Birleşik Mücadeleci Sendikal Hareket
Transkript
Birleşik Mücadeleci Sendikal Hareket
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet! İSCİ KARDESLİĞİ . . . Sayı 37 • Mart 2009 • 1 YTL İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir mazluma dini, milliyeti sorulmaz! SENDİKALARIMIZDAN ELİNİZİ ÇEKİN! Hükümet, sendika düşmanlığı ve Türk Metal meselesi Şadi Ozansü’nün yazısı 4. sayfada T 15 Şubat Kadıköy Mitingi Başlangıç Olsun ürk-İş, DİSK ve KESK’in öncülüğünde düzenlenen 15 Şubat Kadıköy Mitingi ile önemli bir adım atıldı. İşçi Kardeşliği Partisi olarak geçen ayki gazetemizde kriz bahanesiyle işçilere ve sendikalarımıza karşı yapılan saldırılara dikkat çekerek en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş’i göreve çağırmıştık. Ortak miting kararı ile atılan bu adımı, şimdi mücadeleci birleşik bir sendikal harekete doğru geliştirmek bütün işçi /emekçi örgütlerinin ve öncü işçilerin önünde görev olarak durmaktadır. Dünya kapitalizminin içinde bulunduğu kriz sadece ekonomik değil siyasal, sosyal ve ideoloji/düşünce planında da tüm dengeleri sarsacak etkilere başlamıştır. Yıllarca ekonomik olarak kamu mülkiyeti ve birçok ülkede yükselerek devam eden sosyal ve siyasal mücadeleler, krize yenik düşen İzlanda’da hükümetin erken seçime gitmesi yeni dönemin habercileridir. Bu kriz döneminde ya işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul halk güçleri ileri bir adım atıp emek ve demokrasi yönünde bir seçenek yaratacaklardır ya da din, mezhep ve ırk kavgalarının ön plana geçip savaşların daha da artacağı bir karanlık döneme girilecektir. Bugün Türkiye’de çok küçülmüş, dağınık, güven yitirmiş ve birçoğu kötü şekilde yönetilmekte olsa da elimizde kalan tek anlamlı güç işçi örgütleri, sendikalarımızdır. Emek ve demokrasi yönünde bir gelişme hayal ediyorsak bu yapıların önemi ortadadır. Zaten bu nedenledir ki AKP devamı 2. sayfada Birleşik Mücadeleci Sendikal Hareket işletmeciliğini zihinlerden silmeye çalışanlar, krizden çıkışı kamulaştırmalara veya kamunun ekonomik planda yapacağı girişimlere bağlamış durumdalar. Geçen ay Yunanistan’da yaşanan gelişmeler, son olarak Fransa’da büyük kitlesel grevler, Latin Amerika’da GÜNCEL Taşeronlaşmayı savunanlara oy yok! kapaktan devam hükümeti, elde kalan bu sendikaları da yok etmek veya tamamen hükümete bağlı kukla örgütler haline getirmek istemektedir. Ne yazık ki bazı sendika yöneticileri de buna alet olmaktadırlar. Hak-İş’in bazı yönetici ve sendikaları hükümet ve onun emrindeki bürokrasi gücüyle birçok işkolunda Türk-İş ve DİSK örgütlülüklerini yok etmeye çalışmaktadırlar. Evet, Türkiye’de çoğu sendikalar şimdiye kadar hep egemen düzenin dümen suyunda gittiler ama hiçbir zaman bu kadar hükümete bağlı hale getirilmediler veya getirilmeye çalışılmadılar. Ama öte yandan da kriz koşulları, hem işçi örgütleri etrafındaki bu sermaye ve hükümet ablukasını kırmak hem de sendikalar- da örgütlü işçilerle tüm işçi sınıfı ve yoksul halk katmanları arasında yeni bir bağ, bir ortak mücadele zemini yaratmak için fırsat yaratmaktadır. Emek Platformu uzun süredir kâğıt üzerinde bir ortaklık durumundadır. Şimdi hangi işçi konfederasyonuna bağlı olursa olsun bütün mücadeleci sendika yöneticilerine ve öncü işçilere düşen görev, bu ortaklık zeminini harekete geçirmek için mücadeleye atılmak olmalıdır. Farklı konfederasyonlardan mücadeleci sendika yöneticileri, öncü işçiler bir araya gelmeli, konfederasyon yönetimleri bugün ne yapıyorsa yapsın Türk-İş, DİSK, Hakİş fark etmeksizin bütün sendikalara hem tabandan hem de yapılabildiği ölçüde yönetimler düzeyinden çağrılar çıkarmalı, mücadeleye zorlamalıdır. Yeni bir sendikal hareket, basit olarak Türk-İş veya DİSK’e bağlı birkaç “sol” sendikanın veya sendika yöneticilerinin bir araya gelmesi ve ayrı bir küme oluşturmaları olarak ele alınamaz. Yeni bir sendikal hareket, ancak hangi konfederasyona bağlı olursa olsun tüm mücadeleci sendikal unsurların birlik ve mücadele hedefi doğrultusunda Emek Platformu tabanında bir odak oluşturmaları ve buradan sendikalı veya sendikasız tüm işçi/emek güçlerine ellerini uzatmaları ile başlayabilir. Bunun için ihtiyacımız olan şey, işçi sınıfının bütününün uzun vadeli çıkarlarını hesap eden akılcı tutumla, cesaret ve fedakârlıktan başka bir şey değildir. Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır İKP, İstanbul Beyoğlu’da feminist aday Ülfet Taylı’yı destekliyor Kadın örgütlerinin biraraya gelmesiyle oluşan Feminist Kolektif ’in adayı Ülfet Taylı 80’li yıllardan beri kadın mücadelesi içinde yer alıyor ve halen evde baskı gören kadınlara destek olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü. Taylı’nın kampanya çağrısı şöyle sesleniyor: Kadınların erkek şiddetine uğramadığı, namus cinayetine kurban gitmediği, ev ve bakım işlerinin kadınlarla erkekler arasında eşit paylaşıldığı bir dünyanın kurulması için, feminist siyasetin olmazsa olmaz olduğunu düşünüyoruz. İşçilerden, Kürtlerden, eşcinsellerden, emekçilerden, etnik/dinsel kimliği yüzünden dışlananlardan, sakatlardan yana bir yerel siyasetin ancak feminist bir yerel siyasetle birlikte yürütülebileceğine inanıyoruz. Kadınların kurtuluşunu sınıfsal perspektifle ele alan arkadaşlarımızın kampanyasını destekliyoruz. Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan Yerel Seçimler ve Siyasetin Gündemi Yerel seçimler yaklaştı. Türkiye yerel seçimlere doğru giderken çeşitli gündem konuları ön plana çıkıyor. En son gündem Başbakan Tayip Erdoğan’ın DAVOS konuşması, ondan bir önceki gündem konuları ise; Ergenokon davası, CHP’nin “çarşaf açılımı” ve Kılıçdaroğlu’ nun İstanbul adaylığı idi. Bütün bu tartışılanlar içinde ne işçi sınıfını ve yoksul halk katmanlarını kasıp kavuran ekonomik kriz ne de hep süre giden adaletsiz, azgın sömürü düzeni ile ilişkili tartışmalar var. Aslında Türkiye’de çok uzun süredir siyasette ekonomik sorunlar, yani vatandaşın geçim derdi, ekonomik eşitsizlik, açlık, yoksulluk bir tartışma başlığı bile oluşturmuyor. Düzeni savunan siyasetçiler, sağı ile solu ile bunları tartışmıyor. Çünkü onlar için bu adaletsiz vahşi kapitalist düzen sanki “Allahın emri”. Bir avuç azınlığın milyonlarca insanı ezip geçtiği, yoksulluğa, onursuzluğa ve bazen de ölüme terk ettiği bu düzen onlar için değişmez. Hepsi bu düzeni savunduğu için yaptıkları sahte kavgalar da başka konularda olmak zorunda. Egemenlerin demokrasisi öyle 2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ bir demokrasi ki her şeyi tartışabilirsin ama ekmeğin paylaşımı tartışma dışı. O konuya elini uzatanın eli yanar. Ekmeğin paylaşımını, yani ülkenin gerçek gündemini kim siyasal tartışmaların ortasına oturtacak? Herhalde ekmeğin nerdeyse hepsini alan sömürücüler, kapitalistler, patronlar değil. Onlar durumdan memnun. Sorunun cevabı ortada. Ekmeğin paylaşımını gündeme ancak ekmekten pay alamayanlar getirebilir. Yani işsizi, emeklisi, yoksul köylüsü ile işçi sınıfı getirebilir. Peki, işçi sınıfı siyasette var mı? Evet, işçiler, emekçiler siyasette varlar. Ama nasıl varlar? Türk olarak varlar, Kürt olarak varlar, Sünni Müslüman olarak varlar, Alevi olarak varlar, başörtülü veya başı açık olarak varlar. Hatta Karadenizli, Tokat’lı, Sivaslı veya başka yörelerden insanlar olarak da varlar. Ama işçi olarak, işçi sınıfı olarak yoklar. Bu durum AKP’si, CHP’si, MHP’si ile bütün düzen partilerinin işine geliyor. Çünkü biliyorlar ki milyonlarca işçi ve emekçi siyasete kendi sosyal kimlikleri ve talepleri ile çıktıkları anda hepsinin sonu gelecektir. O zaman hep olduğu gibi bu seçim nedeniyle de görevimiz açıktır; Ekmeğin paylaşımını siyasetin gerçek kavga konusu haline getirmek için politik birliğimizi sağlamalıyız! “Kula kulluk edilen” düzeni dayatanlara karşı toplumsal adalet ve eşitlik için mücadeleye atılmalıyız! Türk, Kürt, Sünni veya Alevi kimliğimizle özgürce yaşarken, işçi kimliğimizle birlikte egemenlerin, namussuzların karşısına dikilmeliyiz! Birileri namerde muhtaç edilirken, köşklerinde uyuyanları rahatsız etmeliyiz! Her kimlikte örgütlenmeye “demokrasi” adına teşvik verirken, işçi olarak sendikalarda örgütlenen arkadaşlarımızı sokağa atanları yerin dibine kovmalıyız! Tek örgütümüz olan sendikaları ortadan kaldırmaya veya yandaş hale getirmeye çalışan patronlara ve hükümete karşı direnmeli, sendikalarımızı arpalık hale getiren bazı sözde sendika yöneticilerini alaşağı etmeliyiz! Belediye ve tüm kamu işlerini taşeronlara verip, işçileri sendikasız, savunmasız bırakıp üç kuruşa çalışmaya mahkûm edenlerin “demokrasi” laflarını ağızlarına tıkamalıyız! Yandaş taşeronları ve oradan da kendilerini beslemek için rant peşinde koşanlara kentlerin sokaklarını dar etmeliyiz! Belediye işlerinde taşeron sistemini tümüyle ortadan kaldırmaya ve tüm çalışanların sendikalarda örgütleneceği bir çalışma düzenini oluşturmaya söz vermeyen ne “sağ” ne de “sol” hiçbir adaya oy vermemeliyiz! Ankara İKP İrtibat Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68 Cebeci: Hidayet Düzyurt Tel: (545) 663 13 70 Mamak: Sevim Şimşek Tel: (312) 391 20 54 İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/ İstanbul (Aksaray Metro karşısı) Tel: (212) 635 88 52 Faks: (212) 635 88 90 Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efendi Sk. No: 36/5 Kadıköy/İstanbul Tel/ Faks: (216) 330 95 67 Bağcılar: Mustafa Durdağı Tel: (536) 212 10 48 Bahçelievler: Yunus Köroğlu Tel: (534) 672 00 00 Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366 54 69 Esenler: Hüseyin Yüksel Tel: (535) 787 10 75 Küçükçekmece: Osman Zorba Tel: (535) 484 96 68 Gaziosmanpaşa: Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa/İstanbul Tel: (532) 724 03 79, İsmail İşcan (546) 557 50 50 Sarıyer: Yaşar Avcı (533) 443 90 43 Zeytinburnu: Murat Ünal (532) 642 08 85 Antalya Hasan San Tel: (532) 363 13 49 Balıkesir İl ve Merkez İlçe Mrk.: Adnan Menderes Mh. Çarşı Mevkii no: 12 (Megyad üstü) Balıkesir Bursa Fuat Gündüz Tel: (534) 527 27 08 Rasim Gökçe Tel: (539) 297 08 41 Edirne Tel: (535) 762 18 43 • (538) 728 08 97 Eskişehir İl Merkezi: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d Tel: (222) 233 55 46 Gaziantep Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04 Lüleburgaz / Kırklareli Mustafa Çebi Tel: (537) 230 89 70 Malatya Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15 Mersin İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46 Çorlu / Tekirdağ Saffet Bilgi Tel: (535) 943 08 13 Yalova Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77 İnternet E-posta: [email protected] İnternet: www.ikp.org.tr GÜNCEL Patronlar işgücü maliyetini düşürmek için haklarımıza ve sağlığımıza saldırıyor, ne hakla? Sağlık çalışanları ücretsiz ve nitelikli yemek için boykotta Y ıllardır sağlıkta dönüşüm adı altında sağlık çalışanlarına dönük bir dizi hak kaybı yaşanıyor ve sağlık çalışanları her geçen gün çok daha zor şartlar altında çalışmaya mahkum ediliyor. Önce kadrolu çalışanlar tarafından çıkartılan ücretsiz yemekler ihalelerle taşeron özel şirketlere verildi, şimdi de yemeklerin ücretleri sağlıkçılara ödetilmeye çalışılıyor. Maliye Bakanlığı’nın Mart 2008 tarihinde çıkardığı bir genelgeyle birlikte yemek ücretlerinin 1/3’ünün sağlık çalışanlarına ödetilmesi karara bağlanmıştı. Oysa Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği’ne göre yiyecek yardımı “yemek verme” olarak uygulanır ve sağlıkçılar bu yardım için hiçbir ücret ödemezdi. Yataklı tedavi hizmeti veren ve çalışma süresi 40 saati geçmeyen yerlerde öğle yemekleri ücretsiz olarak çıkardı. Ancak Maliye Bakanlığı birçok uygulamasında da olduğu gibi yine bir yönetmeliği hiçe saydı ve Yeter artık işçiler yönetsin! Seçimlerde oylarımız işçi kökenli adaylara kararını açıkladı: bundan böyle öğle yemeklerine katkı payı ödenecek ve Mart 2008 tarihinden bu yana yenilen yemeklerin ücretleri de geriye dönük olarak maaşlardan “tahsil edilecek.” Yıllardır yüzde 2-4 oranlarında zam alabilen sağlık çalışanlarından aldıkları zammın geri ödemesi istenmektedir. Krizin faturası şimdi de sağlık çalışanlarına çıkartılmakta, hak kayıplarıyla çalışmaya devam edilmesi istenmektedir. Sağlık çalışanları ise genelge çıktığından bu yana uygulamanın başladığı hastanelerde, uygulamanın bütün hastanelerde başladığı 15 Ocak 2009 tarihinden itibarense tüm Türkiye’de yemek boykotuna gitti. Zaman içinde yapılan boykotların sonuçları da alınmaya başlandı. İlk olarak, Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nde günlerce yemek boykotu ve eylemler örgütleyen sağlıkçıların eylemleri olumlu sonuç verdi. Başhekimlik bir açıklamasında “Öğle tatili olmayan yataklı hastanelerde Y “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Platformu’nda” toplanan uzmanlar, yaşananların buzdağının sadece su üstünde kalan kısmı olduğunu belirttiler. uzla tersanelerindeki ölümlü kazaların, patlayan atölyelerin ve kot taşlama işçilerinin ölümlerinin ardından, iş kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki kamuoyu duyarlılığı artmaya devam ediyor. Bilinçlenmeyi desteklemek için ise birçok çevreden destek geliyor. Bunların son örneği 17 Ocak’ta Petrol-İş Altunizade genel merkezinde yapılan “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Platformu” toplantısı oldu. Toplantıda buluşan ilgili meslek örgütlerinden doktorların, mühendislerin, sendikacıların ve işçilerin talepleri ise ortak: Bu gidişe bir son verilmesi. Katılımcılarının büyük çoğunluğu uzmanlardan oluşan toplantıda Makine Yapılan bu uygulamanın yalnız sağlık çalışanlarına dönük olmadığı öngörüsü içerisindeyiz. Bu uygulamanın bugün bize, yarın hastalara ve yakınlarına dönük başlatılacağı geçmiş uygulamalara bakıldığında anlaşılacaktır ve biz sağlık emekçileri, ücretli yemek uygulama girişimleri geri çekilinceye kadar demokratik ve meşru direnme hakkımızı kullanarak mücadeleye devam edeceğiz. Sağlık çalışanları bu açıklamalarında da belirttikleri gibi genelge geri çekilinceye kadar çeşitli hastanelerde eylemlerini sürdürdüler ve ücretsiz yemek haklarını geri kazanmayı başardılar. Hükümetin gündemine girmeyi başaran sağlık çalışanları, şimdi kazanımlarının resmen açıklanmasını bekliyor. Kazanımlarımızı patronlara ve patron yanlısı yönetimlere yedirmeyelim. üniversiAB Emrediyor, TRT “bilinmeyen telerinden çıkan YÖK Anayasa’yı hiçe sayıyor! yola yüzlerce bir dil” ile yayına araştırma görevlisi tarafından tertiplenen eylembaşladı ler serisi başlatılmıştır. İşçi Kardeşliği ÖK, AB’ye uyum projesi bağlamında dahil olunan Bolonya Süreci’nin sonucu olarak, üniversitelerimizde güvenceli istihdama karşı bir saldırı başlatmıştır. Bunu yaparken YÖK, Anayasa’da tanımlanan üniversite özerkliğini ve akademisyen güvencelerini hiçe saymaktadır. Böylelikle YÖK giderek artan bir hızla, üniversitelerin ve akademisyenlerin “özelleştirilmesi” projesini başlatmış oluyor. Gazetemizin yayına hazırladığı bu günlerde, başta İstanbul Üniversitesi asistanları olmak üzere, ülkenin tüm İş güvenliğinde bir adım daha T ücretli yemek uygulanamaz” dedi ve ücretli yemek uygulamasının kaldırıldığını açıkladı. Diğer sağlık çalışanları da tıpkı Dokuz Eylül’de olduğu gibi yemekhanelerin taşeronlara devredilmesinden bu yana kalitesiz çıkan yemeklere ve ücretsiz yemek hakkının gaspına karşı yüzde 100 katılımlarla hastane bahçelerinde basın açıklamaları yaparak, yemek boykotlarına devam etti ve şöyle dedi: Mühendisleri Odası üyesi Metin Şen’in Tuzla tersaneleri hakkındaki sunumu ve İKP Genel Başkanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan’ın kot taşlama işçileri hakkında sunumu ilgi ile izlendi. Özellikle yaşanan kazaların ağırlıkla taşeronların yönetiminde gerçekleştiği; ama kazaların asıl sorumlularının taşeronların bağlı olduğu büyük şirketler olduğuna değinildi. İkinci kısımda Partisi, Anayasa’yı pervasızca ihlal eden idarenin bu tutumuna karşı araştırma görevlilerinin mücadelelerini sonuna kadar desteklemektedir. Çünkü İşçi Kardeşliği Partisi, Nisan’da hazırlıklarına başlanacağı hükümetçe ifade edilen Anayasa değişikliği paketine karşı, şimdiden fiili bir tepki olarak doğan bu girişimin işçi sınıfının tüm kesimlerinde yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulamaktadır. düşüncülerini dile getiren kot taşlama ve tersane işçileri ise izleyenlerden büyük destek gördü. Bir kuruluş toplantısı havasında geçen toplantının sonunda ise platformun işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda bilimsel, doğru ve güvenilir bilgiler oluşturan ve bunları değerlendiren bir birliktelik olmasına karar verilip bir yürütücü heyet oluşturuldu. Platformun ilk hedefi, platformun düzenliliğinin sağlanıp toplanılan bilgilerin yayınlanması. İşçi Kardeşliği olarak biz de platforma destek veriyoruz ve platformla ilgili bilgileri buradan aktarmaya devam edeceğiz. K ürtçe, tanınmayan bir dil olmaktan bugün devlet televizyonunda kullanılan bir dil haline gelmiştir. İKP, gelişmenin bu kısmını hararetle desteklemektedir. Zaten Kürt dilinde düşünmeye alışmış yurttaşlarımızın kitle haberleşme imkânlarından yoksun bırakılması, kamu hizmetinin devamlılığı ve aleniyeti ilkeleri bakımından kabul edilemez bir durumdu. Dolayısıyla çeşitli kamu hizmetlerinden Kürt kökenli nüfusun yararlanması önündeki dil engeli de kaldırılmalıdır. Ne var ki TBMM TV’de yaşananlar AKP’nin böyle bir niyetinin olmadığını gösteriyor. Oysa Meclis nasıl Laz, Kürt, Çerkez, Türk tüm halkın serbest kürsüsü olmalıysa Meclis televizyonu da öyle olmalıdır. Ancak bu noktada işçi sınıfı militanlarının ve bilhassa Kürt kökenli işçilerin dikkat etmesi gereken bir nokta var: Bütün gün türkü yayını yapan ve bir yandan da Fettullah’çı propagandanın aleti haline gelmiş bir Kürtçe TV kadar tehlikeli başka bir şey olamaz. Ne Türkiye’nin ne de Kürtlerin, kamu kaynaklarıyla Kürtçe yayın yapan yeni bir “Samanyolu TV”ye ihtiyacı yoktur. Amaç sadece Kürtlerin kendi dillerinde düşünmelerini sağlamak olmamalıdır, kitlelerin ne düşüneceğinin de önemi vardır. Emperyalizmin ve gericiliğin bölgede yaygın yayını haline gelecekse, TRT yine tarihsel misyonunu yerine getiriyor demektir! İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 3 SENDİKALARIMIZ Sendikaların birleşik mücadelesini ve sermaye ve patronlardan bağımsızlığını savunalım Yalansız Dolansız hakları konusunda eleştirmiyor, tam tersine hükümetin işçi düşmanı politikalarına tam destek veriyor, çünkü kendisi de vahşi bir işçi düşmanı. Herkesin Şadi Ozansü şunu iyice anlaması lazım ki, AB de Hükümet, Sendika Düşmanlığı gerçekte IMF ve Dünya Bankası gibi bir kurum. Her neyse biz gene konumuza Ve Türk Metal Meselesi dönelim: Hükümet Türkiye’de kendisine AKP hükümeti son zamanlarda işçi bağlı Hak- İş Konfederasyonu aracılısendikalarına karşı çok büyük bir saldığıyla Türk-İş’e bağlı işçi sendikalarına rı başlattı. Özellikle kendi emri altındakarşı acımasız bir saldırı sürdürüyor. Bu ki Hak-İş Konfederasyonu aracılığıyla son derece bilinçli saldırıyla Hava-İş, başlatılan ve yürütülen bu operasyon, Tek-Gıda-İş, Belediye-İş yok edilmek Türkiye’de zaten sınırlı olan demokisteniyor. Dahası bugüne kadar patronrasinin larla ve tümüyle devletle ortadan çok iyi kaldırılilişkiler masını içinde hedefliyor. olan TürkDaha önce Metal bile de hep hükümet söyledik ve tarafınsöylemeye dan ele devam geçirilmek ediyoruz: isteniyor. Bazılarının Örgütlü sandıişçi sınıfı ğı gibi, Türk Metal Başkanı tutuklandı kendi demokrasi varlığını tehdit eden bu saldırılara karşı sadece din ve vicdan özgürlüğüyle fikir birleşik bir mücadele yürütmek zoözgürlüğünden ibaret değildir. Kuşkurundadır. İşçi sınıfının birleşik cephesi suz bu alanlar da demokrasinin vazgeöncelikle bu temelden hareketle inşa çilmez sacayaklarındandır ama demokedilebilir. Türk-Metal’de örgütlü işçiler rasi her şeyden önce insanların yaşama Türkiye işçi sınıfının kalbini oluşturuhakkı ve bunu sağlayabilecek tek güç yorlar, onlarsız bir birleşik işçi cephesi olan işçi sınıfının örgütlenme özgürlüinşası düşünülemez. Bu işçiler Mustafa ğüdür. Bir başka ifadeyle, bir ülkede işçi Özbek’e ne kadar terk edilemezlerse sınıfı hükümetlerden ve patronlardan hükümete de en az o kadar terk edibağımsız olarak örgütlenme hakkına salemezler. Dolayısıyla, işçi sınıfının hip olmadıkça; yani sendikasını özgürce hükümete, yani ulusal ve uluslararası seçme hakkını kullanamadıkça, toplu sermayeye karşı mücadelesinde özel sözleşme hakkını kullanamadıkça, grev tahriklere yer olmamalıdır. Türk-Metal ve dayanışma grevi hakkını kullanamaiçinde demokratik sendika için mücadıkça, fikir özgürlüğüyle din ve vicdan deleyi Türk-Metal işçileri yürütecektir özgürlüğü ne kadar gelişmiş olursa olve Türk-Metal işçilerinin de bu mücasun, o ülkede demokrasiden söz etmek delede hükümetin yardımına(!) ihtiyaçmümkün değildir. Kaldı ki, zaten işçi ları yoktur. İnsan sormadan edemiyor: haklarının en geri düzeylere düşürüldüTürk-Metal Emek Platformu’nun daha ğü bir ülkede fikir özgürlüğüyle din ve önceki mitinglerine de katılmıştı, bu çavicdan özgürlüğü de ancak Türkiye’deki tışma neden bugün patladı? Bunun cekadar sığ kalır. İşçi Kardeşliği Partisi, vabı aranmalıdır. Gün, tabii ki sendika iktidara gelip bir “işçi-yoksul köylü içi demokrasi mücadelesinin ön planda hükümeti” kurduğunda da işçi sendikatutulması gereken gündür; ama bu, hülarının bağımsızlığına saygı gösterecekümet karşısında sınıfın mücadelesinin ğini ve onların kendi politikalarını bu bölünmesini kesinlikle getirmemelidir. hükümetten de bağımsız olarak belirleÖte yandan, Türk-İş’in, DİSK’in ve melerini sonuna kadar destekleyeceğini KESK’in Hak-İş’le birlikte içinde yer şimdiden ilan eder. İKP, çıkarlarına aldıkları ETUC (Avrupa Sendikalar sonuna kadar sahip çıktığı sınıfa emir Konfederasyonu) bir Avrupa Birliği veren değil, mücadelesinde yardımkurumudur ve yöneticilerinin izlediği cı olan bir hükümet oluşturacaktır. bütün politikalardan da kolayca anlaşıSon zamanlarda Avrupa Birliği’nin lacağı üzere işçi sınıfının içinde seriteklemesiyle hükümet, fikir özgürlüğü mayenin bir Truva atıdır. Şimdi Türkkonusunda bazı adımlar atmakla birMetal yönetiminin devlet ve sermaye likte işçi haklarına karşı tam bir savaş işbirlikçiliğini haklı olarak eleştirirken açmış durumda. Aslında bu anlayış kendi konfederasyonlarınızın içinde AB’ninkine de denk düşüyor, çünkü yer aldığı üst konfederasyonun da o da demokrasi deyince işçi haklarını uluslararası sermayenin maşası olduğu anlamıyor. AB’de işçi hakları müthiş bir ve “patron-hükümet- işçi sendikası” saldırı altında ve Avrupalı işçiler buna yönetişimini savunduğu görülmekarşı canla başla mücadele ediyorlar. lidir. Aksi takdirde ne hükümete ve AB Türkiye’yi Kıbrıs meselesi konusunne de onun emrindeki Hak-İş’e karşı da eleştiriyor, Ermeni meselesi konututarlı bir mücadele yürütülemez. sunda eleştiriyor ama hiçbir zaman işçi 4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ İşçi Sınıfı ve Siyaset Paneli K. Çekmece / İstanbul 22 Şubat Pazar günü Sefaköy Birleşik Metal-İş Sendikası toplantı salonunda “Geçmişten Geleceğe İşçi Sınıfı ve Siyaset” adlı bir panel düzenlendi. İşçi Kardeşliği Partisi tarafından düzenlenen panele eski Maden-İş sendikası eğitimcisi Saygı Yağmurdereli ve İKP genel başkanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan konuşmacı olarak katıldılar. Yoğun ilgi gösterilen panelde, konuşmacılar tarafından yapılan genel bir durum değerlendirmesinden sonra geleceğe dönük olarak neler yapılabileceği konuşuldu. İzleyici sorularının yanıtlanmasının ardından panel son buldu. Lüleburgaz’da işçiler biraraya geldi 2 5 Ocak 2009 Pazar günü Lüleburgaz’da krize karşı miting düzenlendi. Lüleburgaz Emek Platformu’nun düzenlediği “Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz” mitingine yaklaşık iki bin beş yüz kişi katıldı. İşçi Kardeşliği Partisi’nin mitinge katılımı da kitleseldi. Hükümet Konağı’nın önünden başlayıp Kongre Meydanı’na yürüyen işçiler, sloganlarıyla işten çıkartmaların yasaklanmasını talep ettiler; işçilere yönelik saldırılara karşı güç birliği içinde olacaklarını ifade ettiler. Petrol-İş ve Kristal-İş’in mitinge katılımı yüksekti. Köylerinde çöp depolama tesislerinin meralarına yapılmasını istemeyen Eskitaş köylüleri de gündöndü sopalarına taktıkları dövizleriyle mitinge katıldılar. Mitingde Kristal-İş Başkanı Bilal Çetintaş, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Tek Gıda-İş Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türker, Tüm Köy-Sen Genel Başkanı Şevki Konur birer konuşma yaptı. Kocaeli’de işçiler, krizin faturasını patronların ödemesi için yürüdü K ocaeli Emek ve Demokrasi platformu, krize yoksulluğa, işsizliğe zamlara ve savaşa karşı eylem düzenledi. Eyleme Çelik-İş, Petrol-İş, Eğitim-Sen, SES, Yapı YolSen, BES gibi sendikaların yanında parti ve siyasi gruplar da katıldı. Merkez bankası önünde toplanan kitle, Perşembe pazarına kadar yürüdü. Yaklaşık bin beş yüz kişinin katıldığı mitinge halkın katılımı beklenenin çok altındaydı. Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, “Krizin faturasını Ford, Brisa, Tezcan işçisi ödemek zorunda kalıyor. Oysa krizin sorumluları Ford ve onun gibi şirketlerdir. Krizin sorumluları Koç, Sabancı ve Aydın Doğan’dır. Krizin faturasını işçilere kestirmeyeceğiz. Tezcan’da atılan işçiler geri alınana, toplu sözleşme imzalanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu. SES Kocaeli Şube Başkanı Hüseyin Gülseven de krizin faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığını, Başbakanın İsrail ile ikili antlaşmalar yaptığını, bu nedenle Filistin konusunda samimi olmadığını vurguladı. 15 Şubat’ta İstanbul’da düzenlenecek mitinge çağrı yapıldı. GÜNCEL Sefa patronların, cefa işlerin olmasın Taşeron işçiler: İKP’ye üye olduk, çünkü... İ stanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde taşeron firmada çalışan ve işçilerin Belediye-İş Sendikasına örgütlenmesi sürecinde aktif çalışan, aralarında işyeri baştemsilcisi Erhan Taş’ın da bulunduğu 13 temizlik görevlisi arkadaşımız partimize üye oldu. İKP’ye yeni üye olan Celal Topal ve Birgül Delipınar ile parti hakkındaki görüşleriyle ilgili kısa bir söyleşi yaptık. Ne kadar zamandır İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi’nde çalışıyorsunuz? Celal Topal: 5 yıl İstanbul Tıp Fakültesi’nde çalıştım. Belediye-İş örgütlenmesinde öncü kişilerden olduğum için işime son verildi. Birgül Delipınar: 4 yıldır bu iş yerinde çalışıyorum. Sendikalaşma sürecinde ben de aktif çalıştım. Bizim bölümdeki idare amiri, o süreçte bizi desteklemişti ve onun iyi niyetinden dolayı işten çıkartılmadık. Neden İKP’ye üye oldunuz? Celal Topal: AKP Ordu merkez kurucu üyelerindenim. Ama işçileri patronların eline bırakması, işçi haklarını korumak gibi bir dertleri olmadığından AKP’den Eskişehir’de Kriz B izi ‘teğet geçeceği’ söylenen krizin tına gözlerini diktiler. Bu konudaişçi sınıfı için ağır sonuçlarının ki görüşlerinizi alabilir miyiz? kendini gösterdiği günlerden geçiyoİşsizlik fonu, işçiler için amacına ruz. Özellikle sanayinin yoğun olduğu uygun olarak kullandırılmalı ve iyi bölgelerde ve işçi havzalarında neredeytakip edilmelidir. Kıdem tazminatı se hergün yaşanan işten çıkarmalar konusunda Türk-İş’in tavrı bellidir ya da ücretsiz izinler işçi sınıfının ve son derece nettir. Bu bizim olağan gündemi haline geldi. Kriz için bir genel grev sebebidir. bir sanayi kenti olan Eskişehir ve Krizin işçi sınıfı için ağır bölgesinde de bütün acısonuçlarının her yerde masızlığıyla derinleşiyor. yaşandığı bu günlerde Ford-Otosan, Arçelik, Eti, sınıfın ve sendikalaPınar, Toprak Holding rın daha çok birlik gibi büyük işletmelerde olmaları gerekir. Oysa ücretsiz izinler ve işten gerek Eskişehir yereçıkarmalar hızla devam linde gerekse genelediyor. İşçi Kardeşliği de Emek Platformu olarak krizin yereldeki harekete geçirilemiyor. boyutları hakkında Bir karşı duruş serTürk-İş Bölge BaşTürk-İş Bölge Başkanı Nejat Kılıç gilenemediği için de kanı Nejat KILIÇ’ la krizin faturası emekbir görüşme yaptık. çilere daha da fazla yansıyor. Bu Başkanım, sizin de bildiğiniz gibi işten konudaki düşünceleriniz nelerdir? çıkarmalar ve ücretsiz izinler çığ gibi Zaten sendikalar örgütlenme büyüyor. Bu kriz Eskişehir’deki fabrikonusunda eskiye oranla daha büyük kalara nasıl yansıdı? Türk-İş’e bağlı sorunlarla boğuşuyor. Örgütlenmenin sendikalardan kaç kişi işten çıkartıldı? önünde devlet ve hükümet bizzat taraf Dünyadaki finansal kriz olmasaydı olmuş durumdadır. Özelleştirme, taşebile Türkiye’de yine kriz kaçınılmaz ronlaştırma, esnek çalışma metodları olurdu. Çünkü tüm işletmeler özelleşörgütlenmenin aşılmasından çok engel tirildi, satıldı ve taşeronlaştırıldı. Reel teşkil etmektedir. Bu kriz de üstüne tuz sektöre hiç yatırım yapılmadı. Halk ola- biber olmuştur. Bir de bu tür baskılara rak tüketim toplumu haline getirildik. sınıfın bölünmüşlüğü eklenince durum Bu sistemin uzun süre devam etmesi daha da güçleşiyor. Partiler de, sendimümkün değil. Eskişehir’de 15 binden kalar da bölünmüşlükten kurtulmalı fazla işçinin çoğu ya tamamen işten ve asgari müştereklerde birleşmeliyiz. çıkarılmış ya da ücretsiz izine ayırılmış- Emek örgütleri tek vücut olmalıdır. lardır. Esasında ücretsiz izine ayrılanlar Üretimden gelen gücümüzü akıllı tam bir sefaletin içine atılmaktadırlar. kullanmalıyız. Bu dönemde yapılacak Çünkü ne işyeri ne de işsizlik foeylemlerin iki ana talebi olmalıdır: nundan yardım alamamaktadırlar. • Öncelikle işten çıkarılanların yeni2001 ekonomik krizinde, ücretler ve den işbaşı yapması. toplu iş sözleşmeleri kısıtlanmıştı. • Ücretler üzerindeki kesintilerin Bu krizde de patronlar ve hükümet düşürülmesinin engellenmesi. işsizlik fonuna ve kıdem tazmina- ayrıldım. Kendi emellerine ulaştıklarında biz işçileri tanımadılar. Sendika örgütlenmesi sürecinde İKP’den arkadaşlarla tanıştım. İşçi haklarına sahip çıktığından, herkesin kendi inancına saygı duyduğundan, sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Laz-Çerkez ayrımı yapmadan herkesi aynı çatı altında toplaması, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkması güzel şeyler. Bu sebeplerden İKP’ye üye oldum. Birgül Delipınar: İşçilerin haklarını savunan bir parti olduğu için üye oldum. İşçiler de sesini duyursun, artık ezilmesin istiyorum. Sizce İKP’yi diğer partiler- den ayıran nedir? Celal Topal: Hiçbir ayrım gözetmeksizin işçiyi, köylüyü, memuru kapsaması, din ve vicdan özgürlüğüne saygı duyması yönünden diğer partilerden farklı. İKP’den beklentileriniz neler? Birgül Delipınar: Boş vaatler vermesin, insanları kandırmasın, yapabileceği sözleri versin istiyorum. Sendikalaşma sürecinde işçilerin örgütlenmeye güveni sarsıldı, insanları ikna etmek zorlaştı. Arkadaşlara partiden bahsettiğimizde ‘Bize ne verecek?’diye soruyorlar. Biz örgütlenip çoğaldığımızda, mecliste söz sahibi olursak o zaman beklentilerimiz gerçekleşebilir. Kriz Lüleburgaz’ı teğet geçmedi K ristal-İş Kırklareli Şube üyesi Mustafa Çebi ile bölgesindeki parti faaliyetlerini ve mali krizi görüştük zorlaşıyor. Buradaki çoğu işçi atadan Bize kısaca kendinizi taDYP’li, atadan nıtabilir misiniz? Saadet Partili. Ama bunun zamanla Ben Kırklareli Cam fabrikasında değişebileceğine inanıyorum. Ekmeğine cam işçisiyim. 16 yıldır bu fabrikada sahip çıkmak için mücadele verecekleçalışıyorum ve Kristal-İş Sendikası’nda rini, bu noktada ortaklaşabileceğimizi örgütlüyüm. düşünüyorum. Bunun Bir ayrışmanın İKP’nin faaliyetlerine için bu parti uygun. ancak emekkatılan bir işçi olarak Bugüne kadar benimsepartiyle nasıl tanıştığı- sermaye ekseninde diğimiz ideolojilerimizi nızı ve Lüleburgaz’da ekmekten yana kullanolabileceğine yürüttüğünüz faaliyetdığımızda başaracağıinandığım için leri anlatabilir misiniz? mıza inanıyorum. Bu bu partinin Bu partiyle abim da ancak iktidarı ele alaracılığıyla tanıştım. maktan geçer. Bu ülkede faaliyetlerine Daha sonra Zeki hoca Kürt-Türk, solcu-sağcı, katıldım ile görüştüm ve işçilerin ülkücü-komünist kaviktidarı için böyle bir gaları verildi. Bizi bize kırdırttılar. Artık partinin gerekliliğine inandım. Herhangi yeter demenin vakti geldi. Ne zaman bir siyasi ayrılık olmaksızın işçi birliğibirlik olursak o zaman başarı gelecektir. nin çatısı altında toplanmaya inandım. Peki bölgenizi ve Kristal-İş Sendikası’na Sendikalar da dahil olmak üzere işçiler üye işçileri kriz nasıl etkiledi? arasında dinsel, mezhepsel ayrılıklar olduğundan bir ayrışmanın ancak Özellikle kendi işyerimden bilgi emek-sermaye ekseninde olabileceğine verecek olursam, izinler erkene alındı. inandığım için bu partinin faaliyetleriSözleşmeli işçiler işten çıkartıldı. Mane katıldım. Şu anda çok aktif değiliz. den bölümümüz kapatıldı. Emekliliği Lüleburgaz’da aktif bir yapı olmak zor. yaklaşmış işçilere doğrudan teşvik veriAncak yakın çevremizle ilişki kurabililerek işten ayrılmaları sağlandı. Trakya yoruz. Yılgınlık var, merkezin yanında bölgesi olarak tekstilde kapanan işyerleri olanlar var. Özellikle Trakya çok kendi oldu. Bu bölgede 45–70 bin civarında içine kapalı. Sanayi buralara sonradan iş kaybı olduğu söyleniyor. Nihayetingirmiş bir yer olduğundan çalışmalar de krizin faturası işçilere çıkartılıyor. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 5 İki devletli çözüm yalanı Filistin halkını boğmaktan başka bir işe yaramıyor ULUSLA Filistin Halkının Katledilm A ltmış yıl önce, emperyalizm ve Kremlin bürokrasisinin onayıyla, Filistin halkı, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bölündü. Bu bölünme 1947–1948 yıllarında İsrail Devleti’nin doğuşuna temel oluşturdu. Bugün, 60 yıl sonra, Gazze’ye hapsolmuş 1,5 milyon Filistinli korkunç bir soykırımın kurbanı haline gelmiştir. bir karmaşa içinde yürüdüğü Gazze El-Şifa Hastanesi’nde gün ortasında yaşananlar buydu” diyor Fransız Le Journal du Dimanche muhabiri. “Çarşafların üzerine serilmiş ölü insanların vücutları arasında, aileler bir tanıdık, kaybolduğu bildirilen bir akraba arıyor, doktorlar ellerindeki imkânlarla yaralılara yardımcı olmaya çalışıyorlar “. Gazze’deki katl K Temel ihtiyaç maddeleri İsrail Devleti’nin aylardır sürdürdüğü abluka yüzünden çok sınırlı. İlaç, kan, anestezi cihazı ve cerrahi malzeme eksikliği yarası ağır olanları ölüme götürüyor. El-Şifa Hastanesi doktorlarından bir tanesi şunu söylüyor: “Yalnızca kurtulmak için şansı olanlara yardım edebiliyoruz”. Saldırının hemen başında İsrail ordusu Doğu Gazze Şeridi’ndeki sınır bölgesini “kapalı askeri alan” ilan etti. Trafiğe çıkış, özel ordu izni olmaksızın ve İsrailli olmayanlara tamamen yasaklandı. AFP Basın Ajansı şöyle diyordu “Böyle önlemler genelde kara harekâtları için alınır “. Kara harekâtıyla da daha fazla ölüm ve soykırımlar gerçekleştirileceğini kestirmek zor değil. u s l o r h a İsrail yok olmalı; birleşik, laik, demokratik bir Filistin kurulmalıdır Emperyalizmin Filistin meselesine önerdiği bir sözde çözüm var: iki devletli çözüm. Buna göre 1967 sınırlarına göre bir İsrail ve bir parçası Gazze’de bir parçası da Batı Şeria’da olmak üzere bölünmüş bir Filistin kurulmalı ve böylece bu mesele çözüme bağlanmalı. 1993’teki Oslo Antlaşması’ndan beri neredeyse 20 yıldır Filistin halkı ve dünya bununla kandırılıyor. Öncelikle iki devletli çözüm 6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ ri e k s A n Abluka K iamı durdu run! 1948’den beri İsrail bir kanser gibi Filistin’i ele geçiriyor 29 Aralıkta, Haaretz gazetesinde İsrailli gazeteci Amira Haas, “Saldırılara hedef olan yalnızca Hamas değil, bütün Filistin halkı “ diye yazmıştı. İlk bombalama dalgası, Filistinli çocukların okullarından evlerine döndükleri esnada gerçekleşti. Uçaklar bombalarını bıraktıklarında, sokaklar binlerce Filistinli çocukla doluydu. Gazze Şeridi’nde bulunan az sayıdaki muhabir –İsrail Devleti saldırının başladığı andan itibaren yeni gazetecilerin Gazze’ye girişini yasakladı- yaşanan korkunç vahşeti dünyaya duyurdular. 28 Aralık’ta “Ortalık boyunlarında ailelerinin onları tanıyabilmesi için kimlik kartları asılı olan cesetlerle dolu. İşlerin hep Son altmış yılda bir dizi durdurmasını istenmemelidir” karşı öfkelerini dile getirdi. katliam gerçekleşti. 1947–1948 diyordu Başkan Bush. Aslında İsrail Devleti’nin sınırları yıllarındaki bölünmeden Gazze Şeridi’nde yaşayan 1,5 içerisinde dahi, binlerce İsrail başlayarak Filistin halkı vahşi milyon insan F–16 uçakları genci “ulusal birlik” tarafınve kanlı bir şekilde yaşadıkları tarafından bırakılan ABD dan koyulan yasağa rağmen topraklardan, köylerinden, yapımı bombaların hedefi sokaklara dökülürken, “içerievlerinden atıldı. Kara Eylül haline gelmiş durumda. deki” Filistinliler de grevler ve sırasında Ürdün ordusu taraYeni Başkan Barack Obama gösteriler örgütleyerek Filistin fından gerçekleştirilen, İsrail tarafındaysa, halkının ordusu tarafından Lübnan’da baş danışbirliğini Sabra ve Şatila’da gerçekleştimanı David kanıtlarilen katliamlara kadar birçok Axelrod’un dılar. katliam yaşandı. Filistin halkı “ABD ve başta ABD emperyalizmi olİsrail arasınAncak mak üzere, Stalinist bürokrasi, daki özel ilişgerçekten BM’nin onayı ve Arap burjuva kiler devam kaçmak hükümetlerinin işbirliğiyle, edecektir” mümkün uluslararası bir uzlaşmanın açıklamaSaldırılarda El Nur Camii harap oldu değil. korkunç sonuçlarının kurbasıyla karşıLe Finı oldu. Bu uzlaşma Filistin laşıyoruz. garo başyazarına hak vermek halkının, özgür ve egemen Aynı zamanda Axelrod şunu da gerekiyor: “Ortadoğu’da altmış bir şekilde kendi toprakları ekledi: “Şu an için, ABD adına yıldan beri en çok silahların üzerinde yaşama hakkının elin- konuşabilecek tek bir başkan sesi duyuluyor ve artık sözler den alınmasına dayanıyordu. bulunmaktadır, o da şimdiki kifayetsiz hale geldi. Her saldıBir kez daha, altmış yıl Başkan George W. Bush’tur.” rıda, aynı lakırdı tekrar ediliyor boyunca, Camp David’den Birleşmiş Milletler’de Güve kalıcı bir barış sağlanması Oslo’yo görüşme üstüne görüş- venlik Konseyi acil oturumla umudu giderek azalıyor.” me yapanlar, Filistin halkı ve toplandı. Avrupa Birliği ise tüm bölge halkları için felaket “Yayınlandıktan sonra herkesin “Kalıcı barış için umut.”! getirecek politikaları dayatan istediği gibi yorumlayabileceği Şüphesiz Filistin halkının ve ve hayata bağlayıcı üretim araçlarının özel mülgeçirenler, olmakiyetine dayalı sömürü düzebir kez daha yan bir nini sarsan krizin insanlığa kaçınılmaz metin” yönelttiği tehlikenin farkında olanı yapüzerinde olan tüm dünya halklarının maktan geri uzlaştı özlemini duydukları şey budur! durmadılar: (France WasSoir). Katliamı durdurun! hington: Mısır, Filistin halkı, bölge etrafına “Başkan Lübyayılmış mülteci kamplarında Saldırılar sırasında Filistinliler hergün Bush nan ve sürgün yaşamaya mahkûm ölüleriyle beraber namaz kıldılar önceden Ürdün’de olduğu, Gazze ve Batı Şeria’da haberdar halk yoğun bir şekilde sokakla- açık hava hapishanelerinde edilmişti”, Fransız gazetesi Le ra dökülüp Filistin halkının bir yaşamaya zorlandığı ve İsraFigaro’nun haberine göre, “İskez daha karşı karşıya kaldığı il Devleti sınırları içerisinde rail kendini savunma hakkına katliama ve kendi hükümetleikinci sınıf vatandaşlar olasahiptir” bu yüzden ABD’den rinin buna suç ortağı olmasına rak yaşamaya devam ettiği “müttefikinden atakları derhal ! t kâ e r a H onların çocukları. İki devletli adil değildir. İsrail bugün sadece Batı Şeria ve Gazze’de çözüm Filistin meselesinin işgaller, hak ihlalleri yapmıyor. kalbi olan Filistinli mültecilerin Bugün “İsrail” denen topraklar geri dönüş hakkını görmezden 1948’te Filistinliler öldürülegeliyor. Eğer mülteciler bugün rek, köyleri yağmalanarak ele toplam nüfusu 7 milyon, Yahugeçirildi. Buraların 1967’den di nüfusu 6 milyon olan İsrail’e sonra işgal geri dönerse edilen toprakortada İsrail Siyonist devlet lardan bir farkı diye bir devyıkılacak elbet! yok, Filistinliler let kalmaz. buralardan Üçüncüneden vazgeçsinler? sü, gericiliğin ve emperyalizİkincisi, bugün dünyamin saldırganlığının merkezi da 10,5 milyon Filistinli var, olan İsrail’in varlığının devamı bunların 4,6 milyonu 1948’de kabul edilemezdir. Filistin halyurtlarından kovulanlar ve kının İngiliz sömürgeciliğine rd u d ı r a l rı ı d l Sa kardeşçe yaşayacağı birleşik, başkaldırdığı 1936’da Filistinlaik, demokratik bir Filistin lilere karşı kurulan çetelerin mirası üzerine 1948’de kurulan devletinden geçiyor. Filistin Kurtuluş Örgütü yıllar boyunİsrail Devleti, dev bir kontraca bu hattı savundu, 1993’te bu gerilla örgütünden başka bir hattı terk ettiğinden beri her şey değil. Zaten bu nedenle gün gücünü ve Filistinlilerin sürekli olarak bölge ülkelerigüvenini ne saldırıyor, Yahudi olmayan Yaşasın birleşik, kaybediyor. Öbür yanvatandaşlarılaik, demokratik dan emna ikinci sınıf peryalizm insan muamelesi Filistin! ve İsrail’in yapıyor ve dine desteğini kazanıyor. dayanan bir idare sergiliyor. HAMAS’ın emperyalizm Dolayısıyla Filistin mesetarafından dışlanmasının lesinin çözümü iki devletten tek sebebi de İsrail’in varlıgeçmiyor. Tüm bölgede kuğını kabul etmemiş olması. rulacak, Arap ve Yahudilerin ARARASI Yaşasın Arap ve Yahudilerin Siyonizme karşı ortak mücadelesi mesine Son! sürece barış olmayacaktır. Kaldırılsın! Filistin halkının topraklarına dönüş hakkından vazgeçilemez. Bu hak, sınırları Gazze ve Batı Şeria’dan ibaret olan, üç buçuk metre yüksekliğinde duvarla, dikenli teller ve İsrail ordusunun güvenlik noktalarıyla sarılmış ve her yanı yeni Yahudi yerleşimciler tarafından adeta güve gibi yenmiş bir sözde Filistin “Devleti”yle gerçekleşemez. Bu hak, terör ve Filistin’in yalnız Yahudilere ait olduğu fikri temelleri üzerinde kurulmuş ve 1,5 milyon yaşayanının yalnız Arap oldukları için ikinci sınıf vatandaş statüsünde bulunduğu teokratik İsrail Devleti’nin varlığıyla tezattır. İkisi bir arada olamaz. Kar a İsrail katletti, dünya seyretti İsrail, bir kez daha Filistin halkına dayanılmaz bir zulüm uyguladı. 27 Aralık – 18 Ocak arasında süren saldırıda 1.300 Filistinli öldü, 5.300 Filistinli yaralandı. Ne sivil binaların bombalanması, sivillerin öldürülmesi kaldı (50 bin Gazzeli evinden oldu), ne de beyaz fosfor denen kimyasal silahlar. Olayları çaresizce basından takip ettik, protesto eylemlerine katıldık. Ancak tüm dünya hükümetleri, Birleşmiş Milletler dahil aynı çaresizliğe mahkum oldu. bağımsızlığını ve egemenliğini tanımaktan başka, demokrasinin temel prensiplerine uygun başka bir çözüm olamaz. Bu da “Kitlelerin geleceklerine kendilerinin karar verecekleri bir Kurucu Meclis’le ihdas edilmiş birleşik, bağımsız, özgür bir Filistin için mücadele” demektir. Ha ! n u Bölünmeyi reddetmek ve r u dezilen halkların özgürlüğünü, Bizler, demokrasiyi destekleyen ve halkların kendi kaYaşasın birleşik, laik, demokratik Filistin! derini tayin hakkını — Bağımsız Kurucu Meclis! tanıyan tüm dünya işçilerini — Yahudi ve Arap bileşenve insanları, şu talepler ekselerin eşit haklarını tanıninde tüm dünyada güçlerini yan, özgür, demokratik, birleştirmeye çağırıyoruz rek â t ın a Ha — Tüm Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı! yır ! laik, birleşik bir Filistin Devleti! Gazze Hakkında Bilmedikleriniz Rashid Khalidi, Columbia Üniversitesi, Arap Araştırmaları Profesörü G azze hakkında bildiklerinizin, daha doğrusu size verilen bilgilerin neredeyse hepsi eksik veya çarpıtılmış. Aşağıda, İsrail’in Gazze’ye saldırısı hakkında basında okuduğunuz bilgilerdeki eksikleri ve yanlışları derleyip başlıklar altında toplamaya çalıştık. Gazzeliler: Gazze’de, yaklaşık 360 kilometre karelik bir alanda yaşayan bir buçuk milyon Filistinlinin birçoğu burada yaşamayı kendileri seçmedi. Buraya sıkıştırılanların çoğunluğunu İsrail ordusunun 1948’deki saldırısından kaçan Askalân (İbranice: Ashkelon) ve Birüssebi’deki (İbranice Be’er sheva veya Beer sheba) aileler oluşturuyor. İşgal: Gazzeliler İsrail’in 1967’deki “Altı Gün Savaşı”ndan beri İsrail işgali altında yaşıyorlar. 2005’te askerlerini ve yerleşimcilerini Gazze’den geri çekmiş olsa bile İsrail hala büyük bir kesim tarafından işgalci güç olarak görülüyor. Çünkü İsrail hala bölgeye olan bütün girişleri tutarak, ithalatı, ihracatı ve insan geçişini kontrol ediyor. İsrail askeri güçleri istedikleri gibi Gazze’ye girip çıkıyorlar ve hava sahası ile sahil şeridini denetimleri altında tutuyorlar. İşgalci güç olarak İsrail’in, 4. Cenevre Sözleşmesi uyarınca Gazze bölgesinde yaşayan halkın refah ve sağlığını koruması gerekiyor. Kuşatma: İsrail’in ABD desteği ile gerçekleştirdiği Gazze kuşatması, Hamas’ın 2006 Ocak ayında Filistin yönetimini eline geçirmesinden sonra oldukça sıkılaştı. Yakıt, elektrik, ithalat, ihracat ve insan hareketleri bu tarihten itibaren İsrail tarafından yavaşlatılmaya başlandı ve bölgedeki halkın hayatını tehlikeye sokan temizlik, sağlık, su ve taşıma sıkıntıları yaşanmaya başladı. Kuşatma yüzünden bölgede işsizlik artı, yoksulluk ve açlık baş gösterdi. ABD’nin sessiz desteği İsrail’in bu hareketi, bölgedeki sivil halkın demokratik haklarını kullandıkları için toplu halde cezalandırılmaları anlamına geliyor. Ateşkes: İsrail ve Hamas arasında Haziran ayındaki varılan ateşkesin temel maddelerinden biri, kuşatmanın kaldırılması ve Gazze’den roket atışlarının durdurulmasıydı. Bu anlaşmayla Gazze’den fırlatılan roketlerin sayısı İsrail verilerine göre Mayıs ve Haziran ayındaki 100’lü sayılardan sonraki dört ay içerisinde 20’lere düştü. Ama ateşkes, İsrail güçlerinin Kasım ayı başlarında başlattıkları ve altı Hamas yetkilisinin ölmesine neden olan hava saldırısı ile son buldu. Savaş suçları: İster Hamas tarafından olsun, isterse de İsrail güçleri tarafından, savaş sırasında sivillerin hedef alınması potansiyel bir savaş suçudur. Her insan hayatı değerlidir. Ama sayılar bunun tersini söylüyor: Geçen senenin sonunda ateşkesin bozulmasından beri çoğunluğu sivil olan 700’den fazla Filistinli öldü. İsrail tarafında ise bunun tersine ölen on iki civarındaki İsraillinin çoğunluğu asker. Anlaşma, roketlere veya şiddetin diğer biçimlerine başvurmaktan çok daha etkin bir yol. İsrail, Haziran ayındaki ateşkesi bozmasa ve Gazze kuşatmasını kaldırsaydı, bunu çok daha yakından görebilecektik. Gazze’deki bu savaş, aslında ne Gazze’den atılan roketlerle, ne de İsrail basınının inanmanızı sağladığı gibi “İsrail’in caydırıcılığının yeniden oluşturulması” ile ilgili. İsrail Genelkurmay Başkanı Moshe Yaalon’un 2002’de söylediği sözler, durumu bütün hepsinden daha iyi açıklıyor: “Filistinliler yenilmiş bir ulus olduklarını artık beyinlerine kazımak zorundadırlar.” New York Times, 8 Ocak 2009 Gücünüz Afganistan’a mı yetiyor? Avrupa Birliği İsrail’in kanlı saldırısını “savunma eylemi” olarak nitelendirdi. Birleşmiş Milletler (BM) İsrail’den saldırıyı durdurmasını istedi, cevap alamayınca BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun İsrail’e bizzat gidip görüştü. Görüşme sırasında İsrail Filistin’i bombalamaya devam ediyordu ve bundan BM binaları da nasibini alıyordu. İsrail saldırısı devam ederken 8 Ocak’ta Lübnan’dan İsrail’e birkaç füze atılınca Lübnan’daki BM Barış Gücü derhal füze atanları durdurmak için harekete geçti. Hizbullah dahi füzelerle ilgisi olmadığını açıkladı. Kudretli Birleşmiş Milletler’in gücü ancak Afganistan’la Lübnan’ı işgal etmeye, Yugoslavya’yı bölmeye mi yetiyor? İş İsrail’e gelince neden elleri kolları bağlanıyor? AKP hükümeti Siyonizm’le işbirliğini gizlemek için laf kalabalığı yapıyor Türkiye’de ise ağzı laf yapan, ancak hiçbir somut adım atmayan AKP hükümetinin demagojisine tanık olduk. Tayyip Erdoğan İsrail’e verdi veriştirdi, ancak iş Konya’da tatbikat yapan İsrail uçaklarının engellenmesine, İsrail’le anlaşmalarının iptaline gelince “bakkal dükkanı işletmiyoruz” diyerek hiçbir somut adım atmadı. Doğrusu, hükümetin ABD emperyalizmi karşısında bir bakkal kadar bile bağımsızlığı kalmadığından Başbakan’a hak vermemek elde değil. Başbakan’ın İsrail’e lafta da kalsa bu kadar yüklenmesinin altında şüphesiz tabanındaki tepkinin de payı var. Senelerdir AKP hükümeti Filistin için yapılan eylemlerin bir şekilde önünü almıştı. İsrail’in zul- münde bir azalma olmamasına karşın Cuma namazları sonrası yapılan eylemler AKP hükümeti döneminde azaldı. Şimdi Saadet Partisi’nin Çağlayan’da düzenlediği miting, her akşam İsrail konsoloslukları önünde yapılan protestolar ve diğer benzer eylemler nedeniyle AKP söylemini sertleştiriyor ki tabanın kontrolünü kaybetmesin ve böylece İsrail’le olan ilişkileri korusun. Mahmud Abbas Filistin davasına ihanetin kitabını yazıyor Coğrafi olarak Batı Şeria ile Gazze arasında bölünmüş olan Filistinliler, 2007 yazından beri bu iki bölge arasında politik olarak da bölünmüş durumdalar. Bu tarihte HAMAS, kendisine karşı silahlı kuvvetlerini toplamaya başlayan Mahmud Abbas’ın oyununa gelerek Gazze’de yönetimi ele geçirmişti. Bu durum Filistinlileri bölerek yönetmek isteyen İsrail’in çok işine yaradı. Saldırı başladığında El Fetih lideri Mahmud Abbas saldırıyı HAMAS’ın kışkırttığını söyledi, böylece Gazze’deki Filistinlileri yalnız bıraktı. Ancak Filistinliler bu ihanete göz yummadı. HAMAS’ın Kassam Tugayları’nın yanında El Fetih’in El Aksa Şehitleri Tugayları, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Ebu Ali Mustafa Tugayları, İslami Cihad’ın Kuds Tugayları da İsrail’e karşı savaştı. Aynı sırada HAMAS, İslami Cihad, Filistin Kurtuluş Örgütü, El Fetih’in İntifada kanadının da aralarında olduğu Filistinli örgütler bir araya gelerek “işgale karşı meşru müdafayı kısıtlayacak her türlü düzenleme”yi reddedeceklerini açıkladılar. Bunlar karşısında Mahmud Abbas geri adım atmak ve saldırıya derhal son verilmesi için çağrıda bulunmak zorunda kaldı. Filistin halkı derhal birleşmelidir Durumdan tek çıkış yolu tarihten ders almak. Filistin halkı haklarını savunabildiği ve İsrail’i geriletebildiği 1993’e kadar olan dönemi hatırlamalıdır. Filistin Kurtuluş Örgütü altında bir araya gelen tüm Filistin örgütleri İsrail’e karşı ortak mücadele ile onu davalarını tanımak ve geri adım atmak zorunda bırakmıştı. Şimdi aynı mücadeleyi tekrar kurmanın ve Siyonist devlete karşı Yahudileri de mücadeleye katarak kavga vermenin zamanıdır. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 7 KAMPANYA Kot taşlama işçileri ölüyor, patronlar utanmıyor Kot taşlama işçileri Ankara’da Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nin faaliyetleri çerçevesinde Diyarbakır’dan Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne 19 Şubat’ta gelen 39 kot işçisiyle görüştük. Sizi tanıyabilir miyiz? ww Mehmet O.: 20 yaşında ve bekarım. 13 yaşında İstanbul’a gelerek kot kumlama işinde çalışmaya başladım. Aralıklarla 2,5 yıl çalıştıktan sonra Diyarbakır’a gittim. Orda inşaat işinde bir süre çalıştıktan sonra tekrar İstanbul’a geldim. Yine tekstil alanında çalıştım. Kilo kaybı, saç dökülmesi gibi sorunlar ortaya çıktı, ayrıca bronşit de vardı. Diyarbakır’a geri döndüm. Silikozis hastası olduğunuzu ne zaman öğrendiniz? Sizi de tanıyabilir miyiz? yordu, patronla muhatap oluyordu. Resul: O dönemde bundan şüphelenmemiştik. İzne çıktığımızda izin paramızı veriyordu. Biz de diyorduk bu adam bizi çok seviyor. Hatta bizim için yeni bir fabrika açtı. Diyarbakırlılar ayrı Bingöllüler ayrı yerde çalışıyordu. Hastalığımızı öğrenince yaptıklarının bizi sevmekle alakası olmadığını anladık. w.k Mehmet O.: Hasta olduğumu Dicle Üniversitesi’nde çalıştığım sırada öğrendim. Abimin ısrarı ile çalıştığım hastanede 3-4 ay önce tetkik oldum. Sonuç olarak silikozis tanısı kondu. Normalde askerde olmam gerekirken bu durumdan dolayı bir yıl erteleme aldım. Kot işçileri 25 Şubat Çarşamba günü hastaneden taburcu oldular Resul: Evli ve bir çocuk babasıyım. otis Kot taşlama işinde ne zaman çalıştınız? Çalışma koşullarınızdan da bahseder misiniz? Şu anda hala çalıştığınız kot taşlama atölyeleri faaliyette mi? cile Diyarbakır’dan Ankara’ya geliş sürecinizi anlatır mısınız? Mehmet O.: KTİD Komitesi’nin Diyarbakır’daki toplantısına katıldım. Kot taşlama işinde çalışan arkadaşlara ulaşarak (çoğu ile akrabayız) beraber Dicle Üniversitesi’nden tetkik yaptırdık. Yaklaşık 3 ay önce silikozis tanısı kondu. Komite’nin avukatlarıyla birlikte Ankara’ya gelmemiz konusunda yardımcı olmaları için Diyarbakır Belediyesi’ne gittik. Belediye yol masraflarımızı karşılayacağını söyledi. Hastane’ye de gelineceği bilgisi verilerek 19 Şubat’ta geldik. Buraya 39 kişi geldik ama yaklaşık 20 arkadaşımız daha var Diyarbakır’da, gelemediler. Peki Ankara’da iken beklediğiniz ama gerçekleşmeyen bir şey var mı? Mehmet T.: DTP’li milletvekilleri en azından bir kaçı bizleri ziyaret eder diye bekledik ama olmadı. Onların da kot taşlama konusunda bilgileri olduğunu, Komite’nin görüştüğünü biliyoruz. Bizlerin Ankara’ya geldiğimizin haberini basından duyup gelirler diye düşünmüştük. Hastane personelinin sizlere karşı davranış ve tutumları nasıldı? Mehmet T.: Başhekiminden hemşiresine kadar hepsinden memnunuz. Bizlerle çok iyi ilgilendiler. Hepsinden Allah razı olsun. Diyarbakır’a döndüğünüzde ne yapmayı düşünüyorsunuz? Mehmet T.: Komiteyle birlikte süreci devam ettireceğiz. Sendikalara, meslek odalarına ve diğer örgütlere destek olmaları için çağrıda bulunmaya devam edeceğiz. ri.o Resul: 2000 yılında İstanbul Yeni Bosna’ya gittim. Orda Akif’le birlikte kot taşlama işinde çalışmaya başladık. İlk başta çok kolay bir iş diye düşündük. Kalacak yer de vermeleri bizim için önemliydi. Ayrıca kriz zamanı verdikleri para da biraz daha iyiydi. 2005’e kadar aralıklarla çalıştım. Orda çalışırken hastalandım. Patronla birlikte hastaneye gittik. Doktor ciğerlerimin kötü olduğunu söyledi, birkaç ilaç verdi o kadar. Akif: Patronla birlikte bende özel hastaneye gittim. Patron hastaneye giderken nerde çalıştığını söyleme dedi. Adres olarak da kendi adresini veriyordu. Zaten doktorlar da çok soru sormu- Mehmet O.: Hayır. Birçoğu ya kapattı ya da başka yerlere taşıdılar. Bizim bu durumda olmamızın esas sorumlusu büyük kot firmalarıdır. Çünkü ürettiğimiz mallar hep yurtdışına gidiyordu. Kot taşlama atölyelerinin tespiti için kot yıkamada çalışanlarla iletişim kurulursa kaçak taşlama yerleri tespit edilebilir. ya geldikten sonra Komite’nin sürekli irtibat halinde olması ve İşçi Kardeşliği Partisi’nden sizlerin çabaları şüphelerimizi giderdi. Teşekkür ederiz. Basınla görüşmeler, hastane önünde yapılan basın açıklaması basında yer almamızı sağladı. Bundan sonraki süreçte ne yapılmalı, Komite’den beklentileriniz neler? rg Resul: Kot taşlama işçilerinin sesini daha iyi duyuracak Meclis’e ya da bakanlık önüne kitlesel pankartlarla bir yürüyüşün organize edilip basın açıklamasının yapılması iyi olur. Ayrıca komitenin yaptıklarının bilgisini yazılı olarak bize göndermesini istiyoruz. Hem yapılan faaliyetleri, dava süreçlerini, maddi durumu belirten raporları belli sürelerle gönderirse bilgi akışı daha sağlıklı olur. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne gelme nedeninizi açıklar mısınız? Mehmet T.: Rapor almak için buraya geldik. Ayrıca sesimizi duyurmak için de geldik. Buraya gelirken Komite bizimle ilgilenecek mi, hastanenin yerini bile bilmiyoruz diye düşünüyorduk. Bura- 28 Şubat, Cumartesi sabahı arkadaşımız Ruhat Yıldırak’ı kaybettik. Ruhat, sadece 24 yaşındaydı. Daha küçücükken, çalıştırılması yasak bir yaşta 14-15 yaşlarında kot kumlama işine başladı. Kot kumlarken ciğerlerine dolan kumlar yüzünden silikozis hastası oldu. 2 yıldır köyünde yatağa hapis, oksijen tüpüne bağlı yaşıyordu. 8 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 24 Şubat 2009 Kot Taşlama İşçileriyle Dayanışma Konseri Sesimiz Nefesiniz Anadolu Ateşi, Arif Sağ, Cahit Berkay, Elveda Rumeli oyuncuları, Emrah Karaca, İclal Aydın, Kardeş Türküler, Mor ve Ötesi, Şebnem Sönmez, Yasemin Göksu, Zeynep Tanbay 11 Mart 2009 Çarşamba 19:00 Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Uğur Mumcu Cd No:8 Akatlar/İstanbul Gerçeğin Işığı M. Cemil Ozansü Ergenekon Süreci Hakkında Gürcistan, Ukrayna ve diğer “turuncu devrimlerin” muhatabı yıkılan Doğu Bloku ülkelerinde, eski rejimin kalıntısı bürokratik aygıtlar parçalanıp, yerine yeni dünya düzenine ait “teknik” elemanlar yerleştirilmişti. Türkiye şimdi bu sürecin sonuna yaklaşmış durumda. Süleyman Demirel’den Necmettin Erbakan’a kadar tasfiye edilen vitrin elemanlarıyla beraber, devletin mutfağında çalışan personel de şimdi ayıklanmaya, yeni döneme daha yatkın ellere vazifelerini devretmeye hazırlanıyorlar. Ancak her değişimin arkasında yatan bir ihtiyaç bulunmalı. Neden emperyalizm, her an kendine yönelebilecek bir tehdit taşıyan böylesi bir tasfiye operasyonuna girişmek mecburiyetinde kalmıştır? Her mahkeme süreci, bitmiş bir savaşın intikam saatidir. Hiçbir zaman sürmekte olan davalar üzerinden taraflar hesaplaşmaz, önce bir taraf kaybeder, ondan sonra da kaybeden yargılanır. 12 Mart, 12 Eylül vd. tüm müdahalelerde önce bir taraf iktidarı veya iktidar üzerindeki gücünü kaybetti, daha sonra da mahkemeler, darağaçları her şeyiyle intikam saati geldi. Bu sebeple ülkemizde bugün bir hesaplaşma sürmemektedir, bitmiş kavganın muhasebesi yapılmaktadır. Ancak bu dönemde karşımızda duran, bir nöbet değişimi değildir. Ülkemizde yaşananları, “emperyalizme düne kadar uşaklık etmiş bir nesil gidiyor ve yerine yeni bir nesil geliyor”, şeklinde izah etmek kâfi olamayacaktır. Saddam’ın Baas’ının yıkıldığı gün gibi, aslında devlet dairelerindeki koltuklardan, klasörlere kadar her şey yağmalanmaktadır. Sadece soğuk savaş yılları değil, ötesiyle bir burjuva devletine ait bürokrasi, yani patronların dolaylı teknik yöneticileri tasfiye edilmektedir. Artık iktidar doğrudan şirketlerin gerçek yöneticilerine geçecektir. Bugün yaşanan kırılmalar, sadece patroncu bürokrasinin tasfiyesi değil, ülkedeki devlet gücünün belirsizleştirilmesi, kamu güvenliğinin yitirilmesi anlamına geldiğinden kabul edilmemelidir. İşçi Kardeşliği Sayı: 37 • Mart 2009 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 369 65 49 İnternet: http://www.ikp.org.tr [email protected] Hesap No: PTT Posta Çeki: 1051319 Akbank: 462 0000908-4 Baskı: Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul • Tel: (212) 577 63 48 SENDİKALARIMIZ Sendikal rekabet yaratan sendika istemiyoruz THY’de sendikal örgütlülüğe müdahale Hava-iş Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Yağcı ile Teknik AŞ ile ilgili iş kolu tespitini görüştük Teknik AŞ işvereninin ve Çelik-İş Sendikası’nın Teknik AŞ ile ilgili açtıkları işkolu itirazı var. Bu durumdan bahseder misiniz? THY’nin uçak bakım ve onarımlarının yapıldığı bir bölüm olan Teknik AŞ, 2006’nın Mayıs ayında THY’nin halka arzı esnasında ayrılarak ayrı bir tüzel kişiliğe büründü. Bizim oradaki üyelerimiz bu duruma rağmen ne başka bir sendikaya geçtiler ne de sendikamızdan istifa ettiler. Biz de üyelerimizi Çalışma Bakanlığı’na buraya geçtiler diye bildirmiştik. Teknik AŞ’nin yeni işvereni 2006’nın Ağustos’unda bakanlığa, bu yeni şirketin hangi işkoluna girdiğine dair bir başvuruda bulundu. O başvuruyu bakanlık inceliyor. Teftiş kurulu işyerlerinde tespitlerini yapıyor. Teknik AŞ’nin “havacılık işkoluna” girdiğini tespit ediyor. Verilen sürede kimse itiraz etmiyor ve resmi gazetede yayınlanarak kesinleşiyor. Biz de zaten ondan sonra çoğunluk tespitimizi ve yetkimizi aldık ve 1. Dönem sözleşmemizi yaptık. Hatırlarsanız grev oylamasının da olduğu bir süreç yaşandı. Orada da grev oylamasında işçiler greve “evet” diyerek sendikanın yanında olduğunu ortaya koydu. Böylelikle ilk dönem sözleşmemizi yaptık ve 2. Dönem sözleşme için yasal mevzuatın izin verdiği yetkiyle 120 gün önceden çoğunluk tespiti yapılabiliyor. Biz de Ekim ayı içinde çoğunluk tespiti ile ilgili başvuruda bulunduk Teknik AŞ için. Bizim başvurumuza belirli bir süre bakanlık cevap vermedi. Bakanlık nezdinde şifahen bir araştırma yaptık. Teknik AŞ işverenin ve Çelik-İş Sendikası’nın Teknik AŞ’deki işkoluna itirazda bulundukları ve yeniden tespit istedikleri yönünde bir bilgiyle karşılaştık. O zaman öğrendik. Tam olarak tarihi nedir başvuruların? İşveren 10. ayın 8’inde başvurmuş. Çelik-İş de 17’sinde başvurmuş. Aslında birlikte bunu planlamışlar. Bakanlık bunu bize bildirmedi. Bize çok sonra yani olay ortaya çıkınca resmi bir yazıyla bildirmek zorunda kaldı. Bunlar şekilsel şeyler. Asıl olay, kesinleşmiş sendikalar kanununun 4. Maddesi var. Bildiğiniz gibi işkolu tespiti kesinleşince o işyeri o işkolundadır. Her dönem işyeri tespiti istediğiniz zaman toplu sözleşme yapamazsınız. Bir değişikliğin olması lazım. Tabii ki bakanlık itirazı kabul etmek zorunda. Ama bu itirazı edenlere resmi gazetede yayınlanan ilgili kesinleşmiş işkolu tespiti nedeniyle “itirazınız ile ilgili herhangi bir işlem yapılmasına imkân yoktur” deyip cevap vermesi gerekiyordu. Ve olay sonuçlanacaktı. Ama bunun tersini yaptı. İtirazı değerlendirdi. İşi teftiş kuruluna bıraktı. İş teftiş kurulu şu anda bütün Teknik AŞ’ye bağlı, tabii bizim işletme tipi olduğu için Türkiye’nin birçok ilinde çalışanlarımız var. Ankara, Adana, İzmir, Antalya ve bazı küçük illerde. Bütün bu illerde tek tek o işyerleri ile ilgili denetim yapıyor iş teftiş kurulu. Denetim sonucunda bir rapor hazırlayacak ve bakanlığa verecek. Bakanlık da yine aynı eski yolu izleyerek ya diyecek ki bu “hava taşımacılığı” ya da “metal işkolundadır” ve bunu resmi gazetede yayınlayacak. Ancak her iki kararda da, yani metal iş kolu diye karar alsa biz itiraz edeceğiz. Havacılık olursa da Çelik-İş ya da işveren itiraz edecek büyük ihtimalle. Yargıya gidecek bir süreç yaşanacak. Dolayısıyla 2500 arkadaşımızın 01.01.2009’da başlaması gereken toplu sözleşmesi kesintiye uğramış olacak. Ne kadar uzar tahminen? Hukukun işlemesi uzun sürüyor. İtirazları da hesaba katarsak 1 yıl kadar. Hava-İş’in başvurusuyla bir bilim kurulu oluşturuldu. Konusunda uzman 2 profesörden biz görüş talep ettik. Bunu da hem teftiş kuruluna hem de bakanlığa ilettik. Bizim söylemimize destek veren bir araştırmaydı. Aynı zamanda yapmaması gereken bu idari işlem nedeniyle Bakan ve Çalışma Genel Müdürü hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na kişisel suç duyurusunda bulunduk. Çelik-İş’in ya da sizin bir görüşme talebiniz oldu mu? Hayır olmadı. İşvereni anlayabiliriz. İşveren bu süreci bozmaya çalışacaktır. Burada amaç şu: bildiğiniz gibi havacılıkta bakımla uçuş bölümü birbiriyle çok bağlantılıdır. Biz de zaten toplu sözleşmede daha başarılı olması için emekçilerin özellikle Teknik AŞ ve THY’nin sözleşmesini eşgüdümlü bir biçimde götürmek istiyoruz. Tarihler aynı olsun. Grev gerektiğinde beraber greve çıkalım gibi bir politikamız var. Teknik AŞ’deki işçiler bu koAmaç zaten bunu ortadan kaldırmak. nuda ne düşünüyorlar? Birinci amaç bu, Teknik AŞ’yi yalıtİşçiler önce bir şok yaşadı. 1962’de mak. THY personelini de demoralize Hava-İş Sendikası’nı asıl olarak kuran etmek. Teknik, sözleşme yapamıyor bölüm tekniktir. “Olmaz, yapamazlar” konumda olacak. THY’de grev olurdiye düşündüler. Bu kısımda 300 civarı sa bakım açısından etkisi azalacak. İkinci amaç da siyasi amaç, özellikle Hakİş’in diğer iş kollarında da hükümetle olan bağı ve onun önünü açan uygulamaları. Özellikle kamuda açık bir şekilde Aynı süreci Özal döneminde Usaş’ta yaşamıştık. İkram kısmı için Toleyis’e işkolu itirazı yaptırdılar, Çalışma Bakanı İmren Aykut’un etkisiyle Usaş’ı kaybettik yapılıyor. Biz bu kararın mühendis arkadaşımız var. Çoğunluk yukarıda alındığını ve uygulamaya ise lisanslı teknisyen arkadaşlarımızkoyulduğunu düşünüyoruz. Çelik-İş’i dan oluşuyor. İtiraz kabul edilirse ikinde teşhir ediyoruz kamuoyunda. Buci bir kayıpları olacak arkadaşların, nun sınıfa karşı bir ihanet olduğunu, onu da çok önemsiyorlar. Havacılık ile bir sendikaya yakışmayan bir girişim ilgili bağları koparılırsa lisans dediğiolduğunu kamuoyuna açıklıyoruz. miz, onların mesleklerini belirleyen Biz bu süreci ilk defa yaşamıyoruz. onaylayan bazı belgelerin de ortadan 1989’da Atilay Ayçin yeni gelmişti. kalkacağını düşünüyorlar. Bu sefer bu Ben o zaman işyeri temsilcisiydim. işyerinden ayrılmak zorunda kaldıklaUsaş’ı bu şekilde kopardılar. Özal’ın rında bu belgeler olmadan aynı mesyaptığı ilk satış Usaş’tır. Yabancılara lekle iş bulmaları zorlaşacak. Önemli satılmıştır. Usaş hava yollarının ikram bir tepki var. Sendikanın yanında şirketine satıldı o zaman. Orada da biz duruyorlar. Bunu kabul etmiyorlar. yetkiliydik. Yabancı işverenler geldi Bir de önemli olarak şunu ekleama Hava-İş’in sendikal anlayışını mek istiyorum. Bu dönem kamuda görünce burada başarısız olacaklarını toplu sözleşme dönemi. Geçtiğidüşündüler ve bugünkü gibi o zaman miz yıllarda Hava-İş toplu sözleşda Türk-İş’e bağlı Toleyis’e işkolu itirazı me yapar, diğer sendikalara da bu yaptırdılar. Bütün mahkeme kararları, itki olurdu. Bir hava olurdu. Şimdi bilirkişi raporları bizim lehimize olhiçbir şey yok. Diğer sendikaların masına rağmen çalışma bakanı İmren kıpırdamasına da neden olan toplu Aykut’tu, Yargıtay ilanı tam tersi çıktı. sözleşmemizi yapamadığımızdan Bizden Usaş’ı kopardılar. Aynısını buolamıyor, kamuoyunda tartışılamıyor. rada yaşayabiliriz diye düşünüyoruz. İşçi Kardeşliği Abone Formu [ ] 3 sayı: 5 YTL / [ ] 6 sayı: 10 YTL / [ ] 12 sayı: 15 YTL İsim, Soyisim: ............................................................................................................. Görev: ............................................................................................................. Adres: ............................................................................................................. ............................................................................................................. Posta Kodu: ............................................................................................................. İlçe, İl: ............................................................................................................. Telefon, Faks: ............................................................................................................. E-Posta: ............................................................................................................. 462 0000908-4 no’lu Akbank hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.) İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 9 ULUSLARARASI Hiçbir iktidar meşruiyeti olmayan Avrupa Birliği kurumları ne hakla kazanımları sorguluyor? 7–8 Şubat 2009 Avrupa İşçileri Konferansı AB’ye Karşı Birleşelim! A vrupa’nın 21 ülkesinden Paris’te, 7–8 Şubat 2009 tarihli Avrupa İşçileri Konferansı’nda bir araya gelen delegeler olarak, tüm yoldaşlarımıza, işçi sınıfı aktivistlerine ve Avrupa’nın tüm ezilen ve sömürülen halklarına bu çağrıyı yapıyoruz. Kardeşler, Bugün tarihin yeni ve korkunç bir noktasından geçmekteyiz. Tüm ülkelerin, çürümekte olan kapitalizmin sistemin iflas babaları (sanayiciler, bankacılar ve spekülatörler) tarafından büyük bir krize sürüklendiği günümüzde, karşımızdaki bayların utanmadan mide bulandırıcı bir savaşı kışkırtmaya, kendi sömürü sistemlerini korumak uğruna işçiler arasında bir savaşı kışkırtmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz. Anlaşılıyor ki, binlerce işçiyi sokaklara atmak ve başta gençler ve emekliler olmak üzere binlerce insanı yoksulluğa terketmek onlara yeterli gelmiyor. İngiltere Başbakanı Gordon Brown bugün, sendikalarını korumak ve nereli olduğuna bakmaksızın tüm emekçilerin bu haklara sahip olması için çıktıkları yasa dışı grev sonrasında, İngiliz işçilerine “milliyetçilik” ve “ırkçılık” suçlamaları yöneltme küstahlığında bulundu. Ancak İngiliz işçilerini, Avrupa direktifleri ve Avrupa Adalet Divanı (AAD) kararları doğrultusunda yaşamboyu işsizliğe mahkûm eden de aynı Gordon Brown idi. Bu kararlar ve direktifler, tüm kanunları hiçe sayarak, kapitalistlerin binlerce göçmen işçinin, kapitalistler tarafından korkunç çalışma ve ücret koşulları altında yüzsüzce sömürülmesine izin veriyor. Aynı Gordon Brown, Avrupa İstihdam Komiseri Vladimir Spidla’nın da desteğiyle, Fransız petrol şirketi Total’in Lindsey rafinerisinde Portekizli ve İtalyan işçilerin işe alınması ve emek maliyetlerinin kısılması amacıyla iskelelere bağlı konteynerlere hapsedilmesine onay veriyor. Üstelik bu, Avrupa Birliği’nin kurucu unsurları olan emeğin özgür dolaşımı ve sınırsız rekabet ilkeleri adına yapılıyor. Soruyoruz: Milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını ve şovenizmi körükleyen, Avrupa Birliği, onun direktifleri, AAD kararları (Laval, Viking, Rüffert ve Lüksemburg) ve onlarla birlikte gelen kuralsız istihdam uygulamaları değil midir? Serbest dolaşım ve esnek emek piyasası, bölgeselleştirme politikalarıyla işçileri kanlı bir geri gidişe sürüklenme tehditi yaşatan ve birçok yanıyla bize 15 yıl önce Balkanlar’da yaşanan savaşı hatırlatan Avrupa Birliği değil midir? Dell, İrlanda’daki fabrikası için Polonyalı işçi ithal etme ce- 10 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ saretini kimden buluyor? Dell, bugün İrlanda’daki fabrikasını kapatıp, bin 900 işçiyi işten atarak, üretimini Polonya ve Ukrayna’ya transfer edebilme cesaretini kimden buluyor? Bu sorun yalnızca İrlanda’da değil, İngiltere’de, Almanya’da, Danimarka’da, İsveç’te, Fransa’da, İspanya’da, Macaristan’da, Polonya’da, Çek Cumhuriyeti’nde, Romanya’da ve diğer ülkelerde de yaşanıyor. Otomotiv sanayinin, petro-kimya sanayinin, inşaat, bankacılık sektörlerinin büyük patronlarına bütün Avrupa çapında devasa ve ölümcül bir Monopol oyunu oynama cesareti nereden geliyor? Söyleyelim: Avrupa Birliği’nden Avrupa Birliği’nin, anlaşmalarının, kurumlarının ve direktiflerinin yalnızca bir amacı var: kuralsızlaştırmak, kamu hizmetlerini özelleştirmek, sosyal güvenlik ve kamu eğitim sistemlerini ortadan kaldırmak ve işçiler arasında görülmemiş bir rekabet yaratarak emek maliyetlerini olabildiğince düşürmek. Bugün ufacık bir ahengi olan bir Avrupalılık fikri ve aidiyeti bile yaratmaktaki müthiş başarısızlığını itiraf eden Avrupa Birliği’ni yalnız tek bir amaca hizmet etmekle itham ediyoruz: piyasalaşmak, “teşvik paketleri” adı altında herbir ülkenin kamu zenginliklerinin bizi felakete sürükleyen kapitalistlerin, bankacıların ve finans spekülatörlerinin hizmetine ve talanına sunulmasını koordine etmekle Avrupa Birliği’ni itham ediyoruz. Ne münasebetle işçi sınıfının kendini, sendikalarını, partilerini ve tüm emek hareketini savunmak ve yükseltmek için kurdukları örgütlerden bu dikta karşısında uysalca boyun eğmeleri ve bu dayatmaları kabul etmeleri bekleniyor? Tüm kardeşlerimize uluslararası sınıf mücadelesinin eski kurucu sloganına sahip çıkma çağrımızı yineliyoruz: “Dünyanın bütün işçileri, birleşiniz!” Bugün tüm kazanımları saldırı altında olan Avrupa ve dünya işçileri için bu slogan hiç olmadığı kadar geçerlidir. Avrupa Birliği ve onun kurumlarına karşı birleşelim! Lizbon Anlaşması’na HAYIR diyen İrlandalı işçiler ve sendikaların mücadelesini desteklemek için birleşelim! Tüm ülkelerdeki işten çıkarmalara karşı, herkes için iş sloganı etrafında birleşelim ve bunun işçilerin ve işçi örgütlerinin birleşmesi yolunda temel eksen haline gelmesi için çalışalım! Her ülkede bankacılara, spekülatörlere ve kapitalistlere dağıtılan yüzlerce milyar avronun geri alınması ve bunların okullarımıza, üniversitelerimize, hastanelerimize ve kamu hizmetlerimize aktarılması için birleşelim! Bugün uygulanmakta olan kuralsızlaştırma ve esnekleştirme uygulamalarına karşı “eşit işe eşit ücret” sloganı etrafında birleşelim, içleri boşaltılmaya çalışılan toplu sözleşmelerin yeniden geçerli kılınmasını ve kamu çalışanları için meslek kademesi getirilmesini savunalım! Durum aciliyet arzetmektedir. Önümüzdeki kuşaklara bir gelecek bırakmak istiyorsak bir an evvel harekete geçmeliyiz. Avrupa Birliği’nin girdiği çıkmaz ve bizi götürdüğü felaket karşısında, ülkelerimiz işçileri ve onların örgütleri, bizleri halkların gerçek ve hür bir ortaklaşmasına götürecek kararlı adımı atacaktır: Özgür İşçilerin, Halkların ve Ulusların Özgür Birliği. Avrupa’da ancak barış bu şekilde sağlanabilir, çünkü bu birlik sermayenin ölümcül taleplerinden özgürleşmiş ve işçilerin ve halkların kardeşliğini temel alacaktır. Bu hedeflere ulaşmak çerçevesinde, 7–8 Şubat tarihinde Avrupa Konferansı için 21 ülkeden bir araya gelen delegeler olarak kendi ülkelerimizde örgütlenme ve faaliyetlerimizi bir arada yürütme konusunda uzlaşmış bulunuyoruz: gösteriler, ortak mitingler vb. Öncelikli hedefimizi, Avrupa Adalet Divanı’na gidecek uluslararası bir delegasyon oluşturmak ve İspanya’da sendikacılara karşı yürütülen kanuni süreci durdurmak için yürütülen kampanyaya destek vermek olarak belirledik. Bu çağrıyı destekliyorum İsim, soyisim, adres, kurum/örgüt, telefon, e-posta adresi bilgilerinizi aşağıdaki adreslere gönderin. ILC, 87 rue du Faubourg SaintDenis, 75 010 Paris/Fransa, [email protected] İKP, Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/İstanbul, [email protected] ULUSLARARASI Tüm ülkelerin işçileri, birleşin! İşçiler ve İşçi Örgütleri Engin Bodur Deprem günlerinde seçime girmek İlk İmzacılar Almanya: Michael Altmann, Ver.di, SPD İşçi Komisyonu; Heinrich Becker, GEW Eğitim Sendikası; Carla Boulboullé, Eğitim Sendikası; Gaby Brandt, Çalışma Komitesi, Ver.di; Kerstin Bunz, Ver.di; Udo Eisner, IG Metall Sendikası; Ellen Engstfeld, SPD, Ver.di; Elke Falk, Ver.di; Henning Frey, SPD, Eğitim Sendikası; Eva Gürster, SPD, Ver.di; Julian Gurster, Ver.di, RYI; Mirco Kischkat, Ver.di, SPD; Peter Kreutler, Ver.di, SPD ; Gotthard Krupp, Ver.di, SPD İşçi Komisyonu; Hans Jurgen Mees, Ver.di; Norbert Muller, Ver. di; Lothar Ott, Eğitim Sendikası, SPD; Ingo Röser, Ver.di; Schuller, Klaus, DGB Şube Sekreteri, SPD İşçi Komisyonu; Anna Schuster, Ver.di; H.W. Schuster, Ver.di, SPD İşçi Komisyonu; Gunter Schwefing, Ver.di; Beate Sieweke, Ver.di, SPD İşçi Komisyonu; Christiane Treffert, GEW- Eğitim Sendikası; Dirk Weiß, SPD, IG BCE; Mechthild Wellems, Ver.di; Monika Wernecke, Ver.di, Belçika: Jeannine Chaineux, CGSP; Roberto Giarroco, CGSP-FGTB; Rudy Janssens, CGSP-FGTB ; Philippe Larsimont, Çalışan Halkların Savunusu Hareketi (MDT); Henri-Jean Ruttiens, SETCa-FGTB; Rick Steeland, BBTK. Çek Cumhuriyeti/Slovakya: Jela Jurickova, Çekoslavakya Bülteni; Jan Tesar, Çekoslavakya Bülteni; Petr Schnur, Çekoslavakya Bülteni Danimarka: Eva Hallum, AB’ye Hayır Hareketi Sendika Komisyonu; Per Sorensen, AB’ye Hayır Hareketi Sendika Komisyonu; Kirsten Annett Christenssen, LFS; Bent Langesen, İnşaat İşçileri Sendikası. İKP Tüzüğü’nden • İşçi Kardeşliği Partisi; ücretli çalışanlardan, emeklilerden ve işsizlerden oluşan Türkiye işçi sınıfının partisidir. • İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi demokratik temelde bir araya getiren bir partidir. • Parti üyelerinin düşünce oluşturma ve bunu ifade etme özgürlüğüne kısıtlama getirilemez. • Partinin tüm yönetim birimlerinin üçte ikisi işçi kökenli üyelerden oluşur. • Patronlar partiye üye olamaz. İKP Programı’ndan • İşçi Kardeşliği Partisi’nin amacı Türkiye’de ve dünyada her türlü sömürüye son verecek işçi-yoksul köylü hükümetlerinin kurulmasını sağlayarak bir işçi iktidarına ulaşmaktır. Fransa: Frank Arnold, POI; JeanPierreBarrois, POI; Pierre Besse, Demiryolu Sendikası; Daniella Bettenfeld, Moselle Bölgesi Sınır-ötesi İşçi Savunma Komitesi; Daniel Chalier, Sağlık Sendikası; Daniel Collin, Demiryolu Sendikası; Francis Coudeville, Sendikacı; Jean-Claude Denis, POI Yürütme Komitesi; Jean-Louis Destenay, POI Yürütme Komitesi; Claire Dreidemy, POI ; Jacques Girod, Sendikacı; Daniel Gluckstein, POI Ulusal Sekreteri; Pierre Jeanneney, POI Ulusal Sekreteri; Claude Jenet, POI Ulusal Sekreteri; Christel Keiser, POI Yürütme Komitesi; Abdou Koté, Sendikal Özgürlük; Jean-Charles Marquiset, POI Ulusal Sekreteryası; Jean Mennecier, POI ; Adélaïde Marine-Gougeon, RYI; PierreAxel Montermier, RYI; Marika Kovacs, POI; Sandra Renda, Yeşiller; Pascal Samouth, Sendikacı; Marie-Claude Schidlower, POI; Gérard Schivardi, POI Ulusal Sekreteryası; Daniel Shapira, POI; Patrice Sifflet, Sendikal Özgürlük; Dominique Vincenot, POI. İngiltere: Peter Collier; Nick Philipps, BETCU; Tony Richardson, BFAWU, İşçi Partisi. İspanya: Maria Baena, UGT; Jesus Bejar, Sendikacı, Metal, CCOO Madrid; Pablo Garcia Cano, Sendikacı, Metal, CCOO Madrid; Luis Gonzalez, Sağlık İşleri Sendikası, CCOO Sevilla ; Micky Gonzalez, Eğitim Sendikası, UGT Barcelona; José Antonio Iniesta, PSC-UGT; Manuel Iniesta, CCOO-IU; Koldo Mendez, PSE-EE-PSOE; Mayté Montaner, UGT; Javier Moro, UGT; Blas Ortega, FSP-UGT; Rosaura Perez, UGT; Baltazar Santos, UGT. İsveç: Gösta Torstensson, AB’ye Ha- • Ülkenin ve işçi sınıfının geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip güçlendirilmesine bağlıdır. • Tek bir çalışanın bile sigortasız, sendikasız çalıştırılmasına izin verilmemeli, çıkarılacak yasalarla işçilerini bu şekilde çalıştıran işletmeler tazminatsız kamulaştırılmalıdır. • Bugünkü sendikal bölünmüşlük ve yozlaşmaya karşı; demokratik ve mücadeleci bir tarzda işyeri örgütleri temelinde yükselen, üyelerin söz ve karar sahibi olduğu, her işkolunda tek sendika ve birleşik bir emek konfederasyonu doğrultusunda mücadele edilmelidir. • Avrupa Birliği Avrupa ulus devletleri içinde işçi sınıfının yüzyıllar boyu yaptığı mücadele ile sağladığı ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımları yaygınlaştırmaya çalışan değil, tam tersine bunları hem Batı hem de Doğu Avrupa’da ortadan kaldırmak yır Halk Hareketi; Jan-Erik Gustafsson, AB’ye Hayır Halk Hareketi, İsviçre: Albert Anor, PSS, Kamu hizmetleri sendikası (SSP-VPOD); Sébastien Fabregas, Kamu hizmetleri sendikası (SSP-Santé); Andrea Riman, AGT, İşçi Partisi; Max Robert, PSS, SSP; Eric Voruz, PSS, UNIA . İtalya: Ugo Groce, Tribuna Libera Editörü; Elisabeth Raineri, “AB’ye Hayır, Demokrasi ve Kamu Hizmetlerine Evet” Hareketi; Lorenzo Varaldo, UIL-Eğitim Sendikası, Torino; Vanna Ventre, “AB’ye Hayır, Demokrasi ve Kamu Hizmetlerine Evet” Hareketi Kazakistan: Ivan Boulgakov, Emeğin Savunusu Konfederasyonu Macaristan: Klara Anyiszonyan, Avrupa İşçileri Bağlantı Komitesi; Pàl Aradi, BCKSz ; Eva Kiss Aradiné, FIBU-MIK; Laszlo Asztalos, Sendikacı, “İşçi Konseyleri”; Fruszina Balta, Öğrenci, Macaristan Sol Gençlik; Janosne Bàràny, Sendikacı, “İşçi Konseyleri”; Judit Somi, Avrupa İşçileri Bağlantı Komitesi. Moldova: Alexandre Lomakine, Halkın Direnişi Polonya: Helena Wolska. Portekiz: Carmelinda Pereira, POUS. Romanya: Constantin Cretan, İşçi Federasyonu; Marian Tudor, Hür İşçiler Derneği Sırbistan: Pavlusko Imsirovic, Siyasi İşçi Birliği; Jacim Milunovic, Sendikacı, Gıda; Djuro Velickovic, EPS Sendikacı. Türkiye: Mustafa Çubuk; Dogan Fennibay, IKP. Yunanistan: Loukas Korfiatis, OLME. • • • • • amaçlı bir birliktir. Başını ABD’nin çektiği kapitalist emperyalist sistem, her bölgede olduğu gibi Ortadoğu’da da halklar arasında yarattığı düşmanlıklar ve çatışmalardan yararlanmakta ve egemenliğini tesis etmektedir. Türkiye bir emperyalist saldırı ve savaş aracı olan NATO’dan ayrılmalı, Amerika ve İsrail ile yapılan bütün ikili askeri anlaşmalar sona erdirilmelidir. Ortadoğu halklarının gerçek özgürlüğü, milletlerin kendi kaderini tayin hakkını gözeterek, Türk, Arap, Kürt ve Fars işçi ve emekçilerin birliği yoluyla bütün bu halkların kardeşliği ve dayanışmasının sağlanması ile mümkündür. İKP din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Diyanet İşleri demokratikleştirilmeli, bütün dinlere ve mezheplere eşit hizmet vermelidir. Kamu görevlileri dışında üniversitelerde başörtüsü/kıyafet yasağı kaldırılmalıdır. Büyük üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi dünyayı pazar, Artık biz işçilerin yarısı işsiz ve öbür yarısının da ekmeği her geçen gün küçülüyor. Bizler can derdindeyiz. Depremde yıkılan binaların altındaki canlarımızı kurtarıp yaşamaya çalışıyoruz. Patronlar ve onların uşakları ise mal derdinde. Kasalarındaki paraları kurtarmak ve yağma derdindeler. Böylesi bir ortamda, seçimlerde işçilerin kendilerinden başka dostları yok. Bizim gerçeğimizle onlarınki aynı değil. Bizler Gazzeliler gibi yaşam savaşı veriyoruz, onlar barıştan, ateşkesten bahsediyorlar. Katillerimizi sevmek değil onlardan acil olarak kurtulmak zamanı. Haramilerin saltanatını yıkıp işçi yoksul köylü cephesi kurma zamanı. Bu cepheyi bir hükümetle sonuçlandırmak için parti örgütlerimizi gerçek birer işçi evine dönüştürmek zorundayız. Gelin seçimlerde işçi sınıfı dayanışmasının ve mücadelesinin ne olduğunu dosta düşmana gösterelim. Bir yandan yeni yaşamı kurarken bir yandan da sendikalaramızı asalak sendika patronlarından temizleyip gerçek bir işçi örgütü halina getirelim. Bunun için yeterince çoğuz ama asalaklar kadar örgütlü değiliz. Her alanda mücadeleci, onurlu ve bilinçli işçilerin birleşik mücadelesini örgütlemek ve iktidara taşımak için zaman geldi ve geçiyor. Geç kalmak ihanete eşit çünkü işçi sınıfı işsiz, yardıma muhtaç ve tamamen örgütsüz kaldığında sınıf olmaktan çıkar. Kendi adayımızla, işçi talepleriyle zor ama umutlu bir yolun içindeyiz. Başarı da yenilgi de bize bağlı. Gelin canlar bir olalım bu gidişi durduralım. • • • • işçileri de birer makine parçası gibi görüyor. Gezegenimiz yeni yüzyılda ya bu rejimden kurtulacak, ya da emperyalistler arası rekabet dünyayı açlık, kıtlık, hastalık, savaş ve çevre felaketleriyle yok edecektir. Özelleştirilmiş bütün KİT’ler derhal tazminatsız olarak yeniden kamulaştırılacak, kamu mülkiyetindeki işletmelerde işçi denetimi uygulanacaktır. Toprak işleyenin, su kullananındır. Toprak ağalığı ve yarıcılık kaldırılmalıdır. Yoksul köylülerin öz örgütlenmeleri olan kooperatifler aracılığıyla ortak teknoloji kullanımı ve üretimin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Sağlık ve eğitim, insanların yaşam haklarının en temel parçasıdır. Herkesin gelirine göre toplanan vergilerle finanse edilip, herkese eşit ve parasız olarak sunulmalıdır. Büyük patronlar nasıl dünya çapında bir örgütlenme yürütüyorlarsa, dünya işçileri ve ezilenler de dünya çapında ortak bir örgütlenme inşa etmek zorundadırlar. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 11 TAŞERON ÇALIŞMA Neden Adayım? T Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi TALAN aşeron işçiydim, örgütlenmek isteyince işten atıldım. Yıllarca sigortasız, sosyal güvencesiz, sendikalaşma hakkım olmadan çalıştım. Tüm haklarım gasp edildi. Emeklilik tüm işçiler gibi artık benim için de sadece bir hayal. Kızım büyüyünce okula nasıl göndereceğim diye kara kara düşünüyorum. Şimdi bir işim var, ama biliyorum ki kurtuluş değil. Kurtuluş senin, benim, tüm işçilerin birlikte siyaset yapmasında. İşte, bu yüzden aday oldum. İstanbul’u parsel parsel paylaşmak, satmak için aday olanlara karşı mazlumun, ezilenin, İstanbul’un kahrını çekenlerin sesi olabilmek için. Sermayenin güdümünde rant paylaşımına dayalı, “sağ” veya “sol” patronların adaylarına karşı adalet ve eşitlik isteyen işçilerin, emekçilerin ve tüm yoksul İstanbul halkının sesi olabilmek için, Kapalı kapılar ardında kenti yağmalayanların değil, işçilerinemekçilerin-yoksulların kontrolünde yönetilecek bir İstanbul için, Taşeron sistemine son vermek, tüm işçilerin sigortalı ve sendikalı çalıştığı bir İstanbul Belediyesi oluşturmak için, Tüm işçilerin sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmalarını garanti eden bir belediye için, Patronların krizi bahane ederek işten attığı tüm işsizlere elini uzatan bir belediye için, Yoksullara sadaka dağıtan değil, tüm ihtiyacı olan işsiz/işçi/emeklilere gerekli asgari miktarda su, doğal gaz ve elektrik giderlerini karşılayan toplumcu bir belediyecilik anlayışı için, Rant uğruna İstanbul’un su havzalarını yağmalayanları defedip halkın temiz su ihtiyacını garanti altına almak için, İşe/okula gidiş ve dönüş saatlerinde ücretsiz olacak toplu ulaşım sistemi için, İhtiyacı olan herkese yaşanılabilir sosyal konutlar üreten bir belediye için, Kadınların sesine kulak veren, şiddete karşı önlemler alan ve kadın sığınakları açan bir belediye için, Bakım hizmetlerini kadınların omuzlarından alan bir belediye için, İstihdam dışına itilen kadınları kamu istihdamına dahil eden bir belediyecilik için, Gençlerin tüm eğitim, sağlık, spor ve diğer sosyal ihtiyaçlarını sağlayan ve uyuşturucu baronlarına karşı halkı seferber eden bir belediye için, İnsanları ve doğayı sömüren kapitalist politikalara karşı doğayı ve çevreyi koruyan belediyecilik anlayışı için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adayım. Bu kez mazlumun, ezilenin, işçinin, emekçinin sözünü kendi içinden biri söylesin! Patron partilerine, patronların “sağcısolcu” adaylarına değil, derdini bilene; hırsızlara değil, yoksulun hakkını savunacak olana; bugüne kadar bizi ezene, sömürene değil, kendin gibi emeğiyle geçinen birine oy ver! İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı İşçilerin Bağımsız Adayı Erhan Taş