ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE COĞRAFYASI ARAŞTIRMA ve

Transkript

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE COĞRAFYASI ARAŞTIRMA ve
KBAM
Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı
2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
8-9 Aralık 2011 Ankara
PLANLAMANIN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI
PLANLAMADA YENĠ SÖYLEM ARAYIġLARI
Bildiri Kitabı
Yayına Hazırlayanlar
Ayda Eraydın, Asuman Türkün, Ela Babalık-Sutcliffe, Bahar Gedikli,
Nil Uzun, Tuna TaĢan Kok, Bilge Armatlı Köroğlu, Burak Beyhan,
Güldem Özatağan, N. Tunga Köroğlu, Melih Gürçay, Ezgi Orhan,
Ender Peker, Bilge Serin, Selçuk Sertesen
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu, ‗Planlamanın
Dünü, Bugünü, Yarını Planlamada Yeni Söylem ArayıĢları‘ Bildiri Kitabı,
2011, Ankara
Yayına Hazırlayanlar (Editörler)
Ayda Eraydın, Asuman Türkün, Ela Babalık-Sutcliffe, Bahar Gedikli, Nil
Uzun, Tuna TaĢan Kok, Bilge Armatlı Köroğlu, Burak Beyhan, Güldem
Özatağan, N. Tunga Köroğlu, Melih Gürçay, Ezgi Orhan, Ender Peker, Bilge
Serin, Selçuk Sertesen
Bu bildiri kitabı, TÜBĠTAK 2223 Yurtiçi Bilimsel Etkinlikleri Destekleme
Programı desteği ile basılmıĢtır.
Kitapta yer alan yazıların ve görsellerin telifi aksi belirtilmedikçe yazara
aittir. Kitapta yer alan yazıların içeriğinden yazarlar sorumludur. Kaynak
göstermek suretiyle kısmen alıntı yapılabilir.
Kapak tasarım: Ender Peker
Matsa Basımevi / 0312 3952054
© KBAM Aralık 2011
Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı
www.kbam.metu.edu.tr
[email protected]
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ġçindekiler
Ġçindekiler
i
SunuĢ
vii
OTURUM 1A- NEOLĠBERAL POLĠTĠKALAR VE KENT
Oturum BaĢkanı: Tanyel Özelçi
TartıĢmacılar: Çiğdem Varol/Asuman Türkün
Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Kentlerin Kırsal
Saçaklanma Alanlarına Etkisi: Ankara Örneği
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
1
Bir Planlama Aracı Olarak Piyasa Odaklı Planlama
Kurumu: Uluslararası Örnekler ve Ülkemizdeki Mevcut
Durum
Emine YetiĢkul, Metin ġenbil
15
Hangi Yoksulluk? Yoksulluğun AyrıĢtırılması Üzerine
Türkiye‟de Ġstatistiki Bölge - Düzey I Ölçeğinde Örnek Bir
ÇalıĢma
Ferhan Gezici, Can Okman
25
Çokuluslu ġirketlerin Kentsel Mekan Kurgusu Üzerine
Etkileri: Ankara Örneği
N. Aydan Sat
37
OTURUM 2A- PLANLAMA KURAMI
Oturum BaĢkanı: Melih Pınarcıoğlu
TartıĢmacı: Bahar Gedikli
Planlamada Altı-Ġzli Yeni ve Esnek Bir Paradigma:
Stratejik Mekânsal Planlama
Erkan Polat
51
Konut Üretiminin Planlama Sistemiyle ĠliĢkisi; Türkiye
Örneği
Ali Türel
63
Planlama ve Mekansal GeliĢme Kuramlarındaki Kabuk
DeğiĢimi
Merve Yılmaz, Erkan Polat
77
Stratejik Mekânsal Planlama YaklaĢımı ve Kentsel
Planlamanın Sosyal BütünleĢtirme Sorunsalı
Aygül Kılınç
85
i
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
OTURUM 3A- PLANLAMA UYGULAMALARI
Oturum BaĢkanı: Baykan Günay
TartıĢmacılar: Tolga Ünlü / Semahat Özdemir
Kıyı ve Orman Alanlarının Korunmasında Mülk ve
Mülkiyetin DönüĢümünün Edilgenliğinin Yönetimi:
Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi Ġçin Alternatif Bir
YaklaĢım ve Sistem Önerisi
ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay
93
Afetlere KarĢı Önlemlerle, Kentsel Koruma, Yenileme ve
DönüĢümlerde Ġmar Planı Uygulamalarıyla Sınırlandırılan
Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı Modeli (MĠHAM)
Aziz Cumhur Kocalar
105
„Tasarım Kontrol Çerçevesi Amaçlı Tasarım Rehberleri‟
nin Kentsel Tasarım Rehberliğindeki Rolü, Ġngiltere Örneği
Bilge Serin
117
ġehir Planlamada Yol Ağı ve KavĢaklar Sorunu: Kazalar ve
Kaza ÇeĢitlerinden Bir BakıĢ, EskiĢehir Örneği
Ömür Kaygısız, Metin ġenbil
133
OTURUM 4A- KENTSEL YÖNETĠġĠM
Oturum BaĢkanı: Gülden Erkut
TartıĢmacı: Arzu Kocabaş-Diren
Kentsel YönetiĢimin Sınırları: YurttaĢların Kent
Yönetimine Katılımını Yeniden DüĢünmek Diyarbakır
Örneği
Cuma Çiçek
145
Planlamaya Katılım: Araç mı, Amaç mı?
Neslihan Kulözü
159
Ya DıĢındasındır Çemberin Ya Da…
A. Serap Fırat
171
Ankara Bölge Planı Katılımcılık Deneyimi
Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç
181
OTURUM 5A- MEKAN VE EKONOMĠ
Oturum BaĢkanı: Celal Küçüker
TartıĢmacılar: Dilek Çetindamar / Bilge Armatlı Köroğlu
ii
Mekan yeniden keĢfedilirken iktisadın mekanla imtihanı
Uğur Eser
193
Turizm Sektöründe Benzer Ve Farklı Yönleriyle Mekânsal
Bilgi Dinamikleri: KarĢılaĢtırmalı Bir Değerlendirme
Murat Ali Dulupçu, Hidayet Keskin, Canan ġentürk, Onur
Sungur, Aykut Sezgin, Gökhan Özkul, Onur Demirel
207
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Yenilikçi Bölgesel Politika/Planlama YaklaĢımları ve
Uygulamalar: Türkiye‟nin Avrupa Birliğine Üyelik
Sürecinde Bölgesel Kalkınma Programları
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
219
OTURUM 6A- SANAYĠ KÜMELERĠ
Oturum BaĢkanı: Uğur Eser
TartıĢmacılar: Burak Beyhan / Celal Küçüker
Kümeleri Sermaye YaklaĢımı Üzerinden Yeniden
Değerlendirmek: Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi
Bilge Armatlı Köroğlu, Tanyel Özelçi Eceral, Çiğdem Varol
235
Yenilik ve Yaratıcılık Perspektifinden Bir Değerlendirme:
Ġstanbul`da Yaratıcı Endüstriler ve Yaratıcı ĠĢgücü
AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar
249
Küresel Piyasalara Eklemlenme Sürecinde Ġstanbul Film
Endüstrisi ve Sektörün Göreceli BaĢarısı
Doğan Dursun
261
OTURUM 7A- KENTSEL COĞRAFYA
Oturum BaĢkanı: Emine Yetişkul
TartıĢmacılar: Güldem Özatağan / Murat Ali Dulupçu
AlıĢveriĢ ve YaĢam Merkezlerinin Kentsel Alandaki Rolü
Esra Demircioğlu, Vedia Dökmeci
275
Kentsel Yapının DeğiĢiminin Kentsel Yolculukların
HiyerarĢik Kümeleme Analizi Ġle Ġncelenmesiyle Ortaya
Konması: Ġstanbul Metropoliten Alanı 1996-2006 Yılları
Darçın Akın
283
OTURUM 1B- SOSYO-MEKANSAL DEĞĠġĠM VE DÖNÜġÜM
Oturum BaĢkanı: Ali Türel
TartıĢmacılar: Tahire Erman / Hatice Kurtuluş
Kentsel Mekânda DeğiĢim: Denizli Kenti Örneği
Pınar SavaĢ Yavuzçehre
293
Ankara Kentinde Sosyo-Mekânsal FarklılaĢmanın
Özellikleri ve Dinamikleri
M. Murat YüceĢahin, Suat Tuysuz
305
Hızlı Metropoliten Büyüme ile Birlikte Gelen Büzülme:
Ġzmir Kent Merkezinde Büzülmenin Ortaya ÇıkıĢı ve Kamu
Politikalarının Rolü
Güldem Özatağan, Ayda Eraydın
319
Günümüzde Küresel Süreçler Etkisinde YaĢanan Kentsel
DeğiĢimin Etkilerinin Sosyal Esneyebilirlik Çerçevesinde
Değerlendirilmesi
Deniz Altay Kaya
335
iii
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
OTURUM 2B- KENTSEL DÖNÜġÜM
Oturum BaĢkanı: Hatice Kurtuluş
TartıĢmacılar: Nihan Özdemir Sönmez / Nil Uzun
Kentsel DönüĢüm Projeleri Ġçin Süreç Yönetimi,
Performans Kriterleri ve Model Önerileri
Buğra Kağan Esen
347
Kentsel DönüĢüm Uygulamalarının Planlama Dili
Yasemin Solmaz
361
Kentsel Yenileme Uygulamalarının Nüfus Dağılımı Üzerine
Etkileri: Ġzmir Örneği
Nur Sinem Partigöç, K. Mert Çubukçu
373
„Kentin Ötekileri‟ ve Kentsel DönüĢüm Projeleri: Mekansal
Tasavvurlar, Toplumsal Kodlamalar, Bireysel Kimlik
Kurguları Üzerinden Sosyo-Fiziksel bir Paradigma ArayıĢı
Tahire Erman
385
OTURUM 3B- KENTSEL KORUMA
Oturum BaĢkanı: İclal Dinçer
TartıĢmacı: Numan Tuna
Tarihi Mahallelerde Kentsel DönüĢüm ve Sürdürülebilir
Topluluk GeliĢimi
Müge Akkar Ercan
399
Japon Tarihi Çevre Koruma Pratiğinin Sosyal Hedefleri
Yelda Ayhan
411
Turizm Kentlerinde Tarihi Kent Merkezlerinde Koruma,
Planlama ve Yönetim: Prag ve Antalya Örnekleri
Arzu Erdinç, Hüseyin Gül, Pervin ġenol
423
“Kültür Planı” ile Çokkültürlü Kentsel Mekân ArayıĢı:
1990 Sonrası Avrupa, Amerika ve Avustralya Kentlerinden
Örnekler
Servet Karaca, Nilgün Kiper
435
OTURUM 4B- AFET VE PLANLAMA
Oturum BaĢkanı: Melih Ersoy
TartıĢmacı: Handan Türkoğlu
iv
Afet Sonrası ĠyileĢtirme Sürecinde ĠĢyerlerinin Yer Seçim
Kararları: Adapazarı Örneği
Ezgi Orhan
449
Sürdürülebilir ġehirsel GeliĢim Sürecinde Doğal Afet
Kayıplarının Azaltılması: Düzce Örneği
Erol Sözen, Merve Görkem Bilgi, Ömer Türksever
463
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Türkiye‟de Sakınım Planlaması için Kentsel YerleĢmelerin
Sismik Zarar Görebilirliklerinin ve Risklerinin Belirlenmesi
Tuğçe Sönmez
477
Afet Bölgelerinde Yeniden YerleĢtirme Politikaları
Binali Tercan
485
OTURUM 5B- ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ
Oturum BaĢkanı: Serap Kayasü
TartıĢmacı: Ela Babalık-Sutcliffe
C40 Kentleri, Avrupa‟nın YeĢil BaĢkentleri ve Ġstanbul‟a
ĠliĢkin Çıkarımlar
K. Burcu Aygün Doğan, Arzu KocabaĢ
499
DüĢük Karbonlu KentleĢme: Türkiye‟nin Gündemi ve Yerel
Ölçekteki Adımlar
Arzu KocabaĢ
511
DeğiĢen Ġklim KoĢullarına Uygun Mekan Üretiminde
Klimatoloji‟nin Yeri
Ender Peker
525
Ġklim DegiĢikligi ve Kentlerimiz
Metin ġenbil, Nihan Özdemir Sönmez, Tanyel Özelçi Eceral
537
OTURUM 6B- KENT VE EKOLOJĠ
Oturum BaĢkanı: Şaduman Sazak
TartıĢmacı: Metin Şenbil
Kentsel Akarsuların Mekansal Entegrasyon Açısından
Yeniden Ele Alınması
Gül ġimĢek
549
Ġstanbul içme ve kullanma suları havzaları yönetiminde
karĢılaĢılan problemler ve politika önerileri
Mehmet Küçükmehmetoğlu
561
Yersel Ġlke ve Kararların Planlama Disiplinindeki Yeri
Turgut ÖztaĢ
575
OTURUM 7B- PLANLAMA EĞĠTĠMĠ
Oturum BaĢkanı: Semahat Özdemir
TartıĢmacılar: Baykan Günay / Gülden Erkut
Dünya‟da ve Türkiye‟de Planlama Eğitiminin DeğiĢimi
Ela Babalık-Sutcliffe, Tuna TaĢan-Kok
591
ġehir ve Bölge Planlama Eğitimine EleĢtirel Bir BakıĢ:
Karar Odaklı Eğitim
N. Tunga Köroğlu
605
v
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Bilim Kurulu
Prof. Dr. Uğur Eser, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Doç. Dr. Tahire Erman, Bilkent Üniversitesi
Prof. Dr. Emel Göksu, Dokuz Eylül Üniversitesi
Prof. Dr. Hülya Koç, Dokuz Eylül Üniversitesi
Doç. Dr. Metin ġenbil, Gazi Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Nihan Özdemir Sönmez, Gazi Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Çiğdem Varol, Gazi Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Tanyel Özelçi Eceral, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Gülden Erkut, Ġstanbul Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, Ġstanbul Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Handan Türkoğlu, Ġstanbul Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Hatice KurtuluĢ, Ġstanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Semahat Özdemir, Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Prof. Dr. Fatma Doğruel, Marmara Üniversitesi
Y.Doç. Dr. Tolga Ünlü, Mersin Üniversitesi
Doç. Dr. Arzu KocabaĢ Diren, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Doç. Dr. Serap Kayasü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Ali Türel, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Y.Doç.Dr. Emine YetiĢkul, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Öğr. Gör. (YZ), Gökhan Ünal, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Melih Ersoy, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Prof.Dr. Baykan Günay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Celal Küçüker, Pamukkale Üniversitesi
Prof. Dr. Dilek Çetindamar, Sabancı Üniversitesi
Prof. Dr. ġaduman Sazak, Trakya Üniversitesi
Prof. Dr. Ġclal Dinçer, Yıldız Teknik Üniversitesi
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Ayda Eraydın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Ġlhan Tekeli, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Asuman Türkün, Yıldız Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Ela Babalık-Sutcliffe, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Bahar Gedikli, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Nil Uzun, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Tuna TaĢan Kok, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Bilge Armatlı Köroğlu, Gazi Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Burak Beyhan, Mersin Üniversitesi
Y. Doç. Dr. Güldem Özatağan, Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Dr. N. Tunga Köroğlu, Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı
AraĢ. Gör. Melih Gürçay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
AraĢ. Gör. Ezgi Orhan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
AraĢ. Gör. Ender Peker, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
AraĢ. Gör. Bilge Serin, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Selçuk Sertesen, Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı
vi
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Önsöz
1970'lerden bu yana egemen olan neo-liberal politikalar ve piyasa odaklı yaklaĢım sosyal,
ekonomik ve siyasal süreçler yanısıra kentsel yapıların ve kentsel süreçlerin Ģekillenmesinde
belirleyici olmuĢtur. Piyasanın iĢleyiĢini ön plana alan neo-liberal ilkelerin kentsel geliĢmeden
sorumlu karar vericiler ve plancıları da etkilediği ve bu durumun politika koyucular ve karar
vericilerin mekansal yaklaĢımlarında tutarsızlıklara ve çeliĢkilere neden olduğu görülmektedir.
Neo-liberal politikalar çerçevesinde artan giriĢimci bakıĢ açısı egemen hale gelirken ve devletin
pek çok iĢlevi özel sektöre devredilirken, sosyal refah devletinin ama ilkeleri büyük ölçüde
aĢınmakta ve rekabet gücü odaklı bir yaklaĢım çerçevesinde devletin müdahele alanları bir
yandan kıstlanırken, öte yandan piyasa koĢulları çerçvesinde yeniden tanımlanmaktadır.
Sosyal, ekonomik ve siyasal süreçlerin neo-liberal bakıĢ çerçevesinde Ģekillenmesi, sadece
planlama uygulamalarını değil, planlama söylemlerinde de etkili olmuĢtur. Piyasa güçlerinin ön
plana çıkmasının en önemli etkisi planlamanın sermayenin çıkarları ve piyasa koĢulları
çerçevesinde birbirinden kopuk ve değiĢik önceliklere dayalı olarak parçalanmıĢ bir yapıya
dönüĢmesidir. Bu kopukluk özellikle 1980 sonrasında daha belirgin hale gelmiĢ, fırsat yönelimli
farklı politikalar birbirlerini nasıl etkilediği sorgulanmadan ve bu etkileĢimin sonuçları
tartıĢılmadan politika, program ve planların üretilmesine neden olmuĢtur. Yanısıra, 1980'li
yıllarda bu yeni yaklaĢımın bölüĢüm açısından sorgulanması yapılmamıĢ, ancak 1990'ların ikinci
yarısında olumsuzlukların artması ile bölüĢüm, sosyal ayrıĢma ve yoksulluk konuları gündeme
gelmiĢtir.
Ancak günümüzde giriĢimcilik, tüketim ve gayri menkul ağırlıklı bir geliĢme modelinin kentleri
geleceğe hazırlamakta ve artan sorunlarını çözmede yeterli olmadığı net hale gelmekte ve özel
sektör ağırlıklı söylem sürerken devlet kendine bir yol çizmeye çalıĢmaktadır. Ancak, devletin
rolü ve üstlenmesi gereken yaklaĢımın kavramsal altlığı ve mantıksal çerçevesi olmadığından
çok farklı alanda çeliĢkiler yaĢanmaktadır.
Daha da önemlisi, planlamanın rolü giderek bulanık hale gelirken, bölgesel ve kentsel sistemler
üzerindeki baskılar artmaktadır. Bunların arasında kentlerin küresel ekonomilerin bir parçası
olmaları ile küresel etkilere daha açık hale gelmeleri ve küresel sistemin yarattığı baskılar ve
artan tüketim nedeniyle ekolojik ve sosyal kırılganlıkların artması özellikle önemlidir. Son
dönemde görülen ekonomik ve ekolojik bunalımlar bu değerlendirmeleri pekiĢtirmektedir. Bir
zamanlar farklı ülke ve bölgelerden kaynaklanan ve çok da dikkate alınmayan pek çok sürecin
küreselleĢen ekonomide nasıl kolayca dünyadaki çok farklı kent ve bölgeleri çok derinden
etkilediğinin anlaĢılması artan risk algısını güçlendirmektedir.
vii
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Planlama pratiğinde bu tür olumsuzluklar yaĢanırken, ne yazık ki, mevcut planlama kuramları
bölgelerin kırılganlıklarını azaltmak ve bölgeleri dıĢ tehditlere karĢı daha direçli hale getirmek ve
uyum kapasitelerini geliĢtirmek konularında yeterli bir çerçeve sunamamıĢlardır. Son yıllarda
planlamanın egemen kavramsal ve uygulama çerçevesini çizen, Habermas'ın iletiĢimsel eylem
idealine dayalı iletiĢimsel planlama yukarıda değinilen konulara değinmemiĢ, çözüm
üretememiĢtir. Bu nedenle de artan bir Ģekilde eleĢtiriye hedef olmuĢtur. EleĢtiriler özellikle
içerik yerine süreçlere önem verilmesi ve bu süreçlerdeki güç iliĢkilerinde üretilen eĢitsizlikler
konusunda iletiĢimsel planlama yaklaĢımının duyarsızlığı üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Bu
eleĢtirilere göre iletiĢimsel planlama, neoliberal gündemi değiĢtirmek veya bu gündeme
direnmek yerine "mevcut durumu desteklemek ve bu durumun meĢruiyetini savunmakta"dır.
Bunun nedeni benimsenen planlamanın çeliĢkileri ve sürtüĢmeleri azaltmak, ve sorunları
çözmek, dıĢlanmıĢlıkları önlemek ve güç iliĢkilerini dengelemek yerine, mevcut koĢulları
değerlendirerek kısa erimde uzlaĢmaların aranması Ģeklinde bir yöntemi benimsenmiĢ olmasıdır.
Ancak, son dönemde sıklıkları giderek artan ve kesiĢen ekonomik, sosyal ve çevresel bunalımlar
mevcut düĢünce biçiminin değiĢtirilmesi gerektiğini iĢaret ederken, bölgelerin artan ekonomik,
sosyal ve ekolojik kırılganlıklarının azaltılması ve karĢı karĢıya kaldıkları risklerin
üstesinden gelebilmeleri için mevcut planlama kuramlarının değiĢtirilmesi ve yeni bir kavramsal
bakıĢ açısının gerekli olduğunu göstermektedir.
Bu gereksinim özellikle Türkiye için çok daha önemlidir. Türkiye‘de planlama, Cumhuriyetin
kuruluĢundan 1960‘lara kadar uzanan dönemde yeni bir ulus devletin yaratılması ve modernite
kapsamında dönüĢtürülmesinin bir aracı olarak iĢlev görmüĢtür. 1960 sonrasında üretim-birikimdüzenleme biçimi büyük ölçüde değiĢerek daha yaygın bir birikim sürecine dönüĢmüĢ, büyük
ölçekli üretim ve batıdakine referansla sosyal refah devletine bir geçiĢ yaĢanmıĢtır. Bu dönem
(1960-1980), bugünün planlama pratiğini hala etkileyen araçsal rasyonaliteye dayalı bir planlama
sisteminin kurgulanmaya ve gerekli ekonomik altyapının eksik olduğu koĢullarda uygulanmaya
çalıĢıldığı bir dönem olmuĢtur. 1980 sonrasında ise, neo-liberal politikalar belirleyici hale
gelirken, birikim-üretim ve düzenleme biçiminin göreli üstünlükleri olan grupların egemen
olduğu denetimsiz bir birikim sürecine girmiĢtir. Küresel bütünleĢmeden beklentiler artarken ve
geçmiĢ dönemden gelen sorunlar devam ederken, yeni koĢullara uyumu parçacı bir Ģekilde
gerçekleĢtirmek amacı öne çıkmıĢ ve planlamanın bütüncüllüğü yerine parçacı çözümler üretmek
ana yaklaĢım biçimi haline gelmiĢtir. Dünyada liberalleĢen ekonomi, küreselleĢme eğilimleri ve
yeni fırsatların değerlendirilmesi çabası yerelleĢme eğilimlerini desteklerken, yerel yönetimler
gündemdeki ağırlıklarını arttırmıĢlardır. Ancak, Türkiye‘de bu konuda tam bir kargaĢa
yaĢanmaktadır. Bir yandan yerel düzlemde planlama detenim mekanizmaları olmaksızın
sürmekte, öte yandan merkezi yönetim kurumları bu sürecin farklı noktalarında kendilerine yeni
yetki adaları oluĢturmaktadır. Özellikle yeni kurumlaĢma çabaları ile planlama sürecinin nasıl
Ģekillenceği ise tam çözümlenebilmiĢ değildir.
Son yıllarda 1980‘li yıllarda gündeme gelen birikim-üretim ve düzenleme biçiminin artık
sürdürülemez olduğu bir döneme girilmekte ve değiĢim kaçınılmaz görülmektedir. Söz konusu
değiĢimin yarının planlamasını ne Ģekilde etkileyeceği, kentsel ve bölgesel araĢtırmalar yapan ve
politikalar üreten bizlerin de belirleyici olduğu bir süreçtir. Bu nedenle, yarının planlamasına yön
verebilmek için dünün, bugünün planlamasını birlikte tartıĢarak güçlü alternatifler geliĢtirmek ve
bunları tanıtmak bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Yeni planlama yaklaĢımı bölgelerin
ekonomik, sosyal ve çevresel tehditler karĢısında artan zayıflıklarını dikkate alarak küresel
ekonomik sistemdeki riskleri gözetmek ve sermayenin artan egemenliğinin yarattığı doğru
yönlendirilemeyen büyümenin sistemin kırılganlığını artırdığını akılda tutarak, bölgelerin
değiĢimlerle baĢ etmelerini sağlayaca kuyum kapasitelerinin yok olabileceğini hesaba katmak
durumundadır. Bu görevin önemli bir kısmı ise anlamaktan ve tartıĢma alanları oluĢturarak yeni
seçenekler üretmekten geçmektedir. Sempozyumun bu üretim sürecine katkı sağlayabileceğini
umuyoruz.
viii
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kent ve bölgeye farklı bilim dallarından yaklaĢan ve kent ve bölgeye iliĢkin konularda çalıĢan
araĢtırmacıları bir araya getirmeyi amaçlayan Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmacılar Ağı planlamada
yeni kurumlaĢmaların ve uygulamaların gündemde olduğumuzdaki günümüzde yeni arayıĢların
tartıĢılmasının özellikle önemli olduğu düĢüncesi ile Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı
(KBAM) Sempozyumunun baĢlığını ―Planlamanın Dünü, Bugünü ve Yarını‖ olarak saptamıĢ
olup, ODTÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümünün kuruluĢunun 50. yılında geçmiĢi ve bugünü
irdeleyerek geleceği farklı konu baĢlıkları altında tartıĢmayı öngörmüĢtür.
Sunulan bu kitap 50 bildiriyi kapsamaktadır. Kent ve bölge ile ilgili 12 alt baĢlıkta derlenen bu
kitap, özellikle araĢtırma ağırlıklı bildirilere yer vermeyi amaçlamıĢtır. Sempozyum programında
yer alan bu bildirilerin sadece sunumu ile yetinilmeyecek ve her oturum için belirlenen
tartıĢmacılar oturum konuları ve o otur umda yer alan bildirileri tartıĢarak yeni görüĢlerin
geliĢtirilmesine katkıda bulunacaklardır.
Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Ağı‘nın 2. Sempozyumu kentsel ve bölgesel kuram, politika,
planlanma ve uygulamalarındaki arayıĢları tartıĢmak ve bu arayıĢlara yol gösterecek araĢtırmaları
paylaĢarak yeni bir bakıĢ açısının geliĢtirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu
Sempozyumun düzenlemesinde katkısı olan Bilim Kurulu üyelerine, tartıĢmacı ve oturum
baĢkanı olarak görev üstlenen değerleri bilim insanlarına, Sempozyumun gerçekleĢtirilmesine
katkı sağlayan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne ve ODTÜ ġehir ve Bölge Planlama
Bölümüne ve Sempozyum kitabının basılmasına maddi destek sağlayan TUBĠTAK‘a
teĢekkürlerimizi iletmeyi bir borç biliriz.
KBAM 2. Sempozyumu Düzenleme Kurulu adına
Ayda Eraydın
ix
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
x
Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Kentlerin Kırsal
Saçaklanma Alanlarına Etkisi: Ankara Örneği
Sevinç Bahar Yenigül1, Kübra Cihangir Çamur2
Öz:. Bu bildiride, 1980 sonrası kentleşme sürecini etkileyen ekonomik, politik ve sosyal yapıdaki
dönüşümlerin metropoliten kentlerde ne tür değişimlere neden olduğu, bu değişimin yer aldığı
saçaklanma alanlarındaki yerleşimlerin içeriğini nasıl etkilediği sorularına Ankara Metropoliten
Alanı örneği üzerinden yanıt aranmaktadır. Çalışmanın amacı, metropolitenleşmenin etkisinde
ortaya çıkan saçaklanmanın nedenlerinin ve sonuçlarının analizidir. Analiz kapsamında kentin
saçaklanmasından en yoğun olarak etkilenen yerleşimlerde sosyo-ekonomik yapıdaki değişim
incelenmiştir. Çalışma ile metropoliten kentin kırsal saçaklanma alanlarında ortaya çıkan
değişim sonucunda gelir ve kültür ayrışmasının yaşandığı, farklı sosyo-ekonomik grupların
mekansal olarak da bütünleşemediği, sorunlu yaşam alanlarının oluştuğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Yeni-liberal politikalar, kent planlama, metropoliten kent, kentsel
saçaklanma, dönüşüm.
Abstract: The main goal of this study is to make an assessment of the reasons and results of
urban sprawl under the influence of metropolitan growth after 80s with the influence of the
neoliberal policies. Socio-economic dimension of transformation process in Ankara Metropolitan
area realized on settlements that are identified as ―the most influenced ones‖. Transformations
via urban sprawl dynamics embedded to metropolitanity have been determined on these cases. As
a result both spatial and cultural disintegration and socio-economic segregation continues at
metropolitan rural fringe of Ankara and these settlements try to survive with lots of problems.
Keywords: Neo-liberal policies, urban planning, metropoliten city, urban sprawl, urban
transformation.
1
Öğr. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara, [email protected]
2
Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Şehir veBölge Planlama Bölümü, Ankara, [email protected]
1
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Kentlerde Etkisi
Sanayi devrimiyle birlikte sanayi ve hizmet sektörlerinde görülen geliĢme, kentlerde niteliksel ve
niceliksel dönüĢüme/değiĢime neden olmuĢ; yaĢanan bu değiĢim süreci sonucunda geleneksel
kentlerden ‗metropoliten kentlere‘ evrilen bir yapı ortaya çıkmıĢtır. Ġlk olarak Amerikan
kentlerinde görülmeye baĢlayan bu olgu kent sosyologları Park, Burgess ve Mckenzie tarafından
tartıĢılmıĢtır. Bu tartıĢmalarda Chicago kentinin çevresindeki yerleĢimlerle arasındaki etkileĢimin
metropolitenleĢmeyi tanımladığı görüĢünü ortaya koymuĢlardır. Mckenzie, çeĢitli faaliyetlerin
farklılaĢmasını özellikle imalatın en büyük kentten kaçıp orta kentlerde yerleĢmesini, çalıĢılan
yerle oturulan yerin gittikçe birbirinden uzaklaĢmasını çevrede alt kentler oluĢmasını, çok geniĢ
saha içindeki çeĢitli büyüklükteki yerleĢimler arasında çok hareketli bir iliĢkiler düzeni
kurulduğunu açıklamıĢtır. Bu dönemde oluĢan alt kentleĢme (banliyöleĢme/suburbleĢme) olgusu
konforları ve geçimleri için kent merkezlerine bağımlı olan küçük konut semtleri Ģeklinde
tanımlanmıĢtır (Kıray, 1998, Giddens, 2000). Alt kentleĢme olgusuna tartıĢmalar devam etmiĢ ;
bu tartıĢmalar arasında Castells‘in kentsel sistemin temel iĢlevinin tüketim süreçleri olduğu ön
kabulü ile kentsel değiĢmeyi sosyo-mekansal mekanizmalarla açıklaması ve Harvey‘in kentleĢme
süreçlerinin sanayi sermayesinin ürünlerine olan talebin arttırılmasından kaynaklandığı
yönündeki düĢünceleri belirleyici olmuĢtur. Castells; kentsel değiĢmeyi sosyo-mekansal
mekanizmalarla açıklarken, bunu; metropolitenleĢme ve alt kentleĢme kavramları ile
açıklamıĢtır. MetropolitenleĢme, nüfus ve kentsel sermayenin mekanda yoğunlaĢmasıdır. Söz
konusu yoğunlaĢma, üretim araçları, iĢgücü, tüketim ve kurumsallaĢmanın bir araya gelmesiyle
oluĢmaktadır. Alt kentleĢme süreci ise; sanayi birimlerinin ve iĢ alanlarının merkezden
uzaklaĢmasıyla orta sınıf ve kalifiye iĢçilerin hareketliliği ile gerçekleĢmiĢtir (Aslanoğlu,2000 ).
Harvey ise, kentsel mekandaki değiĢim süreçlerini kapitalist üretim iliĢkileri bağlamında
incelemiĢtir. Harvey; kapitalizmin doğası gereği fazla üretim nedeniyle bir krize girildiği ve
bunun aĢırı birikimle sonuçlanmasıyla kar oranlarında düĢüĢün yaĢandığı; buna çözüm olarak
sermayenin ikincil döngülerinin iĢletilmesi gerektiğini önermektedir. Sermayenin ikincil
döngülerine yapılan yatırımlar, inĢa edilmiĢ çevreye diğer deyiĢle kentsel alana yapılan
yatırımlardır. Fabrikalara, bürolara, konuta yapılan yatırımlar üretim ve tüketim için fiziksel
çevre yaratılması açısından önemlidir. AĢırı birikim nedeniyle bunalıma giren kapitalist sistemin
bu krizden çıkabilmesi için, alt kentleĢme teĢvik edilmektedir. Yeni yapılanan alt kentlerde inĢaat
sektöründe yapılan yatırımlar ve bu bölgede konut almak isteyen kiĢilere sağlanan ödeme
kolaylıkları ile ikincil döngüler çalıĢtırılmıĢ olacaktır (Aslanoğlu, 2000).
Amerika‘da konut amaçlı oluĢan alt kentleĢme oluĢumu arkasında yatan tüketim toplumu
yaratma fikri yani küreselleĢme dönemiyle birlikte 1970lerde Avrupa‘da ve 1980lerde ise
geliĢmekte olan ülkelerin metropoliten kentlerinde bu etki hissedilmeye baĢlanmıĢtır.
KüreselleĢmeyle birlikte, metropoliten kentler sınırları çizilemeyen çok odaklı bölgelere
dönüĢmüĢ, seksenlerin metropolitenleĢme olgusu farklı bir yapıda geliĢmeye baĢladığı bir
döneme girmiĢtir. Bu dönem ‗metropoliten devrim‘ olarak tanımlanan yeni metropol gerçeğinin
yaĢandığı dönem olarak kabul edilebilir. Bu yeni kentsel biçim kentlerde parçalanmaya neden
olmakta, kent ile çevresindeki bölgeler arasındaki farklılıkları azaltmaktadır. Fordist üretim
döneminde metropoliten kent merkezi mali oraganizasyonlar, sermaye yönetimleriyle
yoğunlaĢırken, sanayi ve konut alanları ve ticaret merkezleri kentin çevresine yayılmakta, bu
süreçte merkezi iĢ alanının önemi artmaktaydı. Metropoliten kentin parçası olan çevre
yerleĢimler/ uydu kentler ise merkeze bağımlı idi. Ancak bugünün metropoliten kentlerinde
kentsel geliĢmenin tüm bölgeye yayılması nedeniyle merkezi iĢ alanı nüfus ve faaliyet
kaybetmekte, merkeze bağımlı olmayan kendi baĢına yeterli yerleĢimler oluĢmaktadır (Tekeli,
2004, Soja, 2001, Garreau, 1991; Scott, 2004). Yeni metropol gerçeği; tüketim ve yaĢam
biçimindeki tercihlerin/değiĢimlerin etkisiyle kentten izole, kentten uzakta kapılı korunaklı
sitelerin oluĢtuğu kendi kendine yeten sınır/kenar (edge) kentlerin oluĢtuğu, ancak bunun yanında
yine kentten izole gettoların oluĢtuğu, kent merkezinin etkisini yitirdiği merkezsiz kentleri
tanımlamaktadır. Bu süreçte, yoğun nüfus hareketlerinin (konut, iĢ merkezleri ve sanayi) kentin
saçakları yönünde yer seçtiği görülmektedir (Beauregard ve ark., 2008). Metropoliten kent
2
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
saçaklarındaki yoğun nüfus hareketleri kentin saçaklarındaki yerleĢimlerde özellikle kırsal
yerleĢimlerde nüfus artıĢına neden olmaktadır. Bu yerleĢimlerdeki nüfus artıĢı kırsal nüfus artıĢı
değil, eski kırsal yerleĢimlerin göç alarak metropoliten kente katılması olayıdır.
‗Counterurbanization‘ olarak literatürde yer alan tersine göç yani kırın kentleĢmesi;
saçaklanmanın etkisiyle geliĢen, eriĢilebilirliğinin kolay olduğu kentin yakın çevresinde
gözlenmektedir. UlaĢım teknolojisindeki geliĢmeler, özel araç sahiplğinin insanları hareketli
kılması kentin saçaklanma alanlarına olan talebi geliĢtirmiĢtir. YaĢam kalitesi açısından rahat
ortamlarda yaĢama isteği bu tür alanlarda nüfus büyümesinin devam edeceğini öngörmektedir
(Amcoff, 2006; Dahms ve Mc.Comb 1999; Ford, 1999; Paquette ve Domon, 2001; Henderson,
2005, Harvey veWorks, 2002).
2. Yeni-liberal Politikaların Metropoliten Saçaklanma Alanlarına Etkisi: Ankara Örneği
Bu çalıĢmada seksen sonrası geliĢmelerin metropoliten kentlerin içeriğini nasıl değiĢtirdiği,
kentin saçaklanma etkisinde kalan kırsal alanlarda ne tür değiĢimlere neden olduğu Türkiye‘de
Ankara örneğinde ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢma kapsamında Ankara‘nın saçaklanma
etkisinde kalan kırsal yerleĢimlerde değiĢim, ‗sosyo-ekonomik yapıdaki‘ değiĢim kapsamında
değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢmada; Ankara‘nın metropolitenleĢme süreci ve kentin geliĢiminde etkili
dinamikler değerlendirilmiĢ, saçaklanma alanlarındaki değiĢim seçilen örnek yerleĢimler
üzerinden tartıĢılarak ortaya konulmuĢtur.
2.1. Ankara‟da Planlama Süreci ve Kırsal Saçaklanma Etkisindeki YerleĢimlerde DeğiĢim
1980li yıllarda Türkiye‘de planlama sistematiği ve yasal düzenlemelerde yaĢanan değiĢimlerle,
1984 yılında 195 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve ardından yürürlüğe giren 3030 Sayılı
BüyükĢehir Yasası ile Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir‘le birlikte Türkiye‘nin üç metropoliten kenti
arasında yer almıĢtır. Seksenli yılların sonuna kadar Altındağ, Çankaya, Keçiören, Mamak ve
Yenimahalle olmak üzere beĢ ilçe belediyesinden, 1988‘de Sincan‘ın, 1990 yılında GölbaĢı ve
Etimesgut ilçelerinin kurulması ve büyükĢehir belediyesine katılmasıyla sekiz ilçe
belediyesinden oluĢan bir yapıya kavuĢmuĢtur. Bu yapı daha sonra 2004 yılında 5216 Sayılı
BüyükĢehir Belediye Yasası ile Akyurt, Bala, Çubuk, Elmadağ, Haymana, Kalecik,
Kızılcahamam ilçelerinin BüyükĢehir Belediyesine bağlanmasıyla 15‘e, 2008 yılında ise 5747
Sayılı Yasa ile Pursaklar Ġlçesinin kurulmasıyla 16 ilçe belediyesinden oluĢan bir metropoliten
kente dönüĢmüĢtür. Ankara Metropolü 855000 hektar büyüklüğündeki alanı ile ülkenin yetki ve
hizmet alanı en geniĢ metropoliten kenti olmuĢtur.
Ankara‘nın topoğrafik çanak içindeki kentsel makro formu, kentin özellikle Cumhuriyet
döneminde yaĢadığı hızlı kentleĢme sürecinin etkisiyle ortaya çıkmıĢtır. Kentin bugünkü makro
formunun oluĢmasında ise 1924 tarihli Lörcher Planı, 1932 tarihli Jansen Planı olarak anılan
―Ankara ġehri Umumi Planı‖, 1957 tarihli Yücel Uybadin ―Ankara ġehri Ġmar Planı‖, 1982
tarihli ―Ankara 1990 Metropoliten Alan Nazım Planı‖ etkili olmuĢtur. OnaylanmamıĢ olmakla
birlikte ―Ankara 2015 UlaĢım Ana Planı‖ ve ―Ankara 2025 Metropoliten Alt Bölge Nazım
Planı‖, kentin planlama sürecinin önemli parçalarını oluĢturmuĢtur. 1990‘lı yıllardan bu yana üst
ölçekli planın olmaması sorunu yaĢanan kentte, 5216 Sayılı Yasanın Geçici 1 inci maddesi
gereğince 1/25 000 üst ölçek planı yapılmıĢ, ―2023 BaĢkent Ankara Nazım Ġmar Planı‖
onaylanarak 2007 yılında yürürlüğe girmiĢtir.
Kentin bugünkü makro formunda etkili olan planlama çalıĢmaları incelendiğinde; bu çalıĢmaların
dört önemli dönemi oluĢtuğu söylenebilir. Bu dönemler;
-
Kentin çekirdek oluĢumunu sağlayan Lörcher, Jansen ve Yücel-Uybadin planları,
Kentin çeper oluĢumunun gerçekleĢtiği 1990 Metropoliten Alan Nazım Planı,
Kentin saçaklanma sürecinin yaĢandığı parçacı planlardan oluĢan plansız dönem,
5216 sayılı BüyükĢehir Belediye Yasasıyla baĢlayan yeni dönem ― 2023 BaĢkent Ankara
Nazım Ġmar Planı‖ dönemi olarak aktarılabilir.
3
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ankara metropoliten kentinin planlama bölgelerindeki geliĢme dinamikleri incelendiğinde;
kentin saçaklanma etkisindeki kırsal yerleĢimlerde değiĢimin 80li yıllarda yapılan yasal, yönetsel
ve planlama çalıĢmalarının etkisiyle baĢladığı söylenebilir. Desantrilazasyon öngörüsü ile batı
yönünde kentsel geliĢmelerin hızlandığı, güneybatı yönünde kamunun yer seçimi, toplu konut
alanı önerisi ile EskiĢehir aksındaki geliĢmeler ve daha sonra güneyde üst ölçek planların
hızlandırdığı geliĢmeler ile güney ve güneybatı aksında yayılma ve saçaklanmayı hızlandıran etki
ortaya çıkmıĢtır. Kuzeyde ise orta ve küçük ölçekli belediyelerin mevzuata dayalı bağımsız
planlama yetkileri geliĢimi hızlandırırken doğu yönünde alt gelir grubuna yönelik konut üretimi
uygulanan kentsel dönüĢüm projeileri kentin saçaklarındaki dönüĢümü hızlandırmıĢtır.
Tablo-1 Alan çalıĢmasının evrenini oluĢturan yerleĢimler
YerleĢimin adı
2007
Nüfusu
2000-2007 yılları arası
nüfus artıĢ hızı (%)
Coğrafi Konum
Kent merkezine
uzaklığı
Pursaklar
Bağlum
Saray
Kıbrıs
Yakacık
Çayyolu
Temelli
Saraycık
Yakubabdal
Dodurga
Selametli
Susuz
Altınova
Alacaatlı
Bezirhane
Karacaören
Gökçehöyük
Ġncek
Yenice
Beytepe
YeniçimĢit
Örencik
KızılcaĢar
Mahmatlı
Kusunlar
Bağlıca
Ballıkpınar
Yaylabağ
Yağlıpınar
Günalan
64197
21147
11537
9704
9019
8590
8280
7732
4506
4225
3447
3274
3264
3068
2612
2602
2247
2222
1586
1401
1230
1115
779
778
648
634
525
390
290
91
11,9
6,9
14
3,1
2
15,4
10,6
1,4
9,2
21,7
9,4
10,8
2,5
9,8
3,1
2,2
15,4
2,0
0
-24,4
1,6
5,4
3,3
-14
1,7
-5,6
0,1
-0,3
-2,3
-12,3
Kuzey
Kuzey
Kuzey
Doğu
Kuzey batı
Güneybatı
Güneybatı
Batı
Güneydoğu
Güneybatı
Güney
Kuzeybatı
Kuzeydoğu
Güneybatı
Güney
Kuzey
Güney
Güneybatı
Kuzey
Güneybatı
Batı
Güney
Güneybatı
Güney
Doğu
Güneybatı
Güney batı
Güneydoğu
Güney
Güney
12 km
14 km
20 km
17 km
15 km
20 km
55 km
35 km
17 km
24 km
58 km
27 km
22 km
20 km
57 km
15 km
36 km
23 km
26 km
13 km
30 km
20 km
16 km
50 km
16 km
22 km
32 km
16 km
36 km
46 km
ÇalıĢma kapsamında Ankara metropoliten kentinin planlama bölgelerinden örnek yerleĢimler
seçilerek saçaklanmanın etkileri analiz edilmiĢtir. Bu amaçla yerleĢimlerin belirlenmesinde;
nüfus değiĢiminin analizi ve emlak alım-satım yetkilileriyle yapılan görüĢmelerden elde edilen
görüĢlerin değerlendirilmesi yöntemleri kullanılarak Ankara metropoliten kentinin saçaklanma
etkisindeki kırsal yerleĢimlerin saptanması amaçlanmıĢtır. Nüfus değiĢiminin analizi Türkiye
Ġstatistik Kurumu nüfus sayım verilerinden elde edilen ‗nüfus artıĢ hızları‘ ile değerlendirilmiĢtir.
TÜĠK Sosyal Ġstatistikler Daire BaĢkanlığı Nüfus ve Demografi Grup Sorumlusuyla yapılan
4
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
görüĢmede ‗sayım dönemlerinde nüfus artıĢ hızının kırsal alanda %10‘un, kentsel alanda
%20‘nin üzerindeki yerleĢimlerin, nüfus artıĢ hızındaki değiĢim nedeniyle suni ya da problemli
alanlar olarak görülebileceği‘ yaklaĢımı esas alınmıĢtır. Nüfus sayım dönemlerinin en az birinde
%10 ve üzeri nüfus artıĢ hızını sağlayan yerleĢimler belirlenmiĢtir. Nüfus artıĢ hızı ölçütünü 68
yerleĢim sağlamıĢtır.
Yöntemin ikinci aĢamasında emlak alım-satım yetkilileriyle görüĢme yöntemi uygulanmıĢ ve bu
amaçla Ankara‘nın genelinde/alt bölgelerinde uzmanlaĢmıĢ emlak alım-satım yetkilileriyle
görüĢmeler yapılmıĢtır. Emlak alım-satım yetkilileri emlak el değiĢtirme fiyatlarındaki değiĢim
ile arsa satıĢlarına iliĢkin durumu gözeterek bir değerlendirme yapmıĢ ve bu değerlendirmeler
sonucunda metropoliten kentin saçaklanma etkisinde kalan yerleĢimler belirlenmiĢtir. Bu
yöntemle 72 yerleĢim belirlenmiĢtir. Nüfus artıĢ hızı analizi ve emlak alım-satım yetkilileriyle
yapılan görüĢmelerle belirlenen yerleĢimlerden oluĢan iki grup oluĢmuĢtur. Bu gruplar içerisinde
her iki ölçütü sağlayan ortak yerleĢimler yer alırken, her iki grupta yer alan farklı yerleĢimler de
bulunmaktadır. ÇalıĢmanın bundan sonraki aĢamasında nüfus artıĢ hızı ölçütüyle belirlenen 68,
emlak alım-satım yetkilileri görüĢleriyle belirlenen 72 yerleĢimden her iki ölçütü sağlayan ortak
yerleĢimler seçilmiĢtir. Her iki ölçütü 30 yerleĢim sağlamıĢtır. Alan çalıĢmasının evreni
oluĢturmasına yönelik belirlenen bu 30 yerleĢimden evreni temsil edecek örneklerin seçilmesi ve
bu örneklerin kentin tüm akslarında konumlanması amaçlanmıĢtır.
Bu amaca göre örnek yerleĢimlerin belirlenmesinde yerleĢimlerin kent merkezine uzaklıkları,
2007 nüfus büyüklükleri ve 2000–2007 yılları arası nüfus artıĢ hızları ölçütleri kullanılmıĢtır
(bkz. Tablo-1). ÇalıĢmanın alan araĢtırması kapsamında örneklem sayısı 21 olarak belirlenmiĢtir
ve bu yerleĢimlerdeki sosyo-ekonomik yapıdaki değiĢim analiz edilmiĢtir.
Metropoliten kentin saçaklanma etkisinde kalan kırsal yerleĢimlerde sosyo-ekonomik yapıdaki
değiĢim; nüfus geliĢimi, istihdam yapısındaki değiĢim, gelir durumu, sosyal güvence, eğitim
durumu değiĢkenleri ile ortaya konmuĢtur. Ayrıca dönüĢüm sürecindeki kırsal nitelikli bu
yerleĢimlerin kentle bütünleĢmesini değerlendirmek amacıyla yerleĢimlerin kentsel ortak
alanların kullanımıdeğerlendirilmiĢtir. Değerlendirmeler 427 hanede uygulanan anketlerin analizi
ile yapılmıĢtır.
2.2. Ankara Metropoliten Kent Etkisindeki Saçaklanma Alanlarının Sosyo-ekonomik
Yapısındaki DeğiĢim
Ankara metropoliten kent etkisindeki saçaklanma alanlarında kalan yerleĢimlerin nüfuslarındaki
geliĢime bakıldığında; yerleĢimlerin 1980-2007 yılları arasındaki toplam nüfus artıĢ hızları
sırasıyla; Pursaklar (‰138), Saraycık (‰110), Dodurga (‰ 86), Saray (‰85), Yakacık (‰85),
Kıbrıs (‰78), Çayyolu (‰69), Ġncek (‰67), Temelli (‰67), Bağlum (‰65), Altınova (‰64),
YeniçimĢit (‰55),Yakubabdal (‰53), Örencik (‰44), Selametli (‰39), Bağlıca (‰32), Susuz
(‰24), Kusunlar (‰23), Gökçehöyük (‰9),Yaylabağ (‰9), Beytepe (‰-2) oranında geliĢtiği
görülmektedir (bkz. ġekil-1). Aynı dönemde Ankara‘nın nüfus artıĢ hızı (‰29) oranında
artarken, yerleĢimlerden Pursaklar, Saraycık, Dodurga, Saray, Yakacık, Kıbrıs, Çayyolu, Ġncek,
Temelli, Bağlum, Altınova, YeniçimĢit, Yakubabdal, Örencik, Selametli, Bağlıca‘da nüfus artıĢ
hızının Ankara‘nın üzerinde; Susuz, Kusunlar, Gökçehöyük, Yaylabağ ve Beytepe
yerleĢimlerinde ise bu nüfus artıĢ hızının altında bir nüfus geliĢimi görülmüĢtür. Ancak genel
olarak metropoliten kentin etkisinde kalan yerleĢimlerdeki nüfus geliĢiminin Ankara‘dan daha
hızlı geliĢtiği söylenebilir.
YerleĢimlerin kent merkezine uzaklığı ile nüfus artıĢ hızlarına iliĢkin değerlendirme yapılmıĢ,
yerleĢimlerin nüfus artıĢ hızlarının kent merkezine olan uzaklıkları ile doğru orantılı geliĢmediği
görülmüĢtür. Bu durumun ulaĢım altyapısındaki geliĢmeler, yerleĢimlerin yakın çevresinde
konut, sanayi, idari vb. kentsel kullanımların yer seçimi gibi dinamiklerden etkilendiği ve bu
dinamiklerin yerleĢimlerin nüfus geliĢimini hızlandırdığı ile açıklanabilir. YerleĢimlere gelen
göçün nedenleri sorgulanmıĢ, hane halkı anketlerinde yerleĢimlere geliĢ nedeninin yerleĢik nüfus
dıĢında iĢ ve konut amaçlı yapıldığı görülmüĢtür (bkz. Tablo-2). YerleĢimlerin tercih
5
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
edilmesinde; yerleĢimlerin iĢyerlerine yakınlığı, konut fiyatlarının merkeze göre uygun olması,
yerleĢimlerin rahat yaĢam alanı oluĢturması etkili olmuĢtur (bkz Tablo-2)
ġekil-1. YerleĢimlerin 1980-2007 yılları nüfus değiĢimi
Tablo-2 YerleĢime geliĢ nedeni - YerleĢimi tercih nedeni (% dağılımı)
YerleĢime geliĢ nedeni
YerleĢimin
adı
ĠĢ
YerleĢimi tercih nedeni
Aile ve
Fikri Memlekete
ĠĢe Bütçesine
Fikri
Konut Eğitim Göç Yerlisi
akrabaya
Sakin
yok
yakın
yakın uygun
yok
yakın
Altınova
20
30
-
-
50
-
-
10
10
30
-
50
Bağlıca
40
10
-
-
50
-
-
20
20
-
10
50
Bağlum
28,9 46,4
2,2
-
22,2
0,3
-
17,8
20
33,3
2,2
26,7
Beytepe
40
-
-
60
-
-
10
30
-
-
60
Çayyolu
22,2 72,2
-
-
5,6
-
-
11,1
27,8 -
55,6 5,6
Dodurga
-
60
-
-
40
-
-
20
10
-
30
40
Gökçehöyük 20
10
-
-
70
-
-
10
20
-
-
70
Ġncek
30
20
-
-
50
-
-
-
30
-
20
70
Kıbrıs
66,7 28,5
-
-
4,8
-
-
23,8
19
19
-
38,1
Kusunlar
20
-
-
-
80
-
-
20
40
-
-
40
Örencik
60
-
-
-
60
-
-
20
40
-
-
40
Pursaklar
32,4 61
0,7
-
3,7
2,2
7,4
16,9
26,5 33,8
5,1
10,3
Saray
29,2 41,7
-
-
29,1
-
8,3
4,2
37,5 16,7
4,2
29,2
Saraycık
43,8 31,2
-
12,5 12,5
-
-
25
6,2
12,5
-
56,3
Selametli
-
-
-
-
100
-
-
-
-
10
-
90
Susuz
20
-
-
-
80
-
-
-
20
-
-
80
Temelli
33,2 5,6
-
5,6 55,6
-
-
11,1
22,2 5,6
-
61,1
Yakacık
68,4 5,3
-
-
26,3
-
-
36,8
26,3 -
-
36,8
Yakupabdal 10
10
-
-
80
-
-
10
-
20
-
70
Yaylabağ
10
10
-
-
80
-
-
-
10
10
-
80
YeniçimĢit
50
-
-
-
50
-
-
20
10
10
-
60
Ekonomik yapı
Metropoliten kentin etkisinde kalan yerleĢimlerde ekonomik yapıdaki değiĢim incelendiğinde;
yerleĢimlerde tarım sektörünün uzun yıllar önemli oranda istihdam yarattığı ancak bu oranın
yıllar itibariyle azaldığı görülmüĢtür (bkz. Tablo-3). Bu değiĢimde yerleĢimlerin kentle
6
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
etkileĢiminin artması, istihdamın kentsel iĢ kollarına yönelmesi, tarımsal gelirdeki azalma,
toprağın kentsel kullanıma dönüĢümüyle elde edilen gelirin tarımsal gelirden yüksek olması
etkili olmuĢtur. Yerel yöneticilerle yapılan görüĢmelerle ortaya konulan değerlendirmede 2008
yılı için Pursaklar, Çayyolu, Beytepe‘de tarım sektörünün istihdamda payının olmadığı
görülmüĢtür. Bununla birlikte istihdam açısından birincil geçim kaynağı olmasa dahi tarımsal
faaliyetler yerleĢimlerin %75‘inde devam etmektedir. Bitkisel ve hayvansal üretim olmak üzere
iki türlü gerçekleĢen bu faaliyetlerin yerleĢimlerde devam ettiği görülmektedir. Hayvansal
üretimin Bağlum, Kıbrıs, Saray, Saraycık, Selametli, YeniçimĢit, Yakubabdal‘da yapıldığı
görülmüĢtür. Bitkisel üretimin ise Pursaklar, Çayyolu dıĢındaki yerleĢimlerde yapıldığı
görülmüĢtür.
Hane halkı anketlerinde yerleĢik nüfus ile yerleĢime göçle gelen nüfusun istihdamdaki sektörel
dağılımı değerlendirilmiĢ bu değerlendirmede; çalıĢan yerleĢik nüfusun %12‘sinin tarım,
%13,3‘ünün sanayi ve %74,7‘sinin hizmetler sektöründe, yerleĢime göçle gelen çalıĢan nüfusun
ise %2,6‘sinin tarımda, %20,9‘unun sanayide ve %76,4‘ünün hizmetler sektöründe çalıĢtığı
görülmüĢtür. Bu durum tarımın göçle gelenler için geçim kaynağı alternatifi oluĢturmadığı,
kentle ilk iliĢkilerin kurulmasında saçaklanma alanının bir tercih, bir geçiĢ yeri oluĢturduğunu
göstermektedir.
Tablo-3 Ġstihdamın sektörel dağılımı (Kaynak: TUĠK, 1985-2000, Genel Nüfus Sayımı; Nüfusun
Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri)
1985 Yılı Sektörel
Dağılım (%)
T
S
H
Yakacık
94
2
4
Selametli
93
1
6
Bağlıca
91
1
8
Dodurga
90
3
7
Yaylabağ
85
1
14
Çayyolu
82
3
15
Susuz
80
4
16
Örencik
77
8
15
Ġncek
76
4
20
Gökçehöyük 74
3
23
Kusunlar
69
12 19
Temelli
64
11 25
Saraycık
63
18 19
YeniçimĢit
59
20 21
Kıbrıs
58
10 32
Pursaklar
51
20 29
Altınova
47
24 29
Beytepe
42
23 35
Bağlum
37
14 39
Yakubabdal 32
21 47
Saray
30
33 37
Ankara
26,4 13 60,6
T: Tarım, S: Sanayi, H. Hizmetler
YerleĢim adı
1990 Yılı Sektörel
Dağılım (%)
T
S
H
Bağlıca
100 Selametli
86
1
13
Yaylabağ
80
7
13
Dodurga
76
3
21
Susuz
73
8
19
Saraycık
73
19
8
Kusunlar
69
13
18
Yakubabdal 69
4
27
Örencik
66
10
24
Beytepe
66
8
26
Yakacık
60
17
23
Çayyolu
60
5
35
Temelli
54
14
32
Gökçehöyük 52
5
43
Bağlum
49
12
39
Ġncek
43
7
50
Altınova
43
22
35
Saray
39
26
35
Pursaklar
29
26
45
Ankara
18,1 14,3 67,6
YeniçimĢit
11
66
23
Kıbrıs
1
23
76
YerleĢim adı
2000 Yılı Sektörel
Dağılım (%)
T
S
H
Selametli
83
4
13
Yaylabağ
75
5
20
Gökçehöyük 75
3
22
Örencik
69
7
24
Saraycık
67
8
25
YeniçimĢit
67
6
27
Kusunlar
64
17
19
Temelli
64
11
25
Susuz
62
14
24
Yakacık
60
29
11
Altınova
57
17
26
Yakubabdal 50
9
41
Bağlıca
42
1
57
Kıbrıs
42
13
45
Ġncek
41
7
52
Saray
41
22
37
Bağlum
40
10
50
Dodurga
34
66
Pursaklar
24
19
57
Çayyolu
22
10
68
Ankara
16,2 13,4 70,4
Beytepe
4
2
94
YerleĢim adı
Gelir durumu
YerleĢimlerde hanelerin gelir grupları değerlendirilmiĢ gelir grupları; açlık sınırının altında,
yoksulluk sınırının altında ve yoksulluk sınırın üstünde olmak üzere üç gelir grubunda
sınıflandırılmıĢtır. YerleĢimlerin yoksulluk sınırının altındaki gelir grubunda yığıldığı (%70,4)
görülmüĢtür. Yoksulluk sınırının üzerindeki gelir grubundaki hanelerin (%20) oranıyla ikinci
sırada yer aldığı ve açlık sınırının altındaki gelir grubundaki hanelerin ise (%9,6) oranında
olduğu görülmüĢtür (bkz Tablo-4). YerleĢimler kendi içinde değerlendirildiğinde, Çayyolu,
Susuz, Dodurga, Ġncek, Gökçehöyük, Bağlıca, Beytepe, Örencik, Pursaklar, Kıbrıs, Saray‘da
7
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
yoksulluk sınırının üzerinde gelir grubundan haneler bulunurken, diğer yerleĢimlerde yoksulluk
sınırın üstünde gelire sahip haneler bulunamamıĢtır. Bu da genel olarak yüksek gelir gruplarının
Ankara‘nın güneybatı, güney ve batı aksı yönünde yığıldığını göstermektedir.
Sosyal güvence
YerleĢimlerde sosyal güvence hizmetinden yararlanma durumu değerlendirilmiĢ ve bu
hizmetlerden yararlanma oranında farklılık görülmüĢtür (bkz Tablo-5). YerleĢimlerde %88,5
oranında emekli sandığı, sosyal sigortalar kurumu ve bağ-kur gibi sosyal güvence
hizmetlerinden, %10,8 oranında yeĢil kart, %0,7 oranında ise özel sigorta gibi sosyal güvence
hizmetlerinden yararlanıldığı görülmektedir.
Tablo-4 YerleĢimlerde gelir grupları (% dağılımı)
YerleĢimin adı
Altınova
Bağlıca
Bağlum
Beytepe
Çayyolu
Dodurga
Gökçehöyük
Ġncek
Kıbrıs
Kusunlar
Örencik
Pursaklar
Saray
Saraycık
Selametli
Susuz
Temelli
Yakacık
Yakupabdal
Yaylabağ
YeniçimĢit
Genel ortalama
Açlık sınırı
altındakiler (%)
50
10
2,2
10
30
4,3
8,3
31,5
30
16,7
5,3
20
50
40
9,6
Yoksulluk sınırının
altındakiler (%)
50
60
97,8
90
11,2
50
60
50
95,2
90
40
72,2
83,4
68,5
70
20
83,3
94,7
80
50
60
70,4
Yoksulluk sınırının
üstündekiler (%)
30
10
88,8
50
40
50
4,8
30
23,5
8,3
80
20
YerleĢimlerde sosyal güvence hizmetlerinden yararlanma oranının yüksek olduğu söylenebilir.
Ancak yerleĢimler kendi içinde değerlendirildiğinde Saraycık, Yakacık, YeniçimĢit, Örencik,
Kusunlar, Bağlıca, Bağlum, Çayyolu, Pursaklar, Yaylabağ, Beytepe, Kıbrıs‘ta sosyal güvencesi
olmayan ve yeĢil kart hizmetinden yararlanan hanelerin olduğu görülmektedir.
Ankara‘da sosyal güvencesi olmayan ve yeĢil karttan yararlananların oranı %6 oranındadır
(Ankara BüyükĢehir Belediyesi, 2007). Ankara‘nın metropoliten kenti etkisinde kalan
yerleĢimlerde bu oran %10,8 olup, yerleĢimlerde sosyal güvence durumunun Ankara‘nın
gerisinde kaldığı söylenebilir. YerleĢimlerde sosyal güvence hizmetinden yararlanma durumunun
yerleĢik nüfus ile yerleĢime sonradan gelen nüfus arasında bir farkın olup olmadığı arasında bir
iliĢkiaranmıĢtır. YerleĢimlerde yerleĢik nüfus ile sonradan gelen nüfus ile sosyal güvence
hizmetinden yaralanma durumu arasında pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05
düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmüĢtür (bkz. Tablo-6). YerleĢik nüfusun SSK
açısından anlamlı bir farklılık görülmezken Bağ-kur ve emekli sandığı arasında farkın anlamlı
8
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
olduğu ortaya çıkmıĢtır. Bu durumun yerleĢik nüfusun iĢçi ve kendi adına çalıĢan nüfus ağırlıklı
yapısının yeni gelenler için emekli sandığı lehine değiĢtiğini göstermektedir.
Tablo-5 Sosyal güvence türü
YerleĢimin adı
Altınova
Bağlıca
Bağlum
Beytepe
Çayyolu
Dodurga
Gökçehöyük
Ġncek
Kıbrıs
Kusunlar
Örencik
Pursaklar
Saray
Saraycık
Selametli
Susuz
Temelli
Yakacık
Yakupabdal
Yaylabağ
YeniçimĢit
Genel
ortalama
YK
(%)
20
13,4
10
5,6
9,6
20
20
10,3
37,5
26,3
20
10
20
ES-SSKBağ-kur
(%)
100
80
86,6
90
88,8
90
100
90
90,4
80
80
89,7
100
62,4
100
100
100
73,7
80
90
80
ÖS
(%)
5,6
10
10
-
10,8
88,5
0,7
Tablo-6 YerleĢik nüfus ile sonradan gelen
nüfusun
sosyal
güvence
hizmetinden
yararlanma durumu
YK
YerleĢik
nüfus
f
5
%
Sonradan f
yerleĢen %
nüfus
Toplam
f
ES SSK Bağkur ÖS Toplam
14
59
44
0
122
1,2
3,3 13,8
10,3
0
28,6
41
68 157
36
3
305
9,6 15,9 36,8
8,4 ,7%
71,4
46
80
427
82 216
3
% 10,8 19,2 50,6
18,7 ,7%
100
f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=41,122a, df=4
p=0,000
Eğitim
Eğitim durumu değerlendirildiğinde ise yerleĢimlerin geneli kapsamında; okuma yazma
bilmeyenlerin oranı %12, okuma yazma bilenlerin oranı ise %88‘dir (bkz. Tablo-7). Ankara
geneline baktığımızda; okuma yazma bilmeyenlerin oranının %4 okuma yazma bilenlerin
oranının ise %96 olduğu görülmektedir.
Bu durum yerleĢimlerde okuma yazma bilmeyenlerin oranının Ankara‘dan yüksek, okumayazma
bilenlerin oranının ise düĢük olduğunu göstermektedir. YerleĢimlerdeki eğitim durumunun
yıllara göre değiĢimi kendi içinde incelendiğinde bazı yerleĢimlerde eğitim düzeyi açısından
belirgin farklılaĢmaların oluĢtuğu görülmektedir. 2007 yılı verilerine göre yüksek okul mezunu
oranlarının, Çayyolu (%50,4), Dodurga (%37,9), Beytepe (%9,6), Ġncek (%9,2), Altınova (%9,1)
diğer yerleĢimler ile karĢılaĢtırıldığında belirgin oranda farlılaĢtığı görülmektedir. Örencik,
Saraycık, Selametli, Yaylabağ ve YeniçimĢit ise, yerleĢimler arasında eğitim düzeyi açısından
yüksek okul mezunu oranının en düĢük olduğu (%0-1 oranında) görülmektedir. Bu sonuç farklı
eğitim düzeyindeki kiĢilerin saçaklanma alanlarını tercih ettiği ve bu tercihde eğitim düzeyinin
önemli bir bir araya getirici unsur olduğunu göstermektedir
9
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Tablo-7 YerleĢimlerde eğitim durumunda yıllara göre değiĢim (Kaynak: Ankara Ġl Milli Eğitim
Müdürlüğü, 2007, Ġl Eğitim Ġstatistikleri)
YerleĢimin
adı
Ankara
Altınova
Bağlıca
Bağlum
Beytepe
Çayyolu
Dodurga
Gökçehüyük
Ġncek
Kıbrıs
Kusunlar
Örencik
Pursaklar
Saray
Saraycık
Selametli
Susuz
Temelli
Yakacık
Yakupaptal
Yaylabağ
YeniçimĢit
Yıllar
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
1985
2007
Bir öğretim
kurumundan
mezun
olmayan (%)
18,3
40,6
4,7
24,6
1,5
20,6
15,8
16,8
4,0
28,2
0,8
14,9
1,2
17,3
7,1
22,5
3,9
32,2
4,9
19,6
4,6
23,3
4,4
20,6
2,4
17,9
3,1
29,4
10,0
24,4
6,3
19,6
6,8
23,1
4,1
33,3
7,6
34,5
4,0
16,3
6,7
20,1
10,0
Ġlkokul
mezunu
(%)
49,1
46,9
10,9
66,3
13,2
60,9
17,5
64,5
21,9
63,8
6,1
78,2
6,0
62,4
13,4
62,6
15,4
58,7
17,3
76,8
12,9
64,3
16,9
64,2
16,4
67,9
14,1
59,1
16,9
72,3
17,5
76,3
13,3
60,0
10,5
64,8
14,1
56,0
17,4
78,9
13,4
71,6
9,3
Ġlköğretim
mezunu
(%)
41,5
15,5
24,9
25,9
13,3
22,0
49,8
40,7
35,6
57,5
51,4
35,4
51,7
51,1
56,8
51,9
50,9
51,2
38,3
57,3
50,5
Ortaokul
mezunu
(%)
11,7
4,9
16,1
2,5
34,4
12,0
20,2
6,1
14,7
3,4
7,9
3,4
9,2
9,9
13,9
4,8
14,2
4,1
18,2
2,2
12,3
5,8
13,9
8,4
20,4
8,3
15,7
5,8
14,4
1,7
14,8
2,1
16,3
8,8
16,3
1,0
15,7
2,5
17,7
3,3
13,4
2,6
17,4
Lise
mezunu
(%)
14,5
6,5
17,7
4,5
30,1
4,8
18,7
8,0
23,9
3,4
21,6
1,5
23,8
9,4
13,4
7,3
16,6
4,7
19,2
0,7
10,5
5,4
12,7
5,2
20,2
4,7
13,4
5,0
6,9
1,1
4,0
1,6
9,7
6,8
14,5
0,4
9,9
5,8
19,8
0,5
9,2
4,6
11,9
Yüksek
okul
mezunu
(%)
6,3
1,0
9,1
2,0
5,2
1,6
2,8
4,5
9,6
1,3
50,4
1,9
37,9
1,0
2,4
2,8
9,2
0,4
4,8
0,7
2,2
1,2
0,8
1,6
5,2
1,3
1,9
0,8
0,7
0,6
0,6
0,4
2,0
1,3
3,7
0,5
1,5
1,1
2,8
1,0
0,0
1,0
1,0
Kentsel ortak alanların kullanımı
YerleĢimlerin sosyal açıdan kentle bütünleĢmesi kentsel ortak alanların kullanımı ile
değerlendirilmiĢ, bu amaçla yerleĢimlerin kent merkezini, kent parklarını, büyük parkları ve
alıĢveriĢ merkezlerini kullanımları değerlendirilmiĢtir. YerleĢimlerde kent merkezini
kullananların oranının %80,3 gibi yüksek bir oranda olduğu görülmüĢtür. (bkz. Tablo-.8).
YerleĢimlerin kent merkezine uzakları ile kent merkezini kullanımları arasında bir iliĢki aranmıĢ,
pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki
10
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
görülmüĢtür (bkz. Tablo-8). Kent merkezinden uzaklaĢtıkça kent merkezinin kullanımının
azaldığı görülmüĢtür. YerleĢimlerde kent parklarını kullananların oranı %56,2 oranındadır.
Örencik ve YeniçimĢit‘te ise kentsel parklar kullanılmamaktadır.
Tablo-8 YerleĢimlerin kent merkezine uzaklıkları ile kent merkezini kullanma durumu arasındaki
iliĢki
Kent merkezini kullanıyor mu?
Evet
Hayır
Toplam
YerleĢimlerin kent 10-20km f
merkezine
%
uzaklığı
21-30 km f
%
30-40 km f
40km
üzeri
Toplam
266
62,3
47
11
313
73,3
39
9,1
19
11
2,6
17
50
11,7
36
%
f
4,4
19
4
9
8,4
28
%
f
4,4
343
2,1
84
6,6
427
%
80,3
19,7
f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=24,513a, df=3 p=0,00
100
YerleĢimlerde büyük parkların (Mogan, Altınpark, Ahlatlıbel Göksu, Harikalar Diyarı) kullanım
oranı kentsel parklara oranla düĢük olup bu oranın %25,1 oranında olduğu görülmüĢtür. Büyük
parkların kullanılmama nedeni olarak ekonomik nedenler, eriĢilebilirlik, vakit bulamama ve
sosyal yapıyla bir arada olmama isteği gösterilmiĢtir. Büyük parkların kullanımı ile yerleĢimlerin
uzaklıkları ve gelir grupları arasında iliĢki aranmıĢtır. YerleĢimlerin kent merkezine uzaklıkları
ile büyük parkların kullanımı arasında pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde
istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmezken (bkz. Tablo 9), büyük parkların kullanımı ile gelir
arasında pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde istatiksel açıdan anlamlı bir
iliĢki görülmüĢtür (bkz. Tablo-10).
Tablo-9 Kent merkezine uzaklıkları /büyük
parkların kullanma durumu arasındaki iliĢki
Tablo-10 Gelir ile büyük parkların kullanılma
durumu arasındaki iliĢki
Büyük
parkları
kullanıyor mu ?
Büyük
kullanımı
Evet Hayır Toplam
YerleĢimlerin 10kent merkezine 20km
uzaklığı
21-30
km
Toplam
f 75
238
313
% 17,6 55,7
73,3
f 16
34
50
% 3,7
8
11,7
30-40 f 13
km
% 3
23
36
5,4
8,4
40km f 3
üzeri % 0,7
25
28
5,9
6,6
f 107 320
427
% 39,4 60,6 100
f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=6,893a,
df=3 p=0,07
park
Evet Hayır Toplam
Gelir
Açlık
grupları sınırının
altında
Toplam
f 0
43
43
% 0
10,1
10,1
Yoksulluk f 77
sınırının
% 18
altında
223
300
52,2
70,3
Yoksulluk f 30
sınırının
% 7
üstünde
54
84
12,6
19,7
f 107 320
427
% 25,1 74,9
100
f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=19,516a,
df=2 p=0,000
11
YerleĢimlerden kentin büyük alıĢ merkezlerini kullananların oranı %39,4, kullanmayanların
oranı ise %60,6 oranındadır. AlıĢveriĢ merkezlerinin kullanılmama nedeni; %38,4 oranında
bütçelerine uygun olmaması, %7 oranında bu merkezlerin uzak olması ve %14,8 oranında ise bu
tür merkezlerdeki sosyal yapıyla bir arada olmama isteği gösterilmiĢtir. Gelir ile alıĢveriĢ
merkezlerini kullanma durumu, kent merkezine uzaklık ile alıĢveriĢ merkezlerini kullanma
durumu arasında bir iliĢki aranmıĢ ve pearson ki-kare testi (x2) sonucuna göre p<0,05 düzeyinde
istatiksel açıdan anlamlı bir iliĢki görülmüĢtür. Gelir durumu arttıkça alıĢveriĢ merkezlerini
kullanma oranı artmakta(bkz. Tablo-11), kent merkezinden uzaklaĢtıkça da bu merkezlerin
kullanımı azalmaktadır (bkz. Tablo-12).
YerleĢimlerde kentsel ortak alanların kullanımı; kent merkezi, kentsel parklar, alıĢveriĢ
merkezlerinin kullanımları ile kentle iliĢki kurdukları görülmektedir. Bu nedenle yerleĢimlerin
kentle bütünleĢtiği söylenebilir. Ancak nüfusun ekonomik koĢulları, bu tür kullanımlara
eriĢebilirlik bütünleĢmeyi engelleyici etmenler olarak görülürken, kentsel yaĢamın gereği kabul
edilen bu kullanımların ―sosyal yapıyla bir arada olmama isteği‖ gibi nedenlerle reddi
bütünleĢmeyi engelleyici sosyal sorun olarak görülmektedir
Tablo-11 Gelir gruplarının
merkezlerini kullanma durumu
alıĢ
veriĢ
Tablo-12 Kent merkezine uzaklıkları ile
alıĢveriĢ merkezlerin kullanma durumu
arasındaki iliĢki
AVM kullanımı
AVM kullanımı
Evet
Hayır Toplam
123
189
312
% 28,9
44,4
73,2
f
29
21
50
% 6,8
4,9
11,7
30-40 f 8
km
% 1,9
28
36
6,6
8,5
40km f 8
üzeri % 1,9
20
28
4,7
6,6
258
426
Evet Hayır Toplam
Gelir
Açlık
grupları sınırının
altında
f
1
42
43
% 0,2
9,9
10,1
Yoksulluk f 98
sınırının
% 23
altında
202
300
47,4
70,4
YerleĢimlerin 10kent merkezine 20km
uzaklığı
21-30
km
f
Yoksulluk f 69 14
sınırının
% 16,2 3,3
üstünde
83
f
258
426
Toplam
% 39,4 60,6
100
% 39,4 60,6 100
f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=13,065a, df=3
p=0,004
Toplam
168
19,5
f: frekans sayısı, % yüzde değeri, x2=96,903a,
df=2 p=0,000
f
168
3. Sonuç
20. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünyada kentleĢme hızlı bir ivme kazanırken, kentlerin
yapısında da önemli değiĢimler görülmüĢtür. Üretimde, ulaĢımda ve iletiĢimde ileri düzeyde
teknolojik geliĢmeler sonucunda metropoliten kentlerin yapısında, büyümesinde ve çevresindeki
yerleĢimlerle iliĢkilerinde farklılaĢmalar oluĢmaya baĢlamıĢtır. Kentsel iĢlevler metropoliten
kentin yerleĢim alanlarının dıĢında yer seçmiĢ, bu durum; kentlerin yerleĢik sınırlarını aĢarak,
kırsal alanlara sıçrayarak, yayılarak ve saçaklanarak büyümesine neden olmuĢtur. Metropoliten
kentlerdeki bu büyüme biçimi ‗kentsel saçaklanma‘ olarak tanımlanmaktadır. Metropoliten
kentlerin yayılarak ve saçaklanarak geliĢen büyüme biçimi öncelikle Amerika‘da daha sonra
Avrupa‘da, 1980 sonrasında ise özelikle geliĢmekte olan ülkelerde etkisini yoğun olarak
hissettirmiĢtir. Türkiye‘de ise bu süreç 1980li yıllardan sonra belirgin biçimde metropoliten
kentlerde mekana yansımıĢtır. Kentsel saçaklanma, düĢük yoğunluklu, yayılan veya sıçrayan,
arazi kullanımında ayrıĢma özellikli bir mekansal geliĢimi tanımlamakta ve bu geliĢim özellikle
metropoliten kentlerin çeperlerinde ve yakın çevresinde yer alan kırsal yerleĢimler ile bunların
12
Sevinç Bahar Yenigül, Kübra Cihangir Çamur
çevresinde gözlenmektedir. Kentlerin saçaklanarak geliĢimi engellenemez bir Ģekilde hızla
devam etmekte ve kentsel saçaklanma, özellikle son yirmi yıllık süreçte plancıların ve
yöneticilerin üzerinde önemle durduğu konular arasında yer almaktadır.
Metropoliten saçaklanma etkisinde kalan kırsal yerleĢimlerde nüfus artıĢı doğal nüfus artıĢına ek
olarak ana kentten ve diğer illerden göç alarak büyümektedir. Ankara, 80li yıllarla birlikte ana
ulaĢım koridorları üzerinde yayılarak ve sıçrayarak büyümeye baĢlamıĢtır. 1990 Nazım Planının
öngördüğü batı koridoru ile baĢlayan ve güneybatı ve güney yönlerine orta-üst ve üst gelir
grubunun talebi doğrultusunda yayılarak süren çanak dıĢına açılma süreci, imar planlama
yetkilerinin yerel yönetimlere devri ve planlama alanında kapsamlı planlamadan kopuĢla ivme
kazanmıĢtır. Metropoliten kent etkisinde kalan küçük ve orta ölçekli belediyelerin ana kent ile
plan bütünlüğünü ve denetimini gerektirmeyen bağımsız plan uygulamaları ve 1980 sonrasında
özel otomobil sahipliğindeki artıĢa paralel yükselen eriĢilebilirlik eĢiği, bugün ulaĢılan
boyutlarıyla algılanması ve kontrolü güç bir saçaklanma sürecinin altyapısını oluĢturmuĢtur.
1980-2007 yılları arsında Ankara‘nın nüfusu ‰29 oranında artarken, saçaklanma etkisindeki
yerleĢimlerde nüfus artıĢ hızı bu oranın üzerinde büyümüĢtür. Bu nüfus farklı gelir ve kültür
gruplarını oluĢturmaktadır. Metropoliten kentin etkisindeki yerleĢimler farklı gelir ve kültür
gruplarınca tercih edilmekte, bu tercihle birlikte yerleĢimlerdeki mevcut sosyal yapı
değiĢmektedir. YerleĢimlerin tercih edilmesinde eğitim düzeyinin önemli bir bir araya getirici
unsur olduğunu görülürken; gelir durumu açısından da yüksek gelir grubuna sahip nüfusun
birada yaĢama istediği görülmektedir. Ankara metropoliten kentinde bu durum batı ve güney
batı bölgelerinde görülmektedir. Ancak bunun dıĢında saçak yerleĢimlerin yoksuluk sınırının
altnda, düĢük eğitim grubundan oluĢtuğu söylenebilir. Metropoliten kentin saçaklanma
etkisindeki yerleĢimler geçirdikleri dönüĢüme rağmen kentle bütünleĢememiĢ ve farklı sosyal
sorunlarını içinde barındıran yapılar olarak kalmıĢtır. Saçaklanma etkindeki yerleĢimlerde; kent
merkezinin, kentsel parklar, alıĢveriĢ merkezlerinin kullanım sıklığı kentle iliĢki kurma ve
bütünleĢme biçimlerinin göstergelerini oluĢturmaktadır. Ancak yerleĢik nüfusun yetersiz sosyoekonomik koĢulları, bu tür kullanımlara eriĢebilirlik imkanları, bütünleĢmeyi engelleyici
etmenler olarak değerlendirilmiĢtir.
Refernaslar
Amcoff, J. (2006) ― Rural population growth in Sweden in the 1990s: Unexpected reality or spatialstatistical chimera‖ Population Space and Place, 12, 171-185
Ankara BüyükĢehir Belediyesi (2007) 2023 Ankara Nazım Plan Raporu, Ankara Ġmar ĠĢler BaĢkanlığı
Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu Yayını, Ankara
Ankara Ġl Milli Eğitim Müdürlüğü (2007) İl Eğitim İstatistikleri, Ankara Ġl Milli Eğitim Müdürlüğü,
Ankara
Ankara Valiliği (2006) İl İstatistikleri, Ankara Valiliği, Ankara
Aslanoğlu R. (2000) Kent, Kimlik ve Küreselleşme, Ezgi Katabevi, Bursa, 64
Beauregard R.A., ve ark.,(2008) The new metropolitan reality, Journal of Planning History , 7 (2):
158-164
Çamur K. (2000) Yeni Liberal Politikaların Kentsel Arazi Kullanım Yapısına Etkileri: Çankaya
(Ankara) İlçesi‘nde Yapılaşmanın Çözümlemesi, 1985-1990 BasılmamıĢ Doktora Tezi Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
Dahms, F., ve Mc.Comb, J. (1999) Counterurbanization, interaction and functional Change in a rural
amenity area: A Canadian example, Journal of Rural Studies, 15(2): 129-146
Ford, T. (1999) Understanding population growth in the peri urban region, International Journal of
Population Geography, 5: 297-311
Garreau, J. (2001) Edge City: Life on the New Frontier, , Doubleday, New York,16 Giddens, A. (2000)
Sosyoloji , Ayraç Yayınları, Ankara, 512
13
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Harvey, T., Works, A.M.(2002) Urban sprawl and rural landscapes: Perceptions of landscape as
amenity in Portland Oregon, Local Environment, 7(4):381-396
Henderson V., Hyoung W. G. (2005) Aspects of the rural-urban transformation of countries, Journal
of Economic Geography 5: 23-42
KeleĢ,R.,(1972) Şehirciliğin Kuramsal Temelleri Ankara:Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara,
7
Kıray, M. (1998) Kentleşme Yazıları, Bağlam Yayınları ,Ġstanbul 152
Paqette S., Domon G. (2001)Trends in rural landscape development and sociodemographic
recomposition in Southern Quebec (Canada),, Landscape and Urban Planning, 55: 215-238
Scott, A. J. (2004) KüreselleĢme ve Kent Bölgelerin YükseliĢi, Çeviren: Kübra Cihangir Çamur,
Planlama Dergisi, :3 26-31
Soja, E.(2001) Postmetropolis, Blackwell Publishers, Great Britain, 152-157,
Tekeli, Ġ. (2004) Türkiye‘de Kent Bölgeleri Üzerinde DüĢünmek, 8 Kasım Dünya Şehircik Günü 28.
Kolokyumu, Ankara,73-89
14
Bir Planlama Aracı Olarak Piyasa Odaklı Planlama
Kurumu: Uluslararası Örnekler ve Ülkemizdeki Mevcut
Durum
Emine YetiĢkul1, Metin ġenbil2
Öz: Bu makalede Türk şehirlerinin dönüşümü için, sürdüdülebilir arazi kullanımlarını ya da kent
biçimlerini yaratmak üzere piyasa odaklı planlama kurumu ve araçlarının stratejik olarak
kullanıldığıyeni bir açılıma ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle Japonya ve İspanya‘da
uygulanan piyasa odaklı uygulamalar, planlama kurumunun esnek, katılımcı, ve müzakereye
dayalı olarak kurgulandığını göstermektedir. Dünya örnekleri ile karşılaştırıldığında,
sürdürülebilir kent formlarının gerçekleşmesinde Türk planlama sistemi oldukça geride
kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: sürdülebilirlik, piyasa odaklı planlama kurumu.
Abstract:This study stresses on the need for a new initiative for transforming Turkish cities by
using market based planning institutions and instruments for creating sustainable land use and
urban forms. Especially, market based planning institutions in Japan and Spain show that
planning institution has to be formulated as flexible, participatory, and negotiable. When
assessed in the light of world examples, it is found that Turkish planning system is far behind
achieving sustainable urban forms by reorganizing Turkish cities.
Keywords:. sustainability, market based plannning institutions.
1
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, ODTÜ, Ankara
2
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Gazi Üniversitesi, Ankara
15
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Planlama kurumunun en önemli sorun alanlarından biri planların uygulama esnasında
karĢılaĢtıkları zorluklardır3. Özellikle kamulaĢtırma ile elde edilmesi gereken kamusal alanların
mali kaynak yetersizliğinden ötürü elde edilememesi kentlerin geliĢmelerini olumsuz
etkilemektedir4. Son yıllarda kentsel dönüĢüm ile ortaya çıkan ad hoc planlama araçları ile de
planlama gündemine giren piyasa odaklı planlama kurumu, çok dar çerçevesi ve yasal bir
dayanağı olmadan uygulanmaktadır5. Oysa piyasa odaklı planlama kurumu, çok daha geniĢ ve
çeĢitli araçları içermekte olup, usûl ve esaslarının da yasal olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Piyasa odaklı planlama kurumu, arsa ve yapı piyasasında oluĢan eğilimleri kullanarak, kamu ya
da planlama kurumu tarafından değiĢik araçlara dayalı modeller aracılığı ile arzu edilen kentsel
alanların yaratılmasını amaçlamaktadır. Koruma, açık alanlar yaratılması, dönüĢüm,
mutenalaĢma, külfetsiz kamulaĢtırma gibi Ģehircilik politikalarını desteklemek yanında, iyi
kurgulanabilirse planlamanın en temel uygulama aracı olan arsa düzenlemesinde de bir planlama
aracı olarak da kullanılabilir.
Temelinde, pasif (tek amaçlı) ve aktif (çok amaçlı) olmak üzere iki grup altında incelenebilecek
piyasa odaklı planlama kurumu, ilk grup altında sadece tazmin etmeye yönelik imar hakları
transferlerini içermekte; ikinci grup altında ise yoğunluk artıĢı arzu edilen alanlara imar
haklarının transferi ile gönderen ve alan bölgelerin tanımlanmasını kapsamaktadır (Spaans vd.,
2008: 19). Özellikle mevcut kentsel alanın dönüĢümünde kullanılabilecek imar hakları transferi,
sürdürebilirlik odaklı yeni Ģehircilik uygulamalarının kentsel alan bütününde uygulanabilmesini
de sağlayabilmektedir. Temelinde koruma ve tazmin yatan imar hakları transferi kurumu, arzu
edilen kentsel alanların yaratılmasında katılıma ve piyasa güçlerinin iĢleyiĢine dayanmaktadır.
Temel imar mevzuatımızda, mali külfeti olmayan imar hakları transferi konusunda herhangi bir
husus yer almamaktadır. Tek istisna ise 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu'nun 17. Maddesi'nde "yapılanma hakları kısıtlanan taĢınmazlara ait mülkiyet veya
yapılanma haklarının kısıtlanmıĢ bölümü" ile ilgili olarak imar plânlarında "açık aktarım alanı
olarak ayrılmıĢ, mülkiyetlerindeki veya üçüncü Ģahıslara ait alanlara" aktarılmasının önü
açılmıĢtır. Buna karĢın aktarıma iliĢkin usul ve esasları belirlenmemiĢ, bu zamana kadar da imar
haklarının aktarımı uygulanma Ģansı (yazarların bilgisi dahilinde) bulamamıĢtır (bkz. Yamak,
2006).
Sadece koruma mevzuatında değil temel planlama mevzuatında tanımlanması gereken imar
hakları transferinin altında yer aldığı (yer alan?) piyasa odaklı planlama kurumu, mali açıdan
yetersiz yerel idarelerin planlama açısından etkinliğini artırmayı amaçlamaktadır. Piyasa odaklı
planlama kurumunun, varlık sebebi olarak dört nokta öne çıkmaktadır (Spaans vd., 2008: 20): 1.
Mülk sahiplerince uğranan zararın tazmin edilmesi, 2. Kısıtlı kamu kaynakları ile yapılamayan
yatırımların yapılması, 3. ġehir planlarının etkinliğinin arttırılması, 4. Bölgesel ve kentsel
alanların kalitesinin iyileĢtirilmesi. Koruma kurumuna tabi herhangi bir taĢınmazın malikince
yakın çevresi oranında değerlendirilememesi tazmin gerektirmektedir. Mali kaynaklar ile koruma
kurumunun hayata geçirilmesi yerine kentsel rantın kullanılması koruma kurumunu daha etkin ve
adil hale getirecektir. Diğer yandan, planlarda yer alan kentsel, teknik ve sosyal altyapının
kamuya en az külfetle kamu eline geçmesinde de kentsel rantın kullanılması planların giderek
etkinliğini artırarak planlama kurumunun saygınlığı yanında verimliliğini ve etkinliğini de
arttıracaktır.
3
Bkz. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kentleşme Şurası, Kitap 1: Mekansal Planlama Sistemi ve Kurumsal
Yapılanma Komisyonu Raporu.
4
a.g.e., sayfa 34
5
Bkz. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kentleşme Şurası, Kitap 3: Kentsel Dönüşüm, Konut ve Arsa
Politikaları Komisyonu Raporu.
16
Emine YetiĢkul, Metin ġenbil
Ülkemizde sadece koruma yasasında tanımlanan imar hakları transferi kurumunun uygulanabilir
içerik kazanabilmesi için, bu çalıĢmada, piyasa odaklı planlamanın uluslararası örneklerinden
ülkemizde uygulama Ģansı bulabilecek alternatifleri türetilecektir. Bu amaçla, çalıĢmanın ikinci
bölümünde, piyasa odaklı planlama kurumunun genel çerçevesi verilecektir; bu bölümü dünya
örneklerinin yoğun olarak değerlendirildiği ve Türkiye‘de bu zamana kadar olan uygulamalar
üzerinde durulan bölüm izleyecektir. ÇalıĢmanın bir amacı da Türkiye‘de sürdürülebilir arazi
kullanımlarının piyasa odaklı planlama kurumu vasıtası ile uygulanmasını olanaklı hale
getirerek, Türk Ģehirlerinin sürdürülebilirlik yönünde evrilmesini ya da dönüĢtürülmesini
sağlamaya yönelik bilgi altyapısı oluĢturmaktır. Bu amaçla, bir yandan da sürdürülebilir arazi
kulanımları ile piyasa odaklı planlama kurumunun bir araya getirilmesi gerekmektedir; bu ihtiyaç
dördüncü bölümde giderilmeye çalıĢılmaktadır. Bunu izleyen bölümde planlama mevzuatı
incelenerek piyasa odaklı planlama kurumunun ülkemiz mevzuatında, daha da önemlisi planlama
pratiğinde yer alabilmesine yönelik öneriler yer alacaktır. Son bölüm çalıĢmanın genelini
tartıĢmaya açarak, piyasa odaklı planlama kurumu ile Türkiye‘deki planlamamanın değiĢmesi
gerekliliği üzerinde durulacaktır.
2. Piyasa Odaklı Planlama Kurumu-Genel Çerçeve
Son yıllarda dünyada oldukça ilgi çekmeye baĢlayan piyasa odaklı planlama araçları, sınırlı olan
kamu kaynaklarını kullanmadan veya kamuya mali külfeti en aza indirerek hem korumaya hem
geliĢmeye yönelik daha eĢitlikçi ve adaletli, daha sürdürülebilir mekansal geliĢme araçları
yaratma yolunda bir geliĢme olarak görülebilir. Ġmar geliĢme haklarının alanlar arası devrine
dayanan, ABD‘de kullanılagelen, ―Aktarılabilen GeliĢme Hakları‖ (Ġng.: Transferable
Development Rights, TDR), piyasa odaklı planlama araçlarının baĢında gelmektedir ve farklı
ülkelerde farklı kullanım amaçları ile uygulanmaktadır. Aktarılabilen geliĢme hakları, herhangi
bir ekonomik getirisi olmayan kısıtlı arazi kullanımı getirilen bir mülkiyetin sahibine, bu kısıttan
kaynaklanan mali kaybını karĢılamak için parasal olarak tanımlanabilen bir geliĢme hakkının
tescil edilerek, bu hakkın farklı bir alanda kullanılmasının veya satılmasının yolunun planlama
kurumunca açılmasıdır6. Diğer bir deyiĢle, aktarılabilen geliĢme hakları, mülkiyet sahibinin
taĢınmaz üzerinde ayni haklarının (inĢaat yapma, faydalanma, tarım, baĢkalarının kullanımını
engelleme, satıĢ, kiraya verme, irtifak hakkı tesisi v.b.) belli bir kısmından sürekli olarak
vazgeçme ve bunun karĢılığında da kendisine bedel ödenmesini mümkün kılan bir sistemdir
(Yamak, 2006: 65).
Aktarılabilen geliĢme hakları, arazinin korunması veya kentsel büyümeyi kontrol amacı ile
kullanılan bölgeleme ve stratejik planlamayı destekleyen bir araçtır. Bu araç, çevrenin, kültürel
mirasın veya tarımsal değerlerin korunması ve idame ettirilmesi için toprak/mülk sahiplerine
uygulanan mali bir teĢvik sistemi olarak da algılanabilir. Aktarılan (imar) hakları, arazi/mülk
sahipleri tarafından kullanılabilir, elinde tutulabilir, devredilebilir veya satılabilir. A.B.D.‘de,
Montgomery Ġlinde (Maryland Eyaleti) ve New Jersey Eyaleti‘nin ovalık kıyı kesimindeki yoğun
ormanlık alanların bulunduğu, (Pinelands olarak da bilinen) Pine Barrens‘da uygulanan
programlar bunun dünyaca ünlü örnekleridir (Pizor, 1986; Yamak, 2006).
Bu yöntemler, hemen hemen hiçbir kamu mali desteği gerektirmediği gibi hakların devredildiği
alandaki geliĢimi de giriĢimcilere verilen krediler ile desteklemektedir. Temelinde gönderici
bölge ya da mülkiyet ile alıcı bölge ya da mülkiyet arasında aktarılabilen geliĢme hakları
neticesinde alıcı bölgede yoğunluk artıĢı sağlanmaktadır. Bu sistemin iĢlerliğini sağlayan ve
göndericilerin haklarının korunmasını temin amacı ile kurulan Aktarılabilen GeliĢme Hakları
Kredi Bankaları ise, hakkın devredildiği geliĢme alanında tanımlanmamıĢsa veya mülkiyetin
bulunduğu alandaki imar iĢlemi ile hakkın devredildiği alandaki imar iĢlemi eĢ zamanlı
gerçekleĢtirilemiyorsa, hakların saklanması için kullanılmaktadır. Bu bankalar, geliĢme
haklarının satıĢında mükazere yetkisi olan, kar amacı gütmeyen bir kuruluĢ veya toplum adına
iĢletilen bir ajans gibi üçüncü taraf olarak da iĢlev görebilmektedir.
6
http://www.beyondtakingsandgivings.com
17
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Her ne kadar aktarılabilen geliĢme hakları, basit olarak algılansa da hem ABD‘de hem de diğer
ülke uygulamalarında görüldüğü biçimiyle ciddi olarak tartıĢılan ve karıĢık bir yöntemdir (ör.:
Strugar, 1984). Ancak yine de her sektörde özel giriĢimcinin rolünü artırmayı amaçlayan
politikalara ve yöntemlere yönelen küresel eğilimler doğrultusunda hükümetler ve yerel
yönetimler de bu tür araçlara yönelmektedirler. Bu durumda idare, olmazsa olmazları ve amaçları
belirleyerek vatandaĢları ve özel giriĢimcileri daha serbest bırakmaktadır. Piyasa odaklı tazminat
yöntemleri ile malikin mülkiyeti üzerindeki çıkarı, bu çıkarı kullanabileceği veya satabileceği
farklı bir alanda yeni bir mülkiyet hakkı yaratarak tazmin etmektedir.
Önümüzdeki bölümde farklı idari yapıları ve planlama uygulamaları bulunan iki ülkedeki, farklı
amaçlar doğrultusunda geliĢtirilen piyasa odaklı veya kamu mali desteği en aza indirilmiĢ olan
planlama örnekleri karĢılaĢtırmalı olarak tartıĢılacaktır. Bu ülkelerdeki örnekler, amaçlarına göre
koruma, dönüĢtürme ve yeniden tahsis etme baĢlıkları altında incelenecektir. Koruma baĢlığı,
tarımsal alan, açık yeĢil alan veya tarihi yapı gibi mevcut arazi kullanımının ya da yapının
korunması ve hatta iyileĢtirilmesi amacıyla uygulanan yöntemleri kapsamaktadır. DönüĢüm ise
yüksek katlı binaları farklı risklerden ötürü alçak katlı binalara dönüĢtürme veya tarımsal
arazilerin doğal rezerv alanlarına dönünüĢtürülmesi veya yıkık dökük karıĢık kullanımlara sahip
alanları, yeni konut alanlarına dönüĢtürülmesi gibi örnekleri içermektedir. Yeniden tahsis
yöntemi, ticari alanlarda, park ve kamu kullanımlarına alanların ayrılmasına yönelik olarak
geliĢtirilmiĢtir.
3. Dünya örnekleri ve Türkiye‟deki Uygulamalar
Japonya Örneği
Japon kentleri, oldukça karıĢık ve hatta birbiri ile çeliĢen arazi kullanımlarını bir arada
bulunduran karmaĢık bir kent dokusuna sahiptir. Bir taraftan oldukça esnek veya detaylı bir
Ģekilde tanımlanamayan bir planlama sistemi, diğer taraftan da küçük ve parçalı bir mülkiyet
yapısı vardır. Kentsel alanlarda, iĢ merkezleri ya da yüksek katlı modern gökdelenlerin yanında
bile tarım aktivitesi yapıldığını görmek veya alçak katlı ahĢap eski evleri görmek mümkündür.
Mülkiyetin nerede ise kutsandığı bu ülkede, mülk sahiplerini bir araya getirmek ve herhangi bir
kentsel dönüĢüme, takasa veya yeniden tahsise razı etmek çok uzun müzakereleri beraberinde
gerektirmektedir. Ayrıca, arazi fiyatlarının yüksekliği7, kamulaĢtırma gibi arazi kazanım
yöntemlerinin zorunlu olmadıkça kullanılmamasını getirmektedir.
Japonya‘da planlama ulusal, bölgesel ve yerel seviyede farklı ölçeklerde uygulanan bir sistemdir.
Ulusal seviyede kapsamlı Ulusal GeliĢme Planları hazırlanmaktadır ve 1962 yılından bu yana 5
ayrı plan yapılmıĢ ve sonuncusu 1998 yılında 2010-2015 hedef yılları ile onaylanmıĢtır. Arsa,
Altyapı ve UlaĢtırma Bakanlığı, ulusal planların yanısıra bölgesel planlardan da sorumludur8.
Tokyo çevresindeki yedi il ile birlikte Ulusal Kapital Bölgesi olarak anılan bölgenin de diğer
bölgeler gibi bölgesel ana planı vardır. Yerel seviyede arsa ve arazi düzenlemelerine iliĢkin
kentsel geliĢme projeleri, kentsel yenileme, arazi kullanım planları ve kentsel altyapı
hizmetlerine iliĢkin planlar valilik ve belediyelerce9 yapılmaktadır. Büyük ölçekli projeler ile ana
yollar, havalimanları, arıtma sistemleri valilikçe; ara yolların yapımı, parkların bakımı ve küçük
ölçekli kentsel geliĢme projeleri belediyelerce yapılmaktadır10.
7
Arsa fiyatları Tokyo merkezi iş alanında yaklaşık 15,000 €/m2 ve merkezi iş alanının dışında ise 5,000 €/m2
gibi rakamlara varabilmektedir.
8
Ancak Bakanlık, Japonya‘nın ve dünyanın değişen koşulları çerçevesinde ulusal ve bölgesel planlama
sistemini devamlı suretle yenilemektedir.
9
Tokyo‘da 23 tane belediye bulunmaktadır.
10
http://www.jlgc.org.au/activities/images/aboutjapan/fact_en.pdf, 30.08.2011)
18
Emine YetiĢkul, Metin ġenbil
Japonya‘daki planlama sisteminin esnekliğine en iyi örnek, arazi kullanım bölgelemeleridir.
Konut, ticaret ve sanayi bölgeleri olarak üç ana gruba ayrılan 12 standart arazi kullanım türü
bulunmaktadır. Konut bölgelerinde konut dıĢı kullanımlar yer alabildiği gibi, sanayi bölgelerinde
de konut ve ticari kullanımlar yer alabilmektedir. En yüksek yapılaĢma değerleri arazi kullanım
çeĢitliliğinin en fazla olduğu, TAKS‘ın 0.80 ve KAKS‘ın 13.00 değerine kadar çıktığı ticari
alanlardır. Alçak katlı konut bölgelerinde ise 10 ve 12 metreyi geçemeyen bina yükseklikleri
yapılaĢma Ģartlarını belirlemektedir. Bu genel olarak belirlenen yapılaĢma koĢulları,
değiĢtirilemez değildir. Daha doğrusu çeĢitli politikaların ya da projelerin uygulanması amacı ile
özel veya belli Ģartlar altında esneklikler getirilmiĢtir. Örneğin, Tokyo merkezi iĢ alanında KAKS
oranları 13.00‘dan 17.00‘a çıkarılarak civardaki değiĢik binalar arasında KAKS alıĢveriĢi
yapılmasına izin verilmiĢtir.
Tokyo Bölgesinin hatta Japonya‘nın kalbi olan Marunouchi Bölgesi‘nde uygulanan, koruma ve
yeniden geliĢtirme projesi, Japonya‘da değiĢmekte olan kentsel politikaların da yeni yüzü
olabilmiĢtir. Kentsel rönesans genel Ģemsiyesi altında değerlendirilebilecek bu politikaların genel
amacının, Japon kentlerini 21.yüzyıla taĢımak olduğu; bunun da merkezinde daha esnek ve
ekonomik geliĢmeyi teĢvik eden, sürdürülebilirliği merkez alan kentsel yeniden geliĢim olduğu
anlaĢılmaktadır. Bu projenin arka planını ise 1982 ve 1987 yılları arasında baĢbakanlık
koltuğunda bulunan Yasuhiro Nakasone Japon planlama sistemininde yapılan deregülasyonun
oluĢturduğu anlaĢımaktadır (Hebbert ve Nakai, 1988)
Tokyo merkezinde bulunan Marunomachi Bölgesi, Ġmparatorluk Sarayı ile Tokyo Ġstasyonu
arasında Japonya‘nın gayri safi yurtiçi hasılasının %20‘sini karĢılayan 4000‘in üzerinde Ģirketin
yer aldığı 240.000 kiĢinin çalıĢtığı ve günlük ortalama 700000 kiĢinin uğradığı bölgedir. 105 ana
ofis binası, toplam kat alanı 6.4 milyon metrekare olan 120 hektar alanı kapsamaktadır. 1988
yılında 68 mülkiyet sahibi ve kiracıyı biraraya gelerek Mitsubishi Emlak ġirketi baĢkanlığında
Proje GeliĢtirme Komisyonu‘nu oluĢturmuĢtur. 1996 yılında ise bu Proje Komisyonu, Tokyo
Metropolitan Alan Hükümeti (Valilik), Chiyoda Bölgesi Yönetimi ve Doğu Japonya
Demiryolları ġirketi (JR East) ile beraber kamu ve özel iĢbirliği ile danıĢma komitesi
kurulmuĢtur11.
Marunouchi binasının önceden 10.00 olarak belirlenen KAKS oranı, binaya yeni kültürel
kullanımlar eklenilmesi ve çevresine açık alan sağlanması ile geçit yapılması karĢılığında 3,00
oranında artırılmıĢtır. Ayrıca 1.37‘lik bir oranın da bitiĢik parseldeki binanın kullanılmayan
geliĢme haklarından aktarılarak toplam 14.37‘lik bir KAKS oranına eriĢmesine izin verilmiĢtir.
Yine aynı bölgede bulunan Japon Endüstri Klüp binasının kültürel varlık olarak tescil edilmiĢ
olmasından dolayı, yıkılmasına izin verilmemiĢ, buna karĢılık binanın yapılaĢma hakları, bitiĢikte
yer alan Mitsubishi UFJ Bankası binasına aktarılmıĢtır. Tokyo binası KAKS oranı ise, Tokyo
Ġstasyon binasının hava hakları ile Tokyo-Mitsubishi Bankası binasının kullanılmayan hava
haklarını alarak 17.20‘ye yükseltilmiĢtir (yasaya göre bun 5.70 oranındaki artıĢın ofis dıĢı
kullanımlarına ayrılması gerekmektedir). Bu ofis dıĢı kullanımlar da hem Tokyo-Mitsubishi
Bankası binasında hem de Hibiya Peninsula HotelbBinasında yer almıĢtır.
Ġspanya Örneği
Piyasa odaklı tazmin teknikleri, Ġspanya‘da kamu mercileri tarafından kentsel geliĢmenin
yönetiminde oldukça sık kullanılmaktadır; bu Ģekilde de temel altyapı projelerinde kamu
finansmanı gerektirmeden çözümler üretilebilmektedir. Blanc (2008) bölgesel yönetimlerin etkisi
ile yapılan yasal reformlar sonucunda, 1956 yılında yasal altyapısı oluĢturulan arsa ve arazi
düzenlemelerinin, bugün, kentsel alan yönetiminde ana araç haline geldiğini belirtmektedir.
Kentsel mimari mirasının korumasını amaçlayan Almería örneğinde, adliye mahkemelerinin
yasalarda herhangi bir değiĢikliğe gitmeden desteklediği geliĢme haklarının aktarımı esas
11
http://www.lares.dti.ne.jp/~tcc/images/engreport200804.pdf, 30.08.2011)
19
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
alınmıĢtır. Endüstriyel alanın konut alanına dönüĢümünü amaçlayan Valencia‘da Francia Avenue
örneği Valencia Bölge Kanunu ile kanunlardaki bu hususlara iliĢkin değiĢiklere sebep olurken,
Orriols örneğinde ise büyük ölçekli proje, giriĢimci tarafından arsa ve arazi düzenlemelerine
dayanarak tamamen karĢılıklı müzakerelerle geliĢtirilmiĢtir.
Aktarılabilen GeliĢme Hakları, 1980‘lerde Ġspanya‘da tarihi binaların korunması amacıyla
uygulanmaya baĢlamıĢtır. KAKS oranı ile aynı olan Standart GeliĢme Hakları kentlerdeki her
homojen alan için kentin genel planı ile belirlendikten sonra yeĢil alanlar gibi kamu
kullanımlarına ayrılmıĢ mülkiyetlerdeki Standart GeliĢme Hakları, geliĢime uygun bir alana
aktarılarak kullanılmaktadır. Ayrıca, planla her alan için en yüksek KAKS oranı
belirlenmektedir. 1900 yılından önce yapılan Almerias binaları, yasal düzenlemelerin olmadığı
1950 ve 1980 yılları arasında yıkılmıĢlardır. Ancak, 1979 yılında yeni kent konseyi geriye kalan
binaları korumaya karar vermiĢ ve 1986 yılında Almeria Genel Planı, Aktarılabilen GeliĢme
Haklarının kullanımına izin vererek binaların restorasyon için belediyeye devrine olanak
sağlamıĢtır. Bu devir iĢlemi tamamen gönüllülüğe dayanmaktadır ve eğer mülk sahibi kendisi
restore etmek veya onarmak isterse kullanımına açık bırakılmıĢtır.
Ġkinci örnek proje, Francia Avenue örneği, atıl durumda olan, çoğunlukla fabrikalardan oluĢan
170 farklı mülkün oluĢturduğu 65 hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Belediye öncelikle bütün
mülkleri kamulaĢtırmak istese de kamu mali kaynaklarının yetersizliğinden dolayı bir yarıĢma ile
giriĢimci yüklenici belirlenmiĢtir. Bir banka ile müteahit üstlenicinin oluĢturduğu ortaklık, bir
kaç tane büyük mülkiyeti satın aldıktan sonra bütün mülkiyet sahipleri, bu ortaklık ile mali
anlaĢmalar imzalayarak birlik kurmuĢlardır. Bu arazi düzenlemeleri ve altyapının geliĢimi 1991
ve 1996 yılları arasında gerçekleĢmiĢ ve %80‘i kamu kullanımlarına ayrılan bu alan bugün ticari
ve konut piyasasının gözdesi haline gelmiĢtir. 130 binanın kapladığı alan toplam alanın ancak %
8.5‘ini kapsamaktadır. Bu uygulama, 1994 Valencia yasal reformuna, daha sonra da Ġspanya‘da
yapılan bölgesel yasal reformlara sebep olmuĢtur. 2007 yılında ulusal kanun ise bu örnek modeli,
temel model olarak tanımlamıĢtır.
Arsa ve arazi düzenlemeleri 1994 yılından itibaren bütün Valencia Bölgesinde ve Ġspanya‘nın
diğer bölgelerinde hektarlarca alanda bazen Aktarılabilen GeliĢme Hakları ile beraber
uygulanmaktadır. Valencia Genel Planı 1988 yılında onaylanmıĢ ve büyüklükleri 11 ile 59 hektar
arasında değiĢen toplam 310 hektar 15 planlama sektörü tanımlanmıĢtır. Arazi fiyatları, mevkiye
göre farklılaĢtığı için Genel Plan, geliĢme haklarının devrinde gerekli alanı hesaplamak için
değer katsayıları belirlemiĢtir. 38 hektar büyüklüğündeki Orriols sektörünün, park ve geniĢ
yollardan oluĢan 18 hektar büyüklüğündeki alanı da arazi düzenlemesi uygulamasına eklemesi
gerekmektedir. Proje sonunda, alanın % 75.5‘i kamu kullanımlarına ve % 24.5‘i özel
kullanımlara ayrılmıĢtır. Ayrıca, bir tarihi binanın restorasyonu, tramvay servisine yeni bir hat,
kamusal spor tesisleri de projeye dahil edilmiĢtir.
4. Türkiye‟de Arsa ve Arazi Düzenlemeleri, 18. Madde Uygulaması
Türkiye‘de kentsel planlama sürecinde arazi ve arsa düzenlemesine iliĢkin yasal dayanaklar, 19.
Yüzyılın II. yarısından itibaren gözlenmektedir. 1848 tarihli Ebniye Nizamnamesinde (Yapı
Tüzüğü) ve 1882 yılında çıkarılan ve elli yıl gibi bir süre uygulamada kalacak olan Ebniye
Kanunu‘nda arsa spekülasyonunun ve düzenlemesinin baĢladığı görülmektedir (MeĢhur, 2008).
1925 tarihli 642 sayılı Kanunu, 1930 tarihli 1663 sayılı Kanunu, 1933 tarihli 2290 sayılı Yapı ve
Yollar Kanunu ve 6785 sayılı Ġmar Kanunu, arazi düzenlemesinin Türkiye‘nin kentleĢme
sürecinde kentlerin çeĢitlenen sorunları ile birlikte yapısal ve hukuki olarak değiĢim göstermiĢtir.
Son olarak 1985 tarihli 3194 sayılı Ġmar Kanununun 2003 tarihli 5006 sayılı Yasa ile değiĢtirilen
18‘inci maddesi ve 19‘uncu maddeleri, bugün 18‘inci madde uygulaması olarak bildiğimiz arazi
düzenlemesini tanımlamaktadır.
― Arazi ve arsa düzenlemesi:
Madde 18 – Ġmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya
diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu
20
Emine YetiĢkul, Metin ġenbil
kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleĢtirmeye, bunları yeniden imar planına
uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak
sahiplerine dağıtmaya ve re‘sen tescil iĢlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü
edilen yerler belediye ve mücavir alan dıĢında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe
kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında
bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer
artıĢları karĢılığında ―düzenleme ortaklık payı‖ olarak düĢülebilir. Ancak, bu maddeye göre
alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden
önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, bahçesi, yeĢil
saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden baĢka
maksatlarla kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için,
yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar
belediye veya valilikçe kamulaĢtırma yolu ile tamamlanır. ... ‘‘
18‘inci madde uygulaması, ifraz ve tevhit yöntemi ile belediyelere yük getiren kamulaĢtırma
yerine yürürlükteki imar mevzuatına göre sosyal adalete uygun, alt yapılı imar parseli üretimine
olanak sağlayan, kiĢi yararı yerine kamu yararını ön planda tutan bir ―arsa ve arazi
düzenlemesi‖dir. Artık parsellerin oluĢumunu engeller, bütüncül planlama yaklaĢımına uygundur
ve mülk sahiplerinin istekleri doğrultusunda değil, kentlerin geliĢme yönünü belirleyen imar
planlarının uygulama aracıdır.
Türkiye‘de uzun bir geçmiĢi ve yasal dayanağı olan arazi ve arsa düzenlemeleri, tecrübe
birikimimize rağmen etkin bir Ģekilde uygulanamamaktadır. Turk (2007) arsa ve arazi düzenleme
yöntemlerinin baĢarılı ve etkin bir biçimde uygulanması için gerekli koĢuların olduğunu
belirterek yedi baĢlık (maliyet istirdadı, projenin fayda ve maliyetlerinin paylaĢımı, altyapı
maliyetinin ve inĢaatının projeye dahili, planlama, katılım, teknik personel ve yönetim ve
kadastral haritaların kalitesi)
altında topladığı arazi düzenlemelerine iliĢkin koĢulları,
Türkiye‘deki uygulamaları 18. Madde uygulamaları özelinde değerlendirmiĢtir.
Turk ve Waltes (2010), Türkiye‘de arazi düzenlemesinin Ģehir içi alanların yenilenmesinde
uygunlugunu araĢtırmıĢ ve özel Ģirketler veya kooperatifler gibi özel giriĢimci eliyle
gerçekleĢtirilen arazi düzenlemesinin Türkiye‘de kentsel yenilemeye uygun olduğunu
araĢtırmanın sonuçları olarak sunmuĢlardır. Ġstanbul‘da yapılmakta olan dönüĢüm projelerinde,
daha önceden depreme dayanıksız ve yoğun olarak yerleĢilen yerlerin modern inĢaat teknikleri
ile yoğunluklarının dikeyde artırılması ile açık alanların ve kamusal alanların artırılması ve
yaratılan ranttan da bu alanların finanse edilmesine dayalı bir sistem benimsenmiĢtir.
Zeytinburnu dönüĢüm projesi de bu kapsamda tasarlanan bir proje olarak algılanabilir (AlkıĢer
vd., 2009).
Arsa ve arazi düzenlemelerine iliĢkin diğer ülke örnekleri ile ülkemizde imar planlarının
uygulanmasına yönelik olarak kullanılan 18. Madde Uygulaması karĢılaĢtırıldığında;
-
18. Madde uygulamasında değer artıĢları karĢılığında alınan düzenleme ortaklık payı, arsa
ve arazi sahiplerinden yüzölçümleri esas alınarak eĢit oranda belirlenmektedir. Aslında
değer artıĢları, arsa ve arazinin konumlandığı bölgeye ve konumuna, ayrıca imar planı ile
belirlenen arazi kullanımlarına ve yapılaĢma haklarına göre farklılaĢmaktadır. Aynı
yüzölçüme sahip ve aynı oranda düzenleme ortaklık payı alınan iki arazinin imar planı ile
farklı arazi kullanım kararı, farklı KAKS ve TAKS oranları ile yapılaĢma hakkı getirilebilir.
Diğer ülke örneklerinde hava hakları esas alınarak geliĢme hakları devri gerçekleĢtirilmiĢ ve
belirlenen arazi kullanım kararına göre düzenlemeler yapılmıĢtır. Ayrıca, Ġspanya örneğinde
arazi fiyatları, mevkiye göre farklılaĢtığı için Genel Planda, geliĢme haklarının devrinde
21
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
-
-
-
esas alınacak değer katsayıları belirlemiĢtir.
Turk (2007)‘de de belirtildiği gibi, 18. Madde uygulamalarının, sadece imar planlarının
uygulaması amacından öte, arazi sahiplerinin gönüllü katılım ilkesi ile gerçekleĢtirilmesi
proje uygulamalarının baĢarısını artıracaktır.
Arsa ve arazi düzenlemelerine iliĢkin uygulamalarda proje bedelleri dahil altyapı ve kamuya
ait tesislerin inĢaa bedellerinin de kapsanabileceği, diğer yurtdıĢı örneklerinde
görülmektedir. Ġspanya örneğinde proje sonunda, alanın %75.5‘i kamu kullanımlarına ve
%24.5‘i özel kullanımlara ayrılmıĢ ve ayrıca, bir tarihi binanın restorasyonu, tramvay
servisine yeni bir hat, kamusal spor tesisleri de projeye dahil edilmiĢtir.
18. Madde uygulaması süreci baĢlamadan önce arsa ve arazi sahiplerine genel duyurular
yapılması ve uygulamanın belirli aĢamalarında toplantılar yapılarak bilgilendirmelerin
devam etmesi sürecin iĢleyiĢini kolaylaĢtıracak ve düzenlemelere ve projelere karĢı geliĢen
olumsuz tutumun etkisini azaltacaktır. YurtdıĢı ve yurtiçi örneklerinde arazi
düzenlemelerinin uzun müzakereler ile gerçekleĢtirildiği bilinmektedir.
5. Sürdürülebilir Arazi Kullanımları ve Piyasa Odaklı Planlama Kurumu
Türk Ģehirlerinin önemli bir değiĢim sürecine girdiği son yıllarda, hızlı değiĢimin kent bütününde
sürdürülebilir arazi kullanımlarına doğru evrilmesi, bunları gerçekleĢtirici modellerin
tasarlanması ya da uygulanması esas olmalıdır. Bu bölümde, sürdürülebilir kent formları arasında
sayılan deriĢik kent ve toplu taĢım odaklı geliĢim üzerinde durularak, bunları destekleyici arazi
kullanımlarının yaratılmasına yönelik piyasa odaklı planlama araçları değerlendirilecektir. Her ne
kadar deriĢik kent ve toplu taĢım odaklı geliĢimin çeĢitli açılardan eleĢtirilen tarafları olsa da, bu
arazi kullanımları geneli itibari ile yazında sürdürülebilir olarak tanımlanmıĢtır (Ewing, 1997;
Gordon ve Richardson 1997; Kenworthy, 2006).
DeriĢik kent, kentsel alanın yayılmasına karĢın ortalama (nüfus ve iĢgücü) yoğunlukların artması
ile kentsel yayılmanın bir nevi tersi olarak ortaya çıkmıĢtır (türkçe detaylı bilgi için bkz.
ÇalıĢkan, 2004). DeriĢik kentin en önemli kazanımları arasında artan yoğunluklar sonucu
aktivitelerin birbirleri ile yakınlaĢması; arazi kullanımının çeĢitliğininin artması ile ortalama
yolculuk mesafelerinin azalması; ve daha önce araçla yapılan yolculukların aktivitelerin birbirleri
ile olan mesafelerinin azalması sonucu araçsız olarak icra edilmesi yanında toplumun
kaynaĢması ve sosyal empatinin geliĢmesi için de yeter koĢulları ortaya çıkarması sayılabilir.
DeriĢik kentlerde özel otomobil kullanımının azalmasına karĢın toplu taĢım kullanımının
arttığına dair bugüne kadar ortaya konan en sağlam bulgu, küresel ölçekte kentler üzerinde
yapılan bir çalıĢmada kentsel yoğunluklarla özel otomobil kullanımı arasında negatif, toplu taĢım
ile pozitif iliĢkinin ortaya çıkarılmasıdır (Newman ve Kenworhty, 1989; Ewing, 1997). Bu
önemli görgül bulgunun bir kaç ara değiĢkenin (örneğin gelir, petrol fiyatları vs.) dikkate
alınmaması nedeniyle aslında görünürde olduğunu (spurious), esasında bu iliĢkilerin mevcut
olmadığını ileri süren kuvvetli eleĢtiriler de vardır (örneğin bkz. Gomez-Ibanez, 1991; Breheny,
1995; Gordon and Richardson, 1997).
DeriĢik kentin tersine toplu taĢım odaklı kent üzerinde anlaĢmazlık yoktur. Calthorpe (1993)
toplu taĢım odaklı geliĢmeyi, aynı zamanda ticari merkezinin de olduğu en yakın toplu taĢım
eriĢim noktasına yaklaĢık 500 metre mesafenin esas alındığı karıĢık arazi kullanımlı geliĢme
olarak (s. 56); Salvensen (1996) ise toplu taĢım istasyonu etrafındaki belirli bir coğrafi alanda
değiĢik arazi kullanımlarının geliĢmesi olarak vermektedir. Genel özellikleri sıralandığında toplu
taĢım odaklı kentin üç temel özelliği Ģu Ģekilde verilebilir:
1.
2.
3.
Toplu taĢım eriĢim noktasına konut alanlarından kolay eriĢim
Toplu taĢım eriĢim noktası civarı yoğun yapılaĢma
Toplu taĢım eriĢim noktasında konut dıĢı (ticaret) kullanımların olması
Motorsuz ulaĢım için güvenli ve kesintisiz yol ağının tesis edilmesi ile bu yol ağının toplu taĢım
eriĢim noktaları ile organik birleĢimi sayesinde toplu taĢımın kullanımında artıĢ sağlanmaktadır
22
Emine YetiĢkul, Metin ġenbil
(Cervero, 2004). Ayrıca toplu taĢım eriĢim noktasının değiĢik günlük aktivitelerin (örneğin
alıĢveriĢ aktivitelerinin) yanında yer alması toplu taĢımın toplum tarafından benimsenmesini
sağlar (Cervero, 2004).
Her ne kadar toplu taĢım odaklı kent planlama modeli olarak yeni ortaya çıkmıĢ olsa da aslında
endüstri devrimi sonrası kentlerin doğal geliĢiminin temel omurgasını toplu taĢım sistemi
(demiryolları) belirlemiĢtir. Bunu en iyi anlatanların baĢında ise Mumford‘ın ―Tarih Boyunca
Kent‖ adlı eseri yer almaktadır. Bugün ise 19. yüzyılın toplu taĢım odaklı kentlerinden pek az iz
kalmıĢtır. Buna karĢın 20. yüzyılın ilk yarısında dünyanın bir baĢka köĢesinde, hızla
sanayileĢmekte olan Japonya‘da ise demiryolları ile giriĢilen toplu taĢım odaklı geliĢim
günümüze kadar etkisini kaybetmeden devam etmiĢtir. Bunun yegane sebebi arazi kullanımı ve
ulaĢım arasındaki etkileĢimi en fazla kullanabilecek demiryolu Ģirketlerine imar ve inĢaat
haklarının da verilerek, bu Ģirketlerin kendi hatları ile konut geliĢimini uyumlulaĢtırmaları ve
istasyon alanları civarında ise konut dıĢı aktiviteleri destekleyerek yatırımlarını garanti altına
almalarıdır. Bunun en önemli temsilcileriden birisi Osaka metropolitan alanının geçen yüzyılın
baĢındaki geliĢmine damgasını vuran Hankyu Demiryolları ġirketidir (Kato, 1996).
Piyasa odaklı planlama araçları ile sürdürülebilir arazi kullanımlarının ya da kent formlarının
yaratılması amacı ile imar mevzuatı diğer ilgili mevzuatlarla koordineli olarak değiĢtirilmelidir.
Bu amaçla imar mevzuatında arazi düzenlemelerinin planlama alanı çerçevesinde değil de kent
bütününde tasarlanması ve bunun da esnek bir sistemin üzerine kurgulanması gerekmektedir.
Mevzut sistemin dar çerçevede ve tasarımı dıĢlar bir Ģekilde iĢlediği göz önüne alınınca (MeĢhur,
2008), bunun gerçekleĢebilmesi için arsa ve arazi düzenlemelerinin, dar bir çerçevesi olan
düzenleme ortaklık payı düzeninden uzaklaĢtrılması gerekmektedir.
6. TartıĢma
Türk planlama sistemi 1960‘lardan beri kurgulanmıĢ olan kentlerin yayılmasına ve kamu adına
ayrılan alanların elde edilmesine yönelik tek boyutlu, geniĢlemeci anlayıĢından sıyrılmadan
sürdülebilirlik ve ekonomik geliĢme odaklı esnek bir yapıya kavuĢamaz. Daha da ötesi
bölgelemeye dayalı, değiĢik alanların kent ile iliĢkileri düĢünülerek kurgulanan üst ölçek
planların alt ölçeklerle iliĢkilerinin parsel ya da mikro bölgelere dayalı olarak kurgulandığı
mevcut planlama pratiğinde esmek planlama ile gönderici ve alıcı bölgelere sürdürülebilir arazi
kullanımlarının gerçekleĢmesine yönelik bir planlama pratiğine geçiĢ önünde ciddi zorluklar
bulunmaktadır. Özellikle katı bir Ģekilde kurgulanmıĢ plan yapımının, basmakalıp pratiğinin ve
değerlendirme kriterlerinin ekonomik geliĢmeyi teĢvik etmesi pek de düĢünülemez.
Son dönemlerde kamu ve özel sektörün ortaklığı ile kentsel alanlarda (özellikle Ġstanbul‘da)
çeĢitli bölgelerin iyileĢtirilmesine ya da mutenalaĢtırılmasına yönelik yapılan kentsel dönüĢüm
projelerinin mevzii yapısının ve bulundukları bölgelerde yaratmıĢ olduğu yoğunlukların,
yukarıda aktarılan sürdürülebilir arazi kullanım ya da kent formlarını gerçekleĢtirmek bir yana bu
hedefleri daha da gerçekleĢmez kıldığı söylenebilir.
Planlama kurumunun çoğu açıdan toplumsal süreçlerden kopuk, ekonomik geliĢme yanında
sürdürülebilirlik hedeflerinden uzak olmasının temelinde (kemikleĢmiĢ) planlama pratiği yanında
arsa ve arazi düzenlemesinde de öne çıkan anlayıĢ yatmaktadır. Genel hedef ve tasarım
ilkelerinden kopuk, sadece mevzii kamu yararını öne çıkaran, buna karĢın kent bütünündeki
kamu yararını ve sürdülebilirliği dikkate almayan Türkiye‘deki imar planlama pratiği ile bunun
altyapısını oluĢturan planlama kurumunun yeniden kurgulanması gerekmektedir.
23
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar
AlkıĢer, Y., Dulgeroglu-Yuksel, Y., Pulat-Gokmen, G. (2009) ―An Evaluation of Urban
Transformation Projects‖, International Journal of Architectural Research, 3, 30–44.
Breheny, M. (1995) ―The Compact City and Transport Energy Consumption‖, Transactions of the
Institute of British Geographers, 20, 81–101.
Calthorpe, P. (1993) The Next American Metropolis: Ecology, Community, and The American Dream,
Princeton Architectural Press, New York.
ÇalıĢkan, O. (2004) ―Sürdürülebilir Kent Formu: DeriĢik Kent‖, Planlama, 2004 (3), 33–54.
Cervero, R. (2004) Transit-Oriented Development in The United States: Experiences, Challenges, and
Prospects, TCRP Report 102, Washington D.C.
Ewing, R. (?) ―Is Los Angees Type of Sprawl Desirable‖, Journal of the American Planning
Association, 63, 107–126.
Gomez-Ibanez, J. A. (1991) ―A global view of automobile dependence‖, Journal of the American
Planning Association, 57, 376–369.
Gordon, P., Richardson, H.W. (?)―Are Compact Cities a Desirable Planning Tool‖, Journal of the
American Planning Association, 63, 95–106.
Hebbert, M. and Nakai, N. (1988) ―Deregulation of Japanese Planning in the Nakasone Era‖, Town
Planning Review, 59, 383–395.
Kato, S. (1996) ―Development of Large Cities and Progress in Railway Transportation‖, Japanese
Railway and Transport Review, 8, 44–48.
Newman, P. W. G. and Kenworthy, J. R. (1989) ―Gasoline Consumption and Cities: A Comparison Of
US Cities With A Global Survey‖, Journal of the American Planning Association, 55, 24–37.
MeĢhur, M. Ç. (2008) ―Arazi ve Arsa Düzenlemesi (18.Madde Uygulaması) Sürecinin Kentsel Mekân
OluĢumu Açısından Ġrdelenmesi‖, METU JFA, 25, 21–38.
Pizor, P. J. (1986) ―Making TDR Work: A Study Program of Implementation‖, Journal of the
American Planning Association, 52, 203–211.
Salvesen, D. (1996) ―Promoting transit-oriented development‖, Urban Land, 37, 31–35.
Spaans, M., van der Veen, M., Janssen-Jansen, L. (2008) ―The Concept of Non-Financial
Compensation in Spatial Planning‖, New Instruments in Spatial Planning: An International
Perspective on Non-Financial Compensation, içinde (Der. L. Janssen-Jansen, M. Spaan, M. van
der Veen), IOS Press, Amsterdam, 17–39.
Strugar, M. D. (1985) ―Transferable Development Rights. Stealing Peter to Pay Paul? ‖, University of
Detroit Law Review, 62, 633–655.
Turk, S.S., Waltes, K. W. K (2010) ―How suitable is LR for renewal of inner city areas? An analysis
for Turkey‖, Cities, 27, 326–336.
Yamak, Y. (2006) ―Ġmar (Yapılanma) Haklarının Devri: Model ve Uygulama Alanları ve Sonuçlar‖,
Planlama, 2006 (6), 63–73.
24
Hangi Yoksulluk? Yoksulluğun AyrıĢtırılması Üzerine
Türkiye‟de Ġstatistiki Bölge - Düzey I Ölçeğinde Örnek Bir
ÇalıĢma
Ferhan Gezici1, Can Okman2
Öz: Çalışmada, yoksulluğun, nesnel ölçütlerle ayrıştırılarak çok boyutlu bir yaklaşımla, TÜİK
Hanehalkı Gelir ve Yaşam Koşulları Anketlerinin ham veri seti kullanılarak 2 aşamada, yeniden
tanımlanmasına çalışılmıştır: Birinci aşamada veri kümesinin tamamı sayısallaştırılarak faktör
analizine sokulmuş, belirleyici değişkenlerin oluşturduğu faktörler gösterge olarak
adlandırılmıştır. İkinci aşamada, yoksul olarak belirlenen nüfus ele alınmış ve yoksulluğun kendi
içindeki ayrışma irdelenmiştir. Her iki aşamada da yoksulluğun tek bir göstergeyle tanımı ve
ölçümüyle çok boyutlu tanımı ve ölçümü arasındaki farklar hem bölge hem de Türkiye ölçeğinde
irdelenmiştir. Yoksulluğun çok boyutlu analizi, TÜİK‘in yoksulluk ölçütü ile karşılaştırıldığında,
ayrıştırılmış analizin yoksulların belirlenmesinde gelir ve harcama ile sınırlı göstergelerle
yapıldığından daha açıklayıcı sonuçlar elde edilebileceğini göstermiştir. Ayrıca çalışma
bulguları yoksulluğun farklı bölgelerde farklı düzeylerde yaşanabildiğini düşündürmektedir.
Anahtar sözcükler: Yoksulluk, çok boyutlu analiz, yoksulluğun ayrıştırılması.
Abstract: This study uses a multi-dimentional approach to redefine poverty by decomposing it by
objective criteria using the set of raw data of TUIK Household Income and Living Conditions.
The first stage is digitilizing the data, running a factor analysis, and identifiying factors
consisting of distinctive variables. The second stage examines the poor decomposed within the
group. In both stages, two approaches are compared at national and sub-national level. A
comparison of TUIK approach using indicators limited to income and expenditures with multidimentional analysis shows that decomposed analysis may provide a tool in identifying the poor
and explaining poverty and implies that different levels of poverty may be experienced in
different regions.
Keywords: Poverty, multi-dimentional analysis, decomposing poverty.
1
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul
2
[email protected]
25
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Yoksulluk, 20 yıldan uzun süredir ülkelerin ve uluslararası kuruluĢların gündeminde giderek
artan bir önem kazanmaktadır. 1995 yılında ―yoksulluk‖ BirleĢmiĢ Milletler Örgütü tarafından
dünyadaki en önemli 12 genel sorundan biri olarak kabul edilmiĢtir (BirleĢmiĢ Milletler Genel
Kurulu Raporu, 6 Eylül 1995) (United Nations General Assembly Report, 6 September 1995).
Bu çerçevede BirleĢmiĢ Milletler 1996 yılını ―Uluslararası Yoksulluğun Yokedilmesi Yılı‖
(International Year for the Eradication of Poverty) olarak ilan etmiĢtir. 2010 yılı Avrupa Birliği
tarafından ―Yoksulluk ve Sosyal DıĢlanma ile Mücadele Yılı‖ ilan edilmiĢtir. Ekonomik ĠĢbirliği
ve Kalkınma Örgütü‘nün Kalkınma Destek Komitesi 2015 yılı için olağanüstü yoksulluk
sınırında yaĢayan insanların oranını yarıya indirme hedefini koymuĢtur.
Ancak bütün bu hedefler, ―yoksulluk‖ tanımının belirsizliği ve yoksulluğun ölçülmesinde
kullanılan farklı göstergelerin çeĢitliliği sorunu ile karĢı karĢıyadır. Gelir yoksulluğu ve insani
geliĢmiĢlik, yaĢanabilir çevre ve sosyal içerme gibi farklı kavramların ve görüĢlerin de yoksulluk
tanımı içerisinde yer alması, farklı yaklaĢımları doğurmaktadır.
Son 30 yılda, neo-liberal eğilimlerin etkisiyle parasal değerlerin önemi, nesnel ve öznel
göstergeler, toplum içinde var olma ile gelir arasındaki iliĢki gibi, yoksulluğun tanımı ile birlikte
geliĢtirilen pek çok kavram, yoksulluk tartıĢmalarında çeĢitli sorunlara yol açmıĢtır. Bu nedenle,
sosyal dıĢlanma, alt sınıflar ve marjinallik gibi kavramları da içeren yoksunluk ve dezavantajlılık
kavramları, giderek daha geniĢ kabul görmektedir.
Gelir veya harcama yoksulluğu, insani geliĢmiĢlik, sosyal dıĢlanma, refah eksikliği, yapabilir
olmaktan yoksun olmak, sürdürülebilir olmayan geçim, zarar görmeye açıklık, temel
ihtiyaçlardan mahrum olmak, göreli yoksunluk gibi pek çok durum için ―yoksulluk‖ kavramı
kullanılmaktadır.
Yoksulluğun kavram olarak tanımının karmaĢıklığı, yoksulluğun ölçülebilirliğini de karmaĢık
hale getirmekte ve farklı yoksulluk modelleri için farklı göstergeler kullanılmaktadır. Ancak,
kiĢilerin kendi yoksulluk göstergelerini belirledikleri katılımcılık arttıkça ve/veya tanım
öznelleĢtikçe, yoksulluğu sayısallaĢtırmak ve standartlaĢtırmak güçleĢmektedir.
Yoksulluğu önleme çabaları, ekonomik ve sosyal politika amaçları içerisinde öncelikli bir öneme
sahiptir. Bu nedenle çoğu ülkede yoksulluk politik öneminin yanında yeni boyutlar kazanmıĢtır.
Bazı ülkeler, yoksulluk konusunda istatistikler üretmek amacıyla önemli çabalar göstermekte ve
bu konuya kaynak ayırmaktadır. Uluslararası kuruluĢlar da bu alanda çalıĢmakta, ulusal
kuruluĢların faaliyetlerini doğrudan desteklemekte, veri üretmekte ve isteyen ülkelere çalıĢma
programı düzenlemektedirler.
Yoksulluk ölçümünde gelir ya da tüketime dayalı yetersizlik yöntemi en sık kullanılan
yöntemdir. Yoksul hanehalkı belirlenirken, yoksulluk sınırı ya hanenin toplam geliriyle ya da
toplam harcamasıyla karĢılaĢtırılır.
Yoksulluğun boyutunun bilinmesi politik açıdan önemlidir. Yoksul hanehalkı, sağlık ve eğitim
gibi devletin sağlayacağı olanaklardan en az yararlanan kesimdir. Bu açıdan bakıldığında
geliĢmiĢliği yakalamak için eĢitsizliğin boyutunun bilinerek önlemler alınması kaçınılmazdır.
Dünyada yoksullukla mücadele çalıĢmalarına hız kazandırılabilmesi için yoksullukla ilgili resmi
rakamların her ülkede düzenli olarak yayınlanması gerekmektedir (ECLAC, 1997).
Yoksulluk, gelirin bölüĢümü açısından iktisadi, yoksulların farklı bir toplumsal kategori
oluĢturmasından dolayı sosyolojik, yoksul olmanın sadece nesnel kriterlere bağlı olmaması, aynı
zamanda öznel algılamayla da ilintili olması nedeniyle psikolojik, yoksulluğun ancak insanların
yoksulluğu olarak anlam kazanması dolayısıyla antropolojik ve yoksullar ile yoksul olmayanların
kentsel mekân kullanımı farklılaĢtığı için kent bilimsel özellikler taĢıması açısından oldukça
çetrefilli bir konudur. (Önder ve ġenses, 2006)
26
Ferhan Gezici, Can Okman
Türkiye‘de yoksullukla ilgili çalıĢmalar da yukarıdaki sayılan güçlüklerden kaynaklanan
sınırlılıkları içinde barındırmaktadır. Yoksulluğun gelir veya harcama düzeyi açısından
ekonomik bir kategori olarak ölçüldüğü ve yoksulluk profilinin saptanmasını amaçlayan nicel
çalıĢmaların (TÜĠK Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi ve Hanehalkı Bütçe
Harcamaları Anketi; Türk-ĠĢ, Kamu-Sen, Hak-ĠĢ ve Harb-ĠĢ gibi sendikal örgütlerin yoksulluk
sınırı hesaplamaları) yanı sıra, yoksulluk olgusunu gelir ve harcama esasında diğer sosyoekonomik ve mekansal boyutlarla iliĢkilendiren yaklaĢımlar (Dansuk, 1987; Dağdemir, 1992 ve
2002; Erdoğan, 1996,1998 ve 2002; Dumanlı, 1995 ve 1996; Akder ve Güvenç, 2000; Dumanlı
ve Bulutay, 2000; ATO, 2008; Kamu-Sen, 2009) ile yoksulluk olgusunun çeĢitli boyutlarını bir
arada değerlendiren, belirli bir alanda, belirli bir biçimde ya da belirli bir grup tarafından yaĢanan
yoksulluğu derinlemesine incelemeye çalıĢan nitel çalıĢmalar (Pınarcıoğlu ve IĢık, 2001; Balay,
2002; Buğra ve Keyder, 2003; Erman, 2003) söz konusudur.
Yoksulluğun tek bir ―değer‖ ile nasıl ölçüleceğine iliĢkin olarak farklı kiĢi ve kurumlar arasında
20 yıldan fazla süregiden tartıĢmada çok boyutlu ölçüm yöntemleri giderek ağırlık
kazanmaktadır.
2. Çok boyutlu yaklaĢımın gerekçeleri
Son çeyrek yüzyılda ―yoksulluk‖ küresel ve yerel ölçekte önemli bir sorun olarak değerlendirilse
de, yoksullukla mücadele istenen düzeyde baĢarıyı yakalayamamıĢtır. ―Yoksulluk‖ kavramının
olgunun bütün boyutlarını yansıtacak biçimde tanımlanamaması ve ölçümde kullanılabilecek
göstergelerin çeĢitliliği nedeniyle ―yoksulluk‖ ile mücadelede gerek küresel gerekse ulusal
çabaların her durum için geçerli çözümler üretmekte baĢarısız kaldığı gözlenmektedir.
Ülkelerin tümü için yoksulluğa iliĢkin karĢılaĢtırılabilir veri sağlamanın güçlüğü
düĢünüldüğünde, gelir ve harcamaya dayalı standart analizler, küresel ölçekte karĢılaĢtırma
yapabilmek için iĢlevsel olabilir. Sadece gelire ve harcamaya bağlı bu analizler, küresel ölçekte
gelir dağılımındaki eĢitsizlikler konusunda durum saptama, politika ve program oluĢturma
çabalarını kolaylaĢtırabilir, geliĢmenin izlenmesi ve değerlendirilmesine olanak verebilir. Bu
çalıĢmaların gelir dağılımındaki eĢitsizlikler ile ilgili makro-ekonomik politikaların ve sosyal
politikaların önceliklendirilmesinde iĢlevsel olduğu gözlenmektedir.
Ulusal ölçekte ise, bu tür çalıĢmalar, sorunun varlığının ve büyüklüğünün ortaya konması ve
―yoksulluğun‖ öncelikli bir konu olarak tanımlanmasında etkili olabilir; yoksulluğun azaltılması
amacıyla gelir dağılımının dengelenmesini amaçlayan politikaların oluĢturulmasına gerekçe
oluĢturabilir. Ancak bu tür çalıĢmalar, ulusal ve yerel ölçekli sosyal ve ekonomik politikaların
oluĢturulmasında kullanılabilecek araçları sunmakta yetersiz kalmaktadır; çünkü, yoksulluğun
azaltılması için gelir dağılımının dengelenmesini amaçlayan politikaların temel varsayımı, gelir
dağılımındaki eĢitsizliğin azaltılmasıyla yoksulluğun azaltılması arasında doğrudan bir iliĢki
olduğudur. Oysa yoksulluğun azaltılması için gelirin yanı sıra baĢka ‗Ģey‘lerin, örneğin refah
düzeyinin de artırılması gereklidir. Gelir, harcama ve gelir dağılımı ile sınırlı hesaplamalar,
yoksulların belirlenmesi ve yoksulluk durumunun açıklanmasına olanak verecek bilgi
üretmediğinden, yoksulluğun azaltılmasında etkili olamamaktadır.
Gelir ve harcamanın yanı sıra, tarihsel süreç içinde yoksulluk tanımı içine katılan farklı
değiĢkenler, yoksulluğun nedenlerine ve farklı boyutlarına iliĢkin açıklamalar
geliĢtirebilmektedir. Ülke, bölge veya kent ölçeğinde gerçekleĢtirilebildiği durumlarda bu tür
analizler, yoksulluğun azaltılması ile ilgili önceliklerin belirlenmesinde, politikaların
oluĢturulmasında, hizmetlerin planlanmasında, eylem planları ve projelerin geliĢtirilmesinde,
projelerin yaĢama geçirilmesi için ihtiyaç duyulan ortaklıkların oluĢturulmasında, kaynakların
sağlanmasında ve çözüme yönelik projelerin uygulanmasında güçlü bir dayanak oluĢturabilir ve
baĢarılı adımların atılmasını kolaylaĢtırabilir.
Yoksulluğun bir bütün olarak sayısallaĢtırmaya her zaman elveriĢli olmaması nedeniyle,
istatistiksel analizlerden çok odak grup görüĢmeleri, derinlemesine görüĢmeler yoluyla derlenen
27
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
niteliksel verilerin analiz edildiği alan çalıĢmalarının da sınırlılıkları vardır. Yoksulluğun çeĢitli
boyutlarının ve toplumsal yansımalarının birlikte ele alındığı bu çalıĢmalarda, araĢtırmanın
gerçekleĢtirildiği zaman, alan ve kültürel ortamda deneyimlenen yoksulluğun dinamikleri
irdelenmektedir. Bu yöntemle gerçekleĢtirilmiĢ bir araĢtırmanın bulguları, araĢtırma
kapsamındaki alan veya topluluk için çözüm önerileri geliĢtirmek amacıyla kullanılabilir; ancak,
söz konusu bulgular genellenemeyeceği için yoksulluğun azaltılmasıyla ilgili çözümlerin
tekrarlanması ve yaygınlaĢtırılması açısından kısıtlı olanaklar taĢır.
Yoksulluğun ölçülmesinde en büyük sorunlardan biri, yoksulluğun nasıl tanımlandığıdır.
Herhangi bir yoksulluk çalıĢmasında, çalıĢmanın ilk adımı kimin yoksul olduğunu ve kimin
yoksul olmadığını saptamaktır. Bu saptama için sıklıkla, önce bir yoksul tanımı, sonra bu tanıma
uygun yoksulluk göstergeleri, daha sonra da bu göstergeler aracılığı ile yoksulluk ölçütleri ve
yoksullar belirlenir. Oysa, tek ve genel bir yoksulluk tanımının seçilmesindeki sorun gerçekte
yoksulluğun farklı boyutlarının olmasıdır. Bu çok boyutlu yapının biçimi de yoksulluk tanımının
nasıl yapıldığına bağlı olarak değiĢmektedir.
Herhangi bir kaynağın veya değerin yokluğu, azlığı veya yetersizliği biçiminde yapılacak bir
―yoksulluk‖ tanımlaması, yapılan tanımın içinde yer almayan etmenleri çalıĢma dıĢında
bırakmakta ve aslında yoksulluğun bir parçası olan problemleri görmezden gelmektedir. Böyle
bir yaklaĢım, aynı zamanda tanımda dıĢlanan etmenler altında yaĢayan insanları da daha
çalıĢmanın baĢında yoksul olmayan olarak belirlemekte ve çalıĢmanın dıĢında bırakmaktadır.
Dolayısıyla yoksulluk tanımı, yoksulluk ölçümünde kritik bir aĢama oluĢturmaktadır. Bu kritik
aĢamada dikkate alınması gereken nokta, tek ve üzerinde anlaĢmaya varılmıĢ bir yoksulluk
tanımı olmamasına karĢın farklı yoksulluk tanımlarının birbirleri ile örtüĢen yanları
bulunduğudur.
Yoksulluğun farklı yerlerde, farklı kiĢi ve gruplarca, farklı Ģekillerde yaĢandığını düĢünerek,
yoksulluğu tek bir tanımla sınırlamak yerine, farklı yoksullukların her bir boyutu için yoksul olan
ve yoksul olmayanları ayırmak, yapılacak bir yoksulluk çalıĢmasında tanım dıĢı nüfusu
azaltacak; üstelik doğru göstergeler seçildiğinde, nüfusun neredeyse tamamını kapsayacak hale
gelecektir.
Bu tür bir yaklaĢımla yapılan ayrıĢtırma, yoksulluğun nerede, kimler tarafından ve hangi düzeyde
yaĢandığına iliĢkin bilgiler sunacaktır.
Farklı düzey ve çeĢitlerde ayrıĢtırmalar yapılabilir, örneğin: Coğrafi/mekansal/idari bir ayrım
hangi bölgede ne tür bir yoksulluğun yaĢandığına dair ipuçları verir. Bölgeler tek tek
incelendiğinde hangi bölgede, yoksulluğun hangi boyutlarının öncelikli olduğu görülebilir. Bu
bölgelerdeki yoksulluk derecesi ve nüfuslar incelendiğinde farklı yoksullukların derinlikleri
görülebilir.
3. Veri ve Yöntem
Yukarıda anlatılan bakıĢ açısıyla yaptığımız çalıĢmanın sonuçlarını test etmek ve klasik ölçütler
ile karĢılaĢtırabilmek için 12 istatistiki bölgede 10 binin üzerinde hanehalkını kapsayan TÜĠK
2007 Hanehalkı Gelir ve YaĢam KoĢulları Anketi‘nin ham verileri kullanılarak, üç aĢamalı bir
süreç izlenmiĢtir.
Birinci aĢamada nüfusun tamamını kapsayan bu ayrıĢtırma için veri kümesinin tamamı
sayısallaĢtırılmıĢtır.
Herhangi bir yoksulluk tanımında, kavramın yapısı gereği, hem niteliksel (barınma Ģartları gibi)
hem de niceliksel (gelir gibi) göstergeler birlikte incelenmelidir. Nitel veya nicel bir değiĢkenin,
kabul edilebilir bir yoksulluk göstergesi olarak kullanılabilmesi için ―nesnel olarak ölçülebilir‖
bir yapıda olması gerekir. Bu durumda, örneğin ―yaĢadığı yer (kır veya kent)‖ veya ―coğrafi
konum‖ gibi değiĢkenlerin kendiliğinden anlamlı yoksulluk göstergeleri olamayacağı açıktır.
28
Ferhan Gezici, Can Okman
Böyle bir yaklaĢımda sorun, nitel göstergelerin nasıl sayısallaĢtırılacağıdır. Sosyal bilimlerin
inceleme alanlarında, genellikle karmaĢık sosyal sınıf, hareketlilik veya yoksulluk gibi soyut
olgular yer alır. Bu tür olguların kavramsallaĢtırılması çoğu kez, en üstte ana kavram ve kuramsal
olarak bu ana kavrama bağlı alt kavramlar olacak Ģekilde, hiyerarĢik bir biçimde yapılmaktadır.
Uygulamada genellikle ana kavram, alt kavramları iĢlevsel hale getirerek ölçülebilmektedir.
Örneğin, yoksulluk genellikle kaynakların yetersizliği, yaĢam koĢullarının iyi olmayıĢı gibi
kavramların iĢlevsel hale getirilmesi ile ölçülmektedir.
Bu nedenle, örneğin ―yoksul musun(uz)‖ sorusunun yanıtı tek baĢına yoksulluğu ölçmek için
yeterli bir gösterge oluĢturmaz. Yoksulluğun kiĢide öznel olarak hissettirdikleri yoksulluk
olgusunun bir parçası olsa da, kiĢinin kendini yoksul hissetmesi, yoksulluk için gerekli ve yeterli
koĢulları sağlamamaktadır. Dolayısıyla, yoksulluğun diğer yönlerini de ölçmeye çalıĢan bir bakıĢ
açısı, çok boyutlu yoksulluk kavramının açıklanabilmesinde birden fazla göstergenin bir arada
incelenmesini gerektirmektedir.
Bir topluluğun nüfusunu n ile, yoksulluğun farklı boyutlarının sayısını da, 2‘den fazla olmak
koĢulu ile, d ile gösterirsek; bireyin kazanımları olan i (i = 1;…; n)‘nin her j (j = 1; …; d)
boyutundaki değerleri olacak Ģekilde x = [xij], bize n £ d değerler matrisini göstermektedir.
Buradan yola çıkarak, yoksulluk, x olmak üzere aĢağıdaki gibi gösterilebilir:
Anket verileri, yukarıdaki ifadede olduğu gibi, yani x yoksulluk (dezavantajlılık), her satır bir
birey ve her kolon da yoksulluğa ait bir gösterge olacak Ģekilde yeniden düzenlenmiĢtir.
DeğiĢkenler (anket sorusuna verilen yanıt) avantajlı olandan avantajsız olana göre sıralanacak
biçimde yeniden düzenlenerek yoksulluk göstergesi haline getirilmiĢtir.
Ġkinci aĢamada değiĢkenlerin kodlanmıĢ biçimi üzerinden faktör analizi yapılarak ayrıĢmada
belirleyici olan ve olmayan değiĢkenler saptanmıĢ ve belirleyici olan değiĢkenlerin oluĢturduğu
faktörler, gösterge olarak adlandırılmıĢtır. Ayrıca, tek boyutlu analizlerle karĢılaĢtırma için, bu
göstergelerin eĢit ağırlıklı bileĢiminden oluĢan ek bir ―bileĢik gösterge‖ de bu aĢamada
oluĢturulmuĢtur.
Üçüncü aĢamada ise gösterge değerlerinin (faktör skorlarının) ayrıĢmadaki ağırlıklarını
belirleyebilmek için, her bir gösterge 3 dilime bölünmüĢ, en yüksek değerlerin (en olumsuzların)
oluĢturduğu dilim, ―o gösterge için yoksul‖ olarak ayrıĢtırılmıĢtır.
Bu ayrıĢtırmadan sonra veriler yeniden düzene konmuĢtur. Ġlk olarak, faktör değerleri yeniden
kodlanmıĢtır. Yukarıda açıklandığı gibi, değiĢkenlerin anlamlı yoksulluk göstergeleri
olabilmeleri için, daha avantajlı (iyi, olumlu, sorunsuz) olan daha düĢük, daha dezavantajlı (kötü,
olumsuz, sorunlu) olana daha yüksek kod değerleri atanmıĢtır. Bu aĢamada hem her bir faktör
ayrı ayrı hem de bu faktörlerin doğrusal bileĢimi 3‘lü bir değerlendirme ölçeği için yeniden
kodlanmıĢtır. Ölçek basitçe Ģöyle adlandırılmıĢtır: Az, Orta ve Çok. Böylece, analizin geldiği
noktada son kodlamayı yoksulluğun farklı bir boyutunu sözel olarak ifade edebilmek için
kullanabiliriz. Örneğin ―Oturulan konutun mülkiyeti ve konut harcamaları (Az, Orta veya Çok)‖
veya ―Oturulan konutun alan olarak yetersizliği (Az, Orta veya Çok)‖ diyebiliriz.
29
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Göstergeleri kodla
(1/3'lük dilimler)
Bölge_1...n_Gösterge_1:Az
Bölge_1...n_Gösterge_1:Orta
Bölge_1...n_Gösterge_1:Çok
Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Az
Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Orta
Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Çok
ġekil 1: Yoksulluğun AyrıĢtırılması
Faktör değerleri kodlanırken her faktörün her bölgedeki (ĠBBS Düzey-I) dağılımına göre,
maksimum ve minimum değerler arasındaki fark üçe bölünmüĢ ve bu değer dilim olarak
kullanılmıĢtır. Dolayısıyla, her faktördeki dilim büyüklüğü faktöre göre değiĢiklik
göstermektedir. Yani her faktörün her dilimindeki hane sayısı, hanelerin o faktör içindeki
dağılımına bağlı olarak farklılık göstermektedir; ancak sonuç daima üçlü bir değerlendirme
olarak yansımaktadır. Faktör değerlerinin yeniden kodlanması sonucu elde edilen kategorik
değerler, ek değiĢkenler olarak tabloya eklenmiĢ, böylece aynı veriden iki farklı küme
oluĢturulmuĢtur:
Göstergeleri
kodla (1/3'lük
dilimler)
Gösterge_1...Gösterge_n
Gösterge_n+1
(Bileşik gösterge)
Göstergeleri
kodla
(%65 yoksulluk
riski)
Bölge_1...n_Gösterge_1:Yoksul
Bölge_1...n_Gösterge_1:Yoksul
değil
Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Yoksul
Bölge_1...n_Gösterge_n+1:Yoksul değil
ġekil 2: Standart Ölçütler ile KarĢılaĢtırma
30
Ferhan Gezici, Can Okman
10 faktör skorunun üçlü ölçeğe indirgenmiĢ 1. küme ve bu indirgenmiĢ değerlerin
ortalamasından oluĢan 2. küme.
Ayrıca, aĢağıda görüleceği gibi gelire dayalı yoksulluk sınırları (%50 yoksulluk riski) ile
karĢılaĢtırmak üzere, her bölgede (ĠBBS Düzey-I) her bir gösterge ve bileĢik gösterge, o
bölgedeki faktör skorlarının medyan değerinin %50‘sinin üzerindekiler Yoksul, altındakiler
Yoksul değil olarak ayrıca kodlanmıĢtır.
TÜĠK, adı geçen araĢtırmasında ―panel anket‖ tekniği ile üç farklı anket formu kullanmıĢtır.
Bu formlardaki anket verileri, her satır bir birey ve her kolon da yoksulluğa ait bir gösterge
olacak Ģekilde yeniden düzenlenmiĢtir. 78 değiĢken (anket soru sayısı) avantajlı olandan
avantajsız olana göre sıralanacak biçimde yeniden düzenlenerek yoksulluk göstergesi haline
getirilmiĢtir. Örneğin:
(Nitel bir değiĢkenin sayısallaĢtırılması)
Ferdin 2006 yılı süresince genel faaliyet durumu
1: ÇalıĢtı
2: Emekli/Erken emekli
3: ĠĢ aradı
4: Diğer aktif olmayan
ya da
(Nicel bir değiĢkenin sayısallaĢtırılması)
Oturulan konut için ödenen aylık kira tutarı
0: Kira ödemiyor
1: 400,01 TL ve üzerinde
2: 320,01 – 400,00 TL
3: 260,01 – 320,00 TL
4: 225,01 – 260,00 TL
5: 200,01 – 225,00 TL
6: 165,01 – 200,00 TL
7: 150,01 – 165,00 TL
8: 110,01 – 150,00 TL
9: 80,01 – 110,00 TL
10: 0 – 80,00 TL
Faktör analizi yapılarak, anket verileri arasında anlamlı iliĢkideki değiĢkenler birleĢtirilmiĢ ve
daha az sayıda bağımsız değiĢken kümeleri elde edilmiĢ ve çok sayıdaki değiĢken birkaç küme
ya da boyuta indirgenmiĢtir.
Yoksulluğun farklı boyutlarını tanımlayabilmek için, anket verilerinin yeniden kodlanması
sonucunda oluĢan 78 değiĢken (kolon) ve 10.796 hane (satır) SPSS programında faktör analizine
sokulmuĢtur. Analiz sırasında, faktör yük değeri 0,70 yada daha yüksek olanlar analize alınmıĢ,
faktör yük değeri 0,70'in altında olan değiĢkenler analizden çıkartılmıĢtır.
Analizden çıkarılan bu değiĢkenler iki açıdan önemlidir:
Birincisi, bu yapıdaki sorular, nüfusun tamamı içinde anlamlı bir farklılığa yok açan nitelikte
değildir. Bu nokta, yoksulluk da dahil, sosyal farklılaĢmaya iliĢkin araĢtırmalarda değiĢkenlerin
belirlenmesi açısından soruların biçim ve içeriklerine iliĢkin ipuçları sunması açısından
önemlidir. Örneğin bu çalıĢmada, biliĢim teknolojisi hariç, dayanıklı tüketim malları sahipliğine
iliĢkin soruların hiçbiri, beklenenin aksine, farklılık yaratan bir değiĢken olarak belirmemiĢtir.
31
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ġkinci önemli nokta ise, bir çok araĢtırmada yoksulluk için neredeyse tek değiĢken olarak
tanımlanan ‗gelir düzeyi‘nin, nüfusun toplamı içinde farklılık yaratacak önemde tek bir değiĢken
olarak ortaya çıkmamasıdır. Örneğin, ‗toplam hanehalkı kullanılabilir geliri‘, yoksulluk sınırının
oluĢturulmasında TÜĠK‘in kullandığı tek değiĢken olmasına karĢın, aynı verinin kullanıldığı bu
çalıĢmada tek bir faktör oluĢturacak önemde çıkmamıĢtır.
Kalan 34 değiĢkenle yeniden faktör analizi yapılmıĢ ve çıkan yeni sonuçta, öncelikle faktörlerin
toplam olarak varyansı açıklama yeteneğine bakılmıĢtır: OluĢturulan 10 faktörün açıkladığı
birikimli varyans miktarı, toplam varyansın %81‘ini açıklayabilmektedir. Faktörleri doğru olarak
adlandırabilmek için baĢat olarak hangi değiĢkenlerin bu faktörleri oluĢturduğu önemlidir. Bu
amaçla, hangi değiĢkenlerin ağırlıkla hangi faktörü oluĢturduğuna bakılmıĢtır:
DeğiĢkenler çok açık biçimde gösterge olarak adlandırabileceğimiz faktörler altında toparlanmıĢ
bulunmaktadır. 10 faktör, daha sonraki aĢamalarda yoksulluk boyutu ya da göstergesi olarak
aĢağıdaki gibi adlandırılmıĢtır:
Hane bireylerinin esas işiyle ilgili koşulları ve sorunları








ÇalıĢma gelirinin türü (ücretli, yevmiyeli, iĢveren vb.)
Mesleği
Sosyal güvenliğe kayıtlı olup olmaması
Haftalık çalıĢma saatleri
ĠĢyerindeki çalıĢan sayısı
ġu anki durumu
En son bitirdiği okul düzeyi
Bir yılda elde ettiği toplam gelir
Hane bireylerinin istihdam sorunları




ÇalıĢıp çalıĢmadığı
ĠĢ arayıp aramadığı
Son çalıĢtığı iĢin düzeyi
Mesleği
Hanedeki birey yoğunluğu ve aralarındaki ilişki düzeyi




Birey sayısı
Hanehalkı tipi (TÜĠK standardı)
Bireyler arası akrabalık düzeyi
Birey baĢına metrekare alanı
Oturulan konutun mülkiyeti ve konut harcamaları



Konut mülkiyetinin Ģekli (Ev sahibi, kiracı, lojman vb.)
Ortalama konut masrafı ve kira
Konut harcamaları borç yükü
Hanenin sağlık sorunları



Akut hastalık düzeyi
Kronik hastalık düzeyi
Genel sağlık durumu
Hanenin sağlık hizmetlerine erişim sorunları

32
Hane bireylerinin gerektiği halde hekime gitmeme durumu ve nedenleri
Ferhan Gezici, Can Okman
Oturulan konutun alan olarak yetersizliği


Faydalanılan alanın metrekare büyüklüğü
Oda sayısı
Hanehalkının teknoloji kullanım yoksunluğu


Bilgisayara sahip olma durumu
Internet eriĢimine sahip olma durumu
Konut dışı harcamaların borç yükü


Konut ile ilgili ödemeler dıĢındaki borç ve taksit ödemelerinin haneye getirdiği yük
Konut dıĢı borç yükünün planlandığı gibi ödenememe durumu
Hane bireylerinin sosyal güvence harcamaları sorunları

Ġsteğe bağlı emeklilik primi
KarĢılaĢtırmaya baĢlamadan önce, faktör analizi sonucu ortaya çıkan belirgin bir durumun
üzerinde durmakta yarar vardır: ―Gelir‖ tek baĢına farklılık yaratan bir değiĢken olarak çıkmasa
da, ―gelirle dolaylı iliĢkili‖ değiĢkenler, baĢka bir deyiĢle ―harcamaların bir bölümü‖, Oturulan
konutun mülkiyeti ve konut harcamaları, Konut dışı harcamaların borç yükü ve Hane
bireylerinin sosyal güvence harcamaları sorunları olarak adlandırdığımız üç boyut altında
toplulaĢmaktadır.
4. Bulgular
Bilindiği gibi TÜĠK, hanehalkı toplam yıllık kullanılabilir gelirini hanehalkının eĢdeğer
hanehalkı büyüklüğüne bölerek, o hanehalkı için eĢdeğer hanehalkı kullanılabilir geliri
hesaplamakta ve bu gelirin her bölge için medyan değerinin %50‘sinin altında eĢdeğer hanehalkı
kullanılabilir gelire sahip olanları yoksul olarak tanımlamaktadır.
Bu tanım kapsamındaki nüfusun oranı ile yukarıda anlatıldığı biçimde, faktör skorlarının her
bölge için medyan değerinin %50‘sinin altında kalanların o boyuttaki yoksullar olarak
belirlendiği nüfus oranlarının karĢılaĢtırılması, bize tek boyutlu yoksulluk tanımı ile çok boyutlu
yoksulluk tanımının ne denli farklı sonuçlara yol açtığını gösterecektir.
Tablo 1‘de, TÜĠK‘in gelire dayalı yoksulluk sınırına göre hesaplanan yoksul olan ve olmayan
nüfus oranları ile bu sınırlar kapsamında, ancak çok boyutlu göstergelerin her birine göre en
dezavantajlı kesim (yoksul) olarak belirlediğimiz nüfus oranları görülmektedir. Her bölgede,
gelire dayalı yoksul nüfus oranına karĢılık çok boyutlu analizde elde edilen yoksul nüfus oranları
önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Bu farkın temel nedeni, daha önce çok boyutlu yaklaĢım
kısmında açıklanan, gelire dayalı hesaplamada ‗yoksul olmayan‘ nüfusun, aslında ‗yoksulluğun
çeĢitli boyutları bakımından yoksul‘ olmasıdır.
Türkiye toplamında, gelire dayalı yoksulluğa göre yoksul nüfus oranı %11 olmasına karĢın,
göstergelerin eĢit ağırlıklı bileĢimini ifade eden bileĢik göstergeye göre yoksul nüfusun oranının
%52‘si en dezavantajlı dilimde yer almakta yani yoksul olarak görünmektedir.
Bu analiz çerçevesinde, TR1-Ġstanbul bölgesinde gelire dayalı yoksulluğa göre (TÜĠK) yoksul
nüfus oranı % 7‘dir. Bu nüfus kesimi için, örneğin hanedeki yoğunluk bakımından en
dezavantajlı nüfusun oranı % 6, sağlık hizmetlerine eriĢim bakımından en dezavantajlı nüfusun
oranı ise % 1‘dir. Aynı bölgede, gelire dayalı olarak ‗yoksul olmayan‘ nüfusun oranı ise %
93‘tür. Ancak bu nüfus kesimi için boyutlara ayrıĢtırılmıĢ analizde, hanedeki yoğunluk
bakımından en dezavantajlı nüfusun oranı % 66, sağlık hizmetlerine eriĢim bakımından en
dezavantajlı nüfusun oranı ise % 19‘dur. Bir baĢka deyiĢle gelire dayalı yoksul nüfusun % 7
olmasına karĢın, gelir açısından yoksul olarak belirlenmemiĢ olan nüfusun % 66‘sı hanedeki
yoğunluk bakımından, % 19‘u sağlık hizmetlerine eriĢim bakımından dezavantajlı durumdadır.
33
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1
0
TR7
1
0
TR8
1
0
TR9
1
0
TRA
1
0
TRB
1
0
TRC
1
0
TR
1
0
Boyutların doğrusal
bileĢimi
TR6
Sosyal güvence
harcamaları
1
0
Borç yükü
TR5
Bilgi teknolojisine eriĢim
1
0
Konut büyüklüğü
TR4
Sağlık hizmetine eriĢim
1
0
Sağlık düzeyi sorunları
TR3
Konut harcamaları
1
0
Hanedeki yoğunluk
TR2
Ġstihdam sorunları
1
0
ĠĢ koĢulları ve sorunları
TR1
TÜĠK
Gelire dayalı yoksulluk
sınırına göre: 1=Yoksul
Bölge
Tablo 1. Bölgelerde tek boyutlu yoksulluk tanımıyla belirlenen nüfus oranları ile çok boyutlu
yoksulluk tanımıyla belirlenen yoksul nüfus oranlarının karĢılaĢtırılması (%)
7
93
Toplam
12
88
Toplam
14
86
Toplam
11
89
Toplam
7
93
Toplam
15
85
Toplam
8
92
Toplam
11
89
Toplam
9
91
Toplam
18
82
Toplam
12
88
Toplam
10
90
Toplam
11
89
Toplam
3
40
43
5
41
46
7
41
48
6
42
48
2
44
47
8
38
46
3
46
50
0
1
1
5
43
48
10
36
46
6
34
39
5
43
48
5
38
43
3
41
44
6
43
48
6
39
45
6
38
44
4
43
47
7
39
45
4
42
46
5
40
45
4
42
46
9
39
48
0
1
1
6
40
47
5
38
43
6
60
66
9
51
61
12
51
63
10
54
64
6
61
67
12
56
68
6
58
64
10
55
65
8
60
68
12
37
49
9
43
52
9
35
44
9
53
62
4
33
37
2
34
35
3
31
34
5
34
39
2
33
35
3
27
30
2
30
32
2
28
30
0
26
26
1
22
23
2
22
23
1
22
23
3
29
32
3
41
44
5
42
47
2
15
17
7
39
45
2
43
45
7
41
48
2
13
15
1
10
12
1
15
16
10
38
48
0
4
4
6
42
48
4
31
35
1
18
19
3
24
27
3
22
26
1
27
28
2
24
26
5
26
31
2
24
26
2
22
24
2
24
27
4
16
20
3
20
23
3
36
39
3
24
26
4
45
49
9
31
40
9
38
47
7
41
48
4
37
41
8
36
44
4
32
37
7
38
46
6
35
41
12
25
37
9
34
43
4
28
32
6
37
43
4
32
36
5
34
39
6
36
42
4
32
37
3
32
36
7
32
38
4
39
43
5
39
44
4
40
44
8
36
43
5
42
48
7
34
41
5
35
40
4
47
51
6
38
43
5
45
50
4
39
43
3
45
49
6
44
50
3
45
48
6
44
51
4
45
49
9
40
48
5
44
49
4
43
47
5
44
49
3
51
53
6
43
49
6
43
49
3
46
49
4
45
50
8
44
51
4
44
48
5
42
48
5
42
46
7
37
45
4
38
43
5
41
46
5
44
49
5
42
47
8
45
53
9
47
55
8
47
55
4
49
53
9
45
54
5
49
54
7
45
52
5
47
53
13
35
49
8
41
50
6
41
47
7
45
52
Gelire dayalı yoksulluğa göre yoksul nüfus oranı ile çok boyutlu değiĢkenlerin etkilediği nüfus
oranlarını gösteren bu çizelge, boyutların etkilediği nüfus bakımından önemlidir. Örneğin, hane
bireylerinin esas işiyle ilgili koşullar ve sorunlar boyutunda dezavantajlı durumdaki nüfus
oranının en yüksek olduğu bölge TR7, en düĢük olduğu bölge TR8‘dir. Bu sonuç, bu boyuta
bağlı dezavantajlılığın giderilmesinde TR7 bölgesinin öncelikle ele alınması gerektiğini
34
Ferhan Gezici, Can Okman
düĢündürmektedir. Analizi bu Ģekilde kullanarak yoksulluğun hafifletilmesinde bölgelerarası
eĢitsizliklerin azaltılması yönünde adımlar atmak mümkün olabilir.
Bu incelemenin yatayda yapılması ise bölgenin sorun profilini göstermesi bakımından
açıklayıcıdır. Örneğin TR1 bölgesinin konutun alan olarak yetersizliği, konut dışı harcamaların
borç yükü ve sosyal güvenlik harcamaları bakımından diğer bölgelere göre daha dezavantajlı,
sağlık hizmetine erişim, bilgi teknolojilerine erişim bakımından ise diğer bölgelerden daha
avantajlı olduğu gözlenmektedir. Analizin bu biçimde kullanımı TR1 Bölgesi‘nde yoksulluğun
hafifletilmesi için geliĢtirilecek çözümlerde öncelikli boyutları belirlemektedir.
Hane bireylerinin sosyal güvence harcamaları sorunları göstergesi için bir ayrıntının gözardı
edilmemesi gerekir: Bu gösterge ‗isteğe bağlı emeklilik primi‘nden oluĢmaktadır. Bu nedenle en
yüksek dezavantajlı nüfus oranının TR1 Ġstanbul bölgesinde çıkması ĢaĢırtıcı değildir.
5. TartıĢma
Yoksulluğun çok boyutlu analizi, klasik bir ölçüt olan TÜĠK‘in yoksulluk ölçütü ile
karĢılaĢtırıldığında, ayrıĢtırılmıĢ analizin yoksulların belirlenmesinde gelir ve harcama ile sınırlı
göstergelerle yapıldığından daha açıklayıcı sonuçlar elde edilebileceğini göstermektedir.
Bu ayrıĢtırma, yoksulluğun açıklanabilmesi için kavramın içerdiği, ancak gelire dayalı yoksulluk
hesaplamalarına yansımayan farklı boyutların dikkate alınmasının önemini göstermektedir.
Bu noktada, sağlık düzeyi ve sağlık hizmetlerine eriĢim boyutları ile ilgili olarak anketin
içeriğinden kaynaklanan sorunları belirtmek gerekmektedir. Anketin sağlık soruları bölümlerinde
ailenin sağlık harcamaları, ne sıklıkla doktora gittiği, düzenli kontrollerini yaptırıp yaptırmadığı
gibi pek çok soru bulunmamaktadır. Sağlık soruları, anketi cevaplayanı daha çok subjektif
cevaplara yönelten sorulardan oluĢmaktadır. Yanıtlar, bireylerin sağlıklı olup olmadıklarına
iliĢkin kendi görüĢlerinden oluĢmaktadır. Analizde kullanılan veri setinde kronik bir hastalığınız
var mı, akut bir hastalığınız var mı ve sağlık durumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz sorularına
verilen yanıtlardan yola çıkılarak sağlık düzeyi belirlenirken, sağlık hizmetlerine eriĢimin
ölçülmesi, ihtiyaçları olduğunda doktora veya diĢçiye gidip gidemedikleri sorusuna verilen
yanıtlara dayandırılmıĢtır. Daha önce yukarıdaki bölümlerde de değinildiği gibi analizde
kullanılacak göstergelerin yoksulluk açısından belirleyici olacak biçimde belirlenmesi sonuçları
önemli ölçüde etkilemektedir.
ÇalıĢmanın bulguları yoksulluğun farklı bölgelerde farklı düzeylerde yaĢanabildiğini
düĢündürmektedir. Bu bulgular yoksul olma durumunun belirlenmesinde ve yoksulluğun
açıklanmasında tek baĢına gelir ve büyüklüğün yeterli bir gösterge olmadığını doğrular
niteliktedir. ÇalıĢmada mekansal ve boyutsal ayrıĢtırma gerçekleĢtirilmiĢ, farklı bölgeler arasında
yoksulluğun farklı boyutlarına ait farklı problemlerin öne çıktığı, istihdamın ve iĢ koĢullarının,
hane yapısının, konut büyüklüğünün yoksulluğu önemli ölçüde etkilediği görülmüĢtür.
KuĢkusuz bu çalıĢmada kullanılan yöntem, bu yaklaĢımla tasarlanıp uygulanabilecek araĢtırma
ve analizler için sadece bir alternatiftir. Yoksulluğun çok boyutlu ölçümlerini amaçlayan baĢka
çalıĢmaların yoksullukla ilgili açıklamalara çeĢitlilik ve derinlik kazandıracağı açıktır.
Yoksulluğun çok boyutlu bir yaklaĢımla ve boyutları ayrıĢtırılarak ölçülmesi ve yorumlanması
yoksulluk sorununun ve yoksulluğun farklı alt gruplarının daha derinlemesine incelenmesini
amaçlayan araĢtırmaların tasarlanmasına ve yürütülmesine ıĢık tutacağı gibi, yoksulluğun
azaltılmasına iliĢkin çalıĢmaların planlanması ve sosyal politikaların üretilmesine de katkı
sağlayacaktır.
Bu çalıĢmada kullanılan veri setinin Düzey I ölçeğinde olması, aynı bölgede yer alan farklı iller
ve yerleĢmelere göre ayrıĢtırılmıĢ bir çalıĢmaya izin vermemiĢtir. Ancak bulgular, daha alt
düzeyde derlenecek verilerden elde edilecek sonuçların daha net açıklamalar getirebileceğine
iĢaret etmektedir.
35
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar
Akder, A. H.; Güvenç, M. (2000) Yoksulluk Bölgesel Gelişme ve Kırsal Yoksulluk Kent Yoksulluğu
Devlet Reformu, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı
Ankara Ticaret Odası (2008) Açlık ve Yoksulluk Araştırması.
Balay, B. (2002) Bir Başka Yoksulluk Kadın Yoksulluğu Üzerine. Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve
Planlama. 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 26. Kolokyumu, Ankara.
Buğra, A.; Keyder, Ç. (2003) Yeni Yoksulluk ve Türkiye‘nin Değişen Refah Rejimi, UNDP, Ankara.
Dağdemir, Ö. (1992) Türkiye Ekonomisinde Yapısal DeğiĢim ve Gelir Dağılımı. 1992.
Dağdemir, Ö. (2002) Türkiye Ekonomisinde Yoksulluk Sorunu ve Yoksulluğun Analizi: 1987 – 1994,
Hak-ĠĢ Konfederasyonu, Ankara.
Dansuk, E. (1987) Türkiye‘de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo-ekonomik Yapılarla İlişkisi.
Dumanlı, R. (1995) Yoksulluk Kavramı, Ölçülmesi ve Gelir Dağılımı İlişkileri Yeni Türkiye "Gelir
Dağılımı Özel Sayısı".
Dumanlı, R. (1996) Yoksulluk ve Türkiye‘deki boyutları, DPT.
Dumanlı, R.; Bulutay, T. (2000) Türkiye‘de Yoksulluk ve Azörgütlü Kesim. Enformal Kesim, TÜĠK.
ECLAC (1997) Panorama Social de América Latina 1997.
Erdoğan, G. (1996) Türkiye‘de Bölge Ayrımında Yoksulluk Sınırı Üzerine, TÜĠK.
Erdoğan, G. (1998) Türkiye‘de Yoksulluk: Boyutu ve Profili, TÜĠK.
Erdoğan, G. (2002) Türkiye'de ve Dünyada Yoksulluk Ölçümleri Üzerine Değerlendirmeler, Hak-ĠĢ
Konfederasyonu, Ankara.
Kamu-Sen, (2009) Yoksulluk Çalışmaları Üzerine Mukayese.
Pınarcıoğlu, M.; IĢık, O. (2001) Nöbetleşe Yoksulluk, Sultanbeyli Örneği, Ġstanbul, ĠletiĢim.
Önder, H.; ġenses, F. (2006) Türkiye'de Yoksulluk ve Yoksulluk Düşüncesi. İktisat, Siyaset, Devlet
Üzerine Yazılar .
TÜĠK, (2007) Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması.
36
Çokuluslu ġirketlerin Kentsel Mekan Kurgusu Üzerine
Etkileri: Ankara Örneğii
N. Aydan Sat1
Öz: Bildirinin amacı doğrudan yabancı yatırımların (DYY) kent içi yer seçim dinamiklerini
belirleyerek küresel güçlerle yerel dinamiklerin birlikteliğinin kentleri nasıl şekillendirdiğini
Ankara örneğinde irdelemektir. DYY‘a ait veriler Dış Ticaret Müsteşarlığı‘ndan ve kentsel
dinamikleri açıklayan veriler ise Ankara Büyükşehir Belediyesi, TUİK ve DPT‘den elde edilerek
regresyon analizi gerçekleştirilmiştir. Analiz sonuçları, Ankara‘da DYY‘ların kent içi yerseçim
süreçlerinin yurtdışı örnekleri ile aynı bulguları vermediğini göstermektedir. Küresel güçlerin
başında yer alan DYY‘ların yerseçimi sürecinde kentin mekansal dinamiklerini etkileme
eğiliminde olmadıkları ve kentsel mekanın şekillenmesinde ―görünen‖ bir değişime sebebiyet
vermedikleri çalışmanın temel bulgularıdır.
Anahtar Kelimeler: Doğrudan yabancı yatırım, çokuluslu şirket, kent içi yerseçim, Ankara.
Abstract: The aim of this study is to explore determinants of intra-urban location of foreign
direct investment and to analyze the effects of global forces and local dynamics cooperation on
urban structure in Ankara case. Regression analysis is realized for this aim and data related with
foreign direct investment is obtained from Undersecretariat of Foreign Trade and related with
urban dynamics are obtained from Greater Municipality of Ankara, Turkstat and SPO.
According to the results of the case study, intra-urban locational preferences process of
multinational corporations is different from other developed countries‘ cities in Ankara case.
Foreign direct investors as the powerful global forces have not affected urban dynamics yet in
locational preferences process and they have not ―visible‖ forces on urban structure.
Keywords: Foreign direct investment, multinational corporation, intra urban locational
preferences, Ankara.
1
Gazi Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara : [email protected]
37
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
―Çokuluslu Ģirketler (ÇUġ)‖, ―doğrudan yabancı yatırımlar‖(DYY) yapan ve üretim
faaliyetlerinin ya da sürecinin, bir kısmını ya da tümünü farklı ülkelerde gerçekleĢtiren Ģirketler
olarak tanımlanabilir. DYY‘ın ortaklık yapılan yerel firmanın büyümesi, sermaye, teknoloji ve
yönetim kaynaklarının ülkeler arasında transferine imkân verdiği konusunda araĢtırmalar
bulunmaktadır. 1960larda artan sayıları ve özellikleri sebebiyle ülkelerin ekonomik, sosyal ve
politik yaĢantılarında etken olmaya baĢlayan ÇUġ‘lara, bu dönemde literatürde sıkça
rastlanılmaktadır. Bu yılları takiben literatürdeki önemini yitiren ÇUġ‘lar son 30 yılda, özellikle
de küreselleĢme tartıĢmalarına paralel olarak dünya ekonomisinde önemli roller üstlenerek tekrar
gündeme gelmiĢ ve literatürde farklı açılımlara imkân sunmuĢlardır.
Genel olarak sanayi yer seçim davranıĢlarını inceleyen kuramlardan farklı olarak DYY‘lerin yer
seçimi yerel bağlamda hassasiyet taĢırlar. DYYı farklı kılan en önemli özelliği dıĢsal bir kaynak
olmasıdır. Dolayısıyla, yer seçimi sırasında, üretime girdi sağlayacak materyallerin ücretlerinin
minimize edilmesinin yanında, yerel hükümet yetkilerinin de etkileri önemli hale gelmekte, DYY
için küresel rekabet süresince kentsel yönetiĢim ―giriĢimcil‖ bir nitelik kazanmaktadır (Harvey,
1989).
Ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleĢtirilen çalıĢmalar, DYY‘ların kendine özgü kuramlarla
irdelenmesi gereğini ortaya koymaktadır (Leung, 1993, 1996; Eng and Lin,1996). Sanayi
yerseçim tercihlerinin geleneksel bakıĢ açısından farklı olarak DYY yerseçimi, sadece altyapı
avantajları, ucuz iĢgücü ve arsa fiyatları vb. nedenlerle açıklanamamaktadır. Örneğin, Leung
(1993) Çin‘de gerçekleĢtirdiği çalıĢmasında DYY‘ın mekanda dengesiz dağılımını mevcut
akrabalık iliĢkilerinin yoğun Ģekilde kullanımına bağlamakta, Eng ve Lin (1996) ise bu argümanı
destekleyerek ve hem mevcut hem de yeni oluĢturulan sosyal ağların önemini iĢaret
etmektedirler. Hill ve Munday (1995) Ġngiltere ve Fransa‘daki DYY lokasyonu üzerine
gerçekleĢtirdikleri çalıĢmalarında finans asistanlığı, imalat ücretleri ve bölgesel refah
göstergesinin önemli etkenler olarak tespit etmektedirler. Tüm bu çalıĢmalar DYY‘ın farklı
doğasına daha derinden bakma gereğini ortaya koymaktadır. Ancak gerçekleĢtirilen çalıĢmaların
büyük çoğunluğu, DYY‘ın yerseçim tercihlerini etkileyen faktörleri bölgesel ölçekte
incelemektedir. Burada önemli olan yukarıda açıklanan saptamaların bu çalıĢmanın da temelini
oluĢturan DYY‘ın kentiçi yerseçiminde de geçerli olup olmayacağıdır. Yatırımcılar bir
bölgeye/ülkeye yatırım kararı aldıktan sonra pazarlık faktörlerinden ziyade, yerel avantajlara
daha çok dikkat etmektedirler. Bu bağlamda, DYY‘ın kent içindeki yerseçim tercihlerini
düzenlemeleri ulusal ya da bölgesel düzeydeki pazar ekonomilerinden yerel kentsel geliĢimi
etkilemedikleri sürece bağımsızdırlar (Wu, 2000).
Firma yerseçiminde önemli bir nokta, Ģüphesiz ki yerseçim tercihinin ―rasyonelitesi‖dir. Firmalar
kendi karlarını değerlendirerek en uygun alanı seçmektedirler. Yerel firmalar planlı ekonominin
yönlendirmeleri ile yerseçimlerini gerçekleĢtirmek durumunda kalırlarken, yabancı firmalar
ekonomik karar vermenin desantralizasyonu sebebiyle, yerseçim tercihlerinde; kent içi rekabette,
hükümetin yerel temsilcileriyle pazarlıkta ve kamu yararının devredilmesi konularında büyük bir
güç ve de özgürlük kazanmaktadırlar. Kentler arası yerseçim kararları yöreye ait kiĢisel bilgi
birikimi ve sosyal bağlantılarla açıklanabilirken, kentiçi yer seçimi daha çok yere özgü
faktörlerle açıklanabilmektedir. Yatırım yapılacak kent belirlendikten sonra, yabancı yatırımcılar
alan seçimini, yerseçim değerlendirmeleriyle gerçekleĢtirmektedirler. Her ne kadar hükümet
düzenlemelerinin bu aĢamada etkileri olsa da, bu etkiler özel durumlara göre Ģekillenen bir
nitelik yerine ―evrensel‖ bir nitelik taĢımaktadır (Wu, 1999). Kent içi yerseçimi, seçilen alanın
ekonomik açıdan uygunluğuyla açıklanabilecek bazı düzenlemeleri gerektirmektedir. Özellikle
geliĢmekte olan ülkelerde ve geçiĢ ekonomilerinde DYY‘ların konumuhükümet düzenlemeleri
ile belirsiz bir pazarlık sürecine tabidir. Aksi halde, bir kentin tercih edilmesi ve gerekli sosyal
bağlantıların kurulmasının ardından, yabancı yatırımcı kentiçi yer seçebileceği alanları mücadele
38
N. Aydan Sat
etmek zorunda kalacağı pazarlık taktiklerine bakmaksızın belirlemektedir (Wu, 2005). Bu
noktadan hareketle, bu çalıĢmada açıklanabilir yerseçimi tercihleri üzerinde durulmaktadır.
DYY giriĢi kentsel yayılım ve geliĢmeyi etkileyen önemli bir kentsel büyüme aracı olarak
nitelendirilmektedir. Ancak, günümüzde halen, DYYnin hangi faktörlerin etkisiyle kentiçi
mekanda dağıldığı ve hangi faktörlerin etkisiyle kentsel yapının içinde kullanıldığı net bir Ģekilde
ortaya konulamamaktadır. Benzer Ģekilde Türkiye‘deki DYYnin mekansal dağılımı üzerine
yapılan çalıĢmaların da büyük çoğunluğu ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleĢtirildiğinde kent
içi dağılımını konu alan çalıĢmalar oldukça sınırlıdır (sadece Berköz‘ün vd. çalıĢmaları bu alanda
yoğunlaĢmaktadır). Bu eksikliğin temel nedenlerinden biri olarak küçük alanlara iliĢkin veri elde
etme ve bu veriyi farklı ölçeklerde analiz etme konusunda karĢılaĢılan problemler
gösterilmektedir.
2. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Kentler
DYY uluslararası ticaretin de geniĢlemeye baĢladığı 1960larda büyüme göstermiĢlerdir.
Uluslararası sermaye hareketleri ekonomik küreselleĢmenin temel aracı haline gelmiĢ ve
dünyadaki farklı ekonomileri birbirine bağlamıĢtır. Burada anlaĢılması gereken en önemli nokta
çeper ülkelerdeki büyümenin geliĢmiĢ ülkelerden gelecek yatırım ve ticarete bağlı hale
gelmesidir (Kentor, 1981; Fuchs ve Pernia, 1989; Lin, 1994; Wu, 2005). Dolayısıyla, bağımlılık
/sömürge teorisi yenilikçilik ve iĢgücünün uluslararası yeniden bölünümü ile yeniden tanımlanır
hale gelmiĢtir. Finansal fonksiyonlar, ÇUġlerin merkez ofisleri, Ar-Ge ve diğer üst düzey
hizmetler, geliĢmiĢ dünyanın sayılı etkili noktalarında toplanırken, görece daha az kalifiye üretim
faaliyetleri çoğunlukla az geliĢmiĢ ülkelere transfer edilmiĢtir (Cohen, 1981; Frobel vd., 1980).
Kentsel çalıĢmalarda artık, iĢgücünün uluslararası yeniden bölünümüyle kentlere yüklenen yeni
roller tanımlanırken, kentlerde yaĢanan yapısal değiĢimler incelenmektedir. Bunun en belirgin
özelliği ise dünya kenti/küresel kent nosyonun hayatımıza dahil edilmesidir (Friedmann, 1986;
Sassen, 1991, 2000; King, 1990; Abu-Lughod, 1995; Beaverstock vd., 1999; Taylor vd., 2002).
Ekonomik küreselleĢme sosyal, ekonomik, kültürel boyutları olan, özellikle de DYY akımları ile
bilgi ve ulaĢtırma teknolojilerinin Ģekillendirdiği bir kentsel geliĢme sürecidir. Sermayenin bazı
kentlerde yaratılıp diğerlerinde tüketilmesi küresel kent ağını Ģekillendirmektedir. Farklı
tiplerdeki sermaye akımları kentlerin içsel yeniden yapılanmasında önemli rol oynarken, kentin
ekonomik fonksiyonun ve mekansal özelliklerinin açıklanmasında, kentin geniĢleyen küresel
ekonominin sermaye akımları ile iliĢkisine baĢvurmak gerekmektedir. Dolayısıyla, DYY‘ların
kentiçi dinamikleri –hangi tür DYY‘ların nerelerde yerseçtiği- açıklayan çalıĢmalar, ekonomik
küreselleĢme sonucunda kentlerin sosyal ve mekansal yapılarında meydana gelen dönüĢümleri
anlamada büyük önem taĢımaktadır. Hymer (1960) doktora tezinde DYYnin sadece uluslararası
finansal alıĢveriĢ süreci olmadığını; DYYnin iyelik avantajları ile büyüdüğünü belirtmektedir.
Dunning (1981, 1993), DYYnin algılanmasında ―eklektik paradigma‖yı geliĢtirerek büyük bir
katkı koymuĢtur. Bu paradigmada, bir firmanın eğer iyelik, lokasyonel ve içselleĢtirme avantajı
varsa ulus aĢırı yatırım yapacağı vurgulanmaktadır.
GeliĢmekte olan ülkelerin küresel ekonomiye entegrasyonları büyük kentleri aracılığıyla
mümkündür. Örneğin, Asya ülkelerine gerçekleĢen DYYlerin büyük çoğunluğu iletiĢim ve
ulaĢtırma hizmetlerinin geliĢtiği, büyük iĢgücü ve tüketim pazarlarının bulunduğu ve yerel
avantajlara sahip büyük kentlerde yoğunlaĢmaktadır (Fuchs and Pernia, 1989dan alıntılayan Wu,
2005). Türkiye özelinde durum irdelendiğinde DYYlerin metropoliten kentler, kıyı kentleri ve
doğal kaynaklar açısından zengin olan kentlerde yığıldığı söylenebilir (Sat, 2005).
Yerseçime özgü avantajlar ülkeden ülkeye farklılaĢmaktadır. Bu konuda sınırlı sayıda çalıĢma
bulunmakla birlikte (Glickman ve Woodward, 1988; Coughlin vd., 1991?; Braunerhjelm ve
Sevenson, 1996),
Syamwil ve Tanimura‘nın 2000 yılında Japonya çıkıĢlı DYYlerin
Endonezya‘da il düzeyinde dağılımlarını inceleyen çalıĢmaları önemlidir (Wu ve Radbone,
2005). GeliĢmekte olan ülkelerde teĢvik bölgelerine yatırım sebepleri pazara eriĢim, iyi yerel
altyapı, düĢük ücretler ve vergi oranları ve DYY teĢvikleri olarak sıralanabilir. GeliĢmiĢ
39
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ülkelerde (ABD gibi) DYYlerin eyaletler arası yerseçimi çoğunlukla eyaletin kiĢi baĢına düĢen
gelir, mevcut ekonomik yığılmalar, pazar büyüklüğü, iĢgücü pazarının durumu (ücretler,
sendikalaĢma oranları ve iĢsizlik oranları vb) altyapı, vergiler ve yerel promosyanlar gibi
özelliklerine bağlıdır. Hükümetler arası gücün paylaĢımı da burada vurgulanması gereken diğer
bir konudur.
Kentlerde ―benzer ekonomik, kültürel ve politik aktivitelerin tüm dünyada tecrübe edilmesiyle‖
sonuçlanan dıĢsal ekonomik güçlerin baskılarıyla dönüĢüm yaĢanmaktadır (Short ve YeongHyun, 1999). Küresel kent yaklaĢımı makro düzeyde kentleri Ģekillendiren güçler hakkında
öngörülerde bulunurken, özellikle küresel ve ulusal düzeylerde heterojen ya da yerelde
iĢgücünün mekansal organizasyonunu göz ardı ettiği için eleĢtirilere uğramaktadır (White,
1997a,b). Cox‘a (1997) göre, sermaye iddia edildiği gibi hareketli değildir. Yabancı firmalar
farklı sebeplerden dolayı belirli mekanlarda yerleĢmek durumundadır ve kent plancıları bu
yatırımların düzenlenmesinde büyük bir role sahiptirler. Bu yaklaĢım bazı faaliyetlere fazla
vurgu yapmaktadır –MĠA temelli finans gibi- ki bu durum sermayenin diğer faaliyet alanları için
ya da kentin diğer parçaları bir genellemeye gidilmesi gibi sorunları da beraberinde
getirmektedir.
3. DYY‟ların kentiçi yerseçimini etkileyen faktörler
DYYnin bir bölgede konsantrasyonu, bölgenin sahip olduğu yerel avantajlar ile doğrudan
iliĢkilidir. Bu yerel avantajlar DYY‘nın çeĢitlenmesine ve absorbasyon düzeyine göre
değiĢmektedir. Ülkesel ve bölgesel düzeyde DYYları çekme nedenleri her zaman kentiçi
özelliklerin DYY‘ları çekme nedenleri ile örtüĢmeyebilir. DDY‘ların kent içi yerseçim
tercihlerinin açıklanmasında farklı değiĢkenlerin de etkili olacağı bir gerçektir.
DYYların kentiçi yerseçim tercihleri üzerine sınırlı sayıda çalıĢma bulunmaktadır. Bu
çalıĢmalarda kullanılan değiĢkenlerden bazıları aĢağıda sıralanmaktadır;
Arsa piyasası: Kapitalist kentlerde kentsel aktivitelerin dağılımında arsa ve arazi pazarı önemli
bir araçtır (Wu, 2001; Han, 2000). Dolayısıyla yabancı yatırımcıların da nereye yatırım yapacağı
kararında etkilidir. Ankara‘da arsa pazarında yabancı yatırımcıların etkisi konusunda önceden
yapılan açıklayıcı bir çalıĢmaya rastlanılmamaktadır. Bu çalıĢmada ise kentiçi arsa pazarı ilçe
düzeyinde hesaplanan ortalama arsa fiyatları ile açıklanmaktadır.
Altyapı varlığı: Özellikle geliĢmekte olan ülkelerdeki ulaĢtırma altyapısı yabancı yatırımcıların
ulusal düzeyde lokasyon tercihlerinde önemli bir belirleyici konumundadır. Kentin merkezi ile
çeperi arasında ulaĢtırma altyapı farklılıklarının da yatırım kararının etkilediği yönünde
çalıĢmalar bulunmaktadır. Deniz ve hava ulaĢım bağlantılarının varlığı küresel ekonomiye dıĢsal
bağlantıları sağlaması anlamında belirleyicidir.
ĠĢgücü varlığı: Pek çok araĢtırmada geliĢmekte olan ülkelere gerçekleĢen DYY‘ı tetikleyen en
önemli faktörlerin baĢında iĢgücü ücretleri ve iĢgücü varlığı olduğu belirtilmektedir. DYY‘ın
faaliyet konularına göre ihtiyaç duyduğu kalifiye iĢgücü varlığı, ya da kalifiye olmayan ucuz
iĢgücü varlığı yerseçiminde önemli bir etken olarak kabul edilmektedir.
Yığılma özellikleri: Benzer ekonomik aktiviteler benzer kentsel alanları tercih etmektedir. Bir
bölgedeki endüstrinin konsantrasyonu aynı endüstri kolunda çalıĢan DYYnin yatırım kararında
etkili olabilir. Hizmet sektöründe çalıĢan bir DYYnin ise perakende outletlerinin ve hizmet
ofisleri gibi Ģirket altyapısının geliĢtiği kentsel alanlarda yığılması beklenmektedir.
Mevcut literatürde belirlenen yukarıdaki değiĢkenlere ilave olarak, bu çalıĢmada bazı yerel
özelikler de analize sokularak, DYY ile yerel özelliklerin iliĢkisi farklı boyutlarda
sorgulanmaktadır. Böylece bir geliĢmekte olan ülke örneği olarak Türkiye‘de kentsel
dinamiklerinin DYY ile iliĢkisi irdelenmektedir.
40
N. Aydan Sat
4. Ankara ve DYY‟ların mekansal dağılımı
ÇalıĢmada Ankara kent merkezi örnek alan olarak seçilmiĢtir. Türkiye‘nin en fazla yatırım alan
illerinde biri olması, baĢkent olması ve benzeri bir çalıĢmanın henüz Ġstanbul dıĢında herhangi bir
ilde gerçekleĢtirilmemiĢ olması Ankara‘nın seçiminde etkili olmuĢtur.
Tablo 1. Firmaların kuruluĢ yıllarına göre dağılımı (Kaynak: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2011)
Yıllar
Adet
%
1950-1960
25
0.1
1961-1970
32
0.1
1971-1980
18
0.1
1981-1990
1249
4.9
1991-2000
2900
11.5
2001-2010
21089
83.3
Toplam
25313
100.0
Türkiye‘ye gelen ÇUġ‘lerin sayıları onar yıllık periyotlar açısından incelendiğinde, 1980li yıllara
kadar ülkeye ÇUġ giriĢinin oldukça sınırlı bir miktarda olduğu söylenebilir. Tablo 1‘den de
izlenebileceği gibi, 1980li yıllarda benimsenen liberal politikalar ve paralelinde izlenen yabancı
yatırım çekmeye yönelik politikalar ülkeye ÇUġ giriĢini artırmıĢtır. Sonraki yıllarda DYYyi
destekleyici politikaların artmasının da etkisiyle ülkedeki DYYların %90dan fazlasının 1990
yılından sonra gerçekleĢtiği görülmektedir (Tablo 1).
Ülkeye giriĢ yapan DYY‘ların yerseçim tercihleri il düzeyinde incelendiğinde en fazla yatırımın
hem firma sayısı hem de sermaye açısından %55,3lük bir oranla Ġstanbul‘a gerçekleĢtiği
görülmektedir. Ankara, Antalya‘dan sonra en fazla yatırım alan üçüncü ildir (ġekil 1).
ġekil 1: Türkiye‘ye giriĢ yapan DYY‘ların iller açısından dağılımı – 2010 (%) (Kaynak: DıĢ Ticaret
MüsteĢarlığı, 2011)
Ankara‘ya giriĢ yapan DYY‘lerin ilçeler arasındaki dağılımı incelendiğinde en fazla yatırım alan
ilçenin Çankaya olduğu görülmektedir (%78,2). Çankaya‘yı takiben Yenimahalle (%9,5) ve
Altındağ (%2,9) ilçeleri gelmektedir (ġekil 2). Çankaya ilçesinin diğer ilçelerden yüksek oranla
DYY çekme nedenleri arasında kentin MĠA‘sının burada yer alması, Çankaya KöĢkü‘nün
yarattığı cazibe, diğer prestijli iĢ alanlarının ve pek çok ÇUġ‘in bu ilçe sınırları içerisinde yer
41
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
seçmesi, Ankara‘daki tüm çok yıldızlı otellerinin bu ilçede yer alması, ilçe gelir ve eğitim
düzeyinin diğer ilçelere kıyasla yüksek olması sayılabilir. Daha önce açıklandığı üzere, benzer
ekonomik aktiviteler benzer kentsel alanları tercih etmektedir. Bir bölgedeki endüstrinin
konsantrasyonu aynı endüstri kolunda çalıĢan DYY‘ın yatırım kararında etkili olabilir.
Dolayısıyla önceden alana gelmiĢ olan ÇUġ‘lar ve/veya yatırım yapılacak sektörde faaliyet
gösteren yerli firmaların ya da tamamlayacı faaliyetlerin burada bulunması DYY çeken bir faktör
olarak değerlendirilebilir. Literatürde sıkça bahsedilen kentin önemli kentsel dönüĢüm alanlarının
(Dikmen Vadisi vb) ve kentsel açık yeĢil alanlarının (Botanik Parkı, Seğmenler Parkı) da burada
yer alması diğer faktörler olarak sayılabilir.
Yenimahalle ilçesinin DYYler tarafından tercih edilme sebepleri arasında ise kentin son onlu
yıllarda geliĢen prestijli konut alanlarının burada yer alması sayılabilir (Ümitköy, Çayyolu vb).
Ayrıca yeni açılan AVM‘ler, kimi kamu hizmet binalarının EskiĢehir Yolu üzerinde kendilerine
yer seçmesi ve kimi yerli ve yabancı firmaların burada bulunması diğer nedenler arasında
sayılabilir.
ġekil 2: Ankara‘ya giriĢ yapan DYY‘ların ilçeler açısından dağılımı – 2010 (%) (Kaynak: DıĢ Ticaret
MüsteĢarlığı, 2011)
Altındağ ve Keçiören ilçeleri Ankara‘nın tek uluslararası ulaĢım noktası olan Esenboğa
Havalimanına en yakın ilçeler olmasına rağmen Çankaya ve Yenimahalle ilçelerinin gerisinde
yer almaktadırlar. Literatürde vurgulananın aksine Ankara‘da ulaĢım altyapısı varlığı DYY‘ın
yerseçiminde önemli bir faktör olarak görülmemektedir.
Ankara‘daki DYY‘lerin sektörel dağılımı incelendiğinde kent bütünü için en fazla yatırımların
Toptan ve Perakende Ticaret, Motorlu TaĢıt (%27,3), GayriMenkul, Kiralama ve ĠĢ Faaliyetleri
(%15,6), Ġmalat Sanayii (%14,2) ve ĠnĢaat (%12,0) sektörlerine gerçekleĢtiği görülmektedir
(Tablo 2). Ġlçeler bazında bakıldığında ise, Sincan dıĢındaki tüm ilçelerin Toptan ve Perakende
Ticaret, Motorlu TaĢıt faaliyet dalında en fazla yatırım aldıkları görülmektedir. Sincan diğer
ilçeler arasında da en fazla Ġmalat sanayii dalında yatırım alan ilçedir. Sincan‘da bulunan sanayi
alanlarının bu yatırımı çekmekte etkisinin olduğu söylenebilir.
Ankara kent merkezi için yapılan bu genel değerlendirmenin ardından aĢağıdaki hipotezler
geliĢtirilebilir.
H1: Kişi başına düşen GSMH arttıkça, DYY miktarı artmaktadır.
H2:DYY, kalifiye elemanın bulunduğu alanlarda yerseçme eğilimindedir.
42
N. Aydan Sat
H3: Yeni gelişme alanları ve bunları takip eden AVM alanları arttıkça, DYY sayısı
artmaktadır.
H4: DYY miktarı ilçede bulunan yerli ve yabancı firmaların yarattığı yığılma etkisi ile doğru
orantılıdır.
H5: Ulaşım olanakları arttıkça (havalmanı ve kentiçi) DYY miktarı artacaktır.
H6: DYY, uluslarası standartlara sahip çok yıldızlı otellerin bulunduğu alanlarda yerseçme
eğilimindedir.
H7: DYY yaşam kalitesi yüksek, gerekli sosyo-kültürel donatılara sahip alanlarda yerseçime
eğilimindedir.
Tablo 2. Ġlçelere göre DYY‘nin sektörel dağılımı – 2010 (%) (Kaynak: DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı,
2011)
Çankaya Altındağ Etimesgut GölbaĢı
Keçiören Mamak
Sincan
Y.mah
Ġmalat Sanayii
10,7
22,0
23,8
25,0
4,2
14,3
45,5
23,5
ĠnĢaat
12,7
12,0
4,8
,0
20,8
28,6
9,1
9,9
Balıkçılık
0,1
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Diğer Toplumsal,
Sosyal ve KiĢisel
Hizmet Faaliyet
3,0
0,0
0,0
0,0
0,0
14,3
0,0
4,3
Eğitim Hizmetleri
1,3
2,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,6
Elektrik, Gaz ve Su
7,0
6,0
4,8
0,0
0,0
0,0
0,0
6,2
GayriMenkul,
Kiralama ve ĠĢ
Faaliyetleri
16,6
8,0
9,5
18,8
8,3
14,3
4,5
16,7
Kamu Yönetimi ve
Savunma, Zorunlu
Sosyal Güvenlik
0,8
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
9,1
1,9
Madencilik ve TaĢ
Ocakçılığı
7,6
2,0
4,8
6,2
0,0
0,0
0,0
0,6
Mali Aracı
KuruluĢların
Faaliyetleri
0,5
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Oteller ve Lokantalar 4,8
4,0
0,0
0,0
16,7
0,0
0,0
0,6
Sağlık ĠĢleri ve
Sosyal Hizmetler
2,4
2,0
4,8
0,0
0,0
14,3
0,0
1,2
Tarım, Avcılık ve
Ormancılık
1,4
0,0
0,0
6,2
0,0
0,0
0,0
1,9
Toptan ve Perakende
Ticaret, Motorlu
26,3
TaĢıt
38,0
38,1
31,2
45,8
14,3
31,8
32,1
UlaĢtırma,
HaberleĢme ve
4,7
Depolama Hizmetleri
4,0
9,5
12,5
4,2
0,0
0,0
0,6
Toplam
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
Bir sonraki bölümde, tespit edilen bu hipotezlerin test edilmesi ve DYY‘nin yerseçimini
etkileyecek diğer mekansal faktörlerin belirlenmesi için regresyon analizine geçilmektedir.
43
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
4.1. Veri ve Yöntem
ÇalıĢmada, Ankara kent merkezinde yerseçen ÇUġlarla kentsel dinamikler arasındaki iliĢki
sorgulanmaktadır. ÇUġ‘ların yerseçim tercihlerinde belirleyici olabilecek kentsel dinamiklerin
sorgusu için lineer regresyon analizinden faydalanılmıĢ ve ÇUġlara ait değiĢkenler bağımlı,
kentsel mekana iliĢkin dinamikler ise bağımsız değiĢken olarak belirlenmiĢtir (Tablo 3).
Bu kapsamda çalıĢmada; ÇUġ‘lara ait değiĢkenler olarak firma sayısı ve sermaye miktarları
olmak üzere, yatırım yapılan sektör, DYY yığılma miktarlarıii, firma kuruluĢ yılı ve firmanın
ülkesi belirlenmiĢtir. ÇUġ‘lara ait bu veriler DıĢ Ticaret MüĢteĢarlığı‘ndan elde edimiĢtir.
Kentsel mekana iliĢkin dinamikler Ankara kent merkezinde yer alan ilçeler bazında toplanmıĢ ve
analize katılmıĢtır. Her bir ilçenin nüfus büyüklükleri, km2‘ye düĢen kiĢi sayısı, kiĢi baĢına düĢen
GSMH miktarı, arsa fiyatları, konut ve sanayi kullanımı dıĢındaki bina miktarları (sosyal ve
kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan bina oranları), çok yıldızlı
otellerdeki toplam yatak sayıları, ilçede bulunan açık yeĢil alan miktarı, yüksek öğretim mezun
oranı, istihdam oranları, ilçede yer alan Teknoloji GeliĢtirme Bölgesi (TGB) sayıları, yerel
firmaların sektörlerine göre yığılma oranları ve yabancı banka oranları çalıĢmada kullanılan
bağımsız değiĢkenlerdendir (Tablo 3).
Tablo 3. Regresyon analizinde kullanılan bağımlı ve bağımsız değiĢkenler
DeğiĢkenler
Açıklama
Bağımlı değiĢkenler
FIRM
Her bir ilçede bulunan ÇUġ sayısı
Ġlçedeki doğrudan yabancı yatırım sermaye
CAPT
toplamı
KURY
ÇuĢların ilçeye giriĢ yılları
ULKE
ÇuĢların ülkeleri
SEKT
ÇuĢların yatırım yaptıkları sektör
ÇuĢların belirlenen sektörlerde belirlenen
YIGLM
ilçelerdeki yığılma miktarlarii
Bağımsız değiĢkenler
NUFUS
Ġlçelerin nüfus büyüklüğü
Veri kaynağı, yılı
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, ÇeĢitli yıllar
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2010
YOG
Ġlçelerde km ye düĢen kiĢi sayısı
GSMH
GSMH/K
ARFI
Ilçenin GSMH dan aldığı pay
KiĢi baĢına düĢen GSMH miktarı
Ġlçelerin arsa fiyatları ortalaması
Konut ve sanayi kullanımı dıĢındaki bina miktarları
(sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve
spor amaçlı kullanılan bina miktarı)
4 ve 5 yıldızlı otellerde bulunan yatak sayıları toplamı
Her ilçede bulunan açık yeĢil alan miktarı
Yüksek öğretim mezun oranı
Ġstihdam oranları
Ġlçede yer alan Teknoloji GeliĢtirme Bölgesi (TGB)
sayıları
KiĢi baĢına düĢen AVM m2
Yerel firmaların belirlenen sektörlerde (sanayi ve
hizmetler) belirlenen ilçelerdeki yığılma miktarlarıii
Her ilçede bulunan yabancı banka sayısının yerel
banka sayısına oranı
MĠA‘ya, Ģehirlerarası ulaĢım bağlantılarına, metroya
ve havaalanına eriĢim
BINKUL
YOTELY
YESILAL
YOGR
ISTIH
TGB
AVM / K
YYSAN
YYHIZ
YBANK
ULAS
44
2
TUĠK, 2007
TUĠK ve ABB verilerinden
hesaplanmıĢtır, 2006, 2007
DPT ve TUĠK, 2007
DPT ve TUĠK, 2007
T.C. Maliye Bakanlığı, 2010
ABB ve TUĠK verileri, 2006,
2007
Otellerin internet sayfaları, 2011
ABB, 2006
TUĠK ve ABB, 2006, 2007
TUĠK ve ABB, 2006, 2007
T.C. Sanayi Bakanlığı, 2011
Özüduru, Varol, 2009
TUĠK ve ABB, 2006, 2007
Bankaların Ġnternet sayfaları,
2011
ABB çalıĢmaları
-,073
-,120
-,873** ,457
ISTIH (11)
1
,656
1
-,246
,192
,387
,052
-,669
1
,498
,464
,365
-,060
1
,253
,618
,423
,128
-,527
*
,119
,387
,780
-,129
,005
-,081
-,196
,439
,205
,721*
-,386
,125
-,544
,305
,219
-,219
,078
,370
,061
,262
-,015
,015
,646
-,079
,535
-,338
-,376
,437
-,005
,588
-,127
,507
-,303
,154
-,260
,609
-,340
,725*
,151
,660
-,628
,017
-,435
-,532
,025
,352
YBANK (13)
AVM / K(14)
GSMH/K(15)
ULAS (16)
(15)
-,362
(14)
-,165
1
(13)
-,216
1
(12)
-,353
0,758* -,263
(11)
TGB(12)
,803*
(10)
,775*
,506
,455
-,118
,481
,333
,001
,148
,511
,777*
-,726*
YOGR(10)
1
,781
,264
,144
GSMH(9)
,097
,654
,468
*
-,218
,568
YESILAL(8)
,809
*
**
-,138
-,365
,428
-,426
YOTELY(7)
,840
-,155
-,077
,293
,628
,593
-,323
BINKUL(6)
,519
,000
,807*
,567
,394
,815
,492
,012
ARFI(5)
1
1
1
,680
,826*
,758*
*
,532
,703
1
1
1
,501
(9)
-,117
(8)
-,055
(7)
YOG (4)
(6)
NUFUS(3)
(5)
1
(4)
-,414
(3)
YYHIZ(2)
(2)
1
(1)
YYSAN(1)
1
(16)
N. Aydan Sat
ÇalıĢmada SPSS 16.0 paket programı kullanılarak, Tablo 3‘de yer alan ve kentsel mekan
dinamiklerini tarif eden bağımsız değiĢkenlerle, DYYnin niteliğini ifade eden tüm bağımlı
değiĢkenleri etkileme düzeylerini ortaya koymak amacıyla doğrusal regresyon analizi
uygulanmıĢtır.
Tablo 4. Korelasyon matrisi (*Korelasyon 0.05 düzeyinde anlamlı (2-tailed). **. Korelasyon 0.01
düzeyinde anlamlı (2-tailed).)
45
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Regresyon analizinde, analize girecek değiĢkenler arasındaki korelasyon incelenmiĢtir (Tablo 4).
Korelasyon matrisinden de izlenebileceği gibi iki adet yüksek korelasyona rastlanmıĢtır
(Korelasyon 0.01 düzeyinde anlamlı). Regresyon modelinin bu korelasyondan etkilenmemesi
için gerekli düzenlemeler yapılarak analize geçilmiĢtir.
4.2. Analiz Sonuçları
DYY kent içi yerseçiminde kentsel dinamiklerinin etkisinin sorgulandığı regresyon analizinin
sonuçları Tablo 5‘de sunulmaktadır. Tablo 5 genel olarak değerlendirildiğinde;
Tablo 5. Regresyon analiz sonuçları özeti
Bağımlı değiĢken
FIRM
CAPT
Bağımsız değiĢken
NUFUS
YOG
BINKUL YOTELY
YOGR
GSMH
ISTIH
TGB
YBANK
GSMH / K
AVM / K
ULAS
NUFUS
YOG
BINKUL YOTELY
YOGR
GSMH
ISTIH
TGB
YBANK
GSMH / K
AVM / K
ULAS
R2
0,408***
0,804*
0,978*
0,666*
0,385***
0,287***
0,366***
0,735*
0,986*
0,611*
0,333***
0,280***
-
Beta
0,639***
0,897*
0,989*
0,817*
0,621***
0,536***
0,605***
0,857*
0,993*
0,782*
0,577***
0,529***
-
Regresyon analizi sonuçları p<0,01 düzeyinde anlamlıdır.
Regresyon analizi sonuçları p<0,05 düzeyinde anlamlıdır.
Regresyon analizi sonuçları p<0,10 düzeyinde anlamlıdır.
Regresyon analizi sonuçları p<0,10 düzeyinde anlamlı olmadığı için değerlendirmeye alınmamıĢtır
*
**
***
-
DYY kent içi yerseçimi ile ilçe genelinde yoğunluk miktarlarının anlamlı bir iliĢkisi
bulunmamaktadır.
-
Yurt dıĢı örneklerinde DYY çekme açısından vurgulanan TGB varlığı Ankara örneğinde
doğrulanamamıĢtır. Ġlçe bazında gerçekleĢtirilen bu analizde TGB varlığı DYY kent içi
yerseçimini anlamlı bir açıklama düzeyine eriĢememiĢtir. Ülkeye giren DYYlerin ar-ge
yatırımı konusunda sınırlı olmasının bu sonuçla iliĢkisi olduğu söylenebilir.
-
Ġlçe refah düzeyini gösteren GSMH ve kiĢi baĢına düĢen GSMH miktarları bu çalıĢmada
DYY kent içi yerseçimini istatistikî olarak anlamlı bir düzeyde açıklayamamaktadır
-
Kapitalist ekonominin ve dolayısıyla da küresel sistemin mekansal izdüĢümlerinden olan,
artan AVM sayıları Ankara örneğinde DYY yerseçim tercihlerini açıklamada anlamlı bir
sorgulamaya imkan vermemektedir. Bu sonuç Ankara‘nın henüz küresel sistemin
kontrolüne girmediğinin bir göstergesi olarak değerlendirme yapma imkanı sunmaktadır.
-
Literatürde, ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde DYY‘nin yerseçim kararlarını belirleyen
en önemli değiĢken olarak saptanan ulaĢım altyapısı bu çalıĢmada iliĢki düzeyi açısından
anlamlı sonuçlar vermemiĢtir. Türkiye bütünü için gerçekleĢtirilen ve DYY‘nin bölgesel
ölçekte mekansal tercihlerini inceleyen pek çok çalıĢmada ulaĢım olanakları önemli bir
46
N. Aydan Sat
etken olarak tespit edilmiĢtir. Bu çalıĢma, kent içi yerseçim tercihlerinde ulaĢım
olanaklarından çok daha önemli farklı faktörlerin DYY‘yi etkilediğini göstermektedir.
-
-
Gerek firma sayısı gerekse kente giren DYY sermayesi bağımlı değiĢken olarak
alındığında, aynı üç bağımsız değiĢken DYY‘lerin kent içi yerseçimini açıklamada anlamlı
sonuçlar vermektedir; 4 ve 5 yıldızlı otellerdeki toplam yatak sayısı, yüksek öğretim
mezunlarının oranı ve konut ve sanayi kullanımı dıĢındaki binaların bütünü içindeki oranı
(sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan bina miktarı).

4 ve 5 yıldızlı otellerdeki toplam yatak sayısı tüm kentsel mekana ait dinamikler
içerisinde DYY‘nin kent içi yerseçim tercihlerini en yüksek anlamlılık derecesiyle
açıklayan değiĢken olarak tespit edilmiĢtir. Firma sayısı bağımlı değiĢken olarak
alındığında 4 ve 5 yıldızlı otellerdeki yatak sayısının DYY yerseçimini %98,9 oranla
etkilediği, yatırım yapılan sermaye miktarı bağımlı değiĢken olarak alındığında ise
%99,3 oranla etkilediği görülmektedir. Bu oranlar tüm değiĢkenler içerisinde tespit
edilen en yüksek değerlerdir.

Yüksek öğretim mezunlarının oranı Ankara‘da ilçeler bazında gerçekleĢtirilen
regresyon analizinde DYYnin kent içi yer seçimini etkileyen diğer bir değiĢkendir. Bu
sonuç daha önce yapılmıĢ amprik çalıĢmaları desteklemekte ve Ankara‘ya giriĢ yapan
ÇUġ‘lerinn kalifiye iĢgücüne ihtiyaç duyduklarının bir göstergesidir.

Ġlçelerdeki sosyal ve kültürel binalar, sağlık binaları, eğitim ve spor amaçlı kullanılan
binaların toplam bina miktarı içindeki oranı DYYnin kent içi yerseçimini
etkilemektedir. Özellikle konut ve sanayi alanı dıĢındaki bu kullanımların fazlalığı
DYY‘ları bu alanlara çekmekte etkili olmaktadır. Firma sayısı ve sermaye miktarları
bağımlı değiĢkenler olarak alındığında bina kullanım türünün DYY‘yi etkileme
oranları sırasıyla %89,7 ve %85,7dir. Bu sonuç ÇUġ‘lerin yerseçim kararında fiziksel
ve sosyal çevreye önem verdiklerini göstermektedir.
Regresyon analizi sonuçlarının p<0,10 düzeyinde anlamlı olduğu koĢullarda ilçeye ait
nüfus, GSMH ve istihdam oranlarının DYY yerseçim tercihlerini açıklamada etkili
olmaktadır. Bu değiĢkenlerle etkileĢim %54 - %64 arasında değiĢmekte ve düĢük bir iliĢki
gözlemlenmektedir. Yurt dıĢı örnekler incelendiğinde özellikle nüfus verileri ile GSMH
verilerinin temel belirleyici faktörler olduğu görülmektedir.
5. Sonuç ve Değerlendirme
ÇalıĢmada, Ankara kent merkezinde yerseçen ÇUġlarla kentsel dinamikler arasındaki iliĢki
sorgulanmaktadır. ÇUġ‘ların yerseçim tercihlerinde belirleyici olabilecek kentsel dinamiklerin
sorgusu için lineer regresyon analizinden faydalanılmıĢ ve ÇUġlara ait değiĢkenler bağımlı,
kentsel mekana iliĢkin dinamikler ise bağımsız değiĢken olarak belirlenmiĢtir.
ÇalıĢmanın bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Bu kapsamda bir çalıĢmada analizin tarihsel
perspektiften ele alınması DYY‘nin kentiçi yerseçim süreçlerinin algılanmasını ve kentsel
dinamikler üzerindeki etkilerinin sorgulanmasını kolaylaĢtıracaktır. Ayrıca, çalıĢmada
gerçekleĢtirilen analizin mahalle ölçeğine indirgenmesi sürecin algılanması açısından doyurucu
olacaktır. Ancak geçmiĢ yıllara ait kentsel mekana iliĢkin verilere ulaĢmak (özellikle de mahalle
ölçeğinde) konusunda ciddi problemler bulunmaktadır.
Bildiri kapsamında gerçekleĢtirilen alan çalıĢmasının sonuçları, Ankara özelinde ilçe detayında
yapılan regresyon analizinde kentsel dinamikler olarak nitelendirilebilecek mekansal özelliklerin
DYYnin kent içi yerseçim tercihlerini açıklamada sınırlı kaldığını göstermektedir. Özellikle
literatürde sıkça vurgulanan ulaĢım olanakları, yığılma özellikleri ve arsa fiyatlarının DYY
yerseçim kararında etkisinin istatistikî anlamlılık düzeyinin altında olması ĢaĢırtıcıdır. Bu
sonuçlardan hareketle, küresel güçlerin Ankara özelinde kentsel mekanı Ģekillendirecek kadar
yere özgü dinamikleri henüz dikkate almadıklarını söylemek bir yanılgı olmaz. Bu sonuç
47
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ankara‘nın küresel düzlemdeki yerinin de algılanması anlamında önemlidir. Küresel güç olarak
nitelendirilen DYY‘ların yerseçim süreçleri, Ankara‘nın henüz küresel kentler sisteminde yeri
olmadığını ve DYY‘ların kentsel dinamiklerden çok, kente daha önce giriĢ yapan diğer DYY‘
ların etkisiyle yerseçim sonucunu göstermektedir.
Bu noktalardan hareketle, daha sonra gerçekleĢtirilecek çalıĢmaların Ģu temel sorulara
odaklanması gerekmektedir;
DYY‘nin kent içi yerseçim kararını verirken, kentsel mekan iliĢkin değiĢkenlerden mi
yoksa kentte bulunan diğer DYYlerin niteliklerinden mi etkilenmektedirler?
O halde kentsel mekana iliĢkin düzenlemelerin DYY yerseçiminde hiçbir etkisi yok
mudur?
DYYlerin yerseçimlerinin belirlenmesi sürecinde, kentsel dinamiklerin göz ardı edilmesi
söz konusu kent için bir Ģans mı yoksa Ģanssızlık mıdır?
Notlar:
i
Bu çalıĢma Gazi Üniversitesi tarafından desteklenen 06/2009-45 kodlu araĢtırma projesi kapsamında
hazırlanmıĢtır.
ii
Firma yığılmaları,
Head vd. (1995) çalıĢmalarında kullandıkları aĢağıdaki formüle göre
hesaplanmıĢtır. Yığılma_ÇUġirt= ÇUġirt miktarı / ÇUġit toplamı
Yığılma_yerelfirmairt= yerelfirmairt miktarı / yerelfirmait toplamı
i: faaliyet türü, r: seçilen bölge, t: seçilen zaman
Kaynaklar
Abu-Lughod; Lippman, J. (1995) ―Comparing Chicago, New York, and Los Angeles: Testing Some
World Cities Hypotheses‖, In Knox, P. L. and Taylor, P. J. (eds.) World Cities in a World-System,
içinde (der. P. L. Knox, P. J. Taylor) Cambridge University Press, Cambridge.
ABB, (2006) 1/25000 Başkent Ankara Nazım İmar Planı Plan Açıklama Raporu, Ankara.
Beaverstock, J. V.; Taylor, P. J.; Smith, R. G. (1999) ―A roster of world cities‖, Cities 16(6), 445–458.
Braunerhjelm, P.; Sevenson, R. (1996) ―Host Country Characteristics and Agglomeration in Foreign
Direct Investment‖, Applied Economics, 28(7), 833–840.
Cohen, R. (1981) ―The New International Division of Labour, Multinational Corporations and Urban
Hierarchy‖. In Dear, M. and Scott A.J. (eds.) Urbanisation and Urban Planning in Capitalist
Society, içinde (der. M. Dear, Scott A.J.), 287–318, Methuen, London.
Coughlin, C. C.; Terza, J. V.; Arromdee, I.; (1991) ―State Characteristics and the Location of Foreign
Direct Investment within the United States‖, Review of Economics and Statistics, 73, 675–683
Cox, K. (1997) Space of Globalisation: Reasserting the Power of the Local, The Guiford Press.
DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı (2011) Doğrudan Yabancı Yatırım İstatistikleri, (www.dtm.gov.tr, 01.04.2011)
Dunning, J. H. (1981) International Production and the Multinational Enterprise. George Allen & Unwin
Ltd, London.
Dunning, J. H. (1993) Multinational Enterprises and the Global Economy, Addison-Wesley,
Wokingham, London.
Eng, I.; Lin, Y. (1996) ―Seeking Competitive Advantage in an Emergent Open Economy: Foreign Direct
Investment in Chinese Industry‖, Environment and Planning A, 28, 1113-1138.
Friedmann, J. (1986) ―The World City Hypothesis In Knox, P. L. and Taylor, P. J. (eds.) World Cities in
a World-System, içinde (der. P. L. Knox, P. J. Taylor) 317–331. Cambridge Un. Press, Cambridge
Frobel, F.; Heinriches, J.; Kreye, O. (1980) The New International Division of Labour: Structural
Unemployment in Industrialised Countries and Industrialisation in Developing Countries.
Cambridge University Press, Cambridge.
48
N. Aydan Sat
Glickman, R. J.; Woodward, D. P. (1988) ―The Location of Foreign Investment in the United States:
Patterns and Determinants‖, International Regional Science Review, 11, 137–154.
Han, S. S. (2000) ―Shanghai Between State and Market in Urban Transformation‖. Urban Studies,
37(11), 2091–2112.
Harvey, D. (1989) ―From Managerialism to Entrepreneurialism: the Transformation in Urban Governance
in Later Capitalism‖, Geografiska Annaler B, 71:13-17
Head, K.; Ries, J.; Swenson, D. (1995) "Agglomeration Benefits and Location Choice: Evidence from
Japanese Manufacturing Investments in the United States‖, Journal of International Economics,
38(3-4), 223-247.
Hill, S.; Munday, M. (1995) ―Foreign Manufacturing Investment in France and the UK: a Regional
Analysis of Locational Determinants‖, Tijdschrift voor Economische en Sociale Geografiska,
86,311-327.
Hymer, S. H. (1960) The International Operations of National Firms: A Study of Direct Foreign
Investmen,. MIT Press, Cambridge, 1976.
King, A. D. (1990) Global Cities: Post-imperialism and the Internationalisation of London, Routledge
and Kegan Paul, London
Leung C. K. (1996) ―Foreign Manufacturing Ġnvestment and Regional Ġndustrial Growth in Guangdong
Province, China‖, Environment and Planning A, 28, 513-536.
Leung C. K. (1993) ―Personal Contacts, Subcontracting Linkages, and Development in the Hong KongZhujiang Delta Region‖, Annals of the Association of American Geographers, 83, 272-302.
Ohmae, K. (1995) The End of the Nation State: the Rise of Regional Economies, The Free Press, N.Y.
Özüduru, B.; Varol. Ç. (2009) ―Kent Merkezlerine Yeni Bir Alternatif: Ankara‘daki AlıĢveriĢ
Merkezlerinin Kentsel ve Mekansal GeliĢime Etkileri‖, 33. ġehircilik Günü Kolokyumu, 6-8
Kasım, Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Kolokyum Bildiri Kitabı, 307-24.
Sassen, S. (1991) The Global City: New York, London, Tokyo, Princeton University, Princeton.
Sassen, S. (2000) Cities in a World Economy, second ed. Pine Forge Press, London
Sat, N. A. (2005) Local Embeddedness of Transnational Corporations: Turkish Case, BasılmamıĢ
doktora tezi, METU, Ankara, (2005).
Short, J.; Yeong-Hyun, K. (1999) Globalisation and the City, Addison Wesley Longman Inc., New York.
TUĠK, (2007), ADNKS verileri (www.tuik.gov.tr, 14.08.2011)
T.C. Sanayi Bakanlığı (2011) TGB verileri (www.sanayi.gov.tr, 23.02.2011)
Taylor, P. J.; Walker, D. R. F.; Catalano, G. (2002) ―Diversity and Power in the World City Network‖,
Cities 19(4), 231–241.
White, J. W. (1997a) ―Half-Empty Bottle or No Bottle at all? A Rejoinder to Sassen and Smith‖, Urban
Affairs Review, 33(4), 489–491.
White, J. W. (1997b) ―Old Wine, Cracked Bottle? Tokyo, Paris, and the Global City Hypothesis‖, Urban
Affairs Review, 33(4), 451–477.
Wu, F. (2005) ―The City in Transition and the Transition of Cities in China‖, Urban Geography, 26(2),
100-106
Wu, F. (2001) ―Housing Provision Under Globalisation: a Case Study of Shanghai‖, Environment and
Planning A, 33, 1741–1764.
Wu, F. (2000) ―Modelling Intrametropolitan Location of Foreign Investment Firms in a Chinese City‖,
Urban Studies, 37: 13, 2441– 2464.
Wu, F. (1999) Intrametropolitan FDI Firm Location in Guangzhou, China: a Poisson and Negative
Binomial Analysis, Annals of Regional Science, 33, 535– 555.
Wu, J.; Radbone, I. (2005) ―Global Integration and the Intra-Urban Determinants of Foreign Direct
Ġnvestment in Shanghai‖, Cities, 22(4), 275–286
49
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
50
Planlamada Altı-Ġzli Yeni ve Esnek Bir Paradigma:
Stratejik Mekânsal Planlama
Erkan Polat1
Öz: Bu çalışmada, kentsel ve bölgesel planlama gündemine giren ‗esnek ve yeni‘ bir yaklaşım
olarak betimlenen Stratejik Mekânsal Planlamanın (SMP)(Strategic Spatial Planning) kuramsal
yapısı araştırılarak, bilgiden eyleme dönüşüm sürecinde yeni bir paradigmanın gereklilik
koşulları çizilmekte ve ülkemiz planlama süreçleri açısından bazı çıkarsamalar yaparak
bütünleşik, varlık-temelli, katılım ve yönetişim eksenli, SEME sistemli, kentsel-kırsal bütünlüklü,
yeni ve esnek altı-izli bir model önerilmektedir. Tutarlı, ahenkli ve düzenli bir yapının
tanımlanması, kuramsal sınırların çizilmesi, uzun erimli mekânsal mantığın bütünleştirilmesi,
eylem-odaklılığın gerçekleştirilmesi ve daha açık, esnek, çok-düzlemli bir yönetişim yapısının
tanımlanması da bu bağlamda ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Stratejik Mekânsal Planlama (SMP), Planlama Kuramları, Paradigma,
Mekânsallık.
Abstract: In this study, urban and regional planning agenda, which ' flexible and innovative '
approach is described as a Strategic Spatial Planning, by investigating the theoretical structure,
conditions of necessity, drawn from information to action in the transformation process of our
country and a new paradigm in terms of planning processes by making some inferences
integrated, asset - based, participation and governance -oriented, systematic, rurban, new and
flexible model, suggested a six - track. Consistent, harmonious and orderly identification of the
structure, drawing of the theoretical borders, the integration of long -term spatial reasoning, the
realization of the action- orientation and the definition of a more open, flexible, multi-level
governance structure are discussed in this context.
Keywords: Strategic Spatial Planning, Planning Theories, Paradigm, Spatiality.
1
Y. Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü, Isparta: [email protected]
51
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. Stratejik Mekânsal Planlamanın (SMP) gerekliliği
AB ülkelerinde geleneksel politika ve kurumların dönüĢümü ile bu yapılara eklemlenen kurumlar
açısından planlama ve kalkınma politikaları irdelendiğinde, son yıllarda farklı oluĢumlara
gidildiği görülür. Bu durum, geleneksel üniter devletlerden (Belçika, Almanya gibi)
bölgeselleĢmiĢ üniter devletlere (Ġtalya, Ġspanya gibi) doğru da değiĢim göstermektedir. Bu
ülkelerdeki politik ve kurumsal dönüĢümler, planlama alanında da farklı yansımalar bularak,
geleneksel kapsamlı akılcı planlama yaklaĢımının değiĢerek, Stratejik Mekânsal Planlamaya
(SMP) [Strategic Spatial Planning] dönüĢümü ile tanımlanmıĢtır.
Yeni dünya ekonomisi, değiĢen kalkınma ve bölge anlayıĢları ile bir taraftan da AB‘ye uyum ve
bütünleĢme sürecine paralel olarak ‗stratejik planlama‘ yaklaĢımının benimsenmesi ve
uygulanmasına iliĢkin Türkiye‘de de artan bir ilgi bulunmaktadır. Bu ilgi kendini özellikle
uygulama ve yönetim alanında göstermektedir. Son dönemlerde hazırlanmaya baĢlayan Ġl (ve
Ġlçe) GeliĢim Planları, Çevre Düzeni Planları ve Stratejik Planlama çalıĢmalarının sayısı giderek
artmaktadır. Ne var ki, bu planlarda geliĢimin mekânsal boyutları eksik kalmakta, ele
alınmamaktadır. Mevcut planlama kademelenmesine ve uygulamalara bakıldığında ise, planlar
ile eĢgüdüm ve bütünlüğün nasıl sağlanacağı, fiziksel iliĢkilerin, mekânsal stratejilerin nerede ve
nasıl kurulacağı konusunda ve yine son dönemlerde farklı bir anlayıĢla ortaya çıkan amaç,
kapsam ve sınırları açısından çevresel odaklı olan 1 / 100.000 ve 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni
Planları ile GeliĢme Planları arasında nasıl bir iliĢki kurulacağına dair belirsizlikler de olduğu
görülmektedir. Diğer yandan, stratejik planlama yaklaĢımını benimsemiĢ olan ve birbirlerinden
ayrı olarak iĢleyen bu süreçler de bilimsel bir tabana dayanmaksızın, çerçevesi çizilmiĢ ortak bir
metodoloji, model, süreç tasarımı ve yöntemi olmaksızın, uygulama araçları ve modelleri tarif
edilmeksizin yürü(tül)mektedir.
1980‘lere kadar planlamada hep kuramsal yaklaĢımların tartıĢıldığı, bu dönemden sonra ise
uygulamanın yani, mekânsal planlamanın daha fazla tartıĢıldığı dönemlerin ön plana çıktığı
görülmektedir. Bu anlamda planlamaya yön veren güncel en önemli yaklaĢım SMP olmuĢtur.
2. Bağlamın sorgulanması ve kabuk değiĢimi
ÇağdaĢ planlama pratiği, yan yana, iç içe ya da üst üste geliĢen bir dizi eĢzamanlı karĢıtlık ve
çeliĢkilerle bunların aralarında var olan etkileĢimlerden doğan bir tür gerilim ile baĢa çıkmak
zorunluluğu ile karĢı karĢıyadır. Ġster düzen ve çeĢitliliği birlikte içeren karĢıtlık olsun, isterse
kırsal ve kentsel olanın yan yana birlikteliği olsun, çağdaĢ kentte yapılı çevre ve mekânsal
örgünün eĢzamanlı biçimsel farklılaĢmasından kaynaklanan çeliĢki ve gerilimlerin gerisinde,
dinamik baĢkalaĢım sürecindeki sosyo-ekonomik-kültürel farklılaĢmalar, değiĢimler ve
dönüĢümler bulunmaktadır (Polat & Bilsel, 2007).
Bu değiĢim/dönüĢümde, kurumsal, ekonomik ve sosyal veri ve araçların bölgenin ve kentin
sosyo-ekonomik geliĢimini ve geleceğini Ģekillendirmede rol oynadığı ve bu amaçlara ulaĢmak
için eylemler ortaya koyduğu SMP yaklaĢımı oldukça önemlidir. Bu anlamda, SMP sürecinde
ulusal ve küresel ekonomiye eklemlenerek rekabet edebilir ve sürdürülebilir bir geliĢme
öngörülmektedir; ancak mekânın kullanımı ve yerleĢme olgusu da farklı boyutlar kazanmaktadır.
Günümüzün çoğu toplumu artık ‗büyük geliĢmeler‘ le ve ‗meydan okumalar‘ la yüz yüzedir
(Polat ve diğ., 2011): Artan karmaşıklık düzeyi (yeni teknolojilerin ve ekonomilerin ortaya çıkışı,
üretim ve tüketim süreçlerindeki değişimler, temsili demokrasi krizi, çeşitlilik, kültürel ve
ekonomik küreselleşme, küresel-yerelleşme), hızlı, rastgele, dengesiz gelişme, parçalanma
problemleri, yaşlanan nüfus, tüm ölçeklerde ve yerelden küresele doğru çevresel konularda artan
farkındalık, hem yatay hem düşey daha iyi bir eşgüdüm için uzun nefesli bir sorgulama, uzunerimli düşünmeye kısa-erimli eylem yapmaya yeniden vurgu, daha gerçekçi ve etkin bir yönteme
dönüş amacı.
Bu değiĢim ve dönüĢüm süreçlerinin planlamaya, yönetim yapılarına, kuramlara, yöntemlere,
tekniklere ve uygulamaya yönelik yansımaları, ister istemez, onları değiĢmeye ve dönüĢmeye
52
Erkan Polat
zorlamaktadır. Bunların yansımasının sonucu olarak, geliĢmelere ve meydan okumalara farklı
reaksiyonların oluĢması kaçınılmazdır (Ackoff, 1981):
Tepkili (reactive) Reaksiyonlar – aynanın arka yüzü,
Atıl (inactive) Reaksiyonlar – akıĢ yönünde yüzmek,
EtkileĢimsiz/Önleyici Tepkili (preactive) Reaksiyonlar–geleceğe için hazırlanmak,
Önleyici (proactive) Reaksiyonlar – geleceği tasarımlamak ve olanı yapmak.
Eğer, dönüĢtürücü pratiklerle uğraĢılıyorsa geliĢmelere ve meydan okumalara daha proaktif
reaksiyonlarla yanıt vermek gerekecektir. DönüĢtürücü pratikler yerleĢmelerde yaĢayan
toplumların yapısal problemlerine odaklanacağından, yerleĢmelerin mekânsal problemlerine
yanıt verecek yapıların da tariflenmesine gereksinim olacaktır. Bu gereksinime yanıt veren, bu
çalıĢmanın da ana eksenini oluĢturan, SMP‘nin doğru kurgulanması için, tutarlı, ahenkli ve
düzenli bir yapının tanımlanması, kuramsal sınırlarının çizilmesi, uzun erimli mekânsal mantığın
bütünleĢtirilmesi, eylem-odaklılığın gerçekleĢtirilmesi ve daha açık, esnek, çok-düzlemli bir
yönetiĢim yapısının tanımlanması gerekmektedir. Böylece, daha ‗esnek ve yeni‘ bir SMP‘nin üç
temel soru bileĢenine yanıt aramak gerekecektir: Ne, nasıl ve neden.
Ne? ‗Esnek ve yeni‘ SMP bir dönüĢtürücü ve bütünleĢtiricidir, tercihen kamusal yapıda baĢlar,
sosyo-ekonomik-mekânsal-epistemolojik (SEME) ve varlık-temelli bir süreçtir. Bir yeri yer
yapan süreçler nedir ve bunu ne yapabilir (Albrechts, 2004, 2006a, 2006b)? Mekânsal
kavramının nesnelerin nerede yer aldığını sorgulaması, hem statik hem de dinamik olarak bunu
gerçekleĢtirmesi, özgün mekânların yaratılması ve yönetilmesi, diğer mekânlarla iliĢkilerinin
sorgulanması, üzerindeki eylemlerin ve ağların durumunun belirlenmesi, bağlantı ve düğüm
noktalarının bulunması, aslında hep fiziksel olarak birlikte yer almayı tarifler (Healey, 2004:46).
Amin‘e (2004:43) göre, kentler ve bölgeler farklı coğrafik uzanımların çeĢitlemesinin iliĢkisel
ağlarının oluĢturduğu izdihama kenetlenmiĢ yığınlar ve farklılıklar olarak özgün bir mekansallığa
sahiptir. SMP süreçleri, ‗iliĢkisel karmaĢıklık‘ ın bir değerlendirmesi olarak, ‗duyulan‘,
‗görülen‘, ‗hissedilen‘ ve ‗okunan‘ bir kapasiteyi talep eder. Böylece, bir yerin çoklu dinamikleri
ve kaliteleri bu kapasitenin tanımlanması ile mümkün olur (Healey, 2005, 2006).
YerleĢmelerin mekânsal iliĢkilerine odaklanma, mekânsal yapıları etkileyen ve biçimlendiren
ekonomik, çevresel, kültürel, sosyal ve politik gündemlerin bütünleĢmesi için çok daha etkili ve
etkin bir yol tanımlar. Yerel düzeyden ulusal düzeye, komĢuluk biriminden belediye sınırlarına
hatta il ve ilçe sınırlarına kadar bu gündemler etkilidir. Yeni politika ve planlama ölçeklerinin
bulunması, aktörlerin ve paydaĢların tüm süreçlere katılması, yeni birlikteliklerin, ortaklıkların
ve danıĢmanlık süreçlerinin oluĢturulması, bu gündemlerin daha da iyi anlaĢılmasına olanak
sağlayacaktır (Albrechts, Healey & Kunzmann, 2003). Bunun da ötesinde, eylemsel-mekânsal
(teritoryal) odaklanma, farklı düzeylerdeki çok-düzlemli yönetiĢim süreçlerini de harekete
geçirecektir.
Nasıl? ‗Esnek ve yeni‘ SMP sınırlı sayıdaki stratejik anahtar kavramlara odaklanır. Güçlü ve
zayıf yönlerin sınırlanması anlamında, fırsatlar ve tehditler bağlamında ve istemler ve sonuçları
eklemlemek anlamında çevreye eleĢtirel bir bakıĢla yaklaĢmaya gereksinim duyar. Yere ya da
mekâna özgü kaliteler ve varlıklara odaklanır (sosyal, kültürel, entelektüel, hem mekânsal hem
de sosyal kentsel doku kaliteleri), üstelik de bunu yerelden küresel ölçeğe yapar. SMP dıĢsal
eğilimler, güçler ve kaynaklar nasıl mümkün kılınabilir sorusuna odaklanır. Kamusal ve sivil ana
aktörleri tanımlar ve bir araya getirir. Çok-düzlemli yönetiĢime olanak sağladığından yaygınlık
gerektirir, kamusal, ekonomik ve sivil toplumu çeĢitlendirir, planlama süreçlerine dâhil eder. Bir
bilinmezlik coğrafyasında sağlam ve iĢletilebilir bir uzun-erimli vizyon yaratır, farklı düzeydeki
seçmelerle, stratejilerle, politikalarla, taktik ve eylemlerle uygulamaya dönük kısa-erimli güç
yapılarını, belirsizlikleri ve yarıĢan değerleri hesaba katar. SMP, plan üretme yapılarını
tasarımlar, mekânsal değiĢimi etkilemek ve yönetmek için bağlam, imge ve karar çerçeveleri
geliĢtirir. Yeni fikirler ve süreçler yaratarak, bunları geleceğe taĢır, böylece, yeni anlayıĢ
kalıpları, uzlaĢma, organize etme ve harekete geçirme yolları inĢa eder. Tüm bu süreçleri yeni bir
planlama modeliyle tarif eder.
53
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Neden? Bu soru aslında ‗ne olmalıydı?‘ sorusuyla birlikte değerlendirilmek zorundadır.
Düzgüsel boyut olmaksızın, zararlı ya da yararsız bir göreceliği kabul etmek riskini de birlikte
getirir (Ogilvy, 2002). Farkında olunan, maksatlı, bağlamsal, yaratıcı ve sürekli bir süreçte, yeni
SMP dönüĢtürücü bir baskı yapma gücüne sahiptir, yeni düĢüncelere açık olmayı geliĢtirmek ve
değiĢim için gerekli gereksinimleri ve fırsatları anlamak ve kabullenmek için bu gereklidir.
DönüĢtürücü pratikler pazar güçlerinin insafsız operasyonlarının karĢısında durmayı ve toplumun
yapısal problemlerine arzu edilen yanıtları verebilmeyi içerir. Kuralcılık potansiyel bir gelecek
için mekân-temelli değerler, istemler, ümitler ya da gereksinimlerle iliĢkileri gösterirken,
uygulanabilme üstünlüğü ve yargılardan ve tercihlerden arınmıĢ olması, ‗arzu edilebilirlik‘ ve
‗iyileĢme‘ düĢüncelerine referans vermesi, kamusal/toplumsal pratiklere uygun olmasını
sağlamıĢtır (Friedmann, 1982). Özgün ve potansiyel bir gelecek durumuna ulaĢılması demek,
yargıları, değerleri ve karar verme mekanizmalarını içeren bir seçme eylemi demektir. Bu ise,
‗Ģimdi ve burada olanın uzanımları‘ olarak geleceğe ters düĢen bir durum sergiler. Gelecek(ler)
mutlaka bugün olmayan bazı araçlarla, kalitelerle ve erdemlerle sembolize edilmelidir; çeĢitlilik,
sürdürülebilirlik, eĢitlik, mekânsal kalite, içermecilik, sorumluluk gibi. Böylece, yaĢanılan ya da
yaĢanması düĢünülen yeri tarif etmenin bir yolu sağlanabilir.
3. Altı-izli yaklaĢım
SMP‘nin öncülü sayılan dört-iz yaklaĢımlarından gelen (Albrechts, 2006a; Van den Broeck,
2001; Healey, 2006) vizyon oluĢturma, kısa-erimli ve uzun-erimli eylemler, anahtar aktörlerin
katılımı ve ana kararlarda büyük kentli gruplarını kapsayan daha sürekli bir süreç izleri sadece
doğrusal bir yol çizmiyorlardı. Bağlam da sadece planlama sürecinin bir çerçevesini
oluĢturmuyor, aynı zamanda, süreçteki değiĢimlerden gelen bir biçimlenme oluĢturuyordu.
Değer akılcılığı (alternatif geleceklerin tasarımı), iletiĢimsel akılcılık (sürece daha fazla aktörün
katılması), araçsal akılcılık (problemlerin çözümünde ve arzu edilen geleceğe ulaĢmada en iyi
yolun bulunması) ve stratejik akılcılık (güç iliĢkileriyle ilgili açık ve belirgin bir strateji
belirlenmesi) üzerine temellenen bu dört-izli yaklaĢımlarda güç iliĢkileri ya da dengeler
değiĢmeyebilirdir (Forester, 1989; Healey, 1997; Sager, 1994).
ġekil 1: Altı-Ġzli SMP Paradigması (Kaynak: Polat ve diğ. 2011)
Önerilen altı-izli yaklaĢımda ise (Polat ve diğ., 2011), bu yaklaĢımların eksik kaldığı durumun
net olarak anlaĢılmasını sağlayacak, teknikler ve modeller kullanan bir kavramsal çerçeve izi ile
bilgiden eyleme geçiĢi sağlayacak bir etkin çerçeve izi eklenmiĢtir (ġekil 1). Özellikle
ülkemizdeki planlama süreçleri ve dinamikleri açısından bu izlerin de eklemlenmesi, tüm
planlama sürecinin buna göre uyumlanması, belki değiĢmesi ve dönüĢmesi Ģart görünmektedir.
54
Erkan Polat
Böylece daha dinamik, bütünleĢik ve ileriye dönük uzun-erimli bir vizyonu sağlayacak temel
oluĢturularak (çerçeve), tam katılım sağlayacak bir yapı ortaya konulabilecek, kısa-erimli ve
uzun-erimli eylemler için planlar üretilebilecek ve uygulamaya dönük olarak bir bütçeleme ve
strateji belirlenebilecektir. Bu bir uzlaĢı ya da ortak zemin sağlayacağından, özellikle uygulama
Ģaması için bütüncül mekânsal bir anlaĢma ya da yükümlülüğe dönüĢen bir yapı üzerinden
planlama yapılabilecektir. Ülkemizdeki, hala tam oturmayan planlama eylemi için, böylece genel
bir kabuk değiĢimi de sağlanmıĢ olabilecektir (Polat ve diğ., 2011).
4. Geleneksel planlamayla ayrımlaĢmalar
‗Esnek ve yeni‘ SMP yaklaĢımı bu çalıĢmada sadece yeni bir dünya düzenini telkin eden yeni bir
ideoloji/düĢünce biçimi olarak değil, aynı zamanda, paylaĢılan değerler ve sahip olunan varlıklar
üzerine temellenen bir yer için olası en iyi gelecekler dizisini yaratmak ve yönetmek (Ogilvy,
2002) için kullanılan bir planlama yöntemi olarak sunulmaktadır. Böyle bir özellikten yola
çıkarak, geleneksel sinoptik kapsamlı akılcı planlama paradigmasından hareketle, sistemler
temelli, katılımcı planlama eksenli ve stratejik planlama üzerinden sunulan yeni bir planlama
paradigmasından bahsediliyor demektir.
SMP kuralcı/normatif bir görüĢ olarak oldukça farklı bir resim ortaya koyar (Polat ve diğ., 2011):
Plan tipi anlamındaki farklılaşma. Geleneksel planlamanın kullandığı çıktılar olan
‗planlar‘ dan (master planlar, alan kullanım planları, bizde kullanıldığı gibi imar planları)
farklıdır. Elde edilen çıktı bir mekânsal plan ancak stratejik planla örülen bir stratejik
mekânsal plan.
Planlama tipi anlamındaki farklılaşma. Teknik/yasal düzenlemeler karĢısında bir ‗çerçeve‘
sağlanması.
Yönetim tipi anlamındaki farklılaşma. Tipik yönetim eksenli ya da baskın yapıdan
müzakere temelli, uzlaĢmacı bir yönetiĢim biçimine geçiĢ.
İçerik ya da kapsam anlamındaki farklılaşma. Uzun-erimli bir vizyon yaratılarak somut
eylemlere geçilmesi, bir yerin tüm çeĢitliliğinin kabul edilmesi, yerel varlıklara ve küresele
eklemlenen ağlara odaklanılması, sosyo-ekonomik-mekansal-epistemolojik (SEME) sistem
kalitesinin ortaya konulması ve sonuçlar ile sorumlulukların adil dağıtılması.
Bu kuralcı/normatif bakıĢ açısı bazı insanlar tarafından rahatça algılanabilirken (Mintzberg,
1994), SMP‘nin bakıĢ açısı oldukça geniĢtir. Bununla birlikte, bu konudaki son dönemi planlama
yazını bu bakıĢ açısının hiç de azımsanacak gibi olmadığını rahatlıkla göstermektedir (Albrechts,
2006b; Albrechts, Alden, Da Rosa Pires, 2001; Healey, 2006; Healey, ve diğ. 1997).
SMP, sadece bir kavram, yöntem ya da araç da değildir. Gerçekten de, bir kavramlar, yöntemler
ya da araçlar setidir, bu haliyle planlama konusu yer için özel ve dikkatlice dikilmiĢ bir üniforma
gibi olması yanında, aynı mesleği yapan herkes için ve her yer için uygun bir kıyafet gibidir.
SMP, süreç, kurumsal tasarım ve hareketlendirme kadar iyidir, bu özelliğiyle de anlamsal
kuramların geliĢimi hakkındadır. Süreçte seçilen stratejik konulara odaklanan bir bağlamı vardır.
Arzu edilen geleceğe yönelik çıktıları yöneten bir SMP sisteminin kapasitesi sadece sisteme
bağımlı olmayıp, aynı zamanda, onun altında yatan koĢullara da bağlıdır. Bu koĢullar mekânsal
planlamadaki bağlamlar ve süreçler anlamında politik, kültürel ve profesyonel duruĢlar olup,
seçilen stratejilerin uygulanmasında planlama sistemlerinin yeteneğini etkiler.
SMP, gerçekten önemli olana odaklanan konulara yöneliktir ve bu yüzden de seçmecidir.
Mevcutta yer alan güçlere yanıt veren ya da onların karĢısında duran bir beklenmedik yanıt da
olmayıp, değiĢime olanak sağlayan ya da değiĢimin önünü açan aktif bir güçtür. Bu nedenle de,
onun yaklaĢımları ve pratikleri sınıf, cinsiyet, yaĢ, ırk, köken gibi sosyal ayrımlara kapalı ve
tarafsızdır (Albrechts, 2002; Sandercock, 1998).
SMP bir aĢamadan diğer aĢamaya ya da bir ölçekten diğerine kolayca kaymaz. Dinamik ve
yaratıcı bir süreçte geliĢir. Yeni bakıĢ açıları ve olgular, dün verilen kararları bugünden
değiĢtirme gücüne sahiptir.
55
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
SMP‘ de yaĢanması istenilen yerler ya da yerleĢmeler öncelikli olarak göz önünde
tutulduğundan, bu düĢünme yapısı orada yaĢayan insanlar ya da grupların, orası için olası
gelecek vizyonları geliĢtirmeleriyle ilgili bir süreci anlatır. Bu vizyonun bir gerçeklik olarak ele
alınması için (Goodstein, Nolan & Pfeiffer, 1993), gereken eylemleri harekete geçiren,
sürdürülebilir ve sürekli kılan yeteri derecede açık ve güçlü bir yapıya gereksinim vardır. Bu
düĢünme yapısı tahminlerin belirsizliğini gidermekten çok, mümkün olduğu ölçüde belirsizliği
yönetmeyi ve arzu edilen gelecek için karar verecek insanları sürece katmaya çalıĢmaktadır.
Böylece, olası, arzu edilen gelecek(ler)in değerlerini ve amaçları için bilinçli, amaca uygun,
bağlamsal, yaratıcı ve sürekli bir temsiliyet süreci vardır. SMP‘deki bu dönüĢtürücü baskı (eğer
gerekliyse) yeni fikirlerin (sürdürülebilirlik, çeĢitlilik, süreklilik) ortaya çıkmasını sağlayacağı
gibi, değiĢim için gereken gereksinimlerin ve fırsatların anlaĢılmasını ve kabullenilmesini de
sağlayabilecektir. Süreksiz ya da aralıklı geleceklerin göz önünde bulundurulmasının değiĢime
yol açmasından beri, değiĢime direnen tüm olağan biçimler ortaya çıkmıĢtır.
Bu yaklaĢımla, SMP, kırsalın, kentselin hatta alt-bölgesel ve bölgeselin deneyimlenebileceğini ya
da dönüĢüm için bunun sağlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu nedenle, kırın, kentin ya da
bölgenin geleceğinin onun geçmiĢi ve bugünüyle süreksiz ya da aralıklı olarak devam etmesi
gerekir (Goodstein, Nolan & Pfeiffer, 1993). ‗Ne olmalı?‘ sorusuna odaklı bu yaklaĢımla ‗ne?‘
sorusuna tekrar dönerek, analizin katılığını ve alternatif geleceklerin tasarımının yaratıcılığını
test etmek de gerekli olmuĢtur.
Genel olarak değerlendirildiğinde SMP ile değiĢenler ve dönüĢenler Ģunlardır (Polat ve diğ.,
2011):
DönüĢtürücü eylem süreci
o
OrtaklaĢa/kolektif bir süreç olarak ele alıĢ
o
Aktörler, katılımcılık ve temsil sorunu
YönetiĢim yapısı; çok-düzlemli yönetiĢim (multi-level governence)
o
Çoğulcu ve zamanlarötesi/kültürlerarası mekânlar
o
Öğrenme süreçleri
o
KurumsallaĢma
Plancıların rolü ve uygulamaları
5. SMP paradigması ve uygulanabilirlik koĢulları
Stratejik plancıların ya da daha doğru bir ifadeyle stratejik mekân plancılarının rolü, pozisyonu
ve becerileri ister istemez yukarıda anlatılan tüm etkenlerden etkilenecektir. Birçok durumda,
plancılar bir ‗teknokrat ve/veya sosyokrat‘ rolü oynamasına rağmen, son dönemlerde,
planlamanın değiĢen kabuğundan ötürü de, birer ‗katalizörler (catalysts)‘ (Albrechts, 1999;
Mintzberg, 1994), ‗dengeleyiciler (counterweights)‘ ve ‗değiĢim öncüleri (initiators of change)‘
(Albrechts, 1999; Krumholz, 1982) olarak rol üstlenmiĢlerdir. Bu hareketli ve ‗uzlaĢı inĢa edici‘
rol, hem gerçek bir politik fırsat sunarken, hem de eylemden öğrenmeyi de kolaylaĢtırır.
Yeni dönemde, ‗stratejik mekân plancısının‘ rolünü ve görevini, yeni temsil modelleriyle
kavramlaĢtırmak ve yeniden tanımlamak gerekmektedir. Yeni dünya anlayıĢıyla birlikte planlama;
aktif ve katılımcı toplum ve birey ve iletiĢime dayalı yönetiĢim süreçleri üzerinden yeniden
tanımlanmakta ve konumlandırılmaktadır. Ġnsanların yaĢadıkları yerin „oluĢumuna katkıda
bulunma‟ özgürlüğü ve kentsel birikimden hakça yararlanabilmesi, iletiĢimsel akılcılığı temel alan
ve aktif kentlileri ve kamusal sorgulama bilincine sahip yurttaĢları oluĢturmayı hedefleyen katılımcı
planlamanın önemli amaçlarıdır. Birey ve toplum etkileĢim içindedir; aktif ve sorumluluklarının
bilincinde olan birey seçimlerini toplumun varlığını ve toplumla bağlılığını kabul ederek yapacak ve
seçimleriyle toplumu değiĢtirebileceğinin bilincinde olacaktır (Özden, 2009).
Toplumun daha da geliĢmesi ve meydan okuması, plancının da yeni düĢünme biçimleri, yeni
yaklaĢımlar ve yeni planlama dillerine gereksinim duymasına yol açar. Üstelik bu ‗yeni‘ ler
geçmiĢten alınacak baĢarı formüllerinden türemediği gibi, yeni düĢünme kalıpları, yeni araçlar,
56
Erkan Polat
yöntemler ve yeni davranıĢlar tarafından oluĢan güçlü bir yaratıcılık kültürü ile biçimlenir.
Planlama eğitimi bu ajandada önemli bir yer tutarken, planlama pratikleri de en az onun kadar
değerlidir.
Bu yeni planlama pratiğinin aktörleri sadece seçilmiĢ siyasiler ve teknik eleman olarak plancılar
değil, aynı zamanda sivil toplum kurumları ve ortak bir tema çevresinde toplanmıĢ topluluklar
olmalıdır. YönetiĢimin etkin hale gelmesi ile güç, aktörler arasında bölüĢülmesi, müzakere
sürecinin ve oydaĢmanın sağlanması, yaratıcılığı, etkileĢimi, öğrenme süreci ve çeĢitliliği ön
planda tutan bir planlama anlayıĢı benimsenmesi gerekmektedir. Sistemin kaotik yapısı, küçük
hataları büyük problemler haline getirebilmektedir. Bu noktada kontrol problemiyle karĢı karĢıya
olan plancı, kentin iç dinamikleri ile müdahaleler arasındaki dengeyi kurabilmeyi bilmesi
gerekmekte ve aynı zamanda sistemin çatallaĢmalarında sistemi doğru kanala yönlendirebilmeli,
doğru müdahaleleri uygulayabilmeli, tetikte ve sorumluluk sahibi olmalıdır (Tekeli, 2002, 2007).
Küresel dinamikleri yakalayabilmek için, bütün bu özelliklere sahip olması gereken plancının
sosyo-mekânsal sürece müdahale araçları çözümleyeceği probleme ve buna bağlı olarak
planlayacağı alanın ölçeğine göre farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle, problemi açık ve net
bir biçimde tanımlaması ve buna bağlı olarak da ölçeğini belirlemesi gerekmektedir. Sosyomekânsal yapının ve sürecin ortaya çıkarılmasındaki gücü keĢfetmenin yanında bu noktada
mekânın organizasyonu ve örgütlenmesi hususunda yaĢanan büyük boĢluklar bir problem olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Yerelin yeniden tanımlanması, yönetiĢimin temel alınması, müzakerecikatılımcı süreçler benimsenmesi ve bunun yanında stratejik planlamanın geri besleme ve çoklu
aktör etkileĢimlerine dayalı planlama yaklaĢımının teorik ve pratikte etkin olması, heterojen ve
eĢitsizlik temellinde oluĢan günümüz toplumsal yapısının ve sürecin olumlu yönde etkilenmesini
sağlayacak politikalar olarak sıralanabilir. Planlamayı bir demokrasi modeli olarak gördüğümüz
bu yeni yaklaĢımla sürdürülebilir, yaĢanabilir, adil hak dağılımın olduğu ve sorumluluk bilincinin
arttığı bir toplum yapısından söz etmek mümkün olacaktır (Özden, 2009).
Hambleton & Bullock (1996:8-9) SMP‘de baĢarılı liderliğin iĢlevi konusunda ise Ģu altı baĢlığı
ortaya koymaktadır:
Net bir vizyon ortaya koymak (―gelecekte kent nerede olacak ve bu amaca ulaĢmak için
gerekli stratejik siyasa tercihleri neler olacak‖ soruları, yerel katılımla ve var olan
giriĢimlerle iliĢkilendirilerek yanıtlanmalı),
Kentsel alanda yaĢam kalitesini artırmak (sivil övünç oluĢturmak, yerel halkın çıkarlarını
gözetmek, yatırımları bölgeye çekmek, sağlıklı ve müreffeh yaĢam ortamı oluĢturmayı
hedeflemek),
Ulusal bütçeden ya da diğer kaynaklardan daha fazla ve çeĢitli kaynağın kentsel alana
akıtılmasını sağlamak,
Kentsel alanda yaĢayanların ortak yararına olacak Ģekilde iĢbirlikleri geliĢtirmek,
KarmaĢık toplumsal sorunları dile getirmek ve bu amaçlar farklı hizmet birimlerini birlikte
ve eĢgüdümlü çalıĢtırmak,
Farklı çıkar ve görüĢleri uzlaĢı ve hoĢgörü ile sürece dâhil ederek stratejik mekânsal
planlama sürecinde desteği ve birlikteliği korumak.
6. Sonuç yerine…
Bu çalıĢmada ele alınan ‗yeni, bütünleşik, esnek, varlık-temelli, katılım ve yönetişim eksenli,
SEME sistemli, kentsel-kırsal bütünlüklü‘ bir altı-izli SMP yaklaĢımda, Türkiye‘deki diğer
kentler, kırsal yapılar, alt-bölgesel ve bölgesel sistemler, belediye, ilçe yönetimleri hatta il
yönetimleri açısından birçok konuya ve kentsel ve bölgesel planlama dinamiklerine kadar birçok
ölçeğe örnek ya da model teĢkil etmektedir. Buradan hareketle, değiĢen ve dönüĢen ülkemiz
planlama, yöneti(Ģi)m, politika, sosyo-kültürel ve mekânsal yapıları için bazı genel söylemler
oluĢturmak olasıdır.
YerleĢmeler ile uğraĢanların karĢılaĢtığı problemler ve bunlara getirilen kuramsal ve uygulamalı
açılımlar zaman içerisinde evrilmektedir. Problemler değiĢtikçe çözüm için geliĢen kuram ve
57
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
uygulamalar baĢarısız oldukları için değil, ama yeni durumlara karĢılık veremedikleri için yarı
yolda kalmaktadır. Örneğin, Avrupa ülkelerine bakıldığında, mekânın karmaĢıklığının arttığı
farklı araĢtırmacılar tarafından iddia edilmektedir. Bazı tutucu düĢünürler değiĢen bir Ģey
olmadığı, kapitalizmin yeni söylemi karĢısında planlamanın piyasalaĢtığını savunsalar da,
belirgin değiĢim ve artan karmaĢıklık her türlü söylem, ideoloji ve kuramın ötesinde somut
olarak gözlemlenebilir hale gelmiĢ, reddedilemez bir durum almıĢtır.
Yeni teknolojilerin yükseliĢi, üretim süreçlerindeki değiĢmeler, temsili demokrasinin krizi, her
kesimin kabullendiği çevre (doğa) sorunları, enerji maliyetlerinde dalgalanmalar ve enerji
güvenliği, farklılık (diversity), kültürel ve ekonomik küreselleĢeme ve en önemlisi hızlı-rastgeleeĢitsiz kalkınma olgusu karmaĢıklığı oluĢturan temel meydan okuma listesinin ilk sıralarında yer
almaktadır. Hükümetler bu tablo karĢısında ‗kent ve bölgelerin rekabeti‘ne odaklanan daha
‗giriĢimci niteliği‘ ağır basan planlama biçimlerini uyarlamaya çalıĢmaktadırlar. Mekânın kontrol
edilebilirliği azalmakta, toplum-mekân iliĢkisi tek yönden ‗çok yönlü-karmaĢık bir görünüm‘e
kaymaktadır. Benzer durum, Türkiye‘de de güçlü bir Ģekilde hissedilmektedir. Hükümetler
kendilerini, bir anda ekonomik ve sosyal kaygılarla rekabet gücü artırma eksenli planlama
çabaları içerisinde buluvermiĢlerdir. Bu çaba:
Dikey ve yatayın daha iyi koordinasyonunu güçlendirmek,
Uzun dönemli düĢünme üzerinde (yeniden) düĢmeyi baĢlatmak,
Arazi kullanımına ek olarak güvenlik, rekabetçilik, sürdürebilirlik, uzamsal kalite gibi yeni
taleplerin nasıl ve hangi tür hizmetlerle üretilmesi ve yönetilmesi gerektiğini kurgulamak,
Fiziksel ve geleneksel bölgesel ekonomik planlamanın bahsedilen meydan okumalara
karĢılık veremeyeceğini kabullenmek,
Uygulama olmadan planlamanın anlamsızlığını aĢmak.
gibi değiĢimin doğasını doğru okuma giriĢimlerini bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye
açısından konu ele alındığında farklı iller ve NUTS2 düzeylerinin söz konusu çaba içine toptan
girdiğini söylemek olanaksızıdır. Ne var ki, farklı il ve bölgeler kamu otoritesi, sivil toplum,
merkezi kurumlar veya özel sektör farkındalık düzeyine göre mekânla sosyo-ekonomik hayatı
buluĢturan planlama giriĢimleri içine girmiĢlerdir.
Hem yerel hem de ulusal bağlamda değiĢime karĢı ―bir Ģeyler yapma güdüsü‖ plan ve planlamayı
sorgu kürsüsüne taĢımaktadır. Planın bakıĢ açısını en temelde ikiye ayırmak mümkün olabilir.
Ġktisat biliminin adaptif ve rasyonel beklenti modellerinde olduğu gibi ya ‗tepkisel (adaptif)‘ ya
da ‗geleceğe bakan (akılcı)‘ bir yaklaĢımla planlama anlayıĢı artık iĢlerliğini yitirmektedir.
Bunların yerine ‗geleceği tasarlayan‘ ve bu ‗tasar‘ın gerçekleĢmesine uğraĢan bir planlama
anlayıĢı yaygınlaĢmaktadır. Ġktisatçıların beklenti teorilerini açıklarken kullandığı bir örnekle
benzetmek gerekirse, ―sadece dikiz aynasına bakarak reaktif olmak günümüz sorunlarına çözüm
üretmemektedir‖. Sadece önüne bakıp geleceği okumakta yani ‗preaktif yaklaĢım‘ da yetersizdir.
Çünkü bu durumda yol nereye götürüyorsa oraya gitmek zorunda kalınmaktadır. Bu nedenle,
‗hem yol inĢa eden‘ hem de ‗araç kullanan‘ bir planlama yaklaĢımına Ģiddetle gereksinim
duyulmaktadır. Diğer bir ifade ile stratejik amaçlara ulaĢmada etkileĢimi dikkate alarak hedefin
‗yörüngeler‘i ya da ‗izler‘i çizilmelidir; ancak bu yaklaĢım, ‗geleneksel kontrol odaklı modernistakılcı planlama‘nın sınırları çerçevesinde düĢünülemez. Zaten günümüz karmaĢıklığı (ve hatta
kaotik ortamı) bu modernist yaklaĢımı uygulanabilir kılmamaktadır. Stratejik olmak değiĢimi
kucaklamak değil, değiĢim ihtiyacını görüp onu gerçekleĢtirmekle ilgilidir. Bu yüzden değiĢimi
okumak değil, ona hazırlanmak ama daha önemlisi ‗değiĢimi yönlendirme‘ çabasına girmek
gereklidir. Bu yönlendirmenin kumanda-kontrol odaklı olmadığının altını tekrar çizmek gerekir.
SMP, bu bağlamda, dönüĢüm için toplumsal-mekânsal uzamda yapısal problemlere odaklanır ve
toplum tarafından geleceğin çözüm fotoğraflarını/vizyonunu inĢa ederek arzu edilen sonuçların
nasıl ulaĢılabilir kılınacağını tartıĢır. Bu dönüĢüm, atılan küçük ama sağlam adımlarla hayata
geçirilebilir. Bu yüzdendir ki ‗Hemen-Ģimdi!‘ Stratejik Mekânsal Planlamaya gereksinim vardır.
Çünkü hemen atılacak adımlar ‗arzu edilen gelecek fotoğrafı‘ nın biçimlenmesine katkı
sağlayabilir.
58
Erkan Polat
Bugün, merkeziyetçi bakıĢ açısı ülkemizde varlığını ‗autopoietik farklı yaĢam türleri‘ ile
güçlendirmeye devam etmektedir. Yeni proje-fikir-kuram-yaklaĢımlara rağmen eski mantalite
süregitmektedir. Buna direnebilen iller aslında stratejik mücadele ile ‗stratejik planlamayı
mekânsal planlamayla‘ iliĢkilendirmenin önemini görebilmiĢ olanlardır. Çünkü mekân sadece
fiziksel değil aynı zamanda sosyaldir de. Fiziksel olanı değerlendirme olanağınızı kaybettiğiniz
zaman artık sosyal olanı da kaybetmiĢsiniz anlamına gelir.
SMP, aynı zamanda, tümleĢik kalkınma için de ‗çerçeve‘ oluĢturur; seçilmiĢ paydaĢların ‗çıkar
tanımları‘ ile iĢlerlik kazanır. Bu nedenle, çıkarların paydaĢlara anlatılması ve ilgi-sorumlulukpaylaĢma-üstlenme yaratılması hayati rol oynamaktadır. Plan, müzakere/iletiĢim üzerine
dayanmalı ve yönetiĢim esaslarını hayata geçirmelidir. Bu bağlamda SMP, mekânsal değiĢim
hakkında paylaĢılan kaygıların giderilmesi ve arzulanan duruma ulaĢılması için gereken ve olası
faaliyetlerin çerçevesini oluĢturur. Bu anlamda SMP geleneksel kapsamlı akılcı planlamadan
uzaklaĢma, yerine belirli faaliyetlerde ‗odaklaĢma‘ biçiminde yorumlanabilir. SMP kaynaĢmıĢ ve
koordineli uzun dönemli arazi kullanımı ve kaynak koruması sağladığı gibi eylem yönelimlidir
de. Bölgesel dinamikler çerçevesinde vizyon yaratmayı ve seçiciliği birleĢtirir. Bu çerçevede
bölgenin, mekânın ‗yeniden dinamikleĢmesini (redynamisation)‘ hedefler. Çok-düzlemliyönetiĢim, sürdürebilirlik ve inovasyona yer verir.
Ayrıca, SMP dönüĢüm hedeflemelidir. Normal ve rutin olanla doğası barıĢık değildir,
olmamalıdır. Zaten normal durumlarda normal çözümler anlam kazanır. Stratejik planlama
değiĢim ihtiyacının görülmesi ve eskilerin problem çözme yeteneğini kaybetmesinden
doğmuĢtur. Bu nedenle dönüĢüm ihtiyacının tanımlanması ana hareket noktalarından biridir.
DönüĢüm için ‗tümleĢik bakıĢ açısı‘ terk edilmemelidir. SMP dönüĢümü gören kamu sektörü
veya irade sahibi yönlendirici bir grup öncülüğünde harekete geçirilir. Referans çerçevesi
doğrultusunda kaynaĢık eylemler geliĢtirilir ve uygulama araçları türetilir.
SMP kapsamlı yaklaĢımın yetersizliği üzerine odaklandığı için sınırlı sayıdaki anahtar stratejik
mesele ile uğraĢmalıdır. Mekânsal boyutta sorunlar, dıĢsal eğilimler ve mevcut kaynaklar analiz
edilir. Aktörlerin endiĢeleri ve çıkarları tanımlanarak sürece dâhil edilir. Katılımcılık için geniĢ
spektrumlu çok-düzlemli-yönetiĢim tercih edilmelidir. Güç yapısı-mücadelesi, cinsiyet,
belirsizlikler, kültür dikkate alınarak stratejiler geliĢtirilmelidir. Plan yapma yapıları tasarlanmalı
ve mekânsal değiĢimin yönetilmesi ve etkilenmesi için içerik, imaj, karar çerçeveleri
oluĢturulmalıdır.
Yöntemin tartıĢmasının içinde değerler kaçınılmaz olarak yer alacaktır: Kabullenme, en geniş
anlamda sürdürülebilirlik, hakkaniyet, elitist olmayan ve sosyo-kültüreli harcamayan yaşam
kalitesi, diyaloğa açık olma ve içerme, hesap alma ve verme.
SMP‘yi oldukça ‗özgün ve farklı‘ kılan bu özellikleri, onu aynı zamanda ‗üstün‘ kılan özelliklere
de dönüĢtürmektedir (Polat ve diğ., 2011). Bu dönüĢüm sürecindeki SMP‘nin farklılıkları
aĢağıdaki gibi özetlenebilir:
Zamansal Farklılıklar. Sadece bugünü değil, olası, istenen geleceği de resmettiğinden tüm
stratejik kararlar bugünden verilir. Bu yüzden de uzak-erimli vizyonlar kısa-erimli
eylemlerle gerçekleĢtirilir.
Mekânsal Farklılıklar. Bu yaratılan özgün gelecek özgün bir bağlam (ekonomik, sosyal,
politik, kültürel, güç), mekân, zaman ve ölçekte yer alır, özgün aktör birleĢimleriyle
yaratılır. Bu süreç için sadece bir ortam ve altlık hazırlamaz, aynı zamanda, süreçteki
değiĢimleri biçimlendirir ve yönlendirir.
Ölçeksel Farklılıklar. Ülkesel ölçekten yerel ölçe kadar bir çeĢitlilik sunar.
Politika Farklılıkları. Yukarıdan aĢağı yapısal geliĢmelerden aĢağıdan yukarıya yerel
özgünlüğe kadar yüz yüze yararlı ayrıntının merkezinde yer alır.
Gerçeklik Farklılıkları. Seçici ve bağlam yönelimli olduğundan, gerçek durumlarla
yakından ilgilidir. Olması muhtemelen her Ģey için stratejik bir bakıĢ açısı geliĢtirdiğinden,
farklılıkları, çeĢitlilikleri ve karmaĢıklıkları bir arada değerlendirir ve stratejik seçme
yapmayı kolaylaĢtırır.
59
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
-
-
Eylem-odaklılık Farklılıkları. SMP karar-vermeye doğrudan eklemli olduğundan, eylemle
de doğrudan bütünleĢiktir. Dolayısıyla da her mekân ya da yer için özgün eylemlerin tespit
edilmesi, aktörlerin bütünleĢikleĢtirilmesi ve farklı ölçeklerdeki yönetiĢim düzeyleriyle
birlikte ele alınması, gündemlerle ve eylemlerle etkili ve bütünleĢik bir yol izlenmesini
sağlayacaktır.
Uygulamadaki Farklılıklar. Yeni SMP uygulama ile ilgilidir. ―Mutlaka halletmek
gereklidir!‖ politikası bu amacın, politik beyanların, planların, programların, eylemlerin
(kısa, orta ve uzun erimli), kararların ve kaynak tahsislerinin bir modeli olarak görülür.
Böylece, bir politika pratikte ne tanımlar, onu yapar nasıl ve neden yapar, neden
yapılmalıdır sorularına yanıt bulunmaya çalıĢılır ve çeĢitli etkilenen halkların bakıĢ
noktalarından bu tanımlama yapılır. Bu bakıĢ açısı, siyasi otoriteler ve uygulama aktörleri
(memurlar, bireyler, toplum örgütleri, özel Ģirketler ve kamu dairelerindeki) arasında etkin
bağlantıları bulmak gerektiğini vurgular.
Bu çalıĢmada, SMP‘nin olgunlaĢması ve daha sağlam bir kuramsal tabandan hareket eden bir
yapılanmasının olması için, eski bağımlılıklar ve hiyerarĢilerden kurtulmak ve yeni süreçler
oluĢturmak ilk adımlar olarak atılmaktadır. Ġdeal bir SMP için ‗gerçek ilerletici etkiler‘ in
(Healey, 2004:65) ulusal, bölgesel ve kentsel ölçeklerde kurgulanması ve daha ‗proaktif/önleyici,
yer odaklı ve etkileĢimli politika sistemi‘ nin (Vigar ve diğ, 2000:289) yaratılması gerekli
görünmektedir. Özellikle, katılımcı ve kuralsal SMP amacı çerçevesinde, ‗farklı planlama
bölümleri (episodes)‘ ndeki hiyerarĢi içerisinde inovatif pratiklerin ve yeni yönetiĢim
anlayıĢlarının yapılandırılması ile ‗yeni mekânsal görüngülerin (SMP‘nin coğrafi imgelemi)‘
ortaya konulması bu yolun kısalmasını sağlayacaktır (Healey, 2004:64).
Bu ‗yeni, bütünleĢik, esnek, varlık-temelli, katılım ve yönetiĢim eksenli, SEME sistemli, kentselkırsal bütünlüklü‘ yaklaĢımın ve paradigmatik dönüĢüm baskısının gerisindeki öykünün doğru
okunması, ülkemiz planlama süreçleri açısından da oldukça önemlidir. Hala, geleneksel araçsal
akılcılık eksenli ve sinoptik kapsamlı planlama anlayıĢının devam ettiği imar planlama
süreçlerinin ve çıktılarının bu yeni eksene nasıl oturtulması gerektiği çok önemlidir. Ulusal,
bölgesel/alt-bölgesel ve kentsel/kırsal planlama ölçeklerinde ve süreçlerinde kurgulanacak yeni
yapının ‗değiĢim için aktif bir güç‘ olarak yorumlanması, ‗geleneksel sınırların ötesinde bir
vizyon, çok-düzeyli yönetiĢim ve katılımcı eylem-yönelimi‘ gerektirmektedir. Planlamada
stratejik yönelimli sistemik bir SMP‘ nin ülkemiz koĢullarında mutlaka değerlendirilmesi, hem
ülkemiz planlama sisteminin yenileĢmesi ve hem de AB‘ye bütünleĢme ve kentleĢme süreçleri
açısından da bir zorunluluktur. Önemli olan, bunun dıĢ-eksenli süreçlerle, tekniklerle,
yöntemlerle, kuramlarla, araçlarla, vizyonlarla vb. tanımlanması değil, bize özgü olan, ‗özgün
(ya da bize özgü) yeni bir SMP‘ nin kurgulanmasıdır.
ĠĢte, bu çalıĢma bu amacın gerçekleĢtirilmesinde geç kalmamıĢ bir ilk adım olarak
değerlendirilebilir.
Kaynaklar
Ackoff, R., (1981) Creating the Corporate Future, John Wiley, New York.
Albrechts, L., (1999) ―Planners as Catalysts and Initiators of Change: The New Structure Plan for
Flanders‖, European Planning Studies, 7, 587-603.
Albrechts, L., (2002) ―The Planning Community Reflects on Enhancing Public Involvement, Views
from Academics and Reflective Practitioners‖, Planning Theory and Practice, 3(3), 331-347.
Albrechts, L., (2004) ―Strategic (Spatial) Planning Reexamined‖, Environment and Planning B:
Planning and Design, 31, 743-758.
Albrechts, L., (2006a) ―Shifts in Strategic Spatial Planning? Some Evidence from Europe and
Australia‖, Environment and Planning A, 38(6), 1149-1170.
60
Erkan Polat
Albrechts, L., (2006b) ―Bridge the Gap: From Spatial Planning to Strategic Projects‖, European
Planning Studies, 14(10), 1487-1500.
Albrechts, L.; Alden, J.; Da Rosa Pires, A., (2001) ―In Search for New Approaches for Planning‖, In
L. Albrechts, J. Alden, & A. Da Rosa Pires (Eds.), The Changing Institutional Landscape of
Planning, Aldershot, Ashgate, 1–7.
Albrechts, L.; Healey, P.; Kunzmann, K. R., (2003) ―Strategic Spatial Planning and Regional
Governence in Europe‖, Journal of the American Planning Association, 69(2), 113-129.
Amin, A., (2004) ―Regions Unbound: Towards a New Politics of Place, Geografiska Annaler‖, 86(B),
33-44.
Forester, J., (1989) Planning in the Face of Power, University of California Press, Berkeley.
Friedmann, J., (1982) The Good Society, MIT Press, Cambridge.
Goodstein, L., Nolan, T.; Pfeiffer, J., (1993) Applied Strategic Planning, McGraw-Hill, New York.
Hambleton, R.; Bullock, S., (1996) Revitalising Local Democracy—the Leadership Options,
Association of District Councils/Local Government Management Board (now Local
Government Association/Improvement and Development Agency), London.
Healey, P. (2005) ―Network Complexity and the Imaginative Power of Strategic Spatial Planning‖, in:
Eds: Albrechts L., Mandelbaum S., The Network Society: A New Context for Planning?,
Routledge, New York, (pp. 146–160).
Healey, P., (1997) ―An Institutionalist Approach to Spatial Planning‖, eds: Healey P., Khakee A.,
Motte A., Needham, B., in: Making Strategic Spatial Plans: Innovation in Europe, UCL Press,
London.
Healey, P., (2004) ―The Treatment of Space and Place in the New Strategic Spatial Planning in
Europe‖, International Journal of Urban and Regional Research, 28(1), 45-67.
Healey, P., (2006) ―Relational Complexity and the Imaginative Power of Strategic Spatial Planning‖,
European Planning Studies, 14(4), 525-546.
Healey, P. ve diğ. (1997) Making Strategic Plans, University College of London Press, London.
Krumholz, N. A., (1982) ―Retrospective View of Equity Planning 1969-1979‖, Journal of American
Planners Association, 48(4), 163-174.
Mintzberg, H., (1994) The Rise and Fall of Strategic Planning, The Free Press, New York.
Ogilvy, J., (2002) Creating Better Futures, Oxford University Press, Oxford.
Özden, M. A., (2009) Yenilenen Demokrasi Modelleri ve Planlama YaklaĢımları, Toplum ve
Demokrasi, (yayımlanmak üzere kabul edilmiĢ makale).
Polat, E.; Bilsel, S. G., (2007) ―Mimarinin ve Kentin Birlikte Planlanması‘nda FarklılaĢan Kavramlar
Üzerine…‖, Planlama Dergisi, 2006(4), 57-67.
Polat, E. ve diğ. (2011) Kentsel-Kırsal Bütünlüklü bir Stratejik Mekansal Planlama Modeli; Eğirdir
Örneği, TÜBĠTAK, Ankara.
Sager, T., (1994) Communicative Planning Theory, Avebury, Aldershot.
Sandercock, L., (1998) Towards Cosmopolis, Planning for Multicultural Cities, John Wiley and Sons,
Chichester.
Tekeli, Ġ., (2002) Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar, Görüşler, Yorumlar, Eleştiriler ve Tartışmalar,
der: Tekeli, Ġ., Özoğlu, S. Ç., TÜBA Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, Ankara.
Tekeli, Ġ., (2007) ―Bir Demokrasi Projesi Olarak Kent Planlama‖, Sivil Toplum, 5(17-18), 7-20.
Van Den Broeck, J., (2001) ―Informal Arenas and Policy Agreements Changing Institutional
Capacity‖, paper for the First World Planning School Congress, Department of Architecture,
Urban and Regional Planning, Catholic University of Leuven, Shanghai, Leuven.
Vigar, G. ve diğ., (2000) Planning, Governance and Spatial Strategy in Britain, Macmillan, London.
61
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
62
Konut Üretiminin Planlama Sistemiyle ĠliĢkisi; Türkiye
Örneği
Ali Türel1
Öz: Şehir planlama ile kent ve konut ekonomisi yazınında bir ülkede veya yerleşmedeki planlama
sisteminin arsa üretim düzeyini ve fiyatını belirlemede önemli etkisi olduğu belirtilerek, kentsel arsa
arzı ve fiyatının konut üretim miktarı ve fiyatı ile ilişkisi araştırılmaktadır. Arazi kullanım planları
kentsel alanın her noktasındaki arazilerin kentsel arsaya dönüşmesine olanak vermediği için kentsel
arsa arzının taleple birlikte artamadığı veya artışın gecikerek mümkün olduğu belirtilmiştir. ABD
ve İngiltere‘de yapılan ampirik analizlerde, planlamayla getirilen kısıtlamaların veya gecikmenin
konut üretimini azalttığı, arsa ve konut fiyatlarını arttırdığı belirlenmiştir. Ancak bazı
araştırmacılar konut ve arsa fiyatlarındaki artışın taleple de ilişkili olduğunu, gelir artışı ile
konutun iç ve dış mekanlarına olan talebinin gelir esnekliklerinin fiyat artışları üzerindeki
etkilerinin de önemli olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu bildiride TÜBİTAK tarafından desteklenen
―Türkiye‘de İllere Göre Konut Üretiminin Farklılaşmasının Nedenlerinin Belirlenmesi‖ başlıklı
araştırmanın bulguları kullanılarak örnek seçilen sekiz il merkezinde yeni oluşan hanehalkı başına
yapımına başlanan konut sayısının imar planı kapsamındaki arazi miktarı ve belediyeler tarafından
İmar Kanunu‘nun 18. Maddesi uyarınca parselasyonu yapılan arazilerin alanları arasındaki ilişki
incelenmiştir. Elde edilen bulgular, kentlerde belediyeler tarafından İmar Kanunu‘nun 18. maddesi
uyarınca parselasyon planı yapılan arazi miktarıyla konut üretim düzeyi arasında güçlü pozitif
ilişki olduğunu göstermiştir. Diğer taraftan, yeterli arsa ve konut üretilmeyen kentlerde arsa ve
konut fiyatlarının da düşük olduğu belirlenmiştir. Konut fiyatlarının arz düzeyleriyle birlikte
artması yukarıya doğru eğimli konut arz eğrisinin varlığını göstermektedir. Bu nedenle kentlerde
konut üretim düzeyinin belirlenmesinde, arzla ilgili etmenlerin yanısıra, başta hanehalkı gelir
düzeyi olmak üzere taleple ilgili etmenlerin de önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler:konut üretimi,hanehalkı, konut fiyatı, arz, talep
Abstract: The effects of planning regulations on land and housing supply and prices have been
investigated in many countries. It is argued that planning regulations restrict planned areas of
settlements, or cause delays in the approval of planning applications. Both of these results lead to
decrease in the supply of land and housing, and increase in their prices, as found out in some
empirical studies. However, it is also shown that demand factors, most notably, rises in incomes, as
well as income elasticities of demand for inner and outer space of housing are equally important in
the rise of land and housing prices. In this paper the results of a research on the relationships
between housing and land supply in the eight sampled provincial centres of Turkey. It is found out
that there is a positive relationships between housing starts per newly formed households and the
amounts of planned and subdivided land in each city. High positive correlation coefficients are also
estimated between housing starts per newly formed households and the average housing price level
in the city variables, which implies upward sloping supply curve of housing. These results can be
interpreted as supporting the hypotheses that there is a positive relationship between land and
housing supply, and demand factors are equally important in the rise of housing prices.
Keywords: housing supply, households, housing prices, supply, demand
1
ODTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
63
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Yeni konut arzı ile ilgili çalıĢmaların önemli bir bölümü arsa arzının konut üretimi ve fiyatları
üzerindeki etkisi üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Arsa, konut arzını oluĢturan girdiler arasında en farklı
özellikler taĢıyanıdır. Önceleri tarımsal araziler için geliĢtirilen rant kuramları kentsel arsaları
kapsayacak Ģekilde yeniden tanımlanmıĢtır. Ancak araziler tarım için kullanıldığında, arazinin
belirli bir zaman süresinde kullanımı için ödenen rant miktarı arazinin verimliliğine, yapılan
yatırımın miktarına ve ürünlerin satıldığı pazara olan uzaklığa göre değiĢirken, kentsel rantın
karĢılığı olan arsa fiyatları arsanın kentsel mekandaki konumu ve kentsel arazi kullanıĢ
planlarıyla belirlenen kullanım türü ve yapılaĢma yoğunluğuyla iliĢkili olarak oluĢmaktadır.
Kentsel arazi kullanıĢ planlarının arsa arz ve fiyat düzeylerini belirleyen çok önemli bir etmen
olduğu kabul edilerek, konut üretimi ve fiyatları üzerinde, arsa arzıyla iliĢkili olarak, ülkenin
planlama sistemi ve politikaları ile kentlerdeki uygulamalarının etkilerini inceleyen araĢtırmalar
yapılmıĢtır. Ġktisatçılar planlamayı arsa piyasasına bir müdahale olarak değerlendirmektedir.
Arazi kullanıĢ planlarının, kentlerin geniĢlemesini ve yayılmasını sınırladığı, planlı alanların
dıĢındaki arazilerle ilgili imara açma baĢvurularının bir bölümünün kabul edilmediği, bu nedenle
kentsel mekan içinde arsa fiyat düzeyinin serbest piyasa koĢullarına göre farklılaĢtığı
belirtilmektedir. Bu konularda, konut ve arsa fiyatları ile imara açılan arazi miktarları hakkında
istatistiklerin derlenip yayınlandığı ülkelerde ampirik çalıĢmalar yapılmıĢtır.
Türkiye‘de taĢınmaz fiyat istatistikleri Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) tarafından taĢınmaz
fiyat istatistikleri yayınlanmamaktadır. Belediyeler de imara açtıkları araziler hakkında
istatistikleri derlememektedir. Bu verilerin bulunmaması nedeniyle, yukarıda sözü edilen
kapsamda ampirik analiz yapabilmesi olanaklı değildir. Türkiye‘de iller arasında konut
üretiminin arsa arzı ile iliĢkisini belirlemek amacıyla TÜBĠTAK tarafından desteklenen bir
araĢtırma gerçekleĢtirilerek, örnek seçilen sekiz il merkezinde belediyelerin nazım ve uygulama
imar planı kapsamına aldıkları arazilerle parselasyon planlarını yaptıkları arazilerin miktarları
belirlenmiĢtir2. Ayrıca konut üreticileri ile yapılan anketten, üzerinde konut inĢa edilecek
arsaların elde edilmesi ve konut üretimi ve satıĢını gerçekleĢtirme koĢulları hakkında bilgiler
derlenmiĢtir. Emlak komisyoncuları ile yapılan anket ise, kentlerin farklı semtlerindeki arsa ve
konut fiyatlarının belirlenmesine olanak sağlamıĢtır. Elde edilen bu veriler, örnek seçilen il
merkezlerinde konut üretim düzeyinin, belediyeler tarafından parselasyonu yapılan arazi miktarı
ile iliĢkili olduğunu ortaya koymuĢtur.
2. Literatür Özeti
Konut piyasası ve arzı üzerine 1960‘lı yıllarda baĢlayan ve William Alonso ile Richard Muth‘un
öncülüğünü yaptıkları ilk kuram ve modellerde arsa arzı konusunda herhangi bir kısıtlama
öngörülmemiĢtir (Alonso, 1964; Muth, 1969; Evans, 1973). Diğer bir deyiĢle arsa arzının tam
esnek olduğu kabul edilmiĢtir. Bu yaklaĢımda arazi kullanıĢ planlamasının arsa talebini hemen
karĢılayacak özellikler taĢıdığı varsayılmıĢ olmaktadır. Talepte artıĢ olduğu ve mevcut arz-talep
dengesi bozulduğunda konut arzı hemen artarak konut piyasasında yeni bir denge noktasına
tekrar eriĢilecektir. KiĢilerin kentsel mekanda yer değiĢtirme telepleri de arsa kısıtlaması söz
konusu olmadan karĢılanabilecektir.
Planlama sisteminin ve kararlarının arsa ve konut arzı ile fiyatları üzerindeki etkileri daha yakın
dönemlerde yapılan çalıĢmalarda tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ekonomistlere göre arazi kullanım
planlarıyla bir taraftan dıĢsallıkların kontrol altında tutulması, kentsel altyapı ve diğer kamu
servislerinin sunum ve kullanımında rasyonelliğin ve etkinliğin sağlanması ve taĢınmaz
yatırımcıları için belirsizliklerin ve risklerin azalması olanaklı hale gelirken aynı zamanda
kentlerin çevresindeki boĢ arazilerin imara açılmasında seçmeci davranıldığı için arsa
2
―Türkiye‘de İllere Göre Konut Üretiminin Farklılaşmasının Nedenlerinin Belirlenmesi‖, Araştırmacılar:
Ali Türel, Hülya Koç, Yardımcı Araştırmacı: Derya Doğan; TÜBİTAK Proje No: SOBAG-104K110,
Aralık, 2007.
64
Ali Türel
sunumunda kısıtlamalar ve fiyat artıĢları ortaya çıkmaktadır. Harrison (1977) planlamanın
konutla iliĢkisini tartıĢırken konut arz ve fiyatını etkileyen iki tür planlama kararlarının altını
çizmiĢtir. Bunlardan birincisi yapılaĢma yoğunluğunun sınırlandırılması, ikincisi ise arsa arzının
kısıtlanmasıdır. Harrison arsa arzının kısıtlanmasının arsa ve konut fiyatlarının artmasına, kentsel
mekanın belirli yerlerinde yoğunluk kısıtlamasının ise daha yaygın kentsel geliĢmeye yol
açacağını belirtmiĢ, hem arsa arzının kısıtlanması hem de yoğunlukların sınırlandırılması
kararlarının birlikte alınmasının fiyatlarda önemli artıĢa sebep olacağı vurgulamıĢtır.
Bramley et. al. (1995) arazi kullanıĢ planlamasının mekansal geliĢme kısıtlaması getirmeyerek
arsa talebine hemen cevap verilebilen kentlerde arsa fiyat düzeyleri merkezden uzaklaĢtıkçe
azalan bir eğimle tarımsal arazi fiyat düzeyine inerken, planların kentsel geliĢmeyi sınırladığı
kentlerde, sınırın içindeki arsaların fiyat düzeyleri ile sınırın dıĢındaki tarımsal arazilerin fiyat
düzeyleri arasında önemli farklılık oluĢacağını belirtmiĢlerdir. DiPasquale and Wheaton (1996)
ise planlı arazilerin sınırından itibaren tarımsal arazi fiyatlarında hemen büyük bir düĢüĢ
olmayacağını, planlı alan içine alınma beklentisinin farkı azaltacağını vurgulamıĢlardır. Diğer bir
deyiĢle, planlı alanın sınırından itibaren oluĢacak olan spekülatif fiyatlar plan içi ve dıĢındaki
araziler arasındaki fiyat farkını azaltmaktadır. Bu modelde konut ve arsa fiyatları, differansiyel
rant kuramının öngörüsü doğrultusunda kent merkezinden uzaklaĢtıkça artan ulaĢım maliyetiyle
azalırken, arsalar için belirlenen yapılaĢma yoğunluğuyla artmaktadır. Burada tanımlanan arsa
fiyatı karĢılaĢtırmalarını, planlı alandaki arsa fiyatları üzerindeki altyapı yatırımlarının etkisini
ayırdederek yapmak gerekir.
Plan kararlarıyla iliĢkili olarak arsa sunumunun konut arz fonksiyonuna katıldığı bir model
Barmley, Bartlett ve Labert tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu fonksiyonda konut üretimi karlılığın
(fiyat eksi inĢaat maliyeti), yeni konut yapımı için ayrılmıĢ imarlı arsa miktarı ile mevcut
politikalar ve sınırlamaların ıĢığında gelecekte konuta ayrılabilecek arsa miktarının gecikmeli
(lagged) fonksiyonu olarak tanımlanmıĢtır:
Qj = S-1 {[Pj – C(Wj, Uj, Ecj, Nj/Aj)], Lsj, Lcj, Lpj}
Bu fonksiyonda Qj: yeni konut arzını, S-1: değiĢkenlerin 1-2 yıl önceki dönem değerlerinin
fonksiyonunu, C: inĢaat maliyeti fonksiyonunu, W: inĢaat sektöründeki ücret düzeyini, U: issizlik
oranını, Ec: inĢaat sektöründeki istihdamı, N/A: nüfus yoğunluğunu, Ls: yeni konut yapımı için
ayrılmıĢ imarlı arsa miktarını, Lc: gelecekte konut için arsa arzının önündeki sınırları, Lp: konut
yapımı için arsa sunumuyla ilgili planlama politikalarını temsil etmektedir. Ġngiltere‘de 90 yerel
yönetim bölgesinden derlenen veriler kullanılarak yapılan ampirik analizde, yeni konut yapımı
için ayrılmıĢ imarlı arsa miktarını gösteren değiĢken için regresyon denklemlerinde pozitif
katsayılar tahmin edilmiĢtir.
Planlamanın arsa sunumuna getirdiği kısıtlamalar ve sınırlamaların etkilerini inceleyen ampirik
analizlerden, Mayer ve Somervill (2000) tarafından ABD‘nin 44 metropoliten alanında 19851996 dönemini kapsayan verilerle yapılanında, planlamanın getirdiği sınırlamaların yeni konut
üretiminde yüzde 45 kadar azalmaya neden olduğu, sınırlamanın olduğu yerlerde konut arzının
fiyat esnekliğinin, kısıtlamanın olmadığı piyasalara göre yüzde 20 düĢük olduğu bulunmuĢtur.
Arsaya imara açma süresini uzatan düzenlemelerin ise yeni konut üretimini yaklaĢık yüzde 20
azalttığı belirlenmiĢtir. Yazarlar bu bulguların ardından planlamayla getirilen düzenlemeler
belirleyen değil belirlenen midir (endogeneous) sorusunu sormuĢlardar. Bu sorunun anlamı,
yerleĢmelerde konutun az üretilmesi halinde daha fazla düzenleme yapılması gereğinin ortaya
çıkabileceği, bu durumda ampirik analiz bulgularının yanlıĢ yorumlanabileceğidir.
Malpezzi (1996), konut fiyatları üzerinde arzın etkisini incelendiği çalıĢmasında planlamanın
getirdiği düzenlemeler (regulations) üzerinde durulmuĢtur. Düzenlemelerin, dıĢsallıklarla iliĢkili
olarak hem yararlarının hem de maliyetlerinin olduğu, ayrıca planla bir çok dıĢsal maliyetin
azaltılmasını öngören düzenlemenin yapıldığı belirtilmiĢtir. ABD kentsel alanlarıyla ilgili veriler
kullanılarak yapılan ampirik analizde, planla yapılan düzenleme düzeyi ile konut fiyatları
arasında pozitif iliĢki bulunmuĢtur. Bu bulgu da kentsel geliĢmeyi sınırlayan plan kararlarının
65
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
uygulandığı, planlı alan dıĢındaki arsaları imara açma baĢvurularının olumlu sonuçlanmasının
uzun zaman aldığı kentsel alanlarda konut fiyatlarının daha yüksek olduğunu ortaya
koymaktadır.
Pryce (1999) Ġngiltere‘de konut üretiminin doruğa ulaĢtığı 1988 yılı ile büyük düĢüĢün olduğu
1992 yılları için konut arzının fiyat esnekliklerini sırasıyla, 0.58 ve 1.03 olarak, arsa arzının fiyat
esnekliklerini ise 0.75 ve 0.71 olarak tahmin etmiĢtir. Konut piyasası krizdeyken konut
fiyatlarda oluĢan artıĢ, konut üreticileri tarafından boĢ konut oranının azaldığı veya krizin bitiyor
olduğu Ģeklinde algıldığı, piyasada oluĢan olumlu beklentinin yapımına baĢlanan konut sayısının
artmasına yol açtığı anlaĢılmaktadır. Üzerinde konut yapımına hazır arsa miktarı değiĢkenine
göre esneklik hesaplandığında, artan arsa miktarının konut üretiminde artıĢ esnekliği 0.43 olarak
bulunmuĢtur. Yazar, arsa arzı ile konut üretimi iliĢkisinin incelendiği çalıĢmalarda, imar planı
kapsamına alınan arsa miktarı yerine parselasyonu yapılmıĢ (üzerinde konut inĢa etmeye hazır)
arsa miktarının daha güvenilir sonuçlar verdiğini belirtmiĢtir.
White ve Allmendinger (2003) Ġngiltere ile ABD planlama sistemleri arasında farklar
bulunduğunu, ancak her iki ülkede de planlamanın getirdiği sınırlamanın arsa ve konut fiyatlarını
yükselttiğini, arzlarını azalttığını, yapılaĢma yoğunluğunu arttırdığını ve özellikle Ġngiltere‘de
konut tercihini sınırladığını belirtmiĢtir. Ancak planlamanın yatırımlar için güven ortamı
yaratmak ve riski azaltmak iĢlevleri olduğu vurgulanmıĢtır. Ġkinci Dünya SavaĢının bitiminden
buyana yapılan ampirik analizlerde, Ġngiltere‘de konut arzının fiyat esnekliğinin ABD‘ye göre
daha düĢük tahmin edilmiĢ olması, Ġngiltere‘de planlamanın arsa arzını kısıtlaması nedeniyle arsa
fiyatı artıĢının arsa ve konut arzlarına etkisinin sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır.
Cheshire (2008) Almanya ve Hollanda‘da planlama süreci üzerinde tam hakimiyeti olan nazım
plan geleneğinin bulunduğunu, Ġngiltere‘de planlama sistemi üzerinde, yeni konut üretiminin en
az yüzde 60‘ının daha önce yapılaĢmıĢ alanlar üzerinde yapılması koĢulu gibi hükümetin
kararlarının etkili olduğunu, ABD‘de ise zoning sisteminde yapılaĢmanın yerel kurallara uymayı
gerektirmesi nedeniyle esnek görünmesine karĢın tanımlanan asgari parsel büyüklüklerinin
özellikle dar gelirliler için konut üretmeye uygun büyüklükte arsa arzını olanaksız hale
getirebildiğini belirtmiĢtir. Ġngiliz planlama sistemi uzun süredir arsa arzını kısıtlayan
sınırlamalar getirirken, daha sıkı düzenleme sistemleri uygulanan Almanya ve Hollanda‘da
planlamanın arsa arzı üzerindeki sınırlayıcı etkilerinin daha az olduğu, buna karĢılık ABD‘de
planlama sistemiyle arsa arzındaki kısıtlamanın nisbeten daha kısa süreler için söz konusu
olabildiği vurgulanmıĢtır.
Yazar Ġngiltere için konut fiyatlarında zaman içinde görülen artıĢın yalnızca arsa gibi arzla ilgili
faktörlere bakılarak açıklanamayacağını, talebin yapısının da dikkate alınması gerektiğini
belirtmiĢtir. Ġngiltere için konutun iç mekanı için talebin gelir esnekliği 1.6, konutun bahçe ve
diğer dıĢ mekanı için ise 1.75 olarak tahmin edilmiĢ olması iç ve dıĢ mekana olan talepte
farklılığı ortaya koymaktadır. 1999-2016 dönemi için bir simülasyon modeli kullanarak
yaptıkları tahminde, enflasyon etkisinden arındırılmıĢ gelir (real income) sabit tutulursa Ġngiltere
bütününde sabit fiyatlarla konut fiyatı artıĢ oranı yüzde 4.4, gelirin önceki dönemlerdeki kadar
artması halinde ise yüzde 131.9 olarak belirlenmiĢtir. Sonuç olarak, arsa arzının kısıtlandığı
ortamda konut fiyatlarında söz konusu olabilecek artıĢın baĢlıca nedeninin nüfus artıĢı değil açık
ve kapalı mekanlara olan talebin gelir esnekliği olduğu belirtilmiĢtir.
Cheshire ve Sheppard (2005) planlama sisteminin etkisiyle arsa arzının kısıtlı olduğu Ġngiltere‘de
gelir artıĢı ve açık mekana olan talep esnekliğinin yüksek olması nedeniyle arsa fiyatlarında
önemli yükselmenin beklenmesi gerektiği sonucuna varmıĢlardır. Bu öngörü doğrultusunda
gerçekleĢtirdikleri ampirik analizle 1955 yılından itibaren konut fiyatlarının, sabit fiyatlarla 3.5
kat artarken arsa fiyatlarının 11 kat arttığını bulmuĢlardır.
Yazarlar, Ġngiltere‘de planlama sistemiyle getirilen arsa arzı kısıtlamasının arz ve talepten
kaynaklanan fiyat sinyallerini dikkate almadığını öne sürerek bu eksikliği gidrmeye yönelik bir
yöntem önermiĢlerdir. Farklı arazi kullanıĢları için yapılaĢma hakkı tanınmıĢ komĢu parsellerin
66
Ali Türel
fiyatları arasındaki farklar, her kullanıĢ için arsa arzının yeterlilik düzeyini gösterdiği kabul
edilerek planlama kararlarının fiyat düzeylerini dikkate alarak belirlenmesi öngörülmüĢtür.
Önerilen yönteme göre, arsanın tarımsal kullanımdaki fiyatının üzerine ada içi altyapı maliyeti,
topluma olan maliyet -sosyal ve fiziksel altyapı maliyeti- ile fiyat oynamalarını dikkate alan bir
―eĢik değeri‖ (threshold value) eklenir. Bu üçünün toplamıyla bulunan arsayı imara açma
maliyeti ile arsanın bulunduğu yerdeki konuta imarlı arsa bedeli arasındaki fark arsayı imara
açmanın getirisidir. Bu getiri, arsayı tarım için kullanmanın getireceği sosyal faydadan büyükse
arsanın konut inĢa etmek için imara açılması önerilmektedir. Bu yaklaĢım, arsa piyasasındaki
fiyat değiĢmelerini dikkate alan esnek bir planlama sistemini gerektirmektedir.
Son (1998) Kore kentleri için arsa arzı yetersizliğini incelediği araĢtırmasında, hükümetin
getirdiği düzenlemelerin arsa arzı yetersizliği sorununun baĢlıca nedeni olduğunu, doğal
özelliklerden kaynaklanan kısıtlamaların Kore kentlerinde arz yetersizliğini açıklamakta önemli
etmenler olmadığı sonucuna varıldığını belirtmiĢtir.
Sonuç olarak, planlama sisteminin arsa arzı ve konut üretimi üzerine etkilerini inceleyen
çalıĢmalarda, arsa arzının kısıtlanmasına neden olan düzenlemeler iki baĢlık altında toplanmıĢtır.
Birincisi, planlanan alanının sınırlarının talebe göre yeterli olarak belirlenmemesi, ikincisi ise
planlı alanın dıĢındaki arazilerin imara açılması için yapılan baĢvurular sonuçlanıp inĢaata
baĢlanıncaya kadar geçen süre. Birinci baĢlık altında yapılan araĢtırmalar, toplam planlanan alan
yerine üretilen parsel miktarının daha önemli değiĢken olduğunu ortaya koymuĢtur. Üretilen
parsel sayısı, planlanan alanın büyüklüğünün yanısıra parselasyonu yapılan alanın miktarı ve
ilgili yerel yönetimin parselasyonu hangi sıklıkla yaptığıyla iliĢkilidir. ġüphesiz arsa arzının diğer
bir bileĢeni de zamanında altyapı yatırımlarının yapılmasıdır.
3. Türkiye‟de Konut Üretiminin Arsa Üretimiyle ĠliĢkisinin Ġncelenmesi
Türkiye‘de konut üretiminin illere göre büyük farklılık göstermesinin nedenlerini belirlemek
amacıyla gerçekleĢtirilen ve TÜBĠTAK tarafından desteklenen araĢtırmada, örnek seçilen sekiz il
merkezinde yapımına baĢlanan konut sayısının üretilen arsa miktarıyla iliĢkisi incelenmiĢtir.
Belediyelerin onayladıkları parselasyon planları ve oluĢturulan parsel sayıları hakkında derlenip
yayınlanan istatistikler bulunmadığı için bu konuda bilgi belediyelerin arĢivleri ve çeĢitli
yayınlarından elde edilmiĢtir.
Tablo 1 – Sekiz Ġl Merkezinde 1985-2007 Yılları Arasında Artan Hanehalkı, Yapımına BaĢlanan
Konut ve Hahehalkı BaĢına DüĢen Konut Sayıları (Kaynak: TUĠK, 1985 ve 2000 Nüfus Sayımları ve
Yıllık ĠnĢaat Ġstatistikleri) (*) Bursa BüyükĢehir‘in oranı 1985-2004 dönemi için hesaplanmıĢtır.
Ġl
Merkezleri
Antalya
Aydın
Bursa
Denizli
Gaziantep
Malatya
Samsun
Van
2000 Yılı
Nüfusu
603 190
143 267
1194687
275480
853513
381081
363180
284464
Yeni OluĢan
Hanehalkı
Sayısı
(1985-2000)
(A)
ĠnĢaat
Ruhsatı
Verilen
Daire Sayısı
(1985-2000)
(B)
104875,9
18605,1
190173
38982,3
101929,3
40612,7
46584,9
30423,6
150384
37932
145609
64418
58936
46507
48924
15134
Yeni OluĢan
Hanehalkı
BaĢına
Yapımına
BaĢlanan Konut
Sayısı
(1985-2000)
B/A
1,43
2,04
0,77
1,65
0,58
1,15
1,05
0,50
Yeni OluĢan
Hanehalkı
BaĢına
Yapımına
BaĢlanan
Konut Sayısı
(1985-2007)
1,28
1,53
0,61 (*)
1,27
0,50
1,39
0,99
0,51
67
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Sözü edilen araĢtırmada önce il merkezlerinin konut üretimindeki performansları belirlenmiĢtir.
Bu amaçla 1985-2007 yılları arasında yapımına baĢlanan konut sayıları derlenmiĢ, bu sayılar
aynı dönemlerde yeni oluĢan hanehalkı sayısına bölünerek her il merkezi için yeni oluĢan
hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı bulunmuĢtur (Tablo 1). Konut üretiminde en
baĢarılı kent Aydın olurken, Aydın‘ı 1985-2000 döneminde Denizli, Antalya, Malatya izlemiĢtir.
Bu dönemde Bursa, Gaziantep ve Van kentlerinde artan hanehalkı sayısından daha az sayıda
konutun yapımına baĢlanmıĢtır. TÜĠK‗in 1985 ve 2000 yıllarında gerçekleĢtirdiği Bina Sayımı
sonuçlarına göre bu kentlerde hanehalkı baĢına konut sayısının iki sayım dönemi arasında arttığı
dikkate alındığında, ruhsatlı konut üretimindeki açığının ruhsatsız yapılaĢma ile karĢılandığı
ortaya çıkmaktadır.
TÜĠK‘in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerinden elde edilen nüfuslar, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu‘daki bir çok il ve kent için 2000 yılı nüfuslarından azdır. TÜĠK verilerine
göre 2000 yılından 2007 yılına kadar Malatya‘da nüfusun yalnızca 3104 artmıĢ olması nedeniyle
bu kent için hesaplanan, yeni oluĢan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı 1985-2007
döneminde 1.39 olmuĢ ve Malatya, il merkezleri sıralamasında ikinci sıraya yükselmiĢtir.
Samsun için hesaplanan oran ise aynı dönemde 0.99‘a inmiĢ, böylece yeterli sayıda konutun
üretilmediği kent sayısı dörde yükselmiĢtir.
Tablo 2 – Sekiz Kentte 2006 Yılına Kadar Planlanan Arazilerin Alanları (Hektar)
Dönemler
Antalya Aydın Bursa Denizli Gaziantep Malatya Samsun Van
1975-2006 Yılları
Arasında 1/5000 Ölçekli
Planlanan Alan
23120 6768 26607 4962
16170
7350
5047
4000
1975-2006 Yılları
Arasında 1/1000 Ölçekli
Planlanan Alan
21509 6768 11804 4962
16170
6000
5125
4000
1975-2006 Yılları
Arasında 1000 KiĢi
BaĢına 1/1000 Ölçekli
Planlanan Alan (*)
35,66 47,24
8,30 18,01
18,94
15,74
14,11 14,06
(*) 2000 Yılı nüfuslarına göre
Arsa üretiminde ilk adım nazım ve uygulama imar planlarının yapılması olduğu için sekiz il
merkezlerinde 2006 yılında plan kapsamındaki alanlar hesaplanmıĢtır (Tablo 2). Konut
üretimindeki performansı en iyi olan Aydın, 1000 nüfus baĢına en fazla alanın planlandığı
kenttir. Ġkinci en büyük alan, konut üretim performansı üçüncü sırada olan Antalya‘da
planlanmıĢtır. Konut üretiminde 1985-2000 döneminde ikinci, 1985-2007 döneminde üçüncü
sırada olan Denizli‘nin planlanan arazi büyüklüğü bakımından üçüncü sırada olmasının baĢlıca
nedeni, 2006 yılında üçlü kararname ile bütünĢehir statüsü kazanıncaya kadar mücavir alanının
içinde 20 kadar belde belediyesi kurularak kendi belediye sınırlarının giderek daralmasıdır.
Malatya‘da 2000‘li yılların ortalarında yeni nazım ve uygulama imar planları hazırlanmakta
olduğu için, onaylanmıĢ planlara göre hesaplanan planlanan alan büyüklüğü bakımından beĢinci
sıradadır. Ova koruma kararlarının uygulanmasına çalıĢılan Bursa‘da planlanan alan büyüklüğü,
sekiz il merkezi arasında en azdır. 2004 yılında yasalaĢan 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyesi
Kanunu uyarınca Bursa BüyükĢehir Belediyesi‘nin sınırları geniĢledikten sonra Bursa‘da konut
üretimi de artmıĢtır (Türel, 2011). Denizli ve Gaziantep‘te birbirine yakın büyüklükte alanlar
planlanmıĢ olmasına karĢın iki kentin konut üretimindeki performansları çok farklıdır. Benzer
durum topoğrafik yapı nedeniyle kentsel geliĢmeye ayrılabilecek alanların oldukça kısıtlı olduğu
Samsun ile böyle bir kısıtlaması olmayan Van için de geçerlidir. Bu bulgular, kentlerin konut
üretimindeki performanları ile belediye sınırları içinde uygulama imar planı yapılmıĢ alanların
büyüklüğü arasında yeterince tutarlı iliĢkinin bulunmadığını göstermektedir.
68
Ali Türel
Türkiye‘de uygulama imar planı onaylanmıĢ arazilerin parselasyon planları hazırlanıp
olaylanarak üzerinde yapı yapılabilecek arsalar elde edilmektedir. Parselasyon planları 3194
sayılı Ġmar Kanunu‘nun 16. ve 18. maddeleri uyarınca yapılabilmektedir. Bu maddelerden ilkine
göre, kadastral arazi sahiplerinin baĢvurusu üzerine parselasyon gerçekleĢtirilmektedir:
Madde 16 - Belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re'sen veya müracaat
üzerine tevhid veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkini, bu Kanun
ve yönetmelik hükümlerine uygunluğu belediye encümenleri veya il idare kurullarınca onaylanır.
Onaylama iĢlemi, müracaatın belediyelere veya valiliklere intikalinden itibaren en geç 30 gün
içinde sonuçlandırılır ve tescil veya terkini için 15 gün içinde tapuya bildirilir. Tapu dairesi,
tescil veya terkin iĢlemini bir ay içinde sonuçlandırmak zorundadır. Ġkincisinde ise, yerel
yönetimler parselasyonu resen yapabilmektedir:
Madde 18 - Ġmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer
hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya
belediyelere ait bulunan yerlerle birleĢtirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya
parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine
dağıtmaya ve re'sen tescil iĢlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler
belediye ve mücavir alan dıĢında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında
bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer
artıĢları karĢılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düĢülebilir. Ancak, bu maddeye göre
alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden
önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
Ġmar Kanunu‘nun 16. maddesi uyarınca parselasyon planı genellikle bir konut yapımcısının
kadastral arazi sahibi ile anlaĢması üzerine ve maliyeti kendileri üstlenerek hazırlanmakta ve
onay için ilgili belediyeye verilmektedir. Yalnızca bu yöntemle parselasyon planı yapılan
yerleĢmelerde parselasyonu yapılmıĢ boĢ arsa bulunması olanaksız olabilmektedir. Konut
yapımcılarının, kadastral arazi sahiplerini razı etmek ve belediye yetkilileri ile belediyenin
alacağı pay üzerinde anlaĢmak için çoğu kez uzun zaman alabilen giriĢimlerde bulunmaları
gerekmektedir. Bu durumda tek tek muhatap olunan kadastral arazi sahiplerinin tekelci konumda
bulunduğundan söz edilebilir. Belediyelerin uygulama imar planları onaylandıktan sonra
Yasa‘nın 18. maddesi uyarınca (altyapı yatırım programlarıyla koordineli olarak) parselasyon
planlarını yaptırdıklarında ise arsa piyasasına çok sayıda imar hakları belirlenmiĢ parsel
sunulduğu için rekabetçi bir piyasa ortamı oluĢacaktır. Konut yapımcıları çok sayıda alternatiften
kendi projeleri için en uygun parseli seçme olanağı bulabileceklerdir. Bu yolla imarlı arsanın
sunulduğu yerleĢmelerde konut üretiminin, imar planı sınırları içindeki arazilerin büyük bölümü
veya tümü 16. madde uyarınca parselasyon planı yapılan yerleĢmelere göre daha fazla olması
beklenir.
Örnek seçilen sekiz il merkezinde belediyelerin Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca
parselasyon planı yaptıkları arazilerin miktarları ġekil 1‘de görülmektedir. Artan hanehalkı
sayısına göre en az sayıda konutun üretildiği iki kentten Gaziantep‘te ve son dönemdeki küçük
bir uygulamanın dıĢında Van‘da bu yolla parselasyon gerçekleĢtirilmemektedir. Diğer kentlerde
18. Madde uygulaması yapılmaktadır. Ancak Bursa‘da ova koruma kararları, Samsun‘da ise
topoğrafik sınırlamalar parselasyon yapılabilen alanları sınırlamıĢtır. Gaziantep BüyükĢehir
Belediyesi kapsamındaki belediyelerde 18. madde uygulamasının Belediyeler tarafından
yaptırılmadığı, bu konudaki iĢlemlerin parça parça arsa sahibi ve konut üreticileri tarafından
Belediyeye yaklaĢık yüzde 50 pay bırakılarak gerçekleĢtirildiği belirlenmiĢtir. Van‘da ise, toprak
sahiplerinin Belediye‘ye yüzde 35-40 oranlarında pay bırakmaları gereken 18. madde
uygulamasına karĢı çıkmaları nedeniyle, 2004 yılında yapılan 140 hektarlık bir uygulamanın
haricinde 18. madde uyarınca Belediye tarafından parselasyon planı yaptırılmamıĢtır. Bu kentte
de arsa sahipleri ile konut üreticileri birlikte parselasyon planı hazırlatıp Belediye‘ye
69
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
onaylatmaktadır. Ancak bu sürecin uzun sürdüğü ve kentte imarlı arsa bulmanın zor olduğu
Ģeklindeki yakınmalar görüĢülen konut üreticileri tarafından dile getirilmiĢtir. Kooperatifler geniĢ
arsalar için parselasyon planlarını kendileri yaptırıp onaylattığından Van‘da konut üretiminde
önemli paya sahip olmuĢlardır.
1985-2007 Döneminde Yeni Hanehalkı Başına Parsellenen Alan
1200
1000
m2
800
600
400
200
0
ANTALYA
AYDIN
BURSA
DENİZLİ
GAZİANTEP
MALATYA
SAMSUN
VAN
ġekil 1 – Sekiz Ġl Merkezinde 1985-2007 Döneminde Ġmar Kanunu‘nun 18. Maddesi Uyarınca
Parselasyon Planı Yapılan Alanlar (m2) Kaynak: Türel ve Koç (2008)
Antalya‘nın Kepez ve Konyaaltı Belediyeleri tarafından Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca
parselasyon planları yaptırılıp onaylanmaktadır. Ruhsatsız yapılaĢmanın büyük alanları kapsadığı
Kepez‘de parselasyon planlarının çoğu ıslah imar planları uyarınca gerçekleĢtirilmiĢtir. Buna
karĢın, kentin merkezinden Lara bölgesine kadar doğu yönündeki en pahalı konutların üretildiği
geliĢme alanlarını kapsayan MuratpaĢa Belediyesi, parselasyon planı hazırlanmasını toprak
sahipleri ile konut yapımcılarının birlikte giriĢimlerine bırakmaktadır. Bu nedenle parselasyon
planları nispeten küçük arazi parçaları için hazırlanmakta, Belediye, maliyetine katılmadığı
hazırlanmıĢ planları inceleyip onaylamaktadır. 1980-2004 döneminde bu yolla parselasyon planı
yapılan alanların toplamı 5022 hektar olmuĢtur. Diğer iki ilçe belediyesinin onayladığı
parselasyon planlarının alanları toplamı da 5454 hektarı bulmaktadır. MuratpaĢa Belediyesi
tarafından geniĢ alanlar için 18. madde uygulaması yapılmamasının, kentin konut talebi ve
fiyatının en yüksek olduğu olduğu bu kesiminde konut üretiminde sorun yaratmadığı
belirlenmiĢtir.
Yeni Oluşan Hanehalkı Başına Yapımına Başlanan Konut Sayısı (1985-2007)
1,80
1,60
1,40
Oran
1,20
1,00
0,80
0,60
0,40
0,20
0,00
Antalya
Aydın
Bursa
Denizli
Gaziantep
Malatya
Samsun
Van
ġekil 2- Sekiz Ġl Merkezinde 1985-2007 Döneminde Yapımına BaĢlanan Konut Sayısı (*) Kaynak:
TÜĠK ĠnĢaat ve Nüfus Ġstatistikleri; Türel, Koç ve Doğan (2007) (*) Bursa için 1985-2004 dönemi
70
Ali Türel
ġekil 1 ve 2 birlikte değerlendirildiğinde, sekiz kentin yeni oluĢan hanehalkı baĢına Ġmar
Kanunu‘nun 18. maddesi uygulanarak parselasyon planı yapılan arazi miktarına göre sıralaması,
büyükten küçüğe doğru Aydın, Malatya, Denizli, Antalya, Samsun, Bursa, Van ve Gaziantep
Ģeklindedir. Bu sıralama, ġekil 2‘deki artan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı
sıralamasında Antalya‘nın 1 puanlık çok küçük bir farkla Denizli‘den önde olmasının dıĢında
aynıdır. Bu sonuç, belediyelerin 18. madde uyarınca ürettikleri arsa miktarının kentlerindeki
konut üretim miktarını doğrudan etkilediği hipotezinin kanıtı olarak kabul edilebilir. Aynı
zamanda Pryce (1999) tarafından belirlenen, imar planı kapsamına alınan arsa miktarı yerine
parselasyonu yapılmıĢ arsa miktarının daha güvenilir sonuçlar veriyor olmasının, Türkiye
Ģartlarında da geçerli olduğunu göstermektedir.
4. Arsa ve Konut Fiyatları
Kentlerde arsa arzının konut üretiminin baĢta gelen belirleyicilerinden olduğu, arsa ve konut
fiyatlarındaki artıĢların da hem arsa arz miktarı hem de taleple iliĢkili olarak gelir artıĢı ve konut
talebinin gelir esnekliği ile iliĢkili olduğu yukarıda belirtilmiĢtir. Örnek seçilen sekiz kentte arsa
arzı ile konut üretimi arasında pozitif iliĢkinin varlığı belirlendikten sonra bu bölümde bu
kentlerde arsa ve konut fiyatları incelenecektir.
Sekiz il merkezinde konut ve arsa fiyat düzeylerini belirlemek için emlak komisyoncularına
anket uygulanmıĢtır. Mümkün olduğu kadar homojen konut birimleri tanımlamak için dört konut
tipi belirlenmiĢtir. Ankette apartmanların ön cephesinde, 2. veya 3. katta yer alan 3+1 veya 4+1
odalı, asansörsüz, kalorifersiz veya asansörlü, kaloriferli yeni dairelerin fiyatları sorulmuĢtur.
Konut fiyatlarının semtlerin konumuna, sosyal yapısına ve fiziksel özelliklerine göre de değiĢtiği
bilindiği için her konut tipinin satıĢ fiyatı ve kirası, kentlerin ―ortalama‖, ―ortalamanın atında‖ ve
―ortalamanın üzerinde‖ fiyatlı semtleri için ayrı ayrı sorulmuĢtur. Böylece anket yapılan
kentlerde 12 farklı konut fiyatı ve kirası elde edilmiĢtir. Arsa fiyatları da üç ayrı fiyat
düzeyindeki semtlerde farklı imar hakları olan arsalar için öğrenilmiĢtir. Bu yazıda yalnızca
ortalama fiyatlı semtler için belirlenen arsa ve satıĢ fiyatlarının kentlere göre farklılaĢması
sunulmuĢtur.
4.1 Arsa Fiyatları
Yeni geliĢme alanlarında 3-4 kat ve 5-6 kat bina yapımı için imarlı arsaların ortalama fiyat
düzeyleri en yüksek dört kent, sırasıyla Antalya, Bursa, Samsun ve Aydın‘dır. Bu kentleri
Denizli ve Gaziantep izlemektedir (ġekil 3 ve 4). Bu kentlerden Antalya ve Bursa‘da, Ġmar
Kanunu‘nun 18. Maddesi uyarınca parselasyonu yapılan arazi miktarı oldukça azdır. Antalya‘da
turizmin ve tatil konutu yapımının hızla geliĢmesi nedeniyle arsaya olan talebin yüksekliği, buna
karĢılık arzın değerli tarım arazilerinin sınırına eriĢilmesiyle giderek daralması nedeniyle
fiyatların yükseldiği tahmin edilebilir. Bu kentte arsa fiyatlarının yüksekliği gelirin yüksekliğiyle
de iliĢkilendirilebilir. Bursa ve Samsun‘da ova koruma kararları ve topoğrafik yapının yarattığı
sınırlamalar nedeniyle arsa arzı kısıtlandığı için fiyatların yüksek olması beklenen bir sonuçtur.
Diğer taraftan 1000 nüfus baĢına en geniĢ alanların imara açıldığı ve parselasyon planlarının
yapıldığı Aydın‘da arsa fiyatlarının dördüncü yüksek düzeyde olması konut fiyatlarının yüksek
olmasına bağlanabilir. Denizli Belediyesi‘nin sınırlarının, çevresinde belde belediyelerinin
kurulmasıyla daralmıĢ ve belediye sınırları içinde arsa arzı kıt duruma gelmiĢ olmasına karĢın
belde belediyelerinin altyapısı yeterli olmasa da çok miktarda arsa üretmiĢ olmalarının Denizli
Belediye sınırları içindeki arsa fiyatlarının yükselmesini önlediği söylenebilir.
En düĢük ortalama fiyatlı kentler Van ve Malatya‘dır. Van‘da konut fiyatları Malatya‘ya göre
düĢük olmasına karĢın arsa fiyatlarının daha yüksek olması Van‘da Belediye tarafından
parselasyon planı yapılmazken Malatya‘da oldukça geniĢ imarlı alanları kapsayan parselasyon
planlarının yapılmıĢ olması ile iliĢkilendirilebilir. Gaziantep‘te 5-6 katlı bina yapımı için imar
hakkı olan arsaların fiyatlarının 3-4 katlı bina inĢa edilebilecek arsalara göre daha yüksek olması,
kentin orta ve daha üst gelir grupları için inĢa edilen yüksek yapılar için Ġmar Kanunu‘nun 16.
Maddesi uyarınca arsa elde edebilmenin güçlüğünü gösterdiği söylenebilir.
71
Sekiz Ġl Merkezinde Yeni GeliĢen Konut Alanlarında 3-4
Ġmarlı
Ortalama
Arsa Fiyatları (Ortalama Fiyatlı
KBAM 2. KentselKata
ve Bölgesel
AraĢtırmalar
Sempozyumu
Semtler, YTL/m2)
1200
1000
800
600
400
200
G
A
V
A
N
N
M
A
SA
LA
M
TY
TE
N
ZĠ
A
SU
A
P
Ġ
ĠZ
L
EN
A
N
D
BU
R
IN
A
Y
D
A
LY
TA
SA
0
Sekiz Ġl Merkezinde Yeni GeliĢen Konut Alanlarında 5-6
Kata
Ġmarlı Arsaların
Ortalama
Fiyatları
(Ortalama
Fiyatlı
ġekil 3. Sekiz
Ġl Merkezinde
Ortalama Fiyatlı
Semtlerde
3-4 Kata
Ġmarlı Arsa
Fiyatları (Ortalama
Fiyat Semtler, TL/m2) Kaynak: Emlak Komisyoncuları
Anketi, Türel, Koç ve Doğan (2007)
Semtler, YTL/m2)
1400
1200
1000
800
600
400
200
V
A
N
N
M
LA
A
M
SA
TY
TE
N
ZĠ
A
A
G
SU
A
P
Ġ
ĠZ
L
EN
D
BU
R
IN
A
Y
D
A
LY
A
N
TA
SA
0
ġekil 4. Sekiz Ġl Merkezinde Ortalama Fiyatlı Semtlerde 5-6 Kata Ġmarlı Arsa Fiyatları (Ortalama
Fiyat Semtler, TL/m2) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi, Türel, Koç & Doğan (2007)
4.3 Konut Fiyatları
ġekil 5‘te 3+1 odalı asansörsüz, kalorifersiz ve asansörlü, kaloriferli konutların sekiz il
merkezindeki satıĢ fiyatlarının sabit fiyatlı aritmetik ortalamaları görülmektedir. Kaloriferli
konutların ortalama satıĢ fiyatı en yüksek üç kentin Antalya, Aydın ve Denizli, kalorifersizlerin
Antalya ve Denizli, her iki tip konutun ortalama satıĢ fiyatı en düĢük iki kentin ise Van ve
Gaziantep olduğu görülmektedir. Ġlk üç kent 1985–2007 döneminde artan hanehalkı sayısından
fazla sayıda, son ikisi de oldukça eksik sayıda konutun yapımına baĢlandığı kentlerdir. Böylece
gereksinimi karĢılayacak sayıda konutun inĢa edildiği kentlerde fiyatların düĢmediği, tersine
fiyatların yüksek olduğu kentlerde yeterli miktarda konutun üretildiği ortaya çıkmaktadır. Oda
sayısı 4+1 olan konutlar için belirlenen ortalama satıĢ fiyatları, 3+1 odalılarınkiyle büyük
benzerlik göstermektedir. Kentlerin ortalama fiyat düzeylerine göre sıralaması kaloriferlilerde
Denizli, Aydın ve Antalya, kalorifersizlerde Antalya, Denizli ve Aydın Ģeklindedir. (ġekil 9.2)
En düĢük fiyatlı kentlerde de Van‘dan sonra Malatya‘nın gelmesi Gaziantep‘te büyük konutlara
talebin Malatya‘ya göre daha yüksek olması ile iliĢkilendirilebilir. Kaloriferli konutlarda
Samsun‘daki ortalama konut fiyat düzeyinin dördüncü en yüksek olması arsanın çok değerli
olduğu bu kentte büyük konutların nispeten kıt olduğu Ģeklinde yorumlanabilir.
Sekiz kentte oda sayısı 3+1 olan kaloriferli konutların ortalama fiyatlarıyla 1985–2000
döneminde artan hanehalkı baĢına yapımına baĢlanan konut sayısı değiĢkeni arasındaki
72
Ali Türel
korelasyon katsayısı 0,86, kalorifersiz konut fiyatlarına göre 0,70, 1985-2006 dönemi için
yapılan hesaplamada ise korelasyon katsayıları sırasıyla, 0,89 ve 0,72 olarak hesaplanmıĢtır. Oda
sayısı 4+1 olan konutların fiyatlarına göre hesaplanan korelasyon katsayıları daha yüksek olarak
aynı sırayla, 0,89, 0,76, 0,93 ve 0,78‘dir. Bu sonuçlar kentlerde konut üretim düzeyi ile fiyat
düzeyi arasında güçlü pozitif iliĢkiyi göstermektedir. Gelirin, talebin ve fiyat düzeyinin yüksek
olduğu kentlerde daha çok konut üretildiği, planlama sistemi ve arsa arzının talebi karĢılayacak
miktarlarda konut üretimine olanak sağlayacak Ģekilde örgütlendiği söylenebilir. Bu nedenle
Mayer ve Somervill (2000) tarafından gündeme getirilen planlamayla getirilen düzenlemeler
Sekiz
Ġl Merkezinde
3+1 Odalı
Konutların
Ortalama SatıĢ
belirleyen değil
belirlenen
midir (endogeneous)
sorusu
Türkiye koĢullarında
olumlu yanıtlanmıĢ
Fiyatları (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL)
olmaktadır.
140000
120000
100000
80000
60000
40000
20000
Kaloriferli
V
A
N
N
SU
M
SA
LA
A
M
G
A
ZĠ
A
N
TY
TE
A
P
Ġ
ĠZ
L
EN
D
BU
R
IN
A
Y
D
A
LY
TA
N
A
SA
0
Kalorifersiz
ġekil 5. Sekiz Ġl Merkezinde 3+1 Odalı Konutların Ortalama Fiyatlı Semtlerde SatıĢ Fiyatlarının
Aritmetik Ortalaması (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi,
Türel, Koç ve Doğan (2007)
Konut fiyatlarının kentlerde üretilen konut miktarıyla artıĢı ġekil 7‘deki grafiklerde
görülmektedir. Kalöriferli ve kalörifersiz konutlar için çizilen grafikler, konut fiyatları düĢük
olan kentlerde artan hanehalkı sayısı baĢına konut üretimin az, konut fiyat düzeyleri yüksek olan
kentlerde ise artan hanehalkı sayısına göre yeterli sayıda konutun yapımına baĢlandığını
göstermektedir.
Bu grafikler ülkesel konut arz eğrileri olarak yorumlanabilir. Ülkesel arz eğrisinin yukarıya
doğru eğimli olması, ancak eğimin dik olmaması beklenen bir durumdur. Konut fiyatı üretim
düzeyine göre yüksek olan Bursa ile düĢük olan Malatya, özellikle kalöriferli konut grafiğinin
yükselmesindeki sürekliliği bozmaktadır. Bursa‘da nüfusun ve ortalama gelir düzeyinin
yüksekliğine karĢın konut arzının gereksinime göre yeterli olmaması nedeniyle konut fiyatlarının
yüksek olması, Malatya‘da ise gereksinimin üzerinde konut üretiliyor olması nedeniyle fiyatların
yükselmemesi beklenen sonuçlardır. Ancak 2007 nüfusuyla ilgili olarak yukarıda sözü edilen
sorunlar nedeniyle, bu kent için belirlenen oranın grafiklerde bir miktar sapmaya yol açtığı
tahmin edilebilir. Konut üreticilerinin, halkın konut için ödeyebilme kapasitesinin yüksek
olmadığı kentlerde sınırlı miktarda konut ürettikleri, konut arzındaki yetersizliğin konut
fiyatlarının yükselmesine yol açmadığı ortaya çıkmaktadır. Nitekin anket yapılan konut
üreticileri, bu kentlerde inĢa ettikleri konutları düĢük peĢinat ve uzun süreli taksit uygulamak
suretiyle satabildiklerini belirtmiĢlerdir.
73
Sekiz Ġl Merkezinde 4+1 Odalı Yeni Konutların Ortalama
SatıĢ Fiyatları (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL)
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
200000
180000
160000
140000
120000
100000
80000
60000
N
N
A
V
SA
LA
M
A
M
TY
TE
N
ZĠ
A
A
G
Kaloriferli
SU
A
P
Ġ
EN
A
N
D
A
Y
BU
R
ĠZ
L
IN
D
A
LY
TA
SA
40000
20000
0
Kalorifersiz
ġekil 6. Sekiz Ġl Merkezinde 4+1 Odalı Konutların Ortalama Fiyatlı Semtlerde SatıĢ Fiyatlarının
Aritmetik Ortalaması (Temmuz 2007 Fiyatlarıyla, YTL) Kaynak: Emlak Komisyoncuları Anketi,
Sekiz(2007)
Il Merkezinde 3+1 Odalı Konut Fiyatları Ile Yeni Hanehalkı
Türel, Koç ve Doğan
Başına Yapımına Başlanan Konut Sayısı Ilişkisi
140000
120000
100000
80000
60000
40000
20000
0
0,50
0,51
0,79
0,99
Kalöriferli Daireler
1,27
1,28
1,39
1,53
Kalörifersiz Daireler
ġekil 7 – Sekiz Ġl Merkezinde Konut Fiyatları ile 1985-2007 Döneminde Yapımına BaĢlanan Konut
Sayısı ĠliĢkisi
5. Son Bir Değerlendirme
Konut üretiminin planlama sistemi ve arsa arzıyla iliĢkisini inceleyen çalıĢmalar, kentlerin
fiziksel geliĢmesini sınırlayan ve planlı alan dıĢındaki arazilerle ilgili planlama baĢvurularının
sonuçlanmasını geciktiren düzenlemelerin ve plan kararlarının arsa ve konut arzını azalttığını, bu
durumun arsa ve konut fiyatlarının yükselmesine yol açtığını ortaya koymuĢtur. Ancak bazı
araĢtırmacılar, arsa ve konut fiyatlarındaki artıĢların yalnızca arzla ilgili düzenlemelerle
iliĢkilendirilemeyeceğini, taleple ilgili hususlardan gelir artıĢı ve konutun iç ve dıĢ mekanlarına
olan talebin gelir esnekliklerinin de arsa ve konut fiyatlarındaki artıĢları açıklayan nedenler
olduğunu belirlemiĢlerdir.
74
Ali Türel
Türkiye‘de taĢınmaz fiyatları, planlanan ve parselasyonu yapılan alan miktarları ile ilgili
istatistiklerin derlenip yayınlanmaması sözü edilen kapsamda analizlerin yapılabilmesini
kısıtlamakta, hatta olanaksız hale getirmektedir. Örnek seçilen sekiz ili kapsayan ve TÜBĠTAK
tarafından desteklenen bir araĢtırma gerçekleĢtirilerek il merkezlerindeki belediyelerin planlama
ve arsa üretimi konularındaki etkinlikleri ile arsa ve konut fiyatları ve konut üreticilerinin konut
inĢa etme ve satıĢıyla ilgili hususlar belirlenmiĢtir. Elde edilen bulgular, belediyeler tarafından
Ġmar Kanunu‘nun 18. maddesi uyarınca parselasyon planı yapılarak imarlı arsa üretilmesinin
kentlerin konut üretimi konusundaki performansları üzerinde büyük etkisinin olduğunu, ancak
yeterli arsa ve konut üretilmeyen kentlerde arsa ve konut fiyatlarının da düĢük olduğunu ortaya
koymuĢtur. Konut fiyatlarının arz düzeyleriyle birlikte artması yukarıya doğru eğimli konut arz
eğrisinin
varlığını göstermektedir. Bu nedenle kentlerde konut üretim düzeyinin
belirlenmesinde, arzla ilgili etmenlerin yanısıra, baĢta hanehalkı gelir düzeyi olmak üzere taleple
ilgili etmenlerin de önemli olduğu ortaya çıkmıĢtır.
Kaynaklar:
Alonso, W. (1964) - Location and Land Use, Cambridge. Mass: Harvard University Press.
Bramley, G.; Bartlett, W.; Lambert, C. (1995) - Planning, The Market and Private Housebuilding,
Farnborough, Saxon House.
Cheshire, P. (2008) - ―Reflections on the nature and policy implications of planning restrictions on
housing suppy‖, Oxford Review of Economic Policy, vol. 24, no: 1, 50-58.
Cheshire, P. , Sheppard, S. (2005) - ―The Introduction of Price Signals into Land-Use Planning
Decision Making: A Proposal‖, Urban Studies, Vo. 42, No: 4, 647-663.
Evans, : W. (1973) - The Economics of Residential Location. London: Heinemann.
Harrison, A. J. (1977) - Economics and Land Use Planning, Croom Helm, London.
Malpezzi, S. (1996) - ―Housing Prices, Externalities and Regulatin in US Metropolitan Areas‖, Journal
of Housing Research, Vol. 7, No:2, pp. 209-241.
Mayer, C. J., Somerville, C. T. (2000) - ―Land-use regulation and new construction‖; Regional Science
and Urban Economics, 30, 639-662.
Muth, R. F. (1969) - Cities and Housing. Chicago: University of Chicago Press.
Pryce, G. (1999) - ―Construction Elasticities and Land Availability: A Two Stage Least-squares Model
of Housing Supply Using the Variable Elasticity Approach‖, Urban Studies, Vol. 36, No. 13,
2283-2304.
Son, J-Y. (1998) - ―Analysis of Urban Land Shortages: The Case of Korean Cities‖; Journal of Urban
Economics, Vol. 43, 362-384.
Türel, A. (2011) - ―Bursa‘da Konut Üretimi‖ Prof. Dr. Rana AkdiĢ Aslanoğlu anısına ―Cumhuriyet
Döneminde Bursa‘da KentleĢme Sempozyumu‖, 22-24 Eylül 2011, Uludağ Üniversitesi, Bursa.
Türel, A., Koç, H. (2008) - ―Türkiye‘de Ġllere Göre Konut Üretiminin FarklılaĢmasının Arsa Arzı ile
ĠliĢkisi, Gecekondu, Dönüşüm, Kent, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara,.
Türel, A., Koç, H., Doğan, D. (2007) - ―Türkiye‘de Ġllere Göre Konut Üretiminin FarklılaĢmasının
Nedenlerinin Belirlenmesi‖, TÜBĠTAK Proje No: SOBAG-104K110.
White, M. And Allmendinger, P. (2003) - ―Land Use Planning and the Housing Market: A
Comparative Review of the UK and the USA‖, Urban Studies, Vol. 40, Nos 5-6, 953-972.
75
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
76
Planlama ve Mekansal GeliĢme Kuramlarındaki Kabuk
DeğiĢimi
Merve Yılmaz1, Erkan Polat2
Öz: Bu çalışmada planlama uzmanlık sürecinde yaşanan kabuk değişimi hem kuramsal hem de
gelişme açısından değerlendirilmekte, mekanın üstlendiği rolün de coğrafik düzlemden sosyoekonomik (ve politik) düzleme kaymasının ortaya çıkardığı durumlar ele alınarak, hem planlama
hem de mekansal gelişme kuramlarındaki kabuk değişiminin öyküsü yazılmaktadır. Bu öykünün
akılcı kapsamlı planlamadan (akılcılık tohumlarına kadar dayanan) günümüzün yeni stratejik
mekansal planlamaya kadar olan izleri okunarak, statik yapıdan dinamik yapıya doğru evrilen
mekanın ve kuramsal tabanın da bir sorgulaması yapılmaktadır. Literatür taraması sonucunda
oluşturulmuş bir çalışmadır. İncelemeler ve karşılaştırmalar sonucunda mekanın kuramlar
çerçevesindeki kabuk değişimi ve planlamanın durumu ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Planlama kuramları, mekânsal gelişme kuramları, mekan.
Abstract: This writing, shell exchange in during of planning profession evaluated in terms of
both theoretical and development, story of shell exchange in both planning and theories of
spatial development by posed in the case where of assumed the role of space shift from
geographic planet o sosyo-economic (and politic) plane written. A questioning of space and
theory base that evolved toward from static system to dynamic system examined by reading the
trace from rational planning (based on the seeds of rationalism) to new strategic spatial
planning of present-day of the story. The writing make up after the literature search. Space
within theories setting in framework of shell exchange and case of planning introduce as a result
of investigations and comparisons.
Keywords: Planning theories, theories of spatial development, space.
1
2
Y. Şehir Plancısı (S.D.Ü.), Isparta :[email protected]
Süleyman Demirel Üniversitesi, MMF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Isparta
77
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Planlama uzmanlığındaki kuramsal çerçeve ve mekan iliĢkisi geçmiĢten günümüze
incelendiğinde ‗statik mekanın dinamik mekana evrilimi‘, ‗kabuk değiĢimi geçiren mekanın
kuramsal tabanda sorgulanması‘ ve genel bir değerlendirme sırasıyla ele alınmıĢtır.
1. Statik mekanın dinamik mekana evrilimi
Ġlk kentler (200 kiĢi ya da daha fazla nüfuslu yerleĢmeler) yaklaĢık 10 000 yıl önce Orta Doğu‘da
kurulmuĢtur. Bu kentlerin oluĢmasında en büyük etken tarımsal gereksinimlerdir. Bununla
birlikte hidrolojik gereksinimler beraberinde savunma, dinsel ve ticaret gibi gereksinimler rol
oynamıĢtır (Polat, 2006). Toplumsal iliĢkilerin Ģekillenmeye baĢladığı bu dönemlerden
baĢlayarak mekan kavramı (bir sistem içerisindeki mekan olarak) ele alınırsa, coğrafya
üzerindeki birey/toplum iliĢkilerinin baĢladığı andan itibaren süregelen bir kavram olarak
düĢünülebilir. Bu iliĢkilerde tarımsal artı ürün ile ticaretin oluĢması ve hızla artıĢı en büyük etkiyi
oluĢturmuĢtur. Toplumsal etkileĢim içerisinde coğrafya üzerinde gerçekleĢen mobilite ile
‗mekan‘ kavramı iliĢkilendirilebilir ve bununla birlikte ilerleyen zamanla evrilerek (dönüĢerek)
farklı rollere büründüğü kabul edilebilir.
Genel olarak mekan kavramının sınırlandırılmıĢ tanımlamaları ön planda tutulmaktadır. GeniĢ
ölçüde mekanın soyut ve somut sınırları (teritoryaları) içeren yönü ele alınmalıdır (somut sınırları
olan bir tanım niteliğinden çıkarılması gerekmektedir). Algılama türüne göre de mekan kavramı
farklılık oluĢturmaktadır. Buradaki mekan bir organizasyon ile oluĢmaktadır. Yani bir süreç
içerisindeki sistemin iĢleyiĢidir.
Mekanın zaman içerisindeki sosyal yapı ile iliĢkisi incelendiğinde zaman-mekan bütünleĢmesinin
ayrılmaz bir bütün olduğu görülmektedir. Yani sosyal yapı ve mekan iliĢkilerinin zaman kavramı
ile bütünleĢmesidir. Özetle Tekeli‘nin (2008) belirttiği gibi mekanın sadece 3 boyutlu olarak
değil (n) boyutunun ön planda olması gerektiği vurgulanmaktadır. Mekanın sadece bir ‗yapı‘
olarak değil bir ‗süreç‘, bir ‗sistem‘ olarak da ele alınması gereğinde en önemli etken sosyal
yapıdır. Sosyal yapının sürekli değiĢim/dönüĢüm içerisinde olması sistemin bir parçası olarak
mekanı da etkilemektedir. Aslında tek yönlü bir etkilenme değil iki yönlü gerçekleĢen bir
etkileĢim sürecidir. (Tekeli, 2010b). Beraberinde mekanın sosyal yapı ile değiĢtiği yani
‗mekan‘ın sürekli yeniden üretildiği göz ardı edilmemelidir. Tek ve sınırlı bir tanımı olmayıp,
değiĢken yapısı nedeniyle farklılık gösterebilmektedir. Ele alınan ‗mekan‘ kavramının bu
noktada ölçek sorunu da ortaya çıkmaktadır. Mekanın bir organizasyon olarak algılanması bu
kavramı (mekanı) bölgeye doğru çekmektedir. Yani mekanın statik yapısının – sadece ‗yapı‘
çerçevesinde ele alınmaması – dinamik yapıya dönüĢmesi eklemlenerek ilerleyen bir süreç
içerisinde ‗mekan‘ın anlamsal dönüĢümü sonucunda ‗bölge‘ ortaya çıkmakta denilebilir (Yılmaz,
2011). Buradaki bölge kavramının girmesi mekan yapısındaki statik dinamik yapı iliĢkisidir.
Yani dinamik bir mekanın teritorya sınırları olarak, etki alanı olarak değerlendirilmektedir.
Tekeli‘nin (2010b) çalıĢmasında da belirttiği gibi mekanın Ģekillenmesinde tarih ve coğrafya
büyük bir rol oynamaktadır. Özellikle tarih, içeriği (kültür, ahlak, din, vb., coğrafyası)
bakımından zengindir. Mekanın Ģekillenmesinde ve bölge kavramı olarak algılanmasında önemli
bir yeri bulunmaktadır. ÇalıĢmada ele alınan kuram ölçeğinde ‗mekan‘, makro ve mikro ölçekleri
içerisinde barındırmaktadır. Zaman içerisinde değiĢen kuramlarda makro yapıda daha soyut,
mikro yapıda daha sembolik alanlar ön plana çıkmaktadır (Tekeli, 2010b).
ÇalıĢma bütününde ele alınan ‗kabuk değiĢimi‘, organizasyonun içerisinde barınan ‗mekan‘dır.
Mekanın kuramsal yapı ile iliĢkisinde, planlama ve mekânsal geliĢme kuramları çerçevesinde ele
alınan kentsel planlama kuramları doğası gereği farklı uzmanlıklar içerisindeki farklı
kuramlardan beslenerek büyümüĢ ve kendi kuram(lar)ını bu süreçte oluĢturamamıĢ bir uzmanlık
küresini oluĢturmaktadır. Bu küre gerekli ve yeterli uzmanlık bilgi alanına sahip olmasına
rağmen, bir türlü kendi kuramını gerçekleĢtirememiĢ olması bu alanın karmaĢık ve iliĢkisel
yapısını oluĢturmaktadır. Özellikle mekansal açıdan bakıldığında bu durumun karmaĢıklığı net
olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer bir açıdan çok disiplinli ve çok hedefli yapısı nedeniyle diğer
kuramlarla olan iliĢkisindeki karmaĢıklığı daha da netleĢmektedir. ‗Mekan‘, birçok uzmanlık
78
Merve Yılmaz, Erkan Polat
alanlarının içerisinde barındırdığı bir kavram olması gerekirken, aksine göz ardı edilmiĢtir
(mekan ile iliĢkisi olması halinde ele alınmamıĢtır). ÇalıĢmadaki planlama uzmanlık sürecinde
yaĢanan kabuk değiĢimi hem kuramsal hem de geliĢme yönüyle değerlendirmeden önce, mekanın
üstlendiği rolün de coğrafik düzlemden sosyo-ekonomik-politik (detay açıklamalara yer
verilmeden) düzleme kaymasının ortaya çıkardığı durumlar ele alınıp irdelenerek ‗kabuk
değiĢimi‘ öyküsünün temeli oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır.
Statik mekanın dinamik mekana evrilmesinde meydana gelen ‗kabuk değiĢimi‘, beraberinde hem
planlama hem de mekansal geliĢme kuramlarındaki öykü iliĢkilendirildiğinde, bu öykünün akılcı
kapsamlı planlamadan (akılcılık tohumlarına kadar dayanan) günümüzün yeni stratejik mekansal
planlamaya kadar olan izleri okunarak, kabuk değiĢimi geçiren mekanın kuramsal tabanın
sorgulaması yapılmaktadır.
2. Kabuk değiĢimi geçiren mekanın kuramsal tabanda sorgulaması
Planlama kuramları, geçmiĢten günümüze birbirlerinden etkilenerek ya da üzerlerine
eklemlenerek günümüze kadar bir süreç geçirmiĢ ve halen geçirmektedir. Bu süreç ‗Akılcılık‘
tohumlarından baĢlayarak Akılcı Planlama ile – planlama tarihinin büyük bir kısmına hakim olan
– günümüzün ‗Stratejik Mekansal Planlama‘ boyutuna kadar gelmiĢtir. Bu arada mekan algısı da
günün koĢullarına göre ele alındığında bu sürece dahil olmuĢtur. Zaman süreci içerisindeki
kuramlar birbirlerinden etkilenerek ya da eklemlenerek oluĢturdukları iliĢki aĢağıdaki gibi ele
alınabilir (Resim 1).
Resim 1: Akılcı Planlama‘dan Stratejik Mekansal Planlama‘ya doğru (Kaynak: Yılmaz, 2011)
Planlama kuramlarının tarihsel süreç öyküsünde Sinoptik Kapsamlı Akılcı Planlama içerisinde
Akılcı Planlama, Kapsamlı Planlama, Artırıcı Planlama, Karma Tarama Planlaması, Radikal
Planlama; Savunucu Planlama içerisinde Adil-EĢitlikçi Planlama, EtkileĢimli Planlama
(ĠletiĢimsel Planlama, Yetke Planlama); Katılımcı Planlama içerisinde ĠletiĢimsel Eylem
79
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Planlaması (MünakaĢa Planlaması, Müzakereci Planlama); Stratejik Planlama, Stratejik
Mekânsal Planlama ve Genel Sistemler Kuramı irdelenmeye çalıĢılmıĢtır. AĢağıda ele alınan
tabloda yakın dönemler içerisindeki kuramlar gruplandırılmıĢtır. Bu gruplandırmada dönemin
mekan anlayıĢı, zaman süreci içerisinde de mekanın kabuk değiĢimi gözlenebilmektedir.
Planlama kuramları ve mekansal boyut süreçlerinde dönemsel incelemeler aĢağıdaki gibi
sıralanabiliri.
1900‘ler;
Yer Seçim Kuramı; Capello‘nun (2009) belirttiği üzere bölgesel ekonomilerin
anlaĢılmasındaki iki büyük kuramdan birisidir (diğeri; Bölgesel GeliĢme Kuramı). Bölgesel
ekonominin en eski dalı olan Yer Seçim Kuramı 1900‘lerde geliĢmiĢtir. Mekânda dağılım
mekanizmaları olan ekonomiyle ilgilenmektedir. Coğrafyacıların çıkıĢ yıllarında ağırlıklı
olarak kullandığı mekanın planlama ile iliĢkisinin süreç içerisinde artması ile ortaya
koyulabilir.
1930‘lar;
Merkezi Yer Kuramları; Özellikle sosyologlar ve coğrafyacılar tarafından kullanılan, ticaret
alanları ve yerleĢim modellerini araĢtırmıĢtır. Kent ve kırsal alan çevresi arasındaki fonksiyonel
iliĢki üzerinedir. Christaller‘in Almanya üzerinde öne sürdüğü ―merkezi yerler pazar sistemi‖
üzerine Lösch‘ün alan kullanımına iliĢkin hipotezini daha sağlam temellere oturttuğu ve zaman
içerisinde hiyerarĢik yapının değiĢebileceği vurgulanan kuramdır (King, 1984; Dinler, 2008).
1960‘lar;
Akılcı Planlama; II. Dünya SavaĢı sonrası çeĢitli politik ve ekonomik bilimleri içeren sosyal
bilim disiplinlerinden fikirlerin bütünleĢmesi ve kapitalist demokraside planlama için genel
bir modelin geliĢimi sonucunda Akılcı Planlama, 1960‘lı yıllarda ortaya çıkmıĢtır. Fakat
akılcılık tohumları Polat vd.‘nin (2011) belirttiği üzere 1800‘lere kadar dayanmaktadır.
Geleneksel Akılcı Planlama‘da temel basamaklar süreci (genel olarak; problemin, amacın
tanımlanması, veri toplanması, alternatif seçimi…) ele alınmıĢtır.
 Artırıcı Planlama; Akılcı Planlama‘nın kusurlarını kabul eden ve alternatifi olarak ortaya
çıkan Artırıcı Planlama, Akılcı Planlama döneminden sonra ‗BarıĢ Gönüllüleri‘
tarafından geliĢtirilmiĢtir. Akılcı Planlama‘yla problemler ve amaçlar aynıdır. Fakat
artırıcı daha kapsamlıdır
 Etkileşimli Planlama; EtkileĢimli Planlama ‗Post Akılcı Planlama‘ olarak Akılcı
Planlama ile iliĢkisi ortaya konulmuĢtur. Ayrıca Savunucu planlamanın hatalarına da bir
yanıt Ģeklinde ele alınmıĢtır. Temeli toplumsal öğrenme kuramına (social learning
theory) dayanarak, taklitle öğrenme sürecidir. KiĢiler arası etkileĢimi, toplumsal iliĢkileri,
etkilenmeleri üzerine kuruludur.
 Yetke Planlama; Reardon‘a (1999) göre Yetke Planlaması temsil edilemeyen geleneksel
grupların ilgilerini çeken noktalar, mevcut çabaların etkisizleĢtirilmesi, zıt parti
oluĢumları statükosu, toplumsal mesafe sorunu gibi gerekçeler üzerine kuruludur.
 Katılımcı Planlama; ĠletiĢimsel katılımcı içeriğinden ortaya çıkan Katılımcı Planlama,
sosyal mekanın Ģekillenmesinde etkin bir rol oynamaktadır. Planlama süreçlerine yol
gösteren, belirleyici rolde ve sürekli geliĢmekte olan bir paradigmadır (Brand ve
Gaffikin, 2007).
 Kapsamlı Planlama; 1960‘ların ortasında ortaya çıkan Kapsamlı Planlama, yaygın
kullanıma göre, bir kent için kent coğrafyasını kaplayan uzun erimli fiziksel bir plandır.
Fiziksel formu etkileyen ve fiziksel varlık olarak bir kentin iĢletimi, her bir fonksiyona
ayrı ayrı hitap eder. Kabul edilebilir yöntem seçildiğinde hedeflere ulaĢmak için tüm
alternatif düĢünceleri karĢılaĢtırılacak kalkınma politikaları ve gerekli hedef açıklamaları
‗Sinoptik (benzer bakıĢ açılı)‘ Planlama veya ‗Rasyonel (Akılcı)‘ Kapsamlı farklı bakıĢ
açısı sunar. Kapsamlı bir kent planı bütün olarak, kent için birlikte çalıĢma ve beklenen
koĢullar için cevap olabilen politikalar paketidir (Innes, 1996).
Genel Sistemler Kuramı; Genel Sistemler Kuramı ‗sistemler‘ anlamında 1930‘lara kadar
gitmektedir. Kentsel kavramının karmaĢıklığındaki değiĢimi dönüĢümü ‗sistemler
80
Merve Yılmaz, Erkan Polat
düĢüncesi‘ne dayandırmaktadır. Ġçerisinde birçok kuramın temeli olan yapısı, bileĢenlerin
oluĢturduğu sistemin etkileyen ve etkilenen iliĢkisini vurgulamaktadır (Polat vd., 2011).
1965‘ler;
Savunucu Planlama; Tekeli‘nin (2009b:4) belirttiği üzere Savunucu Planlama‘nın tohumları
Amerika‘da siyahların eĢitlik talebi üzerine (ayrımcılığa karĢı) çıkan toplumsal bir hareket
dönemine dayanmaktadır. Toplumsal ve kamusal açıdan güçlüye karĢı zayıfı savunma
temellidir.
1970‘ler;
Adil-Eşitlikçi Planlama; Adil / EĢitlikçi Planlama Savunucu Planlama‘nın içerisinden
doğmuĢtur (politika ve programların yerine getirilmeleri için kaynak aktarımı yapar). Adil
planlamaya göre, yönetimde yer alan (çalıĢan) savunucu plancıların, kendi araĢtırmalarını,
analitik, kurumsal uzmanlıklarını, düĢünceleri etkilemek, değiĢtirmek için kullanmalarını,
kentte yaĢayan yoksullara, çalıĢan sınıfa özel, kamusal kaynakları yeniden aktarmayı
sağlayacak politikaları, programları geliĢtirmelerini ve yerine getirmelerini sağlayan bir
çerçevedir (Metzger, 1996).
Radikal Planlama; Planlama, radikal düĢünceyle baĢlamaktadır. Radikal Planlama kentsel ve
kırsal kültüre endüstri çağının baskılarına karĢı bir yanıt olarak 1960-1970‘lerin Savunucu ve
Yetke Planlaması‘ndan ortaya çıkmıĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Toplumda eĢitsizlikleri giderme
üzerine kuruludur. Sınıf yapısı ve ekonomik iliĢkiler ön plandadır. Katılım odaklı bir planlama
türüdür ve bunlarla iliĢkili olarak Marksist kuramı temel almaktadır.
Stratejik Planlama; Askeri kökenli bir karar verme sürecini anlatan Stratejik Planlama, 1950‘li
yıllarda özel sektör egemenliğinde, 1970‘lerde Amerika‘da ve 1980‘lerde kurumsal dünyada
geliĢmiĢtir. Stratejik planlama, diğer planlama türlerinden daha odaklanmıĢ ve esas amacı
hedefleri sonuçlandırmak için kaynakları doğru yere yönlendirmektedir. Alanların arasındaki
iliĢkiyi stratejiyle ele almaktadır. Ağırlıklı olarak aktörler arası iliĢkidir.
1985‘ler;
İletişimsel Planlama; ĠletiĢimsel Planlama tümdengelimli mantıksal ve tekno-bilimsel
bilgiye bir itiraz olarak, baskın sistemlerde kullanılabilir ve bunlara ayrıcalık verebilen
bilgiye vurgu yaparak, özellikle savaĢ sonrasında geliĢmiĢtir (Haughton ve Counsell, 2004).
1990‘lar;
Karma Tarama Planlaması; Karma Tarama Planlaması uzaktan algılama sistemi ile
iliĢkilidir. GIS ve bilgi teknolojileriyle geliĢtirilmiĢ, seçilmiĢ alanın iyi bir incelemesi için
genel taramadır.
1995‘ler;
Stratejik Mekansal Planlama; Hem Stratejik Planlama ile iliĢkisi hem de tüm Kentsel
Planlama Kuramları ile iliĢkisi bulunmaktadır. Stratejik Mekânsal Planlama 1920‘lere kadar
uzanmaktadır. Bu süreçte Stratejik Mekânsal Planlama yerine Stratejik Planlama adıyla ele
alınmıĢtır. 1990‘ların ortalarında ortaya çıkmıĢtır. DönüĢen, bütünleyen, yönlendiren bir
mekânsal süreçtir. Stratejik Planlama‘nın kâğıt üzerindeki alan kullanımları stratejik
düĢünceyle gerçekleĢtirilecek yaklaĢımların eylemiyle Stratejik Mekânsal Planlama ortaya
çıkmıĢtır. Stratejik Mekânsal Planlama bir alanın mekânsal geliĢimine rehberlik eden uzun
erimli ilkeler ve çerçeveler setidir. Yer odaklıdır. Mekânın statik ve dinamik yapısının
iliĢkileri, düğümleri ve kesiĢimleridir. Albrechts‘in (2006) belirttiği üzere, bir yerin geleceği
için en iyi değiĢim, yönlendirme ve oluĢum yöntemidir.
2000‘ler;
İletişimsel Eylem Planlaması; ĠletiĢimsel Planlama ve Katılımcı Planlama grubundan yola
çıkarak iletiĢimsel boyutlar aracılığıyla ĠletiĢimsel Eylem Planlaması 1980-1990‘larda
tanıtılmaya, tartıĢılmaya baĢlamıĢ, 2000‘li yıllarda baskın konuma gelmiĢtir. Bir süreç
olarak en iyi koĢullara doğru ilerleme için gerekli bir etkinliktir. TartıĢması iletiĢim tabanlı
81
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
bir kuram türüdür. MünakaĢa Planlaması ve Müzakereci Planlama ĠletiĢimsel Eylem
Planlaması‘yla örtüĢmektedir (Healey, 2003; Allmendinger ve Tewdwr-Jones, 2010).
Resim 2: kuramların mekan algısı ve mekan çerçevesindeki netlik süreci ( Yılmaz, 2011ii)
82
Merve Yılmaz, Erkan Polat
Ele alınan kuramların mekan algısı ve mekan çerçevesindeki netlik süreci incelendiğinde
etkileĢim alanından çıkan mekan iliĢkileri yoğun olarak yordamsal bir perspektif ilerlemesiyle
ele alınıp yakın zaman kuramlarında esnek bir yapı ve süreç iliĢkileri gözetilmektedir (Resim 2).
Planlama ile iliĢkisi düĢünüldüğünde geçmiĢten günümüze yapılan değerlendirmelerin süzgeçten
geçirilerek günümüz ve gelecek iliĢkilerine adım atmada yol gösterici roldedir.
Yerseçimi ve Merkezi Yer Kuramı‘ndaki mekan algısı ‗etkileĢim alanı‘ olarak
değerlendirilmektedir. Mekan içerisinde yer seçiminde kullanılan değiĢkenleri iliĢkilendirmek ve
bu iliĢki içerisinde yer alan etki alanları bu algının içerisine girmektedir. Akılcı, Arttırıcı ve
Stratejik Planlama‘da mekan ‗yordamsal (sezgi) ve süreç alanı‘ çerçevesinde ele alınmıĢtır.
Yordamsal tahminler ve kuram çerçevesindeki süreç dahilinde bir algıya sahiptir. EtkileĢimli,
Yetke, Katılımcı, Kapsamlı, Savunucu, Adil-EĢitlikçi, Radikal ve Karma Tarama Planlaması
mekanı ‗yordamsal alan‘ dahilinde ele almıĢtır. Yani yordamsal tahminlerin içerdiği bir mekan
algısı bulunmaktadır. Genel Sistemler Kuramı içeriğindeki sistemler analizi ve sosyal süreç
değiĢimleriyle mekanı ‗sistemsel iliĢki alanı‘ olarak algılamaktadır. ĠletiĢimsel (Eylem)
Planlaması‘nda uzlaĢı ve iletiĢimsel süreçteki etki alanını kapsayan mekansal algıdır. Stratejik
Mekansal Planlama‘nın esnek yapısı diğer kuramlarla mekan algısı arasındaki farkı ortaya
koymaktadır. Yordamsal ve etkileĢim sürecindeki mekan diğer kuramların içeriğinin bir uzantısı
olarak düĢünülebilir.
3. Sonuç yerine…
Kentsel planlama uzmanlığının bir bilim alanı olması için gereken koĢullar, planlamadaki farklı
kuramlar üzerinden ortaya konularak, günümüzün planlama sorunlarına verilecek yanıtlar için
planlamanın alması gereken duruĢun resmi çizilmesindeki bir adım olabilir. Bu resmin özellikle
mekansal planlama üzerinden kurgulanması, hem kuramsal hem de uygulama arasındaki
boĢluğun tarif edilmesini de kolaylaĢtıracaktır.
Planlamanın interdisipliner bir yapıya sahip olması sayesinde diğer uzmanlık alanlarına
yakınlığı, ‗mekan‘ kavramının iliĢkilerini daha net olarak ortaya koyabilme Ģansına sahiptir. Ele
alınan ‗mekan‘ın bir ‗bölge‘ olarak evrildiğini (kabuk değiĢtirdiğini) söyleyebiliriz. Mekanın
oluĢabilmesinde içerisinde barındırdığı değiĢkenler birbirleri ile etkileĢimiyle ‗bölge‘ye doğru
gitmektedir. Bununla beraber mekan alt bölgelere ayrılabilmektedir. Özellikle planlama ve yakın
uzmanlık alanlarında mekan, ona yüklenilen anlamlarla sadece ettirgen bir yapıda değil aynı
zamanda kendisi ve zaman iliĢkisinde edilgen bir yapıya sahiptir. Mekanın bu yönü akademik
alandaki birçok bilim insanı arasında ısrarla üzerinde durulmakla beraber uygulama ve yakın
uzmanlık alanlarında çok etkin olmadığı söylenebilir.
Uygulama ve kuram iliĢkisinde kuramsal önerilerden çok planlamada deneysel çalıĢmalar sonucu
bunu değerlendirmek daha ağır basmaktadır (Tekeli, 2009a). Planlama ve diğer uzmanlık
alanlarının kuramsal açıdan bir dil sorunu olduğu ya da planlamanın kendi alanındaki dil
sorunlarının anlaĢılabilir olması, ortaya konulması büyük bir çaba gerektirmektedir.
Notlar:
Yılmaz (2011) yüksek lisans tezinin yaklaĢık 270 adet literatür kullanılarak hazırlanması ve
literatürlerin büyük bir çoğunluğunun kuramsal açıklamalarda kullanılmasından dolayı bu çalıĢmada
referans olarak bazı bölümlerde sadece Yılmaz (2011) kaynağı gösterilmektedir.
i
ii
Bu bölüm Yılmaz (2011) ve Kaya (2002:36-39) çalıĢmasından derlenmiĢtir.
Yılmaz (2011) kaynağı kullanılarak oluĢturulmuĢtur.
83
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar
Albrechts, L. (2006) ―Bridge The Gap: From Spatial Planning to Strategic Projects‖, European
Planning Studies, 14, 1487-1500.
Allmendinger, P.; Tewdwr-Jones, M. (2010) ―The Communicative Turn in Urban Planning:
Unravelling Paradigmatic, Imperialistic and Moralistic Dimesion‖, Space and Polity Journal, 6,
5-24.
Brand, R.; Gaffikin, F. (2007) ―Collaborative Planning in An Uncollaborative World‖, Planning
Theory, 6, 282-313.
Capello, R. (2009) ―Space, Growth and Development. Handbook of Regional Growth and
Development Theories‖, Edward Elgar Publishing Limited, 33-52.
Dinler, Z. (2008) ―Merkezi Yerler Teorisi‖, Bölgesel İktisat, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, 24-27.
Haughton, G.; Counsell, D. (2004) Regions, Spatial Strategies and Sustainable Development,
Routledge Taylor & Francis Group, London and New York.
Healey, P. (2003) ―The Communicative Turn in Planning Theory and its Implications for Spatial
Strategy Formation‖, Readings in Planning Theory, 237-258.
Innes, J.E. (1996) ―Planning Through Consensus Building – A New View of the Comprehensive
Planning Ideal‖, Journal of the American Planning Association, 62, 460-472.
Kaya, N. (2002) Analysis of the Interaction between Theory and Practice in Urban Planning:
Understanding İzmir Experience, BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Mühendislik ve Fen Bil. Enst., Ġzmir.
King, L.J. (1984) Central Place Theory, Sage Publications, London.
Metzger, J. T. (1996) ―The Theory and Practice of Equity Planning: An Annotated Bibliography‖,
Journal of Planning Literature, 11, 112-126.
Polat, E. (2006) Kentsel Coğrafya, Yayın No: 62, SDÜ Yay., Isparta.
Polat, E.; Gül, H.; Dulupçu, M. A.; Sallan Gül, S.; Peker, Z. (2011) Kentsel-Kırsal Bütünlüklü Bir
Stratejik Mekansal Planlama Modeli; Eğirdir Örneği, TUBĠTAK-1001 Projesi, SDÜ, Isparta.
Reardon, K.M. (1999) ―Promoting community development through empowerment planning: the east
st. louis action research project‖, Sage Publications, 124-139.
Tekeli, Ġ. (2008) ―Ülke ölçeğinde fiziki planlamanın teorik sorunları ve bugünkü müesseseler
çerçevesinde Türkiye için bir ülkesel fiziki plan önerisi‖, Ġçinde Türkiye‘de Bölgesel Eşitsizlik ve
Bölge Planlama Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 135-155.
Tekeli, Ġ. (2009a) ―Planlamada uygulama kuramı ve kuram kurucu uygulama‖, Ġçinde Akılcı
Planlamadan Bir Demokrasi Projesi Olarak Planlamaya Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay.,
Ġstanbul, 161-179.
Tekeli, Ġ. (2009b) ―SunuĢ: Planlama üzerine kırk yıllık bir düĢünce macerası‖, Akılcı Planlamadan, Bir
Demokrasi Projesi Olarak Planlamaya Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 1-33.
Tekeli, Ġ. (2010a) ―Mekan anlayıĢında ve coğrafyada Kant‘çı çizginin geliĢmesi‖, Ġçinde Mekansal ve
Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul, 51-68.
Tekeli, Ġ. (2010b) ―Mekan organizasyonlarının incelenmesinde bilimsel stratejiler ve dil sorunu‖,
Ġçinde Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay.,
Ġstanbul, 19-50.
Tekeli, Ġ. (2010c) ―Mekana ve zamana eĢdeğerde önem veren bir sosyal bilimin gerekliliği üzerine‖,
Ġçinde Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları Kitabı, Tarih Vakfı Yurt Yay.,
Ġstanbul, 71-94.
Yılmaz, M. (2011) Bölgesel Mekanın Farklı Kuramları ve Uzmanlıklar Arasındaki Arada Kalmışlığı,
BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniv. Fen Bil. Enst., Isparta.
84
Stratejik Mekânsal Planlama YaklaĢımı ve Kentsel
Planlamanın Sosyal BütünleĢtirme Sorunsalı
Aygül Kılınç1
Öz: Bu çalışmada kentsel planlama eyleminin kentsel alandaki sosyal bütünleştirme işlevi
üzerinde durularak, kentsel gelişme için önemi vurgulanmıştır. Ayrıca stratejik mekânsal
planlama yaklaşımının kentsel sorunlara yapıcı çözümler üretmede yetersiz kaldığı ve sosyal
bütünleşmeyi sağlayamadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla kentsel planlama eyleminde kamu
yararına öncelik verilmesi gerektiği ifade edilerek, kentsel alanda sosyal bütünleştirmenin
sağlanabilmesi için kent planlamasında gözetilmesi gereken temel esaslar vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kentsel Planlama, Stratejik Mekânsal Planlama, Sosyal Bütünleşme
Abstract: This study emphasized the importance of the act of urban planning for urban
development and focused on the function of social integration in urban planning. In addition,
strategic urban planning approach to solving urban problems is difficult. In urban areas, this
approach failed to achieve social integration. Urban planning action is to be used for public
benefit. Also, the basic principles to be observed in urban planning to ensure social integration
emphasized.
Keywords: Urban Planning, Strategic Spatial Planning, Social Integration
1
İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Doktora Programı, Malatya:
[email protected]
85
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
1980‘li yıllardan itibaren geleneksel planlama yöntemleri, özellikle büyük kentlerde yaĢanan
çeliĢkiler ve sorunlar karĢısında çözüm üretmekte yetersiz kaldığı gerekçesiyle eleĢtirilirken,
planlama alanının gündemine daha esnek bir yaklaĢım olarak tanımlanan ―stratejik mekânsal
planlama‖ yaklaĢımı oturmuĢtur. Bu sürecin belirleyicisi olan neoliberal siyasal ve ekonomik
politikalar çerçevesinde ulus-devletin yapısı ve iĢlevleri yeniden tanımlanmıĢtır. Buna göre
merkezi yönetimin yerel mekândaki etkinliğinin azaltılması, buna karĢın mekânsal planlamaya
iliĢkin daha bağımsız kararların alınması, söz konusu kararların olanca gücüyle denetim dıĢına
çıkarılarak hayata geçirilmesi söz konusu olmuĢtur. Kentsel planlamaya iliĢkin olarak bu
dönemde kentteki çözümsüzlüklere ve sağlıksız geliĢmeye bir tepki olarak öne çıkan stratejik
mekânsal planlama, çözüm odaklı stratejiler geliĢtirmeyi ve herkes için kaliteli bir yaĢam çevresi
oluĢturmayı savlamıĢtır. Bu yaklaĢım çerçevesinde yapılı çevre hızla değiĢerek, yaĢam, finans, iĢ,
ticaret, dinlenme ve eğlenme alanları yeniden oluĢturulup, tasarlanmıĢtır. Ancak hemen yanı
baĢında bitiveren çöküntü alanların da varlığını tüm gerçekliğiyle koruduğu görülmüĢtür.
Bu çalıĢmada öncelikle kentsel planlama aracılığıyla kentsel alanda ―sosyal bütünleĢme‖
yaratmanın önemi belirtilerek, söz konusu kavramının sağlıklı ve kontrollü bir kentsel geliĢme
için nasıl bir anlam ifade ettiği üzerinde durulmuĢtur. Devamında, neoliberal siyasal ve
ekonomik politikalar çerçevesinde stratejik mekânsal planlama yaklaĢımının genel nitelikleri ve
öngörüleri belirtilmiĢtir. Son olarak piyasa eğilimlerinin güdümündeki söz konusu planlama
yaklaĢımının kentsel alanda çıkarları çatıĢan tüm sosyal grupların talep ve beklentilerini
karĢılayarak, sosyal bütünleĢmeyi sağlayabilme baĢarısı/baĢarısızlığı değerlendirilmiĢtir. Ayrıca
sosyal devlet anlayıĢının gereği olarak kentsel alandaki tüm kesimlere kaliteli bir yaĢam çevresi
oluĢturabilmek, sağlıklı ve kontrollü bir kentsel geliĢim seyri yaratabilmek için kentsel
planlamanın önemine değinilerek, kentsel alanda sosyal bütünleĢmenin sağlanabilmesi için bir
kent planlama eyleminde gözetilmesi gereken esaslar vurgulanmıĢtır.
2. Kentsel Planlamanın “Sosyal BütünleĢtirme” ĠĢlevi
Devlet ve hükümet, kavramsal ve tarihsel olarak belirli bir evrim içinden ortaya çıkmıĢ
olgulardır. Buna karĢın planlama, her ikisine göre daha geç ortaya çıkmıĢtır ve bundan dolayı da
daha genç bir olgudur. Kentsel planlama ise, toplum ve kamu yararı için mekân düzenleme,
kaynakların ve mülkiyetin yeniden dağılımını organize etme özelliğiyle bir iradeyi, bir otoriteyi
nitelendirir. Ancak bu irade ve güç, devlet ve hükümet eliyle gerçekleĢir (Özgen, 2007: 161163). O halde planlama, devletin egemen olduğu mekâna bilinçli bir müdahale, toplumu bilinçli
olarak yönlendirme aracıdır. Bu araç vasıtasıyla özellikle insan, doğa ve yaĢam iliĢkilerinde;
beĢeri çevreye, doğal çevreye ve yapay çevreye dair karĢılıklı iliĢkilerde beliren duruma, bir
sistem Ģeklinde çözüm getirebilmeyi amaçlar. Ancak burada amacın plan yapmak olmadığı, asıl
amacın belirlenen hedefe ulaĢmada en az zaman ve enerji kaybı ile en etkili ve rasyonel bir
sonuca belirli bir süre sonra ulaĢabilmek olduğu vurgulanmalıdır (Suher, 1985: 6-7).
Kent planlaması; bir kentin fiziksel ve coğrafi özellikleri ile nüfus, geçim kaynağı, ulaĢım,
barınma gibi toplumsal ve ekonomik özelliklerinin kenti çevreleyen tüm koĢullarla birlikte
belirlenmesi ve bunların, gelecekteki yönelimlerine iliĢkin kestirimlerde bulunulması ve kentsel
hizmetlerin bu kestirimlere göre ayarlanması eylemidir (Sezen, 1999: 15-16). Bu eylemin amacı;
kent iĢlevleri arasında mevcut ve sağlanabilecek olanaklarla en uygun çözüm yolları bulmak
suretiyle kent sakinlerine; rahat, sağlıklı, kaliteli ve ucuz yaĢama düzeni oluĢturabilmektir
(Yıldız, 1995: 85). Ancak kent planlaması, hangi dönemde, hangi amaçla hazırlanıp, nasıl bir
araç olarak kullanılırsa kullanılsın, her zaman kentte değer yaratma ve değeri yeniden dağıtma
iĢlevi görmüĢtür. Diğer bir ifadeyle kentsel her plan, kentsel mekânda üretim ve bölüĢüm
iliĢkilerini yeniden düzenlemektedir. Bu eylemden dolayı kazananlar olduğu gibi kaybedenler de
olabilmektedir. Dolayısıyla bir kentte yapılan planlar ve üretilen politikalar, değer yaratma ve
değeri yeniden dağıtma (üretim ve bölüĢüm) gibi iki seçenek arasında yapılan tercihler ve
sentezlere bağlı olarak geliĢir (ÇavuĢoğlu, 2010). Ancak insan haklarının ve sosyal adaletin bir
gereği olarak kentsel alanda yaratılan değerin (rantın) yeniden dağıtımında hakkaniyetin
86
Aygül Kılınç
gözetilmesi esas olmalı ve sosyal bütünleĢmeyi sağlamaya odaklanmalıdır. Sosyal bütünleĢme;
bir toplumdaki bireylerin, sosyal grupların, sınıfların, kurumların vb. toplum bileĢenlerinin
fonksiyonel bağlılığını; bu öğeler arasındaki toplumsal ahengi, uyum ve uzlaĢmayı ifade ettiğine
göre, planlama aygıtı da bunu gerçekleĢtirmenin baĢlıca aracı olmalıdır. Aynı zamanda kentsel
alanda yaĢam kalitesi değerlerinin geliĢtirilmesini amaçlamalıdır (Tekeli, 2008: 64).
Sosyal bütünleĢme kavramı, ilk olarak Augusic Comte'un ―sosyal uyuĢma‖ (Con-sensus Social)
ifadesine dayandırılır. Ardından Emile Durkheim'ın "sosyal iĢbölümü" teorisi içinde, özellikle
toplumların mekanik dayanıĢmadan organik dayanıĢmaya geçiĢi esnasında insanların iĢbölümüne
bağlı bütünleĢme durumlarının açıklanmasında kullanılmıĢtır. Günümüzde bu kavram; bir
toplumdaki bütün grupların ve sosyal yapının tüm unsurları ile maddi ve manevi kültür
unsurlarının bir araya gelerek, iĢleyen bir bütün meydana getirecek Ģekilde birbirlerini
tamamlaması ve birbirleriyle kaynaĢması olarak tanımlanır (Sosyal BütünleĢme, 2011).
Toplumun tüm bileĢenlerinin birbirleriyle kaynaĢması ve uyumla iĢleyen bir bütün olarak
kalabilmesi, toplumsal düzenin korunması ve toplumsal çözülmenin engellenmesiyle olanaklı
olabilir (Kurtkan, 1986: 288). Bu bağlamda sosyal, ekonomik ve mekânsal bütünleĢme öne
çıkmakta olup, kent planlaması çerçevesinde kentin sosyal, ekonomik ve mekânsal geliĢmesinin
sağlanması ve onun, bütünlük halinin korunması zorunlu görülmelidir. Ancak toplumda mutlak
bir bütünleĢmeden, tam bir uyumdan söz edilemez. Çünkü bu durum, toplumdaki dinamizmin
yok olmasıyla sonuçlanabilir. Dolayısıyla bütünleĢme; katı ve mutlak olmayıp, göreli bir
durumdur. Ayrıca sosyal bütünleĢme, toplumdaki farklılıkları bütünüyle ortadan kaldırmaz ve
önlemez; tersine, farklılıkları eĢgüdümler ve yönlendirir (Tezcan, 1995:215).
Sosyal bütünleĢmenin sağlanamadığı kentsel alanlarda, sosyal çözülme görülebilir. Toplumda
oluĢan adaletsizlik, sınıf ve tabakalar arasındaki gelir uçurumları, kuralsızlık, siyasi belirsizlik,
istikrarsızlık ve çatıĢma, kurumlaĢma sorunları, iĢsizlik, enflasyon gibi siyasal, sosyal, ekonomik,
psikolojik ve kültürel bir dizi etkenler sosyal çözülmenin nedenleri arasında gösterilebilir. Sosyal
çözülmenin yaĢandığı alanlarda ise, toplumsal güvenin ciddi anlamda sarsıldığı ya da zayıfladığı
çıkarımında bulunulur. Toplumsal güven esasında sosyal kurumlara olan güven olup, kurumsal
güvenin en yoğun ve önemli olan biçimi, devlete olan güvendir ve devlete olan güven de sosyal
kurumlar aracılığıyla sağlanır (Yaka, 2010). Dolayısıyla planlama kurumu ya da aygıtı, söz
konusu güvenin tesisi için kullanılabilecek baĢlıca araçlardan biri olarak kabul edilmelidir.
3. Stratejik Mekânsal Planlama YaklaĢımı ve Öngörüleri
Dünyada tarihsel süreç içinde önemli dönüĢümler yaĢanmıĢtır ve bu dönüĢümler siyasal,
ekonomik ve toplumsal düzeni ĢaĢırtıcı derecede etkileyerek, devlet aygıtının yapısal
niteliklerinin ve görev alanlarının yeniden sorgulanmasına neden olmuĢtur. Söz konusu
dönüĢümler, birbiriyle yakından iliĢkili ve neredeyse aynı zaman aralığını tanımlayan çeĢitli
senaryolar üzerinden kavranmaya çalıĢılmıĢtır. Söz konusu senaryolar; sanayi toplumundan bilgi
toplumuna; fordist üretimden post-fordist (esnek) üretime; ulus-devlet dünyasından küreselleĢmiĢ
dünyaya; modernizmden post-modernizme geçiĢ olarak sıralanmıĢtır (Tekeli, 2001b: 27-28).
Ancak 1980‘li yıllardan baĢlayarak toplumdaki siyasal, yönetsel, ekonomik ve sosyal yapıyı
tümden dönüĢtürmeyi hedefleyen ve bu dönüĢümün yönünü ve ilkelerini tayin eden neoliberal
yaklaĢım, dönemin esas belirleyici öğretisi olmuĢtur. Bütün bu geliĢmeler çerçevesinde planlama
kurumunun yükseliĢi ve güçleniĢi, devlet etkinliğinin artıĢına koĢut olarak geliĢmiĢ; düĢüĢü de,
devlet merkezli büyüme stratejilerinin çözülüp, yerini piyasa merkezli ve küreselleĢmeye dönük
büyüme stratejisine, diğer bir ifadeyle neoliberal stratejilere bırakmaya baĢlamasıyla
sonuçlanmıĢtır (ġengül, 2002: 15).
1980‘li yıllardan itibaren baĢlayan toplumsal dönüĢüm çerçevesinde her Ģeyi yapan ve üstlenen
devlet anlayıĢı, yerini her Ģeyi düzenleyen, denetleyen ve oyunun kurallarını belirleyen devlet
anlayıĢına, yani ―yeni kamu iĢletmeciliği‖ anlayıĢına bırakmıĢtır. Buna göre, kamu sektöründe
daha fazla rekabete, dolayısıyla özel sektördeki gibi bir yönetim anlayıĢlarına yer verilmiĢtir.
VatandaĢ, bir müĢteri olarak nitelendirilip, bu bağlamda memnuniyeti önemsenmiĢtir. Kamusal
hizmetlerin halka en yakın birimler tarafından sunulması amacıyla daha fazla güç ve yetki devri
87
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
öngörülerek daha güçlü bir âdem-i merkeziyetçi yönetim anlayıĢının gerekliliği vurgulanıp, yerel
yönetimlerin idari ve mali özerklikleri artırılmıĢtır. Serbest piyasa ekonomisinin mümkün olduğu
ölçüde kendi dinamiklerine göre iĢlemesi ve sosyal yapının kendi kendini düzenleyeceği
varsayılmıĢ ve bu nedenle, devlet müdahaleciliğinin en aza indirilmesi gerektiği vurgulanmıĢtır
(Özer, 2005: 151; Parlak ve Sobacı, 2008: 184-194). Bu süreçte kamu yönetimi alanında yaĢanan
geliĢmeler ve reformlar çerçevesinde stratejik planlama kavramı, kamu yönetimi alanına
girmiĢtir. Piyasa rekabeti içinde özel sektöre veri sağlama odaklı stratejik planlama anlayıĢı, bu
dönüĢüm sürecinde kamu sektöründe dünyaya doğrudan Ģirket merceğinden bakan bir planlama
anlayıĢının yerleĢmesinde öncülük etmiĢtir (Somel, 2008: 937) ve stratejik planlamanın kamu
yönetiminde yansıma bulduğu alanlardan biri de mekânsal planlama olmuĢtur.
Türkiye‘de mevcut planlama anlayıĢı; fazlasıyla teknik olması, kentsel geliĢmenin sosyal
boyutunu dıĢlayarak fiziksel boyutu üzerinde yoğunlaĢması, yapılan planların kâğıt üzerinde
kalması ve uygulamaya konulamaması, belirlenen amaçlara ulaĢmada sıkıntı yaĢanması, hızlı
yaĢanan değiĢimler karĢısında ihtiyaca cevap verememesi gibi gerekçelerle eleĢtiri konusu
olmuĢtur. Dolayısıyla esnek, kısa vadeli, parçacı, piyasa ve politik baskılara kolayca adapte
olabilen, proje temelli stratejik mekânsal planlama yaklaĢımının önemi artmıĢtır. Özellikle
kentleĢme hızının ve kentsel sorunların (kent toprağının paylaĢılması, kentsel rantlar, planlama
sorunları, gecekondu alanları, konut sıkıntısı, çevre ve ulaĢım sorunlarının) artıĢına paralel
olarak, çözüm için stratejik yönetimin gerekliliği vurgulanmıĢtır (Genç, 2008: 421; Genç, 2009).
Ayrıca küresel iliĢkiler içinde anlamlandırılan ―yönetiĢim‖ kavramı, bu planlama anlayıĢı
çerçevesinde iĢlevsel bir rol üstlenmiĢ ve kavramın öne çıkan anlamlarından biri olan ―hükümet
olmadan yönetme‖ bürokrasideki hiyerarĢi yerine eĢitler arası iliĢki; ―yöneten-yönetilen ayırımı‖
yerine de birlikte yönetme ilkesi, planlama sürecinin iĢleyiĢinde belirleyici olmuĢtur
(Bayramoğlu, 2005: 33). Diğer bir ifadeyle yerel devlet, iĢ çevreleri ve yerel topluluk
temsilcilerinin karar alma sürecine katılımı anlamına gelen yönetiĢim kavramıyla, söz konusu
planlama sürecinin çok aktörlü, çoğulcu ve yaĢanan yerellikler anlayıĢı çerçevesinde iĢleyeceği
belirtilmiĢtir. Bu noktada vurgulanması gereken esas ayırıcı durum, geleneksel planlamanın uzun
erimliliği karĢısında çok daha kısa erimli planlamayı tercih eden stratejik planlamada iktidar
iliĢkileri, planlama sürecinden dıĢlanmıĢtır. Yerini ise, piyasa güçlerinin eğilimlerini dikkate
alan ve bu eğilimleri düzenlemeye çalıĢan bir anlayıĢa bırakmıĢtır (ġengül, 2007: 91-92). Bu
bağlamda görselliğin ön planda tutulduğu, mekânı bağımsız bir alan olarak gören büyük
metropoliten projeler, kentsel tasarım projeleri ve dönüĢüm projeleri giderek önem kazanmaya
baĢlamıĢtır (Kotan, 2010: 97).
4. Stratejik Mekânsal Planlama Üzerinden Planlamanın Sosyal BütünleĢtirme ĠĢlevine
ĠliĢkin Değerlendirme
Kent ekonomisinin niteliği ve niceliği 1980 sonrası neoliberal ekonomi yaklaĢımı ile farklı bir
boyut kazanmıĢtır. Bu süreçte mekân, kapitalist sermaye tarafından adeta yeniden keĢfedilerek
karı en çoklaĢtırmanın bir aracı olarak görülmüĢtür. Dolayısıyla kentsel birçok değer nicelleĢmiĢ
(Yırtıcı, 2009: 39) ve kent, çevresinde giderek büyüyen nicelikte artık-ürünün koparılabileceği
üretken bir mekân olmuĢtur. Harvey (2003: 213-216), kentsel oluĢumu, tarihsel olarak toplumsal
artık-ürünün koparılması ve yoğunlaĢmasıyla iliĢkilendirmiĢtir. ġengül (2009: 16)‘de kentsel
geliĢmeyi ekonomi faktörü çerçevesinde tanımlamıĢ ve sermayenin mekâna belli bir yoğunlukta
çökelmesiyle kentsel mekânın üretildiğini belirtmiĢtir. O halde ―alanda yoğunlaĢma‖ niteliği
baĢından beri kentte iliĢkin ortak bir karakter olup (Ertürk ve Sam, 2009: 37), kentselliğin
toplumsal bir biçim olarak sürdürülebilmesi için nüfus yoğunlaĢmasının yanı sıra bir mekân
ekonomisinin yaratılması zorunlu sayılmaktadır. Mekân ekonomisinde mal ve hizmetlerin akıĢı
ile daha fazlasını yoğunlaĢtırmak üzere artık-değeri dolaĢıma sokan bir süreç iĢlevsel kılınmıĢtır.
Ayrıca ekonomi, tüketim iliĢkileri temelinde yeniden yapılandırılmıĢ ve toplumsal yapının da bu
yönde dönüĢümüne sebep olmuĢtur. Dolayısıyla iliĢkiler, tüketim iliĢkileri üzerinden tarif
edilmeye; sosyal ve kültürel değiĢimler, tüketim biçimleri üzerinden anlaĢılıp, değerlendirilmeye
baĢlanmıĢtır (Özüduru ve Varol, 2010: 308). Tüketim kültürünün yaygınlaĢtırılmaya çalıĢıldığı
bu süreçte yapılı çevrenin kullanım değeri, yerini değiĢim değerine bırakmıĢtır. Dolayısıyla
88
Aygül Kılınç
kentlerin fiziksel olarak yeniden yapılandırılması kaçınılmaz olmuĢ ve sermaye birikiminin
karlılığı için üretim ve ticaret alanları, altyapı sistemleri, okullar, hastaneler, konut alanları,
alıĢveriĢ merkezleri gibi yapılı çevrenin bileĢenleri pazarlanmak üzere yeniden üretilmiĢ ve
üretilmek istenmektedir.
Bu süreçte fiziksel olarak yeniden yapılanan kentlerin formları değiĢirken, aynı zamanda orta ve
üst sınıfların talep ve beklentilerini karĢılayan kaliteli yeni yaĢam alanları da çeĢitlenmiĢtir.
Ancak söz konusu süreçte bireysel tüketim ve finans iĢlevleriyle yeniden tanımlanan kentlerde
toplumun geniĢ bir kesimine denk düĢen dar gelirliler, sistem açısından ―gereksiz‖ yığınlar
olarak nitelendirilir olmuĢtur (Akgün ve Türkmen, 2010: 804). Böylece kentsel alan; kapıları
denetlenen konut alanları, soylulaĢtırılan mahalleler, özel hizmetler veren rezidanslar, özel
firmalar tarafından (belediyeler dıĢında) üretilen lüks konut alanlarının yanı sıra, hemen yanı
baĢında bitiveren gecekondular, sağlıksız ve alt yapısız derme çatma yapıların boy gösterdiği bir
sahne olmuĢtur. Bu sahnede yaĢam alanları arasındaki kalite farklılaĢmasının yanı sıra inanç
grupları ve etnik farklılaĢmalar da belirgin bir Ģekilde ortaya çıkmıĢ ve bu bağlamda bilgi
toplumunun kentsel mekânı, sanayi toplumunun kentsel mekânına göre daha çok parçalanmıĢ bir
mekân haline dönüĢmüĢtür (Tekeli, 2010: 41-42). Özellikle neoliberal politikalarla kamusal
hizmetlerin piyasalaĢtırılması ve kolektif tüketim araçları üzerindeki devlet tasarrufunun ve
müdahalesinin azaltılması, alt sınıfların yaĢam mücadelesini giderek kötüleĢtirirken, kentte, rant
odaklı geliĢme stratejilerinin de önü açılmıĢtır (Akgün ve Türkmen, 2010: 804).
Kent ekonomisi içinde çoğunlukla kentteki toprakların arsaya dönüĢtürülmesi ve imar haklarının
verilmesiyle ya da kentteki değiĢik hizmet alanlarında giriĢ engelleri yaratılmasıyla (kamusal
alanın daraltılmasıyla) çeĢitli rantlar oluĢturulup, büyük maddi değerler yaratılmıĢ ve kentlerin
büyüklüğüne paralel Ģekilde söz konusu değerler katlanarak artmıĢtır (Tekeli, 2001a: 49).
Yaratılan bu maddi değerler, çoğunlukla sayılı kiĢiler ya da belirli bir azınlığın elinde
toplanmıĢtır. Dolayısıyla kent sakinlerinin büyük çoğunluğu kentsel planlama eyleminden daha
az kazanır olmuĢ, mülkünün değerindeki değiĢmeden hak ettiği rantı alamadığı gibi piyasalaĢan
kentsel hizmetlerden de daha az faydalanır olmuĢtur. Hal bu ki, kentsel planlama eylemi; kentin
fonksiyonel yapısına iĢlevsellik kazandıracak mekânsal bir düzenlemeyi gerçekleĢtirmenin yanı
sıra, kentteki tüm sosyal grupların taleplerini ve beklentilerini karĢılayabilecek bir nitelik
sergilemeli ve herkes için kaliteli bir yaĢam çevresi oluĢturmayı hedefleyerek, kentsel alanda
sosyal bütünleĢme yaratma eğiliminde olmalıdır. Sosyal devlet ilkesine vurgu yapan bir ülkede
sosyal adaletin gerçekleĢtirilmesi ekonomik gönencin (refahın) toplumsal kesimler arasında
dengeli dağılımıyla sağlanır. Ekonomide sağlanan büyümenin, toplumsal kesimlerin yaĢam
standartlarında somut iyileĢmelere yol açması gerekir. Bu da yaratılan ekonomik değerlerin
belirli bir azınlığın elinde toplanması yerine toplumsal kesimler arasında dengeli bir biçimde
bölüĢtürülmesi ile olanaklıdır (Sezen, 1999: 37). Ancak ketsel planlama eylemleri çerçevesinde
bu sağlanamadığı için kentler, eĢitsizliğin ve bölünmüĢlüğün üretildiği mekânlar durumuna
düĢmektedir.
Neoliberal siyasal ve ekonomik politikalar düzleminde mekânsal planlamanın amaçlarının
ekonomik ve çevresel kutuplar arasında salındığı vurgulanmıĢtır. Buna göre, stratejik mekânsal
planlama, küreselleĢme süreçlerine ayak uydurmak için rekabet edebilirlik politikasına vurgu
yaparken, aynı zamanda yerele özgü değerleri korumayı ve yereldeki yaĢam kalitesini
iyileĢtirmeyi içeren çevre ve kentsel değerlerin korunmasını da benimsemiĢtir (Gedikli, 2007:
230-231). Bu noktada irdelenmesi gereken esas konu, serbest piyasada kar azamileĢmesinin ve
bireysel çıkarın öncelikli olduğu bir ortamda çevresel ve kentsel değerlerin nasıl korunabileceği,
diğer bir ifadeyle stratejik kentsel planlama eylemiyle bunun nasıl gerçekleĢtirilebileceği
olmalıdır. Çünkü ağırlıklı olarak Ģu ana kadar ki gözlemler ve tespitler kapitalist sermaye
kazanırken, kentsel değerlerin yitirildiği, kentsel yaĢam kalitesinin düĢtüğü, dar gelirlilerin
kaliteli bir yaĢam olanağından mahrum kaldığı yönündedir. Stratejik mekânsal planlamanın en
önemli vurgusu yönetiĢim kavramı üzerine olmuĢ ve bu bağlamda; yerel devlet, iĢ çevreleri ve
yerel topluluk temsilcilerinin karar alma sürecine katılımının sağlanacağı ve planlama sürecinin
çok aktörlü, çoğulcu ve yaĢanan yerellikler anlayıĢı çerçevesinde iĢleyeceği belirtilmiĢtir. Ne var
89
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ki, uygulamada, özellikle neoliberal politikalar çerçevesinde bu ilkenin hayata geçirilmesinin zor
olduğuna; çok aktörlü ve çoğulcu bir müzakere sürecinin yürütülmesindeki sıkıntılara ve bundan
verimli sonuç alma zorluklarına; kentsel alandaki geniĢ örgütsüz kesimlerin bu sürecin dıĢında
kaldığına dikkat çekilmiĢtir.
Planlama eyleminde sosyal ve yapılı çevrenin yaĢanabilirlik kalitesinin artırılması
amaçlanmalıdır. Hangi sosyal gruba dâhil olursa olsun kent sakinlerinin sosyal ve yapılı
çevredeki yaĢam kaliteleri yükseltilmeli, kentsel hizmetlere eriĢim olanakları eĢitlenmeli ve
sosyalleĢmelerine katkıda bulunulmalıdır. Ayrıca planlama eylemine konu olan fiziksel,
ekonomik ve sosyal düzenlemeler, kent gerçekleriyle örtüĢmeli ve farklı grupların beklentilerini
ve taleplerini karĢılayabilecek nitelikte olmalıdır. Dolayısıyla kentsel alan eĢitsizliklerin
üretildiği ve ötekileĢtirmenin körüklendiği bir mekân olmaktan kurtarılmalı ve planlama aygıtı;
eĢitsizlikleri üreten bir araç olmaktan çıkarılarak, toplumsal uzlaĢı yaratma iĢlevi görmelidir.
Kentsel planlama, teknik bir bakıĢ açısıyla hazırlanan, siyasal ve ekonomik baskılara açık bir
eylem planı olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun yerine kent sakinlerinin sıkıntılarını, beklentilerini
çözüme kavuĢturacak saptamalar içeren; kentin sosyal, ekonomik ve fiziksel geliĢimine yön
verecek sağlam öngörüler üzerine kurgulanan kapsayıcı, bütüncül, çözüm odaklı bir yaklaĢım
sergilemelidir. Kentsel alanda, sosyal uyumun yaratılmasını, özellikle göçle beslenen kentlere,
kente özgü davranıĢların ve yaĢam biçiminin kazandırılmasını amaçlamalıdır. Özetle kentsel
planlama eylemi, sosyal devlet ilkesine vurgu yapılan bir siyasi yönetim yapılanması
çerçevesinde, serbest piyasa ekonomisinin eğilimlerine bırakılamayacak kadar önemli bir araç
olarak görülmeli ve kamu yararı için kullanılarak, kentsel alanda yaĢam standartlarının
iyileĢtirilmesine ve uzlaĢı ortamının yaratılmasına odaklanmalıdır.
5. Sonuç
Kent; fonksiyonel, karmaĢık ve dinamik yapısıyla canlı bir organizmaya benzetilmiĢtir. Özellikle
ekonomik, sosyal ve kültürel kapasitesi yüksek olup, yoğun göç baskısına maruz kalan kentler,
devingen yapıları nedeniyle mekansal olarak geniĢleyerek, daha kompleks bir yapıya
kavuĢmuĢlardır. Dolayısıyla kentlerin çevresel ve yapısal sorunları da, çok daha karmaĢık bir hal
almıĢtır. ÇeĢitlenen ve adeta bir sarmala dönüĢün kent sorunları, planlama politikasında bir takım
ele alıĢlarda değiĢiklikler yaratarak, kent sorunlarına çözüm üretme yaklaĢımında nedensellik
iliĢkisi çerçevesinde bütüncül bir bakıĢ açısı kazandırmıĢtır. Dolayısıyla kentsel planlama; adım
adım fiziksel düzenlemeleri gerçekleĢtiren bir araç olmaktan sıyrılarak, kentin sosyal, ekonomik
ve mekansal uygulama boyutlarını planlamaya dahil eden, bunlara iliĢkin çözümler üreten
bütüncül bir yaklaĢım sergilemeye baĢlamıĢtır. Bu nedenle kentsel planlama aygıtı, kent
sakinlerine kaliteli bir yaĢam çevresi oluĢturma ve sağlıklı bir kentsel geliĢmeye yön verme
konusunda daha niteliksel bir konuma yerleĢmiĢ ve planlamanın, kentsel alanda sosyal
bütünleĢmeyi sağlayabilme etkinliği bundan dolayı artmıĢtır.
Stratejik mekânsal planlama yaklaĢımı esas itibariyle geleneksel planlama anlayıĢına ve onun
açmazlarına bir çeĢit tepki olarak doğmuĢ, ancak tüm planlama ilkelerini ve öngörülerini
neoliberal politikalar çerçevesinde ĢekillendirmiĢtir. Bu anlayıĢ çerçevesinde kentsel alan;
kapıları denetlenen konut alanları, soylulaĢtırılan mahalleler, özel hizmetler veren rezidanslar,
özel firmalar tarafından (belediyeler dıĢında) üretilen lüks konut alanlarının yanı sıra, hemen yanı
baĢında bitiveren gecekondularla, sağlıksız ve alt yapısız derme çatma yapılarla arzı endam
edilen bir sahne olmuĢtur. Buna karĢın, öteden beri sağlıksız ve kaçak yapılaĢmanın yoğun
olduğu yaĢam çevrelerinde; dıĢlanmıĢlığın ve ötekileĢtirmenin körüklendiği, bu alanlarda
yaĢayanların kentsel sisteme dâhil olma güçlüğü ve istemsizliği içinde bulunduğu, ayrıca suça
eğilim oranının yüksek olduğu vurgulana gelmiĢtir. Sosyal çözülmenin tüm çıplaklığıyla
yaĢandığı, umutsuzluğun ve güvensizliğin körüklendiği söz konusu bu yaĢam çevreleri, kent
planlaması açısından ortadan kaldırılması, sağlıklı ve kaliteli bir çehreye kavuĢturulması gereken
öncelikli alanlar olarak değerlendirilmiĢtir. Ne var ki, bu alanlarda, somut iyileĢmeler yaratacak
uygulamalar henüz hayata geçirilememiĢtir. Stratejik planlama yaklaĢımı çerçevesinde
gerçekleĢtirilen uygulamalar ise, söz konusu sağlıksız yaĢam çevrelerini ortadan kaldıramadığı
90
Aygül Kılınç
gibi kentsel alandaki bölünmüĢlüğü ve farklılaĢmayı derinleĢtirip, alt gelir gruplarını sistem
dıĢına itmiĢtir. O halde, planlama eylemi; tüm sosyal grupların talep ve beklentilerini
karĢılamaya, herkes için kaliteli ve sağlıklı bir yaĢam çevresi oluĢturmaya, kentsel mekanda
yaratılan ekonomik değerlerin adil dağılımına, kent sakinlerinin sosyalleĢmesine ve kent kimliği
yaratmaya odaklı olmalı ve en önemlisi, piyasa eğilimlerine açık olmaktan kurtarılmalıdır.
Kaynaklar
Akgün, Gürkan; Hade Türkmen (2010), ―Dar Alandan YaĢamın Kendisine: Emek Ekseninde Kentsel
Toplumsal Hareketler‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 32. Kolokyumu ‗Kentsel Yeniden
Yapılanma: Kazananlar Kaybedenler‘ Bildiriler Kitabı II. Cilt (6-8 Kasım 2008), MSGSÜ ġehir
ve Bölge Planlama Bölümü / Ġstanbul s.803-821
Bayramoğlu, Sonay (2005), Yönetişim Zihniyeti: Türkiye‘de Üst Kurullar ve Siyasal İktidarın
Dönüşümü, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul
ÇavuĢoğlu, Erbatur (2010), Hegemonik Bir Süreç Olarak Türkiye Kentleşmesi, (http://tez2.yok.gov.tr/
, 05.04.2010)
Ertürk, Hasan; Neslihan Sam (2009), Kent Ekonomisi, Ekin Yayınları, Bursa
Gedikli, Bahar, (2007), ―Stratejik Mekânsal Planlama: Planlamada Yeni AnlayıĢlar, Yöntemler ve
Teknikler‖, Der. Melih Ersoy, Kent Planlama Kuramları, Ġmge Kitabevi, Ankara, s. 229-277
Genç, F. Neval (2008), ―Planlama Paradigmalarında DeğiĢim Çerçevesinde Türkiye‘de
Startejik
Planlama‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 31. Kolokyumu ‗Planlama Meslek Alanı:
Geçmişten Geleceğe Bildiriler Kitabı‘ (7-8 Kasım 2007) TODAĠE Ankara, s. 417-433
Genç, F. Neval (2009), ―Türk Kamu Yönetiminde Stratejik Planlama‖, Dumlupınar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, (http://uvt.ulakbim.gov.tr/ 19.09.2011)
Harvey, David (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Çev: Mehmet Moralı, Metis
Yayınları, Ġstanbul
Kotan, Aslı (2010), ―Kentsel Planlamanın DeğiĢimi ve Kentsel Projeler: Kentsel Mekânın ve
Planlamanın Kazanımları-Kayıpları‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 32. Kolokyumu
‗Kentsel Yeniden Yapılanma: Kazananlar Kaybedenler‘ Bildiriler Kitabı I Cilt (6-8 Kasım
2008), MSGSÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümü / Ġstanbul, s. 93-116
Kurtkan, Amiran (1986), Genel Sosyoloji, Filiz Kitabevi, Ġstanbul
Özer, M. Akif (2005), Yeni Kamu Yönetimi: Teoriden Uygulamaya, Platin Yayınları, Ankara
Özgen, Levin (2007), ―KüreselleĢmiĢ Dünyada Planlama, Devlet, Hükümet Üzerine: Türkiye Örneği‖,
8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 6. Türkiye ġehircilik Kongresi ‗Planlama Siyaset Siyasalar‘
Bildiriler Kitabı (6-8 Kasım 2006), Dokuz Eylül Üniversitesi Kaynaklar YerleĢkesi / Ġzmir,
s.161-174
Özüduru, Burcu H.; Çiğdem Varol (2010), ―Kent Merkezlerine Yeni Bir Alternatif Ankara‘daki
AlıĢveriĢ Merkezlerinin Kentsel ve Mekansal GeliĢime Etkileri‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik
Günü 33. Kolokyumu, ‗Kentleri Korumak/Savunmak Bildiriler Kitabı‘ (6-8 Kasım 2009),
TMMOB ġehir Plancıları Odası / Antalya, s.307-324
Parlak, Bekir; Zahit Sobacı (2008), Kamu Yönetimi: Kuram ve Uygulamada Ulusal ve
Küresel
Perspektifler, Alfa Aktüel, Ġstanbul
Sezen, Seriye (1999), Devletçilikten Özelleştirmeye Türkiye‘de Planlama, TODAĠE, Yayın No: 293,
Ankara
Somel, Ali (2008), ―Planlama‖ Edi, Fikret BaĢkaya ve Aydın Örnek, Ekonomik Kurumlar ve
Kavramlar Sözlüğü: Eleştirel Bir Giriş, Özgür Üniversite Kitaplığı-22, Ankara
Sosyal BütünleĢme (2011), Sosyal Bütünleşme (http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/050.htm:
15.09.2011)
Suher, Hande (1985), ―Kavramsal Açıklamalar‖, Haz. Gündüz Atalık vd., Şehircilik, Ġstanbul Teknik
Üniversitesi Matbaası, Ġstanbul, s. 1-46
91
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ġengül, H. Tarık (2002), ―Planlama Paradigmaların Paradigmalarının DönüĢümü Üzerine EleĢtirel Bir
Değerlendirme‖, Planlama, 2002/2-3, s.8-30
.
(http://www.spo.org.tr/resimler/ekler/2626d850c80ea07_ek.pdf 19.09.2011)
ġengül, H. Tarık (2009), Kentsel Çelişki ve Siyaset, Ġmge Kitabevi, Ġstanbul
ġengül, H. Tarık (2007), ―Planlama Paradigmalarının DönüĢümü Üzerine EleĢtirel Bir
Değerlendirme‖, Der. Melih Ersoy, Kentsel Planlama Kuramları, Ġmge Yayınevi, Ankara, s. 59113
Tekeli, Ġlhan (2010), ―Türkiye‘de Kent Yöneticileri/Kent Plancıları Kentsel DönüĢüm Ġçin Bir Ahlaki
Çerçeve OluĢturmak Durumumdadır‖, 8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 32. Kolokyumu ‗Kentsel
Yeniden Yapılanma: Kazananlar Kaybedenler‘ Bildiriler Kitabı I Cilt (6-8 Kasım 2008),
MSGSÜ ġehir ve Bölge Planlama Bölümü / Ġstanbul s. 39-47
Tekeli, Ġlhan (2001a), Modernite Aşılırken Kent Planlaması, Ġmge Kitabevi, Ankara
Tekeli, Ġlhan (2001b), ―Her Geçen Gün Geleceği Yeniden Yaratıyor ve Yeniden Kavrıyoruz‖, 8
Kasım Dünya ġehircilik Günü 24. Kolokyum ‗Geleceği Planlamak: Yeni Planlama Yöntemi Dili
Yasal Geleceği‘ Bildiriler Kitabı (6-8 Kasım 2000), TMMOB ġehir Plancıları Odası / Ankara, s.
27-32
Tekeli, Ġlhan (2008), ―Kent Planlama Mesleği GeliĢmesini Sürdürürken Ahlakını Nasıl OluĢturuyor‖,
8 Kasım Dünya ġehircilik Günü 31. Kolokyumu ‗Planlama Meslek Alanı: Geçmişten Geleceğe‘
Bildiriler Kitabı (7-9 Kasım 2007), TODAĠE /Ankara, s.55-71
Tezcan, Mahmut (1995), Sosyolojiye Giriş, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara
Yaka, Aydın (2010), Toplumsal Dinamik, (http://aydinyaka.com/index.php/tum-akaleler/46
19.09.2011)
Yıldız, Ferruh (1995), İmar Bilgisi, Atlas Kitabevi, Konya
,
Yırtıcı, Hakkı (2009), Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları-96, Ġstanbul
92
Kıyı ve Orman Alanlarının Korunmasında Mülk ve
Mülkiyetin DönüĢümünün Edilgenliğinin Yönetimi:
Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi Ġçin Alternatif Bir
YaklaĢım ve Sistem Önerisi
ġirin Gülcen Eren1, Aslı Süha Günay2
Öz: Planlama kurumu açısından mülk ve mülkiyetin dönüşümü edilgen bir girdidir. Bu dönüşümünün
varlığı bilinmekle birlikte, bugüne kadar etkileri yetersiz irdelenmiş ve gerekli stratejiler, politikalar ve
düzenleme araçları tanımlanmadığından bu olgu edilgen kalmıştır. Akademik çalışmaların çoğunluğu
dönüşümün sonuçlarına odaklanmaktadır. Dönüşümün niteliği ve miktarına dair araştırmalar ise,
azdır. Mekânsal planlarla öngörülen kullanım kararlarının gerçekleştirilmesine imkân verebilecek bir
dönüşümü planlama kurumu için aktif hale getirecek araç ve yöntemler oluşturulamamıştır. Sözkonusu
yaklaşım eksikliği bu Bildirinin temelini oluşturmaktadır. Mevcut sisteme alternatif bir yaklaşım,
ülkenin her türlü tarihi, kültürel ve doğal varlığının yoğun olarak bulunduğu, ancak bu varlıkların
parçalı turizm kullanımları ve ikincil konut baskısıyla hızla tahrip edilmekte olduğu KaraburunÇeşme-Seferihisar Bölgesi için, kıyı, orman, turizm ve tarım alanları kullanımıyla ilişkisi temelinde,
irdelenecektir. Bölgedeki mülk türlerinin 2008 yılındaki dönüşüm değerlerinin internet üzerinden
derlendiği ve yorumlandığı çalışmada bütüncül bir yaklaşım ile kentlerin ve planlama kurumunun
esneyebilmesi için kapsamlı ve kontrollü bir mekânsal müdahale önerisi tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mülk, Mülkiyet, Dönüşüm, Esneyebilirlik.
Abstract: For the planning institution, transfer of property and rights to property is a passive
ingredient. Even though the this transfer is known, its impacts are insufficiently studied and as
necessary strategies, policies, and regulatory tools are undefined, this notion became passive.
Academic studies focus mainly on the outcomes of this transfer. And, there are few researches on the
quality and quantity of transfer. Tools and methods, having the ability to activate a transfer for the
planning institution to allow the realization of landuse decisions defined by spatial plans couldn‘t be
created. Absence of this approach forms the basis for this article. An alternative approach will be
evaluated on the basis of its relation to coastal, forest, tourism, and agricultural areas for the
Karaburun-Çeşme-Seferihisar Region where all types of historical, cultural and natural resources are
concentrated, but rapidly destroyed with the pressure of partial tourism uses and secondary housing.
In this study, where transfer values of property types are gathered from the internet in the year 2008
and interpreted, a wholistic approach and a controlled spatial intervention proposal for the resilience
of the plans, the cities and the planning institution is discussed.
Keywords: Property, Rights to Property, Transformation, Resilience.
1
Teknik ve Politeknik Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Derneği, Ankara: [email protected]
2
TÜBİTAK/MAM, Gebze İzmit.
93
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Mülk ve mülkiyet dönüĢüm yöntemleri (Eren, 2010), süreci ve miktarlarının kontrolü ile
yönlendirilmesi, insan yerleĢmelerinin ekonomik, kültürel ve sosyal anlamdaki geliĢimiyle
doğrudan iliĢkilidir. Her ne kadar gayrimenkul ve değerlemesi odaklı çalıĢmalar ve ilgili mevzuat
düzenlemeleri Ģehir planlama disiplini uygulama alanında artsa da, planlama kurumu için mülk
ve mülkiyetin dönüĢümü konusu halen öncelikli değildir. Bir baĢka ifadeyle, planlama kurumu,
mülk ve mülkiyetin dönüĢümünün edilgenliğini3 ve dönüĢümün nasıl aktive edilebileceğini imar
hakları ve ayrıcalıklı konum ve elde edilen getiri kadar tartıĢmamaktadır.
Mülk ve mülkiyetin dönüĢümü bir planlama ve imar kararıdır ve bu kararla mekânsal (yeniden)
üretim oluĢmaktadır. Mülk ve mülkiyetin dönüĢümü imar haklarını tanımlamakta ve zorlamakta
olduğu ya da değerle bütünleĢik (olası/ayrıcalıklı) imar haklarının mülkiyet dönüĢümünü
hızlandırdığı bilinmektedir. Akademik tartıĢmaların bazıları bu sorun alanına değinebilmekte,
ancak temelde parçalı imar kararları sonucu oluĢan mülk ve mülkiyet üzerindeki dönüĢümü
yönlendirecek ve/veya kontrol edebilecek bir yaklaĢımı tanımlamada eksik öngörüye sahip
olabilmektedir. Bu tartıĢmalar ayrıca, dönüĢüm kararlarının yerindeliğini irdelemekten, bunların
yerleĢmelerin esneyebilirlikleri4 için bir sistem gereğini ve yerindeliğini tanımlamaktan ve
dolayısıyla, dönüĢümün aslında aktif olması gereği kabulünü yapmaktan uzaktır.
1980‘li yıllardan itibaren piyasa yönelimli planlama yaklaĢımlarıyla mülkün piyasada alınıp
satılabilir ve üzerinde rant (getiri /haksız kazanç) yaratan kentsel kullanımlar oluĢturabilir bir
―meta‖ haline dönüĢtürülmesi ve kavramsal karmaĢa; dönüĢümün anlamını, sayısını ve çeĢidini
farklılaĢtırmıĢtır. Artan oranda getiri odaklı mülk ve mülkiyet dönüĢümü, kırsal ve kentsel
mekânı (yeniden) üretmekle birlikte, belirgin ve geri dönülemez zararı, mevcut tarihi, kültürel ve
sosyal varlıklar ile yerel kimlik yanı sıra, yeniden üretilemeyen tabii varlıklar olan kıyı ve orman
alanlarına vermektedir. Tarım alanlarındaki dönüĢüm ise, ikincil konut yapılaĢması, toplulaĢtırma
ve kamulaĢtırma uygulamaları sonucunda artmıĢtır.
Son yıllarda artan oranda göç almasına bağlı yetersiz kentsel altyapısı nedeniyle sorunları
kronikleĢen bu Bildiriye konu Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi (Yarımada)‘ne yönelik
çeĢitli sorunları çözmeye yönelik bazı yapısal planlar5 vardır. Sorunların çözüm arayıĢlarına
yönelik olarak ayrıca, Ġzmir Büyük ġehir Belediyesi‘nce ―Urla-ÇeĢme-Karaburun Yarımadası
Ulusal Fikir YarıĢması‖ 2008 yılında düzenlenmiĢtir. Ancak sözkonusu yarıĢma dereceli
kararları ile yapısal planlar bölgenin kalkınma ve kentleĢme dengesini halen kurgulayamamıĢtır.
Bu eksiklik, akademik açıdan mekânsal müdahale araçlarının mülk ve mülkiyetin dönüĢümü
bazında analiz edilerek yeniden tanımlanması gereğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Sözkonusu eksiklik temelinde bu Bildiride; mülk ve mülkiyet dönüĢümünün kentsel planlama
disiplininde edilgen konumda tutulmasına bağlı olarak piyasa ve planlama kurumları arasındaki
dengenin kurulamadığı, plancının iĢlevsizleĢtirildiği ve planın bir araç haline geldiği savıyla,
mekânın (yeniden) üretiminin kontrolü ve/veya etkilerinin esneklik sağlamak üzere bertarafı için
gerekli yaklaĢım ve sistem önerisinin tartıĢması yapılacaktır. Bildiri kapsamında;
(Kırsal-Kentsel) Mülk ve mülkiyet dönüĢümü,
DönüĢümün kırsal ve kentsel alanların karakterini tanımlaması,
Mekânın (yeniden) üretimi sürecindeki olası aktörler, rolleri ve müdahale yöntemleri ile,
Kıyı ve orman alanlarının korunmasında esas bir yaklaĢım ve sistem önerisi, aktarılacaktır.
3
Edilgenlik, öznenin yaklaşık olarak tanındığı, varlığının bilindiği, bir başkası kullandığında ne anlama
geldiğinin bilindiği, ancak kendisinin neredeyse kendi uygulamasında hiç kullanmadığı veya göz ardı
edildiği unsurları belirtir.
4
Eski durumuna geri dönebilme yeteneği planlamanın faktörü olmak zorundadır (Duyguluer, 2011). Planın
uygulanabilirliğinin sapmaması için toplumun ve bireylerin hazırlıklı olması ve geri döndürme yeteneği
olan müdahale araçlarının tanımlanması gerekmektedir.
5
1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı ve 1/100.000 ölçekli Manisa-Kütahya-İzmir
Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı.
94
ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay
TartıĢmanın ilk aĢamasında; mülk ve mülkiyet dönüĢümü ile mekânsal esneyebilirlik iliĢkisi
irdelenecektir.
1. Mülk ve Mülkiyet DönüĢümünün Edilgenliği ve Mekânsal Esneyebilirlik
Mülk ve mülkiyetin6 dönüĢümüyle iliĢkili süreçler ve miktarlar mülkiyet sisteminin temel
bileĢenleridir. Günay (1995 (a):65)‘a göre ―mülk (property (hakka konu olan (subject to that
right))‖ bir ―nesne veya mal‖ iken, ―mülkiyet (mülkteki hak (the right to property))‖ bir ―hak‖tır.
Mülk, sahiplilik (ownership), kullanım (use), iĢletim (management) veya zilliyetlik (possession)
haklarına konudur. Günay (1995 (a)), mülk iliĢkilerinin; mülk konularının (sahipleri ve
kullanıcılarının) mülk objeleri üzerindeki hâkimiyeti olduğunu ve bunun devletin kontrolü
altındaki bir dizi haklar yoluyla tanımlandığını varsayar 7. Diğer bir deyiĢle ―mülkiyet‖, mülk ve
hak sahibi arasındaki mutlak kavramdır (Kılıç, 1993:40).
Mülk dönüĢümü, mülkiyet dönüĢümünden farklıdır: Tarihsel olarak kamudan özele mülkiyetin
devri veya bunun tam tersi ortaya çıkmıĢtır. Mülkiyetin devri, herhangi bir sahiplik, kullanım ve
yönetim veya zilliyed hakkından ikisi arasındaki statü değiĢimidir (Eren, 2007). Temel belirleyici
hak, bu bildirideki analize de konu olan ―sahiplilik‖tir. Mülk dönüĢüm yöntemleri ise;
a.
b.
c.
d.
e.
f.
g.
Var etme (ĠnĢa etme, arazi doldurma),
Yok etme (maden alanları, arkeolojik alanlar),
Ġmar planı veya değiĢikliğiyle arazi kullanım kararını yaratma veya değiĢtirme,
Ġmar planı veya değiĢikliğiyle imar haklarının artırımı veya azaltılması,
Ġmar planı veya değiĢikliğiyle ayrıcalıklı imar haklarının elde edinimi,
ĠĢgal sonrası imar afları yoluyla veya bir imar planıyla ayrıcalıklı imar hakkı elde
edilmesi,
Kentsel planlarda aynı anda imar ve arazi kullanım haklarının değiĢtirilmesi, olarak
sıralanabilir (Eren, 2010).
Farklı bir ifadeyle, mülk ve mülkiyetin dönüĢümü, planlama kurumunun önemli faktörlerinden
olan esneyebilirliği (Wilbanks, T 2007) belirlemektedir. Mekânsal esneyebilirlik, bir mekânın
yaĢanabilir, güvenli ve kaliteli üretimi için kapsamlı tehditlere hazırlıklı olma, tepki verebilme ve
verilen zararları bertaraf edebilme yeteneğidir. Akademik güncel tartıĢmalar genelde kentsel
esneyebilirlik konusunda iklim değiĢikliği, doğal afetler ve terörizmin yarattığı tehditlere
odaklanmaktadır (Coaffee, 2008 ve Pickett ve diğ. 2004). Aslında haksız kazanç yaratıcı parçacı
müdahalelerden oluĢan kontrolsüz mülk ve mülkiyet dönüĢümü planlama kurumunun ve
yerleĢmelerin esneyebilirlik yeteneği için dördüncü bir tehdit olarak algılanmalıdır. Bir mülkün
veya mülkiyetin;
a.
b.
c.
d.
Değeri,
DönüĢüm yoğunluğu ve miktarı,
Mülkün/mülkiyetin türü ve
Mülk üzerindeki kullanım çeĢidi,
DönüĢümün mekânın (yeniden) üretimi bağlamında bir tehdit haline gelmesini belirleyen
girdilerdendir. Tehdit, müdahale yöntemleri ve ilgili planlama ve uygulama süreçleri plancının
kontrolünden çıktıkça etkisini arttırmaktadır. Sözkonusu tehdidin varlığı ve etkileri, KaraburunÇeĢme-Seferihisar Bölgesi yapısal odakları bazında, bir sonraki bölümde ele alınmaktadır.
2. Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi Yapısal Odakları
6
Mülk ile mülkiyet arasındaki kavramsal farklılık için bkz. Günay (1995(a)) ve (1995(b):63-71).
7
Mülkiyet rejimi, Anayasal olarak yeniden tanımlanır ve tapu sicili ve yönetimi yoluyla kayıt altına alınır.
95
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi‘ne dair yapısal planların incelenmesi neticesinde;
Yarımada geliĢmesindeki kritik odakların ―Seferihisar‖, ―ÇeĢme‖ ve ―Karaburun‖ olduğu tespit
edilmiĢtir (ġema 1): ÇeĢme sıkıĢtırılmıĢ yoğun, Urla seyreltilmiĢ orta yoğun ve MordoğanKaraburun seyreltilmiĢ az yoğun bir kentsel forma sahiptir. Urla bir geçiĢ alanıdır. KaraburunÇeĢme-Seferihisar Bölgesi‘nin batısındaki saçaklanma odağı ise, Seferihisar‘dır ve SeferihisarSelçuk kıyı bandındaki bakir boĢluklar nedeniyle kentsel ve bölgesel geliĢme için önem
kazanmaktadır.
ġema 1: Yapısal Kurgu (Merkez Kent ve Yarımada Odakları ĠliĢkisi)
Güzelbahçe-Urla ve Yekli-Seferihisar aksları topoğrafik açıdan kentsel yerleĢmeye elveriĢlidir.
KentleĢme karakteri kazanan alanlar da buralardır. Her ne kadar topoğrafik yapı, merkez kent
çevresi mekânsal geliĢmesinin aksiyel geliĢmesine veya alt bölgesel odaklanmalar oluĢturmasına
izin verse de, Yarımada genelinde odaklanmaya engel olan bir yağ lekesi yayılma ile çeperde ve
kırsalda parçacı büyüme sürmektedir. Yağ lekesi kentsel geliĢimi en yoğun Urla ve ÇeĢme‘dir.
Yerel idarelerce Yarımada da imar hakları artıĢları ile plansız veya kontrolsüz geliĢme ve iĢgaller
engellenememektedir.
Bugün nüfusu hızla artan, çeĢitli sorunlarla boğuĢan Ankara, Ġstanbul ve Ġzmir gibi büyük
kentlerden özellikle yakın kıyı yerleĢmelerine tersine göç baĢlamıĢtır. Artan göç Odaklar
üzerindeki kentleĢme baskını arttırmaktadır. Bu geliĢme nedeniyle, kırsalın nüfusu, alanı ve
üretimi azalmaktadır (Bkz Demir (2008:25)). Ayrıca, Yarımada ―Metropoliten kent çevresi ve alt
bölgeler ölçeğinde incelendiğinde; kentsel kullanımlara açılabilecek alanların çok sınırlı, küçük,
bütünlük ve süreklilikten yoksun olduğu görülmektedir.‖ (ĠKBNIP, 2007:62). Bu durum, bir kez
daha, talebi karĢılamak ve dengelemek adına mekân algısının ve mekânın yeniden üretimi
bağlamındaki yaklaĢımın değiĢtirilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Müteakip bölümde;
sözkonusu değiĢime esas, alternatif bir yaklaĢım ve sistem önerisi için Yarımadanın mülk ve
mülkiyet dokusu ve dönüĢüm yapısı irdelenecektir.
3. Yarımada Kentsel Mülk ve Mülkiyet DönüĢümü
Planlama kurumunun mekânın (yeniden) üretimine müdahalesi için mülk ve mülkiyet
dönüĢümün kontrol edilebilmesi, ancak mülk ve mülkiyet dönüĢümünün mevcut durumunun
tespiti ve katmanlarının analiziyle mümkündür.
3.1. Yarımada Kentsel Mülk ve Mülkiyet DönüĢümü
Yarımada genelinde; mülk ve mülkiyetin dönüĢümü ve bu dönüĢüme bağlı bir değer dağılımı
odaklanması mevcuttur. DönüĢümün yoğunluğunu ve dağılımını aktarabilmek için, 3227 adet
96
ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay
mülkün sahiplik hakkı devrinin; 2008 yılının Haziran - Temmuz ayları değerleri esas alınarak,
analizi yapılmıĢtır.8 Analiz; dönüĢüme en fazla konu olan arsa, arazi, konut ve turizm tesisleri
bazında, çeĢitlendirilmiĢtir. Bugün itibariyle Yarımada genelindeki yapılaĢma Ģart ve koĢulları ile
ülke ekonomik yapısında herhangi bir değiĢim gözlemlenmediği için bu verilerin tartıĢmanın
temelini oluĢturduğu ve bugün halen sistemde bir değiĢiklik görülmediğinden geçerli olduğu
kabulü yapılmıĢtır.
Urla‘da ortalama metrekare mülk satıĢ fiyatları, 2008 yılının Haziran-Temmuz aylarında % 8,4
artmıĢtır. Aynı dönemde ortalama metrekare satıĢ fiyatlarının en fazla düĢtüğü ilçe, % 20,1 ile
Seferihisar olmuĢtur. Bu ilçeyi Narlıdere % 16,7, ÇeĢme % 6,9 ve Güzelbahçe % 2,9 takip
etmiĢtir (Hürriyet Emlak, Eylül 2008-09/ Sayı 13. s.50.). Yarımada merkez kent ve sonrasındaki
yeĢil kuĢak ile Yarımada alt merkezleri arasında kalan yerleĢmelerde de mülk değerlerinin aynı
dönemde düĢtüğü tespit edilmiĢtir. ÇeĢme, Urla ve Seferihisar‘da arsa satıĢlarının oranı ise,
fazladır (ġema 2a-2b). Bu durum, baĢta ÇeĢme olmak üzere, Güzelbahçe, Küçükkaya ve
Karaburun (Merkez ve Yeniliman civarı)‘daki mülkler üzerindeki dönüĢüm baskını
göstermektedir. Seferihisar, Urla (Ġskele ve Merkez), ÇeĢme, Güzelbahçe ve Karaburun
Merkezlerindeki arsaların satıĢ sayılarının yüksekliği spekülatif emlak hareketliliğinin bir
iĢaretidir.
Kentsel yerleĢmelere yakın satılık kırsal arazi dokusunun incelemesi neticesinde; yine,
ÇeĢme‘nin hem metrekare değerleri hem de dönüĢüm oranları açısından en yüksek değerlere
sahip olduğu belirlenmiĢtir (ġema 3a-3b). ÇeĢme‘nin merkezinden çepere doğru arazi fiyatları
artmaktadır. Denize doğru Yarımada çıkıntılardaki tekel rant emlak hareketliliğine etki
etmektedir. DönüĢüm sayılarının yüksek olmaması ise, ÇeĢme‘deki yüksek mülk ve mülkiyet
değerlerine ve kentsel alan çeperinde kısıtlı alanın kalmasına bağlı olduğu düĢünülmektedir. Bu
geliĢme, Yarımada dâhilindeki tüm yerleĢmelerin çevresindeki geliĢme baskısının artmakta
olduğuna da bir iĢarettir. Yarımadanın güney doğusunda konumlu Seferihisar kırsalında ise, en
düĢük arazi değerleri bulunmaktadır. Ancak, bu ilçenin güneyinde yer alan Ürkmez‘deki yüksek
değerlerin ikincil konut geliĢiminin yoğunluğuna bağlı olduğu düĢünülmektedir.
Yarımadada mülk ve mülkiyet ile kentleĢme iliĢkisini belirleyen temel etmenlerden bir diğeri ise,
konut kullanım türleridir: Ġkincil konut Ģeklindeki mülkleri oluĢturan katta daire ve müstakil villa
tarzı yapılaĢma kentsel dokuyu oluĢturmaktadır. Yarımada genelinde villa ve daire alanları ile
satıĢ yoğunluk dağılımları ile dönüĢüm değerleri birbirine paralellik göstermektedir (ġema 4a-4b,
5a-5b). Yarımadadaki en geliĢmiĢ kentsel doku ÇeĢme yerleĢmesinde olup, en yüksek daire ve
villa fiyatları da bu yerleĢmededir.
Mülkler, genelde, yabancı para birimleri üzerinden fiyatlandırılmaktadır. Güzelbahçe, Urla,
Karaburun (Mordoğan) ve Seferihisar, sırasıyla diğer yüksek mülk değerlerinin olduğu
alanlardır. Yarımada genelinde ikincil konutların villa türünün satıĢ dağılımında görülen yedi alt
alandaki odaklanması, ġema 5b‘de yer almaktadır. Yüksek fiyatlarına bağlı olarak, dönüĢüm
oranları düĢük olsa da, yüksek mülk değerleri, belirlenen alanlardaki rant edinimi odaklı kentsel
geliĢme baskılarını arttırmaktadır.
Kırsal ve kentsel arazi değerleri düĢük olan Seferihisar‘da da çok sayıda villa ve daire türündeki
mülkün dönüĢümü mevcuttur. Ġkincil konut kullanımlarına artan talep, bölgedeki turizm
sanayisinin tesislerine olan talebi azaltmaktadır (ġema 6). Talep azlığının nedenleri olarak;
yatırımların dengesiz dağılımı, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, turizm talebinin
yaratıl(a)maması ve tesislerin pazarlanmasındaki hatalar olarak sıralanabilir. Farklı bir bakıĢ
acısıyla, turizm tesisleri dıĢı mülk ve mülkiyet dönüĢümünün yüksek değerleri tesislerin satıĢını
desteklediği ifade edilebilir.
8
―Urla-Çeşme-Karaburun Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması‖ çerçevesinde yazarlar tarafından yapılan
analizin verileri kullanılmıştır.
97
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
3.2. Yarımada Kırsal Mülk ve Mülkiyet DönüĢümü
Bugün Yarımada genelinde dağlık bölge dıĢındaki kırsal alanlarda ikincil konut ve turizm
kullanımlarının geliĢimi kırsal geliĢim olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda; yerleĢmelerin
dağınık bir yapısı bulunmaktadır. Kırsal mülk ve mülkiyet dönüĢümünün objesi arazidir (ġema
7a-7b). Bu nedenledir ki, tüm yerleĢmelerde yaz-kıĢ nüfus yoğunlaĢması farklıdır. Yaz-kıĢ
nüfusunun farklı olması, yerel ekonomiye zarar vermekte, yatırım ve hizmet maliyetlerini
arttırmaktadır.
ġema 2a-2b: Satılık Kentsel Arsa Dağılımı
ġema 3a-3b: Kırsal Arazinin Kentsel Araziye DönüĢümü (Miktar-Değer ve Yoğunluk bazında)
Kıyı alanları yanı sıra, yapısal plan kararları ile dağınık kentsel geliĢmenin Seferihisar‘a doğru
yönelmesi sonucunda; bu bölgede özel mahsul bağ ve bahçelerin yoğun olduğu tarım arazileri
üzerinde kullanım değiĢikliğiyle sonuçlanabilen arazi satıĢ talebi oluĢtuğu tespit edilmiĢtir.
DüĢük metrekare sahibi yoğun kırsal arazi yapısının el değiĢtirerek yerleĢim yapısına dönüĢmesi
bu bölgenin tarımsal karakterini bozmakta ve orman dokusu üzerinde de baskı oluĢturmaktadır.
98
ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay
ġema 4a-4b: Satılık Ġkincil Konut-Daire Dağılımı
ġema 5a-5b: Satılık Ġkincil Konut-Villa Dağılımı.
ġema 6: Turistik Tesis, Otel ve Motel SatıĢlarının Dağılımı.
Bahsi geçen alanda yüksek oranda mülk dönüĢümü de görülmektedir. Kent çeperlerinde bulunan
kırsal arazilerdeki benzer hareketlilik özellikle düĢük arazi değerine bağlıdır ve ulaĢım
99
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
altyapısının olduğu akslar üzerinde yayılmaktadır. Bu mülklerin 1‘inci ve 2‘inci derece tarım
arazisi olduğu vurgulanmalıdır. Aslında Seferihisar ve Karaburun, öncelikli olarak, koruma ve
kullanma dengesi yaratılması gereken odaklardır.
ġema 7a-7b: Satılık Kırsal Arazi Dağılımı ve DönüĢüm Baskısı Yönelimleri.
4. Mekânsal Esneyebilirliğe Esas Mülk ve Mülkiyet Yönetimi - Bir KentleĢme YaklaĢımı ve
Ġdari Yapılanma Önerisi
Mekânsal esneyebilirliğin yaratılması ve mülk ve mülkiyet dönüĢümünün edilgenliğinin yok
edilmesi için, ilk etapta, Yarımada kentleĢme anlayıĢının belirlenmesi gerekmektedir. Ġkinci
etapta ise, tüm bu uygulamalara izin verecek veya gerçekleĢtirecek bir yasal mevzuat Yarımada
özelinde oluĢturulmalıdır. KentleĢme; yaĢayanların, mekânın ve toplumsal yaĢamın Ģekillenmesi
sürecine ve karar mekanizmalarına doğrudan katılabildiği bir karma kentleĢme modeli 9 olmalıdır.
Demokratik bir kentleĢme anlayıĢının10 yine bir Yarımada Ġdaresi tarafından uygulanması
önerilmektedir. KentleĢme ilkesi ise; ―doğa ve turizm ile iç içe yaĢam‖ ve ―yaz-kıĢ dengesi‖
olarak kurgulanmalıdır. KentleĢme hedeflerinin, müdahaleci ve korumacı yaklaĢımların bir
birlikteliği olması esastır.
Toplu kullanım alanları korunan, yeni alan açmadan konut dokusu geliĢen ve doğa ve ekolojik
yapısı bozulmayan bir Yarımada için dönüĢüm sürekli kontrol edilmeli ve mekansal planların
uygulanabilir olması için teĢvik mekanizmaları geliĢtirilmelidir. Odakların her birinin mevcut ve
olası geliĢme dinamikleriyle kalkınabilmesi için kendi içlerinde yoğunlaĢarak geliĢmesi ve bu
geliĢiminde sınırlandırılması gereklidir. Farklı ifadeyle, odakların, yarıĢmacı Ģekilde değil;
birbiriyle yan yana geliĢmesi ve yapısal geliĢme temelini, iletiĢimsel rasyonaliteden alması
önerilmektedir.
―Yarımada Ġdaresi‖, idari yapılanma sistem önerisinin ilk unsurudur. Ġkincil konut veya turizm
amaçlı (mevzi) imar planlarıyla geliĢmenin doğa koruma ilkeleri bağlamında yeniden ele
alınması ve turizm ve konut yatırımlarının verimli hale getirilmesi idari bir sorumluluktur.
Ġdarenin Yarımadadaki risklere müdahalesinin temel araçlarından biri mülk ve mülkiyet
dönüĢümünün yönetimi olmalıdır.
9
Bu modelde her odak yerleşmenin yapılı çevresinin, yerel kimliğine ve potansiyeline göre belirlenecek ilgili
aktörlerin katıldığı bir ortamda, oluşturulması esastır.
10
Maddi temellere oturtularak pratik hale gelebilen, farklılıklara dayalı, farklılıkların değerlerini karşılıklı
anlayarak paylaşılabildiği müzakere süreçlerini içeren demokratik bir kentleşme anlayışı benimsenmelidir.
Bahsi edilen; insanı yabancılaştırmayan, insanın kendi yeteneklerini gerçekleştirebildiği bir yaşam ve
mekân üretiminin yapılmasıdır.
100
ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay
Bölgesel geliĢme açısından Avrupa Birliği (AB)‘nin ―YeĢil Yoğun Kentler (Green Compact
City) Stratejisi‖11 (ESDP, 2001) Yarımadada uygulanmalıdır. Sürdürülebilir kentsel peyzaj ve
yeĢil koridor tasarım yapısı12 ve AB‘nde yaya, bisiklet ve toplu taĢım türlerine bağlı ulaĢım
altyapısındaki değiĢim (EDSP, 2001) öncelikli uygulama mekanizmaları olmalıdır. Bu amaç
dâhilinde; Ġzmir Merkez ile Yarımada Odakları arasında Yarımada Ġdaresi‘nce ikinci bir yeĢil
kuĢak dizini yaratılmalıdır. YeĢil koridorlar dizini bir proje olarak uygulanmalıdır. Projeyle
odaklar ayrıĢtırılırken, koridor sistemi ile doğal süreklilik yaratılmalıdır. 1/25.000 ölçekli Nazım
Ġmar Planı hükmü olan (Bkz. Nazım Plan Raporu syf. 80) çevre yerleĢmelerin büyümelerinin
büyük yeĢil kuĢaklar arasında sınırlandırılması yaklaĢımı ise, ikincil bir kuĢakla sürdürülmelidir.
Olması gerek yerde imarlı arsa sunumunda ve bu alanların veya kırsal ve kentsel arazilerin
dönüĢümünün kontrolünde baĢarı için; bir üst idarenin kontrolünde ve yerel idarelerle iĢbirliği
içinde, bir ―Gayrimenkul Ofisi‖ yaratılmalıdır. Ofis vasıtasıyla, her alt bölgeye özel
programlardan oluĢan genel bir program dâhilinde geliĢmesinin yönlendirilmesi mümkün
görülmektedir. Böylece Ġdarenin, form ve fonksiyon dengesini kurması, mülk ve mülkiyet
dönüĢümünü izleyerek kontrol etmesi, imar planlarını takip ederek uygulanmasını sağlaması ve
mülk ve mülkiyet yönetimi yaparak bölgenin kalkınmasını yönetmesi öngörülmektedir.
Ġdare ayrıca, kırsal alan kentleĢme yaklaĢımını da belirlemelidir. Ġzmir-ÇeĢme ve ĠzmirKaraburun hatları olmak üzere, ana akıĢ aksları boyunca tarımsal yapılaĢma dıĢında kentsel
geliĢmeye izin verilmemelidir. Yağ lekesi ve dağınık geliĢmeyi odaklara toplamak için vergi
teĢvikleri ile imar izinleri konularında düzenleme yapılması da Yarımada Ġdaresi sorumluluğunda
olmalıdır.
Odaklardaki imar izinleri; yerel nüfusun on katını barındıran bir yerleĢmeler bütünü yaratmıĢtır.
Mülk ve mülkiyet dönüĢüm hesaplamaları ile araĢtırma çalıĢma ve tespitleri yapıldıktan, imar
izinleri kısıtlandıktan veya dondurulduktan sonra; yerleĢme iç dönüĢümüne izin verilmelidir.
Mülk alımından evvel, alınacak veya yapılacak mülkün kullanım amacı ve mahiyetinin
Gayrimenkul Ofisi‘ne bildirilerek ön izin alınması yönünde düzenleme yapılmalıdır (Yunan
adaları uygulaması benzeri). Ayrıca, yine, mevcut imar planları revize edilerek kıyı alanlarındaki
emsaller düĢürülmelidir.13 Bu çerçevede; kırsal alandaki ikincil kuĢaktaki mülk ve mülkiyet
dönüĢümünü kısıtlayıcı tedbirler yaratılmalı, takas ve yıkım yöntemleri uygulanmalıdır.14
Kırsal alan mülk-mülkiyet dönüĢümünü yönetebilmek amacıyla odaklara bağlı alt yerleĢmelere
odaklardaki yükü taĢıyarak yerleĢmelerin geriye çekilmesi amaçlı kentsel dönüĢüm projeleri
uygulanmalıdır. Özellikle Seferihisar Ürkmez beldesi, Karaburun ve Mordoğan benzeri
yerleĢmelerde sahile yakın bahçelerin yapılaĢma tehdidi altında yok olmasını ve mevcut
dokusunun bozulmasını engellemek üzere bu projeler geliĢtirilmelidir. Sözkonusu Projeler, deniz
suyu seviyesinde gelecekte olacak yükselmeye karĢı önlem almak adına da önemlidir.
Mülk dönüĢümünün en fazla yaĢandığı kıyı alanlarına da özel tedbirler getirilmelidir. Örneğin;
özellikle, Karaburun Denizgiren Ovası‘nın olası deniz seviyesindeki yükselmeden öncelikli
11
Avrupa Birliği (AB) bünyesindeki konu uzmanları tarafından oluşturulan Sürdürülebilirlik için Kentsel
Tasarım Konseyi kentsel tasarımı tanımlamıştır (EU, 2003). AB‘nin bu kapsamdaki öncelikli ajandası
―Yeşil Yoğun Kentler (Green Compact City)‖ stratejisidir (ESDP, 2001).
12
Avrupa Birliği (AB) vizyonunda belirlenen kentsel tasarım öncelikleri arasında kent ile kırsal alan
arasında devamlılığı sağlayan yeşil koridorlar ile çok fonksiyonlu ve güvenli kamusal alanlar yaratmak
vardır. Sürdürülebilir kentsel peyzaj ve yeşil koridor tasarım projelerinde yerel biyolojik ve ekolojik
çeşitliliği de içeren ve yapılı kentsel çevre içinde arazi kullanım mozaiğinin bir parçası olarak devam eden
yeşil koridorlar üretilmiştir.
13
Karaburun‘da tam tersi bir yaklaşımla, kıyılarda inşaat emsalleri arttırılmaktadır.
14
İspanya modelindeki gibi devletin kamulaştırma ve yıkım yapması yoluyla yerel idarelere yardımcı olması
kast edilmektedir. Gayrimenkul Ofisi, yerel idareler aracılığıyla kentsel alanlardaki boş parsellerde
tarımsal üretimi de desteklemelidir. Ofis bu amaçla ―Bahçe Bankası‖ kurularak kırsal algı kente entegre
edilebilir (Japonya örneğinde olduğu gibi).
101
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
olarak etkileneceği ve mülklerin yok olarak dönüĢeceği açıktır. Bu durum, orta uzak gelecekte
baĢta Kaza, Ġskele, Burgaz Arkası, Bodrum olarak dört ana kısma ayrılan Karaburun ilçe merkezi
ile Yarımada‘nın tüm sahil kesimleri için de geçerlidir. Yarımada Ġdaresi‘nce yaptırılacak
bilimsel çalıĢmalar sonrasında, belirli bir rakımın altında yapılaĢmanın taĢınması ya da
kısıtlanması için Gayrimenkul Ofisi‘nin çalıĢma yapması ve sonrasında ilgili idarelerce
uygulama yapılması önerilmektedir.
YerleĢim merkezlerinin geliĢimi ve kırsal kalkınma için, özel fiyat politikalarının geliĢtirilmesi
ve kontrollü fiyatlandırmanın, emlak vergileri ve emlak birlikleri tarafından, Ofis ile birlikte
belirlenecek arazi fiyatlandırma çizelgeleri vasıtasıyla, Ofisin denetiminde yerel idaresince
yapılması esas olmalıdır. Bu sistemde mülk ve mülkiyet dönüĢüm değerlerinin önceden tespit ve
ilan edilmesi gerekmektedir.
1992 yılı Mart ayında yapılan Avrupa Konseyi (AK) Avrupa Yerel Yönetimler Konferansı‘nda
kabul edilen ve diğerlerinin aksine merkezi değil, yerel yönetimlerin imzasına sunulan Avrupa
Kentli Hakları Deklarasyonu‘nda belirtildiği üzere; ―Tüm insanların sağlıklı, yerleĢik, güzel ve
özendirici bir çevrede yaĢama hakları‖ vardır (Sinan, 2004). Burada belirtilen güzel ve özendirici
çevre aslında bir kentsel tasarım sorunudur. Bu yaklaĢım, Yarımada Ġdaresi‘nin önceliği olmalı
ve dönüĢüm, bu anlayıĢı gerçekleĢtirmek üzere kurgulanmalıdır.
Bu amaç doğrultusunda ve yerel mimari kimliği ve geleneksel kent dokusunu korumak için
Yarımada Ġdaresi‘ne bağlı bir ―KentleĢme ve Yapı Komitesi‖ kurulmalıdır. Kentsel sitlerin
korunması, geliĢtirilmesi, kullanımı veya satıĢı için de Gayrimenkul Ofisi faaliyet
göstermelidir.15 Komite, arazi dönüĢümü ve mimari yapılaĢma ile imar dokusundaki dönüĢümü
denetlemeli ve inĢaat ve iskân izinleri sonrasında alanı kontrol etmelidir. Komitece, topografyaya
hassas bir yapılaĢma sağlanmalıdır. Bu oluĢuma neden olacak öngörülere ve emsal istemlerine
sahip mekânsal planların da ilgili idarelerce revizyonu yapılmalıdır.
Yarımada Ġdaresi bünyesinde bir de ―Estetik Komisyonu‖ kurulmalıdır. DönüĢüm ile yaratılacak
mülkün Yarımadaya artı bir değer katması esas olmalıdır. Kentsel alanlardaki talepler (sadece
parsel bazındaki değil); alanın yakın çevresiyle birlikte, üç boyutlu ve komĢu parsel sahiplerinin
görüĢleri dikkate alınarak ele alınmalıdır. Kırsal alanda yapılacak yapılardan; ihtisas özelliği
olanlar (depo, okul vb.) ile belirli bir emsalin üzerindeki yapılar, sözkonusu Kurulca incelenmeli
ve kırsal peyzaja da Ģekil verebilecek uygulama yapılmalıdır.
Odakların yatırım kapasitelerini belirleme ve kontrol faaliyetleri de yerel idarelerin ve merkezi
idarenin taĢra teĢkilatlarının katımında Yarımada Ġdaresi‘nce kurgulanmalıdır. Bugün sosyal
taraflar, korunacak alanların turizm amaçlı yatırımlara açılması gerektiğini açık bir dille ifade
edebilmekte (Bkz. Ġzmir Ticaret Odası Raporu) ve bu alanları, turizm yatırımların önünde engel
olarak tanımlamaktadırlar.16 Bu ifadeler, mülk ve mülkiyet dönüĢümünün artmasına ve yanlıĢ
gerekçelerle desteklenmesine örnektir. Bu durum dönüĢümün edilgenliğinin artmasına ve yerel
unsurlarca bir müdahale alanı olarak görülmemesine iyi bir örnektir. Bu nedenle, Ġdarenin yerel
halk, yatırımcı ve kamu idarecisinin bilincini arttırmaya yönelik bir yaklaĢıma sahip olarak, mülk
ve mülkiyet dönüĢümü yönetimi çalıĢması ve uygulaması yapılması gerekmektedir.
Yarımada genelinde uygulanmayacak turizm çeĢitlerine Ġdarenin yerel kalkınma örgütleriyle
iĢbirliği içinde karar vermesi esas olmalıdır. Yerel idarelerce, Gayrimenkul Ofisi de kullanılarak,
mevcut imarlı dokudaki alanlar veya siteler dönüĢtürülerek yeni turizm alanları yaratılabilir.
Mevcut tesislerin dönüĢümü yoluyla orman alanları, sit alanları, kıyılar, su havzaları ile kamu
taĢınmazlarının korunması sağlanabilecektir. Yarımada Ġdaresi‘nce çevresel yatırım etki analizi
15
Bu çerçevede; kentsel alanlarda butik otel gelişiminin yaygınlaştırılması beklenmektedir.
16
Turizmi potansiyelini Yarımadada yaratan doğal, kültürel ve tarihi dokunun yok edilmesi anlamına gelen
bu söylem, rasyonel olarak kabul edilebilir değildir: Turizmi var eden bu kaynakların piyasa kurumunun
varlığı için korunması ve doğru yönetilmesi gerekir.
102
ġirin Gülcen Eren, Aslı Süha Günay
yapılmalıdır.17 Yarımadadaki turizm tesis ve otel kullanımlarının önemli bir kısmı satılıktır.
Turizm yatırımları oranı yüksek ve yatırımcılar birbirlerinden habersiz olduğu için yeni turizm
alanı açılması anlamlı değildir. Mülk ve mülkiyet dönüĢümü bağlamında; yatırımcının, mevcudu
dönüĢtürme veya mevcuda sahip olma imkânı yönünde bir takip mekanizması oluĢturulması
gereği yanı sıra, genel bir mülk ve mülkiyet dönüĢümü veritabanı da yaratılmalıdır.
Mekânsal esneyebilirliğe esas mülk ve mülkiyet yönetimine dair önceki kısımlarda yapılan
tespitler ile önerilen kurgunun genel bir değerlendirmesi sonuç kısmında yapılacaktır.
5. Genel Değerlendirme
Karaburun-ÇeĢme-Seferihisar Bölgesi‘nin kentsel-kırsal geliĢiminin dengelenmesine,
varlıklarının korunmasına dair çeĢitli idari yapılar bugüne kadar oluĢturulmuĢ, yapısal planlar
hazırlanmıĢ, bir YarıĢma düzenlenmiĢ, idari ve mali müdahaleler yapılmıĢ, ancak bunların hiçbiri
mekânın (yeniden) üretimi bağlamında koruma kullanma dengelerini gözetememiĢ, mekân
kalitesi ve yerleĢmelerin esneyebilirliği açısından olumlu sonuçlar oluĢmamıĢtır. DönüĢümün
mekânın (yeniden) üretimini yönettiği göstermektedir. Plancı ve dolayısıyla, planlama kurumu
planların uygulamasını ve ilgili süreçleri kontrol edememektedir. Mevcut yerel ve merkezi
idarelerin idari ve teknik yapısı ile alternatif müdahale ve idari yapılanmasının yetersizliği bu
süreci dengeleyecek kurguda değildir. Ġnsan yerleĢmeleri kimliksizlik ve birikimsiz, doğa ise,
varlıksız hale getirilmiĢtir.
Kısacası, bugünkü mekânsal yapı, mülk ve mülkiyet dönüĢümünün zarar verdiği durumlarda
planlama kurumunda, planlarda ve kentlerde ve dolayısıyla, toplumda oluĢan zarardan geriye
dönebilme yeteneğinin var olmadığını göstermektedir. Mülk ve mülkiyet yatırımları, piyasa
kurumunun yönlendiricileri olan mülk sahipleri ve emlak ofislerince yaratılmaktadır. Parçalar
halinde büyüme piyasa yönelimli planlama anlayıĢıyla uygulanmaktadır. Yerel idareciler mülk
sahiplerinin istemlerini yerine getirmekte, plancı bu istemi gerçekleĢtirmekle görevlendirilmekte
ve planlar bir araç haline gelmektedir. Farklı bir ifadeyle, mülk ve mülkiyetin dönüĢümünün
planlama kurumu tarafından dikkate alınmaması sonucunda; bu dönüĢüm, mekânın (yeniden)
üretimi bağlamında edilgen bir konuma düĢmüĢ ve bir tehdit halini almıĢtır. Planlama
disiplininde mekânın (yeniden) üretiminin yönlendirilmesi yönünde bugüne kadar getirilen
müdahale yaklaĢımları, yöntemleri ve araçları mülk ve mülkiyet dönüĢümünün yarattığı tahribatı
önlemekten uzaktır.
Dolayısıyla, mülk ve mülkiyetin dönüĢümünün edilgenliğinin yönetimi ve esneyebilirliğini
sağlama adına; sözkonusu dönüĢümün planlama disiplini için edilgen konumdan kurtarılması
gerekmektedir. DönüĢümü yönlendirmek, piyasa kurumunun kentsel mekânın (yeniden)
üretilmesi üzerindeki olumsuz etkilerini önlemek ya da yavaĢlatmak ve her bir beklenmedik
biçimin düzenlenmesi amacıyla yeni bir planlama yaklaĢımı geliĢtirilmelidir. DönüĢümün
kontrolü ve yönlendirilmesi yoluyla tahribatın yavaĢlatılması ve kentleĢme-korunacak alan
dengesinin oluĢturulması yaklaĢımı planlama kurumunun önceliği olmalıdır.
Ġkincil konutlar, orman alanları, korunacak alanlar üzerindeki baskısını sürdürecektir. Tarım
alanları yanı sıra, kıyı ve orman alanlarının korunmasında ve dahası kamu yararı açısından
savunulmasında, kontrol, izleme ve yönlendirme yeteneğine sahip bir dönüĢüm yönetimi de
yapılarak esnek, stratejik ve katılımcı, ancak kapsamlı bir planlama anlayıĢı (kamu idaresi
tarafından) uygulanmalıdır. Ayrıca, yerel koĢullara göre, talep ve sorunlar doğrultusunda zararın
bertarafı ve kontrol sağlanabilmesi, etkin müdahale stratejilerinin ve politikalarının belirlenmesi
ve yeni bir idari kurgunun oluĢturulması gerekmektedir.
17
Her ne kadar 2023 Turizm Stratejisi Eylem Planı‘nda; İzmir‘de Çeşme-Alaçatı-Paşalimanı Kültür ve
Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi ile 12 yeni golf sahasının geliştirilmesinin hedeflendiği ve İzmir‘in en
elverişli şehirlerden birisi olduğu belirtilse de, Yarımadaya yapılabilecek en olumsuz müdahale, ―golf
turizmi‖nin yaratılmasıdır. Benzer öngörü, kurvaziyer turizmi için de geçerlidir: 2023 Eylem Planı
gereğince Çeşme‘de bu turizmin yapılması öngörülmektedir.
103
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar:
Coaffee, J., (2008) "Risk, resilience, and environmentally sustainable cities". Energy Policy 36
(12): 4635.
Demir, M., (2008) ―Urla Ġlçesinde KentleĢme, Tarım ve Turizm Faaliyetleri Arasındaki ĠliĢkiler‖,
Dokuz Eylül Üniversitesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Coğrafya Eğitimi
Anabilim Dalı, Ġzmir (Bitirme tezi).
Duyguluer, F. (2011) KiĢisel mülakat. 26.09.2011. Ankara.
Emlaknet, (2008) (http://www.emlaknet.net).
Eren, ġ. G., (2007) ―Impacts of Privatization on Urban Planning: The Turkish Case (Ankara))‖,
METU Department of City and Regional Planning, Unpublished Ph. D. Dissertation, July,
Ankara.
Eren, ġ.G. (2010) "Privatization of Public Lands and Urban Planning - On the basis of de factoprivatization and de jure-privatization", Social Forum on Architecture 2010, Democratic
Planning and Legislation Session.
EU - European Development Perspective – ESDP (2001), EU Report, Brussels.
EU - Expert Group On The Urban Environment, (2003) Urban Design for Sustainability, Draft
Final Report of The Working Group on Urban Design for Sustainability, Brussels.
Günay, B., (1995 (a)) The Role of Property Relations in the Evolution of Urban Space and
Urban Design Approaches, METU Department of City and Regional Planning, Unpublished
Ph. D. Dissertation, June, Ankara.
Günay, B., (1995 (b)) ―Planlama YaklaĢımlarının Mülkiyet ĠliĢkileri Açısından Ġrdelenmesi‖, 1.
Planlama Kongresi: Planlamanın Meşruiyeti ve Plancıların Konumları, 63-71. TMMOB
ġehir Plancıları Odası, Ankara.
Hürriyet Emlak (Eylül 2008-09) Sayı 13. s.50 (http://www.hurriyetemlak.net).
ĠKBNIP, (2007) 1/25.000 Ölçekli Ġzmir Kentsel Bölge Nazım Ġmar Planı ve Raporu.
Ġzmir ġehir Plancıları Odası, (2008) Mekân Çalışma Grubu Karaburun Toplantısı. Bir Mücadele
Alanı Olarak Mekân ÇalıĢma Grubu, Sonuç Bildirisi.
Ġzmir Ticaret Odası, (2008) İlçe Durum Raporları.
Kılıç, M., (1993) Kentsel Arsa Üretiminin Kent Makroformuna Etkisi ve Ankara Örneği
(Batıkent ve Eryaman Toplu Konut Alanları), Y. Lisans Tezi, ġehir ve Bölge Planlama
Bölümü, ġubat. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi.
1/100.000 ölçekli Manisa-Kütahya-Ġzmir Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı ve Plan Raporu.
Ġzmir BüyükĢehir Belediyesi, (2007) 2006–2017 Stratejik Plan.
Pickett, S. T. A.; M. L. Cadenasso vd., (2004) "Resilient cities: meaning, models, and metaphor
for integrating the ecological, socio-economic, and planning realms". Landscape and Urban
Planning, 69 (4): 373.
Sinan, E., (2004) ―Kentsel Tasarımın Yasal Düzenlemelerdeki Konumu ve KarĢılaĢtırmalı
Sorgulamalar‖,Uluslararası Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu,Mayıs.
Wikipedia (http://tr.wikipedia.org/wiki/Edilgen_s%C3%B6zvarl%C4%B1%C4% 9F%C4 %B1
(EriĢim tarihi: 26.09.2011)).
Wilbanks, T., (2007) "The Research Component of the Community and Regional Resilience
Initiative (CARRI)". Presentation at the Natural Hazards Center, University of ColoradoBoulder.
104
Afetlere KarĢı Önlemlerle, Kentsel Koruma, Yenileme ve
DönüĢümlerde
Ġmar
Planı
Uygulamalarıyla
Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı
Modeli (MĠHAM)
Aziz Cumhur Kocalar 1
Öz: Kırsal veya kentsel koruma (deniz, kıyı, çevre, yer altı ve yer üstü suları, akarsu, orman,
mera, milli park, sit alanları, ören yerleri v.b.), yenileme, dönüşüm ve afet (deprem, sel, heyelan
v.b.) önlemlerine ilişkin imar planlarının sınırlandırdığı özel ve tüzel mülkiyete konu olan her
türlü mülkiyet ve imar haklarının ilişkili tüm haklarla birlikte belli bir sistematik altında toplanıp
konularına göre birleştirilerek değerlendirilip, yerel yönetimlerce belirlenen ayrılacak alanlara
somut değerler üzerinden aktarılması gerekmektedir. Ancak, ülke çapında bu uygulamaların
kamulaştırma yerine gerçekleştirilebilmesi; aktarım, dönüşüm, imar hakkı gibi kavramların
yasal tanımlarının ayrıntılı olarak yapılmasına bağlıdır. Bu bildiride önerilen model, yasalyönetsel kuramlar, ülke düzeyinde koruma amaçlı imar uygulamalarının yanı sıra, tüm afetlere
karşı alınacak taşınmazlarla ilgili önlemleri ayrıca kentsel dönüşüm uygulamalarını da içeren
çalışmaları olanaklı kılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mülkiyet ve İmar Haklarının Aktarımı, Kentsel Koruma ve Yenileme,
Kentsel Dönüşüm, Afet Önlemleri, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku,
Yerel Yönetimler.
Abstract: The each of property and development rights is a subject of private and/or corporate
property. These rights are being restricted by development plans in the related applications with the
rural (sea, coastal, environment, river, forest, grassland, national park, all the protected areas, etc)
or urban conservation and renewal, regeneration. Sometimes, they are limited for the disasterpreventions (earthquake, flood, landslide etc). After they gathered all the related rights classified in
relation to their subject under a certain systematic, should be evaluated. Thereby these rights
instead of being expropriated should be transferred to other fields that are defined by local
governments, according to concrete value. This "Transfer Property and Development Rights Model
(TPDRM) which is proposed in here covers widely many different application areas with all
development plans as an application tool.
Keywords: Transfer of property and development rights, Urban conservation and renewal,
Urban regeneration, Disaster prevention, Protection legislation of cultural and natural
resources, Local Authorities.
1
E-posta: [email protected]
105
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
GiriĢ
Ülkemizde, tüm afetlere karĢı alınacak önlemlerde, tarihi kültürel ve doğal varlıkların (deniz, göl,
ırmak, yeraltı ve yerüstü suları ile orman, mera, toprak, ova, kıyılarla tüm sit alanları v.b.) tarımsal
arazilerin korunmalarında ve kentsel dönüĢüm, kentsel geliĢim ile kentsel yenilemelerde, taĢınmazların
mülkiyet ve yapılanma-imar hakları sınırlandırılmaktadır. Mülkiyet sahibinin taĢınmaz üzerindeki bu
hakları, yeterli karĢılık verilmeden kamuya mal edilmekte ya da kullanım kısıtlaması yüzünden
yitirilen potansiyel getirim (rant) dolayı kayba uğramaktadır. Mülkiyet hakkının birey ve toplum yararı
yönünden değerlendirilmesine yönelik ise tartıĢmalı görüĢler bulunmaktadır.(KeleĢ,R.1975-92)
Özel mülkiyetin kamu yararına sınırlandırılarak dengelenmesinde ―imar hakları aktarımı‖ modeli bu
alanda uygulanan ilk araç olmuĢ, (Hanly-Forde, J. vd. 1994) ABD‘nde 1916 yıllarında (NY)
gökdelenlerin yapımı sırasında baĢlayan bu süreçte, yerel yönetimlerin elindeki plan ve kamulaĢtırma
yetkilerinin siyasal ve toplumsal baskılarla karĢılaĢması ve korumadaki maddi yetersizliklere çözüm
arayıĢları neticesinde ülkeye çapına yayılabilmiĢtir. (Pruetz, R. 2003)
Yerel yönetimlerce belirlenecek olan kentsel ve bölgesel alanlara, sınırlandırılan bu hakların
aktarılması; alt yapılarının hazırlanarak yerleĢime açılmalarına bağlıdır. 81 ilde, ilçeleri ve köylerinde,
maliklerin kuracağı basit Ģirketlere sağlanacak katılımla, imar durumu ve isteklerine göre
yapılandırılacak yeni yerleĢimlere, ilgili doktora tezinde (Kocalar, 2009) belirtilen taĢınmaz
değerlendirme-menkulleĢtirme-aktarım ilke, ölçüt ve yöntemleri kullanılarak ve ayrıca bu bildiride
belirtilen güncel yasal-yönetsel çerçeveyle birlikte önerilen ―Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarımı
Modeli‖ (MĠHAM) aktarımla kamulaĢtırmaya nazaran çağdaĢ uygulama olanaklarının arttırıldığı
görülecektir.
Önerilen MĠHAM ile bütünleĢik olan genel aktarım sisteminin, afet önlemlerinde, tarımsal arazilerde
veya kentsel koruma ve yenilemelerle, dönüĢümlerde geliĢim yaratarak; çağdaĢ bir plan uygulama
aracı olarak, özgün bir kurgulama sonucunda, kamulaĢtırmalardan daha demokratik eĢitlikçi, adaletli
ve katılımcı nitelikleriyle sürdürülebilecektir. Ülke çapında bu uygulamaların gerçekleĢtirilebilmesi;
aktarım, dönüĢüm, imar hakkı gibi kavramların yasal tanımlarının ayrıntılı olarak yapılmasına bağlıdır.
ġöyle ki: ―Belediye, Belediye Meclisi Kararıyla; …belediye ve mücavir alan sınırları içinde, …deprem
riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.‖
Belediyelere ait yasalarda 24.6.2010‘da 73.maddede yapılan bir maddelik değiĢikle getirilmiĢ olan bu
hüküm dıĢında, baĢka bir açıklama bulunmamaktadır.
Bu bildiride önerilen yasal-yönetsel kuramlar, ülke düzeyinde koruma amaçlı imar uygulamalarının
yanı sıra, tüm afetlere karĢı alınacak taĢınmazlarla ilgili önlemleri de içeren çalıĢmaları olanaklı
kılmaktadır. Örneğin deprem önlemlerinde: ODTÜ Deprem Mühendisliği AraĢtırma Merkezinden
Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, 7 öğretim üyesi ve 300 teknik personelle, 2004-2009 arası 5 yıl, 6 kritik
ilçede, 125.000 (5-8 katlı) bina incelemesine göre; 7,5 Ģiddetinde %43, 7,2 ise %24 çökme, ağır hasar
olacaktır. (Radikal, 17.3.2010) Bu çalıĢma, Ģiddetli olmayan bir depremde bile, kentlerimizdeki
betonarme binaların ¼‘ünün çökeceği veya ağır hasar göreceğini ve bilimsel verilere göre bina
sayısının ortalama 1,5 katı insanın da yaĢamını yitireceğini iĢaret etmektedir. Bu nedenle doktora
teziyle baĢlatılan ve sonrasında geliĢtirilen tüm bilimsel çalıĢmalarda önerilen koruma yaklaĢımlarının
yanı sıra, bu bildiri ile önerilen yaklaĢım (MĠHAM) sayesinde, afetlere karĢı önlemlerle, kentsel
yenileme ve dönüĢümleri de ayrıntılarıyla kapsayacak Ģekilde ortak bir modele yönelik kurgulamalar
ayrı ayrı yapılmıĢ olmaktadır. Tarımsal arazilerde yakın gelecekteki çalıĢmalara bırakılmıĢtır.
Belediyelere yasanın verdiği görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde, tüm deprem risklerine karĢı
afetlerden önce alınacak önlemlerin baĢında; çökmesi ve ağır hasar görmesi beklenen binalarda
yaĢayan insanları, ayrılacak alanların yapım, imar ve çevre düzenlerini oluĢturarak, onları buradaki
yerlerine acilen aktarmak söz konu olmaktadır. Bunun için bu çalıĢmada geliĢtirilip, önerilen modelin
(MĠHAM) üç ana unsuru bulunmaktadır:
Uzmanlarla bilim adamlarından oluĢan bir kurulun, yıkılabilecek binaları kesin olarak
saptaması,
106
Aziz Cumhur Kocalar
-
Bu yıkılacak binaların karĢılığında hak sahiplerine verilecek olan taĢınmazın, aynı ilke,
ölçüt ve yöntem, zaman ve kurul tarafından değerlendirilip denkleĢtirildikten sonra,
Ayrılan alanlara, bıraktıkları değer karĢılığındaki mekânların, yapım-imarı ve çevre
düzenleri tamamlanıp; Aktarımlarının da yapılıp, sonuçlandırılmasıyla; MĠHAM yaĢama
geçirilecektir.
Ancak bu modelin uygulanabilmesi iki türlü gerçekleĢtirilebilir:
Deprem riski önlemleri için, belediyelere 5998 sayılı yasayla verilen yetki, görev ve
sorumlulukları ülke düzeyinde uygulamaya geçirmek için, Çevre ve ġehircilik
Bakanlığınca (ÇġB) (4.7.2011 tarih ve 644 sayılı, 17.8.2011 648 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameler-KHK) bir tüzük çıkarılarak ve gerektirdikçe de, Belediye Meclisi ve
Bakanlar Kurulu Kararı alarak yürütülebileceği düzenlenmiĢtir.
Ancak, yasada dönüĢüm ve geliĢimle tanımlamalarına ait açıklık olmadığından, bu tür
çözüm yasal-yönetsel zorluklar yaratabilecektir. Ülke düzeyinde afetlerle ilgili yürürlükteki
öteki ilgili mevzuatı da içine alan, çerçeve bir yasa veya KHK çıkararak, üç yönetmelikle,
tüm yerel yönetimlerin katılımları ile MĠHAM, ÇġB eĢgüdümünde en çok iki yılda
baĢarıyla uygulanarak, böylece insan yaĢamına verilen önem de kanıtlanmıĢ bulunacaktır.
Yerel yönetimler, afet önlemleri, tarımsal arazilerin muhafazasında veya kentsel koruma,
yenileme ve dönüĢüm amaçları öncesinde, var olan yerleĢimleri aktarmak üzere alt yapısını
hazırlayarak imara açacağı alanların imar kapasitelerini Ģu yönetsel esaslara göre saptayabilir:
-
-
-
-
TaĢınmaz hakları aktarılacak maliklerin karĢılıkları, yüklenici hakları ile aktarım
alanlarının altyapı giderlerinden; yerel yönetimlerin mülkiyetine geçecek, aktarılacak
taĢınmaz maliyetlerini düĢerek sürdürülebilir bedel eĢiği bulunacaktır.
Yerel yönetimler, yüklenici ihale Ģartlarını, tüm tarafların haklarını karĢıladıktan sonra
doğacak olan getirinin, kamuya geçmesine özen göstererek hazırlayacak; ancak tüm
tarafların da taĢınmaz değerleri artarak kazanacaklardır.
Bu Ģekilde sistemi doğrudan uygulayacak yerel yönetimler var olan tüm taĢınmazlarla,
yerleĢime açılacak alanlarda, karĢılık olarak verilecekler dıĢındaki yapılaĢma ve çevre
getirilerini de kamuya mal ederek, güvenceli sürdürebilirliği sağlayacaklardır.
Bu aktarım sisteminde kamu-özel tüm taraflar, afet önlemleri, korumalar ve dönüĢümlere
konu olan taĢınmaz karĢılıklarını, değiĢim, geliĢim ve yenileme sonucu değerlenmesiyle;
imar geliĢimi sonucundaki ek kazanım ve getirilerde yerel yönetimlerle birlikte tüm
malikleri maddi manevi yüceltecektir.
1. Modelin (MĠHAM) Yasal-Yönetsel Çerçevesi
Ülkemizde insan yaĢamını onarılmaz derecede etkileyen (deprem, sel, heyelan, toprak kayması,
tsunami v.b.) felaketlere karĢı acil önlemlerin alınması gerekmektedir. (15.5.1959 tarih ve 7269
sayılı yasa ve değ.) Aynı zamanda tarihi kültür ve tabiat varlıklarında (21.7.1983 tarihli ve 2863
sayılı KTVKK Md.17/c fıkrasını ekleyen 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı yasa) (deniz, göl, ırmak,
yeraltı ve yerüstü suları ile orman, mera, toprak, ova, kıyılarla tüm sit alanları v.b. gibi) tarihi,
kültürel ve doğal taĢınmazların veya tarımsal arazilerin de korunması zorunludur.
Afetlere karĢı önlemlerle tarihi ve kültürel dokuyu korumak ve sektörel alanlar oluĢturulmasına
ait son hükümler, yerel yönetimlerin görev ve yetkilerine ilgili yasaya (3.7.2005 tarihli ve 5393
sayılı Belediye Kanunu ve 24.6.2010 tarihli ve 5998 sayılı yasayla) eklenen 73. Maddedeki
(Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim) düzenlemeleridir.
Bu amaçlarla yapılacak imar planları bugüne kadar tek taraflı iradeyle, yalnız kamulaĢtırma
bedelinin karĢılık olarak verilmesi Ģeklinde uygulanıyordu. Bu Ģekildeki imar planlarının
uygulama aracı olan kamulaĢtırmanın yetersizliği, zamanla (değiĢtirme, trampa, yerine verme ve
sit sertifikası v.b.) uygulamaların seçenek olarak getirilmesi sonucunu doğurmuĢtur. Ancak bu
araçlar da yetersiz kalınca, tarihi kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında sınırlandırılan
hakların aktarılmasına ait plan uygulama aracı, 2004‘teki ilgili değiĢiklikle imar hukukuna
107
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
getirilmiĢtir. (21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı KTVKK ve 1.md. sini değiĢtirip, 17. maddesine c
fıkrasını ekleyen 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı yasa.)
Sınırlandırılan taĢınmaz mülkiyet ve imar haklarının, yalnız kamulaĢtırma bedeli Ģeklinde
verilmesi; insanların barınma, yerleĢme, çevre ve yaĢam haklarını zedelediğinden getirilen
aktarımın, çağdaĢ bir plan uygulama aracı olarak yorumlanarak usul, esas ve yöntemleri doktora
tez, makale ve bildiri çalıĢmalarında ayrıntılarıyla belirlenmiĢtir. (Kocalar, 2009-2011) Bu
bildiride, 2004‘te mevzuata getirilen aktarımın; tüm afetlere karĢı alınacak önlemlerle, tarımsal
arazilerin, tarihi kültürel yapı ve sitlerin korunmalarında ve 73.maddeyle yerel yönetimlere
verilmiĢ kentsel dönüĢüm, geliĢim ve yenilemelerde de nasıl kalıcı uygulanabilirliği iĢlenecektir.
Bildirinin yasal dayanaklarında, afetlerle ilgili olan yasanın (7269 sayılı) yanı sıra, tarihi kültürel
ve doğal varlıkların koruma yasaları (2863 sayılı) ve kentsel dönüĢüm, geliĢim ve değiĢimle ilgili
olan yasa (5393 sayılı) kaynaklarda ayrı ayrı ilgili değiĢikleriyle birlikte belirtilmiĢtir.
Ancak bu amaçla yasal-yönetsel ülke düzeyinde bir uygulama amaçlandığında, var olan
yasalarda dikkate alınarak, genel bir eĢgüdümün Çevre ve ġehircilik Bakanlığı‘nca (ÇSB)
yapılması gerekmektedir. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ÇSB‘na ―her tür ve ölçekte
çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planları yapmak‖ görevi de verildiğinden; bu Bakanlığın
eĢgüdümünde ĠçiĢleri Bakanlığı (ĠB), Maliye Bakanlığı (MB), Kültür ve Turizm Bakanlığı
(KTB) ve yerel yönetimlerle birlikte eĢgüdümlü yürütülmesi, çerçeve bir yasa veya tüzükle
düzenlenmelidir. Bu mevzuatta uygulamaya girecek taĢınmazların saptanması, değerlendirilmesi
ve değerlendirme karĢılıklarının verilmesine iliĢkin kavram, ilke, ölçüt ve yöntemler ana
hatlarıyla belirtilmeli, bu ulusal eĢgüdümün çok acil bir Ģekilde yapılması gerektiği
vurgulanmalıdır.
2. Modeldeki (MĠHAM) TaĢınmazların Saptanması
Afetler, kentsel koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlı taĢınmazların saptanması, birçok yönden
özellikle de zamanlama olarak ayrı öncelikler taĢımaktadırlar. Bu nedenle konuyu organize
edecek kamu kuruluĢları amaca ne koyacaklarını iyi irdelemelidir. Bu iĢin doğrudan
uygulamaları yerel yönetimlerce yapılacağından, onların becerileri bu konuda belirleyici
olacaktır. Bunu saptamak için tüm yerel yönetimlerin katılacağı, olanaklarla ilgili bilgi toplama
aĢamasından geçilmesi gerekebilir. Ancak afetlere karĢı alınması gereken çok acil önlemlerin,
belki ayrı ve öncelikle alınması gerekecek; koruma, yenileme ve dönüĢümler ayrı ayrı
yürütülecektir. Genel çerçevenin çizileceği yasal düzenlemede, yerel yönetimlerin mali,
yönetimsel, arsa, yüklenici, yapılanma, afet riskleri, koruma, yenileme ve dönüĢüm öncelikleri
saptanarak, esneklikler tanınmalı; ancak hak sahiplerinin katılımları, denetim ve Ģeffaflıklar ile
değerlendirmelerde ilke, ölçüt ve yöntem birlikleri ülke düzeyinde sağlanmalıdır.
2.1. Afetlerde Zarar Görecek TaĢınmazların Saptanması
Yerel yönetimlerin mevzuatında acil yıkılması gerekli oturulamaz durumdaki binaların kesin
saptanması yaĢamsal önem taĢımakta olup, bu tamamen teknik bir konudur. Bu nitelikteki
taĢınmazlarda barınanlar öncelikle, yaĢamlarını güvenlikli sürdürebilecekleri yerlere aktarılmalıdır.
Bu saptama, akademik teknik meslek mensuplarıyla hak sahipleri, ilgili kuruluĢlardan katılacak bir
kurul tarafından, aynı ilke, ölçüt ve yöntemler ülke düzeyinde uygulanacak Ģekilde seçilmelidir. Bu
Ģekilde kurulun saptayacağı binalarda oturanların çıkarılması; kararın ilgili Belediye Meclislerinde
onaylanıp, halka ve hak sahiplerine duyurularak, belli itiraz süresi geçmesi ya da itirazın da karara
bağlanarak kesinleĢmesinden sonra yapılmalıdır.
2.2. Modelde Yerel Yönetimlerce Aktarım Alanlarının Hazırlanması
―Belediye, Belediye Meclisi kararıyla;‖ ―kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan
yerlerde‖ Bakanlar Kurulu kararı ile kendi mülkiyetlerinde, aynı yörede, ilçede, satın alarak,
kamulaĢtırarak ya da anlaĢarak, kat-daire karĢılığında, hazineden veya TOKĠ‘den devralınacak,
arazi, arsa ya da topraklardan imar planlarıyla, imara ya da yapılanmaya açarak, aktarım alan
alan olarak altyapısı v.b. konuları yerine getirerek, aktarıma hazırlayabilirler. Ancak aynı ilde
108
Aziz Cumhur Kocalar
olması, aktarım hakkını kullanacaklar için önemlidir; fakat yeni yasal düzenleme yapılırsa,
karĢılıklarını yabancı yerel yönetimlerden de almak isteyenlere olanak tanınarak, kendi
sınırlarında aktarım alan alan bulmakta zorlanan yerel yönetimlere de, yabancı yerel
yönetimlerden, kendi koĢullarında aktarım alan alan için takas-mahsup yöntemiyle yer alma
olanağı tanınmalıdır. Tanınan bu seçim olanakları, modele iĢlevsellik kazandırılarak, hak
sahiplerinin karĢılıklarını, zaman yitirmeden almalarını sağlamak için olup, kimseye
değerlendirmeler dıĢında bir ayrıcalık tanımayı amaçlamamaktadır. Kentsel dönüĢüm, geliĢim ve
yenilemeler sınırlandırılan taĢınmaz hakları ayrı yönetmelerle aktarılarak gerçekleĢtirilebilir.
3. Modelde (MĠHAM) TaĢınmazların Değerlendirilmesi
Ülkemizde kamu ile özel malikler arasındaki taĢınmaz alıĢveriĢlerinde aynı değerlendirme ilke, ölçüt
ve yöntemlerinin kullanılmasına özen gösterilmesi, bu konuda çıkacak sorunları önleyecektir. Tezdeki
değerlendirme alt modeli alttadır. (Kocalar, 2009, 2010, 2011) Özellikle değiĢik değerlendirme
kavramlarının kullanılması toplumda güveni sarsmakta büyük anlaĢmazlıklar yaratmaktadır.
3.1. Yasalarda TaĢınmaz Değerlendirme Ġlke, Ölçüt ve Yöntemleri
Kamunun taĢınmaz edinmesine ait mevzuattaki değerlendirmelerde değiĢik kavramlar,
ilkeler, ölçütler ve yöntemler kullanıla gelmektedir. ġöyle ki:
―Vergi değeri, kıymet takdiri, birim fiyatı, maliyet hesabı, sürüm değeri, tapu harç değeri,
getiri değeri, satış değeri, rayiç değeri‖ kavramları görülmektedir.
KamulaĢtırma yasasında, bedelin bulunması için uygulanan yöntemde ayrıca değiĢik
ölçütler (Net geliri, Emsal satıĢ değeri, Birim fiyatı) kullanılmakta; özel yasalarına göre
kurumların kendi adına kamulaĢtırmalarda da, değiĢik yasal kavramlar uygulanmaktadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun [kamulaĢtırma] maddesinde ―taşınmaz
kültür varlığının eskilik, enderlik ve sanat değeri hariç‖ KamulaĢtırma Kanunu
hükümleriyle, ―rayiç bedelin‖ ona göre belirlenerek ödeme yapılacağı belirtilmektedir.
Tablo 1. Aktarılacak Hakkın Değerlendirme
Formatı (TDF)
ġekil 1. Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarımı
Amaçlı Değerlendirme Alt Modeli (DAM)
Kaynak: Kocalar, 2009
Kaynak: Kocalar, 2009
109
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Aynı maddenin, taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parsellerin, hazine arazisiyle
değiĢtirilmesine ait yönetmeliğin 7.maddesinde, değiĢtirilecek Hazine arazisinin ise, Devlet
Ġhale Kanununa dayanan yönetmeliğe göre değeri takdir edilecektir. Aynı yasada bile değiĢik
ilke ve ölçütlerle değerlendirme yapılması, toplumdaki güveni sarstığından, aynı yasada aynı
amaçla yapılan değerlemelerde, aynı ilke, ölçütler getirilmelidir:
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanununun takas ve aktarım maddesinde; hiçbir
değerlendirme ilke, ölçüt, yöntem hatta kavram belirtilmeden, özel mülkiyetteki taĢınmazla
Yerel yönetimlere ait taĢınmazın takas edilebileceği;
Aktarım iĢleminde ―taşınmazın mülkiyet ve yapılanma hakkının kısıtlanmış bölümün‖
Sermaye Piyasası Kurulu onaylı Gayri Menkul Değerleme ġirketince, ―rayiç değer
denkleştirmesi‖ esasının; tescilli taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarına iliĢkin ise ―yapı
değerinin dikkate alınmayacağı‖nın uygulanması belirtilmiĢ bulunmaktadır. Değerlendirme
Alt Modeli iĢ akıĢ diyagramı ġekil 1.de sunulmuĢtur.
Bu nedenlerle konumuz olan taĢınmazların Tablo 1.deki gibi aynı ilke, ölçüt ve yöntemlerle
değerlendirilmesi ve hak sahiplerinin de bu değerlendirmelere katılıp itiraz haklarını
kullanmalarına ait bu öneri toplumun güvenini pekiĢtirecektir. Tüm taĢınmazların
değerlendirmesi ülke düzeyinde, bu bildiride öngörülen yasal çerçeve bir düzenlemeye göre veya
sonrasında sürdürülecek bölgesel alansal uygulamalar yapılırken göz önüne alınması gereken
durumlar, afet önlemlerine göre aĢağıdaki gibi özetlenebilirler.3.2. Afette Zarar Görecek
Aktarılması Gerekli Oturulmaz TaĢınmazların Değerlendirilmesi
Değerlendirmede önemli bir ilkenin, verilenlerle alınanların aynı kurul, aynı ilke, ölçüt ve
yöntemle, aynı zamanda yapılarak denkleĢtirilmesi olduğu açıktır. Bu maliklere moral verecek,
uygulamalar aktarımlarını sağlayacak ve önlemlerin alınmasını kolaylaĢtıracaktır.
Ancak bundan da önemli olan, bu taĢınmaz tam yeterli ve uzman bir kurul tarafından afette zarar
görecek aktarılması gerekli oturulamaz taĢınmaz olduğu için değerlendirmede, tüm nitelik ve
niceliklerin, soyut ve somut unsurların dikkate alınacağı bir çalıĢmada, bu saptanan tehlikeli
durum binada yokmuĢ gibi değerlendirmenin yapılmasıdır. Fakat çerçeve yasayı düzenlerken,
deprem bölge derecesine, binanın yapı sınıfına ve yapısal zayıflık derecesi özelliklerinin
ortalamasını alarak; Değerlendirme Kurulunun diğer risklere vereceği puanlarla sonuç bulmasına
engel olmayacak Ģekilde düzenlenmelidir.
Arazide kayma, heyelan, su baskını v.b. tehlikelerde de toprağın değerlendirilmesinde verilecek
diğer risklere ait puan kadar, toprağın normal değerinden düĢtükten sonra, rayiç değer
denkleĢtirilmesi yapılır. Bu değerleme Ģirketlerinin uygulamasının tüm ayrıntılarıyla nasıl
yapılacağı ilgili tez çalıĢmasında saha örnekleriyle ve 3 adet formatlı formla 2 birlikte ayrıca
gösterilmiĢtir.
3.2.1. Afette Zarar Görecek Aktarılması
Değerlendirme Kurulunun KuruluĢu:
Gerekli,
Oturulamaz
TaĢınmazların
Değerlendirme Kurulunun, uzman bir kurul tarafından, oturulamaz taĢınmaz afette zarar
göreceğinden aktarımı gerekli olduğu saptandıktan sonraki değerlendirmesi, Ģu iki önemli
uzmanlık alanlarından olacaktır:
-
2
Ġlki, oturulamaz niteliğini saptayan uzmanlardan, bu taĢınmazı değerlendirebilecek ek
disipliner nitelikli olanlarla;
Kocalar, A.C. 2009, Koruma Amaçlı İmar Planı Uygulamalarında Taşınmaz Mülkiyet ve İmar Haklarının
Aktarımı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, MSGSÜ, FBE, İstanbul. (DSAF, TDF, DSF) Tez çalışmasından
(Kocalar, A.C. 2009) Değerlendirme Alt Modeli (DAM) ve şu değerlendirme formatları alınmıştır:
Bakınız: Ek Format 1. (DSAF) Taşınmaz değerleme ölçütleri bilgi ve belge değerlendirme sonuçları ana
formatı. Ek Format 2. (TDF) Aktarılacak hakkın taşınmazını değerlendirme formatı. Ek Format 3. (DSF)
Değerlendirme sonuçları formatı.
110
Aziz Cumhur Kocalar
-
Ġkinci uzmanlık grubunda, taĢınmaz değerlendirmesini yalnız somut verilerle yapan, klasik
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı uzmanlarından öte; taĢınmazı yaĢama ve çevreye olan
niteliksel, soyut katkı unsurlarıyla değerlendirebilen uzman ve meslek gruplarından
oluĢturulması gerekecektir.
Buna göre, ülke çapında bölgelerinde Belediye ya da valiliğe bağlı çalıĢacak bu değerlendirme
kurullarının, aynı uzmanlık ve meslekten olmaları, aynı ilke, ölçüt ve yöntemleri aynı zamanda
uygulamaları düzenlenecek mevzuatta belirtileceği gibi (Bölge Deprem Derecesi, bina yapı
sınıfı, yapısal ve zeminsel sağlamlık derecesiyle v.b. unsurları) değerlendirmeye baĢlamadan
saptamaları, yerinde olacaktır.
Bu taĢınmazların Değerlendirme Kurulunun; Tespit Kurulunun, yönetiminden gelenler dıĢındaki
teknik uzmanlardan seçeceği iki uzmanla, Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, Çevre ve ġehircilik
Bakanlığı, Belediye (Valilik), Emlakçılar Birliği, maliklerin seçecekleri birer temsilciden olmak
üzere beĢ üyeden oluĢturulabilir.
3.2.2. Afette Zarar Görecek
Değerlendirme Esasları
Aktarılması
Gerekli
Oturulamaz
TaĢınmazların
Değerlemede esas olan kavramlar, ilkeler, ölçütler, yöntemler, zaman ve kullanılan formatlar
olduğuna göre bunların üzerinden modelin çalıĢma esaslarını kurgulayalım:
3.2.2.1.Kavramsal boyut:
-
Değerlendirme amacıyla taĢınmazlar için kullanılan kavramlar önemlidir, çünkü bu
kavramdan hareketle ilke ve ölçütler belirli bir yöntemle uygulanarak, somut bir değerle
taĢınmaz ifade edilecektir.
Burada rayiç değer denkleĢtirmesi ölçütü kullanmaktadır. (Tablo 1‘in devamında kullanılan
Tablo 2‘deki gibi) kamu-özel taĢınmaz alıĢveriĢlerinde aynı ölçüt kullanılması eĢitlik ilkesi
gereğidir; karĢılıkta ise denkleĢtirme kavramı eklenmiĢtir. Yapılacak çerçeve yasal düzenlemede
de bu ilkelerin tüm kamu-özel taĢınmaz alıĢveriĢlerinde aynen uygulanması, modele iĢlevsellik
kazandırarak, sorun yaratmayacaktır.
3.2.2.2.Ġlkeler, ölçütler, yöntemler ve format boyutları:
Bu değerlendirmede en önemli risk, taĢınmazın ana varlığı olan toprağın durağanlık özelliğini,
sabit yerini kaybetmesi olasılığının güçlülüğüdür. Bu toprak riski değerlendirme formatlarda,
Tüm taĢınmazlara ait unsurlar, afete konudur ve onun etkisinde bulunduğu için hepsinde bu
yöntemin eĢitlik sağlayacaktır.
-
-
Yasal düzenlemede bu konular özel önemle ele alınmalı ve yoruma en az yer bırakacak
biçimde, kesin net anlatımlarla düzenlenmelidir.
.Genel değerlendirme ilkesi verilenlerle alınanların eĢit, denkleĢtirilmiĢ olmasıdır.
.Tüm verilenlerle alınanların aynı kavramlar, ilkeler, ölçütler ve yöntemlerle aynı zamanda
değerlendirilmesi ve
.Verilen taĢınmazla alınanın karĢılık değerlemesi ve denkleĢtirilmesidir.
.Değerlendirmede yalnız somut, fiziki, maddi unsurların değil, barınma, yerleĢme ve konut
hakkıyla birlikte, çevre, insan ve yaĢam haklarının da soyut, öznel (sübjektif), manevi
değerlendirmelerinin de kıyasla maddi değere indirgenerek yapılmasıdır.
.Değerlendirme Kurullarına maliklerden de bir temsilcinin alınarak görev, yetki ve
sorumluluk yüklenmesi sağlanmalı ve maliklere değerleme sonuçlarına idari ve mali itiraz
hakkı verilmelidir.
Afette zarar görecek aktarılması gerekli oturulamaz taĢınmazın afet öncesi, ayrılacak alanlara
malik ve hak sahiplerinin acele aktarılmasını öngören bir çalıĢma yaptığımızdan; koruma
hukukuna 2004 yılında getirmiĢ olan yasada da aktarımda rayiç değer denkleĢtirmesi ölçütü
öngörüldüğünden burada da bu ölçüt ile taĢınmazlar değerlendirilecektir.
111
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Tablo 2. Değerlendirme Sonuçları Formatı (DSF) Kaynak: Kocalar, 2009
26
(TDF-TaĢ. Değ. Formatının 26.
satırındaki sonuç alınır)
27
(27.6.)
27.1.
-YTL
27.2.
27.3.
-YTL
27.4.
27.5.
27.6.
28
29
-YTL
(27.1.+27.2.+27.3.+27.4.)=
(27.5.:4) =
( 27. : 26. ) =
-YTL
( 100 x 28. ) =
-YTL
30
29. (Rakamla)
29. (Yazıyla) YTL
BaĢkan
Üye
TaĢınmazın Ortalama Net Puanı:
(ONP)
TaĢınmazların birim mülkiyet Ortalama Rayiç
Değeri (ORD) YTL
Tapudaki son iĢlemde gösterilmiĢ değeri
Belediye Emlak vergisindeki son matrah değeri
YTL
Gayrimenkul Değerleme ġirketi-Yatırım
Ortaklığı‘nın rayiç değer denkleĢtirmesi
Emlak piyasası (Odanın) rayiç değeri
Rayiç değerler toplamı -YTL
TaĢınmazın ortalama rayiç değeri -YTL
Bir puana karĢı gelen rayiç net değeri
TaĢınmazın değ. sonucu nakit net değeri
Aktarıma konu (mülkiyet) ile (yapılaĢma
haklarının) rayiç net nakit değeri -YTL
Üye
Üye
Üye
Adı Soyadı :
Ünvanı :
Temsil Ettiği :
Kanun :
Ġmzası :
3.2.2.3.Değerlendirme yöntemi ve formatları (DSAF, TDF, DSF) 2
Değerlendirilecek taĢınmazların içindeki her bağımsız bölümüne uygulanacak 21 adet değerleme
niteliği, 6 sütuna (+) puan verilip, 6 adet risk grubundan birine de (-) puan verilerek, komisyonca
değerlendirilerek, (TDF-Tablo 1) ile ortalama net puan bulunacaktır. Bu puanlar, tapudaki son
iĢlem değeri, emlak vergisi son değeri, GYO rayiç değeri, Emlakçılar Birliği rayiç değer
ortalaması; ortalama net puan ile bölünerek, bir puanın nakit değeri bulunup, 100 ile çarpılarak
(DSF-Tablo 2‘de) taĢınmazın net değeri bulunacaktır. Bu konudaki tez çalıĢmasının, (Kocalar,
2009) Değerlendirme Alt Modeli (ġekil 1) incelenerek ayrıntılar saptanabilir.
3.2.3. “Deprem riskine karĢı tedbirler almak amacıyla” Yapılan Tespit ve Değerlerin
Onaylanması ve KesinleĢtirilmesi
Belediyelere yasa ile verilen, bu amaçla ayrıntıları belirtilen çalıĢmaların yapılarak
tamamlanması üzerine, aynı yasanın 73.maddesinin ilk paragrafına göre onaylanmak üzere
Belediye Meclisine sunulur. Belediye Meclisinin onaylaması bu aĢamada, taĢınmazın tespiti ve
değerlendirmesine iliĢkindir. Belediye Meclisinin bu aĢamada ―oturulamaz tespitiyle‖ bunun
değerini halkla malik ve hak sahiplerine, ilan ve tebliğle duyurması, genel hükümlerinde
gereğidir.
Ayrıca bu duyuruda, bu tespitin hangi yasaya dayanarak ve niçin yapıldığını, bununla neler
amaçlandığını, bu tespit ve değerleme kararına idari ve adli 30 gün içinde itiraz edilebileceğini
de bildirmiĢ olur. Ġtirazlar, taĢınmazın Tespit Kurulu ve Değerlendirme Kurulunca yeniden
incelenerek sonuç, aynı Ģekilde duyurulup, malike tebliğ edilir. Belediyece verilen 30 gün süre
tamamlanınca Bakanlar Kuruluna onaylanmak üzere sunulur ve sonuçlandıktan sonra da yine
kamuoyuna ve hak sahiplerine ilan ve tebliğle duyurularak kararlar kesinleĢtirilir. Özetle
söylersek Ģunlar gerekmektedir:
-
112
Ġlgili taĢınmazların ülke düzeyinde aynı ilke, ölçüt ve yöntemlerin kullanılarak
değerlendirilmesi,
Aziz Cumhur Kocalar
-
Maliklerin temsilcilerinin kurullarda görevlendirilmesi, aktarımın amacına göre
değerlendirme kurulları uzmanlarından oluĢturulması,
Değerlendirme sonuçlarına maliklere itiraz hakkı verilmesi ve karĢılıklarının da
seçilmesinde maliklere seçenek tanınması,
TaĢınmaz değerinin saptanması ve karĢılıklarının verilmesinde (rayiç değer denkleĢtirmesi)
ilkesinin uygulanması ve
En önemlisi de hak sahiplerinin barınma, yerleĢme, konut çevre ve yaĢam haklarının birinci
derecede dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca bunların da, ilgili çalıĢmalarda esas aldığı
vurgulanmaktadır. (Kocalar, 2009, 2010, 2011).
4. Modelde TaĢınmaz Değer KarĢılıklarının Yerel Yönetimlerce Verilmesi
Yerel yönetimlerin olanaklarına göre, karĢılıkların değiĢik seçenekler Ģeklinde, hak sahiplerinin
kendi serbest tercihlerine bırakılabilmesinin koĢulları Ģunlardır:
-
-
TaĢınmazların değerlendirme sonuçları, hangi seçenek hak sahibince tercih edilirse edilsin,
aynı bedel olmalıdır.
Yerel yönetimlerin, bu seçenekleri karĢılayabilecek olanaklarını hazır halde bulundurmak
için, acilen gerekenler yapılmalıdır.
Hak sahipleri kendilerine tanınan seçeneklerden çoğunluğunun 2-3 tanesine odaklanarak
yerel yönetimlerin olanaklarını zorlamamaları ve kendi aralarında organize olarak tüm
seçeneklere yayılmamalı veya yerel yönetimlerin hemen karĢılayabileceği belli seçenekleri
tercih etmelidirler.
Bu düzenleme, hem kamu yönteminin olanaklarını seçeneklere yayarak, organizasyonu
karĢılamasını sağlayacak, iĢin yapımını hızlandıracak; hem de mali yönden, aynı değerleme
bedeli tüm seçeneklerde geçerli olduğundan, kamunun ve hak sahibinin bir maddi kaybı
olmayacaktır. Buna göre, 2863 sayılı KTVKK‘nda belirtilen seçenekler aĢağıdakiler
öngörülmektedir.
Afette zarar görecek aktarılması gerekli oturulamaz taĢınmaz değeri karĢılıklarının;
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
Aynı ada veya parseldekilere, olanaklara göre,
Aynı ada ve parsel tahsisi yapılarak,
―KamulaĢtırma bedeli‖ olarak,
Arazi veya arsayla takas edilerek,
Bina, kat ya da daire ile takas edilerek,
Afet sertifikası verilerek,
Ayrılan alanın inĢa, imar ve çevre düzeni yapılıp oraya aktararak,
Bunlar dıĢında önerilebilecek diğer seçeneklerle,
Yabancı yerel yönetimlerden, bu seçeneklere göre alınması olanağı olanaklara da
isteklerine göre verilmesini yerel yönetimlerin karĢılılık takas-mahsubu öngörülmektedir.
Hak sahiplerinin önerebileceği 8.seçenek, genel ilkelere göre bedelde bir değiĢiklik ve
yarar getirmemeli, yerel yönetimlerin olanakları içerisinde acele yapılabilecek olması,
Belediye Meclisinde de kabul edilmesi koĢuluyla karĢılıklı anlaĢmayla, verilebilir.
5. Modelde Aktarımların, Yerel Yönetimler Dâhil Maliklerin, Aktarım Tüzel KiĢiliği
(ATK) (Basit Ortaklık) Kurarak Yapılması
Aktarım alan alanlar belediyenin mülkiyetindir; karĢı tarafta da taĢınmaz sahiplerinden bu
taĢınmaz karĢılıklarının, belediyenin ayırdığı aktarım alan alanın yapılandırılıp–imarının
tamamlatılmasıyla oraya aktararak almayı talep edenler bulunmaktadır. Bunların ortak
özellikleri, tümünün taĢınmaz sahibi olmaları ve belediye hakları karĢılığını verdiğinde
taĢınmazlarını kamuya devredecek olmalarıdır. ĠĢte bunların ortak özellikleri olan taĢınmazlarını,
belediye ile birlikte sermaye olarak koymak suretiyle; kuracakları ATK‘nde görev, yetki ve
sorumluluk alarak ve aktarım alan alanları yapılandırarak, aktarımın yapılmasını sağlayabilirler.
113
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Bunun için, taĢınmaz değerlerini sermaye olarak gösterip, eĢit hakları bulunan, Aktarım Tüzel
KiĢiliğini (ATK); Aktarım alan alanların yapılanması ve imarını gerçekleĢtirerek hak sahiplerine
vermek için basit ortaklık Ģeklinde (22.4.1926 tarih ve sayılı 818 sayılı Borçlar Yasasının 520541.maddeleri) kurmalıdırlar.
ATK‘ca, öncelikle üyeleri olan maliklerin belediyeye devredecekleri taĢınmazları karĢılığında,
onun değerine denk isteklerini ayrıntılı olarak saptanmalıdır. Sonra, belediye aktarım alan
alanları kat karĢılığı sözleĢmeyle alınmıĢsa onun karĢılığını, bu arsa belediyeye ait onun istediği
karĢılık ile inĢaatı yapacak yükleniciye verilebilecek karĢılığı da hesaplayarak, aktarımı alan
alandaki yapım-imarın, hesaplanan kapasitesiyle niteliklerini de belirleyerek, buna göre
ĢartlaĢma tasarısı hazırlanmalıdır.
5.1. Ġhale, Yüklenici Seçimi, Plan-Proje Onaylı SözleĢme ve Yer Teslimi
ATK Genel Kurulunda kuruluĢ sözleĢmesini kabul edip, kuruluĢu sağladıktan sonra, yönetim
kurulunu inĢaatçı, mimar, Ģehir plancısı gibi mesleklerden ve hâkim ortak belediyeden seçerek
kurulmalıdır. Yönetim kurulu tüzel kiĢiliği temsilen tüm yönetimi, genel kurulun ve ana
sözleĢmenin verdiği yetkiler çerçevesinde yürütecektir. ATK, Aktarım alan alanların, saptanan
ĢartlaĢmaya göre imar ve inĢası için ihale açarak yüklenici seçer. Yüklenici aktarım alan alanların
imar durumu ve ĢartlaĢmaya göre plan projeleri yaptırarak yönetim kurulunun ve genel kurulun
ve belediyenin onayını alır. Buna göre yönetim kurulu sözleĢmesini yapar, inĢaat yerini teslim
eder.
5.2. Aktarım Alan Alanların Yapım ve Ġmarının Tamamlanarak ve Bireysel Mülkiyete
Geçilerek, Aktarımın Sonlandırılması
-
-
-
-
-
Yönetim kurulu iĢin sahibi olarak, sözleĢmesi akit edilen yükleniciye yer teslimini
yaptıktan sonra iĢi baĢlatacaktır. ĠĢin aciliyeti gereği en çok 2 yılda, süre uzatımı
verilmeden imar ve çevre düzeni de yaptırılarak anahtar teslimiyle aktarım
tamamlanmalıdır.
Yönetim kurulu, teknik uygulama sorumlusu, kendi teknik denetmen ve danıĢmanları ile
iĢin sonuna dek, her türlü denetimlerini yürütüp; bunların yılsonunda da Genel Kuruluna
raporlarını sunarak zamanında tamamlatır.
Bu yapı-imar ve çevre düzeni iĢinin, teknik sorumlularla birlikte geçici kabulü ile
noksanlıkları, düzeltilecekleri ve sürelerini de saptayarak tutanağa bağlar. Bunlar yerine
getirildikten ve belediyeden yüklenici iskân iznini aldıktan sonra, kesin kabulü yapılır.
Bireysel mülkiyete geçmek için, her hak sahibine yerleri teslim edilerek, bunların tapu
iĢlemleriyle, aktarılması gereken taĢınmazında belediyeye devir ve tapu iĢlemleri, karĢılıklı
eĢzamanlı tamamlanmalıdır.
ATK amacına ulaĢarak ve aktarımı sonuçlandırarak, site yönetimine devir iĢlemini
yaparak, fesih ve ibra kararıyla görevlerini tamamlayacaktır.
6. Modelle (MĠHAM) Getirilen Yenilikler ve Sonuçlar
Afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlı olarak aktarılacak taĢınmazların 2010 yılında
getirilen bir değiĢiklikle (5393 sayılı Belediye kanununu değiĢtiren 5998 sayılı yasa) belediyelere
verilen görev, yetki ve sorumluluk sonucunda yapılacak uygulamalara, ülke düzeyinde birlik ve
iĢlevsellik kazandırmak amacıyla bu çalıĢma yapılmıĢtır. TaĢınmazların sınırlandırılan hak
karĢılıklarının yalnız kamulaĢtırma yöntemi ile verilmesi, mali olanakları yetersiz kamu
yönetimlerini zorlamakta, konut sorunu olan hak sahipleri için adaletli olmamakta tek
taraflılığından toplumda kabul görmemektedir. Bu nedenlerle, afet, koruma, yenileme ve
dönüĢüm amaçlarına ait plan ve projelerin esas uygulama aracı olarak aktarımın kullanılması
fakat hak sahiplerine tüm seçeneklerden seçim hakkı tanınarak tercih edecekleri yöntem ve Yerel
Yönetimin olanaklarına göre karĢılıkların verilmesi öngörülmektedir.
Afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçları için sınırlandırılan taĢınmazların mülkiyet ve imar
hakları karĢılıklarının kamulaĢtırma ile tek taraflı ve anti-demokratik yöntemle verilmesi yerine
114
Aziz Cumhur Kocalar
tüm hak sahiplerinin de katılacağı aktarım yöntemiyle verilmesi; fakat tüm yöntemleri de
kapsayacak Ģekilde maliklerin seçimlerine bırakılması hem uygulamalara iĢlevsellik
kazandıracak, hem yasal uyuĢmazlıklar yaratmayacak, hem de toplumda kabul görecektir.
Buna göre geliĢtirilen modelin getireceği yeniliklerle var olacak sonuçlar Ģöyle sıralanabilir:
-
-
-
-
Ülke düzeyinde afetler, korumalar, dönüĢümlerin, merkezde Çevre ve ġehircilik
Bakanlığının (ÇġB) eĢgüdümünde ĠçiĢleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Ticaret ve Sanayi Bakanlığının katılımı ile tüm iller, ilçeler ve beldelerde yerel
yönetimler tarafından uygulanarak yapılması çerçeve bir yasa çıkarılarak
gerçekleĢtirilmelidir. Öncelikle ÇġB‘nca, dört Bakanlık ve tüm yerel yönetimler den bu
konudaki görüĢleriyle olanakları alınmalı ve kaynaklarda belirtilen yasalarda dikkate
alınarak bir çerçeve yasa çıkarılmalıdır. Ancak bu çerçeve yasada, yapılanma-imar hakkı,
dönüĢüm, değiĢim, geliĢim, yenileme ve aktarım hakkı gibi kavramların tanımları da, tez
çalıĢması (Kocalar, 2009) haklar bölümü dikkate alınarak yapılmalıdır.
TaĢınamazlar üzerindeki hakların aktarılmasında sosyal-hukuk devleti ilkesi esas alınarak,
maliklerin barınma, yerleĢim, konut, kent, çevre ve yaĢam hakları ön planda tutularak
değerlendirme ve aktarımları yapılmalıdır.
Yasal düzenlemede kamu ve özel yarar dengesi sağlanmalı, uygulama da verilenlerlealınanların eĢitlik ve adaletle hakların karĢılığı tam verilmelidir.
Aktarılan taĢınmaz haklarının aktarım alan alanlarda aynı nitelik ve kalitede koĢullarla
olanaklar yaratılarak gerçekleĢtirilmesine özen gösterilerek hazırlanıp tamamlandıktan
sonra yapılması, hak sahipleri karĢılıkları verilmeden eski yerlerinden çıkarılmamalıdır.
Afet, koruma, yenileme ve dönüĢüm amaçlı kapsamdaki taĢınmazların değer
karĢılıklarıyla, aktarım alan alanların maliyetlerine yüklenici hakkı ekleyerek bulacakları
toplam maliyetin karĢılığını; Aktarım alan alanların yapılanma ve imarında aynen yaratarak
fazlası bu iĢlem sonucunda çıkacak getiriyi gösterecektir.
Yerel yönetimler aktarım alan alanların imara açılmasıyla yaratılacak imar hakkı sonucunda, bu
iĢlem maliyetini baĢa baĢ getirecekler; ayrıca aktarım veren alanlarda kalacak taĢınmazları da
alacaklardır.
-
-
Yerel yönetimler aktarım veren alanlardaki aldığı taĢınmazlarla hem kamu hizmet
mekânlarını geniĢletecek, hem yeĢil alanlar kazandırarak yoğunluğu azaltmıĢ, hem doğal
kültürel varlıkları korumuĢ, imar çarpıklıklarını belli oranda düzeltmiĢ; en önemlisi,
afetlerden insanları kurtararak birinci derecede görevini yapmıĢ olacaktır.
MĠHAM ile aktarımın uygulaması sonucunda, ÇġB‘nın eĢgüdümünde yerel yönetimler
ülkenin önemli sorunlarının aĢağıda özetlendiği gibi çözülmesini gerçekleĢtirmiĢ
olacaklardır:
o
Afetlere karĢı etkin önlemleri peĢinen almıĢ ve insanların yaĢamlarını kurtarmıĢ
bulunacak,
o
Koruma ve yenilemeleri sağlamıĢ,
o
DönüĢüm olanaklarını kullanmıĢ,
o
Sunduğu seçeneklere tercihleri yöneterek ilgili yerel yönetimlerce maliklerin
isteklerini yerine getirmiĢ,
o
Kamuyu ve hak sahiplerini maddi kayba uğratmadan,
o
Hem yasal uyuĢmazlıkları da çözerek,
o
Hem de hak sahiplerinin katılımlarını sağlayarak,
o
Sosyal hukuk devletinin gereği yönetsel uygulamalarla,
o
Bireyin yerleĢme, barınma, kent, çevre, yaĢam haklarını değerlemeye alıp,
karĢılıklarını da denkleĢtirip, aktarımla vererek,
o
Ülkenin afetler, korumalar, dönüĢümler ve yenilemelerdeki önemli sorunlarının
çözülmesi gerçekleĢtirilmiĢ olacaktır.
115
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar
Kocalar, A.C. 2009. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulamalarında TaĢınmaz Mülkiyet ve Ġmar
Haklarının Aktarımı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, MSGSÜ, FBE, Ġst.
Kocalar, A.C. 2010. Nation-wide Implementation of Transfer by Local Authorities under the
Conservation Development Plan by Ministry of Culture and Tourism in Turkey, 14. ĠPHS-2010
Conference, Ġstanbul.
Kocalar, A.C. 2010. Evaluation of Environment and Living Rights of Ecological Systems while
Transferring of Property and Development Rights, 1. GreenAge Symposium, Mimar Sinan Fine
Arts University, Faculty of Architecture, 6-8 December 2010, Ġstanbul, Türkiye.
Kocalar, A.C. 2011. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Sınırlandırılan Mülkiyet ve
Ġmar Haklarının Değerlendirilerek Aktarımı, MSGSÜ Tasarım+Kuram Dergisi, 9.sayı, Ġstanbul.
Pruetz, R. 2003. Beyond Takings and Givings, Arje Press.
Hanly-Forde, J. vd. 1994. Using the Market for Compensation and Preservation, Government
Accounting Office Report, RCED-94-215R shf. 2.
KeleĢ, R. 1975-1992. Kent ve Siyaset üzerine Yazılar.
Sucuoğlu, H. 2010, ODTÜ Deprem Müh. AraĢtırma Merkezi, Radikal, 17.3.2010.
15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı ―Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun‖ (UHMADAĠYYDK) ve DeğiĢiklik getiren (3956, 31, 52,
4133, 249, 74, 4864, 5543, 518, 5230, 1051, 4649, 5511) sayılı yasalarla, yürürlükten kalkan
4623 sayılı kanun.
21.7.1983tarih 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVKK)
29.8.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye ait Taşınmaz Mal Değerlendirme Kanunu ve 3.7.2003 tarihli
ve 4916 sayılı yasayla değiĢiklikleri.
10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu.
8.12.2004 tarihli ve 2273 sayılı Toplu Konut İdaresine Yetki Veren Kanun.
4.3.2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu.
4.3.2004 tarih, 5104 s. Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Hk.da Kanun
3.7.2005/5393 s. Belediye Kanunu ve 24.6.2010/5998 s. yasayla değiĢtirilen 73. md. si.
18.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu.
16.6.2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun.
22.4.1926 tarihi ve 818 sayılı Borçlar Yasasının 520-541.maddeleri.
4.7.2011 tarih ve 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) (ile ÇġB‘nın görev, yetki ve
sorumluluklarının düzenlenmesi) ve bunu değiĢtiren 17.8.2011 648 sayılı KHK.
116
„Tasarım Kontrol Çerçevesi Amaçlı Tasarım
Rehberleri‟nin Kentsel Tasarım Rehberliğindeki Rolü,
Ġngiltere Örneği
Bilge Serin
1
Öz: Tasarım kontrol araçları kentsel mekân ve yerlerin tasarımını ortak mekânsal bir dil
oluşturmak amacıyla denetleyen ve yönlendiren tasarım araçlarıdır. Uygulamada bu araçlar,
bağlamlarına, ölçeklerine ve içinde bulundukları çerçevelere göre çeşitlenmektedirler. Bu
bağlamda, ilgili tasarım kontrol araçlarının planlama süreçlerine çeşitli ölçeklerde
eklemlenmesi, bir kentsel çevrelerin üretim süreci sorunsalıdır. Bu sorunsala yaklaşım, kentsel
tasarımın nasıl kavramsallaştırıldığı ile yakın ilişkilidir. Bu çalışmada kentsel tasarım, farklı
ölçeklerde farklı araçlar ile gerçekleştirilen çok boyutlu, çok ölçekli bir tasarım alanı olarak
kavramsallaştırılmıştır. Çalışmada, tasarım kontrol araçlarının planlama süreçlerine farklı
ölçeklerde eklemlenmesi üzerinde durulmuş, İngiltere örneği, bir tasarım rehberi tipi olan ve
ülkede kentsel tasarım politikasının genel çerçevesini çizmeyi amaçlayan ‗Tasarım Kontrol
Çerçevesi Amaçlı Tasarım Rehberleri‘ üzerinden, üç örnek olay incelemesi ile (By Design,
Urban Design Compendium 1, Urban Design Compendium 2) karşılaştırmalı analiz edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kentsel tasarım, tasarım rehberleri, tasarım kontrolü, tasarım kontrolü
araçları
Abstract: Design control tools are tools which control and guide the design of urban space and
places in order to produce a common spatial language. In practice, these tools vary according to
their contexts, scales and frameworks. In this context, integration of these design control tools to
planning processes in various scales is a problematique in production of urban environments.
Approach to this problematique is closely related to the way of conceptualisation of urban
design. In this paper, urban design is conceptualised as a multi-dimensional, multi-scale design
field which is realized in different scales with different design tools. The paper focuses on how
design control tools integrated to different scales of planning and as a case study, By Design,
Urban Design Compendium 1, Urban Design Compendium 2, which are ‗design control
framework aimed design guides‘ in British planning system, are analysed comparatively.
Keywords: Urban design, design guides, design control, design control tools
1
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara
117
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Tasarım kontrol araçları kentsel mekân ve yerlerin tasarımını ortak bir dil oluĢturma amacıyla
denetleyen ve yönlendiren tasarım araçlarıdır. Uygulamada bu araçlar, bağlamlarına, ölçeklerine
ve içinde bulundukları çerçevelere göre çeĢitlilikler göstermektedirler. Bu çeĢitlilikleri ile kentsel
geliĢmenin her aĢamasında, ölçeğinde ve bağlamında geçerliliği olan araçlardır. Bu çalıĢma,
belirli bir bağlamda tasarım kontrolünün ve kentsel tasarım uygulamalarının çerçevesini çizmeyi
amaçlayan kentsel tasarım kontrol araçları olan tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım
rehberlerine odaklanmaktadır. Bu odaklanmanın, inceleme alanını daraltma amacına ek olarak
iki nedeni vardır: Birincisi, çalıĢmanın kentsel tasarım yaklaĢımı, ikincisi ise tasarım kontrol
araçları, kentsel tasarım ve planlama iliĢkisidir. Ġlk olarak, çalıĢmada kentsel tasarım yaklaĢımı
tasarımın iki ana özelliği ile tanımlanmıĢtır: bir süreç (Günay, 1999) olarak kentsel tasarım ve
ölçeklerden bağımsız bir olgu olarak kentsel tasarım. Bu bağlamda, çalıĢmanın birinci
bölümünde ‗nasıl bir kentsel tasarım‘ tanımı yapılmıĢ; kentsel tasarım - planlama iliĢkisi
sorgulanmıĢtır. Ġkinci bölümde, çağdaĢ kentsel tasarım kontrol araçlarına genel bir bakıĢ
sunulmuĢ, bu çerçevede seçilen üç örnek tasarım kontrol bağlamları çerçevesinde tartıĢılmıĢtır.
2. Kentsel tasarım, ölçek bağımsız, çoklu bir tasarım süreci
―elma, çiçekten meyveye kadar‖
Paul Klee
Paul Klee formu ―elma, çiçekten meyveye kadar‖ ifadesiyle tanımlamıĢtır. Burada, elma
yalnızca bir elma değildir; elma, ―çiçekten meyveye kadar‖ bir süreci kapsayan kavramsal bir
oluĢtur. Klee, bu bütünlük çerçevesinde formu, forma giden yol üzerinden tanımlarken, vurgu
formdan çok forma götüren yoldadır (Eisl, 2005). Bu metafor üzerinden, kentsel tasarım,
baĢlangıçtan son fiziki ürüne kadar tüm bir süreçtir. Bu süreci ölçeklere ya da forma bağlı kılmak
elmayı yalnızca çiçeğe ya da meyveye bağlı kılmaktan farksızdır.
Diğer yandan, kentsel tasarım ve ölçek iliĢkisi kentsel tasarım literatürünün baĢlıca konuları
arasındadır. Örneğin Madanipour (1996) kentsel tasarım için makro ve mikro olmak üzere iki
ölçek tanımlamıĢtır. Birinci ölçek kentlerin ve yerleĢmelerin genel yapısı ile ilgilenirken, ikinci
ölçek ise kamusal alanlar, mimarinin kamusal yüzü ve detaylar ile ilgilidir (s. 94). Spreiregen
(1965) kentsel tasarımın ulusal, bölgesel, metropoliten düzeylerde de ele alınması gerektiğini
ifade etmiĢtir. Günay‘a (1996) göre kentsel tasarım, kentin üst biçiminden baĢlayarak çok
boyutlu bir eylemler silsilesi olarak algılanmalıdır (s. 34).
ÇalıĢmada, ilgili tartıĢmalar bir adım öteye götürülüp, kentsel tasarım ölçek bağımsız bir üretim
süreci olarak tanımlanmıĢ; farklı ölçeklerde farklı araçlar ile gerçekleĢtirilen çok boyutlu, çok
ölçekli bir tasarım alanı olarak kavramsallaĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda kentsel tasarım araçları
olarak tasarımın kontrol araçları, bu süreci forma götüren kendileri sürecin birer parçası olan
araçlardır. Klee‘nin ifadeleriyle, forma giden yollardır.
Değinilmesi gereken diğer nokta, bu çok ölçekli ve çok boyutlu tasarım kavsallaĢtırmasında,
kentsel tasarım ve planlama süreçleri birbirinden net biçimde ayrılabilir süreçler olarak
tanımlanmaktan uzaklaĢmaktadırlar. Örneğin, Günay (1999: 9), kentsel tasarımı ―planlama
sürecinin ayrılmaz bir uzantısı‖ olarak tanımlamaktadır.
3. ÇağdaĢ tasarım kontrol araçları: yaklaĢımlar, türler, uygulamalar
3.1. Tasarım kontrolünün tarihselliği
Kentsel tasarım kontrol araçları, son otuz yılda uygulama alanları geniĢlemiĢ tasarım araçları
olmalarının yanı sıra, tarihin birçok döneminde farklı formlarda uygulanmıĢ araçlardır:
Vitruvius‘un Mimarlık Üzerine On Kitap adlı rehberi, Avrupa ortaçağ kentleri ordinansları,
Rönesans-Barok kentsel standart çabaları ve inceleme (treatise) yazma geleneği (örn. Alberti),
sanayi devrimi sonrası bina, planlama ve kamusal sağlık hareketi ve yönetmelikleri (Serin,
118
Cuma Çiçek
2010). Ben-Joseph (2005: 6), bu varoluĢu, kentsel geliĢme ile birlikte, sosyal norm ve kodların
uygulamada somut kod ve standartlara dönüĢümü olarak açıklamaktadır. Diğer bir deyiĢle,
kentsel geliĢmeyi ve tasarımı belirli kodlar, rehberler, yasalar üzerinden düĢünmek ve
yönlendirmek tarihsel bir olgudur; bu durum, içinde bulunduğu tarihsel koĢullar, anlayıĢlar ve
yaklaĢımlara göre çeĢitli biçimler almıĢtır.
3.2. ÇağdaĢ tasarım kontrol araçlarına yaklaĢımlar ve uygulamalar
ÇağdaĢ tasarım kontrol yaklaĢım ve uygulamaları, günümüz kentsel tasarım ve planlama
pratiğinin içinde bulundukları bağlama (yasal çerçeve, planlama geleneği-sistemi) ve
planlama/tasarım yaklaĢımı gibi etkenlere göre çeĢitlilik gösteren araçlardır. Uygulamadaki bu
çeĢitlilik, üç ana baĢlık üzerinden incelenmiĢtir: tasarım kontrolüne yaklaĢım, esnekliklerine göre
tasarım kontrol araçları ve planlama ile iliĢkilerine tasarım kontrol uygulamaları.
3.2.1. Tasarım kontrolüne yaklaĢım (Tipomorfoloji ve Yeni ġehircilik)
Tipomorfoloji ve Yeni ġehircilik kentsel tasarım kontrol literatüründe öne çıkan iki çağdaĢ
yaklaĢımdır. Ġlk olarak tipomorfoloji, planlama ve kentsel tasarıma kentsel morfoloji ve coğrafya
temelinde yaklaĢmaktadır (Carmona, Marshall, ve Stevens 2006: 219). Moudon (2006: 257)
tipomorfolojiyi ―tipik mekânlar ve yapıların çalıĢmasından çıkmıĢ bir kent formu çalıĢması‖
olarak tanımlar. Moudon‘ a göre, ‗tip‘ tipomorfolojide önemli bir yere sahiptir ve bir sınıflama
aracı olmaktan öte üretici bir süreçtir (generative process) (Carmona vd. 2006: 219). Bu
bağlamda, ‗tip‘in genel özelliklerini: ―Ġlk olarak, tipomorfolojide tip bir yapılı peyzaj tipi
tanımlamak için yapıların hacimsel özellikleri ile ilgili açık alanları birleĢtirir. …. Ġkinci olarak,
alanın içindekiler ve alanın bölümlenmeleri tipin birleĢtirici bir elemanı olarak yapı ölçeğini kent
ölçeğine bağlar. … Üçüncü olarak, yapılı çevre tipi morfolojik değil, morfogenetik bir birimdi;
çünkü zaman tarafından tanımlanır – birleĢme, üretilme, kullanım ya da baĢkalaĢım zamanı.‖
olarak tanımlamaktadır (Moudon, 2006:257–258). Diğer yandan, tipomorfoloji homojen bir
yaklaĢım değildir, içinde Ġtalyan Ekolü, Conzen Ekolü ve Fransız Ekolü gibi farklı ekolleri de
barındırmaktadır (Moudon, 2006).
Ġkinci olarak, Yeni ġehircilik güncel kentsel geliĢmenin birçok alanında etkili olan bir Ģehircilik
ve tasarım yaklaĢımıdır. Bu yaklaĢım ile birlikte kentsel tasarım kontrol araçları uygulamaları
yaygınlaĢmıĢ, farklı tasarım kontrol türleri ve yaklaĢımları (Akıllı Kodlama-Smart Coding,
Kentsel Köyler Hareketi-Urban Villages Movement gibi) üretilmiĢtir. Yeni ġehirciliğin tasarım
kodlamasına yaklaĢımı, ana akım planlama sistemine alternatif oluĢturma adına kentsel tasarım
kodları üretilmesi biçiminde olmuĢtur (Carmona vd., 2006). Tipomorfolojide olduğu gibi içinde
belirli farklı akımları barındırmasına rağmen, Yeni ġehircilik Kongresi, yaklaĢımın ilkelerini
içeren bir bildiri ile akımın çerçevesini çizmeyi amaçlamıĢtır. Bu bağlamda, üç müdahale ölçeği
belirlenmiĢtir: bölge (metropol, kent, kasaba), komĢuluk birimi (mahalle, alt-bölge, koridor), adasokak-yapı. Bu üç müdahale ölçeğine ek olarak 27 ilke belirlemiĢtir (Congress for the New
Urbanism, 2001). Bu ilkelerden öne çıkanlar: karma kullanım, yayalar-toplu taĢıma ve yerel
özellikler (tasarım, mimari) ile ilgili olanlardır (yaya duyarlı-toplu taĢım odaklı, karma kullanım,
yoğunluğun artırılması, çeĢitlilik, yerde var olan mimari ve tasarım akımlarının izlenmesi gibi)
(Forsyth ve Crewe, 2009).
Sonuç olarak, sözü edilen iki yaklaĢım çağdaĢ kentsel tasarım uygulamalarında öne çıkan iki
yaklaĢımdır. Ancak, çağdaĢ tasarım kontrol araçları farklı tasarım ve planlama yaklaĢımları
içinde farklı biçimlerde kullanılan ve bir yaklaĢıma, döneme ya da akıma indirgenemeyecek
tasarım araçlarıdır. Bu araçlar, yaklaĢımlar ve akımlar gibi, zaman içinde evrilir, dönüĢtürülür ve
farklı biçimler alırlar.
3.2.2. Tasarım kontrol araçları, esneklik sınıflaması (rehber, kod, model)
ġekil 3‘te yer alan sınıflamaya göre, tasarım kontrol araçları doğrudan ve dolaylı tasarım kontrol
araçları olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Birinci grup doğrudan kentsel yapılı çevrelerin
üretimine müdahale amaçlı üretilirken, ikinci grup bir alanda uygulanmak istenen tasarım
119
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
yönteminin daha önceden üretilmiĢ olan doğrudan tasarım kontrol araçlarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi amacıyla üretilen tasarım kontrol araçlarıdır. Bu çalıĢma sadece
doğrudan tasarım kontrolüne iliĢkin araçlar ile sınırlandırılmıĢtır.
Tasarım kontrol araçları esneklik derecelerine göre tasarım rehberi, tasarım kodu ve model kodstandart olarak sınıflanmaktadır (Serin, 2010). Üretilecek olan aracın esneklik derecesi, istenen
tanımlılık düzeyi, yere özgü olup olmaması, belli bir alan için mi yoksa politika, konu ya da tüm
kente dair mi üretileceği gibi soruların yanıtları ile verilen bir karardır ve tasarım kontrol
araçlarının tiplerine göre değiĢir. Örneğin, ġekil 3‘te yer alan kentsel tasarım kontrol araçları
genel sınıflama çerçevesine göre, kentsel tasarım rehberleri, tasarım kodları ve standartlarına
göre, esnek tasarım kontrol araçlarıdır. Rehberler, tasarım reçeteleri sunmak yerine belirli esnek
kurallar ile kentsel geliĢmeyi yönlendirirler. Cowan (2002) kentsel tasarım rehberliği
yaklaĢımının sunduğu olanakları planlama politikası ile tasarım vizyonunu iliĢkilendirilebilmesi,
profesyonel iĢbirlikleri için zemin oluĢturması, vizyonu açıkça ortaya koyması, tasarım kalitesini
yükseltmesi ve gelecekte atılacak adımlara dair ipuçları barındırması olarak sıralamıĢtır. Ġkinci
tip olarak, tasarım kodları rehberlere göre daha tanımlı bir çerçeve sunan yere özgü tasarım
kontrol araçlarıdır. Carmona vd.'ne göre (2006: 241) tasarım kodu ―tüm kentsel geliĢmenin
karakter ya da fonksiyonunu etkilemek amacıyla kentsel bileĢenleri ya da bina bileĢenlerini
belirleyen bir sistem‖ dir. Tasarım kodları, müdahale biçimlerine göre tasarım kodları mimari
kodlar ve kentsel tasarım kodları olarak iki farklı tipte üretilmektedir (ġekil 3).
Üçüncü tip olarak, standartlar ve model kodlar yer almaktadır. Bu tip esneklik derecesi olarak en
katı tasarım kontrol araçlarını kapsamaktadır. Bu tip, bina güvenliği, yangın, enerji gibi konuları
denetlemek için üretilen araçların (Harris, 2009) yanı sıra kentsel tasarım standartları, mimari
standartları kapsamaktadır. Bu tipe ait olan standartların ve model kodların birbirinden farkı
standartlar sağlanması zorunlu olan en az ölçüleri verirken, model kodlar bir konu çerçevesinde
hazırlanan model kurallar paketleri olmasıdır (örn. Sürdürülebilir Konut Kodu gibi) (Serin,
2010).
ġekil 1. Tipomorfoloji, Plan d‘Occupation des Sols, Montreuil, Fransa (Kaynak: Trace, 1999 Carmona
ve diğ., 2006 da alıntılanmıĢ)
120
Cuma Çiçek
ġekil 2. Akıllı Kodlama (Kaynak: Miami 21, Akıllı kodlama Dokümanı, Miami City Council 2009)
Sonuç olarak, çağdaĢ tasarım kontrol araçları bulundukları bağlam, kentsel yapılı çevrenin
müdahale ettikleri içerik ve bileĢenleri, amaçları doğrultusunda farklı esneklik ve tanımlılık
düzeylerinde üretilen araçlardır.
3.2.3. Tasarım kontrol uygulamaları, planlama iliĢkisi (planlama ile bütünleĢik kontrol,
tekil kontrol)
Günümüz tasarım kontrolü uygulamaları, yaklaĢım ve akımlara ya da esneklik düzeylerine göre
farklılık gösterdiği gibi, planlama iliĢkisine göre farklılık göstermektedir. Örneğin, bir sonraki
bölümde daha detaylı olarak ele alınacak olan Ġngiliz planlama sisteminde, bu araçlar planlama
sisteminin değiĢik ölçeklerinde farklı tipler ve biçimlerde uygulanmaktayken; BirleĢik
Devletler‘de Akıllı Kodlama uygulamaları kentin genelinde uygulandığı gibi, mimari ve kentsel
tasarım kodlarından oluĢan ‗pattern book‘ (UDA, 2010) biçiminde de uygulanmaktadır.
Birinci durumda, farklı ölçeklerde farklı tasarım kontrol araçları üretilmektedir: Örneğin, bir araç
planlama ve tasarım politikasını belirlerken, bir diğeri bunun uygulama çerçevesini oluĢturmakta,
bir baĢkası ise seçilen bir alanda, alana özgü bir tasarım kodu oluĢtururken bu çerçeveyi ve
politikaları kullanmaktadır (Serin, 2010).
Tasarım Kontrol Araçları
Doğrudan Kontrol Araçları
Dolaylı Kontrol Araçları
Tasarım Bildirimleri
Tasarım Kodlaması
Araçları
Tasarım Rehberliği
Araçları
Tasarım Standartları
Mimari Kodlar
Tasarım Gözden
Geçirmeleri
Model Kodlar ve
Standartlar
Model Kodlar
Kentsel Tasarım
Kodları
ġekil 3. Tasarım kontrol araçları taksonomisi-genel sınıflama çerçevesi (Serin, 2010: 89)
121
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ġkinci durumda ise, Akıllı Kodlama uygulaması bir kentin planlama ve tasarımını yönlendiren bir
model olarak ele alınmakta ve bu yaklaĢıma göre o kente özgü bir uygulama üretilmektedir. Son
olarak, üçüncü durumda, bir mülkiyet üzerinde örneğin bir banliyö, inĢa etmek için alanın her
detayını belirleyen, ilk iki örnekte var olan kent bağlamından soyutlanmıĢ, kendi içerisinde ayrı
bir bağlam oluĢturan bir yapı üretilmektedir.
Sonuç olarak, tasarım kontrol araçları, yaklaĢımlarına, esneklik derecelerine, planlama ile
kurdukları iliĢkilere göre çok çeĢitli bir çerçeve çizmektedirler. Bu bağlamda, tasarım kontrol
araçlarına, kodlara ya da rehberlere tüm bu çerçeveyi kapsayan bir eleĢtiri/yorum getirmek olası
değildir. Üretilen araçlar, yaklaĢımları, amaçları, yöntemleri, bağlamları göz önünde
bulundurarak tartıĢılmalıdır. Bu nedenle, bu çalıĢmada, aynı planlama-tasarım bağlamına, aynı
yasal çerçeveye ait, benzer esneklikte üç farklı tasarım rehberi seçilmiĢtir.
4. „Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri‟nin kentsel tasarım rehberliğindeki
rolü, Ġngiltere örneği
Seçilen üç örnek olay, tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri olmalarının yanı sıra,
farklı yöntemler ile çerçevenin farklı açılarını çizmeyi amaçlayan araçlardır. Bu bağlamda, By
Design tasarım politikasına rehberlik etme amaçlı bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım
rehberi iken; Urban Design Compendium 1 (UDC1) kentsel tasarımın içeriğine rehberlik etme
amaçlı, Urban Design Compendium 2 (UDC2) ise tasarım sürecine yaklaĢıma iyi uygulama
örnekleriyle rehberlik etmeyi amaçlayan bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir.
Bu bölümde, üç örnek olay, önceki bölümlerde tartıĢılan kentsel tasarım ve kentsel tasarım
kontrol araçları bağlamında içerikleri, müdahale ettikleri kentsel yapılı çevre bileşenleri,
müdahale biçimleri yönlerinden karĢılaĢtırmalı olarak incelenmiĢ, yönlendirme alanı,
yönlendirme biçimi, yönlendirme yöntemi açılarından analiz edilmiĢtir. Belirlenen üç örneğin
seçilmesinin birinci nedeni kuramsal ve kavramsaldır: Üç örnek, belirli bir ölçek
tanımlamamaları ve tasarımı planlama çerçevesinde ele alma çabasının ürünü olmaları açısından
kentsel tasarımın planlama ile birlikte, ölçeklerden bağımsız bir olgu olarak tartıĢılabilmesine
olanak sağlamaktadır. Ġkinci nedeni ise, pratiktir: Seçilen üç rehber aynı yasal çerçevenin ve
planlama sisteminin araçlarıdır. Örnek olay incelemesinden önce, içinde bulundukları yasal
bağlam ve planlama bağlamını, bu bağlamın geçirdiği dönüĢümleri ve bu araçların ilgili
çerçevede durduklarını pozisyonu kısaca tartıĢmak gerekmektedir.
4.1 Ġngiltere Planlama Sistemi ve Tasarım Kontrolü, DeğiĢim ve DönüĢümler
Tasarım kodları ve yönetmelikler Ġngiliz planlama geleneğine yabancı olmayan tasarım ve
planlama araçlarıdır (örn: 1666 yangınından sonra Londra‘nın yeniden yapılandırma süreci)
(Ben-Joseph 2005; Carmona vd. 2006; Street 2007). Urban Design Compendium 2, çağdaĢ
tasarım kontrol araçlarını Ġngiliz planlama sisteminde uygulanagelen tasarım kontrol yöntemi ve
araçlarından ayıran baĢlıca özelliğin, güncel tasarım kontrol araçlarının planlama sistemi ile
bütünleşik bir biçimde uygulanması olarak ifade etmektedir. Bu dönemde, tasarımın planlamaya
her ölçekte eklemlenmesi PPS 1 ve PPS 3 (Planning Policy Statement) kapsamında tanımlanarak
planlama mevzuatına girmiĢtir (Evans vd., 2007). Tasarımın ölçek bağımsız olarak planlamanın
her aĢamasının konusu olmasının yanı sıra bu planlama politikası dokümanlarındaki diğer vurgu
ise planlama ve tasarımın birbirinden ayrılmazlığıdır. PPS 1 bunu ―Ġyi tasarım iyi planlamadan
ayrı düĢünülemez.‖ biçiminde ifade etmektedir (Evans vd. 2007: 17). Bu yaklaĢım, 1980‘lerde
egemen olan, merkezi yönetim tarafından uygulanan, tasarımın detaylarına yerel yönetimlerin
müdahale etmemesi (Hall ve Doe 2000; Parfect ve Power 1997) yaklaĢımının tersi yönde bir
geliĢmedir. 1
122
Cuma Çiçek
4.2. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri: By Design, Urban Design
Compendium 1, Urban Design Compendium 2
4.2.1. By Design: Urban design in the planning system
By Design, dönemin ‗kentsel yapılı çevrenin tümünde iyi tasarımı desteklemek‘ (Planning Policy
Guidance, PPG) olan tasarım politikasının uygulama aĢamalarına rehberlik etmek amacıyla
üretilmiĢ bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir. Rehberin amacı, daha iyi bir
kentsel tasarımın üretilmesini desteklemek ve kentsel tasarım aracılığıyla daha iyi bir kentsel
yapılı çevrenin üretilmesi sürecine rehberlik etmek olarak tanımlanmıĢtır (CABE ve DETR,
2000: 8). Diğer bir deyiĢle, rehber tasarım politikasının uygulama aĢamalarına geçiĢ için diğer
tasarım kontrol araçlarının üretileceği genel çerçeveyi çizmeyi amaçlamaktadır.
Rehber beĢ ana bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde, daha iyi bir kentsel tasarım
gereksinimine, rehberin amacına, yerin tasarımına (place-making) ve planlamanın rolüne
değinilmektedir. Ġkinci bölümde, kentsel tasarımın içeriği üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda,
tasarım rehberliği için üç ana baĢlık tanımlanmıĢtır: kentsel tasarımın hedefleri, geliĢim
formunun farklı yönleri/özellikleri ve bu ikili birlikte ele alındığında uygulamada kentsel tasarım
sorunsallarına nasıl yaklaĢılabileceği (prompts to thinking). Ġlk olarak, kentsel tasarım hedefleri
karakter, süreklilik ve kapalılık, kamusal alanın kalitesi, hareket kolaylığı, okunabilirlik, uyum
sağlayabilirlik ve çeĢitlilik11 olarak sıralanmaktadır (CABE ve DETR, 2000: 15). Ġkinci olarak,
geliĢim formunun farklı yönleri/özellikleri düzen (yapı-doku), peyzaj, yoğunluk ve karma
kullanım, ölçek (yükseklik, kütle), görünüm (detaylar, malzeme)111 olarak tanımlanmıĢtır.
Üçüncü olarak ise tasarım hedeflerinin, formun özellikleri göz önünde bulundurularak nasıl ele
alınabileceği konusunda öneriler getirilmiĢtir (CABE ve DETR, 2000: 16). Rehberin üçüncü
bölümü ―Kentsel Tasarım ve Planlama Alet Çantası‖ olarak adlandırılmıĢtır. Bu bölümde,
planlama politikası rehberliği (Plannin Policy Guidance, PPG) gibi yasal; mekân dizgesi analizi
ve Lynch analizi gibi analiz; kentsel tasarım çerçeveleri, tasarım kodları, tasarım rehberi gibi
planlama ve tamamlayıcı planlama rehberliği (supplementary planning guidance) araçlarından
hangilerinin, nasıl kullanılarak bir önceki bölümde tanımlanan hedeflere ulaĢılabileceğine iliĢkin
öneriler sunulmuĢtur. Dördüncü bölümde, tasarım sürecine nasıl yaklaĢılacağı (iĢbirliği, tasarım
inisiyatifleri ile çalıĢma, izleme ve gözden geçirme) konusunda öneriler, beĢinci bölümde ise
karar verme ve uygulama süreçlerine rehberlik edecek iki kontrol listesi sunulmaktadır.
Sonuç olarak, kapsamlı bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberi olarak By Design
kentsel yapılı çevrenin tüm içerik ve bileĢenlerine değinmektedir. Ancak, rehberin amacı genel
tasarım kontrol çerçevesini çizmek olduğundan asıl vurgu mekânın kavramsal ve bağlamsal
içerik ve bileĢenlerindedir. Rehber, ülke çapında tasarım kontrol araçlarının ve kentsel yapılı
çevrelerin üretiminde dikkate alınması gereken tasarım hedeflerini ve geliĢim formunun
bileĢenlerini tanımlayarak kentsel tasarıma kavramsal bir çerçeve çizmeyi ve ilgili tartıĢmaları bu
bağlama yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, hedeflenen kavramların üretiminde hangi
planlama ve tasarım araçları ile tasarım süreçlerinin yürütülmesi gerektiğini tanımlamaktadır.
Cowan‘a (2002) göre By Design‘ın önemi kentsel tasarım kontrol araçlarını ve onları üretmek
için gerekli olan ilkeleri tanımlıyor olmasıdır.
4.2.2. Urban Design Compendium 1 (UDC 1)
UDC 1, kentsel tasarımın içerik ve bileĢenlerini tanımlamayı ve yerin üretiminde bu içerik ve
bileĢenlere yaklaĢımın nasıl olması gerektiğine rehberlik etmeyi amaçlayan (Walton vd., 2007)
bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberidir. UCD 1, bir önceki bölümde tartıĢılan By
Design‘a tamamlayıcı olarak üretilmiĢ, bir sonraki bölümde tartıĢılan Urban Design
Compendium 2 ile tamamlanmıĢtır.
Rehber, kaliteli yerin nasıl üretilebileceğine dair kavramsal öneriler getirmekte, bu amaçla
kavramları tanımlamakta, ilişkin iyi uygulama örnekleri sunmakta, tanımladığı kavramlara ve
olgulara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair önerilerde bulunmaktadır. Kentsel yapılı çevrenin
123
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
çeĢitli ölçeklerdeki uygulamalarını ve yapının elemanlarını yönlendirmeyi amaçlamaktadır.
Birinci bölümde, tasarımın belli baĢlı ögelerini belirlemekte (‗insanlar için yer, var olanı
geliĢtirme, bağlantıları kurma, peyzajla uyum, karma kullanım ve formlar, yatırımı yönetme ve
değiĢim için tasarlama‘1v (Walton vd., 2007: 12)), kentsel tasarımın önemi ve rehberin kentsel
tasarıma yaklaĢımı sunulmaktadır. Ġkinci bölümde, rehber ‗bağlam‘a kavramsal olarak
yaklaĢmakta, bağlamı tanımlayıp önemini vurgulamayı amaçlamaktadır. Rehbere göre bağlam,
bir gelecekte gerçekleĢtirilecek olan bir uygulamanın içinde bulunduğu alanın sosyal, fiziksel,
kentsel, mimari karakteri ve gerçekleĢme alanıdır (Walton vd., 2007: 19). Bu çerçevede UDC 1
bağlamı, komünite, yer, doğal kaynaklar, bağlantılar, uygulanabilirlik ve vizyon alt baĢlıklarıyla
tartıĢmaktadır.
Bunu izleyen bölümlerde rehber yapı, ada, parsel, sokak, cephe, malzeme, derinlik, yükseklik
gibi mekânın morfolojik içerik ve bileĢenlerine değinmektedir. Üçüncü bölüm, kentsel yapının
tasarımı (creating urban structure) olarak adlandırılmıĢ, bu bölümde kentsel yapı, geliĢme
adalarının, sokakların, yapıların, açık alanların ve peyzajın oluĢturduğu örüntü olarak
tanımlanmıĢtır (Walton vd., 2007: 33). Diğer bir deyiĢle, kentsel yapı tekil tasarım elemanlarını
belirli bir çerçeve içinde barındıran bir iliĢkiler bütünü olarak tanımlanmıĢtır. Kentsel yapının alt
baĢlıkları hareket çerçevesi (hareket analizi, yürünebilirlik, sokak ağı, ızgara tipleri), karma
kullanımlar (mahalle birimi, karakter alanları, uyumlu kullanımlar, karma formlar, kullanımlar,
kullanıcılar, merkezler, kenarlar, geçiĢ bölgeleri), yoğunluk, servisler ve form, enerji ve
kaynakların verimliliği (güneĢ, su, toprak, rüzgar, atıklar), peyzaj (açık alan ve peyzaj tasarımı,
açık alanlara kamusal eriĢim, açık alan ağı, doğal alanlar ve ekoloji, topografya, mikro klima,
yönetim, kent ormanları), nirengi, vista ve odak noktaları, ada (çeper adalar, ada boyutu, ada
biçimi, ada içi) ve son olarak parsel (parsel ve ‗plot‘ boyutları ve bölümlenmesi)‘dir v (Walton
vd., 2007: 33–67).
Rehber ―bağlantıları kurmak‖ adlı dördüncü bölümde, ulaĢım ve eriĢim üzerinde durmaktadır
(yaya, bisiklet yolları ve güvenliği, toplu taĢıma, sokak, sokak tipleri, ana ulaĢım hatları, sosyal
alanlar olarak sokak, taĢıt çizgileri, kavĢaklar, trafik yavaĢlatılması yaya geçitleri, otoparklar,
teknik altyapıvi (Walton vd., 2007: 68–83) ). BeĢinci bölümde detaylar üzerinde durulmuĢ,
pozitif, negatif alanlar, yapı çizgisi, çekme mesafesi, yapı boyutu, ölçeği, derinliği, geniĢliği,
cepheler, sokak, sosyal alanlar, özgün yerler, sokak mobilyaları tabelalar, aydınlatma gibi kentsel
mekânın üretim sürecinde kentsel tasarım kontrol araçlarının üretimine doğrudan müdahale ettiği
morfolojik içerik ve bileĢenler tanımlanmıĢ, çoklu kullanımlı yapılar, yapının yeniden kullanım
potansiyeli gibi yapının uyum sağlayabilirliği üzerinde durulmuĢtur vii (Walton vd., 2007: 84–
106). Son olarak altıncı bölümde rehber tasarım sürecinin yönetimini baĢlangıç, bağlamı
anlamak, kentsel yapı ve bağlantıları tasarlamak, detaylar ve gözden geçirme ve izleme olarak
tanımlamaktadır. Diğer bir deyiĢle, bu bölümde tüm rehberde anlatılan süreç uygulama
çerçevesine oturtulmuĢtur.
4.2.3. Urban Design Compendium 2: Delivering quality places (UDC 2)
UDC 2, UDC 1 in devamı niteliğinde yayımlanmıĢ bir tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım
rehberidir. Rehber, genel tasarım kontrol çerçevesini çizme yöntemi olarak, bir iyi uygulamalar
rehberi özelliğindedir ve 82 örnek olayı kapsamaktadır. UDC 1 tasarımın içeriğine dair bir
rehberliği amaçlarken, UDC 2 tasarım uygulama sürecine ve uygulamada karĢılaĢılabilecek olası
sorun ve durumlara dair rehberlik etme amacındadır (Evans vd., 2007: 6).
Rehber, örnek olayları ana ve alt baĢlıklar üzerinden ele almıĢ, her bir ana ve alt baĢlığın ele
aldığı konu, durum ve olguyla iliĢkili örnek olayları tartıĢmıĢtır. Birinci bölümde tasarım
politikası üzerinde durulmaktadır. Bu bölümde tasarım politikası tasarım hedefi ve bu hedefe
ulaĢma yolu olarak tanımlanmakta (Evans vd., 2007: 17), nasıl üretilebileceği ve tasarım
politikasının öneminin üzerinde durulmaktadır. Rehber, bu aĢamada, kentsel tasarım çerçeveleri
(urban design framework)‘ne tasarım politikası ve uygulamasına geçiĢte ayrı bir önem
atfetmektedir.
124
Cuma Çiçek
Ġkinci bölümde rehberin kentsel tasarıma yaklaĢımı ‗bütünleĢik tasarım‘ olarak tanımlanmıĢtır.
Yeri üreten çeĢitli kentsel tasarım ögelerine nasıl yaklaĢılması gerektiğine dair örnekler bu
bölümde sunulmuĢtur (bütünleĢik tasarım, kent formu (eriĢim, ulaĢım, mikro klima, enerji, su,
atık), karma kullanım (kullanımların yer seçimi, karma kullanım merkezleri), yoğunluk
(yoğunluk, kalite, yapılı form, yoğunluğun ölçülmesi, uygun yoğunluğun belirlenmesi) ve yer
olarak sokaklar (kamusal alanın tasarımı, detayları ve sürdürülebilir ulaĢım modları)). Üçüncü ve
dördüncü bölümde iyi tasarımın değeri tanımlanmıĢ, finansal, sosyal ve çevresel değerler
vurgulanmıĢtır. Yerin üretim sürecinde kentsel tasarım sürecinin yönetimi, yapılı çevrenin inĢa
aĢamalarındaki planlama ve denetim araçları konularına değinilmiĢtir. Bu bağlamda, tasarımın
üretilmesi sürecinde hangi araçlar (tasarım kodları gibi) ve hangi aktörlerin sürece nasıl dâhil
olabileceklerini örneklemektedir. Son bölümde ise, rehber kentsel çevrenin yönetimi, etkin
kullanımı gibi konulara örnekler sunmaktadır.
Sonuç olarak, UDC 2 bir önceki rehberlerde tanımlanan kentsel yapılı çevrenin morfolojik,
kavramsal ve bağlamsal içerik ve bileĢenlerine değinmekte, bu ögelerin üretimine hangi süreçler,
araçlar, aktörlerin katıldığını iyi örnekler üzerinde tartıĢmaktadır.
4.2.4. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri - Değerlendirme
Tablo 1-2-3‘te By Design, UDC 1 ve UDC 2 yönlendirme alanı, yönlendirme biçimi,
yönlendirme yöntemi açılarından yapılmıĢ analizi yer almaktadır. Analizin amacı, üç aracın
kentsel tasarım uygulamasının hangi alanlarına müdahale ettiklerini, bu müdahale biçimlerinin
ne olduğunu, bunu yaparken hangi yolu izlediklerini karĢılaĢtırmalı olarak ele almaktır.
Değerlendirmede, üç etkinlik kademesi belirlenmiĢtir: (1) Tablolarda görsellerin yer aldığı
alanlar o aracın ağırlıklı olarak odaklandığı alanları, (2) (√) yer aldığı alanlar aracın doğrudan
yönlendirme konusu olmamasına karĢın, kendi odak noktasını kentsel çevrenin elemanları ve
planlama sisteminin araçları ile iliĢkilendirmek adına araç kapsamına aldığı konuları, (3) (---) ise
aracın en az düzeyde konu edindiği elemanlar, araçlar ya da yöntemleri ifade etmektedir.
Tablo 1 de yer alan çözümleme, üç aracın yönlendirme alanlarının tasarım politikası, tasarım
yaklaşımı, kentsel tasarımın içerik ve bileşenleri, tasarım sürecindeki araçların seçimi, tasarım
süreci yönetimi alanlarını kapsayıp
kapsamadıkları üzerine yapılmıĢtır. Bu çerçevede, By Design, bir tasarım politikası yönlendirme
amaçlı rehber olarak tasarım politikası alanına odaklanırken, UDC 1‘in tasarım politikası alanına
en az seviyede değindiği, UDC 2‘nin ise tasarım uygulaması sürecini genel hatlarıyla ele alarak
örnek olayların sunulduğu bir iyi uygulamalar rehberi olarak tasarım politikasına orta düzeye yer
verdiği görülmektedir. Ġkinci olarak, By Design‘ın (tasarım politikasının uygulamaya geçiĢini
sağlama amacı dolayısıyla) ve UDC 1‘in (kentsel tasarımın içeriğini yönlendirme amacı
nedeniyle), tasarım ilke ve hedefleri konusuna odaklandığı, UDC 2‘nin ise bir iyi uygulamalar
rehberi olarak tasarım ilke ve hedefleri konusuna orta düzede yer verdiği görülmektedir. Kentsel
tasarımın içerik ve bileĢenleri alanının ise, UDC 1 in odak noktası olduğu, diğer iki rehberin bu
alanı orta düzeyde kapsadıkları görülmektedir. Dördüncü olarak, tasarım süreçlerindeki araçların
(tasarım kodu, çerçevesi gibi) seçimi alanı bir tasarım politikası amaçlı rehber olarak By Design‘
ın odak noktası olurken, UDC 1 in konuya en az düzeyde değindiği, UDC 2‘ nin ise uygulamayı
iyi-örnekleyen bir rehber olması nedeniyle orta düzeyde kapsadığı görülmektedir. Son olarak,
tasarım sürecinin yönetimi (aktörler, araçlar, yöntemlerin belirlenmesi gibi) alanına By Design‘
ın odaklandığı, ancak diğer iki rehberin de bu konuya orta düzeyde yer verdiği görülmektedir.
Burada beklenmeyen olan nokta, UDC 1‘in genel olarak tasarımın içeriğine odaklanırken,
tasarım sürecine de bir bölüm ayırmıĢ olmasıdır. Bu bölüm rehberin tasarım sürecine dikkat
çekme çabası olarak yorumlanabilir.
125
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Tablo 1. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri – değerlendirme, yönlendirme alanı
126
Cuma Çiçek
Tablo 2. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri – değerlendirme, yönlendirme biçimi
127
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Tablo 3. Tasarım kontrol çerçevesi amaçlı tasarım rehberleri – değerlendirme, yönlendirme yöntemi
128
Cuma Çiçek
Tablo 2‘ da yer alan çözümleme, üç aracın yönlendirme biçimlerinin kavramlar kurduğu ilişki ile
teknik ve doğrudan uygulamaya dönük yönlendirme biçimlerini kapsayıp kapsamadığı üzerine
yapılmıĢtır. Bu çerçevede, By Design‘ın kentsel tasarım uygulamaları için çizdiği çerçevenin
iskeletini iki ana baĢlığın oluĢturduğu görülmektedir: kentsel tasarım hedefleri ve gelişim
formunun ögeleri. Kentsel tasarım kavramlarına ve hedeflerine tanımlamalar getirmekte, bunları
geliĢme formu ile iliĢkilendirme amacını taĢımaktadır. Bu bağlamda, By Design kavramlara dair
yönlendirme biçimine odaklanmıĢ bir rehber özelliği kazanmaktadır. Bu biçimde yönlendirmenin
gözlendiği diğer rehber UDC 1‘dir. Kentsel tasarımın içerik ve bileĢenlerine rehberlik etme
amacı taĢıyan UDC 1, buna kavramsal yönlendirme ile baĢlamaktadır. UDC 2 ise diğer bölümde
olduğu gibi, kavramsal yönlendirmenin kendisini konu edinmemekte, yönlendirme alanlarında
olduğu gibi orta düzeyde değinmektedir. Ġkinci olarak, yönlendirme biçimi olarak teknik alana
yalnızca UDC 1 odaklanmakta, By Design ve UDC 2‘de bu biçimde bir yönlendirme en az
düzeyde gözlenmektedir. Son olarak, doğrudan uygulamaya dair bir yönlendirme biçimi, tasarım
politikasından uygulamaya geçiĢi amaçlayan bir rehber olarak By Design‘ın, uygulamanın ‗iyi‘
olarak sınıfladığı örneklerini sunarak uygulamayı yönlendirmeyi amaçlayan bir rehber olarak
UDC 2‘nin odakları arasına girerken, UDC 1‘de bu biçim bir yönlendirme orta düzeyde, tasarım
sürecine dair ayırdığı bölümde görülmektedir.
Son olarak, Tablo 3‘de yer alan çözümleme, üç aracın yönlendirme üzerine yapılmıĢtır. Bu
çerçevede, üç aracın da sözlü anlatım biçimini kullandıkları, UDC 1 ve 2‘nin aynı zamanda
görsel anlatım biçimini ağırlıkla kullandıkları, By Desin‘ın ise görsel anlatımı orta düzeyde
kullandığı görülmektedir. Çözümlemede, örnekleme
yöntemi ve örnek olay yöntemi ayrı yönlendirme yöntemleri olarak ele alınmıĢ, örnekleme
yöntemini By Design ve UDC 1‘in ağırlıkla kullandığı görülürken, örnek olay yöntemini sadece
UDC 2‘nin kullandığı görülmektedir.
Değerlendirmede unutulmaması gereken nokta bu araçların birbirini tamamlayıcı nitelikte olması
amacıyla, aynı çerçeveye farklı yönlerinden bakan araçlar olarak üretildikleridir.
5. Sonuç
Kentsel tasarım kontrol araçlarının sunduğu en önemli potansiyellerden biri, kentsel tasarımın bir
süreç; planlama ve tasarımın aynı sürecin farklı yüzleri olarak ele alınmasına olanak tanıyacak
bir düzlem oluĢturma potansiyeline sahip olmalarıdır. Bu düzlem, yerin üretim sürecinde, bu
sürece dâhil olan tüm tasarımcı gruplarının (plancı, kentsel tasarımcı, mimar) üzerinde
çalıĢabilecekleri bir platform olarak tanımlanabilir. Bu çalıĢma, kentsel tasarım ve planlamayı
bütünleĢik olarak ele almayı amaçlayan bir süreçte üretilmiĢ üç aracın içerik, bileĢen, müdahale
alanları, yöntemleri ve biçimlerini karĢılaĢtırmalı olarak incelemektedir. Ancak, bu inceleme
yalnızca araçların içerik, yöntem ve müdahale biçimleri üzerinden yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın bir
sonraki aĢaması bu araçların tanımladığı çerçevelerde yürütülen kentsel tasarım süreçlerinin
çözümlenmesi ve bu sürece incelemedeki çerçeve oluĢturma amaçlı rehberlerin nasıl bir etkisi
olduğunun ölçülmesidir.
Bu bağlamda, Imrie ve Street' in (2006) çalıĢması dikkate değerdir: Imrie ve Street bu çalıĢmada
mimarların kentsel tasarım kodlarına nasıl yaklaĢtıklarını çözümlemeyi amaçlamıĢ, RIBA kayıtlı
mimarlar üzerinden yapılan çalıĢmada, mimarların beĢte birinin tasarım kodlarına olumlu
yaklaĢırken beĢte ikisinin nötr kalmayı, diğer beĢte ikisinin ise olumsuz olarak değerlendirmeyi
seçtikleri saptamıĢtır. Tasarım kodlarına karĢı olanların en önemli argümanı, tasarım kodlarının
tasarımcının (mimarın) yaratıcılığını kısıtladığı, dolayısıyla tasarım kalitesini düĢürdüğü
doğrultusundadır. Diğer yandan tasarım kodlarına olumlu yaklaĢanların öne çıkan argümanı ise
tasarım kodunun tasarıma daha geniĢ bir perspektiften bakmayı sağlamasıdır. Ancak çalıĢmadan
çıkan önemli bir sonuç, tasarım koduna olumlu yaklaĢımlarda bile genel itibariyle tasarım
kodunun tasarımın doğal bir parçası, bileĢeni olarak görülmemesidir.
129
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ÇalıĢmanın konusu olan dokümanlar ve araçlar, planlama ve tasarımın aynı platforma taĢınması,
yerin üretiminde farklı tasarımcı gruplarının ortak bir dil oluĢturabilmeleri, tasarımın
planlamanın farklı ölçekleriyle bütünleĢik bir dil oluĢturması; dolayısıyla kentsel tasarımın
kolektif yaratıcı bir süreç olarak ele alınması konularında potansiyeller barındırmaktadır; ancak,
uygulamada yaĢanan sorunlar bu potansiyelin ne kadar kullanıldığını ve bu potansiyelin farklı
tasarımcı grupları tarafından ne kadar farkında olunduğunun sorgulanması gerektiğini
göstermektedir.
Notlar
1
2010‘ da iktidara gelen Muhafazakâr-Liberal Koalisyon, Ġngiliz planlama sisteminde yapısal bir
değiĢimi amaçlamaktadır. Tüm planlama politikası dokümanları yürürlükten kaldırılarak, yerine tek bir
doküman olan ―Ulusal Planlama Politikası Çerçevesi‖ (National Planning Policy Framework)
konulmak istenmektedir. Mayıs 2011‘ de ―Ulusal Planlama Politikası Çerçevesi‖ Taslağı
yayınlanmıĢtır. Makalenin yazıldığı tarihte süreç devam etmektedir.
11
Character, Continuity and enclosure, Quality of the public realm, Ease of movement, Legibility,
Adaptability, Diversity (CABE & DETR, 2000, s 15)
111
Layout: urban structure, Layout: urban grain, Landscape, Density and mix, Scale: height, Scale:
massing, Appearance: details, Appearance: materials, (CABE & DETR, 2000, s 16)
1v
Places for people, Enrich the existing, Make connections work with the landscape, Mix uses and
forms, Manage the ınvestment,design for change (Walton ve diğ. 2007:12)
v
Movement framework, Mixing uses, Density, Facilities and form, Energy and resource efficiency,
Landscape, Landmarks, Vistas and focal points, Parcels and plots (Walton ve diğ., 2007, ss 33-67)
vi
Pedestrian environment, Cycling, Public transport, Streets and traffic, Parking and servicing, Utilities
ınfrastructure (Walton ve diğ., 2007, ss 68-83)
vii
Positive outdoor space, Animating the edge, building size and scale, Building for change, A thriving
public realm, Safety and sense of safety
Kaynaklar
Ben-Joseph, E. (2005). The Code of the City, Standartds and the Hidden Language of Place Making.
Cambridge: MIT Press.
CABE ve DETR. (2000). By Design - Urban Design in the planning system; toward better practice.
London: Crown.
Carmona, M.; Stephen M. ve Quentin S. (2006). ―Design codes: their use and potential‖. Progress in
Planning (65), 209-289.
Congress for the New Urbanism. (2001). Charter of the New Urbanism (http://www.cnu.org/charter,
10.01.2010).
Cowan, R. (2002). Urban Design Guidance Urban design frameworks, development briefs and master
plans. Eastbourne: Thomas Telford Publishing.
Eisl,
M.
(2005).
Gestalt
Theory
and
Klee
(http://www.doc.gold.ac.uk/~ma501me/Gestalt_essay_mariaeisl.htm, 30.04.2010).
.
Evans, R.; Kropf K.; Saxena M.; Waite L. (2007). Urban Design Compendium 2: Delivering Quality
Places. London: English Partnership & Housing Corporation.
Forsyth, A. ve Crewe K. (2009). ―New Visions for Suburbia: Reassessing Aesthetics and Placemaking in Modernism, Imageability and New Urbanism‖. Journal of Urban Design 14(4):415 438.
Günay, B. (1999). Urban Design is a Public Policy. METU Faculty of Architecture Press.
Hall, T. ve Doe, J. (2000). ―Design Control Policies For Small Areas : The Dacorum Residential Area
Character Study‖. Planning Theory & Practice 1(2), 235-256.
130
Cuma Çiçek
Harris, R. (2009). ―Building Regulations and Building Codes‖. Encyclopedia of American Urban
History.
Imrie, R. ve Street, E. (2006). The attitudes of architects towards planning regulation and control.
London: Arts and Humanities Research Council
Miami City Council. (2009). Miami 21 Miami of the 21st Century.
Moudon, A.V. (2006). ―Getting to Know the Built Landscape from Order in Space: Types in
Architecture and Design (1994)‖. içinde Urban Design Reader. New York: Routledge.
Parfect, M. ve Power, G. (1997). Planning for urban quality. London: Routledge.
Serin, B. (2010). Taxonomy of Design Control Tools. Master of Science, Middle East Technical
University.
Spreiregen, P. D. (1965). Urban Design: The Architecture of Town and Cities. New York: McGrawHill Book Company.
Street, E. (2007). The use of design coding in England. London: Arts and Humanities Research
Council
Walton, David; Lally, M.; Septiana, H.; Taylor, D.; Thorne, R. ve Cameron, A. (2007). Urban Design
Compendium 1. 2nd ed. London: English Partnership & Housing Corporation.
131
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
132
ġehir Planlamada Yol Ağı ve KavĢaklar Sorunu: Kazalar
ve Kaza ÇeĢitlerinden Bir BakıĢ, EskiĢehir Örneği
Ömür Kaygısız1, Metin ġenbil2
Öz: Bu bildiri, kentsel kavşaklara yönelik kaza tahmin modellerini içeren çalışmanın temel
bulgularını kapsamaktadır. Çalışmanın temel amacı, kentsel kavşaklarda meydana gelen kaza
sayısını mümkün olduğu kadar doğru tahmin edebilen basit ve uygulanabilir kaza modelleri
oluşturmaktır. Bu modeller, yol güvenliğini ve onla bağlantılı olarak da kara noktaları
tanımlamayı etkileyen unsurları belirlemede, kentsel yol ağı ve kavşak güvenliği analizinde ve
kentsel arazi kullanımı ile ulaşım planlaması çalışmalarında kullanılabilir niteliktedir. Kaza
tahmin modelleri, Eskişehir Kentindeki 93 kavşak verisine dayanmaktadır. Panel tahmini
gerçekleştiren Possion Regresyon Modelleme Teknikleri, kaza sıklığı ile açıklayıcı değişkenleri
ilişkilendirmek için kullanılmıştır. Burada kaza sıklığı sadece yaya kazaları, sadece taşıt kazaları
ve tüm kazalar olmak üzere üç ayrı modelle incelenmiş, açıklayıcı değişken olarak da kavşak
çevresi arazi kullanım özellikleri bilgileri, kavşak özellikleri bilgileri ve trafik hızı/hacmi bilgileri
kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Possion Regresyon, panel tahmin, trafik kazası tahmin modeli,
kentsel kavşaklar.
Abstract: This study is about basic findings of accident prediction models aimed at urban
junctions. Basic objective of this study is to devise simple and practical models that can predict
traffic accidents. These models are useful in determining factors affecting road safety and related
black points, analyzing urban road network and junction safety, and urban land use and
transportation planning activities. Accident prediction models devised in this study use data
collected at 93 junctions in Eskisehir city. Poisson panel estimation techniques are used to
associate accident frequency with explanatory factors. Accident frequencies are investigated in
three separate models: pedestrian accidents only, vehicle accidents only and all accidents;
explanatory variables are generally derived from ambient land use characteristics, junction
properties, and traffic speed/volume characteristics.
Keywords:. Poisson Regression, panel estimation, traffic accident prediction model,
urban junctions.
1
Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Doktora Öğrencisi: [email protected]
2
Gazi Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Öğretim Üyesi
133
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Günümüzde gerek metropoliten kentlerde, gerekse küçük ve orta ölçekli kentlerde yol ağının ve
kavĢakların yapısı, imar planları doğrultusunda Ģekillenmektedir. Yol ağı ve kavĢak tasarımının
temelinde motorlu araçlara yönelik olması kentliye hava kirliği, gürültü kirliliği, görüntü kirliliği,
trafik ıĢıklarında gereksiz bekleme, ulaĢım maliyetlerinin artması, trafik kazalarının artması,
kentlerin yayılması ve parçalanması gibi kentsel yaĢam kalitesini düĢürücü sonuçlar olarak geri
dönmektedir.
Sosyo-ekonomik maliyeti düĢünüldüğünde bu sonuçlardan en önemlilerinden birisi trafik
kazalarıdır. Trafik kazaları sonucunda, Dünya genelinde yılda ortalama 1.2 milyondan fazla kiĢi
trafik kazalarından ölmekte ve 20 – 50 milyon kiĢi de yaralanmakta veya sakat kalmaktadır
(WHO, 2009). Ülkemizde ise, 2009 yılı verilerine göre her gün ortalama olarak 2886 trafik
kazası meydana geldiği, bu kazalar sonucu yaklaĢık 12 kiĢinin hayatını kaybettiği ve 552 kiĢi de
yaralandığı görülmektedir. Ayrıca, meydana gelen kazaların % 90‘ı kentsel alanlarda
gerçekleĢmekte ve bu kazalar sonucu her gün ortalama 4 kiĢi ölmekte (toplam ölümlerin %
33‘ü), 300 kiĢi yaralanmakta (toplam yaralanmaların % 54‘ü) ve milyonlarca liralık ekonomik
kayıp meydana gelmektedir. Kentlerde ise kazalar özellikle kavĢaklarda yoğunlaĢmaktadır.
Kentlerde meydana gelen tüm kazaların % 75‘i kavĢaklarda gerçekleĢmektedir (TUIK, 2010). Bu
nedenle ülkemiz için de trafik kazaları özellikle kentsel alanlarda ve kentsel kavĢaklarda var olan
önemli bir halk sağlığı ve güvenlik sorunu olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Kentsel kavĢak kazalarını önleme konusunda ülkemizde iki tipik önlem alınmaktadır: KavĢak
tasarımını iyileĢtirme/yenileme ve trafik akıĢını sinyalle kontrol etme. Bu önlemlerin trafik
kazalarını azaltmanın yanında olumlu veya olumsuz yönde farklı yapıda etkileri de olmaktadır.
Örneğin; kavĢağın trafik ıĢığı ile kontrolü sağlandığında trafiğin belli süre durması sağlanmakta
ve bu durum da yayaların güvenle karĢıya geçiĢini kolaylaĢtırmaktadır. Öte yandan, kavĢakların
trafik ıĢığı ile kontrolünde trafiğin tamamen durması sağlandığından enerji tüketimi ve gaz salımı
artmaktadır.
Trafik kazalarını azaltma amacıyla kavĢakların geometrik tasarımını değiĢtirme ile trafik akıĢında
tamamen durma yaĢanmaz; bu yöntem genel olarak kavĢaklardaki akımların kesiĢim sayısını
azaltmayı hedeflemektedir.
Bu çalıĢmada kavĢaklarda sağlanan trafik kazalarını önleme politikalarının etkinliğinin
karĢılaĢtırılmasına yönelik bir değerlendirme modeli geliĢtirmek amaçlanmaktadır. ÇalıĢmada
öncellikle literatür taraması yapılarak konuya iliĢkin önceki çalıĢmalar incelenmiĢ, daha sonra
EskiĢehir Kenti örneğinde yapılan çalıĢmanın süreci ve çalıĢmada uygulanan model açıklanmıĢ
ve son olarak, elde edilen bulguların sonuçları ile sonraki çalıĢmalara getirilen öneriler
tartıĢılmıĢtır.
1. Literatür Taraması
Bu alanda gerçekleĢtirilen ilk çalıĢmalardan birini Marks (1957) gerçekleĢtirmiĢtir. Sınırlı
eriĢimli ve ızgara yol ağı desenindeki kaza durumlarının incelendiği çalıĢmada; ızgara yol ağı
geleneksel, sınırlı eriĢimli yol ağı modern yol ağı türü olarak belirtilmiĢ ve bu iki yol ağındaki
kaza oranları parsel düzeyinde karĢılaĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmada (Marks, 1957) sınırlı eriĢim sistemi,
motorlu araç trafiğinin T-kavĢaklar, çıkmaz sokaklar ve döngüler kullanılarak yavaĢlatıldığı ve
eriĢebilirliğinin kısıtlandığı yol ağı türü olarak, ızgara sistemi ise, dört kollu (+) kavĢakların ve
düz yolların egemen olduğu, motorlu araç trafiği eriĢiminin ve hızının daha yüksek olduğu yol
ağı türü olarak tanımlanmıĢtır.
KarĢılaĢtırmanın sonuçları aĢağıda belirtilmiĢtir.
1.
134
Kazaların dağılımı ızgara sistemi içinde büyük ölçüde tekdüzedir. Kazalar iki ana caddenin
kesiĢtiği dört kollu kavĢaklarda yoğunlaĢmaktadır. Izgaranın kesildiği üç kollu kavĢaklarda,
kaza yoğunlukları azalmaktadır.
Cuma Çiçek
2.
3.
4.
5.
Sınırlı eriĢim ağlarında da kazalar dört kollu kavĢaklarda yoğunlaĢmaktadır. Ancak burada
göreceli olarak kavĢak sayısı daha azdır. Sınırlı eriĢim ağlarında yer alan T-kavĢakların
büyük çoğunda kaza meydana gelmemiĢtir.
Genel olarak, beĢ yıllık dönemdeki kaza sıklığı durumunun değerlendirildiği çalıĢmada
ızgara parsellerinde yıllık 77.7 kaza meydana gelirken, sınırlı eriĢim parsellerinde yıllık 10.2
kaza meydana gelmektedir. Bu fark, iki farklı yol ağı türü için dört kollu kavĢağa kıyasla üç
kollu kavĢak oranından kaynaklanmaktadır.
Trafik sakinleĢtirme yaklaĢımının altında konu değerlendirildiğinde, dönel kavĢaklar ve
diğer önlemler tehlikeyi dört kollu kavĢaklara öteleyebilmektedir.
ġekil 1‘de görüldüğü gibi dört kollu kavĢaklardaki kaza sıklığı, üç kollu kavĢaklardan
çarpıcı biçimde daha fazladır.
300
250
246
200
150
100
Izgara
85
50
Sınırlı Erişim
6
6
0
4-Kollu
3-Kollu (T)
ġekil 1: Sınırlı eriĢim ve ızgara yol desenindeki 3 kollu (T) ve 4 kollu (+) kavĢaklardaki kaza
durumlarının karĢılaĢtırılması [Marks, 1957]
Bu konuda son yıllarda Lovegrove ve Sayed (2006), Jones ve Jha (2009), Ewing ve Dumbaugh
(2009), Dumbaugh ve Rae (2009), Elvik, Mysen, ve Vaa, (2009) tarafından gerçekleĢtirilen
çalıĢmalar ana sonuçlar açısından Marks (1957)‘yi destekler niteliktedir. Ancak, Marks (1957)
her iki yol ağı türündeki kazalarda da, kaza ciddiyetini göz ardı etmesi ve yol ağlarındaki genel
kaza oranlarını belirtmemesi nedeniyle eleĢtirilmektedir.
KavĢak tasarımı ile kaza sıklığı arasındaki iliĢkinin incelendiği yakın geçmiĢte gerçekleĢen bir
çalıĢmada (Lovegrove ve Sayed, 2006) makro düzeyde kaza tahmin modeli kullanılmıĢ ve
kavĢakların kol sayısı ile kavĢaklardaki kaza sıklığı arasındaki iliĢkiyi Büyük Vancouver Bölgesi,
Kanada örnek alanında incelemiĢtir. ÇalıĢmada (Lovegrove ve Sayed, 2006) dört kollu
kavĢakların olduğu bölgelerin üç kollu kavĢakların olduğu bölgelere göre daha fazla kaza
meydana geldiğini tespit etmiĢ ve üç kolu kavĢak kullanımının trafik güvenliğini arttırdığını
belirtilmiĢtir. Benzer sonuçlar Giæver (1990), Sakshaug ve Johannessen (2005) çalıĢmalarında da
elde edilmiĢtir. Bu çalıĢmalarda (Giæver, 1990, Sakshaug ve Johannessen, 2005) üç kollu ve dört
kollu kavĢaklardaki kaza sayıları değerlendirilmiĢ ve her iki çalıĢmada da dört kollu
kavĢaklardaki kaza sayısının üç kollu kavĢaktan iki kat fazla olduğu tespit edilmiĢtir. Üç kollu
(T) kavĢakların güvenliği olduğunu ortaya koyan bir diğer çalıĢmada Ewing ve Dumbaugh
(2009), kısa mesafeli T-kavĢakların özellikle hızı, kaza sıklığını ve kaza ciddiyetini azaltmada
etkin olduğunu belirtmiĢlerdir.
Dört veya 3 kollu kavĢakların dönel kavĢak olup olmama durumu da kavĢak güvenliğini
etkileyen bir durumdur. Genel olarak üç kollu (T) veya dört kollu (+) kavĢakların dönel kavĢağa
dönüĢtürülmesi, kavĢağın güvenliğini arttıran bir uygulama olduğu, kaza sayısını ve Ģiddetini
düĢürdüğü belirtilmektedir (Elvik, Mysen, ve Vaa,2009 ve Robinson ve diğ., 2000). Trafiği
yavaĢlatması, kavĢak kollarının dik kesiĢimini engelliyor olması, kavĢağa sadece sağdan dar açılı
katılımla bağlantı sağlanıyor olması, kavĢak içindeki sürücünün sadece sağ tarafını kontrol
ederek kavĢağı kontrol edebiliyor olması ve kavĢaktaki trafik akımlarının kesiĢim sayısının daha
az olması dönel kavĢakları daha güvenli yapan temel nedenler arasında gösterilmektedir (Elvik,
Mysen, ve Vaa,2009).
135
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Literatürde konuyu geliĢim desenleri ile trafik kazası iliĢkisini inceleyerek açıklayan çalıĢmalar
da yer almaktadır. Jones ve Jha (2009), yapılı çevrenin trafik kazalarının oluĢ sıklığına etkisini
anlama amacıyla ABD‘nin Maryland Eyaleti Baltimore kentlerinde iki farklı tipolojideki kentsel
mekânda yer alan kaza sayısı yüksek olan dört kavĢak üzerinde 2003 ila 2007 yılları arasındaki
trafik kazası verilerini incelemiĢlerdir. ÇalıĢma (Jones ve Jha, 2009) dört yıllık dönemde de
kentsel bölge dıĢında bulunan kavĢaklarda maddi hasarlı ve yaralamalı kaza sayısı daha fazla
olduğunu göstermektedir. Jones ve Jha (2009)‘a göre kavĢakların içinde bulunduğu ve hizmet
ettiği çevrenin kendine özgü yapı desenin bulunmaktadır. YapmıĢ oldukları çalıĢma bu görüĢü
desteklemektedir. ÇalıĢmada kentin dıĢındaki kavĢakların çevresinin (kent içindekilere kıyasla)
daha geniĢ caddelerin, daha düĢük yoğunluklu ve daha az deriĢik yapı kümelerinin, daha alçak
yükseklikli binaların ve caddeden daha uzakta konumlanmıĢ yapıların oluĢturduğu görülmüĢtür.
Buna karĢın kent merkezindeki kavĢaklar ise; daha yüksek binalar, daha kısa yol parçaları, yola
daha yakın binalar ve tasarımın sağladığı kolaylıkların daha fazla hissedildiği mekânların içinde
olduğu bir çevrede olduğu belirtilmiĢtir (Jones ve Jha, 2009). Benzer Ģekilde, Ewing ve
Dumbaugh (2009), yüksek kavĢak yoğunluğunun hızı azalacağını bu nedenle yüksek kavĢak
yoğunluğunun daha az yaralanmalı ve ölümlü kaza ile iliĢkili olduğunu belirtmiĢtir. Ewing ve
Dumbaugh (2009) göre, kavĢaklar arası mesafenin azalması ile trafik daha yavaĢ seyretmekte ve
daha az ciddi kaza meydana gelmektedir. ABD‘nin San Antonio Eyaleti Texas Kenti örneğinde
kaza oranlarının regresyon analizini gerçekleĢtirmiĢ, çalıĢmada üç ve dört kollu kavĢakların
ölümlü kaza oranlarının anlamlı azalıĢı ile iliĢkili olduğu belirlenmiĢtir. Yine aynı çalıĢmada
nüfus yoğunluğu ile daha az kaza arasındaki iliĢki incelenmiĢ ve sonuçlar anlamlı iliĢki olduğunu
ortaya koymuĢtur. Buna göre, konut alanlarında 0.404 dönüm (Ġngiliz dönümü) baĢına kiĢi
sayısındaki her bir artıĢ, kaza sıklığını % 0,05 azaltmaktadır (Dumbaugh ve Rae, 2009) .
Kentsel yayılma gösteren geliĢim desenleri de trafik kazasını etkilemektedir. Jones ve Jha
(2009)‘a göre kentsel yayılma (yayılmıĢ geliĢme) daha yüksek hız için yeni yol tasarlanmasına
ve mahalli yollarda mahalle (konut alanı) için olmayan yolculukların artmasına yol açmaktadır.
Hızın artmasıyla trafik kaza sayısının da arttırmasının yüksek olasılıklı olduğunu belirten Jones
ve Jha (2009), bu nedenle, içinden yol geçen yapılı çevrenin fiziksel yapısı ile yol güvenliği
arasındaki iliĢkiyi koparmaması gerektiğini savunmaktadırlar.
KavĢaklardaki kazaları azaltmaya yönelik alınan önlemlerin biri de kavĢağın trafik ıĢığıyla
kontrol edilmesidir. KavĢağı trafik ıĢığıyla kontrol ederek farklı yönlerden kavĢağa gelen
akımların birbirinden ayrılması ve belli bir düzen içinde kavĢağı kullanmaları
sağlanabilmektedir. Elvik, Mysen, ve Vaa, (1997) meta-çözümlemesi kullanılarak öncesi-sonrası
analizi yapılmıĢ ve üç kollu kavĢaklarda % 15 oranında, dört kollu kavĢaklarda % 30 oranında
kaza sayısında azalma tespit edilmiĢtir. Ancak bu çalıĢmadaki (Elvik, Mysen, ve Vaa,1997)
tespitleri desteklemeyen çalıĢmalar da bulunmaktadır. Greibe (2003), Danimarka‘da kentsel
alanlardaki 1036 kavĢak ve 142 km yol kesimine yönelik genelleĢtirilmiĢ lineer (Generalised
Linear) modelleme teknikleri kullanarak kaza tahmin modeli geliĢtirilmiĢtir. ÇalıĢmada üç kollu
(T) ve dört kollu (+) kavĢaklarda, aynı tip ve benzer trafik hacmine sahip ıĢıklı ve ıĢıklı olmayan
kavĢaklardaki kaza sıklığının birbirine yakın olduğunu ve modelde ıĢıklı kontrol değiĢkeninin
anlamlı bulunmadığını ortaya konmuĢtur. Genel olarak, trafik ıĢığı olmayan kavĢakların aynı
miktarda motorlu taĢıt hacmine sahip ıĢıklı kavĢaklar kadar güvenli olduğunu belirten Greibe
(2003), çalıĢmasında sadece yaralanmalı kazalarda 3 kollu kavĢaklarda %9, 4 kollu kavĢaklarda
% 12 oranında bir azalma tespit edilmiĢtir.
Kentsel kavĢaklardaki trafik kazasının tahminine yönelik model oluĢturma sürecindeki en önemli
konulardan biri de trafik kazasının iliĢkili olduğu değiĢkenlerin bilinmesidir. Ewing ve
Dumbaugh (2009), yapmıĢ olduğu literatür taraması sonrası kentsel yapılı çevre ile trafik
güvenliğini birbirine bağlayan kavramsal çerçevenin ġekil 2‘deki gibi olduğunu ileri sürmüĢtür.
Ewing ve Dumbaugh (2009)‘e göre, genel olarak literatürdeki yayınlar bu çerçeveyi destekleyici
niteliktedir. Bu çerçeveye göre yapılı çevre, trafik hızı, trafik kargaĢaları ve trafik hacmi
aracılığıyla kaza sıklığını ve ciddiyetini etkilemektedir. Yapılı çevreyi arazi kullanımlarını
136
Cuma Çiçek
oluĢturan geliĢim deseni ile yol ağını tanımlayan yol tasarımı oluĢturmaktadır. GeliĢim desenleri,
öncelikli olarak ürettikleri trafik hacimlerle, ikincil olarak da teĢvik ettikleri hızlarla trafik
güvenliğine teshir etmektedir. Yol ağı tasarımları ise, öncelikli olarak izin verdikleri trafik
hızlarıyla, ikinci olarak ürettikleri trafik hacimleriyle trafik güvenlini azaltmakta ya da
arttırmaktadır. Yine bu çerçevede aracı durumda olan trafik hacimleri, öncelikli olarak kaza
sıklığını, trafik hızları ise öncelikli olarak kaza ciddiyetini etkilemektedir. Greibe (2003) da
oluĢturduğu trafik kazası tahmin modeli ile trafik kazası sıklığı ile iliĢkili en güçlü kentsel
değiĢkenin trafik hacmi olduğunu ortaya koymuĢtur. Son dönemde yapılan diğer çalıĢmalar
(Jones ve Jha, 2009, Ewing ve Dumbaugh, 2009, Dumbaugh ve Rae, 2009 ve Elvik, Mysen, ve
Vaa,2009) da bu iki çalıĢmayı (Ewing ve Dumbaugh, 2009; Greibe, 2003) destekler niteliktedir.
ġekil 2: Yapılı Çevre ile Trafik Güvenliğini Birbirine Bağlayan Kavramsal Çerçeve (Ewing ve
Dumbaugh, 2009)
Literatürde yapılan çalıĢmalar değerlendirildiğinde kentsel kavĢaklarda yaĢanan trafik kazalarının
en fazla trafik özellikleri (Trafik hızı ve hacmi), kavĢak özellikleri (KavĢak türü, trafik ıĢığı
durumu, bağlantı sayısı vb) ve kavĢak çevresi arazi kullanım özellikleri ile iliĢkili olduğu
görülmüĢtür. Bu nedenle bu çalıĢmada da kentsel kavĢaklarda yaĢanan trafik kazalarının
belirtilen bu değiĢkenlerle olan iliĢkisi incelenmiĢtir.
2. Alan AraĢtırması: EskiĢehir Kenti Örneği
EskiĢehir, Türkiye'nin Ġç Anadolu Bölgesinin kuzey-batısında bulunan aynı adlı ilin merkezini
oluĢturan 629.609 kiĢilik nüfusuyla Türkiye‘nin 14. büyük kentidir (TÜĠK 2011a). Ankara‘ya
233 km, Ġstanbul‘a 330 km olan kent, Porsuk Çayı‘nın ayırdığı TepebaĢı ve Odunpazarı
ilçelerinden oluĢmaktadır (ġekil 2). Osmangazi ve Anadolu Üniversiteleri ile çeĢitli sanayi
kuruluĢları kentin temel sektörlerini oluĢturmaktadır.
Yaya olarak ve bisikletle ulaĢımının yaygın olduğu deriĢik yapıdaki kentte toplu taĢıma Otogar –
ÇarĢı – SSK ve Osmangazi Üni. – ÇarĢı – Opera hatlarında çalıĢan raylı sistemle, 76 hatta çalıĢan
188 otobüsle ve KöprübaĢı – TülümtaĢ ve KöprübaĢı – Kentpark hatlarında çalıĢan bot hattıyla
sağlanmaktadır(EskiĢehir BġB 2011).
Toplam 97.819 otomobilin olduğu kent, 155 otomobil/1000 kiĢi ile otomobil sahipliliği
bakımından Türkiye‘de 3. sıradadır (ġekil 3). Kentte yılar içinde otomobil sahipliliği artıĢ
göstermiĢtir. 2002 yılında kentin otomobil sahipliliği değeri 100 otomobil/1000 kiĢi iken, 2005
yılında bu değer 123 otomobil/1000 kiĢi‘ye, 2010 yılında da 155 otomobil/1000 kiĢi‘ye
ulaĢmıĢtır (TUĠK, 2011a; ve Demir 2005 ve Yalınız ve Bilgiç, 2007 ).
137
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ġekil 3: EskiĢehir Ġlinin ve Kentinin konumu
Kentte 2005-2010 yılları arasındaki 6 yıllık dönemde toplam 5943 ölümlü veya yaralanmalı
trafik kazası meydana gelmiĢ ve bu kazalar sonucu 88 kiĢi ölmüĢ ve 8950 kiĢi de yaralanmıĢtır
(Tablo 1). 6 yıllık dönem değerlendirildiğinde meydana gelen kazaların toplam sayısı, aynı
dönemde ülkemiz genelinde meydana gelen ölümlü veya yaralanmalı kazaların yaklaĢık %
1,2‘sini oluĢturmaktadır.
ġekil 4: BüyükĢehirlerin Otomobil Sahipliliği: 1000 kiĢi baĢına düĢen otomobil sayısı
Tablo 1: Ölü, yaralı ve ölümlü veya yaralanmalı kaza sayısı
2005
2006
2007
2008
2009
1350
1643
1588
1500
Yaralı 1246
22
16
18
21
17
Ölü
857
901
1081
993
1012
Kaza
138
2010
1623
16
1099
Toplam
8950
88
5943
Cuma Çiçek
3.1. Veri
ÇalıĢmada EskiĢehir Kenti genelindeki 93 kavĢağa iliĢkin ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası,
trafik hızı / hacmi, kavĢak özellikleri ve kavĢak çevresi arazi kullanım özellikleri bilgilerinin yer
aldığı bir veri tabanı kullanılmıĢtır.
Trafik kazası bilgileri, 2005-2010 yılları arasında belirtilen 93 kavĢakta meydana gelmiĢ ve trafik
polisince raporlanmıĢ ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası verileridir. ÇalıĢmada öncelikle
kentte belirtilen yıllarda meydana gelen tüm ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası bilgileri elde
edilmiĢ ve Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) yazılımı olan Mapinfo 9.0 aracılığıyla haritalanmıĢtır.
Daha sonra kaza konum bilgileri ile adres bilgileri karĢılaĢtırılarak hatalı konum bilgisine sahip
olduğu görülen kazaların konum bilgilerinde güncelleme gerçekleĢtirilmiĢ ve belirlenen 93
kavĢak çevresinde gerçekleĢmiĢ kazalar seçilerek çalıĢma kapsamında kullanılmıĢtır. Genel
olarak kavĢak orta noktasından 25 metre yarıçap içinde kalan kazalar kavĢak kazası olarak
değerlendirilmiĢtir (ġekil 4). Veri tabanına kavĢak kazaları ile ilgili olarak yıllık dönemler
halinde kaza sayısı, yaya kazası sayısı, araç kazası sayısı, ölü sayısı ve yaralı sayısı bilgileri
iĢlenmiĢtir.
ġekil 5: KavĢak kazalarının tespiti
ġekil 6: KavĢak ve hız/hacim ölçer cihazların konumları
139
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Trafik hızı/hacmi bilgileri, kavĢaklar arasına yerleĢtirilen hız/hacim ölçer cihazların 2009 yılı
Eylül ayı içinde toplanan verilerin derlenmesiyle elde edilmiĢtir (ġekil 5). Veri tabanına trafik
hızı/hacmiyle ilgili olarak kavĢak kollarındaki hız değerlerinin en yükseği, kavĢak kollarındaki
hız değerlerinin ortalaması ve kavĢak kollarından geçen araç sayısı bilgileri iĢlenmiĢtir.
Kavşak özellikleri bilgileri, yıllık dönemlerdeki kavĢak türü, kavĢağın ıĢıklı olup olmama
durumu bilgileri ile kavĢaktaki yol kesiĢim sayısı bilgilerini içermektedir. Bu bilgilere
08.06.2011 tarihli teknik gezi ile elde edilen bilgi ve belgelerden, kaza verilerine iĢlenen kavĢak
türü ve kavĢağın ıĢık durumu bilgilerinden ve farklı zamanlarda çekilmiĢ veya oluĢturulmuĢ uydu
görüntülerinin ve altlık haritaların yer aldığı Google Earth ile ArcGIS Explorer programlarından
yararlanılarak ulaĢılmıĢtır. ÇalıĢma kapsamındaki kavĢakların türleri ġekil 6‘de belirtilmiĢtir.
Kavşak çevresi arazi kullanım özellikleri bilgileri, 08.06.2011 tarihli teknik gezi ile elde edilen
bilgi ve belgelerden, imar planlarından ve farklı zamanlarda çekilmiĢ veya oluĢturulmuĢ uydu
görüntülerinin ve altlık haritaların yer aldığı Google Earth ile ArcGIS Explorer programlarından
yararlanılarak oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢma kapsamındaki kavĢaklar, içinde bulunduğu arazi
kullanım özelliklerine göre 5 grupta sınıflandırılmıĢtır. Bunlar; (1) YerleĢim Yeri DıĢı, (2)
Konut, (3) Karma (MĠA/Ticaret), (4) Sanayi, (5) Kentsel ÇalıĢma Alanlarıdır.
ġekil 7: KavĢak türleri
3.2. GeliĢtirilen Model
ÇalıĢma kapsamında yer alan EskiĢehir Kenti‘ndeki 93 kavĢağın trafik kazası durumlarını
inceleme amacıyla, rastgele etkilerle panel tahmini gerçekleĢtiren Possion Regresyon Modeli
çalıĢtırılmıĢtır. Bu modelde, i kavĢağındaki ortalama kaza sayısının μi, olduğunu kabul edersek, yi
pozitif tam sayısı kadar kaza olma olasılığı Poisson dağılımı Ģu Ģekildedir.
Regresyon modelinde kullanılan bağımsız değiĢkenler, üssel fonksiyon aracılığıyla ortalama
parametre ile iliĢkilidir:
Her bir kavĢağın diğer kavĢaklardan bağımsız olduğu kabul edildiğinde, 93 kavĢakta yapılan
gözlemin bir arada gerçekleĢme olasılığı Ģu Ģekildedir (olasılığın logaritması alınmıĢ halidir):
Panel veriye dayalı Poisson Regresyon Modelinde ortalama değer, ortalama parametre
fonksiyonunun içine gömülü her bir kavĢağın ui heterojenlik parametresiyle iliĢkilidir.
140
Cuma Çiçek
Burada t indeksi bağımsız değiĢkenlerin kolon vektörüne eklenmektedir. Rastsal etkiler
modelindeki parametre değerlerini tahmin etmek amacıyla, her bir kavĢağın sebep olduğu
heterojenlik, logaritmik olabilirlik fonksiyonun dıĢında birleĢtirilmiĢtir. KavĢaktaki T bağımsız
gözlemin logaritmik olabilirliği aĢağıdaki gibidir:
Bu olabilirlik fonksiyonu, her bir kavĢaktaki T gözlemlerinin bileĢik olasılığından rastsal etkiyi
integrali alınarak orijinal poisson modele dönüĢtürülmüĢtür.
Burada g(ui), ui‘nin olasılık kütle fonksiyonudur. T gözleminde (her bir kavĢak için 6 gözlem
yapılmıĢtır) birleĢik olasılığındaki logaritmik olabilirlik fonksiyonu, yukarıda belirtilen
logaritmik olabilirlik fonksiyonu ile aynıdır. Model parametreleri LĠMDEP NLOGIT 4.0
Ekonometrik yazılımı ile hesaplanmıĢtır.
ÇalıĢmada iki grup model oluĢturulmuĢtur. Temel modelleri oluĢturan ilk grupta sadece yayaların
karıĢtığı kazalar (Model A), sadece araçların karıĢtığı kazalar (Model B) ve tüm kazalar (Model
C) 3 ayrı modelle incelenmiĢtir. Ġkinci grubu ise etkileĢim modelleri oluĢturmuĢtur. Burada
kavĢak tipleri ile kentsel arazi kullanımı birlikte değerlendirilerek trafik kazalarına etkileri
tartıĢılmıĢtır.
3. Bulgular
Bu çalıĢmanın bulguları iki grupta açıklanmıĢtır. Öncelikle genel bulgular belirtilmiĢ, daha sonra
modele iliĢkin bulgular ifade edilmiĢtir.
3.1. Genel Bulgular
ÇalıĢma kapsamında olan 93 kavĢağın 35‘i konut alanında, 22‘si karma kullanım alanında
(MĠA), 14‘ü kentsel çalıĢma alanında, 12‘si yerleĢim yeri dıĢındaki alanlarda ve 10‘u da sanayi
alanında yer almaktadır (ġekil 7).
KavĢaklardaki ölümlü veya yaralanmalı trafik kazası durumu doğal kırılma ile 5 sınıfa ayrılarak
incelendiğinde; kaza sayısı en yüksek olan 4 kavĢağın tamamının ve ikinci derecede kaza sayısı
yüksek olan 6 kavĢaktan 5‘inin kentin çevre yolunda (devlet veya il yoluna bağlantı yollarında)
meydana geldiği görülmektedir (ġekil 8).
ġekil 8: ÇalıĢma kapsamındaki kavĢakların arazi kullanıma göre dağılımı
141
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ÇalıĢma kapsamındaki kavĢakların türlerinin yıllar içinde değiĢime uğradığı tespit edilmiĢtir.
2005 ile 2010 yıllarındaki kavĢak türlerinin sayıları karĢılaĢtırıldığında; dönel, göbekli ve katlı
kavĢak sayılarının arttığı, 3 kollu (T) refüjsüz, 4 kollu (+) ve 3 kollu (Y) kavĢaklarda azaldığı ve
çok kollu ile 3 kollu (T) refüjlü kavĢak sayısının aynı kaldığı gözlemlenmiĢtir (ġekil 9).
ġekil 9: KavĢaklardaki kaza sayıları: 2005-2010
ġekil 10: KavĢak türü sayılarının yıllar içindeki değiĢimi
Tablo 2: KavĢak Kazalarının Yılara Göre Durumu
Bir KavĢaktaki Kaza Sayısı Özet Bilgileri
Toplam Kaza Sayısı
(Tüm KavĢaklar)
Medyan
Ortalama
Maksimum Standart Sap.
90
0.00
0.97
8.00
1.67
2005
106
0.00
1.14
9.00
1.89
2006
149
0.00
1.60
18.00
3.36
2007
137
1.00
1.47
17.00
2.82
2008
115
0.00
1.24
10.00
2.26
2009
114
0.00
1.23
10.00
1.93
2010
142
Cuma Çiçek
KavĢaklarda meydana gelen ölümlü veya yaralanmalı trafik kazalarının temel istatistikî bilgileri
yıllara göre 93 kavĢak özelinde değerlendirildiğinde, 6 yıl içinde en düĢük toplam kaza sayısı,
ortalama, maksimum ve standart sapma değerlerinin 2005 yılına ait olduğu, her dört değerin de
en yüksek olduğu yılın 2007 olduğu görülmüĢtür (Tablo 2).
4.2. Modellere ĠliĢkin Bulgular
ÇalıĢma, temel modeller ve etkileĢim modelleri olmak üzere iki grup modelle gerçekleĢtirilmiĢtir.
Temel modellerde sadece yayaların karıĢtığı kazalar (Model A), sadece araçların karıĢtığı kazalar
(Model B) ve tüm kazalar (Model C) modellerinde genelinde aĢağıda belirtilen genel bulgulara
eriĢilmiĢtir.
Arazi kullanımına iliĢkin değiĢkenlerden en fazla Kentsel ÇalıĢma Alanı kullanımı modele
katkı yapmıĢtır. Diğer katkı yapan değiĢkenlerin ise sırasıyla Karma (MĠA), Sanayi ve
YerleĢim Yeri DıĢı kullanımlarıdır.
Trafik özelliklerini belirten hız ve hacim değiĢkenlerinin birbiriyle iliĢkili olduğu
görüldüğünden, modelde sadece ortalama hız değiĢkeni kullanılmıĢtır. Bu değiĢkenin modele
katkısı sınırlı kalmıĢtır.
KesiĢim noktası sayısının atıĢı ile trafik kazaları artmıĢtır.
KavĢak türleri değiĢkenlerinden modele en fazla negatif katkı yapan 3 Kollu (T) Refüjlü
KavĢaktır. Diğer negatif katkı yapan değiĢkenler ise sırasıyla 3 Kollu (T) Refüjsüz KavĢak, 3
Kollu (Y) KavĢak ve (kayda değer olmasa da) Dönel KavĢaktır.
KavĢak türleri değiĢkenlerinden modele en fazla pozitif katkı yapan 4 Kollu (+) KavĢaktır.
Göbekli KavĢak da modele pozitif katkı yapan ikinci bir değiĢkendir, ancak katkısı sınırlıdır.
Katlı KavĢak ile Çok Kollu KavĢak değiĢkenlerinin modele katkısı olmamıĢtır.
DeğiĢik arazi kullanımlarındaki kavĢak tiplerine göre tanzim edilen EtkileĢim Modelinde en fazla
pozitif katkı yapan 4 Kollu (+) KavĢak, farklı kentsel arazi kullanımı değiĢkenleriyle birlikte
değerlendirilmiĢtir. Model sonuçlarına göre kaza oluĢmasına en fazla katkıyı kentsel çalıĢma
alanlarında bulunan dört kollu kavĢaklar vermektedir. Diğer katkı yapan dört kollu kavĢaklar, sırası
ile, yerleĢim dıĢında ve sanayi alanlarında bulunmaktadır.
4. Sonuç ve Öneriler
Bu çalıĢmada kentsel alanda kavĢak noktalarında meydana gelen kazaların arazi kullanımı ile
olan iliĢkilerini ekonometrik modeller vasıtası ile ortaya çıkardık. Modellerin ortaya çıkardığı
yegâne sonuç, dört kollu kavĢakların diğer kavĢaklara göre kazalara daha fazla neden olduğudur.
Diğer yandan değiĢik arazi kullanımlarında bulunan dört kollu kavĢakların incelenmesi
neticesinde tahmin edilen parametre değerleri kentsel çalıĢma alanı ile yerleĢim dıĢındaki (kentin
kıyısı) dört kollu kavakların kazaların oluĢumunda önemli katkılarda bulunduğu tespit edilmiĢtir.
Ülkemizdeki Ģehir planlama pratiği ıĢığında çalıĢma sonuçları yorumlanacak olursa, imar
planlarının kentlerde dört kollu kavĢaklar yaratılmasında kaza mefhumunu dikkate almadığı öne
sürülebilir. Gerek T-KavĢakların gerekse dönel kavĢakların kentlerimizde özellikle meskûn
mahallerde desteklenmesi gerekmektedir. Buna karĢın dönel kavĢaklar yapılması durumunda bile
imar planlarında geometrilerine riayet edilmediği, T kavĢakların da trafik yoğunluğu ve yönü
düĢünülünce yer seçiminin trafik kazalarını azaltmaktan ziyade arttırıcı özellikler ile donatıldığı
gözlemlenmektedir.
ÇalıĢmanın bir diğer önemli sonucu ise imar planlarında kavĢak yapılması durumunda önemli
olan esas kriterin çatıĢma noktalarının azaltılmasının hedeflenmesidir. Bazı durumlarda bu refüj
yapılması ile azaltılabilen bir durum iken bazı durumlarda ise trafiğin tek yönlü olarak yeniden
tanzim edilmesi ile aĢılabilmektedir. Esas olması gereken ise trafiğin en az durma kalkma
döngüsünden kurtarılarak emisyonların en aza indirilmesi yanında bu trafiğin de yaya trafiği
lehine az noktada çatıĢmasını sağlamaktır. Buna karĢın gerek imar planlarının gerekse imar planı
dıĢında yapılan mevzii müdahaleler, genelinde trafik güvenliğini önemli ölçüde arttırıcı etkiler
yapamamaktadır.
143
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar
Dumbaugh E.; Rae R. (2009) "Safe Urban Form: Revisiting the Relationship Between Community
Design and Traffic Safety", Journal of the American Planning Association, Vol. 75, No. 3.
Elvik, R.; Hoye, A.; Vaa, T. (2009) The Handbook Of Road Safety Measures; Second Edition, Emerald
Group Publishing Limited, 1031-1043, Ġngiltere.
Elvik, R.; Mysen, A.B.; Vaa, T. (1997). ―Trafikksikkerhetshånbok-3‖. udgave. TØI.
EskiĢehir BġB (2011) Kenti Toplu Taşıma Bilgileri, EskiĢehir BüyükĢehir Belediyesi, www.eskisehirbel.gov.tr (10.10.2011)
Ewing, R.; Dumbaugh, E. (2009) "The Built Environment and Traffic Safety: A Review of Empirical
Evidence", Journal of Planning Literature, Vol. 23 No. 4.
Gerçek, H.; Demir, O. (2005) "Eskişehir Ulaşım Ana Planı", UlaĢtırma Kongresi, TMMOB, ĠMO
Ġstanbul ġubesi 05/2005, 167-178, Ġstanbul.
Giæver, T. (1990) ―Ulykkesfrekvenser i rund kjøringer og signalregulerte kryss‖, SINTEF
Samferdselsteknikk,STF63 A90002, Trondheim, Norveç.
Greibe, P. (2003) ―Accident Prediction Models For Urban Roads‖ Accident Analysis and Prevention,
Vol. 35, 273-285.
Jones, D.; Jha, M. (2009) "The Effect of Urban Form on Traffic Accident Incidence", CEA'10
Proceedings of the 4th WSEAS International Conference on Computer Engineering and
Applications, USA, 212-222.
Lovegrove, G. R.; Sayed, T. (2006) ―Macro-level collision prediction models for evaluating
neighbourhood traffic safety‖, Canadian Journal of Civil Engineering, 33 (5): 609-21.
Marks, H. (1957) ―Subdividing for traffic safety‖, Traffic Quarterly, July, 308-25.
Robinson, B.W. ve diğ. (2000) Roundabouts: an informational guide. U.S. Department of
Transportation, Federal Highway Administration, Report FWHARD-00-067, Washington, ABD.
Sakshaug, K. & Johannessen, S.; (2005) ―Analyse av Ulykkessteder: Verdier for Normal
Ulykkesfrekvens og Skadekostnad ved Normal Oggod Standard‖, Trondheim, SINTEF Teknologi
Ogsamfunn, Transportsikkerhet og –İnformatikk, Norveç.
TUĠK
(2011b),
Türkiye
Ulaşım
İstatistikleri
Verileri,
TUĠK,
Ankara,
(http://www.tuik.gov.tr/ulastirmadagitimapp/ulastirma_ing.zul, 10.10.2011).
TÜĠK
(2011a)
Türkiye
Nüfus
İstatistikleri
Verileri,
TÜĠK,
Ankara,
http://www.tuik.gov.tr/demografiapp/menu_ing.zul (10.10.2011)
TÜĠK, (2010) Trafik Kazası İstatistikleri 2009, TÜĠK Basımevi, Ankara.
WHO, (2009) Global Status Report on Road Safety TimefFor Action, World Health Organization,
Department Of Violence & Injury Prevention & Disability (VIP), Ġsviçre.
Yalınız, P.; Bilgiç, ġ. (2007) ―Eskişehir Kent Merkezinde ‗Park Et ve Bin‘
Uygulamasının Sürdürülebilir Ulaştırma Bağlamında Değerlendirilmesi‖ 7. UlaĢtırma Kongresi,
461-470.
144
Kentsel YönetiĢimin Sınırları: YurttaĢların Kent
Yönetimine Katılımını Yeniden DüĢünmek Diyarbakır
Örneği
Cuma Çiçek1
Öz: Bu çalışmada, örgütlü grupların ortaklığına dayanan kentsel yönetişim yaklaşımının
sınırları Diyarbakır örneğinde tartışılmaktadır. Araştırma kapsamında, 44 örgütlü grupla anket
yapılmış, Yerel Gündem 21 çalışma gruplarıyla iki dar grup toplantısı düzenlenmiş ve son
olarak, kent genelinde 400 hane halkı anketi yapılmıştır. Araştırma sonucunda, kentsel yönetişim
sürecinin, marjinal bir grup dışında tüm yurttaşları dışarıda bırakarak politik katılım konusunda
yeni eşitsizlikler yarattığı görülmüştür. Yurttaşların yeterince etkin olmayan ―enformasyon
düzeyinde katılım‖ algılamasına sahip olduğu ve ihtiyaç ve talepleri dikkate alacak bir katılım
talebinde bulunduğu gözlemlenmiştir. Sosyoekonomik ve konut-çevre kalitesi iyileştikçe katılım
algılamasının olumlu yönde değiştiği, kamu hizmetlerine daha fazla erişen ve kamu
hizmetlerinden daha fazla şikâyeti olan kesimlerin daha fazla katılım talebinde bulunduğu tespit
edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Katılım, yönetişim, kentsel yönetişim, neo-liberalizm, Diyarbakır
Abstract: In this research, the limits of urban governance based on the partnership of organized
groups have been analyzed in particular to Diyarbakir. Questionnaires have been initially filled
in with 44 organized groups, two focus group meetings have been held with Diyarbakir Local
Agenda 21 working groups, and 400 household questionnaires have been carried out throughout
the city. It has been observed that urban governance process excludes most of citizens but a
marginal group by creating new inequalities about political participation. Citizens have a
perception that the participation is at ineffective informative level, and demand participation at
sensitivity level. Generally, the participation perception changes positively as the socioeconomic, spatial and environmental quality improve. Also the groups that have more access to
the public services and more complaints about the public services demand more participation.
Keywords: participation, governance, urban governance, neo-liberalizm, Diyarbakir
1
Sciences Po – Institut d‘Etudes Politiques de Paris (IEP) - Paris Politik Etütler Enstitüsü:
[email protected]
145
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Demokrasi kadar eski bir tarihe sahip olan katılım nosyonu, 1970‘li yıllarla birlikte birçok alanda
öne çıkmıĢtır. 1990‘lı yıllarla birlikte hem özel sektörde, hem sivil toplum kuruluĢlarında (STK)
hem de kamuda popülerleĢmiĢ, siyasi yelpazede çok farklı yerlerde duran politik hareketlerin,
programların vazgeçilmez bir öğesi haline gelmiĢtir (Genro ve Souza, 1999). Son yıllarda yapılan
demokratikleĢme, temsili demokrasiden doğrudan/katılımcı demokrasiye geçiĢ tartıĢmaları,
devletlerin yaĢadıkları meĢruiyet krizi, ve küreselleĢmenin yarattığı yeni dinamikler katılım
kavramını kent yönetimi alanında da popüler hale getirmiĢtir (Genro ve Souza, 1999; Sancar,
2000; Brecher vd., 2002). Özellikle 1992 yılında BirleĢmiĢ Milletler tarafından düzenlenen Rio
Dünya Zirvesi/Sürdürülebilir Çevre Konferansı‘nda, sürdürebilir kalkınmanın 21. yüzyılın
gündemi olarak benimsenmesi, kalkınmanın yerelliğinin vurgulanması ve bu sürecin uygulayıcı
organizasyonu olarak (yurttaĢların ve STK‘lar baĢta olmak üzere kamu örgütleri dıĢındaki yerel
aktörlerin katılımına olanak tanıyan) Yerel Gündem 21 (YG21) sürecinin baĢlatılması; katılım
söyleminin yaygınlaĢmasında önemli bir dinamik olmuĢtur (Barrett ve Usui, 2002; Emrealp,
2004). Kent yönetimine katılım kavramının popüler hale gelmesindeki en önemli bir diğer
dinamik kuĢkusuz kamu hizmetlerindeki verimlilik sorunu ve soruna dair çözüm arayıĢlarıdır.
Yeni kamu yönetimi olarak da ifade edilen ve yönetimden yönetiĢime geçiĢ olarak formüle
edilen bu yaklaĢımın, yurttaĢların karar süreçlerine katılımını sağlayarak hizmet üretiminde ve
sunumunda verimlilik artıĢı sağladığı iddia edilmektedir (Turner vd., 2000; Hjorth, 2003;
Astleithner ve Hamedinger, 2003; Ökten vd., 2003). Bununla birlikte, katılım konusundaki
zengin tartıĢmalara rağmen, uygulamada baĢarılı örneklerin çok az olduğu görülmektedir
(Carley, 2000; ġengül, 2003; Güler, 2003).
Bu araĢtırmada, özel sektör kuruluĢları ve STK‘ların kamu yönetimine paydaĢ edilmesini ifade
eden kentsel yönetiĢimin sınırları, Diyarbakır kenti örneğinde tartıĢılmaktadır. Bu amaçla, bir
sonraki bölümde, kentsel yönetiĢimin geliĢimini sağlayan ana dinamikler özetle sunulmuĢtur.
Daha sonra, Diyarbakır kentinde yapılan saha araĢtırması sonuçları irdelenmiĢtir. AraĢtırma
kapsamında, ilk olarak, büyük oranda örgütlü grupların katılımına-temsiline dayalı kentsel
yönetiĢim modelinin yurttaĢların katılımlarına ne ölçüde olanak tanıdığı, ikinci olarak,
yurttaĢların sosyoekonomik durumu, konut/çevre durumu ve örgütlülük durumu ile katılım
algılamaları ve katılıma dair politika önerileri arasındaki iliĢki nitel ve nicel araĢtırma yöntemleri
kullanılarak irdelenmiĢtir. Son bolümde, kentsel yönetiĢim modelinin sınırları dikkate alınarak,
yurttaĢların gerçek anlamda katılımına olanak tanıyacak, kentin sahip olduğu ana dinamikler
tartıĢılmıĢtır.
2. Katılımın söyleminin yükseliĢi
Katılım söyleminin geliĢimi birbiriyle iliĢkili dört temel dinamiğe bağlanabilir: (1) küreselleĢme
süreci; (2) 1970‘li yıllarla birlikte gündeme giren sürdürülebilir kalkınma söylemi ve bunu
yerellerde uygulama adına geliĢtirilen YG21 deneyimleri; (3) 1960‘lı yıllarla birlikte yeniden
filizlenen STK‘lar; ve (4) neo-liberal sürece yapısal anlamda karĢı çıkan sol-demokratik
söylemler.
2.1. KüreselleĢme
1970‘li yıllarla birlikte bilgi ve ulaĢım teknolojilerinde meydana gelen devrimsel geliĢmeler
(Harvey, 2003) ve 1980-1990 yıllarıyla birlikte birçok ekonomide meydana gelen liberalleĢme
süreci sonucunda, uluslararası finanssal marketin tek bir yapıya kavuĢması ve çokuluslu
Ģirketlerin artan güçleri gibi dinamiklerle Ģekillenen küreselleĢme (Jimenez, 2000), dünya
genelinde ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal sistemlerde köklü dönüĢümlere neden
olmaktadır. Bu dönüĢüm süreci kent yönetimine katılım açısından değerlendirildiğinde, kuĢkusuz
dikkati çeken en önemli husus kamu yönetimi reformu, devlet reformu gibi kavramlarla ifade
edilen kamu yönetim sisteminde yaĢanan değiĢim sürecidir. Bu konuda geniĢ bir literatür
olmakla bilirlikte, burada iki ana yaklaĢıma dikkat çekmek, yerinde olacaktır. Bunlardan birincisi
çok-düzeyli yönetiĢim (multilevel governance) yaklaĢımıdır (Hooghe ve Marks, 2003). Bu
146
Cuma Çiçek
yaklaĢıma göre küreselleĢme ile birlikte, kamu bürokrasisinin tek aktör olduğu ve ulusal ölçeğin
belirleyici olduğu klasik kamu yönetimi değiĢmekte, yerini hem yatay hem de dikey düzlemlerde
birden fazla aktörün yer aldığı yönetiĢim süreci almaktadır. Dikey düzlemde, ulusal ölçek
merkezi yerini kaybetmekte, bunun yerine yerel, bölgesel, ulusal ve ulusal-üstü ölçeklerin
birliğinden oluĢan yeni bir yapı kurulmaktadır. Hem ulusal-üstü hem de ulusal-altı ölçeklerin ve
aktörlerin pozisyonu ve fonksiyonları bu yeni yapıda güçlenmektedir. Yatay düzlemde, kamu
otoritesi yönetim yetkisini özel sektör ve sivil toplum gibi devlet-dıĢı alanlarda bulunan kurumlar
ve aktörlerle paylaĢmaktadır. Hem yatay hem de dikey düzlemde meydana gelen bu çoklu
yönetiĢim süreci genel olarak demokrasi ve etkinliğin garanti altına alınmasına
dayandırılmaktadır (Bafoil, 2009). KuĢkusuz her iki gerekçe de büyük oranda katılım söylemine
dayandırılmaktadır: Dikey düzlemde, bu söylem yerel ve bölgeselin ulusal olana katılımını, yatay
düzlemde ise devlet-dıĢı aktörlerin kamusal olana katılımını ifade etmektedir.
Ġkinci olarak, Bob Jessop‘un küreselleĢme ve devlet üzerine olan çalıĢmalarından bahsedilebilir
(Jessop, 1997; Jessop, 2003). YaĢanan dönüĢümü Keynezyen ulusal refah devletinden
Schumpeteriyen post-ulusal çalıĢtırma (workfare) rejimine geçiĢ olarak tanımlayan Jessop (2003)
altı eğilime dikkat çekmektedir. Ġlk olarak, devlet ulusaldıĢılaĢmakta (denationalitaion of
statehood) ve daha önce ulusal territoryal ölçekte konumlanmıĢ olan devlet gücü, küreselleĢme
ile birlikte bir yanda ulusal-üstü ve uluslararası yapılara geçerken, bir yandan da ulus-altı
bölgesel ve yerel devletlere/kamu otoritelerine geçmektedir. Ġkinci olarak, devletdıĢılaĢma
(destatization) yaĢanmakta ve daha önce sadece kamu otoritesi tarafından yapılan teknik,
ekonomik, finansal, yargısal, politik, ideolojik vb. bazı iĢlerin tamamen ya da kısmen devlet dıĢı,
özel sektör ve sivil toplum kuruluĢlarına devrini ifade etmektedir. Öte yandan, Jessop, daha önce
sivil toplum ve özel sektör tarafından yapılan bazı fonksiyonların bu yeni rejimde devletin farklı
ölçekteki otoriteleri tarafından yapıldığını ve bu anlamda yeni bir devletleĢmeyi (restatization)
kapsadığını öne sürmektedir. Üçüncü eğilim, devlet alanının daralması ya da devletin geri
çekiliĢidir. Uluslararası ekonomik rejim, iletiĢim ağları gibi örneklerde görülen bu eğilim belirli
alanlarda devlet gücünün baypas edilmesine, ya da aĢılmasına gönderme yapmaktadır. Dördüncü
olarak, ekonomik ve politik sistem arasındaki iĢ bölümü yeniden tanımlanmaktadır. Keynezyen
dönemden farklı olarak bu dönemde ―ekonomik olan‖ daha geniĢ ele alınmakta, sosyal pratikler,
kurumlar, fonksiyonel sistemler ve sivil toplum gibi alanların ekonomik etkinliği ve rekabet
edebilirliği etkilediğine dikkat çekilmektedir. BeĢinci olarak, politik hiyerarĢi bu dönemde
yeniden kurulmakta ve kamu politikaları rejimi büyük oranda uluslararasılaĢmaktadır. Yerel,
bölgesel ve ulusal ölçekte kamu politikalarının geliĢtirilmesi, belirlenmesi ve uygulanmasında,
uluslararası bağlam, ulusal-ötesi dinamik ve süreçlerin önemi artmaktadır. Son olarak, politik
sistemlerin dayandığı politik topluluklar yeniden kurgulanmakta, yeni topluluklar ve kimlikler
inĢa edilmektedir. Otonomi arayıĢı içinde olan ulusal etnik gruplar, kozmopolitan yurtseverliğe
dayalı küresel sivil toplum, insan hakları, küresel ısınma, kadın, çevre, cinsel yönelim gibi ulusal
kimlik ve sınırları aĢan yeni kimlikler politik süreçleri etkileyen yeni politik topluluklar olarak
öne çıkmaktadır.
Son olarak, küreselleĢmeyle birlikte sorun alanlarının artması ve ağırlaĢması, bunları çözmekle
yükümlü, yurttaĢa en yakın kamu kurumu olan yerel yönetimlere katılım talebini artırmıĢtır.
Metropoliten kentler baĢta olmak üzere tüm kentlerde yoksullaĢma, sosyal dıĢlanma, suç
oranlarının artması, çevre kirliliği, ekosistemlerin yok oluĢu, ekonomik, sosyal ve mekansal
parçalanma ve kutuplaĢma, kültürel-kentsel kimliğin yitimi ve kültürel-mekansal birörnekleĢme
gibi sorun alanları artmaktadır (UNEP, 2002; Uyar, 2002; Kiper, 2004; Karakoç ve Ulu, 2004;
Kiper, 2004; Stahre, 2004). YerelleĢme süreci, sorunlar karĢısında yerel yönetimleri çözüm
adresi olarak iĢaret ederken, yönetiĢim söylemi, sivil toplumcu yerel siyaset ile birlikte katılım
taleplerini artırmaktadır.
2.2. Yerel gündem 21
Katılım söyleminin yaygınlaĢmasını sağlayan ikinci dinamik YG21 deneyimidir. BM tarafından
1992 yılında düzenlenen Rio Dünya Zirvesinde, sürdürebilir kalkınma 21. yüzyılın gündemi
147
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
olarak belirlenmiĢ ve Gündem 21 baĢlığı altında bir eylem planı hazırlanmıĢtır. Bu konferansta
yerel yönetimler, sürdürülebilir kalkınma sürecinin temel aktörleri olarak tespit edilmiĢ ve
kalkınmanın yerelliğine vurgu yapılarak, bu sürecin uygulayıcı organizasyonu olarak YG21
süreci baĢlatılmıĢtır (Emrealp, 2004). Gündem 21 Eylem planının 28. Bölümde tanımlanan,
uluslararası nitelikte kabul gören ideal tipteki katılımcı yerel çevre yönetiminin altı kilit amacı
Ģunlardır: (1) Çoğulcu bir yaklaĢıma dayanan ve karar verme süreçlerinin açık olduğu esnek bir
kurumsal yapının geliĢtirilmesi, (2) yerel ortaklarla diyaloğun geliĢtirilmesi, (3) uzlaĢmaya dayalı
bilgilerin esas alınması, (4) kapsamlı bir sürdürülebilirlik gündeminin oluĢturulması, (5) çok
sektörlü ortaklığa dayalı uygulamaların geliĢtirilmesi ve (6) çok sektörlü, çok yönlü sınır ötesi bir
ağın geliĢtirilmesi (Barrett ve Usui; 2002).
1992 yılından bu yana 135 ülkedeki binlerce kentte oluĢturulan YG21‘lerin, Gündem 21
amaçlarını gerçekleĢtirmek ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla, kentteki kamu
otoritesi, STK‘lar, özel sektör temsilcileri ve yurttaĢları bir araya getiren, katılımcılığı ve
ortaklığı esas alan ve yönetimden ziyade ―yönetiĢim‖e dayanan bir süreç olduğu savunulmaktadır
(Emrealp, 2004). Sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesinin, tabandan, aĢağıdan yönetim ve
yerelde bulunan yurttaĢların sürece katılımı olduğu belirtilmekte ve YG21‘in kendi kendine
yeterliliği, yerel kalkınmayı ve toplumun katılımını önemsediği, ortak çalıĢma ve hareket etmek
için iyi bir çerçeve sunduğunu iddia edilmektedir (Holland, 2004). Öte yandan YG21‘ler,
örgütsüz grupları dıĢlayan ve sadece örgütlü grupların katılımına olanak tanıyan, kamu
hizmetlerinin özelleĢtirildiği neoliberal politikaların yönetsel modeli olarak eleĢtirilmektedir
(ġengül, 2003; Güler, 2003). Bununla birlikte, belirlenen ilkelerin uygulamada benimsenmesi ve
belirlenen katılım mekanizmalarının oluĢturulması halinde YG21‘lerin, yurttaĢ katılımlarının
sağlandığı, Porto Alegre‘de yaĢanan katılımcı bütçe uygulaması gibi karar yetkisini halka
devreden modellere de temel teĢkil edebildiği görülmektedir (Genro ve Souza, 1999).
YG21‘lerin yurttaĢların kent yönetimine katılımına olanak tanıyıp tanımadığı tartıĢmalı olsa da,
bu sürecin katılım söyleminin yükselmesine dikkate değer bir katkı sağladığı açıktır.
2.3. Sivil toplum kuruluĢları
Katılım söylemini güçlendiren üçüncü dinamik 1960‘lı yıllarla birlikte yeniden filizlenen ve
1980-1990 yıllarında hızla yaygınlaĢan ve güçlenen STK‘lardır. Uzun bir geçmiĢi olan sivil
toplum ve STK‘lar, özellikle 1968 yıllarında dünya genelinde geliĢen öğrenci hareketleri ile
yeniden gündeme girmiĢtir. Mevcuttaki toplumsal ve siyasal normları kapsamlı bir eleĢtiriye tabi
tutan ve yeni bir toplumsal ve siyasal sisteminin arayıĢı sonucu geliĢen 1968 yılındaki ―yeni
toplumsal hareketler‖ (Sancar, 2000) daha sonra, feminizm, çevrecilik, alternatif yaĢamcılık, anti
nükleer hareket gibi yeni grupların doğmasını sağlamıĢtır (Çaha, 1997). Parlamenter sistemin ve
temsili demokrasinin yaĢadığı meĢruluk krizi ve doğrudan demokrasi talepleri, uluslararası
alanda ulus-devletlerdeki gibi yerleĢik kurumların olmamasından dolayı daha fazla temsil
krizinin yaĢanması, sosyal refah devletinin zayıflaması, kentsel alanda artan sorunlar, bilgi ve
ulaĢım teknolojilerinde yaĢanan hızlı geliĢmeler STK‘ların geliĢimini hızlandırmıĢtır.
Sivil toplum ve STK‘ların kapsamlı bir analizi, bu yazının sınırlarını aĢmaktadır, bununla birlikte
kentsel yönetiĢim ve katılım açısından konunun değerlendirmesi için bir hususa dikkat çekmek
yerinde olacaktır: Devlet-sivil toplum iliĢkisi, sivil toplum tartıĢmalarının ana eksenini
oluĢturmaktadır. Mark, Hegel, Gramsci gibi düĢünürlerin çoğu konuyu bu eksen etrafında ele
almıĢlardır (Portelli, 1982; Keane, 1994; Tosun, 2001; Doğan, 2002). Günümüzde de
tartıĢmaların hala bu ana eksen etrafında odaklandığı iddia edilebilir. Konuya dair iki uç
yaklaĢıma kısaca değinmek bu hususu görmemizi kolaylaĢtıracaktır. Devleti ―zorlanmayla
zırhlanmıĢ hegemonya‖ (Portelli; 1982: 33) olarak tanımlayan Marksist yaklaĢımın en önemli
düĢünürlerinden Gramsci, sivil toplumu burjuva hegemonyasının baĢlıca aracı olarak görüyordu
(Doğan; 2002). Bir ideolojik üst yapı kompleksi olarak sivil toplum, bir toplumdaki egemen
grubun bütün toplum üzerinde hegemonya kurmasını sağlayan aygıtlar bütünüdür (Portelli;
1982). Öte yandan liberal yaklaĢım, sivil toplumu siyasi alandan bağımsız, kendi kendini
düzenleyen bir alan olarak tanımlamakta ve STK‘lara, iktidara ve devlete karĢı özgürlükleri ve
148
Cuma Çiçek
hukukun üstünlüğünü savunma, devleti denetleme ve sınırlandırma görevlerini yüklemektedir
(Tosun, 2001; Doğan, 2002). YönetiĢim ve YG21 tartıĢmalarında STK‘lara biçilen görev
incelendiğinde, liberal yaklaĢımın hakim olduğu görülmektedir. Kent konseyleri ve YG21‘ler
aracılılığıyla STK‘lar, kentsel yönetiĢimin, kamu otoritesinden sonraki en önemli paydaĢları
olarak değerlendirilmekte, STK‘ların hareket ve müdahale alanları geniĢlemektedir.
2.4. Alternatif söylemler
Katılım söylemini güçlendiren son dinamik, STK‘lar ile birlikte de ele alınabilecek, neoliberal
süreci yapısal anlamda eleĢtiren ve karĢı çıkan sol-demokratik ideolojik-politik söylemlerdir.
Örgütlü grupların katılımına dayalı kentsel yönetiĢim modelinin tersine, ―özyönetim‖ nosyonu
etrafında geliĢtirilen alternatif yaklaĢımlar, kamu politikalarından doğrudan etkilenen halka,
kamu politikalarını belirleme, uygulama, izleme ve denetleme yetkisini devretmeyi
savunmaktadır (Bookchin, 1992; Brecher vd., 2002; Vera-Zavala, 2006). Alternatif söylemler,
sınırlı sayıda da olsa yurttaĢların katılımına olanak tanıyan modellerin geliĢimine katkı sağlamıĢ,
bu konudaki arayıĢları güçlendirmiĢtir. Özellikle Brezilya‘nın 1 milyon 250 bin nüfuslu Porto
Alegre kentinde uygulanan ve 100.000‘den fazla insanın bütçe planlama süreçlerine katılımına
olanak tanıyan Katılımcı Bütçe Uygulaması bu yönlü arayıĢları güçlendirmiĢtir. 1996 yılında
Ġstanbul Habitat II. Konferansı‘nda ―En Ġyi Uygulama‖ olarak ödüllendirilen Katılımcı Bütçe
Uygulamasıyla kamu bütçesi ve yatırım planı, belediye ve teknisyenler tarafından büroların tecrit
edilmiĢliği içinde değil, kentin on altı ilçesinde örgütlenmiĢ halk, kent düzeyinde örgütlenmiĢ beĢ
tematik komisyon ve belediye tarafından yapılan tartıĢma, teknik ve siyasi tanılaradayanılarak
hazırlanmıĢtır. Bu yeni yönetim ve planlama sürecinin öncülerinden Genro ve Souza, Katılımcı
Bütçe uygulamasıyla yurttaĢların, yasama ve yürütme gücünün birlikte oluĢturduğu, yeni bir
―karar merkezi‖, yeni bir ―kamusal alan‖ yaratıldığını iddia etmektedir. Yazarlara göre, kente
yapılan yatırımların belirlenmesinde doğrudan etkisi olan bu yeni karar merkezi ile zenginliklerin
ve kaynakların daha iyi bir bölüĢümü sağlanarak ―siyasetin toplumsallaĢması‖ sağlanmakta,
―…geleneksel yurttaĢlıktan, yani bireysel talepler, tecrit olmuĢ ve sonuçsuz isyanlar üzerine
kurulu yurttaĢlıktan kendini ayrıĢtıran aktif, katılımcı, eleĢtirel bir yurttaĢlık‖ anlayıĢı
doğmaktadır (Genro ve Souza, 1999: 23).
3. Kentsel yönetiĢimin sınırları: Diyarbakır örneği
Türkiye‘de katılım söyleminin küresel eğilime benzer bir süreç yaĢadığı görülmektedir.
Türkiye‘de, 24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlarla ve bu kararları uygulayacak siyasal ve
yönetsel sistemi yaratan 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle neoliberal politikalar benimsenmiĢ ve
değiĢen küresel ekonomik sisteme uyum süreci baĢlamıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 1996; Tosun,
2001; BaĢkaya, 2004). 03 Ekim 2005 tarihinde AB ile baĢlayan müzakere süreci, bu uyum
sürecini hızlandırmıĢtır. Öte yandan, YG21 süreci 1997 yılında Türkiye‘de de baĢlamıĢ ve
altmıĢtan fazla yerleĢim yerinde YG21 organizasyonları kurulmuĢ (Emrealp, 2004) ve Belediye
Kanununa dayanılarak Ekim 2006 yılında hazırlanan yönetmelikle YG21‘ler Kent Konseylerine
dönüĢtürülmüĢtür. Yine 1990‘lı yıllarda STK‘ların sayısı ve gücü Türkiye‘de de hızla artmıĢtır
(Çaha, 1997; Tosun, 2000).
Bu araĢtırmada, kamu yönetiminde yeni bir eğilimi ifade eden ve kamu, sivil toplum ve özel
sektör kuruluĢlarının ortaklığına dayanan yönetiĢim yaklaĢımının sınırları Diyarbakır kenti
örneğinde tartıĢılmaktadır. AraĢtırmanın kapsamı, Diyarbakır BüyükĢehir Belediyesi (DBB)
sınırları dâhilinde bulunan, kent merkezini oluĢturan Sur, YeniĢehir, Bağlar ve Kayapınar ilk
kademe belediye bölgeleridir. AraĢtırma kapsamında bahsi edilen kent yönetimi, ilk kademe
belediyeleri, DBB, il özel idaresi ve muhtarlıkları kapsamaktadır. Kent yönetiminin aktörleri ise
kamu kurumları, yurttaĢlar, STK‘lar ve muhtarlıklardır.
AraĢtırmada nitel ve nicel araĢtırma tekniklerinin kullanıldığı üç aĢamalı bir süreç izlenmiĢtir.
Birinci aĢamada, yönetiĢim modeli büyük oranda örgütlü gruplar üzerinden inĢa edildiği için,
Diyarbakır kent merkezinde bulunan, kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluĢlarından oluĢan
toplam 44 örgütlü grupla anket yapılmıĢtır. Ġkinci aĢamada, Diyarbakır YG21 (DYG21)
149
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
bünyesinde oluĢturulan Gençlik Meclisi Koordinasyon Kurulu (GMKK) ve Kadın Meclisi
Koordinasyon Kurulu (KMKK) ile ayrı ayrı olarak yarı yapılandırılmıĢ iki dar grup toplantısı
düzenlenmiĢtir. Üçüncü aĢamada, Diyarbakır kent merkezi genelinde bir hane halkı anketi
yapılmıĢtır. AraĢtırma evreni, Diyarbakır kent merkezini oluĢturan, 156.360 konutun bulunduğu
42 mahalle olarak belirlenmiĢtir. %95 güven aralığında kenti temsil edebilmesi amacıyla
örneklem hacmi 400 olarak belirlenmiĢ ve tabakalı örnekleme yöntemiyle kent merkezinde
bulunan 42 mahallenin her birine düĢen anket sayısı ve sistematik rastgele örnekleme yöntemiyle
de anket yapılacak adresler belirlenmiĢtir.
3.1. Örgütlü gruplar
AraĢtırma kapsamında ilk olarak, örgütlü grupların katılımına-temsiline dayalı kentsel yönetiĢim
modelinin yurttaĢların katılımlarına ne ölçüde olanak tanıdığı irdelenmiĢtir. Hane halkı
anketinden elde edilen verilere göre, mahalle ölçeğinde STK‘ların etkinliği incelendiğinde,
yurttaĢların %93‘lük kesiminin hayatında bu kurumların olmadığı görülmüĢtür. Mahalle
ölçeğinde STK‘ların varlığından haberdar olan %7‘lik kesimin de sadece üçte biri bu
kuruluĢların faaliyetlerine katılmaktadır. Özetle mahalle ölçeğinde STK‘lara katılımın %2,33
oranıyla sınırlı olduğu tespit edilmiĢtir. Ayrıca, kent ölçeğinde faaliyet yürüten STK‘lara üyelik
oranı %2,7‘dir ve üye olanlarında sadece beĢte biri çalıĢmalara aktif katılmaktadır. Siyasi parti
üyeliğine bakıldığında, üye olan yurttaĢların oranı %5‘tir ve bu üyeler içinde aktif üye olanların
oranı yaklaĢık %15‘tir. Bu da kent genelinde siyasi partilere aktif katılan yurttaĢ oranının %1‘in
altında olduğunu göstermektedir. Öte yandan, DYG21‘in kentteki bilinirliğini ve etkinliğini
ölçmek için sorulan soruya verilen cevaplara bakıldığında, ankete katılan katılımcıların %87,6‘sı
DYG21‘i hiç duymadığını, %9,1‘i ise duyduğunu ama faaliyetleri hakkında bilgisinin olmadığını
ifade etmiĢtir. DYG21‘in faaliyetlerini bilen ama faaliyetlerine katılmayan kesim %2,8 iken,
DYG21‘in faaliyetlerine katılan kesimin sadece %0,5 oranıyla sınırlı kalmıĢtır. Tüm bu
rakamlardan, her ne kadar örgütlü gruplar anketinde, katılımcılar dernek, vakıf, sendika, yurttaĢ
giriĢim vb. yapılardan oluĢan STK‘ların kentte aktif oldukları ifade etse de, STK‘ların ve siyasi
partilerin, çok sınırlı bir kesimin katıldığı ve kent genelinde temsil düzeyi olmayan dar bir
grubun alanı olduğu görülmüĢtür.
Dar grup toplantılarında yapılan tartıĢmalarda da bu durum doğrulanmıĢtır. Toplantılarda
katılımcılara ilk olarak DYG21‘in bileĢenleri sorulmuĢtur. Her iki toplantıda da katılımcılar,
Diyarbakır‘da özel sektörün DYG21 bünyesinde yer almadığını, DYG21‘in kurumsal yapısının
kamu-STK ortaklığından oluĢtuğunu ifade etmiĢtir. Ayrıca kamunun da ikili bir yapı arz ettiğini;
belediyelerin DYG21‘in çalıĢmalarına katıldığını ancak, valilik ve bağlı kurumların çalıĢmalara
katılmadığını ifade etmiĢlerdir. Bununla birlikte, DYG21‘de STK‘ların daha fazla güç sahibi
olduğu dile getirilmiĢtir. DYG21‘in bünyesinde kiĢisel olarak katılan üyeler olmakla birlikte
genel olarak örgütlü grupların katıldığı bir yapı olduğu tüm katılımcıların ortak görüĢü olarak
ifade edilmiĢtir. Nitekim toplam 363 üyesi olan DYG21 Kent Konseyinin büyük bölümü STK
temsilcilerinden oluĢmaktadır. Kent merkezinde 376 dernek, 64 vakıf, 57 meslek kuruluĢu ve 41
sendika olduğu dikkate alındığında, cami ve yardımlaĢma derneklerinin dıĢında kalan neredeyse
tüm STK‘ların DYG21 bünyesinde yer aldığı görülmektedir. DYG21 ayrıca kentteki tüm
STK‘ların katılımına açıktır.
Toplantılarda ikinci olarak, DYG21‘in kurumsal yapısının katılıma ne ölçüde olanak tanıdığı
sorulmuĢtur. KMKK üyeleri Diyarbakır‘daki STK‘larda bir elitizmin olduğunu ve birçok
STK‘nın üyelerini çalıĢmalara katamadığını belirtmiĢlerdir. ‗Elitist‘ STK‘lardan oluĢan
DYG21‘in de doğal olarak elitist kaldığını ve üyelerini çalıĢmalara katamadığını, iĢlerin belli
sayıda insan üzerinden yürüdüğünü ifade etmiĢlerdir. GMKK üyeleri de benzer tespitlerde
bulunmuĢtur. 78 kiĢiden oluĢan Gençlik Meclisinde çalıĢmalara katılan üye sayısı 30-40 kiĢi ile
sınırlı kalmaktadır. Yine yapılan tartıĢmalarda STK‘ların iliĢkilerinin güçlü olmadığı, birçok
STK‘nın sadece kendi iĢleri ile uğraĢtığı, DYG21 bünyesindeki ana çalıĢma gruplarının da
birbirinden kopuk olduğu dile getirilmiĢtir.
150
Cuma Çiçek
3.2. Mahalle ölçeğinde katılım ve muhtarlıklar
Saha araĢtırmasında üzerinde durulan ikinci konu mahalle ölçeğinde katılım çalıĢmaları ve
muhtarlıkların durumu olmuĢtur. Dünya örneklerinde YG21‘ler kapsamında mahalle ölçeğinde
katılıma önem verilmesine, kadın, gençlik ve mahalle evleri gibi yapılanmaların kurulduğu
görülmesine rağmen, örgütsüz grupların katılımının sağlanamadığı DYG21‘de, yerel-mahalle
ölçeğinde katılım mekanizmalarının olmadığı görülmüĢtür. Bu konuda dikkate alınabilecek tek
giriĢim, Gençlik Meclisinin liselerde temsilcilikler oluĢturularak kentteki 32 lisenin 16‘sından
ikiĢer temsilcinin meclise katılımını sağlamasıdır. Nitekim GMKK üyeleri ile yapılan toplantıda,
altı katılımcının ikisinin lise temsilcisi olduğu görülmüĢtür. Her iki toplantıda da bu yönlü
tartıĢmaların olduğu ve mahalle ölçeğinde katılımı artırmaya dönük kararların olduğu ancak
somut adımların atılmadığı ifade edilmiĢtir. Diyarbakır‘da, mahalle ölçeğinde faaliyet yürüten
kurumsal yapıların olmamasının da, mahalle ölçeğinde katılımı sınırlandıran bir etken olduğu
gençlerle yapılan toplantıda dile getirilen ortak bir görüĢ olmuĢtur.
Mahalle ölçeğindeki tek yerel yönetim birimi olan muhtarlıkların yapısı, etkinlik düzeyleri, bu
konuda neler yapılması gerektiği, toplantılarda konuĢulan bir diğer baĢlık olmuĢtur. KMKK ile
yapılan toplantılarda muhtarlık çok fazla dikkat çekmemiĢtir. Mahalle ölçeğinde katılım baĢlığı
altında yapılan tartıĢmalarda, birkaç kez konu gündeme getirilmesine rağmen, muhtarlık çok
fazla dikkat çekmeyen bir baĢlık olarak kalmıĢtır. DYG21 üyesi olan 40 mahalle muhtarının
katılımlarının zayıf olduğu ve DYG21‘i bilmedikleri ifade edilmiĢtir. GMKK ile yapılan
tartıĢmalarda da benzer bir tablo ortaya çıkmıĢtır. Gençlerle yapılan toplantıda DYG21 üyesi 40
muhtardan sadece ikisinin katılım sağladığı, diğerlerinin ise çeĢitli gerekçelerle toplantılara
katılmadıkları dile getirilmiĢtir. Genel olarak muhtarlıklar nüfus kayıt örneği, ikametgâh belgesi
gibi evraklar verme dıĢında fonksiyonu olmayan bir yapı olarak değerlendirilmiĢtir. GMKK
üyesi bir katılımcının Ģu ifadesi muhtarlıkların durumunu özetlemektedir: ―Ben belgeyi oğluna,
kızına veriyorum, onlar da akĢam babalarına imzalattırıp sabah bana veriyorlar‖.
YurttaĢ anketinde yukarıdaki tabloyu destekler nitelikte sonuçlar elde edilmiĢtir. Ankete katılan
deneklerin %18,2‘si muhtarlığa hiç gitmediğini, %73,6‘sı ise altı ayda en fazla bir kez gittiğini
ifade etmiĢtir. Toplamda yurttaĢların %91,8‘i muhtarlıkla neredeyse hiç temas kurmamaktadır.
Muhtarlığa giden yurttaĢların gitme nedenlerine bakıldığında, birinci gitme nedeni olarak %76,51
oranında ikametgâh, nüfus kayıt örneği gibi evraklar almak, %14,46 oranında yardım ve yeĢil
kart baĢvurusu yapmak ve %9,03 oranında da mahalle sorunları olarak ifade edilmiĢtir.
Muhtarlığın mahalle ölçeğindeki rolü ve etkinliği ile ilgili sorulara verilen cevaplar
değerlendirildiğinde, muhtarlığın mahalle ölçeğinde bir rolü ve etkinliğinin olmadığı, mahalle
sakinleri ile çok zayıf bir iliĢkisinin olduğu, genellikle sadece evraklar için ya da yoksul ailelerin
dönem dönem yardım paketleri, yeĢil kart gibi nedenlerle baĢvurduğu bir yerel yönetim birimi
olduğu görülmüĢtür.
3.3. YurttaĢların kent yönetimine katılımı
YurttaĢların kent yönetimine katılım düzeyini tespit etmek, yurttaĢların bu konudaki
algılamalarını ölçmek için, mahalle, ilçe ya da kentte yaĢayan sakinlerin, yoksul ailelerin,
kadınların, gençlerin ve yaĢlılar/çocuklar/engelliler grubunun kendileri ile ilgili yapılan
çalıĢmalarda yerel yönetim birimlerinin onlarla kurduğu iliĢki biçimi analiz edilmiĢtir. Bu
analizde, Gülgün Erdoğan Tosun‘un (2000) STK‘lar için yapmıĢ olduğu katılım düzeyleri
sınıflandırmasından faydalanılarak hazırlanan Tablo 1‘deki ölçek kullanılmıĢtır:
YurttaĢların kent yönetimine katılım düzeyine iliĢkin algılamaları analiz edildiğinde, mahalle,
ilçe ve kent ayrımının olmadığı görülmektedir. Her üç ölçekte de birbirine çok yakın değerler
hesaplanmıĢtır. Ayrıca, yoksul aileler, kadın, genç ve yaĢlı/çocuk/engelli ayrımının da olmadığı
görülmüĢtür. Yerel yönetimler bu grupların tamamıyla benzer iliĢki kurmaktadır. YurttaĢların
kent yönetimine katılımı değerlendirildiğinde, yurttaĢ anketi sonuçlarından yurttaĢların genel
olarak yeterince etkin olmayan enformasyon düzeyinde bir katılım algılamasına sahip olduğu
151
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
görülmüĢtür. Kent yönetiminin, yurttaĢlara etkin olmasa da genel olarak çalıĢmalar hakkında tek
yönlü bilgi verdiği, ancak ihtiyaç ve talepleri dikkate alma, düĢüncelere baĢvurma, müzakere
etme, birlikte karar alma gibi gerçek anlamda katılım mekanizmalarını ve süreçlerini
geliĢtirmediği görülmüĢtür.
Tablo 1. Katılım ölçeği
Değer
İlişki biçimi
Katılım düzeyi
0
Bilgilendirmez
Katılım yok
1
Bilgilendirir
Enformasyon düzeyi
2
Ġhtiyaç ve talepleri dikkate alır
Duyarlılık düzeyi
3
DüĢüncelerine baĢvurur
DanıĢma düzeyi
4
Diyalog kurar / Müzakere eder
Diyalog düzeyi
5
Birlikte karar alır
Ortak yönetim düzeyi
Katılıma dair politika önerilerine bakıldığında, örgütlü grupların konuyu ekonomik, sosyal,
siyasal, idari ve kültürel boyutları ile birlikte ele aldığı görülmüĢtür. Bununla birlikte, kentsel
yönetime halkın doğrudan katılımı yönünde çok zayıf bir eğilim gösteren örgütlü grupların,
kendi katılımlarına dayalı bir politika önerisi sundukları tespit edilmiĢtir. Örgütlü gruplar bir
yandan idari ve mali yerelleĢmeyi, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, siyasi ve ekonomik istikrarı,
öte yandan yerelde siyasal ve kültürel çoğulculuğu, kurumlar arası iĢbirliğini ve koordinasyonu,
STK‘ları geliĢtirmeyi ve sorumlu ve bilinçli yurttaĢ tipini geliĢtirecek etkinlikler yapmayı
önermektedir. Dar grup toplantılarında katılımcılar, mahalle ölçeğinde katılımların artırılmasını,
bu amaçla mahalle evleri, kadın evleri, gençlik evleri, mahalle dernekleri gibi mahalle ölçeğinde
katılım mekanizmalarının kurulmasını, DYG21‘e bireysel katılımların arttırılmasını, STK‘lara
katılımın teĢvik edilmesini ve bu kurumların güçlendirilmesini, DYG21‘in tanıtım faaliyetlerini
arttırmasını ve insanların sorunlarına çözüm üreten projeler geliĢtirmesini ve bilinçli ve sorumlu
yurttaĢ tipinin geliĢmesi için eğitimler yapılmasını önermiĢtir. YurttaĢların katılıma dair politika
önerilerine bakıldığında, mahalle, ilçe ve kent ölçeğinde ihtiyaç ve talepleri dikkate alan
duyarlılık düzeyinde katılım talebinin olduğu görülmüĢtür. Katılım alanları açısından bu talep
daha detaylı irdelendiğinde, yurttaĢların, yerel yönetimlerden mahalle ölçeğindeki ve yurttaĢları
doğrudan etkileyen çalıĢmalarda diyalog düzeyinde bir katılımı, kent genelindeki çalıĢmalarda
ise enformasyon ile duyarlılık düzeyleri arasında bir katılımı talep ettiği tespit edilmiĢtir.
3.4. FarklılaĢan algılar ve politika önerileri
YurttaĢların katılıma dair politika önerileri daha detaylı incelendiğinde, katılıma dair politika
önerilerinin sosyoekonomik durum, konut-çevre durumu ve örgütlülük durumuna göre farklılık
arz ettiği görülmüĢtür. AraĢtırma sonucunda elde edilen değiĢkenler arasındaki iliĢkiler Tablo
2‘de özetlenmiĢtir. Tabloda pozitif iliĢkiler (+) ile, negatif iliĢkiler (-) ile, kategorik değiĢkenler
ise (x) ile gösterilmiĢtir. ĠliĢkilerin olmadığı durumlar (0) ile ifade edilmiĢtir.
Katılım algılaması sosyoekonomik değiĢkenler açısından analiz edildiğinde, erkeklerin kadınlara
göre yerel yönetimlere yurttaĢların katılımını daha pozitif gördüğü görülmektedir. Bu sonuçtan,
erkeklerin kadınlara oranla kamu yönetimi ile daha fazla temas kurduğu söylenebilir. Hane halkı
sayısı ve aile tipi ile katılım algılaması arasında iliĢkinin olmaması, geleneksel, kalabalık ve
geniĢ aile tipinin kent genelinde hâkim aile tipi olduğu yönünde okunabilir. Sağlık ve eğitim
hizmetlerine eriĢim ile katılım algılaması arasında bir iliĢkinin olmaması, bu değiĢken açısından
kentin homojenliğine, bu konuda genel olarak bir memnuniyetin olmasına bağlanabilir. Konut ve
çevre durumu değiĢkenleri açısından durum analiz edildiğinde, kiĢi baĢına düĢen alan açısından
Diyarbakır‘da çok büyük farklılıkların olmadığı görülmektedir. Kentte genel olarak büyük tip,
geniĢ evlerin olması bunun nedeni olarak ifade edilebilir. Mutfak durumu değiĢkeni
genellemenin dıĢında kalsa da katılım algılamasında konut değiĢkenlerinin önemli olduğu,
152
Cuma Çiçek
bununla birlikte konutun içinde bulunduğu çevre değiĢkenlerinin önemli olmadığı görülmektedir.
Sosyoekonomik ve konut-çevre durumu değiĢkenleri ile katılım algılaması arasında anlamlı
iliĢkiler olduğu görülürken, örgütlülük durumu ile katılım algılaması arasında anlamlı iliĢkilerin
olmadığı görülmüĢtür. Örgütlülük durumu değiĢkenlerinde homojenliğin fazla olması bunun bir
nedeni olarak algılanabilir. Deneklerin %54‘ü sürekli Diyarbakır‘da yaĢamaktadır. Yine
deneklerin yarısından fazlası komĢularıyla sık sık bir araya gelmektedir. Muhtarlığın etkinliği
konusunda da, yurttaĢların büyük çoğunluğunun kararsız olduğu, fikrinin olmadığını, muhtarlığın
yaĢamlarında fazla bir yeri olmadığını ifade ettiği görülmektedir.
Katılıma dair politika önerisi sosyoekonomik değiĢkenler açısından okunduğunda, genel olarak
eğitim hizmetlerine ve kentteki konser, tiyatro, sinema vb. kültür sanat hizmetlerine ulaĢan
kesimin daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir.
Tablo 2. DeğiĢkenler arası iliĢki analizleri tablosu
Sosyoekonomik değişkenler
Cinsiyet
Hane halkı sayısı
Aile tipi
YetiĢkinlerin okuduğu yıl sayısı ortalaması
KiĢi baĢına düĢen yıllık gelir
Sosyal güvence
Sağlık hizmetlerine eriĢim
Eğitim hizmetlerine eriĢim
Kültür sanat hizmetlerine eriĢim
Konut ve çevre durumu değişkenleri
Ev tipi (konut kalitesi)
Ev içinde kiĢi baĢına düĢen alan
Mutfak durumu
Isınma yöntemi
Sıcak su temin yöntemi
YaĢanılan çevrenin altyapı donatıları
YaĢanılan çevrenin üstyapı donatıları
YaĢanılan çevrenin sosyal donatıları
Örgütlülük durumu değişkenleri
Diyarbakır'da bulunma süresi
Mahallede bulunma süresi
KomĢuluk iliĢkileri
Muhtarlığın etkinliğini algılama
Algılanan yerel yönetim birimi
ka
kdpo
ydekk
ykgakk
x
0
0
+
+
0
0
0
+
x
0
0
0
0
0
0
+
+
0
0
0
0
0
0
0
0
0
x
0
0
0
0
0
0
+
+
+
0
0
+
+
0
0
0
x
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
x
0
0
0
0
0
0
-
0
0
0
0
0
+
+
0
0
x
0
0
0
0
0
+
0
0
0
x
ka: katılım algılaması
kdpo: katılıma dair politika önerisi
ydekk: yurttaĢların doğrudan etkilendikleri kararlara katılım
ykgakk: yurttaĢların kent genelinde alınan kararlara katılımı
Yine, erkeklerin kadınlardan daha fazla katılım talebinde bulunması, kadınlara oranla kamu
kurumlarıyla daha fazla temas halinde oldukları tespitini güçlendirmektedir. Katılıma dair
politika önerisi konut ve çevre durumu değiĢkenleri açısından değerlendirildiğinde, müstakil
evlerde yaĢayan grubun daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. YaĢadığı çevrenin
altyapı donatıları kötü olan kesimin de benzer Ģekilde daha fazla katılım talebinde bulunduğu
görülmektedir. Bu iki veriden genel olarak müstakil evlerde yaĢayan insanların altyapı sorunları
153
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
olduğu ve bunun çözümü için, kent yönetimine daha fazla katılım sağlamaları gerektiği yönünde
bir görüĢe sahip oldukları Ģeklinde yorumlanabilir. Gecekondu bölgelerinde yaĢayan grubun
benzer bir talepte bulunmaması, bu yorumu yanlıĢlayabilse de, bu durum, gecekondu sakinlerinin
kamu hizmetinden ve kamu kuruluĢlarından uzak kalmasına bağlanabilir.
Örgütlülük durumu değiĢkenleri açısından, katılıma dair politika önerileri incelendiğinde, genel
olarak kentte ve mahallede uzun süre kalma ile katılım talebi arasında pozitif bir iliĢkinin olduğu
görülmektedir. Bu durum, belli bir yerleĢim alanda uzun süre kalmakla sahiplenme bilincinin
geliĢtiği ve sahiplenme bilincinin katılım talebini doğurduğu Ģeklinde yorumlanabilir. Algılanan
yerel yönetim birimi açısından durum değerlendirildiğinde yerel yönetim birimi olarak
muhtarlığı ve BüyükĢehir Belediyesini algılayan grupların daha fazla katılım talebinde
bulunduğu görülmektedir. Bu durum, yurttaĢların muhtarlık ve BüyükĢehir Belediyesini, ilkinin
mahalle ölçeğinde olması ve ikincisinin yönetiminin %60‘a yakın bir oy desteğiyle baĢa gelmesi
gerekçeleriyle daha eriĢilebilir bir konumda gördüğü Ģeklinde yorumlanabilir.
YurttaĢların doğrudan etkilendikleri kararlara katılımı açısından sonuçlar okunduğunda, konut
değiĢkenlerinden olan ısınma yöntemi ve sıcak suyu temin yöntemi değiĢkenleri ile bu değiĢken
arasında negatif bir iliĢkinin olduğu görülmektedir. Bu durum mahalle ölçeğinde daha fazla
yoksulluk çeken, sıkıntı yaĢayan insanların, doğrudan etkilendikleri çalıĢmalarda daha fazla etkin
olmak istedikleri Ģeklinde yorumlanabilir. YurttaĢların kent genelinde alınan kararlara katılımı
irdelendiğinde, eğitim hizmetlerine ve kentteki konser, tiyatro, sinema vb. kültür sanat
hizmetlerine ulaĢan kesimin daha fazla katılım talebinde bulunduğu görülmektedir. Öte yandan,
erkeklerin kadınlara oranla kentsel yönetime daha fazla katıldıkları bu değiĢkende de
görülmektedir. Mahalle ölçeğinde kalma süresi bu değiĢkeni etkilemez iken, Diyarbakır‘da
bulunma süresi artıkça, kent genelinde alınan kararlara katılım talebinin arttığı görülmektedir.
Algılanan yerel yönetim organı değiĢkeninde de, katılıma dair politika önerisi ile paralel bir
durumun olduğu görülmektedir.
Özetle, yapılan analizlerde, kamu hizmetlerine daha fazla ulaĢan, kamu hizmetlerinden daha
fazla Ģikâyeti olan ve yerel yönetim birimlerini eriĢilebilir bulan kesimlerin daha fazla katılım
talebinde bulunduğu söylenebilir. Yoksul kesim mahalle ölçeğinde doğrudan etkilendikleri
kararlara daha fazla katılmak istediklerini belirtirken, eğitim hizmetlerine ve kentteki konser,
tiyatro, sinema vb. kültür sanat hizmetlerine ulaĢan ve kentte uzun süre kalan kesimler, kent
ölçeğinde alınan kararlara katılımın artması gerektiğini önermektedir.
4. Sonuç ve Değerlendirme:
Katılımı yeniden düĢünmek, olanaklar ve dinamikler
Kentsel yönetiĢimin sınırlarının irdelendiği bu araĢtırmada üç temel sonuca ulaĢılmıĢtır. Birincisi,
Diyarbakır‘da geliĢen kentsel yönetiĢim modeli örgütsüz grupları dıĢlamakta ve özel sektör
kuruluĢlarının yer almadığı Belediyeler-STK iĢbirliğine dayanmaktadır. Örgütlü grupların
katılımına dayalı yönetiĢim süreci, marjinal bir grup dıĢında tüm yurttaĢları dıĢarıda bırakarak bir
yandan politik katılım konusunda yeni eĢitsizlikler yaratmakta, öte yandan yurttaĢların gerçek
anlamda katılımına olanak tanıyacak ve kentsel politikalara müdahalesini mümkün kılacak
süreçlerin-mekanizmalarının inĢasını engellemektedir. Ayrıca, Kürt meselesinden kaynaklı siyasi
atmosfer, Valilik ve Belediye-STK‘lar iliĢkilerini doğrudan etkilemekte, Valilik ve bağlı
kurumların DYG21‘e katılımını engellemektedir. Ġkinci olarak, yurttaĢların sosyoekonomik
durumu, çevre ve konut durumu iyileĢtikçe katılım algıları olumlu yönde geliĢmekte ve katılım
talepleri artmaktadır. Bu anlamda, sosyoekonomik ve politik bağlamları dikkate almaksızın,
katılım konusunda yapılacak tartıĢmaların eksik ve yanıltıcı olabileceği söylenebilir. Son olarak,
yerelleĢme söyleminin tek baĢına demokrasiyi garantilemeyeceğini vurgulamak gerekir.
Örgütsüz grupların katılımına olanak tanımayan bir yerelleĢme, politik katılım konusunda
yarattığı yeni eĢitsizliklerle, yerelde var olan eĢitsizlikleri daha da derinleĢtirebilir.
154
Cuma Çiçek
Diyarbakır‘daki kentsel yönetiĢim sürecinin sınırlarına rağmen, yurttaĢları karar süreçlerine ortak
edecek bir katılım sürecinin inĢası için kentin dikkate değer dinamikleri ve olanakları
bulunmaktadır. Bu dinamiklerden en önemlisi kuĢkusuz halkın Kürt meselesi bağlamında geliĢen
yüksek politik bilinci ile sosyo-politik ve sosyokültürel mobilizasyon kapasitesidir. Nitekim
örgütlü gruplarla yapılan anket çalıĢmasında, katılım konusunda kentin sahip olduğu güçlü yanlar
sorulduğunda, 44 katılımcının tamamı, halkın politik bilincine ve hak arama bilincinin ve
siyasete ilginin yüksek olmasına iĢaret etmiĢtir. Siyasetin çocuk genç, kadın erkek herkesin
gündelik hayatının bir parçası olduğu kentte, bu politik bilincin ve mobilizasyon kapasitesinin
kentsel sorun alanlarına yöneltilmesi, kent yönetiminde katılımcı mekanizmaların inĢası
konusunda büyük bir dinamizm yaratabilir.
Dikkati çeken ikinci önemli dinamik, belediyenin sahip olduğu geniĢ halk desteğidir. BarıĢ ve
Demokrasi Partisi (BDP) ve temsil ettiği siyaset, 1999 yılından bu yana yapılan belediye
seçimlerinde halkın büyük desteğini alarak yönetime gelmektedir. BDP‘nin temsil ettiği siyasi
gelenek, 1999, 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde büyükĢehir belediyesi seçimlerinde sırasıyla
%62,48; %58,30 ve %64,95 oy almıĢtır. Nitekim hane halkı anketinde valilik, il özel idaresi, ilçe
belediyesi ve muhtarlık arasında BüyükĢehir Belediyesinin %39,4 oranla algılanan ilk yerel
yönetim birimi olduğu görülmüĢtür. On iki yıldır devam eden geniĢ halk desteği, yurttaĢların
sahip olduğu politik bilinç ve mobilizasyon kapasitesi ile birlikte düĢünüldüğünde, Porto Alegra
gibi, Belediye öncülüğünde kurulacak ve geniĢ halk kitlelerinin katılımına olanak tanıyacak
mekanizmaların baĢarı Ģansını artırmaktadır.
Güçlü gayriresmi iliĢki ağları, katılım konusunda dikkate alınabilecek üçüncü dinamik olarak
değerlendirilebilir. Örgütsüz grupların resmi iliĢki ağlarına dahil olamadığı dikkate alındığında,
gerçek anlamda katılım mekanizmalarının gayriresmi iliĢki ağlarına dayanması gerektiği
söylenebilir. Kente bulunan STK‘lara ve siyasi partilere üyelikler %1‘lerin altındayken, Kürt
meselesi ekseninde geliĢen politik gösterilerde kimi zaman yüzbinlerin sokağa çıkması, kente var
olan gayriresmi iliĢki ağının gücünü göstermektedir. Nitekim hane halkı anketinde gayriresmi
iliĢki ağlarına dair önemli bulgular elde edilmiĢtir. Katılımcıların %48,6‘sı sık sık, %29,4‘ü ara
sıra komĢularıyla bir araya gelmektedir. Örgütlü gruplarla yapılan ankette de benzer bir veriye
ulaĢılmıĢ ve toplumda dayanıĢma, iletiĢim ve komĢuluk ağları kentin sahip olduğu güçlü
yanlardan biri olarak dile getirilmiĢtir. Kentte ve mahallede bulunma süresi verileri de gayriresmi
iliĢki ağlarının güçlü olduğunu göstermektedir. Ailelerin %54‘ü kentin yerleĢik aileleri iken,
%28,3‘ü de kente entegre olmaya yetecek kadar uzun bir süredir (10-60 yıl arası) Diyarbakır‘da
yaĢamaktadır. Ayrıca, bulunduğu mahallede on yıldan fazla bir süredir yaĢayan ailelerin oranı
%53,8‘dir. Bu verilerden, sokak-mahalle bazlı, var olan gayriresmi iliĢkilere dayanan, esnek
yapıda mahalle meclisi türü mekanizmaların katılımı artıracağı söylenebilir.
Son olarak, katılım talebi ile kentsel yaĢama entegre olma arasındaki pozitif iliĢki dikkate
alınabilir. Ġnsanlar ekonomik, sosyal, kültüre, idari vb. yaĢama katıldıkça daha fazla katılım
talebinde bulunmaktadır. ĠĢsiz, yoksul, yoksun, köy ve kent kültürü arasında sıkıĢmıĢ insanların
kent yönetimine katılımı da sınırlı olmaktadır. Bu bağlamda, katılımı artırmaya dönük
çalıĢmaların sosyal politikalar ile birlikte ele alınması gerektiği belirtilebilir. AraĢtırmada, ayrıca
yurttaĢların yerel yönetimlere eriĢmek istediği ve kentsel yaĢama entegre olmak ile yerel
yönetimlerin eriĢilebilirliği arasında pozitif bir iliĢkinin olduğu görülmüĢtür. Hane halkı
anketinde katılımcılara yerel yönetimlerin halkı hangi araçlarla bilgilendirmesi gerektiği
sorulmuĢtur. En fazla önerilen araç %42,35 oranla yerel TV programları olmuĢtur. Bunu, %28,45
ile bilgilendirme toplantıları, %13,15 ile bülten, %8,34 ile telefon hattı izlemektedir.
Bilgilendirme toplantıları ve yerel TV programlarının toplamda %70,8 olduğu ve mevcut katılım
algısının etkin olmayan bilgi düzeyinde olduğu dikkate alındığında, yurttaĢların yerel
yönetimlere doğrudan eriĢebilecekleri bir bilgilendirme sisteminin kurulması, diyalog ve
müzakere olanakları yaratacak bir katılım mekanizması için iyi bir baĢlangıç noktası olabilir.
155
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Notlar:
Bu çalıĢmaya yorumları ile büyük katkısı olan Prof. Dr. Gülden Erkut‘a, saha araĢtırmasının
finansmanına sunduğu katkıdan dolayı Ġstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne, saha araĢtırması
katılımcılarına ve anketörlere teĢekkürlerimi borç bilirim.
Kaynaklar
Astleithner, F.; Hamedinger, A. (2003) ―Urban Sustainability as a New Form of Governance:
Obstacles and Potentials in the Case of Vienna‖, Innovation, 16:1, 51–75.
Bafoil, F. (2009) ―Regionalization and Decentralization in Poland: A Europeanization Process in a
Comparative Perspective‖, In, Bafoil, F.; Kaya, K. (eds.), Regional Development and the
European Union. A Coperative Analysis of Karabuk, Valenciennes and Katowice, (Der. F.
Bafoil; A. Kaya), Istanbul Bilgi University Press, Istanbul, 61-84
Barrett, B.; Usui, M. (2002) ―Local Agenda 21 in Japan: Transforming Local Environmental
Governance‖, Local Environment, 7/1, 49-67.
BaĢkaya, F. (2004) Paradigmanın İflası-Resmi İdeolojinin Eleştirisine Giriş, Özgür Üniversite
Kitaplığı, Ankara.
Bookchin, M. (1992) Kentsiz Kentleşme & Yurttaşlığın Yükselişi ve Çöküşü, Ayrıntı Yay., Ġstanbul.
Brecher, J.; Costello, T.; Smith, B. (2002) Aşağıdan Küreselleşme, Aram Yay., Ġstanbul.
Carley, M. (2000) ―Urban Partnerships, Governance and the Regeneration of Britain‘s Cities‖,
International Planning Studies, 5:3, 273-297.
Çaha, Ö. (1997) ―1980 Sonrası Türkiye‘sinde Sivil Toplum ArayıĢları‖, Yeni Türkiye, 18, 28-64.
Diyarbakır Yerel Gündem 21 Gençlik Meclisi Koordinasyon Kurulu Üyeleri, Kişisel Görüşme,
21.09.2007.
Diyarbakır Yerel Gündem 21 Kadın Meclisi Koordinasyon Kurulu Üyeleri, Kişisel Görüşme,
25.12.2006.
Doğan, Ġ. (2002) Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum, Alfa Yay., Ġstanbul.
Emrealp, S. (2004) ―Türkiye‘de Yerel Gündem 21 Programı, Yerel Gündem 21 Uygulamalarına
Yönelik KolaylaĢtırıcı Bilgiler El Kitabı‖, Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği – IULA EMME
Yayını, Ġstanbul.
Genro, T.; Souza D. U. (1999) Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi, Dünya Yerel Yönetim
ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yay., Ġstanbul.
Güler, B. A. (2003) ―Ġkinci Dalga: Siyasal ve Yönetsel Liberalizasyon / Kamu Yönetimi Temel
Kanunu‖, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi TARTIŞMA METİNLERİ, 59, 1-34.
Harvey, D. (2003) Megacities Lecture 4: Possible Urban Worlds, Twynstra Gudde Management
Consultants, Amersfoort, The Netherlands, (http://www.megacities.nl/possible.pdf, 11.06.2007).
Hjorth, P. (2003) ―Knowledge Development and Management for Urban Poverty Alleviation‖, Habitat
International, 27, 381-392.
Holland, L. (2004) ―Diversity and Connections in Community Gardens: A Contribution to Local
Sustainability‖, Local Environment, 9:3, 285-305.
Hooghe, L.; Marks, G. (2003) ―Unraveling the Central State, But How? Types of the Multi Level
Governance‖, Institute for Advanced Studies, Vienna, Political Science Series, 87, 1-27
Jessop, B. (1997) ―Capitalism and Its Future: Remarks on Regulation, Government and Governance‖,
Review of International Political Economy, 413, 561-581.
Jessop, B. (2003) ―The Future of the State in an Era of Globalization‖, International Politics and
Society, 3, 30-46.
Jimenez, M. (2000) ―Global Change, Economic Restructiring and Labour Market Issues in Mexico
City‖, International Journal of Manpower, 21:6, 464-480.
Karakoç, Ġ.; Ulu, A. (2004) ―Ketsel DeğiĢimin Kent Kimliğine Etkisi‖, Planlama Dergisi, 29, 59-66.
156
Cuma Çiçek
Keane, J. (1994) Demokrasi ve Sivil Toplum, Ayrıntı Yay., Ġstanbul.
Kepenek, Y.; Yentürk, N. (1996) Türkiye Ekonomisi, 8. Baskı, Remzi Kitapevi, Ġstanbul.
Kiper, P. (2004) ―KüreselleĢme Sürecinde Kentlerimize Giren Yeni Tüketim Mekânları ve Yitirilen
Kent Kimlikleri‖, Planlama Dergisi, 30, 14-18.
Portelli, H. (1982) Gramsci ve Tarihsel Blok, SavaĢ Yay., Ankara.
Sancar, M. (2000) ―Global Sivil Toplum mu?‖, Birikim, 130, 19-32.
Stahre, U. (2004) ―City in Change: Globalization, Local Politics and Urban Movements in
Contemprory Stockholm‖, International Journal of Local and Regional Research, 28, 168-185.
ġengül, T. (2003) ―Yerel Devlet Sorunu ve Yerel Devletin DönüĢümünde Yeni Eğilimler‖, Praksis, 9,
183-220
Tosun, G. E. (2000) ―DemokratikleĢme-Sivil Toplum TartıĢmasının Görünmeyen Boyutu: Sivil
Toplum Örgütleri Ġçinde Katılım ve Örgüt Ġçi Demokrasi‖, Birikim, 130, 52-60.
Tosun, G. E. (2001) Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum İlişkisi (Türkiye Örneği),
Alfa Yay., Ġstanbul-Bursa.
Turner, J.; Holmes, L.; Hodgson, F. C. (2000) ―Intelligent Urban Development: An Introduction to a
Participatory Approach‖, Urban Studies, 37:10, 1723-1734.
UNEP, (2002) Global Environment Outlook 3, UNEP Press, Nairobi.
Uyar, N., (2002) ―KüreselleĢme ve Kent", Evrensel Kültür, 128, (http://www.evrenselbasim.com,
18.06.2007).
157
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
158
Planlamaya Katılım: Araç mı, Amaç mı?
Neslihan Kulözü1
Öz: 1960‘ların ikinci yarısından sonra dünya literatüründe hızla tartışılmaya başlanan katılım
kavramı diğer pek çok siyasal ve yönetsel alanda olduğu gibi planlama alanında da temel
değerlerden biri olmuştur. Dünyada ve ülkemizde katılımın olumlu bir değer olarak yüceltilmesi
dünyanın içinde bulunduğu çok yönlü dönüşüm ve yeniden yapılanma süreci ile açıklanabilir. Bu
dönüşüm süreci içerisinde planlama alanında paradigma değişikliğinin araçsal akla dayalı
akılcı kapsamlı planlamadan, iletişimsel rasyonalite temelli katılımcı planlama yaklaşımına geçiş
yönünde olması öngörülmüştür. Ancak akılcı kapsamlı planlama yaklaşımının hakim paradigma
olarak varlığını sürdürmeye devam etmesiyle, planlamaya katılım, yer yer planın ve planlama
sürecinin meşruiyetini arttıran bir araç olarak görülmeye başlanmıştır. Katılımcı planlama
yaklaşımının iletişimsel rasyoneliteyi gerçekleştirme yolu olarak kabul edilldiği bu çalışmada,
planlamaya katılım araç ve amaç olarak iki farklı yaklaşım çerçevesinde tartışılacaktır. Bununla
beraber, günümüz dünyasında planlamanın üretilen karar ve eylemlerden etkilenen bireylerin
katılımıyla gerçekleşen bir süreç, ve bu sürece katılımın amaç ve bu sürecin vazgeçilmezi
olmasının gerekliliği vurgulanacaktır.
Anahtar Kelimeler: katılım, katılımcı planlama, araçsal rasyonalite, iletişimsel rasyonalite.
Abstract: The concept of participation that has begun to discuss after the second half of the
1960s, became one of the basic values in the planning area as in many other managerial and
political areas. The increasing tendency toward the concept of participation in Turkey and in the
World can be explained with the transformation and restructuration process of the World. In
this transformation process, the transformation of the planning paradigm from rational
comprehensive planning to participatory planning is commonly explained with the shift from
instrumental rationality to communicative rationality. However since rational comprehensive
planning has continued its‘ existence as dominant planning paradigm in our country,
participation to planning has begun to be seen as a means to end to increasing the legitimacy of
plan and planning process in some planning practices under the name of participatory
practices. In the present study in which participatory planning practices are accepted as a way
to realized communicative rationality, the concept of participation to planning will be discussed
in two distinct ways; as a means to and as an end itself. Besides, in our contemporary World, the
importance of the fact that planning should be a process in which all individuals who will be
affected from the decisions and practices that are produced in the planning process, participate
and participation to this process should be an aim and an indispensable element of this process
will be emphasized.
Keywords: participation, participatory planning, instrumental rationality, communicative
rationality.
1
ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara: [email protected]
159
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Katılım kavramı 1960‘ların ikinci yarısından sonra dünyada yaĢanan dönüĢümlere parallel olarak
planlama ve diğer pek çok siyasal ve yönetsel alanda yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır.
Katılımlı pratiklerin hızla yaygınlık kazanması ile planlama literatüründe süreç odaklı planlama
yaklaĢımları hakim hale gelmiĢtir. Innes‘inde (2004) ifade ettiği gibi literatürdeki süreç odaklı
planlama yaklaĢımları arasından Habermas‘ın iletiĢimsel rasyonalitesi temelinde geliĢen süreç
odaklı planlama yaklaĢımı, yaygın olarak kabul edilen, hakim yaklaĢım olmuĢtur. Bununla
beraber Habermas‘ın teorisi temelinde geniĢ bir yelpazede farklı Ģekillerde isimlendirilen süreç
odaklı planlama yaklaĢımları geliĢmiĢtir. Bunlardan bazıları; katılımcı planlama (Healey,1997),
iletiĢimsel planlama (Sager,2001), müzakereci planlama (Forester,1999) ve uzlaĢma oluĢturmadır
(Innes and Booher, 1999; Innes, 2004). Healey‘nin (1997) de belirttiği gibi farklı Ģekillerde
isimlendirilmesine karĢın bu planlama yaklaĢımları iletiĢimsel rasyonalite temelinde planlamanın
iletiĢimsel, interaktif bir pratik olduğu düĢüncesi üzerine kurulmuĢtur. Bu çalıĢmada
Habermas‘ın iletiĢimsel rasyonalitesi temelinde geliĢen süreç odaklı planlama yaklaĢımını ifade
etmek amacıyla katılımcı planlama kavramı kullanılacaktır.
Süreç odaklı katılımcı planlama yaklaĢımı katılımcıların etkinleĢtirdiği interaktif bir pratik olarak
tanımlanabilir. Böyle bir planlama yaklaĢımıyla, planlamanın odağı, plan ve planın
uygulamadaki sonuçlarından, her biri özgün olan bağlamlarda yer alan toplumsal aktörlerin
biraraya geldiği, öznellerarası uzlaĢma sağlamayı hedefleyen interaktif bir sürece kaymaktadır.
Planlama yaklaĢımındaki bu dönüĢüm temel olarak araçsal rasyonalite temelli akılcı kapsamlı
planlamadan, iletiĢimsel rasyonalite temelinde geliĢen katılımcı planlamaya geçiĢ olarak
açıklanabilir. Akılcı kapsamlı planlama yaklaĢımı modernitenin bilimsel bilgiye yaklaĢımı olan
araçsal rasyonalite temelinde geliĢmiĢtir. Ancak dünyada yaĢanan dönüĢümler ve yeniden
yapılanma süreci ile beraber modernizmden postmodernizme geçiĢ ile modernizmin bilimsel
bilgiye yaklaĢımından iletiĢimsel rasyonalite yönünde bir kayıĢ gerçekleĢmiĢtir. ĠletiĢimsel
rasyonalite temelli katılımcı planlama, araçsal rasyonalite temellinde geliĢen akılcı kapsamlı
planlamadan farklı olarak, süreç odaklıdır.
Böyelikle iletiĢimsel rasyonalite temelli katılımcı planlama yaklaĢımının amacı, sadece plan
üretmek ve bu planın yerin değiĢen koĢullarına rağmen uygulanmasını sağlamaktan farklı olarak,
plan karar ve eylemlerinden etkilenecek aktörlerin bu üretim sürecine katılımını sağlamaktır.
Ülkemiz örneğinde katılım kavramı ile katılımcı planlama yaklaĢımı dünyaya paralel olarak
1960‘ların sonunda tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. Ancak 1970‘ler boyunca katılımın önemi ve
katılımcı planlamanın gerekliliğinin altı çizilmiĢ olsa da, katılımcı planlama yaklaĢımının geliĢim
sürecini tamamlamıĢ olduğu söylenemez. Bugün ülkemizde katılımcı planlama yaklaĢımı ve
yöntemleri yaygın olarak sivil toplum kuruluĢları tarafından uygulanmakta ve hakim planlama
paradigması olan akılcı kapsamlı planlamaya ek bir mekanizma olarak varlığını sürdürmektedir.
BaĢka bir deyiĢle teorik olarak üzerine olumlu anlamlar yüklenen katılım kavramı ile katılımcı
planlama uygulamaları, ülkemiz planlama pratiğinde sınırlı kalmıĢtır.
Bu nedenle katılımcılığın üzerine yüklenen olumlu anlamlar ve gerçekleĢtirilmesinin gerekliliği
yönündeki eğilime karĢın araçsal akılla gerçekleĢtirilen akılcı kapsamlı planlama pratiklerinin
hakimiyetini sürdürmesi ile beraber, iletiĢimsel rasyonalite temelinde planlama sürecinin amacı
olarak kavramsallaĢtırılan katılım, araçsal akılla gerçekleĢtirilen akılcı kapsamlı planlama
pratikleri içerisinde araçsallaĢmaya baĢlamıĢtır. Bu durum karĢımıza katılımın farklı düzeylerini
çıkarmaktadır. Bu çalıĢmada katılım ve planlamaya katılımın farklı düzeyleri tartıĢılacak ve
planlama pratikleri içinde katılımın gerçekleĢtiği farklı düzeyler üzerinden planlamaya katılım
araç ve amaç olarak iki farklı biçimde kavramsallaĢtırılacaktır. Günümüz dünyasında aktörlerin
kendileri ve yaĢam çevrelerine iliĢkin karar ve eylemlere katılmasının gerekliliğine inanılan bu
çalıĢmada, katılımcı planlama iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirmenin yolu olarak kabul
edilmektedir. Bu nedenle bu çalıĢmada planlamayı süreç ve tüm aktörlerin bu sürece katılımını
sürecin amacı olarak kavramsallaĢtırıldığı iletiĢimsel rasyonalite temelli katılım kavramı ile,
160
Neslihan Kulözü
araçsal akılla gerçekleĢen akılcı kapsamlı planlama pratikleri içerisinde araçsallaĢan katılım
kavramı arasındaki farklılıklar ortaya koyulacaktır.
Bu doğrultuda çalıĢmanın ikinci bölümünde günümüzde planlama alanında katılımı gereklilik
haline getiren, hatta zorunlu kılan geliĢmelerden, bilimsel bilgiye yaklaĢımda yaĢanan dönüĢüme
açıklık getirilecektir. Bilimsel bilgiye yaklaĢımda araçsal rasyonaliteden iletiĢimsel rasyonaliteye
geçiĢ, dünyanın yaĢadığı hızlı dönüĢümü, dönüĢümün farklı yönlerine ağırlık vererek açıklayan
senaryolardan modernizmden postmodernizme geçiĢ senaryosu üzerinden tartıĢılacaktır. Bu yolla
dünyada katılım ve katılımcı planlamaya yönelen eğilimin bilimsel bilgiye yaklaĢımda yaĢanan
değiĢimler açısından açıklanması amaçlanmaktadır. ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde ise
planlamaya katılım ve katılımcı planlama kavramlarına açıklık getirilmesiyle beraber, katılımın
ve planlamaya katılımın farklı düzeyleri üzerinde tartıĢılacaktır. Planlama pratikleri içinde
katılımın gerçekleĢtiği farklı düzeyler üzerinden planlamaya katılımın araç ve amaç olarak iki
farklı biçimde kavramsallaĢtırılacaktır. Böylelikle iletiĢimsel rasyonalite ve araçsal rasyonalite
temelli gerçekleĢen katılımcı planlama yaklaĢımlarının ve uygulamalarının birbirinden
ayrılmasının gerekliliğine vurgu yapılacaktır.
2. Dünyanın YaĢadığı
Rasyonaliteye GeçiĢ
DönüĢüm
Sürecinde
Araçsal
Rasyonaliteden
ĠletiĢimsel
Günümüz dünyası çok yönlü bir dönüĢüm ve yapılanma süreci içerisindedir. Bu süreç sanayi
toplumundan bilgi toplumuna, fordist birikim biçiminden esnek birikim biçimine, ulus devletler
dünyasından küresel dünyaya ve modernizmden postmodernizme geçiĢ Ģeklinde birbirine paralel
geliĢen fakat değiĢimi farklı yönlerine ağırlık vererek açıklayan senaryolarla anlatılmaktadır
(Tekeli, 2009). Bu dönüĢümlerden planlama anlayıĢlarına da değiĢiklikler getirmektedir. Çünkü
bunlar planlamanın dayandığı temel kabullerde değiĢiklikler yaratmaktadır. ÇalıĢmanın bu
bölümünde dünyanın içinde bulunduğu dönüĢüm süreci modernizmden postmodernizme geçiĢ
senaryosu üzerinden tartıĢılarak, bilimsel bilgiye yaklaĢımda araçsal rasyonaliteden iletiĢimsel
rasyonalite yönündeki geçiĢ açıklanacaktır.
Planlama, insanlığın geliĢmesinde en önemli dönüm noktası olan aydınlanmanın çocuğudur.
Aydınlanma temelde insanın kendisine güvenmesini sağlamıĢ; bu insanın aklına ve insanın
kendini yönetebileceğine güven biçiminde geliĢmiĢtir. Ġnsanın kendini yönetebileceğine güven
demokrasiyi getirmiĢtir. Ġnsan aklına güven ise, doğal ve toplumsal gerçekleri gözlemleyen
insanların bunların kurallarını çözümleyebileceğine ve elde ettiği bilgilerle toplumu daha iyiye
götürebileceğine inancı sağlamıĢtır. Bu yaklaĢım ise insanlığa akılcılığı getirmiĢtir (Tekeli,
2000). Aydınlanmanın akılcı bilim yaklaĢımı ile beraber dıĢ gerçekliğin tek bir doğru temsil
biçimi olacağı inancı geliĢmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle, insanların eylemlerine yol gösterebilecek
nesnel doğa ve sosyal bilimlerinin kurulabileceği kabul edilmiĢtir. Ġnsanların evrensel, değiĢmez,
ebedi özellikleri olduğu ve bunların ortaya çıkarılabileceği inancı ile beraber ahlak ve hukuk
alanlarının evrensel geçerliliği olacak biçimde kurulabileceği varsayılmıĢtır. Evrensel bir ahlak
kurulabileceği ve bilginin nesnel olarak temsil edilebileceği kabulleri ile öncü elitlerin ve
uzmanların topluma yol göstermeleri için gerekçeler oluĢmuĢ; ve toplumun yönlendirilmesinde
ve dönüĢmesinde araçsal akıl kullanılmıĢtır. Uzmanların araçsal aklı kullanmalarının meĢruiyet
kazanmasıyla, 18. yy‘da insan düĢüncesini dinin baskısından kurtararak özgürleĢtirme iĢlevini
gören aydınlanmanın akılcı bilim anlayıĢı zaman içinde bu özgürleĢtirici iĢlevini kaybederek,
onların özgürlüğünü sınırlayan bir nitelik kazanmıĢtır. Aklın öneminin azalmaya baĢladığı bu
nokta, modernizm bakımından önemli bir dönüm noktası olmuĢ; araçsal aklın eleĢtiri konusu
olması modernitenin aĢınmasına sebep olmuĢtur. Bu durum beraberinde yeni arayıĢları
getirmiĢtir.
Bu arayıĢlardan birincisi, öznelliğe, duygusallığa ve anlık tepkilere dayanarak geliĢen
postmodernizmdir. Toplum bilimleri alanında modernizmden postmodernizme geçiĢ tartıĢmaları
ağırlıklı olarak nesnel temsilin olanaksızlığı üzerinden yürümektedir. 1980‘li yılların ardından
sosyal bilimler alanında geliĢen postmodernist eleĢtiri bir sosyal bilim kuramından bekleneni
değiĢtirmiĢtir (Healey, 1997). Postmodernist düĢünce modernizmin sınırlarını ortaya koyarak
161
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
insanı özgürleĢtirmeyi amaçlamıĢtır. Ancak postmodernizmle beraber bilgi tamamen
görselleĢmiĢ, ve herĢey herkese göre değiĢir hale gelmiĢtir. Bilginin toplumsallaĢmasını ve
varlığını olanaksız hale getiren bu durum, kendisini yeniden üretebilecek bir sosyal sistemin
kurulmasını sağlayabileceğinin garantisini verememiĢtir.
Modernitenin aĢınması ile beraber karĢı karĢıya kaldığı eleĢtirilerin ikinci yönünü ise bilgiyi
öznellikler arasındaki uzlaĢmalara dayandıran eleĢtirel gerçekçilik oluĢturmaktadır. EleĢtirel
gerçekçi yaklaĢımla hem bilginin varlığı hemde insanların seçim yapabilmesi olanaklı hale
gelmiĢtir. Böyle bir yaklaĢım kendi kendisinin bilincine varmıĢ, dolayısıyla kendini eleĢtirebilen
ve kendisini yeniden yapılandırarak üreten ve dönüĢtüren bir sosyal sistemin oluĢumuna olanak
vermektedir. Yani akılcılık insanı ikinci kez özgürleĢtirmek görevi ile karĢı karĢıya kalmıĢ, bunu
eleĢtirel kuram gerçekleĢtirmiĢtir. Bu yaklaĢım toplumbilimin nesnel olarak değil, ancak
öznellerarasılığa dayalı olarak kurulabileceğini kabulüyle ortaya çıkmıĢtır. Bu iletiĢimsel
rasyonalitenin gerçekleĢtirilmesi anlamına gelmektedir (Tekeli, 2000). ĠletiĢimsel rasyonalite,
modernizmin araçsal rasyonalitesinde, birbirinden ayrılmıĢ olan bilimin doğrusu ile ahlakın iyisi,
yani teori ile pratiği iliĢkilendirilmeye çalıĢmaktadır.
Bilgiye yaklaĢımda araçsal rasyonaliteden iletiĢimsel rasyonaliteye geçilmesiyle planlama
alanında da sonuç odaklı planlama yaklaĢımlarından süreç odaklı planlamaya yaklaĢımlarına
geçilmesi öngörülmüĢtür. Bu bölümde araçsal rasyonaliteden modernizmin aĢınması ile geliĢmiĢ
iletiĢimsel rasyonaliteye geçiĢ modernizmden postmodernizme geçiĢ senaryosu üzerinden
tartıĢılmıĢtır. ÇalıĢmanın bundan sonraki bölümünde ise katılım ve planlamaya katılım
kavramları ile katılımın farklı düzeyleri tartıĢılacaktır.
3. Katılım ve Planlamaya Katılım
Katılım dünyada ve ülkemizde üzerine olumlu anlamlar yüklenmiĢ, günümüz dünyasında
gerçekleĢtirilmesinin gerekli olduğu savunulan bir kavramdır. Katılım Arnstein‘a (1969:215)
göre biraz ıspanak yemeye benzemektedir; prensipte hiçkimse karĢı çıkmaz, çünkü iyidir.
Ülkemizde de katılım ve katılımcı planlamanın durumu Arnstein‘in ıspanak metaforuyla
anlattığından farklı değildir. Katılım plancılar arasında üzerine olumlu değerler yüklenmiĢ,
gerçekleĢtirilmesinin gerekli olduğu savunulan bir kavramdır. Ancak kavram olarak tartıĢıldığı
kadar pratikte yaygınlık kazanamamıĢtır.
Katılım aktörlerin resmi ve resmi olmayan mekanizmalarla direk olarak karar verme sürecine
dahil olmasıdır (Burke, 1979). Dünya Bankasının (1994) tanımına göre ise katılım toplumsal
aktörlerin yaĢamlarını etkileyen geliĢim giriĢimleri, kararları ve kaynakları üzerinde etki ve
kontrolü paylaĢtıkları bir süreçtir (Cooke vd. 2001). White‘ın (1996) da belirttiği gibi günümüzde
katılımcı bir bileĢeni olmayan proje görmek neredeyse imkansız hale gelmiĢtir. Bu durum insan
odaklı geliĢme politikalarının baĢarısı gibi görünsede, bütün örneklerde katılım kararları ve karar
süreçlerini etkileyecek gücün paylaĢımı ve katılımcıların politikaları etkilemeleri anlamına
gelmemektedir. Katılım her bir katılımcı pratik ve katılımcı planlama pratiğinde farklı biçimlerde
tanımlanmakta ve farklı düzeylerde gerçekleĢmektedir.
Planlamaya katılımcı yaklaĢım, öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı hedefleyen iletiĢimsel
rasyonalite temelli süreç odaklı planlama pratikleri ile geliĢmiĢtir. ĠletiĢimsel rasyonaliteyi
gerçekleĢtiren süreç odaklı planlama pratiklerinde plan karar ve eylemlerinden etkilenecek
aktörlerin bu sürece katılımı ile öznellerarası uzlaĢmanın sağlanması sürecin amacıdır. Böyle bir
katılım düzeyi ancak iletiĢimsel rasyonalite temelinde geliĢen katılımcı planlama pratikleri içinde
gerçekleĢebilir. Ancak katılımın günümüz dünyasında bir gereklilik hatta zorunluluk olarak
görülmesi sonucunda araçsal akılla gerçekleĢen pratikler ve planlama alanında katılım kavramı
yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bunun sonucunda araçsal akılla gerçekleĢen süreç değil
sonuç odaklı katılımcı pratikler ve katılımcı planlama pratiklerinde katılım araçsallaĢmaya
baĢlamıĢtır. Bu çalıĢmada da katılımın literatürde tartıĢılan farklı düzeyleri üzerinden hangi
düzeylerde katılımın araçsal akılla gerçekleĢip araçsallaĢtığı, hangi düzeylerde ise iletiĢimsel
rasyonaliteyi gerçekleĢtirdiği ve katılımcı sürecin amacı olduğu tartıĢılacaktır. Bu durum
162
Neslihan Kulözü
çalıĢmada Arnstein‘in katılım, Tekeli‘nin de planlamaya katılımın farklı düzeyleri üzerinden
yürüttükleri tartıĢmalar ile örneklenerek, planlamaya katılım araçsal ve iletiĢimsel rasyonaliteyi
gerçekleĢtiren düzeyleri tanımlanacaktır.
3.1. Katılımcı Planlamada Katılımın Farklı Düzeyleri Üzerine
Planlamaya katılım için getirilen farklı tanımlar, katılımcı pratiklere ve planlamaya farklı
düzeylerde katılımın ortaya çıktığını göstermektedir. Bu nedenle de literatürde katılımın farklı
düzeylerde gerçekleĢtiğini belirten çeĢitli çalıĢmalar bulunmaktadır. Arnstein‘in (1969) katılımın
farklı düzeylerini tartıĢtığı çalıĢması bu çalıĢmaların öncüllerindendir. Diğer taraftan Tekeli‘nin
(1991) çalıĢması ise planlamaya katılımın farklı düzeylerini tartıĢması bakımından oldukça
önemlidir. Bu nedenle katılımın araç ve amaç olarak kabul edildiği düzeylerin birbirinden
ayrılmasının gerekliliğinin savunulduğu bu çalıĢmada, Arnstein ve Tekeli‘nin çalıĢmaları
üzerinden tanımladıkları katılım düzeyleri araçsal ve iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirmeleri
anlamında değerlendirilecektir.
Katılım literatüründe Arnstein (1969) ve Tekeli‘nin (1991) çalıĢmalarında olduğu gibi katılımı ve
katılımcı pratiklere katılımı farklı Ģekillerde tanımlayan ve buna göre katılımın farklı düzeylerini
sınıflandıran baĢka çalıĢmalarda bulunmaktadır. Bunlardan Pretty (1995) katılım gerçekleĢtiği
düzeye göre manipülatif katılım, pasif katılım, istiĢare yoluyla katılım, fonksiyonel katılım,
interaktif katılım ve kendi kendini aktive eden topluma kadar giden yedi kademeli bir
sınıflandırma yapmaktadır (Bass vd. 1995). Cornwall‘ın (1995) sınıflandırmasında ise katılım
düzeyleri kooptasyondan (atama, oybirliği ile seçme) kollektif eyleme kadar uzanan geniĢ bir
yelpazede tartıĢılmaktadır (Buchy vd. 2000). Pretty (1995) ve Cornwall (1995) gibi katılımın
gerçekleĢtiği farklı düzeyleri tartıĢan çalıĢmaların sayısını arttırmak mümkün. Ancak bu
çalıĢmada, çalıĢmanın amacı doğrultusunda, planlamaya katılımın farklı düzeyleri olduğu,
bunlardan her bir düzeyin aslında katılımın anlamını tam olarak yerine getiremediğine Arnstein
ve Tekeli‘nin çalıĢmaları üzerinden açıklık getirilecektir.
YurttaĢ kontrolü
Yetki devri
YurttaĢ gücü
Ortaklık
YatıĢtırma
Göstermelik katılım
ĠstiĢare
Bilgilendirme
Katılımın olmaması
Terapi
Manipülasyon
ġekil 1. Arnstein‘in (1969) Sekiz Basamaklı Katılım Merdiveni (Kaynak: Arnstein: 1969:217)
163
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Arnstein (1969) katılımı demokrasinin temel taĢı olarak tanımladığı makalesinde katılımın boĢ
bir ritüel olması ile katılımcıların sürecin çıktılarını etkilemek için ihtiyaç duyacakları güce sahip
olmaları arasında kritik bir ayrımın olduğunu vurgular. Bu ayrımı netleĢtirmek adına katılımın
farklı düzeyleri olduğundan bahseder ve katılımı farklı düzeylerini içeren sekiz basamaklı bir
merdiven olarak tanımlar (ġekil 1). Katılım merdiveninde aĢağıdan yukarı doğru çıkıldıkça her
bir katılım basamağında katılımın düzeyi artmaktadır. Diğer bir deyiĢle katılımcıların süreç
sonucunda çıkacak ürünü etkileme gücü geniĢlemektedir. Sekiz katılım basamağı; aĢağıdan
yukarı doğru manipülasyon, terapi, bilgilendirme, istiĢare (consultation), yatıĢtırma (placation),
ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolüdür. Ayrıca Arnstein (1969) ġekil 1‘de görüldüğü gibi,
çalıĢmasında bu sekiz farklı katılım düzeyini üç grupta ele almaktadır. Bunlar katılmamakatılımcılığın olmadığı düzeyler, yapmacık-göstermelik katılımcılık düzeyleri ve katılımcıların
gücünü ifade eden düzeylerdir.
En alt grupta, yani birinci grupta, katılmama-katılımın olmadığı düzeyler yer almaktadır. Bu
gruba manipülasyon ve terapi basamakları girmektedir. Arnstein‘e göre, bu iki düzeyde katılım,
gerçek katılımın yerine kurgulanan uygulamalardır. Diğer bir değiĢle manipülasyon ve terapi
düzeylerindeki katılımın gerçek amacı bireylerin planlama yada katılımcı bir pratiğe katılımını
sağlamak değil, güç sahiplerinin katılımcıları bilgilendirmesi yoluyla yönlendirmesidir. Bu
nedenle bu düzeylerde gerçek bir katılımdan söz etmek mümkün değildir. Bu düzeylerde
katılımın gerçekleĢtirildiği pratiklere iletiĢimsel rsayonaliteyi gerçekleĢtiren katılımcı pratik
denemeyecektir. Çünkü burada katılımın düzeyi, katılımın öznellerarası uzlaĢmayı sağlama
amacının dıĢında kalmaktadır. Arnstein‘in manipülasyon ve terapi düzeyleri olarak tanımladığı
ve katılımın olmadığı düzeyler olarak grupladığı düzeylerde katılımın gerçekleĢtirilmesinin tek
amacı karar süreci ve bu sürecin sonunda alınacak kararların meĢruiyetinin katılımın
araçsallaĢtırılarak arttırılması olmaktadır.
Arnstein‘in (1969) üç katılım düzeyini içeren ikinci grubu göstermelik katılımdır. Göstermelik
katılım grubu bilgilendirme, istiĢare (consultation) ve yatıĢtırma (placation) düzeylerinde
katılımı içermektedir. Bunlardan bilgilendirme ve istiĢare düzeyleri mevcut sistemde karar
süreçlerine katılamayanlar süreci dinleyebilmesi ve söz sahibi olması anlamını taĢımaktadır.
Ancak bilgilendirme ve istiĢare düzeylerinde, mevcut sistemde karar süreçlerine katılamayanlar,
süreçte güç sahiplerinin yani sürecin gerçek katılımcılarının önerileri ile katılabilir, gerçekten
dinleme ve dinlenme hakkına sahip olabilirler. Fakat bu koĢullarda bu iki düzeydede katılımcılar
düĢüncelerinin güç sahipleri tarafından önemseneceğini garanti edecek güce sahip değillerdir.
Bilgilendirme ve istiĢare düzeylerine sınırlandırılan katılımda mevcut durumun yani mevcut
karar verme süreçlerinin değiĢeceğine dair bir güvence bulunmadığından bu düzeylerde katılımın
sürekliliğinden ve sürekliliğini sağlama gücünden bahsedilemez. Bilgilendirme ve istiĢare ile
beraber ikinci grupdaki katılım düzeylerine dahil olan üçüncü katılım düzeyi yani Arnstein‘in
katılım merdiveninin beĢinci basamağı yatıĢtırmadır. Arntein‘e göre yatıĢtırma bilgilendirme ve
istiĢare düzeylerine göre göstermelik katılımın nispeten daha üst bir düzeyidir. Çünkü katılımın
yatıĢtırma düzeyinde gerçekleĢtiği katılımcı süreçlerde temel kurallar katılımcılara danıĢmaya
izin vermektedir. Ancak yatıĢtırma düzeyinde de, bilgilendirme ve istiĢare düzeylerinde olduğu
gibi karar verme hakkı yine mevcut sistemde güç sahibi olanlarda kalmaya devam edecektir.
Arnstein‘in göstermelik katılım grubu içerisine dahil ettiği bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma
düzeylerinde katılımın da birinci grupta yer alan katılım düzeylerinde olduğu gibi katılımın
iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirecek düzeylerde katılım olmadıkları açıktır. Göstermelik
katılım düzeyindeki katılımlarda karar verme süreci ve kararlar üzerinde herbir katılımcının eĢit
olmadığı görülmektedir. Çünkü bu düzeylerde gerçekleĢecek katılımlarda mevcut sistemde karar
verme gücü ve yetkisine sahip olmayan bireylerin katılım düzeyleri mevcut sistemdeki güç
sahiplerinin inisiyatifinde olacaktır. Katılımcıların eĢit olmadığı böyle bir süreçte, mevcut
sistemdeki aktörler diğer aktörlerin katılımını onaylasalar dahi öznellerarası uzlaĢmadan
bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu düzeylerde katılımın gerçekleĢtirilmesinin amacı ancak
Arnstein‘in katılımın olmadığı düzeyleri dahil ettiği birinci grupta olduğu gibi katılımın karar
verme süreci sonucunda alınacak kararın meĢruiyetini arttıran bir araç olarak kullanılmasıdır. Bu
164
Neslihan Kulözü
nedenle Arnstein‘in gruplandırmasına göre ilk iki gruba giren katılım düzeylerinin öznellerarası
uzlaĢmanın sağlanmasını hedefleyen bir katılımı gerçekleĢtirmediği, katılımlı pratikler adı altında
gerçekleĢen bu uygulamalarda katılımın göstermelik olduğu ve karar verme sürecinin
meĢruiyetini arttırmak için katılımın araçsallaĢtığı söylenebilir. Bu iki gruba giren Arnstein‘in
manipülasyon, terapi, bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma olarak tanımladığı beĢ katılım
düzeyinde de eyleme yol gösteren araçsal rasyonalitedir.
Arnstein‘in (1969) katılım merdivenin son üç basamağı ise bireylerin karar verme gücünün
arttığı katılımcıların gücü grubunda yer almaktadır. Bu grupta aĢağıdan yukarı doğru ortaklık,
yetki devri ve yurttaĢ kontrolü yer almaktadır. Ortaklık düzeyinde gerçekleĢen katılımcılık,
katılımcı bireylere mevcut sistemdeki güç sahipleri ile müzakere etme ve pazarlık etme Ģansı
vermektedir. Katılımcıların gücü ve sekiz basamaklı merdiveninde en üst iki basamağında yer
alan yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerinde gerçekleĢen katılımda ise yurttaĢlar karar verme
mekanizmasında çoğunluğu oluĢturur yada yönetsel gücün tamamına hakim olurlar. Arnstein‘in
(1969) katılımcıların gücü olarak gruplandırdığı ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü
düzeylerinde gerçekleĢen katılım, iletiĢimsel rasyonalite temelinde, araç değil öznellerarası
uzlaĢmayı sağlamayı hedefleyen sürecin amacı olmaktadır. Katılımcılığın bu üç düzeyde
gerçekleĢtiği katılımcı süreçlerde, mevcut sistemdeki güç sahiplerine göre daha iyi bir karar yada
karar verme süreci için dahi, kararlardan ve eylemlerden etkilecek bireylerin katılımından
vazgeçilmeyecektir. ĠletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirecek böyle bir katılımın sağlanmasıyla
bilimin doğrusu ile ahlakın iyisi biraraya getirilecektir. Bu yolla modernitenin araçsal
rasyonalitesinden farklı olarak bilginin kaynağı sadece bilimsel kodlanmıĢ bilgi olmayacak, yere
gömülü olan tacit bilgide bilginin kaynağı haline gelecektir.
Arnstein‘in (1969) de belirttiği gibi bu sekiz basamaklı katılım merdiveni, katılımın çok farklı
düzeyleri olduğu ve olabileğine iliĢkin bir basitleĢtirmedir. Fakat bu basitleĢtirme ile aslında
katılım konusunda gözden kaçan çok fazla noktanın ve katılımın farklı amaçlarla gerçekleĢtirilen
farklı düzeyleri olduğunu ortaya konmaktadır. Bu düzeylerden üçüncü gruba giren üç katılım
düzeyi katılımı amaç olarak gerçekleĢtirirken ilk iki gruba giren beĢ katılım düzeyinde, kararların
ve sürecin meĢruiyetini arttırmak için katılımcılığın kullanıldığı, aslında amacın katılımcılığın
gücünü kullanmak ve karar verme süreçlerindeki gücü paylaĢmak olmadığı görülmektedir.
Arnstein‘in çalıĢmasında yer alan sekiz basamak ve bu sekiz basamağın yer aldığı üç gruba
baktığımızda katılımın katılımcıların gücü grubunda yani merdivenin en üst basamaklarında yer
alan ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü kademeleri dıĢında kalan iki grup ve bu grupların
içinde yer alan katılım düzeylerinde katılımın araçsallaĢtığı görülmektedir. Çünkü bu düzeylerde
gerçekleĢen katılım katılımın tanımında olduğu gibi bir güç ve yetki paylaĢımını içermemektedir.
Katılmama-katılımcılığın olmadığı grupta yer alan manipülasyon ve terapi ile yapmacıkgöstermelik katılımcılık grubunda yer alan bilgilendirme, istiĢare (consultation), yatıĢtırma
(placation) düzeylerinde katılım araçsallaĢmaktadır. Bu düzeylerde hakim olan yaklaĢım araçsal
rasyonalitedir; baĢka bir deyiĢle hakim olan yaklaĢım katılımı sağlamak değil, katılımı mevcut
karar verme süreçlerine ek bir mekanizma, bir araç olarak kullanarak, katılımcıların istek ve
beklentilerinin dolayısıyla ne söylediklerinin dikkate alma güvencesi yaratmadan, kararların ve
karar alma süreçlerinin meĢruiyetini sağlamaktır. Araçsal akılla gerçekleĢen karar alma
süreçlerinde kararın nasıl alındığından çok, önemli olan sonuç üründür, yani alınan karardır.
Oysa iletiĢimsel rayonalite temelinde öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı amaçlayan süreçlerde
önemli olan kararın alınma sürecidir. Böyle bir yaklaĢımında öznellerarası uzlaĢmanın sağlandığı
katılımcı karar alma süreçleri sonucunda toplumsal iyiyi gerçekleĢtirecek kararın zaten
alınacağına inanılmaktadır.
Katılımcılığın farklı düzeylerinin Arnstein‘in sekiz basamaklı katılım merdiveninin üzerinden
tartıĢılmasının ardından çalıĢmanın bu bölümünde planlama alanında katılımın farklı düzeylerini
tartıĢan Tekeli‘nin (1991) çalıĢması üzerinden planlamaya katılımın araç ve amaç olduğu katılım
düzeyleri tartıĢılacaktır. Tekeli‘ye (1991) göre planlamaya katılımın değiĢik iĢlevleri yerine getiren
5 farklı düzeyinden bahsedebiliriz. Bunlar; planı halka benimsetmek, katılım yoluyla plancının
bilgilenmesi, halkın plan kararlarına katılması, dördüncüsü katılımın eleĢtirel gerçekçiliği
165
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
gerçekleĢtirmenin yolu olarak kavramsallaĢtırmak ve beĢincisi bölüĢmeye değil, yaratmanın
heyecanına katılımdır (Tekeli, 1991:9-12). Arnstein‘in katılım merdiveninde olduğu gibi Tekeli‘nin
planlamaya katılımı kademelendirmesinde de aĢağıdan yukarıya doğru gidildikçe katılımın düzeyi
ve katılımcıların süreci ve sürecin çıktılarını etkilemekteki gücü artmaktadır. ÇalıĢmanın bu
bölümünde bu beĢ kademede planlamaya katılım üzerinden tartıĢılacaktır (ġekil 2).
Planlamaya katılımın ilk düzeyi planı halka benimsetmektir. Bu düzeyde mesleki uzmanlığının
üstünlüğünden emin plancı teknik birikiminden yararlanarak akılcı planlama kararlarını
vermektedir. Araçsal akılla üretilen böyle bir planın üretim sürecinde ve üretildikten sonra
üzerinde tartıĢılamayacağından, böyle bir planlama sürecinde katılıma gereksinim
duyulmamaktadır. Sadece planın uygulanmaya koyulması bakımından halkın desteğinin
kazanılması için plan halka benimsetilmeye çalıĢılabilir. Fakat planı halka benimsetme
düzeyinde tek yönlü bir bilgi akıĢı içerisinde halktan gelecek tepkilere göre planın yeniden
biçimlenmesi söz konusu değildir (Tekeli, 1991). Planı halka benimsetme düzeyinde katılımda
plan karar ve eylemlerinden etkilenecek aktörlerin karar verme sürecine katılamayacağı
görülmektedir. Bu düzeyde bir katılım, sadece plan halka aktarılacağından sürecin
ĢeffaflaĢmasını sağlayabilir. Bu da plancı ve mevcut planlama sürecinde gücü paylaĢan aktörlerin
üzerinde çıkar gruplarına eĢit mesafede durma anlamında gizil bir güç oluĢturabilir. Ancak böyle
bir planlama yaklaĢımında katılım, katılım adı altında planın meĢruiyetini arttırmak amacıyla
göstermelik olarak gerçekleĢen bir uygulamadır. Araçsal akılla gerçekleĢtirilen böyle bir
uygulamada katılım araçsallaĢmaktadır. Plan karar ve eylemlerinden kendisi ve çevresi
etkilenecek olan aktörler, uygulama sürecinde engel çıkarmamaları için ikna edilmesi gereken bir
kitle olarak görülmektedir. Bu nedenle bu düzeyde öznellerarası uzlaĢmayı sağlayacak sürecin
amacı olarak kavramsallaĢtırılan bir katılımdan bahsedemeyiz. Planlamaya katılımda planı halka
benimsetme düzeyinde bir katılımın Arnstein‘in katılımın olmaması olarak tanımladığı
manipülasyon ve terapi düzeylerini içeren ve göstermelik katılım grubunda yer alan
bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma düzeylerindeki katılım düzeyleriyle örtüĢmektedir.
BölüĢmeye değil yaratmanın heyecanına katılmak
Katılımın eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmesi
ĠletiĢimsel rasyonalite
temelinde katılım
Halkın plan kararlarına katılması
Katılım yoluyla plancının bilgilenmesi
Araçsal rasyonalite
temelinde katılım
Planın halka benimsetilmesi
ġekil2. Planlamaya katılımın farklı düzeyleri (Tekeli‘nin (1991) planlamaya katılımın farklı
düzeylerini tartıĢtığı makalesinden yararlanılarak çizilmiĢtir).
Tekeli‘ye (1991) göre planlamaya katılımın ikinci düzeyi katılım yoluyla plancının
bilgilenmesidir. Bu düzeyde de planın halka benimsetilmesi düzeyinde olduğu gibi mesleki
uzmanlığının üstünlüğünden emin plancı teknik birikiminden yararlanarak akılcı planlama
kararlarını vermektedir. Ancak bu düzeyde plancı planlama sürecine halkın isteklerini tek yönlü
olarak bildirmesi anlamında dahil etmektedir. Katılımcılar burada bilgi kaynağı olarak
görülmektedir. Plan karar ve eylemlerinden etkilenecek bireylerin görüĢleri ve beklentileri
dinlenmektedir, ancak bu tek yönlü bilgi akıĢının bireylerin uygulamada engel çıkarmaması için
166
Neslihan Kulözü
mi, yoksa bireylerin istek ve beklentilerinin gerçekten plan karar ve eylemlerini etkileyip
etkilemeyeciğini planlama süreci gösterecektir. Ancak bunun garanti edilemeyecği ortadadır.
Ayrıca bu düzeyde gerçek anlamda bir dialogdan bahsedilemeyecektir. Planın halka
benimsetilmesinde olduğu gibi bu düzeyde gerçekleĢen bir katılımda da tek yönlü bir bilgi akıĢı
söz konusudur. Katılım yoluyla plancının bilgilenmesi düzeyinde katılım Arnstein‘in (1969)
katılım merdivenindeki basamaklardan bilgilendirme, istiĢare (consultation) ve yatıĢtırma
(placation) düzeylerinde katılımı içeren göstermelik katılım grubu ile örtüĢmektedir. Katılım
yoluyla plancının bilgilenmesi düzeyinde gerçekleĢen bir katılımda da yine katılımın sürecin
amacı olmadığı, araçsal akılla gerçekleĢen, sürecin meĢruiyetini arttıran mevcut planlama
sistemine ek bir mekanizma olarak kavramsallaĢtığı görülmektedir. Dolayısıyla bu düzeyde de
iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren planlama sürecinin amacı haline gelmiĢ bir katılımdan
değil, araçsallaĢmıĢ bir katılımdan bahsedebiliyoruz.
Planlamaya katılımın gerçekleĢtiği üçüncü düzey halkın plan kararlarına katılması Ģeklindedir
(Tekeli, 1991). Bu durumda ilk iki düzeyden farklı olarak köklü bir değiĢiklik söz konusudur. Bu
katılım düzeyinde planın teknik kalitesi değerlendirme konusu olmaktan çıkar, ve katılımcı
planlama sürecinin kalitesi değerlendirme konusu olur. Bu yaklaĢıma göre katılımın ve sürecin
baĢarısı, planlamanın baĢarısı olarak kabul edilmektedir. Böyle bir katılımcı planlama sürecinde
iki taraflı bir bilgi akıĢı söz konusudur. Çünkü bilgilerin tamamlayıcılığından ve toplumda
yaĢayan bireylerin çıkarlarının farklılığından yola çıkılmaktadır. Bu nedenle karar aĢamasında
değiĢik grupların çıkarlarının aynı yetkinlikle savunulmasından sonra bir uzlaĢmaya ulaĢılması
amaçlanır. Ayrıca böyle bir katılım düzeyinde hem plancının hemde planı yapılacak yerde
yaĢayanların planlama için öneme sahip farklı tür bilgilere sahip olduğu kabul edilmektedir.
Halkın plan kararlarına katılması düzeyinde gerçekleĢecek katılım, planı halkı benimsetmek ve
plancının katılım yoluyla bilgilenmesi düzeylerindeki katılımlardan farklı olarak araçsal akılla
gerçekleĢen, araçsallaĢmıĢ bir katılım değildir. Çift yönlü bir bilgi akıĢı ve dialogun söz konusu
olduğu bu düzeyde bir katılım sürecin amacıdır. Bu düzeyde bir katılımın Arnstein‘in (1969)
katılım merdiveninin en üst üç basamağı olan ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü
düzeylerindeki katılımı içine alan katılımcıların gücü grubu ile örtüĢmektedir.
Tekeli‘nin (1991) sınıflandırması içerisinde dördüncü düzeyde katılım, katılımın eleĢtirel
gerçekçiliği gerçekleĢtirmenin aracı olarak görülmesidir. Bu çalıĢmada daha önce tartıĢıldığı gibi
modernizmin araçsal akıl temelinde geliĢen bilimsel bilgiye yaklaĢımla nesnel temsilin
olanaksızlığına karĢın olanaklılığını savunulmasının sonucunda, postmoderizm ve eleĢtirel
gerçekçilik iki geliĢme yönü olarak geliĢmiĢtir. EleĢtirel gerçeklilik, bilimin doğrusu ile ahlakın
iyisini birbirinden ayıran yani teori ile pratiği ayıran modernist araçsal akılcılıktan farklı olarak
ahlakın iyisi ile bilimin doğrusunun iliĢkilendirmenin gerekliliğini savunur. Katılımın eleĢtirel
gerçekçiliği gerçekleĢtirmesinin aracı olarak görüldüğü bu düzeyde planlamaya katılımda,
planlama değerlere iliĢkin söylem alanının oluĢturulmasında halkla dialog halinde aktif bir rol
almalıdır. Bu düzeyde planlamaya katılımın sağlanmasıyla, toplumda ideal söylemin
kurulmasındaki sapmalar azaltılacak ve bu söylemin toplumdaki geçerliliği sınanacaktır.
Katılımın eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmenin yolu olarak kabul edildiği bir düzeyde katılımın
yönü değiĢmekte, toplumda varolan bir sürece plancı katılır hale gelmektedir (Tekeli, 1991). Bu
düzeyde bir katılımda yine üçüncü düzeyde yani halkın plan kararlarına katılması düzeyinde
olduğu gibi çift yönlü bir bilgi akıĢı ve dialog söz konusudur. Katılım araçsal değil iletiĢimsel
rasyonalite temelinde gerçekleĢmektedir. Böyle bir yaklaĢımda katılım araç değil, planlama
sürecinin amacı olarak görülmektedir. EleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirmenin yolu olarak
kavramsallaĢtırılan planlamaya katılım Arnstein‘in (1969) katılım merdiveninin en üst iki
basamağı olan yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerindeki katılımı içine alan katılımcıların
gücü grubu ile örtüĢmektedir.
Tekeli‘nin (1991) tanımladığı planlamaya beĢinci düzeyde katılım ise, bölüĢmeye değil
yaratmanın heyecanına katılımdır. Tekeli‘ye (1991) göre daha önce üçüncü düzeyde tartıĢılan
halkın kararlara katılımı düzeyiyle temelde benzer olan bu düzeyde farklı olarak halkın kararlara
katılımın kaynak yaratma boyutunun da hayata geçirilmesi olduğu söylenebilir. Ülkemiz
167
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
örneklerinde de görüldüğü gibi günümüzde katılımcı pratiklerin uygulamaları varolan bir
kurumsal yapı içinde olmaktadır. Yani katılım varolan kaynakların paylaĢılmasına yönelik olarak
gerçekleĢmektedir, bu paylaĢmaya katılımdır. Oysaki Tekeli‘nin (1991) de belirttiği gibi katılım
birlikte üretmenin heyecanının katılım biçiminde kavramsallaĢtırıldığında, katılımcı süreçlerde
katılımcılar sadece varolan kaynakları paylaĢmakla kalmayıp kendi kaynaklarını da harekete
geçireceklerdir. Böylelikle katılımcı süreçlerin baĢarı Ģansı da artacak ayrıca katılım toplumsal
ilerlemeyi hızlandırıcı bir nitelik kazanacaktır.
Tekeli‘nin beĢinci ve en üst düzeyde tariflediği paylaĢmaya değil, yaratmanın heyecanına katılım
düzeyinde gerçekleĢecek bir katılımcı planlama süreci, iletiĢimsel rasyonalite temelinde planlama
sürecine katılımın amaç olarak kavramsallaĢtırıldığı halkın plan kararlarına katılımı düzeyinde
bir katılıma, planlama sürecinin kaynak sorununu çözücü bir boyut kazandırılmıĢ hali olarak
tanımlanabilir. PaylaĢmaya değil, yaratmanın heyecanına katılım düzeyi öznellerarası uzlaĢmayı
sağlayarak iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren katılımın araç değil amaç olarak
kavramsallaĢtırıldığı bir düzeydir.
4. Sonuç
Sonuç olarak, Arnstein ve Tekeli‘nin katılımın ve planlamaya katılımın farklı düzeylerini
sınıflandırdıkları çalıĢmaları üzerinden tartıĢıldığı gibi, günümüz planlama pratiğinde ve
literatüründe katılım ve planlamaya katılımın farklı düzeyleri bulunmaktadır. Bu çalıĢmada ise
katılım ve planlamaya katılımın literatürde tartıĢılan farklı düzeyleri bu düzeylerde gerçekleĢen
katılımın araçsal rasyonalite veya iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtirmelerine göre iki grupta
değerlendirilmiĢtir. Çünkü dünyada yaĢanan dönüĢümler ve yeniden yapılanma süreci paralelinde
planlama alanının temel kabullerinin değiĢmesiyle, araçsal rasyonalite temelli akılcı kapsamlı
planlamanın yetersizlikleri ortaya çıkmıĢ bunun üzerine iletiĢimsel rasyonalite temelli katılımcı
planlama yaklaĢımı geliĢmiĢtir. Ancak ülkemiz örneğinde olduğu gibi araçsal rasyonaliteyi
gerçekleĢtiren akılcı kapsamlı planlama yaklaĢımının hakimiyetini sürdürüyor olmasıyla, katılım
kavramı bu planlama yaklaĢımını iyileĢtirici bir mekanizma olarak varlığını sürdürmek zorunda
kalmıĢtır. Planlamaya katılımın içselleĢtirilmeden günümüz dünyasının bir gerekliliği hatta bir
zorunluluğu olarak görülmesi sonucunda da, katılımın zaman zaman amaç olmaktan çıkarak araç
haline geldiği görülmektedir. Bu nedenle bu çalıĢmada planlamaya katılımın araçsal ve
iletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren uygulamaları yani katılımcı planlama adı altında
gerçekleĢen aslında katılımın olmadığı yada göstermelik katılımın gerçekleĢtiği uygulamalar ile,
katılımın planlama sürecinin amacı olduğu yaklaĢımların farklılıkları ortaya koyulmuĢtur (Tablo
1). Bu çalıĢmanın sonucunda tablo 1‘de de özetlendiği gibi; katılım ve planlamaya katılım,
katılımcı planlama sürecinde gerçekleĢen katılımın düzeyine göre araç ve amaç olarak iki farklı
Ģekilde kavramsallaĢtırılmıĢtır.
Bu çalıĢmada ele alınan, katılımın farklı düzeylerini tartıĢan Arnstein (1969) ve Tekeli‘nin
(1991) makalelerinde sınıflandırdıkları katılım düzeylerinden Arnstein‘in katılımın olmadığı
düzeyler olarak gruplandırdığı manipülasyon ve terapi düzeyleri ile göstermelik katılım olarak
gruplandırdığı bilgilendirme, istiĢare ve yatıĢtırma düzeyleri, ile Tekeli‘nin planın halka
benimsetilmesi ve katılım yoluyla plancının bilgilenmesi düzeylerinde tanımladığı katılım
düzeylerinde katılım araçsallaĢmıĢ bir katılımdır. Diğer taraftan Arnstein‘in yurttaĢ gücü olarak
tanımladığı gruba dahil olan ortaklık, yetki devri ve yurttaĢ kontrolü düzeylerinde katılım ile
Tekeli‘nin plan kararlarına halkın katılması, eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirme yolu olarak
katılım ve paylaĢmanın değil, yaratmanın heyecanına katılma düzeylerinde tanımladığı katılım,
öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı hedefleyen katılımcı sürecin amacı olarak
kavramsallaĢtırılmıĢtır. Araçsal rasyonalite yaklaĢımıyla gerçekleĢen sonuç odaklı bir planlama
pratiğinde katılım (plancıya göre) daha iyi bir plan için vazgeçilebilir bir araç iken, iletiĢimsel
rasyonalite temelinde gerçekleĢen katılımcı planlama pratiklerinde katılım, daha iyi bir plan için
bile vazgeçilemeyecek, bu sürecin amacı olmaktadır.
168
Neslihan Kulözü
Tablo 1. Amaç ve araç olarak kavramsallaĢtırılan katılım ve planlamaya katılımın farklılıkları
Planlamaya katılımın araç ve amaç olarak kavramsallaĢtırılması
araçsal rasyonalite
iletiĢimsel rasyonalite
katılımın olmaması (manipülasyon
Katılım düzeyleri
ve terapi),
yurttaĢ gücü (ortaklık, yetki devri,
(Arnstein, 1969)
göstermelik katılım (bilgilendirme,
yurttaĢ kontrolü )
istiĢare ve yatıĢtırma)
plan kararlarına halkın katılması,
Planlamaya
planın halka benimsetilmesi,
eleĢtirel gerçekçiliği gerçekleĢtirme
katılım düzeyleri
katılım yoluyla plancının
yolu,
(Tekeli, 1991)
bilgilenmesi,
paylaĢmanın değil, yaratmanın
heyecanına katılma,
Katılımın
araç olarak,
amaç olarak,
kavramsallaĢdaha iyi bir plan için (plancıya
daha iyi bir plan için bile vazgeçilemez,
tırılması
göre) vazgeçilebilir bir araç,
planlama sürecinin amacı,
Planlamanın odağı sonuç
bireylerin aktive ettikleri süreç
Planın ve
öznellerarası uzlaĢma,
sürecinin
bilimsel bilgi (kodlanmıĢ bilgi)
bilimsel bilgi (kodlanmıĢ ve tacit bilgi)
meĢruiyet kaynağı
karar sürecinin ve kararın
öznellerarası uzlaĢmayı sağlamak,
meĢruiyetini arttırmak,
ahlakın iyisi ile bilimin doğrusunu
Katılımı
karar alma sürecinde ve uygulama
biraraya getirmek,
sağlamanın amacı
karĢılaĢılacak olası itirazlarıbirlikte öğrenmek ve üretmek,
zorlukları azaltmak,
çift yönlü bir bilgi akıĢı,
tek yönlü bir bilgi akıĢı,
dialog geliĢtirme,
Bilgiye yaklaĢım
Böyle bir katılımlı planlama pratiğinin odağı ise plan karar ve eylemlerinden kendisi ve/veya
çevresi etkilenecek bireylerin aktive ettikleri katılımcı süreçtir. Araçsal akılla gerçekleĢen
planlama sürecinde katılımı sağlamanın amacı, karar sürecinin ve bu süreçte alınacak olan
kararların meĢruiyetini arttırmak ve planlama ve uygulama sürecinde karĢılaĢılacak zorlukları
ve/veya itirazları azaltmaktır. Ayrıca farklı planlama süreçlerinin yönü değiĢmekle birlikte,
araçsallaĢmıĢ bir katılımın gerçekleĢtiği planlama süreçlerinde tek yönlü bir bilgi akıĢı söz
konusudur. Diğer taraftan iletiĢimsel rasyonalite temelinde geliĢen katılımcı planlama sürecinde
katılımı sağlamanın amacı öznellerarası uzlaĢmayı sağlamak, ahlakın iyisi ile bilimsel bilginin
doğrusu yani teori ile pratiği biraraya getirmek ve birlikte öğrenerek birlikte üretmektir.
ĠletiĢimsel rasyonaliteyi gerçekleĢtiren katılımcı planlama sürecinde çift yönlü bir bilgi akıĢı söz
konusudur ve bir dialog geliĢmektedir. Katılımın araçsallaĢtığı planlama sürecinin meĢruiyet
kaynağı bilimsel bilgi iken, katılımcı planlama süreci meĢruiyetini öznellerarası uzlaĢma ve
bilgiden almaktadır. Ancak burada bahsedilen yalnızca bilimsel yani kodlanmıĢ bilgi değildir;
katılımcı planlama sürecinde yerele gömülü olan tacit bilgi süreçte çok önemli bir kaynak
oluĢturmaktadır.
Katılımın araçsallaĢtığı ve amaç olduğu katılımcı planlama pratiklerinin farklılıklarının ortaya
koyulması, katılım ve planlamaya katılımın doğru tanımlanarak, çoğunlukla katılımcı planlama
pratiklerinin baĢarısı ve etkinliği üzerinden yapılan eleĢtirilerin cevaplanabilmesi adına oldukça
önemlidir. Katılımın araç ve amaç olarak gerçekleĢtiği katılımlı planlama pratiklerinin amaçları,
meĢruiyet kaynakları, odağı ve bu süreçlerde gerçekleĢen katılımın amaçlarının gösterdiği
farklılıkların bilinmesi, araçsal ve iletiĢimsel rasyonalite temelinde gerçekleĢen katılımcı
planlama pratiklerinin baĢarı kriterlerinin de farklılaĢacağını göstermektedir. Katılımcı planlama
pratiklerinin, temelinde yer alan yaklaĢım ve gerçekleĢen katılımın düzeyine bağlı olarak
geliĢtirilecek baĢarı kriterleri ile değerlendirilmesi, katılımlı planlama sürecinin baĢarısı
üzerinden yürütülen tartıĢmalara anlam kazandıracaktır. Planlama sürecine araç ve amaç olarak
katılımın farklılaĢması ile planlama sürecinde katılımı araçsallaĢtıran pratiklerin katılımcı
planlama pratiği olarak değerlendirilmesinin önüne geçilecektir. Böylelikle katılımcı planlama
pratikleri, katılımcı adı altında gerçekleĢen planlama süreçlerinin baĢarısızlıkları ile
169
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
değerlendirilmekten kurtulabilecektir. Katılımın planlama sürecinin amacı olarak gerçekleĢtiği
katılımcı pratiklerin baĢardıklarının farkedilmesiyle, ülkemizde katılımı iletiĢimsel rasyonalite
temelinde gerçekleĢtiren katılımcı planlama pratiklerine yönelim artacaktır. Plan karar ve
eylemlerinden etkilenecek bireylerin planlama sürecine katılımını sürecin amacı olduğu planlama
pratiklerinin artması ile de baĢarılı uygulamaların sayısının artıĢ göstermesi beklenebilir. Bu
yolla, ülkemizde iletiĢimsel rasyonalite temelinde öznellerarası uzlaĢmayı sağlamayı amaçlayan
katılımın amaç olarak kavramsallaĢtırıldığı katılımcı planlama yaklaĢımı yönündeki eğilimin
artması sağlanabilecektir.
Kaynaklar:
Arnstein, S. R. (1969) ―A Ladder of Citizen Participation‖ Journal of the American Institute of
Planners, 216-224.
Bass, S.; Dalal-Clayton, B.; Pretty, J. (1995) Participation in Strategies for Sustainable Development,
Environmental Planning Issues,7.
Benhabib, ġ. (1999) Modernizm, Evrensellik ve Birey, Çev. Mehmet Küçük, Ayrıntı
Yayınları,
Ġstanbul.
Buchy, M.; Hoverman, S. (2000) ―Understanding Public Participation in Forest Planning: A Review‖
Forest Policy and Economics 1, 15-25.
Cooke, B.; Kothari, U. (2001) ―The Case for Participation as Tyranny‖, Participation: the New
Tyranny? içinde (der. Bill Cooke and Uma Kothari), Zed Books, London, Newyork, 1-15.
Forester, J. (1999) The Deliberative Practitioner: Encouraging Participatory Planning Processes, The
MIT Press.
Giddens, A. (2004) Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin KuĢdil, 3. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul.
Habermas, J. (2001) ĠletiĢimsel Eylem Kuramı, Çev.Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul.
Healey, P. (1997) Collaborative Planning: Shaping Places in Fragmented Societies
Basingstoke, Hampshire ; New York : Palgrave Macmillan.
Innes, J. E. (1995) ―Planning Theory‘s Emergence Paradigm: Communicative Action and Interactive
Practice‖, Journal of Planning Education and Research, 14:3, 183-190.
Innes, J. E.; Booher, D. E. (1999) ―Consensus Building and Complex Adaptive Systems‖ Journal of
the American Planning Association, 65: 4, 412 -423.
Innes, J. E. (2004) ―Reframing Public Participation: Strategies for the 21st Century‖, Planning
Theory&Practice, 5:4, 419-436.
Sager, T. (2001) ―Positive Theory of Planning: The Social Choice Approach‖ Environment and
Planning A, 33, 629-647.
Tekeli, Ġ. (1991) ―Kent Planlaması ve Katılım Üzerine DüĢünceler‖ Planlama Dergisi 91/3-4, 8-13.
Tekeli, Ġ. (2009) ―Bir Demokrasi Projesi Olarak Kent Planlama‖, içinde Akılcı Planlamadan, Bir
Demokrasi Projesi Olarak Planlamaya, içinde, 1. Baskı, Tarih Vakfi Yurt Yayınları, Ġstanbul,
311-327.
Tekeli, Ġ. (1999) ―Demokratik DüĢüncenin Temellendirilmesi ve EleĢtirel Kuram Üzerine‖ Modernite
AĢılırken Siyaset, içinde, 1. Baskı, Ġmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 65-94.
Tekeli, Ġ. (2001) ―Geç Aydınlanan Bir Ülkede Erken Aydınlananların Ġkilemi ve Popülizm‖ Modernite
AĢılırken Kent Planlaması, içinde, 1. Baskı, Ġmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 35-44.
170
Ya DıĢındasındır Çemberin Ya Da…
A. Serap Fırat1
Öz: Kamuoyunda ―Pergel Yasası‖ olarak bilinen yeni Büyükşehir Belediye Yasası, il merkezine
konan bir pergel‘i, belli kilometreler çerçevesinde açarak, harita üzerinde büyük bir çember
çizmeyi ve bu çember içerisinde kalan bölgeleri, ―Büyükşehir Alanı‖ olarak tesbit etmeyi
içermekte idi. Ancak harita üzerinde hayli kolay bir işlem olarak görülebilecek bu yöntem,
uygulamada, büyük sorunlara neden oldu. Yasanın üzerinden 7 yıl geçmiş olmasına karşın, hala
süren davalar bulunması da, bu sorunun ana göstergesi durumundadır. Bu yazıda, Ankara
Büyükşehir Belediyesi uygulamaları üzerinden konu değerlendirilmektedir.
Anahtar kelimeler: Metropolitan belediye yasası, dava, kentsel büyüme, tarım alanı,
metropolitan alan.
Abstract: The new Metropolitan Municipality Law, colloquially known as the "Compass Law",
consisted of putting a compass at the center of a city, open the legs up to a predetermined
amount of kilometers, draw along to make a circle and then label the location within the circle
"Metropolitan Area". Yet, the method that's easy to do on a map came across many important
problems in its implementation. Even though it has been 7 years since the law, the multiple
ongoing court cases are a testament to the evident problem. In this paper, the topic is analyzed
through the processes of Ankara Metropolitan Municipality.
Key words: Metropolitan Municipality Law, court case, urban growth, agricultural space,
metropolitan space.
1
Ahi Evran Üniversitesi İİBF: [email protected]
171
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
GiriĢ: Kentlerin Büyümesi
Günümüz toplumlarının yaĢam alanlarının, genellikle sürekli olarak büyüyen kentler olduğunu
kabul etmek gerekmektedir. Ancak bu ―büyüme‖, sadece yalın bir ―mekan geniĢlemesi‖ olarak
kalmamakta; bunun yanı sıra, hem insanı ve insani bağlarını ezen, hem de teoride ―kent‖
kavramının üstlendiği tüm olumlu iĢlevleri silerek, kenti apaçık ―tüketim nesnesi‖ne dönüĢtüren
―pazar‖lar haline getirmektedir.
Bookchin‘e göre, ―Teoride kent, en azından insanlığın toplumsallaĢmasıyla ilgili temel
yaratımlarına kaynaklık eden, tamamen insan ürünü toplumsal töz, sahici kültür alanı olarak
saygı görür. Bu gelenekte kent, doğadan ayrılmıĢ toplum, kanbağından ayrılmıĢ toprak parçası,
adetler ve mitlerden ayrılmıĢ rasyonalite, kardeĢlik yemininin bir arada tuttuğu arkaik gruptan
ayrılmıĢ bireyler olarak görülür… Ancak çağdaĢ kentin gerçekliği, tümüyle farklı bir manzara
sunar… Kent artık uysallaĢmıĢ doğa, kuralsız insan yakınlaĢmasının arenası, bireyselliğin ve
rasyonalitenin alanı değildir… Zamanımızın kenti, insani yakınlık ve cemaat ruhunun tek baĢına
bir anonimliğe ve özelleĢmiĢ bir atomlaĢmaya kurban edildiği dünyevi bir sunaktır; kültürü aklın
birikimle elde edilmiĢ bilgeliği değil, meta üretimi ve reklam ajanslarının değersiz bir
yaratığıdır.‖ (1996: 128-129)
―Dünya kenti‖ olma çabaları içerisindeki yerel birimlerin, bu ―Pazar‖da bir yer kapabilmek için
verdikleri ―marka olma‖ çabası, bu aĢamanın önemli göstergelerinden biridir. Ülkemizdeki
günümüz kentleri, kendi kimliklerini, bu pazardaki özgün pazarlama nesnesi olarak, sadece
ürünlerde bulmaktadır. Bir bulaĢıcı hastalık gibi yayılan bu modada, her kentsel birim, ya bir
―turĢu‖dur, ya bir ―fıstık veya fındık‖ ya da hayran kalınacak yaratıcılık göstergesi baĢka bir
diğer tüketim ve reklam ―ürünü‖.
Kültürel yozlaĢma yanı sıra bu kentleri sarmalayan bir diğer heves de biteviye ―büyüme‖
arzusudur. Bu büyümenin çerçevesini çizecek olan teknik belge ise plandır.
1. Plan Yapmanın/Yapmamanın Dayanılmaz Cazibesi
Plan, doğası itibariyle, liberal yaklaĢımlara terstir. O kadar ki, liberal görüĢün öncü isimlerinden
Hayek‘in görüĢlerini özetlediği eserinde Butler Ģöyle demektedir: ―Planlama lehinde ileri sürülen
bir argüman Ģudur: Modern ekonomi bugün o kadar karmaĢıktır ki, bu yüzden kaynakların tahsisi
problemini ancak merkezi planlama çözebilir. Hayek ise durumun tamamen farklı olduğuna
inanır. Toplum ve iktisadi süreç bugün o kadar komplekstir ki, herhangi bir planlamacının ya da
planlamacıların kavrama kapasitelerini tamamen aĢmaktadır. Fakat bu, bir tek aklın
alabileceğinden daha fazla enformasyonu ihtiva eden, iĢleyen ve kullanan piyasa düzeninin
aleyhinde bir durum değil, onu destekleyen bir durumdur.‖ (2001: 97)
Yani aslolan, piyasanın kendi akacağı kanalını bulmasıdır. Ama bu görüĢün samimiyeti sorunu
bir tarafa bırakıldığında, hayatın her zaman bu Ģekilde sürmediği açıktır. Konu kent planlaması
olduğunda, serbest yapılaĢmanın, bir süre sonra rant beklentileriyle paralel olarak, planlı alan
olma talebi açığa çıkmaktadır. Yani kentsel arazinin plan karar ve kurallarının olmadığı
aĢamasında yerleĢimi gerçekleĢtirmenin karlılığı, rant tacirlerinin plan yapılmamasından
kaynaklanan getirilerini, rahatlıkla paylaĢmaya hazır olmalarında görülmektedir. Öte yandan
plansız yerleĢimin karlılığından yararlananlardır ki, ilk önce bu alanların plan içerisine alınarak
değer artıĢı kazanmalarını isteyenler de onlar olur.
Urry, Lefebvre‘in ―The Productıon of Space‖ (Mekanın Üretimi) eserine dayandırdığı
görüĢlerini, Ģöyle ifade etmektedir: ―Mekan üretilir ve yeniden üretilir. Bu yapıyı oluĢturan
―mekansal pratikler‖ vardır. Bunlar bireysel rutinlerden sistematik mıntıka ve bölge yaratımına
dek uzanırlar. Bu tür mekansal pratikler zaman içinde, inĢa edilmiĢ çevre ve peyzaj halinde
somutlaĢtırılır. En anlamlı mekansal pratikler mülkiyet ve diğer sermaye biçimleriyle iliĢkili
olanlardır. Ġkincisi, mekan temsiliyetleri, bilgi biçimleri ve planlama teknikleri ve devlet aracılığı
ile mekanı örgütleyen ve temsil eden pratikler vardır. Üçüncüsü, temsiliyetin mekanları ya da
mekanın kolektif deneyimleri vardır. Bunlar, mekan çevresinde simgesel farklılaĢmaları ve
172
A. Serap Fırat
kolektif fantezileri, hakim pratikler karĢısında direniĢleri ve ortaya çıkan bireysel ve kolektif ihlal
biçimlerini kapsamaktadır.‖ (1999: 43)
ĠĢte bu ―mekanı örgütleyen‖ pratiklerden biri olan, ―planlama‖ yaklaĢımı da, iktidarın gücünü ve
varlığını perçinleyen bir ―sistematik mıntıka ve bölge yaratımına‖, teknik ve yasal altyapıyı
hazırlar. Aynı nedenledir ki, tüm belediye meclislerinde, uygulama komisyonları oluĢturulurken
en prestijli komisyon üyeliğini, Ġmar Komisyonları üyeliği oluĢturur, kimi kez kavgalara,
mafyatik olay ve anlaĢmalara rastlanır.
Diğer yandan plan iĢlevinin özüne bakıldığında, planlama tekniğinin bizatihi bir ―büyüme‖ aracı
olduğu da ileri sürülebilir. Ellul‘a göre, kent planlamasının temel iĢlevlerinden olan, ―kentin
büyümesi öngörüsü/önkabulü‖, bizatihi büyümeyi ivmeleyen bir unsur durumundadır ve bu
yönüyle, teknolojinin önünü açarak, büyümeyi teĢvik eder. ―Teknik, temelde yine teknikle
çözülebilecek sorunlar çıkarır… ġehir planlamasında somut bir sorundur bu. Büyük bir Ģehir,
ulaĢım, hava kontrolü, trafik organizasyonu vb araçların yoğunlaĢacağını varsayar. Bunlardan her
biri, Ģehrin daha da büyümesine imkan tanır ve yeni teknik geliĢmeleri teĢvik eder.‖ (2003: 103)
KuĢkusuz kent planlaması yetkisi, büyüyen alanlarla birlikte, tekniğin kullanımı, kentsel rant
alanlarının sınır ve yönünün çizilmesi gibi gücün kullanım alanının da büyümesine ve
otoriterleĢmesine de iĢaret edebilmektedir.
Ülkemizdeki 5216 sayılı yeni BüyükĢehir Belediye Yasası da, büyükĢehir kapsamına alınan tüm
belediyelerdeki plan yetkisini, itirazi süreçleri tamamen budamak suretiyle üst belediyelere
vermiĢ bulunmaktadır.
Bu çalıĢma, sempozyum çağrısının, ―Bugünün planlaması, küresel bütünleĢmeden beklentiler
artarken ve geçmiĢ dönemden gelen sorunlar devam ederken, yeni koĢullara uyumu parçacı bir
Ģekilde gerçekleĢtirmek yoluna girmiĢ, sorunlar ile çözümlerde farklılaĢmalar ortaya çıkmıĢtır.‖
tümcesini tasdikleyen bir yasal sürecin incelemesi olarak ĢekillenmiĢtir. Kent yönetimlerinin
metropol sınırlarını belirleme çalıĢmaları, planlama boyutları yanı sıra tüm yaĢam alanlarının da
dönüĢümünü ivmelemektedir.
Ancak bugün önemli bir örnek olarak Kalecik Belediyesi, yeni yönetim anlayıĢı çerçevesinde
konuyu araĢtırarak, geniĢ çaplı bir dava sürecini yürütmektedir. Üstelik Kalecik ilçesi, anakent
belediye baĢkanı ile uyumlu olmayan partisi, hazine değerinde olan Ģarapçılık için uygun toprak
ve klimatik özelliklerini, sırf ürünün Ģarap olması nedeniyle bir türlü reklam ve destek
edinemediği önemli serveti ve hiçbir tarım politikası olmayan bir metropolün organik tarım alanı
olarak kullanılabilecek değerli alanlarının betonlaĢma baskısına maruz bırakılması ile simgesel
önemdedir.
Bu çalıĢma, Ankara Belediyesi özelinde Kalecik ilçesi ile köyleri tarafından açılmıĢ davalar
üzerinden konuyu irdelemekte, sürecin en önemli boyutu olan plan kararlarını ele almakta ve
sermaye biriktirim süreçlerinin önemli bir yansıması olan kentsel rant vurgusunu yasal
dayanakları ile sunmaktadır.
2. Çember/Pergel Yasası
Bilindiği üzere, belediye yönetiminde, ―büyükĢehir‖lere özel statü tanıyan ve dönemine göre
hayli radikal bir uygulama olan 3030 sayılı yasanın, kısa sürede eskimesi/eskitilmesi üzerine, en
az bu yasa kadar ―radikal‖ düzenlemeleri içeren 5216 sayılı yasa, sıradan vatandaĢın pek
bilincinde olmadığı, ancak ―küçük‖ yerel birimleri hayli sarsıcı bir etki yarattı.
Kamuoyunda ―Pergel Yasası‖ olarak bilinen 5216 sayılı bu yeni BüyükĢehir Belediye Yasası,
mevcut BüyükĢehir Belediyeleri‘nin hizmet alanlarını belirleme konusunda; il merkezi olan
―Valilik Binaları‖ merkezine konan bir pergel‘i belli kilometreler çerçevesinde açarak, harita
üzerinde büyük bir çember çizmeyi ve bu çember içerisinde kalan bölgeleri, ―BüyükĢehir Alanı‖
olarak tesbit etmeyi içermekte idi.
173
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ancak harita üzerinde hayli kolay bir iĢlem olarak görülebilecek bu yöntem, uygulamada, büyük
sorunlara neden oldu. Sınırların içerisine hangi yerel birimlerin gireceğinin tespiti, sınır içine
alınma ve dıĢına çıkma yöntemleri, birer teknik detay olarak önem kazandı. Yasal süreler
içerisinde yapılabileceklerin öngörülmesi zorunluluğu, yeterli hukuki ve teknik birikim ve
donanımı olmayan birimleri, maceracı kararlara yöneltti. Sınır geniĢletme konusunda,
büyükĢehirlerden alınan ―hizmet artıĢı vaatleri‖, hep birer önemli unsur oldular.
2.1. Çemberin Ġçinde Kalanlar
10.07.2004 gün ve 5216 sayılı yasanın Geçici 2. Maddesinde aynen, “Bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte; büyükşehir belediye sınırları, İstanbul ve Kocaeli ilinde, il mülkî sınırıdır. Diğer
büyükşehir belediyelerinde, mevcut valilik binası merkez kabul edilmek ve il mülkî sınırları
içinde kalmak şartıyla, nüfusu birmilyona kadar olan büyükşehirlerde yarıçapı yirmi kilometre,
nüfusu birmilyondan ikimilyona kadar olan büyükşehirlerde yarıçapı otuz kilometre, nüfusu
ikimilyondan fazla olan büyükşehirlerde yarıçapı elli kilometre olan dairenin sınırı büyükşehir
belediyesinin sınırını oluşturur. Bu sınırlar içerisinde kalan ilçeler büyükşehir ilçe belediyeleri,
beldeler büyükşehir ilk kademe belediyeleri haline gelir.‖ denilmektedir.
Yani yasanın bu amir hükmüne göre, nüfusu ikimilyondan fazla olan Ankara BüyükĢehir
Belediyesi‘nde, mevcut valilik binası merkez kabul edilmek üzere, yarıçapı elli kilometre olan
dairenin sınırı büyükĢehir belediyesinin sınırını oluĢturmuĢ; bu sınırlar içerisinde kalan ilçeler
büyükĢehir ilçe belediyeleri haline gelmiĢtir.
Her ne kadar yasa metninde düzenlenen ―sınırlar içerisinde kalmak‖ kavramı ile ilçenin
tamamının mı, ilçe merkezinin mi yoksa belediye sınırlarının bir bölümünün mü sınırlar
içerisinde kalmasının kastedildiği konusunda herhangi bir açıklık getirilmemiĢ ise de yasal bir
düzenlemede, objektif bazı göstergelerin dikkate alınması gerektiği gayet açıktır. Nitekim
yukarıdaki madde metnindeki ifadeden, bir yerleĢim biriminin merkezi‘nin, ―mülki idare binası‖
olduğu sonucu açık olarak çıkarılabilmekte, üstelik ―iller yasası‖ da bu yaklaĢımın kabulünü
gerektirmektedir.
Ankara BüyükĢehir Belediye Meclisi de bu esastan hareketle, Ankara Valiliği çevresindeki 50
km lik yarıçapda bulunan ve ―merkezlerinin‖ bu daire içinde kaldığı ilçeleri ve köyleri
belirleyerek; 13.08.2004 gün ve 531 sayılı kararla, yeni sınırlarını kabul etmiĢtir. Böylece
yasanın çıkıĢında da katkısı bulunduğu ileri sürülen BaĢkanlık, hemen 1 ay sonra yeni sınırlarına
kavuĢmuĢtur.
2.2. Çember Büyüyor
Öte yandan yasa sonrası metropol sınırların belirlendiği ilk kararın alındığı tarihte, hevesli
olmanın yetmediği ve aslında Ankara BüyükĢehir Belediyesi‘nin sanıldığı gibi uygulamaya pek
de hazır olmadığı; henüz belediyenin Nazım Planı ÇalıĢmaları‘nın tamamlanmadığı
anlaĢılmaktadır. Çünkü karardan 2 gün önceki tarihi taĢıyan ve tüm ilçelere gönderilen yazı,
sürecin ne denli karıĢık ve geliĢigüzel Ģekilde geliĢtiğini çok açık göstermektedir.
Ankara BüyükĢehir Belediyesi sınırı Nazım Planı ÇalıĢmaları konulu, 11.08.2004 gün ve 358
sayılı Ankara BüyükĢehir Belediyesi Ġmar Daire BaĢkanlığı‘nın bu yazısında, ―plan
çalıĢmalarının tamamlanabilmesi için her türlü dokümanın istendiği‖ vurgulanmaktadır. Aynı
yazıda ayrıca, ―5216 sayılı yasa uyarınca Ankara BüyükĢehir Belediyesi sınırlarına katılan köy,
orman köyü ve belde belediyelerinin sayılarının belirtildiği bölümde‖ basit bir harf hatası
düzeltilircesine, ―201 adet köy‖ ibaresi, elle ―221‖ olarak, ―264 adet mahalleye dönüĢen köy ve
orman köyü‖ ibaresi de yine elle 284 yapılmıĢtır.
2.3. Ucundan Azıcık…
Buna karĢın, uygulamaya hazır olmayan bir diğer kurum daha vardır. O da ĠçiĢleri Bakanlığı‘dır.
Çünkü konusu itibariyle doğrudan yasayla ilgili olan Bakanlık, kendi hazırladığı yasanın açıklığa
kavuĢturmadığı, ―içinde kalmak‖ ifadesini beğenmemiĢ ve 1 ay sonra konuya bir genelge ile
174
A. Serap Fırat
müdahale ederek, ―herhangi bir kısmı içinde kalmak‖ koĢulunu üretmiĢtir. 03.08.2004 gün ve
81137 sayılı bu genelge sonrası BüyükĢehir Belediyesi, yeni ölçümler ve çizimlerle, ucundan
azıcık çembere giren yerlerin tespiti çalıĢmalarına baĢlamıĢtır.
Doğal olarak genelge konuyu daha da karmaĢık bir duruma sokmuĢ, bu kez tartıĢmaya dahil olan
Bayındırlık ve Ġskan Bakanlığı da, 18.10.2004 gün ve 442-12774 sayılı yazısı ile ―daire biçimde
belirlenen büyükşehir belediye sınırlarında, köy idari sınırları (tapulama sınırı) dikkate
alınmadan işlem yapıldığından‖ yakınmıĢ ve ―köy idari sınırlarının dikkate alınması
gerekliliğine‖ iĢaret etmiĢtir.
Bu yazı karĢısında, ĠçiĢleri Bakanlığı Yasanın uygulanmasına açıklık getiren 25.10.2004 gün ve
81676 sayılı bu yazısı ile ucundan azıcık mantığını yinelemiĢ ve ―büyükşehir belediyesine dahil
olacak belediyeler bakımından belediye mücavir alanının sınırı değil, asıl belediye sınırı esas
alınacaktır; belediye sınırının herhangi bir kısmı Büyükşehir Belediyesinin nüfusuna göre
uygulanacak olan dairenin yarıçap alanı içinde kalıyor ise, belediyenin tamamı büyükşehir
belediyesine dahil edilecektir‖ demiĢtir. Dolayısıyla bu mantığın aynının ―köyler için de geçerli
olduğu‖ aynı yazıda tekrar vurgulanmıĢtır.
Bu yorumlar ve yürütülen diğer çalıĢmalar uyarınca yeniden tespitler yapılmıĢ ve 12.01.2005 gün
ve 169 sayılı BüyükĢehir Belediye Meclis kararları ile Ankara BüyükĢehir Belediye ve Mücavir
Alan sınırları geniĢletilerek yeniden belirlenmiĢtir.
2.4. Yeni Yasa ve Ucundan Azıcık Mantığının DeğiĢimi
Ancak Ġller Yasası temel mantığını olduğu gibi yok sayan yukarıdaki genelge ve yorumlar
durumu ancak 1 yıl idare edebilmiĢ, 02.07.2005 gün ve 5390 sayılı kanunla BüyükĢehir Belediye
Kanunu değiĢtirilmiĢ ve ―5216 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince
―MERKEZLERİ‖ büyükşehir belediyesi sınırları dışında kalan ilçeler‖ den söz edilmiĢtir.
Buna göre, Selçuk Belediye BaĢkanlığı‘nca ―ilçe merkezinin neresi olduğu‖ yolundaki soruya,
Bakanlık Hukuk MüĢavirliği‘nce verilen 06.12.2005 gün ve 4672 sayılı görüĢte, ―Mahalli
Ġdareler Genel Müdürlüğü‘nün ―mevzuatımızda, ―ilçe merkezi‖ tanımına dair bir düzenleme
bulunmadığı, …‖ilçe merkezi‖ deyiminden, mevcut kaymakamlık konağının bulunduğu yerin
merkez kabul edilmesi gerektiği‖ belirtildiğinden, bu görüĢün isabetli olduğu‖ Ģeklinde yanıt
verilmiĢtir.
3. Uygulamanın Değerlendirilmesi ve Dava Açılması Süreci
ĠĢte bu yeni ve açıkça hukukun genel kurallarına daha uygun olan mantık, ilçe merkezi tam
olarak söz konusu dairenin üzerinde olduğu kabul edilen Kalecik için durumu değiĢtirmiĢtir.
3.1. Kalecik Dava Süreci
3.1.1. Çembere Teğet Geçenler
Son yerel seçimler sonrası, büyükĢehir belediyesi ile aynı partiden olmayan Kalecik ilçesinin
yeni yönetimi, çok kısıtlı da olsa büyükĢehir belediyesince önceki dönemde verilen desteğin
aniden kesilmesi üzerine; kayıtlarda yapılan incelemede ilginç bir bulguya ulaĢmıĢ ve teknik ve
hukuki açıdan ―büyükĢehir ilçe belediyesi‖ olma konumunu irdelemiĢtir.
Bu incelemeler sonucunda, bugün Kalecik Belediyesi, ilçe merkezinin yasanın çizdiği daireden
yaklaĢık 1 km uzakta olduğunu iddia etmekte ve bu iddiasını Milli Savunma Bakanlığı Harita
Genel Komutanlığı‘nın ölçümünü içeren yazısı ile de kanıtlamaktadır.
Kalecik Belediyesi‘nin temel tespitlerine göre,
Bir mülki idare birimi olan Kalecik‘in merkezini belirleyen Kalecik Kaymakamlık
binasının, anılan sınırın yaklaĢık 1 km dıĢında kaldığı;
Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığı‘nın 12.11.2009 gün ve 0610-132480
sayılı yazılarında, ―Ankara Valiliği‘nin Ulus‘daki ana binası ile Kalecik Ġlçesi Hükümet
175
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
-
Konağı olabileceği değerlendirilen yer arasındaki yatay mesafenin (kuĢ uçuĢu) yaklaĢık
50972 m; Ankara Valiliği‘nin halihazırda geçici olarak kullandığı Ankara Varlık
Mahallesindeki binası ile Kalecik Ġlçesi Hükümet Konağı olabileceği değerlendirilen yer
arasındaki yatay mesafenin (kuĢ uçuĢu) yaklaĢık 50244 m olarak hesaplandığının
bildirildiği;
Sadece Kalecik Belediye sınırları içerisinde meskûn sahanın çok uzağında, dağlık ve küçük
bir alanın 50 kilometrelik sınır içerisinde kaldığı;
Kalecik Ġlçesine bağlı toplam 50 köyün sadece 9 tanesinin bu sınırlar içinde kaldığı;
Ankara il merkezi ile Kalecik Ġlçe Merkezi arasında karayolu ile 70 kmlik bir mesafe
bulunduğu,
Kalecik Ġlçesine en yakın BüyükĢehir Ġlçe Belediyesi‘nin, Akyurt Belediyesi olup, AkyurtKalecik arasındaki mesafenin karayolu ile 35 km olduğu, bu mesafe içerisinde 4 köy
dıĢında bir yerleĢim alanı bulunmadığı ve bu mesafenin tamamının tarım arazilerinden
oluĢtuğu anlaĢılmaktadır.
Sınırlara iliĢkin bu bilginin önemi, 5216 sayılı yasanın amir hükümleri uyarınca, Kalecik
Ġlçesi‘nin fiziki konumunun, ilçeyi geçici 2. Madde kapsamı dıĢında kabul etmek zorunluluğunu
vurgulamasındadır. Üstelik Kalecik ilçesi yeni yasanın hizmet mantığını değerlendirmek
bakımından da ülkenin diğer büyükĢehirlerinde açığa çıkabilecek sorunlara da iyi bir emsal
oluĢturmaktadır.
3.1.2. Yasanın Amacı Hizmet Bütünlüğü Müdür?
5216 sayılı yasanın 1. maddesine göre, ―Bu kanunun amacı, büyükşehir belediyesi yönetiminin
hukukî statüsünü düzenlemek, hizmetlerin plânlı, programlı, etkin, verimli ve uyum içinde
yürütülmesini sağlamaktır.‖ Yani yasal düzenleme, esas olarak hizmet yürütümünü programlı,
etkin, verimli ve uyumlu kılmaya çalıĢmaktadır. Oysa, Ankara anakenti ile Kalecik ilçe merkezi
arasındaki uzun mesafe ve kopukluk nedeniyle ilçenin Ankara BüyükĢehir belediyesinden hizmet
alması fiilen mümkün olmadığı gibi bu hizmetlerin yürütülmesi BüyükĢehir Belediyesi yönünden
ekonomik de olmamaktadır.
BüyükĢehir Belediyesinin anakent içerisinde yer alan birçok metropol ilçelerin sorunlarını dahi
çözmemiĢken metropol alanı içindeki ilçelerin sorunlarını bir kenara bırakarak 75–80 kilometre
uzakta bulunan, büyükĢehirle herhangi bir bağı bulunmayan bir ilçe veya beldeye hizmet
götürmesi mümkün olmamaktadır. Fiili durum sağlıklı bir Ģekilde irdelendiğinde görüleceği
üzere, Ankara BüyükĢehir Belediyesine dahil edildiği 2004 yılından bu yana Ankara BüyükĢehir
Belediyesinin ilçeye katkısı yok denecek kadar azdır.
Bu süreçte, kamu yararı ve hizmetin devamlılığı esasları çerçevesinde BüyükĢehir Belediyesince
yürütülmesi gereken hizmetlerin tümü ilçe belediyesince yürütülmüĢtür.
Nitekim bu durum tamamen öngörülmemiĢ bir sorun da değildir. 5393 sayılı kanunu komisyon
raporunda da ―büyükşehir belediyelerinin olanakları bugün için ve yakın bir gelecekte buralara
hizmet götürmeye elverişli değildir. Dolayısıyla buraların tümüyle hizmetten yoksun kalması
kaçınılmazdır.‖ denilmek suretiyle bu gerçeğe iĢaret edilmiĢ; BüyükĢehir belediyelerinin
sınırlarının 5216 sayılı kanunla aĢırı derecede geniĢlemesi nedeniyle, uzakta bulunan belediye ve
mahalleye dönüĢen köylerin belediye hizmetlerinden hiç faydalanamayacak konuma gelecekleri
açıkça belirtilmiĢtir.
3.1.3. Ġlçelerin Sosyo-Ekonomik KoĢulları
Yine Kalecik ilçesi örneğinden devam edildiğinde görülmektedir ki, yeni yasa, pek çok tarımsal
alanı ―metropol kent alanı‖ mantığıyla yönetmeye kalkmaktadır. Kalecik ilçesinin sosyoekonomik yapısı tarım üzerine kurulmuĢ olup; tüm planlamalar, belediye hizmetleri ve
yatırımları da ilçenin bu özellikleri dikkate alınarak kurgulanmıĢtır. Oysa Ankara BüyükĢehir
Belediyesinin konumu ve iĢlevi itibariyle, tarıma yönelik herhangi bir ciddi ve boyutlu politikası
ve planı yoktur.
176
A. Serap Fırat
Ankara BüyükĢehir Belediyesinin hizmet önceliğinde merkezi metropol ilçelere ağırlık verdiği,
ve tarım alanında bir plan ve politikası bulunmadığı dikkate alındığında, Kalecik Belediyesinin
BüyükĢehir Ġlçe Belediyesi kalması halinde ilçenin geliĢiminin sekteye ve zarara uğrayacağı
açıktır.
Bu zarar özellikle ilçeye bağlı köylerde çok daha yoğun yaĢanmaktadır. Örneğin, yargı
kararlarında da görüleceği üzere, ―BüyükĢehir sınırları içerisindeki bir yerde, büyük baĢ hayvan
beslenmesinin uygun olmayacağına‖ dair bir Ģikayet gerçekleĢse, kurumsal olarak çok sıkıntıda
kalınacağı açıktır. Köy yaĢamının asli unsurlarından biri olarak değerlendirilebilecek bu iĢlem,
1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 246. maddesi çerçevesinde suç oluĢturmaktadır.
Anılan yasa maddesine göre, ―Yirmibinden fazla nüfusu olan şehirlerde, umumi caddelerde veya
belediyelerce tayin edilecek mıntıkalar içinde hayvan ahırı bulundurulması memnudur.‖ Nitekim
bu maddeye dayanılarak, bir ―sanığın‖, ―ikametgahının müĢtemilatındaki ahırda büyük baĢ
hayvan beslediğinin‖ tesbiti üzerine, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 246. maddesine
aykırılık nedeniyle 282. maddesi gereğince cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında;
itiraz konusu kuralın Anayasa‘ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme‘nin Anayasa
Mahkemesi‘ne yaptığı baĢvuru, Mahkemenin 2002/131 esas ve 2004/87 sayılı ve 23.06.2004
günlü kararı ile reddedilmiĢtir.
Bu yasanın uygulanması nedeniyle 50-150 kiĢilik köyler, nüfusu ikimilyondan fazla olan Ģehirler
kategorisine girmekte ve büyük bir haksız durum yaratılmaktadır. Uygulama ilçede yaĢayan
vatandaĢlara ek mali külfetler getirilmiĢtir. En basit örneği ile Emlak Vergilerini iki kat daha
yüksek oranda ödemektedir. Aynı zamanda BüyükĢehir Belediyesi sınırları içerisindeki köylerde
yaĢayanlar bugüne kadar ödemedikleri vergi ve payları ödemek durumunda kalmaktadırlar.
3.1.4. Hizmet/Gelir Dengesinde Açığa Çıkan AĢırı Adaletsizlik
Kalecik gibi 9.000 nüfuslu bir ilçede, belediye örgütünün 92 personele sahip olmasının (bunun
10 tanesi memur geri kalanı iĢçi), hayli ağır bir maaĢ yükü yaratması yanı sıra; yasanın, devir
edilen hizmetleri yürüten personelin de devrini esas alan boyutunun tamamen dıĢarıda bırakıldığı
görülmüĢtür.
BüyükĢehir belediyesi, ilçeden sadece 6 personelin devri ile yetinmiĢ, 7 personel için 5216 sayılı
yasanın ilgili maddeleri uyarınca yürütülen iĢlemlerden; Ankara Valilik Makamının 25/05/2007
tarihli onayları ile 5594 sayılı Kanunun Ek Madde 2. sinin 5. fıkrası uyarınca oluĢturulan
komisyonun 27.08.2007 günlü toplantısında, Kalecik Belediyesi‘nin katı atık depolama yeri,
mezbahası, mezarlıkları ve itfaiyesinin devredilmiĢ ve bu hizmetlerde görev yapan 7 personelin
Ankara BüyükĢehir Belediyesi‘ne devri kabul edilmiĢ olmasına karĢın, alınan kararın gereğinin
2009 yılına kadar Ankara BüyükĢehir Belediye BaĢkanlığı tarafınca yerine getirilmediğinin
anlaĢılması üzerine; dava ile devir gerçekleĢtirilmiĢtir.
Peki gelir devrinde durum ne olmuĢtur, kısaca örnekleyelim:
1.
2.
3.
BüyükĢehir Belediyesine bağlanması nedeniyle gelirinin yaklaĢık yarısı kesilen Kalecik
Belediyesine aylık tahakkuk eden tutar 101.000 TL iken; yaklaĢık aynı nüfusta olan ve
BüyükĢehir Belediyesine bağlı olmayan Keskin Belediyesi 338.000 TL Ġller Bankası
yardımı almaktadır. Kalecik Belediyesinin de bu tabloya göre büyükĢehire bağlanmasaydı,
en az aylık 250.000 TL alacağı aĢikârdır. Önceki dönemden kalan borçlar da
hesaplandığında, Ġller Bankasından aylık, ortalama sadece 60.000 TL alınabilmektedir.
Ġller Bankası gelirinin yasa gereği %45‘i yani yarısı BüyükĢehir Belediyesince otomatik
olarak kesilmektedir. BüyükĢehire bağlanılan 2005 yılından 2010 yılı sonuna kadar kesilen
paylar toplamı 6.577.000 TL‘dir.
Su gelirleri tamamen yasa gereği BüyükĢehir Belediyesine devredilmiĢtir. Aylık ortalama
200.000 TL BüyükĢehir‘e devredilmiĢtir. 2 yıllık dönemde toplam kesilen tutar 4.5 milyon
TL‘dir.
177
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
4.
Sonuç olarak büyükĢehire bağlanmakla bugüne kadar Kalecik halkının yaklaĢık 11 milyon
TL‘si büyükĢehir belediyesine akmaktadır. Ancak bu tabloyu gördükten sonradır ki, ―peki
bu karĢılığı büyükĢehirden kaç kuruĢluk hizmet alınmıĢtır?‖ sorusu sorulmuĢ ve ne yazık ki,
―neredeyse hiç‖ yanıtı ile karĢılaĢılmıĢtır.
3.1.5. Kalecik Dava Sonucu
Bütün bunlara karĢın, gerek yerel mahkeme gerekse itiraz üzerine konuyu görüĢen DanıĢtay,
dava dosyasının detaylarına girmemiĢ ve yasanın resmi gazetede yayınlanmasını takiben dava
açma süresinin baĢladığı gerekçesiyle ―süre aĢımı‖ nedeniyle davayı reddederek esastan inceleme
yapmamıĢtır. Oysa ki, temyiz talebinin ana dayanağını oluĢturan husus, açılan davada, ısrarla
yinelendiği üzere 5216 sayılı yasanın kendisine bir itiraz olmayıp, aksine, Kalecik belediyesine
uygulanan iĢlemin 5216 sayılı yasanın gereklerine aykırı olarak tesis edildiği ifade edilmiĢse de
bu husus dikkate alınmamıĢtır.
Kalecik Belediyesi Ģu anda uygulama sorunları ve köyler tarafından açılan davalarda ―yok
hükmünde‖ kabul edilen iĢlemler düzleminde alınan olumlu sonuçlar ıĢığında, yeniden dava
sürecini açabilmenin hukuksal koĢullarını aramaya devam etmektedir.
3.2. Kalecik Köylerinde Durum
Yukarıda yasanın uygulanması nedeniyle yaĢadıkları sorunları anlatılan köylerde ise yasal
çerçevenin dayattığı sorunlara ek olarak tıpkı Kalecik ilçesi için olduğu gibi, büyükĢehir
sınırlarına alınmaları uygulamalarının teknik ve hukuki altyapısının bulunmadığı saptanmıĢtır.
3.2.1. Buğra Köyü
Kalecik Ġlçesine bağlı ve merkeze karayoluyla 65 km mesafede bulunan Buğra Köyünün;
BüyükĢehir Belediye Meclis iĢlemi ile ―mahalle‖ statüsüne alındığı anlaĢılmıĢtır. ―Orman köyü‖
niteliği de bulunan köyün, ĠçiĢleri Bakanlığı onayı ile yasaya aykırı Ģekilde ―mahalle‖ olarak
onaylanması iĢlemlerine karĢı dava açılmıĢtır. Dava gerekçesi, uygulamanın yasaya aykırı olduğu
gibi, ―ağır ve bariz yetki aĢımı‖ sözkonusu olduğundan; hukuken ―yok hükmünde‖ bulunan
iĢlemlerin düzeltilmesi Ģeklinde kaydedilen davanın sonucunda, yerel mahkeme ve DanıĢtay‘ın
kabulü ile köyün mahalle statüsünün kaldırılarak, orman köyü statüsünün kabulü sağlanmıĢtır.
3.2.2. Kızılkaya ve TavĢancık Köyleri
Yine Kalecik Ġlçesine bağlı ve merkeze karayoluyla 51-52 km mesafede bulunan Kızılkaya ve
TavĢancık Köyleri‘nin ise; yasanın aradığı ―köy ihtiyar heyetinin talebi üzerine büyükĢehir
belediye sınırları içine alınabilir.‖ hükmünün açıkça çiğnenerek; anılan köylerin Ġhtiyar
Heyetlerinin talebi olmadan yetkisiz bir Ģekilde ―mahalle‖ statüsüne alındığı gerekçesiyle dava
açılmıĢ, dava sürecinde ise bu köylerin BüyükĢehir Belediyesi‘ne bağlanmasına iliĢkin yasal ya
da değil ama herhangi bir BüyükĢehir Belediye Meclis iĢlemi bile bulunmadığı ortaya çıkmıĢtır.
Halen sürmekte olan davada, yüksek olasılıkla iptal kararı çıkacağı beklenmektedir.
3.3. Ankara‟nın Diğer Ġlçelerinden Bir Tek Örnek: Haymana Ciğir Köyü
Ġnceleme sırasında ortaya çıkan bir baĢka ilginç uygulamada ise, bir baĢka köyün durumuna
iliĢkin ölçümlerde inanılmaz hatalı bir yazıĢma gerçekleĢtirildiği görülmüĢ olduğundan,
incelemenin tüm Ankara düzeyinde detaylandırılması halinde çok daha vahim örnekler
çıkabileceği kanısı güçlenmiĢtir.
ġöyle ki, Kalecik köylerine iliĢkin BüyükĢehir Belediye Meclisi‘nin bir kararını Bakanlığa ileten,
Ankara Valiliği‘nin 19.08.2005 gün ve 10179 sayılı yazısı üzerine Bakanlıkça yapılan
incelemede, ―Kızılcahamam Ġlçesi Ciğir Köyünün 5216 sayılı yasanın geçici 2. maddesinin
birinci fıkrasına göre belirlenen sınırlar dıĢında kaldığı, Kalecik ilçesi Akkaynak, Buğra ve
Hasayaz köylerinin ise bu madde kapsamında kaldığı tespit edilmiĢtir‖ denilmektedir.
178
A. Serap Fırat
Bu hayret verici ifadede sözedilen fıkra, değinilen ―yarıçapı elli kilometre olan dairenin
sınırı‖dır. Bu sınıra iliĢkin olarak Kalecik yetkilileri tarafından yapılan ölçümlerde, söz konusu
mesafelerin,
Kızılcahamam‘ın Ciğir Köyünün 36.952,
Kalecik Akkaynak Köyünün
52.130,
Kalecik Buğra Köyü‘nün
65.124,
Kalecik Hasayaz Köyünün
51.993m. mesafede oldukları görülmüĢtür.
Yani mesafe açısından konu değerlendirildiğinde, Kalecik‘in her üç köyünün de 50 kilometre
sınırının dıĢında olduğu, aksine Ciğir köyünün bu sınır içinde kaldığı görülmektedir. Mesafe
dıĢındaki unsurlar da bu tür bir çeliĢik ifadeyi açıklayamamaktadır.
Sonuç
Bütün bu anlatılan süreçlerden ortaya çıkan sonuç ana hatlarıyla Ģu olmuĢtur: Ankara özelinde
metropolitan kenti büyütme çalıĢmaları, sınır içine girme çıkma iĢlemlerinde yasal bir gereklilik
de olan halkın baĢvurusu koĢullarını göz ardı eden, yasal karara bağlanması iĢlemi bile
tamamlanmayan, ilçeler arası çok açıkça haksız iĢlemler, inanılmaz yalan/yanlıĢ ölçümler,
metropol kent parçası yapılan orman köyleri gibi teknik ve hukuki garabetler üreten bir Ģekilde
gerçekleĢmiĢtir.
Teknik süreçlerdeki bariz hatalar karĢısında, incelemenin tüm Ankara
detaylandırılması halinde çok daha vahim örnekler çıkabileceği kanısı güçlenmiĢtir.
düzeyinde
Bu hukuksuz uygulamaların dayanağında, zaten doğası itibariyle büyüme eğiliminde olan
kentleri, bir oldu bitti içerisinde, daha da büyütmek ve yetki alanını da aynı süreçte geniĢletmek
eğilimi bulunmaktadır. Bookchin‘in eleĢtirel ifadesiyle tanımladığı gibi: ―Kültürel ve fiziksel
yönden benzersizlik gösteren, insani ve idare edilebilir boyutta politik bir varlık olan kent,
sonunda bu özelliklerini yitirmeye baĢladı… muazzam boyuttaki kimliksiz pazar yerlerinin
hüküm sürdüğü bir yer haline geldi.‖ (1999: 261) Eğer bizatihi kentin idarecileri, ―insani ve idare
edilebilir boyutta politik bir varlık olan kent‖i değil de ― muazzam boyuttaki kimliksiz pazar
yerlerini‖ arzu ediyorlarsa, burada ciddi bir yönetim sorunu ile karĢı karĢıya kalınmıĢ olduğu
kabul edilmelidir.
Bu yasanın uygulanması nedeniyle 50-150 kiĢilik köyler, nüfusu iki milyondan fazla olan
Ģehirler kategorisine girmekte ve büyük bir haksız durum yaratılmaktadır. Uygulama ile ilçede
yaĢayan vatandaĢlara ek mali külfetler getirilmiĢtir.
Tarım alanlarının bu Ģekilde metropolitan kent haline getiriliĢi, kısa sürede buradaki toprak
yapısının ve ekolojik ortamın değiĢmesine neden olacaktır. Halen halkın kullanımına açık
Kızılırmak kenarının kısa sürede özel ellere geçmesi beklenen bir sonuçtur. Büyüyen
mekanlardaki geniĢleyen sahiplilik, Hardt ve Negri‘nin öngördüğü günümüz ―Ġmparatorluğu‖nun
önemli bir göstergesidir.
―Endüstriyel toplumun güçlendirilmesi süresince, kamusal alanların kurulması ve yıkılması
giderek güçlenen bir sarmal içinde geliĢti. Doğru, birikimin zorunlulukları (geliĢmeyi
hızlandırmak ya da sıçrama yapmak, üretim araçlarını yoğunlaĢtırmak ve harekete geçirmek,
savaĢ yapmak vb için) dayattığı zaman, sivil toplumun geniĢ kesimleri mülksüzleĢtirilerek ve
servet ve mülk ortak kullanıma açılarak kamusal mülkiyet yaygınlaĢtırılır. Ne var ki, bu kamusal
mülkiyet çok geçmeden yeniden özel ellerde toplanır. Her bir süreçte, doğal kabul edilen
komünal mülkiyet kamuya rağmen sonuçta özel yarar için iĢleyen ikinci ve üçüncü doğaya
dönüĢtürülür. Ġkinci doğa, örneğin Kuzey Amerika‘nın batısında olduğu gibi büyük nehirler
üzerine barajlar kurularak ve kurak vadiler sulanarak yatılır ve ardından bu yeni servet az
sayıdaki tarım iĢletmesine devredilir. Kapitalizm kamusal mal ve hizmetlerin sürekli olarak
yeniden özel ellere geçiĢ döngüsünü harekete geçirir.‖ (Hardt ve Negri, 2001: 312, 313)
179
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Bu süreçte plan gücünün büyük etkisi olmaktadır. Ülkemizdeki 5216 sayılı yeni BüyükĢehir
Belediye Yasası da, büyükĢehir kapsamına alınan tüm belediyelerdeki plan yetkisini, itirazi
süreçleri tamamen budamak suretiyle üst belediyelere vermiĢ olup; yetki ve otorite alanının bu
geniĢlemesi ise metropolitan yönetim sistemi ile getirildiği iddia olunan demokratik yapıyı ciddi
ölçüde yıkmıĢ bulunmaktadır. Çünkü metropolitan merkeze tanınan bu itirazsız yetki gücü,
seçimle belirlenmiĢ diğer birimlerin söz hakkını ortadan kaldırarak, bu birimleri ana belediyenin
birer idari Ģubesine dönüĢtürmüĢ durumdadır.
Gerçekte plan yapma yetkisinin ―tek elde‖ toplanması, temelde olumlanabilecek bir dayanaktır.
Ancak burada murad olunan plan, ―mekansal geliĢmeyi yönlendiren, geniĢ katılımla ve esnek bir
anlayıĢla (gereksiz detaylara girmeyip onları ilgili alt ölçeklere bırakması, buna karĢılık kırmızı
çizgileri koyması…) hazırlanmıĢ üst ölçekli bir plan‖dır ve bu nitelikleri taĢıyan bir planın
varlığında, çemberin içinde olmanın bazı yerleĢmeler için avantaj sağlayabileceği‖ doğrudur.
Ancak bir yandan ―katılım‖ yaklaĢımının yasa metninde garanti altına alınmaması ve otoriter
tavrın keyfilikle eklemlenmesi; diğer yandan baĢta siyasi olmak üzere muhtelif art niyetli
uygulamaların çoğunluk despotizmiyle meĢru sayılması, ilçe belediyelerinin söz hakkını
tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bundan daha önemli olmak üzere, uygulamadaki sorunlar
büyük ölçüde değinilen türde bir üst ölçekli planın olmamasından, dolayısıyla keyfi uygulama
baskısından kaynaklanmaktadır.
Yeni yasanın, büyükĢehir belediyesine yansıtacağı getiri/götürü dengesini iyi anlayabilmek için
uygulamayı bilmek ve yaĢamak gerekmiĢtir. Yasal metinlerde eĢ anlı olarak ifade edilen bu
sistematik, uygulamada çok farklı Ģekillenmekte ve yasal bir zorlayıcı mekanizma da kurulmamıĢ
bulunmaktadır.
Yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte, büyükĢehir kapsamına giren bu ilçelerin Ġller Payı gelirleri
doğrudan doğruya %60-70 oranlarında BüyükĢehir Belediyelerine geçmiĢ, hizmet yüklenimleri
ise en kayırılmıĢ ilçelerde bile bu oranda gerçekleĢmemiĢ, bu çalıĢmada irdelenen örneğimizdeki
gibi farklı parti yönetimlerinde bulunan ilçelerde ise ―hemen hiç‖ denebilecek düzeylere inmiĢtir.
Bütün bu sorunlar, yasanın kabulü üzerinden 7 yıl geçmiĢ olmasına karĢın, hala süren onlarca
davaya yol açmakta siyasiler ise sınırları daha da geniĢletecek önerileri seçim öncesi söylem
platformuna servis etmiĢ olup, Ģimdi bu hasatı biçmeyi de beklemektedirler.
Kaynaklar
Bookchin, M. (1996) Ekolojik Bir Topluma Doğru, Çev. A. Yılmaz, Ayrıntı Yay., Ġstanbul.
Bookchin, M. (1999) Kentsiz Kentleşme, Çev. B. Özyalçın, Ayrıntı Yay., Ġstanbul.
Butler, E. (2001) Hayek Çağımız İktisat ve Siyaset Felsefesine Katkısı, Çev. Y. Z. Çelikkaya, Liberte
Yay., Ankara.
Ellul, J. (2003) Teknoloji Toplumu, Çev.M. Ceylan, BakıĢ Yay., Ġstanbul.
Hardt ve Negri, (2001) İmparatorluk, Çev. A. Yılmaz, Ayrıntı Yay., Ġstanbul.
Urry, J. (1999) Mekanları Tüketmek, Çev.R. G. Öndül, Ayrıntı Yay., Ġstanbul.
180
Ankara Bölge Planı Katılımcılık Deneyimi
Derya Özgöç Çağlar1, Esra Alkım Karaağaç23
Öz:Ankara Bölge Planı, Ankara'yı İstatistiki Bölge Birimleri (İBB) ölçeğinde kavrayan ve
merkez-çevre ilçelerin planlama süreçlerinde eşit-etkin katılımını gözeten bir stratejik belge
niteliğindedir. Ankara Kalkınma Ajansı'nın koordinasyonunda ve Ankara Bölge Planı
kapsamında hayata geçirilen Paydaş Yönetimi süreci katılımcılığın bölge genelinde ve özellikle
yerelde yaygınlaşması, paydaşlık bilincinin oluşması ve bu kültürün sürdürülebilirliği için
önemli bir deneyim olarak görülmektedir. Bu bildiri, Ankara Bölge Planı'yla hayata geçirilen
katılımcı uygulamaları içeren Paydaş Yönetimi deneyimini aktararak, bölgede ileriye yönelik
geliştirilecek paydaşlık kültürü ve katılımcı uygulamalara katkı sunmayı amaçlamaktadır.
Anahtar kelimeler: bölge planı, katılımcılık, paydaş yönetimi, Ankara Kalkınma Ajansı
Abstract: Ankara Regional Plan has been a strategic document that accepts Ankara in a scale of
Units for Territorial Statistics and considers an effective participation of region‘s districts in the
planning processes. This participatory planning, coordinated by Ankara Development Agency,
aims at developing, expanding and sustaining a participatory planning culture in the region.
Paper narrates the Stakeholder Management experience of Ankara Regional Plan and intends to
provide an insight into the future participatory practices in the region.
Keywords: regional plan, participation, stakeholder management, Ankara Development Agency
1
Ankara Kalkınma Ajansı İş Geliştirme ve Strateji Birimi, Ankara
2
Ankara Kalkınma Ajansı İş Geliştirme ve Strateji Birimi, Ankara
İletişim yazarı: Esra Alkım Karaağaç, e-posta: [email protected]
181
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. Bölgesel Kalkınma, Planlama ve Katılımcılık
Bölgesel geliĢme politikalarını yerelden yönlendirerek kalkınma çabalarıyla bütünleĢtirmeyi
hedefleyen yeni bölgecilik anlayıĢının dinamik unsurunu bölge insanları ve kurumları oluĢturur.
Bölgesel kalkınma, bölgedeki aktörlerin bilgi, birikim ve iliĢkileri üzerinden bölgenin gerçek
ihtiyaçlarına cevap veren uygulamaların geliĢtirilmesiyle mümkündür. Bu amaçla, ülkemizde
kalkınma ajansları son beĢ yıllık süreç içerisinde faaliyete geçmiĢler ve bölgesel kalkınma
stratejilerinin oluĢturulması, kaynakların yerinde ve etkin kullanımı, bölgelerde iĢbirliği
kültürünün geliĢtirilmesi ve bölge içi geliĢmiĢlik farklarının giderilmesi hususlarında önemli
aĢamalar katetmiĢlerdir. Bu hususların temelini oluĢturan strateji belgeleri ajansların
koordinasyonunda hazırlanan Bölge Planlarıdır. Kalkınma ajansları yerelde, bölge planlarının
hazırlanması, kalkınma hedeflerinin projelerle hayata geçirilmesi ve bölgelerde geliĢme
dinamiklerinin güçlendirilmesi konularında baĢat rolü üstlenmektedir.
Bölgeyi anlama, ileriye taĢıma ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmayı amaçlayan yeni planlama
anlayıĢının en kritik unsuru katılımcılık süreçleridir. Bu planlama anlayıĢında bölgeler kalkınma
sürecinde kendine has kaynak ve dinamikleriyle aktif birimler olarak algılanmakta, planlama
süreçlerinin bölgelerde katılımcı demokrasi kültürü, ortak akıl ve iĢbirliklerinin geliĢtirilmesine
de katkıda bulunacağı beklenmektedir. Bu anlamda bölge planlama, talep ve beklentileri farklı
olan paydaĢların ortaklaĢa sürdürdükleri katılımcı ve sosyal bir öğrenme sürecidir. Burada en
önemli unsur, bahsi geçen katılımcılığın nasıl yönetileceği, farklı talep ve beklentileri olan ulusal
ve yerel düzeydeki paydaĢların planlama sürecine nasıl dahil edileceği noktasıdır. Bu noktada
ajanslar yeni yaklaĢımlar, yöntemler, teknikler ve araçlarla bu süreçleri etkin ve verimli hale
getirmektedirler.
Katılımcılık, üretilen politikaların ve verilen hizmet kalitesinin artırılmasını sağlamak üzere
vatandaĢların, sivil toplum kuruluĢlarının, iĢ çevrelerinin ve diğer paydaĢların karar alma
süreçlerine dahil edilmesidir (OECD, 2009). Daha geniĢ anlamıyla, insanların yaĢamlarını
etkileyen konularda karar alma, uygulama ve değerlendirme süreçlerinde gönüllü ve aktif olarak
yer almalarını ve ortak fayda elde etmelerini sağlayan durumdur (Oakley, 1989). Katılımcılık
belirli bir düzeyde iĢbirliği ve ortak sorumluluğu beraberinde getirmekte ve paydaĢları yapılan
faaliyetin bir parçası kılmaktadır (Warburton, et.al. 2008). Katılımcılıktan beklenenler,
demokratik meĢruluğu ve hesap verebilirliği sağlamak, sosyal uyumu artırarak sosyal sermayeyi
güçlendirmek, hizmet kalitesini ve kapasitesini geliĢtirerek güçlü topluluklar yaratmaktır.
Katılımcılık yukarıda belirtilen amaçların tek baĢına cevabı olmamakla birlikte doğru planlandığı
ve yönetildiği ölçüde sosyal adalet ve eĢitlik duygusunu geliĢtirecek, aktif vatandaĢlığı teĢvik
edecektir. Bölge planlamanın temel unsurlarından biri olan katılımcılık, aynı bölge planlama gibi
ve onunla paralel iĢleyen bir süreç yönetimi gerektirir. Burada bahsi geçen ―planlamanın
planlanması‖ gibi katılımcılığın da planlanmasıdır. Katılımcılık süreci, birbirini takip eden ve yer
yer birbirini kesen: kapsam, analiz, faaliyetler, zaman-mekan-çıktılar ve değerlendirme gibi
bileĢenlerden oluĢur. Kalkınma Ajansları bölge planlama pratiklerinde, bu süreci kendi
bölgelerinin talep ve ihtiyaçlarına göre yorumlayarak Ģekillendirmekte ve uygulamaktadır.
Bu çalıĢma Ankara Bölge Planı'yla hayata geçirilen katılımcı uygulamaları içeren PaydaĢ
Yönetimi deneyimini aktararak, bölgede ileriye yönelik geliĢtirilecek paydaĢlık kültürü ve
katılımcı uygulamalara katkı sunmayı amaçlamaktadır.
2. Ankara Bölge Planı Katılımcılık Deneyimi
2.1 Ankara Bölgesi
Ankara ülkenin baĢkenti olması dolayısıyla çoğu zaman bir bölge ölçeğinin ötesinde ulusal
ölçekte düĢünülmekte ve merkeziyet bağlamında siyaset, üst düzey bürokrasi ve baĢkentliğin
getirdiği kurumsal örgütlenmenin soyut mekanı olarak algılanmaktadır. Ankara‘nın yereliyle bir
bölge ve ülkenin merkezi olması durumunun yarattığı karıĢıklık, bölgesel politikaların
oluĢturulması ve uygulanmasında birtakım sıkıntıları da beraberinde getirmektedir.
182
Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç
ġekil 1: Ankara Bölge Haritası (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı, 2011)
ġekil 2: Ankara Ġlçeleri GeliĢmiĢlik Düzeyleri (Kaynak : DPT, 2004)
183
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ankara, toplam 25.437 km2 yüzölçümüne ve yaklaĢık 4,8 milyon nüfusa sahip; Ġstatistiki Bölge
Birimleri Sınıflandırması'na (ĠBBS) göre il sınırları bölge sınırlarına denk gelen üç bölgeden
(Ġstanbul, Ġzmir, Ankara) biridir. Ankara‘nın 25 ilçesinin 16'sı Ankara BüyükĢehir Belediyesi
sınırları içinde, 9'u ise dıĢında yer almaktadır (ġekil 1). Devlet Planlama TeĢkilatı'nın 2004
yılında gerçekleĢtirdiği Ġlçelerin Sosyo-Ekonomik GeliĢmiĢlik Sıralaması AraĢtırması (DPT,
2003) ve Ankara Bölgesi Mevcut Durum Analizi çıktıları, gerek merkez ilçelerin kendi içlerinde
gerekse merkez ve çevre ilçeler arasında geliĢmiĢlik farkları ve dengesizliklerini ortaya
çıkarmıĢtır (ġekil 2). Bölge içi geliĢmiĢlik farklarının azaltılması, çevre ilçe ve illerden göçün
daha iyi yönetilmesi için uygulanabilir ve etkin politikaların Ankara'da hayata geçirilmesi,
öncelikle bölgeyi bir bütün olarak değerlendirmeyi ve yaĢam çevrelerinin geleceğine dair
politikaların üretiminde bölge insanının ortak aklına baĢvurmayı gerektirmektedir.
2.2 Katılımcılık ve PaydaĢ Yönetimi
PaydaĢlar, bir konuda çıkar veya riski bulunan, herhangi bir karardan etkilenebileceği ya da o
karar üzerinde etkiye sahip olabileceği düĢünülen kiĢiler veya örgüt temsilcileridir (Involve,
2005). BaĢka bir tanımla paydaĢ; doğrudan ya da dolaylı biçimde planlama sürecinden ve bu
sürecin çıktılarından etkilenecek tüm Ģahıs, örgüt, kurum ve kuruluĢlardır. PaydaĢ yönetimi
planlanırken katılımcı planlamadan beklentiler, hangi kararların ne kadar katılıma uygun olduğu
ve ne zaman katılım sağlanacağı değerlendirilmelidir.
Bölge Planlama, hedef kitlesi ve coğrafyası bakımından geniĢ katılım gerektiren bir stratejik
süreçtir. Bölge Planlama sürecinde paydaĢlar birebir vatandaĢlar olarak değil, onları temsil eden
kurum ve kuruluĢlar bazında tespit edilmektedir. Planda yer alan bölge vizyonu, amaç ve
hedefleri bölgedeki paydaĢları farklı Ģekillerde etkilemektedir. Bölgenin durumu analiz edilirken
ve stratejiler oluĢturulurken paydaĢların bilgi birikim ve beklentilerine baĢvurulması, planın
hayata geçirilmesi noktasında ilgili paydaĢların belirli konularda ortak sorumluluklar almasını
gerektirmektedir. Ayrıca planın bölgede tanınması ve sahiplenilmesi, katılımın sağlayacağı
meĢruiyet zeminine bağlıdır.
Bölge planlamada katılımcılık süreci planlanırken göz önünde bulundurulan en önemli üç amaç
aĢağıdaki gibi sıralanmaktadır.
-
Bölgenin öncelik, ihtiyaç ve sorun tespiti ile çözüm önerilerini aracısız olarak paydaĢlardan
öğrenmek.
Daha Ģeffaf ve hesap verebilir, paydaĢlar nezdinde meĢruiyeti olan bir bölge planı
hazırlamak.
Uzun vadeli bir paydaĢ müzakere zemininin temellerini atmak.
PaydaĢlığı bir ortaklık olarak gören bu yaklaĢımda, sadece planın hazırlanması değil
uygulanması sürecinde de paydaĢlardan kolektif sorumluluk beklenmektedir. Bu, sadece bölge
planlama süreciyle kalmayan uzun vadeye yayılan bir iĢbirliğinin de ilk adımı olarak
düĢünülmektedir. Ajansların misyonuyla doğrudan iliĢkili olarak, farklı görüĢ ve çıkarlara sahip
bölge paydaĢlarının karĢılıklı anlayıĢ çerçevesinde buluĢmasını sağlayacak bir müzakere
zemininin de temelleri atılmaktadır.
Bu yaklaĢım, yaygın olarak kabul edilen ―katılımcılığın‖ teĢvik edilmesinin ötesinde, her
aĢamada iĢbirliğini, sahiplenmeyi, sorumluluk almayı ve hesap verebilmeyi gerektirir. Bu
doğrultuda bölgede ―katılımcılığın sağlanması‖ ile kastedilen; ortak sorumluluk, ortak bilinç,
ortak hesap verebilirlik ilkeleri gözetilerek, ortak amaca, ortak çalıĢma kültürü içerisinde ortak
akıl ile ulaĢmaktır.
Ankara Bölge Planı PaydaĢ Yönetiminde Ankara‘nın paydaĢlarına ulaĢma, bölgeyi paydaĢlarla
birlikte anlama ve bölgenin geleceğine dair stratejileri yine bölge paydaĢlarıyla birlikte
oluĢturmak hedeflenmiĢtir.
184
Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç
PaydaĢ Analizi
PaydaĢ analizinin hazırlık aĢamasında, analize altlık teĢkil etmesi amacıyla Bölgedeki kurum ve
kuruluĢlar ayrıntılı olarak belirlenmiĢ ve listelenmiĢtir. Bu listeler oluĢturulurken Ankara
Valiliği, Ġl Planlama Koordinasyon Müdürlüğü Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi kurumlardan bilgi
istenmiĢtir. PaydaĢlar uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde gruplandırılmıĢ, sonrasında
kategorilere ayrılmıĢtır. Bu kategoriler; bakanlıklar (merkezi teĢkilat, sürekli kurullar, bağlı
kuruluĢlar, ilgili kuruluĢlar), mahalli idareler, büyükelçilikler, uluslararası kuruluĢlar,
üniversiteler ve araĢtırma merkezleri, medya, siyasi partiler, sendikalar, federasyonkonfederasyon ve birlikler, dernekler, vakıflar, odalar, özel sektör temsilcileri, teknopark ve
organize sanayi bölgeleri olarak belirlenmiĢtir. PaydaĢ listesinde sadece dernek sayılarının 8
binin üzerinde olması, bu çok fazla sayıdaki paydaĢın katılımında birtakım önceliklendirme ve
derecelendirmelere gitmeyi zorunlu kılmıĢtır.
PaydaĢ etki değerlendirme matrisinin oluĢturulmasındaki amaç, öncesinde kategorilere ayrılan
çok fazla sayıda paydaĢı, bölgeye dair hususlarda etki dereceleri ve bölge planlama sürecini olası
etkileme düzeyleri üzerinden değerlendirmektir (Arnstein, 1969; Warburton ve diğerleri, 2008).
Bu amaç doğrultusunda, paydaĢların planla olan iliĢki kategorileri tespit edilmiĢ, bu
kategorilerdeki paydaĢların bölgesel kalkınma kararları ile iliĢkisini ifade eden bir
önceliklendirme yapılmıĢtır.
Bunun yanında katılımcılık faaliyetlerinde paydaĢların dahil olma düzeyinin tespiti için
Katılımcılık Spektrumu kavramsal çalıĢması üzerinden de bir değerlendirme yapılmıĢtır. Bu
spektrum katılımcılığı bilgilendirme düzeyinden yetkilendirme düzeyine kadar beĢ aĢamada
derecelendirmiĢtir (Uluslararası Katılımcılık Derneği, 2007). Spektrumda katılım halk katılımıdır
ve belirlediği dereceler sistemine göre alınan kararlarda birebir halk etkisinin artan düzeyi
gösterilmiĢtir. Daha öncede belirtildiği gibi bölgesel ölçekte bir planlama sürecinde paydaĢların
bireyler düzeyinde değil onların örgütlendiği farklı kurumlar ve örgütler düzeyinde temsil
edilmesi etkinlik ve etkililik açısından uygun görülmüĢtür. PaydaĢ katılım spektrumu,
bilgilendirmeden ortak faaliyet ve birlikte öğrenmeye kadar uzanan dört basamakta
değerlendirilmiĢtir.
Ortak Faaliyet-Birlikte
Öğrenme
ĠĢbirliği
DanıĢma
Bilgilendirme
ġekil 3: Ankara Bölge Planı PaydaĢ Katılım Spektrumu (Kaynak : Rifkin ve Pridmore, 2011)
Analizin son kısmında, ―paydaĢ etki değerlendirme matrisi‖ ve ―katılımcılık spektrumu‖
çalıĢmaları bir araya getirilerek, kapsamlı bir analiz tablosuna ulaĢılmıĢtır. Bu veri tabanı, 1200
farklı paydaĢın kategoriler halinde sıralandığı, bölge planlamada iliĢki düzeyleri ve öne çıkan
tema ve sektörlerde katılımcılık derecelerine göre analiz edilerek bir araya getirildiği çok boyutlu
bir matristir.
185
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Bilgi Verme: Kararlardan etkilenenlere sorunu, alternatifleri, olanakları ve/veya çözümleri
anlamaları için yardımcı olacak dengeli ve objektif bilgileri verme.
DanıĢma: Analizler, alternatifler veya kararlar hakkında paydaĢların geri bildirimini alma.
ĠĢbirliği: Kararların alınma sürecine paydaĢların müdahil olması, kararların iĢbirliği
halinde alınması, alternatiflerin geliĢtirilmesi ve tercih edilen çözümün belirlenmesi de
dahil olmak üzere kararın her yönünde beraber çalıĢma.
Ortak Faaliyet: Tercih edilen karar ve planların ortak faaliyetlerle hayata geçirilmesi,
böylelikle beraber öğrenme.
Yapılan paydaĢ analizi ve önceliklendirme sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilmiĢ, her
bir paydaĢın iliĢki ve önem düzeyi göz önünde bulundurularak söz konusu paydaĢla kurulacak
iliĢkinin düzeyi belirlenmiĢtir. Ayrıca paydaĢların bölge planlama sürecinin değiĢik aĢamalarına
göre katılım düzeylerinin de değiĢebileceği düĢünülerek süreç planlama aĢamasında paydaĢ
analiz tablosu üzerinde güncellemeler yapılmıĢtır.
Faaliyetlerin Planlanması
Katılımcılığın planlanmasının en önemli bileĢenlerinden biri olan faaliyetler planlanırken
Beklenen katılımcı sayıları, toplantıların zaman ve mekanı, katılım ve tartıĢma düzeyleri ve
grupların deneyimi gibi faktörler değerlendirilmiĢtir. Bu faktörler aĢağıdaki tabloda kısaca
özetlenmektedir.
Tablo 1. Faaliyet planını etkileyen faktörler (Kaynak: New Economics Foundation, 1998)

Mekan: çevre ilçeler, merkez, Ajans

Katılımcı grupları: küçük – orta- büyük ölçekli katılımcı grupları

Katılımcı kategorileri: kamu, üniversite, özel sektör, sivil toplum

Süre: saatlik, günlük, birkaç günlük, rutin etkinlikler
Bu faktörlerin değiĢik Ģekillerde bir arada bulunmaları katılımcı sürecin iĢletilebilmesi için farklı
faaliyetlerin benimsenmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda gerçekleĢtirilebilecek faaliyetler
aĢağıda belirtilmiĢtir (Rietbergen-McCracken & Narayan, 1998):
Bilgilendirme ve tanıtım amaçlı yayınlar, toplantılar ve sunumlar
Taslak çalıĢmalar hakkında e-posta ve resmi yazı yoluyla görüĢ alma
Ajansın kurumsal web sitesini süreçlerin ve ürünlerin paylaĢımında kullanma
Arama /Ortak akıl toplantıları düzenleme
Ġlçelere yönelik Bölge ÇalıĢtayları düzenleme
Plan ve analiz raporlarını kitap olarak basıp paydaĢlara yayma
Planın tanıtımına yönelik basın duyurusu, broĢürler, özet kitap ve Ġngilizce çeviri
Uygulama
PaydaĢ Yönetimi çerçevesinde bölge planlama, katılımcılık ve Ankara Bölge Planı hakkında
tanıtıcı broĢürler hazırlanıp basılmıĢ ve etkinlikler öncesinde merak uyandırma, bölgede
duyarlılık ve ilgiyi artırma amaçlı paylaĢılmıĢtır. Ajansın kurumsal web sitesi, medya ve kitle
iletiĢim araçları yoluyla Ankara Bölge Planı sürecindeki geliĢmeler duyurulmuĢtur.
Katılımcı toplantılar öncesinde bölgedeki kamu kurum ve kuruluĢlarına, sivil toplum örgütlerine
ve üniversite temsilcilerine ziyaretler düzenlenerek Bölge Planı sürecinin tanıtımı yapılmıĢtır. Bu
kurumlara resmi yazılarla paydaĢlık daveti de ulaĢtırılmıĢtır ve veri talebinde bulunulmuĢtur.
PaydaĢlardan gelen bilgiler ve elde edilmiĢ resmi istatistikler değerlendirilerek Ankara Mevcut
Durum Analizi taslağı hazırlanmıĢtır. Bu taslak katılımcı toplantılar öncesi paydaĢlara
dağıtılmıĢtır ve onların görüĢüne sunulmuĢtur. Mevcut Durum Analizi tamamlandıktan sonra
bunu anlatan sunumlar hazırlanarak çeĢitli toplantılarda paydaĢların görüĢüne açılmıĢtır.
186
Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç
Farklı ölçeklerde katılımcı toplantılar ve çalıĢtaylar düzenlenerek Ankara‘nın mevcut durumu
paydaĢlarla birlikte değerlendirilmiĢ ve kalkınmaya yönelik stratejiler oluĢturulmuĢtur. Bütün bu
çalıĢmalar birleĢtirilerek hazırlanan taslak Bölge Planı web sitesi, elektronik posta ve resmi yazı
yoluyla paydaĢların görüĢ ve önerilerine açılmıĢ, geri bildirimler değerlendirilerek plana
yansıtılmıĢtır. Tamamlanan Bölge Planı ve Durum Analizi raporları kitaplaĢtırılarak paydaĢlara
iletilmiĢtir. Halen planın yayımına yönelik broĢürler, özet baskılar hazırlanmakta ve planın farklı
dillere çevirisi yapılmaktadır. Hazırlanan Bölge Planını tanıtıcı sunumlar da çeĢitli toplantılarda
tanıtım amaçlı sunulmaya devam edilmektedir.
Katılımcı Toplantılar
Bölge Çalıştayları
Bölge çalıĢtayları, bölge planlama çalıĢmaları çerçevesinde Ankara‘nın çevre ilçelerinde
öncelikli sorunları ve bunlara yönelik çözüm önerilerini derlemek, ilçelerde kamu, özel sektör ve
sivil toplum kuruluĢları arasında iĢbirliğini geliĢtirmek, ilçelerde bölgesel sürdürülebilirliğe
yönelik proje alanlarının ve eylem planlarının belirlenmesini sağlamak amacıyla toplam dört
grupta organize edilmiĢtir. Bu gruplar aĢağıda listelenmiĢtir. Birbirini takip eden farkı tarihlerde,
her gruptan belirlenen bir ilçede bir günlük çalıĢtaylar düzenlenmiĢtir. Bu çalıĢtaylara katılan
toplam paydaĢ sayısı 219‘dur.
•
Evren ve ġereflikoçhisar
•
AyaĢ, Beypazarı, Güdül, Nallıhan
•
Polatlı ve Haymana
•
Akyurt, Bala, Çubuk, Elmadağ, Kalecik
STK
19%
Özel
Sektör
6%
Üniversite
3%
Kamu
72%
ġekil 4: Bölge ÇalıĢtayları Katılımcılarının Sektörel Dağılımı (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı,
2011)
Kızılcahamam Ortak Akıl Toplantısı
Ankara Bölgesi‘nde, bölgesel kalkınma ve geliĢme vizyonu çerçevesinde kamu, özel sektör ve
sivil toplum kuruluĢları arasında iĢbirliğini geliĢtirmek, kalkınmanın sürdürülebilirliğine yönelik
proje alanlarının ve eylem planlarının belirlenmesini sağlamak amacıyla 25-27 ġubat 2011
tarihlerinde Kızılcahamam'da Ortak Akıl Toplantısı gerçekleĢtirilmiĢtir. Üç gün süren ve 109
paydaĢın katıldığı yoğun programlı bu toplantıda atölye, sunum, tartıĢma, anket gibi farklı araçlar
kullanılarak temel stratejiler ve vizyona dair çalıĢmalar yapılmıĢtır.
Ortak Akıl ÇalıĢtayı‘nda bütün katılımcılara birer vizyon yazdırılmıĢ, daha sonra katılımcıların
yazdıkları vizyonları paylaĢarak birbirleriyle görüĢ alıĢveriĢinde bulunmaları sağlanmıĢtır.
Herkesin fikrini ifade edebileceği açık bir platformda farklı masalarda gerçekleĢtirilen
çalıĢmalarla önce 12 daha sonra ise 3 tane vizyon cümlesine ulaĢılmıĢtır. Bu toplantının
devamında gerçekleĢtirilen diğer toplantılarda ise bu 3 vizyon sentezlenerek tek bir vizyona
ulaĢılması sağlanmıĢtır.
187
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Üniversite
8%
STK
31%
Kamu
51%
Özel
Sektör
10%
ġekil 5: Ortak Akıl Toplantısı Katılımcılarının Sektörel Dağılımı (Kaynak : Ankara Kalkınma Ajansı,
2011)
Odak Grup Toplantıları
Odak grup toplantıları geniĢ katılımlı toplantılara nazaran daha az sayıda katılımcıyla, yarım
günlük yoğun atölye ve tartıĢma oturumları Ģeklinde tasarlanmıĢtır. Bu toplantılarda Bölge‘de
öne çıkan, irdelenmesi gereken konu ve temalarda üniversite, sivil toplum, kamu ve özel
sektörden uzmanların derinlemesine tartıĢmalar yürütmesi ve vizyoner stratejiler geliĢtirmesi
sağlanmıĢtır.
%67
%50
%38
%12
BiliĢim
Kamu
%50
%8
%25
%17
%75
%64
%50
%33
Ar-Ge ve
Ġnovasyon
Özel Sektör
%17
%22
%11
%27
%12 %13
Savunma
Sağlık
Çevre
Sanayi Teknolojileri Kalitesi ve
Yönetimi
STK
%9
Göç
Yoksulluk
ve Sosyal
Ġçerme
Üniversite
ġekil 6: Odak Grup Toplantıları Katılımcılarının Tematik ve Sektörel Dağılımı (Kaynak : Ankara
Kalkınma Ajansı, 2011)
Odak grup toplantıları aĢağıda listelenen 6 temada gerçekleĢtirilmiĢtir ve toplam 65 paydaĢ
katılmıĢtır.
•
•
•
•
•
•
BiliĢim
Ar-Ge ve Yenilikçilik
Savunma Sanayi
Sağlık Teknolojileri
Çevre Kalitesi ve Yönetimi
Göç, Yoksulluk ve Sosyal Ġçerme
Ankara Kalkınma Ajansı Kalkınma Kurulu Ġhtisas Komisyonları
Kalkınma Kurulları her Ajans bünyesinde bulunan, kamu kurum ve kuruluĢları, özel kesim, sivil
toplum kuruluĢları, üniversiteler ve yerel yönetim temsilcilerinin katıldığı 100 üyeden oluĢan
kurullardır. Kalkınma kurulları, bölgelerde demokratik yönetiĢime örnek birimlerdir ve bölgesel
kalkınmanın yerelde sahiplenilmesi ve sürdürülmesi için kurumsal düzeyde düĢünülmüĢ bir
yapılanmadır. Kurul, ajansın danıĢma organı olup, bölgenin geliĢme hedefine yönelik olarak,
Ankara'daki farkındalığı artırma, iĢbirliğini geliĢtirme ve ajansı yönlendirme gibi konularda
tavsiyelerde bulunur.
188
Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç
Komisyonlar, Kalkınma Kurulu bünyesinde belirlenen temel baĢlıklara göre kurul üyeleri ve
onların giriĢimiyle komisyonlara davet edilen farklı sektörlerden uzmanların gönüllülük esaslı
çalıĢmalarına dayanmaktadır. Bu komisyonlar, bölgenin temel sorunlarının tespiti, çözüm
yollarının belirlenmesi, program, proje, araĢtırma ve fizibilite çalıĢmalarının önerilmesi yanında
bölgenin potansiyelini ortaya çıkaracak fikirlerin geliĢtirilmesi üzerinde çalıĢma kararı
almıĢlardır. Planlama süreci boyunca komisyonlar, kendi belirledikleri alt komisyon gruplarında
toplantılar alarak raporlar hazırlamıĢlar ve bulgu ve önerileriyle bölge planına katkıda
bulunmuĢlardır. Komisyon çalıĢmalarının ortak çalıĢma kültürünü geliĢtirmesi ve bu kültürün
bölge planlama çalıĢmaları sonrasında da devam etmesi amaçlanmıĢtır. Ankara Bölge Planı
hazırlığı çerçevesinde 4 komisyon oluĢturulmuĢtur. Bunlar kültür ve turizm, ekonomi (tarım –
sanayi – hizmetler), fiziki yapı ve çevre ve sosyal yapıdır. Komisyon toplantılarına toplam 92
paydaĢ katılmıĢtır.
%75
%60
%57
%44
%40
%37
%29
%14
%0
%0
Kültür Turizm
%0
Tarım
Kamu
Özel Sektör
%6
%13
%15
%6
Fiziki Yapı Çevre
STK
%4
Sosyal Yapı
Üniversite
ġekil 7: Kalkınma Kurulu Komisyon Katılımcılarının Tematik ve Sektörel Dağılımı (Kaynak: Ankara
Kalkınma Ajansı, 2011)
Sonuçlar, Çıktılar ve Geri Bildirim
Katılımcılık faaliyetlerinin çıktılarının politika yapma süreçlerine dahil edilmesini sağlamak,
etkin katılımcılığın temel sorunu ve aynı zamanda da ilerleme alanıdır. Bu noktada, doğru
yöntemleri ve araçları seçmenin yanı sıra moderasyonun iyi kurgulanması ve faaliyetlerin kayıt
altına alınarak raporlanması önemli bir husustur. Sonrasında konu uzmanlarının bu çıktıları
tarafsız ve dikkatle analiz etmesi ve tutarlı bir bütün içinde ele alması gerekir.
Sürecin farklı aĢamalarında taslak çalıĢmaların paydaĢlara iletilmesi ve geri bildirimler alınması
hem bölgenin ortak aklının sürdürülmesi hem de uzlaĢı – meĢruiyet birlikteliğini sağlamada etkili
olmaktadır. Katılımcı planlamanın devamında, ziyaret ve sunumlarla Bölge Planı‘nı tanıtıcı
faaliyetlerin sürdürülmesi hedef kitlelerle uzun süreli iliĢkiler geliĢtirme ve birlikte iĢ yapma
fırsatı verdiği için faydalıdır.
2.3 Değerlendirme
Bölgeyi anlamak ve bölge geleceğini etkileyen konular ve değiĢkenler hakkında yerel bilgi ve
bakıĢ açısını ortaya çıkarmak üzere gerçekleĢtirilen katılımcı faaliyetlere 600‘den fazla paydaĢ
kurum ve kuruluĢ katılmıĢtır. Stratejileri belirlemek ve yürütülecek faaliyetlere karar vermek
üzere 60‘dan fazla toplantı ve ziyaret gerçekleĢtirilmiĢtir.
Katılımcı uygulama araçlarının bir kısmı geniĢ kitlelere ulaĢmak ve duyarlılık artırmada etkili
olurken diğer bir kısmı da hedef kitle için diyaloğa açık ve yeni fikirlere olanak sunan bir
müzakere ortamı sağlamıĢtır. Katılımcı toplantılarda etkin moderasyonla, problemlerin tespiti ve
çözüm üretme konularında baĢarılı sonuçlara ulaĢılmıĢ, diyaloğa açık bir tartıĢma ortamı
paydaĢların karĢılıklı öğrendiği ve ürettiği süreci de beraberinde getirmiĢtir.
Tüm bu süreçte kullanılan yöntem ve teknikler paydaĢ yönetimi sürecinin baĢında amaçlanan
çıktılar bakımından uygun olmakla birlikte zaman zaman istenen katılım düzeylerinin
189
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
sağlanamadığı durumlar olmuĢtur. Resmi yazı, e-posta gibi iletiĢim araçları ve basım-yayım
araçlarıyla sağlanan katılımcılığın organizasyonu diğerlerine nazaran kolay olsa da, geri bildirim
oranları yeterince yüksek olmamıĢtır. PaydaĢların toplantılara hazırlıklı gelmesini sağlayacak ön
çalıĢmalar yürütülmüĢ ve toplantılarda olabildiğince verim alma amaçlı hareket edilmiĢtir.
Toplantıların öncesinde açıklayıcı sunumlar yapılmıĢ, toplantılar boyunca kayıtlar tutulmuĢ ve
sonrasında raporlar hazırlanarak katılımcılara ulaĢtırılmıĢtır.
Bir baĢka değerlendirme de paydaĢların çeĢitliliği ve bu çeĢitliliğin katılımcılığa yansıması
üzerinedir. Bölge planı katılımcılık sürecinde her ne kadar merkez ve çevre ilçelerin ve tüm
kurum ve kuruluĢların eĢit temsiline dikkat edilse de, toplantılarda kamu sektörünün ağırlıklı
katılımı olmuĢ fakat STK, özel sektör ve üniversitelerin katılımı beklentinin altında kalmıĢtır.
3. Sonuç
Bu çalıĢma Ankara Bölge Planı'yla hayata geçirilen katılımcı uygulamaları içeren PaydaĢ
Yönetimi deneyimini aktararak, bölgede ileriye yönelik geliĢtirilecek paydaĢlık kültürüne ve
katılımcı uygulamalara katkı sunmayı amaçlamıĢtır. ÇalıĢmada Ankara Bölge Planı sürecinde
katılımcılığın hangi bağlam ve kapsamda uygulandığı, yaklaĢımı ve yöntemi, paydaĢ analizi,
toplantılar ve çıktıların nasıl değerlendirildiği anlatılmıĢtır.
PaydaĢ Yönetimi, gerek yaklaĢımı gerekse kullanılan araçlar bakımından baĢarılı sonuçlar
vermiĢ, Ajansın koordinasyon ve iĢbirliği misyonuyla doğrudan iliĢkili olarak, farklı görüĢ ve
çıkarlara sahip bölge paydaĢlarının karĢılıklı anlayıĢ çerçevesinde buluĢmasını sağlayacak bir
müzakere zemininin temelleri atılmıĢtır. Bölgesel kalkınmanın vazgeçilmez unsuru olan
katılımcılığın bölge genelinde ve özellikle yerelde yaygınlaĢması, paydaĢlık bilincinin oluĢması
ve bu kültürün sürdürülebilirliği için PaydaĢ Yönetimi önemli bir deneyimdir.
Fakat burada önemli olan bölgesel kalkınmanın sürdürülebilirliği için katılımcılığı nihai bir hedef
değil bir süreç olarak görmektir. Bu doğrultuda PaydaĢ Yönetimiyle sağlanan katılımcılıkla
yetinilmemeli ve süreç boyunca fark edilen eksikliklerin üzerine gidilmelidir. Bundan sonraki
katılımcı uygulamaların merkez-çevre, genç- yaĢlı, kamu-özel ve farklı toplumsal grupların
dengeli temsiliyetini sağlaması için etkin yöntemler araĢtırılmalıdır. Katılımcılığın tanıtılması ve
yaygınlaĢtırılmasının yanında farklı grupların katılımını teĢvik edecek yenilikçi stratejiler
geliĢtirilmelidir.
Notlar:
Bu çalıĢmada yer alan görüĢler yazarlara aittir; hiçbir kiĢi ve kurumun görüĢlerini yansıtmaz.
Kaynaklar
OECD, (2009) Focus on Citizens: Public Engagement for Better Policy and Services, OECD, Paris.
The World Bank, (1996) Participation Sourcebook, The World Bank, Washington D.C.
Rifkin, S.B.; Pridmore P. (2001) Partners in Planning: Information, participation and empowerment,
Macmillian/TALC, London ve Oxford.
Arnstein, S. (1969) ―A Ladder of Citizen Participation.‖ American Institute of Planners Journal, July,
216-24.
Rifkin, S.B.; M. Kangere. (2001) ―What is Participation?‖ CBR:A Participatory Strategy in Africa,
içinde. University College London, London.
Oakley, P. (1989) Community Involvement in Health Development WHO, Geneva.
Involve, (2005) İnsanlar ve Katılım: Yurttaşlar karar almanın merkezine nasıl yerleştirilir, Çev.
Stratejik Planlama ve Politika GeliĢtirmede Katılımcılık Projesi. Hyperkit, London.
190
Derya Özgöç Çağlar, Esra Alkım Karaağaç
Warburton, D.; Wilson R.; Rainbow E. (2008) Fark Yaratmak: Merkezi yönetime halkın katılımını
değerlendirmek için rehber Çev. Stratejik Planlama ve Politika GeliĢtirmede Katılımcılık
Projesi.
Ankara Kalkınma Ajansı, (2011) Ankara Bölge Planı, Ankara Kalkınma Ajansı, Ankara.
Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, (2006) Kamu İdareleri için Stratejik Planlama Klavuzu, DPT,
Ankara.
New Economics Foundation, (1998) Participation Works! 21 Techniques of Community Participation
for the 21st Century, UK Community Participation Network.
Rietbergen-McCracken, J.; Narayan, D. (1998) ―Participation and Social Assessment: Tools and
Techniques‖, The International Bank for Reconstruction and Development içinde, The World
Bank,Washington D.C.
Uluslararası Katılımcılık Derneği, (2007) Katılımcılık Spektrumu, Thornton, ABD.
Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, (2003) İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralaması Araştırması, DPT, Ankara.
Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, (2004) İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Araştırması, DPT, Ankara.
191
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
192
Mekan yeniden keĢfedilirken iktisadın mekanla imtihanı
Uğur Eser1
Öz: İktisatçıları, coğrafyacıları ve bölge bilimcilerini uzun süredir meşgul eden sorun
ekonominin mekana nasıl uyarlanacağı olmuştur. Bu iktisatta çözülmesi ve çözümlemesi güç ve
önemli bir sorundur. Mekan yerleşik iktisatta hep ikincil plana itilmiş bir konudur. Ancak geçmiş
yıllarda iktisatçılar ekonomik faaliyetlerin mekanda yoğunlaştığının farkına vardıktan sonra
coğrafyaya ve mekana artan ölçüde ilgi duymuşlar ve teorilerine dahil etme gereğini
duymuşlardır. Çalışmada amaç mekansal iktisatın araştırma alanındaki belli teorik çalışmaları
gözden geçirmektir. Çalışmada Yeni (İçsel) Büyüme Teorisi, Yeni Ekonomik Coğrafya ve
Evrimsel İktisat alanındaki literatürden yararlanılmıştır. Çalışmanın temel savı iktisatçıların
ekonomik coğrafyacılardan ve bölge-mekan bilimcilerden öğrenecekleri şeylerin olduğu,
ekonominin işleyişi ve büyümesi ile ilgili olarak coğrafyayı-mekanı ve tarihi ciddiye alan bir
bakış açısına sahip olmaları gerektiğidir.
Anahtar Kelimeler: mekansal iktisat, içsel büyüme, yeni ekonomik coğrafya, evrimsel iktisat
Abstract: The pressing problem that has troubled economists, geographers and regional
scientists for a long time is the question of how the economy fits into space. It is an important
and difficult issue to analyse and resolve in economics. Space has been marginalized in
mainstream economics. Since economists are aware that economic activities tend to concentrate
in space, they feel an urge to integrate that fact in their theories. In recent years, to an
increasing extent, economists become interested in geography and space. The aim of this study is
to review the major theoretical foundations of the fields of spatial economics. The theories
discussed are taken from the literatures on the New (Endogenous) Growth Theory, New
Economic Geography and the Evolutionary Economics. The basic argument of the paper is that
economists ought to learn from economic geographers and regional scientists. They need a new
way of thinking about the economy and a new paradigm that takes both geography-space and
history more seriously.
Keywords: spatial economics, endogenous growth, new economic geography, evolutionary
economics
1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi- İİBF İktisat Bölümü, e-posta: [email protected]
193
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
GiriĢ
Ekonomiden söz ettiğimiz zaman aslında mekandan ve oradaki tüm sosyo-mekansal
yapılanmalardan söz ediyoruz demektir. ÖrgütlenmiĢ ekonomik faaliyetler hep bir coğrafi
alanda, mekanda gerçekleĢir. Yalnız üretim faaliyetlerine değil, mekan toplumsal iliĢkilere,
kültürel, sosyolojik ve siyasal süreçlere de ev sahipliği yapar. Mekan kapitalist sermaye birikimi
ve büyüme süreçlerinin, bölüĢüm iliĢkilerinin ve toplumsal (ulusal-yerel) iktidar mücadelelerinin
gerçekleĢtiği bir alandır. Ekonomi denilen organizma kendisini bu tür kurumsal yapılar, sosyal
süreçler ve iliĢkiler içinde yeniden üretir (Harvey, 2001; Markusen, 2006).
Oysa coğrafi mekan boyutunun analizlere nasıl katılacağı iktisatçılara çoğu zaman ilginç
gelmemiĢtir. Mekan iktisadi analizlere girdiğinde ise yalnızca üzerinde üretim faaliyetlerinin ve
piyasa değiĢimlerinin gerçekleĢtiği soyut bir yer olarak ele alınmıĢ, toplumsal, sosyo-mekansal
olgu ve araĢtırma nesnesi olarak iktisatçılara hiç ilginç görünmemiĢtir. Ġktisat biliminin kurgusu
içinde zaman önemli bir yer tutarken, mekan hep ikincil bir konuma itilmiĢ ya da çoğu kez
dıĢlanmıĢtır.
Neoklasik iktisadın genel denge modellerinde mekan kadar zaman da geri bir plana itilmiĢtir. Bu
modeller tarihin önemini, zamanın ve mekanın toplumsal süreçlerdeki rolünü ihmal etmesi
nedeniyle eleĢtirilmiĢ, ―zamansız‖ (timeless) ve ―mekansız‖ (spaceless) iktisat olarak
nitelendirilmiĢtir (Hodgson, 2001; Martin, 2003; SavaĢ, 2011).
Bunda iktisat biliminin egemen paradigması olan neoklasik iktisadın mekanı analizlere soyut
özellikleriyle katmasının ve üzerindeki nesnelerden, üretim iliĢkilerinden ve sosyo-mekansal
yapılardan soyutlanmıĢ halde temsil eden bir yaklaĢımı benimsemiĢ olmasının rolü büyüktür 2.
Coğrafya bilimcisi W.Isard‘ın vaktiyle iĢaret ettiği ve ―mekan boyutu olmayan harikalar diyarı‖
sözüyle betimlediği iktisadın mekanı ihmal etmesinin nedenlerinden biri mekanı sabitleyen
soyutlamalar yapması ve bütün ekonomik faaliyetlerin homojen bir mekanda gerçekleĢtiği
varsayımını yaparak mekanı dıĢlamasıdır (Capello, 2009). Diğer bir coğrafya bilimci A.Lösch
yaklaĢık yetmiĢ yıl öncesinden, iktisatçılara mekanı ekonomik faaliyetlerin analizinde ciddiye
almaları gerektiği konusunda uyarıda bulunmuĢtur (Martin, 1999b). Ekonomik coğrafyacılar
mekan ve mekandaki yapılanmalar konusunda farklı disiplinlerden etkilenmiĢ olmalarına
rağmen, iktisatçılar arasında uzun süre mekanla ilgili bir tartıĢma yaĢanmamıĢtır.
Aslında Myrdal (1959), Kaldor (1970) ve Hirschman (1958) gibi kimi heterodoks iktisatçılar
mekan ve mekansal yapılanmaların öneminin farkında olmuĢlardır. Ancak onların bu çabaları
yerleĢik iktisatın metodolojisi üzerinde fazla etkili olamamıĢ, mekan analizlerde hep marjinal
konumda kalmıĢtır. Ekonomik faaliyetlerin belirli bir mekanda yığılmasının firmalara ve
sanayiye sağladığı dıĢsallıkların önemine dikkat çekerek (Marshalgil dıĢsallıklar) iktisada
mekansal bir boyut kazandıran Marshall (1962) bile zamanın ekonomik faaliyetlerin analizinde
mekandan çok daha önemli olduğunu belirterek mekana görece ikincil bir yer vermiĢtir.
Klasik iktisatın eleĢtirisini yaparak piyasa mekanizmasının iĢleyiĢini sorgulayan ve zaman
unsuruna (bekleyiĢlere) yer veren Keynes‘in kuramında da mekan hak ettiği ilgiyi görmez.
YerleĢik –neoklasik iktisat kuramın aksiyomatik sisteminde ise mekan zaten var olan bir Ģey
değildir. Mekanın gerçek dünya olaylarını anlamanın ön koĢulu olduğunu kabul eden yaklaĢıma
ne Yeni Keynesçi ne de Yeni Klasik-Neoklasik iktisat kuramlarında rastlayabiliriz. Kısaca iktisat
kuramlarının denge ya da dengesizlik temelli modellerinin hemen hepsi gerçek dünya ile ilgisiz
2
Neoklasik iktisat İngiltere‘de ondokuzuncu yüzyılda sanayi devrimi sonrasında klasik politik iktisadın
içinden çıktıktan ve ―marjinalist devrim‖ ile değişime de uğradıktan sonra günümüze kadar genel kabul
görerek iktisat bilimine yerleşmiş bir paradigma oluşturmuştur. Bu paradigma akademik alandaki
kuramsal tartışmalara ve günümüz neoliberal politikalara damgasını vurduğu için ―ana akım‖
(mainstream) ya da ―yerleşik‖ (orthodox) iktisat olarak adlandırılmaktadır. Yerleşik iktisat kuramı
metodolojik ilkelerini, epistemolojik ve ontolojik kabullerini klasik iktisattan devralmıştır ve ortaya çıkışını
kapitalizme borçludur.
194
Uğur Eser
biçimde ―mekansız‖ olma özelliğini korumuĢtur. Bu ilgisizlik yakın dönemde mekansal temsile
yer veren Bölge-Mekan bilimcilerin, eleĢtirel gelenekten gelen iktisatçı ve ekonomik
coğrafyacıların birbirlerini büyük ölçüde tamamlayan mekanı kuramsallaĢtırma çalıĢmalarına
kadar sürmüĢtür.
Ġlginç olan, araĢtırma nesnesi mekan olan Ekonomik Coğrafya kuramının kendisini, mekanı ve
mekandaki organizasyonları hep dıĢlamıĢ olan neoklasik iktisadın kökleri çok eskiye giden
aksiyomatik sistemi üzerine inĢa etmesidir. YerleĢik iktisattan önemli ölçüde etkilenen Ekonomik
Coğrafya kuramında mekan uzun süre üzerindeki nesnelerden bağımsız ve soyut nitelikleriyle
içerilmiĢ olarak temsil edilmiĢ, toplumsal süreçlerde üretilen özellikleri göz ardı edilmiĢtir
(Garretsen ve Martin, 2010).
Ġktisatın kendi tarihi içinde mekanın neden ikincil plana itildiğinin ve zamana göre neden daha
arka planda tutulduğunun, öte yandan ekonomik coğrafya‘nın da mekanı hep dıĢlayan iktisat ile
iĢbirliği yapmasının kuĢkusuz yöntembilimsel, bilgibilimsel (epistemolojik) ve varlıkbilimsel
(ontolojik) ön kabuller ile yakın bir ilgisi vardır.
Günümüzde mekanın temsili artık onu analizlere soyut özellikleriyle katan, zamanın ve mekanın
özelliklerine sırt çeviren yerleĢik iktisattan hareketle değil, zaman ve mekana aynı önemi veren
bir yaklaĢımla ve toplumsal süreçlerdeki iliĢkiler dolayımında yapılmaktadır (Amin ve Thrift,
2000; Boschma, 2009; Boschma ve Martin, 2007, 2010; Martin, 2000a, 2000b; Martin ve
Sunley, 2001, 2003; Garretsen ve Martin, 2010; Hodgson, 2001; Sheppard, 2000). Ġktisatın
mekanı ihmal eden aksiyomatik sistemine ve teleolojik yapısına yönelik eleĢtirilere giderek
yerleĢik iktisatın içinden de katılanlar vardır. Bu çalıĢmanın amacı iktisatın mekansız olarak
kurgulanan bilgi kuramsal yaklaĢımından yola çıkarak, sosyo-mekansal temsile yer veren, insanı,
zamanı ve mekanı ciddiye alan bir yaklaĢımla yeniden kurgulanması gereğine dikkat çekmektir.
1. Mekansız iktisat
Kendi araĢtırma nesnesi olan ekonomiyi toplumsal ortamın, insanların ve zamanın gerçek
niteliklerine ters düĢen bir yaklaĢımla ele alan yerleĢik-neoklasik iktisat kuramının aksiyomatik
sisteminin temelindeki ilkeler tam rekabet, denge, yöntemsel bireycilik ve rasyonalitedir.
Kuramın temel analiz birimi bireydir. Ekonominin iĢleyiĢi temsili bir bireyden hareketle
açıklanmaktadır. Ekonomik yaĢamın temelinde her biri kendi çıkarı (self-interest) peĢinde koĢan
(hep en fazlasını isteyen), hemen her Ģeyi bir maliyete katlanmadan bilen bireylerin ―rasyonel‖
tercihleri vardır. Bu birey diğer insanlardan yalıtılmıĢ, içinde yaĢadığı toplumdan, mekanın
sosyal, kültürel, kurumsal ve politik yapısından soyutlanmıĢ, kendi baĢına (asosyal) yaĢayan
biridir. Mantıksal-varsayımsal bir zamanda ve birbirinin aynı mekanlarda yaĢayan bireyler
mükemmel (tam ve kesin) bir bilgiyle donanmıĢ olarak hareket ederler ve kendilerine en çok
doyumu sağlayan en rasyonel kararları alırlar. Toplumdan yalıtılmıĢ bu birey yerleĢik iktisatın
tanımlamasıyla bir ―iktisadi insan‖dır (homoeconomicus). Toplumsal bir varlık olan insanın
doğasında bulunan ve varoluĢunun temelini oluĢturan tüm iktisat dıĢı ögeler (duygular, tutkular,
ahlak vb.) kuramdan dıĢlanır, toplumsal yaĢamın her alanı bireysel çıkar ve parasal kazanç
dürtülerine indirgenir (Weisskopf, 1971).
Mekanın toplumsal süreçlerde üretilen özellikleri gözardı edilirken, ekonomi idealize edilmiĢ bir
piyasa ekonomisine dayalı bir toplumsal düzen olarak kurgulanır. Kuram dıĢ gerçekliğin
temsilini mekanik, belirlenimci (deterministic) ve doğrusal tarih-toplum anlayıĢına dayalı genel
denge modelleriyle yapmaktadır. Ekonominin iĢleyiĢini Walrascı genel denge modeli üzerine
inĢa eden yerleĢik iktisat kuramı, üretim teknolojilerinin ve mekanın veri olduğu koĢullar altında
ve belli rasyonalite normları çerçevesinde dengenin varlığını ve kararlılığını kanıtlamaya çalıĢır.
Ekonominin değiĢmeyen bir mantıksal zaman ve mekanda iĢlediğini varsayan denge
modellerinin bu özelliği hiç değiĢmez.
195
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Denge piyasalarda arz-talep eĢitliğinin gerçekleĢmesi (piyasaların temizlenmesi) sonucu anlık
olarak oluĢur.3 Ġdealize edilmiĢ rekabetçi-rasyonel koĢullar sağlanıp, piyasaların iĢleyiĢine
(politik) müdahaleler olmadığında ekonominin bir ―görünmeyen el‖ ile rekabetçi bir dengeye
ulaĢacağı varsayılır. Ekonominin dengesini istikrarlı bir Ģekilde sağlayan, iĢleyiĢini uyumlu hale
getiren Ģey piyasaların rekabetçi olma özelliğidir (etkin piyasa kuramı). Sürtünmesiz bir ortamda
arz ve talebin eĢitlendiği noktada piyasalar temizlenmekte, rekabetçi denge fiyatları kaynakların
tam ve etkin kullanımını sağlamaktadır. Kaynak tahsislerinde etkinliği sağlamak için yapılacak
tek Ģey gerçek dünyayı idealize rekabetçi-rasyonel koĢullara uydurmaya çalıĢmaktır. Ekonomik
baĢarı ―iktisadi etkinlik‖ ölçütüne göre değerlendirilir.
Ġktisat kuramında mekanın soyut ve mutlak, bütün zaman ve mekanlarda değiĢmez özelliği en iyi
büyüme modellerinde görülür. Bu modellerin bir çoğunda büyümenin mekanizması daha baĢından
asosyal ve tarihsel olmayan biçimde kurgulanmıĢtır. Neoklasik-Solow büyüme modeli büyümeyi
önceden verili bir üretim fonksiyonu yardımıyla genel denge sistemi içinde açıklar. Her zaman ve
her mekanda geçerli olan bu modeller ülkelerin-bölgelerin geliĢmesinin ve birbirlerine (mutlak)
yakınsamasının piyasa mekanizmasının etkin çalıĢmasıyla gerçekleĢeceğini öngörmektedir.
Ekonomik büyümenin (kiĢi baĢına gelir artıĢının) kaynakları sermaye birikimi ve teknolojik
geliĢmedir. Ancak sermayenin getirisinin azalıyor olması ekonomik büyümenin sermaye
birikimine dayalı olarak sürdürülmesini olanaksız kılmaktadır (Barro ve Sala-i Martin, 1995).
Öte yandan uzun vadede büyüme teknolojik geliĢme ile olanaklı olsa da, her ülkenin/bölgenin
aynı teknolojik geliĢme hızına sahip olması, kurumsal, kültürel ve mekansal diğer faktörlerin
birbirine benzer olduğu varsayımının yapılması nedeniyle kuram büyüme sürecini açıklamakta
baĢarısızdır. Teknolojik geliĢme gibi dinamik süreçlerin nasıl gerçekleĢtiğini gösterecek bir
mekanizma ile donatılmıĢ değildir. Büyümenin neden yaĢanmakta olduğu, nasıl baĢlatılacağı ve
sürdürüleceği konusunda herhangi bir açıklama getirmeyen genel denge modellerinde
büyümenin kendisi açıklanamayan sır dolu bir olay olarak kalır (Yeldan, 2010). Bu nedenle
kendi baĢına bir büyüme modeli olarak kullanılamaz.
Bu modellerin dayandığı varsayımlar (üretim kümelerinin birbirinden bağımsız, dıĢbükey ve
bölünebilir olması) ekonomik yaĢamın gerçeklerine uymasa da korunur. Tam rekabet
koĢullarında bozucu etki yaratan artan getiri ve dıĢsallıklar gibi ―piyasa kusurları‖na (market
failures) standart modellerde yer verilmez. Dengenin varlığını ve kararlılığını tehdit eden,
dolayısıyla piyasa ekonomisinin kendisini düzenlemesine (self-organization), dengeye gidiĢ
sürecine, kararlılığın sağlanmasına engel olan belirsizlik ve istikrarsızlık yaratan bütün ―iktisat
dıĢı‖ süreçler kuram dıĢına itilmiĢtir. Bu da zamanın neredeyse durduğu, tarihsel olmayan
(ahistorical), mekanın ise kurulmuĢ bir düzen içinde önceden verili (pre-given), değiĢmeyen ve
birbirine benzeyen (homogenous), soyut ve tek biçim (uniform) olarak ele alınmasına neden olur
(Garretsen ve Martin, 2010; Hudson, 2006).
Bunda neoklasik iktisada hakim olan mekanik, tarih dıĢı, hipotetik-tümdengelimci, pozitivist ve
belirlenimci yaklaĢımın payı büyüktür. Ekonomik faaliyetlerin gerçekleĢtiği ortamın (mekanın)
ve üretimin gerçekleĢtiği süreçlerin (zamanın) özellikleri, toplumsal yaĢamın oldukça karmaĢık
ve sürekli değiĢen yapısı bu modellerde göz ardı edildiği için gerçek ekonominin iĢleyiĢini
açıklamak bakımından iktisat kuramı kullanıĢsız bulunmuĢtur ( Martin ve Sunley, 2001).
YerleĢik iktisat kuramında klasik fizikten türetilen analojiler ve metaforlardan da geniĢ ölçüde
yararlanılır. Dünya olaylarını geliĢtirdiği bu aksiyomatik sistemle ele alan kuram, gerçekliğin
temsilini 19. yüzyıl fiziğinde kullanılan mekanik analojiye dayanarak yapmıĢtır.4 Mekanik
3
Konuyla ilgili olarak Varian (1978), Neoklasik mikro temeller konusunda Akyüz (2009), Walrascı neoklasik
iktisadın ve genellikle Arrow-Debreu modeli olarak adlandırılan genel denge modelinin temel ilkeleriyle
modelin matematiksel niteliği ve kapsamı hakkında Bulutay (1979), neoklasik iktisadın ve bu iktisada
eleştirel tutum alan heterodoks iktisadın kapsamlı ve derinlikli bir sunuşu için Özel (2009) önerilebilir.
4
Araştırma alanını matematiğe uygun hale getiren Neoklasik iktisat tam olarak fiziğe benzeyen bir sosyal
bilim olabilmek için epey çaba harcamıştır. Arzın talebe eşit olduğu durumu gösteren denge ―karşı
196
Uğur Eser
analojiler ve matematiksel teknikler tam rekabet koĢullarındaki ekonominin kendi haline
bırakıldığında her zaman mükemmel ve istikrarlı olacağını kanıtlamak için kullanılır. Dengenin
varlığı, tekliği ve kararlılığı klasik fizikteki kavramlarla (hareket, hız, kuvvet, çekim ve denge)
ve mekanik biçimde açıklanır. Ġktisat kuramının halen büyük bir bölümü mekanik denge
üzerinde oluĢturulmuĢtur.
Toplumu adeta bir makine düzeni içinde ve uyumlu biçimde iĢleyen düzenek olarak gören iktisatın
bu ―toplumsal fizik‖ benzetmesi onun gerçek dıĢı varsayımlarla kapalı bir sistem oluĢturmasında
etkili olmuĢtur. Toplumsal içeriğinden soyutlanmıĢ, sosyal sorunları (eĢitlik, özgürlük, bölüĢüm vb.)
göz ardı eden ve bu sorunlara duyarsız kalan bir içerik kazanmıĢtır. Anlamsız soyutlamalar ve
gerçek dıĢı varsayımlarla sosyal bilim olma vasfını yitiren iktisat kuramı böylece gerçek dünya
sorunlarından kopuk, sadece ilgilenen kiĢilerce anlaĢılan (esoteric) ve kurgulanan sanal bir dünyaya
ait hale gelmiĢtir. Ġktisatçıların kullandıkları analojilerin, yaptıkları varsayımların ve hipotezlerin
düĢüncelerimiz ve dünyaya bakıĢımız üzerinde derin etkisi olmuĢtur.
YerleĢik iktisatın bu kurgusal dünyası geleneksel Ekonomik Coğrafya kuramını da etkilemiĢtir.
Ġktisatın tarihsel olmayan ve toplum-mekan dıĢı yaklaĢımından etkilenen Ekonomik Coğrafya
kuramı mekanı uzun süre mutlak, homojen ve sürtünmesiz (frictionless) olarak ele almıĢtır. 5
Neoklasik iktisata eleĢtirel tutum almasıyla tanınan ekonomik coğrafyacı Krugman‘a (1995,
1998) göre 1940‘lar ve 1960‘lar arasındaki dönemde egemen iktisat paradigması olan neoklasik
iktisatın etkisi o kadar güçlü olmuĢtur ki, ekonomik faaliyetlerin yersel etkin dağılımı sorunlarını
ele alan ekonomik coğrafya kuramında rekabetçi olmayan (noncompetitive) bir kuram üzerine
çok az geliĢme sağlanmıĢtır. Zaman ve mekan analizlere iktisatta olduğu gibi soyut, homojen,
mutlak ve değiĢmeyen bir biçimde, üzerindeki sosyolojik, tarihsel, kültürel ve tekno-mekansal
ögelerden soyutlanarak girmiĢtir (Garretsen ve Martin, 2010).
Tarihsel zamanın ve sosyo-mekansal süreçlerin karmaĢık ve gerilimli doğasını, birikimli
özelliğini ihmal etmesi nedeniyle her iki kuram tarih ve mekan dıĢı olarak nitelendirilmiĢtir
(Sheppard, 2006; Amin ve Thrift, 2000).
YerleĢik iktisat ve geleneksel Ekonomik Coğrafya kuramlarının paylaĢtıkları aksiyomatik
sistemde toplumsal süreçlerin ve sosyo-mekansal yapılanmaların karmaĢık yapısının
soyutlanması nedensiz değildir. Çünkü piyasaların iĢleyiĢini düzenleyen ve rekabetçi dengeye
ulaĢmasını sağlayan tarih-toplum dıĢı süreçler gerçek dünyada olmayan bir Ģekilde ancak zaman
ve mekan boyutsuz bir ekonominin varlığına bağlıdır. Toplumda belirsizlik, istikrarsızlık ve
gerilim yaratan iktidar mücadelelerinin gerçekleĢtiği toplumsal süreçler ve mekanda yaĢanan
çatıĢmalar, eĢitsizlikler ve çeliĢkiler mekanı sabitleyen soyutlamalarla birer birer analiz dıĢına
itilmiĢlerdir.
kuvvetler arasında eşitlik‖ olarak Newton fiziği (çekim kanunu) üzerine temellendirilir. Böylece fiziğin
kullandığı dil olan matematiği kullanarak belli varsayımlar altında tüm sorulara kesin-mutlak doğru
yanıtlar vermek kolaylaşır, iktisadi sorunlara en iyi (optimal) ve tek çözüm mümkün hale gelir. Fizikte
olduğu gibi kesin ve mutlak sonuçlara ulaşmak dürtüsü iç tutarlılığı olan kısa ve kesin kanıtlar elde etmek
düşüncesindeki iktisatçıları, fiziğe duydukları hayranlıklarının da etkisiyle, iktisadı bir tür ―sosyal
matematiğe‖ dönüştürmüştür (Blaug, 2009).
5
Sanayi devrimi sonrasında Von Thünen, Lösch, Isard, Weber ve Christaller gibi ilk kuşak ekonomik
coğrafyacılar sanayinin kuruluş yeri ve yersel gelişme farklılıklarını (lokasyon kuramları) açıklarken,
neoklasik marjinal devrimin de etkisiyle, ekonomik coğrafya‘ya mikroekonomik temel kazandırmaya
çalışmışlardır. Yerleşik iktisatla yakınlaşmanın başladığı bu yılları takiben iktisatın kendisine seçtiği
aksiyomatik sistemi benimseyen ekonomik coğrafya mekandan yoksun, tarih dışı, önceden verili ve
özellikleri belirlenmiş (isotropic) bir mekan anlayışıyla mikro iktisat kuramının parçası haline gelmiştir
(Ottaviono ve Thisse, 2004; Hudson, 2006). Bu paradigma 1960‘lara kadar sürmüş, kapitalist sistemin
eleştirisini yapan politik iktisatın ortaya çıkmasıyla mekan ve mekandaki yapılanmalar yeniden
yorumlanmıştır. İktisatta ve bölge-mekan bilimlerde çok köklü paradigma değişikliğinin gerçekleştiği
1970‘li ve 1980‘li yıllarda ekonomik coğrafya kuramı üzerinde neoklasik iktisadın etkisi çok güçlü
olmuştur.
197
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Aslında mekana özgü olan artan getiriler ve dıĢsallıklar iktisatçılar için her zaman güçlük
çıkarmıĢtır. Yerelde gömülü bireysel bilgi ve beceriler (beĢeri sermaye), toplumsal iliĢki ağları
üzerinde gerçekleĢen iliĢkiler ve iĢbirlikleri (sosyal sermaye) gibi sosyo-mekansal yapılanmalar
iktisatta sorunlu alanlardır. Yığılma ekonomilerinden ya da iĢletmelerin yakınlığından doğan
dıĢsallıklar ve artan getirilerin analizlere girmesi durumunda iktisattaki sınırlandırıcı pek çok
varsayımdan (sabit getiri, tam rekabet vb.) vazgeçmek gerekmektedir. Tam rekabette bozulmaya
yol açan piyasa kusurları ve iktisat dıĢı ögeler içselleĢtirildiğinde ise iktisat kuramının rekabetçirasyonel koĢullar altında öngördüğü ―piyasalar kusursuz iĢler‖ ilkesi geçerliliğini kaybetmektedir.
2. Mekan yeniden keĢfedilirken
Mekanın değiĢken ve dinamik özellikleri ancak 1980‘li ve 1990‘lı yıllarda ele alınabilmiĢ, piyasa
kusurlarını (eksik rekabet piyasalarını) yersel ekonomik denge modellerinde kullanan Yeni
Ekonomik Coğrafya Kuramı ve kısmen de Ġçsel Büyüme Modelleri ile birlikte mekan bir
araĢtırma nesnesi olarak yerini almıĢtır.6 1980‘lerden günümüze Ekonomik Coğrafya kuramının
mekana iliĢkin analizlerinde büyüme teması fazla öne çıkarken, yersel büyümenin dinamikleri
yeni ve ilginç araĢtırmaların konusu olmuĢtur. Mekansal bir ölçek olarak bölge, kalkınma
iktisadının en ilginç araĢtırma nesnesidir. Bir baĢka deyiĢle iktisatçılar bölge-mekan bilimlerini
ve bölgesel iktisadı adeta yeniden keĢfetmiĢlerdir.
Ġktisadın bölge-mekan bilimlerine yönelik ilgisinin son yıllarda artmasının bir nedeni, ulusal ve
bölgesel eĢitsizliklerin sürüyor olması ve gelir eĢitsizliklerinin ülkelerin kalkınmasının önünde
hala büyük engel teĢkil etmesidir. Ekonomik faaliyetlerin yersel dağılımındaki eĢitsizliği Dünya
Bankası (2009) raporu ve OECD (2009) çalıĢması çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Bu
eĢitsizliğin zaman içinde kapandığını ve ülkeler-bölgeler arasında bir yakınsamanın
gerçekleĢtiğini gösteren hiçbir ikna edici kanıt yoktur.
Diğer bir neden ise, dünya ekonomi coğrafyasında yakın dönemdeki geliĢmelere bağlı olarak
kentlerin ve kentsel bölgelerin ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinde oynadığı roldür.
1980‘li yıllardan itibaren kapitalist sermaye birikimi ve emek süreçlerinde yaĢanan post fordist
yapılanma dünya ekonomisinin mekansal haritasını önemli ölçüde değiĢtirmiĢtir. Küresel
ekonomide rekabetin de baskısıyla üretimin hızla uluslararası hale gelmesi, üretimin mekandan
bağımsızlaĢarak parçalanması (delocalization), sınır ötesi finansal akımların artıĢ göstermesiyle
yaĢanan finansal küreselleĢme süreci üretimin yapıldığı mekanlar olan kentleri-kent bölgeleri
etkilemiĢ ve coğrafi bir ayrıĢmaya yol açmıĢtır (Amin, 2002; Henderson, 2010).
Ġktisatçıların mekana yeniden ilgi duymasının bir diğer nedeni de, uluslararası ticaret ve
ekonomik büyümenin analizinde yeni kavramların ve araçların geliĢmiĢ olmasıdır. Firma ve
endüstriyel organizasyon kuramında yakın yıllarda ortaya çıkan geliĢmelerle birlikte artan
getiriler, dıĢsallıklar ve eksik rekabetin modellenmesine imkan veren bilgisayar teknolojisindeki
geliĢmeler mekana ilgi duyulmasında etkili olmuĢtur. Kentsel büyüme dinamikleri ve sanayi
bölgeleri, yenilikçi bölgeler gibi mekansal yapılanmalar konusunda yapılan araĢtırmalar
sonucunda mekan ve mekanın organizasyonu hakkında önemli bilgi birikimi gerçekleĢmiĢtir.
Ülkeler/bölgeler arasında mutlak yakınsama öngörüsünün gerçekleĢmemesi neoklasik büyüme
modelini tartıĢmalı hale getirmiĢ, modelin idealize edilmiĢ denge yaklaĢımına ve gerçeklikle
uyuĢmayan varsayımlarına eleĢtirel bakan farklı kuramların yolunu açmıĢtır.
6
Ekonomik coğrafyacılar bu çalışmanın amacı açısından, diğer bilim dallarıyla ilgisine bakmadan kendisini
ekonomik coğrafyacı olarak nitelendirenleri kapsamakla birlikte, ekonomik coğrafya yazınında neoklasik
iktisadın aksiyomatik sistemini benimseyen ve mekanı sosyo-mekansal özelliklerinden soyutlayarak ele
alan coğrafyanın ―coğrafi iktisat‖ (geographical economics) olarak tanımlandığını, buna karşın mekanın
analizini sosyo-mekansal süreçlere dayalı olarak yapan coğrafyacıların ―eleştirel‖ ya da ―asıl‖ ekonomik
coğrafya (critical/proper economic geographers) olarak adlandırıldığını belirtelim (Garretsen ve Martin,
2010; Martin, 1999a ; Sheppard, 2006).
198
Uğur Eser
Kusursuz iĢleyen piyasayı tek iktisat (bu iktisadın politika önerilerini de seçeneksiz) varsayan
yerleĢik iktisadın neredeyse yüzyılı aĢan bir zamandır sorguladığı ―piyasa kusurları‖nın ve ―iktisatdıĢı ögeler‖in iktisat kuramı içine alınması fazla gecikmemiĢtir. Ġktisat dıĢı ögelerin içeriye alınması
ve büyüme hızlarındaki ülkeler/ bölgelerarası farklılıkların açıklanmasında kullanılması 1980‘li
yıllarda Ġçsel Büyüme (Endogenous Growth) kuramıyla olmuĢtur. Ekonomik faaliyetlerin mekansal
dağılımındaki farklılıkların açıklanmasını ise Yeni Ekonomik Coğrafya üstlenmiĢtir.7
Ġçsel büyüme ve yeni dıĢ ticaret kuramlarının sanayinin lokasyonu ve yersel büyüme örüntülerini
(patterns) açıklarken piyasa kusurlarına yer vermesi ve eksik rekabet piyasalarının yersel genel
denge analizlerinde kullanılması Ekonomik Coğrafyanın ―yeniden doğuĢu‖ (renaissance) olarak
nitelendirilmektedir (Fujita, 2010).
Ancak geçmiĢte ihmal edilmiĢ bu ögelere ne kadar yer verse de yerleĢik iktisatın anlamsız
soyutlamalar ve gerçek dıĢı varsayımlarla dolu, sosyal içerikten yoksun, tarih ve mekan dıĢı
(aspatial, asocial) özellikleri hiç değiĢmeden kalmıĢtır. Tam rekabette bozulmaya yol açan
dıĢsallıkların içselleĢtirilmesine, piyasa kusurlarının varlığına dikkat çekilmesine (piyasa
kusurları olmazsa kusursuz iĢler!) ve iktisat dıĢı ögelere baĢvurmasına rağmen neoklasik iktisatın
ve onun ilkelerini benimseyen Yeni Ekonomik Coğrafya‘nın içeriğinde değiĢen fazla bir Ģey
yoktur (Fine, 2011; Martin, 2006). Her iki kuramın gerek ekonomik büyümeye iliĢkin gerekse
büyümenin modellenmesindeki yaklaĢımı büyük ölçüde örtüĢmektedir. Her iki kuram da kendi
aksiyomatik sistemini piyasa kusurlarına ve/veya iktisat dıĢı ögelere dayandırır. YerleĢik
iktisadın aksiyomatik sisteminin temelindeki tam rekabet ve denge varsayımları bu kuramlarda
gerçek dünya olaylarıyla ilgisiz bulunur ve analiz dıĢına itilirken, yöntembilimsel bireycilik ve
rasyonalite ilkeleri özenle korunmuĢtur.
3. Mekansal iktisada giriĢ
Kurgusal bir dünyaya ve gerçek üstü varsayımlara dayanan yerleĢik iktisat kuramı ne piyasa
ekonomilerinde sıklıkla gözlenen dengesizliklere ve eĢitsizliklere ne de neoliberal
küreselleĢmenin dinamiklerine tatmin edici bir açıklama getirebilmektedir. Hodgson‘a (2000)
göre mekanın, insanların ve zamanın gerçek niteliklerinden soyutlanarak kurgulanmıĢ yerleĢik
iktisattan ekonominin karmaĢık-dinamik süreçlerini açıklamasını beklememek gerekir. Mekana
ve zamana eĢ değerde önem vermeyen, zamanı öncelerken mekanı öteleyen, toplumsal
süreçlerden ve üretimin sosyo-politik ve kültürel iliĢkilerinden soyutlayan kuramın ve bu kuram
üzerine inĢa edilen genel denge modellerinin ekonominin gerçekliğini açıklamak açısından
kullanıĢlı olduğunu söylemek zordur.
Bu sorunun Ģüphesiz kuramsal düzeyde çözülmesi gerekmektedir. YerleĢik iktisat kuramının
aksiyomatik sistemini sorgulayan yeni kuramsal ve kavramsal çerçeveye ihtiyaç olduğu açıktır.
Ġktisat kuramında temel paradigma değiĢikliğine yol açan iki eğilim 1980‘lere gelindiğinde BölgeMekan bilimi çalıĢmaları da dahil kısa sürede sosyal bilimlerin diğer alanlarına yansımıĢtır.
Ġlki, mikro iktisat kuramının makro iktisat kuramıyla nasıl bağdaĢtırılacağıdır. Bir baĢka deyiĢle
makro ekonomik olgulara yeni bir mikro temel aramak ve mikro iktisattaki temel analiz birimi
olan birey davranıĢlarını makro iktisattaki kuramların öngörüleriyle bağdaĢtırmaktır. ―Makro –
7
Ekonomik coğrafyanın temel aldığı aksiyomatik sistem 1970‘lerden itibaren değişmiştir. Sanayinin
mekansal organizasyonundaki gelişmeler, üretim ölçeğindeki artış ve teknolojik gelişmeler eksik rekabetin
modellenmesine olanak sağlamıştır. Aslında rekabetçi olmayan/ eksik rekabet piyasalardaki tekelci ve
oligopolcü firma modelleri çok önce 1930‘larda Chamberlin, Robinson, Kaldor tarafından geliştirilmişti.
1970‘lerden itibaren eksik rekabet piyasa yapıları ve ölçeğe göre artan getiri koşullarına yer veren yeni
ticaret ve firma kuramlarının sanayinin yer seçimi ve üretimin mekansal organizasyonuyla ilgili ekonomik
coğrafya kuramı üzerindeki etkisi büyüktür. Özellikle Chamberlin tipi tekelci rekabet modeli üzerinden
geliştirilen Dixit-Stiglitz (1977) modeli Krugman‘ın öncülüğünü yaptığı Yeni Ekonomik Coğrafya
kuramında dönüm noktası sayılır (Fujita ve Krugman, 2004). Krugman‘ın (1991, 1995) öncülüğünde,
Fujita (1988), Venables (1996) gibi ekonomik coğrafyacılar geleneksel ekonomik coğrafya‘dan
epistemolojik kopuşu 1980‘li yıllarda gerçekleştirmiştir.
199
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
mikro bağdaĢmazlığı‖ olarak adlandırılan bu sorun (neo-liberal) iktisatçılar tarafından gerçek
dünyayı bu idealize edilmiĢ koĢullara uydurmaya çalıĢarak çözülmüĢtür (Akyüz, 2009). Bu
bağlamda yöntembilimsel bireycilik, rasyonalite ve optimizasyon ilkeleri iktisat kuramının
içinde tutulmuĢ ve toplum (rasyonel) bireyden baĢlayarak yeniden kurgulanmıĢtır. Makro
iktisadın nasıl mikroekonomik temellerinden söz ediliyorsa, bölge-mekan bilimlerinde bölgesel
ekonomik büyümenin de mikro temelleri vardır (Capello, 2009).
Eğilimlerden ikincisi ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinin piyasa kusurlarına ve iktisat-dıĢı
alanlara iliĢkin kavramsallaĢtırmalarla nasıl bağdaĢtırılacağıdır (Fine, 2011). Kuram ile gerçekler
arasındaki bağdaĢmazlık sadece idealize edilmiĢ rekabetçi koĢullara bağlanamayacaksa, bu ya
yerleĢik iktisat kuramının dıĢında ona seçenek olacak yeni bir kuramsal-kavramsal çerçevenin
oluĢturulmasıyla ya da piyasa kusurlarının yanında iktisat-dıĢı alanların iktisat kuramının içine
alınmasıyla aĢılabilir. Her iki durumda da iktisat kuramında bir paradigma değiĢikliği gerekir.
Yeni Ekonomik Coğrafya bağlamında bu paradigma değiĢikliğine yol açan süreç dünya
ticaretiyle ilgili gözlemlerin ve elde edilen ampirik bulguların neoklasik dıĢ ticaret kuramıyla
(Heckscher-Ohlin) çeliĢtiğinin görülmesiyle baĢlamıĢtır. 1970‘li yıllarda yeni bir uluslararası
ticaret kuramına ihtiyaç olduğu belli olmuĢ, ülkelerin uzmanlaĢtıkları ya da karĢılaĢtırmalı
üstünlük sahibi oldukları ürünlerin ticaretini değil, aynı ürün veya ürün gruplarında hem ihracatçı
hem de ithalatçı oldukları (farklılaĢtırılmıĢ) ürünlerin iki yönlü ticaretini, yani endüstri içi ticaret
yaptıkları görülmüĢtür. Bu ürünlerin dünya ticareti, tam rekabet ve ölçeğe göre sabit getiri
varsayımlarına dayalı geleneksel dıĢ ticaret kuramıyla artık açıklanamamaktadır. Üretim ve
ticaret eksik rekabet piyasası koĢullarında yapılmaktadır. Artan getiri, dıĢsallıklar ve ölçek
ekonomileri bu piyasa koĢullarında bir arada olabilmektedir.
Dolayısıyla dünya ticaretini açıklamak için eksik rekabet ve ölçeğe göre artan getiri
varsayımlarına dayalı rekabetçi olmayan (non-competitive) yeni modellemelere ihtiyaç vardır.
Ekonomik faaliyetlerin mekansal organizasyonunun ve ekonomik büyümenin mekansal
dinamiklerinin köklü biçimde değiĢmesi çok karmaĢık, dinamik ve belirsizliklerle dolu olan bu
süreçlerin çözümlemesinin durağan, doğrusal ve belirlenimci bir yaklaĢımla yapılmasını
güçleĢtirmiĢtir (Fujita, 2010).
Krugman‘ın öncülüğünü yaptığı yeni dıĢ ticaret kuramı endüstri içi ticaretin büyük kısmının ve
geliĢmiĢ ülkeler arasındaki ticaretin tekelci rekabet piyasalarında faaliyet gösteren firmalar
tarafından gerçekleĢtirildiğini, gittikçe büyüyen uluslararası ticaretin sadece karĢılaĢtırmalı
üstünlüklere dayalı olarak açıklanamayacağını göstermiĢtir (Krugman, 1979; Helpman, 1981;
Helpman ve Krugman, 1985). Yeni dıĢ ticaret kuramıyla temellendirilen Yeni Ekonomik
Coğrafya modelleri eksik rekabet koĢullarında sanayi ürünlerinin endüstri-içi ticaretini ürün
farklılaĢtırması, artan getiri (verimlilik), geniĢleyen pazarlara eriĢim (ölçek ekonomileri) ve
maliyetten tasarruflar (dıĢsallıklar) gibi daha gerçekçi varsayımlarla açıklamakta ve
karĢılaĢtırmalı üstünlükleri değil rekabetçi üstünlükleri temel almaktadır.
Yeni Ekonomik Coğrafya‘nın eksik rekabet modellerinin kurulabilmesi için gerekli kuramsal ve
kavramsal çerçevenin oluĢturulmasında Ġçsel Büyüme Kuramı‘nın rolü büyüktür. YerleĢik
iktisadın içinden çıkan Ġçsel Büyüme Kuramı ekonomik büyümenin kaynaklarını ―içsel‖
faktörlere dayalı olarak açıklayan yaklaĢımıyla yeni ticaret kuramına dayalı Yeni Ekonomik
Coğrafya‘ya çok güçlü kuramsal destek sağlamıĢtır. Mekanda yoğunlaĢma, uzmanlaĢma,
kümeleĢme, entegrasyon ve yakınsama kavramsallaĢtırmalarını yeni lokasyon ve ticaret
örüntülerini açıklarken kullanan Yeni Ekonomik Coğrafya bu kuramdan geniĢ ölçüde
yararlanmıĢtır.
Grossman ve Helpman‘ın (1994) teknoloji, yenilikler ve beĢeri sermayeye yapılacak yatırımların
yaratacağı olumlu dıĢsallıkların ve bunlarla birlikte ortaya çıkan ―yayılma etkileri‖nin (spillover
effects) büyüme üzerindeki etkilerine yaptığı vurgu ekonomik büyüme ve kalkınmanın
anlaĢılmasında önemli katkı yapmıĢtır. Romer (1986, 1990) büyümenin nihai kaynağının kâr
amaçlayan giriĢimcilerin araĢtırma faaliyetleri sonucunda gerçekleĢen bilgi üretimi ve teknolojik
200
Uğur Eser
yenilikler olduğunu göstermiĢtir. Lucas‘ın (1988) ve onu izleyen diğerlerinin geliĢtirdiği beĢeri
sermayeye dayalı modeller hızlı ve istikrarlı büyümenin itici gücü olarak beĢeri sermaye
yatırımlarını görmüĢlerdir.
Ġnsan üzerine yapılan ve görünmeyen (intangible) sermaye yatırımı olarak da adlandırılan beĢeri
sermaye birikimi, fiziksel sermaye birikiminde karĢılığı olmayan, toplum içinde sürekliliği olan
sosyal iliĢkilerin ve etkileĢimin sonucudur. Kurama göre büyüme ülke içi ortamdan etkilenen,
kurumsal yapı ve kapasitelerin etkili olduğu, aynı zamanda iniĢli-çıkıĢlı, dengeli olmaktan çok
dengesiz bir süreçtir. Büyümenin itici gücü olan teknolojik geliĢmeler ve uyarılmıĢ yenilikler bu
dengesizlik süreçlerinde gerçekleĢmektedir. Yeniliklerin sürekli olduğu piyasalar kaçınılmaz
biçimde eksik rekabet özelliği gösterdiklerinden rekabetçi piyasa varsayımı gerçekçi değildir.
Ekonomik faaliyetlerin belirli bölgelerde yığılmasından kaynaklanan artan getiri ve dıĢsallıklar,
coğrafi yakınlıktan doğan kümeleĢmeler, yerli ve yabancı Ģirketlerin aralarında kurdukları ortak
yaĢamsal (symbotic) iliĢkiler geleneksel ticaret ve büyüme kuramlarında açıklanamamaktadır. Bu
nedenle endüstri içi ticareti ve içsel büyümeyi açıklayan kuramların çoğu eksik rekabet piyasaları
üzerine temellendirilmiĢtir. Ancak tam rekabet ve sabit getiri gibi yerleĢik iktisatın aksiyomatik
sisteminin yapı taĢlarından ikisi terk edilirken yöntembilimsel bireycilik ve optimizasyon bu
kuramlarda korunmuĢtur.
Ġçsel Büyüme kuramı olsun, Yeni Ekonomik Coğrafya olsun büyüme süreçlerinin çözümlenmesi
toplumun kusurlu iĢleyen piyasalara sahip olduğu anlayıĢına dayandırılmaktadır. Piyasa
fiyatlarına yansımayan ve firma kar fonksiyonlarına girmeyen, dolayısıyla yerleĢik iktisat kuramı
için rahatsız edici olan piyasa kusurları ve iktisat-dıĢı ögeler böylece iktisadın içine alınmıĢtır.
Geleneksel ekonomik coğrafya modellerinin kullandığı sabit getiri, tam rekabet vb. soyutlamalar
yerlerini dıĢsallıklar ve artan getiri gibi ―piyasa kusurları‖na bırakmıĢ, rekabetçi piyasa
ekonomisi kuramında bozucu etki yaratan bu ögeler bir çok rapor ve yayında etkin Ģekilde
kullanılmıĢtır (Dünya Bankası, 2009; OECD, 2009).
4. Heterodoks yaklaĢımlar
Mekan ve mekandaki organizasyonlarla ilgili oluĢturdukları yeni kuramsal-kavramsal çerçeve ile
Evrimsel Ġktisat kuramının, bu kuramın Ekonomik Coğrafya kuramıyla bir sentezi olan Evrimsel
Ekonomik Coğrafya kuramının ve heterodoks-eleĢtirel diğer kuramcıların katkısının çok daha
fazla olduğu söylenebilir.
Bu kuramların ortak özelliği, neoklasik iktisatın aksiyomatik sistemini ve teleolojik yapısını
sorgulamaları, ekonomiyi piyasa değiĢimlerine indirgeyen ve ekonomik büyümenin yersel
belirleyicilerini idealize edilmiĢ rekabetçi denge koĢullarında arayan yaklaĢımına karĢı,
davranıĢsal ve evrimsel-kurumsal yoruma dayalı gerçekçi bir mekansal temsile yer vermeleridir.
Bu kuramlar ekonomiyi durağan değil dinamik ve bütünlüklü bir bakıĢ açısıyla ele alan
yaklaĢımlarıyla diğerlerinden belirgin Ģekilde ayrılırlar.
Ġçsel Büyüme Kuramına yöneltilen eleĢtiri yöntembilimsel tercihini bireylerin ve firmaların
rasyonel davrandıkları, optimizasyon yaptıkları, ayrıca ekonominin dengeye yönelme eğiliminde
olduğu yönünde yapmıĢ olmasıdır. Kuramın ikna edici ampirik kanıtlar sunamaması, araĢtırmageliĢtirme faaliyetlerinin yenilikler üzerindeki etkisinin tam olarak tahmin edilememesi, tarihin
ve mekanın önemini göz ardı etmesi eleĢtirilmiĢtir (North, 1990; Hodgson, 2001). YerleĢik
iktisatın temel varsayımlarını ve aksiyomatik sistemini sorgulamıĢ olsa da, büyümenin
modellemesini neoklasik iktisat üzerine inĢa ettiği, sosyo-mekansal süreçleri öne çıkarmadığı
için büyümenin mekansal temsilinde yetersiz bulunmuĢtur (Fine, 2000; Sheppard, 2000).
Benzer Ģekilde eleĢtiriler kapitalizmin eleĢtirisini yapmaması, yeni uluslararası iĢbölümünde
mekana bağlı olarak değiĢen toplumsal süreçleri irdelememesi, emek süreçlerini ve ücretlilik
iliĢkileri konusunda sessiz kalması, küresel ve bölgesel eĢitsizlikleri ihmal etmesi nedeniyle Yeni
Ekonomik Coğrafya‘ya da yöneltilmiĢtir (Scott, 2000; Sheppard, 2006). Yeni Ekonomik
Coğrafya‘yı geleneksel yer seçimi kuramının (location theory) ve bölgesel çalıĢmaların yeni bir
201
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
uyarlaması olarak değerlendiren Martin (2006) bu kuramı soyut, tümdengelimci ve belirlenimci
yöntemi nedeniyle ne ―yeni‖ ne de ―coğrafya‖ olarak nitelendirmektedir.
Mekandaki dönüĢümü yalnızca rekabet edebilirlik, piyasa değiĢimleri, giriĢimcilik ve kaynak
tahsislerine bağlayan Dünya Bankası Raporu (2009) ekonomik, kültürel ve politik farklılıkları
görmezden geldiği, toplumsal süreçlerdeki gerilimli iliĢkilere hiç değinmediği ve neoliberal
küreselleĢmenin kentsel mekanlarda eĢitsizlikleri artıran sonuçları konusunda sessiz kaldığı için
eleĢtirilmiĢtir (Harvey, 2009; Scott, 2009; Murphy, 2011; Martin ve Sunley, 2011) .
Ekonominin dinamik büyüme süreçlerinin çözümlenmesini farklı kuramsal-kavramsal çerçeve
üzerine inĢa eden Evrimsel Ġktisat yerleĢik iktisadın temelindeki aksiyomatik sistemi dünya
gerçekliğiyle uyuĢmaz bulur. Kuramsal temelleri J.Schumpeter tarafından atılan kurama göre
ülkelerin sermaye birikimi ve büyüme süreçlerinin çözümlenebilmesi için her tarihsel dönemde
toplumsal süreçlerde gerçekleĢen teknolojik sistemlerin özgün ve yol bağımlı özelliklerini temel
almak gerekir (Freeman ve Perez, 1988). Kapitalist ekonomilerde büyümeyi baĢlatan ve bu
süreçleri dönüĢtüren dinamikleri evrimsel seçilim (selection) yoluyla çözümleyen kuram, yol
bağımlı ve birikimli bu süreçlerde oluĢan içsel özgüllükleri ve dinamik uyum-öğrenme
süreçlerini öne çıkarır (Nelson ve Winter, 1982; Dosi vd., 1988).
Evrimsel iktisatçılar Ġçsel Büyüme kuramını Schumpetergil iktisada ne kadar yakın ve kabul
edilebilir buluyorlarsa, Yeni Ekonomik Coğrafya kuramını da birçok bakımdan yerleĢik iktisada
o kadar yakın bulmaktadır.
Evrimsel Ġktisat ile Ekonomik Coğrafya kuramının bir sentezinden doğan Evrimsel Ekonomik
Coğrafya kuramına göre kapitalist ekonomi her Ģeyden önce dinamik evrimsel bir değiĢim sürecidir.
KurumsallaĢmıĢ bir süreç olarak ekonomi geri döndürülemez (irreversible) ve yeniliklere açık süreç
özelliği gösterir (Boschma ve Martin, 2010). Evrimsel bakıĢ açısıyla teknolojik geliĢme ve yenilik
süreçlerinin dinamik olması, tarihsel-toplumsal süreçlerde gerçekleĢen yeniliklerin ortaya çıkması,
geniĢleyip yayılması ya da baĢarısız olup kaybolmasının düzenli ve istikrarlı biçimde
gerçekleĢmediği, aksine sürecin düzensizlik ve istikrarsızlık gösterdiği anlamına gelmektedir.
Yenilikçi düĢünceler yeni fikirlerin kök saldığı etkileĢimli ortamlarda oluĢur.
Kapitalist ekonomi yenilikçi faaliyetlere dayalı, dinamik bir evrim süreci içersinde eskileri yok
ederken sürekli yeni Ģeyler yaratan bir ekonomidir. Yenilikçi faaliyetler Schumpeteryen anlamda
bir ―yaratıcı yıkım‖ sürecidir. YerleĢik iktisadın iddia ettiğinin aksine bir mekanda gerçekleĢen
ekonomik büyüme ne yalnız sermaye birikimidir ne de kendisi açıklanamayan, sır dolu bir
teknolojik değiĢim sonucunda oluĢan bir süreçtir. Yersel büyümenin itici gücü olan teknolojik
geliĢme ve yenilikler daha önce geçilen aĢamalara bağımlı ve birikimli özelliklere sahiptir.
Ekonomik büyümenin baĢlatılmasında bu süreçlerin dinamik olan doğasındaki sistemik
baĢarısızlıkların, içsel uyumsuzlukların da rolü vardır. Kapitalist bir ekonomide büyüme süreçleri
Marx‘ın da vurguladığı gibi, hiçbir zaman durgun bir denge olarak tanımlanamaz. Teknolojik
değiĢim ve yenilikler ekonomik bir örgütlenme biçimi olarak kapitalizmin sabitleridir (Boschma
ve Martin, 2007). Teknolojik değiĢim süreçlerinde bilginin gömülü, yenilik faaliyetlerinin
sistemik özelliklerini ve büyümeye eĢlik eden kurumların rolünü ihmal eden yerleĢik iktisadın
dinamik büyüme süreçlerini açıklaması bu nedenle beklenmemelidir.
Ekonomiyi yaĢayan bir toplumsal organizma olarak ele alan Evrimsel Ġktisat mekanı evrimsel
biyolojide olduğu gibi, önceden belirlenmiĢ değil, baĢkalaĢma (mutasyon) yoluyla, çoğu zaman
rastlantılara bağlı evrimsel bir süreç olarak yorumlamaktadır. Toplumda istikrarsızlaĢtırıcı
(entropik) güçler her zaman iĢ baĢındadır. Entropik güçler sadece bireysel (yaĢlanma, ölüm vb.)
değil, aynı zamanda toplumsaldır (rekabet, çatıĢma vb.). Bütün bunlar ekonomide çok karmaĢık,
çok boyutlu bir yapı (morfogenesis) oluĢturur (Capello, 2009). Artan getiri ve dıĢsallıkların
olduğu bir dünyada baĢlangıç koĢullarındaki çok küçük ve rastgele değiĢiklikler bile büyük
sonuçlara yol açabilmektedir (Martin ve Sunley, 2003). Rekabetin aksak, bilginin eksik,
dıĢsallıkların yaygın, uyum sürecinin ağır olması nedeniyle ekonomide tek ve kararlı dengeden
202
Uğur Eser
(unique and stable equilibria) değil, aksine çoklu ve kararsız dengeden (multiple and unstable
equilibria) söz edilebilir (Garretsen ve Martin, 2010).
YerleĢik iktisadın optimizasyon yapan, her Ģeyi bilen, çıkarı peĢinde koĢan birey
(homoeconomicus) tiplemesinden farklı olarak, birey-insan sürekli kendini gerçekleĢtirme yolları
arayan, yaratıcı potansiyelleri olan, zamanla değiĢen öznel tercihlere, alıĢkanlıklara ve eğilimlere
sahip toplumsal bir varlık, kurumsal insandır (homo institutalist) (Özveren, 2007). Geleneklerin,
normların, kuralların ve kurumların Ģekillendirdiği ortamlarda küçük yeni-yaratıcı fikirlerin
sahibi olan insan sosyo-mekansal yapılanmalar içinde önceden öngörülmesi mümkün olmayan
değiĢimlere yol açarak çok farklı bir toplumsal düzenin temellerini atabilir.
DıĢ gerçekliğin temsilini yaparken her olayda bütünü mekanik biçimde tamamen parçalarından
hareketle açıklayan, mekanik, indirgemeci ve belirlenimci bir yöntem yerine heterodoks
kuramlar organik analojiler kullanmaktadır. Dinamik ve doğrusal olmayan süreçlerde
gerçekleĢen sosyo-mekansal yapılanmalar modern fizik ve biyolojideki yeni
kavramsallaĢtırmalarla (çatallanma, kaos, sinerji vb.) açıklanır. 8 Mekan da artık tek biçimli-soyut
(uniform-abstract) ve düzenlilik-istikrar gösteren bir yer değil, farklılaĢmıĢ-iliĢkisel (diversifiedrelational) özelliklere sahiptir (Capello ve Nijkamp, 2009). Doğal olarak mekanın temsili de artık
mekandaki somut yersel karakteristiklerde içerilmiĢ olarak ve sosyo-mekansal yapılanmalar
dolayımında yapılmalıdır.
Evrimsel Ġktisatla ilgili çalıĢmaların ayrı bir kolu olan karmaĢıklık (complexity) kuramında da
belirtildiği gibi, küçük yeni fikirler bu sosyal ve organik süreçlerde önceden öngörülemeyen ve
doğrusal olmayan değiĢimlere neden olurlar (Arthur, 1999). Sosyo-mekansal süreçler önceden
belirlenmiĢ değil, karmaĢık ve geçmiĢe bağımlıdır. Zaman ve mekan farklılıklarını gözetmeyen
genellemeler yapmaya izin vermezler. Ġçinde yer aldıkları toplumsal iliĢkiler ve mekansal
düzenleme biçimleriyle evrimsel, birikimli ve yol bağımlı (path dependence) süreçlerde
değiĢirler (Martin ve Sunley, 2010a, 2010b; Boschma ve Martin, 2010).
Toplumsal olarak yeniden üretilen sosyo-mekansal süreçlerde yaĢanan bütün bu dönüĢümler
yerleĢik iktisatın mekanik denge modellerindeki kararlılık (stability), tekbiçimlilik (uniformity),
düzenlilik (regularity) ve doğrusallık (linearity) varsayımlarıyla açıklanamamaktadır. Toplumsal ve
ekonomik organizmaların bu karmaĢık ve uyarlamalı doğasını anlamak zaman ve mekana eĢ
değerde önem veren, insanı ve mekandaki toplumsal iliĢkileri evrimsel ve birikimli bir sürec olarak
ele alan yeni bir sosyo-mekansal temsille olanaklıdır. Tarihi ve mekanı içselleĢtiren çok disiplinli,
çoğulcu ve eleĢtirel bir temsil ile gerçek dünya olayları kavranabilir (Amin ve Thrift, 2000;
Hodgson, 2001). Mekanda gerçekleĢen kapitalist ekonomik süreçlerin istikrarsız niteliği geçici
sürtünmeler (frictions) olarak ele alınamazlar. Bu nedenle dinamik büyüme süreçlerini sürtünmesiz
sayan yerleĢik iktisatın genel denge kuramının gerçek dünya olaylarıyla ilgisi yoktur.
5. Sonuç yerine
Ġktisatın hala neoklasik ortodoksiye bağlılığı sürmekle birlikte, bugün idealize edilmiĢ piyasalara
dayalı denge modellerinin kendisini kabul ettirdiği söylenemez. Ġktisatın kapalı paradigmasının
içinde heterodoks-eleĢtirel kuramlarla önemli gedikler açılmıĢtır. Bu gediklerden geçmiĢte uzun
süre dıĢlanmıĢ pek çok disiplin (sosyoloji, tarih, coğrafya, biyoloji) iktisada sızmayı baĢarmıĢtır.
Bölge-mekan bilim araĢtırmalarının ve Ekonomik Coğrafya‘nın iktisat bilimine en önemli katkısı
ise mekansız bir iktisat kuramının olanaksız olduğunu göstermiĢ olmasıdır.
Ġçsel Büyüme ve Yeni Ekonomik Coğrafya kuramlarının ekonominin dinamik büyüme
süreçlerini mekandaki yapılanmalardan hareketle açıklamasının yerleĢik iktisada karĢı duyulan
8
Ekonomiyi biyolojideki ve modern fizikteki analojilerle açıklayan organik yaklaşım yerleşik iktisadın klasik
fizikten esinlenen mekanik bakış açısında ve aksiyomatik sisteminde bozucu etki yaratmıştır. Gerçekliğin
temsilinde mekanik analojiler ile biyolojik-organik analojiler arasındaki ayrım konusunda ilginç bir
çalışma için Bronk (2010)‘a bakılabilir.
203
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
hoĢnutsuzluğu bir ölçüde giderdiği bile söylenebilir. Daha bütünlüklü, tarihsel-toplumsal içeriği
olan bir yaklaĢımla geçmiĢte dıĢarıda bırakılan piyasa-iktisat dıĢı ögelerin kuram içine alınması
olumlu karĢılanmalıdır. Ġktisada getirilen yeni bilgi-kuramsal yaklaĢımla, geçmiĢte iktisatçılar
tarafından önemsiz sayılarak ya da modellerde basitlik sağlamak düĢüncesiyle göz ardı edilen
toplumsal süreçler gecikmeli de olsa analizlerde yerlerini almıĢtır.
YerleĢik iktisat kuramı gerçek dıĢı varsayımlarla kurgulanan toplum ve tarih dıĢı bir dünyaya ait
olmaktan artık çıkarılmalıdır. Ġktisat sosyal ve mekansal olanın bilimidir. Dolayısıyla kendi
araĢtırma nesnesini zaman ve mekan içeriği olmayan, indirgemeci, belirlenimci bir yaklaĢımla
değil, zaman ve mekana aynı önemi veren, toplumsal bir süreç olarak ele alan bir yaklaĢımla
yeniden inĢa etmelidir. Ġktisatçıların da ekonominin nasıl iĢlediğini ve nasıl yönetilip
büyütüleceğini anlamaları için mekandaki örüntüleri, mekanın iliĢkisel olan ve yeniden üretilen
özelliğini önemsemeleri, sosyo-mekansal süreçlerin önemini kavramaları gerekir. Ekonomik
coğrafyanın da sosyo-mekansal temsile önem veren böyle bir iktisat ile iĢbirliği yapması
beklenir. Kısaca iktisadın mekanı ciddiye alması için çok fazla neden bulunmaktadır. Belirtmek
gerekir ki bu yönde henüz çok az çaba vardır.
Kaynaklar
Akyüz, Y. (2009) Fiyat Mekanizması ve Makroekonomik Dengesizlikler, Efil yayınevi, Ankara.
Amin, A.; Thrift, N. ( 2000) ―What Kind of Economic Theory for What Kind of Economic Geography?‖
Antipode, 32 (1), 4-9.
Amin, A. (2002) ―Spatialities of Globalization‖, Environment and Planning, 34, 385-399.
Arthur, W. B. (1999) ―Complexity and the Economy‖, Science, April, 284,107-109.
Barro, R; Sala-i Martin, X. (1995) Economıc Growth,McGraw-Hıll,Inc.,
Blaug, M. (2009) İktisatta Yöntem veya İktisatçılar Nasıl Açıklıyor, Eflatun yayınevi, Ankara.
Boschma, R. (2009) Evolutionary Economic Geography and İts İmplications for Regional İnnovation
Policy, Paris: OECD.
Boschma, R.; Martin, R. (2007) ―Editorial: Constructing An Evolutionary Economic Geography‖,
Journal of Economic Geography, 7, 537-48.
Boschma, R.; Martin, R. (2010) ―The aims and scope of evolutionary economic geography‖, In Boschma
R ve R.Martin (ed.), The Handbook of Evolutionary Economic Geography, Edward Elgar, 3-39.
Bronk, R (2010) Romantik Ekonomist, Ekonomide Hayal Gücü, Efil yayınevi, Ankara.
Bulutay,T (1979) Genel Denge Kuramı, SBF yayınları, Ankara, No: 434.
Capello, R.; Nijkamp, P. (2009) ―Introduction: regional growth and development theories in the twentyfirst century – recent theoretical advances and future challenges‖, In Capello,F and P. Nijkamp
(ed.), Handbook of Regional Growth and Development Theories, Edward Elgar,1-16.
Capello, R. (2009) ―Space, growth and development‖, In Capello,R ve P. Nijkamp (ed..) Handbook of
Regional Growth and Development Theories, Edward Elgar, 33-52.
Dixit, A.; Stiglitz; J. (1977) ―Monopolistic Competition and Optimum Product Diversity‖, American
Economic Review, 67 (3): 297-308.
Dosi, G.; Freeman, C.; Nelson, R.; Silverberg, G.; Soete, L. (der.) (1988) Technical Change and
Economic Theory, London: Francis Pinter, Columbia University Press.
Dünya Bankası (2009) World Development Report 2009, Reshaping Economic Geography, The World
Bank.
Fine, B. (2000) ―Endogenous Growth Theory: A Critical Assessment‖, Cambridge Journal of Economics,
24 (2), 245-65.
Fine, B. (2011) Sosyal Sermaye Sosyal Bilime Karşı, Yordam kitabevi, Ġstanbul.
204
Uğur Eser
Freeman, C.; Perez, C. (1988) ― Structural crisis of adjustment, business cycles and investment
behaviour‖, In Dosi,G, C. Freeman, R. Nelson, G. Silverberg, L. Soete (ed.) Technical Change and
Economic Theory, London: Pinter Publishers, 38-66.
Fujita, M. (1988) ―A Monopolistic Competition Model of Spatial Agglomeration: a Differentiated
Product Approach‖, Regional Science and Urban Economics, 18 (1), 87-124.
Fujita, M.; Krugman, P. (2004) ― The New Economic Geography: Past, Present and Future‖, Papers in
Regional Science, 83, 139-64.
Fujita, M. (2010) ―The Evolution of Spatial Economics: from Thünen to the New Economic Geography‖,
The Japanese Economic Review, Vol:61, No:1, March.
Garretsen, H.; Martin, R. (2010) ―Rethinking (New) Economic Geography Models: Taking Geography
and History More Seriously‖, Spatial Economic Analysis, vol: 5, No: 2, June.
Grossman, G.M.; Helpman; E. (1994) ―Endogenous Ġnnovation in the Theory of Growth‖, Journal of
Economıc Perspectives, 8 (1), 23-44
Harvey, D. (2001) Space of Capital, Towards a Critical Geography, Routledge: New York.
Harvey, D. ( 2009) ―Reshaping Economic Geography: The World Development Report‖, Development
and Change, 40(6), 1269-77.
Helpman, E. (1981) ―International Trade in the Presence of Product Differention, Economics of Scale
and Monopolistic Competition‖, Journal of International Economics, 11, 305-40.
Helpman, E.; Krugman, P. (1985) Market Structure and Foreign Trade: Increasing Returns, Imperfect
Competition and the International Economy, Cambridge: MIT Press.
Henderson,V. (2010) ―Cities and Development‖, Journal of Regional Science,50, 515-40
Hirschman, A.O. (1958) The Strategy of Economic Development, New Haven, Yale University Press.
Hodgson, G.M. (2000) ― What Ġs the Essence of Institutional Economics?‖, Journal of Economic Issues,
34 (2), 317-29.
Hodgson, G. (2001) How economists forgot history: The problem of historical specifity in social science
? , Routledge: London.
Hudson, R. (2006) ― The ―new‖ economıc geography‖, In Bagchi-Sen, S ve H.L. Smith (ed.) Economic
Geography, Past, Present and Future, Routledge:MA, New York.
Kaldor, N. (1970) ―The Case for Regional Policies‖, Scottish Journal of Political Economy, 17, 337-48.
Krugman, P. (1979) ―Increasing Returns Monopolistic Competition and Ġnternational Trade‖, Journal of
International Economics, 9, 469-79.
Krugman, P. (1991) Geography and Trade. Cambridge, MA:MIT Press.
Krugman, P. (1995) Development, Geography and Economic Theory, MA:MIT Press.
Krugman, P. (1998) ― What‘s New About the New Economıc Geography?‖, Oxford Review of Economıc
Policy, 14(2): 7-17.
Lucas, R. (1988) ―On the Mechanics of Economic Development‖, Journal of Monetary Economıcs, 22,
3-42.
Markusen, A. (2006) ―Economic geography and political economy‖, In Bagchi-Sen,S and H.L. Smith
(ed.) Economic Geography, Past, Present and Future, Routledge: MA, New York: 94-102.
Marshall, A. ( 1962) (1890) Principles of Economics, London: MacMıllan.
Martin, R. (1999a) ― Editorial: the ―New Economic Geography‖: Challenge or Ġrrelevance?‖, Instıtue of
British Geographers, Vol: 24: 387-391.
Martin, R. (1999b) ―The New ―Geographical Turn‖ in Economics: Some Critical Reflections‖,
Cambridge Journal of Economics, 23: 65-91,
Martin, R. (2000a) ― Economic Geography: The Great Half-century‖, Cambridge Journal of Economıcs,
24: 483-504.
Martin, R. (2000b) ―Institutional Approachs in Economic Geography‖, In Sheppard, E and T.J. Barnes
(ed.) A Companion to Economic Geography, Oxford and Malden, MA: Blackwell.
205
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Martin, R. (2003) Putting the economy in its place: On economics and geography, paper presented at the
Cambridge Journal of Economics Conference, Economics for the future: Celebrating 100 years of
Cambridge Economics, 17-19 September 2002.
Martin, R. (2006) ―Economic geography and the new discourse of regional competitiveness‖, In BagchiSen,S and H.L.Smith (ed.) Economic Geography, Past Present and Future, Routledge Studies in
Economic Geography, 159-172.
Martin, R.; Sunley, P. (2001) Rethinking the Economics in Economic Geography: Broadening Our
Vision or Losing Our Focus?, Antipode, 33, 148-161.
Martin, R.; Sunley, P. (2003) ―Deconstructing Clusters: Chaotic Concept or Polıcy Panacea?, Journal of
Economıc Geography, 3, 5-35.
Martin, R.; Sunley, P. (2010a) ―Complexity thinking and evolutionary economic geography‖, In
Boschma, R ve R.Martin (ed.) The Handbook of Evolutionary Economic Geography, Edward
Elgar, 93-119.
Martin, R.; Sunley, P. (2010b) ―The place of path dependence in an evolutionary perspective on the
economic landscape‖, In Boschma, R ve R.Martin (ed.) The Handbook of Evolutionary Economic
Geography, Edward Elgar, 62-92.
Martin, R.; Sunley, P. (2011) ―The New Economic Geography and Policy Relavence‖, Journal of
Economic Geography,11, 357-369.
Murphy, J. T. (2011) ―The Socio-spatial Dynamics of Development: Geographical Ġnsights Beyond the
2009 World Development Report‖, Economy and Society, 1-14.
Myrdall, G. (1959) Economic Theory and Underdeveloped Regions, London: Gerald Duckworth.
Nelson, R. R.; Winter, S. G. (1982) An Evolutionary Theory of Economic Change, Cambridge: Harvard
University Press.
North, N. (1990) Institutions, Institutional Change and Economic Performance, Cambridge University
Press, Cambridge.
OECD (2009) How Regions Grow,Ttrends and Analysis, (www.oecd.org, 08.05.2011)
Ottaviono, G.; Thisse, J.-F. (2004) ― New Economic Geography: What About the ―N‖ ?‖, Center for
Operations Research and Econometrics, Discussion Paper, No. 2004/65, (http://ssrn.com/
abstract=660124, 26.03.2009).
Özel, H. (2009) Piyasa Ütopyası, Bilgesu yayıncılık, Ankara
Özveren, E. (2007) (der.) Kurumsal İktisat, Ġmge Kitabevi, Ankara.
Romer, P. M. (1986) ― Increasing Returns and Long Run Growth‖, Journal of Political Economy, 94( 5).
Romer, P. M. (1990) ―Endogenous Technological Change‖, Journal of Political Economy, 98 (5), 71102.
SavaĢ, F. V. (2011)‖ Zamansız iktisat‖, İktisat ve Toplum , 8, 38-44.
Scott, A. J. (2000) ―Economic Geography: The Great Half-century‖, Cambridge Journal of Economics,
24, 483-504
Scott, A. J. (2009) ―World Development Report: Reshaping Economıc Geography‖, Journal of Economıc
Geography, 9, 583-586.
Sheppard, E. (2000) ―Geography or Economics?: Conceptions of Space, Time, Ġnterdependence and
Agency‖, In Clark,G.L, M.P.Feldman ve M.S. Getrler (ed.) The Oxford Handbook of Economic
Geography, Oxford University Press: 99-119.
Sheppard, E. (2006) ―The Economic Geography Project‖, In Bagchi-Sen, S ve H.L. Smith (ed.)
Economic Geography, Past, Present and Future, Routledge:MA, New York.
206
Turizm Sektöründe Benzer Ve Farklı Yönleriyle Mekânsal
Bilgi Dinamikleri: KarĢılaĢtırmalı Bir Değerlendirme *
Murat Ali Dulupçu, Hidayet Keskin, Canan ġentürk, Onur Sungur, Aykut Sezgin,
Gökhan Özkul, Onur Demirel1
Öz: Bu çalışmada, inovasyon, bilgi ekonomisi, bölgesel kalkınma ve yakınlık konularında
geleneksel yakınlığa dayalı inovasyon modelleri eleştirel bir bakış açısıyla ele alınmakta ve bu
modellerin bir uzantısı olarak uzak mesafeli etkileşimlere ve bilginin artan hareketliliğine vurgu
yapan çok-yerelli ve çok-ölçekli ―bilgi dinamikleri‖ yaklaşımı ele alınmaktadır. Bu kapsamda,
bilgi dinamikleri yaklaşımı; bilginin farklı türleri (analitik, sentetik, sembolik), üretim aşamaları
(araştırma, deneme, kullanma), yakın ve uzak mesafeli etkileşimleri, bölge dışından gelen
bilginin bölgesel bağlam ile birleşmesi ve bunu sağlayan mekanizmalar kapsamında -teorik
olarak- tartışılmaktadır. Kavramsal ve teorik tartışmayı takiben, teorinin gerçeklere uygun olup
olmadığını ortaya koymak amacıyla, EURODITE projesinde yer alan ortaklardan turizm
sektörünü inceleyen ülkelerin (Türkiye, İsviçre, İsveç, Almanya ve Danimarka) yaptıkları vaka
analizleri birbirleri ile karşılaştırmalı olarak benzer ve farklı yönleriyle değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: İnovasyon, Bilgi dinamiği, Mekan, Turizm Sektörü
Abstract: In the paper, traditional proximity based innovation models are examined for
innovation, knowledge economics, regional development and proximity with a critical approach
and as an extension of these models the approach of multi-local and multi-scalar ―knowledge
dynamics‖ that emphasize long-distance interactions and increasing mobility of knowledge. In
this context, knowledge dynamics approach; types of knowledge (analytical, synthetic, symbolic),
phases (exploration, examination, exploitation), close and long distance interactions, interaction
of extra-regional knowledge with regional context and the mechanisms procuring this
interactions are – theoretically – examined. Following conceptual and theoretical discussions, in
order to determine whether the theory fits realisations, the case studies on the tourism sectors of
partners (Turkey, Switzerland, Sweden, Germany and Denmark) taking part in the EURODITE
project are comparatively assessed.
Keywords:. Innovation, Knowledge Dynamics, Territory, Tourism Sector
*
Bu çalışma, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı EURODITE Projesi (Contract No: 006187) tarafından
desteklenmektedir.
1
Süleyman Demirel Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, [email protected]
207
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Ekonomik ve inovatif faaliyetlerin mekansal organizasyonu konusunda bölgesel kalkınma
literatürü çok sayıda kavram ve kuram türetmiĢtir. Marshall‘ın ―endüstriyel bölge‖ kavramını
takiben ortaya çıkan çok sayıda kavram (yenilikçi çevre, teknokentler/teknoparklar,
kümelenmeler, yeni sanayi odakları, bölgesel inovasyon sistemleri, öğrenen bölgeler vb)
ekonomik ve inovatif faaliyetlerin belli mekanlarda yoğunlaĢmasına ve bu kapsamda da fiziksel
yakınlığın önemine vurgu yapmaktadır. Teorik çerçevede yaĢanan dönüĢümler; bilginin artık
mekandan bağımsız olduğunu ve bu bağlamda salt ―fiziksel‖ yakınlığın artık eskisi kadar önemli
olmadığını ortaya koymaktadır.
Ġnovasyon ile ilgili yapılan pek çok çalıĢmada, inovasyon bir sonuç olarak ele alınmakta ve
inovasyonun çıktı göstergelerine odaklanılmaktadır. Patent ve yeni ürün/hizmet sayısına
bakılarak firmaların/bölgelerin/ülkelerin yenilikçi kapasitesini açıklamaya çalıĢan bu yaklaĢımda,
inovasyonun kaynağı olarak Ar-Ge harcamaları ve personeli gibi kantitatif veriler
kullanılmaktadır. Ne var ki; bu ―girdiler‖, küçük iĢletmelerdeki ve hizmet sektöründeki yenilikçi
faaliyetleri açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Girdi ile çıktı arasında yaĢanan bilgi süreçleri ihmal
edilmekte, bu ise teorik açıdan bir ―boĢluk‖ yaratmaktadır. Dolayısıyla; bu sürecin arka planında
yer alan bilgi türleri, kaynakları ve etkileĢimlerinin araĢtırılması, bir diğer ifadeyle bilginin
akıĢının ve ―rotasının‖ saptanması ihtiyacı doğmaktadır. Bunun sonucunda, geleneksel mekansal
inovasyon modellerinin yerini çok yerelli ve çok ölçekli bilgi dinamikleri almaktadır.
Turizm sektörü, ―çok-yönlü‖ ve pek çok farklı hizmeti içerisinde barındıran bir sektör olarak
inovasyonun arka planında yatan bilgi süreçlerinin incelenmesi için uygun bir saha teĢkil
etmektedir. ÇalıĢmada bu bağlamda öncelikle geliĢen yeni inovasyon ve bilgi kavramları
incelenecektir. Ġkinci bölümde mekansal inovasyon modelleri tarihsel sıralamaya göre
kıyaslanacak ve bilgi dinamikleri kavramı tanıtılacaktır. Üçüncü bölümde bilgi dinamiklerinin
analitik çerçevesi, öğrenme süreçlerine ve geliĢim süreçlerine göre iki paralel ayrımla
incelenmektedir. Dördüncü bölümde turizm sektörünün bilgi hareketliliğinin yapısı, bilgi
dinamikleri kavramının sektöre giydirilmesi ve özelliklerinin ortaya konması ile irdelenmektedir.
BeĢinci bölümde turizm alanında bölgesel dönüĢüm yaĢamıĢ dört dünya örneği sunulacak ve
aralarındaki benzerlik – farklılıklar tartıĢılacaktır. Son bölümde ise bilgi dinamikleri
yaklaĢımının politika açısından sonuçları turizm sektörü temelinde analiz edilecektir.
2. Bölgesel Kalkınmada Bilgi Ekonomisi: Geleneksel YaklaĢım Olarak Mekânsal
Ġnovasyon Modellerinin Doğası Ve Eksiklikleri
Bilgi ekonomisinin hem teorik alanda hem de politika yapıcılarının ajandasında daha güçlü yer
edinmesi inovasyonun gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Özellikle teknik olmayan
inovasyonun (örneğin kültürel ve sosyal) hizmet sektöründe önemli yer edinmesi inovasyon
yaklaĢımlarının, teknolojik inovasyonun ötesinde bilgi dinamiklerini içerecek Ģekilde
geliĢtirilmesi gereksinimini daha da güçlendirmiĢtir (Crevoisier ve Jeannerat 2009). Moulaert ve
Sekia (Moulaert ve Sekia, 2003) Simmie (Simmie, 2005) ve de Lagendijik (Lagendijik, 2006:
385-399)‘e ait literatür eleĢtirileri bölgesel kalkınmaya ait resmin gelenekselin ötesine geçme
çabalarını teyit eder niteliktedir. Elbette bu gözden geçirmelerin hepsi tamamen ―yeni‖ olma
iddiasında değildir.
Makro temelli ulusal ve sektörel inovasyon yaklaĢımı ile baĢlayan ve daha çok göstergelere
(niceliksel) dayandırılan bölgesel kalkınma ve inovasyon iliĢkinin teorik temelleri (Lundvall,
1992; Nelson, 1993, Malerba, 2002), zamanla bölgesel düzeye ve niteliksel kavramlara (Storper,
1993; Cooke 1992, 1998) doğru kaymıĢtır.
Ġnovasyonun ortaya çıkıĢı ‗coğrafi yakınlık‘ çerçevesinde ideal ölçek olan bölge düzeyinde ele
alınmıĢ ve bu ölçekte farklı türden aktörlerin bilgiyi uyguladığı, paylaĢtığı ele alınmıĢtır. Bu
analiz biçimi Moulaert and Sekia‘nın (2003) TIM (mekansal inovasyon modelleri) baĢlığında
topladığı modelleri kapsamaktadır. TIM; yenilikçi çevre, endüstriyel bölge, bölgesel inovasyon
208
Murat Ali Dulupçu ve diğ.
sistemleri, yeni sanayi odaklakları ve öğrenen bölge modellerini kapsamaktadır. Bölgesel
inovasyon sistemleri (Cooke 1992, 1998) ve yenilikçi çevre (Aydalot ve Keeble 1988; Camagni
1991). Özetle inovasyon farklı aktörlerin etkileĢimini içeren mekansal olarak sınırlı bilgi yoğun
öğrenme süreci olarak tanımlanmaktadır.
Çevre ile ĠliĢki Tipleri
Aktörler
Kültür
Arasındaki ĠliĢki
Bölgesel Kalkınma Kurumların Rolü
Ġnovasyon
Dinamikleri
Tablo 1. Mekansal Ġnovasyon Modelleri ve Temel Özellikleri Kaynak: Moulaert ve Sekia, 2003: 294.
Bölgesel Ġnovasyon
Sistemleri
Ġnovasyon araĢtırma ve
geliĢtirmenin karĢılıklı
etkileĢimli, kümülatif ve
özel bir sürecidir.
Yeni Sanayi
Odakları
AR-GE‘nin ve
onun
uygulamasının bir
sonucudur ve yeni
üretim metotlarının
uygulanması
(örneğin TZÜ)
AraĢtırma sürecinde Kurumlar,
Yeni sanayi odaklarında Firmalar arası
kurumların çok
inovasyon ve
olduğu gibi tanımlamalar iĢlemlerin
önemli rolü var
kalkınmayı besleyen yazarlar arasında
koordinasyonunda
(Üniversiteler,
sosyal düzenlemeyi farklılık göstermektedir ve giriĢimsel
firmalar, kamu
sağlar.
Hepsi kurumların
aktivitenin
kurumları vs.)
örgütün içinde ve dıĢında dinamikleri
davranıĢ
konusunda sosyal
düzenlemelerine
düzenlemeler
öncüllük ettiğine
katılmaktadır.
Bölgesel görüĢ
Bölgesel görüĢ
Bölge, karĢılıklı
Sosyal düzenleme
yenilikçi çevre ve mekansal birlik
etkileĢimli öğrenmenin ve yığınlaĢmıĢ
aktörlerin bir
(dayanıĢma) ve
ve yönlendirici
üretim sistemleri
atmosfer içinde
bölgenin esnekliği düzenlemenin bir sistemi arasında karĢılıklı
yenilik yapma
üzerine kuruludur. olarak görülür.
etkileĢim
kapasitesi üzerine Bu inovasyonun bir
kuruludur.
parçasıdır.
Güven ve karĢılıklı Endüstriyel bölge
Öğrenmenin kaynağı
Network
iliĢkiler kültürü
aktörleri arasında
karĢılıklı etkileĢimdir.
(ağbağlaĢma) ve
paylaĢılan değerler:
sosyal karĢılıklı
güven ve
etkileĢim kültürü
karĢılıklılık
Yenilikçi Çevre
Firmaların aynı
çevredeki diğer
aktörlerle iliĢkileri
yoluyla yenilik
yapma kapasitesi
Destek alanının
rolü: firmalar
arasında, firmalarla
firmanın ortakları,
tedarikçiler ve
müĢterileri arasında
stratejik iliĢkiler
Aktörlerin,
davranıĢlarını
çevrelerinde olan
değiĢimlere
uyarlama kapasitesi.
Çok ―yoğun‖
iliĢkiler: destek
alanının üçüncü
boyutu.
Endüstriyel Bölge
Aktörlerin
inovasyonu ortak
değerler sistemi
içinde uygulama
kapasitesi
Network sosyal bir
düzenleme örneğidir
Network hem
rekabetin hem de
iĢbirliğinin birlikte
var olmasını
olanaklı kılar.
Çevre ile iliĢkiler
bazı kısıtlamaları ve
yeni fikirleri kabul
ettirir; çevredeki
değiĢimlere tepki
vermek gerekir;
―yoğun‖ iliĢkiler,
çevrenin sınırlı
mekansal görüĢü.
Öğrenen Bölge
Bölgesel inovasyon
sistemleri gibi fakat
teknolojinin ve
kurumların birbirine
bağlı evrimleĢmesi
vurgulanır.
Bölgesel inovasyon
sistemleri gibi fakat
kurumların rolü
üzerine daha güçlü
odaklanma vardır.
Çift dinamik:
teknolojik ve teknoörgütsel dinamikler;
sosyo-ekonomik ve
kurumsal dinamikler
Yeni sanayi
odaklarındaki gibi,
fakat ekonomik ve
sosyo-kültürel hayat
arasındaki karĢılıklı
etkileĢime güçlü
odaklanma
Aktörlerin
ağbağlaĢması
Network, karĢılıklı
etkileĢimli öğrenmenin
bir örgütsel biçimidir.
Firmalar arası
iĢlemler
Ġçerideki özel iliĢkiler ve
çevrenin kısıtlamaları
arasında denge vardır,
―yoğun‖ iliĢkiler
Topluluk
Bölgesel inovasyon
düzenlemesinin ve sistemleri gibi
sosyal yeniden
üretimin
dinamikleri
Günümüzde inovasyonun yakınlığa dayanan aktörler arasında ortaya çıkacağına dair görüĢ
sorgulanmaktadır (Torre 2008; Gertler ve Levitte 2003, Bathelt vd. 2004). Bu görüĢe göre tek
baĢına coğrafi yakınlık organize olmadığı veya desteklenmediği zaman her zaman inovasyonla
sonuçlanmayabilir (Torre ve Rallet 2005). Örneğin Boschma, zihinsel ve sosyal yakınlığı
öğrenme faaliyetleri için önemli görmektedir (Boschma 2005). Torre ise geçici coğrafi yakınlık
209
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
kavramı çerçevesinde kısa ve orta vadeli ziyaretlerin, bilgi değiĢimini sağlayacak yeterli yapıyı
oluĢturabileceğini belirtmektedir (Torre, 2008). Benzer Ģekilde Maskell vd. (2006) geçici
kümelenme olarak adlandırdıkları fuarlarda bilgi türetiminin mümkün olabileceğini
belirtmektedirler. Benzer Ģekilde inovasyonun aĢırı bölge odaklı olması da eleĢtirilmektedir
(Dicken ve Malmberg 2001; Bunnell ve Coe 2001, Oinas ve Malecki 2002). Oinas ve Malecki
(2002)‘nin ‗inovasyonun uzamsal sistemleri - spatial systems of innovation‘ (SIS)
kavramsallaĢtırması coğrafi yakınlığı tamamlayıcı öğeler içermektedir.
TIM‘de elbette yerel–dıĢı bağlantılar ve bunların inovasyondaki rolü tamamen dıĢlanmıĢ
değildir. Nitekim yakınlığın etkisi ve de ‗yerel bilgi yapıĢkanlığı - the ―stickiness‖ of local
knowledge‘ (Asheim ve Isaksen, 2002), ile dıĢ bağlantılar teorik olarak yeterince ilgi
görememiĢlerdir. (Oinas ve Malecki, 2002). Bu yüzden inovasyonda farklı uzam ve ölçeklerde
bağlantılar ve iliĢkiler önemlidir (Bunnell ve Coe 2001). Bu çerçevede bilginin kaynağı küresel
ölçekte bulunabilir; firmalar belirli bir çapta faaliyet gösterseler de mekansal olarak sınırlı
değildirler. ‗Çok ölçekli - multi-scalar‘ görüĢü inovasyonu oluĢturan çevrenin sürekli ve dinamik
bilgi ve teknoloji değiĢimine maruz kaldığını ifade etmektedir. Bu ortam doğal olarak sektörel ve
bölgesel idari sınırların ötesine geçmektedir. Bu nedenle bilginin nereden geldiğini, farklı
ölçeklerde aktörlerle nasıl etkileĢim içerisinde olduğunu, iĢbirliğinin nasıl Ģekillendiğini
belirginleĢtirmek gerekmektedir.
3. Bilgi Dinamiklerinin Analitik Çerçevesi
Bilgi dinamikleri, bilginin kendisinin ve çok sayıdaki hareket etme, dönüĢtürülme ve yaratılma
yöntemlerinin değiĢmesinden kaynaklanmaktadır. Bilgi dinamiklerinin sonucu, örneğin yeni
veya geliĢtirilmiĢ bir ürün (mal veya hzimet), organizasyon veya süreç gibi bir inovasyon
olabilir. Bilgi dinamikleri, öğrenen, araĢtıran veya yeni bilgiyi dağıtan ve eski ve yeni bilgiyi
ekonomiye uygulayan bireysel aktörlerin veya grupların etkileĢimleridir. Bu, bilgi iĢçilerinin
istihdamı, eğitim, danıĢmanlık ve iç ve dıĢ kaynak kullanımı gibi faaliyetleri içerebilir.
Bireysel aktörler veya gruplara arasındaki etkileĢim olarak tanımlanan bilgi dinamiklerinin firma
düzeyi ve mekânsal düzey olmak üzere iki türü mevcuttur: firma düzeyi bilgi dinamikleri (FKDs:
Firm Level Knowledge Dynamics) ve mekânsal bilgi dinamikleri (TKDs: Territorial Knowledge
Dynamics). Mekansal bilgi dinamiklerinde mekan olarak kabul edilen bölgedeki ilgili sektöre
dair bilgi oluĢumları, edinimleri ve akıĢları incelenmektedir. Bu bağlamda bölgenin bilgi
yaratma, bilgi edinme ve bilgiyi massetme kapasiteleri incelenmektedir.
Günümüzde bilgi, bilginin yaratılıĢ amacına göre değil (örneğin zooloji için mi, botanik için mi
yoksa jeoloji için mi üretildiğine bakılarak değil), bilginin üretilmesinde ortaya çıkan (öğrenme)
süreçlerine ve bu bilgilerin yararlılığının değerlendirilmesi kriterine göre çeĢitlere ayrılmaktadır.
Bu bağlamda ilk akla gelen ayrım Asheim‘ın Sentetik-Analitik-Sembolik (SAS) bilgi ayrımıdır.
Buna göre Sentetik Bilgi, esasen, aletler ve uygulamaya dönük tasarım ile ilgili ve beĢeri
problemlere çözüm bulan mühendislik bilgisini içerir. Analitik Bilgi ise, esasen, doğal ve sosyal
dünyanın özelliklerini anlamak ve açıklamak için geliĢtirilen bilimsel bilgiyi içerir. Öte yandan
Sembolik Bilgi kültürel anlamlar, semboller, ahlak kuralları ve estetiğin yaratılması ve bunlar
arasındaki iletiĢim ile ilgilenen bilgi türüdür.
Analitik bilginin yaratılması kodlanmıĢ açıklama ve kanıt içerir, sosyal ve insani bilimleri içeren
formal, bilimsel süreçler aracılığıyla geliĢtirilir ve dolayısıyla analitik bilgi büyük ölçüde
mobildir ve mekanlar arasında transfer edilebilir. Buna karĢın sentetik bilgi, ‗fonksiyonelite‘
kriteri temelinde değerlendirilir. Sentetik bilgi yaparak öğrenme ve teknik ve sosyal
‗mühendislik‘te uygulanan etkileşimle öğrenme aracılığıyla geliĢir. Sentetik bilgi ana olarak
örtüktür ve konuya özeldir fakat aynı zamanda önemli derecede kodlanmıĢ kısma sahiptir ve bu
sayede profesyonel topluluklar arasında mekânsal olarak mobil olabilir. Sembolik bilgi ise
‗anlam‘ kriterine göre değerlendirilir, açık-uçlu yaratıcı ve artistik düĢünce, performans ve
etkileĢim aracılığıyla geliĢtirilir ve genellikle kabul edilmiĢ teamülleri yeni yollarla kombine eder
veya tekrar-yorumlar, dolayısıyla sembolik bilgi ana olarak (her zaman değil) örtüktür, büyük
210
Murat Ali Dulupçu ve diğ.
oranda sosyal ve kültürel bağlamlara bağlıdır ve coğrafi mekanlar arasında genellikle doğrudan
transfer edilemezler. (Eurodite, WP8 Report, 2010; 79-80)
Analitik/bilimsel ve sentetik/mühendislik bilgisini içeren çalıĢmalarda inovasyon ve bilgi
yaratımı araĢtırmaları oldukça yaygın iken bilginin sembolik/yaratıcı kategorisinin ekonomik
rolü üzerine çalıĢmalar daha nadirdir. Sembolik bilginin sadece artistik, güzel sanatlarla ilgilikültürel, estetik faaliyetler ile değil, aynı zamanda daha genel ve popüler kültürle de ilgilidir.
Örneğin, saç kesimi gibi kiĢisel hizmetler büyük ölçüde sembolik bilgiye dayanır.
Bilgiye dair diğer bir ayrım da inovasyonların farklı aĢamaları ve yeni bilginin yaratılmasından
bu bilginin ticarileĢtirilmesi ve kullanılmasına kadar geçen bilgi geliĢimi sürecinde bilginin
aĢamaları arasında ayrım yapan keşif, deneme, kullanma (3E: exploration-examinationexploitation) ayrımıdır. Bu üç aĢamalı model 1991‘de J. G. March tarafından geliĢtirilen ve keĢif
ve kullanma aĢamalarını içeren orijinal modelin geniĢletilmesi ile elde edilmiĢtir. Bu ikili model,
teknolojik inovasyon, organizasyonel adaptasyon ve öğrenme, karĢılaĢtırmalı üstünlük ve pek
çok konu üzerinde oldukça etkili olmuĢtur. March‘ın ikili kavramsallaĢtırılmasında keĢif ve
kullanma bilgi geliĢiminin geçici olarak ayrıĢtırılmıĢ aĢamaları olarak değil, iki kapsamlı bilgi
stratejisi olarak ele alınmıĢtır. Bu bağlamda keşif, firmaların yeni bilgi üretme veya elde etme
çabalarında yetilerini artırma süreci; kullanma ise, firmaların ürettikleri-elde ettikleri bu bilgileri
yeni organizasyonel ürün ve süreçler yaratmak için hızlı biçimde kullanma yetilerini artırma
süreci olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bunlar, birbirlerinden farklı-ayrı süreçleri değil, bilgi
aĢamasından bilginin ürün aracılığıyla ticarileĢtirilmesine kadar geçen sürede izlenen stratejileri
ifade etmektedir. Bu stratejilere son yıllarda bir de deneme aĢaması eklenmiĢtir. Deneme de,
bilginin ürüne dönüĢtürülmesinden sonra ürünün ticarileĢtirilmesinde baĢarı elde edilip
edilmemesi konusunda, ürünün standartlara-ihtiyaçlara uygunluğu konusunda önbilgi elde
edilmesine yarayan test süreci olarak tanımlanabilir.
Tablo 2. Bilgi GiriĢi ve Yeniden Sirküle Olma Kanalları
Faaliyetler




Konferanslar
Endüstriyel fuarlar
Seminerler
Profesyonel
organizasyon toplantıları




ĠĢyeri/Emek Piyasası
Hareketliliği
Yeni iĢveren ile çalıĢma
Serbest meslek sahibi
olma ve danıĢmanlık
Bilgi yoğun faaliyetler
Farklı iĢyerlerinde
eğitim




KodlanmıĢ
Bilgi Firmalar-Arası
Elde Edilmesi
EtkileĢimler
Ġnternet araĢtırması  Tedarikçi/müĢteri iliĢkileri
Basılı yayımlar
 ĠĢbirlikçi rekabet öncesi
araĢtırma
Lisans anlaĢmaları
 Ürünlerin birlikte
Patent satın alma
geliĢtirilmesi
Bilginin ne türden olduğu (sentetik, analitik, sembolik) ve hangi süreçlerde kullanıldığına (keĢif,
deneme, kullanma) ek olarak bir de bilginin firmalar/bölgeler-arası akıĢına (veya akmamasına)
göre de bilgi dinamikleri mevcuttur. Diğer bir ifade ile bilginin mobilitesi ve/veya belirli bir
firmada/bölgede içselleĢtirilebilmesi de bilgi dinamiklerinin özelliklerinden biridir. Bu bağlamda,
bilginin çıpalanması (knowledge anchoring) bölge dıĢından gelen bir bilginin bölgede ‗yer
etme‘si ve ‗yeniden-sirküle olması‘ anlamına gelmektedir. Yer etmeden kasıt, bilginin sadece
bilgiyi herhangi bir dıĢ kaynaktan bölgeye taĢıyan/adapte eden kiĢi-firma tarafından kullanılması
değil bölgede yer alan firma ve kurumlar tarafından kullanılmasıdır. Bu süreç, bilginin bölge
geneline yayılmasının yanında, yeni bilgilerin geliĢtirilmesi veya var olan bilgiler ile yenidenkombine edilmesi süreçlerini de içerebilir. Bu bağlamda, bilginin çıpalanması, bir organizasyon
veya bölgenin dıĢsal bilgiye ulaĢma ve bir Ģekilde bundan faydalanma yeteneği olarak da
tanımlanabilir. (Tablo 2.) Burada firma veya bölgenin massetme kapasitesi de önem arz
etmektedir. Ġki terim arasındaki fark ise massetme kapasitesinin gelen bilginin firma-bölge
tarafından ne Ģekilde içselleĢtirildiğini açıklarken, bilgi çıpalanmasının, bu sürece ek olarak
bilginin firmaya-bölgeye geliĢ aĢamasını da açıklamaya çalıĢmasıdır.
4. Turizm Sektörünün Bilgi Dinamikleri Açısından Değerlendirilmesi
Turizm ürünlerinin en önemli özelliği, ―çok-yönlü‖ olması ve pek çok farklı hizmeti içerisinde
barındırmasıdır. Turizm sektöründe üretim zincirinin temel unsurlarının ortaya konulmasında 3
211
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
önemli nokta bulunmaktadır. Birincisi; diğer hizmet sektörlerinde olduğu gibi turizm sektöründe
de, üretilmeden önce laboratuar ortamında test edilme imkânı bulunmayan ―fiziki olmayan/soyut
ürünler‖ üretilmektedir. Ġkincisi; turizm ürünleri aynı anda üretilmekte ve tüketilmektedir.
Üçüncüsü; turizm ürününü oluĢturan hizmetlerin heterojenliğidir. Bu kapsamda, turistler temel
olarak Ģunları talep etmektedirler (Halkier, 2005: 7):
-
Özel veya kamu taĢımacılık Ģirketleri aracılığıyla yapılan ulaĢım/seyahat hizmetleri
Yiyecek/içecek, barınma ve konaklama gibi imkânları sunan yerinde hizmetler
Müze ziyaretleri, dinsel mekan ziyaretleri, konferanslara katılım, doğa yürüyüĢleri gibi
spesifik faaliyetleri kapsayan yerinde aktiviteler
Turizm sektörünün yukarıda bahsedilen tüm bu spesifik özelliklerinden dolayı, turizm
sektöründe ürün yaratılması süreci, bu süreçte bilginin rolü ve öneminin ortaya konulması
aĢağıdaki nedenlerden dolayı karmaĢık görünmektedir (Halkier, 2006b: 7):
-
-
Turizm sektöründeki ekonomik faaliyetlerin sınırlarının belirlenmesi, diğer sektörlerde
olduğundan daha zordur.
Turizm sektörü, turizm ürünlerinin heterojen doğası gereği ve pek çok diğer sektörü de
(ulaĢım, konaklama, yiyecek-içecek, eğlence vb) içine aldığı için diğer sektörlerden oldukça
farklı bir sektör olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Turizm sektöründe inovasyon ve bilgi süreçleri ile ilgili literatürde çok fazla çalıĢma
yapılmamıĢtır.
Turizm sektöründe faaliyet gösteren hizmet sağlayıcıların ortak bir özelliği, aktörlerin tümünün
dıĢarıdan gelecek olan bilgilere ihtiyaç duymasıdır. Otel zincirleri, ulaĢtırma Ģirketleri ve gönüllü
spor aktiviteleri sağlayıcıları büyük ölçüde KIBS (bilgi yoğun iĢ sektörleri) sektörlerine
bağımlıdırlar. Hangi ülkeden gelen turistin hangi hizmeti talep ettiği, ne tür özelliklere sahip
olduğu ve piyasada o anda en çok talep edilen hizmetin ne olduğu gibi konularda araĢtırma yapan
KIBS Ģirketleri, söz konusu turizm hizmet sağlayıcılarına sürekli bilgi aktarmak zorundadır.
Aynı Ģekilde yerinde hizmetleri sunan konaklama ve beslenme sektörleri de KOBĠ‘lere bağımlı
olarak faaliyetlerini sürdürebilirler. Kısacası turizm sektörünün bilgi bağlamında ana özelliği,
birçok aktörün etkileĢim içerisinde olduğu bir network sergilemesi ve genellikle bilgiyi kullanan
konumda olmasıdır (Halkier, 2007: 17).
Tablo 3. Turizm Sektöründe Bilgi Yaratılması Süreci Kaynak: Halkier, 2006b: 14
Analitik Bilgi
Sentetik Bilgi
Sembolik Bilgi
AraĢtırma
Pazar AraĢtırması
Pazar AraĢtırması
Exploration
Deneme
Pazar AraĢtırması
Pazar AraĢtırması
Examination
Kullanma
Ürün GeliĢtirme
Ürün GeliĢtirme
Exploitation
Turizm sektöründe formal Ar-Ge yoluyla bilgi elde edilmesi pek mümkün olmamaktadır. Bunun
yerine, baĢka yerlerde geliĢtirilen yeni teknolojilerin ve organizasyonel biçimlerin uygulaması
aracılığıyla dıĢsal bilginin kullanılması söz konusu olmaktadır (Malerba, 2004: 9-41). Bir baĢka
ifadeyle bilginin ―kullanma‖ süreci hakim olmaktadır. Bilginin ―araĢtırma/keĢif‖ ve ―deneme‖
süreçleri ise sınırlı kalmaktadır. Turizm sektörünün ihtiyacı olduğu bilgilerin araĢtırma ve
deneme süreçleri, pazar araĢtırması adıyla KIBS sektörü tarafından karĢılanmaktadır. Turizm
sektörü bilgiyi ürün geliĢtirme aĢamasında kullanmakta ve piyasaya ürünü sunmaktadır. Turizm
sektöründe analitik bilginin varlığından söz etmek zordur. Çünkü turizm için Ar-Ge
laboratuarlarında, dıĢ dünyaya kapalı olarak bir bilgiyi üretmek mümkün değildir. Turizm
sektöründe yaratılan bilginin büyük bir kısmı, yeni aktivitelerin geliĢtirilmesinde pazar iletiĢimi
ve KOBĠ‘ler arasında networklerin kurulması gibi konuların önemi nedeniyle ―sentetik‖ ve
―sembolik‖ bilgi olmaktadır (Hjalager, 2000: 199-213; Decelle, 2006: 85-106; Dredge, 2006:
212
Murat Ali Dulupçu ve diğ.
269-280). Bu bilgilerin yaratılması süreci de büyük ölçüde potansiyel turistlerin tercihlerinin
belirlenmesine odaklanan pazar/piyasa araĢtırmasına dayanmaktadır. Yapılan bu pazar
araĢtırması sonucunda elde edilen sentetik ve sembolik bilgiler, yeni ürünlerin geliĢtirilmesinde
kullanılmaktadır. Özellikle tur operatörleri, farklılaĢtırılmıĢ ürünler aracılığıyla müĢteri
taleplerine ayak uydurabilmek ve mevcut pazar paylarını koruyabilmek için sektörün diğer
aktörlerine kıyasla daha yenilikçi olabilmektedirler (Stamboulis ve Skyannis, 2003: 35-43).
5. Ülkelerden Bölge Örnekleri
Bu bölümde, teorik çerçevede ele alınan bilgi dinamikleri yaklaĢımının turizm sektöründeki
geçerliliği araĢtırılmaktadır. Bu kapsamda, bilgi türleri ve bilgi oluĢum süreçleri açısından turizm
sektörünün durumu ele alınmaktadır. Bu amaçla, turizm sektöründe bilgi dinamiklerinin
araĢtırıldığı 4 ülke-bölge incelenmektedir. Bunlar;
(1) Türkiye – Antalya bölgesi,
(2) Ġsveç – Skane bölgesi,
(3) Danimarka – Kuzey Jutland bölgesi ve
(4) Almanya Kuzey Rhine-Westphalia bölgesidir.
Bu bölgelerin ortak özelliği, bölgenin geliĢim süreci içerisinde turizm sektörünün ön plana
çıkması ve bölgenin dönüĢümünde turizm sektörünün önemli rol oynamasıdır. Bu bakımdan,
bölgede turizm sektöründe ortaya çıkan yenilikçi faaliyetlerin ve bilgi dinamiklerinin analizi
yapılmaktadır.
Bölgesel geliĢim perspektifinden bakıldığında; Danimarka‘nın Kuzey Jutland bölgesi 1970‘li
yıllardan itibaren büyük bir dönüĢüm geçirmektedir. Söz konusu tarihten itibaren, bölgenin
geleneksel ağır sanayiye dayalı yapısı değiĢmeye baĢlamıĢ ve sanayi sektörünün payı giderek
azalmıĢtır. YaĢanan dönüĢüm ile birlikte, Kuzey Jutland bölgesi özellikle turizm sektörü
açısından önemli bir bölge halini almıĢtır. Turizm sektörü, Kuzey Jutland bölgesindeki ekonomik
faaliyetlerin baĢında gelmektedir. Bilgi dinamikleri açısından ele alınacak olursa, bu örnek olay
için sorulacak temel soru Ģudur: Ağır sanayiye dayalı olan bir bölgenin 30 yıl içerisinde turizm
sektöründe ön plana çıkmasını sağlayan dönüĢüme kaynak oluĢturan bilgi türleri ve bilgi üretim
süreçleri nelerdir?
Benzer Ģekilde, Almanya‘nın Kuzey Rhine-Westphalia bölgesi de yüksek düzeyde sanayileĢmiĢ
bir bölge konumundan, hizmet sektörüne odaklı bir ekonomiye doğru evrilmektedir. Belçika ve
Hollanda ile sınır komĢusu olması, Avrupa‘da merkezi bir konuma sahip olması ve ulaĢılabilirlik
açısından inanılmaz bir avantaja sahip olması (Ġngiltere ile Ġtalya arasında Kuzey-Güney hattı ve
Rotterdam ile Doğru Avrupa arasındaki Batı-Doğu hattı bu bölgede kesiĢmektedir) bölgeyi
turizm sektöründe avantajlı kılmaktadır. Bu durumda, Ġsveç‘in Kuzey Jutland bölgesindeki
dönüĢüm için sorulan soru, bu bölge için de geçerli olmaktadır. Bir bölge, sanayiye dayalı
yapıdan turizm sektörüne dayalı bir yapıya nasıl evirilmektedir ve bu süreçte hangi bilgi
dinamikleri rol almaktadır?
Ġsveç‘in Skane (Scania) bölgesi de 3 tarafı denizlerle çevrili bir turizm bölgesidir. Bölgede
turizm, hem kentsel hem de kırsal alanlarda önemli bir ekonomik faaliyet durumundadır. Ancak,
bu bölgenin turizm sektöründe ön plana çıkmasını sağlayan geleneksel deniz-kum-güneĢ turizmi
değildir. Bölge, özellikle yeni medya (new media) ve film turizmi sektöründe ön plana
çıkmaktadır. Film turizmi, bölgede ortaya çıkan ilginç bir alan olup, bu alanın ortaya çıkıĢında
rol oynayan aktörlerin, süreçlerin ve bilgi türlerinin incelenmesi de önem arz etmektedir.
Son olarak, turizm sektörünün ön plana çıktığı bir diğer bölgede Antalya bölgesidir. Antalya
bölgesinin tarihsel geliĢimine bakıldığında, bu bölgenin Kuzey Jutland veya Kuzey RhineWestphalia bölgelerinin aksine hiçbir zaman sanayileĢmiĢ bir bölge olmadığı görülmektedir.
Antalya bölgesi, geliĢimini turizm üzerine oturtmuĢtur ve ―Türk Rivierası‖ unvanını almıĢ ve
dünyaca tanınan bir turizm bölgesi halini almıĢtır. Ancak, bugüne kadar bölgede deniz-kumgüneĢ turizmi hâkim olmuĢ ve turizm aktörleri de geleneksel turizmin ötesine geçememekten
213
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ģikâyet etmektedir. Son zamanlarda ise; Antalya‘nın turizm sektöründe yenilikçi faaliyetler ve
farklı alanlarda ortaya çıkan turizm bilgi dinamikleri göze çarpmaktadır. Antalya‘nın, ele alınan
diğer bölgelerden farkı; sanayiden turizme doğru evrim geçirmesi değil, zaten turizme dayalı
geliĢimini geleneksel kitlesel turizmden farklı alanlara doğru kaydırma çabasıdır. Bu bakımdan;
bölgede ortaya çıkan bilgi dinamikleri ve bölgenin son zamanlarda turizm sektöründe farklı
alanlarda yaptığı atılımlarda rol alan aktörler, bilgi türleri ve süreçleri de dikkate değer bir
inceleme konusu olmaktadır.
Tablo 4. Turizm Bilgi Dinamikleri: Ülke ve Bölge Örnekleri
Ülke - Bölge
DönüĢümün Niteliği
Almanya
Kuzey Rhine-Westphalia
Yeni turizm alternatifleri
geliĢtirilmesi
Ġsveç
Skane
Yeni medya
geliĢimi
Danimarka
Kuzey Jutland
Destinasyon geliĢimi
Türkiye
Antalya
Geleneksel
turizmin
aĢılması ve yeni turizm
alanları yaratılması
sektörünün
Bilgi Dinamikleri
Futbol Turizmi
Endüstriyel Kültür Rotası
Loveparade Müzik Festivali
Film Turizmi
―Top of Denmark‖ giriĢimi
Tüm-Yıl (All-Year) Turizmi
Kültürün BölgeselleĢmesi
HIP2 oteller
Futbol turizmi
Organize Eğlence Bölgeleri
Bu kısımda ele alınan tüm ülke-bölge örneklerinin ortak noktası; bölgesel geliĢim sürecinde ciddi
bir farklılaĢma ortaya çıkması ve bu evrimleĢme sürecinde turizm sektörünün ön plana çıkarak
bölgesel dönüĢümde önemli rol oynamasıdır. Tüm bölgelerde, turizm sektöründe yenilikçi
faaliyetler ve bilgi dinamiklerinin önemli rol oynadığı görülmektedir. Ancak, turizm sektöründe
bu dönüĢümde rol oynayan bilgi türleri ve bilgi oluĢum süreçleri açısından, teorik çerçeve ile
uyum bulunmakta mıdır?
Söz konusu bölgelerde yapılan vaka analizleri sonucunda genel bir değerlendirme yapılacak
olursa, turizm sektöründe gözlemlenen bilgi türleri ve bilgi üretim süreçlerinin, teorik çerçeve ile
uyumlu olduğu görülmektedir. Turizm sektöründe bilgi üretim süreçlerinin doğası ve bu
süreçlerde ortaya çıkan bilgi türlerine iliĢkin değerlendirmeler aĢağıdaki tabloda özetlenmektedir.
Tablo 5. Turizm Sektöründe Bilgi Türlerinin ve Bilgi Üretim Süreçlerinin Önemi
Önem
Bilgi AĢamaları
Bilgi Türleri
Derecesi
KeĢif
Deneme
Kullanma
Analitik
Sentetik
Sembolik
DüĢük
●
Orta
Yüksek
●
●
●
Teorik bölümde ele alındığı ve yukarıdaki tablodan da görüldüğü üzere, turizm sektöründe bilgi
üretim aĢamalarında en önemli aĢama bilginin kullanma aĢaması olmaktadır. Söz konusu bilgi
aĢaması, bir diğer ifadeyle, turizm sektöründe, baĢka alanlarda yaratılmıĢ olan bilginin ekonomik
amaçlarla kullanıldığını ifade etmektedir. Bununla birlikte, ele alınan vaka analizlerinde düĢük
düzeyde de olsa araĢtırma aĢamasının da önemli olduğu görülmektedir. Bu, turizm sektöründe
yenilikçi faaliyetlerde ve bilgi dinamiklerinde, bilginin kullanım aĢamasına geçilmeden önce
potansiyel olarak yararlı olan bilgilerin / deneyimlerin / baĢarılı örneklerin araĢtırıldığı anlamına
gelmektedir. Ancak, teorik bölümle de uyumlu olarak, turizm sektöründeki bilgi dinamiklerine
yönelik incelenen vaka analizlerinin hiçbirisinde bilginin keĢif sürecinin kullanıldığını söylemek
mümkün değildir.
2
Highly Individual Places
214
Murat Ali Dulupçu ve diğ.
Bilgi türleri ile ilgili değerlendirme yapılacak olursa, turizm sektöründeki bilgi dinamiklerinin, yine teorik çerçeve ile uyumlu olarak- ağırlıklı olarak yüksek düzeyde sentetik ve sembolik
bilgiye dayalı olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Ele alınan vaka analizlerinde söz konusu bilgi
türlerinin yüksek düzeyde önemli olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Turizm sektörü, doğası gereği,
kültürel temelli ve yaratıcılık unsurlarını içeren sembolik bilgiye dayalı olarak geliĢen bilgi
dinamikleri sergilemektedir. Bununla birlikte, turizm sektöründe, imalat sektöründeki bilgi
dinamiklerinin aksine herhangi bir analitik bilgi kullanımından söz etmek mümkün değildir.
6. Yeni YaklaĢımın Politika Açısından Sonuçları
Bilgi ekonomisinin hem teorik alanda hem de politika yapıcıların ajandasında daha güçlü yer
edinmesi inovasyonun gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Özellikle teknik olmayan
inovasyonun (örneğin kültürel, sosyal) hizmet sektöründeki önemi, inovasyon yaklaĢımlarının,
teknolojik inovasyonun ötesinde bilgi dinamiklerini içerecek Ģekilde geliĢtirilmesi gereksinimini
daha da güçlendirmektedir (Crevoisier ve Jeannerat, 2009: 1224). Bu açıdan çalıĢmanın bu
bölümünde, genel stratejik yönelim, politika hedefleri, kullanılan politika araçları ve politika
yönetiminin bilgi dinamiklerini etkileyen politikaların oluĢturulmasındaki etkileri analiz
edilmektedir. Özetle bilgi dinamikleri açısından fark yaratan politikaların belirlenmesi ve yeni
yaklaĢımların politika sonuçları üzerinde durulmaktadır.
Kamu politikaları (yerel, bölgesel, ulusal) bölge ve firma düzeyinde bilgi dinamikleri ile
iliĢkilidir. Politika yapıcıları açısından belirleyici olan husus, oluĢturulacak politikanın içerdiği
genel ekonomik amaçları veya etkileri olarak belirtilmektedir. Belirli bir politikanın
oluĢturulmasında, ―Yeni gerçekleĢecek olan ekonomik faaliyetle üretilecek olan mal ve
hizmetler, mevcut firmalar tarafından mı yoksa yeni firmalar tarafından mı yapılacak? Bu yeni
ekonomik faaliyetlerde miktar ya da kalite açısından bir değiĢiklik olacak mı?‖ sorularına yanıt
aranmaktadır. Bu aĢamada, ürünlerdeki değiĢiklikler ve ekonomik faaliyetlerin organizasyonu
bir araya getirilerek, kamu politikasının dört temel stratejik yönelimine ulaĢılmaktadır.
-
-
-
GeniĢleme: Mevcut firmaların faaliyet hacminin geniĢletilmesi (örneğin taĢıma
maliyetlerinde azalma sonucu artan satıĢlar, kamu hedef pazarlama sonucunda otellerde
artan doluluk oranları)
Kopyalama: Yeni iĢletmelerin yaratılması yada sektörün cazibesinin arttırılması yoluyla
faaliyet hacminin geniĢletilmesi (örneğin, yeni giriĢimciler ya da yabancı yatırım için
destek)
Modernizasyon: Mevcut firmalar içinde faaliyetlerin daha rekabetçi hale getirilmesi
(örneğin yeni teknoloji yatırımları, iĢletmeler arası network oluĢturulması)
Yaratıcılık: Yeni firmalar arasında yeni ekonomik faaliyet türleri (örneğin yabancı yatırım,
yerli yatırımcılar, mevcut firmalardan ayrılan ve yatırımcıların desteği ile piyasaya giren
yeni firma oluĢumlarını sağlamak (Halkier, 2010: 32)
Tablo 6. Turizm Sektöründe Kalkınma Stratejileri Açısından Politika Öncelikleri ve Önem Düzeyleri
DüĢük
Orta
Yüksek
GeniĢleme
●
Kopyalama
●
Genel Stratejik Yönelim
Modernizasyon
●
Yaratıcılık
●
ÇalıĢma kapsamındaki ülke örnekleri incelendiğinde turizm sektörü açısından yeni teknoloji
yatırımları, firmalar arasında network oluĢumlarını içeren modernizasyon stratejileri ön plana
çıkmaktadır. Yine sektör için bir diğer stratejik hedef olarak yaratıcılık faaliyetleri
belirtilmektedir. (Halkier, 2010: 33)
Stratejik hedeflerin somut hedeflere dönüĢümünün sağlanması için politika hedeflerinin dikkate
alınması gerekmektedir. Bu açıdan hedef yetkinliklerinin ve kurumsal hedeflerin turizm sektörü
açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Turizm sektöründe kurumsal hedefler açısından
215
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
firma ya da organizasyonların rolünün bireylere ya da sisteme oranla yüksek olduğu
gözlenmektedir. (Halkier, 2010: 34)
Tablo 7. Turizm Sektöründe Bilgi Türleri ve Bilgi Dinamiklerinin Politika OluĢumuna Etkisi
DüĢük Orta
Yüksek
KeĢif
Bilginin AĢamaları Deneme
●
Kullanma
●
Bilgi Türleri ve Bilgi
Dinamikleri
Analitik
Bilginin Türleri
Sentetik
●
Sembolik
●
Tablo 7‘de bilgi üretim süreçlerinin doğasına ve bilgi türlerinin politika oluĢumuna etkilerine yer
verilmektedir. Ġnovasyonların farklı aĢamaları ve yeni bilginin yaratılmasından bu bilginin
ticarileĢtirilmesi ve kullanılmasına kadar geçen bilgi geliĢimi sürecinde bilginin aĢamalarına yer
verilmektedir. Turizm sektörü açısından keĢif, deneme, kullanma (3E: exploration-examinationexploitation) olmak üzere bilginin her bir aĢamasının politikaya etkilerine bakıldığında ekonomik
amaçlar doğrultusunda bilginin kullanımının ön plana çıktığı gözlenmektedir. Turizm sektöründe
Ar-Ge odaklı bilgi edinen değil, geliĢtirilen yeni teknolojileri ve organizasyonel biçimleri
uygulayan firmalar yer almaktadır. Bu da sektörde yer alan firmaların elde ettikleri yeni bilgileri
yeni organizasyonel ürün ve süreçler yaratmak için hızlı biçimde kullanma yetilerini artırma
sürecinin turizm sektöründe önem taĢıdığını ifade etmektedir. Turizm sektöründe analitik bilgi
yer almamaktadır. Çünkü analitik bilginin yaratılması sosyal ve insani bilimleri içeren formal,
bilimsel süreçler aracılığıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bilgi türlerinin politika oluĢumuna etkilerine
bakıldığında, turizm sektöründe politika oluĢturma aĢamasında ‗anlam‘ kriterine göre
değerlendirilen, açık-uçlu yaratıcı ve artistik düĢünce, performans ve etkileĢim aracılığıyla
geliĢtirilen ve genellikle kabul edilmiĢ teamülleri yeni yollarla kombine eden (veya tekraryorumlayan) sembolik bilgi ve yeni bilginin üretilmesi yerine tipik olarak mevcut bilgilerin yeni
ve bazen de tuhaf kombinasyonlarını içeren sentetik bilginin önemli rol oynadığı incelenen
ülkelerin vaka analizlerinde de gözlenmektedir. (Halkier, 2010: 37-38)
ÇalıĢmada belirlenen ülkelerin (Türkiye, Ġsviçre, Ġsveç, Almanya ve Danimarka) yaptıkları vaka
analizleri incelendiğinde turizm sektörüne iliĢkin politikalarda, tüketici talep eğilimlerinin ve
yaratıcı zekanın önemine iliĢkin çalıĢmalara yer verilmesi ve yine bu politikalar kapsamında
turizm sektörü için üretici-odaklı giriĢimcilik ve inovasyona yönelik giriĢimlere ağırlık verilmesi
sonucuna ulaĢılmaktadır.
7. Sonuç
Bilgi ekonomisin teorik alanda ve uygulama alanında yer edinmesi için inovasyon kavramı
öncelikle irdelenmelidir. Ġnovasyon süreçlerinin coğrafi yakınlığa dayandırıldığı çalıĢmalarda
öğrenme mekânsal olarak sınırlı bir faaliyet olarak görülmektedir. Günümüzde bu görüĢün
yanında,
geçici kümelenmelerin, bölge dıĢı etkileĢimlerin ve yerel dıĢı bağlantıların
inovasyondaki rolü daha çok ön plana çıkarılmaya baĢlanmıĢtır. Çok ölçekli ve çok yerelli
inovasyon görüĢü sektörel ve bölgesel idari sınırların zorlandığı yeni bir yaklaĢımı
doğurmaktadır. Bilginin bölge dıĢında da meydana gelen bu hareketliliği ve etkileĢimi yeni bir
kavram olan bilgi dinamiklerini ortaya çıkarmıĢtır. Bireysel aktörlerin ya da grupların bilgi
etkileĢimlerinin firma düzeyinde ya da mekansal düzeyde incelenmesi mümkün olmuĢtur.
Bilginin türü ve hangi süreçlerde kullanıldığının tespiti, etkileĢimin analizi için önemlidir.
Bilginin hangi bölgede çıpalandığı ve firma ya da bölgelerin o bilgiyi massetme kapasiteleri,
bilgi dinamiklerinin özelliklerini ortaya koyarken, kodlanmıĢ bilgi hareketliliği ve iĢyeri emek
piyasası hareketliliği hakkında da araĢtırıcıya bilgi vermektedir.
Turizm sektörü bilgi hareketlerinin ölçülmesinin en kolay olduğu birkaç sektörden biridir. Sektör
zaten mekân odaklıdır ve bilginin mekânlar arasındaki hareketi aktörlerin bilgi süreçlerinin
216
Murat Ali Dulupçu ve diğ.
neresinde gömülü olduğunun tespiti ile deĢifre edilebilmektedir. Sektörün bu konudaki en büyük
handikabı bu süreçlerin formal Ar&Ge faaliyetleri ya da laboratuarlar aracılığıyla
ölçülememesidir. Sektör birçok aktörün içerisinde olduğu bir network yapısı sergilemekte ve
‗sembolik bilgi‘nin ‗kullanma‘ aĢamasının ön plana çıktığı bir özellik göstermektedir. Kullanılan
bilgi türü ağırlıkla sentetik ve sektörün doğası gereği sembolik iken az da olsa bilginin araĢtırma
safhasının sektör için önemli olduğu tespit edilmiĢtir. AraĢtırma aĢamasının görülmesi, bilginin
kullanım aĢamasına geçilmeden önce baĢarılı örneklerin ve hizmetlerin incelendiğini
göstermektedir.
Ġnovatif dönüĢüm yaĢayan bölgelerde bilgi dinamiklerini etkileyen politika araçlarının,
yönetimlerinin, hedeflerinin ve yapıcıları da tespit edilmiĢtir. Ġncelenen ülke örnekleri, mevcut
firmalar içinde faaliyetlerin daha rekabetçi hale getirilmesi anlamına gelen ‗modernizasyon‘un
politika öncelikleri arasında ilk sırada geldiğini göstermektedir. Yapılan bir diğer tespit, sektörde
kurumsal hedefler açısından firma ve organizasyonların, bireylere oranla daha büyük role sahip
olduğudur. Sektörün en yaygın politika kaynağı enformasyona dayalı kaynaklardır. Politika
ölçeğine bakıldığında turizm sektörü için ‗bölge‘ düzeyinin ön plana çıktığı görülmektedir.
Politika yapıcılar ile hedefler arasında hiyerarĢik iliĢkiler bulunmamakta, networke dayalı
iliĢkiler ağırlıklı olmaktadır.
Kaynaklar
Asheim, B.; Isaksen, A. (2002) ―Regional Innovation Systems: The Integration of Local ‗Sticky‘ and
Global ‗Ubiquitous‘ Knowledge,‖ The Journal of Technology Transfer 27:1, pp. 77-86.
Aydalot, P.; Keeble, D. (1988) High Technology Industry & Innovative Environments: The European
Experience, London, Routledge.
Bathelt, H.; Malmberg, A.; Maskell, P. (2004) ―Clusters and Knowledge: Local Buzz, Global Pipelines
and the Process of Knowledge Creation. In: Progress in Human Geography‖ (Vol. 28) pp. 31-56.
Boschma, R. (2005) ―Proximity and Innovation: A critical Assessment‖, Regional Studies 39.1, pp. 6174.
Bunell, T.; Coe, N. (2001) ―Spaces and Scales of Innovation. Progress in Human Geography‖, 25, 4
(2001) pp. 596-589.
Cooke, P. (1992) ―Regional Innovation Systems: Competitive Regulation In The New Europe‖,
Geoforum 23, pp. 365-382.
Cooke, P.; Morgan, K. (1998) The Associational Economy. Firms, Regions, and Innovation, Oxford
University Press, Oxford.
Crevoisier, O.; Jeannerat, H. (2009) ―Territorial Knowledge Dynamics: From the Proximity Paradigm to
Multi-location Milieus‖, European Planning Studies Vol. 17, No. 8, August, pp. 1223-1241.
Routledge.
Decelle, X. (2006), ―A Dynamic Conceptual Approach to Innovation in Tourism‖, Innovation and
Growth in Tourism, OECD, Paris.
Dicken, P.; Malmberg, A. (2001) ―Firms in Territories. A relational Perspective. In: Economic
Geography‖, Vol. 77, No. 4, pp. 345-363.
Dredge, D. (2006), ―Policy Networks and the Local Organisation of Tourism‖, Tourism Management, 27.
European Communıty (2007), Treaty of Lisbon amending the Treaty on European Union and the Treaty
establishing the European Community, anlaĢmanın imzalanma tarihi; Lisbon, 13 Aralık 2007.
Gertler, M.S., Levıtte, Y.M. (2003) ―Local Nodes In Global Networks: The Geography of Knowledge
Flows In Biotechnology Innovation‖, Paper presented at the DRUID Summer Conference.
Halkier H. (2007), ―Tourism Knowledge Dynamics: Take One: Setting the Scene‖, EU FP6 EURODITE
Project, Aalborg University, Denmark.
217
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Halkier, H. (2005), ―Tourism Knowledge Dynamics – Take One: Settting the Scene‖, EU Sixth
Framework Programme EURODĠTE: Regional Trajectories to the Knowledge Economy- A
Dynamic Model, Project Deliverable Paper, No: D3g.
Halkier, H. (2006a), ―Knowledge Processes in Tourism Development - Towards an Analytical
Approach‖, 15th Nordic Symposium of Tourism & Hospitality Research: Visions of Transmodern
Tourism, Savonlinna, Finland.
Halkier, H. (2006b), ―Researching Knowledge Processes: Regional Policy, Tourism and Beyond‖, EU
Sixth Framework Programme EURODĠTE: Regional Trajectories to the Knowledge Economy- A
Dynamic Model, Project Deliverable Paper, No: WP3vii.
Halkier, H. (2010) ―Public Policy and Sectoral Knowledge Dynamics‖, WP8 Report, EURODITE
Project, pp. 28-40, Brussels.
Hjalager, A.M. (2000), ―Tourism Destinations and the Concept of Industrial Districts‖, Tourism and
Hospitality Research, 2(3).
Lagendijik A. (2006) ―Learning From Conceptual Flow In Regional Studies: Framing Present Debates,
Unbracketing Past Debates‖, Regional Studies, Cilt: 40, Sayı:4, p.p. 385-399.
Lundvall, B.A. (1992) National Systems of Innovation: Towards a Theory of Innovation and Interactive
Learning, Printer, London.
Malerba, F. (2002) ―Sectoral Systems of Innovation and Production, In: Research Policy‖ 31 (2002), pp.
247-264.
Malerba, F. (2004), Sectoral Systems of Innovation: Concepts, Issues and Analyses of Six Major Sectors
in Europe, Cambridge, Cambridge University Pres.
Maskell, P.; Bathelt, H.; Malmberg, A. (2006) ―Building Global Knowledge Pipelines: The Role of
Temporary Clusters. In‖, European Planning Studies (Vol. 14) pp. 997-1013.
Moulaert F.; Sekia F. (2003) ―Territorial Innovation Models: A critical survey‖, Regional Studies, Cilt:
40, Sayı:4, p.p.. 289-302
Nelson, R. (ed) (1993) National Innovation Systems, A Comparative Analysis, Oxford University Press.
Oinas, P.; Malecki, E. (2002) ―The Evolution of Technology in Time and Space: From National and
Regional Innovation Systems to Spatial Innovation Systems‖, International Regional Science
Review 25,1 pp. 102-131.
Reimer, G.D. (1990), ―Packaging Dreams: Canadian Tour Operators at Work‖, Annals of Tourism
Research, 17.
Simmie J. (2005) ―Innovation and Space: A critical Survey of Literature‖, Regional Studies, Cilt: 39,
Sayı: 6, p.p. 789-804.
Stamboulis, Y.; Skyannis, P. (2003), ―Innovation Strategies and Technology for Experience-Based
Tourism‖, Tourism Management, 24(1).
Storper M.; Scott A. J. (1988) The Geographical Foundations And Social Regulation Of Flexible
Production Complexes, The Power of Geography, (Ed.WOLCH J. and DEAR M.), Allen &
Unwin, London.
Torre, A. (2008) ―On the Role Played by Temporary Geographical Proximity in Knowledge
Transmission‖, Regional Studies, Vol. 42.6, pp. 869-889, July 2008. Routledge.
Torre, A., Rallet, A. (2005) ―Proximity and Localization‖, Regional Studies, 39: 1, pp. 47-59
218
Yenilikçi Bölgesel Politika/Planlama YaklaĢımları ve
Uygulamalar: Türkiye‟nin Avrupa Birliğine Üyelik
Sürecinde Bölgesel Kalkınma Programları
Deniz Ataöv Akkahve1, Kübra Cihangir Çamur2
Öz: Türkiye, 2002-2006 döneminde Avrupa Birliğinin ―Türkiye için Katılım Öncesi Mali
Yardım‖ başlığı altındaki fonlarından yararlanmıştır. Ön Ulusal Kalkınma Planında belirlenen
12 İstatistikî Bölge Birimi Düzey 2 bölgesinde uygulamaya konulan bölgesel kalkınma
programları, 2004-2006 programlama döneminde ülkemize sağlanan fonların yaklaşık yüzde
30‘luk önemli dilimini oluşturmuştur. Bu programlar, Yapısal Fonların temel ilkelerine uygun
olarak hayata geçirilmiştir. Çalışmanın amacı Türkiye‘nin AB‘ye tam üyelik sürecinde ekonomik
ve sosyal uyum çalışmalarının en önemli ayağını teşkil eden ve önemli miktarda kaynağın ülke
coğrafyasına yaygın olarak kullanımını sağlayan AB destekli bölgesel kalkınma programları
sürecinin ve programda elde edilen sonuçların değerlendirilmesi, geleceğe yönelik önerilerin
geliştirilmesidir.
Anahtar Kelimeler: bölgesel kalkınma, Avrupa Birliğinde bölgesel politika, AB destekli bölgesel
kalkınma programları, hibe programları, teklif çağrısı.
Abstract: Turkey has benefited from the EU preaccession assistance during2002-2006. The
regional development programmes, implemented in the 12 NUTS 2 regions of the pre National
Development Plan, comprise approximately 30 percent of the funds donated during 20042006programming period. These programmes are implemented under the main principles of
Structural Funds. The aim of this study is to evaluate the process and the findings of the regional
development programmes since these programmes arethe most important part of the Turkey‘s
attempts in social and economic cohesion.Depending on these findings some suggestions for the
future will also be made.
Keywords:. Regional development,EU regional policy, EUfunded regional development
programmes, Grant programmes, Grant schemes.
1
2
T.C. Kalkınma Bakanlığı, Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü, Daire Başkanı:
[email protected]
Doç. Dr., GÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Öğretim Üyesi
219
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. Avrupa Birliğinde Bölgesel Politika
Avrupa Birliği (AB), sosyo-ekonomik geliĢmiĢlik seviyeleri farklı üye ülkeler ve bu ülkelerin
farklı geliĢmiĢlik seviyeleriyle Avrupa Topluluğu içinde ekonomik ve sosyal farklar yaratan
bölgelerinden oluĢmaktadır. 1990‘ların baĢında AB‘nin en zengin on bölgesindeki kiĢi baĢı gayri
safi yurtiçi hâsıla, en yoksul on bölgesindekinin üç buçuk katı seviyesindeydi. ĠĢsizlik oranı
açısından bakıldığında ise iĢsizliğin en yoğun olduğu bölgedeki oran, iĢsizliğin en az olduğu
bölgedeki oranın yedi katı fazla idi (Bölgesel Politika ve Kohezyon, 1996:2). 2004 yılından
itibaren 10 yeni üye devletin katılımıyla söz konusu ekonomik ve sosyal farklar 254 bölgeli AB25‘de AB-15‘e nazaran ikiye katlanmıĢtır (European Commission, 2006).
Dolayısıyla üye ülkeler ve bölgeler arasında farkların azaltılması ve üye ülkelerin az geliĢmiĢ
bölgelerinde ortalama AB geliĢmiĢlik seviyesinin yakalanması, Topluluk politikalarının daima
önemli bir unsuru olmuĢtur. Ulus devletlerin aĢılarak bir büyük siyasal birliğin oluĢturulması
projesi olan Avrupa Birliği bölgeler arası farkların azaltılmasına ve uyuma büyük önem
vermektedir (Tekeli, 2006:423). Aksi halde uzun ömürlü bir Avrupa Birliği mümkün
olmayacaktır. AB bütünleĢmesi ve ekonomik ve parasal birliğin baĢarısı, ancak bütün üye
ülkelerin ortaklıktan kazançlı çıkmasıyla mümkün olabilir (Armstrong, 1990:171).
Bu çerçevede doğrudan ekonomik, sosyal ve bölgesel eĢitsizlikleri hedef alan Uyum Politikası;
beĢeri ve fiziki sermayeye yatırım yaparak ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmayı
desteklemek amacıyla, üye devletlerarasında AB bütçesi aracılığıyla kaynak transferini
içermektedir (Yaman, 2009:23). Temel yaklaĢım dayanıĢma anlayıĢı içinde geliĢme ve refahın
bütün Topluluk coğrafi alanına yayılması ile ekonomik ve sosyal uyumun güçlendirilmesidir.
Avrupa Birliği Uyum Politikasının temelini teĢkil eden AB bölgesel politikasının tarihsel geliĢimini
üç ana dönemde incelemek mümkündür. Birinci Dönem; merkeziyetçi planlamanın, imalat
sektörünün ve fiziki sermaye yatırımlarının bölgesel kalkınmanın temeli olarak kabul edildiği 1980
öncesi dönemi kapsar. Ġkinci Dönem ise, 1981‘de Yunanistan‘ın, 1986‘da Ġspanya ve Portekiz‘in
katılımıyla Topluluk içinde bölgesel farkların keskinleĢtiği, 1986 Avrupa Tek Senedi sonrasında
1988 yılında bölgesel politikalara iliĢkin reformlarla hız kazanan ve 2000-2006 programlama
dönemi ile son bulan dönemdir. Son olarak üçüncü dönem; 2007-2013 programlama dönemini
kapsayan, günümüz bilgi ekonomisinde bölgesel geliĢmeyi sağlayacak bileĢenlerin esas alındığı ve
Lizbon Stratejisinin etkilerinin görüldüğü yeni dönemdir (DPT, 2008:129; Yaman, 2009:34-37).
Avrupa Birliğinin temellerinin atıldığı Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran 1957 tarihli Roma
AntlaĢmasında Topluluğun dengeli kalkınma ihtiyacına dikkat çekilmekte; baĢlangıç
hükümlerinde, Topluluğun temel öncelikleri arasında, AntlaĢmayı imzalayan ülkelerin
ekonomilerinin güçlendirilmesi ve bölgelerarasındaki farkların azaltılması yoluyla ahenkli
kalkınmanın sağlanması ihtiyacına atıfta bulunulmaktadır.
1950 ve 1960‘larda Avrupa‘da ana kaygı Tek Pazar‘ın iĢleyiĢinin baĢarılması ve genel ekonomik
büyümedir. Bu dönemde büyük ölçekli imalat sanayi üretimi kalkınmanın motoru olarak kabul
edildiğinden bölgesel kalkınmanın büyük ölçüde bölgeye sermayenin çekilmesine ve büyük
ölçekli üretimin ihtiyacı olan fiziksel altyapının geliĢtirilmesine dayalı olduğu bölgesel geliĢme
politikaları hâkim olmuĢtur (DPT, 2008:129).
Bu dönemde geliĢmiĢlik farklarını ortadan kaldırmaya yönelik oluĢturulan ortak ekonomik
politikanın etkinliğini sağlayacak fonlar oluĢturulmuĢtur. Avrupa Sosyal Fonu ve Avrupa Tarımsal
Yön Verme ve Garanti Fonu ilk tasarlanan fon mekanizmalarıdır. Fon uygulamalarına ilave olarak
Avrupa Yatırım Bankası tarafından kredi sağlanmıĢ olmakla birlikte geri kalmıĢ bölgeyi
kalkındırmak görevi üye ülke yönetimlerine bırakılmıĢ; Topluluk düzeyinde aktif bir bölgesel
politika uygulamasına gidilmemiĢtir. Topluluk mali yardımıyla bölgesel geliĢmenin sağlanması
meselesi daha az vurgulanan bir konu olup, politika hala baĢlangıç aĢamasında bulunmaktadır
(Institute for World Economics, 2006).
220
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
1967‘de Topluluğun yürütme organı Avrupa Komisyonu olmuĢtur. Komisyonun içinde bölgesel
politikadan sorumlu bir genel müdürlük kurulmuĢtur. 1969‘dan sonra Komisyon‘un ulusal sanayi
teĢviklerini kontrol altına alma çabası, Ġngiltere ve Ġrlanda‘nın Topluluğa katılımı ve ekonomik
ve parasal birlik tartıĢmaları güçlü ülkelerin bütünleĢmenin olumlu etkilerinden daha çok
yararlanacakları, zayıfların ise daha da geriye düĢecekleri endiĢelerini gündeme getirmiĢtir.
Avrupa Komisyonu, Topluluk tarafından Avrupa Tek Pazarı ve Ekonomik Parasal Birliğin tesisi
aracılığıyla desteklenen ekonomik bütünleĢme sürecinin, AB içinde bölgesel eĢitsizlikleri
derinleĢtirdiğini; bu durumun Topluluğun uyumunu (kohezyonunu) ve Avrupa Ekonomik ve
Politik BütünleĢme Projesine olan desteği ve bunun siyasi uygulanabilirliğini zayıflatabileceğini
değerlendirmiĢtir. (Yaman, 2009:37)
Bunun sonucunda 1974 Paris Zirvesinde bir bölgesel politika oluĢturulması konusunda
mutabakata varılmıĢtır. Avrupa Topluluğunun geri kalmıĢ ve ekonomik zorluk yaĢayan
bölgelerinin kalkınmasına yardım etmek ve Avrupa Ekonomik BütünleĢmesinin negatif yeniden
dağıtım etkilerini telafi etmek üzere, 1975 yılında Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu (European
Regional Development Fund - ERDF) kurulmuĢtur. Geri kalmıĢ bölgelere üye ülkelerin
bütçelerinden kaynak aktarılması prensibini taĢıyan bu fon mekanizması, aktif bir bölgesel
politikanın temelini oluĢturmuĢtur. Daha sonraki dönemde ise ―ekonomik ve sosyal uyum‖
hedefi Avrupa Tek Senedinde Topluluğun ana hedeflerinden biri olarak kayıt altına alınmıĢ ve
Maastricht AntlaĢmasıyla da siyasi ve hukuki olarak yeniden teyit edilmiĢtir (Yaman, 2009:37)
Ġkinci dönemin baĢlangıcı 1986 tarihli Avrupa Tek Senedi olarak kabul edilir. Lüksemburg
Zirvesinde kabul edilen bu belge ile ülkeler ve bölgeler arasında ―uyum (cohesion)‖ unsuru ön
plana çıkmıĢtır. Böylece Topluluğun dayalı olduğu; tek piyasa ekonomisi, geniĢleme, dıĢ ticaret
serbestliği ve rekabet ilkelerine ―ekonomik ve sosyal uyum‖ unsurunun eklenmesiyle bölgesel
politika etkin bir konum kazanmıĢtır.
Ardından 1988 yılında gerçekleĢtirilen yapısal fonlar reformu, mali taahhütlerin ciddi biçimde
artmasını ve halen Yapısal Fon olarak adlandırılan fonların hedeflerinde ve uygulama sisteminde
önemli değiĢiklikleri beraberinde getirmiĢtir. Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal
Fonu ve Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu ―Yapısal Fonlar‖ baĢlığı altında
toplanmıĢtır.
GerçekleĢtirilen yapısal düzenlemeler kapsamında, AB bölgesel politikasının ana mekanizmasını
ve yapısal fonların iĢleyiĢini oluĢturan dört temel ilke; ortaklık (partnership), programlama
(programming), yoğunlaĢma (concentration) ve mali tamamlayıcılık (additionality) olarak
tanımlanmıĢtır.
Ortaklık ilkesi baĢta yerel ve bölgesel kurumların Yapısal Fonlara iliĢkin konularda ulusal otoriteler
ve Toplulukla yakın iĢbirliği anlamı taĢımakla birlikte 1993 yılında yapılan düzenleme ile
ekonomik ve sosyal ortakları da içine alacak Ģekilde geniĢletilmiĢtir. Programlama ilkesi, Yapısal
Fonlarla desteklenecek projelerin hazırlanmasından uygulama aĢamasında etkin yönetimine kadar
geçen tüm ―proje döngüsü‖nü kapsamakta olup, stratejik planlama (ekonomik ve sosyal uyumu
sağlamaya yönelik kalkınma stratejisi ile bağlantılı olması), katılımcılık, etkin koordinasyon, izleme
ve değerlendirme ile denetimi de içermektedir. YoğunlaĢma ilkesi Topluluk fon kaynaklarının
dağılımında en çok ihtiyacı olan bölgelere öncelik verilmesini öngörmektedir. Mali tamamlayıcılık
ilkesi ise Yapısal Fonların ulusal düzeydeki yapısal harcamaları tamamlayıcı nitelikte olması,
onların yerini almaması anlamını taĢımaktadır (DPT, 2008:130).
Avrupa Tek Senediyle birlikte Yapısal Fonların ―programlama dönemleri‖ olarak adlandırılan çok
yıllı uygulama dönemleri içerisinde fonksiyonlarını yerine getirmeleri kararlaĢtırılmıĢ ve fonlara
ayrılacak kaynaklar söz konusu dönemler itibarıyla belirlenmeye baĢlanmıĢtır. 1988 reformundan
sonraki programlama dönemleri; 1989-1993, 1994-1999, 2000-2006, 2007-2013‘dür.
Söz konusu reformla Yapısal Fon uygulamaları Avrupa bölgesel politikasının mali araçları
olarak Topluluk bütçesinin yüzde 25‘ine varacak Ģekilde geniĢlemiĢtir. 1987-1993 döneminde
221
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1997 yılı fiyatlarıyla 68 milyar Avro‘luk kaynak fon kapsamında yer alan ülkelerin kullanımına
ayrılmıĢtır (DPT, 2008:130). 1993 Yılında Maastricht AntlaĢması ile ―Topluluk farklı bölgelerin
kalkınmıĢlık düzeyleri arasındaki dengesizlikleri azaltmayı hedefleyecektir.‖ hükmü getirilmiĢ ve
―ekonomik ve sosyal uyum‖ ilkesi Topluluğun temel ilkelerinden birisi olmuĢtur. AntlaĢma ile
GSMH‘si Topluluk ortalamasının yüzde 90‘ından az olan ülkeleri desteklemek üzere Uyum
Fonu‘nun kurulması kararlaĢtırılmıĢtır (Karluk, 2005).
1994-1999 yılları arasında Yapısal Fonlar AB bütçesi içinde 141 milyar Avroya ulaĢmıĢtır. Bu
Birlik bütçesinin üçte birine tekabül etmektedir. Bu programlama döneminde Birlik en fakir dört
ülke (Ġrlanda, Yunanistan, Portekiz ve Ġspanya) için Yapısal Fonlar bütçesinin artırılmasını
öngörmüĢ ve 200 milyar Avro (1997 yılı fiyatlarıyla) ayırmıĢtır. Diğer taraftan ―Balıkçılığı
Yönlendirme Finans Aracı‖ adı altında yeni bir finansal araç geliĢtirmiĢtir. Bu dönemdeki bir
diğer yenilik de ―yerindenlik-subsidiarity‖ ilkesi çerçevesinde Topluluk karar alma sürecine yerel
birimlerin katılımının sağlanması amacıyla Bölgeler Komitesinin kurulmasıdır.
AB destekli bölgesel kalkınma programlarının programlama ve uygulama dönemi olan 2000-2006
döneminde söz konusu fonlara ayrılan miktar 1999 Berlin Avrupa Zirvesinde kesinleĢtirilmiĢ olup,
Topluluk bütçesinin yaklaĢık üçte biri (1999 yılı fiyatlarıyla 213 milyar Avro) bölgesel politikaya
ayrılmıĢ ve bu kaynak ağırlıklı olarak en fazla gereksinimi olan bölgelere yönlendirilmiĢtir. 20002006 döneminde Yapısal Fonlara ayrılan kaynağın 260 milyar Avroya çıkarılması; 60 milyar
ECU‘luk artıĢın 47 milyar ECU‘luk bölümünün aday devletlere tahsis edilmesi öngörülmüĢtür.
Diğer taraftan aday Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik ve sosyal kalkınması ile
çevrenin korunmasını teĢvik etmek amacıyla PHARE Programını tamamlayıcı nitelikte Katılım
Öncesi Ġçin Yapısal Politikalar Aracı (ISPA) ve Tarım ve Kırsal Kalkınma Özel Katılım Programı
(SAPARD) oluĢturulmuĢtur (European Commission, 2006).
2000 Yılı, Lizbon Stratejisinin ortaya koyduğu büyüme ve istihdam stratejisine göre AB
politikalarında yeni bir dönemin baĢlangıcı ve bir dönüm noktası kabul edilebilir. Lizbon
Stratejisi ile AB‘nin amacı; ―Birliği 2010‘da sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, daha fazla ve
iyi iĢ imkânlarıyla ve daha büyük sosyal uyumla sağlama yeteneğine sahip, dünyanın en
rekabetçi, en dinamik ve bilgiye dayalı ekonomisi haline getirmek‖ olarak bildirilmiĢtir (Council
of the European Union, 2000:1-2; DPT, 2008:131). Avrupa Komisyonu tarafından 2000 Lizbon
Stratejisinde en önemli önceliklerinden birinin daha iyi bir yönetiĢim olduğu belirtilmiĢtir.
2. Türkiye-AB Mali ĠĢbirliği
Türkiye ile AB arasındaki mali iĢbirliği; kapsamı, uygulama araçları ve yönetimi açısından genel
anlamda gümrük birliği öncesi dönem, gümrük birliği dönemi ve adaylık dönemi (katılım öncesi
dönem) olmak üzere üç döneme ayrılmaktadır.
Türkiye, 31 Mayıs 1959 tarihinde AET‘ye ortak üyelik baĢvurusunda bulunmuĢ ve 1963 yılında bir
ortaklık antlaĢması imzalamıĢtır. 1987 yılında ise AT‘ye tam üyelik baĢvurusu yapmıĢ ancak
baĢvurusu kabul edilmemiĢ, cevaben Türkiye‘nin üyelik için uygun (eligible) olduğu ifade
edilmiĢtir (Gençkol, 2002: 154). Gümrük Birliği öncesi dönemde (1964-1996) Türkiye‘ye yönelik
mali yardımlar, mali protokollerle düzenlenmiĢtir. Bu dönemde Türkiye 78 milyon ECU‘su hibe
olmak üzere toplam 830 milyon ECU tutarında yardım almıĢtır (Gençkol, 2003:155)
Türkiye-AB mali iĢbirliği süreci, 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısı ile yeni bir
döneme (1996-2000) girmiĢtir. Bu dönemde gümrük birliğinin olumsuz etkilerini gidermek
amacıyla AB bütçe kaynaklarından ve MEDA Programından yardım yapılması kararlaĢtırılmıĢtır.
Bu dönemde Türkiye‘ye tahsis edilen mali kaynak 750 milyon ECU‘su hibe olmak üzere toplam
2.800 milyon ECU olup, bunun 376 milyon ECU‘luk bölümü MEDA Fonlarından sağlanmıĢtır.
Bu yardımların kullanımı aĢamasında ise AB tarafından birtakım prosedür engelleri çıkarılmıĢtır.
Akdeniz ülkeleri arasında sadece Türkiye‘nin sunacağı projeler için Avrupa Parlamentosunun
onayı Ģartı getirilmiĢ böylece kabul prosedürü yavaĢlamıĢtır. Diğer taraftan Akdeniz Ortaklığı
kapsamında finanse edilen projelerin uygulamalarıyla ilgili genel Ģartları belirleyen çerçeve
222
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
antlaĢma imzalanması Ģartı getirilmiĢ bu engel ancak çerçeve antlaĢmanın 7 Temmuz 2000
tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanmasıyla aĢılabilmiĢ o tarihe kadar projeler destek
alamamıĢtır. Çerçeve AntlaĢma engelinin aĢılmasının ardından 2001 yılında Türkiye‘den diğer
aday ülkelerde uygulanan Merkezi Olmayan Uygulama Sistemini (DIS) kurması talep edilmiĢtir.
Böylelikle Türkiye, ihalesi yapılmıĢ projeleri bile hayata geçirme imkânı bulamamıĢtır.
(Gençkol, 2003:166,167).
Katılım öncesi dönem, 1999 yılında Türkiye‘nin AB‘ye aday ülke statüsünü kazanmasıyla
baĢlamaktadır. 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki‘de yapılan AB Devlet ve Hükümet
BaĢkanları Zirvesinde Türkiye‘nin AB üyeliğine aday bir devlet olduğu ilan edilmiĢ ve diğer aday
ülkelerle eĢit konumda olacağı ifade edilmiĢtir (ABGS, 2007). Bu çerçevede Türkiye‘nin diğer aday
ülkeler gibi reformlarını destekleyen ve hızlandıran bir katılım öncesi stratejiden yararlandırılması
kararı alınmıĢ; diğer aday ülkelere katılım ortaklığı düzenlemeleri çerçevesinde sağlanmakta olan
katılım öncesi yardımlardan Türkiye‘nin de yararlandırılması gündeme gelmiĢtir.
26 ġubat 2001 tarih ve 390/2001 sayılı Konsey Tüzüğü ile adaylık döneminde Türkiye‘ye
verilecek katılım öncesi mali yardımların tek çerçeve altına alınması kararlaĢtırılmıĢtır.
Komisyon tarafından 2007 yılına kadar uygulanan katılım öncesi temel destek araçları; AB
müktesebatının uygulanmasına, ekonomik ve sosyal uyum alanında yapılacak yatırımlara ve sınır
ötesi iĢbirliğine yönelik PHARE; çevre ve ulaĢtırma altyapısını geliĢtirmek amaçlı büyük ölçekli
projelere destek sağlayan ISPA; ortak tarım müktesebatına uyumu ve kırsal kalkınma
yatırımlarını içeren SAPARD‘dır. Ancak söz konusu Tüzük‘te; Türkiye‘nin yaralanması
öngörülen mali kaynaklar arasında Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin yararlandıkları PHARE,
ISPA ve SAPARD Programlarına yer verilmemiĢtir. AB, Türkiye‘yi diğer aday ülkelere yönelik
söz konusu destek mekanizmalarına dâhil etmek yerine, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta
ile birlikte gruplandırarak, Akdeniz Yardım Programı (MEDA) kapsamında sağlanan mali
yardımların statüsünü ―Katılım Öncesi Yardımlar‖ olarak değiĢtirmiĢtir. (Kamiloğlu, 2004:129)
Adaylık öncesi dönemde ve 2002 yılı mali iĢbirliği programlamasına kadarki 1999-2001 yılları
arasındaki ara dönemde Türkiye‘ye sağlanan mali destekler, 1996-2001 yıllarını kapsayan
―MEDA Çerçeve AnlaĢması‖na göre sağlanmıĢ olup Komisyon tarafından Brüksel merkezli
olarak yönetilmiĢtir.3 2002 yılından baĢlamak üzere 2007-2013 yeni programlama dönemine
kadar 17 Aralık 2001 tarihinde Konsey tarafından kabul edilen ―Türkiye için Katılım Öncesi
Mali Yardıma Dair Çerçeve Tüzük‖ çerçevesinde destek alınabilmiĢtir.
2002 yılından 2004 yılına kadarki dönemde AB tarafından sağlanan destekler Avrupa
Komisyonu tarafından hazırlanan Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ġlerleme Raporları ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti tarafından hazırlanan Ulusal Program önceliklerinde yer alan hususlar
çerçevesinde yıllık programlar Ģeklinde uygulanmıĢtır. (Kara, 2008:170) Söz konusu dönemde
Komisyon ilgili belgelerde kapasite geliĢtirme konusuna odaklanmıĢ, büyük ölçekli altyapı
yatırımları için diğer aday ülkelerin kullanımına açılan PHARE ve ISPA fonlarından
yararlanılamaması nedeniyle Türkiye yatırım projesi uygulama imkânı bulamamıĢtır. Türkiye‘ye
tahsis edilen yardım miktarının yetersizliği, 2000-2006 döneminde Türkiye‘ye sağlanan yardım
ile diğer aday ülkelere sağlanan yardımın karĢılaĢtırıldığı Tablo 1‘de açıkça görülmektedir.
Tablo 1. 2000-2006 Döneminde Türkiye‘ye tahsisi edilen yardımın diğer ülkelerle karĢılaĢtırılması
Kaynak: Atalay, 2007:9
2000-2006
Tahsisat
3
Bulgaristan
2,8
Romanya
5,1
Polonya
15,3
(milyar €)
Türkiye
1,7
2001 yılı bütçesinden desteklenen iki bölgesel kalkınma programından GAP Kalkınma Programı aynı
şekilde Brüksel merkezli yönetilmekle birlikte Doğu Anadolu Kalkınma Programının yönetimi, DPT‘nin
hibe yönetimi konusunda akredite olması üzerine Merkezi Olmayan Uygulama Sistemi çerçevesinde
Türkiye‘ye devredilmiştir.
223
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
2007-2013 dönemine iliĢkin katılım öncesi mali yardım ise 17 Temmuz 2006 tarihli ve
1085/2006 sayılı Konsey Tüzüğü ile aday ülkelere ve ileride aday olması muhtemel ülkelere
yönelik olarak oluĢturulan Katılım Öncesi Yardım Aracı (Instrument for Pre-Accession
Assistance - IPA) çerçevesinde sağlanmaktadır.
3. Ön Ulusal Kalkınma Planı
Türkiye‘nin Helsinki Zirvesinde adaylık statüsünü kazanmasının ardından AB Konseyi, TürkiyeAB Katılım Ortaklığı Belgesini 2001 yılında onaylamıĢ; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de AB
Müktesebatının Üstlenilmesine ĠliĢkin Ulusal Programı kabul etmiĢtir.
Bu geliĢmelerin ardından aynı yılın Ekim Ayında Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye‘nin
diğer aday ülkeler gibi ekonomik ve sosyal uyum kapsamındaki yardımları kullanabilmesi için
bir strateji belgesi hazırlaması istenmiĢtir. Ulusal Programın eki mahiyetinde olması öngörülen
bu belgede ülke genelinde bir ekonomik ve sosyal uyum politikası ve AB‘ye yakınsama
sağlanması yönünde stratejik çerçevenin ortaya konulması talep edilmiĢtir.
2003 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesinde; ―Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu‖
baĢlığı altında, Türkiye‘den Ulusal Kalkınma Planı ve Ġstatistikî Bölge Birimleri Sınıflaması
Düzey 2 Bölgeleri düzeyinde bölgesel kalkınma planları hazırlayarak bölgesel farklılıkları
azaltmayı amaçlayan bir ulusal ekonomik ve sosyal uyum politikası geliĢtirmesi talep edilmiĢtir.
2002 ve 2003 yılı Ġlerleme Raporlarında da bu husus vurgulanmıĢtır. Bu belgelerde hazırlanacak
strateji belgesinin daha sonraki aĢamalarda AB üyesi ülkelerdeki Hedef 1 bölgeleri için istenen
nitelikte bir plan haline getirilmesi hususu yer almıĢtır.
Bu çerçevede 2004-2006 döneminde Türkiye‘ye sağlanması öngörülen ekonomik ve sosyal
uyuma yönelik katılım öncesi mali yardımların kullanımına temel teĢkil edecek strateji belgesi
olan Ön Ulusal Kalkınma Planı (ÖUKP), Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığının
koordinasyonunda hazırlanmıĢtır. ÖUKP‘de; Katılım Ortaklığı Belgesi, Ġlerleme Raporları ve
Ulusal Programdaki hususlar ile yürürlükte olan Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) ve Sekizinci
BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) dikkate alınarak ülke genelinde bir ekonomik ve sosyal
uyum politikasının oluĢturulması ve AB‘ye yakınsama sağlanması yönünde stratejik bir
çerçevenin ortaya konulması amaçlanmıĢtır.
Planda ekonomik ve sosyal uyum, sektör ve bölge olmak üzere birbirini tamamlayıcı iki boyutta
ele alınmıĢtır. Sektör boyutu ulusal ölçekte ve AB‘nin desteklediği sektörler çerçevesinde
belirlenmiĢ olup Planda tanımlanan ilk üç eksen bununla ilgilidir. Bölgesel geliĢme ise ayrı
olarak Planın dördüncü ekseninde ele alınmıĢtır. Planın bölgesel geliĢme stratejisi Ġstatistikî
Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 2 Bölgeleri bazında belirlenmiĢ ve geliĢmiĢlik düzeyi görece
düĢük 12 düzey 2 bölgesine odaklanmıĢtır. Planın dört geliĢme ekseni; iĢletmelerin rekabet
gücünün artırılması, insan kaynaklarının geliĢtirilmesi ve istihdamın artırılması, altyapı
hizmetlerinin iyileĢtirilmesi ve çevrenin korunması ve bölgelerin ekonomik gücünün artırılması,
bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklarının azaltılması ve kırsal kalkınmanın hızlandırılmasıdır.
Türkiye için katılım öncesi mali yardım 2004-2006 döneminde üç yıllık perspektifte sırasıyla
250, 300 ve 500 milyon Avro; toplam 1 milyar 50 milyon Avro olarak öngörülmüĢtür. Bu
çerçevede ÖUKP‘nin mali yapısı toplam 528 milyon Avro olarak belirlenmiĢtir. Toplam
bütçenin 371,5 milyon Avro‘luk kısmının AB katkısı olması, kalan bölümünün ise AB fonlarının
kullanımındaki eĢ finansman ilkesi gereği tahsis edilen kamu ve özel nitelikteki ulusal
katkılardan oluĢması öngörülmüĢtür. Planın dört geliĢme ekseninden en büyük bütçe payını
yüzde 40 ile bölgesel geliĢme almıĢtır.
4. AB Türkiye Ortak Finansmanı ile Hayata Geçirilen Bölgesel Kalkınma Programları
AB-Türkiye Katılım Öncesi Mali ĠĢbirliği 2004-2006 döneminde hayata geçirilen bölgesel
kalkınma programları, ÖUKP‘de belirlenen stratejik çerçeveye uygun olarak Planda belirlenen
öncelikli düzey 2 bölgelerinde AB satın alma ve ihale Ģartlarına göre uygulanmıĢtır.
224
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
ÖUKP‘nin dördüncü ekseni olan ―Bölgelerin Ekonomik Gücünün Artırılması, Bölgeler
Arasındaki GeliĢmiĢlik Farklarının Azaltılması ve Kırsal Kalkınmanın Sağlanması‖ GeliĢme
Ekseninin ana hedefi; bir yandan bölgelerin nispi rekabet edebilirliklerinin artırılması, diğer
yandan ülkenin tamamı için en önemli sorun olmakla birlikte geri kalmıĢ bölgelerde daha fazla
hissedilen iĢsizliğin azaltılması olarak belirlenmiĢtir. Hedef bölgelerdeki kar amacı gütmeyen
Sivil Toplum KuruluĢlarının ve yerel yönetimlerin kamu kurum ve kuruluĢlarının katılımı ile
gerçekleĢtirecekleri kırsal alanda gelir artırıcı küçük ölçekli projelerin desteklenmesi hususu
geliĢme ekseninin bir diğer öncelik alanıdır.
Belirlenen hedefler doğrultusunda; bölgesel geliĢme ekseni kapsamında yer alan bölgelerdeki
KOBĠ‘ler için üretim yöntemlerini modernize edecek ve ilave istihdam yaratacak projelerin
uygulanmasına öncelik verilmesi öngörülmüĢtür. Diğer taraftan öncelikli bölgelerde yatırımların
artırılmasına imkân sağlayacak bir iklimin yaratılması büyük önem taĢımaktadır. Bu çerçevede
hedef bölgelerdeki yerel yönetimler tarafından uygulanacak küçük ölçekli altyapı projeleri ile
bölgelerdeki yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi, altyapı kalitesinin yükseltilmesi ve iĢletmeler için
ihtiyaç duyulan altyapı inĢasının desteklenmesi öngörülmüĢtür. Diğer taraftan tamamlayıcı ve
alternatif tarımsal faaliyetler yoluyla çiftçilerin gelir kaynaklarının çeĢitlendirilmesi, turizm ve
tanıtım faaliyetlerinin desteklenmesi, mesleki eğitime yönelik programların yaygınlaĢtırılması ve
araĢtırma faaliyetlerinin gerçekleĢtirilmesi planlanmıĢtır.
Bu çerçevede ÖUKP kapsamında uygulanmakta olan AB destekli bölgesel kalkınma
programlarında bölgelerin ihtiyaçlarına göre belirlenen öncelik alanları; tarım ve kırsal kalkınma,
küçük ölçekli altyapının desteklenmesi, KOBĠ‘lerin desteklenmesi, yerel inisiyatiflerin
desteklenmesi ve sosyal kalkınmadır. Bölgesel geliĢme ekseninin bu öncelik alanlarında nihai
faydalanıcılar tarafından hazırlanacak projelerin desteklenmesi ile bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik
farklarının azaltılmasına katkıda bulunulması hedeflenmektedir.
ÖUKP‘nin dördüncü ekseninde planlanan bölgesel kalkınma programlarının hayata
geçirilebilmesi için bu programların önemli bir bölümünü oluĢturan hibe programlarının
yönetimi için Türkiye‘nin akredite olması ön Ģart olarak belirlenmiĢtir. Bu çerçevede Hazine
MüsteĢarlığının koordinasyonunda ĠġKUR Genel Müdürlüğü ile yürütülmekte olan akreditasyon
çalıĢmalarına DPT‘de katılmıĢ; DPT Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü,
bölgesel kalkınma programlarının yönetimini üstlenen birim olarak, akreditasyon için Merkezi
Olmayan Uygulama Sistemi (DIS) çerçevesinde ve PRAG kurallarına göre oluĢturulması
gereken sistemi ve koĢulları hazırlamıĢtır.
Bu çerçevede; DIS‘te kurgulanan sisteme göre teklif çağrısı sürecini tarif eden ―Hibe Yönetim
Rehberi‖ hazırlanmıĢtır. Bu rehberde, hibe programları sürecinde rol alması öngörülen yapılar
belirlenmiĢ; bu yapıların görev ve sorumlulukları tanımlanmıĢ, program yönetiminin farklı
düzeylerinde, merkezde DPT içerisinde ve bölgelerde Program Koordinasyon Merkezi/Program
Uygulama Birimlerinde, görev alan personelin iĢ tanımları ve iĢ akıĢları netleĢtirilmiĢ; iĢlemleri
tanımlayan ve standart formları içeren belgeler hazırlanmıĢtır. Bu düzenlemelerin ardından
akreditasyon süreci DPT‘nin çalıĢmaları ile tamamlanabilmiĢ ve hibe programı uygulamaları için
Türkiye, Temmuz 2004 yılında akredite olmuĢtur.
Tablo 2. AB destekli bölgesel kalkınma programları (Kaynak: Akkahve, 2006:174)
Düzey 2
Ġl
Toplam
AB
Türkiye
Program
bölgesi
sayısı
bütçe
Desteği
Katkısı
DAKP
1
4
45
45
_
GAP
3
8
47
47
_
TR82, TR83,TRA1
3
10
52.33
40
12.33
TR72, TR52, TRA2, TRB1
4
13
90.67
70
20.67
TR90
1
6
24
18
6
Toplam
12
42
259
220
39
225
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Merkezdeki bu çalıĢmalara paralel olarak bölgelerde ÖUKP kapsamındaki illerde ―Hizmet
Birlikleri‖nin hazırlıkları ĠçiĢleri Bakanlığı ile DPT‘nin iĢbirliğinde valiliklerin giriĢimiyle
gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu çerçevede DIS altında hibe programı uygulamalarının
gerçekleĢtirilmesine yönelik olarak hizmet birliklerinin tüzükleri hazırlanmıĢ, görevlendirmeler
valilikler kanalıyla tamamlanmıĢtır.
Diğer taraftan hibe programlarının uygulanmasında görev alan personele yönelik eğitim ihtiyacı
analizi yapılmıĢ ve bu çerçevede bilgilendirme faaliyetleri ve eğitim programları tasarlanmıĢtır.
PUB personeline yönelik olarak hazırlanan eğitim programı; AB bölgesel politikası, fonlar,
uygulama mekanizmaları, DIS aktörleri, rol ve sorumlulukları, AB satın alma kural ve
uygulamaları, teknik yardım ekibinin programlardaki rolü ve PUB ile iliĢkileri, uygulamada elde
edilen tecrübenin paylaĢılması konularını içerecek Ģekilde standart hale getirilmiĢtir.
Böylece AB‘nin koĢulları yerine getirilmiĢ olup 11 düzey 2 bölgesinde 33 ili kapsayan, toplam
235 milyon Avroluk bütçeye sahip bölgesel kalkınma programları hayata geçirilebilmiĢtir. GAP
Bölgesel Kalkınma Ġdaresinin sorumluluğunda, 2002 MEDA Programı kapsamında uygulamaya
konulan Program ile birlikte ÖUKP‘de hedeflenen 12 düzey 2 bölgesi ve ÖUKP‘nin Dördüncü
Ekseni hayata geçirilmiĢ olmaktadır.
Bölgesel kalkınma programlarında belirlenen önceliklerin tasarlanmıĢ hibe programları (teklif
çağrısı) vasıtasıyla uygulamaya geçirilmesi öngörülmüĢtür. AB Mali Yönetmelikleri uygunluk
Ģartlarını taĢıyan gerçek ve tüzel kiĢiler için eĢit eriĢim ve adil muamele ilkelerini uygulamayı
öngörmektedir. Bu ilkeler uyarınca yapılacak seçimin, ekonomik açıdan en avantajlı teklif olması
gereklidir. Bu prensipler çerçevesinde ―Teklif Çağrısı‖ yönteminde merkezde ve bölgelerde
yoğun faaliyetler gerçekleĢtirilmektedir.
Tablo 3. DPT Koordinasyonunda Yürütülen Bilgilendirme ve Eğitim Faaliyetleri (Kaynak: Akkahve,
2006:191)
Düzey
Bilgilendirme Proje hazırlık
Projelerin
Toplam
Ġl
Program
2
gününe
eğitimine
sunduğu
bütçe
sayısı
bölgesi
katılım
katılım
eğitimlere katılım
DAKP
45
1
4
721
1943
8000
SKE
52.33
3
10
4253
1446
28570
AKKM
90.67
4
13
8365
3552
40834
DOKAP
24
1
6
1475
2119
15800
Toplam
212
9
33
14814
9060
93204
Programlar kapsamında süreç ve kuralları belirleyen ve bütün programlar için geçerli olan ―hibe
yönetim rehberi‖ ve ―izleme rehberi‖ ile programlara özel hibe baĢvuru koĢullarını tanımlayan
―hibe baĢvuru rehberleri‖; nihai faydalanıcılar için ―iĢ, hizmet ve mal alım rehberleri‖
hazırlanmıĢtır. AB‘ye üye ülkelerin kullanmakta olduğu belgeler niteliğindeki tüm bu belgeler
PRAG‘a uyumlu olarak hazırlanmıĢtır.
Hibe Programlarında rekabete açık bir ortamda önceden belirlenmiĢ objektif ölçütlere göre
seçilecek projelerin hibe ile desteklenmesi gerçekleĢmektedir. Avrupa Komisyonu mali desteği
Ģeffaf seçim iĢlemleri uyarınca sağlanmaktadır. Projeler tam Ģeffaflık ve tarafsızlık ilkeleri
uyarınca, yarıĢmacı usullerle seçilmektedir. Ġhale ve sözleĢmelere iliĢkin kurallar ve uygunluk
ölçütleri ihale baĢvurusundan önce belirlenmekte ve hazırlanan ―Hibe BaĢvuru Rehberi‖nde
paydaĢlara duyurulmaktadır. Diğer taraftan bölgesel kalkınma programlarında hizmet ve mal
alımı olmak üzere tedarik ihaleleri ve yapım ihaleleri PRAG kuralları çerçevesinde hayata
geçirilmektedir.
4.1. Doğu Anadolu Kalkınma Programı (DAKP)
Doğu Anadolu Kalkınma Programı (DAKP), tek bir Düzey 2 Bölgesini; Bitlis, Hakkâri, MuĢ ve
Van Ġllerini kapsamaktadır. Avrupa Birliği MEDA fonundan desteklenen Programın
226
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
projelendirme çalıĢmaları DPT ve AB teknik uzmanlarının ortak çalıĢmasıyla 2001 yılında
baĢlatılmıĢ; Programın temel belgeleri ve Spesifik Finansman AnlaĢması, 05 Ağustos 2003
tarihinde imzalanmıĢtır.
AB Komisyonu Programa 45 milyon Avro hibe kaynak tahsis etmiĢtir. Programın MEDA
kapsamında yer alması nedeniyle uygulama ve yönetim koĢulları buna göre belirlenmiĢ; diğer
programlarda ulusal düzeyde sağlanan yüzde 25‘lik eĢ finansman katkısı DAKP‘da alınmamıĢtır.
Programın GAP Bölgesel Kalkınma Programı gibi DIS dıĢında, Avrupa Komisyonu Türkiye
Delegasyonunun yönetiminde uygulanması öngörülmekle birlikte, DPT‘nin hibe programlarının
yönetimi ile ilgili olarak akreditasyon sürecini tamamlamasıyla Programın yönetimi diğer
bölgesel kalkınma programlarında olduğu gibi DPT Bölgesel GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel
Müdürlüğüne bırakılmıĢtır.
Programın ana belgesi niteliğindeki Teknik ve Ġdari Hükümler Belgesine göre Van Ġlinde
Valiliğin iĢbirliği ile Program Koordinasyon Merkezi kurulmuĢ ve uluslar arası ihale yoluyla bir
Teknik Yardım Ekibi belirlenmiĢtir. Programın uygulaması 16 ġubat 2004 tarihinde fiilen
baĢlatılmıĢ ve 30 Kasım 2007 tarihinde sonuçlandırılmıĢtır.
Tablo 4. Doğu Anadolu Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın dağılımı (Kaynak: Akkahve
(2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.)
Ġller
Tarım kırsal
kalkınma
proje
Bütçe
(M€)
KOBĠ
proje
Bütçe
(M€)
Bitlis
30
2,32
20
1,41
Hakkâri
17
1,36
8
MuĢ
19
1,37
8
Turizm ve
çevre
proje
Bütçe
(M€)
Sosyal
kalkınma
proje
Bütçe
(M€)
toplam
proje
Bütçe
(M€)
5
0,99
5
0,47
60
7,13
0,39
4
0,61
7
0,35
36
2,71
0,55
12
2,92
8
0,39
47
3,30
Van
82
7,28
32
2,20
28
4,78
24
1,60
166
15,86
Toplam
148
12,33
68
4,56
49
9,29
44
2,82
309
29,00
SözleĢmeye
bağ. oranı
%79
%54
%124
%148
%87
Programın tarım ve kırsal kalkınma; Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmelerin (KOBĠ) desteklenmesi;
turizm ve çevre ile sosyal kalkınma öncelik alanlarında hibe programı uygulamaları
gerçekleĢtirilerek yarıĢma ortamında projeler desteklenmiĢtir. Programın teklif çağrıları 19 Nisan
2005 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanmıĢtır. Merkezi Finans ve Ġhale Biriminin (MFĠB)
yönetiminde yapılan değerlendirme çalıĢmaları sonucunda 4 hibe programında baĢarılı bulunan
309 projenin sahipleri ile MFĠB arasında sözleĢmeler Eylül ve Ekim 2006 tarihlerinde
imzalanmıĢ ve Programda hibeler için ayrılan kaynağın (33,5 milyon Avro) yüzde 87'si
sözleĢmeye bağlanmıĢtır. Proje uygulamaları Kasım 2007 itibarıyla tamamlanmıĢtır. Söz konusu
309 projeden; 297 proje baĢarıyla tamamlanmıĢ olup, yaklaĢık 29 milyon Avro hibe destek bu
yolla bölgeye aktarılmıĢtır. Proje uygulamalarında yaklaĢık 2.125 kiĢi geçici veya sürekli olarak
çalıĢma imkânına kavuĢmuĢtur.
Ayrıca Program kapsamındaki illerde;
Çiftçiler ile Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığının teknik personeline yönelik eğitim
programları düzenlenmiĢ;
Bölgedeki KOBĠ‘lerin ihtiyaçlarına göre belirlenen konularda eğitim faaliyetleri
gerçekleĢtirilmiĢ;
Bölgenin turizm potansiyelinin tanıtımına yönelik olarak Turizm Tanıtım Planı
hazırlanmıĢ;
Ġnternet tabanlı bilgi bankası oluĢturulmuĢ;
227
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
-
Program kapsamındaki 4 il için birer gezici sağlık ünitesi alımı gerçekleĢtirilerek Ġl Özel
Ġdarelerinin kullanımına devredilmiĢ ve
Bitlis merkez ile Bitlis‘in Adilcevaz ve Güroymak ilçeleri; Van‘ın Gürpınar ilçesi atık su
arıtma tesisinin fizibilite çalıĢmaları tamamlanmıĢtır.
4.2. TR82, TR83 ve TRA1 Bölgeleri Kalkınma Programı
TR82, TR83, TRA1 Düzey 2 Bölgeleri Kalkınma Programı PHARE kapsamında uygulamaya
konulan ilk bölgesel kalkınma programıdır. Üç düzey 2 bölgesinde yer alan; Amasya, Bayburt,
Çankırı, Çorum, Erzincan, Erzurum, Kastamonu, Samsun, Sinop ve Tokat olmak üzere toplam
10 ili kapsamaktadır. Program 2003 yılı Mali ĠĢbirliği Programlaması kapsamında olup,
Finansman AnlaĢması Avrupa Komisyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 01 Mart
2004 tarihinde imzalanmıĢtır. AB Komisyonu Programa 40 milyon Avro hibe kaynak tahsis
etmiĢ, 12.33 milyon Avroluk ulusal bütçe katkısı ile Programın toplam bütçesi 52,33 milyon
Avro olarak belirlenmiĢtir.
Tablo 5. TR82, TR83, TRA1 düzey 2 Bölgeleri Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın
dağılımı (Kaynak: Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.
Ġller
Çankırı
Kastamonu
Sinop
TR82
toplamı
Amasya
Çorum
Samsun
Tokat
TR83
toplamı
Bayburt
Erzincan
Erzurum
TRA1
toplamı
Toplam
SözleĢmeye
bağ. oranı
Yerel kalkınma
giriĢimleri
proje
bütçe
(milyon €)
5
0,36
18
1,17
8
0,55
KOBĠ
11
21
8
bütçe
(milyon €)
0,82
1,41
0,63
proje
Küçük ölçekli
altyapı
proje
bütçe
(milyon €)
2
3,48
8
4,24
2
0,71
Toplam
18
47
19
bütçe
(milyon €)
4,7
6,8
1,9
proje
31
2,08
40
2,86
12
8,43
84
13,4
6
9
27
17
0,38
0,64
1,81
1,29
18
30
47
21
1,28
2,24
3,35
1,16
2
5
8
4
0,51
2,7
2,9
4,8
25
44
82
42
2,2
5,9
7,8
7,2
59
4,11
116
8,04
19
10,91
193
23,1
14
12
31
0,86
0,81
1,88
3
14
31
0,19
0,99
2,1
8
6
0
3
1,56
0
25
32
62
4,3
3,6
3,9
57
3,55
48
3,28
14
4,56
119
11,8
147
9,74
204
14,18
45
24
396
48,3
%99
%99
%96
%98
Programın yönetim yapısı ―Hibe Yönetim Rehberi‖ çerçevesinde belirlenmiĢ olup, ilgili düzey 2
bölgelerinde, programın uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesinden merkezde DPT Bölgesel
GeliĢme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğüne karĢı sorumlu olan Program Uygulama Birimleri
(PUB); Hizmet Birliklerinin merkezleri konumundaki Amasya, Erzurum ve Kastamonu Ġllerinde
kurulmuĢtur. Programın teknik yardım hizmeti alımına yönelik hizmet ihalesinde yaĢanan
gecikmeler sonucu Programın uygulaması 3 Nisan 2005 tarihinde baĢlatılabilmiĢ ve projelerin
tamamlanmasıyla 30 Kasım 2008 tarihinde tamamlanmıĢtır.
Program kapsamındaki düzey 2 bölgelerinde yerel kalkınma giriĢimleri, KOBĠ‘ler ve küçük
ölçekli altyapı için hibe programları uygulaması gerçekleĢtirilmiĢtir. Programa iliĢkin teklif
çağrıları 4 Mayıs 2005 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanmıĢtır. MFĠB yönetiminde yapılan
proje değerlendirme çalıĢmaları sonucunda baĢarılı bulunan 396 projenin sahipleri ile MFĠB
228
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
arasında sözleĢmeler 31 Mayıs 2006 tarihi itibarıyla imzalanmıĢ ve Programda hibeler için
ayrılan kaynağın (49,33 milyon Avro) yüzde 98‘i sözleĢmeye bağlanmıĢtır. Proje uygulamaları
Kasım 2007 itibarıyla tamamlanmıĢtır. Söz konusu 396 projeden; 373 proje baĢarıyla
tamamlanmıĢ olup, yaklaĢık 47 milyon Avro hibe destek bu yolla bölgeye aktarılmıĢtır. Proje
sahiplerinin eĢ finansman katkısıyla bölgeye aktarılan kaynak 65 milyon Avro‘yu bulmuĢtur.
Proje uygulamalarında yaklaĢık 1.352 kiĢi geçici veya sürekli olarak çalıĢma imkânına kavuĢmuĢ
ve yaklaĢık 28.570 kiĢi eğitilmiĢtir.
4.3. TRA2, TR72, TR52 ve TRB1 Bölgeleri Kalkınma Programı
TRA2, TR72, TR52 ve TRB1 Düzey 2 Bölgeleri Kalkınma Programı dört düzey 2 bölgesinde yer
alan; Ağrı, Ardahan, Bingöl, Elazığ, Iğdır, Karaman, Kars, Kayseri, Konya, Malatya, Sivas,
Tunceli ve Yozgat olmak üzere toplam 13 ili kapsamaktadır. Program 2004 yılı Mali ĠĢbirliği
Programlaması kapsamında olup, Finansman AnlaĢması Avrupa Komisyonu ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 12 Ocak 2005‘te imzalanmıĢtır.
Tablo 6. TRA2, TRB1, TR52 ve TR72 Bölgesel Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın
dağılımı (Kaynak: Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.)
Ġller
Ağrı
Ardahan
Iğdır
Kars
TRA2
Bingöl
Elazığ
Malatya
Tunceli
TRB1
Karaman
Konya
TR52
Kayseri
Sivas
Yozgat
TR72
Toplam
SözleĢmeye
bağ. oranı
Yerel kalkınma
giriĢimleri
proje
bütçe
(m €)
3
0,23
5
0,24
1
0,08
6
0,32
15
0,87
8
0,56
10
0,96
16
1,15
7
0,55
41
2,66
9
0,64
29
2,39
38
3,03
40
3,04
22
1,7
10
0,83
72
5,57
166
12,12
%79
KOBĠ
proje
10
5
6
5
26
6
20
11
0
37
13
131
144
42
21
7
70
277
bütçe
(m €)
0,58
0,27
0,43
0,22
1,5
3,7
1,5
9,6
0
2,81
0,87
9,67
10,54
3,24
1,58
0,56
5,38
20,24
%84
Küçük ölçekli
altyapı
proje
bütçe
(m €)
3
3,26
4
2,67
4
4,64
6
3,49
17
14,06
7
4,2
5
4,49
10
4,55
4
2,5
26
15,74
5
4,79
7
4,69
12
9,48
4
6,23
5
2,88
2
3,03
11
12,14
66
51,41
%126
Toplam
proje
16
14
11
17
58
21
35
37
11
104
27
167
194
86
48
19
153
509
bütçe
(m €)
4,07
3,19
5,14
4,03
16,43
5,12
6,93
6,66
3,05
21,77
6,3
16,75
23,05
12,51
6,12
4,41
23,09
84,33
%104
Avrupa Birliği PHARE kuralları çerçevesinde desteklenen Programın bütçesi, 70 milyon Avro'su
Avrupa Birliği desteği ve 20,67 milyon Avro'su Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti katkısı olmak
üzere 90,67 milyon Avro'dur. Bu miktarın 8 milyon Avro'su programın uygulama faaliyetlerine
(tanıtım toplantıları, eğitim programları, vb.) destek verecek Türk ve yabancı uzmanlardan
oluĢan Teknik Yardım Ekibi için; 1 milyon Avro'luk bölümü ise ‗Yönetim Yapılarına Destek
BileĢeni‘ kapsamında PUB‘lara ofis donanımı alımı için ayrılmıĢtır.
Program kapsamındaki düzey 2 bölgelerinde Hizmet Birliklerinin kurulması çalıĢmaları 2004 yılı
ilk çeyreğinde tamamlanmıĢtır.
Hizmet Birlikleri bünyesinde, programın uygulanması,
koordinasyonu ve izlenmesinden sorumlu olan PUB‘lar oluĢturulmuĢtur. Programın Teknik
229
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Yardım Ġhalesinin hazırlığında Ģartnamenin Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından
onayının diğer iki bölgesel kalkınma programından farklı olarak oldukça uzun bir süre alması
nedeniyle teknik Ģartname yaklaĢık 2 yılda neticelendirilebilmiĢ olup, müĢavir firma 30 Kasım
2006 tarihinde hibe sözleĢmelerinin imzalanması ile paralel olarak iĢe baĢlamıĢtır.
Program kapsamında Yerel Kalkınma GiriĢimleri, KOBĠ'ler ve Küçük Ölçekli Altyapı öncelik
alanları için Proje Teklif Çağrısı Ġlanları 18 Nisan 2006 tarihinde yayınlanmıĢtır. 20 Nisan 2006
tarihinde Ankara‘da düzenlenen basın toplantısının ardından 25-29 Nisan 2006 tarihleri arasında
Program kapsamındaki 13 ilde paralel olarak Bilgilendirme Toplantıları gerçekleĢtirilmiĢtir.
Potansiyel baĢvuru sahiplerine yönelik olarak 13 ilde düzenlenen ücretsiz eğitim programları
kapsamında; hibe programları tanıtılmıĢ, proje hazırlamaya yönelik olarak baĢvuru formlarının
doldurulması, bütçe ve mantıksal çerçevenin hazırlanması, KOBĠ'ler için iĢ planı hazırlanması ve
küçük ölçekli altyapı projeleri için fizibilite çalıĢmaları ile Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
hazırlıklarına iliĢkin bilgi verilmiĢtir. Bilgilendirme toplantıları ve devamında gerçekleĢtirilen
eğitim programları Avrupa Komisyonu tarafından yaptırılan ara değerlendirmelerde ―en iyi
örnek‖ seçilmiĢtir.
Merkezi Finans ve Ġhale Biriminin yönetiminde toplam 1589 proje baĢvurusunun değerlendirme
süreci tamamlanmıĢ ve baĢarılı bulunan 510 proje ile sözleĢmeler 30 Kasım 2006 tarihinde
imzalanmıĢtır. Programda hibeler için tahsis edilen 81.67 milyon Avro‘luk kaynağın yüzde 100‘ü
sözleĢmeye bağlanmıĢ ek olarak kapasite geliĢtirme öncelik alanında kullanılmayan 3.24 milyon
Avro‘luk kaynak da projelere aktarılmıĢ böylece hibe miktarının yüzde 104‘ü sözleĢmeye
bağlanmıĢtır. Proje uygulamaları 30 Kasım 2008‘de tamamlanmıĢtır. Programda 479 proje baĢarı
ile tamamlanmıĢ olup tamamlanan projelerin hibe miktarları toplamı 82,5 milyon Avro olarak
gerçekleĢmiĢtir. Yararlanıcıların eĢ-finansman katkısıyla bütçeleri toplamı yaklaĢık 114 milyon
Avroyu bulan bu projeler kapsamında, 2.575 kiĢi geçici veya sürekli olarak istihdam edilmiĢ ve
yaklaĢık olarak 40.834 kiĢiye eğitim verilmiĢtir.
Hibe Programlarının uygulamalarının yanı sıra Program kapsamında; Program Uygulama
Birimlerinin ön çalıĢması ile belirlenen ihtiyaçlara yönelik olarak her düzey 2 bölgesi için birer
adet olmak üzere toplam 4 altyapı projesinin AB standartlarında fizibilite çalıĢmaları
sonuçlandırılmıĢtır. Bunlar; Ereğli Katı Atık Bertaraf Tesisi, Kars Atık Su Arıtma Tesisi, PaluKovancılar Atık Su Arıtma Tesisi ve Sorgun Atık Su Arıtma Tesisi Projeleridir. Bunlardan
Ereğli, Kars ve Sorgun Projeleri AB Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) kaynaklarından
desteklenmek üzere 2011 Mali ĠĢbirliği Programlamasına önerilmiĢtir.
Tarım ve Hayvancılık öncelik alanına yönelik olarak Program kapsamındaki 13 ilde çiftçilerle
yayım elemanlarına yönelik eğitim programları tasarlanmıĢ; uygulamalı eğitimlere 326 yayım
elemanı ile 5000 çiftçi katılmıĢtır. Program kapsamında yer alan 13 ilin sosyo-ekonomik
koĢulları, üretim-sevkiyat-pazarlama zincirleri, finansman konuları dikkate alınarak belirlenen 26
ürün ve hizmet için pazarlama araĢtırmaları yürütülmüĢtür. Bu çalıĢmalar sonucunda her ürün ve
hizmet için sektör analizini, üretim-dağıtım-pazarlama süreçlerinde yaĢanan sorunları ve
ürünlerin bölge ekonomisine katkısını artırmaya yönelik pazarlama stratejilerini içeren pazarlama
araĢtırmaları raporları hazırlanmıĢtır.
Yine Program kapsamındaki 13 ilde Sivil Toplum KuruluĢlarına yönelik olarak proje döngüsü
yönetimi; KOBĠ‘ler için stratejik planlama ve proje hazırlama; yerel yönetimlere ise ihtiyaç
analizi, öncelik belirleme, fizibilite ve ÇED raporu, ihale belgesi hazırlama ve sözleĢme yönetimi
konularında eğitim sağlanmıĢtır. Toplamda 1200 kiĢi bu eğitimlere katılmıĢtır.
4.4. TR90 Bölgesel Kalkınma Programı
TR90 Düzey 2 Bölgesi Kalkınma Programı; Artvin, Giresun, GümüĢhane, Ordu, Rize ve
Trabzon illerinden oluĢan düzey 2 bölgesini kapsamaktadır. Türkiye-AB 2005 yılı Mali ĠĢbirliği
Programlaması kapsamında yer alan Programın finansman anlaĢması 11 Temmuz 2006 tarihinde
imzalanmıĢtır.
230
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
Tablo 7. TR90 Bölgesel Kalkınma Programında hibelere ayrılan kaynağın dağılımı (Kaynak:
Akkahve (2006); MFĠB kayıtları ve DPT-ABBPD notlarından derlenmiĢtir.)
Ġller
Artvin
Giresun
GümüĢhane
Ordu
Rize
Trabzon
Toplam
SözleĢmeye
bağ. oranı
Yerel kalkınma
giriĢimleri
proje
bütçe
(milyon €)
8
0,62
11
0,69
13
0,90
13
0,95
16
1,09
19
1,27
80
5,52
%98,58
KOBĠ
proje
4
13
6
23
16
42
104
bütçe
(milyon €)
0,26
1,13
0,39
1,79
1,27
3,53
8,37
%90,93
Turizm ve çevre
altyapısı
proje
bütçe
(milyon €)
3
0,87
2
0,75
4
1,35
4
1,45
6
2,18
11
3,51
30
10,11
%109,94
Toplam
proje
15
26
23
40
38
72
214
bütçe
(milyon €)
1,75
2,58
2,64
4,18
4,54
8,31
24
%100
Program, TR82, TR83 ve TRA1 Bölgeleri Kalkınma Programında olduğu gibi hibe programı
olarak tasarlanmıĢtır. Programın toplam bütçesi; 18 Milyon Avro‘su AB katkısı ve 6 Milyon
Avro‘su ulusal katkı olmak üzere toplam 24 Milyon Avro‘dur.
Programın bölgede teknik uygulamasından sorumlu olacak Program Uygulama Birimi, Doğu
Karadeniz Ġlleri Hizmet ve Kalkınma Birliği bünyesinde kurulmuĢtur (Hizmet ve Kalkınma
Birliğinin kurulmasına iliĢkin 2006/11457 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı 6 Ocak 2007 tarih ve
26395 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıĢtır).
Yerel Kalkınma GiriĢimleri, KOBĠ‘ler ve Turizm ve Çevre Altyapısı Hibe Programlarında Teklif
Çağrıları 9 Nisan 2007 tarihinde ilan edilmiĢtir. Toplam 1.619 proje baĢvurusu alınmıĢ olup
baĢarılı bulunan 213 proje ile hibe sözleĢmeleri 30 Kasım 2007 tarihinde imzalanmıĢtır.
Programda hibeler için tahsis edilen 28 milyon Avro‘luk kaynağın yüzde 100‘ü sözleĢmeye
bağlanmıĢtır. Projelerin uygulamaları 30 Kasım 2009 itibarıyla sonuçlanmıĢ; Programda 178
proje baĢarı ile tamamlanmıĢ, bu projelerin hayata geçirilmesi ile yaklaĢık 23 milyon Avro hibe
destek bölge kalkınması için harcanmıĢtır. Söz konusu projelerin toplam bütçesi proje
sahiplerinin sağladığı eĢ finansman katkısı ile yaklaĢık 36 milyon Avroyu bulmaktadır. TR90
programı kapsamında uygulanan projelerde 1.277 kiĢiye geçici ve sürekli iĢ olanağı sağlanmıĢ ve
yaklaĢık 15.800 kiĢiye eğitim verilmiĢtir.
5. Değerlendirme
AB‘ye tam üyelik yolunda 2000-2006 döneminde yapılması gerekenleri ve Türkiye‘nin
taahhütlerini belirleyen Ulusal Program çerçevesinde hazırlanan ÖUKP, AB Uyum Politikasına
katılıma iliĢkin ilk strateji belgesi olması, bu kapsamda Uyum Politikasının temel kavramlarına
iliĢkin farkındalık kazanılması, Yapısal Fonların kullanımına iliĢkin gerekli altyapı için vizyon
oluĢturulması ve Komisyona adaylık statüsünün gerektirdiği yükümlülüklerin yerine
getirilebileceğinin gösterilmesi açısından önemli bir belge niteliğindedir.
Ancak Türkiye‘nin nüfus ve coğrafi büyüklüğü ile ekonomik ve sosyal uyum alanındaki mevcut
sorunların ağırlığı dikkate alındığında, 2004-2006 döneminde AB tarafından sağlanan mali
yardımların yol haritasını çizen ÖUKP‘nin son derece kısıtlı kaldığı görülmektedir. Hem ÖUKP
bütçe kaynaklarının yetersizliği hem de planın hazırlandığı dönemde tam üyelik ve katılım
müzakerelerine iliĢkin takvimdeki belirsizlik, AB‘nin beklentilerine uygun operasyonel
programların ve proje havuzunun bulunmayıĢı Türkiye‘nin kapsamlı ve sağlam adımlar atmasına
engel olmuĢtur.
Diğer taraftan AB‘nin ÖUKP hazırlık döneminde henüz aday bile sayılmayan Türkiye‘den, diğer
aday ülkelerin PHARE, ISPA ve SAPARD desteklerinde kazandığı tecrübeyi edinmeksizin,
Yapısal Fonların temel ilkelerine göre hareket etmesini istemesi; üye ülkelerde olduğu gibi
231
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
stratejik öncelikler çerçevesinde tam ve kapsamlı bir mali destek talebinde bulunmasını
beklemesi oldukça ĢaĢırtıcıdır.
Nitekim Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ġlerleme Raporları incelendiğinde de ilk etapta Türkiye‘den
kapasite geliĢtirme projelerine odaklanılmasının talep edildiği dolayısıyla Komisyon‘un
Türkiye‘ye yatırım projesi uygulama imkânı tanımadığı anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla Türkiye,
diğer aday ülkelere sağlanan mali yardımlarla kıyaslandığında oldukça sınırlı kalan bir miktar
için AB‘nin ağır bürokrasisinin gerektirdiği sistemi kurgulamak ve ikili bir sistem kurmak
zorunda kalmıĢ; kalkınmaya yönelik yatırımlardan çok kapasite oluĢturmaya odaklanmıĢtır.
Bu çerçevede dağınık bir coğrafyada, geniĢ bir öncelik setinde, proje hazırlama ve uygulama
kapasitesi değiĢken aktörlerle uygulanması oldukça güç olan hibe mekanizması yöntem olarak
seçilmiĢtir. Sosyo ekonomik geliĢmiĢlik açısından görece geri kalmıĢ 33 ilde kırsal kalkınmadan
KOBĠ‘lere, çevre altyapısından yerel kalkınma giriĢimlerine kadar geniĢ bir öncelik setinde
projelerin desteklenebilmesine imkân tanıyan bölgesel kalkınma programları tasarlanmıĢtır.
Böylece ÖUKP kapsamındaki ilk üç eksen sınırlı uygulanabilmiĢken bölgesel geliĢmeye iliĢkin
dördüncü eksenin hazırlanan bölgesel kalkınma programları aracılığıyla tam manasıyla hayata
geçirilebildiği ve PHARE ülkeleriyle kıyaslandığında gerek sözleĢmeye bağlanma oranları
gerekse kullanım kapasitesi açısından baĢarılı sonuçlara ulaĢıldığı söylenebilir.
Bu programlar; kapsadıkları coğrafi alan, içerdikleri sektör ve konular, uygulama mekanizması
olarak seçilen teklif çağrısı yöntemi, uygulamada yer alan aktörlerin kapasite sorunları, sistemin
yeni kurulmuĢ olmasının getirdiği güçlükler göz önünde bulundurulduğunda uygulamaları
oldukça güç, emek yoğun programlar olarak değerlendirilmektedir (PHARE Raporu, 2005).
Özellikle pilot uygulamanın olmayıĢı ve tüm program uygulamalarının aynı dönemde
gerçekleĢtirilmek zorunda kalınması ve teklif çağrısı mekanizması ortak yöntem olmakla birlikte
her programın kendine özel yapısı ve özellikle hazırlık aĢamasında ön onay iĢlemlerinde yaĢanan
gecikmeler nedeniyle uygulamada standart bir yaklaĢım gerçekleĢtirilememiĢtir. Programlar
özelinde farklı konular gündeme getirilmiĢ, her programda AB‘nin farklı bir kuralı ya da
yaklaĢımı sorgulanmıĢ; problem çözülmeye çalıĢılmıĢtır.
Programlarda verilen eğitimlerde uygulamalarla birlikte standart sağlanmıĢ olmakla birlikte
eğitim alan kitlenin çok geniĢ bir coğrafyada ve farklı tüzel kiĢiliklerde oluĢu belirli bir grubun
üzerine odaklanılmasına engel olmuĢ ve tüm eğitimler baĢlangıç seviyesinden öte gidememiĢtir.
Eğitim alanların bir sonraki dönemde AB projelerine ve/veya yeni dönemde Kalkınma
Ajanslarının ülke çapında uygulamakta olduğu hibe programlarına baĢvurusuna iliĢkin tespitler
yapılmadığı için bu eğitimlerin faydası da ölçülememiĢtir.
AB koĢullarında tasarlanmıĢ bir teklif çağrısı mekanizması; oyunun kuralının önceden
belirlenmiĢ olması nedeniyle proje baĢvurusu ve seçiminde Ģeffaflık sağlaması, eĢit eriĢim ve adil
muamele ilkelerini uygulamaya koyması, proje döngüsünü içselleĢtirmiĢ, kalkınma vizyonu olan
ve stratejik düĢünebilen gerçek ve tüzel kiĢiler için projelerini hayata geçirebilmelerine imkân
tanıması, iĢbirliği ve ortaklıkları özendirmesi açısından oldukça önemli bir yöntemdir.
AB destekli bölgesel kalkınma programlarının yönetiminde, AB‘nin ilgili tüm tüzük ve
yönetmeliklerine ve rehberlerine uygun olarak hareket edilmiĢ, AB‘nin büyük önem verdiği
izleme ve denetim sistemi kurularak proje uygulamaları yakın takibe alınmıĢtır. Yerel
paydaĢların, kalkınma çabalarında geniĢ katılımla daha çok sorumluluk alması teĢvik edilmiĢ,
tüm süreç baĢtan itibaren DPT‘nin gözetim ve kontrolünde yönetilmiĢtir.
Aksi takdirde teklif çağrısı mekanizması; emek yoğun yapısı, sağladığı kaynağın hibe oluĢu
nedeniyle istismara açık olması nedeniyle bölgeler arası farkları gidermek bölgesel kalkınmayı
sağlamak amaçlı stratejilerde oldukça riskli bir yöntemdir. Nitekim 2004-2006 döneminde hayata
geçirilen programların hibe projelerinin uygulamalarında usulsüzlükler de yaĢanmıĢ ancak
kurulan izleme sistemi ile bunlar raporlanarak önlemler alınmıĢtır.
232
Deniz Ataöv Akkahve, Kübra Cihangir Çamur
Yukarıdaki değerlendirmeler ıĢığında 2004-2006 döneminde uygulanan bölgesel kalkınma
programlarında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin, hazırlanan belge ve raporların ve AB
normlarında proje hazırlamaya dair kazanılan deneyimin Türkiye için Yapısal Fon Tüzüklerinde
yer alan koĢulların yerine getirilmesinde önemli bir adım olduğu düĢünülmektedir.
Kaynaklar:
Akkahve, D. (2006) ―AB Destekli Bölgesel Kalkınma Programlarının Yönetimi ve Yapısal Fonlara
Hazırlık‖, Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu,7-8 Eylül 2006, Ankara.
Armstrong, H. (1990) Community Regional Policy, The European Community and the Challange of the
Future, London
Atalay, A. U. (2007) ―Avrupa Birliği Mali Yardımları‖, AB Katılım Öncesi Mali Yardım Mekanizması
Konferansı, Ankara, 23 Ocak 2007
Avrupa
Birliği
Genel
Sekreterliği
(2007)
Türkiye-AB
İlişkilerinin
Tarihçesi,
(http://www.abgs.gov.tr/indextr.html), 16 Mart 2007
Bölgesel Politika ve Kohezyon (1996), Avrupa Bölgesel GeliĢmenin Hizmetinde, 2. Baskı
(http://www.deltur.cec.eu.int/kitap/kgavrupabo.rtf)
Council of the European Union (2000) ―Lisbon European Council, 23 and 24 March 2000 Presidency
Conclusions‖, 24 March 2000
DPT (2008) Bölgesel Gelişme Ö.İ.K. Raporu, Ankara
DPT (2003) Ön Ulusal Kalkınma Planı (2004-2006), Ankara
European
Commission
(2006)
Working
For
the
Regions,
(http://ec.europa.eu/regional_policy/intro/working3_en.htm), 2 Ağustos 2006.
06.06.2006,
Gençkol, M. (2002) Türkiye-AB Mali İşbirliği, Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama
TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara
Institute for World Economics (2006) New Modes of Governence Project, The Emergence of the
Structural
and
Cohesion
Fund
in
Central
Europe,
(http://www.eunewgov.org/database/DELIV/D01D16_WP_Emergence_Cohesion_Funds_CEE.pdf
), 16 Ekim 2006.
Kamiloğlu, M. (2004) Avrupa Birliğine Aday Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerine YönelikKatılım Öncesi
Fonlar, Uygulama Mekanizmaları ve Türkiye Uygulaması, BasılmamıĢ Uzmanlık Tezi, T.C.
BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara
Kara, M. (2008) Bölgesel Rekabet Edebilirlik Kavramı ve Bölgesel kalkınma Politikalarına Yansımaları,
Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara
Karluk R. (2005) AB ve Türkiye, Beta Yayınevi, Avrupa Birliği Dizisi, Yayın No:1313,8. Baskı, Ankara
Tekeli, Ġ. (2006) Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu,Genel Değerlendirme Paneli, 7-8 Eylül
2006, Ankara.
Yaman, C. (2009) Avrupa Birliğinde Uyum Politikası ve Uyum Politikasının Bir Aracı Olarak Uyum
Fonu, Uzmanlık Tezi, T.C. BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı, Ankara
233
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
234
Kümeleri Sermaye YaklaĢımı Üzerinden
Değerlendirmek: Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi
Yeniden
Bilge Armatlı Köroğlu1, Tanyel Özelçi Eceral2, Çiğdem Varol3
Öz: Bu çalışmanın temel amacı, İstanbul kuyumculuk kümesinde yaratılan pozitif ve negatif
dışsallıkları kümeye özgü sermaye türleri kapsamında ele alarak küme tartışmalarına katkı
sağlamak ve bu çerçevede İstanbul kuyumculuk kümesinin geleceğine yönelik politikalar
geliştirmektir. 346 üretim firmasına uygulanan anketler üzerinden İstanbul kuyumculuk kümesi
ekonomik, beşeri, sosyal ve doğal sermaye ile İstanbul özelinde önem kazanan tarihi ve kültürel
sermaye özellikleri ile ele alınmış, anket çalışmasının bulguları çerçevesinde İstanbul
kuyumculuk kümesinin kendine özgü rekabetçilik avantajları ile sektörün ve kümenin problemleri
ortaya konmuştur. Sonuç olarak, rekabetçiliğin geliştirilmesi ve başarının sürdürülebilirliğinin
sağlanmasında küme dışsallıklarından daha fazla yararlanmayı sağlayacak, kümenin yapısına,
niteliklerine ve dönemsel koşullarına uygun küme politikaları tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kuyumculuk kümeleri, sermaye yaklaşımı, İstanbul.
Abstract: The main aim of this study is to contribute to the cluster literature by discussing the
positive and negative externalities created in the Istanbul jewellery cluster within the context of
capital types specific to the cluster and to develop future policies accordingly. Istanbul jewellery
cluster has been discussed through economic, human, social, natural capitals and historical
(cultural) capital, which gains importance in Istanbul case, over a survey applied to 346
production firms. In accordance with the findings, the competitive advantages and the problems
of the sector and the cluster are put forward. As a conclusion, in order to develop
competitiveness and to provide the sustainability, cluster policies that are suitable to the
structure and qualities of the cluster and to the current situation which will help to benefit more
from the cluster externalities are discussed.
Keywords: Jewellery clusters, capital approach, Istanbul.
1
Gazi Üniversitesi, MF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara: [email protected]
2
Gazi Üniversitesi, MF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara.
3
Gazi Üniversitesi, MF, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara.
235
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1.GiriĢ
Bir sektörde ve coğrafyada yer alan, ticari iliĢkilerde birbirine bağlı, aynı altyapıyı, müĢteriyi ya
da deneyimleri paylaĢan, bağlantıların rekabet gücünü artırdığı ilgili ya da tamamlayıcı sanayi
birimleri ile sanayiyi destekleyici kuruluĢlar gibi tedarik zincirindeki tüm aktörlerin bu sürece
eklemlenme çabaları sonucu oluĢan yığılmalar küme olarak tanımlanmaktadır. Kümeler sanayi
geliĢimi ve ekonomik baĢarı için mekan boyutunu vurgulayan bir kalkınma modeli olarak
görülmekte, pek çok sanayi bölgesinin baĢarısı, firmaların mekansal kümelenmesine
bağlanmakta ve bu baĢarı da kümelerin pozitif dıĢsallıklarıyla açıklanmaktadır. Mekansal
kümelenmenin pozitif dıĢsallıklarına dayandırılan bu modelin güçlendirilmesinde negatif
dıĢsallıkların da doğru olarak gözlenmesi kümelenmenin farklı coğrafyalarda ve farklı
sektörlerde getirilerinin arttırılmasında yardımcı olacaktır.
Kümelerin açıklanmasında önemli yeri olan dıĢsallıkların analizinde, ekonomik, beĢeri, sosyal,
vb. sermaye yaklaĢımları önemli açılımlar sağlamaktadır. Bu sermaye türlerinin kümelerin
rekabet gücü üzerindeki olumlu etkisini tartıĢan geniĢ bir yazın ve uzun bir tarihi geçmiĢ
bulunmaktadır. Bu çerçevede ekonomik sermayenin küme baĢarısında ve rekabet gücünün
geliĢtirilmesinde temel etken olmasının yanında, beĢeri ve sosyal sermaye de ilgili yazında diğer
temel etkenler olarak benimsenmiĢtir. Marshall (1949) sanayilerin belirli bir mekanda
yoğunlaĢmasının çok sayıdaki nedenleri arasında toprak ve iklim gibi fiziksel koĢulların baĢta
geldiğini belirtmektedir. Sanayinin değiĢen yapısı, artan üretim birimi sayısı, artan üretim
miktarları ve değiĢen teknolojiler toprak, su gibi doğal kaynakların önemini ve kullanımını
arttırmakta, böylece bu kaynaklar üzerinde olumsuz baskılar artmaktadır. Ancak hem çevre
konularının, hem de sanayi kümesi konusunun güncelliği ve önemi artarken ilgili yazında küme
yaklaĢımının doğal sermaye ayağı eksik kalmaktadır. Diğer taraftan kümelerin oluĢum süreçleri
ve geliĢmeleri mekana özgü dinamikler içerdiğinden, mekanları benzersiz kılan, kopyalanması ve
baĢka yerlerde gerçekleĢmesi zor olan bir geliĢmeye imkan sağlayan tarihsel süreçler ile bu
süreçlerin biriktirdiği kültürel yapılar da küme çalıĢmalarında önem taĢımakta, ancak yapılan
çalıĢmalar da yeterli ilgiyi bulamamaktadır.
Bu çalıĢmada geleneksel sektörler içinde sayılan ancak kültürel bir sanayi olmasıyla da farklı bir
önem kazanan kuyumculuk sektörü ve Ġstanbul kuyumculuk kümesi ele alınmaktadır. Bugüne
kadar farklı alanlara uyarlanmıĢ olan sermaye yaklaĢımı çerçevesinde, Ġstanbul kuyumculuk
kümesini ele alan olan bu çalıĢmada, çalıĢma alanının özelliklerinden yola çıkılarak ekonomik,
beĢeri ve sosyal sermaye türlerine ek olarak, doğal sermaye ile tarihi ve kültürel sermaye, küme
tartıĢmaları dahilinde kapsanmıĢtır. ÇalıĢmada Ġstanbul kuyumculuk kümesinde yaratılan pozitif
ve negatif dıĢsallıklar kümeye özgü sermaye türleri kapsamında ele alınarak küme tartıĢmalarına
katkı sağlanması ve Ġstanbul kuyumculuk kümesinin geleceğine yönelik politikalar geliĢtirilmesi
amaçlanmaktadır.
2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Alan AraĢtırması
ÇalıĢmada Ġstanbul kuyumculuk kümesi ekonomik, beĢeri, sosyal ve doğal sermaye
yaklaĢımlarına tarihi ve kültürel sermayenin eklenmesiyle geliĢtirilen yaklaĢımla analiz
edilmektedir. Bu bölümde sermaye yaklaĢımı kısaca tartıĢıldıktan sonra Ġstanbul kuyumculuk
kümesi genel özellikleriyle tanımlanmakta ve alan araĢtırmasının yapısı sunulmaktadır.
2.1. Kümeler ve Sermaye YaklaĢımı
Ekonominin temel kavramlarından olan sermaye kavramı en dar anlamıyla diğer mal ve
hizmetlerin üretimine yardımcı olan mal ve hizmetler kapsamında tanımlanmakta ve temelde
ekonomik sermayeyi ifade etmektedir (Ekins vd., 2008). Ancak sermayenin maddi (tangible)
formları kadar maddi olmayan (intangible) formları da firma değerini etkileyebilmektedir.
Yapılan çalıĢmalarda (Ekins,1992; Serageldin ve Steer, 1994; World Bank, 1997) maddi
olmayan sermayeyi de kapsayacak Ģekilde dört sermaye modeli geliĢtirmiĢtir. Bu modelde dört
236
B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol
sermaye, doğal sermaye, sosyal sermaye, insan sermayesi ve yapılı/kurulu sermaye olarak
sıralanmaktadır.
Doğal sermaye, toprak, su, atmosfer ve ekolojik sistemleri içeren pek çok doğal kaynağı
kapsamaktadır. Doğal sermaye enerjiyi ve ham maddeyi sağlarken, atıkların bertaraf edilmesini
sağlamakta, böylelikle ekonomide etkin rol almaktadır. Belli bir coğrafyada bir araya gelen ve
üretim yapan firmalar için mekan boyutu önem kazanmakta, enerji, hammadde kullanımı,
atıkların bertaraf edilmesinde doğal sermayenin etkin kullanımı söz konusu olmaktadır. Sosyal
sermaye, bireylerin, grupların, kurumların formel ve enformel ağlarının, ve iliĢkilerin bir ürünü
olan kurumlardan oluĢmaktadır. Bu kapsamda küme oluĢumunun kurumsal yapısı, güven,
karĢılıklılık, dayanıĢma, kimlik, aidiyet gibi kavramlar önem kazanmaktadır. İnsan sermayesi,
bireylerin fiziksel yapabilirliği, eğitim, sağlık, mutluluk düzeyi gibi insani boyut ve bileĢenleri
kapsamaktadır. Kümede temel iĢgücü ve giriĢimci olan insan sermayesi mutluluk düzeyiyle,
eğitim düzeyiyle, yaĢam koĢullarıyla önemli bir bileĢen olarak yer almaktadır. Yapılı/kurulu
sermaye (ekonomik sermaye), binaları, yolları, altyapıyı, piyasadaki ticari mal ve hizmetleri,
diğer insan yapısı unsurları içermektedir. Yapılı sermaye genel olarak iki yolla ölçülmektedir.
Birincisi fiziksel mallar ve stoklar, ikincisi ise akıĢlar ve GSYH. Yapılı sermaye, ekonomik
sermaye baĢlığı altında daha geniĢ çerçevede ele alınabilmekte, böylelikle üretim yapısı ve
bileĢenlerine iliĢkin pek çok konu bu baĢlık altında tartıĢılabilmektedir.
Ġstanbul kuyumculuk kümesinin analizinde ve geliĢimine yönelik politika geliĢtirilmesinde dört
sermaye yaklaĢımı etkin bir çerçeve sunmaktadır. Ancak Ġstanbul kuyumculuk kümesinin tarihi
ve kültürel birikimi göz önünde bulundurulduğunda tarihi ve kültürel sermaye, kümeleri
açıklamakta beĢinci sermaye olarak araĢtırmaya katılmıĢtır. Tarihi ve kültürel sermaye, diğer
sermaye türlerinde etkileri görülen ve tarihsel geliĢim süreci ile değerlendirilebilen bir birikimdir.
2.2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesinin Genel Özellikleri
Kuyumculuk sektörü genel olarak, az sayıda çalıĢanı olan çok sayıda küçük firmadan oluĢurken,
büyük ölçekli üreticiler de sektörde yer almaktadır. Sektörde çalıĢanlar, yüksek beceriliden (taĢ
kesimi, tasarım, model oluĢturma vb. zanaatlar), becerisiz iĢgücüne kadar çeĢitlenmektedir.
Ancak sektörün genelde iĢgücü yoğun ve geleneksel teknolojileri kullanan bir sektör olduğunu
söylemek mümkündür (Armatlı Köroğlu vd., 2010). Sektörün yapısal özelliklerinin önemli bir
sonucu sektörün son derece iĢlem-yoğun olması ve bireysel üreticilerin her zaman firmalar arası
bağlantıların tanımladığı yoğun ağlar içinde yer alması gerekliliğidir (Scott, 2000). Tüm bu
yoğun iliĢkiler sistemi çerçevesinde üreticiler de iĢlem maliyetlerini düĢürmek için birbirlerine
yakın olma eğilimindedir. Böylece bir araya gelen üreticiler yığılmalar oluĢturarak küme
dıĢsallıklarından da olumlu veya olumsuz etkilenmektedir.
Kuyumculuk sektörünün Ġstanbul‘da tarihi ve kültürel geçmiĢi 1461 yılında KapalıçarĢı‘nın
kurulmasına dayanmaktadır. 500 yıldan fazla el sanatlarının ve ticari aktivitelerin merkezi olan
KapalıçarĢı, dünyanın en eski ve en büyük kuyumculuk kümesi olarak tanımlanabilir.
1980‘lerden sonra sektör Eminönü bölgesinden Ġstanbul metropoliten alanına yayılmıĢtır
(Armatlı Köroğlu vd., 2010).
Sektöre yönelik önde gelen kurumların (ĠKO, ĠTO ve ĠSO) 2008 yılı veri tabanlarında yer alan
7309 firmanın ilçelere dağılımı değerlendirildiğinde kuyumculuk sektörünün %44 oranla
Eminönü‘nde yığıldığı görülmektedir. Eminönü‘nü yığılmasını takiben ikinci önemli yığılma %9
oranla Bahçelievler Ġlçesinde yer alan Kuyumcukent‘tir. Güngören-Bağcılar-BahçelievlerKüçükçekmece (GBBK) aksında firmaların %10‘u yer almaktadır. Bir diğer önemli yığılma %5
oranla Kadıköy‘dür. Bu yığılma bölgelerinin dıĢında firmaların % 32‘si diğer ilçelere dağılmıĢtır.
Diğer ilçelere dağılan firmalar büyük oranda satıĢ firmalarını temsil etmektedir. Sektörde yoğun
olarak üretim faaliyetinin yer aldığı bölgeler Eminönü, Kuyumcukent ve GBBK aksıdır. GBBK
aksı çoğunlukla orta ve büyük ölçekli entegre üretim yapan ve ihracat ağırlıklı firmaların yer
seçtiği bir yığılma iken, Kuyumcukent özel sektör giriĢimi ve devlet desteği ile planlanmıĢ,
kuyumculuk dükkânlarını, üreticileri, tüketicileri, toptancıları, perakendecileri ve ihracatçıları bir
237
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
araya getirmeyi amaçlayan bir yığılmadır (Armatlı Köroğlu vd., 2010). Tanımlanan üç üretim
odağı mekansal olarak metropoliten alanda yayılmıĢ satıĢ birimleri ile desteklenmektedir.
2.3. Alan AraĢtırmasının Tasarımı
Ġstanbul kuyumculuk kümesinin analizini yapmak üzere kuyumculuk üretim firmalarının
yığıldığı dört odak olan Eminönü, Kuyumcukent, GBBK aksı ve Kadıköy‘de üretici firmalar ile
anket çalıĢması gerçekleĢtirilmiĢtir. Yüz yüze görüĢmelerle anket formu uygulanacak firmalar
mekânsal yığılma bölgelerinden tesadüfî olarak seçilmiĢtir. 11 Ağustos – 5 Eylül 2009 tarihleri
arasında toplam 346 üretici firma ile anket çalıĢması gerçekleĢtirilmiĢtir.
Uygulanan anket formunun yapısı beĢ farklı tür sermayenin değerlendirmesini sağlamak üzere
oluĢturulmuĢtur. Birinci grupta ekonomik sermayenin bileĢenleri hakkında cirodaki artıĢ, ihracat
değerleri, ihracat değerlerindeki artıĢ gibi firmaya ilişkin sorular yer almaktadır. BeĢeri
sermayeye iliĢkin sorular giriĢimciye ve iĢgücüne iliĢkin sorular olmak üzere iki gruptur.
Girişimciye ilişkin sorularda eğitim durumu, önceki mesleği, doğum yeri vb. sorgulanmakta,
işgücüne ilişkin sorularda ise çalıĢan sayılarındaki değiĢimler, eğitim durumu, doğum yeri, yaĢ
grubu vb. sorgulanmaktadır. Sosyal sermayenin temelini oluĢturan kurumsal yapıya ilişkin
sorular dayanıĢma, yardımlaĢma iliĢkileri, aile, akraba, hemĢeri vb. enformel ağlar, üyelikler gibi
formel ağlar ve bu aidiyetlerin iĢ yaĢamına etkisi konularını içermektedir. Fiziksel koşullara
ilişkin sorularda mekânsal bileĢenler ele alınmakta ve doğal sermayenin ve ekonomik sermayenin
bir bölümü bu grupta değerlendirilmektedir. Anket formunda sorgulanan diğer iki alan üretim
ağları ve yenilik ve tasarım süreçleridir. Bu soru gruplarının hemen hepsinde üretim kültürü ve
tarihi birikime iliĢkin bileĢenler yer almaktadır.
3. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesinin Sermaye YaklaĢımı Ġle Açıklanması
Geleneksel ve aynı zamanda kültürel bir üretim alanı olan Ġstanbul‘daki kuyumculuk kümesi,
anket çalıĢmalarından elde edilen sonuçlar doğrultusunda ekonomik, beĢeri, sosyal, doğal ve
tarihi ve kültürel sermaye olmak üzere beĢ farklı tür sermaye üzerinden açıklanmaktadır.
3.1. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Ekonomik Sermayeye Yönelik Bulgular
Ġstanbul kuyumculuk sektöründe ekonomik sermayeye yönelik bulgular üretimin temel yapısına,
sektörde ekonomik sermayenin birikim Ģekline, ihracat ve gelir durumuna, teknoloji düzeyi,
tasarım ve yenilik faaliyetlerine göre beĢ temel baĢlıkta toplanmaktadır.
Üretim temel yapısı incelendiğinde; sektörün ağırlıklı olarak mikro ve küçük ölçekli Ģahıs
firmalarından oluĢtuğu görülmektedir. 1990‘larda net olarak hissedilmeye baĢlayan liberal
politikalarla birlikte orta ve büyük sermaye Ģirketlerinin ortaya çıktığı görülmekte, ancak son
dönemde yaĢanan krizlerle birlikte üretim ölçeğinin küçüldüğü ortaya konulmaktadır. Sektörde
özellikle 2000‘li yıllarda önemli bir büyüme yaĢanmıĢtır. Üretim firmalarının yaklaĢık yarısının
2000 yılı sonrası kurulduğu görülmektedir. Sektöre olan bu yeni katılımların üç yolla
gerçekleĢtiği söylenebilir; birincisi, özellikle 1989 öncesi kurulan görece daha köklü
sayılabilecek nitelikteki firmalardan, sektörde deneyim kazanan kiĢilerin giriĢimcilik ruhu ile
kendi firmasını kurma giriĢimleriyle oluĢan spin-off‘lar; ikincisi, Anadolu‘nun farklı yerlerinde
kuyumculukla uğraĢan kiĢilerin Ġstanbul‘a gelmesi ve sektöre yatırım yapması; son olarak da
Ġstanbul ve Anadolu‘dan farklı meslek alanlarından (tekstil, ziraat, vb.) kiĢilerin Ġstanbul‘da
kuyumculuk sektörüne girmesi. Sektöre giriĢler kadar çıkıĢlar da yoğundur, bu dinamizm
beraberinde farklı alanlarda kayıt dıĢılığı da getirmektedir. Kayıt dıĢı üretim ve ticaretin sektörde
yoğunluğu yüksektir. Sektörde ağırlıklı olarak yer alan küçük firmalardan her biri genellikle
üretim sürecinin belirli bir alanında uzmanlaĢmakta ve üretim, firmalar arası kurulan iliĢkilerle
bütünlük kazanmaktadır. Küçük firmaların uzmanlaĢma alanını yüksek oranda kuyumculuk
üretim sürecinin önemli bir parçası olan sadekarlık oluĢturmaktadır. Üretim zincirinin diğer
aĢamalarını ise mıhlama, cilalama, mineleme, yaldızlama, kakma, taĢ kesme, döküm, vb.
oluĢturmaktadır. Sektörde yer alan orta ve büyük ölçekli firmalar çoğu zaman dikeyde
bütünleĢseler de, kimi zaman yatayda üretimin parçası olabilmektedir. Sektör ağırlıklı olarak
238
B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol
küçük ölçekli firmalarla yatayda bütünleĢen üretim yapısı sergilerken, ihracat kapasitesi,
teknoloji kullanımı ve üretim hacmi açısından orta ve büyük ölçekli firmalarca tamamlanmakta
ve yönlendirilmektedir.
Sektörde ekonomik sermayenin birikim Ģekline bakıldığında; sektörün uluslararası fiyat
bağımlılığı yüksek, kar oranları düĢük bir sektör olduğu görülmektedir. Sektöre giriĢlerin yüksek
olmasında yüksek kar beklentisi belirleyicidir, ancak özellikle uluslararası fiyat bağımlılığı
nedeni ile kar marjları sektörde düĢük kalmaktadır. Kullanılan altının tamamına yakınının ithal
edilmesi sebebiyle, dıĢ piyasalara fiyat bağımlılığı bulunmakta, firmaların tek baĢlarına fiyat
değiĢtirme, üretim miktarlarını ya da kapasitesini kendi kar maksimizasyonlarına uygun olarak
seçme olanakları bulunmamaktadır. Rekabet gücü büyük oranda üretim maliyetlerin düĢürülmesi
yolu ile oluĢturulmaya çalıĢılmaktadır. Son üç yılda ciro değiĢimleri değerlendirildiğinde, üretici
firmaların yaklaĢık üçte birinin cirolarının azaldığı görülmekte, cirosu artan firmaların oranı ise
çok düĢük kalmaktadır. Bu durumda uzun dönemde aĢırı karla çalıĢma ortamı mevcut değildir.
Sektörde katma değeri arttıracak markalaĢma büyük firmalar arasında yaĢanırken, küçükler için
böyle bir giriĢim söz konusu bile olamamaktadır.
Sektördeki ihracat ve gelir durumu incelendiğinde; artan ihracat hacminin büyük oranda büyük
firmalara dayandığı, çok sayıda küçük firmanın ihracatta engellerle karĢılaĢtığı görülmektedir.
AraĢtırmada firmaların yalnızca üçte birinin ihracat yaptığı saptanmıĢ, ihracat yapan firmaların
da göreli olarak büyük firmalar olduğu görülmüĢtür. Son üç yılda sektör genelinde artan ihracat
hacminin büyük firmalara dayanması, küçük firmaların gelecek için de ihracatlarını arttırmaya
yönelik plan ve beklentilerinin olmaması orta ve büyük ölçekli firmaların ihracat konusunda
egemenliklerini sürdüreceklerine iĢaret etmektedir. Ġhracat dıĢında sektörün küresel ağlara
eklemlenme düzeyi yetersizdir. Farklı tipteki üretim iliĢkilerinde Ġstanbul kuyumculuk kümesinin
uluslararası iliĢkileri zayıftır. Uluslararası iliĢkiler, hammadde temininde (özellikle değerli taĢ) ve
müĢteri iliĢkilerinde yoğunlaĢırken, hizmet iliĢkilerinde, fason iliĢkilerde hemen hiç
kurulmamaktadır. Hammadde temininde kurulan tek taraflı küresel iliĢkiler sektörü fiyat
belirlemekte küresel ekonomiye bağımlı kılmakta ve zaman zaman ekonomik krize
sürüklemektedir.
Sektördeki teknoloji düzeyi incelendiğinde; üretimde ağırlıklı olarak geleneksel teknolojiler
kullanıldığı, yeni teknolojilere büyük oranda yatırım yapılmadığı görülmektedir. Yaygın olarak
geleneksel teknoloji kullanan firmaların küçük veya mikro ölçekli firmalar olduğu, cirolarının
azalmakta olduğu veya değiĢmediği ve ihracat kapasitelerinin düĢük olduğu saptanmıĢtır. Göreli
olarak daha büyük ve ihracat yapan firmalarda sektörde yarıĢabilir teknolojiler kullanılmaktadır.
Firma özellikleri ve teknoloji düzeyi birbirini karĢılıklı olarak etkilemektedir. GeliĢmekte olan
firmalar teknolojilerini yenileyebilmekte, teknolojilerini yenileyen firmalar ise geliĢimlerine
ivme kazandırmaktadır.
Sektördeki yenilik ve tasarım süreçlerinde; yeniliklerin bir göstergesi olarak patent alımları
değerlendirildiğinde, alınan patent sayılarının düĢük olduğu, çok azının teknolojik yeniliklere
yönelik olduğu, büyük oranda yeni tasarlanan modeller için olduğu anlaĢılmaktadır. Yeni
modellerin üretilme ve kopyalanma süreci çok hızlı gerçekleĢirken, patent alma sürecinin yavaĢ
ve hantal kalması, yeni modeller için çoğu zaman patent baĢvuru sürecinde kopyalamanın
gerçekleĢebileceği inancıyla firmaların patent baĢvurusu yapmasını engellemektedir. Esinlenerek
tasarlamanın sektörde yaygın olması ve esinlenerek üretilen modellerin çok hızlı piyasaya
sürülebilir olması mekansal yakınlıkta üretim yapan firmalar için bilgiye yönelik önemli bir risk
alanıdır. Diğer bir deyiĢle, kümede hızlı bilgi yayılımı firmaları zor durumda bırakabilmekte,
zarara uğratabilmekte, dolayısı ile bilgi dolaĢımı kümenin en önemli özelliklerinden biri olarak
tanımlanırken
özellikle
tasarım
alanında
kümenin
negatif
dıĢsallığı
olarak
değerlendirilebilmektedir. Sektörde baĢta yenilik ve tasarım olmak üzere yeni piyasalar, yeni
finans ve yönetim kaynakları, vb. gibi alanlarda bilgi eksikliği önemli bir sorun olarak tespit
edilmiĢtir. Bu amaca yönelik üniversiteler ile ortak çalıĢmalar bulunmamaktadır.
239
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
3.2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Ġnsan Sermayesine Yönelik Bulgular
Ġnsan sermayesi konusu, alan araĢtırmasında giriĢimciye ve iĢgücüne yönelik olmak üzere
değerlendirilmiĢtir. Buna yönelik temel bulgular üç baĢlık altında toplanabilmektedir.
Sektördeki yatırımcılar büyük oranda Anadolu‘nun çeĢitli yerlerinden gelen giriĢimcilerden
oluĢmakta ve giriĢimci ve çalıĢanlar açısından erkek egemen bir nitelik taĢımaktadır.
GiriĢimcilerin yarısından fazlası (%62,4) Ġstanbul dıĢında doğup, bölgeye sonradan yerleĢmiĢtir.
Daha önceleri Ġstanbullu yerel giriĢimcilerin hakimiyetinde olan sektör, özellikle 1990 sonrası
artan biçimde Anadolu‘nun çeĢitli bölgelerinden gelen giriĢimcilerin hakimiyetine geçmiĢtir.
Ġstanbul‘da sektörün kurucuları olan Ermenilerin zaman içinde yurtdıĢına göçüyle sektörde
oluĢan boĢluk, Anadolu‘dan gelen ve sektörde deneyimli olan giriĢimcilerce doldurulmuĢtur.
Geleneksel ve el sanatlarına dayalı olan bu sektörde hem giriĢimciler hem de iĢgücü için örgün
ve yaygın eğitimden çok, sektör deneyimi ve iĢteki bilgi birikimi önemlidir. Nitekim üretimdeki
giriĢimcilerin yaklaĢık yarısının ilköğretim mezunu oldukları, üretim firmalarında çalıĢanlarının
eğitim düzeyinin de genelde orta ve alt seviyede olduğu görülmektedir. Türkiye‘de ve
Ġstanbul‘da mesleğe yönelik meslek yüksek okullarının sayısı gün geçtikçe artsa da, bu geliĢimin
etkileri Ġstanbul kuyumculuk kümesinde izlenememekte ve firmaların çok az sayıda meslek
okulu mezunu istihdam ettikleri görülmektedir. Bu anlamda nitelikli iĢgücü yetersizliği kümede
önemle vurgulanmakta, becerili iĢgücü kapasitesi olarak değerlendirilen ustaların sayısının gün
geçtikçe azalması da sektörde endiĢeye neden olmaktadır.
Kümede öğrenme süreçleri büyük oranda usta-çırak iliĢkisine dayanmaktadır. GiriĢimcilerin
farklı ortamlardan geliyor olmaları ve farklı geçmiĢlere sahip olmaları da küme içinde öğrenmeyi
ve bilgi birikimini daha da zenginleĢtirmektedir. Sektör deneyimiyle bağlantılı olarak
giriĢimcilerin büyük çoğunluğunun daha önceki iĢinin de yine kuyumculuk olduğu firmaların
büyük çoğunluğunun küçük ve mikro firmalar olması nedeni ile de profesyonel yönetici yerine
giriĢimcilerin her alanı kendilerinin yönettiği ortaya konulmaktadır.
Sektörde firmalarının büyük bölümünde 22-30 yaĢ grubu çalıĢanların istihdam edildiği
görülmekte, genç çalıĢanların yoğunlukta olması sektöre dinamik bir yapı kazandırmaktadır.
Üretim firmalarında çalıĢan sayılarının değiĢimi incelendiğinde, son bir yıl içerisinde firmaların
yarısından fazlasında çalıĢan sayısında bir değiĢiklik olmadığı görülmekte, ortalama çalıĢma
süresi 1-10 yıl aralığında yoğunlaĢmaktadır. Firmada çalıĢma sürelerinin uzun olması, sektörde
iĢgücü hareketliliğinin düĢük olduğunun ipucunu vermektedir.
3.3. Ġstanbul kuyumculuk kümesi sosyal sermayeye yönelik bulgular
Sosyal sermayeye yönelik temel bulgular örgütlü yapılanmaya ve sosyal sermaye formlarına
iliĢkin olarak iki baĢlık altında toplanmaktadır.
Ġstanbul kuyumculuk kümesinde dünyadaki örneklerde olduğu gibi formel ve enformel
kurumların birarada yer aldığı örgütlü bir yapıdan söz etmek mümkündür (Eceral vd., 2009).
Formel kurumlar genellikle, uluslararası, ulusal ve yerel sektörel yapılanmalar ile odalar, birlikler
ve yere özgü yapılanmalar biçiminde örgütlenmektedir. Bunun dıĢında oluĢturulan ticari
birliklerin de standartlar oluĢturarak ve iĢ pratiğini düzenleyerek çalıĢtığı görülmektedir. Ortak
düzenlemeye ve bir arada hareket etmeye iliĢkin çeĢitli kurumsal yapılar da üretimin ve sektörün
iĢleyiĢinde önemli rol oynamaktadır. Kümelerin özelliklerinden biri olan, geleneksel üretim
kültürü, aile, tanıdık/arkadaĢ, hemĢeri gibi gruplardan oluĢan sosyal çevre ve etnik gruplar gibi
enformel kurumların da üretimin örgütlenmesinde etkili olduğu görülmektedir.
Ġstanbul kuyumculuk sektörünün geliĢiminde tarihsel üretim kültürünün ve tarihsel süreçte
geliĢmiĢ kurumsal yapının önemi ortaya konmuĢtur. Sektörünün geliĢmesinde ve kümelenme
yapısının anlaĢılmasında KapalıçarĢı‘nın kurulması ve tarihsel süreç içinde geçirdiği dönüĢümler
ve bu süreçlerde sahip olduğu üretim kültürü ve kurumsal yapılar temel faktörlerden biri olarak
değerlendirilmiĢtir. Tarihsel üretim kültürünün sağladığı avantajların yanı sıra özellikle son 20
240
B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol
yıldır makro ekonomik politikaların da kuyumculuk sektörünün geliĢiminde ve dünya pazarlarına
açılmasında önemli bir faktör olduğu ortaya konmuĢtur. Sektörün devlet tarafından
desteklenmesi üretim ve dıĢ pazar hacmini geliĢtirmiĢ, sektörün örgütlü kurumsallaĢmasında
çeĢitlenmeyi sağlanmıĢ, özellikle ihracat ve eğitime yönelik iĢbirliği giriĢimleri artmıĢtır.
Her ne kadar kurumsallaĢmada son yıllarda olumlu geliĢmeler yaĢansa da, anket çalıĢmasının
bulgularına göre firmaların kurumlarla olan iliĢkilerinin istenen düzeyde geliĢmediği, kurumlara
üyelik oranlarının yüksek olmasına rağmen, kurumlardan sağlanan desteklerin oldukça düĢük
olduğu görülmüĢtür. Mevcut kurumların iç pazar ve rakip pazarlar konusunda bilgiye eriĢimde
yeterli hizmeti verememesi, son yıllarda eğitime yönelik çeĢitlenmenin sağlanmasına rağmen, 4
yıllık üniversite eğitimine geçiĢin yeterli düzeyde olmaması, sektöre ara eleman yetiĢtiren lise ve
meslek yüksek okulların eğitim kalitesinin yetersiz kalması, bu anlamda çözülmesi gereken
problemler olarak ortaya çıkmaktadır. Yeniliklerin bilgisine ulaĢmada önemli olduğu düĢünülen
kurumsal yapıların, sektörel kurumların, üniversitenin, tasarım ve danıĢmanlık firmalarının da
Ġstanbul kuyumculuk kümesinde bu iĢlevi yeterince yerine getirememesi de önemli bir eksiklik
olarak görülmektedir. Bu anlamda sektörün örgütlü yapılanmasının henüz geliĢim sürecinde
olduğunu söylemek mümkündür.
Ġstanbul kuyumculuk kümesinde sürdürülebilir rekabetçilik için gerekli olan sosyal sermayenin
olumlu formları yeterince geliĢmemiĢtir. Sosyal sermayenin olumlu formları yeterince
geliĢmediğinde negatif dıĢsallıklar ortaya çıkmaktadır. Portes ve Landolt (2000) bu alanda dört
olumsuzluk tanımlamaktadır: dıĢarıdakilerin dıĢlanmaları, grup üyelerini aĢırı benimseme,
bireysel özgürlüklerde kısıtlama, düĢük düzeyde sosyal standartlar. Bu kapsamda güç iliĢkileri ve
sosyal ağlara eĢit eriĢim de irdelenmesi gereken konulardır.
Ġstanbul kuyumculuk kümelenmesi için kurumsal anlamda çok düzeyli ve çok sektörlü bir
yapılanmanın varlığı göz ardı edilemez. Ancak bu yapılanmanın karmaĢık ve her kesim
tarafından eriĢilebilir bir düzeyde olmadığını da vurgulamak gerekir. Her kesim tarafından
eriĢilebilir bir yapılanmanın tanımlanmaması durumunda sosyal sermayenin negatif dıĢsallıkları
arasında tanımlanan dıĢarıdakilerin dıĢlanması ile güç iliĢkileri kümede farklı dengeler
yaratabilmektedir.
Ġstanbul kuyumculuk kümesinde üretim, hizmetler ve satıĢ konusundaki iĢ iliĢkilerinin tümünde
aile baĢta olmak üzere tanıdık/arkadaĢ ve akraba gibi sosyal grupların birleĢtirici sosyal sermaye
formunu kümenin belirgin bir özelliği olarak ortaya çıkarmaktadır. Kuyumculuk sektöründeki
giriĢimcinin sosyal iliĢkilerinin iĢ hayatına yansımasını aile, akraba, tanıdık-arkadaĢlık ve
hemĢerilik iliĢkileriyle ortaya koymak mümkündür. Sektördeki giriĢimcilerin büyük bölümünün
ailenin ve akrabaların iĢ hayatında önemli bir yeri olduğunu vurgulaması geleneksel iliĢki
sistemlerinin sektörde halen önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Aile, akraba, hemĢerilik gibi
güçlü enformel bağların aĢırı benimsemesi ve beraberinde bireysel özgürlükleri kısıtlaması
beklenen negatif sonuçlardır.
Olumlu sosyal sermaye formlarının yeterince geliĢmemesi sosyal standartların düĢmesine neden
olabilmektedir. Bu durumda, gerek firmaların birbirlerine gerekse firmaların kurumlara olan
güven düzeylerinin fazlaca geliĢmemiĢ olması Ġstanbul kuyumculuk kümelenmesinde, sosyal
sermayenin geliĢimde ve rekabet üstünlüğü sağlamada daha etkin olabilmesi için köprü kurucu
iliĢkilerin geliĢtirilip etkinleĢtirilerek gruplar içinde var olan dayanıĢma, güven gibi olumlu
faktörlerin gruplar arasında ve kümenin bütününde geliĢtirilmesi gerekmektedir.
3.4. Ġstanbul kuyumculuk kümesi doğal sermayeye yönelik bulgular
Doğal sermaye kapsamında sektörün doğal sermaye girdisi olan hammadde (değerli metal ve
değerli taĢlar) ve metropoliten alanda yer değiĢtirmesine neden olan toprak ve su kaynaklarını
kirletici özellikleri ele alınmaktadır. Sektördeki hammadde girdisi büyük oranda yurtdıĢından
sağlandığından, hammaddenin çıkartılma sürecinin doğal sermaye ve insan sermayesi üzerindeki
negatif dıĢsallıkları dıĢsal etmenler olarak sınırlı kalmaktadır.
241
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Toprak, su ve hava kaynakları açısından Eminönü tarihi yığılma bölgesinde, ―tehlikeli atık‖
üreten imalathaneler ve atölyeler bulunmaktadır. Eminönü Belediyesi Atık ve Çevresel Risk
Yönetimi Projesi Raporuna göre bu atölyeler çevreye, insan sağlığının yanı sıra tarihi ve kültürel
yapılara da zarar vermektedirler (Orhon vd., 2006). Bu kapsamda risk etkenleri, kimyasal
maddelerin depolanması, üretim sonucunda oluĢan gaz atıklar, üretim sonucunda oluĢan tehlikeli
madde içeren sıvı ve katı atıklar olarak tanımlanmaktadır. En önemli atık grubunu oluĢturan sıvı
atıklar asidik, siyanürlü, bazik olmak üzere üç kirletici grupta tanımlanmaktadır.
Kuyumculuk faaliyetleri hava, su ve toprak kaynaklarını kirletme derecelerine göre
gruplandıklarında, ramat atölyeleri, ifraz atölyeleri, yaldız atölyeleri kullandıkları tehlikeli
kimyasallar ve siyanür nedeni ile en kirletici grubu oluĢturmakta, kurĢun ve nitrik asit kullanan
ayar evleri de tehlikeli grup içinde yer almaktadır. Üretim atölyeleri, ocak atölyeleri, döküm
atölyeleri, cila ve banyo atölyeleri de asit kullanmakta, sıvı ve katı atıklarında arıtmaya ihtiyaç
duymaktadır.
Eminönü bölgesinde üretim atölyelerinin mikro iĢletmeler olması ve arıtma için gerekli altyapıyı
sağlayamamaları nedeni ile kirletici atıklarının arıtılmasına yönelik bireysel giriĢimler toprak ve
su kaynaklarının korunmasında yetersiz kalmaktadır. Bölgede yer alan ramat atölyeleri, ifraz
atölyeleri ve yaldız atölyelerinin bireysel arıtma sistemlerini geliĢtirmesi kolay ve mümkün
görülmemektedir. Ancak küçük üretim ve ocak, cila atölyeleri kendi arıtma sistemleri ve aldığı
diğer önlemlerle kirletici özelliklerini azaltabilmektedir.
Ġstanbul kuyumculuk kümesinde, özellikle tarihi Eminönü bölgesinde, üretim sürecinde çevreye
zarar veren atıkların oluĢması bu kümeler için önemli bir negatif dıĢsallıktır. Firmaların mikro
üreticiler olması üretimde farklı kirletici çıktılarının olması, bireysel arıtma önlemlerini
geliĢtiremiyor olmaları ve mekansal yakınlıkta yığılmıĢ olmaları kirleticiliğin boyutlarının
büyümesine neden olmaktadır. Bu durumda oluĢturulan atıklar toprak ve su kaynaklarını
kirlettiği gibi tarihi yapılı çevreye de zarar vermektedir. Tarihi yapılı çevrenin tahribatı aynı
zamanda kuyumculuk sektörünü destekleyen turizmin önemli girdilerinin yok olmasına neden
olarak sektöre zarar verir nitelik kazanmaktadır.
Atıkların çevreye verdiği zararlar dıĢında, enerji, su, çöp toplama, ulaĢım ve otopark
konularındaki sorunlar firmaların tamamına yakını tarafından ifade edilmekte ve bu çevresel
sıkıntılar nedeni ile tarihsel süreçte Eminönü‘nde yığılmıĢ olan kuyumculuk üretim firmalarının
Kuyumcukent‘e taĢınması süreci yaĢanmaktadır. TaĢınma süreci çevrenin korunması için önemli
bulunmakla birlikte, sektörde önemli kaygılara da neden olmaktadır. Firmalar Kuyumcukent‘te
yüksek kira emlak değerleri, eriĢim zorlukları, müĢteri potansiyelinin kaybedilebileceği, iĢgücü
kaybı, üretim maliyetinin yükselmesi gibi endiĢeler taĢıdıklarını ifade etmektedirler. Eminönü
bölgesinden taĢınma süreci sektördeki firma hareketliliğinin çok yüksek çıkmasına da neden
olmaktadır.
3.5. Ġstanbul kuyumculuk kümesi tarihi ve kültürel sermayeye yönelik bulgular
Ġstanbul‘u küresel ölçekte rekabet edebilir kılan ve farklılaĢtıran en önemli potansiyel, sektöre
iliĢkin tarihi birikim ve üretim kültürüdür. Bu tarihi ve kültürel birikim, tarihi ve kültürel
sermaye kapsamında ele alınmaktadır.
Türk mücevher iĢçiliği sanatı; kökleri M.Ö. 3000‘e uzanan ve Hititlerden Truva, Urartu, Yunan,
Roma, Selçuk ve Osmanlı medeniyetlerine aktarılan benzersiz bir mirastır. KapalıçarĢı‘nın
dünyanın en eski kuyumculuk kümesi olması ve 500 yıllık üretim kültürü, kurumsal kültür,
rekabetçi fiyat avantajıyla birleĢtiğinde, Türkiye‘yi uluslararası müĢterilerin taleplerini
mükemmel Ģekilde karĢılama konusunda öncelikli bir konuma getirmektedir.
Tarihi ve köklü iliĢkilere sahip Eminönü yığılmasının yaĢadığı dönüĢüm Ġstanbul kuyumculuk
kümesini küme yazını açısından daha çekici hale getirmektedir. Bu bölgenin sektör açısından
temel avantajları; bölgenin tarihi özellikleri ile birlikte sahip olduğu turizm potansiyeli, müĢteri
ve pazara yakınlığı, yüzyıllara dayalı üretim ve ticaret kültürünün hep bir arada bulunması olarak
242
B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol
özetlenebilir. Ancak bu bölgede gözlemlenen çevre kirliliği, tarihi mirasın korunamaması,
iĢgücünün azalan niteliği, ulaĢım ve altyapı problemleri, güvenlik ve bazı yasal problemler de
önemli dezavantajlar olarak ortaya çıkmaktadır. Eminönü bölgesindeki üretici firmaların
taĢınmaya zorlanması tarihi yığılmayı ―dönüĢüm evresine‖ sokmuĢtur. Bu evrede bölgenin hangi
rolü üstleneceğine iliĢkin verilecek karar bölgenin geleceği açısından önem taĢımaktadır.
4. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Sermaye YaklaĢımı Bulgularına Yönelik GeliĢtirilen
Politikalar
Bu bölümde Ġstanbul kuyumculuk kümesi bütününde rekabet gücünü arttırmak için sektör
genelinde beĢ sermaye kapsamında değerlendirilen potansiyeller ve sorunlara yönelik öneriler,
kümelenmeden kaynaklı tetiklenen negatif dıĢsallıkların en aza indirilmesine yönelik öneriler yer
almaktadır.
AraĢtırma bulgularında kümenin zayıflıkları ve diğer kümelerden farklı kılan potansiyel ve
özellikleri temel alanları adı altında beĢ sermaye kapsamında tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır (ġekil
1). Temel öneri alanları, aynı zamanda Ġstanbul kuyumculuk kümesi için rekabet gücünü
arttırmaya yönelik politika geliĢtirilebilecek alanlardır.
Tasarım kapasitesinin geliĢtirilmesi
Ġhracatın desteklenmesi
ĠĢ dünyasının cezbedilmesi
Tarih, kültür,
kimlik bilinci
Etkin kurumsal yapı
Güven ortamı
Köprü kurucu sosyal sermaye
ĠSTANBUL
KUYUMCULUK
KÜMESĠ
Doğal kaynak
koruma
Eğitim
ĠĢgücü yetiĢtirme
ġekil 1. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi Politika GeliĢtirme (Kaynak: Ketels (2010)‘dan uyarlanmıĢtır.)
Ekonomik Sermaye- Tasarım kapasitesinin geliştirilmesi; İhracatın desteklenmesi; İş dünyasının
cezbedilmesi
Tasarım ve yenilikçilik kapasitesi kümenin küresel rekabet gücünün geliştirilmesinde önemlidir.
Özellikle tasarım alanında negatif dışsallıkların en aza indirilmesine sektörde ihtiyaç
duyulmaktadır.
Kuyumculuk sektöründe yenilikçilik süreçlerinin önemli bir bölümünü tasarım süreçleri
oluĢturmaktadır ve tasarım konusunun temel rekabet alanlarından birini oluĢturduğu araĢtırma
bulguları ortaya koymaktadır. Ancak mücevher tasarımının Anadolu‘da uzun bir geçmiĢi
olmasına rağmen, bilinen bazı ticari markalar ve büyük üreticiler hariç olmak üzere bugün
tasarım iĢleminde kopyalamanın/esinlenmenin oldukça yaygın bir tutum olduğu görülmektedir.
Türkiye‘de, özellikle de yüzlerce yıllık geçmiĢiyle ön plana çıkması beklenen KapalıçarĢı‘da,
üretimden önce özel bir tasarım sürecinin olmadığı izlenmektedir. Dolayısıyla Türkiye, dünya
pazarlarında adını tasarımlarıyla değil üretim tekniği ve standart ürün üretimiyle duyurmaktadır.
Tasarım alanının geliĢtirilmesi kuyumculuk sektörünün baĢarısı için temel koĢul kabul
edilmektedir.
243
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Yaratıcılık ve tasarım Ġstanbul kuyumculuk kümesinde temel rekabet üstünlüğünü
oluĢturmaktadır. Kümede tasarıma yönelik iki önemli müdahale alanı tanımlanabilmektedir.
Birinci alan yaratıcılık ve tasarım konularının geliĢtirilerek özgün tasarımların üretilmesi
yönündedir. Dünya örneklerinde bu alanın geliĢtirilmesinde üniversite ve meslek okullarında
yaratıcılık ve tasarıma yönelik bölümlerin geliĢtirilmesi (Turner ve Nguyen, 2005) önemli ve
Ġstanbul‘a da uygulanabilecek bir stratejidir. Ġkinci müdahale alanı özgün tasarımların korunma
yollarının üretilmesine iliĢkindir. AraĢtırma sonuçları mevcut patent sisteminin tasarımları korur
nitelikte olmadığını, tasarım ve kopyalama süreçlerine göre patent alım sürecinin çok daha yavaĢ
ve yetersiz kaldığını göstermektedir. Bu durumda özgün tasarımları koruyan bir sistemin
geliĢtirilmesi gerekliliği bulunmaktadır. Fikir haklarının korunma yolları merkezi yönetimin
kurumlarının destek vermesi gereken bir müdahale alanıdır.
Sektörün temel rekabet üstünlüğünü tanımlayan ihracat kapasitesinin geliştirilmesi kümenin
rekabet gücü için önemlidir.
Hem dinamik, hem de durağan kümelerde ihracat kapasitesi rekabetçiliğin göstergesi olarak
tanımlanmaktadır. (Lindqvist vd., 2003). Kuyumculuk sektörü de kümelenme eğiliminde ve
ihracat kapasitesi yüksek bir sektördür. Ġhracat değerlerindeki artıĢın sürdürülmesi, pek çok
alanda dinamik yapıyı ve sürekli geliĢimi gerektirmektedir. Bu kapsamda yüksek ihracat
kapasitesi sektörün katma değerinin arttırılması, sektörde markalaĢma, dolayısıyla özgün ve
güçlü tasarımların beraberinde sağlanan bir geliĢmedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesi bütününde
ihracat kapasitesi artma eğilimindedir. Kümede bu eğilimin sürdürülmesi, ihracat faaliyetlerinin
getirilerinin arttırılması, kümede katma değeri yüksek, tasarım yönü güçlü ürünlerle mümkün
olmaktadır. Sektörde ulaĢılan yüksek ihracat kapasitesi büyük firmalara dayanmakta, küçük
firmalar ihracat sürecinde engellerle karĢılaĢmaktadır. Ġhracat sürecinde küçük firmalar için
yüksek ve çeĢitlenen vergiler, ihracat bağlantılarının kurulmasında yaĢanan güçlükler, dıĢ
piyasaların bilgisine ulaĢmada güçlükler gibi pek çok engel tanımlanabilmektedir. Bu engellerin
kaldırılması için vergilere yönelik devlet düzenlemeleri ve sektöre özel kurumların ihracatı
destekleme yönündeki destekleri kümenin ihracat kapasitesini geliĢtirebilecek uygulamalardır.
Küresel rekabet ortamında hem yerel iş çevresinin hem de uluslararası iş çevresinin kümede
yatırım yapmasını sağlayıcı kolaylaştırıcı ve geliştirici önlemlerin alınması kümenin dinamizmini
arttırması için önem taşımaktadır.
Ġstanbul Kuyumcukent projesi ile benzerlikler taĢıyan Tayland-Gemapolis Kuyumculuk Kümesi
Ġstanbul için örnek teĢkil edebilecektir. 1990‘da oluĢturulan Gemapolis projesi özel sektör
tarafından geliĢtirilmiĢ planlı bir kuyumculuk kümesi olarak nitelendirilebilir. Devletin çeĢitli
kurumları ve sivil toplum kuruluĢları ile birlikte geliĢtirilen Gemapolis hükümet tarafından özel
sanayi bölgesi olarak ilan edilmiĢ ve burada yer alacak firmalar için özel vergi indirimleri
getirilmiĢtir (Eceral vd., 2009). 2005 yılından sonra bölgede yer alan firmaların sayısı her yıl
ikiye katlanmıĢtır. 2007‘de 70 hektar vergisiz sanayi alanı üzerinde 30 farklı ülkeden 90‘dan
fazla firma bölgede yer almıĢtır. Gemapolis örneğinde olduğu gibi Ġstanbul Kuyumculuk
Kümesi‘nde de uluslararası firmaların yatırım yapmaları kümenin dinamizmini arttıracaktır.
İnsan Sermayesi- Hem girişimci hem de işgücü için farklı düzeylerde eğitim olanaklarının
geliştirilmesi, nitelikli işgücü yetersizliğinin aşılmasında ve üretim kalitesinin arttırılmasında
yardımcı niteliktedir.
Toplam iĢ çevresinin geliĢtirilmesi için becerilerin geliĢtirilmesi önemli bir strateji olarak ilgili
yazında vurgulanmaktadır (Ketels ve Medovic, 2008). Burada eğitim konusu, mesleğe hazırlayan
formel eğitim ve meslekten kiĢilerin becerilerini geliĢtirmek amaçlı meslek içi eğitim olmak
üzere iki düzeyde ele alınabilmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde gerek giriĢimciler, gerek
iĢgücünün eğitim düzeyinin düĢük olduğu ve sektörde öğrenme süreçlerinin usta-çırak iliĢkisine
dayandığı görülmektedir. Bugün kuyumculuk alanında hem eğitimli iĢgücü bulunması
zorlaĢmakta, hem de ustaların sayısının azalmasıyla usta-çırak iliĢkisi ile becerili iĢgücünün
yetiĢtirilmesi yeterli olamamaktadır. Sektöre yönelik dört yıllık üniversite eğitim programlarının
244
B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol
yaygınlaĢtırılması, sektöre ara eleman yetiĢtiren meslek yüksek okullarının eğitim kalitesinin
yükseltilmesi sektöre katkı sağlayacaktır. Eğitim programlarının yaygınlaĢması için eğitim ve
pratik arasındaki uçurumun üreticiler ve üniversite arasında kurulacak ortaklıklarla
giderilebilmesi mümkün görülmektedir. Formel eğitim olarak adlandırabileceğimiz bu
düzenlemelerde devlet desteği büyük önem taĢımaktadır.
Eğitim konusunun bir diğer alanı meslek içi eğitim olarak adlandırabileceğimiz giriĢimlerdir.
Meslek içi eğitim hem giriĢimciler, hem de iĢgücü için bilgi ve beceri donanımının
geliĢtirilmesinde etkindir. GiriĢimciler için finans, firma iliĢkileri ve yönetim gibi konularda
bilgi, beceri ve farkındalığın arttırılmasındaki eğitim önemli rol oynarken, iĢgücünün de tasarım,
üretim teknikleri gibi alanlarda geliĢtirilmesi için önem taĢımaktadır. Meslek içi eğitimin
geliĢtirilmesinde sektöre yönelik kurumlara önemli görevler düĢmektedir. Ġstanbul kuyumculuk
kümesi çağın üretim koĢullarına uygun yeni bir iĢgücü ve eğitim politikası uygulayamazsa, bu
durum sektörün rekabet gücü için önemli bir tehdit olacaktır.
Sosyal Sermaye- İstanbul kuyumculuk kümesinde sektörü bütün olarak temsil edecek, stratejik
hedefleri belirleyici etkin bir kurumsal yapının oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Ġstanbul kuyumculuk kümesi araĢtırma bulguları çok sektörlü ve çok düzeyli bir yapılanmanın
varlığını göstermekte, ancak firmaların kurumlarla iliĢkilerinin istenen düzeyde geliĢmediğini,
enformel ağlar öne çıkarken, yapıcı güven ortamının henüz kurulamamıĢ olduğunu ortaya
koymaktadır. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde güvenin kurulması yönünde bir eylem planının
hazırlanması olumlu sonuçlar verebilir. Eylem planı sürecinde tarihi geçmiĢi köklü Eminönü alt
yığılma bölgesi ve iĢ dünyasının giriĢimiyle kurulan Kuyumcukent yığılmasında güven düzeyinin
artırılmasına yönelik farklı mekanizmalar geliĢtirilmesi planın daha etkin iĢlemesine katkı
sağlayacaktır.
Özellikle geliĢmiĢ ekonomilerdeki birçok kuvvetli kümelenmede daha üst düzey bir iĢbirliğine
ulaĢmak için ―ĠĢbirliği Örgütleri‖ (Institutions for Collaboration - IFCs) olarak tanımlanan yeni
tür örgütlenmelerin önem kazandığı görülmektedir. Bu örgütlenmeler, kamu ya da özel sektörün
birlikler, giriĢimci ağları, standart belirleyen temsilciler, kalite merkezleri, teknoloji ağları gibi
yapıları olarak kurumsallaĢmaktadır. Bu tür yapılanmalar geliĢmekte olan ekonomilerde de
devletin ya da piyasanın eksiklerini ve hatalarını gidermede önemli role sahiptir (Ketels ve
Medovic, 2008). Bu tarz bir kurumsal yapılanma, Ġstanbul kuyumculuk kümesi için etkin bir
çözüm olabilme niteliğindedir. Kümede etkin katılım sağlanan farklı ölçek ve düzeylerde
kurumlar olmasına karĢın, sektörün bütününü temsil edebilir nitelikte kurumsal bir yapıdan söz
edilememektedir. Sektörü bütün olarak temsil edecek kurumsal yapının oluĢturulması önem
taĢımaktadır. Bu kapsamda iĢbirliği örgütleri iĢ çevresinin farklı parçalarını birleĢtirmede ve
genel çıkarların sağlanması için etkin iĢbirliği faaliyetlerini (altyapının geliĢtirilmesi, eğitimin
organize edilmesi, kalite sertifikasyonu, yeni ihracat pazarlarına yönelim vb.) teĢvik etmede
önemli rol oynayabilecektir.
Yukarıdan aĢağıya bir anlayıĢtan daha açık ve katılımcı yönetiĢime geçiĢin sosyal sermaye
inĢasına katkıda bulunduğu vurgulanmaktadır. Bu amaçla, bölgesel paydaĢların, ortak sorunlara
yönelik ortak çözümler için, yeni ve daha anlamlı diyaloglar geliĢtirmelerine olanak sağlayacak
mekanizma ve yapıların kurulması gerekmektedir. Etkin güven ve öğrenme ortamında, köprü
kurucu iliĢkiler etkinleĢirken, sosyal sermayenin negatif dıĢsallıklarının azalması beklenen bir
sonuçtur.
Doğal Sermaye- Doğal kaynak koruma; kümelenmenin negatif dışsallığı olarak tanımlanan
zararlı atıkların doğal kaynakları ve tarihi yapılı çevreyi olumsuz etkilemesini önlemek kümenin
uzun dönemli başarısı için kaçınılmazdır.
Eminönü Belediyesi Atık ve Çevresel Risk Yönetimi Projesi Raporu (2006)‘nun sonuçlarına
göre özellikle KapalıçarĢı ve yakın çevresinde yer alan altın, gümüĢ atölyelerinin oluĢturacağı
çevre ve insan sağlığını tehdit edecek risklerin en aza indirilmesi için genel olarak ―imalata
245
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
yönelik‖ atölyelerin bölgede faaliyetlerinin sonlandırılması, turistik ve ticari merkezin ayakta
durabilmesi için ―satıĢa destek‖ olan atölyelerin faaliyetlerine devam etmesi yönünde genel bir
görüĢ bulunmaktadır. Bu kapsamda özellikle sanatsal üretim yapan küçük atölyeler ve küçük
atölyelerden oluĢan üretim zincirinin bir kısmının tarihi bölgede kalması sektör açısından önem
taĢımaktadır.
Bölgede insan ve çevre sağlığı ile altyapıya olumsuz etkilerin azaltılması ve toprak, hava
kirliliğinin önlenmesi için, oluĢturdukları riskler dikkate alınarak, ―mutlaka sonlandırılması
gereken faaliyetler‖, ―sonlandırılmasında yarar görülen faaliyetler‖, ―sürdürülmesinde sakınca
olmayan faaliyetler‖ olmak üzere bir değerlendirme yapılabilmektedir. Mutlaka sonlandırılması
gereken faaliyetler; ramat atölyeleri, ifraz atölyeleri, yaldız atölyeleri; sonlandırılmasında yarar
görülen faaliyetler; ayar evlerinde kupalasyon yöntemi (eski sistem); sürdürülmesinde sakınca
olmayan faaliyetler ise; ocak ve döküm atölyelerinde oluĢan gaz emisyonu ve tehlikeli madde
içeren sıvı ve katı atıklara yönelik önlemlerin alınmasının yanı sıra kok kullanan atölyelerin
elektrik kullanır duruma çevrilmesi ve 5 iĢçiden fazla çalıĢtırılmaması koĢulu ile bölgede
kalabilecekleri öngörülmektedir. El iĢi tel bilezik üretimi atölyelerinin ―satıĢa destek‖ niteliğinde
olmaları nedeniyle; iĢçi sağlığının korunması bakımından üretimde kullanılan asit için gerekli
tedbirlerin alınması koĢuluyla, yine ―satıĢa destek niteliği‖ taĢıyan cila ve banyo iĢlemi yapan
atölyelerde de iĢçi sağlığının korunması bakımından gerekli tedbirlerin alınması ve 5 iĢçiden
fazla çalıĢtırılmaması koĢuluyla faaliyetlerine devam edebilecekleri ve merkezde kalabilecekleri
öngörülmektedir.
Tarihi ve Kültürel Sermaye- Tarih ve kültür birikimi İstanbul‘u tüm kuyumculuk küme
örneklerinden farklılaştıran rekabet üstünlüğüdür. Bu kapsamda tarih ve kültür bilincini
geliştirmeye yönelik kurumsal bir yapının kümenin küresel rekabet gücünün arttırılmasında
destekleyici olması beklenmektedir.
Ġstanbul kuyumculuk kümesinde üretim ve üretim kültürüne yansıyan kültürel çeĢitliliğin
korunması Ġstanbul‘un özgün yapısının rekabet üstünlüğüne dönüĢtürülmesi yönünden önem
taĢımaktadır. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde ve etki alanı tüm Anadolu‘yu da kapsadığından
Anadolu‘nun da sahip olduğu kültürel çeĢitlilikle birlikte tarih içinde geliĢen ve biriken üretim
kültürü ve üretim teknikleri bulunmaktadır. Bu tarihi üretim teknikleri ustaların sayısının
azalmasıyla, özellikle belli dallarda kaybolma eğilimindedir. Özgün üretim tekniklerinin
kaybolmaması için gerekli giriĢimlerin yapılması, eğitim ve dokümantasyon çalıĢmalarıyla
korunması sektöre önemli katkı sağlayacaktır. Ayrıca tarihi ve kültürel birikimi üretim ve yenilik
süreçlerine aktaracak çalıĢmaların yapılması yönünde üniversite - sektör ortaklığının kurulması,
sektörde rekabet gücünü arttırmak yönünde önemli bir adım niteliğinde olacaktır. Kültür ve tarih
bilincini korumaya yönelik farklı çalıĢma ve projelere öncülük edecek sivil toplum örgütlerinin
oluĢması ve yaygın katılımla etkin çalıĢmaları tarih, kültür ve kimlik bilincini geliĢtirici nitelikte
olabilir.
AraĢtırma bulgularında sektöre özgü hassasiyetlerden dolayı kümelenmenin getirdiği negatif
dıĢsallıklar tanımlanmakta ve negatif dıĢsallıkların etkilerinin en aza indirilmesi küme baĢarısı
için önem taĢımaktadır. Bu dıĢsallıklar kurumsal yapı, tasarım süreci ve sektörün kirletici etkileri
olmak üzere üç temel alanda gözlenmektedir. Ġstanbul kuyumculuk kümesinde beĢ sermaye
kapsamında değerlendirilen potansiyeller yanında kümelenmeden kaynaklanan negatif
dıĢsallıkların (ġekil 2) en aza indirilmesine yönelik öneriler; temelde kamu politikalarını
geliĢtirmek, ortak eylemler için platformlar oluĢturmak ve böylece tek baĢına baĢarılı firmalardan
yerel pozitif dıĢsallıkları arttıracak daha yarıĢmacı bir ekonomi için küme politikalarını
geliĢtirmek olarak karĢımıza çıkmaktadır.
246
B. Armatlı Köroğlu, T. Özelçi Eceral, Ç. Varol
Kümede kamu
politikalarını
hedeflemek
Ortak eylemler
için platformlar
oluĢturmak
ĠĢbirliği
eksiklikleri
(pazar, tasarım,
eğitim, araĢtırma)
Yol
bağımlılıkları
(bağlayıcı sosyal
sermaye, doğal
sermayenin
zarar
görmesi)
Yerel negatif
DıĢsallıklar
Bilgi Asimetrileri
(yaratıcılık,
yenilikçilik
eksiklikleri)
Tek baĢına baĢarılı firmalardan
Daha yarıĢmacı bir ekonomiye
küme politikaları geliĢtirmek
ġekil 2. Ġstanbul Kuyumculuk Kümesi‘nde Negatif DıĢsallıklar (Kaynak: Ketels (2010)‘dan
uyarlanmıĢtır.)
5.Sonuç
Kümelerin baĢarısı temelde firmaların bir araya gelmesiyle oluĢan sinerji ve pozitif dıĢsallıklara
dayandırılmaktadır. Kümelere iliĢkin yazında sosyal sermaye ve kurumsal yapının kümelerin
rekabet gücü üzerindeki olumlu etkisi üzerine çalıĢmalar yer almaktadır. Ayrıca yenilikçilik ve
bilgi üretiminin kümelerin baĢarısındaki rolünün kabul görmesiyle insan sermayesinin önemini
vurgulayan çalıĢmalar da vardır. Kümeler gibi ağlara dayalı bir sosyal ortamın baĢarısının
yalnızca sermayenin maddi formlarına dayandırılması zaten mümkün değildir, sermayenin maddi
olmayan formlarının da küme baĢarısındaki önemi açıktır. Bu durum kümelere iliĢkin çalıĢmalara
yansımakta, kümeler farklı çalıĢmalarda ekonomik sermaye, sosyal sermaye, insan sermayesi
kapsamında ele alınabilmektedir. Ancak küme yazınında kümeleri dört sermaye ya da tarihi ve
kültürel sermayenin de katılımıyla beĢ sermaye yaklaĢımıyla ele alan çalıĢma bulunmamaktadır.
Kümelerin beĢ sermaye kapsamında değerlendirilmesi kapsamlı bir analize olanak tanımasıyla
küme yazınına önemli katkı sağlamaktadır. ÇalıĢmada vurgulanan diğer önemli nokta küme
baĢarısının geliĢtirilmesinde pozitif dıĢsallıkların yüceltilmesi kadar, negatif dıĢsallıkların da
doğru analiz edilerek olumsuz etkileri azaltıcı müdahalelerin yapılabileceğidir.
Makalede kümelerin sermaye yaklaĢımıyla analiz edilmesi ve elde edilen analiz bulguları
doğrultusunda politikaların da sermaye yaklaĢımıyla geliĢtirilmesi yöntemi benimsenmiĢtir. Bu
yöntemle geliĢtirilen politikaların kümelerin farklı sermayeler yönünden geliĢimine katkı
sağlayacağı beklenmektedir.
Notlar:
Bu çalıĢmaya iliĢkin sayısal sonuç ve tablolar ―Metropoliten Alanlarda Sanayi Kümeleri: Ġstanbul‘da
Kuyumculuk Sektörünün Mekansal Kümelenmesi, Rekabet Gücü ve DayanıĢma Ağları‖
SOBAG/107K424 nolu TUBĠTAK araĢtırma projesi sonuç raporunda yer almaktadır.
247
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kaynaklar
Armatlı Köroğlu B., Eceral Ö. T., Uğurlar A., (2009) ―The Story of a Jewelry Cluster in Istanbul
Metropolitan Area:Grand Bazaar (KapalıçarĢı)‖. Gazi University Journal of Science, Vol.22,
No:4, 383-394.
Armatlı Köroğlu B., Eceral Ö. T., Varol Ç., Sönmez Ö. N., (2010) ―Metropoliten Alanlarda Sanayi
Kümeleri:Ġstanbul‘da Kuyumculuk Sektörünün Mekansal Kümelenmesi, Rekabet Gücü ve
DayanıĢma Ağları‖. SOBAG/107K424 nolu TUBĠTAK AraĢtırma Projesi Sonuç Raporu,
Ankara.
Eceral, Ö. T., Armatlı Köroğlu, B. Uğurlar, A., (2009) ―Kuyumculuk Kümeleri: Ġstanbul KapalıçarĢı
ile Dünya Örneklerinin KarĢılaĢtırmalı Değerlendirilmesi‖, Ekonomik Yaklaşım, sayı: 20(70),
121-143.
Ekins P. (1992) ―A four-capital model of wealth creation.‖ In Real-Life Economics: Understanding
Wealth Creation, (der. Ekins P, Max-Neef M) Routledge, London, 147–155.
Ekins, P., Dresner, S. ve Dahlström, K. (2008) ―The four-capital method of sustainable development
evaluation‖, European Environment, 18, 63–80.
Ketels, C., (2010) ―Clusters and Competitiveness, Clusters in Europe‖ II. Mobilizing Clusters for
Competitiveness, January 27-28.
Ketels, C. ve Memedoviç O., (2008) From Clusters to Cluster-based Economic Development, Int. J.
Technological Learning, Innovation and Development, 1(3), 375-392.
Lindqvist, G., Ketels, C. ve Sölvell, Ö., (2003) ―Clusters and Cluster Initiatives‖, TCI Global
Conference, Gothenburg, September,.
Marshall, A. (1949) Elements of Economics and Industry, Macmillan, London.
Orhon, D., Ġnce, O., Sözen, S., Karahan, Ö., Yağcı, N. ve Zengin, G., (2006) Eminönü Belediyesi Atık
ve Çevresel Risk Yönetimi Projesi Sonuç Raporu, ĠTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü, Ġstanbul.
Portes, A. ve Landolt, P. (2000) ―Social Capital: Promise and Pitfalls of Its Role in Development.‖
Journal of Latin American Studies, 32, 529–47.
Serageldin I, Steer A. 1994. Epilogue: expanding the capital stock. In Making Development
Sustainable: From Concepts to Action,Environmentally Sustainable Development Occasional
Paper Series No. 2, Serageldin I, Steer A (eds). World Bank: Washington, DC; 30–32.
Scott, A.J. (2000) The Cultural Economy of Cities, Sage Publications: London.
Turner, S. ve Nguyen, P. Young (2005).Entrepreneurs, Social Capital and Doi Moi in Hanoi, Vietnam
Urban Studies, Vol. 42, No. 10, 1693–1710.
World Bank. (1997) Expanding the Measure of Wealth: Indicators of Environmentally Sustainable
Development, Environmentally Sustainable Development Studies and Monographs No. 17.
World Bank: Washington, DC.
248
Yenilik ve Yaratıcılık Perspektifinden Bir Değerlendirme:
Ġstanbul`da Yaratıcı Endüstriler ve Yaratıcı ĠĢgücü
AyĢe Günsel1, Dilek Çetindamar2
Öz: Küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve beraberinde bilgi toplumuna yaşanan dönüşümle
birlikte gelen post-modern kalkınma süreci, dünyanın endüstri haritası üzerinde radikal
değişiklerin yaşanmasıyla sonuçlanmış; ağır sanayiler başta olmak üzere üretim, gittikçe ucuz
işgücü ile birlikte vergi avantajı gibi çeşitli fırsatları sunan Uzakdoğu ve Çin gibi bölgelere
kaymaktadır. Global şehirlerin rekabetçiliklerini koruyarak devamlılıklarını sağlayabilmeleri
veya global olmak isteyen şehirlerin yenilik ve yaratıcılık temelli, katma değeri yüksek Yaratıcı
Endüstriler ile mümkün olabilir. Aynı durum, ulusal ekonomi için her zaman bir merkez teşkil
etmekle birlikte aynı zamanda Doğu Avrupa`dan Orta Doğu`ya Karadeniz Bölgesi`nden Orta
Asya`ya uzanan uluslar arası bir kavşak rolü üstlenen İstanbul için de geçerlidir. Bu çalışmada
İstanbul ilinin yaratıcı endüstriler açısından taşıdığı potansiyel yaratıcı sınıfa dair konum
katsayıları (LQs), TÜİK verileri hesaplanarak değerlendirilmektedir. İstanbul`un yaratıcı işgücü
açısından bir merkez niteliği taşıdığı ortada olmakla birlikte global şehirler listesine girmenin
zorluklarından bahsedilecektir.
Anahtar Kelimeler: Yaratıcılık, Yaratıcı endüstriler, Yaratıcı sınıf, İstanbul.
Abstract: The post-modern development process based on globalization, technologic progress
and transformation to a knowledge society results with radical changes on the world`s industry
map. Production moves to China and Far Eastern Regions. For both global cities and cities that
aim to be global it is necessary to build value added Creative Industries that takes its roots
froom innovativeness and creativity. Istanbul,with a location at the crossroads of Eastern
Europe, Middleeast, Mediterrian Region and Middle Asia which is indeed a center for the
national economy should also face that fact. In this study we shall evaluate the potential of
İstanbul for creative industries by using location qutients (LQs) of cretive class based on data
adopted from TÜİK. We shall argue that wheter it is certain that İstanbul is a center for creative
class, there are stil many challenges for İstanbul to take a place in the global cities league.
Keywords: Creativity, Creative industries, Creative class, LQs.
1
Kocaeli Üniversitesi, İ.İ.B.F., Kocaeli: [email protected]
2
Sabancı Üniversitesi, Yönetim Bilimleri Fakültesi, İstanbul
249
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
KüreselleĢme ve beraberinde gelen post-modern kalkınma süreci, yenilik ve yaratıcılık yönünde
sistematik ve planlı yaklaĢımların varlığını bir zorunluluk hale getirmekte; yenilik ve yaratıcılık
konuları, akademisyenlerle birlikte sanayiden yöneticilerin ve karar verici konumundaki
politikacıların da gündemine gelmektedir (Hui et al., 2004). Lisbon Avrupa Komisyonu`nun
2000 yılında Avrupa`yı dünyanın en dinamik ve yenilikçi ekonomisi haline getirme stratejisi
buna güzel bir örnek teĢkil etmektedir.
Mevcut çalıĢmalar, teknoloji ve yenilik tabanlı faaliyetlerin özellikle de büyük ve küresel
Ģehirlerde meydana geldiğini göstermektedir (Yusuf and Nabeshima, 2005). Bu noktadan
bakıldığında yenilik ve yaratıcılığın merkezi olarak Ģehirlerin önemi gün geçtikçe artmaktadır
(Crescenzi, 2005). Aslında yenilik; bireyler, firmalar ya da kurumlar gibi bireysel aktörlerce
gerçekleĢtirilen bir olgudan öte bu bireysel aktörlerin tümünü ve aralarındaki karĢılıklı
etkileĢimleri içeren kapsamlı bir süreçtir (Nelson and Winter, 1983; Nelson, 1993, Storper,
1993). Böylesi bir kapsamlı sürecin yoğunlaĢtığı temel merkezler ise Ġstanbul gibi büyük Ģehirler
olarak karĢımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Ģehirler ve Ģehir bazlı çalıĢmalar, özellikle de yenilik
açısından incelemeler gün geçtikçe artmaktadır (Faulconbridge, 2007).
Genel kabul görmüĢ kriterlerin ve ulaĢılabilir verilerin eksikliğini de göz önüne aldığımızda bir
Ģehrin yenilik ve yaratıcılık potansiyelini değerlendirmek hiç de kolay değildir (Çetindamar ve
Günsel, 2011). Terim olarak Avusturalya`da 1990`lı yılların baĢında karĢımıza çıkan ama
sistematik çalıĢma ve sınıflandırmaların 1998 yılında Ġngiltere Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı
tarafından gerçekleĢtirilen ―Yaratıcı Endüstriler‖ çalıĢmasında yapılan, özellikle de 2002‘de
yayınlanan Richard Florida`nın (2002) The Rise of The Creative Class (Yaratıcı Sınıfın
YükseliĢi) adlı eseriyle gündeme gelen ―Yaratıcı Sınıf‖ günümüz ekonomileri için çok önemlidir.
―Yaratıcı Sınıf‖ adı altında yeni bir endüstri tipi ve iĢgücü profilini ortaya koyan Florida, bir
Ģehrin yenilikçi ve yaratıcı potansiyelinin onun yaratıcı endüstriler ile değerlendirilebileceğini
ifade etmektedir. Florida`nın çalıĢmasından bugüne ―yaratıcı endüstriler‖ kavramının
popülaritesi de gün geçtikçe artmakta; Londra, New York, Los Angeles, Hong Kong ve St.
Petersburg gibi birçok küresel merkez niteliğindeki Ģehirlerde yaratıcı endüstrilerin ve yaratıcı
iĢgücünün durumuna dair çalıĢmaların gerçekleĢtirildiği ve bu çalıĢmaların yaratıcı endüstrilerin
rolü üzerinden hükümet kurumları ve politikacılara yol gösterici olduğu görülmektedir
(Primorac, 2007). UNCTAD`ın (2004) ilgili raporunda hızlı bir yükseliĢ içersindeki bu
endüstrilerin dünyanın GSMH`nın 1/7`sini oluĢturduğu ve bu oranın her yıl %10 daha armasının
beklendiği ifade edilmektedir.
Ġstanbul kapsamında yaratıcı endüstriler ile yaratıcı iĢgücü konuları ele alındığında Ġstanbul‘da
Ġmar Planlama Müdürlüğü tarafından kültürel endüstriler baĢlığı altında geçen bazı
düzenlemeler, Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumlar, 2010 Kültür
BaĢkenti hedefi doğrultusunda gerçekleĢtirilen konferanslar, ĠTÜ ve ODTÜ baĢta olmak üzere
çeĢitli üniversitelerde hazırlanan tez ve çalıĢmalar; akademisyenler ve politikacılar tarafından da
bu yöndeki farkındalığın varlığını ortaya koymaktadır. Bu çalıĢmada ise hem Türkiye hem de
Orta Doğu ve Balkanlar açısından bir merkez teĢkil eden Ġstanbul Ģehrinin yenilik ve yaratıcılık
potansiyelinin yaratıcı sınıf ve yaratıcı iĢ gücü perspektifinden ele alınması hedeflenmektedir. Bu
amaçla TÜĠK verilerinden faydalanarak yaratıcı konumsal iĢgücü katsayıları (location quotients
= LQs) hesaplanacak ve sonuçlar -yaratıcı endüstriler ve yaratıcı iĢgücü açısından bir merkez
niteliğindeki New York ve Los Angeles gibi Ģehirlerde yaratıcı sınıf ve iĢ kollarındaki katsayılar
dikkate alınarak- değerlendirilecektir.
2. Yaratıcı Endüstriler ve Yaratıcı Sınıf
20. yüzyılın son çeyreği ile birlikte küreselleĢme, teknolojik geliĢmeler ve beraberinde bilgi
toplumuna yaĢanan dönüĢümle birlikte gelen post-modern kalkınma süreci, dünyanın endüstri
haritası üzerinde radikal değiĢiklerin yaĢanmasıyla sonuçlanmıĢtır. Ağır sanayiler baĢta olmak
üzere üretim, gittikçe ucuz iĢgücü ile birlikte vergi avantajı gibi çeĢitli fırsatları sunan Uzakdoğu
250
AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar
ve Çin gibi bölgelere kaymaktadır. Böylesi bir çerçevede, geliĢmiĢ ülkeler ve ekonomilerde
hizmet sektörü ile yenilik ve yaratıcılık odaklı yaklaĢımların öne çıktığını; yenilik ve yaratıcılık
kavramları üzerine olan vurgunun daha da artmaktadır (Turok, 2003; Hui vd., 2004). Aslında
temel bir yetenek olarak yaratıcılık; yeni ve değerli Ģeyler yaratmak ve yenilik yapmak üzere her
zaman kullanmıĢtır, kullanmaktadır ve kullanacaktır (Nelson ve Winter, 1982). Bu açıdan
yaratıcılık kavramı, psikoloji ve sosyoloji, baĢta olmak üzere çok çeĢitli disiplinden
araĢtırmacının ilgi alanına girmektedir. 21. yy`ın eĢiğinden ayağımızı artık atmıĢ olduğumuz Ģu
dönemde ise özellikle bilgi tabanlı ekonomik bir yapının da etkisiyle yaratıcılık kavramının
iktisatçıların ve iĢletmecilerin ilgi alanına girmekte; yaratıcılığın özellikle yenilikçilik ve
giriĢimciliğin temel kaynağı olduğu yönünde çok sayıda çalıĢmanın olduğu dikkatleri
çekmektedir (Boden, 2004).
Yaratıcılık söylemi, akademik araĢtırmaların dıĢında siyasi gündemin de merkezine oturmuĢtur.
Uluslararası kuruluĢlar ve siyasi otoriteler, yeni ürün ve hizmetlerin uluslararası ticari arenadaki
artan payının da etkisiyle, ekonomideki bu dönüĢüme gittikçe daha fazla ilgi göstermektedir.
Bununla birlikte yaratıcı ekonomilerin ya da yaratıcı sektörlerin yükseliĢi; ulusal ekonomiler
açısından önemli hale gelmektedir (Howkins, 2001). Böylesi bir konjonktürde yaratıcılık; refah
düzeyini ve istihdam seviyesini yükseltmek, küresel Ģehirlerin geliĢimini sağlamak ve
nihayetinde de rekabetçiliğe katkıda bulunmak açısından ekonominin temel sürücüsü olarak
kabul edilmektedir (Currid, 2006).
Bu bağlamda küresel ekonominin yeni aktörleri, bilgi, hayal gücü ve yaratıcı potansiyellerini
yeni fikirler oluĢturma ve değer yaratma sürecinde kullananlar arasından yükselmektedir.
Teknolojik ilerlemeler ve bilgi toplumuna geçiĢ ile birlikte yenilikçilik ve yaratıcılığın öneminin
gitgide daha fazla kabul gördüğü ortamda; ‗yaratıcı endüstriler‘ baĢlığı altında yeni bir endüstri
tipi ve beraberinde ‗yaratıcı iĢgücü‘ olarak ifade edilen yeni bir sınıfın yükseliĢe geçtiği
görülmektedir. Özellikle son yirmi yıllık zaman dilimi incelendiğinde yaratıcı endüstriler
kavramının hem politikacıların hem de akademisyenlerin gündeminde önemli bir yer tuttuğu
görülmektedir. Peki yaratıcı endüstriler kavramı neyi ifade etmekte hangi sektör ve alanları
Ģemsiyesi altında barındırmaktadır? Bu konuların üzerinde detaylı olarak durmak gerekmektedir.
Tarihsel olarak baktığımızda yaratıcı endüstriler kavramının bir terim olarak ilk kez 1990‘ların
baĢında Avustralya‘da kez ticari kültürel faaliyetler ile dijital medya arasındaki teknoloji temelli
iliĢkiyi vurgulamak üzere kullanılmıĢ olduğu görülmektedir. Burada öncelikli olarak yaratıcı
girdilere dayanan ve fikri mülkiyet hakları ile yakından iliĢkili endüstriler üzerinde
durulmaktadır (Howkins 2001) Yaratıcı endüstriler terimi; risk alma, giriĢimcilik, fikirlerin
peĢinden koĢma gibi iĢletme dinamiklerini ve bu dinamiklerin bilgi tabanlı yeni ekonomi ile
uyumunu ön plana çıkartmaktadır (Cunningham 2002). Bu unsurlar, aslında, aslında sosyal bir
anlam içeren ürün ve hizmetleri üretmek ve dağıtmak üzere yaratıcılık, yetenek ve fikri mülkiyet
haklarının geliĢimi ve kullanımını içeren bir üretim mekanizmasının çarklarını meydana
getirmektedir (Çetindamar ve Günsel, 2011).
Yaratıcı endüstriler üzerine bugün dahi geçerliliğini sürdüren bir tanımlama, sınıflandırma ve
sistematik ve bilinçli bir politika oluĢturulması, Blair Hükümetinin seçimini takiben 1997 yılında
Ġngiltere‘de Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı‘nın (DCMS) çalıĢmalarına dayanmaktadır. DCMS
kapsamında oluĢturulan Yaratıcı Endüstriler Birimi (Creative Industries Task Force), kültürel
endüstriler kavramını internetin keĢfi ve dijitalizasyon gibi teknoloji tabanlı geliĢmelerle birlikte
dijital tasarım ve medya gibi yeni endüstrileri de içine alacak Ģekilde ‗yaratıcı endüstriler‘
baslığı altında geniĢletmiĢtir (DCMS, 2004). Bu tanıma göre yaratıcı endüstriler; mimarlık, sanat,
antikacılık, el sanatları, tasarım, moda, film, yazılım, müzik, performans sanatları, basım,
televizyon ve radyo olmak üzere onüç alt sektörü bünyesinde barındırmaktadır.
Kültürel endüstrilerden yaratıcı endüstrilere doğru
aslında bir göstergesidir (Flew 2002).
Klasik
teknolojik geliĢiminden almakta iken, sınırları kimi
etkileĢim içersindeki belirli sektörleri tanımlayan
bu geçiĢ, bilgi tabanlı yeni ekonominin de
kültür endüstrileri, köklerini 20. yüzyılın
yerde çok da belirgin olmayan, karĢılıklı bir
ve küresel ekonomi içinde gittikçe önem
251
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
kazanan yaratıcı endüstriler kavramı Throsby‘a (2001) göre 21. yüzyılın teknolojik değiĢiminin
ürünüdür. Nitekim Garnham (2005) de ‗kültürel‘ ifadesindense ‗yaratıcı‘ ifadesinin tercih
edilmesinin, aslında bilgi ekonomileri kapsamında enformasyon ve iletiĢim teknolojilerinin (ICT)
ve dijital uygulamaların yükseliĢi ile iliĢkili olduğu yönünde görüĢ bildirmektedir. .
DCMS‘yı takiben Caves (2000), Hawkins (2001) ve Florida‘nın (2002) çalıĢmaları basta olmak
üzere yaratıcı endüstrileri tanımlamak ve etkilerini ortaya koymak amacıyla gerçekleĢtirilen çok
sayıda çalıĢmanın varlığına rastlanmaktadır. Örneğin Richard Caves‘in (2000) Yaratıcı
Endüstriler: Sanat ve Ticaret Arasındaki Kontrat (Creative Industries: Contracts between Arts
and Commerce) adli eserinde, sanat ile medya arasında var olan ve nihayetinde bir ekonomik
değerin yaratılması ile sonuçlanan ekonomik ve bağlayıcı dinamikler vurgulanmaktadır. John
Howkins‘in(2001) konuyu giriĢimcilik perspektifinden ele aldığı ―Yaratıcı Ekonomi: Ġnsanlar,
Fikirleri Kullanarak Nasıl Para Yaratır (The Creative Economy: How People make Money from
Ideas) adli kitabında ise oldukça geniĢ ve kapsamlı bir tanım çizilerek yaratıcı endüstriler; patent,
marka, telif hakkı ve tasarım ana baslıkları etrafında ele alınmaktadır. Howkins‘e (2001) göre bu
dört sektör yaratıcı endüstrileri oluĢturarak yaratıcı ekonomiyi Ģekillendirmektedir. Bu açıdan
bakıldığında Caves (2000) oldukça dar bir kalıp çizerken Hawkins ise çerçeveyi oldukça
geniĢletmektedir. Bu açıdan yaratıcı endüstrilerin kavram içeriğine dair tartıĢma deva etmekte
iken Richard Florida´nın (2002) Yaratıcı Sınıfın YükseliĢi (The Rise of the Creative Class) adlı
çalıĢması yaratıcı endüstrilere yeni bir perspektif kazandırarak dikkatleri yaratıcı sınıf üzerine
çekmiĢtir.
Florida‘ya (2002) göre yaratıcı sınıfın ayırt edici özelliği; bu sınıf mensuplarının toplumsal
açıdan ilerlemeyi sağlayacak yenilikçi ve yaratıcı konumlarda çalıĢıyor olmalarıdır. Yaratıcı
sınıf; genç, yüksek eğitimli ve yetenekli bireylerden oluĢmakta olup; bu sınıf, artı değeri yüksek
olan yeni iĢler icat etme ve geliĢtirme konusunda özellikle bir baĢarı ortaya koymaktadır. Böylesi
bir sınıfın varlığı, post endüstriyel Ģehirler için hayati bir baĢarı faktörü olarak kabul edilmektedir
(Greene, 2007). Özellikle de Richard Florida`nın (2004) yaratıcı sınıf ve yaratıcı endüstriler
üzerine hazırladığı kitabının da basımıyla yaratıcı iĢgücü ve yaratıcı endüstriler kavramı, Ģehirler
üzerine çalıĢan araĢtırmacılar açısından cazip bir alan haline gelmiĢtir.
―Yaratıcı sınıf‖ veya ―Yaratıcı endüstriler‖ ifadeleri, yaratıcılık ve yenilikçilik ile yakından
iliĢkili olan iĢgücünü ve endüstrileri bünyesinde barındırmaktadır (Ford, 2008). Film endüstrisi,
basım yayın, mültimedya ve elektronik basın, tasarım, reklâmcılık, müzik ve görsel sanatlar gibi
endüstrileri Ģemsiyesi altında barındıran yaratıcı endüstriler, sanayi toplumundan bilgi toplumuna
doğru yaĢanan dönüĢüm sürecinin de önemli bir göstergesi olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Nitekim yaratıcı endüstriler, bilgi ve enformasyon tabanı üzerinde inĢa edildiğinden; bilgi
toplumları açısından temel endüstri grubu olarak kabul edilmektedir (Çetindamar ve Günsel,
2011).
Yaratıcı endüstrilerde yer alan iĢgücü ise aslında sosyal değiĢim ve dönüĢümü ilk hisseden
kesimi meydana getirmektedir. Yaratıcı endüstriler üzerine son on yıllık zaman diliminde
özellikle de uluslararası seviyede gerçekleĢtirilen çalıĢmalar, bu iĢgücünü oluĢturan bireyleri
―kültürel iĢçiler‖ olarak da adlandırmaktadır (Primorac, 2007) Örneğin Currid (2006), New York
Ģehrinin gerçek rekabetçi gücünün hiç Ģüphe olmaksızın ki artistik ve kültürel baĢta olmak üzere
yaratıcı iĢgücünün yoğunluğundan kaynaklanmaktadır. Aslında New York Ģehrinin bu güçlü
konumu, yaratıcılığın ekonomik geliĢme ve ilerleme için taĢıdığı önemi, gözler önüne
sermektedir. Buradan anlaĢılmaktadır ki; küresel Ģehirler, yaratıcı iĢ ve sektörlere ilgilenen bir
nüfus yoğunluğuna sahip Ģehirlerdir.; ĠĢte bu kesim, yaratıcı sınıf olarak adlandırılmaktadır
(Currid, 2006). Bir Ģehrin küresel anlamda yaratıcı olabilmesinde yaratıcı endüstriler ve yaratıcı
sınıf; önemli bir rol üstlenmektedir. Bunun sonucunda ise uluslar, bölgeler ve Ģehirlerin
ekonomik kalkınma ve ilerlemeyi sağlamak üzere yaratıcı endüstrileri geliĢtirmek üzere plan ve
stratejiler oluĢturarak bu plan ve stratejileri hassasiyetle uyguladıkları görülmektedir (Landry,
2000; DCMS, 2004).
252
AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar
Yaratıcı sınıf (sanat, kültür, tasarım ve medya), Ġngiltere ve Amerika gibi geliĢmiĢ ekonomilerde
hızlı bir geliĢim sergileyen iĢgücü kolları arasında yer almaktadır. Avrupa Birliği kapsamında
yaratıcı endüstrilerin ve bu endüstriler kapsamında yaratıcı sınıfın ekonomiye kattığı artı değer,
1999–2003 yılları arasında %19.7`lik bir artıĢ kaydetmiĢtir. Bu sektörlerin yıllık devri 2003 yılı
için €654 milyar olarak hesaplanmıĢ olup, Avrupa Birliği`nin Gayri Safi Milli Hasılasının (GSH)
2.6`sını; 5.8 milyon istihdam ile de iĢgücünün %3.1`ini oluĢturmaktadır. Ġngiltere`de ise yaratıcı
endüstriler, 2005 yılında yaratılan brüt değerin %7.3`ünü oluĢturmakta olup; 1997-2005 yılları
arasında yaklaĢık 2 milyon istihdam yaratarak ₤14.6 milyar ile ihracatın %4.5`ini meydana
getirmekte; bu haliyle yıllık ortalama %6`lık bir büyüme kaydetmektedir.
Yaratıcı endüstrilerin ekonomide oldukça yüksek bir paya sahip olduğu Ġngiltere kapsamında
yaratıcı endüstriler teriminin, 1990`larla birlikte kültürel üretimin, rekreasyon faaliyetlerinin ve
eğlence sektörünün ekonomiye olan katkıları ile kültürel faaliyetlerin ekonomik potansiyellerinin
altını çizmek amacıyla kullanılmaya baĢlandığı görülmektedir. Yaratıcı endüstrilere dair en çok
kabul gören DCMS‘ye ait tanımda çok sayıda aktivite; yaratıcı endüstriler yelpazesi içersine
dâhil edilmektedir (DCMS, 2004).
Ancak yaratıcı endüstrilere dair meslek sınıflandırmaları özellikle de hızlı bir geliĢim içersindeki
yeni iĢ kavramlarını yansıtamamaktadır. Yaratıcı mesleklere dair tanımlamalar ve yaratıcı
yeteneklerin ölçümü; mevcut meslek ve pazar sınıflandırmaları temel aldığından aslında çok da
yeterli değildir. Bununla birlikte Florida‘nın Kuzey Amerika ve Avrupa`da Ģehir sıralamaları
yapmak üzere uygulanan yetenek indeksi (Florida ve Tingali 2004), özellikle de yaratıcı
endüstrilerin öncelikli bir konu olarak gündemin baĢında yer aldığı Avusturalya, Yeni Zelanda,
Singapur ve Çin gibi ülkelerde karar verici konumunda olan politikacılar ve akademisyenler
açısından faydalı bir referans noktası teĢkil etmektedir (Ford, 2008).
Hiç Ģüphesiz ki küreselleĢme ve beraberinde gelen post-modern kalkınma süreci, yenilik ve
yaratıcılık yönünde sistematik ve planlı yaklaĢımların varlığını bir zorunluluk hale getirmekte;
yenilik ve yaratıcılık konuları, akademisyenlerle birlikte sanayiden yöneticilerin ve karar verici
konumundaki politikacıların da gündemine oturmaktadır (Hui vd., 2004). Bahsedilenlerin
ıĢığında yaratıcı sınıf veya yaratıcı endüstrilerin bir Ģehrin yenilikçi ve yaratıcı potansiyeline
yönelik değerlendirmelerde yer alması yönünde bir gereklilik ortaya çıkmaktadır (Markusen vd.
2006; Cortright 2005; Lloyd 2005). Ancak böylesi bir değerlendirmede yaratıcı sınıf ve yaratıcı
endüstrilere dair kullanılabilecek faydalı istatistikler nelerdir ve nasıl hesaplanır? Bu sektörde
çalıĢan bireylerin toplam iĢgücüne oranı nadir? (Primorac, 2007). Belirli bir koldaki iĢgücünün
bölgesel iĢgücüne oranının ülke oranına bölünmesi ile hesaplanan konum katsayıları, bu soruya
cevap aramada karĢımıza çıkan kullanıĢlı bir yöntem olup; Ġstanbul için de hesaplanabilir
olduğundan bu çalıĢmada konum katsayılarından faydalanılmaktadır.
3. Yaratıcı Sınıfı Değerlendirmek: Konum Katsayıları (LQs)
LQs, iĢgücünün yoğunluğunu ortaya belirlemek üzer kullanılan bir analiz sistemini ifade
etmektedir. Bu yöntem kapsamında belirli bir iĢgücünün bir bölge ya da Ģehir kapsamındaki
yoğunluğu ülke geneli ile karĢılaĢtırılarak o bölgenin o meslek kolu açısından bir merkez
niteliğine ne derece sahip olduğu belirlenmektedir. Markusen ve Schrock (2006); LQs´i yaratıcı
iĢgücü avantajı açısından Los Angeles, New York ve San Francisco gibi yaratıcı endüstriler
açısından önde gelen Ģehirlerarası iĢgücü karĢılaĢtırmalarında kullanmaktadır. Greene (2007) de
aynı katsayılardan metropoliten Ģehirlerdeki kültürel endüstrileri incelerken faydalanmaktadır.
Greene`in bu çalıĢmasında Los Angeles ve New York City`nin LQs ile hazırlanan haritalar; bu
Ģehirlerdeki güzel sanatlara dair uzmanlaĢma konsantrasyonunu ortaya koymaktadır.
Currid (2006), da meslek analizlerini yani konum katsayılarını finans, imalat hizmetleri, yönetim,
teknoloji ve yaratıcılık gibi farklı sektörlerdeki istihdam yoğunluğunu karĢılaĢtırmada
kullanmaktadır. New York Ģehri kapsamında gerçekleĢtirilen bu araĢtırma sonuçları, önemli bir
referans noktası teĢkil etmektedir. Bu araĢtırmada LQs, Ģu skalada konumlandırılmıĢtır: 0.00 ile
0.99 arasındaki konum katsayısına sahip meslekler, ülke ortalamasının altında; 1.00 değerini
253
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
taĢıyan konum katsayısına sahip meslekler tam ülke ortalamasında ve 1.00`dan büyük konum
katsayısına sahip meslekler ise ülke ortalamasının üstünde bir yoğunluğa sahiptir. AĢağıdaki
tabloda Currid (2006)´nın çalıĢmasından New York ile Greene´in (2007) Los Angeles´da yaratıcı
sınıf kapsamında yer alan bir kısım iĢ kollarına ait LQs örnek ve referans noktası olarak
verilmektedir
Tablo 1. yaratıcı iĢkollarına ait LQs örnekleri
ĠĢkolu
Tiyatro sanatçıları
Müzik grupları ve artistler
Yazar ve Ģairler
Menajerler
Moda tasarımcıları
Müzisyen ve Ģarkıcılar
Yazarlar ve Ģairler
Mültimedya
sanatçıları
ve
animatörler
Bilgisayar ve yazlım mühendisleri
Bilgisayar ve yazılım teknisyenleri
ve destek personeli
Mimarlar
Ticari ve endüstriyel tasarımcılar
Grafik tasarımcıları
LQs
2,140
2,582
4,655
1,607
15,98
5,8
2,89
2,61
Kaynak
Greene (2007) Los Angeles
Greene (2007) Los Angeles
Greene (2007) Los Angeles
Greene (2007) Los Angeles
Currid (2006) New York
Currid (2006) New York
Currid (2006) New York
Currid (2006) New York
0,96
1,01
Currid (2006) New York
Currid (2006) New York
2,34
1,96
2,10
Currid (2006) New York
Currid (2006) New York
Currid (2006) New York
4. Ġstanbul`da Yaratıcı Sınıf ve Yaratıcı Endüstriler
Ekonomik büyüme ve nüfus yoğunluğu açısından Ġstanbul, Türkiye`deki en büyük Ģehir olarak
tanımlanmaktadır. Ġstanbul, ulusal ekonomi için her zaman bir merkez teĢkil etmekle birlikte aynı
zamanda Doğu Avrupa`dan Orta Doğu`ya Karadeniz Bölgesinden Orta Asya`ya uzanan uluslar
arası bir kavĢak noktası niteliğini de taĢımaktadır. Bununla birlikte 1989 yılında Sovyetler
Birliği`nin de dağılmasının ardından Ġstanbul; Balkanlar, Kafkasya, Türk Cumhuriyetleri, Orta
Doğu ve Karadeniz ile çevrelenen bölge açısından da bir merkez halini almaktadır (Berkoz and
Eyüboğlu, 2007).
Ġstanbul`un toplam nüfusu 1990`da yedi milyon iken bu rakam 2008 yılında yaklaĢık on üç
milyona ulaĢmıĢ olup (TÜĠK, 2011); böylece Ġstanbul 81 vilayet arasında en kalabalık Ģehir
olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu geniĢ nüfusun eğitim seviyesi de yüksek olup;
yaklaĢım%12`sini lisans ve lisansüstü mezunları oluĢturmaktadır. Yine ülkemizdeki 100
üniversiteden 27`si Ģu an Ġstanbul dahilide aktif bir Ģekilde eğitim ve öğretime devam etmekte
olup bu sayıya her geçen gün yenileri eklenmekte ve Türkiye dâhilindeki üniversite
öğrencilerinin %10`u Ġstanbul`da bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Ġstanbul hem Türkiye
içinden hem de çevre ülkelerden iĢgücü göçü almaktadır. Ġstatistiklere göre Ģehir nüfusu, her yıl
ortalama 400 000 artmaktadır (TÜĠK, 2011). Bir Ģehrin en önemli niteliğinin nitelikli iĢgücünün
varlığı olduğu gerçeği dikkate alındığında (Niosi ve Blank, 2005) ülke içi ve çevre ülkelerden
gerçekleĢen bilimsel ve teknik iĢgücü göçü, Ġstanbul`u nitelikli iĢgücü açısından önemli bir
bölgesel merkez haline getirmektedir.
Ġstanbul, Türkiye`nin toplam katma değerinin %27`sini yaratmakta ve kiĢi baĢı yurtiçi gayrisafi
hasılası (PPP) 10.352$ ile ülke ortalamasından yaklaĢık %50 daha yukarılarda seyretmektedir
(TÜĠK, 2011). Bu Ģehir, 3.3 milyon iĢ imkanı ile Ġstanbul Türkiye`deki toplam istihdamın
%15`ini karĢılamaktadır. Hizmet sektöründe toplam istihdamın %20`si ve imalat sektöründe de
%28`i ile Ġstanbul 81 il içinde birinci sırayı almaktadır. Buna paralel olarak Ġstanbul, EDAM ve
URAK`ın Ģehirlerarası rekabetçilik endeksi çalıĢmalarında da yine ilk Ģehir olarak karĢımıza
çıkmaktadır.
254
AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar
Yaratıcı sınıf olarak addedilen iĢgücünün Ģehirler açısından büyük bir potansiyele sahip olduğu
aĢikârdır (Çetindamar ve Günsel, 2011; Markusen et. al. 2006; Cortright 2005; Lloyd 2005).
Nitekim pek çok merkez ve Ģehir; kendi sınırları dâhilinde yaratıcı endüstrilerin geliĢmesine
yönelik plan ve stratejiler geliĢtirmektedir. Ġstanbul kapsamında yaratıcı endüstriler ile yaratıcı
iĢgücü konuları ele alındığında Ġstanbul‘da Ġmar Planlama Müdürlüğü tarafından kültürel
endüstriler baĢlığı altında geçen bazı düzenlemeler, Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından
düzenlenen sempozyumlar, 2010 Kültür BaĢkenti hedefi doğrultusunda gerçekleĢtirilen
konferanslar, ĠTÜ ve ODTÜ baĢta olmak üzere çeĢitli üniversitelerde hazırlanan tez ve
çalıĢmalar; akademisyenler ve politikacılar tarafından da bu yöndeki farkındalığın varlığına iĢaret
etmektedir. Ancak nu noktadaki farkındalığın varlığına rağmen ne yazık ki yaratıcı endüstriler ve
yaratıcı iĢgücüne dair istatistiksel anlamda net bir veri sunan çalıĢmaların sayısının pek de yeterli
olmadığı görülmektedir. Bu noktada Ġstanbul ili dâhilindeki yaratıcı iĢkolları için LQs
hesaplanması ile Ġstanbul´un yaratıcı sınıf açısından bir resminin ortaya konmasını hedefleyen bu
çalıĢma, Ġstanbul gibi eğitim, iĢgücü ve entelektüel sermaye açısından bir merkez olabilme
potansiyeline sahip büyükĢehir için böylesi bir önemli bir konuda gerçekleĢtirilen orijinal bir
araĢtırma niteliği taĢımaktadır.
5. Metodoloji
Önceki bölümlerde de vurgulandığı üzere mevcut literatürde yaratıcı endüstriler ve yaratıcı
sınıflara dair çok sayıda sınıflandırma yer almaktadır Ġstanbul dâhilinde yaratıcı sınıfın ortaya
koymayı hedeflenen bu çalıĢmada ise Florida`nın (2002) yaratıcı iĢgücüne dair geniĢ kapsamlı
kavramsallaĢtırması temel alınmaktadır. Florida`nın (2002) yaratıcı iĢ gücü Ģemsiyesinin altında;
i-) bilim adamları, ii-) mühendisler, iii-) üniversite hocaları, iv-) Ģairler, v-) yazarlar, vi-)
eğlence sektörü çalıĢanları, vii-) artist ve sanatçılar, viii-) tasarımcılar, ix-) mimarlar, xi-)
editörler, xii-) kültürel figürler, xiii-) araĢtırmacılar, xiv-) analistler ve xv-) düĢünce üreten diğer
bireyler yer almaktadır. .Ġstanbul kapsamında bu iĢ kollarına ait demografik verile ulaĢmak amacı
ile TÜĠK`e baĢvurulmuĢtur. AĢağıdaki tablo, yaratıcı sınıf üzerine bir değerlendirmede
bulunabilmek amacı ile TÜĠK verileri temel alınarak Ġstanbul ve Türkiye için 1990 ve 2000
Genel Nüfus Sayımı verilerine göre yaratıcı iĢgücü hesaplamalarını dikkate alınarak hesaplanan
LQs`leri içermektedir. LQs`lerin hazırlandığı veriler yine bir tablo olarak ekler kısmında yer
almaktadır. Ne yazık ki 2000 yılı sonrasında tekrar bir genel bir nüfus sayımı yapılmadığı; bunun
yerine hane halkı nüfus sayımı ile daha genel veriler toplandığı için bu çalıĢmada kullanılabilir
en güncel veri 2000 tarihilidir. Verilerin güncelliği yönündeki kısıta rağmen bu çalıĢma en
azından bir baĢlangıç noktası teĢkil etmektedir.
Tabloda gösterildiği üzere Ġstanbul için hesaplanan 2000 yılı eğitim ve öğretim alanındaki
iĢgücü
katsayısı dıĢında yaratıcı sınıf LQs´lerinin tümünün 1`in üstünde seyrettiği
görülmektedir. Bu sonuç, Ġstanbul`un yaratıcı ve nitelikli iĢgücü olarak yaratıcı sınıfın
dolayısıyla da yaratıcı endüstrilerin yoğunlaĢtığı bir merkez olduğunu göstermektedir. Ancak
sonuçlar ilginç bir Ģekilde 1990 yılından 2000 yılına geldiğinde Müzisyen, aktör ve eğlence
sektörü çalıĢanları dıĢındaki katsayılar da bir düĢüĢ olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu ilginç
sonuç, Ġstanbul`un bir cazibe merkezi olma niteliğini bir nebze de olsa yitirmeye baĢladığına
yönelik ilk sinyaller olarak algılanabilir. Ġstanbul için hesaplanan katsayıların New York ve Los
Angeles ile karĢılaĢtırılması ise; bize evet moda tasarımcıları için 15,98`lik yüksek bir katsayı
gibi bir LQs`e sahip olmasa da Ġstanbul`da yaratıcı sınıfın yoğunlaĢmasının, dünyanın önde gelen
diğer global Ģehirlerinden hiç de aĢağı kalır bir seviyede olmadığını ortaya koymaktadır.
6. Sonuç ve Öneriler
XXI. yy.`ın bilgi ve yenilik tabanlı ekonomisi kapsamında, yaratıcı endüstriler hem Ģehirlerin
yeniden yapılanmasında hem de kentlerin ekonomik geliĢiminde etkili temel bir unsur olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Bu açıdan Los Angeles, New York ve Ġstanbul gibi ülke ve bölge
ekonomileri açısından bir cazibe noktası niteliğindeki Ģehirlerin yaratıcı endüstriler açısından
değerlendirilmesi hem akademisyenlerin hem de karar verici konumundaki politikacılar ile iĢ
255
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
dünyasındaki yenilik ve yaratıcılık becerisine sahip giriĢimciler açısından büyük bir önem
taĢımaktadır. Buna paralel olarak bu çalıĢmada Ġstanbul`un yaratıcı endüstriler açısından durumu,
yaratıcı sınıfa dair LQs´ler hesaplanarak değerlendirilmiĢtir.
Tablo 2. LQs
Yerel/yerel
Ulusal/Ulusal
toplam
Yaratıcı ĠĢ Kolları
toplam 1990
1990
Fizik ve
kimyacılar
0,001193
0,000614
Mimar,
mühendis vd
teknisyenler
0,040437
0,022853
Matematikçi,
istatistikçi vd
analistler
0,001465
0,000553
Eğitim ve
öğretim
alanındaki
iĢgücü
0,032813
0,031923
Yazar ve Ģairler
0,0029
0,000886
HeykeltıraĢ,
ressam,
fotoğrafçı,
grafikçi ve
tasarımcılar
0,007231
0,002456
Müzisyen, aktör
ve eğlence
sektörü
çalıĢanları
0,003119
0,001582
Sinema ve
televizyon
teknisyenleri
0,000103
0,00004
LQs
1990
Yerel/yerel
Ulusal/Ulusal
toplam
toplam 2000
2000
LQs
2000
1,943525 0,004973
0,003062
1,624152
1,769455 0,071335
0,044567
1,600618
2,649866 0,003313
0,001734
1,910819
1,02787 0,04039
3,273639 0,007292
0,043182
0,002552
0,935354
2,857542
2,944472 0,004454
0,002482
1,794455
1,971746 0,005346
0,002644
2,021816
2,568935 0,000242
0,00013
1,870601
Kaynak: TÜĠK, 1990-2000 Hanehalkı ĠĢgücü Ġstatistikleri
Sonuçlara bakıldığında TÜĠK verileri kapsamında yaratıcı sınıf yelpazesi içersinde yer alan fizik
ve kimyacılar, mimar, mühendis ve diğer teknisyenler, matematikçi, istatistikçi ve diğer
analistler, eğitim ve öğretim alanındaki iĢgücü, yazar ve Ģairler, heykeltıraĢ, ressam, fotoğrafçı,
grafiker ve tasarımcılar, müzisyen, aktör, ve eğlence sektörü çalıĢanları, sinema ve televizyon
teknisyenleri olmak üzere on grup iĢ kolunun LQs`lerinin hesaplandığı görülmekte olup bu
katsayıların -2000 yılı eğitim ve öğretim elemanları dıĢında -tamamının 1`den büyük oldukları;
dolayısıyla Currid´in (2006) skalasına göre ülke ortalamasının üstünde bir yoğunluğa sahip
oldukları görülmektedir. Bu sonuç, öncelikle Ġstanbul`un yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıf
açısından Türkiye‘de bir merkez niteliği taĢıdığı savını desteklemektedir. Ancak buradaki tehlike
sinyallerini de göz ardı etmemek gerekmektedir; çünkü katsayılar, 1990`dan 2000`e genel olarak
bir düĢüĢ sergilemektedir. Nitelikli ve yaratıcı iĢgücünü bir lokasyona bir Ģehre çekmek; ancak ve
ancak onlara güzel imkanlar sunmakla mümkündür. Bu konuda yerel yönetimlere özellikle
büyük bir rol düĢmektedir.
Ġkinci olarak Ġstanbul için hesaplanan LQs´lerin yaratıcı endüstriler açısından dünya çapında bir
merkez olarak kabul edilen Los Angeles ve New York verileri ile karĢılaĢtırılması, moda
tasarımcıları açısından 15,98´lik bir katsayı ile New York`un tartıĢmasız bir kale olması dıĢında
diğer alanlarda New York, Los Angeles ve Ġstanbul`un birbirlerine yakın değerler aldığı
görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında yaratıcı endüstriler ve yaratıcı sınıf açısından Ġstanbul
256
AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar
sadece Türkiye için değil; bölge ve dünya açısından da bir merkez olma potansiyelini
taĢımaktadır. Nitekim Ġstanbul yaratıcı ve nitelikli iĢgücü açısından sadece ülke içi göçe değil
bununa birlikte de özellikle bölge devletlerden olmak üzere uluslar arası iĢgücü akınına sahne
olması da bu sonucu doğrular niteliktedir.
Sonuç olarak bakıldığında Ġstanbul`un yaratıcı sınıf ve yaratıcı endüstriler açısından bir merkez
potansiyeli taĢıdığı aĢikârdır. Bu durumda karar verme konumundaki bireylerin ve
politikacıların- Ģehirlerin yeniden yapılanmaları ve ekonomik kalkınmalarında yaratıcı
endüstriler ve yaratıcı sınıfın rolünün farkında olarak- hem nitelikli iĢgücünün Ģehre olan
transferini sağlamak ve artırmak üzere gerekli uygulamalara gitmeleri hem de yaratıcı endüstriler
kategorisinde yer alan iĢ kollarını ve bireysel yaratıcılığı desteklemeleri Ģarttır. Nitekim Ġstanbul
için de hesaplanan LQS´lerden birinin New York´da moda tasarımcılarının katsayısı 15,98 gibi
ekstra yüksek bir değer almasının sağlanması, Ġstanbul`un en azından yaratıcı endüstriler ve
yaratıcı sınıfın alt kategorileri açısından en azından bir alanda dünyada en üst sırada olması
anlamına gelecektir ki bu; mevcut potansiyel değerlendirildiğinde uygun politikalarla ulaĢılması
hiç de imkânsız bir hedef gibi görülmemektedir. Ġstanbul`un böylesi bir yükseliĢe geçmesi ise
sadece Ġstanbul Ģehir ve bölgesini etkilemekle kalmayacak; ülke ekonomisi geneli açından da
tetikleyici bir rol üstlenecektir.
6.1.
Kısıtlar
Ġstanbul için yaratıcı sınıfın bir resminin ortaya konak ilgili yazını geniĢletmesinin ve
politikacılar açından bir kılavuz rolü görmesi hedeflenen bu çalıĢma sonuçlarının
genellenebilirliğini etkileyen bir kısım kısıtlar mevcuttur. Öncelikle bu sonuçlar, 2000 yılı
verileri emel alınarak hesaplanan katsayılara dayanmaktadır. Son 11 yılık zaman dilimi
kapsamında verilerin olumlu yönde bir geliĢme göstermesi beklenmektedir. Ancak TÜĠK,
yaratıcı sınıfı oluĢturan iĢ kollarının hesaplanmasında kullanılabilecek verileri 2000 sonrasında
tekrar genel bir nüfus sayımı yapmaması sebebiyle toplamamıĢtır. Dolaysıyla bu çalıĢma eldeki
en güncel veri ile derlenebilmiĢtir.
Tablo 3. Yaratıcı sınıf:1990 ve 2000 yılı verileri
YARATICI Ġġ
KOLLARI
Fizik ve kimyacılar
Mimar, mühendis ve
diğer teknisyenler
Matematikçi,
istatistikçi ve diğer
analistler
Eğitim ve öğretim
alanındaki iĢgücü
Yazar ve Ģairler
HeykeltraĢ, ressam,
fotoğrafçı, grafiker
ve tasarımcılar
Müzisyen, aktor, ve
eğlence sektörü
çalıĢanları
Sinema ve
televizyon
teknisyenleri
TOPLAM
Ġstanbul
2000
17264
247631
Türkiye
2000
66079
961799
Ġstanbul
1990
3031
102709
Türkiye 1990
11502
37341
3722
10526
140211
931908
83343
607500
25315
15465
55080
53566
7367
18367
16858
46735
18557
57072
7922
30102
841
2795
261
777
3471400
21581000
2539963
19030000
11688
434891
Kaynak: TÜĠK, 1990-2000 Hanehalkı ĠĢgücü Ġstatistikleri
257
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Ġkinci olarak bu çalıĢma, yaratıcı sınıfa dair alt kolları, ancak TÜĠK`in iĢ kolu sınıflandırması
üzerinden gerçekleĢtirilen bir eleme ile belirlemiĢtir. Oysa burada yazılımcılar gibi yaratıcı
sınıfın içersinde önemli bir yer tutan bir kısım iĢkollarına ya direk değinilmemekte ya da bunlar
yer almamaktadır. Bu açıdan bakıldığında aslında karĢımızdaki en büyük kısıt, veri
yetersizliğidir. Ġlerde TÜĠK gibi araĢtırma kurumlarının ve bölgesel yönetimlerin konuya yönelik
araĢtırmaları arttırarak daha ne ve güncel veri sağlamaları ümit edilmektedir.
Belili kısıtların yadsınamaz varlığı söz konusu olsa da bu çalıĢma, yaratıcı iĢgücünün böylece
yaratıcı endüstrilerin Ġstanbul ili dâhilindeki genel çerçevesini istatistiksel olarak ortaya koyup
yaratıcı endüstriler ve yatıcı sınıf açısından küresel merkezler olarak kabul edilen Ģehirlerle
karĢılaĢtırma imkânı sağladığından bir baĢlangıç noktası niteliği taĢımaktadır. Bu konuda
gelecekte araĢtırma kurumlarınca ve yerel yönetilmece daha net verilerin sağlanması ile konu
üzerinde çalıĢacak olan akademisyenlerin kapsamlı ve güncel çalıĢmalar geçekleĢtirilmesi
beklenmektedir.
Kaynaklar
Boden, M. A. (2004) The Creative Mind: Myths and Mechanisms, London: Routledge (2nd
edition, revised & expanded).
Caves, R. (2000), Creative Industries. Cambridge, Mass.: Harvard University Press
Cortright, J. (2005) The Young and Restless in a Knowledge Economy ,CEOs for Cities, 1-63.
http://www.centerforhoustonsfuture.org/cmsFiles/Files/The%20Young%20and%20Restles
s%20in%20a%20Knowledge%20Economy.pdf.
Crescenzi, R., (2005), ― Innovation and Regional Growth in the Enlarged Europe: The Role of
Local Innovative Capabilities‖, Peripherality and Education, Growth and Change 36(4),
471–507.
Cunningham, S. (2002) From Cultural to Creative Industries: Theory, Industry, and Policy
Implications, Culturelink, 19–32.
Currid E. (2006) New York as a Global Creative Hub: A Competitive Analysis of Four Theories
on World Cities, Economic Development Quarterly 20(4), 330-350.
Çetindamar D. ve Günsel, A. (2011), Measuring the Creativity of a City: A Proposal and An
Application‖ European Planning Studies, on press
DCMS (2004) Evidence Toolkit-DET (formerly The Regional Cultural Data Framework),
http://www.culture.gov.uk/reference_library/publications/4569.aspx. Retrieved 2009-1210
Faulconbridge, J.R., (2007), ― London‘s and New York‘s Advertising and Law Clusters and their
Networks of Learning: Relational Analyses with a Politics of Scale?‖, Urban Studies,
44(9), 1635–1656,
Flew, T. (2002) ‗Beyond ad hocery: Defining the creative industries‘, Paper presented at
Cultural Sites, Cultural Theory, Cultural Policy, the second international conference on
cultural policy research, Te Papa, Wellington, New Zealand, 23–26 January, Available at:
http://eprints.qut.edu.au/archive/00000256
Florida, R. and Tıngalı, I. (2004) Europe in the Creative Age. DEMOS/Carnegie Mellon
University.
Florida, R., (2002), The Rise of the Creative Class. Basic Books: New York.
258
AyĢe Günsel, Dilek Çetindamar
Foord J. (2008) Strategies for Creative Industries: an International Review, Creative Industries
Journal 1(2), 91-113.
Garnham, N. (2005) ‗From cultural to creative industries‘ International Journal of Cultural
Policy, 11:15–29.
Greene R. P. (2007) Amenities as Drivers of Growth in the Global City: Creative Industries and
High Amenity Zones, A Paper Presentation to the IGU Cities of Tomorrow Conference,
Guangzhou China.
Howkins, J. (2001) The Creative Economy: How People Make Money from Ideas. London:
Allen Lane.
Hui, G., Chung-Hung, N.G., Mok, P., (2004), A Study on Creativity Index,
Bureau, The Hong Kong Special Administrative Region Government
Home Affairs
Landry C. (2000) The Creative City: A Toolkit for Urban Innovators, Earthscan, London
Lloyd R. (2005) Neo-Bohemia: Art and Neighborhood Redevelopment in Chicago, Journal of
Urban Affairs 24(5), 517 – 532.
Markusen, A. (2006) Urban Development and the Politics of a Creative Class: Evidence from
the Study of Artists, Forthcoming in Environment and Planning 38(10), 1921-1940
Markusen, A. and Schrock, G. (2006) The Artistic Dividend: Urban Artistic Specialisation and
Economic Development Implications, Urban Studies 43(10), 1661 – 1686.
Nelson R. and Winter S., (1982), An evolutionary theory of economic change. , Cambridge
University Press, Cambridge
Nelson R., (1993), National systems of innovation: a comparative study. , Oxford University
Press, New York
Niosi, J. and Banık, M. (2005) The Evolution and Performance of Biotechnology Regional
Systems of Innovation. Cambridge Journal of Economics, 29(3), 343-357.
Primorac, J. (2007) Attitudes of Cultural Workers Towards Creative Industries Development and
The City in Southeastern Europe, In: ŠVOB-ĐOKIģ, N. (Eds.) The Creative City:
Crossing Visions and New Realities in the Region, Zagreb: Institute for International
Relations 55-65.
Storper M., (1993), ―Regional worlds of production: learning and innovation in the technology
districts of France, Italy and the USA‖, Regional Studies 27 , pp. 433–455.
Throsby, D. (2001), Economics and Culture, Melbourne: Cambridge University Press.
Turok I. (2003), ―Cities, Clusters and Creative Industries: The Case of Film and Television in
Scotland‖, European Planning Studies, Vol. 11, No. 5, 549-568
TÜĠK, (2011), www.tuik.gov.tr (EriĢim tarihi: 03.05.2011).
Yusuf, S. and Nabeshima, K., (2005), ―Creative Industries in East Asia‖, Cities 22(2), 109-122.
259
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
260
Küresel Piyasalara Eklemlenme Sürecinde Ġstanbul Film
Endüstrisi ve Sektörün Göreceli BaĢarısı
Doğan Dursun1
Öz: Yerel ekonomik kalkınma literatüründe önemi gün geçtikçe artan, ekonomik gelişme ve
ihracat için önemli bir araç olarak kabul edilen kültür endüstrilerinden film endüstrisi son
dönemde küreselleşme ve küresel sisteme eklemlenme şeklinde organizasyonel dönüşümler
yaşamaktadır. Film endüstrisinde başarı artık ekonomik ve sanatsal anlamda elde edilen
başarıya ek olarak küresel sisteme eklemlenme üzerinden tanımlanabilmektedir. Bu bağlamda
Türk film endüstrisinin özellikle son yıllarda iç piyasada yakaladığı ekonomik ve sanatsal
başarılar ve bu başarılara neden olan faktörler küresel sisteme eklemlenme şeklinde tarif
edilebilecek üçüncü bir başarı durumuyla birlikte değerlendirilecektir. Son on beş yılda
üretilen en başarılı iki yüz Türk filmi ve bu film projelerinin üretim örgütlenmeleri üzerinden
yapılan incelemelerle, Türk film endüstrisin başarısı film ve firma düzeylerinde ele alınmıştır.
Film sektörünün bu bağlamda irdelenmesi, iç piyasada başarıyı ortaya çıkaran üretim
örgütlenmesinin dış piyasalarda ortaya çıkan değişimler karşısında yetersiz kaldığını ve
küresel anlamda sisteme entegre olma açısından sürdürülmesinin zor olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Film Endüstrisi, Küresel Eklemlenme, Artistik ve Ekonomik Başarı
Abstract: Film industry; as one of the cultural industries, which become more important in
the local economic development literature by time and increasingly accepted as one of the
tools of economic development and export, has experienced organizational changes towards
globalisation and global integration. Success can now be defined for film industry as the
integration into global film market in addition to the artistic and economic successes. In this
context, artistic and economic successes in domestic market will be evaluated with the third
category of success; i.e. global integration. In the analysis process, most successful twohundred Turkish films in the last fifteen years were selected and analysed with their
production organizations at film and firm levels. The analysis of the success demonstrate that
production organization ensuring success in domestic market remain incapable against the
changes in foreign markets. And also it is very difficult to sustain this production organization
in terms of global integration.
Keywords: Film Industry, Global Integration, Artistic and Economic Success
1
Dr, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, ODTÜ, Ankara: [email protected]
261
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1.GiriĢ
1970‘lerin sonunda dünyada yaĢanan ekonomik kriz küresel ekonomide yeniden yapılanma
olarak adlandırılan yeni bir dönemin baĢlangıcı olmuĢtur. Bu yeni dönemde yaratıcılık, kültür ve
ekonomi kavramları arasında yoğun iliĢkiler ve bu iliĢkilere dayalı endüstriyel faaliyetler
ekonomik politikaların odağı haline gelmiĢtir. Kültürel endüstriler böyle bir ortam içerisinde
geliĢen ve modern kültürel ekonomiyi temsil eden, ürettiği ürünler ile kullanıcılar için
fonksiyonelliğe ek olarak sembolik anlamlar da sunan faaliyetlerdir. 1980 sonrası en hızlı geliĢen
sektörlerden olan kültürel endüstriler ekonomik kriz sonrası iĢsizlik ve endüstrisizleĢme
problemlerine en büyük çözümü sunmuĢtur. Bu nedenle özellikle batı ülkelerinde kentsel politika
alanında önemli bir araç ve strateji olarak kabul görmeye baĢlamıĢtır. Kültürel endüstriler
üzerinde artan ilgi akademik alanda da kendini göstermiĢtir. Farklı disiplinlerden (sosyoloji,
coğrafya, ekonomi, iletiĢim, iĢletme ve kent planlama) bir çok bilim adamı kültürel endüstrilerin
ekonomik geliĢme ve ihracat potansiyelleri ile kentsel ve toplumsal etkileri üzerine hem firma
hemde organizasyonel düzeyde çalıĢmalar yapmıĢtır (Aksoy & Robins, 1992; Bathelt, 2002;
2004; 2005; Blair, 2001; Gay & Pryke, 2002; Hesmondhalgh, 2002; Hesmondhalgh, 2007;
Kratke, 2002; Power & Scott, 2004; Pratt, 1997; Scott A. , 1997; Scott A. J., 2004a; Scott A. J.,
2004b).
Kültür ve ekonomi arasında ortaya çıkan yoğun etkileĢim, entelektüel sermaye, yaratıcılık,
yenilik ve ağ ekonomisi kavramlarının biraradalığına dayalı kültürel endüstrileri tetiklemiĢ ve bu
sektörleri ekonominin itici güçlerinden biri haline getirmiĢtir. Kültürel endüstriler birçok sektörü
kapsayan ve BirleĢmiĢ Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı‘nın (UNCTAD) 2008 Yaratıcı
Ekonomi Raporu‘na göre 2005 yılında kültürel ürünler ihracatı 424.4 milyar dolar olan
sektörlerdir (Uçkan, 2009). Uçkan‘ın Ġngiltere Kültür, Medya ve Spor Bakanlığının
sınıflandırmasına dayandırarak yaptığı gibi kültürel endüstriler reklamcılık, mimarlık, el
sanatları, tasarım, moda, film, oyun sektörü, müzik, gösteri sanatları, yayıncılık, yazılım ve
bilgisayar hizmetleri, televizyon, radyo ve daha birçok faaliyeti içermektedir. Ancak bu
çalıĢmada Hesmondhalgh‘ın (2007, s12) kültürel endüstriler içinde ―çekirdek grup‖ta (film ve
müzik endüstrisi, basın-yayın, internet endüstrisi, radyo ve televizyon, reklamcılık, video ve
oyun sektörleri) tanımladığı film endüstrisine odaklanılacaktır.
Film sektörü kültürel endüstriler içerisinde dünya ekonomisi için en dinamik sektörlerden biri
olarak kabul edilmektedir. Sektörün ekonomik açıdan artan önemi farklı çalıĢmalarda
vurgulanmıĢtır (Rosnan et al., 2010; UNCTAD, 2008; Unesco, 2006; Scott, 2004a). Ancak
sektörde sürdürülebilir bir geliĢme ve baĢarının sağlanması çok zor ve devamlı yenilik gerektiren
dinamik bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Her bir film projesinin hem bir sanatsal ürün hemde
ekonomik boyutu olan bir meta olduğu düĢünüldüğünde, baĢarının bu ikili yapıda sağlanan farklı
dengelerin ürünü olduğu görünmektedir. Her bir film projesi hem ekonomik hemde sanatsal
baĢarı Ģeklinde tarif edilebilen iki tür baĢarı kriterine göre değerlendirilebilmektedir. Bunlara ek
olarak son yıllarda ortaya çıkan kültürel ekonomi ve küreselleĢme sürecine paralel film
sektöründe de bir yeniden yapılanma süreci yaĢanmıĢtır. Bu değiĢim sürecinde, film sektörü
küresel ekonominin ağ entegrasyonu güçlü yerleĢmelerini yer seçmiĢtir. Üretim örgütlenmesinde
de küreselleĢme süreci olarak adlandırılan bir değiĢim ve dönüĢüm yaĢanmaktadır (Lorenzen,
2007; 2008). Bu değiĢim süreci içerisinde bir çok ülke kendi film endüstrilerini küresel film
piyasalarına dâhil edebilmek için uğraĢ vermektedir. Bu doğrultuda politikalar ve stratejiler hem
ulusal hemde sektörel düzeyde geliĢtirilmektedir. Küresel sisteme eklemlenme Ģeklinde tarif
edebileceğimiz yeniden yapılanma ve dönüĢüm süreci film sektöründe baĢarının ve sürdürülebilir
bir geliĢmenin anahtarı haline gelmiĢtir.
Kültürel endüstriler üretim alanı olarak ağ entegrasyonu güçlü kentleri seçmekte ve ürünlerini bu
ağ üzerinden piyasalara sürmektedir. Kozmopolit Ģehirler bu süreçte sahip oldukları insan
sermayesi, sosyo-kültürel çevre ve küresel ekonomik bağlar ile kültürel endüstriler için odak
noktalarıdır. Küresel entegrasyonu güçlü kentler film sektöründe yaĢanan bu süreçleri
kolaylaĢtırıcı etkisi ve sonunda ortaya çıkan kentsel ekonomiye olumlu katkılar nedeniyle
262
Doğan Dursun
literatürde üzerinde önemle durulan bir konu haline gelmiĢtir. Küresel bir ekonomi, bu
ekonomiye yön veren ve akımları kontrol eden Ģehirler ve bu Ģehirlerde yer seçen kültürel
endüstriler Ģeklinde kısaca tarif edebileceğimiz değiĢimler Ġstanbul kentinin pozisyonu
konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Ġstanbul dünya kenti olma hedefine sahip ve ülke
ekonomisinin lokomotifi bir Ģehir olarak Türk film endüstrisinin yegane merkezidir. Bu
çalıĢmada Ġstanbul kentinin küresel ağ ekonomisindeki yeri film sektörü üzerinden tarif
edilecektir. YaĢanan bu değiĢim ve dönüĢüm süreçleri içerisinde Türk film sektörünün durumu
ve iç piyasada yakalanan baĢarının küresel ölçekte ne ifade ettiği bu çalıĢmada üzerinde
durulacak konulardandır. Dünya piyasalarında ortaya çıkan farklı eklemlenme biçimlerinin Türk
film sektöründe ne Ģekilde gerçekleĢtiği tartıĢma konularından birisidir.
Bu çerçevede ikinci bölümde film endüstrisi ve yaĢanan yeniden yapılanma süreci tarif edilecek,
ayrıca farklı eklemlenme biçimleri ortaya konacaktır. Üçüncü bölümde çalıĢmanın ampirik
kısmında kullanılacak araĢtırma yöntemlerinden bahsedilecektir. Dördüncü bölümde analiz ve
analiz sonuçları incelenecektir. Sonuç kısmında ise elde edilen bulgular genel perspektif
çerçevesinde değerlendirilecek ve öneriler geliĢtirilecektir.
2.Film Endüstrisi
Film sektörü bir fikrin ortaya çıkıĢı ve gerekli finansmanın sağlanmasını takip eden yapım,
dağıtım ve gösterim aĢamalarından oluĢan yüksek maliyetli bir üretim zincirine sahiptir. Her bir
film projesi kısa süreler içerisinde farklı uzmanlıklara sahip bireylerin yaratıcılıklarının biraraya
getirildiği bir üretim örgütlenmesine sahiptir. Talebin belirsizliği sektörün üretim
örgütlenmesinde belirleyici olan bir dinamiktir. Bu nedenle pazarı büyütmek veya belirli bazı
hedef kitlelere yönelik filmler yapmak Ģeklinde tanımlanabilecek stratejiler geliĢtirilmektedir. Bu
süreçte film projelerinin bünyesinde barındırdığı sanatsal ve ekonomik boyutlar önem
kazanmaktadır. Bu durum yaratıcılık meselesiyle ekonomik unsurların farklı dengeler kurmasını
gerektirmektedir. Bu denge noktalarında farklı baĢarılar ve eklemlenme biçimleri ortaya
çıkmaktadır. GiriĢ bölümünde bahsettiğim küresel ekonomik yapı içerisinde odak noktalar olarak
var olmaya çalıĢan Ģehirler kültürel endüstrilere, daha özelde de film endüstrilerine dayalı
politika ve stratejilerin geliĢtirildiği alanlar olmaktadır. Bu noktada film sektöründe elde edilen
baĢarının bir Ģehrin küresel ekonomideki pozisyonuyla paralellik gösterdiğini söylebilmekteyiz.
Film sektörü için baĢarı yazında sanatsal ve ekonomik baĢarı olarak tanımlanmaktadır ancak bu
çalıĢmada bir üçüncü kategori olarak küresel film piyasalarına eklemlenmek bir baĢarı olarak
tanımlanmıĢtır. Özellikle doksanlı yıllar ve sonrasında yaĢanan yeniden yapılanma süreci film
endüstrisinde yoğun bir küreselleĢme sürecinin yaĢanmasına neden olmuĢ ve ortaya farklı
ülkelerden aktörlerin biraraya gelerek oluĢturduğu küresel filmler çıkmıĢtır. ÇalıĢmanın bu
noktasında yaĢanan yeniden yapılanma ve küreselleĢme süreçlerini film sektörü için kısaca
özetlemeye çalıĢacağım.
2.1 Yeniden Yapılanma ve KüreselleĢme Süreci
Film sektörü son otuz yıl içerisinde sadece yapım aĢamasında değil finansman, dağıtım ve
gösterim aĢamalarında güçlü yapısal değiĢimler geçirmiĢ bir sektördür. Literatürde
uluslararasılaĢma ve küreselleĢme olarak tarif edilen değiĢimler (Kaiser & Liecke, 2007; Keane,
2006; Lorenzen, 2009) aslında birbirini takip eden ve bugün küreselleĢme süreci olarak kabul
edebileceğimiz değiĢimleri yaĢatmıĢtır. KüreselleĢme süreci, farklı ülkelerden ilgili aktivitelerin
film endüstrisinin üretim örgütlenmesinde fonksiyonel olarak entegrasyonunu ifade etmektedir.
Lorenzen küreselleĢmeyi farklı ülkelerin, firmaların ve örgütlenmelerin küresel ekonomik,
kültürel ve politik sistemlere eklemlenmesi Ģeklinde tanımlamıĢtır (2009, s352). KüreselleĢme
çok sayıda ülkenin küresel ekonomi, kültür ve politika ağlarına bağlı olmasını ifade etmektedir
(Lorenzen, 2007; 2009). Ülkelerin ve bu ülkelerden farklı aktörlerin birbirine bağımlı olmaları
Ģeklinde yapılacak tanımlamalar yeterli açıklayıcılığa sahip değildir. Bu nedenle Dicken‘ın
uluslararası biçimde dağınık olan aktivilerin fonksiyonel bir Ģekilde eklemlenmesi Ģeklindeki
küreselleĢme tanımı daha uygundur (1998, s.5). Film sektöründe küreselleĢme sürecini Lorenzen
(2007, 2008) dört farklı boyutuyla açıklamıĢtır. Ġlk olarak küresel film piyasalarına dâhil olan
263
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
yeni film kümelerini vurgulamıĢtır. Bu kümelerin devlet destekli küçük ölçekli film
endüstrilerine sahip olabildiği gibi büyük iç pazarlara sahip çok sayıda film yapımı gerçekleĢtiren
ülkeler de olabileceği ifade edilmiĢtir. Danimarka, Ġsviçre, Ġzlanda, Çin, Hindistan, Kore ve
Brezilya bu grupta yer alan, film sayılarını ve iç piyasadaki paylarını hızla arttıran ülke
örnekleridir. Film sektöründe yaĢanan değiĢimin ikinci boyutu, tüketim alanında yaĢanan
küreselleĢmedir. Film projeleri artık tüm dünyada aynı anda izleyicilere sunulmaktadır. Küresel
tüketim ve küresel izleyici talepleri gibi yeni değiĢkenler film ihracatını daha karmaĢık hale
getirmiĢtir. Uydu TV‘ler, DVD ve internet yeni dağıtım ve gösterim olanakları olarak farklı
ülkelerde farklı beğenilerde izleyici gruplarına (niĢ gruplar) daha kolay ulaĢımı mümkün
kılmaktadır. Bu durum doğal olarak film sektöründe tüketimin küreselleĢmesi gerçeğini ortaya
çıkarmıĢtır. Japonya yeni teknolojileri kullanma isteği ve becerisiyle bu süreçten faydalanan
ülkelerdendir. Nijerya ve Hindistan da farklı ülkelerdeki pazarların (Nijerya‘ya komĢu ülkelerin
kültürel benzerlikleri ve Avrupada yaĢayan Hint nüfusu) farkına varıp bu yönde stratejiler
geliĢtirmiĢlerdir. Film yapım sürecinde yaĢananlar; uluslararası ortak yapım projeler; ise film
sektöründe yaĢanan küreselleĢmenin üçüncü boyutunu ifade etmektedir. Finansman ve yaratıcılık
ortak yapımlara neden olan etmenlerdir. Küresel oyuncularla ortak projeler geliĢtirmek fikrine
dayanan bu modelde, küresel olanın bilgi ve becerisine ulaĢmak için maddi destekler ve veri
indirimleri gibi yöntemlerle bazı teĢvik mekanizmalarının üretilmesi amaçlanır. Halen ortak
yapımlardan en fazla Hollywood yararlansa da Avrupa ve Asyalı film ülkeleri de ortak yapım
projeleri konusunda büyük bir atılım içerisindedirler. Film sektöründe küreselleĢmenin dördüncü
boyutu film yapım örgütlenmesinde yaĢanan küreselleĢmedir. Yatay ve dikey olarak bütünleĢmiĢ
küresel film Ģirketleri bu formun aldığı son Ģekil olarak kültürel üretimin birçok alanında faaliyet
gösterip çok geniĢ küresel piyasalara rahatlıkla ulaĢabilirler. Amerika, Fransa ve Japonya gibi
ülkeler küresel ölçekteki firmaları ile piyasalara finansman, pazarlama ve dağıtım konularında
hâkim olurken, hedefledikleri yerel piyasalarda açtıkları dağıtım ve pazarlama ofisleri yoluyla
varolmaktadırlar. Ġki Ģekilde faaliyet gösteren küresel Ģirketler yerel piyasalara küresel ürünleri
sunmakla birlikte o piyasalarda yer alan aktörleri finans ve dağıtım konusunda destekleyerek
kendilerine yer edinirler. Yerel piyasalarda yer alan farklı yeteneklerin ve yeniliklerin
keĢfedilmesi ve transferi de bu süreçte büyük firmalar tarafından elde edilen önemli bir
kazanımdır.
Film endüstrisinde yaĢanan küreselleĢme süreci her film ülkesini farklı Ģekillerde etkilemiĢ ve
birbirleriyle olan iliĢkilerini de değiĢtirmiĢtir. Ancak, küreselleĢme fırsatlar sunduğu kadar bazı
tehditleri de bünyesinde barındırmaktadır. Çin, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerin film
endüstrileri bu süreçten faydalanıp küresel film piyasalarında önemli aktörlere sahip hale
gelirken; bazı ülkeler hala kendi iç piyasalarında ayakta kalma mücadelesi vermektedirler. Artık
film yapan ülkeler arasında sınırlarla tanımlanabilecek bir iliĢki kalmamıĢtır. Uluslararası ölçekte
daha karmaĢık ve yoğun iliĢkilere dayalı bir film endüstrisi ortaya çıkmıĢtır. Ġç piyasalar ve bu
piyasalarda yakalanan baĢarılar film sektörü için bugünkü rekabetçi küresel ekonomik yapıda
yeterli bir çerçeve sunamamaktadır. Her bir ülke bu yeni sistem içerisinde yer almak için farklı
stratejiler geliĢtirmekte ve bu Ģekilde sisteme eklemlenmektedir. Bu noktada film sektöründe
yerel küresel eklemlenme biçimleri önem kazanmaktadır.
2.2 Eklemlenme Modelleri
Bu yeni süreçte dünyanın farklı yerlerinden ilgili aktörler fonksiyonel olarak eklemlenerek film
yapmakta ve küresel film piyasalarına dâhil olmaktadırlar. Farklı coğrafyalardan iĢgücü,
sermaye, dağıtım ağları ve seyirciler bu süreçte eklemlenmektedirler. Klein (2004, s.362) yerelküresel eklemlenme süreçlerini iki baĢlıkta toplamıĢtır. ―Maddesel ve biçimsel eklemlenme‖
olarak tarif edilen değiĢimlerin ilki üretim örgütlenmesindeki eklemlenmeyi, ikincisi ise ürünün
kendisine has özelliklerindeki (yıldız oyuncular, görüntü efektleri, hikâye anlatım tarzı)
eklemlenmeyi ifade etmektedir. Televizyon sektörü üzerine yapılan çalıĢmalar küresel piyasalara
eklemlenme konusunda film sektörü için önemli ipuçları sunmaktadır. Televizyon
programlarının yabancı ülkelere satıĢı için geliĢtirilen ―taklit etme, yerelleĢme, ortak yapımlar ve
niĢ pazarlara yönelik program‖ yapma stratejileri önemli modeller olarak öne çıkmaktadır
264
Doğan Dursun
(Keane ve diğ., 2007, s.5). Keane‘nın vurguladığı diğer bir konu ise kültürel ürünlerin
adaptasyon stratejileri sonucunda farklı kültürlerden tüketicilere tanıdık gelmesi durumudur.
Fikirlerin hedef piyasalara göre yerelleĢtirilmesi ve yabancı gelebilecek kültürel unsurların
törpülenmesi stratejilerine bu süreçte çok sık baĢvurulur. Iwabuchi bu durumu açıklamak için
―kültürel olarak kokusuz ürünler‖1 kavramlarını Japon ürünleri üzerinden kullanmıĢtır (2002).
Temel düĢünce nötr hale gelmiĢ olan kültürel ürünün uluslararası popularite kazanma Ģansının
yüksek olmasıdır. Bolter and Grusin (2000) ―iyileĢtirme‖ 2 kavramı üzerinden küresel piyasalarda
baĢarıyı açıklamıĢtır. Bu modelde ulusal ve uluslararası piyasalarda baĢarılı olmuĢ ürünler yeni
baĢarılar hedefiyle iyileĢtirme yolu kullanılarak yeniden üretilmektedirler. Örneklerden de
anlaĢıldığı gibi kültürel ürünler ile uluslararası piyasalara dâhil olma konusunda farklı
yerleĢmeler için farklı stratejiler ortaya çıkabilmektedir.
Film sektöründe de farklı ülkeler kendi üretim tarzları, iĢgücü piyasaları ve düzenleme
mekanizmaları ile küresel film piyasalarına eklemlenmenin yollarını aramaktadırlar. Bu durum
ulusal sanayi politikalarının da gündemi haline gelmiĢ ve akademik çalıĢmalarda da farklı
eklemlenme modelleri ve stratejileri üzerine araĢtırmalar yoğunlaĢmıĢtır. Küresel film
endüstrisinin rekabetçi dinamikleri karĢısında her bir film ülkesi film ve firma düzeyinde yeni
arayıĢlara girmiĢtir. Küçük ölçekli film endüstrisi kümeleri küreselleĢme süreciyle paralel olarak
kendileri için niĢ piyasalar yaratabilmiĢ ve bu piyasalara film gönderebilmiĢtir. Hollywood gibi
lider pozisyonda yer alan üreticiler ortak yapımlar ve dıĢ kaynak kullanımı gibi stratejileri tercih
ederken küçük ölçekli film endüstrileri niĢ pazarlar ve kültürel olarak yakınlığı bulunan komĢu
piyasaları kullanmaktadırlar.
Yazında televizyon sektörü üzerinden yapılan çalıĢmalar ve film sektörünün küreselleĢmesi
tartıĢmalarına dayanarak yerel küresel eklemlenme modellerini film endüstrisi için altı grupta
ifade edebiliriz. Bu modeller endüstriyel örgütlenme, iç piyasanın büyüklüğü, iĢgücü piyasası,
düzenleme mekanizmaları ve film içeriklerine göre farklı kombinasyonlarda ortaya çıkmaktadır.
Ġlk model, Amerikan film endüstrisinde olduğu gibi, küresel film piyasasına hâkim olarak
yönetici bir pozisyonda dahil olma esasına dayanır. Örgütlenme anlamında sahip olduğu
heterojen yapı, uluslararası güçlü dağıtım ve gösterim ağları, büyük ölçekli iç piyasası, devlet
düzeyinde sahip olduğu destek ve film teknikleri ile Hollywood film endüstrisi Ģu an küresel
piyasanın ekonomik anlamda tek hâkimi konumundadır. Ġkinci model farklı ülkelerdeki ucuz
iĢgücü, vergi avantajları ve coğrafi güzelliklerin kullanımına dayalı üretim anlayıĢıdır.
Avustralya, Kanada, Yeni Zellanda, Brezilya ve Ġrlanda bu yöntemi kullanarak küresel film
yapım ağlarına dâhil olmaktadırlar. Bu yöntem sayesinde ortaya çıkan öğrenme süreci yerel
aktörler için oldukça önemlidir. Üçüncü modelde eklemlenme, dıĢ piyasalarda gösterime girme
konusunda daha Ģanslı olan uluslararası ortak yapımlar üzerinden gerçekleĢtirilir. Örneğin,
Avrupa ülkeleri film sektöründe Amerikan egemenliğine karĢı ortak yapım stratejisini
kullanırlar. Finansman avantajının yanında ortak yapımcının piyasasına ulaĢım kolaylığı bu
yöntemin diğer önemli avantajlarındandır. Ülkemiz film sektörü Avrupalı yapımcılarla ortak
yapım film projeleri üzerinden bu modeli kullanmaktadır. Dördüncü model adaptasyon ve taklit
mantığına dayalı bir üretim örgütlenmesi ve içerikleri kapsamaktadır. Buradaki tmel prensip
Hollywood tarzı filmler yapmak ve onların üretim örgütlenmelerini kopya etmektir. Kore, Çin ve
Fransa‘da bu stratejiler kullanılmaya çalıĢılmaktadır. Bir diğer modelde ise coğrafi ve kültürel
olarak yakın ve benzer piyasaları hedefleyen filmler üretilmeye çalıĢılır. YurtdıĢında yaĢayan
nüfus da bu model (diaspora filmleri) kapsamında yararlanılmaya çalıĢılan önemli bir unsurdur.
Hindistan, Nijerya, Çin, Ġran ve Türkiye bu modeli kullanarak dıĢ piyasalara dâhil olmaktadırlar.
Son model ise niĢ pazarların yaratılması ve farklılıkların ortaya konulması esasına dayalı bir
modeldir. Farklı film teknikleri (Danimarka‘da geliĢen Dogma stratejisi gibi), teknolojik
üstünlükler (Alman post-prodüksiyon firmaları), animasyon filmleri (Japonya) ve ünlü
yönetmenler (Fransa ve Ġtalya) bu model kapsamında sıralayabileceğimiz eklemlenme
1
culturally odorless
2
remediation
265
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
stratejileridir. Yaratıcılık ve sanatsal kapasitelerle dıĢ piyasalarda varolmak temel düĢüncedir.
Kısaca özetlemeye çalıĢtığım film endüstrisinde küresele eklemlenme modelleri, her bir ülke için
farklı olabileceği gibi birden fazla modelin kombinasyonuna da dayalı olabilmektedir. Her ülke
kendi potansiyelleri çerçevesinde stratejiler geliĢtirmekte ve dünya film piyasasında yerini
almaya çalıĢmaktadır. Burada önemli olan bir baĢarının ortaya konulmasıdır. Önceki bölümde de
belirttiğim gibi eklemlenme film endüstrisinde önemli bir baĢarıdır ancak farklı baĢarıların
(sanatsal ve ekonomik) buluĢma noktasında ortaya çıkmaktadır. Sonraki bölümde film
endüstrisinde baĢarı ve bu baĢarıyı etkileyen faktörler üzerinde durulacaktır.
2.3 Sanatsal ve Ekonomik BaĢarı
Literatürde film sektöründe performans ya da baĢarıyı etkileyen faktörler konusunda birçok
çalıĢma bulunmaktadır (Delmestri ve diğ., 2005; Morawetz ve diğ., 2007; Meiseberg ve
Ehrmann, 2008; Boccardelli ve diğ., 2008) ancak baĢarı faktörleri nedir sorusu hala net bir
biçimde cevaplanamamaktadır. Böyle bir çalıĢmada en doğru yol çok boyutlu bir değerlendirme
stratejisi kullanmaktır. BaĢarı genel olarak sanatsal ve ekonomik olarak iki grupta
incelenmektedir; ancak son yıllarda ortaya çıkan uluslararasılaĢma süreci küresel eklemlenmeyi
üçüncü bir baĢarı kriteri olarak tanımlamayı zorunlu kılmaktadır. Sadece iç piyasada elde edilen
giĢe ve ulusal festivallerde kazanılan ödüller baĢarının tanımlanması için yeterli olmamaktadır.
Uluslararası piyasalar ve festivallerde elde edilen sonuçlar sektörün baĢarısında film ve firma
düzeyinde belirleyicidirler.
400000000
300000000
200000000
100000000
0
1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010
ġekil-1. 1995-2010 Yılları GiĢe Sonuçları Kaynak: boxofficeturkiye.com, sinematurk.com
websitelerinden ve Yıllık Dünya Film Pazar Trendleri3 raporlarından derlenmiĢtir.
Yukarıda da belirttiğim gibi sinema filmleri birer kültürel ürün olarak iki boyutlu yapıya sahiptir
(Delmestri, Montanari, & Usai, 2005). Bir tarafta yaratıcılık ve yenilik gibi unsurları içeren
sanatsal boyut, diğer tarafta ise izleyici beğenileri ve ekonomik etkinliğe dayalı ticari boyut
bulunmaktadır. Diğer taraftan film ve firma düzeyinde değiĢen dinamikler baĢarının ölçülmesini
zorlaĢtırmaktadır. Bu yapı dolayısıyla film sektöründe baĢarıyı tek bir yöntemle değerlendirmek
doğru olmamaktadır. Sanatsal ve ekonomik baĢarı ölçütleri film ve firma düzeyinde belirlenerek
incelenebilir (Boccardelli, Brunetta, & Vicentini, 2008). Yazında sanatsal baĢarı için festivallerde
kazanılan ödüller ve eleĢtirmen notları bağımlı değiĢkenler olarak, izleyici sayısı ve giĢe
rakamları ise ekonomik baĢarının belirleyicileri olarak kabul edilir (Baker & Faulkner, 1991;
Delmestri, Montanari, & Usai, 2005). Uluslarası festivallerde kazanılan ödüller ve dıĢ
piyasalarda elde edilen giĢe sonuçları da küresel piyasalara eklemlenme baĢarısı için belirleyici
olan faktörlerdir. Her ülke için geçerli olmakla birlikte bir tarafta sanatsal kaygılarla düĢük
bütçeli filmler yapan yapımcılar, diğer tarafta ise daha çok ekonomik sonuçları düĢünerek
hareket eden ve giĢe filmleri olarak adlandırılan popüler filmleri üreten yapımcılar
3
Annual World Film Market Trends Reports (Avrupa Görsel İşitsel Gözlemevi Yayınları)
266
Doğan Dursun
bulunmaktadır. Bu iki grup arasında Hindistan örneği dıĢında çoğunlukla bir etkileĢim
bulunmamaktadır (Lorenzen & Taeube, 2007). Türk film endüstrisi bu perspektiften
incelendiğinde, birbirinden kopuk olarak faaliyet gösteren ikili bir yapının olduğu görülmektedir.
Özellikle 2000 yılı sonrasında Türk sineması film ve izleyici sayısı açısından büyük bir geliĢme
göstermiĢtir (ġekil-1,2): Bir tarafta büyük kitlelere ulaĢan popüler filmler ve bu filmlerin yapımcı
ve yönetmenleri, diğer tarafta kısıtlı sayıda insanın izlediği sanat filmleri. Uluslararası
performansa baktığımızda ise tam tersi bir sonuçla karĢılaĢmaktayız. Sanatsal olarak baĢarılı
kabul edebileceğimiz filmler hem iç hemde dıĢ piyasada baĢarılıyken, popüler Türk filmleri dıĢ
piyasada herhangi bir baĢarıya ulaĢamamaktadırlar. Popüler filmler genellikle komedi tarzında ve
büyük film Ģirketlerinin (çok sektörlü) ürünüyken, sanat filmleri bağımsız yapımcılar tarafından
üretilmektedirler.
80
70
60
50
40
30
20
10
0
ġekil-2. 1995-2010 Yılları Film Sayısı Kaynak: boxofficeturkiye.com,
websitelerinden ve ―Yıllık Dünya Film Pazar Trendleri‖ raporlarından derlenmiĢtir.
sinematurk.com
Türk film sektörü üzerine bu kısa tespitten sonra; baĢarı ve baĢarıyı etkileyen faktörleri
uluslararası piyasaları da hesaba katarak değerlendirmek gerekmektedir. Sonraki bölümde
küresel ağ ekonomisi içerisinde mal, insan, sermaye ve teknoloji akımlarına yön veren bir odak
olarak var olmak isteyen Ġstanbul‘un film endüstrisinde iç piyasada yakalanan ekonomik ve
sanatsal baĢarılar ve bu baĢarıları etkileyen faktörler belirlenmeye ve dıĢ piyasalar açısından
durumun ne olduğu tespit edilmeye çalıĢılacaktır.
3.AraĢtırma
Türk film endüstrisi için baĢarı faktörlerini belirlemek ve küresel eklemlenme perspektifinden
değerlendirmek amacıyla film projeleri üzerinden bir çalıĢma yapılacaktır. Sektör için belirleyici
aktör konumunda bulunan yapımcılar üzerinden bir çalıĢma gerçekleĢtirmek film düzeyinde
düzenli kayıtlar tutulmadığı için pek mümkün olamamaktadır. Film yapımcılarıyla yapılan ikili
görüĢmelerde bu durum tespit edilmiĢ ve proje temelli bir analizin daha doğru sonuçlar vereceği
görülmüĢtür. Bu doğrultuda, Türk film endüstrisinin 1980‘li yıllarda yaĢadığı çöküĢün ardından
yeniden yapılanmasını tamamladığı ve küreselleĢme sürecine ayak uydurmaya baĢladığı dönemin
baĢlangıcını ifade eden 1995-2009 dönemine odaklanılmıĢ ve bu 15 yılda üretilmiĢ toplam 351
film projesinin giĢe sonuçlarına göre ilk 200‘ü seçilmiĢtir. Her bir film projesi için yapımcı
firma, dağıtımcı firma, kopya sayısı, gösterim haftası sayısı, filmin türü, gösterim tarihi, giĢe
sonucu, izleyici sayısı, izleyici puanları, yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni,
kurgucu ve müzisyen bilgileri girilerek bir veri seti oluĢturulmuĢtur. Daha sonra bu veriler
üzerinden SPSS 19 (Statistical Package for the Social Sciences) programı yardımıyla korelasyon
ve regresyon analizleri yapılarak Türk film endüstrisinde sanatsal ve ekonomik baĢarı faktörleri
uluslararası piyasaları da hesaba katarak film ve firma düzeyinde değerlendirilmiĢtir.
267
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
AraĢtırmada yöntem olarak iki aĢamalı bir yol izlenmiĢtir. Ġlk aĢamada korelasyon analizleriyle
baĢarıyı etkileyen değiĢkenler arasındaki iliĢki ortaya konmaktadır. Ġki değiĢken arasındaki
iliĢkinin gücü, derecesi, yoğunluğu ve yönü SPSS19 programı kullanılarak korelasyon analiziyle
test edilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir. Ġkinci aĢamada regresyon analizleri ile film ve firma
düzeyinde bağımsız değiĢkenlerin film sektöründe baĢarıyı ortaya koyan bağımlı değiĢkenler
üzerindeki açıklayıcılıkları test edilmiĢtir. Film ve firma düzeyinde belirlenen değiĢkenlerin
sanatsal ve ekonomik performans üzerinde belirleyicilikleri ulusal ve uluslararası düzeyde ele
alınmıĢtır. Toplamda 6 farklı model çalıĢtırılmıĢtır. Film ve firma düzeyinde yapılan üç farklı
baĢarı analizi Türk film endüstrisinde baĢarıyı etkileyen faktörleri ve sektörün küresel
piyasalardaki konumunu ortaya koymaktadır.
4. DeğiĢkenler ve Analizler
Ekonomik
Başarı
Tür, Gösterim zamanı,
Devam filmi, Ün
Firma Düzeyinde Faktörler
Çok sektörlü, Dikey bütünleşme
Piyasa
Endeksi
Yerel-Küresel
Üretim Ağları
Sanatsal
Başarı
Ödül
Adaylık
Eleştirmen Notu
İnsan sermayesi
Yetenek, Deneyim, Bilgi
Sosyal Sermaye
Bağlar, İlişkiker, Rol Birleşmeleri
Sanat
Endeksi
Sosyal
Ağlar
Lider Merkezler
Ortak Yapımlar
Küresele Farklı
Eklemlenme
Biçimleri - Ekonomik
Yaklaşım
Dış Kaynağa
Yaratıcı
Ekonomik
Dayalı Üretim
Kültürel Olarak
Niş Pazarlar
Benzer Piyasalar
Fiziksel
Adaptasyon
Küresele Farklı
Eklemlenme
Biçimleri - Sanatsal
Yaklaşım
Uluslararası Piyasalar
Film Düzeyinde Faktörler
Ekonomik ve Sanatsal Başarıların
Buluşma Noktası-Sentez
Film Performansı
Gelir
İzleyici Sayısı
Ulusal Piyasalar
Analizlerde üçlü bir model kullanılmıĢtır. Yazında vurgulanan sanatsal ve ekonomik baĢarı
analizlerine, dıĢ piyasalara eklemlenme Ģeklinde üçüncü bir kategori eklenmiĢtir. BaĢarıyı
etkileyen faktörler ve bu faktörler arası iliĢkileri gösteren diagramda (ġekil-3) Ġstanbul film
sektörü örneği için hem bağımlı hemde bağımsız değiĢkenler tanımlanmıĢtır. Sanatsal ve
ekonomik baĢarılar ve bu baĢarıların buluĢmasından ortaya çıkan farklı eklemlenme modelleri
diagramın omurgasını oluĢturmaktadır.
Biçimsel
ġekil-3. AraĢtırmanın Genel Çerçevesi *Bu diagram Boccardelli‘nin (ve diğ., 2008, s.6) çalışmasından
esinlenerek üretilmiştir.
Her bir baĢarı türünü etkileyen değiĢkenler de iliĢkili oldukları alanlarda gösterilmiĢtir. Buna
göre Ģemada ekonomik baĢarıyı ölçmek için kullanılan gelir ve izleyici sayısı değiĢkenlerini
etkileyen faktörler film ve firma düzeyinde iki grupta toplanmıĢlardır. Film düzeyindeki
değiĢkenler filmin türü, gösterim zamanı, yönetmenin ünü ve filmin devam filmi olması gibi
değiĢkenlerden oluĢmaktadır. Firma düzeyinde ise yapım Ģirketinin deneyimi, çok sektörlü bir
yapısının olması (dikey bütünleĢme) ve dağıtım firması gibi değiĢkenler tanımlanmıĢtır. Diğer
taraftan sanatsal baĢarı ödüller, ödül adaylıkları ve eleĢtirmen notları ile ölçülmektedir. Bu
268
Doğan Dursun
bağımlı değiĢkenleri etkileyen faktörler de iki grupta toplanmıĢtır: insan sermayesi ve sosyal
sermaye. Yetenekli iĢgücü, deneyimli personel ve bilgi birikimi insan sermayesi için kullanılan
değiĢkenlerken üretim sürecinde biraraya gelen personelin birbirleri ile bağları, iliĢkileri ve ―rol
birleĢmeleri‖ (bir kiĢinin aynı projede birden fazla iĢi yapması, hem yapımcı, hem yönetmen,
hem oyuncu gibi) sosyal sermaye için kullanılmaktadır (Baker & Faulkner, 1991). Her iki baĢarı
türünün biraraya geldiği noktalarda ise daha önceki bölümde özetlediğim farklı eklemlenme
modelleri ortaya çıkmaktadır.
Bu modelden yola çıkarak yazında yer alan baĢarı ölçütleri film ve firma düzeylerinde ayrı ayrı
biraraya getirilerek analizler öncesi bir çerçeve sunulmuĢtur. Bağımlı ve bağımsız değiĢkenler
her üç baĢarı türüne göre gruplanmıĢ ve kullanılacak değiĢkenler tanımlanmıĢtır.
4.1 Film Düzeyinde Bağımlı-Bağımsız DeğiĢkenler ve BaĢarı Analizleri
Sanatsal, ekonomik ve dıĢ piyasalara eklemlenme Ģeklinde tanımladığım baĢarı kategorileri için
bağımlı değiĢkenler olarak sırasıyla kazanılan ödüller, iç piyasadaki izleyici sayısı ve Avrupa
Birliği ülkelerinde ulaĢılan izleyici sayıları tanımlanmıĢtır. EleĢtirmen notu sanatsal baĢarılar için
önemli bir gösterge olarak kabul edilmesine rağmen Türk film endüstrisinde her bir film için
böyle bir bilgiye ulaĢmak mümkün olamamıĢtır. Ġkiyüz filmden oluĢan veri setinde ancak 119
filme iliĢkin eleĢtirmen notu bilgisine ulaĢılabilmiĢtir. 2000 yılından önce üretilen filmlerin
ekonomik baĢarının ölçülmesinde kullanılan gelir bilgisine ulaĢılamamıĢtır. Bu nedenle geir
bilgisi ve eleĢtirmen notu değiĢkenleri analize dâhil edilmemiĢlerdir.
Film düzeyinde 21 tane bağımsız değiĢken tanımlanmıĢtır. Yönetmenin ünü (sanatsal ve
ekonomik olmak üzere), deneyimi (çalıĢtığı süre –yıl olarak- ve ürettiği film sayısı), esnekliği
(farklı türlerde filmler yapıyor olması ve TV sektöründe çalıĢması), yıldız oyuncu kullanılması,
filmin türü (avantajlı türler), devam filmi olması, Imdb (The Internet Movie Database) kullanıcı
değerlendirmeleri, Imdb oy veren sayısı, yetenekli iĢgücü (ödüllü eleman sayısı), rol birleĢmeleri
(yönetmen, yapımcı ve yazarın aynı kiĢi olması), gösterim zamanı (avantajlı aylar), televizyon
sektörüyle iliĢki içinde olan yapımcı ve yönetmenler (TV‘de iĢ yapanlar), Avrupa Birliği
fonlarından yararlananlar, yabancı ortaklıklar ve yabancı çalıĢan kullanımı film düzeyinde
baĢarıyı etkileyen değiĢkenler olarak tanımlanmıĢtır. 200 filmden oluĢan veri setinde bu bilgiler
SPSS 19 programı yardımıyla düzenlenmiĢ ve korelasyon-regresyon analizleri yapılmıĢtır.
Korelasyon analizlerinde bağımsız değiĢkenlerin her üç baĢarı türü için açıklayıcılığa sahip
oldukları görülmüĢtür. Film düzeyinde ekonomik, sanatsal ve dıĢ piyasalara eklemlenme
baĢarıları için üç farklı regresyon analizi yapılmıĢtır. Birinci modelde ekonomik baĢarı analizi
için iĢleme sokulan değiĢkenler izleyici sayısı bağımlı değiĢkeni için 0.735‘lik bir R-Kare
değerine sahiptir. Bir film projesinin ekonomik baĢarısında %73‘lük bir açıklayıcılığa sahip olan
bağımsız değiĢkenler içerisinde yönetmenin ünü, televizyon sektöründe de çalıĢıyor olması,
ödüllü yönetmen, yazar ve oyuncu kullanılıĢı, devam filmi niteliği, yabancı firmalarla ortak
yapımlar ve Imdb kullanıcı sayıları yeterli açıklayıcılığa sahiptir.
Bu model film düzeyinde ekonomik baĢarı için en önemli ölçütün insan sermayesi olduğunu
göstermiĢtir. Yetenekli (ödüllü) iĢgücü kullanımı filmin ekonomik getirisini olumlu yönde
etkileyen bir faktör olarak görünmektedir. Özellikle 1995 sonrası dönemde yönetmenler Türk
film endüstrisinin belirleyici aktörleri konumuna gelmiĢlerdir. Diğer taraftan, talep yönüyle ilgili
değiĢkenlerin baĢarı üzerinde önemli bir etkiye sahip oldukları görülmüĢtür. Ġnternet sitesi
kullanıcı oyları ve sayıları ile filmlerin giĢe sonuçları arasında önemli paralellikler
bulunmaktadır. Devam filmlerinin Amerikan film endüstrisinde olduğu gibi Türk sinema
endüstrisinde de ekonomik baĢarının önemli bir formülü haline geldiği gözlenmiĢtir.
Ġkinci modelde film düzeyinde sanatsal baĢarıyı etkileyen faktörler ve açıklayıcılıkları
incelenmiĢtir. Ödül sayısı bağımlı değiĢkeni için yapılan regresyon analizinde bağımsız
değiĢkenlerin 0.573‘lük bir R-Kare değerine sahip olduğu görülmüĢtür. %57 oranında bir
açıklayıcılığa sahip olan değiĢkenler arasında altı değiĢken sanatsal baĢarı için yeterli
açıklayıcılığa sahiptir. Yönetmenler ekonomik baĢarıda olduğu gibi sanatsal baĢarıda da
269
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
belirleyici konumdadır. Filmlerin sanatsal performansları ile yönetmenler arasında olumlu ve
yakın bir iliĢki bulunmaktadır. Ödüllü oyuncu ve yazar ile gerçekleĢtirilen film projeleri baĢarı
açısından daha avantajlı konumdadırlar. Filmin türü (drama filmleri) ve filme oy veren internet
kullanıcı sayıları sanatsal baĢarı için belirleyici faktörlerdendir. Sanatsal anlamda baĢarılı filmler
için ortaya çıkan en önemli özelliklerden bir tanesi de bu filmlerin yapımcı, yönetmen ve
yazarlarının aynı kiĢiler olmasıdır (rol birleĢmeleri). Sonuç olarak yönetmenler (ün ve rol
birleĢmeleri ile) film projelerinin sanatsal baĢarısı için belirleyici aktörlerdir.
Üçüncü modelde dıĢ piyasalar üzerinden bir baĢarı analizi yapılmıĢtır. DıĢ piyasalarla ilgili
bilgiler sınırlı olmasına rağmen Avrupa Birliği film sektörü veri bankasından 4 elde edilen veriler
ıĢığında bir analiz yapılmıĢtır. Böylece, Türk filmlerinin 27 farklı Avrupa ülkesinde elde ettiği
giĢe sonuçları analize dâhil edilebilmiĢtir. Avrupada elde edilen sonuçların bağımlı değiĢken
olarak alındığı analizlerde bağımsız değiĢkenler %65‘lik bir açıklayıcılığa sahiptir (0.658 RKare). Bu regresyon sonuçlarına göre ilgili bağımsız değiĢkenler içerisinden beĢ tanesi dıĢ
piyasalarda göreceli baĢarıyı açıklamakta yeterlidir. Bir tarafta devam filmleri, televizyon
sektöründe de çalıĢan yapımcı ve yönetmenler ve kullanıcı oyları değiĢkenleri ile dıĢ piyasalarda
belirli izleyicilere (türk diasporası) ulaĢtığı görünen popüler Türk filmleri diğer tarafta avrupa
birliği fonlarını kullanan ve yabancı firmalarla ortak yapım olan sanat filmleri dıĢ piyasalarda
yakalanan görece baĢarının kaynaklarıdır.
4.2 Firma Düzeyinde Bağımlı-Bağımsız DeğiĢkenler ve BaĢarı Analizleri
Firma düzeyinde analizlerde de film düzeyinde kullanılan bağımlı değiĢkenler kullanılacaktır.
Ancak burada bu değiĢkenler üzerinde etkisi olan 17 farklı bağımsız değiĢken tanımlanmıĢtır.
Bazı bağımsız değiĢkenler hem film hemde firma düzeyinde etkili oldukları için her iki analizde
de kullanılmıĢtır. Gösterimde kalınan hafta sayısı, devam projeler, gösterime çıkılan salon sayısı,
gösterim zamanı, dağıtım firması (büyük veya bağımsız firmalar), yerli ya da yabancı dağıtım
firması, yapımcı firma ile dağıtımcı firmanın bağı (birlikte çalıĢılan proje sayısı), Avrupa Birliği
destekli yapımcı firma, büyük ölçekli yapımcı firma (film sayısı), yapımcı firmanın ortalama giĢe
değeri, yapımcı firmanın ortalama sıra değeri (yapılan filmlerin ilk on içerisinde aldığı sıra değeri
ortalaması), televizyona iĢ yapıyor olması, tüm zamanların en baĢarılı 15 Türk filminden birinin
yapımcısı olması, kümelenme (belirli bir bölgede yer seçen firmalar), ortak yapımlar, ortak
yapımcı firma sayıları ve ortak yapımcının yerli veya yabancı olması firma düzeyinde baĢarıyı
etkileyen bağımsız değiĢkenler olarak tanımlanmıĢtır.
Film düzeyinde yapılan analizlere paralel olarak firma düzeyinde üç farklı baĢarı analizi
yapılmıĢtır. Birinci modelde, firma düzeyinde ekonomik baĢarı izleyici sayısı bağımlı değiĢkeni
için sorgulanmıĢ ve 0.774‘lük bir R-Kare değerine ulaĢılmıĢtır. Kullanılan bağımsız değiĢkenler
ile ekonomik baĢarı arasında anlamlı bir iliĢki bulunmaktadır. Ekonomik baĢarıda %77‘lik bir
açıklayıcılığa sahip olan bağımsız değiĢkenler içerisinde üç tanesi yeterli açıklayıcılığa sahiptir.
Bu model yapımcı firmaların gerçekleĢtirdiği önceki projelerin ekonomik baĢarıda önemli bir
etkisinin olduğunu göstermiĢtir. Bun göre filmin pazarlanması konusunda yapımcı firma becerisi
baĢarıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca gösterime girilen salon sayısı bu beceride önemli
bir ölçüt olarak baĢarı üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Diğer bir değiĢken ise gösterimde
kalınan hafta sayısıdır. Film projelerinin ekonomik getirilerine olumlu katkısı olan bu değiĢken
firma düzeyinde baĢarıyı da olumlu yönde etkilemektedir. Sonuç olarak yapımcı firmanın genel
özellikleri ve pazarlama stratejileri ekonomik baĢarıda belirleyici unsurlardır.
Ġkinci model olarak firma düzeyinde sanatsal baĢarı ve bu baĢarıda etkili olan faktörler ödül
sayısı bağımlı değiĢkeni üzerinden incelenmiĢtir. Ancak, belirlenen değiĢkenler 0.380‘lik bir RKare değeri ile diğer analizlere göre en düĢük açıklayıcılığa sahiptir. Firma düzeyindeki sanatsal
baĢarı için % 38‘lik bir açıklayıcılığa sahip olan bağımsız değiĢkenler içerisinde dört tanesi bu
analiz için yeterli açıklayıcılığa sahiptir. Büyük ölçekli film Ģirketleri (toplam film sayılarına
4
European Audiovisual Observatory
270
Doğan Dursun
göre) bu baĢarı türünde önemli etkisi olan değiĢkenlerden birisidir. Ulusal ve uluslararası ortak
yapım projeler firma düzeyinde sanatsal baĢarı üzerinde olumlu etkileri olan değiĢkenlerdendir.
Hafta sayısı ekonomik baĢarıda olduğu gibi sanatsal baĢarıda da olumlu etkilere sahiptir. Sonuç
olarak ulusal ve uluslararası firmalarla ortak yapım projelerin firma düzeyinde sanatsal baĢarının
kaynağı olarak öne çıktığını söylebiliriz.
Üçüncü modelde, dıĢ piyasalarda elde edilen baĢarı firma düzeyinde incelenmiĢtir. Avrupa
ülkelerinde elde edilen giĢe sonuçları bağımlı değiĢken olarak kullanılmıĢ ve regresyon analizi
yapılmıĢtır. Model anlamlı bir sonuç üretmiĢ ve bağımsız değiĢkenlerin baĢarı üzerinde %59‘luk
bir açıklayıcılığa sahip oldukları görülmüĢtür. Aslında, değiĢkenlerin beĢ tanesi yeterli
açıklayıcılığa sahiptir. Gösterime girilen salon sayısı ile gösterimde kalınan hafta sayısı iĢin
pazarlama yönüyle alakalı değiĢkenler olarak baĢarı üzerinde önemli etkilere sahiptir. Diğer
taraftan yapımcı firmanın ölçeği (yaptığı film sayısı) ve ekonomik baĢarıları (önceki proje
ortalamaları) dıĢ piyasalarda baĢarı için olumlu etkileri olan değiĢkenlerdir. Son olarak, ortak
yapımcı firma sayıları dıĢ piyasalarda gösterim Ģansını artırdığından analizde olumlu sonuçlar
üretmiĢtir. Üçüncü modelin en önemli bulgusunun ortak yapımcı firma sayıları ve büyük ölçekli
firmaların Türk film sektörünün dıĢ piyasalardaki baĢarısına olumlu etkilerini göstermesi
olduğunu söylebiliriz.
5.Sonuç
Bu çalıĢmada film sektörü için yazında tanımlanan sanatsal ve ekonomik baĢarı kategorilerine
üçüncü bir baĢarı kategorisi eklenmiĢtir. UluslararasılaĢma sürecine paralel olarak geliĢen küresel
sisteme eklemlenme kategorisi ile birlikte üçlü bir analiz geliĢtirilmiĢtir. Bu bölümde her üç
baĢarı kategorisi için öne çıkan bulguları kısaca özetledikten sonra genel bir değerlendirme
yapılacaktır.
Sanatsal baĢarı için yapılan analizler sonucunda Türk film sektörü için yönetmenlerin performans
üzerinde büyük etkileri olduğu görülmüĢtür. Yetenekli iĢgücü kullanımı baĢarıya olumlu katkısı
olan diğer bir etkendir. Üzerinde durulması gereken diğer bir etken rol birleĢmesi olarak
açıklanan aynı kiĢinin bir film projesi içerisinde birçok görevi yürütmesidir. Tek adam üzerinden
yürüyen film projeleri Türk film sektöründe sanatsal baĢarılı filmler için bir formül
niteliğindedir. Film türleri açısından drama filmlerinin bir avantajlı olduğu görülmüĢtür. Firma
düzeyinde ise pazarlama kabiliyeti olumlu etkilere sahip bir değiĢken olarak görülmektedir.
Avrupa Birliği film projelerini destekleme fonları sanatsal olarak baĢarılı Türk filmleri için
önemli bir kaynak olmaktadır. Sanatsal olarak baĢarılı filmler aynı zamanda dıĢ piyasada da
baĢarılı olan ve niĢ piyasalarda gösterime giren filmlerdir.
Ekonomik baĢarı açısından Türk film sektörünü değerlendirdiğimizde yönetmenin, yetenekli
iĢgücünün, yıldız oyuncuların, devam filmlerinin ve yabancı firmalarla ortak yapımların baĢarı
üzerinde etkili olduğunu görmekteyiz. Hafta ve salon sayılarının fazlalığı ekonomik getiriler
üzerinde olumlu etkilere sahip değiĢkenlerdir. Komedi filmleri ekonomik açıdan avantajlı filmler
olarak göze çarpmaktadır. Ekonomik açıdan baĢarılı filmlerin yıldız oyunculara sahip popüler
filmler olduğunu ve iç piyasada yakaladıkları baĢarıyı dıĢ piyasalarda tekrarlayamadıklarını
görmekteyiz. Ġç ve dıĢ piyasada elde edilen giĢe sonuçları ölçek olarak birbirinden çok farklı
sonuçlar ortaya koymaktadır. YurtdıĢında yoğunlukla Türk nüfusun yaĢadığı ülkelerde elde
edilen görece yüksek giĢe sonuçları iç piyasada giĢe rekorları kıran filmler üzerinden olmaktadır.
Yapımcı firmalar incelendiğinde genellikle büyük ölçekli ve birden fazla sektörde aktif olan
firmaların ekonomik açıdan daha baĢarılı olduğu gözlenmiĢtir.
DıĢ piyasalar veya eklemlenme Ģeklinde tanımladığım üçüncü baĢarı kategorisinde uluslararası
ortak yapım projelerin ve Avrupa Birliğinin sinema destekleme fonlarının önemli olduğu
görülmüĢtür. Türk film sektörü için eklemlenme modeli olarak Avrupa ülkelerinden firmalarla
gerçekleĢtirilen ortak yapımlar, Türk nüfusun yoğun yaĢadığı piyasalarda gösterim (diaspora
hedefli filmler), sanat filmleri olarak belirli izleyici gruplarına (niĢ pazarlar) ulaĢan filmler ve
kültürel olarak yakın olan komĢu ülkelere film dağıtımı ve gösterimi öne çıkmaktadır.
271
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Türk film endüstrisinin iç piyasada 2000 yılı sonrasında elde ettiği giĢe sonuçları ve kazandığı
ödülleri küresel ölçekte değerlendirdiğimizde Türk film endüstrisinin küresel film piyasalarına
kısmen eklemlendiğini söyleyebiliriz. Ancak analizler göstermektedir ki Türk film endüstrisi
mevcut sistemin çeperinde yer almaktadır. Dünya örnekleri üzerinde yapılan incelemelerde her
film ülkesinin sisteme dâhil olmak için farklı stratejiler geliĢtirdiğini görmekteyiz. Türk film
sektörü bu bağlamda ortak yapımlar ve kültürel olarak yakın olan komĢu piyasalar üzerinden bir
hareketlenme içerisindedir. Eklemlenme açısından henüz baĢlangıç aĢamasında olan sektör
tarihsel süreçte yaĢadığı sıkıntıların tekrarlanmaması için bu stratejileri uygulamaya devam
etmeli ve geliĢtireceği yeni modeller ile ilerleyiĢini sürdürmelidir.
Bu çalıĢmada film endüstrisi küresel ağ ekonomisi içinde bir merkez olmayı hedefleyen
Ġstanbul‘un yerini ve pozisyonunu yansıtan bir sektör olarak ele alınmıĢtır. Film sektöründe
olduğu gibi Ġstanbul kenti de küresel ekonomik yapının çeperinde yer almaktadır. Kentin
ekonomi politikaları hala geleneksel endüstriler (tekstil) üzerinden geliĢtirilen stratejiler ile
oluĢturulmaktadır. Bilgi, yaratıcılık ve teknoloji yoğun kültürel endüstriler yalnızca kentsel
yenileme perspektifinden düĢünülmektedir. Küresel ekonomik yapı içerisinde sürdürülebilir bir
ekonomik büyüme ve entegrasyon için film sektörü gibi kültürel endüstrilere ve bu sektörlerin
geliĢmesine neden olan bir sosyal, kültürel ve fiziksel çevrenin hazırlanılmasına
odaklanılmalıdır. Ancak, ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde geliĢtirilen ekonomik ve kültürel
politikalar bu durumu gözardı etmektedir. Yaratıcı iĢgücünün kente çekilmesi ve burada
tutulması hedeflenerek yaratıcı endüstrilerin geliĢimi desteklenmelidir. Bu sayede küresel
ekonomide yön veren bir aktör olarak yer almak kolaylaĢacak ve sürdürülebilir bir geliĢme
sağlanacaktır. Aksi takdirde iç piyasada yaĢanan göreceli baĢarılar küresel piyasalarda aynı
sonucu üretemeyecektir.
Kaynaklar
Aksoy, A., & Robins, K. (1992). Hollywood for the 21st Century: Global Compatition for Critical Mass
in Image Markets, Cambridge Journal of Economics, 16, 1-22.
Baker, W. E., & Faulkner, R. R. (1991). Role as Resource in the Hollywood Film Industry. American
Journal of Sociology , 97 (2), 279-309.
Bathelt, H. (2002). The Re-emergence of a Media Industry Cluster in Leipzig. European
Planning Studies, 10 (5), 583-611.
Bathelt, H. (2004). Toward a Multidimensional Conception of Clusters: The Case of The Leipzig Media
Industry,Germany. D. Power, & A. J. Scott, Cultural Industries and The Production of Culture
içinde(pp. 147-168). London and New York: Routledge.
Bathelt, H. (2005). Cluster Relations in the Media Industry: Exploring the Distanced Neighbour Paradox
in Leipzig. Regional Studies, 39, 105-127.
Blair, H. (2001). You are Only as Good as Your Last Job: The Labour Process and Labour Market in the
British Film Industry. Work, Employment and Society, 15 (1), 149-169.
Boccardelli, P., Brunetta, F., & Vicentini, F. (2008). What is Critical to Success in the Movie Industry? A
Study on Key Success Factors in the Italian Motion Picture Industry. DIME Working Papers #46:
http://www.dime-eu.org/working-papers/wp14/46, (3.2.2009)
Bolter, J. D., & Grusin, R. (2000). Remediation: Understanding New Media. Cambridge, Massachusetts:
The MIT Press.
Delmestri, G., Montanari, F., & Usai, A. (2005). Reputation and Strength of Ties in Predicting
Commercial Success and Artistic Merit of Independents in the Italian Feature Film Industry.
Journal of Management Studies , 42 (5), 975-1002.
Gay, P. d., & Pryke, M. (2002). Cultural Economy. London: Sage.
Hesmondhalgh, D. (2002). The Cultural Industries. London: Sage.
Hesmondhalgh, D. (2007). The Cultural Industries (2nd Edition ed.). London: Sage
272
Doğan Dursun
Iwabuchi, K. (2002). Recentering Globalization: Popular Culture and Japanese Transnationalism.
Durham & London: Duke University Press.
Kaiser, R., & Liecke, M. (2007). The Munich Feature Film Cluster: The Degree of Global Integration
and Explanations for its Relative Success. Industry and Innovation, 14 (4), 385-399.
Keane, M. (2006). Exporting Chinese Culture: Industry Financing Models in Film and Television.
Westminster Papers in Communication and Culture, 3 (1), 11-27.
Keane, M., Fung, A., & Moran, A. (2007). New Television, Globalisation, and The East Asian Cultural
Imagination. Hong Kong, Hong Kong University Press.
Klein, C. (2004). Martial Arts and the Globalization of US and Asian Film Industries. Comparative
American Studies: An International Journal , 2 (3), 360-384.
Kratke, S. (2002). Network Analysis of Production Clusters: The Postdam/Babelsberg Film Industry as
an Example. European Planning Studies, 10 (1), 27-54.
Lorenzen, M. (2007). Internationalization vs. Globalization of Film Industry. Industry & Innovation , 14
(4), 349-357.
Lorenzen, M. (2008). Creativity at Work: On the Globalization of the Film Industry, Creative Encounters
Working Papers #8. Copenhagen Business School: http://openarchive.cbs.dk, (15.6.2009)
Lorenzen, M. (2009). Creativity and Context: Content, Cost, Chance, and Collection in the Organization
of the Film Industry. P. Jeffcut, & A. Pratt, Creativity and Innovation in the Cultural Economy
içinde (pp. 93-117). London: Routledge.
Lorenzen, M., & Taeube, A. F. (2007). Breakout from Bollywood? Internationalization of Indian Film
Industry,
DRUID
Working
Paper
No.
07-06,
DRUID:
http://www2.druid.dk/conferences/working_papers/07-06.pdf, (3.7.2009)
Meiseberg, B., & Ehrmann, T. (2008). Performance Implications of Network Structure, Resource
Investment, and Competition in the German Motion Picture Industry. G. Hendrikse, M. Tuunanen,
Windsperger, Josef, & G. Cliquet, Strategy and Governance of Networks: Cooperatives,
Franchising, and Strategic Alliances içinde (pp. 347-372). Physica-Verlag.
Morawetz, N., Hardy, J., Haslam, C., & Randle, K. (2007). Finance, Policy and Industrial Dynamics-The
Rise of Co-productions in the Film Industry. Indusrty and Innovation , 14 (4), 421-443.
Power, D., & Scott, A. (2004). A Prelude to Cultural Industries and The Production of Culture. In D.
Power, & A.Scott, Cultural Industries and The Production of Culture (pp. 3-15). Oxon: Routledge.
Rosnan, H., Ismail, N. M., & Daud, M. N. (2010). The globalization of film business and its effect on the
Malaysian film industry. Business Strategy Series , 11 (5), 325-332.
Scott, A. J. (1997). The Cultural Economy of Cities. International Journal of Urban and Regional
Research, 21 (2), 323-339.
Scott, A.J. (2004a), Cultural-products industries and urban economic development: prospects for growth
and market contestation in global context, Urban Affairs Review, Vol. 30 No. 4, pp. 461-90.
Scott, A. J. (2004b). Hollywood and the world: the geography of motion-picture distribution and
marketing. Review of International Political Economy, 11 (1), 33-61.
Uçkan, Ö. (2009). Kültür Endüstrileri, Kentler ve Ağlar: Kültür Politikaları. RH+ Artmagazine , 66, 5051.
UNCTAD (2008), Creative Economy Report 2008: The Challenge of Assessing the Creative Economy:
Towards Informed Policy-making, UNDP, New York, NY.
UNESCO (2006), Trends in Audiovisual Markets: Regional Perspectives from the South, UNESCO,
Paris.
Yamashita, M., & Yamada, J.-i. (2004). Emergence of Marketing Strategies in Film Making:Types of
Partnership across Boundaries for Integrating Art and Business. Kagawa University, the Institute
of Economic Research Working Paper Series, No.93
273
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
274
AlıĢveriĢ ve YaĢam Merkezlerinin Kentsel Alandaki Rolüi
Esra Demircioğlu1, Vedia Dökmeci2
Öz: Bu çalışmada, İstanbul‘da yer alan alışveriş merkezlerinin dağılımları incelenerek, alışveriş
merkezi kira değeri belirleyicileri modellenmiştir. Bu amaçla, faktör analizi ve çoklu regresyon
analizi kullanılarak, 1988 ve 2008 yılları arasında İstanbul‘da açılan 60 alışveriş merkezinin
kira değerleri ile alışveriş merkezi özellikleri ve alışveriş merkezi çevresindeki ortalama gelir
verileri arasındaki ilişki test edilmiştir. Model sonucuna göre, kira değerleri ($/ m²) ile alışveriş
merkezi çevresinde yer alan aylık ortalama hane halkı geliri, kiralanamayan alanlar (kapalı
alan/kiralanabilir alan oranı), lokomotif mağaza sayısı ve ‗alışveriş dışı diğer ziyaret amaçlı
birimler‘ faktörü arasında pozitif yönde bir ilişki ortaya çıkmıştır. Elde edilen bu bulguların,
alışveriş merkezlerinin kentsel yaşamdaki rolünü ortaya koymada yardımcı olması
beklenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Alışveriş merkezleri, kira değerler, İstanbul.
Abstract: This study examines the spatial distribution of shopping centers and models the
determinants of their rent values in Istanbul. For this purpose, relation between average rent
values of 60 shopping centers opened between 1988-2008 in Istanbul and shopping center
attributes, also space related income data tested by using factor analysis and multipurpose
regression procedure. The model results indicate that there is a positive relationship between rent
values ($ per sqm) and average monthly household incomes around the shopping centers,
unleasable area (the ratio of total shopping center area to leasable area), number of anchor
tenants, and the factor of non-shopping purpose units. It is expected that, these findings will be a
guide for indicating the role of shopping centers in urban life.
Keywords: Shopping centers, rent values, Istanbul.
1
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Kocaeli:
[email protected]
2
İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul.
275
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
KentleĢme süreciyle beraber, ekonomik ve sosyal yaĢamda yaĢanan geliĢmeler günlük yaĢamda
gelir ve zaman faktörünü ön plana çıkararak pek çok alıĢkanlığı olduğu gibi tüketim
alıĢkanlıklarını da değiĢtirmiĢtir. YaĢam standardının yükselmesi ve gelir düzeyinde meydana
gelen artıĢ; insanların aradıkları ürünlerin değiĢmesine ve çeĢitlenmesine yol açmıĢtır. Bu
geliĢmeler, yatırımcıları perakendecilikte yenilik arayıĢlarına yöneltirken; değiĢen tüketici
tercihlerine cevap verecek yeni fonksiyonların ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Alıcıların tek
bir alıĢveriĢ seyahatinde pek çok çeĢit ürünü alarak yaptıkları ulaĢım tasarrufu, mağazaların
merkezlerde ya da modern alıĢveriĢ merkezlerinde toplanmalarını sağlamıĢtır. Tek bir birim
olarak tasarlanan; perakendeci dükkânları, hizmet birimleri ve otopark alanından oluĢan,
bünyesinde lokanta, eğlence birimleri, banka, tiyatro, bürolar, servis istasyonları, v.b.
fonksiyonları bulundurabilen alıĢveriĢ merkezleri; bir araya getirdikleri mağazaların yarattığı
prestijle günümüzde müĢteriler için önemli birer çekim merkezi oluĢturmuĢlardır. Son 20 yıldır
Türkiye‘de de yaĢanan benzer geliĢmelerle, alıĢveriĢ merkezlerinin kentsel alanda yarattıkları
etkiler önem kazanmıĢtır.
2. Türkiye‟de AlıĢveriĢ Merkezlerinin GeliĢimi
1950'li 60'lı yıllarda Türkiye‘de devlet giriĢimi ile açılan mağazalarla organize perakendecilik
sürecine atılan adım, 1980'li yıllarda liberal ekonomiye geçiĢ ve yabancı markaların Türkiye
pazarındaki faaliyetleri ile ivme kazanmıĢtır. 1980‘lerin ortasında baĢlayan ekonomideki yeniden
yapılanma süreci ise Türk toplumunda pek çok alanda hızlı bir değiĢime yol açmıĢtır. Zamanla,
küçük ve bağımsız ticari birimlerden farklı olarak yeni tüketici taleplerini karĢılamaya yönelik
büyük ölçekli ticari organizasyonların oluĢumuyla, kentlerdeki geleneksel ticari yapıda
değiĢiklikler ortaya çıkmıĢtır (Tokatlı ve Boyacı, 1998). 2000'li yıllara gelindiğinde, modern
alıĢveriĢ merkezleri ve caddelerin de sektörde yerlerini almalarıyla Türkiye'de modern
perakendecilik baĢlamıĢtır. Organize perakendenin geliĢimine paralel olarak ilerleyen alıĢveriĢ
merkezi sektörüyle beraber sokak perakendeciliği de kendini yenilemiĢtir (AlkaĢ, 2005).
Modern perakendeciliğin geldiği önemli noktalardan birisi olan alıĢveriĢ merkezleri bugün
ülkemizde baĢta Ġstanbul olmak üzere pek çok ilde yapılanmayı sürdürmektedir. Türkiye‘deki ilk
modern alıĢveriĢ merkezi Galleria‘nın 1988 yılında Ataköy‘de açılmasının ardından, günümüze
kadar sektörde önemli geliĢmeler gözlenmiĢtir. 1988‘den 2002 yılsonuna kadar geçen 14 senede
57 alıĢveriĢ merkezi açılırken, 2003 yılında yatırımların ivme kazanması ile bir yılda 18 alıĢveriĢ
merkezi daha açılmıĢtır. 2005 yılında inĢaat sektöründe yaĢanan canlılık, alıĢveriĢ merkezleri
yatırımlarında da etkisini göstermeye baĢlamıĢ, sektör yeniden canlanmıĢtır. Günümüze kadar
geçen süreçte zaman zaman ekonomik geliĢmelere bağlı olarak dalgalanmalar yaĢansada,
özellikle son 10 yılda alıĢveriĢ merkezleri yatırım aracı olarak önemini korumayı sürdürmektedir.
YaĢanan geliĢmeler sonucunda, 2010 yılında Türkiye‘de faaliyet halindeki alıĢveriĢ merkezi
sayısı 250 ‗yi bulmuĢ, bu rakam 2011 yılında 285‘e ulaĢmıĢtır. (Soysal, 2011).
AlıĢveriĢ merkezi bulunan iller arasında Ġstanbul, en çok alıĢveriĢ merkezine sahip olan il
olurken, Anadolu‘da da yapılanmalar hızla devam etmektedir. Nüfusla olan oranı dikkate alarak
Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığımızda, Türkiye‘de illerin, kiĢi baĢına düĢen alıĢveriĢ metrekaresi
büyüklüklerinin halen geride kaldığı ve sektörün henüz doyum noktasına ulaĢmadığı
görülmektedir. Bu durumla beraber sektörde yaĢanan dikkat çekici geliĢmeler, pek çok yerli ve
yabancı yatırımcıyı cezbetmeye devam etmekle beraber, alıĢveriĢ merkezleri araĢtırmalarının
önemini de ortaya koymaktadır.
Küresel piyasada alıĢveriĢ merkezi yapılanmalarını Ģekillendiren baĢlıca dinamikler genel olarak;
nüfus, ekonomik göstergeler ve buna bağlı olarak alım gücü olarak ön plana çıkmakla beraber,
sosyal yapılanma ve alıĢveriĢ alıĢkanlıkları da göz ardı edilemeyecek diğer dinamikler olarak
dikkate alınmaktadır. Bu çalıĢma kapsamında, ülke genelinde en çok alıĢveriĢ merkezi barındıran
il olma özelliğini taĢıyan Ġstanbul‘da yer alan alıĢveriĢ merkezlerinin kira değeri belirleyicileri
modellenerek bu merkezlerin kentsel alanda aldıkları rol analiz edilmektedir.
276
Darçın Akın
3. Ġstanbul‟daki alıĢveriĢ merkezlerinin kira değerlerinin modellenmesi
Sahip olduğu yüksek müĢteri potansiyeli ile Türkiye‘deki alıĢveriĢ merkezi sektöründe bugüne
kadar yatırımcıları en çok cezbeden ve sektördeki pastadan da en büyük payı alan il Ġstanbul
olmuĢtur. 1950‘lerden itibaren kırsal göç nedeniyle hızla büyüyerek yeni alt merkezler oluĢmaya
baĢlayan kentte; 1980‘lerden sonra ekonomik yapıda ve buna paralel olarak sosyal yapıdaki
değiĢimle beraber, yabancı sermayenin de ülkeye gelmesiyle büyük yatırımlar için fırsatlar
doğmuĢtur. Bu geliĢmenin bir ürünü olarak 1988 yılında Ġstanbul‘un ve aynı zamanda
Türkiye‘nin ilk modern alıĢveriĢ merkezi olan Galleria açılmıĢtır. Ekonomik yapıdaki değiĢimin
kent formunda etkileri sürerken, artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına yapılan
köprüler ve çevre yollarıyla beraber alt merkezlerin geliĢmesi ile Galleria‘ın ardından 1990 ve
2000‘li yıllarda farklı tiplerde ve lokasyonlarda pek çok alıĢveriĢ merkezi açılmaya devam
etmiĢtir. 1980‘li yıllarda ildeki alıĢveriĢ merkezi sayısı 2 iken, 1990‘lı yıllarda bu sayıya 10,
2008 yılı sonunda ise 64 AVM daha eklenmiĢtir (Soysal 2008). Ġstanbul‘da 2008 yılı sonuna
kadar 76 alıĢveriĢ merkezi faaliyet halinde bulunmakla beraber 2011 yılında bu sayı 100‘ü
aĢmıĢtır.
AlıĢveriĢ merkezlerinin kent içindeki dağılımı daha çok merkezi iĢ alanlarında yoğunlaĢmaktadır.
Çoğunlukla orta ve üst gelir grubunu barındıran (Dökmeci ve Terzi, 2008) ve merkezden itibaren
10 km‘lik bir alanı kapsayan tarihi iĢ merkezi etrafındaki 1.Halka (Dökmeci ve Berköz, 1994)
aynı zamanda alıĢveriĢ merkezlerinin de yoğunlaĢtığı alanı tanımlamaktadır. Bununla beraber,
özellikle son yıllarda çeperlerdeki dağılımın da hızlandığı izlenmiĢtir. Büyük ölçüde kentin ticari
merkezini oluĢturan Avrupa yakası, sayıca daha fazla AVM barındırmakla beraber yatırımcılara
göre halen alıĢveriĢ merkezleri bakımından çekiciliğini korumayı sürdürmektedir. Asya yakası
ise özellikle yeni geliĢen konut projeleri ile bu konuda alternatif bir alan olacağını
göstermektedir.
Ġstanbul‘da yer alan alıĢveriĢ merkezlerinin kira değerleri belirleyicilerinin modellendiği bu
çalıĢmada, öncelikle, literatürde yer alan alıĢveriĢ merkezleri kira değeri belirleyicileri ile ilgili
bulgular ve kullanılan yöntemler modelde altlık olarak kullanılmak üzere değerlendirilmiĢtir.
Elde edilebilen verilerden AVM‘nin büyüklüğü, lokomotif mağaza sayısı, birim mağazalar
dıĢında yiyecek birimlerinin ve sinema salonlarının sayısı, eğlence birimlerinin (buz pisti,
bowling salonu, çocuk oyun alanı) varlığı, AVM‘nin yaĢı, market alanı büyüklüğü, otopark araç
sayısı, rekabet ettiği AVM sayısı ile öncelikli ticaret alanında ki gelir verileri regresyon
analizinde kullanılmak üzere derlenmiĢtir.
Model için ortaya konulan hipoteze göre; AVM merkezli 1mil yarıçaplı öncelikli ticaret alanında
ki rekabet edilen AVM sayısı, toplam kapalı alan/ kiralanabilir alan, market alanı büyüklüğü,
otopark alanı araç kapasitesi, 500m²‘den büyük lokomotif mağaza sayısı, AVM‘nin yaĢı, yiyecek
birimi ve sinema salonu sayısı, bovling salonu, buz pisti ve çocuk oyun alanının varlığı, AVM
merkezli 1mil yarıçaplı öncelikli ticaret alanında ki mahallelerin ortalama gelir değerleri,
alıĢveriĢ merkezlerinin kiralarını oluĢturan değiĢkenlerdir. Hipotezi test etmek için elde edilen bu
değiĢkenler regresyon analizinde kullanılmak üzere değerlendirilmiĢtir.
Elde edilen parametrelerden etkin Ģekilde faydalanabilmek için regresyon analizinde kullanılan
bağımsız değiĢkenlerden biri faktör analizi yöntemi ile tespit edilmiĢtir. Faktör analizi
kullanılarak, yiyecek birimi ve sinema salonu sayısı ile bowling salonu, buz pisti ve çocuk oyun
alanının varlığı ile oluĢan eğlence parametreleri arasındaki korelasyon değerlendirilerek, iliĢkileri
güçlü olan parametreler sınıflandırılmasıyla kendine özgü bir faktör grubunun oluĢması
sağlanmıĢtır.
Regresyon analizinde kullanılacak verilerin normal dağılıma uygunlukları test edilip, gerekli
dönüĢümler yapıldıktan sonra oluĢturulan çoklu regresyon modeli aĢağıdaki gibidir:
277
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Kira = α0 + β1( rekabet ) + β2( kapalı alan/kiralanabilir alan )
+ β3 ( market) + β4 ( otopark )
+ β5 ( lokomotif mağaza ) + β6(yaĢ ) + β7 (gelir)
+ β8(alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler) + ε
ÇalıĢmada iki aĢamalı regresyon analizi yapılmıĢtır. Her iki analizde de model aynı kalmakla
beraber, gözlem sayılarında bir değiĢiklik olmuĢtur. Analiz I‘de 60 alıĢveriĢ merkezi
değerlendirilmiĢtir. Analiz I sonuçlarına göre elde edilen bulgular göz önüne alındığında,
diğerlerinden daha farklı görülen bir gözlem tespit edilmiĢtir. Bir sonraki adımda, aykırı gözlem
çıkartılarak yeniden uygulanan regresyon analizi sonucuna Analiz II‘de yer verilmektedir. Analiz
II‘den elde edilen bulgular (Tablo 1), istatistik değerleri daha iyi olduğu için model sonucu
olarak kabul edilmiĢtir.
Analiz sonucunda elde edilen katsayılar dikkate alındığında ortaya çıkan model aĢağıda yer
verildiği gibidir.
Kira = (-) 16.881 + 6.963 (gelir)
+ 4.815 ( kapalı alan/kiralanabilir alan)
+ 0.656 (lokomotif mağaza sayısı)
+ 0.450 (alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler) + ε
Elde edilen model sonuçlarına göre analizde değerlendirilen verilerden alıĢveriĢ merkezi kira
değerlerinin; ‗kapalı alanın kiralanabilir alana olan oranı‘, ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı
birimler‘, ‗ortalama gelir‘ ve ‗lokomotif mağaza sayısı‘ verileriyle pozitif yönde bir iliĢkiye sahip
olduğu tespit edilmiĢtir.
Tablo 1. Analiz II için model özeti ve ANOVA
ANOVA
DüzeltilmiĢ R
2
Std. Hata Tahmini
0.615
Katsayılar
1.4302
DurbinWatson
2.280
F
df
23.748
57
t
Sig.
-2.936
0.005
Anlamlılık
(Sig.)
0.000
StandartlaĢtırılmamıĢ
Katsayılar
StandartlaĢtırılmıĢ
DeğiĢkenler
β
Std. Hata
β
Sabit terim
Kapalı
alan/kiralanabilir
alan
AlıĢveriĢ dıĢı diğer
ziyaret amaçlı
birimler
Ortalama gelir
Lokomotif mağaza
sayısı
-16.881
5.749
4.815
1.171
0.389
4.113
0.000
1.325
0.450
0.251
0.193
1.798
0.078
1.704
6.963
1.865
0.330
3.733
0.000
1.157
0. 656
0.269
0.242
2.441
0.018
1.460
a. Bağımlı
değiĢken: kira ($/
m²)
278
Collinearity
VIF
Darçın Akın
4. Değerlendirme
ÇalıĢma kapsamında model sonuçları değerlendirildiğinde, Ġstanbul‘da yer alan AVM‘lerin kira
değerlerinin; alıĢveriĢ merkezi çevresindeki ortalama gelir düzeyi, alıĢveriĢ merkezindeki kapalı
alan/kiralanabilir alan oranı, lokomotif mağaza sayısı ve ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı
birimler‘ ile pozitif yönde bir iliĢkiye sahip olduğu ve elde edilen bu sonuçların literatürde yer
alan önceki çalıĢmalarla da paralellik gösterdiği görülmektedir.
Ġlk olarak, analiz sonucunda elde edilen, AVM kira değerlerinin, AVM merkezli 1 mil yarıçaplı
alanda bulunan öncelikli ticaret alanındaki ortalama geliri gösteren değiĢkenle olan pozitif iliĢki
beklenen sonuçlardan birisidir. AlıĢveriĢ alanları her dönem yer seçimlerinde; bir arada olma,
müĢteriye yakınlık gibi kriterleri dikkate almakla beraber satın alma gücü yüksek olan
müĢterilere yakınlığı da tercih etmiĢlerdir. Ġstanbul‘da yer alan AVM‘ler için de aynı özellikler
önemini korumuĢ, yapılan analizde kentin yüksek gelir düzeyine sahip merkezi iĢ alanlarında
yoğunlaĢmalar görülmüĢtür. Etkisi bulunan bu değiĢken, kira değerlerini etkileyen ticari alanın
ekonomik kapasitesini (Hardin ve Wolverton, 2000) ve pazar Ģartlarının kiĢi baĢına düĢen gelirle
olan iliĢkisini açıklayan çalıĢmalarla (Sirman ve Guidry, 1992; Hardin ve Wolverton, 2000)
örtüĢmektedir. Yine benzer Ģekilde, literatürde bulunan kira değeri ile ekonomik ve demografik
karakteristikler (White ve Gray, 1996) ve komĢuluk birimi karakteristikleri (hanehalkı harcama
gücü) (Des Rosier ve diğ., 2005) arasındaki iliĢkide de gelir verisi etkilidir.
Ġstanbul‘da yer alan alıĢveriĢ merkezleri için büyük lokomotif mağazalar, kira değerlerini pozitif
yönde etkileyen bir diğer değer olarak tespit edilmiĢtir. Lokomotif mağazaların; müĢterileri
etkilediği (Rich ve Portis, 1964; Marcus, 1972; Doyle ve Fenwick, 1974; Stanley ve Sewall,
1976; Nevin ve Houston, 1980; Anderson, 1985; Gatzlaff, ve diğ., 1994; Sirmans ve Guidry,
1993; Eppli ve Shilling, 1993; Pashigian ve Gould, 1998; Tay ve diğ., 1999; Konishi ve
Sandfort, 2003), alıĢveriĢ merkezlerinin çekicilik ve satıĢ oranları için belirleyici olduğu (Nevin
ve Houston,1980; Anderson,1985) farklı çalıĢmalarda yer almıĢtır. Ayrıca, Tay ve diğ. (1999)
çalıĢmalarında kira oranlarının, alıĢveriĢ merkezindeki lokomotif mağazalarla doğru orantılı
olduğunu ortaya koymuĢlardır.
Bununla birlikte, alıĢveriĢ merkezinin büyüklüğünün; merkezin çekim gücünü, satıĢ ve kira
oranlarını etkilediğine pek çok çalıĢmada yer verilmiĢtir (Huff, 1964; Reilly, 1931; Benjamin ve
diğ., 1990; Sirmans ve Guidry, 1993; Sirpal, 1994; Tay ve diğ.,1999). Bu modelde ise, alıĢveriĢ
merkezleri için bahsedilen ―Kapalı Alan‖ ve ―Kiralanabilir Alan‖ değerlerinin her ikisinin de
modelde kullanılabilmesi ve doğrusal bağlantıya (collinearity) sebep olmaması için kapalı alanın
kiralanabilir alana oranı kullanılmıĢtır. Bu oran alıĢveriĢ merkezinin büyüklüğüyle olduğu gibi,
kiralanamayan alanlarla da pozitif iliĢkiyi göstermektedir. Söz konusu bu alanlarla kira
değerlerinin doğru orantılı olması, alıĢveriĢ merkezlerinin, alıĢveriĢ amacı ile merkeze gelen
müĢterilerin sadece daha fazla seçeneğe eriĢebilmesi özelliği değil; bununla beraber,
kiralanamayan boĢ alanların büyüklüğü ile sosyalleĢmeye yarayan bir mekân olarak da
kullanıldığının göstergesidir.
Modelde etkili bulunan bir diğer değiĢken ise ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler‘
faktörüdür. Literatürde de yer aldığı gibi daha çok gençler olmak üzere, çok sayıda kiĢi,
mağazalara bakarak vakit geçirmeyi bir boĢ vakit değerlendirme aktivitesi olarak görmektedir
(Mintel, 2000). Bununla beraber günlük yaĢamdaki zaman darlığının, aileyle geçirilen zamanı
‗alıĢveriĢ zamanı‘ haline getirmesiyle artık daha farklı, daha aileye yönelik, daha çeĢitli ve
eğlenceli alıĢveriĢ deneyimlerine arzu duyulmaktadır (Howard, 2007).
Sonuç olarak, Ġstanbul‘da sayıları hızla artan AVM‘lerin kira değerlerinin dağılımı
değerlendirildiğinde, yüksek gelir düzeyinin bulunduğu çevrelerde, lokomotif mağazalarıyla
müĢterileri cezbeden, doğru alan büyüklüğüyle; müĢterilere boĢ alanlar ve alıĢveriĢ dıĢı diğer
aktiviteler sunabilen alıĢveriĢ merkezlerinin, yüksek kira değerlerine sahip olduğu görülmüĢtür.
Gelir ve lokomotif mağazaların kira değerlerine etkileri beklenen sonuçlar olmakla beraber,
279
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
‗kapalı alan/kiralanabilir alan‘ oranı ve ‗alıĢveriĢ dıĢı diğer ziyaret amaçlı birimler‘ in etkisi,
günümüzde AVM‘lerin kentin yeni yaĢam alanlarına dönüĢtüğünü göstermesi adına önemlidir.
Kent merkezlerinde yer alan ve haftanın her günü 10:00–22:00 saatleri arasında açıp olup,
seminer, söyleĢi, sergi, defile, turnuvalar, atölyeler, danıĢmanlık hizmetleri, imza günleri,
konserler, dinletiler, kukla tiyatrosu ilizyon gösterileri, sağlık taramaları gibi pek çok hizmet ve
etkinliği, günün çok geniĢ bir zaman dilimde sunarak özellikle ailelerin günlük hayatta pek çok
ihtiyacını karĢılayabilen AVM‘lerin; günümüzde kentte yer alan diğer sosyalleĢmeye yönelik
mekânlar ile ciddi bir rekabet içinde oldukları görülmektedir. Bu nitelikler, özellikle metropol
Ġstanbul‘da nüfus ve trafik yoğunluğu nedeniyle günlük ihtiyaçlarına ve sosyal aktivitelerine
yeterli vakti ayıramama sıkıntısı yaĢayan kent halkını cezp etmektedir. Benzer bulgular Erkip
(2003) tarafından da ortaya konulmuĢtur. Erkip (2003)‘in Ankara örneklem alanlı çalıĢmasında,
ankete katılan 78 kiĢiden sadece 5‘i alıĢveriĢ amaçlı AVM‘yi kullandığını ifade etmiĢtir. BoĢ
vakit geçirme ise daha baskın bir kullanım türü olarak görülmüĢ ve tüm gruplar tarafından
AVM‘de alıĢveriĢ ve boĢ vakit geçirme bir arada yapılırken, gençlerin ekonomik Ģartları
nedeniyle sadece boĢ vakit geçirmek için AVM‘yi tercih ettikleri tespit edilmiĢtir. ÇalıĢmadaki
en göze çarpan bulgu, AVM‘lerdeki aktivite çeĢitliliği ve farklı AVM‘lerin alıĢveriĢ dıĢında ki
nedenler için kullanılma sıklıkları ile AVM‘lerin daha önce kullanılan kentsel kamu alanlarının
yerine koyulma eğilimiyle görülen, alıĢveriĢteki boĢ vakit geçirme rolünün artmasıdır. Erkip
(2003), son zamanlarda Türkiye‘deki kent yaĢamında meydana gelen dönüĢümün bir parçası
olarak alıĢveriĢ merkezlerini incelediği bu çalıĢmasında, alıĢveriĢ merkezlerinin; Türk halkının
değiĢen alıĢveriĢ ve tüketim ihtiyaçları ile örtüĢen postmodern alanlar olduğunu ortaya
koymuĢtur. Yine aynı çalıĢmaya göre AVM‘ler, Türklerin kent yaĢamındaki dönüĢümünde
ortaya çıkan en önemli alanlardan birisidir ve zamanla boĢ vakitlerin değerlendirildiği sosyal bir
mekâna dönüĢmüĢtür. ÇalıĢma kapsamında elde edilen sonuçlar da, Erkip (2003)‘ün
çalıĢmasında elde ettiği bulguları destekler doğrultudadır.
Bununla birlikte alıĢveriĢ merkezleri, sunduğu imkânlar; mekânsal özellikler ve kullanım
Ģekilleri bakımından değerlendirildiğinde; özel mülkiyette olmalarına rağmen kamusal alan
özelliklerini taĢımalarıyla diğer kamu alanlarıyla rekabet eder durumdadırlar. Cybriwsky (1999)
çalıĢmasında, Tokyo ve New York kentlerinde, kentsel kamu alanlarının tasarımı ve
kullanımındaki değiĢiklikleri örnekleyen ve alıĢveriĢ merkezlerinin de içinde yer aldığı yüksek
kazançlı projeleri karĢılaĢtırmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda, kamu alanlarının özel mülkiyete kayması,
kamu alanlarında; gözetimin ve güvenlik önlemlerinin öneminin artması ve bu alanlarda
tasarımın öne çıkması iki çalıĢma alanı için ortaya çıkan ortak eğilimler olarak ortaya çıkmıĢtır.
Türkiye‘deki kamusal alanlarda da benzer bir dönüĢüm süreci yaĢanmakta olduğu görülmektedir.
Son zamanlarda alıĢveriĢ merkezlerini, kamusal mekân ve kamusal iliĢkiler çerçevesinde
değerlendiren çalıĢmalar (Vural ve Yücel, 2006; Üstün ve Tutal, 2008; Gökgür, 2008)
yapılmakla birlikte; bu alanların, planlama bilimi tarafından da daha ayrıntılı bir Ģekilde
irdelenmeye ihtiyacı vardır. Günümüz kentlerindeki yüksek nüfus, yoğun yapılaĢma ve rant
kaygısı kamusal mekan yaratmada sıkıntılar doğururken, yarı kamusal mekan olarak her
kesimden insana açık ama aynı zamanda özel mülkiyette olan ve ticari kaygılarla sürekli bir
yenilenme sürecinde olan alıĢveriĢ merkezlerinin kentsel alanda aldıkları rol; özellikle kamusal
alanın planlamadaki yeri perspektifinden incelenmeye değer niteliktedir.
Notlar
i
Bu çalıĢmanın daha geniĢ içeriği ―İstanbul‘daki Alışveriş Merkezlerinin Kira Değerlerinin
Dağılımının Modellenmesi‖ baĢlıklı doktora tezinde (Ġstanbul Teknik Üniversite, Fen Bilimler
Enstitüsü, 2010) yayınlanmıĢ olup, tez çalıĢmasından elde edilen sonuçların bir kısmı
―İstanbul‘da alışveriş merkezleri kira değeri belirleyicileri‖ adlı baĢlıkla ĠTÜ Dergisi/A
Mimarlık, Planlama, Tasarım dergisinde yayınlanmak üzere kabul edilmiĢtir.
280
Darçın Akın
Kaynaklar
AlkaĢ, 2005. AlıĢveriĢ Caddelerinin GeliĢimi, Update, Sayı 10, Kasım/Aralık 2005, AlkaĢ
DanıĢmanlık, Ġstanbul.
Anderson, P.M., 1985. Association of Shopping Center Anchors with Performans of a Nonanchor Speaciality Chain‘s Stores, Journal of Retailing, 61, 61-74.
Benjamin, J.D., G.W. Boyle, and C.F. Sirmans, 1990. ``Retail Leasing: The Determinants of
Shopping Center Rents.'' AREUEA Journal 18(3), 302 - 312.
Cybriwsky, R., 1999. Changing patterns of urban public space, Observations and assessments
from the Tokyo and New York metropolitan areas , Cities, Vol. 16, No. 4, pp. 223–231,
Des Rosiers F.; Thériault M., Ménétrier L., 2005. Spatial Versus Non-Spatial Determinants of
Shopping Center Rents: Modeling Location and Neighborhood-Related Factors, The
Journal of Real Estate Research; Jul-Sep 2005; 27, 3; ABI/INFORM Global, pg. 293
Doyle, P. and I. Fenwick, 1974-1975. How Store Image Affects Shopping Habbits in Grocery
Chains, Economy, 90, 881-94.
Dökmeci, V. and Berköz, L., 1994. Transformation of Istanbul from a Monocentric to a
Polycentric City, European Planning Studies, 2, 2, 193-205.
Dökmeci, V. ve Terzi, F., 2008: Istanbul‘da Gayrimenkul Pazarı, Ġstanbul Ticaret Odası
Yayınları, Yayın No: 2008-55, Ġstanbul.
Eppli, M.J. and J. D. Shilling,1993. Accounting for Retail Agglomeration in Regional Shopping
Centers, paper presented at American Real Estate and Urban Economics Association Anual
Meetings, January, Anaheim, California.
Erkip F., 2003. The Shopping Mall as an Emergent Public Space in Turkey, Environment and
Planning A, 35, 1073-1093.
Gatzlaff, D. H., G. S. Sirmans and B. A. Diskin, 1994. The Effect of Anchor Tenant Loss on
Shopping Center Rents, Journal of Real Estate Research, 9:1, 99–110.
Gökgür, P., 2008. Kentsel Mekanda Kamusal Alanın Yeri, Bağlam Yayınları, Ġstanbul.
Hardin III W.G. and Wolverton M.L., 2000. Micro-Market Determinants of Neighborhood
Center Rental Rates, Journal of Real Estate Research, 20:3, 299-322.
Howard, E., 2007. New Shopping Centres: is leisure the answer?, International Journal of Retail
and DistributionManagement, Vol.35, No.8, pp.661-672.
Huff,D.L., 1964. Defining and Estimating a Trading Area, Journal of Marketting, 28, 34-38.
Konishi H., Sandfort M.T., 2003. Anchor Stores, Journal of Urban Economics, 53, 413-435.
Marcus, B.H., 1972. Image Variation and the Multi-Unit Retail Establishments, Journal of
Retailing, 48, 29-43.
Mintel, 2000. ―Family leisure trends‖, Leisure Intelligence, March.
Nevin, J.R: and M.J. Houston, 1980. Image as a Component of Attraction to Intraurban
Shopping Areas, Journal of Retailing, 56, 77-93.
Pashigian, B. and E. Gould, 1998. Internalizing Externalities: The Pricing of Space in Shopping
Malls. Journal of Law and Economics, XLI:1, 115–42.
Reilly, W.L., 1931. The Law of Retail Gravitation, New York.
Rich, S.U. and B.D.Portis, 1964. The ‗images‘ of Department Stores, Journal of Marketing, 28,
10-15
Sirmans C.F. and K. Guidry, 1993. The Determinants of Shopping Shopping Center Rents,
Journal of Real Estate Research, 8:1, 107-15.
281
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Sirpal R., 1994. Empirical Modeling of the Relative Impact of Various Sizes of Shopping
Centers on the Values of Surrounding Residential Properties, The Journal of Real Estate
Research, 9(4), 487-505.
Soysal, 2009. Türkiye Perakende Kataloğu 2009, Soysal Eğitim DanıĢmanlık, Ġstanbul.
Soysal, 2011. Türkiye Perakende Kataloğu 2011, Soysal Eğitim DanıĢmanlık, Ġstanbul.
Stanley, T.J. and M.A. Sewall, 1976. Image Inputs to a Probabilistic Model: Predicting Retail
Potential, Journal of Marketing, 40, 48-53.
Tay R.S., Lau C.K., Leung M.S., 1999. The Determination of Rent in Shopping Centers: Some
Evidence from Hong Kong, Journal of Real Estate Literature,7: 183-196.
Tokatlı, N. ve Boyacı, Y., 1998. The Changing Retail Industry and Retail landscapes: t
he Case of post-1980 Turkey. Cities, 15, 345-359.
Üstün B. ve Tutal O., 2008. Tüketim AlıĢkanlıklarındaki DeğiĢimler ve DeğiĢimlerin AlıĢveriĢ
Mekanlarına Etkisinin EskiĢehir Örneğinde Ġrdelenmesi, Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, 8, 2, 259-282.
Vural T., ve Yücel A., 2006. Çağımızın Yeni Kamusal Mekanları Olan AlıĢveriĢ Merkezlerine
EleĢtirel Bir BakıĢ, itü dergisi/a mimarlık, planlama, tasarım, 5, 2, 97-106.
White J.R. and Gray K.D., 1996. Shopping Centers and Other Retail Properties, Urban Land
Institute, 241, USA.
282
Kentsel Yapının DeğiĢiminin Kentsel Yolculukların
HiyerarĢik Kümeleme Analizi Ġle Ġncelenmesiyle Ortaya
Konması: Ġstanbul Metropoliten Alanı 1996-2006 Yılları
Darçın Akın1
Öz: Ulaşım hareketlerinin hiyerarşik kümeleme analizi ile incelenmesiyle kentsel yapının on yıllık
sürede ne şekilde değiştiğini ortaya koymak için yapılan bu çalışmada, İstanbul'da 1996 ve 2006
yıllarına ait ilçeler arası yolculuk matrislerinin analizi yapılmıştır. Hiyerarşik kümeleme
analizinde üç farklı benzerlik ölçütü (en yakın, en uzak ve ortalama komşuluk mesafesi)
kullanılarak, içsel değerlendirme ölçütüne göre en yüksek korelasyon değerini veren benzerlik
ölçütünün sonuçları benimsenmiştir. 1996 yılı verilerinin analizi Anadolu yakası ilçelerinin kendi
içlerinde kentin güney ve kuzeyinde iki adet ve Avrupa yakasında da doğu, orta ve batı olmak
üzere üç alt küme halinde gruplanarak kentleşmenin Avrupa yakasında öncelikli olarak güneyden
kuzeye ve doğudan batı doğru olmak üzere geliştiğini, buna karşın 2006 yılı verilerinin analizi de
kentleşmenin Anadolu yakasında öncelikli olarak güneyden kuzeye, Avrupa yakasında da kentin
kuzeyine ve batısına doğru geliştiğini göstermiştir. Elde edilen sonuçlar, İstanbul'un 10 yılık
süreçte yaşadığı sosyo-ekonomik değişime ve mevzi plan kararlarına bağlı olarak ortaya çıkan
kentsel yayılma ve saçılmayı doğrulamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kentsel yapı, kentsel ulaşım, hiyerarşik kümeleme analizi, kentsel yayılma ve
saçılma, İstanbul.
Abstract: In this study, Istanbul‘s urban travel data for 1996 and 2006 are analyzed in order to
explain how urban structure changes by using the hierarchical clustering analysis. In the
analyses, three similarity measurements are used, namely, ―single neighbor‖, ―furthest
neighbor‖, and ―average‖ link distances. The result of the method yielding the highest score
based on the internal validation criteria is selected as the most proper clustering that fits the
data. The analysis of 1996 data has shown that the city follows a multicentre development pattern
on both continents and at the upper level between European side of Bosporus Channel and Asian
side on the east-west axis. On the other hand, the analysis of 2006 data show that the city sprawls
towards northern, western and northwestern parts. The results support the urban sprawl and
scattering and in turn the multi-center development at the lower and upper levels on both
continents, based upon the socio-economic changes and local plan revisions at micro-scales
through the ten-year period between 1996 and 2006.
Keywords: Urban structure, urban transport, hierarchical clustering analysis, urban sprawl and
scattering, Istanbul.
1
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Gebze/Kocaeli: [email protected],
[email protected]
283
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
Kentlerin sunduğu daha geniĢ sosyal ve ekonomik fırsatlardan yararlanmak amacıyla kırsaldan
kentlere gerçekleĢen göçün ve doğal nüfus artıĢının neticesinde, kentlerin büyümesi ve yayılması
söz konusu olmaktadır. Ayrıca, kentlerin doğal afetlerden etkilenen bölgelerinin yakın çevresinde
yaĢayanların daha güvenli alanlara doğru yer değiĢtirme istekleri doğrultusunda oluĢan toplumsal
baskı ile daha önce iskâna açılmamıĢ tarım topraklarının ya da orman alanlarının yerleĢime
açılması gündeme gelmektedir. Artan sosyo-ekonomik geliĢmiĢliğe bağlı olarak, daha önceden
kent merkezlerinde dar alanlarda yaĢayanların, kentin dıĢındaki daha yeĢil alanlarda yaĢamayı
tercih etmeleri ve yeni site-içi konutların bu ihtiyaca karĢılık olarak inĢa edilmeleri, kentsel
yayılmanın arkasındaki dinamikler olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Kentsel yapının Ģekillendirdiği ulaĢım sistemi ve bu sistem içinde gerçekleĢen kentsel
yolculuklar, kentsel yapıya dair iliĢkileri içinde barındırmaktadır. Örneğin, kentin bir köĢesinden
diğerine yapılan iĢ amaçlı yolculukların konut ve iĢ alanları arasında gerçekleĢmesi, eğitim
amaçlı yolculukların konut ve eğitim alanları arasında gerçekleĢmesi, bu farklı arazi
kullanımlarının kendi içlerindeki döngüyü ortaya koymaktadır. Bu gerçekten yola çıkarak, farklı
dönemlerdeki kentsel yolculukların irdelenmesi ile kentsel yapının değiĢiminin ortaya konması
mümkün olabilecektir.
1950‘li yılları takiben ülkemizdeki büyük Ģehirlerde yaĢanan endüstrileĢme ve bunun talep ettiği
iĢ gücünün karĢılanması amacıyla kırsaldan kentlere yaĢanan göçün neticesinde, kentlerin hızlı
bir Ģekilde büyümesi ile kentlerin çeperlerinde kent merkezlerine yakın alanlarda
gecekondulaĢma ortaya çıkmıĢtır. BaĢlangıçta gecekondulaĢma ile yerleĢime açılan bu bölgelerin
yeni yapılan çevre yollarının da etkisiyle alt merkezlere dönüĢmesi, Ġstanbul‘da olduğu gibi çok
merkezli kentsel geliĢmeye yol açmıĢtır (Dökmeci ve Berköz, 1994).
Hızlı geliĢen kentlerde, kentsel yapının dinamiklerine ve yeniden yapılanma sürecinin analizine
dair araĢtırmalar, kentsel yapı ve ulaĢtırma sistemine dair güvenilir verinin her zaman elde
olmaması nedeniyle nadir olarak gerçekleĢtirilmektedir. Bununla beraber, Batı‘da bu alandaki
çalıĢmalara olan ilgi giderek artmaktadır (Kumar 1990; Giuliano ve Small, 1991; Gordon ve
Richardson, 1996; Champion, 2001; McMillen ve Smith, 2003).
1.1. Kentsel Yapı Dinamikleri
Literatürde kentlerin çok merkezli geliĢiminin, iki karĢıt kuvvetler setinin bir çıktısı olarak
yığılma ekonomileri ile kentlerde yoğunlaĢma ve sıkıĢıklık maliyetlerinin kentlerin yayılmasına
etken olan faktörlerin etkisinde olduğu ifade edilmektedir (Dowall ve Treffeisen 1990;
Richardson 2005). Buna göre, iyi tanımlanmıĢ arazi kullanımı planı olan kentlerin çok merkezli
kent oluĢumuna dayalı bir strateji benimsedikleri görülmektedir. Ekonomik prensipler ve
merkezi alan teorisine dayalı bu türden bir kent formu için ilk teorik yaklaĢımlar, Parr (1975)
tarafından ortaya atılmıĢtır. Buna göre, bir metropoliten bölge içinde tarihi kent merkezinin en
tepede olduğu bir merkez geliĢim hiyerarĢisi içerisinde, diğer merkezler hiyerarĢinin alt
seviyelerini oluĢturmaktadırlar. Ġlaveten, Gordon vd. (1986)‘ne göre de kent içindeki aktivitelerin
yer değiĢiminde sıkıĢıklıktan kaçınma arzusu da yatmaktadır. Böylece, ortaya çıkan mekânsal
düzen, bir baskın merkez yerine alt merkezlerin veya üniform dağılmıĢ aktivite merkezlerinin
oluĢturduğu bir sistem olarak ortaya çıkacaktır (Dökmeci and Berköz, 1994).
DıĢsal (exogenous) verilerin kullanılmasıyla, büyük kentsel sistemler içerisinde kentlere ait alt
merkezlerin belirlenmesi üzerine yapılmıĢ ampirik kriterlerin kullanıldığı çalıĢmalar oldukça
azdır. Bazı çalıĢmalarda nüfus ve istihdam yoğunluğu kullanılırken (Gordon vd., 1986;
McDonald, 1987), bazıları istatistiksel yaklaĢımları (McDonald ve Prather, 1994)
benimsemiĢlerdir. Cervero (1989) ofis ve ticaret kullanımlarının taban alanlarını, istihdam sayısı
ve yoğunluğunu, sabah zirve saatteki kente yapılan yolculuk sayısını ve arazi kullanım
heterojenliğini kullanarak, alt merkezlerin belirlenmesi konusunu ele almıĢtır. Dökmeci ve
Berköz (1994) Ġstanbul‘un çok merkezli geliĢimini, nüfus ve hizmet sektörü istihdam dağılımları,
284
Darçın Akın
posta dağıtımı, hizmet sektörü istihdamının nüfusa oranı ve vergi dağılımına bağlı olarak
incelemiĢtir. Ġlaveten, Gordon vd. (1986) tarafından Los Angeles‘da gözlemlenene benzer
Ģekilde, Ġstanbul‘da 1975 ve 1985 yılları arasında konut ve iĢyerlerinin desantrilizasyonuna
iĢaret eden daha kısa yolculuklara dikkat çekilmiĢtir.
Alpkokin vd.‘nin (2005, 2008) yaptıkları çalıĢmalarda, Ġstanbul‘un çok merkezli geliĢimi ile
yolculuk desenleri arasındaki iliĢki incelenerek, çok merkezli kentin yolculuk davranıĢları
üzerindeki etkileri ortaya konmuĢtur. 1985 ve 1997 yılları arasındaki sabah zirve saat yolculuk
süresinin kısalması, Boğaziçi Köprüsü ve çevre yolunun inĢası ve alt merkezlerdeki yeni
istihdam fırsatlarının oluĢması ile açıklanmıĢtır. Horner‘ın (2007) çalıĢmasında da, Florida‘da
(Tallahassee) istihdamın mekânsal dağılımı ile yolculukların değiĢimi incelenerek, arazi
kullanımı ile yolculuk desenleri arasındaki güçlü iliĢki ortaya konmuĢtur. Stread ve Marshall
(2001) ve Polzin‘de (1999), kent formu ile yolculuk desenleri arasındaki iliĢkiyi ortaya koyan
uluslararası çalıĢmaları dile getirmiĢlerdir.
Bu çalıĢmada, kentsel formun ve alt merkezlerin birbirleri ile etkileĢiminin değiĢimi, Ġstanbul‘da
yolculuk desenlerinin değiĢimi ile açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Önerilen yeni bir yaklaĢım olan
hiyerarĢik kümeleme analizi ile Ġstanbul‘da 1996 ve 2006 yıllarına ait ulaĢım
hareketlerinin incelenmesi sonucu, on yıllık süreçte kentsel yapının ne Ģekilde değiĢtiği ortaya
konulmuĢtur. Ġkinci bölümde veriler ve yöntem anlatılmıĢ, üçüncü bölümde bulgular tartıĢılmıĢ
ve son bölümde de sonuç ve yorumlar sunulmuĢtur.
2. Yöntem ve Veriler
2.1. Yöntem
Bu çalıĢmada öne sürülen yöntem, bir veri setinin içerisinde yer alan ve var olan diğer gruplardan
ayrılan homojen grupların çok sayıda sayısal yöntemlerle ortaya çıkarılmasını içeren yaklaĢımlar
klasik bir terim olarak kümeleme analizi olarak adlandırılmaktadır (Everitt, 2005). HiyerarĢik
kümeleme analizinde farklı mesafe ölçütleri var olup, bu çalıĢmada korelasyon katsayısına (kij)
bağlı olarak hesaplanan korelasyon mesafe ölçütü (Mij) kullanılmıĢtır:
M ij  1  kij
(1)
Mij simetrik mesafe matrisi olup, veri değiĢkenleri arasındaki korelasyon (kij) değeri pozitif ise
Mij 0 ile 1 arasında, korelasyon negatif ise Mij 1 ile 2 arasında çıkmaktadır. Bu da mesafe
hesabında (1) nolu denklemin kullanılmasıyla, negatif korelasyona sahip veriler birbirinden
ayrılmakta, pozitif korelasyona sahip olanlar da yakınlaĢmaktadır.
2.1.1. Bağlantılılık Kuralı
Bir kümede birden fazla değiĢkenin var olması durumunda, kümelerin ayrıĢmasını sağlamak
amacıyla kümeler arası mesafelerin hesaplanmasında bir bağlantılılık kuralına ihtiyaç vardır. Bu
çalıĢmada en temel üç bağlantılılık ölçütü kullanılmıĢtır: en yakın, en uzak ve ortalama komĢuluk
mesafesi. Diğer ölçütler için Tan vd. (2006), Johnson ve Wichern (1992) ve Milligan‘a (1980)
bakılabilir.
Hesaplanan mesafe (Mij) değerleri kullanılarak simetrik (mxn) benzerlik matrisi (Bij) aĢağıdaki
gibi hesaplanmıĢtır:
(1  M ij )
Bij  100
(2)
maks( M ij )
2.2. Veriler
HiyerarĢik kümeleme analizinde kullanılan veriler, ulaĢım mastır plan çalıĢmaları kapsamında
hanehalkı yolculuk anketleri ile elde edilerek, analiz yılı verileri için kalibre edilmiĢ dört aĢamalı
ulaĢım talep modelinin ikinci aĢaması olan yolculuk dağılımı modellemesinin sonuçlarıdır. Veri
teknik olarak baĢlangıç-bitiĢ (OD) matrisi olarak adlandırılmakta, çalıĢma alanına dâhil olan ilçe
285
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
sayısı kadar satır (m) ve sütundan (n) oluĢmaktadır. Bu çalıĢmada, yolculuk matrisinin dönüĢümü
ile oluĢturulan yeni bir matris (yij) aĢağıda elde edildiği Ģekliyle veri olarak kullanılmıĢtır:
yij 
Yij
Yj
; i  1' den m' ye ve j  1' den n' ye.
(3)
Burada,
Yij= i ile j ilçeleri arasındaki günlük ortalama toplam yolculuk,
Yj = j ilçesine gelen günlük toplam yolculuk,
m=n = ilçe sayısı.
1996 yılı verileri 3030 Sayılı BüyükĢehir Belediyeler Kanunu kapsamında Ġstanbul BüyükĢehir
Belediyesi sınırları içindeki 29 ilçeye ait yolculuk değerlerini (29x29 yolculuk matrisi) kapsarken
(Ek Tablo 1), 2006 yılı verileri de 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyeler Kanunu kapsamında
Silivri, Çatalça ve ġile‘nin de dahil olmasıyla 2008 yılı öncesi Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi
sınırları içindeki 32 ilçeye ait yolculuk değerlerini (32 x32 yolculuk matrisi) kapsamaktadır (Ek
Tablo 2).
3. Analiz Sonuçları ve Ġçsel Değerlendirme
ÇalıĢmada kullanılan üç temel bağlantılılık ölçütüne ait hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçlarına
aĢağıda yer verilmiĢtir.
3.1. En Yakın KomĢuluk Mesafesi Kriteri
En yakın komĢuluk mesafesi kriteri ile elde edilen kümeleme analizi sonuçları ―dendrogram‖
olarak ġekil 1‘de görülmektedir. 1996 yılı verilerine göre Anadolu ve Avrupa yakasında ikiĢer
adet kümelenme meydana gelmiĢtir. Tablo 3‘deki sonuçlara göre, birinci kümede 6 ilçe yer
alırken, ikinci kümede 4, üçüncü kümede 5 ve dördüncü kümede de 14 ilçe yer almıĢtır.
1996 Yılı Yolculuk Matrisi (en yakın komşuluk mesafesi)
Benzerlik
62,04
74,69
87,35
ADALAR(1)
KADIKOY(18)
KARTAL(20)
MALTEPE(22)
PENDIK(23)
TUZLA(27)
BEYKOZ(8)
S.BEYLI(25)
UMRANIYE(28)
USKUDAR(29)
BESIKTAS(7)
SARIYER(24)
KAGITHANE(19)
SISLI(26)
BEYOGLU(9)
AVCILAR(2)
B.CEKMECE(10)
K.CEKMECE(21)
BAGCILAR(3)
GUNGOREN(17)
ESENLER(12)
BAHCELIEVLER(4)
BAKIRKOY(5)
EMINONU(11)
FATIH(14)
ZEYTINBURNU(30)
BAYRAMPASA(6)
EYUP(13)
G.O.PASA(15)
100,00
İlçeler
ġekil 1: 1996 ve 2006 yılları yolculuk matrisine göre en yakın komşuluk mesafesi kriteriyle
Ġstanbul‘da ilçelerin hiyerarĢik kümelenmesi
286
Darçın Akın
2006 Yılı Yolculuk Matrisi (en yakın komşuluk mesafesi)
Benzerlik
51,86
67,91
83,95
ADALAR(1)
KADIKÖY(3)
ÜSKÜDAR(11)
ÜMRANİYE(10)
KARTAL(4)
MALTEPE(5)
PENDİK(6)
TUZLA(9)
ŞİLE(8)
S.BEYLİ(7)
BEYKOZ(2)
AVCILAR(12)
B.ÇEKMECE(19)
ÇATALCA(20)
SİLİVRİ(30)
BAĞCILAR(13)
B.EVLER(14)
BAKIRKÖY(15)
GÜNGÖREN(26)
B.PAŞA(16)
ESENLER(22)
EYÜP(23)
G.O.PASA(25)
K.ÇEMECE(28)
EMİNÖNÜ(21)
FATİH(24)
Z.BURNU(32)
BEŞİKTAŞ(17)
KAĞITHANE(27)
ŞİŞLİ(31)
BEYOĞLU(18)
SARIYER(29)
100,00
İlçeler
ġekil 1: devam
Tablo 3. 1996 yılı verileri ile en yakın komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları
Kümeler
1996 yılı
Yaka
Ġlçeler
1. Küme
1) Adalar, Kadıköy, 2) Kartal, Maltepe, 3) Pendik, Tuzla.
Anadolu
2. Küme
1) Ümraniye, Üsküdar, 2) Beykoz, Sultanbeyli.
3. Küme
1) BeĢiktaĢ, Sarıyer, 2) Kağıthane, ġiĢli, 3) Beyoğlu.
4. Küme
Avcılar, B.Çekmece, K. Çekmece, Bağcılar, Güngören,
Avrupa
Esenler,
Bahçelievler,
Bakırköy,
Eminönü,
Fatih,
Zeytinburnu, BayrampaĢa, Eyüp, GaziosmanpaĢa.
Tablo 4. 2006 yılı verileri ile en yakın komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları
Kümeler
2006 yılı
Yaka
Ġlçeler
1. Küme
Adalar, Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Kartal, Maltepe,
Pendik, Tuzla, ġile, Sultanbeyli.
Anadolu
2. Küme
Beykoz.
3. Küme
Avcılar, B.Çekmece, Çatalca, Silivri.
4. Küme
Bağcılar, Güngören, Esenler, Bahçelievler, Bakırköy,
Avrupa
Eminönü, Fatih, Zeytinburnu, BayrampaĢa, Eyüp,
GaziosmanpaĢa,
K.Çekmece,
BeĢiktaĢ,
Sarıyer,
Kağıthane, ġiĢli, Beyoğlu.
Tablo 4‘deki 2006 yılı verilerine göre gerçekleĢtirilen kümeleme analizinde ise küme sayısı
değiĢmemiĢ olsa da, ikinci kümede Beykoz ilçesinin tek baĢına oluĢu, veride üç ana kümeyi
iĢaret etmektedir. Buna göre Anadolu yakası güney ilçeleri tek bir kümede birleĢirken, Avrupa
yakasında da Avcıların ve batısında kalan çeperdeki ilçeler (B. Çekmece, Çatalca ve Silivri)
kendi aralarında gruplanarak, doğusundaki ilçelerden ayrılmıĢlardır.
3.2. En Uzak KomĢuluk Kriteri
En uzak komĢuluk kriteri ile elde edilen kümeleme analizi sonuçları ―dendrogram‖ olarak ġekil
2‘de görülmektedir. 1996 yılı verilerine göre Anadolu ve Avrupa yakasında ikiĢer adet
kümelenme meydana gelmiĢtir. Tablo 5‘deki sonuçlara göre, birinci kümede 11 ilçe yer alırken,
287
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
ikinci kümede 4, üçünü kümede 11 ve dördüncü kümede de 3 ilçe yer almıĢtır. Tablo 6‘daki 2006
yılı yolculuk verileri analizine göre, Anadolu yakası ilçeleri tek bir küme olurken, Avrupa
yakasında Beykoz ilçesinin de katılımıyla 3 küme meydana gelmiĢtir.
1996 Yılı Yolculuk Matrisi (en uzak komşuluk mesafesi)
Benzerlik
30,28
53,52
76,76
ADALAR(1)
KADIKOY(18)
BEYKOZ(8)
UMRANIYE(28)
USKUDAR(29)
S.BEYLI(25)
BESIKTAS(7)
SARIYER(24)
KAGITHANE(19)
SISLI(26)
BEYOGLU(9)
KARTAL(20)
MALTEPE(22)
PENDIK(23)
TUZLA(27)
AVCILAR(2)
B.CEKMECE(10)
K.CEKMECE(21)
BAGCILAR(3)
GUNGOREN(17)
ESENLER(12)
BAHCELIEVLER(4)
BAKIRKOY(5)
BAYRAMPASA(6)
EYUP(13)
G.O.PASA(15)
EMINONU(11)
FATIH(14)
ZEYTINBURNU(30)
100,00
İlçeler
ġekil 2: 1996 (a) ve 2006 (b) yılları yolculuk matrisine göre en uzak komşuluk mesafesi kriteriyle
Ġstanbul‘da ilçelerin hiyerarĢik kümelenmesi
2006 Yılı Yolculuk Matrisi (en uzak komşuluk mesafesi)
Benzerlik
42,63
61,75
80,88
ADALAR(1)
KARTAL(4)
MALTEPE(5)
KADIKÖY(3)
ÜSKÜDAR(11)
ÜMRANİYE(10)
PENDİK(6)
TUZLA(9)
S.BEYLİ(7)
ŞİLE(8)
AVCILAR(12)
B.ÇEKMECE(19)
ÇATALCA(20)
SİLİVRİ(30)
BEYKOZ(2)
SARIYER(29)
BEŞİKTAŞ(17)
KAĞITHANE(27)
ŞİŞLİ(31)
BEYOĞLU(18)
EYÜP(23)
G.O.PASA(25)
BAĞCILAR(13)
GÜNGÖREN(26)
B.PAŞA(16)
ESENLER(22)
B.EVLER(14)
BAKIRKÖY(15)
K.ÇEMECE(28)
EMİNÖNÜ(21)
FATİH(24)
Z.BURNU(32)
100,00
İlçeler
ġekil 2: devam
Tablo 5. 1996 yılı verileri ile en uzak komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları
Kümeler
1996 yılı
Yaka
Ġlçeler
1. Küme
1) Adalar, Kadıköy, 2) Beykoz, Ümraniye, Üsküdar, S.
Beyli, 3) BeĢiktaĢ, Sarıyer, Kağıthane, ġiĢli, Beyoğlu.
Anadolu
1) Kartal, Maltepe, 2) Pendik, Tuzla.
2. Küme
1) Bağcılar, Güngören, 2) Esenler, 3) Bahçelievler,
3. Küme
Bakırköy, 4) BayrampaĢa, Eyüp, GaziosmanpaĢa, 5)
Avrupa
Eminönü, Fatih, Zeytinburnu.
4. Küme
1) Avcılar, B.Çekmece, 2) K. Çekmece.
288
Darçın Akın
Tablo 6. 2006 yılı verileri ile en uzak komşuluk kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçları
Kümeler
2006 yılı
Yaka
Ġlçeler
1. Küme
Adalar, Kartal, Maltepe, Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Pendik, Tuzla,
Anadolu
ġile, Sultanbeyli.
2. Küme
Beykoz*, Sarıyer, BeĢiktaĢ, Kağıthane, ġiĢli, Beyoğlu, Eyüp, G.O.PaĢa
3. Küme
Avcılar, B.Çekmece, Çatalca, Silivri.
4. Küme
Bağcılar, Güngören, B.PaĢa, Esenler, Bahçelievler, Bakırköy,
Avrupa
K.Çekmece, Eminönü, Fatih, Zeytinburnu.
*Beykoz Anadolu yakasında olmasına rağmen, kümeleme analizinde tek baĢına Avrupa yakasında Sarıyer ile bağlantılı
çıkmıĢtır.
3.3. Ortalama Uzaklık Kriteri
Ortalama komĢuluk mesafesi kriteri ile elde edilen kümeleme analizi sonuçları ―dendrogram‖
olarak ġekil 3‘de görülmektedir. 1996 yılı verilerine göre Anadolu ve Avrupa yakasında ikiĢer
adet kümelenme meydana gelmiĢtir. Tablo 7‘deki sonuçlara göre, Anadolu yakasındaki birinci
kümede 10 ilçe yer alırken, Avrupa yakasındaki ikinci kümede 5, üçüncü kümede 3 ve dördüncü
kümede de 11 ilçe yer almıĢtır.
1996 Yılı Yolculuk Matrisi (ortalama komşuluk mesafesi)
Benzerlik
41,17
60,78
80,39
ADALAR(1)
KADIKOY(18)
BEYKOZ(8)
UMRANIYE(28)
USKUDAR(29)
S.BEYLI(25)
KARTAL(20)
MALTEPE(22)
PENDIK(23)
TUZLA(27)
BESIKTAS(7)
SARIYER(24)
KAGITHANE(19)
SISLI(26)
BEYOGLU(9)
AVCILAR(2)
B.CEKMECE(10)
K.CEKMECE(21)
BAGCILAR(3)
GUNGOREN(17)
ESENLER(12)
BAHCELIEVLER(4)
BAKIRKOY(5)
BAYRAMPASA(6)
EYUP(13)
G.O.PASA(15)
EMINONU(11)
FATIH(14)
ZEYTINBURNU(30)
100,00
İlçeler
2006 Yılı Yolculuk Matrisi (ortalama komşuluk mesafesi)
Benzerlik
46,99
64,66
82,33
ADALAR(1)
KARTAL(4)
MALTEPE(5)
KADIKÖY(3)
ÜSKÜDAR(11)
ÜMRANİYE(10)
PENDİK(6)
TUZLA(9)
S.BEYLİ(7)
ŞİLE(8)
BEYKOZ(2)
BEŞİKTAŞ(17)
KAĞITHANE(27)
ŞİŞLİ(31)
BEYOĞLU(18)
SARIYER(29)
AVCILAR(12)
B.ÇEKMECE(19)
ÇATALCA(20)
SİLİVRİ(30)
BAĞCILAR(13)
B.EVLER(14)
BAKIRKÖY(15)
GÜNGÖREN(26)
K.ÇEMECE(28)
B.PAŞA(16)
ESENLER(22)
EYÜP(23)
G.O.PASA(25)
EMİNÖNÜ(21)
FATİH(24)
Z.BURNU(32)
100,00
İlçeler
ġekil 3: 1996 (a) ve 2006 (b) yılları yolculuk matrisine göre ortalama komşuluk mesafesi kriteriyle
Ġstanbul‘da ilçelerin hiyerarĢik kümelenmesi
289
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Tablo 7. 1996 yılı verileri ile ortalama komşuluk mesafesi kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi
sonuçları
Kümeler
1996 yılı
Yaka
Ġlçeler
1. Küme
1) Adalar, Kadıköy, 2) Ümraniye, Üsküdar, Beykoz, S.
Anadolu
Beyli 3) Kartal, Maltepe, Pendik, Tuzla.
1) Sarıyer, BeĢiktaĢ, 2) Kağıthane, ġiĢli, 3) Beyoğlu.
Avrupa
2. Küme
1) Avcılar, B.Çekmece, 2) K. Çekmece.
3. Küme
1) Bağcılar, Güngören, 2) Esenler, Bahçelievler,
4. Küme
Bakırköy, 3) B.PaĢa, Eyüp, G.O.PaĢa, 4) Eminönü,
Fatih, Zeytinburnu.
Tablo 7‘deki 1996 yılı verilerinin analizinde Anadolu yakası 3 alt merkezden müteĢekkil iken,
Avrupa yakasında tarihi yarım adanın (Eminönü ve Fatih ilçeleri) kuzeyindeki 2. altmerkez
(Sarıyer, BeĢiktaĢ, Kağıthane, ġiĢli ve Beyoğlu) ve batısındaki 3. alt merkez (Avcılar, B.
Çekmece ve K. Çekmece) teĢekkül etmiĢtir. Tarihi yarımada ise, kuzeye (Eyüp, B.PaĢa ve
G.O.PaĢa) ve batıya doğru (Bakırköy, B.Evler, Esenler, Güngören ve Avcılar) komĢu ilçelerle
bütünleĢmiĢtir.
Tablo 8. 2006 yılı verileri ile ortalama komşuluk mesafesi kriterine göre hiyerarĢik kümeleme analizi
sonuçları
Kümeler
2006 yılı
Yaka
Ġlçeler
1. Küme
1) Adalar, Kartal, Maltepe, 2) Kadıköy, Ümraniye,
Anadolu
Üsküdar, 3) Pendik, Tuzla, S. Beyli, ġile 4) Beykoz.
1) Kağıthane, ġiĢli, BeĢiktaĢ, Beyoğlu, 2) Sarıyer.
2. Küme
1) Avcılar, B.Çekmece, Çatalca, 2) Silivri.
3. Küme
1) Bağcılar, B.Evler, Bakırköy, Güngören, K.
Avrupa
4. Küme
Çekmece, 2) B. PaĢa, Esenler, Eyüp, G. O. PaĢa, 3)
Eminönü, Fatih, Zeytinburnu.
Tablo 7‘deki 2006 yılı verilerinin analizinde, Anadolu yakası 3 alt merkezden müteĢekkil iken,
Beykoz bu merkezlerden ayrıĢmıĢtır. Avrupa yakasındaki 2. altmerkezdeki Sarıyer ilçesibu
gruptan ayrıĢmıĢ, 3. altmerkezdeki Çatalca ve Silivri de Avcılar ve B.Çekmece kümesine en az
benzerlikle katılmıĢlardır. Tarihi yarımadanın kuzey ve batısındaki ilçelerle entegrasyonu 1996
yılı verileriyle benzerlik arz etmektedir.
3.4. Ġçsel Değerlendirme
ÇalıĢmada kullanılan üç temel benzerlik ölçütüne ait hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçlarının
değerlendirilmesi, ―cophenetic‖ korelasyon içsel değerlendirme ölçütüne göre yapılarak en
yüksek korelasyon değerini veren benzerlik ölçütünün sonuçları benimsenmiĢtir. Tablo 7‘deki
sonuçlara göre en yüksek korelasyon değeri ―ortalama uzaklık‖ kriteri için elde edilmiĢtir. Buna
göre 1996 ve 2006 yılı Ġstanbul ilçelerinin kümelenmesi ġekil 4‘de verilmiĢtir.
Tablo 7. 1996 yılı yolculuk verileri için cophenetic korelasyon katsayısı (CKK) değerleri
290
Bağlantılılık Metodu
N
CPK
En yakın komĢuluk mes.
En uzak komĢuluk mes.
Ortalama komĢuluk mes.
435
435
435
0.857
0.866
0.898
Anlamlılık
(2-kuyruklu)
< 0.000
< 0.000
< 0.000
Darçın Akın
(a)
(b)
ġekil 4: 1996 (a) ve 2006 (b) yılları yolculuk değerlerine göre Ġstanbul‘da ilçelerin konumsal
kümelenmesi (not: a-gösteriminde 2006 yılına göre 1996 yılı ilçe sınırlarındaki farklılıklar göz ardı
edilmiĢtir)
4. Sonuçlar ve Yorum
1997 ve 2007 yılı Ġstanbul UlaĢım Ana Planı çalıĢmalarından elde edilen kentsel yolculukların
baĢlangıç-bitiĢ noktalarına göre sayıları hiyerarĢik kümeleme analizi ile değerlendirilmiĢtir. 1996
yılı verilerinin analizi Avrupa ve Anadolu yakası ilçelerinin kendi içlerinde kentin güney ve
kuzeyinde ikiĢerli olmak üzere dört alt küme halinde gruplanarak kentleĢmenin doğu batı
ekseninde geliĢtiğini, buna karĢın 2006 yılı verilerinin analizi de Avrupa ve Anadolu yakalarında
kentleĢmenin kentin kuzeyine, batı ve kuzey batısına doğru kaydığını göstermiĢtir.
GeçmiĢte üst ölçekli bir planın bağlayıcılığı çok fazla dikkate alınmadan mevzi/parçacı planlar
ile geliĢen Ġstanbul‘da, mevzi planlarla meydana gelen değiĢikliklerin sonucunda oluĢan kentteki
geliĢmeler de düzensiz ve dağınık olmuĢtur. Kentsel geliĢim sürecinde baĢlangıçta saçılan kent,
sahip olduğu dinamizmin getirdiği güçle çok odaklı yapıya dönüĢmektedir. Bu durum 1996 yılı
ve 2006 yılı hiyerarĢik kümeleme analizi sonuçlarından da görülebilmektedir. 1996 yılı
dendrogramındaki benzerlik ölçütü yakalar arasında 60 ve üstünde iken, 2006 yılı
dendrogamında 48 ve üstüne düĢmekte olup, gerek yakalar arasında gerekse de yaka içindeki alt
merkezlerde benzeĢim değeri aynılaĢmaktadır. Bu durum, kentsel sıkıĢıklıktan kaçan aktivitelerin
kent içinde alansal yerleĢiminin yeniden Ģekillenmesini ifade eden uniform olarak dağılmıĢ
aktivite merkezlerinin oluĢturduğu bir alt merkezler sistemine (Gordon vd., 1986) uymaktadır.
291
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Elde edilen sonuçlar, Ġstanbul'un 10 yılık süreçte kentin çeperlerinde konuĢlanan kırsaldan gelen
göçün yer seçimi ile yaĢadığı gecekondulaĢma kaynaklı kentsel saçılmayı ve sonrasında da
kentsel sıkıĢıklıktan kaçan aktivitelerin köprüler ve çevre yollarının sağladığı eriĢim avantajını
kullanarak kent içindeki yeni alansal dağılımının sonucunda oluĢan kentsel alt merkezlerin
yapısını doğrulamaktadır.
Kaynaklar
Champion, A. G. (2001) ―A Changing Demographic Regime and Evolving Polycentric Urban
Regions: Consequences for the Size, Composition and Distribution of City Populations‖ Urban
Studies, 38(4), 657-677.
Dowall, D. E.; Treffeisen, P.A. (1990) Spatial transformation of cities of the developing world:
Multinucleation and land-capital substitution in Bogota, Columbia. Working paper 525,
University of California at Berkeley.
Dökmeci, V.; Berköz, L. (1994) ―Transformation of Istanbul From a Monocentric to a Polycentric
City‖, European Planning Studies, 2(2), 193-205.
Everitt, B. S. (2005) An R and S-PLUS® Companion to Multivariate Analysis, Springer Werlag,
London.
Giuliano, G.; Small, K.A. (1991) ―Subcenters in the Los Angeles Region‖, Regional Science and
Urban Economics, 21(2), 163-182.
Gordon, P.; Richardson, H.W.; Wong, H.L. (1986) ―The Distribution of Population Employment in a
Polycentric City: The Case of Los Angeles‖, Environment and Planning A, 18, 161-173.
Gordon, P., and Richardson, H.W. (1996) ―Beyond Polycentricity: The Dispersed Metropolis, Los
Angeles, 1970-1990‖, Journal of the American Planning Association, 62(3), 289-295.
Johnson, R.; Wichern, D. (1992) Applied Multivariate Statistical Methods, Third Edition. Prentice
Hall.
Kumar, A. (1990) ―Impact of Technological Developments on Urban Form and Travel Behavior‖,
Regional Studies, 24, 137-148.
McDonald, J.F. (1987) ―The Identification of Urban Employment Sub-centers‖, Journal of Urban
Economics, 21, 242-258.
McDonald, J. F.; Prather, P.J. (1994) ―Suburban Employment Centers: The Case of Chicago‖, Urban
Studies, 31, 201-218.
McMillen, D.P.; Smith, S.C. (2003) ―The Number of Subcenters in Large Urban Areas‖, Journal of
Urban Economics, 21, 242-258.
Milligan, G. W. (1980) "An Examination of the Effect of Six Types of Error Pertubation on Fifteen
Clustering Algorithms," Psychometrika, 45, 325-342.
Parr, J. (1975) ―City-size and the Economic Base‖, Journal of Regional Science, 15, 21-37.
Richardson, H.W.; Gordon, P.; Jun, M. J.; Heikkila, E.; Peiser, R. (1990) ―Residential Property
Values, the CBD, and Multiple Nodes: Further Analysis‖ Environment and Planning A, 22, 829833.
Tan, P.; Steinbach M.; Kumar, V. (2006) Introduction to Data Mining, Addison-Wesley.
292
Kentsel Mekânda DeğiĢim: Denizli Kenti Örneği
Pınar SavaĢ Yavuzçehre1
Öz: Kentsel mekân kullanımında genelde Türkiye‘de özelde Denizli‘de değişim ve dönüşümü
hikâye etmek; bu değişimin neden, nasıl, nerede hangi aktörler ve faktörlerin etkisiyle
gerçekleşmekte olduğu sorusunu kamu yönetimi perspektifinden cevaplandırmak çalışmanın
birincil amacıdır. Bir diğer amacı, küreselleşmenin kentsel mekân kullanımına etkilerini
irdelemek ve bu değişimde rol oynayan özellikle kamusal aktörlerin rollerini tespit etmektir.
Çalışmada veri değerlendirme yöntemi olarak; kentsel mekân kullanımında değişim
gerçekleştirilirken etkin olan aktörler, kurum ve kuruluşlardaki ilgililerle görüşmeler yapılmıştır.
Denizli‘de kentsel mekânın kullanımında, yerel ekonominin küresel piyasalarla üretim ve tüketim
zincirleri aracılığıyla eklemlenmesi süreci belirleyici bir etkiye sahiptir. Kentin gelişim yönü,
yatırımların ne tür alanlarda olacağı, her ne kadar kamu yönetiminin etkisi ve yönlendirmesinde
oluşsa da, bu süreçte girişimciler, spekülatörler ve mülk sahipleri belirleyici bir rol
oynamaktadır. Küreselleşme ile ekonomik vurgulu yeni dünya değerlerinin kentsel mekân
üzerindeki belirleyicilikleri nettir.
Anahtar Kelimeler: Mekân, kentsel mekân, mekân kullanımı, Denizli
Abstract: The purpose of this paper is to document the traces of the change and transformation of
the use of urban space in Turkey in general and Denizli in special; to search for answers, to the
question of why, how, where and which of the actors and factors effect the change from the
perspective of public administration. The other objective is to study the effects of globalization in
the use of urban space and to identify the actors and the factors especially public actors and their
roles in this process of change. As the method of data analysis; the active actors, corporations
and foundations that have been active in the transformation in the use of urban space are
determined. As a result; the process of articulation of local economies with global markets‘
manufacture and consumption chains has a significant effect in the use of urban space in Denizli.
Even if the way of the evaluation of the city, where the investments are going to be made is
decided by the local authorities; in this process the investors, speculators and the land owners
have a significant role. The new world‘s values definers which have global and economic
orientation are clear on urban space.
Keywords:. Space, urban space, use of space, Denizli
1
Pamukkale Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Denizli: [email protected]
293
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Bir ülkeyi anlamanın ve yönetmenin ana mekânı olma yolunda giderek önemini artıran kent
(Keyman, 2009), tarımsal olmayan üretimin yapıldığı ve daha önemlisi hem tarımsal hem tarım
dıĢı üretimin dağıtımının kontrol fonksiyonlarının toplandığı, belirli teknolojik geliĢme
seviyelerine göre büyüklük, heterojenlik ve bütünleĢme düzeylerine varmıĢ yerleĢme biçimidir
(Kıray, 1998a: 28). Kentsel mekân, tarihsel ve doğal unsurlarca biçimlendirilmiĢ, ideoloji ya da
siyasetten arındırılamayan toplumsal bir üründür. Kentin, yerel-ulusal-bölgesel-küresel etkileĢim
ağlarının kesiĢtiği toplumsal, sosyal ve fiziki bir mekân olması sonucu, kentsel mekân, yüzyıllar
boyunca ekonomik, sosyal, teknolojik ve siyasal süreçlerin etkisinde değiĢim/dönüĢüm
geçirmektedir.
1.Kentsel Mekânda DeğiĢim
Yirminci yüzyıl, sanayileĢmenin getirdiği sosyo-ekonomik dönüĢüm, hızlı kontrolsüz kentleĢme
süreci ve modernleĢme çabaları ile birlikte kentsel mekân birçok ciddi soruna ve değiĢime sahne
olmuĢtur. Özellikle II. Dünya SavaĢı sonrasında bombalanarak zarar gören, yakılıp yıkılan
kentlerin onarılması, imarı, rehabilitasyonu amacıyla çeĢitli arayıĢlar içine girilmiĢtir. Kentsel
mekânda değiĢim hareketleri ilk olarak, Avrupa‘da özellikle 19.yy sonlarında yaĢanan hızlı
kentsel büyüme sebebi ile ortaya çıkmıĢ ve ―yıkıp yeniden yapma‖ olarak kurgulanan süreci
tanımlamak için kullanılmıĢtır. 19.yy‘dan günümüze kadar kavram, içinde bulunduğu sosyoekonomik ve politik duruma referans vererek, değiĢik anlamlar yüklenerek günümüze kadar
gelmiĢtir.
Türkiye, özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra hızlı bir değiĢme sürecine girmiĢtir.
Ekonomiden sosyal ve kültürel alana ve siyasi-idari yapılanmalara kadar geniĢ bir yelpazede
ortaya çıkan değiĢim ve dönüĢümler, yeni fırsatlar ve açılımların yanında bazı sorunları da
beraberinde getirmektedir. Bu süreçte değiĢimin en hızlı yaĢandığı alanlardan biri de kent mekânı
ve kentleĢme olgusudur (Ökmen, 1996: 239). 1940‘lı yıllardan itibaren kent ve kentleĢme
meseleleri sürekli olarak Türkiye‘nin gündeminde önemli bir yer iĢgal etmektedir.
1980 sonrası geniĢ bir dünya coğrafyası üzerinde uygulanmaya baĢlanan neoliberal politikalar,
kentlerin ekonomik ve sosyal geliĢmeleri üzerinde oldukça belirleyici olmaya baĢladı. Kentsel
mekânın sermaye birikimi için önemli bir kaynak olmaya baĢlaması ve istihdam politikaları ile
sosyal politikaların gündemden düĢmesi, bu sürecin temel özellikleridir. Refah devleti
uygulamalarının zayıfladığı 1970 sonları; artan iĢsizlik, yoksullaĢma, mekânsal ve sosyal açıdan
gerileyen semtlerin artıĢı, kamusal hizmetlerin gerilemesi ve bu alanın giderek özelleĢmesi gibi
sorunların öne çıktığı yıllardır. Refah devleti uygulamalarının baĢarısızlığını ilan eden neo liberal
politikalar, 1980 sonrası baĢlayan uygulamaları ile yeni bir kapitalist süreci baĢlattı. Yani kamu
harcamalarının ve istihdamın azaltılması, yeni dönemin baĢat politikası oldu. Kentler ise bu
sürecin ekonomi politikalarında stratejik bir önem kazandı (ġen, 2006: 22; Gül ve Sallan Gül,
2004: 967).
1980‘den itibaren, sermaye piyasalarının oluĢumu, serbest ticaret ve üretim bölgelerinin
kurulması, bankacılıktaki geliĢmeler birçok geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkede olduğu gibi
Türkiye‘nin de kentleĢme yapısını etkilemektedir. Neoliberal ekonomi ve buna bağlı kentleĢme
politikaları ile kentsel mekân kullanımları Türkiye‘nin büyük, orta ölçekli ve kıyı kentlerinde
hızla değiĢmektedir. Türkiye‘nin birçok kentinin hem merkezinde hem de çeperinde kalitesiz,
niteliksiz ve kimliksiz mekânlar ortaya çıkmaktadır. Orman ve su havzaları kontrolsüz
yayılmalardan en çok etkilenen bölgeler olmuĢtur. Kent merkezlerinde yaĢanan süzülme ve
kimlik değiĢtirme süreçleri de plancılık, yönetim ve ekonomi ilkeleri yeterince gözetilmeksizin
gerçekleĢmektedir. Birçok aktörü ve faktörü olan bu süreçte kentlerin yenilenmesi, dönüĢümü,
değiĢimi kaçınılmaz bir gereklilik olarak öne çıkmakta olup kamu yöneticisi ve planlamacıların
en güncel konusu haline gelmektedir. Kent yenileme ve dönüĢüm artık büyük kentlerde,
plansızlık, bürokrasi, düĢük yaĢam standartları, sağlıksız yapılaĢma, deprem ve diğer afetler
karĢısında bir kurtuluĢ yolu olarak görülmektedir. DönüĢüm hızla geniĢ kapsamlı/bütüncül
planlamanın yerini almaya baĢlamıĢtır. Belediyeler plan uygulaması yerine dönüĢüm projeleri
yapar hale gelmektedirler.
294
Pınar SavaĢ Yavuzçehre
1980‘lerden buyana sürdürülen yeni dünya düzenine uyum politikaları, yaĢanan ekonomik
krizler, iktidarı paylaĢan koalisyonlar ve dıĢ dünya iliĢkileriyle belirlenen ekonomik tedbir
paketleri öne çıktıkça, Türkiye‘nin yerleĢme yapısında ve nüfusun mekânsal dağılımında da
değiĢmeler olmaktadır. YoksullaĢmanın etkisiyle nüfusun ülke mekânında ve kentlerdeki
dağılımında da önemli değiĢmeler gerçekleĢmekte, kentlerde zenginlik durumuna göre
mahalleler ve mekânlar ayrıĢtığı gibi zenginlik ile fakirlik yan yana da gelebilmektedir. Daha
yeni bir olgu olarak Türkiye‘de birçok görece büyük kentlerde gözlenen bir eğilim de kentin
merkezi mahallerinde fakirlerin boĢalttığı veya terk etmek zorunda kaldığı alanlarda zenginlerin
konutları ile iĢ ve alıĢveriĢ merkezlerinin yükselmesidir.
1980‘lerde sıkça baĢvurulan ama 2000‘li yıllara kadar tekrarlanan imar affı yasaları ve bunlara
göre oluĢan imar-ıslah planları furyası sonucu büyük kentlerdeki gecekondu alanları küçük
giriĢimci yap-satçı müteahhitlere teslim edilmiĢtir. Kentler plansız ve aĢırı yoğun yapılaĢmaya
terk edilerek, kamusal ortak alanları ya da sosyal ve teknik donatıları eksik mekânlara
dönüĢmektedir. Kentsel dönüĢüm projeleri de genellikle sağlıksız beton yığınları halindeki
yapılaĢma ve mekân kullanımlarını önlemeye yetmemekte hatta daha da artırmaktadır. Büyük
kentlerin yurtdıĢı iliĢkileri arttıkça, örgütlü arazi geliĢtirme Ģirketlerinin, gayrimenkul yatırım
ortaklıklarının, büyük inĢaat Ģirketlerinin, konut kooperatiflerinin ve devletin toplu konut sunum
biçimleri de değiĢmektedir. Toplu konutlar yanında, toplu iĢyerleri (küçük sanayi siteleri,
organize sanayi bölgeleri, vb.), büyük alıĢveriĢ merkezleri (süpermarketler, hipermarketler,
plazalar) kent içindeki olası büyük parsellerde ve kent dıĢındaki geniĢ alanlarda yer
seçmektedirler. Kentlerin çeperde kırsal-kentsel etkileĢimin ana görüntüyü oluĢturduğu yarı
kırsal alanlarda uygun arazi büyüklük ve fiyatları ile güçlü ulaĢım imkânları gibi nedenlerle
büyüme eğilimleri de gerçekleĢmektedir. Bu geliĢmelerin önemli bir kısmı üst ölçekli bütüncül
bir plana bağlı olmadan üretilen mevzii imar planı ve mimari projelerle veya hiçbir plan olmadan
ya da var olan planlara uyulmadan gerçekleĢtirilmektedir. Kentsel geliĢme ve dönüĢümde,
mekânsal geliĢmenin sorumlu kuruluĢlarının yanı sıra diğer ilgililerin de düĢünsel düzlemde
yeterince çaba sarf ettikleri söylenemez. GeliĢmiĢ ülkelerde mekânsal geliĢme ve arazi kullanımı
konusunda yeni bakıĢ açıları ile bunları uygulamaya aktaracak araçlar ve kurumsallaĢma çabaları
varken, Türkiye‘de bu alanda tatmin edici yapılanma sağlanamamıĢtır. Ekonomik zorluklar ve
süreklilik kazanan ekonomik bunalımlar değiĢen dünya dinamikleri ile yereldeki ihtiyaçlara
paralel yeni politika saptama ve uygulamada engeller oluĢturmaktadır.
Kentsel topraklar, sermaye için önemli bir yatırım aracı haline dönüĢmüĢtür. Üretime yatırım
yapmak yerine, büro, konut ve özellikle lüks konuta yapılan yatırımlar artmaktadır. Kentsel
yeniden yapılanma olarak adlandırılan bu süreç, mekânsal yapıda önemli farklılaĢmalar ve
çeliĢkiler yaratırken, diğer yandan spekülatif bir süreç olarak kentsel alanların aĢırı
değerlenmesine yol açmaktadır.
Üretim sürecinde meydana gelen değiĢimlere bağlı olarak ―küreselleĢme‖ adını verdiğimiz ulus
devlet sınırlarını aĢan iliĢki ağlarının ortaya çıkması, kentlerin konumunda önemli değiĢiklikleri
beraberinde getirmiĢtir. Eskiden ulus devletler arasında gerçekleĢen sermaye, mal, hizmet ve
bilgi akıĢlarının çoğu bugün artık kent ve firmalar arasında gerçekleĢmektedir. Bu süreçlerin
sonucunda, kent yönetim sistemi, kent fiziksel mekânı küreselleĢmenin ve küresel aktörlerin
etkisindedir.
2. Kapitalizm ve Kentsel Mekân
Fransız Marksist düĢünürü Lefebvre‘e göre kapitalizm, topyekûn olarak tamamlanmamıĢ bir
tarihsel tasarıdır. Kapitalizmle kent arasındaki iliĢki kapitalizm açısından yaĢamsal bir öneme
sahiptir. Lefebvre, kapitalizmin ayakta kalabilmesini, O‘nun üretim tarzının gerektirdiği
toplumsal üretim iliĢkilerini sürekli olarak yeniden üretebilmiĢ olmasına bağlamaktadır. Bu ise
bunca yıldan beri kapitalizmin mekânı kullanıĢı ile baĢarılmıĢtır (Gottdiener, 1984: 248).
Lefebvre temel kuramsal kurgusunu yeniden üretim rolü üzerine yaparak kapitalizm ve mekân
arası iliĢkiyi Ģöyle tanımlamaktadır: ‗Kapitalizm bir yüzyıldan beri kendi iç çeliĢkilerini
azaltmayı becerebilmiĢ ve büyümenin sağlanmasında baĢarılı olmuĢtur. Bunun ne pahasına
295
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
olduğunu kestirebilmekten uzak olmakla birlikte araçlarını biliyoruz: Mekâna yerleĢerek ve bir
mekân üreterek. Kent yalnızca yapılı bir çevre değil kapitalist geliĢmenin öznesidir‘ (alıntılayan
Gottdiener, 1984: 253).
Castells (1997: 14), kenti iĢgücünün yeniden üretildiği ve kolektif tüketim sürecinin örgütlendiği
mekânsal birim olarak görürken, kent sorununu da konut, eğitim, sağlık, kültür, ticaret, ulaĢım
gibi kolektif tüketim araçlarının örgütlenmesi sorunu olarak ortaya koyar. Castells (1977: 235)‘e
göre modern kapitalizm iliĢkilerinin mekânsal organizasyonu politik süreçlerden çok, giderek
daha fazla ekonomik süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bir rastlantı değildir; eğer
her bir toplumda mekânsal birimler baĢat düzeye göre tanımlanacaksa üretim tarzının niteliği
feodalizmde politik yasal, kapitalizmde ise ekonomik olacaktır. Castells, kentseli tanımlarken
ekonomik öğeyi kullanmaktadır. Castells‘e göre kent, iĢgücünün yeniden üretiminin mekânsal
birimidir. Ġleri kapitalist toplumlarda, mekânı yapılayan süreç; iĢgücünün basit ve geniĢletilmiĢ
yeniden üretimine iliĢkin olandır, kentsel pratik olarak adlandırılan Ģey sürecin bir bütün olarak
toplumsal yapı ile eklemlenmesini anlatır. Kentsel birim, yalnızca olayların geçtiği yer değil;
toplumsal yapı üzerindeki belirli etkilerin kaynağı olarak da değerlendirilmelidir (Castells, 1977:
237).
Mekân üzerinde kapitalizme koĢut etkisi yadsınamaz bir süreç de küreselleĢmedir. Bu konuda
Castells (1997: 42), geliĢmiĢ kapitalizmin kentleĢme sürecinde kent mekânını oluĢturan fiziksel
çevrenin önemi azalırken, küreselleĢme ile birlikte belirli bir teknolojik-ekonomik geliĢmeye
bağlı olarak kentsel mekânın sosyal karakterinin öneminin arttığı üzerinde durmuĢtur.
KüreselleĢme sürecinde çoğunlukla, büyük bir teknolojik devrim ile iliĢkilendirilen mekânın
öneminin ortadan kalktığı yönündeki görüĢler oldukça temelsiz görünmekte; aksine, mekân bu
yeni bağlam içinde eĢitsizliklerin üretilmesi ve sürdürülmesi açısından daha da önemli bir iĢlev
görmeye baĢlamaktadır. Sennett, Sassen‘in ―küresel ekonominin uzay boĢluğunda yüzdüğünü
sanmamalıyız‖ uyarısını paylaĢırken; ―Mekân, büyük bir güce sahiptir; yeni ekonomiyi
sınırlandırabilecek bir güçtür bu‖ demektedir (Sennett, 2002: 144). Harvey de benzer bakıĢ açısı
ile mekânın önemini Ģöyle ifade etmektedir; ―Kapitalizmin zaman aracılığıyla mekânı yok etme
süreci ve bu süreç sonunda mekânsal engellerin önemini yitirmesi, mekânı
önemsizleĢtirmemektedir. Mekânın, iĢgücü arzı, kaynaklar, altyapı vb. açısından içerdikleri
bakımından küçük farklılıklar gittikçe daha fazla önem kazanır‖.
Kapitalist süreçte yaratılan mekân, kısmen toplumdaki egemen grup ve kurumların yürürlükteki
ideolojisini yansıtır; kısmen de piyasa güçlerinin dinamikleri tarafından Ģekillendirilir. Kentsellik
halen sanayi kapitalizminin ihtiyaçları tarafından sürüklenmektedir. Mekânı yaratma, kentsel
farklılaĢma getiren güçlere yaratıcı bir yön verme fırsatı vardır. Ama bu fırsatları yakalayabilmek
için, kentleri yabancı çevreler olarak yaratan, kentselleĢmeyi bireysel ve ortaklaĢa amaçlarımıza
yabancı yönlere süren güçlere karĢı koymak gerekmektedir (Harvey, 2006: 280-281). Maalesef
bu karĢı koyma gücü ekonomik olarak güçsüz, politik ve toplumsal sorunları ile baĢa çıkamayan
Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde yoktur.
Yukarıda kapitalizmin kentsel mekâna etkisini inceleyen, kenti sermaye birikimine referansla
tanımlayan Harvey, kenti sınıf mücadelesi temelinde önce yapısalcı sonra aktör odaklı inceleyen
Castells‘in yaklaĢımlarının hiçbiri sorunu tam olarak açıklayamamaktadır. Castells Ġngiltere,
Harvey Amerika‘dan yola çıkarak belirli bir mekân ve belirli bir dönem için yaklaĢımlar
geliĢtirmiĢtir. Bunlardan yola çıkılarak, kapitalist kent hakkında genelleme yapılamaz. ġengül
(2009: 25)‘e göre tüm bu yaklaĢımlar, kente iliĢkin anlayıĢa bir Ģeyler katsa da kentsel süreçlerin
bir boyutu üzerinde yoğunlaĢıp diğerlerini ihmal ettiği için hiçbiri tek baĢına kapitalist kenti
açıklamak için yeterli değildir. Bu farklı yaklaĢımlar farklı soyutlama düzeyleri için getirilmiĢ
yaklaĢımlardır.
ġengül (2009: 43), temelde kente bakmanın iki türü olduğunu belirtmektedir: Birincisi, kent
mekânını bir yaĢam mekânı olarak algılayan ve bu anlamda da kenti kullanım değeri etrafında
kavrayan bir anlayıĢtır. Ġkincisi ise kenti sermaye birikiminin ve rant sağlamanın bir aracı olarak
296
Pınar SavaĢ Yavuzçehre
görüp, kent mekanını değiĢim değeri etrafında algılar. Kapitalist kent değiĢim değerinin kullanım
değerine genel bir baskınlığının olduğu bir mekândır. Kentin kullanım değerini vurgulayanların
örgütlenmeleri, projelerini savunmaları ve baĢarılı olabilmeleri, farklı bilinç odakları arasındaki
iliĢkinin nasıl kurulduğu, iĢyeri ile yaĢam mekânının birbiriyle tarihsel olarak ne biçimde
iliĢkilendirildiği ve farklı kimliklerin ve bunların ihtiyaçlarının ne derece kapsanabildiği bir dizi
faktöre bağlıdır. Ġki farklı kent kurgusu arasında kurulacak denge siyasal mücadeleler etrafında
belirlenmektedir.
Mekânın alınıp satılır, salt tüketime hazır bir metaya indirgenmesi sürecinde, mekân takasa
zorlandığı oranda, kullanım değerini yitirerek, artı değere uzanan bir tür yapmacık toplumsallığa
itelenir (Sargın, 2008: 47). KüreselleĢme ile kentler alınıp satılabilen bir meta haline gelmiĢtir.
Kentler ağırlıklı olarak kullanım değerinin değil, değiĢim değerinin odaklandığı yerler olmuĢtur.
Önemli olan sermayeyi kentlere çekmektir. Bir anlamda kentler arasında yarıĢma vardır. Kentsel
topraklardan kâr elde etmek birincil amaçtır. Kentsel dönüĢüm projeleri kentlerde özellikle
kentlerin fiziksel mekânına aĢırı vurgu yapan ve değiĢim değerine öncelik veren uygulamalardır.
KüreselleĢme kente alınıp satılabilen bir meta olarak bakmaktadır. Kentler kullanım değerinin
değil değiĢim değerinin odaklandığı yerler olmuĢtur. KüreselleĢmecilerin iddiasına göre kentler
küreselleĢmenin motor gücü olacaklardır. Önemli olan, kentlerin yarıĢmacı üstünlüklerini
kullanarak sermayeyi kendilerine çekmeleridir. KüreselleĢme sonucu, kente ekonomik bir meta
olarak bakılmaktadır, önemli olan kentsel topraklardan çok kâr elde etmektir. Bu çağ kentler
arasında yarıĢmanın çağıdır. Kentler de sermayenin yoğunlaĢtığı birim olmaktadır (Neccar,
2006). Kentsel mekân kapitalist düzeneğin insafına terk edilmiĢtir. Bu durum karĢısında kentsel
mekânın değer kazanımını denetleyen araçlar ve bu araçları iĢletecek ussal aktörlere ihtiyaç
vardır. Diğer türlü kentsel mekanlar kullanım değeri yerine değiĢim değeri ile ifade edilip, rant
uğruna kapitalist düzende ticari bir meta haline gelecektir.
3.Denizli‟de Kentsel Mekânda DeğiĢim
Tarih öncesi çağlardan itibaren yerleĢimin görüldüğü ve konumu itibariyle bir geçiĢ yolu
durumunda olan Denizli, Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar olan sürede pek çok anlamda
değiĢmiĢ ve geliĢmiĢtir. Deprem kuĢağında olan ve denizlere uzak kalan kent, son otuz kırk yıl
içerisinde kentler hiyerarĢisinde yerini yükseltmiĢ durumdadır. Ancak Denizli kenti, ekonomik
anlamda elde ettiği baĢarıyı kentsel mekânına aynı oranda yansıtamamıĢtır.
Denizli‘de kentsel mekân kullanımı sürecinin Ģekillenmesine yerel özgünlükler, kamu
politikaları, küresel dinamikler farklı dönemlerde farklı iĢlevlerle katkıda bulunmuĢtur. AĢağıda
dönemsel olarak Denizli kentsel mekânında değiĢim; cumhuriyetin ilk yıllarında, 1973 depremi
sonrası ve 2000 sonrası olmak üzere aktarılmaktadır.
3.1. Denizli‟de Cumhuriyetin Ġlk Yıllarında Mekân Kullanımında DeğiĢim
1923 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra il olan Denizli‘de fiziki alanda fazla değiĢiklik
meydana gelmemiĢ ve XX. Yüzyılın baĢındaki fiziki yapısını korumuĢtur. Denizli‘nin büyük bir
kısmı düĢman iĢgaline uğramasa da diğer Anadolu Ģehirleri gibi fiziki açıdan derlenip
toparlanması zaman almıĢtır (Kodal, 2007: 64).
Denizli‘nin geliĢme odağı olarak ortaya çıkmasında erken Cumhuriyet Dönemi siyasalarının
etkisi çoktur. Denizli kentsel mekânında ilk değiĢim, azınlıklara verilen haklar ve azınlıkların
Denizli kent mekânına yatırımlarıyla baĢlamıĢtır. Bu dönemde, kentte 10‘dan fazla un fabrikası
açılmıĢ, bu fabrikalarda çalıĢanlar için konutlar yapılmıĢtır.
1950‘li yıllarda devlet yolları yapılmıĢ, kent çevre ilçeler için bir çekim alanı oluĢturmuĢtur.
Ayrıca 1950‘li yıllar, Denizli‘nin sanayileĢmeye geçtiği yıllardır. Bu geliĢime en büyük katkı
Ģehre elektriğin gelmesidir. 1950-60 arası devletçilik politikalarının önemi azalmıĢ, özel
giriĢimciliğe dayanan liberalizme doğru kayma baĢlamıĢtır. Denizli‘de bu dönemde sanayi
açısından en büyük geliĢme 1948‘de Ġsmet PaĢa devrinde temelleri atılan, 1953 yılında bir kamu
297
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
yatırımı olan Sümerbank Bez Fabrikası‘nın, Ġzmir karayolu üzerinde açılmasıdır. Fabrika, lojman
ve sosyal tesisleri ile istasyona yakın bir yerde 159 dönüm arazi üzerine kurulmuĢtur. Denizli
Sümerbank Bez Fabrikası Denizli kentsel alanında sanayileĢme amacıyla kurulmuĢsa da ardında
Cumhuriyet döneminin modernleĢme hareketi vardır.
1955 yılında kent karayolu ile Ġzmir‘e bağlanmıĢ 1958‘de elektriğin yayılması ile enerji
kullanımının öğrenilmesi küçük sanayi birimlerini canlandırmaya baĢlamıĢtır. Denizli 1960‘lı
yılların baĢında kendi gücü ile 1. ve 2. Sanayi Sitelerini tamamlayarak büyük sanayi altyapısını
hazırlamıĢtır (AslantaĢ vd., 2005: 43). Tüm bu geliĢmeler kente göçü artırmıĢtır.
1960‘lı yıllarda Denizli insanların cennet olarak tabir ettikleri, yeĢillikler arasında yerleĢmiĢ bir
Ģehirdir. Fakat hızlı kentleĢme ve göçle eski güzelliğini kaybetmiĢtir. Zamanında eski dokunun
korunup yeni yerleĢimin kentin baĢka tarafına kaydırıl(a)maması eski ve yeni dokuda çarpıklığa
yol açmıĢtır. Denizli ili o zamanlar altı ilçesi ile 250.000 nüfusa sahiptir. Endüstrisinin hız
kazandığı 1950-1960 dönemine dek Denizli‘de kırsal görünümlü bahçe içindeki yerleĢme devam
etmiĢtir. Eski kentin dokusu bu tarla ve bahçeler etrafında dolanan yollar, bahçelerin aile içinde
parçalanıp dağılması ile oluĢmuĢtur (Ġnceoğlu, 1988: 292).
Halk Bankası‘nın kentte Ģube açması, yöneticilerin ideolojik yansımaları (cumhuriyet dönemi
mimarisi, Atatürk dönemi modernlik anlayıĢı), demiryolunun ve elektriğin kente geliĢi kentsel
mekânın Ģekillenmesinde etkili olan aktörler ve faktörlerdir. 1950-1960 arası dönemde tüm
Türkiye‘de görülen kentleĢme/kırdan kente göç hareketi Denizli‘de de görülmüĢtür. Bu dönemde
Denizli‘de Sümerbank Fabrikası‘nın açılması, kentin Ġzmir‘e karayolu ile bağlanması, kentte
elektriğin bollaĢması, küçük sanayileĢmenin hareketlenmesi, Devlet Hastanesinin, Denizli
Lisesinin, Hükümet Konağının inĢa edilmesi, Tugay‘ın kente geliĢi bu dönemde kentsel mekânın
Ģekillenmesinde etkili olan önemli olaylardır. 1960 sonrası Denizli Merkez Ġlçenin hızlı
kentleĢme dönemidir.
1960‘lardan sonra Denizli‘de evlerde ve kentsel mekânda köklü değiĢim yaĢanmıĢtır. Yeni
mimarinin, geleneksel yapı anlayıĢı ile hiçbir iliĢkisi yoktur. Modern ihtiyaçlara cevap
veremeyen geleneksel Denizli evleri gözden düĢmüĢtür. Arsa rantlarının geliĢen ekonomiye
paralel olarak inanılmaz artıĢ göstermesi de daha yüksek yapılar yapılmasını teĢvik etmiĢtir.
Sokakların iki yanındaki binalar devamlı yükselmiĢtir. Anıtlar Kurulunun koruma çabaları büyük
bir dirençle karĢılaĢmıĢ, imar planları eski bir evin yanındaki arsada sekiz on kat yapı izni
verilmiĢtir. Eski evlerin sınırlı gelirli aileleri de bu spekülatif baskıya fazla dayanamayınca,
Denizli evleri apartman yapıcıları ve arsa spekülatörlerinin kurbanı olmuĢtur (Ġnceoğlu, 1983:
51). Eski evlerin yıkılması bir anlamda çağdaĢlaĢma olarak düĢünülmüĢ, halk bu duruma alkıĢ
tutmuĢtur. ÇağdaĢlaĢma briketleĢme zannedilmiĢtir. Halk arasında apartmanda oturmak sosyal
statünün değiĢmesi anlamına gelmektedir.
3.2. Denizli‟de 1973 Sonrası SanayileĢme ve Mekân Kullanımında DönüĢüm
1973 yılında Denizli‘nin Kalkınmada Öncelikli Yöreler (KÖY) kapsamına alınması sonucu
kentin sanayi geliĢimi ve dönüĢümü, kentin günümüzdeki durumuna gelmesinde en büyük etken
olmuĢtur. KÖY kapsamında, Denizli‘de giriĢimcilik kültürünün de ivmesiyle özel giriĢimciler ile
farklı sektörlerde, hızlı sanayileĢme sağlanmıĢtır. SanayileĢmeye koĢut kent hızla göç almaya ve
büyümeye baĢlamıĢtır.
Denizli kentsel mekânında sermayeyi kente çekmek, kenti canlandırmak adına, mekânı
sermayenin Ģekillendirmesine izin verilmesi kenti kapitalist düzeneğin insafına terk edilmiĢ bir
değer üretimine yol açmıĢtır. Sanayinin arazi bulabildiği her yerde yapılaĢması hızlı geliĢmenin
mekâna çarpık bir yansımasıdır. Bugüne kadar konut alanlarının ve sanayinin yönlenmesi
tamamen piyasa koĢulları ile iĢlerken, bu baĢıboĢ geliĢmeleri yerel yönetim imkânları içinde
önlemeye çalıĢsa da ruhsatsız yapılaĢmalar kent yapılaĢma karakterini önemli ölçüde
belirlemiĢtir. SanayileĢme düzeyi ve sermaye birikimi kentteki sosyal yapıyı biçimlendiren temel
etkendir. Kent, sermaye baskısına dayanamamıĢ ve kentsel mekânın özü yok olmuĢtur. Denizli
298
Pınar SavaĢ Yavuzçehre
kentsel mekânı ekonomik bir meta haline gelmiĢtir. Kentin büyümesi ile küçük sanayi siteleri
kent içinde kalmıĢtır. Sanayi, kentin belirli bölgelerinde toplanmak yerine kentin birçok semtinde
yer almıĢtır. Denizli‘de mevcut sanayi siteleri konut alanı ile iç içe geçtiği için bu durum kentte
trafik, gürültü ve çevre kirliliğine yol açmaktadır. Denizli sanayi alanları hakkında bir baĢka
önemli nokta ise atıl duran ve ciddi miktarlarda yatırım yapılmıĢ OSB‘lerdir. Bu alanlar Denizli
kent merkezindeki sanayi yatırımları için alternatif teĢkil etse de tercih edilmemektedir
Çarpık kentleĢmenin tipik bir örneğini yansıtan ve kent merkezinde yer alan tesisler, birbirinden
yer yer oldukça uzak alanlarda kurulmuĢ, apartman dairelerinde, iĢhanları bürolarında veya
uygun gördükleri herhangi bir binanın bodrum katında faaliyet gösteren küçük ölçekli tesisler
vardır. Bu tesisler merkezi iĢ alanlarında özellikle hükümet konağı kuzeyinde kalan alanlar ile
Kaleiçi‘nde toplanmaktadır. Buna karĢılık merkezi iĢ alanı içinde olmayan, konut alanları içinde
de münferit tesisler bulunmaktadır (Mutluer, 1995: 152).
Denizli Sanayi Odası geçmiĢ yıllarda bakanlıktan iĢyeri açma ruhsatının belediyeden sanayi
odasına aktarılmasını istemiĢtir. Bunun sebebi belediyenin iĢyeri açma ruhsatı verirken gerekli
hassasiyeti göstermemesidir. Pamukkale-Akköy gibi en verimli tarım arazilerinin olduğu
bölgelerde mal sahipleri sırf rant uğruna arsalarını sanayicilere satmaktadırlar. Oysaki Denizli‘de
Çardak Özdemir Sabancı ve Acıpayam OSB altyapısı hazır olmasına rağmen hemen hemen boĢ
bir halde yatırımcı beklemektedir (Ersoy, 2009). Denizli‘nin tarım potansiyeli yüksek olmasına
rağmen, tarım dıĢı kullanımlar kısa vadede yüksek rant getirdiği için arazi sahipleri kısa sürede
yüksek gelir elde etmek uğruna arazilerini arsalaĢtırma çabasında olmakta ve arsalarını
satmaktadır.
Doğu yönünde, Tekkeköy, BağbaĢı, Zeytinköy, Kayhan, Kınıklı ve Karakurt Köyleri, merkez
yerleĢimin bir devamı olarak geliĢmekte ve bu geliĢim vadinin en verimli tarım alanlarının
kentsel alana dönüĢmesini hızlandırmaktadır. Bu geliĢim içinde büyük sanayii kuruluĢları da yer
almakta ve çevre kirlenmesine neden olmaktadır. Hızlı geliĢme gösteren sanayi sektörü, kentin
belediye hudutları dıĢında hemen her yönde, özellikle de Doğu ve Kuzey yönlerindeki
karayolları boyunca uzanmaktadır. Kuzey yönünde ise Ġzmir ve Ankara karayolları üzerinde son
on sene içinde hızla sanayi tesisleri yer almaktadır.
TeĢvikler kapsamında Denizli‘de sanayi yer seçiminde bireysel davranmıĢ ve plancılar bu
noktada devre dıĢı bırakılmıĢtır. TeĢvik uygulamaları sırasında mekanizmanın içine plancıların
da dâhil edilmemesi sonucu, Denizli‘de verilen teĢvikler ile yapılan sanayi yatırımları genelde
kent merkezini seçmiĢ kent merkezi taĢıyabileceğinin çok daha fazla bir yük altında kalmıĢtır.
Kısacası, verilen teĢvikler kentte yeni bir sanayi aksı yaratamamıĢ, sadece oluĢma eğilimindeki
aksların geliĢmesine katkıda bulunmuĢtur.
70‘li yıllarda kentin geliĢiminde etkili olan bir baĢka olay da 1976 depremidir. Denizli, jeolojik
açıdan değerlendirildiğinde, 1. Derece deprem kuĢağı içerisindedir (Bayındırlık ve Ġskân
Bakanlığı Afet ĠĢleri Genel Müdürlüğü, 1993: 42). 1976 depremi Denizli‘nin kentleĢmesinde
önemli bir dönüm noktasıdır. Büyüklüğü fazla olmamasına karĢın depremde önemli hasar (40 ev
yıkılmıĢ, 1284 ev ağır hasar görmüĢtür) ve can kayıpları meydana gelmiĢtir. 1976 depremi
sonrası yeni konut alanları oluĢmuĢtur. Kent doğuya ve güneye yayılmıĢ batıda ise organize
konut alanı hazır edilmiĢtir (Erkin, 1983: 2).
1976 depremi, kentteki konut üretimini ve buna dayalı planlama kararlarını da etkilemiĢtir. 1976
depremi sonrası, eski evlerin birçoğu yıkılmıĢ ya da ağır hasar görmüĢtür. Anıtlar Kurulu, ayakta
kalan sağlam evler için tespitler yapmıĢ, fakat vatandaĢlar henüz kararlar tebliğ edilmeden, inĢaat
yasağı gelecek korkusu ile binalarını yıkmıĢlardır. Ufacık çatlağı olan ve kolayca tamir
edilebilecek tarihi binalar yıkım raporlarının kurbanı olmuĢlardır (Ġnceoğlu, 1989: 106).
Denizli‘de deprem faktörü kentin mekânsal geliĢiminde çok etkilidir. Harvey‘in (2007: 37)
neoliberal kapitalizm için belirttiği gibi; 1976 yılında Denizli özelinde doğal afet krizini kendi
lehine çevirerek ‗yaratıcı yıkım‘ aracılığıyla sermaye dağılımını yeniden düzenlemiĢtir. 1976
299
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
depremi bu dönem içinde en etkili olan faktör olmuĢtur. Ġmar planları bu dönemde hızlanmıĢtır.
1. ve 2. Sanayi Sitesi kurulmuĢtur. Denizli‘de sanayi geliĢtiği ölçüde gerek sanayinin doğrudan
etkisi gerekse dolaylı etki olarak hızlı kentleĢme, betonlaĢma, kat artıĢları ve rant kaygılarıyla
ortaya çıkan çarpık ve yoğun yapılaĢma nedeniyle örnek kent imajı ve eski kent silueti
kaybolmuĢtur. Denizli kent merkezinde gecekondulaĢma ve yoğun apartmanlaĢma baĢlamıĢtır.
Kamu yöneticilerinin (merkezi hükümetin, yerel yönetimlerin), müteahhitlerin, inĢaat
sektörünün, konut kooperatiflerinin, sanayicilerin ortaya koyduğu çabalarla kentte fiziki anlamda
dönüĢüm yaĢanmıĢtır.
1980‘lere doğru Acıpayam yolunda yapılan değiĢiklik sonucu yeni yolun doğusunda oluĢan
boĢluklar BağbaĢı bölgesinde kooperatifçilerin ve spekülatörlerin ilgisini çekmiĢ ve arazi değer
kazanmıĢtır. Böylece, kent BağbaĢı ve Kayhan Beldeleriyle de bütünleĢmiĢtir. Önceleri kırsal bir
yerleĢim ve alt gelir gruplarının yer seçtiği bölge böylece orta ve üst gelir gruplarının yerleĢim
yeri olmuĢtur. 1980‘lerden sonra hızlı nüfus artıĢı sonucu, kentte yerleĢik alan kontrolsüz
biçimde geliĢmiĢtir.
1980 sonrası liberal ekonomi politikalarının etkisinde kalan Denizli özellikle 1990 sonrası
küreselleĢmenin etkilerini hissetmeye baĢlamıĢtır. Küresel üretim zincirlerine tekstil sektörü ile
bağlanan kentte sanayileĢmenin mekânda yayılması, hizmet ve ticaret sektörlerinde geliĢmeler,
boĢ kentsel alanların azalması sonucu oluĢan kentsel rantlar, artan göçler dönemin kentsel mekân
Ģekillenmesinde etkili faktörler olarak sıralanabilir. 1980 sonrası kentsel alanın geliĢiminde
kontrol azalmıĢ ve kent anayollar boyunca verimli tarım topraklarına da yayılım göstermiĢtir.
Harvey (2006: 280, 281)‘in argümanını destekler nitelikte Denizli‘de kentsel mekân piyasa
ekonomisi mantığı ve ihtiyaçları çerçevesinde rekabete dayalı bir büyümenin kaynağı olarak
metalaĢmaktadır. Marx‘ın tanımına uygun olarak Denizli kentsel mekânının kullanım değeri
yanında değiĢim değerine sahip hale gelmesi ve pazarlanması onun metalaĢmasının nedenidir.
Denizli kentindeki mekânların önemli bir kısmının, değiĢim değerinin kullanım değerine baskın
oluĢu nedeniyle Denizli, ġengül (2001: 27)‘ün deyimiyle kapitalist bir kenttir.
3.3. 2000‟den Günümüze Denizli‟de Kentsel ve Mekânsal DönüĢüm
Kent, büyükĢehir olma serüvenini baĢarısızlıkla sonuçlandırıp bütünĢehir tartıĢmalarına girmiĢtir.
Kent, 2009 yerel seçimleri ile 5393 sayılı Belediye Kanununun 11. Maddesinin tam olarak
uygulanması sonrası oldukça geniĢleyen kentsel alana sahip hale gelmiĢtir. Aynı geniĢleme, kenti
kimisi kamusal alanların aleyhine açılan küresel sermayeli AVM‘ler ile küresel tüketim
zincirlerine bağlamıĢtır. Gecekondu bölgelerinde kentsel dönüĢüm projeleri uygulanmaya
baĢlamıĢtır.
Ticari faaliyetler ve üst düzey hizmetler açısından da Denizli Merkez ilçe sadece Denizli ilinin
değil, komĢu illerin ulaĢım açısından yakın ilçelerinin de merkezidir. Otogarın ve tren
istasyonunun kent merkezine çok yakın olması merkezi iĢ alanındaki günlük hayatı daha da
canlandırmaktadır. Merkez Ġlçenin MĠA‘sını oluĢturan Otogar, Çınar, Kayalık, Atatürk Caddesi,
Kaleiçi, Bayramyeri‘ne Lise Caddesi, Ġstiklal Caddesinin Kuzey kesimi de eklenmekte ve MĠA
geniĢlemektedir. Dahası, kentin nispeten çeperinde hatta yeni geliĢme bölgelerinde inĢa edilen
alıĢveriĢ merkezleri, ana kampusu kentin Güney ucundaki Kınıklı Beldesine inĢa edilen ve
burada hızla geliĢen Pamukkale Üniversitesi ile Adliye baĢta olmak üzere ikinci (Servergazi)
devlet hastanesinin kentin MĠA‘dan uzak yeni geliĢme bölgelerine inĢa edilmiĢ olmasıyla
Denizli‘de üst düzey mal ve hizmetlerin sunumu hem MĠA dıĢına sıçramakta hem de MĠA
geniĢlemektedir. Bu geniĢleme son dönemde yeni açılan banka Ģubeleri, seyahat acenteleri, diĢçi
klinikleri, dershaneler, dal merkezleri ve diğer üst düzey mal ve hizmetleri sunan özel sektör
yatırımlarının yer seçimlerinden izlenebilir.
2004 yılından sonra, yapılan yatırımlar için Dünya Bankasından alınan desteklerle sağlanan
ekonomik rahatlık içinde kentte ciddi yenilikler yapılmıĢtır. Bunlara örnek olarak, bitirilemeyen
belediye konutları bitirilmiĢtir (Umutkent-1 ve Umutkent-2, Bel-Kon, Aktepe Kentsel DönüĢüm
300
Pınar SavaĢ Yavuzçehre
Konutları), gecekondu alanlarında kentsel dönüĢüm projelerine baĢlanmıĢ, kentin tüm alt ve üst
yapısı yenilenmiĢtir.
Denizli‘nin küreselleĢme bağlantısı ilginç bir noktadadır ve büyük ölçüde kendisine özgüdür.
Denizli birkaç bin yıldır, küresel bağlantıları olan bir kenttir. Böyle bir mirası taĢır. Laodikya,
Hierapolis, Collossae antik kentleri bunun kanıtıdır. Denizli karayolu ulaĢımını her yöne çift
yönlü yollarla, yapılacak Ġzmir-Denizli-Burdur-Antalya hızlı ve çift hatlı trenle ve nihayet
Çardak uluslararası havalimanı ve lojistik demiryolu köprüsüyle, kurulması planlanan demiryolu
lojistik köyü ile küresel ve elbette ulusal sistemlere daha fazla eklemlenebilir. Kentin küresel
ölçekte iĢ yapabilecek giriĢimcileri ve küresel ölçekte üretip sunacağı turizm, kaplıca, organik
tarım, gıda sanayii, metal ve kablo sanayii, ev tekstili gibi ürünleri vardır. Denizli, yeni liberal
ideolojinin, piyasa sisteminin ve ticari kaygıların egemenliğindeki küresel sistemin iĢlerliğine,
Ġstanbul üzerinden ve doğrudan katkı sağlayan bir kenttir. Bu katkı; küresel piyasanın
istediklerini üreterek ya da istediklerini tüketerek yapılmaktadır. Kentsel mekânının kullanımı da
bu küresel iĢbölümüne ve bu iĢbölümünün gerektirdiği üretim, nüfus hareketi, ulaĢım, yerleĢme
ve tüketim hareketlerine göre belirlenmektedir.
KüreselleĢmenin ortaya çıkardığı sonuçlardan birisi olan tüketim toplumunun izleri de Denizli‘de
rahatlıkla görülmektedir. Yerel ekonominin küresel üretim ve tüketim zincirlerine eklemlenmesi
süreci Denizli‘de mekânın kullanımında belirleyici etkilere sahiptir. KüreselleĢme ile ekonomik
vurgulu yeni dünya değerlerinin kentsel mekân üzerindeki belirleyicilikleri nettir. Denizli kentsel
mekânı da diğer kentlerimizde olduğu gibi tüketim mekânı olmaya doğru değiĢmektedir.
KüreselleĢme ile kentteki kamu alanları yitirilme sürecine girmiĢtir. Kamu taĢınmazları toplum
yararlı kamusal amaçlarla kullanılabilecekken özelleĢtirme süreci ile rant tesislerine
dönüĢtürülmektedir. Kapitalizmin Denizli kentsel alanında coğrafi yayılması karĢısında, mekânın
özgünlüğü de yok edilmiĢtir. Kapitalizmin zamanı Denizli‘de IĢık (1994: 30)‘ın da belirttiği gibi
sürekli, geri dönüĢü olmadan ileriye doğru akmaktadır. Denizli kentsel mekânı edilgen, homojen,
soyut ve içi boĢaltılmıĢ bir mekândır.
Denizli kenti içinde ve dıĢında yer alan alıĢveriĢ merkezlerinin sayısı gün geçtikçe artmakta ve
artmaya devam etmektedir. Bugün, zamanında dükkânların, kentsel hizmetlerin ve kentlilerin
mekânı olan kent merkezi, mekânsal ve toplumsal boyutlarda tüccar ve giriĢimcinin lehine
seçilen yerler ile rekabet etmek zorunda kalmaktadır. Denizli AVM‘ler ile küresel tüketim
zincirlerine bağlanmaktadır. Denizli‘de ardı ardına açılan büyük alıĢveriĢ merkezlerinin hemen
hepsi yabancı sermaye ile kurulmuĢ ya da ortaklıdır. Denizli‘deki AVM yatırımları kent
ölçeğinin çok üzerindedir. Denizli‘nin ihtiyacını karĢılayacak AVM sayısı 1-2 iken, neredeyse
aynı anda 4-5 AVM‘nin açılması sonucu kentteki yerli giriĢimci ve iĢyeri sahiplerinin bir kısmı
zor duruma düĢmüĢtür.
Sonuç ve Öneriler
Kentsel mekân kullanımında, özellikle 1950‘lerden bu yana Türkiye‘de önemli dönüĢümler
olagelmiĢtir. Son dönemlerde bu alanda birçok geliĢme yaĢanmaktadır. Denizli de değiĢim ve
dönüĢümden fazlasıyla hakkına düĢeni almaktadır.
Türk idare hukuku mevzuatı gereği, kentsel mekânda değiĢim ve dönüĢüm sürecinin yönetiminde
kamu yöneticileri etkindir. Ancak, kamu yöneticilerinin verimliliğini ve etkinliğini olumsuz
etkileyen birçok faktör ile karĢılaĢılmıĢtır. Denizli kentinde yaĢanan hızlı değiĢim, mevcut
mevzuat ve olanaklar ile kamu yöneticilerinin etkinliğini olumsuz etkilemiĢtir. KüreselleĢme ve
küresel aktörlerin kent mekânının değiĢimde oynadığı rol, mevzuat değiĢiklikleri, yetki
kullanımındaki sorunlar, rant, göç ve nüfus baskısı, ekonomik yetersizlikler, doğal afetler kamu
yöneticilerinin etkinliğini olumsuz etkileyen faktörlerdir.
Kamu yöneticileri genelde Ģehrin güç sahipleri ile iyi geçinme yoluna gitmiĢlerdir. Denizli‘nin
önde gelenleri, yatırımlarını kendi memleketlerine yapmayı tercih etmektedir. GiriĢimcilerden
önemli bir kesimin kendileri veya yakınları Denizli Belediyesi‘nde veya 2009‘da Denizli
301
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Belediyesi ile birleĢen komĢu belediyelerin belediye meclisinde bulunmakta ve kent hakkında
kararlar alınırken istedikleri yönde sonuç alınmasını hızlandırmaktadır. Bu durum da kamu
yöneticilerinin etkinliğini olumsuz etkilemektedir.
Kentsel mekân kullanımında değiĢimin istenilen zaman, yer ve içerikte olamamasının birçok
sebebi vardır. Denizli kentindeki yapılaĢma, daha fazla alan kullanımı ve yayılma ile eski yapı
stokunu modern kullanıma dönüĢtürme ihtiyacı Denizli kentinin tamamında baskı yapmakta, rant
ve imar kavgalarını derinleĢtirmektedir. SanayileĢme ve göç hareketleri sonucunda kenti
çevreleyen verimli tarım toprakları, merkezi yerleĢimin devamı olarak geliĢmekte ve kentsel
alana dönüĢmektedir.
Denizli‘de mekânın kullanımında, yerel ekonominin küresel piyasalarla üretim ve tüketim
zincirleri aracılığıyla eklenmesi süreci belirleyici bir etkiye sahiptir. Denizli kentsel mekânı
piyasa güçlerinin dinamikleri, sanayi, ticaret ve hizmet sektörü kapitalizminin ihtiyaçları
tarafından Ģekillendirilmektedir. Denizli‘de kentsel mekânın Ģekillenmesindeki ana faktör
sanayileĢmedir. Denizli sanayisi, küresel piyasalara üretim yapan bir piyasadır. Sanayi, istihdam
yaratmakta bu da kente göçü hızlandırmaktadır. Göç nüfus artıĢını, nüfus artıĢı da kentin
büyümesini ve kentlinin artan ihtiyaçlarını getirmektedir. Kentin artan ve farklılaĢan ihtiyaçları
da son yıllarda küresel tüketim zincirlerine bağlanan ticaret ve hizmet sektörleri ile
giderilmektedir. Kentsel mekânda neoliberal politikalar çerçevesinde yeni yatırım ve tüketim
alanları AVM‘ler ile kendini göstermektedir. Kent yeniden Ģekillenmektedir.
Politika kent mekânından ayrıĢtırılamaz. Kentsel mekân kullanımı/dönüĢümü politik aktörlerden
bağımsız süreçler olamaz. DönüĢümleri olumlu sonuçlar yaratacak Ģekilde yönlendirme
potansiyeli bulunan aktörlerin, yanlıĢ politikalar ya da politik çatıĢmalar ile dönüĢüm süreçlerini
olumsuz etkileme olasılıkları vardır. Kentsel mekân kullanımındaki değiĢimde küresel aktörlerin
güçleri arttıkça, kamu yöneticilerinin etkisinin gün geçtikçe azaldığı söylenebilir. Kentsel
mekânın Ģekillenmesinde karar verme gücü kamu yöneticilerindedir. Karar verme gücü halen
onlarda olsa da, giriĢimci sınıfın onların kararlarına etkisi oldukça büyüktür. Ancak, giriĢimci
sınıfın esas etkisi serbest piyasa kuralları ve özelleĢtirmeler çerçevesinde iĢleyen arazi
piyasasındaki egemenliğinden gelmektedir. Kentin geliĢim yönü, yatırımların ne tür alanlarda
olacağı, her ne kadar kamu yönetiminin etkisi ve yönlendirmesinde oluĢsa da, bu süreçte
giriĢimciler, spekülatörler ve mülk sahipleri belirleyici bir rol oynamaktadır. Kentsel dönüĢüm
açısından yaĢanan geliĢmeler, genellikle zaten biçimlendirilmiĢ mekânları kamu yöneticilerinin
karĢılarında bulmalarına neden olabilmektedir. Hatta son yıllarda, özelleĢtirme politikaları
kentsel mekânların dönüĢümünde önemli bir unsur olarak öne çıkarken, devletin temel iĢlevi de
yatırımcıyı çekecek faaliyetler yapmak olarak tanımlanır hale gelmiĢtir. 1980 sonrası neoliberal
politikaların etkisi kentsel mekânın Ģekillenmesinde de hissedilmektedir. Denizli örneğinde,
küresel sermayenin tehdidi altında kalan kamusal alanların korunmasında kamu aktörlerinin etkin
olamadığı sonucuna varılmıĢtır. Küresel üretim ve tüketim zincirlerine bağlı olan Denizli bu
bağımlılığını artırdığı sürece kentsel mekânında küresel aktörlerin ve faktörlerin etkisini
çoğalarak hissedecektir.
Denizli kentsel mekân kullanımında değiĢim sürecine iliĢkin öneriler Ģöyle sıralanabilir:
Denizli kentinde mekânsal kalite sağlanmalıdır.
Denizli‘de sürdürülebilir kentsel mekân politikası için; kent planlanırken kentin
dinamikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Denizli‘de kentsel mekân kullanımının değiĢiminde arsanın değiĢim değeri değil, kullanım
değeri göz önünde tutulmalıdır.
Denizli‘de geleneksel kent dokusundan yola çıkarak, zaman içinde kentin özgün
niteliklerini, mekânda geliĢtirilmesi gereken yeniliklerle iliĢkilendirerek kente mekânsal
özgünlük kazandırılmalıdır.
Kentsel geliĢim için teknolojik ve toplumsal yenilikler kentin mevcut yapısıyla doğru
iliĢkilendirilmelidir.
Algılanabilir, sürdürülebilir kent vizyonu olmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma, kentsel yaĢam
302
Pınar SavaĢ Yavuzçehre
-
-
kalitesinin arttırılmasına dönük planlama politikaları ortaya konmalıdır.
Kent özgün olmalıdır. Kentin ve kentlinin ihtiyaçları belirlenmelidir.
Denizli‘de tarihi, kültürel kentsel varlıklar korunmalı ve koruma, kullanma ve
sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Kentte kamusal alanlar kamu yararına kullanılmalıdır.
Kentte daha fazla AVM yapımına izin verilmemelidir.
Sanayi yatırımları için öncelikle atıl duran OSB arazileri kullanılmalıdır.
Denizli ili diğer ilçelerinin de sanayi yatırımlarından daha fazla pay almaları ve mevcut
potansiyellerini değerlendirmeleri gerekmektedir. Göçün durdurulması, azaltılması veya
tersine çevrilmesi yatırımlar ile ilçeler arasındaki mekânsal geliĢim bakımından
eĢitsizliklerin giderilmesi sağlanabilir.
Kent halkının kent kültürü geliĢtirilmelidir. Denizli kentinde var olan sanayi kültürü kadar
kent kültürü yaratılmalıdır.
Üniversitenin kent için yapılacak her bir projede paydaĢ olarak yer alması ve yönlendirici
olması gerekmektedir.
Notlar:
i)Bu bildiri kaleme alınırken Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu
Yönetimi Bölümünde 2010 yılında kabul edilen ―Kentsel Mekân Kullanımında DeğiĢim: Denizli Kenti
Örneği‖ baĢlıklı doktora tezinde büyük ölçüde yararlanılmıĢtır.
Kaynaklar
AslantaĢ, Ġ. Vd.,(2005) Denizli Sanayi Potansiyeli ve Yatırım Alanları Araştırması, T.C.Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, Sanayi AraĢtırma ve GeliĢtirme Genel Müdürlüğü, Yayın No: 152, Ankara.
Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı Afet ĠĢleri Genel Müdürlüğü (1993) Türkiye Deprem Bölgeleri
Haritası Proje Raporu, Ankara.
Castells, M. (1997)Kent, Sınıf, İktidar, çev. A.Erendil, Bilim ve Sanat, 1997.
Castells, M. (1977) Urban Question, Cambridge, MA, MIT Press.
Erkin, E. (1983) Denizli Merkez Nazım İmar Planı Raporu, Denizli Belediyesi.
Ersoy, H. (2009)Denizli Sanayi Odası Mali Ve Ġdari ĠĢler Müdürü) ―Denizli‘de Sanayinin Yer Seçimi‖
konulu sözlü görüĢme, Denizli Sanayi Odası, Denizli, 2009.
Gottdiener, M. (1984) ―Mekan Kuramı Üzerine Tartıșma: Kentsel Praksise Doğru‖ (çev.) Ç.
Keskinok, Praksis, S.2, 2001, s. 248-270. Orijinali: Smith, M. P. (ed.) Cities in Transformation,
London: Sage.
Gül, H., Sallan Gül, S. (2004) ―Ekonomik Krizler KarĢısında Ankaralı Yoksulların YaĢam
Stratejileri‖, Değişen Dönüşen Kent ve Bölge 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 28. Kolokyumu
Bildiriler Kitabı, 8-9-10 Kasım 2004, s. 967-985.
Harvey, D. (2007) ―Neo-Liberalism As Creative Destruction‖, The Annals of the American Academy
of Political and Social Science, Vol. 610, No. 1, s. 21-44.
Harvey, D. (2006) Sosyal Adalet Ve Şehir, Metis Yayınları, (Çev.) Mehmet Moralı, Metis Yayınları,
Ġstanbul.
IĢık, O. (1994) ―Mekânın PolitikleĢmesi, Politikanın MekânsallaĢması‖ Toplum ve Bilim, S. 64-65, s.
7-38.
Ġnceoğlu, N. (1983) Geleneksel Türk Mimarisi Denizli, Tasarım Yayın Grubu.
Ġnceoğlu, N. (1988) ―Denizli Evleri ve Kent Dokusu‖, Türk Kültür Tarihinde Denizli Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, 27-30 Eylül 1988, Denizli, 292- 294.
303
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Keyman,
E.F.
(2009),
Kenti
Yöneten
Türkiye‘yi
de
Yönetir,
Radikal
2,
(http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=925468&Date=
10.03.2009&CategoryID=42, 8.3.2009)
Kıray, M. B. (1989) Kentleşme Yazıları, Bağlam Yayınları, Ġstanbul.
Kodal, T. (2007) Atatürk Döneminde Denizli (1923-1938), Denizli Ticaret Odası Yayınları 4, Matsa
Basımevi, Ankara.
Mutluer, M.(1995) Gelişimi, Yapısı ve Sorunlarıyla Denizli Sanayii, Denizli Sanayi Odası Yayınları,
Denizli.
Neccar, A.H. (2006) Kentsel Dönüşüm Üzerine Kavramsal Giriş
.
(http://dikmenvadisi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=51&Itemid=34,
11.11.2009).
Ökmen, M. (1996) ―Sivas‘ta Kentsel GeliĢme‖, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1,
s. 239-264.
Sargın, G. A. (2008) ―Yakın Dönem KentleĢme Süreçlerine ĠliĢkin EleĢtirel Notlar‖, Mülkiye, Cilt: 32,
Sayı: 261, s. 45-53.
Sennett, R. (2002) Ten ve Taş Batı Uygarlığında Beden ve Şehir, (Çev.) Birkan, T., Metis, Ġstanbul.
ġen, B. (2006) ―SoylulaĢtırma ve Konut Sorunu: Kente Dair Ġyimser Beklentilerin KarĢılanamaması‖,
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 6. Türkiye Şehircilik Kongresi ‗Planlama Siyaset Siyasalar‘
Bildiriler Kitabı, TMMOB ġehir Plancıları Odası, Ġzmir, s. 183-197.
ġengül, T. (2001/4-2002/1) ―Tüketim Toplumu, Tüketim Kültürü ve Tüketim Merkezleri‖, Ege
Mimarlık, Yıl. 11-12, Sayı. 40-41, s., 8-9.
ġengül, T. (2009) Kentsel Çelişki Ve Siyaset: Kapitalist Kentleşme Süreçleri Üzerine Yazılar, Ġmge
Kitabevi, Ankara.
304
Ankara Kentinde Sosyo-Mekânsal FarklılaĢmanın
Özellikleri ve Dinamiklerii
M. Murat YüceĢahin1, Suat Tuysuz2
Öz: Farklılık, kentsel yaşamı tanımlayan bir özellik olsa da küreselleşme ve ekonomik yeniden
yapılanma günümüz kentlerinde sosyo-mekânsal farklılaşmayı daha da artırmaktadır. Sosyoekonomik farklılaşma büyük metropoliten alanlardaki ayrışmanın en önemli unsurudur. Bununla
birlikte kentli nüfusun yaş, doğurganlık, aile ve hanehalkı yapısı, eğitim düzeyi ve göç örüntüsü
kentsel alanlardaki sosyal yaşam üzerinde merkezi bir öneme sahiptir. Bu nedenle belli grupların
kentin belli bölgelerinde yaşamayı tercih etmeleri sonucunda kentsel doku içerisinde demografik
farklılaşmayı gösteren örüntüler oldukça belirgindir. 2000 yılı Nüfus ve Bina Sayımları verileri
kullanılarak yapılan bu çalışma, Ankara kentinde sosyo-mekânsal farklılaşma ve ayrışmayı konu
edinmektedir. Çalışmada sosyo-mekânsal örüntülerin oluşumunu sağlayan dinamiklerin ortaya
çıkarılması için k-ortalamalar kümeleme yöntemi uygulanmıştır. Analiz, kentteki yapısal
farklılaşmayı yansıtan altı bölgenin/kümenin olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosyo-mekânsal farklılaşma, mekânsal ayrışma, türdeş mekânlar,
Kümeleme Analizi, Ankara.
Abstract: Although diversity is a defining characteristic of much urban life, globalization and
economic restructuring have led to an increase in socio-spatial stratification within modern
cities. Socioeconomic differentiation is arguably the most important dichotomy within large
metropolitan areas. However, demographic factors such as age, fertility, family and household
structure, education level, and migration patterns of urban society also play key roles in the
social life of urban areas. Thus, there are clear patterns to the geo-demographics of cities – in
large part due to the tendency for certain social groups of individuals to occupy particular
niches within the urban fabric. Using neighbourhood-level census and housing data from the
year 2000, this paper focuses on the pattern of socio-spatial differentiation and segmentation in
Ankara, Turkey‘s capital city. The study applies k-means Clustering Analysis to identify the
underlying dimensions of the formation of socio-spatial patterns in the city. The analysis
supports the concept of emerging structural differentiations in a ―sexpartite city‖.
Keywords: Socio-spatial differentiation, spatial segregation, homogeneous urban areas, Kmeans Clustering Analysis, Ankara.
1
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Ankara:
[email protected]
2
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Ankara
305
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
1. GiriĢ
BeĢeri coğrafyanın dört ana paradigması durumunda olan kantitatif, davranıĢsal, yapısalcı ve post
yapısalcı yaklaĢımlar kent coğrafyası araĢtırmalarında da her yönüyle etkisini göstermiĢtir. Son
yıllarda, post yapısalcı yaklaĢımın dikkat çektiği toplumsal eĢitsizliklerin çeĢitlenmesine bağlı
olarak toplumsal farklılaĢmaların kentsel mekândaki görünürlüğünün daha da artıĢı, kentleri
sadece fiziksel yapılar olarak görmekten ziyade, insanın yaratma ve hayal gücünün yansıdığı
yapılar olarak algılama biçiminin benimsenmesini sağlamıĢtır (Knox ve Pinch, 2006). Benzer bir
kavrayıĢ noktasından hareketle olsa gerek, modernleĢme ekolü de kentleĢmeyi modernleĢme
sürecinin bir parçası olarak ele almıĢ ve açıklamasını da ―kent ve kent yaşantısını, insanın aklının
doğal ortamı dönüştürerek çevresine ve toplumsal ilişkilere biçim veren örgütlenme yeteneğinin
göstergesi‖ olarak tanımlamıĢtır (ġahin, 2010:1). Gerçekçi bu bakıĢ açısına David Harvey‘in
çalıĢmalarında da rastlamak mümkündür. Artık, bugünün kentinin tüm karmaĢıklıklarını ve
yapaylıklarını insanın yaratma gücünün bir sonucu olarak kavramak; kentleri ise zıtlıkların,
benzerliklerin, çatıĢmaların ve uzlaĢıların ve hatta Ģiddetin mekânı olarak görmek sıra dıĢı bir Ģey
olmaktan çıkmıĢtır. Bu nedenle günümüzde kenti çalıĢmak, araĢtırmacıları geçmiĢte olduğundan
çok daha fazla sosyo-mekânsal diyalektik perspektifiyle kentteki toplumsal pratiklerin örgütleniĢ
biçimlerine iliĢkin düĢünme ve değerlendirme yapmaya yöneltmektedir (Soja, 1980; Harvey,
2003 ve 2009; Knox ve Pinch, 2006; ġahin, 2010).
Ekonomik yeniden yapılanma süreçlerinin etkisiyle kentiçi sınıfsal yapılarda gözlemlenen
ayrıĢma, ister istemez, bugünün kentlerinde yaĢam biçimleri, sosyo-demografik özellikler ve
kültür üzerinden gerçekleĢmektedir. Özellikle 1990‘lı yıllar sonrasında küreselleĢmenin
çerçevesini çizdiği yeni dinamikler, toplumun farklı kesimlerinin kentsel alanlarda
görünürlüklerinin artıĢını ve çok kültürlü kentsel yapılanmaya dayalı bir mekânsal farklılaĢma
biçimini ortaya çıkarmaktadır. Bir taraftan yeni teknolojilerin yarattığı endüstriyel alanlarda
çalıĢan yeni orta sınıflara ait uydu-kent bölgeleri, diğer yandan seçkinleĢtirilmiĢ bölgeler ile üst
gelir gruplarının korumalı yerleĢmeleri ve Türkiye‘de 1950‘lerden itibaren büyük kentlerin
ayrılmaz bir parçası haline gelen gecekondular (ve/veya sonradan kentsel dönüĢüme uğratılan
gecekondu alanları), kentlerde belirginleĢen sosyo-mekânsal farklılaĢmaların önemli
dinamikleridir (Baycan Levent ve Gülümser, 2005; Es, 2010). Öte yandan, uluslararası sermaye
akıĢlarının önemli merkezleri durumunda olan kentlerde bu dinamik yapının bir sonucu olarak
mekânın yeniden üretimi yeni birikim stratejilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Büyük
kentsel yatırımlar, kentsel yenileme projeleri gibi süreçlerle kentler sosyo-mekânsal açıdan köklü
değiĢimler geçirmektedir. Ancak kentsel dönüĢüm projeleriyle kamusal mekândaki geniĢ
mülkiyet ve kullanım haklarının, çoğu kez, daha sınırlı ve ayrıcalıklı bir sınıfa transfer
edilmesiyle, sosyal sınıflar arasındaki uçurum büyümekte, temas sınırlanmakta ve kentlerdeki
bütünleĢme süreci ayrıĢmaya dönüĢmektedir (KurtuluĢ, 2006; Uzun, 2006; Yüksel, 2007;
Akpınar, 2009). Dolayısıyla kentlere yönelik yapılan yatırımların ve/veya kentsel yenileme
projelerinin kentsel mekândaki sosyal ayrıĢmayı tetikleyen bir yönü de bulunmaktadır.
Bu çalıĢmanın amacı, kentsel alanlarda belirginleĢen sosyo-mekânsal farklılaĢmaları kentli
toplumun demografik, sosyal ve ekonomik nitelikleriyle, yeni kentleĢme söylemleri
çerçevesinde, Ankara örneğinde incelemek ve çalıĢmadan elde edilen bulguları Ankara‘da
uygulanan kentsel dönüĢüm politikaları çerçevesinde tartıĢmaktır. Bu bağlamda çalıĢma, kentte
öncelikli yerleĢim alanlarının tespit edilmesi ve bu alanlardaki nüfusun ihtiyaçlarının sağlanması
için geliĢtirilecek eylem planlarının hazırlanmasında mahalle esaslı dönüĢüme yönelik stratejik
yaklaĢım için altlık oluĢturması bakımından önem taĢımaktadır.
2. Kavramsal Çerçeve ve Literatür
Toplumsal iliĢkilerin mekândaki etkisi, sosyal farklılaĢmalar Ģeklinde kendini göstermekte
(Tekeli, 2010) ve bu tür farklılaĢmalar kentsel mekânlarda daha belirginleĢmektedir. Sosyal
farklılaĢmaların mekândaki görünürlüğü, toplumsal sınıfların sahip oldukları sosyal ve ekonomik
sermayenin yaĢam tarzı yoluyla ifade edilmesine dayalıdır (Harvey, 2002 ve 2009; KurtuluĢ,
2005). Sosyo-mekânsal farklılaĢma, bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak benzer ihtiyaçlara
306
M. Murat YüceĢahin, Suat Tuysuz
sahip kiĢilerin bir araya toplanmaları Ģeklinde gerçekleĢmektedir (Türkdoğan, 1974; Wirth,
2002). Ancak genellikle zenginlerin/üst sınıfların kent içi ayrıĢması (segregasyonu) gönüllülük
esasına dayanırken, yoksulların ya da alt sınıflarınki bir bakıma zorunluluktan
kaynaklanmaktadır (Gottdiener, 1994; Carr, 1997). Kent içi mekânsal farklılaĢmanın nedeni,
insanların kendilerine denk gördükleri kiĢilerle birlikte yaĢama isteğine dayalıdır (Baycan Levent
ve Gülümser, 2005; Kesiriklioğlu, 2010). Bu nedenle kenti ―farklı sosyal sınıflardan oluĢan bir
toplumun, yapay çevreyi doğal çevreye egemen kıldığı bir ortamda ve kentsel yaĢam kurallarına
uygun olarak yaĢamlarını sürdükleri bir yerleĢme‖ (Ertürk, 2009; Kesiriklioğlu, 2010) olarak
tanımlamak da mümkündür.
Göçün kentlerde yaratmıĢ olduğu hızlı değiĢim, göç eden kırsal kesim insanının sosyo-ekonomik
ve kültürel nedenlerle kentle bütünleĢememesi sorununu da beraberinde getirmektedir. Bu sorun,
kentle bütünleĢemeyen insanların kümelenmesine, ayrıĢmasına, kutuplaĢmasına ve
farklılaĢmasına neden olmaktadır. ‗Kümelenme (agglomeration)‘, ‗ayrışma (segregation)‘
ve/veya ‗kutuplaşma (polarization)‘ kavramlarıyla ifade edilebilen sosyal yapı içerisindeki
farklılaĢma, bugünün batı dünyasındaki kentlerinde birçok sorunun ortaya çıkıĢının da arka
planında yer almaktadır.
Mekândaki sosyal iliĢkilerin ve buna bağlı olarak geliĢen mekânsal farklılaĢmaların etnisite,
dinsel gruplar ya da hemĢerilik bağlarına göre geliĢimini inceleyen çalıĢmalar olduğu gibi
(Ogden ve Winchester, 1975; Murdie ve Borgegard, 1998; Castles ve Miller, 2008; Ellis, vd.,
2004; Li ve Wu, 2006; Knox ve Pinch, 2006; Musterd ve Ostendorf, 2009), kentteki mekânsal
kutuplaĢma ve farklılaĢmaların kentli nüfusun eğitim durumu, gelir durumu, sosyal statü, meslek
grupları ve yaĢam biçimi gibi değiĢkenler açısından ele alındığı çalıĢmalar da bulunmaktadır
(Beshers, 1962; Kempen, 1994; Hamnett ve Cross, 1998; Wessel, 2000; Grannis, 2002; Fielding,
2004; Castles ve Miller, 2008; Li ve Wu, 2006; Firidin Özgür, 2006). Diğer yandan, kentlerin
farklı bölgelerinde uygulanmakta olan kentsel dönüĢüm projelerinin sosyo-mekânsal farklılaĢma
ve ayrıĢma üzerindeki etkilerini inceleyen ve bu bağlamda eleĢtirel tartıĢmalara yer veren pek
çok çalıĢmayla (örneğin, KurtuluĢ, 2006; Turan, 2007; Yüksel, 2007) da karĢılaĢılmaktadır.
Özellikle Türkiye‘de olduğu üzere kentsel dönüĢümün kentsel ranta yerini bırakarak kentlerdeki
sosyo-mekânsal ayrıĢmayı bir anlamda mekânsal yarılma haline getiren uygulamalar sıkça
tartıĢılan konular arasında yer almaktadır.
3. Ankara Kentine Kısa Bir BakıĢ
13 Ekim 1923‘te baĢkent olmasıyla idari bir statü kazanan Ankara‘nın kentsel geliĢimi üç farklı
dönemde ele alınabilir. Bunlardan ilki, 1923 yılından baĢlayarak göç yoluyla kente gelenlerin
kent nüfusu içerisindeki payının belirgin olarak artmaya baĢladığı 1950 yılına kadar olan
dönemdir. 1923‘te yaklaĢık yirmi bin civarında nüfusa sahip, büyükçe bir kasaba niteliğinde olan
Ankara (Görmez, 2004), yönetim fonksiyonunu elde etmesinden sonra Türkiye‘deki önemli
nüfus çekim merkezlerinden biri haline gelmiĢtir. 1924 yılında Lörcher ve 1928 yılında Jansen
planlarının kabul edilmesi, Ankara‘nın kale çevresinde plansızca yoğunlaĢan yerleĢme
ünitelerinden kurtularak düzenli kent makroformuna kavuĢması açısından önemlidir. Planın
uygulamaya konulmasıyla kale çevresinde yoğunlaĢan eski yapıya eklenen yeni kent yapısı, kale
çevresinden güneye doğru geliĢirken, bu geliĢim içerisinde Devlet Mahallesi, Bahçelievler gibi
seçkinleĢtirilmek istenen ―prestij‖ mahalleleri ile alt gelir gruplarına yönelik planlanması istenen
―amele mahallesi‖ oluĢturma çabaları, büyüyen kent içerisinde ikili yapıların doğmasının
temellerini oluĢturmuĢtur (Görmez, 2004; ġenyapılı, 2004). Kentteki bu yapı, zaman içerisinde
kuzeyde alt gelir gruplarına, güneyde ise orta ve üst gelir gruplarına hitap eden biçimde çeĢitli
mahallelerin oluĢumunu sağlamıĢtır. 1950-1980 yılları arasını kapsayan ikinci dönemde,
baĢkentlik iĢlevinin de tetiklediği hızlı değiĢimlerle hizmet sektöründe faaliyet gösteren nüfusun
Ankara kentindeki payı, 1935‘te %35 iken, 1960‘larda %49‘a çıkmıĢtır. Kente göçle gelen
gruplar içerisinde vasıflı iĢgücü niteliğindeki nüfus çoğunlukla hizmet sektöründe istihdam
edilirken, düĢük vasıflı olanlar ise çoğunlukla marjinal iĢlerde çalıĢmaya baĢlamıĢlardır. Bu
durum yapısal olarak kentte sosyal ve fiziki ikiliklerin oluĢmasına yol açan önemli bir etmen
307
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
olmuĢtur (ġenyapılı, 2004). 1980‘lerden sonra kentin çekirdek alanı kuzey, güney ve doğu
kesimlerde topografik eĢiklere dayanmıĢ ve bu alanın çeperini de gecekondular kuĢatmıĢtır
(Günay, 2006). Çevreyi saran gecekondu mahalleleri ile sıkıĢan kent, son yıllarda, bu dar
mekândan çıkarak topografyanın da uygun olduğu batı bölgesine doğru geliĢme göstermiĢtir.
Böylece Batıkent, Eryaman, Ümitköy, Konutkent ve Koru Sitesi gibi uydu kentlerin ortaya
çıkıĢıyla Ankara‘nın kentleĢmesi yeni bir yöne doğru evrilmiĢtir (ġenyapılı, 2006).
4. Yöntem: Kümeleme Analizi
Bu çalıĢmada yöntem olarak Statistical Package for Social Sciences (SPSS) paket programı
aracılığıyla ‗kümeleme analizi (cluster analysis)‘ kullanılmıĢtır. Bu analiz, birey, nesne ya da
birimlerin (ülkeler, iller, ilçeler, mahalleler gibi) benzer özelliklerini dikkate alarak onları iki ya
da daha fazla alt kümeler Ģeklinde gruplandırmaktadır (Everitt ve Dunn, 1991; Afifi ve Clark,
1999; Rencher, 2002; Addio ve Ercole, 2005; Çokluk vd., 2010; Özdamar, 2010; Uçar, 2010;
Berberoğlu, 2011). Kümeleme iĢlemi iki tür algoritma biçimi üzerinden yapılabilmektedir:
HiyerarĢik (hierarchical) ve hiyerarĢik olmayan kümeleme (non-hierarchical). HiyerarĢik
kümeleme yöntemleri özellikle sayıca küçük birimler ya da nesneler (n=50 veya n<250) için
uygunken, hiyerarĢik olmayan kümeleme yöntemleri daha büyük veri setlerine (örneğin, n>300)
uygulanabilmektedir (Bacher, 2002; Çokluk vd., 2010). ÇalıĢmada, birim sayısının (Ankara kenti
mahalleleri) 338 olması nedeniyle hiyerarĢik olmayan kümeleme yöntemlerinden ‗k-ortalamalar
yöntemi‘ kullanılmıĢtır. Kümeleme analizi, sağladığı avantajlar bakımından sosyal bilimlerde,
özellikle son yıllarda, sıklıkla kullanılan çok değiĢkenli istatistiksel analiz yöntemlerinden biri
haline gelmiĢtir (Uçar, 2010). Kümeleme analizi, veri matrisinde bulunan ve doğal gruplamaları
tam olarak bilinmeyen birimleri ya da nesneleri (n) değiĢkenlerin özellikleri bakımından
birbirleri ile benzer olan doğru alt kümelere (grup) ayırmaya olanak tanıyan aslında bir
yöntemler topluluğudur (Özdamar, 2010; Çokluk vd., 2010). Bu analiz, birey, nesne ya da
birimlerin (ülkeler, iller, ilçeler, mahalleler gibi) benzer özelliklerini dikkate alarak onları iki ya
da daha fazla alt kümeler Ģeklinde gruplandırmaktadır (Everitt ve Dunn, 1991; Afifi ve Clark,
1999; Rencher, 2002; Addio ve Ercole, 2005; Çokluk vd., 2010; Özdamar, 2010; Uçar, 2010).
5. DeğiĢkenler
ÇalıĢmada, 338 mahalle düzeyinde 2000 yılı Nüfus sayımına göre (DĠE, 2002) Ankara‘da kentli
nüfusa ait seçilmiĢ dört demografik (XD), on dört sosyal (XS) ve on altı ekonomik niteliklerle
ilgili değiĢken (XE) ile 2000 yılı Ankara kenti Bina Sayımı‘ndan seçilmiĢ kentin bazı morfolojik
yapısıyla iliĢkili iki değiĢken (XM) kullanılmıĢtır (Tablo 1). DeğiĢkenlere ait ham veriler,
Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘ndan temin edilmiĢ (TÜĠK, 2011a ve b) ve oransal hale
dönüĢtürüldükten sonra analize alınmıĢtır.
ÇalıĢmada Ankara kentinde mahalle düzeyindeki nüfusun sosyo-demografik özellikleri (yaĢlı
nüfus, yükseköğretim çağındaki nüfus, doğurganlık ile iliĢkili bir değiĢken olarak çocuk-kadın
oranı ve cinsiyet oranı, 1000 erkeğe düĢen kadın sayısı) bakımından ayırt edici olduğu düĢünülen
dört değiĢken (XD1, XD2, XD3 ve XD4) kullanılmıĢtır. Bundan baĢka, kentli nüfusun sosyal
niteliklerini yansıtması bakımından: nüfusun eğitim yapısı ile ilgili olarak dört değiĢken (XS1,
XS2, XS3 ve XS4); kente göçle geldiği anlaĢılan ve Ankara‘da önemli düzeylerde bulundukları
DĠE (2002: 98)‘den tespit edilen bazı Ġç Anadolu Bölgesi illeri, Erzurum ve Kars illeri ve
Güneydoğu Anadolu bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun göçmen profilleri itibariyle ayrıĢmasını
gösterebilecek üç değiĢken (XS5, XS6 ve XS7); hanelerde yaĢayan nüfusun hanehalkı sayılarına
göre ayrıĢmasını gösterebilecek yedi değiĢken (XS8, XS9, XS10, XS11, XS12, XS13 ve XS14)
analize alınmıĢtır. Ayrıca analizde, kentli nüfusun ekonomik niteliklerini yansıtması bakımından:
hanehalklarının gelir düzeyine paralel bir bilgi sunabileceği düĢünülen konut sahipliği, kiracılık,
ikamet edilen konutun oda sayısını gösteren altı değiĢken (XE1, XE2, XE3, XE4, XE5 ve XE6);
kentteki iĢsiz, iĢgücünde olmayan ve istihdam edilen nüfusun ayrıĢmasını yansıtabilecek üç
değiĢken (XE7, XE8 ve XE9); kentli nüfusun mesleki yapısını yansıtabilecek yedi değiĢken
(sırasıyla, XE10, XE11, XE12, XE13, XE14, XE15 ve XE16) yer almıĢtır. Analizde, Ankara
kentinin morfolojik açıdan eskimiĢ konutların olduğu mekânlar ile nispeten daha yeni konutların
308
M. Murat YüceĢahin, Suat Tuysuz
bulunduğu mekânların ayrıĢmasını yansıtabileceği düĢünülen iki adet değiĢkene de (XM1 ve
XM2) yer verilmiĢtir.
Tablo 1. Analizde kullanılan değiĢkenler
Kod
DeğiĢken açıklaması
Demografik değişkenler (D)
60 yaĢ üzeri nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XD1
20-24 yaĢ arası nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XD2
Çocuk –kadın oranı
XD3
Erkek nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XD4
Sosyal değişkenler(S)
Okuma yazma bilmeyen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS1
Ġlkokul mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS2
Lise mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS3
Yükseköğretim mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS4
Ġç Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS5
Erzurum ve Kars illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS6
Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XS7
Tek kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS8
Ġki kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS9
Üç kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS10
Dört kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS11
BeĢ kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS12
Altı kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS13
Yedi kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XS14
Ekonomik değişkenler(E)
Ġkamet ettiği evin sahibi olan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XE1
Ġkamet ettiği evde kiracı durumda olan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XE2
Ġki odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XE3
Üç odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XE4
Dört odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XE5
BeĢ odalı konutta yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
XE6
ĠĢsiz nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE7
ĠĢgücünde olmayan nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE8
Ġstihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE9
Ġlmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri vb. Ekonomik faaliyet kollarında istihdam edilen nüfusun
XE10
mahalle nüfusuna oranı (%)
MüteĢebbisler, direktörler, üst kademe yöneticileri vb. Ekonomik faaliyet kollarında istihdam edilen nüfusun
XE11
mahalle nüfusuna oranı (%)
Ġdari personel olarak istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE12
Ticaret ve satıĢ personeli olarak istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE13
Hizmet iĢlerinde istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE14
Ġyi tanımlanmamıĢ faaliyetlerde istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE15
Ġmalat sanayisinde istihdam edilen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
XE16
Kentin morfolojik yapısına ilişkin değişkenler (M)
1959 yılı öncesinde yapımı tamamlanmıĢ bina sayısının mahalledeki toplam bina sayısına oranı (%)
XM1
Isıtma sistemi olarak soba (katı yakıt yakan) kullanan bina sayısının toplam bina sayısına oranı (%)
XM2
6. Analiz ve Bulgular
Analiz sonucunda oluĢan 6 kümeden: 1. küme 45; 2. küme 47; 3. Küme 12; 4. Küme 80; 5.
Küme 61 ve 6. Küme 93 elemanlıdır (mahalle sayısı olarak). Kümelerin Tablo 2‘de sunulan
ortalamalar bağlamında özellikleri ise Ģu Ģekildedir: 1 nolu küme, tüm değiĢkenler içerisinde 15
değiĢkene ait maksimum ve 14 değiĢkene ait minimum ortalamaların yer aldığı bir bölgeye
karĢılık gelmektedir. Kümedeki ortalamalar, 60 yaĢ ve üzeri nüfus ile 20-24 yaĢ arası nüfus, lise
ve yükseköğretim mezunu nüfus, Güneydoğu Anadolu bölgesi illerinde doğmuĢ nüfus, tek, iki ve
üç kiĢilik hanelerde yaĢayan hane halkları, beĢ odalı konutta yaĢayan hane halkları, iĢgücünde
olmayan nüfus, istihdam edilen (çalıĢan) nüfus, ilmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri
vb. ile müteĢebbisler, direktörler, üst kademe yöneticileri olarak istihdam edilen nüfus, hizmet
iĢlerinde istihdam edilen nüfus ve iyi tanımlanmamıĢ faaliyetlerde istihdam edilen nüfus
oranlarının Ankara kentinde en yüksek düzeylerde olduğu, ―geliĢme düzeyi yüksek‖ bir bölgeye
iĢaret etmektedir (ġekil 1).
309
KBAM 2. Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar Sempozyumu
Tablo 2. Son küme merkezleri (ortalamalar)
DeğiĢken
Küme
1
Demografik değişkenler (D)
XD1: 60 yaĢ üzeri nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
14,2
XD2: 20-24 yaĢ arası nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
13,2
XD3: Çocuk –kadın oranı
118,3
XD4: Erkek nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
48,1
Sosyal değişkenler (S)
XS1: Okuma yazma bilmeyen nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
2,3
XS2: Ġlkokul mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
13,5
XS3: Lise mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
29,8
XS4: Yükseköğretim mezunu nüfusun mahalle nüfusuna oranı (%)
30,7
XS5: Ġç Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna
oranı (%)
11,8
XS6: Erzurum ve Kars illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle nüfusuna
oranı (%)
2,1
XS7: Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde doğmuĢ nüfusun mahalle
nüfusuna oranı (%)
3,0
XS8: Tek kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki
toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
16,3
XS9: Ġki kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki
toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
24,3
XS10: Üç kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki
toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
25,1
XS11: Dört kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sayısının mahalledeki
toplam hanehalkı sayısına oranı (%)
24,5
XS12: BeĢ kiĢilik hanelerde yaĢayan hanehalkı sa

Benzer belgeler