĢtirel bir bakıĢla yaklaĢmaya gereksinim duyar. Yere ya da mekâna özgü kaliteler ve varlıklara odaklanır (sosyal, kültürel, entelektüel, hem mekânsal hem de sosyal kentsel doku kaliteleri), üstelik de bunu yerelden küresel ölçeğe yapar. SMP dıĢsal eğilimler, güçler ve kaynaklar nasıl mümkün kılınabilir sorusuna odaklanır. Kamusal ve sivil ana aktörleri tanımlar ve bir araya getirir. Çok-düzlemli yönetiĢime olanak sağladığından yaygınlık gerektirir, kamusal, ekonomik ve sivil toplumu çeĢitlendirir, planlama süreçlerine dâhil eder. Bir bilinmezlik coğrafyasında sağlam ve iĢletilebilir bir uzun-erimli vizyon yaratır, farklı düzeydeki seçmelerle, stratejilerle, politikalarla, taktik ve eylemlerle uygulamaya dönük kısa-erimli güç yapılarını, belirsizlikleri ve yarıĢan değerleri hesaba katar. SMP, plan üretme yapılarını tasarımlar, mekânsal değiĢimi etkilemek ve yönetmek için bağlam, imge ve karar çerçeveleri geliĢtirir. Yeni fikirler ve süreçler yaratarak, bunları geleceğe taĢır, böylece, yeni anlayıĢ kalıpları, uzlaĢma, organize etme ve harekete geçirme yolları inĢa eder. Tüm bu süreçleri yeni bir planlama modeliyle tarif eder. 53 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Neden? Bu soru aslında ‗ne olmalıydı?‘ sorusuyla birlikte değerlendirilmek zorundadır. Düzgüsel boyut olmaksızın, zararlı ya da yararsız bir göreceliği kabul etmek riskini de birlikte getirir (Ogilvy, 2002). Farkında olunan, maksatlı, bağlamsal, yaratıcı ve sürekli bir süreçte, yeni SMP dönüĢtürücü bir baskı yapma gücüne sahiptir, yeni düĢüncelere açık olmayı geliĢtirmek ve değiĢim için gerekli gereksinimleri ve fırsatları anlamak ve kabullenmek için bu gereklidir. DönüĢtürücü pratikler pazar güçlerinin insafsız operasyonlarının karĢısında durmayı ve toplumun yapısal problemlerine arzu edilen yanıtları verebilmeyi içerir. Kuralcılık potansiyel bir gelecek için mekân-temelli değerler, istemler, ümitler ya da gereksinimlerle iliĢkileri gösterirken, uygulanabilme üstünlüğü ve yargılardan ve tercihlerden arınmıĢ olması, ‗arzu edilebilirlik‘ ve ‗iyileĢme‘ düĢüncelerine referans vermesi, kamusal/toplumsal pratiklere uygun olmasını sağlamıĢtır (Friedmann, 1982). Özgün ve potansiyel bir gelecek durumuna ulaĢılması demek, yargıları, değerleri ve karar verme mekanizmalarını içeren bir seçme eylemi demektir. Bu ise, ‗Ģimdi ve burada olanın uzanımları‘ olarak geleceğe ters düĢen bir durum sergiler. Gelecek(ler) mutlaka bugün olmayan bazı araçlarla, kalitelerle ve erdemlerle sembolize edilmelidir; çeĢitlilik, sürdürülebilirlik, eĢitlik, mekânsal kalite, içermecilik, sorumluluk gibi. Böylece, yaĢanılan ya da yaĢanması düĢünülen yeri tarif etmenin bir yolu sağlanabilir. 3. Altı-izli yaklaĢım SMP‘nin öncülü sayılan dört-iz yaklaĢımlarından gelen (Albrechts, 2006a; Van den Broeck, 2001; Healey, 2006) vizyon oluĢturma, kısa-erimli ve uzun-erimli eylemler, anahtar aktörlerin katılımı ve ana kararlarda büyük kentli gruplarını kapsayan daha sürekli bir süreç izleri sadece doğrusal bir yol çizmiyorlardı. Bağlam da sadece planlama sürecinin bir çerçevesini oluĢturmuyor, aynı zamanda, süreçteki değiĢimlerden gelen bir biçimlenme oluĢturuyordu. Değer akılcılığı (alternatif geleceklerin tasarımı), iletiĢimsel akılcılık (sürece daha fazla aktörün katılması), araçsal akılcılık (problemlerin çözümünde ve arzu edilen geleceğe ulaĢmada en iyi yolun bulunması) ve stratejik akılcılık (güç iliĢkileriyle ilgili açık ve belirgin bir strateji belirlenmesi) üzerine temellenen bu dört-izli yaklaĢımlarda güç iliĢkileri ya da dengeler değiĢmeyebilirdir (Forester, 1989; Healey, 1997; Sager, 1994). ġekil 1: Altı-Ġzli SMP Paradigması (Kaynak: Polat ve diğ. 2011) Önerilen altı-izli yaklaĢımda ise (Polat ve diğ., 2011), bu yaklaĢımların eksik kaldığı durumun net olarak anlaĢılmasını sağlayacak, teknikler ve modeller kullanan bir kavramsal çerçeve izi ile bilgiden eyleme geçiĢi sağlayacak bir etkin çerçeve izi eklenmiĢtir (ġekil 1). Özellikle ülkemizdeki planlama süreçleri ve dinamikleri açısından bu izlerin de eklemlenmesi, tüm planlama sürecinin buna göre uyumlanması, belki değiĢmesi ve dönüĢmesi Ģart görünmektedir. 54 Erkan Polat Böylece daha dinamik, bütünleĢik ve ileriye dönük uzun-erimli bir vizyonu sağlayacak temel oluĢturularak (çerçeve), tam katılım sağlayacak bir yapı ortaya konulabilecek, kısa-erimli ve uzun-erimli eylemler için planlar üretilebilecek ve uygulamaya dönük olarak bir bütçeleme ve strateji belirlenebilecektir. Bu bir uzlaĢı ya da ortak zemin sağlayacağından, özellikle uygulama Ģaması için bütüncül mekânsal bir anlaĢma ya da yükümlülüğe dönüĢen bir yapı üzerinden planlama yapılabilecektir. Ülkemizdeki, hala tam oturmayan planlama eylemi için, böylece genel bir kabuk değiĢimi de sağlanmıĢ olabilecektir (Polat ve diğ., 2011). 4. Geleneksel planlamayla ayrımlaĢmalar ‗Esnek ve yeni‘ SMP yaklaĢımı bu çalıĢmada sadece yeni bir dünya düzenini telkin eden yeni bir ideoloji/düĢünce biçimi olarak değil, aynı zamanda, paylaĢılan değerler ve sahip olunan varlıklar üzerine temellenen bir yer için olası en iyi gelecekler dizisini yaratmak ve yönetmek (Ogilvy, 2002) için kullanılan bir planlama yöntemi olarak sunulmaktadır. Böyle bir özellikten yola çıkarak, geleneksel sinoptik kapsamlı akılcı planlama paradigmasından hareketle, sistemler temelli, katılımcı planlama eksenli ve stratejik planlama üzerinden sunulan yeni bir planlama paradigmasından bahsediliyor demektir. SMP kuralcı/normatif bir görüĢ olarak oldukça farklı bir resim ortaya koyar (Polat ve diğ., 2011): Plan tipi anlamındaki farklılaşma. Geleneksel planlamanın kullandığı çıktılar olan ‗planlar‘ dan (master planlar, alan kullanım planları, bizde kullanıldığı gibi imar planları) farklıdır. Elde edilen çıktı bir mekânsal plan ancak stratejik planla örülen bir stratejik mekânsal plan. Planlama tipi anlamındaki farklılaşma. Teknik/yasal düzenlemeler karĢısında bir ‗çerçeve‘ sağlanması. Yönetim tipi anlamındaki farklılaşma. Tipik yönetim eksenli ya da baskın yapıdan müzakere temelli, uzlaĢmacı bir yönetiĢim biçimine geçiĢ. İçerik ya da kapsam anlamındaki farklılaşma. Uzun-erimli bir vizyon yaratılarak somut eylemlere geçilmesi, bir yerin tüm çeĢitliliğinin kabul edilmesi, yerel varlıklara ve küresele eklemlenen ağlara odaklanılması, sosyo-ekonomik-mekansal-epistemolojik (SEME) sistem kalitesinin ortaya konulması ve sonuçlar ile sorumlulukların adil dağıtılması. Bu kuralcı/normatif bakıĢ açısı bazı insanlar tarafından rahatça algılanabilirken (Mintzberg, 1994), SMP‘nin bakıĢ açısı oldukça geniĢtir. Bununla birlikte, bu konudaki son dönemi planlama yazını bu bakıĢ açısının hiç de azımsanacak gibi olmadığını rahatlıkla göstermektedir (Albrechts, 2006b; Albrechts, Alden, Da Rosa Pires, 2001; Healey, 2006; Healey, ve diğ. 1997). SMP, sadece bir kavram, yöntem ya da araç da değildir. Gerçekten de, bir kavramlar, yöntemler ya da araçlar setidir, bu haliyle planlama konusu yer için özel ve dikkatlice dikilmiĢ bir üniforma gibi olması yanında, aynı mesleği yapan herkes için ve her yer için uygun bir kıyafet gibidir. SMP, süreç, kurumsal tasarım ve hareketlendirme kadar iyidir, bu özelliğiyle de anlamsal kuramların geliĢimi hakkındadır. Süreçte seçilen stratejik konulara odaklanan bir bağlamı vardır. Arzu edilen geleceğe yönelik çıktıları yöneten bir SMP sisteminin kapasitesi sadece sisteme bağımlı olmayıp, aynı zamanda, onun altında yatan koĢullara da bağlıdır. Bu koĢullar mekânsal planlamadaki bağlamlar ve süreçler anlamında politik, kültürel ve profesyonel duruĢlar olup, seçilen stratejilerin uygulanmasında planlama sistemlerinin yeteneğini etkiler. SMP, gerçekten önemli olana odaklanan konulara yöneliktir ve bu yüzden de seçmecidir. Mevcutta yer alan güçlere yanıt veren ya da onların karĢısında duran bir beklenmedik yanıt da olmayıp, değiĢime olanak sağlayan ya da değiĢimin önünü açan aktif bir güçtür. Bu nedenle de, onun yaklaĢımları ve pratikleri sınıf, cinsiyet, yaĢ, ırk, köken gibi sosyal ayrımlara kapalı ve tarafsızdır (Albrechts, 2002; Sandercock, 1998). SMP bir aĢamadan diğer aĢamaya ya da bir ölçekten diğerine kolayca kaymaz. Dinamik ve yaratıcı bir süreçte geliĢir. Yeni bakıĢ açıları ve olgular, dün verilen kararları bugünden değiĢtirme gücüne sahiptir. 55 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu SMP‘ de yaĢanması istenilen yerler ya da yerleĢmeler öncelikli olarak göz önünde tutulduğundan, bu düĢünme yapısı orada yaĢayan insanlar ya da grupların, orası için olası gelecek vizyonları geliĢtirmeleriyle ilgili bir süreci anlatır. Bu vizyonun bir gerçeklik olarak ele alınması için (Goodstein, Nolan & Pfeiffer, 1993), gereken eylemleri harekete geçiren, sürdürülebilir ve sürekli kılan yeteri derecede açık ve güçlü bir yapıya gereksinim vardır. Bu düĢünme yapısı tahminlerin belirsizliğini gidermekten çok, mümkün olduğu ölçüde belirsizliği yönetmeyi ve arzu edilen gelecek için karar verecek insanları sürece katmaya çalıĢmaktadır. Böylece, olası, arzu edilen gelecek(ler)in değerlerini ve amaçları için bilinçli, amaca uygun, bağlamsal, yaratıcı ve sürekli bir temsiliyet süreci vardır. SMP‘deki bu dönüĢtürücü baskı (eğer gerekliyse) yeni fikirlerin (sürdürülebilirlik, çeĢitlilik, süreklilik) ortaya çıkmasını sağlayacağı gibi, değiĢim için gereken gereksinimlerin ve fırsatların anlaĢılmasını ve kabullenilmesini de sağlayabilecektir. Süreksiz ya da aralıklı geleceklerin göz önünde bulundurulmasının değiĢime yol açmasından beri, değiĢime direnen tüm olağan biçimler ortaya çıkmıĢtır. Bu yaklaĢımla, SMP, kırsalın, kentselin hatta alt-bölgesel ve bölgeselin deneyimlenebileceğini ya da dönüĢüm için bunun sağlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu nedenle, kırın, kentin ya da bölgenin geleceğinin onun geçmiĢi ve bugünüyle süreksiz ya da aralıklı olarak devam etmesi gerekir (Goodstein, Nolan & Pfeiffer, 1993). ‗Ne olmalı?‘ sorusuna odaklı bu yaklaĢımla ‗ne?‘ sorusuna tekrar dönerek, analizin katılığını ve alternatif geleceklerin tasarımının yaratıcılığını test etmek de gerekli olmuĢtur. Genel olarak değerlendirildiğinde SMP ile değiĢenler ve dönüĢenler Ģunlardır (Polat ve diğ., 2011): DönüĢtürücü eylem süreci o OrtaklaĢa/kolektif bir süreç olarak ele alıĢ o Aktörler, katılımcılık ve temsil sorunu YönetiĢim yapısı; çok-düzlemli yönetiĢim (multi-level governence) o Çoğulcu ve zamanlarötesi/kültürlerarası mekânlar o Öğrenme süreçleri o KurumsallaĢma Plancıların rolü ve uygulamaları 5. SMP paradigması ve uygulanabilirlik koĢulları Stratejik plancıların ya da daha doğru bir ifadeyle stratejik mekân plancılarının rolü, pozisyonu ve becerileri ister istemez yukarıda anlatılan tüm etkenlerden etkilenecektir. Birçok durumda, plancılar bir ‗teknokrat ve/veya sosyokrat‘ rolü oynamasına rağmen, son dönemlerde, planlamanın değiĢen kabuğundan ötürü de, birer ‗katalizörler (catalysts)‘ (Albrechts, 1999; Mintzberg, 1994), ‗dengeleyiciler (counterweights)‘ ve ‗değiĢim öncüleri (initiators of change)‘ (Albrechts, 1999; Krumholz, 1982) olarak rol üstlenmiĢlerdir. Bu hareketli ve ‗uzlaĢı inĢa edici‘ rol, hem gerçek bir politik fırsat sunarken, hem de eylemden öğrenmeyi de kolaylaĢtırır. Yeni dönemde, ‗stratejik mekân plancısının‘ rolünü ve görevini, yeni temsil modelleriyle kavramlaĢtırmak ve yeniden tanımlamak gerekmektedir. Yeni dünya anlayıĢıyla birlikte planlama; aktif ve katılımcı toplum ve birey ve iletiĢime dayalı yönetiĢim süreçleri üzerinden yeniden tanımlanmakta ve konumlandırılmaktadır. Ġnsanların yaĢadıkları yerin „oluĢumuna katkıda bulunma‟ özgürlüğü ve kentsel birikimden hakça yararlanabilmesi, iletiĢimsel akılcılığı temel alan ve aktif kentlileri ve kamusal sorgulama bilincine sahip yurttaĢları oluĢturmayı hedefleyen katılımcı planlamanın önemli amaçlarıdır. Birey ve toplum etkileĢim içindedir; aktif ve sorumluluklarının bilincinde olan birey seçimlerini toplumun varlığını ve toplumla bağlılığını kabul ederek yapacak ve seçimleriyle toplumu değiĢtirebileceğinin bilincinde olacaktır (Özden, 2009). Toplumun daha da geliĢmesi ve meydan okuması, plancının da yeni düĢünme biçimleri, yeni yaklaĢımlar ve yeni planlama dillerine gereksinim duymasına yol açar. Üstelik bu ‗yeni‘ ler geçmiĢten alınacak baĢarı formüllerinden türemediği gibi, yeni düĢünme kalıpları, yeni araçlar, 56 Erkan Polat yöntemler ve yeni davranıĢlar tarafından oluĢan güçlü bir yaratıcılık kültürü ile biçimlenir. Planlama eğitimi bu ajandada önemli bir yer tutarken, planlama pratikleri de en az onun kadar değerlidir. Bu yeni planlama pratiğinin aktörleri sadece seçilmiĢ siyasiler ve teknik eleman olarak plancılar değil, aynı zamanda sivil toplum kurumları ve ortak bir tema çevresinde toplanmıĢ topluluklar olmalıdır. YönetiĢimin etkin hale gelmesi ile güç, aktörler arasında bölüĢülmesi, müzakere sürecinin ve oydaĢmanın sağlanması, yaratıcılığı, etkileĢimi, öğrenme süreci ve çeĢitliliği ön planda tutan bir planlama anlayıĢı benimsenmesi gerekmektedir. Sistemin kaotik yapısı, küçük hataları büyük problemler haline getirebilmektedir. Bu noktada kontrol problemiyle karĢı karĢıya olan plancı, kentin iç dinamikleri ile müdahaleler arasındaki dengeyi kurabilmeyi bilmesi gerekmekte ve aynı zamanda sistemin çatallaĢmalarında sistemi doğru kanala yönlendirebilmeli, doğru müdahaleleri uygulayabilmeli, tetikte ve sorumluluk sahibi olmalıdır (Tekeli, 2002, 2007). Küresel dinamikleri yakalayabilmek için, bütün bu özelliklere sahip olması gereken plancının sosyo-mekânsal sürece müdahale araçları çözümleyeceği probleme ve buna bağlı olarak planlayacağı alanın ölçeğine göre farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle, problemi açık ve net bir biçimde tanımlaması ve buna bağlı olarak da ölçeğini belirlemesi gerekmektedir. Sosyomekânsal yapının ve sürecin ortaya çıkarılmasındaki gücü keĢfetmenin yanında bu noktada mekânın organizasyonu ve örgütlenmesi hususunda yaĢanan büyük boĢluklar bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yerelin yeniden tanımlanması, yönetiĢimin temel alınması, müzakerecikatılımcı süreçler benimsenmesi ve bunun yanında stratejik planlamanın geri besleme ve çoklu aktör etkileĢimlerine dayalı planlama yaklaĢımının teorik ve pratikte etkin olması, heterojen ve eĢitsizlik temellinde oluĢan günümüz toplumsal yapısının ve sürecin olumlu yönde etkilenmesini sağlayacak politikalar olarak sıralanabilir. Planlamayı bir demokrasi modeli olarak gördüğümüz bu yeni yaklaĢımla sürdürülebilir, yaĢanabilir, adil hak dağılımın olduğu ve sorumluluk bilincinin arttığı bir toplum yapısından söz etmek mümkün olacaktır (Özden, 2009). Hambleton & Bullock (1996:8-9) SMP‘de baĢarılı liderliğin iĢlevi konusunda ise Ģu altı baĢlığı ortaya koymaktadır: Net bir vizyon ortaya koymak (―gelecekte kent nerede olacak ve bu amaca ulaĢmak için gerekli stratejik siyasa tercihleri neler olacak‖ soruları, yerel katılımla ve var olan giriĢimlerle iliĢkilendirilerek yanıtlanmalı), Kentsel alanda yaĢam kalitesini artırmak (sivil övünç oluĢturmak, yerel halkın çıkarlarını gözetmek, yatırımları bölgeye çekmek, sağlıklı ve müreffeh yaĢam ortamı oluĢturmayı hedeflemek), Ulusal bütçeden ya da diğer kaynaklardan daha fazla ve çeĢitli kaynağın kentsel alana akıtılmasını sağlamak, Kentsel alanda yaĢayanların ortak yararına olacak Ģekilde iĢbirlikleri geliĢtirmek, KarmaĢık toplumsal sorunları dile getirmek ve bu amaçlar farklı hizmet birimlerini birlikte ve eĢgüdümlü çalıĢtırmak, Farklı çıkar ve görüĢleri uzlaĢı ve hoĢgörü ile sürece dâhil ederek stratejik mekânsal planlama sürecinde desteği ve birlikteliği korumak. 6. Sonuç yerine… Bu çalıĢmada ele alınan ‗yeni, bütünleşik, esnek, varlık-temelli, katılım ve yönetişim eksenli, SEME sistemli, kentsel-kırsal bütünlüklü‘ bir altı-izli SMP yaklaĢımda, Türkiye‘deki diğer kentler, kırsal yapılar, alt-bölgesel ve bölgesel sistemler, belediye, ilçe yönetimleri hatta il yönetimleri açısından birçok konuya ve kentsel ve bölgesel planlama dinamiklerine kadar birçok ölçeğe örnek ya da model teĢkil etmektedir. Buradan hareketle, değiĢen ve dönüĢen ülkemiz planlama, yöneti(Ģi)m, politika, sosyo-kültürel ve mekânsal yapıları için bazı genel söylemler oluĢturmak olasıdır. YerleĢmeler ile uğraĢanların karĢılaĢtığı problemler ve bunlara getirilen kuramsal ve uygulamalı açılımlar zaman içerisinde evrilmektedir. Problemler değiĢtikçe çözüm için geliĢen kuram ve 57 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu uygulamalar baĢarısız oldukları için değil, ama yeni durumlara karĢılık veremedikleri için yarı yolda kalmaktadır. Örneğin, Avrupa ülkelerine bakıldığında, mekânın karmaĢıklığının arttığı farklı araĢtırmacılar tarafından iddia edilmektedir. Bazı tutucu düĢünürler değiĢen bir Ģey olmadığı, kapitalizmin yeni söylemi karĢısında planlamanın piyasalaĢtığını savunsalar da, belirgin değiĢim ve artan karmaĢıklık her türlü söylem, ideoloji ve kuramın ötesinde somut olarak gözlemlenebilir hale gelmiĢ, reddedilemez bir durum almıĢtır. Yeni teknolojilerin yükseliĢi, üretim süreçlerindeki değiĢmeler, temsili demokrasinin krizi, her kesimin kabullendiği çevre (doğa) sorunları, enerji maliyetlerinde dalgalanmalar ve enerji güvenliği, farklılık (diversity), kültürel ve ekonomik küreselleĢeme ve en önemlisi hızlı-rastgeleeĢitsiz kalkınma olgusu karmaĢıklığı oluĢturan temel meydan okuma listesinin ilk sıralarında yer almaktadır. Hükümetler bu tablo karĢısında ‗kent ve bölgelerin rekabeti‘ne odaklanan daha ‗giriĢimci niteliği‘ ağır basan planlama biçimlerini uyarlamaya çalıĢmaktadırlar. Mekânın kontrol edilebilirliği azalmakta, toplum-mekân iliĢkisi tek yönden ‗çok yönlü-karmaĢık bir görünüm‘e kaymaktadır. Benzer durum, Türkiye‘de de güçlü bir Ģekilde hissedilmektedir. Hükümetler kendilerini, bir anda ekonomik ve sosyal kaygılarla rekabet gücü artırma eksenli planlama çabaları içerisinde buluvermiĢlerdir. Bu çaba: Dikey ve yatayın daha iyi koordinasyonunu güçlendirmek, Uzun dönemli düĢünme üzerinde (yeniden) düĢmeyi baĢlatmak, Arazi kullanımına ek olarak güvenlik, rekabetçilik, sürdürebilirlik, uzamsal kalite gibi yeni taleplerin nasıl ve hangi tür hizmetlerle üretilmesi ve yönetilmesi gerektiğini kurgulamak, Fiziksel ve geleneksel bölgesel ekonomik planlamanın bahsedilen meydan okumalara karĢılık veremeyeceğini kabullenmek, Uygulama olmadan planlamanın anlamsızlığını aĢmak. gibi değiĢimin doğasını doğru okuma giriĢimlerini bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye açısından konu ele alındığında farklı iller ve NUTS2 düzeylerinin söz konusu çaba içine toptan girdiğini söylemek olanaksızıdır. Ne var ki, farklı il ve bölgeler kamu otoritesi, sivil toplum, merkezi kurumlar veya özel sektör farkındalık düzeyine göre mekânla sosyo-ekonomik hayatı buluĢturan planlama giriĢimleri içine girmiĢlerdir. Hem yerel hem de ulusal bağlamda değiĢime karĢı ―bir Ģeyler yapma güdüsü‖ plan ve planlamayı sorgu kürsüsüne taĢımaktadır. Planın bakıĢ açısını en temelde ikiye ayırmak mümkün olabilir. Ġktisat biliminin adaptif ve rasyonel beklenti modellerinde olduğu gibi ya ‗tepkisel (adaptif)‘ ya da ‗geleceğe bakan (akılcı)‘ bir yaklaĢımla planlama anlayıĢı artık iĢlerliğini yitirmektedir. Bunların yerine ‗geleceği tasarlayan‘ ve bu ‗tasar‘ın gerçekleĢmesine uğraĢan bir planlama anlayıĢı yaygınlaĢmaktadır. Ġktisatçıların beklenti teorilerini açıklarken kullandığı bir örnekle benzetmek gerekirse, ―sadece dikiz aynasına bakarak reaktif olmak günümüz sorunlarına çözüm üretmemektedir‖. Sadece önüne bakıp geleceği okumakta yani ‗preaktif yaklaĢım‘ da yetersizdir. Çünkü bu durumda yol nereye götürüyorsa oraya gitmek zorunda kalınmaktadır. Bu nedenle, ‗hem yol inĢa eden‘ hem de ‗araç kullanan‘ bir planlama yaklaĢımına Ģiddetle gereksinim duyulmaktadır. Diğer bir ifade ile stratejik amaçlara ulaĢmada etkileĢimi dikkate alarak hedefin ‗yörüngeler‘i ya da ‗izler‘i çizilmelidir; ancak bu yaklaĢım, ‗geleneksel kontrol odaklı modernistakılcı planlama‘nın sınırları çerçevesinde düĢünülemez. Zaten günümüz karmaĢıklığı (ve hatta kaotik ortamı) bu modernist yaklaĢımı uygulanabilir kılmamaktadır. Stratejik olmak değiĢimi kucaklamak değil, değiĢim ihtiyacını görüp onu gerçekleĢtirmekle ilgilidir. Bu yüzden değiĢimi okumak değil, ona hazırlanmak ama daha önemlisi ‗değiĢimi yönlendirme‘ çabasına girmek gereklidir. Bu yönlendirmenin kumanda-kontrol odaklı olmadığının altını tekrar çizmek gerekir. SMP, bu bağlamda, dönüĢüm için toplumsal-mekânsal uzamda yapısal problemlere odaklanır ve toplum tarafından geleceğin çözüm fotoğraflarını/vizyonunu inĢa ederek arzu edilen sonuçların nasıl ulaĢılabilir kılınacağını tartıĢır. Bu dönüĢüm, atılan küçük ama sağlam adımlarla hayata geçirilebilir. Bu yüzdendir ki ‗Hemen-Ģimdi!‘ Stratejik Mekânsal Planlamaya gereksinim vardır. Çünkü hemen atılacak adımlar ‗arzu edilen gelecek fotoğrafı‘ nın biçimlenmesine katkı sağlayabilir. 58 Erkan Polat Bugün, merkeziyetçi bakıĢ açısı ülkemizde varlığını ‗autopoietik farklı yaĢam türleri‘ ile güçlendirmeye devam etmektedir. Yeni proje-fikir-kuram-yaklaĢımlara rağmen eski mantalite süregitmektedir. Buna direnebilen iller aslında stratejik mücadele ile ‗stratejik planlamayı mekânsal planlamayla‘ iliĢkilendirmenin önemini görebilmiĢ olanlardır. Çünkü mekân sadece fiziksel değil aynı zamanda sosyaldir de. Fiziksel olanı değerlendirme olanağınızı kaybettiğiniz zaman artık sosyal olanı da kaybetmiĢsiniz anlamına gelir. SMP, aynı zamanda, tümleĢik kalkınma için de ‗çerçeve‘ oluĢturur; seçilmiĢ paydaĢların ‗çıkar tanımları‘ ile iĢlerlik kazanır. Bu nedenle, çıkarların paydaĢlara anlatılması ve ilgi-sorumlulukpaylaĢma-üstlenme yaratılması hayati rol oynamaktadır. Plan, müzakere/iletiĢim üzerine dayanmalı ve yönetiĢim esaslarını hayata geçirmelidir. Bu bağlamda SMP, mekânsal değiĢim hakkında paylaĢılan kaygıların giderilmesi ve arzulanan duruma ulaĢılması için gereken ve olası faaliyetlerin çerçevesini oluĢturur. Bu anlamda SMP geleneksel kapsamlı akılcı planlamadan uzaklaĢma, yerine belirli faaliyetlerde ‗odaklaĢma‘ biçiminde yorumlanabilir. SMP kaynaĢmıĢ ve koordineli uzun dönemli arazi kullanımı ve kaynak koruması sağladığı gibi eylem yönelimlidir de. Bölgesel dinamikler çerçevesinde vizyon yaratmayı ve seçiciliği birleĢtirir. Bu çerçevede bölgenin, mekânın ‗yeniden dinamikleĢmesini (redynamisation)‘ hedefler. Çok-düzlemliyönetiĢim, sürdürebilirlik ve inovasyona yer verir. Ayrıca, SMP dönüĢüm hedeflemelidir. Normal ve rutin olanla doğası barıĢık değildir, olmamalıdır. Zaten normal durumlarda normal çözümler anlam kazanır. Stratejik planlama değiĢim ihtiyacının görülmesi ve eskilerin problem çözme yeteneğini kaybetmesinden doğmuĢtur. Bu nedenle dönüĢüm ihtiyacının tanımlanması ana hareket noktalarından biridir. DönüĢüm için ‗tümleĢik bakıĢ açısı‘ terk edilmemelidir. SMP dönüĢümü gören kamu sektörü veya irade sahibi yönlendirici bir grup öncülüğünde harekete geçirilir. Referans çerçevesi doğrultusunda kaynaĢık eylemler geliĢtirilir ve uygulama araçları türetilir. SMP kapsamlı yaklaĢımın yetersizliği üzerine odaklandığı için sınırlı sayıdaki anahtar stratejik mesele ile uğraĢmalıdır. Mekânsal boyutta sorunlar, dıĢsal eğilimler ve mevcut kaynaklar analiz edilir. Aktörlerin endiĢeleri ve çıkarları tanımlanarak sürece dâhil edilir. Katılımcılık için geniĢ spektrumlu çok-düzlemli-yönetiĢim tercih edilmelidir. Güç yapısı-mücadelesi, cinsiyet, belirsizlikler, kültür dikkate alınarak stratejiler geliĢtirilmelidir. Plan yapma yapıları tasarlanmalı ve mekânsal değiĢimin yönetilmesi ve etkilenmesi için içerik, imaj, karar çerçeveleri oluĢturulmalıdır. Yöntemin tartıĢmasının içinde değerler kaçınılmaz olarak yer alacaktır: Kabullenme, en geniş anlamda sürdürülebilirlik, hakkaniyet, elitist olmayan ve sosyo-kültüreli harcamayan yaşam kalitesi, diyaloğa açık olma ve içerme, hesap alma ve verme. SMP‘yi oldukça ‗özgün ve farklı‘ kılan bu özellikleri, onu aynı zamanda ‗üstün‘ kılan özelliklere de dönüĢtürmektedir (Polat ve diğ., 2011). Bu dönüĢüm sürecindeki SMP‘nin farklılıkları aĢağıdaki gibi özetlenebilir: Zamansal Farklılıklar. Sadece bugünü değil, olası, istenen geleceği de resmettiğinden tüm stratejik kararlar bugünden verilir. Bu yüzden de uzak-erimli vizyonlar kısa-erimli eylemlerle gerçekleĢtirilir. Mekânsal Farklılıklar. Bu yaratılan özgün gelecek özgün bir bağlam (ekonomik, sosyal, politik, kültürel, güç), mekân, zaman ve ölçekte yer alır, özgün aktör birleĢimleriyle yaratılır. Bu süreç için sadece bir ortam ve altlık hazırlamaz, aynı zamanda, süreçteki değiĢimleri biçimlendirir ve yönlendirir. Ölçeksel Farklılıklar. Ülkesel ölçekten yerel ölçe kadar bir çeĢitlilik sunar. Politika Farklılıkları. Yukarıdan aĢağı yapısal geliĢmelerden aĢağıdan yukarıya yerel özgünlüğe kadar yüz yüze yararlı ayrıntının merkezinde yer alır. Gerçeklik Farklılıkları. Seçici ve bağlam yönelimli olduğundan, gerçek durumlarla yakından ilgilidir. Olması muhtemelen her Ģey için stratejik bir bakıĢ açısı geliĢtirdiğinden, farklılıkları, çeĢitlilikleri ve karmaĢıklıkları bir arada değerlendirir ve stratejik seçme yapmayı kolaylaĢtırır. 59 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu - - Eylem-odaklılık Farklılıkları. SMP karar-vermeye doğrudan eklemli olduğundan, eylemle de doğrudan bütünleĢiktir. Dolayısıyla da her mekân ya da yer için özgün eylemlerin tespit edilmesi, aktörlerin bütünleĢikleĢtirilmesi ve farklı ölçeklerdeki yönetiĢim düzeyleriyle birlikte ele alınması, gündemlerle ve eylemlerle etkili ve bütünleĢik bir yol izlenmesini sağlayacaktır. Uygulamadaki Farklılıklar. Yeni SMP uygulama ile ilgilidir. ―Mutlaka halletmek gereklidir!‖ politikası bu amacın, politik beyanların, planların, programların, eylemlerin (kısa, orta ve uzun erimli), kararların ve kaynak tahsislerinin bir modeli olarak görülür. Böylece, bir politika pratikte ne tanımlar, onu yapar nasıl ve neden yapar, neden yapılmalıdır sorularına yanıt bulunmaya çalıĢılır ve çeĢitli etkilenen halkların bakıĢ noktalarından bu tanımlama yapılır. Bu bakıĢ açısı, siyasi otoriteler ve uygulama aktörleri (memurlar, bireyler, toplum örgütleri, özel Ģirketler ve kamu dairelerindeki) arasında etkin bağlantıları bulmak gerektiğini vurgular. Bu çalıĢmada, SMP‘nin olgunlaĢması ve daha sağlam bir kuramsal tabandan hareket eden bir yapılanmasının olması için, eski bağımlılıklar ve hiyerarĢilerden kurtulmak ve yeni süreçler oluĢturmak ilk adımlar olarak atılmaktadır. Ġdeal bir SMP için ‗gerçek ilerletici etkiler‘ in (Healey, 2004:65) ulusal, bölgesel ve kentsel ölçeklerde kurgulanması ve daha ‗proaktif/önleyici, yer odaklı ve etkileĢimli politika sistemi‘ nin (Vigar ve diğ, 2000:289) yaratılması gerekli görünmektedir. Özellikle, katılımcı ve kuralsal SMP amacı çerçevesinde, ‗farklı planlama bölümleri (episodes)‘ ndeki hiyerarĢi içerisinde inovatif pratiklerin ve yeni yönetiĢim anlayıĢlarının yapılandırılması ile ‗yeni mekânsal görüngülerin (SMP‘nin coğrafi imgelemi)‘ ortaya konulması bu yolun kısalmasını sağlayacaktır (Healey, 2004:64). Bu ‗yeni, bütünleĢik, esnek, varlık-temelli, katılım ve yönetiĢim eksenli, SEME sistemli, kentselkırsal bütünlüklü‘ yaklaĢımın ve paradigmatik dönüĢüm baskısının gerisindeki öykünün doğru okunması, ülkemiz planlama süreçleri açısından da oldukça önemlidir. Hala, geleneksel araçsal akılcılık eksenli ve sinoptik kapsamlı planlama anlayıĢının devam ettiği imar planlama süreçlerinin ve çıktılarının bu yeni eksene nasıl oturtulması gerektiği çok önemlidir. Ulusal, bölgesel/alt-bölgesel ve kentsel/kırsal planlama ölçeklerinde ve süreçlerinde kurgulanacak yeni yapının ‗değiĢim için aktif bir güç‘ olarak yorumlanması, ‗geleneksel sınırların ötesinde bir vizyon, çok-düzeyli yönetiĢim ve katılımcı eylem-yönelimi‘ gerektirmektedir. Planlamada stratejik yönelimli sistemik bir SMP‘ nin ülkemiz koĢullarında mutlaka değerlendirilmesi, hem ülkemiz planlama sisteminin yenileĢmesi ve hem de AB‘ye bütünleĢme ve kentleĢme süreçleri açısından da bir zorunluluktur. Önemli olan, bunun dıĢ-eksenli süreçlerle, tekniklerle, yöntemlerle, kuramlarla, araçlarla, vizyonlarla vb. tanımlanması değil, bize özgü olan, ‗özgün (ya da bize özgü) yeni bir SMP‘ nin kurgulanmasıdır. ĠĢte, bu çalıĢma bu amacın gerçekleĢtirilmesinde geç kalmamıĢ bir ilk adım olarak değerlendirilebilir. Kaynaklar Ackoff, R., (1981) Creating the Corporate Future, John Wiley, New York. Albrechts, L., (1999) ―Planners as Catalysts and Initiators of Change: The New Structure Plan for Flanders‖, European Planning Studies, 7, 587-603. Albrechts, L., (2002) ―The Planning Community Reflects on Enhancing Public Involvement, Views from Academics and Reflective Practitioners‖, Planning Theory and Practice, 3(3), 331-347. Albrechts, L., (2004) ―Strategic (Spatial) Planning Reexamined‖, Environment and Planning B: Planning and Design, 31, 743-758. Albrechts, L., (2006a) ―Shifts in Strategic Spatial Planning? Some Evidence from Europe and Australia‖, Environment and Planning A, 38(6), 1149-1170. 60 Erkan Polat Albrechts, L., (2006b) ―Bridge the Gap: From Spatial Planning to Strategic Projects‖, European Planning Studies, 14(10), 1487-1500. Albrechts, L.; Alden, J.; Da Rosa Pires, A., (2001) ―In Search for New Approaches for Planning‖, In L. Albrechts, J. Alden, & A. Da Rosa Pires (Eds.), The Changing Institutional Landscape of Planning, Aldershot, Ashgate, 1–7. Albrechts, L.; Healey, P.; Kunzmann, K. R., (2003) ―Strategic Spatial Planning and Regional Governence in Europe‖, Journal of the American Planning Association, 69(2), 113-129. Amin, A., (2004) ―Regions Unbound: Towards a New Politics of Place, Geografiska Annaler‖, 86(B), 33-44. Forester, J., (1989) Planning in the Face of Power, University of California Press, Berkeley. Friedmann, J., (1982) The Good Society, MIT Press, Cambridge. Goodstein, L., Nolan, T.; Pfeiffer, J., (1993) Applied Strategic Planning, McGraw-Hill, New York. Hambleton, R.; Bullock, S., (1996) Revitalising Local Democracy—the Leadership Options, Association of District Councils/Local Government Management Board (now Local Government Association/Improvement and Development Agency), London. Healey, P. (2005) ―Network Complexity and the Imaginative Power of Strategic Spatial Planning‖, in: Eds: Albrechts L., Mandelbaum S., The Network Society: A New Context for Planning?, Routledge, New York, (pp. 146–160). Healey, P., (1997) ―An Institutionalist Approach to Spatial Planning‖, eds: Healey P., Khakee A., Motte A., Needham, B., in: Making Strategic Spatial Plans: Innovation in Europe, UCL Press, London. Healey, P., (2004) ―The Treatment of Space and Place in the New Strategic Spatial Planning in Europe‖, International Journal of Urban and Regional Research, 28(1), 45-67. Healey, P., (2006) ―Relational Complexity and the Imaginative Power of Strategic Spatial Planning‖, European Planning Studies, 14(4), 525-546. Healey, P. ve diğ. (1997) Making Strategic Plans, University College of London Press, London. Krumholz, N. A., (1982) ―Retrospective View of Equity Planning 1969-1979‖, Journal of American Planners Association, 48(4), 163-174. Mintzberg, H., (1994) The Rise and Fall of Strategic Planning, The Free Press, New York. Ogilvy, J., (2002) Creating Better Futures, Oxford University Press, Oxford. Özden, M. A., (2009) Yenilenen Demokrasi Modelleri ve Planlama YaklaĢımları, Toplum ve Demokrasi, (yayımlanmak üzere kabul edilmiĢ makale). Polat, E.; Bilsel, S. G., (2007) ―Mimarinin ve Kentin Birlikte Planlanması‘nda FarklılaĢan Kavramlar Üzerine…‖, Planlama Dergisi, 2006(4), 57-67. Polat, E. ve diğ. (2011) Kentsel-Kırsal Bütünlüklü bir Stratejik Mekansal Planlama Modeli; Eğirdir Örneği, TÜBĠTAK, Ankara. Sager, T., (1994) Communicative Planning Theory, Avebury, Aldershot. Sandercock, L., (1998) Towards Cosmopolis, Planning for Multicultural Cities, John Wiley and Sons, Chichester. Tekeli, Ġ., (2002) Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar, Görüşler, Yorumlar, Eleştiriler ve Tartışmalar, der: Tekeli, Ġ., Özoğlu, S. Ç., TÜBA Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, Ankara. Tekeli, Ġ., (2007) ―Bir Demokrasi Projesi Olarak Kent Planlama‖, Sivil Toplum, 5(17-18), 7-20. Van Den Broeck, J., (2001) ―Informal Arenas and Policy Agreements Changing Institutional Capacity‖, paper for the First World Planning School Congress, Department of Architecture, Urban and Regional Planning, Catholic University of Leuven, Shanghai, Leuven. Vigar, G. ve diğ., (2000) Planning, Governance and Spatial Strategy in Britain, Macmillan, London. 61 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 62 Konut Üretiminin Planlama Sistemiyle ĠliĢkisi; Türkiye Örneği Ali Türel1 Öz: Şehir planlama ile kent ve konut ekonomisi yazınında bir ülkede veya yerleşmedeki planlama sisteminin arsa üretim düzeyini ve fiyatını belirlemede önemli etkisi olduğu belirtilerek, kentsel arsa arzı ve fiyatının konut üretim miktarı ve fiyatı ile ilişkisi araştırılmaktadır. Arazi kullanım planları kentsel alanın her noktasındaki arazilerin kentsel arsaya dönüşmesine olanak vermediği için kentsel arsa arzının taleple birlikte artamadığı veya artışın gecikerek mümkün olduğu belirtilmiştir. ABD ve İngiltere‘de yapılan ampirik analizlerde, planlamayla getirilen kısıtlamaların veya gecikmenin konut üretimini azalttığı, arsa ve konut fiyatlarını arttırdığı belirlenmiştir. Ancak bazı araştırmacılar konut ve arsa fiyatlarındaki artışın taleple de ilişkili olduğunu, gelir artışı ile konutun iç ve dış mekanlarına olan talebinin gelir esnekliklerinin fiyat artışları üzerindeki etkilerinin de önemli olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu bildiride TÜBİTAK tarafından desteklenen ―Türkiye‘de İllere Göre Konut Üretiminin Farklılaşmasının Nedenlerinin Belirlenmesi‖ başlıklı araştırmanın bulguları kullanılarak örnek seçilen sekiz il merkezinde yeni oluşan hanehalkı başına yapımına başlanan konut sayısının imar planı kapsamındaki arazi miktarı ve belediyeler tarafından İmar Kanunu‘nun 18. Maddesi uyarınca parselasyonu yapılan arazilerin alanları arasındaki ilişki incelenmiştir. Elde edilen bulgular, kentlerde belediyeler tarafından İmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca parselasyon planı yapılan arazi miktarıyla konut üretim düzeyi arasında güçlü pozitif ilişki olduğunu göstermiştir. Diğer taraftan, yeterli arsa ve konut üretilmeyen kentlerde arsa ve konut fiyatlarının da düşük olduğu belirlenmiştir. Konut fiyatlarının arz düzeyleriyle birlikte artması yukarıya doğru eğimli konut arz eğrisinin varlığını göstermektedir. Bu nedenle kentlerde konut üretim düzeyinin belirlenmesinde, arzla ilgili etmenlerin yanısıra, başta hanehalkı gelir düzeyi olmak üzere taleple ilgili etmenlerin de önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler:konut üretimi,hanehalkı, konut fiyatı, arz, talep Abstract: The effects of planning regulations on land and housing supply and prices have been investigated in many countries. It is argued that planning regulations restrict planned areas of settlements, or cause delays in the approval of planning applications. Both of these results lead to decrease in the supply of land and housing, and increase in their prices, as found out in some empirical studies. However, it is also shown that demand factors, most notably, rises in incomes, as well as income elasticities of demand for inner and outer space of housing are equally important in the rise of land and housing prices. In this paper the results of a research on the relationships between housing and land supply in the eight sampled provincial centres of Turkey. It is found out that there is a positive relationships between housing starts per newly formed households and the amounts of planned and subdivided land in each city. High positive correlation coefficients are also estimated between housing starts per newly formed households and the average housing price level in the city variables, which implies upward sloping supply curve of housing. These results can be interpreted as supporting the hypotheses that there is a positive relationship between land and housing supply, and demand factors are equally important in the rise of housing prices. Keywords: housing supply, households, housing prices, supply, demand 1 ODTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü 63 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Yeni konut arzı ile ilgili çalıĢmaların önemli bir bölümü arsa arzının konut üretimi ve fiyatları üzerindeki etkisi üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Arsa, konut arzını oluĢturan girdiler arasında en farklı özellikler taĢıyanıdır. Önceleri tarımsal araziler için geliĢtirilen rant kuramları kentsel arsaları kapsayacak Ģekilde yeniden tanımlanmıĢtır. Ancak araziler tarım için kullanıldığında, arazinin belirli bir zaman süresinde kullanımı için ödenen rant miktarı arazinin verimliliğine, yapılan yatırımın miktarına ve ürünlerin satıldığı pazara olan uzaklığa göre değiĢirken, kentsel rantın karĢılığı olan arsa fiyatları arsanın kentsel mekandaki konumu ve kentsel arazi kullanıĢ planlarıyla belirlenen kullanım türü ve yapılaĢma yoğunluğuyla iliĢkili olarak oluĢmaktadır. Kentsel arazi kullanıĢ planlarının arsa arz ve fiyat düzeylerini belirleyen çok önemli bir etmen olduğu kabul edilerek, konut üretimi ve fiyatları üzerinde, arsa arzıyla iliĢkili olarak, ülkenin planlama sistemi ve politikaları ile kentlerdeki uygulamalarının etkilerini inceleyen araĢtırmalar yapılmıĢtır. Ġktisatçılar planlamayı arsa piyasasına bir müdahale olarak değerlendirmektedir. Arazi kullanıĢ planlarının, kentlerin geniĢlemesini ve yayılmasını sınırladığı, planlı alanların dıĢındaki arazilerle ilgili imara açma baĢvurularının bir bölümünün kabul edilmediği, bu nedenle kentsel mekan içinde arsa fiyat düzeyinin serbest piyasa koĢullarına göre farklılaĢtığı belirtilmektedir. Bu konularda, konut ve arsa fiyatları ile imara açılan arazi miktarları hakkında istatistiklerin derlenip yayınlandığı ülkelerde ampirik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Türkiye‘de taĢınmaz fiyat istatistikleri Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) tarafından taĢınmaz fiyat istatistikleri yayınlanmamaktadır. Belediyeler de imara açtıkları araziler hakkında istatistikleri derlememektedir. Bu verilerin bulunmaması nedeniyle, yukarıda sözü edilen kapsamda ampirik analiz yapabilmesi olanaklı değildir. Türkiye‘de iller arasında konut üretiminin arsa arzı ile iliĢkisini belirlemek amacıyla TÜBĠTAK tarafından desteklenen bir araĢtırma gerçekleĢtirilerek, örnek seçilen sekiz il merkezinde belediyelerin nazım ve uygulama imar planı kapsamına aldıkları arazilerle parselasyon planlarını yaptıkları arazilerin miktarları belirlenmiĢtir2. Ayrıca konut üreticileri ile yapılan anketten, üzerinde konut inĢa edilecek arsaların elde edilmesi ve konut üretimi ve satıĢını gerçekleĢtirme koĢulları hakkında bilgiler derlenmiĢtir. Emlak komisyoncuları ile yapılan anket ise, kentlerin farklı semtlerindeki arsa ve konut fiyatlarının belirlenmesine olanak sağlamıĢtır. Elde edilen bu veriler, örnek seçilen il merkezlerinde konut üretim düzeyinin, belediyeler tarafından parselasyonu yapılan arazi miktarı ile iliĢkili olduğunu ortaya koymuĢtur. 2. Literatür Özeti Konut piyasası ve arzı üzerine 1960‘lı yıllarda baĢlayan ve William Alonso ile Richard Muth‘un öncülüğünü yaptıkları ilk kuram ve modellerde arsa arzı konusunda herhangi bir kısıtlama öngörülmemiĢtir (Alonso, 1964; Muth, 1969; Evans, 1973). Diğer bir deyiĢle arsa arzının tam esnek olduğu kabul edilmiĢtir. Bu yaklaĢımda arazi kullanıĢ planlamasının arsa talebini hemen karĢılayacak özellikler taĢıdığı varsayılmıĢ olmaktadır. Talepte artıĢ olduğu ve mevcut arz-talep dengesi bozulduğunda konut arzı hemen artarak konut piyasasında yeni bir denge noktasına tekrar eriĢilecektir. KiĢilerin kentsel mekanda yer değiĢtirme telepleri de arsa kısıtlaması söz konusu olmadan karĢılanabilecektir. Planlama sisteminin ve kararlarının arsa ve konut arzı ile fiyatları üzerindeki etkileri daha yakın dönemlerde yapılan çalıĢmalarda tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ekonomistlere göre arazi kullanım planlarıyla bir taraftan dıĢsallıkların kontrol altında tutulması, kentsel altyapı ve diğer kamu servislerinin sunum ve kullanımında rasyonelliğin ve etkinliğin sağlanması ve taĢınmaz yatırımcıları için belirsizliklerin ve risklerin azalması olanaklı hale gelirken aynı zamanda kentlerin çevresindeki boĢ arazilerin imara açılmasında seçmeci davranıldığı için arsa 2 ―Türkiye‘de İllere Göre Konut Üretiminin Farklılaşmasının Nedenlerinin Belirlenmesi‖, Araştırmacılar: Ali Türel, Hülya Koç, Yardımcı Araştırmacı: Derya Doğan; TÜBİTAK Proje No: SOBAG-104K110, Aralık, 2007. 64 Ali Türel sunumunda kısıtlamalar ve fiyat artıĢları ortaya çıkmaktadır. Harrison (1977) planlamanın konutla iliĢkisini tartıĢırken konut arz ve fiyatını etkileyen iki tür planlama kararlarının altını çizmiĢtir. Bunlardan birincisi yapılaĢma yoğunluğunun sınırlandırılması, ikincisi ise arsa arzının kısıtlanmasıdır. Harrison arsa arzının kısıtlanmasının arsa ve konut fiyatlarının artmasına, kentsel mekanın belirli yerlerinde yoğunluk kısıtlamasının ise daha yaygın kentsel geliĢmeye yol açacağını belirtmiĢ, hem arsa arzının kısıtlanması hem de yoğunlukların sınırlandırılması kararlarının birlikte alınmasının fiyatlarda önemli artıĢa sebep olacağı vurgulamıĢtır. Bramley et. al. (1995) arazi kullanıĢ planlamasının mekansal geliĢme kısıtlaması getirmeyerek arsa talebine hemen cevap verilebilen kentlerde arsa fiyat düzeyleri merkezden uzaklaĢtıkçe azalan bir eğimle tarımsal arazi fiyat düzeyine inerken, planların kentsel geliĢmeyi sınırladığı kentlerde, sınırın içindeki arsaların fiyat düzeyleri ile sınırın dıĢındaki tarımsal arazilerin fiyat düzeyleri arasında önemli farklılık oluĢacağını belirtmiĢlerdir. DiPasquale and Wheaton (1996) ise planlı arazilerin sınırından itibaren tarımsal arazi fiyatlarında hemen büyük bir düĢüĢ olmayacağını, planlı alan içine alınma beklentisinin farkı azaltacağını vurgulamıĢlardır. Diğer bir deyiĢle, planlı alanın sınırından itibaren oluĢacak olan spekülatif fiyatlar plan içi ve dıĢındaki araziler arasındaki fiyat farkını azaltmaktadır. Bu modelde konut ve arsa fiyatları, differansiyel rant kuramının öngörüsü doğrultusunda kent merkezinden uzaklaĢtıkça artan ulaĢım maliyetiyle azalırken, arsalar için belirlenen yapılaĢma yoğunluğuyla artmaktadır. Burada tanımlanan arsa fiyatı karĢılaĢtırmalarını, planlı alandaki arsa fiyatları üzerindeki altyapı yatırımlarının etkisini ayırdederek yapmak gerekir. Plan kararlarıyla iliĢkili olarak arsa sunumunun konut arz fonksiyonuna katıldığı bir model Barmley, Bartlett ve Labert tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu fonksiyonda konut üretimi karlılığın (fiyat eksi inĢaat maliyeti), yeni konut yapımı için ayrılmıĢ imarlı arsa miktarı ile mevcut politikalar ve sınırlamaların ıĢığında gelecekte konuta ayrılabilecek arsa miktarının gecikmeli (lagged) fonksiyonu olarak tanımlanmıĢtır: Qj = S-1 {[Pj – C(Wj, Uj, Ecj, Nj/Aj)], Lsj, Lcj, Lpj} Bu fonksiyonda Qj: yeni konut arzını, S-1: değiĢkenlerin 1-2 yıl önceki dönem değerlerinin fonksiyonunu, C: inĢaat maliyeti fonksiyonunu, W: inĢaat sektöründeki ücret düzeyini, U: issizlik oranını, Ec: inĢaat sektöründeki istihdamı, N/A: nüfus yoğunluğunu, Ls: yeni konut yapımı için ayrılmıĢ imarlı arsa miktarını, Lc: gelecekte konut için arsa arzının önündeki sınırları, Lp: konut yapımı için arsa sunumuyla ilgili planlama politikalarını temsil etmektedir. Ġngiltere‘de 90 yerel yönetim bölgesinden derlenen veriler kullanılarak yapılan ampirik analizde, yeni konut yapımı için ayrılmıĢ imarlı arsa miktarını gösteren değiĢken için regresyon denklemlerinde pozitif katsayılar tahmin edilmiĢtir. Planlamanın arsa sunumuna getirdiği kısıtlamalar ve sınırlamaların etkilerini inceleyen ampirik analizlerden, Mayer ve Somervill (2000) tarafından ABD‘nin 44 metropoliten alanında 19851996 dönemini kapsayan verilerle yapılanında, planlamanın getirdiği sınırlamaların yeni konut üretiminde yüzde 45 kadar azalmaya neden olduğu, sınırlamanın olduğu yerlerde konut arzının fiyat esnekliğinin, kısıtlamanın olmadığı piyasalara göre yüzde 20 düĢük olduğu bulunmuĢtur. Arsaya imara açma süresini uzatan düzenlemelerin ise yeni konut üretimini yaklaĢık yüzde 20 azalttığı belirlenmiĢtir. Yazarlar bu bulguların ardından planlamayla getirilen düzenlemeler belirleyen değil belirlenen midir (endogeneous) sorusunu sormuĢlardar. Bu sorunun anlamı, yerleĢmelerde konutun az üretilmesi halinde daha fazla düzenleme yapılması gereğinin ortaya çıkabileceği, bu durumda ampirik analiz bulgularının yanlıĢ yorumlanabileceğidir. Malpezzi (1996), konut fiyatları üzerinde arzın etkisini incelendiği çalıĢmasında planlamanın getirdiği düzenlemeler (regulations) üzerinde durulmuĢtur. Düzenlemelerin, dıĢsallıklarla iliĢkili olarak hem yararlarının hem de maliyetlerinin olduğu, ayrıca planla bir çok dıĢsal maliyetin azaltılmasını öngören düzenlemenin yapıldığı belirtilmiĢtir. ABD kentsel alanlarıyla ilgili veriler kullanılarak yapılan ampirik analizde, planla yapılan düzenleme düzeyi ile konut fiyatları arasında pozitif iliĢki bulunmuĢtur. Bu bulgu da kentsel geliĢmeyi sınırlayan plan kararlarının 65 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu uygulandığı, planlı alan dıĢındaki arsaları imara açma baĢvurularının olumlu sonuçlanmasının uzun zaman aldığı kentsel alanlarda konut fiyatlarının daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Pryce (1999) Ġngiltere‘de konut üretiminin doruğa ulaĢtığı 1988 yılı ile büyük düĢüĢün olduğu 1992 yılları için konut arzının fiyat esnekliklerini sırasıyla, 0.58 ve 1.03 olarak, arsa arzının fiyat esnekliklerini ise 0.75 ve 0.71 olarak tahmin etmiĢtir. Konut piyasası krizdeyken konut fiyatlarda oluĢan artıĢ, konut üreticileri tarafından boĢ konut oranının azaldığı veya krizin bitiyor olduğu Ģeklinde algıldığı, piyasada oluĢan olumlu beklentinin yapımına baĢlanan konut sayısının artmasına yol açtığı anlaĢılmaktadır. Üzerinde konut yapımına hazır arsa miktarı değiĢkenine göre esneklik hesaplandığında, artan arsa miktarının konut üretiminde artıĢ esnekliği 0.43 olarak bulunmuĢtur. Yazar, arsa arzı ile konut üretimi iliĢkisinin incelendiği çalıĢmalarda, imar planı kapsamına alınan arsa miktarı yerine parselasyonu yapılmıĢ (üzerinde konut inĢa etmeye hazır) arsa miktarının daha güvenilir sonuçlar verdiğini belirtmiĢtir. White ve Allmendinger (2003) Ġngiltere ile ABD planlama sistemleri arasında farklar bulunduğunu, ancak her iki ülkede de planlamanın getirdiği sınırlamanın arsa ve konut fiyatlarını yükselttiğini, arzlarını azalttığını, yapılaĢma yoğunluğunu arttırdığını ve özellikle Ġngiltere‘de konut tercihini sınırladığını belirtmiĢtir. Ancak planlamanın yatırımlar için güven ortamı yaratmak ve riski azaltmak iĢlevleri olduğu vurgulanmıĢtır. Ġkinci Dünya SavaĢının bitiminden buyana yapılan ampirik analizlerde, Ġngiltere‘de konut arzının fiyat esnekliğinin ABD‘ye göre daha düĢük tahmin edilmiĢ olması, Ġngiltere‘de planlamanın arsa arzını kısıtlaması nedeniyle arsa fiyatı artıĢının arsa ve konut arzlarına etkisinin sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır. Cheshire (2008) Almanya ve Hollanda‘da planlama süreci üzerinde tam hakimiyeti olan nazım plan geleneğinin bulunduğunu, Ġngiltere‘de planlama sistemi üzerinde, yeni konut üretiminin en az yüzde 60‘ının daha önce yapılaĢmıĢ alanlar üzerinde yapılması koĢulu gibi hükümetin kararlarının etkili olduğunu, ABD‘de ise zoning sisteminde yapılaĢmanın yerel kurallara uymayı gerektirmesi nedeniyle esnek görünmesine karĢın tanımlanan asgari parsel büyüklüklerinin özellikle dar gelirliler için konut üretmeye uygun büyüklükte arsa arzını olanaksız hale getirebildiğini belirtmiĢtir. Ġngiliz planlama sistemi uzun süredir arsa arzını kısıtlayan sınırlamalar getirirken, daha sıkı düzenleme sistemleri uygulanan Almanya ve Hollanda‘da planlamanın arsa arzı üzerindeki sınırlayıcı etkilerinin daha az olduğu, buna karĢılık ABD‘de planlama sistemiyle arsa arzındaki kısıtlamanın nisbeten daha kısa süreler için söz konusu olabildiği vurgulanmıĢtır. Yazar Ġngiltere için konut fiyatlarında zaman içinde görülen artıĢın yalnızca arsa gibi arzla ilgili faktörlere bakılarak açıklanamayacağını, talebin yapısının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiĢtir. Ġngiltere için konutun iç mekanı için talebin gelir esnekliği 1.6, konutun bahçe ve diğer dıĢ mekanı için ise 1.75 olarak tahmin edilmiĢ olması iç ve dıĢ mekana olan talepte farklılığı ortaya koymaktadır. 1999-2016 dönemi için bir simülasyon modeli kullanarak yaptıkları tahminde, enflasyon etkisinden arındırılmıĢ gelir (real income) sabit tutulursa Ġngiltere bütününde sabit fiyatlarla konut fiyatı artıĢ oranı yüzde 4.4, gelirin önceki dönemlerdeki kadar artması halinde ise yüzde 131.9 olarak belirlenmiĢtir. Sonuç olarak, arsa arzının kısıtlandığı ortamda konut fiyatlarında söz konusu olabilecek artıĢın baĢlıca nedeninin nüfus artıĢı değil açık ve kapalı mekanlara olan talebin gelir esnekliği olduğu belirtilmiĢtir. Cheshire ve Sheppard (2005) planlama sisteminin etkisiyle arsa arzının kısıtlı olduğu Ġngiltere‘de gelir artıĢı ve açık mekana olan talep esnekliğinin yüksek olması nedeniyle arsa fiyatlarında önemli yükselmenin beklenmesi gerektiği sonucuna varmıĢlardır. Bu öngörü doğrultusunda gerçekleĢtirdikleri ampirik analizle 1955 yılından itibaren konut fiyatlarının, sabit fiyatlarla 3.5 kat artarken arsa fiyatlarının 11 kat arttığını bulmuĢlardır. Yazarlar, Ġngiltere‘de planlama sistemiyle getirilen arsa arzı kısıtlamasının arz ve talepten kaynaklanan fiyat sinyallerini dikkate almadığını öne sürerek bu eksikliği gidrmeye yönelik bir yöntem önermiĢlerdir. Farklı arazi kullanıĢları için yapılaĢma hakkı tanınmıĢ komĢu parsellerin 66 Ali Türel fiyatları arasındaki farklar, her kullanıĢ için arsa arzının yeterlilik düzeyini gösterdiği kabul edilerek planlama kararlarının fiyat düzeylerini dikkate alarak belirlenmesi öngörülmüĢtür. Önerilen yönteme göre, arsanın tarımsal kullanımdaki fiyatının üzerine ada içi altyapı maliyeti, topluma olan maliyet -sosyal ve fiziksel altyapı maliyeti- ile fiyat oynamalarını dikkate alan bir ―eĢik değeri‖ (threshold value) eklenir. Bu üçünün toplamıyla bulunan arsayı imara açma maliyeti ile arsanın bulunduğu yerdeki konuta imarlı arsa bedeli arasındaki fark arsayı imara açmanın getirisidir. Bu getiri, arsayı tarım için kullanmanın getireceği sosyal faydadan büyükse arsanın konut inĢa etmek için imara açılması önerilmektedir. Bu yaklaĢım, arsa piyasasındaki fiyat değiĢmelerini dikkate alan esnek bir planlama sistemini gerektirmektedir. Son (1998) Kore kentleri için arsa arzı yetersizliğini incelediği araĢtırmasında, hükümetin getirdiği düzenlemelerin arsa arzı yetersizliği sorununun baĢlıca nedeni olduğunu, doğal özelliklerden kaynaklanan kısıtlamaların Kore kentlerinde arz yetersizliğini açıklamakta önemli etmenler olmadığı sonucuna varıldığını belirtmiĢtir. Sonuç olarak, planlama sisteminin arsa arzı ve konut üretimi üzerine etkilerini inceleyen çalıĢmalarda, arsa arzının kısıtlanmasına neden olan düzenlemeler iki baĢlık altında toplanmıĢtır. Birincisi, planlanan alanının sınırlarının talebe göre yeterli olarak belirlenmemesi, ikincisi ise planlı alanın dıĢındaki arazilerin imara açılması için yapılan baĢvurular sonuçlanıp inĢaata baĢlanıncaya kadar geçen süre. Birinci baĢlık altında yapılan araĢtırmalar, toplam planlanan alan yerine üretilen parsel miktarının daha önemli değiĢken olduğunu ortaya koymuĢtur. Üretilen parsel sayısı, planlanan alanın büyüklüğünün yanısıra parselasyonu yapılan alanın miktarı ve ilgili yerel yönetimin parselasyonu hangi sıklıkla yaptığıyla iliĢkilidir. ġüphesiz arsa arzının diğer bir bileĢeni de zamanında altyapı yatırımlarının yapılmasıdır. 3. Türkiye‟de Konut Üretiminin Arsa Üretimiyle ĠliĢkisinin Ġncelenmesi Türkiye‘de konut üretiminin illere göre büyük farklılık göstermesinin nedenlerini belirlemek amacıyla gerçekleĢtirilen ve TÜBĠTAK tarafından desteklenen araĢtırmada, örnek seçilen sekiz il merkezinde yapımına baĢlanan konut sayısının üretilen arsa miktarıyla iliĢkisi incelenmiĢtir. Belediyelerin onayladıkları parselasyon planları ve oluĢturulan parsel sayıları hakkında derlenip yayınlanan istatistikler bulunmadığı için bu konuda bilgi belediyelerin arĢivleri ve çeĢitli yayınlarından elde edilmiĢtir. Tablo 1 – Sekiz Ġl Merkezinde 1985-2007 Yılları Arasında Artan Hanehalkı, Yapımına BaĢlanan Konut ve Hahehalkı BaĢına DüĢen Konut Sayıları (Kaynak: TUĠK, 1985 ve 2000 Nüfus Sayımları ve Yıllık ĠnĢaat Ġstatistikleri) (*) Bursa BüyükĢehir‘in oranı 1985-2004 dönemi için hesaplanmıĢtır. Ġl Merkezleri Antalya Aydın Bursa Denizli Gaziantep Malatya Samsun Van 2000 Yılı Nüfusu 603 190 143 267 1194687 275480 853513 381081 363180 284464 Yeni OluĢan Hanehalkı Sayısı (1985-2000) (A) ĠnĢaat Ruhsatı Verilen Daire Sayısı (1985-2000) (B) 104875,9 18605,1 190173 38982,3 101929,3 40612,7 46584,9 30423,6 150384 37932 145609 64418 58936 46507 48924 15134 Yeni OluĢan Hanehalkı BaĢına Yapımına BaĢlanan Konut Sayısı (1985-2000) B/A 1,43 2,04 0,77 1,65 0,58 1,15 1,05 0,50 Yeni OluĢan Hanehalkı BaĢına Yapımına BaĢlanan Konut Sayısı (1985-2007) 1,28 1,53 0,61 (*) 1,27 0,50 1,39 0,99 0,51 67 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Sözü edilen araĢtırmada önce il merkezlerinin konut üretimindeki performansları belirlenmiĢtir. Bu amaçla 1985-2007 yılları arasında yapımına baĢlanan konut sayıları derlenmiĢ, bu sayılar aynı dönemlerde yeni oluĢan hanehalkı sayısına bölünerek her il merkezi için yeni oluĢan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı bulunmuĢtur (Tablo 1). Konut üretiminde en baĢarılı kent Aydın olurken, Aydın‘ı 1985-2000 döneminde Denizli, Antalya, Malatya izlemiĢtir. Bu dönemde Bursa, Gaziantep ve Van kentlerinde artan hanehalkı sayısından daha az sayıda konutun yapımına baĢlanmıĢtır. TÜĠK‗in 1985 ve 2000 yıllarında gerçekleĢtirdiği Bina Sayımı sonuçlarına göre bu kentlerde hanehalkı baĢına konut sayısının iki sayım dönemi arasında arttığı dikkate alındığında, ruhsatlı konut üretimindeki açığının ruhsatsız yapılaĢma ile karĢılandığı ortaya çıkmaktadır. TÜĠK‘in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerinden elde edilen nüfuslar, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu‘daki bir çok il ve kent için 2000 yılı nüfuslarından azdır. TÜĠK verilerine göre 2000 yılından 2007 yılına kadar Malatya‘da nüfusun yalnızca 3104 artmıĢ olması nedeniyle bu kent için hesaplanan, yeni oluĢan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı 1985-2007 döneminde 1.39 olmuĢ ve Malatya, il merkezleri sıralamasında ikinci sıraya yükselmiĢtir. Samsun için hesaplanan oran ise aynı dönemde 0.99‘a inmiĢ, böylece yeterli sayıda konutun üretilmediği kent sayısı dörde yükselmiĢtir. Tablo 2 – Sekiz Kentte 2006 Yılına Kadar Planlanan Arazilerin Alanları (Hektar) Dönemler Antalya Aydın Bursa Denizli Gaziantep Malatya Samsun Van 1975-2006 Yılları Arasında 1/5000 Ölçekli Planlanan Alan 23120 6768 26607 4962 16170 7350 5047 4000 1975-2006 Yılları Arasında 1/1000 Ölçekli Planlanan Alan 21509 6768 11804 4962 16170 6000 5125 4000 1975-2006 Yılları Arasında 1000 KiĢi BaĢına 1/1000 Ölçekli Planlanan Alan (*) 35,66 47,24 8,30 18,01 18,94 15,74 14,11 14,06 (*) 2000 Yılı nüfuslarına göre Arsa üretiminde ilk adım nazım ve uygulama imar planlarının yapılması olduğu için sekiz il merkezlerinde 2006 yılında plan kapsamındaki alanlar hesaplanmıĢtır (Tablo 2). Konut üretimindeki performansı en iyi olan Aydın, 1000 nüfus baĢına en fazla alanın planlandığı kenttir. Ġkinci en büyük alan, konut üretim performansı üçüncü sırada olan Antalya‘da planlanmıĢtır. Konut üretiminde 1985-2000 döneminde ikinci, 1985-2007 döneminde üçüncü sırada olan Denizli‘nin planlanan arazi büyüklüğü bakımından üçüncü sırada olmasının baĢlıca nedeni, 2006 yılında üçlü kararname ile bütünĢehir statüsü kazanıncaya kadar mücavir alanının içinde 20 kadar belde belediyesi kurularak kendi belediye sınırlarının giderek daralmasıdır. Malatya‘da 2000‘li yılların ortalarında yeni nazım ve uygulama imar planları hazırlanmakta olduğu için, onaylanmıĢ planlara göre hesaplanan planlanan alan büyüklüğü bakımından beĢinci sıradadır. Ova koruma kararlarının uygulanmasına çalıĢılan Bursa‘da planlanan alan büyüklüğü, sekiz il merkezi arasında en azdır. 2004 yılında yasalaĢan 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyesi Kanunu uyarınca Bursa BüyükĢehir Belediyesi‘nin sınırları geniĢledikten sonra Bursa‘da konut üretimi de artmıĢtır (Türel, 2011). Denizli ve Gaziantep‘te birbirine yakın büyüklükte alanlar planlanmıĢ olmasına karĢın iki kentin konut üretimindeki performansları çok farklıdır. Benzer durum topoğrafik yapı nedeniyle kentsel geliĢmeye ayrılabilecek alanların oldukça kısıtlı olduğu Samsun ile böyle bir kısıtlaması olmayan Van için de geçerlidir. Bu bulgular, kentlerin konut üretimindeki performanları ile belediye sınırları içinde uygulama imar planı yapılmıĢ alanların büyüklüğü arasında yeterince tutarlı iliĢkinin bulunmadığını göstermektedir. 68 Ali Türel Türkiye‘de uygulama imar planı onaylanmıĢ arazilerin parselasyon planları hazırlanıp olaylanarak üzerinde yapı yapılabilecek arsalar elde edilmektedir. Parselasyon planları 3194 sayılı Ġmar Kanunu‘nun 16. ve 18. maddeleri uyarınca yapılabilmektedir. Bu maddelerden ilkine göre, kadastral arazi sahiplerinin baĢvurusu üzerine parselasyon gerçekleĢtirilmektedir: Madde 16 - Belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re'sen veya müracaat üzerine tevhid veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkini, bu Kanun ve yönetmelik hükümlerine uygunluğu belediye encümenleri veya il idare kurullarınca onaylanır. Onaylama iĢlemi, müracaatın belediyelere veya valiliklere intikalinden itibaren en geç 30 gün içinde sonuçlandırılır ve tescil veya terkini için 15 gün içinde tapuya bildirilir. Tapu dairesi, tescil veya terkin iĢlemini bir ay içinde sonuçlandırmak zorundadır. Ġkincisinde ise, yerel yönetimler parselasyonu resen yapabilmektedir: Madde 18 - Ġmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleĢtirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil iĢlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dıĢında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır. Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artıĢları karĢılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düĢülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez. Ġmar Kanunu‘nun 16. maddesi uyarınca parselasyon planı genellikle bir konut yapımcısının kadastral arazi sahibi ile anlaĢması üzerine ve maliyeti kendileri üstlenerek hazırlanmakta ve onay için ilgili belediyeye verilmektedir. Yalnızca bu yöntemle parselasyon planı yapılan yerleĢmelerde parselasyonu yapılmıĢ boĢ arsa bulunması olanaksız olabilmektedir. Konut yapımcılarının, kadastral arazi sahiplerini razı etmek ve belediye yetkilileri ile belediyenin alacağı pay üzerinde anlaĢmak için çoğu kez uzun zaman alabilen giriĢimlerde bulunmaları gerekmektedir. Bu durumda tek tek muhatap olunan kadastral arazi sahiplerinin tekelci konumda bulunduğundan söz edilebilir. Belediyelerin uygulama imar planları onaylandıktan sonra Yasa‘nın 18. maddesi uyarınca (altyapı yatırım programlarıyla koordineli olarak) parselasyon planlarını yaptırdıklarında ise arsa piyasasına çok sayıda imar hakları belirlenmiĢ parsel sunulduğu için rekabetçi bir piyasa ortamı oluĢacaktır. Konut yapımcıları çok sayıda alternatiften kendi projeleri için en uygun parseli seçme olanağı bulabileceklerdir. Bu yolla imarlı arsanın sunulduğu yerleĢmelerde konut üretiminin, imar planı sınırları içindeki arazilerin büyük bölümü veya tümü 16. madde uyarınca parselasyon planı yapılan yerleĢmelere göre daha fazla olması beklenir. Örnek seçilen sekiz il merkezinde belediyelerin Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca parselasyon planı yaptıkları arazilerin miktarları ġekil 1‘de görülmektedir. Artan hanehalkı sayısına göre en az sayıda konutun üretildiği iki kentten Gaziantep‘te ve son dönemdeki küçük bir uygulamanın dıĢında Van‘da bu yolla parselasyon gerçekleĢtirilmemektedir. Diğer kentlerde 18. Madde uygulaması yapılmaktadır. Ancak Bursa‘da ova koruma kararları, Samsun‘da ise topoğrafik sınırlamalar parselasyon yapılabilen alanları sınırlamıĢtır. Gaziantep BüyükĢehir Belediyesi kapsamındaki belediyelerde 18. madde uygulamasının Belediyeler tarafından yaptırılmadığı, bu konudaki iĢlemlerin parça parça arsa sahibi ve konut üreticileri tarafından Belediyeye yaklaĢık yüzde 50 pay bırakılarak gerçekleĢtirildiği belirlenmiĢtir. Van‘da ise, toprak sahiplerinin Belediye‘ye yüzde 35-40 oranlarında pay bırakmaları gereken 18. madde uygulamasına karĢı çıkmaları nedeniyle, 2004 yılında yapılan 140 hektarlık bir uygulamanın haricinde 18. madde uyarınca Belediye tarafından parselasyon planı yaptırılmamıĢtır. Bu kentte de arsa sahipleri ile konut üreticileri birlikte parselasyon planı hazırlatıp Belediye‘ye 69 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu onaylatmaktadır. Ancak bu sürecin uzun sürdüğü ve kentte imarlı arsa bulmanın zor olduğu Ģeklindeki yakınmalar görüĢülen konut üreticileri tarafından dile getirilmiĢtir. Kooperatifler geniĢ arsalar için parselasyon planlarını kendileri yaptırıp onaylattığından Van‘da konut üretiminde önemli paya sahip olmuĢlardır. 1985-2007 Döneminde Yeni Hanehalkı Başına Parsellenen Alan 1200 1000 m2 800 600 400 200 0 ANTALYA AYDIN BURSA DENİZLİ GAZİANTEP MALATYA SAMSUN VAN ġekil 1 – Sekiz Ġl Merkezinde 1985-2007 Döneminde Ġmar Kanunu‘nun 18. Maddesi Uyarınca Parselasyon Planı Yapılan Alanlar (m2) Kaynak: Türel ve Koç (2008) Antalya‘nın Kepez ve Konyaaltı Belediyeleri tarafından Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca parselasyon planları yaptırılıp onaylanmaktadır. Ruhsatsız yapılaĢmanın büyük alanları kapsadığı Kepez‘de parselasyon planlarının çoğu ıslah imar planları uyarınca gerçekleĢtirilmiĢtir. Buna karĢın, kentin merkezinden Lara bölgesine kadar doğu yönündeki en pahalı konutların üretildiği geliĢme alanlarını kapsayan MuratpaĢa Belediyesi, parselasyon planı hazırlanmasını toprak sahipleri ile konut yapımcılarının birlikte giriĢimlerine bırakmaktadır. Bu nedenle parselasyon planları nispeten küçük arazi parçaları için hazırlanmakta, Belediye, maliyetine katılmadığı hazırlanmıĢ planları inceleyip onaylamaktadır. 1980-2004 döneminde bu yolla parselasyon planı yapılan alanların toplamı 5022 hektar olmuĢtur. Diğer iki ilçe belediyesinin onayladığı parselasyon planlarının alanları toplamı da 5454 hektarı bulmaktadır. MuratpaĢa Belediyesi tarafından geniĢ alanlar için 18. madde uygulaması yapılmamasının, kentin konut talebi ve fiyatının en yüksek olduğu olduğu bu kesiminde konut üretiminde sorun yaratmadığı belirlenmiĢtir. Yeni Oluşan Hanehalkı Başına Yapımına Başlanan Konut Sayısı (1985-2007) 1,80 1,60 1,40 Oran 1,20 1,00 0,80 0,60 0,40 0,20 0,00 Antalya Aydın Bursa Denizli Gaziantep Malatya Samsun Van ġekil 2- Sekiz Ġl Merkezinde 1985-2007 Döneminde Yapımına BaĢlanan Konut Sayısı (*) Kaynak: TÜĠK ĠnĢaat ve Nüfus Ġstatistikleri; Türel, Koç ve Doğan (2007) (*) Bursa için 1985-2004 dönemi 70 Ali Türel ġekil 1 ve 2 birlikte değerlendirildiğinde, sekiz kentin yeni oluĢan hanehalkı baĢına Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uygulanarak parselasyon planı yapılan arazi miktarına göre sıralaması, büyükten küçüğe doğru Aydın, Malatya, Denizli, Antalya, Samsun, Bursa, Van ve Gaziantep Ģeklindedir. Bu sıralama, ġekil 2‘deki artan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı sıralamasında Antalya‘nın 1 puanlık çok küçük bir farkla Denizli‘den önde olmasının dıĢında aynıdır. Bu sonuç, belediyelerin 18. madde uyarınca ürettikleri arsa miktarının kentlerindeki konut üretim miktarını doğrudan etkilediği hipotezinin kanıtı olarak kabul edilebilir. Aynı zamanda Pryce (1999) tarafından belirlenen, imar planı kapsamına alınan arsa miktarı yerine parselasyonu yapılmıĢ arsa miktarının daha güvenilir sonuçlar veriyor olmasının, Türkiye Ģartlarında da geçerli olduğunu göstermektedir. 4. Arsa ve Konut Fiyatları Kentlerde arsa arzının konut üretiminin baĢta gelen belirleyicilerinden olduğu, arsa ve konut fiyatlarındaki artıĢların da hem arsa arz miktarı hem de taleple iliĢkili olarak gelir artıĢı ve konut talebinin gelir esnekliği ile iliĢkili olduğu yukarıda belirtilmiĢtir. Örnek seçilen sekiz kentte arsa arzı ile konut üretimi arasında pozitif iliĢkinin varlığı belirlendikten sonra bu bölümde bu kentlerde arsa ve konut fiyatları incelenecektir. Sekiz il merkezinde konut ve arsa fiyat düzeylerini belirlemek için emlak komisyoncularına anket uygulanmıĢtır. Mümkün olduğu kadar homojen konut birimleri tanımlamak için dört konut tipi belirlenmiĢtir. Ankette apartmanların ön cephesinde, 2. veya 3. katta yer alan 3+1 veya 4+1 odalı, asansörsüz, kalorifersiz veya asansörlü, kaloriferli yeni dairelerin fiyatları sorulmuĢtur. Konut fiyatlarının semtlerin konumuna, sosyal yapısına ve fiziksel özelliklerine göre de değiĢtiği bilindiği için her konut tipinin satıĢ fiyatı ve kirası, kentlerin ―ortalama‖, ―ortalamanın atında‖ ve ―ortalamanın üzerinde‖ fiyatlı semtleri için ayrı ayrı sorulmuĢtur. Böylece anket yapılan kentlerde 12 farklı konut fiyatı ve kirası elde edilmiĢtir. Arsa fiyatları da üç ayrı fiyat düzeyindeki semtlerde farklı imar hakları olan arsalar için öğrenilmiĢtir. Bu yazıda yalnızca ortalama fiyatlı semtler için belirlenen arsa ve satıĢ fiyatlarının kentlere göre farklılaĢması sunulmuĢtur. 4.1 Arsa Fiyatları Yeni geliĢme alanlarında 3-4 kat ve 5-6 kat bina yapımı için imarlı arsaların ortalama fiyat düzeyleri en yüksek dört kent, sırasıyla Antalya, Bursa, Samsun ve Aydın‘dır. Bu kentleri Denizli ve Gaziantep izlemektedir (ġekil 3 ve 4). Bu kentlerden Antalya ve Bursa‘da, Ġmar Kanunu‘nun 18. Maddesi uyarınca parselasyonu yapılan arazi miktarı oldukça azdır. Antalya‘da turizmin ve tatil konutu yapımının hızla geliĢmesi nedeniyle arsaya olan talebin yüksekliği, buna karĢılık arzın değerli tarım arazilerinin sınırına eriĢilmesiyle giderek daralması nedeniyle fiyatların yükseldiği tahmin edilebilir. Bu kentte arsa fiyatlarının yüksekliği gelirin yüksekliğiyle de iliĢkilendirilebilir. Bursa ve Samsun‘da ova koruma kararları ve topoğrafik yapının yarattığı sınırlamalar nedeniyle arsa arzı kısıtlandığı için fiyatların yüksek olması beklenen bir sonuçtur. Diğer taraftan 1000 nüfus baĢına en geniĢ alanların imara açıldığı ve parselasyon planlarının yapıldığı Aydın‘da arsa fiyatlarının dördüncü yüksek düzeyde olması konut fiyatlarının yüksek olmasına bağlanabilir. Denizli Belediyesi‘nin sınırlarının, çevresinde belde belediyelerinin kurulmasıyla daralmıĢ ve belediye sınırları içinde arsa arzı kıt duruma gelmiĢ olmasına karĢın belde belediyelerinin altyapısı yeterli olmasa da çok miktarda arsa üretmiĢ olmalarının Denizli Belediye sınırları içindeki arsa fiyatlarının yükselmesini önlediği söylenebilir. En düĢük ortalama fiyatlı kentler Van ve Malatya‘dır. Van‘da konut fiyatları Malatya‘ya göre düĢük olmasına karĢın arsa fiyatlarının daha yüksek olması Van‘da Belediye tarafından parselasyon planı yapılmazken Malatya‘da oldukça geniĢ imarlı alanları kapsayan parselasyon planlarının yapılmıĢ olması ile iliĢkilendirilebilir. Gaziantep‘te 5-6 katlı bina yapımı için imar hakkı olan arsaların fiyatlarının 3-4 katlı bina inĢa edilebilecek arsalara göre daha yüksek olması, kentin orta ve daha üst gelir grupları için inĢa edilen yüksek yapılar için Ġmar Kanunu‘nun 16. Maddesi uyarınca arsa elde edebilmenin güçlüğünü gösterdiği söylenebilir. 71 Sekiz Ġl Merkezinde Yeni GeliĢen Konut Alanlarında 3-4 Ġmarlı Ortalama Arsa Fiyatları (Ortalama Fiyatlı KBAM 2. KentselKata ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Semtler, YTL/m2) 1200 1000 800 600 400 200 G A V A N N M A SA LA M TY TE N ZĠ A SU A P Ġ ĠZ L EN A N D BU R IN A Y D A LY TA SA 0 Sekiz Ġl Merkezinde Yeni GeliĢen Konut Alanlarında 5-6 Kata Ġmarlı Arsaların Ortalama Fiyatları (Ortalama Fiyatlı ġekil 3. Sekiz Ġl Merkezinde Ortalama Fiyatlı Semtlerde 3-4 Kata Ġmarlı Arsa Fiyatları (Ortalama Fiyat Semtler, TL/m2) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi, Türel, Koç ve Doğan (2007) Semtler, YTL/m2) 1400 1200 1000 800 600 400 200 V A N N M LA A M SA TY TE N ZĠ A A G SU A P Ġ ĠZ L EN D BU R IN A Y D A LY A N TA SA 0 ġekil 4. Sekiz Ġl Merkezinde Ortalama Fiyatlı Semtlerde 5-6 Kata Ġmarlı Arsa Fiyatları (Ortalama Fiyat Semtler, TL/m2) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi, Türel, Koç & Doğan (2007) 4.3 Konut Fiyatları ġekil 5‘te 3+1 odalı asansörsüz, kalorifersiz ve asansörlü, kaloriferli konutların sekiz il merkezindeki satıĢ fiyatlarının sabit fiyatlı aritmetik ortalamaları görülmektedir. Kaloriferli konutların ortalama satıĢ fiyatı en yüksek üç kentin Antalya, Aydın ve Denizli, kalorifersizlerin Antalya ve Denizli, her iki tip konutun ortalama satıĢ fiyatı en düĢük iki kentin ise Van ve Gaziantep olduğu görülmektedir. Ġlk üç kent 1985–2007 döneminde artan hanehalkı sayısından fazla sayıda, son ikisi de oldukça eksik sayıda konutun yapımına baĢlandığı kentlerdir. Böylece gereksinimi karĢılayacak sayıda konutun inĢa edildiği kentlerde fiyatların düĢmediği, tersine fiyatların yüksek olduğu kentlerde yeterli miktarda konutun üretildiği ortaya çıkmaktadır. Oda sayısı 4+1 olan konutlar için belirlenen ortalama satıĢ fiyatları, 3+1 odalılarınkiyle büyük benzerlik göstermektedir. Kentlerin ortalama fiyat düzeylerine göre sıralaması kaloriferlilerde Denizli, Aydın ve Antalya, kalorifersizlerde Antalya, Denizli ve Aydın Ģeklindedir. (ġekil 9.2) En düĢük fiyatlı kentlerde de Van‘dan sonra Malatya‘nın gelmesi Gaziantep‘te büyük konutlara talebin Malatya‘ya göre daha yüksek olması ile iliĢkilendirilebilir. Kaloriferli konutlarda Samsun‘daki ortalama konut fiyat düzeyinin dördüncü en yüksek olması arsanın çok değerli olduğu bu kentte büyük konutların nispeten kıt olduğu Ģeklinde yorumlanabilir. Sekiz kentte oda sayısı 3+1 olan kaloriferli konutların ortalama fiyatlarıyla 1985–2000 döneminde artan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı değiĢkeni arasındaki 72 Ali Türel korelasyon katsayısı 0,86, kalorifersiz konut fiyatlarına göre 0,70, 1985-2006 dönemi için yapılan hesaplamada ise korelasyon katsayıları sırasıyla, 0,89 ve 0,72 olarak hesaplanmıĢtır. Oda sayısı 4+1 olan konutların fiyatlarına göre hesaplanan korelasyon katsayıları daha yüksek olarak aynı sırayla, 0,89, 0,76, 0,93 ve 0,78‘dir. Bu sonuçlar kentlerde konut üretim düzeyi ile fiyat düzeyi arasında güçlü pozitif iliĢkiyi göstermektedir. Gelirin, talebin ve fiyat düzeyinin yüksek olduğu kentlerde daha çok konut üretildiği, planlama sistemi ve arsa arzının talebi karĢılayacak miktarlarda konut üretimine olanak sağlayacak Ģekilde örgütlendiği söylenebilir. Bu nedenle Mayer ve Somervill (2000) tarafından gündeme getirilen planlamayla getirilen düzenlemeler Sekiz Ġl Merkezinde 3+1 Odalı Konutların Ortalama SatıĢ belirleyen değil belirlenen midir (endogeneous) sorusu Türkiye koĢullarında olumlu yanıtlanmıĢ Fiyatları (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL) olmaktadır. 140000 120000 100000 80000 60000 40000 20000 Kaloriferli V A N N SU M SA LA A M G A ZĠ A N TY TE A P Ġ ĠZ L EN D BU R IN A Y D A LY TA N A SA 0 Kalorifersiz ġekil 5. Sekiz Ġl Merkezinde 3+1 Odalı Konutların Ortalama Fiyatlı Semtlerde SatıĢ Fiyatlarının Aritmetik Ortalaması (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi, Türel, Koç ve Doğan (2007) Konut fiyatlarının kentlerde üretilen konut miktarıyla artıĢı ġekil 7‘deki grafiklerde görülmektedir. Kalöriferli ve kalörifersiz konutlar için çizilen grafikler, konut fiyatları düĢük olan kentlerde artan hanehalkı sayısı baĢına konut üretimin az, konut fiyat düzeyleri yüksek olan kentlerde ise artan hanehalkı sayısına göre yeterli sayıda konutun yapımına baĢlandığını göstermektedir. Bu grafikler ülkesel konut arz eğrileri olarak yorumlanabilir. Ülkesel arz eğrisinin yukarıya doğru eğimli olması, ancak eğimin dik olmaması beklenen bir durumdur. Konut fiyatı üretim düzeyine göre yüksek olan Bursa ile düĢük olan Malatya, özellikle kalöriferli konut grafiğinin yükselmesindeki sürekliliği bozmaktadır. Bursa‘da nüfusun ve ortalama gelir düzeyinin yüksekliğine karĢın konut arzının gereksinime göre yeterli olmaması nedeniyle konut fiyatlarının yüksek olması, Malatya‘da ise gereksinimin üzerinde konut üretiliyor olması nedeniyle fiyatların yükselmemesi beklenen sonuçlardır. Ancak 2007 nüfusuyla ilgili olarak yukarıda sözü edilen sorunlar nedeniyle, bu kent için belirlenen oranın grafiklerde bir miktar sapmaya yol açtığı tahmin edilebilir. Konut üreticilerinin, halkın konut için ödeyebilme kapasitesinin yüksek olmadığı kentlerde sınırlı miktarda konut ürettikleri, konut arzındaki yetersizliğin konut fiyatlarının yükselmesine yol açmadığı ortaya çıkmaktadır. Nitekin anket yapılan konut üreticileri, bu kentlerde inĢa ettikleri konutları düĢük peĢinat ve uzun süreli taksit uygulamak suretiyle satabildiklerini belirtmiĢlerdir. 73 Sekiz Ġl Merkezinde 4+1 Odalı Yeni Konutların Ortalama SatıĢ Fiyatları (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL) KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 200000 180000 160000 140000 120000 100000 80000 60000 N N A V SA LA M A M TY TE N ZĠ A A G Kaloriferli SU A P Ġ EN A N D A Y BU R ĠZ L IN D A LY TA SA 40000 20000 0 Kalorifersiz ġekil 6. Sekiz Ġl Merkezinde 4+1 Odalı Konutların Ortalama Fiyatlı Semtlerde SatıĢ Fiyatlarının Aritmetik Ortalaması (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi, Sekiz(2007) Il Merkezinde 3+1 Odalı Konut Fiyatları Ile Yeni Hanehalkı Türel, Koç ve Doğan Başına Yapımına Başlanan Konut Sayısı Ilişkisi 140000 120000 100000 80000 60000 40000 20000 0 0,50 0,51 0,79 0,99 Kalöriferli Daireler 1,27 1,28 1,39 1,53 Kalörifersiz Daireler ġekil 7 – Sekiz Ġl Merkezinde Konut Fiyatları ile 1985-2007 Döneminde Yapımına BaĢlanan Konut Sayısı ĠliĢkisi 5. Son Bir Değerlendirme Konut üretiminin planlama sistemi ve arsa arzıyla iliĢkisini inceleyen çalıĢmalar, kentlerin fiziksel geliĢmesini sınırlayan ve planlı alan dıĢındaki arazilerle ilgili planlama baĢvurularının sonuçlanmasını geciktiren düzenlemelerin ve plan kararlarının arsa ve konut arzını azalttığını, bu durumun arsa ve konut fiyatlarının yükselmesine yol açtığını ortaya koymuĢtur. Ancak bazı araĢtırmacılar, arsa ve konut fiyatlarındaki artıĢların yalnızca arzla ilgili düzenlemelerle iliĢkilendirilemeyeceğini, taleple ilgili hususlardan gelir artıĢı ve konutun iç ve dıĢ mekanlarına olan talebin gelir esnekliklerinin de arsa ve konut fiyatlarındaki artıĢları açıklayan nedenler olduğunu belirlemiĢlerdir. 74 Ali Türel Türkiye‘de taĢınmaz fiyatları, planlanan ve parselasyonu yapılan alan miktarları ile ilgili istatistiklerin derlenip yayınlanmaması sözü edilen kapsamda analizlerin yapılabilmesini kısıtlamakta, hatta olanaksız hale getirmektedir. Örnek seçilen sekiz ili kapsayan ve TÜBĠTAK tarafından desteklenen bir araĢtırma gerçekleĢtirilerek il merkezlerindeki belediyelerin planlama ve arsa üretimi konularındaki etkinlikleri ile arsa ve konut fiyatları ve konut üreticilerinin konut inĢa etme ve satıĢıyla ilgili hususlar belirlenmiĢtir. Elde edilen bulgular, belediyeler tarafından Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca parselasyon planı yapılarak imarlı arsa üretilmesinin kentlerin konut üretimi konusundaki performansları üzerinde büyük etkisinin olduğunu, ancak yeterli arsa ve konut üretilmeyen kentlerde arsa ve konut fiyatlarının da düĢük olduğunu ortaya koymuĢtur. Konut fiyatlarının arz düzeyleriyle birlikte artması yukarıya doğru eğimli konut arz eğrisinin varlığını göstermektedir. Bu nedenle kentlerde konut üretim düzeyinin belirlenmesinde, arzla ilgili etmenlerin yanısıra, baĢta hanehalkı gelir düzeyi olmak üzere taleple ilgili etmenlerin de önemli olduğu ortaya çıkmıĢtır. Kaynaklar: Alonso, W. (1964) - Location and Land Use, Cambridge. Mass: Harvard University Press. Bramley, G.; Bartlett, W.; Lambert, C. (1995) - Planning, The Market and Private Housebuilding, Farnborough, Saxon House. Cheshire, P. (2008) - ―Reflections on the nature and policy implications of planning restrictions on housing suppy‖, Oxford Review of Economic Policy, vol. 24, no: 1, 50-58. Cheshire, P. , Sheppard, S. (2005) - ―The Introduction of Price Signals into Land-Use Planning Decision Making: A Proposal‖, Urban Studies, Vo. 42, No: 4, 647-663. Evans, : W. (1973) - The Economics of Residential Location. London: Heinemann. Harrison, A. J. (1977) - Economics and Land Use Planning, Croom Helm, London. Malpezzi, S. (1996) - ―Housing Prices, Externalities and Regulatin in US Metropolitan Areas‖, Journal of Housing Research, Vol. 7, No:2, pp. 209-241. Mayer, C. J., Somerville, C. T. (2000) - ―Land-use regulation and new construction‖; Regional Science and Urban Economics, 30, 639-662. Muth, R. F. (1969) - Cities and Housing. Chicago: University of Chicago Press. Pryce, G. (1999) - ―Construction Elasticities and Land Availability: A Two Stage Least-squares Model of Housing Supply Using the Variable Elasticity Approach‖, Urban Studies, Vol. 36, No. 13, 2283-2304. Son, J-Y. (1998) - ―Analysis of Urban Land Shortages: The Case of Korean Cities‖; Journal of Urban Economics, Vol. 43, 362-384. Türel, A. (2011) - ―Bursa‘da Konut Üretimi‖ Prof. Dr. Rana AkdiĢ Aslanoğlu anısına ―Cumhuriyet Döneminde Bursa‘da KentleĢme Sempozyumu‖, 22-24 Eylül 2011, Uludağ Üniversitesi, Bursa. Türel, A., Koç, H. (2008) - ―Türkiye‘de Ġllere Göre Konut Üretiminin FarklılaĢmasının Arsa Arzı ile ĠliĢkisi, Gecekondu, Dönüşüm, Kent, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara,. Türel, A., Koç, H., Doğan, D. (2007) - ―Türkiye‘de Ġllere Göre Konut Üretiminin FarklılaĢmasının Nedenlerinin Belirlenmesi‖, TÜBĠTAK Proje No: SOBAG-104K110. White, M. And Allmendinger, P. (2003) - ―Land Use Planning and the Housing Market: A Comparative Review of the UK and the USA‖, Urban Studies, Vol. 40, Nos 5-6, 953-972. 75 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 76 Planlama ve Mekansal GeliĢme Kuramlarındaki Kabuk DeğiĢimi Merve Yılmaz1, Erkan Polat2 Öz: Bu çalışmada planlama uzmanlık sürecinde yaşanan kabuk değişimi hem kuramsal hem de gelişme açısından değerlendirilmekte, mekanın üstlendiği rolün de coğrafik düzlemden sosyoekonomik (ve politik) düzleme kaymasının ortaya çıkardığı durumlar ele alınarak, hem planlama hem de mekansal gelişme kuramlarındaki kabuk değişiminin öyküsü yazılmaktadır. Bu öykünün akılcı kapsamlı planlamadan (akılcılık tohumlarına kadar dayanan) günümüzün yeni stratejik mekansal planlamaya kadar olan izleri okunarak, statik yapıdan dinamik yapıya doğru evrilen mekanın ve kuramsal tabanın da bir sorgulaması yapılmaktadır. Literatür taraması sonucunda oluşturulmuş bir çalışmadır. İncelemeler ve karşılaştırmalar sonucunda mekanın kuramlar çerçevesindeki kabuk değişimi ve planlamanın durumu ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Planlama kuramları, mekânsal gelişme kuramları, mekan. Abstract: This writing, shell exchange in during of planning profession evaluated in terms of both theoretical and development, story of shell exchange in both planning and theories of spatial development by posed in the case where of assumed the role of space shift from geographic planet o sosyo-economic (and politic) plane written. A questioning of space and theory base that evolved toward from static system to dynamic system examined by reading the trace from rational planning (based on the seeds of rationalism) to new strategic spatial planning of present-day of the story. The writing make up after the literature search. Space within theories setting in framework of shell exchange and case of planning introduce as a result of investigations and comparisons. Keywords: Planning theories, theories of spatial development, space. 1 2 Y. Şehir Plancısı (S.D.Ü.), Isparta :[email protected] Süleyman Demirel Üniversitesi, MMF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Isparta 77 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Planlama uzmanlığındaki kuramsal çerçeve ve mekan iliĢkisi geçmiĢten günümüze incelendiğinde ‗statik mekanın dinamik mekana evrilimi‘, ‗kabuk değiĢimi geçiren mekanın kuramsal tabanda sorgulanması‘ ve genel bir değerlendirme sırasıyla ele alınmıĢtır. 1. Statik mekanın dinamik mekana evrilimi Ġlk kentler (200 kiĢi ya da daha fazla nüfuslu yerleĢmeler) yaklaĢık 10 000 yıl önce Orta Doğu‘da kurulmuĢtur. Bu kentlerin oluĢmasında en büyük etken tarımsal gereksinimlerdir. Bununla birlikte hidrolojik gereksinimler beraberinde savunma, dinsel ve ticaret gibi gereksinimler rol oynamıĢtır (Polat, 2006). Toplumsal iliĢkilerin Ģekillenmeye baĢladığı bu dönemlerden baĢlayarak mekan kavramı (bir sistem içerisindeki mekan olarak) ele alınırsa, coğrafya üzerindeki birey/toplum iliĢkilerinin baĢladığı andan itibaren süregelen bir kavram olarak düĢünülebilir. Bu iliĢkilerde tarımsal artı ürün ile ticaretin oluĢması ve hızla artıĢı en büyük etkiyi oluĢturmuĢtur. Toplumsal etkileĢim içerisinde coğrafya üzerinde gerçekleĢen mobilite ile ‗mekan‘ kavramı iliĢkilendirilebilir ve bununla birlikte ilerleyen zamanla evrilerek (dönüĢerek) farklı rollere büründüğü kabul edilebilir. Genel olarak mekan kavramının sınırlandırılmıĢ tanımlamaları ön planda tutulmaktadır. GeniĢ ölçüde mekanın soyut ve somut sınırları (teritoryaları) içeren yönü ele alınmalıdır (somut sınırları olan bir tanım niteliğinden çıkarılması gerekmektedir). Algılama türüne göre de mekan kavramı farklılık oluĢturmaktadır. Buradaki mekan bir organizasyon ile oluĢmaktadır. Yani bir süreç içerisindeki sistemin iĢleyiĢidir. Mekanın zaman içerisindeki sosyal yapı ile iliĢkisi incelendiğinde zaman-mekan bütünleĢmesinin ayrılmaz bir bütün olduğu görülmektedir. Yani sosyal yapı ve mekan iliĢkilerinin zaman kavramı ile bütünleĢmesidir. Özetle Tekeli‘nin (2008) belirttiği gibi mekanın sadece 3 boyutlu olarak değil (n) boyutunun ön planda olması gerektiği vurgulanmaktadır. Mekanın sadece bir ‗yapı‘ olarak değil bir ‗süreç‘, bir ‗sistem‘ olarak da ele alınması gereğinde en önemli etken sosyal yapıdır. Sosyal yapının sürekli değiĢim/dönüĢüm içerisinde olması sistemin bir parçası olarak mekanı da etkilemektedir. Aslında tek yönlü bir etkilenme değil iki yönlü gerçekleĢen bir etkileĢim sürecidir. (Tekeli, 2010b). Beraberinde mekanın sosyal yapı ile değiĢtiği yani ‗mekan‘ın sürekli yeniden üretildiği göz ardı edilmemelidir. Tek ve sınırlı bir tanımı olmayıp, değiĢken yapısı nedeniyle farklılık gösterebilmektedir. Ele alınan ‗mekan‘ kavramının bu noktada ölçek sorunu da ortaya çıkmaktadır. Mekanın bir organizasyon olarak algılanması bu kavramı (mekanı) bölgeye doğru çekmektedir. Yani mekanın statik yapısının – sadece ‗yapı‘ çerçevesinde ele alınmaması – dinamik yapıya dönüĢmesi eklemlenerek ilerleyen bir süreç içerisinde ‗mekan‘ın anlamsal dönüĢümü sonucunda ‗bölge‘ ortaya çıkmakta denilebilir (Yılmaz, 2011). Buradaki bölge kavramının girmesi mekan yapısındaki statik dinamik yapı iliĢkisidir. Yani dinamik bir mekanın teritorya sınırları olarak, etki alanı olarak değerlendirilmektedir. Tekeli‘nin (2010b) çalıĢmasında da belirttiği gibi mekanın Ģekillenmesinde tarih ve coğrafya büyük bir rol oynamaktadır. Özellikle tarih, içeriği (kültür, ahlak, din, vb., coğrafyası) bakımından zengindir. Mekanın Ģekillenmesinde ve bölge kavramı olarak algılanmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. ÇalıĢmada ele alınan kuram ölçeğinde ‗mekan‘, makro ve mikro ölçekleri içerisinde barındırmaktadır. Zaman içerisinde değiĢen kuramlarda makro yapıda daha soyut, mikro yapıda daha sembolik alanlar ön plana çıkmaktadır (Tekeli, 2010b). ÇalıĢma bütününde ele alınan ‗kabuk değiĢimi‘, organizasyonun içerisinde barınan ‗mekan‘dır. Mekanın kuramsal yapı ile iliĢkisinde, planlama ve mekânsal geliĢme kuramları çerçevesinde ele alınan kentsel planlama kuramları doğası gereği farklı uzmanlıklar içerisindeki farklı kuramlardan beslenerek büyümüĢ ve kendi kuram(lar)ını bu süreçte oluĢturamamıĢ bir uzmanlık küresini oluĢturmaktadır. Bu küre gerekli ve yeterli uzmanlık bilgi alanına sahip olmasına rağmen, bir türlü kendi kuramını gerçekleĢtirememiĢ olması bu alanın karmaĢık ve iliĢkisel yapısını oluĢturmaktadır. Özellikle mekansal açıdan bakıldığında bu durumun karmaĢıklığı net olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer bir açıdan çok disiplinli ve çok hedefli yapısı nedeniyle diğer kuramlarla olan iliĢkisindeki karmaĢıklığı daha da netleĢmektedir. ‗Mekan‘, birçok uzmanlık 78 Merve Yılmaz, Erkan Polat alanlarının içerisinde barındırdığı bir kavram olması gerekirken, aksine göz ardı edilmiĢtir (mekan ile iliĢkisi olması halinde ele alınmamıĢtır). ÇalıĢmadaki planlama uzmanlık sürecinde yaĢanan kabuk değiĢimi hem kuramsal hem de geliĢme yönüyle değerlendirmeden önce, mekanın üstlendiği rolün de coğrafik düzlemden sosyo-ekonomik-politik (detay açıklamalara yer verilmeden) düzleme kaymasının ortaya çıkardığı durumlar ele alınıp irdelenerek ‗kabuk değiĢimi‘ öyküsünün temeli oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Statik mekanın dinamik mekana evrilmesinde meydana gelen ‗kabuk değiĢimi‘, beraberinde hem planlama hem de mekansal geliĢme kuramlarındaki öykü iliĢkilendirildiğinde, bu öykünün akılcı kapsamlı planlamadan (akılcılık tohumlarına kadar dayanan) günümüzün yeni stratejik mekansal planlamaya kadar olan izleri okunarak, kabuk değiĢimi geçiren mekanın kuramsal tabanın sorgulaması yapılmaktadır. 2. Kabuk değiĢimi geçiren mekanın kuramsal tabanda sorgulaması Planlama kuramları, geçmiĢten günümüze birbirlerinden etkilenerek ya da üzerlerine eklemlenerek günümüze kadar bir süreç geçirmiĢ ve halen geçirmektedir. Bu süreç ‗Akılcılık‘ tohumlarından baĢlayarak Akılcı Planlama ile – planlama tarihinin büyük bir kısmına hakim olan – günümüzün ‗Stratejik Mekansal Planlama‘ boyutuna kadar gelmiĢtir. Bu arada mekan algısı da günün koĢullarına göre ele alındığında bu sürece dahil olmuĢtur. Zaman süreci içerisindeki kuramlar birbirlerinden etkilenerek ya da eklemlenerek oluĢturdukları iliĢki aĢağıdaki gibi ele alınabilir (Resim 1). Resim 1: Akılcı Planlama‘dan Stratejik Mekansal Planlama‘ya doğru (Kaynak: Yılmaz, 2011) Planlama kuramlarının tarihsel süreç öyküsünde Sinoptik Kapsamlı Akılcı Planlama içerisinde Akılcı Planlama, Kapsamlı Planlama, Artırıcı Planlama, Karma Tarama Planlaması, Radikal Planlama; Savunucu Planlama içerisinde Adil-EĢitlikçi Planlama, EtkileĢimli Planlama (ĠletiĢimsel Planlama, Yetke Planlama); Katılımcı Planlama içerisinde ĠletiĢimsel Eylem 79 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Planlaması (MünakaĢa Planlaması, Müzakereci Planlama); Stratejik Planlama, Stratejik Mekânsal Planlama ve Genel Sistemler Kuramı irdelenmeye çalıĢılmıĢtır. AĢağıda ele alınan tabloda yakın dönemler içerisindeki kuramlar gruplandırılmıĢtır. Bu gruplandırmada dönemin mekan anlayıĢı, zaman süreci içerisinde de mekanın kabuk değiĢimi gözlenebilmektedir. Planlama kuramları ve mekansal boyut süreçlerinde dönemsel incelemeler aĢağıdaki gibi sıralanabiliri. 1900‘ler; Yer Seçim Kuramı; Capello‘nun (2009) belirttiği üzere bölgesel ekonomilerin anlaĢılmasındaki iki büyük kuramdan birisidir (diğeri; Bölgesel GeliĢme Kuramı). Bölgesel ekonominin en eski dalı olan Yer Seçim Kuramı 1900‘lerde geliĢmiĢtir. Mekânda dağılım mekanizmaları olan ekonomiyle ilgilenmektedir. Coğrafyacıların çıkıĢ yıllarında ağırlıklı olarak kullandığı mekanın planlama ile iliĢkisinin süreç içerisinde artması ile ortaya koyulabilir. 1930‘lar; Merkezi Yer Kuramları; Özellikle sosyologlar ve coğrafyacılar tarafından kullanılan, ticaret alanları ve yerleĢim modellerini araĢtırmıĢtır. Kent ve kırsal alan çevresi arasındaki fonksiyonel iliĢki üzerinedir. Christaller‘in Almanya üzerinde öne sürdüğü ―merkezi yerler pazar sistemi‖ üzerine Lösch‘ün alan kullanımına iliĢkin hipotezini daha sağlam temellere oturttuğu ve zaman içerisinde hiyerarĢik yapının değiĢebileceği vurgulanan kuramdır (King, 1984; Dinler, 2008). 1960‘lar; Akılcı Planlama; II. Dünya SavaĢı sonrası çeĢitli politik ve ekonomik bilimleri içeren sosyal bilim disiplinlerinden fikirlerin bütünleĢmesi ve kapitalist demokraside planlama için genel bir modelin geliĢimi sonucunda Akılcı Planlama, 1960‘lı yıllarda ortaya çıkmıĢtır. Fakat akılcılık tohumları Polat vd.‘nin (2011) belirttiği üzere 1800‘lere kadar dayanmaktadır. Geleneksel Akılcı Planlama‘da temel basamaklar süreci (genel olarak; problemin, amacın tanımlanması, veri toplanması, alternatif seçimi…) ele alınmıĢtır. Artırıcı Planlama; Akılcı Planlama‘nın kusurlarını kabul eden ve alternatifi olarak ortaya çıkan Artırıcı Planlama, Akılcı Planlama döneminden sonra ‗BarıĢ Gönüllüleri‘ tarafından geliĢtirilmiĢtir. Akılcı Planlama‘yla problemler ve amaçlar aynıdır. Fakat artırıcı daha kapsamlıdır Etkileşimli Planlama; EtkileĢimli Planlama ‗Post Akılcı Planlama‘ olarak Akılcı Planlama ile iliĢkisi ortaya konulmuĢtur. Ayrıca Savunucu planlamanın hatalarına da bir yanıt Ģeklinde ele alınmıĢtır. Temeli toplumsal öğrenme kuramına (social learning theory) dayanarak, taklitle öğrenme sürecidir. KiĢiler arası etkileĢimi, toplumsal iliĢkileri, etkilenmeleri üzerine kuruludur. Yetke Planlama; Reardon‘a (1999) göre Yetke Planlaması temsil edilemeyen geleneksel grupların ilgilerini çeken noktalar, mevcut çabaların etkisizleĢtirilmesi, zıt parti oluĢumları statükosu, toplumsal mesafe sorunu gibi gerekçeler üzerine kuruludur. Katılımcı Planlama; ĠletiĢimsel katılımcı içeriğinden ortaya çıkan Katılımcı Planlama, sosyal mekanın Ģekillenmesinde etkin bir rol oynamaktadır. Planlama süreçlerine yol gösteren, belirleyici rolde ve sürekli geliĢmekte olan bir paradigmadır (Brand ve Gaffikin, 2007). Kapsamlı Planlama; 1960‘ların ortasında ortaya çıkan Kapsamlı Planlama, yaygın kullanıma göre, bir kent için kent coğrafyasını kaplayan uzun erimli fiziksel bir plandır. Fiziksel formu etkileyen ve fiziksel varlık olarak bir kentin iĢletimi, her bir fonksiyona ayrı ayrı hitap eder. Kabul edilebilir yöntem seçildiğinde hedeflere ulaĢmak için tüm alternatif düĢünceleri karĢılaĢtırılacak kalkınma politikaları ve gerekli hedef açıklamaları ‗Sinoptik (benzer bakıĢ açılı)‘ Planlama veya ‗Rasyonel (Akılcı)‘ Kapsamlı farklı bakıĢ açısı sunar. Kapsamlı bir kent planı bütün olarak, kent için birlikte çalıĢma ve beklenen koĢullar için cevap olabilen politikalar paketidir (Innes, 1996). Genel Sistemler Kuramı; Genel Sistemler Kuramı ‗sistemler‘ anlamında 1930‘lara kadar gitmektedir. Kentsel kavramının karmaĢıklığındaki değiĢimi dönüĢümü ‗sistemler 80 Merve Yılmaz, Erkan Polat düĢüncesi‘ne dayandırmaktadır. Ġçerisinde birçok kuramın temeli olan yapısı, bileĢenlerin oluĢturduğu sistemin etkileyen ve etkilenen iliĢkisini vurgulamaktadır (Polat vd., 2011). 1965‘ler; Savunucu Planlama; Tekeli‘nin (2009b:4) belirttiği üzere Savunucu Planlama‘nın tohumları Amerika‘da siyahların eĢitlik talebi üzerine (ayrımcılığa karĢı) çıkan toplumsal bir hareket dönemine dayanmaktadır. Toplumsal ve kamusal açıdan güçlüye karĢı zayıfı savunma temellidir. 1970‘ler; Adil-Eşitlikçi Planlama; Adil / EĢitlikçi Planlama Savunucu Planlama‘nın içerisinden doğmuĢtur (politika ve programların yerine getirilmeleri için kaynak aktarımı yapar). Adil planlamaya göre, yönetimde yer alan (çalıĢan) savunucu plancıların, kendi araĢtırmalarını, analitik, kurumsal uzmanlıklarını, düĢünceleri etkilemek, değiĢtirmek için kullanmalarını, kentte yaĢayan yoksullara, çalıĢan sınıfa özel, kamusal kaynakları yeniden aktarmayı sağlayacak politikaları, programları geliĢtirmelerini ve yerine getirmelerini sağlayan bir çerçevedir (Metzger, 1996). Radikal Planlama; Planlama, radikal düĢünceyle baĢlamaktadır. Radikal Planlama kentsel ve kırsal kültüre endüstri çağının baskılarına karĢı bir yanıt olarak 1960-1970‘lerin Savunucu ve Yetke Planlaması‘ndan ortaya çıkmıĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Toplumda eĢitsizlikleri giderme üzerine kuruludur. Sınıf yapısı ve ekonomik iliĢkiler ön plandadır. Katılım odaklı bir planlama türüdür ve bunlarla iliĢkili olarak Marksist kuramı temel almaktadır. Stratejik Planlama; Askeri kökenli bir karar verme sürecini anlatan Stratejik Planlama, 1950‘li yıllarda özel sektör egemenliğinde, 1970‘lerde Amerika‘da ve 1980‘lerde kurumsal dünyada geliĢmiĢtir. Stratejik planlama, diğer planlama türlerinden daha odaklanmıĢ ve esas amacı hedefleri sonuçlandırmak için kaynakları doğru yere yönlendirmektedir. Alanların arasındaki iliĢkiyi stratejiyle ele almaktadır. Ağırlıklı olarak aktörler arası iliĢkidir. 1985‘ler; İletişimsel Planlama; ĠletiĢimsel Planlama tümdengelimli mantıksal ve tekno-bilimsel bilgiye bir itiraz olarak, baskın sistemlerde kullanılabilir ve bunlara ayrıcalık verebilen bilgiye vurgu yaparak, özellikle savaĢ sonrasında geliĢmiĢtir (Haughton ve Counsell, 2004). 1990‘lar; Karma Tarama Planlaması; Karma Tarama Planlaması uzaktan algılama sistemi ile iliĢkilidir. GIS ve bilgi teknolojileriyle geliĢtirilmiĢ, seçilmiĢ alanın iyi bir incelemesi için genel taramadır. 1995‘ler; Stratejik Mekansal Planlama; Hem Stratejik Planlama ile iliĢkisi hem de tüm Kentsel Planlama Kuramları ile iliĢkisi bulunmaktadır. Stratejik Mekânsal Planlama 1920‘lere kadar uzanmaktadır. Bu süreçte Stratejik Mekânsal Planlama yerine Stratejik Planlama adıyla ele alınmıĢtır. 1990‘ların ortalarında ortaya çıkmıĢtır. DönüĢen, bütünleyen, yönlendiren bir mekânsal süreçtir. Stratejik Planlama‘nın kâğıt üzerindeki alan kullanımları stratejik düĢünceyle gerçekleĢtirilecek yaklaĢımların eylemiyle Stratejik Mekânsal Planlama ortaya çıkmıĢtır. Stratejik Mekânsal Planlama bir alanın mekânsal geliĢimine rehberlik eden uzun erimli ilkeler ve çerçeveler setidir. Yer odaklıdır. Mekânın statik ve dinamik yapısının iliĢkileri, düğümleri ve kesiĢimleridir. Albrechts‘in (2006) belirttiği üzere, bir yerin geleceği için en iyi değiĢim, yönlendirme ve oluĢum yöntemidir. 2000‘ler; İletişimsel Eylem Planlaması; ĠletiĢimsel Planlama ve Katılımcı Planlama grubundan yola çıkarak iletiĢimsel boyutlar aracılığıyla ĠletiĢimsel Eylem Planlaması 1980-1990‘larda tanıtılmaya, tartıĢılmaya baĢlamıĢ, 2000‘li yıllarda baskın konuma gelmiĢtir. Bir süreç olarak en iyi koĢullara doğru ilerleme için gerekli bir etkinliktir. TartıĢması iletiĢim tabanlı 81 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu bir kuram türüdür. MünakaĢa Planlaması ve Müzakereci Planlama ĠletiĢimsel Eylem Planlaması‘yla örtüĢmektedir (Healey, 2003; Allmendinger ve Tewdwr-Jones, 2010). Resim 2: kuramların mekan algısı ve mekan çerçevesindeki netlik süreci ( Yılmaz, 2011ii) 82 Merve Yılmaz, Erkan Polat Ele alınan kuramların mekan algısı ve mekan çerçevesindeki netlik süreci incelendiğinde etkileĢim alanından çıkan mekan iliĢkileri yoğun olarak yordamsal bir perspektif ilerlemesiyle ele alınıp yakın zaman kuramlarında esnek bir yapı ve süreç iliĢkileri gözetilmektedir (Resim 2). Planlama ile iliĢkisi düĢünüldüğünde geçmiĢten günümüze yapılan değerlendirmelerin süzgeçten geçirilerek günümüz ve gelecek iliĢkilerine adım atmada yol gösterici roldedir. Yerseçimi ve Merkezi Yer Kuramı‘ndaki mekan algısı ‗etkileĢim alanı‘ olarak değerlendirilmektedir. Mekan içerisinde yer seçiminde kullanılan değiĢkenleri iliĢkilendirmek ve bu iliĢki içerisinde yer alan etki alanları bu algının içerisine girmektedir. Akılcı, Arttırıcı ve Stratejik Planlama‘da mekan ‗yordamsal (sezgi) ve süreç alanı‘ çerçevesinde ele alınmıĢtır. Yordamsal tahminler ve kuram çerçevesindeki süreç dahilinde bir algıya sahiptir. EtkileĢimli, Yetke, Katılımcı, Kapsamlı, Savunucu, Adil-EĢitlikçi, Radikal ve Karma Tarama Planlaması mekanı ‗yordamsal alan‘ dahilinde ele almıĢtır. Yani yordamsal tahminlerin içerdiği bir mekan algısı bulunmaktadır. Genel Sistemler Kuramı içeriğindeki sistemler analizi ve sosyal süreç değiĢimleriyle mekanı ‗sistemsel iliĢki alanı‘ olarak algılamaktadır. ĠletiĢimsel (Eylem) Planlaması‘nda uzlaĢı ve iletiĢimsel süreçteki etki alanını kapsayan mekansal algıdır. Stratejik Mekansal Planlama‘nın esnek yapısı diğer kuramlarla mekan algısı arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Yordamsal ve etkileĢim sürecindeki mekan diğer kuramların içeriğinin bir uzantısı olarak düĢünülebilir. 3. Sonuç yerine… Kentsel planlama uzmanlığının bir bilim alanı olması için gereken koĢullar, planlamadaki farklı kuramlar üzerinden ortaya konularak, günümüzün planlama sorunlarına verilecek yanıtlar için planlamanın alması gereken duruĢun resmi çizilmesindeki bir adım olabilir. Bu resmin özellikle mekansal planlama üzerinden kurgulanması, hem kuramsal hem de uygulama arasındaki boĢluğun tarif edilmesini de kolaylaĢtıracaktır. Planlamanın interdisipliner bir yapıya sahip olması sayesinde diğer uzmanlık alanlarına yakınlığı, ‗mekan‘ kavramının iliĢkilerini daha net olarak ortaya koyabilme Ģansına sahiptir. Ele alınan ‗mekan‘ın bir ‗bölge‘ olarak evrildiğini (kabuk değiĢtirdiğini) söyleyebiliriz. Mekanın oluĢabilmesinde içerisinde barındırdığı değiĢkenler birbirleri ile etkileĢimiyle ‗bölge‘ye doğru gitmektedir. Bununla beraber mekan alt bölgelere ayrılabilmektedir. Özellikle planlama ve yakın uzmanlık alanlarında mekan, ona yüklenilen anlamlarla sadece ettirgen bir yapıda değil aynı zamanda kendisi ve zaman iliĢkisinde edilgen bir yapıya sahiptir. Mekanın bu yönü akademik alandaki birçok bilim insanı arasında ısrarla üzerinde durulmakla beraber uygulama ve yakın uzmanlık alanlarında çok etkin olmadığı söylenebilir. Uygulama ve kuram iliĢkisinde kuramsal önerilerden çok planlamada deneysel çalıĢmalar sonucu bunu değerlendirmek daha ağır basmaktadır (Tekeli, 2009a). Planlama ve diğer uzmanlık alanlarının kuramsal açıdan bir dil sorunu olduğu ya da planlamanın kendi alanındaki dil sorunlarının anlaĢılabilir olması, ortaya konulması büyük bir çaba gerektirmektedir. Notlar: Yılmaz (2011) yüksek lisans tezinin yaklaĢık 270 adet literatür kullanılarak hazırlanması ve literatürlerin büyük bir çoğunluğunun kuramsal açıklamalarda kullanılmasından dolayı bu çalıĢmada referans olarak bazı bölümlerde sadece Yılmaz (2011) kaynağı gösterilmektedir. i ii Bu bölüm Yılmaz (2011) ve Kaya (2002:36-39) çalıĢmasından derlenmiĢtir. Yılmaz (2011) kaynağı kullanılarak oluĢturulmuĢtur. 83 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar Albrechts, L. (2006) ―Bridge The Gap: From Spatial Planning to Strategic Projects‖, European Planning Studies, 14, 1487-1500. Allmendinger, P.; Tewdwr-Jones, M. (2010) ―The Communicative Turn in Urban Planning: Unravelling Paradigmatic, Imperialistic and Moralistic Dimesion‖, Space and Polity Journal, 6, 5-24. Brand, R.; Gaffikin, F. (2007) ―Collaborative Planning in An Uncollaborative World‖, Planning Theory, 6, 282-313. Capello, R. (2009) ―Space, Growth and Development. Handbook of Regional Growth and Development Theories‖, Edward Elgar Publishing Limited, 33-52. Dinler, Z. (2008) ―Merkezi Yerler Teorisi‖, Bölgesel İktisat, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, 24-27. Haughton, G.; Counsell, D. (2004) Regions, Spatial Strategies and Sustainable Development, Routledge Taylor & Francis Group, London and New York. Healey, P. (2003) ―The Communicative Turn in Planning Theory and its Implications for Spatial Strategy Formation‖, Readings in Planning Theory, 237-258. Innes, J.E. (1996) ―Planning Through Consensus Building – A New View of the Comprehensive Planning Ideal‖, Journal of the American Planning Association, 62, 460-472. Kaya, N. (2002) Analysis of the Interaction between Theory and Practice in Urban Planning: Understanding İzmir Experience, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik ve Fen Bil. Enst., Ġzmir. King, L.J. (1984) Central Place Theory, Sage Publications, London. Metzger, J. T. (1996) ―The Theory and Practice of Equity Planning: An Annotated Bibliography‖, Journal of Planning Literature, 11, 112-126. Polat, E. (2006) Kentsel Coğrafya, Yayın No: 62, SDÜ Yay., Isparta. Polat, E.; Gül, H.; Dulupçu, M. A.; Sallan Gül, S.; Peker, Z. (2011) Kentsel-Kırsal Bütünlüklü Bir Stratejik Mekansal Planlama Modeli; Eğirdir Örneği, TUBĠTAK-1001 Projesi, SDÜ, Isparta. Reardon, K.M. (1999) ―Promoting community development through empowerment planning: the east st. louis action research project‖, Sage Publications, 124-139. Tekeli, Ġ. (2008) ―Ülke ölçeğinde fiziki planlamanın teorik sorunları ve bugünkü müesseseler çerçevesinde Türkiye için bir ülkesel fiziki plan önerisi‖, Ġçinde Türkiye‘de Bölgesel Eşitsizlik ve Bölge Planlama Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 135-155. Tekeli, Ġ. (2009a) ―Planlamada uygulama kuramı ve kuram kurucu uygulama‖, Ġçinde Akılcı Planlamadan Bir Demokrasi Projesi Olarak Planlamaya Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 161-179. Tekeli, Ġ. (2009b) ―SunuĢ: Planlama üzerine kırk yıllık bir düĢünce macerası‖, Akılcı Planlamadan, Bir Demokrasi Projesi Olarak Planlamaya Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 1-33. Tekeli, Ġ. (2010a) ―Mekan anlayıĢında ve coğrafyada Kant‘çı çizginin geliĢmesi‖, Ġçinde Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 51-68. Tekeli, Ġ. (2010b) ―Mekan organizasyonlarının incelenmesinde bilimsel stratejiler ve dil sorunu‖, Ġçinde Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 19-50. Tekeli, Ġ. (2010c) ―Mekana ve zamana eĢdeğerde önem veren bir sosyal bilimin gerekliliği üzerine‖, Ġçinde Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 71-94. Yılmaz, M. (2011) Bölgesel Mekanın Farklı Kuramları ve Uzmanlıklar Arasındaki Arada Kalmışlığı, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniv. Fen Bil. Enst., Isparta. 84 Stratejik Mekânsal Planlama YaklaĢımı ve Kentsel Planlamanın Sosyal BütünleĢtirme Sorunsalı Aygül Kılınç1 Öz: Bu çalışmada kentsel planlama eyleminin kentsel alandaki sosyal bütünleştirme işlevi üzerinde durularak, kentsel gelişme için önemi vurgulanmıştır. Ayrıca stratejik mekânsal planlama yaklaşımının kentsel sorunlara yapıcı çözümler üretmede yetersiz kaldığı ve sosyal bütünleşmeyi sağlayamadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla kentsel planlama eyleminde kamu yararına öncelik verilmesi gerektiği ifade edilerek, kentsel alanda sosyal bütünleştirmenin sağlanabilmesi için kent planlamasında gözetilmesi gereken temel esaslar vurgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Kentsel Planlama, Stratejik Mekânsal Planlama, Sosyal Bütünleşme Abstract: This study emphasized the importance of the act of urban planning for urban development and focused on the function of social integration in urban planning. In addition, strategic urban planning approach to solving urban problems is difficult. In urban areas, this approach failed to achieve social integration. Urban planning action is to be used for public benefit. Also, the basic principles to be observed in urban planning to ensure social integration emphasized. Keywords: Urban Planning, Strategic Spatial Planning, Social Integration 1 İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Doktora Programı, Malatya: [email protected] 85 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ 1980‘li yıllardan itibaren geleneksel planlama yöntemleri, özellikle büyük kentlerde yaĢanan çeliĢkiler ve sorunlar karĢısında çözüm üretmekte yetersiz kaldığı gerekçesiyle eleĢtirilirken, planlama alanının gündemine daha esnek bir yaklaĢım olarak tanımlanan ―stratejik mekânsal planlama‖ yaklaĢımı oturmuĢtur. Bu sürecin belirleyicisi olan neoliberal siyasal ve ekonomik politikalar çerçevesinde ulus-devletin yapısı ve iĢlevleri yeniden tanımlanmıĢtır. Buna göre merkezi yönetimin yerel mekândaki etkinliğinin azaltılması, buna karĢın mekânsal planlamaya iliĢkin daha bağımsız kararların alınması, söz konusu kararların olanca gücüyle denetim dıĢına çıkarılarak hayata geçirilmesi söz konusu olmuĢtur. Kentsel planlamaya iliĢkin olarak bu dönemde kentteki çözümsüzlüklere ve sağlıksız geliĢmeye bir tepki olarak öne çıkan stratejik mekânsal planlama, çözüm odaklı stratejiler geliĢtirmeyi ve herkes için kaliteli bir yaĢam çevresi oluĢturmayı savlamıĢtır. Bu yaklaĢım çerçevesinde yapılı çevre hızla değiĢerek, yaĢam, finans, iĢ, ticaret, dinlenme ve eğlenme alanları yeniden oluĢturulup, tasarlanmıĢtır. Ancak hemen yanı baĢında bitiveren çöküntü alanların da varlığını tüm gerçekliğiyle koruduğu görülmüĢtür. Bu çalıĢmada öncelikle kentsel planlama aracılığıyla kentsel alanda ―sosyal bütünleĢme‖ yaratmanın önemi belirtilerek, söz konusu kavramının sağlıklı ve kontrollü bir kentsel geliĢme için nasıl bir anlam ifade ettiği üzerinde durulmuĢtur. Devamında, neoliberal siyasal ve ekonomik politikalar çerçevesinde stratejik mekânsal planlama yaklaĢımının genel nitelikleri ve öngörüleri belirtilmiĢtir. Son olarak piyasa eğilimlerinin güdümündeki söz konusu planlama yaklaĢımının kentsel alanda çıkarları çatıĢan tüm sosyal grupların talep ve beklentilerini karĢılayarak, sosyal bütünleĢmeyi sağlayabilme baĢarısı/baĢarısızlığı değerlendirilmiĢtir. Ayrıca sosyal devlet anlayıĢının gereği olarak kentsel alandaki tüm kesimlere kaliteli bir yaĢam çevresi oluĢturabilmek, sağlıklı ve kontrollü bir kentsel geliĢim seyri yaratabilmek için kentsel planlamanın önemine değinilerek, kentsel alanda sosyal bütünleĢmenin sağlanabilmesi için bir kent planlama eyleminde gözetilmesi gereken esaslar vurgulanmıĢtır. 2. Kentsel Planlamanın “Sosyal BütünleĢtirme” ĠĢlevi Devlet ve hükümet, kavramsal ve tarihsel olarak belirli bir evrim içinden ortaya çıkmıĢ olgulardır. Buna karĢın planlama, her ikisine göre daha geç ortaya çıkmıĢtır ve bundan dolayı da daha genç bir olgudur. Kentsel planlama ise, toplum ve kamu yararı için mekân düzenleme, kaynakların ve mülkiyetin yeniden dağılımını organize etme özelliğiyle bir iradeyi, bir otoriteyi nitelendirir. Ancak bu irade ve güç, devlet ve hükümet eliyle gerçekleĢir (Özgen, 2007: 161163). O halde planlama, devletin egemen olduğu mekâna bilinçli bir müdahale, toplumu bilinçli olarak yönlendirme aracıdır. Bu araç vasıtasıyla özellikle insan, doğa ve yaĢam iliĢkilerinde; beĢeri çevreye, doğal çevreye ve yapay çevreye dair karĢılıklı iliĢkilerde beliren duruma, bir sistem Ģeklinde çözüm getirebilmeyi amaçlar. Ancak burada amacın plan yapmak olmadığı, asıl amacın belirlenen hedefe ulaĢmada en az zaman ve enerji kaybı ile en etkili ve rasyonel bir sonuca belirli bir süre sonra ulaĢabilmek olduğu vurgulanmalıdır (Suher, 1985: 6-7). Kent planlaması; bir kentin fiziksel ve coğrafi özellikleri ile nüfus, geçim kaynağı, ulaĢım, barınma gibi toplumsal ve ekonomik özelliklerinin kenti çevreleyen tüm koĢullarla birlikte belirlenmesi ve bunların, gelecekteki yönelimlerine iliĢkin kestirimlerde bulunulması ve kentsel hizmetlerin bu kestirimlere göre ayarlanması eylemidir (Sezen, 1999: 15-16). Bu eylemin amacı; kent iĢlevleri arasında mevcut ve sağlanabilecek olanaklarla en uygun çözüm yolları bulmak suretiyle kent sakinlerine; rahat, sağlıklı, kaliteli ve ucuz yaĢama düzeni oluĢturabilmektir (Yıldız, 1995: 85). Ancak kent planlaması, hangi dönemde, hangi amaçla hazırlanıp, nasıl bir araç olarak kullanılırsa kullanılsın, her zaman kentte değer yaratma ve değeri yeniden dağıtma iĢlevi görmüĢtür. Diğer bir ifadeyle kentsel her plan, kentsel mekânda üretim ve bölüĢüm iliĢkilerini yeniden düzenlemektedir. Bu eylemden dolayı kazananlar olduğu gibi kaybedenler de olabilmektedir. Dolayısıyla bir kentte yapılan planlar ve üretilen politikalar, değer yaratma ve değeri yeniden dağıtma (üretim ve bölüĢüm) gibi iki seçenek arasında yapılan tercihler ve sentezlere bağlı olarak geliĢir (ÇavuĢoğlu, 2010). Ancak insan haklarının ve sosyal adaletin bir gereği olarak kentsel alanda yaratılan değerin (rantın) yeniden dağıtımında hakkaniyetin 86 Aygül Kılınç gözetilmesi esas olmalı ve sosyal bütünleĢmeyi sağlamaya odaklanmalıdır. Sosyal bütünleĢme; bir toplumdaki bireylerin, sosyal grupların, sınıfların, kurumların vb. toplum bileĢenlerinin fonksiyonel bağlılığını; bu öğeler arasındaki toplumsal ahengi, uyum ve uzlaĢmayı ifade ettiğine göre, planlama aygıtı da bunu gerçekleĢtirmenin baĢlıca aracı olmalıdır. Aynı zamanda kentsel alanda yaĢam kalitesi değerlerinin geliĢtirilmesini amaçlamalıdır (Tekeli, 2008: 64). Sosyal bütünleĢme kavramı, ilk olarak Augusic Comte'un ―sosyal uyuĢma‖ (Con-sensus Social) ifadesine dayandırılır. Ardından Emile Durkheim'ın "sosyal iĢbölümü" teorisi içinde, özellikle toplumların mekanik dayanıĢmadan organik dayanıĢmaya geçiĢi esnasında insanların iĢbölümüne bağlı bütünleĢme durumlarının açıklanmasında kullanılmıĢtır. Günümüzde bu kavram; bir toplumdaki bütün grupların ve sosyal yapının tüm unsurları ile maddi ve manevi kültür unsurlarının bir araya gelerek, iĢleyen bir bütün meydana getirecek Ģekilde birbirlerini tamamlaması ve birbirleriyle kaynaĢması olarak tanımlanır (Sosyal BütünleĢme, 2011). Toplumun tüm bileĢenlerinin birbirleriyle kaynaĢması ve uyumla iĢleyen bir bütün olarak kalabilmesi, toplumsal düzenin korunması ve toplumsal çözülmenin engellenmesiyle olanaklı olabilir (Kurtkan, 1986: 288). Bu bağlamda sosyal, ekonomik ve mekânsal bütünleĢme öne çıkmakta olup, kent planlaması çerçevesinde kentin sosyal, ekonomik ve mekânsal geliĢmesinin sağlanması ve onun, bütünlük halinin korunması zorunlu görülmelidir. Ancak toplumda mutlak bir bütünleĢmeden, tam bir uyumdan söz edilemez. Çünkü bu durum, toplumdaki dinamizmin yok olmasıyla sonuçlanabilir. Dolayısıyla bütünleĢme; katı ve mutlak olmayıp, göreli bir durumdur. Ayrıca sosyal bütünleĢme, toplumdaki farklılıkları bütünüyle ortadan kaldırmaz ve önlemez; tersine, farklılıkları eĢgüdümler ve yönlendirir (Tezcan, 1995:215). Sosyal bütünleĢmenin sağlanamadığı kentsel alanlarda, sosyal çözülme görülebilir. Toplumda oluĢan adaletsizlik, sınıf ve tabakalar arasındaki gelir uçurumları, kuralsızlık, siyasi belirsizlik, istikrarsızlık ve çatıĢma, kurumlaĢma sorunları, iĢsizlik, enflasyon gibi siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik ve kültürel bir dizi etkenler sosyal çözülmenin nedenleri arasında gösterilebilir. Sosyal çözülmenin yaĢandığı alanlarda ise, toplumsal güvenin ciddi anlamda sarsıldığı ya da zayıfladığı çıkarımında bulunulur. Toplumsal güven esasında sosyal kurumlara olan güven olup, kurumsal güvenin en yoğun ve önemli olan biçimi, devlete olan güvendir ve devlete olan güven de sosyal kurumlar aracılığıyla sağlanır (Yaka, 2010). Dolayısıyla planlama kurumu ya da aygıtı, söz konusu güvenin tesisi için kullanılabilecek baĢlıca araçlardan biri olarak kabul edilmelidir. 3. Stratejik Mekânsal Planlama YaklaĢımı ve Öngörüleri Dünyada tarihsel süreç içinde önemli dönüĢümler yaĢanmıĢtır ve bu dönüĢümler siyasal, ekonomik ve toplumsal düzeni ĢaĢırtıcı derecede etkileyerek, devlet aygıtının yapısal niteliklerinin ve görev alanlarının yeniden sorgulanmasına neden olmuĢtur. Söz konusu dönüĢümler, birbiriyle yakından iliĢkili ve neredeyse aynı zaman aralığını tanımlayan çeĢitli senaryolar üzerinden kavranmaya çalıĢılmıĢtır. Söz konusu senaryolar; sanayi toplumundan bilgi toplumuna; fordist üretimden post-fordist (esnek) üretime; ulus-devlet dünyasından küreselleĢmiĢ dünyaya; modernizmden post-modernizme geçiĢ olarak sıralanmıĢtır (Tekeli, 2001b: 27-28). Ancak 1980‘li yıllardan baĢlayarak toplumdaki siyasal, yönetsel, ekonomik ve sosyal yapıyı tümden dönüĢtürmeyi hedefleyen ve bu dönüĢümün yönünü ve ilkelerini tayin eden neoliberal yaklaĢım, dönemin esas belirleyici öğretisi olmuĢtur. Bütün bu geliĢmeler çerçevesinde planlama kurumunun yükseliĢi ve güçleniĢi, devlet etkinliğinin artıĢına koĢut olarak geliĢmiĢ; düĢüĢü de, devlet merkezli büyüme stratejilerinin çözülüp, yerini piyasa merkezli ve küreselleĢmeye dönük büyüme stratejisine, diğer bir ifadeyle neoliberal stratejilere bırakmaya baĢlamasıyla sonuçlanmıĢtır (ġengül, 2002: 15). 1980‘li yıllardan itibaren baĢlayan toplumsal dönüĢüm çerçevesinde her Ģeyi yapan ve üstlenen devlet anlayıĢı, yerini her Ģeyi düzenleyen, denetleyen ve oyunun kurallarını belirleyen devlet anlayıĢına, yani ―yeni kamu iĢletmeciliği‖ anlayıĢına bırakmıĢtır. Buna göre, kamu sektöründe daha fazla rekabete, dolayısıyla özel sektördeki gibi bir yönetim anlayıĢlarına yer verilmiĢtir. VatandaĢ, bir müĢteri olarak nitelendirilip, bu bağlamda memnuniyeti önemsenmiĢtir. Kamusal hizmetlerin halka en yakın birimler tarafından sunulması amacıyla daha fazla güç ve yetki devri 87 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu öngörülerek daha güçlü bir âdem-i merkeziyetçi yönetim anlayıĢının gerekliliği vurgulanıp, yerel yönetimlerin idari ve mali özerklikleri artırılmıĢtır. Serbest piyasa ekonomisinin mümkün olduğu ölçüde kendi dinamiklerine göre iĢlemesi ve sosyal yapının kendi kendini düzenleyeceği varsayılmıĢ ve bu nedenle, devlet müdahaleciliğinin en aza indirilmesi gerektiği vurgulanmıĢtır (Özer, 2005: 151; Parlak ve Sobacı, 2008: 184-194). Bu süreçte kamu yönetimi alanında yaĢanan geliĢmeler ve reformlar çerçevesinde stratejik planlama kavramı, kamu yönetimi alanına girmiĢtir. Piyasa rekabeti içinde özel sektöre veri sağlama odaklı stratejik planlama anlayıĢı, bu dönüĢüm sürecinde kamu sektöründe dünyaya doğrudan Ģirket merceğinden bakan bir planlama anlayıĢının yerleĢmesinde öncülük etmiĢtir (Somel, 2008: 937) ve stratejik planlamanın kamu yönetiminde yansıma bulduğu alanlardan biri de mekânsal planlama olmuĢtur. Türkiye‘de mevcut planlama anlayıĢı; fazlasıyla teknik olması, kentsel geliĢmenin sosyal boyutunu dıĢlayarak fiziksel boyutu üzerinde yoğunlaĢması, yapılan planların kâğıt üzerinde kalması ve uygulamaya konulamaması, belirlenen amaçlara ulaĢmada sıkıntı yaĢanması, hızlı yaĢanan değiĢimler karĢısında ihtiyaca cevap verememesi gibi gerekçelerle eleĢtiri konusu olmuĢtur. Dolayısıyla esnek, kısa vadeli, parçacı, piyasa ve politik baskılara kolayca adapte olabilen, proje temelli stratejik mekânsal planlama yaklaĢımının önemi artmıĢtır. Özellikle kentleĢme hızının ve kentsel sorunların (kent toprağının paylaĢılması, kentsel rantlar, planlama sorunları, gecekondu alanları, konut sıkıntısı, çevre ve ulaĢım sorunlarının) artıĢına paralel olarak, çözüm için stratejik yönetimin gerekliliği vurgulanmıĢtır (Genç, 2008: 421; Genç, 2009). Ayrıca küresel iliĢkiler içinde anlamlandırılan ―yönetiĢim‖ kavramı, bu planlama anlayıĢı çerçevesinde iĢlevsel bir rol üstlenmiĢ ve kavramın öne çıkan anlamlarından biri olan ―hükümet olmadan yönetme‖ bürokrasideki hiyerarĢi yerine eĢitler arası iliĢki; ―yöneten-yönetilen ayırımı‖ yerine de birlikte yönetme ilkesi, planlama sürecinin iĢleyiĢinde belirleyici olmuĢtur (Bayramoğlu, 2005: 33). Diğer bir ifadeyle yerel devlet, iĢ çevreleri ve yerel topluluk temsilcilerinin karar alma sürecine katılımı anlamına gelen yönetiĢim kavramıyla, söz konusu planlama sürecinin çok aktörlü, çoğulcu ve yaĢanan yerellikler anlayıĢı çerçevesinde iĢleyeceği belirtilmiĢtir. Bu noktada vurgulanması gereken esas ayırıcı durum, geleneksel planlamanın uzun erimliliği karĢısında çok daha kısa erimli planlamayı tercih eden stratejik planlamada iktidar iliĢkileri, planlama sürecinden dıĢlanmıĢtır. Yerini ise, piyasa güçlerinin eğilimlerini dikkate alan ve bu eğilimleri düzenlemeye çalıĢan bir anlayıĢa bırakmıĢtır (ġengül, 2007: 91-92). Bu bağlamda görselliğin ön planda tutulduğu, mekânı bağımsız bir alan olarak gören büyük metropoliten projeler, kentsel tasarım projeleri ve dönüĢüm projeleri giderek önem kazanmaya baĢlamıĢtır (Kotan, 2010: 97). 4. Stratejik Mekânsal Planlama Üzerinden Planlamanın Sosyal BütünleĢtirme ĠĢlevine ĠliĢkin Değerlendirme Kent ekonomisinin niteliği ve niceliği 1980 sonrası neoliberal ekonomi yaklaĢımı ile farklı bir boyut kazanmıĢtır. Bu süreçte mekân, kapitalist sermaye tarafından adeta yeniden keĢfedilerek karı en çoklaĢtırmanın bir aracı olarak görülmüĢtür. Dolayısıyla kentsel birçok değer nicelleĢmiĢ (Yırtıcı, 2009: 39) ve kent, çevresinde giderek büyüyen nicelikte artık-ürünün koparılabileceği üretken bir mekân olmuĢtur. Harvey (2003: 213-216), kentsel oluĢumu, tarihsel olarak toplumsal artık-ürünün koparılması ve yoğunlaĢmasıyla iliĢkilendirmiĢtir. ġengül (2009: 16)‘de kentsel geliĢmeyi ekonomi faktörü çerçevesinde tanımlamıĢ ve sermayenin mekâna belli bir yoğunlukta çökelmesiyle kentsel mekânın üretildiğini belirtmiĢtir. O halde ―alanda yoğunlaĢma‖ niteliği baĢından beri kentte iliĢkin ortak bir karakter olup (Ertürk ve Sam, 2009: 37), kentselliğin toplumsal bir biçim olarak sürdürülebilmesi için nüfus yoğunlaĢmasının yanı sıra bir mekân ekonomisinin yaratılması zorunlu sayılmaktadır. Mekân ekonomisinde mal ve hizmetlerin akıĢı ile daha fazlasını yoğunlaĢtırmak üzere artık-değeri dolaĢıma sokan bir süreç iĢlevsel kılınmıĢtır. Ayrıca ekonomi, tüketim iliĢkileri temelinde yeniden yapılandırılmıĢ ve toplumsal yapının da bu yönde dönüĢümüne sebep olmuĢtur. Dolayısıyla iliĢkiler, tüketim iliĢkileri üzerinden tarif edilmeye; sosyal ve kültürel değiĢimler, tüketim biçimleri üzerinden anlaĢılıp, değerlendirilmeye baĢlanmıĢtır (Özüduru ve Varol, 2010: 308). Tüketim kültürünün yaygınlaĢtırılmaya çalıĢıldığı bu süreçte yapılı çevrenin kullanım değeri, yerini değiĢim değerine bırakmıĢtır. Dolayısıyla 88 Aygül Kılınç kentlerin fiziksel olarak yeniden yapılandırılması kaçınılmaz olmuĢ ve sermaye birikiminin karlılığı için üretim ve ticaret alanları, altyapı sistemleri, okullar, hastaneler, konut alanları, alıĢveriĢ merkezleri gibi yapılı çevrenin bileĢenleri pazarlanmak üzere yeniden üretilmiĢ ve üretilmek istenmektedir. Bu süreçte fiziksel olarak yeniden yapılanan kentlerin formları değiĢirken, aynı zamanda orta ve üst sınıfların talep ve beklentilerini karĢılayan kaliteli yeni yaĢam alanları da çeĢitlenmiĢtir. Ancak söz konusu süreçte bireysel tüketim ve finans iĢlevleriyle yeniden tanımlanan kentlerde toplumun geniĢ bir kesimine denk düĢen dar gelirliler, sistem açısından ―gereksiz‖ yığınlar olarak nitelendirilir olmuĢtur (Akgün ve Türkmen, 2010: 804). Böylece kentsel alan; kapıları denetlenen konut alanları, soylulaĢtırılan mahalleler, özel hizmetler veren rezidanslar, özel firmalar tarafından (belediyeler dıĢında) üretilen lüks konut alanlarının yanı sıra, hemen yanı baĢında bitiveren gecekondular, sağlıksız ve alt yapısız derme çatma yapıların boy gösterdiği bir sahne olmuĢtur. Bu sahnede yaĢam alanları arasındaki kalite farklılaĢmasının yanı sıra inanç grupları ve etnik farklılaĢmalar da belirgin bir Ģekilde ortaya çıkmıĢ ve bu bağlamda bilgi toplumunun kentsel mekânı, sanayi toplumunun kentsel mekânına göre daha çok parçalanmıĢ bir mekân haline dönüĢmüĢtür (Tekeli, 2010: 41-42). Özellikle neoliberal politikalarla kamusal hizmetlerin piyasalaĢtırılması ve kolektif tüketim araçları üzerindeki devlet tasarrufunun ve müdahalesinin azaltılması, alt sınıfların yaĢam mücadelesini giderek kötüleĢtirirken, kentte, rant odaklı geliĢme stratejilerinin de önü açılmıĢtır (Akgün ve Türkmen, 2010: 804). Kent ekonomisi içinde çoğunlukla kentteki toprakların arsaya dönüĢtürülmesi ve imar haklarının verilmesiyle ya da kentteki değiĢik hizmet alanlarında giriĢ engelleri yaratılmasıyla (kamusal alanın daraltılmasıyla) çeĢitli rantlar oluĢturulup, büyük maddi değerler yaratılmıĢ ve kentlerin büyüklüğüne paralel Ģekilde söz konusu değerler katlanarak artmıĢtır (Tekeli, 2001a: 49). Yaratılan bu maddi değerler, çoğunlukla sayılı kiĢiler ya da belirli bir azınlığın elinde toplanmıĢtır. Dolayısıyla kent sakinlerinin büyük çoğunluğu kentsel planlama eyleminden daha az kazanır olmuĢ, mülkünün değerindeki değiĢmeden hak ettiği rantı alamadığı gibi piyasalaĢan kentsel hizmetlerden de daha az faydalanır olmuĢtur. Hal bu ki, kentsel planlama eylemi; kentin fonksiyonel yapısına iĢlevsellik kazandıracak mekânsal bir düzenlemeyi gerçekleĢtirmenin yanı sıra, kentteki tüm sosyal grupların taleplerini ve beklentilerini karĢılayabilecek bir nitelik sergilemeli ve herkes için kaliteli bir yaĢam çevresi oluĢturmayı hedefleyerek, kentsel alanda sosyal bütünleĢme yaratma eğiliminde olmalıdır. Sosyal devlet ilkesine vurgu yapan bir ülkede sosyal adaletin gerçekleĢtirilmesi ekonomik gönencin (refahın) toplumsal kesimler arasında dengeli dağılımıyla sağlanır. Ekonomide sağlanan büyümenin, toplumsal kesimlerin yaĢam standartlarında somut iyileĢmelere yol açması gerekir. Bu da yaratılan ekonomik değerlerin belirli bir azınlığın elinde toplanması yerine toplumsal kesimler arasında dengeli bir biçimde bölüĢtürülmesi ile olanaklıdır (Sezen, 1999: 37). Ancak ketsel planlama eylemleri çerçevesinde bu sağlanamadığı için kentler, eĢitsizliğin ve bölünmüĢlüğün üretildiği mekânlar durumuna düĢmektedir. Neoliberal siyasal ve ekonomik politikalar düzleminde mekânsal planlamanın amaçlarının ekonomik ve çevresel kutuplar arasında salındığı vurgulanmıĢtır. Buna göre, stratejik mekânsal planlama, küreselleĢme süreçlerine ayak uydurmak için rekabet edebilirlik politikasına vurgu yaparken, aynı zamanda yerele özgü değerleri korumayı ve yereldeki yaĢam kalitesini iyileĢtirmeyi içeren çevre ve kentsel değerlerin korunmasını da benimsemiĢtir (Gedikli, 2007: 230-231). Bu noktada irdelenmesi gereken esas konu, serbest piyasada kar azamileĢmesinin ve bireysel çıkarın öncelikli olduğu bir ortamda çevresel ve kentsel değerlerin nasıl korunabileceği, diğer bir ifadeyle stratejik kentsel planlama eylemiyle bunun nasıl gerçekleĢtirilebileceği olmalıdır. Çünkü ağırlıklı olarak Ģu ana kadar ki gözlemler ve tespitler kapitalist sermaye kazanırken, kentsel değerlerin yitirildiği, kentsel yaĢam kalitesinin düĢtüğü, dar gelirlilerin kaliteli bir yaĢam olanağından mahrum kaldığı yönündedir. Stratejik mekânsal planlamanın en önemli vurgusu yönetiĢim kavramı üzerine olmuĢ ve bu bağlamda; yerel devlet, iĢ çevreleri ve yerel topluluk temsilcilerinin karar alma sürecine katılımının sağlanacağı ve planlama sürecinin çok aktörlü, çoğulcu ve yaĢanan yerellikler anlayıĢı çerçevesinde iĢleyeceği belirtilmiĢtir. Ne var 89 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ki, uygulamada, özellikle neoliberal politikalar çerçevesinde bu ilkenin hayata geçirilmesinin zor olduğuna; çok aktörlü ve çoğulcu bir müzakere sürecinin yürütülmesindeki sıkıntılara ve bundan verimli sonuç alma zorluklarına; kentsel alandaki geniĢ örgütsüz kesimlerin bu sürecin dıĢında kaldığına dikkat çekilmiĢtir. Planlama eyleminde sosyal ve yapılı çevrenin yaĢanabilirlik kalitesinin artırılması amaçlanmalıdır. Hangi sosyal gruba dâhil olursa olsun kent sakinlerinin sosyal ve yapılı çevredeki yaĢam kaliteleri yükseltilmeli, kentsel hizmetlere eriĢim olanakları eĢitlenmeli ve sosyalleĢmelerine katkıda bulunulmalıdır. Ayrıca planlama eylemine konu olan fiziksel, ekonomik ve sosyal düzenlemeler, kent gerçekleriyle örtüĢmeli ve farklı grupların beklentilerini ve taleplerini karĢılayabilecek nitelikte olmalıdır. Dolayısıyla kentsel alan eĢitsizliklerin üretildiği ve ötekileĢtirmenin körüklendiği bir mekân olmaktan kurtarılmalı ve planlama aygıtı; eĢitsizlikleri üreten bir araç olmaktan çıkarılarak, toplumsal uzlaĢı yaratma iĢlevi görmelidir. Kentsel planlama, teknik bir bakıĢ açısıyla hazırlanan, siyasal ve ekonomik baskılara açık bir eylem planı olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun yerine kent sakinlerinin sıkıntılarını, beklentilerini çözüme kavuĢturacak saptamalar içeren; kentin sosyal, ekonomik ve fiziksel geliĢimine yön verecek sağlam öngörüler üzerine kurgulanan kapsayıcı, bütüncül, çözüm odaklı bir yaklaĢım sergilemelidir. Kentsel alanda, sosyal uyumun yaratılmasını, özellikle göçle beslenen kentlere, kente özgü davranıĢların ve yaĢam biçiminin kazandırılmasını amaçlamalıdır. Özetle kentsel planlama eylemi, sosyal devlet ilkesine vurgu yapılan bir siyasi yönetim yapılanması çerçevesinde, serbest piyasa ekonomisinin eğilimlerine bırakılamayacak kadar önemli bir araç olarak görülmeli ve kamu yararı için kullanılarak, kentsel alanda yaĢam standartlarının iyileĢtirilmesine ve uzlaĢı ortamının yaratılmasına odaklanmalıdır. 5. Sonuç Kent; fonksiyonel, karmaĢık ve dinamik yapısıyla canlı bir organizmaya benzetilmiĢtir. Özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel kapasitesi yüksek olup, yoğun göç baskısına maruz kalan kentler, devingen yapıları nedeniyle mekansal olarak geniĢleyerek, daha kompleks bir yapıya kavuĢmuĢlardır. Dolayısıyla kentlerin çevresel ve yapısal sorunları da, çok daha karmaĢık bir hal almıĢtır. ÇeĢitlenen ve adeta bir sarmala dönüĢün kent sorunları, planlama politikasında bir takım ele alıĢlarda değiĢiklikler yaratarak, kent sorunlarına çözüm üretme yaklaĢımında nedensellik iliĢkisi çerçevesinde bütüncül bir bakıĢ açısı kazandırmıĢtır. Dolayısıyla kentsel planlama; adım adım fiziksel düzenlemeleri gerçekleĢtiren bir araç olmaktan sıyrılarak, kentin sosyal, ekonomik ve mekansal uygulama boyutlarını planlamaya dahil eden, bunlara iliĢkin çözümler üreten bütüncül bir yaklaĢım sergilemeye baĢlamıĢtır. Bu nedenle kentsel planlama aygıtı, kent sakinlerine kaliteli bir yaĢam çevresi oluĢturma ve sağlıklı bir kentsel geliĢmeye yön verme konusunda daha niteliksel bir konuma yerleĢmiĢ ve planlamanın, kentsel alanda sosyal bütünleĢmeyi sağlayabilme etkinliği bundan dolayı artmıĢtır. Stratejik mekânsal planlama yaklaĢımı esas itibariyle geleneksel planlama anlayıĢına ve onun açmazlarına bir çeĢit tepki olarak doğmuĢ, ancak tüm planlama ilkelerini ve öngörülerini neoliberal politikalar çerçevesinde ĢekillendirmiĢtir. Bu anlayıĢ çerçevesinde kentsel alan; kapıları denetlenen konut alanları, soylulaĢtırılan mahalleler, özel hizmetler veren rezidanslar, özel firmalar tarafından (belediyeler dıĢında) üretilen lüks konut alanlarının yanı sıra, hemen yanı baĢında bitiveren gecekondularla, sağlıksız ve alt yapısız derme çatma yapılarla arzı endam edilen bir sahne olmuĢtur. Buna karĢın, öteden beri sağlıksız ve kaçak yapılaĢmanın yoğun olduğu yaĢam çevrelerinde; dıĢlanmıĢlığın ve ötekileĢtirmenin körüklendiği, bu alanlarda yaĢayanların kentsel sisteme dâhil olma güçlüğü ve istemsizliği içinde bulunduğu, ayrıca suça eğilim oranının yüksek olduğu vurgulana gelmiĢtir. Sosyal çözülmenin tüm çıplaklığıyla yaĢandığı, umutsuzluğun ve güvensizliğin körüklendiği söz konusu bu yaĢam çevreleri, kent planlaması açısından ortadan kaldırılması, sağlıklı ve kaliteli bir çehreye kavuĢturulması gereken öncelikli alanlar olarak değerlendirilmiĢtir. Ne var ki, bu alanlarda, somut iyileĢmeler yaratacak uygulamalar henüz hayata geçirilememiĢtir. Stratejik planlama yaklaĢımı çerçevesinde gerçekleĢtirilen uygulamalar ise, söz konusu sağlıksız yaĢam çevrelerini ortadan kaldıramadığı 90 Aygül Kılınç gibi kentsel alandaki bölünmüĢlüğü ve farklılaĢmayı derinleĢtirip, alt gelir gruplarını sistem dıĢına itmiĢtir. O halde, planlama eylemi; tüm sosyal grupların talep ve beklentilerini karĢılamaya, herkes için kaliteli ve sağlıklı bir yaĢam çevresi oluĢturmaya, kentsel mekanda yaratılan ekonomik değerlerin adil dağılımına, kent sakinlerinin sosyalleĢmesine ve kent kimliği yaratmaya odaklı olmalı ve en önemlisi, piyasa eğilimlerine açık olmaktan kurtarılmalıdır. Kaynaklar Akgün, Gürkan; Hade Türkmen (2010), ―Dar Alandan YaĢamın Kendisine: Emek Ekseninde Kentsel Toplumsal Hareketler‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 32. Kolokyumu ‗Kentsel Yeniden Yapılanma: Kazananlar Kaybedenler‘ Bildiriler Kitabı II. Cilt (6-8 Kasım 2008), MSGSÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümü / Ġstanbul s.803-821 Bayramoğlu, Sonay (2005), Yönetişim Zihniyeti: Türkiye‘de Üst Kurullar ve Siyasal İktidarın Dönüşümü, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul ÇavuĢoğlu, Erbatur (2010), Hegemonik Bir Süreç Olarak Türkiye Kentleşmesi, (http://tez2.yok.gov.tr/ , 05.04.2010) Ertürk, Hasan; Neslihan Sam (2009), Kent Ekonomisi, Ekin Yayınları, Bursa Gedikli, Bahar, (2007), ―Stratejik Mekânsal Planlama: Planlamada Yeni AnlayıĢlar, Yöntemler ve Teknikler‖, Der. Melih Ersoy, Kent Planlama Kuramları, Ġmge Kitabevi, Ankara, s. 229-277 Genç, F. Neval (2008), ―Planlama Paradigmalarında DeğiĢim Çerçevesinde Türkiye‘de Startejik Planlama‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 31. Kolokyumu ‗Planlama Meslek Alanı: Geçmişten Geleceğe Bildiriler Kitabı‘ (7-8 Kasım 2007) TODAĠE Ankara, s. 417-433 Genç, F. Neval (2009), ―Türk Kamu Yönetiminde Stratejik Planlama‖, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (http://uvt.ulakbim.gov.tr/ 19.09.2011) Harvey, David (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Çev: Mehmet Moralı, Metis Yayınları, Ġstanbul Kotan, Aslı (2010), ―Kentsel Planlamanın DeğiĢimi ve Kentsel Projeler: Kentsel Mekânın ve Planlamanın Kazanımları-Kayıpları‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 32. Kolokyumu ‗Kentsel Yeniden Yapılanma: Kazananlar Kaybedenler‘ Bildiriler Kitabı I Cilt (6-8 Kasım 2008), MSGSÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümü / Ġstanbul, s. 93-116 Kurtkan, Amiran (1986), Genel Sosyoloji, Filiz Kitabevi, Ġstanbul Özer, M. Akif (2005), Yeni Kamu Yönetimi: Teoriden Uygulamaya, Platin Yayınları, Ankara Özgen, Levin (2007), ―KüreselleĢmiĢ Dünyada Planlama, Devlet, Hükümet Üzerine: Türkiye Örneği‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 6. Türkiye ġehircilik Kongresi ‗Planlama Siyaset Siyasalar‘ Bildiriler Kitabı (6-8 Kasım 2006), Dokuz Eylül Üniversitesi Kaynaklar YerleĢkesi / Ġzmir, s.161-174 Özüduru, Burcu H.; Çiğdem Varol (2010), ―Kent Merkezlerine Yeni Bir Alternatif Ankara‘daki AlıĢveriĢ Merkezlerinin Kentsel ve Mekansal GeliĢime Etkileri‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, ‗Kentleri Korumak/Savunmak Bildiriler Kitabı‘ (6-8 Kasım 2009), TMMOB ġehir Plancıları Odası / Antalya, s.307-324 Parlak, Bekir; Zahit Sobacı (2008), Kamu Yönetimi: Kuram ve Uygulamada Ulusal ve Küresel Perspektifler, Alfa Aktüel, Ġstanbul Sezen, Seriye (1999), Devletçilikten Özelleştirmeye Türkiye‘de Planlama, TODAĠE, Yayın No: 293, Ankara Somel, Ali (2008), ―Planlama‖ Edi, Fikret BaĢkaya ve Aydın Örnek, Ekonomik Kurumlar ve Kavramlar Sözlüğü: Eleştirel Bir Giriş, Özgür Üniversite Kitaplığı-22, Ankara Sosyal BütünleĢme (2011), Sosyal Bütünleşme (http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/050.htm: 15.09.2011) Suher, Hande (1985), ―Kavramsal Açıklamalar‖, Haz. Gündüz Atalık vd., Şehircilik, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, Ġstanbul, s. 1-46 91 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ġengül, H. Tarık (2002), ―Planlama Paradigmaların Paradigmalarının DönüĢümü Üzerine EleĢtirel Bir Değerlendirme‖, Planlama, 2002/2-3, s.8-30 . (http://www.spo.org.tr/resimler/ekler/2626d850c80ea07_ek.pdf 19.09.2011) ġengül, H. Tarık (2009), Kentsel Çelişki ve Siyaset, Ġmge Kitabevi, Ġstanbul ġengül, H. Tarık (2007), ―Planlama Paradigmalarının DönüĢümü Üzerine EleĢtirel Bir Değerlendirme‖, Der. Melih Ersoy, Kentsel Planlama Kuramları, Ġmge Yayınevi, Ankara, s. 59113 Tekeli, Ġlhan (2010), ―Türkiye‘de Kent Yöneticileri/Kent Plancıları Kentsel DönüĢüm Ġçin Bir Ahlaki Çerçeve OluĢturmak Durumumdadır‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 32. Kolokyumu ‗Kentsel Yeniden Yapılanma: Kazananlar Kaybedenler‘ Bildiriler Kitabı I Cilt (6-8 Kasım 2008), MSGSÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümü / Ġstanbul s. 39-47 Tekeli, Ġlhan (2001a), Modernite Aşılırken Kent Planlaması, Ġmge Kitabevi, Ankara Tekeli, Ġlhan (2001b), ―Her Geçen Gün Geleceği Yeniden Yaratıyor ve Yeniden Kavrıyoruz‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 24. Kolokyum ‗Geleceği Planlamak: Yeni Planlama Yöntemi Dili Yasal Geleceği‘ Bildiriler Kitabı (6-8 Kasım 2000), TMMOB ġehir Plancıları Odası / Ankara, s. 27-32 Tekeli, Ġlhan (2008), ―Kent Planlama Mesleği GeliĢmesini Sürdürürken Ahlakını Nasıl OluĢturuyor‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 31. Kolokyumu ‗Planlama Meslek Alanı: Geçmişten Geleceğe‘ Bildiriler Kitabı (7-9 Kasım 2007), TODAĠE /Ankara, s.55-71 Tezcan, Mahmut (1995), Sosyolojiye Giriş, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara Yaka, Aydın (2010), Toplumsal Dinamik, (http://aydinyaka.com/index.php/tum-akaleler/46 19.09.2011) Yıldız, Ferruh (1995), İmar Bilgisi, Atlas Kitabevi, Konya , Yırtıcı, Hakkı (2009), Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları-96, Ġstanbul 92 Kıyı ve Orman Alanlarının Korunmasında Mülk ve Mülkiyetin DönüĢümünün Edilgenliğinin Yönetimi: Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi Ġçin Alternatif Bir YaklaĢım ve Sistem Önerisi ġirin Gülcen Eren1, Aslı Süha Günay2 Öz: Planlama kurumu açısından mülk ve mülkiyetin dönüşümü edilgen bir girdidir. Bu dönüşümünün varlığı bilinmekle birlikte, bugüne kadar etkileri yetersiz irdelenmiş ve gerekli stratejiler, politikalar ve düzenleme araçları tanımlanmadığından bu olgu edilgen kalmıştır. Akademik çalışmaların çoğunluğu dönüşümün sonuçlarına odaklanmaktadır. Dönüşümün niteliği ve miktarına dair araştırmalar ise, azdır. Mekânsal planlarla öngörülen kullanım kararlarının gerçekleştirilmesine imkân verebilecek bir dönüşümü planlama kurumu için aktif hale getirecek araç ve yöntemler oluşturulamamıştır. Sözkonusu yaklaşım eksikliği bu Bildirinin temelini oluşturmaktadır. Mevcut sisteme alternatif bir yaklaşım, ülkenin her türlü tarihi, kültürel ve doğal varlığının yoğun olarak bulunduğu, ancak bu varlıkların parçalı turizm kullanımları ve ikincil konut baskısıyla hızla tahrip edilmekte olduğu KaraburunÇeşme-Seferihisar Bölgesi için, kıyı, orman, turizm ve tarım alanları kullanımıyla ilişkisi temelinde, irdelenecektir. Bölgedeki mülk türlerinin 2008 yılındaki dönüşüm değerlerinin internet üzerinden derlendiği ve yorumlandığı çalışmada bütüncül bir yaklaşım ile kentlerin ve planlama kurumunun esneyebilmesi için kapsamlı ve kontrollü bir mekânsal müdahale önerisi tartışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mülk, Mülkiyet, Dönüşüm, Esneyebilirlik. Abstract: For the planning institution, transfer of property and rights to property is a passive ingredient. Even though the this transfer is known, its impacts are insufficiently studied and as necessary strategies, policies, and regulatory tools are undefined, this notion became passive. Academic studies focus mainly on the outcomes of this transfer. And, there are few researches on the quality and quantity of transfer. Tools and methods, having the ability to activate a transfer for the planning institution to allow the realization of landuse decisions defined by spatial plans couldn‘t be created. Absence of this approach forms the basis for this article. An alternative approach will be evaluated on the basis of its relation to coastal, forest, tourism, and agricultural areas for the Karaburun-Çeşme-Seferihisar Region where all types of historical, cultural and natural resources are concentrated, but rapidly destroyed with the pressure of partial tourism uses and secondary housing. In this study, where transfer values of property types are gathered from the internet in the year 2008 and interpreted, a wholistic approach and a controlled spatial intervention proposal for the resilience of the plans, the cities and the planning institution is discussed. Keywords: Property, Rights to Property, Transformation, Resilience. 1 Teknik ve Politeknik Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Derneği, Ankara: [email protected] 2 TÜBİTAK/MAM, Gebze İzmit. 93 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Mülk ve mülkiyet dönüĢüm yöntemleri (Eren, 2010), süreci ve miktarlarının kontrolü ile yönlendirilmesi, insan yerleĢmelerinin ekonomik, kültürel ve sosyal anlamdaki geliĢimiyle doğrudan iliĢkilidir. Her ne kadar gayrimenkul ve değerlemesi odaklı çalıĢmalar ve ilgili mevzuat düzenlemeleri Ģehir planlama disiplini uygulama alanında artsa da, planlama kurumu için mülk ve mülkiyetin dönüĢümü konusu halen öncelikli değildir. Bir baĢka ifadeyle, planlama kurumu, mülk ve mülkiyetin dönüĢümünün edilgenliğini3 ve dönüĢümün nasıl aktive edilebileceğini imar hakları ve ayrıcalıklı konum ve elde edilen getiri kadar tartıĢmamaktadır. Mülk ve mülkiyetin dönüĢümü bir planlama ve imar kararıdır ve bu kararla mekânsal (yeniden) üretim oluĢmaktadır. Mülk ve mülkiyetin dönüĢümü imar haklarını tanımlamakta ve zorlamakta olduğu ya da değerle bütünleĢik (olası/ayrıcalıklı) imar haklarının mülkiyet dönüĢümünü hızlandırdığı bilinmektedir. Akademik tartıĢmaların bazıları bu sorun alanına değinebilmekte, ancak temelde parçalı imar kararları sonucu oluĢan mülk ve mülkiyet üzerindeki dönüĢümü yönlendirecek ve/veya kontrol edebilecek bir yaklaĢımı tanımlamada eksik öngörüye sahip olabilmektedir. Bu tartıĢmalar ayrıca, dönüĢüm kararlarının yerindeliğini irdelemekten, bunların yerleĢmelerin esneyebilirlikleri4 için bir sistem gereğini ve yerindeliğini tanımlamaktan ve dolayısıyla, dönüĢümün aslında aktif olması gereği kabulünü yapmaktan uzaktır. 1980‘li yıllardan itibaren piyasa yönelimli planlama yaklaĢımlarıyla mülkün piyasada alınıp satılabilir ve üzerinde rant (getiri /haksız kazanç) yaratan kentsel kullanımlar oluĢturabilir bir ―meta‖ haline dönüĢtürülmesi ve kavramsal karmaĢa; dönüĢümün anlamını, sayısını ve çeĢidini farklılaĢtırmıĢtır. Artan oranda getiri odaklı mülk ve mülkiyet dönüĢümü, kırsal ve kentsel mekânı (yeniden) üretmekle birlikte, belirgin ve geri dönülemez zararı, mevcut tarihi, kültürel ve sosyal varlıklar ile yerel kimlik yanı sıra, yeniden üretilemeyen tabii varlıklar olan kıyı ve orman alanlarına vermektedir. Tarım alanlarındaki dönüĢüm ise, ikincil konut yapılaĢması, toplulaĢtırma ve kamulaĢtırma uygulamaları sonucunda artmıĢtır. Son yıllarda artan oranda göç almasına bağlı yetersiz kentsel altyapısı nedeniyle sorunları kronikleĢen bu Bildiriye konu Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi (Yarımada)‘ne yönelik çeĢitli sorunları çözmeye yönelik bazı yapısal planlar5 vardır. Sorunların çözüm arayıĢlarına yönelik olarak ayrıca, Ġzmir Büyük ġehir Belediyesi‘nce ―Urla-ÇeĢme-Karaburun Yarımadası Ulusal Fikir YarıĢması‖ 2008 yılında düzenlenmiĢtir. Ancak sözkonusu yarıĢma dereceli kararları ile yapısal planlar bölgenin kalkınma ve kentleĢme dengesini halen kurgulayamamıĢtır. Bu eksiklik, akademik açıdan mekânsal müdahale araçlarının mülk ve mülkiyetin dönüĢümü bazında analiz edilerek yeniden tanımlanması gereğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Sözkonusu eksiklik temelinde bu Bildiride; mülk ve mülkiyet dönüĢümünün kentsel planlama disiplininde edilgen konumda tutulmasına bağlı olarak piyasa ve planlama kurumları arasındaki dengenin kurulamadığı, plancının iĢlevsizleĢtirildiği ve planın bir araç haline geldiği savıyla, mekânın (yeniden) üretiminin kontrolü ve/veya etkilerinin esneklik sağlamak üzere bertarafı için gerekli yaklaĢım ve sistem önerisinin tartıĢması yapılacaktır. Bildiri kapsamında; (Kırsal-Kentsel) Mülk ve mülkiyet dönüĢümü, DönüĢümün kırsal ve kentsel alanların karakterini tanımlaması, Mekânın (yeniden) üretimi sürecindeki olası aktörler, rolleri ve müdahale yöntemleri ile, Kıyı ve orman alanlarının korunmasında esas bir yaklaĢım ve sistem önerisi, aktarılacaktır. 3 Edilgenlik, öznenin yaklaşık olarak tanındığı, varlığının bilindiği, bir başkası kullandığında ne anlama geldiğinin bilindiği, ancak kendisinin neredeyse kendi uygulamasında hiç kullanmadığı veya göz ardı edildiği unsurları belirtir. 4 Eski durumuna geri dönebilme yeteneği planlamanın faktörü olmak zorundadır (Duyguluer, 2011). Planın uygulanabilirliğinin sapmaması için toplumun ve bireylerin hazırlıklı olması ve geri döndürme yeteneği olan müdahale araçlarının tanımlanması gerekmektedir. 5 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı ve 1/100.000 ölçekli Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı. 94 ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay TartıĢmanın ilk aĢamasında; mülk ve mülkiyet dönüĢümü ile mekânsal esneyebilirlik iliĢkisi irdelenecektir. 1. Mülk ve Mülkiyet DönüĢümünün Edilgenliği ve Mekânsal Esneyebilirlik Mülk ve mülkiyetin6 dönüĢümüyle iliĢkili süreçler ve miktarlar mülkiyet sisteminin temel bileĢenleridir. Günay (1995 (a):65)‘a göre ―mülk (property (hakka konu olan (subject to that right))‖ bir ―nesne veya mal‖ iken, ―mülkiyet (mülkteki hak (the right to property))‖ bir ―hak‖tır. Mülk, sahiplilik (ownership), kullanım (use), iĢletim (management) veya zilliyetlik (possession) haklarına konudur. Günay (1995 (a)), mülk iliĢkilerinin; mülk konularının (sahipleri ve kullanıcılarının) mülk objeleri üzerindeki hâkimiyeti olduğunu ve bunun devletin kontrolü altındaki bir dizi haklar yoluyla tanımlandığını varsayar 7. Diğer bir deyiĢle ―mülkiyet‖, mülk ve hak sahibi arasındaki mutlak kavramdır (Kılıç, 1993:40). Mülk dönüĢümü, mülkiyet dönüĢümünden farklıdır: Tarihsel olarak kamudan özele mülkiyetin devri veya bunun tam tersi ortaya çıkmıĢtır. Mülkiyetin devri, herhangi bir sahiplik, kullanım ve yönetim veya zilliyed hakkından ikisi arasındaki statü değiĢimidir (Eren, 2007). Temel belirleyici hak, bu bildirideki analize de konu olan ―sahiplilik‖tir. Mülk dönüĢüm yöntemleri ise; a. b. c. d. e. f. g. Var etme (ĠnĢa etme, arazi doldurma), Yok etme (maden alanları, arkeolojik alanlar), Ġmar planı veya değiĢikliğiyle arazi kullanım kararını yaratma veya değiĢtirme, Ġmar planı veya değiĢikliğiyle imar haklarının artırımı veya azaltılması, Ġmar planı veya değiĢikliğiyle ayrıcalıklı imar haklarının elde edinimi, ĠĢgal sonrası imar afları yoluyla veya bir imar planıyla ayrıcalıklı imar hakkı elde edilmesi, Kentsel planlarda aynı anda imar ve arazi kullanım haklarının değiĢtirilmesi, olarak sıralanabilir (Eren, 2010). Farklı bir ifadeyle, mülk ve mülkiyetin dönüĢümü, planlama kurumunun önemli faktörlerinden olan esneyebilirliği (Wilbanks, T 2007) belirlemektedir. Mekânsal esneyebilirlik, bir mekânın yaĢanabilir, güvenli ve kaliteli üretimi için kapsamlı tehditlere hazırlıklı olma, tepki verebilme ve verilen zararları bertaraf edebilme yeteneğidir. Akademik güncel tartıĢmalar genelde kentsel esneyebilirlik konusunda iklim değiĢikliği, doğal afetler ve terörizmin yarattığı tehditlere odaklanmaktadır (Coaffee, 2008 ve Pickett ve diğ. 2004). Aslında haksız kazanç yaratıcı parçacı müdahalelerden oluĢan kontrolsüz mülk ve mülkiyet dönüĢümü planlama kurumunun ve yerleĢmelerin esneyebilirlik yeteneği için dördüncü bir tehdit olarak algılanmalıdır. Bir mülkün veya mülkiyetin; a. b. c. d. Değeri, DönüĢüm yoğunluğu ve miktarı, Mülkün/mülkiyetin türü ve Mülk üzerindeki kullanım çeĢidi, DönüĢümün mekânın (yeniden) üretimi bağlamında bir tehdit haline gelmesini belirleyen girdilerdendir. Tehdit, müdahale yöntemleri ve ilgili planlama ve uygulama süreçleri plancının kontrolünden çıktıkça etkisini arttırmaktadır. Sözkonusu tehdidin varlığı ve etkileri, KaraburunÇeĢme-Seferihisar Bölgesi yapısal odakları bazında, bir sonraki bölümde ele alınmaktadır. 2. Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi Yapısal Odakları 6 Mülk ile mülkiyet arasındaki kavramsal farklılık için bkz. Günay (1995(a)) ve (1995(b):63-71). 7 Mülkiyet rejimi, Anayasal olarak yeniden tanımlanır ve tapu sicili ve yönetimi yoluyla kayıt altına alınır. 95 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi‘ne dair yapısal planların incelenmesi neticesinde; Yarımada geliĢmesindeki kritik odakların ―Seferihisar‖, ―ÇeĢme‖ ve ―Karaburun‖ olduğu tespit edilmiĢtir (ġema 1): ÇeĢme sıkıĢtırılmıĢ yoğun, Urla seyreltilmiĢ orta yoğun ve MordoğanKaraburun seyreltilmiĢ az yoğun bir kentsel forma sahiptir. Urla bir geçiĢ alanıdır. KaraburunÇeĢme-Seferihisar Bölgesi‘nin batısındaki saçaklanma odağı ise, Seferihisar‘dır ve SeferihisarSelçuk kıyı bandındaki bakir boĢluklar nedeniyle kentsel ve bölgesel geliĢme için önem kazanmaktadır. ġema 1: Yapısal Kurgu (Merkez Kent ve Yarımada Odakları ĠliĢkisi) Güzelbahçe-Urla ve Yekli-Seferihisar aksları topoğrafik açıdan kentsel yerleĢmeye elveriĢlidir. KentleĢme karakteri kazanan alanlar da buralardır. Her ne kadar topoğrafik yapı, merkez kent çevresi mekânsal geliĢmesinin aksiyel geliĢmesine veya alt bölgesel odaklanmalar oluĢturmasına izin verse de, Yarımada genelinde odaklanmaya engel olan bir yağ lekesi yayılma ile çeperde ve kırsalda parçacı büyüme sürmektedir. Yağ lekesi kentsel geliĢimi en yoğun Urla ve ÇeĢme‘dir. Yerel idarelerce Yarımada da imar hakları artıĢları ile plansız veya kontrolsüz geliĢme ve iĢgaller engellenememektedir. Bugün nüfusu hızla artan, çeĢitli sorunlarla boğuĢan Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir gibi büyük kentlerden özellikle yakın kıyı yerleĢmelerine tersine göç baĢlamıĢtır. Artan göç Odaklar üzerindeki kentleĢme baskını arttırmaktadır. Bu geliĢme nedeniyle, kırsalın nüfusu, alanı ve üretimi azalmaktadır (Bkz Demir (2008:25)). Ayrıca, Yarımada ―Metropoliten kent çevresi ve alt bölgeler ölçeğinde incelendiğinde; kentsel kullanımlara açılabilecek alanların çok sınırlı, küçük, bütünlük ve süreklilikten yoksun olduğu görülmektedir.‖ (ĠKBNIP, 2007:62). Bu durum, bir kez daha, talebi karĢılamak ve dengelemek adına mekân algısının ve mekânın yeniden üretimi bağlamındaki yaklaĢımın değiĢtirilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Müteakip bölümde; sözkonusu değiĢime esas, alternatif bir yaklaĢım ve sistem önerisi için Yarımadanın mülk ve mülkiyet dokusu ve dönüĢüm yapısı irdelenecektir. 3. Yarımada Kentsel Mülk ve Mülkiyet DönüĢümü Planlama kurumunun mekânın (yeniden) üretimine müdahalesi için mülk ve mülkiyet dönüĢümün kontrol edilebilmesi, ancak mülk ve mülkiyet dönüĢümünün mevcut durumunun tespiti ve katmanlarının analiziyle mümkündür. 3.1. Yarımada Kentsel Mülk ve Mülkiyet DönüĢümü Yarımada genelinde; mülk ve mülkiyetin dönüĢümü ve bu dönüĢüme bağlı bir değer dağılımı odaklanması mevcuttur. DönüĢümün yoğunluğunu ve dağılımını aktarabilmek için, 3227 adet 96 ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay mülkün sahiplik hakkı devrinin; 2008 yılının Haziran - Temmuz ayları değerleri esas alınarak, analizi yapılmıĢtır.8 Analiz; dönüĢüme en fazla konu olan arsa, arazi, konut ve turizm tesisleri bazında, çeĢitlendirilmiĢtir. Bugün itibariyle Yarımada genelindeki yapılaĢma Ģart ve koĢulları ile ülke ekonomik yapısında herhangi bir değiĢim gözlemlenmediği için bu verilerin tartıĢmanın temelini oluĢturduğu ve bugün halen sistemde bir değiĢiklik görülmediğinden geçerli olduğu kabulü yapılmıĢtır. Urla‘da ortalama metrekare mülk satıĢ fiyatları, 2008 yılının Haziran-Temmuz aylarında % 8,4 artmıĢtır. Aynı dönemde ortalama metrekare satıĢ fiyatlarının en fazla düĢtüğü ilçe, % 20,1 ile Seferihisar olmuĢtur. Bu ilçeyi Narlıdere % 16,7, ÇeĢme % 6,9 ve Güzelbahçe % 2,9 takip etmiĢtir (Hürriyet Emlak, Eylül 2008-09/ Sayı 13. s.50.). Yarımada merkez kent ve sonrasındaki yeĢil kuĢak ile Yarımada alt merkezleri arasında kalan yerleĢmelerde de mülk değerlerinin aynı dönemde düĢtüğü tespit edilmiĢtir. ÇeĢme, Urla ve Seferihisar‘da arsa satıĢlarının oranı ise, fazladır (ġema 2a-2b). Bu durum, baĢta ÇeĢme olmak üzere, Güzelbahçe, Küçükkaya ve Karaburun (Merkez ve Yeniliman civarı)‘daki mülkler üzerindeki dönüĢüm baskını göstermektedir. Seferihisar, Urla (Ġskele ve Merkez), ÇeĢme, Güzelbahçe ve Karaburun Merkezlerindeki arsaların satıĢ sayılarının yüksekliği spekülatif emlak hareketliliğinin bir iĢaretidir. Kentsel yerleĢmelere yakın satılık kırsal arazi dokusunun incelemesi neticesinde; yine, ÇeĢme‘nin hem metrekare değerleri hem de dönüĢüm oranları açısından en yüksek değerlere sahip olduğu belirlenmiĢtir (ġema 3a-3b). ÇeĢme‘nin merkezinden çepere doğru arazi fiyatları artmaktadır. Denize doğru Yarımada çıkıntılardaki tekel rant emlak hareketliliğine etki etmektedir. DönüĢüm sayılarının yüksek olmaması ise, ÇeĢme‘deki yüksek mülk ve mülkiyet değerlerine ve kentsel alan çeperinde kısıtlı alanın kalmasına bağlı olduğu düĢünülmektedir. Bu geliĢme, Yarımada dâhilindeki tüm yerleĢmelerin çevresindeki geliĢme baskısının artmakta olduğuna da bir iĢarettir. Yarımadanın güney doğusunda konumlu Seferihisar kırsalında ise, en düĢük arazi değerleri bulunmaktadır. Ancak, bu ilçenin güneyinde yer alan Ürkmez‘deki yüksek değerlerin ikincil konut geliĢiminin yoğunluğuna bağlı olduğu düĢünülmektedir. Yarımadada mülk ve mülkiyet ile kentleĢme iliĢkisini belirleyen temel etmenlerden bir diğeri ise, konut kullanım türleridir: Ġkincil konut Ģeklindeki mülkleri oluĢturan katta daire ve müstakil villa tarzı yapılaĢma kentsel dokuyu oluĢturmaktadır. Yarımada genelinde villa ve daire alanları ile satıĢ yoğunluk dağılımları ile dönüĢüm değerleri birbirine paralellik göstermektedir (ġema 4a-4b, 5a-5b). Yarımadadaki en geliĢmiĢ kentsel doku ÇeĢme yerleĢmesinde olup, en yüksek daire ve villa fiyatları da bu yerleĢmededir. Mülkler, genelde, yabancı para birimleri üzerinden fiyatlandırılmaktadır. Güzelbahçe, Urla, Karaburun (Mordoğan) ve Seferihisar, sırasıyla diğer yüksek mülk değerlerinin olduğu alanlardır. Yarımada genelinde ikincil konutların villa türünün satıĢ dağılımında görülen yedi alt alandaki odaklanması, ġema 5b‘de yer almaktadır. Yüksek fiyatlarına bağlı olarak, dönüĢüm oranları düĢük olsa da, yüksek mülk değerleri, belirlenen alanlardaki rant edinimi odaklı kentsel geliĢme baskılarını arttırmaktadır. Kırsal ve kentsel arazi değerleri düĢük olan Seferihisar‘da da çok sayıda villa ve daire türündeki mülkün dönüĢümü mevcuttur. Ġkincil konut kullanımlarına artan talep, bölgedeki turizm sanayisinin tesislerine olan talebi azaltmaktadır (ġema 6). Talep azlığının nedenleri olarak; yatırımların dengesiz dağılımı, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, turizm talebinin yaratıl(a)maması ve tesislerin pazarlanmasındaki hatalar olarak sıralanabilir. Farklı bir bakıĢ acısıyla, turizm tesisleri dıĢı mülk ve mülkiyet dönüĢümünün yüksek değerleri tesislerin satıĢını desteklediği ifade edilebilir. 8 ―Urla-Çeşme-Karaburun Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması‖ çerçevesinde yazarlar tarafından yapılan analizin verileri kullanılmıştır. 97 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 3.2. Yarımada Kırsal Mülk ve Mülkiyet DönüĢümü Bugün Yarımada genelinde dağlık bölge dıĢındaki kırsal alanlarda ikincil konut ve turizm kullanımlarının geliĢimi kırsal geliĢim olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda; yerleĢmelerin dağınık bir yapısı bulunmaktadır. Kırsal mülk ve mülkiyet dönüĢümünün objesi arazidir (ġema 7a-7b). Bu nedenledir ki, tüm yerleĢmelerde yaz-kıĢ nüfus yoğunlaĢması farklıdır. Yaz-kıĢ nüfusunun farklı olması, yerel ekonomiye zarar vermekte, yatırım ve hizmet maliyetlerini arttırmaktadır. ġema 2a-2b: Satılık Kentsel Arsa Dağılımı ġema 3a-3b: Kırsal Arazinin Kentsel Araziye DönüĢümü (Miktar-Değer ve Yoğunluk bazında) Kıyı alanları yanı sıra, yapısal plan kararları ile dağınık kentsel geliĢmenin Seferihisar‘a doğru yönelmesi sonucunda; bu bölgede özel mahsul bağ ve bahçelerin yoğun olduğu tarım arazileri üzerinde kullanım değiĢikliğiyle sonuçlanabilen arazi satıĢ talebi oluĢtuğu tespit edilmiĢtir. DüĢük metrekare sahibi yoğun kırsal arazi yapısının el değiĢtirerek yerleĢim yapısına dönüĢmesi bu bölgenin tarımsal karakterini bozmakta ve orman dokusu üzerinde de baskı oluĢturmaktadır. 98 ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay ġema 4a-4b: Satılık Ġkincil Konut-Daire Dağılımı ġema 5a-5b: Satılık Ġkincil Konut-Villa Dağılımı. ġema 6: Turistik Tesis, Otel ve Motel SatıĢlarının Dağılımı. Bahsi geçen alanda yüksek oranda mülk dönüĢümü de görülmektedir. Kent çeperlerinde bulunan kırsal arazilerdeki benzer hareketlilik özellikle düĢük arazi değerine bağlıdır ve ulaĢım 99 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu altyapısının olduğu akslar üzerinde yayılmaktadır. Bu mülklerin 1‘inci ve 2‘inci derece tarım arazisi olduğu vurgulanmalıdır. Aslında Seferihisar ve Karaburun, öncelikli olarak, koruma ve kullanma dengesi yaratılması gereken odaklardır. ġema 7a-7b: Satılık Kırsal Arazi Dağılımı ve DönüĢüm Baskısı Yönelimleri. 4. Mekânsal Esneyebilirliğe Esas Mülk ve Mülkiyet Yönetimi - Bir KentleĢme YaklaĢımı ve Ġdari Yapılanma Önerisi Mekânsal esneyebilirliğin yaratılması ve mülk ve mülkiyet dönüĢümünün edilgenliğinin yok edilmesi için, ilk etapta, Yarımada kentleĢme anlayıĢının belirlenmesi gerekmektedir. Ġkinci etapta ise, tüm bu uygulamalara izin verecek veya gerçekleĢtirecek bir yasal mevzuat Yarımada özelinde oluĢturulmalıdır. KentleĢme; yaĢayanların, mekânın ve toplumsal yaĢamın Ģekillenmesi sürecine ve karar mekanizmalarına doğrudan katılabildiği bir karma kentleĢme modeli 9 olmalıdır. Demokratik bir kentleĢme anlayıĢının10 yine bir Yarımada Ġdaresi tarafından uygulanması önerilmektedir. KentleĢme ilkesi ise; ―doğa ve turizm ile iç içe yaĢam‖ ve ―yaz-kıĢ dengesi‖ olarak kurgulanmalıdır. KentleĢme hedeflerinin, müdahaleci ve korumacı yaklaĢımların bir birlikteliği olması esastır. Toplu kullanım alanları korunan, yeni alan açmadan konut dokusu geliĢen ve doğa ve ekolojik yapısı bozulmayan bir Yarımada için dönüĢüm sürekli kontrol edilmeli ve mekansal planların uygulanabilir olması için teĢvik mekanizmaları geliĢtirilmelidir. Odakların her birinin mevcut ve olası geliĢme dinamikleriyle kalkınabilmesi için kendi içlerinde yoğunlaĢarak geliĢmesi ve bu geliĢiminde sınırlandırılması gereklidir. Farklı ifadeyle, odakların, yarıĢmacı Ģekilde değil; birbiriyle yan yana geliĢmesi ve yapısal geliĢme temelini, iletiĢimsel rasyonaliteden alması önerilmektedir. ―Yarımada Ġdaresi‖, idari yapılanma sistem önerisinin ilk unsurudur. Ġkincil konut veya turizm amaçlı (mevzi) imar planlarıyla geliĢmenin doğa koruma ilkeleri bağlamında yeniden ele alınması ve turizm ve konut yatırımlarının verimli hale getirilmesi idari bir sorumluluktur. Ġdarenin Yarımadadaki risklere müdahalesinin temel araçlarından biri mülk ve mülkiyet dönüĢümünün yönetimi olmalıdır. 9 Bu modelde her odak yerleşmenin yapılı çevresinin, yerel kimliğine ve potansiyeline göre belirlenecek ilgili aktörlerin katıldığı bir ortamda, oluşturulması esastır. 10 Maddi temellere oturtularak pratik hale gelebilen, farklılıklara dayalı, farklılıkların değerlerini karşılıklı anlayarak paylaşılabildiği müzakere süreçlerini içeren demokratik bir kentleşme anlayışı benimsenmelidir. Bahsi edilen; insanı yabancılaştırmayan, insanın kendi yeteneklerini gerçekleştirebildiği bir yaşam ve mekân üretiminin yapılmasıdır. 100 ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay Bölgesel geliĢme açısından Avrupa Birliği (AB)‘nin ―YeĢil Yoğun Kentler (Green Compact City) Stratejisi‖11 (ESDP, 2001) Yarımadada uygulanmalıdır. Sürdürülebilir kentsel peyzaj ve yeĢil koridor tasarım yapısı12 ve AB‘nde yaya, bisiklet ve toplu taĢım türlerine bağlı ulaĢım altyapısındaki değiĢim (EDSP, 2001) öncelikli uygulama mekanizmaları olmalıdır. Bu amaç dâhilinde; Ġzmir Merkez ile Yarımada Odakları arasında Yarımada Ġdaresi‘nce ikinci bir yeĢil kuĢak dizini yaratılmalıdır. YeĢil koridorlar dizini bir proje olarak uygulanmalıdır. Projeyle odaklar ayrıĢtırılırken, koridor sistemi ile doğal süreklilik yaratılmalıdır. 1/25.000 ölçekli Nazım Ġmar Planı hükmü olan (Bkz. Nazım Plan Raporu syf. 80) çevre yerleĢmelerin büyümelerinin büyük yeĢil kuĢaklar arasında sınırlandırılması yaklaĢımı ise, ikincil bir kuĢakla sürdürülmelidir. Olması gerek yerde imarlı arsa sunumunda ve bu alanların veya kırsal ve kentsel arazilerin dönüĢümünün kontrolünde baĢarı için; bir üst idarenin kontrolünde ve yerel idarelerle iĢbirliği içinde, bir ―Gayrimenkul Ofisi‖ yaratılmalıdır. Ofis vasıtasıyla, her alt bölgeye özel programlardan oluĢan genel bir program dâhilinde geliĢmesinin yönlendirilmesi mümkün görülmektedir. Böylece Ġdarenin, form ve fonksiyon dengesini kurması, mülk ve mülkiyet dönüĢümünü izleyerek kontrol etmesi, imar planlarını takip ederek uygulanmasını sağlaması ve mülk ve mülkiyet yönetimi yaparak bölgenin kalkınmasını yönetmesi öngörülmektedir. Ġdare ayrıca, kırsal alan kentleĢme yaklaĢımını da belirlemelidir. Ġzmir-ÇeĢme ve ĠzmirKaraburun hatları olmak üzere, ana akıĢ aksları boyunca tarımsal yapılaĢma dıĢında kentsel geliĢmeye izin verilmemelidir. Yağ lekesi ve dağınık geliĢmeyi odaklara toplamak için vergi teĢvikleri ile imar izinleri konularında düzenleme yapılması da Yarımada Ġdaresi sorumluluğunda olmalıdır. Odaklardaki imar izinleri; yerel nüfusun on katını barındıran bir yerleĢmeler bütünü yaratmıĢtır. Mülk ve mülkiyet dönüĢüm hesaplamaları ile araĢtırma çalıĢma ve tespitleri yapıldıktan, imar izinleri kısıtlandıktan veya dondurulduktan sonra; yerleĢme iç dönüĢümüne izin verilmelidir. Mülk alımından evvel, alınacak veya yapılacak mülkün kullanım amacı ve mahiyetinin Gayrimenkul Ofisi‘ne bildirilerek ön izin alınması yönünde düzenleme yapılmalıdır (Yunan adaları uygulaması benzeri). Ayrıca, yine, mevcut imar planları revize edilerek kıyı alanlarındaki emsaller düĢürülmelidir.13 Bu çerçevede; kırsal alandaki ikincil kuĢaktaki mülk ve mülkiyet dönüĢümünü kısıtlayıcı tedbirler yaratılmalı, takas ve yıkım yöntemleri uygulanmalıdır.14 Kırsal alan mülk-mülkiyet dönüĢümünü yönetebilmek amacıyla odaklara bağlı alt yerleĢmelere odaklardaki yükü taĢıyarak yerleĢmelerin geriye çekilmesi amaçlı kentsel dönüĢüm projeleri uygulanmalıdır. Özellikle Seferihisar Ürkmez beldesi, Karaburun ve Mordoğan benzeri yerleĢmelerde sahile yakın bahçelerin yapılaĢma tehdidi altında yok olmasını ve mevcut dokusunun bozulmasını engellemek üzere bu projeler geliĢtirilmelidir. Sözkonusu Projeler, deniz suyu seviyesinde gelecekte olacak yükselmeye karĢı önlem almak adına da önemlidir. Mülk dönüĢümünün en fazla yaĢandığı kıyı alanlarına da özel tedbirler getirilmelidir. Örneğin; özellikle, Karaburun Denizgiren Ovası‘nın olası deniz seviyesindeki yükselmeden öncelikli 11 Avrupa Birliği (AB) bünyesindeki konu uzmanları tarafından oluşturulan Sürdürülebilirlik için Kentsel Tasarım Konseyi kentsel tasarımı tanımlamıştır (EU, 2003). AB‘nin bu kapsamdaki öncelikli ajandası ―Yeşil Yoğun Kentler (Green Compact City)‖ stratejisidir (ESDP, 2001). 12 Avrupa Birliği (AB) vizyonunda belirlenen kentsel tasarım öncelikleri arasında kent ile kırsal alan arasında devamlılığı sağlayan yeşil koridorlar ile çok fonksiyonlu ve güvenli kamusal alanlar yaratmak vardır. Sürdürülebilir kentsel peyzaj ve yeşil koridor tasarım projelerinde yerel biyolojik ve ekolojik çeşitliliği de içeren ve yapılı kentsel çevre içinde arazi kullanım mozaiğinin bir parçası olarak devam eden yeşil koridorlar üretilmiştir. 13 Karaburun‘da tam tersi bir yaklaşımla, kıyılarda inşaat emsalleri arttırılmaktadır. 14 İspanya modelindeki gibi devletin kamulaştırma ve yıkım yapması yoluyla yerel idarelere yardımcı olması kast edilmektedir. Gayrimenkul Ofisi, yerel idareler aracılığıyla kentsel alanlardaki boş parsellerde tarımsal üretimi de desteklemelidir. Ofis bu amaçla ―Bahçe Bankası‖ kurularak kırsal algı kente entegre edilebilir (Japonya örneğinde olduğu gibi). 101 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu olarak etkileneceği ve mülklerin yok olarak dönüĢeceği açıktır. Bu durum, orta uzak gelecekte baĢta Kaza, Ġskele, Burgaz Arkası, Bodrum olarak dört ana kısma ayrılan Karaburun ilçe merkezi ile Yarımada‘nın tüm sahil kesimleri için de geçerlidir. Yarımada Ġdaresi‘nce yaptırılacak bilimsel çalıĢmalar sonrasında, belirli bir rakımın altında yapılaĢmanın taĢınması ya da kısıtlanması için Gayrimenkul Ofisi‘nin çalıĢma yapması ve sonrasında ilgili idarelerce uygulama yapılması önerilmektedir. YerleĢim merkezlerinin geliĢimi ve kırsal kalkınma için, özel fiyat politikalarının geliĢtirilmesi ve kontrollü fiyatlandırmanın, emlak vergileri ve emlak birlikleri tarafından, Ofis ile birlikte belirlenecek arazi fiyatlandırma çizelgeleri vasıtasıyla, Ofisin denetiminde yerel idaresince yapılması esas olmalıdır. Bu sistemde mülk ve mülkiyet dönüĢüm değerlerinin önceden tespit ve ilan edilmesi gerekmektedir. 1992 yılı Mart ayında yapılan Avrupa Konseyi (AK) Avrupa Yerel Yönetimler Konferansı‘nda kabul edilen ve diğerlerinin aksine merkezi değil, yerel yönetimlerin imzasına sunulan Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu‘nda belirtildiği üzere; ―Tüm insanların sağlıklı, yerleĢik, güzel ve özendirici bir çevrede yaĢama hakları‖ vardır (Sinan, 2004). Burada belirtilen güzel ve özendirici çevre aslında bir kentsel tasarım sorunudur. Bu yaklaĢım, Yarımada Ġdaresi‘nin önceliği olmalı ve dönüĢüm, bu anlayıĢı gerçekleĢtirmek üzere kurgulanmalıdır. Bu amaç doğrultusunda ve yerel mimari kimliği ve geleneksel kent dokusunu korumak için Yarımada Ġdaresi‘ne bağlı bir ―KentleĢme ve Yapı Komitesi‖ kurulmalıdır. Kentsel sitlerin korunması, geliĢtirilmesi, kullanımı veya satıĢı için de Gayrimenkul Ofisi faaliyet göstermelidir.15 Komite, arazi dönüĢümü ve mimari yapılaĢma ile imar dokusundaki dönüĢümü denetlemeli ve inĢaat ve iskân izinleri sonrasında alanı kontrol etmelidir. Komitece, topografyaya hassas bir yapılaĢma sağlanmalıdır. Bu oluĢuma neden olacak öngörülere ve emsal istemlerine sahip mekânsal planların da ilgili idarelerce revizyonu yapılmalıdır. Yarımada Ġdaresi bünyesinde bir de ―Estetik Komisyonu‖ kurulmalıdır. DönüĢüm ile yaratılacak mülkün Yarımadaya artı bir değer katması esas olmalıdır. Kentsel alanlardaki talepler (sadece parsel bazındaki değil); alanın yakın çevresiyle birlikte, üç boyutlu ve komĢu parsel sahiplerinin görüĢleri dikkate alınarak ele alınmalıdır. Kırsal alanda yapılacak yapılardan; ihtisas özelliği olanlar (depo, okul vb.) ile belirli bir emsalin üzerindeki yapılar, sözkonusu Kurulca incelenmeli ve kırsal peyzaja da Ģekil verebilecek uygulama yapılmalıdır. Odakların yatırım kapasitelerini belirleme ve kontrol faaliyetleri de yerel idarelerin ve merkezi idarenin taĢra teĢkilatlarının katımında Yarımada Ġdaresi‘nce kurgulanmalıdır. Bugün sosyal taraflar, korunacak alanların turizm amaçlı yatırımlara açılması gerektiğini açık bir dille ifade edebilmekte (Bkz. Ġzmir Ticaret Odası Raporu) ve bu alanları, turizm yatırımların önünde engel olarak tanımlamaktadırlar.16 Bu ifadeler, mülk ve mülkiyet dönüĢümünün artmasına ve yanlıĢ gerekçelerle desteklenmesine örnektir. Bu durum dönüĢümün edilgenliğinin artmasına ve yerel unsurlarca bir müdahale alanı olarak görülmemesine iyi bir örnektir. Bu nedenle, Ġdarenin yerel halk, yatırımcı ve kamu idarecisinin bilincini arttırmaya yönelik bir yaklaĢıma sahip olarak, mülk ve mülkiyet dönüĢümü yönetimi çalıĢması ve uygulaması yapılması gerekmektedir. Yarımada genelinde uygulanmayacak turizm çeĢitlerine Ġdarenin yerel kalkınma örgütleriyle iĢbirliği içinde karar vermesi esas olmalıdır. Yerel idarelerce, Gayrimenkul Ofisi de kullanılarak, mevcut imarlı dokudaki alanlar veya siteler dönüĢtürülerek yeni turizm alanları yaratılabilir. Mevcut tesislerin dönüĢümü yoluyla orman alanları, sit alanları, kıyılar, su havzaları ile kamu taĢınmazlarının korunması sağlanabilecektir. Yarımada Ġdaresi‘nce çevresel yatırım etki analizi 15 Bu çerçevede; kentsel alanlarda butik otel gelişiminin yaygınlaştırılması beklenmektedir. 16 Turizmi potansiyelini Yarımadada yaratan doğal, kültürel ve tarihi dokunun yok edilmesi anlamına gelen bu söylem, rasyonel olarak kabul edilebilir değildir: Turizmi var eden bu kaynakların piyasa kurumunun varlığı için korunması ve doğru yönetilmesi gerekir. 102 ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay yapılmalıdır.17 Yarımadadaki turizm tesis ve otel kullanımlarının önemli bir kısmı satılıktır. Turizm yatırımları oranı yüksek ve yatırımcılar birbirlerinden habersiz olduğu için yeni turizm alanı açılması anlamlı değildir. Mülk ve mülkiyet dönüĢümü bağlamında; yatırımcının, mevcudu dönüĢtürme veya mevcuda sahip olma imkânı yönünde bir takip mekanizması oluĢturulması gereği yanı sıra, genel bir mülk ve mülkiyet dönüĢümü veritabanı da yaratılmalıdır. Mekânsal esneyebilirliğe esas mülk ve mülkiyet yönetimine dair önceki kısımlarda yapılan tespitler ile önerilen kurgunun genel bir değerlendirmesi sonuç kısmında yapılacaktır. 5. Genel Değerlendirme Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi‘nin kentsel-kırsal geliĢiminin dengelenmesine, varlıklarının korunmasına dair çeĢitli idari yapılar bugüne kadar oluĢturulmuĢ, yapısal planlar hazırlanmıĢ, bir YarıĢma düzenlenmiĢ, idari ve mali müdahaleler yapılmıĢ, ancak bunların hiçbiri mekânın (yeniden) üretimi bağlamında koruma kullanma dengelerini gözetememiĢ, mekân kalitesi ve yerleĢmelerin esneyebilirliği açısından olumlu sonuçlar oluĢmamıĢtır. DönüĢümün mekânın (yeniden) üretimini yönettiği göstermektedir. Plancı ve dolayısıyla, planlama kurumu planların uygulamasını ve ilgili süreçleri kontrol edememektedir. Mevcut yerel ve merkezi idarelerin idari ve teknik yapısı ile alternatif müdahale ve idari yapılanmasının yetersizliği bu süreci dengeleyecek kurguda değildir. Ġnsan yerleĢmeleri kimliksizlik ve birikimsiz, doğa ise, varlıksız hale getirilmiĢtir. Kısacası, bugünkü mekânsal yapı, mülk ve mülkiyet dönüĢümünün zarar verdiği durumlarda planlama kurumunda, planlarda ve kentlerde ve dolayısıyla, toplumda oluĢan zarardan geriye dönebilme yeteneğinin var olmadığını göstermektedir. Mülk ve mülkiyet yatırımları, piyasa kurumunun yönlendiricileri olan mülk sahipleri ve emlak ofislerince yaratılmaktadır. Parçalar halinde büyüme piyasa yönelimli planlama anlayıĢıyla uygulanmaktadır. Yerel idareciler mülk sahiplerinin istemlerini yerine getirmekte, plancı bu istemi gerçekleĢtirmekle görevlendirilmekte ve planlar bir araç haline gelmektedir. Farklı bir ifadeyle, mülk ve mülkiyetin dönüĢümünün planlama kurumu tarafından dikkate alınmaması sonucunda; bu dönüĢüm, mekânın (yeniden) üretimi bağlamında edilgen bir konuma düĢmüĢ ve bir tehdit halini almıĢtır. Planlama disiplininde mekânın (yeniden) üretiminin yönlendirilmesi yönünde bugüne kadar getirilen müdahale yaklaĢımları, yöntemleri ve araçları mülk ve mülkiyet dönüĢümünün yarattığı tahribatı önlemekten uzaktır. Dolayısıyla, mülk ve mülkiyetin dönüĢümünün edilgenliğinin yönetimi ve esneyebilirliğini sağlama adına; sözkonusu dönüĢümün planlama disiplini için edilgen konumdan kurtarılması gerekmektedir. DönüĢümü yönlendirmek, piyasa kurumunun kentsel mekânın (yeniden) üretilmesi üzerindeki olumsuz etkilerini önlemek ya da yavaĢlatmak ve her bir beklenmedik biçimin düzenlenmesi amacıyla yeni bir planlama yaklaĢımı geliĢtirilmelidir. DönüĢümün kontrolü ve yönlendirilmesi yoluyla tahribatın yavaĢlatılması ve kentleĢme-korunacak alan dengesinin oluĢturulması yaklaĢımı planlama kurumunun önceliği olmalıdır. Ġkincil konutlar, orman alanları, korunacak alanlar üzerindeki baskısını sürdürecektir. Tarım alanları yanı sıra, kıyı ve orman alanlarının korunmasında ve dahası kamu yararı açısından savunulmasında, kontrol, izleme ve yönlendirme yeteneğine sahip bir dönüĢüm yönetimi de yapılarak esnek, stratejik ve katılımcı, ancak kapsamlı bir planlama anlayıĢı (kamu idaresi tarafından) uygulanmalıdır. Ayrıca, yerel koĢullara göre, talep ve sorunlar doğrultusunda zararın bertarafı ve kontrol sağlanabilmesi, etkin müdahale stratejilerinin ve politikalarının belirlenmesi ve yeni bir idari kurgunun oluĢturulması gerekmektedir. 17 Her ne kadar 2023 Turizm Stratejisi Eylem Planı‘nda; İzmir‘de Çeşme-Alaçatı-Paşalimanı Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi ile 12 yeni golf sahasının geliştirilmesinin hedeflendiği ve İzmir‘in en elverişli şehirlerden birisi olduğu belirtilse de, Yarımadaya yapılabilecek en olumsuz müdahale, ―golf turizmi‖nin yaratılmasıdır. Benzer öngörü, kurvaziyer turizmi için de geçerlidir: 2023 Eylem Planı gereğince Çeşme‘de bu turizmin yapılması öngörülmektedir. 103 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar: Coaffee, J., (2008) "Risk, resilience, and environmentally sustainable cities". Energy Policy 36 (12): 4635. Demir, M., (2008) ―Urla Ġlçesinde KentleĢme, Tarım ve Turizm Faaliyetleri Arasındaki ĠliĢkiler‖, Dokuz Eylül Üniversitesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı, Ġzmir (Bitirme tezi). Duyguluer, F. (2011) KiĢisel mülakat. 26.09.2011. Ankara. Emlaknet, (2008) (http://www.emlaknet.net). Eren, ġ. G., (2007) ―Impacts of Privatization on Urban Planning: The Turkish Case (Ankara))‖, METU Department of City and Regional Planning, Unpublished Ph. D. Dissertation, July, Ankara. Eren, ġ.G. (2010) "Privatization of Public Lands and Urban Planning - On the basis of de factoprivatization and de jure-privatization", Social Forum on Architecture 2010, Democratic Planning and Legislation Session. EU - European Development Perspective – ESDP (2001), EU Report, Brussels. EU - Expert Group On The Urban Environment, (2003) Urban Design for Sustainability, Draft Final Report of The Working Group on Urban Design for Sustainability, Brussels. Günay, B., (1995 (a)) The Role of Property Relations in the Evolution of Urban Space and Urban Design Approaches, METU Department of City and Regional Planning, Unpublished Ph. D. Dissertation, June, Ankara. Günay, B., (1995 (b)) ―Planlama YaklaĢımlarının Mülkiyet ĠliĢkileri Açısından Ġrdelenmesi‖, 1. Planlama Kongresi: Planlamanın Meşruiyeti ve Plancıların Konumları, 63-71. TMMOB ġehir Plancıları Odası, Ankara. Hürriyet Emlak (Eylül 2008-09) Sayı 13. s.50 (http://www.hurriyetemlak.net). ĠKBNIP, (2007) 1/25.000 Ölçekli Ġzmir Kentsel Bölge Nazım Ġmar Planı ve Raporu. Ġzmir ġehir Plancıları Odası, (2008) Mekân Çalışma Grubu Karaburun Toplantısı. Bir Mücadele Alanı Olarak Mekân ÇalıĢma Grubu, Sonuç Bildirisi. Ġzmir Ticaret Odası, (2008) İlçe Durum Raporları. Kılıç, M., (1993) Kentsel Arsa Üretiminin Kent Makroformuna Etkisi ve Ankara Örneği (Batıkent ve Eryaman Toplu Konut Alanları), Y. Lisans Tezi, ġehir ve Bölge Planlama Bölümü, ġubat. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi. 1/100.000 ölçekli Manisa-Kütahya-Ġzmir Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı ve Plan Raporu. Ġzmir BüyükĢehir Belediyesi, (2007) 2006–2017 Stratejik Plan. Pickett, S. T. A.; M. L. Cadenasso vd., (2004) "Resilient cities: meaning, models, and metaphor for integrating the ecological, socio-economic, and planning realms". Landscape and Urban Planning, 69 (4): 373. Sinan, E., (2004) ―Kentsel Tasarımın Yasal Düzenlemelerdeki Konumu ve KarĢılaĢtırmalı Sorgulamalar‖,Uluslararası Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu,Mayıs. Wikipedia (http://tr.wikipedia.org/wiki/Edilgen_s%C3%B6zvarl%C4%B1%C4% 9F%C4 %B1 (EriĢim tarihi: 26.09.2011)). Wilbanks, T., (2007) "The Research Component of the Community and Regional Resilience Initiative (CARRI)". Presentation at the Natural Hazards Center, University of ColoradoBoulder. 104 Afetlere KarĢı Önlemlerle, Kentsel Koruma, Yenileme ve DönüĢümlerde Ġmar Planı Uygulamalarıyla Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı Modeli (MĠHAM) Aziz Cumhur Kocalar 1 Öz: Kırsal veya kentsel koruma (deniz, kıyı, çevre, yer altı ve yer üstü suları, akarsu, orman, mera, milli park, sit alanları, ören yerleri v.b.), yenileme, dönüşüm ve afet (deprem, sel, heyelan v.b.) önlemlerine ilişkin imar planlarının sınırlandırdığı özel ve tüzel mülkiyete konu olan her türlü mülkiyet ve imar haklarının ilişkili tüm haklarla birlikte belli bir sistematik altında toplanıp konularına göre birleştirilerek değerlendirilip, yerel yönetimlerce belirlenen ayrılacak alanlara somut değerler üzerinden aktarılması gerekmektedir. Ancak, ülke çapında bu uygulamaların kamulaştırma yerine gerçekleştirilebilmesi; aktarım, dönüşüm, imar hakkı gibi kavramların yasal tanımlarının ayrıntılı olarak yapılmasına bağlıdır. Bu bildiride önerilen model, yasalyönetsel kuramlar, ülke düzeyinde koruma amaçlı imar uygulamalarının yanı sıra, tüm afetlere karşı alınacak taşınmazlarla ilgili önlemleri ayrıca kentsel dönüşüm uygulamalarını da içeren çalışmaları olanaklı kılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mülkiyet ve İmar Haklarının Aktarımı, Kentsel Koruma ve Yenileme, Kentsel Dönüşüm, Afet Önlemleri, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku, Yerel Yönetimler. Abstract: The each of property and development rights is a subject of private and/or corporate property. These rights are being restricted by development plans in the related applications with the rural (sea, coastal, environment, river, forest, grassland, national park, all the protected areas, etc) or urban conservation and renewal, regeneration. Sometimes, they are limited for the disasterpreventions (earthquake, flood, landslide etc). After they gathered all the related rights classified in relation to their subject under a certain systematic, should be evaluated. Thereby these rights instead of being expropriated should be transferred to other fields that are defined by local governments, according to concrete value. This "Transfer Property and Development Rights Model (TPDRM) which is proposed in here covers widely many different application areas with all development plans as an application tool. Keywords: Transfer of property and development rights, Urban conservation and renewal, Urban regeneration, Disaster prevention, Protection legislation of cultural and natural resources, Local Authorities. 1 E-posta: [email protected] 105 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu GiriĢ Ülkemizde, tüm afetlere karĢı alınacak önlemlerde, tarihi kültürel ve doğal varlıkların (deniz, göl, ırmak, yeraltı ve yerüstü suları ile orman, mera, toprak, ova, kıyılarla tüm sit alanları v.b.) tarımsal arazilerin korunmalarında ve kentsel dönüĢüm, kentsel geliĢim ile kentsel yenilemelerde, taĢınmazların mülkiyet ve yapılanma-imar hakları sınırlandırılmaktadır. Mülkiyet sahibinin taĢınmaz üzerindeki bu hakları, yeterli karĢılık verilmeden kamuya mal edilmekte ya da kullanım kısıtlaması yüzünden yitirilen potansiyel getirim (rant) dolayı kayba uğramaktadır. Mülkiyet hakkının birey ve toplum yararı yönünden değerlendirilmesine yönelik ise tartıĢmalı görüĢler bulunmaktadır.(KeleĢ,R.1975-92) Özel mülkiyetin kamu yararına sınırlandırılarak dengelenmesinde ―imar hakları aktarımı‖ modeli bu alanda uygulanan ilk araç olmuĢ, (Hanly-Forde, J. vd. 1994) ABD‘nde 1916 yıllarında (NY) gökdelenlerin yapımı sırasında baĢlayan bu süreçte, yerel yönetimlerin elindeki plan ve kamulaĢtırma yetkilerinin siyasal ve toplumsal baskılarla karĢılaĢması ve korumadaki maddi yetersizliklere çözüm arayıĢları neticesinde ülkeye çapına yayılabilmiĢtir. (Pruetz, R. 2003) Yerel yönetimlerce belirlenecek olan kentsel ve bölgesel alanlara, sınırlandırılan bu hakların aktarılması; alt yapılarının hazırlanarak yerleĢime açılmalarına bağlıdır. 81 ilde, ilçeleri ve köylerinde, maliklerin kuracağı basit Ģirketlere sağlanacak katılımla, imar durumu ve isteklerine göre yapılandırılacak yeni yerleĢimlere, ilgili doktora tezinde (Kocalar, 2009) belirtilen taĢınmaz değerlendirme-menkulleĢtirme-aktarım ilke, ölçüt ve yöntemleri kullanılarak ve ayrıca bu bildiride belirtilen güncel yasal-yönetsel çerçeveyle birlikte önerilen ―Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarımı Modeli‖ (MĠHAM) aktarımla kamulaĢtırmaya nazaran çağdaĢ uygulama olanaklarının arttırıldığı görülecektir. Önerilen MĠHAM ile bütünleĢik olan genel aktarım sisteminin, afet önlemlerinde, tarımsal arazilerde veya kentsel koruma ve yenilemelerle, dönüĢümlerde geliĢim yaratarak; çağdaĢ bir plan uygulama aracı olarak, özgün bir kurgulama sonucunda, kamulaĢtırmalardan daha demokratik eĢitlikçi, adaletli ve katılımcı nitelikleriyle sürdürülebilecektir. Ülke çapında bu uygulamaların gerçekleĢtirilebilmesi; aktarım, dönüĢüm, imar hakkı gibi kavramların yasal tanımlarının ayrıntılı olarak yapılmasına bağlıdır. ġöyle ki: ―Belediye, Belediye Meclisi Kararıyla; …belediye ve mücavir alan sınırları içinde, …deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.‖ Belediyelere ait yasalarda 24.6.2010‘da 73.maddede yapılan bir maddelik değiĢikle getirilmiĢ olan bu hüküm dıĢında, baĢka bir açıklama bulunmamaktadır. Bu bildiride önerilen yasal-yönetsel kuramlar, ülke düzeyinde koruma amaçlı imar uygulamalarının yanı sıra, tüm afetlere karĢı alınacak taĢınmazlarla ilgili önlemleri de içeren çalıĢmaları olanaklı kılmaktadır. Örneğin deprem önlemlerinde: ODTÜ Deprem Mühendisliği AraĢtırma Merkezinden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, 7 öğretim üyesi ve 300 teknik personelle, 2004-2009 arası 5 yıl, 6 kritik ilçede, 125.000 (5-8 katlı) bina incelemesine göre; 7,5 Ģiddetinde %43, 7,2 ise %24 çökme, ağır hasar olacaktır. (Radikal, 17.3.2010) Bu çalıĢma, Ģiddetli olmayan bir depremde bile, kentlerimizdeki betonarme binaların ¼‘ünün çökeceği veya ağır hasar göreceğini ve bilimsel verilere göre bina sayısının ortalama 1,5 katı insanın da yaĢamını yitireceğini iĢaret etmektedir. Bu nedenle doktora teziyle baĢlatılan ve sonrasında geliĢtirilen tüm bilimsel çalıĢmalarda önerilen koruma yaklaĢımlarının yanı sıra, bu bildiri ile önerilen yaklaĢım (MĠHAM) sayesinde, afetlere karĢı önlemlerle, kentsel yenileme ve dönüĢümleri de ayrıntılarıyla kapsayacak Ģekilde ortak bir modele yönelik kurgulamalar ayrı ayrı yapılmıĢ olmaktadır. Tarımsal arazilerde yakın gelecekteki çalıĢmalara bırakılmıĢtır. Belediyelere yasanın verdiği görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, tüm deprem risklerine karĢı afetlerden önce alınacak önlemlerin baĢında; çökmesi ve ağır hasar görmesi beklenen binalarda yaĢayan insanları, ayrılacak alanların yapım, imar ve çevre düzenlerini oluĢturarak, onları buradaki yerlerine acilen aktarmak söz konu olmaktadır. Bunun için bu çalıĢmada geliĢtirilip, önerilen modelin (MĠHAM) üç ana unsuru bulunmaktadır: Uzmanlarla bilim adamlarından oluĢan bir kurulun, yıkılabilecek binaları kesin olarak saptaması, 106 Aziz Cumhur Kocalar - Bu yıkılacak binaların karĢılığında hak sahiplerine verilecek olan taĢınmazın, aynı ilke, ölçüt ve yöntem, zaman ve kurul tarafından değerlendirilip denkleĢtirildikten sonra, Ayrılan alanlara, bıraktıkları değer karĢılığındaki mekânların, yapım-imarı ve çevre düzenleri tamamlanıp; Aktarımlarının da yapılıp, sonuçlandırılmasıyla; MĠHAM yaĢama geçirilecektir. Ancak bu modelin uygulanabilmesi iki türlü gerçekleĢtirilebilir: Deprem riski önlemleri için, belediyelere 5998 sayılı yasayla verilen yetki, görev ve sorumlulukları ülke düzeyinde uygulamaya geçirmek için, Çevre ve ġehircilik Bakanlığınca (ÇġB) (4.7.2011 tarih ve 644 sayılı, 17.8.2011 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler-KHK) bir tüzük çıkarılarak ve gerektirdikçe de, Belediye Meclisi ve Bakanlar Kurulu Kararı alarak yürütülebileceği düzenlenmiĢtir. Ancak, yasada dönüĢüm ve geliĢimle tanımlamalarına ait açıklık olmadığından, bu tür çözüm yasal-yönetsel zorluklar yaratabilecektir. Ülke düzeyinde afetlerle ilgili yürürlükteki öteki ilgili mevzuatı da içine alan, çerçeve bir yasa veya KHK çıkararak, üç yönetmelikle, tüm yerel yönetimlerin katılımları ile MĠHAM, ÇġB eĢgüdümünde en çok iki yılda baĢarıyla uygulanarak, böylece insan yaĢamına verilen önem de kanıtlanmıĢ bulunacaktır. Yerel yönetimler, afet önlemleri, tarımsal arazilerin muhafazasında veya kentsel koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçları öncesinde, var olan yerleĢimleri aktarmak üzere alt yapısını hazırlayarak imara açacağı alanların imar kapasitelerini Ģu yönetsel esaslara göre saptayabilir: - - - - TaĢınmaz hakları aktarılacak maliklerin karĢılıkları, yüklenici hakları ile aktarım alanlarının altyapı giderlerinden; yerel yönetimlerin mülkiyetine geçecek, aktarılacak taĢınmaz maliyetlerini düĢerek sürdürülebilir bedel eĢiği bulunacaktır. Yerel yönetimler, yüklenici ihale Ģartlarını, tüm tarafların haklarını karĢıladıktan sonra doğacak olan getirinin, kamuya geçmesine özen göstererek hazırlayacak; ancak tüm tarafların da taĢınmaz değerleri artarak kazanacaklardır. Bu Ģekilde sistemi doğrudan uygulayacak yerel yönetimler var olan tüm taĢınmazlarla, yerleĢime açılacak alanlarda, karĢılık olarak verilecekler dıĢındaki yapılaĢma ve çevre getirilerini de kamuya mal ederek, güvenceli sürdürebilirliği sağlayacaklardır. Bu aktarım sisteminde kamu-özel tüm taraflar, afet önlemleri, korumalar ve dönüĢümlere konu olan taĢınmaz karĢılıklarını, değiĢim, geliĢim ve yenileme sonucu değerlenmesiyle; imar geliĢimi sonucundaki ek kazanım ve getirilerde yerel yönetimlerle birlikte tüm malikleri maddi manevi yüceltecektir. 1. Modelin (MĠHAM) Yasal-Yönetsel Çerçevesi Ülkemizde insan yaĢamını onarılmaz derecede etkileyen (deprem, sel, heyelan, toprak kayması, tsunami v.b.) felaketlere karĢı acil önlemlerin alınması gerekmektedir. (15.5.1959 tarih ve 7269 sayılı yasa ve değ.) Aynı zamanda tarihi kültür ve tabiat varlıklarında (21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı KTVKK Md.17/c fıkrasını ekleyen 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı yasa) (deniz, göl, ırmak, yeraltı ve yerüstü suları ile orman, mera, toprak, ova, kıyılarla tüm sit alanları v.b. gibi) tarihi, kültürel ve doğal taĢınmazların veya tarımsal arazilerin de korunması zorunludur. Afetlere karĢı önlemlerle tarihi ve kültürel dokuyu korumak ve sektörel alanlar oluĢturulmasına ait son hükümler, yerel yönetimlerin görev ve yetkilerine ilgili yasaya (3.7.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 24.6.2010 tarihli ve 5998 sayılı yasayla) eklenen 73. Maddedeki (Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim) düzenlemeleridir. Bu amaçlarla yapılacak imar planları bugüne kadar tek taraflı iradeyle, yalnız kamulaĢtırma bedelinin karĢılık olarak verilmesi Ģeklinde uygulanıyordu. Bu Ģekildeki imar planlarının uygulama aracı olan kamulaĢtırmanın yetersizliği, zamanla (değiĢtirme, trampa, yerine verme ve sit sertifikası v.b.) uygulamaların seçenek olarak getirilmesi sonucunu doğurmuĢtur. Ancak bu araçlar da yetersiz kalınca, tarihi kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında sınırlandırılan hakların aktarılmasına ait plan uygulama aracı, 2004‘teki ilgili değiĢiklikle imar hukukuna 107 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu getirilmiĢtir. (21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı KTVKK ve 1.md. sini değiĢtirip, 17. maddesine c fıkrasını ekleyen 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı yasa.) Sınırlandırılan taĢınmaz mülkiyet ve imar haklarının, yalnız kamulaĢtırma bedeli Ģeklinde verilmesi; insanların barınma, yerleĢme, çevre ve yaĢam haklarını zedelediğinden getirilen aktarımın, çağdaĢ bir plan uygulama aracı olarak yorumlanarak usul, esas ve yöntemleri doktora tez, makale ve bildiri çalıĢmalarında ayrıntılarıyla belirlenmiĢtir. (Kocalar, 2009-2011) Bu bildiride, 2004‘te mevzuata getirilen aktarımın; tüm afetlere karĢı alınacak önlemlerle, tarımsal arazilerin, tarihi kültürel yapı ve sitlerin korunmalarında ve 73.maddeyle yerel yönetimlere verilmiĢ kentsel dönüĢüm, geliĢim ve yenilemelerde de nasıl kalıcı uygulanabilirliği iĢlenecektir. Bildirinin yasal dayanaklarında, afetlerle ilgili olan yasanın (7269 sayılı) yanı sıra, tarihi kültürel ve doğal varlıkların koruma yasaları (2863 sayılı) ve kentsel dönüĢüm, geliĢim ve değiĢimle ilgili olan yasa (5393 sayılı) kaynaklarda ayrı ayrı ilgili değiĢikleriyle birlikte belirtilmiĢtir. Ancak bu amaçla yasal-yönetsel ülke düzeyinde bir uygulama amaçlandığında, var olan yasalarda dikkate alınarak, genel bir eĢgüdümün Çevre ve ġehircilik Bakanlığı‘nca (ÇSB) yapılması gerekmektedir. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ÇSB‘na ―her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planları yapmak‖ görevi de verildiğinden; bu Bakanlığın eĢgüdümünde ĠçiĢleri Bakanlığı (ĠB), Maliye Bakanlığı (MB), Kültür ve Turizm Bakanlığı (KTB) ve yerel yönetimlerle birlikte eĢgüdümlü yürütülmesi, çerçeve bir yasa veya tüzükle düzenlenmelidir. Bu mevzuatta uygulamaya girecek taĢınmazların saptanması, değerlendirilmesi ve değerlendirme karĢılıklarının verilmesine iliĢkin kavram, ilke, ölçüt ve yöntemler ana hatlarıyla belirtilmeli, bu ulusal eĢgüdümün çok acil bir Ģekilde yapılması gerektiği vurgulanmalıdır. 2. Modeldeki (MĠHAM) TaĢınmazların Saptanması Afetler, kentsel koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlı taĢınmazların saptanması, birçok yönden özellikle de zamanlama olarak ayrı öncelikler taĢımaktadırlar. Bu nedenle konuyu organize edecek kamu kuruluĢları amaca ne koyacaklarını iyi irdelemelidir. Bu iĢin doğrudan uygulamaları yerel yönetimlerce yapılacağından, onların becerileri bu konuda belirleyici olacaktır. Bunu saptamak için tüm yerel yönetimlerin katılacağı, olanaklarla ilgili bilgi toplama aĢamasından geçilmesi gerekebilir. Ancak afetlere karĢı alınması gereken çok acil önlemlerin, belki ayrı ve öncelikle alınması gerekecek; koruma, yenileme ve dönüĢümler ayrı ayrı yürütülecektir. Genel çerçevenin çizileceği yasal düzenlemede, yerel yönetimlerin mali, yönetimsel, arsa, yüklenici, yapılanma, afet riskleri, koruma, yenileme ve dönüĢüm öncelikleri saptanarak, esneklikler tanınmalı; ancak hak sahiplerinin katılımları, denetim ve Ģeffaflıklar ile değerlendirmelerde ilke, ölçüt ve yöntem birlikleri ülke düzeyinde sağlanmalıdır. 2.1. Afetlerde Zarar Görecek TaĢınmazların Saptanması Yerel yönetimlerin mevzuatında acil yıkılması gerekli oturulamaz durumdaki binaların kesin saptanması yaĢamsal önem taĢımakta olup, bu tamamen teknik bir konudur. Bu nitelikteki taĢınmazlarda barınanlar öncelikle, yaĢamlarını güvenlikli sürdürebilecekleri yerlere aktarılmalıdır. Bu saptama, akademik teknik meslek mensuplarıyla hak sahipleri, ilgili kuruluĢlardan katılacak bir kurul tarafından, aynı ilke, ölçüt ve yöntemler ülke düzeyinde uygulanacak Ģekilde seçilmelidir. Bu Ģekilde kurulun saptayacağı binalarda oturanların çıkarılması; kararın ilgili Belediye Meclislerinde onaylanıp, halka ve hak sahiplerine duyurularak, belli itiraz süresi geçmesi ya da itirazın da karara bağlanarak kesinleĢmesinden sonra yapılmalıdır. 2.2. Modelde Yerel Yönetimlerce Aktarım Alanlarının Hazırlanması ―Belediye, Belediye Meclisi kararıyla;‖ ―kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde‖ Bakanlar Kurulu kararı ile kendi mülkiyetlerinde, aynı yörede, ilçede, satın alarak, kamulaĢtırarak ya da anlaĢarak, kat-daire karĢılığında, hazineden veya TOKĠ‘den devralınacak, arazi, arsa ya da topraklardan imar planlarıyla, imara ya da yapılanmaya açarak, aktarım alan alan olarak altyapısı v.b. konuları yerine getirerek, aktarıma hazırlayabilirler. Ancak aynı ilde 108 Aziz Cumhur Kocalar olması, aktarım hakkını kullanacaklar için önemlidir; fakat yeni yasal düzenleme yapılırsa, karĢılıklarını yabancı yerel yönetimlerden de almak isteyenlere olanak tanınarak, kendi sınırlarında aktarım alan alan bulmakta zorlanan yerel yönetimlere de, yabancı yerel yönetimlerden, kendi koĢullarında aktarım alan alan için takas-mahsup yöntemiyle yer alma olanağı tanınmalıdır. Tanınan bu seçim olanakları, modele iĢlevsellik kazandırılarak, hak sahiplerinin karĢılıklarını, zaman yitirmeden almalarını sağlamak için olup, kimseye değerlendirmeler dıĢında bir ayrıcalık tanımayı amaçlamamaktadır. Kentsel dönüĢüm, geliĢim ve yenilemeler sınırlandırılan taĢınmaz hakları ayrı yönetmelerle aktarılarak gerçekleĢtirilebilir. 3. Modelde (MĠHAM) TaĢınmazların Değerlendirilmesi Ülkemizde kamu ile özel malikler arasındaki taĢınmaz alıĢveriĢlerinde aynı değerlendirme ilke, ölçüt ve yöntemlerinin kullanılmasına özen gösterilmesi, bu konuda çıkacak sorunları önleyecektir. Tezdeki değerlendirme alt modeli alttadır. (Kocalar, 2009, 2010, 2011) Özellikle değiĢik değerlendirme kavramlarının kullanılması toplumda güveni sarsmakta büyük anlaĢmazlıklar yaratmaktadır. 3.1. Yasalarda TaĢınmaz Değerlendirme Ġlke, Ölçüt ve Yöntemleri Kamunun taĢınmaz edinmesine ait mevzuattaki değerlendirmelerde değiĢik kavramlar, ilkeler, ölçütler ve yöntemler kullanıla gelmektedir. ġöyle ki: ―Vergi değeri, kıymet takdiri, birim fiyatı, maliyet hesabı, sürüm değeri, tapu harç değeri, getiri değeri, satış değeri, rayiç değeri‖ kavramları görülmektedir. KamulaĢtırma yasasında, bedelin bulunması için uygulanan yöntemde ayrıca değiĢik ölçütler (Net geliri, Emsal satıĢ değeri, Birim fiyatı) kullanılmakta; özel yasalarına göre kurumların kendi adına kamulaĢtırmalarda da, değiĢik yasal kavramlar uygulanmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun [kamulaĢtırma] maddesinde ―taşınmaz kültür varlığının eskilik, enderlik ve sanat değeri hariç‖ KamulaĢtırma Kanunu hükümleriyle, ―rayiç bedelin‖ ona göre belirlenerek ödeme yapılacağı belirtilmektedir. Tablo 1. Aktarılacak Hakkın Değerlendirme Formatı (TDF) ġekil 1. Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarımı Amaçlı Değerlendirme Alt Modeli (DAM) Kaynak: Kocalar, 2009 Kaynak: Kocalar, 2009 109 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Aynı maddenin, taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parsellerin, hazine arazisiyle değiĢtirilmesine ait yönetmeliğin 7.maddesinde, değiĢtirilecek Hazine arazisinin ise, Devlet Ġhale Kanununa dayanan yönetmeliğe göre değeri takdir edilecektir. Aynı yasada bile değiĢik ilke ve ölçütlerle değerlendirme yapılması, toplumdaki güveni sarstığından, aynı yasada aynı amaçla yapılan değerlemelerde, aynı ilke, ölçütler getirilmelidir: Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanununun takas ve aktarım maddesinde; hiçbir değerlendirme ilke, ölçüt, yöntem hatta kavram belirtilmeden, özel mülkiyetteki taĢınmazla Yerel yönetimlere ait taĢınmazın takas edilebileceği; Aktarım iĢleminde ―taşınmazın mülkiyet ve yapılanma hakkının kısıtlanmış bölümün‖ Sermaye Piyasası Kurulu onaylı Gayri Menkul Değerleme ġirketince, ―rayiç değer denkleştirmesi‖ esasının; tescilli taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarına iliĢkin ise ―yapı değerinin dikkate alınmayacağı‖nın uygulanması belirtilmiĢ bulunmaktadır. Değerlendirme Alt Modeli iĢ akıĢ diyagramı ġekil 1.de sunulmuĢtur. Bu nedenlerle konumuz olan taĢınmazların Tablo 1.deki gibi aynı ilke, ölçüt ve yöntemlerle değerlendirilmesi ve hak sahiplerinin de bu değerlendirmelere katılıp itiraz haklarını kullanmalarına ait bu öneri toplumun güvenini pekiĢtirecektir. Tüm taĢınmazların değerlendirmesi ülke düzeyinde, bu bildiride öngörülen yasal çerçeve bir düzenlemeye göre veya sonrasında sürdürülecek bölgesel alansal uygulamalar yapılırken göz önüne alınması gereken durumlar, afet önlemlerine göre aĢağıdaki gibi özetlenebilirler.3.2. Afette Zarar Görecek Aktarılması Gerekli Oturulmaz TaĢınmazların Değerlendirilmesi Değerlendirmede önemli bir ilkenin, verilenlerle alınanların aynı kurul, aynı ilke, ölçüt ve yöntemle, aynı zamanda yapılarak denkleĢtirilmesi olduğu açıktır. Bu maliklere moral verecek, uygulamalar aktarımlarını sağlayacak ve önlemlerin alınmasını kolaylaĢtıracaktır. Ancak bundan da önemli olan, bu taĢınmaz tam yeterli ve uzman bir kurul tarafından afette zarar görecek aktarılması gerekli oturulamaz taĢınmaz olduğu için değerlendirmede, tüm nitelik ve niceliklerin, soyut ve somut unsurların dikkate alınacağı bir çalıĢmada, bu saptanan tehlikeli durum binada yokmuĢ gibi değerlendirmenin yapılmasıdır. Fakat çerçeve yasayı düzenlerken, deprem bölge derecesine, binanın yapı sınıfına ve yapısal zayıflık derecesi özelliklerinin ortalamasını alarak; Değerlendirme Kurulunun diğer risklere vereceği puanlarla sonuç bulmasına engel olmayacak Ģekilde düzenlenmelidir. Arazide kayma, heyelan, su baskını v.b. tehlikelerde de toprağın değerlendirilmesinde verilecek diğer risklere ait puan kadar, toprağın normal değerinden düĢtükten sonra, rayiç değer denkleĢtirilmesi yapılır. Bu değerleme Ģirketlerinin uygulamasının tüm ayrıntılarıyla nasıl yapılacağı ilgili tez çalıĢmasında saha örnekleriyle ve 3 adet formatlı formla 2 birlikte ayrıca gösterilmiĢtir. 3.2.1. Afette Zarar Görecek Aktarılması Değerlendirme Kurulunun KuruluĢu: Gerekli, Oturulamaz TaĢınmazların Değerlendirme Kurulunun, uzman bir kurul tarafından, oturulamaz taĢınmaz afette zarar göreceğinden aktarımı gerekli olduğu saptandıktan sonraki değerlendirmesi, Ģu iki önemli uzmanlık alanlarından olacaktır: - 2 Ġlki, oturulamaz niteliğini saptayan uzmanlardan, bu taĢınmazı değerlendirebilecek ek disipliner nitelikli olanlarla; Kocalar, A.C. 2009, Koruma Amaçlı İmar Planı Uygulamalarında Taşınmaz Mülkiyet ve İmar Haklarının Aktarımı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, MSGSÜ, FBE, İstanbul. (DSAF, TDF, DSF) Tez çalışmasından (Kocalar, A.C. 2009) Değerlendirme Alt Modeli (DAM) ve şu değerlendirme formatları alınmıştır: Bakınız: Ek Format 1. (DSAF) Taşınmaz değerleme ölçütleri bilgi ve belge değerlendirme sonuçları ana formatı. Ek Format 2. (TDF) Aktarılacak hakkın taşınmazını değerlendirme formatı. Ek Format 3. (DSF) Değerlendirme sonuçları formatı. 110 Aziz Cumhur Kocalar - Ġkinci uzmanlık grubunda, taĢınmaz değerlendirmesini yalnız somut verilerle yapan, klasik Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı uzmanlarından öte; taĢınmazı yaĢama ve çevreye olan niteliksel, soyut katkı unsurlarıyla değerlendirebilen uzman ve meslek gruplarından oluĢturulması gerekecektir. Buna göre, ülke çapında bölgelerinde Belediye ya da valiliğe bağlı çalıĢacak bu değerlendirme kurullarının, aynı uzmanlık ve meslekten olmaları, aynı ilke, ölçüt ve yöntemleri aynı zamanda uygulamaları düzenlenecek mevzuatta belirtileceği gibi (Bölge Deprem Derecesi, bina yapı sınıfı, yapısal ve zeminsel sağlamlık derecesiyle v.b. unsurları) değerlendirmeye baĢlamadan saptamaları, yerinde olacaktır. Bu taĢınmazların Değerlendirme Kurulunun; Tespit Kurulunun, yönetiminden gelenler dıĢındaki teknik uzmanlardan seçeceği iki uzmanla, Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, Belediye (Valilik), Emlakçılar Birliği, maliklerin seçecekleri birer temsilciden olmak üzere beĢ üyeden oluĢturulabilir. 3.2.2. Afette Zarar Görecek Değerlendirme Esasları Aktarılması Gerekli Oturulamaz TaĢınmazların Değerlemede esas olan kavramlar, ilkeler, ölçütler, yöntemler, zaman ve kullanılan formatlar olduğuna göre bunların üzerinden modelin çalıĢma esaslarını kurgulayalım: 3.2.2.1.Kavramsal boyut: - Değerlendirme amacıyla taĢınmazlar için kullanılan kavramlar önemlidir, çünkü bu kavramdan hareketle ilke ve ölçütler belirli bir yöntemle uygulanarak, somut bir değerle taĢınmaz ifade edilecektir. Burada rayiç değer denkleĢtirmesi ölçütü kullanmaktadır. (Tablo 1‘in devamında kullanılan Tablo 2‘deki gibi) kamu-özel taĢınmaz alıĢveriĢlerinde aynı ölçüt kullanılması eĢitlik ilkesi gereğidir; karĢılıkta ise denkleĢtirme kavramı eklenmiĢtir. Yapılacak çerçeve yasal düzenlemede de bu ilkelerin tüm kamu-özel taĢınmaz alıĢveriĢlerinde aynen uygulanması, modele iĢlevsellik kazandırarak, sorun yaratmayacaktır. 3.2.2.2.Ġlkeler, ölçütler, yöntemler ve format boyutları: Bu değerlendirmede en önemli risk, taĢınmazın ana varlığı olan toprağın durağanlık özelliğini, sabit yerini kaybetmesi olasılığının güçlülüğüdür. Bu toprak riski değerlendirme formatlarda, Tüm taĢınmazlara ait unsurlar, afete konudur ve onun etkisinde bulunduğu için hepsinde bu yöntemin eĢitlik sağlayacaktır. - - Yasal düzenlemede bu konular özel önemle ele alınmalı ve yoruma en az yer bırakacak biçimde, kesin net anlatımlarla düzenlenmelidir. .Genel değerlendirme ilkesi verilenlerle alınanların eĢit, denkleĢtirilmiĢ olmasıdır. .Tüm verilenlerle alınanların aynı kavramlar, ilkeler, ölçütler ve yöntemlerle aynı zamanda değerlendirilmesi ve .Verilen taĢınmazla alınanın karĢılık değerlemesi ve denkleĢtirilmesidir. .Değerlendirmede yalnız somut, fiziki, maddi unsurların değil, barınma, yerleĢme ve konut hakkıyla birlikte, çevre, insan ve yaĢam haklarının da soyut, öznel (sübjektif), manevi değerlendirmelerinin de kıyasla maddi değere indirgenerek yapılmasıdır. .Değerlendirme Kurullarına maliklerden de bir temsilcinin alınarak görev, yetki ve sorumluluk yüklenmesi sağlanmalı ve maliklere değerleme sonuçlarına idari ve mali itiraz hakkı verilmelidir. Afette zarar görecek aktarılması gerekli oturulamaz taĢınmazın afet öncesi, ayrılacak alanlara malik ve hak sahiplerinin acele aktarılmasını öngören bir çalıĢma yaptığımızdan; koruma hukukuna 2004 yılında getirmiĢ olan yasada da aktarımda rayiç değer denkleĢtirmesi ölçütü öngörüldüğünden burada da bu ölçüt ile taĢınmazlar değerlendirilecektir. 111 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Tablo 2. Değerlendirme Sonuçları Formatı (DSF) Kaynak: Kocalar, 2009 26 (TDF-TaĢ. Değ. Formatının 26. satırındaki sonuç alınır) 27 (27.6.) 27.1. -YTL 27.2. 27.3. -YTL 27.4. 27.5. 27.6. 28 29 -YTL (27.1.+27.2.+27.3.+27.4.)= (27.5.:4) = ( 27. : 26. ) = -YTL ( 100 x 28. ) = -YTL 30 29. (Rakamla) 29. (Yazıyla) YTL BaĢkan Üye TaĢınmazın Ortalama Net Puanı: (ONP) TaĢınmazların birim mülkiyet Ortalama Rayiç Değeri (ORD) YTL Tapudaki son iĢlemde gösterilmiĢ değeri Belediye Emlak vergisindeki son matrah değeri YTL Gayrimenkul Değerleme ġirketi-Yatırım Ortaklığı‘nın rayiç değer denkleĢtirmesi Emlak piyasası (Odanın) rayiç değeri Rayiç değerler toplamı -YTL TaĢınmazın ortalama rayiç değeri -YTL Bir puana karĢı gelen rayiç net değeri TaĢınmazın değ. sonucu nakit net değeri Aktarıma konu (mülkiyet) ile (yapılaĢma haklarının) rayiç net nakit değeri -YTL Üye Üye Üye Adı Soyadı : Ünvanı : Temsil Ettiği : Kanun : Ġmzası : 3.2.2.3.Değerlendirme yöntemi ve formatları (DSAF, TDF, DSF) 2 Değerlendirilecek taĢınmazların içindeki her bağımsız bölümüne uygulanacak 21 adet değerleme niteliği, 6 sütuna (+) puan verilip, 6 adet risk grubundan birine de (-) puan verilerek, komisyonca değerlendirilerek, (TDF-Tablo 1) ile ortalama net puan bulunacaktır. Bu puanlar, tapudaki son iĢlem değeri, emlak vergisi son değeri, GYO rayiç değeri, Emlakçılar Birliği rayiç değer ortalaması; ortalama net puan ile bölünerek, bir puanın nakit değeri bulunup, 100 ile çarpılarak (DSF-Tablo 2‘de) taĢınmazın net değeri bulunacaktır. Bu konudaki tez çalıĢmasının, (Kocalar, 2009) Değerlendirme Alt Modeli (ġekil 1) incelenerek ayrıntılar saptanabilir. 3.2.3. “Deprem riskine karĢı tedbirler almak amacıyla” Yapılan Tespit ve Değerlerin Onaylanması ve KesinleĢtirilmesi Belediyelere yasa ile verilen, bu amaçla ayrıntıları belirtilen çalıĢmaların yapılarak tamamlanması üzerine, aynı yasanın 73.maddesinin ilk paragrafına göre onaylanmak üzere Belediye Meclisine sunulur. Belediye Meclisinin onaylaması bu aĢamada, taĢınmazın tespiti ve değerlendirmesine iliĢkindir. Belediye Meclisinin bu aĢamada ―oturulamaz tespitiyle‖ bunun değerini halkla malik ve hak sahiplerine, ilan ve tebliğle duyurması, genel hükümlerinde gereğidir. Ayrıca bu duyuruda, bu tespitin hangi yasaya dayanarak ve niçin yapıldığını, bununla neler amaçlandığını, bu tespit ve değerleme kararına idari ve adli 30 gün içinde itiraz edilebileceğini de bildirmiĢ olur. Ġtirazlar, taĢınmazın Tespit Kurulu ve Değerlendirme Kurulunca yeniden incelenerek sonuç, aynı Ģekilde duyurulup, malike tebliğ edilir. Belediyece verilen 30 gün süre tamamlanınca Bakanlar Kuruluna onaylanmak üzere sunulur ve sonuçlandıktan sonra da yine kamuoyuna ve hak sahiplerine ilan ve tebliğle duyurularak kararlar kesinleĢtirilir. Özetle söylersek Ģunlar gerekmektedir: - 112 Ġlgili taĢınmazların ülke düzeyinde aynı ilke, ölçüt ve yöntemlerin kullanılarak değerlendirilmesi, Aziz Cumhur Kocalar - Maliklerin temsilcilerinin kurullarda görevlendirilmesi, aktarımın amacına göre değerlendirme kurulları uzmanlarından oluĢturulması, Değerlendirme sonuçlarına maliklere itiraz hakkı verilmesi ve karĢılıklarının da seçilmesinde maliklere seçenek tanınması, TaĢınmaz değerinin saptanması ve karĢılıklarının verilmesinde (rayiç değer denkleĢtirmesi) ilkesinin uygulanması ve En önemlisi de hak sahiplerinin barınma, yerleĢme, konut çevre ve yaĢam haklarının birinci derecede dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca bunların da, ilgili çalıĢmalarda esas aldığı vurgulanmaktadır. (Kocalar, 2009, 2010, 2011). 4. Modelde TaĢınmaz Değer KarĢılıklarının Yerel Yönetimlerce Verilmesi Yerel yönetimlerin olanaklarına göre, karĢılıkların değiĢik seçenekler Ģeklinde, hak sahiplerinin kendi serbest tercihlerine bırakılabilmesinin koĢulları Ģunlardır: - - TaĢınmazların değerlendirme sonuçları, hangi seçenek hak sahibince tercih edilirse edilsin, aynı bedel olmalıdır. Yerel yönetimlerin, bu seçenekleri karĢılayabilecek olanaklarını hazır halde bulundurmak için, acilen gerekenler yapılmalıdır. Hak sahipleri kendilerine tanınan seçeneklerden çoğunluğunun 2-3 tanesine odaklanarak yerel yönetimlerin olanaklarını zorlamamaları ve kendi aralarında organize olarak tüm seçeneklere yayılmamalı veya yerel yönetimlerin hemen karĢılayabileceği belli seçenekleri tercih etmelidirler. Bu düzenleme, hem kamu yönteminin olanaklarını seçeneklere yayarak, organizasyonu karĢılamasını sağlayacak, iĢin yapımını hızlandıracak; hem de mali yönden, aynı değerleme bedeli tüm seçeneklerde geçerli olduğundan, kamunun ve hak sahibinin bir maddi kaybı olmayacaktır. Buna göre, 2863 sayılı KTVKK‘nda belirtilen seçenekler aĢağıdakiler öngörülmektedir. Afette zarar görecek aktarılması gerekli oturulamaz taĢınmaz değeri karĢılıklarının; 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Aynı ada veya parseldekilere, olanaklara göre, Aynı ada ve parsel tahsisi yapılarak, ―KamulaĢtırma bedeli‖ olarak, Arazi veya arsayla takas edilerek, Bina, kat ya da daire ile takas edilerek, Afet sertifikası verilerek, Ayrılan alanın inĢa, imar ve çevre düzeni yapılıp oraya aktararak, Bunlar dıĢında önerilebilecek diğer seçeneklerle, Yabancı yerel yönetimlerden, bu seçeneklere göre alınması olanağı olanaklara da isteklerine göre verilmesini yerel yönetimlerin karĢılılık takas-mahsubu öngörülmektedir. Hak sahiplerinin önerebileceği 8.seçenek, genel ilkelere göre bedelde bir değiĢiklik ve yarar getirmemeli, yerel yönetimlerin olanakları içerisinde acele yapılabilecek olması, Belediye Meclisinde de kabul edilmesi koĢuluyla karĢılıklı anlaĢmayla, verilebilir. 5. Modelde Aktarımların, Yerel Yönetimler Dâhil Maliklerin, Aktarım Tüzel KiĢiliği (ATK) (Basit Ortaklık) Kurarak Yapılması Aktarım alan alanlar belediyenin mülkiyetindir; karĢı tarafta da taĢınmaz sahiplerinden bu taĢınmaz karĢılıklarının, belediyenin ayırdığı aktarım alan alanın yapılandırılıp–imarının tamamlatılmasıyla oraya aktararak almayı talep edenler bulunmaktadır. Bunların ortak özellikleri, tümünün taĢınmaz sahibi olmaları ve belediye hakları karĢılığını verdiğinde taĢınmazlarını kamuya devredecek olmalarıdır. ĠĢte bunların ortak özellikleri olan taĢınmazlarını, belediye ile birlikte sermaye olarak koymak suretiyle; kuracakları ATK‘nde görev, yetki ve sorumluluk alarak ve aktarım alan alanları yapılandırarak, aktarımın yapılmasını sağlayabilirler. 113 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Bunun için, taĢınmaz değerlerini sermaye olarak gösterip, eĢit hakları bulunan, Aktarım Tüzel KiĢiliğini (ATK); Aktarım alan alanların yapılanması ve imarını gerçekleĢtirerek hak sahiplerine vermek için basit ortaklık Ģeklinde (22.4.1926 tarih ve sayılı 818 sayılı Borçlar Yasasının 520541.maddeleri) kurmalıdırlar. ATK‘ca, öncelikle üyeleri olan maliklerin belediyeye devredecekleri taĢınmazları karĢılığında, onun değerine denk isteklerini ayrıntılı olarak saptanmalıdır. Sonra, belediye aktarım alan alanları kat karĢılığı sözleĢmeyle alınmıĢsa onun karĢılığını, bu arsa belediyeye ait onun istediği karĢılık ile inĢaatı yapacak yükleniciye verilebilecek karĢılığı da hesaplayarak, aktarımı alan alandaki yapım-imarın, hesaplanan kapasitesiyle niteliklerini de belirleyerek, buna göre ĢartlaĢma tasarısı hazırlanmalıdır. 5.1. Ġhale, Yüklenici Seçimi, Plan-Proje Onaylı SözleĢme ve Yer Teslimi ATK Genel Kurulunda kuruluĢ sözleĢmesini kabul edip, kuruluĢu sağladıktan sonra, yönetim kurulunu inĢaatçı, mimar, Ģehir plancısı gibi mesleklerden ve hâkim ortak belediyeden seçerek kurulmalıdır. Yönetim kurulu tüzel kiĢiliği temsilen tüm yönetimi, genel kurulun ve ana sözleĢmenin verdiği yetkiler çerçevesinde yürütecektir. ATK, Aktarım alan alanların, saptanan ĢartlaĢmaya göre imar ve inĢası için ihale açarak yüklenici seçer. Yüklenici aktarım alan alanların imar durumu ve ĢartlaĢmaya göre plan projeleri yaptırarak yönetim kurulunun ve genel kurulun ve belediyenin onayını alır. Buna göre yönetim kurulu sözleĢmesini yapar, inĢaat yerini teslim eder. 5.2. Aktarım Alan Alanların Yapım ve Ġmarının Tamamlanarak ve Bireysel Mülkiyete Geçilerek, Aktarımın Sonlandırılması - - - - - Yönetim kurulu iĢin sahibi olarak, sözleĢmesi akit edilen yükleniciye yer teslimini yaptıktan sonra iĢi baĢlatacaktır. ĠĢin aciliyeti gereği en çok 2 yılda, süre uzatımı verilmeden imar ve çevre düzeni de yaptırılarak anahtar teslimiyle aktarım tamamlanmalıdır. Yönetim kurulu, teknik uygulama sorumlusu, kendi teknik denetmen ve danıĢmanları ile iĢin sonuna dek, her türlü denetimlerini yürütüp; bunların yılsonunda da Genel Kuruluna raporlarını sunarak zamanında tamamlatır. Bu yapı-imar ve çevre düzeni iĢinin, teknik sorumlularla birlikte geçici kabulü ile noksanlıkları, düzeltilecekleri ve sürelerini de saptayarak tutanağa bağlar. Bunlar yerine getirildikten ve belediyeden yüklenici iskân iznini aldıktan sonra, kesin kabulü yapılır. Bireysel mülkiyete geçmek için, her hak sahibine yerleri teslim edilerek, bunların tapu iĢlemleriyle, aktarılması gereken taĢınmazında belediyeye devir ve tapu iĢlemleri, karĢılıklı eĢzamanlı tamamlanmalıdır. ATK amacına ulaĢarak ve aktarımı sonuçlandırarak, site yönetimine devir iĢlemini yaparak, fesih ve ibra kararıyla görevlerini tamamlayacaktır. 6. Modelle (MĠHAM) Getirilen Yenilikler ve Sonuçlar Afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlı olarak aktarılacak taĢınmazların 2010 yılında getirilen bir değiĢiklikle (5393 sayılı Belediye kanununu değiĢtiren 5998 sayılı yasa) belediyelere verilen görev, yetki ve sorumluluk sonucunda yapılacak uygulamalara, ülke düzeyinde birlik ve iĢlevsellik kazandırmak amacıyla bu çalıĢma yapılmıĢtır. TaĢınmazların sınırlandırılan hak karĢılıklarının yalnız kamulaĢtırma yöntemi ile verilmesi, mali olanakları yetersiz kamu yönetimlerini zorlamakta, konut sorunu olan hak sahipleri için adaletli olmamakta tek taraflılığından toplumda kabul görmemektedir. Bu nedenlerle, afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlarına ait plan ve projelerin esas uygulama aracı olarak aktarımın kullanılması fakat hak sahiplerine tüm seçeneklerden seçim hakkı tanınarak tercih edecekleri yöntem ve Yerel Yönetimin olanaklarına göre karĢılıkların verilmesi öngörülmektedir. Afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçları için sınırlandırılan taĢınmazların mülkiyet ve imar hakları karĢılıklarının kamulaĢtırma ile tek taraflı ve anti-demokratik yöntemle verilmesi yerine 114 Aziz Cumhur Kocalar tüm hak sahiplerinin de katılacağı aktarım yöntemiyle verilmesi; fakat tüm yöntemleri de kapsayacak Ģekilde maliklerin seçimlerine bırakılması hem uygulamalara iĢlevsellik kazandıracak, hem yasal uyuĢmazlıklar yaratmayacak, hem de toplumda kabul görecektir. Buna göre geliĢtirilen modelin getireceği yeniliklerle var olacak sonuçlar Ģöyle sıralanabilir: - - - - Ülke düzeyinde afetler, korumalar, dönüĢümlerin, merkezde Çevre ve ġehircilik Bakanlığının (ÇġB) eĢgüdümünde ĠçiĢleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ticaret ve Sanayi Bakanlığının katılımı ile tüm iller, ilçeler ve beldelerde yerel yönetimler tarafından uygulanarak yapılması çerçeve bir yasa çıkarılarak gerçekleĢtirilmelidir. Öncelikle ÇġB‘nca, dört Bakanlık ve tüm yerel yönetimler den bu konudaki görüĢleriyle olanakları alınmalı ve kaynaklarda belirtilen yasalarda dikkate alınarak bir çerçeve yasa çıkarılmalıdır. Ancak bu çerçeve yasada, yapılanma-imar hakkı, dönüĢüm, değiĢim, geliĢim, yenileme ve aktarım hakkı gibi kavramların tanımları da, tez çalıĢması (Kocalar, 2009) haklar bölümü dikkate alınarak yapılmalıdır. TaĢınamazlar üzerindeki hakların aktarılmasında sosyal-hukuk devleti ilkesi esas alınarak, maliklerin barınma, yerleĢim, konut, kent, çevre ve yaĢam hakları ön planda tutularak değerlendirme ve aktarımları yapılmalıdır. Yasal düzenlemede kamu ve özel yarar dengesi sağlanmalı, uygulama da verilenlerlealınanların eĢitlik ve adaletle hakların karĢılığı tam verilmelidir. Aktarılan taĢınmaz haklarının aktarım alan alanlarda aynı nitelik ve kalitede koĢullarla olanaklar yaratılarak gerçekleĢtirilmesine özen gösterilerek hazırlanıp tamamlandıktan sonra yapılması, hak sahipleri karĢılıkları verilmeden eski yerlerinden çıkarılmamalıdır. Afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlı kapsamdaki taĢınmazların değer karĢılıklarıyla, aktarım alan alanların maliyetlerine yüklenici hakkı ekleyerek bulacakları toplam maliyetin karĢılığını; Aktarım alan alanların yapılanma ve imarında aynen yaratarak fazlası bu iĢlem sonucunda çıkacak getiriyi gösterecektir. Yerel yönetimler aktarım alan alanların imara açılmasıyla yaratılacak imar hakkı sonucunda, bu iĢlem maliyetini baĢa baĢ getirecekler; ayrıca aktarım veren alanlarda kalacak taĢınmazları da alacaklardır. - - Yerel yönetimler aktarım veren alanlardaki aldığı taĢınmazlarla hem kamu hizmet mekânlarını geniĢletecek, hem yeĢil alanlar kazandırarak yoğunluğu azaltmıĢ, hem doğal kültürel varlıkları korumuĢ, imar çarpıklıklarını belli oranda düzeltmiĢ; en önemlisi, afetlerden insanları kurtararak birinci derecede görevini yapmıĢ olacaktır. MĠHAM ile aktarımın uygulaması sonucunda, ÇġB‘nın eĢgüdümünde yerel yönetimler ülkenin önemli sorunlarının aĢağıda özetlendiği gibi çözülmesini gerçekleĢtirmiĢ olacaklardır: o Afetlere karĢı etkin önlemleri peĢinen almıĢ ve insanların yaĢamlarını kurtarmıĢ bulunacak, o Koruma ve yenilemeleri sağlamıĢ, o DönüĢüm olanaklarını kullanmıĢ, o Sunduğu seçeneklere tercihleri yöneterek ilgili yerel yönetimlerce maliklerin isteklerini yerine getirmiĢ, o Kamuyu ve hak sahiplerini maddi kayba uğratmadan, o Hem yasal uyuĢmazlıkları da çözerek, o Hem de hak sahiplerinin katılımlarını sağlayarak, o Sosyal hukuk devletinin gereği yönetsel uygulamalarla, o Bireyin yerleĢme, barınma, kent, çevre, yaĢam haklarını değerlemeye alıp, karĢılıklarını da denkleĢtirip, aktarımla vererek, o Ülkenin afetler, korumalar, dönüĢümler ve yenilemelerdeki önemli sorunlarının çözülmesi gerçekleĢtirilmiĢ olacaktır. 115 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar Kocalar, A.C. 2009. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulamalarında TaĢınmaz Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, MSGSÜ, FBE, Ġst. Kocalar, A.C. 2010. Nation-wide Implementation of Transfer by Local Authorities under the Conservation Development Plan by Ministry of Culture and Tourism in Turkey, 14. ĠPHS-2010 Conference, Ġstanbul. Kocalar, A.C. 2010. Evaluation of Environment and Living Rights of Ecological Systems while Transferring of Property and Development Rights, 1. GreenAge Symposium, Mimar Sinan Fine Arts University, Faculty of Architecture, 6-8 December 2010, Ġstanbul, Türkiye. Kocalar, A.C. 2011. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Değerlendirilerek Aktarımı, MSGSÜ Tasarım+Kuram Dergisi, 9.sayı, Ġstanbul. Pruetz, R. 2003. Beyond Takings and Givings, Arje Press. Hanly-Forde, J. vd. 1994. Using the Market for Compensation and Preservation, Government Accounting Office Report, RCED-94-215R shf. 2. KeleĢ, R. 1975-1992. Kent ve Siyaset üzerine Yazılar. Sucuoğlu, H. 2010, ODTÜ Deprem Müh. AraĢtırma Merkezi, Radikal, 17.3.2010. 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı ―Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun‖ (UHMADAĠYYDK) ve DeğiĢiklik getiren (3956, 31, 52, 4133, 249, 74, 4864, 5543, 518, 5230, 1051, 4649, 5511) sayılı yasalarla, yürürlükten kalkan 4623 sayılı kanun. 21.7.1983tarih 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVKK) 29.8.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye ait Taşınmaz Mal Değerlendirme Kanunu ve 3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı yasayla değiĢiklikleri. 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu. 8.12.2004 tarihli ve 2273 sayılı Toplu Konut İdaresine Yetki Veren Kanun. 4.3.2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu. 4.3.2004 tarih, 5104 s. Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Hk.da Kanun 3.7.2005/5393 s. Belediye Kanunu ve 24.6.2010/5998 s. yasayla değiĢtirilen 73. md. si. 18.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. 16.6.2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun. 22.4.1926 tarihi ve 818 sayılı Borçlar Yasasının 520-541.maddeleri. 4.7.2011 tarih ve 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) (ile ÇġB‘nın görev, yetki ve sorumluluklarının düzenlenmesi) ve bunu değiĢtiren 17.8.2011 648 sayılı KHK. 116 „Tasarım Kontrol Çerçevesi Amaçlı Tasarım Rehberleri‟nin Kentsel Tasarım Rehberliğindeki Rolü, Ġngiltere Örneği Bilge Serin 1 Öz: Tasarım kontrol araçları kentsel mekân ve yerlerin tasarımını ortak mekânsal bir dil oluşturmak amacıyla denetleyen ve yönlendiren tasarım araçlarıdır. Uygulamada bu araçlar, bağlamlarına, ölçeklerine ve içinde bulundukları çerçevelere göre çeşitlenmektedirler. Bu bağlamda, ilgili tasarım kontrol araçlarının planlama süreçlerine çeşitli ölçeklerde eklemlenmesi, bir kentsel çevrelerin üretim süreci sorunsalıdır. Bu sorunsala yaklaşım, kentsel tasarımın nasıl kavramsallaştırıldığı ile yakın ilişkilidir. Bu çalışmada kentsel tasarım, farklı ölçeklerde farklı araçlar ile gerçekleştirilen çok boyutlu, çok ölçekli bir tasarım alanı olarak kavramsallaştırılmıştır. Çalışmada, tasarım kontrol araçlarının planlama süreçlerine farklı ölçeklerde eklemlenmesi üzerinde durulmuş, İngiltere örneği, bir tasarım rehberi tipi olan ve ülkede kentsel tasarım politikasının genel çerçevesini çizmeyi amaçlayan ‗Tasarım Kontrol Çerçevesi Amaçlı Tasarım Rehberleri‘ üzerinden, üç örnek olay incelemesi ile (By Design, Urban Design Compendium 1, Urban Design Compendium 2) karşılaştırmalı analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Kentsel tasarım, tasarım rehberleri, tasarım kontrolü, tasarım kontrolü araçları Abstract: Design control tools are tools which control and guide the design of urban space and places in order to produce a common spatial language. In practice, these tools vary according to their contexts, scales and frameworks. In this context, integration of these design control tools to planning processes in various scales is a problematique in production of urban environments. Approach to this problematique is closely related to the way of conceptualisation of urban design. In this paper, urban design is conceptualised as a multi-dimensional, multi-scale design field which is realized in different scales with different design tools. The paper focuses on how design control tools integrated to different scales of planning and as a case study, By Design, Urban Design Compendium 1, Urban Design Compendium 2, which are ‗design control framework aimed design guides‘ in British planning system, are analysed comparatively. Keywords: Urban design, design guides, design control, design control tools 1 Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara 117 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Tasarım kontrol araçları kentsel mekân ve yerlerin tasarımını ortak bir dil oluĢturma amacıyla denetleyen ve yönlendiren tasarım araçlarıdır. Uygulamada bu araçlar, bağlamlarına, ölçeklerine ve içinde bulundukları çerçevelere göre çeĢitlilikler göstermektedirler. Bu çeĢitlilikleri ile kentsel geliĢmenin her aĢamasında, ölçeğinde ve bağlamında geçerliliği olan araçlardır. Bu çalıĢma, belirli bir bağlamda tasarım kontrolünün ve kentsel tasarım uygulamalarının çerçevesini çizmeyi amaçlayan kentsel tasarım kontrol araçları olan tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberlerine odaklanmaktadır. Bu odaklanmanın, inceleme alanını daraltma amacına ek olarak iki nedeni vardır: Birincisi, çalıĢmanın kentsel tasarım yaklaĢımı, ikincisi ise tasarım kontrol araçları, kentsel tasarım ve planlama iliĢkisidir. Ġlk olarak, çalıĢmada kentsel tasarım yaklaĢımı tasarımın iki ana özelliği ile tanımlanmıĢtır: bir süreç (Günay, 1999) olarak kentsel tasarım ve ölçeklerden bağımsız bir olgu olarak kentsel tasarım. Bu bağlamda, çalıĢmanın birinci bölümünde ‗nasıl bir kentsel tasarım‘ tanımı yapılmıĢ; kentsel tasarım - planlama iliĢkisi sorgulanmıĢtır. Ġkinci bölümde, çağdaĢ kentsel tasarım kontrol araçlarına genel bir bakıĢ sunulmuĢ, bu çerçevede seçilen üç örnek tasarım kontrol bağlamları çerçevesinde tartıĢılmıĢtır. 2. Kentsel tasarım, ölçek bağımsız, çoklu bir tasarım süreci ―elma, çiçekten meyveye kadar‖ Paul Klee Paul Klee formu ―elma, çiçekten meyveye kadar‖ ifadesiyle tanımlamıĢtır. Burada, elma yalnızca bir elma değildir; elma, ―çiçekten meyveye kadar‖ bir süreci kapsayan kavramsal bir oluĢtur. Klee, bu bütünlük çerçevesinde formu, forma giden yol üzerinden tanımlarken, vurgu formdan çok forma götüren yoldadır (Eisl, 2005). Bu metafor üzerinden, kentsel tasarım, baĢlangıçtan son fiziki ürüne kadar tüm bir süreçtir. Bu süreci ölçeklere ya da forma bağlı kılmak elmayı yalnızca çiçeğe ya da meyveye bağlı kılmaktan farksızdır. Diğer yandan, kentsel tasarım ve ölçek iliĢkisi kentsel tasarım literatürünün baĢlıca konuları arasındadır. Örneğin Madanipour (1996) kentsel tasarım için makro ve mikro olmak üzere iki ölçek tanımlamıĢtır. Birinci ölçek kentlerin ve yerleĢmelerin genel yapısı ile ilgilenirken, ikinci ölçek ise kamusal alanlar, mimarinin kamusal yüzü ve detaylar ile ilgilidir (s. 94). Spreiregen (1965) kentsel tasarımın ulusal, bölgesel, metropoliten düzeylerde de ele alınması gerektiğini ifade etmiĢtir. Günay‘a (1996) göre kentsel tasarım, kentin üst biçiminden baĢlayarak çok boyutlu bir eylemler silsilesi olarak algılanmalıdır (s. 34). ÇalıĢmada, ilgili tartıĢmalar bir adım öteye götürülüp, kentsel tasarım ölçek bağımsız bir üretim süreci olarak tanımlanmıĢ; farklı ölçeklerde farklı araçlar ile gerçekleĢtirilen çok boyutlu, çok ölçekli bir tasarım alanı olarak kavramsallaĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda kentsel tasarım araçları olarak tasarımın kontrol araçları, bu süreci forma götüren kendileri sürecin birer parçası olan araçlardır. Klee‘nin ifadeleriyle, forma giden yollardır. Değinilmesi gereken diğer nokta, bu çok ölçekli ve çok boyutlu tasarım kavsallaĢtırmasında, kentsel tasarım ve planlama süreçleri birbirinden net biçimde ayrılabilir süreçler olarak tanımlanmaktan uzaklaĢmaktadırlar. Örneğin, Günay (1999: 9), kentsel tasarımı ―planlama sürecinin ayrılmaz bir uzantısı‖ olarak tanımlamaktadır. 3. ÇağdaĢ tasarım kontrol araçları: yaklaĢımlar, türler, uygulamalar 3.1. Tasarım kontrolünün tarihselliği Kentsel tasarım kontrol araçları, son otuz yılda uygulama alanları geniĢlemiĢ tasarım araçları olmalarının yanı sıra, tarihin birçok döneminde farklı formlarda uygulanmıĢ araçlardır: Vitruvius‘un Mimarlık Üzerine On Kitap adlı rehberi, Avrupa ortaçağ kentleri ordinansları, Rönesans-Barok kentsel standart çabaları ve inceleme (treatise) yazma geleneği (örn. Alberti), sanayi devrimi sonrası bina, planlama ve kamusal sağlık hareketi ve yönetmelikleri (Serin, 118 Cuma Çiçek 2010). Ben-Joseph (2005: 6), bu varoluĢu, kentsel geliĢme ile birlikte, sosyal norm ve kodların uygulamada somut kod ve standartlara dönüĢümü olarak açıklamaktadır. Diğer bir deyiĢle, kentsel geliĢmeyi ve tasarımı belirli kodlar, rehberler, yasalar üzerinden düĢünmek ve yönlendirmek tarihsel bir olgudur; bu durum, içinde bulunduğu tarihsel koĢullar, anlayıĢlar ve yaklaĢımlara göre çeĢitli biçimler almıĢtır. 3.2. ÇağdaĢ tasarım kontrol araçlarına yaklaĢımlar ve uygulamalar ÇağdaĢ tasarım kontrol yaklaĢım ve uygulamaları, günümüz kentsel tasarım ve planlama pratiğinin içinde bulundukları bağlama (yasal çerçeve, planlama geleneği-sistemi) ve planlama/tasarım yaklaĢımı gibi etkenlere göre çeĢitlilik gösteren araçlardır. Uygulamadaki bu çeĢitlilik, üç ana baĢlık üzerinden incelenmiĢtir: tasarım kontrolüne yaklaĢım, esnekliklerine göre tasarım kontrol araçları ve planlama ile iliĢkilerine tasarım kontrol uygulamaları. 3.2.1. Tasarım kontrolüne yaklaĢım (Tipomorfoloji ve Yeni ġehircilik) Tipomorfoloji ve Yeni ġehircilik kentsel tasarım kontrol literatüründe öne çıkan iki çağdaĢ yaklaĢımdır. Ġlk olarak tipomorfoloji, planlama ve kentsel tasarıma kentsel morfoloji ve coğrafya temelinde yaklaĢmaktadır (Carmona, Marshall, ve Stevens 2006: 219). Moudon (2006: 257) tipomorfolojiyi ―tipik mekânlar ve yapıların çalıĢmasından çıkmıĢ bir kent formu çalıĢması‖ olarak tanımlar. Moudon‘ a göre, ‗tip‘ tipomorfolojide önemli bir yere sahiptir ve bir sınıflama aracı olmaktan öte üretici bir süreçtir (generative process) (Carmona vd. 2006: 219). Bu bağlamda, ‗tip‘in genel özelliklerini: ―Ġlk olarak, tipomorfolojide tip bir yapılı peyzaj tipi tanımlamak için yapıların hacimsel özellikleri ile ilgili açık alanları birleĢtirir. …. Ġkinci olarak, alanın içindekiler ve alanın bölümlenmeleri tipin birleĢtirici bir elemanı olarak yapı ölçeğini kent ölçeğine bağlar. … Üçüncü olarak, yapılı çevre tipi morfolojik değil, morfogenetik bir birimdi; çünkü zaman tarafından tanımlanır – birleĢme, üretilme, kullanım ya da baĢkalaĢım zamanı.‖ olarak tanımlamaktadır (Moudon, 2006:257–258). Diğer yandan, tipomorfoloji homojen bir yaklaĢım değildir, içinde Ġtalyan Ekolü, Conzen Ekolü ve Fransız Ekolü gibi farklı ekolleri de barındırmaktadır (Moudon, 2006). Ġkinci olarak, Yeni ġehircilik güncel kentsel geliĢmenin birçok alanında etkili olan bir Ģehircilik ve tasarım yaklaĢımıdır. Bu yaklaĢım ile birlikte kentsel tasarım kontrol araçları uygulamaları yaygınlaĢmıĢ, farklı tasarım kontrol türleri ve yaklaĢımları (Akıllı Kodlama-Smart Coding, Kentsel Köyler Hareketi-Urban Villages Movement gibi) üretilmiĢtir. Yeni ġehirciliğin tasarım kodlamasına yaklaĢımı, ana akım planlama sistemine alternatif oluĢturma adına kentsel tasarım kodları üretilmesi biçiminde olmuĢtur (Carmona vd., 2006). Tipomorfolojide olduğu gibi içinde belirli farklı akımları barındırmasına rağmen, Yeni ġehircilik Kongresi, yaklaĢımın ilkelerini içeren bir bildiri ile akımın çerçevesini çizmeyi amaçlamıĢtır. Bu bağlamda, üç müdahale ölçeği belirlenmiĢtir: bölge (metropol, kent, kasaba), komĢuluk birimi (mahalle, alt-bölge, koridor), adasokak-yapı. Bu üç müdahale ölçeğine ek olarak 27 ilke belirlemiĢtir (Congress for the New Urbanism, 2001). Bu ilkelerden öne çıkanlar: karma kullanım, yayalar-toplu taĢıma ve yerel özellikler (tasarım, mimari) ile ilgili olanlardır (yaya duyarlı-toplu taĢım odaklı, karma kullanım, yoğunluğun artırılması, çeĢitlilik, yerde var olan mimari ve tasarım akımlarının izlenmesi gibi) (Forsyth ve Crewe, 2009). Sonuç olarak, sözü edilen iki yaklaĢım çağdaĢ kentsel tasarım uygulamalarında öne çıkan iki yaklaĢımdır. Ancak, çağdaĢ tasarım kontrol araçları farklı tasarım ve planlama yaklaĢımları içinde farklı biçimlerde kullanılan ve bir yaklaĢıma, döneme ya da akıma indirgenemeyecek tasarım araçlarıdır. Bu araçlar, yaklaĢımlar ve akımlar gibi, zaman içinde evrilir, dönüĢtürülür ve farklı biçimler alırlar. 3.2.2. Tasarım kontrol araçları, esneklik sınıflaması (rehber, kod, model) ġekil 3‘te yer alan sınıflamaya göre, tasarım kontrol araçları doğrudan ve dolaylı tasarım kontrol araçları olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Birinci grup doğrudan kentsel yapılı çevrelerin üretimine müdahale amaçlı üretilirken, ikinci grup bir alanda uygulanmak istenen tasarım 119 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu yönteminin daha önceden üretilmiĢ olan doğrudan tasarım kontrol araçlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla üretilen tasarım kontrol araçlarıdır. Bu çalıĢma sadece doğrudan tasarım kontrolüne iliĢkin araçlar ile sınırlandırılmıĢtır. Tasarım kontrol araçları esneklik derecelerine göre tasarım rehberi, tasarım kodu ve model kodstandart olarak sınıflanmaktadır (Serin, 2010). Üretilecek olan aracın esneklik derecesi, istenen tanımlılık düzeyi, yere özgü olup olmaması, belli bir alan için mi yoksa politika, konu ya da tüm kente dair mi üretileceği gibi soruların yanıtları ile verilen bir karardır ve tasarım kontrol araçlarının tiplerine göre değiĢir. Örneğin, ġekil 3‘te yer alan kentsel tasarım kontrol araçları genel sınıflama çerçevesine göre, kentsel tasarım rehberleri, tasarım kodları ve standartlarına göre, esnek tasarım kontrol araçlarıdır. Rehberler, tasarım reçeteleri sunmak yerine belirli esnek kurallar ile kentsel geliĢmeyi yönlendirirler. Cowan (2002) kentsel tasarım rehberliği yaklaĢımının sunduğu olanakları planlama politikası ile tasarım vizyonunu iliĢkilendirilebilmesi, profesyonel iĢbirlikleri için zemin oluĢturması, vizyonu açıkça ortaya koyması, tasarım kalitesini yükseltmesi ve gelecekte atılacak adımlara dair ipuçları barındırması olarak sıralamıĢtır. Ġkinci tip olarak, tasarım kodları rehberlere göre daha tanımlı bir çerçeve sunan yere özgü tasarım kontrol araçlarıdır. Carmona vd.'ne göre (2006: 241) tasarım kodu ―tüm kentsel geliĢmenin karakter ya da fonksiyonunu etkilemek amacıyla kentsel bileĢenleri ya da bina bileĢenlerini belirleyen bir sistem‖ dir. Tasarım kodları, müdahale biçimlerine göre tasarım kodları mimari kodlar ve kentsel tasarım kodları olarak iki farklı tipte üretilmektedir (ġekil 3). Üçüncü tip olarak, standartlar ve model kodlar yer almaktadır. Bu tip esneklik derecesi olarak en katı tasarım kontrol araçlarını kapsamaktadır. Bu tip, bina güvenliği, yangın, enerji gibi konuları denetlemek için üretilen araçların (Harris, 2009) yanı sıra kentsel tasarım standartları, mimari standartları kapsamaktadır. Bu tipe ait olan standartların ve model kodların birbirinden farkı standartlar sağlanması zorunlu olan en az ölçüleri verirken, model kodlar bir konu çerçevesinde hazırlanan model kurallar paketleri olmasıdır (örn. Sürdürülebilir Konut Kodu gibi) (Serin, 2010). ġekil 1. Tipomorfoloji, Plan d‘Occupation des Sols, Montreuil, Fransa (Kaynak: Trace, 1999 Carmona ve diğ., 2006 da alıntılanmıĢ) 120 Cuma Çiçek ġekil 2. Akıllı Kodlama (Kaynak: Miami 21, Akıllı kodlama Dokümanı, Miami City Council 2009) Sonuç olarak, çağdaĢ tasarım kontrol araçları bulundukları bağlam, kentsel yapılı çevrenin müdahale ettikleri içerik ve bileĢenleri, amaçları doğrultusunda farklı esneklik ve tanımlılık düzeylerinde üretilen araçlardır. 3.2.3. Tasarım kontrol uygulamaları, planlama iliĢkisi (planlama ile bütünleĢik kontrol, tekil kontrol) Günümüz tasarım kontrolü uygulamaları, yaklaĢım ve akımlara ya da esneklik düzeylerine göre farklılık gösterdiği gibi, planlama iliĢkisine göre farklılık göstermektedir. Örneğin, bir sonraki bölümde daha detaylı olarak ele alınacak olan Ġngiliz planlama sisteminde, bu araçlar planlama sisteminin değiĢik ölçeklerinde farklı tipler ve biçimlerde uygulanmaktayken; BirleĢik Devletler‘de Akıllı Kodlama uygulamaları kentin genelinde uygulandığı gibi, mimari ve kentsel tasarım kodlarından oluĢan ‗pattern book‘ (UDA, 2010) biçiminde de uygulanmaktadır. Birinci durumda, farklı ölçeklerde farklı tasarım kontrol araçları üretilmektedir: Örneğin, bir araç planlama ve tasarım politikasını belirlerken, bir diğeri bunun uygulama çerçevesini oluĢturmakta, bir baĢkası ise seçilen bir alanda, alana özgü bir tasarım kodu oluĢtururken bu çerçeveyi ve politikaları kullanmaktadır (Serin, 2010). Tasarım Kontrol Araçları Doğrudan Kontrol Araçları Dolaylı Kontrol Araçları Tasarım Bildirimleri Tasarım Kodlaması Araçları Tasarım Rehberliği Araçları Tasarım Standartları Mimari Kodlar Tasarım Gözden Geçirmeleri Model Kodlar ve Standartlar Model Kodlar Kentsel Tasarım Kodları ġekil 3. Tasarım kontrol araçları taksonomisi-genel sınıflama çerçevesi (Serin, 2010: 89) 121 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ġkinci durumda ise, Akıllı Kodlama uygulaması bir kentin planlama ve tasarımını yönlendiren bir model olarak ele alınmakta ve bu yaklaĢıma göre o kente özgü bir uygulama üretilmektedir. Son olarak, üçüncü durumda, bir mülkiyet üzerinde örneğin bir banliyö, inĢa etmek için alanın her detayını belirleyen, ilk iki örnekte var olan kent bağlamından soyutlanmıĢ, kendi içerisinde ayrı bir bağlam oluĢturan bir yapı üretilmektedir. Sonuç olarak, tasarım kontrol araçları, yaklaĢımlarına, esneklik derecelerine, planlama ile kurdukları iliĢkilere göre çok çeĢitli bir çerçeve çizmektedirler. Bu bağlamda, tasarım kontrol araçlarına, kodlara ya da rehberlere tüm bu çerçeveyi kapsayan bir eleĢtiri/yorum getirmek olası değildir. Üretilen araçlar, yaklaĢımları, amaçları, yöntemleri, bağlamları göz önünde bulundurarak tartıĢılmalıdır. Bu nedenle, bu çalıĢmada, aynı planlama-tasarım bağlamına, aynı yasal çerçeveye ait, benzer esneklikte üç farklı tasarım rehberi seçilmiĢtir. 4. „Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri‟nin kentsel tasarım rehberliğindeki rolü, Ġngiltere örneği Seçilen üç örnek olay, tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri olmalarının yanı sıra, farklı yöntemler ile çerçevenin farklı açılarını çizmeyi amaçlayan araçlardır. Bu bağlamda, By Design tasarım politikasına rehberlik etme amaçlı bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberi iken; Urban Design Compendium 1 (UDC1) kentsel tasarımın içeriğine rehberlik etme amaçlı, Urban Design Compendium 2 (UDC2) ise tasarım sürecine yaklaĢıma iyi uygulama örnekleriyle rehberlik etmeyi amaçlayan bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir. Bu bölümde, üç örnek olay, önceki bölümlerde tartıĢılan kentsel tasarım ve kentsel tasarım kontrol araçları bağlamında içerikleri, müdahale ettikleri kentsel yapılı çevre bileşenleri, müdahale biçimleri yönlerinden karĢılaĢtırmalı olarak incelenmiĢ, yönlendirme alanı, yönlendirme biçimi, yönlendirme yöntemi açılarından analiz edilmiĢtir. Belirlenen üç örneğin seçilmesinin birinci nedeni kuramsal ve kavramsaldır: Üç örnek, belirli bir ölçek tanımlamamaları ve tasarımı planlama çerçevesinde ele alma çabasının ürünü olmaları açısından kentsel tasarımın planlama ile birlikte, ölçeklerden bağımsız bir olgu olarak tartıĢılabilmesine olanak sağlamaktadır. Ġkinci nedeni ise, pratiktir: Seçilen üç rehber aynı yasal çerçevenin ve planlama sisteminin araçlarıdır. Örnek olay incelemesinden önce, içinde bulundukları yasal bağlam ve planlama bağlamını, bu bağlamın geçirdiği dönüĢümleri ve bu araçların ilgili çerçevede durduklarını pozisyonu kısaca tartıĢmak gerekmektedir. 4.1 Ġngiltere Planlama Sistemi ve Tasarım Kontrolü, DeğiĢim ve DönüĢümler Tasarım kodları ve yönetmelikler Ġngiliz planlama geleneğine yabancı olmayan tasarım ve planlama araçlarıdır (örn: 1666 yangınından sonra Londra‘nın yeniden yapılandırma süreci) (Ben-Joseph 2005; Carmona vd. 2006; Street 2007). Urban Design Compendium 2, çağdaĢ tasarım kontrol araçlarını Ġngiliz planlama sisteminde uygulanagelen tasarım kontrol yöntemi ve araçlarından ayıran baĢlıca özelliğin, güncel tasarım kontrol araçlarının planlama sistemi ile bütünleşik bir biçimde uygulanması olarak ifade etmektedir. Bu dönemde, tasarımın planlamaya her ölçekte eklemlenmesi PPS 1 ve PPS 3 (Planning Policy Statement) kapsamında tanımlanarak planlama mevzuatına girmiĢtir (Evans vd., 2007). Tasarımın ölçek bağımsız olarak planlamanın her aĢamasının konusu olmasının yanı sıra bu planlama politikası dokümanlarındaki diğer vurgu ise planlama ve tasarımın birbirinden ayrılmazlığıdır. PPS 1 bunu ―Ġyi tasarım iyi planlamadan ayrı düĢünülemez.‖ biçiminde ifade etmektedir (Evans vd. 2007: 17). Bu yaklaĢım, 1980‘lerde egemen olan, merkezi yönetim tarafından uygulanan, tasarımın detaylarına yerel yönetimlerin müdahale etmemesi (Hall ve Doe 2000; Parfect ve Power 1997) yaklaĢımının tersi yönde bir geliĢmedir. 1 122 Cuma Çiçek 4.2. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri: By Design, Urban Design Compendium 1, Urban Design Compendium 2 4.2.1. By Design: Urban design in the planning system By Design, dönemin ‗kentsel yapılı çevrenin tümünde iyi tasarımı desteklemek‘ (Planning Policy Guidance, PPG) olan tasarım politikasının uygulama aĢamalarına rehberlik etmek amacıyla üretilmiĢ bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir. Rehberin amacı, daha iyi bir kentsel tasarımın üretilmesini desteklemek ve kentsel tasarım aracılığıyla daha iyi bir kentsel yapılı çevrenin üretilmesi sürecine rehberlik etmek olarak tanımlanmıĢtır (CABE ve DETR, 2000: 8). Diğer bir deyiĢle, rehber tasarım politikasının uygulama aĢamalarına geçiĢ için diğer tasarım kontrol araçlarının üretileceği genel çerçeveyi çizmeyi amaçlamaktadır. Rehber beĢ ana bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde, daha iyi bir kentsel tasarım gereksinimine, rehberin amacına, yerin tasarımına (place-making) ve planlamanın rolüne değinilmektedir. Ġkinci bölümde, kentsel tasarımın içeriği üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, tasarım rehberliği için üç ana baĢlık tanımlanmıĢtır: kentsel tasarımın hedefleri, geliĢim formunun farklı yönleri/özellikleri ve bu ikili birlikte ele alındığında uygulamada kentsel tasarım sorunsallarına nasıl yaklaĢılabileceği (prompts to thinking). Ġlk olarak, kentsel tasarım hedefleri karakter, süreklilik ve kapalılık, kamusal alanın kalitesi, hareket kolaylığı, okunabilirlik, uyum sağlayabilirlik ve çeĢitlilik11 olarak sıralanmaktadır (CABE ve DETR, 2000: 15). Ġkinci olarak, geliĢim formunun farklı yönleri/özellikleri düzen (yapı-doku), peyzaj, yoğunluk ve karma kullanım, ölçek (yükseklik, kütle), görünüm (detaylar, malzeme)111 olarak tanımlanmıĢtır. Üçüncü olarak ise tasarım hedeflerinin, formun özellikleri göz önünde bulundurularak nasıl ele alınabileceği konusunda öneriler getirilmiĢtir (CABE ve DETR, 2000: 16). Rehberin üçüncü bölümü ―Kentsel Tasarım ve Planlama Alet Çantası‖ olarak adlandırılmıĢtır. Bu bölümde, planlama politikası rehberliği (Plannin Policy Guidance, PPG) gibi yasal; mekân dizgesi analizi ve Lynch analizi gibi analiz; kentsel tasarım çerçeveleri, tasarım kodları, tasarım rehberi gibi planlama ve tamamlayıcı planlama rehberliği (supplementary planning guidance) araçlarından hangilerinin, nasıl kullanılarak bir önceki bölümde tanımlanan hedeflere ulaĢılabileceğine iliĢkin öneriler sunulmuĢtur. Dördüncü bölümde, tasarım sürecine nasıl yaklaĢılacağı (iĢbirliği, tasarım inisiyatifleri ile çalıĢma, izleme ve gözden geçirme) konusunda öneriler, beĢinci bölümde ise karar verme ve uygulama süreçlerine rehberlik edecek iki kontrol listesi sunulmaktadır. Sonuç olarak, kapsamlı bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberi olarak By Design kentsel yapılı çevrenin tüm içerik ve bileĢenlerine değinmektedir. Ancak, rehberin amacı genel tasarım kontrol çerçevesini çizmek olduğundan asıl vurgu mekânın kavramsal ve bağlamsal içerik ve bileĢenlerindedir. Rehber, ülke çapında tasarım kontrol araçlarının ve kentsel yapılı çevrelerin üretiminde dikkate alınması gereken tasarım hedeflerini ve geliĢim formunun bileĢenlerini tanımlayarak kentsel tasarıma kavramsal bir çerçeve çizmeyi ve ilgili tartıĢmaları bu bağlama yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, hedeflenen kavramların üretiminde hangi planlama ve tasarım araçları ile tasarım süreçlerinin yürütülmesi gerektiğini tanımlamaktadır. Cowan‘a (2002) göre By Design‘ın önemi kentsel tasarım kontrol araçlarını ve onları üretmek için gerekli olan ilkeleri tanımlıyor olmasıdır. 4.2.2. Urban Design Compendium 1 (UDC 1) UDC 1, kentsel tasarımın içerik ve bileĢenlerini tanımlamayı ve yerin üretiminde bu içerik ve bileĢenlere yaklaĢımın nasıl olması gerektiğine rehberlik etmeyi amaçlayan (Walton vd., 2007) bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir. UCD 1, bir önceki bölümde tartıĢılan By Design‘a tamamlayıcı olarak üretilmiĢ, bir sonraki bölümde tartıĢılan Urban Design Compendium 2 ile tamamlanmıĢtır. Rehber, kaliteli yerin nasıl üretilebileceğine dair kavramsal öneriler getirmekte, bu amaçla kavramları tanımlamakta, ilişkin iyi uygulama örnekleri sunmakta, tanımladığı kavramlara ve olgulara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair önerilerde bulunmaktadır. Kentsel yapılı çevrenin 123 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu çeĢitli ölçeklerdeki uygulamalarını ve yapının elemanlarını yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Birinci bölümde, tasarımın belli baĢlı ögelerini belirlemekte (‗insanlar için yer, var olanı geliĢtirme, bağlantıları kurma, peyzajla uyum, karma kullanım ve formlar, yatırımı yönetme ve değiĢim için tasarlama‘1v (Walton vd., 2007: 12)), kentsel tasarımın önemi ve rehberin kentsel tasarıma yaklaĢımı sunulmaktadır. Ġkinci bölümde, rehber ‗bağlam‘a kavramsal olarak yaklaĢmakta, bağlamı tanımlayıp önemini vurgulamayı amaçlamaktadır. Rehbere göre bağlam, bir gelecekte gerçekleĢtirilecek olan bir uygulamanın içinde bulunduğu alanın sosyal, fiziksel, kentsel, mimari karakteri ve gerçekleĢme alanıdır (Walton vd., 2007: 19). Bu çerçevede UDC 1 bağlamı, komünite, yer, doğal kaynaklar, bağlantılar, uygulanabilirlik ve vizyon alt baĢlıklarıyla tartıĢmaktadır. Bunu izleyen bölümlerde rehber yapı, ada, parsel, sokak, cephe, malzeme, derinlik, yükseklik gibi mekânın morfolojik içerik ve bileĢenlerine değinmektedir. Üçüncü bölüm, kentsel yapının tasarımı (creating urban structure) olarak adlandırılmıĢ, bu bölümde kentsel yapı, geliĢme adalarının, sokakların, yapıların, açık alanların ve peyzajın oluĢturduğu örüntü olarak tanımlanmıĢtır (Walton vd., 2007: 33). Diğer bir deyiĢle, kentsel yapı tekil tasarım elemanlarını belirli bir çerçeve içinde barındıran bir iliĢkiler bütünü olarak tanımlanmıĢtır. Kentsel yapının alt baĢlıkları hareket çerçevesi (hareket analizi, yürünebilirlik, sokak ağı, ızgara tipleri), karma kullanımlar (mahalle birimi, karakter alanları, uyumlu kullanımlar, karma formlar, kullanımlar, kullanıcılar, merkezler, kenarlar, geçiĢ bölgeleri), yoğunluk, servisler ve form, enerji ve kaynakların verimliliği (güneĢ, su, toprak, rüzgar, atıklar), peyzaj (açık alan ve peyzaj tasarımı, açık alanlara kamusal eriĢim, açık alan ağı, doğal alanlar ve ekoloji, topografya, mikro klima, yönetim, kent ormanları), nirengi, vista ve odak noktaları, ada (çeper adalar, ada boyutu, ada biçimi, ada içi) ve son olarak parsel (parsel ve ‗plot‘ boyutları ve bölümlenmesi)‘dir v (Walton vd., 2007: 33–67). Rehber ―bağlantıları kurmak‖ adlı dördüncü bölümde, ulaĢım ve eriĢim üzerinde durmaktadır (yaya, bisiklet yolları ve güvenliği, toplu taĢıma, sokak, sokak tipleri, ana ulaĢım hatları, sosyal alanlar olarak sokak, taĢıt çizgileri, kavĢaklar, trafik yavaĢlatılması yaya geçitleri, otoparklar, teknik altyapıvi (Walton vd., 2007: 68–83) ). BeĢinci bölümde detaylar üzerinde durulmuĢ, pozitif, negatif alanlar, yapı çizgisi, çekme mesafesi, yapı boyutu, ölçeği, derinliği, geniĢliği, cepheler, sokak, sosyal alanlar, özgün yerler, sokak mobilyaları tabelalar, aydınlatma gibi kentsel mekânın üretim sürecinde kentsel tasarım kontrol araçlarının üretimine doğrudan müdahale ettiği morfolojik içerik ve bileĢenler tanımlanmıĢ, çoklu kullanımlı yapılar, yapının yeniden kullanım potansiyeli gibi yapının uyum sağlayabilirliği üzerinde durulmuĢtur vii (Walton vd., 2007: 84– 106). Son olarak altıncı bölümde rehber tasarım sürecinin yönetimini baĢlangıç, bağlamı anlamak, kentsel yapı ve bağlantıları tasarlamak, detaylar ve gözden geçirme ve izleme olarak tanımlamaktadır. Diğer bir deyiĢle, bu bölümde tüm rehberde anlatılan süreç uygulama çerçevesine oturtulmuĢtur. 4.2.3. Urban Design Compendium 2: Delivering quality places (UDC 2) UDC 2, UDC 1 in devamı niteliğinde yayımlanmıĢ bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir. Rehber, genel tasarım kontrol çerçevesini çizme yöntemi olarak, bir iyi uygulamalar rehberi özelliğindedir ve 82 örnek olayı kapsamaktadır. UDC 1 tasarımın içeriğine dair bir rehberliği amaçlarken, UDC 2 tasarım uygulama sürecine ve uygulamada karĢılaĢılabilecek olası sorun ve durumlara dair rehberlik etme amacındadır (Evans vd., 2007: 6). Rehber, örnek olayları ana ve alt baĢlıklar üzerinden ele almıĢ, her bir ana ve alt baĢlığın ele aldığı konu, durum ve olguyla iliĢkili örnek olayları tartıĢmıĢtır. Birinci bölümde tasarım politikası üzerinde durulmaktadır. Bu bölümde tasarım politikası tasarım hedefi ve bu hedefe ulaĢma yolu olarak tanımlanmakta (Evans vd., 2007: 17), nasıl üretilebileceği ve tasarım politikasının öneminin üzerinde durulmaktadır. Rehber, bu aĢamada, kentsel tasarım çerçeveleri (urban design framework)‘ne tasarım politikası ve uygulamasına geçiĢte ayrı bir önem atfetmektedir. 124 Cuma Çiçek Ġkinci bölümde rehberin kentsel tasarıma yaklaĢımı ‗bütünleĢik tasarım‘ olarak tanımlanmıĢtır. Yeri üreten çeĢitli kentsel tasarım ögelerine nasıl yaklaĢılması gerektiğine dair örnekler bu bölümde sunulmuĢtur (bütünleĢik tasarım, kent formu (eriĢim, ulaĢım, mikro klima, enerji, su, atık), karma kullanım (kullanımların yer seçimi, karma kullanım merkezleri), yoğunluk (yoğunluk, kalite, yapılı form, yoğunluğun ölçülmesi, uygun yoğunluğun belirlenmesi) ve yer olarak sokaklar (kamusal alanın tasarımı, detayları ve sürdürülebilir ulaĢım modları)). Üçüncü ve dördüncü bölümde iyi tasarımın değeri tanımlanmıĢ, finansal, sosyal ve çevresel değerler vurgulanmıĢtır. Yerin üretim sürecinde kentsel tasarım sürecinin yönetimi, yapılı çevrenin inĢa aĢamalarındaki planlama ve denetim araçları konularına değinilmiĢtir. Bu bağlamda, tasarımın üretilmesi sürecinde hangi araçlar (tasarım kodları gibi) ve hangi aktörlerin sürece nasıl dâhil olabileceklerini örneklemektedir. Son bölümde ise, rehber kentsel çevrenin yönetimi, etkin kullanımı gibi konulara örnekler sunmaktadır. Sonuç olarak, UDC 2 bir önceki rehberlerde tanımlanan kentsel yapılı çevrenin morfolojik, kavramsal ve bağlamsal içerik ve bileĢenlerine değinmekte, bu ögelerin üretimine hangi süreçler, araçlar, aktörlerin katıldığını iyi örnekler üzerinde tartıĢmaktadır. 4.2.4. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri - Değerlendirme Tablo 1-2-3‘te By Design, UDC 1 ve UDC 2 yönlendirme alanı, yönlendirme biçimi, yönlendirme yöntemi açılarından yapılmıĢ analizi yer almaktadır. Analizin amacı, üç aracın kentsel tasarım uygulamasının hangi alanlarına müdahale ettiklerini, bu müdahale biçimlerinin ne olduğunu, bunu yaparken hangi yolu izlediklerini karĢılaĢtırmalı olarak ele almaktır. Değerlendirmede, üç etkinlik kademesi belirlenmiĢtir: (1) Tablolarda görsellerin yer aldığı alanlar o aracın ağırlıklı olarak odaklandığı alanları, (2) (√) yer aldığı alanlar aracın doğrudan yönlendirme konusu olmamasına karĢın, kendi odak noktasını kentsel çevrenin elemanları ve planlama sisteminin araçları ile iliĢkilendirmek adına araç kapsamına aldığı konuları, (3) (---) ise aracın en az düzeyde konu edindiği elemanlar, araçlar ya da yöntemleri ifade etmektedir. Tablo 1 de yer alan çözümleme, üç aracın yönlendirme alanlarının tasarım politikası, tasarım yaklaşımı, kentsel tasarımın içerik ve bileşenleri, tasarım sürecindeki araçların seçimi, tasarım süreci yönetimi alanlarını kapsayıp kapsamadıkları üzerine yapılmıĢtır. Bu çerçevede, By Design, bir tasarım politikası yönlendirme amaçlı rehber olarak tasarım politikası alanına odaklanırken, UDC 1‘in tasarım politikası alanına en az seviyede değindiği, UDC 2‘nin ise tasarım uygulaması sürecini genel hatlarıyla ele alarak örnek olayların sunulduğu bir iyi uygulamalar rehberi olarak tasarım politikasına orta düzeye yer verdiği görülmektedir. Ġkinci olarak, By Design‘ın (tasarım politikasının uygulamaya geçiĢini sağlama amacı dolayısıyla) ve UDC 1‘in (kentsel tasarımın içeriğini yönlendirme amacı nedeniyle), tasarım ilke ve hedefleri konusuna odaklandığı, UDC 2‘nin ise bir iyi uygulamalar rehberi olarak tasarım ilke ve hedefleri konusuna orta düzede yer verdiği görülmektedir. Kentsel tasarımın içerik ve bileĢenleri alanının ise, UDC 1 in odak noktası olduğu, diğer iki rehberin bu alanı orta düzeyde kapsadıkları görülmektedir. Dördüncü olarak, tasarım süreçlerindeki araçların (tasarım kodu, çerçevesi gibi) seçimi alanı bir tasarım politikası amaçlı rehber olarak By Design‘ ın odak noktası olurken, UDC 1 in konuya en az düzeyde değindiği, UDC 2‘ nin ise uygulamayı iyi-örnekleyen bir rehber olması nedeniyle orta düzeyde kapsadığı görülmektedir. Son olarak, tasarım sürecinin yönetimi (aktörler, araçlar, yöntemlerin belirlenmesi gibi) alanına By Design‘ ın odaklandığı, ancak diğer iki rehberin de bu konuya orta düzeyde yer verdiği görülmektedir. Burada beklenmeyen olan nokta, UDC 1‘in genel olarak tasarımın içeriğine odaklanırken, tasarım sürecine de bir bölüm ayırmıĢ olmasıdır. Bu bölüm rehberin tasarım sürecine dikkat çekme çabası olarak yorumlanabilir. 125 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Tablo 1. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri – değerlendirme, yönlendirme alanı 126 Cuma Çiçek Tablo 2. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri – değerlendirme, yönlendirme biçimi 127 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Tablo 3. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri – değerlendirme, yönlendirme yöntemi 128 Cuma Çiçek Tablo 2‘ da yer alan çözümleme, üç aracın yönlendirme biçimlerinin kavramlar kurduğu ilişki ile teknik ve doğrudan uygulamaya dönük yönlendirme biçimlerini kapsayıp kapsamadığı üzerine yapılmıĢtır. Bu çerçevede, By Design‘ın kentsel tasarım uygulamaları için çizdiği çerçevenin iskeletini iki ana baĢlığın oluĢturduğu görülmektedir: kentsel tasarım hedefleri ve gelişim formunun ögeleri. Kentsel tasarım kavramlarına ve hedeflerine tanımlamalar getirmekte, bunları geliĢme formu ile iliĢkilendirme amacını taĢımaktadır. Bu bağlamda, By Design kavramlara dair yönlendirme biçimine odaklanmıĢ bir rehber özelliği kazanmaktadır. Bu biçimde yönlendirmenin gözlendiği diğer rehber UDC 1‘dir. Kentsel tasarımın içerik ve bileĢenlerine rehberlik etme amacı taĢıyan UDC 1, buna kavramsal yönlendirme ile baĢlamaktadır. UDC 2 ise diğer bölümde olduğu gibi, kavramsal yönlendirmenin kendisini konu edinmemekte, yönlendirme alanlarında olduğu gibi orta düzeyde değinmektedir. Ġkinci olarak, yönlendirme biçimi olarak teknik alana yalnızca UDC 1 odaklanmakta, By Design ve UDC 2‘de bu biçimde bir yönlendirme en az düzeyde gözlenmektedir. Son olarak, doğrudan uygulamaya dair bir yönlendirme biçimi, tasarım politikasından uygulamaya geçiĢi amaçlayan bir rehber olarak By Design‘ın, uygulamanın ‗iyi‘ olarak sınıfladığı örneklerini sunarak uygulamayı yönlendirmeyi amaçlayan bir rehber olarak UDC 2‘nin odakları arasına girerken, UDC 1‘de bu biçim bir yönlendirme orta düzeyde, tasarım sürecine dair ayırdığı bölümde görülmektedir. Son olarak, Tablo 3‘de yer alan çözümleme, üç aracın yönlendirme üzerine yapılmıĢtır. Bu çerçevede, üç aracın da sözlü anlatım biçimini kullandıkları, UDC 1 ve 2‘nin aynı zamanda görsel anlatım biçimini ağırlıkla kullandıkları, By Desin‘ın ise görsel anlatımı orta düzeyde kullandığı görülmektedir. Çözümlemede, örnekleme yöntemi ve örnek olay yöntemi ayrı yönlendirme yöntemleri olarak ele alınmıĢ, örnekleme yöntemini By Design ve UDC 1‘in ağırlıkla kullandığı görülürken, örnek olay yöntemini sadece UDC 2‘nin kullandığı görülmektedir. Değerlendirmede unutulmaması gereken nokta bu araçların birbirini tamamlayıcı nitelikte olması amacıyla, aynı çerçeveye farklı yönlerinden bakan araçlar olarak üretildikleridir. 5. Sonuç Kentsel tasarım kontrol araçlarının sunduğu en önemli potansiyellerden biri, kentsel tasarımın bir süreç; planlama ve tasarımın aynı sürecin farklı yüzleri olarak ele alınmasına olanak tanıyacak bir düzlem oluĢturma potansiyeline sahip olmalarıdır. Bu düzlem, yerin üretim sürecinde, bu sürece dâhil olan tüm tasarımcı gruplarının (plancı, kentsel tasarımcı, mimar) üzerinde çalıĢabilecekleri bir platform olarak tanımlanabilir. Bu çalıĢma, kentsel tasarım ve planlamayı bütünleĢik olarak ele almayı amaçlayan bir süreçte üretilmiĢ üç aracın içerik, bileĢen, müdahale alanları, yöntemleri ve biçimlerini karĢılaĢtırmalı olarak incelemektedir. Ancak, bu inceleme yalnızca araçların içerik, yöntem ve müdahale biçimleri üzerinden yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın bir sonraki aĢaması bu araçların tanımladığı çerçevelerde yürütülen kentsel tasarım süreçlerinin çözümlenmesi ve bu sürece incelemedeki çerçeve oluĢturma amaçlı rehberlerin nasıl bir etkisi olduğunun ölçülmesidir. Bu bağlamda, Imrie ve Street' in (2006) çalıĢması dikkate değerdir: Imrie ve Street bu çalıĢmada mimarların kentsel tasarım kodlarına nasıl yaklaĢtıklarını çözümlemeyi amaçlamıĢ, RIBA kayıtlı mimarlar üzerinden yapılan çalıĢmada, mimarların beĢte birinin tasarım kodlarına olumlu yaklaĢırken beĢte ikisinin nötr kalmayı, diğer beĢte ikisinin ise olumsuz olarak değerlendirmeyi seçtikleri saptamıĢtır. Tasarım kodlarına karĢı olanların en önemli argümanı, tasarım kodlarının tasarımcının (mimarın) yaratıcılığını kısıtladığı, dolayısıyla tasarım kalitesini düĢürdüğü doğrultusundadır. Diğer yandan tasarım kodlarına olumlu yaklaĢanların öne çıkan argümanı ise tasarım kodunun tasarıma daha geniĢ bir perspektiften bakmayı sağlamasıdır. Ancak çalıĢmadan çıkan önemli bir sonuç, tasarım koduna olumlu yaklaĢımlarda bile genel itibariyle tasarım kodunun tasarımın doğal bir parçası, bileĢeni olarak görülmemesidir. 129 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ÇalıĢmanın konusu olan dokümanlar ve araçlar, planlama ve tasarımın aynı platforma taĢınması, yerin üretiminde farklı tasarımcı gruplarının ortak bir dil oluĢturabilmeleri, tasarımın planlamanın farklı ölçekleriyle bütünleĢik bir dil oluĢturması; dolayısıyla kentsel tasarımın kolektif yaratıcı bir süreç olarak ele alınması konularında potansiyeller barındırmaktadır; ancak, uygulamada yaĢanan sorunlar bu potansiyelin ne kadar kullanıldığını ve bu potansiyelin farklı tasarımcı grupları tarafından ne kadar farkında olunduğunun sorgulanması gerektiğini göstermektedir. Notlar 1 2010‘ da iktidara gelen Muhafazakâr-Liberal Koalisyon, Ġngiliz planlama sisteminde yapısal bir değiĢimi amaçlamaktadır. Tüm planlama politikası dokümanları yürürlükten kaldırılarak, yerine tek bir doküman olan ―Ulusal Planlama Politikası Çerçevesi‖ (National Planning Policy Framework) konulmak istenmektedir. Mayıs 2011‘ de ―Ulusal Planlama Politikası Çerçevesi‖ Taslağı yayınlanmıĢtır. Makalenin yazıldığı tarihte süreç devam etmektedir. 11 Character, Continuity and enclosure, Quality of the public realm, Ease of movement, Legibility, Adaptability, Diversity (CABE & DETR, 2000, s 15) 111 Layout: urban structure, Layout: urban grain, Landscape, Density and mix, Scale: height, Scale: massing, Appearance: details, Appearance: materials, (CABE & DETR, 2000, s 16) 1v Places for people, Enrich the existing, Make connections work with the landscape, Mix uses and forms, Manage the ınvestment,design for change (Walton ve diğ. 2007:12) v Movement framework, Mixing uses, Density, Facilities and form, Energy and resource efficiency, Landscape, Landmarks, Vistas and focal points, Parcels and plots (Walton ve diğ., 2007, ss 33-67) vi Pedestrian environment, Cycling, Public transport, Streets and traffic, Parking and servicing, Utilities ınfrastructure (Walton ve diğ., 2007, ss 68-83) vii Positive outdoor space, Animating the edge, building size and scale, Building for change, A thriving public realm, Safety and sense of safety Kaynaklar Ben-Joseph, E. (2005). The Code of the City, Standartds and the Hidden Language of Place Making. Cambridge: MIT Press. CABE ve DETR. (2000). By Design - Urban Design in the planning system; toward better practice. London: Crown. Carmona, M.; Stephen M. ve Quentin S. (2006). ―Design codes: their use and potential‖. Progress in Planning (65), 209-289. Congress for the New Urbanism. (2001). Charter of the New Urbanism (http://www.cnu.org/charter, 10.01.2010). Cowan, R. (2002). Urban Design Guidance Urban design frameworks, development briefs and master plans. Eastbourne: Thomas Telford Publishing. Eisl, M. (2005). Gestalt Theory and Klee (http://www.doc.gold.ac.uk/~ma501me/Gestalt_essay_mariaeisl.htm, 30.04.2010). . Evans, R.; Kropf K.; Saxena M.; Waite L. (2007). Urban Design Compendium 2: Delivering Quality Places. London: English Partnership & Housing Corporation. Forsyth, A. ve Crewe K. (2009). ―New Visions for Suburbia: Reassessing Aesthetics and Placemaking in Modernism, Imageability and New Urbanism‖. Journal of Urban Design 14(4):415 438. Günay, B. (1999). Urban Design is a Public Policy. METU Faculty of Architecture Press. Hall, T. ve Doe, J. (2000). ―Design Control Policies For Small Areas : The Dacorum Residential Area Character Study‖. Planning Theory & Practice 1(2), 235-256. 130 Cuma Çiçek Harris, R. (2009). ―Building Regulations and Building Codes‖. Encyclopedia of American Urban History. Imrie, R. ve Street, E. (2006). The attitudes of architects towards planning regulation and control. London: Arts and Humanities Research Council Miami City Council. (2009). Miami 21 Miami of the 21st Century. Moudon, A.V. (2006). ―Getting to Know the Built Landscape from Order in Space: Types in Architecture and Design (1994)‖. içinde Urban Design Reader. New York: Routledge. Parfect, M. ve Power, G. (1997). Planning for urban quality. London: Routledge. Serin, B. (2010). Taxonomy of Design Control Tools. Master of Science, Middle East Technical University. Spreiregen, P. D. (1965). Urban Design: The Architecture of Town and Cities. New York: McGrawHill Book Company. Street, E. (2007). The use of design coding in England. London: Arts and Humanities Research Council Walton, David; Lally, M.; Septiana, H.; Taylor, D.; Thorne, R. ve Cameron, A. (2007). Urban Design Compendium 1. 2nd ed. London: English Partnership & Housing Corporation. 131 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 132 ġehir Planlamada Yol Ağı ve KavĢaklar Sorunu: Kazalar ve Kaza ÇeĢitlerinden Bir BakıĢ, EskiĢehir Örneği Ömür Kaygısız1, Metin ġenbil2 Öz: Bu bildiri, kentsel kavşaklara yönelik kaza tahmin modellerini içeren çalışmanın temel bulgularını kapsamaktadır. Çalışmanın temel amacı, kentsel kavşaklarda meydana gelen kaza sayısını mümkün olduğu kadar doğru tahmin edebilen basit ve uygulanabilir kaza modelleri oluşturmaktır. Bu modeller, yol güvenliğini ve onla bağlantılı olarak da kara noktaları tanımlamayı etkileyen unsurları belirlemede, kentsel yol ağı ve kavşak güvenliği analizinde ve kentsel arazi kullanımı ile ulaşım planlaması çalışmalarında kullanılabilir niteliktedir. Kaza tahmin modelleri, Eskişehir Kentindeki 93 kavşak verisine dayanmaktadır. Panel tahmini gerçekleştiren Possion Regresyon Modelleme Teknikleri, kaza sıklığı ile açıklayıcı değişkenleri ilişkilendirmek için kullanılmıştır. Burada kaza sıklığı sadece yaya kazaları, sadece taşıt kazaları ve tüm kazalar olmak üzere üç ayrı modelle incelenmiş, açıklayıcı değişken olarak da kavşak çevresi arazi kullanım özellikleri bilgileri, kavşak özellikleri bilgileri ve trafik hızı/hacmi bilgileri kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Possion Regresyon, panel tahmin, trafik kazası tahmin modeli, kentsel kavşaklar. Abstract: This study is about basic findings of accident prediction models aimed at urban junctions. Basic objective of this study is to devise simple and practical models that can predict traffic accidents. These models are useful in determining factors affecting road safety and related black points, analyzing urban road network and junction safety, and urban land use and transportation planning activities. Accident prediction models devised in this study use data collected at 93 junctions in Eskisehir city. Poisson panel estimation techniques are used to associate accident frequency with explanatory factors. Accident frequencies are investigated in three separate models: pedestrian accidents only, vehicle accidents only and all accidents; explanatory variables are generally derived from ambient land use characteristics, junction properties, and traffic speed/volume characteristics. Keywords:. Poisson Regression, panel estimation, traffic accident prediction model, urban junctions. 1 Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Doktora Öğrencisi: [email protected] 2 Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Öğretim Üyesi 133 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Günümüzde gerek metropoliten kentlerde, gerekse küçük ve orta ölçekli kentlerde yol ağının ve kavĢakların yapısı, imar planları doğrultusunda Ģekillenmektedir. Yol ağı ve kavĢak tasarımının temelinde motorlu araçlara yönelik olması kentliye hava kirliği, gürültü kirliliği, görüntü kirliliği, trafik ıĢıklarında gereksiz bekleme, ulaĢım maliyetlerinin artması, trafik kazalarının artması, kentlerin yayılması ve parçalanması gibi kentsel yaĢam kalitesini düĢürücü sonuçlar olarak geri dönmektedir. Sosyo-ekonomik maliyeti düĢünüldüğünde bu sonuçlardan en önemlilerinden birisi trafik kazalarıdır. Trafik kazaları sonucunda, Dünya genelinde yılda ortalama 1.2 milyondan fazla kiĢi trafik kazalarından ölmekte ve 20 – 50 milyon kiĢi de yaralanmakta veya sakat kalmaktadır (WHO, 2009). Ülkemizde ise, 2009 yılı verilerine göre her gün ortalama olarak 2886 trafik kazası meydana geldiği, bu kazalar sonucu yaklaĢık 12 kiĢinin hayatını kaybettiği ve 552 kiĢi de yaralandığı görülmektedir. Ayrıca, meydana gelen kazaların % 90‘ı kentsel alanlarda gerçekleĢmekte ve bu kazalar sonucu her gün ortalama 4 kiĢi ölmekte (toplam ölümlerin % 33‘ü), 300 kiĢi yaralanmakta (toplam yaralanmaların % 54‘ü) ve milyonlarca liralık ekonomik kayıp meydana gelmektedir. Kentlerde ise kazalar özellikle kavĢaklarda yoğunlaĢmaktadır. Kentlerde meydana gelen tüm kazaların % 75‘i kavĢaklarda gerçekleĢmektedir (TUIK, 2010). Bu nedenle ülkemiz için de trafik kazaları özellikle kentsel alanlarda ve kentsel kavĢaklarda var olan önemli bir halk sağlığı ve güvenlik sorunu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kentsel kavĢak kazalarını önleme konusunda ülkemizde iki tipik önlem alınmaktadır: KavĢak tasarımını iyileĢtirme/yenileme ve trafik akıĢını sinyalle kontrol etme. Bu önlemlerin trafik kazalarını azaltmanın yanında olumlu veya olumsuz yönde farklı yapıda etkileri de olmaktadır. Örneğin; kavĢağın trafik ıĢığı ile kontrolü sağlandığında trafiğin belli süre durması sağlanmakta ve bu durum da yayaların güvenle karĢıya geçiĢini kolaylaĢtırmaktadır. Öte yandan, kavĢakların trafik ıĢığı ile kontrolünde trafiğin tamamen durması sağlandığından enerji tüketimi ve gaz salımı artmaktadır. Trafik kazalarını azaltma amacıyla kavĢakların geometrik tasarımını değiĢtirme ile trafik akıĢında tamamen durma yaĢanmaz; bu yöntem genel olarak kavĢaklardaki akımların kesiĢim sayısını azaltmayı hedeflemektedir. Bu çalıĢmada kavĢaklarda sağlanan trafik kazalarını önleme politikalarının etkinliğinin karĢılaĢtırılmasına yönelik bir değerlendirme modeli geliĢtirmek amaçlanmaktadır. ÇalıĢmada öncellikle literatür taraması yapılarak konuya iliĢkin önceki çalıĢmalar incelenmiĢ, daha sonra EskiĢehir Kenti örneğinde yapılan çalıĢmanın süreci ve çalıĢmada uygulanan model açıklanmıĢ ve son olarak, elde edilen bulguların sonuçları ile sonraki çalıĢmalara getirilen öneriler tartıĢılmıĢtır. 1. Literatür Taraması Bu alanda gerçekleĢtirilen ilk çalıĢmalardan birini Marks (1957) gerçekleĢtirmiĢtir. Sınırlı eriĢimli ve ızgara yol ağı desenindeki kaza durumlarının incelendiği çalıĢmada; ızgara yol ağı geleneksel, sınırlı eriĢimli yol ağı modern yol ağı türü olarak belirtilmiĢ ve bu iki yol ağındaki kaza oranları parsel düzeyinde karĢılaĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmada (Marks, 1957) sınırlı eriĢim sistemi, motorlu araç trafiğinin T-kavĢaklar, çıkmaz sokaklar ve döngüler kullanılarak yavaĢlatıldığı ve eriĢebilirliğinin kısıtlandığı yol ağı türü olarak, ızgara sistemi ise, dört kollu (+) kavĢakların ve düz yolların egemen olduğu, motorlu araç trafiği eriĢiminin ve hızının daha yüksek olduğu yol ağı türü olarak tanımlanmıĢtır. KarĢılaĢtırmanın sonuçları aĢağıda belirtilmiĢtir. 1. 134 Kazaların dağılımı ızgara sistemi içinde büyük ölçüde tekdüzedir. Kazalar iki ana caddenin kesiĢtiği dört kollu kavĢaklarda yoğunlaĢmaktadır. Izgaranın kesildiği üç kollu kavĢaklarda, kaza yoğunlukları azalmaktadır. Cuma Çiçek 2. 3. 4. 5. Sınırlı eriĢim ağlarında da kazalar dört kollu kavĢaklarda yoğunlaĢmaktadır. Ancak burada göreceli olarak kavĢak sayısı daha azdır. Sınırlı eriĢim ağlarında yer alan T-kavĢakların büyük çoğunda kaza meydana gelmemiĢtir. Genel olarak, beĢ yıllık dönemdeki kaza sıklığı durumunun değerlendirildiği çalıĢmada ızgara parsellerinde yıllık 77.7 kaza meydana gelirken, sınırlı eriĢim parsellerinde yıllık 10.2 kaza meydana gelmektedir. Bu fark, iki farklı yol ağı türü için dört kollu kavĢağa kıyasla üç kollu kavĢak oranından kaynaklanmaktadır. Trafik sakinleĢtirme yaklaĢımının altında konu değerlendirildiğinde, dönel kavĢaklar ve diğer önlemler tehlikeyi dört kollu kavĢaklara öteleyebilmektedir. ġekil 1‘de görüldüğü gibi dört kollu kavĢaklardaki kaza sıklığı, üç kollu kavĢaklardan çarpıcı biçimde daha fazladır. 300 250 246 200 150 100 Izgara 85 50 Sınırlı Erişim 6 6 0 4-Kollu 3-Kollu (T) ġekil 1: Sınırlı eriĢim ve ızgara yol desenindeki 3 kollu (T) ve 4 kollu (+) kavĢaklardaki kaza durumlarının karĢılaĢtırılması [Marks, 1957] Bu konuda son yıllarda Lovegrove ve Sayed (2006), Jones ve Jha (2009), Ewing ve Dumbaugh (2009), Dumbaugh ve Rae (2009), Elvik, Mysen, ve Vaa, (2009) tarafından gerçekleĢtirilen çalıĢmalar ana sonuçlar açısından Marks (1957)‘yi destekler niteliktedir. Ancak, Marks (1957) her iki yol ağı türündeki kazalarda da, kaza ciddiyetini göz ardı etmesi ve yol ağlarındaki genel kaza oranlarını belirtmemesi nedeniyle eleĢtirilmektedir. KavĢak tasarımı ile kaza sıklığı arasındaki iliĢkinin incelendiği yakın geçmiĢte gerçekleĢen bir çalıĢmada (Lovegrove ve Sayed, 2006) makro düzeyde kaza tahmin modeli kullanılmıĢ ve kavĢakların kol sayısı ile kavĢaklardaki kaza sıklığı arasındaki iliĢkiyi Büyük Vancouver Bölgesi, Kanada örnek alanında incelemiĢtir. ÇalıĢmada (Lovegrove ve Sayed, 2006) dört kollu kavĢakların olduğu bölgelerin üç kollu kavĢakların olduğu bölgelere göre daha fazla kaza meydana geldiğini tespit etmiĢ ve üç kolu kavĢak kullanımının trafik güvenliğini arttırdığını belirtilmiĢtir. Benzer sonuçlar Giæver (1990), Sakshaug ve Johannessen (2005) çalıĢmalarında da elde edilmiĢtir. Bu çalıĢmalarda (Giæver, 1990, Sakshaug ve Johannessen, 2005) üç kollu ve dört kollu kavĢaklardaki kaza sayıları değerlendirilmiĢ ve her iki çalıĢmada da dört kollu kavĢaklardaki kaza sayısının üç kollu kavĢaktan iki kat fazla olduğu tespit edilmiĢtir. Üç kollu (T) kavĢakların güvenliği olduğunu ortaya koyan bir diğer çalıĢmada Ewing ve Dumbaugh (2009), kısa mesafeli T-kavĢakların özellikle hızı, kaza sıklığını ve kaza ciddiyetini azaltmada etkin olduğunu belirtmiĢlerdir. Dört veya 3 kollu kavĢakların dönel kavĢak olup olmama durumu da kavĢak güvenliğini etkileyen bir durumdur. Genel olarak üç kollu (T) veya dört kollu (+) kavĢakların dönel kavĢağa dönüĢtürülmesi, kavĢağın güvenliğini arttıran bir uygulama olduğu, kaza sayısını ve Ģiddetini düĢürdüğü belirtilmektedir (Elvik, Mysen, ve Vaa,2009 ve Robinson ve diğ., 2000). Trafiği yavaĢlatması, kavĢak kollarının dik kesiĢimini engelliyor olması, kavĢağa sadece sağdan dar açılı katılımla bağlantı sağlanıyor olması, kavĢak içindeki sürücünün sadece sağ tarafını kontrol ederek kavĢağı kontrol edebiliyor olması ve kavĢaktaki trafik akımlarının kesiĢim sayısının daha az olması dönel kavĢakları daha güvenli yapan temel nedenler arasında gösterilmektedir (Elvik, Mysen, ve Vaa,2009). 135 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Literatürde konuyu geliĢim desenleri ile trafik kazası iliĢkisini inceleyerek açıklayan çalıĢmalar da yer almaktadır. Jones ve Jha (2009), yapılı çevrenin trafik kazalarının oluĢ sıklığına etkisini anlama amacıyla ABD‘nin Maryland Eyaleti Baltimore kentlerinde iki farklı tipolojideki kentsel mekânda yer alan kaza sayısı yüksek olan dört kavĢak üzerinde 2003 ila 2007 yılları arasındaki trafik kazası verilerini incelemiĢlerdir. ÇalıĢma (Jones ve Jha, 2009) dört yıllık dönemde de kentsel bölge dıĢında bulunan kavĢaklarda maddi hasarlı ve yaralamalı kaza sayısı daha fazla olduğunu göstermektedir. Jones ve Jha (2009)‘a göre kavĢakların içinde bulunduğu ve hizmet ettiği çevrenin kendine özgü yapı desenin bulunmaktadır. YapmıĢ oldukları çalıĢma bu görüĢü desteklemektedir. ÇalıĢmada kentin dıĢındaki kavĢakların çevresinin (kent içindekilere kıyasla) daha geniĢ caddelerin, daha düĢük yoğunluklu ve daha az deriĢik yapı kümelerinin, daha alçak yükseklikli binaların ve caddeden daha uzakta konumlanmıĢ yapıların oluĢturduğu görülmüĢtür. Buna karĢın kent merkezindeki kavĢaklar ise; daha yüksek binalar, daha kısa yol parçaları, yola daha yakın binalar ve tasarımın sağladığı kolaylıkların daha fazla hissedildiği mekânların içinde olduğu bir çevrede olduğu belirtilmiĢtir (Jones ve Jha, 2009). Benzer Ģekilde, Ewing ve Dumbaugh (2009), yüksek kavĢak yoğunluğunun hızı azalacağını bu nedenle yüksek kavĢak yoğunluğunun daha az yaralanmalı ve ölümlü kaza ile iliĢkili olduğunu belirtmiĢtir. Ewing ve Dumbaugh (2009) göre, kavĢaklar arası mesafenin azalması ile trafik daha yavaĢ seyretmekte ve daha az ciddi kaza meydana gelmektedir. ABD‘nin San Antonio Eyaleti Texas Kenti örneğinde kaza oranlarının regresyon analizini gerçekleĢtirmiĢ, çalıĢmada üç ve dört kollu kavĢakların ölümlü kaza oranlarının anlamlı azalıĢı ile iliĢkili olduğu belirlenmiĢtir. Yine aynı çalıĢmada nüfus yoğunluğu ile daha az kaza arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve sonuçlar anlamlı iliĢki olduğunu ortaya koymuĢtur. Buna göre, konut alanlarında 0.404 dönüm (Ġngiliz dönümü) baĢına kiĢi sayısındaki her bir artıĢ, kaza sıklığını % 0,05 azaltmaktadır (Dumbaugh ve Rae, 2009) . Kentsel yayılma gösteren geliĢim desenleri de trafik kazasını etkilemektedir. Jones ve Jha (2009)‘a göre kentsel yayılma (yayılmıĢ geliĢme) daha yüksek hız için yeni yol tasarlanmasına ve mahalli yollarda mahalle (konut alanı) için olmayan yolculukların artmasına yol açmaktadır. Hızın artmasıyla trafik kaza sayısının da arttırmasının yüksek olasılıklı olduğunu belirten Jones ve Jha (2009), bu nedenle, içinden yol geçen yapılı çevrenin fiziksel yapısı ile yol güvenliği arasındaki iliĢkiyi koparmaması gerektiğini savunmaktadırlar. KavĢaklardaki kazaları azaltmaya yönelik alınan önlemlerin biri de kavĢağın trafik ıĢığıyla kontrol edilmesidir. KavĢağı trafik ıĢığıyla kontrol ederek farklı yönlerden kavĢağa gelen akımların birbirinden ayrılması ve belli bir düzen içinde kavĢağı kullanmaları sağlanabilmektedir. Elvik, Mysen, ve Vaa, (1997) meta-çözümlemesi kullanılarak öncesi-sonrası analizi yapılmıĢ ve üç kollu kavĢaklarda % 15 oranında, dört kollu kavĢaklarda % 30 oranında kaza sayısında azalma tespit edilmiĢtir. Ancak bu çalıĢmadaki (Elvik, Mysen, ve Vaa,1997) tespitleri desteklemeyen çalıĢmalar da bulunmaktadır. Greibe (2003), Danimarka‘da kentsel alanlardaki 1036 kavĢak ve 142 km yol kesimine yönelik genelleĢtirilmiĢ lineer (Generalised Linear) modelleme teknikleri kullanarak kaza tahmin modeli geliĢtirilmiĢtir. ÇalıĢmada üç kollu (T) ve dört kollu (+) kavĢaklarda, aynı tip ve benzer trafik hacmine sahip ıĢıklı ve ıĢıklı olmayan kavĢaklardaki kaza sıklığının birbirine yakın olduğunu ve modelde ıĢıklı kontrol değiĢkeninin anlamlı bulunmadığını ortaya konmuĢtur. Genel olarak, trafik ıĢığı olmayan kavĢakların aynı miktarda motorlu taĢıt hacmine sahip ıĢıklı kavĢaklar kadar güvenli olduğunu belirten Greibe (2003), çalıĢmasında sadece yaralanmalı kazalarda 3 kollu kavĢaklarda %9, 4 kollu kavĢaklarda % 12 oranında bir azalma tespit edilmiĢtir. Kentsel kavĢaklardaki trafik kazasının tahminine yönelik model oluĢturma sürecindeki en önemli konulardan biri de trafik kazasının iliĢkili olduğu değiĢkenlerin bilinmesidir. Ewing ve Dumbaugh (2009), yapmıĢ olduğu literatür taraması sonrası kentsel yapılı çevre ile trafik güvenliğini birbirine bağlayan kavramsal çerçevenin ġekil 2‘deki gibi olduğunu ileri sürmüĢtür. Ewing ve Dumbaugh (2009)‘e göre, genel olarak literatürdeki yayınlar bu çerçeveyi destekleyici niteliktedir. Bu çerçeveye göre yapılı çevre, trafik hızı, trafik kargaĢaları ve trafik hacmi aracılığıyla kaza sıklığını ve ciddiyetini etkilemektedir. Yapılı çevreyi arazi kullanımlarını 136 Cuma Çiçek oluĢturan geliĢim deseni ile yol ağını tanımlayan yol tasarımı oluĢturmaktadır. GeliĢim desenleri, öncelikli olarak ürettikleri trafik hacimlerle, ikincil olarak da teĢvik ettikleri hızlarla trafik güvenliğine teshir etmektedir. Yol ağı tasarımları ise, öncelikli olarak izin verdikleri trafik hızlarıyla, ikinci olarak ürettikleri trafik hacimleriyle trafik güvenlini azaltmakta ya da arttırmaktadır. Yine bu çerçevede aracı durumda olan trafik hacimleri, öncelikli olarak kaza sıklığını, trafik hızları ise öncelikli olarak kaza ciddiyetini etkilemektedir. Greibe (2003) da oluĢturduğu trafik kazası tahmin modeli ile trafik kazası sıklığı ile iliĢkili en güçlü kentsel değiĢkenin trafik hacmi olduğunu ortaya koymuĢtur. Son dönemde yapılan diğer çalıĢmalar (Jones ve Jha, 2009, Ewing ve Dumbaugh, 2009, Dumbaugh ve Rae, 2009 ve Elvik, Mysen, ve Vaa,2009) da bu iki çalıĢmayı (Ewing ve Dumbaugh, 2009; Greibe, 2003) destekler niteliktedir. ġekil 2: Yapılı Çevre ile Trafik Güvenliğini Birbirine Bağlayan Kavramsal Çerçeve (Ewing ve Dumbaugh, 2009) Literatürde yapılan çalıĢmalar değerlendirildiğinde kentsel kavĢaklarda yaĢanan trafik kazalarının en fazla trafik özellikleri (Trafik hızı ve hacmi), kavĢak özellikleri (KavĢak türü, trafik ıĢığı durumu, bağlantı sayısı vb) ve kavĢak çevresi arazi kullanım özellikleri ile iliĢkili olduğu görülmüĢtür. Bu nedenle bu çalıĢmada da kentsel kavĢaklarda yaĢanan trafik kazalarının belirtilen bu değiĢkenlerle olan iliĢkisi incelenmiĢtir. 2. Alan AraĢtırması: EskiĢehir Kenti Örneği EskiĢehir, Türkiye'nin Ġç Anadolu Bölgesinin kuzey-batısında bulunan aynı adlı ilin merkezini oluĢturan 629.609 kiĢilik nüfusuyla Türkiye‘nin 14. büyük kentidir (TÜĠK 2011a). Ankara‘ya 233 km, Ġstanbul‘a 330 km olan kent, Porsuk Çayı‘nın ayırdığı TepebaĢı ve Odunpazarı ilçelerinden oluĢmaktadır (ġekil 2). Osmangazi ve Anadolu Üniversiteleri ile çeĢitli sanayi kuruluĢları kentin temel sektörlerini oluĢturmaktadır. Yaya olarak ve bisikletle ulaĢımının yaygın olduğu deriĢik yapıdaki kentte toplu taĢıma Otogar – ÇarĢı – SSK ve Osmangazi Üni. – ÇarĢı – Opera hatlarında çalıĢan raylı sistemle, 76 hatta çalıĢan 188 otobüsle ve KöprübaĢı – TülümtaĢ ve KöprübaĢı – Kentpark hatlarında çalıĢan bot hattıyla sağlanmaktadır(EskiĢehir BġB 2011). Toplam 97.819 otomobilin olduğu kent, 155 otomobil/1000 kiĢi ile otomobil sahipliliği bakımından Türkiye‘de 3. sıradadır (ġekil 3). Kentte yılar içinde otomobil sahipliliği artıĢ göstermiĢtir. 2002 yılında kentin otomobil sahipliliği değeri 100 otomobil/1000 kiĢi iken, 2005 yılında bu değer 123 otomobil/1000 kiĢi‘ye, 2010 yılında da 155 otomobil/1000 kiĢi‘ye ulaĢmıĢtır (TUĠK, 2011a; ve Demir 2005 ve Yalınız ve Bilgiç, 2007 ). 137 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ġekil 3: EskiĢehir Ġlinin ve Kentinin konumu Kentte 2005-2010 yılları arasındaki 6 yıllık dönemde toplam 5943 ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası meydana gelmiĢ ve bu kazalar sonucu 88 kiĢi ölmüĢ ve 8950 kiĢi de yaralanmıĢtır (Tablo 1). 6 yıllık dönem değerlendirildiğinde meydana gelen kazaların toplam sayısı, aynı dönemde ülkemiz genelinde meydana gelen ölümlü veya yaralanmalı kazaların yaklaĢık % 1,2‘sini oluĢturmaktadır. ġekil 4: BüyükĢehirlerin Otomobil Sahipliliği: 1000 kiĢi baĢına düĢen otomobil sayısı Tablo 1: Ölü, yaralı ve ölümlü veya yaralanmalı kaza sayısı 2005 2006 2007 2008 2009 1350 1643 1588 1500 Yaralı 1246 22 16 18 21 17 Ölü 857 901 1081 993 1012 Kaza 138 2010 1623 16 1099 Toplam 8950 88 5943 Cuma Çiçek 3.1. Veri ÇalıĢmada EskiĢehir Kenti genelindeki 93 kavĢağa iliĢkin ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası, trafik hızı / hacmi, kavĢak özellikleri ve kavĢak çevresi arazi kullanım özellikleri bilgilerinin yer aldığı bir veri tabanı kullanılmıĢtır. Trafik kazası bilgileri, 2005-2010 yılları arasında belirtilen 93 kavĢakta meydana gelmiĢ ve trafik polisince raporlanmıĢ ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası verileridir. ÇalıĢmada öncelikle kentte belirtilen yıllarda meydana gelen tüm ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası bilgileri elde edilmiĢ ve Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) yazılımı olan Mapinfo 9.0 aracılığıyla haritalanmıĢtır. Daha sonra kaza konum bilgileri ile adres bilgileri karĢılaĢtırılarak hatalı konum bilgisine sahip olduğu görülen kazaların konum bilgilerinde güncelleme gerçekleĢtirilmiĢ ve belirlenen 93 kavĢak çevresinde gerçekleĢmiĢ kazalar seçilerek çalıĢma kapsamında kullanılmıĢtır. Genel olarak kavĢak orta noktasından 25 metre yarıçap içinde kalan kazalar kavĢak kazası olarak değerlendirilmiĢtir (ġekil 4). Veri tabanına kavĢak kazaları ile ilgili olarak yıllık dönemler halinde kaza sayısı, yaya kazası sayısı, araç kazası sayısı, ölü sayısı ve yaralı sayısı bilgileri iĢlenmiĢtir. ġekil 5: KavĢak kazalarının tespiti ġekil 6: KavĢak ve hız/hacim ölçer cihazların konumları 139 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Trafik hızı/hacmi bilgileri, kavĢaklar arasına yerleĢtirilen hız/hacim ölçer cihazların 2009 yılı Eylül ayı içinde toplanan verilerin derlenmesiyle elde edilmiĢtir (ġekil 5). Veri tabanına trafik hızı/hacmiyle ilgili olarak kavĢak kollarındaki hız değerlerinin en yükseği, kavĢak kollarındaki hız değerlerinin ortalaması ve kavĢak kollarından geçen araç sayısı bilgileri iĢlenmiĢtir. Kavşak özellikleri bilgileri, yıllık dönemlerdeki kavĢak türü, kavĢağın ıĢıklı olup olmama durumu bilgileri ile kavĢaktaki yol kesiĢim sayısı bilgilerini içermektedir. Bu bilgilere 08.06.2011 tarihli teknik gezi ile elde edilen bilgi ve belgelerden, kaza verilerine iĢlenen kavĢak türü ve kavĢağın ıĢık durumu bilgilerinden ve farklı zamanlarda çekilmiĢ veya oluĢturulmuĢ uydu görüntülerinin ve altlık haritaların yer aldığı Google Earth ile ArcGIS Explorer programlarından yararlanılarak ulaĢılmıĢtır. ÇalıĢma kapsamındaki kavĢakların türleri ġekil 6‘de belirtilmiĢtir. Kavşak çevresi arazi kullanım özellikleri bilgileri, 08.06.2011 tarihli teknik gezi ile elde edilen bilgi ve belgelerden, imar planlarından ve farklı zamanlarda çekilmiĢ veya oluĢturulmuĢ uydu görüntülerinin ve altlık haritaların yer aldığı Google Earth ile ArcGIS Explorer programlarından yararlanılarak oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢma kapsamındaki kavĢaklar, içinde bulunduğu arazi kullanım özelliklerine göre 5 grupta sınıflandırılmıĢtır. Bunlar; (1) YerleĢim Yeri DıĢı, (2) Konut, (3) Karma (MĠA/Ticaret), (4) Sanayi, (5) Kentsel ÇalıĢma Alanlarıdır. ġekil 7: KavĢak türleri 3.2. GeliĢtirilen Model ÇalıĢma kapsamında yer alan EskiĢehir Kenti‘ndeki 93 kavĢağın trafik kazası durumlarını inceleme amacıyla, rastgele etkilerle panel tahmini gerçekleĢtiren Possion Regresyon Modeli çalıĢtırılmıĢtır. Bu modelde, i kavĢağındaki ortalama kaza sayısının μi, olduğunu kabul edersek, yi pozitif tam sayısı kadar kaza olma olasılığı Poisson dağılımı Ģu Ģekildedir. Regresyon modelinde kullanılan bağımsız değiĢkenler, üssel fonksiyon aracılığıyla ortalama parametre ile iliĢkilidir: Her bir kavĢağın diğer kavĢaklardan bağımsız olduğu kabul edildiğinde, 93 kavĢakta yapılan gözlemin bir arada gerçekleĢme olasılığı Ģu Ģekildedir (olasılığın logaritması alınmıĢ halidir): Panel veriye dayalı Poisson Regresyon Modelinde ortalama değer, ortalama parametre fonksiyonunun içine gömülü her bir kavĢağın ui heterojenlik parametresiyle iliĢkilidir. 140 Cuma Çiçek Burada t indeksi bağımsız değiĢkenlerin kolon vektörüne eklenmektedir. Rastsal etkiler modelindeki parametre değerlerini tahmin etmek amacıyla, her bir kavĢağın sebep olduğu heterojenlik, logaritmik olabilirlik fonksiyonun dıĢında birleĢtirilmiĢtir. KavĢaktaki T bağımsız gözlemin logaritmik olabilirliği aĢağıdaki gibidir: Bu olabilirlik fonksiyonu, her bir kavĢaktaki T gözlemlerinin bileĢik olasılığından rastsal etkiyi integrali alınarak orijinal poisson modele dönüĢtürülmüĢtür. Burada g(ui), ui‘nin olasılık kütle fonksiyonudur. T gözleminde (her bir kavĢak için 6 gözlem yapılmıĢtır) birleĢik olasılığındaki logaritmik olabilirlik fonksiyonu, yukarıda belirtilen logaritmik olabilirlik fonksiyonu ile aynıdır. Model parametreleri LĠMDEP NLOGIT 4.0 Ekonometrik yazılımı ile hesaplanmıĢtır. ÇalıĢmada iki grup model oluĢturulmuĢtur. Temel modelleri oluĢturan ilk grupta sadece yayaların karıĢtığı kazalar (Model A), sadece araçların karıĢtığı kazalar (Model B) ve tüm kazalar (Model C) 3 ayrı modelle incelenmiĢtir. Ġkinci grubu ise etkileĢim modelleri oluĢturmuĢtur. Burada kavĢak tipleri ile kentsel arazi kullanımı birlikte değerlendirilerek trafik kazalarına etkileri tartıĢılmıĢtır. 3. Bulgular Bu çalıĢmanın bulguları iki grupta açıklanmıĢtır. Öncelikle genel bulgular belirtilmiĢ, daha sonra modele iliĢkin bulgular ifade edilmiĢtir. 3.1. Genel Bulgular ÇalıĢma kapsamında olan 93 kavĢağın 35‘i konut alanında, 22‘si karma kullanım alanında (MĠA), 14‘ü kentsel çalıĢma alanında, 12‘si yerleĢim yeri dıĢındaki alanlarda ve 10‘u da sanayi alanında yer almaktadır (ġekil 7). KavĢaklardaki ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası durumu doğal kırılma ile 5 sınıfa ayrılarak incelendiğinde; kaza sayısı en yüksek olan 4 kavĢağın tamamının ve ikinci derecede kaza sayısı yüksek olan 6 kavĢaktan 5‘inin kentin çevre yolunda (devlet veya il yoluna bağlantı yollarında) meydana geldiği görülmektedir (ġekil 8). ġekil 8: ÇalıĢma kapsamındaki kavĢakların arazi kullanıma göre dağılımı 141 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ÇalıĢma kapsamındaki kavĢakların türlerinin yıllar içinde değiĢime uğradığı tespit edilmiĢtir. 2005 ile 2010 yıllarındaki kavĢak türlerinin sayıları karĢılaĢtırıldığında; dönel, göbekli ve katlı kavĢak sayılarının arttığı, 3 kollu (T) refüjsüz, 4 kollu (+) ve 3 kollu (Y) kavĢaklarda azaldığı ve çok kollu ile 3 kollu (T) refüjlü kavĢak sayısının aynı kaldığı gözlemlenmiĢtir (ġekil 9). ġekil 9: KavĢaklardaki kaza sayıları: 2005-2010 ġekil 10: KavĢak türü sayılarının yıllar içindeki değiĢimi Tablo 2: KavĢak Kazalarının Yılara Göre Durumu Bir KavĢaktaki Kaza Sayısı Özet Bilgileri Toplam Kaza Sayısı (Tüm KavĢaklar) Medyan Ortalama Maksimum Standart Sap. 90 0.00 0.97 8.00 1.67 2005 106 0.00 1.14 9.00 1.89 2006 149 0.00 1.60 18.00 3.36 2007 137 1.00 1.47 17.00 2.82 2008 115 0.00 1.24 10.00 2.26 2009 114 0.00 1.23 10.00 1.93 2010 142 Cuma Çiçek KavĢaklarda meydana gelen ölümlü veya yaralanmalı trafik kazalarının temel istatistikî bilgileri yıllara göre 93 kavĢak özelinde değerlendirildiğinde, 6 yıl içinde en düĢük toplam kaza sayısı, ortalama, maksimum ve standart sapma değerlerinin 2005 yılına ait olduğu, her dört değerin de en yüksek olduğu yılın 2007 olduğu görülmüĢtür (Tablo 2). 4.2. Modellere ĠliĢkin Bulgular ÇalıĢma, temel modeller ve etkileĢim modelleri olmak üzere iki grup modelle gerçekleĢtirilmiĢtir. Temel modellerde sadece yayaların karıĢtığı kazalar (Model A), sadece araçların karıĢtığı kazalar (Model B) ve tüm kazalar (Model C) modellerinde genelinde aĢağıda belirtilen genel bulgulara eriĢilmiĢtir. Arazi kullanımına iliĢkin değiĢkenlerden en fazla Kentsel ÇalıĢma Alanı kullanımı modele katkı yapmıĢtır. Diğer katkı yapan değiĢkenlerin ise sırasıyla Karma (MĠA), Sanayi ve YerleĢim Yeri DıĢı kullanımlarıdır. Trafik özelliklerini belirten hız ve hacim değiĢkenlerinin birbiriyle iliĢkili olduğu görüldüğünden, modelde sadece ortalama hız değiĢkeni kullanılmıĢtır. Bu değiĢkenin modele katkısı sınırlı kalmıĢtır. KesiĢim noktası sayısının atıĢı ile trafik kazaları artmıĢtır. KavĢak türleri değiĢkenlerinden modele en fazla negatif katkı yapan 3 Kollu (T) Refüjlü KavĢaktır. Diğer negatif katkı yapan değiĢkenler ise sırasıyla 3 Kollu (T) Refüjsüz KavĢak, 3 Kollu (Y) KavĢak ve (kayda değer olmasa da) Dönel KavĢaktır. KavĢak türleri değiĢkenlerinden modele en fazla pozitif katkı yapan 4 Kollu (+) KavĢaktır. Göbekli KavĢak da modele pozitif katkı yapan ikinci bir değiĢkendir, ancak katkısı sınırlıdır. Katlı KavĢak ile Çok Kollu KavĢak değiĢkenlerinin modele katkısı olmamıĢtır. DeğiĢik arazi kullanımlarındaki kavĢak tiplerine göre tanzim edilen EtkileĢim Modelinde en fazla pozitif katkı yapan 4 Kollu (+) KavĢak, farklı kentsel arazi kullanımı değiĢkenleriyle birlikte değerlendirilmiĢtir. Model sonuçlarına göre kaza oluĢmasına en fazla katkıyı kentsel çalıĢma alanlarında bulunan dört kollu kavĢaklar vermektedir. Diğer katkı yapan dört kollu kavĢaklar, sırası ile, yerleĢim dıĢında ve sanayi alanlarında bulunmaktadır. 4. Sonuç ve Öneriler Bu çalıĢmada kentsel alanda kavĢak noktalarında meydana gelen kazaların arazi kullanımı ile olan iliĢkilerini ekonometrik modeller vasıtası ile ortaya çıkardık. Modellerin ortaya çıkardığı yegâne sonuç, dört kollu kavĢakların diğer kavĢaklara göre kazalara daha fazla neden olduğudur. Diğer yandan değiĢik arazi kullanımlarında bulunan dört kollu kavĢakların incelenmesi neticesinde tahmin edilen parametre değerleri kentsel çalıĢma alanı ile yerleĢim dıĢındaki (kentin kıyısı) dört kollu kavakların kazaların oluĢumunda önemli katkılarda bulunduğu tespit edilmiĢtir. Ülkemizdeki Ģehir planlama pratiği ıĢığında çalıĢma sonuçları yorumlanacak olursa, imar planlarının kentlerde dört kollu kavĢaklar yaratılmasında kaza mefhumunu dikkate almadığı öne sürülebilir. Gerek T-KavĢakların gerekse dönel kavĢakların kentlerimizde özellikle meskûn mahallerde desteklenmesi gerekmektedir. Buna karĢın dönel kavĢaklar yapılması durumunda bile imar planlarında geometrilerine riayet edilmediği, T kavĢakların da trafik yoğunluğu ve yönü düĢünülünce yer seçiminin trafik kazalarını azaltmaktan ziyade arttırıcı özellikler ile donatıldığı gözlemlenmektedir. ÇalıĢmanın bir diğer önemli sonucu ise imar planlarında kavĢak yapılması durumunda önemli olan esas kriterin çatıĢma noktalarının azaltılmasının hedeflenmesidir. Bazı durumlarda bu refüj yapılması ile azaltılabilen bir durum iken bazı durumlarda ise trafiğin tek yönlü olarak yeniden tanzim edilmesi ile aĢılabilmektedir. Esas olması gereken ise trafiğin en az durma kalkma döngüsünden kurtarılarak emisyonların en aza indirilmesi yanında bu trafiğin de yaya trafiği lehine az noktada çatıĢmasını sağlamaktır. Buna karĢın gerek imar planlarının gerekse imar planı dıĢında yapılan mevzii müdahaleler, genelinde trafik güvenliğini önemli ölçüde arttırıcı etkiler yapamamaktadır. 143 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar Dumbaugh E.; Rae R. (2009) "Safe Urban Form: Revisiting the Relationship Between Community Design and Traffic Safety", Journal of the American Planning Association, Vol. 75, No. 3. Elvik, R.; Hoye, A.; Vaa, T. (2009) The Handbook Of Road Safety Measures; Second Edition, Emerald Group Publishing Limited, 1031-1043, Ġngiltere. Elvik, R.; Mysen, A.B.; Vaa, T. (1997). ―Trafikksikkerhetshånbok-3‖. udgave. TØI. EskiĢehir BġB (2011) Kenti Toplu Taşıma Bilgileri, EskiĢehir BüyükĢehir Belediyesi, www.eskisehirbel.gov.tr (10.10.2011) Ewing, R.; Dumbaugh, E. (2009) "The Built Environment and Traffic Safety: A Review of Empirical Evidence", Journal of Planning Literature, Vol. 23 No. 4. Gerçek, H.; Demir, O. (2005) "Eskişehir Ulaşım Ana Planı", UlaĢtırma Kongresi, TMMOB, ĠMO Ġstanbul ġubesi 05/2005, 167-178, Ġstanbul. Giæver, T. (1990) ―Ulykkesfrekvenser i rund kjøringer og signalregulerte kryss‖, SINTEF Samferdselsteknikk,STF63 A90002, Trondheim, Norveç. Greibe, P. (2003) ―Accident Prediction Models For Urban Roads‖ Accident Analysis and Prevention, Vol. 35, 273-285. Jones, D.; Jha, M. (2009) "The Effect of Urban Form on Traffic Accident Incidence", CEA'10 Proceedings of the 4th WSEAS International Conference on Computer Engineering and Applications, USA, 212-222. Lovegrove, G. R.; Sayed, T. (2006) ―Macro-level collision prediction models for evaluating neighbourhood traffic safety‖, Canadian Journal of Civil Engineering, 33 (5): 609-21. Marks, H. (1957) ―Subdividing for traffic safety‖, Traffic Quarterly, July, 308-25. Robinson, B.W. ve diğ. (2000) Roundabouts: an informational guide. U.S. Department of Transportation, Federal Highway Administration, Report FWHARD-00-067, Washington, ABD. Sakshaug, K. & Johannessen, S.; (2005) ―Analyse av Ulykkessteder: Verdier for Normal Ulykkesfrekvens og Skadekostnad ved Normal Oggod Standard‖, Trondheim, SINTEF Teknologi Ogsamfunn, Transportsikkerhet og –İnformatikk, Norveç. TUĠK (2011b), Türkiye Ulaşım İstatistikleri Verileri, TUĠK, Ankara, (http://www.tuik.gov.tr/ulastirmadagitimapp/ulastirma_ing.zul, 10.10.2011). TÜĠK (2011a) Türkiye Nüfus İstatistikleri Verileri, TÜĠK, Ankara, http://www.tuik.gov.tr/demografiapp/menu_ing.zul (10.10.2011) TÜĠK, (2010) Trafik Kazası İstatistikleri 2009, TÜĠK Basımevi, Ankara. WHO, (2009) Global Status Report on Road Safety TimefFor Action, World Health Organization, Department Of Violence & Injury Prevention & Disability (VIP), Ġsviçre. Yalınız, P.; Bilgiç, ġ. (2007) ―Eskişehir Kent Merkezinde ‗Park Et ve Bin‘ Uygulamasının Sürdürülebilir Ulaştırma Bağlamında Değerlendirilmesi‖ 7. UlaĢtırma Kongresi, 461-470. 144 Kentsel YönetiĢimin Sınırları: YurttaĢların Kent Yönetimine Katılımını Yeniden DüĢünmek Diyarbakır Örneği Cuma Çiçek1 Öz: Bu çalışmada, örgütlü grupların ortaklığına dayanan kentsel yönetişim yaklaşımının sınırları Diyarbakır örneğinde tartışılmaktadır. Araştırma kapsamında, 44 örgütlü grupla anket yapılmış, Yerel Gündem 21 çalışma gruplarıyla iki dar grup toplantısı düzenlenmiş ve son olarak, kent genelinde 400 hane halkı anketi yapılmıştır. Araştırma sonucunda, kentsel yönetişim sürecinin, marjinal bir grup dışında tüm yurttaşları dışarıda bırakarak politik katılım konusunda yeni eşitsizlikler yarattığı görülmüştür. Yurttaşların yeterince etkin olmayan ―enformasyon düzeyinde katılım‖ algılamasına sahip olduğu ve ihtiyaç ve talepleri dikkate alacak bir katılım talebinde bulunduğu gözlemlenmiştir. Sosyoekonomik ve konut-çevre kalitesi iyileştikçe katılım algılamasının olumlu yönde değiştiği, kamu hizmetlerine daha fazla erişen ve kamu hizmetlerinden daha fazla şikâyeti olan kesimlerin daha fazla katılım talebinde bulunduğu tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Katılım, yönetişim, kentsel yönetişim, neo-liberalizm, Diyarbakır Abstract: In this research, the limits of urban governance based on the partnership of organized groups have been analyzed in particular to Diyarbakir. Questionnaires have been initially filled in with 44 organized groups, two focus group meetings have been held with Diyarbakir Local Agenda 21 working groups, and 400 household questionnaires have been carried out throughout the city. It has been observed that urban governance process excludes most of citizens but a marginal group by creating new inequalities about political participation. Citizens have a perception that the participation is at ineffective informative level, and demand participation at sensitivity level. Generally, the participation perception changes positively as the socioeconomic, spatial and environmental quality improve. Also the groups that have more access to the public services and more complaints about the public services demand more participation. Keywords: participation, governance, urban governance, neo-liberalizm, Diyarbakir 1 Sciences Po – Institut d‘Etudes Politiques de Paris (IEP) - Paris Politik Etütler Enstitüsü: [email protected] 145 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Demokrasi kadar eski bir tarihe sahip olan katılım nosyonu, 1970‘li yıllarla birlikte birçok alanda öne çıkmıĢtır. 1990‘lı yıllarla birlikte hem özel sektörde, hem sivil toplum kuruluĢlarında (STK) hem de kamuda popülerleĢmiĢ, siyasi yelpazede çok farklı yerlerde duran politik hareketlerin, programların vazgeçilmez bir öğesi haline gelmiĢtir (Genro ve Souza, 1999). Son yıllarda yapılan demokratikleĢme, temsili demokrasiden doğrudan/katılımcı demokrasiye geçiĢ tartıĢmaları, devletlerin yaĢadıkları meĢruiyet krizi, ve küreselleĢmenin yarattığı yeni dinamikler katılım kavramını kent yönetimi alanında da popüler hale getirmiĢtir (Genro ve Souza, 1999; Sancar, 2000; Brecher vd., 2002). Özellikle 1992 yılında BirleĢmiĢ Milletler tarafından düzenlenen Rio Dünya Zirvesi/Sürdürülebilir Çevre Konferansı‘nda, sürdürebilir kalkınmanın 21. yüzyılın gündemi olarak benimsenmesi, kalkınmanın yerelliğinin vurgulanması ve bu sürecin uygulayıcı organizasyonu olarak (yurttaĢların ve STK‘lar baĢta olmak üzere kamu örgütleri dıĢındaki yerel aktörlerin katılımına olanak tanıyan) Yerel Gündem 21 (YG21) sürecinin baĢlatılması; katılım söyleminin yaygınlaĢmasında önemli bir dinamik olmuĢtur (Barrett ve Usui, 2002; Emrealp, 2004). Kent yönetimine katılım kavramının popüler hale gelmesindeki en önemli bir diğer dinamik kuĢkusuz kamu hizmetlerindeki verimlilik sorunu ve soruna dair çözüm arayıĢlarıdır. Yeni kamu yönetimi olarak da ifade edilen ve yönetimden yönetiĢime geçiĢ olarak formüle edilen bu yaklaĢımın, yurttaĢların karar süreçlerine katılımını sağlayarak hizmet üretiminde ve sunumunda verimlilik artıĢı sağladığı iddia edilmektedir (Turner vd., 2000; Hjorth, 2003; Astleithner ve Hamedinger, 2003; Ökten vd., 2003). Bununla birlikte, katılım konusundaki zengin tartıĢmalara rağmen, uygulamada baĢarılı örneklerin çok az olduğu görülmektedir (Carley, 2000; ġengül, 2003; Güler, 2003). Bu araĢtırmada, özel sektör kuruluĢları ve STK‘ların kamu yönetimine paydaĢ edilmesini ifade eden kentsel yönetiĢimin sınırları, Diyarbakır kenti örneğinde tartıĢılmaktadır. Bu amaçla, bir sonraki bölümde, kentsel yönetiĢimin geliĢimini sağlayan ana dinamikler özetle sunulmuĢtur. Daha sonra, Diyarbakır kentinde yapılan saha araĢtırması sonuçları irdelenmiĢtir. AraĢtırma kapsamında, ilk olarak, büyük oranda örgütlü grupların katılımına-temsiline dayalı kentsel yönetiĢim modelinin yurttaĢların katılımlarına ne ölçüde olanak tanıdığı, ikinci olarak, yurttaĢların sosyoekonomik durumu, konut/çevre durumu ve örgütlülük durumu ile katılım algılamaları ve katılıma dair politika önerileri arasındaki iliĢki nitel ve nicel araĢtırma yöntemleri kullanılarak irdelenmiĢtir. Son bolümde, kentsel yönetiĢim modelinin sınırları dikkate alınarak, yurttaĢların gerçek anlamda katılımına olanak tanıyacak, kentin sahip olduğu ana dinamikler tartıĢılmıĢtır. 2. Katılımın söyleminin yükseliĢi Katılım söyleminin geliĢimi birbiriyle iliĢkili dört temel dinamiğe bağlanabilir: (1) küreselleĢme süreci; (2) 1970‘li yıllarla birlikte gündeme giren sürdürülebilir kalkınma söylemi ve bunu yerellerde uygulama adına geliĢtirilen YG21 deneyimleri; (3) 1960‘lı yıllarla birlikte yeniden filizlenen STK‘lar; ve (4) neo-liberal sürece yapısal anlamda karĢı çıkan sol-demokratik söylemler. 2.1. KüreselleĢme 1970‘li yıllarla birlikte bilgi ve ulaĢım teknolojilerinde meydana gelen devrimsel geliĢmeler (Harvey, 2003) ve 1980-1990 yıllarıyla birlikte birçok ekonomide meydana gelen liberalleĢme süreci sonucunda, uluslararası finanssal marketin tek bir yapıya kavuĢması ve çokuluslu Ģirketlerin artan güçleri gibi dinamiklerle Ģekillenen küreselleĢme (Jimenez, 2000), dünya genelinde ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal sistemlerde köklü dönüĢümlere neden olmaktadır. Bu dönüĢüm süreci kent yönetimine katılım açısından değerlendirildiğinde, kuĢkusuz dikkati çeken en önemli husus kamu yönetimi reformu, devlet reformu gibi kavramlarla ifade edilen kamu yönetim sisteminde yaĢanan değiĢim sürecidir. Bu konuda geniĢ bir literatür olmakla bilirlikte, burada iki ana yaklaĢıma dikkat çekmek, yerinde olacaktır. Bunlardan birincisi çok-düzeyli yönetiĢim (multilevel governance) yaklaĢımıdır (Hooghe ve Marks, 2003). Bu 146 Cuma Çiçek yaklaĢıma göre küreselleĢme ile birlikte, kamu bürokrasisinin tek aktör olduğu ve ulusal ölçeğin belirleyici olduğu klasik kamu yönetimi değiĢmekte, yerini hem yatay hem de dikey düzlemlerde birden fazla aktörün yer aldığı yönetiĢim süreci almaktadır. Dikey düzlemde, ulusal ölçek merkezi yerini kaybetmekte, bunun yerine yerel, bölgesel, ulusal ve ulusal-üstü ölçeklerin birliğinden oluĢan yeni bir yapı kurulmaktadır. Hem ulusal-üstü hem de ulusal-altı ölçeklerin ve aktörlerin pozisyonu ve fonksiyonları bu yeni yapıda güçlenmektedir. Yatay düzlemde, kamu otoritesi yönetim yetkisini özel sektör ve sivil toplum gibi devlet-dıĢı alanlarda bulunan kurumlar ve aktörlerle paylaĢmaktadır. Hem yatay hem de dikey düzlemde meydana gelen bu çoklu yönetiĢim süreci genel olarak demokrasi ve etkinliğin garanti altına alınmasına dayandırılmaktadır (Bafoil, 2009). KuĢkusuz her iki gerekçe de büyük oranda katılım söylemine dayandırılmaktadır: Dikey düzlemde, bu söylem yerel ve bölgeselin ulusal olana katılımını, yatay düzlemde ise devlet-dıĢı aktörlerin kamusal olana katılımını ifade etmektedir. Ġkinci olarak, Bob Jessop‘un küreselleĢme ve devlet üzerine olan çalıĢmalarından bahsedilebilir (Jessop, 1997; Jessop, 2003). YaĢanan dönüĢümü Keynezyen ulusal refah devletinden Schumpeteriyen post-ulusal çalıĢtırma (workfare) rejimine geçiĢ olarak tanımlayan Jessop (2003) altı eğilime dikkat çekmektedir. Ġlk olarak, devlet ulusaldıĢılaĢmakta (denationalitaion of statehood) ve daha önce ulusal territoryal ölçekte konumlanmıĢ olan devlet gücü, küreselleĢme ile birlikte bir yanda ulusal-üstü ve uluslararası yapılara geçerken, bir yandan da ulus-altı bölgesel ve yerel devletlere/kamu otoritelerine geçmektedir. Ġkinci olarak, devletdıĢılaĢma (destatization) yaĢanmakta ve daha önce sadece kamu otoritesi tarafından yapılan teknik, ekonomik, finansal, yargısal, politik, ideolojik vb. bazı iĢlerin tamamen ya da kısmen devlet dıĢı, özel sektör ve sivil toplum kuruluĢlarına devrini ifade etmektedir. Öte yandan, Jessop, daha önce sivil toplum ve özel sektör tarafından yapılan bazı fonksiyonların bu yeni rejimde devletin farklı ölçekteki otoriteleri tarafından yapıldığını ve bu anlamda yeni bir devletleĢmeyi (restatization) kapsadığını öne sürmektedir. Üçüncü eğilim, devlet alanının daralması ya da devletin geri çekiliĢidir. Uluslararası ekonomik rejim, iletiĢim ağları gibi örneklerde görülen bu eğilim belirli alanlarda devlet gücünün baypas edilmesine, ya da aĢılmasına gönderme yapmaktadır. Dördüncü olarak, ekonomik ve politik sistem arasındaki iĢ bölümü yeniden tanımlanmaktadır. Keynezyen dönemden farklı olarak bu dönemde ―ekonomik olan‖ daha geniĢ ele alınmakta, sosyal pratikler, kurumlar, fonksiyonel sistemler ve sivil toplum gibi alanların ekonomik etkinliği ve rekabet edebilirliği etkilediğine dikkat çekilmektedir. BeĢinci olarak, politik hiyerarĢi bu dönemde yeniden kurulmakta ve kamu politikaları rejimi büyük oranda uluslararasılaĢmaktadır. Yerel, bölgesel ve ulusal ölçekte kamu politikalarının geliĢtirilmesi, belirlenmesi ve uygulanmasında, uluslararası bağlam, ulusal-ötesi dinamik ve süreçlerin önemi artmaktadır. Son olarak, politik sistemlerin dayandığı politik topluluklar yeniden kurgulanmakta, yeni topluluklar ve kimlikler inĢa edilmektedir. Otonomi arayıĢı içinde olan ulusal etnik gruplar, kozmopolitan yurtseverliğe dayalı küresel sivil toplum, insan hakları, küresel ısınma, kadın, çevre, cinsel yönelim gibi ulusal kimlik ve sınırları aĢan yeni kimlikler politik süreçleri etkileyen yeni politik topluluklar olarak öne çıkmaktadır. Son olarak, küreselleĢmeyle birlikte sorun alanlarının artması ve ağırlaĢması, bunları çözmekle yükümlü, yurttaĢa en yakın kamu kurumu olan yerel yönetimlere katılım talebini artırmıĢtır. Metropoliten kentler baĢta olmak üzere tüm kentlerde yoksullaĢma, sosyal dıĢlanma, suç oranlarının artması, çevre kirliliği, ekosistemlerin yok oluĢu, ekonomik, sosyal ve mekansal parçalanma ve kutuplaĢma, kültürel-kentsel kimliğin yitimi ve kültürel-mekansal birörnekleĢme gibi sorun alanları artmaktadır (UNEP, 2002; Uyar, 2002; Kiper, 2004; Karakoç ve Ulu, 2004; Kiper, 2004; Stahre, 2004). YerelleĢme süreci, sorunlar karĢısında yerel yönetimleri çözüm adresi olarak iĢaret ederken, yönetiĢim söylemi, sivil toplumcu yerel siyaset ile birlikte katılım taleplerini artırmaktadır. 2.2. Yerel gündem 21 Katılım söyleminin yaygınlaĢmasını sağlayan ikinci dinamik YG21 deneyimidir. BM tarafından 1992 yılında düzenlenen Rio Dünya Zirvesinde, sürdürebilir kalkınma 21. yüzyılın gündemi 147 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu olarak belirlenmiĢ ve Gündem 21 baĢlığı altında bir eylem planı hazırlanmıĢtır. Bu konferansta yerel yönetimler, sürdürülebilir kalkınma sürecinin temel aktörleri olarak tespit edilmiĢ ve kalkınmanın yerelliğine vurgu yapılarak, bu sürecin uygulayıcı organizasyonu olarak YG21 süreci baĢlatılmıĢtır (Emrealp, 2004). Gündem 21 Eylem planının 28. Bölümde tanımlanan, uluslararası nitelikte kabul gören ideal tipteki katılımcı yerel çevre yönetiminin altı kilit amacı Ģunlardır: (1) Çoğulcu bir yaklaĢıma dayanan ve karar verme süreçlerinin açık olduğu esnek bir kurumsal yapının geliĢtirilmesi, (2) yerel ortaklarla diyaloğun geliĢtirilmesi, (3) uzlaĢmaya dayalı bilgilerin esas alınması, (4) kapsamlı bir sürdürülebilirlik gündeminin oluĢturulması, (5) çok sektörlü ortaklığa dayalı uygulamaların geliĢtirilmesi ve (6) çok sektörlü, çok yönlü sınır ötesi bir ağın geliĢtirilmesi (Barrett ve Usui; 2002). 1992 yılından bu yana 135 ülkedeki binlerce kentte oluĢturulan YG21‘lerin, Gündem 21 amaçlarını gerçekleĢtirmek ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla, kentteki kamu otoritesi, STK‘lar, özel sektör temsilcileri ve yurttaĢları bir araya getiren, katılımcılığı ve ortaklığı esas alan ve yönetimden ziyade ―yönetiĢim‖e dayanan bir süreç olduğu savunulmaktadır (Emrealp, 2004). Sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesinin, tabandan, aĢağıdan yönetim ve yerelde bulunan yurttaĢların sürece katılımı olduğu belirtilmekte ve YG21‘in kendi kendine yeterliliği, yerel kalkınmayı ve toplumun katılımını önemsediği, ortak çalıĢma ve hareket etmek için iyi bir çerçeve sunduğunu iddia edilmektedir (Holland, 2004). Öte yandan YG21‘ler, örgütsüz grupları dıĢlayan ve sadece örgütlü grupların katılımına olanak tanıyan, kamu hizmetlerinin özelleĢtirildiği neoliberal politikaların yönetsel modeli olarak eleĢtirilmektedir (ġengül, 2003; Güler, 2003). Bununla birlikte, belirlenen ilkelerin uygulamada benimsenmesi ve belirlenen katılım mekanizmalarının oluĢturulması halinde YG21‘lerin, yurttaĢ katılımlarının sağlandığı, Porto Alegre‘de yaĢanan katılımcı bütçe uygulaması gibi karar yetkisini halka devreden modellere de temel teĢkil edebildiği görülmektedir (Genro ve Souza, 1999). YG21‘lerin yurttaĢların kent yönetimine katılımına olanak tanıyıp tanımadığı tartıĢmalı olsa da, bu sürecin katılım söyleminin yükselmesine dikkate değer bir katkı sağladığı açıktır. 2.3. Sivil toplum kuruluĢları Katılım söylemini güçlendiren üçüncü dinamik 1960‘lı yıllarla birlikte yeniden filizlenen ve 1980-1990 yıllarında hızla yaygınlaĢan ve güçlenen STK‘lardır. Uzun bir geçmiĢi olan sivil toplum ve STK‘lar, özellikle 1968 yıllarında dünya genelinde geliĢen öğrenci hareketleri ile yeniden gündeme girmiĢtir. Mevcuttaki toplumsal ve siyasal normları kapsamlı bir eleĢtiriye tabi tutan ve yeni bir toplumsal ve siyasal sisteminin arayıĢı sonucu geliĢen 1968 yılındaki ―yeni toplumsal hareketler‖ (Sancar, 2000) daha sonra, feminizm, çevrecilik, alternatif yaĢamcılık, anti nükleer hareket gibi yeni grupların doğmasını sağlamıĢtır (Çaha, 1997). Parlamenter sistemin ve temsili demokrasinin yaĢadığı meĢruluk krizi ve doğrudan demokrasi talepleri, uluslararası alanda ulus-devletlerdeki gibi yerleĢik kurumların olmamasından dolayı daha fazla temsil krizinin yaĢanması, sosyal refah devletinin zayıflaması, kentsel alanda artan sorunlar, bilgi ve ulaĢım teknolojilerinde yaĢanan hızlı geliĢmeler STK‘ların geliĢimini hızlandırmıĢtır. Sivil toplum ve STK‘ların kapsamlı bir analizi, bu yazının sınırlarını aĢmaktadır, bununla birlikte kentsel yönetiĢim ve katılım açısından konunun değerlendirmesi için bir hususa dikkat çekmek yerinde olacaktır: Devlet-sivil toplum iliĢkisi, sivil toplum tartıĢmalarının ana eksenini oluĢturmaktadır. Mark, Hegel, Gramsci gibi düĢünürlerin çoğu konuyu bu eksen etrafında ele almıĢlardır (Portelli, 1982; Keane, 1994; Tosun, 2001; Doğan, 2002). Günümüzde de tartıĢmaların hala bu ana eksen etrafında odaklandığı iddia edilebilir. Konuya dair iki uç yaklaĢıma kısaca değinmek bu hususu görmemizi kolaylaĢtıracaktır. Devleti ―zorlanmayla zırhlanmıĢ hegemonya‖ (Portelli; 1982: 33) olarak tanımlayan Marksist yaklaĢımın en önemli düĢünürlerinden Gramsci, sivil toplumu burjuva hegemonyasının baĢlıca aracı olarak görüyordu (Doğan; 2002). Bir ideolojik üst yapı kompleksi olarak sivil toplum, bir toplumdaki egemen grubun bütün toplum üzerinde hegemonya kurmasını sağlayan aygıtlar bütünüdür (Portelli; 1982). Öte yandan liberal yaklaĢım, sivil toplumu siyasi alandan bağımsız, kendi kendini düzenleyen bir alan olarak tanımlamakta ve STK‘lara, iktidara ve devlete karĢı özgürlükleri ve 148 Cuma Çiçek hukukun üstünlüğünü savunma, devleti denetleme ve sınırlandırma görevlerini yüklemektedir (Tosun, 2001; Doğan, 2002). YönetiĢim ve YG21 tartıĢmalarında STK‘lara biçilen görev incelendiğinde, liberal yaklaĢımın hakim olduğu görülmektedir. Kent konseyleri ve YG21‘ler aracılılığıyla STK‘lar, kentsel yönetiĢimin, kamu otoritesinden sonraki en önemli paydaĢları olarak değerlendirilmekte, STK‘ların hareket ve müdahale alanları geniĢlemektedir. 2.4. Alternatif söylemler Katılım söylemini güçlendiren son dinamik, STK‘lar ile birlikte de ele alınabilecek, neoliberal süreci yapısal anlamda eleĢtiren ve karĢı çıkan sol-demokratik ideolojik-politik söylemlerdir. Örgütlü grupların katılımına dayalı kentsel yönetiĢim modelinin tersine, ―özyönetim‖ nosyonu etrafında geliĢtirilen alternatif yaklaĢımlar, kamu politikalarından doğrudan etkilenen halka, kamu politikalarını belirleme, uygulama, izleme ve denetleme yetkisini devretmeyi savunmaktadır (Bookchin, 1992; Brecher vd., 2002; Vera-Zavala, 2006). Alternatif söylemler, sınırlı sayıda da olsa yurttaĢların katılımına olanak tanıyan modellerin geliĢimine katkı sağlamıĢ, bu konudaki arayıĢları güçlendirmiĢtir. Özellikle Brezilya‘nın 1 milyon 250 bin nüfuslu Porto Alegre kentinde uygulanan ve 100.000‘den fazla insanın bütçe planlama süreçlerine katılımına olanak tanıyan Katılımcı Bütçe Uygulaması bu yönlü arayıĢları güçlendirmiĢtir. 1996 yılında Ġstanbul Habitat II. Konferansı‘nda ―En Ġyi Uygulama‖ olarak ödüllendirilen Katılımcı Bütçe Uygulamasıyla kamu bütçesi ve yatırım planı, belediye ve teknisyenler tarafından büroların tecrit edilmiĢliği içinde değil, kentin on altı ilçesinde örgütlenmiĢ halk, kent düzeyinde örgütlenmiĢ beĢ tematik komisyon ve belediye tarafından yapılan tartıĢma, teknik ve siyasi tanılaradayanılarak hazırlanmıĢtır. Bu yeni yönetim ve planlama sürecinin öncülerinden Genro ve Souza, Katılımcı Bütçe uygulamasıyla yurttaĢların, yasama ve yürütme gücünün birlikte oluĢturduğu, yeni bir ―karar merkezi‖, yeni bir ―kamusal alan‖ yaratıldığını iddia etmektedir. Yazarlara göre, kente yapılan yatırımların belirlenmesinde doğrudan etkisi olan bu yeni karar merkezi ile zenginliklerin ve kaynakların daha iyi bir bölüĢümü sağlanarak ―siyasetin toplumsallaĢması‖ sağlanmakta, ―…geleneksel yurttaĢlıktan, yani bireysel talepler, tecrit olmuĢ ve sonuçsuz isyanlar üzerine kurulu yurttaĢlıktan kendini ayrıĢtıran aktif, katılımcı, eleĢtirel bir yurttaĢlık‖ anlayıĢı doğmaktadır (Genro ve Souza, 1999: 23). 3. Kentsel yönetiĢimin sınırları: Diyarbakır örneği Türkiye‘de katılım söyleminin küresel eğilime benzer bir süreç yaĢadığı görülmektedir. Türkiye‘de, 24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlarla ve bu kararları uygulayacak siyasal ve yönetsel sistemi yaratan 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle neoliberal politikalar benimsenmiĢ ve değiĢen küresel ekonomik sisteme uyum süreci baĢlamıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 1996; Tosun, 2001; BaĢkaya, 2004). 03 Ekim 2005 tarihinde AB ile baĢlayan müzakere süreci, bu uyum sürecini hızlandırmıĢtır. Öte yandan, YG21 süreci 1997 yılında Türkiye‘de de baĢlamıĢ ve altmıĢtan fazla yerleĢim yerinde YG21 organizasyonları kurulmuĢ (Emrealp, 2004) ve Belediye Kanununa dayanılarak Ekim 2006 yılında hazırlanan yönetmelikle YG21‘ler Kent Konseylerine dönüĢtürülmüĢtür. Yine 1990‘lı yıllarda STK‘ların sayısı ve gücü Türkiye‘de de hızla artmıĢtır (Çaha, 1997; Tosun, 2000). Bu araĢtırmada, kamu yönetiminde yeni bir eğilimi ifade eden ve kamu, sivil toplum ve özel sektör kuruluĢlarının ortaklığına dayanan yönetiĢim yaklaĢımının sınırları Diyarbakır kenti örneğinde tartıĢılmaktadır. AraĢtırmanın kapsamı, Diyarbakır BüyükĢehir Belediyesi (DBB) sınırları dâhilinde bulunan, kent merkezini oluĢturan Sur, YeniĢehir, Bağlar ve Kayapınar ilk kademe belediye bölgeleridir. AraĢtırma kapsamında bahsi edilen kent yönetimi, ilk kademe belediyeleri, DBB, il özel idaresi ve muhtarlıkları kapsamaktadır. Kent yönetiminin aktörleri ise kamu kurumları, yurttaĢlar, STK‘lar ve muhtarlıklardır. AraĢtırmada nitel ve nicel araĢtırma tekniklerinin kullanıldığı üç aĢamalı bir süreç izlenmiĢtir. Birinci aĢamada, yönetiĢim modeli büyük oranda örgütlü gruplar üzerinden inĢa edildiği için, Diyarbakır kent merkezinde bulunan, kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluĢlarından oluĢan toplam 44 örgütlü grupla anket yapılmıĢtır. Ġkinci aĢamada, Diyarbakır YG21 (DYG21) 149 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu bünyesinde oluĢturulan Gençlik Meclisi Koordinasyon Kurulu (GMKK) ve Kadın Meclisi Koordinasyon Kurulu (KMKK) ile ayrı ayrı olarak yarı yapılandırılmıĢ iki dar grup toplantısı düzenlenmiĢtir. Üçüncü aĢamada, Diyarbakır kent merkezi genelinde bir hane halkı anketi yapılmıĢtır. AraĢtırma evreni, Diyarbakır kent merkezini oluĢturan, 156.360 konutun bulunduğu 42 mahalle olarak belirlenmiĢtir. %95 güven aralığında kenti temsil edebilmesi amacıyla örneklem hacmi 400 olarak belirlenmiĢ ve tabakalı örnekleme yöntemiyle kent merkezinde bulunan 42 mahallenin her birine düĢen anket sayısı ve sistematik rastgele örnekleme yöntemiyle de anket yapılacak adresler belirlenmiĢtir. 3.1. Örgütlü gruplar AraĢtırma kapsamında ilk olarak, örgütlü grupların katılımına-temsiline dayalı kentsel yönetiĢim modelinin yurttaĢların katılımlarına ne ölçüde olanak tanıdığı irdelenmiĢtir. Hane halkı anketinden elde edilen verilere göre, mahalle ölçeğinde STK‘ların etkinliği incelendiğinde, yurttaĢların %93‘lük kesiminin hayatında bu kurumların olmadığı görülmüĢtür. Mahalle ölçeğinde STK‘ların varlığından haberdar olan %7‘lik kesimin de sadece üçte biri bu kuruluĢların faaliyetlerine katılmaktadır. Özetle mahalle ölçeğinde STK‘lara katılımın %2,33 oranıyla sınırlı olduğu tespit edilmiĢtir. Ayrıca, kent ölçeğinde faaliyet yürüten STK‘lara üyelik oranı %2,7‘dir ve üye olanlarında sadece beĢte biri çalıĢmalara aktif katılmaktadır. Siyasi parti üyeliğine bakıldığında, üye olan yurttaĢların oranı %5‘tir ve bu üyeler içinde aktif üye olanların oranı yaklaĢık %15‘tir. Bu da kent genelinde siyasi partilere aktif katılan yurttaĢ oranının %1‘in altında olduğunu göstermektedir. Öte yandan, DYG21‘in kentteki bilinirliğini ve etkinliğini ölçmek için sorulan soruya verilen cevaplara bakıldığında, ankete katılan katılımcıların %87,6‘sı DYG21‘i hiç duymadığını, %9,1‘i ise duyduğunu ama faaliyetleri hakkında bilgisinin olmadığını ifade etmiĢtir. DYG21‘in faaliyetlerini bilen ama faaliyetlerine katılmayan kesim %2,8 iken, DYG21‘in faaliyetlerine katılan kesimin sadece %0,5 oranıyla sınırlı kalmıĢtır. Tüm bu rakamlardan, her ne kadar örgütlü gruplar anketinde, katılımcılar dernek, vakıf, sendika, yurttaĢ giriĢim vb. yapılardan oluĢan STK‘ların kentte aktif oldukları ifade etse de, STK‘ların ve siyasi partilerin, çok sınırlı bir kesimin katıldığı ve kent genelinde temsil düzeyi olmayan dar bir grubun alanı olduğu görülmüĢtür. Dar grup toplantılarında yapılan tartıĢmalarda da bu durum doğrulanmıĢtır. Toplantılarda katılımcılara ilk olarak DYG21‘in bileĢenleri sorulmuĢtur. Her iki toplantıda da katılımcılar, Diyarbakır‘da özel sektörün DYG21 bünyesinde yer almadığını, DYG21‘in kurumsal yapısının kamu-STK ortaklığından oluĢtuğunu ifade etmiĢtir. Ayrıca kamunun da ikili bir yapı arz ettiğini; belediyelerin DYG21‘in çalıĢmalarına katıldığını ancak, valilik ve bağlı kurumların çalıĢmalara katılmadığını ifade etmiĢlerdir. Bununla birlikte, DYG21‘de STK‘ların daha fazla güç sahibi olduğu dile getirilmiĢtir. DYG21‘in bünyesinde kiĢisel olarak katılan üyeler olmakla birlikte genel olarak örgütlü grupların katıldığı bir yapı olduğu tüm katılımcıların ortak görüĢü olarak ifade edilmiĢtir. Nitekim toplam 363 üyesi olan DYG21 Kent Konseyinin büyük bölümü STK temsilcilerinden oluĢmaktadır. Kent merkezinde 376 dernek, 64 vakıf, 57 meslek kuruluĢu ve 41 sendika olduğu dikkate alındığında, cami ve yardımlaĢma derneklerinin dıĢında kalan neredeyse tüm STK‘ların DYG21 bünyesinde yer aldığı görülmektedir. DYG21 ayrıca kentteki tüm STK‘ların katılımına açıktır. Toplantılarda ikinci olarak, DYG21‘in kurumsal yapısının katılıma ne ölçüde olanak tanıdığı sorulmuĢtur. KMKK üyeleri Diyarbakır‘daki STK‘larda bir elitizmin olduğunu ve birçok STK‘nın üyelerini çalıĢmalara katamadığını belirtmiĢlerdir. ‗Elitist‘ STK‘lardan oluĢan DYG21‘in de doğal olarak elitist kaldığını ve üyelerini çalıĢmalara katamadığını, iĢlerin belli sayıda insan üzerinden yürüdüğünü ifade etmiĢlerdir. GMKK üyeleri de benzer tespitlerde bulunmuĢtur. 78 kiĢiden oluĢan Gençlik Meclisinde çalıĢmalara katılan üye sayısı 30-40 kiĢi ile sınırlı kalmaktadır. Yine yapılan tartıĢmalarda STK‘ların iliĢkilerinin güçlü olmadığı, birçok STK‘nın sadece kendi iĢleri ile uğraĢtığı, DYG21 bünyesindeki ana çalıĢma gruplarının da birbirinden kopuk olduğu dile getirilmiĢtir. 150 Cuma Çiçek 3.2. Mahalle ölçeğinde katılım ve muhtarlıklar Saha araĢtırmasında üzerinde durulan ikinci konu mahalle ölçeğinde katılım çalıĢmaları ve muhtarlıkların durumu olmuĢtur. Dünya örneklerinde YG21‘ler kapsamında mahalle ölçeğinde katılıma önem verilmesine, kadın, gençlik ve mahalle evleri gibi yapılanmaların kurulduğu görülmesine rağmen, örgütsüz grupların katılımının sağlanamadığı DYG21‘de, yerel-mahalle ölçeğinde katılım mekanizmalarının olmadığı görülmüĢtür. Bu konuda dikkate alınabilecek tek giriĢim, Gençlik Meclisinin liselerde temsilcilikler oluĢturularak kentteki 32 lisenin 16‘sından ikiĢer temsilcinin meclise katılımını sağlamasıdır. Nitekim GMKK üyeleri ile yapılan toplantıda, altı katılımcının ikisinin lise temsilcisi olduğu görülmüĢtür. Her iki toplantıda da bu yönlü tartıĢmaların olduğu ve mahalle ölçeğinde katılımı artırmaya dönük kararların olduğu ancak somut adımların atılmadığı ifade edilmiĢtir. Diyarbakır‘da, mahalle ölçeğinde faaliyet yürüten kurumsal yapıların olmamasının da, mahalle ölçeğinde katılımı sınırlandıran bir etken olduğu gençlerle yapılan toplantıda dile getirilen ortak bir görüĢ olmuĢtur. Mahalle ölçeğindeki tek yerel yönetim birimi olan muhtarlıkların yapısı, etkinlik düzeyleri, bu konuda neler yapılması gerektiği, toplantılarda konuĢulan bir diğer baĢlık olmuĢtur. KMKK ile yapılan toplantılarda muhtarlık çok fazla dikkat çekmemiĢtir. Mahalle ölçeğinde katılım baĢlığı altında yapılan tartıĢmalarda, birkaç kez konu gündeme getirilmesine rağmen, muhtarlık çok fazla dikkat çekmeyen bir baĢlık olarak kalmıĢtır. DYG21 üyesi olan 40 mahalle muhtarının katılımlarının zayıf olduğu ve DYG21‘i bilmedikleri ifade edilmiĢtir. GMKK ile yapılan tartıĢmalarda da benzer bir tablo ortaya çıkmıĢtır. Gençlerle yapılan toplantıda DYG21 üyesi 40 muhtardan sadece ikisinin katılım sağladığı, diğerlerinin ise çeĢitli gerekçelerle toplantılara katılmadıkları dile getirilmiĢtir. Genel olarak muhtarlıklar nüfus kayıt örneği, ikametgâh belgesi gibi evraklar verme dıĢında fonksiyonu olmayan bir yapı olarak değerlendirilmiĢtir. GMKK üyesi bir katılımcının Ģu ifadesi muhtarlıkların durumunu özetlemektedir: ―Ben belgeyi oğluna, kızına veriyorum, onlar da akĢam babalarına imzalattırıp sabah bana veriyorlar‖. YurttaĢ anketinde yukarıdaki tabloyu destekler nitelikte sonuçlar elde edilmiĢtir. Ankete katılan deneklerin %18,2‘si muhtarlığa hiç gitmediğini, %73,6‘sı ise altı ayda en fazla bir kez gittiğini ifade etmiĢtir. Toplamda yurttaĢların %91,8‘i muhtarlıkla neredeyse hiç temas kurmamaktadır. Muhtarlığa giden yurttaĢların gitme nedenlerine bakıldığında, birinci gitme nedeni olarak %76,51 oranında ikametgâh, nüfus kayıt örneği gibi evraklar almak, %14,46 oranında yardım ve yeĢil kart baĢvurusu yapmak ve %9,03 oranında da mahalle sorunları olarak ifade edilmiĢtir. Muhtarlığın mahalle ölçeğindeki rolü ve etkinliği ile ilgili sorulara verilen cevaplar değerlendirildiğinde, muhtarlığın mahalle ölçeğinde bir rolü ve etkinliğinin olmadığı, mahalle sakinleri ile çok zayıf bir iliĢkisinin olduğu, genellikle sadece evraklar için ya da yoksul ailelerin dönem dönem yardım paketleri, yeĢil kart gibi nedenlerle baĢvurduğu bir yerel yönetim birimi olduğu görülmüĢtür. 3.3. YurttaĢların kent yönetimine katılımı YurttaĢların kent yönetimine katılım düzeyini tespit etmek, yurttaĢların bu konudaki algılamalarını ölçmek için, mahalle, ilçe ya da kentte yaĢayan sakinlerin, yoksul ailelerin, kadınların, gençlerin ve yaĢlılar/çocuklar/engelliler grubunun kendileri ile ilgili yapılan çalıĢmalarda yerel yönetim birimlerinin onlarla kurduğu iliĢki biçimi analiz edilmiĢtir. Bu analizde, Gülgün Erdoğan Tosun‘un (2000) STK‘lar için yapmıĢ olduğu katılım düzeyleri sınıflandırmasından faydalanılarak hazırlanan Tablo 1‘deki ölçek kullanılmıĢtır: YurttaĢların kent yönetimine katılım düzeyine iliĢkin algılamaları analiz edildiğinde, mahalle, ilçe ve kent ayrımının olmadığı görülmektedir. Her üç ölçekte de birbirine çok yakın değerler hesaplanmıĢtır. Ayrıca, yoksul aileler, kadın, genç ve yaĢlı/çocuk/engelli ayrımının da olmadığı görülmüĢtür. Yerel yönetimler bu grupların tamamıyla benzer iliĢki kurmaktadır. YurttaĢların kent yönetimine katılımı değerlendirildiğinde, yurttaĢ anketi sonuçlarından yurttaĢların genel olarak yeterince etkin olmayan enformasyon düzeyinde bir katılım algılamasına sahip olduğu 151 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu görülmüĢtür. Kent yönetiminin, yurttaĢlara etkin olmasa da genel olarak çalıĢmalar hakkında tek yönlü bilgi verdiği, ancak ihtiyaç ve talepleri dikkate alma, düĢüncelere baĢvurma, müzakere etme, birlikte karar alma gibi gerçek anlamda katılım mekanizmalarını ve süreçlerini geliĢtirmediği görülmüĢtür. Tablo 1. Katılım ölçeği Değer İlişki biçimi Katılım düzeyi 0 Bilgilendirmez Katılım yok 1 Bilgilendirir Enformasyon düzeyi 2 Ġhtiyaç ve talepleri dikkate alır Duyarlılık düzeyi 3 DüĢüncelerine baĢvurur DanıĢma düzeyi 4 Diyalog kurar / Müzakere eder Diyalog düzeyi 5 Birlikte karar alır Ortak yönetim düzeyi Katılıma dair politika önerilerine bakıldığında, örgütlü grupların konuyu ekonomik, sosyal, siyasal, idari ve kültürel boyutları ile birlikte ele aldığı görülmüĢtür. Bununla birlikte, kentsel yönetime halkın doğrudan katılımı yönünde çok zayıf bir eğilim gösteren örgütlü grupların, kendi katılımlarına dayalı bir politika önerisi sundukları tespit edilmiĢtir. Örgütlü gruplar bir yandan idari ve mali yerelleĢmeyi, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, siyasi ve ekonomik istikrarı, öte yandan yerelde siyasal ve kültürel çoğulculuğu, kurumlar arası iĢbirliğini ve koordinasyonu, STK‘ları geliĢtirmeyi ve sorumlu ve bilinçli yurttaĢ tipini geliĢtirecek etkinlikler yapmayı önermektedir. Dar grup toplantılarında katılımcılar, mahalle ölçeğinde katılımların artırılmasını, bu amaçla mahalle evleri, kadın evleri, gençlik evleri, mahalle dernekleri gibi mahalle ölçeğinde katılım mekanizmalarının kurulmasını, DYG21‘e bireysel katılımların arttırılmasını, STK‘lara katılımın teĢvik edilmesini ve bu kurumların güçlendirilmesini, DYG21‘in tanıtım faaliyetlerini arttırmasını ve insanların sorunlarına çözüm üreten projeler geliĢtirmesini ve bilinçli ve sorumlu yurttaĢ tipinin geliĢmesi için eğitimler yapılmasını önermiĢtir. YurttaĢların katılıma dair politika önerilerine bakıldığında, mahalle, ilçe ve kent ölçeğinde ihtiyaç ve talepleri dikkate alan duyarlılık düzeyinde katılım talebinin olduğu görülmüĢtür. Katılım alanları açısından bu talep daha detaylı irdelendiğinde, yurttaĢların, yerel yönetimlerden mahalle ölçeğindeki ve yurttaĢları doğrudan etkileyen çalıĢmalarda diyalog düzeyinde bir katılımı, kent genelindeki çalıĢmalarda ise enformasyon ile duyarlılık düzeyleri arasında bir katılımı talep ettiği tespit edilmiĢtir. 3.4. FarklılaĢan algılar ve politika önerileri YurttaĢların katılıma dair politika önerileri daha detaylı incelendiğinde, katılıma dair politika önerilerinin sosyoekonomik durum, konut-çevre durumu ve örgütlülük durumuna göre farklılık arz ettiği görülmüĢtür. AraĢtırma sonucunda elde edilen değiĢkenler arasındaki iliĢkiler Tablo 2‘de özetlenmiĢtir. Tabloda pozitif iliĢkiler (+) ile, negatif iliĢkiler (-) ile, kategorik değiĢkenler ise (x) ile gösterilmiĢtir. ĠliĢkilerin olmadığı durumlar (0) ile ifade edilmiĢtir. Katılım algılaması sosyoekonomik değiĢkenler açısından analiz edildiğinde, erkeklerin kadınlara göre yerel yönetimlere yurttaĢların katılımını daha pozitif gördüğü görülmektedir. Bu sonuçtan, erkeklerin kadınlara oranla kamu yönetimi ile daha fazla temas kurduğu söylenebilir. Hane halkı sayısı ve aile tipi ile katılım algılaması arasında iliĢkinin olmaması, geleneksel, kalabalık ve geniĢ aile tipinin kent genelinde hâkim aile tipi olduğu yönünde okunabilir. Sağlık ve eğitim hizmetlerine eriĢim ile katılım algılaması arasında bir iliĢkinin olmaması, bu değiĢken açısından kentin homojenliğine, bu konuda genel olarak bir memnuniyetin olmasına bağlanabilir. Konut ve çevre durumu değiĢkenleri açısından durum analiz edildiğinde, kiĢi baĢına düĢen alan açısından Diyarbakır‘da çok büyük farklılıkların olmadığı görülmektedir. Kentte genel olarak büyük tip, geniĢ evlerin olması bunun nedeni olarak ifade edilebilir. Mutfak durumu değiĢkeni genellemenin dıĢında kalsa da katılım algılamasında konut değiĢkenlerinin önemli olduğu, 152 Cuma Çiçek bununla birlikte konutun içinde bulunduğu çevre değiĢkenlerinin önemli olmadığı görülmektedir. Sosyoekonomik ve konut-çevre durumu değiĢkenleri ile katılım algılaması arasında anlamlı iliĢkiler olduğu görülürken, örgütlülük durumu ile katılım algılaması arasında anlamlı iliĢkilerin olmadığı görülmüĢtür. Örgütlülük durumu değiĢkenlerinde homojenliğin fazla olması bunun bir nedeni olarak algılanabilir. Deneklerin %54‘ü sürekli Diyarbakır‘da yaĢamaktadır. Yine deneklerin yarısından fazlası komĢularıyla sık sık bir araya gelmektedir. Muhtarlığın etkinliği konusunda da, yurttaĢların büyük çoğunluğunun kararsız olduğu, fikrinin olmadığını, muhtarlığın yaĢamlarında fazla bir yeri olmadığını ifade ettiği görülmektedir. Katılıma dair politika önerisi sosyoekonomik değiĢkenler açısından okunduğunda, genel olarak eğitim hizmetlerine ve kentteki konser, tiyatro, sinema vb. kültür sanat hizmetlerine ulaĢan kesimin daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. Tablo 2. DeğiĢkenler arası iliĢki analizleri tablosu Sosyoekonomik değişkenler Cinsiyet Hane halkı sayısı Aile tipi YetiĢkinlerin okuduğu yıl sayısı ortalaması KiĢi baĢına düĢen yıllık gelir Sosyal güvence Sağlık hizmetlerine eriĢim Eğitim hizmetlerine eriĢim Kültür sanat hizmetlerine eriĢim Konut ve çevre durumu değişkenleri Ev tipi (konut kalitesi) Ev içinde kiĢi baĢına düĢen alan Mutfak durumu Isınma yöntemi Sıcak su temin yöntemi YaĢanılan çevrenin altyapı donatıları YaĢanılan çevrenin üstyapı donatıları YaĢanılan çevrenin sosyal donatıları Örgütlülük durumu değişkenleri Diyarbakır'da bulunma süresi Mahallede bulunma süresi KomĢuluk iliĢkileri Muhtarlığın etkinliğini algılama Algılanan yerel yönetim birimi ka kdpo ydekk ykgakk x 0 0 + + 0 0 0 + x 0 0 0 0 0 0 + + 0 0 0 0 0 0 0 0 0 x 0 0 0 0 0 0 + + + 0 0 + + 0 0 0 x 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 x 0 0 0 0 0 0 - 0 0 0 0 0 + + 0 0 x 0 0 0 0 0 + 0 0 0 x ka: katılım algılaması kdpo: katılıma dair politika önerisi ydekk: yurttaĢların doğrudan etkilendikleri kararlara katılım ykgakk: yurttaĢların kent genelinde alınan kararlara katılımı Yine, erkeklerin kadınlardan daha fazla katılım talebinde bulunması, kadınlara oranla kamu kurumlarıyla daha fazla temas halinde oldukları tespitini güçlendirmektedir. Katılıma dair politika önerisi konut ve çevre durumu değiĢkenleri açısından değerlendirildiğinde, müstakil evlerde yaĢayan grubun daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. YaĢadığı çevrenin altyapı donatıları kötü olan kesimin de benzer Ģekilde daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. Bu iki veriden genel olarak müstakil evlerde yaĢayan insanların altyapı sorunları 153 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu olduğu ve bunun çözümü için, kent yönetimine daha fazla katılım sağlamaları gerektiği yönünde bir görüĢe sahip oldukları Ģeklinde yorumlanabilir. Gecekondu bölgelerinde yaĢayan grubun benzer bir talepte bulunmaması, bu yorumu yanlıĢlayabilse de, bu durum, gecekondu sakinlerinin kamu hizmetinden ve kamu kuruluĢlarından uzak kalmasına bağlanabilir. Örgütlülük durumu değiĢkenleri açısından, katılıma dair politika önerileri incelendiğinde, genel olarak kentte ve mahallede uzun süre kalma ile katılım talebi arasında pozitif bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Bu durum, belli bir yerleĢim alanda uzun süre kalmakla sahiplenme bilincinin geliĢtiği ve sahiplenme bilincinin katılım talebini doğurduğu Ģeklinde yorumlanabilir. Algılanan yerel yönetim birimi açısından durum değerlendirildiğinde yerel yönetim birimi olarak muhtarlığı ve BüyükĢehir Belediyesini algılayan grupların daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. Bu durum, yurttaĢların muhtarlık ve BüyükĢehir Belediyesini, ilkinin mahalle ölçeğinde olması ve ikincisinin yönetiminin %60‘a yakın bir oy desteğiyle baĢa gelmesi gerekçeleriyle daha eriĢilebilir bir konumda gördüğü Ģeklinde yorumlanabilir. YurttaĢların doğrudan etkilendikleri kararlara katılımı açısından sonuçlar okunduğunda, konut değiĢkenlerinden olan ısınma yöntemi ve sıcak suyu temin yöntemi değiĢkenleri ile bu değiĢken arasında negatif bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Bu durum mahalle ölçeğinde daha fazla yoksulluk çeken, sıkıntı yaĢayan insanların, doğrudan etkilendikleri çalıĢmalarda daha fazla etkin olmak istedikleri Ģeklinde yorumlanabilir. YurttaĢların kent genelinde alınan kararlara katılımı irdelendiğinde, eğitim hizmetlerine ve kentteki konser, tiyatro, sinema vb. kültür sanat hizmetlerine ulaĢan kesimin daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. Öte yandan, erkeklerin kadınlara oranla kentsel yönetime daha fazla katıldıkları bu değiĢkende de görülmektedir. Mahalle ölçeğinde kalma süresi bu değiĢkeni etkilemez iken, Diyarbakır‘da bulunma süresi artıkça, kent genelinde alınan kararlara katılım talebinin arttığı görülmektedir. Algılanan yerel yönetim organı değiĢkeninde de, katılıma dair politika önerisi ile paralel bir durumun olduğu görülmektedir. Özetle, yapılan analizlerde, kamu hizmetlerine daha fazla ulaĢan, kamu hizmetlerinden daha fazla Ģikâyeti olan ve yerel yönetim birimlerini eriĢilebilir bulan kesimlerin daha fazla katılım talebinde bulunduğu söylenebilir. Yoksul kesim mahalle ölçeğinde doğrudan etkilendikleri kararlara daha fazla katılmak istediklerini belirtirken, eğitim hizmetlerine ve kentteki konser, tiyatro, sinema vb. kültür sanat hizmetlerine ulaĢan ve kentte uzun süre kalan kesimler, kent ölçeğinde alınan kararlara katılımın artması gerektiğini önermektedir. 4. Sonuç ve Değerlendirme: Katılımı yeniden düĢünmek, olanaklar ve dinamikler Kentsel yönetiĢimin sınırlarının irdelendiği bu araĢtırmada üç temel sonuca ulaĢılmıĢtır. Birincisi, Diyarbakır‘da geliĢen kentsel yönetiĢim modeli örgütsüz grupları dıĢlamakta ve özel sektör kuruluĢlarının yer almadığı Belediyeler-STK iĢbirliğine dayanmaktadır. Örgütlü grupların katılımına dayalı yönetiĢim süreci, marjinal bir grup dıĢında tüm yurttaĢları dıĢarıda bırakarak bir yandan politik katılım konusunda yeni eĢitsizlikler yaratmakta, öte yandan yurttaĢların gerçek anlamda katılımına olanak tanıyacak ve kentsel politikalara müdahalesini mümkün kılacak süreçlerin-mekanizmalarının inĢasını engellemektedir. Ayrıca, Kürt meselesinden kaynaklı siyasi atmosfer, Valilik ve Belediye-STK‘lar iliĢkilerini doğrudan etkilemekte, Valilik ve bağlı kurumların DYG21‘e katılımını engellemektedir. Ġkinci olarak, yurttaĢların sosyoekonomik durumu, çevre ve konut durumu iyileĢtikçe katılım algıları olumlu yönde geliĢmekte ve katılım talepleri artmaktadır. Bu anlamda, sosyoekonomik ve politik bağlamları dikkate almaksızın, katılım konusunda yapılacak tartıĢmaların eksik ve yanıltıcı olabileceği söylenebilir. Son olarak, yerelleĢme söyleminin tek baĢına demokrasiyi garantilemeyeceğini vurgulamak gerekir. Örgütsüz grupların katılımına olanak tanımayan bir yerelleĢme, politik katılım konusunda yarattığı yeni eĢitsizliklerle, yerelde var olan eĢitsizlikleri daha da derinleĢtirebilir. 154 Cuma Çiçek Diyarbakır‘daki kentsel yönetiĢim sürecinin sınırlarına rağmen, yurttaĢları karar süreçlerine ortak edecek bir katılım sürecinin inĢası için kentin dikkate değer dinamikleri ve olanakları bulunmaktadır. Bu dinamiklerden en önemlisi kuĢkusuz halkın Kürt meselesi bağlamında geliĢen yüksek politik bilinci ile sosyo-politik ve sosyokültürel mobilizasyon kapasitesidir. Nitekim örgütlü gruplarla yapılan anket çalıĢmasında, katılım konusunda kentin sahip olduğu güçlü yanlar sorulduğunda, 44 katılımcının tamamı, halkın politik bilincine ve hak arama bilincinin ve siyasete ilginin yüksek olmasına iĢaret etmiĢtir. Siyasetin çocuk genç, kadın erkek herkesin gündelik hayatının bir parçası olduğu kentte, bu politik bilincin ve mobilizasyon kapasitesinin kentsel sorun alanlarına yöneltilmesi, kent yönetiminde katılımcı mekanizmaların inĢası konusunda büyük bir dinamizm yaratabilir. Dikkati çeken ikinci önemli dinamik, belediyenin sahip olduğu geniĢ halk desteğidir. BarıĢ ve Demokrasi Partisi (BDP) ve temsil ettiği siyaset, 1999 yılından bu yana yapılan belediye seçimlerinde halkın büyük desteğini alarak yönetime gelmektedir. BDP‘nin temsil ettiği siyasi gelenek, 1999, 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde büyükĢehir belediyesi seçimlerinde sırasıyla %62,48; %58,30 ve %64,95 oy almıĢtır. Nitekim hane halkı anketinde valilik, il özel idaresi, ilçe belediyesi ve muhtarlık arasında BüyükĢehir Belediyesinin %39,4 oranla algılanan ilk yerel yönetim birimi olduğu görülmüĢtür. On iki yıldır devam eden geniĢ halk desteği, yurttaĢların sahip olduğu politik bilinç ve mobilizasyon kapasitesi ile birlikte düĢünüldüğünde, Porto Alegra gibi, Belediye öncülüğünde kurulacak ve geniĢ halk kitlelerinin katılımına olanak tanıyacak mekanizmaların baĢarı Ģansını artırmaktadır. Güçlü gayriresmi iliĢki ağları, katılım konusunda dikkate alınabilecek üçüncü dinamik olarak değerlendirilebilir. Örgütsüz grupların resmi iliĢki ağlarına dahil olamadığı dikkate alındığında, gerçek anlamda katılım mekanizmalarının gayriresmi iliĢki ağlarına dayanması gerektiği söylenebilir. Kente bulunan STK‘lara ve siyasi partilere üyelikler %1‘lerin altındayken, Kürt meselesi ekseninde geliĢen politik gösterilerde kimi zaman yüzbinlerin sokağa çıkması, kente var olan gayriresmi iliĢki ağının gücünü göstermektedir. Nitekim hane halkı anketinde gayriresmi iliĢki ağlarına dair önemli bulgular elde edilmiĢtir. Katılımcıların %48,6‘sı sık sık, %29,4‘ü ara sıra komĢularıyla bir araya gelmektedir. Örgütlü gruplarla yapılan ankette de benzer bir veriye ulaĢılmıĢ ve toplumda dayanıĢma, iletiĢim ve komĢuluk ağları kentin sahip olduğu güçlü yanlardan biri olarak dile getirilmiĢtir. Kentte ve mahallede bulunma süresi verileri de gayriresmi iliĢki ağlarının güçlü olduğunu göstermektedir. Ailelerin %54‘ü kentin yerleĢik aileleri iken, %28,3‘ü de kente entegre olmaya yetecek kadar uzun bir süredir (10-60 yıl arası) Diyarbakır‘da yaĢamaktadır. Ayrıca, bulunduğu mahallede on yıldan fazla bir süredir yaĢayan ailelerin oranı %53,8‘dir. Bu verilerden, sokak-mahalle bazlı, var olan gayriresmi iliĢkilere dayanan, esnek yapıda mahalle meclisi türü mekanizmaların katılımı artıracağı söylenebilir. Son olarak, katılım talebi ile kentsel yaĢama entegre olma arasındaki pozitif iliĢki dikkate alınabilir. Ġnsanlar ekonomik, sosyal, kültüre, idari vb. yaĢama katıldıkça daha fazla katılım talebinde bulunmaktadır. ĠĢsiz, yoksul, yoksun, köy ve kent kültürü arasında sıkıĢmıĢ insanların kent yönetimine katılımı da sınırlı olmaktadır. Bu bağlamda, katılımı artırmaya dönük çalıĢmaların sosyal politikalar ile birlikte ele alınması gerektiği belirtilebilir. AraĢtırmada, ayrıca yurttaĢların yerel yönetimlere eriĢmek istediği ve kentsel yaĢama entegre olmak ile yerel yönetimlerin eriĢilebilirliği arasında pozitif bir iliĢkinin olduğu görülmüĢtür. Hane halkı anketinde katılımcılara yerel yönetimlerin halkı hangi araçlarla bilgilendirmesi gerektiği sorulmuĢtur. En fazla önerilen araç %42,35 oranla yerel TV programları olmuĢtur. Bunu, %28,45 ile bilgilendirme toplantıları, %13,15 ile bülten, %8,34 ile telefon hattı izlemektedir. Bilgilendirme toplantıları ve yerel TV programlarının toplamda %70,8 olduğu ve mevcut katılım algısının etkin olmayan bilgi düzeyinde olduğu dikkate alındığında, yurttaĢların yerel yönetimlere doğrudan eriĢebilecekleri bir bilgilendirme sisteminin kurulması, diyalog ve müzakere olanakları yaratacak bir katılım mekanizması için iyi bir baĢlangıç noktası olabilir. 155 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Notlar: Bu çalıĢmaya yorumları ile büyük katkısı olan Prof. Dr. Gülden Erkut‘a, saha araĢtırmasının finansmanına sunduğu katkıdan dolayı Ġstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne, saha araĢtırması katılımcılarına ve anketörlere teĢekkürlerimi borç bilirim. Kaynaklar Astleithner, F.; Hamedinger, A. (2003) ―Urban Sustainability as a New Form of Governance: Obstacles and Potentials in the Case of Vienna‖, Innovation, 16:1, 51–75. Bafoil, F. (2009) ―Regionalization and Decentralization in Poland: A Europeanization Process in a Comparative Perspective‖, In, Bafoil, F.; Kaya, K. (eds.), Regional Development and the European Union. A Coperative Analysis of Karabuk, Valenciennes and Katowice, (Der. F. Bafoil; A. Kaya), Istanbul Bilgi University Press, Istanbul, 61-84 Barrett, B.; Usui, M. (2002) ―Local Agenda 21 in Japan: Transforming Local Environmental Governance‖, Local Environment, 7/1, 49-67. BaĢkaya, F. (2004) Paradigmanın İflası-Resmi İdeolojinin Eleştirisine Giriş, Özgür Üniversite Kitaplığı, Ankara. Bookchin, M. (1992) Kentsiz Kentleşme & Yurttaşlığın Yükselişi ve Çöküşü, Ayrıntı Yay., Ġstanbul. Brecher, J.; Costello, T.; Smith, B. (2002) Aşağıdan Küreselleşme, Aram Yay., Ġstanbul. Carley, M. (2000) ―Urban Partnerships, Governance and the Regeneration of Britain‘s Cities‖, International Planning Studies, 5:3, 273-297. Çaha, Ö. (1997) ―1980 Sonrası Türkiye‘sinde Sivil Toplum ArayıĢları‖, Yeni Türkiye, 18, 28-64. Diyarbakır Yerel Gündem 21 Gençlik Meclisi Koordinasyon Kurulu Üyeleri, Kişisel Görüşme, 21.09.2007. Diyarbakır Yerel Gündem 21 Kadın Meclisi Koordinasyon Kurulu Üyeleri, Kişisel Görüşme, 25.12.2006. Doğan, Ġ. (2002) Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum, Alfa Yay., Ġstanbul. Emrealp, S. (2004) ―Türkiye‘de Yerel Gündem 21 Programı, Yerel Gündem 21 Uygulamalarına Yönelik KolaylaĢtırıcı Bilgiler El Kitabı‖, Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği – IULA EMME Yayını, Ġstanbul. Genro, T.; Souza D. U. (1999) Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yay., Ġstanbul. Güler, B. A. (2003) ―Ġkinci Dalga: Siyasal ve Yönetsel Liberalizasyon / Kamu Yönetimi Temel Kanunu‖, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi TARTIŞMA METİNLERİ, 59, 1-34. Harvey, D. (2003) Megacities Lecture 4: Possible Urban Worlds, Twynstra Gudde Management Consultants, Amersfoort, The Netherlands, (http://www.megacities.nl/possible.pdf, 11.06.2007). Hjorth, P. (2003) ―Knowledge Development and Management for Urban Poverty Alleviation‖, Habitat International, 27, 381-392. Holland, L. (2004) ―Diversity and Connections in Community Gardens: A Contribution to Local Sustainability‖, Local Environment, 9:3, 285-305. Hooghe, L.; Marks, G. (2003) ―Unraveling the Central State, But How? Types of the Multi Level Governance‖, Institute for Advanced Studies, Vienna, Political Science Series, 87, 1-27 Jessop, B. (1997) ―Capitalism and Its Future: Remarks on Regulation, Government and Governance‖, Review of International Political Economy, 413, 561-581. Jessop, B. (2003) ―The Future of the State in an Era of Globalization‖, International Politics and Society, 3, 30-46. Jimenez, M. (2000) ―Global Change, Economic Restructiring and Labour Market Issues in Mexico City‖, International Journal of Manpower, 21:6, 464-480. Karakoç, Ġ.; Ulu, A. (2004) ―Ketsel DeğiĢimin Kent Kimliğine Etkisi‖, Planlama Dergisi, 29, 59-66. 156 Cuma Çiçek Keane, J. (1994) Demokrasi ve Sivil Toplum, Ayrıntı Yay., Ġstanbul. Kepenek, Y.; Yentürk, N. (1996) Türkiye Ekonomisi, 8. Baskı, Remzi Kitapevi, Ġstanbul. Kiper, P. (2004) ―KüreselleĢme Sürecinde Kentlerimize Giren Yeni Tüketim Mekânları ve Yitirilen Kent Kimlikleri‖, Planlama Dergisi, 30, 14-18. Portelli, H. (1982) Gramsci ve Tarihsel Blok, SavaĢ Yay., Ankara. Sancar, M. (2000) ―Global Sivil Toplum mu?‖, Birikim, 130, 19-32. Stahre, U. (2004) ―City in Change: Globalization, Local Politics and Urban Movements in Contemprory Stockholm‖, International Journal of Local and Regional Research, 28, 168-185. ġengül, T. (2003) ―Yerel Devlet Sorunu ve Yerel Devletin DönüĢümünde Yeni Eğilimler‖, Praksis, 9, 183-220 Tosun, G. E. (2000) ―DemokratikleĢme-Sivil Toplum TartıĢmasının Görünmeyen Boyutu: Sivil Toplum Örgütleri Ġçinde Katılım ve Örgüt Ġçi Demokrasi‖, Birikim, 130, 52-60. Tosun, G. E. (2001) Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum İlişkisi (Türkiye Örneği), Alfa Yay., Ġstanbul-Bursa. Turner, J.; Holmes, L.; Hodgson, F. C. (2000) ―Intelligent Urban Development: An Introduction to a Participatory Approach‖, Urban Studies, 37:10, 1723-1734. UNEP, (2002) Global Environment Outlook 3, UNEP Press, Nairobi. Uyar, N., (2002) ―KüreselleĢme ve Kent", Evrensel Kültür, 128, (http://www.evrenselbasim.com, 18.06.2007). 157 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 158 Planlamaya Katılım: Araç mı, Amaç mı? Neslihan Kulözü1 Öz: 1960‘ların ikinci yarısından sonra dünya literatüründe hızla tartışılmaya başlanan katılım kavramı diğer pek çok siyasal ve yönetsel alanda olduğu gibi planlama alanında da temel değerlerden biri olmuştur. Dünyada ve ülkemizde katılımın olumlu bir değer olarak yüceltilmesi dünyanın içinde bulunduğu çok yönlü dönüşüm ve yeniden yapılanma süreci ile açıklanabilir. Bu dönüşüm süreci içerisinde planlama alanında paradigma değişikliğinin araçsal akla dayalı akılcı kapsamlı planlamadan, iletişimsel rasyonalite temelli katılımcı planlama yaklaşımına geçiş yönünde olması öngörülmüştür. Ancak akılcı kapsamlı planlama yaklaşımının hakim paradigma olarak varlığını sürdürmeye devam etmesiyle, planlamaya katılım, yer yer planın ve planlama sürecinin meşruiyetini arttıran bir araç olarak görülmeye başlanmıştır. Katılımcı planlama yaklaşımının iletişimsel rasyoneliteyi gerçekleştirme yolu olarak kabul edilldiği bu çalışmada, planlamaya katılım araç ve amaç olarak iki farklı yaklaşım çerçevesinde tartışılacaktır. Bununla beraber, günümüz dünyasında planlamanın üretilen karar ve eylemlerden etkilenen bireylerin katılımıyla gerçekleşen bir süreç, ve bu sürece katılımın amaç ve bu sürecin vazgeçilmezi olmasının gerekliliği vurgulanacaktır. Anahtar Kelimeler: katılım, katılımcı planlama, araçsal rasyonalite, iletişimsel rasyonalite. Abstract: The concept of participation that has begun to discuss after the second half of the 1960s, became one of the basic values in the planning area as in many other managerial and political areas. The increasing tendency toward the concept of participation in Turkey and in the World can be explained with the transformation and restructuration process of the World. In this transformation process, the transformation of the planning paradigm from rational comprehensive planning to participatory planning is commonly explained with the shift from instrumental rationality to communicative rationality. However since rational comprehensive planning has continued its‘ existence as dominant planning paradigm in our country, participation to planning has begun to be seen as a means to end to increasing the legitimacy of plan and planning process in some planning practices under the name of participatory practices. In the present study in which participatory planning practices are accepted as a way to realized communicative rationality, the concept of participation to planning will be discussed in two distinct ways; as a means to and as an end itself. Besides, in our contemporary World, the importance of the fact that planning should be a process in which all individuals who will be affected from the decisions and practices that are produced in the planning process, participate and participation to this process should be an aim and an indispensable element of this process will be emphasized. Keywords: participation, participatory planning, instrumental rationality, communicative rationality. 1 ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara: [email protected] 159 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Katılım kavramı 1960‘ların ikinci yarısından sonra dünyada yaĢanan dönüĢümlere parallel olarak planlama ve diğer pek çok siyasal ve yönetsel alanda yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Katılımlı pratiklerin hızla yaygınlık kazanması ile planlama literatüründe süreç odaklı planlama yaklaĢımları hakim hale gelmiĢtir. Innes‘inde (2004) ifade ettiği gibi literatürdeki süreç odaklı planlama yaklaĢımları arasından Habermas‘ın iletiĢimsel rasyonalitesi temelinde geliĢen süreç odaklı planlama yaklaĢımı, yaygın olarak kabul edilen, hakim yaklaĢım olmuĢtur. Bununla beraber Habermas‘ın teorisi temelinde geniĢ bir yelpazede farklı Ģekillerde isimlendirilen süreç odaklı planlama yaklaĢımları geliĢmiĢtir. Bunlardan bazıları; katılımcı planlama (Healey,1997), iletiĢimsel planlama (Sager,2001), müzakereci planlama (Forester,1999) ve uzlaĢma oluĢturmadır (Innes and Booher, 1999; Innes, 2004). Healey‘nin (1997) de belirttiği gibi farklı Ģekillerde isimlendirilmesine karĢın bu planlama yaklaĢımları iletiĢimsel rasyonalite temelinde planlamanın iletiĢimsel, interaktif bir pratik olduğu düĢüncesi üzerine kurulmuĢtur. Bu çalıĢmada Habermas‘ın iletiĢimsel rasyonalitesi temelinde geliĢen süreç odaklı planlama yaklaĢımını ifade etmek amacıyla katılımcı planlama kavramı kullanılacaktır. Süreç odaklı katılımcı planlama yaklaĢımı katılımcıların etkinleĢtirdiği interaktif bir pratik olarak tanımlanabilir. Böyle bir planlama yaklaĢımıyla, planlamanın odağı, plan ve planın uygulamadaki sonuçlarından, her biri özgün olan bağlamlarda yer alan toplumsal aktörlerin biraraya geldiği, öznellerarası uzlaĢma sağlamayı hedefleyen interaktif bir sürece kaymaktadır. Planlama yaklaĢımındaki bu dönüĢüm temel olarak araçsal rasyonalite temelli akılcı kapsamlı planlamadan, iletiĢimsel rasyonalite temelinde geliĢen katılımcı planlamaya geçiĢ olarak açıklanabilir. Akılcı kapsamlı planlama yaklaĢımı modernitenin bilimsel bilgiye yaklaĢımı olan araçsal rasyonalite temelinde geliĢmiĢtir. Ancak dünyada yaĢanan dönüĢümler ve yeniden yapılanma süreci ile beraber modernizmden postmodernizme geçiĢ ile modernizmin bilimsel bilgiye yaklaĢımından iletiĢimsel rasyonalite yönünde bir kayıĢ gerçekleĢmiĢtir. ĠletiĢimsel rasyonalite temelli katılımcı planlama, araçsal rasyonalite temellinde geliĢen akılcı kapsamlı planlamadan farklı olarak, süreç odaklıdır. Böyelikle iletiĢimsel rasyonalite temelli katılımcı planlama yaklaĢımının amacı, sadece plan üretmek ve bu planın yerin değiĢen koĢullarına rağmen uygulanmasını sağlamaktan farklı olarak, plan karar ve eylemlerinden etkilenecek aktörlerin bu üretim sürecine katılımını sağlamaktır. Ülkemiz örneğinde katılım kavramı ile katılımcı planlama yaklaĢımı dünyaya paralel olarak 1960‘ların sonunda tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. Ancak 1970‘ler boyunca katılımın önemi ve katılımcı planlamanın gerekliliğinin altı çizilmiĢ olsa da, katılımcı planlama yaklaĢımının geliĢim sürecini tamamlamıĢ olduğu söylenemez. Bugün ülkemizde katılımcı planlama yaklaĢımı ve yöntemleri yaygın olarak sivil toplum kuruluĢları tarafından uygulanmakta ve hakim planlama paradigması olan akılcı kapsamlı planlamaya ek bir mekanizma olarak varlığını sürdürmektedir. BaĢka bir deyiĢle teorik olarak üzerine olumlu anlamlar yüklenen katılım kavramı ile katılımcı planlama uygulamaları, ülkemiz planlama pratiğinde sınırlı kalmıĢtır. Bu nedenle katılımcılığın üzerine yüklenen olumlu anlamlar ve gerçekleĢtirilmesinin gerekliliği yönündeki eğilime karĢın araçsal akılla gerçekleĢtirilen akılcı kapsamlı planlama pratiklerinin hakimiyetini sürdürmesi ile beraber, iletiĢimsel rasyonalite temelinde planlama sürecinin amacı olarak kavramsallaĢtırılan katılım, araçsal akılla gerçekleĢtirilen akılcı kapsamlı planlama pratikleri içerisinde araçsallaĢmaya baĢlamıĢtır. Bu durum karĢımıza katılımın farklı düzeylerini çıkarmaktadır. Bu çalıĢmada katılım ve planlamaya katılımın farklı düzeyleri tartıĢılacak ve planlama pratikleri içinde katılımın gerçekleĢtiği farklı düzeyler üzerinden planlamaya katılım araç ve amaç olarak iki farklı biçimde kavramsallaĢtırılacaktır. Günümüz dünyasında aktörlerin kendileri ve yaĢam çevrelerine iliĢkin karar ve eylemlere katılmasının gerekliliğine inanılan bu çalıĢmada, katılımcı planlama iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirmenin yolu olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle bu çalıĢmada planlamayı süreç ve tüm aktörlerin bu sürece katılımını sürecin amacı olarak kavramsallaĢtırıldığı iletiĢimsel rasyonalite temelli katılım kavramı ile, 160 Neslihan Kulözü araçsal akılla gerçekleĢen akılcı kapsamlı planlama pratikleri içerisinde araçsallaĢan katılım kavramı arasındaki farklılıklar ortaya koyulacaktır. Bu doğrultuda çalıĢmanın ikinci bölümünde günümüzde planlama alanında katılımı gereklilik haline getiren, hatta zorunlu kılan geliĢmelerden, bilimsel bilgiye yaklaĢımda yaĢanan dönüĢüme açıklık getirilecektir. Bilimsel bilgiye yaklaĢımda araçsal rasyonaliteden iletiĢimsel rasyonaliteye geçiĢ, dünyanın yaĢadığı hızlı dönüĢümü, dönüĢümün farklı yönlerine ağırlık vererek açıklayan senaryolardan modernizmden postmodernizme geçiĢ senaryosu üzerinden tartıĢılacaktır. Bu yolla dünyada katılım ve katılımcı planlamaya yönelen eğilimin bilimsel bilgiye yaklaĢımda yaĢanan değiĢimler açısından açıklanması amaçlanmaktadır. ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde ise planlamaya katılım ve katılımcı planlama kavramlarına açıklık getirilmesiyle beraber, katılımın ve planlamaya katılımın farklı düzeyleri üzerinde tartıĢılacaktır. Planlama pratikleri içinde katılımın gerçekleĢtiği farklı düzeyler üzerinden planlamaya katılımın araç ve amaç olarak iki farklı biçimde kavramsallaĢtırılacaktır. Böylelikle iletiĢimsel rasyonalite ve araçsal rasyonalite temelli gerçekleĢen katılımcı planlama yaklaĢımlarının ve uygulamalarının birbirinden ayrılmasının gerekliliğine vurgu yapılacaktır. 2. Dünyanın YaĢadığı Rasyonaliteye GeçiĢ DönüĢüm Sürecinde Araçsal Rasyonaliteden ĠletiĢimsel Günümüz dünyası çok yönlü bir dönüĢüm ve yapılanma süreci içerisindedir. Bu süreç sanayi toplumundan bilgi toplumuna, fordist birikim biçiminden esnek birikim biçimine, ulus devletler dünyasından küresel dünyaya ve modernizmden postmodernizme geçiĢ Ģeklinde birbirine paralel geliĢen fakat değiĢimi farklı yönlerine ağırlık vererek açıklayan senaryolarla anlatılmaktadır (Tekeli, 2009). Bu dönüĢümlerden planlama anlayıĢlarına da değiĢiklikler getirmektedir. Çünkü bunlar planlamanın dayandığı temel kabullerde değiĢiklikler yaratmaktadır. ÇalıĢmanın bu bölümünde dünyanın içinde bulunduğu dönüĢüm süreci modernizmden postmodernizme geçiĢ senaryosu üzerinden tartıĢılarak, bilimsel bilgiye yaklaĢımda araçsal rasyonaliteden iletiĢimsel rasyonalite yönündeki geçiĢ açıklanacaktır. Planlama, insanlığın geliĢmesinde en önemli dönüm noktası olan aydınlanmanın çocuğudur. Aydınlanma temelde insanın kendisine güvenmesini sağlamıĢ; bu insanın aklına ve insanın kendini yönetebileceğine güven biçiminde geliĢmiĢtir. Ġnsanın kendini yönetebileceğine güven demokrasiyi getirmiĢtir. Ġnsan aklına güven ise, doğal ve toplumsal gerçekleri gözlemleyen insanların bunların kurallarını çözümleyebileceğine ve elde ettiği bilgilerle toplumu daha iyiye götürebileceğine inancı sağlamıĢtır. Bu yaklaĢım ise insanlığa akılcılığı getirmiĢtir (Tekeli, 2000). Aydınlanmanın akılcı bilim yaklaĢımı ile beraber dıĢ gerçekliğin tek bir doğru temsil biçimi olacağı inancı geliĢmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle, insanların eylemlerine yol gösterebilecek nesnel doğa ve sosyal bilimlerinin kurulabileceği kabul edilmiĢtir. Ġnsanların evrensel, değiĢmez, ebedi özellikleri olduğu ve bunların ortaya çıkarılabileceği inancı ile beraber ahlak ve hukuk alanlarının evrensel geçerliliği olacak biçimde kurulabileceği varsayılmıĢtır. Evrensel bir ahlak kurulabileceği ve bilginin nesnel olarak temsil edilebileceği kabulleri ile öncü elitlerin ve uzmanların topluma yol göstermeleri için gerekçeler oluĢmuĢ; ve toplumun yönlendirilmesinde ve dönüĢmesinde araçsal akıl kullanılmıĢtır. Uzmanların araçsal aklı kullanmalarının meĢruiyet kazanmasıyla, 18. yy‘da insan düĢüncesini dinin baskısından kurtararak özgürleĢtirme iĢlevini gören aydınlanmanın akılcı bilim anlayıĢı zaman içinde bu özgürleĢtirici iĢlevini kaybederek, onların özgürlüğünü sınırlayan bir nitelik kazanmıĢtır. Aklın öneminin azalmaya baĢladığı bu nokta, modernizm bakımından önemli bir dönüm noktası olmuĢ; araçsal aklın eleĢtiri konusu olması modernitenin aĢınmasına sebep olmuĢtur. Bu durum beraberinde yeni arayıĢları getirmiĢtir. Bu arayıĢlardan birincisi, öznelliğe, duygusallığa ve anlık tepkilere dayanarak geliĢen postmodernizmdir. Toplum bilimleri alanında modernizmden postmodernizme geçiĢ tartıĢmaları ağırlıklı olarak nesnel temsilin olanaksızlığı üzerinden yürümektedir. 1980‘li yılların ardından sosyal bilimler alanında geliĢen postmodernist eleĢtiri bir sosyal bilim kuramından bekleneni değiĢtirmiĢtir (Healey, 1997). Postmodernist düĢünce modernizmin sınırlarını ortaya koyarak 161 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu insanı özgürleĢtirmeyi amaçlamıĢtır. Ancak postmodernizmle beraber bilgi tamamen görselleĢmiĢ, ve herĢey herkese göre değiĢir hale gelmiĢtir. Bilginin toplumsallaĢmasını ve varlığını olanaksız hale getiren bu durum, kendisini yeniden üretebilecek bir sosyal sistemin kurulmasını sağlayabileceğinin garantisini verememiĢtir. Modernitenin aĢınması ile beraber karĢı karĢıya kaldığı eleĢtirilerin ikinci yönünü ise bilgiyi öznellikler arasındaki uzlaĢmalara dayandıran eleĢtirel gerçekçilik oluĢturmaktadır. EleĢtirel gerçekçi yaklaĢımla hem bilginin varlığı hemde insanların seçim yapabilmesi olanaklı hale gelmiĢtir. Böyle bir yaklaĢım kendi kendisinin bilincine varmıĢ, dolayısıyla kendini eleĢtirebilen ve kendisini yeniden yapılandırarak üreten ve dönüĢtüren bir sosyal sistemin oluĢumuna olanak vermektedir. Yani akılcılık insanı ikinci kez özgürleĢtirmek görevi ile karĢı karĢıya kalmıĢ, bunu eleĢtirel kuram gerçekleĢtirmiĢtir. Bu yaklaĢım toplumbilimin nesnel olarak değil, ancak öznellerarasılığa dayalı olarak kurulabileceğini kabulüyle ortaya çıkmıĢtır. Bu iletiĢimsel rasyonalitenin gerçekleĢtirilmesi anlamına gelmektedir (Tekeli, 2000). ĠletiĢimsel rasyonalite, modernizmin araçsal rasyonalitesinde, birbirinden ayrılmıĢ olan bilimin doğrusu ile ahlakın iyisi, yani teori ile pratiği iliĢkilendirilmeye çalıĢmaktadır. Bilgiye yaklaĢımda araçsal rasyonaliteden iletiĢimsel rasyonaliteye geçilmesiyle planlama alanında da sonuç odaklı planlama yaklaĢımlarından süreç odaklı planlamaya yaklaĢımlarına geçilmesi öngörülmüĢtür. Bu bölümde araçsal rasyonaliteden modernizmin aĢınması ile geliĢmiĢ iletiĢimsel rasyonaliteye geçiĢ modernizmden postmodernizme geçiĢ senaryosu üzerinden tartıĢılmıĢtır. ÇalıĢmanın bundan sonraki bölümünde ise katılım ve planlamaya katılım kavramları ile katılımın farklı düzeyleri tartıĢılacaktır. 3. Katılım ve Planlamaya Katılım Katılım dünyada ve ülkemizde üzerine olumlu anlamlar yüklenmiĢ, günümüz dünyasında gerçekleĢtirilmesinin gerekli olduğu savunulan bir kavramdır. Katılım Arnstein‘a (1969:215) göre biraz ıspanak yemeye benzemektedir; prensipte hiçkimse karĢı çıkmaz, çünkü iyidir. Ülkemizde de katılım ve katılımcı planlamanın durumu Arnstein‘in ıspanak metaforuyla anlattığından farklı değildir. Katılım plancılar arasında üzerine olumlu değerler yüklenmiĢ, gerçekleĢtirilmesinin gerekli olduğu savunulan bir kavramdır. Ancak kavram olarak tartıĢıldığı kadar pratikte yaygınlık kazanamamıĢtır. Katılım aktörlerin resmi ve resmi olmayan mekanizmalarla direk olarak karar verme sürecine dahil olmasıdır (Burke, 1979). Dünya Bankasının (1994) tanımına göre ise katılım toplumsal aktörlerin yaĢamlarını etkileyen geliĢim giriĢimleri, kararları ve kaynakları üzerinde etki ve kontrolü paylaĢtıkları bir süreçtir (Cooke vd. 2001). White‘ın (1996) da belirttiği gibi günümüzde katılımcı bir bileĢeni olmayan proje görmek neredeyse imkansız hale gelmiĢtir. Bu durum insan odaklı geliĢme politikalarının baĢarısı gibi görünsede, bütün örneklerde katılım kararları ve karar süreçlerini etkileyecek gücün paylaĢımı ve katılımcıların politikaları etkilemeleri anlamına gelmemektedir. Katılım her bir katılımcı pratik ve katılımcı planlama pratiğinde farklı biçimlerde tanımlanmakta ve farklı düzeylerde gerçekleĢmektedir. Planlamaya katılımcı yaklaĢım, öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı hedefleyen iletiĢimsel rasyonalite temelli süreç odaklı planlama pratikleri ile geliĢmiĢtir. ĠletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren süreç odaklı planlama pratiklerinde plan karar ve eylemlerinden etkilenecek aktörlerin bu sürece katılımı ile öznellerarası uzlaĢmanın sağlanması sürecin amacıdır. Böyle bir katılım düzeyi ancak iletiĢimsel rasyonalite temelinde geliĢen katılımcı planlama pratikleri içinde gerçekleĢebilir. Ancak katılımın günümüz dünyasında bir gereklilik hatta zorunluluk olarak görülmesi sonucunda araçsal akılla gerçekleĢen pratikler ve planlama alanında katılım kavramı yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bunun sonucunda araçsal akılla gerçekleĢen süreç değil sonuç odaklı katılımcı pratikler ve katılımcı planlama pratiklerinde katılım araçsallaĢmaya baĢlamıĢtır. Bu çalıĢmada da katılımın literatürde tartıĢılan farklı düzeyleri üzerinden hangi düzeylerde katılımın araçsal akılla gerçekleĢip araçsallaĢtığı, hangi düzeylerde ise iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirdiği ve katılımcı sürecin amacı olduğu tartıĢılacaktır. Bu durum 162 Neslihan Kulözü çalıĢmada Arnstein‘in katılım, Tekeli‘nin de planlamaya katılımın farklı düzeyleri üzerinden yürüttükleri tartıĢmalar ile örneklenerek, planlamaya katılım araçsal ve iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren düzeyleri tanımlanacaktır. 3.1. Katılımcı Planlamada Katılımın Farklı Düzeyleri Üzerine Planlamaya katılım için getirilen farklı tanımlar, katılımcı pratiklere ve planlamaya farklı düzeylerde katılımın ortaya çıktığını göstermektedir. Bu nedenle de literatürde katılımın farklı düzeylerde gerçekleĢtiğini belirten çeĢitli çalıĢmalar bulunmaktadır. Arnstein‘in (1969) katılımın farklı düzeylerini tartıĢtığı çalıĢması bu çalıĢmaların öncüllerindendir. Diğer taraftan Tekeli‘nin (1991) çalıĢması ise planlamaya katılımın farklı düzeylerini tartıĢması bakımından oldukça önemlidir. Bu nedenle katılımın araç ve amaç olarak kabul edildiği düzeylerin birbirinden ayrılmasının gerekliliğinin savunulduğu bu çalıĢmada, Arnstein ve Tekeli‘nin çalıĢmaları üzerinden tanımladıkları katılım düzeyleri araçsal ve iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirmeleri anlamında değerlendirilecektir. Katılım literatüründe Arnstein (1969) ve Tekeli‘nin (1991) çalıĢmalarında olduğu gibi katılımı ve katılımcı pratiklere katılımı farklı Ģekillerde tanımlayan ve buna göre katılımın farklı düzeylerini sınıflandıran baĢka çalıĢmalarda bulunmaktadır. Bunlardan Pretty (1995) katılım gerçekleĢtiği düzeye göre manipülatif katılım, pasif katılım, istiĢare yoluyla katılım, fonksiyonel katılım, interaktif katılım ve kendi kendini aktive eden topluma kadar giden yedi kademeli bir sınıflandırma yapmaktadır (Bass vd. 1995). Cornwall‘ın (1995) sınıflandırmasında ise katılım düzeyleri kooptasyondan (atama, oybirliği ile seçme) kollektif eyleme kadar uzanan geniĢ bir yelpazede tartıĢılmaktadır (Buchy vd. 2000). Pretty (1995) ve Cornwall (1995) gibi katılımın gerçekleĢtiği farklı düzeyleri tartıĢan çalıĢmaların sayısını arttırmak mümkün. Ancak bu çalıĢmada, çalıĢmanın amacı doğrultusunda, planlamaya katılımın farklı düzeyleri olduğu, bunlardan her bir düzeyin aslında katılımın anlamını tam olarak yerine getiremediğine Arnstein ve Tekeli‘nin çalıĢmaları üzerinden açıklık getirilecektir. YurttaĢ kontrolü Yetki devri YurttaĢ gücü Ortaklık YatıĢtırma Göstermelik katılım ĠstiĢare Bilgilendirme Katılımın olmaması Terapi Manipülasyon ġekil 1. Arnstein‘in (1969) Sekiz Basamaklı Katılım Merdiveni (Kaynak: Arnstein: 1969:217) 163 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Arnstein (1969) katılımı demokrasinin temel taĢı olarak tanımladığı makalesinde katılımın boĢ bir ritüel olması ile katılımcıların sürecin çıktılarını etkilemek için ihtiyaç duyacakları güce sahip olmaları arasında kritik bir ayrımın olduğunu vurgular. Bu ayrımı netleĢtirmek adına katılımın farklı düzeyleri olduğundan bahseder ve katılımı farklı düzeylerini içeren sekiz basamaklı bir merdiven olarak tanımlar (ġekil 1). Katılım merdiveninde aĢağıdan yukarı doğru çıkıldıkça her bir katılım basamağında katılımın düzeyi artmaktadır. Diğer bir deyiĢle katılımcıların süreç sonucunda çıkacak ürünü etkileme gücü geniĢlemektedir. Sekiz katılım basamağı; aĢağıdan yukarı doğru manipülasyon, terapi, bilgilendirme, istiĢare (consultation), yatıĢtırma (placation), ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolüdür. Ayrıca Arnstein (1969) ġekil 1‘de görüldüğü gibi, çalıĢmasında bu sekiz farklı katılım düzeyini üç grupta ele almaktadır. Bunlar katılmamakatılımcılığın olmadığı düzeyler, yapmacık-göstermelik katılımcılık düzeyleri ve katılımcıların gücünü ifade eden düzeylerdir. En alt grupta, yani birinci grupta, katılmama-katılımın olmadığı düzeyler yer almaktadır. Bu gruba manipülasyon ve terapi basamakları girmektedir. Arnstein‘e göre, bu iki düzeyde katılım, gerçek katılımın yerine kurgulanan uygulamalardır. Diğer bir değiĢle manipülasyon ve terapi düzeylerindeki katılımın gerçek amacı bireylerin planlama yada katılımcı bir pratiğe katılımını sağlamak değil, güç sahiplerinin katılımcıları bilgilendirmesi yoluyla yönlendirmesidir. Bu nedenle bu düzeylerde gerçek bir katılımdan söz etmek mümkün değildir. Bu düzeylerde katılımın gerçekleĢtirildiği pratiklere iletiĢimsel rsayonaliteyi gerçekleĢtiren katılımcı pratik denemeyecektir. Çünkü burada katılımın düzeyi, katılımın öznellerarası uzlaĢmayı sağlama amacının dıĢında kalmaktadır. Arnstein‘in manipülasyon ve terapi düzeyleri olarak tanımladığı ve katılımın olmadığı düzeyler olarak grupladığı düzeylerde katılımın gerçekleĢtirilmesinin tek amacı karar süreci ve bu sürecin sonunda alınacak kararların meĢruiyetinin katılımın araçsallaĢtırılarak arttırılması olmaktadır. Arnstein‘in (1969) üç katılım düzeyini içeren ikinci grubu göstermelik katılımdır. Göstermelik katılım grubu bilgilendirme, istiĢare (consultation) ve yatıĢtırma (placation) düzeylerinde katılımı içermektedir. Bunlardan bilgilendirme ve istiĢare düzeyleri mevcut sistemde karar süreçlerine katılamayanlar süreci dinleyebilmesi ve söz sahibi olması anlamını taĢımaktadır. Ancak bilgilendirme ve istiĢare düzeylerinde, mevcut sistemde karar süreçlerine katılamayanlar, süreçte güç sahiplerinin yani sürecin gerçek katılımcılarının önerileri ile katılabilir, gerçekten dinleme ve dinlenme hakkına sahip olabilirler. Fakat bu koĢullarda bu iki düzeydede katılımcılar düĢüncelerinin güç sahipleri tarafından önemseneceğini garanti edecek güce sahip değillerdir. Bilgilendirme ve istiĢare düzeylerine sınırlandırılan katılımda mevcut durumun yani mevcut karar verme süreçlerinin değiĢeceğine dair bir güvence bulunmadığından bu düzeylerde katılımın sürekliliğinden ve sürekliliğini sağlama gücünden bahsedilemez. Bilgilendirme ve istiĢare ile beraber ikinci grupdaki katılım düzeylerine dahil olan üçüncü katılım düzeyi yani Arnstein‘in katılım merdiveninin beĢinci basamağı yatıĢtırmadır. Arntein‘e göre yatıĢtırma bilgilendirme ve istiĢare düzeylerine göre göstermelik katılımın nispeten daha üst bir düzeyidir. Çünkü katılımın yatıĢtırma düzeyinde gerçekleĢtiği katılımcı süreçlerde temel kurallar katılımcılara danıĢmaya izin vermektedir. Ancak yatıĢtırma düzeyinde de, bilgilendirme ve istiĢare düzeylerinde olduğu gibi karar verme hakkı yine mevcut sistemde güç sahibi olanlarda kalmaya devam edecektir. Arnstein‘in göstermelik katılım grubu içerisine dahil ettiği bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma düzeylerinde katılımın da birinci grupta yer alan katılım düzeylerinde olduğu gibi katılımın iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirecek düzeylerde katılım olmadıkları açıktır. Göstermelik katılım düzeyindeki katılımlarda karar verme süreci ve kararlar üzerinde herbir katılımcının eĢit olmadığı görülmektedir. Çünkü bu düzeylerde gerçekleĢecek katılımlarda mevcut sistemde karar verme gücü ve yetkisine sahip olmayan bireylerin katılım düzeyleri mevcut sistemdeki güç sahiplerinin inisiyatifinde olacaktır. Katılımcıların eĢit olmadığı böyle bir süreçte, mevcut sistemdeki aktörler diğer aktörlerin katılımını onaylasalar dahi öznellerarası uzlaĢmadan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu düzeylerde katılımın gerçekleĢtirilmesinin amacı ancak Arnstein‘in katılımın olmadığı düzeyleri dahil ettiği birinci grupta olduğu gibi katılımın karar verme süreci sonucunda alınacak kararın meĢruiyetini arttıran bir araç olarak kullanılmasıdır. Bu 164 Neslihan Kulözü nedenle Arnstein‘in gruplandırmasına göre ilk iki gruba giren katılım düzeylerinin öznellerarası uzlaĢmanın sağlanmasını hedefleyen bir katılımı gerçekleĢtirmediği, katılımlı pratikler adı altında gerçekleĢen bu uygulamalarda katılımın göstermelik olduğu ve karar verme sürecinin meĢruiyetini arttırmak için katılımın araçsallaĢtığı söylenebilir. Bu iki gruba giren Arnstein‘in manipülasyon, terapi, bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma olarak tanımladığı beĢ katılım düzeyinde de eyleme yol gösteren araçsal rasyonalitedir. Arnstein‘in (1969) katılım merdivenin son üç basamağı ise bireylerin karar verme gücünün arttığı katılımcıların gücü grubunda yer almaktadır. Bu grupta aĢağıdan yukarı doğru ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü yer almaktadır. Ortaklık düzeyinde gerçekleĢen katılımcılık, katılımcı bireylere mevcut sistemdeki güç sahipleri ile müzakere etme ve pazarlık etme Ģansı vermektedir. Katılımcıların gücü ve sekiz basamaklı merdiveninde en üst iki basamağında yer alan yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerinde gerçekleĢen katılımda ise yurttaĢlar karar verme mekanizmasında çoğunluğu oluĢturur yada yönetsel gücün tamamına hakim olurlar. Arnstein‘in (1969) katılımcıların gücü olarak gruplandırdığı ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerinde gerçekleĢen katılım, iletiĢimsel rasyonalite temelinde, araç değil öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı hedefleyen sürecin amacı olmaktadır. Katılımcılığın bu üç düzeyde gerçekleĢtiği katılımcı süreçlerde, mevcut sistemdeki güç sahiplerine göre daha iyi bir karar yada karar verme süreci için dahi, kararlardan ve eylemlerden etkilecek bireylerin katılımından vazgeçilmeyecektir. ĠletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirecek böyle bir katılımın sağlanmasıyla bilimin doğrusu ile ahlakın iyisi biraraya getirilecektir. Bu yolla modernitenin araçsal rasyonalitesinden farklı olarak bilginin kaynağı sadece bilimsel kodlanmıĢ bilgi olmayacak, yere gömülü olan tacit bilgide bilginin kaynağı haline gelecektir. Arnstein‘in (1969) de belirttiği gibi bu sekiz basamaklı katılım merdiveni, katılımın çok farklı düzeyleri olduğu ve olabileğine iliĢkin bir basitleĢtirmedir. Fakat bu basitleĢtirme ile aslında katılım konusunda gözden kaçan çok fazla noktanın ve katılımın farklı amaçlarla gerçekleĢtirilen farklı düzeyleri olduğunu ortaya konmaktadır. Bu düzeylerden üçüncü gruba giren üç katılım düzeyi katılımı amaç olarak gerçekleĢtirirken ilk iki gruba giren beĢ katılım düzeyinde, kararların ve sürecin meĢruiyetini arttırmak için katılımcılığın kullanıldığı, aslında amacın katılımcılığın gücünü kullanmak ve karar verme süreçlerindeki gücü paylaĢmak olmadığı görülmektedir. Arnstein‘in çalıĢmasında yer alan sekiz basamak ve bu sekiz basamağın yer aldığı üç gruba baktığımızda katılımın katılımcıların gücü grubunda yani merdivenin en üst basamaklarında yer alan ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü kademeleri dıĢında kalan iki grup ve bu grupların içinde yer alan katılım düzeylerinde katılımın araçsallaĢtığı görülmektedir. Çünkü bu düzeylerde gerçekleĢen katılım katılımın tanımında olduğu gibi bir güç ve yetki paylaĢımını içermemektedir. Katılmama-katılımcılığın olmadığı grupta yer alan manipülasyon ve terapi ile yapmacıkgöstermelik katılımcılık grubunda yer alan bilgilendirme, istiĢare (consultation), yatıĢtırma (placation) düzeylerinde katılım araçsallaĢmaktadır. Bu düzeylerde hakim olan yaklaĢım araçsal rasyonalitedir; baĢka bir deyiĢle hakim olan yaklaĢım katılımı sağlamak değil, katılımı mevcut karar verme süreçlerine ek bir mekanizma, bir araç olarak kullanarak, katılımcıların istek ve beklentilerinin dolayısıyla ne söylediklerinin dikkate alma güvencesi yaratmadan, kararların ve karar alma süreçlerinin meĢruiyetini sağlamaktır. Araçsal akılla gerçekleĢen karar alma süreçlerinde kararın nasıl alındığından çok, önemli olan sonuç üründür, yani alınan karardır. Oysa iletiĢimsel rayonalite temelinde öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı amaçlayan süreçlerde önemli olan kararın alınma sürecidir. Böyle bir yaklaĢımında öznellerarası uzlaĢmanın sağlandığı katılımcı karar alma süreçleri sonucunda toplumsal iyiyi gerçekleĢtirecek kararın zaten alınacağına inanılmaktadır. Katılımcılığın farklı düzeylerinin Arnstein‘in sekiz basamaklı katılım merdiveninin üzerinden tartıĢılmasının ardından çalıĢmanın bu bölümünde planlama alanında katılımın farklı düzeylerini tartıĢan Tekeli‘nin (1991) çalıĢması üzerinden planlamaya katılımın araç ve amaç olduğu katılım düzeyleri tartıĢılacaktır. Tekeli‘ye (1991) göre planlamaya katılımın değiĢik iĢlevleri yerine getiren 5 farklı düzeyinden bahsedebiliriz. Bunlar; planı halka benimsetmek, katılım yoluyla plancının bilgilenmesi, halkın plan kararlarına katılması, dördüncüsü katılımın eleĢtirel gerçekçiliği 165 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu gerçekleĢtirmenin yolu olarak kavramsallaĢtırmak ve beĢincisi bölüĢmeye değil, yaratmanın heyecanına katılımdır (Tekeli, 1991:9-12). Arnstein‘in katılım merdiveninde olduğu gibi Tekeli‘nin planlamaya katılımı kademelendirmesinde de aĢağıdan yukarıya doğru gidildikçe katılımın düzeyi ve katılımcıların süreci ve sürecin çıktılarını etkilemekteki gücü artmaktadır. ÇalıĢmanın bu bölümünde bu beĢ kademede planlamaya katılım üzerinden tartıĢılacaktır (ġekil 2). Planlamaya katılımın ilk düzeyi planı halka benimsetmektir. Bu düzeyde mesleki uzmanlığının üstünlüğünden emin plancı teknik birikiminden yararlanarak akılcı planlama kararlarını vermektedir. Araçsal akılla üretilen böyle bir planın üretim sürecinde ve üretildikten sonra üzerinde tartıĢılamayacağından, böyle bir planlama sürecinde katılıma gereksinim duyulmamaktadır. Sadece planın uygulanmaya koyulması bakımından halkın desteğinin kazanılması için plan halka benimsetilmeye çalıĢılabilir. Fakat planı halka benimsetme düzeyinde tek yönlü bir bilgi akıĢı içerisinde halktan gelecek tepkilere göre planın yeniden biçimlenmesi söz konusu değildir (Tekeli, 1991). Planı halka benimsetme düzeyinde katılımda plan karar ve eylemlerinden etkilenecek aktörlerin karar verme sürecine katılamayacağı görülmektedir. Bu düzeyde bir katılım, sadece plan halka aktarılacağından sürecin ĢeffaflaĢmasını sağlayabilir. Bu da plancı ve mevcut planlama sürecinde gücü paylaĢan aktörlerin üzerinde çıkar gruplarına eĢit mesafede durma anlamında gizil bir güç oluĢturabilir. Ancak böyle bir planlama yaklaĢımında katılım, katılım adı altında planın meĢruiyetini arttırmak amacıyla göstermelik olarak gerçekleĢen bir uygulamadır. Araçsal akılla gerçekleĢtirilen böyle bir uygulamada katılım araçsallaĢmaktadır. Plan karar ve eylemlerinden kendisi ve çevresi etkilenecek olan aktörler, uygulama sürecinde engel çıkarmamaları için ikna edilmesi gereken bir kitle olarak görülmektedir. Bu nedenle bu düzeyde öznellerarası uzlaĢmayı sağlayacak sürecin amacı olarak kavramsallaĢtırılan bir katılımdan bahsedemeyiz. Planlamaya katılımda planı halka benimsetme düzeyinde bir katılımın Arnstein‘in katılımın olmaması olarak tanımladığı manipülasyon ve terapi düzeylerini içeren ve göstermelik katılım grubunda yer alan bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma düzeylerindeki katılım düzeyleriyle örtüĢmektedir. BölüĢmeye değil yaratmanın heyecanına katılmak Katılımın eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmesi ĠletiĢimsel rasyonalite temelinde katılım Halkın plan kararlarına katılması Katılım yoluyla plancının bilgilenmesi Araçsal rasyonalite temelinde katılım Planın halka benimsetilmesi ġekil2. Planlamaya katılımın farklı düzeyleri (Tekeli‘nin (1991) planlamaya katılımın farklı düzeylerini tartıĢtığı makalesinden yararlanılarak çizilmiĢtir). Tekeli‘ye (1991) göre planlamaya katılımın ikinci düzeyi katılım yoluyla plancının bilgilenmesidir. Bu düzeyde de planın halka benimsetilmesi düzeyinde olduğu gibi mesleki uzmanlığının üstünlüğünden emin plancı teknik birikiminden yararlanarak akılcı planlama kararlarını vermektedir. Ancak bu düzeyde plancı planlama sürecine halkın isteklerini tek yönlü olarak bildirmesi anlamında dahil etmektedir. Katılımcılar burada bilgi kaynağı olarak görülmektedir. Plan karar ve eylemlerinden etkilenecek bireylerin görüĢleri ve beklentileri dinlenmektedir, ancak bu tek yönlü bilgi akıĢının bireylerin uygulamada engel çıkarmaması için 166 Neslihan Kulözü mi, yoksa bireylerin istek ve beklentilerinin gerçekten plan karar ve eylemlerini etkileyip etkilemeyeciğini planlama süreci gösterecektir. Ancak bunun garanti edilemeyecği ortadadır. Ayrıca bu düzeyde gerçek anlamda bir dialogdan bahsedilemeyecektir. Planın halka benimsetilmesinde olduğu gibi bu düzeyde gerçekleĢen bir katılımda da tek yönlü bir bilgi akıĢı söz konusudur. Katılım yoluyla plancının bilgilenmesi düzeyinde katılım Arnstein‘in (1969) katılım merdivenindeki basamaklardan bilgilendirme, istiĢare (consultation) ve yatıĢtırma (placation) düzeylerinde katılımı içeren göstermelik katılım grubu ile örtüĢmektedir. Katılım yoluyla plancının bilgilenmesi düzeyinde gerçekleĢen bir katılımda da yine katılımın sürecin amacı olmadığı, araçsal akılla gerçekleĢen, sürecin meĢruiyetini arttıran mevcut planlama sistemine ek bir mekanizma olarak kavramsallaĢtığı görülmektedir. Dolayısıyla bu düzeyde de iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren planlama sürecinin amacı haline gelmiĢ bir katılımdan değil, araçsallaĢmıĢ bir katılımdan bahsedebiliyoruz. Planlamaya katılımın gerçekleĢtiği üçüncü düzey halkın plan kararlarına katılması Ģeklindedir (Tekeli, 1991). Bu durumda ilk iki düzeyden farklı olarak köklü bir değiĢiklik söz konusudur. Bu katılım düzeyinde planın teknik kalitesi değerlendirme konusu olmaktan çıkar, ve katılımcı planlama sürecinin kalitesi değerlendirme konusu olur. Bu yaklaĢıma göre katılımın ve sürecin baĢarısı, planlamanın baĢarısı olarak kabul edilmektedir. Böyle bir katılımcı planlama sürecinde iki taraflı bir bilgi akıĢı söz konusudur. Çünkü bilgilerin tamamlayıcılığından ve toplumda yaĢayan bireylerin çıkarlarının farklılığından yola çıkılmaktadır. Bu nedenle karar aĢamasında değiĢik grupların çıkarlarının aynı yetkinlikle savunulmasından sonra bir uzlaĢmaya ulaĢılması amaçlanır. Ayrıca böyle bir katılım düzeyinde hem plancının hemde planı yapılacak yerde yaĢayanların planlama için öneme sahip farklı tür bilgilere sahip olduğu kabul edilmektedir. Halkın plan kararlarına katılması düzeyinde gerçekleĢecek katılım, planı halkı benimsetmek ve plancının katılım yoluyla bilgilenmesi düzeylerindeki katılımlardan farklı olarak araçsal akılla gerçekleĢen, araçsallaĢmıĢ bir katılım değildir. Çift yönlü bir bilgi akıĢı ve dialogun söz konusu olduğu bu düzeyde bir katılım sürecin amacıdır. Bu düzeyde bir katılımın Arnstein‘in (1969) katılım merdiveninin en üst üç basamağı olan ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerindeki katılımı içine alan katılımcıların gücü grubu ile örtüĢmektedir. Tekeli‘nin (1991) sınıflandırması içerisinde dördüncü düzeyde katılım, katılımın eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmenin aracı olarak görülmesidir. Bu çalıĢmada daha önce tartıĢıldığı gibi modernizmin araçsal akıl temelinde geliĢen bilimsel bilgiye yaklaĢımla nesnel temsilin olanaksızlığına karĢın olanaklılığını savunulmasının sonucunda, postmoderizm ve eleĢtirel gerçekçilik iki geliĢme yönü olarak geliĢmiĢtir. EleĢtirel gerçeklilik, bilimin doğrusu ile ahlakın iyisini birbirinden ayıran yani teori ile pratiği ayıran modernist araçsal akılcılıktan farklı olarak ahlakın iyisi ile bilimin doğrusunun iliĢkilendirmenin gerekliliğini savunur. Katılımın eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmesinin aracı olarak görüldüğü bu düzeyde planlamaya katılımda, planlama değerlere iliĢkin söylem alanının oluĢturulmasında halkla dialog halinde aktif bir rol almalıdır. Bu düzeyde planlamaya katılımın sağlanmasıyla, toplumda ideal söylemin kurulmasındaki sapmalar azaltılacak ve bu söylemin toplumdaki geçerliliği sınanacaktır. Katılımın eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmenin yolu olarak kabul edildiği bir düzeyde katılımın yönü değiĢmekte, toplumda varolan bir sürece plancı katılır hale gelmektedir (Tekeli, 1991). Bu düzeyde bir katılımda yine üçüncü düzeyde yani halkın plan kararlarına katılması düzeyinde olduğu gibi çift yönlü bir bilgi akıĢı ve dialog söz konusudur. Katılım araçsal değil iletiĢimsel rasyonalite temelinde gerçekleĢmektedir. Böyle bir yaklaĢımda katılım araç değil, planlama sürecinin amacı olarak görülmektedir. EleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmenin yolu olarak kavramsallaĢtırılan planlamaya katılım Arnstein‘in (1969) katılım merdiveninin en üst iki basamağı olan yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerindeki katılımı içine alan katılımcıların gücü grubu ile örtüĢmektedir. Tekeli‘nin (1991) tanımladığı planlamaya beĢinci düzeyde katılım ise, bölüĢmeye değil yaratmanın heyecanına katılımdır. Tekeli‘ye (1991) göre daha önce üçüncü düzeyde tartıĢılan halkın kararlara katılımı düzeyiyle temelde benzer olan bu düzeyde farklı olarak halkın kararlara katılımın kaynak yaratma boyutunun da hayata geçirilmesi olduğu söylenebilir. Ülkemiz 167 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu örneklerinde de görüldüğü gibi günümüzde katılımcı pratiklerin uygulamaları varolan bir kurumsal yapı içinde olmaktadır. Yani katılım varolan kaynakların paylaĢılmasına yönelik olarak gerçekleĢmektedir, bu paylaĢmaya katılımdır. Oysaki Tekeli‘nin (1991) de belirttiği gibi katılım birlikte üretmenin heyecanının katılım biçiminde kavramsallaĢtırıldığında, katılımcı süreçlerde katılımcılar sadece varolan kaynakları paylaĢmakla kalmayıp kendi kaynaklarını da harekete geçireceklerdir. Böylelikle katılımcı süreçlerin baĢarı Ģansı da artacak ayrıca katılım toplumsal ilerlemeyi hızlandırıcı bir nitelik kazanacaktır. Tekeli‘nin beĢinci ve en üst düzeyde tariflediği paylaĢmaya değil, yaratmanın heyecanına katılım düzeyinde gerçekleĢecek bir katılımcı planlama süreci, iletiĢimsel rasyonalite temelinde planlama sürecine katılımın amaç olarak kavramsallaĢtırıldığı halkın plan kararlarına katılımı düzeyinde bir katılıma, planlama sürecinin kaynak sorununu çözücü bir boyut kazandırılmıĢ hali olarak tanımlanabilir. PaylaĢmaya değil, yaratmanın heyecanına katılım düzeyi öznellerarası uzlaĢmayı sağlayarak iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren katılımın araç değil amaç olarak kavramsallaĢtırıldığı bir düzeydir. 4. Sonuç Sonuç olarak, Arnstein ve Tekeli‘nin katılımın ve planlamaya katılımın farklı düzeylerini sınıflandırdıkları çalıĢmaları üzerinden tartıĢıldığı gibi, günümüz planlama pratiğinde ve literatüründe katılım ve planlamaya katılımın farklı düzeyleri bulunmaktadır. Bu çalıĢmada ise katılım ve planlamaya katılımın literatürde tartıĢılan farklı düzeyleri bu düzeylerde gerçekleĢen katılımın araçsal rasyonalite veya iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirmelerine göre iki grupta değerlendirilmiĢtir. Çünkü dünyada yaĢanan dönüĢümler ve yeniden yapılanma süreci paralelinde planlama alanının temel kabullerinin değiĢmesiyle, araçsal rasyonalite temelli akılcı kapsamlı planlamanın yetersizlikleri ortaya çıkmıĢ bunun üzerine iletiĢimsel rasyonalite temelli katılımcı planlama yaklaĢımı geliĢmiĢtir. Ancak ülkemiz örneğinde olduğu gibi araçsal rasyonaliteyi gerçekleĢtiren akılcı kapsamlı planlama yaklaĢımının hakimiyetini sürdürüyor olmasıyla, katılım kavramı bu planlama yaklaĢımını iyileĢtirici bir mekanizma olarak varlığını sürdürmek zorunda kalmıĢtır. Planlamaya katılımın içselleĢtirilmeden günümüz dünyasının bir gerekliliği hatta bir zorunluluğu olarak görülmesi sonucunda da, katılımın zaman zaman amaç olmaktan çıkarak araç haline geldiği görülmektedir. Bu nedenle bu çalıĢmada planlamaya katılımın araçsal ve iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren uygulamaları yani katılımcı planlama adı altında gerçekleĢen aslında katılımın olmadığı yada göstermelik katılımın gerçekleĢtiği uygulamalar ile, katılımın planlama sürecinin amacı olduğu yaklaĢımların farklılıkları ortaya koyulmuĢtur (Tablo 1). Bu çalıĢmanın sonucunda tablo 1‘de de özetlendiği gibi; katılım ve planlamaya katılım, katılımcı planlama sürecinde gerçekleĢen katılımın düzeyine göre araç ve amaç olarak iki farklı Ģekilde kavramsallaĢtırılmıĢtır. Bu çalıĢmada ele alınan, katılımın farklı düzeylerini tartıĢan Arnstein (1969) ve Tekeli‘nin (1991) makalelerinde sınıflandırdıkları katılım düzeylerinden Arnstein‘in katılımın olmadığı düzeyler olarak gruplandırdığı manipülasyon ve terapi düzeyleri ile göstermelik katılım olarak gruplandırdığı bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma düzeyleri, ile Tekeli‘nin planın halka benimsetilmesi ve katılım yoluyla plancının bilgilenmesi düzeylerinde tanımladığı katılım düzeylerinde katılım araçsallaĢmıĢ bir katılımdır. Diğer taraftan Arnstein‘in yurttaĢ gücü olarak tanımladığı gruba dahil olan ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerinde katılım ile Tekeli‘nin plan kararlarına halkın katılması, eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirme yolu olarak katılım ve paylaĢmanın değil, yaratmanın heyecanına katılma düzeylerinde tanımladığı katılım, öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı hedefleyen katılımcı sürecin amacı olarak kavramsallaĢtırılmıĢtır. Araçsal rasyonalite yaklaĢımıyla gerçekleĢen sonuç odaklı bir planlama pratiğinde katılım (plancıya göre) daha iyi bir plan için vazgeçilebilir bir araç iken, iletiĢimsel rasyonalite temelinde gerçekleĢen katılımcı planlama pratiklerinde katılım, daha iyi bir plan için bile vazgeçilemeyecek, bu sürecin amacı olmaktadır. 168 Neslihan Kulözü Tablo 1. Amaç ve araç olarak kavramsallaĢtırılan katılım ve planlamaya katılımın farklılıkları Planlamaya katılımın araç ve amaç olarak kavramsallaĢtırılması araçsal rasyonalite iletiĢimsel rasyonalite katılımın olmaması (manipülasyon Katılım düzeyleri ve terapi), yurttaĢ gücü (ortaklık, yetki devri, (Arnstein, 1969) göstermelik katılım (bilgilendirme, yurttaĢ kontrolü ) istiĢare ve yatıĢtırma) plan kararlarına halkın katılması, Planlamaya planın halka benimsetilmesi, eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirme katılım düzeyleri katılım yoluyla plancının yolu, (Tekeli, 1991) bilgilenmesi, paylaĢmanın değil, yaratmanın heyecanına katılma, Katılımın araç olarak, amaç olarak, kavramsallaĢdaha iyi bir plan için (plancıya daha iyi bir plan için bile vazgeçilemez, tırılması göre) vazgeçilebilir bir araç, planlama sürecinin amacı, Planlamanın odağı sonuç bireylerin aktive ettikleri süreç Planın ve öznellerarası uzlaĢma, sürecinin bilimsel bilgi (kodlanmıĢ bilgi) bilimsel bilgi (kodlanmıĢ ve tacit bilgi) meĢruiyet kaynağı karar sürecinin ve kararın öznellerarası uzlaĢmayı sağlamak, meĢruiyetini arttırmak, ahlakın iyisi ile bilimin doğrusunu Katılımı karar alma sürecinde ve uygulama biraraya getirmek, sağlamanın amacı karĢılaĢılacak olası itirazlarıbirlikte öğrenmek ve üretmek, zorlukları azaltmak, çift yönlü bir bilgi akıĢı, tek yönlü bir bilgi akıĢı, dialog geliĢtirme, Bilgiye yaklaĢım Böyle bir katılımlı planlama pratiğinin odağı ise plan karar ve eylemlerinden kendisi ve/veya çevresi etkilenecek bireylerin aktive ettikleri katılımcı süreçtir. Araçsal akılla gerçekleĢen planlama sürecinde katılımı sağlamanın amacı, karar sürecinin ve bu süreçte alınacak olan kararların meĢruiyetini arttırmak ve planlama ve uygulama sürecinde karĢılaĢılacak zorlukları ve/veya itirazları azaltmaktır. Ayrıca farklı planlama süreçlerinin yönü değiĢmekle birlikte, araçsallaĢmıĢ bir katılımın gerçekleĢtiği planlama süreçlerinde tek yönlü bir bilgi akıĢı söz konusudur. Diğer taraftan iletiĢimsel rasyonalite temelinde geliĢen katılımcı planlama sürecinde katılımı sağlamanın amacı öznellerarası uzlaĢmayı sağlamak, ahlakın iyisi ile bilimsel bilginin doğrusu yani teori ile pratiği biraraya getirmek ve birlikte öğrenerek birlikte üretmektir. ĠletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren katılımcı planlama sürecinde çift yönlü bir bilgi akıĢı söz konusudur ve bir dialog geliĢmektedir. Katılımın araçsallaĢtığı planlama sürecinin meĢruiyet kaynağı bilimsel bilgi iken, katılımcı planlama süreci meĢruiyetini öznellerarası uzlaĢma ve bilgiden almaktadır. Ancak burada bahsedilen yalnızca bilimsel yani kodlanmıĢ bilgi değildir; katılımcı planlama sürecinde yerele gömülü olan tacit bilgi süreçte çok önemli bir kaynak oluĢturmaktadır. Katılımın araçsallaĢtığı ve amaç olduğu katılımcı planlama pratiklerinin farklılıklarının ortaya koyulması, katılım ve planlamaya katılımın doğru tanımlanarak, çoğunlukla katılımcı planlama pratiklerinin baĢarısı ve etkinliği üzerinden yapılan eleĢtirilerin cevaplanabilmesi adına oldukça önemlidir. Katılımın araç ve amaç olarak gerçekleĢtiği katılımlı planlama pratiklerinin amaçları, meĢruiyet kaynakları, odağı ve bu süreçlerde gerçekleĢen katılımın amaçlarının gösterdiği farklılıkların bilinmesi, araçsal ve iletiĢimsel rasyonalite temelinde gerçekleĢen katılımcı planlama pratiklerinin baĢarı kriterlerinin de farklılaĢacağını göstermektedir. Katılımcı planlama pratiklerinin, temelinde yer alan yaklaĢım ve gerçekleĢen katılımın düzeyine bağlı olarak geliĢtirilecek baĢarı kriterleri ile değerlendirilmesi, katılımlı planlama sürecinin baĢarısı üzerinden yürütülen tartıĢmalara anlam kazandıracaktır. Planlama sürecine araç ve amaç olarak katılımın farklılaĢması ile planlama sürecinde katılımı araçsallaĢtıran pratiklerin katılımcı planlama pratiği olarak değerlendirilmesinin önüne geçilecektir. Böylelikle katılımcı planlama pratikleri, katılımcı adı altında gerçekleĢen planlama süreçlerinin baĢarısızlıkları ile 169 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu değerlendirilmekten kurtulabilecektir. Katılımın planlama sürecinin amacı olarak gerçekleĢtiği katılımcı pratiklerin baĢardıklarının farkedilmesiyle, ülkemizde katılımı iletiĢimsel rasyonalite temelinde gerçekleĢtiren katılımcı planlama pratiklerine yönelim artacaktır. Plan karar ve eylemlerinden etkilenecek bireylerin planlama sürecine katılımını sürecin amacı olduğu planlama pratiklerinin artması ile de baĢarılı uygulamaların sayısının artıĢ göstermesi beklenebilir. Bu yolla, ülkemizde iletiĢimsel rasyonalite temelinde öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı amaçlayan katılımın amaç olarak kavramsallaĢtırıldığı katılımcı planlama yaklaĢımı yönündeki eğilimin artması sağlanabilecektir. Kaynaklar: Arnstein, S. R. (1969) ―A Ladder of Citizen Participation‖ Journal of the American Institute of Planners, 216-224. Bass, S.; Dalal-Clayton, B.; Pretty, J. (1995) Participation in Strategies for Sustainable Development, Environmental Planning Issues,7. Benhabib, ġ. (1999) Modernizm, Evrensellik ve Birey, Çev. Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul. Buchy, M.; Hoverman, S. (2000) ―Understanding Public Participation in Forest Planning: A Review‖ Forest Policy and Economics 1, 15-25. Cooke, B.; Kothari, U. (2001) ―The Case for Participation as Tyranny‖, Participation: the New Tyranny? içinde (der. Bill Cooke and Uma Kothari), Zed Books, London, Newyork, 1-15. Forester, J. (1999) The Deliberative Practitioner: Encouraging Participatory Planning Processes, The MIT Press. Giddens, A. (2004) Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin KuĢdil, 3. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul. Habermas, J. (2001) ĠletiĢimsel Eylem Kuramı, Çev.Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul. Healey, P. (1997) Collaborative Planning: Shaping Places in Fragmented Societies Basingstoke, Hampshire ; New York : Palgrave Macmillan. Innes, J. E. (1995) ―Planning Theory‘s Emergence Paradigm: Communicative Action and Interactive Practice‖, Journal of Planning Education and Research, 14:3, 183-190. Innes, J. E.; Booher, D. E. (1999) ―Consensus Building and Complex Adaptive Systems‖ Journal of the American Planning Association, 65: 4, 412 -423. Innes, J. E. (2004) ―Reframing Public Participation: Strategies for the 21st Century‖, Planning Theory&Practice, 5:4, 419-436. Sager, T. (2001) ―Positive Theory of Planning: The Social Choice Approach‖ Environment and Planning A, 33, 629-647. Tekeli, Ġ. (1991) ―Kent Planlaması ve Katılım Üzerine DüĢünceler‖ Planlama Dergisi 91/3-4, 8-13. Tekeli, Ġ. (2009) ―Bir Demokrasi Projesi Olarak Kent Planlama‖, içinde Akılcı Planlamadan, Bir Demokrasi Projesi Olarak Planlamaya, içinde, 1. Baskı, Tarih Vakfi Yurt Yayınları, Ġstanbul, 311-327. Tekeli, Ġ. (1999) ―Demokratik DüĢüncenin Temellendirilmesi ve EleĢtirel Kuram Üzerine‖ Modernite AĢılırken Siyaset, içinde, 1. Baskı, Ġmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 65-94. Tekeli, Ġ. (2001) ―Geç Aydınlanan Bir Ülkede Erken Aydınlananların Ġkilemi ve Popülizm‖ Modernite AĢılırken Kent Planlaması, içinde, 1. Baskı, Ġmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 35-44. 170 Ya DıĢındasındır Çemberin Ya Da… A. Serap Fırat1 Öz: Kamuoyunda ―Pergel Yasası‖ olarak bilinen yeni Büyükşehir Belediye Yasası, il merkezine konan bir pergel‘i, belli kilometreler çerçevesinde açarak, harita üzerinde büyük bir çember çizmeyi ve bu çember içerisinde kalan bölgeleri, ―Büyükşehir Alanı‖ olarak tesbit etmeyi içermekte idi. Ancak harita üzerinde hayli kolay bir işlem olarak görülebilecek bu yöntem, uygulamada, büyük sorunlara neden oldu. Yasanın üzerinden 7 yıl geçmiş olmasına karşın, hala süren davalar bulunması da, bu sorunun ana göstergesi durumundadır. Bu yazıda, Ankara Büyükşehir Belediyesi uygulamaları üzerinden konu değerlendirilmektedir. Anahtar kelimeler: Metropolitan belediye yasası, dava, kentsel büyüme, tarım alanı, metropolitan alan. Abstract: The new Metropolitan Municipality Law, colloquially known as the "Compass Law", consisted of putting a compass at the center of a city, open the legs up to a predetermined amount of kilometers, draw along to make a circle and then label the location within the circle "Metropolitan Area". Yet, the method that's easy to do on a map came across many important problems in its implementation. Even though it has been 7 years since the law, the multiple ongoing court cases are a testament to the evident problem. In this paper, the topic is analyzed through the processes of Ankara Metropolitan Municipality. Key words: Metropolitan Municipality Law, court case, urban growth, agricultural space, metropolitan space. 1 Ahi Evran Üniversitesi İİBF: [email protected] 171 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu GiriĢ: Kentlerin Büyümesi Günümüz toplumlarının yaĢam alanlarının, genellikle sürekli olarak büyüyen kentler olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Ancak bu ―büyüme‖, sadece yalın bir ―mekan geniĢlemesi‖ olarak kalmamakta; bunun yanı sıra, hem insanı ve insani bağlarını ezen, hem de teoride ―kent‖ kavramının üstlendiği tüm olumlu iĢlevleri silerek, kenti apaçık ―tüketim nesnesi‖ne dönüĢtüren ―pazar‖lar haline getirmektedir. Bookchin‘e göre, ―Teoride kent, en azından insanlığın toplumsallaĢmasıyla ilgili temel yaratımlarına kaynaklık eden, tamamen insan ürünü toplumsal töz, sahici kültür alanı olarak saygı görür. Bu gelenekte kent, doğadan ayrılmıĢ toplum, kanbağından ayrılmıĢ toprak parçası, adetler ve mitlerden ayrılmıĢ rasyonalite, kardeĢlik yemininin bir arada tuttuğu arkaik gruptan ayrılmıĢ bireyler olarak görülür… Ancak çağdaĢ kentin gerçekliği, tümüyle farklı bir manzara sunar… Kent artık uysallaĢmıĢ doğa, kuralsız insan yakınlaĢmasının arenası, bireyselliğin ve rasyonalitenin alanı değildir… Zamanımızın kenti, insani yakınlık ve cemaat ruhunun tek baĢına bir anonimliğe ve özelleĢmiĢ bir atomlaĢmaya kurban edildiği dünyevi bir sunaktır; kültürü aklın birikimle elde edilmiĢ bilgeliği değil, meta üretimi ve reklam ajanslarının değersiz bir yaratığıdır.‖ (1996: 128-129) ―Dünya kenti‖ olma çabaları içerisindeki yerel birimlerin, bu ―Pazar‖da bir yer kapabilmek için verdikleri ―marka olma‖ çabası, bu aĢamanın önemli göstergelerinden biridir. Ülkemizdeki günümüz kentleri, kendi kimliklerini, bu pazardaki özgün pazarlama nesnesi olarak, sadece ürünlerde bulmaktadır. Bir bulaĢıcı hastalık gibi yayılan bu modada, her kentsel birim, ya bir ―turĢu‖dur, ya bir ―fıstık veya fındık‖ ya da hayran kalınacak yaratıcılık göstergesi baĢka bir diğer tüketim ve reklam ―ürünü‖. Kültürel yozlaĢma yanı sıra bu kentleri sarmalayan bir diğer heves de biteviye ―büyüme‖ arzusudur. Bu büyümenin çerçevesini çizecek olan teknik belge ise plandır. 1. Plan Yapmanın/Yapmamanın Dayanılmaz Cazibesi Plan, doğası itibariyle, liberal yaklaĢımlara terstir. O kadar ki, liberal görüĢün öncü isimlerinden Hayek‘in görüĢlerini özetlediği eserinde Butler Ģöyle demektedir: ―Planlama lehinde ileri sürülen bir argüman Ģudur: Modern ekonomi bugün o kadar karmaĢıktır ki, bu yüzden kaynakların tahsisi problemini ancak merkezi planlama çözebilir. Hayek ise durumun tamamen farklı olduğuna inanır. Toplum ve iktisadi süreç bugün o kadar komplekstir ki, herhangi bir planlamacının ya da planlamacıların kavrama kapasitelerini tamamen aĢmaktadır. Fakat bu, bir tek aklın alabileceğinden daha fazla enformasyonu ihtiva eden, iĢleyen ve kullanan piyasa düzeninin aleyhinde bir durum değil, onu destekleyen bir durumdur.‖ (2001: 97) Yani aslolan, piyasanın kendi akacağı kanalını bulmasıdır. Ama bu görüĢün samimiyeti sorunu bir tarafa bırakıldığında, hayatın her zaman bu Ģekilde sürmediği açıktır. Konu kent planlaması olduğunda, serbest yapılaĢmanın, bir süre sonra rant beklentileriyle paralel olarak, planlı alan olma talebi açığa çıkmaktadır. Yani kentsel arazinin plan karar ve kurallarının olmadığı aĢamasında yerleĢimi gerçekleĢtirmenin karlılığı, rant tacirlerinin plan yapılmamasından kaynaklanan getirilerini, rahatlıkla paylaĢmaya hazır olmalarında görülmektedir. Öte yandan plansız yerleĢimin karlılığından yararlananlardır ki, ilk önce bu alanların plan içerisine alınarak değer artıĢı kazanmalarını isteyenler de onlar olur. Urry, Lefebvre‘in ―The Productıon of Space‖ (Mekanın Üretimi) eserine dayandırdığı görüĢlerini, Ģöyle ifade etmektedir: ―Mekan üretilir ve yeniden üretilir. Bu yapıyı oluĢturan ―mekansal pratikler‖ vardır. Bunlar bireysel rutinlerden sistematik mıntıka ve bölge yaratımına dek uzanırlar. Bu tür mekansal pratikler zaman içinde, inĢa edilmiĢ çevre ve peyzaj halinde somutlaĢtırılır. En anlamlı mekansal pratikler mülkiyet ve diğer sermaye biçimleriyle iliĢkili olanlardır. Ġkincisi, mekan temsiliyetleri, bilgi biçimleri ve planlama teknikleri ve devlet aracılığı ile mekanı örgütleyen ve temsil eden pratikler vardır. Üçüncüsü, temsiliyetin mekanları ya da mekanın kolektif deneyimleri vardır. Bunlar, mekan çevresinde simgesel farklılaĢmaları ve 172 A. Serap Fırat kolektif fantezileri, hakim pratikler karĢısında direniĢleri ve ortaya çıkan bireysel ve kolektif ihlal biçimlerini kapsamaktadır.‖ (1999: 43) ĠĢte bu ―mekanı örgütleyen‖ pratiklerden biri olan, ―planlama‖ yaklaĢımı da, iktidarın gücünü ve varlığını perçinleyen bir ―sistematik mıntıka ve bölge yaratımına‖, teknik ve yasal altyapıyı hazırlar. Aynı nedenledir ki, tüm belediye meclislerinde, uygulama komisyonları oluĢturulurken en prestijli komisyon üyeliğini, Ġmar Komisyonları üyeliği oluĢturur, kimi kez kavgalara, mafyatik olay ve anlaĢmalara rastlanır. Diğer yandan plan iĢlevinin özüne bakıldığında, planlama tekniğinin bizatihi bir ―büyüme‖ aracı olduğu da ileri sürülebilir. Ellul‘a göre, kent planlamasının temel iĢlevlerinden olan, ―kentin büyümesi öngörüsü/önkabulü‖, bizatihi büyümeyi ivmeleyen bir unsur durumundadır ve bu yönüyle, teknolojinin önünü açarak, büyümeyi teĢvik eder. ―Teknik, temelde yine teknikle çözülebilecek sorunlar çıkarır… ġehir planlamasında somut bir sorundur bu. Büyük bir Ģehir, ulaĢım, hava kontrolü, trafik organizasyonu vb araçların yoğunlaĢacağını varsayar. Bunlardan her biri, Ģehrin daha da büyümesine imkan tanır ve yeni teknik geliĢmeleri teĢvik eder.‖ (2003: 103) KuĢkusuz kent planlaması yetkisi, büyüyen alanlarla birlikte, tekniğin kullanımı, kentsel rant alanlarının sınır ve yönünün çizilmesi gibi gücün kullanım alanının da büyümesine ve otoriterleĢmesine de iĢaret edebilmektedir. Ülkemizdeki 5216 sayılı yeni BüyükĢehir Belediye Yasası da, büyükĢehir kapsamına alınan tüm belediyelerdeki plan yetkisini, itirazi süreçleri tamamen budamak suretiyle üst belediyelere vermiĢ bulunmaktadır. Bu çalıĢma, sempozyum çağrısının, ―Bugünün planlaması, küresel bütünleĢmeden beklentiler artarken ve geçmiĢ dönemden gelen sorunlar devam ederken, yeni koĢullara uyumu parçacı bir Ģekilde gerçekleĢtirmek yoluna girmiĢ, sorunlar ile çözümlerde farklılaĢmalar ortaya çıkmıĢtır.‖ tümcesini tasdikleyen bir yasal sürecin incelemesi olarak ĢekillenmiĢtir. Kent yönetimlerinin metropol sınırlarını belirleme çalıĢmaları, planlama boyutları yanı sıra tüm yaĢam alanlarının da dönüĢümünü ivmelemektedir. Ancak bugün önemli bir örnek olarak Kalecik Belediyesi, yeni yönetim anlayıĢı çerçevesinde konuyu araĢtırarak, geniĢ çaplı bir dava sürecini yürütmektedir. Üstelik Kalecik ilçesi, anakent belediye baĢkanı ile uyumlu olmayan partisi, hazine değerinde olan Ģarapçılık için uygun toprak ve klimatik özelliklerini, sırf ürünün Ģarap olması nedeniyle bir türlü reklam ve destek edinemediği önemli serveti ve hiçbir tarım politikası olmayan bir metropolün organik tarım alanı olarak kullanılabilecek değerli alanlarının betonlaĢma baskısına maruz bırakılması ile simgesel önemdedir. Bu çalıĢma, Ankara Belediyesi özelinde Kalecik ilçesi ile köyleri tarafından açılmıĢ davalar üzerinden konuyu irdelemekte, sürecin en önemli boyutu olan plan kararlarını ele almakta ve sermaye biriktirim süreçlerinin önemli bir yansıması olan kentsel rant vurgusunu yasal dayanakları ile sunmaktadır. 2. Çember/Pergel Yasası Bilindiği üzere, belediye yönetiminde, ―büyükĢehir‖lere özel statü tanıyan ve dönemine göre hayli radikal bir uygulama olan 3030 sayılı yasanın, kısa sürede eskimesi/eskitilmesi üzerine, en az bu yasa kadar ―radikal‖ düzenlemeleri içeren 5216 sayılı yasa, sıradan vatandaĢın pek bilincinde olmadığı, ancak ―küçük‖ yerel birimleri hayli sarsıcı bir etki yarattı. Kamuoyunda ―Pergel Yasası‖ olarak bilinen 5216 sayılı bu yeni BüyükĢehir Belediye Yasası, mevcut BüyükĢehir Belediyeleri‘nin hizmet alanlarını belirleme konusunda; il merkezi olan ―Valilik Binaları‖ merkezine konan bir pergel‘i belli kilometreler çerçevesinde açarak, harita üzerinde büyük bir çember çizmeyi ve bu çember içerisinde kalan bölgeleri, ―BüyükĢehir Alanı‖ olarak tesbit etmeyi içermekte idi. 173 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ancak harita üzerinde hayli kolay bir iĢlem olarak görülebilecek bu yöntem, uygulamada, büyük sorunlara neden oldu. Sınırların içerisine hangi yerel birimlerin gireceğinin tespiti, sınır içine alınma ve dıĢına çıkma yöntemleri, birer teknik detay olarak önem kazandı. Yasal süreler içerisinde yapılabileceklerin öngörülmesi zorunluluğu, yeterli hukuki ve teknik birikim ve donanımı olmayan birimleri, maceracı kararlara yöneltti. Sınır geniĢletme konusunda, büyükĢehirlerden alınan ―hizmet artıĢı vaatleri‖, hep birer önemli unsur oldular. 2.1. Çemberin Ġçinde Kalanlar 10.07.2004 gün ve 5216 sayılı yasanın Geçici 2. Maddesinde aynen, “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte; büyükşehir belediye sınırları, İstanbul ve Kocaeli ilinde, il mülkî sınırıdır. Diğer büyükşehir belediyelerinde, mevcut valilik binası merkez kabul edilmek ve il mülkî sınırları içinde kalmak şartıyla, nüfusu birmilyona kadar olan büyükşehirlerde yarıçapı yirmi kilometre, nüfusu birmilyondan ikimilyona kadar olan büyükşehirlerde yarıçapı otuz kilometre, nüfusu ikimilyondan fazla olan büyükşehirlerde yarıçapı elli kilometre olan dairenin sınırı büyükşehir belediyesinin sınırını oluşturur. Bu sınırlar içerisinde kalan ilçeler büyükşehir ilçe belediyeleri, beldeler büyükşehir ilk kademe belediyeleri haline gelir.‖ denilmektedir. Yani yasanın bu amir hükmüne göre, nüfusu ikimilyondan fazla olan Ankara BüyükĢehir Belediyesi‘nde, mevcut valilik binası merkez kabul edilmek üzere, yarıçapı elli kilometre olan dairenin sınırı büyükĢehir belediyesinin sınırını oluĢturmuĢ; bu sınırlar içerisinde kalan ilçeler büyükĢehir ilçe belediyeleri haline gelmiĢtir. Her ne kadar yasa metninde düzenlenen ―sınırlar içerisinde kalmak‖ kavramı ile ilçenin tamamının mı, ilçe merkezinin mi yoksa belediye sınırlarının bir bölümünün mü sınırlar içerisinde kalmasının kastedildiği konusunda herhangi bir açıklık getirilmemiĢ ise de yasal bir düzenlemede, objektif bazı göstergelerin dikkate alınması gerektiği gayet açıktır. Nitekim yukarıdaki madde metnindeki ifadeden, bir yerleĢim biriminin merkezi‘nin, ―mülki idare binası‖ olduğu sonucu açık olarak çıkarılabilmekte, üstelik ―iller yasası‖ da bu yaklaĢımın kabulünü gerektirmektedir. Ankara BüyükĢehir Belediye Meclisi de bu esastan hareketle, Ankara Valiliği çevresindeki 50 km lik yarıçapda bulunan ve ―merkezlerinin‖ bu daire içinde kaldığı ilçeleri ve köyleri belirleyerek; 13.08.2004 gün ve 531 sayılı kararla, yeni sınırlarını kabul etmiĢtir. Böylece yasanın çıkıĢında da katkısı bulunduğu ileri sürülen BaĢkanlık, hemen 1 ay sonra yeni sınırlarına kavuĢmuĢtur. 2.2. Çember Büyüyor Öte yandan yasa sonrası metropol sınırların belirlendiği ilk kararın alındığı tarihte, hevesli olmanın yetmediği ve aslında Ankara BüyükĢehir Belediyesi‘nin sanıldığı gibi uygulamaya pek de hazır olmadığı; henüz belediyenin Nazım Planı ÇalıĢmaları‘nın tamamlanmadığı anlaĢılmaktadır. Çünkü karardan 2 gün önceki tarihi taĢıyan ve tüm ilçelere gönderilen yazı, sürecin ne denli karıĢık ve geliĢigüzel Ģekilde geliĢtiğini çok açık göstermektedir. Ankara BüyükĢehir Belediyesi sınırı Nazım Planı ÇalıĢmaları konulu, 11.08.2004 gün ve 358 sayılı Ankara BüyükĢehir Belediyesi Ġmar Daire BaĢkanlığı‘nın bu yazısında, ―plan çalıĢmalarının tamamlanabilmesi için her türlü dokümanın istendiği‖ vurgulanmaktadır. Aynı yazıda ayrıca, ―5216 sayılı yasa uyarınca Ankara BüyükĢehir Belediyesi sınırlarına katılan köy, orman köyü ve belde belediyelerinin sayılarının belirtildiği bölümde‖ basit bir harf hatası düzeltilircesine, ―201 adet köy‖ ibaresi, elle ―221‖ olarak, ―264 adet mahalleye dönüĢen köy ve orman köyü‖ ibaresi de yine elle 284 yapılmıĢtır. 2.3. Ucundan Azıcık… Buna karĢın, uygulamaya hazır olmayan bir diğer kurum daha vardır. O da ĠçiĢleri Bakanlığı‘dır. Çünkü konusu itibariyle doğrudan yasayla ilgili olan Bakanlık, kendi hazırladığı yasanın açıklığa kavuĢturmadığı, ―içinde kalmak‖ ifadesini beğenmemiĢ ve 1 ay sonra konuya bir genelge ile 174 A. Serap Fırat müdahale ederek, ―herhangi bir kısmı içinde kalmak‖ koĢulunu üretmiĢtir. 03.08.2004 gün ve 81137 sayılı bu genelge sonrası BüyükĢehir Belediyesi, yeni ölçümler ve çizimlerle, ucundan azıcık çembere giren yerlerin tespiti çalıĢmalarına baĢlamıĢtır. Doğal olarak genelge konuyu daha da karmaĢık bir duruma sokmuĢ, bu kez tartıĢmaya dahil olan Bayındırlık ve Ġskan Bakanlığı da, 18.10.2004 gün ve 442-12774 sayılı yazısı ile ―daire biçimde belirlenen büyükşehir belediye sınırlarında, köy idari sınırları (tapulama sınırı) dikkate alınmadan işlem yapıldığından‖ yakınmıĢ ve ―köy idari sınırlarının dikkate alınması gerekliliğine‖ iĢaret etmiĢtir. Bu yazı karĢısında, ĠçiĢleri Bakanlığı Yasanın uygulanmasına açıklık getiren 25.10.2004 gün ve 81676 sayılı bu yazısı ile ucundan azıcık mantığını yinelemiĢ ve ―büyükşehir belediyesine dahil olacak belediyeler bakımından belediye mücavir alanının sınırı değil, asıl belediye sınırı esas alınacaktır; belediye sınırının herhangi bir kısmı Büyükşehir Belediyesinin nüfusuna göre uygulanacak olan dairenin yarıçap alanı içinde kalıyor ise, belediyenin tamamı büyükşehir belediyesine dahil edilecektir‖ demiĢtir. Dolayısıyla bu mantığın aynının ―köyler için de geçerli olduğu‖ aynı yazıda tekrar vurgulanmıĢtır. Bu yorumlar ve yürütülen diğer çalıĢmalar uyarınca yeniden tespitler yapılmıĢ ve 12.01.2005 gün ve 169 sayılı BüyükĢehir Belediye Meclis kararları ile Ankara BüyükĢehir Belediye ve Mücavir Alan sınırları geniĢletilerek yeniden belirlenmiĢtir. 2.4. Yeni Yasa ve Ucundan Azıcık Mantığının DeğiĢimi Ancak Ġller Yasası temel mantığını olduğu gibi yok sayan yukarıdaki genelge ve yorumlar durumu ancak 1 yıl idare edebilmiĢ, 02.07.2005 gün ve 5390 sayılı kanunla BüyükĢehir Belediye Kanunu değiĢtirilmiĢ ve ―5216 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince ―MERKEZLERİ‖ büyükşehir belediyesi sınırları dışında kalan ilçeler‖ den söz edilmiĢtir. Buna göre, Selçuk Belediye BaĢkanlığı‘nca ―ilçe merkezinin neresi olduğu‖ yolundaki soruya, Bakanlık Hukuk MüĢavirliği‘nce verilen 06.12.2005 gün ve 4672 sayılı görüĢte, ―Mahalli Ġdareler Genel Müdürlüğü‘nün ―mevzuatımızda, ―ilçe merkezi‖ tanımına dair bir düzenleme bulunmadığı, …‖ilçe merkezi‖ deyiminden, mevcut kaymakamlık konağının bulunduğu yerin merkez kabul edilmesi gerektiği‖ belirtildiğinden, bu görüĢün isabetli olduğu‖ Ģeklinde yanıt verilmiĢtir. 3. Uygulamanın Değerlendirilmesi ve Dava Açılması Süreci ĠĢte bu yeni ve açıkça hukukun genel kurallarına daha uygun olan mantık, ilçe merkezi tam olarak söz konusu dairenin üzerinde olduğu kabul edilen Kalecik için durumu değiĢtirmiĢtir. 3.1. Kalecik Dava Süreci 3.1.1. Çembere Teğet Geçenler Son yerel seçimler sonrası, büyükĢehir belediyesi ile aynı partiden olmayan Kalecik ilçesinin yeni yönetimi, çok kısıtlı da olsa büyükĢehir belediyesince önceki dönemde verilen desteğin aniden kesilmesi üzerine; kayıtlarda yapılan incelemede ilginç bir bulguya ulaĢmıĢ ve teknik ve hukuki açıdan ―büyükĢehir ilçe belediyesi‖ olma konumunu irdelemiĢtir. Bu incelemeler sonucunda, bugün Kalecik Belediyesi, ilçe merkezinin yasanın çizdiği daireden yaklaĢık 1 km uzakta olduğunu iddia etmekte ve bu iddiasını Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığı‘nın ölçümünü içeren yazısı ile de kanıtlamaktadır. Kalecik Belediyesi‘nin temel tespitlerine göre, Bir mülki idare birimi olan Kalecik‘in merkezini belirleyen Kalecik Kaymakamlık binasının, anılan sınırın yaklaĢık 1 km dıĢında kaldığı; Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığı‘nın 12.11.2009 gün ve 0610-132480 sayılı yazılarında, ―Ankara Valiliği‘nin Ulus‘daki ana binası ile Kalecik Ġlçesi Hükümet 175 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu - Konağı olabileceği değerlendirilen yer arasındaki yatay mesafenin (kuĢ uçuĢu) yaklaĢık 50972 m; Ankara Valiliği‘nin halihazırda geçici olarak kullandığı Ankara Varlık Mahallesindeki binası ile Kalecik Ġlçesi Hükümet Konağı olabileceği değerlendirilen yer arasındaki yatay mesafenin (kuĢ uçuĢu) yaklaĢık 50244 m olarak hesaplandığının bildirildiği; Sadece Kalecik Belediye sınırları içerisinde meskûn sahanın çok uzağında, dağlık ve küçük bir alanın 50 kilometrelik sınır içerisinde kaldığı; Kalecik Ġlçesine bağlı toplam 50 köyün sadece 9 tanesinin bu sınırlar içinde kaldığı; Ankara il merkezi ile Kalecik Ġlçe Merkezi arasında karayolu ile 70 kmlik bir mesafe bulunduğu, Kalecik Ġlçesine en yakın BüyükĢehir Ġlçe Belediyesi‘nin, Akyurt Belediyesi olup, AkyurtKalecik arasındaki mesafenin karayolu ile 35 km olduğu, bu mesafe içerisinde 4 köy dıĢında bir yerleĢim alanı bulunmadığı ve bu mesafenin tamamının tarım arazilerinden oluĢtuğu anlaĢılmaktadır. Sınırlara iliĢkin bu bilginin önemi, 5216 sayılı yasanın amir hükümleri uyarınca, Kalecik Ġlçesi‘nin fiziki konumunun, ilçeyi geçici 2. Madde kapsamı dıĢında kabul etmek zorunluluğunu vurgulamasındadır. Üstelik Kalecik ilçesi yeni yasanın hizmet mantığını değerlendirmek bakımından da ülkenin diğer büyükĢehirlerinde açığa çıkabilecek sorunlara da iyi bir emsal oluĢturmaktadır. 3.1.2. Yasanın Amacı Hizmet Bütünlüğü Müdür? 5216 sayılı yasanın 1. maddesine göre, ―Bu kanunun amacı, büyükşehir belediyesi yönetiminin hukukî statüsünü düzenlemek, hizmetlerin plânlı, programlı, etkin, verimli ve uyum içinde yürütülmesini sağlamaktır.‖ Yani yasal düzenleme, esas olarak hizmet yürütümünü programlı, etkin, verimli ve uyumlu kılmaya çalıĢmaktadır. Oysa, Ankara anakenti ile Kalecik ilçe merkezi arasındaki uzun mesafe ve kopukluk nedeniyle ilçenin Ankara BüyükĢehir belediyesinden hizmet alması fiilen mümkün olmadığı gibi bu hizmetlerin yürütülmesi BüyükĢehir Belediyesi yönünden ekonomik de olmamaktadır. BüyükĢehir Belediyesinin anakent içerisinde yer alan birçok metropol ilçelerin sorunlarını dahi çözmemiĢken metropol alanı içindeki ilçelerin sorunlarını bir kenara bırakarak 75–80 kilometre uzakta bulunan, büyükĢehirle herhangi bir bağı bulunmayan bir ilçe veya beldeye hizmet götürmesi mümkün olmamaktadır. Fiili durum sağlıklı bir Ģekilde irdelendiğinde görüleceği üzere, Ankara BüyükĢehir Belediyesine dahil edildiği 2004 yılından bu yana Ankara BüyükĢehir Belediyesinin ilçeye katkısı yok denecek kadar azdır. Bu süreçte, kamu yararı ve hizmetin devamlılığı esasları çerçevesinde BüyükĢehir Belediyesince yürütülmesi gereken hizmetlerin tümü ilçe belediyesince yürütülmüĢtür. Nitekim bu durum tamamen öngörülmemiĢ bir sorun da değildir. 5393 sayılı kanunu komisyon raporunda da ―büyükşehir belediyelerinin olanakları bugün için ve yakın bir gelecekte buralara hizmet götürmeye elverişli değildir. Dolayısıyla buraların tümüyle hizmetten yoksun kalması kaçınılmazdır.‖ denilmek suretiyle bu gerçeğe iĢaret edilmiĢ; BüyükĢehir belediyelerinin sınırlarının 5216 sayılı kanunla aĢırı derecede geniĢlemesi nedeniyle, uzakta bulunan belediye ve mahalleye dönüĢen köylerin belediye hizmetlerinden hiç faydalanamayacak konuma gelecekleri açıkça belirtilmiĢtir. 3.1.3. Ġlçelerin Sosyo-Ekonomik KoĢulları Yine Kalecik ilçesi örneğinden devam edildiğinde görülmektedir ki, yeni yasa, pek çok tarımsal alanı ―metropol kent alanı‖ mantığıyla yönetmeye kalkmaktadır. Kalecik ilçesinin sosyoekonomik yapısı tarım üzerine kurulmuĢ olup; tüm planlamalar, belediye hizmetleri ve yatırımları da ilçenin bu özellikleri dikkate alınarak kurgulanmıĢtır. Oysa Ankara BüyükĢehir Belediyesinin konumu ve iĢlevi itibariyle, tarıma yönelik herhangi bir ciddi ve boyutlu politikası ve planı yoktur. 176 A. Serap Fırat Ankara BüyükĢehir Belediyesinin hizmet önceliğinde merkezi metropol ilçelere ağırlık verdiği, ve tarım alanında bir plan ve politikası bulunmadığı dikkate alındığında, Kalecik Belediyesinin BüyükĢehir Ġlçe Belediyesi kalması halinde ilçenin geliĢiminin sekteye ve zarara uğrayacağı açıktır. Bu zarar özellikle ilçeye bağlı köylerde çok daha yoğun yaĢanmaktadır. Örneğin, yargı kararlarında da görüleceği üzere, ―BüyükĢehir sınırları içerisindeki bir yerde, büyük baĢ hayvan beslenmesinin uygun olmayacağına‖ dair bir Ģikayet gerçekleĢse, kurumsal olarak çok sıkıntıda kalınacağı açıktır. Köy yaĢamının asli unsurlarından biri olarak değerlendirilebilecek bu iĢlem, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 246. maddesi çerçevesinde suç oluĢturmaktadır. Anılan yasa maddesine göre, ―Yirmibinden fazla nüfusu olan şehirlerde, umumi caddelerde veya belediyelerce tayin edilecek mıntıkalar içinde hayvan ahırı bulundurulması memnudur.‖ Nitekim bu maddeye dayanılarak, bir ―sanığın‖, ―ikametgahının müĢtemilatındaki ahırda büyük baĢ hayvan beslediğinin‖ tesbiti üzerine, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 246. maddesine aykırılık nedeniyle 282. maddesi gereğince cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında; itiraz konusu kuralın Anayasa‘ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme‘nin Anayasa Mahkemesi‘ne yaptığı baĢvuru, Mahkemenin 2002/131 esas ve 2004/87 sayılı ve 23.06.2004 günlü kararı ile reddedilmiĢtir. Bu yasanın uygulanması nedeniyle 50-150 kiĢilik köyler, nüfusu ikimilyondan fazla olan Ģehirler kategorisine girmekte ve büyük bir haksız durum yaratılmaktadır. Uygulama ilçede yaĢayan vatandaĢlara ek mali külfetler getirilmiĢtir. En basit örneği ile Emlak Vergilerini iki kat daha yüksek oranda ödemektedir. Aynı zamanda BüyükĢehir Belediyesi sınırları içerisindeki köylerde yaĢayanlar bugüne kadar ödemedikleri vergi ve payları ödemek durumunda kalmaktadırlar. 3.1.4. Hizmet/Gelir Dengesinde Açığa Çıkan AĢırı Adaletsizlik Kalecik gibi 9.000 nüfuslu bir ilçede, belediye örgütünün 92 personele sahip olmasının (bunun 10 tanesi memur geri kalanı iĢçi), hayli ağır bir maaĢ yükü yaratması yanı sıra; yasanın, devir edilen hizmetleri yürüten personelin de devrini esas alan boyutunun tamamen dıĢarıda bırakıldığı görülmüĢtür. BüyükĢehir belediyesi, ilçeden sadece 6 personelin devri ile yetinmiĢ, 7 personel için 5216 sayılı yasanın ilgili maddeleri uyarınca yürütülen iĢlemlerden; Ankara Valilik Makamının 25/05/2007 tarihli onayları ile 5594 sayılı Kanunun Ek Madde 2. sinin 5. fıkrası uyarınca oluĢturulan komisyonun 27.08.2007 günlü toplantısında, Kalecik Belediyesi‘nin katı atık depolama yeri, mezbahası, mezarlıkları ve itfaiyesinin devredilmiĢ ve bu hizmetlerde görev yapan 7 personelin Ankara BüyükĢehir Belediyesi‘ne devri kabul edilmiĢ olmasına karĢın, alınan kararın gereğinin 2009 yılına kadar Ankara BüyükĢehir Belediye BaĢkanlığı tarafınca yerine getirilmediğinin anlaĢılması üzerine; dava ile devir gerçekleĢtirilmiĢtir. Peki gelir devrinde durum ne olmuĢtur, kısaca örnekleyelim: 1. 2. 3. BüyükĢehir Belediyesine bağlanması nedeniyle gelirinin yaklaĢık yarısı kesilen Kalecik Belediyesine aylık tahakkuk eden tutar 101.000 TL iken; yaklaĢık aynı nüfusta olan ve BüyükĢehir Belediyesine bağlı olmayan Keskin Belediyesi 338.000 TL Ġller Bankası yardımı almaktadır. Kalecik Belediyesinin de bu tabloya göre büyükĢehire bağlanmasaydı, en az aylık 250.000 TL alacağı aĢikârdır. Önceki dönemden kalan borçlar da hesaplandığında, Ġller Bankasından aylık, ortalama sadece 60.000 TL alınabilmektedir. Ġller Bankası gelirinin yasa gereği %45‘i yani yarısı BüyükĢehir Belediyesince otomatik olarak kesilmektedir. BüyükĢehire bağlanılan 2005 yılından 2010 yılı sonuna kadar kesilen paylar toplamı 6.577.000 TL‘dir. Su gelirleri tamamen yasa gereği BüyükĢehir Belediyesine devredilmiĢtir. Aylık ortalama 200.000 TL BüyükĢehir‘e devredilmiĢtir. 2 yıllık dönemde toplam kesilen tutar 4.5 milyon TL‘dir. 177 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 4. Sonuç olarak büyükĢehire bağlanmakla bugüne kadar Kalecik halkının yaklaĢık 11 milyon TL‘si büyükĢehir belediyesine akmaktadır. Ancak bu tabloyu gördükten sonradır ki, ―peki bu karĢılığı büyükĢehirden kaç kuruĢluk hizmet alınmıĢtır?‖ sorusu sorulmuĢ ve ne yazık ki, ―neredeyse hiç‖ yanıtı ile karĢılaĢılmıĢtır. 3.1.5. Kalecik Dava Sonucu Bütün bunlara karĢın, gerek yerel mahkeme gerekse itiraz üzerine konuyu görüĢen DanıĢtay, dava dosyasının detaylarına girmemiĢ ve yasanın resmi gazetede yayınlanmasını takiben dava açma süresinin baĢladığı gerekçesiyle ―süre aĢımı‖ nedeniyle davayı reddederek esastan inceleme yapmamıĢtır. Oysa ki, temyiz talebinin ana dayanağını oluĢturan husus, açılan davada, ısrarla yinelendiği üzere 5216 sayılı yasanın kendisine bir itiraz olmayıp, aksine, Kalecik belediyesine uygulanan iĢlemin 5216 sayılı yasanın gereklerine aykırı olarak tesis edildiği ifade edilmiĢse de bu husus dikkate alınmamıĢtır. Kalecik Belediyesi Ģu anda uygulama sorunları ve köyler tarafından açılan davalarda ―yok hükmünde‖ kabul edilen iĢlemler düzleminde alınan olumlu sonuçlar ıĢığında, yeniden dava sürecini açabilmenin hukuksal koĢullarını aramaya devam etmektedir. 3.2. Kalecik Köylerinde Durum Yukarıda yasanın uygulanması nedeniyle yaĢadıkları sorunları anlatılan köylerde ise yasal çerçevenin dayattığı sorunlara ek olarak tıpkı Kalecik ilçesi için olduğu gibi, büyükĢehir sınırlarına alınmaları uygulamalarının teknik ve hukuki altyapısının bulunmadığı saptanmıĢtır. 3.2.1. Buğra Köyü Kalecik Ġlçesine bağlı ve merkeze karayoluyla 65 km mesafede bulunan Buğra Köyünün; BüyükĢehir Belediye Meclis iĢlemi ile ―mahalle‖ statüsüne alındığı anlaĢılmıĢtır. ―Orman köyü‖ niteliği de bulunan köyün, ĠçiĢleri Bakanlığı onayı ile yasaya aykırı Ģekilde ―mahalle‖ olarak onaylanması iĢlemlerine karĢı dava açılmıĢtır. Dava gerekçesi, uygulamanın yasaya aykırı olduğu gibi, ―ağır ve bariz yetki aĢımı‖ sözkonusu olduğundan; hukuken ―yok hükmünde‖ bulunan iĢlemlerin düzeltilmesi Ģeklinde kaydedilen davanın sonucunda, yerel mahkeme ve DanıĢtay‘ın kabulü ile köyün mahalle statüsünün kaldırılarak, orman köyü statüsünün kabulü sağlanmıĢtır. 3.2.2. Kızılkaya ve TavĢancık Köyleri Yine Kalecik Ġlçesine bağlı ve merkeze karayoluyla 51-52 km mesafede bulunan Kızılkaya ve TavĢancık Köyleri‘nin ise; yasanın aradığı ―köy ihtiyar heyetinin talebi üzerine büyükĢehir belediye sınırları içine alınabilir.‖ hükmünün açıkça çiğnenerek; anılan köylerin Ġhtiyar Heyetlerinin talebi olmadan yetkisiz bir Ģekilde ―mahalle‖ statüsüne alındığı gerekçesiyle dava açılmıĢ, dava sürecinde ise bu köylerin BüyükĢehir Belediyesi‘ne bağlanmasına iliĢkin yasal ya da değil ama herhangi bir BüyükĢehir Belediye Meclis iĢlemi bile bulunmadığı ortaya çıkmıĢtır. Halen sürmekte olan davada, yüksek olasılıkla iptal kararı çıkacağı beklenmektedir. 3.3. Ankara‟nın Diğer Ġlçelerinden Bir Tek Örnek: Haymana Ciğir Köyü Ġnceleme sırasında ortaya çıkan bir baĢka ilginç uygulamada ise, bir baĢka köyün durumuna iliĢkin ölçümlerde inanılmaz hatalı bir yazıĢma gerçekleĢtirildiği görülmüĢ olduğundan, incelemenin tüm Ankara düzeyinde detaylandırılması halinde çok daha vahim örnekler çıkabileceği kanısı güçlenmiĢtir. ġöyle ki, Kalecik köylerine iliĢkin BüyükĢehir Belediye Meclisi‘nin bir kararını Bakanlığa ileten, Ankara Valiliği‘nin 19.08.2005 gün ve 10179 sayılı yazısı üzerine Bakanlıkça yapılan incelemede, ―Kızılcahamam Ġlçesi Ciğir Köyünün 5216 sayılı yasanın geçici 2. maddesinin birinci fıkrasına göre belirlenen sınırlar dıĢında kaldığı, Kalecik ilçesi Akkaynak, Buğra ve Hasayaz köylerinin ise bu madde kapsamında kaldığı tespit edilmiĢtir‖ denilmektedir. 178 A. Serap Fırat Bu hayret verici ifadede sözedilen fıkra, değinilen ―yarıçapı elli kilometre olan dairenin sınırı‖dır. Bu sınıra iliĢkin olarak Kalecik yetkilileri tarafından yapılan ölçümlerde, söz konusu mesafelerin, Kızılcahamam‘ın Ciğir Köyünün 36.952, Kalecik Akkaynak Köyünün 52.130, Kalecik Buğra Köyü‘nün 65.124, Kalecik Hasayaz Köyünün 51.993m. mesafede oldukları görülmüĢtür. Yani mesafe açısından konu değerlendirildiğinde, Kalecik‘in her üç köyünün de 50 kilometre sınırının dıĢında olduğu, aksine Ciğir köyünün bu sınır içinde kaldığı görülmektedir. Mesafe dıĢındaki unsurlar da bu tür bir çeliĢik ifadeyi açıklayamamaktadır. Sonuç Bütün bu anlatılan süreçlerden ortaya çıkan sonuç ana hatlarıyla Ģu olmuĢtur: Ankara özelinde metropolitan kenti büyütme çalıĢmaları, sınır içine girme çıkma iĢlemlerinde yasal bir gereklilik de olan halkın baĢvurusu koĢullarını göz ardı eden, yasal karara bağlanması iĢlemi bile tamamlanmayan, ilçeler arası çok açıkça haksız iĢlemler, inanılmaz yalan/yanlıĢ ölçümler, metropol kent parçası yapılan orman köyleri gibi teknik ve hukuki garabetler üreten bir Ģekilde gerçekleĢmiĢtir. Teknik süreçlerdeki bariz hatalar karĢısında, incelemenin tüm Ankara detaylandırılması halinde çok daha vahim örnekler çıkabileceği kanısı güçlenmiĢtir. düzeyinde Bu hukuksuz uygulamaların dayanağında, zaten doğası itibariyle büyüme eğiliminde olan kentleri, bir oldu bitti içerisinde, daha da büyütmek ve yetki alanını da aynı süreçte geniĢletmek eğilimi bulunmaktadır. Bookchin‘in eleĢtirel ifadesiyle tanımladığı gibi: ―Kültürel ve fiziksel yönden benzersizlik gösteren, insani ve idare edilebilir boyutta politik bir varlık olan kent, sonunda bu özelliklerini yitirmeye baĢladı… muazzam boyuttaki kimliksiz pazar yerlerinin hüküm sürdüğü bir yer haline geldi.‖ (1999: 261) Eğer bizatihi kentin idarecileri, ―insani ve idare edilebilir boyutta politik bir varlık olan kent‖i değil de ― muazzam boyuttaki kimliksiz pazar yerlerini‖ arzu ediyorlarsa, burada ciddi bir yönetim sorunu ile karĢı karĢıya kalınmıĢ olduğu kabul edilmelidir. Bu yasanın uygulanması nedeniyle 50-150 kiĢilik köyler, nüfusu iki milyondan fazla olan Ģehirler kategorisine girmekte ve büyük bir haksız durum yaratılmaktadır. Uygulama ile ilçede yaĢayan vatandaĢlara ek mali külfetler getirilmiĢtir. Tarım alanlarının bu Ģekilde metropolitan kent haline getiriliĢi, kısa sürede buradaki toprak yapısının ve ekolojik ortamın değiĢmesine neden olacaktır. Halen halkın kullanımına açık Kızılırmak kenarının kısa sürede özel ellere geçmesi beklenen bir sonuçtur. Büyüyen mekanlardaki geniĢleyen sahiplilik, Hardt ve Negri‘nin öngördüğü günümüz ―Ġmparatorluğu‖nun önemli bir göstergesidir. ―Endüstriyel toplumun güçlendirilmesi süresince, kamusal alanların kurulması ve yıkılması giderek güçlenen bir sarmal içinde geliĢti. Doğru, birikimin zorunlulukları (geliĢmeyi hızlandırmak ya da sıçrama yapmak, üretim araçlarını yoğunlaĢtırmak ve harekete geçirmek, savaĢ yapmak vb için) dayattığı zaman, sivil toplumun geniĢ kesimleri mülksüzleĢtirilerek ve servet ve mülk ortak kullanıma açılarak kamusal mülkiyet yaygınlaĢtırılır. Ne var ki, bu kamusal mülkiyet çok geçmeden yeniden özel ellerde toplanır. Her bir süreçte, doğal kabul edilen komünal mülkiyet kamuya rağmen sonuçta özel yarar için iĢleyen ikinci ve üçüncü doğaya dönüĢtürülür. Ġkinci doğa, örneğin Kuzey Amerika‘nın batısında olduğu gibi büyük nehirler üzerine barajlar kurularak ve kurak vadiler sulanarak yatılır ve ardından bu yeni servet az sayıdaki tarım iĢletmesine devredilir. Kapitalizm kamusal mal ve hizmetlerin sürekli olarak yeniden özel ellere geçiĢ döngüsünü harekete geçirir.‖ (Hardt ve Negri, 2001: 312, 313) 179 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Bu süreçte plan gücünün büyük etkisi olmaktadır. Ülkemizdeki 5216 sayılı yeni BüyükĢehir Belediye Yasası da, büyükĢehir kapsamına alınan tüm belediyelerdeki plan yetkisini, itirazi süreçleri tamamen budamak suretiyle üst belediyelere vermiĢ olup; yetki ve otorite alanının bu geniĢlemesi ise metropolitan yönetim sistemi ile getirildiği iddia olunan demokratik yapıyı ciddi ölçüde yıkmıĢ bulunmaktadır. Çünkü metropolitan merkeze tanınan bu itirazsız yetki gücü, seçimle belirlenmiĢ diğer birimlerin söz hakkını ortadan kaldırarak, bu birimleri ana belediyenin birer idari Ģubesine dönüĢtürmüĢ durumdadır. Gerçekte plan yapma yetkisinin ―tek elde‖ toplanması, temelde olumlanabilecek bir dayanaktır. Ancak burada murad olunan plan, ―mekansal geliĢmeyi yönlendiren, geniĢ katılımla ve esnek bir anlayıĢla (gereksiz detaylara girmeyip onları ilgili alt ölçeklere bırakması, buna karĢılık kırmızı çizgileri koyması…) hazırlanmıĢ üst ölçekli bir plan‖dır ve bu nitelikleri taĢıyan bir planın varlığında, çemberin içinde olmanın bazı yerleĢmeler için avantaj sağlayabileceği‖ doğrudur. Ancak bir yandan ―katılım‖ yaklaĢımının yasa metninde garanti altına alınmaması ve otoriter tavrın keyfilikle eklemlenmesi; diğer yandan baĢta siyasi olmak üzere muhtelif art niyetli uygulamaların çoğunluk despotizmiyle meĢru sayılması, ilçe belediyelerinin söz hakkını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bundan daha önemli olmak üzere, uygulamadaki sorunlar büyük ölçüde değinilen türde bir üst ölçekli planın olmamasından, dolayısıyla keyfi uygulama baskısından kaynaklanmaktadır. Yeni yasanın, büyükĢehir belediyesine yansıtacağı getiri/götürü dengesini iyi anlayabilmek için uygulamayı bilmek ve yaĢamak gerekmiĢtir. Yasal metinlerde eĢ anlı olarak ifade edilen bu sistematik, uygulamada çok farklı Ģekillenmekte ve yasal bir zorlayıcı mekanizma da kurulmamıĢ bulunmaktadır. Yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte, büyükĢehir kapsamına giren bu ilçelerin Ġller Payı gelirleri doğrudan doğruya %60-70 oranlarında BüyükĢehir Belediyelerine geçmiĢ, hizmet yüklenimleri ise en kayırılmıĢ ilçelerde bile bu oranda gerçekleĢmemiĢ, bu çalıĢmada irdelenen örneğimizdeki gibi farklı parti yönetimlerinde bulunan ilçelerde ise ―hemen hiç‖ denebilecek düzeylere inmiĢtir. Bütün bu sorunlar, yasanın kabulü üzerinden 7 yıl geçmiĢ olmasına karĢın, hala süren onlarca davaya yol açmakta siyasiler ise sınırları daha da geniĢletecek önerileri seçim öncesi söylem platformuna servis etmiĢ olup, Ģimdi bu hasatı biçmeyi de beklemektedirler. Kaynaklar Bookchin, M. (1996) Ekolojik Bir Topluma Doğru, Çev. A. Yılmaz, Ayrıntı Yay., Ġstanbul. Bookchin, M. (1999) Kentsiz Kentleşme, Çev. B. Özyalçın, Ayrıntı Yay., Ġstanbul. Butler, E. (2001) Hayek Çağımız İktisat ve Siyaset Felsefesine Katkısı, Çev. Y. Z. Çelikkaya, Liberte Yay., Ankara. Ellul, J. (2003) Teknoloji Toplumu, Çev.M. Ceylan, BakıĢ Yay., Ġstanbul. Hardt ve Negri, (2001) İmparatorluk, Çev. A. Yılmaz, Ayrıntı Yay., Ġstanbul. Urry, J. (1999) Mekanları Tüketmek, Çev.R. G. Öndül, Ayrıntı Yay., Ġstanbul. 180 Ankara Bölge Planı Katılımcılık Deneyimi Derya Özgöç Çağlar1, Esra Alkım Karaağaç23 Öz:Ankara Bölge Planı, Ankara'yı İstatistiki Bölge Birimleri (İBB) ölçeğinde kavrayan ve merkez-çevre ilçelerin planlama süreçlerinde eşit-etkin katılımını gözeten bir stratejik belge niteliğindedir. Ankara Kalkınma Ajansı'nın koordinasyonunda ve Ankara Bölge Planı kapsamında hayata geçirilen Paydaş Yönetimi süreci katılımcılığın bölge genelinde ve özellikle yerelde yaygınlaşması, paydaşlık bilincinin oluşması ve bu kültürün sürdürülebilirliği için önemli bir deneyim olarak görülmektedir. Bu bildiri, Ankara Bölge Planı'yla hayata geçirilen katılımcı uygulamaları içeren Paydaş Yönetimi deneyimini aktararak, bölgede ileriye yönelik geliştirilecek paydaşlık kültürü ve katılımcı uygulamalara katkı sunmayı amaçlamaktadır. Anahtar kelimeler: bölge planı, katılımcılık, paydaş yönetimi, Ankara Kalkınma Ajansı Abstract: Ankara Regional Plan has been a strategic document that accepts Ankara in a scale of Units for Territorial Statistics and considers an effective participation of region‘s districts in the planning processes. This participatory planning, coordinated by Ankara Development Agency, aims at developing, expanding and sustaining a participatory planning culture in the region. Paper narrates the Stakeholder Management experience of Ankara Regional Plan and intends to provide an insight into the future participatory practices in the region. Keywords: regional plan, participation, stakeholder management, Ankara Development Agency 1 Ankara Kalkınma Ajansı İş Geliştirme ve Strateji Birimi, Ankara 2 Ankara Kalkınma Ajansı İş Geliştirme ve Strateji Birimi, Ankara İletişim yazarı: Esra Alkım Karaağaç, e-posta: [email protected] 181 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. Bölgesel Kalkınma, Planlama ve Katılımcılık Bölgesel geliĢme politikalarını yerelden yönlendirerek kalkınma çabalarıyla bütünleĢtirmeyi hedefleyen yeni bölgecilik anlayıĢının dinamik unsurunu bölge insanları ve kurumları oluĢturur. Bölgesel kalkınma, bölgedeki aktörlerin bilgi, birikim ve iliĢkileri üzerinden bölgenin gerçek ihtiyaçlarına cevap veren uygulamaların geliĢtirilmesiyle mümkündür. Bu amaçla, ülkemizde kalkınma ajansları son beĢ yıllık süreç içerisinde faaliyete geçmiĢler ve bölgesel kalkınma stratejilerinin oluĢturulması, kaynakların yerinde ve etkin kullanımı, bölgelerde iĢbirliği kültürünün geliĢtirilmesi ve bölge içi geliĢmiĢlik farklarının giderilmesi hususlarında önemli aĢamalar katetmiĢlerdir. Bu hususların temelini oluĢturan strateji belgeleri ajansların koordinasyonunda hazırlanan Bölge Planlarıdır. Kalkınma ajansları yerelde, bölge planlarının hazırlanması, kalkınma hedeflerinin projelerle hayata geçirilmesi ve bölgelerde geliĢme dinamiklerinin güçlendirilmesi konularında baĢat rolü üstlenmektedir. Bölgeyi anlama, ileriye taĢıma ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmayı amaçlayan yeni planlama anlayıĢının en kritik unsuru katılımcılık süreçleridir. Bu planlama anlayıĢında bölgeler kalkınma sürecinde kendine has kaynak ve dinamikleriyle aktif birimler olarak algılanmakta, planlama süreçlerinin bölgelerde katılımcı demokrasi kültürü, ortak akıl ve iĢbirliklerinin geliĢtirilmesine de katkıda bulunacağı beklenmektedir. Bu anlamda bölge planlama, talep ve beklentileri farklı olan paydaĢların ortaklaĢa sürdürdükleri katılımcı ve sosyal bir öğrenme sürecidir. Burada en önemli unsur, bahsi geçen katılımcılığın nasıl yönetileceği, farklı talep ve beklentileri olan ulusal ve yerel düzeydeki paydaĢların planlama sürecine nasıl dahil edileceği noktasıdır. Bu noktada ajanslar yeni yaklaĢımlar, yöntemler, teknikler ve araçlarla bu süreçleri etkin ve verimli hale getirmektedirler. Katılımcılık, üretilen politikaların ve verilen hizmet kalitesinin artırılmasını sağlamak üzere vatandaĢların, sivil toplum kuruluĢlarının, iĢ çevrelerinin ve diğer paydaĢların karar alma süreçlerine dahil edilmesidir (OECD, 2009). Daha geniĢ anlamıyla, insanların yaĢamlarını etkileyen konularda karar alma, uygulama ve değerlendirme süreçlerinde gönüllü ve aktif olarak yer almalarını ve ortak fayda elde etmelerini sağlayan durumdur (Oakley, 1989). Katılımcılık belirli bir düzeyde iĢbirliği ve ortak sorumluluğu beraberinde getirmekte ve paydaĢları yapılan faaliyetin bir parçası kılmaktadır (Warburton, et.al. 2008). Katılımcılıktan beklenenler, demokratik meĢruluğu ve hesap verebilirliği sağlamak, sosyal uyumu artırarak sosyal sermayeyi güçlendirmek, hizmet kalitesini ve kapasitesini geliĢtirerek güçlü topluluklar yaratmaktır. Katılımcılık yukarıda belirtilen amaçların tek baĢına cevabı olmamakla birlikte doğru planlandığı ve yönetildiği ölçüde sosyal adalet ve eĢitlik duygusunu geliĢtirecek, aktif vatandaĢlığı teĢvik edecektir. Bölge planlamanın temel unsurlarından biri olan katılımcılık, aynı bölge planlama gibi ve onunla paralel iĢleyen bir süreç yönetimi gerektirir. Burada bahsi geçen ―planlamanın planlanması‖ gibi katılımcılığın da planlanmasıdır. Katılımcılık süreci, birbirini takip eden ve yer yer birbirini kesen: kapsam, analiz, faaliyetler, zaman-mekan-çıktılar ve değerlendirme gibi bileĢenlerden oluĢur. Kalkınma Ajansları bölge planlama pratiklerinde, bu süreci kendi bölgelerinin talep ve ihtiyaçlarına göre yorumlayarak Ģekillendirmekte ve uygulamaktadır. Bu çalıĢma Ankara Bölge Planı'yla hayata geçirilen katılımcı uygulamaları içeren PaydaĢ Yönetimi deneyimini aktararak, bölgede ileriye yönelik geliĢtirilecek paydaĢlık kültürü ve katılımcı uygulamalara katkı sunmayı amaçlamaktadır. 2. Ankara Bölge Planı Katılımcılık Deneyimi 2.1 Ankara Bölgesi Ankara ülkenin baĢkenti olması dolayısıyla çoğu zaman bir bölge ölçeğinin ötesinde ulusal ölçekte düĢünülmekte ve merkeziyet bağlamında siyaset, üst düzey bürokrasi ve baĢkentliğin getirdiği kurumsal örgütlenmenin soyut mekanı olarak algılanmaktadır. Ankara‘nın yereliyle bir bölge ve ülkenin merkezi olması durumunun yarattığı karıĢıklık, bölgesel politikaların oluĢturulması ve uygulanmasında birtakım sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. 182 Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç ġekil 1: Ankara Bölge Haritası (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı, 2011) ġekil 2: Ankara Ġlçeleri GeliĢmiĢlik Düzeyleri (Kaynak : DPT, 2004) 183 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ankara, toplam 25.437 km2 yüzölçümüne ve yaklaĢık 4,8 milyon nüfusa sahip; Ġstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması'na (ĠBBS) göre il sınırları bölge sınırlarına denk gelen üç bölgeden (Ġstanbul, Ġzmir, Ankara) biridir. Ankara‘nın 25 ilçesinin 16'sı Ankara BüyükĢehir Belediyesi sınırları içinde, 9'u ise dıĢında yer almaktadır (ġekil 1). Devlet Planlama TeĢkilatı'nın 2004 yılında gerçekleĢtirdiği Ġlçelerin Sosyo-Ekonomik GeliĢmiĢlik Sıralaması AraĢtırması (DPT, 2003) ve Ankara Bölgesi Mevcut Durum Analizi çıktıları, gerek merkez ilçelerin kendi içlerinde gerekse merkez ve çevre ilçeler arasında geliĢmiĢlik farkları ve dengesizliklerini ortaya çıkarmıĢtır (ġekil 2). Bölge içi geliĢmiĢlik farklarının azaltılması, çevre ilçe ve illerden göçün daha iyi yönetilmesi için uygulanabilir ve etkin politikaların Ankara'da hayata geçirilmesi, öncelikle bölgeyi bir bütün olarak değerlendirmeyi ve yaĢam çevrelerinin geleceğine dair politikaların üretiminde bölge insanının ortak aklına baĢvurmayı gerektirmektedir. 2.2 Katılımcılık ve PaydaĢ Yönetimi PaydaĢlar, bir konuda çıkar veya riski bulunan, herhangi bir karardan etkilenebileceği ya da o karar üzerinde etkiye sahip olabileceği düĢünülen kiĢiler veya örgüt temsilcileridir (Involve, 2005). BaĢka bir tanımla paydaĢ; doğrudan ya da dolaylı biçimde planlama sürecinden ve bu sürecin çıktılarından etkilenecek tüm Ģahıs, örgüt, kurum ve kuruluĢlardır. PaydaĢ yönetimi planlanırken katılımcı planlamadan beklentiler, hangi kararların ne kadar katılıma uygun olduğu ve ne zaman katılım sağlanacağı değerlendirilmelidir. Bölge Planlama, hedef kitlesi ve coğrafyası bakımından geniĢ katılım gerektiren bir stratejik süreçtir. Bölge Planlama sürecinde paydaĢlar birebir vatandaĢlar olarak değil, onları temsil eden kurum ve kuruluĢlar bazında tespit edilmektedir. Planda yer alan bölge vizyonu, amaç ve hedefleri bölgedeki paydaĢları farklı Ģekillerde etkilemektedir. Bölgenin durumu analiz edilirken ve stratejiler oluĢturulurken paydaĢların bilgi birikim ve beklentilerine baĢvurulması, planın hayata geçirilmesi noktasında ilgili paydaĢların belirli konularda ortak sorumluluklar almasını gerektirmektedir. Ayrıca planın bölgede tanınması ve sahiplenilmesi, katılımın sağlayacağı meĢruiyet zeminine bağlıdır. Bölge planlamada katılımcılık süreci planlanırken göz önünde bulundurulan en önemli üç amaç aĢağıdaki gibi sıralanmaktadır. - Bölgenin öncelik, ihtiyaç ve sorun tespiti ile çözüm önerilerini aracısız olarak paydaĢlardan öğrenmek. Daha Ģeffaf ve hesap verebilir, paydaĢlar nezdinde meĢruiyeti olan bir bölge planı hazırlamak. Uzun vadeli bir paydaĢ müzakere zemininin temellerini atmak. PaydaĢlığı bir ortaklık olarak gören bu yaklaĢımda, sadece planın hazırlanması değil uygulanması sürecinde de paydaĢlardan kolektif sorumluluk beklenmektedir. Bu, sadece bölge planlama süreciyle kalmayan uzun vadeye yayılan bir iĢbirliğinin de ilk adımı olarak düĢünülmektedir. Ajansların misyonuyla doğrudan iliĢkili olarak, farklı görüĢ ve çıkarlara sahip bölge paydaĢlarının karĢılıklı anlayıĢ çerçevesinde buluĢmasını sağlayacak bir müzakere zemininin de temelleri atılmaktadır. Bu yaklaĢım, yaygın olarak kabul edilen ―katılımcılığın‖ teĢvik edilmesinin ötesinde, her aĢamada iĢbirliğini, sahiplenmeyi, sorumluluk almayı ve hesap verebilmeyi gerektirir. Bu doğrultuda bölgede ―katılımcılığın sağlanması‖ ile kastedilen; ortak sorumluluk, ortak bilinç, ortak hesap verebilirlik ilkeleri gözetilerek, ortak amaca, ortak çalıĢma kültürü içerisinde ortak akıl ile ulaĢmaktır. Ankara Bölge Planı PaydaĢ Yönetiminde Ankara‘nın paydaĢlarına ulaĢma, bölgeyi paydaĢlarla birlikte anlama ve bölgenin geleceğine dair stratejileri yine bölge paydaĢlarıyla birlikte oluĢturmak hedeflenmiĢtir. 184 Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç PaydaĢ Analizi PaydaĢ analizinin hazırlık aĢamasında, analize altlık teĢkil etmesi amacıyla Bölgedeki kurum ve kuruluĢlar ayrıntılı olarak belirlenmiĢ ve listelenmiĢtir. Bu listeler oluĢturulurken Ankara Valiliği, Ġl Planlama Koordinasyon Müdürlüğü Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi kurumlardan bilgi istenmiĢtir. PaydaĢlar uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde gruplandırılmıĢ, sonrasında kategorilere ayrılmıĢtır. Bu kategoriler; bakanlıklar (merkezi teĢkilat, sürekli kurullar, bağlı kuruluĢlar, ilgili kuruluĢlar), mahalli idareler, büyükelçilikler, uluslararası kuruluĢlar, üniversiteler ve araĢtırma merkezleri, medya, siyasi partiler, sendikalar, federasyonkonfederasyon ve birlikler, dernekler, vakıflar, odalar, özel sektör temsilcileri, teknopark ve organize sanayi bölgeleri olarak belirlenmiĢtir. PaydaĢ listesinde sadece dernek sayılarının 8 binin üzerinde olması, bu çok fazla sayıdaki paydaĢın katılımında birtakım önceliklendirme ve derecelendirmelere gitmeyi zorunlu kılmıĢtır. PaydaĢ etki değerlendirme matrisinin oluĢturulmasındaki amaç, öncesinde kategorilere ayrılan çok fazla sayıda paydaĢı, bölgeye dair hususlarda etki dereceleri ve bölge planlama sürecini olası etkileme düzeyleri üzerinden değerlendirmektir (Arnstein, 1969; Warburton ve diğerleri, 2008). Bu amaç doğrultusunda, paydaĢların planla olan iliĢki kategorileri tespit edilmiĢ, bu kategorilerdeki paydaĢların bölgesel kalkınma kararları ile iliĢkisini ifade eden bir önceliklendirme yapılmıĢtır. Bunun yanında katılımcılık faaliyetlerinde paydaĢların dahil olma düzeyinin tespiti için Katılımcılık Spektrumu kavramsal çalıĢması üzerinden de bir değerlendirme yapılmıĢtır. Bu spektrum katılımcılığı bilgilendirme düzeyinden yetkilendirme düzeyine kadar beĢ aĢamada derecelendirmiĢtir (Uluslararası Katılımcılık Derneği, 2007). Spektrumda katılım halk katılımıdır ve belirlediği dereceler sistemine göre alınan kararlarda birebir halk etkisinin artan düzeyi gösterilmiĢtir. Daha öncede belirtildiği gibi bölgesel ölçekte bir planlama sürecinde paydaĢların bireyler düzeyinde değil onların örgütlendiği farklı kurumlar ve örgütler düzeyinde temsil edilmesi etkinlik ve etkililik açısından uygun görülmüĢtür. PaydaĢ katılım spektrumu, bilgilendirmeden ortak faaliyet ve birlikte öğrenmeye kadar uzanan dört basamakta değerlendirilmiĢtir. Ortak Faaliyet-Birlikte Öğrenme ĠĢbirliği DanıĢma Bilgilendirme ġekil 3: Ankara Bölge Planı PaydaĢ Katılım Spektrumu (Kaynak : Rifkin ve Pridmore, 2011) Analizin son kısmında, ―paydaĢ etki değerlendirme matrisi‖ ve ―katılımcılık spektrumu‖ çalıĢmaları bir araya getirilerek, kapsamlı bir analiz tablosuna ulaĢılmıĢtır. Bu veri tabanı, 1200 farklı paydaĢın kategoriler halinde sıralandığı, bölge planlamada iliĢki düzeyleri ve öne çıkan tema ve sektörlerde katılımcılık derecelerine göre analiz edilerek bir araya getirildiği çok boyutlu bir matristir. 185 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Bilgi Verme: Kararlardan etkilenenlere sorunu, alternatifleri, olanakları ve/veya çözümleri anlamaları için yardımcı olacak dengeli ve objektif bilgileri verme. DanıĢma: Analizler, alternatifler veya kararlar hakkında paydaĢların geri bildirimini alma. ĠĢbirliği: Kararların alınma sürecine paydaĢların müdahil olması, kararların iĢbirliği halinde alınması, alternatiflerin geliĢtirilmesi ve tercih edilen çözümün belirlenmesi de dahil olmak üzere kararın her yönünde beraber çalıĢma. Ortak Faaliyet: Tercih edilen karar ve planların ortak faaliyetlerle hayata geçirilmesi, böylelikle beraber öğrenme. Yapılan paydaĢ analizi ve önceliklendirme sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilmiĢ, her bir paydaĢın iliĢki ve önem düzeyi göz önünde bulundurularak söz konusu paydaĢla kurulacak iliĢkinin düzeyi belirlenmiĢtir. Ayrıca paydaĢların bölge planlama sürecinin değiĢik aĢamalarına göre katılım düzeylerinin de değiĢebileceği düĢünülerek süreç planlama aĢamasında paydaĢ analiz tablosu üzerinde güncellemeler yapılmıĢtır. Faaliyetlerin Planlanması Katılımcılığın planlanmasının en önemli bileĢenlerinden biri olan faaliyetler planlanırken Beklenen katılımcı sayıları, toplantıların zaman ve mekanı, katılım ve tartıĢma düzeyleri ve grupların deneyimi gibi faktörler değerlendirilmiĢtir. Bu faktörler aĢağıdaki tabloda kısaca özetlenmektedir. Tablo 1. Faaliyet planını etkileyen faktörler (Kaynak: New Economics Foundation, 1998) Mekan: çevre ilçeler, merkez, Ajans Katılımcı grupları: küçük – orta- büyük ölçekli katılımcı grupları Katılımcı kategorileri: kamu, üniversite, özel sektör, sivil toplum Süre: saatlik, günlük, birkaç günlük, rutin etkinlikler Bu faktörlerin değiĢik Ģekillerde bir arada bulunmaları katılımcı sürecin iĢletilebilmesi için farklı faaliyetlerin benimsenmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda gerçekleĢtirilebilecek faaliyetler aĢağıda belirtilmiĢtir (Rietbergen-McCracken & Narayan, 1998): Bilgilendirme ve tanıtım amaçlı yayınlar, toplantılar ve sunumlar Taslak çalıĢmalar hakkında e-posta ve resmi yazı yoluyla görüĢ alma Ajansın kurumsal web sitesini süreçlerin ve ürünlerin paylaĢımında kullanma Arama /Ortak akıl toplantıları düzenleme Ġlçelere yönelik Bölge ÇalıĢtayları düzenleme Plan ve analiz raporlarını kitap olarak basıp paydaĢlara yayma Planın tanıtımına yönelik basın duyurusu, broĢürler, özet kitap ve Ġngilizce çeviri Uygulama PaydaĢ Yönetimi çerçevesinde bölge planlama, katılımcılık ve Ankara Bölge Planı hakkında tanıtıcı broĢürler hazırlanıp basılmıĢ ve etkinlikler öncesinde merak uyandırma, bölgede duyarlılık ve ilgiyi artırma amaçlı paylaĢılmıĢtır. Ajansın kurumsal web sitesi, medya ve kitle iletiĢim araçları yoluyla Ankara Bölge Planı sürecindeki geliĢmeler duyurulmuĢtur. Katılımcı toplantılar öncesinde bölgedeki kamu kurum ve kuruluĢlarına, sivil toplum örgütlerine ve üniversite temsilcilerine ziyaretler düzenlenerek Bölge Planı sürecinin tanıtımı yapılmıĢtır. Bu kurumlara resmi yazılarla paydaĢlık daveti de ulaĢtırılmıĢtır ve veri talebinde bulunulmuĢtur. PaydaĢlardan gelen bilgiler ve elde edilmiĢ resmi istatistikler değerlendirilerek Ankara Mevcut Durum Analizi taslağı hazırlanmıĢtır. Bu taslak katılımcı toplantılar öncesi paydaĢlara dağıtılmıĢtır ve onların görüĢüne sunulmuĢtur. Mevcut Durum Analizi tamamlandıktan sonra bunu anlatan sunumlar hazırlanarak çeĢitli toplantılarda paydaĢların görüĢüne açılmıĢtır. 186 Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç Farklı ölçeklerde katılımcı toplantılar ve çalıĢtaylar düzenlenerek Ankara‘nın mevcut durumu paydaĢlarla birlikte değerlendirilmiĢ ve kalkınmaya yönelik stratejiler oluĢturulmuĢtur. Bütün bu çalıĢmalar birleĢtirilerek hazırlanan taslak Bölge Planı web sitesi, elektronik posta ve resmi yazı yoluyla paydaĢların görüĢ ve önerilerine açılmıĢ, geri bildirimler değerlendirilerek plana yansıtılmıĢtır. Tamamlanan Bölge Planı ve Durum Analizi raporları kitaplaĢtırılarak paydaĢlara iletilmiĢtir. Halen planın yayımına yönelik broĢürler, özet baskılar hazırlanmakta ve planın farklı dillere çevirisi yapılmaktadır. Hazırlanan Bölge Planını tanıtıcı sunumlar da çeĢitli toplantılarda tanıtım amaçlı sunulmaya devam edilmektedir. Katılımcı Toplantılar Bölge Çalıştayları Bölge çalıĢtayları, bölge planlama çalıĢmaları çerçevesinde Ankara‘nın çevre ilçelerinde öncelikli sorunları ve bunlara yönelik çözüm önerilerini derlemek, ilçelerde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluĢları arasında iĢbirliğini geliĢtirmek, ilçelerde bölgesel sürdürülebilirliğe yönelik proje alanlarının ve eylem planlarının belirlenmesini sağlamak amacıyla toplam dört grupta organize edilmiĢtir. Bu gruplar aĢağıda listelenmiĢtir. Birbirini takip eden farkı tarihlerde, her gruptan belirlenen bir ilçede bir günlük çalıĢtaylar düzenlenmiĢtir. Bu çalıĢtaylara katılan toplam paydaĢ sayısı 219‘dur. • Evren ve ġereflikoçhisar • AyaĢ, Beypazarı, Güdül, Nallıhan • Polatlı ve Haymana • Akyurt, Bala, Çubuk, Elmadağ, Kalecik STK 19% Özel Sektör 6% Üniversite 3% Kamu 72% ġekil 4: Bölge ÇalıĢtayları Katılımcılarının Sektörel Dağılımı (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı, 2011) Kızılcahamam Ortak Akıl Toplantısı Ankara Bölgesi‘nde, bölgesel kalkınma ve geliĢme vizyonu çerçevesinde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluĢları arasında iĢbirliğini geliĢtirmek, kalkınmanın sürdürülebilirliğine yönelik proje alanlarının ve eylem planlarının belirlenmesini sağlamak amacıyla 25-27 ġubat 2011 tarihlerinde Kızılcahamam'da Ortak Akıl Toplantısı gerçekleĢtirilmiĢtir. Üç gün süren ve 109 paydaĢın katıldığı yoğun programlı bu toplantıda atölye, sunum, tartıĢma, anket gibi farklı araçlar kullanılarak temel stratejiler ve vizyona dair çalıĢmalar yapılmıĢtır. Ortak Akıl ÇalıĢtayı‘nda bütün katılımcılara birer vizyon yazdırılmıĢ, daha sonra katılımcıların yazdıkları vizyonları paylaĢarak birbirleriyle görüĢ alıĢveriĢinde bulunmaları sağlanmıĢtır. Herkesin fikrini ifade edebileceği açık bir platformda farklı masalarda gerçekleĢtirilen çalıĢmalarla önce 12 daha sonra ise 3 tane vizyon cümlesine ulaĢılmıĢtır. Bu toplantının devamında gerçekleĢtirilen diğer toplantılarda ise bu 3 vizyon sentezlenerek tek bir vizyona ulaĢılması sağlanmıĢtır. 187 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Üniversite 8% STK 31% Kamu 51% Özel Sektör 10% ġekil 5: Ortak Akıl Toplantısı Katılımcılarının Sektörel Dağılımı (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı, 2011) Odak Grup Toplantıları Odak grup toplantıları geniĢ katılımlı toplantılara nazaran daha az sayıda katılımcıyla, yarım günlük yoğun atölye ve tartıĢma oturumları Ģeklinde tasarlanmıĢtır. Bu toplantılarda Bölge‘de öne çıkan, irdelenmesi gereken konu ve temalarda üniversite, sivil toplum, kamu ve özel sektörden uzmanların derinlemesine tartıĢmalar yürütmesi ve vizyoner stratejiler geliĢtirmesi sağlanmıĢtır. %67 %50 %38 %12 BiliĢim Kamu %50 %8 %25 %17 %75 %64 %50 %33 Ar-Ge ve Ġnovasyon Özel Sektör %17 %22 %11 %27 %12 %13 Savunma Sağlık Çevre Sanayi Teknolojileri Kalitesi ve Yönetimi STK %9 Göç Yoksulluk ve Sosyal Ġçerme Üniversite ġekil 6: Odak Grup Toplantıları Katılımcılarının Tematik ve Sektörel Dağılımı (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı, 2011) Odak grup toplantıları aĢağıda listelenen 6 temada gerçekleĢtirilmiĢtir ve toplam 65 paydaĢ katılmıĢtır. • • • • • • BiliĢim Ar-Ge ve Yenilikçilik Savunma Sanayi Sağlık Teknolojileri Çevre Kalitesi ve Yönetimi Göç, Yoksulluk ve Sosyal Ġçerme Ankara Kalkınma Ajansı Kalkınma Kurulu Ġhtisas Komisyonları Kalkınma Kurulları her Ajans bünyesinde bulunan, kamu kurum ve kuruluĢları, özel kesim, sivil toplum kuruluĢları, üniversiteler ve yerel yönetim temsilcilerinin katıldığı 100 üyeden oluĢan kurullardır. Kalkınma kurulları, bölgelerde demokratik yönetiĢime örnek birimlerdir ve bölgesel kalkınmanın yerelde sahiplenilmesi ve sürdürülmesi için kurumsal düzeyde düĢünülmüĢ bir yapılanmadır. Kurul, ajansın danıĢma organı olup, bölgenin geliĢme hedefine yönelik olarak, Ankara'daki farkındalığı artırma, iĢbirliğini geliĢtirme ve ajansı yönlendirme gibi konularda tavsiyelerde bulunur. 188 Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç Komisyonlar, Kalkınma Kurulu bünyesinde belirlenen temel baĢlıklara göre kurul üyeleri ve onların giriĢimiyle komisyonlara davet edilen farklı sektörlerden uzmanların gönüllülük esaslı çalıĢmalarına dayanmaktadır. Bu komisyonlar, bölgenin temel sorunlarının tespiti, çözüm yollarının belirlenmesi, program, proje, araĢtırma ve fizibilite çalıĢmalarının önerilmesi yanında bölgenin potansiyelini ortaya çıkaracak fikirlerin geliĢtirilmesi üzerinde çalıĢma kararı almıĢlardır. Planlama süreci boyunca komisyonlar, kendi belirledikleri alt komisyon gruplarında toplantılar alarak raporlar hazırlamıĢlar ve bulgu ve önerileriyle bölge planına katkıda bulunmuĢlardır. Komisyon çalıĢmalarının ortak çalıĢma kültürünü geliĢtirmesi ve bu kültürün bölge planlama çalıĢmaları sonrasında da devam etmesi amaçlanmıĢtır. Ankara Bölge Planı hazırlığı çerçevesinde 4 komisyon oluĢturulmuĢtur. Bunlar kültür ve turizm, ekonomi (tarım – sanayi – hizmetler), fiziki yapı ve çevre ve sosyal yapıdır. Komisyon toplantılarına toplam 92 paydaĢ katılmıĢtır. %75 %60 %57 %44 %40 %37 %29 %14 %0 %0 Kültür Turizm %0 Tarım Kamu Özel Sektör %6 %13 %15 %6 Fiziki Yapı Çevre STK %4 Sosyal Yapı Üniversite ġekil 7: Kalkınma Kurulu Komisyon Katılımcılarının Tematik ve Sektörel Dağılımı (Kaynak: Ankara Kalkınma Ajansı, 2011) Sonuçlar, Çıktılar ve Geri Bildirim Katılımcılık faaliyetlerinin çıktılarının politika yapma süreçlerine dahil edilmesini sağlamak, etkin katılımcılığın temel sorunu ve aynı zamanda da ilerleme alanıdır. Bu noktada, doğru yöntemleri ve araçları seçmenin yanı sıra moderasyonun iyi kurgulanması ve faaliyetlerin kayıt altına alınarak raporlanması önemli bir husustur. Sonrasında konu uzmanlarının bu çıktıları tarafsız ve dikkatle analiz etmesi ve tutarlı bir bütün içinde ele alması gerekir. Sürecin farklı aĢamalarında taslak çalıĢmaların paydaĢlara iletilmesi ve geri bildirimler alınması hem bölgenin ortak aklının sürdürülmesi hem de uzlaĢı – meĢruiyet birlikteliğini sağlamada etkili olmaktadır. Katılımcı planlamanın devamında, ziyaret ve sunumlarla Bölge Planı‘nı tanıtıcı faaliyetlerin sürdürülmesi hedef kitlelerle uzun süreli iliĢkiler geliĢtirme ve birlikte iĢ yapma fırsatı verdiği için faydalıdır. 2.3 Değerlendirme Bölgeyi anlamak ve bölge geleceğini etkileyen konular ve değiĢkenler hakkında yerel bilgi ve bakıĢ açısını ortaya çıkarmak üzere gerçekleĢtirilen katılımcı faaliyetlere 600‘den fazla paydaĢ kurum ve kuruluĢ katılmıĢtır. Stratejileri belirlemek ve yürütülecek faaliyetlere karar vermek üzere 60‘dan fazla toplantı ve ziyaret gerçekleĢtirilmiĢtir. Katılımcı uygulama araçlarının bir kısmı geniĢ kitlelere ulaĢmak ve duyarlılık artırmada etkili olurken diğer bir kısmı da hedef kitle için diyaloğa açık ve yeni fikirlere olanak sunan bir müzakere ortamı sağlamıĢtır. Katılımcı toplantılarda etkin moderasyonla, problemlerin tespiti ve çözüm üretme konularında baĢarılı sonuçlara ulaĢılmıĢ, diyaloğa açık bir tartıĢma ortamı paydaĢların karĢılıklı öğrendiği ve ürettiği süreci de beraberinde getirmiĢtir. Tüm bu süreçte kullanılan yöntem ve teknikler paydaĢ yönetimi sürecinin baĢında amaçlanan çıktılar bakımından uygun olmakla birlikte zaman zaman istenen katılım düzeylerinin 189 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu sağlanamadığı durumlar olmuĢtur. Resmi yazı, e-posta gibi iletiĢim araçları ve basım-yayım araçlarıyla sağlanan katılımcılığın organizasyonu diğerlerine nazaran kolay olsa da, geri bildirim oranları yeterince yüksek olmamıĢtır. PaydaĢların toplantılara hazırlıklı gelmesini sağlayacak ön çalıĢmalar yürütülmüĢ ve toplantılarda olabildiğince verim alma amaçlı hareket edilmiĢtir. Toplantıların öncesinde açıklayıcı sunumlar yapılmıĢ, toplantılar boyunca kayıtlar tutulmuĢ ve sonrasında raporlar hazırlanarak katılımcılara ulaĢtırılmıĢtır. Bir baĢka değerlendirme de paydaĢların çeĢitliliği ve bu çeĢitliliğin katılımcılığa yansıması üzerinedir. Bölge planı katılımcılık sürecinde her ne kadar merkez ve çevre ilçelerin ve tüm kurum ve kuruluĢların eĢit temsiline dikkat edilse de, toplantılarda kamu sektörünün ağırlıklı katılımı olmuĢ fakat STK, özel sektör ve üniversitelerin katılımı beklentinin altında kalmıĢtır. 3. Sonuç Bu çalıĢma Ankara Bölge Planı'yla hayata geçirilen katılımcı uygulamaları içeren PaydaĢ Yönetimi deneyimini aktararak, bölgede ileriye yönelik geliĢtirilecek paydaĢlık kültürüne ve katılımcı uygulamalara katkı sunmayı amaçlamıĢtır. ÇalıĢmada Ankara Bölge Planı sürecinde katılımcılığın hangi bağlam ve kapsamda uygulandığı, yaklaĢımı ve yöntemi, paydaĢ analizi, toplantılar ve çıktıların nasıl değerlendirildiği anlatılmıĢtır. PaydaĢ Yönetimi, gerek yaklaĢımı gerekse kullanılan araçlar bakımından baĢarılı sonuçlar vermiĢ, Ajansın koordinasyon ve iĢbirliği misyonuyla doğrudan iliĢkili olarak, farklı görüĢ ve çıkarlara sahip bölge paydaĢlarının karĢılıklı anlayıĢ çerçevesinde buluĢmasını sağlayacak bir müzakere zemininin temelleri atılmıĢtır. Bölgesel kalkınmanın vazgeçilmez unsuru olan katılımcılığın bölge genelinde ve özellikle yerelde yaygınlaĢması, paydaĢlık bilincinin oluĢması ve bu kültürün sürdürülebilirliği için PaydaĢ Yönetimi önemli bir deneyimdir. Fakat burada önemli olan bölgesel kalkınmanın sürdürülebilirliği için katılımcılığı nihai bir hedef değil bir süreç olarak görmektir. Bu doğrultuda PaydaĢ Yönetimiyle sağlanan katılımcılıkla yetinilmemeli ve süreç boyunca fark edilen eksikliklerin üzerine gidilmelidir. Bundan sonraki katılımcı uygulamaların merkez-çevre, genç- yaĢlı, kamu-özel ve farklı toplumsal grupların dengeli temsiliyetini sağlaması için etkin yöntemler araĢtırılmalıdır. Katılımcılığın tanıtılması ve yaygınlaĢtırılmasının yanında farklı grupların katılımını teĢvik edecek yenilikçi stratejiler geliĢtirilmelidir. Notlar: Bu çalıĢmada yer alan görüĢler yazarlara aittir; hiçbir kiĢi ve kurumun görüĢlerini yansıtmaz. Kaynaklar OECD, (2009) Focus on Citizens: Public Engagement for Better Policy and Services, OECD, Paris. The World Bank, (1996) Participation Sourcebook, The World Bank, Washington D.C. Rifkin, S.B.; Pridmore P. (2001) Partners in Planning: Information, participation and empowerment, Macmillian/TALC, London ve Oxford. Arnstein, S. (1969) ―A Ladder of Citizen Participation.‖ American Institute of Planners Journal, July, 216-24. Rifkin, S.B.; M. Kangere. (2001) ―What is Participation?‖ CBR:A Participatory Strategy in Africa, içinde. University College London, London. Oakley, P. (1989) Community Involvement in Health Development WHO, Geneva. Involve, (2005) İnsanlar ve Katılım: Yurttaşlar karar almanın merkezine nasıl yerleştirilir, Çev. Stratejik Planlama ve Politika GeliĢtirmede Katılımcılık Projesi. Hyperkit, London. 190 Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç Warburton, D.; Wilson R.; Rainbow E. (2008) Fark Yaratmak: Merkezi yönetime halkın katılımını değerlendirmek için rehber Çev. Stratejik Planlama ve Politika GeliĢtirmede Katılımcılık Projesi. Ankara Kalkınma Ajansı, (2011) Ankara Bölge Planı, Ankara Kalkınma Ajansı, Ankara. Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, (2006) Kamu İdareleri için Stratejik Planlama Klavuzu, DPT, Ankara. New Economics Foundation, (1998) Participation Works! 21 Techniques of Community Participation for the 21st Century, UK Community Participation Network. Rietbergen-McCracken, J.; Narayan, D. (1998) ―Participation and Social Assessment: Tools and Techniques‖, The International Bank for Reconstruction and Development içinde, The World Bank,Washington D.C. Uluslararası Katılımcılık Derneği, (2007) Katılımcılık Spektrumu, Thornton, ABD. Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, (2003) İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, DPT, Ankara. Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, (2004) İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, DPT, Ankara. 191 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 192 Mekan yeniden keĢfedilirken iktisadın mekanla imtihanı Uğur Eser1 Öz: İktisatçıları, coğrafyacıları ve bölge bilimcilerini uzun süredir meşgul eden sorun ekonominin mekana nasıl uyarlanacağı olmuştur. Bu iktisatta çözülmesi ve çözümlemesi güç ve önemli bir sorundur. Mekan yerleşik iktisatta hep ikincil plana itilmiş bir konudur. Ancak geçmiş yıllarda iktisatçılar ekonomik faaliyetlerin mekanda yoğunlaştığının farkına vardıktan sonra coğrafyaya ve mekana artan ölçüde ilgi duymuşlar ve teorilerine dahil etme gereğini duymuşlardır. Çalışmada amaç mekansal iktisatın araştırma alanındaki belli teorik çalışmaları gözden geçirmektir. Çalışmada Yeni (İçsel) Büyüme Teorisi, Yeni Ekonomik Coğrafya ve Evrimsel İktisat alanındaki literatürden yararlanılmıştır. Çalışmanın temel savı iktisatçıların ekonomik coğrafyacılardan ve bölge-mekan bilimcilerden öğrenecekleri şeylerin olduğu, ekonominin işleyişi ve büyümesi ile ilgili olarak coğrafyayı-mekanı ve tarihi ciddiye alan bir bakış açısına sahip olmaları gerektiğidir. Anahtar Kelimeler: mekansal iktisat, içsel büyüme, yeni ekonomik coğrafya, evrimsel iktisat Abstract: The pressing problem that has troubled economists, geographers and regional scientists for a long time is the question of how the economy fits into space. It is an important and difficult issue to analyse and resolve in economics. Space has been marginalized in mainstream economics. Since economists are aware that economic activities tend to concentrate in space, they feel an urge to integrate that fact in their theories. In recent years, to an increasing extent, economists become interested in geography and space. The aim of this study is to review the major theoretical foundations of the fields of spatial economics. The theories discussed are taken from the literatures on the New (Endogenous) Growth Theory, New Economic Geography and the Evolutionary Economics. The basic argument of the paper is that economists ought to learn from economic geographers and regional scientists. They need a new way of thinking about the economy and a new paradigm that takes both geography-space and history more seriously. Keywords: spatial economics, endogenous growth, new economic geography, evolutionary economics 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi- İİBF İktisat Bölümü, e-posta: [email protected] 193 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu GiriĢ Ekonomiden söz ettiğimiz zaman aslında mekandan ve oradaki tüm sosyo-mekansal yapılanmalardan söz ediyoruz demektir. ÖrgütlenmiĢ ekonomik faaliyetler hep bir coğrafi alanda, mekanda gerçekleĢir. Yalnız üretim faaliyetlerine değil, mekan toplumsal iliĢkilere, kültürel, sosyolojik ve siyasal süreçlere de ev sahipliği yapar. Mekan kapitalist sermaye birikimi ve büyüme süreçlerinin, bölüĢüm iliĢkilerinin ve toplumsal (ulusal-yerel) iktidar mücadelelerinin gerçekleĢtiği bir alandır. Ekonomi denilen organizma kendisini bu tür kurumsal yapılar, sosyal süreçler ve iliĢkiler içinde yeniden üretir (Harvey, 2001; Markusen, 2006). Oysa coğrafi mekan boyutunun analizlere nasıl katılacağı iktisatçılara çoğu zaman ilginç gelmemiĢtir. Mekan iktisadi analizlere girdiğinde ise yalnızca üzerinde üretim faaliyetlerinin ve piyasa değiĢimlerinin gerçekleĢtiği soyut bir yer olarak ele alınmıĢ, toplumsal, sosyo-mekansal olgu ve araĢtırma nesnesi olarak iktisatçılara hiç ilginç görünmemiĢtir. Ġktisat biliminin kurgusu içinde zaman önemli bir yer tutarken, mekan hep ikincil bir konuma itilmiĢ ya da çoğu kez dıĢlanmıĢtır. Neoklasik iktisadın genel denge modellerinde mekan kadar zaman da geri bir plana itilmiĢtir. Bu modeller tarihin önemini, zamanın ve mekanın toplumsal süreçlerdeki rolünü ihmal etmesi nedeniyle eleĢtirilmiĢ, ―zamansız‖ (timeless) ve ―mekansız‖ (spaceless) iktisat olarak nitelendirilmiĢtir (Hodgson, 2001; Martin, 2003; SavaĢ, 2011). Bunda iktisat biliminin egemen paradigması olan neoklasik iktisadın mekanı analizlere soyut özellikleriyle katmasının ve üzerindeki nesnelerden, üretim iliĢkilerinden ve sosyo-mekansal yapılardan soyutlanmıĢ halde temsil eden bir yaklaĢımı benimsemiĢ olmasının rolü büyüktür 2. Coğrafya bilimcisi W.Isard‘ın vaktiyle iĢaret ettiği ve ―mekan boyutu olmayan harikalar diyarı‖ sözüyle betimlediği iktisadın mekanı ihmal etmesinin nedenlerinden biri mekanı sabitleyen soyutlamalar yapması ve bütün ekonomik faaliyetlerin homojen bir mekanda gerçekleĢtiği varsayımını yaparak mekanı dıĢlamasıdır (Capello, 2009). Diğer bir coğrafya bilimci A.Lösch yaklaĢık yetmiĢ yıl öncesinden, iktisatçılara mekanı ekonomik faaliyetlerin analizinde ciddiye almaları gerektiği konusunda uyarıda bulunmuĢtur (Martin, 1999b). Ekonomik coğrafyacılar mekan ve mekandaki yapılanmalar konusunda farklı disiplinlerden etkilenmiĢ olmalarına rağmen, iktisatçılar arasında uzun süre mekanla ilgili bir tartıĢma yaĢanmamıĢtır. Aslında Myrdal (1959), Kaldor (1970) ve Hirschman (1958) gibi kimi heterodoks iktisatçılar mekan ve mekansal yapılanmaların öneminin farkında olmuĢlardır. Ancak onların bu çabaları yerleĢik iktisatın metodolojisi üzerinde fazla etkili olamamıĢ, mekan analizlerde hep marjinal konumda kalmıĢtır. Ekonomik faaliyetlerin belirli bir mekanda yığılmasının firmalara ve sanayiye sağladığı dıĢsallıkların önemine dikkat çekerek (Marshalgil dıĢsallıklar) iktisada mekansal bir boyut kazandıran Marshall (1962) bile zamanın ekonomik faaliyetlerin analizinde mekandan çok daha önemli olduğunu belirterek mekana görece ikincil bir yer vermiĢtir. Klasik iktisatın eleĢtirisini yaparak piyasa mekanizmasının iĢleyiĢini sorgulayan ve zaman unsuruna (bekleyiĢlere) yer veren Keynes‘in kuramında da mekan hak ettiği ilgiyi görmez. YerleĢik –neoklasik iktisat kuramın aksiyomatik sisteminde ise mekan zaten var olan bir Ģey değildir. Mekanın gerçek dünya olaylarını anlamanın ön koĢulu olduğunu kabul eden yaklaĢıma ne Yeni Keynesçi ne de Yeni Klasik-Neoklasik iktisat kuramlarında rastlayabiliriz. Kısaca iktisat kuramlarının denge ya da dengesizlik temelli modellerinin hemen hepsi gerçek dünya ile ilgisiz 2 Neoklasik iktisat İngiltere‘de ondokuzuncu yüzyılda sanayi devrimi sonrasında klasik politik iktisadın içinden çıktıktan ve ―marjinalist devrim‖ ile değişime de uğradıktan sonra günümüze kadar genel kabul görerek iktisat bilimine yerleşmiş bir paradigma oluşturmuştur. Bu paradigma akademik alandaki kuramsal tartışmalara ve günümüz neoliberal politikalara damgasını vurduğu için ―ana akım‖ (mainstream) ya da ―yerleşik‖ (orthodox) iktisat olarak adlandırılmaktadır. Yerleşik iktisat kuramı metodolojik ilkelerini, epistemolojik ve ontolojik kabullerini klasik iktisattan devralmıştır ve ortaya çıkışını kapitalizme borçludur. 194 Uğur Eser biçimde ―mekansız‖ olma özelliğini korumuĢtur. Bu ilgisizlik yakın dönemde mekansal temsile yer veren Bölge-Mekan bilimcilerin, eleĢtirel gelenekten gelen iktisatçı ve ekonomik coğrafyacıların birbirlerini büyük ölçüde tamamlayan mekanı kuramsallaĢtırma çalıĢmalarına kadar sürmüĢtür. Ġlginç olan, araĢtırma nesnesi mekan olan Ekonomik Coğrafya kuramının kendisini, mekanı ve mekandaki organizasyonları hep dıĢlamıĢ olan neoklasik iktisadın kökleri çok eskiye giden aksiyomatik sistemi üzerine inĢa etmesidir. YerleĢik iktisattan önemli ölçüde etkilenen Ekonomik Coğrafya kuramında mekan uzun süre üzerindeki nesnelerden bağımsız ve soyut nitelikleriyle içerilmiĢ olarak temsil edilmiĢ, toplumsal süreçlerde üretilen özellikleri göz ardı edilmiĢtir (Garretsen ve Martin, 2010). Ġktisatın kendi tarihi içinde mekanın neden ikincil plana itildiğinin ve zamana göre neden daha arka planda tutulduğunun, öte yandan ekonomik coğrafya‘nın da mekanı hep dıĢlayan iktisat ile iĢbirliği yapmasının kuĢkusuz yöntembilimsel, bilgibilimsel (epistemolojik) ve varlıkbilimsel (ontolojik) ön kabuller ile yakın bir ilgisi vardır. Günümüzde mekanın temsili artık onu analizlere soyut özellikleriyle katan, zamanın ve mekanın özelliklerine sırt çeviren yerleĢik iktisattan hareketle değil, zaman ve mekana aynı önemi veren bir yaklaĢımla ve toplumsal süreçlerdeki iliĢkiler dolayımında yapılmaktadır (Amin ve Thrift, 2000; Boschma, 2009; Boschma ve Martin, 2007, 2010; Martin, 2000a, 2000b; Martin ve Sunley, 2001, 2003; Garretsen ve Martin, 2010; Hodgson, 2001; Sheppard, 2000). Ġktisatın mekanı ihmal eden aksiyomatik sistemine ve teleolojik yapısına yönelik eleĢtirilere giderek yerleĢik iktisatın içinden de katılanlar vardır. Bu çalıĢmanın amacı iktisatın mekansız olarak kurgulanan bilgi kuramsal yaklaĢımından yola çıkarak, sosyo-mekansal temsile yer veren, insanı, zamanı ve mekanı ciddiye alan bir yaklaĢımla yeniden kurgulanması gereğine dikkat çekmektir. 1. Mekansız iktisat Kendi araĢtırma nesnesi olan ekonomiyi toplumsal ortamın, insanların ve zamanın gerçek niteliklerine ters düĢen bir yaklaĢımla ele alan yerleĢik-neoklasik iktisat kuramının aksiyomatik sisteminin temelindeki ilkeler tam rekabet, denge, yöntemsel bireycilik ve rasyonalitedir. Kuramın temel analiz birimi bireydir. Ekonominin iĢleyiĢi temsili bir bireyden hareketle açıklanmaktadır. Ekonomik yaĢamın temelinde her biri kendi çıkarı (self-interest) peĢinde koĢan (hep en fazlasını isteyen), hemen her Ģeyi bir maliyete katlanmadan bilen bireylerin ―rasyonel‖ tercihleri vardır. Bu birey diğer insanlardan yalıtılmıĢ, içinde yaĢadığı toplumdan, mekanın sosyal, kültürel, kurumsal ve politik yapısından soyutlanmıĢ, kendi baĢına (asosyal) yaĢayan biridir. Mantıksal-varsayımsal bir zamanda ve birbirinin aynı mekanlarda yaĢayan bireyler mükemmel (tam ve kesin) bir bilgiyle donanmıĢ olarak hareket ederler ve kendilerine en çok doyumu sağlayan en rasyonel kararları alırlar. Toplumdan yalıtılmıĢ bu birey yerleĢik iktisatın tanımlamasıyla bir ―iktisadi insan‖dır (homoeconomicus). Toplumsal bir varlık olan insanın doğasında bulunan ve varoluĢunun temelini oluĢturan tüm iktisat dıĢı ögeler (duygular, tutkular, ahlak vb.) kuramdan dıĢlanır, toplumsal yaĢamın her alanı bireysel çıkar ve parasal kazanç dürtülerine indirgenir (Weisskopf, 1971). Mekanın toplumsal süreçlerde üretilen özellikleri gözardı edilirken, ekonomi idealize edilmiĢ bir piyasa ekonomisine dayalı bir toplumsal düzen olarak kurgulanır. Kuram dıĢ gerçekliğin temsilini mekanik, belirlenimci (deterministic) ve doğrusal tarih-toplum anlayıĢına dayalı genel denge modelleriyle yapmaktadır. Ekonominin iĢleyiĢini Walrascı genel denge modeli üzerine inĢa eden yerleĢik iktisat kuramı, üretim teknolojilerinin ve mekanın veri olduğu koĢullar altında ve belli rasyonalite normları çerçevesinde dengenin varlığını ve kararlılığını kanıtlamaya çalıĢır. Ekonominin değiĢmeyen bir mantıksal zaman ve mekanda iĢlediğini varsayan denge modellerinin bu özelliği hiç değiĢmez. 195 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Denge piyasalarda arz-talep eĢitliğinin gerçekleĢmesi (piyasaların temizlenmesi) sonucu anlık olarak oluĢur.3 Ġdealize edilmiĢ rekabetçi-rasyonel koĢullar sağlanıp, piyasaların iĢleyiĢine (politik) müdahaleler olmadığında ekonominin bir ―görünmeyen el‖ ile rekabetçi bir dengeye ulaĢacağı varsayılır. Ekonominin dengesini istikrarlı bir Ģekilde sağlayan, iĢleyiĢini uyumlu hale getiren Ģey piyasaların rekabetçi olma özelliğidir (etkin piyasa kuramı). Sürtünmesiz bir ortamda arz ve talebin eĢitlendiği noktada piyasalar temizlenmekte, rekabetçi denge fiyatları kaynakların tam ve etkin kullanımını sağlamaktadır. Kaynak tahsislerinde etkinliği sağlamak için yapılacak tek Ģey gerçek dünyayı idealize rekabetçi-rasyonel koĢullara uydurmaya çalıĢmaktır. Ekonomik baĢarı ―iktisadi etkinlik‖ ölçütüne göre değerlendirilir. Ġktisat kuramında mekanın soyut ve mutlak, bütün zaman ve mekanlarda değiĢmez özelliği en iyi büyüme modellerinde görülür. Bu modellerin bir çoğunda büyümenin mekanizması daha baĢından asosyal ve tarihsel olmayan biçimde kurgulanmıĢtır. Neoklasik-Solow büyüme modeli büyümeyi önceden verili bir üretim fonksiyonu yardımıyla genel denge sistemi içinde açıklar. Her zaman ve her mekanda geçerli olan bu modeller ülkelerin-bölgelerin geliĢmesinin ve birbirlerine (mutlak) yakınsamasının piyasa mekanizmasının etkin çalıĢmasıyla gerçekleĢeceğini öngörmektedir. Ekonomik büyümenin (kiĢi baĢına gelir artıĢının) kaynakları sermaye birikimi ve teknolojik geliĢmedir. Ancak sermayenin getirisinin azalıyor olması ekonomik büyümenin sermaye birikimine dayalı olarak sürdürülmesini olanaksız kılmaktadır (Barro ve Sala-i Martin, 1995). Öte yandan uzun vadede büyüme teknolojik geliĢme ile olanaklı olsa da, her ülkenin/bölgenin aynı teknolojik geliĢme hızına sahip olması, kurumsal, kültürel ve mekansal diğer faktörlerin birbirine benzer olduğu varsayımının yapılması nedeniyle kuram büyüme sürecini açıklamakta baĢarısızdır. Teknolojik geliĢme gibi dinamik süreçlerin nasıl gerçekleĢtiğini gösterecek bir mekanizma ile donatılmıĢ değildir. Büyümenin neden yaĢanmakta olduğu, nasıl baĢlatılacağı ve sürdürüleceği konusunda herhangi bir açıklama getirmeyen genel denge modellerinde büyümenin kendisi açıklanamayan sır dolu bir olay olarak kalır (Yeldan, 2010). Bu nedenle kendi baĢına bir büyüme modeli olarak kullanılamaz. Bu modellerin dayandığı varsayımlar (üretim kümelerinin birbirinden bağımsız, dıĢbükey ve bölünebilir olması) ekonomik yaĢamın gerçeklerine uymasa da korunur. Tam rekabet koĢullarında bozucu etki yaratan artan getiri ve dıĢsallıklar gibi ―piyasa kusurları‖na (market failures) standart modellerde yer verilmez. Dengenin varlığını ve kararlılığını tehdit eden, dolayısıyla piyasa ekonomisinin kendisini düzenlemesine (self-organization), dengeye gidiĢ sürecine, kararlılığın sağlanmasına engel olan belirsizlik ve istikrarsızlık yaratan bütün ―iktisat dıĢı‖ süreçler kuram dıĢına itilmiĢtir. Bu da zamanın neredeyse durduğu, tarihsel olmayan (ahistorical), mekanın ise kurulmuĢ bir düzen içinde önceden verili (pre-given), değiĢmeyen ve birbirine benzeyen (homogenous), soyut ve tek biçim (uniform) olarak ele alınmasına neden olur (Garretsen ve Martin, 2010; Hudson, 2006). Bunda neoklasik iktisada hakim olan mekanik, tarih dıĢı, hipotetik-tümdengelimci, pozitivist ve belirlenimci yaklaĢımın payı büyüktür. Ekonomik faaliyetlerin gerçekleĢtiği ortamın (mekanın) ve üretimin gerçekleĢtiği süreçlerin (zamanın) özellikleri, toplumsal yaĢamın oldukça karmaĢık ve sürekli değiĢen yapısı bu modellerde göz ardı edildiği için gerçek ekonominin iĢleyiĢini açıklamak bakımından iktisat kuramı kullanıĢsız bulunmuĢtur ( Martin ve Sunley, 2001). YerleĢik iktisat kuramında klasik fizikten türetilen analojiler ve metaforlardan da geniĢ ölçüde yararlanılır. Dünya olaylarını geliĢtirdiği bu aksiyomatik sistemle ele alan kuram, gerçekliğin temsilini 19. yüzyıl fiziğinde kullanılan mekanik analojiye dayanarak yapmıĢtır.4 Mekanik 3 Konuyla ilgili olarak Varian (1978), Neoklasik mikro temeller konusunda Akyüz (2009), Walrascı neoklasik iktisadın ve genellikle Arrow-Debreu modeli olarak adlandırılan genel denge modelinin temel ilkeleriyle modelin matematiksel niteliği ve kapsamı hakkında Bulutay (1979), neoklasik iktisadın ve bu iktisada eleştirel tutum alan heterodoks iktisadın kapsamlı ve derinlikli bir sunuşu için Özel (2009) önerilebilir. 4 Araştırma alanını matematiğe uygun hale getiren Neoklasik iktisat tam olarak fiziğe benzeyen bir sosyal bilim olabilmek için epey çaba harcamıştır. Arzın talebe eşit olduğu durumu gösteren denge ―karşı 196 Uğur Eser analojiler ve matematiksel teknikler tam rekabet koĢullarındaki ekonominin kendi haline bırakıldığında her zaman mükemmel ve istikrarlı olacağını kanıtlamak için kullanılır. Dengenin varlığı, tekliği ve kararlılığı klasik fizikteki kavramlarla (hareket, hız, kuvvet, çekim ve denge) ve mekanik biçimde açıklanır. Ġktisat kuramının halen büyük bir bölümü mekanik denge üzerinde oluĢturulmuĢtur. Toplumu adeta bir makine düzeni içinde ve uyumlu biçimde iĢleyen düzenek olarak gören iktisatın bu ―toplumsal fizik‖ benzetmesi onun gerçek dıĢı varsayımlarla kapalı bir sistem oluĢturmasında etkili olmuĢtur. Toplumsal içeriğinden soyutlanmıĢ, sosyal sorunları (eĢitlik, özgürlük, bölüĢüm vb.) göz ardı eden ve bu sorunlara duyarsız kalan bir içerik kazanmıĢtır. Anlamsız soyutlamalar ve gerçek dıĢı varsayımlarla sosyal bilim olma vasfını yitiren iktisat kuramı böylece gerçek dünya sorunlarından kopuk, sadece ilgilenen kiĢilerce anlaĢılan (esoteric) ve kurgulanan sanal bir dünyaya ait hale gelmiĢtir. Ġktisatçıların kullandıkları analojilerin, yaptıkları varsayımların ve hipotezlerin düĢüncelerimiz ve dünyaya bakıĢımız üzerinde derin etkisi olmuĢtur. YerleĢik iktisatın bu kurgusal dünyası geleneksel Ekonomik Coğrafya kuramını da etkilemiĢtir. Ġktisatın tarihsel olmayan ve toplum-mekan dıĢı yaklaĢımından etkilenen Ekonomik Coğrafya kuramı mekanı uzun süre mutlak, homojen ve sürtünmesiz (frictionless) olarak ele almıĢtır. 5 Neoklasik iktisata eleĢtirel tutum almasıyla tanınan ekonomik coğrafyacı Krugman‘a (1995, 1998) göre 1940‘lar ve 1960‘lar arasındaki dönemde egemen iktisat paradigması olan neoklasik iktisatın etkisi o kadar güçlü olmuĢtur ki, ekonomik faaliyetlerin yersel etkin dağılımı sorunlarını ele alan ekonomik coğrafya kuramında rekabetçi olmayan (noncompetitive) bir kuram üzerine çok az geliĢme sağlanmıĢtır. Zaman ve mekan analizlere iktisatta olduğu gibi soyut, homojen, mutlak ve değiĢmeyen bir biçimde, üzerindeki sosyolojik, tarihsel, kültürel ve tekno-mekansal ögelerden soyutlanarak girmiĢtir (Garretsen ve Martin, 2010). Tarihsel zamanın ve sosyo-mekansal süreçlerin karmaĢık ve gerilimli doğasını, birikimli özelliğini ihmal etmesi nedeniyle her iki kuram tarih ve mekan dıĢı olarak nitelendirilmiĢtir (Sheppard, 2006; Amin ve Thrift, 2000). YerleĢik iktisat ve geleneksel Ekonomik Coğrafya kuramlarının paylaĢtıkları aksiyomatik sistemde toplumsal süreçlerin ve sosyo-mekansal yapılanmaların karmaĢık yapısının soyutlanması nedensiz değildir. Çünkü piyasaların iĢleyiĢini düzenleyen ve rekabetçi dengeye ulaĢmasını sağlayan tarih-toplum dıĢı süreçler gerçek dünyada olmayan bir Ģekilde ancak zaman ve mekan boyutsuz bir ekonominin varlığına bağlıdır. Toplumda belirsizlik, istikrarsızlık ve gerilim yaratan iktidar mücadelelerinin gerçekleĢtiği toplumsal süreçler ve mekanda yaĢanan çatıĢmalar, eĢitsizlikler ve çeliĢkiler mekanı sabitleyen soyutlamalarla birer birer analiz dıĢına itilmiĢlerdir. kuvvetler arasında eşitlik‖ olarak Newton fiziği (çekim kanunu) üzerine temellendirilir. Böylece fiziğin kullandığı dil olan matematiği kullanarak belli varsayımlar altında tüm sorulara kesin-mutlak doğru yanıtlar vermek kolaylaşır, iktisadi sorunlara en iyi (optimal) ve tek çözüm mümkün hale gelir. Fizikte olduğu gibi kesin ve mutlak sonuçlara ulaşmak dürtüsü iç tutarlılığı olan kısa ve kesin kanıtlar elde etmek düşüncesindeki iktisatçıları, fiziğe duydukları hayranlıklarının da etkisiyle, iktisadı bir tür ―sosyal matematiğe‖ dönüştürmüştür (Blaug, 2009). 5 Sanayi devrimi sonrasında Von Thünen, Lösch, Isard, Weber ve Christaller gibi ilk kuşak ekonomik coğrafyacılar sanayinin kuruluş yeri ve yersel gelişme farklılıklarını (lokasyon kuramları) açıklarken, neoklasik marjinal devrimin de etkisiyle, ekonomik coğrafya‘ya mikroekonomik temel kazandırmaya çalışmışlardır. Yerleşik iktisatla yakınlaşmanın başladığı bu yılları takiben iktisatın kendisine seçtiği aksiyomatik sistemi benimseyen ekonomik coğrafya mekandan yoksun, tarih dışı, önceden verili ve özellikleri belirlenmiş (isotropic) bir mekan anlayışıyla mikro iktisat kuramının parçası haline gelmiştir (Ottaviono ve Thisse, 2004; Hudson, 2006). Bu paradigma 1960‘lara kadar sürmüş, kapitalist sistemin eleştirisini yapan politik iktisatın ortaya çıkmasıyla mekan ve mekandaki yapılanmalar yeniden yorumlanmıştır. İktisatta ve bölge-mekan bilimlerde çok köklü paradigma değişikliğinin gerçekleştiği 1970‘li ve 1980‘li yıllarda ekonomik coğrafya kuramı üzerinde neoklasik iktisadın etkisi çok güçlü olmuştur. 197 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Aslında mekana özgü olan artan getiriler ve dıĢsallıklar iktisatçılar için her zaman güçlük çıkarmıĢtır. Yerelde gömülü bireysel bilgi ve beceriler (beĢeri sermaye), toplumsal iliĢki ağları üzerinde gerçekleĢen iliĢkiler ve iĢbirlikleri (sosyal sermaye) gibi sosyo-mekansal yapılanmalar iktisatta sorunlu alanlardır. Yığılma ekonomilerinden ya da iĢletmelerin yakınlığından doğan dıĢsallıklar ve artan getirilerin analizlere girmesi durumunda iktisattaki sınırlandırıcı pek çok varsayımdan (sabit getiri, tam rekabet vb.) vazgeçmek gerekmektedir. Tam rekabette bozulmaya yol açan piyasa kusurları ve iktisat dıĢı ögeler içselleĢtirildiğinde ise iktisat kuramının rekabetçirasyonel koĢullar altında öngördüğü ―piyasalar kusursuz iĢler‖ ilkesi geçerliliğini kaybetmektedir. 2. Mekan yeniden keĢfedilirken Mekanın değiĢken ve dinamik özellikleri ancak 1980‘li ve 1990‘lı yıllarda ele alınabilmiĢ, piyasa kusurlarını (eksik rekabet piyasalarını) yersel ekonomik denge modellerinde kullanan Yeni Ekonomik Coğrafya Kuramı ve kısmen de Ġçsel Büyüme Modelleri ile birlikte mekan bir araĢtırma nesnesi olarak yerini almıĢtır.6 1980‘lerden günümüze Ekonomik Coğrafya kuramının mekana iliĢkin analizlerinde büyüme teması fazla öne çıkarken, yersel büyümenin dinamikleri yeni ve ilginç araĢtırmaların konusu olmuĢtur. Mekansal bir ölçek olarak bölge, kalkınma iktisadının en ilginç araĢtırma nesnesidir. Bir baĢka deyiĢle iktisatçılar bölge-mekan bilimlerini ve bölgesel iktisadı adeta yeniden keĢfetmiĢlerdir. Ġktisadın bölge-mekan bilimlerine yönelik ilgisinin son yıllarda artmasının bir nedeni, ulusal ve bölgesel eĢitsizliklerin sürüyor olması ve gelir eĢitsizliklerinin ülkelerin kalkınmasının önünde hala büyük engel teĢkil etmesidir. Ekonomik faaliyetlerin yersel dağılımındaki eĢitsizliği Dünya Bankası (2009) raporu ve OECD (2009) çalıĢması çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Bu eĢitsizliğin zaman içinde kapandığını ve ülkeler-bölgeler arasında bir yakınsamanın gerçekleĢtiğini gösteren hiçbir ikna edici kanıt yoktur. Diğer bir neden ise, dünya ekonomi coğrafyasında yakın dönemdeki geliĢmelere bağlı olarak kentlerin ve kentsel bölgelerin ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinde oynadığı roldür. 1980‘li yıllardan itibaren kapitalist sermaye birikimi ve emek süreçlerinde yaĢanan post fordist yapılanma dünya ekonomisinin mekansal haritasını önemli ölçüde değiĢtirmiĢtir. Küresel ekonomide rekabetin de baskısıyla üretimin hızla uluslararası hale gelmesi, üretimin mekandan bağımsızlaĢarak parçalanması (delocalization), sınır ötesi finansal akımların artıĢ göstermesiyle yaĢanan finansal küreselleĢme süreci üretimin yapıldığı mekanlar olan kentleri-kent bölgeleri etkilemiĢ ve coğrafi bir ayrıĢmaya yol açmıĢtır (Amin, 2002; Henderson, 2010). Ġktisatçıların mekana yeniden ilgi duymasının bir diğer nedeni de, uluslararası ticaret ve ekonomik büyümenin analizinde yeni kavramların ve araçların geliĢmiĢ olmasıdır. Firma ve endüstriyel organizasyon kuramında yakın yıllarda ortaya çıkan geliĢmelerle birlikte artan getiriler, dıĢsallıklar ve eksik rekabetin modellenmesine imkan veren bilgisayar teknolojisindeki geliĢmeler mekana ilgi duyulmasında etkili olmuĢtur. Kentsel büyüme dinamikleri ve sanayi bölgeleri, yenilikçi bölgeler gibi mekansal yapılanmalar konusunda yapılan araĢtırmalar sonucunda mekan ve mekanın organizasyonu hakkında önemli bilgi birikimi gerçekleĢmiĢtir. Ülkeler/bölgeler arasında mutlak yakınsama öngörüsünün gerçekleĢmemesi neoklasik büyüme modelini tartıĢmalı hale getirmiĢ, modelin idealize edilmiĢ denge yaklaĢımına ve gerçeklikle uyuĢmayan varsayımlarına eleĢtirel bakan farklı kuramların yolunu açmıĢtır. 6 Ekonomik coğrafyacılar bu çalışmanın amacı açısından, diğer bilim dallarıyla ilgisine bakmadan kendisini ekonomik coğrafyacı olarak nitelendirenleri kapsamakla birlikte, ekonomik coğrafya yazınında neoklasik iktisadın aksiyomatik sistemini benimseyen ve mekanı sosyo-mekansal özelliklerinden soyutlayarak ele alan coğrafyanın ―coğrafi iktisat‖ (geographical economics) olarak tanımlandığını, buna karşın mekanın analizini sosyo-mekansal süreçlere dayalı olarak yapan coğrafyacıların ―eleştirel‖ ya da ―asıl‖ ekonomik coğrafya (critical/proper economic geographers) olarak adlandırıldığını belirtelim (Garretsen ve Martin, 2010; Martin, 1999a ; Sheppard, 2006). 198 Uğur Eser Kusursuz iĢleyen piyasayı tek iktisat (bu iktisadın politika önerilerini de seçeneksiz) varsayan yerleĢik iktisadın neredeyse yüzyılı aĢan bir zamandır sorguladığı ―piyasa kusurları‖nın ve ―iktisatdıĢı ögeler‖in iktisat kuramı içine alınması fazla gecikmemiĢtir. Ġktisat dıĢı ögelerin içeriye alınması ve büyüme hızlarındaki ülkeler/ bölgelerarası farklılıkların açıklanmasında kullanılması 1980‘li yıllarda Ġçsel Büyüme (Endogenous Growth) kuramıyla olmuĢtur. Ekonomik faaliyetlerin mekansal dağılımındaki farklılıkların açıklanmasını ise Yeni Ekonomik Coğrafya üstlenmiĢtir.7 Ġçsel büyüme ve yeni dıĢ ticaret kuramlarının sanayinin lokasyonu ve yersel büyüme örüntülerini (patterns) açıklarken piyasa kusurlarına yer vermesi ve eksik rekabet piyasalarının yersel genel denge analizlerinde kullanılması Ekonomik Coğrafyanın ―yeniden doğuĢu‖ (renaissance) olarak nitelendirilmektedir (Fujita, 2010). Ancak geçmiĢte ihmal edilmiĢ bu ögelere ne kadar yer verse de yerleĢik iktisatın anlamsız soyutlamalar ve gerçek dıĢı varsayımlarla dolu, sosyal içerikten yoksun, tarih ve mekan dıĢı (aspatial, asocial) özellikleri hiç değiĢmeden kalmıĢtır. Tam rekabette bozulmaya yol açan dıĢsallıkların içselleĢtirilmesine, piyasa kusurlarının varlığına dikkat çekilmesine (piyasa kusurları olmazsa kusursuz iĢler!) ve iktisat dıĢı ögelere baĢvurmasına rağmen neoklasik iktisatın ve onun ilkelerini benimseyen Yeni Ekonomik Coğrafya‘nın içeriğinde değiĢen fazla bir Ģey yoktur (Fine, 2011; Martin, 2006). Her iki kuramın gerek ekonomik büyümeye iliĢkin gerekse büyümenin modellenmesindeki yaklaĢımı büyük ölçüde örtüĢmektedir. Her iki kuram da kendi aksiyomatik sistemini piyasa kusurlarına ve/veya iktisat dıĢı ögelere dayandırır. YerleĢik iktisadın aksiyomatik sisteminin temelindeki tam rekabet ve denge varsayımları bu kuramlarda gerçek dünya olaylarıyla ilgisiz bulunur ve analiz dıĢına itilirken, yöntembilimsel bireycilik ve rasyonalite ilkeleri özenle korunmuĢtur. 3. Mekansal iktisada giriĢ Kurgusal bir dünyaya ve gerçek üstü varsayımlara dayanan yerleĢik iktisat kuramı ne piyasa ekonomilerinde sıklıkla gözlenen dengesizliklere ve eĢitsizliklere ne de neoliberal küreselleĢmenin dinamiklerine tatmin edici bir açıklama getirebilmektedir. Hodgson‘a (2000) göre mekanın, insanların ve zamanın gerçek niteliklerinden soyutlanarak kurgulanmıĢ yerleĢik iktisattan ekonominin karmaĢık-dinamik süreçlerini açıklamasını beklememek gerekir. Mekana ve zamana eĢ değerde önem vermeyen, zamanı öncelerken mekanı öteleyen, toplumsal süreçlerden ve üretimin sosyo-politik ve kültürel iliĢkilerinden soyutlayan kuramın ve bu kuram üzerine inĢa edilen genel denge modellerinin ekonominin gerçekliğini açıklamak açısından kullanıĢlı olduğunu söylemek zordur. Bu sorunun Ģüphesiz kuramsal düzeyde çözülmesi gerekmektedir. YerleĢik iktisat kuramının aksiyomatik sistemini sorgulayan yeni kuramsal ve kavramsal çerçeveye ihtiyaç olduğu açıktır. Ġktisat kuramında temel paradigma değiĢikliğine yol açan iki eğilim 1980‘lere gelindiğinde BölgeMekan bilimi çalıĢmaları da dahil kısa sürede sosyal bilimlerin diğer alanlarına yansımıĢtır. Ġlki, mikro iktisat kuramının makro iktisat kuramıyla nasıl bağdaĢtırılacağıdır. Bir baĢka deyiĢle makro ekonomik olgulara yeni bir mikro temel aramak ve mikro iktisattaki temel analiz birimi olan birey davranıĢlarını makro iktisattaki kuramların öngörüleriyle bağdaĢtırmaktır. ―Makro – 7 Ekonomik coğrafyanın temel aldığı aksiyomatik sistem 1970‘lerden itibaren değişmiştir. Sanayinin mekansal organizasyonundaki gelişmeler, üretim ölçeğindeki artış ve teknolojik gelişmeler eksik rekabetin modellenmesine olanak sağlamıştır. Aslında rekabetçi olmayan/ eksik rekabet piyasalardaki tekelci ve oligopolcü firma modelleri çok önce 1930‘larda Chamberlin, Robinson, Kaldor tarafından geliştirilmişti. 1970‘lerden itibaren eksik rekabet piyasa yapıları ve ölçeğe göre artan getiri koşullarına yer veren yeni ticaret ve firma kuramlarının sanayinin yer seçimi ve üretimin mekansal organizasyonuyla ilgili ekonomik coğrafya kuramı üzerindeki etkisi büyüktür. Özellikle Chamberlin tipi tekelci rekabet modeli üzerinden geliştirilen Dixit-Stiglitz (1977) modeli Krugman‘ın öncülüğünü yaptığı Yeni Ekonomik Coğrafya kuramında dönüm noktası sayılır (Fujita ve Krugman, 2004). Krugman‘ın (1991, 1995) öncülüğünde, Fujita (1988), Venables (1996) gibi ekonomik coğrafyacılar geleneksel ekonomik coğrafya‘dan epistemolojik kopuşu 1980‘li yıllarda gerçekleştirmiştir. 199 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu mikro bağdaĢmazlığı‖ olarak adlandırılan bu sorun (neo-liberal) iktisatçılar tarafından gerçek dünyayı bu idealize edilmiĢ koĢullara uydurmaya çalıĢarak çözülmüĢtür (Akyüz, 2009). Bu bağlamda yöntembilimsel bireycilik, rasyonalite ve optimizasyon ilkeleri iktisat kuramının içinde tutulmuĢ ve toplum (rasyonel) bireyden baĢlayarak yeniden kurgulanmıĢtır. Makro iktisadın nasıl mikroekonomik temellerinden söz ediliyorsa, bölge-mekan bilimlerinde bölgesel ekonomik büyümenin de mikro temelleri vardır (Capello, 2009). Eğilimlerden ikincisi ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinin piyasa kusurlarına ve iktisat-dıĢı alanlara iliĢkin kavramsallaĢtırmalarla nasıl bağdaĢtırılacağıdır (Fine, 2011). Kuram ile gerçekler arasındaki bağdaĢmazlık sadece idealize edilmiĢ rekabetçi koĢullara bağlanamayacaksa, bu ya yerleĢik iktisat kuramının dıĢında ona seçenek olacak yeni bir kuramsal-kavramsal çerçevenin oluĢturulmasıyla ya da piyasa kusurlarının yanında iktisat-dıĢı alanların iktisat kuramının içine alınmasıyla aĢılabilir. Her iki durumda da iktisat kuramında bir paradigma değiĢikliği gerekir. Yeni Ekonomik Coğrafya bağlamında bu paradigma değiĢikliğine yol açan süreç dünya ticaretiyle ilgili gözlemlerin ve elde edilen ampirik bulguların neoklasik dıĢ ticaret kuramıyla (Heckscher-Ohlin) çeliĢtiğinin görülmesiyle baĢlamıĢtır. 1970‘li yıllarda yeni bir uluslararası ticaret kuramına ihtiyaç olduğu belli olmuĢ, ülkelerin uzmanlaĢtıkları ya da karĢılaĢtırmalı üstünlük sahibi oldukları ürünlerin ticaretini değil, aynı ürün veya ürün gruplarında hem ihracatçı hem de ithalatçı oldukları (farklılaĢtırılmıĢ) ürünlerin iki yönlü ticaretini, yani endüstri içi ticaret yaptıkları görülmüĢtür. Bu ürünlerin dünya ticareti, tam rekabet ve ölçeğe göre sabit getiri varsayımlarına dayalı geleneksel dıĢ ticaret kuramıyla artık açıklanamamaktadır. Üretim ve ticaret eksik rekabet piyasası koĢullarında yapılmaktadır. Artan getiri, dıĢsallıklar ve ölçek ekonomileri bu piyasa koĢullarında bir arada olabilmektedir. Dolayısıyla dünya ticaretini açıklamak için eksik rekabet ve ölçeğe göre artan getiri varsayımlarına dayalı rekabetçi olmayan (non-competitive) yeni modellemelere ihtiyaç vardır. Ekonomik faaliyetlerin mekansal organizasyonunun ve ekonomik büyümenin mekansal dinamiklerinin köklü biçimde değiĢmesi çok karmaĢık, dinamik ve belirsizliklerle dolu olan bu süreçlerin çözümlemesinin durağan, doğrusal ve belirlenimci bir yaklaĢımla yapılmasını güçleĢtirmiĢtir (Fujita, 2010). Krugman‘ın öncülüğünü yaptığı yeni dıĢ ticaret kuramı endüstri içi ticaretin büyük kısmının ve geliĢmiĢ ülkeler arasındaki ticaretin tekelci rekabet piyasalarında faaliyet gösteren firmalar tarafından gerçekleĢtirildiğini, gittikçe büyüyen uluslararası ticaretin sadece karĢılaĢtırmalı üstünlüklere dayalı olarak açıklanamayacağını göstermiĢtir (Krugman, 1979; Helpman, 1981; Helpman ve Krugman, 1985). Yeni dıĢ ticaret kuramıyla temellendirilen Yeni Ekonomik Coğrafya modelleri eksik rekabet koĢullarında sanayi ürünlerinin endüstri-içi ticaretini ürün farklılaĢtırması, artan getiri (verimlilik), geniĢleyen pazarlara eriĢim (ölçek ekonomileri) ve maliyetten tasarruflar (dıĢsallıklar) gibi daha gerçekçi varsayımlarla açıklamakta ve karĢılaĢtırmalı üstünlükleri değil rekabetçi üstünlükleri temel almaktadır. Yeni Ekonomik Coğrafya‘nın eksik rekabet modellerinin kurulabilmesi için gerekli kuramsal ve kavramsal çerçevenin oluĢturulmasında Ġçsel Büyüme Kuramı‘nın rolü büyüktür. YerleĢik iktisadın içinden çıkan Ġçsel Büyüme Kuramı ekonomik büyümenin kaynaklarını ―içsel‖ faktörlere dayalı olarak açıklayan yaklaĢımıyla yeni ticaret kuramına dayalı Yeni Ekonomik Coğrafya‘ya çok güçlü kuramsal destek sağlamıĢtır. Mekanda yoğunlaĢma, uzmanlaĢma, kümeleĢme, entegrasyon ve yakınsama kavramsallaĢtırmalarını yeni lokasyon ve ticaret örüntülerini açıklarken kullanan Yeni Ekonomik Coğrafya bu kuramdan geniĢ ölçüde yararlanmıĢtır. Grossman ve Helpman‘ın (1994) teknoloji, yenilikler ve beĢeri sermayeye yapılacak yatırımların yaratacağı olumlu dıĢsallıkların ve bunlarla birlikte ortaya çıkan ―yayılma etkileri‖nin (spillover effects) büyüme üzerindeki etkilerine yaptığı vurgu ekonomik büyüme ve kalkınmanın anlaĢılmasında önemli katkı yapmıĢtır. Romer (1986, 1990) büyümenin nihai kaynağının kâr amaçlayan giriĢimcilerin araĢtırma faaliyetleri sonucunda gerçekleĢen bilgi üretimi ve teknolojik 200 Uğur Eser yenilikler olduğunu göstermiĢtir. Lucas‘ın (1988) ve onu izleyen diğerlerinin geliĢtirdiği beĢeri sermayeye dayalı modeller hızlı ve istikrarlı büyümenin itici gücü olarak beĢeri sermaye yatırımlarını görmüĢlerdir. Ġnsan üzerine yapılan ve görünmeyen (intangible) sermaye yatırımı olarak da adlandırılan beĢeri sermaye birikimi, fiziksel sermaye birikiminde karĢılığı olmayan, toplum içinde sürekliliği olan sosyal iliĢkilerin ve etkileĢimin sonucudur. Kurama göre büyüme ülke içi ortamdan etkilenen, kurumsal yapı ve kapasitelerin etkili olduğu, aynı zamanda iniĢli-çıkıĢlı, dengeli olmaktan çok dengesiz bir süreçtir. Büyümenin itici gücü olan teknolojik geliĢmeler ve uyarılmıĢ yenilikler bu dengesizlik süreçlerinde gerçekleĢmektedir. Yeniliklerin sürekli olduğu piyasalar kaçınılmaz biçimde eksik rekabet özelliği gösterdiklerinden rekabetçi piyasa varsayımı gerçekçi değildir. Ekonomik faaliyetlerin belirli bölgelerde yığılmasından kaynaklanan artan getiri ve dıĢsallıklar, coğrafi yakınlıktan doğan kümeleĢmeler, yerli ve yabancı Ģirketlerin aralarında kurdukları ortak yaĢamsal (symbotic) iliĢkiler geleneksel ticaret ve büyüme kuramlarında açıklanamamaktadır. Bu nedenle endüstri içi ticareti ve içsel büyümeyi açıklayan kuramların çoğu eksik rekabet piyasaları üzerine temellendirilmiĢtir. Ancak tam rekabet ve sabit getiri gibi yerleĢik iktisatın aksiyomatik sisteminin yapı taĢlarından ikisi terk edilirken yöntembilimsel bireycilik ve optimizasyon bu kuramlarda korunmuĢtur. Ġçsel Büyüme kuramı olsun, Yeni Ekonomik Coğrafya olsun büyüme süreçlerinin çözümlenmesi toplumun kusurlu iĢleyen piyasalara sahip olduğu anlayıĢına dayandırılmaktadır. Piyasa fiyatlarına yansımayan ve firma kar fonksiyonlarına girmeyen, dolayısıyla yerleĢik iktisat kuramı için rahatsız edici olan piyasa kusurları ve iktisat-dıĢı ögeler böylece iktisadın içine alınmıĢtır. Geleneksel ekonomik coğrafya modellerinin kullandığı sabit getiri, tam rekabet vb. soyutlamalar yerlerini dıĢsallıklar ve artan getiri gibi ―piyasa kusurları‖na bırakmıĢ, rekabetçi piyasa ekonomisi kuramında bozucu etki yaratan bu ögeler bir çok rapor ve yayında etkin Ģekilde kullanılmıĢtır (Dünya Bankası, 2009; OECD, 2009). 4. Heterodoks yaklaĢımlar Mekan ve mekandaki organizasyonlarla ilgili oluĢturdukları yeni kuramsal-kavramsal çerçeve ile Evrimsel Ġktisat kuramının, bu kuramın Ekonomik Coğrafya kuramıyla bir sentezi olan Evrimsel Ekonomik Coğrafya kuramının ve heterodoks-eleĢtirel diğer kuramcıların katkısının çok daha fazla olduğu söylenebilir. Bu kuramların ortak özelliği, neoklasik iktisatın aksiyomatik sistemini ve teleolojik yapısını sorgulamaları, ekonomiyi piyasa değiĢimlerine indirgeyen ve ekonomik büyümenin yersel belirleyicilerini idealize edilmiĢ rekabetçi denge koĢullarında arayan yaklaĢımına karĢı, davranıĢsal ve evrimsel-kurumsal yoruma dayalı gerçekçi bir mekansal temsile yer vermeleridir. Bu kuramlar ekonomiyi durağan değil dinamik ve bütünlüklü bir bakıĢ açısıyla ele alan yaklaĢımlarıyla diğerlerinden belirgin Ģekilde ayrılırlar. Ġçsel Büyüme Kuramına yöneltilen eleĢtiri yöntembilimsel tercihini bireylerin ve firmaların rasyonel davrandıkları, optimizasyon yaptıkları, ayrıca ekonominin dengeye yönelme eğiliminde olduğu yönünde yapmıĢ olmasıdır. Kuramın ikna edici ampirik kanıtlar sunamaması, araĢtırmageliĢtirme faaliyetlerinin yenilikler üzerindeki etkisinin tam olarak tahmin edilememesi, tarihin ve mekanın önemini göz ardı etmesi eleĢtirilmiĢtir (North, 1990; Hodgson, 2001). YerleĢik iktisatın temel varsayımlarını ve aksiyomatik sistemini sorgulamıĢ olsa da, büyümenin modellemesini neoklasik iktisat üzerine inĢa ettiği, sosyo-mekansal süreçleri öne çıkarmadığı için büyümenin mekansal temsilinde yetersiz bulunmuĢtur (Fine, 2000; Sheppard, 2000). Benzer Ģekilde eleĢtiriler kapitalizmin eleĢtirisini yapmaması, yeni uluslararası iĢbölümünde mekana bağlı olarak değiĢen toplumsal süreçleri irdelememesi, emek süreçlerini ve ücretlilik iliĢkileri konusunda sessiz kalması, küresel ve bölgesel eĢitsizlikleri ihmal etmesi nedeniyle Yeni Ekonomik Coğrafya‘ya da yöneltilmiĢtir (Scott, 2000; Sheppard, 2006). Yeni Ekonomik Coğrafya‘yı geleneksel yer seçimi kuramının (location theory) ve bölgesel çalıĢmaların yeni bir 201 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu uyarlaması olarak değerlendiren Martin (2006) bu kuramı soyut, tümdengelimci ve belirlenimci yöntemi nedeniyle ne ―yeni‖ ne de ―coğrafya‖ olarak nitelendirmektedir. Mekandaki dönüĢümü yalnızca rekabet edebilirlik, piyasa değiĢimleri, giriĢimcilik ve kaynak tahsislerine bağlayan Dünya Bankası Raporu (2009) ekonomik, kültürel ve politik farklılıkları görmezden geldiği, toplumsal süreçlerdeki gerilimli iliĢkilere hiç değinmediği ve neoliberal küreselleĢmenin kentsel mekanlarda eĢitsizlikleri artıran sonuçları konusunda sessiz kaldığı için eleĢtirilmiĢtir (Harvey, 2009; Scott, 2009; Murphy, 2011; Martin ve Sunley, 2011) . Ekonominin dinamik büyüme süreçlerinin çözümlenmesini farklı kuramsal-kavramsal çerçeve üzerine inĢa eden Evrimsel Ġktisat yerleĢik iktisadın temelindeki aksiyomatik sistemi dünya gerçekliğiyle uyuĢmaz bulur. Kuramsal temelleri J.Schumpeter tarafından atılan kurama göre ülkelerin sermaye birikimi ve büyüme süreçlerinin çözümlenebilmesi için her tarihsel dönemde toplumsal süreçlerde gerçekleĢen teknolojik sistemlerin özgün ve yol bağımlı özelliklerini temel almak gerekir (Freeman ve Perez, 1988). Kapitalist ekonomilerde büyümeyi baĢlatan ve bu süreçleri dönüĢtüren dinamikleri evrimsel seçilim (selection) yoluyla çözümleyen kuram, yol bağımlı ve birikimli bu süreçlerde oluĢan içsel özgüllükleri ve dinamik uyum-öğrenme süreçlerini öne çıkarır (Nelson ve Winter, 1982; Dosi vd., 1988). Evrimsel iktisatçılar Ġçsel Büyüme kuramını Schumpetergil iktisada ne kadar yakın ve kabul edilebilir buluyorlarsa, Yeni Ekonomik Coğrafya kuramını da birçok bakımdan yerleĢik iktisada o kadar yakın bulmaktadır. Evrimsel Ġktisat ile Ekonomik Coğrafya kuramının bir sentezinden doğan Evrimsel Ekonomik Coğrafya kuramına göre kapitalist ekonomi her Ģeyden önce dinamik evrimsel bir değiĢim sürecidir. KurumsallaĢmıĢ bir süreç olarak ekonomi geri döndürülemez (irreversible) ve yeniliklere açık süreç özelliği gösterir (Boschma ve Martin, 2010). Evrimsel bakıĢ açısıyla teknolojik geliĢme ve yenilik süreçlerinin dinamik olması, tarihsel-toplumsal süreçlerde gerçekleĢen yeniliklerin ortaya çıkması, geniĢleyip yayılması ya da baĢarısız olup kaybolmasının düzenli ve istikrarlı biçimde gerçekleĢmediği, aksine sürecin düzensizlik ve istikrarsızlık gösterdiği anlamına gelmektedir. Yenilikçi düĢünceler yeni fikirlerin kök saldığı etkileĢimli ortamlarda oluĢur. Kapitalist ekonomi yenilikçi faaliyetlere dayalı, dinamik bir evrim süreci içersinde eskileri yok ederken sürekli yeni Ģeyler yaratan bir ekonomidir. Yenilikçi faaliyetler Schumpeteryen anlamda bir ―yaratıcı yıkım‖ sürecidir. YerleĢik iktisadın iddia ettiğinin aksine bir mekanda gerçekleĢen ekonomik büyüme ne yalnız sermaye birikimidir ne de kendisi açıklanamayan, sır dolu bir teknolojik değiĢim sonucunda oluĢan bir süreçtir. Yersel büyümenin itici gücü olan teknolojik geliĢme ve yenilikler daha önce geçilen aĢamalara bağımlı ve birikimli özelliklere sahiptir. Ekonomik büyümenin baĢlatılmasında bu süreçlerin dinamik olan doğasındaki sistemik baĢarısızlıkların, içsel uyumsuzlukların da rolü vardır. Kapitalist bir ekonomide büyüme süreçleri Marx‘ın da vurguladığı gibi, hiçbir zaman durgun bir denge olarak tanımlanamaz. Teknolojik değiĢim ve yenilikler ekonomik bir örgütlenme biçimi olarak kapitalizmin sabitleridir (Boschma ve Martin, 2007). Teknolojik değiĢim süreçlerinde bilginin gömülü, yenilik faaliyetlerinin sistemik özelliklerini ve büyümeye eĢlik eden kurumların rolünü ihmal eden yerleĢik iktisadın dinamik büyüme süreçlerini açıklaması bu nedenle beklenmemelidir. Ekonomiyi yaĢayan bir toplumsal organizma olarak ele alan Evrimsel Ġktisat mekanı evrimsel biyolojide olduğu gibi, önceden belirlenmiĢ değil, baĢkalaĢma (mutasyon) yoluyla, çoğu zaman rastlantılara bağlı evrimsel bir süreç olarak yorumlamaktadır. Toplumda istikrarsızlaĢtırıcı (entropik) güçler her zaman iĢ baĢındadır. Entropik güçler sadece bireysel (yaĢlanma, ölüm vb.) değil, aynı zamanda toplumsaldır (rekabet, çatıĢma vb.). Bütün bunlar ekonomide çok karmaĢık, çok boyutlu bir yapı (morfogenesis) oluĢturur (Capello, 2009). Artan getiri ve dıĢsallıkların olduğu bir dünyada baĢlangıç koĢullarındaki çok küçük ve rastgele değiĢiklikler bile büyük sonuçlara yol açabilmektedir (Martin ve Sunley, 2003). Rekabetin aksak, bilginin eksik, dıĢsallıkların yaygın, uyum sürecinin ağır olması nedeniyle ekonomide tek ve kararlı dengeden 202 Uğur Eser (unique and stable equilibria) değil, aksine çoklu ve kararsız dengeden (multiple and unstable equilibria) söz edilebilir (Garretsen ve Martin, 2010). YerleĢik iktisadın optimizasyon yapan, her Ģeyi bilen, çıkarı peĢinde koĢan birey (homoeconomicus) tiplemesinden farklı olarak, birey-insan sürekli kendini gerçekleĢtirme yolları arayan, yaratıcı potansiyelleri olan, zamanla değiĢen öznel tercihlere, alıĢkanlıklara ve eğilimlere sahip toplumsal bir varlık, kurumsal insandır (homo institutalist) (Özveren, 2007). Geleneklerin, normların, kuralların ve kurumların Ģekillendirdiği ortamlarda küçük yeni-yaratıcı fikirlerin sahibi olan insan sosyo-mekansal yapılanmalar içinde önceden öngörülmesi mümkün olmayan değiĢimlere yol açarak çok farklı bir toplumsal düzenin temellerini atabilir. DıĢ gerçekliğin temsilini yaparken her olayda bütünü mekanik biçimde tamamen parçalarından hareketle açıklayan, mekanik, indirgemeci ve belirlenimci bir yöntem yerine heterodoks kuramlar organik analojiler kullanmaktadır. Dinamik ve doğrusal olmayan süreçlerde gerçekleĢen sosyo-mekansal yapılanmalar modern fizik ve biyolojideki yeni kavramsallaĢtırmalarla (çatallanma, kaos, sinerji vb.) açıklanır. 8 Mekan da artık tek biçimli-soyut (uniform-abstract) ve düzenlilik-istikrar gösteren bir yer değil, farklılaĢmıĢ-iliĢkisel (diversifiedrelational) özelliklere sahiptir (Capello ve Nijkamp, 2009). Doğal olarak mekanın temsili de artık mekandaki somut yersel karakteristiklerde içerilmiĢ olarak ve sosyo-mekansal yapılanmalar dolayımında yapılmalıdır. Evrimsel Ġktisatla ilgili çalıĢmaların ayrı bir kolu olan karmaĢıklık (complexity) kuramında da belirtildiği gibi, küçük yeni fikirler bu sosyal ve organik süreçlerde önceden öngörülemeyen ve doğrusal olmayan değiĢimlere neden olurlar (Arthur, 1999). Sosyo-mekansal süreçler önceden belirlenmiĢ değil, karmaĢık ve geçmiĢe bağımlıdır. Zaman ve mekan farklılıklarını gözetmeyen genellemeler yapmaya izin vermezler. Ġçinde yer aldıkları toplumsal iliĢkiler ve mekansal düzenleme biçimleriyle evrimsel, birikimli ve yol bağımlı (path dependence) süreçlerde değiĢirler (Martin ve Sunley, 2010a, 2010b; Boschma ve Martin, 2010). Toplumsal olarak yeniden üretilen sosyo-mekansal süreçlerde yaĢanan bütün bu dönüĢümler yerleĢik iktisatın mekanik denge modellerindeki kararlılık (stability), tekbiçimlilik (uniformity), düzenlilik (regularity) ve doğrusallık (linearity) varsayımlarıyla açıklanamamaktadır. Toplumsal ve ekonomik organizmaların bu karmaĢık ve uyarlamalı doğasını anlamak zaman ve mekana eĢ değerde önem veren, insanı ve mekandaki toplumsal iliĢkileri evrimsel ve birikimli bir sürec olarak ele alan yeni bir sosyo-mekansal temsille olanaklıdır. Tarihi ve mekanı içselleĢtiren çok disiplinli, çoğulcu ve eleĢtirel bir temsil ile gerçek dünya olayları kavranabilir (Amin ve Thrift, 2000; Hodgson, 2001). Mekanda gerçekleĢen kapitalist ekonomik süreçlerin istikrarsız niteliği geçici sürtünmeler (frictions) olarak ele alınamazlar. Bu nedenle dinamik büyüme süreçlerini sürtünmesiz sayan yerleĢik iktisatın genel denge kuramının gerçek dünya olaylarıyla ilgisi yoktur. 5. Sonuç yerine Ġktisatın hala neoklasik ortodoksiye bağlılığı sürmekle birlikte, bugün idealize edilmiĢ piyasalara dayalı denge modellerinin kendisini kabul ettirdiği söylenemez. Ġktisatın kapalı paradigmasının içinde heterodoks-eleĢtirel kuramlarla önemli gedikler açılmıĢtır. Bu gediklerden geçmiĢte uzun süre dıĢlanmıĢ pek çok disiplin (sosyoloji, tarih, coğrafya, biyoloji) iktisada sızmayı baĢarmıĢtır. Bölge-mekan bilim araĢtırmalarının ve Ekonomik Coğrafya‘nın iktisat bilimine en önemli katkısı ise mekansız bir iktisat kuramının olanaksız olduğunu göstermiĢ olmasıdır. Ġçsel Büyüme ve Yeni Ekonomik Coğrafya kuramlarının ekonominin dinamik büyüme süreçlerini mekandaki yapılanmalardan hareketle açıklamasının yerleĢik iktisada karĢı duyulan 8 Ekonomiyi biyolojideki ve modern fizikteki analojilerle açıklayan organik yaklaşım yerleşik iktisadın klasik fizikten esinlenen mekanik bakış açısında ve aksiyomatik sisteminde bozucu etki yaratmıştır. Gerçekliğin temsilinde mekanik analojiler ile biyolojik-organik analojiler arasındaki ayrım konusunda ilginç bir çalışma için Bronk (2010)‘a bakılabilir. 203 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu hoĢnutsuzluğu bir ölçüde giderdiği bile söylenebilir. Daha bütünlüklü, tarihsel-toplumsal içeriği olan bir yaklaĢımla geçmiĢte dıĢarıda bırakılan piyasa-iktisat dıĢı ögelerin kuram içine alınması olumlu karĢılanmalıdır. Ġktisada getirilen yeni bilgi-kuramsal yaklaĢımla, geçmiĢte iktisatçılar tarafından önemsiz sayılarak ya da modellerde basitlik sağlamak düĢüncesiyle göz ardı edilen toplumsal süreçler gecikmeli de olsa analizlerde yerlerini almıĢtır. YerleĢik iktisat kuramı gerçek dıĢı varsayımlarla kurgulanan toplum ve tarih dıĢı bir dünyaya ait olmaktan artık çıkarılmalıdır. Ġktisat sosyal ve mekansal olanın bilimidir. Dolayısıyla kendi araĢtırma nesnesini zaman ve mekan içeriği olmayan, indirgemeci, belirlenimci bir yaklaĢımla değil, zaman ve mekana aynı önemi veren, toplumsal bir süreç olarak ele alan bir yaklaĢımla yeniden inĢa etmelidir. Ġktisatçıların da ekonominin nasıl iĢlediğini ve nasıl yönetilip büyütüleceğini anlamaları için mekandaki örüntüleri, mekanın iliĢkisel olan ve yeniden üretilen özelliğini önemsemeleri, sosyo-mekansal süreçlerin önemini kavramaları gerekir. Ekonomik coğrafyanın da sosyo-mekansal temsile önem veren böyle bir iktisat ile iĢbirliği yapması beklenir. Kısaca iktisadın mekanı ciddiye alması için çok fazla neden bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu yönde henüz çok az çaba vardır. Kaynaklar Akyüz, Y. (2009) Fiyat Mekanizması ve Makroekonomik Dengesizlikler, Efil yayınevi, Ankara. Amin, A.; Thrift, N. ( 2000) ―What Kind of Economic Theory for What Kind of Economic Geography?‖ Antipode, 32 (1), 4-9. Amin, A. (2002) ―Spatialities of Globalization‖, Environment and Planning, 34, 385-399. Arthur, W. B. (1999) ―Complexity and the Economy‖, Science, April, 284,107-109. Barro, R; Sala-i Martin, X. (1995) Economıc Growth,McGraw-Hıll,Inc., Blaug, M. (2009) İktisatta Yöntem veya İktisatçılar Nasıl Açıklıyor, Eflatun yayınevi, Ankara. Boschma, R. (2009) Evolutionary Economic Geography and İts İmplications for Regional İnnovation Policy, Paris: OECD. Boschma, R.; Martin, R. (2007) ―Editorial: Constructing An Evolutionary Economic Geography‖, Journal of Economic Geography, 7, 537-48. Boschma, R.; Martin, R. (2010) ―The aims and scope of evolutionary economic geography‖, In Boschma R ve R.Martin (ed.), The Handbook of Evolutionary Economic Geography, Edward Elgar, 3-39. Bronk, R (2010) Romantik Ekonomist, Ekonomide Hayal Gücü, Efil yayınevi, Ankara. Bulutay,T (1979) Genel Denge Kuramı, SBF yayınları, Ankara, No: 434. Capello, R.; Nijkamp, P. (2009) ―Introduction: regional growth and development theories in the twentyfirst century – recent theoretical advances and future challenges‖, In Capello,F and P. Nijkamp (ed.), Handbook of Regional Growth and Development Theories, Edward Elgar,1-16. Capello, R. (2009) ―Space, growth and development‖, In Capello,R ve P. Nijkamp (ed..) Handbook of Regional Growth and Development Theories, Edward Elgar, 33-52. Dixit, A.; Stiglitz; J. (1977) ―Monopolistic Competition and Optimum Product Diversity‖, American Economic Review, 67 (3): 297-308. Dosi, G.; Freeman, C.; Nelson, R.; Silverberg, G.; Soete, L. (der.) (1988) Technical Change and Economic Theory, London: Francis Pinter, Columbia University Press. Dünya Bankası (2009) World Development Report 2009, Reshaping Economic Geography, The World Bank. Fine, B. (2000) ―Endogenous Growth Theory: A Critical Assessment‖, Cambridge Journal of Economics, 24 (2), 245-65. Fine, B. (2011) Sosyal Sermaye Sosyal Bilime Karşı, Yordam kitabevi, Ġstanbul. 204 Uğur Eser Freeman, C.; Perez, C. (1988) ― Structural crisis of adjustment, business cycles and investment behaviour‖, In Dosi,G, C. Freeman, R. Nelson, G. Silverberg, L. Soete (ed.) Technical Change and Economic Theory, London: Pinter Publishers, 38-66. Fujita, M. (1988) ―A Monopolistic Competition Model of Spatial Agglomeration: a Differentiated Product Approach‖, Regional Science and Urban Economics, 18 (1), 87-124. Fujita, M.; Krugman, P. (2004) ― The New Economic Geography: Past, Present and Future‖, Papers in Regional Science, 83, 139-64. Fujita, M. (2010) ―The Evolution of Spatial Economics: from Thünen to the New Economic Geography‖, The Japanese Economic Review, Vol:61, No:1, March. Garretsen, H.; Martin, R. (2010) ―Rethinking (New) Economic Geography Models: Taking Geography and History More Seriously‖, Spatial Economic Analysis, vol: 5, No: 2, June. Grossman, G.M.; Helpman; E. (1994) ―Endogenous Ġnnovation in the Theory of Growth‖, Journal of Economıc Perspectives, 8 (1), 23-44 Harvey, D. (2001) Space of Capital, Towards a Critical Geography, Routledge: New York. Harvey, D. ( 2009) ―Reshaping Economic Geography: The World Development Report‖, Development and Change, 40(6), 1269-77. Helpman, E. (1981) ―International Trade in the Presence of Product Differention, Economics of Scale and Monopolistic Competition‖, Journal of International Economics, 11, 305-40. Helpman, E.; Krugman, P. (1985) Market Structure and Foreign Trade: Increasing Returns, Imperfect Competition and the International Economy, Cambridge: MIT Press. Henderson,V. (2010) ―Cities and Development‖, Journal of Regional Science,50, 515-40 Hirschman, A.O. (1958) The Strategy of Economic Development, New Haven, Yale University Press. Hodgson, G.M. (2000) ― What Ġs the Essence of Institutional Economics?‖, Journal of Economic Issues, 34 (2), 317-29. Hodgson, G. (2001) How economists forgot history: The problem of historical specifity in social science ? , Routledge: London. Hudson, R. (2006) ― The ―new‖ economıc geography‖, In Bagchi-Sen, S ve H.L. Smith (ed.) Economic Geography, Past, Present and Future, Routledge:MA, New York. Kaldor, N. (1970) ―The Case for Regional Policies‖, Scottish Journal of Political Economy, 17, 337-48. Krugman, P. (1979) ―Increasing Returns Monopolistic Competition and Ġnternational Trade‖, Journal of International Economics, 9, 469-79. Krugman, P. (1991) Geography and Trade. Cambridge, MA:MIT Press. Krugman, P. (1995) Development, Geography and Economic Theory, MA:MIT Press. Krugman, P. (1998) ― What‘s New About the New Economıc Geography?‖, Oxford Review of Economıc Policy, 14(2): 7-17. Lucas, R. (1988) ―On the Mechanics of Economic Development‖, Journal of Monetary Economıcs, 22, 3-42. Markusen, A. (2006) ―Economic geography and political economy‖, In Bagchi-Sen,S and H.L. Smith (ed.) Economic Geography, Past, Present and Future, Routledge: MA, New York: 94-102. Marshall, A. ( 1962) (1890) Principles of Economics, London: MacMıllan. Martin, R. (1999a) ― Editorial: the ―New Economic Geography‖: Challenge or Ġrrelevance?‖, Instıtue of British Geographers, Vol: 24: 387-391. Martin, R. (1999b) ―The New ―Geographical Turn‖ in Economics: Some Critical Reflections‖, Cambridge Journal of Economics, 23: 65-91, Martin, R. (2000a) ― Economic Geography: The Great Half-century‖, Cambridge Journal of Economıcs, 24: 483-504. Martin, R. (2000b) ―Institutional Approachs in Economic Geography‖, In Sheppard, E and T.J. Barnes (ed.) A Companion to Economic Geography, Oxford and Malden, MA: Blackwell. 205 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Martin, R. (2003) Putting the economy in its place: On economics and geography, paper presented at the Cambridge Journal of Economics Conference, Economics for the future: Celebrating 100 years of Cambridge Economics, 17-19 September 2002. Martin, R. (2006) ―Economic geography and the new discourse of regional competitiveness‖, In BagchiSen,S and H.L.Smith (ed.) Economic Geography, Past Present and Future, Routledge Studies in Economic Geography, 159-172. Martin, R.; Sunley, P. (2001) Rethinking the Economics in Economic Geography: Broadening Our Vision or Losing Our Focus?, Antipode, 33, 148-161. Martin, R.; Sunley, P. (2003) ―Deconstructing Clusters: Chaotic Concept or Polıcy Panacea?, Journal of Economıc Geography, 3, 5-35. Martin, R.; Sunley, P. (2010a) ―Complexity thinking and evolutionary economic geography‖, In Boschma, R ve R.Martin (ed.) The Handbook of Evolutionary Economic Geography, Edward Elgar, 93-119. Martin, R.; Sunley, P. (2010b) ―The place of path dependence in an evolutionary perspective on the economic landscape‖, In Boschma, R ve R.Martin (ed.) The Handbook of Evolutionary Economic Geography, Edward Elgar, 62-92. Martin, R.; Sunley, P. (2011) ―The New Economic Geography and Policy Relavence‖, Journal of Economic Geography,11, 357-369. Murphy, J. T. (2011) ―The Socio-spatial Dynamics of Development: Geographical Ġnsights Beyond the 2009 World Development Report‖, Economy and Society, 1-14. Myrdall, G. (1959) Economic Theory and Underdeveloped Regions, London: Gerald Duckworth. Nelson, R. R.; Winter, S. G. (1982) An Evolutionary Theory of Economic Change, Cambridge: Harvard University Press. North, N. (1990) Institutions, Institutional Change and Economic Performance, Cambridge University Press, Cambridge. OECD (2009) How Regions Grow,Ttrends and Analysis, (www.oecd.org, 08.05.2011) Ottaviono, G.; Thisse, J.-F. (2004) ― New Economic Geography: What About the ―N‖ ?‖, Center for Operations Research and Econometrics, Discussion Paper, No. 2004/65, (http://ssrn.com/ abstract=660124, 26.03.2009). Özel, H. (2009) Piyasa Ütopyası, Bilgesu yayıncılık, Ankara Özveren, E. (2007) (der.) Kurumsal İktisat, Ġmge Kitabevi, Ankara. Romer, P. M. (1986) ― Increasing Returns and Long Run Growth‖, Journal of Political Economy, 94( 5). Romer, P. M. (1990) ―Endogenous Technological Change‖, Journal of Political Economy, 98 (5), 71102. SavaĢ, F. V. (2011)‖ Zamansız iktisat‖, İktisat ve Toplum , 8, 38-44. Scott, A. J. (2000) ―Economic Geography: The Great Half-century‖, Cambridge Journal of Economics, 24, 483-504 Scott, A. J. (2009) ―World Development Report: Reshaping Economıc Geography‖, Journal of Economıc Geography, 9, 583-586. Sheppard, E. (2000) ―Geography or Economics?: Conceptions of Space, Time, Ġnterdependence and Agency‖, In Clark,G.L, M.P.Feldman ve M.S. Getrler (ed.) The Oxford Handbook of Economic Geography, Oxford University Press: 99-119. Sheppard, E. (2006) ―The Economic Geography Project‖, In Bagchi-Sen, S ve H.L. Smith (ed.) Economic Geography, Past, Present and Future, Routledge:MA, New York. 206 Turizm Sektöründe Benzer Ve Farklı Yönleriyle Mekânsal Bilgi Dinamikleri: KarĢılaĢtırmalı Bir Değerlendirme * Murat Ali Dulupçu, Hidayet Keskin, Canan ġentürk, Onur Sungur, Aykut Sezgin, Gökhan Özkul, Onur Demirel1 Öz: Bu çalışmada, inovasyon, bilgi ekonomisi, bölgesel kalkınma ve yakınlık konularında geleneksel yakınlığa dayalı inovasyon modelleri eleştirel bir bakış açısıyla ele alınmakta ve bu modellerin bir uzantısı olarak uzak mesafeli etkileşimlere ve bilginin artan hareketliliğine vurgu yapan çok-yerelli ve çok-ölçekli ―bilgi dinamikleri‖ yaklaşımı ele alınmaktadır. Bu kapsamda, bilgi dinamikleri yaklaşımı; bilginin farklı türleri (analitik, sentetik, sembolik), üretim aşamaları (araştırma, deneme, kullanma), yakın ve uzak mesafeli etkileşimleri, bölge dışından gelen bilginin bölgesel bağlam ile birleşmesi ve bunu sağlayan mekanizmalar kapsamında -teorik olarak- tartışılmaktadır. Kavramsal ve teorik tartışmayı takiben, teorinin gerçeklere uygun olup olmadığını ortaya koymak amacıyla, EURODITE projesinde yer alan ortaklardan turizm sektörünü inceleyen ülkelerin (Türkiye, İsviçre, İsveç, Almanya ve Danimarka) yaptıkları vaka analizleri birbirleri ile karşılaştırmalı olarak benzer ve farklı yönleriyle değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: İnovasyon, Bilgi dinamiği, Mekan, Turizm Sektörü Abstract: In the paper, traditional proximity based innovation models are examined for innovation, knowledge economics, regional development and proximity with a critical approach and as an extension of these models the approach of multi-local and multi-scalar ―knowledge dynamics‖ that emphasize long-distance interactions and increasing mobility of knowledge. In this context, knowledge dynamics approach; types of knowledge (analytical, synthetic, symbolic), phases (exploration, examination, exploitation), close and long distance interactions, interaction of extra-regional knowledge with regional context and the mechanisms procuring this interactions are – theoretically – examined. Following conceptual and theoretical discussions, in order to determine whether the theory fits realisations, the case studies on the tourism sectors of partners (Turkey, Switzerland, Sweden, Germany and Denmark) taking part in the EURODITE project are comparatively assessed. Keywords:. Innovation, Knowledge Dynamics, Territory, Tourism Sector * Bu çalışma, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı EURODITE Projesi (Contract No: 006187) tarafından desteklenmektedir. 1 Süleyman Demirel Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, [email protected] 207 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Ekonomik ve inovatif faaliyetlerin mekansal organizasyonu konusunda bölgesel kalkınma literatürü çok sayıda kavram ve kuram türetmiĢtir. Marshall‘ın ―endüstriyel bölge‖ kavramını takiben ortaya çıkan çok sayıda kavram (yenilikçi çevre, teknokentler/teknoparklar, kümelenmeler, yeni sanayi odakları, bölgesel inovasyon sistemleri, öğrenen bölgeler vb) ekonomik ve inovatif faaliyetlerin belli mekanlarda yoğunlaĢmasına ve bu kapsamda da fiziksel yakınlığın önemine vurgu yapmaktadır. Teorik çerçevede yaĢanan dönüĢümler; bilginin artık mekandan bağımsız olduğunu ve bu bağlamda salt ―fiziksel‖ yakınlığın artık eskisi kadar önemli olmadığını ortaya koymaktadır. Ġnovasyon ile ilgili yapılan pek çok çalıĢmada, inovasyon bir sonuç olarak ele alınmakta ve inovasyonun çıktı göstergelerine odaklanılmaktadır. Patent ve yeni ürün/hizmet sayısına bakılarak firmaların/bölgelerin/ülkelerin yenilikçi kapasitesini açıklamaya çalıĢan bu yaklaĢımda, inovasyonun kaynağı olarak Ar-Ge harcamaları ve personeli gibi kantitatif veriler kullanılmaktadır. Ne var ki; bu ―girdiler‖, küçük iĢletmelerdeki ve hizmet sektöründeki yenilikçi faaliyetleri açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Girdi ile çıktı arasında yaĢanan bilgi süreçleri ihmal edilmekte, bu ise teorik açıdan bir ―boĢluk‖ yaratmaktadır. Dolayısıyla; bu sürecin arka planında yer alan bilgi türleri, kaynakları ve etkileĢimlerinin araĢtırılması, bir diğer ifadeyle bilginin akıĢının ve ―rotasının‖ saptanması ihtiyacı doğmaktadır. Bunun sonucunda, geleneksel mekansal inovasyon modellerinin yerini çok yerelli ve çok ölçekli bilgi dinamikleri almaktadır. Turizm sektörü, ―çok-yönlü‖ ve pek çok farklı hizmeti içerisinde barındıran bir sektör olarak inovasyonun arka planında yatan bilgi süreçlerinin incelenmesi için uygun bir saha teĢkil etmektedir. ÇalıĢmada bu bağlamda öncelikle geliĢen yeni inovasyon ve bilgi kavramları incelenecektir. Ġkinci bölümde mekansal inovasyon modelleri tarihsel sıralamaya göre kıyaslanacak ve bilgi dinamikleri kavramı tanıtılacaktır. Üçüncü bölümde bilgi dinamiklerinin analitik çerçevesi, öğrenme süreçlerine ve geliĢim süreçlerine göre iki paralel ayrımla incelenmektedir. Dördüncü bölümde turizm sektörünün bilgi hareketliliğinin yapısı, bilgi dinamikleri kavramının sektöre giydirilmesi ve özelliklerinin ortaya konması ile irdelenmektedir. BeĢinci bölümde turizm alanında bölgesel dönüĢüm yaĢamıĢ dört dünya örneği sunulacak ve aralarındaki benzerlik – farklılıklar tartıĢılacaktır. Son bölümde ise bilgi dinamikleri yaklaĢımının politika açısından sonuçları turizm sektörü temelinde analiz edilecektir. 2. Bölgesel Kalkınmada Bilgi Ekonomisi: Geleneksel YaklaĢım Olarak Mekânsal Ġnovasyon Modellerinin Doğası Ve Eksiklikleri Bilgi ekonomisinin hem teorik alanda hem de politika yapıcılarının ajandasında daha güçlü yer edinmesi inovasyonun gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Özellikle teknik olmayan inovasyonun (örneğin kültürel ve sosyal) hizmet sektöründe önemli yer edinmesi inovasyon yaklaĢımlarının, teknolojik inovasyonun ötesinde bilgi dinamiklerini içerecek Ģekilde geliĢtirilmesi gereksinimini daha da güçlendirmiĢtir (Crevoisier ve Jeannerat 2009). Moulaert ve Sekia (Moulaert ve Sekia, 2003) Simmie (Simmie, 2005) ve de Lagendijik (Lagendijik, 2006: 385-399)‘e ait literatür eleĢtirileri bölgesel kalkınmaya ait resmin gelenekselin ötesine geçme çabalarını teyit eder niteliktedir. Elbette bu gözden geçirmelerin hepsi tamamen ―yeni‖ olma iddiasında değildir. Makro temelli ulusal ve sektörel inovasyon yaklaĢımı ile baĢlayan ve daha çok göstergelere (niceliksel) dayandırılan bölgesel kalkınma ve inovasyon iliĢkinin teorik temelleri (Lundvall, 1992; Nelson, 1993, Malerba, 2002), zamanla bölgesel düzeye ve niteliksel kavramlara (Storper, 1993; Cooke 1992, 1998) doğru kaymıĢtır. Ġnovasyonun ortaya çıkıĢı ‗coğrafi yakınlık‘ çerçevesinde ideal ölçek olan bölge düzeyinde ele alınmıĢ ve bu ölçekte farklı türden aktörlerin bilgiyi uyguladığı, paylaĢtığı ele alınmıĢtır. Bu analiz biçimi Moulaert and Sekia‘nın (2003) TIM (mekansal inovasyon modelleri) baĢlığında topladığı modelleri kapsamaktadır. TIM; yenilikçi çevre, endüstriyel bölge, bölgesel inovasyon 208 Murat Ali Dulupçu ve diğ. sistemleri, yeni sanayi odaklakları ve öğrenen bölge modellerini kapsamaktadır. Bölgesel inovasyon sistemleri (Cooke 1992, 1998) ve yenilikçi çevre (Aydalot ve Keeble 1988; Camagni 1991). Özetle inovasyon farklı aktörlerin etkileĢimini içeren mekansal olarak sınırlı bilgi yoğun öğrenme süreci olarak tanımlanmaktadır. Çevre ile ĠliĢki Tipleri Aktörler Kültür Arasındaki ĠliĢki Bölgesel Kalkınma Kurumların Rolü Ġnovasyon Dinamikleri Tablo 1. Mekansal Ġnovasyon Modelleri ve Temel Özellikleri Kaynak: Moulaert ve Sekia, 2003: 294. Bölgesel Ġnovasyon Sistemleri Ġnovasyon araĢtırma ve geliĢtirmenin karĢılıklı etkileĢimli, kümülatif ve özel bir sürecidir. Yeni Sanayi Odakları AR-GE‘nin ve onun uygulamasının bir sonucudur ve yeni üretim metotlarının uygulanması (örneğin TZÜ) AraĢtırma sürecinde Kurumlar, Yeni sanayi odaklarında Firmalar arası kurumların çok inovasyon ve olduğu gibi tanımlamalar iĢlemlerin önemli rolü var kalkınmayı besleyen yazarlar arasında koordinasyonunda (Üniversiteler, sosyal düzenlemeyi farklılık göstermektedir ve giriĢimsel firmalar, kamu sağlar. Hepsi kurumların aktivitenin kurumları vs.) örgütün içinde ve dıĢında dinamikleri davranıĢ konusunda sosyal düzenlemelerine düzenlemeler öncüllük ettiğine katılmaktadır. Bölgesel görüĢ Bölgesel görüĢ Bölge, karĢılıklı Sosyal düzenleme yenilikçi çevre ve mekansal birlik etkileĢimli öğrenmenin ve yığınlaĢmıĢ aktörlerin bir (dayanıĢma) ve ve yönlendirici üretim sistemleri atmosfer içinde bölgenin esnekliği düzenlemenin bir sistemi arasında karĢılıklı yenilik yapma üzerine kuruludur. olarak görülür. etkileĢim kapasitesi üzerine Bu inovasyonun bir kuruludur. parçasıdır. Güven ve karĢılıklı Endüstriyel bölge Öğrenmenin kaynağı Network iliĢkiler kültürü aktörleri arasında karĢılıklı etkileĢimdir. (ağbağlaĢma) ve paylaĢılan değerler: sosyal karĢılıklı güven ve etkileĢim kültürü karĢılıklılık Yenilikçi Çevre Firmaların aynı çevredeki diğer aktörlerle iliĢkileri yoluyla yenilik yapma kapasitesi Destek alanının rolü: firmalar arasında, firmalarla firmanın ortakları, tedarikçiler ve müĢterileri arasında stratejik iliĢkiler Aktörlerin, davranıĢlarını çevrelerinde olan değiĢimlere uyarlama kapasitesi. Çok ―yoğun‖ iliĢkiler: destek alanının üçüncü boyutu. Endüstriyel Bölge Aktörlerin inovasyonu ortak değerler sistemi içinde uygulama kapasitesi Network sosyal bir düzenleme örneğidir Network hem rekabetin hem de iĢbirliğinin birlikte var olmasını olanaklı kılar. Çevre ile iliĢkiler bazı kısıtlamaları ve yeni fikirleri kabul ettirir; çevredeki değiĢimlere tepki vermek gerekir; ―yoğun‖ iliĢkiler, çevrenin sınırlı mekansal görüĢü. Öğrenen Bölge Bölgesel inovasyon sistemleri gibi fakat teknolojinin ve kurumların birbirine bağlı evrimleĢmesi vurgulanır. Bölgesel inovasyon sistemleri gibi fakat kurumların rolü üzerine daha güçlü odaklanma vardır. Çift dinamik: teknolojik ve teknoörgütsel dinamikler; sosyo-ekonomik ve kurumsal dinamikler Yeni sanayi odaklarındaki gibi, fakat ekonomik ve sosyo-kültürel hayat arasındaki karĢılıklı etkileĢime güçlü odaklanma Aktörlerin ağbağlaĢması Network, karĢılıklı etkileĢimli öğrenmenin bir örgütsel biçimidir. Firmalar arası iĢlemler Ġçerideki özel iliĢkiler ve çevrenin kısıtlamaları arasında denge vardır, ―yoğun‖ iliĢkiler Topluluk Bölgesel inovasyon düzenlemesinin ve sistemleri gibi sosyal yeniden üretimin dinamikleri Günümüzde inovasyonun yakınlığa dayanan aktörler arasında ortaya çıkacağına dair görüĢ sorgulanmaktadır (Torre 2008; Gertler ve Levitte 2003, Bathelt vd. 2004). Bu görüĢe göre tek baĢına coğrafi yakınlık organize olmadığı veya desteklenmediği zaman her zaman inovasyonla sonuçlanmayabilir (Torre ve Rallet 2005). Örneğin Boschma, zihinsel ve sosyal yakınlığı öğrenme faaliyetleri için önemli görmektedir (Boschma 2005). Torre ise geçici coğrafi yakınlık 209 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu kavramı çerçevesinde kısa ve orta vadeli ziyaretlerin, bilgi değiĢimini sağlayacak yeterli yapıyı oluĢturabileceğini belirtmektedir (Torre, 2008). Benzer Ģekilde Maskell vd. (2006) geçici kümelenme olarak adlandırdıkları fuarlarda bilgi türetiminin mümkün olabileceğini belirtmektedirler. Benzer Ģekilde inovasyonun aĢırı bölge odaklı olması da eleĢtirilmektedir (Dicken ve Malmberg 2001; Bunnell ve Coe 2001, Oinas ve Malecki 2002). Oinas ve Malecki (2002)‘nin ‗inovasyonun uzamsal sistemleri - spatial systems of innovation‘ (SIS) kavramsallaĢtırması coğrafi yakınlığı tamamlayıcı öğeler içermektedir. TIM‘de elbette yerel–dıĢı bağlantılar ve bunların inovasyondaki rolü tamamen dıĢlanmıĢ değildir. Nitekim yakınlığın etkisi ve de ‗yerel bilgi yapıĢkanlığı - the ―stickiness‖ of local knowledge‘ (Asheim ve Isaksen, 2002), ile dıĢ bağlantılar teorik olarak yeterince ilgi görememiĢlerdir. (Oinas ve Malecki, 2002). Bu yüzden inovasyonda farklı uzam ve ölçeklerde bağlantılar ve iliĢkiler önemlidir (Bunnell ve Coe 2001). Bu çerçevede bilginin kaynağı küresel ölçekte bulunabilir; firmalar belirli bir çapta faaliyet gösterseler de mekansal olarak sınırlı değildirler. ‗Çok ölçekli - multi-scalar‘ görüĢü inovasyonu oluĢturan çevrenin sürekli ve dinamik bilgi ve teknoloji değiĢimine maruz kaldığını ifade etmektedir. Bu ortam doğal olarak sektörel ve bölgesel idari sınırların ötesine geçmektedir. Bu nedenle bilginin nereden geldiğini, farklı ölçeklerde aktörlerle nasıl etkileĢim içerisinde olduğunu, iĢbirliğinin nasıl Ģekillendiğini belirginleĢtirmek gerekmektedir. 3. Bilgi Dinamiklerinin Analitik Çerçevesi Bilgi dinamikleri, bilginin kendisinin ve çok sayıdaki hareket etme, dönüĢtürülme ve yaratılma yöntemlerinin değiĢmesinden kaynaklanmaktadır. Bilgi dinamiklerinin sonucu, örneğin yeni veya geliĢtirilmiĢ bir ürün (mal veya hzimet), organizasyon veya süreç gibi bir inovasyon olabilir. Bilgi dinamikleri, öğrenen, araĢtıran veya yeni bilgiyi dağıtan ve eski ve yeni bilgiyi ekonomiye uygulayan bireysel aktörlerin veya grupların etkileĢimleridir. Bu, bilgi iĢçilerinin istihdamı, eğitim, danıĢmanlık ve iç ve dıĢ kaynak kullanımı gibi faaliyetleri içerebilir. Bireysel aktörler veya gruplara arasındaki etkileĢim olarak tanımlanan bilgi dinamiklerinin firma düzeyi ve mekânsal düzey olmak üzere iki türü mevcuttur: firma düzeyi bilgi dinamikleri (FKDs: Firm Level Knowledge Dynamics) ve mekânsal bilgi dinamikleri (TKDs: Territorial Knowledge Dynamics). Mekansal bilgi dinamiklerinde mekan olarak kabul edilen bölgedeki ilgili sektöre dair bilgi oluĢumları, edinimleri ve akıĢları incelenmektedir. Bu bağlamda bölgenin bilgi yaratma, bilgi edinme ve bilgiyi massetme kapasiteleri incelenmektedir. Günümüzde bilgi, bilginin yaratılıĢ amacına göre değil (örneğin zooloji için mi, botanik için mi yoksa jeoloji için mi üretildiğine bakılarak değil), bilginin üretilmesinde ortaya çıkan (öğrenme) süreçlerine ve bu bilgilerin yararlılığının değerlendirilmesi kriterine göre çeĢitlere ayrılmaktadır. Bu bağlamda ilk akla gelen ayrım Asheim‘ın Sentetik-Analitik-Sembolik (SAS) bilgi ayrımıdır. Buna göre Sentetik Bilgi, esasen, aletler ve uygulamaya dönük tasarım ile ilgili ve beĢeri problemlere çözüm bulan mühendislik bilgisini içerir. Analitik Bilgi ise, esasen, doğal ve sosyal dünyanın özelliklerini anlamak ve açıklamak için geliĢtirilen bilimsel bilgiyi içerir. Öte yandan Sembolik Bilgi kültürel anlamlar, semboller, ahlak kuralları ve estetiğin yaratılması ve bunlar arasındaki iletiĢim ile ilgilenen bilgi türüdür. Analitik bilginin yaratılması kodlanmıĢ açıklama ve kanıt içerir, sosyal ve insani bilimleri içeren formal, bilimsel süreçler aracılığıyla geliĢtirilir ve dolayısıyla analitik bilgi büyük ölçüde mobildir ve mekanlar arasında transfer edilebilir. Buna karĢın sentetik bilgi, ‗fonksiyonelite‘ kriteri temelinde değerlendirilir. Sentetik bilgi yaparak öğrenme ve teknik ve sosyal ‗mühendislik‘te uygulanan etkileşimle öğrenme aracılığıyla geliĢir. Sentetik bilgi ana olarak örtüktür ve konuya özeldir fakat aynı zamanda önemli derecede kodlanmıĢ kısma sahiptir ve bu sayede profesyonel topluluklar arasında mekânsal olarak mobil olabilir. Sembolik bilgi ise ‗anlam‘ kriterine göre değerlendirilir, açık-uçlu yaratıcı ve artistik düĢünce, performans ve etkileĢim aracılığıyla geliĢtirilir ve genellikle kabul edilmiĢ teamülleri yeni yollarla kombine eder veya tekrar-yorumlar, dolayısıyla sembolik bilgi ana olarak (her zaman değil) örtüktür, büyük 210 Murat Ali Dulupçu ve diğ. oranda sosyal ve kültürel bağlamlara bağlıdır ve coğrafi mekanlar arasında genellikle doğrudan transfer edilemezler. (Eurodite, WP8 Report, 2010; 79-80) Analitik/bilimsel ve sentetik/mühendislik bilgisini içeren çalıĢmalarda inovasyon ve bilgi yaratımı araĢtırmaları oldukça yaygın iken bilginin sembolik/yaratıcı kategorisinin ekonomik rolü üzerine çalıĢmalar daha nadirdir. Sembolik bilginin sadece artistik, güzel sanatlarla ilgilikültürel, estetik faaliyetler ile değil, aynı zamanda daha genel ve popüler kültürle de ilgilidir. Örneğin, saç kesimi gibi kiĢisel hizmetler büyük ölçüde sembolik bilgiye dayanır. Bilgiye dair diğer bir ayrım da inovasyonların farklı aĢamaları ve yeni bilginin yaratılmasından bu bilginin ticarileĢtirilmesi ve kullanılmasına kadar geçen bilgi geliĢimi sürecinde bilginin aĢamaları arasında ayrım yapan keşif, deneme, kullanma (3E: exploration-examinationexploitation) ayrımıdır. Bu üç aĢamalı model 1991‘de J. G. March tarafından geliĢtirilen ve keĢif ve kullanma aĢamalarını içeren orijinal modelin geniĢletilmesi ile elde edilmiĢtir. Bu ikili model, teknolojik inovasyon, organizasyonel adaptasyon ve öğrenme, karĢılaĢtırmalı üstünlük ve pek çok konu üzerinde oldukça etkili olmuĢtur. March‘ın ikili kavramsallaĢtırılmasında keĢif ve kullanma bilgi geliĢiminin geçici olarak ayrıĢtırılmıĢ aĢamaları olarak değil, iki kapsamlı bilgi stratejisi olarak ele alınmıĢtır. Bu bağlamda keşif, firmaların yeni bilgi üretme veya elde etme çabalarında yetilerini artırma süreci; kullanma ise, firmaların ürettikleri-elde ettikleri bu bilgileri yeni organizasyonel ürün ve süreçler yaratmak için hızlı biçimde kullanma yetilerini artırma süreci olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bunlar, birbirlerinden farklı-ayrı süreçleri değil, bilgi aĢamasından bilginin ürün aracılığıyla ticarileĢtirilmesine kadar geçen sürede izlenen stratejileri ifade etmektedir. Bu stratejilere son yıllarda bir de deneme aĢaması eklenmiĢtir. Deneme de, bilginin ürüne dönüĢtürülmesinden sonra ürünün ticarileĢtirilmesinde baĢarı elde edilip edilmemesi konusunda, ürünün standartlara-ihtiyaçlara uygunluğu konusunda önbilgi elde edilmesine yarayan test süreci olarak tanımlanabilir. Tablo 2. Bilgi GiriĢi ve Yeniden Sirküle Olma Kanalları Faaliyetler Konferanslar Endüstriyel fuarlar Seminerler Profesyonel organizasyon toplantıları ĠĢyeri/Emek Piyasası Hareketliliği Yeni iĢveren ile çalıĢma Serbest meslek sahibi olma ve danıĢmanlık Bilgi yoğun faaliyetler Farklı iĢyerlerinde eğitim KodlanmıĢ Bilgi Firmalar-Arası Elde Edilmesi EtkileĢimler Ġnternet araĢtırması Tedarikçi/müĢteri iliĢkileri Basılı yayımlar ĠĢbirlikçi rekabet öncesi araĢtırma Lisans anlaĢmaları Ürünlerin birlikte Patent satın alma geliĢtirilmesi Bilginin ne türden olduğu (sentetik, analitik, sembolik) ve hangi süreçlerde kullanıldığına (keĢif, deneme, kullanma) ek olarak bir de bilginin firmalar/bölgeler-arası akıĢına (veya akmamasına) göre de bilgi dinamikleri mevcuttur. Diğer bir ifade ile bilginin mobilitesi ve/veya belirli bir firmada/bölgede içselleĢtirilebilmesi de bilgi dinamiklerinin özelliklerinden biridir. Bu bağlamda, bilginin çıpalanması (knowledge anchoring) bölge dıĢından gelen bir bilginin bölgede ‗yer etme‘si ve ‗yeniden-sirküle olması‘ anlamına gelmektedir. Yer etmeden kasıt, bilginin sadece bilgiyi herhangi bir dıĢ kaynaktan bölgeye taĢıyan/adapte eden kiĢi-firma tarafından kullanılması değil bölgede yer alan firma ve kurumlar tarafından kullanılmasıdır. Bu süreç, bilginin bölge geneline yayılmasının yanında, yeni bilgilerin geliĢtirilmesi veya var olan bilgiler ile yenidenkombine edilmesi süreçlerini de içerebilir. Bu bağlamda, bilginin çıpalanması, bir organizasyon veya bölgenin dıĢsal bilgiye ulaĢma ve bir Ģekilde bundan faydalanma yeteneği olarak da tanımlanabilir. (Tablo 2.) Burada firma veya bölgenin massetme kapasitesi de önem arz etmektedir. Ġki terim arasındaki fark ise massetme kapasitesinin gelen bilginin firma-bölge tarafından ne Ģekilde içselleĢtirildiğini açıklarken, bilgi çıpalanmasının, bu sürece ek olarak bilginin firmaya-bölgeye geliĢ aĢamasını da açıklamaya çalıĢmasıdır. 4. Turizm Sektörünün Bilgi Dinamikleri Açısından Değerlendirilmesi Turizm ürünlerinin en önemli özelliği, ―çok-yönlü‖ olması ve pek çok farklı hizmeti içerisinde barındırmasıdır. Turizm sektöründe üretim zincirinin temel unsurlarının ortaya konulmasında 3 211 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu önemli nokta bulunmaktadır. Birincisi; diğer hizmet sektörlerinde olduğu gibi turizm sektöründe de, üretilmeden önce laboratuar ortamında test edilme imkânı bulunmayan ―fiziki olmayan/soyut ürünler‖ üretilmektedir. Ġkincisi; turizm ürünleri aynı anda üretilmekte ve tüketilmektedir. Üçüncüsü; turizm ürününü oluĢturan hizmetlerin heterojenliğidir. Bu kapsamda, turistler temel olarak Ģunları talep etmektedirler (Halkier, 2005: 7): - Özel veya kamu taĢımacılık Ģirketleri aracılığıyla yapılan ulaĢım/seyahat hizmetleri Yiyecek/içecek, barınma ve konaklama gibi imkânları sunan yerinde hizmetler Müze ziyaretleri, dinsel mekan ziyaretleri, konferanslara katılım, doğa yürüyüĢleri gibi spesifik faaliyetleri kapsayan yerinde aktiviteler Turizm sektörünün yukarıda bahsedilen tüm bu spesifik özelliklerinden dolayı, turizm sektöründe ürün yaratılması süreci, bu süreçte bilginin rolü ve öneminin ortaya konulması aĢağıdaki nedenlerden dolayı karmaĢık görünmektedir (Halkier, 2006b: 7): - - Turizm sektöründeki ekonomik faaliyetlerin sınırlarının belirlenmesi, diğer sektörlerde olduğundan daha zordur. Turizm sektörü, turizm ürünlerinin heterojen doğası gereği ve pek çok diğer sektörü de (ulaĢım, konaklama, yiyecek-içecek, eğlence vb) içine aldığı için diğer sektörlerden oldukça farklı bir sektör olarak karĢımıza çıkmaktadır. Turizm sektöründe inovasyon ve bilgi süreçleri ile ilgili literatürde çok fazla çalıĢma yapılmamıĢtır. Turizm sektöründe faaliyet gösteren hizmet sağlayıcıların ortak bir özelliği, aktörlerin tümünün dıĢarıdan gelecek olan bilgilere ihtiyaç duymasıdır. Otel zincirleri, ulaĢtırma Ģirketleri ve gönüllü spor aktiviteleri sağlayıcıları büyük ölçüde KIBS (bilgi yoğun iĢ sektörleri) sektörlerine bağımlıdırlar. Hangi ülkeden gelen turistin hangi hizmeti talep ettiği, ne tür özelliklere sahip olduğu ve piyasada o anda en çok talep edilen hizmetin ne olduğu gibi konularda araĢtırma yapan KIBS Ģirketleri, söz konusu turizm hizmet sağlayıcılarına sürekli bilgi aktarmak zorundadır. Aynı Ģekilde yerinde hizmetleri sunan konaklama ve beslenme sektörleri de KOBĠ‘lere bağımlı olarak faaliyetlerini sürdürebilirler. Kısacası turizm sektörünün bilgi bağlamında ana özelliği, birçok aktörün etkileĢim içerisinde olduğu bir network sergilemesi ve genellikle bilgiyi kullanan konumda olmasıdır (Halkier, 2007: 17). Tablo 3. Turizm Sektöründe Bilgi Yaratılması Süreci Kaynak: Halkier, 2006b: 14 Analitik Bilgi Sentetik Bilgi Sembolik Bilgi AraĢtırma Pazar AraĢtırması Pazar AraĢtırması Exploration Deneme Pazar AraĢtırması Pazar AraĢtırması Examination Kullanma Ürün GeliĢtirme Ürün GeliĢtirme Exploitation Turizm sektöründe formal Ar-Ge yoluyla bilgi elde edilmesi pek mümkün olmamaktadır. Bunun yerine, baĢka yerlerde geliĢtirilen yeni teknolojilerin ve organizasyonel biçimlerin uygulaması aracılığıyla dıĢsal bilginin kullanılması söz konusu olmaktadır (Malerba, 2004: 9-41). Bir baĢka ifadeyle bilginin ―kullanma‖ süreci hakim olmaktadır. Bilginin ―araĢtırma/keĢif‖ ve ―deneme‖ süreçleri ise sınırlı kalmaktadır. Turizm sektörünün ihtiyacı olduğu bilgilerin araĢtırma ve deneme süreçleri, pazar araĢtırması adıyla KIBS sektörü tarafından karĢılanmaktadır. Turizm sektörü bilgiyi ürün geliĢtirme aĢamasında kullanmakta ve piyasaya ürünü sunmaktadır. Turizm sektöründe analitik bilginin varlığından söz etmek zordur. Çünkü turizm için Ar-Ge laboratuarlarında, dıĢ dünyaya kapalı olarak bir bilgiyi üretmek mümkün değildir. Turizm sektöründe yaratılan bilginin büyük bir kısmı, yeni aktivitelerin geliĢtirilmesinde pazar iletiĢimi ve KOBĠ‘ler arasında networklerin kurulması gibi konuların önemi nedeniyle ―sentetik‖ ve ―sembolik‖ bilgi olmaktadır (Hjalager, 2000: 199-213; Decelle, 2006: 85-106; Dredge, 2006: 212 Murat Ali Dulupçu ve diğ. 269-280). Bu bilgilerin yaratılması süreci de büyük ölçüde potansiyel turistlerin tercihlerinin belirlenmesine odaklanan pazar/piyasa araĢtırmasına dayanmaktadır. Yapılan bu pazar araĢtırması sonucunda elde edilen sentetik ve sembolik bilgiler, yeni ürünlerin geliĢtirilmesinde kullanılmaktadır. Özellikle tur operatörleri, farklılaĢtırılmıĢ ürünler aracılığıyla müĢteri taleplerine ayak uydurabilmek ve mevcut pazar paylarını koruyabilmek için sektörün diğer aktörlerine kıyasla daha yenilikçi olabilmektedirler (Stamboulis ve Skyannis, 2003: 35-43). 5. Ülkelerden Bölge Örnekleri Bu bölümde, teorik çerçevede ele alınan bilgi dinamikleri yaklaĢımının turizm sektöründeki geçerliliği araĢtırılmaktadır. Bu kapsamda, bilgi türleri ve bilgi oluĢum süreçleri açısından turizm sektörünün durumu ele alınmaktadır. Bu amaçla, turizm sektöründe bilgi dinamiklerinin araĢtırıldığı 4 ülke-bölge incelenmektedir. Bunlar; (1) Türkiye – Antalya bölgesi, (2) Ġsveç – Skane bölgesi, (3) Danimarka – Kuzey Jutland bölgesi ve (4) Almanya Kuzey Rhine-Westphalia bölgesidir. Bu bölgelerin ortak özelliği, bölgenin geliĢim süreci içerisinde turizm sektörünün ön plana çıkması ve bölgenin dönüĢümünde turizm sektörünün önemli rol oynamasıdır. Bu bakımdan, bölgede turizm sektöründe ortaya çıkan yenilikçi faaliyetlerin ve bilgi dinamiklerinin analizi yapılmaktadır. Bölgesel geliĢim perspektifinden bakıldığında; Danimarka‘nın Kuzey Jutland bölgesi 1970‘li yıllardan itibaren büyük bir dönüĢüm geçirmektedir. Söz konusu tarihten itibaren, bölgenin geleneksel ağır sanayiye dayalı yapısı değiĢmeye baĢlamıĢ ve sanayi sektörünün payı giderek azalmıĢtır. YaĢanan dönüĢüm ile birlikte, Kuzey Jutland bölgesi özellikle turizm sektörü açısından önemli bir bölge halini almıĢtır. Turizm sektörü, Kuzey Jutland bölgesindeki ekonomik faaliyetlerin baĢında gelmektedir. Bilgi dinamikleri açısından ele alınacak olursa, bu örnek olay için sorulacak temel soru Ģudur: Ağır sanayiye dayalı olan bir bölgenin 30 yıl içerisinde turizm sektöründe ön plana çıkmasını sağlayan dönüĢüme kaynak oluĢturan bilgi türleri ve bilgi üretim süreçleri nelerdir? Benzer Ģekilde, Almanya‘nın Kuzey Rhine-Westphalia bölgesi de yüksek düzeyde sanayileĢmiĢ bir bölge konumundan, hizmet sektörüne odaklı bir ekonomiye doğru evrilmektedir. Belçika ve Hollanda ile sınır komĢusu olması, Avrupa‘da merkezi bir konuma sahip olması ve ulaĢılabilirlik açısından inanılmaz bir avantaja sahip olması (Ġngiltere ile Ġtalya arasında Kuzey-Güney hattı ve Rotterdam ile Doğru Avrupa arasındaki Batı-Doğu hattı bu bölgede kesiĢmektedir) bölgeyi turizm sektöründe avantajlı kılmaktadır. Bu durumda, Ġsveç‘in Kuzey Jutland bölgesindeki dönüĢüm için sorulan soru, bu bölge için de geçerli olmaktadır. Bir bölge, sanayiye dayalı yapıdan turizm sektörüne dayalı bir yapıya nasıl evirilmektedir ve bu süreçte hangi bilgi dinamikleri rol almaktadır? Ġsveç‘in Skane (Scania) bölgesi de 3 tarafı denizlerle çevrili bir turizm bölgesidir. Bölgede turizm, hem kentsel hem de kırsal alanlarda önemli bir ekonomik faaliyet durumundadır. Ancak, bu bölgenin turizm sektöründe ön plana çıkmasını sağlayan geleneksel deniz-kum-güneĢ turizmi değildir. Bölge, özellikle yeni medya (new media) ve film turizmi sektöründe ön plana çıkmaktadır. Film turizmi, bölgede ortaya çıkan ilginç bir alan olup, bu alanın ortaya çıkıĢında rol oynayan aktörlerin, süreçlerin ve bilgi türlerinin incelenmesi de önem arz etmektedir. Son olarak, turizm sektörünün ön plana çıktığı bir diğer bölgede Antalya bölgesidir. Antalya bölgesinin tarihsel geliĢimine bakıldığında, bu bölgenin Kuzey Jutland veya Kuzey RhineWestphalia bölgelerinin aksine hiçbir zaman sanayileĢmiĢ bir bölge olmadığı görülmektedir. Antalya bölgesi, geliĢimini turizm üzerine oturtmuĢtur ve ―Türk Rivierası‖ unvanını almıĢ ve dünyaca tanınan bir turizm bölgesi halini almıĢtır. Ancak, bugüne kadar bölgede deniz-kumgüneĢ turizmi hâkim olmuĢ ve turizm aktörleri de geleneksel turizmin ötesine geçememekten 213 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ģikâyet etmektedir. Son zamanlarda ise; Antalya‘nın turizm sektöründe yenilikçi faaliyetler ve farklı alanlarda ortaya çıkan turizm bilgi dinamikleri göze çarpmaktadır. Antalya‘nın, ele alınan diğer bölgelerden farkı; sanayiden turizme doğru evrim geçirmesi değil, zaten turizme dayalı geliĢimini geleneksel kitlesel turizmden farklı alanlara doğru kaydırma çabasıdır. Bu bakımdan; bölgede ortaya çıkan bilgi dinamikleri ve bölgenin son zamanlarda turizm sektöründe farklı alanlarda yaptığı atılımlarda rol alan aktörler, bilgi türleri ve süreçleri de dikkate değer bir inceleme konusu olmaktadır. Tablo 4. Turizm Bilgi Dinamikleri: Ülke ve Bölge Örnekleri Ülke - Bölge DönüĢümün Niteliği Almanya Kuzey Rhine-Westphalia Yeni turizm alternatifleri geliĢtirilmesi Ġsveç Skane Yeni medya geliĢimi Danimarka Kuzey Jutland Destinasyon geliĢimi Türkiye Antalya Geleneksel turizmin aĢılması ve yeni turizm alanları yaratılması sektörünün Bilgi Dinamikleri Futbol Turizmi Endüstriyel Kültür Rotası Loveparade Müzik Festivali Film Turizmi ―Top of Denmark‖ giriĢimi Tüm-Yıl (All-Year) Turizmi Kültürün BölgeselleĢmesi HIP2 oteller Futbol turizmi Organize Eğlence Bölgeleri Bu kısımda ele alınan tüm ülke-bölge örneklerinin ortak noktası; bölgesel geliĢim sürecinde ciddi bir farklılaĢma ortaya çıkması ve bu evrimleĢme sürecinde turizm sektörünün ön plana çıkarak bölgesel dönüĢümde önemli rol oynamasıdır. Tüm bölgelerde, turizm sektöründe yenilikçi faaliyetler ve bilgi dinamiklerinin önemli rol oynadığı görülmektedir. Ancak, turizm sektöründe bu dönüĢümde rol oynayan bilgi türleri ve bilgi oluĢum süreçleri açısından, teorik çerçeve ile uyum bulunmakta mıdır? Söz konusu bölgelerde yapılan vaka analizleri sonucunda genel bir değerlendirme yapılacak olursa, turizm sektöründe gözlemlenen bilgi türleri ve bilgi üretim süreçlerinin, teorik çerçeve ile uyumlu olduğu görülmektedir. Turizm sektöründe bilgi üretim süreçlerinin doğası ve bu süreçlerde ortaya çıkan bilgi türlerine iliĢkin değerlendirmeler aĢağıdaki tabloda özetlenmektedir. Tablo 5. Turizm Sektöründe Bilgi Türlerinin ve Bilgi Üretim Süreçlerinin Önemi Önem Bilgi AĢamaları Bilgi Türleri Derecesi KeĢif Deneme Kullanma Analitik Sentetik Sembolik DüĢük ● Orta Yüksek ● ● ● Teorik bölümde ele alındığı ve yukarıdaki tablodan da görüldüğü üzere, turizm sektöründe bilgi üretim aĢamalarında en önemli aĢama bilginin kullanma aĢaması olmaktadır. Söz konusu bilgi aĢaması, bir diğer ifadeyle, turizm sektöründe, baĢka alanlarda yaratılmıĢ olan bilginin ekonomik amaçlarla kullanıldığını ifade etmektedir. Bununla birlikte, ele alınan vaka analizlerinde düĢük düzeyde de olsa araĢtırma aĢamasının da önemli olduğu görülmektedir. Bu, turizm sektöründe yenilikçi faaliyetlerde ve bilgi dinamiklerinde, bilginin kullanım aĢamasına geçilmeden önce potansiyel olarak yararlı olan bilgilerin / deneyimlerin / baĢarılı örneklerin araĢtırıldığı anlamına gelmektedir. Ancak, teorik bölümle de uyumlu olarak, turizm sektöründeki bilgi dinamiklerine yönelik incelenen vaka analizlerinin hiçbirisinde bilginin keĢif sürecinin kullanıldığını söylemek mümkün değildir. 2 Highly Individual Places 214 Murat Ali Dulupçu ve diğ. Bilgi türleri ile ilgili değerlendirme yapılacak olursa, turizm sektöründeki bilgi dinamiklerinin, yine teorik çerçeve ile uyumlu olarak- ağırlıklı olarak yüksek düzeyde sentetik ve sembolik bilgiye dayalı olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Ele alınan vaka analizlerinde söz konusu bilgi türlerinin yüksek düzeyde önemli olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Turizm sektörü, doğası gereği, kültürel temelli ve yaratıcılık unsurlarını içeren sembolik bilgiye dayalı olarak geliĢen bilgi dinamikleri sergilemektedir. Bununla birlikte, turizm sektöründe, imalat sektöründeki bilgi dinamiklerinin aksine herhangi bir analitik bilgi kullanımından söz etmek mümkün değildir. 6. Yeni YaklaĢımın Politika Açısından Sonuçları Bilgi ekonomisinin hem teorik alanda hem de politika yapıcıların ajandasında daha güçlü yer edinmesi inovasyonun gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Özellikle teknik olmayan inovasyonun (örneğin kültürel, sosyal) hizmet sektöründeki önemi, inovasyon yaklaĢımlarının, teknolojik inovasyonun ötesinde bilgi dinamiklerini içerecek Ģekilde geliĢtirilmesi gereksinimini daha da güçlendirmektedir (Crevoisier ve Jeannerat, 2009: 1224). Bu açıdan çalıĢmanın bu bölümünde, genel stratejik yönelim, politika hedefleri, kullanılan politika araçları ve politika yönetiminin bilgi dinamiklerini etkileyen politikaların oluĢturulmasındaki etkileri analiz edilmektedir. Özetle bilgi dinamikleri açısından fark yaratan politikaların belirlenmesi ve yeni yaklaĢımların politika sonuçları üzerinde durulmaktadır. Kamu politikaları (yerel, bölgesel, ulusal) bölge ve firma düzeyinde bilgi dinamikleri ile iliĢkilidir. Politika yapıcıları açısından belirleyici olan husus, oluĢturulacak politikanın içerdiği genel ekonomik amaçları veya etkileri olarak belirtilmektedir. Belirli bir politikanın oluĢturulmasında, ―Yeni gerçekleĢecek olan ekonomik faaliyetle üretilecek olan mal ve hizmetler, mevcut firmalar tarafından mı yoksa yeni firmalar tarafından mı yapılacak? Bu yeni ekonomik faaliyetlerde miktar ya da kalite açısından bir değiĢiklik olacak mı?‖ sorularına yanıt aranmaktadır. Bu aĢamada, ürünlerdeki değiĢiklikler ve ekonomik faaliyetlerin organizasyonu bir araya getirilerek, kamu politikasının dört temel stratejik yönelimine ulaĢılmaktadır. - - - GeniĢleme: Mevcut firmaların faaliyet hacminin geniĢletilmesi (örneğin taĢıma maliyetlerinde azalma sonucu artan satıĢlar, kamu hedef pazarlama sonucunda otellerde artan doluluk oranları) Kopyalama: Yeni iĢletmelerin yaratılması yada sektörün cazibesinin arttırılması yoluyla faaliyet hacminin geniĢletilmesi (örneğin, yeni giriĢimciler ya da yabancı yatırım için destek) Modernizasyon: Mevcut firmalar içinde faaliyetlerin daha rekabetçi hale getirilmesi (örneğin yeni teknoloji yatırımları, iĢletmeler arası network oluĢturulması) Yaratıcılık: Yeni firmalar arasında yeni ekonomik faaliyet türleri (örneğin yabancı yatırım, yerli yatırımcılar, mevcut firmalardan ayrılan ve yatırımcıların desteği ile piyasaya giren yeni firma oluĢumlarını sağlamak (Halkier, 2010: 32) Tablo 6. Turizm Sektöründe Kalkınma Stratejileri Açısından Politika Öncelikleri ve Önem Düzeyleri DüĢük Orta Yüksek GeniĢleme ● Kopyalama ● Genel Stratejik Yönelim Modernizasyon ● Yaratıcılık ● ÇalıĢma kapsamındaki ülke örnekleri incelendiğinde turizm sektörü açısından yeni teknoloji yatırımları, firmalar arasında network oluĢumlarını içeren modernizasyon stratejileri ön plana çıkmaktadır. Yine sektör için bir diğer stratejik hedef olarak yaratıcılık faaliyetleri belirtilmektedir. (Halkier, 2010: 33) Stratejik hedeflerin somut hedeflere dönüĢümünün sağlanması için politika hedeflerinin dikkate alınması gerekmektedir. Bu açıdan hedef yetkinliklerinin ve kurumsal hedeflerin turizm sektörü açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Turizm sektöründe kurumsal hedefler açısından 215 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu firma ya da organizasyonların rolünün bireylere ya da sisteme oranla yüksek olduğu gözlenmektedir. (Halkier, 2010: 34) Tablo 7. Turizm Sektöründe Bilgi Türleri ve Bilgi Dinamiklerinin Politika OluĢumuna Etkisi DüĢük Orta Yüksek KeĢif Bilginin AĢamaları Deneme ● Kullanma ● Bilgi Türleri ve Bilgi Dinamikleri Analitik Bilginin Türleri Sentetik ● Sembolik ● Tablo 7‘de bilgi üretim süreçlerinin doğasına ve bilgi türlerinin politika oluĢumuna etkilerine yer verilmektedir. Ġnovasyonların farklı aĢamaları ve yeni bilginin yaratılmasından bu bilginin ticarileĢtirilmesi ve kullanılmasına kadar geçen bilgi geliĢimi sürecinde bilginin aĢamalarına yer verilmektedir. Turizm sektörü açısından keĢif, deneme, kullanma (3E: exploration-examinationexploitation) olmak üzere bilginin her bir aĢamasının politikaya etkilerine bakıldığında ekonomik amaçlar doğrultusunda bilginin kullanımının ön plana çıktığı gözlenmektedir. Turizm sektöründe Ar-Ge odaklı bilgi edinen değil, geliĢtirilen yeni teknolojileri ve organizasyonel biçimleri uygulayan firmalar yer almaktadır. Bu da sektörde yer alan firmaların elde ettikleri yeni bilgileri yeni organizasyonel ürün ve süreçler yaratmak için hızlı biçimde kullanma yetilerini artırma sürecinin turizm sektöründe önem taĢıdığını ifade etmektedir. Turizm sektöründe analitik bilgi yer almamaktadır. Çünkü analitik bilginin yaratılması sosyal ve insani bilimleri içeren formal, bilimsel süreçler aracılığıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bilgi türlerinin politika oluĢumuna etkilerine bakıldığında, turizm sektöründe politika oluĢturma aĢamasında ‗anlam‘ kriterine göre değerlendirilen, açık-uçlu yaratıcı ve artistik düĢünce, performans ve etkileĢim aracılığıyla geliĢtirilen ve genellikle kabul edilmiĢ teamülleri yeni yollarla kombine eden (veya tekraryorumlayan) sembolik bilgi ve yeni bilginin üretilmesi yerine tipik olarak mevcut bilgilerin yeni ve bazen de tuhaf kombinasyonlarını içeren sentetik bilginin önemli rol oynadığı incelenen ülkelerin vaka analizlerinde de gözlenmektedir. (Halkier, 2010: 37-38) ÇalıĢmada belirlenen ülkelerin (Türkiye, Ġsviçre, Ġsveç, Almanya ve Danimarka) yaptıkları vaka analizleri incelendiğinde turizm sektörüne iliĢkin politikalarda, tüketici talep eğilimlerinin ve yaratıcı zekanın önemine iliĢkin çalıĢmalara yer verilmesi ve yine bu politikalar kapsamında turizm sektörü için üretici-odaklı giriĢimcilik ve inovasyona yönelik giriĢimlere ağırlık verilmesi sonucuna ulaĢılmaktadır. 7. Sonuç Bilgi ekonomisin teorik alanda ve uygulama alanında yer edinmesi için inovasyon kavramı öncelikle irdelenmelidir. Ġnovasyon süreçlerinin coğrafi yakınlığa dayandırıldığı çalıĢmalarda öğrenme mekânsal olarak sınırlı bir faaliyet olarak görülmektedir. Günümüzde bu görüĢün yanında, geçici kümelenmelerin, bölge dıĢı etkileĢimlerin ve yerel dıĢı bağlantıların inovasyondaki rolü daha çok ön plana çıkarılmaya baĢlanmıĢtır. Çok ölçekli ve çok yerelli inovasyon görüĢü sektörel ve bölgesel idari sınırların zorlandığı yeni bir yaklaĢımı doğurmaktadır. Bilginin bölge dıĢında da meydana gelen bu hareketliliği ve etkileĢimi yeni bir kavram olan bilgi dinamiklerini ortaya çıkarmıĢtır. Bireysel aktörlerin ya da grupların bilgi etkileĢimlerinin firma düzeyinde ya da mekansal düzeyde incelenmesi mümkün olmuĢtur. Bilginin türü ve hangi süreçlerde kullanıldığının tespiti, etkileĢimin analizi için önemlidir. Bilginin hangi bölgede çıpalandığı ve firma ya da bölgelerin o bilgiyi massetme kapasiteleri, bilgi dinamiklerinin özelliklerini ortaya koyarken, kodlanmıĢ bilgi hareketliliği ve iĢyeri emek piyasası hareketliliği hakkında da araĢtırıcıya bilgi vermektedir. Turizm sektörü bilgi hareketlerinin ölçülmesinin en kolay olduğu birkaç sektörden biridir. Sektör zaten mekân odaklıdır ve bilginin mekânlar arasındaki hareketi aktörlerin bilgi süreçlerinin 216 Murat Ali Dulupçu ve diğ. neresinde gömülü olduğunun tespiti ile deĢifre edilebilmektedir. Sektörün bu konudaki en büyük handikabı bu süreçlerin formal Ar&Ge faaliyetleri ya da laboratuarlar aracılığıyla ölçülememesidir. Sektör birçok aktörün içerisinde olduğu bir network yapısı sergilemekte ve ‗sembolik bilgi‘nin ‗kullanma‘ aĢamasının ön plana çıktığı bir özellik göstermektedir. Kullanılan bilgi türü ağırlıkla sentetik ve sektörün doğası gereği sembolik iken az da olsa bilginin araĢtırma safhasının sektör için önemli olduğu tespit edilmiĢtir. AraĢtırma aĢamasının görülmesi, bilginin kullanım aĢamasına geçilmeden önce baĢarılı örneklerin ve hizmetlerin incelendiğini göstermektedir. Ġnovatif dönüĢüm yaĢayan bölgelerde bilgi dinamiklerini etkileyen politika araçlarının, yönetimlerinin, hedeflerinin ve yapıcıları da tespit edilmiĢtir. Ġncelenen ülke örnekleri, mevcut firmalar içinde faaliyetlerin daha rekabetçi hale getirilmesi anlamına gelen ‗modernizasyon‘un politika öncelikleri arasında ilk sırada geldiğini göstermektedir. Yapılan bir diğer tespit, sektörde kurumsal hedefler açısından firma ve organizasyonların, bireylere oranla daha büyük role sahip olduğudur. Sektörün en yaygın politika kaynağı enformasyona dayalı kaynaklardır. Politika ölçeğine bakıldığında turizm sektörü için ‗bölge‘ düzeyinin ön plana çıktığı görülmektedir. Politika yapıcılar ile hedefler arasında hiyerarĢik iliĢkiler bulunmamakta, networke dayalı iliĢkiler ağırlıklı olmaktadır. Kaynaklar Asheim, B.; Isaksen, A. (2002) ―Regional Innovation Systems: The Integration of Local ‗Sticky‘ and Global ‗Ubiquitous‘ Knowledge,‖ The Journal of Technology Transfer 27:1, pp. 77-86. Aydalot, P.; Keeble, D. (1988) High Technology Industry & Innovative Environments: The European Experience, London, Routledge. Bathelt, H.; Malmberg, A.; Maskell, P. (2004) ―Clusters and Knowledge: Local Buzz, Global Pipelines and the Process of Knowledge Creation. In: Progress in Human Geography‖ (Vol. 28) pp. 31-56. Boschma, R. (2005) ―Proximity and Innovation: A critical Assessment‖, Regional Studies 39.1, pp. 6174. Bunell, T.; Coe, N. (2001) ―Spaces and Scales of Innovation. Progress in Human Geography‖, 25, 4 (2001) pp. 596-589. Cooke, P. (1992) ―Regional Innovation Systems: Competitive Regulation In The New Europe‖, Geoforum 23, pp. 365-382. Cooke, P.; Morgan, K. (1998) The Associational Economy. Firms, Regions, and Innovation, Oxford University Press, Oxford. Crevoisier, O.; Jeannerat, H. (2009) ―Territorial Knowledge Dynamics: From the Proximity Paradigm to Multi-location Milieus‖, European Planning Studies Vol. 17, No. 8, August, pp. 1223-1241. Routledge. Decelle, X. (2006), ―A Dynamic Conceptual Approach to Innovation in Tourism‖, Innovation and Growth in Tourism, OECD, Paris. Dicken, P.; Malmberg, A. (2001) ―Firms in Territories. A relational Perspective. In: Economic Geography‖, Vol. 77, No. 4, pp. 345-363. Dredge, D. (2006), ―Policy Networks and the Local Organisation of Tourism‖, Tourism Management, 27. European Communıty (2007), Treaty of Lisbon amending the Treaty on European Union and the Treaty establishing the European Community, anlaĢmanın imzalanma tarihi; Lisbon, 13 Aralık 2007. Gertler, M.S., Levıtte, Y.M. (2003) ―Local Nodes In Global Networks: The Geography of Knowledge Flows In Biotechnology Innovation‖, Paper presented at the DRUID Summer Conference. Halkier H. (2007), ―Tourism Knowledge Dynamics: Take One: Setting the Scene‖, EU FP6 EURODITE Project, Aalborg University, Denmark. 217 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Halkier, H. (2005), ―Tourism Knowledge Dynamics – Take One: Settting the Scene‖, EU Sixth Framework Programme EURODĠTE: Regional Trajectories to the Knowledge Economy- A Dynamic Model, Project Deliverable Paper, No: D3g. Halkier, H. (2006a), ―Knowledge Processes in Tourism Development - Towards an Analytical Approach‖, 15th Nordic Symposium of Tourism & Hospitality Research: Visions of Transmodern Tourism, Savonlinna, Finland. Halkier, H. (2006b), ―Researching Knowledge Processes: Regional Policy, Tourism and Beyond‖, EU Sixth Framework Programme EURODĠTE: Regional Trajectories to the Knowledge Economy- A Dynamic Model, Project Deliverable Paper, No: WP3vii. Halkier, H. (2010) ―Public Policy and Sectoral Knowledge Dynamics‖, WP8 Report, EURODITE Project, pp. 28-40, Brussels. Hjalager, A.M. (2000), ―Tourism Destinations and the Concept of Industrial Districts‖, Tourism and Hospitality Research, 2(3). Lagendijik A. (2006) ―Learning From Conceptual Flow In Regional Studies: Framing Present Debates, Unbracketing Past Debates‖, Regional Studies, Cilt: 40, Sayı:4, p.p. 385-399. Lundvall, B.A. (1992) National Systems of Innovation: Towards a Theory of Innovation and Interactive Learning, Printer, London. Malerba, F. (2002) ―Sectoral Systems of Innovation and Production, In: Research Policy‖ 31 (2002), pp. 247-264. Malerba, F. (2004), Sectoral Systems of Innovation: Concepts, Issues and Analyses of Six Major Sectors in Europe, Cambridge, Cambridge University Pres. Maskell, P.; Bathelt, H.; Malmberg, A. (2006) ―Building Global Knowledge Pipelines: The Role of Temporary Clusters. In‖, European Planning Studies (Vol. 14) pp. 997-1013. Moulaert F.; Sekia F. (2003) ―Territorial Innovation Models: A critical survey‖, Regional Studies, Cilt: 40, Sayı:4, p.p.. 289-302 Nelson, R. (ed) (1993) National Innovation Systems, A Comparative Analysis, Oxford University Press. Oinas, P.; Malecki, E. (2002) ―The Evolution of Technology in Time and Space: From National and Regional Innovation Systems to Spatial Innovation Systems‖, International Regional Science Review 25,1 pp. 102-131. Reimer, G.D. (1990), ―Packaging Dreams: Canadian Tour Operators at Work‖, Annals of Tourism Research, 17. Simmie J. (2005) ―Innovation and Space: A critical Survey of Literature‖, Regional Studies, Cilt: 39, Sayı: 6, p.p. 789-804. Stamboulis, Y.; Skyannis, P. (2003), ―Innovation Strategies and Technology for Experience-Based Tourism‖, Tourism Management, 24(1). Storper M.; Scott A. J. (1988) The Geographical Foundations And Social Regulation Of Flexible Production Complexes, The Power of Geography, (Ed.WOLCH J. and DEAR M.), Allen & Unwin, London. Torre, A. (2008) ―On the Role Played by Temporary Geographical Proximity in Knowledge Transmission‖, Regional Studies, Vol. 42.6, pp. 869-889, July 2008. Routledge. Torre, A., Rallet, A. (2005) ―Proximity and Localization‖, Regional Studies, 39: 1, pp. 47-59 218 Yenilikçi Bölgesel Politika/Planlama YaklaĢımları ve Uygulamalar: Türkiye‟nin Avrupa Birliğine Üyelik Sürecinde Bölgesel Kalkınma Programları Deniz Ataöv Akkahve1, Kübra Cihangir Çamur2 Öz: Türkiye, 2002-2006 döneminde Avrupa Birliğinin ―Türkiye için Katılım Öncesi Mali Yardım‖ başlığı altındaki fonlarından yararlanmıştır. Ön Ulusal Kalkınma Planında belirlenen 12 İstatistikî Bölge Birimi Düzey 2 bölgesinde uygulamaya konulan bölgesel kalkınma programları, 2004-2006 programlama döneminde ülkemize sağlanan fonların yaklaşık yüzde 30‘luk önemli dilimini oluşturmuştur. Bu programlar, Yapısal Fonların temel ilkelerine uygun olarak hayata geçirilmiştir. Çalışmanın amacı Türkiye‘nin AB‘ye tam üyelik sürecinde ekonomik ve sosyal uyum çalışmalarının en önemli ayağını teşkil eden ve önemli miktarda kaynağın ülke coğrafyasına yaygın olarak kullanımını sağlayan AB destekli bölgesel kalkınma programları sürecinin ve programda elde edilen sonuçların değerlendirilmesi, geleceğe yönelik önerilerin geliştirilmesidir. Anahtar Kelimeler: bölgesel kalkınma, Avrupa Birliğinde bölgesel politika, AB destekli bölgesel kalkınma programları, hibe programları, teklif çağrısı. Abstract: Turkey has benefited from the EU preaccession assistance during2002-2006. The regional development programmes, implemented in the 12 NUTS 2 regions of the pre National Development Plan, comprise approximately 30 percent of the funds donated during 20042006programming period. These programmes are implemented under the main principles of Structural Funds. The aim of this study is to evaluate the process and the findings of the regional development programmes since these programmes arethe most important part of the Turkey‘s attempts in social and economic cohesion.Depending on these findings some suggestions for the future will also be made. Keywords:. Regional development,EU regional policy, EUfunded regional development programmes, Grant programmes, Grant schemes. 1 2 T.C. Kalkınma Bakanlığı, Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü, Daire Başkanı: [email protected] Doç. Dr., GÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Öğretim Üyesi 219 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. Avrupa Birliğinde Bölgesel Politika Avrupa Birliği (AB), sosyo-ekonomik geliĢmiĢlik seviyeleri farklı üye ülkeler ve bu ülkelerin farklı geliĢmiĢlik seviyeleriyle Avrupa Topluluğu içinde ekonomik ve sosyal farklar yaratan bölgelerinden oluĢmaktadır. 1990‘ların baĢında AB‘nin en zengin on bölgesindeki kiĢi baĢı gayri safi yurtiçi hâsıla, en yoksul on bölgesindekinin üç buçuk katı seviyesindeydi. ĠĢsizlik oranı açısından bakıldığında ise iĢsizliğin en yoğun olduğu bölgedeki oran, iĢsizliğin en az olduğu bölgedeki oranın yedi katı fazla idi (Bölgesel Politika ve Kohezyon, 1996:2). 2004 yılından itibaren 10 yeni üye devletin katılımıyla söz konusu ekonomik ve sosyal farklar 254 bölgeli AB25‘de AB-15‘e nazaran ikiye katlanmıĢtır (European Commission, 2006). Dolayısıyla üye ülkeler ve bölgeler arasında farkların azaltılması ve üye ülkelerin az geliĢmiĢ bölgelerinde ortalama AB geliĢmiĢlik seviyesinin yakalanması, Topluluk politikalarının daima önemli bir unsuru olmuĢtur. Ulus devletlerin aĢılarak bir büyük siyasal birliğin oluĢturulması projesi olan Avrupa Birliği bölgeler arası farkların azaltılmasına ve uyuma büyük önem vermektedir (Tekeli, 2006:423). Aksi halde uzun ömürlü bir Avrupa Birliği mümkün olmayacaktır. AB bütünleĢmesi ve ekonomik ve parasal birliğin baĢarısı, ancak bütün üye ülkelerin ortaklıktan kazançlı çıkmasıyla mümkün olabilir (Armstrong, 1990:171). Bu çerçevede doğrudan ekonomik, sosyal ve bölgesel eĢitsizlikleri hedef alan Uyum Politikası; beĢeri ve fiziki sermayeye yatırım yaparak ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla, üye devletlerarasında AB bütçesi aracılığıyla kaynak transferini içermektedir (Yaman, 2009:23). Temel yaklaĢım dayanıĢma anlayıĢı içinde geliĢme ve refahın bütün Topluluk coğrafi alanına yayılması ile ekonomik ve sosyal uyumun güçlendirilmesidir. Avrupa Birliği Uyum Politikasının temelini teĢkil eden AB bölgesel politikasının tarihsel geliĢimini üç ana dönemde incelemek mümkündür. Birinci Dönem; merkeziyetçi planlamanın, imalat sektörünün ve fiziki sermaye yatırımlarının bölgesel kalkınmanın temeli olarak kabul edildiği 1980 öncesi dönemi kapsar. Ġkinci Dönem ise, 1981‘de Yunanistan‘ın, 1986‘da Ġspanya ve Portekiz‘in katılımıyla Topluluk içinde bölgesel farkların keskinleĢtiği, 1986 Avrupa Tek Senedi sonrasında 1988 yılında bölgesel politikalara iliĢkin reformlarla hız kazanan ve 2000-2006 programlama dönemi ile son bulan dönemdir. Son olarak üçüncü dönem; 2007-2013 programlama dönemini kapsayan, günümüz bilgi ekonomisinde bölgesel geliĢmeyi sağlayacak bileĢenlerin esas alındığı ve Lizbon Stratejisinin etkilerinin görüldüğü yeni dönemdir (DPT, 2008:129; Yaman, 2009:34-37). Avrupa Birliğinin temellerinin atıldığı Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran 1957 tarihli Roma AntlaĢmasında Topluluğun dengeli kalkınma ihtiyacına dikkat çekilmekte; baĢlangıç hükümlerinde, Topluluğun temel öncelikleri arasında, AntlaĢmayı imzalayan ülkelerin ekonomilerinin güçlendirilmesi ve bölgelerarasındaki farkların azaltılması yoluyla ahenkli kalkınmanın sağlanması ihtiyacına atıfta bulunulmaktadır. 1950 ve 1960‘larda Avrupa‘da ana kaygı Tek Pazar‘ın iĢleyiĢinin baĢarılması ve genel ekonomik büyümedir. Bu dönemde büyük ölçekli imalat sanayi üretimi kalkınmanın motoru olarak kabul edildiğinden bölgesel kalkınmanın büyük ölçüde bölgeye sermayenin çekilmesine ve büyük ölçekli üretimin ihtiyacı olan fiziksel altyapının geliĢtirilmesine dayalı olduğu bölgesel geliĢme politikaları hâkim olmuĢtur (DPT, 2008:129). Bu dönemde geliĢmiĢlik farklarını ortadan kaldırmaya yönelik oluĢturulan ortak ekonomik politikanın etkinliğini sağlayacak fonlar oluĢturulmuĢtur. Avrupa Sosyal Fonu ve Avrupa Tarımsal Yön Verme ve Garanti Fonu ilk tasarlanan fon mekanizmalarıdır. Fon uygulamalarına ilave olarak Avrupa Yatırım Bankası tarafından kredi sağlanmıĢ olmakla birlikte geri kalmıĢ bölgeyi kalkındırmak görevi üye ülke yönetimlerine bırakılmıĢ; Topluluk düzeyinde aktif bir bölgesel politika uygulamasına gidilmemiĢtir. Topluluk mali yardımıyla bölgesel geliĢmenin sağlanması meselesi daha az vurgulanan bir konu olup, politika hala baĢlangıç aĢamasında bulunmaktadır (Institute for World Economics, 2006). 220 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur 1967‘de Topluluğun yürütme organı Avrupa Komisyonu olmuĢtur. Komisyonun içinde bölgesel politikadan sorumlu bir genel müdürlük kurulmuĢtur. 1969‘dan sonra Komisyon‘un ulusal sanayi teĢviklerini kontrol altına alma çabası, Ġngiltere ve Ġrlanda‘nın Topluluğa katılımı ve ekonomik ve parasal birlik tartıĢmaları güçlü ülkelerin bütünleĢmenin olumlu etkilerinden daha çok yararlanacakları, zayıfların ise daha da geriye düĢecekleri endiĢelerini gündeme getirmiĢtir. Avrupa Komisyonu, Topluluk tarafından Avrupa Tek Pazarı ve Ekonomik Parasal Birliğin tesisi aracılığıyla desteklenen ekonomik bütünleĢme sürecinin, AB içinde bölgesel eĢitsizlikleri derinleĢtirdiğini; bu durumun Topluluğun uyumunu (kohezyonunu) ve Avrupa Ekonomik ve Politik BütünleĢme Projesine olan desteği ve bunun siyasi uygulanabilirliğini zayıflatabileceğini değerlendirmiĢtir. (Yaman, 2009:37) Bunun sonucunda 1974 Paris Zirvesinde bir bölgesel politika oluĢturulması konusunda mutabakata varılmıĢtır. Avrupa Topluluğunun geri kalmıĢ ve ekonomik zorluk yaĢayan bölgelerinin kalkınmasına yardım etmek ve Avrupa Ekonomik BütünleĢmesinin negatif yeniden dağıtım etkilerini telafi etmek üzere, 1975 yılında Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu (European Regional Development Fund - ERDF) kurulmuĢtur. Geri kalmıĢ bölgelere üye ülkelerin bütçelerinden kaynak aktarılması prensibini taĢıyan bu fon mekanizması, aktif bir bölgesel politikanın temelini oluĢturmuĢtur. Daha sonraki dönemde ise ―ekonomik ve sosyal uyum‖ hedefi Avrupa Tek Senedinde Topluluğun ana hedeflerinden biri olarak kayıt altına alınmıĢ ve Maastricht AntlaĢmasıyla da siyasi ve hukuki olarak yeniden teyit edilmiĢtir (Yaman, 2009:37) Ġkinci dönemin baĢlangıcı 1986 tarihli Avrupa Tek Senedi olarak kabul edilir. Lüksemburg Zirvesinde kabul edilen bu belge ile ülkeler ve bölgeler arasında ―uyum (cohesion)‖ unsuru ön plana çıkmıĢtır. Böylece Topluluğun dayalı olduğu; tek piyasa ekonomisi, geniĢleme, dıĢ ticaret serbestliği ve rekabet ilkelerine ―ekonomik ve sosyal uyum‖ unsurunun eklenmesiyle bölgesel politika etkin bir konum kazanmıĢtır. Ardından 1988 yılında gerçekleĢtirilen yapısal fonlar reformu, mali taahhütlerin ciddi biçimde artmasını ve halen Yapısal Fon olarak adlandırılan fonların hedeflerinde ve uygulama sisteminde önemli değiĢiklikleri beraberinde getirmiĢtir. Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal Fonu ve Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu ―Yapısal Fonlar‖ baĢlığı altında toplanmıĢtır. GerçekleĢtirilen yapısal düzenlemeler kapsamında, AB bölgesel politikasının ana mekanizmasını ve yapısal fonların iĢleyiĢini oluĢturan dört temel ilke; ortaklık (partnership), programlama (programming), yoğunlaĢma (concentration) ve mali tamamlayıcılık (additionality) olarak tanımlanmıĢtır. Ortaklık ilkesi baĢta yerel ve bölgesel kurumların Yapısal Fonlara iliĢkin konularda ulusal otoriteler ve Toplulukla yakın iĢbirliği anlamı taĢımakla birlikte 1993 yılında yapılan düzenleme ile ekonomik ve sosyal ortakları da içine alacak Ģekilde geniĢletilmiĢtir. Programlama ilkesi, Yapısal Fonlarla desteklenecek projelerin hazırlanmasından uygulama aĢamasında etkin yönetimine kadar geçen tüm ―proje döngüsü‖nü kapsamakta olup, stratejik planlama (ekonomik ve sosyal uyumu sağlamaya yönelik kalkınma stratejisi ile bağlantılı olması), katılımcılık, etkin koordinasyon, izleme ve değerlendirme ile denetimi de içermektedir. YoğunlaĢma ilkesi Topluluk fon kaynaklarının dağılımında en çok ihtiyacı olan bölgelere öncelik verilmesini öngörmektedir. Mali tamamlayıcılık ilkesi ise Yapısal Fonların ulusal düzeydeki yapısal harcamaları tamamlayıcı nitelikte olması, onların yerini almaması anlamını taĢımaktadır (DPT, 2008:130). Avrupa Tek Senediyle birlikte Yapısal Fonların ―programlama dönemleri‖ olarak adlandırılan çok yıllı uygulama dönemleri içerisinde fonksiyonlarını yerine getirmeleri kararlaĢtırılmıĢ ve fonlara ayrılacak kaynaklar söz konusu dönemler itibarıyla belirlenmeye baĢlanmıĢtır. 1988 reformundan sonraki programlama dönemleri; 1989-1993, 1994-1999, 2000-2006, 2007-2013‘dür. Söz konusu reformla Yapısal Fon uygulamaları Avrupa bölgesel politikasının mali araçları olarak Topluluk bütçesinin yüzde 25‘ine varacak Ģekilde geniĢlemiĢtir. 1987-1993 döneminde 221 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1997 yılı fiyatlarıyla 68 milyar Avro‘luk kaynak fon kapsamında yer alan ülkelerin kullanımına ayrılmıĢtır (DPT, 2008:130). 1993 Yılında Maastricht AntlaĢması ile ―Topluluk farklı bölgelerin kalkınmıĢlık düzeyleri arasındaki dengesizlikleri azaltmayı hedefleyecektir.‖ hükmü getirilmiĢ ve ―ekonomik ve sosyal uyum‖ ilkesi Topluluğun temel ilkelerinden birisi olmuĢtur. AntlaĢma ile GSMH‘si Topluluk ortalamasının yüzde 90‘ından az olan ülkeleri desteklemek üzere Uyum Fonu‘nun kurulması kararlaĢtırılmıĢtır (Karluk, 2005). 1994-1999 yılları arasında Yapısal Fonlar AB bütçesi içinde 141 milyar Avroya ulaĢmıĢtır. Bu Birlik bütçesinin üçte birine tekabül etmektedir. Bu programlama döneminde Birlik en fakir dört ülke (Ġrlanda, Yunanistan, Portekiz ve Ġspanya) için Yapısal Fonlar bütçesinin artırılmasını öngörmüĢ ve 200 milyar Avro (1997 yılı fiyatlarıyla) ayırmıĢtır. Diğer taraftan ―Balıkçılığı Yönlendirme Finans Aracı‖ adı altında yeni bir finansal araç geliĢtirmiĢtir. Bu dönemdeki bir diğer yenilik de ―yerindenlik-subsidiarity‖ ilkesi çerçevesinde Topluluk karar alma sürecine yerel birimlerin katılımının sağlanması amacıyla Bölgeler Komitesinin kurulmasıdır. AB destekli bölgesel kalkınma programlarının programlama ve uygulama dönemi olan 2000-2006 döneminde söz konusu fonlara ayrılan miktar 1999 Berlin Avrupa Zirvesinde kesinleĢtirilmiĢ olup, Topluluk bütçesinin yaklaĢık üçte biri (1999 yılı fiyatlarıyla 213 milyar Avro) bölgesel politikaya ayrılmıĢ ve bu kaynak ağırlıklı olarak en fazla gereksinimi olan bölgelere yönlendirilmiĢtir. 20002006 döneminde Yapısal Fonlara ayrılan kaynağın 260 milyar Avroya çıkarılması; 60 milyar ECU‘luk artıĢın 47 milyar ECU‘luk bölümünün aday devletlere tahsis edilmesi öngörülmüĢtür. Diğer taraftan aday Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik ve sosyal kalkınması ile çevrenin korunmasını teĢvik etmek amacıyla PHARE Programını tamamlayıcı nitelikte Katılım Öncesi Ġçin Yapısal Politikalar Aracı (ISPA) ve Tarım ve Kırsal Kalkınma Özel Katılım Programı (SAPARD) oluĢturulmuĢtur (European Commission, 2006). 2000 Yılı, Lizbon Stratejisinin ortaya koyduğu büyüme ve istihdam stratejisine göre AB politikalarında yeni bir dönemin baĢlangıcı ve bir dönüm noktası kabul edilebilir. Lizbon Stratejisi ile AB‘nin amacı; ―Birliği 2010‘da sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, daha fazla ve iyi iĢ imkânlarıyla ve daha büyük sosyal uyumla sağlama yeteneğine sahip, dünyanın en rekabetçi, en dinamik ve bilgiye dayalı ekonomisi haline getirmek‖ olarak bildirilmiĢtir (Council of the European Union, 2000:1-2; DPT, 2008:131). Avrupa Komisyonu tarafından 2000 Lizbon Stratejisinde en önemli önceliklerinden birinin daha iyi bir yönetiĢim olduğu belirtilmiĢtir. 2. Türkiye-AB Mali ĠĢbirliği Türkiye ile AB arasındaki mali iĢbirliği; kapsamı, uygulama araçları ve yönetimi açısından genel anlamda gümrük birliği öncesi dönem, gümrük birliği dönemi ve adaylık dönemi (katılım öncesi dönem) olmak üzere üç döneme ayrılmaktadır. Türkiye, 31 Mayıs 1959 tarihinde AET‘ye ortak üyelik baĢvurusunda bulunmuĢ ve 1963 yılında bir ortaklık antlaĢması imzalamıĢtır. 1987 yılında ise AT‘ye tam üyelik baĢvurusu yapmıĢ ancak baĢvurusu kabul edilmemiĢ, cevaben Türkiye‘nin üyelik için uygun (eligible) olduğu ifade edilmiĢtir (Gençkol, 2002: 154). Gümrük Birliği öncesi dönemde (1964-1996) Türkiye‘ye yönelik mali yardımlar, mali protokollerle düzenlenmiĢtir. Bu dönemde Türkiye 78 milyon ECU‘su hibe olmak üzere toplam 830 milyon ECU tutarında yardım almıĢtır (Gençkol, 2003:155) Türkiye-AB mali iĢbirliği süreci, 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısı ile yeni bir döneme (1996-2000) girmiĢtir. Bu dönemde gümrük birliğinin olumsuz etkilerini gidermek amacıyla AB bütçe kaynaklarından ve MEDA Programından yardım yapılması kararlaĢtırılmıĢtır. Bu dönemde Türkiye‘ye tahsis edilen mali kaynak 750 milyon ECU‘su hibe olmak üzere toplam 2.800 milyon ECU olup, bunun 376 milyon ECU‘luk bölümü MEDA Fonlarından sağlanmıĢtır. Bu yardımların kullanımı aĢamasında ise AB tarafından birtakım prosedür engelleri çıkarılmıĢtır. Akdeniz ülkeleri arasında sadece Türkiye‘nin sunacağı projeler için Avrupa Parlamentosunun onayı Ģartı getirilmiĢ böylece kabul prosedürü yavaĢlamıĢtır. Diğer taraftan Akdeniz Ortaklığı kapsamında finanse edilen projelerin uygulamalarıyla ilgili genel Ģartları belirleyen çerçeve 222 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur antlaĢma imzalanması Ģartı getirilmiĢ bu engel ancak çerçeve antlaĢmanın 7 Temmuz 2000 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanmasıyla aĢılabilmiĢ o tarihe kadar projeler destek alamamıĢtır. Çerçeve AntlaĢma engelinin aĢılmasının ardından 2001 yılında Türkiye‘den diğer aday ülkelerde uygulanan Merkezi Olmayan Uygulama Sistemini (DIS) kurması talep edilmiĢtir. Böylelikle Türkiye, ihalesi yapılmıĢ projeleri bile hayata geçirme imkânı bulamamıĢtır. (Gençkol, 2003:166,167). Katılım öncesi dönem, 1999 yılında Türkiye‘nin AB‘ye aday ülke statüsünü kazanmasıyla baĢlamaktadır. 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki‘de yapılan AB Devlet ve Hükümet BaĢkanları Zirvesinde Türkiye‘nin AB üyeliğine aday bir devlet olduğu ilan edilmiĢ ve diğer aday ülkelerle eĢit konumda olacağı ifade edilmiĢtir (ABGS, 2007). Bu çerçevede Türkiye‘nin diğer aday ülkeler gibi reformlarını destekleyen ve hızlandıran bir katılım öncesi stratejiden yararlandırılması kararı alınmıĢ; diğer aday ülkelere katılım ortaklığı düzenlemeleri çerçevesinde sağlanmakta olan katılım öncesi yardımlardan Türkiye‘nin de yararlandırılması gündeme gelmiĢtir. 26 ġubat 2001 tarih ve 390/2001 sayılı Konsey Tüzüğü ile adaylık döneminde Türkiye‘ye verilecek katılım öncesi mali yardımların tek çerçeve altına alınması kararlaĢtırılmıĢtır. Komisyon tarafından 2007 yılına kadar uygulanan katılım öncesi temel destek araçları; AB müktesebatının uygulanmasına, ekonomik ve sosyal uyum alanında yapılacak yatırımlara ve sınır ötesi iĢbirliğine yönelik PHARE; çevre ve ulaĢtırma altyapısını geliĢtirmek amaçlı büyük ölçekli projelere destek sağlayan ISPA; ortak tarım müktesebatına uyumu ve kırsal kalkınma yatırımlarını içeren SAPARD‘dır. Ancak söz konusu Tüzük‘te; Türkiye‘nin yaralanması öngörülen mali kaynaklar arasında Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin yararlandıkları PHARE, ISPA ve SAPARD Programlarına yer verilmemiĢtir. AB, Türkiye‘yi diğer aday ülkelere yönelik söz konusu destek mekanizmalarına dâhil etmek yerine, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta ile birlikte gruplandırarak, Akdeniz Yardım Programı (MEDA) kapsamında sağlanan mali yardımların statüsünü ―Katılım Öncesi Yardımlar‖ olarak değiĢtirmiĢtir. (Kamiloğlu, 2004:129) Adaylık öncesi dönemde ve 2002 yılı mali iĢbirliği programlamasına kadarki 1999-2001 yılları arasındaki ara dönemde Türkiye‘ye sağlanan mali destekler, 1996-2001 yıllarını kapsayan ―MEDA Çerçeve AnlaĢması‖na göre sağlanmıĢ olup Komisyon tarafından Brüksel merkezli olarak yönetilmiĢtir.3 2002 yılından baĢlamak üzere 2007-2013 yeni programlama dönemine kadar 17 Aralık 2001 tarihinde Konsey tarafından kabul edilen ―Türkiye için Katılım Öncesi Mali Yardıma Dair Çerçeve Tüzük‖ çerçevesinde destek alınabilmiĢtir. 2002 yılından 2004 yılına kadarki dönemde AB tarafından sağlanan destekler Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ġlerleme Raporları ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından hazırlanan Ulusal Program önceliklerinde yer alan hususlar çerçevesinde yıllık programlar Ģeklinde uygulanmıĢtır. (Kara, 2008:170) Söz konusu dönemde Komisyon ilgili belgelerde kapasite geliĢtirme konusuna odaklanmıĢ, büyük ölçekli altyapı yatırımları için diğer aday ülkelerin kullanımına açılan PHARE ve ISPA fonlarından yararlanılamaması nedeniyle Türkiye yatırım projesi uygulama imkânı bulamamıĢtır. Türkiye‘ye tahsis edilen yardım miktarının yetersizliği, 2000-2006 döneminde Türkiye‘ye sağlanan yardım ile diğer aday ülkelere sağlanan yardımın karĢılaĢtırıldığı Tablo 1‘de açıkça görülmektedir. Tablo 1. 2000-2006 Döneminde Türkiye‘ye tahsisi edilen yardımın diğer ülkelerle karĢılaĢtırılması Kaynak: Atalay, 2007:9 2000-2006 Tahsisat 3 Bulgaristan 2,8 Romanya 5,1 Polonya 15,3 (milyar €) Türkiye 1,7 2001 yılı bütçesinden desteklenen iki bölgesel kalkınma programından GAP Kalkınma Programı aynı şekilde Brüksel merkezli yönetilmekle birlikte Doğu Anadolu Kalkınma Programının yönetimi, DPT‘nin hibe yönetimi konusunda akredite olması üzerine Merkezi Olmayan Uygulama Sistemi çerçevesinde Türkiye‘ye devredilmiştir. 223 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 2007-2013 dönemine iliĢkin katılım öncesi mali yardım ise 17 Temmuz 2006 tarihli ve 1085/2006 sayılı Konsey Tüzüğü ile aday ülkelere ve ileride aday olması muhtemel ülkelere yönelik olarak oluĢturulan Katılım Öncesi Yardım Aracı (Instrument for Pre-Accession Assistance - IPA) çerçevesinde sağlanmaktadır. 3. Ön Ulusal Kalkınma Planı Türkiye‘nin Helsinki Zirvesinde adaylık statüsünü kazanmasının ardından AB Konseyi, TürkiyeAB Katılım Ortaklığı Belgesini 2001 yılında onaylamıĢ; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de AB Müktesebatının Üstlenilmesine ĠliĢkin Ulusal Programı kabul etmiĢtir. Bu geliĢmelerin ardından aynı yılın Ekim Ayında Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye‘nin diğer aday ülkeler gibi ekonomik ve sosyal uyum kapsamındaki yardımları kullanabilmesi için bir strateji belgesi hazırlaması istenmiĢtir. Ulusal Programın eki mahiyetinde olması öngörülen bu belgede ülke genelinde bir ekonomik ve sosyal uyum politikası ve AB‘ye yakınsama sağlanması yönünde stratejik çerçevenin ortaya konulması talep edilmiĢtir. 2003 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesinde; ―Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu‖ baĢlığı altında, Türkiye‘den Ulusal Kalkınma Planı ve Ġstatistikî Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 2 Bölgeleri düzeyinde bölgesel kalkınma planları hazırlayarak bölgesel farklılıkları azaltmayı amaçlayan bir ulusal ekonomik ve sosyal uyum politikası geliĢtirmesi talep edilmiĢtir. 2002 ve 2003 yılı Ġlerleme Raporlarında da bu husus vurgulanmıĢtır. Bu belgelerde hazırlanacak strateji belgesinin daha sonraki aĢamalarda AB üyesi ülkelerdeki Hedef 1 bölgeleri için istenen nitelikte bir plan haline getirilmesi hususu yer almıĢtır. Bu çerçevede 2004-2006 döneminde Türkiye‘ye sağlanması öngörülen ekonomik ve sosyal uyuma yönelik katılım öncesi mali yardımların kullanımına temel teĢkil edecek strateji belgesi olan Ön Ulusal Kalkınma Planı (ÖUKP), Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığının koordinasyonunda hazırlanmıĢtır. ÖUKP‘de; Katılım Ortaklığı Belgesi, Ġlerleme Raporları ve Ulusal Programdaki hususlar ile yürürlükte olan Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) ve Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) dikkate alınarak ülke genelinde bir ekonomik ve sosyal uyum politikasının oluĢturulması ve AB‘ye yakınsama sağlanması yönünde stratejik bir çerçevenin ortaya konulması amaçlanmıĢtır. Planda ekonomik ve sosyal uyum, sektör ve bölge olmak üzere birbirini tamamlayıcı iki boyutta ele alınmıĢtır. Sektör boyutu ulusal ölçekte ve AB‘nin desteklediği sektörler çerçevesinde belirlenmiĢ olup Planda tanımlanan ilk üç eksen bununla ilgilidir. Bölgesel geliĢme ise ayrı olarak Planın dördüncü ekseninde ele alınmıĢtır. Planın bölgesel geliĢme stratejisi Ġstatistikî Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 2 Bölgeleri bazında belirlenmiĢ ve geliĢmiĢlik düzeyi görece düĢük 12 düzey 2 bölgesine odaklanmıĢtır. Planın dört geliĢme ekseni; iĢletmelerin rekabet gücünün artırılması, insan kaynaklarının geliĢtirilmesi ve istihdamın artırılması, altyapı hizmetlerinin iyileĢtirilmesi ve çevrenin korunması ve bölgelerin ekonomik gücünün artırılması, bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklarının azaltılması ve kırsal kalkınmanın hızlandırılmasıdır. Türkiye için katılım öncesi mali yardım 2004-2006 döneminde üç yıllık perspektifte sırasıyla 250, 300 ve 500 milyon Avro; toplam 1 milyar 50 milyon Avro olarak öngörülmüĢtür. Bu çerçevede ÖUKP‘nin mali yapısı toplam 528 milyon Avro olarak belirlenmiĢtir. Toplam bütçenin 371,5 milyon Avro‘luk kısmının AB katkısı olması, kalan bölümünün ise AB fonlarının kullanımındaki eĢ finansman ilkesi gereği tahsis edilen kamu ve özel nitelikteki ulusal katkılardan oluĢması öngörülmüĢtür. Planın dört geliĢme ekseninden en büyük bütçe payını yüzde 40 ile bölgesel geliĢme almıĢtır. 4. AB Türkiye Ortak Finansmanı ile Hayata Geçirilen Bölgesel Kalkınma Programları AB-Türkiye Katılım Öncesi Mali ĠĢbirliği 2004-2006 döneminde hayata geçirilen bölgesel kalkınma programları, ÖUKP‘de belirlenen stratejik çerçeveye uygun olarak Planda belirlenen öncelikli düzey 2 bölgelerinde AB satın alma ve ihale Ģartlarına göre uygulanmıĢtır. 224 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur ÖUKP‘nin dördüncü ekseni olan ―Bölgelerin Ekonomik Gücünün Artırılması, Bölgeler Arasındaki GeliĢmiĢlik Farklarının Azaltılması ve Kırsal Kalkınmanın Sağlanması‖ GeliĢme Ekseninin ana hedefi; bir yandan bölgelerin nispi rekabet edebilirliklerinin artırılması, diğer yandan ülkenin tamamı için en önemli sorun olmakla birlikte geri kalmıĢ bölgelerde daha fazla hissedilen iĢsizliğin azaltılması olarak belirlenmiĢtir. Hedef bölgelerdeki kar amacı gütmeyen Sivil Toplum KuruluĢlarının ve yerel yönetimlerin kamu kurum ve kuruluĢlarının katılımı ile gerçekleĢtirecekleri kırsal alanda gelir artırıcı küçük ölçekli projelerin desteklenmesi hususu geliĢme ekseninin bir diğer öncelik alanıdır. Belirlenen hedefler doğrultusunda; bölgesel geliĢme ekseni kapsamında yer alan bölgelerdeki KOBĠ‘ler için üretim yöntemlerini modernize edecek ve ilave istihdam yaratacak projelerin uygulanmasına öncelik verilmesi öngörülmüĢtür. Diğer taraftan öncelikli bölgelerde yatırımların artırılmasına imkân sağlayacak bir iklimin yaratılması büyük önem taĢımaktadır. Bu çerçevede hedef bölgelerdeki yerel yönetimler tarafından uygulanacak küçük ölçekli altyapı projeleri ile bölgelerdeki yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi, altyapı kalitesinin yükseltilmesi ve iĢletmeler için ihtiyaç duyulan altyapı inĢasının desteklenmesi öngörülmüĢtür. Diğer taraftan tamamlayıcı ve alternatif tarımsal faaliyetler yoluyla çiftçilerin gelir kaynaklarının çeĢitlendirilmesi, turizm ve tanıtım faaliyetlerinin desteklenmesi, mesleki eğitime yönelik programların yaygınlaĢtırılması ve araĢtırma faaliyetlerinin gerçekleĢtirilmesi planlanmıĢtır. Bu çerçevede ÖUKP kapsamında uygulanmakta olan AB destekli bölgesel kalkınma programlarında bölgelerin ihtiyaçlarına göre belirlenen öncelik alanları; tarım ve kırsal kalkınma, küçük ölçekli altyapının desteklenmesi, KOBĠ‘lerin desteklenmesi, yerel inisiyatiflerin desteklenmesi ve sosyal kalkınmadır. Bölgesel geliĢme ekseninin bu öncelik alanlarında nihai faydalanıcılar tarafından hazırlanacak projelerin desteklenmesi ile bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklarının azaltılmasına katkıda bulunulması hedeflenmektedir. ÖUKP‘nin dördüncü ekseninde planlanan bölgesel kalkınma programlarının hayata geçirilebilmesi için bu programların önemli bir bölümünü oluĢturan hibe programlarının yönetimi için Türkiye‘nin akredite olması ön Ģart olarak belirlenmiĢtir. Bu çerçevede Hazine MüsteĢarlığının koordinasyonunda ĠġKUR Genel Müdürlüğü ile yürütülmekte olan akreditasyon çalıĢmalarına DPT‘de katılmıĢ; DPT Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü, bölgesel kalkınma programlarının yönetimini üstlenen birim olarak, akreditasyon için Merkezi Olmayan Uygulama Sistemi (DIS) çerçevesinde ve PRAG kurallarına göre oluĢturulması gereken sistemi ve koĢulları hazırlamıĢtır. Bu çerçevede; DIS‘te kurgulanan sisteme göre teklif çağrısı sürecini tarif eden ―Hibe Yönetim Rehberi‖ hazırlanmıĢtır. Bu rehberde, hibe programları sürecinde rol alması öngörülen yapılar belirlenmiĢ; bu yapıların görev ve sorumlulukları tanımlanmıĢ, program yönetiminin farklı düzeylerinde, merkezde DPT içerisinde ve bölgelerde Program Koordinasyon Merkezi/Program Uygulama Birimlerinde, görev alan personelin iĢ tanımları ve iĢ akıĢları netleĢtirilmiĢ; iĢlemleri tanımlayan ve standart formları içeren belgeler hazırlanmıĢtır. Bu düzenlemelerin ardından akreditasyon süreci DPT‘nin çalıĢmaları ile tamamlanabilmiĢ ve hibe programı uygulamaları için Türkiye, Temmuz 2004 yılında akredite olmuĢtur. Tablo 2. AB destekli bölgesel kalkınma programları (Kaynak: Akkahve, 2006:174) Düzey 2 Ġl Toplam AB Türkiye Program bölgesi sayısı bütçe Desteği Katkısı DAKP 1 4 45 45 _ GAP 3 8 47 47 _ TR82, TR83,TRA1 3 10 52.33 40 12.33 TR72, TR52, TRA2, TRB1 4 13 90.67 70 20.67 TR90 1 6 24 18 6 Toplam 12 42 259 220 39 225 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Merkezdeki bu çalıĢmalara paralel olarak bölgelerde ÖUKP kapsamındaki illerde ―Hizmet Birlikleri‖nin hazırlıkları ĠçiĢleri Bakanlığı ile DPT‘nin iĢbirliğinde valiliklerin giriĢimiyle gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu çerçevede DIS altında hibe programı uygulamalarının gerçekleĢtirilmesine yönelik olarak hizmet birliklerinin tüzükleri hazırlanmıĢ, görevlendirmeler valilikler kanalıyla tamamlanmıĢtır. Diğer taraftan hibe programlarının uygulanmasında görev alan personele yönelik eğitim ihtiyacı analizi yapılmıĢ ve bu çerçevede bilgilendirme faaliyetleri ve eğitim programları tasarlanmıĢtır. PUB personeline yönelik olarak hazırlanan eğitim programı; AB bölgesel politikası, fonlar, uygulama mekanizmaları, DIS aktörleri, rol ve sorumlulukları, AB satın alma kural ve uygulamaları, teknik yardım ekibinin programlardaki rolü ve PUB ile iliĢkileri, uygulamada elde edilen tecrübenin paylaĢılması konularını içerecek Ģekilde standart hale getirilmiĢtir. Böylece AB‘nin koĢulları yerine getirilmiĢ olup 11 düzey 2 bölgesinde 33 ili kapsayan, toplam 235 milyon Avroluk bütçeye sahip bölgesel kalkınma programları hayata geçirilebilmiĢtir. GAP Bölgesel Kalkınma Ġdaresinin sorumluluğunda, 2002 MEDA Programı kapsamında uygulamaya konulan Program ile birlikte ÖUKP‘de hedeflenen 12 düzey 2 bölgesi ve ÖUKP‘nin Dördüncü Ekseni hayata geçirilmiĢ olmaktadır. Bölgesel kalkınma programlarında belirlenen önceliklerin tasarlanmıĢ hibe programları (teklif çağrısı) vasıtasıyla uygulamaya geçirilmesi öngörülmüĢtür. AB Mali Yönetmelikleri uygunluk Ģartlarını taĢıyan gerçek ve tüzel kiĢiler için eĢit eriĢim ve adil muamele ilkelerini uygulamayı öngörmektedir. Bu ilkeler uyarınca yapılacak seçimin, ekonomik açıdan en avantajlı teklif olması gereklidir. Bu prensipler çerçevesinde ―Teklif Çağrısı‖ yönteminde merkezde ve bölgelerde yoğun faaliyetler gerçekleĢtirilmektedir. Tablo 3. DPT Koordinasyonunda Yürütülen Bilgilendirme ve Eğitim Faaliyetleri (Kaynak: Akkahve, 2006:191) Düzey Bilgilendirme Proje hazırlık Projelerin Toplam Ġl Program 2 gününe eğitimine sunduğu bütçe sayısı bölgesi katılım katılım eğitimlere katılım DAKP 45 1 4 721 1943 8000 SKE 52.33 3 10 4253 1446 28570 AKKM 90.67 4 13 8365 3552 40834 DOKAP 24 1 6 1475 2119 15800 Toplam 212 9 33 14814 9060 93204 Programlar kapsamında süreç ve kuralları belirleyen ve bütün programlar için geçerli olan ―hibe yönetim rehberi‖ ve ―izleme rehberi‖ ile programlara özel hibe baĢvuru koĢullarını tanımlayan ―hibe baĢvuru rehberleri‖; nihai faydalanıcılar için ―iĢ, hizmet ve mal alım rehberleri‖ hazırlanmıĢtır. AB‘ye üye ülkelerin kullanmakta olduğu belgeler niteliğindeki tüm bu belgeler PRAG‘a uyumlu olarak hazırlanmıĢtır. Hibe Programlarında rekabete açık bir ortamda önceden belirlenmiĢ objektif ölçütlere göre seçilecek projelerin hibe ile desteklenmesi gerçekleĢmektedir. Avrupa Komisyonu mali desteği Ģeffaf seçim iĢlemleri uyarınca sağlanmaktadır. Projeler tam Ģeffaflık ve tarafsızlık ilkeleri uyarınca, yarıĢmacı usullerle seçilmektedir. Ġhale ve sözleĢmelere iliĢkin kurallar ve uygunluk ölçütleri ihale baĢvurusundan önce belirlenmekte ve hazırlanan ―Hibe BaĢvuru Rehberi‖nde paydaĢlara duyurulmaktadır. Diğer taraftan bölgesel kalkınma programlarında hizmet ve mal alımı olmak üzere tedarik ihaleleri ve yapım ihaleleri PRAG kuralları çerçevesinde hayata geçirilmektedir. 4.1. Doğu Anadolu Kalkınma Programı (DAKP) Doğu Anadolu Kalkınma Programı (DAKP), tek bir Düzey 2 Bölgesini; Bitlis, Hakkâri, MuĢ ve Van Ġllerini kapsamaktadır. Avrupa Birliği MEDA fonundan desteklenen Programın 226 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur projelendirme çalıĢmaları DPT ve AB teknik uzmanlarının ortak çalıĢmasıyla 2001 yılında baĢlatılmıĢ; Programın temel belgeleri ve Spesifik Finansman AnlaĢması, 05 Ağustos 2003 tarihinde imzalanmıĢtır. AB Komisyonu Programa 45 milyon Avro hibe kaynak tahsis etmiĢtir. Programın MEDA kapsamında yer alması nedeniyle uygulama ve yönetim koĢulları buna göre belirlenmiĢ; diğer programlarda ulusal düzeyde sağlanan yüzde 25‘lik eĢ finansman katkısı DAKP‘da alınmamıĢtır. Programın GAP Bölgesel Kalkınma Programı gibi DIS dıĢında, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonunun yönetiminde uygulanması öngörülmekle birlikte, DPT‘nin hibe programlarının yönetimi ile ilgili olarak akreditasyon sürecini tamamlamasıyla Programın yönetimi diğer bölgesel kalkınma programlarında olduğu gibi DPT Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğüne bırakılmıĢtır. Programın ana belgesi niteliğindeki Teknik ve Ġdari Hükümler Belgesine göre Van Ġlinde Valiliğin iĢbirliği ile Program Koordinasyon Merkezi kurulmuĢ ve uluslar arası ihale yoluyla bir Teknik Yardım Ekibi belirlenmiĢtir. Programın uygulaması 16 ġubat 2004 tarihinde fiilen baĢlatılmıĢ ve 30 Kasım 2007 tarihinde sonuçlandırılmıĢtır. Tablo 4. Doğu Anadolu Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın dağılımı (Kaynak: Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.) Ġller Tarım kırsal kalkınma proje Bütçe (M€) KOBĠ proje Bütçe (M€) Bitlis 30 2,32 20 1,41 Hakkâri 17 1,36 8 MuĢ 19 1,37 8 Turizm ve çevre proje Bütçe (M€) Sosyal kalkınma proje Bütçe (M€) toplam proje Bütçe (M€) 5 0,99 5 0,47 60 7,13 0,39 4 0,61 7 0,35 36 2,71 0,55 12 2,92 8 0,39 47 3,30 Van 82 7,28 32 2,20 28 4,78 24 1,60 166 15,86 Toplam 148 12,33 68 4,56 49 9,29 44 2,82 309 29,00 SözleĢmeye bağ. oranı %79 %54 %124 %148 %87 Programın tarım ve kırsal kalkınma; Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmelerin (KOBĠ) desteklenmesi; turizm ve çevre ile sosyal kalkınma öncelik alanlarında hibe programı uygulamaları gerçekleĢtirilerek yarıĢma ortamında projeler desteklenmiĢtir. Programın teklif çağrıları 19 Nisan 2005 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanmıĢtır. Merkezi Finans ve Ġhale Biriminin (MFĠB) yönetiminde yapılan değerlendirme çalıĢmaları sonucunda 4 hibe programında baĢarılı bulunan 309 projenin sahipleri ile MFĠB arasında sözleĢmeler Eylül ve Ekim 2006 tarihlerinde imzalanmıĢ ve Programda hibeler için ayrılan kaynağın (33,5 milyon Avro) yüzde 87'si sözleĢmeye bağlanmıĢtır. Proje uygulamaları Kasım 2007 itibarıyla tamamlanmıĢtır. Söz konusu 309 projeden; 297 proje baĢarıyla tamamlanmıĢ olup, yaklaĢık 29 milyon Avro hibe destek bu yolla bölgeye aktarılmıĢtır. Proje uygulamalarında yaklaĢık 2.125 kiĢi geçici veya sürekli olarak çalıĢma imkânına kavuĢmuĢtur. Ayrıca Program kapsamındaki illerde; Çiftçiler ile Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığının teknik personeline yönelik eğitim programları düzenlenmiĢ; Bölgedeki KOBĠ‘lerin ihtiyaçlarına göre belirlenen konularda eğitim faaliyetleri gerçekleĢtirilmiĢ; Bölgenin turizm potansiyelinin tanıtımına yönelik olarak Turizm Tanıtım Planı hazırlanmıĢ; Ġnternet tabanlı bilgi bankası oluĢturulmuĢ; 227 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu - Program kapsamındaki 4 il için birer gezici sağlık ünitesi alımı gerçekleĢtirilerek Ġl Özel Ġdarelerinin kullanımına devredilmiĢ ve Bitlis merkez ile Bitlis‘in Adilcevaz ve Güroymak ilçeleri; Van‘ın Gürpınar ilçesi atık su arıtma tesisinin fizibilite çalıĢmaları tamamlanmıĢtır. 4.2. TR82, TR83 ve TRA1 Bölgeleri Kalkınma Programı TR82, TR83, TRA1 Düzey 2 Bölgeleri Kalkınma Programı PHARE kapsamında uygulamaya konulan ilk bölgesel kalkınma programıdır. Üç düzey 2 bölgesinde yer alan; Amasya, Bayburt, Çankırı, Çorum, Erzincan, Erzurum, Kastamonu, Samsun, Sinop ve Tokat olmak üzere toplam 10 ili kapsamaktadır. Program 2003 yılı Mali ĠĢbirliği Programlaması kapsamında olup, Finansman AnlaĢması Avrupa Komisyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 01 Mart 2004 tarihinde imzalanmıĢtır. AB Komisyonu Programa 40 milyon Avro hibe kaynak tahsis etmiĢ, 12.33 milyon Avroluk ulusal bütçe katkısı ile Programın toplam bütçesi 52,33 milyon Avro olarak belirlenmiĢtir. Tablo 5. TR82, TR83, TRA1 düzey 2 Bölgeleri Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın dağılımı (Kaynak: Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir. Ġller Çankırı Kastamonu Sinop TR82 toplamı Amasya Çorum Samsun Tokat TR83 toplamı Bayburt Erzincan Erzurum TRA1 toplamı Toplam SözleĢmeye bağ. oranı Yerel kalkınma giriĢimleri proje bütçe (milyon €) 5 0,36 18 1,17 8 0,55 KOBĠ 11 21 8 bütçe (milyon €) 0,82 1,41 0,63 proje Küçük ölçekli altyapı proje bütçe (milyon €) 2 3,48 8 4,24 2 0,71 Toplam 18 47 19 bütçe (milyon €) 4,7 6,8 1,9 proje 31 2,08 40 2,86 12 8,43 84 13,4 6 9 27 17 0,38 0,64 1,81 1,29 18 30 47 21 1,28 2,24 3,35 1,16 2 5 8 4 0,51 2,7 2,9 4,8 25 44 82 42 2,2 5,9 7,8 7,2 59 4,11 116 8,04 19 10,91 193 23,1 14 12 31 0,86 0,81 1,88 3 14 31 0,19 0,99 2,1 8 6 0 3 1,56 0 25 32 62 4,3 3,6 3,9 57 3,55 48 3,28 14 4,56 119 11,8 147 9,74 204 14,18 45 24 396 48,3 %99 %99 %96 %98 Programın yönetim yapısı ―Hibe Yönetim Rehberi‖ çerçevesinde belirlenmiĢ olup, ilgili düzey 2 bölgelerinde, programın uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesinden merkezde DPT Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğüne karĢı sorumlu olan Program Uygulama Birimleri (PUB); Hizmet Birliklerinin merkezleri konumundaki Amasya, Erzurum ve Kastamonu Ġllerinde kurulmuĢtur. Programın teknik yardım hizmeti alımına yönelik hizmet ihalesinde yaĢanan gecikmeler sonucu Programın uygulaması 3 Nisan 2005 tarihinde baĢlatılabilmiĢ ve projelerin tamamlanmasıyla 30 Kasım 2008 tarihinde tamamlanmıĢtır. Program kapsamındaki düzey 2 bölgelerinde yerel kalkınma giriĢimleri, KOBĠ‘ler ve küçük ölçekli altyapı için hibe programları uygulaması gerçekleĢtirilmiĢtir. Programa iliĢkin teklif çağrıları 4 Mayıs 2005 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanmıĢtır. MFĠB yönetiminde yapılan proje değerlendirme çalıĢmaları sonucunda baĢarılı bulunan 396 projenin sahipleri ile MFĠB 228 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur arasında sözleĢmeler 31 Mayıs 2006 tarihi itibarıyla imzalanmıĢ ve Programda hibeler için ayrılan kaynağın (49,33 milyon Avro) yüzde 98‘i sözleĢmeye bağlanmıĢtır. Proje uygulamaları Kasım 2007 itibarıyla tamamlanmıĢtır. Söz konusu 396 projeden; 373 proje baĢarıyla tamamlanmıĢ olup, yaklaĢık 47 milyon Avro hibe destek bu yolla bölgeye aktarılmıĢtır. Proje sahiplerinin eĢ finansman katkısıyla bölgeye aktarılan kaynak 65 milyon Avro‘yu bulmuĢtur. Proje uygulamalarında yaklaĢık 1.352 kiĢi geçici veya sürekli olarak çalıĢma imkânına kavuĢmuĢ ve yaklaĢık 28.570 kiĢi eğitilmiĢtir. 4.3. TRA2, TR72, TR52 ve TRB1 Bölgeleri Kalkınma Programı TRA2, TR72, TR52 ve TRB1 Düzey 2 Bölgeleri Kalkınma Programı dört düzey 2 bölgesinde yer alan; Ağrı, Ardahan, Bingöl, Elazığ, Iğdır, Karaman, Kars, Kayseri, Konya, Malatya, Sivas, Tunceli ve Yozgat olmak üzere toplam 13 ili kapsamaktadır. Program 2004 yılı Mali ĠĢbirliği Programlaması kapsamında olup, Finansman AnlaĢması Avrupa Komisyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 12 Ocak 2005‘te imzalanmıĢtır. Tablo 6. TRA2, TRB1, TR52 ve TR72 Bölgesel Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın dağılımı (Kaynak: Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.) Ġller Ağrı Ardahan Iğdır Kars TRA2 Bingöl Elazığ Malatya Tunceli TRB1 Karaman Konya TR52 Kayseri Sivas Yozgat TR72 Toplam SözleĢmeye bağ. oranı Yerel kalkınma giriĢimleri proje bütçe (m €) 3 0,23 5 0,24 1 0,08 6 0,32 15 0,87 8 0,56 10 0,96 16 1,15 7 0,55 41 2,66 9 0,64 29 2,39 38 3,03 40 3,04 22 1,7 10 0,83 72 5,57 166 12,12 %79 KOBĠ proje 10 5 6 5 26 6 20 11 0 37 13 131 144 42 21 7 70 277 bütçe (m €) 0,58 0,27 0,43 0,22 1,5 3,7 1,5 9,6 0 2,81 0,87 9,67 10,54 3,24 1,58 0,56 5,38 20,24 %84 Küçük ölçekli altyapı proje bütçe (m €) 3 3,26 4 2,67 4 4,64 6 3,49 17 14,06 7 4,2 5 4,49 10 4,55 4 2,5 26 15,74 5 4,79 7 4,69 12 9,48 4 6,23 5 2,88 2 3,03 11 12,14 66 51,41 %126 Toplam proje 16 14 11 17 58 21 35 37 11 104 27 167 194 86 48 19 153 509 bütçe (m €) 4,07 3,19 5,14 4,03 16,43 5,12 6,93 6,66 3,05 21,77 6,3 16,75 23,05 12,51 6,12 4,41 23,09 84,33 %104 Avrupa Birliği PHARE kuralları çerçevesinde desteklenen Programın bütçesi, 70 milyon Avro'su Avrupa Birliği desteği ve 20,67 milyon Avro'su Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti katkısı olmak üzere 90,67 milyon Avro'dur. Bu miktarın 8 milyon Avro'su programın uygulama faaliyetlerine (tanıtım toplantıları, eğitim programları, vb.) destek verecek Türk ve yabancı uzmanlardan oluĢan Teknik Yardım Ekibi için; 1 milyon Avro'luk bölümü ise ‗Yönetim Yapılarına Destek BileĢeni‘ kapsamında PUB‘lara ofis donanımı alımı için ayrılmıĢtır. Program kapsamındaki düzey 2 bölgelerinde Hizmet Birliklerinin kurulması çalıĢmaları 2004 yılı ilk çeyreğinde tamamlanmıĢtır. Hizmet Birlikleri bünyesinde, programın uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesinden sorumlu olan PUB‘lar oluĢturulmuĢtur. Programın Teknik 229 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Yardım Ġhalesinin hazırlığında Ģartnamenin Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından onayının diğer iki bölgesel kalkınma programından farklı olarak oldukça uzun bir süre alması nedeniyle teknik Ģartname yaklaĢık 2 yılda neticelendirilebilmiĢ olup, müĢavir firma 30 Kasım 2006 tarihinde hibe sözleĢmelerinin imzalanması ile paralel olarak iĢe baĢlamıĢtır. Program kapsamında Yerel Kalkınma GiriĢimleri, KOBĠ'ler ve Küçük Ölçekli Altyapı öncelik alanları için Proje Teklif Çağrısı Ġlanları 18 Nisan 2006 tarihinde yayınlanmıĢtır. 20 Nisan 2006 tarihinde Ankara‘da düzenlenen basın toplantısının ardından 25-29 Nisan 2006 tarihleri arasında Program kapsamındaki 13 ilde paralel olarak Bilgilendirme Toplantıları gerçekleĢtirilmiĢtir. Potansiyel baĢvuru sahiplerine yönelik olarak 13 ilde düzenlenen ücretsiz eğitim programları kapsamında; hibe programları tanıtılmıĢ, proje hazırlamaya yönelik olarak baĢvuru formlarının doldurulması, bütçe ve mantıksal çerçevenin hazırlanması, KOBĠ'ler için iĢ planı hazırlanması ve küçük ölçekli altyapı projeleri için fizibilite çalıĢmaları ile Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) hazırlıklarına iliĢkin bilgi verilmiĢtir. Bilgilendirme toplantıları ve devamında gerçekleĢtirilen eğitim programları Avrupa Komisyonu tarafından yaptırılan ara değerlendirmelerde ―en iyi örnek‖ seçilmiĢtir. Merkezi Finans ve Ġhale Biriminin yönetiminde toplam 1589 proje baĢvurusunun değerlendirme süreci tamamlanmıĢ ve baĢarılı bulunan 510 proje ile sözleĢmeler 30 Kasım 2006 tarihinde imzalanmıĢtır. Programda hibeler için tahsis edilen 81.67 milyon Avro‘luk kaynağın yüzde 100‘ü sözleĢmeye bağlanmıĢ ek olarak kapasite geliĢtirme öncelik alanında kullanılmayan 3.24 milyon Avro‘luk kaynak da projelere aktarılmıĢ böylece hibe miktarının yüzde 104‘ü sözleĢmeye bağlanmıĢtır. Proje uygulamaları 30 Kasım 2008‘de tamamlanmıĢtır. Programda 479 proje baĢarı ile tamamlanmıĢ olup tamamlanan projelerin hibe miktarları toplamı 82,5 milyon Avro olarak gerçekleĢmiĢtir. Yararlanıcıların eĢ-finansman katkısıyla bütçeleri toplamı yaklaĢık 114 milyon Avroyu bulan bu projeler kapsamında, 2.575 kiĢi geçici veya sürekli olarak istihdam edilmiĢ ve yaklaĢık olarak 40.834 kiĢiye eğitim verilmiĢtir. Hibe Programlarının uygulamalarının yanı sıra Program kapsamında; Program Uygulama Birimlerinin ön çalıĢması ile belirlenen ihtiyaçlara yönelik olarak her düzey 2 bölgesi için birer adet olmak üzere toplam 4 altyapı projesinin AB standartlarında fizibilite çalıĢmaları sonuçlandırılmıĢtır. Bunlar; Ereğli Katı Atık Bertaraf Tesisi, Kars Atık Su Arıtma Tesisi, PaluKovancılar Atık Su Arıtma Tesisi ve Sorgun Atık Su Arıtma Tesisi Projeleridir. Bunlardan Ereğli, Kars ve Sorgun Projeleri AB Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) kaynaklarından desteklenmek üzere 2011 Mali ĠĢbirliği Programlamasına önerilmiĢtir. Tarım ve Hayvancılık öncelik alanına yönelik olarak Program kapsamındaki 13 ilde çiftçilerle yayım elemanlarına yönelik eğitim programları tasarlanmıĢ; uygulamalı eğitimlere 326 yayım elemanı ile 5000 çiftçi katılmıĢtır. Program kapsamında yer alan 13 ilin sosyo-ekonomik koĢulları, üretim-sevkiyat-pazarlama zincirleri, finansman konuları dikkate alınarak belirlenen 26 ürün ve hizmet için pazarlama araĢtırmaları yürütülmüĢtür. Bu çalıĢmalar sonucunda her ürün ve hizmet için sektör analizini, üretim-dağıtım-pazarlama süreçlerinde yaĢanan sorunları ve ürünlerin bölge ekonomisine katkısını artırmaya yönelik pazarlama stratejilerini içeren pazarlama araĢtırmaları raporları hazırlanmıĢtır. Yine Program kapsamındaki 13 ilde Sivil Toplum KuruluĢlarına yönelik olarak proje döngüsü yönetimi; KOBĠ‘ler için stratejik planlama ve proje hazırlama; yerel yönetimlere ise ihtiyaç analizi, öncelik belirleme, fizibilite ve ÇED raporu, ihale belgesi hazırlama ve sözleĢme yönetimi konularında eğitim sağlanmıĢtır. Toplamda 1200 kiĢi bu eğitimlere katılmıĢtır. 4.4. TR90 Bölgesel Kalkınma Programı TR90 Düzey 2 Bölgesi Kalkınma Programı; Artvin, Giresun, GümüĢhane, Ordu, Rize ve Trabzon illerinden oluĢan düzey 2 bölgesini kapsamaktadır. Türkiye-AB 2005 yılı Mali ĠĢbirliği Programlaması kapsamında yer alan Programın finansman anlaĢması 11 Temmuz 2006 tarihinde imzalanmıĢtır. 230 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur Tablo 7. TR90 Bölgesel Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın dağılımı (Kaynak: Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.) Ġller Artvin Giresun GümüĢhane Ordu Rize Trabzon Toplam SözleĢmeye bağ. oranı Yerel kalkınma giriĢimleri proje bütçe (milyon €) 8 0,62 11 0,69 13 0,90 13 0,95 16 1,09 19 1,27 80 5,52 %98,58 KOBĠ proje 4 13 6 23 16 42 104 bütçe (milyon €) 0,26 1,13 0,39 1,79 1,27 3,53 8,37 %90,93 Turizm ve çevre altyapısı proje bütçe (milyon €) 3 0,87 2 0,75 4 1,35 4 1,45 6 2,18 11 3,51 30 10,11 %109,94 Toplam proje 15 26 23 40 38 72 214 bütçe (milyon €) 1,75 2,58 2,64 4,18 4,54 8,31 24 %100 Program, TR82, TR83 ve TRA1 Bölgeleri Kalkınma Programında olduğu gibi hibe programı olarak tasarlanmıĢtır. Programın toplam bütçesi; 18 Milyon Avro‘su AB katkısı ve 6 Milyon Avro‘su ulusal katkı olmak üzere toplam 24 Milyon Avro‘dur. Programın bölgede teknik uygulamasından sorumlu olacak Program Uygulama Birimi, Doğu Karadeniz Ġlleri Hizmet ve Kalkınma Birliği bünyesinde kurulmuĢtur (Hizmet ve Kalkınma Birliğinin kurulmasına iliĢkin 2006/11457 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı 6 Ocak 2007 tarih ve 26395 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıĢtır). Yerel Kalkınma GiriĢimleri, KOBĠ‘ler ve Turizm ve Çevre Altyapısı Hibe Programlarında Teklif Çağrıları 9 Nisan 2007 tarihinde ilan edilmiĢtir. Toplam 1.619 proje baĢvurusu alınmıĢ olup baĢarılı bulunan 213 proje ile hibe sözleĢmeleri 30 Kasım 2007 tarihinde imzalanmıĢtır. Programda hibeler için tahsis edilen 28 milyon Avro‘luk kaynağın yüzde 100‘ü sözleĢmeye bağlanmıĢtır. Projelerin uygulamaları 30 Kasım 2009 itibarıyla sonuçlanmıĢ; Programda 178 proje baĢarı ile tamamlanmıĢ, bu projelerin hayata geçirilmesi ile yaklaĢık 23 milyon Avro hibe destek bölge kalkınması için harcanmıĢtır. Söz konusu projelerin toplam bütçesi proje sahiplerinin sağladığı eĢ finansman katkısı ile yaklaĢık 36 milyon Avroyu bulmaktadır. TR90 programı kapsamında uygulanan projelerde 1.277 kiĢiye geçici ve sürekli iĢ olanağı sağlanmıĢ ve yaklaĢık 15.800 kiĢiye eğitim verilmiĢtir. 5. Değerlendirme AB‘ye tam üyelik yolunda 2000-2006 döneminde yapılması gerekenleri ve Türkiye‘nin taahhütlerini belirleyen Ulusal Program çerçevesinde hazırlanan ÖUKP, AB Uyum Politikasına katılıma iliĢkin ilk strateji belgesi olması, bu kapsamda Uyum Politikasının temel kavramlarına iliĢkin farkındalık kazanılması, Yapısal Fonların kullanımına iliĢkin gerekli altyapı için vizyon oluĢturulması ve Komisyona adaylık statüsünün gerektirdiği yükümlülüklerin yerine getirilebileceğinin gösterilmesi açısından önemli bir belge niteliğindedir. Ancak Türkiye‘nin nüfus ve coğrafi büyüklüğü ile ekonomik ve sosyal uyum alanındaki mevcut sorunların ağırlığı dikkate alındığında, 2004-2006 döneminde AB tarafından sağlanan mali yardımların yol haritasını çizen ÖUKP‘nin son derece kısıtlı kaldığı görülmektedir. Hem ÖUKP bütçe kaynaklarının yetersizliği hem de planın hazırlandığı dönemde tam üyelik ve katılım müzakerelerine iliĢkin takvimdeki belirsizlik, AB‘nin beklentilerine uygun operasyonel programların ve proje havuzunun bulunmayıĢı Türkiye‘nin kapsamlı ve sağlam adımlar atmasına engel olmuĢtur. Diğer taraftan AB‘nin ÖUKP hazırlık döneminde henüz aday bile sayılmayan Türkiye‘den, diğer aday ülkelerin PHARE, ISPA ve SAPARD desteklerinde kazandığı tecrübeyi edinmeksizin, Yapısal Fonların temel ilkelerine göre hareket etmesini istemesi; üye ülkelerde olduğu gibi 231 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu stratejik öncelikler çerçevesinde tam ve kapsamlı bir mali destek talebinde bulunmasını beklemesi oldukça ĢaĢırtıcıdır. Nitekim Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ġlerleme Raporları incelendiğinde de ilk etapta Türkiye‘den kapasite geliĢtirme projelerine odaklanılmasının talep edildiği dolayısıyla Komisyon‘un Türkiye‘ye yatırım projesi uygulama imkânı tanımadığı anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, diğer aday ülkelere sağlanan mali yardımlarla kıyaslandığında oldukça sınırlı kalan bir miktar için AB‘nin ağır bürokrasisinin gerektirdiği sistemi kurgulamak ve ikili bir sistem kurmak zorunda kalmıĢ; kalkınmaya yönelik yatırımlardan çok kapasite oluĢturmaya odaklanmıĢtır. Bu çerçevede dağınık bir coğrafyada, geniĢ bir öncelik setinde, proje hazırlama ve uygulama kapasitesi değiĢken aktörlerle uygulanması oldukça güç olan hibe mekanizması yöntem olarak seçilmiĢtir. Sosyo ekonomik geliĢmiĢlik açısından görece geri kalmıĢ 33 ilde kırsal kalkınmadan KOBĠ‘lere, çevre altyapısından yerel kalkınma giriĢimlerine kadar geniĢ bir öncelik setinde projelerin desteklenebilmesine imkân tanıyan bölgesel kalkınma programları tasarlanmıĢtır. Böylece ÖUKP kapsamındaki ilk üç eksen sınırlı uygulanabilmiĢken bölgesel geliĢmeye iliĢkin dördüncü eksenin hazırlanan bölgesel kalkınma programları aracılığıyla tam manasıyla hayata geçirilebildiği ve PHARE ülkeleriyle kıyaslandığında gerek sözleĢmeye bağlanma oranları gerekse kullanım kapasitesi açısından baĢarılı sonuçlara ulaĢıldığı söylenebilir. Bu programlar; kapsadıkları coğrafi alan, içerdikleri sektör ve konular, uygulama mekanizması olarak seçilen teklif çağrısı yöntemi, uygulamada yer alan aktörlerin kapasite sorunları, sistemin yeni kurulmuĢ olmasının getirdiği güçlükler göz önünde bulundurulduğunda uygulamaları oldukça güç, emek yoğun programlar olarak değerlendirilmektedir (PHARE Raporu, 2005). Özellikle pilot uygulamanın olmayıĢı ve tüm program uygulamalarının aynı dönemde gerçekleĢtirilmek zorunda kalınması ve teklif çağrısı mekanizması ortak yöntem olmakla birlikte her programın kendine özel yapısı ve özellikle hazırlık aĢamasında ön onay iĢlemlerinde yaĢanan gecikmeler nedeniyle uygulamada standart bir yaklaĢım gerçekleĢtirilememiĢtir. Programlar özelinde farklı konular gündeme getirilmiĢ, her programda AB‘nin farklı bir kuralı ya da yaklaĢımı sorgulanmıĢ; problem çözülmeye çalıĢılmıĢtır. Programlarda verilen eğitimlerde uygulamalarla birlikte standart sağlanmıĢ olmakla birlikte eğitim alan kitlenin çok geniĢ bir coğrafyada ve farklı tüzel kiĢiliklerde oluĢu belirli bir grubun üzerine odaklanılmasına engel olmuĢ ve tüm eğitimler baĢlangıç seviyesinden öte gidememiĢtir. Eğitim alanların bir sonraki dönemde AB projelerine ve/veya yeni dönemde Kalkınma Ajanslarının ülke çapında uygulamakta olduğu hibe programlarına baĢvurusuna iliĢkin tespitler yapılmadığı için bu eğitimlerin faydası da ölçülememiĢtir. AB koĢullarında tasarlanmıĢ bir teklif çağrısı mekanizması; oyunun kuralının önceden belirlenmiĢ olması nedeniyle proje baĢvurusu ve seçiminde Ģeffaflık sağlaması, eĢit eriĢim ve adil muamele ilkelerini uygulamaya koyması, proje döngüsünü içselleĢtirmiĢ, kalkınma vizyonu olan ve stratejik düĢünebilen gerçek ve tüzel kiĢiler için projelerini hayata geçirebilmelerine imkân tanıması, iĢbirliği ve ortaklıkları özendirmesi açısından oldukça önemli bir yöntemdir. AB destekli bölgesel kalkınma programlarının yönetiminde, AB‘nin ilgili tüm tüzük ve yönetmeliklerine ve rehberlerine uygun olarak hareket edilmiĢ, AB‘nin büyük önem verdiği izleme ve denetim sistemi kurularak proje uygulamaları yakın takibe alınmıĢtır. Yerel paydaĢların, kalkınma çabalarında geniĢ katılımla daha çok sorumluluk alması teĢvik edilmiĢ, tüm süreç baĢtan itibaren DPT‘nin gözetim ve kontrolünde yönetilmiĢtir. Aksi takdirde teklif çağrısı mekanizması; emek yoğun yapısı, sağladığı kaynağın hibe oluĢu nedeniyle istismara açık olması nedeniyle bölgeler arası farkları gidermek bölgesel kalkınmayı sağlamak amaçlı stratejilerde oldukça riskli bir yöntemdir. Nitekim 2004-2006 döneminde hayata geçirilen programların hibe projelerinin uygulamalarında usulsüzlükler de yaĢanmıĢ ancak kurulan izleme sistemi ile bunlar raporlanarak önlemler alınmıĢtır. 232 Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur Yukarıdaki değerlendirmeler ıĢığında 2004-2006 döneminde uygulanan bölgesel kalkınma programlarında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin, hazırlanan belge ve raporların ve AB normlarında proje hazırlamaya dair kazanılan deneyimin Türkiye için Yapısal Fon Tüzüklerinde yer alan koĢulların yerine getirilmesinde önemli bir adım olduğu düĢünülmektedir. Kaynaklar: Akkahve, D. (2006) ―AB Destekli Bölgesel Kalkınma Programlarının Yönetimi ve Yapısal Fonlara Hazırlık‖, Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu,7-8 Eylül 2006, Ankara. Armstrong, H. (1990) Community Regional Policy, The European Community and the Challange of the Future, London Atalay, A. U. (2007) ―Avrupa Birliği Mali Yardımları‖, AB Katılım Öncesi Mali Yardım Mekanizması Konferansı, Ankara, 23 Ocak 2007 Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (2007) Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi, (http://www.abgs.gov.tr/indextr.html), 16 Mart 2007 Bölgesel Politika ve Kohezyon (1996), Avrupa Bölgesel GeliĢmenin Hizmetinde, 2. Baskı (http://www.deltur.cec.eu.int/kitap/kgavrupabo.rtf) Council of the European Union (2000) ―Lisbon European Council, 23 and 24 March 2000 Presidency Conclusions‖, 24 March 2000 DPT (2008) Bölgesel Gelişme Ö.İ.K. Raporu, Ankara DPT (2003) Ön Ulusal Kalkınma Planı (2004-2006), Ankara European Commission (2006) Working For the Regions, (http://ec.europa.eu/regional_policy/intro/working3_en.htm), 2 Ağustos 2006. 06.06.2006, Gençkol, M. (2002) Türkiye-AB Mali İşbirliği, Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara Institute for World Economics (2006) New Modes of Governence Project, The Emergence of the Structural and Cohesion Fund in Central Europe, (http://www.eunewgov.org/database/DELIV/D01D16_WP_Emergence_Cohesion_Funds_CEE.pdf ), 16 Ekim 2006. Kamiloğlu, M. (2004) Avrupa Birliğine Aday Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerine YönelikKatılım Öncesi Fonlar, Uygulama Mekanizmaları ve Türkiye Uygulaması, BasılmamıĢ Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara Kara, M. (2008) Bölgesel Rekabet Edebilirlik Kavramı ve Bölgesel kalkınma Politikalarına Yansımaları, Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara Karluk R. (2005) AB ve Türkiye, Beta Yayınevi, Avrupa Birliği Dizisi, Yayın No:1313,8. Baskı, Ankara Tekeli, Ġ. (2006) Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu,Genel Değerlendirme Paneli, 7-8 Eylül 2006, Ankara. Yaman, C. (2009) Avrupa Birliğinde Uyum Politikası ve Uyum Politikasının Bir Aracı Olarak Uyum Fonu, Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara 233 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 234 Kümeleri Sermaye YaklaĢımı Üzerinden Değerlendirmek: Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Yeniden Bilge Armatlı Köroğlu1, Tanyel Özelçi Eceral2, Çiğdem Varol3 Öz: Bu çalışmanın temel amacı, İstanbul kuyumculuk kümesinde yaratılan pozitif ve negatif dışsallıkları kümeye özgü sermaye türleri kapsamında ele alarak küme tartışmalarına katkı sağlamak ve bu çerçevede İstanbul kuyumculuk kümesinin geleceğine yönelik politikalar geliştirmektir. 346 üretim firmasına uygulanan anketler üzerinden İstanbul kuyumculuk kümesi ekonomik, beşeri, sosyal ve doğal sermaye ile İstanbul özelinde önem kazanan tarihi ve kültürel sermaye özellikleri ile ele alınmış, anket çalışmasının bulguları çerçevesinde İstanbul kuyumculuk kümesinin kendine özgü rekabetçilik avantajları ile sektörün ve kümenin problemleri ortaya konmuştur. Sonuç olarak, rekabetçiliğin geliştirilmesi ve başarının sürdürülebilirliğinin sağlanmasında küme dışsallıklarından daha fazla yararlanmayı sağlayacak, kümenin yapısına, niteliklerine ve dönemsel koşullarına uygun küme politikaları tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kuyumculuk kümeleri, sermaye yaklaşımı, İstanbul. Abstract: The main aim of this study is to contribute to the cluster literature by discussing the positive and negative externalities created in the Istanbul jewellery cluster within the context of capital types specific to the cluster and to develop future policies accordingly. Istanbul jewellery cluster has been discussed through economic, human, social, natural capitals and historical (cultural) capital, which gains importance in Istanbul case, over a survey applied to 346 production firms. In accordance with the findings, the competitive advantages and the problems of the sector and the cluster are put forward. As a conclusion, in order to develop competitiveness and to provide the sustainability, cluster policies that are suitable to the structure and qualities of the cluster and to the current situation which will help to benefit more from the cluster externalities are discussed. Keywords: Jewellery clusters, capital approach, Istanbul. 1 Gazi Üniversitesi, MF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara: [email protected] 2 Gazi Üniversitesi, MF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara. 3 Gazi Üniversitesi, MF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara. 235 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1.GiriĢ Bir sektörde ve coğrafyada yer alan, ticari iliĢkilerde birbirine bağlı, aynı altyapıyı, müĢteriyi ya da deneyimleri paylaĢan, bağlantıların rekabet gücünü artırdığı ilgili ya da tamamlayıcı sanayi birimleri ile sanayiyi destekleyici kuruluĢlar gibi tedarik zincirindeki tüm aktörlerin bu sürece eklemlenme çabaları sonucu oluĢan yığılmalar küme olarak tanımlanmaktadır. Kümeler sanayi geliĢimi ve ekonomik baĢarı için mekan boyutunu vurgulayan bir kalkınma modeli olarak görülmekte, pek çok sanayi bölgesinin baĢarısı, firmaların mekansal kümelenmesine bağlanmakta ve bu baĢarı da kümelerin pozitif dıĢsallıklarıyla açıklanmaktadır. Mekansal kümelenmenin pozitif dıĢsallıklarına dayandırılan bu modelin güçlendirilmesinde negatif dıĢsallıkların da doğru olarak gözlenmesi kümelenmenin farklı coğrafyalarda ve farklı sektörlerde getirilerinin arttırılmasında yardımcı olacaktır. Kümelerin açıklanmasında önemli yeri olan dıĢsallıkların analizinde, ekonomik, beĢeri, sosyal, vb. sermaye yaklaĢımları önemli açılımlar sağlamaktadır. Bu sermaye türlerinin kümelerin rekabet gücü üzerindeki olumlu etkisini tartıĢan geniĢ bir yazın ve uzun bir tarihi geçmiĢ bulunmaktadır. Bu çerçevede ekonomik sermayenin küme baĢarısında ve rekabet gücünün geliĢtirilmesinde temel etken olmasının yanında, beĢeri ve sosyal sermaye de ilgili yazında diğer temel etkenler olarak benimsenmiĢtir. Marshall (1949) sanayilerin belirli bir mekanda yoğunlaĢmasının çok sayıdaki nedenleri arasında toprak ve iklim gibi fiziksel koĢulların baĢta geldiğini belirtmektedir. Sanayinin değiĢen yapısı, artan üretim birimi sayısı, artan üretim miktarları ve değiĢen teknolojiler toprak, su gibi doğal kaynakların önemini ve kullanımını arttırmakta, böylece bu kaynaklar üzerinde olumsuz baskılar artmaktadır. Ancak hem çevre konularının, hem de sanayi kümesi konusunun güncelliği ve önemi artarken ilgili yazında küme yaklaĢımının doğal sermaye ayağı eksik kalmaktadır. Diğer taraftan kümelerin oluĢum süreçleri ve geliĢmeleri mekana özgü dinamikler içerdiğinden, mekanları benzersiz kılan, kopyalanması ve baĢka yerlerde gerçekleĢmesi zor olan bir geliĢmeye imkan sağlayan tarihsel süreçler ile bu süreçlerin biriktirdiği kültürel yapılar da küme çalıĢmalarında önem taĢımakta, ancak yapılan çalıĢmalar da yeterli ilgiyi bulamamaktadır. Bu çalıĢmada geleneksel sektörler içinde sayılan ancak kültürel bir sanayi olmasıyla da farklı bir önem kazanan kuyumculuk sektörü ve Ġstanbul kuyumculuk kümesi ele alınmaktadır. Bugüne kadar farklı alanlara uyarlanmıĢ olan sermaye yaklaĢımı çerçevesinde, Ġstanbul kuyumculuk kümesini ele alan olan bu çalıĢmada, çalıĢma alanının özelliklerinden yola çıkılarak ekonomik, beĢeri ve sosyal sermaye türlerine ek olarak, doğal sermaye ile tarihi ve kültürel sermaye, küme tartıĢmaları dahilinde kapsanmıĢtır. ÇalıĢmada Ġstanbul kuyumculuk kümesinde yaratılan pozitif ve negatif dıĢsallıklar kümeye özgü sermaye türleri kapsamında ele alınarak küme tartıĢmalarına katkı sağlanması ve Ġstanbul kuyumculuk kümesinin geleceğine yönelik politikalar geliĢtirilmesi amaçlanmaktadır. 2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Alan AraĢtırması ÇalıĢmada Ġstanbul kuyumculuk kümesi ekonomik, beĢeri, sosyal ve doğal sermaye yaklaĢımlarına tarihi ve kültürel sermayenin eklenmesiyle geliĢtirilen yaklaĢımla analiz edilmektedir. Bu bölümde sermaye yaklaĢımı kısaca tartıĢıldıktan sonra Ġstanbul kuyumculuk kümesi genel özellikleriyle tanımlanmakta ve alan araĢtırmasının yapısı sunulmaktadır. 2.1. Kümeler ve Sermaye YaklaĢımı Ekonominin temel kavramlarından olan sermaye kavramı en dar anlamıyla diğer mal ve hizmetlerin üretimine yardımcı olan mal ve hizmetler kapsamında tanımlanmakta ve temelde ekonomik sermayeyi ifade etmektedir (Ekins vd., 2008). Ancak sermayenin maddi (tangible) formları kadar maddi olmayan (intangible) formları da firma değerini etkileyebilmektedir. Yapılan çalıĢmalarda (Ekins,1992; Serageldin ve Steer, 1994; World Bank, 1997) maddi olmayan sermayeyi de kapsayacak Ģekilde dört sermaye modeli geliĢtirmiĢtir. Bu modelde dört 236 B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol sermaye, doğal sermaye, sosyal sermaye, insan sermayesi ve yapılı/kurulu sermaye olarak sıralanmaktadır. Doğal sermaye, toprak, su, atmosfer ve ekolojik sistemleri içeren pek çok doğal kaynağı kapsamaktadır. Doğal sermaye enerjiyi ve ham maddeyi sağlarken, atıkların bertaraf edilmesini sağlamakta, böylelikle ekonomide etkin rol almaktadır. Belli bir coğrafyada bir araya gelen ve üretim yapan firmalar için mekan boyutu önem kazanmakta, enerji, hammadde kullanımı, atıkların bertaraf edilmesinde doğal sermayenin etkin kullanımı söz konusu olmaktadır. Sosyal sermaye, bireylerin, grupların, kurumların formel ve enformel ağlarının, ve iliĢkilerin bir ürünü olan kurumlardan oluĢmaktadır. Bu kapsamda küme oluĢumunun kurumsal yapısı, güven, karĢılıklılık, dayanıĢma, kimlik, aidiyet gibi kavramlar önem kazanmaktadır. İnsan sermayesi, bireylerin fiziksel yapabilirliği, eğitim, sağlık, mutluluk düzeyi gibi insani boyut ve bileĢenleri kapsamaktadır. Kümede temel iĢgücü ve giriĢimci olan insan sermayesi mutluluk düzeyiyle, eğitim düzeyiyle, yaĢam koĢullarıyla önemli bir bileĢen olarak yer almaktadır. Yapılı/kurulu sermaye (ekonomik sermaye), binaları, yolları, altyapıyı, piyasadaki ticari mal ve hizmetleri, diğer insan yapısı unsurları içermektedir. Yapılı sermaye genel olarak iki yolla ölçülmektedir. Birincisi fiziksel mallar ve stoklar, ikincisi ise akıĢlar ve GSYH. Yapılı sermaye, ekonomik sermaye baĢlığı altında daha geniĢ çerçevede ele alınabilmekte, böylelikle üretim yapısı ve bileĢenlerine iliĢkin pek çok konu bu baĢlık altında tartıĢılabilmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinin analizinde ve geliĢimine yönelik politika geliĢtirilmesinde dört sermaye yaklaĢımı etkin bir çerçeve sunmaktadır. Ancak Ġstanbul kuyumculuk kümesinin tarihi ve kültürel birikimi göz önünde bulundurulduğunda tarihi ve kültürel sermaye, kümeleri açıklamakta beĢinci sermaye olarak araĢtırmaya katılmıĢtır. Tarihi ve kültürel sermaye, diğer sermaye türlerinde etkileri görülen ve tarihsel geliĢim süreci ile değerlendirilebilen bir birikimdir. 2.2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesinin Genel Özellikleri Kuyumculuk sektörü genel olarak, az sayıda çalıĢanı olan çok sayıda küçük firmadan oluĢurken, büyük ölçekli üreticiler de sektörde yer almaktadır. Sektörde çalıĢanlar, yüksek beceriliden (taĢ kesimi, tasarım, model oluĢturma vb. zanaatlar), becerisiz iĢgücüne kadar çeĢitlenmektedir. Ancak sektörün genelde iĢgücü yoğun ve geleneksel teknolojileri kullanan bir sektör olduğunu söylemek mümkündür (Armatlı Köroğlu vd., 2010). Sektörün yapısal özelliklerinin önemli bir sonucu sektörün son derece iĢlem-yoğun olması ve bireysel üreticilerin her zaman firmalar arası bağlantıların tanımladığı yoğun ağlar içinde yer alması gerekliliğidir (Scott, 2000). Tüm bu yoğun iliĢkiler sistemi çerçevesinde üreticiler de iĢlem maliyetlerini düĢürmek için birbirlerine yakın olma eğilimindedir. Böylece bir araya gelen üreticiler yığılmalar oluĢturarak küme dıĢsallıklarından da olumlu veya olumsuz etkilenmektedir. Kuyumculuk sektörünün Ġstanbul‘da tarihi ve kültürel geçmiĢi 1461 yılında KapalıçarĢı‘nın kurulmasına dayanmaktadır. 500 yıldan fazla el sanatlarının ve ticari aktivitelerin merkezi olan KapalıçarĢı, dünyanın en eski ve en büyük kuyumculuk kümesi olarak tanımlanabilir. 1980‘lerden sonra sektör Eminönü bölgesinden Ġstanbul metropoliten alanına yayılmıĢtır (Armatlı Köroğlu vd., 2010). Sektöre yönelik önde gelen kurumların (ĠKO, ĠTO ve ĠSO) 2008 yılı veri tabanlarında yer alan 7309 firmanın ilçelere dağılımı değerlendirildiğinde kuyumculuk sektörünün %44 oranla Eminönü‘nde yığıldığı görülmektedir. Eminönü‘nü yığılmasını takiben ikinci önemli yığılma %9 oranla Bahçelievler Ġlçesinde yer alan Kuyumcukent‘tir. Güngören-Bağcılar-BahçelievlerKüçükçekmece (GBBK) aksında firmaların %10‘u yer almaktadır. Bir diğer önemli yığılma %5 oranla Kadıköy‘dür. Bu yığılma bölgelerinin dıĢında firmaların % 32‘si diğer ilçelere dağılmıĢtır. Diğer ilçelere dağılan firmalar büyük oranda satıĢ firmalarını temsil etmektedir. Sektörde yoğun olarak üretim faaliyetinin yer aldığı bölgeler Eminönü, Kuyumcukent ve GBBK aksıdır. GBBK aksı çoğunlukla orta ve büyük ölçekli entegre üretim yapan ve ihracat ağırlıklı firmaların yer seçtiği bir yığılma iken, Kuyumcukent özel sektör giriĢimi ve devlet desteği ile planlanmıĢ, kuyumculuk dükkânlarını, üreticileri, tüketicileri, toptancıları, perakendecileri ve ihracatçıları bir 237 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu araya getirmeyi amaçlayan bir yığılmadır (Armatlı Köroğlu vd., 2010). Tanımlanan üç üretim odağı mekansal olarak metropoliten alanda yayılmıĢ satıĢ birimleri ile desteklenmektedir. 2.3. Alan AraĢtırmasının Tasarımı Ġstanbul kuyumculuk kümesinin analizini yapmak üzere kuyumculuk üretim firmalarının yığıldığı dört odak olan Eminönü, Kuyumcukent, GBBK aksı ve Kadıköy‘de üretici firmalar ile anket çalıĢması gerçekleĢtirilmiĢtir. Yüz yüze görüĢmelerle anket formu uygulanacak firmalar mekânsal yığılma bölgelerinden tesadüfî olarak seçilmiĢtir. 11 Ağustos – 5 Eylül 2009 tarihleri arasında toplam 346 üretici firma ile anket çalıĢması gerçekleĢtirilmiĢtir. Uygulanan anket formunun yapısı beĢ farklı tür sermayenin değerlendirmesini sağlamak üzere oluĢturulmuĢtur. Birinci grupta ekonomik sermayenin bileĢenleri hakkında cirodaki artıĢ, ihracat değerleri, ihracat değerlerindeki artıĢ gibi firmaya ilişkin sorular yer almaktadır. BeĢeri sermayeye iliĢkin sorular giriĢimciye ve iĢgücüne iliĢkin sorular olmak üzere iki gruptur. Girişimciye ilişkin sorularda eğitim durumu, önceki mesleği, doğum yeri vb. sorgulanmakta, işgücüne ilişkin sorularda ise çalıĢan sayılarındaki değiĢimler, eğitim durumu, doğum yeri, yaĢ grubu vb. sorgulanmaktadır. Sosyal sermayenin temelini oluĢturan kurumsal yapıya ilişkin sorular dayanıĢma, yardımlaĢma iliĢkileri, aile, akraba, hemĢeri vb. enformel ağlar, üyelikler gibi formel ağlar ve bu aidiyetlerin iĢ yaĢamına etkisi konularını içermektedir. Fiziksel koşullara ilişkin sorularda mekânsal bileĢenler ele alınmakta ve doğal sermayenin ve ekonomik sermayenin bir bölümü bu grupta değerlendirilmektedir. Anket formunda sorgulanan diğer iki alan üretim ağları ve yenilik ve tasarım süreçleridir. Bu soru gruplarının hemen hepsinde üretim kültürü ve tarihi birikime iliĢkin bileĢenler yer almaktadır. 3. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesinin Sermaye YaklaĢımı Ġle Açıklanması Geleneksel ve aynı zamanda kültürel bir üretim alanı olan Ġstanbul‘daki kuyumculuk kümesi, anket çalıĢmalarından elde edilen sonuçlar doğrultusunda ekonomik, beĢeri, sosyal, doğal ve tarihi ve kültürel sermaye olmak üzere beĢ farklı tür sermaye üzerinden açıklanmaktadır. 3.1. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Ekonomik Sermayeye Yönelik Bulgular Ġstanbul kuyumculuk sektöründe ekonomik sermayeye yönelik bulgular üretimin temel yapısına, sektörde ekonomik sermayenin birikim Ģekline, ihracat ve gelir durumuna, teknoloji düzeyi, tasarım ve yenilik faaliyetlerine göre beĢ temel baĢlıkta toplanmaktadır. Üretim temel yapısı incelendiğinde; sektörün ağırlıklı olarak mikro ve küçük ölçekli Ģahıs firmalarından oluĢtuğu görülmektedir. 1990‘larda net olarak hissedilmeye baĢlayan liberal politikalarla birlikte orta ve büyük sermaye Ģirketlerinin ortaya çıktığı görülmekte, ancak son dönemde yaĢanan krizlerle birlikte üretim ölçeğinin küçüldüğü ortaya konulmaktadır. Sektörde özellikle 2000‘li yıllarda önemli bir büyüme yaĢanmıĢtır. Üretim firmalarının yaklaĢık yarısının 2000 yılı sonrası kurulduğu görülmektedir. Sektöre olan bu yeni katılımların üç yolla gerçekleĢtiği söylenebilir; birincisi, özellikle 1989 öncesi kurulan görece daha köklü sayılabilecek nitelikteki firmalardan, sektörde deneyim kazanan kiĢilerin giriĢimcilik ruhu ile kendi firmasını kurma giriĢimleriyle oluĢan spin-off‘lar; ikincisi, Anadolu‘nun farklı yerlerinde kuyumculukla uğraĢan kiĢilerin Ġstanbul‘a gelmesi ve sektöre yatırım yapması; son olarak da Ġstanbul ve Anadolu‘dan farklı meslek alanlarından (tekstil, ziraat, vb.) kiĢilerin Ġstanbul‘da kuyumculuk sektörüne girmesi. Sektöre giriĢler kadar çıkıĢlar da yoğundur, bu dinamizm beraberinde farklı alanlarda kayıt dıĢılığı da getirmektedir. Kayıt dıĢı üretim ve ticaretin sektörde yoğunluğu yüksektir. Sektörde ağırlıklı olarak yer alan küçük firmalardan her biri genellikle üretim sürecinin belirli bir alanında uzmanlaĢmakta ve üretim, firmalar arası kurulan iliĢkilerle bütünlük kazanmaktadır. Küçük firmaların uzmanlaĢma alanını yüksek oranda kuyumculuk üretim sürecinin önemli bir parçası olan sadekarlık oluĢturmaktadır. Üretim zincirinin diğer aĢamalarını ise mıhlama, cilalama, mineleme, yaldızlama, kakma, taĢ kesme, döküm, vb. oluĢturmaktadır. Sektörde yer alan orta ve büyük ölçekli firmalar çoğu zaman dikeyde bütünleĢseler de, kimi zaman yatayda üretimin parçası olabilmektedir. Sektör ağırlıklı olarak 238 B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol küçük ölçekli firmalarla yatayda bütünleĢen üretim yapısı sergilerken, ihracat kapasitesi, teknoloji kullanımı ve üretim hacmi açısından orta ve büyük ölçekli firmalarca tamamlanmakta ve yönlendirilmektedir. Sektörde ekonomik sermayenin birikim Ģekline bakıldığında; sektörün uluslararası fiyat bağımlılığı yüksek, kar oranları düĢük bir sektör olduğu görülmektedir. Sektöre giriĢlerin yüksek olmasında yüksek kar beklentisi belirleyicidir, ancak özellikle uluslararası fiyat bağımlılığı nedeni ile kar marjları sektörde düĢük kalmaktadır. Kullanılan altının tamamına yakınının ithal edilmesi sebebiyle, dıĢ piyasalara fiyat bağımlılığı bulunmakta, firmaların tek baĢlarına fiyat değiĢtirme, üretim miktarlarını ya da kapasitesini kendi kar maksimizasyonlarına uygun olarak seçme olanakları bulunmamaktadır. Rekabet gücü büyük oranda üretim maliyetlerin düĢürülmesi yolu ile oluĢturulmaya çalıĢılmaktadır. Son üç yılda ciro değiĢimleri değerlendirildiğinde, üretici firmaların yaklaĢık üçte birinin cirolarının azaldığı görülmekte, cirosu artan firmaların oranı ise çok düĢük kalmaktadır. Bu durumda uzun dönemde aĢırı karla çalıĢma ortamı mevcut değildir. Sektörde katma değeri arttıracak markalaĢma büyük firmalar arasında yaĢanırken, küçükler için böyle bir giriĢim söz konusu bile olamamaktadır. Sektördeki ihracat ve gelir durumu incelendiğinde; artan ihracat hacminin büyük oranda büyük firmalara dayandığı, çok sayıda küçük firmanın ihracatta engellerle karĢılaĢtığı görülmektedir. AraĢtırmada firmaların yalnızca üçte birinin ihracat yaptığı saptanmıĢ, ihracat yapan firmaların da göreli olarak büyük firmalar olduğu görülmüĢtür. Son üç yılda sektör genelinde artan ihracat hacminin büyük firmalara dayanması, küçük firmaların gelecek için de ihracatlarını arttırmaya yönelik plan ve beklentilerinin olmaması orta ve büyük ölçekli firmaların ihracat konusunda egemenliklerini sürdüreceklerine iĢaret etmektedir. Ġhracat dıĢında sektörün küresel ağlara eklemlenme düzeyi yetersizdir. Farklı tipteki üretim iliĢkilerinde Ġstanbul kuyumculuk kümesinin uluslararası iliĢkileri zayıftır. Uluslararası iliĢkiler, hammadde temininde (özellikle değerli taĢ) ve müĢteri iliĢkilerinde yoğunlaĢırken, hizmet iliĢkilerinde, fason iliĢkilerde hemen hiç kurulmamaktadır. Hammadde temininde kurulan tek taraflı küresel iliĢkiler sektörü fiyat belirlemekte küresel ekonomiye bağımlı kılmakta ve zaman zaman ekonomik krize sürüklemektedir. Sektördeki teknoloji düzeyi incelendiğinde; üretimde ağırlıklı olarak geleneksel teknolojiler kullanıldığı, yeni teknolojilere büyük oranda yatırım yapılmadığı görülmektedir. Yaygın olarak geleneksel teknoloji kullanan firmaların küçük veya mikro ölçekli firmalar olduğu, cirolarının azalmakta olduğu veya değiĢmediği ve ihracat kapasitelerinin düĢük olduğu saptanmıĢtır. Göreli olarak daha büyük ve ihracat yapan firmalarda sektörde yarıĢabilir teknolojiler kullanılmaktadır. Firma özellikleri ve teknoloji düzeyi birbirini karĢılıklı olarak etkilemektedir. GeliĢmekte olan firmalar teknolojilerini yenileyebilmekte, teknolojilerini yenileyen firmalar ise geliĢimlerine ivme kazandırmaktadır. Sektördeki yenilik ve tasarım süreçlerinde; yeniliklerin bir göstergesi olarak patent alımları değerlendirildiğinde, alınan patent sayılarının düĢük olduğu, çok azının teknolojik yeniliklere yönelik olduğu, büyük oranda yeni tasarlanan modeller için olduğu anlaĢılmaktadır. Yeni modellerin üretilme ve kopyalanma süreci çok hızlı gerçekleĢirken, patent alma sürecinin yavaĢ ve hantal kalması, yeni modeller için çoğu zaman patent baĢvuru sürecinde kopyalamanın gerçekleĢebileceği inancıyla firmaların patent baĢvurusu yapmasını engellemektedir. Esinlenerek tasarlamanın sektörde yaygın olması ve esinlenerek üretilen modellerin çok hızlı piyasaya sürülebilir olması mekansal yakınlıkta üretim yapan firmalar için bilgiye yönelik önemli bir risk alanıdır. Diğer bir deyiĢle, kümede hızlı bilgi yayılımı firmaları zor durumda bırakabilmekte, zarara uğratabilmekte, dolayısı ile bilgi dolaĢımı kümenin en önemli özelliklerinden biri olarak tanımlanırken özellikle tasarım alanında kümenin negatif dıĢsallığı olarak değerlendirilebilmektedir. Sektörde baĢta yenilik ve tasarım olmak üzere yeni piyasalar, yeni finans ve yönetim kaynakları, vb. gibi alanlarda bilgi eksikliği önemli bir sorun olarak tespit edilmiĢtir. Bu amaca yönelik üniversiteler ile ortak çalıĢmalar bulunmamaktadır. 239 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 3.2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Ġnsan Sermayesine Yönelik Bulgular Ġnsan sermayesi konusu, alan araĢtırmasında giriĢimciye ve iĢgücüne yönelik olmak üzere değerlendirilmiĢtir. Buna yönelik temel bulgular üç baĢlık altında toplanabilmektedir. Sektördeki yatırımcılar büyük oranda Anadolu‘nun çeĢitli yerlerinden gelen giriĢimcilerden oluĢmakta ve giriĢimci ve çalıĢanlar açısından erkek egemen bir nitelik taĢımaktadır. GiriĢimcilerin yarısından fazlası (%62,4) Ġstanbul dıĢında doğup, bölgeye sonradan yerleĢmiĢtir. Daha önceleri Ġstanbullu yerel giriĢimcilerin hakimiyetinde olan sektör, özellikle 1990 sonrası artan biçimde Anadolu‘nun çeĢitli bölgelerinden gelen giriĢimcilerin hakimiyetine geçmiĢtir. Ġstanbul‘da sektörün kurucuları olan Ermenilerin zaman içinde yurtdıĢına göçüyle sektörde oluĢan boĢluk, Anadolu‘dan gelen ve sektörde deneyimli olan giriĢimcilerce doldurulmuĢtur. Geleneksel ve el sanatlarına dayalı olan bu sektörde hem giriĢimciler hem de iĢgücü için örgün ve yaygın eğitimden çok, sektör deneyimi ve iĢteki bilgi birikimi önemlidir. Nitekim üretimdeki giriĢimcilerin yaklaĢık yarısının ilköğretim mezunu oldukları, üretim firmalarında çalıĢanlarının eğitim düzeyinin de genelde orta ve alt seviyede olduğu görülmektedir. Türkiye‘de ve Ġstanbul‘da mesleğe yönelik meslek yüksek okullarının sayısı gün geçtikçe artsa da, bu geliĢimin etkileri Ġstanbul kuyumculuk kümesinde izlenememekte ve firmaların çok az sayıda meslek okulu mezunu istihdam ettikleri görülmektedir. Bu anlamda nitelikli iĢgücü yetersizliği kümede önemle vurgulanmakta, becerili iĢgücü kapasitesi olarak değerlendirilen ustaların sayısının gün geçtikçe azalması da sektörde endiĢeye neden olmaktadır. Kümede öğrenme süreçleri büyük oranda usta-çırak iliĢkisine dayanmaktadır. GiriĢimcilerin farklı ortamlardan geliyor olmaları ve farklı geçmiĢlere sahip olmaları da küme içinde öğrenmeyi ve bilgi birikimini daha da zenginleĢtirmektedir. Sektör deneyimiyle bağlantılı olarak giriĢimcilerin büyük çoğunluğunun daha önceki iĢinin de yine kuyumculuk olduğu firmaların büyük çoğunluğunun küçük ve mikro firmalar olması nedeni ile de profesyonel yönetici yerine giriĢimcilerin her alanı kendilerinin yönettiği ortaya konulmaktadır. Sektörde firmalarının büyük bölümünde 22-30 yaĢ grubu çalıĢanların istihdam edildiği görülmekte, genç çalıĢanların yoğunlukta olması sektöre dinamik bir yapı kazandırmaktadır. Üretim firmalarında çalıĢan sayılarının değiĢimi incelendiğinde, son bir yıl içerisinde firmaların yarısından fazlasında çalıĢan sayısında bir değiĢiklik olmadığı görülmekte, ortalama çalıĢma süresi 1-10 yıl aralığında yoğunlaĢmaktadır. Firmada çalıĢma sürelerinin uzun olması, sektörde iĢgücü hareketliliğinin düĢük olduğunun ipucunu vermektedir. 3.3. Ġstanbul kuyumculuk kümesi sosyal sermayeye yönelik bulgular Sosyal sermayeye yönelik temel bulgular örgütlü yapılanmaya ve sosyal sermaye formlarına iliĢkin olarak iki baĢlık altında toplanmaktadır. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde dünyadaki örneklerde olduğu gibi formel ve enformel kurumların birarada yer aldığı örgütlü bir yapıdan söz etmek mümkündür (Eceral vd., 2009). Formel kurumlar genellikle, uluslararası, ulusal ve yerel sektörel yapılanmalar ile odalar, birlikler ve yere özgü yapılanmalar biçiminde örgütlenmektedir. Bunun dıĢında oluĢturulan ticari birliklerin de standartlar oluĢturarak ve iĢ pratiğini düzenleyerek çalıĢtığı görülmektedir. Ortak düzenlemeye ve bir arada hareket etmeye iliĢkin çeĢitli kurumsal yapılar da üretimin ve sektörün iĢleyiĢinde önemli rol oynamaktadır. Kümelerin özelliklerinden biri olan, geleneksel üretim kültürü, aile, tanıdık/arkadaĢ, hemĢeri gibi gruplardan oluĢan sosyal çevre ve etnik gruplar gibi enformel kurumların da üretimin örgütlenmesinde etkili olduğu görülmektedir. Ġstanbul kuyumculuk sektörünün geliĢiminde tarihsel üretim kültürünün ve tarihsel süreçte geliĢmiĢ kurumsal yapının önemi ortaya konmuĢtur. Sektörünün geliĢmesinde ve kümelenme yapısının anlaĢılmasında KapalıçarĢı‘nın kurulması ve tarihsel süreç içinde geçirdiği dönüĢümler ve bu süreçlerde sahip olduğu üretim kültürü ve kurumsal yapılar temel faktörlerden biri olarak değerlendirilmiĢtir. Tarihsel üretim kültürünün sağladığı avantajların yanı sıra özellikle son 20 240 B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol yıldır makro ekonomik politikaların da kuyumculuk sektörünün geliĢiminde ve dünya pazarlarına açılmasında önemli bir faktör olduğu ortaya konmuĢtur. Sektörün devlet tarafından desteklenmesi üretim ve dıĢ pazar hacmini geliĢtirmiĢ, sektörün örgütlü kurumsallaĢmasında çeĢitlenmeyi sağlanmıĢ, özellikle ihracat ve eğitime yönelik iĢbirliği giriĢimleri artmıĢtır. Her ne kadar kurumsallaĢmada son yıllarda olumlu geliĢmeler yaĢansa da, anket çalıĢmasının bulgularına göre firmaların kurumlarla olan iliĢkilerinin istenen düzeyde geliĢmediği, kurumlara üyelik oranlarının yüksek olmasına rağmen, kurumlardan sağlanan desteklerin oldukça düĢük olduğu görülmüĢtür. Mevcut kurumların iç pazar ve rakip pazarlar konusunda bilgiye eriĢimde yeterli hizmeti verememesi, son yıllarda eğitime yönelik çeĢitlenmenin sağlanmasına rağmen, 4 yıllık üniversite eğitimine geçiĢin yeterli düzeyde olmaması, sektöre ara eleman yetiĢtiren lise ve meslek yüksek okulların eğitim kalitesinin yetersiz kalması, bu anlamda çözülmesi gereken problemler olarak ortaya çıkmaktadır. Yeniliklerin bilgisine ulaĢmada önemli olduğu düĢünülen kurumsal yapıların, sektörel kurumların, üniversitenin, tasarım ve danıĢmanlık firmalarının da Ġstanbul kuyumculuk kümesinde bu iĢlevi yeterince yerine getirememesi de önemli bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu anlamda sektörün örgütlü yapılanmasının henüz geliĢim sürecinde olduğunu söylemek mümkündür. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde sürdürülebilir rekabetçilik için gerekli olan sosyal sermayenin olumlu formları yeterince geliĢmemiĢtir. Sosyal sermayenin olumlu formları yeterince geliĢmediğinde negatif dıĢsallıklar ortaya çıkmaktadır. Portes ve Landolt (2000) bu alanda dört olumsuzluk tanımlamaktadır: dıĢarıdakilerin dıĢlanmaları, grup üyelerini aĢırı benimseme, bireysel özgürlüklerde kısıtlama, düĢük düzeyde sosyal standartlar. Bu kapsamda güç iliĢkileri ve sosyal ağlara eĢit eriĢim de irdelenmesi gereken konulardır. Ġstanbul kuyumculuk kümelenmesi için kurumsal anlamda çok düzeyli ve çok sektörlü bir yapılanmanın varlığı göz ardı edilemez. Ancak bu yapılanmanın karmaĢık ve her kesim tarafından eriĢilebilir bir düzeyde olmadığını da vurgulamak gerekir. Her kesim tarafından eriĢilebilir bir yapılanmanın tanımlanmaması durumunda sosyal sermayenin negatif dıĢsallıkları arasında tanımlanan dıĢarıdakilerin dıĢlanması ile güç iliĢkileri kümede farklı dengeler yaratabilmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde üretim, hizmetler ve satıĢ konusundaki iĢ iliĢkilerinin tümünde aile baĢta olmak üzere tanıdık/arkadaĢ ve akraba gibi sosyal grupların birleĢtirici sosyal sermaye formunu kümenin belirgin bir özelliği olarak ortaya çıkarmaktadır. Kuyumculuk sektöründeki giriĢimcinin sosyal iliĢkilerinin iĢ hayatına yansımasını aile, akraba, tanıdık-arkadaĢlık ve hemĢerilik iliĢkileriyle ortaya koymak mümkündür. Sektördeki giriĢimcilerin büyük bölümünün ailenin ve akrabaların iĢ hayatında önemli bir yeri olduğunu vurgulaması geleneksel iliĢki sistemlerinin sektörde halen önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Aile, akraba, hemĢerilik gibi güçlü enformel bağların aĢırı benimsemesi ve beraberinde bireysel özgürlükleri kısıtlaması beklenen negatif sonuçlardır. Olumlu sosyal sermaye formlarının yeterince geliĢmemesi sosyal standartların düĢmesine neden olabilmektedir. Bu durumda, gerek firmaların birbirlerine gerekse firmaların kurumlara olan güven düzeylerinin fazlaca geliĢmemiĢ olması Ġstanbul kuyumculuk kümelenmesinde, sosyal sermayenin geliĢimde ve rekabet üstünlüğü sağlamada daha etkin olabilmesi için köprü kurucu iliĢkilerin geliĢtirilip etkinleĢtirilerek gruplar içinde var olan dayanıĢma, güven gibi olumlu faktörlerin gruplar arasında ve kümenin bütününde geliĢtirilmesi gerekmektedir. 3.4. Ġstanbul kuyumculuk kümesi doğal sermayeye yönelik bulgular Doğal sermaye kapsamında sektörün doğal sermaye girdisi olan hammadde (değerli metal ve değerli taĢlar) ve metropoliten alanda yer değiĢtirmesine neden olan toprak ve su kaynaklarını kirletici özellikleri ele alınmaktadır. Sektördeki hammadde girdisi büyük oranda yurtdıĢından sağlandığından, hammaddenin çıkartılma sürecinin doğal sermaye ve insan sermayesi üzerindeki negatif dıĢsallıkları dıĢsal etmenler olarak sınırlı kalmaktadır. 241 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Toprak, su ve hava kaynakları açısından Eminönü tarihi yığılma bölgesinde, ―tehlikeli atık‖ üreten imalathaneler ve atölyeler bulunmaktadır. Eminönü Belediyesi Atık ve Çevresel Risk Yönetimi Projesi Raporuna göre bu atölyeler çevreye, insan sağlığının yanı sıra tarihi ve kültürel yapılara da zarar vermektedirler (Orhon vd., 2006). Bu kapsamda risk etkenleri, kimyasal maddelerin depolanması, üretim sonucunda oluĢan gaz atıklar, üretim sonucunda oluĢan tehlikeli madde içeren sıvı ve katı atıklar olarak tanımlanmaktadır. En önemli atık grubunu oluĢturan sıvı atıklar asidik, siyanürlü, bazik olmak üzere üç kirletici grupta tanımlanmaktadır. Kuyumculuk faaliyetleri hava, su ve toprak kaynaklarını kirletme derecelerine göre gruplandıklarında, ramat atölyeleri, ifraz atölyeleri, yaldız atölyeleri kullandıkları tehlikeli kimyasallar ve siyanür nedeni ile en kirletici grubu oluĢturmakta, kurĢun ve nitrik asit kullanan ayar evleri de tehlikeli grup içinde yer almaktadır. Üretim atölyeleri, ocak atölyeleri, döküm atölyeleri, cila ve banyo atölyeleri de asit kullanmakta, sıvı ve katı atıklarında arıtmaya ihtiyaç duymaktadır. Eminönü bölgesinde üretim atölyelerinin mikro iĢletmeler olması ve arıtma için gerekli altyapıyı sağlayamamaları nedeni ile kirletici atıklarının arıtılmasına yönelik bireysel giriĢimler toprak ve su kaynaklarının korunmasında yetersiz kalmaktadır. Bölgede yer alan ramat atölyeleri, ifraz atölyeleri ve yaldız atölyelerinin bireysel arıtma sistemlerini geliĢtirmesi kolay ve mümkün görülmemektedir. Ancak küçük üretim ve ocak, cila atölyeleri kendi arıtma sistemleri ve aldığı diğer önlemlerle kirletici özelliklerini azaltabilmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde, özellikle tarihi Eminönü bölgesinde, üretim sürecinde çevreye zarar veren atıkların oluĢması bu kümeler için önemli bir negatif dıĢsallıktır. Firmaların mikro üreticiler olması üretimde farklı kirletici çıktılarının olması, bireysel arıtma önlemlerini geliĢtiremiyor olmaları ve mekansal yakınlıkta yığılmıĢ olmaları kirleticiliğin boyutlarının büyümesine neden olmaktadır. Bu durumda oluĢturulan atıklar toprak ve su kaynaklarını kirlettiği gibi tarihi yapılı çevreye de zarar vermektedir. Tarihi yapılı çevrenin tahribatı aynı zamanda kuyumculuk sektörünü destekleyen turizmin önemli girdilerinin yok olmasına neden olarak sektöre zarar verir nitelik kazanmaktadır. Atıkların çevreye verdiği zararlar dıĢında, enerji, su, çöp toplama, ulaĢım ve otopark konularındaki sorunlar firmaların tamamına yakını tarafından ifade edilmekte ve bu çevresel sıkıntılar nedeni ile tarihsel süreçte Eminönü‘nde yığılmıĢ olan kuyumculuk üretim firmalarının Kuyumcukent‘e taĢınması süreci yaĢanmaktadır. TaĢınma süreci çevrenin korunması için önemli bulunmakla birlikte, sektörde önemli kaygılara da neden olmaktadır. Firmalar Kuyumcukent‘te yüksek kira emlak değerleri, eriĢim zorlukları, müĢteri potansiyelinin kaybedilebileceği, iĢgücü kaybı, üretim maliyetinin yükselmesi gibi endiĢeler taĢıdıklarını ifade etmektedirler. Eminönü bölgesinden taĢınma süreci sektördeki firma hareketliliğinin çok yüksek çıkmasına da neden olmaktadır. 3.5. Ġstanbul kuyumculuk kümesi tarihi ve kültürel sermayeye yönelik bulgular Ġstanbul‘u küresel ölçekte rekabet edebilir kılan ve farklılaĢtıran en önemli potansiyel, sektöre iliĢkin tarihi birikim ve üretim kültürüdür. Bu tarihi ve kültürel birikim, tarihi ve kültürel sermaye kapsamında ele alınmaktadır. Türk mücevher iĢçiliği sanatı; kökleri M.Ö. 3000‘e uzanan ve Hititlerden Truva, Urartu, Yunan, Roma, Selçuk ve Osmanlı medeniyetlerine aktarılan benzersiz bir mirastır. KapalıçarĢı‘nın dünyanın en eski kuyumculuk kümesi olması ve 500 yıllık üretim kültürü, kurumsal kültür, rekabetçi fiyat avantajıyla birleĢtiğinde, Türkiye‘yi uluslararası müĢterilerin taleplerini mükemmel Ģekilde karĢılama konusunda öncelikli bir konuma getirmektedir. Tarihi ve köklü iliĢkilere sahip Eminönü yığılmasının yaĢadığı dönüĢüm Ġstanbul kuyumculuk kümesini küme yazını açısından daha çekici hale getirmektedir. Bu bölgenin sektör açısından temel avantajları; bölgenin tarihi özellikleri ile birlikte sahip olduğu turizm potansiyeli, müĢteri ve pazara yakınlığı, yüzyıllara dayalı üretim ve ticaret kültürünün hep bir arada bulunması olarak 242 B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol özetlenebilir. Ancak bu bölgede gözlemlenen çevre kirliliği, tarihi mirasın korunamaması, iĢgücünün azalan niteliği, ulaĢım ve altyapı problemleri, güvenlik ve bazı yasal problemler de önemli dezavantajlar olarak ortaya çıkmaktadır. Eminönü bölgesindeki üretici firmaların taĢınmaya zorlanması tarihi yığılmayı ―dönüĢüm evresine‖ sokmuĢtur. Bu evrede bölgenin hangi rolü üstleneceğine iliĢkin verilecek karar bölgenin geleceği açısından önem taĢımaktadır. 4. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Sermaye YaklaĢımı Bulgularına Yönelik GeliĢtirilen Politikalar Bu bölümde Ġstanbul kuyumculuk kümesi bütününde rekabet gücünü arttırmak için sektör genelinde beĢ sermaye kapsamında değerlendirilen potansiyeller ve sorunlara yönelik öneriler, kümelenmeden kaynaklı tetiklenen negatif dıĢsallıkların en aza indirilmesine yönelik öneriler yer almaktadır. AraĢtırma bulgularında kümenin zayıflıkları ve diğer kümelerden farklı kılan potansiyel ve özellikleri temel alanları adı altında beĢ sermaye kapsamında tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır (ġekil 1). Temel öneri alanları, aynı zamanda Ġstanbul kuyumculuk kümesi için rekabet gücünü arttırmaya yönelik politika geliĢtirilebilecek alanlardır. Tasarım kapasitesinin geliĢtirilmesi Ġhracatın desteklenmesi ĠĢ dünyasının cezbedilmesi Tarih, kültür, kimlik bilinci Etkin kurumsal yapı Güven ortamı Köprü kurucu sosyal sermaye ĠSTANBUL KUYUMCULUK KÜMESĠ Doğal kaynak koruma Eğitim ĠĢgücü yetiĢtirme ġekil 1. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Politika GeliĢtirme (Kaynak: Ketels (2010)‘dan uyarlanmıĢtır.) Ekonomik Sermaye- Tasarım kapasitesinin geliştirilmesi; İhracatın desteklenmesi; İş dünyasının cezbedilmesi Tasarım ve yenilikçilik kapasitesi kümenin küresel rekabet gücünün geliştirilmesinde önemlidir. Özellikle tasarım alanında negatif dışsallıkların en aza indirilmesine sektörde ihtiyaç duyulmaktadır. Kuyumculuk sektöründe yenilikçilik süreçlerinin önemli bir bölümünü tasarım süreçleri oluĢturmaktadır ve tasarım konusunun temel rekabet alanlarından birini oluĢturduğu araĢtırma bulguları ortaya koymaktadır. Ancak mücevher tasarımının Anadolu‘da uzun bir geçmiĢi olmasına rağmen, bilinen bazı ticari markalar ve büyük üreticiler hariç olmak üzere bugün tasarım iĢleminde kopyalamanın/esinlenmenin oldukça yaygın bir tutum olduğu görülmektedir. Türkiye‘de, özellikle de yüzlerce yıllık geçmiĢiyle ön plana çıkması beklenen KapalıçarĢı‘da, üretimden önce özel bir tasarım sürecinin olmadığı izlenmektedir. Dolayısıyla Türkiye, dünya pazarlarında adını tasarımlarıyla değil üretim tekniği ve standart ürün üretimiyle duyurmaktadır. Tasarım alanının geliĢtirilmesi kuyumculuk sektörünün baĢarısı için temel koĢul kabul edilmektedir. 243 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Yaratıcılık ve tasarım Ġstanbul kuyumculuk kümesinde temel rekabet üstünlüğünü oluĢturmaktadır. Kümede tasarıma yönelik iki önemli müdahale alanı tanımlanabilmektedir. Birinci alan yaratıcılık ve tasarım konularının geliĢtirilerek özgün tasarımların üretilmesi yönündedir. Dünya örneklerinde bu alanın geliĢtirilmesinde üniversite ve meslek okullarında yaratıcılık ve tasarıma yönelik bölümlerin geliĢtirilmesi (Turner ve Nguyen, 2005) önemli ve Ġstanbul‘a da uygulanabilecek bir stratejidir. Ġkinci müdahale alanı özgün tasarımların korunma yollarının üretilmesine iliĢkindir. AraĢtırma sonuçları mevcut patent sisteminin tasarımları korur nitelikte olmadığını, tasarım ve kopyalama süreçlerine göre patent alım sürecinin çok daha yavaĢ ve yetersiz kaldığını göstermektedir. Bu durumda özgün tasarımları koruyan bir sistemin geliĢtirilmesi gerekliliği bulunmaktadır. Fikir haklarının korunma yolları merkezi yönetimin kurumlarının destek vermesi gereken bir müdahale alanıdır. Sektörün temel rekabet üstünlüğünü tanımlayan ihracat kapasitesinin geliştirilmesi kümenin rekabet gücü için önemlidir. Hem dinamik, hem de durağan kümelerde ihracat kapasitesi rekabetçiliğin göstergesi olarak tanımlanmaktadır. (Lindqvist vd., 2003). Kuyumculuk sektörü de kümelenme eğiliminde ve ihracat kapasitesi yüksek bir sektördür. Ġhracat değerlerindeki artıĢın sürdürülmesi, pek çok alanda dinamik yapıyı ve sürekli geliĢimi gerektirmektedir. Bu kapsamda yüksek ihracat kapasitesi sektörün katma değerinin arttırılması, sektörde markalaĢma, dolayısıyla özgün ve güçlü tasarımların beraberinde sağlanan bir geliĢmedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesi bütününde ihracat kapasitesi artma eğilimindedir. Kümede bu eğilimin sürdürülmesi, ihracat faaliyetlerinin getirilerinin arttırılması, kümede katma değeri yüksek, tasarım yönü güçlü ürünlerle mümkün olmaktadır. Sektörde ulaĢılan yüksek ihracat kapasitesi büyük firmalara dayanmakta, küçük firmalar ihracat sürecinde engellerle karĢılaĢmaktadır. Ġhracat sürecinde küçük firmalar için yüksek ve çeĢitlenen vergiler, ihracat bağlantılarının kurulmasında yaĢanan güçlükler, dıĢ piyasaların bilgisine ulaĢmada güçlükler gibi pek çok engel tanımlanabilmektedir. Bu engellerin kaldırılması için vergilere yönelik devlet düzenlemeleri ve sektöre özel kurumların ihracatı destekleme yönündeki destekleri kümenin ihracat kapasitesini geliĢtirebilecek uygulamalardır. Küresel rekabet ortamında hem yerel iş çevresinin hem de uluslararası iş çevresinin kümede yatırım yapmasını sağlayıcı kolaylaştırıcı ve geliştirici önlemlerin alınması kümenin dinamizmini arttırması için önem taşımaktadır. Ġstanbul Kuyumcukent projesi ile benzerlikler taĢıyan Tayland-Gemapolis Kuyumculuk Kümesi Ġstanbul için örnek teĢkil edebilecektir. 1990‘da oluĢturulan Gemapolis projesi özel sektör tarafından geliĢtirilmiĢ planlı bir kuyumculuk kümesi olarak nitelendirilebilir. Devletin çeĢitli kurumları ve sivil toplum kuruluĢları ile birlikte geliĢtirilen Gemapolis hükümet tarafından özel sanayi bölgesi olarak ilan edilmiĢ ve burada yer alacak firmalar için özel vergi indirimleri getirilmiĢtir (Eceral vd., 2009). 2005 yılından sonra bölgede yer alan firmaların sayısı her yıl ikiye katlanmıĢtır. 2007‘de 70 hektar vergisiz sanayi alanı üzerinde 30 farklı ülkeden 90‘dan fazla firma bölgede yer almıĢtır. Gemapolis örneğinde olduğu gibi Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi‘nde de uluslararası firmaların yatırım yapmaları kümenin dinamizmini arttıracaktır. İnsan Sermayesi- Hem girişimci hem de işgücü için farklı düzeylerde eğitim olanaklarının geliştirilmesi, nitelikli işgücü yetersizliğinin aşılmasında ve üretim kalitesinin arttırılmasında yardımcı niteliktedir. Toplam iĢ çevresinin geliĢtirilmesi için becerilerin geliĢtirilmesi önemli bir strateji olarak ilgili yazında vurgulanmaktadır (Ketels ve Medovic, 2008). Burada eğitim konusu, mesleğe hazırlayan formel eğitim ve meslekten kiĢilerin becerilerini geliĢtirmek amaçlı meslek içi eğitim olmak üzere iki düzeyde ele alınabilmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde gerek giriĢimciler, gerek iĢgücünün eğitim düzeyinin düĢük olduğu ve sektörde öğrenme süreçlerinin usta-çırak iliĢkisine dayandığı görülmektedir. Bugün kuyumculuk alanında hem eğitimli iĢgücü bulunması zorlaĢmakta, hem de ustaların sayısının azalmasıyla usta-çırak iliĢkisi ile becerili iĢgücünün yetiĢtirilmesi yeterli olamamaktadır. Sektöre yönelik dört yıllık üniversite eğitim programlarının 244 B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol yaygınlaĢtırılması, sektöre ara eleman yetiĢtiren meslek yüksek okullarının eğitim kalitesinin yükseltilmesi sektöre katkı sağlayacaktır. Eğitim programlarının yaygınlaĢması için eğitim ve pratik arasındaki uçurumun üreticiler ve üniversite arasında kurulacak ortaklıklarla giderilebilmesi mümkün görülmektedir. Formel eğitim olarak adlandırabileceğimiz bu düzenlemelerde devlet desteği büyük önem taĢımaktadır. Eğitim konusunun bir diğer alanı meslek içi eğitim olarak adlandırabileceğimiz giriĢimlerdir. Meslek içi eğitim hem giriĢimciler, hem de iĢgücü için bilgi ve beceri donanımının geliĢtirilmesinde etkindir. GiriĢimciler için finans, firma iliĢkileri ve yönetim gibi konularda bilgi, beceri ve farkındalığın arttırılmasındaki eğitim önemli rol oynarken, iĢgücünün de tasarım, üretim teknikleri gibi alanlarda geliĢtirilmesi için önem taĢımaktadır. Meslek içi eğitimin geliĢtirilmesinde sektöre yönelik kurumlara önemli görevler düĢmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesi çağın üretim koĢullarına uygun yeni bir iĢgücü ve eğitim politikası uygulayamazsa, bu durum sektörün rekabet gücü için önemli bir tehdit olacaktır. Sosyal Sermaye- İstanbul kuyumculuk kümesinde sektörü bütün olarak temsil edecek, stratejik hedefleri belirleyici etkin bir kurumsal yapının oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ġstanbul kuyumculuk kümesi araĢtırma bulguları çok sektörlü ve çok düzeyli bir yapılanmanın varlığını göstermekte, ancak firmaların kurumlarla iliĢkilerinin istenen düzeyde geliĢmediğini, enformel ağlar öne çıkarken, yapıcı güven ortamının henüz kurulamamıĢ olduğunu ortaya koymaktadır. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde güvenin kurulması yönünde bir eylem planının hazırlanması olumlu sonuçlar verebilir. Eylem planı sürecinde tarihi geçmiĢi köklü Eminönü alt yığılma bölgesi ve iĢ dünyasının giriĢimiyle kurulan Kuyumcukent yığılmasında güven düzeyinin artırılmasına yönelik farklı mekanizmalar geliĢtirilmesi planın daha etkin iĢlemesine katkı sağlayacaktır. Özellikle geliĢmiĢ ekonomilerdeki birçok kuvvetli kümelenmede daha üst düzey bir iĢbirliğine ulaĢmak için ―ĠĢbirliği Örgütleri‖ (Institutions for Collaboration - IFCs) olarak tanımlanan yeni tür örgütlenmelerin önem kazandığı görülmektedir. Bu örgütlenmeler, kamu ya da özel sektörün birlikler, giriĢimci ağları, standart belirleyen temsilciler, kalite merkezleri, teknoloji ağları gibi yapıları olarak kurumsallaĢmaktadır. Bu tür yapılanmalar geliĢmekte olan ekonomilerde de devletin ya da piyasanın eksiklerini ve hatalarını gidermede önemli role sahiptir (Ketels ve Medovic, 2008). Bu tarz bir kurumsal yapılanma, Ġstanbul kuyumculuk kümesi için etkin bir çözüm olabilme niteliğindedir. Kümede etkin katılım sağlanan farklı ölçek ve düzeylerde kurumlar olmasına karĢın, sektörün bütününü temsil edebilir nitelikte kurumsal bir yapıdan söz edilememektedir. Sektörü bütün olarak temsil edecek kurumsal yapının oluĢturulması önem taĢımaktadır. Bu kapsamda iĢbirliği örgütleri iĢ çevresinin farklı parçalarını birleĢtirmede ve genel çıkarların sağlanması için etkin iĢbirliği faaliyetlerini (altyapının geliĢtirilmesi, eğitimin organize edilmesi, kalite sertifikasyonu, yeni ihracat pazarlarına yönelim vb.) teĢvik etmede önemli rol oynayabilecektir. Yukarıdan aĢağıya bir anlayıĢtan daha açık ve katılımcı yönetiĢime geçiĢin sosyal sermaye inĢasına katkıda bulunduğu vurgulanmaktadır. Bu amaçla, bölgesel paydaĢların, ortak sorunlara yönelik ortak çözümler için, yeni ve daha anlamlı diyaloglar geliĢtirmelerine olanak sağlayacak mekanizma ve yapıların kurulması gerekmektedir. Etkin güven ve öğrenme ortamında, köprü kurucu iliĢkiler etkinleĢirken, sosyal sermayenin negatif dıĢsallıklarının azalması beklenen bir sonuçtur. Doğal Sermaye- Doğal kaynak koruma; kümelenmenin negatif dışsallığı olarak tanımlanan zararlı atıkların doğal kaynakları ve tarihi yapılı çevreyi olumsuz etkilemesini önlemek kümenin uzun dönemli başarısı için kaçınılmazdır. Eminönü Belediyesi Atık ve Çevresel Risk Yönetimi Projesi Raporu (2006)‘nun sonuçlarına göre özellikle KapalıçarĢı ve yakın çevresinde yer alan altın, gümüĢ atölyelerinin oluĢturacağı çevre ve insan sağlığını tehdit edecek risklerin en aza indirilmesi için genel olarak ―imalata 245 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu yönelik‖ atölyelerin bölgede faaliyetlerinin sonlandırılması, turistik ve ticari merkezin ayakta durabilmesi için ―satıĢa destek‖ olan atölyelerin faaliyetlerine devam etmesi yönünde genel bir görüĢ bulunmaktadır. Bu kapsamda özellikle sanatsal üretim yapan küçük atölyeler ve küçük atölyelerden oluĢan üretim zincirinin bir kısmının tarihi bölgede kalması sektör açısından önem taĢımaktadır. Bölgede insan ve çevre sağlığı ile altyapıya olumsuz etkilerin azaltılması ve toprak, hava kirliliğinin önlenmesi için, oluĢturdukları riskler dikkate alınarak, ―mutlaka sonlandırılması gereken faaliyetler‖, ―sonlandırılmasında yarar görülen faaliyetler‖, ―sürdürülmesinde sakınca olmayan faaliyetler‖ olmak üzere bir değerlendirme yapılabilmektedir. Mutlaka sonlandırılması gereken faaliyetler; ramat atölyeleri, ifraz atölyeleri, yaldız atölyeleri; sonlandırılmasında yarar görülen faaliyetler; ayar evlerinde kupalasyon yöntemi (eski sistem); sürdürülmesinde sakınca olmayan faaliyetler ise; ocak ve döküm atölyelerinde oluĢan gaz emisyonu ve tehlikeli madde içeren sıvı ve katı atıklara yönelik önlemlerin alınmasının yanı sıra kok kullanan atölyelerin elektrik kullanır duruma çevrilmesi ve 5 iĢçiden fazla çalıĢtırılmaması koĢulu ile bölgede kalabilecekleri öngörülmektedir. El iĢi tel bilezik üretimi atölyelerinin ―satıĢa destek‖ niteliğinde olmaları nedeniyle; iĢçi sağlığının korunması bakımından üretimde kullanılan asit için gerekli tedbirlerin alınması koĢuluyla, yine ―satıĢa destek niteliği‖ taĢıyan cila ve banyo iĢlemi yapan atölyelerde de iĢçi sağlığının korunması bakımından gerekli tedbirlerin alınması ve 5 iĢçiden fazla çalıĢtırılmaması koĢuluyla faaliyetlerine devam edebilecekleri ve merkezde kalabilecekleri öngörülmektedir. Tarihi ve Kültürel Sermaye- Tarih ve kültür birikimi İstanbul‘u tüm kuyumculuk küme örneklerinden farklılaştıran rekabet üstünlüğüdür. Bu kapsamda tarih ve kültür bilincini geliştirmeye yönelik kurumsal bir yapının kümenin küresel rekabet gücünün arttırılmasında destekleyici olması beklenmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde üretim ve üretim kültürüne yansıyan kültürel çeĢitliliğin korunması Ġstanbul‘un özgün yapısının rekabet üstünlüğüne dönüĢtürülmesi yönünden önem taĢımaktadır. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde ve etki alanı tüm Anadolu‘yu da kapsadığından Anadolu‘nun da sahip olduğu kültürel çeĢitlilikle birlikte tarih içinde geliĢen ve biriken üretim kültürü ve üretim teknikleri bulunmaktadır. Bu tarihi üretim teknikleri ustaların sayısının azalmasıyla, özellikle belli dallarda kaybolma eğilimindedir. Özgün üretim tekniklerinin kaybolmaması için gerekli giriĢimlerin yapılması, eğitim ve dokümantasyon çalıĢmalarıyla korunması sektöre önemli katkı sağlayacaktır. Ayrıca tarihi ve kültürel birikimi üretim ve yenilik süreçlerine aktaracak çalıĢmaların yapılması yönünde üniversite - sektör ortaklığının kurulması, sektörde rekabet gücünü arttırmak yönünde önemli bir adım niteliğinde olacaktır. Kültür ve tarih bilincini korumaya yönelik farklı çalıĢma ve projelere öncülük edecek sivil toplum örgütlerinin oluĢması ve yaygın katılımla etkin çalıĢmaları tarih, kültür ve kimlik bilincini geliĢtirici nitelikte olabilir. AraĢtırma bulgularında sektöre özgü hassasiyetlerden dolayı kümelenmenin getirdiği negatif dıĢsallıklar tanımlanmakta ve negatif dıĢsallıkların etkilerinin en aza indirilmesi küme baĢarısı için önem taĢımaktadır. Bu dıĢsallıklar kurumsal yapı, tasarım süreci ve sektörün kirletici etkileri olmak üzere üç temel alanda gözlenmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde beĢ sermaye kapsamında değerlendirilen potansiyeller yanında kümelenmeden kaynaklanan negatif dıĢsallıkların (ġekil 2) en aza indirilmesine yönelik öneriler; temelde kamu politikalarını geliĢtirmek, ortak eylemler için platformlar oluĢturmak ve böylece tek baĢına baĢarılı firmalardan yerel pozitif dıĢsallıkları arttıracak daha yarıĢmacı bir ekonomi için küme politikalarını geliĢtirmek olarak karĢımıza çıkmaktadır. 246 B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol Kümede kamu politikalarını hedeflemek Ortak eylemler için platformlar oluĢturmak ĠĢbirliği eksiklikleri (pazar, tasarım, eğitim, araĢtırma) Yol bağımlılıkları (bağlayıcı sosyal sermaye, doğal sermayenin zarar görmesi) Yerel negatif DıĢsallıklar Bilgi Asimetrileri (yaratıcılık, yenilikçilik eksiklikleri) Tek baĢına baĢarılı firmalardan Daha yarıĢmacı bir ekonomiye küme politikaları geliĢtirmek ġekil 2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi‘nde Negatif DıĢsallıklar (Kaynak: Ketels (2010)‘dan uyarlanmıĢtır.) 5.Sonuç Kümelerin baĢarısı temelde firmaların bir araya gelmesiyle oluĢan sinerji ve pozitif dıĢsallıklara dayandırılmaktadır. Kümelere iliĢkin yazında sosyal sermaye ve kurumsal yapının kümelerin rekabet gücü üzerindeki olumlu etkisi üzerine çalıĢmalar yer almaktadır. Ayrıca yenilikçilik ve bilgi üretiminin kümelerin baĢarısındaki rolünün kabul görmesiyle insan sermayesinin önemini vurgulayan çalıĢmalar da vardır. Kümeler gibi ağlara dayalı bir sosyal ortamın baĢarısının yalnızca sermayenin maddi formlarına dayandırılması zaten mümkün değildir, sermayenin maddi olmayan formlarının da küme baĢarısındaki önemi açıktır. Bu durum kümelere iliĢkin çalıĢmalara yansımakta, kümeler farklı çalıĢmalarda ekonomik sermaye, sosyal sermaye, insan sermayesi kapsamında ele alınabilmektedir. Ancak küme yazınında kümeleri dört sermaye ya da tarihi ve kültürel sermayenin de katılımıyla beĢ sermaye yaklaĢımıyla ele alan çalıĢma bulunmamaktadır. Kümelerin beĢ sermaye kapsamında değerlendirilmesi kapsamlı bir analize olanak tanımasıyla küme yazınına önemli katkı sağlamaktadır. ÇalıĢmada vurgulanan diğer önemli nokta küme baĢarısının geliĢtirilmesinde pozitif dıĢsallıkların yüceltilmesi kadar, negatif dıĢsallıkların da doğru analiz edilerek olumsuz etkileri azaltıcı müdahalelerin yapılabileceğidir. Makalede kümelerin sermaye yaklaĢımıyla analiz edilmesi ve elde edilen analiz bulguları doğrultusunda politikaların da sermaye yaklaĢımıyla geliĢtirilmesi yöntemi benimsenmiĢtir. Bu yöntemle geliĢtirilen politikaların kümelerin farklı sermayeler yönünden geliĢimine katkı sağlayacağı beklenmektedir. Notlar: Bu çalıĢmaya iliĢkin sayısal sonuç ve tablolar ―Metropoliten Alanlarda Sanayi Kümeleri: Ġstanbul‘da Kuyumculuk Sektörünün Mekansal Kümelenmesi, Rekabet Gücü ve DayanıĢma Ağları‖ SOBAG/107K424 nolu TUBĠTAK araĢtırma projesi sonuç raporunda yer almaktadır. 247 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kaynaklar Armatlı Köroğlu B., Eceral Ö. T., Uğurlar A., (2009) ―The Story of a Jewelry Cluster in Istanbul Metropolitan Area:Grand Bazaar (KapalıçarĢı)‖. Gazi University Journal of Science, Vol.22, No:4, 383-394. Armatlı Köroğlu B., Eceral Ö. T., Varol Ç., Sönmez Ö. N., (2010) ―Metropoliten Alanlarda Sanayi Kümeleri:Ġstanbul‘da Kuyumculuk Sektörünün Mekansal Kümelenmesi, Rekabet Gücü ve DayanıĢma Ağları‖. SOBAG/107K424 nolu TUBĠTAK AraĢtırma Projesi Sonuç Raporu, Ankara. Eceral, Ö. T., Armatlı Köroğlu, B. Uğurlar, A., (2009) ―Kuyumculuk Kümeleri: Ġstanbul KapalıçarĢı ile Dünya Örneklerinin KarĢılaĢtırmalı Değerlendirilmesi‖, Ekonomik Yaklaşım, sayı: 20(70), 121-143. Ekins P. (1992) ―A four-capital model of wealth creation.‖ In Real-Life Economics: Understanding Wealth Creation, (der. Ekins P, Max-Neef M) Routledge, London, 147–155. Ekins, P., Dresner, S. ve Dahlström, K. (2008) ―The four-capital method of sustainable development evaluation‖, European Environment, 18, 63–80. Ketels, C., (2010) ―Clusters and Competitiveness, Clusters in Europe‖ II. Mobilizing Clusters for Competitiveness, January 27-28. Ketels, C. ve Memedoviç O., (2008) From Clusters to Cluster-based Economic Development, Int. J. Technological Learning, Innovation and Development, 1(3), 375-392. Lindqvist, G., Ketels, C. ve Sölvell, Ö., (2003) ―Clusters and Cluster Initiatives‖, TCI Global Conference, Gothenburg, September,. Marshall, A. (1949) Elements of Economics and Industry, Macmillan, London. Orhon, D., Ġnce, O., Sözen, S., Karahan, Ö., Yağcı, N. ve Zengin, G., (2006) Eminönü Belediyesi Atık ve Çevresel Risk Yönetimi Projesi Sonuç Raporu, ĠTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü, Ġstanbul. Portes, A. ve Landolt, P. (2000) ―Social Capital: Promise and Pitfalls of Its Role in Development.‖ Journal of Latin American Studies, 32, 529–47. Serageldin I, Steer A. 1994. Epilogue: expanding the capital stock. In Making Development Sustainable: From Concepts to Action,Environmentally Sustainable Development Occasional Paper Series No. 2, Serageldin I, Steer A (eds). World Bank: Washington, DC; 30–32. Scott, A.J. (2000) The Cultural Economy of Cities, Sage Publications: London. Turner, S. ve Nguyen, P. Young (2005).Entrepreneurs, Social Capital and Doi Moi in Hanoi, Vietnam Urban Studies, Vol. 42, No. 10, 1693–1710. World Bank. (1997) Expanding the Measure of Wealth: Indicators of Environmentally Sustainable Development, Environmentally Sustainable Development Studies and Monographs No. 17. World Bank: Washington, DC. 248 Yenilik ve Yaratıcılık Perspektifinden Bir Değerlendirme: Ġstanbul`da Yaratıcı Endüstriler ve Yaratıcı ĠĢgücü AyĢe Günsel1, Dilek Çetindamar2 Öz: Küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve beraberinde bilgi toplumuna yaşanan dönüşümle birlikte gelen post-modern kalkınma süreci, dünyanın endüstri haritası üzerinde radikal değişiklerin yaşanmasıyla sonuçlanmış; ağır sanayiler başta olmak üzere üretim, gittikçe ucuz işgücü ile birlikte vergi avantajı gibi çeşitli fırsatları sunan Uzakdoğu ve Çin gibi bölgelere kaymaktadır. Global şehirlerin rekabetçiliklerini koruyarak devamlılıklarını sağlayabilmeleri veya global olmak isteyen şehirlerin yenilik ve yaratıcılık temelli, katma değeri yüksek Yaratıcı Endüstriler ile mümkün olabilir. Aynı durum, ulusal ekonomi için her zaman bir merkez teşkil etmekle birlikte aynı zamanda Doğu Avrupa`dan Orta Doğu`ya Karadeniz Bölgesi`nden Orta Asya`ya uzanan uluslar arası bir kavşak rolü üstlenen İstanbul için de geçerlidir. Bu çalışmada İstanbul ilinin yaratıcı endüstriler açısından taşıdığı potansiyel yaratıcı sınıfa dair konum katsayıları (LQs), TÜİK verileri hesaplanarak değerlendirilmektedir. İstanbul`un yaratıcı işgücü açısından bir merkez niteliği taşıdığı ortada olmakla birlikte global şehirler listesine girmenin zorluklarından bahsedilecektir. Anahtar Kelimeler: Yaratıcılık, Yaratıcı endüstriler, Yaratıcı sınıf, İstanbul. Abstract: The post-modern development process based on globalization, technologic progress and transformation to a knowledge society results with radical changes on the world`s industry map. Production moves to China and Far Eastern Regions. For both global cities and cities that aim to be global it is necessary to build value added Creative Industries that takes its roots froom innovativeness and creativity. Istanbul,with a location at the crossroads of Eastern Europe, Middleeast, Mediterrian Region and Middle Asia which is indeed a center for the national economy should also face that fact. In this study we shall evaluate the potential of İstanbul for creative industries by using location qutients (LQs) of cretive class based on data adopted from TÜİK. We shall argue that wheter it is certain that İstanbul is a center for creative class, there are stil many challenges for İstanbul to take a place in the global cities league. Keywords: Creativity, Creative industries, Creative class, LQs. 1 Kocaeli Üniversitesi, İ.İ.B.F., Kocaeli: [email protected] 2 Sabancı Üniversitesi, Yönetim Bilimleri Fakültesi, İstanbul 249 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ KüreselleĢme ve beraberinde gelen post-modern kalkınma süreci, yenilik ve yaratıcılık yönünde sistematik ve planlı yaklaĢımların varlığını bir zorunluluk hale getirmekte; yenilik ve yaratıcılık konuları, akademisyenlerle birlikte sanayiden yöneticilerin ve karar verici konumundaki politikacıların da gündemine gelmektedir (Hui et al., 2004). Lisbon Avrupa Komisyonu`nun 2000 yılında Avrupa`yı dünyanın en dinamik ve yenilikçi ekonomisi haline getirme stratejisi buna güzel bir örnek teĢkil etmektedir. Mevcut çalıĢmalar, teknoloji ve yenilik tabanlı faaliyetlerin özellikle de büyük ve küresel Ģehirlerde meydana geldiğini göstermektedir (Yusuf and Nabeshima, 2005). Bu noktadan bakıldığında yenilik ve yaratıcılığın merkezi olarak Ģehirlerin önemi gün geçtikçe artmaktadır (Crescenzi, 2005). Aslında yenilik; bireyler, firmalar ya da kurumlar gibi bireysel aktörlerce gerçekleĢtirilen bir olgudan öte bu bireysel aktörlerin tümünü ve aralarındaki karĢılıklı etkileĢimleri içeren kapsamlı bir süreçtir (Nelson and Winter, 1983; Nelson, 1993, Storper, 1993). Böylesi bir kapsamlı sürecin yoğunlaĢtığı temel merkezler ise Ġstanbul gibi büyük Ģehirler olarak karĢımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Ģehirler ve Ģehir bazlı çalıĢmalar, özellikle de yenilik açısından incelemeler gün geçtikçe artmaktadır (Faulconbridge, 2007). Genel kabul görmüĢ kriterlerin ve ulaĢılabilir verilerin eksikliğini de göz önüne aldığımızda bir Ģehrin yenilik ve yaratıcılık potansiyelini değerlendirmek hiç de kolay değildir (Çetindamar ve Günsel, 2011). Terim olarak Avusturalya`da 1990`lı yılların baĢında karĢımıza çıkan ama sistematik çalıĢma ve sınıflandırmaların 1998 yılında Ġngiltere Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı tarafından gerçekleĢtirilen ―Yaratıcı Endüstriler‖ çalıĢmasında yapılan, özellikle de 2002‘de yayınlanan Richard Florida`nın (2002) The Rise of The Creative Class (Yaratıcı Sınıfın YükseliĢi) adlı eseriyle gündeme gelen ―Yaratıcı Sınıf‖ günümüz ekonomileri için çok önemlidir. ―Yaratıcı Sınıf‖ adı altında yeni bir endüstri tipi ve iĢgücü profilini ortaya koyan Florida, bir Ģehrin yenilikçi ve yaratıcı potansiyelinin onun yaratıcı endüstriler ile değerlendirilebileceğini ifade etmektedir. Florida`nın çalıĢmasından bugüne ―yaratıcı endüstriler‖ kavramının popülaritesi de gün geçtikçe artmakta; Londra, New York, Los Angeles, Hong Kong ve St. Petersburg gibi birçok küresel merkez niteliğindeki Ģehirlerde yaratıcı endüstrilerin ve yaratıcı iĢgücünün durumuna dair çalıĢmaların gerçekleĢtirildiği ve bu çalıĢmaların yaratıcı endüstrilerin rolü üzerinden hükümet kurumları ve politikacılara yol gösterici olduğu görülmektedir (Primorac, 2007). UNCTAD`ın (2004) ilgili raporunda hızlı bir yükseliĢ içersindeki bu endüstrilerin dünyanın GSMH`nın 1/7`sini oluĢturduğu ve bu oranın her yıl %10 daha armasının beklendiği ifade edilmektedir. Ġstanbul kapsamında yaratıcı endüstriler ile yaratıcı iĢgücü konuları ele alındığında Ġstanbul‘da Ġmar Planlama Müdürlüğü tarafından kültürel endüstriler baĢlığı altında geçen bazı düzenlemeler, Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumlar, 2010 Kültür BaĢkenti hedefi doğrultusunda gerçekleĢtirilen konferanslar, ĠTÜ ve ODTÜ baĢta olmak üzere çeĢitli üniversitelerde hazırlanan tez ve çalıĢmalar; akademisyenler ve politikacılar tarafından da bu yöndeki farkındalığın varlığını ortaya koymaktadır. Bu çalıĢmada ise hem Türkiye hem de Orta Doğu ve Balkanlar açısından bir merkez teĢkil eden Ġstanbul Ģehrinin yenilik ve yaratıcılık potansiyelinin yaratıcı sınıf ve yaratıcı iĢ gücü perspektifinden ele alınması hedeflenmektedir. Bu amaçla TÜĠK verilerinden faydalanarak yaratıcı konumsal iĢgücü katsayıları (location quotients = LQs) hesaplanacak ve sonuçlar -yaratıcı endüstriler ve yaratıcı iĢgücü açısından bir merkez niteliğindeki New York ve Los Angeles gibi Ģehirlerde yaratıcı sınıf ve iĢ kollarındaki katsayılar dikkate alınarak- değerlendirilecektir. 2. Yaratıcı Endüstriler ve Yaratıcı Sınıf 20. yüzyılın son çeyreği ile birlikte küreselleĢme, teknolojik geliĢmeler ve beraberinde bilgi toplumuna yaĢanan dönüĢümle birlikte gelen post-modern kalkınma süreci, dünyanın endüstri haritası üzerinde radikal değiĢiklerin yaĢanmasıyla sonuçlanmıĢtır. Ağır sanayiler baĢta olmak üzere üretim, gittikçe ucuz iĢgücü ile birlikte vergi avantajı gibi çeĢitli fırsatları sunan Uzakdoğu 250 AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar ve Çin gibi bölgelere kaymaktadır. Böylesi bir çerçevede, geliĢmiĢ ülkeler ve ekonomilerde hizmet sektörü ile yenilik ve yaratıcılık odaklı yaklaĢımların öne çıktığını; yenilik ve yaratıcılık kavramları üzerine olan vurgunun daha da artmaktadır (Turok, 2003; Hui vd., 2004). Aslında temel bir yetenek olarak yaratıcılık; yeni ve değerli Ģeyler yaratmak ve yenilik yapmak üzere her zaman kullanmıĢtır, kullanmaktadır ve kullanacaktır (Nelson ve Winter, 1982). Bu açıdan yaratıcılık kavramı, psikoloji ve sosyoloji, baĢta olmak üzere çok çeĢitli disiplinden araĢtırmacının ilgi alanına girmektedir. 21. yy`ın eĢiğinden ayağımızı artık atmıĢ olduğumuz Ģu dönemde ise özellikle bilgi tabanlı ekonomik bir yapının da etkisiyle yaratıcılık kavramının iktisatçıların ve iĢletmecilerin ilgi alanına girmekte; yaratıcılığın özellikle yenilikçilik ve giriĢimciliğin temel kaynağı olduğu yönünde çok sayıda çalıĢmanın olduğu dikkatleri çekmektedir (Boden, 2004). Yaratıcılık söylemi, akademik araĢtırmaların dıĢında siyasi gündemin de merkezine oturmuĢtur. Uluslararası kuruluĢlar ve siyasi otoriteler, yeni ürün ve hizmetlerin uluslararası ticari arenadaki artan payının da etkisiyle, ekonomideki bu dönüĢüme gittikçe daha fazla ilgi göstermektedir. Bununla birlikte yaratıcı ekonomilerin ya da yaratıcı sektörlerin yükseliĢi; ulusal ekonomiler açısından önemli hale gelmektedir (Howkins, 2001). Böylesi bir konjonktürde yaratıcılık; refah düzeyini ve istihdam seviyesini yükseltmek, küresel Ģehirlerin geliĢimini sağlamak ve nihayetinde de rekabetçiliğe katkıda bulunmak açısından ekonominin temel sürücüsü olarak kabul edilmektedir (Currid, 2006). Bu bağlamda küresel ekonominin yeni aktörleri, bilgi, hayal gücü ve yaratıcı potansiyellerini yeni fikirler oluĢturma ve değer yaratma sürecinde kullananlar arasından yükselmektedir. Teknolojik ilerlemeler ve bilgi toplumuna geçiĢ ile birlikte yenilikçilik ve yaratıcılığın öneminin gitgide daha fazla kabul gördüğü ortamda; ‗yaratıcı endüstriler‘ baĢlığı altında yeni bir endüstri tipi ve beraberinde ‗yaratıcı iĢgücü‘ olarak ifade edilen yeni bir sınıfın yükseliĢe geçtiği görülmektedir. Özellikle son yirmi yıllık zaman dilimi incelendiğinde yaratıcı endüstriler kavramının hem politikacıların hem de akademisyenlerin gündeminde önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Peki yaratıcı endüstriler kavramı neyi ifade etmekte hangi sektör ve alanları Ģemsiyesi altında barındırmaktadır? Bu konuların üzerinde detaylı olarak durmak gerekmektedir. Tarihsel olarak baktığımızda yaratıcı endüstriler kavramının bir terim olarak ilk kez 1990‘ların baĢında Avustralya‘da kez ticari kültürel faaliyetler ile dijital medya arasındaki teknoloji temelli iliĢkiyi vurgulamak üzere kullanılmıĢ olduğu görülmektedir. Burada öncelikli olarak yaratıcı girdilere dayanan ve fikri mülkiyet hakları ile yakından iliĢkili endüstriler üzerinde durulmaktadır (Howkins 2001) Yaratıcı endüstriler terimi; risk alma, giriĢimcilik, fikirlerin peĢinden koĢma gibi iĢletme dinamiklerini ve bu dinamiklerin bilgi tabanlı yeni ekonomi ile uyumunu ön plana çıkartmaktadır (Cunningham 2002). Bu unsurlar, aslında, aslında sosyal bir anlam içeren ürün ve hizmetleri üretmek ve dağıtmak üzere yaratıcılık, yetenek ve fikri mülkiyet haklarının geliĢimi ve kullanımını içeren bir üretim mekanizmasının çarklarını meydana getirmektedir (Çetindamar ve Günsel, 2011). Yaratıcı endüstriler üzerine bugün dahi geçerliliğini sürdüren bir tanımlama, sınıflandırma ve sistematik ve bilinçli bir politika oluĢturulması, Blair Hükümetinin seçimini takiben 1997 yılında Ġngiltere‘de Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı‘nın (DCMS) çalıĢmalarına dayanmaktadır. DCMS kapsamında oluĢturulan Yaratıcı Endüstriler Birimi (Creative Industries Task Force), kültürel endüstriler kavramını internetin keĢfi ve dijitalizasyon gibi teknoloji tabanlı geliĢmelerle birlikte dijital tasarım ve medya gibi yeni endüstrileri de içine alacak Ģekilde ‗yaratıcı endüstriler‘ baslığı altında geniĢletmiĢtir (DCMS, 2004). Bu tanıma göre yaratıcı endüstriler; mimarlık, sanat, antikacılık, el sanatları, tasarım, moda, film, yazılım, müzik, performans sanatları, basım, televizyon ve radyo olmak üzere onüç alt sektörü bünyesinde barındırmaktadır. Kültürel endüstrilerden yaratıcı endüstrilere doğru aslında bir göstergesidir (Flew 2002). Klasik teknolojik geliĢiminden almakta iken, sınırları kimi etkileĢim içersindeki belirli sektörleri tanımlayan bu geçiĢ, bilgi tabanlı yeni ekonominin de kültür endüstrileri, köklerini 20. yüzyılın yerde çok da belirgin olmayan, karĢılıklı bir ve küresel ekonomi içinde gittikçe önem 251 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu kazanan yaratıcı endüstriler kavramı Throsby‘a (2001) göre 21. yüzyılın teknolojik değiĢiminin ürünüdür. Nitekim Garnham (2005) de ‗kültürel‘ ifadesindense ‗yaratıcı‘ ifadesinin tercih edilmesinin, aslında bilgi ekonomileri kapsamında enformasyon ve iletiĢim teknolojilerinin (ICT) ve dijital uygulamaların yükseliĢi ile iliĢkili olduğu yönünde görüĢ bildirmektedir. . DCMS‘yı takiben Caves (2000), Hawkins (2001) ve Florida‘nın (2002) çalıĢmaları basta olmak üzere yaratıcı endüstrileri tanımlamak ve etkilerini ortaya koymak amacıyla gerçekleĢtirilen çok sayıda çalıĢmanın varlığına rastlanmaktadır. Örneğin Richard Caves‘in (2000) Yaratıcı Endüstriler: Sanat ve Ticaret Arasındaki Kontrat (Creative Industries: Contracts between Arts and Commerce) adli eserinde, sanat ile medya arasında var olan ve nihayetinde bir ekonomik değerin yaratılması ile sonuçlanan ekonomik ve bağlayıcı dinamikler vurgulanmaktadır. John Howkins‘in(2001) konuyu giriĢimcilik perspektifinden ele aldığı ―Yaratıcı Ekonomi: Ġnsanlar, Fikirleri Kullanarak Nasıl Para Yaratır (The Creative Economy: How People make Money from Ideas) adli kitabında ise oldukça geniĢ ve kapsamlı bir tanım çizilerek yaratıcı endüstriler; patent, marka, telif hakkı ve tasarım ana baslıkları etrafında ele alınmaktadır. Howkins‘e (2001) göre bu dört sektör yaratıcı endüstrileri oluĢturarak yaratıcı ekonomiyi Ģekillendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Caves (2000) oldukça dar bir kalıp çizerken Hawkins ise çerçeveyi oldukça geniĢletmektedir. Bu açıdan yaratıcı endüstrilerin kavram içeriğine dair tartıĢma deva etmekte iken Richard Florida´nın (2002) Yaratıcı Sınıfın YükseliĢi (The Rise of the Creative Class) adlı çalıĢması yaratıcı endüstrilere yeni bir perspektif kazandırarak dikkatleri yaratıcı sınıf üzerine çekmiĢtir. Florida‘ya (2002) göre yaratıcı sınıfın ayırt edici özelliği; bu sınıf mensuplarının toplumsal açıdan ilerlemeyi sağlayacak yenilikçi ve yaratıcı konumlarda çalıĢıyor olmalarıdır. Yaratıcı sınıf; genç, yüksek eğitimli ve yetenekli bireylerden oluĢmakta olup; bu sınıf, artı değeri yüksek olan yeni iĢler icat etme ve geliĢtirme konusunda özellikle bir baĢarı ortaya koymaktadır. Böylesi bir sınıfın varlığı, post endüstriyel Ģehirler için hayati bir baĢarı faktörü olarak kabul edilmektedir (Greene, 2007). Özellikle de Richard Florida`nın (2004) yaratıcı sınıf ve yaratıcı endüstriler üzerine hazırladığı kitabının da basımıyla yaratıcı iĢgücü ve yaratıcı endüstriler kavramı, Ģehirler üzerine çalıĢan araĢtırmacılar açısından cazip bir alan haline gelmiĢtir. ―Yaratıcı sınıf‖ veya ―Yaratıcı endüstriler‖ ifadeleri, yaratıcılık ve yenilikçilik ile yakından iliĢkili olan iĢgücünü ve endüstrileri bünyesinde barındırmaktadır (Ford, 2008). Film endüstrisi, basım yayın, mültimedya ve elektronik basın, tasarım, reklâmcılık, müzik ve görsel sanatlar gibi endüstrileri Ģemsiyesi altında barındıran yaratıcı endüstriler, sanayi toplumundan bilgi toplumuna doğru yaĢanan dönüĢüm sürecinin de önemli bir göstergesi olarak karĢımıza çıkmaktadır. Nitekim yaratıcı endüstriler, bilgi ve enformasyon tabanı üzerinde inĢa edildiğinden; bilgi toplumları açısından temel endüstri grubu olarak kabul edilmektedir (Çetindamar ve Günsel, 2011). Yaratıcı endüstrilerde yer alan iĢgücü ise aslında sosyal değiĢim ve dönüĢümü ilk hisseden kesimi meydana getirmektedir. Yaratıcı endüstriler üzerine son on yıllık zaman diliminde özellikle de uluslararası seviyede gerçekleĢtirilen çalıĢmalar, bu iĢgücünü oluĢturan bireyleri ―kültürel iĢçiler‖ olarak da adlandırmaktadır (Primorac, 2007) Örneğin Currid (2006), New York Ģehrinin gerçek rekabetçi gücünün hiç Ģüphe olmaksızın ki artistik ve kültürel baĢta olmak üzere yaratıcı iĢgücünün yoğunluğundan kaynaklanmaktadır. Aslında New York Ģehrinin bu güçlü konumu, yaratıcılığın ekonomik geliĢme ve ilerleme için taĢıdığı önemi, gözler önüne sermektedir. Buradan anlaĢılmaktadır ki; küresel Ģehirler, yaratıcı iĢ ve sektörlere ilgilenen bir nüfus yoğunluğuna sahip Ģehirlerdir.; ĠĢte bu kesim, yaratıcı sınıf olarak adlandırılmaktadır (Currid, 2006). Bir Ģehrin küresel anlamda yaratıcı olabilmesinde yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıf; önemli bir rol üstlenmektedir. Bunun sonucunda ise uluslar, bölgeler ve Ģehirlerin ekonomik kalkınma ve ilerlemeyi sağlamak üzere yaratıcı endüstrileri geliĢtirmek üzere plan ve stratejiler oluĢturarak bu plan ve stratejileri hassasiyetle uyguladıkları görülmektedir (Landry, 2000; DCMS, 2004). 252 AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar Yaratıcı sınıf (sanat, kültür, tasarım ve medya), Ġngiltere ve Amerika gibi geliĢmiĢ ekonomilerde hızlı bir geliĢim sergileyen iĢgücü kolları arasında yer almaktadır. Avrupa Birliği kapsamında yaratıcı endüstrilerin ve bu endüstriler kapsamında yaratıcı sınıfın ekonomiye kattığı artı değer, 1999–2003 yılları arasında %19.7`lik bir artıĢ kaydetmiĢtir. Bu sektörlerin yıllık devri 2003 yılı için €654 milyar olarak hesaplanmıĢ olup, Avrupa Birliği`nin Gayri Safi Milli Hasılasının (GSH) 2.6`sını; 5.8 milyon istihdam ile de iĢgücünün %3.1`ini oluĢturmaktadır. Ġngiltere`de ise yaratıcı endüstriler, 2005 yılında yaratılan brüt değerin %7.3`ünü oluĢturmakta olup; 1997-2005 yılları arasında yaklaĢık 2 milyon istihdam yaratarak ₤14.6 milyar ile ihracatın %4.5`ini meydana getirmekte; bu haliyle yıllık ortalama %6`lık bir büyüme kaydetmektedir. Yaratıcı endüstrilerin ekonomide oldukça yüksek bir paya sahip olduğu Ġngiltere kapsamında yaratıcı endüstriler teriminin, 1990`larla birlikte kültürel üretimin, rekreasyon faaliyetlerinin ve eğlence sektörünün ekonomiye olan katkıları ile kültürel faaliyetlerin ekonomik potansiyellerinin altını çizmek amacıyla kullanılmaya baĢlandığı görülmektedir. Yaratıcı endüstrilere dair en çok kabul gören DCMS‘ye ait tanımda çok sayıda aktivite; yaratıcı endüstriler yelpazesi içersine dâhil edilmektedir (DCMS, 2004). Ancak yaratıcı endüstrilere dair meslek sınıflandırmaları özellikle de hızlı bir geliĢim içersindeki yeni iĢ kavramlarını yansıtamamaktadır. Yaratıcı mesleklere dair tanımlamalar ve yaratıcı yeteneklerin ölçümü; mevcut meslek ve pazar sınıflandırmaları temel aldığından aslında çok da yeterli değildir. Bununla birlikte Florida‘nın Kuzey Amerika ve Avrupa`da Ģehir sıralamaları yapmak üzere uygulanan yetenek indeksi (Florida ve Tingali 2004), özellikle de yaratıcı endüstrilerin öncelikli bir konu olarak gündemin baĢında yer aldığı Avusturalya, Yeni Zelanda, Singapur ve Çin gibi ülkelerde karar verici konumunda olan politikacılar ve akademisyenler açısından faydalı bir referans noktası teĢkil etmektedir (Ford, 2008). Hiç Ģüphesiz ki küreselleĢme ve beraberinde gelen post-modern kalkınma süreci, yenilik ve yaratıcılık yönünde sistematik ve planlı yaklaĢımların varlığını bir zorunluluk hale getirmekte; yenilik ve yaratıcılık konuları, akademisyenlerle birlikte sanayiden yöneticilerin ve karar verici konumundaki politikacıların da gündemine oturmaktadır (Hui vd., 2004). Bahsedilenlerin ıĢığında yaratıcı sınıf veya yaratıcı endüstrilerin bir Ģehrin yenilikçi ve yaratıcı potansiyeline yönelik değerlendirmelerde yer alması yönünde bir gereklilik ortaya çıkmaktadır (Markusen vd. 2006; Cortright 2005; Lloyd 2005). Ancak böylesi bir değerlendirmede yaratıcı sınıf ve yaratıcı endüstrilere dair kullanılabilecek faydalı istatistikler nelerdir ve nasıl hesaplanır? Bu sektörde çalıĢan bireylerin toplam iĢgücüne oranı nadir? (Primorac, 2007). Belirli bir koldaki iĢgücünün bölgesel iĢgücüne oranının ülke oranına bölünmesi ile hesaplanan konum katsayıları, bu soruya cevap aramada karĢımıza çıkan kullanıĢlı bir yöntem olup; Ġstanbul için de hesaplanabilir olduğundan bu çalıĢmada konum katsayılarından faydalanılmaktadır. 3. Yaratıcı Sınıfı Değerlendirmek: Konum Katsayıları (LQs) LQs, iĢgücünün yoğunluğunu ortaya belirlemek üzer kullanılan bir analiz sistemini ifade etmektedir. Bu yöntem kapsamında belirli bir iĢgücünün bir bölge ya da Ģehir kapsamındaki yoğunluğu ülke geneli ile karĢılaĢtırılarak o bölgenin o meslek kolu açısından bir merkez niteliğine ne derece sahip olduğu belirlenmektedir. Markusen ve Schrock (2006); LQs´i yaratıcı iĢgücü avantajı açısından Los Angeles, New York ve San Francisco gibi yaratıcı endüstriler açısından önde gelen Ģehirlerarası iĢgücü karĢılaĢtırmalarında kullanmaktadır. Greene (2007) de aynı katsayılardan metropoliten Ģehirlerdeki kültürel endüstrileri incelerken faydalanmaktadır. Greene`in bu çalıĢmasında Los Angeles ve New York City`nin LQs ile hazırlanan haritalar; bu Ģehirlerdeki güzel sanatlara dair uzmanlaĢma konsantrasyonunu ortaya koymaktadır. Currid (2006), da meslek analizlerini yani konum katsayılarını finans, imalat hizmetleri, yönetim, teknoloji ve yaratıcılık gibi farklı sektörlerdeki istihdam yoğunluğunu karĢılaĢtırmada kullanmaktadır. New York Ģehri kapsamında gerçekleĢtirilen bu araĢtırma sonuçları, önemli bir referans noktası teĢkil etmektedir. Bu araĢtırmada LQs, Ģu skalada konumlandırılmıĢtır: 0.00 ile 0.99 arasındaki konum katsayısına sahip meslekler, ülke ortalamasının altında; 1.00 değerini 253 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu taĢıyan konum katsayısına sahip meslekler tam ülke ortalamasında ve 1.00`dan büyük konum katsayısına sahip meslekler ise ülke ortalamasının üstünde bir yoğunluğa sahiptir. AĢağıdaki tabloda Currid (2006)´nın çalıĢmasından New York ile Greene´in (2007) Los Angeles´da yaratıcı sınıf kapsamında yer alan bir kısım iĢ kollarına ait LQs örnek ve referans noktası olarak verilmektedir Tablo 1. yaratıcı iĢkollarına ait LQs örnekleri ĠĢkolu Tiyatro sanatçıları Müzik grupları ve artistler Yazar ve Ģairler Menajerler Moda tasarımcıları Müzisyen ve Ģarkıcılar Yazarlar ve Ģairler Mültimedya sanatçıları ve animatörler Bilgisayar ve yazlım mühendisleri Bilgisayar ve yazılım teknisyenleri ve destek personeli Mimarlar Ticari ve endüstriyel tasarımcılar Grafik tasarımcıları LQs 2,140 2,582 4,655 1,607 15,98 5,8 2,89 2,61 Kaynak Greene (2007) Los Angeles Greene (2007) Los Angeles Greene (2007) Los Angeles Greene (2007) Los Angeles Currid (2006) New York Currid (2006) New York Currid (2006) New York Currid (2006) New York 0,96 1,01 Currid (2006) New York Currid (2006) New York 2,34 1,96 2,10 Currid (2006) New York Currid (2006) New York Currid (2006) New York 4. Ġstanbul`da Yaratıcı Sınıf ve Yaratıcı Endüstriler Ekonomik büyüme ve nüfus yoğunluğu açısından Ġstanbul, Türkiye`deki en büyük Ģehir olarak tanımlanmaktadır. Ġstanbul, ulusal ekonomi için her zaman bir merkez teĢkil etmekle birlikte aynı zamanda Doğu Avrupa`dan Orta Doğu`ya Karadeniz Bölgesinden Orta Asya`ya uzanan uluslar arası bir kavĢak noktası niteliğini de taĢımaktadır. Bununla birlikte 1989 yılında Sovyetler Birliği`nin de dağılmasının ardından Ġstanbul; Balkanlar, Kafkasya, Türk Cumhuriyetleri, Orta Doğu ve Karadeniz ile çevrelenen bölge açısından da bir merkez halini almaktadır (Berkoz and Eyüboğlu, 2007). Ġstanbul`un toplam nüfusu 1990`da yedi milyon iken bu rakam 2008 yılında yaklaĢık on üç milyona ulaĢmıĢ olup (TÜĠK, 2011); böylece Ġstanbul 81 vilayet arasında en kalabalık Ģehir olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu geniĢ nüfusun eğitim seviyesi de yüksek olup; yaklaĢım%12`sini lisans ve lisansüstü mezunları oluĢturmaktadır. Yine ülkemizdeki 100 üniversiteden 27`si Ģu an Ġstanbul dahilide aktif bir Ģekilde eğitim ve öğretime devam etmekte olup bu sayıya her geçen gün yenileri eklenmekte ve Türkiye dâhilindeki üniversite öğrencilerinin %10`u Ġstanbul`da bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Ġstanbul hem Türkiye içinden hem de çevre ülkelerden iĢgücü göçü almaktadır. Ġstatistiklere göre Ģehir nüfusu, her yıl ortalama 400 000 artmaktadır (TÜĠK, 2011). Bir Ģehrin en önemli niteliğinin nitelikli iĢgücünün varlığı olduğu gerçeği dikkate alındığında (Niosi ve Blank, 2005) ülke içi ve çevre ülkelerden gerçekleĢen bilimsel ve teknik iĢgücü göçü, Ġstanbul`u nitelikli iĢgücü açısından önemli bir bölgesel merkez haline getirmektedir. Ġstanbul, Türkiye`nin toplam katma değerinin %27`sini yaratmakta ve kiĢi baĢı yurtiçi gayrisafi hasılası (PPP) 10.352$ ile ülke ortalamasından yaklaĢık %50 daha yukarılarda seyretmektedir (TÜĠK, 2011). Bu Ģehir, 3.3 milyon iĢ imkanı ile Ġstanbul Türkiye`deki toplam istihdamın %15`ini karĢılamaktadır. Hizmet sektöründe toplam istihdamın %20`si ve imalat sektöründe de %28`i ile Ġstanbul 81 il içinde birinci sırayı almaktadır. Buna paralel olarak Ġstanbul, EDAM ve URAK`ın Ģehirlerarası rekabetçilik endeksi çalıĢmalarında da yine ilk Ģehir olarak karĢımıza çıkmaktadır. 254 AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar Yaratıcı sınıf olarak addedilen iĢgücünün Ģehirler açısından büyük bir potansiyele sahip olduğu aĢikârdır (Çetindamar ve Günsel, 2011; Markusen et. al. 2006; Cortright 2005; Lloyd 2005). Nitekim pek çok merkez ve Ģehir; kendi sınırları dâhilinde yaratıcı endüstrilerin geliĢmesine yönelik plan ve stratejiler geliĢtirmektedir. Ġstanbul kapsamında yaratıcı endüstriler ile yaratıcı iĢgücü konuları ele alındığında Ġstanbul‘da Ġmar Planlama Müdürlüğü tarafından kültürel endüstriler baĢlığı altında geçen bazı düzenlemeler, Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumlar, 2010 Kültür BaĢkenti hedefi doğrultusunda gerçekleĢtirilen konferanslar, ĠTÜ ve ODTÜ baĢta olmak üzere çeĢitli üniversitelerde hazırlanan tez ve çalıĢmalar; akademisyenler ve politikacılar tarafından da bu yöndeki farkındalığın varlığına iĢaret etmektedir. Ancak nu noktadaki farkındalığın varlığına rağmen ne yazık ki yaratıcı endüstriler ve yaratıcı iĢgücüne dair istatistiksel anlamda net bir veri sunan çalıĢmaların sayısının pek de yeterli olmadığı görülmektedir. Bu noktada Ġstanbul ili dâhilindeki yaratıcı iĢkolları için LQs hesaplanması ile Ġstanbul´un yaratıcı sınıf açısından bir resminin ortaya konmasını hedefleyen bu çalıĢma, Ġstanbul gibi eğitim, iĢgücü ve entelektüel sermaye açısından bir merkez olabilme potansiyeline sahip büyükĢehir için böylesi bir önemli bir konuda gerçekleĢtirilen orijinal bir araĢtırma niteliği taĢımaktadır. 5. Metodoloji Önceki bölümlerde de vurgulandığı üzere mevcut literatürde yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıflara dair çok sayıda sınıflandırma yer almaktadır Ġstanbul dâhilinde yaratıcı sınıfın ortaya koymayı hedeflenen bu çalıĢmada ise Florida`nın (2002) yaratıcı iĢgücüne dair geniĢ kapsamlı kavramsallaĢtırması temel alınmaktadır. Florida`nın (2002) yaratıcı iĢ gücü Ģemsiyesinin altında; i-) bilim adamları, ii-) mühendisler, iii-) üniversite hocaları, iv-) Ģairler, v-) yazarlar, vi-) eğlence sektörü çalıĢanları, vii-) artist ve sanatçılar, viii-) tasarımcılar, ix-) mimarlar, xi-) editörler, xii-) kültürel figürler, xiii-) araĢtırmacılar, xiv-) analistler ve xv-) düĢünce üreten diğer bireyler yer almaktadır. .Ġstanbul kapsamında bu iĢ kollarına ait demografik verile ulaĢmak amacı ile TÜĠK`e baĢvurulmuĢtur. AĢağıdaki tablo, yaratıcı sınıf üzerine bir değerlendirmede bulunabilmek amacı ile TÜĠK verileri temel alınarak Ġstanbul ve Türkiye için 1990 ve 2000 Genel Nüfus Sayımı verilerine göre yaratıcı iĢgücü hesaplamalarını dikkate alınarak hesaplanan LQs`leri içermektedir. LQs`lerin hazırlandığı veriler yine bir tablo olarak ekler kısmında yer almaktadır. Ne yazık ki 2000 yılı sonrasında tekrar bir genel bir nüfus sayımı yapılmadığı; bunun yerine hane halkı nüfus sayımı ile daha genel veriler toplandığı için bu çalıĢmada kullanılabilir en güncel veri 2000 tarihilidir. Verilerin güncelliği yönündeki kısıta rağmen bu çalıĢma en azından bir baĢlangıç noktası teĢkil etmektedir. Tabloda gösterildiği üzere Ġstanbul için hesaplanan 2000 yılı eğitim ve öğretim alanındaki iĢgücü katsayısı dıĢında yaratıcı sınıf LQs´lerinin tümünün 1`in üstünde seyrettiği görülmektedir. Bu sonuç, Ġstanbul`un yaratıcı ve nitelikli iĢgücü olarak yaratıcı sınıfın dolayısıyla da yaratıcı endüstrilerin yoğunlaĢtığı bir merkez olduğunu göstermektedir. Ancak sonuçlar ilginç bir Ģekilde 1990 yılından 2000 yılına geldiğinde Müzisyen, aktör ve eğlence sektörü çalıĢanları dıĢındaki katsayılar da bir düĢüĢ olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu ilginç sonuç, Ġstanbul`un bir cazibe merkezi olma niteliğini bir nebze de olsa yitirmeye baĢladığına yönelik ilk sinyaller olarak algılanabilir. Ġstanbul için hesaplanan katsayıların New York ve Los Angeles ile karĢılaĢtırılması ise; bize evet moda tasarımcıları için 15,98`lik yüksek bir katsayı gibi bir LQs`e sahip olmasa da Ġstanbul`da yaratıcı sınıfın yoğunlaĢmasının, dünyanın önde gelen diğer global Ģehirlerinden hiç de aĢağı kalır bir seviyede olmadığını ortaya koymaktadır. 6. Sonuç ve Öneriler XXI. yy.`ın bilgi ve yenilik tabanlı ekonomisi kapsamında, yaratıcı endüstriler hem Ģehirlerin yeniden yapılanmasında hem de kentlerin ekonomik geliĢiminde etkili temel bir unsur olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu açıdan Los Angeles, New York ve Ġstanbul gibi ülke ve bölge ekonomileri açısından bir cazibe noktası niteliğindeki Ģehirlerin yaratıcı endüstriler açısından değerlendirilmesi hem akademisyenlerin hem de karar verici konumundaki politikacılar ile iĢ 255 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu dünyasındaki yenilik ve yaratıcılık becerisine sahip giriĢimciler açısından büyük bir önem taĢımaktadır. Buna paralel olarak bu çalıĢmada Ġstanbul`un yaratıcı endüstriler açısından durumu, yaratıcı sınıfa dair LQs´ler hesaplanarak değerlendirilmiĢtir. Tablo 2. LQs Yerel/yerel Ulusal/Ulusal toplam Yaratıcı ĠĢ Kolları toplam 1990 1990 Fizik ve kimyacılar 0,001193 0,000614 Mimar, mühendis vd teknisyenler 0,040437 0,022853 Matematikçi, istatistikçi vd analistler 0,001465 0,000553 Eğitim ve öğretim alanındaki iĢgücü 0,032813 0,031923 Yazar ve Ģairler 0,0029 0,000886 HeykeltıraĢ, ressam, fotoğrafçı, grafikçi ve tasarımcılar 0,007231 0,002456 Müzisyen, aktör ve eğlence sektörü çalıĢanları 0,003119 0,001582 Sinema ve televizyon teknisyenleri 0,000103 0,00004 LQs 1990 Yerel/yerel Ulusal/Ulusal toplam toplam 2000 2000 LQs 2000 1,943525 0,004973 0,003062 1,624152 1,769455 0,071335 0,044567 1,600618 2,649866 0,003313 0,001734 1,910819 1,02787 0,04039 3,273639 0,007292 0,043182 0,002552 0,935354 2,857542 2,944472 0,004454 0,002482 1,794455 1,971746 0,005346 0,002644 2,021816 2,568935 0,000242 0,00013 1,870601 Kaynak: TÜĠK, 1990-2000 Hanehalkı ĠĢgücü Ġstatistikleri Sonuçlara bakıldığında TÜĠK verileri kapsamında yaratıcı sınıf yelpazesi içersinde yer alan fizik ve kimyacılar, mimar, mühendis ve diğer teknisyenler, matematikçi, istatistikçi ve diğer analistler, eğitim ve öğretim alanındaki iĢgücü, yazar ve Ģairler, heykeltıraĢ, ressam, fotoğrafçı, grafiker ve tasarımcılar, müzisyen, aktör, ve eğlence sektörü çalıĢanları, sinema ve televizyon teknisyenleri olmak üzere on grup iĢ kolunun LQs`lerinin hesaplandığı görülmekte olup bu katsayıların -2000 yılı eğitim ve öğretim elemanları dıĢında -tamamının 1`den büyük oldukları; dolayısıyla Currid´in (2006) skalasına göre ülke ortalamasının üstünde bir yoğunluğa sahip oldukları görülmektedir. Bu sonuç, öncelikle Ġstanbul`un yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıf açısından Türkiye‘de bir merkez niteliği taĢıdığı savını desteklemektedir. Ancak buradaki tehlike sinyallerini de göz ardı etmemek gerekmektedir; çünkü katsayılar, 1990`dan 2000`e genel olarak bir düĢüĢ sergilemektedir. Nitelikli ve yaratıcı iĢgücünü bir lokasyona bir Ģehre çekmek; ancak ve ancak onlara güzel imkanlar sunmakla mümkündür. Bu konuda yerel yönetimlere özellikle büyük bir rol düĢmektedir. Ġkinci olarak Ġstanbul için hesaplanan LQs´lerin yaratıcı endüstriler açısından dünya çapında bir merkez olarak kabul edilen Los Angeles ve New York verileri ile karĢılaĢtırılması, moda tasarımcıları açısından 15,98´lik bir katsayı ile New York`un tartıĢmasız bir kale olması dıĢında diğer alanlarda New York, Los Angeles ve Ġstanbul`un birbirlerine yakın değerler aldığı görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıf açısından Ġstanbul 256 AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar sadece Türkiye için değil; bölge ve dünya açısından da bir merkez olma potansiyelini taĢımaktadır. Nitekim Ġstanbul yaratıcı ve nitelikli iĢgücü açısından sadece ülke içi göçe değil bununa birlikte de özellikle bölge devletlerden olmak üzere uluslar arası iĢgücü akınına sahne olması da bu sonucu doğrular niteliktedir. Sonuç olarak bakıldığında Ġstanbul`un yaratıcı sınıf ve yaratıcı endüstriler açısından bir merkez potansiyeli taĢıdığı aĢikârdır. Bu durumda karar verme konumundaki bireylerin ve politikacıların- Ģehirlerin yeniden yapılanmaları ve ekonomik kalkınmalarında yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıfın rolünün farkında olarak- hem nitelikli iĢgücünün Ģehre olan transferini sağlamak ve artırmak üzere gerekli uygulamalara gitmeleri hem de yaratıcı endüstriler kategorisinde yer alan iĢ kollarını ve bireysel yaratıcılığı desteklemeleri Ģarttır. Nitekim Ġstanbul için de hesaplanan LQS´lerden birinin New York´da moda tasarımcılarının katsayısı 15,98 gibi ekstra yüksek bir değer almasının sağlanması, Ġstanbul`un en azından yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıfın alt kategorileri açısından en azından bir alanda dünyada en üst sırada olması anlamına gelecektir ki bu; mevcut potansiyel değerlendirildiğinde uygun politikalarla ulaĢılması hiç de imkânsız bir hedef gibi görülmemektedir. Ġstanbul`un böylesi bir yükseliĢe geçmesi ise sadece Ġstanbul Ģehir ve bölgesini etkilemekle kalmayacak; ülke ekonomisi geneli açından da tetikleyici bir rol üstlenecektir. 6.1. Kısıtlar Ġstanbul için yaratıcı sınıfın bir resminin ortaya konak ilgili yazını geniĢletmesinin ve politikacılar açından bir kılavuz rolü görmesi hedeflenen bu çalıĢma sonuçlarının genellenebilirliğini etkileyen bir kısım kısıtlar mevcuttur. Öncelikle bu sonuçlar, 2000 yılı verileri emel alınarak hesaplanan katsayılara dayanmaktadır. Son 11 yılık zaman dilimi kapsamında verilerin olumlu yönde bir geliĢme göstermesi beklenmektedir. Ancak TÜĠK, yaratıcı sınıfı oluĢturan iĢ kollarının hesaplanmasında kullanılabilecek verileri 2000 sonrasında tekrar genel bir nüfus sayımı yapmaması sebebiyle toplamamıĢtır. Dolaysıyla bu çalıĢma eldeki en güncel veri ile derlenebilmiĢtir. Tablo 3. Yaratıcı sınıf:1990 ve 2000 yılı verileri YARATICI Ġġ KOLLARI Fizik ve kimyacılar Mimar, mühendis ve diğer teknisyenler Matematikçi, istatistikçi ve diğer analistler Eğitim ve öğretim alanındaki iĢgücü Yazar ve Ģairler HeykeltraĢ, ressam, fotoğrafçı, grafiker ve tasarımcılar Müzisyen, aktor, ve eğlence sektörü çalıĢanları Sinema ve televizyon teknisyenleri TOPLAM Ġstanbul 2000 17264 247631 Türkiye 2000 66079 961799 Ġstanbul 1990 3031 102709 Türkiye 1990 11502 37341 3722 10526 140211 931908 83343 607500 25315 15465 55080 53566 7367 18367 16858 46735 18557 57072 7922 30102 841 2795 261 777 3471400 21581000 2539963 19030000 11688 434891 Kaynak: TÜĠK, 1990-2000 Hanehalkı ĠĢgücü Ġstatistikleri 257 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Ġkinci olarak bu çalıĢma, yaratıcı sınıfa dair alt kolları, ancak TÜĠK`in iĢ kolu sınıflandırması üzerinden gerçekleĢtirilen bir eleme ile belirlemiĢtir. Oysa burada yazılımcılar gibi yaratıcı sınıfın içersinde önemli bir yer tutan bir kısım iĢkollarına ya direk değinilmemekte ya da bunlar yer almamaktadır. Bu açıdan bakıldığında aslında karĢımızdaki en büyük kısıt, veri yetersizliğidir. Ġlerde TÜĠK gibi araĢtırma kurumlarının ve bölgesel yönetimlerin konuya yönelik araĢtırmaları arttırarak daha ne ve güncel veri sağlamaları ümit edilmektedir. Belili kısıtların yadsınamaz varlığı söz konusu olsa da bu çalıĢma, yaratıcı iĢgücünün böylece yaratıcı endüstrilerin Ġstanbul ili dâhilindeki genel çerçevesini istatistiksel olarak ortaya koyup yaratıcı endüstriler ve yatıcı sınıf açısından küresel merkezler olarak kabul edilen Ģehirlerle karĢılaĢtırma imkânı sağladığından bir baĢlangıç noktası niteliği taĢımaktadır. Bu konuda gelecekte araĢtırma kurumlarınca ve yerel yönetilmece daha net verilerin sağlanması ile konu üzerinde çalıĢacak olan akademisyenlerin kapsamlı ve güncel çalıĢmalar geçekleĢtirilmesi beklenmektedir. Kaynaklar Boden, M. A. (2004) The Creative Mind: Myths and Mechanisms, London: Routledge (2nd edition, revised & expanded). Caves, R. (2000), Creative Industries. Cambridge, Mass.: Harvard University Press Cortright, J. (2005) The Young and Restless in a Knowledge Economy ,CEOs for Cities, 1-63. http://www.centerforhoustonsfuture.org/cmsFiles/Files/The%20Young%20and%20Restles s%20in%20a%20Knowledge%20Economy.pdf. Crescenzi, R., (2005), ― Innovation and Regional Growth in the Enlarged Europe: The Role of Local Innovative Capabilities‖, Peripherality and Education, Growth and Change 36(4), 471–507. Cunningham, S. (2002) From Cultural to Creative Industries: Theory, Industry, and Policy Implications, Culturelink, 19–32. Currid E. (2006) New York as a Global Creative Hub: A Competitive Analysis of Four Theories on World Cities, Economic Development Quarterly 20(4), 330-350. Çetindamar D. ve Günsel, A. (2011), Measuring the Creativity of a City: A Proposal and An Application‖ European Planning Studies, on press DCMS (2004) Evidence Toolkit-DET (formerly The Regional Cultural Data Framework), http://www.culture.gov.uk/reference_library/publications/4569.aspx. Retrieved 2009-1210 Faulconbridge, J.R., (2007), ― London‘s and New York‘s Advertising and Law Clusters and their Networks of Learning: Relational Analyses with a Politics of Scale?‖, Urban Studies, 44(9), 1635–1656, Flew, T. (2002) ‗Beyond ad hocery: Defining the creative industries‘, Paper presented at Cultural Sites, Cultural Theory, Cultural Policy, the second international conference on cultural policy research, Te Papa, Wellington, New Zealand, 23–26 January, Available at: http://eprints.qut.edu.au/archive/00000256 Florida, R. and Tıngalı, I. (2004) Europe in the Creative Age. DEMOS/Carnegie Mellon University. Florida, R., (2002), The Rise of the Creative Class. Basic Books: New York. 258 AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar Foord J. (2008) Strategies for Creative Industries: an International Review, Creative Industries Journal 1(2), 91-113. Garnham, N. (2005) ‗From cultural to creative industries‘ International Journal of Cultural Policy, 11:15–29. Greene R. P. (2007) Amenities as Drivers of Growth in the Global City: Creative Industries and High Amenity Zones, A Paper Presentation to the IGU Cities of Tomorrow Conference, Guangzhou China. Howkins, J. (2001) The Creative Economy: How People Make Money from Ideas. London: Allen Lane. Hui, G., Chung-Hung, N.G., Mok, P., (2004), A Study on Creativity Index, Bureau, The Hong Kong Special Administrative Region Government Home Affairs Landry C. (2000) The Creative City: A Toolkit for Urban Innovators, Earthscan, London Lloyd R. (2005) Neo-Bohemia: Art and Neighborhood Redevelopment in Chicago, Journal of Urban Affairs 24(5), 517 – 532. Markusen, A. (2006) Urban Development and the Politics of a Creative Class: Evidence from the Study of Artists, Forthcoming in Environment and Planning 38(10), 1921-1940 Markusen, A. and Schrock, G. (2006) The Artistic Dividend: Urban Artistic Specialisation and Economic Development Implications, Urban Studies 43(10), 1661 – 1686. Nelson R. and Winter S., (1982), An evolutionary theory of economic change. , Cambridge University Press, Cambridge Nelson R., (1993), National systems of innovation: a comparative study. , Oxford University Press, New York Niosi, J. and Banık, M. (2005) The Evolution and Performance of Biotechnology Regional Systems of Innovation. Cambridge Journal of Economics, 29(3), 343-357. Primorac, J. (2007) Attitudes of Cultural Workers Towards Creative Industries Development and The City in Southeastern Europe, In: ŠVOB-ĐOKIģ, N. (Eds.) The Creative City: Crossing Visions and New Realities in the Region, Zagreb: Institute for International Relations 55-65. Storper M., (1993), ―Regional worlds of production: learning and innovation in the technology districts of France, Italy and the USA‖, Regional Studies 27 , pp. 433–455. Throsby, D. (2001), Economics and Culture, Melbourne: Cambridge University Press. Turok I. (2003), ―Cities, Clusters and Creative Industries: The Case of Film and Television in Scotland‖, European Planning Studies, Vol. 11, No. 5, 549-568 TÜĠK, (2011), www.tuik.gov.tr (EriĢim tarihi: 03.05.2011). Yusuf, S. and Nabeshima, K., (2005), ―Creative Industries in East Asia‖, Cities 22(2), 109-122. 259 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 260 Küresel Piyasalara Eklemlenme Sürecinde Ġstanbul Film Endüstrisi ve Sektörün Göreceli BaĢarısı Doğan Dursun1 Öz: Yerel ekonomik kalkınma literatüründe önemi gün geçtikçe artan, ekonomik gelişme ve ihracat için önemli bir araç olarak kabul edilen kültür endüstrilerinden film endüstrisi son dönemde küreselleşme ve küresel sisteme eklemlenme şeklinde organizasyonel dönüşümler yaşamaktadır. Film endüstrisinde başarı artık ekonomik ve sanatsal anlamda elde edilen başarıya ek olarak küresel sisteme eklemlenme üzerinden tanımlanabilmektedir. Bu bağlamda Türk film endüstrisinin özellikle son yıllarda iç piyasada yakaladığı ekonomik ve sanatsal başarılar ve bu başarılara neden olan faktörler küresel sisteme eklemlenme şeklinde tarif edilebilecek üçüncü bir başarı durumuyla birlikte değerlendirilecektir. Son on beş yılda üretilen en başarılı iki yüz Türk filmi ve bu film projelerinin üretim örgütlenmeleri üzerinden yapılan incelemelerle, Türk film endüstrisin başarısı film ve firma düzeylerinde ele alınmıştır. Film sektörünün bu bağlamda irdelenmesi, iç piyasada başarıyı ortaya çıkaran üretim örgütlenmesinin dış piyasalarda ortaya çıkan değişimler karşısında yetersiz kaldığını ve küresel anlamda sisteme entegre olma açısından sürdürülmesinin zor olduğunu göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Film Endüstrisi, Küresel Eklemlenme, Artistik ve Ekonomik Başarı Abstract: Film industry; as one of the cultural industries, which become more important in the local economic development literature by time and increasingly accepted as one of the tools of economic development and export, has experienced organizational changes towards globalisation and global integration. Success can now be defined for film industry as the integration into global film market in addition to the artistic and economic successes. In this context, artistic and economic successes in domestic market will be evaluated with the third category of success; i.e. global integration. In the analysis process, most successful twohundred Turkish films in the last fifteen years were selected and analysed with their production organizations at film and firm levels. The analysis of the success demonstrate that production organization ensuring success in domestic market remain incapable against the changes in foreign markets. And also it is very difficult to sustain this production organization in terms of global integration. Keywords: Film Industry, Global Integration, Artistic and Economic Success 1 Dr, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, ODTÜ, Ankara: [email protected] 261 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1.GiriĢ 1970‘lerin sonunda dünyada yaĢanan ekonomik kriz küresel ekonomide yeniden yapılanma olarak adlandırılan yeni bir dönemin baĢlangıcı olmuĢtur. Bu yeni dönemde yaratıcılık, kültür ve ekonomi kavramları arasında yoğun iliĢkiler ve bu iliĢkilere dayalı endüstriyel faaliyetler ekonomik politikaların odağı haline gelmiĢtir. Kültürel endüstriler böyle bir ortam içerisinde geliĢen ve modern kültürel ekonomiyi temsil eden, ürettiği ürünler ile kullanıcılar için fonksiyonelliğe ek olarak sembolik anlamlar da sunan faaliyetlerdir. 1980 sonrası en hızlı geliĢen sektörlerden olan kültürel endüstriler ekonomik kriz sonrası iĢsizlik ve endüstrisizleĢme problemlerine en büyük çözümü sunmuĢtur. Bu nedenle özellikle batı ülkelerinde kentsel politika alanında önemli bir araç ve strateji olarak kabul görmeye baĢlamıĢtır. Kültürel endüstriler üzerinde artan ilgi akademik alanda da kendini göstermiĢtir. Farklı disiplinlerden (sosyoloji, coğrafya, ekonomi, iletiĢim, iĢletme ve kent planlama) bir çok bilim adamı kültürel endüstrilerin ekonomik geliĢme ve ihracat potansiyelleri ile kentsel ve toplumsal etkileri üzerine hem firma hemde organizasyonel düzeyde çalıĢmalar yapmıĢtır (Aksoy & Robins, 1992; Bathelt, 2002; 2004; 2005; Blair, 2001; Gay & Pryke, 2002; Hesmondhalgh, 2002; Hesmondhalgh, 2007; Kratke, 2002; Power & Scott, 2004; Pratt, 1997; Scott A. , 1997; Scott A. J., 2004a; Scott A. J., 2004b). Kültür ve ekonomi arasında ortaya çıkan yoğun etkileĢim, entelektüel sermaye, yaratıcılık, yenilik ve ağ ekonomisi kavramlarının biraradalığına dayalı kültürel endüstrileri tetiklemiĢ ve bu sektörleri ekonominin itici güçlerinden biri haline getirmiĢtir. Kültürel endüstriler birçok sektörü kapsayan ve BirleĢmiĢ Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı‘nın (UNCTAD) 2008 Yaratıcı Ekonomi Raporu‘na göre 2005 yılında kültürel ürünler ihracatı 424.4 milyar dolar olan sektörlerdir (Uçkan, 2009). Uçkan‘ın Ġngiltere Kültür, Medya ve Spor Bakanlığının sınıflandırmasına dayandırarak yaptığı gibi kültürel endüstriler reklamcılık, mimarlık, el sanatları, tasarım, moda, film, oyun sektörü, müzik, gösteri sanatları, yayıncılık, yazılım ve bilgisayar hizmetleri, televizyon, radyo ve daha birçok faaliyeti içermektedir. Ancak bu çalıĢmada Hesmondhalgh‘ın (2007, s12) kültürel endüstriler içinde ―çekirdek grup‖ta (film ve müzik endüstrisi, basın-yayın, internet endüstrisi, radyo ve televizyon, reklamcılık, video ve oyun sektörleri) tanımladığı film endüstrisine odaklanılacaktır. Film sektörü kültürel endüstriler içerisinde dünya ekonomisi için en dinamik sektörlerden biri olarak kabul edilmektedir. Sektörün ekonomik açıdan artan önemi farklı çalıĢmalarda vurgulanmıĢtır (Rosnan et al., 2010; UNCTAD, 2008; Unesco, 2006; Scott, 2004a). Ancak sektörde sürdürülebilir bir geliĢme ve baĢarının sağlanması çok zor ve devamlı yenilik gerektiren dinamik bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Her bir film projesinin hem bir sanatsal ürün hemde ekonomik boyutu olan bir meta olduğu düĢünüldüğünde, baĢarının bu ikili yapıda sağlanan farklı dengelerin ürünü olduğu görünmektedir. Her bir film projesi hem ekonomik hemde sanatsal baĢarı Ģeklinde tarif edilebilen iki tür baĢarı kriterine göre değerlendirilebilmektedir. Bunlara ek olarak son yıllarda ortaya çıkan kültürel ekonomi ve küreselleĢme sürecine paralel film sektöründe de bir yeniden yapılanma süreci yaĢanmıĢtır. Bu değiĢim sürecinde, film sektörü küresel ekonominin ağ entegrasyonu güçlü yerleĢmelerini yer seçmiĢtir. Üretim örgütlenmesinde de küreselleĢme süreci olarak adlandırılan bir değiĢim ve dönüĢüm yaĢanmaktadır (Lorenzen, 2007; 2008). Bu değiĢim süreci içerisinde bir çok ülke kendi film endüstrilerini küresel film piyasalarına dâhil edebilmek için uğraĢ vermektedir. Bu doğrultuda politikalar ve stratejiler hem ulusal hemde sektörel düzeyde geliĢtirilmektedir. Küresel sisteme eklemlenme Ģeklinde tarif edebileceğimiz yeniden yapılanma ve dönüĢüm süreci film sektöründe baĢarının ve sürdürülebilir bir geliĢmenin anahtarı haline gelmiĢtir. Kültürel endüstriler üretim alanı olarak ağ entegrasyonu güçlü kentleri seçmekte ve ürünlerini bu ağ üzerinden piyasalara sürmektedir. Kozmopolit Ģehirler bu süreçte sahip oldukları insan sermayesi, sosyo-kültürel çevre ve küresel ekonomik bağlar ile kültürel endüstriler için odak noktalarıdır. Küresel entegrasyonu güçlü kentler film sektöründe yaĢanan bu süreçleri kolaylaĢtırıcı etkisi ve sonunda ortaya çıkan kentsel ekonomiye olumlu katkılar nedeniyle 262 Doğan Dursun literatürde üzerinde önemle durulan bir konu haline gelmiĢtir. Küresel bir ekonomi, bu ekonomiye yön veren ve akımları kontrol eden Ģehirler ve bu Ģehirlerde yer seçen kültürel endüstriler Ģeklinde kısaca tarif edebileceğimiz değiĢimler Ġstanbul kentinin pozisyonu konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Ġstanbul dünya kenti olma hedefine sahip ve ülke ekonomisinin lokomotifi bir Ģehir olarak Türk film endüstrisinin yegane merkezidir. Bu çalıĢmada Ġstanbul kentinin küresel ağ ekonomisindeki yeri film sektörü üzerinden tarif edilecektir. YaĢanan bu değiĢim ve dönüĢüm süreçleri içerisinde Türk film sektörünün durumu ve iç piyasada yakalanan baĢarının küresel ölçekte ne ifade ettiği bu çalıĢmada üzerinde durulacak konulardandır. Dünya piyasalarında ortaya çıkan farklı eklemlenme biçimlerinin Türk film sektöründe ne Ģekilde gerçekleĢtiği tartıĢma konularından birisidir. Bu çerçevede ikinci bölümde film endüstrisi ve yaĢanan yeniden yapılanma süreci tarif edilecek, ayrıca farklı eklemlenme biçimleri ortaya konacaktır. Üçüncü bölümde çalıĢmanın ampirik kısmında kullanılacak araĢtırma yöntemlerinden bahsedilecektir. Dördüncü bölümde analiz ve analiz sonuçları incelenecektir. Sonuç kısmında ise elde edilen bulgular genel perspektif çerçevesinde değerlendirilecek ve öneriler geliĢtirilecektir. 2.Film Endüstrisi Film sektörü bir fikrin ortaya çıkıĢı ve gerekli finansmanın sağlanmasını takip eden yapım, dağıtım ve gösterim aĢamalarından oluĢan yüksek maliyetli bir üretim zincirine sahiptir. Her bir film projesi kısa süreler içerisinde farklı uzmanlıklara sahip bireylerin yaratıcılıklarının biraraya getirildiği bir üretim örgütlenmesine sahiptir. Talebin belirsizliği sektörün üretim örgütlenmesinde belirleyici olan bir dinamiktir. Bu nedenle pazarı büyütmek veya belirli bazı hedef kitlelere yönelik filmler yapmak Ģeklinde tanımlanabilecek stratejiler geliĢtirilmektedir. Bu süreçte film projelerinin bünyesinde barındırdığı sanatsal ve ekonomik boyutlar önem kazanmaktadır. Bu durum yaratıcılık meselesiyle ekonomik unsurların farklı dengeler kurmasını gerektirmektedir. Bu denge noktalarında farklı baĢarılar ve eklemlenme biçimleri ortaya çıkmaktadır. GiriĢ bölümünde bahsettiğim küresel ekonomik yapı içerisinde odak noktalar olarak var olmaya çalıĢan Ģehirler kültürel endüstrilere, daha özelde de film endüstrilerine dayalı politika ve stratejilerin geliĢtirildiği alanlar olmaktadır. Bu noktada film sektöründe elde edilen baĢarının bir Ģehrin küresel ekonomideki pozisyonuyla paralellik gösterdiğini söylebilmekteyiz. Film sektörü için baĢarı yazında sanatsal ve ekonomik baĢarı olarak tanımlanmaktadır ancak bu çalıĢmada bir üçüncü kategori olarak küresel film piyasalarına eklemlenmek bir baĢarı olarak tanımlanmıĢtır. Özellikle doksanlı yıllar ve sonrasında yaĢanan yeniden yapılanma süreci film endüstrisinde yoğun bir küreselleĢme sürecinin yaĢanmasına neden olmuĢ ve ortaya farklı ülkelerden aktörlerin biraraya gelerek oluĢturduğu küresel filmler çıkmıĢtır. ÇalıĢmanın bu noktasında yaĢanan yeniden yapılanma ve küreselleĢme süreçlerini film sektörü için kısaca özetlemeye çalıĢacağım. 2.1 Yeniden Yapılanma ve KüreselleĢme Süreci Film sektörü son otuz yıl içerisinde sadece yapım aĢamasında değil finansman, dağıtım ve gösterim aĢamalarında güçlü yapısal değiĢimler geçirmiĢ bir sektördür. Literatürde uluslararasılaĢma ve küreselleĢme olarak tarif edilen değiĢimler (Kaiser & Liecke, 2007; Keane, 2006; Lorenzen, 2009) aslında birbirini takip eden ve bugün küreselleĢme süreci olarak kabul edebileceğimiz değiĢimleri yaĢatmıĢtır. KüreselleĢme süreci, farklı ülkelerden ilgili aktivitelerin film endüstrisinin üretim örgütlenmesinde fonksiyonel olarak entegrasyonunu ifade etmektedir. Lorenzen küreselleĢmeyi farklı ülkelerin, firmaların ve örgütlenmelerin küresel ekonomik, kültürel ve politik sistemlere eklemlenmesi Ģeklinde tanımlamıĢtır (2009, s352). KüreselleĢme çok sayıda ülkenin küresel ekonomi, kültür ve politika ağlarına bağlı olmasını ifade etmektedir (Lorenzen, 2007; 2009). Ülkelerin ve bu ülkelerden farklı aktörlerin birbirine bağımlı olmaları Ģeklinde yapılacak tanımlamalar yeterli açıklayıcılığa sahip değildir. Bu nedenle Dicken‘ın uluslararası biçimde dağınık olan aktivilerin fonksiyonel bir Ģekilde eklemlenmesi Ģeklindeki küreselleĢme tanımı daha uygundur (1998, s.5). Film sektöründe küreselleĢme sürecini Lorenzen (2007, 2008) dört farklı boyutuyla açıklamıĢtır. Ġlk olarak küresel film piyasalarına dâhil olan 263 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu yeni film kümelerini vurgulamıĢtır. Bu kümelerin devlet destekli küçük ölçekli film endüstrilerine sahip olabildiği gibi büyük iç pazarlara sahip çok sayıda film yapımı gerçekleĢtiren ülkeler de olabileceği ifade edilmiĢtir. Danimarka, Ġsviçre, Ġzlanda, Çin, Hindistan, Kore ve Brezilya bu grupta yer alan, film sayılarını ve iç piyasadaki paylarını hızla arttıran ülke örnekleridir. Film sektöründe yaĢanan değiĢimin ikinci boyutu, tüketim alanında yaĢanan küreselleĢmedir. Film projeleri artık tüm dünyada aynı anda izleyicilere sunulmaktadır. Küresel tüketim ve küresel izleyici talepleri gibi yeni değiĢkenler film ihracatını daha karmaĢık hale getirmiĢtir. Uydu TV‘ler, DVD ve internet yeni dağıtım ve gösterim olanakları olarak farklı ülkelerde farklı beğenilerde izleyici gruplarına (niĢ gruplar) daha kolay ulaĢımı mümkün kılmaktadır. Bu durum doğal olarak film sektöründe tüketimin küreselleĢmesi gerçeğini ortaya çıkarmıĢtır. Japonya yeni teknolojileri kullanma isteği ve becerisiyle bu süreçten faydalanan ülkelerdendir. Nijerya ve Hindistan da farklı ülkelerdeki pazarların (Nijerya‘ya komĢu ülkelerin kültürel benzerlikleri ve Avrupada yaĢayan Hint nüfusu) farkına varıp bu yönde stratejiler geliĢtirmiĢlerdir. Film yapım sürecinde yaĢananlar; uluslararası ortak yapım projeler; ise film sektöründe yaĢanan küreselleĢmenin üçüncü boyutunu ifade etmektedir. Finansman ve yaratıcılık ortak yapımlara neden olan etmenlerdir. Küresel oyuncularla ortak projeler geliĢtirmek fikrine dayanan bu modelde, küresel olanın bilgi ve becerisine ulaĢmak için maddi destekler ve veri indirimleri gibi yöntemlerle bazı teĢvik mekanizmalarının üretilmesi amaçlanır. Halen ortak yapımlardan en fazla Hollywood yararlansa da Avrupa ve Asyalı film ülkeleri de ortak yapım projeleri konusunda büyük bir atılım içerisindedirler. Film sektöründe küreselleĢmenin dördüncü boyutu film yapım örgütlenmesinde yaĢanan küreselleĢmedir. Yatay ve dikey olarak bütünleĢmiĢ küresel film Ģirketleri bu formun aldığı son Ģekil olarak kültürel üretimin birçok alanında faaliyet gösterip çok geniĢ küresel piyasalara rahatlıkla ulaĢabilirler. Amerika, Fransa ve Japonya gibi ülkeler küresel ölçekteki firmaları ile piyasalara finansman, pazarlama ve dağıtım konularında hâkim olurken, hedefledikleri yerel piyasalarda açtıkları dağıtım ve pazarlama ofisleri yoluyla varolmaktadırlar. Ġki Ģekilde faaliyet gösteren küresel Ģirketler yerel piyasalara küresel ürünleri sunmakla birlikte o piyasalarda yer alan aktörleri finans ve dağıtım konusunda destekleyerek kendilerine yer edinirler. Yerel piyasalarda yer alan farklı yeteneklerin ve yeniliklerin keĢfedilmesi ve transferi de bu süreçte büyük firmalar tarafından elde edilen önemli bir kazanımdır. Film endüstrisinde yaĢanan küreselleĢme süreci her film ülkesini farklı Ģekillerde etkilemiĢ ve birbirleriyle olan iliĢkilerini de değiĢtirmiĢtir. Ancak, küreselleĢme fırsatlar sunduğu kadar bazı tehditleri de bünyesinde barındırmaktadır. Çin, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerin film endüstrileri bu süreçten faydalanıp küresel film piyasalarında önemli aktörlere sahip hale gelirken; bazı ülkeler hala kendi iç piyasalarında ayakta kalma mücadelesi vermektedirler. Artık film yapan ülkeler arasında sınırlarla tanımlanabilecek bir iliĢki kalmamıĢtır. Uluslararası ölçekte daha karmaĢık ve yoğun iliĢkilere dayalı bir film endüstrisi ortaya çıkmıĢtır. Ġç piyasalar ve bu piyasalarda yakalanan baĢarılar film sektörü için bugünkü rekabetçi küresel ekonomik yapıda yeterli bir çerçeve sunamamaktadır. Her bir ülke bu yeni sistem içerisinde yer almak için farklı stratejiler geliĢtirmekte ve bu Ģekilde sisteme eklemlenmektedir. Bu noktada film sektöründe yerel küresel eklemlenme biçimleri önem kazanmaktadır. 2.2 Eklemlenme Modelleri Bu yeni süreçte dünyanın farklı yerlerinden ilgili aktörler fonksiyonel olarak eklemlenerek film yapmakta ve küresel film piyasalarına dâhil olmaktadırlar. Farklı coğrafyalardan iĢgücü, sermaye, dağıtım ağları ve seyirciler bu süreçte eklemlenmektedirler. Klein (2004, s.362) yerelküresel eklemlenme süreçlerini iki baĢlıkta toplamıĢtır. ―Maddesel ve biçimsel eklemlenme‖ olarak tarif edilen değiĢimlerin ilki üretim örgütlenmesindeki eklemlenmeyi, ikincisi ise ürünün kendisine has özelliklerindeki (yıldız oyuncular, görüntü efektleri, hikâye anlatım tarzı) eklemlenmeyi ifade etmektedir. Televizyon sektörü üzerine yapılan çalıĢmalar küresel piyasalara eklemlenme konusunda film sektörü için önemli ipuçları sunmaktadır. Televizyon programlarının yabancı ülkelere satıĢı için geliĢtirilen ―taklit etme, yerelleĢme, ortak yapımlar ve niĢ pazarlara yönelik program‖ yapma stratejileri önemli modeller olarak öne çıkmaktadır 264 Doğan Dursun (Keane ve diğ., 2007, s.5). Keane‘nın vurguladığı diğer bir konu ise kültürel ürünlerin adaptasyon stratejileri sonucunda farklı kültürlerden tüketicilere tanıdık gelmesi durumudur. Fikirlerin hedef piyasalara göre yerelleĢtirilmesi ve yabancı gelebilecek kültürel unsurların törpülenmesi stratejilerine bu süreçte çok sık baĢvurulur. Iwabuchi bu durumu açıklamak için ―kültürel olarak kokusuz ürünler‖1 kavramlarını Japon ürünleri üzerinden kullanmıĢtır (2002). Temel düĢünce nötr hale gelmiĢ olan kültürel ürünün uluslararası popularite kazanma Ģansının yüksek olmasıdır. Bolter and Grusin (2000) ―iyileĢtirme‖ 2 kavramı üzerinden küresel piyasalarda baĢarıyı açıklamıĢtır. Bu modelde ulusal ve uluslararası piyasalarda baĢarılı olmuĢ ürünler yeni baĢarılar hedefiyle iyileĢtirme yolu kullanılarak yeniden üretilmektedirler. Örneklerden de anlaĢıldığı gibi kültürel ürünler ile uluslararası piyasalara dâhil olma konusunda farklı yerleĢmeler için farklı stratejiler ortaya çıkabilmektedir. Film sektöründe de farklı ülkeler kendi üretim tarzları, iĢgücü piyasaları ve düzenleme mekanizmaları ile küresel film piyasalarına eklemlenmenin yollarını aramaktadırlar. Bu durum ulusal sanayi politikalarının da gündemi haline gelmiĢ ve akademik çalıĢmalarda da farklı eklemlenme modelleri ve stratejileri üzerine araĢtırmalar yoğunlaĢmıĢtır. Küresel film endüstrisinin rekabetçi dinamikleri karĢısında her bir film ülkesi film ve firma düzeyinde yeni arayıĢlara girmiĢtir. Küçük ölçekli film endüstrisi kümeleri küreselleĢme süreciyle paralel olarak kendileri için niĢ piyasalar yaratabilmiĢ ve bu piyasalara film gönderebilmiĢtir. Hollywood gibi lider pozisyonda yer alan üreticiler ortak yapımlar ve dıĢ kaynak kullanımı gibi stratejileri tercih ederken küçük ölçekli film endüstrileri niĢ pazarlar ve kültürel olarak yakınlığı bulunan komĢu piyasaları kullanmaktadırlar. Yazında televizyon sektörü üzerinden yapılan çalıĢmalar ve film sektörünün küreselleĢmesi tartıĢmalarına dayanarak yerel küresel eklemlenme modellerini film endüstrisi için altı grupta ifade edebiliriz. Bu modeller endüstriyel örgütlenme, iç piyasanın büyüklüğü, iĢgücü piyasası, düzenleme mekanizmaları ve film içeriklerine göre farklı kombinasyonlarda ortaya çıkmaktadır. Ġlk model, Amerikan film endüstrisinde olduğu gibi, küresel film piyasasına hâkim olarak yönetici bir pozisyonda dahil olma esasına dayanır. Örgütlenme anlamında sahip olduğu heterojen yapı, uluslararası güçlü dağıtım ve gösterim ağları, büyük ölçekli iç piyasası, devlet düzeyinde sahip olduğu destek ve film teknikleri ile Hollywood film endüstrisi Ģu an küresel piyasanın ekonomik anlamda tek hâkimi konumundadır. Ġkinci model farklı ülkelerdeki ucuz iĢgücü, vergi avantajları ve coğrafi güzelliklerin kullanımına dayalı üretim anlayıĢıdır. Avustralya, Kanada, Yeni Zellanda, Brezilya ve Ġrlanda bu yöntemi kullanarak küresel film yapım ağlarına dâhil olmaktadırlar. Bu yöntem sayesinde ortaya çıkan öğrenme süreci yerel aktörler için oldukça önemlidir. Üçüncü modelde eklemlenme, dıĢ piyasalarda gösterime girme konusunda daha Ģanslı olan uluslararası ortak yapımlar üzerinden gerçekleĢtirilir. Örneğin, Avrupa ülkeleri film sektöründe Amerikan egemenliğine karĢı ortak yapım stratejisini kullanırlar. Finansman avantajının yanında ortak yapımcının piyasasına ulaĢım kolaylığı bu yöntemin diğer önemli avantajlarındandır. Ülkemiz film sektörü Avrupalı yapımcılarla ortak yapım film projeleri üzerinden bu modeli kullanmaktadır. Dördüncü model adaptasyon ve taklit mantığına dayalı bir üretim örgütlenmesi ve içerikleri kapsamaktadır. Buradaki tmel prensip Hollywood tarzı filmler yapmak ve onların üretim örgütlenmelerini kopya etmektir. Kore, Çin ve Fransa‘da bu stratejiler kullanılmaya çalıĢılmaktadır. Bir diğer modelde ise coğrafi ve kültürel olarak yakın ve benzer piyasaları hedefleyen filmler üretilmeye çalıĢılır. YurtdıĢında yaĢayan nüfus da bu model (diaspora filmleri) kapsamında yararlanılmaya çalıĢılan önemli bir unsurdur. Hindistan, Nijerya, Çin, Ġran ve Türkiye bu modeli kullanarak dıĢ piyasalara dâhil olmaktadırlar. Son model ise niĢ pazarların yaratılması ve farklılıkların ortaya konulması esasına dayalı bir modeldir. Farklı film teknikleri (Danimarka‘da geliĢen Dogma stratejisi gibi), teknolojik üstünlükler (Alman post-prodüksiyon firmaları), animasyon filmleri (Japonya) ve ünlü yönetmenler (Fransa ve Ġtalya) bu model kapsamında sıralayabileceğimiz eklemlenme 1 culturally odorless 2 remediation 265 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu stratejileridir. Yaratıcılık ve sanatsal kapasitelerle dıĢ piyasalarda varolmak temel düĢüncedir. Kısaca özetlemeye çalıĢtığım film endüstrisinde küresele eklemlenme modelleri, her bir ülke için farklı olabileceği gibi birden fazla modelin kombinasyonuna da dayalı olabilmektedir. Her ülke kendi potansiyelleri çerçevesinde stratejiler geliĢtirmekte ve dünya film piyasasında yerini almaya çalıĢmaktadır. Burada önemli olan bir baĢarının ortaya konulmasıdır. Önceki bölümde de belirttiğim gibi eklemlenme film endüstrisinde önemli bir baĢarıdır ancak farklı baĢarıların (sanatsal ve ekonomik) buluĢma noktasında ortaya çıkmaktadır. Sonraki bölümde film endüstrisinde baĢarı ve bu baĢarıyı etkileyen faktörler üzerinde durulacaktır. 2.3 Sanatsal ve Ekonomik BaĢarı Literatürde film sektöründe performans ya da baĢarıyı etkileyen faktörler konusunda birçok çalıĢma bulunmaktadır (Delmestri ve diğ., 2005; Morawetz ve diğ., 2007; Meiseberg ve Ehrmann, 2008; Boccardelli ve diğ., 2008) ancak baĢarı faktörleri nedir sorusu hala net bir biçimde cevaplanamamaktadır. Böyle bir çalıĢmada en doğru yol çok boyutlu bir değerlendirme stratejisi kullanmaktır. BaĢarı genel olarak sanatsal ve ekonomik olarak iki grupta incelenmektedir; ancak son yıllarda ortaya çıkan uluslararasılaĢma süreci küresel eklemlenmeyi üçüncü bir baĢarı kriteri olarak tanımlamayı zorunlu kılmaktadır. Sadece iç piyasada elde edilen giĢe ve ulusal festivallerde kazanılan ödüller baĢarının tanımlanması için yeterli olmamaktadır. Uluslararası piyasalar ve festivallerde elde edilen sonuçlar sektörün baĢarısında film ve firma düzeyinde belirleyicidirler. 400000000 300000000 200000000 100000000 0 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 ġekil-1. 1995-2010 Yılları GiĢe Sonuçları Kaynak: boxofficeturkiye.com, sinematurk.com websitelerinden ve Yıllık Dünya Film Pazar Trendleri3 raporlarından derlenmiĢtir. Yukarıda da belirttiğim gibi sinema filmleri birer kültürel ürün olarak iki boyutlu yapıya sahiptir (Delmestri, Montanari, & Usai, 2005). Bir tarafta yaratıcılık ve yenilik gibi unsurları içeren sanatsal boyut, diğer tarafta ise izleyici beğenileri ve ekonomik etkinliğe dayalı ticari boyut bulunmaktadır. Diğer taraftan film ve firma düzeyinde değiĢen dinamikler baĢarının ölçülmesini zorlaĢtırmaktadır. Bu yapı dolayısıyla film sektöründe baĢarıyı tek bir yöntemle değerlendirmek doğru olmamaktadır. Sanatsal ve ekonomik baĢarı ölçütleri film ve firma düzeyinde belirlenerek incelenebilir (Boccardelli, Brunetta, & Vicentini, 2008). Yazında sanatsal baĢarı için festivallerde kazanılan ödüller ve eleĢtirmen notları bağımlı değiĢkenler olarak, izleyici sayısı ve giĢe rakamları ise ekonomik baĢarının belirleyicileri olarak kabul edilir (Baker & Faulkner, 1991; Delmestri, Montanari, & Usai, 2005). Uluslarası festivallerde kazanılan ödüller ve dıĢ piyasalarda elde edilen giĢe sonuçları da küresel piyasalara eklemlenme baĢarısı için belirleyici olan faktörlerdir. Her ülke için geçerli olmakla birlikte bir tarafta sanatsal kaygılarla düĢük bütçeli filmler yapan yapımcılar, diğer tarafta ise daha çok ekonomik sonuçları düĢünerek hareket eden ve giĢe filmleri olarak adlandırılan popüler filmleri üreten yapımcılar 3 Annual World Film Market Trends Reports (Avrupa Görsel İşitsel Gözlemevi Yayınları) 266 Doğan Dursun bulunmaktadır. Bu iki grup arasında Hindistan örneği dıĢında çoğunlukla bir etkileĢim bulunmamaktadır (Lorenzen & Taeube, 2007). Türk film endüstrisi bu perspektiften incelendiğinde, birbirinden kopuk olarak faaliyet gösteren ikili bir yapının olduğu görülmektedir. Özellikle 2000 yılı sonrasında Türk sineması film ve izleyici sayısı açısından büyük bir geliĢme göstermiĢtir (ġekil-1,2): Bir tarafta büyük kitlelere ulaĢan popüler filmler ve bu filmlerin yapımcı ve yönetmenleri, diğer tarafta kısıtlı sayıda insanın izlediği sanat filmleri. Uluslararası performansa baktığımızda ise tam tersi bir sonuçla karĢılaĢmaktayız. Sanatsal olarak baĢarılı kabul edebileceğimiz filmler hem iç hemde dıĢ piyasada baĢarılıyken, popüler Türk filmleri dıĢ piyasada herhangi bir baĢarıya ulaĢamamaktadırlar. Popüler filmler genellikle komedi tarzında ve büyük film Ģirketlerinin (çok sektörlü) ürünüyken, sanat filmleri bağımsız yapımcılar tarafından üretilmektedirler. 80 70 60 50 40 30 20 10 0 ġekil-2. 1995-2010 Yılları Film Sayısı Kaynak: boxofficeturkiye.com, websitelerinden ve ―Yıllık Dünya Film Pazar Trendleri‖ raporlarından derlenmiĢtir. sinematurk.com Türk film sektörü üzerine bu kısa tespitten sonra; baĢarı ve baĢarıyı etkileyen faktörleri uluslararası piyasaları da hesaba katarak değerlendirmek gerekmektedir. Sonraki bölümde küresel ağ ekonomisi içerisinde mal, insan, sermaye ve teknoloji akımlarına yön veren bir odak olarak var olmak isteyen Ġstanbul‘un film endüstrisinde iç piyasada yakalanan ekonomik ve sanatsal baĢarılar ve bu baĢarıları etkileyen faktörler belirlenmeye ve dıĢ piyasalar açısından durumun ne olduğu tespit edilmeye çalıĢılacaktır. 3.AraĢtırma Türk film endüstrisi için baĢarı faktörlerini belirlemek ve küresel eklemlenme perspektifinden değerlendirmek amacıyla film projeleri üzerinden bir çalıĢma yapılacaktır. Sektör için belirleyici aktör konumunda bulunan yapımcılar üzerinden bir çalıĢma gerçekleĢtirmek film düzeyinde düzenli kayıtlar tutulmadığı için pek mümkün olamamaktadır. Film yapımcılarıyla yapılan ikili görüĢmelerde bu durum tespit edilmiĢ ve proje temelli bir analizin daha doğru sonuçlar vereceği görülmüĢtür. Bu doğrultuda, Türk film endüstrisinin 1980‘li yıllarda yaĢadığı çöküĢün ardından yeniden yapılanmasını tamamladığı ve küreselleĢme sürecine ayak uydurmaya baĢladığı dönemin baĢlangıcını ifade eden 1995-2009 dönemine odaklanılmıĢ ve bu 15 yılda üretilmiĢ toplam 351 film projesinin giĢe sonuçlarına göre ilk 200‘ü seçilmiĢtir. Her bir film projesi için yapımcı firma, dağıtımcı firma, kopya sayısı, gösterim haftası sayısı, filmin türü, gösterim tarihi, giĢe sonucu, izleyici sayısı, izleyici puanları, yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kurgucu ve müzisyen bilgileri girilerek bir veri seti oluĢturulmuĢtur. Daha sonra bu veriler üzerinden SPSS 19 (Statistical Package for the Social Sciences) programı yardımıyla korelasyon ve regresyon analizleri yapılarak Türk film endüstrisinde sanatsal ve ekonomik baĢarı faktörleri uluslararası piyasaları da hesaba katarak film ve firma düzeyinde değerlendirilmiĢtir. 267 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu AraĢtırmada yöntem olarak iki aĢamalı bir yol izlenmiĢtir. Ġlk aĢamada korelasyon analizleriyle baĢarıyı etkileyen değiĢkenler arasındaki iliĢki ortaya konmaktadır. Ġki değiĢken arasındaki iliĢkinin gücü, derecesi, yoğunluğu ve yönü SPSS19 programı kullanılarak korelasyon analiziyle test edilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir. Ġkinci aĢamada regresyon analizleri ile film ve firma düzeyinde bağımsız değiĢkenlerin film sektöründe baĢarıyı ortaya koyan bağımlı değiĢkenler üzerindeki açıklayıcılıkları test edilmiĢtir. Film ve firma düzeyinde belirlenen değiĢkenlerin sanatsal ve ekonomik performans üzerinde belirleyicilikleri ulusal ve uluslararası düzeyde ele alınmıĢtır. Toplamda 6 farklı model çalıĢtırılmıĢtır. Film ve firma düzeyinde yapılan üç farklı baĢarı analizi Türk film endüstrisinde baĢarıyı etkileyen faktörleri ve sektörün küresel piyasalardaki konumunu ortaya koymaktadır. 4. DeğiĢkenler ve Analizler Ekonomik Başarı Tür, Gösterim zamanı, Devam filmi, Ün Firma Düzeyinde Faktörler Çok sektörlü, Dikey bütünleşme Piyasa Endeksi Yerel-Küresel Üretim Ağları Sanatsal Başarı Ödül Adaylık Eleştirmen Notu İnsan sermayesi Yetenek, Deneyim, Bilgi Sosyal Sermaye Bağlar, İlişkiker, Rol Birleşmeleri Sanat Endeksi Sosyal Ağlar Lider Merkezler Ortak Yapımlar Küresele Farklı Eklemlenme Biçimleri - Ekonomik Yaklaşım Dış Kaynağa Yaratıcı Ekonomik Dayalı Üretim Kültürel Olarak Niş Pazarlar Benzer Piyasalar Fiziksel Adaptasyon Küresele Farklı Eklemlenme Biçimleri - Sanatsal Yaklaşım Uluslararası Piyasalar Film Düzeyinde Faktörler Ekonomik ve Sanatsal Başarıların Buluşma Noktası-Sentez Film Performansı Gelir İzleyici Sayısı Ulusal Piyasalar Analizlerde üçlü bir model kullanılmıĢtır. Yazında vurgulanan sanatsal ve ekonomik baĢarı analizlerine, dıĢ piyasalara eklemlenme Ģeklinde üçüncü bir kategori eklenmiĢtir. BaĢarıyı etkileyen faktörler ve bu faktörler arası iliĢkileri gösteren diagramda (ġekil-3) Ġstanbul film sektörü örneği için hem bağımlı hemde bağımsız değiĢkenler tanımlanmıĢtır. Sanatsal ve ekonomik baĢarılar ve bu baĢarıların buluĢmasından ortaya çıkan farklı eklemlenme modelleri diagramın omurgasını oluĢturmaktadır. Biçimsel ġekil-3. AraĢtırmanın Genel Çerçevesi *Bu diagram Boccardelli‘nin (ve diğ., 2008, s.6) çalışmasından esinlenerek üretilmiştir. Her bir baĢarı türünü etkileyen değiĢkenler de iliĢkili oldukları alanlarda gösterilmiĢtir. Buna göre Ģemada ekonomik baĢarıyı ölçmek için kullanılan gelir ve izleyici sayısı değiĢkenlerini etkileyen faktörler film ve firma düzeyinde iki grupta toplanmıĢlardır. Film düzeyindeki değiĢkenler filmin türü, gösterim zamanı, yönetmenin ünü ve filmin devam filmi olması gibi değiĢkenlerden oluĢmaktadır. Firma düzeyinde ise yapım Ģirketinin deneyimi, çok sektörlü bir yapısının olması (dikey bütünleĢme) ve dağıtım firması gibi değiĢkenler tanımlanmıĢtır. Diğer taraftan sanatsal baĢarı ödüller, ödül adaylıkları ve eleĢtirmen notları ile ölçülmektedir. Bu 268 Doğan Dursun bağımlı değiĢkenleri etkileyen faktörler de iki grupta toplanmıĢtır: insan sermayesi ve sosyal sermaye. Yetenekli iĢgücü, deneyimli personel ve bilgi birikimi insan sermayesi için kullanılan değiĢkenlerken üretim sürecinde biraraya gelen personelin birbirleri ile bağları, iliĢkileri ve ―rol birleĢmeleri‖ (bir kiĢinin aynı projede birden fazla iĢi yapması, hem yapımcı, hem yönetmen, hem oyuncu gibi) sosyal sermaye için kullanılmaktadır (Baker & Faulkner, 1991). Her iki baĢarı türünün biraraya geldiği noktalarda ise daha önceki bölümde özetlediğim farklı eklemlenme modelleri ortaya çıkmaktadır. Bu modelden yola çıkarak yazında yer alan baĢarı ölçütleri film ve firma düzeylerinde ayrı ayrı biraraya getirilerek analizler öncesi bir çerçeve sunulmuĢtur. Bağımlı ve bağımsız değiĢkenler her üç baĢarı türüne göre gruplanmıĢ ve kullanılacak değiĢkenler tanımlanmıĢtır. 4.1 Film Düzeyinde Bağımlı-Bağımsız DeğiĢkenler ve BaĢarı Analizleri Sanatsal, ekonomik ve dıĢ piyasalara eklemlenme Ģeklinde tanımladığım baĢarı kategorileri için bağımlı değiĢkenler olarak sırasıyla kazanılan ödüller, iç piyasadaki izleyici sayısı ve Avrupa Birliği ülkelerinde ulaĢılan izleyici sayıları tanımlanmıĢtır. EleĢtirmen notu sanatsal baĢarılar için önemli bir gösterge olarak kabul edilmesine rağmen Türk film endüstrisinde her bir film için böyle bir bilgiye ulaĢmak mümkün olamamıĢtır. Ġkiyüz filmden oluĢan veri setinde ancak 119 filme iliĢkin eleĢtirmen notu bilgisine ulaĢılabilmiĢtir. 2000 yılından önce üretilen filmlerin ekonomik baĢarının ölçülmesinde kullanılan gelir bilgisine ulaĢılamamıĢtır. Bu nedenle geir bilgisi ve eleĢtirmen notu değiĢkenleri analize dâhil edilmemiĢlerdir. Film düzeyinde 21 tane bağımsız değiĢken tanımlanmıĢtır. Yönetmenin ünü (sanatsal ve ekonomik olmak üzere), deneyimi (çalıĢtığı süre –yıl olarak- ve ürettiği film sayısı), esnekliği (farklı türlerde filmler yapıyor olması ve TV sektöründe çalıĢması), yıldız oyuncu kullanılması, filmin türü (avantajlı türler), devam filmi olması, Imdb (The Internet Movie Database) kullanıcı değerlendirmeleri, Imdb oy veren sayısı, yetenekli iĢgücü (ödüllü eleman sayısı), rol birleĢmeleri (yönetmen, yapımcı ve yazarın aynı kiĢi olması), gösterim zamanı (avantajlı aylar), televizyon sektörüyle iliĢki içinde olan yapımcı ve yönetmenler (TV‘de iĢ yapanlar), Avrupa Birliği fonlarından yararlananlar, yabancı ortaklıklar ve yabancı çalıĢan kullanımı film düzeyinde baĢarıyı etkileyen değiĢkenler olarak tanımlanmıĢtır. 200 filmden oluĢan veri setinde bu bilgiler SPSS 19 programı yardımıyla düzenlenmiĢ ve korelasyon-regresyon analizleri yapılmıĢtır. Korelasyon analizlerinde bağımsız değiĢkenlerin her üç baĢarı türü için açıklayıcılığa sahip oldukları görülmüĢtür. Film düzeyinde ekonomik, sanatsal ve dıĢ piyasalara eklemlenme baĢarıları için üç farklı regresyon analizi yapılmıĢtır. Birinci modelde ekonomik baĢarı analizi için iĢleme sokulan değiĢkenler izleyici sayısı bağımlı değiĢkeni için 0.735‘lik bir R-Kare değerine sahiptir. Bir film projesinin ekonomik baĢarısında %73‘lük bir açıklayıcılığa sahip olan bağımsız değiĢkenler içerisinde yönetmenin ünü, televizyon sektöründe de çalıĢıyor olması, ödüllü yönetmen, yazar ve oyuncu kullanılıĢı, devam filmi niteliği, yabancı firmalarla ortak yapımlar ve Imdb kullanıcı sayıları yeterli açıklayıcılığa sahiptir. Bu model film düzeyinde ekonomik baĢarı için en önemli ölçütün insan sermayesi olduğunu göstermiĢtir. Yetenekli (ödüllü) iĢgücü kullanımı filmin ekonomik getirisini olumlu yönde etkileyen bir faktör olarak görünmektedir. Özellikle 1995 sonrası dönemde yönetmenler Türk film endüstrisinin belirleyici aktörleri konumuna gelmiĢlerdir. Diğer taraftan, talep yönüyle ilgili değiĢkenlerin baĢarı üzerinde önemli bir etkiye sahip oldukları görülmüĢtür. Ġnternet sitesi kullanıcı oyları ve sayıları ile filmlerin giĢe sonuçları arasında önemli paralellikler bulunmaktadır. Devam filmlerinin Amerikan film endüstrisinde olduğu gibi Türk sinema endüstrisinde de ekonomik baĢarının önemli bir formülü haline geldiği gözlenmiĢtir. Ġkinci modelde film düzeyinde sanatsal baĢarıyı etkileyen faktörler ve açıklayıcılıkları incelenmiĢtir. Ödül sayısı bağımlı değiĢkeni için yapılan regresyon analizinde bağımsız değiĢkenlerin 0.573‘lük bir R-Kare değerine sahip olduğu görülmüĢtür. %57 oranında bir açıklayıcılığa sahip olan değiĢkenler arasında altı değiĢken sanatsal baĢarı için yeterli açıklayıcılığa sahiptir. Yönetmenler ekonomik baĢarıda olduğu gibi sanatsal baĢarıda da 269 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu belirleyici konumdadır. Filmlerin sanatsal performansları ile yönetmenler arasında olumlu ve yakın bir iliĢki bulunmaktadır. Ödüllü oyuncu ve yazar ile gerçekleĢtirilen film projeleri baĢarı açısından daha avantajlı konumdadırlar. Filmin türü (drama filmleri) ve filme oy veren internet kullanıcı sayıları sanatsal baĢarı için belirleyici faktörlerdendir. Sanatsal anlamda baĢarılı filmler için ortaya çıkan en önemli özelliklerden bir tanesi de bu filmlerin yapımcı, yönetmen ve yazarlarının aynı kiĢiler olmasıdır (rol birleĢmeleri). Sonuç olarak yönetmenler (ün ve rol birleĢmeleri ile) film projelerinin sanatsal baĢarısı için belirleyici aktörlerdir. Üçüncü modelde dıĢ piyasalar üzerinden bir baĢarı analizi yapılmıĢtır. DıĢ piyasalarla ilgili bilgiler sınırlı olmasına rağmen Avrupa Birliği film sektörü veri bankasından 4 elde edilen veriler ıĢığında bir analiz yapılmıĢtır. Böylece, Türk filmlerinin 27 farklı Avrupa ülkesinde elde ettiği giĢe sonuçları analize dâhil edilebilmiĢtir. Avrupada elde edilen sonuçların bağımlı değiĢken olarak alındığı analizlerde bağımsız değiĢkenler %65‘lik bir açıklayıcılığa sahiptir (0.658 RKare). Bu regresyon sonuçlarına göre ilgili bağımsız değiĢkenler içerisinden beĢ tanesi dıĢ piyasalarda göreceli baĢarıyı açıklamakta yeterlidir. Bir tarafta devam filmleri, televizyon sektöründe de çalıĢan yapımcı ve yönetmenler ve kullanıcı oyları değiĢkenleri ile dıĢ piyasalarda belirli izleyicilere (türk diasporası) ulaĢtığı görünen popüler Türk filmleri diğer tarafta avrupa birliği fonlarını kullanan ve yabancı firmalarla ortak yapım olan sanat filmleri dıĢ piyasalarda yakalanan görece baĢarının kaynaklarıdır. 4.2 Firma Düzeyinde Bağımlı-Bağımsız DeğiĢkenler ve BaĢarı Analizleri Firma düzeyinde analizlerde de film düzeyinde kullanılan bağımlı değiĢkenler kullanılacaktır. Ancak burada bu değiĢkenler üzerinde etkisi olan 17 farklı bağımsız değiĢken tanımlanmıĢtır. Bazı bağımsız değiĢkenler hem film hemde firma düzeyinde etkili oldukları için her iki analizde de kullanılmıĢtır. Gösterimde kalınan hafta sayısı, devam projeler, gösterime çıkılan salon sayısı, gösterim zamanı, dağıtım firması (büyük veya bağımsız firmalar), yerli ya da yabancı dağıtım firması, yapımcı firma ile dağıtımcı firmanın bağı (birlikte çalıĢılan proje sayısı), Avrupa Birliği destekli yapımcı firma, büyük ölçekli yapımcı firma (film sayısı), yapımcı firmanın ortalama giĢe değeri, yapımcı firmanın ortalama sıra değeri (yapılan filmlerin ilk on içerisinde aldığı sıra değeri ortalaması), televizyona iĢ yapıyor olması, tüm zamanların en baĢarılı 15 Türk filminden birinin yapımcısı olması, kümelenme (belirli bir bölgede yer seçen firmalar), ortak yapımlar, ortak yapımcı firma sayıları ve ortak yapımcının yerli veya yabancı olması firma düzeyinde baĢarıyı etkileyen bağımsız değiĢkenler olarak tanımlanmıĢtır. Film düzeyinde yapılan analizlere paralel olarak firma düzeyinde üç farklı baĢarı analizi yapılmıĢtır. Birinci modelde, firma düzeyinde ekonomik baĢarı izleyici sayısı bağımlı değiĢkeni için sorgulanmıĢ ve 0.774‘lük bir R-Kare değerine ulaĢılmıĢtır. Kullanılan bağımsız değiĢkenler ile ekonomik baĢarı arasında anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. Ekonomik baĢarıda %77‘lik bir açıklayıcılığa sahip olan bağımsız değiĢkenler içerisinde üç tanesi yeterli açıklayıcılığa sahiptir. Bu model yapımcı firmaların gerçekleĢtirdiği önceki projelerin ekonomik baĢarıda önemli bir etkisinin olduğunu göstermiĢtir. Bun göre filmin pazarlanması konusunda yapımcı firma becerisi baĢarıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca gösterime girilen salon sayısı bu beceride önemli bir ölçüt olarak baĢarı üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Diğer bir değiĢken ise gösterimde kalınan hafta sayısıdır. Film projelerinin ekonomik getirilerine olumlu katkısı olan bu değiĢken firma düzeyinde baĢarıyı da olumlu yönde etkilemektedir. Sonuç olarak yapımcı firmanın genel özellikleri ve pazarlama stratejileri ekonomik baĢarıda belirleyici unsurlardır. Ġkinci model olarak firma düzeyinde sanatsal baĢarı ve bu baĢarıda etkili olan faktörler ödül sayısı bağımlı değiĢkeni üzerinden incelenmiĢtir. Ancak, belirlenen değiĢkenler 0.380‘lik bir RKare değeri ile diğer analizlere göre en düĢük açıklayıcılığa sahiptir. Firma düzeyindeki sanatsal baĢarı için % 38‘lik bir açıklayıcılığa sahip olan bağımsız değiĢkenler içerisinde dört tanesi bu analiz için yeterli açıklayıcılığa sahiptir. Büyük ölçekli film Ģirketleri (toplam film sayılarına 4 European Audiovisual Observatory 270 Doğan Dursun göre) bu baĢarı türünde önemli etkisi olan değiĢkenlerden birisidir. Ulusal ve uluslararası ortak yapım projeler firma düzeyinde sanatsal baĢarı üzerinde olumlu etkileri olan değiĢkenlerdendir. Hafta sayısı ekonomik baĢarıda olduğu gibi sanatsal baĢarıda da olumlu etkilere sahiptir. Sonuç olarak ulusal ve uluslararası firmalarla ortak yapım projelerin firma düzeyinde sanatsal baĢarının kaynağı olarak öne çıktığını söylebiliriz. Üçüncü modelde, dıĢ piyasalarda elde edilen baĢarı firma düzeyinde incelenmiĢtir. Avrupa ülkelerinde elde edilen giĢe sonuçları bağımlı değiĢken olarak kullanılmıĢ ve regresyon analizi yapılmıĢtır. Model anlamlı bir sonuç üretmiĢ ve bağımsız değiĢkenlerin baĢarı üzerinde %59‘luk bir açıklayıcılığa sahip oldukları görülmüĢtür. Aslında, değiĢkenlerin beĢ tanesi yeterli açıklayıcılığa sahiptir. Gösterime girilen salon sayısı ile gösterimde kalınan hafta sayısı iĢin pazarlama yönüyle alakalı değiĢkenler olarak baĢarı üzerinde önemli etkilere sahiptir. Diğer taraftan yapımcı firmanın ölçeği (yaptığı film sayısı) ve ekonomik baĢarıları (önceki proje ortalamaları) dıĢ piyasalarda baĢarı için olumlu etkileri olan değiĢkenlerdir. Son olarak, ortak yapımcı firma sayıları dıĢ piyasalarda gösterim Ģansını artırdığından analizde olumlu sonuçlar üretmiĢtir. Üçüncü modelin en önemli bulgusunun ortak yapımcı firma sayıları ve büyük ölçekli firmaların Türk film sektörünün dıĢ piyasalardaki baĢarısına olumlu etkilerini göstermesi olduğunu söylebiliriz. 5.Sonuç Bu çalıĢmada film sektörü için yazında tanımlanan sanatsal ve ekonomik baĢarı kategorilerine üçüncü bir baĢarı kategorisi eklenmiĢtir. UluslararasılaĢma sürecine paralel olarak geliĢen küresel sisteme eklemlenme kategorisi ile birlikte üçlü bir analiz geliĢtirilmiĢtir. Bu bölümde her üç baĢarı kategorisi için öne çıkan bulguları kısaca özetledikten sonra genel bir değerlendirme yapılacaktır. Sanatsal baĢarı için yapılan analizler sonucunda Türk film sektörü için yönetmenlerin performans üzerinde büyük etkileri olduğu görülmüĢtür. Yetenekli iĢgücü kullanımı baĢarıya olumlu katkısı olan diğer bir etkendir. Üzerinde durulması gereken diğer bir etken rol birleĢmesi olarak açıklanan aynı kiĢinin bir film projesi içerisinde birçok görevi yürütmesidir. Tek adam üzerinden yürüyen film projeleri Türk film sektöründe sanatsal baĢarılı filmler için bir formül niteliğindedir. Film türleri açısından drama filmlerinin bir avantajlı olduğu görülmüĢtür. Firma düzeyinde ise pazarlama kabiliyeti olumlu etkilere sahip bir değiĢken olarak görülmektedir. Avrupa Birliği film projelerini destekleme fonları sanatsal olarak baĢarılı Türk filmleri için önemli bir kaynak olmaktadır. Sanatsal olarak baĢarılı filmler aynı zamanda dıĢ piyasada da baĢarılı olan ve niĢ piyasalarda gösterime giren filmlerdir. Ekonomik baĢarı açısından Türk film sektörünü değerlendirdiğimizde yönetmenin, yetenekli iĢgücünün, yıldız oyuncuların, devam filmlerinin ve yabancı firmalarla ortak yapımların baĢarı üzerinde etkili olduğunu görmekteyiz. Hafta ve salon sayılarının fazlalığı ekonomik getiriler üzerinde olumlu etkilere sahip değiĢkenlerdir. Komedi filmleri ekonomik açıdan avantajlı filmler olarak göze çarpmaktadır. Ekonomik açıdan baĢarılı filmlerin yıldız oyunculara sahip popüler filmler olduğunu ve iç piyasada yakaladıkları baĢarıyı dıĢ piyasalarda tekrarlayamadıklarını görmekteyiz. Ġç ve dıĢ piyasada elde edilen giĢe sonuçları ölçek olarak birbirinden çok farklı sonuçlar ortaya koymaktadır. YurtdıĢında yoğunlukla Türk nüfusun yaĢadığı ülkelerde elde edilen görece yüksek giĢe sonuçları iç piyasada giĢe rekorları kıran filmler üzerinden olmaktadır. Yapımcı firmalar incelendiğinde genellikle büyük ölçekli ve birden fazla sektörde aktif olan firmaların ekonomik açıdan daha baĢarılı olduğu gözlenmiĢtir. DıĢ piyasalar veya eklemlenme Ģeklinde tanımladığım üçüncü baĢarı kategorisinde uluslararası ortak yapım projelerin ve Avrupa Birliğinin sinema destekleme fonlarının önemli olduğu görülmüĢtür. Türk film sektörü için eklemlenme modeli olarak Avrupa ülkelerinden firmalarla gerçekleĢtirilen ortak yapımlar, Türk nüfusun yoğun yaĢadığı piyasalarda gösterim (diaspora hedefli filmler), sanat filmleri olarak belirli izleyici gruplarına (niĢ pazarlar) ulaĢan filmler ve kültürel olarak yakın olan komĢu ülkelere film dağıtımı ve gösterimi öne çıkmaktadır. 271 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Türk film endüstrisinin iç piyasada 2000 yılı sonrasında elde ettiği giĢe sonuçları ve kazandığı ödülleri küresel ölçekte değerlendirdiğimizde Türk film endüstrisinin küresel film piyasalarına kısmen eklemlendiğini söyleyebiliriz. Ancak analizler göstermektedir ki Türk film endüstrisi mevcut sistemin çeperinde yer almaktadır. Dünya örnekleri üzerinde yapılan incelemelerde her film ülkesinin sisteme dâhil olmak için farklı stratejiler geliĢtirdiğini görmekteyiz. Türk film sektörü bu bağlamda ortak yapımlar ve kültürel olarak yakın olan komĢu piyasalar üzerinden bir hareketlenme içerisindedir. Eklemlenme açısından henüz baĢlangıç aĢamasında olan sektör tarihsel süreçte yaĢadığı sıkıntıların tekrarlanmaması için bu stratejileri uygulamaya devam etmeli ve geliĢtireceği yeni modeller ile ilerleyiĢini sürdürmelidir. Bu çalıĢmada film endüstrisi küresel ağ ekonomisi içinde bir merkez olmayı hedefleyen Ġstanbul‘un yerini ve pozisyonunu yansıtan bir sektör olarak ele alınmıĢtır. Film sektöründe olduğu gibi Ġstanbul kenti de küresel ekonomik yapının çeperinde yer almaktadır. Kentin ekonomi politikaları hala geleneksel endüstriler (tekstil) üzerinden geliĢtirilen stratejiler ile oluĢturulmaktadır. Bilgi, yaratıcılık ve teknoloji yoğun kültürel endüstriler yalnızca kentsel yenileme perspektifinden düĢünülmektedir. Küresel ekonomik yapı içerisinde sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve entegrasyon için film sektörü gibi kültürel endüstrilere ve bu sektörlerin geliĢmesine neden olan bir sosyal, kültürel ve fiziksel çevrenin hazırlanılmasına odaklanılmalıdır. Ancak, ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde geliĢtirilen ekonomik ve kültürel politikalar bu durumu gözardı etmektedir. Yaratıcı iĢgücünün kente çekilmesi ve burada tutulması hedeflenerek yaratıcı endüstrilerin geliĢimi desteklenmelidir. Bu sayede küresel ekonomide yön veren bir aktör olarak yer almak kolaylaĢacak ve sürdürülebilir bir geliĢme sağlanacaktır. Aksi takdirde iç piyasada yaĢanan göreceli baĢarılar küresel piyasalarda aynı sonucu üretemeyecektir. Kaynaklar Aksoy, A., & Robins, K. (1992). Hollywood for the 21st Century: Global Compatition for Critical Mass in Image Markets, Cambridge Journal of Economics, 16, 1-22. Baker, W. E., & Faulkner, R. R. (1991). Role as Resource in the Hollywood Film Industry. American Journal of Sociology , 97 (2), 279-309. Bathelt, H. (2002). The Re-emergence of a Media Industry Cluster in Leipzig. European Planning Studies, 10 (5), 583-611. Bathelt, H. (2004). Toward a Multidimensional Conception of Clusters: The Case of The Leipzig Media Industry,Germany. D. Power, & A. J. Scott, Cultural Industries and The Production of Culture içinde(pp. 147-168). London and New York: Routledge. Bathelt, H. (2005). Cluster Relations in the Media Industry: Exploring the Distanced Neighbour Paradox in Leipzig. Regional Studies, 39, 105-127. Blair, H. (2001). You are Only as Good as Your Last Job: The Labour Process and Labour Market in the British Film Industry. Work, Employment and Society, 15 (1), 149-169. Boccardelli, P., Brunetta, F., & Vicentini, F. (2008). What is Critical to Success in the Movie Industry? A Study on Key Success Factors in the Italian Motion Picture Industry. DIME Working Papers #46: http://www.dime-eu.org/working-papers/wp14/46, (3.2.2009) Bolter, J. D., & Grusin, R. (2000). Remediation: Understanding New Media. Cambridge, Massachusetts: The MIT Press. Delmestri, G., Montanari, F., & Usai, A. (2005). Reputation and Strength of Ties in Predicting Commercial Success and Artistic Merit of Independents in the Italian Feature Film Industry. Journal of Management Studies , 42 (5), 975-1002. Gay, P. d., & Pryke, M. (2002). Cultural Economy. London: Sage. Hesmondhalgh, D. (2002). The Cultural Industries. London: Sage. Hesmondhalgh, D. (2007). The Cultural Industries (2nd Edition ed.). London: Sage 272 Doğan Dursun Iwabuchi, K. (2002). Recentering Globalization: Popular Culture and Japanese Transnationalism. Durham & London: Duke University Press. Kaiser, R., & Liecke, M. (2007). The Munich Feature Film Cluster: The Degree of Global Integration and Explanations for its Relative Success. Industry and Innovation, 14 (4), 385-399. Keane, M. (2006). Exporting Chinese Culture: Industry Financing Models in Film and Television. Westminster Papers in Communication and Culture, 3 (1), 11-27. Keane, M., Fung, A., & Moran, A. (2007). New Television, Globalisation, and The East Asian Cultural Imagination. Hong Kong, Hong Kong University Press. Klein, C. (2004). Martial Arts and the Globalization of US and Asian Film Industries. Comparative American Studies: An International Journal , 2 (3), 360-384. Kratke, S. (2002). Network Analysis of Production Clusters: The Postdam/Babelsberg Film Industry as an Example. European Planning Studies, 10 (1), 27-54. Lorenzen, M. (2007). Internationalization vs. Globalization of Film Industry. Industry & Innovation , 14 (4), 349-357. Lorenzen, M. (2008). Creativity at Work: On the Globalization of the Film Industry, Creative Encounters Working Papers #8. Copenhagen Business School: http://openarchive.cbs.dk, (15.6.2009) Lorenzen, M. (2009). Creativity and Context: Content, Cost, Chance, and Collection in the Organization of the Film Industry. P. Jeffcut, & A. Pratt, Creativity and Innovation in the Cultural Economy içinde (pp. 93-117). London: Routledge. Lorenzen, M., & Taeube, A. F. (2007). Breakout from Bollywood? Internationalization of Indian Film Industry, DRUID Working Paper No. 07-06, DRUID: http://www2.druid.dk/conferences/working_papers/07-06.pdf, (3.7.2009) Meiseberg, B., & Ehrmann, T. (2008). Performance Implications of Network Structure, Resource Investment, and Competition in the German Motion Picture Industry. G. Hendrikse, M. Tuunanen, Windsperger, Josef, & G. Cliquet, Strategy and Governance of Networks: Cooperatives, Franchising, and Strategic Alliances içinde (pp. 347-372). Physica-Verlag. Morawetz, N., Hardy, J., Haslam, C., & Randle, K. (2007). Finance, Policy and Industrial Dynamics-The Rise of Co-productions in the Film Industry. Indusrty and Innovation , 14 (4), 421-443. Power, D., & Scott, A. (2004). A Prelude to Cultural Industries and The Production of Culture. In D. Power, & A.Scott, Cultural Industries and The Production of Culture (pp. 3-15). Oxon: Routledge. Rosnan, H., Ismail, N. M., & Daud, M. N. (2010). The globalization of film business and its effect on the Malaysian film industry. Business Strategy Series , 11 (5), 325-332. Scott, A. J. (1997). The Cultural Economy of Cities. International Journal of Urban and Regional Research, 21 (2), 323-339. Scott, A.J. (2004a), Cultural-products industries and urban economic development: prospects for growth and market contestation in global context, Urban Affairs Review, Vol. 30 No. 4, pp. 461-90. Scott, A. J. (2004b). Hollywood and the world: the geography of motion-picture distribution and marketing. Review of International Political Economy, 11 (1), 33-61. Uçkan, Ö. (2009). Kültür Endüstrileri, Kentler ve Ağlar: Kültür Politikaları. RH+ Artmagazine , 66, 5051. UNCTAD (2008), Creative Economy Report 2008: The Challenge of Assessing the Creative Economy: Towards Informed Policy-making, UNDP, New York, NY. UNESCO (2006), Trends in Audiovisual Markets: Regional Perspectives from the South, UNESCO, Paris. Yamashita, M., & Yamada, J.-i. (2004). Emergence of Marketing Strategies in Film Making:Types of Partnership across Boundaries for Integrating Art and Business. Kagawa University, the Institute of Economic Research Working Paper Series, No.93 273 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 274 AlıĢveriĢ ve YaĢam Merkezlerinin Kentsel Alandaki Rolüi Esra Demircioğlu1, Vedia Dökmeci2 Öz: Bu çalışmada, İstanbul‘da yer alan alışveriş merkezlerinin dağılımları incelenerek, alışveriş merkezi kira değeri belirleyicileri modellenmiştir. Bu amaçla, faktör analizi ve çoklu regresyon analizi kullanılarak, 1988 ve 2008 yılları arasında İstanbul‘da açılan 60 alışveriş merkezinin kira değerleri ile alışveriş merkezi özellikleri ve alışveriş merkezi çevresindeki ortalama gelir verileri arasındaki ilişki test edilmiştir. Model sonucuna göre, kira değerleri ($/ m²) ile alışveriş merkezi çevresinde yer alan aylık ortalama hane halkı geliri, kiralanamayan alanlar (kapalı alan/kiralanabilir alan oranı), lokomotif mağaza sayısı ve ‗alışveriş dışı diğer ziyaret amaçlı birimler‘ faktörü arasında pozitif yönde bir ilişki ortaya çıkmıştır. Elde edilen bu bulguların, alışveriş merkezlerinin kentsel yaşamdaki rolünü ortaya koymada yardımcı olması beklenmektedir. Anahtar Kelimeler: Alışveriş merkezleri, kira değerler, İstanbul. Abstract: This study examines the spatial distribution of shopping centers and models the determinants of their rent values in Istanbul. For this purpose, relation between average rent values of 60 shopping centers opened between 1988-2008 in Istanbul and shopping center attributes, also space related income data tested by using factor analysis and multipurpose regression procedure. The model results indicate that there is a positive relationship between rent values ($ per sqm) and average monthly household incomes around the shopping centers, unleasable area (the ratio of total shopping center area to leasable area), number of anchor tenants, and the factor of non-shopping purpose units. It is expected that, these findings will be a guide for indicating the role of shopping centers in urban life. Keywords: Shopping centers, rent values, Istanbul. 1 Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Kocaeli: [email protected] 2 İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul. 275 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu KentleĢme süreciyle beraber, ekonomik ve sosyal yaĢamda yaĢanan geliĢmeler günlük yaĢamda gelir ve zaman faktörünü ön plana çıkararak pek çok alıĢkanlığı olduğu gibi tüketim alıĢkanlıklarını da değiĢtirmiĢtir. YaĢam standardının yükselmesi ve gelir düzeyinde meydana gelen artıĢ; insanların aradıkları ürünlerin değiĢmesine ve çeĢitlenmesine yol açmıĢtır. Bu geliĢmeler, yatırımcıları perakendecilikte yenilik arayıĢlarına yöneltirken; değiĢen tüketici tercihlerine cevap verecek yeni fonksiyonların ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Alıcıların tek bir alıĢveriĢ seyahatinde pek çok çeĢit ürünü alarak yaptıkları ulaĢım tasarrufu, mağazaların merkezlerde ya da modern alıĢveriĢ merkezlerinde toplanmalarını sağlamıĢtır. Tek bir birim olarak tasarlanan; perakendeci dükkânları, hizmet birimleri ve otopark alanından oluĢan, bünyesinde lokanta, eğlence birimleri, banka, tiyatro, bürolar, servis istasyonları, v.b. fonksiyonları bulundurabilen alıĢveriĢ merkezleri; bir araya getirdikleri mağazaların yarattığı prestijle günümüzde müĢteriler için önemli birer çekim merkezi oluĢturmuĢlardır. Son 20 yıldır Türkiye‘de de yaĢanan benzer geliĢmelerle, alıĢveriĢ merkezlerinin kentsel alanda yarattıkları etkiler önem kazanmıĢtır. 2. Türkiye‟de AlıĢveriĢ Merkezlerinin GeliĢimi 1950'li 60'lı yıllarda Türkiye‘de devlet giriĢimi ile açılan mağazalarla organize perakendecilik sürecine atılan adım, 1980'li yıllarda liberal ekonomiye geçiĢ ve yabancı markaların Türkiye pazarındaki faaliyetleri ile ivme kazanmıĢtır. 1980‘lerin ortasında baĢlayan ekonomideki yeniden yapılanma süreci ise Türk toplumunda pek çok alanda hızlı bir değiĢime yol açmıĢtır. Zamanla, küçük ve bağımsız ticari birimlerden farklı olarak yeni tüketici taleplerini karĢılamaya yönelik büyük ölçekli ticari organizasyonların oluĢumuyla, kentlerdeki geleneksel ticari yapıda değiĢiklikler ortaya çıkmıĢtır (Tokatlı ve Boyacı, 1998). 2000'li yıllara gelindiğinde, modern alıĢveriĢ merkezleri ve caddelerin de sektörde yerlerini almalarıyla Türkiye'de modern perakendecilik baĢlamıĢtır. Organize perakendenin geliĢimine paralel olarak ilerleyen alıĢveriĢ merkezi sektörüyle beraber sokak perakendeciliği de kendini yenilemiĢtir (AlkaĢ, 2005). Modern perakendeciliğin geldiği önemli noktalardan birisi olan alıĢveriĢ merkezleri bugün ülkemizde baĢta Ġstanbul olmak üzere pek çok ilde yapılanmayı sürdürmektedir. Türkiye‘deki ilk modern alıĢveriĢ merkezi Galleria‘nın 1988 yılında Ataköy‘de açılmasının ardından, günümüze kadar sektörde önemli geliĢmeler gözlenmiĢtir. 1988‘den 2002 yılsonuna kadar geçen 14 senede 57 alıĢveriĢ merkezi açılırken, 2003 yılında yatırımların ivme kazanması ile bir yılda 18 alıĢveriĢ merkezi daha açılmıĢtır. 2005 yılında inĢaat sektöründe yaĢanan canlılık, alıĢveriĢ merkezleri yatırımlarında da etkisini göstermeye baĢlamıĢ, sektör yeniden canlanmıĢtır. Günümüze kadar geçen süreçte zaman zaman ekonomik geliĢmelere bağlı olarak dalgalanmalar yaĢansada, özellikle son 10 yılda alıĢveriĢ merkezleri yatırım aracı olarak önemini korumayı sürdürmektedir. YaĢanan geliĢmeler sonucunda, 2010 yılında Türkiye‘de faaliyet halindeki alıĢveriĢ merkezi sayısı 250 ‗yi bulmuĢ, bu rakam 2011 yılında 285‘e ulaĢmıĢtır. (Soysal, 2011). AlıĢveriĢ merkezi bulunan iller arasında Ġstanbul, en çok alıĢveriĢ merkezine sahip olan il olurken, Anadolu‘da da yapılanmalar hızla devam etmektedir. Nüfusla olan oranı dikkate alarak Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığımızda, Türkiye‘de illerin, kiĢi baĢına düĢen alıĢveriĢ metrekaresi büyüklüklerinin halen geride kaldığı ve sektörün henüz doyum noktasına ulaĢmadığı görülmektedir. Bu durumla beraber sektörde yaĢanan dikkat çekici geliĢmeler, pek çok yerli ve yabancı yatırımcıyı cezbetmeye devam etmekle beraber, alıĢveriĢ merkezleri araĢtırmalarının önemini de ortaya koymaktadır. Küresel piyasada alıĢveriĢ merkezi yapılanmalarını Ģekillendiren baĢlıca dinamikler genel olarak; nüfus, ekonomik göstergeler ve buna bağlı olarak alım gücü olarak ön plana çıkmakla beraber, sosyal yapılanma ve alıĢveriĢ alıĢkanlıkları da göz ardı edilemeyecek diğer dinamikler olarak dikkate alınmaktadır. Bu çalıĢma kapsamında, ülke genelinde en çok alıĢveriĢ merkezi barındıran il olma özelliğini taĢıyan Ġstanbul‘da yer alan alıĢveriĢ merkezlerinin kira değeri belirleyicileri modellenerek bu merkezlerin kentsel alanda aldıkları rol analiz edilmektedir. 276 Darçın Akın 3. Ġstanbul‟daki alıĢveriĢ merkezlerinin kira değerlerinin modellenmesi Sahip olduğu yüksek müĢteri potansiyeli ile Türkiye‘deki alıĢveriĢ merkezi sektöründe bugüne kadar yatırımcıları en çok cezbeden ve sektördeki pastadan da en büyük payı alan il Ġstanbul olmuĢtur. 1950‘lerden itibaren kırsal göç nedeniyle hızla büyüyerek yeni alt merkezler oluĢmaya baĢlayan kentte; 1980‘lerden sonra ekonomik yapıda ve buna paralel olarak sosyal yapıdaki değiĢimle beraber, yabancı sermayenin de ülkeye gelmesiyle büyük yatırımlar için fırsatlar doğmuĢtur. Bu geliĢmenin bir ürünü olarak 1988 yılında Ġstanbul‘un ve aynı zamanda Türkiye‘nin ilk modern alıĢveriĢ merkezi olan Galleria açılmıĢtır. Ekonomik yapıdaki değiĢimin kent formunda etkileri sürerken, artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına yapılan köprüler ve çevre yollarıyla beraber alt merkezlerin geliĢmesi ile Galleria‘ın ardından 1990 ve 2000‘li yıllarda farklı tiplerde ve lokasyonlarda pek çok alıĢveriĢ merkezi açılmaya devam etmiĢtir. 1980‘li yıllarda ildeki alıĢveriĢ merkezi sayısı 2 iken, 1990‘lı yıllarda bu sayıya 10, 2008 yılı sonunda ise 64 AVM daha eklenmiĢtir (Soysal 2008). Ġstanbul‘da 2008 yılı sonuna kadar 76 alıĢveriĢ merkezi faaliyet halinde bulunmakla beraber 2011 yılında bu sayı 100‘ü aĢmıĢtır. AlıĢveriĢ merkezlerinin kent içindeki dağılımı daha çok merkezi iĢ alanlarında yoğunlaĢmaktadır. Çoğunlukla orta ve üst gelir grubunu barındıran (Dökmeci ve Terzi, 2008) ve merkezden itibaren 10 km‘lik bir alanı kapsayan tarihi iĢ merkezi etrafındaki 1.Halka (Dökmeci ve Berköz, 1994) aynı zamanda alıĢveriĢ merkezlerinin de yoğunlaĢtığı alanı tanımlamaktadır. Bununla beraber, özellikle son yıllarda çeperlerdeki dağılımın da hızlandığı izlenmiĢtir. Büyük ölçüde kentin ticari merkezini oluĢturan Avrupa yakası, sayıca daha fazla AVM barındırmakla beraber yatırımcılara göre halen alıĢveriĢ merkezleri bakımından çekiciliğini korumayı sürdürmektedir. Asya yakası ise özellikle yeni geliĢen konut projeleri ile bu konuda alternatif bir alan olacağını göstermektedir. Ġstanbul‘da yer alan alıĢveriĢ merkezlerinin kira değerleri belirleyicilerinin modellendiği bu çalıĢmada, öncelikle, literatürde yer alan alıĢveriĢ merkezleri kira değeri belirleyicileri ile ilgili bulgular ve kullanılan yöntemler modelde altlık olarak kullanılmak üzere değerlendirilmiĢtir. Elde edilebilen verilerden AVM‘nin büyüklüğü, lokomotif mağaza sayısı, birim mağazalar dıĢında yiyecek birimlerinin ve sinema salonlarının sayısı, eğlence birimlerinin (buz pisti, bowling salonu, çocuk oyun alanı) varlığı, AVM‘nin yaĢı, market alanı büyüklüğü, otopark araç sayısı, rekabet ettiği AVM sayısı ile öncelikli ticaret alanında ki gelir verileri regresyon analizinde kullanılmak üzere derlenmiĢtir. Model için ortaya konulan hipoteze göre; AVM merkezli 1mil yarıçaplı öncelikli ticaret alanında ki rekabet edilen AVM sayısı, toplam kapalı alan/ kiralanabilir alan, market alanı büyüklüğü, otopark alanı araç kapasitesi, 500m²‘den büyük lokomotif mağaza sayısı, AVM‘nin yaĢı, yiyecek birimi ve sinema salonu sayısı, bovling salonu, buz pisti ve çocuk oyun alanının varlığı, AVM merkezli 1mil yarıçaplı öncelikli ticaret alanında ki mahallelerin ortalama gelir değerleri, alıĢveriĢ merkezlerinin kiralarını oluĢturan değiĢkenlerdir. Hipotezi test etmek için elde edilen bu değiĢkenler regresyon analizinde kullanılmak üzere değerlendirilmiĢtir. Elde edilen parametrelerden etkin Ģekilde faydalanabilmek için regresyon analizinde kullanılan bağımsız değiĢkenlerden biri faktör analizi yöntemi ile tespit edilmiĢtir. Faktör analizi kullanılarak, yiyecek birimi ve sinema salonu sayısı ile bowling salonu, buz pisti ve çocuk oyun alanının varlığı ile oluĢan eğlence parametreleri arasındaki korelasyon değerlendirilerek, iliĢkileri güçlü olan parametreler sınıflandırılmasıyla kendine özgü bir faktör grubunun oluĢması sağlanmıĢtır. Regresyon analizinde kullanılacak verilerin normal dağılıma uygunlukları test edilip, gerekli dönüĢümler yapıldıktan sonra oluĢturulan çoklu regresyon modeli aĢağıdaki gibidir: 277 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Kira = α0 + β1( rekabet ) + β2( kapalı alan/kiralanabilir alan ) + β3 ( market) + β4 ( otopark ) + β5 ( lokomotif mağaza ) + β6(yaĢ ) + β7 (gelir) + β8(alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler) + ε ÇalıĢmada iki aĢamalı regresyon analizi yapılmıĢtır. Her iki analizde de model aynı kalmakla beraber, gözlem sayılarında bir değiĢiklik olmuĢtur. Analiz I‘de 60 alıĢveriĢ merkezi değerlendirilmiĢtir. Analiz I sonuçlarına göre elde edilen bulgular göz önüne alındığında, diğerlerinden daha farklı görülen bir gözlem tespit edilmiĢtir. Bir sonraki adımda, aykırı gözlem çıkartılarak yeniden uygulanan regresyon analizi sonucuna Analiz II‘de yer verilmektedir. Analiz II‘den elde edilen bulgular (Tablo 1), istatistik değerleri daha iyi olduğu için model sonucu olarak kabul edilmiĢtir. Analiz sonucunda elde edilen katsayılar dikkate alındığında ortaya çıkan model aĢağıda yer verildiği gibidir. Kira = (-) 16.881 + 6.963 (gelir) + 4.815 ( kapalı alan/kiralanabilir alan) + 0.656 (lokomotif mağaza sayısı) + 0.450 (alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler) + ε Elde edilen model sonuçlarına göre analizde değerlendirilen verilerden alıĢveriĢ merkezi kira değerlerinin; ‗kapalı alanın kiralanabilir alana olan oranı‘, ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler‘, ‗ortalama gelir‘ ve ‗lokomotif mağaza sayısı‘ verileriyle pozitif yönde bir iliĢkiye sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Tablo 1. Analiz II için model özeti ve ANOVA ANOVA DüzeltilmiĢ R 2 Std. Hata Tahmini 0.615 Katsayılar 1.4302 DurbinWatson 2.280 F df 23.748 57 t Sig. -2.936 0.005 Anlamlılık (Sig.) 0.000 StandartlaĢtırılmamıĢ Katsayılar StandartlaĢtırılmıĢ DeğiĢkenler β Std. Hata β Sabit terim Kapalı alan/kiralanabilir alan AlıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler Ortalama gelir Lokomotif mağaza sayısı -16.881 5.749 4.815 1.171 0.389 4.113 0.000 1.325 0.450 0.251 0.193 1.798 0.078 1.704 6.963 1.865 0.330 3.733 0.000 1.157 0. 656 0.269 0.242 2.441 0.018 1.460 a. Bağımlı değiĢken: kira ($/ m²) 278 Collinearity VIF Darçın Akın 4. Değerlendirme ÇalıĢma kapsamında model sonuçları değerlendirildiğinde, Ġstanbul‘da yer alan AVM‘lerin kira değerlerinin; alıĢveriĢ merkezi çevresindeki ortalama gelir düzeyi, alıĢveriĢ merkezindeki kapalı alan/kiralanabilir alan oranı, lokomotif mağaza sayısı ve ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler‘ ile pozitif yönde bir iliĢkiye sahip olduğu ve elde edilen bu sonuçların literatürde yer alan önceki çalıĢmalarla da paralellik gösterdiği görülmektedir. Ġlk olarak, analiz sonucunda elde edilen, AVM kira değerlerinin, AVM merkezli 1 mil yarıçaplı alanda bulunan öncelikli ticaret alanındaki ortalama geliri gösteren değiĢkenle olan pozitif iliĢki beklenen sonuçlardan birisidir. AlıĢveriĢ alanları her dönem yer seçimlerinde; bir arada olma, müĢteriye yakınlık gibi kriterleri dikkate almakla beraber satın alma gücü yüksek olan müĢterilere yakınlığı da tercih etmiĢlerdir. Ġstanbul‘da yer alan AVM‘ler için de aynı özellikler önemini korumuĢ, yapılan analizde kentin yüksek gelir düzeyine sahip merkezi iĢ alanlarında yoğunlaĢmalar görülmüĢtür. Etkisi bulunan bu değiĢken, kira değerlerini etkileyen ticari alanın ekonomik kapasitesini (Hardin ve Wolverton, 2000) ve pazar Ģartlarının kiĢi baĢına düĢen gelirle olan iliĢkisini açıklayan çalıĢmalarla (Sirman ve Guidry, 1992; Hardin ve Wolverton, 2000) örtüĢmektedir. Yine benzer Ģekilde, literatürde bulunan kira değeri ile ekonomik ve demografik karakteristikler (White ve Gray, 1996) ve komĢuluk birimi karakteristikleri (hanehalkı harcama gücü) (Des Rosier ve diğ., 2005) arasındaki iliĢkide de gelir verisi etkilidir. Ġstanbul‘da yer alan alıĢveriĢ merkezleri için büyük lokomotif mağazalar, kira değerlerini pozitif yönde etkileyen bir diğer değer olarak tespit edilmiĢtir. Lokomotif mağazaların; müĢterileri etkilediği (Rich ve Portis, 1964; Marcus, 1972; Doyle ve Fenwick, 1974; Stanley ve Sewall, 1976; Nevin ve Houston, 1980; Anderson, 1985; Gatzlaff, ve diğ., 1994; Sirmans ve Guidry, 1993; Eppli ve Shilling, 1993; Pashigian ve Gould, 1998; Tay ve diğ., 1999; Konishi ve Sandfort, 2003), alıĢveriĢ merkezlerinin çekicilik ve satıĢ oranları için belirleyici olduğu (Nevin ve Houston,1980; Anderson,1985) farklı çalıĢmalarda yer almıĢtır. Ayrıca, Tay ve diğ. (1999) çalıĢmalarında kira oranlarının, alıĢveriĢ merkezindeki lokomotif mağazalarla doğru orantılı olduğunu ortaya koymuĢlardır. Bununla birlikte, alıĢveriĢ merkezinin büyüklüğünün; merkezin çekim gücünü, satıĢ ve kira oranlarını etkilediğine pek çok çalıĢmada yer verilmiĢtir (Huff, 1964; Reilly, 1931; Benjamin ve diğ., 1990; Sirmans ve Guidry, 1993; Sirpal, 1994; Tay ve diğ.,1999). Bu modelde ise, alıĢveriĢ merkezleri için bahsedilen ―Kapalı Alan‖ ve ―Kiralanabilir Alan‖ değerlerinin her ikisinin de modelde kullanılabilmesi ve doğrusal bağlantıya (collinearity) sebep olmaması için kapalı alanın kiralanabilir alana oranı kullanılmıĢtır. Bu oran alıĢveriĢ merkezinin büyüklüğüyle olduğu gibi, kiralanamayan alanlarla da pozitif iliĢkiyi göstermektedir. Söz konusu bu alanlarla kira değerlerinin doğru orantılı olması, alıĢveriĢ merkezlerinin, alıĢveriĢ amacı ile merkeze gelen müĢterilerin sadece daha fazla seçeneğe eriĢebilmesi özelliği değil; bununla beraber, kiralanamayan boĢ alanların büyüklüğü ile sosyalleĢmeye yarayan bir mekân olarak da kullanıldığının göstergesidir. Modelde etkili bulunan bir diğer değiĢken ise ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler‘ faktörüdür. Literatürde de yer aldığı gibi daha çok gençler olmak üzere, çok sayıda kiĢi, mağazalara bakarak vakit geçirmeyi bir boĢ vakit değerlendirme aktivitesi olarak görmektedir (Mintel, 2000). Bununla beraber günlük yaĢamdaki zaman darlığının, aileyle geçirilen zamanı ‗alıĢveriĢ zamanı‘ haline getirmesiyle artık daha farklı, daha aileye yönelik, daha çeĢitli ve eğlenceli alıĢveriĢ deneyimlerine arzu duyulmaktadır (Howard, 2007). Sonuç olarak, Ġstanbul‘da sayıları hızla artan AVM‘lerin kira değerlerinin dağılımı değerlendirildiğinde, yüksek gelir düzeyinin bulunduğu çevrelerde, lokomotif mağazalarıyla müĢterileri cezbeden, doğru alan büyüklüğüyle; müĢterilere boĢ alanlar ve alıĢveriĢ dıĢı diğer aktiviteler sunabilen alıĢveriĢ merkezlerinin, yüksek kira değerlerine sahip olduğu görülmüĢtür. Gelir ve lokomotif mağazaların kira değerlerine etkileri beklenen sonuçlar olmakla beraber, 279 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ‗kapalı alan/kiralanabilir alan‘ oranı ve ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler‘ in etkisi, günümüzde AVM‘lerin kentin yeni yaĢam alanlarına dönüĢtüğünü göstermesi adına önemlidir. Kent merkezlerinde yer alan ve haftanın her günü 10:00–22:00 saatleri arasında açıp olup, seminer, söyleĢi, sergi, defile, turnuvalar, atölyeler, danıĢmanlık hizmetleri, imza günleri, konserler, dinletiler, kukla tiyatrosu ilizyon gösterileri, sağlık taramaları gibi pek çok hizmet ve etkinliği, günün çok geniĢ bir zaman dilimde sunarak özellikle ailelerin günlük hayatta pek çok ihtiyacını karĢılayabilen AVM‘lerin; günümüzde kentte yer alan diğer sosyalleĢmeye yönelik mekânlar ile ciddi bir rekabet içinde oldukları görülmektedir. Bu nitelikler, özellikle metropol Ġstanbul‘da nüfus ve trafik yoğunluğu nedeniyle günlük ihtiyaçlarına ve sosyal aktivitelerine yeterli vakti ayıramama sıkıntısı yaĢayan kent halkını cezp etmektedir. Benzer bulgular Erkip (2003) tarafından da ortaya konulmuĢtur. Erkip (2003)‘in Ankara örneklem alanlı çalıĢmasında, ankete katılan 78 kiĢiden sadece 5‘i alıĢveriĢ amaçlı AVM‘yi kullandığını ifade etmiĢtir. BoĢ vakit geçirme ise daha baskın bir kullanım türü olarak görülmüĢ ve tüm gruplar tarafından AVM‘de alıĢveriĢ ve boĢ vakit geçirme bir arada yapılırken, gençlerin ekonomik Ģartları nedeniyle sadece boĢ vakit geçirmek için AVM‘yi tercih ettikleri tespit edilmiĢtir. ÇalıĢmadaki en göze çarpan bulgu, AVM‘lerdeki aktivite çeĢitliliği ve farklı AVM‘lerin alıĢveriĢ dıĢında ki nedenler için kullanılma sıklıkları ile AVM‘lerin daha önce kullanılan kentsel kamu alanlarının yerine koyulma eğilimiyle görülen, alıĢveriĢteki boĢ vakit geçirme rolünün artmasıdır. Erkip (2003), son zamanlarda Türkiye‘deki kent yaĢamında meydana gelen dönüĢümün bir parçası olarak alıĢveriĢ merkezlerini incelediği bu çalıĢmasında, alıĢveriĢ merkezlerinin; Türk halkının değiĢen alıĢveriĢ ve tüketim ihtiyaçları ile örtüĢen postmodern alanlar olduğunu ortaya koymuĢtur. Yine aynı çalıĢmaya göre AVM‘ler, Türklerin kent yaĢamındaki dönüĢümünde ortaya çıkan en önemli alanlardan birisidir ve zamanla boĢ vakitlerin değerlendirildiği sosyal bir mekâna dönüĢmüĢtür. ÇalıĢma kapsamında elde edilen sonuçlar da, Erkip (2003)‘ün çalıĢmasında elde ettiği bulguları destekler doğrultudadır. Bununla birlikte alıĢveriĢ merkezleri, sunduğu imkânlar; mekânsal özellikler ve kullanım Ģekilleri bakımından değerlendirildiğinde; özel mülkiyette olmalarına rağmen kamusal alan özelliklerini taĢımalarıyla diğer kamu alanlarıyla rekabet eder durumdadırlar. Cybriwsky (1999) çalıĢmasında, Tokyo ve New York kentlerinde, kentsel kamu alanlarının tasarımı ve kullanımındaki değiĢiklikleri örnekleyen ve alıĢveriĢ merkezlerinin de içinde yer aldığı yüksek kazançlı projeleri karĢılaĢtırmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda, kamu alanlarının özel mülkiyete kayması, kamu alanlarında; gözetimin ve güvenlik önlemlerinin öneminin artması ve bu alanlarda tasarımın öne çıkması iki çalıĢma alanı için ortaya çıkan ortak eğilimler olarak ortaya çıkmıĢtır. Türkiye‘deki kamusal alanlarda da benzer bir dönüĢüm süreci yaĢanmakta olduğu görülmektedir. Son zamanlarda alıĢveriĢ merkezlerini, kamusal mekân ve kamusal iliĢkiler çerçevesinde değerlendiren çalıĢmalar (Vural ve Yücel, 2006; Üstün ve Tutal, 2008; Gökgür, 2008) yapılmakla birlikte; bu alanların, planlama bilimi tarafından da daha ayrıntılı bir Ģekilde irdelenmeye ihtiyacı vardır. Günümüz kentlerindeki yüksek nüfus, yoğun yapılaĢma ve rant kaygısı kamusal mekan yaratmada sıkıntılar doğururken, yarı kamusal mekan olarak her kesimden insana açık ama aynı zamanda özel mülkiyette olan ve ticari kaygılarla sürekli bir yenilenme sürecinde olan alıĢveriĢ merkezlerinin kentsel alanda aldıkları rol; özellikle kamusal alanın planlamadaki yeri perspektifinden incelenmeye değer niteliktedir. Notlar i Bu çalıĢmanın daha geniĢ içeriği ―İstanbul‘daki Alışveriş Merkezlerinin Kira Değerlerinin Dağılımının Modellenmesi‖ baĢlıklı doktora tezinde (Ġstanbul Teknik Üniversite, Fen Bilimler Enstitüsü, 2010) yayınlanmıĢ olup, tez çalıĢmasından elde edilen sonuçların bir kısmı ―İstanbul‘da alışveriş merkezleri kira değeri belirleyicileri‖ adlı baĢlıkla ĠTÜ Dergisi/A Mimarlık, Planlama, Tasarım dergisinde yayınlanmak üzere kabul edilmiĢtir. 280 Darçın Akın Kaynaklar AlkaĢ, 2005. AlıĢveriĢ Caddelerinin GeliĢimi, Update, Sayı 10, Kasım/Aralık 2005, AlkaĢ DanıĢmanlık, Ġstanbul. Anderson, P.M., 1985. Association of Shopping Center Anchors with Performans of a Nonanchor Speaciality Chain‘s Stores, Journal of Retailing, 61, 61-74. Benjamin, J.D., G.W. Boyle, and C.F. Sirmans, 1990. ``Retail Leasing: The Determinants of Shopping Center Rents.'' AREUEA Journal 18(3), 302 - 312. Cybriwsky, R., 1999. Changing patterns of urban public space, Observations and assessments from the Tokyo and New York metropolitan areas , Cities, Vol. 16, No. 4, pp. 223–231, Des Rosiers F.; Thériault M., Ménétrier L., 2005. Spatial Versus Non-Spatial Determinants of Shopping Center Rents: Modeling Location and Neighborhood-Related Factors, The Journal of Real Estate Research; Jul-Sep 2005; 27, 3; ABI/INFORM Global, pg. 293 Doyle, P. and I. Fenwick, 1974-1975. How Store Image Affects Shopping Habbits in Grocery Chains, Economy, 90, 881-94. Dökmeci, V. and Berköz, L., 1994. Transformation of Istanbul from a Monocentric to a Polycentric City, European Planning Studies, 2, 2, 193-205. Dökmeci, V. ve Terzi, F., 2008: Istanbul‘da Gayrimenkul Pazarı, Ġstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın No: 2008-55, Ġstanbul. Eppli, M.J. and J. D. Shilling,1993. Accounting for Retail Agglomeration in Regional Shopping Centers, paper presented at American Real Estate and Urban Economics Association Anual Meetings, January, Anaheim, California. Erkip F., 2003. The Shopping Mall as an Emergent Public Space in Turkey, Environment and Planning A, 35, 1073-1093. Gatzlaff, D. H., G. S. Sirmans and B. A. Diskin, 1994. The Effect of Anchor Tenant Loss on Shopping Center Rents, Journal of Real Estate Research, 9:1, 99–110. Gökgür, P., 2008. Kentsel Mekanda Kamusal Alanın Yeri, Bağlam Yayınları, Ġstanbul. Hardin III W.G. and Wolverton M.L., 2000. Micro-Market Determinants of Neighborhood Center Rental Rates, Journal of Real Estate Research, 20:3, 299-322. Howard, E., 2007. New Shopping Centres: is leisure the answer?, International Journal of Retail and DistributionManagement, Vol.35, No.8, pp.661-672. Huff,D.L., 1964. Defining and Estimating a Trading Area, Journal of Marketting, 28, 34-38. Konishi H., Sandfort M.T., 2003. Anchor Stores, Journal of Urban Economics, 53, 413-435. Marcus, B.H., 1972. Image Variation and the Multi-Unit Retail Establishments, Journal of Retailing, 48, 29-43. Mintel, 2000. ―Family leisure trends‖, Leisure Intelligence, March. Nevin, J.R: and M.J. Houston, 1980. Image as a Component of Attraction to Intraurban Shopping Areas, Journal of Retailing, 56, 77-93. Pashigian, B. and E. Gould, 1998. Internalizing Externalities: The Pricing of Space in Shopping Malls. Journal of Law and Economics, XLI:1, 115–42. Reilly, W.L., 1931. The Law of Retail Gravitation, New York. Rich, S.U. and B.D.Portis, 1964. The ‗images‘ of Department Stores, Journal of Marketing, 28, 10-15 Sirmans C.F. and K. Guidry, 1993. The Determinants of Shopping Shopping Center Rents, Journal of Real Estate Research, 8:1, 107-15. 281 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Sirpal R., 1994. Empirical Modeling of the Relative Impact of Various Sizes of Shopping Centers on the Values of Surrounding Residential Properties, The Journal of Real Estate Research, 9(4), 487-505. Soysal, 2009. Türkiye Perakende Kataloğu 2009, Soysal Eğitim DanıĢmanlık, Ġstanbul. Soysal, 2011. Türkiye Perakende Kataloğu 2011, Soysal Eğitim DanıĢmanlık, Ġstanbul. Stanley, T.J. and M.A. Sewall, 1976. Image Inputs to a Probabilistic Model: Predicting Retail Potential, Journal of Marketing, 40, 48-53. Tay R.S., Lau C.K., Leung M.S., 1999. The Determination of Rent in Shopping Centers: Some Evidence from Hong Kong, Journal of Real Estate Literature,7: 183-196. Tokatlı, N. ve Boyacı, Y., 1998. The Changing Retail Industry and Retail landscapes: t he Case of post-1980 Turkey. Cities, 15, 345-359. Üstün B. ve Tutal O., 2008. Tüketim AlıĢkanlıklarındaki DeğiĢimler ve DeğiĢimlerin AlıĢveriĢ Mekanlarına Etkisinin EskiĢehir Örneğinde Ġrdelenmesi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8, 2, 259-282. Vural T., ve Yücel A., 2006. Çağımızın Yeni Kamusal Mekanları Olan AlıĢveriĢ Merkezlerine EleĢtirel Bir BakıĢ, itü dergisi/a mimarlık, planlama, tasarım, 5, 2, 97-106. White J.R. and Gray K.D., 1996. Shopping Centers and Other Retail Properties, Urban Land Institute, 241, USA. 282 Kentsel Yapının DeğiĢiminin Kentsel Yolculukların HiyerarĢik Kümeleme Analizi Ġle Ġncelenmesiyle Ortaya Konması: Ġstanbul Metropoliten Alanı 1996-2006 Yılları Darçın Akın1 Öz: Ulaşım hareketlerinin hiyerarşik kümeleme analizi ile incelenmesiyle kentsel yapının on yıllık sürede ne şekilde değiştiğini ortaya koymak için yapılan bu çalışmada, İstanbul'da 1996 ve 2006 yıllarına ait ilçeler arası yolculuk matrislerinin analizi yapılmıştır. Hiyerarşik kümeleme analizinde üç farklı benzerlik ölçütü (en yakın, en uzak ve ortalama komşuluk mesafesi) kullanılarak, içsel değerlendirme ölçütüne göre en yüksek korelasyon değerini veren benzerlik ölçütünün sonuçları benimsenmiştir. 1996 yılı verilerinin analizi Anadolu yakası ilçelerinin kendi içlerinde kentin güney ve kuzeyinde iki adet ve Avrupa yakasında da doğu, orta ve batı olmak üzere üç alt küme halinde gruplanarak kentleşmenin Avrupa yakasında öncelikli olarak güneyden kuzeye ve doğudan batı doğru olmak üzere geliştiğini, buna karşın 2006 yılı verilerinin analizi de kentleşmenin Anadolu yakasında öncelikli olarak güneyden kuzeye, Avrupa yakasında da kentin kuzeyine ve batısına doğru geliştiğini göstermiştir. Elde edilen sonuçlar, İstanbul'un 10 yılık süreçte yaşadığı sosyo-ekonomik değişime ve mevzi plan kararlarına bağlı olarak ortaya çıkan kentsel yayılma ve saçılmayı doğrulamaktadır. Anahtar Kelimeler: Kentsel yapı, kentsel ulaşım, hiyerarşik kümeleme analizi, kentsel yayılma ve saçılma, İstanbul. Abstract: In this study, Istanbul‘s urban travel data for 1996 and 2006 are analyzed in order to explain how urban structure changes by using the hierarchical clustering analysis. In the analyses, three similarity measurements are used, namely, ―single neighbor‖, ―furthest neighbor‖, and ―average‖ link distances. The result of the method yielding the highest score based on the internal validation criteria is selected as the most proper clustering that fits the data. The analysis of 1996 data has shown that the city follows a multicentre development pattern on both continents and at the upper level between European side of Bosporus Channel and Asian side on the east-west axis. On the other hand, the analysis of 2006 data show that the city sprawls towards northern, western and northwestern parts. The results support the urban sprawl and scattering and in turn the multi-center development at the lower and upper levels on both continents, based upon the socio-economic changes and local plan revisions at micro-scales through the ten-year period between 1996 and 2006. Keywords: Urban structure, urban transport, hierarchical clustering analysis, urban sprawl and scattering, Istanbul. 1 Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Gebze/Kocaeli: [email protected], [email protected] 283 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ Kentlerin sunduğu daha geniĢ sosyal ve ekonomik fırsatlardan yararlanmak amacıyla kırsaldan kentlere gerçekleĢen göçün ve doğal nüfus artıĢının neticesinde, kentlerin büyümesi ve yayılması söz konusu olmaktadır. Ayrıca, kentlerin doğal afetlerden etkilenen bölgelerinin yakın çevresinde yaĢayanların daha güvenli alanlara doğru yer değiĢtirme istekleri doğrultusunda oluĢan toplumsal baskı ile daha önce iskâna açılmamıĢ tarım topraklarının ya da orman alanlarının yerleĢime açılması gündeme gelmektedir. Artan sosyo-ekonomik geliĢmiĢliğe bağlı olarak, daha önceden kent merkezlerinde dar alanlarda yaĢayanların, kentin dıĢındaki daha yeĢil alanlarda yaĢamayı tercih etmeleri ve yeni site-içi konutların bu ihtiyaca karĢılık olarak inĢa edilmeleri, kentsel yayılmanın arkasındaki dinamikler olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kentsel yapının Ģekillendirdiği ulaĢım sistemi ve bu sistem içinde gerçekleĢen kentsel yolculuklar, kentsel yapıya dair iliĢkileri içinde barındırmaktadır. Örneğin, kentin bir köĢesinden diğerine yapılan iĢ amaçlı yolculukların konut ve iĢ alanları arasında gerçekleĢmesi, eğitim amaçlı yolculukların konut ve eğitim alanları arasında gerçekleĢmesi, bu farklı arazi kullanımlarının kendi içlerindeki döngüyü ortaya koymaktadır. Bu gerçekten yola çıkarak, farklı dönemlerdeki kentsel yolculukların irdelenmesi ile kentsel yapının değiĢiminin ortaya konması mümkün olabilecektir. 1950‘li yılları takiben ülkemizdeki büyük Ģehirlerde yaĢanan endüstrileĢme ve bunun talep ettiği iĢ gücünün karĢılanması amacıyla kırsaldan kentlere yaĢanan göçün neticesinde, kentlerin hızlı bir Ģekilde büyümesi ile kentlerin çeperlerinde kent merkezlerine yakın alanlarda gecekondulaĢma ortaya çıkmıĢtır. BaĢlangıçta gecekondulaĢma ile yerleĢime açılan bu bölgelerin yeni yapılan çevre yollarının da etkisiyle alt merkezlere dönüĢmesi, Ġstanbul‘da olduğu gibi çok merkezli kentsel geliĢmeye yol açmıĢtır (Dökmeci ve Berköz, 1994). Hızlı geliĢen kentlerde, kentsel yapının dinamiklerine ve yeniden yapılanma sürecinin analizine dair araĢtırmalar, kentsel yapı ve ulaĢtırma sistemine dair güvenilir verinin her zaman elde olmaması nedeniyle nadir olarak gerçekleĢtirilmektedir. Bununla beraber, Batı‘da bu alandaki çalıĢmalara olan ilgi giderek artmaktadır (Kumar 1990; Giuliano ve Small, 1991; Gordon ve Richardson, 1996; Champion, 2001; McMillen ve Smith, 2003). 1.1. Kentsel Yapı Dinamikleri Literatürde kentlerin çok merkezli geliĢiminin, iki karĢıt kuvvetler setinin bir çıktısı olarak yığılma ekonomileri ile kentlerde yoğunlaĢma ve sıkıĢıklık maliyetlerinin kentlerin yayılmasına etken olan faktörlerin etkisinde olduğu ifade edilmektedir (Dowall ve Treffeisen 1990; Richardson 2005). Buna göre, iyi tanımlanmıĢ arazi kullanımı planı olan kentlerin çok merkezli kent oluĢumuna dayalı bir strateji benimsedikleri görülmektedir. Ekonomik prensipler ve merkezi alan teorisine dayalı bu türden bir kent formu için ilk teorik yaklaĢımlar, Parr (1975) tarafından ortaya atılmıĢtır. Buna göre, bir metropoliten bölge içinde tarihi kent merkezinin en tepede olduğu bir merkez geliĢim hiyerarĢisi içerisinde, diğer merkezler hiyerarĢinin alt seviyelerini oluĢturmaktadırlar. Ġlaveten, Gordon vd. (1986)‘ne göre de kent içindeki aktivitelerin yer değiĢiminde sıkıĢıklıktan kaçınma arzusu da yatmaktadır. Böylece, ortaya çıkan mekânsal düzen, bir baskın merkez yerine alt merkezlerin veya üniform dağılmıĢ aktivite merkezlerinin oluĢturduğu bir sistem olarak ortaya çıkacaktır (Dökmeci and Berköz, 1994). DıĢsal (exogenous) verilerin kullanılmasıyla, büyük kentsel sistemler içerisinde kentlere ait alt merkezlerin belirlenmesi üzerine yapılmıĢ ampirik kriterlerin kullanıldığı çalıĢmalar oldukça azdır. Bazı çalıĢmalarda nüfus ve istihdam yoğunluğu kullanılırken (Gordon vd., 1986; McDonald, 1987), bazıları istatistiksel yaklaĢımları (McDonald ve Prather, 1994) benimsemiĢlerdir. Cervero (1989) ofis ve ticaret kullanımlarının taban alanlarını, istihdam sayısı ve yoğunluğunu, sabah zirve saatteki kente yapılan yolculuk sayısını ve arazi kullanım heterojenliğini kullanarak, alt merkezlerin belirlenmesi konusunu ele almıĢtır. Dökmeci ve Berköz (1994) Ġstanbul‘un çok merkezli geliĢimini, nüfus ve hizmet sektörü istihdam dağılımları, 284 Darçın Akın posta dağıtımı, hizmet sektörü istihdamının nüfusa oranı ve vergi dağılımına bağlı olarak incelemiĢtir. Ġlaveten, Gordon vd. (1986) tarafından Los Angeles‘da gözlemlenene benzer Ģekilde, Ġstanbul‘da 1975 ve 1985 yılları arasında konut ve iĢyerlerinin desantrilizasyonuna iĢaret eden daha kısa yolculuklara dikkat çekilmiĢtir. Alpkokin vd.‘nin (2005, 2008) yaptıkları çalıĢmalarda, Ġstanbul‘un çok merkezli geliĢimi ile yolculuk desenleri arasındaki iliĢki incelenerek, çok merkezli kentin yolculuk davranıĢları üzerindeki etkileri ortaya konmuĢtur. 1985 ve 1997 yılları arasındaki sabah zirve saat yolculuk süresinin kısalması, Boğaziçi Köprüsü ve çevre yolunun inĢası ve alt merkezlerdeki yeni istihdam fırsatlarının oluĢması ile açıklanmıĢtır. Horner‘ın (2007) çalıĢmasında da, Florida‘da (Tallahassee) istihdamın mekânsal dağılımı ile yolculukların değiĢimi incelenerek, arazi kullanımı ile yolculuk desenleri arasındaki güçlü iliĢki ortaya konmuĢtur. Stread ve Marshall (2001) ve Polzin‘de (1999), kent formu ile yolculuk desenleri arasındaki iliĢkiyi ortaya koyan uluslararası çalıĢmaları dile getirmiĢlerdir. Bu çalıĢmada, kentsel formun ve alt merkezlerin birbirleri ile etkileĢiminin değiĢimi, Ġstanbul‘da yolculuk desenlerinin değiĢimi ile açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Önerilen yeni bir yaklaĢım olan hiyerarĢik kümeleme analizi ile Ġstanbul‘da 1996 ve 2006 yıllarına ait ulaĢım hareketlerinin incelenmesi sonucu, on yıllık süreçte kentsel yapının ne Ģekilde değiĢtiği ortaya konulmuĢtur. Ġkinci bölümde veriler ve yöntem anlatılmıĢ, üçüncü bölümde bulgular tartıĢılmıĢ ve son bölümde de sonuç ve yorumlar sunulmuĢtur. 2. Yöntem ve Veriler 2.1. Yöntem Bu çalıĢmada öne sürülen yöntem, bir veri setinin içerisinde yer alan ve var olan diğer gruplardan ayrılan homojen grupların çok sayıda sayısal yöntemlerle ortaya çıkarılmasını içeren yaklaĢımlar klasik bir terim olarak kümeleme analizi olarak adlandırılmaktadır (Everitt, 2005). HiyerarĢik kümeleme analizinde farklı mesafe ölçütleri var olup, bu çalıĢmada korelasyon katsayısına (kij) bağlı olarak hesaplanan korelasyon mesafe ölçütü (Mij) kullanılmıĢtır: M ij 1 kij (1) Mij simetrik mesafe matrisi olup, veri değiĢkenleri arasındaki korelasyon (kij) değeri pozitif ise Mij 0 ile 1 arasında, korelasyon negatif ise Mij 1 ile 2 arasında çıkmaktadır. Bu da mesafe hesabında (1) nolu denklemin kullanılmasıyla, negatif korelasyona sahip veriler birbirinden ayrılmakta, pozitif korelasyona sahip olanlar da yakınlaĢmaktadır. 2.1.1. Bağlantılılık Kuralı Bir kümede birden fazla değiĢkenin var olması durumunda, kümelerin ayrıĢmasını sağlamak amacıyla kümeler arası mesafelerin hesaplanmasında bir bağlantılılık kuralına ihtiyaç vardır. Bu çalıĢmada en temel üç bağlantılılık ölçütü kullanılmıĢtır: en yakın, en uzak ve ortalama komĢuluk mesafesi. Diğer ölçütler için Tan vd. (2006), Johnson ve Wichern (1992) ve Milligan‘a (1980) bakılabilir. Hesaplanan mesafe (Mij) değerleri kullanılarak simetrik (mxn) benzerlik matrisi (Bij) aĢağıdaki gibi hesaplanmıĢtır: (1 M ij ) Bij 100 (2) maks( M ij ) 2.2. Veriler HiyerarĢik kümeleme analizinde kullanılan veriler, ulaĢım mastır plan çalıĢmaları kapsamında hanehalkı yolculuk anketleri ile elde edilerek, analiz yılı verileri için kalibre edilmiĢ dört aĢamalı ulaĢım talep modelinin ikinci aĢaması olan yolculuk dağılımı modellemesinin sonuçlarıdır. Veri teknik olarak baĢlangıç-bitiĢ (OD) matrisi olarak adlandırılmakta, çalıĢma alanına dâhil olan ilçe 285 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu sayısı kadar satır (m) ve sütundan (n) oluĢmaktadır. Bu çalıĢmada, yolculuk matrisinin dönüĢümü ile oluĢturulan yeni bir matris (yij) aĢağıda elde edildiği Ģekliyle veri olarak kullanılmıĢtır: yij Yij Yj ; i 1' den m' ye ve j 1' den n' ye. (3) Burada, Yij= i ile j ilçeleri arasındaki günlük ortalama toplam yolculuk, Yj = j ilçesine gelen günlük toplam yolculuk, m=n = ilçe sayısı. 1996 yılı verileri 3030 Sayılı BüyükĢehir Belediyeler Kanunu kapsamında Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi sınırları içindeki 29 ilçeye ait yolculuk değerlerini (29x29 yolculuk matrisi) kapsarken (Ek Tablo 1), 2006 yılı verileri de 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyeler Kanunu kapsamında Silivri, Çatalça ve ġile‘nin de dahil olmasıyla 2008 yılı öncesi Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi sınırları içindeki 32 ilçeye ait yolculuk değerlerini (32 x32 yolculuk matrisi) kapsamaktadır (Ek Tablo 2). 3. Analiz Sonuçları ve Ġçsel Değerlendirme ÇalıĢmada kullanılan üç temel bağlantılılık ölçütüne ait hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçlarına aĢağıda yer verilmiĢtir. 3.1. En Yakın KomĢuluk Mesafesi Kriteri En yakın komĢuluk mesafesi kriteri ile elde edilen kümeleme analizi sonuçları ―dendrogram‖ olarak ġekil 1‘de görülmektedir. 1996 yılı verilerine göre Anadolu ve Avrupa yakasında ikiĢer adet kümelenme meydana gelmiĢtir. Tablo 3‘deki sonuçlara göre, birinci kümede 6 ilçe yer alırken, ikinci kümede 4, üçüncü kümede 5 ve dördüncü kümede de 14 ilçe yer almıĢtır. 1996 Yılı Yolculuk Matrisi (en yakın komşuluk mesafesi) Benzerlik 62,04 74,69 87,35 ADALAR(1) KADIKOY(18) KARTAL(20) MALTEPE(22) PENDIK(23) TUZLA(27) BEYKOZ(8) S.BEYLI(25) UMRANIYE(28) USKUDAR(29) BESIKTAS(7) SARIYER(24) KAGITHANE(19) SISLI(26) BEYOGLU(9) AVCILAR(2) B.CEKMECE(10) K.CEKMECE(21) BAGCILAR(3) GUNGOREN(17) ESENLER(12) BAHCELIEVLER(4) BAKIRKOY(5) EMINONU(11) FATIH(14) ZEYTINBURNU(30) BAYRAMPASA(6) EYUP(13) G.O.PASA(15) 100,00 İlçeler ġekil 1: 1996 ve 2006 yılları yolculuk matrisine göre en yakın komşuluk mesafesi kriteriyle Ġstanbul‘da ilçelerin hiyerarĢik kümelenmesi 286 Darçın Akın 2006 Yılı Yolculuk Matrisi (en yakın komşuluk mesafesi) Benzerlik 51,86 67,91 83,95 ADALAR(1) KADIKÖY(3) ÜSKÜDAR(11) ÜMRANİYE(10) KARTAL(4) MALTEPE(5) PENDİK(6) TUZLA(9) ŞİLE(8) S.BEYLİ(7) BEYKOZ(2) AVCILAR(12) B.ÇEKMECE(19) ÇATALCA(20) SİLİVRİ(30) BAĞCILAR(13) B.EVLER(14) BAKIRKÖY(15) GÜNGÖREN(26) B.PAŞA(16) ESENLER(22) EYÜP(23) G.O.PASA(25) K.ÇEMECE(28) EMİNÖNÜ(21) FATİH(24) Z.BURNU(32) BEŞİKTAŞ(17) KAĞITHANE(27) ŞİŞLİ(31) BEYOĞLU(18) SARIYER(29) 100,00 İlçeler ġekil 1: devam Tablo 3. 1996 yılı verileri ile en yakın komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları Kümeler 1996 yılı Yaka Ġlçeler 1. Küme 1) Adalar, Kadıköy, 2) Kartal, Maltepe, 3) Pendik, Tuzla. Anadolu 2. Küme 1) Ümraniye, Üsküdar, 2) Beykoz, Sultanbeyli. 3. Küme 1) BeĢiktaĢ, Sarıyer, 2) Kağıthane, ġiĢli, 3) Beyoğlu. 4. Küme Avcılar, B.Çekmece, K. Çekmece, Bağcılar, Güngören, Avrupa Esenler, Bahçelievler, Bakırköy, Eminönü, Fatih, Zeytinburnu, BayrampaĢa, Eyüp, GaziosmanpaĢa. Tablo 4. 2006 yılı verileri ile en yakın komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları Kümeler 2006 yılı Yaka Ġlçeler 1. Küme Adalar, Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Kartal, Maltepe, Pendik, Tuzla, ġile, Sultanbeyli. Anadolu 2. Küme Beykoz. 3. Küme Avcılar, B.Çekmece, Çatalca, Silivri. 4. Küme Bağcılar, Güngören, Esenler, Bahçelievler, Bakırköy, Avrupa Eminönü, Fatih, Zeytinburnu, BayrampaĢa, Eyüp, GaziosmanpaĢa, K.Çekmece, BeĢiktaĢ, Sarıyer, Kağıthane, ġiĢli, Beyoğlu. Tablo 4‘deki 2006 yılı verilerine göre gerçekleĢtirilen kümeleme analizinde ise küme sayısı değiĢmemiĢ olsa da, ikinci kümede Beykoz ilçesinin tek baĢına oluĢu, veride üç ana kümeyi iĢaret etmektedir. Buna göre Anadolu yakası güney ilçeleri tek bir kümede birleĢirken, Avrupa yakasında da Avcıların ve batısında kalan çeperdeki ilçeler (B. Çekmece, Çatalca ve Silivri) kendi aralarında gruplanarak, doğusundaki ilçelerden ayrılmıĢlardır. 3.2. En Uzak KomĢuluk Kriteri En uzak komĢuluk kriteri ile elde edilen kümeleme analizi sonuçları ―dendrogram‖ olarak ġekil 2‘de görülmektedir. 1996 yılı verilerine göre Anadolu ve Avrupa yakasında ikiĢer adet kümelenme meydana gelmiĢtir. Tablo 5‘deki sonuçlara göre, birinci kümede 11 ilçe yer alırken, 287 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu ikinci kümede 4, üçünü kümede 11 ve dördüncü kümede de 3 ilçe yer almıĢtır. Tablo 6‘daki 2006 yılı yolculuk verileri analizine göre, Anadolu yakası ilçeleri tek bir küme olurken, Avrupa yakasında Beykoz ilçesinin de katılımıyla 3 küme meydana gelmiĢtir. 1996 Yılı Yolculuk Matrisi (en uzak komşuluk mesafesi) Benzerlik 30,28 53,52 76,76 ADALAR(1) KADIKOY(18) BEYKOZ(8) UMRANIYE(28) USKUDAR(29) S.BEYLI(25) BESIKTAS(7) SARIYER(24) KAGITHANE(19) SISLI(26) BEYOGLU(9) KARTAL(20) MALTEPE(22) PENDIK(23) TUZLA(27) AVCILAR(2) B.CEKMECE(10) K.CEKMECE(21) BAGCILAR(3) GUNGOREN(17) ESENLER(12) BAHCELIEVLER(4) BAKIRKOY(5) BAYRAMPASA(6) EYUP(13) G.O.PASA(15) EMINONU(11) FATIH(14) ZEYTINBURNU(30) 100,00 İlçeler ġekil 2: 1996 (a) ve 2006 (b) yılları yolculuk matrisine göre en uzak komşuluk mesafesi kriteriyle Ġstanbul‘da ilçelerin hiyerarĢik kümelenmesi 2006 Yılı Yolculuk Matrisi (en uzak komşuluk mesafesi) Benzerlik 42,63 61,75 80,88 ADALAR(1) KARTAL(4) MALTEPE(5) KADIKÖY(3) ÜSKÜDAR(11) ÜMRANİYE(10) PENDİK(6) TUZLA(9) S.BEYLİ(7) ŞİLE(8) AVCILAR(12) B.ÇEKMECE(19) ÇATALCA(20) SİLİVRİ(30) BEYKOZ(2) SARIYER(29) BEŞİKTAŞ(17) KAĞITHANE(27) ŞİŞLİ(31) BEYOĞLU(18) EYÜP(23) G.O.PASA(25) BAĞCILAR(13) GÜNGÖREN(26) B.PAŞA(16) ESENLER(22) B.EVLER(14) BAKIRKÖY(15) K.ÇEMECE(28) EMİNÖNÜ(21) FATİH(24) Z.BURNU(32) 100,00 İlçeler ġekil 2: devam Tablo 5. 1996 yılı verileri ile en uzak komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları Kümeler 1996 yılı Yaka Ġlçeler 1. Küme 1) Adalar, Kadıköy, 2) Beykoz, Ümraniye, Üsküdar, S. Beyli, 3) BeĢiktaĢ, Sarıyer, Kağıthane, ġiĢli, Beyoğlu. Anadolu 1) Kartal, Maltepe, 2) Pendik, Tuzla. 2. Küme 1) Bağcılar, Güngören, 2) Esenler, 3) Bahçelievler, 3. Küme Bakırköy, 4) BayrampaĢa, Eyüp, GaziosmanpaĢa, 5) Avrupa Eminönü, Fatih, Zeytinburnu. 4. Küme 1) Avcılar, B.Çekmece, 2) K. Çekmece. 288 Darçın Akın Tablo 6. 2006 yılı verileri ile en uzak komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları Kümeler 2006 yılı Yaka Ġlçeler 1. Küme Adalar, Kartal, Maltepe, Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Pendik, Tuzla, Anadolu ġile, Sultanbeyli. 2. Küme Beykoz*, Sarıyer, BeĢiktaĢ, Kağıthane, ġiĢli, Beyoğlu, Eyüp, G.O.PaĢa 3. Küme Avcılar, B.Çekmece, Çatalca, Silivri. 4. Küme Bağcılar, Güngören, B.PaĢa, Esenler, Bahçelievler, Bakırköy, Avrupa K.Çekmece, Eminönü, Fatih, Zeytinburnu. *Beykoz Anadolu yakasında olmasına rağmen, kümeleme analizinde tek baĢına Avrupa yakasında Sarıyer ile bağlantılı çıkmıĢtır. 3.3. Ortalama Uzaklık Kriteri Ortalama komĢuluk mesafesi kriteri ile elde edilen kümeleme analizi sonuçları ―dendrogram‖ olarak ġekil 3‘de görülmektedir. 1996 yılı verilerine göre Anadolu ve Avrupa yakasında ikiĢer adet kümelenme meydana gelmiĢtir. Tablo 7‘deki sonuçlara göre, Anadolu yakasındaki birinci kümede 10 ilçe yer alırken, Avrupa yakasındaki ikinci kümede 5, üçüncü kümede 3 ve dördüncü kümede de 11 ilçe yer almıĢtır. 1996 Yılı Yolculuk Matrisi (ortalama komşuluk mesafesi) Benzerlik 41,17 60,78 80,39 ADALAR(1) KADIKOY(18) BEYKOZ(8) UMRANIYE(28) USKUDAR(29) S.BEYLI(25) KARTAL(20) MALTEPE(22) PENDIK(23) TUZLA(27) BESIKTAS(7) SARIYER(24) KAGITHANE(19) SISLI(26) BEYOGLU(9) AVCILAR(2) B.CEKMECE(10) K.CEKMECE(21) BAGCILAR(3) GUNGOREN(17) ESENLER(12) BAHCELIEVLER(4) BAKIRKOY(5) BAYRAMPASA(6) EYUP(13) G.O.PASA(15) EMINONU(11) FATIH(14) ZEYTINBURNU(30) 100,00 İlçeler 2006 Yılı Yolculuk Matrisi (ortalama komşuluk mesafesi) Benzerlik 46,99 64,66 82,33 ADALAR(1) KARTAL(4) MALTEPE(5) KADIKÖY(3) ÜSKÜDAR(11) ÜMRANİYE(10) PENDİK(6) TUZLA(9) S.BEYLİ(7) ŞİLE(8) BEYKOZ(2) BEŞİKTAŞ(17) KAĞITHANE(27) ŞİŞLİ(31) BEYOĞLU(18) SARIYER(29) AVCILAR(12) B.ÇEKMECE(19) ÇATALCA(20) SİLİVRİ(30) BAĞCILAR(13) B.EVLER(14) BAKIRKÖY(15) GÜNGÖREN(26) K.ÇEMECE(28) B.PAŞA(16) ESENLER(22) EYÜP(23) G.O.PASA(25) EMİNÖNÜ(21) FATİH(24) Z.BURNU(32) 100,00 İlçeler ġekil 3: 1996 (a) ve 2006 (b) yılları yolculuk matrisine göre ortalama komşuluk mesafesi kriteriyle Ġstanbul‘da ilçelerin hiyerarĢik kümelenmesi 289 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Tablo 7. 1996 yılı verileri ile ortalama komşuluk mesafesi kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları Kümeler 1996 yılı Yaka Ġlçeler 1. Küme 1) Adalar, Kadıköy, 2) Ümraniye, Üsküdar, Beykoz, S. Anadolu Beyli 3) Kartal, Maltepe, Pendik, Tuzla. 1) Sarıyer, BeĢiktaĢ, 2) Kağıthane, ġiĢli, 3) Beyoğlu. Avrupa 2. Küme 1) Avcılar, B.Çekmece, 2) K. Çekmece. 3. Küme 1) Bağcılar, Güngören, 2) Esenler, Bahçelievler, 4. Küme Bakırköy, 3) B.PaĢa, Eyüp, G.O.PaĢa, 4) Eminönü, Fatih, Zeytinburnu. Tablo 7‘deki 1996 yılı verilerinin analizinde Anadolu yakası 3 alt merkezden müteĢekkil iken, Avrupa yakasında tarihi yarım adanın (Eminönü ve Fatih ilçeleri) kuzeyindeki 2. altmerkez (Sarıyer, BeĢiktaĢ, Kağıthane, ġiĢli ve Beyoğlu) ve batısındaki 3. alt merkez (Avcılar, B. Çekmece ve K. Çekmece) teĢekkül etmiĢtir. Tarihi yarımada ise, kuzeye (Eyüp, B.PaĢa ve G.O.PaĢa) ve batıya doğru (Bakırköy, B.Evler, Esenler, Güngören ve Avcılar) komĢu ilçelerle bütünleĢmiĢtir. Tablo 8. 2006 yılı verileri ile ortalama komşuluk mesafesi kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları Kümeler 2006 yılı Yaka Ġlçeler 1. Küme 1) Adalar, Kartal, Maltepe, 2) Kadıköy, Ümraniye, Anadolu Üsküdar, 3) Pendik, Tuzla, S. Beyli, ġile 4) Beykoz. 1) Kağıthane, ġiĢli, BeĢiktaĢ, Beyoğlu, 2) Sarıyer. 2. Küme 1) Avcılar, B.Çekmece, Çatalca, 2) Silivri. 3. Küme 1) Bağcılar, B.Evler, Bakırköy, Güngören, K. Avrupa 4. Küme Çekmece, 2) B. PaĢa, Esenler, Eyüp, G. O. PaĢa, 3) Eminönü, Fatih, Zeytinburnu. Tablo 7‘deki 2006 yılı verilerinin analizinde, Anadolu yakası 3 alt merkezden müteĢekkil iken, Beykoz bu merkezlerden ayrıĢmıĢtır. Avrupa yakasındaki 2. altmerkezdeki Sarıyer ilçesibu gruptan ayrıĢmıĢ, 3. altmerkezdeki Çatalca ve Silivri de Avcılar ve B.Çekmece kümesine en az benzerlikle katılmıĢlardır. Tarihi yarımadanın kuzey ve batısındaki ilçelerle entegrasyonu 1996 yılı verileriyle benzerlik arz etmektedir. 3.4. Ġçsel Değerlendirme ÇalıĢmada kullanılan üç temel benzerlik ölçütüne ait hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçlarının değerlendirilmesi, ―cophenetic‖ korelasyon içsel değerlendirme ölçütüne göre yapılarak en yüksek korelasyon değerini veren benzerlik ölçütünün sonuçları benimsenmiĢtir. Tablo 7‘deki sonuçlara göre en yüksek korelasyon değeri ―ortalama uzaklık‖ kriteri için elde edilmiĢtir. Buna göre 1996 ve 2006 yılı Ġstanbul ilçelerinin kümelenmesi ġekil 4‘de verilmiĢtir. Tablo 7. 1996 yılı yolculuk verileri için cophenetic korelasyon katsayısı (CKK) değerleri 290 Bağlantılılık Metodu N CPK En yakın komĢuluk mes. En uzak komĢuluk mes. Ortalama komĢuluk mes. 435 435 435 0.857 0.866 0.898 Anlamlılık (2-kuyruklu) < 0.000 < 0.000 < 0.000 Darçın Akın (a) (b) ġekil 4: 1996 (a) ve 2006 (b) yılları yolculuk değerlerine göre Ġstanbul‘da ilçelerin konumsal kümelenmesi (not: a-gösteriminde 2006 yılına göre 1996 yılı ilçe sınırlarındaki farklılıklar göz ardı edilmiĢtir) 4. Sonuçlar ve Yorum 1997 ve 2007 yılı Ġstanbul UlaĢım Ana Planı çalıĢmalarından elde edilen kentsel yolculukların baĢlangıç-bitiĢ noktalarına göre sayıları hiyerarĢik kümeleme analizi ile değerlendirilmiĢtir. 1996 yılı verilerinin analizi Avrupa ve Anadolu yakası ilçelerinin kendi içlerinde kentin güney ve kuzeyinde ikiĢerli olmak üzere dört alt küme halinde gruplanarak kentleĢmenin doğu batı ekseninde geliĢtiğini, buna karĢın 2006 yılı verilerinin analizi de Avrupa ve Anadolu yakalarında kentleĢmenin kentin kuzeyine, batı ve kuzey batısına doğru kaydığını göstermiĢtir. GeçmiĢte üst ölçekli bir planın bağlayıcılığı çok fazla dikkate alınmadan mevzi/parçacı planlar ile geliĢen Ġstanbul‘da, mevzi planlarla meydana gelen değiĢikliklerin sonucunda oluĢan kentteki geliĢmeler de düzensiz ve dağınık olmuĢtur. Kentsel geliĢim sürecinde baĢlangıçta saçılan kent, sahip olduğu dinamizmin getirdiği güçle çok odaklı yapıya dönüĢmektedir. Bu durum 1996 yılı ve 2006 yılı hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçlarından da görülebilmektedir. 1996 yılı dendrogramındaki benzerlik ölçütü yakalar arasında 60 ve üstünde iken, 2006 yılı dendrogamında 48 ve üstüne düĢmekte olup, gerek yakalar arasında gerekse de yaka içindeki alt merkezlerde benzeĢim değeri aynılaĢmaktadır. Bu durum, kentsel sıkıĢıklıktan kaçan aktivitelerin kent içinde alansal yerleĢiminin yeniden Ģekillenmesini ifade eden uniform olarak dağılmıĢ aktivite merkezlerinin oluĢturduğu bir alt merkezler sistemine (Gordon vd., 1986) uymaktadır. 291 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Elde edilen sonuçlar, Ġstanbul'un 10 yılık süreçte kentin çeperlerinde konuĢlanan kırsaldan gelen göçün yer seçimi ile yaĢadığı gecekondulaĢma kaynaklı kentsel saçılmayı ve sonrasında da kentsel sıkıĢıklıktan kaçan aktivitelerin köprüler ve çevre yollarının sağladığı eriĢim avantajını kullanarak kent içindeki yeni alansal dağılımının sonucunda oluĢan kentsel alt merkezlerin yapısını doğrulamaktadır. Kaynaklar Champion, A. G. (2001) ―A Changing Demographic Regime and Evolving Polycentric Urban Regions: Consequences for the Size, Composition and Distribution of City Populations‖ Urban Studies, 38(4), 657-677. Dowall, D. E.; Treffeisen, P.A. (1990) Spatial transformation of cities of the developing world: Multinucleation and land-capital substitution in Bogota, Columbia. Working paper 525, University of California at Berkeley. Dökmeci, V.; Berköz, L. (1994) ―Transformation of Istanbul From a Monocentric to a Polycentric City‖, European Planning Studies, 2(2), 193-205. Everitt, B. S. (2005) An R and S-PLUS® Companion to Multivariate Analysis, Springer Werlag, London. Giuliano, G.; Small, K.A. (1991) ―Subcenters in the Los Angeles Region‖, Regional Science and Urban Economics, 21(2), 163-182. Gordon, P.; Richardson, H.W.; Wong, H.L. (1986) ―The Distribution of Population Employment in a Polycentric City: The Case of Los Angeles‖, Environment and Planning A, 18, 161-173. Gordon, P., and Richardson, H.W. (1996) ―Beyond Polycentricity: The Dispersed Metropolis, Los Angeles, 1970-1990‖, Journal of the American Planning Association, 62(3), 289-295. Johnson, R.; Wichern, D. (1992) Applied Multivariate Statistical Methods, Third Edition. Prentice Hall. Kumar, A. (1990) ―Impact of Technological Developments on Urban Form and Travel Behavior‖, Regional Studies, 24, 137-148. McDonald, J.F. (1987) ―The Identification of Urban Employment Sub-centers‖, Journal of Urban Economics, 21, 242-258. McDonald, J. F.; Prather, P.J. (1994) ―Suburban Employment Centers: The Case of Chicago‖, Urban Studies, 31, 201-218. McMillen, D.P.; Smith, S.C. (2003) ―The Number of Subcenters in Large Urban Areas‖, Journal of Urban Economics, 21, 242-258. Milligan, G. W. (1980) "An Examination of the Effect of Six Types of Error Pertubation on Fifteen Clustering Algorithms," Psychometrika, 45, 325-342. Parr, J. (1975) ―City-size and the Economic Base‖, Journal of Regional Science, 15, 21-37. Richardson, H.W.; Gordon, P.; Jun, M. J.; Heikkila, E.; Peiser, R. (1990) ―Residential Property Values, the CBD, and Multiple Nodes: Further Analysis‖ Environment and Planning A, 22, 829833. Tan, P.; Steinbach M.; Kumar, V. (2006) Introduction to Data Mining, Addison-Wesley. 292 Kentsel Mekânda DeğiĢim: Denizli Kenti Örneği Pınar SavaĢ Yavuzçehre1 Öz: Kentsel mekân kullanımında genelde Türkiye‘de özelde Denizli‘de değişim ve dönüşümü hikâye etmek; bu değişimin neden, nasıl, nerede hangi aktörler ve faktörlerin etkisiyle gerçekleşmekte olduğu sorusunu kamu yönetimi perspektifinden cevaplandırmak çalışmanın birincil amacıdır. Bir diğer amacı, küreselleşmenin kentsel mekân kullanımına etkilerini irdelemek ve bu değişimde rol oynayan özellikle kamusal aktörlerin rollerini tespit etmektir. Çalışmada veri değerlendirme yöntemi olarak; kentsel mekân kullanımında değişim gerçekleştirilirken etkin olan aktörler, kurum ve kuruluşlardaki ilgililerle görüşmeler yapılmıştır. Denizli‘de kentsel mekânın kullanımında, yerel ekonominin küresel piyasalarla üretim ve tüketim zincirleri aracılığıyla eklemlenmesi süreci belirleyici bir etkiye sahiptir. Kentin gelişim yönü, yatırımların ne tür alanlarda olacağı, her ne kadar kamu yönetiminin etkisi ve yönlendirmesinde oluşsa da, bu süreçte girişimciler, spekülatörler ve mülk sahipleri belirleyici bir rol oynamaktadır. Küreselleşme ile ekonomik vurgulu yeni dünya değerlerinin kentsel mekân üzerindeki belirleyicilikleri nettir. Anahtar Kelimeler: Mekân, kentsel mekân, mekân kullanımı, Denizli Abstract: The purpose of this paper is to document the traces of the change and transformation of the use of urban space in Turkey in general and Denizli in special; to search for answers, to the question of why, how, where and which of the actors and factors effect the change from the perspective of public administration. The other objective is to study the effects of globalization in the use of urban space and to identify the actors and the factors especially public actors and their roles in this process of change. As the method of data analysis; the active actors, corporations and foundations that have been active in the transformation in the use of urban space are determined. As a result; the process of articulation of local economies with global markets‘ manufacture and consumption chains has a significant effect in the use of urban space in Denizli. Even if the way of the evaluation of the city, where the investments are going to be made is decided by the local authorities; in this process the investors, speculators and the land owners have a significant role. The new world‘s values definers which have global and economic orientation are clear on urban space. Keywords:. Space, urban space, use of space, Denizli 1 Pamukkale Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Denizli: [email protected] 293 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Bir ülkeyi anlamanın ve yönetmenin ana mekânı olma yolunda giderek önemini artıran kent (Keyman, 2009), tarımsal olmayan üretimin yapıldığı ve daha önemlisi hem tarımsal hem tarım dıĢı üretimin dağıtımının kontrol fonksiyonlarının toplandığı, belirli teknolojik geliĢme seviyelerine göre büyüklük, heterojenlik ve bütünleĢme düzeylerine varmıĢ yerleĢme biçimidir (Kıray, 1998a: 28). Kentsel mekân, tarihsel ve doğal unsurlarca biçimlendirilmiĢ, ideoloji ya da siyasetten arındırılamayan toplumsal bir üründür. Kentin, yerel-ulusal-bölgesel-küresel etkileĢim ağlarının kesiĢtiği toplumsal, sosyal ve fiziki bir mekân olması sonucu, kentsel mekân, yüzyıllar boyunca ekonomik, sosyal, teknolojik ve siyasal süreçlerin etkisinde değiĢim/dönüĢüm geçirmektedir. 1.Kentsel Mekânda DeğiĢim Yirminci yüzyıl, sanayileĢmenin getirdiği sosyo-ekonomik dönüĢüm, hızlı kontrolsüz kentleĢme süreci ve modernleĢme çabaları ile birlikte kentsel mekân birçok ciddi soruna ve değiĢime sahne olmuĢtur. Özellikle II. Dünya SavaĢı sonrasında bombalanarak zarar gören, yakılıp yıkılan kentlerin onarılması, imarı, rehabilitasyonu amacıyla çeĢitli arayıĢlar içine girilmiĢtir. Kentsel mekânda değiĢim hareketleri ilk olarak, Avrupa‘da özellikle 19.yy sonlarında yaĢanan hızlı kentsel büyüme sebebi ile ortaya çıkmıĢ ve ―yıkıp yeniden yapma‖ olarak kurgulanan süreci tanımlamak için kullanılmıĢtır. 19.yy‘dan günümüze kadar kavram, içinde bulunduğu sosyoekonomik ve politik duruma referans vererek, değiĢik anlamlar yüklenerek günümüze kadar gelmiĢtir. Türkiye, özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra hızlı bir değiĢme sürecine girmiĢtir. Ekonomiden sosyal ve kültürel alana ve siyasi-idari yapılanmalara kadar geniĢ bir yelpazede ortaya çıkan değiĢim ve dönüĢümler, yeni fırsatlar ve açılımların yanında bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu süreçte değiĢimin en hızlı yaĢandığı alanlardan biri de kent mekânı ve kentleĢme olgusudur (Ökmen, 1996: 239). 1940‘lı yıllardan itibaren kent ve kentleĢme meseleleri sürekli olarak Türkiye‘nin gündeminde önemli bir yer iĢgal etmektedir. 1980 sonrası geniĢ bir dünya coğrafyası üzerinde uygulanmaya baĢlanan neoliberal politikalar, kentlerin ekonomik ve sosyal geliĢmeleri üzerinde oldukça belirleyici olmaya baĢladı. Kentsel mekânın sermaye birikimi için önemli bir kaynak olmaya baĢlaması ve istihdam politikaları ile sosyal politikaların gündemden düĢmesi, bu sürecin temel özellikleridir. Refah devleti uygulamalarının zayıfladığı 1970 sonları; artan iĢsizlik, yoksullaĢma, mekânsal ve sosyal açıdan gerileyen semtlerin artıĢı, kamusal hizmetlerin gerilemesi ve bu alanın giderek özelleĢmesi gibi sorunların öne çıktığı yıllardır. Refah devleti uygulamalarının baĢarısızlığını ilan eden neo liberal politikalar, 1980 sonrası baĢlayan uygulamaları ile yeni bir kapitalist süreci baĢlattı. Yani kamu harcamalarının ve istihdamın azaltılması, yeni dönemin baĢat politikası oldu. Kentler ise bu sürecin ekonomi politikalarında stratejik bir önem kazandı (ġen, 2006: 22; Gül ve Sallan Gül, 2004: 967). 1980‘den itibaren, sermaye piyasalarının oluĢumu, serbest ticaret ve üretim bölgelerinin kurulması, bankacılıktaki geliĢmeler birçok geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye‘nin de kentleĢme yapısını etkilemektedir. Neoliberal ekonomi ve buna bağlı kentleĢme politikaları ile kentsel mekân kullanımları Türkiye‘nin büyük, orta ölçekli ve kıyı kentlerinde hızla değiĢmektedir. Türkiye‘nin birçok kentinin hem merkezinde hem de çeperinde kalitesiz, niteliksiz ve kimliksiz mekânlar ortaya çıkmaktadır. Orman ve su havzaları kontrolsüz yayılmalardan en çok etkilenen bölgeler olmuĢtur. Kent merkezlerinde yaĢanan süzülme ve kimlik değiĢtirme süreçleri de plancılık, yönetim ve ekonomi ilkeleri yeterince gözetilmeksizin gerçekleĢmektedir. Birçok aktörü ve faktörü olan bu süreçte kentlerin yenilenmesi, dönüĢümü, değiĢimi kaçınılmaz bir gereklilik olarak öne çıkmakta olup kamu yöneticisi ve planlamacıların en güncel konusu haline gelmektedir. Kent yenileme ve dönüĢüm artık büyük kentlerde, plansızlık, bürokrasi, düĢük yaĢam standartları, sağlıksız yapılaĢma, deprem ve diğer afetler karĢısında bir kurtuluĢ yolu olarak görülmektedir. DönüĢüm hızla geniĢ kapsamlı/bütüncül planlamanın yerini almaya baĢlamıĢtır. Belediyeler plan uygulaması yerine dönüĢüm projeleri yapar hale gelmektedirler. 294 Pınar SavaĢ Yavuzçehre 1980‘lerden buyana sürdürülen yeni dünya düzenine uyum politikaları, yaĢanan ekonomik krizler, iktidarı paylaĢan koalisyonlar ve dıĢ dünya iliĢkileriyle belirlenen ekonomik tedbir paketleri öne çıktıkça, Türkiye‘nin yerleĢme yapısında ve nüfusun mekânsal dağılımında da değiĢmeler olmaktadır. YoksullaĢmanın etkisiyle nüfusun ülke mekânında ve kentlerdeki dağılımında da önemli değiĢmeler gerçekleĢmekte, kentlerde zenginlik durumuna göre mahalleler ve mekânlar ayrıĢtığı gibi zenginlik ile fakirlik yan yana da gelebilmektedir. Daha yeni bir olgu olarak Türkiye‘de birçok görece büyük kentlerde gözlenen bir eğilim de kentin merkezi mahallerinde fakirlerin boĢalttığı veya terk etmek zorunda kaldığı alanlarda zenginlerin konutları ile iĢ ve alıĢveriĢ merkezlerinin yükselmesidir. 1980‘lerde sıkça baĢvurulan ama 2000‘li yıllara kadar tekrarlanan imar affı yasaları ve bunlara göre oluĢan imar-ıslah planları furyası sonucu büyük kentlerdeki gecekondu alanları küçük giriĢimci yap-satçı müteahhitlere teslim edilmiĢtir. Kentler plansız ve aĢırı yoğun yapılaĢmaya terk edilerek, kamusal ortak alanları ya da sosyal ve teknik donatıları eksik mekânlara dönüĢmektedir. Kentsel dönüĢüm projeleri de genellikle sağlıksız beton yığınları halindeki yapılaĢma ve mekân kullanımlarını önlemeye yetmemekte hatta daha da artırmaktadır. Büyük kentlerin yurtdıĢı iliĢkileri arttıkça, örgütlü arazi geliĢtirme Ģirketlerinin, gayrimenkul yatırım ortaklıklarının, büyük inĢaat Ģirketlerinin, konut kooperatiflerinin ve devletin toplu konut sunum biçimleri de değiĢmektedir. Toplu konutlar yanında, toplu iĢyerleri (küçük sanayi siteleri, organize sanayi bölgeleri, vb.), büyük alıĢveriĢ merkezleri (süpermarketler, hipermarketler, plazalar) kent içindeki olası büyük parsellerde ve kent dıĢındaki geniĢ alanlarda yer seçmektedirler. Kentlerin çeperde kırsal-kentsel etkileĢimin ana görüntüyü oluĢturduğu yarı kırsal alanlarda uygun arazi büyüklük ve fiyatları ile güçlü ulaĢım imkânları gibi nedenlerle büyüme eğilimleri de gerçekleĢmektedir. Bu geliĢmelerin önemli bir kısmı üst ölçekli bütüncül bir plana bağlı olmadan üretilen mevzii imar planı ve mimari projelerle veya hiçbir plan olmadan ya da var olan planlara uyulmadan gerçekleĢtirilmektedir. Kentsel geliĢme ve dönüĢümde, mekânsal geliĢmenin sorumlu kuruluĢlarının yanı sıra diğer ilgililerin de düĢünsel düzlemde yeterince çaba sarf ettikleri söylenemez. GeliĢmiĢ ülkelerde mekânsal geliĢme ve arazi kullanımı konusunda yeni bakıĢ açıları ile bunları uygulamaya aktaracak araçlar ve kurumsallaĢma çabaları varken, Türkiye‘de bu alanda tatmin edici yapılanma sağlanamamıĢtır. Ekonomik zorluklar ve süreklilik kazanan ekonomik bunalımlar değiĢen dünya dinamikleri ile yereldeki ihtiyaçlara paralel yeni politika saptama ve uygulamada engeller oluĢturmaktadır. Kentsel topraklar, sermaye için önemli bir yatırım aracı haline dönüĢmüĢtür. Üretime yatırım yapmak yerine, büro, konut ve özellikle lüks konuta yapılan yatırımlar artmaktadır. Kentsel yeniden yapılanma olarak adlandırılan bu süreç, mekânsal yapıda önemli farklılaĢmalar ve çeliĢkiler yaratırken, diğer yandan spekülatif bir süreç olarak kentsel alanların aĢırı değerlenmesine yol açmaktadır. Üretim sürecinde meydana gelen değiĢimlere bağlı olarak ―küreselleĢme‖ adını verdiğimiz ulus devlet sınırlarını aĢan iliĢki ağlarının ortaya çıkması, kentlerin konumunda önemli değiĢiklikleri beraberinde getirmiĢtir. Eskiden ulus devletler arasında gerçekleĢen sermaye, mal, hizmet ve bilgi akıĢlarının çoğu bugün artık kent ve firmalar arasında gerçekleĢmektedir. Bu süreçlerin sonucunda, kent yönetim sistemi, kent fiziksel mekânı küreselleĢmenin ve küresel aktörlerin etkisindedir. 2. Kapitalizm ve Kentsel Mekân Fransız Marksist düĢünürü Lefebvre‘e göre kapitalizm, topyekûn olarak tamamlanmamıĢ bir tarihsel tasarıdır. Kapitalizmle kent arasındaki iliĢki kapitalizm açısından yaĢamsal bir öneme sahiptir. Lefebvre, kapitalizmin ayakta kalabilmesini, O‘nun üretim tarzının gerektirdiği toplumsal üretim iliĢkilerini sürekli olarak yeniden üretebilmiĢ olmasına bağlamaktadır. Bu ise bunca yıldan beri kapitalizmin mekânı kullanıĢı ile baĢarılmıĢtır (Gottdiener, 1984: 248). Lefebvre temel kuramsal kurgusunu yeniden üretim rolü üzerine yaparak kapitalizm ve mekân arası iliĢkiyi Ģöyle tanımlamaktadır: ‗Kapitalizm bir yüzyıldan beri kendi iç çeliĢkilerini azaltmayı becerebilmiĢ ve büyümenin sağlanmasında baĢarılı olmuĢtur. Bunun ne pahasına 295 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu olduğunu kestirebilmekten uzak olmakla birlikte araçlarını biliyoruz: Mekâna yerleĢerek ve bir mekân üreterek. Kent yalnızca yapılı bir çevre değil kapitalist geliĢmenin öznesidir‘ (alıntılayan Gottdiener, 1984: 253). Castells (1997: 14), kenti iĢgücünün yeniden üretildiği ve kolektif tüketim sürecinin örgütlendiği mekânsal birim olarak görürken, kent sorununu da konut, eğitim, sağlık, kültür, ticaret, ulaĢım gibi kolektif tüketim araçlarının örgütlenmesi sorunu olarak ortaya koyar. Castells (1977: 235)‘e göre modern kapitalizm iliĢkilerinin mekânsal organizasyonu politik süreçlerden çok, giderek daha fazla ekonomik süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bir rastlantı değildir; eğer her bir toplumda mekânsal birimler baĢat düzeye göre tanımlanacaksa üretim tarzının niteliği feodalizmde politik yasal, kapitalizmde ise ekonomik olacaktır. Castells, kentseli tanımlarken ekonomik öğeyi kullanmaktadır. Castells‘e göre kent, iĢgücünün yeniden üretiminin mekânsal birimidir. Ġleri kapitalist toplumlarda, mekânı yapılayan süreç; iĢgücünün basit ve geniĢletilmiĢ yeniden üretimine iliĢkin olandır, kentsel pratik olarak adlandırılan Ģey sürecin bir bütün olarak toplumsal yapı ile eklemlenmesini anlatır. Kentsel birim, yalnızca olayların geçtiği yer değil; toplumsal yapı üzerindeki belirli etkilerin kaynağı olarak da değerlendirilmelidir (Castells, 1977: 237). Mekân üzerinde kapitalizme koĢut etkisi yadsınamaz bir süreç de küreselleĢmedir. Bu konuda Castells (1997: 42), geliĢmiĢ kapitalizmin kentleĢme sürecinde kent mekânını oluĢturan fiziksel çevrenin önemi azalırken, küreselleĢme ile birlikte belirli bir teknolojik-ekonomik geliĢmeye bağlı olarak kentsel mekânın sosyal karakterinin öneminin arttığı üzerinde durmuĢtur. KüreselleĢme sürecinde çoğunlukla, büyük bir teknolojik devrim ile iliĢkilendirilen mekânın öneminin ortadan kalktığı yönündeki görüĢler oldukça temelsiz görünmekte; aksine, mekân bu yeni bağlam içinde eĢitsizliklerin üretilmesi ve sürdürülmesi açısından daha da önemli bir iĢlev görmeye baĢlamaktadır. Sennett, Sassen‘in ―küresel ekonominin uzay boĢluğunda yüzdüğünü sanmamalıyız‖ uyarısını paylaĢırken; ―Mekân, büyük bir güce sahiptir; yeni ekonomiyi sınırlandırabilecek bir güçtür bu‖ demektedir (Sennett, 2002: 144). Harvey de benzer bakıĢ açısı ile mekânın önemini Ģöyle ifade etmektedir; ―Kapitalizmin zaman aracılığıyla mekânı yok etme süreci ve bu süreç sonunda mekânsal engellerin önemini yitirmesi, mekânı önemsizleĢtirmemektedir. Mekânın, iĢgücü arzı, kaynaklar, altyapı vb. açısından içerdikleri bakımından küçük farklılıklar gittikçe daha fazla önem kazanır‖. Kapitalist süreçte yaratılan mekân, kısmen toplumdaki egemen grup ve kurumların yürürlükteki ideolojisini yansıtır; kısmen de piyasa güçlerinin dinamikleri tarafından Ģekillendirilir. Kentsellik halen sanayi kapitalizminin ihtiyaçları tarafından sürüklenmektedir. Mekânı yaratma, kentsel farklılaĢma getiren güçlere yaratıcı bir yön verme fırsatı vardır. Ama bu fırsatları yakalayabilmek için, kentleri yabancı çevreler olarak yaratan, kentselleĢmeyi bireysel ve ortaklaĢa amaçlarımıza yabancı yönlere süren güçlere karĢı koymak gerekmektedir (Harvey, 2006: 280-281). Maalesef bu karĢı koyma gücü ekonomik olarak güçsüz, politik ve toplumsal sorunları ile baĢa çıkamayan Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde yoktur. Yukarıda kapitalizmin kentsel mekâna etkisini inceleyen, kenti sermaye birikimine referansla tanımlayan Harvey, kenti sınıf mücadelesi temelinde önce yapısalcı sonra aktör odaklı inceleyen Castells‘in yaklaĢımlarının hiçbiri sorunu tam olarak açıklayamamaktadır. Castells Ġngiltere, Harvey Amerika‘dan yola çıkarak belirli bir mekân ve belirli bir dönem için yaklaĢımlar geliĢtirmiĢtir. Bunlardan yola çıkılarak, kapitalist kent hakkında genelleme yapılamaz. ġengül (2009: 25)‘e göre tüm bu yaklaĢımlar, kente iliĢkin anlayıĢa bir Ģeyler katsa da kentsel süreçlerin bir boyutu üzerinde yoğunlaĢıp diğerlerini ihmal ettiği için hiçbiri tek baĢına kapitalist kenti açıklamak için yeterli değildir. Bu farklı yaklaĢımlar farklı soyutlama düzeyleri için getirilmiĢ yaklaĢımlardır. ġengül (2009: 43), temelde kente bakmanın iki türü olduğunu belirtmektedir: Birincisi, kent mekânını bir yaĢam mekânı olarak algılayan ve bu anlamda da kenti kullanım değeri etrafında kavrayan bir anlayıĢtır. Ġkincisi ise kenti sermaye birikiminin ve rant sağlamanın bir aracı olarak 296 Pınar SavaĢ Yavuzçehre görüp, kent mekanını değiĢim değeri etrafında algılar. Kapitalist kent değiĢim değerinin kullanım değerine genel bir baskınlığının olduğu bir mekândır. Kentin kullanım değerini vurgulayanların örgütlenmeleri, projelerini savunmaları ve baĢarılı olabilmeleri, farklı bilinç odakları arasındaki iliĢkinin nasıl kurulduğu, iĢyeri ile yaĢam mekânının birbiriyle tarihsel olarak ne biçimde iliĢkilendirildiği ve farklı kimliklerin ve bunların ihtiyaçlarının ne derece kapsanabildiği bir dizi faktöre bağlıdır. Ġki farklı kent kurgusu arasında kurulacak denge siyasal mücadeleler etrafında belirlenmektedir. Mekânın alınıp satılır, salt tüketime hazır bir metaya indirgenmesi sürecinde, mekân takasa zorlandığı oranda, kullanım değerini yitirerek, artı değere uzanan bir tür yapmacık toplumsallığa itelenir (Sargın, 2008: 47). KüreselleĢme ile kentler alınıp satılabilen bir meta haline gelmiĢtir. Kentler ağırlıklı olarak kullanım değerinin değil, değiĢim değerinin odaklandığı yerler olmuĢtur. Önemli olan sermayeyi kentlere çekmektir. Bir anlamda kentler arasında yarıĢma vardır. Kentsel topraklardan kâr elde etmek birincil amaçtır. Kentsel dönüĢüm projeleri kentlerde özellikle kentlerin fiziksel mekânına aĢırı vurgu yapan ve değiĢim değerine öncelik veren uygulamalardır. KüreselleĢme kente alınıp satılabilen bir meta olarak bakmaktadır. Kentler kullanım değerinin değil değiĢim değerinin odaklandığı yerler olmuĢtur. KüreselleĢmecilerin iddiasına göre kentler küreselleĢmenin motor gücü olacaklardır. Önemli olan, kentlerin yarıĢmacı üstünlüklerini kullanarak sermayeyi kendilerine çekmeleridir. KüreselleĢme sonucu, kente ekonomik bir meta olarak bakılmaktadır, önemli olan kentsel topraklardan çok kâr elde etmektir. Bu çağ kentler arasında yarıĢmanın çağıdır. Kentler de sermayenin yoğunlaĢtığı birim olmaktadır (Neccar, 2006). Kentsel mekân kapitalist düzeneğin insafına terk edilmiĢtir. Bu durum karĢısında kentsel mekânın değer kazanımını denetleyen araçlar ve bu araçları iĢletecek ussal aktörlere ihtiyaç vardır. Diğer türlü kentsel mekanlar kullanım değeri yerine değiĢim değeri ile ifade edilip, rant uğruna kapitalist düzende ticari bir meta haline gelecektir. 3.Denizli‟de Kentsel Mekânda DeğiĢim Tarih öncesi çağlardan itibaren yerleĢimin görüldüğü ve konumu itibariyle bir geçiĢ yolu durumunda olan Denizli, Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar olan sürede pek çok anlamda değiĢmiĢ ve geliĢmiĢtir. Deprem kuĢağında olan ve denizlere uzak kalan kent, son otuz kırk yıl içerisinde kentler hiyerarĢisinde yerini yükseltmiĢ durumdadır. Ancak Denizli kenti, ekonomik anlamda elde ettiği baĢarıyı kentsel mekânına aynı oranda yansıtamamıĢtır. Denizli‘de kentsel mekân kullanımı sürecinin Ģekillenmesine yerel özgünlükler, kamu politikaları, küresel dinamikler farklı dönemlerde farklı iĢlevlerle katkıda bulunmuĢtur. AĢağıda dönemsel olarak Denizli kentsel mekânında değiĢim; cumhuriyetin ilk yıllarında, 1973 depremi sonrası ve 2000 sonrası olmak üzere aktarılmaktadır. 3.1. Denizli‟de Cumhuriyetin Ġlk Yıllarında Mekân Kullanımında DeğiĢim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra il olan Denizli‘de fiziki alanda fazla değiĢiklik meydana gelmemiĢ ve XX. Yüzyılın baĢındaki fiziki yapısını korumuĢtur. Denizli‘nin büyük bir kısmı düĢman iĢgaline uğramasa da diğer Anadolu Ģehirleri gibi fiziki açıdan derlenip toparlanması zaman almıĢtır (Kodal, 2007: 64). Denizli‘nin geliĢme odağı olarak ortaya çıkmasında erken Cumhuriyet Dönemi siyasalarının etkisi çoktur. Denizli kentsel mekânında ilk değiĢim, azınlıklara verilen haklar ve azınlıkların Denizli kent mekânına yatırımlarıyla baĢlamıĢtır. Bu dönemde, kentte 10‘dan fazla un fabrikası açılmıĢ, bu fabrikalarda çalıĢanlar için konutlar yapılmıĢtır. 1950‘li yıllarda devlet yolları yapılmıĢ, kent çevre ilçeler için bir çekim alanı oluĢturmuĢtur. Ayrıca 1950‘li yıllar, Denizli‘nin sanayileĢmeye geçtiği yıllardır. Bu geliĢime en büyük katkı Ģehre elektriğin gelmesidir. 1950-60 arası devletçilik politikalarının önemi azalmıĢ, özel giriĢimciliğe dayanan liberalizme doğru kayma baĢlamıĢtır. Denizli‘de bu dönemde sanayi açısından en büyük geliĢme 1948‘de Ġsmet PaĢa devrinde temelleri atılan, 1953 yılında bir kamu 297 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu yatırımı olan Sümerbank Bez Fabrikası‘nın, Ġzmir karayolu üzerinde açılmasıdır. Fabrika, lojman ve sosyal tesisleri ile istasyona yakın bir yerde 159 dönüm arazi üzerine kurulmuĢtur. Denizli Sümerbank Bez Fabrikası Denizli kentsel alanında sanayileĢme amacıyla kurulmuĢsa da ardında Cumhuriyet döneminin modernleĢme hareketi vardır. 1955 yılında kent karayolu ile Ġzmir‘e bağlanmıĢ 1958‘de elektriğin yayılması ile enerji kullanımının öğrenilmesi küçük sanayi birimlerini canlandırmaya baĢlamıĢtır. Denizli 1960‘lı yılların baĢında kendi gücü ile 1. ve 2. Sanayi Sitelerini tamamlayarak büyük sanayi altyapısını hazırlamıĢtır (AslantaĢ vd., 2005: 43). Tüm bu geliĢmeler kente göçü artırmıĢtır. 1960‘lı yıllarda Denizli insanların cennet olarak tabir ettikleri, yeĢillikler arasında yerleĢmiĢ bir Ģehirdir. Fakat hızlı kentleĢme ve göçle eski güzelliğini kaybetmiĢtir. Zamanında eski dokunun korunup yeni yerleĢimin kentin baĢka tarafına kaydırıl(a)maması eski ve yeni dokuda çarpıklığa yol açmıĢtır. Denizli ili o zamanlar altı ilçesi ile 250.000 nüfusa sahiptir. Endüstrisinin hız kazandığı 1950-1960 dönemine dek Denizli‘de kırsal görünümlü bahçe içindeki yerleĢme devam etmiĢtir. Eski kentin dokusu bu tarla ve bahçeler etrafında dolanan yollar, bahçelerin aile içinde parçalanıp dağılması ile oluĢmuĢtur (Ġnceoğlu, 1988: 292). Halk Bankası‘nın kentte Ģube açması, yöneticilerin ideolojik yansımaları (cumhuriyet dönemi mimarisi, Atatürk dönemi modernlik anlayıĢı), demiryolunun ve elektriğin kente geliĢi kentsel mekânın Ģekillenmesinde etkili olan aktörler ve faktörlerdir. 1950-1960 arası dönemde tüm Türkiye‘de görülen kentleĢme/kırdan kente göç hareketi Denizli‘de de görülmüĢtür. Bu dönemde Denizli‘de Sümerbank Fabrikası‘nın açılması, kentin Ġzmir‘e karayolu ile bağlanması, kentte elektriğin bollaĢması, küçük sanayileĢmenin hareketlenmesi, Devlet Hastanesinin, Denizli Lisesinin, Hükümet Konağının inĢa edilmesi, Tugay‘ın kente geliĢi bu dönemde kentsel mekânın Ģekillenmesinde etkili olan önemli olaylardır. 1960 sonrası Denizli Merkez Ġlçenin hızlı kentleĢme dönemidir. 1960‘lardan sonra Denizli‘de evlerde ve kentsel mekânda köklü değiĢim yaĢanmıĢtır. Yeni mimarinin, geleneksel yapı anlayıĢı ile hiçbir iliĢkisi yoktur. Modern ihtiyaçlara cevap veremeyen geleneksel Denizli evleri gözden düĢmüĢtür. Arsa rantlarının geliĢen ekonomiye paralel olarak inanılmaz artıĢ göstermesi de daha yüksek yapılar yapılmasını teĢvik etmiĢtir. Sokakların iki yanındaki binalar devamlı yükselmiĢtir. Anıtlar Kurulunun koruma çabaları büyük bir dirençle karĢılaĢmıĢ, imar planları eski bir evin yanındaki arsada sekiz on kat yapı izni verilmiĢtir. Eski evlerin sınırlı gelirli aileleri de bu spekülatif baskıya fazla dayanamayınca, Denizli evleri apartman yapıcıları ve arsa spekülatörlerinin kurbanı olmuĢtur (Ġnceoğlu, 1983: 51). Eski evlerin yıkılması bir anlamda çağdaĢlaĢma olarak düĢünülmüĢ, halk bu duruma alkıĢ tutmuĢtur. ÇağdaĢlaĢma briketleĢme zannedilmiĢtir. Halk arasında apartmanda oturmak sosyal statünün değiĢmesi anlamına gelmektedir. 3.2. Denizli‟de 1973 Sonrası SanayileĢme ve Mekân Kullanımında DönüĢüm 1973 yılında Denizli‘nin Kalkınmada Öncelikli Yöreler (KÖY) kapsamına alınması sonucu kentin sanayi geliĢimi ve dönüĢümü, kentin günümüzdeki durumuna gelmesinde en büyük etken olmuĢtur. KÖY kapsamında, Denizli‘de giriĢimcilik kültürünün de ivmesiyle özel giriĢimciler ile farklı sektörlerde, hızlı sanayileĢme sağlanmıĢtır. SanayileĢmeye koĢut kent hızla göç almaya ve büyümeye baĢlamıĢtır. Denizli kentsel mekânında sermayeyi kente çekmek, kenti canlandırmak adına, mekânı sermayenin Ģekillendirmesine izin verilmesi kenti kapitalist düzeneğin insafına terk edilmiĢ bir değer üretimine yol açmıĢtır. Sanayinin arazi bulabildiği her yerde yapılaĢması hızlı geliĢmenin mekâna çarpık bir yansımasıdır. Bugüne kadar konut alanlarının ve sanayinin yönlenmesi tamamen piyasa koĢulları ile iĢlerken, bu baĢıboĢ geliĢmeleri yerel yönetim imkânları içinde önlemeye çalıĢsa da ruhsatsız yapılaĢmalar kent yapılaĢma karakterini önemli ölçüde belirlemiĢtir. SanayileĢme düzeyi ve sermaye birikimi kentteki sosyal yapıyı biçimlendiren temel etkendir. Kent, sermaye baskısına dayanamamıĢ ve kentsel mekânın özü yok olmuĢtur. Denizli 298 Pınar SavaĢ Yavuzçehre kentsel mekânı ekonomik bir meta haline gelmiĢtir. Kentin büyümesi ile küçük sanayi siteleri kent içinde kalmıĢtır. Sanayi, kentin belirli bölgelerinde toplanmak yerine kentin birçok semtinde yer almıĢtır. Denizli‘de mevcut sanayi siteleri konut alanı ile iç içe geçtiği için bu durum kentte trafik, gürültü ve çevre kirliliğine yol açmaktadır. Denizli sanayi alanları hakkında bir baĢka önemli nokta ise atıl duran ve ciddi miktarlarda yatırım yapılmıĢ OSB‘lerdir. Bu alanlar Denizli kent merkezindeki sanayi yatırımları için alternatif teĢkil etse de tercih edilmemektedir Çarpık kentleĢmenin tipik bir örneğini yansıtan ve kent merkezinde yer alan tesisler, birbirinden yer yer oldukça uzak alanlarda kurulmuĢ, apartman dairelerinde, iĢhanları bürolarında veya uygun gördükleri herhangi bir binanın bodrum katında faaliyet gösteren küçük ölçekli tesisler vardır. Bu tesisler merkezi iĢ alanlarında özellikle hükümet konağı kuzeyinde kalan alanlar ile Kaleiçi‘nde toplanmaktadır. Buna karĢılık merkezi iĢ alanı içinde olmayan, konut alanları içinde de münferit tesisler bulunmaktadır (Mutluer, 1995: 152). Denizli Sanayi Odası geçmiĢ yıllarda bakanlıktan iĢyeri açma ruhsatının belediyeden sanayi odasına aktarılmasını istemiĢtir. Bunun sebebi belediyenin iĢyeri açma ruhsatı verirken gerekli hassasiyeti göstermemesidir. Pamukkale-Akköy gibi en verimli tarım arazilerinin olduğu bölgelerde mal sahipleri sırf rant uğruna arsalarını sanayicilere satmaktadırlar. Oysaki Denizli‘de Çardak Özdemir Sabancı ve Acıpayam OSB altyapısı hazır olmasına rağmen hemen hemen boĢ bir halde yatırımcı beklemektedir (Ersoy, 2009). Denizli‘nin tarım potansiyeli yüksek olmasına rağmen, tarım dıĢı kullanımlar kısa vadede yüksek rant getirdiği için arazi sahipleri kısa sürede yüksek gelir elde etmek uğruna arazilerini arsalaĢtırma çabasında olmakta ve arsalarını satmaktadır. Doğu yönünde, Tekkeköy, BağbaĢı, Zeytinköy, Kayhan, Kınıklı ve Karakurt Köyleri, merkez yerleĢimin bir devamı olarak geliĢmekte ve bu geliĢim vadinin en verimli tarım alanlarının kentsel alana dönüĢmesini hızlandırmaktadır. Bu geliĢim içinde büyük sanayii kuruluĢları da yer almakta ve çevre kirlenmesine neden olmaktadır. Hızlı geliĢme gösteren sanayi sektörü, kentin belediye hudutları dıĢında hemen her yönde, özellikle de Doğu ve Kuzey yönlerindeki karayolları boyunca uzanmaktadır. Kuzey yönünde ise Ġzmir ve Ankara karayolları üzerinde son on sene içinde hızla sanayi tesisleri yer almaktadır. TeĢvikler kapsamında Denizli‘de sanayi yer seçiminde bireysel davranmıĢ ve plancılar bu noktada devre dıĢı bırakılmıĢtır. TeĢvik uygulamaları sırasında mekanizmanın içine plancıların da dâhil edilmemesi sonucu, Denizli‘de verilen teĢvikler ile yapılan sanayi yatırımları genelde kent merkezini seçmiĢ kent merkezi taĢıyabileceğinin çok daha fazla bir yük altında kalmıĢtır. Kısacası, verilen teĢvikler kentte yeni bir sanayi aksı yaratamamıĢ, sadece oluĢma eğilimindeki aksların geliĢmesine katkıda bulunmuĢtur. 70‘li yıllarda kentin geliĢiminde etkili olan bir baĢka olay da 1976 depremidir. Denizli, jeolojik açıdan değerlendirildiğinde, 1. Derece deprem kuĢağı içerisindedir (Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı Afet ĠĢleri Genel Müdürlüğü, 1993: 42). 1976 depremi Denizli‘nin kentleĢmesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Büyüklüğü fazla olmamasına karĢın depremde önemli hasar (40 ev yıkılmıĢ, 1284 ev ağır hasar görmüĢtür) ve can kayıpları meydana gelmiĢtir. 1976 depremi sonrası yeni konut alanları oluĢmuĢtur. Kent doğuya ve güneye yayılmıĢ batıda ise organize konut alanı hazır edilmiĢtir (Erkin, 1983: 2). 1976 depremi, kentteki konut üretimini ve buna dayalı planlama kararlarını da etkilemiĢtir. 1976 depremi sonrası, eski evlerin birçoğu yıkılmıĢ ya da ağır hasar görmüĢtür. Anıtlar Kurulu, ayakta kalan sağlam evler için tespitler yapmıĢ, fakat vatandaĢlar henüz kararlar tebliğ edilmeden, inĢaat yasağı gelecek korkusu ile binalarını yıkmıĢlardır. Ufacık çatlağı olan ve kolayca tamir edilebilecek tarihi binalar yıkım raporlarının kurbanı olmuĢlardır (Ġnceoğlu, 1989: 106). Denizli‘de deprem faktörü kentin mekânsal geliĢiminde çok etkilidir. Harvey‘in (2007: 37) neoliberal kapitalizm için belirttiği gibi; 1976 yılında Denizli özelinde doğal afet krizini kendi lehine çevirerek ‗yaratıcı yıkım‘ aracılığıyla sermaye dağılımını yeniden düzenlemiĢtir. 1976 299 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu depremi bu dönem içinde en etkili olan faktör olmuĢtur. Ġmar planları bu dönemde hızlanmıĢtır. 1. ve 2. Sanayi Sitesi kurulmuĢtur. Denizli‘de sanayi geliĢtiği ölçüde gerek sanayinin doğrudan etkisi gerekse dolaylı etki olarak hızlı kentleĢme, betonlaĢma, kat artıĢları ve rant kaygılarıyla ortaya çıkan çarpık ve yoğun yapılaĢma nedeniyle örnek kent imajı ve eski kent silueti kaybolmuĢtur. Denizli kent merkezinde gecekondulaĢma ve yoğun apartmanlaĢma baĢlamıĢtır. Kamu yöneticilerinin (merkezi hükümetin, yerel yönetimlerin), müteahhitlerin, inĢaat sektörünün, konut kooperatiflerinin, sanayicilerin ortaya koyduğu çabalarla kentte fiziki anlamda dönüĢüm yaĢanmıĢtır. 1980‘lere doğru Acıpayam yolunda yapılan değiĢiklik sonucu yeni yolun doğusunda oluĢan boĢluklar BağbaĢı bölgesinde kooperatifçilerin ve spekülatörlerin ilgisini çekmiĢ ve arazi değer kazanmıĢtır. Böylece, kent BağbaĢı ve Kayhan Beldeleriyle de bütünleĢmiĢtir. Önceleri kırsal bir yerleĢim ve alt gelir gruplarının yer seçtiği bölge böylece orta ve üst gelir gruplarının yerleĢim yeri olmuĢtur. 1980‘lerden sonra hızlı nüfus artıĢı sonucu, kentte yerleĢik alan kontrolsüz biçimde geliĢmiĢtir. 1980 sonrası liberal ekonomi politikalarının etkisinde kalan Denizli özellikle 1990 sonrası küreselleĢmenin etkilerini hissetmeye baĢlamıĢtır. Küresel üretim zincirlerine tekstil sektörü ile bağlanan kentte sanayileĢmenin mekânda yayılması, hizmet ve ticaret sektörlerinde geliĢmeler, boĢ kentsel alanların azalması sonucu oluĢan kentsel rantlar, artan göçler dönemin kentsel mekân Ģekillenmesinde etkili faktörler olarak sıralanabilir. 1980 sonrası kentsel alanın geliĢiminde kontrol azalmıĢ ve kent anayollar boyunca verimli tarım topraklarına da yayılım göstermiĢtir. Harvey (2006: 280, 281)‘in argümanını destekler nitelikte Denizli‘de kentsel mekân piyasa ekonomisi mantığı ve ihtiyaçları çerçevesinde rekabete dayalı bir büyümenin kaynağı olarak metalaĢmaktadır. Marx‘ın tanımına uygun olarak Denizli kentsel mekânının kullanım değeri yanında değiĢim değerine sahip hale gelmesi ve pazarlanması onun metalaĢmasının nedenidir. Denizli kentindeki mekânların önemli bir kısmının, değiĢim değerinin kullanım değerine baskın oluĢu nedeniyle Denizli, ġengül (2001: 27)‘ün deyimiyle kapitalist bir kenttir. 3.3. 2000‟den Günümüze Denizli‟de Kentsel ve Mekânsal DönüĢüm Kent, büyükĢehir olma serüvenini baĢarısızlıkla sonuçlandırıp bütünĢehir tartıĢmalarına girmiĢtir. Kent, 2009 yerel seçimleri ile 5393 sayılı Belediye Kanununun 11. Maddesinin tam olarak uygulanması sonrası oldukça geniĢleyen kentsel alana sahip hale gelmiĢtir. Aynı geniĢleme, kenti kimisi kamusal alanların aleyhine açılan küresel sermayeli AVM‘ler ile küresel tüketim zincirlerine bağlamıĢtır. Gecekondu bölgelerinde kentsel dönüĢüm projeleri uygulanmaya baĢlamıĢtır. Ticari faaliyetler ve üst düzey hizmetler açısından da Denizli Merkez ilçe sadece Denizli ilinin değil, komĢu illerin ulaĢım açısından yakın ilçelerinin de merkezidir. Otogarın ve tren istasyonunun kent merkezine çok yakın olması merkezi iĢ alanındaki günlük hayatı daha da canlandırmaktadır. Merkez Ġlçenin MĠA‘sını oluĢturan Otogar, Çınar, Kayalık, Atatürk Caddesi, Kaleiçi, Bayramyeri‘ne Lise Caddesi, Ġstiklal Caddesinin Kuzey kesimi de eklenmekte ve MĠA geniĢlemektedir. Dahası, kentin nispeten çeperinde hatta yeni geliĢme bölgelerinde inĢa edilen alıĢveriĢ merkezleri, ana kampusu kentin Güney ucundaki Kınıklı Beldesine inĢa edilen ve burada hızla geliĢen Pamukkale Üniversitesi ile Adliye baĢta olmak üzere ikinci (Servergazi) devlet hastanesinin kentin MĠA‘dan uzak yeni geliĢme bölgelerine inĢa edilmiĢ olmasıyla Denizli‘de üst düzey mal ve hizmetlerin sunumu hem MĠA dıĢına sıçramakta hem de MĠA geniĢlemektedir. Bu geniĢleme son dönemde yeni açılan banka Ģubeleri, seyahat acenteleri, diĢçi klinikleri, dershaneler, dal merkezleri ve diğer üst düzey mal ve hizmetleri sunan özel sektör yatırımlarının yer seçimlerinden izlenebilir. 2004 yılından sonra, yapılan yatırımlar için Dünya Bankasından alınan desteklerle sağlanan ekonomik rahatlık içinde kentte ciddi yenilikler yapılmıĢtır. Bunlara örnek olarak, bitirilemeyen belediye konutları bitirilmiĢtir (Umutkent-1 ve Umutkent-2, Bel-Kon, Aktepe Kentsel DönüĢüm 300 Pınar SavaĢ Yavuzçehre Konutları), gecekondu alanlarında kentsel dönüĢüm projelerine baĢlanmıĢ, kentin tüm alt ve üst yapısı yenilenmiĢtir. Denizli‘nin küreselleĢme bağlantısı ilginç bir noktadadır ve büyük ölçüde kendisine özgüdür. Denizli birkaç bin yıldır, küresel bağlantıları olan bir kenttir. Böyle bir mirası taĢır. Laodikya, Hierapolis, Collossae antik kentleri bunun kanıtıdır. Denizli karayolu ulaĢımını her yöne çift yönlü yollarla, yapılacak Ġzmir-Denizli-Burdur-Antalya hızlı ve çift hatlı trenle ve nihayet Çardak uluslararası havalimanı ve lojistik demiryolu köprüsüyle, kurulması planlanan demiryolu lojistik köyü ile küresel ve elbette ulusal sistemlere daha fazla eklemlenebilir. Kentin küresel ölçekte iĢ yapabilecek giriĢimcileri ve küresel ölçekte üretip sunacağı turizm, kaplıca, organik tarım, gıda sanayii, metal ve kablo sanayii, ev tekstili gibi ürünleri vardır. Denizli, yeni liberal ideolojinin, piyasa sisteminin ve ticari kaygıların egemenliğindeki küresel sistemin iĢlerliğine, Ġstanbul üzerinden ve doğrudan katkı sağlayan bir kenttir. Bu katkı; küresel piyasanın istediklerini üreterek ya da istediklerini tüketerek yapılmaktadır. Kentsel mekânının kullanımı da bu küresel iĢbölümüne ve bu iĢbölümünün gerektirdiği üretim, nüfus hareketi, ulaĢım, yerleĢme ve tüketim hareketlerine göre belirlenmektedir. KüreselleĢmenin ortaya çıkardığı sonuçlardan birisi olan tüketim toplumunun izleri de Denizli‘de rahatlıkla görülmektedir. Yerel ekonominin küresel üretim ve tüketim zincirlerine eklemlenmesi süreci Denizli‘de mekânın kullanımında belirleyici etkilere sahiptir. KüreselleĢme ile ekonomik vurgulu yeni dünya değerlerinin kentsel mekân üzerindeki belirleyicilikleri nettir. Denizli kentsel mekânı da diğer kentlerimizde olduğu gibi tüketim mekânı olmaya doğru değiĢmektedir. KüreselleĢme ile kentteki kamu alanları yitirilme sürecine girmiĢtir. Kamu taĢınmazları toplum yararlı kamusal amaçlarla kullanılabilecekken özelleĢtirme süreci ile rant tesislerine dönüĢtürülmektedir. Kapitalizmin Denizli kentsel alanında coğrafi yayılması karĢısında, mekânın özgünlüğü de yok edilmiĢtir. Kapitalizmin zamanı Denizli‘de IĢık (1994: 30)‘ın da belirttiği gibi sürekli, geri dönüĢü olmadan ileriye doğru akmaktadır. Denizli kentsel mekânı edilgen, homojen, soyut ve içi boĢaltılmıĢ bir mekândır. Denizli kenti içinde ve dıĢında yer alan alıĢveriĢ merkezlerinin sayısı gün geçtikçe artmakta ve artmaya devam etmektedir. Bugün, zamanında dükkânların, kentsel hizmetlerin ve kentlilerin mekânı olan kent merkezi, mekânsal ve toplumsal boyutlarda tüccar ve giriĢimcinin lehine seçilen yerler ile rekabet etmek zorunda kalmaktadır. Denizli AVM‘ler ile küresel tüketim zincirlerine bağlanmaktadır. Denizli‘de ardı ardına açılan büyük alıĢveriĢ merkezlerinin hemen hepsi yabancı sermaye ile kurulmuĢ ya da ortaklıdır. Denizli‘deki AVM yatırımları kent ölçeğinin çok üzerindedir. Denizli‘nin ihtiyacını karĢılayacak AVM sayısı 1-2 iken, neredeyse aynı anda 4-5 AVM‘nin açılması sonucu kentteki yerli giriĢimci ve iĢyeri sahiplerinin bir kısmı zor duruma düĢmüĢtür. Sonuç ve Öneriler Kentsel mekân kullanımında, özellikle 1950‘lerden bu yana Türkiye‘de önemli dönüĢümler olagelmiĢtir. Son dönemlerde bu alanda birçok geliĢme yaĢanmaktadır. Denizli de değiĢim ve dönüĢümden fazlasıyla hakkına düĢeni almaktadır. Türk idare hukuku mevzuatı gereği, kentsel mekânda değiĢim ve dönüĢüm sürecinin yönetiminde kamu yöneticileri etkindir. Ancak, kamu yöneticilerinin verimliliğini ve etkinliğini olumsuz etkileyen birçok faktör ile karĢılaĢılmıĢtır. Denizli kentinde yaĢanan hızlı değiĢim, mevcut mevzuat ve olanaklar ile kamu yöneticilerinin etkinliğini olumsuz etkilemiĢtir. KüreselleĢme ve küresel aktörlerin kent mekânının değiĢimde oynadığı rol, mevzuat değiĢiklikleri, yetki kullanımındaki sorunlar, rant, göç ve nüfus baskısı, ekonomik yetersizlikler, doğal afetler kamu yöneticilerinin etkinliğini olumsuz etkileyen faktörlerdir. Kamu yöneticileri genelde Ģehrin güç sahipleri ile iyi geçinme yoluna gitmiĢlerdir. Denizli‘nin önde gelenleri, yatırımlarını kendi memleketlerine yapmayı tercih etmektedir. GiriĢimcilerden önemli bir kesimin kendileri veya yakınları Denizli Belediyesi‘nde veya 2009‘da Denizli 301 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Belediyesi ile birleĢen komĢu belediyelerin belediye meclisinde bulunmakta ve kent hakkında kararlar alınırken istedikleri yönde sonuç alınmasını hızlandırmaktadır. Bu durum da kamu yöneticilerinin etkinliğini olumsuz etkilemektedir. Kentsel mekân kullanımında değiĢimin istenilen zaman, yer ve içerikte olamamasının birçok sebebi vardır. Denizli kentindeki yapılaĢma, daha fazla alan kullanımı ve yayılma ile eski yapı stokunu modern kullanıma dönüĢtürme ihtiyacı Denizli kentinin tamamında baskı yapmakta, rant ve imar kavgalarını derinleĢtirmektedir. SanayileĢme ve göç hareketleri sonucunda kenti çevreleyen verimli tarım toprakları, merkezi yerleĢimin devamı olarak geliĢmekte ve kentsel alana dönüĢmektedir. Denizli‘de mekânın kullanımında, yerel ekonominin küresel piyasalarla üretim ve tüketim zincirleri aracılığıyla eklenmesi süreci belirleyici bir etkiye sahiptir. Denizli kentsel mekânı piyasa güçlerinin dinamikleri, sanayi, ticaret ve hizmet sektörü kapitalizminin ihtiyaçları tarafından Ģekillendirilmektedir. Denizli‘de kentsel mekânın Ģekillenmesindeki ana faktör sanayileĢmedir. Denizli sanayisi, küresel piyasalara üretim yapan bir piyasadır. Sanayi, istihdam yaratmakta bu da kente göçü hızlandırmaktadır. Göç nüfus artıĢını, nüfus artıĢı da kentin büyümesini ve kentlinin artan ihtiyaçlarını getirmektedir. Kentin artan ve farklılaĢan ihtiyaçları da son yıllarda küresel tüketim zincirlerine bağlanan ticaret ve hizmet sektörleri ile giderilmektedir. Kentsel mekânda neoliberal politikalar çerçevesinde yeni yatırım ve tüketim alanları AVM‘ler ile kendini göstermektedir. Kent yeniden Ģekillenmektedir. Politika kent mekânından ayrıĢtırılamaz. Kentsel mekân kullanımı/dönüĢümü politik aktörlerden bağımsız süreçler olamaz. DönüĢümleri olumlu sonuçlar yaratacak Ģekilde yönlendirme potansiyeli bulunan aktörlerin, yanlıĢ politikalar ya da politik çatıĢmalar ile dönüĢüm süreçlerini olumsuz etkileme olasılıkları vardır. Kentsel mekân kullanımındaki değiĢimde küresel aktörlerin güçleri arttıkça, kamu yöneticilerinin etkisinin gün geçtikçe azaldığı söylenebilir. Kentsel mekânın Ģekillenmesinde karar verme gücü kamu yöneticilerindedir. Karar verme gücü halen onlarda olsa da, giriĢimci sınıfın onların kararlarına etkisi oldukça büyüktür. Ancak, giriĢimci sınıfın esas etkisi serbest piyasa kuralları ve özelleĢtirmeler çerçevesinde iĢleyen arazi piyasasındaki egemenliğinden gelmektedir. Kentin geliĢim yönü, yatırımların ne tür alanlarda olacağı, her ne kadar kamu yönetiminin etkisi ve yönlendirmesinde oluĢsa da, bu süreçte giriĢimciler, spekülatörler ve mülk sahipleri belirleyici bir rol oynamaktadır. Kentsel dönüĢüm açısından yaĢanan geliĢmeler, genellikle zaten biçimlendirilmiĢ mekânları kamu yöneticilerinin karĢılarında bulmalarına neden olabilmektedir. Hatta son yıllarda, özelleĢtirme politikaları kentsel mekânların dönüĢümünde önemli bir unsur olarak öne çıkarken, devletin temel iĢlevi de yatırımcıyı çekecek faaliyetler yapmak olarak tanımlanır hale gelmiĢtir. 1980 sonrası neoliberal politikaların etkisi kentsel mekânın Ģekillenmesinde de hissedilmektedir. Denizli örneğinde, küresel sermayenin tehdidi altında kalan kamusal alanların korunmasında kamu aktörlerinin etkin olamadığı sonucuna varılmıĢtır. Küresel üretim ve tüketim zincirlerine bağlı olan Denizli bu bağımlılığını artırdığı sürece kentsel mekânında küresel aktörlerin ve faktörlerin etkisini çoğalarak hissedecektir. Denizli kentsel mekân kullanımında değiĢim sürecine iliĢkin öneriler Ģöyle sıralanabilir: Denizli kentinde mekânsal kalite sağlanmalıdır. Denizli‘de sürdürülebilir kentsel mekân politikası için; kent planlanırken kentin dinamikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Denizli‘de kentsel mekân kullanımının değiĢiminde arsanın değiĢim değeri değil, kullanım değeri göz önünde tutulmalıdır. Denizli‘de geleneksel kent dokusundan yola çıkarak, zaman içinde kentin özgün niteliklerini, mekânda geliĢtirilmesi gereken yeniliklerle iliĢkilendirerek kente mekânsal özgünlük kazandırılmalıdır. Kentsel geliĢim için teknolojik ve toplumsal yenilikler kentin mevcut yapısıyla doğru iliĢkilendirilmelidir. Algılanabilir, sürdürülebilir kent vizyonu olmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma, kentsel yaĢam 302 Pınar SavaĢ Yavuzçehre - - kalitesinin arttırılmasına dönük planlama politikaları ortaya konmalıdır. Kent özgün olmalıdır. Kentin ve kentlinin ihtiyaçları belirlenmelidir. Denizli‘de tarihi, kültürel kentsel varlıklar korunmalı ve koruma, kullanma ve sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Kentte kamusal alanlar kamu yararına kullanılmalıdır. Kentte daha fazla AVM yapımına izin verilmemelidir. Sanayi yatırımları için öncelikle atıl duran OSB arazileri kullanılmalıdır. Denizli ili diğer ilçelerinin de sanayi yatırımlarından daha fazla pay almaları ve mevcut potansiyellerini değerlendirmeleri gerekmektedir. Göçün durdurulması, azaltılması veya tersine çevrilmesi yatırımlar ile ilçeler arasındaki mekânsal geliĢim bakımından eĢitsizliklerin giderilmesi sağlanabilir. Kent halkının kent kültürü geliĢtirilmelidir. Denizli kentinde var olan sanayi kültürü kadar kent kültürü yaratılmalıdır. Üniversitenin kent için yapılacak her bir projede paydaĢ olarak yer alması ve yönlendirici olması gerekmektedir. Notlar: i)Bu bildiri kaleme alınırken Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Bölümünde 2010 yılında kabul edilen ―Kentsel Mekân Kullanımında DeğiĢim: Denizli Kenti Örneği‖ baĢlıklı doktora tezinde büyük ölçüde yararlanılmıĢtır. Kaynaklar AslantaĢ, Ġ. Vd.,(2005) Denizli Sanayi Potansiyeli ve Yatırım Alanları Araştırması, T.C.Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sanayi AraĢtırma ve GeliĢtirme Genel Müdürlüğü, Yayın No: 152, Ankara. Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı Afet ĠĢleri Genel Müdürlüğü (1993) Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası Proje Raporu, Ankara. Castells, M. (1997)Kent, Sınıf, İktidar, çev. A.Erendil, Bilim ve Sanat, 1997. Castells, M. (1977) Urban Question, Cambridge, MA, MIT Press. Erkin, E. (1983) Denizli Merkez Nazım İmar Planı Raporu, Denizli Belediyesi. Ersoy, H. (2009)Denizli Sanayi Odası Mali Ve Ġdari ĠĢler Müdürü) ―Denizli‘de Sanayinin Yer Seçimi‖ konulu sözlü görüĢme, Denizli Sanayi Odası, Denizli, 2009. Gottdiener, M. (1984) ―Mekan Kuramı Üzerine Tartıșma: Kentsel Praksise Doğru‖ (çev.) Ç. Keskinok, Praksis, S.2, 2001, s. 248-270. Orijinali: Smith, M. P. (ed.) Cities in Transformation, London: Sage. Gül, H., Sallan Gül, S. (2004) ―Ekonomik Krizler KarĢısında Ankaralı Yoksulların YaĢam Stratejileri‖, Değişen Dönüşen Kent ve Bölge 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 28. Kolokyumu Bildiriler Kitabı, 8-9-10 Kasım 2004, s. 967-985. Harvey, D. (2007) ―Neo-Liberalism As Creative Destruction‖, The Annals of the American Academy of Political and Social Science, Vol. 610, No. 1, s. 21-44. Harvey, D. (2006) Sosyal Adalet Ve Şehir, Metis Yayınları, (Çev.) Mehmet Moralı, Metis Yayınları, Ġstanbul. IĢık, O. (1994) ―Mekânın PolitikleĢmesi, Politikanın MekânsallaĢması‖ Toplum ve Bilim, S. 64-65, s. 7-38. Ġnceoğlu, N. (1983) Geleneksel Türk Mimarisi Denizli, Tasarım Yayın Grubu. Ġnceoğlu, N. (1988) ―Denizli Evleri ve Kent Dokusu‖, Türk Kültür Tarihinde Denizli Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Eylül 1988, Denizli, 292- 294. 303 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Keyman, E.F. (2009), Kenti Yöneten Türkiye‘yi de Yönetir, Radikal 2, (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=925468&Date= 10.03.2009&CategoryID=42, 8.3.2009) Kıray, M. B. (1989) Kentleşme Yazıları, Bağlam Yayınları, Ġstanbul. Kodal, T. (2007) Atatürk Döneminde Denizli (1923-1938), Denizli Ticaret Odası Yayınları 4, Matsa Basımevi, Ankara. Mutluer, M.(1995) Gelişimi, Yapısı ve Sorunlarıyla Denizli Sanayii, Denizli Sanayi Odası Yayınları, Denizli. Neccar, A.H. (2006) Kentsel Dönüşüm Üzerine Kavramsal Giriş . (http://dikmenvadisi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=51&Itemid=34, 11.11.2009). Ökmen, M. (1996) ―Sivas‘ta Kentsel GeliĢme‖, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s. 239-264. Sargın, G. A. (2008) ―Yakın Dönem KentleĢme Süreçlerine ĠliĢkin EleĢtirel Notlar‖, Mülkiye, Cilt: 32, Sayı: 261, s. 45-53. Sennett, R. (2002) Ten ve Taş Batı Uygarlığında Beden ve Şehir, (Çev.) Birkan, T., Metis, Ġstanbul. ġen, B. (2006) ―SoylulaĢtırma ve Konut Sorunu: Kente Dair Ġyimser Beklentilerin KarĢılanamaması‖, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 6. Türkiye Şehircilik Kongresi ‗Planlama Siyaset Siyasalar‘ Bildiriler Kitabı, TMMOB ġehir Plancıları Odası, Ġzmir, s. 183-197. ġengül, T. (2001/4-2002/1) ―Tüketim Toplumu, Tüketim Kültürü ve Tüketim Merkezleri‖, Ege Mimarlık, Yıl. 11-12, Sayı. 40-41, s., 8-9. ġengül, T. (2009) Kentsel Çelişki Ve Siyaset: Kapitalist Kentleşme Süreçleri Üzerine Yazılar, Ġmge Kitabevi, Ankara. 304 Ankara Kentinde Sosyo-Mekânsal FarklılaĢmanın Özellikleri ve Dinamiklerii M. Murat YüceĢahin1, Suat Tuysuz2 Öz: Farklılık, kentsel yaşamı tanımlayan bir özellik olsa da küreselleşme ve ekonomik yeniden yapılanma günümüz kentlerinde sosyo-mekânsal farklılaşmayı daha da artırmaktadır. Sosyoekonomik farklılaşma büyük metropoliten alanlardaki ayrışmanın en önemli unsurudur. Bununla birlikte kentli nüfusun yaş, doğurganlık, aile ve hanehalkı yapısı, eğitim düzeyi ve göç örüntüsü kentsel alanlardaki sosyal yaşam üzerinde merkezi bir öneme sahiptir. Bu nedenle belli grupların kentin belli bölgelerinde yaşamayı tercih etmeleri sonucunda kentsel doku içerisinde demografik farklılaşmayı gösteren örüntüler oldukça belirgindir. 2000 yılı Nüfus ve Bina Sayımları verileri kullanılarak yapılan bu çalışma, Ankara kentinde sosyo-mekânsal farklılaşma ve ayrışmayı konu edinmektedir. Çalışmada sosyo-mekânsal örüntülerin oluşumunu sağlayan dinamiklerin ortaya çıkarılması için k-ortalamalar kümeleme yöntemi uygulanmıştır. Analiz, kentteki yapısal farklılaşmayı yansıtan altı bölgenin/kümenin olduğunu göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyo-mekânsal farklılaşma, mekânsal ayrışma, türdeş mekânlar, Kümeleme Analizi, Ankara. Abstract: Although diversity is a defining characteristic of much urban life, globalization and economic restructuring have led to an increase in socio-spatial stratification within modern cities. Socioeconomic differentiation is arguably the most important dichotomy within large metropolitan areas. However, demographic factors such as age, fertility, family and household structure, education level, and migration patterns of urban society also play key roles in the social life of urban areas. Thus, there are clear patterns to the geo-demographics of cities – in large part due to the tendency for certain social groups of individuals to occupy particular niches within the urban fabric. Using neighbourhood-level census and housing data from the year 2000, this paper focuses on the pattern of socio-spatial differentiation and segmentation in Ankara, Turkey‘s capital city. The study applies k-means Clustering Analysis to identify the underlying dimensions of the formation of socio-spatial patterns in the city. The analysis supports the concept of emerging structural differentiations in a ―sexpartite city‖. Keywords: Socio-spatial differentiation, spatial segregation, homogeneous urban areas, Kmeans Clustering Analysis, Ankara. 1 Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Ankara: [email protected] 2 Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Ankara 305 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu 1. GiriĢ BeĢeri coğrafyanın dört ana paradigması durumunda olan kantitatif, davranıĢsal, yapısalcı ve post yapısalcı yaklaĢımlar kent coğrafyası araĢtırmalarında da her yönüyle etkisini göstermiĢtir. Son yıllarda, post yapısalcı yaklaĢımın dikkat çektiği toplumsal eĢitsizliklerin çeĢitlenmesine bağlı olarak toplumsal farklılaĢmaların kentsel mekândaki görünürlüğünün daha da artıĢı, kentleri sadece fiziksel yapılar olarak görmekten ziyade, insanın yaratma ve hayal gücünün yansıdığı yapılar olarak algılama biçiminin benimsenmesini sağlamıĢtır (Knox ve Pinch, 2006). Benzer bir kavrayıĢ noktasından hareketle olsa gerek, modernleĢme ekolü de kentleĢmeyi modernleĢme sürecinin bir parçası olarak ele almıĢ ve açıklamasını da ―kent ve kent yaşantısını, insanın aklının doğal ortamı dönüştürerek çevresine ve toplumsal ilişkilere biçim veren örgütlenme yeteneğinin göstergesi‖ olarak tanımlamıĢtır (ġahin, 2010:1). Gerçekçi bu bakıĢ açısına David Harvey‘in çalıĢmalarında da rastlamak mümkündür. Artık, bugünün kentinin tüm karmaĢıklıklarını ve yapaylıklarını insanın yaratma gücünün bir sonucu olarak kavramak; kentleri ise zıtlıkların, benzerliklerin, çatıĢmaların ve uzlaĢıların ve hatta Ģiddetin mekânı olarak görmek sıra dıĢı bir Ģey olmaktan çıkmıĢtır. Bu nedenle günümüzde kenti çalıĢmak, araĢtırmacıları geçmiĢte olduğundan çok daha fazla sosyo-mekânsal diyalektik perspektifiyle kentteki toplumsal pratiklerin örgütleniĢ biçimlerine iliĢkin düĢünme ve değerlendirme yapmaya yöneltmektedir (Soja, 1980; Harvey, 2003 ve 2009; Knox ve Pinch, 2006; ġahin, 2010). Ekonomik yeniden yapılanma süreçlerinin etkisiyle kentiçi sınıfsal yapılarda gözlemlenen ayrıĢma, ister istemez, bugünün kentlerinde yaĢam biçimleri, sosyo-demografik özellikler ve kültür üzerinden gerçekleĢmektedir. Özellikle 1990‘lı yıllar sonrasında küreselleĢmenin çerçevesini çizdiği yeni dinamikler, toplumun farklı kesimlerinin kentsel alanlarda görünürlüklerinin artıĢını ve çok kültürlü kentsel yapılanmaya dayalı bir mekânsal farklılaĢma biçimini ortaya çıkarmaktadır. Bir taraftan yeni teknolojilerin yarattığı endüstriyel alanlarda çalıĢan yeni orta sınıflara ait uydu-kent bölgeleri, diğer yandan seçkinleĢtirilmiĢ bölgeler ile üst gelir gruplarının korumalı yerleĢmeleri ve Türkiye‘de 1950‘lerden itibaren büyük kentlerin ayrılmaz bir parçası haline gelen gecekondular (ve/veya sonradan kentsel dönüĢüme uğratılan gecekondu alanları), kentlerde belirginleĢen sosyo-mekânsal farklılaĢmaların önemli dinamikleridir (Baycan Levent ve Gülümser, 2005; Es, 2010). Öte yandan, uluslararası sermaye akıĢlarının önemli merkezleri durumunda olan kentlerde bu dinamik yapının bir sonucu olarak mekânın yeniden üretimi yeni birikim stratejilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Büyük kentsel yatırımlar, kentsel yenileme projeleri gibi süreçlerle kentler sosyo-mekânsal açıdan köklü değiĢimler geçirmektedir. Ancak kentsel dönüĢüm projeleriyle kamusal mekândaki geniĢ mülkiyet ve kullanım haklarının, çoğu kez, daha sınırlı ve ayrıcalıklı bir sınıfa transfer edilmesiyle, sosyal sınıflar arasındaki uçurum büyümekte, temas sınırlanmakta ve kentlerdeki bütünleĢme süreci ayrıĢmaya dönüĢmektedir (KurtuluĢ, 2006; Uzun, 2006; Yüksel, 2007; Akpınar, 2009). Dolayısıyla kentlere yönelik yapılan yatırımların ve/veya kentsel yenileme projelerinin kentsel mekândaki sosyal ayrıĢmayı tetikleyen bir yönü de bulunmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı, kentsel alanlarda belirginleĢen sosyo-mekânsal farklılaĢmaları kentli toplumun demografik, sosyal ve ekonomik nitelikleriyle, yeni kentleĢme söylemleri çerçevesinde, Ankara örneğinde incelemek ve çalıĢmadan elde edilen bulguları Ankara‘da uygulanan kentsel dönüĢüm politikaları çerçevesinde tartıĢmaktır. Bu bağlamda çalıĢma, kentte öncelikli yerleĢim alanlarının tespit edilmesi ve bu alanlardaki nüfusun ihtiyaçlarının sağlanması için geliĢtirilecek eylem planlarının hazırlanmasında mahalle esaslı dönüĢüme yönelik stratejik yaklaĢım için altlık oluĢturması bakımından önem taĢımaktadır. 2. Kavramsal Çerçeve ve Literatür Toplumsal iliĢkilerin mekândaki etkisi, sosyal farklılaĢmalar Ģeklinde kendini göstermekte (Tekeli, 2010) ve bu tür farklılaĢmalar kentsel mekânlarda daha belirginleĢmektedir. Sosyal farklılaĢmaların mekândaki görünürlüğü, toplumsal sınıfların sahip oldukları sosyal ve ekonomik sermayenin yaĢam tarzı yoluyla ifade edilmesine dayalıdır (Harvey, 2002 ve 2009; KurtuluĢ, 2005). Sosyo-mekânsal farklılaĢma, bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak benzer ihtiyaçlara 306 M. Murat YüceĢahin, Suat Tuysuz sahip kiĢilerin bir araya toplanmaları Ģeklinde gerçekleĢmektedir (Türkdoğan, 1974; Wirth, 2002). Ancak genellikle zenginlerin/üst sınıfların kent içi ayrıĢması (segregasyonu) gönüllülük esasına dayanırken, yoksulların ya da alt sınıflarınki bir bakıma zorunluluktan kaynaklanmaktadır (Gottdiener, 1994; Carr, 1997). Kent içi mekânsal farklılaĢmanın nedeni, insanların kendilerine denk gördükleri kiĢilerle birlikte yaĢama isteğine dayalıdır (Baycan Levent ve Gülümser, 2005; Kesiriklioğlu, 2010). Bu nedenle kenti ―farklı sosyal sınıflardan oluĢan bir toplumun, yapay çevreyi doğal çevreye egemen kıldığı bir ortamda ve kentsel yaĢam kurallarına uygun olarak yaĢamlarını sürdükleri bir yerleĢme‖ (Ertürk, 2009; Kesiriklioğlu, 2010) olarak tanımlamak da mümkündür. Göçün kentlerde yaratmıĢ olduğu hızlı değiĢim, göç eden kırsal kesim insanının sosyo-ekonomik ve kültürel nedenlerle kentle bütünleĢememesi sorununu da beraberinde getirmektedir. Bu sorun, kentle bütünleĢemeyen insanların kümelenmesine, ayrıĢmasına, kutuplaĢmasına ve farklılaĢmasına neden olmaktadır. ‗Kümelenme (agglomeration)‘, ‗ayrışma (segregation)‘ ve/veya ‗kutuplaşma (polarization)‘ kavramlarıyla ifade edilebilen sosyal yapı içerisindeki farklılaĢma, bugünün batı dünyasındaki kentlerinde birçok sorunun ortaya çıkıĢının da arka planında yer almaktadır. Mekândaki sosyal iliĢkilerin ve buna bağlı olarak geliĢen mekânsal farklılaĢmaların etnisite, dinsel gruplar ya da hemĢerilik bağlarına göre geliĢimini inceleyen çalıĢmalar olduğu gibi (Ogden ve Winchester, 1975; Murdie ve Borgegard, 1998; Castles ve Miller, 2008; Ellis, vd., 2004; Li ve Wu, 2006; Knox ve Pinch, 2006; Musterd ve Ostendorf, 2009), kentteki mekânsal kutuplaĢma ve farklılaĢmaların kentli nüfusun eğitim durumu, gelir durumu, sosyal statü, meslek grupları ve yaĢam biçimi gibi değiĢkenler açısından ele alındığı çalıĢmalar da bulunmaktadır (Beshers, 1962; Kempen, 1994; Hamnett ve Cross, 1998; Wessel, 2000; Grannis, 2002; Fielding, 2004; Castles ve Miller, 2008; Li ve Wu, 2006; Firidin Özgür, 2006). Diğer yandan, kentlerin farklı bölgelerinde uygulanmakta olan kentsel dönüĢüm projelerinin sosyo-mekânsal farklılaĢma ve ayrıĢma üzerindeki etkilerini inceleyen ve bu bağlamda eleĢtirel tartıĢmalara yer veren pek çok çalıĢmayla (örneğin, KurtuluĢ, 2006; Turan, 2007; Yüksel, 2007) da karĢılaĢılmaktadır. Özellikle Türkiye‘de olduğu üzere kentsel dönüĢümün kentsel ranta yerini bırakarak kentlerdeki sosyo-mekânsal ayrıĢmayı bir anlamda mekânsal yarılma haline getiren uygulamalar sıkça tartıĢılan konular arasında yer almaktadır. 3. Ankara Kentine Kısa Bir BakıĢ 13 Ekim 1923‘te baĢkent olmasıyla idari bir statü kazanan Ankara‘nın kentsel geliĢimi üç farklı dönemde ele alınabilir. Bunlardan ilki, 1923 yılından baĢlayarak göç yoluyla kente gelenlerin kent nüfusu içerisindeki payının belirgin olarak artmaya baĢladığı 1950 yılına kadar olan dönemdir. 1923‘te yaklaĢık yirmi bin civarında nüfusa sahip, büyükçe bir kasaba niteliğinde olan Ankara (Görmez, 2004), yönetim fonksiyonunu elde etmesinden sonra Türkiye‘deki önemli nüfus çekim merkezlerinden biri haline gelmiĢtir. 1924 yılında Lörcher ve 1928 yılında Jansen planlarının kabul edilmesi, Ankara‘nın kale çevresinde plansızca yoğunlaĢan yerleĢme ünitelerinden kurtularak düzenli kent makroformuna kavuĢması açısından önemlidir. Planın uygulamaya konulmasıyla kale çevresinde yoğunlaĢan eski yapıya eklenen yeni kent yapısı, kale çevresinden güneye doğru geliĢirken, bu geliĢim içerisinde Devlet Mahallesi, Bahçelievler gibi seçkinleĢtirilmek istenen ―prestij‖ mahalleleri ile alt gelir gruplarına yönelik planlanması istenen ―amele mahallesi‖ oluĢturma çabaları, büyüyen kent içerisinde ikili yapıların doğmasının temellerini oluĢturmuĢtur (Görmez, 2004; ġenyapılı, 2004). Kentteki bu yapı, zaman içerisinde kuzeyde alt gelir gruplarına, güneyde ise orta ve üst gelir gruplarına hitap eden biçimde çeĢitli mahallelerin oluĢumunu sağlamıĢtır. 1950-1980 yılları arasını kapsayan ikinci dönemde, baĢkentlik iĢlevinin de tetiklediği hızlı değiĢimlerle hizmet sektöründe faaliyet gösteren nüfusun Ankara kentindeki payı, 1935‘te %35 iken, 1960‘larda %49‘a çıkmıĢtır. Kente göçle gelen gruplar içerisinde vasıflı iĢgücü niteliğindeki nüfus çoğunlukla hizmet sektöründe istihdam edilirken, düĢük vasıflı olanlar ise çoğunlukla marjinal iĢlerde çalıĢmaya baĢlamıĢlardır. Bu durum yapısal olarak kentte sosyal ve fiziki ikiliklerin oluĢmasına yol açan önemli bir etmen 307 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu olmuĢtur (ġenyapılı, 2004). 1980‘lerden sonra kentin çekirdek alanı kuzey, güney ve doğu kesimlerde topografik eĢiklere dayanmıĢ ve bu alanın çeperini de gecekondular kuĢatmıĢtır (Günay, 2006). Çevreyi saran gecekondu mahalleleri ile sıkıĢan kent, son yıllarda, bu dar mekândan çıkarak topografyanın da uygun olduğu batı bölgesine doğru geliĢme göstermiĢtir. Böylece Batıkent, Eryaman, Ümitköy, Konutkent ve Koru Sitesi gibi uydu kentlerin ortaya çıkıĢıyla Ankara‘nın kentleĢmesi yeni bir yöne doğru evrilmiĢtir (ġenyapılı, 2006). 4. Yöntem: Kümeleme Analizi Bu çalıĢmada yöntem olarak Statistical Package for Social Sciences (SPSS) paket programı aracılığıyla ‗kümeleme analizi (cluster analysis)‘ kullanılmıĢtır. Bu analiz, birey, nesne ya da birimlerin (ülkeler, iller, ilçeler, mahalleler gibi) benzer özelliklerini dikkate alarak onları iki ya da daha fazla alt kümeler Ģeklinde gruplandırmaktadır (Everitt ve Dunn, 1991; Afifi ve Clark, 1999; Rencher, 2002; Addio ve Ercole, 2005; Çokluk vd., 2010; Özdamar, 2010; Uçar, 2010; Berberoğlu, 2011). Kümeleme iĢlemi iki tür algoritma biçimi üzerinden yapılabilmektedir: HiyerarĢik (hierarchical) ve hiyerarĢik olmayan kümeleme (non-hierarchical). HiyerarĢik kümeleme yöntemleri özellikle sayıca küçük birimler ya da nesneler (n=50 veya n<250) için uygunken, hiyerarĢik olmayan kümeleme yöntemleri daha büyük veri setlerine (örneğin, n>300) uygulanabilmektedir (Bacher, 2002; Çokluk vd., 2010). ÇalıĢmada, birim sayısının (Ankara kenti mahalleleri) 338 olması nedeniyle hiyerarĢik olmayan kümeleme yöntemlerinden ‗k-ortalamalar yöntemi‘ kullanılmıĢtır. Kümeleme analizi, sağladığı avantajlar bakımından sosyal bilimlerde, özellikle son yıllarda, sıklıkla kullanılan çok değiĢkenli istatistiksel analiz yöntemlerinden biri haline gelmiĢtir (Uçar, 2010). Kümeleme analizi, veri matrisinde bulunan ve doğal gruplamaları tam olarak bilinmeyen birimleri ya da nesneleri (n) değiĢkenlerin özellikleri bakımından birbirleri ile benzer olan doğru alt kümelere (grup) ayırmaya olanak tanıyan aslında bir yöntemler topluluğudur (Özdamar, 2010; Çokluk vd., 2010). Bu analiz, birey, nesne ya da birimlerin (ülkeler, iller, ilçeler, mahalleler gibi) benzer özelliklerini dikkate alarak onları iki ya da daha fazla alt kümeler Ģeklinde gruplandırmaktadır (Everitt ve Dunn, 1991; Afifi ve Clark, 1999; Rencher, 2002; Addio ve Ercole, 2005; Çokluk vd., 2010; Özdamar, 2010; Uçar, 2010). 5. DeğiĢkenler ÇalıĢmada, 338 mahalle düzeyinde 2000 yılı Nüfus sayımına göre (DĠE, 2002) Ankara‘da kentli nüfusa ait seçilmiĢ dört demografik (XD), on dört sosyal (XS) ve on altı ekonomik niteliklerle ilgili değiĢken (XE) ile 2000 yılı Ankara kenti Bina Sayımı‘ndan seçilmiĢ kentin bazı morfolojik yapısıyla iliĢkili iki değiĢken (XM) kullanılmıĢtır (Tablo 1). DeğiĢkenlere ait ham veriler, Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘ndan temin edilmiĢ (TÜĠK, 2011a ve b) ve oransal hale dönüĢtürüldükten sonra analize alınmıĢtır. ÇalıĢmada Ankara kentinde mahalle düzeyindeki nüfusun sosyo-demografik özellikleri (yaĢlı nüfus, yükseköğretim çağındaki nüfus, doğurganlık ile iliĢkili bir değiĢken olarak çocuk-kadın oranı ve cinsiyet oranı, 1000 erkeğe düĢen kadın sayısı) bakımından ayırt edici olduğu düĢünülen dört değiĢken (XD1, XD2, XD3 ve XD4) kullanılmıĢtır. Bundan baĢka, kentli nüfusun sosyal niteliklerini yansıtması bakımından: nüfusun eğitim yapısı ile ilgili olarak dört değiĢken (XS1, XS2, XS3 ve XS4); kente göçle geldiği anlaĢılan ve Ankara‘da önemli düzeylerde bulundukları DĠE (2002: 98)‘den tespit edilen bazı Ġç Anadolu Bölgesi illeri, Erzurum ve Kars illeri ve Güneydoğu Anadolu bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun göçmen profilleri itibariyle ayrıĢmasını gösterebilecek üç değiĢken (XS5, XS6 ve XS7); hanelerde yaĢayan nüfusun hanehalkı sayılarına göre ayrıĢmasını gösterebilecek yedi değiĢken (XS8, XS9, XS10, XS11, XS12, XS13 ve XS14) analize alınmıĢtır. Ayrıca analizde, kentli nüfusun ekonomik niteliklerini yansıtması bakımından: hanehalklarının gelir düzeyine paralel bir bilgi sunabileceği düĢünülen konut sahipliği, kiracılık, ikamet edilen konutun oda sayısını gösteren altı değiĢken (XE1, XE2, XE3, XE4, XE5 ve XE6); kentteki iĢsiz, iĢgücünde olmayan ve istihdam edilen nüfusun ayrıĢmasını yansıtabilecek üç değiĢken (XE7, XE8 ve XE9); kentli nüfusun mesleki yapısını yansıtabilecek yedi değiĢken (sırasıyla, XE10, XE11, XE12, XE13, XE14, XE15 ve XE16) yer almıĢtır. Analizde, Ankara kentinin morfolojik açıdan eskimiĢ konutların olduğu mekânlar ile nispeten daha yeni konutların 308 M. Murat YüceĢahin, Suat Tuysuz bulunduğu mekânların ayrıĢmasını yansıtabileceği düĢünülen iki adet değiĢkene de (XM1 ve XM2) yer verilmiĢtir. Tablo 1. Analizde kullanılan değiĢkenler Kod DeğiĢken açıklaması Demografik değişkenler (D) 60 yaĢ üzeri nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XD1 20-24 yaĢ arası nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XD2 Çocuk –kadın oranı XD3 Erkek nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XD4 Sosyal değişkenler(S) Okuma yazma bilmeyen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS1 Ġlkokul mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS2 Lise mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS3 Yükseköğretim mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS4 Ġç Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS5 Erzurum ve Kars illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS6 Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XS7 Tek kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS8 Ġki kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS9 Üç kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS10 Dört kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS11 BeĢ kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS12 Altı kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS13 Yedi kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XS14 Ekonomik değişkenler(E) Ġkamet ettiği evin sahibi olan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XE1 Ġkamet ettiği evde kiracı durumda olan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XE2 Ġki odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XE3 Üç odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XE4 Dört odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XE5 BeĢ odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) XE6 ĠĢsiz nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE7 ĠĢgücünde olmayan nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE8 Ġstihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE9 Ġlmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri vb. Ekonomik faaliyet kollarında istihdam edilen nüfusun XE10 mahalle nüfusuna oranı (%) MüteĢebbisler, direktörler, üst kademe yöneticileri vb. Ekonomik faaliyet kollarında istihdam edilen nüfusun XE11 mahalle nüfusuna oranı (%) Ġdari personel olarak istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE12 Ticaret ve satıĢ personeli olarak istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE13 Hizmet iĢlerinde istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE14 Ġyi tanımlanmamıĢ faaliyetlerde istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE15 Ġmalat sanayisinde istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) XE16 Kentin morfolojik yapısına ilişkin değişkenler (M) 1959 yılı öncesinde yapımı tamamlanmıĢ bina sayısının mahalledeki toplam bina sayısına oranı (%) XM1 Isıtma sistemi olarak soba (katı yakıt yakan) kullanan bina sayısının toplam bina sayısına oranı (%) XM2 6. Analiz ve Bulgular Analiz sonucunda oluĢan 6 kümeden: 1. küme 45; 2. küme 47; 3. Küme 12; 4. Küme 80; 5. Küme 61 ve 6. Küme 93 elemanlıdır (mahalle sayısı olarak). Kümelerin Tablo 2‘de sunulan ortalamalar bağlamında özellikleri ise Ģu Ģekildedir: 1 nolu küme, tüm değiĢkenler içerisinde 15 değiĢkene ait maksimum ve 14 değiĢkene ait minimum ortalamaların yer aldığı bir bölgeye karĢılık gelmektedir. Kümedeki ortalamalar, 60 yaĢ ve üzeri nüfus ile 20-24 yaĢ arası nüfus, lise ve yükseköğretim mezunu nüfus, Güneydoğu Anadolu bölgesi illerinde doğmuĢ nüfus, tek, iki ve üç kiĢilik hanelerde yaĢayan hane halkları, beĢ odalı konutta yaĢayan hane halkları, iĢgücünde olmayan nüfus, istihdam edilen (çalıĢan) nüfus, ilmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri vb. ile müteĢebbisler, direktörler, üst kademe yöneticileri olarak istihdam edilen nüfus, hizmet iĢlerinde istihdam edilen nüfus ve iyi tanımlanmamıĢ faaliyetlerde istihdam edilen nüfus oranlarının Ankara kentinde en yüksek düzeylerde olduğu, ―geliĢme düzeyi yüksek‖ bir bölgeye iĢaret etmektedir (ġekil 1). 309 KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu Tablo 2. Son küme merkezleri (ortalamalar) DeğiĢken Küme 1 Demografik değişkenler (D) XD1: 60 yaĢ üzeri nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 14,2 XD2: 20-24 yaĢ arası nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 13,2 XD3: Çocuk –kadın oranı 118,3 XD4: Erkek nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 48,1 Sosyal değişkenler (S) XS1: Okuma yazma bilmeyen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 2,3 XS2: Ġlkokul mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 13,5 XS3: Lise mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 29,8 XS4: Yükseköğretim mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 30,7 XS5: Ġç Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 11,8 XS6: Erzurum ve Kars illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 2,1 XS7: Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%) 3,0 XS8: Tek kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) 16,3 XS9: Ġki kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) 24,3 XS10: Üç kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) 25,1 XS11: Dört kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%) 24,5 XS12: BeĢ kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sa