Birleşik Mücadeleci Sendikal Hareket

Transkript

Birleşik Mücadeleci Sendikal Hareket
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ
KARDESLİĞİ
. .
.
Sayı 37 • Mart 2009 • 1 YTL
İşçi Kardeşliği Partisi
merkezi gazetesidir
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
SENDİKALARIMIZDAN
ELİNİZİ ÇEKİN!
Hükümet, sendika düşmanlığı
ve Türk Metal meselesi
Şadi Ozansü’nün yazısı 4. sayfada
T
15 Şubat Kadıköy Mitingi Başlangıç Olsun
ürk-İş, DİSK ve KESK’in öncülüğünde
düzenlenen 15 Şubat Kadıköy Mitingi
ile önemli bir adım atıldı. İşçi Kardeşliği
Partisi olarak geçen ayki gazetemizde kriz
bahanesiyle işçilere ve sendikalarımıza karşı
yapılan saldırılara dikkat çekerek en büyük
işçi konfederasyonu olan Türk-İş’i göreve
çağırmıştık. Ortak miting kararı ile atılan
bu adımı, şimdi mücadeleci birleşik bir
sendikal harekete doğru geliştirmek bütün
işçi /emekçi örgütlerinin ve öncü işçilerin önünde görev olarak durmaktadır.
Dünya kapitalizminin içinde bulunduğu kriz sadece ekonomik değil siyasal, sosyal ve ideoloji/düşünce
planında da tüm dengeleri sarsacak etkilere başlamıştır. Yıllarca ekonomik olarak kamu mülkiyeti ve
birçok ülkede yükselerek devam eden sosyal
ve siyasal mücadeleler, krize yenik düşen
İzlanda’da hükümetin erken seçime gitmesi
yeni dönemin habercileridir. Bu kriz döneminde ya işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul
halk güçleri ileri bir adım atıp emek ve
demokrasi yönünde bir seçenek yaratacaklardır ya da din, mezhep ve ırk kavgalarının ön plana geçip savaşların daha da
artacağı bir karanlık döneme girilecektir.
Bugün Türkiye’de çok küçülmüş, dağınık,
güven yitirmiş ve birçoğu kötü şekilde yönetilmekte
olsa da elimizde kalan tek anlamlı güç işçi örgütleri,
sendikalarımızdır. Emek ve demokrasi yönünde bir
gelişme hayal ediyorsak bu yapıların önemi ortadadır. Zaten bu nedenledir ki AKP
devamı 2. sayfada
Birleşik Mücadeleci
Sendikal Hareket
işletmeciliğini zihinlerden silmeye çalışanlar, krizden
çıkışı kamulaştırmalara veya kamunun ekonomik
planda yapacağı girişimlere bağlamış durumdalar.
Geçen ay Yunanistan’da yaşanan gelişmeler, son olarak
Fransa’da büyük kitlesel grevler, Latin Amerika’da
GÜNCEL
Taşeronlaşmayı savunanlara oy yok!
kapaktan devam hükümeti, elde kalan
bu sendikaları da
yok etmek veya tamamen hükümete
bağlı kukla örgütler haline getirmek
istemektedir. Ne yazık ki bazı sendika
yöneticileri de buna alet olmaktadırlar.
Hak-İş’in bazı yönetici ve sendikaları
hükümet ve onun emrindeki bürokrasi gücüyle birçok işkolunda Türk-İş
ve DİSK örgütlülüklerini yok etmeye
çalışmaktadırlar. Evet, Türkiye’de çoğu
sendikalar şimdiye kadar hep egemen
düzenin dümen suyunda gittiler ama
hiçbir zaman bu kadar hükümete
bağlı hale getirilmediler veya getirilmeye çalışılmadılar. Ama öte yandan
da kriz koşulları, hem işçi örgütleri
etrafındaki bu sermaye ve hükümet
ablukasını kırmak hem de sendikalar-
da örgütlü işçilerle tüm işçi sınıfı ve
yoksul halk katmanları arasında yeni
bir bağ, bir ortak mücadele zemini
yaratmak için fırsat yaratmaktadır.
Emek Platformu uzun süredir kâğıt
üzerinde bir ortaklık durumundadır.
Şimdi hangi işçi konfederasyonuna
bağlı olursa olsun bütün mücadeleci
sendika yöneticilerine ve öncü işçilere düşen görev, bu ortaklık zeminini
harekete geçirmek için mücadeleye
atılmak olmalıdır. Farklı konfederasyonlardan mücadeleci sendika yöneticileri, öncü işçiler bir araya gelmeli,
konfederasyon yönetimleri bugün ne
yapıyorsa yapsın Türk-İş, DİSK, Hakİş fark etmeksizin bütün sendikalara
hem tabandan hem de yapılabildiği
ölçüde yönetimler düzeyinden çağrılar
çıkarmalı, mücadeleye zorlamalıdır.
Yeni bir sendikal hareket, basit olarak Türk-İş veya DİSK’e bağlı
birkaç “sol” sendikanın veya sendika
yöneticilerinin bir araya gelmesi ve
ayrı bir küme oluşturmaları olarak
ele alınamaz. Yeni bir sendikal hareket, ancak hangi konfederasyona
bağlı olursa olsun tüm mücadeleci
sendikal unsurların birlik ve mücadele hedefi doğrultusunda Emek
Platformu tabanında bir odak oluşturmaları ve buradan sendikalı veya
sendikasız tüm işçi/emek güçlerine
ellerini uzatmaları ile başlayabilir.
Bunun için ihtiyacımız olan şey, işçi
sınıfının bütününün uzun vadeli çıkarlarını hesap eden akılcı tutumla, cesaret
ve fedakârlıktan başka bir şey değildir.
Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır
İKP, İstanbul Beyoğlu’da feminist aday Ülfet Taylı’yı destekliyor
Kadın örgütlerinin biraraya gelmesiyle oluşan Feminist Kolektif ’in
adayı Ülfet Taylı 80’li yıllardan beri kadın mücadelesi içinde yer alıyor ve halen evde baskı gören kadınlara destek olan Mor Çatı Kadın
Sığınağı Vakfı gönüllüsü. Taylı’nın kampanya çağrısı şöyle sesleniyor:
Kadınların erkek şiddetine uğramadığı, namus cinayetine kurban gitmediği, ev ve bakım işlerinin kadınlarla erkekler arasında
eşit paylaşıldığı bir dünyanın kurulması için, feminist siyasetin
olmazsa olmaz olduğunu düşünüyoruz. İşçilerden, Kürtlerden,
eşcinsellerden, emekçilerden, etnik/dinsel kimliği yüzünden dışlananlardan, sakatlardan yana bir yerel siyasetin ancak feminist bir yerel siyasetle birlikte yürütülebileceğine inanıyoruz.
Kadınların kurtuluşunu sınıfsal perspektifle ele alan arkadaşlarımızın kampanyasını destekliyoruz.
Bizim
Taraf
Zeki Kılıçaslan
Yerel Seçimler ve
Siyasetin Gündemi
Yerel seçimler yaklaştı. Türkiye yerel
seçimlere doğru giderken çeşitli gündem konuları ön plana çıkıyor. En son
gündem Başbakan Tayip Erdoğan’ın
DAVOS konuşması, ondan bir önceki gündem konuları ise; Ergenokon
davası, CHP’nin “çarşaf açılımı” ve
Kılıçdaroğlu’ nun İstanbul adaylığı idi.
Bütün bu tartışılanlar içinde ne işçi
sınıfını ve yoksul halk katmanlarını
kasıp kavuran ekonomik kriz ne de
hep süre giden adaletsiz, azgın sömürü düzeni ile ilişkili tartışmalar var.
Aslında Türkiye’de çok uzun süredir siyasette ekonomik sorunlar, yani
vatandaşın geçim derdi, ekonomik
eşitsizlik, açlık, yoksulluk bir tartışma
başlığı bile oluşturmuyor. Düzeni savunan siyasetçiler, sağı ile solu ile bunları
tartışmıyor. Çünkü onlar için bu adaletsiz vahşi kapitalist düzen sanki “Allahın
emri”. Bir avuç azınlığın milyonlarca
insanı ezip geçtiği, yoksulluğa, onursuzluğa ve bazen de ölüme terk ettiği
bu düzen onlar için değişmez. Hepsi bu
düzeni savunduğu için yaptıkları sahte
kavgalar da başka konularda olmak zorunda. Egemenlerin demokrasisi öyle
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
bir demokrasi ki her şeyi tartışabilirsin ama ekmeğin paylaşımı tartışma
dışı. O konuya elini uzatanın eli yanar.
Ekmeğin paylaşımını, yani ülkenin
gerçek gündemini kim siyasal tartışmaların ortasına oturtacak? Herhalde
ekmeğin nerdeyse hepsini alan sömürücüler, kapitalistler, patronlar değil.
Onlar durumdan memnun. Sorunun
cevabı ortada. Ekmeğin paylaşımını
gündeme ancak ekmekten pay alamayanlar getirebilir. Yani işsizi, emeklisi,
yoksul köylüsü ile işçi sınıfı getirebilir.
Peki, işçi sınıfı siyasette var mı? Evet,
işçiler, emekçiler siyasette varlar. Ama
nasıl varlar? Türk olarak varlar, Kürt
olarak varlar, Sünni Müslüman olarak
varlar, Alevi olarak varlar, başörtülü veya başı açık olarak varlar. Hatta
Karadenizli, Tokat’lı, Sivaslı veya başka
yörelerden insanlar olarak da varlar.
Ama işçi olarak, işçi sınıfı olarak yoklar.
Bu durum AKP’si, CHP’si, MHP’si ile
bütün düzen partilerinin işine geliyor. Çünkü biliyorlar ki milyonlarca
işçi ve emekçi siyasete kendi sosyal
kimlikleri ve talepleri ile çıktıkları anda hepsinin sonu gelecektir.
O zaman hep olduğu gibi bu seçim nedeniyle de görevimiz açıktır;
Ekmeğin paylaşımını siyasetin
gerçek kavga konusu haline getirmek
için politik birliğimizi sağlamalıyız!
“Kula kulluk edilen” düzeni dayatanlara karşı toplumsal adalet ve
eşitlik için mücadeleye atılmalıyız!
Türk, Kürt, Sünni veya Alevi
kimliğimizle özgürce yaşarken, işçi
kimliğimizle birlikte egemenlerin,
namussuzların karşısına dikilmeliyiz!
Birileri namerde muhtaç edilirken, köşklerinde uyuyanları rahatsız etmeliyiz!
Her kimlikte örgütlenmeye “demokrasi” adına teşvik verirken,
işçi olarak sendikalarda örgütlenen arkadaşlarımızı sokağa atanları yerin dibine kovmalıyız!
Tek örgütümüz olan sendikaları
ortadan kaldırmaya veya yandaş hale
getirmeye çalışan patronlara ve hükümete karşı direnmeli, sendikalarımızı
arpalık hale getiren bazı sözde sendika yöneticilerini alaşağı etmeliyiz!
Belediye ve tüm kamu işlerini
taşeronlara verip, işçileri sendikasız,
savunmasız bırakıp üç kuruşa çalışmaya mahkûm edenlerin “demokrasi” laflarını ağızlarına tıkamalıyız!
Yandaş taşeronları ve oradan da kendilerini beslemek için
rant peşinde koşanlara kentlerin sokaklarını dar etmeliyiz!
Belediye işlerinde taşeron sistemini tümüyle ortadan kaldırmaya ve
tüm çalışanların sendikalarda örgütleneceği bir çalışma düzenini oluşturmaya söz vermeyen ne “sağ” ne de
“sol” hiçbir adaya oy vermemeliyiz!
Ankara
İKP İrtibat
Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd.
Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312)
430 32 68
Cebeci: Hidayet Düzyurt Tel: (545) 663
13 70
Mamak: Sevim Şimşek Tel: (312) 391 20
54
İstanbul
İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa
Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/
İstanbul (Aksaray Metro karşısı) Tel: (212)
635 88 52 Faks: (212) 635 88 90
Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet
Efen­di Sk. No: 36/5 Kadıköy/İstan­bul Tel/
Faks: (216) 330 95 67
Bağcılar: Mustafa Durdağı Tel: (536) 212
10 48
Bahçelievler: Yunus Köroğlu Tel: (534)
672 00 00
Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366
54 69
Esenler: Hüseyin Yüksel Tel: (535) 787
10 75
Küçükçekmece:
Osman
Zorba
Tel: (535) 484 96 68
Gaziosmanpaşa: Salih Paşa Caddesi,
Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu,
Gaziosmanpaşa/İstanbul Tel: (532) 724 03
79, İsmail İşcan (546) 557 50 50
Sarıyer: Yaşar Avcı (533) 443 90 43
Zeytinburnu: Murat Ünal (532) 642 08
85
Antalya
Hasan San Tel: (532) 363 13 49
Balıkesir
İl ve Merkez İlçe Mrk.: Adnan Menderes
Mh. Çarşı Mevkii no: 12 (Megyad üstü)
Balıkesir
Bursa
Fuat Gündüz Tel: (534) 527 27 08
Rasim Gökçe Tel: (539) 297 08 41
Edirne
Tel: (535) 762 18 43 • (538) 728 08 97
Eskişehir
İl
Merkezi:
Cumhuriye
Mh.
Porsuk
Bulvarı,
Dilem
Sk.
Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d Tel:
(222) 233 55 46
Gaziantep
Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04
Lüleburgaz / Kırklareli
Mustafa Çebi Tel: (537) 230 89 70
Malatya
Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15
Mersin
İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46
Çorlu / Tekirdağ
Saffet Bilgi Tel: (535) 943 08 13
Yalova
Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77
İnternet
E-posta: [email protected]
İnternet: www.ikp.org.tr
GÜNCEL
Patronlar işgücü maliyetini düşürmek için haklarımıza ve sağlığımıza saldırıyor, ne hakla?
Sağlık çalışanları ücretsiz ve
nitelikli yemek için boykotta
Y
ıllardır sağlıkta dönüşüm adı
altında sağlık çalışanlarına dönük
bir dizi hak kaybı yaşanıyor ve sağlık
çalışanları her geçen gün çok daha
zor şartlar altında çalışmaya mahkum ediliyor. Önce kadrolu çalışanlar
tarafından çıkartılan ücretsiz yemekler ihalelerle taşeron özel şirketlere
verildi, şimdi de yemeklerin ücretleri
sağlıkçılara ödetilmeye çalışılıyor.
Maliye Bakanlığı’nın Mart 2008
tarihinde çıkardığı bir genelgeyle
birlikte yemek ücretlerinin 1/3’ünün
sağlık çalışanlarına ödetilmesi karara bağlanmıştı. Oysa Yataklı Tedavi
Kurumları Yönetmeliği’ne göre yiyecek
yardımı “yemek verme” olarak uygulanır ve sağlıkçılar bu yardım için hiçbir
ücret ödemezdi. Yataklı tedavi hizmeti
veren ve çalışma süresi 40 saati geçmeyen yerlerde öğle yemekleri ücretsiz
olarak çıkardı. Ancak Maliye Bakanlığı birçok uygulamasında da olduğu
gibi yine bir yönetmeliği hiçe saydı ve
Yeter artık
işçiler
yönetsin!
Seçimlerde
oylarımız
işçi kökenli
adaylara
kararını açıkladı: bundan böyle öğle
yemeklerine katkı payı ödenecek ve
Mart 2008 tarihinden bu yana yenilen
yemeklerin ücretleri de geriye dönük
olarak maaşlardan “tahsil edilecek.”
Yıllardır yüzde 2-4 oranlarında zam
alabilen sağlık çalışanlarından aldıkları
zammın geri ödemesi istenmektedir.
Krizin faturası şimdi de sağlık çalışanlarına çıkartılmakta, hak kayıplarıyla çalışmaya devam edilmesi istenmektedir.
Sağlık çalışanları ise genelge çıktığından
bu yana uygulamanın başladığı hastanelerde, uygulamanın bütün hastanelerde başladığı 15 Ocak 2009 tarihinden itibarense tüm Türkiye’de yemek
boykotuna gitti. Zaman içinde yapılan
boykotların sonuçları da alınmaya
başlandı. İlk olarak, Dokuz Eylül Tıp
Fakültesi Hastanesi’nde günlerce yemek
boykotu ve eylemler örgütleyen sağlıkçıların eylemleri olumlu sonuç verdi.
Başhekimlik bir açıklamasında “Öğle
tatili olmayan yataklı hastanelerde
Y
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Platformu’nda” toplanan uzmanlar,
yaşananların buzdağının sadece su üstünde kalan kısmı
olduğunu belirttiler.
uzla tersanelerindeki ölümlü
kazaların, patlayan atölyelerin ve
kot taşlama işçilerinin ölümlerinin
ardından, iş kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki kamuoyu duyarlılığı
artmaya devam ediyor. Bilinçlenmeyi
desteklemek için ise birçok çevreden
destek geliyor. Bunların son örneği
17 Ocak’ta Petrol-İş Altunizade genel
merkezinde yapılan “İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Platformu” toplantısı oldu.
Toplantıda buluşan ilgili meslek örgütlerinden doktorların, mühendislerin,
sendikacıların ve işçilerin talepleri ise
ortak: Bu gidişe bir son verilmesi.
Katılımcılarının büyük çoğunluğu
uzmanlardan oluşan toplantıda Makine
Yapılan bu uygulamanın yalnız sağlık
çalışanlarına dönük olmadığı öngörüsü
içerisindeyiz. Bu uygulamanın bugün
bize, yarın hastalara ve yakınlarına dönük başlatılacağı geçmiş uygulamalara
bakıldığında anlaşılacaktır ve biz sağlık
emekçileri, ücretli yemek uygulama
girişimleri geri çekilinceye kadar demokratik ve meşru direnme hakkımızı
kullanarak mücadeleye devam edeceğiz.
Sağlık çalışanları bu açıklamalarında
da belirttikleri gibi genelge geri çekilinceye kadar çeşitli hastanelerde eylemlerini sürdürdüler ve ücretsiz yemek
haklarını geri kazanmayı başardılar.
Hükümetin gündemine girmeyi başaran sağlık çalışanları, şimdi kazanımlarının resmen açıklanmasını bekliyor.
Kazanımlarımızı patronlara ve patron yanlısı yönetimlere yedirmeyelim.
üniversiAB Emrediyor,
TRT “bilinmeyen
telerinden
çıkan
YÖK Anayasa’yı hiçe sayıyor! yola
yüzlerce
bir dil” ile yayına
araştırma
görevlisi tarafından tertiplenen eylembaşladı
ler serisi başlatılmıştır. İşçi Kardeşliği
ÖK,
AB’ye
uyum
projesi
bağlamında
dahil olunan Bolonya Süreci’nin sonucu
olarak, üniversitelerimizde güvenceli
istihdama karşı bir saldırı başlatmıştır. Bunu yaparken YÖK, Anayasa’da
tanımlanan üniversite özerkliğini ve
akademisyen güvencelerini hiçe saymaktadır. Böylelikle YÖK giderek artan bir
hızla, üniversitelerin ve akademisyenlerin “özelleştirilmesi” projesini başlatmış
oluyor. Gazetemizin yayına hazırladığı
bu günlerde, başta İstanbul Üniversitesi
asistanları olmak üzere, ülkenin tüm
İş güvenliğinde bir adım daha
T
ücretli yemek
uygulanamaz” dedi ve
ücretli yemek
uygulamasının kaldırıldığını açıkladı.
Diğer sağlık
çalışanları da
tıpkı Dokuz Eylül’de
olduğu gibi yemekhanelerin taşeronlara devredilmesinden bu yana
kalitesiz çıkan yemeklere ve ücretsiz
yemek hakkının gaspına karşı yüzde
100 katılımlarla hastane bahçelerinde
basın açıklamaları yaparak, yemek
boykotlarına devam etti ve şöyle dedi:
Mühendisleri Odası
üyesi Metin
Şen’in Tuzla
tersaneleri
hakkındaki
sunumu ve
İKP Genel
Başkanı Prof.
Dr. Zeki
Kılıçaslan’ın
kot taşlama
işçileri hakkında sunumu ilgi ile izlendi.
Özellikle yaşanan kazaların ağırlıkla
taşeronların yönetiminde gerçekleştiği;
ama kazaların asıl sorumlularının taşeronların bağlı olduğu büyük şirketler
olduğuna değinildi. İkinci kısımda
Partisi, Anayasa’yı pervasızca ihlal eden
idarenin bu tutumuna karşı araştırma
görevlilerinin mücadelelerini sonuna
kadar desteklemektedir. Çünkü İşçi
Kardeşliği Partisi, Nisan’da hazırlıklarına
başlanacağı hükümetçe ifade edilen Anayasa değişikliği paketine karşı, şimdiden
fiili bir tepki olarak doğan bu girişimin
işçi sınıfının tüm kesimlerinde yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulamaktadır.
düşüncülerini dile getiren kot taşlama
ve tersane işçileri ise izleyenlerden büyük destek gördü. Bir kuruluş toplantısı
havasında geçen toplantının sonunda
ise platformun işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda
bilimsel, doğru ve güvenilir bilgiler
oluşturan
ve bunları
değerlendiren
bir birliktelik olmasına
karar verilip
bir yürütücü heyet
oluşturuldu.
Platformun
ilk hedefi,
platformun düzenliliğinin sağlanıp toplanılan bilgilerin yayınlanması. İşçi Kardeşliği olarak biz de platforma destek
veriyoruz ve platformla ilgili bilgileri
buradan aktarmaya devam edeceğiz.
K
ürtçe, tanınmayan bir dil olmaktan bugün devlet televizyonunda
kullanılan bir dil haline gelmiştir. İKP,
gelişmenin bu kısmını hararetle desteklemektedir. Zaten Kürt dilinde düşünmeye
alışmış yurttaşlarımızın kitle haberleşme
imkânlarından yoksun bırakılması, kamu
hizmetinin devamlılığı ve aleniyeti ilkeleri bakımından kabul edilemez bir durumdu. Dolayısıyla çeşitli kamu hizmetlerinden Kürt kökenli nüfusun yararlanması
önündeki dil engeli de kaldırılmalıdır.
Ne var ki TBMM TV’de yaşananlar AKP’nin böyle bir niyetinin
olmadığını gösteriyor. Oysa Meclis
nasıl Laz, Kürt, Çerkez, Türk tüm
halkın serbest kürsüsü olmalıysa
Meclis televizyonu da öyle olmalıdır.
Ancak bu noktada işçi sınıfı militanlarının ve bilhassa Kürt kökenli
işçilerin dikkat etmesi gereken bir nokta
var: Bütün gün türkü yayını yapan ve
bir yandan da Fettullah’çı propagandanın aleti haline gelmiş bir Kürtçe TV
kadar tehlikeli başka bir şey olamaz.
Ne Türkiye’nin ne de Kürtlerin, kamu
kaynaklarıyla Kürtçe yayın yapan yeni
bir “Samanyolu TV”ye ihtiyacı yoktur.
Amaç sadece Kürtlerin kendi dillerinde düşünmelerini sağlamak olmamalıdır, kitlelerin ne düşüneceğinin
de önemi vardır. Emperyalizmin ve
gericiliğin bölgede yaygın yayını haline gelecekse, TRT yine tarihsel misyonunu yerine getiriyor demektir!
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
SENDİKALARIMIZ
Sendikaların birleşik mücadelesini ve sermaye ve patronlardan bağımsızlığını savunalım
Yalansız
Dolansız
hakları konusunda eleştirmiyor, tam
tersine hükümetin işçi düşmanı politikalarına tam destek veriyor, çünkü kendisi de vahşi bir işçi düşmanı. Herkesin
Şadi Ozansü
şunu iyice anlaması lazım ki, AB de
Hükümet, Sendika Düşmanlığı gerçekte IMF ve Dünya Bankası gibi bir
kurum. Her neyse biz gene konumuza
Ve Türk Metal Meselesi
dönelim: Hükümet Türkiye’de kendisine
AKP hükümeti son zamanlarda işçi
bağlı Hak- İş Konfederasyonu aracılısendikalarına karşı çok büyük bir saldığıyla Türk-İş’e bağlı işçi sendikalarına
rı başlattı. Özellikle kendi emri altındakarşı acımasız bir saldırı sürdürüyor. Bu
ki Hak-İş Konfederasyonu aracılığıyla
son derece bilinçli saldırıyla Hava-İş,
başlatılan ve yürütülen bu operasyon,
Tek-Gıda-İş, Belediye-İş yok edilmek
Türkiye’de zaten sınırlı olan demokisteniyor. Dahası bugüne kadar patronrasinin
larla ve
tümüyle
devletle
ortadan
çok iyi
kaldırılilişkiler
masını
içinde
hedefliyor.
olan TürkDaha önce
Metal bile
de hep
hükümet
söyledik ve
tarafınsöylemeye
dan ele
devam
geçirilmek
ediyoruz:
isteniyor.
Bazılarının
Örgütlü
sandıişçi sınıfı
ğı gibi,
Türk Metal Başkanı tutuklandı
kendi
demokrasi
varlığını tehdit eden bu saldırılara karşı
sadece din ve vicdan özgürlüğüyle fikir
birleşik bir mücadele yürütmek zoözgürlüğünden ibaret değildir. Kuşkurundadır. İşçi sınıfının birleşik cephesi
suz bu alanlar da demokrasinin vazgeöncelikle bu temelden hareketle inşa
çilmez sacayaklarındandır ama demokedilebilir. Türk-Metal’de örgütlü işçiler
rasi her şeyden önce insanların yaşama
Türkiye işçi sınıfının kalbini oluşturuhakkı ve bunu sağlayabilecek tek güç
yorlar, onlarsız bir birleşik işçi cephesi
olan işçi sınıfının örgütlenme özgürlüinşası düşünülemez. Bu işçiler Mustafa
ğüdür. Bir başka ifadeyle, bir ülkede işçi
Özbek’e ne kadar terk edilemezlerse
sınıfı hükümetlerden ve patronlardan
hükümete de en az o kadar terk edibağımsız olarak örgütlenme hakkına salemezler. Dolayısıyla, işçi sınıfının
hip olmadıkça; yani sendikasını özgürce
hükümete, yani ulusal ve uluslararası
seçme hakkını kullanamadıkça, toplu
sermayeye karşı mücadelesinde özel
sözleşme hakkını kullanamadıkça, grev
tahriklere yer olmamalıdır. Türk-Metal
ve dayanışma grevi hakkını kullanamaiçinde demokratik sendika için mücadıkça, fikir özgürlüğüyle din ve vicdan
deleyi Türk-Metal işçileri yürütecektir
özgürlüğü ne kadar gelişmiş olursa olve Türk-Metal işçilerinin de bu mücasun, o ülkede demokrasiden söz etmek
delede hükümetin yardımına(!) ihtiyaçmümkün değildir. Kaldı ki, zaten işçi
ları yoktur. İnsan sormadan edemiyor:
haklarının en geri düzeylere düşürüldüTürk-Metal Emek Platformu’nun daha
ğü bir ülkede fikir özgürlüğüyle din ve
önceki mitinglerine de katılmıştı, bu çavicdan özgürlüğü de ancak Türkiye’deki
tışma neden bugün patladı? Bunun cekadar sığ kalır. İşçi Kardeşliği Partisi,
vabı aranmalıdır. Gün, tabii ki sendika
iktidara gelip bir “işçi-yoksul köylü
içi demokrasi mücadelesinin ön planda
hükümeti” kurduğunda da işçi sendikatutulması gereken gündür; ama bu, hülarının bağımsızlığına saygı gösterecekümet karşısında sınıfın mücadelesinin
ğini ve onların kendi politikalarını bu
bölünmesini kesinlikle getirmemelidir.
hükümetten de bağımsız olarak belirleÖte yandan, Türk-İş’in, DİSK’in ve
melerini sonuna kadar destekleyeceğini
KESK’in
Hak-İş’le birlikte içinde yer
şimdiden ilan eder. İKP, çıkarlarına
aldıkları
ETUC
(Avrupa Sendikalar
sonuna kadar sahip çıktığı sınıfa emir
Konfederasyonu) bir Avrupa Birliği
veren değil, mücadelesinde yardımkurumudur ve yöneticilerinin izlediği
cı olan bir hükümet oluşturacaktır.
bütün politikalardan da kolayca anlaşıSon zamanlarda Avrupa Birliği’nin
lacağı üzere işçi sınıfının içinde seriteklemesiyle hükümet, fikir özgürlüğü
mayenin bir Truva atıdır. Şimdi Türkkonusunda bazı adımlar atmakla birMetal yönetiminin devlet ve sermaye
likte işçi haklarına karşı tam bir savaş
işbirlikçiliğini haklı olarak eleştirirken
açmış durumda. Aslında bu anlayış
kendi konfederasyonlarınızın içinde
AB’ninkine de denk düşüyor, çünkü
yer aldığı üst konfederasyonun da
o da demokrasi deyince işçi haklarını
uluslararası sermayenin maşası olduğu
anlamıyor. AB’de işçi hakları müthiş bir
ve “patron-hükümet- işçi sendikası”
saldırı altında ve Avrupalı işçiler buna
yönetişimini savunduğu görülmekarşı canla başla mücadele ediyorlar.
lidir. Aksi takdirde ne hükümete ve
AB Türkiye’yi Kıbrıs meselesi konusunne de onun emrindeki Hak-İş’e karşı
da eleştiriyor, Ermeni meselesi konututarlı bir mücadele yürütülemez.
sunda eleştiriyor ama hiçbir zaman işçi
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
İşçi Sınıfı ve Siyaset Paneli
K. Çekmece / İstanbul
22 Şubat Pazar günü Sefaköy Birleşik
Metal-İş Sendikası toplantı salonunda “Geçmişten Geleceğe İşçi Sınıfı ve
Siyaset” adlı bir panel düzenlendi. İşçi
Kardeşliği Partisi tarafından düzenlenen panele eski Maden-İş sendikası
eğitimcisi Saygı Yağmurdereli ve
İKP genel başkanı Prof. Dr. Zeki
Kılıçaslan konuşmacı olarak katıldılar. Yoğun ilgi gösterilen panelde,
konuşmacılar tarafından yapılan
genel bir durum değerlendirmesinden sonra geleceğe dönük olarak neler yapılabileceği konuşuldu.
İzleyici sorularının yanıtlanmasının ardından panel son buldu.
Lüleburgaz’da işçiler biraraya geldi
2
5 Ocak 2009 Pazar günü
Lüleburgaz’da krize karşı miting düzenlendi. Lüleburgaz Emek
Platformu’nun düzenlediği “Krizin
Bedelini Ödemeyeceğiz” mitingine yaklaşık iki bin beş yüz kişi
katıldı. İşçi Kardeşliği Partisi’nin
mitinge katılımı da kitleseldi.
Hükümet Konağı’nın önünden
başlayıp Kongre Meydanı’na yürüyen
işçiler, sloganlarıyla işten çıkartmaların yasaklanmasını talep ettiler;
işçilere yönelik saldırılara karşı güç
birliği içinde olacaklarını ifade ettiler.
Petrol-İş ve Kristal-İş’in mitinge
katılımı yüksekti. Köylerinde çöp
depolama tesislerinin meralarına
yapılmasını istemeyen Eskitaş köylüleri de gündöndü sopalarına taktıkları dövizleriyle mitinge katıldılar.
Mitingde Kristal-İş Başkanı Bilal
Çetintaş, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Tek Gıda-İş Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa
Türker, Tüm Köy-Sen Genel Başkanı
Şevki Konur birer konuşma yaptı.
Kocaeli’de işçiler, krizin faturasını
patronların ödemesi için yürüdü
K
ocaeli Emek ve Demokrasi
platformu, krize yoksulluğa,
işsizliğe zamlara ve savaşa karşı
eylem düzenledi. Eyleme Çelik-İş,
Petrol-İş, Eğitim-Sen, SES, Yapı YolSen, BES gibi sendikaların yanında
parti ve siyasi gruplar da katıldı.
Merkez bankası önünde toplanan kitle, Perşembe pazarına kadar
yürüdü. Yaklaşık bin beş yüz kişinin katıldığı mitinge halkın katılımı beklenenin çok altındaydı.
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel
Başkanı Adnan Serdaroğlu, “Krizin
faturasını Ford, Brisa, Tezcan işçisi
ödemek zorunda kalıyor. Oysa krizin
sorumluları Ford ve onun gibi şirketlerdir. Krizin sorumluları Koç, Sabancı
ve Aydın Doğan’dır. Krizin faturasını
işçilere kestirmeyeceğiz. Tezcan’da
atılan işçiler geri alınana, toplu sözleşme imzalanana kadar mücadelemizi
sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
SES Kocaeli Şube Başkanı Hüseyin Gülseven de krizin faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığını,
Başbakanın İsrail ile ikili antlaşmalar
yaptığını, bu nedenle Filistin konusunda samimi olmadığını vurguladı.
15 Şubat’ta İstanbul’da düzenlenecek mitinge çağrı yapıldı.
GÜNCEL
Sefa patronların, cefa işlerin olmasın
Taşeron işçiler: İKP’ye üye olduk, çünkü...
İ
stanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi’nde taşeron firmada çalışan
ve işçilerin Belediye-İş
Sendikasına örgütlenmesi sürecinde aktif
çalışan, aralarında işyeri baştemsilcisi Erhan
Taş’ın da bulunduğu
13 temizlik görevlisi
arkadaşımız partimize
üye oldu. İKP’ye yeni
üye olan Celal Topal
ve Birgül Delipınar
ile parti hakkındaki
görüşleriyle ilgili kısa
bir söyleşi yaptık.
Ne kadar zamandır İ.Ü İstanbul
Tıp Fakültesi’nde çalışıyorsunuz?
Celal Topal: 5 yıl İstanbul Tıp
Fakültesi’nde çalıştım. Belediye-İş
örgütlenmesinde öncü kişilerden
olduğum için işime son verildi.
Birgül Delipınar:
4 yıldır bu iş yerinde
çalışıyorum. Sendikalaşma sürecinde
ben de aktif çalıştım.
Bizim bölümdeki idare
amiri, o süreçte bizi
desteklemişti ve onun
iyi niyetinden dolayı
işten çıkartılmadık.
Neden İKP’ye
üye oldunuz?
Celal Topal: AKP
Ordu merkez kurucu
üyelerindenim. Ama işçileri patronların
eline bırakması, işçi haklarını korumak
gibi bir dertleri olmadığından AKP’den
Eskişehir’de Kriz
B
izi ‘teğet geçeceği’ söylenen krizin
tına gözlerini diktiler. Bu konudaişçi sınıfı için ağır sonuçlarının
ki görüşlerinizi alabilir miyiz?
kendini gösterdiği günlerden geçiyoİşsizlik fonu, işçiler için amacına
ruz. Özellikle sanayinin yoğun olduğu
uygun olarak kullandırılmalı ve iyi
bölgelerde ve işçi havzalarında neredeytakip edilmelidir. Kıdem tazminatı
se hergün yaşanan işten çıkarmalar
konusunda Türk-İş’in tavrı bellidir
ya da ücretsiz izinler işçi sınıfının
ve son derece nettir. Bu bizim
olağan gündemi haline geldi. Kriz
için bir genel grev sebebidir.
bir sanayi kenti olan Eskişehir ve
Krizin işçi sınıfı için ağır
bölgesinde de bütün acısonuçlarının her yerde
masızlığıyla derinleşiyor.
yaşandığı bu günlerde
Ford-Otosan, Arçelik, Eti,
sınıfın ve sendikalaPınar, Toprak Holding
rın daha çok birlik
gibi büyük işletmelerde
olmaları gerekir. Oysa
ücretsiz izinler ve işten
gerek Eskişehir yereçıkarmalar hızla devam
linde gerekse genelediyor. İşçi Kardeşliği
de Emek Platformu
olarak krizin yereldeki
harekete geçirilemiyor.
boyutları hakkında
Bir karşı duruş serTürk-İş Bölge BaşTürk-İş Bölge Başkanı Nejat Kılıç
gilenemediği için de
kanı Nejat KILIÇ’ la
krizin faturası emekbir görüşme yaptık.
çilere daha da fazla yansıyor. Bu
Başkanım, sizin de bildiğiniz gibi işten konudaki düşünceleriniz nelerdir?
çıkarmalar ve ücretsiz izinler çığ gibi
Zaten sendikalar örgütlenme
büyüyor. Bu kriz Eskişehir’deki fabrikonusunda
eskiye oranla daha büyük
kalara nasıl yansıdı? Türk-İş’e bağlı
sorunlarla
boğuşuyor.
Örgütlenmenin
sendikalardan kaç kişi işten çıkartıldı?
önünde devlet ve hükümet bizzat taraf
Dünyadaki finansal kriz olmasaydı
olmuş durumdadır. Özelleştirme, taşebile Türkiye’de yine kriz kaçınılmaz
ronlaştırma, esnek çalışma metodları
olurdu. Çünkü tüm işletmeler özelleşörgütlenmenin aşılmasından çok engel
tirildi, satıldı ve taşeronlaştırıldı. Reel
teşkil etmektedir. Bu kriz de üstüne tuz
sektöre hiç yatırım yapılmadı. Halk ola- biber olmuştur. Bir de bu tür baskılara
rak tüketim toplumu haline getirildik.
sınıfın bölünmüşlüğü eklenince durum
Bu sistemin uzun süre devam etmesi
daha da güçleşiyor. Partiler de, sendimümkün değil. Eskişehir’de 15 binden
kalar da bölünmüşlükten kurtulmalı
fazla işçinin çoğu ya tamamen işten
ve asgari müştereklerde birleşmeliyiz.
çıkarılmış ya da ücretsiz izine ayırılmış- Emek örgütleri tek vücut olmalıdır.
lardır. Esasında ücretsiz izine ayrılanlar Üretimden gelen gücümüzü akıllı
tam bir sefaletin içine atılmaktadırlar.
kullanmalıyız. Bu dönemde yapılacak
Çünkü ne işyeri ne de işsizlik foeylemlerin iki ana talebi olmalıdır:
nundan yardım alamamaktadırlar.
• Öncelikle işten çıkarılanların yeni2001 ekonomik krizinde, ücretler ve
den işbaşı yapması.
toplu iş sözleşmeleri kısıtlanmıştı.
• Ücretler üzerindeki kesintilerin
Bu krizde de patronlar ve hükümet
düşürülmesinin engellenmesi.
işsizlik fonuna ve kıdem tazmina-
ayrıldım. Kendi emellerine ulaştıklarında biz işçileri tanımadılar.
Sendika örgütlenmesi sürecinde İKP’den arkadaşlarla tanıştım.
İşçi haklarına sahip çıktığından, herkesin kendi inancına saygı duyduğundan,
sağcı-solcu, Alevi-Sünni,
Laz-Çerkez ayrımı
yapmadan herkesi aynı
çatı altında toplaması,
hak ve özgürlüklerimize
sahip çıkması güzel şeyler.
Bu sebeplerden İKP’ye üye oldum.
Birgül Delipınar: İşçilerin haklarını savunan bir parti olduğu için
üye oldum. İşçiler de sesini duyursun, artık ezilmesin istiyorum.
Sizce İKP’yi diğer partiler-
den ayıran nedir?
Celal Topal: Hiçbir ayrım
gözetmeksizin işçiyi, köylüyü, memuru kapsaması, din ve vicdan özgürlüğüne saygı duyması yönünden diğer partilerden farklı.
İKP’den beklentileriniz neler?
Birgül Delipınar: Boş
vaatler vermesin, insanları kandırmasın, yapabileceği sözleri versin istiyorum.
Sendikalaşma sürecinde işçilerin örgütlenmeye güveni sarsıldı, insanları ikna
etmek zorlaştı. Arkadaşlara partiden
bahsettiğimizde ‘Bize ne verecek?’diye
soruyorlar. Biz örgütlenip çoğaldığımızda, mecliste söz sahibi olursak o
zaman beklentilerimiz gerçekleşebilir.
Kriz
Lüleburgaz’ı
teğet geçmedi
K
ristal-İş Kırklareli Şube üyesi
Mustafa Çebi ile bölgesindeki parti
faaliyetlerini ve mali krizi görüştük
zorlaşıyor.
Buradaki çoğu
işçi atadan
Bize kısaca kendinizi taDYP’li, atadan
nıtabilir misiniz?
Saadet Partili. Ama bunun zamanla
Ben Kırklareli Cam fabrikasında
değişebileceğine inanıyorum. Ekmeğine
cam işçisiyim. 16 yıldır bu fabrikada
sahip çıkmak için mücadele verecekleçalışıyorum ve Kristal-İş Sendikası’nda
rini, bu noktada ortaklaşabileceğimizi
örgütlüyüm.
düşünüyorum. Bunun
Bir ayrışmanın
İKP’nin faaliyetlerine
için bu parti uygun.
ancak emekkatılan bir işçi olarak
Bugüne kadar benimsepartiyle nasıl tanıştığı- sermaye ekseninde diğimiz ideolojilerimizi
nızı ve Lüleburgaz’da
ekmekten yana kullanolabileceğine
yürüttüğünüz faaliyetdığımızda başaracağıinandığım için
leri anlatabilir misiniz?
mıza inanıyorum. Bu
bu partinin
Bu partiyle abim
da ancak iktidarı ele alaracılığıyla tanıştım.
maktan geçer. Bu ülkede
faaliyetlerine
Daha sonra Zeki hoca
Kürt-Türk, solcu-sağcı,
katıldım
ile görüştüm ve işçilerin
ülkücü-komünist kaviktidarı için böyle bir
gaları verildi. Bizi bize kırdırttılar. Artık
partinin gerekliliğine inandım. Herhangi
yeter demenin vakti geldi. Ne zaman
bir siyasi ayrılık olmaksızın işçi birliğibirlik olursak o zaman başarı gelecektir.
nin çatısı altında toplanmaya inandım.
Peki bölgenizi ve Kristal-İş Sendikası’na
Sendikalar da dahil olmak üzere işçiler
üye işçileri kriz nasıl etkiledi?
arasında dinsel, mezhepsel ayrılıklar olduğundan bir ayrışmanın ancak
Özellikle kendi işyerimden bilgi
emek-sermaye ekseninde olabileceğine
verecek olursam, izinler erkene alındı.
inandığım için bu partinin faaliyetleriSözleşmeli işçiler işten çıkartıldı. Mane katıldım. Şu anda çok aktif değiliz.
den bölümümüz kapatıldı. Emekliliği
Lüleburgaz’da aktif bir yapı olmak zor.
yaklaşmış işçilere doğrudan teşvik veriAncak yakın çevremizle ilişki kurabililerek işten ayrılmaları sağlandı. Trakya
yoruz. Yılgınlık var, merkezin yanında
bölgesi olarak tekstilde kapanan işyerleri
olanlar var. Özellikle Trakya çok kendi
oldu. Bu bölgede 45–70 bin civarında
içine kapalı. Sanayi buralara sonradan
iş kaybı olduğu söyleniyor. Nihayetingirmiş bir yer olduğundan çalışmalar
de krizin faturası işçilere çıkartılıyor.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
İki devletli çözüm yalanı Filistin halkını boğmaktan başka bir işe yaramıyor
ULUSLA
Filistin Halkının Katledilm
A
ltmış yıl önce, emperyalizm ve Kremlin bürokrasisinin onayıyla, Filistin
halkı, Birleşmiş Milletler (BM)
tarafından bölündü. Bu bölünme 1947–1948 yıllarında İsrail
Devleti’nin doğuşuna temel
oluşturdu. Bugün, 60 yıl sonra,
Gazze’ye hapsolmuş 1,5 milyon
Filistinli korkunç bir soykırımın kurbanı haline gelmiştir.
bir karmaşa içinde yürüdüğü
Gazze El-Şifa Hastanesi’nde gün
ortasında yaşananlar buydu”
diyor Fransız Le Journal du Dimanche muhabiri. “Çarşafların
üzerine serilmiş ölü insanların
vücutları arasında, aileler bir
tanıdık, kaybolduğu bildirilen
bir akraba arıyor, doktorlar ellerindeki imkânlarla yaralılara
yardımcı olmaya çalışıyorlar “.
Gazze’deki katl
K
Temel ihtiyaç maddeleri İsrail
Devleti’nin aylardır sürdürdüğü abluka yüzünden çok sınırlı.
İlaç, kan, anestezi cihazı ve cerrahi malzeme eksikliği yarası
ağır olanları ölüme götürüyor.
El-Şifa Hastanesi doktorlarından bir tanesi şunu söylüyor:
“Yalnızca kurtulmak için şansı
olanlara yardım edebiliyoruz”.
Saldırının hemen başında İsrail ordusu Doğu Gazze
Şeridi’ndeki sınır bölgesini
“kapalı askeri alan” ilan etti.
Trafiğe çıkış, özel ordu izni
olmaksızın ve İsrailli olmayanlara tamamen yasaklandı.
AFP Basın Ajansı şöyle diyordu
“Böyle önlemler genelde kara
harekâtları için alınır “. Kara
harekâtıyla da daha fazla ölüm
ve soykırımlar gerçekleştirileceğini kestirmek zor değil.
u
s
l
o
r
h
a
İsrail yok olmalı;
birleşik, laik,
demokratik bir Filistin
kurulmalıdır
Emperyalizmin Filistin meselesine önerdiği bir sözde çözüm
var: iki devletli çözüm. Buna
göre 1967 sınırlarına göre bir
İsrail ve bir parçası Gazze’de bir
parçası da Batı Şeria’da olmak
üzere bölünmüş bir Filistin
kurulmalı ve böylece bu mesele
çözüme bağlanmalı. 1993’teki
Oslo Antlaşması’ndan beri neredeyse 20 yıldır Filistin halkı
ve dünya bununla kandırılıyor.
Öncelikle iki devletli çözüm
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ri
e
k
s
A
n
Abluka K
iamı durdu
run!
1948’den beri İsrail bir kanser gibi Filistin’i ele geçiriyor
29 Aralıkta, Haaretz gazetesinde İsrailli gazeteci Amira
Haas, “Saldırılara hedef olan
yalnızca Hamas değil, bütün
Filistin halkı “ diye yazmıştı.
İlk bombalama dalgası,
Filistinli çocukların okullarından evlerine döndükleri
esnada gerçekleşti. Uçaklar
bombalarını bıraktıklarında, sokaklar binlerce Filistinli çocukla doluydu.
Gazze Şeridi’nde bulunan
az sayıdaki muhabir –İsrail
Devleti saldırının başladığı
andan itibaren yeni gazetecilerin Gazze’ye girişini
yasakladı- yaşanan korkunç
vahşeti dünyaya duyurdular. 28
Aralık’ta “Ortalık boyunlarında
ailelerinin onları tanıyabilmesi için kimlik kartları asılı
olan cesetlerle dolu. İşlerin hep
Son altmış yılda bir dizi
durdurmasını istenmemelidir”
karşı öfkelerini dile getirdi.
katliam gerçekleşti. 1947–1948 diyordu Başkan Bush. Aslında
İsrail Devleti’nin sınırları
yıllarındaki bölünmeden
Gazze Şeridi’nde yaşayan 1,5
içerisinde dahi, binlerce İsrail
başlayarak Filistin halkı vahşi
milyon insan F–16 uçakları
genci “ulusal birlik” tarafınve kanlı bir şekilde yaşadıkları
tarafından bırakılan ABD
dan koyulan yasağa rağmen
topraklardan, köylerinden,
yapımı bombaların hedefi
sokaklara dökülürken, “içerievlerinden atıldı. Kara Eylül
haline gelmiş durumda.
deki” Filistinliler de grevler ve
sırasında Ürdün ordusu taraYeni Başkan Barack Obama
gösteriler örgütleyerek Filistin
fından gerçekleştirilen, İsrail
tarafındaysa,
halkının
ordusu tarafından Lübnan’da
baş danışbirliğini
Sabra ve Şatila’da gerçekleştimanı David
kanıtlarilen katliamlara kadar birçok
Axelrod’un
dılar.
katliam yaşandı. Filistin halkı
“ABD ve
başta ABD emperyalizmi olİsrail arasınAncak
mak üzere, Stalinist bürokrasi,
daki özel ilişgerçekten
BM’nin onayı ve Arap burjuva
kiler devam
kaçmak
hükümetlerinin işbirliğiyle,
edecektir”
mümkün
uluslararası bir uzlaşmanın
açıklamaSaldırılarda El Nur Camii harap oldu
değil.
korkunç sonuçlarının kurbasıyla karşıLe
Finı oldu. Bu uzlaşma Filistin
laşıyoruz.
garo başyazarına hak vermek
halkının, özgür ve egemen
Aynı zamanda Axelrod şunu da
gerekiyor: “Ortadoğu’da altmış
bir şekilde kendi toprakları
ekledi: “Şu an için, ABD adına
yıldan beri en çok silahların
üzerinde yaşama hakkının elin- konuşabilecek tek bir başkan
sesi duyuluyor ve artık sözler
den alınmasına dayanıyordu.
bulunmaktadır, o da şimdiki
kifayetsiz hale geldi. Her saldıBir kez daha, altmış yıl
Başkan George W. Bush’tur.”
rıda, aynı lakırdı tekrar ediliyor
boyunca, Camp David’den
Birleşmiş Milletler’de Güve kalıcı bir barış sağlanması
Oslo’yo görüşme üstüne görüş- venlik Konseyi acil oturumla
umudu giderek azalıyor.”
me yapanlar, Filistin halkı ve
toplandı. Avrupa Birliği ise
tüm bölge halkları için felaket
“Yayınlandıktan sonra herkesin
“Kalıcı barış için umut.”!
getirecek politikaları dayatan
istediği gibi yorumlayabileceği
Şüphesiz Filistin halkının ve
ve hayata
bağlayıcı üretim araçlarının özel mülgeçirenler,
olmakiyetine dayalı sömürü düzebir kez daha
yan bir
nini sarsan krizin insanlığa
kaçınılmaz
metin”
yönelttiği tehlikenin farkında
olanı yapüzerinde
olan tüm dünya halklarının
maktan geri
uzlaştı
özlemini duydukları şey budur!
durmadılar:
(France
WasSoir).
Katliamı durdurun!
hington:
Mısır,
Filistin halkı, bölge etrafına
“Başkan
Lübyayılmış mülteci kamplarında
Saldırılar sırasında Filistinliler hergün
Bush
nan
ve
sürgün yaşamaya mahkûm
ölüleriyle beraber namaz kıldılar
önceden
Ürdün’de olduğu, Gazze ve Batı Şeria’da
haberdar
halk yoğun bir şekilde sokakla- açık hava hapishanelerinde
edilmişti”, Fransız gazetesi Le
ra dökülüp Filistin halkının bir yaşamaya zorlandığı ve İsraFigaro’nun haberine göre, “İskez daha karşı karşıya kaldığı
il Devleti sınırları içerisinde
rail kendini savunma hakkına
katliama ve kendi hükümetleikinci sınıf vatandaşlar olasahiptir” bu yüzden ABD’den
rinin buna suç ortağı olmasına rak yaşamaya devam ettiği
“müttefikinden atakları derhal
!
t
kâ
e
r
a
H
onların çocukları. İki devletli
adil değildir. İsrail bugün
sadece Batı Şeria ve Gazze’de
çözüm Filistin meselesinin
işgaller, hak ihlalleri yapmıyor. kalbi olan Filistinli mültecilerin
Bugün “İsrail” denen topraklar geri dönüş hakkını görmezden
1948’te Filistinliler öldürülegeliyor. Eğer mülteciler bugün
rek, köyleri yağmalanarak ele
toplam nüfusu 7 milyon, Yahugeçirildi. Buraların 1967’den
di nüfusu 6 milyon olan İsrail’e
sonra işgal
geri dönerse
edilen toprakortada İsrail
Siyonist devlet
lardan bir farkı
diye bir devyıkılacak elbet!
yok, Filistinliler
let kalmaz.
buralardan
Üçüncüneden vazgeçsinler?
sü, gericiliğin ve emperyalizİkincisi, bugün dünyamin saldırganlığının merkezi
da 10,5 milyon Filistinli var,
olan İsrail’in varlığının devamı
bunların 4,6 milyonu 1948’de
kabul edilemezdir. Filistin halyurtlarından kovulanlar ve
kının İngiliz sömürgeciliğine
rd
u
d
ı
r
a
l
rı
ı
d
l
Sa
kardeşçe yaşayacağı birleşik,
başkaldırdığı 1936’da Filistinlaik, demokratik bir Filistin
lilere karşı kurulan çetelerin
mirası üzerine 1948’de kurulan devletinden geçiyor. Filistin
Kurtuluş Örgütü yıllar boyunİsrail Devleti, dev bir kontraca bu hattı savundu, 1993’te bu
gerilla örgütünden başka bir
hattı terk ettiğinden beri her
şey değil. Zaten bu nedenle
gün gücünü ve Filistinlilerin
sürekli olarak bölge ülkelerigüvenini
ne saldırıyor,
Yahudi olmayan
Yaşasın birleşik, kaybediyor.
Öbür yanvatandaşlarılaik, demokratik dan emna ikinci sınıf
peryalizm
insan muamelesi
Filistin!
ve İsrail’in
yapıyor ve dine
desteğini kazanıyor.
dayanan bir idare sergiliyor.
HAMAS’ın emperyalizm
Dolayısıyla Filistin mesetarafından dışlanmasının
lesinin çözümü iki devletten
tek sebebi de İsrail’in varlıgeçmiyor. Tüm bölgede kuğını kabul etmemiş olması.
rulacak, Arap ve Yahudilerin
ARARASI
Yaşasın Arap ve Yahudilerin Siyonizme karşı ortak mücadelesi
mesine Son!
sürece barış olmayacaktır.
Kaldırılsın!
Filistin halkının topraklarına dönüş hakkından vazgeçilemez. Bu hak, sınırları Gazze
ve Batı Şeria’dan ibaret olan,
üç buçuk metre yüksekliğinde
duvarla, dikenli teller ve İsrail
ordusunun güvenlik noktalarıyla sarılmış ve her yanı yeni
Yahudi yerleşimciler tarafından adeta güve gibi yenmiş
bir sözde Filistin “Devleti”yle
gerçekleşemez. Bu hak, terör ve
Filistin’in yalnız Yahudilere ait
olduğu fikri temelleri üzerinde
kurulmuş ve 1,5 milyon yaşayanının yalnız Arap oldukları için ikinci sınıf vatandaş
statüsünde bulunduğu teokratik İsrail Devleti’nin varlığıyla
tezattır. İkisi bir arada olamaz.
Kar
a
İsrail katletti,
dünya seyretti
İsrail, bir kez daha Filistin
halkına dayanılmaz bir zulüm
uyguladı. 27 Aralık – 18 Ocak
arasında süren saldırıda 1.300
Filistinli öldü, 5.300 Filistinli
yaralandı. Ne sivil binaların bombalanması, sivillerin
öldürülmesi kaldı (50 bin
Gazzeli evinden oldu), ne de
beyaz fosfor denen kimyasal
silahlar. Olayları çaresizce
basından takip ettik, protesto eylemlerine katıldık. Ancak tüm dünya hükümetleri,
Birleşmiş Milletler dahil aynı
çaresizliğe mahkum oldu.
bağımsızlığını ve egemenliğini tanımaktan
başka, demokrasinin
temel prensiplerine uygun başka bir
çözüm olamaz. Bu da
“Kitlelerin geleceklerine kendilerinin karar
verecekleri bir Kurucu
Meclis’le ihdas edilmiş birleşik, bağımsız,
özgür bir Filistin için
mücadele” demektir.
Ha
!
n
u
Bölünmeyi
reddetmek ve
r
u
dezilen halkların özgürlüğünü,
Bizler, demokrasiyi destekleyen ve
halkların kendi kaYaşasın birleşik, laik, demokratik Filistin!
derini tayin hakkını
— Bağımsız Kurucu Meclis!
tanıyan tüm dünya işçilerini
— Yahudi ve Arap bileşenve insanları, şu talepler ekselerin eşit haklarını tanıninde tüm dünyada güçlerini
yan, özgür, demokratik,
birleştirmeye çağırıyoruz
rek
â
t ın
a
Ha
— Tüm Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı!
yır
!
laik, birleşik bir Filistin
Devleti!
Gazze Hakkında Bilmedikleriniz
Rashid Khalidi,
Columbia Üniversitesi,
Arap Araştırmaları
Profesörü
G
azze hakkında bildiklerinizin, daha doğrusu size
verilen bilgilerin neredeyse
hepsi eksik veya çarpıtılmış.
Aşağıda, İsrail’in Gazze’ye saldırısı hakkında basında okuduğunuz bilgilerdeki eksikleri
ve yanlışları derleyip başlıklar
altında toplamaya çalıştık.
Gazzeliler: Gazze’de,
yaklaşık 360 kilometre karelik
bir alanda yaşayan bir buçuk
milyon Filistinlinin birçoğu
burada yaşamayı kendileri
seçmedi. Buraya sıkıştırılanların
çoğunluğunu İsrail ordusunun 1948’deki saldırısından
kaçan Askalân (İbranice:
Ashkelon) ve Birüssebi’deki
(İbranice Be’er sheva veya Beer
sheba) aileler oluşturuyor.
İşgal: Gazzeliler İsrail’in
1967’deki “Altı Gün Savaşı”ndan
beri İsrail işgali altında yaşıyorlar. 2005’te askerlerini ve yerleşimcilerini Gazze’den geri çekmiş olsa bile İsrail hala büyük
bir kesim tarafından işgalci güç
olarak görülüyor. Çünkü İsrail
hala bölgeye olan bütün girişleri tutarak, ithalatı, ihracatı ve
insan geçişini kontrol ediyor. İsrail askeri güçleri istedikleri gibi
Gazze’ye girip çıkıyorlar ve hava
sahası ile sahil şeridini denetimleri altında tutuyorlar. İşgalci
güç olarak İsrail’in, 4. Cenevre
Sözleşmesi uyarınca Gazze
bölgesinde yaşayan halkın refah
ve sağlığını koruması gerekiyor.
Kuşatma: İsrail’in ABD
desteği ile gerçekleştirdiği
Gazze kuşatması, Hamas’ın
2006 Ocak ayında Filistin
yönetimini eline geçirmesinden
sonra oldukça sıkılaştı. Yakıt,
elektrik, ithalat, ihracat ve insan
hareketleri bu tarihten itibaren
İsrail tarafından yavaşlatılmaya başlandı ve bölgedeki
halkın hayatını tehlikeye sokan
temizlik, sağlık, su ve taşıma
sıkıntıları yaşanmaya başladı.
Kuşatma yüzünden bölgede
işsizlik artı, yoksulluk ve açlık
baş gösterdi. ABD’nin sessiz
desteği İsrail’in bu hareketi,
bölgedeki sivil halkın demokratik haklarını kullandıkları
için toplu halde cezalandırılmaları anlamına geliyor.
Ateşkes: İsrail ve Hamas
arasında Haziran ayındaki
varılan ateşkesin temel maddelerinden biri, kuşatmanın
kaldırılması ve Gazze’den roket
atışlarının durdurulmasıydı. Bu
anlaşmayla Gazze’den fırlatılan
roketlerin sayısı İsrail verilerine
göre Mayıs ve Haziran ayındaki 100’lü sayılardan sonraki
dört ay içerisinde 20’lere düştü.
Ama ateşkes, İsrail güçlerinin
Kasım ayı başlarında başlattıkları ve altı Hamas yetkilisinin ölmesine neden olan
hava saldırısı ile son buldu.
Savaş suçları: İster Hamas tarafından olsun, isterse
de İsrail güçleri tarafından,
savaş sırasında sivillerin hedef
alınması potansiyel bir savaş
suçudur. Her insan hayatı
değerlidir. Ama sayılar bunun tersini söylüyor: Geçen
senenin sonunda ateşkesin
bozulmasından beri çoğunluğu sivil olan 700’den fazla
Filistinli öldü. İsrail tarafında
ise bunun tersine ölen on iki
civarındaki İsraillinin çoğunluğu asker. Anlaşma, roketlere
veya şiddetin diğer biçimlerine
başvurmaktan çok daha etkin
bir yol. İsrail, Haziran ayındaki
ateşkesi bozmasa ve Gazze kuşatmasını kaldırsaydı, bunu çok
daha yakından görebilecektik.
Gazze’deki bu savaş, aslında
ne Gazze’den atılan roketlerle,
ne de İsrail basınının inanmanızı sağladığı gibi “İsrail’in caydırıcılığının yeniden oluşturulması” ile ilgili. İsrail Genelkurmay
Başkanı Moshe Yaalon’un
2002’de söylediği sözler, durumu bütün hepsinden daha iyi
açıklıyor: “Filistinliler yenilmiş
bir ulus olduklarını artık beyinlerine kazımak zorundadırlar.”
New York Times, 8 Ocak 2009
Gücünüz Afganistan’a
mı yetiyor?
Avrupa Birliği İsrail’in kanlı
saldırısını “savunma eylemi”
olarak nitelendirdi. Birleşmiş
Milletler (BM) İsrail’den saldırıyı durdurmasını istedi, cevap
alamayınca BM Genel Sekreteri
Ban Ki Mun İsrail’e bizzat gidip görüştü. Görüşme sırasında
İsrail Filistin’i bombalamaya
devam ediyordu ve bundan BM
binaları da nasibini alıyordu.
İsrail saldırısı devam ederken 8 Ocak’ta Lübnan’dan
İsrail’e birkaç füze atılınca
Lübnan’daki BM Barış Gücü
derhal füze atanları durdurmak için harekete geçti. Hizbullah dahi füzelerle
ilgisi olmadığını açıkladı.
Kudretli Birleşmiş
Milletler’in gücü ancak
Afganistan’la Lübnan’ı işgal
etmeye, Yugoslavya’yı bölmeye
mi yetiyor? İş İsrail’e gelince
neden elleri kolları bağlanıyor?
AKP hükümeti
Siyonizm’le işbirliğini
gizlemek için laf
kalabalığı yapıyor
Türkiye’de ise ağzı laf yapan,
ancak hiçbir somut adım
atmayan AKP hükümetinin
demagojisine tanık olduk.
Tayyip Erdoğan İsrail’e verdi
veriştirdi, ancak iş Konya’da
tatbikat yapan İsrail uçaklarının engellenmesine, İsrail’le
anlaşmalarının iptaline gelince
“bakkal dükkanı işletmiyoruz”
diyerek hiçbir somut adım
atmadı. Doğrusu, hükümetin
ABD emperyalizmi karşısında
bir bakkal kadar bile bağımsızlığı kalmadığından Başbakan’a
hak vermemek elde değil.
Başbakan’ın İsrail’e lafta da
kalsa bu kadar yüklenmesinin
altında şüphesiz tabanındaki
tepkinin de payı var. Senelerdir AKP hükümeti Filistin için
yapılan eylemlerin bir şekilde
önünü almıştı. İsrail’in zul-
münde bir azalma olmamasına
karşın Cuma namazları sonrası
yapılan eylemler AKP hükümeti döneminde azaldı. Şimdi
Saadet Partisi’nin Çağlayan’da
düzenlediği miting, her akşam
İsrail konsoloslukları önünde
yapılan protestolar ve diğer
benzer eylemler nedeniyle
AKP söylemini sertleştiriyor
ki tabanın kontrolünü kaybetmesin ve böylece İsrail’le
olan ilişkileri korusun.
Mahmud Abbas Filistin
davasına ihanetin
kitabını yazıyor
Coğrafi olarak Batı Şeria ile
Gazze arasında bölünmüş
olan Filistinliler, 2007 yazından beri bu iki bölge arasında
politik olarak da bölünmüş
durumdalar. Bu tarihte HAMAS, kendisine karşı silahlı
kuvvetlerini toplamaya başlayan Mahmud Abbas’ın
oyununa gelerek Gazze’de
yönetimi ele geçirmişti.
Bu durum Filistinlileri
bölerek yönetmek isteyen
İsrail’in çok işine yaradı.
Saldırı başladığında El Fetih
lideri Mahmud Abbas saldırıyı HAMAS’ın kışkırttığını
söyledi, böylece Gazze’deki
Filistinlileri yalnız bıraktı.
Ancak Filistinliler bu ihanete göz yummadı. HAMAS’ın
Kassam Tugayları’nın yanında
El Fetih’in El Aksa Şehitleri
Tugayları, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Ebu Ali Mustafa Tugayları, İslami Cihad’ın
Kuds Tugayları da İsrail’e karşı
savaştı. Aynı sırada HAMAS,
İslami Cihad, Filistin Kurtuluş Örgütü, El Fetih’in İntifada kanadının da aralarında
olduğu Filistinli örgütler bir
araya gelerek “işgale karşı
meşru müdafayı kısıtlayacak
her türlü düzenleme”yi reddedeceklerini açıkladılar. Bunlar
karşısında Mahmud Abbas geri
adım atmak ve saldırıya derhal
son verilmesi için çağrıda
bulunmak zorunda kaldı.
Filistin halkı derhal
birleşmelidir
Durumdan tek çıkış yolu
tarihten ders almak. Filistin
halkı haklarını savunabildiği ve
İsrail’i geriletebildiği 1993’e kadar olan dönemi hatırlamalıdır.
Filistin Kurtuluş Örgütü altında bir araya gelen tüm Filistin
örgütleri İsrail’e karşı ortak
mücadele ile onu davalarını
tanımak ve geri adım atmak
zorunda bırakmıştı. Şimdi aynı
mücadeleyi tekrar kurmanın ve
Siyonist devlete karşı Yahudileri de mücadeleye katarak
kavga vermenin zamanıdır.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
KAMPANYA
Kot taşlama işçileri ölüyor, patronlar utanmıyor
Kot taşlama işçileri Ankara’da
Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nin faaliyetleri çerçevesinde Diyarbakır’dan Ankara
Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne 19 Şubat’ta gelen 39 kot işçisiyle görüştük.
Sizi tanıyabilir miyiz?
ww
Mehmet O.: 20 yaşında ve bekarım.
13 yaşında İstanbul’a gelerek kot kumlama
işinde çalışmaya başladım. Aralıklarla 2,5
yıl çalıştıktan sonra Diyarbakır’a gittim.
Orda inşaat işinde bir süre çalıştıktan sonra tekrar İstanbul’a geldim. Yine tekstil alanında çalıştım. Kilo kaybı, saç dökülmesi
gibi sorunlar ortaya çıktı, ayrıca bronşit
de vardı. Diyarbakır’a geri döndüm.
Silikozis hastası olduğunuzu ne zaman öğrendiniz?
Sizi de tanıyabilir miyiz?
yordu, patronla muhatap oluyordu.
Resul: O dönemde bundan şüphelenmemiştik. İzne çıktığımızda izin
paramızı veriyordu. Biz de diyorduk bu
adam bizi çok seviyor. Hatta bizim için
yeni bir fabrika açtı. Diyarbakırlılar ayrı
Bingöllüler ayrı yerde çalışıyordu. Hastalığımızı öğrenince yaptıklarının bizi
sevmekle alakası olmadığını anladık.
w.k
Mehmet O.: Hasta olduğumu Dicle
Üniversitesi’nde çalıştığım sırada öğrendim. Abimin ısrarı ile çalıştığım hastanede 3-4 ay önce tetkik oldum. Sonuç
olarak silikozis tanısı kondu. Normalde
askerde olmam gerekirken bu durumdan dolayı bir yıl erteleme aldım.
Kot işçileri 25 Şubat Çarşamba günü hastaneden taburcu oldular
Resul: Evli ve bir çocuk babasıyım.
otis
Kot taşlama işinde ne zaman çalıştınız? Çalışma koşullarınızdan da bahseder misiniz?
Şu anda hala çalıştığınız kot taşlama atölyeleri faaliyette mi?
cile
Diyarbakır’dan Ankara’ya geliş sürecinizi anlatır mısınız?
Mehmet O.: KTİD Komitesi’nin
Diyarbakır’daki toplantısına katıldım.
Kot taşlama işinde çalışan arkadaşlara
ulaşarak (çoğu ile akrabayız) beraber
Dicle Üniversitesi’nden tetkik yaptırdık. Yaklaşık 3 ay önce silikozis tanısı
kondu. Komite’nin avukatlarıyla birlikte
Ankara’ya gelmemiz konusunda yardımcı
olmaları için Diyarbakır Belediyesi’ne
gittik. Belediye yol masraflarımızı karşılayacağını söyledi. Hastane’ye de gelineceği
bilgisi verilerek 19 Şubat’ta geldik. Buraya
39 kişi geldik ama yaklaşık 20 arkadaşımız daha var Diyarbakır’da, gelemediler.
Peki Ankara’da iken beklediğiniz ama
gerçekleşmeyen bir şey var mı?
Mehmet T.: DTP’li milletvekilleri en
azından bir kaçı bizleri ziyaret eder diye
bekledik ama olmadı. Onların da kot
taşlama konusunda bilgileri olduğunu,
Komite’nin görüştüğünü biliyoruz. Bizlerin Ankara’ya geldiğimizin haberini basından duyup gelirler diye düşünmüştük.
Hastane personelinin sizlere karşı davranış ve tutumları nasıldı?
Mehmet T.: Başhekiminden
hemşiresine kadar hepsinden memnunuz. Bizlerle çok iyi ilgilendiler.
Hepsinden Allah razı olsun.
Diyarbakır’a döndüğünüzde ne
yapmayı düşünüyorsunuz?
Mehmet T.: Komiteyle birlikte
süreci devam ettireceğiz. Sendikalara, meslek odalarına ve diğer örgütlere destek olmaları için çağrıda
bulunmaya devam edeceğiz.
ri.o
Resul: 2000 yılında İstanbul Yeni
Bosna’ya gittim. Orda Akif’le birlikte
kot taşlama işinde çalışmaya başladık.
İlk başta çok kolay bir iş diye düşündük.
Kalacak yer de vermeleri bizim için
önemliydi. Ayrıca kriz zamanı verdikleri
para da biraz daha iyiydi. 2005’e kadar
aralıklarla çalıştım. Orda çalışırken
hastalandım. Patronla birlikte hastaneye
gittik. Doktor ciğerlerimin kötü olduğunu söyledi, birkaç ilaç verdi o kadar.
Akif: Patronla birlikte bende özel
hastaneye gittim. Patron hastaneye
giderken nerde çalıştığını söyleme dedi.
Adres olarak da kendi adresini veriyordu.
Zaten doktorlar da çok soru sormu-
Mehmet O.: Hayır. Birçoğu ya kapattı
ya da başka yerlere taşıdılar. Bizim bu
durumda olmamızın esas sorumlusu
büyük kot firmalarıdır. Çünkü ürettiğimiz mallar hep yurtdışına gidiyordu.
Kot taşlama atölyelerinin tespiti için kot
yıkamada çalışanlarla iletişim kurulursa
kaçak taşlama yerleri tespit edilebilir.
ya geldikten sonra Komite’nin sürekli
irtibat halinde olması ve İşçi Kardeşliği
Partisi’nden sizlerin çabaları şüphelerimizi giderdi. Teşekkür ederiz. Basınla
görüşmeler, hastane önünde yapılan basın
açıklaması basında yer almamızı sağladı.
Bundan sonraki süreçte ne yapılmalı, Komite’den beklentileriniz neler?
rg
Resul: Kot taşlama işçilerinin sesini
daha iyi duyuracak Meclis’e ya da bakanlık
önüne kitlesel pankartlarla bir yürüyüşün organize edilip basın açıklamasının
yapılması iyi olur. Ayrıca komitenin
yaptıklarının bilgisini yazılı olarak bize
göndermesini istiyoruz. Hem yapılan
faaliyetleri, dava süreçlerini, maddi
durumu belirten raporları belli sürelerle
gönderirse bilgi akışı daha sağlıklı olur.
Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne
gelme nedeninizi açıklar mısınız?
Mehmet T.: Rapor almak için buraya
geldik. Ayrıca sesimizi duyurmak için de
geldik. Buraya gelirken Komite bizimle
ilgilenecek mi, hastanenin yerini bile
bilmiyoruz diye düşünüyorduk. Bura-
28
Şubat, Cumartesi sabahı
arkadaşımız Ruhat Yıldırak’ı
kaybettik. Ruhat, sadece 24 yaşındaydı. Daha küçücükken, çalıştırılması yasak bir yaşta 14-15 yaşlarında kot kumlama işine başladı.
Kot kumlarken ciğerlerine dolan
kumlar yüzünden silikozis hastası
oldu. 2 yıldır köyünde yatağa hapis,
oksijen tüpüne bağlı yaşıyordu.
8 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
24 Şubat 2009
Kot Taşlama İşçileriyle Dayanışma Konseri
Sesimiz Nefesiniz
Anadolu Ateşi, Arif Sağ, Cahit Berkay, Elveda Rumeli oyuncuları, Emrah Karaca, İclal Aydın, Kardeş Türküler, Mor ve
Ötesi, Şebnem Sönmez, Yasemin Göksu, Zeynep Tanbay
11 Mart 2009 Çarşamba 19:00
Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Uğur Mumcu Cd No:8 Akatlar/İstanbul
Gerçeğin
Işığı
M. Cemil Ozansü
Ergenekon Süreci Hakkında
Gürcistan, Ukrayna ve diğer “turuncu
devrimlerin” muhatabı yıkılan Doğu
Bloku ülkelerinde, eski rejimin kalıntısı
bürokratik aygıtlar parçalanıp, yerine yeni
dünya düzenine ait “teknik” elemanlar
yerleştirilmişti. Türkiye şimdi bu sürecin sonuna yaklaşmış durumda. Süleyman Demirel’den Necmettin Erbakan’a
kadar tasfiye edilen vitrin elemanlarıyla
beraber, devletin mutfağında çalışan
personel de şimdi ayıklanmaya, yeni
döneme daha yatkın ellere vazifelerini
devretmeye hazırlanıyorlar. Ancak her
değişimin arkasında yatan bir ihtiyaç
bulunmalı. Neden emperyalizm, her an
kendine yönelebilecek bir tehdit taşıyan böylesi bir tasfiye operasyonuna
girişmek mecburiyetinde kalmıştır?
Her mahkeme süreci, bitmiş bir savaşın intikam saatidir. Hiçbir zaman sürmekte olan davalar üzerinden taraflar hesaplaşmaz, önce bir taraf kaybeder, ondan
sonra da kaybeden yargılanır. 12 Mart,
12 Eylül vd. tüm müdahalelerde önce
bir taraf iktidarı veya iktidar üzerindeki
gücünü kaybetti, daha sonra da mahkemeler, darağaçları her şeyiyle intikam
saati geldi. Bu sebeple ülkemizde bugün
bir hesaplaşma sürmemektedir, bitmiş
kavganın muhasebesi yapılmaktadır.
Ancak bu dönemde karşımızda
duran, bir nöbet değişimi değildir.
Ülkemizde yaşananları, “emperyalizme
düne kadar uşaklık etmiş bir nesil gidiyor
ve yerine yeni bir nesil geliyor”, şeklinde
izah etmek kâfi olamayacaktır. Saddam’ın
Baas’ının yıkıldığı gün gibi, aslında devlet
dairelerindeki koltuklardan, klasörlere
kadar her şey yağmalanmaktadır. Sadece soğuk savaş yılları değil, ötesiyle
bir burjuva devletine ait bürokrasi, yani
patronların dolaylı teknik yöneticileri tasfiye edilmektedir. Artık iktidar doğrudan
şirketlerin gerçek yöneticilerine geçecektir. Bugün yaşanan kırılmalar, sadece
patroncu bürokrasinin tasfiyesi değil,
ülkedeki devlet gücünün belirsizleştirilmesi, kamu güvenliğinin yitirilmesi anlamına geldiğinden kabul edilmemelidir.
İşçi Kardeşliği
Sayı: 37 • Mart 2009
Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur
Yönetim Yeri:
İKP Genel Merkezi
Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B
Çankaya/Ankara
Tel: (312) 369 65 49
İnternet:
http://www.ikp.org.tr
[email protected]
Hesap No:
PTT Posta Çeki: 1051319
Akbank: 462 0000908-4
Baskı:
Selin Ofset
Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345
Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48
SENDİKALARIMIZ
Sendikal rekabet yaratan sendika istemiyoruz
THY’de sendikal
örgütlülüğe müdahale
Hava-iş Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Yağcı ile Teknik AŞ ile ilgili iş kolu tespitini görüştük
Teknik AŞ işvereninin ve Çelik-İş
Sendikası’nın Teknik AŞ ile ilgili açtıkları işkolu itirazı var. Bu
durumdan bahseder misiniz?
THY’nin uçak bakım ve onarımlarının yapıldığı bir bölüm olan Teknik
AŞ, 2006’nın Mayıs ayında THY’nin
halka arzı esnasında ayrılarak ayrı bir
tüzel kişiliğe büründü. Bizim oradaki üyelerimiz bu duruma rağmen
ne başka bir sendikaya geçtiler ne
de sendikamızdan istifa ettiler. Biz
de üyelerimizi Çalışma Bakanlığı’na
buraya geçtiler diye bildirmiştik.
Teknik AŞ’nin yeni işvereni 2006’nın
Ağustos’unda bakanlığa, bu yeni
şirketin hangi işkoluna girdiğine dair
bir başvuruda bulundu. O başvuruyu bakanlık inceliyor. Teftiş kurulu
işyerlerinde tespitlerini yapıyor.
Teknik AŞ’nin “havacılık işkoluna”
girdiğini tespit ediyor. Verilen sürede
kimse itiraz etmiyor ve resmi gazetede
yayınlanarak kesinleşiyor. Biz de zaten
ondan sonra çoğunluk tespitimizi ve
yetkimizi aldık ve 1. Dönem sözleşmemizi yaptık. Hatırlarsanız grev oylamasının da olduğu bir süreç yaşandı.
Orada da grev oylamasında işçiler
greve “evet” diyerek sendikanın yanında olduğunu ortaya koydu. Böylelikle
ilk dönem sözleşmemizi yaptık ve 2.
Dönem sözleşme için yasal mevzuatın
izin verdiği yetkiyle 120 gün önceden
çoğunluk tespiti yapılabiliyor. Biz de
Ekim ayı içinde çoğunluk tespiti ile
ilgili başvuruda bulunduk Teknik AŞ
için. Bizim başvurumuza belirli bir
süre bakanlık cevap vermedi. Bakanlık
nezdinde şifahen bir araştırma yaptık. Teknik AŞ işverenin ve Çelik-İş
Sendikası’nın Teknik AŞ’deki işkoluna itirazda bulundukları ve yeniden
tespit istedikleri yönünde bir bilgiyle
karşılaştık. O zaman öğrendik.
Tam olarak tarihi nedir başvuruların?
İşveren 10. ayın 8’inde başvurmuş. Çelik-İş de 17’sinde başvurmuş.
Aslında birlikte bunu planlamışlar.
Bakanlık bunu bize bildirmedi. Bize
çok sonra yani olay ortaya çıkınca
resmi bir yazıyla bildirmek zorunda
kaldı. Bunlar şekilsel şeyler. Asıl olay,
kesinleşmiş sendikalar kanununun
4. Maddesi var. Bildiğiniz gibi işkolu
tespiti kesinleşince o işyeri o işkolundadır. Her dönem işyeri tespiti istediğiniz zaman toplu sözleşme yapamazsınız. Bir değişikliğin olması lazım.
Tabii ki bakanlık itirazı kabul
etmek zorunda. Ama bu itirazı edenlere resmi gazetede yayınlanan ilgili
kesinleşmiş işkolu tespiti nedeniyle
“itirazınız ile ilgili herhangi bir işlem
yapılmasına imkân yoktur” deyip
cevap vermesi gerekiyordu. Ve olay sonuçlanacaktı. Ama bunun tersini yaptı.
İtirazı değerlendirdi. İşi teftiş kuruluna bıraktı. İş teftiş kurulu şu anda
bütün Teknik AŞ’ye bağlı, tabii bizim
işletme tipi olduğu için Türkiye’nin
birçok ilinde çalışanlarımız var. Ankara, Adana, İzmir, Antalya ve bazı
küçük illerde. Bütün bu illerde tek tek
o işyerleri ile ilgili denetim yapıyor iş
teftiş kurulu. Denetim sonucunda bir
rapor hazırlayacak ve bakanlığa verecek. Bakanlık da yine aynı eski yolu
izleyerek ya diyecek ki bu “hava taşımacılığı” ya da “metal işkolundadır”
ve bunu resmi gazetede yayınlayacak.
Ancak her iki kararda da, yani metal
iş kolu diye karar alsa biz itiraz edeceğiz. Havacılık olursa da Çelik-İş ya da
işveren itiraz edecek büyük ihtimalle.
Yargıya gidecek bir süreç yaşanacak. Dolayısıyla 2500 arkadaşımızın
01.01.2009’da başlaması gereken toplu
sözleşmesi kesintiye uğramış olacak.
Ne kadar uzar tahminen?
Hukukun işlemesi uzun sürüyor.
İtirazları da hesaba katarsak 1 yıl
kadar. Hava-İş’in başvurusuyla bir
bilim kurulu oluşturuldu. Konusunda
uzman 2 profesörden biz görüş talep
ettik. Bunu da hem teftiş kuruluna
hem de bakanlığa ilettik. Bizim söylemimize destek veren bir araştırmaydı.
Aynı zamanda yapmaması gereken
bu idari işlem nedeniyle Bakan ve
Çalışma Genel Müdürü hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na
kişisel suç duyurusunda bulunduk.
Çelik-İş’in ya da sizin bir görüşme talebiniz oldu mu?
Hayır olmadı. İşvereni anlayabiliriz. İşveren bu süreci bozmaya çalışacaktır. Burada amaç şu: bildiğiniz gibi
havacılıkta bakımla uçuş bölümü birbiriyle çok bağlantılıdır. Biz de zaten
toplu sözleşmede daha başarılı olması
için emekçilerin özellikle Teknik AŞ ve
THY’nin sözleşmesini eşgüdümlü bir
biçimde götürmek istiyoruz. Tarihler
aynı olsun. Grev gerektiğinde beraber
greve çıkalım gibi bir politikamız var.
Teknik AŞ’deki işçiler bu koAmaç zaten bunu ortadan kaldırmak.
nuda ne düşünüyorlar?
Birinci amaç bu, Teknik AŞ’yi yalıtİşçiler önce bir şok yaşadı. 1962’de
mak. THY personelini de demoralize
Hava-İş Sendikası’nı asıl olarak kuran
etmek. Teknik, sözleşme yapamıyor
bölüm tekniktir. “Olmaz, yapamazlar”
konumda olacak. THY’de grev olurdiye düşündüler. Bu kısımda 300 civarı
sa bakım
açısından etkisi azalacak.
İkinci amaç
da siyasi
amaç, özellikle Hakİş’in diğer iş
kollarında da
hükümetle
olan bağı ve
onun önünü
açan uygulamaları.
Özellikle
kamuda açık
bir şekilde
Aynı süreci Özal döneminde Usaş’ta yaşamıştık. İkram kısmı için Toleyis’e işkolu itirazı
yaptırdılar, Çalışma Bakanı İmren Aykut’un etkisiyle Usaş’ı kaybettik
yapılıyor. Biz
bu kararın
mühendis arkadaşımız var. Çoğunluk
yukarıda alındığını ve uygulamaya
ise lisanslı teknisyen arkadaşlarımızkoyulduğunu düşünüyoruz. Çelik-İş’i
dan oluşuyor. İtiraz kabul edilirse ikinde teşhir ediyoruz kamuoyunda. Buci bir kayıpları olacak arkadaşların,
nun sınıfa karşı bir ihanet olduğunu,
onu da çok önemsiyorlar. Havacılık ile
bir sendikaya yakışmayan bir girişim
ilgili bağları koparılırsa lisans dediğiolduğunu kamuoyuna açıklıyoruz.
miz, onların mesleklerini belirleyen
Biz bu süreci ilk defa yaşamıyoruz. onaylayan bazı belgelerin de ortadan
1989’da Atilay Ayçin yeni gelmişti.
kalkacağını düşünüyorlar. Bu sefer bu
Ben o zaman işyeri temsilcisiydim.
işyerinden ayrılmak zorunda kaldıklaUsaş’ı bu şekilde kopardılar. Özal’ın
rında bu belgeler olmadan aynı mesyaptığı ilk satış Usaş’tır. Yabancılara
lekle iş bulmaları zorlaşacak. Önemli
satılmıştır. Usaş hava yollarının ikram bir tepki var. Sendikanın yanında
şirketine satıldı o zaman. Orada da biz duruyorlar. Bunu kabul etmiyorlar.
yetkiliydik. Yabancı işverenler geldi
Bir de önemli olarak şunu ekleama Hava-İş’in sendikal anlayışını
mek istiyorum. Bu dönem kamuda
görünce burada başarısız olacaklarını
toplu sözleşme dönemi. Geçtiğidüşündüler ve bugünkü gibi o zaman
miz yıllarda Hava-İş toplu sözleşda Türk-İş’e bağlı Toleyis’e işkolu itirazı me yapar, diğer sendikalara da bu
yaptırdılar. Bütün mahkeme kararları, itki olurdu. Bir hava olurdu. Şimdi
bilirkişi raporları bizim lehimize olhiçbir şey yok. Diğer sendikaların
masına rağmen çalışma bakanı İmren
kıpırdamasına da neden olan toplu
Aykut’tu, Yargıtay ilanı tam tersi çıktı. sözleşmemizi yapamadığımızdan
Bizden Usaş’ı kopardılar. Aynısını buolamıyor, kamuoyunda tartışılamıyor.
rada yaşayabiliriz diye düşünüyoruz.
İşçi Kardeşliği Abone Formu
[ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL
İsim, Soyisim:
.............................................................................................................
Görev:
.............................................................................................................
Adres:
.............................................................................................................
.............................................................................................................
Posta Kodu:
.............................................................................................................
İlçe, İl:
.............................................................................................................
Telefon, Faks:
.............................................................................................................
E-Posta:
.............................................................................................................
462 0000908-4 no’lu Akbank hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla
beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
9
ULUSLARARASI
Hiçbir iktidar meşruiyeti olmayan Avrupa Birliği kurumları ne hakla kazanımları sorguluyor?
7–8 Şubat 2009 Avrupa İşçileri Konferansı
AB’ye Karşı Birleşelim!
A
vrupa’nın 21 ülkesinden Paris’te,
7–8 Şubat 2009 tarihli Avrupa İşçileri Konferansı’nda bir araya
gelen delegeler olarak, tüm yoldaşlarımıza, işçi sınıfı aktivistlerine ve
Avrupa’nın tüm ezilen ve sömürülen
halklarına bu çağrıyı yapıyoruz.
Kardeşler,
Bugün tarihin yeni ve korkunç
bir noktasından geçmekteyiz.
Tüm ülkelerin, çürümekte olan
kapitalizmin sistemin iflas babaları
(sanayiciler, bankacılar ve spekülatörler)
tarafından büyük bir krize sürüklendiği
günümüzde, karşımızdaki bayların utanmadan mide bulandırıcı bir savaşı kışkırtmaya, kendi sömürü sistemlerini korumak uğruna işçiler arasında bir savaşı
kışkırtmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz.
Anlaşılıyor ki, binlerce işçiyi sokaklara atmak ve başta gençler ve emekliler
olmak üzere binlerce insanı yoksulluğa
terketmek onlara yeterli gelmiyor.
İngiltere Başbakanı Gordon Brown
bugün, sendikalarını korumak ve nereli
olduğuna bakmaksızın tüm emekçilerin
bu haklara sahip olması için çıktıkları
yasa dışı grev sonrasında, İngiliz işçilerine “milliyetçilik” ve “ırkçılık” suçlamaları
yöneltme küstahlığında bulundu. Ancak
İngiliz işçilerini, Avrupa direktifleri ve
Avrupa Adalet Divanı (AAD) kararları doğrultusunda yaşamboyu işsizliğe
mahkûm eden de aynı Gordon Brown
idi. Bu kararlar ve direktifler, tüm kanunları hiçe sayarak, kapitalistlerin binlerce
göçmen işçinin, kapitalistler tarafından
korkunç çalışma ve ücret koşulları altında yüzsüzce sömürülmesine izin veriyor.
Aynı Gordon Brown, Avrupa İstihdam Komiseri Vladimir Spidla’nın da
desteğiyle, Fransız petrol şirketi Total’in
Lindsey rafinerisinde Portekizli ve İtalyan
işçilerin işe alınması ve emek maliyetlerinin kısılması amacıyla iskelelere bağlı
konteynerlere hapsedilmesine onay veriyor. Üstelik bu, Avrupa Birliği’nin kurucu
unsurları olan emeğin özgür dolaşımı ve
sınırsız rekabet ilkeleri adına yapılıyor.
Soruyoruz:
Milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını ve
şovenizmi körükleyen, Avrupa Birliği,
onun direktifleri, AAD kararları (Laval, Viking, Rüffert ve Lüksemburg)
ve onlarla birlikte gelen kuralsız istihdam uygulamaları değil midir?
Serbest dolaşım ve esnek emek
piyasası, bölgeselleştirme politikalarıyla
işçileri kanlı bir geri gidişe sürüklenme
tehditi yaşatan ve birçok yanıyla bize
15 yıl önce Balkanlar’da yaşanan savaşı
hatırlatan Avrupa Birliği değil midir?
Dell, İrlanda’daki fabrikası
için Polonyalı işçi ithal etme ce-
10 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
saretini kimden buluyor?
Dell, bugün İrlanda’daki fabrikasını kapatıp, bin 900 işçiyi işten atarak,
üretimini Polonya ve Ukrayna’ya transfer
edebilme cesaretini kimden buluyor?
Bu sorun yalnızca İrlanda’da
değil, İngiltere’de, Almanya’da,
Danimarka’da, İsveç’te, Fransa’da,
İspanya’da, Macaristan’da, Polonya’da,
Çek Cumhuriyeti’nde, Romanya’da
ve diğer ülkelerde de yaşanıyor.
Otomotiv sanayinin, petro-kimya
sanayinin, inşaat, bankacılık sektörlerinin büyük patronlarına bütün Avrupa
çapında devasa ve ölümcül bir Monopol
oyunu oynama cesareti nereden geliyor?
Söyleyelim: Avrupa Birliği’nden
Avrupa Birliği’nin, anlaşmalarının,
kurumlarının ve direktiflerinin yalnızca bir amacı var: kuralsızlaştırmak,
kamu hizmetlerini özelleştirmek, sosyal
güvenlik ve kamu eğitim sistemlerini
ortadan kaldırmak ve işçiler arasında
görülmemiş bir rekabet yaratarak emek
maliyetlerini olabildiğince düşürmek.
Bugün ufacık bir ahengi olan bir
Avrupalılık fikri ve aidiyeti bile yaratmaktaki müthiş başarısızlığını itiraf eden
Avrupa Birliği’ni yalnız tek bir amaca
hizmet etmekle itham ediyoruz: piyasalaşmak, “teşvik paketleri” adı altında
herbir ülkenin kamu zenginliklerinin bizi
felakete sürükleyen kapitalistlerin, bankacıların ve finans spekülatörlerinin hizmetine ve talanına sunulmasını koordine
etmekle Avrupa Birliği’ni itham ediyoruz.
Ne münasebetle işçi sınıfının kendini,
sendikalarını, partilerini ve tüm emek
hareketini savunmak ve yükseltmek
için kurdukları örgütlerden bu dikta
karşısında uysalca boyun eğmeleri ve bu
dayatmaları kabul etmeleri bekleniyor?
Tüm kardeşlerimize uluslararası
sınıf mücadelesinin eski kurucu sloganına sahip çıkma çağrımızı yineliyoruz:
“Dünyanın bütün işçileri, birleşiniz!”
Bugün tüm kazanımları saldırı altında
olan Avrupa ve dünya işçileri için bu
slogan hiç olmadığı kadar geçerlidir.
Avrupa Birliği ve onun
kurumlarına karşı birleşelim!
Lizbon Anlaşması’na HAYIR diyen
İrlandalı işçiler ve sendikaların mücadelesini desteklemek için birleşelim!
Tüm ülkelerdeki işten çıkarmalara
karşı, herkes için iş sloganı etrafında
birleşelim ve bunun işçilerin ve işçi
örgütlerinin birleşmesi yolunda temel
eksen haline gelmesi için çalışalım!
Her ülkede bankacılara, spekülatörlere ve kapitalistlere dağıtılan yüzlerce
milyar avronun geri alınması ve bunların okullarımıza, üniversitelerimize,
hastanelerimize ve kamu hizmetlerimize aktarılması için birleşelim!
Bugün uygulanmakta olan kuralsızlaştırma ve esnekleştirme uygulamalarına
karşı “eşit işe eşit ücret” sloganı etrafında
birleşelim, içleri boşaltılmaya çalışılan
toplu sözleşmelerin yeniden geçerli kılınmasını ve kamu çalışanları için meslek
kademesi getirilmesini savunalım!
Durum aciliyet arzetmektedir.
Önümüzdeki kuşaklara bir
gelecek bırakmak istiyorsak bir
an evvel harekete geçmeliyiz.
Avrupa Birliği’nin girdiği çıkmaz ve
bizi götürdüğü felaket karşısında,
ülkelerimiz işçileri ve onların örgütleri, bizleri halkların gerçek ve hür
bir ortaklaşmasına götürecek kararlı
adımı atacaktır: Özgür İşçilerin, Halkların ve Ulusların Özgür Birliği.
Avrupa’da ancak barış bu şekilde sağlanabilir, çünkü bu birlik
sermayenin ölümcül taleplerinden
özgürleşmiş ve işçilerin ve halkların kardeşliğini temel alacaktır.
Bu hedeflere ulaşmak çerçevesinde,
7–8 Şubat tarihinde Avrupa Konferansı
için 21 ülkeden bir araya gelen delegeler
olarak kendi ülkelerimizde örgütlenme
ve faaliyetlerimizi bir arada yürütme
konusunda uzlaşmış bulunuyoruz:
gösteriler, ortak mitingler vb. Öncelikli
hedefimizi, Avrupa Adalet Divanı’na
gidecek uluslararası bir delegasyon
oluşturmak ve İspanya’da sendikacılara
karşı yürütülen kanuni süreci durdurmak için yürütülen kampanyaya
destek vermek olarak belirledik.
Bu çağrıyı
destekliyorum
İsim, soyisim, adres, kurum/örgüt,
telefon, e-posta adresi bilgilerinizi aşağıdaki adreslere gönderin.
ILC, 87 rue du Faubourg SaintDenis, 75 010 Paris/Fransa,
[email protected]
İKP, Aksaray Guraba Hüseyinağa
Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14
Fatih/İstanbul, [email protected]
ULUSLARARASI
Tüm ülkelerin işçileri, birleşin!
İşçiler ve
İşçi Örgütleri
Engin Bodur
Deprem günlerinde
seçime girmek
İlk İmzacılar
Almanya: Michael Altmann, Ver.di, SPD İşçi
Komisyonu; Heinrich Becker, GEW Eğitim
Sendikası; Carla Boulboullé, Eğitim Sendikası; Gaby Brandt, Çalışma Komitesi, Ver.di;
Kerstin Bunz, Ver.di; Udo Eisner, IG Metall
Sendikası; Ellen Engstfeld, SPD, Ver.di; Elke
Falk, Ver.di; Henning Frey, SPD, Eğitim
Sendikası; Eva Gürster, SPD, Ver.di; Julian
Gurster, Ver.di, RYI; Mirco Kischkat, Ver.di,
SPD; Peter Kreutler, Ver.di, SPD ; Gotthard
Krupp, Ver.di, SPD İşçi Komisyonu; Hans
Jurgen Mees, Ver.di; Norbert Muller, Ver.
di; Lothar Ott, Eğitim Sendikası, SPD;
Ingo Röser, Ver.di; Schuller, Klaus, DGB
Şube Sekreteri, SPD İşçi Komisyonu; Anna
Schuster, Ver.di; H.W. Schuster, Ver.di, SPD
İşçi Komisyonu; Gunter Schwefing, Ver.di;
Beate Sieweke, Ver.di, SPD İşçi Komisyonu;
Christiane Treffert, GEW- Eğitim Sendikası; Dirk Weiß, SPD, IG BCE; Mechthild
Wellems, Ver.di; Monika Wernecke, Ver.di,
Belçika: Jeannine Chaineux, CGSP;
Roberto Giarroco, CGSP-FGTB; Rudy
Janssens, CGSP-FGTB ; Philippe Larsimont, Çalışan Halkların Savunusu
Hareketi (MDT); Henri-Jean Ruttiens,
SETCa-FGTB; Rick Steeland, BBTK.
Çek Cumhuriyeti/Slovakya: Jela Jurickova, Çekoslavakya Bülteni; Jan
Tesar, Çekoslavakya Bülteni; Petr
Schnur, Çekoslavakya Bülteni
Danimarka: Eva Hallum, AB’ye Hayır
Hareketi Sendika Komisyonu; Per Sorensen, AB’ye Hayır Hareketi Sendika Komisyonu; Kirsten Annett Christenssen, LFS;
Bent Langesen, İnşaat İşçileri Sendikası.
İKP Tüzüğü’nden
• İşçi Kardeşliği Partisi; ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir.
• İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi
bir ideolojik, politik eğilimin partisi
değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek
isteyen her türlü sınıf içi eğilimi
demokratik temelde bir araya getiren
bir partidir.
• Parti üyelerinin düşünce oluşturma
ve bunu ifade etme özgürlüğüne
kısıtlama getirilemez.
• Partinin tüm yönetim birimlerinin
üçte ikisi işçi kökenli üyelerden oluşur.
• Patronlar partiye üye olamaz.
İKP Programı’ndan
• İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı
Türkiye’de ve dünyada her türlü
sömürüye son verecek işçi-yoksul
köylü hükümetlerinin kurulmasını
sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır.
Fransa: Frank Arnold, POI; JeanPierreBarrois, POI; Pierre Besse, Demiryolu
Sendikası; Daniella Bettenfeld, Moselle
Bölgesi Sınır-ötesi İşçi Savunma Komitesi;
Daniel Chalier, Sağlık Sendikası; Daniel
Collin, Demiryolu Sendikası; Francis Coudeville, Sendikacı; Jean-Claude Denis, POI
Yürütme Komitesi; Jean-Louis Destenay, POI
Yürütme Komitesi; Claire Dreidemy, POI
; Jacques Girod, Sendikacı; Daniel Gluckstein, POI Ulusal Sekreteri; Pierre Jeanneney, POI Ulusal Sekreteri; Claude Jenet,
POI Ulusal Sekreteri; Christel Keiser, POI
Yürütme Komitesi; Abdou Koté, Sendikal
Özgürlük; Jean-Charles Marquiset, POI
Ulusal Sekreteryası; Jean Mennecier, POI
; Adélaïde Marine-Gougeon, RYI; PierreAxel Montermier, RYI; Marika Kovacs, POI;
Sandra Renda, Yeşiller; Pascal Samouth,
Sendikacı; Marie-Claude Schidlower, POI;
Gérard Schivardi, POI Ulusal Sekreteryası;
Daniel Shapira, POI; Patrice Sifflet, Sendikal Özgürlük; Dominique Vincenot, POI.
İngiltere: Peter Collier; Nick Philipps, BETCU; Tony Richardson, BFAWU, İşçi Partisi.
İspanya: Maria Baena, UGT; Jesus Bejar,
Sendikacı, Metal, CCOO Madrid; Pablo
Garcia Cano, Sendikacı, Metal, CCOO
Madrid; Luis Gonzalez, Sağlık İşleri Sendikası, CCOO Sevilla ; Micky Gonzalez,
Eğitim Sendikası, UGT Barcelona; José
Antonio Iniesta, PSC-UGT; Manuel Iniesta,
CCOO-IU; Koldo Mendez, PSE-EE-PSOE;
Mayté Montaner, UGT; Javier Moro,
UGT; Blas Ortega, FSP-UGT; Rosaura
Perez, UGT; Baltazar Santos, UGT.
İsveç: Gösta Torstensson, AB’ye Ha-
• Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği,
işçilerin, patronlardan ve devletten
bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin
demokratik birliğini gözeten, siyasi,
sendikal ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine
bağlıdır.
• Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini
bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır.
• Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve
yozlaşmaya karşı; demokratik ve
mücadeleci bir tarzda işyeri örgütleri
temelinde yükselen, üyelerin söz ve
karar sahibi olduğu, her işkolunda
tek sendika ve birleşik bir emek konfederasyonu doğrultusunda mücadele edilmelidir.
• Avrupa Birliği Avrupa ulus devletleri
içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu
yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil,
tam tersine bunları hem Batı hem de
Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak
yır Halk Hareketi; Jan-Erik Gustafsson, AB’ye Hayır Halk Hareketi,
İsviçre: Albert Anor, PSS, Kamu hizmetleri
sendikası (SSP-VPOD); Sébastien Fabregas,
Kamu hizmetleri sendikası (SSP-Santé);
Andrea Riman, AGT, İşçi Partisi; Max
Robert, PSS, SSP; Eric Voruz, PSS, UNIA .
İtalya: Ugo Groce, Tribuna Libera Editörü;
Elisabeth Raineri, “AB’ye Hayır, Demokrasi ve Kamu Hizmetlerine Evet” Hareketi;
Lorenzo Varaldo, UIL-Eğitim Sendikası,
Torino; Vanna Ventre, “AB’ye Hayır, Demokrasi ve Kamu Hizmetlerine Evet” Hareketi
Kazakistan: Ivan Boulgakov, Emeğin Savunusu Konfederasyonu
Macaristan: Klara Anyiszonyan, Avrupa İşçileri Bağlantı Komitesi; Pàl Aradi,
BCKSz ; Eva Kiss Aradiné, FIBU-MIK;
Laszlo Asztalos, Sendikacı, “İşçi Konseyleri”; Fruszina Balta, Öğrenci, Macaristan Sol Gençlik; Janosne Bàràny,
Sendikacı, “İşçi Konseyleri”; Judit Somi,
Avrupa İşçileri Bağlantı Komitesi.
Moldova: Alexandre Lomakine, Halkın Direnişi
Polonya: Helena Wolska.
Portekiz: Carmelinda Pereira, POUS.
Romanya: Constantin Cretan, İşçi Federasyonu; Marian Tudor, Hür İşçiler Derneği
Sırbistan: Pavlusko Imsirovic, Siyasi
İşçi Birliği; Jacim Milunovic, Sendikacı,
Gıda; Djuro Velickovic, EPS Sendikacı.
Türkiye: Mustafa Çubuk; Dogan Fennibay, IKP.
Yunanistan: Loukas Korfiatis, OLME.
•
•
•
•
•
amaçlı bir birliktir.
Başını ABD’nin çektiği kapitalist
emperyalist sistem, her bölgede
olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar
arasında yarattığı düşmanlıklar ve
çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye
bir emperyalist saldırı ve savaş aracı
olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika
ve İsrail ile yapılan bütün ikili askeri
anlaşmalar sona erdirilmelidir.
Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderini tayin
hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt
ve Fars işçi ve emekçilerin birliği
yoluyla bütün bu halkların kardeşliği
ve dayanışmasının sağlanması ile
mümkündür.
İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleştirilmeli, bütün dinlere ve mezheplere
eşit hizmet vermelidir.
Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır.
Büyük üretim araçları üzerindeki
özel mülkiyet sistemi dünyayı pazar,
Artık biz işçilerin yarısı işsiz ve öbür
yarısının da ekmeği her geçen gün
küçülüyor. Bizler can derdindeyiz.
Depremde yıkılan binaların altındaki
canlarımızı kurtarıp yaşamaya çalışıyoruz. Patronlar ve onların uşakları ise
mal derdinde. Kasalarındaki paraları
kurtarmak ve yağma derdindeler. Böylesi bir ortamda, seçimlerde işçilerin
kendilerinden başka dostları yok. Bizim
gerçeğimizle onlarınki aynı değil. Bizler
Gazzeliler gibi yaşam savaşı veriyoruz,
onlar barıştan, ateşkesten bahsediyorlar. Katillerimizi sevmek değil onlardan acil olarak kurtulmak zamanı.
Haramilerin saltanatını yıkıp işçi
yoksul köylü cephesi kurma zamanı. Bu
cepheyi bir hükümetle sonuçlandırmak
için parti örgütlerimizi gerçek birer
işçi evine dönüştürmek zorundayız.
Gelin seçimlerde işçi sınıfı dayanışmasının ve mücadelesinin ne olduğunu
dosta düşmana gösterelim. Bir yandan
yeni yaşamı kurarken bir yandan da
sendikalaramızı asalak sendika patronlarından temizleyip gerçek bir işçi
örgütü halina getirelim. Bunun için
yeterince çoğuz ama asalaklar kadar
örgütlü değiliz. Her alanda mücadeleci, onurlu ve bilinçli işçilerin birleşik
mücadelesini örgütlemek ve iktidara
taşımak için zaman geldi ve geçiyor.
Geç kalmak ihanete eşit çünkü işçi
sınıfı işsiz, yardıma muhtaç ve tamamen örgütsüz kaldığında sınıf olmaktan
çıkar. Kendi adayımızla, işçi talepleriyle
zor ama umutlu bir yolun içindeyiz.
Başarı da yenilgi de bize bağlı. Gelin
canlar bir olalım bu gidişi durduralım.
•
•
•
•
işçileri de birer makine parçası gibi
görüyor. Gezegenimiz yeni yüzyılda
ya bu rejimden kurtulacak, ya da
emperyalistler arası rekabet dünyayı
açlık, kıtlık, hastalık, savaş ve çevre
felaketleriyle yok edecektir.
Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal
tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır.
Toprak işleyenin, su kullananındır.
Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığıyla ortak teknoloji kullanımı ve
üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır.
Sağlık ve eğitim, insanların yaşam
haklarının en temel parçasıdır.
Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve
parasız olarak sunulmalıdır.
Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa,
dünya işçileri ve ezilenler de dünya
çapında ortak bir örgütlenme inşa
etmek zorundadırlar.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
11
TAŞERON
ÇALIŞMA
Neden Adayım?
T
Kamu
hizmetlerinin
özelleştirilmesi
TALAN
aşeron işçiydim, örgütlenmek
isteyince işten atıldım. Yıllarca
sigortasız, sosyal güvencesiz, sendikalaşma hakkım olmadan çalıştım. Tüm
haklarım gasp edildi. Emeklilik tüm
işçiler gibi artık benim için de sadece bir hayal. Kızım büyüyünce okula
nasıl göndereceğim diye kara kara
düşünüyorum. Şimdi bir işim var, ama
biliyorum ki kurtuluş değil. Kurtuluş
senin, benim, tüm işçilerin birlikte
siyaset yapmasında. İşte, bu yüzden
aday oldum. İstanbul’u parsel parsel
paylaşmak, satmak için aday olanlara
karşı mazlumun, ezilenin, İstanbul’un
kahrını çekenlerin sesi olabilmek için.
Sermayenin güdümünde rant paylaşımına dayalı, “sağ” veya “sol” patronların adaylarına karşı adalet ve eşitlik isteyen işçilerin, emekçilerin ve tüm yoksul
İstanbul halkının sesi olabilmek için,
Kapalı kapılar ardında kenti
yağmalayanların değil, işçilerinemekçilerin-yoksulların kontrolünde yönetilecek bir İstanbul için,
Taşeron sistemine son vermek, tüm
işçilerin sigortalı ve sendikalı çalıştığı
bir İstanbul Belediyesi oluşturmak için,
Tüm işçilerin sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmalarını garanti eden bir belediye için,
Patronların krizi bahane ederek işten attığı tüm işsizlere elini uzatan bir belediye için,
Yoksullara sadaka dağıtan değil,
tüm ihtiyacı olan işsiz/işçi/emeklilere
gerekli asgari miktarda su, doğal gaz ve
elektrik giderlerini karşılayan toplumcu bir belediyecilik anlayışı için,
Rant uğruna İstanbul’un su
havzalarını yağmalayanları defedip halkın temiz su ihtiyacını garanti altına almak için,
İşe/okula gidiş ve dönüş saatlerinde
ücretsiz olacak toplu ulaşım sistemi için,
İhtiyacı olan herkese yaşanılabilir
sosyal konutlar üreten bir belediye için,
Kadınların sesine kulak veren,
şiddete karşı önlemler alan ve kadın
sığınakları açan bir belediye için,
Bakım hizmetlerini kadınların
omuzlarından alan bir belediye için,
İstihdam dışına itilen kadınları kamu istihdamına dahil eden bir belediyecilik için,
Gençlerin tüm eğitim, sağlık, spor
ve diğer sosyal ihtiyaçlarını sağlayan
ve uyuşturucu baronlarına karşı halkı seferber eden bir belediye için,
İnsanları ve doğayı sömüren kapitalist politikalara karşı doğayı ve çevreyi
koruyan belediyecilik anlayışı için
İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı’na adayım. Bu kez mazlumun, ezilenin, işçinin, emekçinin
sözünü kendi içinden biri söylesin!
Patron partilerine, patronların “sağcısolcu” adaylarına değil, derdini bilene; hırsızlara değil, yoksulun hakkını
savunacak olana; bugüne kadar bizi
ezene, sömürene değil, kendin gibi
emeğiyle geçinen birine oy ver!
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
İşçilerin Bağımsız Adayı
Erhan Taş

Benzer belgeler