Duolingo Kelimeler Listesi (İngilizce

Transkript

Duolingo Kelimeler Listesi (İngilizce
Duolingo Kelimeler Listesi – İngilizce / Türkçe
İngilizce
’
a
able
about
abroad
accept
access
account
achieve
act
actions
activity
actor
actors
acts
add
address
adds
advantage
adventure
adventures
advertisement
advertising
advice
affect
afraid
after
afternoon
again
against
age
agent
ago
agree
agreement
aim
air
airplane
airport
alcohol
alive
Türkçe
bir
-ebilir/-abilir
hakkında, ilgili,
hakkındaki, konusunda,
neredeyse, kadar
yurt dışı, yurt dışına
kabul etmek
giriş, erişimin, erişim
hesap
başarmak, ulaşmak,
ulaşmam
davranış, hareket, oyun
hareketler
aktivite, faaliyettir, etkinlik
aktör, oyuncu
oyuncular, aktörler,
oyuncuları
davranışlar, hareketler
eklemem, eklemek
adres
toplar, toplama yapmak,
eklemek, ekler
avantaj, avantajı
macera, serüven
maceralar
reklam
reklamını, reklam
tavsiye, öğüt, nasihat
etkilemek
sonra, sonraları, sonradır
öğleden sonra
tekrar, yine, yeniden
karşı, aykırı, aykırıdır
çağ, yaş, yaşın, yaşı,
yaşından, yaşını, yaşına
ajan, temsilci
önce
katılmak
anlaşma
hedefi, amaç, hedef,
nişan almak
hava
uçak, uçağı
havaalanı, havaalanında,
havalimanı, havalimanına
alkol
canlı, hayatta
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
all
all
allow
allows
almost
alone
along
already
also
always
am
ambulance
america
american
among
amount
an
analyses
analyze
and
animal
animals
announce
another
answer
answer
answered
answers
any
anybody
anything
anywhere
appear
Türkçe
bütün, hepimiz, her, tüm
izin vermek, müsade
etmek
izin verir
neredeyse
yalnız
boyunca
zaten, çoktan
da, ayrıca, de
her zaman, hep, daima
ambulansa, ambulans
Amerika
Amerikan, Amerikalı
arasında, aranızdayım,
arası, ara, içinde,
arasındaki
miktarda, miktarını,
miktar
Belirsiz harfitarif eğer
sesli harfle başlayan bir
kelimeden önce gelirse
ses uyumu için 'a' yerine
'an' kullanılır., bir
analizler
analiz etmek
ve, ile
hayvan
hayvanlar
duyurmak
bir başka, başka bir
cevap, yanıtlamamı,
cevabını, cevabı
cevap vermek, cevapladı,
cevaplamadı,
cevaplamak
cevaplar, cevapların,
cevapları
herhangi, hiç, herhangi
bir
herhangi biri, kimseyi,
kimse
herhangi bir şey, hiçbir
şey
herhangi bir yer, hiçbir
yer
görünmek, görünür
http://www.duolingo.com
İngilizce
appeared
appears
apple
apples
application
applications
apply
appointment
approximately
april
architect
are
area
areas
argument
arm
arms
army
around
arrest
arrive
art
article
articles
artist
artists
arts
as
as
ask
asks
assume
assumes
at
ate
athlete
attack
Türkçe
belirdin, (geçmiş zaman)
belirmek, (geçmiş zaman)
görünmek, (geçmiş
zaman) ortaya çıkmak,
göründü
görünür
elma, elması
elmalar
başvurusu, başvuruyu,
başvuru, uygulama
uygulama
başvurmak, uygulamam,
uygulamak
randevum, randevu
yaklaşık, tahminen,
yaklaşık olarak,
neredeyse
Nisan
mimar
olmaktan, olduğunu,
Olmak fiilinin 2. tekil, 1.
çoğul, ve 3. çoğul çekimi.
bölge, bölgede, alan
alanlar
münakaşa, tartışma, tez,
sav, argümanı, argüman,
tartışmayı
kolunun, kol
kollar
ordu
civarında, etrafında,
çevresinde
tutuklama, tutuklamak
varmak
sanat, sanatı
makale, yazı
makaleler, yazılar
ressam, sanatçının,
sanatçı
sanatçılar
sanat, sanatlarını
-ken, gibi, olarak, diye
sormamız, sorarım,
sormak
sorar
varsaymak, farz etmek
farz eder
-de/da/te/ta
yedik, yemek, yedi
sporcu, atlet
saldırı
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
attempt
attention
attitude
audience
august
aunt
aunts
author
available
avenue
average
avoid
award
awards
away
baby
back
backpack
bad
bag
bags
ball
band
bank
banks
bar
basket
basketball
bathroom
battery
battle
be
beach
bear
beat
beautiful
beauty
because
bed
bedsheets
beef
Türkçe
girişim, teşebbüs
dikkat
tavır, tavırı
seyirciyi, seyirci, dinleyici,
izleyici
ağustos, ağustosa
teyze, halam, yenge, hala
halalar, teyzeler
yazar, yazarı
müsait, mevcut
bulvardır, yol, bulvarda,
cadde, bulvar, sokak
ortalamayı, ortalama
kaçınmayı
ödül
ödülleri, ödüller
uzağa, uzakta, uzak
bebek, bebeğiniz,
bebeğin
geri, sırt
sırt çantası
kötü
çanta, çantanın, çantayı
çantalar, çantaları,
çantasını
topuna, topa, top
orkestra, müzik grubu,
grup
banka
bankalar
bar
sepet
basketbol, basketbolu
banyo, banyoyu, lavabo,
banyoda, banyodan
pili, batarya, pile, pil
çatışma, muharebeyi,
muharebe, çatışmayı
oluyor, olur, olmak,
olmaktan
plajda, kumsalı, kumsal,
plaj, kumsala, sahil
ayı, ayıyı, ayıya
vurdu, yendi, dövdü,
yenmek, vurmak
güzel
güzellik
çünkü, için
yatağı, yatağa, yatak
yatak çarşafı, çarşafların,
çarşaflar
et, dana eti
http://www.duolingo.com
İngilizce
beer
before
begin
begins
behavior
behind
believe
believes
bell
belong
benefit
benefits
best
better
between
bicycle
bicycles
big
bigger
bilingual
bird
birds
birth
bit
black
blame
blood
blue
board
boat
body
book
books
border
born
boss
bosses
both
bottle
bowl
box
Türkçe
bira
önce, daha önce,
önceden
başlamak
başlamak
davranış
arka, arkası, arkasında,
arkasındayım,
arkandayım
inanmak, inanmıyorsun,
inanırım, sanmak,
sanıyorum, inan
inanır
çan, zili, zil
ait olmak, ait
yarar, fayda
yarar, fayda, faydaları
en iyi
daha iyi
arasında, arasındaki
bisiklete, bisikleti, bisiklet
bisikletler
büyük
daha büyük
iki dilli
kuşa, kuş
kuşlar, kuşları, kuşlardan
doğuşu, doğum
az, biraz, azıcık
siyah, kara
suç
kan
mavi
tahta, yönetim kurulu
bot, tekne
vücut, vücudu, ceset,
beden
kitap, kitabıyla, kitaptır,
kitaba, kitabı
kitapların, kitaplar,
kitapları, kitaplara
sınırı, sınır
doğmak, doğmuş,
doğdum, doğar
patronu, patronum,
patron, patronudur
patronlar
hem, her ikisi, ikisini, ikisi
şişe, şişeyi
kasenin, kase, çanak
kutuyu, kutuya, kutu,
kutunun, kutusu
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
boxes
boy
boyfriend
boys
brain
brand
bread
breakfast
bridge
brothers
brown
budget
build
building
buildings
bus
business
but
buy
by
bye
cabinet
calendar
call
call
called
calling
calls
came
camera
cameras
campaign
can
cancer
cannot
Türkçe
kutular
oğlanı, oğlanda, oğlan,
erkek çocuğu
erkek arkadaş
oğlanların, erkek
çocukları, oğlanlar,
oğlanları
beyin
marka, markayı
ekmeği, ekmek
kahvaltıdan, kahvaltı,
kahvaltını
köprü
erkek kardeşler
kahverengi
bütçesi, bütçe, bütçeyi
inşa etmek
bina, yapı, binaya
binaları, yapılar, binalar
otobüsü, otobüse, otobüs
işletme, iş
fakat, ama
al, almak
-de/da/te/ta, (-e/a) kadar,
ile, yanındadır, yanında
hoşça kal
dolap, kabin, dolabın
takvimi, takvim, takvimin,
takvimimiz
aramış, konuşma,
aramak, aramayı,
çağırmak, haykırma,
çağır
aramış, aradı, aradılar,
çağırmak, (geçmiş
zaman) aramak, çağırdı
arıyorum, aramak,
seslenme
arar
gelmek, geldi, geldik,
geldim
kameran, fotoğraf
makinesi, kamera
kameralar, fotoğraf
makineleri
kampanya
yapabilirim, edebilir, ebilmek
kanser, kanseri
-ebilememek, abilememek
http://www.duolingo.com
İngilizce
capital
captain
car
card
care
career
cars
case
castle
castles
cat
category
cats
cause
cellphone
center
century
chain
chair
championship
change
channel
chapter
character
characters
charge
cheaper
cheese
chemistry
chest
chicken
child
children
Türkçe
başkentindedir, başkent,
başşehir
yüzbaşı, kaptan, kaptanı
arabanın, arabayı, araba,
otomobil
kartım, kart
bakım
kariyeri, kariyer,
kariyerinin
otomobiller, arabalar,
arabaların
çanta, olay, dava, olayı,
davayı, kutu, vaka, kılıf,
durum
kale, kaleyi
kaleleri, kaleler
kedi, kediyi, kedisi,
kedinin
kategori
kediler, kedileri, kedilerin
sebebi, sebep
cep telefonu
merkezidir, merkez,
merkezi
yüzyıl, asır, yüzyılın
zincir, zinciri, zincire,
kolye
sandalyenin, sandalyeyi,
sandalye
şampiyona,
şampiyonluğu,
şampiyonasını,
şampiyonluk
değişmesi, değiştirmek,
değişmek, değişiklik,
değiştir, değiştirir
kanalını, kanal, kanalı
bölümü, ünitede, kısım,
bölüm
karakter, karakteri
karakterler
şarj, suçlama,
sorumluluk, şarjı
daha ucuz
peynir, peyniri
kimya
göğüs
tavuğunuz, tavuk, tavuğu
çocuk, çocuksun,
çocuktur
çocuklarını, çocuklar,
çocukları, çocuğa
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
china
chinese
choices
choose
church
churches
cinema
circle
citizen
city
class
clean
cleaner
clear
clearly
climate
clock
close
clothes
coach
coast
coat
coats
coffee
cold
collection
college
color
colorful
colors
comb
come
comes
coming
committee
communication
community
company
competition
Türkçe
Çin
çince, çin, çinli
seçenekler, seçimler
(to choose) seçmek
kilisenin, kilise
kiliseler
sineması, sinema
çember, daire, camia,
çevre
vatandaşı, vatandaş
şehir, şehri, kent
sınıf, kurs, ders
temiz
daha temiz
net, berrak, belli, anlaşılır,
açık
açıkça, net, açık
iklim
saat, saate, saatin
kapatmasını, yakında,
kapatabilir, yakınında,
kapatmak
elbiseler, elbiselerin,
giysiler, kıyafetleri,
giysileri, kıyafetler
koçu, koç
sahil
manto, ceketimin, ceket,
ceketi, ceketini
ceketlerin, ceketler,
paltolar, mantolar,
montlar
kahveyi, kahveme,
kahvesi, kahvemiz, kahve
soğuk, üşüdüm
seri, koleksiyon
üniversite
rengi, renge, rengini,
renktir, renk
renkli, rengarenk
renkler, bayrak
tarak, fırça, tarağını,
tarağa
gel, geliyor, gelmek, gelin
gelir
geliyor
komitesi, komite
iletişim
topluluğuz, topluluk,
topluluğuzdur, toplum
şirket, şirketi
yarışma, rekabet
http://www.duolingo.com
İngilizce
completely
computer
concept
concepts
concert
concerts
conference
conflicts
congress
consequences
consider
construction
contains
content
contest
continue
continues
convenient
conversation
cook
cook
cooked
cooking
cooks
corner
costs
could
count
country
counts
couple
course
court
cover
crab
create
creates
credit
Türkçe
tamamen
bilgisayar, bilgisayara,
bilgisayarı
kavram
konseptler, kavramlar
konser
konserler
konferansı, konferansına,
konferans
anlaşmazlıklar
kongre, kongreyi, meclis
sonuç, netice
saymak, değerlendirmek,
düşünün, düşün, göz
önüne almak
inşaat, yapı, inşa, inşaatı
içerir, ihtiva eder
memnun, içeriğini, içerik
yarışma, yarışmayı
devam etmek, devam
devam eder
pratik, kullanışlı
sohbet, muhabbet
aşçı, pişiririz, pişirirsin,
pişirmek, yemek yapmak,
pişirirler, aşçıyı, aşçısın
pişirmek, yemek yapmak,
pişirdi
yemek pişirme
pişirmek, aşçılar, (o)
pişirir
köşe
eder, masraflar,
maliyetleri, maliyetler
-ebilmek (Gecmis
Zaman)
saymak, sayılmak
ülke, ülkedir, ülkede,
ülkelerinde, ülkeyi,
ülkeyiz, ülkesine
sayar
çift
kursun, kursuna, kurs,
ders
mahkeme
örtmek, örtecek,
kaplamak, kaplaması
yengeç
yaratmak
yaratır
kredi
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
crime
crisis
crop
crops
cultural
culture
cultures
cup
currently
cut
cuts
cycle
dad
damages
danger
dark
date
daughter
daughters
day
deal
death
debt
decade
decades
december
decided
decisions
decrease
deep
define
definitely
definition
deliver
delivers
demands
department
departure
depth
description
design
Türkçe
suçtur, suç
krizi, kriz
tağıl, ekin, mahsül, ürün
mahsuller
kültürel
kültürdedir, kültüre,
kültürü, kültür
kültürleri, kültürler
fincan, fincanı,
fincanımız, kupa
şu anda
kesmek
keser
döngü
babam, babasının, baba
zararlar, hasarlar
tehdit, tehlike, tehlikedir
karanlık, koyu
tarihi, randevum, tarihini,
tarih
kız, kızımız, kızının
kızlar, kızları
günü, günden, güne,
günüm, günlerden, gün
anlaşma
ölümü, ölüm
borcu, borç
on yıl
on yıllar
aralığa, Aralık
karar vermek, karar
verdik
kararlar, kararları,
kararların
azaltmak
derin
tanımla, belirlemek, (to
define): tanımlamak,
tanımlamak
kesinlikle
tanım, açıklama
teslim etmek, dağıtmak
dağıtır
talep etmek
bölümünü, departman,
bölümdesin,
departmanını, bölüm
kalkış
derinlik
tanım, açıklama, tarif,
açıklamayı
tasarımı, tasarım,
http://www.duolingo.com
İngilizce
Türkçe
tasarlamak
design
desire
desk
details
develop
die
died
diet
differences
different
difficulties
dinner
direction
director
dirty
discover
discovery
discussion
disease
distance
district
do
do
documents
does
dog
dogs
doing
dollar
dollars
door
dots
doubt
doubts
down
drank
dream
dreams
dress
dresses
arzu, istek
çalışma masası, sırayı,
sıra, masa, masasının
ayrıntılar, detaylar
geliştirmek, geliştirmemiz
ölmek
ölmüş, ölmek, öldü
diyet, diyete
farklar, farklılıklar
değişik, farklı
zorluklar
akşam yemeği
emir, yön, açıklama,
istikamet
yönetmeni, yönetmen,
müdür
kirliler, kirli, pis
keşfetmek
keşfi, buluş, keşif
tartışma
hastalık, hastalığı
uzaklıkta, mesafe,
mesafeyi
bölge, semt
yapması, yapmanız,
yapmak, etmek
belgeler, evraklar,
evrakları, dokümanlar,
belgeleri, dokümanları
eder, yapar
kopeği, köpeğe, köpek
köpekler, köpeklerden
yapıyor, yapmanın,
yapmayı, yapıyorlar
dolar
dolarlar
kapının, kapısının, kapıyı,
kapı, kapısı
nokta, benek
kuşku, şüphe
şüpheler, kuşku
aşağıya, aşağı
içmek, içti, içtik, içtim
hayal, rüya
hayaller
elbiseyi, elbisen, elbise,
elbisesi
elbiselerin, elbiseler,
elbiseleri
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
drink
drinking
drinks
drive
dry
duck
ducks
during
dust
each
ear
ears
earth
easily
eat
eating
eats
economy
edge
edition
education
effect
effects
efficient
effort
egg
eight
eighteen
eighty
election
electric
elephant
elephants
eleven
else
emergency
ends
enemy
energy
engine
engineer
engineers
england
Türkçe
içersiniz, içer, içerse, (to
drink) içmek, içki, içiniz,
iç, içmez, içtiğim
içme, içiyor, içiyoruz
(o) içer
araba sürmek, araba
kullanmak, sürmek
kurulamak, kuru
ördek
ördeklerden, ördekler,
ördekleri
-de/da/te/ta, sırasında,
boyunca
tozdur, toz
her
kulağı
kulaklar, kulakları
yeryüzü, Dünya
kolayca
yemek, yeriz, yerler,
yedikten, ye
yemek, yeme, yemeyi
(o) yer, yemek, yemek
yemek
ekonomi, ekonomisi
uç, kenarını, kenar,
ucunu
baskısı, yayın, baskı,
basım
eğitim, eğitimi
etki, etkisi
etkileri, etkiler
verimli
gayret, çaba, uğraşma
yumurta
sekizinci, sekiz
on sekiz
seksen
seçim
elektrikli
file, fil, fili, filin
filler, fillerden
on bir
başka
acil, acil durum
biter
düşmanı, düşman
enerji
motorum, motor
mühendis, mühendisi
mühendisler
İngiltere
http://www.duolingo.com
İngilizce
english
enough
enough
enter
entered
entrance
entries
entry
especially
europe
european
even
evening
ever
every
everybody
everyone
everything
evidence
exactly
example
excellent
except
exercise
exercises
exist
existence
exit
expensive
experience
explain
explained
explains
explanation
eye
eyes
face
fail
fair
fair
faith
fall
familiar
family
Türkçe
ingiltereli, İngilizceyi,
İngilizceden, İngiliz,
İngilizce
yeteri, yeter, yeterince,
yeterli
girmeme, girmek
(geçmiş zaman) girmek,
girdik, girdin
giriş, antre
girişler
giriş
Özellikle
Avrupa'yı, Avrupa
avrupai, avrupa, avrupalı
bile
akşam
her zaman, hiç, zamanki
her
herkes, herkesi, herkese
herkes, herkesi, herkese
her şeyi, her şey
delil, kanıt
tam olarak
örneğine, örnek
nefis, harika
hariç
egzersiz, egzersiz
yapmak, alıştırma
egzersiz yapar
var olmak
varlık
çıkış, çıkışı
pahalı, pahalıdır
deneyim, tecrübe
açıklayabilir, açıklamak,
açıklamama
açıklamak, açıkladı
açıklar
açıklaması, açıklamam,
açıklama, açıklamayı
göz
gözleri, gözler
yüz, surat
başarısızlığa uğramak
fuar, adil
inanç, iman
düşmek, güz, sonbahar,
düşüş, sonbaharda
tanıdık
aileyle, ailesi, aile,
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
famous
far
farm
farmer
farmers
fashion
fashions
fast
father
fault
favor
fear
february
feel
feels
feet
fell
felt
few
field
fields
fifteen
fifty
figures
fill
film
final
finally
find
finds
fine
fingers
finish
finished
fire
firm
first
fish
fit
fits
five
flag
Türkçe
ailemin
ünlü, ünlüdür, meşhur
uzaklıkta, uzakta, uzak
çiftlik, tarla
çiftçisin, çiftçi
çiftçiler
modası, modaya
moda
hızlı
babasını, babam,
babasının, baba
fay, hata, kusur
kayırma, iyilik, ayrıcalık,
lütuf
korkar, korku, korktuğu
şubat'tan, şubata, Şubat
hissetmek, hissederim,
hissetmesini,
hissediyorum
hisseder, hissetmek
ayaklar
düşmek, düştüm, düştü
hissettik, (geçmiş zaman)
hissetmek, hissetti
birkaç
alan
tarlalar
on beş
elli
şekiller, figürler, rakamlar
doldur, doldurmak
film, filmi
final, son
sonunda
bulana, buluyorum,
bulmuş, bulmam, bulmak
bulur, bulmak
para cezası, iyilik, iyi
parmaklar
bitirmek, bitmek
bitti, bitirdiler, bitirdin,
bitirmek, bitirdik
yakarım, yangın, ateş,
ateşin
firma
ilk, birinci
balık, balıklar, balığı,
balıkları
sığmak, uymak
sığmak, sığar, uyar
beş, beşinin
sancak, bayrağı, flama,
http://www.duolingo.com
İngilizce
flight
floor
flower
flute
fly
follow
following
follows
food
foot
for
force
forest
forget
forks
formula
forty
found
foundation
four
fourteen
fourth
france
free
freedom
french
french
frequent
friday
friend
from
front
fruit
full
future
game
garden
gas
gave
general
Türkçe
bayrak, bayrağın
uçuş, uçuşa, uçuşu
kat, zemin, yer
çiçek, çiçeğin
flüt
uçar, uçmak
izlemek, takip etmek
izlemek, takip etmek
takip eder
yemeğin, yemek,
yiyecekler, yiyecek,
yemeği, yemekler,
yemekleri
ayak
için, olarak, (zaman)-dır,
boyunca
kuvvet, kuvvetleri'ni, güç
orman, ormana, ormanın
unutmak
çatallar
formül, formülü
kırk, kırkı
buldular, bulduk, buldu,
(geçmiş zaman) bulmak,
bulunan, bulmuş
temel, kurum, vakıf,
kurumu
dört
on dört
dördüncü
Fransa
müsait, ücretsiz, bedava,
özgür
özgürlük
Fransızca, Fransız
sık
cuma, cuma günü
arkadaşımı, arkadaşım,
arkadaş, arkadaşımız,
arkadaşının, arkadaşını
-den/-dan
meyveyi, meyvesi, meyve
tok, dolu, tokum
müstakbel, gelecek
maç, oyun
bahçeye, bahçesi,
bahçeleri, bahçe
benzin, gaz, petrol
verdi, vermek
general, genel
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
generally
generation
geography
germans
germany
get
gets
getting
girl
girlfriend
girls
give
gives
giving
glass
global
go
goal
goes
going
gold
good
goodbye
government
governor
grade
grades
grandfather
grandmother
grass
gray
great
green
ground
group
groups
guard
guide
gym
had
hair
half
Türkçe
genellikle
nesil, jenerasyon, nesli,
nesliniz
coğrafya
Almanlar
Almanya, Almanya'yı,
Almanya'dan
almak, edinmek, alması
alır
kız çocuğu, kız
kız arkadaş
kızlar, kız çocukları
vermenizi, verin,
veriyorsun, vermek,
veririm, ver
verir
veriyor
bardağı, bardak, cam,
bardağın, kadeh
global, küresel
çıktığı, gideriz, git, gider
golü, kale, gol, hedef
çıktığı, gitmek
gitmesine, gidiyor, gitmek
altın
güzel, iyi
güle güle
hükümetleri, idare,
hükümet
valiydi, vali
sınıf, not, seviye
seviyeler, not, notlar
dede, büyükbaba,
dedemin
anneanne, babaanne,
büyükanne
çimen, otlak, çim, çayır,
çimenin
gri
büyük, müthiş, harika
yeşil
zemin, yere, yer
grup, grubu
grupları, gruplar
bekçi
rehber, rehberi
spor salonu
(geçmiş zaman) sahip
olmak, vardı
saçı, saçları, saç
yarı, yarısı, buçuk, yarım
http://www.duolingo.com
İngilizce
hand
happened
happening
happy
hard
has
hat
hate
hate
hats
have
having
he
head
health
hear
heard
hears
heart
heat
height
hello
help
help
helps
her
her
here
herself
him
himself
his
historical
history
home
honor
hope
hope
horse
horses
Türkçe
el
oldu, gerçekleşti
(to happen): olmak,
gerçekleşmek
mutlu
güç, zordur, sert, zor
(to have) sahip olmak, 'to
have'in 3. tekil şahıs
çekimi, sahiptir, var
şapkayı, şapkanın, şapka
nefret etmek, nefret
şapkalar
var, sahip, (to have)
sahip olmak, "perfect
tense" için yardımcı fiil
sahip olmak
3. tekil şahıs olan 'O'nun
erkek versiyonu., o, onun
baş, kafanın, kafa
sağlık
duymak
duydu, duyduk
(o) duyar
kalp
ısı, ısıyı
boy, yükseklik
Selam, Merhaba, Alo
(telefonda)
yardım, yardımınız,
yardıma
yardım etmek
ona (dişi), onu(dişi), o
(dişi), onun (dişi)
burası, burada, bura,
buraya, burayı, buradan,
işte
kendini, kendinde, kendi
ona (erkek), o, onun, onu
(erkek)
kendini, kendinde, kendi
onun
tarihi
tarih
eve, ev
onur, şeref
ummak, umut
atımız, at, atı
atlar
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
hospital
hot
hotel
hour
hours
house
how
however
human
humans
humor
hundred
husband
i
idea
ideas
identity
if
ill
image
import
importance
important
impossible
improve
in
include
includes
including
increase
independent
individuals
industry
information
informed
inside
institute
instruments
insurance
interest
interesting
Türkçe
hastane, hastaneye
sıcağını, sıcak
otel, oteli
saat, saate, saati, saatin
saatleri, saatler
eve, evindeyken, ev,
evini, evi
nasıl, ne kadar
ama
insan
insanlar
espri, mizah, şaka
yüz
kocayız, koca
ben
görüş, fikir, düşünce
fikirler, fikirleri,
düşüncelerini, düşünceler
kişilik, kimlik
eğer
hasta
görüntü, resim,
görüntüyü, imaj
ithal, ithal etmek
önem, önemi
önemli
olmaz, imkansız
artırmaktır, ilerletmek,
geliştirmek, artırmak,
iyileştirmek
içindedir, -de/da/te/ta,
içinde, içerdeler, içeri,
içerideler
kapsamak, içermek
kapsamak, dahil etmek,
içermek, içerir
içeriyor, dahil ediyor
artırmaktır, artırmak
bağımsız
bireylere, bireyler
endüstri, endüstrisi
bilgi, bilgiye, bilgiyi
bilgilendirdi, haber verdi
içinden, içeriye, içindeki,
içi, içini, iç, içeri
kurum, enstitü, kurumu,
kuruluş
enstrümanlar,
enstrümanlarını
sigorta, sigortası
ilgi, çıkar, faiz
enteresan, ilginç
http://www.duolingo.com
İngilizce
international
internet
interview
into
introduce
introduced
introduction
investigation
investment
is
island
issue
it
italian
italians
its
itself
january
job
journalist
journey
joy
judge
judges
juice
july
jump
jumps
june
just
keep
kept
key
keys
kick
kind
king
kitchen
Türkçe
uluslararası
internet
mülakat, röportaj
-e/-a, içine
tanıştırın, tanıtmak,
tanıştırmak
tanıştırdı, tanıştırmak,
tanıttı
önsöz, giriş, tanıtım
soruşturma, araştırma,
inceleme, soruşturmayı
yatırımdır, yatırım
-dir, olmak
adadır, ada
sorun, mesele
o, ona, onu
İtalyan, italyanca
italyanlar
onun
kendinde, kendi, kendisi
Ocak
iştir, iş, işi, işim
gazeteci
yolculuğa, seyahat,
yolculuktan
sevinç, neşe
yargıç
yargıçlar, hakimler
(meyve) suyu
temmuz
zıplamak
zıplar, fırlar
Haziran
az önce, demin, henüz,
hemen, sadece, tam
saklarsın, saklamak, tut,
tutmak
devam etmek, sakladım,
(geçmiş zaman)
saklamak, tuttu, sürmek,
(geçmiş zaman) tutmak,
sakladı
anahtarını, anahtar,
anahtarı
anahtarlar, anahtarlarını,
anahtarları
vurmak, tekmelemek,
tekme
tarz, kibar, tür, cins, çeşit
kralın, kral, kralı
mutfaktasın, mutfağın,
mutfağını, mutfakta,
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
knew
knife
know
knowledge
knows
laboratory
lady
lamp
land
landscape
language
large
last
late
later
law
lawyer
leader
leaf
learn
least
leave
leaves
leaves
leaving
lecture
left
left
legal
legs
lemon
less
less
let
Türkçe
mutfağı, mutfak,
mutfağımız
bilmek, biliyordu,
tanımak, biliyorduk,
tanıyorduk
bıçağına, bıçak, bıçağı,
bıçağım
biliyor, tanıdığım, bilmek,
bil!, biliyorum, bil,
biliyorsunuz, bildiğin
bilgi
bilir, tanır, biliyor
laboratuvarı, laboratuvar
hanımefendi, hanımı,
hanım
lambası, lamba, lambayı
arsa, vatanı, arazin,
arazisi, arazi, toprak
manzarası, manzara
dili, dil
büyük, geniş
geçen, son, dün
geç
daha sonra, sonra
kanun, hukuk, yasa,
hukuka, hukuku
avukat, avukatı
lider, lideri, lideridir
öğren
en az
terk etmek, bırakmak,
ayrılmak
ayrılır, yapraklar, bırakır
terk etmek, ayrılmayı,
bırakmak, ayrılmak
ders, dersi
(geçmiş zaman) terk
etmek, kalktı, bıraktılar,
(geçmiş zaman)
bırakmak, sola, bıraktım,
(geçmiş zaman) (taşıtlar)
kalkmak, sol
hukuki, legal, yasal
bacağı, bacaklar
limon
daha az
izin vermek, müsade
etmek
http://www.duolingo.com
İngilizce
lets
letter
letters
level
library
life
light
like
like
liked
likes
limit
limits
line
lips
list
listen
listened
listens
little
live
lives
lives
living
load
local
long
look
looked
looking
looks
lose
Türkçe
(3. tekil kişi) izin vermek
mektubu, harf, mektup
mektuplar, mektuplarını,
mektuplarıdır, mektup
seviyesi, seviye
kütüphaneyi, kütüphane
canı, hayat, yaşam
işık, ışığı, ışığa, ışık
canın istemesi,
hoşlanmak, hoşlanırım,
hoşlanırız, hoşlanırsın,
hoşlanır, hoşlanıyorum,
gibi, gibiyim,
beğeniyorum, sevmek,
severiz, beğenir,
seversiniz, severim,
gibidir
beğendi, beğendim,
hoşlandım, beğendik,
hoşuma gitti
sever, hoşlanmak,
sevmek
sınırı
sınır, limit
çizgi, kuyruk
dudaklar, dudakları,
dudaklarını
liste
dinlemen, dinlemek,
dinleyin
dinledin, dinlemek,
dinledim
(o) dinler
küçüktür, az, küçük
yaşamak, yaşar, yaşa
canlar, yaşar
yaşayan, yaşıyor
yükü, yük
yerli, yerel
uzun, uzunum
görüntü, bakman,
bakacağım, görüntüsü,
görünmesini, bakmak,
bakıyorum, görünüş,
görünüşü, görünüyorsun,
bak, görünmek
bakmak, baktık
bakmayı, bakmak
bakar, görünmesini
yitirme, kaybetmek,
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
lost
love
love
loved
loves
luck
lunch
machine
made
magazine
magazines
main
majority
make
makes
making
man
many
map
marathon
march
mark
market
markets
marriage
match
material
may
may
mayor
me
meal
meaning
meat
medicine
meet
meeting
Türkçe
yitirmek
kaybetmişiz, kaybettin,
kayıp, kaybettim, kaybetti
aşka, severim, severiz,
sevdiğini, sever, aşk,
sevgisini, sevgi, sevmek,
seversin, sevmesini
sevmedim, sevdiğini,
sevmek, sevdi, sevdim
seviyor, sever, sevmek
şansı, şans, şansım
öğle yemeği
makinesini, makinenin,
makine, makinesi
yaptın, yaptı, yaptım,
yapılmış, yaptık
dergi, dergiyi
dergiler, mecmualar,
dergilere
esas, ana
çoğunluk
yapmaktan, yapmak,
gerekli, etmek
yapmak, yapar, sağlar
yapmayı, yapıyorlar,
yapıyor, yapmak, ediyor
erkeği, erkek, adama,
insan, adam, erkeğin
tane, çok, birçok
haritayı, harita
maratonu, maraton
Mart, marta
işaretlemek
pazar, sektör, çarşı,
piyasa
piyasalar
evlilik
maç, maçı
madde, malzeme,
materyal
Mayıs, -ebilmek, mayısa
belediye başkanı
ben, beni, bana, benim
yemeğinden, öğüne,
yemek, yemeği, öğün
anlam, anlamını
eti, et
tıp, ilacı, ilaç
buluşmak, tanışmak
toplantı, görüşmesi,
http://www.duolingo.com
İngilizce
members
memories
memory
men
menu
meter
method
military
milk
million
mind
mine
minimum
minute
mirror
mirrors
miss
mistake
mistakes
mix
model
models
modern
moment
monday
money
month
moon
more
more
morning
mother
mothers
motor
motorcycle
motors
mountain
mouse
mouth
movie
much
much
murder
museum
Türkçe
toplantısı
üye, üyeler
anılar, hafızalar, hatıralar
hafıza, hatıra, anı
adamlar, insanlar,
erkekler
menü, menüsü, menüyü
metre
metodun, yöntem
askeri, ordu
sütten, sütü, süt
milyon, milyonluk
akıl, fikrini, zihin, zihnini
benimkiler, benimki,
benim
asgari, minimum
dakikanız, dakika
aynayım, ayna
aynalar
özlemek, kaçırmak
yanlışlık, hata, hatayı
hatalar, yanlışlıklar
karıştırmak, karıştırın
manken, model, modeli
mankenlerin, modeller,
mankenler
modern, çağdaş
an
pazartesi
parayı, parası, para
ayında, ayda, ay, aydan,
ayının, aya
ay'ın, ay
daha, daha çok, fazlasını,
daha fazla
sabah
anne, anneyi, annemi,
annenin, annene
annelerin, anneler
motorum
motosiklet
motorlar
dağ, dağın
fare
ağız
film, filmi
çok, fazla, pek
cinayet
müzedir, müze, müzeyi,
müzenin
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
music
musical
must
my
myself
name
names
national
nature
navy
near
necessarily
necessary
neck
need
needs
negative
neighborhood
neither
never
new
news
newspaper
newspapers
next
nice
night
nine
nineteen
ninety
no
no
nobody
noise
none
nor
normal
normally
north
nose
not
Türkçe
müzik
müzikal, müziksel, müzik
-meli/malı, zorundadır,
zorundasın
benim
kendimi, kendim
ismi, ad, isim, ismimiz,
adı
isimler, adlar
ulusal
doğayı, doğa
deniz kuvvetleri,
donanma, donanmanın
yakınında, yakın
ille de, şart
gerekiyor, lazım, gerekli,
gerekir
boyun, boyna
ihtiyacınız, gerekiyor,
ihtiyacın, lazım, ihtiyacı,
ihtiyaçları, gerekli, ihtiyacı
olmak, ihtiyaç, gereken,
ihtiyacım, ihtiyacımız
ihtiyaçları
negatif, olumsuz
mahalle, mahallesine
ne
hiçbir zaman, hiç, asla
yeni
haberleri, haberler, haber
gazete, gazetenin,
gazeteyi, gazetesi
gazeteler, gazetelere
ertesi, bir sonraki,
gelecek, önümüzdeki,
yanındadır
iyiler, güzel, hoş, iyi
gece
dokuz
on dokuz
doksan
hayır, hiç, yoktur
hiç kimse, kimseyi, kimse
gürültüyü, gürültü, ses
hiçbiri, hiçbir
normal
normalde
kuzey
burnunu, burna, burnum
değil, değildir, değilsin,
http://www.duolingo.com
İngilizce
note
nothing
novel
november
now
number
numbers
nurse
object
objective
objects
occasion
october
of
off
offer
offer
offers
office
officer
officers
official
oil
old
older
on
once
one
one
only
open
open
opened
opening
opens
Türkçe
İngilizce
yok
notası, not, nota
hiçbir şey
romanı, romanını, roman
Kasım, kasıma, kasımı
şimdi, şu anda, şu an
numaralı, sayısını, sayı,
sayıdır, numara
sayıların, sayıları,
rakamlar, sayılar,
numaraları
hemşire
nesneyle, obje, nesnenin,
nesne
hedefi, objektif, amaç,
amacına, hedef
nesneler
durum
ekime, ekim
-(n)in, -(n)ün, -(n)ın, (n)un
opinion
teklifini, teklif, ikram
etmek, teklif et, teklif
etmek, sunmak
own
page
pages
pain
paint
önerir, vermek, teklif
eder, önermek, sunmak
ofis
memuru, memur
memurları, memurlar
resmi
petrol, yağ
eski, yaşlı, yaşından,
yaşına
daha yaşlı
üstüne, üzerinde, de/da/te/ta, üzerine,
üzerindeki, üstü, üstünde,
üzerinden
bir kere, bir defa, bir kez
insan, kimse, biri, bir, bir
tane
sadece, yalnızca
açmasını, açarız, açmak,
açın, açık, açınız
açılmak, açıldı, açtı,
açmak, açtım
açılış, açılışı, açmaya
açar, açılır
http://www.turkceogretimi.com
opposite
option
or
orange
orange
order
orders
organization
origin
other
our
ours
ourselves
out
over
painting
pair
palace
pan
pans
pants
paper
parents
park
parliament
parties
party
pass
passport
pasta
path
pay
Türkçe
görüş, fikrini, fikir,
düşünce
karşıt, zıt
seçenek
ya da, yoksa, veya
portakal, turuncu
emri, emir, sipariş
emirler, emirleri
organizasyon,
teşkilatımız
başlangıç, köken
diğer, öteki, öbür, başka
bizim
bizimki, bizimkidir, bizim
kendimizi, kendimiz,
kendimize
dışarı, dışarıya, dışına,
dışarıdalar, dışarıda,
dışında
üzerinde, üzerindeki,
üzerinden, son
sahip, kendi
sayfayı, sayfa, sayfası
sayfalar
acıyı, ağrı, acı
boyamı, kozmetik
malzemesi, boya, yağlı
boya
resim, ressamlık
çift
saray, saraydır
tavada, tava
tavalar
pantolonun,
pantolonlarınız,
pantolonlar, pantolon,
pantolonların
gazete, makaleyi, kağıdı,
makale, kağıt, kağıdın
ebeveynlerimin,
ebeveynlerini, ebeveyn
park, parkın
meclisi, meclis
partiler
parti, partiye
geçmek
pasaportu, pasaport
makarna
yol, patika
öder, öderiz, öde,
ödemek, ödedik
http://www.duolingo.com
İngilizce
paying
pays
peace
pen
pens
people
per
perfect
perfectly
performance
performed
period
permit
personal
personality
phone
phrase
physics
pictures
piece
pink
place
place
plan
plane
planet
plans
plant
plants
plate
plates
play
Türkçe
ödüyor
öder, ödemek
huzur, barış
kalem
kalemler, tükenmez
kalemler
kişiler, insan, kişi, halkı,
insanlar, insanları
başına
kusursuz, mükemmel
mükemmel bir şekilde,
mükemmel
performansını,
performans,
performasını,
performansı
(geçmiş zaman)
performans göstermek,
(geçmiş zaman) konser
vermek, (geçmiş zaman)
gösteri yapmak
süre, dönem
ruhsata, ruhsatı, izin
belgesi, ruhsat
kişisel
kişilik, kişiliği, kişiliğini
telefonunu, telefonu,
telefonuna
ifadeyi, tabir, ifade
fizik
resimler, resimleri,
resimlerini
tane, eser, piyes, parçayı,
parçası, parça, eserin
pembe, pembedir
mekan, yerden, koymak,
ev, yerde, yeri, yer,
yerleştirmek, mekanın
plan, planı
uçağa, uçak, uçağı
gezegen
planlar
bitkinin, bitki
bitkiler
tabağım, tabak, tabağa,
tabağı
tabaklar, tabakların
oynamak, oynarlar,
oynarız, oynarsınız,
oynar, çalmak, çalarım,
çalarsın, çalar, çalarız,
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
played
player
playing
plays
please
pleasure
poetry
points
police
pool
poor
popular
population
pork
port
portuguese
position
positions
positive
possibilities
possibility
possible
possibly
postcard
powder
power
practice
preparation
prepare
present
presentation
presents
president
press
prettier
pretty
pretty
prevent
previous
previously
price
Türkçe
çalarsınız, çalarlar, oyna,
oymayı, oynamasına,
oynarsın
oynadım, oynadı, çaldık,
çaldı, oynadık
oyuncuların, oyuncusu,
oyuncu
oynamayı, çalıyor,
çalmayı
oynamak
lütfen
zevk, memnuniyet, keyif
şiirleri, şiir
puanlar, sayılar, noktalar
polisi, polis, polisler
havuz, havuza
fakir, zavallı
popüler
nüfus
domuz eti
limandır, liman, iskele
Portekizli, Portekizce
pozisyonu, pozisyon
pozisyonlar
pozitif, olumlu
olanak, imkan
olanak, ihtimal
mümkün, muhtemel
muhtemelen
kartpostal
tozu, pudra, toz
güç, güçtür, gücü
alıştırma, pratik,
uygulama, muayenehane
hazırlık
hazırlanmak, hazırlaması,
hazırlamam, hazırlamak
hediye, sunmak
sunum, sunuma,
sunumunu
hediyeler, sunar
başkanıdır, başkan,
cumhurbaşkanı
basının, basın
daha sevimli
oldukça, güzel, hoş,
sevimli
engellemek, önlemek
önceki
daha önce
fiyat
http://www.duolingo.com
İngilizce
prince
prison
private
prize
problem
problems
produce
produces
product
production
profession
professional
professional
professionals
professor
profile
program
programs
project
promotion
properties
property
protection
public
pure
purple
purpose
put
puts
quality
quantity
queen
question
racket
radio
rain
rain
rained
raining
rains
raise
razor
reach
Türkçe
prens
cezaevinin, cezaevi,
hapishane
özel, kişisel
ödül, ödülü
problem, problemi, sorun,
sorunum
problemler, sorunlar,
problemleri,
problemlerine
üretmek
üretir
ürün, eserin
yapım, üretim
meslek, mesleğiniz
profesyonel
profesyoneller
profesörü, profesör
profili, profil
programı, programını,
programa, program
programlar
proje
terfi, promosyon
eşyalar, mülkler, mallar,
özellikleri
eşya, mülk, özellik, mal,
varlık
korunma, koruma
halk, halkı
saf, sade
mor
amacı, amaç
koyun, koyarsın, (put on)
giymek, koymak, koydu
koyar, bırakır
nitelik, kalite
miktarını, nicelik, miktar
kraliçe, kraliçedir,
kraliçeyi
soruya, sorusu, soru
raketi, raket
radyoya, radyo, radyoyu
yağmuru, yağmur
yağmur yağdı, yağdı
yağmur yağıyor
yağmak (yağmur)
yetiştirmek, kaldırmak
tıraş bıçağı, jilet
ulaşmak
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
reached
read
reading
reads
ready
real
reality
really
reasons
receives
recent
recently
recover
red
region
regions
relation
relationship
religion
religious
remember
rent
repeat
report
research
reserve
reserves
respect
respect
respects
respond
response
responsibility
responsible
rest
rest
restaurant
Türkçe
(geçmiş zaman)
uzanmak, ulaştı, (geçmiş
zaman) ulaşmak
(to read) okumak, okurlar,
okurum
okuma, okumayı,
okumaya, okuyor
(to read) okumak, okur
hazır
gerçek
gerçekliği, gerçeklik
gerçekten
sebepler
kabul eder, teslim alır,
almak
yeni
bu aralar, son günlerde,
yakınlarda, şu sıralar
iyileşmeye, geri almak,
iyileşmek, geri kazanmak,
düzelmek
kırmızı
bölge, bölgenin
bölgeler
ilişki
ilişkisi, ilişkiyi, ilişki
din
dini, dindar
hatırlamak, hatırlıyor,
hatırlar
kiralamak
tekrar etmek
rapor
araştırma
ayırtmak
ayırtır
saygı duymak, saygı
saygı duyar
cevaplamak
tepki, karşılık
yükümlülük, mesuliyet,
sorumluluk
sorumluluk sahibi,
sorumlu
dinlenme, dinlenmek
lokantayı, restoran,
restorandan, restoranı,
lokantadayım,
restoranımızı, lokanta,
lokantası
http://www.duolingo.com
İngilizce
result
results
return
returned
returns
rice
rich
rights
river
road
role
roof
root
roots
rose
route
run
running
runs
's
sad
safety
said
salt
same
sand
sandwich
sandwiches
saturday
saturdays
save
saw
say
saying
says
Türkçe
sonuç, sonucu
sonuçları, sonuçlar
dönmek
(geçmiş zaman) geri
dönmek, döndü, (geçmiş
zaman) iade etmek,
(geçmiş zaman) dönmek,
(geçmiş zaman) geri
götürmek
geri dönmek
pilavı, pirinç, pilav
zenginim, zengindir,
zengin
haklar
nehir, ırmak, nehrin
yol, yolu, yoldan
görev, rol, rolüm, rolü
çatıyı, çatı, çatısı, çatının
kökü, kök
köklerin, kökleri, kökler
gülün, gül
yol, yoldan, rotanın,
güzergah, rota
koşmak, koş, koşmasına,
koşarım
koşuyor
(o) koşar, koşmak
üzgün, üzücü
Güvenlik, emniyeti,
Emniyet
dedi, dedim, söyledi,
dediği
tuzum, tuz
aynı, aynısını
kum, kumun, kumluk,
kuma, kumsal
sandviç, sandvici
sandviçler
cumartesi, cumartesiyi,
cumartesiden
cumartesi pl.,
cumartesiler,
cumartesilerden
sakla, kurtarmak, kurtar
görmek, gördü, gördüler,
gördüm, görmedik,
gördük
demek, demem,
söylemek, dediği
söylüyor, diyor
söyler, (o) der, söylüyor,
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
scale
scene
school
science
scientist
scissors
scored
screen
searches
seas
season
second
secretary
section
security
see
seeing
seemed
seems
sees
sell
senator
senators
september
serious
serve
serves
service
services
set
sets
seven
seventeen
seventy
Türkçe
diyor
(ufak) tartı, ölçek, ölçeğin,
ölçü
sahne, olay yeri, rezalet,
faliyet alanı, mizansen
okul
bilim
bilimadamı
makasım, makaslar,
makas
gol atmak, skor yapmak
ekran
aramak, arar
denizler
sezon, mevsimi,
mevsimdir, mevsim
ikinci, saniye
sekreteri, sekreterdir,
sekreter
ünitede, bölüm
güvenlik, emniyeti,
güvenliği
görün, görmemize,
görüşmek, görüşürüz, (to
see) görmek, görmedim,
gör
görmek, görme
görünüyordu, (geçmiş
zaman) görünmek,
göründü
görünüyor, görünmek,
görünür
görüyor, (to see) görmek,
(o) görür
satmak
senatör
senatörler
Eylül, eylül'e
ciddi
hizmet etmek, iş görmek,
servis etmek
servis yapar, hizmet eder,
görev yapar
hizmet, servisi, service,
hizmeti
servisler, hizmetler
belirlemek, ayarlamak,
kurmak
belirler, kurar
yediyi, yedi
on yedi
yetmiş
http://www.duolingo.com
İngilizce
shadow
shape
sharp
she
ship
shirt
shirts
shoe
shoes
short
should
show
showed
shows
shut
siblings
sick
side
sides
sight
sign
signature
signs
simple
since
sing
sister
sisters
site
sitting
situation
situations
six
sixteen
sixty
skin
skirt
skirts
sky
sleep
Türkçe
gölge
biçim, şekil
keskin, tam (zaman)
3. tekil şahıs olan 'O'nun
kadın versiyonu., o
gemi, gemisi
gömlek
gömlekleri, gömlekler
ayakkabı, ayakkabının,
ayakkabını
ayakkabılara,
ayakkabıları, ayakkabılar,
ayakkabı
kısadır, kısa
-meli/malı
göstermek, göster (emir
kipi), gösterirsin,
gösteririm
gösterdim, (geçmiş
zaman) göstermek,
gösterdi
gösterir
kapatmak
kardeşler
hasta
taraf, yan, taraftan, tarafı
taraflar
manzara, görüş
imzalamak, imzalarsınız,
imzalarsın, imzala
imza
imzalar
basittir, sade, kolay, basit
-den beri, beri
şarkı söylemek
abla, kız kardeş
kız kardeşler
mekan, websitesi, mevki,
site
oturan, oturma, oturmak,
oturuyor olmak,
oturduğunu
durum
durumları, durumlar
altı
on altı
altmışı, altmış
deri, cilt, teni, ten
eteğin, etek
etekler
gökyüzü, havada
uyurum, uyu [emir kipi],
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
sleeping
sleeps
slowly
small
smaller
smile
smoke
so
soap
soccer
sofa
soil
soldier
soldiers
solution
some
someone
something
sometimes
son
soon
sorry
sound
soup
south
space
spanish
speak
speaking
speaks
special
speech
speed
spend
spider
spoke
sponge
spoon
Türkçe
uyumak, uykudan
uyumayı, uyuyan
(o) uyur
yavaş, yavaş yavaş, ağır
ağır, yavaşça
küçüktür, küçük, küçuk
daha küçük
gülümseyiş, gül,
gülümsemek
sigara içmek, duman
bu yüzden, bu kadar,
yani, öyle
sabun, sabunu,
sabununu
futbol
kanepenin, kanepe,
kanepeyi, kanepemiz,
koltuk
toprağın, toprağa, toprak
er, asker, askerdi
askerler
çözüm, çözümü
biraz, bazı, bir
birisinin, birini, birisi, biri
bir şey
bazen
oğul
yakında
pardon, üzgün, affedersin
sesi
çorbamda, çorba
güney
mesafe, boşluk, uzay,
ara, alan, yer
İspanyol, İspanyolca
konuşuyordun, konuş,
konuştuğumuzda, (to
speak) konuşmak,
konuşuyoruz
konuşmak
(o) konuşur
özel, spesyal
konuşma
hız
harcarım, harca,
harcamak, geçirmek
örümcek
konuştum, konuştun,
konuşmak
süngerim, sünger,
süngere
kaşık, kaşığı
http://www.duolingo.com
İngilizce
sport
spring
square
staff
stage
stages
stamps
star
stars
start
started
starting
starts
station
stay
stayed
step
still
stone
stones
stop
stopped
strategy
strawberry
street
streets
strength
strike
string
strong
student
students
studies
studies
study
study
studying
Türkçe
spor
kaynak, ilkbahar, pınar,
bahar
kare, meydan, meydanı
personele, personel
sahne, aşama, aşamayı
aşamalar, sahneler
pul, pullar, posta pulu,
damga
yıldız
yıldızlar, yıldızları
başlamak, başlangıç
başlamak, başladık,
başladı
başlama, başlamayı,
başlayarak
başlar
istasyon, istasyonunda,
istasyonun
remain, kalmamı, kalmak,
kal
kaldı, kaldılar, kalmak
(geçmiş)
adım, basamak
hala
taş, taşı
taşlarla, taşlar
durağı, durak, durmak,
dur, durdurun, bırakın,
durur
durdu, durdurmak,
durmak, durdurdu
strateji, taktik
çilek
sokaktaki, sokağı, cadde,
caddeden, sokakta,
caddeyi, sokak
sokaklar, caddeler
kuvvet, güç
grev
ip, tel, dizi
güçlü, kuvvetli
öğrenci, öğrencisiyim
öğrencileri, öğrenciler
çalışmalar, inceler, ders
çalışır
okumak, çalışma, ders
çalışmak
okumaya, çalışmak,
okuyor, ders çalışmak
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
style
subject
subway
success
such
suffer
sugar
suit
suitcase
suits
sum
summer
sun
sunday
support
supported
supports
sure
surface
surprise
sweet
swim
swimming
swims
symbol
symbols
system
table
take
takes
taking
talk
talked
talking
talks
tall
Türkçe
moda, tarz, stilini, stil
konu, konuyu
metro, metrosu
başarıyı, başarı,
başarının
diye, öylesine, o kadar,
öyle
acı çekmek
şekerimiz, şekere, şekeri,
şeker
takım, takım elbise
valiz, bavulu, bavulumu,
bavul
takım elbiseler
toplam
yaz
güneş, güneşi
pazar günü, pazar, pazarı
desteklemek
destekledi, destekledim
destekler
emin
yüzeyi, yüzey
sürpriz
tatlı, hoş
yüzmemize, yüzmesine,
yüzer, (to swim) yüzmek,
yüzerler
yüzmeyi, yüzüyor
(o) yüzer, (to swim)
yüzmek
sembol, simge, imge
sembollerin, imgeler,
simgeler, semboller
sistem, sistemi
masanın, masasında,
masa, masayı, masasının
alın, çektin, almış, alırsın,
götürürler, almak, al!,
alırım, götürmeli,
götürmüş
alır, almak, götürmek,
götürür
almak, götürmek, binmek
konuş, konuşuyoruz, (to
talk) konuşmak
konuştum, konuşmak,
konuştu
(şimdiki zaman)
konuşmak
konuşur, bahsetmek
uzun, uzunum
http://www.duolingo.com
İngilizce
task
tax
taxes
tea
teacher
teachers
teaching
team
technique
techniques
technology
teeth
telephone
television
tell
tells
ten
tennis
test
tests
text
than
thank
thanks
that
that
that
the
theater
their
them
themselves
then
theory
there
these
these
they
Türkçe
görevi, iş, görev, vazife
vergi
vergiler
çayı, çay, çayımız
öğretmeni, öğretmenin,
öğretmene, öğretmen
öğretmenler
öğretim, öğretimine,
öğretmeyi, öğretmek
takım, takımın
teknik
teknikler
teknoloji, teknolojinin
dişleri, dişler
telefonunu, telefonu,
telefon, telefonuna,
telefonumdan, telefona
televizyon, televizyona,
televizyonuna,
televizyonu, televizyonun
demek, anlatmak,
söylemek, anlat,
anlatmamı, söyleyin,
söylerler
söyler, anlatır, diyor
on
tenis
sınavı, sınav, test
testler, sınavlar
metin, tekst, yazı
daha, -dan/den/tan/ten
daha, olandan, dan/den/tan/ten
teşekkür etmek, teşekkür
Teşekkürler
şu, o, ona, ki, şunu, onu,
(bağlaç/conjunction) -idik
sinemaya, tiyatro
onların
onları, onlara
kendilerini, kendileri
sonrasında, o zaman,
sonra, öyleyse, o halde
teori
oraya, orası, şuraya, ora,
orada
bunlar, bu
onlar
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
things
think
thinking
thinks
third
thirteen
thirty
this
this
those
those
though
thought
thousands
threat
threats
three
through
thursday
time
tired
title
to
today
together
told
tomato
tomorrow
tongue
tonight
too
took
toothbrush
toothpaste
top
total
touch
touched
Türkçe
şeyler, şeyleri
düşünmek, düşün!,
düşünüyorsun, düşünün,
düşünürsün, düşün
düşünüyor
düşünür
üçüncü
on üç
otuz
bunu, buna, bu, bunun
onlar, şu, o, şunlar
rağmen, halde, -diği
halde
düşünmek, düşündük,
düşündü, düşündüm
binlerce
tehdit, tehlike, tehdittir
tehditler
üç
içinden, bitirmek,
boyunca, aracılığıyla
Perşembe, perşembeye
kez, sefer, vakti, vaktim,
saat, defa, zamanım,
zamanı, zaman, vakit
yorgun, yorgunlar
başlık, ünvanı, ünvan
kala, kadar, ile, -e/a
Bugün, bugünkü, bügün
beraber, birlikte
dedi, anlatmak, söyledim,
söylemek, söyledin
domates
yarın, yarına
dili, dilini
bu gece
da, çok, fazla, de
çektin, almış, çıkarmak,
almak, aldı, (geçmiş
zaman) götürmek,
götürdün, aldım, sürdü,
götürmüş
diş fırçası
diş macunu
üzeri, üst
toplam
dokunurum, dokunmayı,
dokunur, dokunmak,
dokunurlar
dokundu, dokunduk,
http://www.duolingo.com
İngilizce
touching
towards
tower
towers
town
towns
tradition
traditional
traffic
train
training
trains
transportation
travel
travels
treatment
trees
trend
tried
tries
true
trust
truth
try
trying
tuesday
tuesdays
turn
turn
turned
turns
turtle
turtles
tv
twelve
twenty
twice
two
Türkçe
dokundum, dokunmak
dokunmak, dokunuyor
-a/e doğru, doğru
kule, kuleyi
kuleler, kuleleri
kasaba
kasabalar, şehir, kent,
kasaba
adet, gelenek, gelenektir
gelenekseldi, geleneksel
trafik
treni, tren
eğitim, antrenman, eğitimi
trenler, trenleri
ulaşım, ulaştırma
seyahat, seyahati,
seyahat etmek, gezmek,
yolculuk etmek
seyahat etmek
tedavi
ağaçlar
trend, akım, yönelim,
eğilim
denedim, denedi,
denedik, çalışmak
dener
DOĞRU, gerçek
güvenmek
gerçek, DOĞRU, gerçeği,
doğruyu
çalışmak, denemek
(şimdiki zaman) denemek
salı, salıya
salılar
dön, dönün, dönmek
yaşına girdi, (geçmiş
zaman) dönüşmek,
(geçmiş zaman)
döndürmek, çevirdi,
döndü, döndürdü,
(geçmiş zaman) dönmek
dönmek, döner
kaplumbağa,
kaplumbağayı
kaplumbağalar
televizyon
on iki
yirmi
iki defa, iki kez, iki kat, iki
sefer, iki kere
iki
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
type
umbrella
umbrellas
uncle
under
understand
union
universe
university
until
up
us
use
used
uses
usually
valley
value
vegetarian
vehicle
vehicles
version
very
victim
village
violence
violin
vision
visit
visit
visits
visits
voice
voices
volcano
volleyball
volume
wait
waiter
waiting
waitress
Türkçe
tür, cins, çeşit, tip
şemsiye, şemsiyemin,
şemsiyeyi
şemsiyeleri, şemsiyeler
dayı, amca
altındaki, altındasın,
altına, altında, altındadır,
altı
anlamak, anlarım,
anlamasını, anlıyorum
birlik, sendika, ittifak
evren, evreni, uzay,
evrenin, kainat
üniversite, üniversiteyi
kadar
yukarı
bizi, bize
kullanırım, kullan,
kullanmak, kullanırız
kullandık, kullandın,
kullandı
kullanır
çoğunlukla, genelde,
genellikle
vadinin, vadi
değer, değeri
vejetaryen
araç
araçlar
sürüm, versiyonu,
versiyon, yorum
çok
kurban
köy, köylerden
şiddet
keman, kemanı, kemanın
görüşü, görüş, önsezi
ziyaret
ziyaretler, ziyaret eder
sesi
sesler
volkan, yanardağ,
yanardağa
voleybol
ses seviyesi, hacim
beklemek
garsonsun, garson,
garsonu
bekliyor
garsonsun, (bayan)
http://www.duolingo.com
İngilizce
wake
walk
walked
walking
walks
wall
wallet
walls
want
wanted
wants
war
was
watch
watched
watches
watching
water
way
we
weak
wealth
weapon
weapons
wear
wearing
wears
weather
wednesday
week
weeks
weight
well
went
were
west
Türkçe
garson
uyandırmak, uyanmak
yürü, yürümek
(geçmiş zaman)
yürümek, yürüdük
yürüme, yürüyüş,
yürümeyi, yürüyüşe,
yürümek, yürümeye
(o) yürür, (to walk)
yürümek
duvarı, duvara, duvar
cüzdanım, cüzdanı,
cüzdan, cüzdanın
duvarlar, duvarları
istersin, isterim, isteriz,
istediğini, istediğim,
istiyorum, istiyoruz,
istemek
istedim, istedi, istemek
(o) ister
harp, savaşa, savaşı,
savaş
idi, olmak (geçmiş
zaman), olmamdan
saat, kol saati, kol saatini,
saati
izlemek, izledim, izlediler,
izledik, seyretti
kol saatleri, saatler,
seyreder
seyrediyor, izliyor,
izliyorsun
su, suyun, suya, sularda
yol, böylece, yolu
biz, bize
güçsüz, zayıf
zenginlik, zenginliğidir
silah
silahlar
takar, giyeriz, (to wear)
giymek
giyiyor
takar, giyer
hava, havada
çarşamba
haftasıdır, haftada, hafta
haftalar
ağırlık, kilo
güzel, iyi
gitmek, gittim, gitti, gittiler
olduğunu
batı, batısındadır
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
what
what
what
wheel
wheels
when
when
whenever
where
where
which
which
which
while
white
who
who
whole
whom
whose
whose
whose
why
wife
win
wind
window
wine
wins
winter
wish
wish
wishes
wishes
with
without
woman
women
won
wood
wooden
word
words
work
Türkçe
neye, ne, hangi
tekerleğe, tekerlek
çarklar, tekerlekler,
tekerlekleri
-ince, ne zaman, zaman
her ne zaman
nere, neresi, nerede,
neredesiniz
kaçıncı, hangi
sırasında, -iken
beyaz, beyazlardır
kiminlesin, kim, kimler
bütün
kimi
kimin
niye, niçin, neden
hanım, karı, eş
kazanmak
rüzgar
pencerededir, cam,
pencere, pencereye,
pencereyi
şarap, şarabı
kazanır
kışı, kış
dilek, dilemek
diler, dilekler
-le/-la, birlikte, ile
olmadan, olmadığından, sız
kadın, kadının, kadınsın,
kadınısın, kadınım
kadınları, kadınlar
kazandılar, kazandı
oduna, odun
ahşap, tahta
kelime, sözcük, söz,
kelimeyi
sözler, kelimeler
çalışırım, işini, eser,
çalışırsın, çalışmamızın,
http://www.duolingo.com
İngilizce
work
worker
workers
working
works
world
worse
worst
would
write
writer
writes
writing
wrong
wrote
yard
Türkçe
iş, işi, çalışır, çalışırız,
işine, işim, çalışmak,
çalışmayız, çalışma,
çalışmasına, eserin
işçi
işçiler
çalışmak, çalışmaya
çalışmak
dünyayı, dünya
daha kötü
en kötü
-ar mıydı?, -erdi
yazmanı, yazın, yazmak,
yazıyor, yazarsın, yazarız
yazar, yazarı
to write (yazmak), (o)
yazar
yazmayı, yazıyor
YANLIŞ
yazdım, yazdı
bahçeye, avlu, bahçe,
http://www.turkceogretimi.com
İngilizce
year
years
yellow
yes
yesterday
yet
you
young
younger
your
yours
yourself
yourselves
youth
zone
zoo
Türkçe
bahçesindeyim
yılın, yıl, sene
yıl, yıllar, yılları
sarı, sarıdır
evet
Dün
daha, oysa, henüz, hala
sizi, misin/misiniz, siz,
sizin, seni, senin, sen,
sana, size
genç
daha genç
sizin, senin
sizinki, senin, seninki,
seninkini
kendin
kendinizin, kendiniz,
kendinizi
gençler, gençlik
dilim, bölge, kuşak, alan
hayvanat bahçesi
http://www.duolingo.com

Benzer belgeler