sözel bildiri özetleri - TDB 22. Uluslararası Dişhekimliği Kongresi

Transkript

sözel bildiri özetleri - TDB 22. Uluslararası Dişhekimliği Kongresi
TDA
TDB
l
a
n
o
i
t
a
n
r
e
Int ongress
Dental C
ı
s
a
r
a
r
a
l
s
u
Ul liği Kongresi
Dișhekim
ıs 2016
y
a
M
•
y
a
M
19-21
arİzmir
Fu
SÖZEL ve POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
ORAL & POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
Bu kitapta yer alan tüm Sözel ve Poster Bildiriler
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi’nde yayınlanacaktır.
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-01
DENTAL KÖK HÜCRELER DÜŞÜK SEVİYELİ LAZER UYARIMI İLE HASARLI PERİDONTAL
DOKULARIN ONARIMDA DAHA İYİ VE HIZLI OLABİLİRLER
Ayşe Nuran Çulcuoğlu
Özel Muayenehane, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ VE KAPSAM: Çalışmamız, in vitro koşullarda dental kök hücrelerin farklı doz ve sürelerde InGaAsP Diod Lazer ve Nd:YAG Lazer muamelesi sonrası çoğalma, farklılaşma ve
metabolik etkinliklerindeki değişimin araştırılması amaçlamaktadır.
MATERYAL-YÖNTEM: Takip edilen yöntem basamaklarımız (1) İnsan yirmi yaş dişlerine ait dental kök hücrelerinin primer dokulardan saflaştırılmaları ve doku-hücre kültürü şartlarında çoğaltılmaları; (2) farklı doz ve sürelerde düşük seviyeli lazer uygulaması öncesi ve sonrası flow sitometrik immünofenotipik karakterizasyonları (3) MTT analizine dayalı çoğalma potansiyellerinin belirlenmesi; (4) kalsiyum birikim ve ALP ölçümüne dayalı işlevsel farklılaşmalarının belirlenmesi; (5) metabolik etkinliklerine değerlendirilmesidir. Fotobiyomodülasyon kaynağı olarak InGaAsP Diod Lazer ve Nd:YAG lazer karşılaştırmalı olarak kullanıldı.
2
BULGULAR: Lazer uygulaması öncesinde yirmi yaş kök dokusundan izole edilen hücre popülasyonunun %90’nı mezenkimal kök hücre hücre yüzey epitoplarını taşıdığı tespit edildi. Lazer muamelesi sonrasında hücre yüzey epitoplarında ifade düzey değişimi gözlendi. Her iki fotobiyomodulasyon kaynağının doza bağlı olarak kontrol gruplarına göre çoğalma potansiyelini, kalsiyum birikim ve ALP aktivitesini artırdığı ve nitrit metabolizmasına etkidiği gözlenmektedir. SONUÇ: Doz ve süreye bağlı olarak DİOD ve Nd:YAG lazer uygulamaları hücre çoğalması, farklılaşması ve metabolizmasına etki etmektedir. Mezenkimal kök hücreler, rejenratif tedavilerin geliştirilmesinde önemli bir kaynaktır. Dental kök dokular, mezenkimal kök hücreler için önemli bir kaynak niteliğindedir. Mevcut sonuçlar, referans klinikte düşük seviyeli lazer uygulamlarının bulgular ile beraber değerlendirildiğinde düşük seviyeli lazer uygulamasının kök hücreler ile birleştirilebileceği, böylece hasarlı dental dokuların onarımının
kolaylaşacağı düşünülmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-01
STIMULATING WITH LOW LEVEL LASER THE DENTAL ORIGINS STEM CELLS MAY BE BETTER
AND FASTER TO DO NEW TOOTH OR TO REPAIR DAMAGED PERIODONTAL TISSUES
Ayşe Nuran Çulcuoğlu
Private Clinic, Istanbul, Turkey
AIM: In our study, we investigated responds of dental pulp tissue stem cells (DP cells ) and gingival tissue cells to InGaAsP Diode Laser and Nd:YAG Laser irradiation.
RESULTS: Before laser irradiation, more than 90% of the cells derived from dental pulp tended to express mesenchymal epitopes. After laser irradiation we observed changed expression levels on cell membrane surface. We observed that both systems can stimulate DPSCs and GFs to proliferate. Stimulation is dose and time dependent. We observed Ca accumulation and ALP activity after laser irradiation.
CONCLUSION: DIODE and Nd:YAG low level laser irradiation shows photobiomodulation on cells by dose and time dependent manner Mesenchymal stem cells are main source for regenerative medice applications. Dental pulp tissue provides a valuable reservoir for mesenchymal stem cells. When the results of our study are evaluated with the observations from reference low level laser applications in clinic stage, stem cell and laser application at the same time may give a better results in regeneration of damaged tissues.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS-MATERIALS: The methods described below outline: (1) the isolation and preparation of the human dental pulp stem cells (DPSCs) and gingival fibroblasts; (2) ex vivo expansion of human DPSCs and gingival fibroblasts (GFs); before and after photobiomodulation, (3) immunophenotypic analysis of cultured human DPSCs; (4) in vitro assays for the proliferation, differentiation and metabolic activities of human DPSCs. InGaAsP Diod Laser and Nd:YAG Laser systems was used as irradiation (photobiomodulation) sources.
3
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-02
TEMPOROMANDİBULAR RAHATSIZLIĞA SAHİP BİREYLERİN DEPRESYON VE
SOMATİZASYON SEVİYELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Özer İşisağ1, Selçuk Oruç2
1
Uşak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Uşak
2
Bülent Ecevit Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Zonguldak
AMAÇ: Çalışma, temporomandibular rahatsızlığa (TMR) sahip bireylerin depresyon ve
somatizasyon seviyelerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM: Çalışmaya 90 birey (65 kadın, 25 erkek) dahil edilmiştir. Çalışmada Temporomandibular
Rahatsızlıklar için Oluşturulmuş Araştırma Teşhis Kriterleri (TMR-ATK) formu kullanılmıştır.
Çalışmanın istatistiksel incelemeleri SPSS 19.0 programı ile yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Bireylerin depresyon skor (DS) ortalaması 1,05±0.86, ağrısız nonspesifik fiziksel
semptom skor (ANFSS-1) ortalaması 1,12±1,01, ağrılı nonspesifik fiziksel semptom skor
(ANFSS-2) ortalaması 1.41±1.02 ve toplam somatizasyon skor (TSS) ortalaması 1.24 ±0.96 olarak
bulunmuştur. DS, ANFSS-1 ve TSS kadın ve erkek bireyler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
fark göstermezken (p>0.05), ANFSS-2 cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
göstermektedir (p<0.05). DP, ANFSS-1, ANFSS-2 ve TSS aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir
korelasyon göstermektedir (p<0.05).
4
SONUÇ: TMR’ye sahip bireylerin depresyon ve somatizasyon seviyelerinin yüksek olması, bu
rahatsızlığın tedavisinde psikiyatrik incelemenin önemini göstermektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-02
EVALUATING THE DEPRESSION AND SOMATIZATION LEVES OF THE INDIVIDUALS WITH
TEMPOROMANDIBULAR DISORDERS
Özer İşisağ1, Selçuk Oruç2
1
Uşak Oral and Dental Health Center, Uşak, Turkey
2
Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Zonguldak, Turkey
CONCLUSION: High depression and somatization levels of the patients with TMD indicate the
importance of psychiatric examination in the treatment of these disorders.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: The aim of the study was to evaluate the depression and somatization leves of the
individuals, who have temporomandibular disorders (TMD).
METHOD: 90 patients (65 female, 25 male), were involved the study. In the study, the form of
Research Diagnostic Criteria for Temporomandibular Disorders (TMD-RDC) were used. The study’s
statistical analysis was performed with SPSS 19.0 software.
RESULTS: Patients’ mean depression score (DS) was 1,05±0.86, mean nonspecific physical
symptom score without pain (PNSPS-1) was 1,12±1,01, mean nonspecific physical symptom score
with pain (PNSPS-2) was 1.41±1.02 and mean total somatization score (TSS) was 1.24 ±0.96.
No statistically significant difference was detected between male and female subjects in terms of
DS, PNSPS-1 and TSS (p>0.05), while a statistically significant difference was detected between
genders in terms of PNSPS-2 (p<0.05). DS, PNSPS-1, PNSPS-2 and TSS showed statistically
significant, positive and strong correlation between themselves (p<0.05).
5
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-03
KONİK IŞINLI BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ İNCELEMESİNDE HASTA ANKSİYETESİNİN HAREKET
ARTEFAKTLARINA ETKİSİ
Elif Keriş Yıldızer
Çanakkale Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi, Radyoloji Birimi, Çanakkale
AMAÇ: Hasta anksiyetesi ile konik-ışınlı-bilgisayarlı-tomografi (KIBT) taraması sırasında hastanın
hareket etmesi arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmada, KIBT çekimi için başvuran 100 hastanın (18-75 yaş, 61 kadın, 39
erkek) görüntüleri değerlendirildi. Hasta anksiyetesinin değerlendirilmesi için Durumluk- Süreklilik
Kaygı Envanteri (STAI) kullanıldı. Hastaların yaşı, cinsiyeti, dental anksiyete ölçeği skorları (DAS),
KIBT çekim endikasyonları, KIBT çekim protokolü verileri (FOV, tarama zamanı, anatomik bölge)
kaydedildi. İstatistiksel analizlerde karşılaştırmalar ve verilerin değerlendirilmesi için Pearson
korelasyon, Ki Kare, Mann Whitney U, Kruskal Wallis ve t tesiti kullanıldı.
6
BULGULAR: Çalışma populasyonunun ortalama durumluluk kaygı skoru (STAI-S) 37.2, süreklilik
kaygı skoru (STAI-T) 41.6 olarak bulundu. Kadınlarda anksiyete seviyesi erkeklerden yüksek
gözlendi. Anksiyete seviyesi ile dental anksiyete arasında anlamlı bir bağımlılık görüldü. KIBT
görüntülerinde hareket artefaktı hastaların % 6’ sında izlendi. KIBT taraması sırasında hareket eden
hastaların yaş ortalaması etmeyenlere göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Hareket artefaktları
ile cinsiyet, anksiyete skorları, KIBT çekim endikasyonları, FOV, tarama zamanı, anatomik bölge
arasında anlamlı bir bağımlılık izlenmedi.
SONUÇ: Bu çalışmaya dahil olan hastalarda KIBT muayenesi öncesinde hastaların anksiyetesi
yüksek bulundu. Hastaların anksiyetelerinin artması, KIBT taraması sırasında hareket etmelerine
açıkça neden olmamış olsa da hareket eden hastaların STAI skorlarında etmeyenlere göre anlamlı
olmayan artış gözlendi. Hastanın fazla radyasyon almaması, çekim tekrarının önlenmesi amacıyla,
hasta anksiyetesinin ve hareket artefaktlarının azaltılmasına yönelik yeni araştırmalara ihtiyaç
vardır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-03
EFFECT OF PATIENT ANXIETY ON MOVEMENT DURING CBCT EXAMINATION
Elif Keriş Yıldızer
Çanakkale Dentistry Hospital, Department of Radiology, Çanakkale, Turkey
OBJECTIVES: The aim of this study was to analyze motion artefacts and patient anxiety before
cone-beam computed-tomography (CBCT) examination, and to investigate relationship between
patient anxiety and movement during CBCT scanning.
RESULTS: The mean value of STAI-S scores was 37.2, STAI-T scores was 41.6 for the total
population. Women demonstrated higher anxiety levels than men. Patients’ anxiety scores were
found significantly in accordance with dental fear. Motion artifacts were seen in 6% of the patients’
images. Mean age of patients who moved during scanning (56.83±13.69) was higher than who did
not (39.14±15.34). There was no relationship between patients’gender, anxiety scores, indications
of CBCT examination, FOV, acquisition time, anatomical area variable and motion artefacts.
CONCLUSIONS: Population of this study experienced anxiety before CBCT scanning. Excessive
patient anxiety did not clearly affected patients for movement during CBCT examination while a
non-significant increasing of STAI scores was noticed in patients moved during scanning. Further
studies are needed to explore reducing patient anxiety before and during CBCT examination and
decreasing motion artefacts.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A total of 100 patients (61 females and 39 males; range, 18–75 years) referred for
CBCT examination were investigated. State Trait Anxiety Inventory (STAI) form was used to
measure patient anxiety. Patients’ age, gender, dental anxiety scores (DAS), indications of CBCT
examination, FOV, acquisition time, anatomical area were recorded. Comparisons of parameters
were evaluated according to Pearson Correlation, Chi-Square, Mann Whitney U, Kruskal Wallis and
t test. Significance level was set to 0.05.
7
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-04
YÜKSEK DOZ KEMOTERAPİ SONRASI AĞIZ-DİŞ SAĞLIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ: BİR OLGU
SUNUMU
Günçe Saygı, Hande Şar Sancaklı, Taner Yücel
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı
AMAÇ: Bulaşıcı olmayan hastalıkları oluşturan kanser hastalıklarının tedavisi amacıyla uygulanan
kemoterapinin genel sağlığın yanısıra oral sağlık üzerine de birçok yan etkisi bulunmaktadır.
Kemoterapi nedenli gelişen tükürük bezlerinin disfonksiyonu, tükürük değerlerinde kantitatif ve
kalitatif değişikliklere, dolayısıyla rampant çürüklere neden olurken, bu vaka sunumunda yüksek
doz kemoterapi gören hastanın, ağız içi bulguları değerlendirilerek profilaktik tedavi planlaması
paylaşılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 2014 yılında Multiple Miyeloma tanısı sonrası kemoterapi ve kök hücre nakli uygulanan
62 yaşındaki erkek hasta kliniğimize başvurmuş ve oral muayenesi takiben çürük aktivite testleri
(tükürük akış hızı, tamponlama kapasitesi, Mutans Streptokokları, Laktobasil ve Maya Sayımı) ile
risk tayini yapılmıştır.
8
BULGULAR: Yüksek çürük riskine sahip olduğu belirlenen hastanın (Tamponlama kapasitesi=5,
MS sayımı >1×105) premolar ve molar dişlerinin servikal,aproksimal yüzeyleri ile tüberkül
tepelerini içeren çürükleri, reçine modifiye cam iyonomer (FUJİ II LC - GC) ile restore edilmiştir.
Profilaktik tedavi planlaması içerisinde, remineralizasyon etkinliğine ve antigingivitis özelliğine
sahip yüksek oranda florid içerikli (1150 ppm) bir diş macunu (Enamelon), yumuşak kıllı diş fırçası
ve bir dil fırçası önerilmiş; yüksek oranda florid içeren vernik (Duraphat- 22600 ppm) uygulanmış ve
3 aylık kontrol randevularına gelinmesi istenmiştir. Bir ay sonunda tekrarlanan tükürük testlerinde,
tamponlama kapasitesinin 6’ ya yükseldiği, tükrük akış hızının arttığı ve MS sayısının azaldığı tespit
edilmiştir.
SONUÇ: Yüksek doz kemoterapi görmüş hasta, profilaktik yaklaşım ile tedavi edilmiş ve tükürük
bulgularıyla tedavi sonucu gözle görülür hale getirilmiştir. Ağız-diş sağlığının genel sağlık
ile ayrılmaz bütünlüğü gözönünde bulundurulduğunda, genel sağlık sorunlarının olası oral
komplikasyonlarının yönetilmesi için multidisipliner bir yaklaşım içerisinde tedavi planlamasının
gerçekleştirilmesi, bireylerin hayat kalitelerinin artmasının yanında ağız-diş sağlığının da optimum
seviyelere çıkarılması hedeflenmelidir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-04
EVALUATION OF ORAL HEALTH AFTER HIGH-DOSE CHEMOTHERAPY: A CASE REPORT
Günçe Saygı, Hande Şar Sancaklı, Taner Yücel
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Turkey
AIM: Chemotherapy is a treatment method for a non-communicable disease, cancer. Chemotherapy
is affecting not only general health, but also oral health. After treatment, with disfunction of saliva
glands qualitative and quantitative changes in saliva scores and rampant caries could improve.
Oral symptoms and prophylactic treatment plan of a patient after high dose chemotherapy was
presented in this case report.
RESULTS: Patient was diagnosed with high caries risk (saliva buffering score (5), SM counts >
1×105). Cervical, aproximal and Class VI caries were treated with resin modified glass ionomer (FUJI
II LC – GC). By means of prophylactic treatment, a tooth paste of high fluoride level (1150 ppm), high
remineralizing capacity and antigingivitis property (Enamelon) was recommended. Besides, he was
motivated to use a soft tooth brush and a tongue brush as well. A fluor varnish (Duraphat- 22600 ppm)
was applicated to whole arc and patient was strictly warned for 3-months recalls. At the end of onemonth, flow rate and buffering capacity of the saliva was increased and number of SM was decreased.
CONCLUSION: In this case report, situation of the oral mucosa after chemotherapy was chosen to
be clarified by saliva checks. As oral health is an unseperable part of general health, possible oral
complications of noncommunicable diseases should be treated with multidisciplinary approach to
improve quality of lives of patients.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A 62-year old male patient was diagnosed as multipl myeloma. He had stem
cell transplantation after high dose chemotherapy. He was directed to our clinic and had oral
examination and caries activity tests (buffering capacity and flow rate of saliva, Streptococcus
Mutans, Lactobacil counts).
9
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-05
{MMP13} VE {MMP20} GEN POLİMORFİZMLERİ İLE DİŞ ÇÜRÜĞÜ İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ
Funda Çağırır Dindaroğlu1, Nesrin Eronat1, Asude Alpman2, Dilşah Çoğulu1,
Burak Alpman2, Özgür Çoğulu2
1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; matriks metalloproteinaz 13 MMP13 ve MMP20 genlerindeki tek
nükleotid polimorfizmleri (SNP) ile diyet, ağız hijyen alışkanlıkları ve sosyoekonomik düzeyin diş
çürüğü gelişimine etkisinin değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmaya dahil edilen 6-14 yaş aralığındaki 200 olgunun, ağız hijyen ve diyet
alışkanlıkları, sosyodemografik bilgileri anket formlarına kaydedildi. Olgular, çürükten etkilenme
düzeylerine göre üç gruba ayrıldı: Grup 1; DMFT + dmft = 0 (n=67), Grup 2; DMFT + dmft =
1-4 (n=63), Grup 3; DMFT + dmft ≥5 (n=70). Olgulardan alınan tam tükürük örneklerinden
elde edilen DNA’larda, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (Realtime PCR) yöntemi
ile MMP13 rs2252070 (A/G) ve MMP20 rs1784418 (G/A) polimorfizmleri incelendi. Elde edilen
veriler, istatistiksel olarak ki-kare testi ve lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi.
10
BULGULAR: Çalışmada; çürükten etkilenme düzeyi ile MMP13 allel dağılımı arasında anlamlı bir
ilişki bulunduğu (p=0,012) ve A allelinin çürüğe yatkınlığı arttırdığı saptandı. MMP13 genotip
(p=0,171), MMP20 genotip (p=0,946) veMMP20 allel (p=0,870) dağılımı ile çürük gelişimi
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edilmedi. Her gün şekerli içecek tüketiminin
(p=0,039); düşük gelir (p=0,021) ve anne eğitim (p=0,036) düzeyinin; düzensiz ve günde bir
defa diş fırçalama (p=0,001) ve florlu macun kullanımının (p<0,001) çürüğe yatkınlığı istatistiksel
olarak anlamlı düzeyde arttırdığı saptandı.
SONUÇ: Sonuç olarak bu çalışmada; MMP13 polimorfizminin diş çürüğüne yatkınlığı arttırdığı
belirlendi. MMP20 polimorfizminin ise diş çürüğü oluşumu ile ilişkisi saptanamadı. Gelir düzeyi,
anne-baba eğitim düzeyi, şekerli içecek tüketimi, diş fırçalama ve florlu preparat kullanım sıklığı
gibi çevresel faktörlerin de çürük gelişiminde etkili olabileceği sonucuna varıldı.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-05
EVALUATION OF ASSOCIATION BETWEEN {MMP13} AND {MMP20}
GENE POLYMORPHISMS WITH DENTAL CARIES
Funda Çağırır Dindaroğlu1, Nesrin Eronat1, Asude Alpman2, Dilşah Çoğulu1,
Burak Alpman2, Özgür Çoğulu2
1
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey2Ege
University, Faculty of Medicine, Department of Medical Genetics, Izmir, Turkey
RESULTS: A correlation was found between caries experience and variant allele A frequency
of MMP13 (p=0.012). No correlation was found between caries experience and MMP13 genotype
(p=0.171), MMP20 allele (p=0.870) and genotype (p=0.946) distribution. Consuming sweet
drinks every day (p=0.039), low-income level (p=0.021), low education level of mother
(p=0.036), using fluoride-containing products irregularly or once a day (p<0.001) increased
susceptibility to dental caries.
CONCLUSION: It is concluded that MMP13 polymorphism may contribute to caries susceptibility.
No correlation was found between MMP20 polymorphism and caries experience. It was also found
that environmental factors such as income level, education level of mother, consumption of sweet
drinks, frequency of tooth brushing and using fluoride-containing products may correlate with
caries experience.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The aim of this study was to investigate the association between dental caries and matrix
metalloproteinase 13 MMP13, MMP20 single nucleotide polymorphisms (SNP’s), socioeconomic
status, dietary and oral hygiene habits.
METHOD: 200 subjects (6-14 years of age) participated the study. Questionnaire forms was filled
concerning sociodemographic status, oral hygiene and dietary habits. Subjects were divided into
three groups: Group 1; DMFT + dmft = 0 (n=67), Group 2; DMFT + dmft = 1-4 (n=63), Group 3;
DMFT + dmft = 5≤ (n=70). Unstimulated whole saliva samples were collected. After extracting
the genomic DNA from saliva, MMP13 rs2252070 (A/G) and MMP20 rs1784418 (G/A) SNP’s were
genotyped using real-time polymerase chain reactions (PCR). The chi-square test and logistic
regression analysis was performed for statistical investigation.
11
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-06
KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ OLAN PEDİATRİK HASTALARDA ÇÜRÜK VE TÜKÜRÜK İLİŞKİSİ
Fatma Keskin1, İsmet Rezani Toptancı1, Fatma Atakul1, İbrahim Kaplan2, Seçil Conkar3
1
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Diyarbakır
3
Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Pediatrik Nefroloji Bölümü, Diyarbakır
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: KBY (Kronik Böbrek Yetmezliği) böbrek fonksiyonlarının patolojik olaylar nedeniyle tam
olarak yerine getirilmemesi sonucunda meydana gelir. KBY’li hastalarda meydana gelen kimyasal
değişiklikler oral kavitenin etkilenmesine neden olur. Bu çalışmanın amacı KBY’li hastalarda
tükürük biyokimyası ve S.Mutans seviyesinin değerlendirilmesidir.
METOD: Bu araştırma yaşları 6-17 arasında değişen 62 çocuk üzerinde (32 hasta-30 kontrol)
üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çocukların oral ve radyolojik muayeneleri yapılarak çürük skorları
kayıt edilmiştir. Alınan tükürük örnekleri biyokimyasal ve mikrobiyolojik incelemeye tabi
tutulmuştur. Üre, Sodyum, Kalsiyum, fosfat, TOS ve TAS seviyelerinin tespiti için Architect C 16000
(Abbot Laboratories) kullanılmıştır. Tükürük Tamponlama kapasitesi için GC Salivary Check Buffer
ve S. Mutans tespiti için ise GC Saliva Check Mutans kiti kullanılmıştır. Plak maturasyon derecesini
ölçmek için ise GC Tri Plaque ID Gel (GC Corporation) kullanılmıştır.
12
BULGULAR: Hasta- kontrol grubu arasında yaş ve DMFT arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır
(p>0,05). Tükürük biyokimyasal analiz sonuçları değerlendirildiği zaman Sodyum, Fosfat ve Üre
seviyesi hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür
(p=0,00 ve p<0,05). Total Oksidan Status ve Total Antioksidan Status değerleri gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p=0,00 ve p<0,05). S.Mutans seviyesi kontrol
gurubunda hasta grubuna göre yüksek bulunmuştur (p=0,00 ve p<0,05) ayrıca Tükürük
tamponlama kapasitesi hasta grubunda oldukça yüksek olduğu görülmüştür (p=0,00 ve p<0,05).
SONUÇ: KBY hastalarında artmış olan Üre miktarı S. Mutans aktivitesini azaltan en büyük etkendir.
KBY hastaları ve normal bireyler karşılaştırıldığında ölçülen tükürük biyokimyasal değerlerin
arasındaki farklılık, KBY hastaları için hayati derecede olumsuz görülse de çürük aktivasyonunun
engellenmesi açısından bu farklılığın olumlu bir etki yarattığı düşünülmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-06
SALIVA AND CARIES RELATIONSHIP IN PEDIATRIC PATIENTS WITH CHRONIC RENAL
FAILURE
Fatma Keskin1, İsmet Rezani Toptancı1, Fatma Atakul1, İbrahim Kaplan2, Seçil Conkar3
1
Dicle University, Dentistry Faculty Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Turkey
2
Dicle University, Medical Faculty Department of Biochmeistry, Diyarbakır, Turkey
3
Diyarbakır Pediatric Hospital, Department of Pediatric Nephrology, Diyarbakır, Turkey
METHOD: 62 children ages between 6-17 (32 patient-30 control) were enrolled in this study.
Oral and radiological examination of the participants performed and caries scores were recorded.
Biochemical and microbiological analysis was performed on saliva samples. Architect C 16000
(Abbot Laboratories) was used for determining the level of urea, sodium, calcium, phosphate, TOS
and TAS. Determining salivary buffer capacity GC Salivary Check Buffer was used. For colonization
control of S. Mutans GC Saliva Check Mutans and for plaque maturation GC Tri Plaque ID Gel (GC
Corporation) were administered.
RESULTS: There was no significant difference between DMFT scores and age (p>0,05) among
groups. Sodium, phosphate and urea levels were found significantly high at study group (p=0,00,
p<0,05). Total Oxidant Status and Total Antioxidant Status values showed a statistically significant
difference between groups (p=0,00, p<0,05). S.Mutans levels were significantly higher in the
patient group compared to the control group (p=0,00, p<0,05). Salivary buffering capacity was
significantly higher in the patient group (p=0,00, p<0,05).
CONCLUSION: The amount of urea that increased in CRF patients is the major factor that reduces
the activity of S. Mutans. Although the biochemical differences between the values measured
in saliva are vitally unfavorable for CRF patients, these differences impact positively in terms of
preventing caries activity.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: CRF (Chronic renal failure) is the end result of pathologic processes that reduce functioning
nephrons. Chemical changes occurring at patients with CRF can affect oral cavity. The aim of this
study is evaluation of saliva biochemical markers and S. Mutans level at CRF patients.
13
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-07
OKLUZAL ÇÜRÜKLERİN TESPİTİNDE LAZER FLORESANS CİHAZI VE DİJİTAL RADYOGRAFİNİN
ETKİNLİKLERİNİN İN VİVO OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI
Gökhan Özkan1, Ali Toptaş1, Tuğçe Baloğlu2
1
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,
Aydın
2
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Aydın
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, geleneksel yöntemlerin dezavantajlarını elimine etmek için, okluzal
çürüklerin tespitinde lazer floresans cihazının etkinliğinin değerlendirilmesi olarak belirlendi.
YÖNTEM: Okluzal bütünlükleri bozulmamış 58 adet diş okluzal çürük varlığı açısından incelendi.
Bu amaçla çalışmada, görsel inceleme, dijital radyografi ve lazer floresans metodları kullanıldı.
Çürük tespit edilen dişlerin fissürlerinin açılması altın standart olarak kullanıldı. Dişler bu metodlar
kullanılarak değerlendirildikten sonra, elde edilen veriler SPSS 15.0 paket programı kullanılarak
karşılaştırıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Dijital radyografi en yüksek özgüllük değerini gösterirken görsel inceleme en düşük
özgüllük değerini gösterdi. Lazer floresans cihazı dijital radyografi ile benzer duyarlılık değeri
göstermesine rağmen, en yüksek doğruluk değerini gösterdi.
14
SONUÇ: Lazer floresans cihazı tek başına ya da geleneksel yöntemlerle birlikte okluzal çürük
tespitinde kullanılabilir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-07
IN VIVO COMPARISON THE EFFICIENCY OF LASER FLUORESCENCE DEVICE AND DIGITAL
RADIOGRAPHY IN OCCLUSAL CARIES DETECTION
Gökhan Özkan1, Ali Toptaş1, Tuğçe Baloğlu2
1
Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Oral Surgery and Radiology,
Aydın, Turkey
2
Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Aydın,
Turkey
AIM: The aim of this study was to assess the efficiency of laser fluorescence device used for occlusal
caries detection to avoid the disadvantages of conventional methods.
METHOD: Fifty five teeth with intact occlusal surfaces were evaluated in terms of presence of
occlusal caries. For this purpose, visual examination, digital radiography and laser fluorescence
methods were used in the study. Fissure opening was the gold standard for the teeth detected with
caries. After assessing the teeth with these methods, data was evaluated with statistical analysis
using SPSS 15.0 package software.
CONCLUSION: Laser fluorescence device can be used alone or in conjunction with conventional
methods in occlusal caries detection.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Digital radiography showed the highest specificity, and visual inspection showed the
lowest specificity. Although laser fluorescence device showed similar sensitivity with digital
radiography, it showed highest accuracy.
15
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-08
YAKIN-KIZILÖTESİ IŞIK TRANSİLÜMİNASYON YÖNTEMİNİN APROKSİMAL
DENTİN ÇÜRÜKLERİNİ BELİRLEMEDE KLİNİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Gökhan Özkan1, Kadriye Görkem Ulu Güzel2
1
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,
Aydın
2
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Aydın
AMAÇ: Bu klinik çalışmanın amacı, aproksimal dentin çürüklerinde geleneksel çürük teşhis
yöntemleri ile laser floresans cihazı ve yeni yakın-kızılötesi ışık transilüminasyon yönteminin
karşılaştırılmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Görünen çürük kavitesi bulunmayan, aproksimal çürük lezyonlu toplam 238 posterior
diş çalışmaya dahil edildi. Seçilen aproksimal alanların değerlendirmeleri, kalibre edilmiş iki
gözlemci tarafından yürütüldü. Tespit edilen lezyonların elmas frezle açılmasının ardından, kavite
derinliği incelendi ve geçerliliği denetlendi. Duyarlılık, özgüllük, negatif belirleyicilik değerleri,
pozitif belirleyicilik değerleri, doğruluk ve ROC eğrisi altında kalan alan değerleri hesaplandı.
BULGULAR: Bitewing radyografi ve yakın-kızılötesi ışık transilüminasyon yöntemi en yüksek
duyarlılık (0.83-0.82) ve doğruluk (0.82-0.80) değerlerini gösterdi. Görsel inceleme ise en düşük
duyarlılık (0.54) değerini gösterdi. Lazer floresans cihazı ve görsel inceleme benzer performans
gösterdi.
16
SONUÇ: Yakın-kızılötesi transilüminasyon yöntemi, aproksimal dentin çürüğü tespitinde alternatif
yöntem olarak tercih edilebilir. Görsel inceleme ve lazer floresans cihazı tek başlarına aproksimal
dentin çürüğünü tespit etmede kullanılmamalıdır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-08
CLINICAL EVALUATION OF NEAR-INFRARED LIGHT TRANSILLUMINATION IN PROXIMAL
DENTIN CARIES DETECTION
Gökhan Özkan1, Kadriye Görkem Ulu Güzel2
1
Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology,
Aydin, Turkey
2
Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Aydin, Turkey
OBJECTIVE: The objective of this clinical study was to compare conventional caries detection
techniques, pen type laser fluorescence device and new near-infrared light transillumination
method in proximal dentin caries lesions.
RESULTS: Bitewing radiography and near-infrared light transillumination methods showed
highest sensitivity (0.83-0.82) and accuracy (0.82-0.80). Visual inspection showed lowest
sensitivity (0.54). Laser fluorescence device and visual inspection showed similar performance.
CONCLUSION: Near-infrared light transillumination can be used as an alternative method for
proximal dentin caries detection. Visual inspection and laser fluorescence device should not be
used alone for proximal dentin caries.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A total of 238 proximal caries lesions without visible cavity in posterior teeth included
in the study. Two calibrated examiners carried out the assessments of selected proximal caries sites
independently. After detected lesions were opened with a conical diamond burr, cavity extent were
examined and validated (gold standard). Sensitivity, specificity, negative predictive value, positive
predictive value, accuracy, and area under the ROC curve (Az) values between caries detection
methods were calculated.
17
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-09
4-6 YAŞ ARASI ÇÜRÜKSÜZ ÇOCUKLARDA ÇÜRÜK RİSKİ TESPİTİ
Elif Kuru, Ece Eden
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ağzında çürük olmayan okul öncesi çocuklarda çürük riskinin
belirlenmesi ve bireylerin yüksek risk grubuna girmesinin birincil sebeplerinin araştırılmasıdır.
MATERYAL-METOD: Çalışmaya 4-6 yaş grubunda, her iki cinsiyetten 400 okul öncesi çocuktan
herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmayan, çürüğü ve plağı bulunmayan 90 çocuk dahil edilmiştir.
Çalışma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Etik Kurulundan onay (13-2.1/9) almıştır.
Çalışmaya katılmayı kabul eden ailelere anket olarak Amerikan Çocuk Dişhekimliği Akademisi’nin
CAT (Caries Risk Assessment Tool= Çürük Riski Saptama Aracı) uygulanmıştır. Elde edilen bulgular
ile çocuklar bu teste göre düşük, orta ve yüksek risk grubu olmak üzere 3 risk grubuna ayrılmıştır.
Çürük riski belirlemedeki en etkili faktörler risk gruplarına göre değerlendirilmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: CAT’e göre çürüksüz 90 çocuktan 14 tanesi düşük risk grubuna, 27 tanesi orta risk
grubuna, 49 tanesi yüksek risk grubuna girmiştir. Çocukların yüksek risk grubuna girmesindeki
en dominant 3 faktör sırayla; yetersiz topikal flor uygulaması, diş hekimi hizmetlerinden
faydalanamama ve düzensiz diş fırçalamadır.
18
SONUÇ: Klinik olarak ağız sağlığı iyi olan çocukların birçoğunun yüksek çürük riski grubuna
giriyor olması, klinik bulgular olmaksızın çevresel faktörlerin çürük gelişiminde önemli olduğu
kanıtlamıştır. Bireyin çürük riskini belirlemede, flor uygulamaları ve dental hizmetler oral hijyen
alışkanlıklarından daha baskın bulunmuştur. Sonuç olarak, düzenli diş hekimi kontrolü ve doğru
planlanmış flor uygulamaları, ağız ve diş sağlığının uzun dönem korunmasında etkili olacaktır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-09
CARIES RISK ASSESSMENT IN CARIES FREE 4-6 YEAR OLD CHILDREN
Elif Kuru, Ece Eden
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, İzmir, Turkey
RESULTS: 14 children were included in the low risk group, 27 children were included in the
medium risk group and 49 children were included in the high risk group according to CAT. The most
3 determinant factors for being in the high risk group according to CAT were no topical fluoride
exposure, no use of dental services and irregular toothbrushing.
CONCLUSION: Many of the children with no clinical oral health problems being categorized into
the high risk group indicates that environmental factors are important in caries development.
Topical fluoride exposure and dental care services are more dominant than the oral hygiene habits
to assess the caries risk. As a conclusion, regular use of dental services and well-planned fluoride
programs will be helpful for the clinician to provide long term prevention.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The aim of the study was to assess caries risk in caries free children and determine the
primary factors of being in the high risk group.
MATERIALS-METHODS: A sample of 90 caries free 4-6 year old children from both genders was
selected from 400 preschool children. The selection was limited to children who had no dental
caries, visible plaque and systemic disease. The study received approval from Ege University Faculty
of Medicine Research Ethics Committee (13-2.1/9). American Academy of Pediatric Dentistry’s
Caries Risk Assessment Tool (CAT) was used to categorize children into caries risk groups. Children
were classified into high, medium and low risk groups. Determined factors in categorizing the
caries risk groups were examined.
19
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-10
DENEYSEL PERİODONTİTİS MODELİNDE KOLŞİSİN UYGULAMASININ ERKEN DÖNEM
SONUÇLARI
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Hülya Toker1, Hatice Balcı Yüce2, Ali Yıldırım1, Mehmet Bugrul Tekin1, Fikret Gevrek3
1
Cumhuriyet Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Sivas
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Tokat
3
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi,Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Tokat
20
GİRİŞ: Kolşisin sıklıkla gut ve ailesel akdeniz ateşi tedavisinde kullanılmaktadır. Kolşisin colchicum
bitkisinden elde edilen doğal bir ürün ikincil bir metabolittir. Kolşisinin antienflamatuar özelliği
bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı ligatür yardımıyla periodontitis oluşturulan ratlarda kolşisinin
alveolar kemik kaybı üzerine olan etkisinin incelenmesidir.
METOD: 30 adet erkek Wistar ratlar rastgele altı gruba ayrılmıştır: 1; kontrol (K, n=5) grubu, 2;
ligatür (L, n=5) grup, 3; 0.4 mg/kg/gün kolşisin (Kol- 0.4, n=5 ) grup, 4; ligatür ve 0.4 mg/kg/
gün kolşisin (L-0.4 Kol., n=5 ), 5; 1mg/kg/gün kolşisin ( Kol-1, n=5 ) grup, 6; ligatür ve 1mg/kg/
gün kolşisin ( L-1 Kol, n= 5) grup. Mandibular 1. Molarlar bölgesine ipek ligatür (4-0) uygulandı.
Kolşisin oral gavaj yoluyla uygulandı, deney süresi 11 gündü ve bu periyodun sonunda hayvanlar
sakrifiye edildi. Alveolar kemik seviyesindeki değişimler stereomikroskop yardımıyla hesaplandı.
BULGULAR: Alveoler kemik kaybı en fazla L grubunda (p< 0.05) görülürken özellikle L-0.4 Kol
grubunda (p<0.05) kolşisin uygulamasının kemik kaybını azalttığı görülmüştür. Kemik kaybı en
az Kol-1 grubunda gözlenirken, K, Kol-0.4 ve Kol-1 grupları arasındaki farklılıklar anlamlı değildir.
(p>0.05) Ayrıca Kol-0.4 ve L-0.4 Kol grupları arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır.
SONUÇ: Çalışmamızın limitleri dahilinde deneysel periodontitis modelinde düşük düz kolşisin
uygulamasının periodontal hastalık gelişimini önlediği düşünülebilir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-10
EVALUATION OF THE EARLY RESULTS OF COLCHICINE APPLICATION ON EXPERIMENTAL
PERIODONTITIS
Hülya Toker1, Hatice Balcı Yüce2, Ali Yıldırım1, Mehmet Bugrul Tekin1, Fikret Gevrek3
1
Cumhuriyet University, Faculty of Dentistry,Department of Periodontology, Sivas, Turkey
2
Gaziosmanpaşa University,Faculty of Dentistry,Department of Periodontology,
Tokat, Turkey
3
Gaziosmanpaşa University, Faculty of Medicine,Department of Histology and Embryology, Tokat,
Turkey
METHODS: Thirty Wistar male rats were divided into six experimental groups: 1; non-ligated (NL,
n=5) group, 2; ligature only (LO, n=5) group, 3; 0.4 mg/kg/day colchicine (Col-0.4, n=5) group,
4; Ligature and 0.4mg/kg/day colchicine (L-0.4COL, n=5) group, 5; 1 mg/kg/day colchicine (Col1, n=5) group, and 6; Ligature and 1 mg/kg/day colchicine (L-1COL, n=5) group. Silk ligatures
were placed at the gingival margin of lower first molars of mandibular quadrant. Colchicine was
administered by oral gavage. The study duration was 11 days and the animals were sacrificed at the
end of this period. Changes in alveolar bone levels were measured via a stereomicroscope.
RESULTS: Alveolar bone loss was highest in the LO group (p<0.05) and colchicine administration
decreased bone loss, escpeacilly, in L-0.4 group (p<0.05). Bone loss was lowest in the Col-1 group
but the differences among the NL, Col-0.4 and Col-1 groups were not significant (p>0.05). In
addition there were no significant differences between Col-0.4 and L-0.4 (p>0.05).
CONCLUSION: Within the limits of this study, it can be suggested that colchicine administration
in low dose may prevent periodontal disease development in experimental periodontitis model.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Colchicine is a medication most commonly used to treat gout and familial
mediterrenian fever. It is a natural product and secondary metabolite, originally extracted from
plants of the genus Colchicum. Colchicine has anti-inflammatory effects. The purpose of this study
was to evaluate the effects of colchicine on alveolar bone loss in ligature-induced periodontitis in
wistar rats.
21
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-11
PERİODONTAL İNFLAMASYONDA VİSFATİN, NÜKLEER FAKTOR-KAPPA B VE
PHOSPHATİDYLİNOSİTOL 3-KİNAZ SEVİYELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Erkan Özcan1, Işıl Saygun1, Rahşan Ilıkçı2, Yıldırım Karslıoğlu3, Uğur Muşabak2,
Sait Yeşillik2
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Diş Hekmiliği Bilimleri Merkezi, Periodontoloji AD, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Allerji ve İmmunoloji AD, Ankara
3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Patoloji AD, Ankara
AMAÇ: Visfatin, mekanizması henüz belli olmayan şekilde, periodontal inflamasyonun
regülasyonunda rol oynayan bir adipositokindir. Visfatin’in nötrofil apoptosizinin inhibisyonunda
rol oynayan nükleer faktor-kappa B (NF-κB) and phosphatidylinositol 3-kinaz (PI3k) signal yollarını
kullanarak inflamasyonu etkilediği bildirilmektedir. Bu çalışmanın amacı periodontitisli ve sağlıklı
bireylere ait dokularda visfatin, NF-κB (NF-κB1 and NF-κB2), PI3k, tumor necrosis factor alpha
(TNF-α), and interleukin-1 Beta (IL-1β) seviyelerini araştırmaktır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 21 kronik periodontitisli hastadan ve kuron boyu uzatma işlemi sırasında 19
sağlıklı hastadan doku örnekleri elde edildi. Visfatin, NF-κB, PI3k, TNF-α and IL-1β’nın mRNA
ekspresyonları quantitative real-time PCR (qPCR) ile ölçüldü. Visfatin protein ekspresyonu ise
immunohistokimyasal olarak değerlendirildi.
22
BULGULAR: İmmünohistokimyasal boyama ve qPCR visfatin’in periodontitisli dokularda
yüksek seviyede olduğunu gösterdi (P<0.01). Benzer şekilde NF-κB2, PI3k ve IL-1β’nin mRNA
ekspresyonu peirodontitisli dokularda sağlıklılarla karşılaştırmada yüksek seviyedeydi (P<0.01).
Visfatin periodontitisli dokularda NF-κB1 ile (r=0.549, P<0.05), NF-κB2 (r=0.636, P<0.05), PI3k
(r=0.682, P<0.01), TNF-α (r=0.558, P<0.05), ve IL-1β ile (r=0.686, P<0.01) pozitif korelasyonlar
gösterdiği belirlendi.
SONUÇLAR: Elde ettiğimiz sonuçlar artmış visfatin’in periodontitisin patogenezinde rol
oynayabilen NF-κB ve PI3k ekspresyonu ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Artmış visfatin
seviyesinin NF-κB ve PI3k signal yollarını kullanarak nötrofilin apoptosizinin inhibisyonuna
yardımcı olabileceğini düşünüyoruz.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-11
THE EVALUATION OF VISFATIN, NUCLEAR FACTOR-KAPPA B AND PHOSPHATIDYLINOSITOL
3-KINASE LEVELS IN PERIODONTAL INFLAMMATION
Erkan Özcan1, Işıl Saygun1, Rahşan Ilıkçı2, Yıldırım Karslıoğlu3, Uğur Muşabak2,
Sait Yeşillik2
1
Gülhane Military Medicine Hospital, Center of Oral Health, Department of Periodontology,
Ankara, Turkey
2
Gülhane Military Medicine Hospital, Department of Immunology, Ankara, Turkey
3
Gülhane Military Medicine Hospital, Department of Pathology, Ankara, Turkey
MATERIALS-METHODS: Tissue biopsy samples were obtained from 21 patients with chronic
periodontitis and 19 healthy gingiva undergoing crown lengthening. mRNA expression of visfatin,
NF-κB, PI3k, TNF-α and IL-1β were evaluated by quantitative real-time PCR (qPCR). Also, visfatin
protein expression was measured by immunohistochemistry.
RESULTS: Both qPCR and immunohistochemistry results revealed that visfatin was overexpressed
in tissues with periodontitis (P<0.01). Similarly, mRNA expression of NF-κB2, PI3k and IL-1β were
higher in tissues with periodontitis compared to healthy gingival tissues (P<0.01). Visfatin was
positively correlated with NF-κB1 (r=0.549, P<0.05), NF-κB2 (r=0.636, P<0.05), PI3k (r=0.682,
P<0.01), TNF-α (r=0.558, P<0.05), and IL-1β (r=0.686, P<0.01) in tissues with periodontitis.
CONCLUSIONS: Our results demonstrated that increased visfatin was associated with NF-κB and
PI3k expressions which may play a role in pathogenesis of periodontitis. We think that increased
visfatin may contribute to inhibition of neutrophil apoptosis via NF-κB and PI3k signal pathways.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Visfatin is an adipocytokine that plays a role in the regulation of periodontal
inflammation by as yet unidentified mechanisms. It has been suggested that visfatin mediates
inflammation via activation of nuclear factor-kappa B (NF-κB) and phosphatidylinositol 3-kinase
(PI3k) signaling pathways which play a role in inhibition of neutrophil apoptosis. The aim of this
study is to investigate expression of visfatin, NF-κB (NF-κB1 and NF-κB2), PI3k, tumor necrosis
factor alpha (TNF-α), and interleukin-1 Beta (IL-1β) in tissue of healthy individuals and patients
with periodontitis.
23
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-13
TEMPOROMANDİBULAR EKLEM OSTEOARTRİTLİ HASTALARIN EKLEM VE KAS
PALPASYONUNDAKİ AĞRI BULGULARI
Songül Cömert Kılıç
Sağlık Bakanlığı Erzurum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu araştırmanın amacı temporomandibular eklem osteoartritli hastaların eklem ve kas
palpasyonundaki ağrı bulgularını incelemektir.
METOD: Temporomandibular eklem osteoartritli 76 hasta (117 eklem) bu çalışmaya dahil edilmiştir.
Temporomandibular eklem osteoartrit teşhisi “Research Diagnostic Criteria for Temporomandibular
Disorders (RDC/TMD axis I group IIIb)” kriterleri dikkate alınarak yapılmıştır. Temporomandibular
eklemin lateral ve posterior palpasyonunda ve myofasiyal kasların palpasyonundaki ağrı 5 dereceli
ağrı skala kullanılarak değerlendirilmiştir (0 = yok; 1= hafif; 2= orta; 3= yoğun; 4= şiddetli)
24
BULGULAR: İncelemesi yapılan osteoartritli eklemelerin yarısında (% 53) lateral palpasyonda ağrı
tespit edilmişken, posteriyor palpasyonda ağrı bu eklemlerin dörtte birinde (% 23) gözlemlenmiştir.
Masseter, pterygiod medial ve lateral, anterior temporal, sternokleido mastoid ve trapez kaslarında
palpasyonda ağrı sırasıyla hastaların yüzde 30, 46, 55, 32, 17, ve 28 oranında görülmüştür.
SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları temporomandibular eklem osteoartritli hastalarda eklem ve kas
palpasyonundaki ağrının yaygın bir bulgu olduğunu ve bu bulgunun tanı ve tedavi planlamasında
dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-13
PAIN DURING JOINT AND MUSCLE PALPATION OF THE SUBJECTS WITH
TEMPOROMANDIBULAR JOINT OSTEOARTHRITIS
AIM: To investigate pain during joint and muscle palpation of the subjects with temporomandibular
joint osteoarthritis (TMJ-OA).
METHOD: Seventy-six patients (total 117 TMJ) with osteoarthritis were included in this study.
TMJ-OA diagnosed according to the Research Diagnostic Criteria for Temporomandibular Disorders
(RDC/TMD axis I group IIIb). Pain during lateral and posterior palpation of TMJ and myofacial
muscles were evaluated using five grading level scale (0 = absent; 1= slight; 2= moderate; 3=
intense; and 4= severe).
RESULTS: Pain during lateral palpation was observed in the half of the arthritic joints (53 %), and
one of four arthritic joints showed pain during posterior joint palpation (23 %). Pain at masseter,
medial and later ptergoid, anterior temporal, sternocleidomatoid, and trapezius muscles was
observed at 30 %, 46 %, 55 %, 32 %, 17 %, 28 % of the patients, respectively.
CONCLUSION: Results of this study showed that joint and muscle pain is a common finding of TMJOA, and these findings must be taken into consideration during diagnosis and treatment planning
of TMJ-OA.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Songül Cömert Kılıç
Ministry of Health, Center for Oral and Dental Health, Erzurum, Turkey
25
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-14
TÜRKİYE DEKİ İLKOKUL ÇOCUKLARINDA MOLAR İNSİZOR HİPOMİNERALİZASYON (MIH)
PREVALANSI
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Gülser Kılınç1, Behiye Sezgin Bolgül2, Ali Gürlek3, Aylin Bartu4, Reyhan Oytun Öğüt5, Güler Sel5,
Tunç Akçalı6, Burak Yandımata7, İnci Oktay8
1
Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Diş Kliniği, Narlıdere-İzmir
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, AntakyaHatay
3
Türk Dişhekimleri Birliği Genel Sekreteri, Ankara
4
Ağız Diş Sağlığı Merkezi, Denizli
5
Diş Kliniği, İstanbul
6
Diş Kliniği, Adana
7
Diş Kliniği, Ankara
8
Kemerburgaz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul
26
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türkiyeki ilkokul çocuklarında Molar-İnsizor Hipomineralizasyon (MIH)
prevalansını ve şiddetini saptamaktır.
MATERYAL-METOD: Araştırma, Türkiye’nin sekiz ilinde 9-10 yaş aralığında, 2406 çocuğun ağız içi
muayeneleri esas alınarak yapılmış ve alt-üst çenede birinci büyük azı ve keser dişleri sürmüş olan
çocuklar çalışmaya dahil edilmiştir. Ağız içi muayenede, Avrupa Pediatrik Dishekimliği Akademisi’nin
önerdiği ‘Mine Modifiye Gelişim Defekt İndeksi’ ve diş çürüklerinin değerlendirilmesinde ise ICDAS
indeksi kullanılmıştır. Ağız içi muayeneler, kalibrasyon değerlendirilmesi yapılmış (Kappa 0.75)
diş hekimleri tarafından sınıflarda yürütülmüştür. Araştırma etiği gereği, il valiliklerinden izin ve
ailelerden aydınlatılmış onam alınmıştır. Verilerin istatistik analizinde, Ki kare testi kullanılmıştır
(p=0.05).
BULGULAR: Toplam 2406 çocuktan 117’sinde MIH saptanmış ve prevalans oranı % 4.9 olarak
belirlenmiştir. Erkeklerin 58(%49.6)’inde, kızların 59(%50.4)’unda saptanmış olup cinsiyetle MIH
arasında istatistiksel olarak fark saptanmamıştır. Alt-üst çene birinci büyük azı dişleri arasında MIH
görülmesi arasında istatistiksel fark saptanmazken, alt-üst keser dişleri arasında istatistiksel fark
saptanmıştır(p<0.001). Ancak MIH görülen alt birinci azı dişlerin(%41.5), üst dişlere(%32.9) göre
daha fazla etkilendiği ve dolgulu diş sayısının(üst çene % 2.6, alt çene %9.4) daha fazla olduğu
görülmüştür(p<0.001).
SONUÇ: Türkiye’deki ilkokul çocuklarında MIH görülme prevalansı %4.9 olarak bulunmuş ve birinci
büyük azı dişlerin çürükten daha çabuk etkilendiği görülmüştür.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-14
PREVALENCE OF MOLAR-INCISOR HIPOMINERALIZATION TO PRIMARY SCHOOL STUDENTS
IN TURKEY
Gülser Kılınç1, Behiye Sezgin Bolgül2, Ali Gürlek3, Aylin Bartu4, Reyhan Oytun Öğüt5, Güler Sel5,
Tunç Akçalı6, Burak Yandımata7, İnci Oktay8
1
Dokuz Eylül University, Medicine Faculty, Pediatric Dentistry Clinic,
Narlıdere-İzmir, Turkey
2
Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pedodontics,
Antakya-Hatay, Turkey
3
Turkish Dental Association General Secretary, Ankara, Turkey
4
Oral and Dental Health Center, Denizli, Turkey
5
Dental Clinic, İstanbul, Turkey
6
Dental Clinic, Adana, Turkey
7
Dental Clinic, Ankara, Turkey
8
Kemerburgaz University, Dental Faculty, İstanbul, Turkey
MATERIAL METHODS: A group of 9- to 10-year-old 2406 children were recruited in the 8 city,
Turkey. Children had their first permanent molars and incisors. It was used the European Academy
of Paediatric Dentistry (EAPD) criteria “Modified Developmental Defects of Enamel index” for MIH.
Dental caries experience was recorded using ICDAS index. The examinations were conducted in the
classroom by a calibrated examiners (Kappa 0.75). A questionnaire was sent to the parents with a
consent form to participate in the study and it was taken permission from the city governorships.
The nonparametric Chi-square tests were used for statistical analysis (p=0.05).
RESULTS: Molar incisor hypomineralization was present in 117 of the 2406 children and the
prevalence of MIH was 4.9%. There was no difference in MIH prevalence according to gender
(58 males-59 females). There was no statistically significant diference in the prevalence of MIH
between the upper and lower molars (P > 0.05), but there was statistically diference between the
upper and lower incisors ( p<0.001). However lower molars were to have the more rate of MIH
(41.5%) than upper molars (32.9%) and lower molars were to have the more rate of fiiling teeth
(9.4%) than upper molars (2.6%).
CONCLUSIONS: The prevalence of MIH in 9-10-year-old children in Turkey is 4.9%. We observed
that molars were more frequently affected by MIH and caries than incisors.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the prevalence and the clinical features of
Molar-Incisor Hypomineralisation (MIH) in primary school children in Turkey.
27
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-15
MELATONİN SIÇANLARDA GENİŞLETİLMİŞ PREMAKSİLLER SUTURDAKİ YENİ KEMİK
OLUŞUMUNU HIZLANDIRMAKTADIR
Oğuz Köse1, Tuba Köse2, Adem Kara3, Hatice Yemenoğlu1, Uğur Ersöz4
1
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji
Anabilim Dalı, Rize
2
Atatürk Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Erzurum
3
Atatürk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Erzurum
4
Atatürk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, Erzurum
AMAÇ: Bu deneysel çalışmanın amacı sıçanlarda sistemik melatonin uygulamasının ayrılmış interpremaksillar suturdaki kemik rejenerasyonu üzerine etkilerini değerlendirmekti.
YÖNTEM: Yirmi yedi sıçan rastgele üç gruba ayrıldı; sadece ekspansiyon grubu (SE), sistemik
melatonin tedavisi uygulanan ekspansiyon grubu (Mel) ve kontrol grubu. İntraperitoneal melatonin
uygulaması (10 mg/kg, 15 gün) ekspansiyon (ilk 5 gün) ve retansiyon (10 gün) peryodu boyunca
gerçekleştirildi. Deneysel çalışma sonunda tüm ratlar öldürüldü ve osteoklast ve kapiller sayıları
ile osteoblast yoğunluğu, inflamatuar hücre yoğunluğu ve yeni kemik formasyonu yoğunluğu
histomorfometrik olarak değerlendirildi ve gruplar arasında karşılaştırıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Osteoblast ve yeni kemik formasyonu yoğunlukları ile osteoklast ve kapiller sayıları SE
grubuna kıyasla Mel grubunda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<.01).
28
SONUÇ: Bu çalışmadan elde edilen bulgular melatoninin, biyomimetik bir ajan gibi davranarak,
hızlı palatinal ekspansiyonu takiben palatinal suturdaki kemik rejenerasyonunu artırabildiğini ve
hızlandırabildiğini, ve böylece de retansiyon sürecini kısaltabileceğini düşündürmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-15
MELATONIN ACCELERATES NEW BONE FORMATION IN THE EXPANDED PREMAXILLARY
SUTURE IN RATS
Oğuz Köse1, Tuba Köse2, Adem Kara3, Hatice Yemenoğlu1, Uğur Ersöz4
1
Recep Tayyip Erdogan University Faculty of Dentistry,
Department of Periodontology, Rize,, Turkey
2
Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Erzurum,, Turkey
3
Ataturk University Faculty of Veterinary Medicine, Department of Histology and Embriology,
Erzurum, Turkey
4
Ataturk University Faculty of Veterinary Medicine, Department of Surgery,
Erzurum, Turkey
METHODS: Twenty-seven rats were randomly divided into three groups; an expansion only (EO)
group, an expansion plus melatonin (Mel) group, and a control group. Intraperitoneal melatonin
administration (10 mg/kg bw for 15 days) was performed during expansion (5 days) and retention
(10 days) periods. At the end of the experiments, the rats were sacrificed and histomorphometric
evaluation was achieved in order to compare the number of osteoclasts, and capillaries, as well as
the intensities of osteoblasts, inflammatory cells, and new bone formation between the groups.
RESULTS: The densities of osteoblasts and new bone formation, and the numbers of osteoclasts
and capillaries were significantly higher in Mel group compated to OE group (p<.01).
CONCLUSION: Finding of this study suggest that melatonin, act as a biomimetic agent, can
increase and accelerate bone regeneration in the midpalatal suture following rapid palatal
expansion, therefore, reduce retention time.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The aim of this experimental study was to investigate the effects of systemic melatonin
administration on bone regeneration in response to an expansion of the inter-premaxillary suture
in rats.
29
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-16
BEYAZ NOKTA LEZYONLARININ TEDAVİSİNDE MİKROABRAZYON MİNE KAYBINI ARTTIRIR
MI?
Cahide Aglarci1, İbrahim Erhan Gelgör1, Elif Yaşa2
1
Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı derinliklerde oluşturulan beyaz nokta lezyonlarındaki (BNL)
mine kaybının miktarını değerlendirmektir.
30
YÖNTEM: 45 yeni çekilmiş üst insan küçük azı dişi toplandı. BNL’ları yapay çürük solüsyonu
kullanılarak farklı dekalsifikasyon şiddetlerinde oluşturuldu. Lezyonlar skorlandı ve 3 gruba
ayrıldı; Grup1: hafif lezyonlar, Grup 2: şiddetli lezyonlar, Grup 3: kavitasyonlu lezyonlar. Dişlerin
sadece distobukkal tarafına mikroabrazyon uygulandı. Diğer taraf kontrol grubu olarak kullanıldı.
Her örnekten steriomikroskop ve kamerası ile (Axio Imager.A2 and Axiocam 105 color, Carl
Zeiss Microscopy, LLC, NY, USA) görüntü alındı. Axiovison 4.8.2 programı (Carl Zeiss Microscopy)
kullanılarak demineralizasyon derinliği ölçüldü. Mikroabrazyon uygulamasından sonra SEM
görüntüleri (MK III, Cambridge Stereoscan) alındı.
BULGULAR: Mikroabrazyondan sonra en fazla mine derinliği kavitasyon grubunda ölçüldü (304.44
± 72.61 µm). Mikroabrazyon tarafında, hafif ve şiddetli gruplarda bir farklılık bulunmamış, ancak
kavitasyon grubundaki mine aşınması diğer gruplardan istatistiksel olarak farklı bulunmuştur (p
< 0.001).
SONUÇ: Bu çalışma mikroabrazyonun hafif ve şiddetli BNL’larında başarılı sonuçlar gösteren
konservatif bir metot olduğunu göstermiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-16
DOES MICROABRASION INCREASE ENAMEL LOSS IN WHIE SPOT LESION TREATMENT?
AIM: The aim of this study was to evaluate the quantity of enamel loss after microabrasion in white
spot lesions (WSLs) of different severity.
METHODS: Fourty-five recently extracted caries-free human upper premolars were collected. WSLs
were formed, with the severity of decalcification determined by using an artificial caries solution.
Lesions were scored and divided into 3 groups – Group 1: mild lesions, Group 2: severe lesions, and
Group 3: cavitation lesions. Microabrasion was applied to only the distobuccal side of the teeth.
The other side was used as a control. Each specimen image was captured with a stereomicroscope
and camera (Axio Imager.A2 and Axiocam 105 color, Carl Zeiss Microscopy, LLC, NY, USA). Axiovison
4.8.2 software (Carl Zeiss Microscopy) was used to measure the depth of the demineralization with
a micrometer. Scanning electron microscope (SEM) (MK III, Cambridge Stereoscan) images were
taken after microabrasion.
RESULTS: The greatest enamel wear depth measured 304.44 ± 72.61 µm in the cavitation group
after microabrasion. On the microabrasion side, there was no difference between mild and severe
groups, but increased enamel wear depth after microabrasion was statistically significant (p <
0.001) in the cavitation group.
CONCLUSION: This study showed that microabrasion is a conservative treatment with a satisfactory
outcome for mild and severe WSLs.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Cahide Aglarci1, İbrahim Erhan Gelgör1, Elif Yaşa2
1
Şifa University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, İzmir, Turkey
2
Şifa University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, İzmir, Turkey
31
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-17
SABİT TEDAVİ GÖREN ORTODONTİ HASTALARINDA ENTAMOEBA GİNGİVALİS
VE TRİCHOMONAS TENAX VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI
Özlem Akıncı Sözer1, Fundagül Bilgiç1, Özlem Aycan Kaya2, Cahide Ağlarcı3,
Sertaç Aksakallı4
1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı, Hatay
3
Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
4
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Protozan parazitlerle ilgili oral pataloji ortodontik tedavi gören hastalarda yaygın değildir.
Ağız içinde görülebilen ve enflamasyona neden olan parazitler Entamoeba gingivalis (E. gingivalis)
ve Trichomonas tenax (T. tenax)’dır. Entamoeba gingivalis prevalansı ileri periodontitis hastalarında
32% ile 61% arasında rapor edilmesine rağmen ortodontik tedavi ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu
çalışmanın amacı ortodontik tedavi gören hastalarda oral parazit varlığının araştırılmasıdır.
32
YÖNTEM: Çalışmamıza yaşları 11-14 arasında değişen 40 sabit ortodontik tedavi gören hasta dahil
edilmiştir. Hastalardan tedavi başlangıcında ve 3 ay sonra gingival plak, kanama indeksleri elde
edilmiştir. Örnekler serum fizyolojikle sulandırılarak bekletilmeden incelenmiştir. Aynı bireyden
alınan ikinci örnekler ise Trichrome ve Giemsa ile boyanarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: İncelenen 40 hastanın ortodontik tedavi başlangıcında 4 ‘ünde (%10) E. gingivalis ve/
veya T. tenax’a rastlanmıştır. Bunlardan 2 örnekte (%5) T. tenax tek başına görülürken, 2 örnekte
ise (%5) E. gingivalis ve T. tenax birlikte saptanmıştır. Hiçbir hastada E. Gingivalis’e tek başına
rastlanmamıştır. Ortodontik tedavi başlangıcından 3 ay sonra alınan örneklerde ise, sadece 1 (%2.5)
hastada T. tenax’a rastlanmıştır. Diğer hastaların hiçbirinde parazit varlığına rastlanmamıştır.
SONUÇ: Ortodontik tedavi hastalarına verilen ağız hijyeni eğitimi nedeniyle parazit yüzdesinin
azaldığı düşünülebilir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-17
THE INVESTIGATION OF ENTAMOEBA GINGIVALIS AND TRICHOMONAS TENAX IN A GROUP
OF PATIENTS WITH FIXED ORTHODONTIC APPLIANCES
Özlem Akıncı Sözer1, Fundagül Bilgiç1, Özlem Aycan Kaya2, Cahide Ağlarcı3,
Sertaç Aksakallı4
1
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Hatay, Turkey
2
Mustafa Kemal University, Faculty of Medicine, Department of Medical Parasitology, Hatay,
Turkey
3
Sifa University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Izmir, Turkey
4
Bezmialem Vakıf University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Istanbul, Turkey
METHOD: 40 patients who were undergoing orthodontic treatment (ages varying from 11 to 14
years) included the study. At the beginning of the treatment, and 3 months later after treatment
gingival plaque and bleeding index were obtained. The samples were diluted in Physiological
Saline and the second samples taken from the same individuals were evaluated staining with
Trichrome and Giemsa.
RESULTS: Oral protozoa were detected in 4 (10%) of 40 scraping samples. In 2 (5%) of the positive
4 specimens, T. tenax was detected alone whereas E. gingivalis was present in only two (5%)
specimens. In 4 (10%) specimens, E. gingivalis and T. tenax were identified together. E. gingivalis
had not been detected in any patient alone. In samples taken after 3 months from the beginning
of orthodontic treatment, T. tenax was observed in only 1 (2.5%) specimens. None of the other
patients was observed in the presence of protozoa.
CONCLUSION: Decrease of the protozoa can be considered as a result from oral hygiene education.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Oral pathology associated with protozoan parasites is uncommon among individuals
undergoing orthodontic treatment. Two parasites of Entamoeba gingivalis (E. gingivalis) and
Trichomonas tenax (T. tenax) may be responsible for oral parasitic infection. E. gingivalis, a human
oral protozoan commensal with a prevalence of 32% to 61%, is reported to be more frequently
identified in advanced periodontitis but, overall, its association with orthodontic treatment is
unclear. The aim of this study is to investigate the presence of the oral parasite in orthodontic
patients.
33
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-18
MANDİBULANIN KASSAL DEVİASYONUN DÜZELTİLMESİNDE BOTULİNUM TOKSİN
UYGULANMASI
Işıl Aras1, Funda Atamaz2, Aynur Aras1
1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Izmir
AMAÇ: Çiğneme kaslarının hipertrofisi öncelikle masseter kası ilgilendirir ve bu durum genellikle
idiopatiktir. Bu olgu sunusunda, unilateral masseter kas hipertrofisinin eşlik ettiği mandibulanın
deviasyonun ortodontik olarak düzeltilmesinde, Botulinum Toksin enjeksiyonunun tedaviye katkısı
tartışılacaktır.
METOD: 24 yaşındaki erkek hastada Angle Cl II subdivizyon ve örtülü kapanışa ek olarak, alt
çenenin sola doğru kaydığı gözlendi. Yapılan fizik muayene sonucunda, sol masseter kas hipertrofisi
saptandı. Dişlerin seviyelenmesini takiben, alt çenenin sola deviasyonunun düzeltilmesinde
kullanılan intermaksiller elastiklerin yeterli olmadığı tespit edildi. Masseter kas hipertrofisini
azaltarak, ortodontik tedaviye yardımcı olması amacı ile EMG eşliğinde sağ masseter kasa 20 IU, sol
masseter kasa ise 50 IU Botulinum toksin (Bota, Allergan) enjeksiyonu yapıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: 2 hafta sonra klinik olarak deviasyonda azalma gözlemlenirken, 7 hafta sonra alt ve
üst orta hatların tam olarak çakıştığı tespit edildi. Masseter kas hipertrofisinde azalma belirlendi.
34
SONUÇ: Bu vakada Botulinum toksin kullanımı ile çiğneme kası fonksiyonlarındaki değişiklik,
disfonksiyonların elimine edilmesine ve maloklüzyonların düzeltilmesine olanak sağlamıştır
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-18
APPLICATION OF BOTULINUM TOXIN IN THE TREATMENT OF MUSCULAR MANDIBULAR
DEVIATION
Işıl Aras1, Funda Atamaz2, Aynur Aras1
1
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Izmir, Turkey
2
Ege University, Medical Faculty, Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Izmir,
Turkey
AIM: Hypertrophy of masticatory muscles primarily involves the masseter and is generally
idiopathic. Contribution of Botulinum toxin injection in the orthodontic correction of mandibular
deviation accompanied by unilateral masseter hypertrophy will be discussed in this case report.
RESULTS: While the deviation lessened following 2 weeks after the injection, subsequent to 7
weeks maxillary and mandibular midlines coincided. Hypertrophy of the masseter decreased.
CONCLUSION: The use of Botulinum toxin in this case provided alteration in masticatory muscle
function, helped in eliminating dysfunctions and aided in the correction of malocclusion.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Mandibular shift to right side was observed in 24-year-old male who presented with
Angle Cl II subdivision malocclusion with deep bite. Hypertrophy of left masseter was detected
in the physical examination. After leveling and aligning of the dentition, it was observed that
intermaxillary elastics were not sufficient to correct mandibular shift. To decrease the masseter
hypertrophy and aid in orthodontic treatment, Botulinum toxin injections (Botox, Allergan) under
electromyographic guidance were carried out into the bilateral masseter muscles with dosing of 50
IU and 20 IU on right and left sides, respectively.
35
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-21
DİYABETİK RATLARDA OTOJEN KEMİK GREFT İYİLEŞMESİNE OZON GAZI TEDAVİSİNİN
ETKİSİ
Aysan Lektemur Alpan1, Hülya Toker2, Hatice Özer3
1
Ağız Diş Sağlığı Merkezi, Sivas
2
Cumhuriyet Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Sivas
3
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji, Sivas
AMAÇ: Ozon, sahip olduğu antimikrobiyal, immünostimülatif ve antihipoksik etkileri ile
dokulardaki oksijeni arttırarak diyabetik durumda iyileşme fazını geliştirebilir. Bu çalışmanın
amacı, otogreft ile tedavi edilen diyabetik rat kalvaryal defekt modelinde, ozonun kemik iyileşmesi
üzerine etkisini morfometrik ve immünohistokimyasal olarak araştırmaktır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: 56 erkek Wistar rata, intraperitoneal tek doz 50 mg/kg streptozotocin
uygulanarak diyabet oluşturuldu. Çalışma grupları: 1- Boş defekt (Kontrol, n=14) grubu,
2- Otogreft (OG, n=14) grubu, 3-Ozon uygulanmış boş defekt (Kontrol+Ozon, n=14) grubu,
4-Otogreft ve ozon uygulanması (OG+Ozon, n=14) grubu. Tüm gruplardaki ratlarda 5 mm çapında
kritik boyutlu defektler oluşturuldu. Ozon gazı 2 hafta boyunca her gün (140ppm @ 2L/d, 2.24
mg) uygulandı. Hayvanlar farklı iyileşme zamanlarında (4 ve 8 hafta) sakrifiye edildi. Osteokalsin
ve kemik morfojenik protein-2 (KMP-2) protein ekspresyonları immünohistokimyasal olarak
değerlendirildi.
36
BULGULAR: OG gruplarındaki osteoklast sayıları, 4. ve 8. haftada Kontrol gruplarından istatistiksel
olarak fazla bulundu (p<0.05). OG+Ozon grubundaki osteoblast sayıları 4. haftada, OG grubundan
yüksek bulundu (p>0.05). Ozon uygulanan OG grubu, OG grubuna göre hem 4. haftada (p<0.05),
hem de 8. haftada (p>0.05) daha fazla defekt dolum alanına sahipti. OG+Ozon grubu, diğer
gruplarla karşılaştırıldığında daha fazla KMP-2 immün pozitifliği gösterdi.
SONUÇ: Çalışmamızın sınırları dahilinde, ozon gazı uygulamasının diyabetteki kemik greft
iyileşmesinin erken safhalarında osteoblast sayısını ve kemik formasyonunu arttırdığı bulundu.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-21
THE EFFECT OF OZONE TREATMENT ON AUTOGENOUS BONE GRAFT HEALING IN DIABETIC
RATS
Aysan Lektemur Alpan1, Hülya Toker2, Hatice Özer3
1
Oral and Dental Health Center, Sivas, Turkey
2
Cumhuriyet University, Faculty of Dentistry, Periodontology, Sivas, Turkey
3
Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Pathology, Sivas, Turkey
RESULTS: Number of osteoclast in both AG groups were found statistically higher than those of
the Control groups both 4th and 8th week (p<0.05). Osteoblasts in AG+Ozone group were higher
than AG group at 4th week (p>0.05). Ozone groups had more total bone area than AG group at
4th week (p<0.05) and at 8th week (p>0.05). AG+Ozone group revealed more BMP-2 immune
positivity compared to the other groups.
CONCLUSION: Within the limitations of this study, gaseous ozone application incrased osteoblast
number and bone formation in early stages of bone graft healing in diabetes mellitus.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Ozone has antimicrobial, immunostimulating, and antihypoxic effects that can increase
oxygene in tissues and may improve the healing phase in diabetic state. The aim of this study is
to investigate the effect of gaseous ozone on bone healing in diabetic rat calvarial defects treated
with autograft both morphometrically and immunohistochemically.
METHODS: Diabetes was induced via intraperitoneal single dosage 50 mg/kg streptozotocin on
56 male Wistar rats. Study groups: 1-Empty defect (Control, n=14) group, 2-Autograft (AG, n=14)
group, 3-Empty defect treated with ozone therapy (Control+Ozone, n=14) group, 4-Autograft
and ozone application (AG+Ozone, n=14) group. 5mm diamater critical size defect was created
in all rats. Gaseous ozone was applied 2 weeks daily (140ppm @ 2L/d, 2.24 mg). At different time
points of healing (4 or 8 weeks), the animals were euthanized. Total bone area was measured
histomorphomerically. Osteocalcin and bone morphogenic protein-2 (BMP-2) expressions were
evaluated immunohistochemically.
37
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-22
STRES ALTINDAKİ KRONİK PERİODONTİTİSLİLERDE PERİODONTAL TEDAVİNİN OKSİDATİF
STRES BELİRTEÇLERİNE ETKİSİ
Olcay Bakar1, Vildan Bostancı1, Hüseyin Aydın2
1
Cumhuriyet Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Sivas
2
Cumhuriyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Sivas
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı kronik periodontitisli hastalarda Durumluk- Sürekli Kaygı Envanterini
(STAI) kullanarak belirlenen stres düzeyinin, tükürük kortizol seviyesiyle desteklenerek periodontal
tedaviden 6 hafta sonraki dişeti oluğu sıvısı (DOS) oksidan ve antioksidan seviyelerine etkisini
araştırmaktır.
YÖNTEM: Kliniğine başvuran hastalardan kronik periodontitis teşhisi konmuş, toplam 40 hasta (18
kadın, 22 erkek) rastgele çalışmaya dahil edilmiştir ve STAI envanteri uygulanarak stres seviyelerine
göre stressiz (KP) ve stresli (KP-S) hastalar olarak iki gruba ayrılmıştır. Oksidatif stres düzeylerini
ölçmek için DOS toplanmıştır. Plak indeksi (Pİ), gingival indeks (Gİ), sondalama cep derinliği (SCD)
ve klinik ataşman seviyesi (KAS) dahil olmak üzere klinik parametreler, DOS ölçümleri ve tükürük
kortizol analizleri başlangıçta ve tedaviden 6 hafta sonra kaydedilmiştir.
38
BULGULAR: Periodontal tedaviden sonra her iki grubun klinik parametrelerinde istatistiksel olarak
anlamlı azalış olsa da KP-S grubunun Gİ skoru ve SCD miktarı KP grubundan istatistiksel olarak daha
yüksek çıkmıştır (p<0,05). Periodontal tedaviden sonra tükürük kortizol seviyesi KP-S grubunda
anlamlı olmayan bir azalış gösterirken (p>0,05), KP grubunda başlangıca göre istatistiksel olarak
anlamlı artış saptanmıştır (p<0,05). Her iki grupta da 6. hafta DOS total antioksidan seviyeleri
(TAS) başlangıca göre artış göstermiş ve bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05).
Her iki hasta grubunda da başlangıç total oksidan seviyeleri (TOS) periodontal tedavi sonrasında
azalmıştır, fakat bu azalış istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). KP-S grubu
başlangıç oksidatif stres indeks (OSİ) değerleri, KP grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
daha yüksek saptanmıştır (p<0,05).
SONUÇ: Çalışmanın sonuçlarına göre; stresin periodontal enflamasyonu arttırdığı ve OSİ
değerlerinin bu durumu desteklediği bulgulanmıştır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-22
THE EFFECT OF PERIODONTAL THERAPY ON OXIDATIVE STRESS MARKERS IN STRESSED
PATIENTS WITH CHRONIC PERIODONTITIS
AIM: The purpose of this study is to investigate the effect of stress levels, determined by using StateTrait Anxiety Inventory (STAI) and supported by saliva cortisol levels, on the gingival crevicular fluid
(GCF) total oxidant level (TOS) and total antioxidant level six weeks after periodontal treatment.
METHOD: This study was performed with 40 adults (18 female and 22 male) with chronic
periodontitis, who applied to clinic of periodontology for periodontal treatment. STAI stres
questionaire were used for determination of stress levels. Then patients were categorized as
stressed (KP-S) and unstressed (KP). GCF samples were collected to determine of oxidative stress
levels. The clinical parameters including plaque index (PI), gingival index (GI), probing depth (PD)
and clinical atachment level (CAL); GCF samples and cortisol salivary samples were recorded before
and 6 weeks after periodontal treatment.
RESULTS: After periodontal treatment clinical parameters of both gruops were significantly
reduced, but GI and PD levels were significantly higher in KP-S group (p<0,05). Salivary cortisol
levels were decreased in KP-S group after periodontal treatment, but were significantly increased
in KP group (p<0,05). In both groups, GCF TOS levels were significantly increased at 6th week,
compared to initial levels (p<0,05). GCF TOS levels were decreased in both gruops after periodontal
treatment (p>0,05). Initial GCF oxidative stress index (OSI) levels in KP-S group were sicgificantly
higher than KP group (p<0,05).
CONCLUSION: This study suggested that stress increased periodontal inflamation and values of
OSI supported this condition.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Olcay Bakar1, Vildan Bostancı1, Hüseyin Aydın2
1
Cumhuriyet University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Sivas, Turkey
2
Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Department of Biochemistry, Sivas, Turkey
39
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-23
KONVANSİYONEL TEKNİKLE YAPILAN LABİAL FRENEKTOMİ OPERASYONU SONRASI KLİNİK
DEĞERLENDİRME: BİR PİLOT ÇALIŞMA
Gamze Çetinkaya1, Hafize Öztürk Özener1, Süleyman Emre Meşeli2, Leyla Kuru1
1
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Aydın Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Çalışmanın amacı, konvansiyonel teknikle yapılan labial frenektomi operasyonunun
objektif ve subjektif olarak değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu çalışmaya Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim
Dalı’na başvuran, yüksek frenulum ataşmanı gözlenen 11 hasta dahil edildi. Mirko ve
arkadaşlarının frenulum sınıflamasına göre, 3 hastada gingival(G), 5 hastada papiller(P), 3 hastada
transpapiller(T) frenulum ataşmanı tespit edildi. Lokal aneztezi altında bistüri ile konvansiyonel
frenektomi operasyonu uygulandı, 4*0 poliglikolaktik sütürle primer olarak kapatıldı. Objektif
olarak intraoperatif cerrahi süresi, dikiş sayısı ve hidrojen peroksit ile epitelizasyon değerlendirildi.
Subjektif olarak postoperatif ağrı, konuşmada zorluk ve yemede zorluk Görsel Analog Skalası ile
değerlendirildi.
40
BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 31±9.64’tü. İntraoperatif cerrahi süre
ortalaması G grubunda 12.53±1.52dk, P grubunda 12.00±1.58dk ve T grubunda 14.66±1.15dk
olarak saptandı. Dikiş sayısı G, P ve T gruplarında sırasıyla 4.66±0.50, 5.00±1.00 ve 6,67±2.08’di.
Postoperatif 1.haftada hiçbir hastada epitelizasyon gözlenmezken, 3.haftada tamamlandığı
görüldü. G, P, T gruplarında postoperatif 1.gün ve 1.hafta ağrı skorları sırasıyla, 1.66±2.08 ve
0.67±1.15; 1.00±1.22 ve 1.00±1.00; 4.67±0.58 ve 2.00±0.00’dı. Gruplarda konuşma zorluğu
skoru postoperatif 1.gün ve 1.hafta sırasıyla, 1.66±2.08 ve 1.00±1.00; 2.80±1.30 ve 0.80±0.44,
3.33±1.15 ve 2.66±0.57 bulundu. Gruplarda yemede zorluk skoru postoperatif 1.gün ve 1.hafta
sırasıyla 3.00±1.00 ve 1.66±0.58; 2.80 ±1.09 ve 1.20±0.83; 2.66±0.50 ve 1.67±1.15 saptandı.
Postoperatif 3.haftada ağrı, konuşmada zorluk ve yemede zorluk skorları 0.00±0.00’dı.
SONUÇ: G, P ve T frenulum ataşmanlarının konvansiyonel operasyonu sonucunda T grubunda
cerrahi bölgenin büyüklüğü ile orantılı olarak cerrahi süre, dikiş sayısı, postoperatif ağrı, konuşmada
zorluk ve yemede zorluk skor ortalamalarının diğer gruplara göre daha fazla olduğu görüldü.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-23
CLINICAL EVALUATION OF LABIAL FRENECTOMY WITH CONVENTIONAL TECHNIQUE:
A PILOT STUDY
Gamze Çetinkaya1, Hafize Öztürk Özener1, Süleyman Emre Meşeli2, Leyla Kuru1
1
Department of Periodontology, Marmara University, Istanbul, Turkey
2
Department of Periodontology, Istanbul Aydın University, Istanbul, Turkey
AIM: The aim of this study was objective and subjective evaluation of conventional labial
frenectomy.
RESULTS: Mean age of patients were 31±9.64. Mean values of surgical time in groups G, P and
T were 12.53±1.52min, 12.00±1.58min and 14.66±1.15min; number of sutures 4.66±0.50,
5.00±1.00 and 6,67±2.08, respectively. At postoperative 1 week, epithelization was absent,
wheras was completed at postoperative 3 weeks. Postoperative day 1 and week 1 pain scores were
1.66±2.08 and 0.67±1.15; 1.00±1.22 and 1.00±1.00; 4.67±0.58 and 2.00±0.00, respectively.
Scores for discomfort during speaking in postoperative day 1 and week 1 were 1.66±2.08 and
1.00±1.00; 2.80±1.30 and 0.80±0.44; 3.33±1.15 and 2.66±0.57, respectively. Scores for
discomfort during chewing were 3.00±1.00 and 1.66±0.58; 2.80±1.09 and 1.20±0.83; 2.66±0.5
and 1.67±1.15, respectively. At postoperative 3 weeks, all scores for postoperative pain, discomfort
during speaking and chewing were 0.0±0.00.
CONCLUSION: Results showed that surgical time, number of sutures and mean values of
postoperative pain, discomfort during speaking and chewing scores of T group were higher
compared to the other groups.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: 11 patients who referred to our clinic with high frenulum attachments, were presented.
Considering frenulum classification according to Mirko et al, in 3 patients gingival(G), 5 patients
papillary(P) and 3 patients transpapillary(T) attachment were observed. Conventional labial
frenectomy surgery was performed under local anesthesia with surgical blade and sutured with
4-0 polglycolic acid suture achieving primary closure. Objective evaluation included surgical time,
number of sutures and epithelization with hydrogen peroxide. Postoperative pain, discomfort
during speaking and chewing were subjectively evaluated with Visual Analogue Scale.
41
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-25
KALSİYUM SİLİKAT BAZLI KÖK KANAL TAMİR MATERYALLERİNİN RADYOOPASİTELERİNİN
DİJİTAL RADYOGRAFİK TEKNİK KULLANILARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
İsmail Uzun, Cangül Keskin
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı,
Samsun
42
Bu çalışmanın amacı üç farklı kök kanal tamir materyalinin radyoopasitelerinin güta perka
ile karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesidir. Çalışmada kök kanal tamir materyali olarak
Biodentine, BioAggregate ve ProRoot MTA ve güta perka kon kullanılmıştır. Kök kanal tamir
materyalleri, güta perka ve dentinden hazırlanan disk şeklindeki standart örneklerin ve aluminyum
penetrometrenin dijital radyografileri elde edilmiş ve örneklerin radyografik densiteleri dijital
radyografinin yazılımı ile ölçülmüş ve eşdeğer aluminyum kalınlığı değerleri belirlenmiştir. Kök
kanal dolgu patları ve güta-perkanın radyoopasiteleri One-way ANOVA ve post-hoc Tukey analizi
kullanılarak karşılaştırılmıştır. Değerlendirilen örneklerin radyoopasite değerlerinin aluminyum
değerleri milimetre cinsinden büyükten küçüğe doğru güta perka kon, ProRoot MTA, BioAggregate
ve Biodentine şeklinde belirlenmiştir. Yapılan istatiksel analiz sonucunda Biodentine materyalinin
radyoopasitesinin diğer gruplardan anlamlı oranda düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Çalışmamızda radyoopasite değeri düşük bulunan kök kanal tamir materyali Biodentine iken
en yüksek radyoopasite değeri gösteren materyal ProRoot MTA olarak bulunmuştur. Biodentine
materyalinin radyoopasite değerinin, Uluslararası Standartlar Örgütü ve Amerikan Ulusal
Standartlar Enstitüsü tarafından tavsiye edilen minimum standart değerlerinin altında olduğu
saptanmıştır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-25
EVALUATION OF THE RADIOPACITIES OF CALCIUM SILICATE BASED ROOT CANAL REPAIR
MATERIALS BY DIGITAL RADIOGRAPHIC TECHNIQUE
İsmail Uzun, Cangül Keskin
Ondokuz Mayis University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Samsun, Turkey
The aim of this study was to compare the radiopacities of three root canal repair materials and
gutta percha. In this study, radiopacity of Biodentine, BioAggregate, ProRoot MTA and guttapercha cone were tested. Standardized discs of the root canal repair materials and gutta percha
were prepared. Digital radiographs of the discs and an aluminum penetrometer were obtained
by using a phosphor plate. The radiographic density of the repair materials and gutta-percha
were measured by using the digital radiographic system’s own measurement tool, and equivalent
aluminum thicknesses were determined. Differences among radiopacities of the root canal
sealers and the gutta-percha were analyzed using One-way ANOVA and Tukey post-hoc tests. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Aluminum thickness equivalents of the radiopacity values of the samples, in descending
order, were, gutta percha cone, ProRoot MTA, BioAggregate and Biodentine. Biodentine revealed
significantly less radiopacity values than other experimental groups (p<0.05).
43
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-26
KASP REDÜKSİYON DİZAYNININ OVERLAY RESTORASYONLARDAKİ STRES DAĞILIMINA
ETKİSİ
Tuğba Serin Kalay, Tahsin Yıldırım
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Tedavi Anabilim Dalı, Trabzon
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Madde kaybı çok olan endodontik tedavili dişlerin restorasyonunda kaspların kaplandığı
adeziv restorasyonlar, estetik ve fonksiyonun sağlandığı konservatif bir yaklaşımdır. Ancak optimum
kasp redüksiyonunun kalınlığı ve dizaynının ile ilgili sınırlı sayıda bilimsel veri vardır.Bu çalışmanın
amacı endodontik tedavili MOD kaviteli maksiller premolar dişlerde farklı kasp-redüksiyon
dizaynlarının kompozit overlay restorasyonların stres dağılımına etkisinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM: MOD kaviteli maksiller premolara ait 11 farklı sonlu elemanlar diş modeli oluşturuldu.
Model 1-9 (redüksiyon grupları); modellere endodontik tedavi, MOD kavite preparasyonu ve farklı
kalınlık (1.5, 2.5 and 3.5 mm) ve dizaynların (bizote, horizontal ve anatomik) kombinasyonları
şeklinde kasp-redüksiyonları ve kompozit restorasyon uygulandı. Model 10, endodontik tedavi,
MOD kavite preparasyonu ve kompozit restorasyon uygulandı; Model 11, sağlam diş (kontrol).
Oluşturulan modellere 400 N kuvvet uygulanarak sonlu elemanlar analizi yapıldı ve her modele ait
von Mises stres dağılımları değerlendirildi. 44
BULGULAR: Sonlu elemanlar analizi sonuçlarına göre redüksiyon grupları MOD grubu ile
karşılaştırıldığında daha düşük stres konsantrasyonları gözlendi. 2.5 ve 3.5 mm kalınlıktaki anatomik
kasp-redüksiyonu uygulanan modeller 1.5 mm kalınlıktaki modeller ile karşılaştırıldığında daha
homojen stres dağılımı gösterdi.
SONUÇ: Biyomekanik açıdan, bu çalışma endodontik tedavili MOD kaviteli maksiller premolar
dişlerin restorasyonunda en az 2.5 mm kalınlığında, anatomik kasp-redüksiyon dizaynı
önermektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-26
INFLUENCE OF CUSP -REDUCTION DESIGN ON THE STRESS DISTRIBUTION OF OVERLAY
RESTORATIONS
Tuğba Serin Kalay, Tahsin Yıldırım
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon,
Turkey
RESULTS: Finite element analysis showed that reduction groups presented lower stress
concentrations compared with MOD group. 2.5- and 3.5-mm thick restorations with anatomic cusp
reduction exhibited favorable stress distribution when compared to 1.5-mm overlays.
CONCLUSSION: Considering biomechanics, the present study indicates that anatomic cusp
reduction designs with reduction thicknesses of at least 2.5 mm should be recommended for
endodontically treated maxillary premolars with MOD cavities.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Cusp coverage restorations for the restoration of endodontically treated teeth represent a
more conservative approach in terms of function and esthetics. However, limited scientific data
are available regarding the optimum reduction design and thicknesses.The aim of this study was
to evaluate the effect of cavity design on stress distribution of composite resin restorations in
endodontically treated maxillary premolars with MOD cavities.
METHODS: A finite element analysis (FEA) model of the maxillary premolar with a MOD cavity
was established. 11 model variations were studied: Model 1-9 (reduction groups), tooth with
endodontic treatment, MOD cavity preparation and both cusps of the teeth were reduced with
combinations of different thicknesses (1.5, 2.5 and 3.5 mm) and designs (beveled, horizontal and
anatomic) and restored with composite resin; Model 10, tooth with endodontic treatment, MOD
cavity preparation and restored with composite resin; Model 11, sound tooth (control). A load with
400N resulting force was applied and von Mises stress generated in each models were evaluated.
45
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-27
FARKLI İRİGASYON AKTİVASYON SİSTEMLERİNİN KOLLAJENDEN OLUŞTURULAN
‘BİYO-MOLEKÜLER FİLM’İ UZAKLAŞTIRMA ETKİNLİĞİNİN YENİ BİR MODEL DİZAYNI İLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Hicran Dönmez Özkan1, Kubilay Metin2, Zehra Burcu Bakır2, Senem Gökçen Yiğit Özer1
1
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı
2
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü
AMAÇ: Bu çalışma, beş farklı irigasyon aktivasyon sisteminin debris uzaklaştırmadaki etkinliğini
bakteriyel biyofilmi taklit eden ex-vivo ‘bio-moleküler film’ modeli üzerinde değerlendirmektedir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 50 adet insan alt premolar dişi Protaper Next döner alet sistemi (Densply,Basel,İşviçre)
ile şekillendirildi. Enstrümantasyondan sonra taze hazırlanmış kollajen solüsyonu peristaltik
pompa yardımı ile kök kanalına gönderildi. Deney örnekleri rastgele beş gruba ayrıldı. G1(kontrol),
27 gauge yandan perfore iğne; G2, EndoAktivatör Sonik Sistem; G3,Vibringe sonik sistem; G4,
pasif ultrasonik irigasyon; G5, foton indüklenmiş fotoakustik dalgalanma sistemi (PIPS). %5,25’lik
sodyum hipoklorit solüsyonundaki artık protein miktarı sodyum hipokloritin son irigasyondan
hemen sonra sodyum tiyosülfat solüsyonu ile nötralize edilmesi ve sonrasında spektrofotometrik
ölçümün yapılması ile belirlendi. İstatistiksel analiz için %5’lik standart sapma ile tek yönlü
varyans analizi uygulandı (p≤ 0,05).
46
BULGULAR: PIPS diğer deneysel gruplara kıyasla daha fazla proteinin uzaklaşmasını sağladı.
EndoAktivatör, Vibringe ve PUI gruplarının etkinlikleri istatistiksel olarak birbirlerinden farklı
bulunmadı (p ≥0,05). Deney grupları kontrol grubu ile kıyaslandığında; PIPS, PUI ve EndoAktivatör
gruplarının kontrol grubundan daha iyi temizlendiği saptandı (p ≤ 0,05). Vibringe ve kontrol
grupları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.
SONUÇ: PIPS, debritman etkinliği değerlendirildiğinde, diğer irigasyon aktivayon sistemlerden
daha üstün bulunmuştur. EndoAktivatör ve Pasif Ultrasonik İrigasyon sistemleri ise yandan perfore
iğneden daha etkin debritman sağlamaktadır. Vibringe sistemi ile yandan perfore iğne grubu
arasında ise fark yoktur.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-27
A NEW DESIGN MODEL FOR DETERMINING THE EFFICACY OF DIFFERENT IRRIGATION
ACTIVATION SYSTEMS ON THE REMOVAL OF A COLLAGEN
‘BIO-MOLECULAR FILM’ FROM AN EX VIVO MODEL
Hicran Dönmez Özkan1, Kubilay Metin2, Zehra Burcu Bakır2, Senem Gökçen Yiğit Özer1
1
Adnan Menderes Univercity, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey
2
Adnan Menderes Univercity, Faculty of Science and Arts, Department of Biology, Turkey
AIM: This study compared debris removal efficacy of different irrigation activation systems on an
ex-vivo bio-molecular film model to simulate bacterial biofilm.
RESULTS: PIPS removed significantly more protein than the other groups (p ≤ 0,05). There was
statistically no difference between EndoActivator, Vibringe and PUI groups. As compared with
experimantal groups to control, PIPS, PUI and EndoActivator groups were superior to control. There
was no statistically significant differences between Vibringe and control (p ≥0,05).
CONCLUSIONS: PIPS, is more effective in debris removing than the other irrigation activation
techniques.The Endoactivator system and PUI were also more effective than side–vented needle
irigation.There was no difference between Vibringe system and side–vented needle irrigation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Root canals of 50 human mandibular premolars were prepared using Protaper Next
Rotary System (Dentsply, Ballaigues, Switzerland). Freshly prepared collagen solution was applied
into root canals by peristaltic pump. Samples were randomly divided into five groups; G1(control),
27 gauge side-vented syringe irrigation; G2, EndoActivator sonic system; G3,Vibringe sonic system;
G4, Passive Ultrasonic Irrigation (PUI) system; G5, Photon–induced photoacustic streaming (PIPS)
system. The residual protein content in 5,25% sodium hypochlorite solution was determined in
the neutralized solution of sodium hypochlorite with sodium thiosulfate within 15s after final
irrigation and spectrophotometric evaluations were performed. For statistical analyses, one-way
analysis of varience was used at 5% (p ≤ 0,05)
47
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-28
PERİAPİKAL LEZYONLU DİŞLERDE TEK VE İKİ SEANSLI KANAL TEDAVİSİ SONRASI AĞRININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Seniha Miçooğulları Kurt, Mehmet Kemal Çalışkan
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Periapikal lezyonlu dişlerde tek seansta ve iki seansta tamamlanan kanal tedavisi sonrası
postoperatif ağrının değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmamıza dahil edilen periapikal lezyonlu doksan adet üst anterior dişin kök kanal
tedavileri tek ya da iki seansta tamamlandı. Tüm dişlere giriş kavitesi açılmasının ardından çalışma
boyları tespit edildi. Kanal genişletmeleri step back yöntemi ile 2 ml % 2,5’lik sodyum hipoklorit
ile irigasyon yapılarak tamamlandı. Tek seans grubunda kanallar, 5 ml % 5 lik EDTA, 5 ml % 2,5’
luk NaOCl, distile su ve 5ml % 2’lik CHX ile son irigasyon yapılmasının ardından, güta perka ve
AH-Plus kanal patı kullanılarak lateral kompaksiyon yöntemi ile dolduruldu. İki seans grubunda
ise genişletmenin ardından kalsiyum hidroksit-distile su karışımı lentülo yardımı ile kanal içine
yerleştirildi ve ikinci seans randevusu verildi. İkinci seansta geçici dolgu çıkarılarak son irigasyon ve
kanal dolguları aynı şekilde tamamlandı. Tedavi sonrası hastalar 24.saate kliniğe çağırılarak ve 48.
saatte telefonla ulaşılarak ağrıları hakkında bilgi alındı. Ağrı düzeylerini dört basamaklı bir görsel
analog skalaya göre ağrı yok, hafif ağrı, orta şiddetli ağrı ve şiddetli ağrı olarak sınıflamaları istendi.
48
BULGULAR: Tek seansta ve iki seansta tamamlanan kanal tedavileri sonrası 24. ve 48. saatlerde
postopretif ağrı yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir. Her iki
grupta da özellikle 24. saatte hafif ağrı olduğu tespit edilmiştir.
SONUÇ: Çalışmamızın sonuçlarına göre, asemptomatik periapikal lezyonlu dişlerde kanal
tedavisinin tek ya da iki seansta tamamlanmasının postoperatif ağrıyı etkilemediği ve her iki tedavi
sonrasında da düşük oranda postoperatif ağrı görüldüğü tespit edilmiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-28
POSTOPERATIVE PAIN IN SINGLE AND TWO VISIT ROOT CANAL TREATMENT OF TEETH WITH
APICAL PERIODONTITIS
Seniha Miçooğulları Kurt, Mehmet Kemal Çalışkan
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, İzmir, Turkey
AIM: To compare the postoperative pain after one- visit versus two- visit root canal treatment for
teeth with apical periodontitis.
RESULTS: There was no significant difference in postoperative pain between one-visit and twovisit root canal treatment.
CONCLUSION: Within the limitations of the present study no significant difference exists in
postoperative pain after single-visit or multiple-visit root canal treatment and there was a low
incidence of postoperative pain after both of the two root canal treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: 90 teeth with apical periodontitis were included in this study and the root canal
treatments were performed either in one visit or two visit. Root canal instrumentation was
performed with step-back technique and irrigation with 2.0 ml %2,5 sodium hypochlorite. After
completion of root canal instrumentation in group 1, a standardized final irrigation protocol was
performed with 5.0 ml 5% ethylenediaminetetraacetic acid followed by 5.0 ml 2.5% sodium
hypochlorite, distilled water and 5.0 ml 2% CHX and the obturation was performed at the same
appointment by using lateral condensation technique with guttapercha and AH Plus sealer. The
teeth in group 2, a lentulo spiral was used to fill all canals with calcium hydroxide paste. At the
second appointment, the calcium hydroxide paste was removed and obturation was performed
with the same technique described for group 1. Postoperative pain was recorded for each teeth at
24 hours and 48 hours by using a visiual analogue scale of 1 to 4.
49
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-29
FARKLI KÖK KANAL TEDAVİ TEKNİKLERİ İLE KANAL DOLUMU SONRASI AĞRININ
KARŞILAŞTIRILMASI
Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Nekrotik pulpalı anterior dişlerin iki farklı kök kanal dolgu yöntemi ile kanal dolgusu sonrası
ağrı şiddetinin kontrollü randomize bir çalışma ile değerlendirilmesi.
YÖNTEM: Kök kanal tedavisi endikasyonu olan 120 adet anterior diş dahil edildi. Dişler her grupta
60 adet diş olacak şekilde iki gruba ayrıldı.Lokal anestezi yapıldıktan sonra dişler step-back
yöntemi ile genişletildi. Kalsiyum hidroksit patı ara seans medikamenti olarak kullanıldı. Hastalara
7 gün sonrası için randevu verildi. İkinci seansta, grup 1 deki dişler Core/Gutta-percha ve AH Plus
simanı ile, grup 2 dekiler AH Plus patı ve lateral kompaksiyon yöntemi ile dolduruldu. Modifiye
ağrı skalası 24 ve 48 saatlerdeki post-operatif ağrıyı ölçmek için kullanılmıştır. Ki kare testi her iki
aralıktaki post-operatif ağrının şiddetini ve sıklığını karşılaştırmak için kullanılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Sekiz hasta takip randevularına gelmediği için çalışmadan çıkarılmıştır. Veriler 92
hastaya ait 112 diş üzerinden elde edilmiştir. 56 diş Core/Gutta-percha, 56 diş lateral kompaksiyon
grubu ile tedavi edilmiştir. Çalışmanın sonuçları, 24 saatte post-operatif ağrı farkının istatistiksel
olarak anlamlı olmadığını (P >.05), 48 saatte ağrı insidansının iki grup arasında anlamlı olduğunu
göstermiştir (P <.05).
50
SONUÇ: Post-operatif ağrı şiddeti ve sıklığının Core/Gutta-percha ya da lateral kompaksiyon
teknikleri ile 24 saat sonrası anlamlı değildir, fakat 48 saatteki ağrı grup 1 de grup 2 den daha
yüksektir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-29
COMPARISON OF POST-OBTURATION PAIN WITH DIFFERENT ROOT CANAL TREATMENT
TECHNIQUES
Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan
Ege University, Fakulty of Dentistry, Department of Endodontics, İzmir, Turkey
RESULTS: Eight patients were excluded from the study as they failed to follow the scheduled
revisit. Data were obtained from the remaining 92 patients with one hundred and twelve teeth.
Fifty-six teeth were undergoing Core/Gutta-percha and 56 undergoing LC group. The result of the
present study demonstrates that, at 24 hours post-obturation pain difference was not significant (P
>.05), but the incidence of pain at 48 hours between the groups was significant (P <.05).
CONCLUSIONS: The intensity of post-obturation pain experience following Core/Gutta-percha or
LC techniques were not significantly different at 24 hours, but the pain at 48 hours in group 1
higher than in group 2.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: To compare the intensity of post-obturation pain after two different obturation techniques on
anterior teeth with necrotic pulps in a randomized controlled trial.
METHODOLOGY: 120 teeth with periapical lesions requiring root canal treatment were included.
The teeth were assigned into two groups of 60 teeth each. After local anesthesia, the teeth were
prepared using step-back technique. Calcium hydroxide was used as intracanal medicament. The
patients scheduled for a second visit 7 days later. The teeth in group 1 (n = 60) were filled with
AH Plus sealer and Core/Gutta-percha, whilst those in group 2 (n = 60) were filled with lateral
compaction(LC) technique. A modified pain scale was used to measure post-obturation pain at 24
and 48 h after operation. Chi-square tests were used to compare the intensity of post-obturation
pain of two groups at each interval.
51
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-30
ALTI FARKLI TRAVMATİK DENTAL YARALANMANIN TEDAVİ ŞEKİLLERİ
Ezgi Meriç, Behiye Bolgül
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay
AMAÇ: Travmatik dental yaralanmalar çocuklar ve genç erişkinlerde en sık karşılaşılan
yaralanmalardır ve tüm yaralanmaların % 5 kadarını oluşturur. Farklı tipteki travmatik
yaralanmaların üstesinden gelinmesi genel diş hekimleri açısından zordur ve disiplinler arası bir
işbirliği gerektirebilir.
YÖNTEM: Değişik yaşlardaki (8,9,9,11,12,14 yaşlarında) 6 farklı çocuk hasta ön dişlerinde kron
kırığı, lüksasyon ya da yer değiştirme şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. Bu hastalarda etkilenen 11,21,12,22, 31,41,32,42 no’lu
dişlere yaralanmanın şekli, hastanın yaşı, sistemik durumu, klinik ve radyografik bulgularına göre
uygun olan tedavi şekilleri uygulanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Bu vaka serileri bir intrüzyon, bir avülsiyon, iki ekstrüzyonla birlikte oluşmuş lateral
lüksasyon, iki konküzyon vakaları için endodontik tedavi ya da dişlerin splintlenmesini içeren 6
farklı travmatik dental yaralanma tedavisini tarif etmektedir.
52
SONUÇ: Travma sonrasında, doğru teşhis ve uygun tedavi ile başarılı bir iyileşme sağlanabilir.
Travmayı takiben en kısa zamanda acil müdahalenin gerçekleştirilmesi tedavinin kısa ve uzun
dönem başarısı açısından kritik öneme sahiptir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-30
TREATMENTS OF SIX DIFFERENT TRAUMATIC DENTAL INJURES
Ezgi Meriç, Behiye Bolgül
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey
AIM: Traumatic dental injuries are the most common injuries in children and adolescents
comprising % 5 of all the injuries. It is highly difficult for the general dental practitioners to deal
with the different types of traumatic injures and requires an interdisciplinary approach with
cooperation.
MATERIAL-METHODS: 6 different pediatric patients at different ages (at the age of 8,9,9,11,12,14)
were referred to the Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pediatric Dentistry,
Hatay, Turkey at different times with complaint of crown fracture or luxation or change of location
at their anterior teeth. Patients were affected by trauma on 11,21,12,22, 31,41,32,42. Patients
were administered the appropriate treatment forms according to type of injury, age of patient,
patient’s systemic condition, clinical and radiographic findings.
CONCLUSION: After trauma, correct diagnosis and appropriate treatment can provide successful
recovery. Performing the emergency treatment as fast as possible after the trauma has a critical
importance for the long-term successful outcomes.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: These case series described different treatments of 6 different traumatic injures
including endodontic treatment or splinting of the teeth for an intrusion, an avulsion, two lateral
luxations with extrusion, and two concussions.
53
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-31
SÜT DİŞLERİNDE OLUŞTURULAN FARKLI DENEYSEL KOŞULLARDA ELEKTRONİK APEKS
BULUCULARIN GÜVENİRLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
İlhan Uzel1, Alp Abidin Ateşçi1, Mehmet Emin Kaval2, Aslı Topaloğlu Ak1
1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı süt dişi kanallarında oluşturulan farklı deneysel koşullarda elektronik
apeks bulucuların (EAB) güvenirliliğinin değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
MATERYAL-METOD: Çalışmada üç kök üç kanal morfolojisi sergileyen yirmi adet çekilmiş süt azı
dişi kullanıldı. Dişlerde giriş kaviteleri hazırlandı ve okluzal kenar üzerinde sabit referans noktaları
belirlendi. Her kökte majör apikal foramen ve okluzal referans noktası arasındaki mesafeye karşılık
gelen gerçek kanal boyu, K-tipi eğeler yardımıyla 3,5x büyütme altında tespit edildi. Bu işlemi
takiben dişler aljinat ölçü malzemesi ile oluşturulan ve EAB kullanımına olanak tanıyan düzeneğe
yerleştirildi. Kanallar serum fizyolojik ile irrige edildi ve kök kanal boyları EAB (Raypex 6 VDW,
Almanya) kullanılarak ölçüldü. Daha sonra kök kanalları kağıt konlar yardımıyla kurulandı ve
ölçümler tekrarlandı. Elde edilen veriler ki kare testi ile analiz edildi (p=0,05).
54
BULGULAR: Gerçek kanal boyları ve EAB ile yapılan kanal boyu ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık gözlenmedi (p>0,05). Çalışmamızda kullanılan EAB’nin kanal içinde
serum fizyolojik varlığında/yokluğunda sırasıyla (± 0,5 mm) % 90 ve % 94 oranlarında başarılı
ölçümler yaptığı tespit edildi.
SONUÇLAR: Gerçekleştirilen bu in vitro çalışmanın sınırları dahilinde, EAB’ların süt azı dişlerinde
çalışma boyu tespitinde güvenilir bir şekilde kullanılabileceği ve kanallarda serum fizyolojik
solüsyonu varlığının EAB’lerin ölçüm hassasiyetlerini olumsuz etkilemediği görülmüştür.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-31
EVALUATION OF THE ACCURACY OF ELECTRONIC APEX LOCATORS IN PRIMARY MOLAR
TEETH UNDER EXPERIMENTAL CONDITIONS
İlhan Uzel1, Alp Abidin Ateşçi1, Mehmet Emin Kaval2, Aslı Topaloğlu Ak1
1
Department of Paediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
2
Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
Evaluation of the accuracy of electronic apex locators in primary molar teeth under experimental
conditions
AIM: The aim of the present study was to evaluate the accuracy of electronic apex locators (EAL)
in determining the working length of primary molar root canals in the presence and absence of
saline solution.
RESULTS: The presence of saline solution in primary molar root canals had no statistically
significant effect on the electronic root canal length measurement (p>0.05) The accuracy of the
tested EAL determined in the presence and absence of saline solution were (within ±0.5 mm) %90
and %94, respectively.
CONCLUSION: EALs could be used safely for determining the working length of primary molar
teeth in the presence of liquids in the root canals.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHODS: The access cavities of twenty extracted primary molars were prepared
and the actual lengths of the canals were determined by observing the tip of the file at the major
foramen using a caliper under a 3.5x magnification. Following the actual length measurement, the
teeth were embedded in alginate blocks, and the root canal lengths were measured using an EAL
(Raypex 6 VDW, Germany) both in the presence and absence of saline solution. Subsequently, the
data were analyzed using chi square test (p=0.05)
55
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-32
SÜT DİŞLERİNDE KÖK KANAL BOYUNUN BELİRLENMESİNDE ELEKTRONİK APEKS BULUCU
KULLANIMININ BAŞARISI
İlhan Uzel1, Büşra Barın2, Nesrin Eronat1
1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Serbest Diş Hekimi, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı süt molar dişlerde kök kanal uzunluğunun belirlenmesinde elektronik
apeks bulucunun (EAB) güvenirliliğinin in vivo değerlendirilmesi ve periapikal radyografi ile
karşılaştırılmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
MATERYAL-METOD: Çalışmaya pedodonti kliniğine başvuran 5-9 yaşlarında 15 hasta (44 kanal)
dahil edildi. Hastaların süt molar dişlerine kanal tedavisi endikasyonu konulduktan sonra giriş
kaviteleri açıldı ve dişlerin pulpaları çıkarıldı. Kök kanalları distile su ile yıkandı, giriş kaviteleri
pamuk paletlerle, kanalları kağıt konlarla kurutuldu. Kanal boyu ölçümleri EAB (Propex, İsviçre)
ile yapıldı. Kanallara K-file eğeler uygulanarak elektronik apeks bulucu yardımıyla kanal boyları
kaydedildi. Daha sonra kök kanallarına önceden hazırlanmış P teli yerleştirildi. Dişlerden periapikal
radyografi (dijital) alınarak dişlerin kök kanal boyları radyografik olarak hesaplandı. EAB ve
periapikal radyografi ile elde edilen kanal boyu ölçüm değerleri istatiksel olarak paired-simple t
test ile istatiksel olarak analiz edildi (p=0.05)
56
BULGULAR: Çalışmada 44 adet süt dişi kök kanalının periapikal radyografik ve EAB yöntemleri
ile tespit edilen kanal boyu değerleri karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmadı. EAB kanal boyu ölçüm değerleri %86,4 başarılı olarak bulundu.
SONUÇLAR: Bu çalışmada kullanılan elektronik apeks bulucu süt azı dişlerinde kanal boyu
tespitinde oldukça yüksek başarı göstermiştir. Süt dişleri kök kanal boyunun belirlenmesinde
bu cihazların güvenilir olduğu, daha az periapikal film çekilmesi nedeniyle özellikle çocuklarda
endodontik tedavilerin daha güvenli bir şekilde yapılması yardımcı olabileceği sonucuna varıldı.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-32
THE SUCCESS OF ELECTRONIC APEX LOCATER IN THE DETERMINATION OF THE ROOT CANAL
LENGTH IN PRIMARY TEETH
İlhan Uzel1, Büşra Barın2, Nesrin Eronat1
1
Department of Paediatic Dentistry, Ege University, Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
2
Dentist, İzmir, Turkey
AIM: The aim of this study is to evaluate the reliability of electronic apex locater (EAL) in the
determination of the root canal length of primary molars in vivo and to compare EAL with
periapical radiography.
RESULTS: No significant difference was found between the root-canal lengths of 44 primary
molars determined by periapical radiographies and EAL. The root-canal length values determined
by EAL were found to be successful at the level of %86.4.
CONCLUSION: The electronic apex locater used in this study showed high performance to
determine the root-canal length in primary molars. It is concluded that these devices are reliable
to determine the root-canal length of primary molars and may make endodontic treatments safer
especially in children by means of taking less periapical radiographic films.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHODS: This study includes 15 patients (44 roots) between ages 5 and 9 applied
to pediatric dentistry clinic. After the indication of root-canal treatment to the primary molars of
patients, the cavities were prepared and the pulps of teeth were extirpated. The root canals were
irrigated with distilled water and the cavities and canals were dried by cotton pallets and paper
cones, respectively. Root-canal length was determined by EAL (Propex, Switzerland). K-files were
applied and the length of canal was electronically recorded. Then, the prepared P-wire was placed
into the root canals. The root-canal length was obtained by taking digital periapical radiographies.
The values obtained by EAL and periapical radiographies were then analyzed statistically by using
paired-simple t test (p=0.05).
57
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-33
KARBOMER VE FARKLI TİPTEKİ CAM IYONOMER SİMANLARIN SU EMİLİMİ VE SUDA
ÇÖZÜNÜRLÜĞÜ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
İlhan Uzel1, Gizem Özpala2, Ece Eden1
1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İzmir
58
AMAÇ: Çalışmanın amacı; üç farklı tip cam iyonomer siman EQUIA (GC, Japan), Fuji IX GP-EXTRA
(GC, Japan), Ionostar Molar (Voco, Germany) ve karbomer GCP Glass Fill (GCP Dental, Hollanda)
materyallerinin farklı deneysel koşullarda su emilim miktarlarının ve sudaki çözünürlüklerinin
karşılaştırılmasıdır.
MATERYAL-METOD: Tüm deney gruplarında (I.Grup; EQUIA, II.Grup; Fuji IX GP-EXTRA, III.Grup;
Fuji IX GP-EXTRA geç vazelin, IV.Grup; Fuji IX GP-EXTRA erken vazelin, V.Grup; Ionostar ve VI.Grup;
Karbomer) üretici firma talimatları doğrultusunda 6 mm çap ve 2,5 mm yükseklikte örnekler
(n=15) hazırlandı. Çalışmada Fuji IX GP-EXTRA materyali üzerine yüzey örtücü olarak vazelin
uygulanmasının materyalin su emilimi ve sudaki çözünürlüğüne etkisini incelemek amacıyla
II.Gruba vazelin sürülmezken, III. ve IV.Gruba farklı zamanlarda vazelin sürüldü. Çalışmada, tüm
örneklerin ağırlıklarındaki değişiklikler, 1 hafta ve 1 ay yapay tükürükte bekletildikten sonra
değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Örneklerin su emilimi ve suda çözünürlük testleri ISO 99171(4049) standartlarına göre gerçekleştirildi. Hesaplanan değerler Shapiro-Wilk ve Mann-Whitney
testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: 1 hafta ve 1 ay sonunda örneklerin su emilim ve sudaki çözünme değerleri
incelendiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p=0.05). 1 haftalık
ve 1 aylık suda bekletilme sonrası en az su emiliminin IV.Grupta, en fazla su emilimi ise V.Grupta
gerçekleşmiştir. 1 haftalık ve 1 aylık sudaki çözünme miktarları incelendiğinde sırasıyla en az
çözünmenin II. ve VI. Grup, en çok çözünen grubun III.Grup olduğu tespit edilmiştir.
SONUÇLAR: Restoratif materyallerin su emilim ve sudaki çözünme miktarları değişiklik
göstermektedir. Cam iyonomer simana erken dönem yüzey örtücü olarak vazelin uygulamasının
yeterli izolasyon sağlayabildiği saptanmıştır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-33
WATER ABSORPTION AND WATER SOLUBILITY OF CARBOMER AND DIFFERENT TYPE GLASSIONOMER CEMENTS
İlhan Uzel1, Gizem Özpala2, Ece Eden1
1
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Paediatic Dentistry, Izmir, Turkey
2
Ege University, Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
AIM: The aim of the study was to compare water absorption and solubility of three glass-ionomers;
EQUIA (GC, Japan), Fuji-IX-GP-EXTRA (GC, Japan), Ionostar Molar (Voco, Germany), and carbomer;
GlassFill (GCP, Netherlands) under experimental conditions.
RESULTS: There was a statistically significant difference among samples for water absorption and
dissolution (p<0.05). Minimum water absorption 1 week and 1 month after was observed in Group
IV while maximum was seen in Group V. The minimum values for dissolution in water were found
in Group II after 1 week and in VI after 1 month, whereas Group III showed the highest solubility.
DISCUSSION: Absorption and solubility in water of restorative materials were varied. Vaseline
application to the surface of glass-ionomer cement as an early surface-covering agent was found
to provide adequate isolation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHOD: In all test groups, (Group I;EQUIA, Group II;Fuji-IX-GP-EXTRA, Group
III;Fuji-IX-GP-EXTRA-late-Vaseline, Group IV;Fuji-IX-GP-EXTRA-early-Vaseline, Group V;Ionostar
and Group VI;carbomer) 6mm diameter and 2.5mm height (n=15) samples were prepared
according to manufacturer’s instructions. In order to assess the effect of Vaseline application on
water absorption and dissolution of Fuji-IX-GP-EXTRA, Vaseline was applied to Group III and IV
at different times while no Vaseline was applied to Group II. Initial weight, diameter and height
values of samples were recorded. The water absorption and dissolution tests of all samples, which
were immersed in artificial saliva for 1 week and 1 month, were carried out according to ISO 99171(4049) standards. Results were analyzed by using Shapiro-Wilk and Mann-Whitney test.
59
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-34
GENÇ SÜREKLİ AZI DİŞLERİNDE UYGULANAN GÜNCEL TEDAVİ YAKLAŞIMLARI:
ÜÇ OLGU İLE
Sevgi Zorlu, Didem Öner Özdaş, Pınar Kıymet Karataban
İstanbul Aydın Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Son günlerde yeni dental tedavi yaklaşımları ile zarar görmüş diş dokularının canlı (sağlıklı)
dokularla yer değiştirmesini sağlayan yeni dolgu materyalleri ve tekniklerine ilişkin bilgilerimiz
güncellenmektedir. Bu çalışmanın amacı genç sürekli dişlerde pulpa dentin yapısının normal
fonksiyonu, kök gelişiminin tamamlanması ve dentin duvarlarının kalınlaşmasının sağlanması için
uygulanabilecek 3 farklı tedavi yönteminin olgu raporları ile gösterilmesidir.
YÖNTEM: Bu çalışmada genç sürekli azı dişlerinde derin çürükleri olan 3 olgu semptomlara bağlı
olarak cam karbomer dolgu materyali, MTA ile amputasyon ve rejeneratif endodontik tedavi
tekniklerinin kullanılmasıyla tedavi edildi. Olgulardan başlangıçta, tedavinin yapıldığı günde, 6. ve
12. aylarda kontrol radyografileri alındı, klinik bulgular kaydedildi. Kök ucunun kapanması, klinik
ve radyografik patolojik bulgu olmaması başarı kriterleri olarak ele alındı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Her üç olguda da klinik herhangi bir semptom olmaksızın kök gelişimi başarıyla
sağlandı.
60
SONUÇ: Genç sürekli dişlerde uzun süren apeksifikasyon ya da apikal tıkaçlamaya alternatif olarak
güncel yaklaşımlar, seans sayısını azaltan, kooperasyon sorununu bertaraf eden, kolay ve başarılı
yöntemler olarak uygulanabilmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-34
CURRENT TREATMENT APPROACHES OF YOUNG PERMANENT MOLAR TEETH: THREE CASE
REPORTS
Sevgi Zorlu, Didem Öner Özdaş, Pınar Kıymet Karataban
Istanbul Aydın University, Dentistry Faculty, Pediatric Dentistry Department, Istanbul, Turkey
PURPOSE: Nowadays new dental treatment approaches updating our knowledge about new
dental restoration materials and techniques to replace damaged dental tissues with viable tissues.
The purpose of this study is to demonstrate the 3 different treatment methods of young permanent
teeth that can be applied to provide the normal function of the pulp-dentin complex, completion
of root growth and the thickness of the dentin walls by case reports.
METHODS: In this study, 3 cases with deep caries in young permanent molars, were treated
depending on the symptoms; by glass carbomer filling material, amputation with MTA, and the
use of regenerative endodontic treatment techniques. Control radiographs were taken from the
subjects and the clinical symptoms were recorded at the initial, the day of treatment done, 6
and 12 months. The closure of the root tip, the absence of clinical and radiographic pathological
findings are considered as the success criteria.
CONCLUSION: In young permanent teeth,current approach as an alternative to the long
apexification or apical obturation, which reduces the number of sessions, which eliminates the
cooperation issues, can be applied as easy and successful methods.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: In all three cases, root development without any clinical symptoms was achieved
successfully.
61
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-35
BULK-FİLL KOMPOZİT MATERYALLERİN RADYOPASİTESİ
Muhammet Kerim Ayar1, Tahsin Yıldırım2, Cemal Yesilyurt2, Mustafa Akdag2
1
Biruni Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,
Trabzon
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yeni üretilen bulk-fill dental kompozit materyallerin (Beautifil Bulk
Restoratif, GC everX Posterior, Filtek Bulk Fill Posterior, Tetric N-Ceram Bulk Fill) radiopasitesinin
değerlendirilmesidir.
YÖNTEM: Her materyalden 1 mm kalınlığında 6 adet örnek hazırlandı. Örneklerin, basamaklı
aluminyum ve dis kesiti ile birlikte, CCD sensör ile dijital radyografileri alındı. Her aluminyum
basamağının, kullanılan materyallerin, mine ve dentinin, ortalama gri seviyesi Kodak dental
görüntüleme programı ile tespit edildi. Her materal için denk gelen aluminyum kalınlığı Curve
Expert 1.4 programı ile hesaplandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Bulk-fill kompozitlerin, mine ve dentinin radyopasiteleri şu şekilde azalarak sıralandı,
Tetric Ceram Bulk Fill (3.40 mm Al) = Beautifil Bulk Restoratif (3.32 mm Al) > Filtek Bulk Fill
Posterior (3.08 mm Al) > GC everX Posterior (2.12 mm Al) > Mine (1.93 mm Al) > Dentin (1.1
mm Al) (p < 0.05).
62
SONUÇ: Bu çalışmada radyopasitesi değerlendirilen tüm bulk-fill kompozitlerin radyopasitesi,
mine ve dentinden anlamlı olarak yüksekti. Bundan dolayı, bu malzemeler ile yapılan
restorasyonların, radyografik muayenesinde, diş hekimleri bulk-fill kompozit materyali, çevre mine
ve dentin dokusundan ve olası sekonder çürüklerden ayırabilirler. Bu nedenle, diş hekimleri, bulkfill restoratif materyalleri, radyografik özellikleri bakımından rahatça kullanabilirler.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-35
RADIOPACITY OF BULK-FILL COMPOSITE MATERIALS
Muhammet Kerim Ayar1, Tahsin Yıldırım2, Cemal Yesilyurt2, Mustafa Akdag2
1
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Biruni University, Istanbul, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University,
Trabzon, Turkey
AIM: The purpose of the present study was to evaluate the radiopacity of currently marketed
bulk-fill dental composite materials (Beautifil Bulk Restorative, GC everX Posterior, Filtek Bulk Fill
Posterior, Tetric N-Ceram Bulk Fill).
Methods: Six specimens of each material with thickness of 1 mm were prepared, and digital
radiographs were taken with CCD sensor, using an aluminum step-wedge and 1-mm-thick tooth
slice. The mean grey level of each aluminum step-wedge and selected materials was measured,
using Kodak dental imaging software (Kodak Trophy; Eastman Kodak, Rochester, NY). The equivalent
thickness of aluminum for each material was then calculated by use of the Curve Expert 1.4 program. Conclusions: All bulk-fill composite materials tested in this study showed greater radiopacity
than enamel and dentin, and would not therefore hamper radiographic diagnosis. Bulk fill
composite materials showed high radiopacity. This can enable clinicians to distinguish the bulk-fill
composites from dentin and enamel and they can be used for restorative applications with regard
to radiographic properties.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Results: The radiopacity of bulk-fill composites, enamel, and dentin tissues sorted in descending
order as follows: Tetric Ceram Bulk Fill (3.40 mm Al) = Beautifil Bulk Restorative (3.32 mm Al) >
Filtek Bulk Fill Posterior (3.08 mm Al) > GC everX Posterior (2.12 mm Al) > Enamel (1.93 mm Al)
> Dentin (1.1 mm Al) (p < 0.05). 63
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-36
BULK-FİLL RESTORATİF MATERYALLERİN SERTLEŞMESİ SIRASINDA OLUŞAN PULPAL
SICAKLIK DEĞİŞİMLERİ
Çiğdem Atalayın1, Elif Yaşa2, Gamze Karaçolak1, Tuğrul Sarı3, L. Şebnem Türkün1
1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
Şifa Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
3
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı sertleşme mekanizmasına sahip bulk-fill restoratif materyallerin
sertleşmesi sırasında oluşan pulpal sıcaklık değişimlerini, pulpal kan dolaşımını taklit eden bir
model ile incelemektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmada çekilmiş insan alt molar dişleri (n=10) kullanıldı. Örneklerin oklüzal yüzeyleri
standart 0.5 mm dentin kalınlığı kalacak şekilde aşındırıldı. Tekli-diş modeli oluşturmak için bulkfill özellikteki restorasyon materyelleri; Glass Carbomer (GCP), Equia Forte (GC), Filtek Bulk Fill
Posterior (3M ESPE), SDR (Dentsply) ve Fill-up! (Coltene), diş yüzeyine üretici firmaların önerileri
doğrultusunda uygulandı. Kontrol grubu olarak geleneksel bir kompozit rezin olan Filtek Z250
(3M ESPE) kullanıldı. Materyallerin sertleşme sırasında oluşturdukları pulpa içi sıcaklık değişimi
pulpal kan dolaşımını taklit eden bir cihaz ile incelendi. Her materyal için başlangıçta ve sertleşme
süresince gözlenen en yüksek sıcaklık değeri belirlendi. Başlangıç ve en yüksek sıcaklık değerleri
arası fark; maksimum sıcaklık değişimi (Δt) olarak kaydedildi. Verilerin istatistiksel analizi tekyönlü ANOVA ve posthoc karşılaştırmalarda Tukey’s HSD ile gerçekleştirildi.
64
BULGULAR: Tüm gruplar arasında en düşük Δt değeri Equia Forte (3.55±0.84°C) grubunda
gözlendi. SDR (12.82±1.53°C) ve Filtek Bulk Fill Posterior (11.59±2.12°C) gruplarının en yüksek Δt
değerlerine sahip oldukları görüldü ve aralarında istatistiksel bir farklılığın olmadığı tespit edildi.
Dual (5.00±0.68°C) ve kendiliğinden-sertleşen (5.31±0.69°C) Fill-up! gruplarının hem ışıklasertleşen rezin-esaslı materyallere hem de kontrol grubuna göre daha düşük Δt değerlerine sahip
olduğu belirlendi. (p<0.05).
SONUÇ: Işıkla-sertleşen bulk-fill materyallerin, dual ve kendiliğinden-sertleşen materyallere göre
daha çok pulpa içi sıcaklık artışına neden olduğu saptandı. Çok derin kavitelerde ışıkla-sertleşen
bulk-fill materyaller kullanılırken, sıcaklık artışıyla oluşabilecek pulpal hasar olasılığı mutlaka göz
önünde bulundurulmalıdır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-36
INTRAPULPAL TEMPERATURE CHANGES DURING BULK-FILL RESTORATIVE MATERIALS’
CURİNG
Çiğdem Atalayın1, Elif Yaşa2, Gamze Karaçolak1, Tuğrul Sarı3, L. Şebnem Türkün1
1
Department of Restorative Dentistry, Ege University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Sifa University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
3
Department of Prostodontics, Bezmialem Vakıf University Faculty of Dentistry,
Istanbul, Turkey
METHODS: Human extracted mandibular molar teeth (n=10) were used to create a single-tooth
model with standart 0.5 mm occlusal dentin thicknesses. Bulk-fill restorative materials; Glass
Carbomer (GCP), Equia Forte (GC), Filtek Bulk Fill Posterior (3M ESPE), SDR (Dentsply) and Fill-up!
(Coltene) were applied according to manufacturer’s instructions. A conventional resin composite;
Filtek Z250 (3M ESPE) was used as a control. Intrapulpal temperature changes during the curing
of materials were determined by a device simulating pulpal blood microcirculation. For each
material, the initial and the maximum temperatures were determined during the curing process.
The difference between the initial and highest temperature values, considered as maximum
temperature change (Δt), was recorded. The data were statistically analyzed with one-way ANOVA
followed by posthoc comparisons with Tukey’s HSD.
RESULTS: Equia Forte showed the lowest Δt values (3.55±0.84°C) among all groups. There was
no difference between SDR (12.82±1.53°C) and Filtek Bulk Fill Posterior (11.59±2.12°C) which
showed the highest Δt values. Fill-up! in dual-cure mode (5.00±0.68°C) or self-cure mode
(5.31±0.69°C) had significantly lower Δt values than not only the other resin-based materials, but
also the control group (p<0.05).
CONCLUSION: Light-cure bulk-fill materials seems to exhibit more intrapulpal temperature
increase compared to dual-cure and self-cure materials. The possibilty of pulpal damage caused
by temperature rise should be considered when using light-cured bulk-fill materials in very deep
cavities.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The aim was to evaluate the intrapulpal temperature changes during the curing of bulk-fill
restorative materials polymerizing in different ways using a study-model simulating the pulpal
blood microcirculation.
65
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-37
HIZLI YERLEŞTİRME VE POLİMERİZASYON TEKNİKLERİNİN SINIF II KOMPOZİT
RESTORASYONLARIN MİKROSIZINTISINA ETKİSİ
Yusuf Bayraktar1, Fatih Tulumbacı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1
1
Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
2
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Ankara
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Son yıllarda kaviteye 4mm kalınlıkta yerleştirilebilen bulk-fill kompozitler piyasaya
çıkarılmıştır. İnkremental teknikle 2mm kalınlıkta yerleştirilen kompozitlerle kıyaslandığında
bulk tekniği kullanılarak kaviteyi 2 kat daha hızlı doldurabilmek mümkün görülmektedir. Ayrıca
yüksek güçlü ışık cihazları kullanılarakta restorasyonun yapılış süreci oldukça kısaltılabilmektedir.
Ancak bu durumun restorasyonların uzun dönem başarısını nasıl etkileyeceği önemli bir problem
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma hızlı yerleştirme ve polimerizasyon teknikleri kullanılarak
mine-sement sınırının 1 mm altına uzanan Sınıf 2 restorasyonların mikrosızıntısını değerlendirmek
amacıyla yapılmıştır.
66
YÖNTEM: Toplamda 40 insan küçük azı dişlerinin mezyal ve distal yüzeylerine
mine-sement birleşiminin 1 mm altında kalacak şekilde Sınıf 2 kaviteler
hazırlandı. Dişler rastgele 4 ayrı gruba ayrıldı. Her grupta adeziv sistem (AdheSE
Bond, Ivoclar Vivadent) sabit tutulmak şartıyla gruplar şu şekilde restore edildi:
1. grup: Tetric EvoCeram + 1000 mW güçte 10 saniye polimerizasyon
2. grup: Tetric EvoCeram + 3200 mW güçte 3 saniye polimerizasyon
3. grup: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 3200 mW güçte 3 saniye polimerizasyon
4. grup: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 1000 mW güçte 10 saniye polimerizasyon
Bütün gruplar 5-55 santigrat derecede 10.000 termal siklusa tabi tutuldu ve 24 saat süreyle %2’lik
metilen mavisinde bekletildi. Mikrosızıntı dereceleri ışık mikroskobu yardımıyla birbirleriyle kalibre
edilmiş 2 araştırmacı tarafından değerlendirilip skorlandı. Skorlar Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney
U testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: Bulk tekniğiyle restore edilen dişlerle inkremental teknik kullanılarak restore edilmiş
dişlerin mikrosızıntı değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05).
Hızlı polimerize edilen grupların ise (Grup 2 ve 3) mikrosızıntı değerlerinin anlamlı derecede fazla
olduğu görüldü (p<0,05).
SONUÇ: Hızlı polimerizasyon tekniği kompozit restorasyonlarda başarısızlığa sebep olabilir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-37
THE EFFECT OF RAPID PLACEMENT AND POLYMERIZATION TECHNIQUES ON
MICROLEAKAGE OF CLASS II COMPOSITE RESTORATIONS
Yusuf Bayraktar1, Fatih Tulumbacı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1
1
Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University Faculty of Dentistry, Kırıkkale, Turkey
2
Department of Pedodontics, Yıldırım Beyazıt University Faculty of Dentistry, Ankara, Turkey
METHOD: Class II cavities which were extending 1mm below the cemento-enamel junction were
prepared into the 40 human premolar teeth. After that teeth were randomly divided 4 groups. The
same adhesive system were used for all cavities and cavities were restored as described below:
1. group: Tetric EvoCeram + 1000mW power and 10 seconds polimerization
2. group: Tetric EvoCeram + 3200mW power and 3 seconds polimerization
3. group: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 3200mW power and 3 seconds polimerization
4. group: Tetric EvoCeram Bulk-Fill + 1000mW power and 10 seconds polimerization
All groups were termocycled 5-55 °C for 10.000 cycles and immersed in 2% methylene blue. Dye
penetration was evaluated and scored by two calibrated investigator with using a stereomicroscope.
Data were analyzed statistically by using Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests.
RESULTS: The microleakage scores were not found statistically significant between the groups
were restored with used bulk or incremental technique (p>0.05). Besides this, the scores were
found significantly high in fast polymerized groups (Group 2 and 3, p<0.05).
CONCLUSION: Fast polymerisation might result in failure of resin composite.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: In recent years, the bulk-fill composites that could be placed to cavities up to 4 mm were
introduced. It seems possible to fill the cavities two times faster with bulk technique. Also using
high-powered polymerization lights were shortened the restoration time. But in this case, that is
a problem with the long-term success of the restorations. The aim of this study was to evaluate
the microleakage rates of Class II cavities which were extending 1mm below the cemento-enamel
junction.
67
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-38
FİBER POST SİMANTASYONUNDA MİKROSIZINTI VE BAĞLANMA DAYANIMI KORELASYONU
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Gamze Karaçolak1, Lezize Şebnem Türkün1, Murat Türkün1, Tomurcuk Övül Kümbüloğlu2
1
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
68
AMAÇ: Fiber post simantasyonunda kullanılan bazı rezin esaslı materyallerin mikrosızıntı ve
bağlanma dayanımları arasındaki korelasyonu değerlendirmek.
YÖNTEM: Periodontal nedenlerle çekilmiş 50 alt premoların kök boyları standardize edildi. Döner
kanal eğeleri ile genişletilip lateral kompaksiyonla doldurulan dişler 5 gruba (n=10) ayrıldı:
*Variolink II + FRC Postec Plus + MultiCore Flow (Ivoclar Vivadent) (Kontrol)
*Core X Flow + X-Post + XP BOND (Dentsply)
*Gradia Core + GC Fiber Post (GC)
*Clearfil DC Core Plus + SnowPost + Clearfil S3 Bond Plus (Kuraray)
*Corecem + Macro-Lock Post Illusion X-RO + SealBond Ultima (RTD)
Dişler sıvı filtrasyon düzeneğine bağlanıp 2.,4.,6.,8. dakikalarda mikrosızıntıları ölçüldü. Sonra
elmas separe (Isomet; Buehler, Lake Bluff, IL, USA) ile 2mm’lik kesitler elde edilerek push-out test
düzeneğine (Elista, Beyhekim Ltd. Şti. Türkiye) yerleştirildi. Kesitlerdeki fiber postların üzerine
0,5mm/dk’lık hızla kuvvet uygulandı. Grupların korelasyon değerlendirmesinde p anlamlılık
değerinin 0,05’ ten küçük olduğu durumlarda korelasyon katsayısı (r) değeri dikkate alındı.
BULGULAR: Clearfil DC Core Plus grubunun apikal örneklerinde mikrosızıntı ve bağlanma dayanımı
arasında anlamlı bir ilişki tespit edildi (p≤0,05). Bu grubun apikal örneklerinde mikrosızıntı miktarı
artışının bağlanma dayanımını düşürdüğü gözlendi. Diğer gruplarda mikrosızıntı ve bağlanma
dayanımı arasında korelasyon gözlenmedi.
SONUÇ: Sıvı filtrasyon testinde örnekler kor yapıları ile test edilirken, push-out testinde kök
kesitlerinin bağlantısı değerlendirildi. Siman-post ara yüzündeki sızıntının kor materyali-dentin
birleşim yüzeyince durdurulmuş olabileceğini, yüksek bağlanma değerleri verip sızdıran gruplarda
ise hibrit tabakanın alt kısmında bir bağlanma sorunu olduğunu düşünmekteyiz.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-38
CORRELATION BETWEEN MİCROLEAKAGE AND BOND STRENGTH AT FIBER POST
CEMENTATION
Gamze Karaçolak1, Lezize Şebnem Türkün1, Murat Türkün1, Tomurcuk Övül Kümbüloğlu2
1
Department of Restorative Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
2
Department of Prosthodontics, Ege University, Izmir, Turkey
AIM: To evaluate the correlation between microleakage and bond strength of resin based materials
used for fiber post cementation.
RESULTS: Statistically significant relationship was seen between microleakage and bond strength
in apical slices of Clearfil DC Core Plus (p≤0,05). It was observed that increasing at microleakage
reduced the bond strength. There was no correlation between microleakage and bond strength in
other groups.
CONCLUSION: At the microleakage test, samples were tested with cores, but in the push-out
test only the root slices were evaluated. The leak in the cement-post interface may be stopped by
material-dentin interface at the core. In groups that give high bond strength values but leaks more
we believe that there is a problem at bonding of the bottom hybrid layer.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: 50 lower premolars were used. The root lengths were standardized, enlarged with
rotary instruments, filled by lateral compaction technique, and assigned to five groups (n=10):
*Variolink II+FRC Postec Plus+MultiCore Flow (Ivoclar Vivadent) (Control)
*Core X Flow+X.Post+XP BOND (Dentsply)
*Gradia Core+GC Fiber Post (GC)
*Clearfil DC Core Plus+SnowPost+Clearfil S3 Bond Plus (Kuraray)
*Corecem+Macro-Lock Post Illusion X-RO+SealBond Ultima (RTD)
The measurement of microleakage was performed at 2nd, 4th, 6th and 8th minutes, slices of 2mm
were prepared with a low-speed saw (Isomet, Buehler). The push-out tests were performed at
a crosshead speed of 0,5mm/min with a universal testing machine (Elista). In the evaluation, in
cases where the p≤0.05, correlation coefficient (r) values were taken into account.
69
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-39
DÖRT FARKLI KAVİTE DEZENFEKTANININ SINIF V RESTORASYONLARIN MİKROSIZINTISINA
ETKİSİ
Yusuf Bayraktar1, Hüseyin Hatırlı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1
1
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Rsestoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
2
Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Restoratif Dişhekimliğide çürüğün temizlenmesi sonrasında hazırlanan kavitelere
dezenfeksiyon amacıyla birtakım uygulamalar yapılabilmektedir. Fakat uygulanan
dezenfeksiyon yöntemlerinin kompozit restorasyonların bağlanması ve mikrosızıntısı
üzerine etkisi olabilir. Kompozit dolguların aşırı miktarda mikrosızıntı göstermesi de, daha
sonra dolgu altında oluşabilecek ikincil çürüklere, dişte hassasiyet ve ağrılara sebep olur. Bu çalışma 4 farklı dezenfeksiyon yönteminin kompozit restorasyonlarının mikrosızıntısı üzerine
etkisini araştırmak üzere yapıldı.
70
YÖNTEM: Çalışmada çekilmiş 50 adet çürüksüz insan yirmi yaş azı dişi kullanıldı. Dişlerin
vestibül kole yüzeylerine 2mm derinliğinde, 3mm genişliğinde Sınıf V kaviteler hazırlandı.
Hazırlanan kaviteler rastgele 5 gruba ayrıldı (n=10). Sonrasında bir grup kontrol grubu
olarak dezenfekte edilmeden bırakıldı. Diğer grupların her birisi ErCr:YSGG Lazer, Ozon,
Borik Asit ve Klorheksidin Glukonat adlı kavite dezenfektanlarından birisi ile dezenfekte
edildi. Sonrasında self-etch bir adeziv sistem (Single Bond Universal, 3M ESPE) ve
hibrit kompozit rezinle (Filtek Z250, 3M ESPE) dişlere kompozit restorasyonlar yapıldı. Restorasyonlar 5-55 santigrat derecelerde 10.000 termal siklusa tabi tutuldu ve %2’lik metilen
mavisinde 24 saat bekletildi. Mikrosızıntı dereceleri ışık mikroskobu yardımıyla birbirleriyle
kalibrasyonu sağlanmış 2 araştırmacı tarafından skorlandı. Skorlar Kruskal-Wallis ve MannWhitney U testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi.
BULGULAR: Gingival ve okluzal marjinlerde lazerle dezenfekte edilen grup en az mikrosızıntı
değerleri gösterirken, klorheksidinle dezenfekte edilen grup en fazla mikrosızıntı değeri
gösterdi. Gingival marjinde lazerle dezenfekte edilen grup istatistiksel olarak anlamlı
şekilde en iyi sonucu gösterirken, okluzal marjinde ise lazer grubu ve kontrol grubu diğer
gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha iyi (p<0,05) sonuçlar gösterdi.
SONUÇ: Sınıf V kavitelerin lazer ile dezenfeksiyonunun mikrosızıntıyı azalttığı saptanmıştır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-39
THE EFFECT OF FOUR DIFFERENT CAVITY DISINFECTANT ON MICROLEKAGE OF CLASS V
RESTORATIONS
Yusuf Bayraktar1, Hüseyin Hatırlı2, Mehmet Mustafa Hamidi1, Ertuğrul Ercan1
1
Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Kırıkkale, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Katip Çelebi University, Faculty of Dentistry, İzmir, Turkey
METHOD: 50 sound and freshly extracted human third molar were used in this study. Class
V cavities were prepared 2mm depth and 3mm width on vestibul surfaces. The prepared
cavities randomly divided 5 groups (n=10). One of the groups selected as control group and no
disinfection applied. The other groups were disinfected with ErCr:YSGG laser, ozone, boric acid and
chlorhexidine gluconate respectively. After that the cavities were restored with using a self-etch
adhesive system (Single Bond Universal, 3M ESPE) and a hybride composite (Filtek Z250, 3M ESPE). All restorations were termocycled 5-55°C for 10.000 cycles and immersed in 2% methylene blue.
Dye penetration was scored by two calibrated investigator with using a stereomicroscope. Data
were analyzed statistically with Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests.
RESULTS: While laser-disinfected group showed minimum microleakage scores in gingival and
occlusal margins clorhexidine-disinfected group showed maximum scores. In gingival margins
laser-disinfected group showed best results significantly and in occlusal margins both laserdisinfected group and control group showed less microlekage scores significantly (p<0.05).
CONCLUSION: It was spotted that laser disinfection were decreased microlekage in Class V cavities.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: After the caries removal in Restorative Dentistry, the prepared cavities could be exposured by
some applications for the purpose of disinfection. But these disinfection methods can be effect the
bonding abilities and microlekage rates of the composite restorations. The high microlekage rates
also could be caused secondary caries or post-op sensitivity. This study was performed to evaluate
the effect of four different disinfection methods on microlekage of composite restorations.
71
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-40
YÜZEY HAZIRLAMA İŞLEMLERİNİN CAD/CAM RESTORATİF MATERYALLER–REZİN
BAĞLANTISINA ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Meltem Bektaş Kömürcüoğlu, Cennet Elçin Sağırkaya, Ayça Tulga, Doğu Ömür Dede
Ordu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ordu
72
AMAÇ: Güncel CAD/CAM restoratif materyallerinden rezin nano seramik ve interpenetrasyon faz
kompozit blokların, lityum disilikat ve feldspatik seramik bloklarla karşılaştırmalı olarak farklı
yüzey işlemleri uygulandıktan sonra rezin simanla bağ dayanımının dört nokta eğme testi ile
incelenmesi.
YÖNTEM: Çalışmada dört farklı CAD/CAM restoratif materyali kullanıldı (e.max CAD (Ivoclar
Vivadent) [E], Lava Ultimate (3M/ESPE) [U], Vita Mark II (Vita Zahnfabrik) [M], Vita Enamic (Vita
Zahnfabrik) [V]). Örnekler uygulanacak yüzey işlemine göre 5 gruba ayrıldı (n=10): Gr 1 (kontrol:
herhangi bir yüzey işlemi uygulanmadı [C]); Gr 2 (asitle pürüzlendirme [A]); Gr 3 (asit + silan
içerikli adeziv (single bond universal, 3M/ESPE) [AS]); Gr 4 (kumlama [K]); Gr 5 (kumlama + silan
içerikli adeziv). Yüzey işlemi uygulanan örnekler rezin simanla (Variolink N) uç uca simante edildi.
Daha sonra örneklere bağ dayanımını belirlemek için 4 nokta eğme testi uygulandı. Kırılan örnek
yüzeyleri SEM ile incelendi. Veriler ANOVA ve Tukey testi kullanılarak istatistiksel olarak analiz
edildi.
BULGULAR: Yüzey işlemlerinin ve restoratif materyal tipinin, 4 nokta eğme testi sonucu elde
edilen bağ dayanımı değerleri üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu belirlendi (p<0.001). E grubu için
en yüksek bağlantı değerleri AS grubunda gözlendi. U materyali için kumlama sonrası single bond
universal uygulanması en ideal yüzey işlemi olarak belirlendi. V materyali için AS ve KS grupları
arasındaki fark anlamlı bulunmadı (p>0.05). M materyali için yüzey işlemleri arasında anlamlı
bir fark bulunmadı (p>0.05). SEM analizi, yüzey işlemlerinin materyallerin yüzey topografisini
modifiye ettiğini gösterdi.
SONUÇ: Rezin simanın güncel CAD/CAM restoratif materyallere bağ dayanımı materyale ve
uygulanan yüzey işlemine bağlı olarak değişmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-40
EFFECT OF SURFACE-TREATMENTS ON BOND-STRENGTH OF CAD/CAM RESTORATIVE
MATERIALS-RESIN CEMENT
AIM: To evaluate the effect of different surface treatments on the bond strength of novel CAD/
CAM restorative materials; resin nano ceramic and interpenetration phase composite and lithium
disilicate and feldspathic ceramic to resin cement by four point bending test.
MATERIALS-METHODS: Four types of CAD/CAM restorative materials (e.max CAD [E], Lava
Ultimate [U], Vita Mark II [M], Vita Enamic [V]) were used. The specimens were divided into five
groups in each test according to the surface treatment performed; Gr 1 (control; no treatment
[C]; Gr 2 (acid etching [A]); Gr 3 (acid + single bond universal [AS]); Gr 4 (sandblasting [K]); Gr 5
(sandblasting + single bond universal [KS]). A dual curing adhesive resin cement (Variolink N) was
applied to each group for testing adhesion using 4 point bending test. Specimens were examined
with SEM. Data were analyzed using ANOVA and Tukey’s test.
RESULTS: The surface treatment and type of CAD/CAM restorative material showed a significant
effect on the four point bend strength (FPBS) (p<0.001). For E material, AS surface treatment
showed the highest FPBS results. Single bond universal application after sandblasting (KS) was
determined the ideal surface treatment for U material. For V material there was no signicant
differences between AS and KS group (p>0.05). For M material there was no significant differences
between the surface treatments (p>0.05). SEM analyses showed that the surface topography of
CAD/CAM restorative materials was modified after treatments.
CONCLUSION: The bond strength of novel CAD/CAM restorative materials to resin cement is
depend on material and surface treatments.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Meltem Bektaş Kömürcüoğlu, Cennet Elçin Sağırkaya, Ayça Tulga, Doğu Ömür Dede
Ordu University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ordu, Turkey
73
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-41
ORMOSER BAZLI KOMPOZİTLERİN TABAKALAMA VE BULK TEKNİKLE UYGULANMASININ
YÜZEY MİKROSERTLİK ÜZERİNE ETKİSİ
Pınar Yılmaz Atalı, Çağla Kondoz, Faik Bülent Topbaşı
Marmara Üniversitesi, Restoratif Dişhekimliği Fakültesi, Anabilim Dalı,İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Çalışmamızın amacı ormoser bazlı kompozit Admira Fusion (Voco,AF) ile ormoser bazlı bulk
fill kompozit Admira Fusion Xtra’ nın (Voco, AFX) poliwave ışıklı cihaz ile tabakalama ve bulk fill
teknikleri kullanılarak farklı kalınlıklarda; ilk 24 saat ve 15 gün sonundaki mikrosertlik değerlerinin
karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM: Çalışmamızda 10mm çapında ve 2mm ve 4mm kalınlığında silikon diskler kullanılarak
toplam 20 adet (n=5) örnek hazırlanmıştır. Deney grupları: AF 2mm, AF 4mm, AFX 2mm, AFX
4mm. Örnekler 20sn süre ile Valo (Ultradent) LED ile standard modda (1000 mW/cm2) polimerize
edilmiştir. 24 saat distile suda bekletilmişlerdir. Mikrosertlik ölçümleri Vickers cihazı ile 500gr
yük ve 15 sn uygulama süresinde; her bir örnekten 3 farklı noktadan yapılmıştır. Ilk ölçümler
24 saat sonunda, diğer ölçümler 15 gün distile suda bekltildikten sonra yapılmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde Wilcoxon testi, ikili grupların karşılaştırmasında Mann-Whitney-U testi
kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
74
BULGULAR: 24 saat sonundaki en yüksek VHN 2mm tabakalama teknik ile polimerize edilen AFX
(46,72±1,3); 4mm’ de ise AF (48,16±2,89) olarak ölçülmüştür ancak istatiksel olarak anlamlı
değildir. AF ve AFX’ nin 2mm ile 4 mm polimerizasyonu açısından sırasıyla 24 saatte (p=0,266,
p=0,492) ve 15. Günde (p=0,305, p=0,180) VHN açısından aralarında anlamlı fark görülmemiştir.
SONUÇ: Ormoser bazlı rezin kompozitlerde 20 sn standard ışınlama süresinde tabakalama
yöntemi 2mm ve 4mm uygulamaları ile bulk fill ormoserlerin bulk fill tekniği ile 2mm ve 4mm
uygulanması arasında mikrosertlik açısından hem 24 saat ve hem de 15 gün sonrasında anlamlı
fark görülmemiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-41
THE EFFECT OF INCREMENTAL OR BULK FILL TECHNIQUE APPLICATION ON SURFACE
MICROHARDNESS OF ORMOCER BASED COMPOSITES
Pınar Yılmaz Atalı, Çağla Kondoz, Faik Bülent Topbaşı
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
AIM: The aim of this research is to compare the microhardness of ormocer composite Admira Fusion
(Voco)(AF) and ormocer bulkfill composite Admira Fusion Xtra (Voco)(AFX) with using poliwave
light-curing unit, using incremental and bulk fill techniques, after 24h and 15 days.
RESULT: After 24 hours the highest VHN measured was AFX 2mm in incremental technique
(46,72±1,3); at 4mm AF was measured (48,16±2,89). However statistically this is not meaningful.
There is no significant difference between VHN of AF and AFX in 2mm and 4mm polymerization in
24 hours (p=0,266, p=0,492) and 15 days (p=0,305, p=0,180).
CONCLUSION: There is no significance difference between ormocer composites at 2mm and 4mm
with incremental technique, in 20 sec standard light-curing time; and bulk fill ormocers at 2mm
and 4mm with bulk fill technique at 24 hours or 15 days in the terms of micro hardness.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: A total of 20 samples were prepared using 10mm diameter and 2mm
and 4mm thick silicon discs (n=5)and they were polymerized with Valo (Ultradent) LED lightcuring unit at standard mode (1000 mW/cm2). The samples were stored in distilled water for 24
hours. The Micro hardness measurements were made with Vickers device under 500gr load and
application duration of 15 sec from 3 points at both top and bottom. The measurements were made
at the end of the first 24 hours and 15 days. Wilcoxon test was used to evaluate the data and MannWhitney-U test was used to compare dual samples. Results were evaluated at p<0.05 mean range.
75
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-42
REÇİNE MODİFİYE CAM İYONOMER SİMANDAN MONOMER SALINIMI VE SİTOTOKSİSİTESİ
Bilge Gülsüm Nur1, Mustafa Altunsoy1, Mehmet Tanrıver1, Veli Alper Görgen2, Yılmaz Uğur3,
Hayriye Esra Ülker4, Pınar Karakoç5
1
Şifa Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı,İzmir
2
İnönü Üniversitesi ,Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Malatya
3
İnönü Üniversitesi,Kayısı Kimya Araştırma Enstitüsü,Malatya
4
Selçuk Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Konya
5
Şifa Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı reçine modifiye cam iyonomer (RM-CİS) simandan salınan artık
monomer miktarını ölçmek ve simanın L929 fibroblast hücreleri üzerine sitotoksik etkisini
belirlemektir.
YÖNTEM: Çalışmamızda 20 adet çekilmiş süt dişi kullanılarak iki grup oluşturulmuştur. Hazırlanan
kaviteler RM-CİS (Fuji II LC, Photac-Fil Quick Aplicap) ile restore edilmiş ve polimerizasyon için LED (Light
Emitting Diode) ışık kaynağı kullanılmıştır. Örnekler %75’ lik etanol-su solüsyonunda bekletildikten
sonra artık monomer salınımı (10dk, 1sa, 1gün, 7gün, ve 30gün sonunda) High-performance liquid
chromatography (HPLC) yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Fibroblast hücrelerinin canlılığı ise
3-(4,5-dimethyl-thiazol-2-yl)-2,5-diphenyl-tetrazolium bromide testi (MTT) ile belirlenmiştir. 76
BULGULAR: Fuji II LC’ den 1 saatte (1,5±0,3 Bb), Photac-Fil QA’ ten ise 30 günde salınan HEMA
(51±11,7Aa) miktarlarında istatistiksel farklılık bulunmasına karşın (p<0.05), Fuji II LC ve PhotacFil QA’ ten salınan Bis-GMA, TEGDMA ve UDMA miktarlarında istatistiksel farklılık görülmemiştir
(p>0.05). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm mateyallerden salınan TEGDMA’ nın fibroblast
hücrelerinin canlılığını azalttığı belirlenmiştir. Photac-Fil QA diğer simanlardan daha toksik
bulunmuştur. (p<0.05)
SONUÇ: Biyolojik dokularda kritik düzeyde toksik reaksiyonlar gözlenmemekle birlikte reçine
modifiye cam iyonomerden salınan artık monomer miktarlarında farklılıklar olup uzun süre devam
etmektedir. Bulgularımızın ışığında, Fuji II LC’in Photac-Fil QA’ e göre biyolojik dokularla daha
uyumlu ve pulpa hücreleri üzerine daha az toksik olduğu söylenebilir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-42
RELEASE AND CYTOTOXICITY OF MONOMERS FROM RESIN-MODIFIED GLASS IONOMER
CEMENT
PURPOSE: The aim of this study was to assess the amount of residual monomers released from
resin-modified glass ionomer cement(RM-GICs) and to determine the cytotoxic effect of RM-GICs
on the viability of L929 fibroblast cells.
MATERIAL-METHODS: Twenty primary molar teeth randomly distributed into two groups. Cavities
were filled with RM-GICs (Fuji II LC, Photac-Fil Quick Aplicap) and polymerized with a Light Emitting
Diode (LED), then specimens were stored in 75%ethanol-water solution. Residual monomers were
eluted from the RM-GICs (after 10min, 1h, 1day, 7days, and 30days) were analyzed by using Highperformance liquid chromatography (HPLC). The viability of fibroblast cells’ was evaluated using
3-(4,5-dimethyl-thiazol-2-yl)-2,5-diphenyl-tetrazolium bromide (MTT) assay.
RESULTS: There were no statistically significant differences among the amount of Bis-GMA,
TEGDMA and UDMA eluted from Fuji IILC and Photac-Fil (p>0,05) except TEGDMA eluted from
Fuji IILC at 1 hour (1,5±0,3 Bb) and HEMA eluted from Photac-Fil at 30th days (51±11,7Aa). All
test materials decreased the fibroblast cells’ viability when compared with the control group.
Particularly, Photac-Fil was statistically significantly more toxic than others(p<0.05).
CONCLUSION: The residual monomers eluted from RM-GICs were in different amounts and the
elution continued for a long time, although they were not viewed as critical for toxic reactions in
biological tissues. Our results propose that Fuji IILC cement may be more favorable to pulp cells
than Photac-Fil.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Bilge Gülsüm Nur1, Mustafa Altunsoy1, Mehmet Tanrıver1, Veli Alper Görgen2,
Yılmaz Uğur3, Hayriye Esra Ülker4, Pınar Karakoç5
1
Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry,Sifa University,İzmir, Turkey
2
Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, İnönü Üniversitesi, Malatya, Turkey
3
Chemist, Apricot, Research Institue,Malatya, Turkey
4
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Selçuk University,
Konya, Turkey
5
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Sifa University,İzmir, Turkey
77
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-43
RESTORATİF MATERYALLERİN GİNGİVAL FİBROBLAST HÜCRE KÜLTÜRÜNDE OKSİDATİF
STRES ÜZERİNE ETKİSİ
Neslihan Çelik1, Damla Çetin2, Nurcan Özakar İlday1, Ahmet Hacımüftüoğlu3,
Nilgün Seven1
1
Atatürk Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
2
Kafkas Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Kars
3
Atatürk Üniversitesi,Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Erzurum
AMAÇ: Dişhekimliğinde kullanılan restoratif materyaller yumuşak dokularla temas halindedir.
Restoratif materyallerden salınan komponentler canlı doku üzerinde oksidatif stres oluşturabilir.
Bu çalışmanın amacı, farklı restoratif materyallerin insan gingival fibroblast hücre kültüründe Total
Antioxidant kapasite (TAC) ve Total Oxidant Status (TOS) üzerine etkisinin değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Oksidatif stres parametrelerinin değerlendirilmesinde kullanılacak olan gingival
fibroblastlar sağlıklı bireylerden alınan gingiva örneklerinden elde edildi. Çalışmada Filtek Z250,
Dyract XP, Fuji IX, Cavex avallloy retoratif materyalleri kullanıldı. 10 mm çapında 2mm yüksekliğinde
taze hazırlanmış ve iki yaşlandırma periyoduna (7 ve 21 gün) maruz bırakılmış örnekler 48’lik
well plate yerleştirildi (n=9). 9 kuyucuk hiç bir müdehalede bulunmadan boş bırakılarak kontrol
grubu olarak değerlendirildi. 72 saatlik inkübasyon süresi sonunda TAC ve TOS seviyeleri Rel Assay
değerlendirme kitleri kullanılarak ölçüldü. Verilerin analizinde ANOVA ve LSD çoklu karşılaştırma
testi kullanıldı.(p<0,05).
78
BULGULAR: Farklı yaşlandırma periyodlarında TAC seviyesinde anlamlı farklılık tespit edildi
(p<0,05). En yüksek TAC seviyesi 7. günde belirlendi ve bu dönemde Fuji IX, Filtek Z 250 ve Dyract
XP ile anlamlı farklılık gösterdi (p:0,045, p:0.034). TOS seviyesi de farklı yaşlandırma periyotlarında
anlamlı farklılık gösterdi. Tüm materyallerin TOS değerleri 21. günde kontrol grubuna benzer
seviyedeydi.
SONUÇ: Çalışmada kullanılan tüm materyaller insan gingival fibroblast hücre kültüründe farklı
yaşlandırma periyotlarında TAC ve TOS seviyelerinde anlamlı farklılık göstermiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-43
EFFECTS OF RESTORATIVE MATERIALS ON THE OXIDATIVE STRESS IN GINGIVAL
FIBROBLAST CELL CULTURE
Neslihan Çelik1, Damla Çetin2, Nurcan Özakar İlday1, Ahmet Hacımüftüoğlu3,
Nilgün Seven1
1
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Ataturk University, Erzurum, Turkey
2
Department of Medical Pharmacology, Kafkas University, Kars, Turkey
3
Department of Medical Pharmacology, Ataturk University, Erzurum, Turkey
OBJECTIVE: Restorative materials used in dentistry are in contact with oral tissues. Components
released from dental materials may cause oxidative stress in living tissue. The objective of this
study was to evaluate the different restorative materials effects on Total Antioxidant Capacity (TAC)
and Total Oxidant Status (TOS) level in human gingival fibroblast cell culture.
RESULTS: There was significant differences TAC level between aged samples at different time
period (p<0,05). The highest TAC value was determined on 7 days and Fuji IX had significant
differences according to Filtek Z 250 and Dyract XP (p:0,045, p:0.034). TOS level showed significant
differences between all materials at different time period. All materials showed similiar TOS level
like control group in 21 days.
CONCLUSION: All of the materials used in this study showed significant difference TAC and TOS
level in human gingival fibroblast cell culture at different time period.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Gingival fibroblast cells obtained from healthy persons were used for evaluation of
oxidative stress parameters. Filtek Z250, Dyract XP, Fuji IX, Cavex avallloy were used in this study.
Specimens in 10 mm diameter and 2 mm height were freshly prepared and aged in two periods
(7 and 21 days) were transferred to 48 well plates. 9 wells were left empty for use as the control
group. Specimens (n=9) were incubated with human gingival fibroblasts for 72 h, TAC and TOS
levels determined by Rel Assay Diagnostics kits. Data were analyzed using the ANOVA and LSD post
hoc test (p<0,05).
79
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-44
FARKLI SİSTEMLER İLE CİLALANMIŞ KOMPOZİT REZİNLERİN YÜZEY PÜRÜZLÜLÜĞÜ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Emre Özel1, Merve Efe Serim1, Arzu Aykor2
1
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
2
Okan Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
80
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı bitirme ve cila sistemlerinin kompozit rezinlerin yüzey
pürüzlülüğü üzerine etkisini incelemektir.
YÖNTEM: Bu çalışmada nanofil (Filtek Ultimate Universal Enamel) ve mikrohibrit (GC Gradia Direct
Anterior) kompozitler değerlendirildi. Alt ve üst yüzeyleri şeffaf bant ile kaplanmış paslanmaz çelik
kalıp (8 mm çapta, 2 mm kalınlıkta) kullanılarak 98 (n=49 her bir kompozit için) adet örnek elde
edildi. Her kompozit grubu için örnekler rastgele altı gruba ve kontrol grubuna ayrıldı: Şeffaf Bant
(kontrol), Sof-Lex Disk (3M ESPE), Sof-Lex Spiral (3M ESPE), OptiDisc (Kerr), HiLusterPlus (Kerr),
OptraPol (Ivoclar), CLEARFIL Twist DIA (Kuraray). Ortalama yüzey pürüzlülüğü profilometre ile
ölçüldü. Veriler tek yönlü varyans analizi (One Way Anova) ve Tukey Post Hoc Test ile karşılaştırıldı.
BULGULAR: Kompozitler arasında en pürüzsüz yüzeyler kontrol gruplarında elde edildi (p<0.05).
Çok aşamalı cila sistemleri (OptiDisc ve Sof-Lex disk) uygulanan grupların, tek ve iki aşamalı cila
sistemleri uygulanan gruplara göre daha pürüzsüz yüzeylere sahip olduğu tespit edildi (p<0.05).
Kompozit rezinler arasında en düşük yüzey pürüzlülüğü değeri (Ra=0,16±0.02 µm) Filtek Ultimate
Universal kompozitin, Sof-Lex disk gruplarında gözlemlendi. Cila sistemleri arasında anlamlı fark
gözlendi (p<0.05).
SONUÇ: Çeşitli bitirme ve cila sistemleri uygulanan, farklı kompozit rezinler klinik olarak kabul
edilebilir yüzey pürüzlülüğü sergiledi.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-44
SURFACE ROUGHNESS OF RESIN COMPOSITES AFTER POLISHED WITH DIFFERENT SYSTEMS
PURPOSE: The aim of this study was to investigate the effects of different finishing and polishing
techniques on the surface roughness of resin composites.
METHOD: In this study nanofill (Filtek Ultimate Universal Enamel) and microhybrid (GC Gradia
Direct Anterior) composites were evaluated. A total of 98 specimens (8 mm in diameter, 2 mm
in thickness) were fabricated (n=49 for each composite) in a stainless steel mold covered with a
Mylar strip. For each composite groups the specimens were randomly divided into six polishing
systems and one control group: Mylar Strips (control), Sof-Lex Disc (3M ESPE), Sof-Lex Spiral (3M
ESPE), OptiDisc (Kerr), HiLusterPlus (Kerr), OptraPol (Ivoclar), CLEARFIL Twist DIA (Kuraray). The
average surface roughness was measured with a profilometer. The data were analyzed using the
One-Way Anova and Tukey Post Hoc Test(p<0.05).
RESULTS: The most smooth surfaces were achieved under Mylar strip for both composites
(p<0.05). The groups which were exposed to multistep polishing systems (OptiDisc and Sof-Lex
discs), present more smooth surfaces compared to the groups that are exposed to single and
double step polishing systems. Among the resin composites the least surface roughness values
(Ra=0,16±0.02 µm) were observed in Sof-Lex disc group in Filtek Ultimate Universal composite.
Significant differences among the polishing systems were observed (p<0.05).
CONCLUSION: Different resin composites which are applied various finishing and polishing
systems presented clinically acceptable surface roughness.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Emre Özel1, Merve Efe Serim1, Arzu Aykor2
1
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, University of Kocaeli, Kocaeli, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Okan University, Istanbul, Turkey
81
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-45
BULK FİL KOMPOZİT REZİNLERİN POLİMERİZASYON DERİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Pınar Gül
Atatürk Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, bulk fil kompozit rezinlerin polimerizasyon derinliği üzerine farklı
modlarda kullanılan üçüncü jenerasyon LED (VALO) cihazının etkilerini değerlendirmektir.
YÖNTEM: Bu çalışmada 5 farklı kompozit rezin [(Filtek Bulk Fill ve Filtek Bulk Fill Flowable (3M/
ESPE); SureFil SDR Flowable (Dentsply); x-tra Fil ve x-tra base (VOCO)] kullanıldı. Her kompozit
rezinden 5 mm çap ve 4 mm derinliğinde 40 örnek elde edildi. LED cihazının 3 farklı modu
[(standart mod (Mode 1); yüksek güç modu (Mod 2) and ekstra güç modu (Mod 3)] test edildi
ve bir halojen ışık cihazı da kontrol olarak kullanıldı (n=10). Örneklerin alt ve üst yüzey Vickers
sertlik değerleri (VSD) ölçüldü ve kür derinliği % 80 sertlik oranı referans alınarak değerlendirildi.
Elde edilen veriler Tek yünlü varyans analizi ve Tukey çoklu karşılaştırma testi kullanılarak yapıldı.
İstatistiksel olarak anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak alındı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Filtek Bulk Fill kompozit rezinin 3.Modu (74.94±10.34) ve Filtek Bulk Fill Akıcı
kompozit rezinin 2. ve 3.Modu (76.69±9.12 ve 76.40±9.59) dışında tüm materyallerin
polimerizasyon derinliği alt yüzeylerin yeterli düzeyde polimerize olduğunu gösteren %80 oranının
üzerinde bulundu.
82
SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları içerisinde bulk fil kompozit rezinleri yeterli oranda polimerize
etmek için, kısa çalışma süresi gerektiren klinik uygulamalarda VALO tavsiye edilebilir ancak en iyi
sertlik oranları standart mod (Mod 1) kullanılarak elde edilebilmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-45
EVALUATION OF CURING DEPTH OF BULK- FILL COMPOSITE RESINS
Pınar Gül
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum, Turkey
OBJECTIVE: The aim of this study was to evaluate the effects of different modes of a thirdeneration light-curing unit (LCU) (VALO) on the depth of cure of bulk fill resin composites.
RESULTS: The bottom-to-top ratio of the surface-hardness for all materials except for Filtek
Bulk Fill, Mode 3 (74.94±10.34) and Filtek Bulk Fill Flowable, Mode 2 and 3 (76.69±9.12 and
76.40±9.59) was over 80% which indicates that the bottom surfaces were adequately cured.
CONCLUSION: Within the limitations of this study, it can be concluded that the VALO can be
recommended for clinical applications as it can shorten the time required to adequately polymerize
bulk fil compozite resins but the best hardness ratios were obtained using standard mode (Mode
1).
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Five different bulk fill composite [(Filtek Bulk Fill and Filtek Bulk Fill Flowable (3M/
ESPE); SureFil SDR Flowable (Dentsply); x-tra Fil and x-tra base (VOCO)] were used in this study.
Forty samples (5 mm in di¬ameter and 4 mm depth) were prepared from each composite resin.
Three different modes of VALO [(standard mode (Mode 1); high-power mode (Mode 2) and extra
power mode (Mode 3)] were tested and a halogen LCU (Hilux Ultra Plus, Benlioglu Dental Inc.,
Ankara, Turkey) was used as a control (n=10). The bottom-to-top ratio of the surface-hardness
(VHN) was measured using a Vickers Hardness tester and the depth of cure was calculated as the
80 % hardness drop-off. Data were analyzed using one-way ANOVA and post hoc Tukey’s test (p
< 0.05).
83
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-46
FARKLI KAVİTE DEZENFEKTANLARININ BİR POSTERİOR KOMPOZİTİN BAĞLANMA
DAYANIMINA ETKİSİ
Merve İşcan Yapar, Neslihan Çelik, Nilgün Seven
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı iki farklı adeziv sistem kullanılarak posterior kompozit rezinin dentine
bağlanmasında farklı kavite dezenfektan uygulamalarının etkisini değerlendirmektir.
YÖNTEM: 40 adet molar diş dentin yüzeyi hazırlanarak kavite dezenfeksiyon uygulamalarına göre
rastgele dört deney grubuna ayrıldı (n=10). Daha sonra her bir grup asitleme prosedürüne göre
(İki basamaklı Etch&Rinse sistem ve bir basamaklı Self Etch sistem) rastgele iki alt gruba daha
ayrıldı (n=5). Kavite dezenfeksiyon işlemlerinden sonra bonding sistemler (Adper Single Bond 2
ve Clearfıl S3 Bond Plus) üretici firmaların önerilerine göre uygulandı ve örnekler rezin kompozit
(Clearfıl Majesty Posterior) ile restore edildi. 24 saat sonra restore edilen dişler düşük hızda çalışan
kesme cihazıyla (Isomet 1000, Buehler) her bir dişten dört adet mikro örnek ( 1mm x 1mm ) elde
edilecek şekilde kesildi (n=20). Örneklere mikrotensil bağlanma testi uygulandı. Sonuçlar twoway ANOVA testi ile analiz edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Self Etch uygulanan kontrol grubu ve lazer grupları arasında önemli farklılıklar
vardır(p<0,05). Etch&Rinse uygulanan kontrol grubunun bağlanma dayanımı değerleri lazer ve
kloreksidin grubunun değerlerinden önemli derecede farklıdır(p<0,05).
84
SONUÇ: Kavite dezenfektan uygulamaları, posterior rezin kompozitin dentine bağlanmasını
etkilemiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-46
EFFECT OF DIFFERENT CAVITY DISINFECTANTS ON BOND STRENGTH OF A POSTERIOR
COMPOSİTE
Merve İşcan Yapar, Neslihan Çelik, Nilgün Seven
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Turkey
AIM: The aim of this study was to evaluate the effect of different cavity disinfectant applications
on the bond strength of posterior composit resin using two different adhesive systems to dentin.
RESULTS: There were significant differences between control groups and laser groups in self etch
procedure (p<0,05). Bond strength values of control groups were significantly different from laser
groups and chlorhexidine groups in Etch&Rinse procedure (p<0,05).
CONCLUSIONS: Cavity disinfectant applications affected the microtensile bond strength of a
posterior resin composite to dentin.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Flat dentin surfaces from 40 molars were randomly assigned to four experimental groups
(n=10) according to the cavity disinfectant applications (control, chlorhexidine, laser, ozone). Then
the groups randomly divided into two subgroups (n=5) acording to etching procedure (two step
Etch&Rinse system, one step Self Etch system). After cavity disinfection applications, the bonding
system (Adper Single Bond 2 and Clearfıl S3 Bond Plus) was applied according to manufacturer’s
instructions. Samples restorated with resin composite (Clearfıl Majesty Posterior). After 24 h water
storage, restored teeth were sectioned vertically with a slow-speed diamond saw (Isomet 1000,
Buehler) and four micro-specimens (1 mm × 1 mm) were obtained from each tooth (n = 20).
Specimens were subjected to microtensile bond stregth test. Data were analyzed with two-way
ANOVA (p<0,05).
85
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-48
HİBRİT SERAMİK BLOKLARDA YÜZEY PÜRÜZLÜLÜĞÜ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Ender Akan, Özlem Çölgeçen, İbrahim Talha Meşe, Bora Bağış
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
86
Eksik dişlerin veya diş dokularının, doğal diş ile benzer fiziksel özelliklerdeki malzemeler ile
restore edilmesi Dişhekimliğinin en önemli uğraş alanlarından biridir. Bu amaç doğrultusunda
Dişhekimliğinde kullanılmak üzere sürekli yeni teknolojiler ve malzemeler geliştirilmektedir.
Son yıllarda yaşamın artan hızlı temposuyla birlikte klinikte tek seansta uygulanan CAD/
CAM (Bilgisayar destekli tasarım/Bilgisayar destekli üretim) restorasyonlara ilgi artmıştır. Bu
çalışmada, son yıllarda Dişhekimliği alanına giren ve yaygınlaşan hibrit seramik bloklardan
yapılmış restorasyonlarda yüzey bitim yöntemlerinin pürüzlülüğe etkisi araştırılmıştır.
Bu amaçla iki farklı hibrit seramik blok (Lava Ultimate, 3M ESPE, Seefeld, Germany - VITA Enamic,
VITA Zahnfabrik, Bad Sackingen, Germany) ve lityumdisilikat ile güçlendirilmiş cam seramik blok
(IPS e.max CAD, Ivoclar Vivadet, Schaan, Liechtenstein) kullanılarak her gruptan 20 adet olmak üzere
toplam 60 örnek hazırlandı. Her malzeme grubundan hazırlanan örneklerin yarısı (n=10) mekanik
polisaj, diğer yarısı ise glaze grubu olarak ayrıldı. Hibrit seramiklerin glaze işlemi Vita Enamic Glaze
(VITA Zahnfabrik, Bad Sackingen, Germany) aplikatör yardımıyla sürülerek ışıkla polimerize edildi.
Yüzey pürüzlülükleri profilometre ile ölçüldü (Mitutoyo Surftest SJ-310, Mitutoyo Corparation,
Tokyo, Japan). İstatistiksel analiz, SPSS sürüm 18 yazılımı kullanılarak yapıldı (SPSS, Inc., Chicago,
IL). Bağımsız grupları karşılaştırmak için T-testi yapıldı. Veriler %95 güven düzeyinde analiz edildi. Sonuç olarak, en pürüzsüz yüzeye Lava Ultimate grubunda polisaj yöntemiyle ulaşılmıştır
(Ra=0,07µm). En pürüzlü yüzey değerleri ise IPS e.max CAD örneklerin glaze grubunda
görülmüştür (Ra=0,38µm). Elde edilen bu verilere göre hibrit seramik bloklarda yapılan polisaj
işlemi klinik olarak kabul edilebilir yüzey özellikleri sağlamaktadır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-48
SURFACE ROUGHNESS OF HYBRID CERAMIC BLOCKS
Ender Akan, Özlem Çölgeçen, İbrahim Talha Meşe, Bora Bağış
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
The aim of dentistry is to offer the patient a faithful imitation of the missing tooth structures.Therefore,
new biomaterials mimicking the physical properties of natural tooth have been developed. In recent
years computer-aided design and computer-aided manufacturing (CAD/CAM) technologies are
gaining popularity in dentistry with chair-side concept. In this study, the effects of surface finishing
method on roughness of dental restorations made from hybrid ceramic blocks were investigated. For this purpose, 20 samples prepared from each group, two different hybrid ceramic block
manufactured by for CAD/CAM systems (Lava Ultimate, 3M ESPE, Seefeld, Germany - VITA Enamic,
VITA Zahnfabrik, Bad Sackingen, Germany) and a lithium-disilicate reinforced glass ceramic block
(IPS e.max CAD, Ivoclar Vivadet, Schaan, Liechtenstein). 10 samples were polished and 10 were
glazed according to related manufacturer instructions. For hybrid ceramics, Vita Enamic Glaze
applied with applicator and polymerized with light. Surface roughness was measured with a
surface profilometer (Mitutoyo Surftest SJ-310, Mitutoyo Corparation, Tokyo, Japan). Data were
statistically analyzed and minimum Ra value was observed at Lava Ultimate polished group
(Ra=0,07) and maximum was at IPS E.max CAD glaze group (Ra=0,38)According to results of the
present study, polishing of hybrid ceramics provide clinically acceptable surface properties.
87
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-49
YENİ GELİŞTİRİLEN POLİSAJ SİSTEMLERİNİN NANOKOMPOZİT REZİNLERİN RENK
STABİLİTESİNE ETKİSİ
Elif Yaşa1, Bilal Yaşa2, Duygu Yıldızeli1, Hüseyin Hatırlı2
1
Şifa Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi
Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yeni geliştirilen spiral şekilli iki aşamalı polisaj sistemlerinin, bir, yedi
ve on dört gün kahve solüsyonunda bekletilen nanokompozitlerin renk stabilitesine olan etkisini
karşılaştırmaktır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: İki farklı kompozit materyalinin (nanofil (Filtek Ultimate), nanohibrit (Filtek Z550))
her birinden 36 adet disk şeklinde (10x2mm) örnek hazırlandı. Örnekler şeffaf bant kullanılarak
hazırlandı ve her gruptan 12 tanesi kontrol grubu olarak ayrıldı. Diğer örnekler ise iki gruba
ayrılarak iki aşamalı polisaj sistemi (Clearfil Twist Dia ve Sof-Lex Spiral) ile polisajlandı. Daha sonra
tüm örnekler on dört gün süresince kahve solüsyonunda bekletildi. Örneklerin renk ölçümleri
spektrofotometre kullanılarak başlangıç, 1., 7. ve 14. günlerde gerçekleştirildi. İstatistiksel analiz
üç yönlü ANOVA ve Tukey’s çoklu karşılaştırma testi kullanılarak yapıldı (p<0.05).
88
BULGULAR: On dört gün sonraki değerler, başlangıç ve 7. gün değerleriyle karşılaştırıldığında
tüm materyallerde önemli renk değişimi olduğu görüldü (p<0.05). En düşük renk değişimi Filtek
Z550 grubunda gözlemlenirken en yüksek renk değişimi Filtek Ultimate grubunda gözlemlendi.
Şeffaf bantla bitirilen gruptaki örnekler en yüksek renklenme değerleri gösterdi (p<0.05). Clearfil
Twist Dia ve Sof-Lex Spiral ile polisaj yapılan gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
gözlemlenmedi.
SONUÇ: Kompozit materyallerde görülen renk değişimi materyalin içeriğine ve renklenme
solüsyonuna maruz kalma süresine göre değişiklik gösterebilir. Kompozit yüzeyinin polisajlanması
renklenmeyi önlemek için gerekli bir uygulamadır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-49
EFFECT OF NOVEL POLISHING SYSYTEMS ON THE COLOR STABILITY OF NANOCOMPOSITE
RESINS
Elif Yaşa1, Bilal Yaşa2, Duygu Yıldızeli1, Hüseyin Hatırlı2
1
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir,
Turkey
AIM: The aim of this in vitro study was to compare the effect of spiral-shaped novel two-step
polishing systems on the color stability of nanocomposite resins after immersion in coffee for one,
seven and fourteen days.
RESULTS: After fourteen days, all materials exhibited significant color changes compared to
baseline and seven days (p<0.05). The lowest color change was significantly observed in Filtek
Z550 groups while the highest color change was observed in Filtek Utimate groups. All mylar strips
finished specimens presented the greatest staining (p<0.05). There were no statistically significant
differences between the Clearfil Twist Dia and Sof-Lex Spiral polished groups.
CONCLUSION: The color change of composite materials may differ depend on the composition
of the material and exposure time to the staining solution. Polishing procedures is essential to
achieving a stain resistant on the composite surface.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: Thirty-six disk-shaped specimens (10x2mm) were made of each of two composite
materials (a nanofilled (Filtek Ultimate) and a nanohybrid (Filtek Z550)). All specimens were cured
under mylar strips and twelve of them served as a control. Then the other specimens were divided
into two groups and polished with two-step polishing systems (ClearfilTwist Dia and Sof-Lex
Spiral). They were immersed in coffee up to fourteen days. Color measurements were made with a
spectrophotometer at baseline, after one, seven and fourteen days. Three-way ANOVA and Tukey’s
tests were used for statistical analysis (p<0.05).
89
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-50
FARKLI POLİSAJ SİSTEMLERİNİN RENKLENDİRİLMİŞ NANOKOMPOZİT REZİNLERDEKİ
REPOLİSAJ ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Elif Yaşa1, Duygu Yıldızeli1, Bilal Yaşa2
1
Şifa Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
90
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yeni geliştirilen iki aşamalı farklı polisaj sistemlerinin renklendirilmiş
nano içerikli kompozit rezinlerdeki repolisaj etkinliğinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM: Farklı nanokompozit rezinlerden (Filtek Ultimate ve Filtek Z550) 30 adet disk şeklinde
örnek (10 mm çapında ve 2 mm kalınlığında) şeffaf bant kullanılarak hazırlandı ve her gruptan
10 tanesi kontrol grubu olarak ayrıldı. Kalan örnekler ise rastgele iki gruba ayrılarak saf elmas
partikülleri (Clearfil Twist Dia) ve alüminyum oksit partikülleri (Sof-Lex Spiral) içeren polisaj
sistemleri ile üretici firmaların önerileri doğrultusunda polisajlandı. Her bir örneğin başlangıç
renk değerleri spektrofotometre kullanılarak ölçüldükten sonra, örnekler renklendirme işlemi için
28 gün süresince kahve solüsyonunda bekletildi. Renklendirme işleminden sonra örneklere aynı
polisaj sistemleri kullanılarak polisaj yapıldı. Kontrol grubundaki örnekler ise profilaksi pastası ve
polisaj fırçası ile polisajlandı. Örneklerin 28. gün ve repolisaj işlemleri sonrasında renk ölçümleri
tekrardan yapıldı. İstatistiksel analiz için üç yönlü ANOVA ve Tukey’s testi kullanıldı. (p<0.05).
BULGULAR: Repolisaj sonrası, tüm kompozit rezin materyalleri arasında polisaj gruplarında
kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı renk farklılığının oluştuğu gözlemlendi (p<0.05).
Clearfil Twist Dia grubunda repolisaj sonrası yüksek renk değişimi bulunurken, Sof-Lex Spiral
grubunda daha düşük renk değişimini olduğu görüldü (p<0.05).
SONUÇ: Kahve kompozit rezinlerde yüksek renk değişimine neden olmaktadır ve repolisaj
uygulanması kompozit rezinlerin uzun dönem renklenmesini önemli derecede azaltmaktadır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-50
EVALUATION OF REPOLISHING EFFICACY OF DIFFERENT POLISHING SYSTEMS ON STAINED
NANOCOMPOSITE RESINS
AIM: The aim of this study was to evaluate the repolishing ability of newly developed two-step
polishing systems on staining removal from nanocomposite resins.
METHODS: Thirty disc-shaped specimens (10 mm diameter and 2 mm thickness) each were
made from two different nanocomposite resins (Filtek Ultimate and Filtek Z550). All specimens
were cured under mylar strip. Then ten specimens for each composite group served as a control.
The other specimens were divided randomly into two groups and polished with polishers that
contain pure diamond particles (Clearfil Twist Dia) and aluminium oxide particles (Sof-Lex Spiral)
according to the manufacturers instructions. The baseline color values of each specimens were
measured using spectrophotometer and then were immersed in coffee up to twenty eight days.
After staining procedure specimens were polished with same polishing materials. Control groups
were polished with polishing brush and propylaxis paste. Color measurements were performed
with a spectrophotometer after 28 days and repolishing. Three way ANOVA and Tukey’s tests were
used for statistical analysis (p<0.05).
RESULTS: Polishing materials exhibited statistically significant color differences for all composite
materials after repolishing compared to control groups (p<0.05). Clearfil Twist Dia groups showed
the highest color change while Sof-Lex Spiral groups showed the lowest after repolishing (p<0.05).
CONCLUSION: Coffee immertion caused greater color change in composite resins and repolishing
procedure with polishing materials significantly decrease staining.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Elif Yaşa1, Duygu Yıldızeli1, Bilal Yaşa2
1
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Sifa University, Izmir, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir,
Turkey
91
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-51
SOĞUK PLAZMA UYGULAMASININ FARKLI CAD/CAM MATERYALLERİNİN ISLANABİLİRLİĞİNE
ETKİSİ
Pınar Adımcı1, Fatma İbiş2, Utku Kürşat Ercan3, Bora Bağış1
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Biyomedikal Teknolojiler Anabilim Dalı, İzmir
3
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Yapılan restorasyonların rezin bağlantısının başarısı, materyal yüzeyindeki ıslanabilirliğin
artması, temas açısının azalmasıyla artış göstermektedir. Soğuk plazma uygulamasının,
simantasyon işleminde, restorasyonların yüzey karakterini iyileştiren alternatif bir yöntem
olabileceği düşünülebilir. Bu çalışmanın amacı farklı sürelerde uygulanan atmosferik soğuk plazma
uygulamasının, farklı tip CAD/CAM materyallerinin yüzey temas açısı üzerine etkisini araştırmaktı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamız için seramik yapıda (Vita Mark II), hibrit yapıda (Lava Ultimate)
ve rezin yapıda (Polimetilmetakrilat-PMMA) (Telio CAD) CAD/CAM blokları düşük devirli kesme
cihazında kesilerek, 2 mm kalınlığında 40 örnek elde edildi. Aynı içeriğe sahip örnekler 0
saniye(kontrol grubu), 15 saniye, 30 saniye, 60 saniye ve 90 saniye süresince 2500 Hz frekans, 31,6
kV ve 13,5 W plazma elektriksel parametreleri ile soğuk plazma uygulanmış örnekler olmak üzere
5 gruba ayrıldı. Her grupta bulunan 8 adet örnek yüzeyinin oda sıcaklığında, distile su ile yaptığı
temas açısı, durgun damla tekniği ile temas açısı ölçüm cihazı kullanılarak ölçüldü.(n=8) Veriler iki
yönlü ANOVA ve Fisher’s LSD testi ile değerlendirildi.(α=.05)
92
BULGULAR: Bütün materyaller için kontrol grubu ile diğer zaman dilimlerinin grupları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark ortaya çıktı.(p<0,05) Fakat 30 saniye grubu ile 30 saniyeden daha
fazla sürede soğuk plazma uygulanan (60 saniye ve 90 saniye) zaman dilimlerinin grupları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.(p>0,05)
SONUÇ: Soğuk plazma uygulaması hibrit, seramik ve rezin yapıdaki CAD/CAM restorasyonlarının
temas açısını değiştirerek, rezin bağlantısına katkıda bulunabilir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-51
EFFECT OF NON-THERMAL PLASMA TREATMENT ON WETTABILITY OF DIFFERENT CAD/CAM
MATERIALS
Pınar Adımcı1, Fatma İbiş2, Utku Kürşat Ercan3, Bora Bağış1
1
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey
2
Department of Biomedical Technologies, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey
3
Department of Biomedical Engineering, Izmir Katip Celebi University, Izmir, Turkey
MATERIAL-METHOD: In our study, ceramic based(Vita Mark II), hybrid based(Lava Ultimate)
and resin based(polymethylmethacrylate-PMMA)(Telio CAD) CAD/CAM blocks were cut with
low speed cutting machine to prepare 40 specimens that have 2 mm of thickness. The specimens
that have same contents divided into 5 groups which were treated with NTP, generated using an
AC microsecond pulsed power source with a frequency of 2.5 kHz, 31,4 kV and 13,5 W plasma
electrical parameters and with a fixed 2 mm discharge gap, for 0 second(control), 15 seconds, 30
seconds, 60 seconds and 90 seconds. Contact angle of distilled water on the surfaces of samples
were measured by sessile drop technique using contact angle meter in room temperature. Data
were analyzed with two-way ANOVA and Fisher’s LSD test.(α=0.05)
RESULTS: For all materials, there were statistically significant difference in contact angle between
control group and the other time period groups.(p<0,05) But there were no statistically significant
difference in contact angle between 30 seconds group and the other groups which were treated
with NTP more than 30 seconds.(p>0,05)
CONCLUSION: NTPT may contribute to the resin bonding by decreasing the contact angle of
hybrid, ceramic and resin-based CAD/CAM restorations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Resin bonding of restoration success increases with the wetting ability of material surface,
decreasing the contact angle. Non-thermal plasma treatment (NTPT) may be considered an
alternative method of improving the surface characteristics for cementation process. The aim of
this study was to investigate the effect of different application time of NTPT on the surface contact
angle of different CAD/CAM materials.
93
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-52
REZİN KOMPOZİTLERDEKİ FARKLI YÜZEY BİTİRME İŞLEMLERİNİN CANDİDA ALBİCANS’IN
ADEZYONUNA ETKİSİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Elif Aybala Oktay1, Hüseyin Tort2, Ertürk Bilgeç1, Bülent Pişkin3, Ramazan Gumral4, Eyüp Doğan4,
Fulya Toksoy Topçu1
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Restoratif Dişhekimliği Bölümü, Ankara
2
Diyarbakır Askeri Hastanesi, Diyarbakır
3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi,Protetilk Diş Tedavisi Bölümü, Ankara
4
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Mikrobiyoloji Bölümü, Ankara
94
AMAÇ: Bu çalışmada, farklı kompozit materyaller üzerine uygulanan farklı bitirme ve polisaj
işlemlerinin, Candida Albicans’ın adezyonuna etkileri incelenmiştir.
MATERYAL-METOD: Örneklem 3 gruptan oluşmuştur: İki grupta iki farklı bitirme
ve polisaj yöntemi kullanılmış ve 3. grup olan kontrol grubuna hiçbir müdahalede
bulunulmamıştır. Bu işlemler farklı 3 resin kompozite uygulanmıştır. Toplamda 9
grup oluşturulmuştur. Her bir grup 5 örnekten oluşmaktadır. Toplam 45 örnek vardır.
1. Gruba (n:15) polisaj diskleri ile polishing işlemi uygulandı.
2. Gruba (n:15) Biscover LV uygulanmıştır.
3. Grup (n:15) kontrol grubu olup yüzey bitirme işlemleri açısından müdahale edilmemiştir.Candida
Albicans kökeninin (GDH 2346) adezyon yetenekleri RPMI 1640 besiyerinde test edildi. Adezyonun
kantitatif olarak ölçülmesi XTT/Koenzim Q0 yöntemiyle gerçekleştirildi. İstatistik değerlendirmeler
Kruskal- Wallis ve Mann Whitney U test kullanılarak yapılmıştır. Çoklu karşılaştırmalarda Bonferroni
düzeltmesi yapıldı.
SONUÇ: Sonuç olarak farklı yüzey işlemi yapılan kompozit disklerde, Candida Albicans
adezyonunun farklı seviyelerde olduğu gözlenmiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-52
EFFECTS OF DIFFERENT SURFACE TREATMENT ON THE CANDIDA ALBICANS ADHESION OF
RESIN COMPOSITES
PURPOSE: In this study, the effects of different finishing and polishing processes applied onto
different composite materials on the adhesion of Candida Albicans have been examined.
MATERIAL-METHOD: The sampling consisted of 3 groups: In two groups, two different
completing and polishing methods were used and no applications were made to the 3rd Group,
which is the Control Group. These applications were applied to different 3 resin composites.
9 groups were formed in total. Each group consisted of 5 samples. There were 45 samples. 1. Group (n:15): Polishing was applied with polishing disks.
2. Group (n:15): Biscover LV was applied.
3. Group (n:15): This is the Control Group, and no applications were made in terms of surface
completion processes.
The adhesion skills of the Candida Albicans origin (GDH 2346) were tested in RPMI 1640 medium.
The quantitative measurement of the adhesion was realized with XTT/Coenzyme Q0 Method.
Statistical analyses were made by using the Kruskal-Wallis and Mann Whitney U Test. Bonferroni
correction was applied in multiple comparisons.
CONCLUSION: As a conclusion, it was observed that Candida Albicans adhesion is at different
levels in composite disks that receive different surface processes.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Elif Aybala Oktay1, Hüseyin Tort2, Ertürk Bilgeç1, Bülent Pişkin3, Ramazan Gumral4,
Eyüp Doğan4, Fulya Toksoy Topçu1
1
Department of Restorative Dentistry, Gulhane Military Medical Academy,
Ankara, Turkey
2
Diyarbakır Military Medicine,Diyarbakır, Turkey
3
Department of Prosthetics Dentistry,Gulhane Military Medical Academy,Ankara, Turkey
4
Department of Medical Microbiology,Gulhane Military Medical Academy,Ankara, Turkey
95
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-53
KOMPOZİTLERİN ALKOLLÜ VE ALKOLSÜZ İÇECEKLERDEKİ YÜZEY MİKROSERTLİK
DEĞİŞİMİNİN İNCELENMESİ
Meltem Mert Eren1, Günçe Saygı2, Zuhal Yıldırım2, Hande Şar Sancaklı2, Taner Yücel2,
Esra Yıldız2
1
Kemerburgaz Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı
2
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı,İstanbul
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, 20- ve 40- saniye polimerize edilen farklı tip kompozitlerin, alkollü ve
alkolsüz içeceklerde bekletildiğinde yüzey mikrosertlik değişiminin incelenmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
METOD: 8×2 mm’lik 240 tane disk şeklindeki örnek, test edilen dört farklı kompozitten
üretilmiştir: Bir mikrohibrid Charisma Classic (Heraus Kulzer), bir nanofil Filtek Ultimate (3M), bir
mikrofil G-eanial (GC) ve bir nanohibrid A-elite (Bisco). Tüm gruplar kuartz-halogen bir ışık kaynağı
(Hilux) ile polimerizasyon süresine (20- ya da 40- saniye) göre iki alt gruba ayrılmış, sonrasında
da tüm gruplar bekletilecekleri içeceğe göre toplam 24 grubu oluşturacak şekilde 3’ e ayrılmıştır
(n=10): Alkolsüz asidik kola (Coca Cola pH=2,5), Alkollü asidik kırmızı şarap (Villa Doluca pH=3,3)
ve Distile su (Kontrol). Her örnek, oda sıcaklığında tutulan içeceklerde 15 dakika/gün bekletilmiştir.
Yüzey mikrosertlik değerleri profilometre ile 24 saat sonra ve 1 aylık periyotlarda ölçülmüştür. İki
değer arasındaki değişim hesaplanmış ve gruplar arası farklılıklar non-parametrik bir test (KruskalWallis) ile anlamlılık değeri 0,05 alınarak analiz edilmiştir.
96
BULGULAR: Kompozit materyalleri incelendiğinde, nanofil grubu en yüksek mikrosertlik
değerlerini göstermiş. Mikrohibrit ve nanofil gruplarını takiben, içeceklerde en çok yumuşamayı
mikrofil kompozit göstermiştir. Polimerizasyon süresi ve asidik solüsyonlardaki değişim
incelendiğinde, 40 san. polimerize edilmiş mikrohibrid kompozit ile 20 san. polimerize edilmiş
mikrofil kompozit gruplarında, tüm solüsyonlarda istatistiksel olarak anlamlı değişiklikler gözlenir
iken, tüm mikrofil gruplarında (p<0.05) 20 ve 40 saniye polimerizasyon süresi arasında anlamlı
farklılık bulunmaktadır.
SONUÇ: Mikrohibrit ve nanofil kompozitler, mikrofil ve nanohibrit kompozitlere göre yüzey
mikrosertlik değişimine daha dayanıklıdır. Mikrosertlik değerleri polimerizasyon süresinin
uzatılması ile artarken, asidik ve alkolik içeriklerin mikrosertlik üzerine etkileri benzer bulunmuştur.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-53
SURFACE HARDNESS CHANGE OF COMPOSİTE RESİNS IMMERSED İN BEVERAGES WİTH/
WİTHOUT ALCOHOL
AIM: Purpose of this study was to evaluate the microhardness values of various composites
regarding polymerisation time and consequtive immersion in alcoholic and acidic beverages.
METHODS: Two hundred and forty 8x2 mm disk-shaped specimens were prepared from four
restorative materials: A microhybrid Charisma Classic (Heraus Kulzer), a nanofilled Filtek Ultimate
(3M), a microfilled G-eanial (GC) and a nanohybrid A-elite (Bisco). Specimens were first divided
into two subgroups, according to polymerisation time; 20- or 40- seconds with a quartz-halogen
unit (Hilux) then each groups were further immersed in via non-alcoholic but acidic (Coca Cola
pH=2,5) or alcoholic acidic (Villa Doluca Red Wine pH=3,3) beverages and distilled water as
control to obtain 24 subgroups (n=10). Immersion cycles took 15 min/day at room temperatures.
Surface hardness was measured with a profilometer at after 24 hours and 1 month. Microhardness
change of groups were calculated and obtained data were analyzed statistically using a nonparametric test, Kruskal-Wallis, with a probability level of 0.05.
RESULTS: Among type of composite material, nanofilled group revealed the highest microhardness
values followed by microhybrid and nanohybrid whereas, alcoholic and acidic beverage softened
the microfilled composite with a significant difference. Considering the polimerisation time and
the immersion in acidic beverages, 40s cured microhybrid composite and 20s cured microfilled
composite samples showed statistically significant changes between all beverages (p<0.05).
There is significant changes between 20- and 40- seconds in all of the microfilled groups (p<0.05).
CONCLUSION: Microhybrid and nanofilled composites used in the study are more resistant to
microhardness changes when compared to microfilled and nanohybrid composites. Surface
change resistancy seemed to be affected by the extent of the polymerisation time however both
acidic and alcoholic content revealed similar effects on microhardness.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Meltem Mert Eren1, Günçe Saygı2, Zuhal Yıldırım2, Hande Şar Sancaklı2, Taner Yücel2,
Esra Yıldız2
1
Kemerburgaz University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Istanbul,
Turkey
2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry,
Istanbul, Turkey
97
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-54
İKİ FARKLI KOMPOZİT MATERYALİNİN YÜZEY ÖZELLİKLERİNDEKİ DEĞİŞİMİN 1 YIL SUDA
BEKLETME SONUCUNDA İNCELENMESİ
Neslihan Tekçe1, Kanşad Pala2, Mustafa Demirci3, Safa Tuncer3
1
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
2
Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri
3
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı iki faklı kompozit materyalinin yüzey özellikleri üzerindeki değişimi 1
yıl suda bekletme sonunda incelemektir.
YÖNTEM: Clearfil Majesty Esthetic and Clearfil Majesty Posterior (Kuraray Medical Co, Tokyo,
Japan) kompozit materyallerinden 10 mm çapında ve 2 mm kalınlığında toplam 40 adet
kompozit disk oluşturulmuştur. Her bir kompozit materyalinden 10 örnek mikrosertlik testi için,
10 örnek ise pürüzlülük testi için kullanılmış ve ölçümler 24 saat ve 1 yıl suda bekletme sonunda
yapılmıştır. Veriler istatistiksel olarak Two-way varyans analizi ve post-hoc Bonferroni test ile
değerlendirilmiştir.
98
BULGULAR: Clearfil Majesty Esthetic kompozit materyalinin yüzey sertlik değerleri 1 yıl suda
bekletme sonucunda anlamlı olarak azalırken (78.15- 63.74, p= 0.015), yüzey pürüzlülük değerleri
anlamlı bir değişiklik sergilememiştir (0.36- 0.39, p= 0.464). Clearfil Majesty Posterior’un
mikrosertlik değerleri ise 1 yıl sonunda oldukça stabilken (138.74- 137.25, p= 0.784), yüzey
pürüzlülük değerleri anlamlı bir artış sergilemiştir (0.39- 0.48, p= 0.028).
SONUÇ: Materyallerin 1 yıl suda bekletilmesi, Clearfil Majesty Esthetic’in mikrosertlik değerlerinin
düşmesine, Clearfil Majesty Posterior’un ise yüzey pürüzlülük değerlerinin artmasına sebep
olmuştur.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-54
CHANGES IN SURFACE CHARACTERISTICS OF TWO DIFFERENT RESIN COMPOSITES AFTER 1
YEAR WATER STORAGE
Neslihan Tekçe1, Kanşad Pala2, Mustafa Demirci3, Safa Tuncer3
1
Kocaeli University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry,
Kocaeli, Turkey
2
Erciyes University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry,
Erciyes, Turkey
3
İstanbul university Faculty of Dentistry, Department of Conservative Dentistry,
İstanbul, Turkey
AIM: To evaluate changes in surface characteristics of two different resin composites after 1 year of
water storage using a profilometer and Vickers Hardness.
RESULTS: Microhardness values of Clearfil Majesty Esthetic decreased significantly (78.15 to 63.74,
p= 0.015) and surface roughness values did not change after 1 year of water storage (0.36 to 0.39,
p= 0.464). Clearfil Majesty Posterior microhardness values were quite stable (138.74 to 137.25, p=
0.784), and surface roughness values increased significantly (0.39 to 0.48, p= 0.028) over 1 year.
CONCLUSION: One year of water storage caused microhardness values for Clearfil Majesty Esthetic
to decrease and the surface roughness of Clearfil Majesty Posterior increased.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A total of 40 composite disk specimens (10 mm in diameter and 2 mm thick) were
fabricated using Clearfil Majesty Esthetic and Clearfil Majesty Posterior (Kuraray Medical Co, Tokyo,
Japan). Ten specimens from each composite were used for surface roughness and microhardness
tests (n=10) and measurements were performed at 24 h and 1 year of water storage. The data
were analyzed using two-way analysis of variance and a post-hoc Bonferroni test.
99
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-55
FARKLI BEYAZLATMA SİSTEMLERİNİN ETKİNLİK VE RENK STABİLİTELERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Esra Uzer Çelik, Fatma Yılmaz, Ayşe Tuğçe Tunaç
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu in vitro çalışmanın amacı, farklı muayenehane tipi beyazlatma sistemlerinin beyazlatma
etkinliklerinin ve renk stabilitelerinin karşılaştırılmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Seksen adet mine-dentin örneği renklenme şiddetinin standardize edilmesi amacıyla
beyazlatma öncesi Orange II boyası ile renklendirildi. Örnekler rastgele dört gruba ayrıldı (n=20):
(1) %40 hidrojen peroksit jeli (Opalescence Boost PF) (OB), (2) %25 hidrojen peroksit jel + ışık
aktivasyonu (Zoom 2) (Z2), (3) %38 hidrojen peroksit + ışık aktivasyonu (Signal Professional
White Now) (SP), (4) beyazlatma uygulaması yapılmamış grup (kontrol). Renk değerleri dental
spektrofotometre ile ölçüldü. Beyazlatma sonrası dişler 9 gün boyunca kırmızı şarapta yeniden
renklendirildi. Beyazlatma sonrası renk farkı (δE1), yeniden renklendirme sonrası renk farkı (δE2)
olarak hesaplandı. Çalışma gruplarının renk farklılıklarının karşılaştırılması tek yönlü ANOVA ve
Bonferonni testleri ile gerçekleştirildi (α = 0,05). Her grubun beyazlatma ve yeniden renklendirme
sonrası renk farklılıkları (δE1-δE2) bağımlı örneklem t-testi ile analiz edildi ( α= 0,05).
100
BULGULAR: Bütün beyazlatma ajanları kontrol grubuna göre daha yüksek δE1 ve δE2 değerleri
gösterdi (p<0,05). SP ve Z2 sistemleri arasında δE1 ve δE2 değerleri açısından fark gözlenmezken,
OB ile diğer sistemlere göre daha düşük δE1 ve δE2 değerleri elde edildi (p<0,05).
SONUÇ: Işık aktivasyonlu sistemlerin beyazlatma etkinliği ışık aktivasyonsuz sistemden daha
yüksek bulunmuştur. Ancak bu sistemlerde yeniden renklenmeye daha fazla yatkınlık gözlenmiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-55
COMPARISON OF EFFICACY AND COLOR STABILITY OF DIFFERENT BLEACHING SYSTEMS
Esra Uzer Çelik, Fatma Yılmaz, Ayşe Tuğçe Tunaç
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Izmir Katip Celebi University, Izmir,
Turkey
RESULTS: All bleaching systems revealed higher δE1 and δE2 values than control group (p<0.05).
There was no differences between δE1 and δE2 values of SP and Z2 systems, while OB produced
lower δE1 and δE2 values than these systems (p<0.05).
CONCLUSIONS: Light activated bleaching systems produced higher bleaching efficacy compared
to bleaching system without light activation. However, they showed higher staining susceptibility
after bleaching than bleaching system without light activation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSES: The purpose of this in vitro study was to evaluate the bleaching efficacy and colour
stability of different in-office bleaching systems.
METHODS: Eighty enamel-dentin samples were stained with Orange II dye solution to standardize
the severity of discoloration before bleaching process. Samples were randomly divided into four (n
= 20): (1) 40% hydrogen peroxide gel (Opalescence Boost PF) (OB); (2) 25% hydrogen peroxide
with light activation (Zoom 2) (Z2), (3) 38% hydrogen peroxide with light activation (Signal
Professional White Now) (SP), and (4) no bleaching (control group). Color values were measured
using a dental spectrophotometer. After bleaching, the teeth were re-stained for 9 days using red
wine. The color differences after bleaching and after re-satining were reported as δE1 and δE2,
respectively. The color difference values of study groups were compared using one-way ANOVA
nad Bonferonni tests ( α= 0.05). The difference between δE1 and δE2 values of each group were
analyzed using paired samples t-test (α= 0.05).
101
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-56
ANTERİOR MULTİ DİASTEMA ESTETİK REHABİLİTASYONU
Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Zehra Süsgün Yildirim, Mahmut Karacan, Salih Aydin
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Diyarbakır
AMAÇ: Diastema dişler arasındaki boşlukla karakterize olmuş bir dental anomalidir. Diastema
lokalize ve generalize olabilmektedir. Diastema etyolojisinde kalıtım,alveolar ark boyut
farklılıkları,yanlış dil pozisyonu,konjenital diş eksikliği vardır. Diastema tedavisinde direk kompozit
restorasyonlar,seramik ve kompozit laminalar uygulanmaktadır.
YÖNTEM: Estetik nedenlerle Dicle Üniversitesi DişHekimliği Fakültesi Restoratif diş tedavisi
kliniğine başvuran 5 hastada mutidiastema tespit edildi. Hastalara direk kompozit restorasyonla
diastema kapama planlandı. Yapılacak tedavilerle ilgili hastalar bilgilendirildi. Mineye %37 fosforik
asit uygulandı. Yıkama ve kurulamadan sonra bond (Universal bond, 3M ESPE) uygulandı. Işıkla
polimerizasyondan sonra A2 dentin (Filtek™ Ultimate Universal, 3M-ESPE) ve A2 enamel (Filtek™
Ultimate Universal, 3M-ESPE) kullanıldı. Son aşamada bitirme ve polisaj işlemleri yapıldı ( Soflex3M). TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR VE SONUÇ: Doğru bir tedavi planı ile multidiastemanın kompozit rezinle tedavisinde
iyi bir estetik sonuç alınabilir. Bu yöntem aynı zamanda minimal invaziv bir yaklaşım içermektedir.
102
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-56
ANTERIOR AESTHETIC REHABILITATION OF MULTI DIASTEMA
Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Zehra Süsgün Yildirim, Mahmut Karacan, Salih Aydin
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
AIM: Diastema is dental anomaly characterized by the gap between teeth. Diastema can
be localized and generalized. Diastema etiology of inheritance, alveolar arc size differences,
incorrect tongue position, a congenital lack of teeth. In the diastema treatment. direct composite
restorations, ceramic and composite laminates is applied.
METHOD: Concerning aesthetic reasons in 5 patients admitted to the Dicle University Faculty of
Restorative Dentistry clinic. Patients were planned diastema closure with direct composite restoration.
Things were informed about the treatment of patients. 37% phosphoric acid was applied on enamel.
After rinsing and drying bond (Universal Bond, 3M ESPE ) was applied. After light- polymerization
A2 dentin ( Filtek ™ Ultimate Universal, 3M- ESPE) and A2 enamel ( Filtek ™ Ultimate Universal, 3MESPE ) was used. In the final stage finishing and polishing procedures were performed. ( soflex3m )
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS AND CONCLUSION: Multidiastema with the right treatment plan can be a good aesthetic
result by the treatment of composite resin. It also includes a minimally invasive approach.
103
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-57
FARKLI SİMAN ARALIĞI DEĞERLERİNİN CAD/CAM İLE ÜRETİLMİŞ KRONLARIN DİKEY KENAR
ARALIĞINA ETKİSİ
Tuncer Burak Özçelik1, Emre Şeker2, Burak Yılmaz3
1
Başkent Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
2
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,
Eskişehir
3
Ohio Devlet Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Dişhekimliği Bölümü, Kolombus, OH
AMAÇ: CAD/CAM kuronların üretiminde kullanılan ortalama siman aralığını değerinin ne olması
gerektiği konusunda literatürde görüş birliği yoktur. Bu çalışmanın amacı, farklı siman aralığı
değerleri ile üretilen kuron alt yapılarının, vertikal kenar aralığının karşılaştırılmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu çalışmada çekilmiş insan premolar dişi kullanılmıştır. Doğal dişlerde basamaklar
1.0 mm genişliğinde yuvarlatılmış shoulder şeklinde, elmas uçlu, soğutmalı döner aletlerde
hazırlanmıştır. Prepare edilmiş olan dişler 3 boyutlu laboratuvar tarayıcısı ile taranmıştır. Elde
edilen 3 boyutlu STL görüntüler CAD yazılımına gönderilerek premolar dişler için kuron alt yapıları
tasarlanmıştır. Siman aralığı kron kenarlarında 20µm ayarlanırken, kronun iç kısımlarında sırasıyla
40µm, 50µm ve 60µm değerlerinde hazırlanmıştır. Aynı tasarıma sahip kuron tasarımları (n:9)
freze edilmiş ve dikey kenar aralıkları stereomikroskop ile ölçülmüştür. Tek yönlü varyans analizi
ile veriler değerlendirilmiş ardından post hoc Tukey çoklu karşılaştırma testleri yapılmıştır (α =.05).
104
BULGULAR: Tek yönlü varyans analizi, farklı siman aralığı ayarlarının dikey kenar aralığı değerlerini
önemli derecede etkilediğini göstermiştir (P<.001). Bu çalışmanın bulguları, siman aralığı miktarı
arttıkça dikey kenar aralığı değerinin azaldığını göstermektedir (P<.001).
SONUÇ: Tüm gruplarda (siman aralığı değeri 20-40 µm; 20-50 µm ve 20-60 µm), dikey kenar
aralığı klinik olarak kabul edilebilir sınırlar içerisindedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-57
EFFECT OF DIFFERENT CEMENT SPACE VALUES ON THE VERTICAL MARGINAL GAP OF CAD/
CAM FABRICATED CROWNS
Tuncer Burak Özçelik1, Emre Şeker2, Burak Yılmaz3
Baskent University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ankara, Turkey
2
Eskişehir Osmangazi University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Eskişehir,
Turkey
3
The Ohio State University, College of Dentistry, Division of Restorative Dentistry, Columbus, OH
1
MATERIAL AND METOD: An extracted premolar tooth was used in this study. A 1.0-mm
rounded shoulder margin was prepared circumferentially with a diamond rotary instrument
and high speed handpiece, under coolant. The tooth preparation was scanned with a 3D
laboratory scanner. The 3D STL image obtained from the laboratory scanner was sent to a CAD
design software and a maxillary premolar crown design was completed using the software
library. Cement space was set to 20 µm at the crown margins and 40 µm, 50µm and 60 µm at
the remaining spaces insides the crown. Crowns were milled using the same crown design
(n=9). Vertical marginal gap values were measured with a stereoscopic zoom microscope.
One-way ANOVA and software were used to analyze the data. According to the assumption
of homogeneity of variance, the post hoc Tukey multiple comparison test was used (α =.05).
RESULT: Results of 1-way ANOVA indicated that the differences in cement gap settings
significantly affected the vertical marginal gap values (P<.001). Results of the study indicated
that the vertical marginal gap was smaller when the cement gap was increased (P<.001).
CONCLUSION: In all groups (cement space ranges 20-40 µm; 20-50 µm and 20-60 µm), vertical
marginal gap is within the clinically acceptable limits.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: To the authors’ knowledge, there is no consensus regarding the cement space to be used
for CAD/CAM systems. The aim of this study was to compare the vertical marginal gap of crown
substructures fabricated using different ranges of cement space values.
105
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-58
ER:YAG LAZER UYGULAMASININ KÖK KANAL DENTİNİNDEKİ BAĞLANMA DİRENCİNE ETKİSİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Zuhal Görüş1, Ayşe Meşe2, Merve Tokgöz Çetindağ2, Ozan Erdost Evran2
1
Siverek Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Şanlıurfa
2
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
106
AMAÇ: Çalışmamızın amacı, aşırı madde kaybına sahip dişlere uygulanan farklı yüzey işlemlerine
tabi tutulmuş prefabrik cam fiber postların bağlanma dayanıklılığını artırmak için kök yüzeyine
lazer uygulamanın etkisinin incelenmesi.
YÖNTEM: Çalışmamızda, Er:YAG lazerle pürüzlendirilmiş post boşluklarına farklı yüzey işlemlerine
tabi tutulmuş cam fiber postların yerleştirilmesinin bağlanma dayanımına etkisi değerlendirilmek
istenmiştir. Çeşitli sebeplerden dolayı çekilmiş 90 adet üst çene santral kesici diş invitro olarak
kullanıldı. Genişletilen kanallara Er:YAG lazer, özel pips uç (R14C) ile uygulandı. Kök kanallarına
konulacak post yüzeyleri 4 farklı teknik (Hidroflorik asit, Cojet uygulaması, Silan uygulaması ve
Al2O3) ile pürüzlendirildi. Yüzey işlemi yapılmış postlar kendinden adeziv kompozit rezin siman
(Clearfil SA) kullanılarak lazer uygulanmış kök kanallarına simante edildi. Dişler akrilik reçine
kalıplara yerleştirilerek, her bir dişten 1 mm kalınlığında 6 kesit hazırlandı. Kesitlere 0,5 mm/dk
hızla push-out testi uygulandı, örneklerden elde edilen sonuçlar Wilcoxon ve Freidman testi ile
değerlendirildi.
BULGULAR: Uygulanan push-out testi sonucunda ortalama bağlanma değerleri kontrol
grubunda; 113.000N, lazer/cojetde 109.9000N, cojetde 86.2000N, lazer/silanda 133.3333N,
silanda 107.7333N, lazer/HFde 122.3667N, HFde 98.2667N, lazer/Al2O3de 128.3333N, Al2O3de
105.0000N olarak bulunmuştur.
SONUÇ: Çalışmamızın sonucunda; cam fiber postların adeziv simantasyonunda, lazer uygulamanın
bağlanma dayanıklılığının artırılmasında etkili olduğu ve en iyi bağlanmanın silan-lazer grubunda
olduğu bulunmuştur.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-58
EFFECT OF ER:YAG LAZER TREATMENT ON BOND STRENGTH OF ROOT CANAL DENTIN
Zuhal Görüş1, Ayşe Meşe2, Merve Tokgöz Çetindağ2, Ozan Erdost Evran2
1
Siverek Oral Health Care Center, Şanlıurfa, Turkey
2
Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey
RESULTS: Average of the bond strengths are found 113.000N control grups, 109.9000N laser/
cojet, 86.2000N cojet, 133.3333N laser/silane, 107.7333N silane, 122.3667N laser/HF, 98.2667N
HF, 128.3333N laser/Al2O3, 105.0000N Al2O3 after push-out test.
CONCLUSION: The end of our study while adhesive cemented of the glass fiber posts, the laser
applications is effective in improving the bond strength and resulted with the highest bond
strength values in silane/laser groups.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The aim of this study, applied to the teeth with excessive loss of material subjected to
different surface processes to improve the durability of prefabricated glass fiber post connecting
to evaluate the effect of the root surface of the laser application.
METHOD: In the study, 90 maxillary central incisor was extracted with different reasons were going
to be used. According to the enlarged canal, Er:YAG laser was applied. Glass fiber posts surfaces be
roughen up by different techniques (Hidrofloric acid, Cojet silica coating, Silane coupling agents,
Al2O3 partical abrasion). Er:YAG laser irradiated teeth canal and the roughened up posts were
going to be cemented to tooth canal using Adeziv Resin Based (Clearfill SA cement). All the teeth
were then embeded into the acrylic resin mold and diamons saw was used to prepare 6 sections
through post dentin specimens each of 1 mm thickness. Push-out tests were performed at a crosshead speed of 0,5 mm/min. Data were analyzed with Wilcoxon and Freidman comparison test.
107
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-59
YENİ TEKNİKLER İLE ÜRETİLEN METAL-SERAMİK RESTORASYONLARIN MARJİNAL,
AKSİYEL VE OKLUZAL UYUMLARININ DENEYSEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Hasan Kocaağaoğlu1, Halil İbrahim Kılınç2, Haydar Albayrak2, Meryem Kara3
1
Pamukkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Denizli
2
Erciyes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri
3
Kıbrıs Şehitler Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Denizli
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yeni teknikler ile üretilen tek üyeli metal-seramik restorasyonların
marjinal, aksiyel ve okluzal uyumlarının porselen uygulamasından önce ve sonra
değerlendirilmesiydi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Yapay diş preparasyonunu takiben ölçüler alındı ve toplam 40 adet alçı model elde
edildi. Elde edilen modeller rastgele 4 gruba ayrıldı (n=10). Kobalt-Krom (Co-Cr) döküm, Co-Cr sert
milleme, Co-Cr yumuşak milleme ve Co-Cr lazer sinterizasyon yöntemleri ile bu modeller üzerinde
metal altyapılar elde edildi. Elde edilen metal altyapılar ana model üzerine yerleştirildi ve marjinal,
aksiyel ve okluzal aralıkları silikon replika yöntemi ile ölçülerek kaydedildi. Ardından altyapılara
veneer seramik uygulandı ve bu uygulamayı takiben yine aynı şekilde ölçümler yapıldı. Elde edilen
veriler istatistiksel olarak çift yönlü varyans analizi ve Bonferroni post hoc testi ile analiz edildi
(α=0.05).
108
BULGULAR: Lazer sinterizasyon grubunda seramik uygulamasından sonra marjinal aralık
değerinde anlamlı bir artış gözlemlendi (p=0.016). Diğer gruplarda ise marjinal aralık değerlerinde
seramik uygulamasından önce ve sonra anlamlı bir farklılık bulunmamaktaydı (p>0.05) (Tablo 1).
Marjinal ve okluzal aralık değerleri ele alındığında, üretim yöntemleri arasında anlamlı farklılık
varken (sırayla, p<0.001 ve p<0.05) (Tablo 1 ve 2), aksiyel aralık değerlerinde anlamlı farklılık
yoktu (p>0.05) (Table 3).
SONUÇ: Sert milleme ve yumuşak milleme yöntemleri ile üretilen restorasyonlar lazer sinterizasyon
ve döküm yöntemleri ile elde edilen restorasyonlardan daha iyi marjinal uyum göstermiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-59
IN-VITRO EVALUATION OF MARGINAL, AXIAL, AND OCCLUSAL FIT OF METAL-CERAMIC
RESTORATIONS PRODUCED WITH NEW TECHNOLOGIES
Hasan Kocaağaoğlu1, Halil İbrahim Kılınç2, Haydar Albayrak2, Meryem Kara3
1
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Pamukkale University, Denizli, Turkey
2
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University, Kayseri, Turkey
3
Kıbrıs Şehitler Oral and Dental Health Center, Denizli, Turkey
PURPOSE: The purpose of this study was to evaluate the marginal, axial, and occlusal fit in
single unit ceramic restorations fabricated with new production techniques compared with a
conventional technique before and after the application of veneering ceramic.
RESULTS: A statistically significant difference was found in the incrase of marginal gap after the
application of veneering ceramic in the LS group (p=0.016). There was no significant difference
in the marginal gap between before and after the application of veneering ceramic in the other
groups (p>0.05) (Table 1). When considered marginal and occlusal gaps, a statistically significant
difference was found among the production techniques (p<0.001 and p<0.05 respectively)
(Tables 1 and 2). However, there was no significant difference in the axial gaps among the groups
(p>0.05) (Table 3).
CONCLUSION: Metal ceramic restorations produced with HM and SM techniques exhibited better
marginal adaptations than those produced with the LS or C techniques.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: After artificial tooth preparation, impressions were taken, and 40 dies were obtained.
The dies were divided into four groups randomly (n=10). Cobalt-Chromium (Co-Cr) cast (C), CoCr hard milling (HM), Co-Cr laser sintering (LS), and Co-Cr soft metal milling (SM) copings were
fabricated. After measuring the marginal, axial, and occlusal gaps of these copings, veneering
ceramic applications were performed for each coping and marginal, axial, and occlusal gaps were
measured again using the silicon replica technique. These measurements were repeated after the
applications of veneering ceramic. The data were analyzed statistically with a two-way ANOVA and
Bonferonni’s post-hoc test (α=0.05).
109
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
Tablo 1. Ortalama (SS) marjinal aralık değerleri
Üretim Tekniği
Döküm
Sert milleme
Lazer sinterizasyon
Yumuşak milleme
Veneer seramik uygulamasından önce
102.1 (26.3)a
71.8 (28.2)b
72.7 (14.5)b
68.0 (12.2)b
Veneer seramik
uygulamasından sonra
98.8 (14.6)a
72.5 (14.3)b
94.7 (13.7)a
76.7 (17.3)b
P
.706
.937
.016
.337
Bir sütundaki farklı harfler istatistiksel farklılığı göstermektedir (P<.05)
Table 1. Mean (SD) marginal gap values
Production technique
Before application of veneering
ceramic
After application of veneering ceramic
P
Cast
102.1 (26.3)a
98.8 (14.6)a
.706
Hard milling
71.8 (28.2)b
72.5 (14.3)b
.937
Laser sintering
72.7 (14.5)b
94.7 (13.7)a
.016
Soft milling
68.0 (12.2)b
76.7 (17.3)b
.337
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Different letters in column represent a statistically significant difference (P<.05).
Tablo 2. Ortalama (SS) okluzal aralık değerleri
Üretim tekniği
Veneer seramik
uygulamasından sonra
P
Döküm
161.5 (32.6)a
169.2 (26.4)a
.477
Sert milleme
217.8 (34.7)b
196.6 (31.0)a
.104
Lazer sinterizasyon
208.3 (40.4)b
204.4 (31.2)a
.723
Yumuşak milleme
191.8 (40.1)b
174.0 (24.5)a
.055
Bir sütundaki farklı harfler istatistiksel farklılığı göstermektedir (P<.05)
Table 2. Mean (SD) occlusall gap values
Production technique
Before application of veneering
ceramic
After application of
veneering ceramic
P
Cast
161.5 (32.6)a
169.2 (26.4)a
.477
Hard milling
217.8 (34.7)b
196.6 (31.0)a
.104
Laser sintering
208.3 (40.4)b
204.4 (31.2)a
.723
Soft milling
191.8 (40.1)b
174.0 (24.5)a
.055
Different letters in column represent a statistically significant difference (P<.05).
Tablo 3. Ortalama (SS) aksiyel aralık değerleri
Üretim tekniği
110
Veneer seramik
uygulamasından önce
Veneer seramik
uygulamasından
önce
Veneer seramik uygulamasından sonra
P
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
Döküm
100.4 (12.9)a
100.2 (14.0)a
.981
Sert milleme
100.7 (10.4)a
91.0 (32.4)a
.232
Lazer sinterizasyon
89.8 (13.6)a
99.8 (13.1)a
.214
Yumuşak milleme
94.2 (11.6)a
91.6 (10.6)a
.743
Bir sütundaki farklı harfler istatistiksel farklılığı göstermektedir.
Table 3. Mean (SD) occlusal gap values
Production
technique
Before application of
veneering ceramic
After application of
veneering ceramic
P
Cast
100.4 (12.9)a
100.2 (14.0)a
.981
Hard Milling
100.7 (10.4)a
91.0 (32.4)a
.232
Laser sintering
89.8 (13.6)a
99.8 (13.1)a
.214
Soft milling
94.2 (11.6)a
91.6 (10.6)a
.743
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Different letters in column represent a statistically significant difference (P<.05).
111
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-60
FARKLİ REZİN DÖKÜM MATERYALLERİNİN ISLANABİLİRLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI:
DENEYSEL ÇALİŞMA
Mustafa Zortuk, Haydar Albayrak, Ahmet Çalışkan
Erciyes Üniversitesi
AMAÇ: Mum modelajın dökümü mum kaybı tekniğinde en önemli basamaklardan biridir ve
döküm materyalinin yüzey özellikleri bu konuyla ilgili önemli hususlardandır. Böylece mum
kaybı tekniğinde kullanılan mumlar döküm sonucunu etkilemektedir ve bu nedenle yüksek
ıslanabilirliğe sahip olmalılardır. Bu çalışmanın amacı farklı döküm rezin materyallerin yüzey
açısını değerlendirmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Dökümde kullanılan rezinler 5 farklı gruba ayrıldı: 1- Patern rezin, 2- Dijital lazer
rezinler, 3- CAD-CAM prefabrike rezin blok 4- CAD-CAM geçici Polimetilmetakrilat(PMMA) rezin
ve 5- Geleneksel dental döküm rezin olmak üzere gruplara bölündü. Rezin ıslanabilirlik aşaması
Tommi optik boyut ölçme sistemi modifiye yapışık damla metoduyla doğal durumunda gözlendi. 2
yönlü ANOVA ve Dunnet T3 testleri bilgilerin karşılaştırılması için kullanıldı.
BULGULAR: Kontakt açılarının ortalama değerleri: grup 1- 64,84˚ grup 2- 53,81˚ grup 3- 63,17˚
grup 4- 80,79˚ ve grup 5- 111,40˚. Değişkenlerin analizi arasında anlamlı bir fark bulundu
(P<0.05). Sonuçlara göre konvensiyonel burn-out mumların yüzeyi en yüksek kontakt açısını
gösterdi(128˚) bir diğer yandan dijital lazer mum en düşün değeri gösterdi (42,92˚).
112
SONUÇ: Bu çalışmanın kısıtlamaları dahilinde, kalıp rezin (grup1), dijital lazer rezin (grup 2) ve
CAD-CAMl ie üretilmiş rezin blok (grup 3) daha düşük ıslanabilirlik değerine sahip olduğu bulundu
(p<0.05).
Farklı rezin gruplarına ait ortalama, minumum ve maksiumum değerleri
Gruplar
N
Mean
Minumum
Maksimum
Grup 1
Patern Rezin
10
64,845000
56,220000
81,700000
Grup 2
Dijital lazer rezin
10
53,811000
42,920000
78,000000
Grup 3
CAD-CAM prefabrik rezin
10
63,171000
43,400000
79,460000
Grup 4
CAD-CAM pmma
10
80,798000
75,660000
90,060000
Grup 5
Mum
10
111,400000
97,000000
128,000000
Farklı rezin gruplarının yüzey kontak açılarının tanımlayıcı değerleri
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-60
THE COMPARISON OF THE WETTABILITY OF FIVE BURN-OUT RESIN MATERIALS: THE
COMPARATIVE STUDY
Mustafa Zortuk, Haydar Albayrak, Ahmet Çalışkan
University of Erciyes, Turkey
RESULTS: The mean values of contact angles were respectively; Group 1-64,84° Group 2- 53,81°
Group 3-63,17° Group 4-80,79° and Group 5 111,40°. The analysis of variance indicated a
significant difference (P<0.05). According to these results, the surface of the conventionally burnout wax showed highest contact angle (128°) on the other hand digital laser wax was showed
lowest (42,92°).
CONCLUSION: Within the limits of the present study, pattern resin (Group 1), digital laser resin
(Group 2) and CAD /CAM prefabricated resin block (Group 3) were found to have lower wetting
angle value (p <0.05).
The mean, minumum and maximum values of different resin groups.
Groups
N
Mean
Minumum
Maximum
Grup 1
Patern resin
10
64,845000
56,220000
81,700000
Grup 2
Digital laser resin
10
53,811000
42,920000
78,000000
Grup 3
CAD-CAM prefabric resin
10
63,171000
43,400000
79,460000
Grup 4
CAD-CAM pmma
10
80,798000
75,660000
90,060000
Grup 5
Wax
10
111,400000
97,000000
128,000000
The descriptives values of different resin groups.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The investment of the wax pattern is one of the most important steps in lost wax technique
and the surface properties of the investment materials are important aspects. Thus, the waxes are
used in the lost wax technique affects the outcome of the casting and so they must have high
wettability properties. The purpose of this study was to evaluate the contact angle of different
burn-out resin materials.
MATERIALS-METHODS: Five burn-out resins were divided into five groups; 1-Pattern resin,
2-Digital laser resin 3-CAD-CAM prefabricated resin block 4- CAD-CAM temporary PMMA resin and
5-Conventionally dental casting resin. The wetting process of the resin was observed in situ with
a Tommi optical dimension measurement system using a modified sessile drop method.Two-way
ANOVA and Dunnet T3 tests were used to compare the data. 113
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OP-62
OKÜLER PROTEZLERİN İRİS RENKLENDİRİLMESİNDE IŞIK GEÇİRGENLİĞİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
114
Tuğrul Saygı1, Makbule Heval Şahan2, Engin Aras3
1
Özel DentGroup Kliniği, Ataşehir, İstanbul
2
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Dİş Tedavisi, İzmir
3
Toronto Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi, Toronto
GİRİŞ: Göz küresi kaybını restore eden oküler protezler, hastanın fiziksel ve psikolojik sağlığının
devam etmesi ve sosyal uyumu için önemlidir. Sağlıklı gözün iris rengine benzer renkte iris
oluşturularak hazırlanan estetik bir protez gözünü kaybetmiş olan hastanın toplumda kabul
edilirliğini arttırır. Bu çalışmada iris renklendirilmesinde zemin olarak kullanılan fotoğraf, resim ve
asetat kağıtlarının ışık geçirgenliği testi yapıldı.
GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada, iris yapımı için kullanılan farklı zeminler renklendirildi. Her grup
için 1 cm uzunluğunda ve 1 cm genişliğinde kare şeklinde örnekler hazırlandı. (N=90, n=30/zemin
grubu) Hazırlanan 90 örnek asetat, fotoğraf ve resim kağıdı olarak üç gruba ayrıldı. Her bir grup
mavi, yeşil ve kırmızıya boyandı. Boya materyali olarak göz protezlerin iris renklendirilmesinde
de kullanılan akrilik boyalar tercih edildi. Dijital görüntüleme yönteminde kullanılan fotoğraf
kağıdının ışık geçirgenliği deneyi için kırmızı, yeşil ve mavi renklerde fotoğraf kağıdına baskı yapıldı.
Bu deney için bir ışık kaynağı ( Light power supply, Pasco ( OS-8500 ); 220-270 VAC; 24 W/cm MAX;
FREQ 47-63 Hz), örneğin yerleştirileceği bir font ve lüksmetre ( Luxmeter+Photographer; Chinon
35 EE; 14 W/ cm MAX ) kullanıldı. Her bir örnek için lüksmetreden okunan değerler kaydedildi.
BULGULAR: Fotoğraf kağıdının ışık geçirgenliği, Lüksmetre’de herhangi bir değer okunamadığı
için ‘’sıfır’’ bulundu. Işık geçirgenliği açısından, resim kağıdı ile asetat kağıdı arasındaki fark anlamlı
bulundu.
SONUÇ: Oküler protezlerin iris renklendirilmesinde asetat kağıdı kullanılması doğal bir görüntü
elde edilmesini sağlamaktadır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-60
EVALUATION OF THE LIGHT TRANSMISSION IN OCULAR PROSTHETICS IRIS ENCOLOURING
Tuğrul Saygı1, Makbule Heval Şahan2, Engin Aras3
1
DentGroup Clinic, Atasehir, Istanbul, Turkey
2
Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey
3
Toronto University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Toronto, Canada
RESULTS: Light transmission values of all photograph papers were reported as “0”. Light
transmission of acetate paper was found to be significantly higher than the drawing paper
CONCLUSION: Natural appearence can be obtained by using acetate paper in coloration of ocular
prosthesis (iris)
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
INTRODUCTION: Prostheses, restoring the ocular loss of patients has a vital importance for the
physical and psychological health management of the patient. An esthetic ocular prosthesis
carrying an iris that has similar color to the contralateral eye of the patient increases the patient’s
tolerance to the prosthesis and society’s tolerance to the patient In this study, light transmission
test was performed on photograph, drawing and acetate papers.
MATERIALS-METHODS: In this study, different base materials used in the iris construction were
coloured. The square-shaped iris base material (1x1 cm) was prepared for each group..Ninety
samples were divided randomly into three groups: photograph, drawing and acetate papers. Each
group (n:30) was coloured blue, green, and red with acrylic paints. The photographs were printed
on red, green and blue photograph papers in order to test light transmission. For this test a light
source (light power supply Pasco ( OS-8500 ); 220-270 VAC; 24 W/cm MAX; FREQ 47-63 Hz)), a
sample retainer and a luxmeter ( Luxmeter+Photographer; Chinon 35 EE; 14 W/ cm MAX ) were
used. The values for each sample were recorded.
115
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-63
FARKLI YÖNTEMLERLE HAZIRLANMIŞ METAL POST-KORLARIN PUSH OUT BAĞ
DAYANIMLARI
Ali Erdem
Şifa Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı tekniklerle üretilmiş tek parça metal post-korların yüzey
yapılarının, kök dentinine olan bağ dayanımlarının push out bağ dayanımı kuvvet testi ile
değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 30 insan maksiller santral kesici dişi 3 gruba ayrılmıştır: (1) Döküm metal post-kor,
(2) bilgisayar destekli dizayn ve üretim (CAD/CAM) ile kazınmış post-kor, (3) direk metal lazer
sinterleme (DMLS) ile üretilmiş post-kor. Post-korların yüzey özelliklerinin bağ dayanımına etkisi
araştırıldığı için post-kor yüzeylerine herhangi bir yüzey işlemi uygulanmadı. Post-korlar aynı
dual-cure rezin simanla yapıştırıldıktan sonra kökler transversal olarak 4 kesit ve 1mm kalınlıkta
olacak şekilde kesildi. Push out testi 0.5mm/min hızda olacak şekilde uygulandı ve kırık tipleri
kaydedilerek, elde edilen veriler one-way ANOVA ve Tukey post-hoc testi ile analiz edildi (p = 0.05).
116
BULGULAR: Push out bağ dayanımı kuvvetinin metal post-korların üretim şekline bağlı olarak
önemli derecede etkilendiği bulundu (p < 0.05). CAD/CAM kazınmış post grubunun bağ dayanımı
kuvveti (6,74 ± 0,65) diğer gruplara göre en düşük değer olarak bulundu. En yüksek bağ dayanımı
kuvvetini lazer sinter grubu (35,12 ± 16,62) gösterirken, lazer sinter ve döküm metal post grubu
(31,84 ± 17,32) arasında istatistiksel olarak önemli fark bulunmadı.
SONUÇ: Tek parça metal kazınmış post-korun zayıf bağlantı değerleri vermesindeki muhtemel
sebep yüzey yapısının diğer iki gruba göre daha pürüzsüz olmasıdır. Lazer sinter ve döküm metal
postlar kabul bağlantı değerleri gösterdiler.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-63
PUSH OUT STRENGTHS OF THE METAL POST-CORES MANUFACTURED DIFFERENT METHODS
Ali Erdem
Sifa University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey
Results: Push-out bond strength was significantly affected by the type of manufacturing
metal post-cores (p < 0.05). The bond strength of the CAD/CAM milling group (6,74
± 0,65) was significantly lower than the other groups. The highest bond strength was
observed in the DMLS post group (35,12 ± 16,62) however there were no significant
differences between DMLS group and metal cast group (31,84 ± 17,32) statistically.
CONCLUSIONS: Manufacturing one piece metal post-core with CAD/CAD milling caused lower
bond strength than observed in the other groups because the surface roughness. And the DMLS
group and cast metal post group presented a favourable bond strength.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Objective: The aim of this study was to evaluate the effects of various one piece metal postcores’s surface on the push-out bond strengths to root dentin.
Materials and methods: Thirty human upper central incisor teeth were divided into three
groups, as follows: (1) metal cast post (2) computer aided design/computer aided manufactured
(CAD/CAM) milling post, (3) CAD/CAM direct metal laser sintering (DMLS) post. Surfaces of posts
were not treated to increase bonding to ensure material was tested. After the posts were cemented
with the same dual cure resin cement, the roots were transversally sectioned to obtain four slices
(1 mm thick). Push-out tests were conducted by applying a load at 0.5 mm/min, types of fracture
failures were recorded and data were analyzed with one-way ANOVA and Tukey post-hoc tests (p
= 0.05).
117
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-64
YÜZEY İŞLEMLERİ VE İÇECEKLERİN CAD/CAM BLOKLARIN RENK STABİLİTESİNE ETKİSİ
Burcu Kanat Ertürk
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
AMAÇ: Restorasyonların uzun dönem başarısında, dental materyallerin renk stabilitesi önemli rol
oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı; farklı yüzey işlemlerinin ve içeceklerin CAD/CAM blokların
renk stabilitesine etkilerinin incelenmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Lityum disilikat ile güçlendirilen seramik (IPS e.max CAD) (E) ve feldspatik seramik (Cerec
Blocs) (C) CAD/CAM blokları, su soğutmalı döner elmas disk (Metkon) ile 1.5mm×7mm×12mm
boyutlarında kesilmiştir (N=120). Örnekler glazür (G) ve mekanik polisaj (M) olmak üzere iki
farklı yüzey işlemi grubuna ve siyah çay (Ç), kahve (K) ve kırmızı şarap (Ş) olmak üzere üç farklı
içecek grubuna ayrılmıştır (n=10). CIELAB değerleri, solüsyonlarda bekletilmeden önce ve 1 ve 2
hafta bekletildikten sonra dental spektrofotometre (VITA Easyshade) ile ölçülmüştür. Başlangıç
ve bekletilme sonrasında ölçülen değerler arasındaki renk değişimi (ΔE) hesaplandıktan sonra
istatististiksel olarak analiz edilmiştir (Kruskal-Wallis, SPSS).
118
BULGULAR: Ç grubu için C-G, C-M, E-G, E-M gruplarının 1.hafta ΔE değerleri sırasıyla, 5,21±0,70,
8,35±1,05, 0,85±0,18, 1,92±0,67; K için 1,47±0,70, 4,69±0,97, 0,48±0,25, 1,17±0,28 ve Ş
için 0,94±0,44, 2,87±0,86, 0,24±0,22, 0,67±0,36 bulunmuştur. Ç solüsyonu için C-G, C-M, E-G,
E-M gruplarının 2.hafta ΔE değerleri sırasıyla, 7,56±0,85, 11,28±1,32, 0,78±0,38, 3,27±0,66; K
için 1,74±0,82, 5,47±0,91, 0,31±0,15, 1,65±0,25 ve Ş için 1,49±0,38, 4,27±1,03, 0,34±0,24,
0,72±0,26 elde edilmiştir. Tüm süre ve içecek gruplarında, E materyal grubu C grubuna göre ve
G yüzey işlemi grubu M grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük renk değişimi
göstermiştir(p<0,05).
SONUÇ: Lityum disilikat ile güçlendirilen seramik blokların farklı yüzey işlemi uygulanan ve farklı
solüsyonlardaki 1 ve 2 haftalık renk değişim değerleri klinik olarak kabul edilebilir bulunmuştur.
Glazür işleminin renk stabilitesi başarımı, mekanik polisaja göre anlamlı şekilde yüksek
bulunmuştur.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-64
EFFECTS OF POLISHING AND BEVERAGES ON CAD/CAM BLOCKS COLOR STABILITY
Burcu Kanat Ertürk
Department of Prosthodontics, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey
OBJECTIVE: Dental materials’ color stability plays an important role on long-term restoration
success. The aim of this study is to investigate the effects of various polishing methods and
beverages on CAD/CAM blocks color stability.
RESULTS: First week ΔE values of C-G, C-M, E-G, E-M groups were measured as 5,21±0,70,
8,35±1,05, 0,85±0,18, 1,92±0,67 for T; 1,47±0,70, 4,69±0,97, 0,48±0,25, 1,17±0,28 for Co,
and 0,94±0,44, 2,87±0,86, 0,24±0,22, 0,67±0,36 for W, respectively. Second week ΔE values of
C-G, C-M, E-G, E-M groups were obtained as 7,56±0,85, 11,28±1,32, 0,78±0,38, 3,27±0,66 for
T; 1,74±0,82, 5,47±0,91, 0,31±0,15, 1,65±0,25 for Co, and 1,49±0,38, 4,27±1,03, 0,34±0,24,
0,72±0,26 for W, respectively. In all duration and beverage groups; statistically significant lower
discoloration (p<0,05) was obtained for E material group with respect to C group, and G polishing
group with respect to M group.
CONCLUSION: One and two weeks color discoloration values of lithium-disilicate reinforced
ceramic blocks, with various polishing and in various solutions, were found clinically acceptable.
Color stability performance of glaze process was found significantly enhanced with respect to
mechanical polishing.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: Lithium-disilicate reinforced ceramic (IPS e.max CAD)(E) and feldspathic ceramic
(CerecBlocs)(C) CAD/CAM blocks were sectioned with diamond saw (Metkon) under water cooling
in 1.5mm×7mm×12mm dimensions(N=120). Samples were divided into two polishing groups,
namely glaze(G) and mechanical polishing(M), and three beverage groups, namely black tea(T),
coffee(Co) and red wine(W)(n=10). CIELAB values were measured with dental spectrophotometer
(VITA Easyshade), initially, and after 1 and 2 weeks storage. Color changes (ΔE) between baseline
and storage times were calculated, and statistically analyzed(Kruskal-Wallis, SPSS).
119
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-65
Dişhekimliği FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENME STİLLERİNİN İKİ FARKLI YÖNTEMLE
KARŞILAŞTIRILMASI
Ayşe Koçak Büyükdere
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı
GİRİŞ: Öğrenme insana ait önemli bir özelliktir. Kişiler arasında değişiklik göstermesi öğrenme
stili olarak adlandırılır. Öğrenme stili bireylerin bilgiyi alma ve işleme sırasındaki farklılıktır.
Öğrenme ortamının kişiye özel öğrenme stiline göre seçilmesi kişilerin başarısını arttırmada
önemli katkı sağlar. Öğrenme stillerini belirleyen farklı anketler bulunmaktadır. Bunlardan tıp
ve Dişhekimliğinde kullanılanı Kolb, Felder ve Soloman ve VARK öğrenme stilleri anketleridir. Bu
çalışmanın amacı Dişhekimliği öğrencilerinin öğrenme stillerini belirleyip öğretme yöntemleri
belirlemede yardımcı olmaktır. Felder-Soloman ve Kolb öğrenme stilleri anketleri ile Dişhekimliği
öğrencilerinin genel olarak kabul edilen öğrenme stillerindeki öğrenim yeteneklerinin yerini
belirlemek ve klinik eğitimle beraber öğrenme stillerinin değişip değişmediğini gözlemlemektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
MATERYAL-METOD: Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi klinik öncesi eğitim alan ve klinik
sonrası eğitim alan öğrencilerin öğrenme stilleri arasındaki farklılık Felder-Soloman ve Kolb
öğrenme stili değerlendirme anketi ile karşılaştırılmıştır. 100 kişi klinik öncesi 107 kişi de klinik
sonrası olmak üzere 207 gönüllü çalışmaya katılmıştır.
120
Bulgular: Felder ve Soloman öğrenme stillerine göre klinik öncesi ve klinik sonrası Dişhekimliği
öğrencileri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktur. Öğrenciler değerlendirildiğinde
yaparak, hissederek, görsel ve sıralı öğrenme stillerini tercih ettikleri belirlenmiştir. Kolb öğrenme
stiline göre incelendiğinde klinik öncesi ve klinik sonrası Dişhekimliği öğrencilerinde öğrenme
stilleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Her iki grupta da aktif yaşantı ve
soyut kavramsallaştırma öğrenme stillerinin özelliklerine sahip olduğu bulunmuştur.
SONUÇ: Öğrenme stillerine göre öğretme sisteminde uygun öğrenme nesneleri geliştirilmesi
eğitimin kalitesini arttıracaktır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-65
COMPARISON OF LEARNING STYLES IN DENTAL FACULTY STUDENTS WITH TWO DIFFERENT
METHODS
Ayşe Koçak Büyükdere
Kocaeli University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Turkey
MATERIAL-METHOD: Preclinical and clinical students’ learning styles assessment were compared
with Felder Soloman, Kolb learning style questionnaires in Kocaeli University Faculty of Dentistry.
100 from preclinic, 107 from clinic 207 valunteers were involved in the study.
RESULTS: There is no statistically significant differences between the preclinical and clinical
students in Felder Soloman learning styles. The way the students learning style is active, sensing,
visual and sequential. There is no statistically significant differences between the prclinical and
clinical students in Kolb learning styles. In both group learning styles is connection of the active
experimental and abstract conceptial construction.
CONCLUSION: Appropriate learning objects in accordance with their learning style, teaching
system will improve the quality of education.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
INTRODUCTION: Learning is one of the important part for the human. Differences between
the people is known as learning style. Learning style is the differences between the taking
knowledge and the way to use it. According to the learning styles of personalized learning
environment provides an important contribution to increase the sucess of the chosen people. There are several questionnaires that determine the learning style. Kolb, Felder Soloman and
VARK leaning styles questionnaires are mostly used in medical and dentistry educations.
The aim of this study is to determine the learning styles of the dental students in order to help the
identify the teaching methods. Felder- Soloman and Kolb learning styles were used to determine
the educational skills of the dental students and observe the learning style has change with the
clinical training.
121
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-66
AŞINMIŞ DİŞLERE SAHİP BİREYLERDE DİKEY BOYUTUN ARTTIRILMASI:
HASTA MEMNUNİYETİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayşe Gözde Türk, Mübin Ulusoy
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, aşırı aşınmış dişlere sahip bireylerin arttırılmış dikey boyutta
tedavilerinin ve hasta memnuniyetinin değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Aşırı aşınmış dentisyonu olan sekiz hastaya toplam 168 kron restorasyonu ve 4
hareketli bölümlü protez yapılmıştır. Hastaların vertikal dikey boyutları 2-4 mm arasında arttırılmış
ve ayarlanan dikey boyutta 1 ay süreyle okluzal splint kullandırılmıştır. Adaptasyon süresinin
sonunda 6 hasta tüm ağız sabit protetik restorasyonlarla, 2 hasta ise sabit ve hareketli bölümlü
protez kombinasyonu ile adapte oldukları dikey boyutta tedavi edilmişlerdir. Restorasyonlar
ve hasta memnuniyeti 2, 6 hafta ve 3 ay aralığında görsel analog skala ile değerlendirilmiştir.
İstatistiksel analizler Kaplan-Meier ve Spearman’s korelasyon testleri kullanılarak yapılmıştır
(p=0.05).
BULGULAR: 168 sabit protezden 3’ü 6 hafta sonunda desimante olmuş ve tekrar simante
edilmişlerdir. Üç ay sonunda restorasyonların tümü fonksiyondadır ve başarı oranı %100’dür. Görsel
analog skalaya göre, hastaların tedavi öncesi ve tedavi sonrası estetik, hassasiyet ve fonksiyon
bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (Spearman’s korelasyon, p<0.05).
122
SONUÇ: Çalışmanın kısa dönem bulgularına göre, hastaların arttırılmış dikey boyuttaki protetik
restorasyonlara adaptasyonu ve memnuniyeti yüksek düzeydedir..
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-66
INCREASING VERTICAL DIMENSION OF WORN DENTITIONS: ASSESSMENT OF PATIENT
SATISFACTION
Ayşe Gözde Türk, Mübin Ulusoy
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Turkey
METHODS: Severely worn dentitions of eight patients were restored with 168 fixed partial
dentures and 4 removable dentures. Patients were receiving occlusal splints at increased vertical
dimensions up to 2 to 4 mm prior to final restorations. After 1 month 6 patients were treated with
full-mouth fixed partial dentures, and 2 patients were treated with fixed partial denture combined
with removable prosthesis at an increased vertical dimension that were stabilized with occlusal
splints. The restorations and patient satisfaction were evaluated after 2, 6 weeks and 3 months. A
Visual Analogue Scale (VAS) was used to determine the patient satisfaction. Statistical analysis was
performed with Kaplan-Meier and Spearman’s correlation tests (p=0.05).
RESULTS: Overall 168 fixed partial dentures, 3 crowns were decemented after 6 weeks, and
recemented. Success rate was 100 % with 168 of the restorations remaining in service. According to
the VAS regarding esthetics, sensitivity and function, there were statistically significant differences
between preoperative and postoperative responses (Spearman’s correlation analysis, p<0.05).
CONCLUSION: Patients’ acceptance and adaptation to the prosthesis at an increased vertical
dimension are good and the results are accompanied with a high level of patient satisfaction that
is maintained for the short-term.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: This study evaluated the clinical performance of restorations placed at an increased vertical
dimension of occlusion in severely worn dentitions.
123
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-67
LOKAL MELATONİN UYGULAMASININ KEMİK İMPLANT KAYNAŞMASINA ETKİSİNİN
İNCELENMESİ
Serkan Dündar1, Ferhan Yaman2, Arif Saybak3, Muhammet Fatih Özüpek4, Vesile Elif Toy5, Mehemt
Gül6, İbrahim Hanifi Özercan7
1
Fırat Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Elazığ,
2
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
3
Zirve Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,
Gaziantep
4
İnönü Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya
5
İnönü Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,
Malatya
6
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,
Diyarbakır
7
Fırat Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Elazığ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı cerrahi sırasında lokal melatonin uygulamasının tavşan tibiyalarında
implant osseointegrasyonuna etkisinin incelenmesidir.
124
YÖNTEM: Bu çalışmada kullanılan 6 adet 0.8-1 yaşlarında yetişkin erkek Yeni Zellanda tavşanı 3 gruba
ayrıldı; Kontrol (KNT) Grubu (n=2): Bu gruptaki tavşanların sağ ve sol tibiyalarına 2’şer adet 6 mm
uzunluğunda 3 mm çapında implantlar yerleştirildi ek herhangi bir işlem uygulanmadı. Melatonin
Doz 1 (MLT-1) Grubu (n=2): Bu gruptaki tavşanların tibiyalarına implantlar yerleştirilmeden önce
implant soketine 1.2 mg lokal melatonin uygulandı daha sonra 6 mm uzunluğunda 3 mm çapında
implantlar yerleştirildi. Melatonin Doz 2 (MLT-2) Grubu (n=2): Bu gruptaki tavşanların tibiyalarına
implantlar yerleştirilmeden önce implant soketine 3 mg lokal melatonin uygulandı daha sonra
6 mm uzunluğunda 3 mm çapında implantlar yerleştirildi. İmplantların yerleştirilmesinden 4
hafta sonra tavşanlar sakrifize edildi. İmplantlar etraflarındaki kemik dokusu ile birlikte kas ve
çevre yumuşak dokularından uzaklaştırıldı. İmplantlar daha sonra metilmetakrilata gömüldü.
Dekalsifiye edilmemiş sert dokunun histolojik yöntemlerine göre hazırlanan implantların kemik
implant kaynaşması (KİK) oranlarının incelenmesi ışık mikroskobunda yapıldı. İstatistiksel olarak
P<0.05 değeri anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: KİK oranları MLT-2 (39.59%±1.2) grubunda MLT-1 (33.89%±1.8) ve KNT
(27.42%±2.2) gruplarına göre en yüksek değerde tespit edildi (P<0.05). KİK oranları MLT-2
grubunda MLT-1 grubuna göre daha yüksek tepit edildi (P<0.05). MLT-1 grubunda KİK oranı KNT
grubuna göre daha yüksek tespit edildi (P<0.05).
SONUÇ: Bu çalışmanın sınırlı sonuçlarına göre cerrahi sırasında uygulanan lokal melatoninin KİK
arttırabileceği düşünülmektedir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-67
EVALUATION OF EFFECTS OF TOPICAL MELATONIN APPLICATION ON OSSEOINTEGRATION
Serkan Dündar1, Ferhan Yaman2, Arif Saybak3, Muhammet Fatih Özüpek4, Vesile Elif Toy5, Mehemt
Gül6, İbrahim Hanifi Özercan7
1
Firat University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Elazig, Turkey
2
Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral-Maxillofacial Surgery, Diyarbakir, Turkey
3
Zirve University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Gaziantep, Turkey
4
Inonu University, Faculty of Dentistry, Department of Oral-Maxillofacial Surgery, Malatya, Turkey
5
Inonu University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Malatya, Turkey
6
Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Diyarbakir, Turkey
7
Firat University, Faculty of Medicine, Department of Medical Pathology, Elazig, Turkey
METHODS: Six 0.8-1-year-old male New Zealand rabbits were divided into three groups: a Control
Group (CG) in which rabbits were not treated with additive materials and only implant integration
was executed; a Melatonin Dose 1 (MLT D-1) group in which rabbits were treated with 1.2 mg of
melatonin locally before implant placement into the rabbits’ tibiae; and a Melatonin Dose 2 (MLT
D-2) group in which rabbits were treated with 3 mg melatonin locally before implant placement
into the rabbits’ tibiae. Four weeks after the procedure, the rabbits were euthanized; their tibiae
were dissected from muscles and soft tissues, fixed with formaldehyde, and later embedded in
methacrylate. Histologic and histomorphometric analyses were then performed under light
microscopy. Following this, BIC, was detected histomorphometrically, and P<0.05 was considered
statistically significant.
RESULTS: Results showed that the highest BIC percentage was detected in MLT D-2, with a
mean value of 39.59%±1.2, as compared with a mean value of 33.89%±1.8 in group MLT D-1
and 27.42%±2.2 in CG. Similarly, the mean BIC percentage of the MLT D-2 group was the highest
among the three, with the mean BIC percentage of the MLT D-1 still registering as higher than CG.
CONCLUSION: Within the limitations of this rabbit study, it appears that local melatonin
application during implant surgery may improve BIC.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The aim of present study was to evaluate the effect of local melatonin application during
surgery on bone implant connection (BIC) in rabbit tibiae.
125
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-68
MANDİBULAR REHABİLİTASYONLARDA HAREKETLİ BÖLÜMLÜ PROTEZLERE KARŞI
İMPLANT-TUTUCULU TAM PROTEZLER
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Haydar Albayrak1, Ayşe Şener1, Halil İbrahim Kılınç1, Hasan Hüseyin Kocaağaoğlu2,
Hasan Önder Gümüş1
1
Erciyes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri
2
Pamukkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Denizli
126
AMAÇ: Klasik kroşe tutuculu hareketli bölümlü protezler(HBP) parsiyel dişsiz hastalarda ilk tedavi
seçeneği olarak akla gelir. Bunun yanında alt çenede kalan dişlerin desteğinin azalmış olduğu
vakalarda implant-tutuculu tam protezler(İTTP) HBP’lere alternatif tedavi seçeneği olabilir. Bu
seçeneklerin değerlendirilmesinde hasta memnuniyetlerinin göz önünde bulundurulması tedavi
başarısı için önemlidir. Bu çalışmanın amacı, üst tam protez kullanan hastalarda alt HBP ve alt İTTP
kullananların protezleri ile ilgili yaşam kalitelerini karşılaştırmaktır.
GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi
Bölümünde 2008-2014 yılları arasında üst tam protez(TP)-alt HBP(n=29) ve üst tam protez-alt
İTTP(n=63) ile tedavi edilmiş toplamda 92 hasta bir protez uzmanı tarafından muayene edilmiştir.
Yaş ortalaması 60,7±8.5 (41-81) olan gönüllülerin 44’ü bayan ve 48’i erkekti. Alt çenesinde kemik
desteği azalmış, birinci veya ikinci derece mobiliteye sahip, en fazla 6 dayanak dişi olan hastalar
(Kennedy 1) HBP grubuna dahil edildi. Alt çenesinde 2 implant ve locator tutuculu tam protezi
olan hastalar ise İTTP grubuna dahil edildi. Gönüllülerin, protezleri ile ilgili memnuniyetlerinin
değerlendirilmesinde OHIP-14 ölçeği kullanıldı. Yedi farklı OHIP-14 kriteri skoru ve toplam OHIP-14
skorları Mann-Whitney’s U testi kullanılarak analiz edildi.
BULGULAR: OHIP-14 ölçeğinin fonksiyonel kısıtlılık (p=.049), psikolojik rahatsızlık
(p=.0021) ve fiziksel yetersizlik (p=.004) kriterlerine göre gruplar arasında anlamlı farklılık
gözlenirken, diğer kriterlerde ve toplam skorda farklılık gözlenmemiştir(p>.05)(Tablo 1). SONUÇ: Bu çalışmanın sınırları dahilinde alt çenede İTTP, HBP’e göre fonksiyonel kısıtlanma,
psikolojik rahatsızlık ve fiziksel rahatsızlık açılarından daha öngörülebilir bir tedavi alternatifidir.
Tablo-1 Ortalama OHIP-14 Skorları
Fonksiyonel
Kısıtlılık
Fiziksel
Ağrı
Psikolojik
Rahatsızlık
Fiziksel
Rahatsızlık
Psikolojik
Yetersizlik
Sosyal
Yetersizlik
Handikap
Toplam OHIP-14
Skorları
HBP
1,2
1,8
1
1,4
1,1
0,8
0,9
8,2
İTTP
0,5
1,2
0,4
0,4
0,6
0,4
0,2
3,7
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-68
IN MANDIBULAR REHABILITATION, IMPLANT-RETAINED COMPLETE DENTURES VERSUS
REMOVABLE PARTIAL DENTURES
Haydar Albayrak1, Ayşe Şener1, Halil İbrahim Kılınç1, Hasan Hüseyin Kocaağaoğlu2,
Hasan Önder Gümüş1
1
Department of Prosthodontics, Erciyes University, Kayseri, Turkey
2
Department of Prosthodontics, Pamukkale University, Denizli, Turkey
MATERIALS-METHODS: A total of 92 patients treated between 2008 and 2014 with maxillary CD
and mandibular RPD(n=29) or IRCD(n=63) were examined by prosthodontist at the Department
of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Erciyes University. Among the patients, 44 were women
and 48 were men with their mean ages 60,7±8.5(41-81). Patients(Kennedy 1) with no more than
6 teeth which had first or second degree of mobility in the lower jaw were included in RPD group.
Patients with two implants and locator retained CD in lower jaw were included in IRCD group.
OHIP-14 scale was used for evaluating patient’s satisfaction with their prosthesis. Seven different
OHİP-14 criteria scores and total OHIP-14 scores were analyzed by using Mann-Whitney’s U tests. T
RESULTS: There was a significant difference between the groups according to functional limitation
(p=.049, psychological discomfort (p=.0021) and physical disability (p=.004) criteria of OHIP-14
scale but, no difference was found other criteria and total OHIP-14 scores.
CONCLUSION: Within the limitations of this study, IRCDs are more predictable treatment option
than RPDs in mandibula in terms of functional limitation, psychological discomfort.
Table-1 Mean OHIP-14 Scores
Functional
Limitation
Physical
Pain
Psychological
Discomfort
Physical
Disability
Psychological
Disability
Social
Disability
Handicap
Sum of
OHIP-14
Scores
RPD
1,2
1,8
1
1,4
1,1
0,8
0,9
8,2
IRCD
0,5
1,2
0,4
0,4
0,6
0,4
0,2
3,7
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Clasp-retained removable partial dentures are considered as the first treatment option in
partial edentulous jaws. Furthermore, if bone support of the remaining teeth in the lower jaw
is reduced, implant-retained-complete-denture(IRCD) can be an alternative treatment option
to removable-partial-dentures(RPD). Patient satisfaction is an important fact for the success of
treatment planning. The aim of this study is to compare the quality of life related to mandibular
RPD and IRCD in patients using maxillary complete denture(CD).
127
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-69
MANDİBULA KIRIKLARINA NEDEN OLABİLEN GÖMÜLÜ 3. MOLAR DİŞLERİN KURU
MANDİBULA KEMİKLERİNDE ANATOMİK VE RADYOLOJİK OLARAK ARAŞTIRILMASI
Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Burcu Bulut1,
Mustafa Güvençer1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı İzmir
2
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı İzmir
3
Denizli Özel Ege Hastanesi, Beyin Cerrahisi Kliniği Denizli
AMAÇ: Mandibula en sağlam, en sert yüz kemiği olmasına rağmen, diğer yüz kemiklerinden
daha sık kırılır. Tüm yüz kemiği kırıklarının yaklaşık %40-65’ini mandibulada görülür, %25-33’ünü
mandibular köşe kırıkları oluşturur ve en çok travma sonucu gözlenir. Son çalışmalar mandibular
köşe kırıklarının 3. molar dişlerin varlığında arttığını; özellikle bu dişlerin gömülü olduğu olgularda
daha sık görüldüğünü göstermiştir. Çalışmanın amacı mandibula kırığına neden olabilen 3. molar
gömülü dişlerin insidansının ve pozisyonunun kuru mandibula kemiklerinde incelenmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Dokuz Eylül Üniversitesi Anatomi Anabilim Dalı Laboratuvarı’na ait 198 adet mandibula
kemiği makroskobik olarak incelendi. Gömülü 3. molar diş gözlenen mandibula kemikleri Ege
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Radyoloji ünitesinde Ortopantomografi (kV 60, mA 2.0)
yöntemiyle grafileri çekilerek pozisyon ve gömülülük durumlarına göre gruplandırıldı.
128
BULGULAR: 198 mandibula kemiğinin 2 (% 1,01) tanesinde 3. molar gömülü diş saptandı. Her iki
mandibula kemiğinde de saptanan 3. molar gömülü dişlerin unilateral, vertikal yerleşimli ve yarı
gömülü olduğu görüldü. Gömülü dişler sağ ve sol tarafta gözlendi.
SONUÇ: Dişhekimliğinde gömülü 3. molar dişlerin mandibuladan çıkartılması her zaman ilk
tercih olarak başvurulabilecek bir tedavi seçeneği değildir. Dişin çekilmesine karar verirken
çok yönlü değerlendirme yapılması gerekir. Gömülü dişin pozisyonu mandibula açısından çok
önemlidir. Literatürde mandibulada gömülü diş gözlenme sıklığının %20-30 oranlarına kadar
çıktığı görülmektedir. Çalışmamızda mandibulada düşük oranda (%1,01) gömülü 3. molar diş
gözlenmiştir. Literatür çalışmaları herhangi bir nedenle Dişhekimliği’ne tedavi için başvuran
hastalarda yapılmışken, bu çalışma kuru kemiklerde yapılmıştır. Bu oransal farklılık çalışma
evrenlerinin farklı olmasına bağlı olabilir. Daha fazla sayıda mandibula’da araştırılması genel
populasyona ait insidans tespitinde önemli olacaktır.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-69
ANATOMICAL AND RADIOLOGICAL INVESTIGATION OF DRY MANDIBULAR BONES
CONTAINING BURIED 3RD MOLAR TEETH WHICH MAY CAUSE MANDIBULAR FRACTURES
Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Burcu Bulut1,
Mustafa Güvençer1
1
Dokuz Eylul University Faculty of Medicine Department of Anatomy İzmir, Turkey
2
Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics İzmir, Turkey
3
Denizli Ozel Ege Hospital, Department of Neurosurgery Denizli, Turkey
OBJECTIVE: The mandible is strongest bone in the face, whereas the mandibular fractures are seen
more frequently (40-65%) than the other facial bone fractures. The rate of the mandibular angle
fractures (mostly caused by trauma) are determined as 25-33%. This rate increases with presence
of 3rd molar teeth (MT), whether or not it is buried. We aimed to investigate position and incidence
of 3rd MT in dry mandibular bones (MB).
RESULTS: The two of 198 MB (2/198; 1.01%) were having a buried 3rd MT. These teeth were
partially buried and vertically located.
CONCLUSION: The surgical extraction of 3rd MT located in MB is not firstly preferred treatment.
Before surgery, treatment option must be meticulosly considered according to the position of
buried 3rd MT. The rate of buried teeth in MB is determined as 20-30% in dental clinics, whereas,
we found the rate of buried 3rd MT as 1.01% in dry MB. This discrepancy may depend on the
differences in the study populatoins; therefore, in order to determine the actual rate of buried MT
in MB of general population, more detailed studies may be essential in larger populations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: 198 dry MB were obtained from the Anatomy Laboratory of Medical School
of Dokuz Eylul University. The MB containing buried 3rd MT were radiographically examined with
orthopantomography (a dental radiographic technique, kV 60, mA 2.0) in radiology unit of Faculty
of Dentistry at Ege University. The buried teeth were grouped according to their positions and
degree of impaction.
129
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-70
TME OSTEOARTRİTİN TEDAVİSİNDE ARTROSENTEZİ TAKİBEN KORTİKOSTEROİD VEYA
TROMBOSİTTEN ZENGİN PLAZMA ENJEKSİYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Songül Cömert Kılıç
Sağlık Bakanlığı Erzurum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi
130
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı TME osteoartritli hastalarda artrosenteze ilave kortikosteroid
enjeksiyonu (Methylprednisolone acetate) veya artrosenteze ilave trombositten zengin plazma
enjeksiyonlarının eklemin lateral ve posterior palpasyonunda oluşan ağrıdaki uzun dönem
değişimi incelemektir.
METOD: Bu çalışmaya TME osteoartri teşhisi konula erişkin hastalar dahil edilmiş ve bu hastalar
rastgele bir şekilde 2 farklı tedavi grubuna ayrılmıştır: Kortikosteroid (CS) ve trombositten zengin
plazma (PRP) grupları. CS grubu ortalama yaşları 32.58 ± 9.58 yıl olan 12 hastanın 17 eklemini
içermektedir. PRP grubu ortalama yaşları 32.22 ± 14.32 yıl olan 18 hastanın 32 eklemini
içermektedir. CS grubundaki hastalar artrosenteze ilave tek seans kortikosteroid enjeksiyonu ile
tedavi edildi. PRP grubundaki hastalar ise artrosenteze ilave 4 seans trombositten zengin plazma
enjeksiyonu ile tedavi edildi. Temporomandibular eklemin lateral ve posterior palpasyonundaki
ağrı 5 dereceli ağrı skalası (0 = yok; 1= hafif; 2= orta; 3= yoğun; 4= şiddetli) kullanılarak tedavi
öncesi ve tedaviden 1 yıl sonra değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Grup içi karşılaştırma sonuçları eklemin lateral palpasyonunda oluşan ağrının her
iki grupta da önemli oranda azaldığını, fakat eklemin posterior palpasyonundaki ağrının önemli
oranda sadece PRP grubunda azaldığını göstermiştir. Gruplar arası karşılaştırma sonuçları eklemin
lateral palpasyonundaki ağrının CS grubuna nazaran PRP grubunda önemli oranda daha fazla
azaldığını göstermiştir.
SONUÇ: Bu çalışmanın bulguları artrosentez sonrasında PRP enjeksiyonlarının artrosentez
sonrasında kortikosteroid enjeksiyonuna nazaran eklemin palpayonundaki ağrıyı daha fazla
azalttığını göstermiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-70
COMPARISON OF CORTICOSTEROID AND PLATELET-RICH PLASMA FOLLOWING
ARTHROCENTESIS IN THE TREATMENT OF TMJ OSTEOARTHRITIS
AIM: To compare the long-term changes of pain during lateral and posterior palpation of the joint
with osteoarthritis (TMJ-OA) treated with either arthrocentesis plus corticosteroid (CS) injection
(Methylprednisolone acetate) or arthrocentesis plus platelet-rich plasma (PRP).
METHODS: The sample composed of the adult patients with TMJ-OA met the inclusion criteria,
and they were randomly divided into two groups: CS and PRP groups. The sample composed of
forty-nine joints of thirty adult patients with TMJ-OA. CS group consisted 17 joints of 12 subjects
with mean ages 32.58 ± 9.58 years, and PRP group consisted 32 joints of 18 subjects with mean
ages of 32.22 ± 14.32 years. The patients in CS group underwent arthrocentesis plus CS injection.
In the PRP group, arthrocentesis plus PRP injection and then four consecutive PRP injections were
performed. Pain during lateral and posterior palpation of TMJ were evaluated using five grading
level scale (0 = absent; 1= slight; 2= moderate; 3= intense; and 4= severe) preoperatively and
12 months postoperatively.
RESULTS: Intragroup comparison showed that pain at lateral palpation decreased significantly in
both groups, but pain at posterior palpation decreased significantly only in PRP group. Intergroup
comparison showed that pain at lateral palpation decreased significantly greater in PRP group
compared with CS group.
CONCLUSIONS: Our findings suggested that arthrocentesis plus PRP injections produced better
pain relief during joint palpation compared to arthrocentesis plus CS injection.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Songül Cömert Kılıç
Ministry of Health, Center for Oral and Dental Health, Erzurum, Turkey
131
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-71
TÜRKİYE’DE YÜKSEK PERİ-İMPLANTİTİS ORANI
Eser Elemek1, Ömer Birkan Ağralı1, Bahar Kuru2, Leyla Kuru1
1
Marmara Üniversitesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Istanbul
2
Yeditepe Üniversitesi
AMAÇ: Bu kesitsel çalışmada Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim
Dalı’na Ekim 2014 ile Ekim 2015 tarihleri arasında başvuran hastalardaperi-implantitis oranının
belirlenmesi amaçlandı.
GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya en az 1 yıldır fonksiyonda olan toplam 655 implanta sahip 200 hasta
dahil edildi. Diş ve implantların çevresinden ölçülen klinik parametrelere ilave olarak her implant
bölgesinden alınan dijitalize edilmiş standart paralel periapikal radyografiler üzerinde Image
J programı yardımıyla, eğer varsa kemik kaybı mm cinsinden hesaplandı. Sağlıklı, peri-implant
mukozitisli ve peri-implantitisli olmak üzere peri-implant dokular hem hasta hem de implant
seviyesinde ayrı ayrı değerlendirildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Yaş ortalaması 52,81±12,2 olan 200 hastanın (K/E:126/74) %69,5›inin (n=139)
peri-implantitisli olduğu saptandı. Ortalama 53,52±36,76 aydır fonksiyonda olan implantların
%60›ının (n=393) peri-implantitisli olduğu gözlendi. Peri-implantitis görülme ihtimalinin 60 yaş
ve üzerindeki bireylerde 6,2 kat, 5 yıl ve daha uzun süredir fonksiyonda olan implantlarda 3 kat
daha fazla olduğu bulundu.
132
SONUÇ: Periodontoloji kliniğine başvuran hastalarda saptanan yüksek peri-implantitis oranı,
diğer ülkelere kıyasla dikkat çekicidir. Peri-implant hastalıkların oluşmasını önlemek için hekim ve
hastalar bilgilendirilmelidir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-71
HIGH RATES OF PERI-IMPLANTITIS IN TURKEY
Eser Elemek1, Ömer Birkan Ağralı1, Bahar Kuru2, Leyla Kuru1
1
Marmara Üniversitesi Faculty Of Dentistry, Department of Periodontoloji, Istanbul, Turkey
2
Yeditepe University, Turkey
AIM: In this cross-sectional study, we aimed t odetermine peri-implantitis rate in patients who
applied to Department of Periodontology, Marmara Universitybetween October 2014 and October
2015.
MATERIAL-METHOD: Two hundred patients having 655 implants in function at least for 1 year
were included in this study. In addition to clinical and radiological parameters measured around
both teeth and implants, bone loss around each implant was calculated in mm using Image J®
program on digitalized standardized radiographs. Peri-implant tissues were classified as healthy,
peri-implant mucositis and peri-implantitis both in patient and implant level.
CONCLUSION: High rates of peri-implantitis in patients applied to Periodontology clinic is quite
attractive compared to other countries. Both patients and dentists should be instructed about periimplant diseases to prevent their occurence.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Among 200 patients (F/M:126/74) with a mean age of 52,81±12,2 years, 69,5% (n=139)
were diagnosed as peri-implantitis. Among implants with a mean function time of 53,52±36,76
months, 60% (n=393) were diagnosed as peri-implantitis. The odds of peri-implantitis was 6,2
times higher in patients ≥60 years and 3 times higher in implants in function ≥5 years.
133
SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ
OP-72
BASİTLEŞTİRİLMİŞ BAĞLANMA STRATEJİLERİNİN ORTODONTİK BRAKETLERİN
NANO-SERAMİK CAD/CAM MATERYALE BAĞLANMA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Muharrem Şerif Erdoğan1, Bilal Yaşa2, Mücahid Faik Şahin1
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu çalışmada farklı bağlanma stratejileri kullanılarak nano-seramik CAD/CAM bloklar
üzerine bağlanmış braketlerin makaslama bağlanma dayanımı değerlendirilmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
METOD: Toplam 90 adet düz tabaka (7 x7 x2 mm) nano-seramik CAD/CAM bloklarından (Lava
Ultimate) kesilerek akrilik rezin içine gömülmüştür. Tabakaların 50 μ kumlama ile yüzeyleri
pürüzlendirildikten sonra bonding prosedürlerine göre rastgele 6 gruba (n=15) ayrılmıştır.
Gruplar; Grup 1: Silan+Transbond XT Adhesive (XTadh), Grup 2: Silan, Grup 3: Scotchbond
Üniversal (Multi-mod adeziv)+XTadh, Grup 4: Scotchbond, Grup 5: XTadh, Grup 6: Adeziv yok;
şeklinde oluşturulmuştur. Her gruba ait bonding prosedürü uygulandıktan sonra tabakalara
üst santral kesici braketleri ışıkla sertleşen kompozit(Transbond XT kompozit) ile bağlanmıştır.
Örneklerin makaslama bağlanma dayanımı(MBD) testine tabi tutulmasından sonra ARI Skorları
değerlendirildi. Veriler tek yönlü ANOVA ve Tukey testi kullanılarak analiz edildi.
134
BULGULAR: MBD değerleri bonding strateji tipinden anlamlı derecede etkilendi. En yüksek
MBD değerleri sırasıyla Scotchbond+XTadh için 231.7±43.6, Silan+XTadh için 225±43.8 ve
Scotchbond için 202.1±28.7 bulundu. Bu grupların birbiri arasında istatistiksel olarak fark yok
iken; diğerlerinden anlamlı derecede yüksek bulunmuşlardır.
SONUÇ: Gelişen adeziv teknoloji multi-mod adezivler olarak adlandırılan yeni bir yaklaşımı
getirmiştir. Bu multi-mod adezivlerden bazıları silan içerdiklerinden dolayı olası uygulama
basamaklarını azalttıklarını iddia etmektedirler. Bu çalışmanın sonucu olarak içeriğinde silan
bulunan multi-mod adezivler uygulama aşamalarını kısaltarak braketlerin nano-seramik CAD/
CAM materyali üzerine makaslama bağlanma dayanımlarını pozitif olarak etkilemiştir.
ORAL PRESENTATION ABSTRACTS
OP-72
EFFECTS OF SIMPLIFIED BONDING STRATEGY ON BOND STRENGTH OF ORTHODONTIC
BRACKETS TO NANO-CERAMIC CAD/CAM MATERIAL
Muharrem Şerif Erdoğan1, Bilal Yaşa2, Mücahid Faik Şahin1
1
İzmir Katip Çelebi University, Faculty Of Dentistry, Department of Orthodontics, İzmir, Turkey
2
İzmir Katip Çelebi University, Faculty Of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, İzmir,
Turkey
AIM: This study evaluated the effects of several bonding strategies on the shear bond strength of
brackets bonded to nano-ceramic Cad-Cam blocks. RESULTS: The SBS values were significantly affected by the type of bonding strategy. The highest
SBS values were 231.7±43.6, 225±43.8 and 202.1±28.7 for Scotchbond+XTadh, Silan+XTadh
and Scotchbond, respectively. While there were no significant differences among them, these
groups were significantly higher than the others.
CONCLUSION: Developing adhesive technology have brought a new approach as called multimode adhesives. Some of multi-mode adhesives claim that silane that reduced further steps is
included in it. As a conclusion of the study, silane integrated multi-mode adhesives positively affect
SBS of brackets on nano-ceramic Cad-Cam material by eliminating extra steps of bonding.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A total of 90 plates (7x7x2 mm) were cut from nano-ceramic cad-cam blocks (Lava
Ultimate) and embedded in acrylic resin. After surface conditioning with 50 μ sandblast, the
plates were randomly divided into six groups (n:15) according to bonding procedures. The groups
were;Group 1: silane+Transbond XT Adhesive (XTadh), Group 2: silane, Group3: Scotchbond
Universal (Multi-mode adhesive)+XTadh, Group 4: Scotchbond, Group 5:XTadh, Group 6: no
adhesive. After each group’s bonding procedures applied, the upper central incisor brackets were
bonded on the plates with light-cure composite (Transbond XT composite). After the samples
were subjected to shear bond strength(SBS) test for debonding, adhesive remnant index were
evaluated. The data were analyzed using one-way ANOVA and Tukey’s test.
135
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
Bu kitapta yer alan tüm Sözel ve Poster Bildiriler
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi’nde yayınlanacaktır.
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-001
EKSTERNAL KÖK REZORBSİYONUNUN MİNERAL TRİOKSİT AGREGAT İLE YÖNETİMİ: BİR
VAKA RAPORU
Deniz Önal1, Tuğçe Paksoy2, Hasan Oruçoğlu1
1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Bolu
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Bolu
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Kök rezorpsiyonu dişi rezorbe eden hücrelerin fizyolojik veya patolojik aktivitesi ile sement
ve dentinin ortadan kaldırılması sürecidir. Rezorpsiyon, kök kanalının iç duvarında (internal
rezorpsiyon) ve dış duvarında (eksternal rezorpsiyon veya servikal rezorpsiyon) görülebilir;
geçici ya da ilerleyici bir durumda olabilir. Mineral trioksit agregat (MTA)’ın gelişimi ile birlikte,
kök rezorpsiyonu yönetimi gibi zor olan prosedürler için iyi bir performans sağlayan MTA’nın
Dişhekimliğinde kullanımı tanıtılmıştır. Bu vaka raporunun amacı, eksternal kök rezorpsiyonu
yönetiminde MTA’nın kullanılmasıdır.
138
MATERYAL-METOD: 34 yaşında, sistemik olarak sağlıklı olan erkek hasta, üst santral dişlerindeki
renklenme nedeniyle Endodonti Anabilim Dalına başvurdu. Dişe yapılan endodontik test
sonucunda ilgili dişin perküsyona hassas olduğu, elektrikli pulpa testine negatif cevap verdiği
görüldü. Alınan preoperatif radyografi sonucunda dişte rezorpsiyon alanlarının olduğu ve
periapikal alanda radyolüsent bir lezyon varlığı görüldü. Kök kanalları temizlendi ve şekillendirildi.
Kök kanal tedavisi sonrasında, periodontal cerrahi prosedürleri uygulanarak, MTA dişin rezorbe
olan alanlarına yerleştirildi. Klinik değerlendirme başlangıçta yapıldı, halen ilgili dişin rutin
kontrolleri devam etmektedir.
BULGULAR: Tedaviden bir hafta sonra yapılan kontrol seansında hastada sorunsuz postoperatif
iyileşme gözlendi. 3. ve 6. aylarda, tedavisi yapılan ilgili dişin klinik değerlendirmede sağlıklı
olduğu görüldü. Hasta takibi ise halen rutin olarak devam etmektedir.
SONUÇ: Bu olgu sunumunda, eksternal kök rezorpsiyonu yönetiminde MTA ile yapılan tedavinin
etkili bir yaklaşım sağlayabileceği klinik olarak gösterilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-001
MANAGEMENT OF WITH MINERAL TRIOXIDE AGGREGATE: A CASE REPORT
Deniz Önal1, Tuğçe Paksoy2, Hasan Oruçoğlu1
1
Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Bolu, Turkey
2
Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Bolu, Turkey
OBJECTIVE: Root resorption is the process of the removal of cementum and dentine through
physiological or pathological activity of tooth resorbing cells. Resorption is seen on the wall of
the root canal (internal resorption) and on the external surface of the root (external resorption
or cervical resorption) and it may be transient or progressive. With the development of mineral
trioxide aggregate (MTA), new treatments have been introduced in dentistry for more difficult
procedures such as external resorption management with MTA provides good performance. This
case report has been aimed to describe the management of external root resorption by using MTA.
RESULT: Control session after one week relieved that postoperative healing was uneventful in
patient. At the 3rd and 6th month, teeth were healthy in the clinical evaluation. Follow up of
patient is ongoing.
CONCLUSION: This case report is showed that treatment with MTA may provide an effective
approach of management of external root resorption.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHODS: A 34-year-old, systemically healthy, male patient referred to the
Department of Endodontics with complaints of tooth discoloration of the maxillary central incisors.
Endodontic testing found that the tooth was tender on percussion and the electric pulp test was
negative. Preoperative radiography demonstrates resorption areas and periapical radiolucent
lesions. The root canals were cleaned and shaped. After the root canal treatment, periodontal
surgery procedures were applied and MTA was placed to resorption areas of the teeth. Clinical
evaluation was performed at baseline and routine control is continuing.
139
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-002
TİP 2 DENS İNVAGİNATUSUN ENDODONTİK TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU
Mehmet Çıtak
Ordu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Ordu
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GİRİŞ: Dens invaginatus dişlerin embriyolojik gelişimleri sırasında kalsifikasyon tamamlanmadan
önce mine organının dental papillaya invajinasyonu sonucu oluşan gelişimsel bir dental anomalidir.
Toplumda 0.04% ve 10% aralığındaki sıklıkta görüldüğü bildirilmiştir. Ohlers bu anomaliyi 4
sınfta ele almıştır: sınıf 1 invaginasyon kuronda sınırlıdır ve mine sement birleşiminin ötesine
ilerlemez; sınıf 2 tip invaginasyon mine sement birleşimini aşar ancak periodontal ligamentle
ilişkide değildir; sınıf 3a tip invaginasyonda, invaginasyon periodontal ligamentle psodoforamen
aracılığıyla bağlantılıdır ancak bu bağlantı kökün lateralinde gerçekleşir; sınıf 3b tip invajinasyonda
invajinasyon periodontal ligamentle bağlantısını apikal foramene bağlanarak sağlar.
140
OLGU: Ordu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine protetik tedavi amaçlı gelen 18 yaşındaki
kadın hastanın radyografik muayenesi sırasında 12 numaralı dişinde periapikal radyolusensi ve
tip 2 dens invaginatus saptanmıştır. Dental hikayesinde travma bulunmamıştır. Hastanın klinik
muayenesinde soğuk testine ve elektrikli pulpa testine pozitif cevap alınmıştır. Sondalama derinliği
normal sınırlarda (3 mm) bulunurken perküsyon ve palpasyon testlerine normal cevap alınmıştır.
Hastanın tedavi planlamasında mevcut invaginasyonun dolumuna karar verilmiştir. Tedavi
protokolüne hastanın anestezisi sağlanmasına takiben rubber dam izolasyonuyla başlanmıştır
ve invaginasyonun ağzına ulaşılmıştır. İnvaginasyon 5%’lik sodyumhipoklorit (NaOCl), 17%’lik
etilendiamintetraasetikasit (EDTA) ile irrige edilmiş, kurutulmuş ardından kalsiyum hidroksit patı
iki haftalığına yerleştirilmiştir. Sonraki seansta final irrigasyonu 5%’lik NaOCl, 17%’lik EDTA, distile
su ve 2%’lik klorheksidin ile gerçekleştirilmiştir. Amalgam taşıyıcısı ile mineraltrioksitagregat
(MTA) invaginasyona (ProRoot MTA, Dentsply-Maillefer) yerleştirilmiştir ve üzeri pamuk pelet ile
72 saat için örtülmüştür, geçici restorasyonu yapılmıştır. MTA’nın kondensasyonu paper pointle
gerçekleştirilmiştir. Üst restorasyon olarak kompozit materyali (Enamel Plus HRI; Micerium, Avegn)
uygulanmıştır.
SONUÇ: İnvaginasyon vakalarında teşhis aşamasındaki bulgulara göre tedavi planlaması
değişebilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-002
ENDODONTIC MANAGEMENT OF TYPE 2 DENS INVAGINATUS: A CASE REPORT
Mehmet Çıtak
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu, Turkey
CASE: 18 years old female patient referred to Ordu University, Department of Prosthodontics with
a complaint of aesthetic and function. The radiographic evaluation revealed the tooth12 has type
2 dens invaginatus and periapical radiolucency. There was no dental trauma history. Tooth was
positive to cold test and electrical pulp test and negative to palpation and percussion test. Proping
depths were within normal limits (3mm). It was decided to treat only invagination. After the
administration of local anesthesia, a rubber dam was placed. Access cavity was performed in high
speed rotation with diamond burs, trying to reach invagination orifice. The working length of the
invagination was determined using an 10 k-file.The irrigation of the invgination was performed
5.25% and 1% sodiumhypochlorite (NaOCl) 17% ethylendiaminetetraaceticasid (EDTA).Then dried
with paper points and placed calcium hydroxide paste.After two weeks tooth was asymptomatic
and final irrigation was performed 5.25% NaOCl, 17% EDTA, distilled water and 2% clorhexidine.
The prepared invagination was filled entirely with white mineraltrioxideaggregate (ProRoot MTA,
Dentsply-Maillefer) and cotton pellet was placed for 72 hours. The tooth restored with temporary
filling material..After romeval of cotton pellet tooth restored with a light-cured composite resin
(Enamel Plus HRI; Micerium, Avegn).
CONCLUSION: This case was managed succesfully with obturation of the invagiantion.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
INTRODUCTION: Dens invaginatus is one such developmental tooth anomaly that results from
enemal organ invagination into the apical papilla before calcification occurred. The reported
incidence ranges from 0.04% to 10% and the most frequently affected teeth are maxillary lateral
incisiors.
141
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-003
AĞIZ İÇİ FİSTÜL GÖRÜLEN KRONİK LEZYONLU DİŞİN CERRAHİ OLMAYAN ENDODONTİK
TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU
Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3
1
Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Endodonti Anabilim Dalı. Ankara
3
Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Merkezi Diş Servisi, Ankara
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Farklı patolojik sebeplere bağlı olarak oluşmuş kronik apikal periodontitisli dişlerin
herhangi bir endodontik tedavi denenmeden çekimi, klinisyenler tarafından oldukça yaygın olarak
uygulanan dental bir yaklaşımdır. Bu vakada, lingual bölgeden fistül ağzına sahip kronik lezyonlu
bir dişin cerrahi olmayan başarılı endodontik tedavisi sunulması amaçlanmıştır.
142
OLGU TANIMLANMASI: 23 yaşındaki erkek hasta sağ alt 2. molar dişindeki ağrıları sebebiyle
merkezimize başvurdu. Hasta, dişine 3-4 yıl kadar önce kök kanal tedavisi yapıldığını ama şu
an şiddetli ağrıları olduğunu, artık dişini çektirmek istediğini beyan etti. Hastanın yapılan klinik
muayenesinde, dişte geniş bir amalgam dolgu ve lingual bölgede intraoral bir fistül saptandı;
hastada şiddetli bir perküsyon ağrısı görüldü; herhangi bir lüksasyon tespit edilmedi. Radyolojik
olarak ise, dişte kötü yapılmış eski bir kanal tedavisi saptandı. Mesial kanalların hemen hemen boş
olduğu ve kök ucunda ise radyolusent alanların varlığı tespit edildi. Dişini çektirmek isteyen hasta
endodontik tedaviye ikna edildi. Eski kanal dolgusu sökülerek hastaya 4 seans kök kanal tedavisi
uygulandı. Lingual bölgedeki fistül kısa sürede kapandı. Herhangi bir klinik bulgu kalmadığında
kök kanalları dolduruldu.
BULGULAR: Tedavinin 3. ayında çekilen radyografilerde kök ucundaki radyolusent alanlarda
gerileme görülmektedir. Herhangi bir klinik şikayeti olmayan hastanın takibi devam etmektedir.
SONUÇ: İntraoral fistüle sahip geniş lezyonlu dişlerin başarılı endodontik tedavilerle ağızda
tutulması mümkün olabilmektedir. Bu tür vakalarda, dişin çekimi gibi radikal bir karardan önce
dişin kurtarılmaya çalışılması daha doğru bir seçenektir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-003
NONSURGICAL ENDODONTIC TREATMENT OF THE TOOTH WITH CHRONIC LESION AND
INTRAORAL FISTULA: A CASE REPORT
Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3
1
Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey
2
Department of Endodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
3
Turkish General Staff, Medical Center, Dental Service, Ankara, Turkey
CASE DESCRIPTION: A 23 year old male patient presented to our clinic a chief complaint about
mandibular right 2th molar.He declared that root canal treatment was applied about 3-4 years
ago but he has severe pain and, now he wants to extract the tooth.Clinically,it was seen that an
large amalgam filling in the tooth and a intraoral fistula on lingual area; severe percussion pain
was observed; any luxation was not detected.Radiologically,an poor root canal treatment was
detected; mesial root canal was almost empty and radiolucent areas was seen on the roots tip.The
patient were convinced for endodontic therapy.Removing the old canal filling material, root canal
treatment was applied four sessions.Lingual fistula healed in a short time.Root canals were filled
when any clinical signs was not seen.
RESULTS: Significant healing of the root lesion was seen in the radiographs after 3 months of the
treatment. The Patient has no clinical complaints and has been followed,clinically.
CONCLUSION: Keeping of the teeth with large lesions and intraoral fistula in the mouth,it’s
possible by a successful endodontic treatment.In such cases,before a radical decision such as the
pull out tooth, trying to recovery of the tooth emerges as a more accurate option.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Without trying any endodontic treatment, extraction of chronic apical periodontitis teeth
which were formed due to different pathological causes is a dental approach widely applied by
clinicians. In this case, it is aimed to present that successful nonsurgical endodontic treatment of
the tooth with chronic lesions and intraoral fistula in lingual region.
143
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-004
ENDODONTİK TEDAVİLİ DİŞTE MEYDANA GELEN CİDDİ RENKLENMENİN TEDAVİSİ: OLGU
SUNUMU
Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3
1
Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Endodonti Anabilim Dalı, Ankara
3
Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Merkezi Diş Servisi, Ankara
AMAÇ: Endodontik tedavili ön dişlerde meydana gelen renk değişikliği, endodontik tedavilerin
sık görülen komplikasyonlarındandır ve hastalar için oldukça can sıkıca tablolardır. Doğal renge
sahip dişler ve estetik bir gülüşe olan artan ihtiyaçtan dolayı devital dişlerin beyazlatılması
Dişhekimliğinin önemli tedavi prosedürlerinden biri haline gelmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Olgu Tanımlanması: 21 yaşındaki erkek hasta sağ üst santral dişinde bulunan renklenmeden
rahatsız olduğunu belirterek kliniğimize başvurmuştur. Hastanın alınan anamnezinde, hasta 5
yıl kadar önce üst sağ ön diş bölgesini çarptığını, meydana gelen ağrılar sonucunda sağ santral
dişlerine kanal tedavisi yapıldığını; ilk olarak 2 yıl önce renk değişimini fark ettiğini ve kendisini
estetik olarak rahatsız ettiğini belirtti. Klinik olarak, santral dişte ciddi bir renklenme tespit edildi,
bunun dışında kronda herhangi bir deformiteye rastlanmadı. Hastanın radyografik incelenmesinde,
sağ üst santral dişte iyi yapılmış bir kanal tedavisi görüldü; kök ucunda ise herhangi bir patolojiye
rastlanmadı. Hastaya üç seans devital beyazlatma işlemi uygulandı. Yeterli beyazlama sağlanınca
işleme son verilip diş restore edildi.
144
Bulgular: Tedavi sonunda renklenmenin giderildiği ve hastanın da tedaviden oldukça memnun
olduğu görüldü. Hasta 3 ay ve 6 ay sonrası için tekrar çağırıldı. Renklenme gözlenmedi.
Sonuç: Diş renklenmeleri kişilerin sosyal ve profesyonel yaşamları için oldukça önemlidir.
Diş renklenmesi, endodontik tedavilerin bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Günümüzde ağartma tedavileri için kolay uygulanabilen materyal ve metotlar geliştirilmiştir.
Beyazlatma tedavilerine artan talepler, beyazlatma ajanlarının ve tekniklerinin gelişmesini pozitif
olarak etkilemektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-004
Treatment of severe discoloration in the endodontically treated tooth: a
case report
Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Kadriye Demirkaya2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3
1
Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey
2
Department of Endodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
3
Turkish General Staff, Medical Center, Dental Service, Ankara, Turkey
Case Description: A 21 year old male patient presented to our clinic with a chief complaint
about discoloration in maxillary right central incisor. In anamnesis, the patient declared that he hit
the maxillary front tooth region 5 years ago, root canal therapy was applied because of the dental
pain and coloration started 2 years ago and that was disturbing himself, aesthetically. Clinically, a
significant discolouration was detected in the central teeth, no signs of a deformity was in tooth
crown. In radiographies, well-made root canal treatment was seen in the maxillary right central
incisor; there was not any pathologic radiolucency in apical region. Three sessions devital bleaching
was applied. Procedure was terminated when adequate whitening was established and the tooth
was restored.
Results: End of the treatment discoloration was corrected and patient was pleased with the
result. Patient was recalled after 3 and 6 months. No discoloration was detected.
Conclusion: Tooth discoloration is very important for people’s social and professional lives.
Tooth discoloration can appear as a result of endodontic treatment complication.Recently, easily
applicable materials and methods have been developed for dental bleaching therapies.The
increasing demands for bleaching therapies affect the development of materials and techniques
in a positive way.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Aim: Discoloration in front teeth with endodontic treatment is a common complication of
endodontic treatment and a quite annoying situation for the patients. Due to the teeth with
natural color and the growing need for an aesthetic simile the non-vital tooth whitening has
become an important therapeutic procedure of dentistry.
145
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-005
Nedeni bilinmeyen kök rezorpsiyonlu hastanın endokrinolojik açıdan
değerlendirilmesi: olgu sunumu
Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3
Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Endodonti Anabilim Dalı. Ankara
3
Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Merkezi Diş Servisi, Ankara
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Amaç: Daimi dişlerde meydana gelen kök rezorpsiyonları nadir görülür ve patolojiktir. Kök
rezorpsiyonları bazı lokal ve sistemik faktörlere bağlı olup ortodontik tedavilerin en yaygın
komplikasyonlarından biridir. Bununla beraber herhangi bir etiyolojik faktörlerle açıklanamayan
idiyopatik kök rezorpsiyonları da görülebilir. Bu olgu sunumunda, tedavisi yapılmış idiyopatik
kök rezorpsiyonuna sahip hastanın endokrinolojik açıdan değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
146
Olgu Sunumu: 16 yaşındaki erkek hasta, sol alt büyük azılar bölgesinde tarif ettiği şiddetli
ağrı ile kliniğimize başvurdu. Hastanın yapılan klinik muayenesinde, sol alt 1. büyük azı dişinde
klinik olarak şiddetli bir perküsyon ağrısı, radyolojik olarak ise dişin distal kökünde apikal
bölgeden orta üçlüye kadar uzanan eksternal kök rezorbsiyonu görüldü. Hastanın daha önceki
radyografilerinde de, yeni hali kadar şiddetli olmayan rezorpsiyon tespit edilmiştir. Hastanın
yaşının genç olması sebebiyle dişin çekimi düşünülmedi. Sol alt 1. büyük azı dişe kanal
tedavisi uygulandı, distal köke mineral trioksit agregat (MTA) konuldu. Hastanın kısa sürede
şikayetleri kayboldu. Herhangi bir travma hikayesinden bahsetmeyen hasta, bildiği herhangi
bir metabolik veya sistemik rahatsızlığı olmadığını beyan etti. Hasta, kök rezorpsiyonuna
sebep olabilecek, özellikle, hipofosfatazya, hiperparatiroidizm, hipotiroidizm açısından klinik
laboratuvar çalışması ile, hemogram, hormon, biyokimya, sedimentasyon değerleri ile test edildi.
Bulgular: Hastanın laboratuvar değerleri normal çıkmış olup, sadece rutin biyokimya değerlerinde
fosfor anlamlı olmayacak seviyede yüksek bulunmuştur. Bu idiyopatik kök rezorpsiyonunun,
hastanın hatırlamadığı muhtemel bir travmadan kaynaklanabileceği düşünülmüştür.
Sonuç: Kök rezorpsiyonları bazı lokal ve sistemik faktörlere bağlı olarak gerçekleşir. İdiyopatik
sebeplerle gerçekleştiği düşünülüyorsa, herhangi bir sistemik veya metabolik rahatsızlığın
atlanmaması açısından ayrıntılı bir tarama da oldukça önemlidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-005
Endocrinological evaluation of the patient with idiopathic root
resorption: a case report
Gökhan Şüyün1, Mehmet Yolagiden2, Cumhur Aydın2, Mustafa Dağ3
Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey
2
Department of Endodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
3
Turkish General Staff, Medical Center, Dental Service, Ankara, Turkey
1
Case Description: A 16-year-old male patient presented to dental clinic with severe pain in
lower left molar region.Clinical examination of the patient,it was seen that a severe percussion
pain detected the tooth,and external root resorption in distal root from the apical region to
middle part,radiologically.In previous radiographs of patient,an external root resorption were
identified,which not as severe as currently.The tooth extraction wasn’t considered due to the fact
that patient was young.Root canal therapy was applied and mineral trioxide aggregate was placed to
distal root canal.The patient’s complaints disappeared quickly.The patient,hasn’t any trauma story,
declared that he knew any metabolic or systemic diseases.In terms of causes of root resorptionespecially,hypophosphatasia, hypoparathyroidism,hypothyroidism-the patient was evaluated with
complete blood count,hormone,biochemistry,sedimentation values by clinical laboratory working.
Results: The patient’s laboratory values were normal,phosphorus was found higher level in
blood chemistry values,but not significantly.This idiopathic root resorption was thought to be
sourced from a possible trauma which was not remember by the patient.
Conclusion: Root resorption is dependent on some local and systemic factors.If the cause is
thought to occur with idiopathic,a detailed investigation is very important in terms of don’t
missing any systemic or metabolic disorders.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Aim: Root resorption in permanent teeth is rare and pathological.Root resorption is dependent on
certain local and systemic factors and it’s one of the most common complications of orthodontic
treatment.However,idiopathic root resorption that can not be explained by any etiological factors
can be seen.In this case,it was aimed that endocrinological evaluation of the patient with treated
idiopathic root resorption.
147
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-006
Aşırı Madde Kayıplı Anterior Dişin Tedavisinde Multidisipliner Yaklaşım
Hülya Altintop1, İsmail Taşdemir2, Merve Akçay1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İzmir
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Okul çağındaki çocuklarda dental travmalarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Travma sonrası
meydana gelen aşırı madde kaybına bağlı olarak kaybolan estetiğin ve fonksiyonun sağlanması için
multidisipliner yaklaşım gerekebilmektedir. Bu bildirinin amacı; fazla miktarda madde kaybının
olduğu santral üst kesici dişe uygulanan multidisipliner tedavinin 22 aylık takip sonuçlarını
sunmaktır.
148
YÖNTEM: 10 yaşındaki erkek hasta kliniğimize 21 numarasındaki komplike mine-dentin kırığı
nedeniyle başvurdu. Alınan anamnez sonucunda hastanın herhangi bir sistemik rahatsızlığının
olmadığı öğrenildi. Yapılan klinik ve radyografik muayene sonucunda diş pulpasının açıkta olduğu,
apikal kök gelişiminin henüz tamamlanmadığı ve 11 ile 21 no’lu dişlerin gingival seviyeleri
arasında asimetri olduğu görüldü. Planlanan tedavi prosedürü doğrultusunda endodontik giriş
kavitesi açılarak apikal bariyer oluşturmak için hastaya MTA(Bioaggregate IBC, Inc) ile tek seans
apeksifikasyon tedavisi ve sonrasında geleneksel kök-kanal tedavisi yapıldı. Koronal restorasyonu
desteklemek için fiber post (Cytec Blanco, Hahnenkratt) uygulaması yapıldı. Daha sonra strip kuron
yapılarak dişin restorasyonu tamamlandı. Hastanın 11 ve 21 numaralı dişlerinin gingival seviyeleri
arasındaki asimetriyi gidermek için 21 numaralı dişe gingivektomi yapıldı. Hasta 22 ay boyunca
takip edildi.
BULGULAR: Hastanın rutin takipleri sonucunda estetiğin ve fonksiyonun sağlandığı ve dişte
herhangi bir renklenme olmadığı görüldü. Rutin radyografik kontrollerde 21 numaralı dişin
apeksinde herhangi bir patolojiye rastlanmadı.
SONUÇ: Çocukluk döneminde sıklıkla karşılaşılan travmaların tedavisinde hastayı ve hekimi
tatmin edici sonuçlar elde etmek için multidisipliner yaklaşımların uygulanması gerekebilmektedir.
Disiplinler arası uyumlu çalışma sonucunda aşırı madde kaybı olan sol üst santral dişe uygulanan
tedavinin 22 aylık takip sonucunda başarılı olduğu görülmüştür.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-006
Multidisciplinary Management Of An Anterior-Tooth With Excessive Loss Of
Substance
Hülya Altintop1, İsmail Taşdemir2, Merve Akçay1
Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, University of İzmir Katip Çelebi, İzmir, Turkey
2
Department of Periodontics, Faculty of Dentistry, University of İzmir Katip Çelebi, İzmir, Turkey
1
PURPOSE: Dental trauma often occurs in school age-children. In order to recover the
aesthetic and functional loss which is caused by the excessive substance loss after the trauma,
a multidisciplinary management might be needed. The aim of this case report is to present the
results of a multidisciplinary management of an upper right permanent central tooth (21) which
is followed for 22 months.
RESULTS: At the end of the routine follow-up of the patient, it has been disclosed that aesthetic
and the function was provided and it has been seen that there was no discoloration of the tooth.
The radiological investigation has revealed that the tooth had no periapical pathology.
CONCLUSION: In the treatment of childhood trauma, a multidisciplinary management might
be required to achieve satisfactory results for the patient and the physicians. As a result of the
compatible interdisciplinary study, the treatment applied to 21 has been shown to be successful
after the 22-month follow-up.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A 10-years-old male patient has been referred to our clinic with complicated enameldentin fracture of 21. The medical history has disclosed that the patient had no systemic illness.
Clinical and radiographic examination has revealed that the dental pulp was exposed, apical root
closure has not been completed and there has been an asymmetry between the gingival levels
of 11 and 21. One-step apexification has been performed with MTA. Fiber post has been placed.
Strip crown has been applied. Gingivectomy has been made to 21. The patient has been followed
up for 22 months.
149
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-007
Eksternal Rezorbsiyonu Olan Vital Dişte Kök Kanal Tedavisi: Vaka Raporu
Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji
1
AMAÇ: Vital dişlerin uzun süre kronik travmaya maruz kalması eksternal kök rezorbsiyonuna neden
olabilir. Eksternal rezorbsiyon olan dişler genellikle asemptomatiktir ve rutin radyografik tetkikler
esnasında tesadüfen farkedilir. Rezorbsiyon pulpaya ulaşmamışsa diş vitaldir. Bu vaka raporunda
eksternakl kök rezorbsiyonu olan vital dişin kök kanal tedavisi sunulmuştur.
YÖNTEMLER: 36 yaşında kadın hasta kliniğimize sağ molar bölgede ağrı şikayetiyle başvurdu.
Klinik ve radyografşk muayenede 46 no’lu dişin kalmış kökleri belirlendi. Radyografta 47 no’lu dişin
apical üçlüsünde rezorbsiyon ve mesial kök etrafında ciddi periodontal harabiyet belirlendi. Diş
elektrikli pulpa testine pozitif cevap verdi.
BULGULAR: Diş döner alet sistemleri kullanılarak tedavi edildi. 9 aylık takip radyografında
lezyonun tamamen iyileştiği belirlendi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Eksternal kök rezorbsiyonu zamanında tedavi edilmezse dişin kaybına neden olur. Bu
nedenle rezorbsiyon belirlenen vakalarda kök kanal tedavisi geciktirmeden yapılmalıdır. Tedaviyi
takiben enflamatuar süreç ve rezorbsiyon duracaktır.
150
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-007
The Root Canal Therapy of Vital Teeth with External Root Resorption: A Case
Report
Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1
Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey
2
Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology,
Turkey
OBJECTIVE: External root resorption could be occured after traumatic injuries of teeth. The
problem is usually asymptomatic and discovered on routine radiographs. The teeth usually are
responsive to pulp tests unless the process begins to involve the pulp. In this case report, a case of
the root canal therapy of vital teeth with external root resorption.
METHODS-MATERIALS: A 36-year-old female patient with the complaint of pain in the right
mandibular molar region admitted to our clinic. Intraoral examination revealed the residual first
molar roots. Preoperative radiograph showed residual roots, resorption at the apical thirds of the
second molar tooth and severe bone loss around the mesial root of tooth. Tooth positive responded
to electric pulp tests.
RESULT: The tooth was treated using rotary enstrumations systems. Clinically and radiographically,
the patient was followed-up nine month after the treatment. Completely healed of the lesion was
observed in the control radiographs.
CONCLUSION: External inflammatory resorption can ultimately lead to loss of the tooth if it is
not managed in a timely manner. In cases where the resorptive process is already established, root
canal treatment can arrest the resorption and encourage hard tissue repair.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
1
151
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-008
Amelogenezis İmperfekta Hastasında Eksternal Kök Rezorbsiyonu Olan
Dişin Endodontik Tedavisi: Vaka Raporu
Cevat Emre Erik1, Murat Maden1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Abd
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji
AMAÇ: Amelogenezis imperfekta dişlerin mine tabakasını etkileyen herediter bir hastalıktır.
Dişlerde estetik problemler, hassasiyet, çürüğe eğilim, periodontal problem, gingival hiperplazi,
gömülü kalma, ektopik erüpsiyon, kron-kök rezorbsiyonları, pulpa kalsifikasyonu gibi bozukluklara
neden olur. Bu vakaların tedavisi genellikle semptomatik dişlerin tedavisini takiben full-mouth
protetik rehabilitasyonla yapılır. Bu vaka raporunda amelogenezis imperfekta hastasında eksternal
kök rezorbsiyonu olan dişin endodontik tedavisi sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEMLER: 24 yaşında kadın hasta kliniğimize sağ mandibular molar bölgede ağrı şikayetiyle
başvurdu. Panoramik radyografta 46 no’lu dişin köklerinin apical ve orta üçlüsünde eksternal
rezorbsiyon belirlendi.
BULGULAR: Diş döner alet sistemleriyle tedavi edildi. 3 aylık takip radyograflarında lezyonun
tamamen iyileşitği gözlendi.
152
SONUÇ: Amelogenezis imperfektalı dişlerde ciddi atrizyon ya da rezorbsiyon nedeniyle
pulpal hastalıkların meydana gelme ihtimali artar. Bu nedenle bu hastalarda detaylı klinik ve
radyografik muayene yapılmalı, protetik tedavi öncesinde dişler pulpal hastalıklar yönünden
değerlendirilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-008
Endodontic Management of External Root Resorption in Amelogenezis
Imperfecta: A Case Report
OBJECTIVE: Amelogenesis imperfecta is a hereditary disorder of tooth formation that affects
the enamel layer of teeth resulting in poor dental esthetics, chipped off tooth structure with
dentinal hypersensitivity, low caries susceptibility, rapid attrition, excessive calculus deposition,
gingival hyperplasia, impacted permanent teeth, ectopic eruption, congenitally missing teeth,
crown and/or root resorption, and pulp calcification. Treatment of such cases demands full-mouth
rehabilitation with tooth colored ceramic crowns after endodontic treatment of the symptomatic
teeth. In this case report we presented a case of endodontic treatment mandibular second molar
tooth with external root resorption in amelogenezis imperfecta.
METHODS-MATERIALS: A 24-year-old female patient with the complaint of pain in the right
mandibular molar region admitted to our clinic. Panoramic radiograph showed resorption at the
apical and middle thirds of the first molar tooth.
RESULT: The tooth was treated using rotary enstrumations systems. Clinically and radiographically,
the patient was followed-up three months after the treatment. Completely healed of the lesion
was observed in the control radiographs.
CONCLUSION: Amelogenesis imperfecta, also known as herediatary opalescent teeth, represents
a group of herediatary defects of enamel unassociated with any other generalized defects. Canal
therapy is indicated when pulp exposures are caused by severe attrition, tooth reduction or root
resorption.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Cevat Emre Erik1, Murat Maden1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2
1
Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey
2
Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology,
Turkey
153
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-009
Mandibular Anterior Bölgede Cerrahi Olmayan Endodontik Tedavi ile
İyileşen Geniş Periapikal Lezyon: Vaka Raporu
Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji
1
AMAÇ: Periapikal lezyonlar genellikle yavaş büyür ve nadiren büyük boyutlara ulaşır. Kronik
lezyonlar rutin radyografik tetkikler esnasında farkedilir. Akut hale gelirse semptom verirler. Bu
raporun amacı cerrahi rezeksiyon olmadan, sadece kök kanal tedavisi ile iyileşen geniş periapikal
lezyon vakasını sunmaktır.
YÖNTEMLER: Rutin panoramik radyografta mandibular kesici dişlerin apeksinde bir
santimetreden büyük lezyon belirlendi. Dişler asemptomatikti. Elektrikli ve termal pulpa testlerine
cevap alınmadı. Kök kanal tedavisi yapıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hastanın 3-6 aylık takipleri yapıldı. Klinik muayenede dişler asemptomatikti.
Radyografik kontrollerde lezyonun iyileşme sürecinde olduğu belirlendi.
154
SONUÇ: Bu vaka raporunda kist benzeri büyük bir periapikal lezyonun cerrahi olmadan sadece
konservatif endodontik tedavi ile iyileşmesi sunulmuştur. Klinisyenler büyük periapikal lezyonlarla
karşılaştıklarında cerrahi tedaviden önce kök kanal tedavisi yaparak lezyonun iyileşmesini takip
etmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-009
Nonsurgical Management of A Large Periapical Lesion in The Anterior
Mandibular Region: A Case Report
Cevat Emre Erik1, Ayşe Aydoğmuş Erik2, Elif Bilgir2, Murat Maden1
1
Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Turkey
2
Suleyman Demirel University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology,
Turkey
OBJECTIVE: Periapical lesions often develop slowly and do not become very large. Patients do
not experience pain unless there is acute inflammatory exacerbation. These lesions are often
diagnosed during routine radiographic exams. Our aim of this paper is to report the healing of
large periapical lesions following non-surgical root canal treatment.
RESULT: The patient was recalled at 3 and 6 months. Clinical examinations showed no sensitivity
to percussion or palpation at these examinations. Radiographic examination showed resolution of
the periapical lesion and deposition of new bone structure.
CONCLUSION: When clinicians encountering large periapical lesions, initially endodontic
treatment and follow-up should be done. This report confirms that the large size of a periapical
lesion does not mandate its surgical removal, and that even cyst-like periapical lesions heal
following a conservative endodontic therapy.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS-MATERIALS: The lesion that larger than one centimeter was determined at the
apex of the mandibular incisors in rutin panoramic radiograph. The teeth was asymptomatic.
Mandibular central and lateral incisors teeth failed to respond to thermal and electric pulp testing.
Root canal treatment was performed.
155
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-010
Kist benzeri geniş periapikal lezyonun cerrahisiz endodontik tedavisi:
olgu sunumu
Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu olguda amaç, dişler ile ilişkili kist benzeri geniş periapikal lezyonun cerrahi olmayan
konservatif yöntem ile tedavisinin incelenmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: ilk randevuda,hastanın radyografik ve Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT)
değerlendirilmesinde maksiller lateral ve kanin diş ile ilişkili,palatal kortikal kemikte perforasyona
sebep olan kist benzeri periapikal lezyon saptanmıştır. İntraoral değerlendirmede perküyon ve
palpasyonda hassasiyet ve intraoral fistül varlığı gözlenmiştir. Giriş kaviteleri açılıp, kanal boyu #15
K tipi eğe ile radyografik olarak belirlenmiştir. Kanal preperasyonu sırasında kanaldan pü drenajı
sağlanmıştır. Kök kanal preparasyonu step back tekniği ile #60 K-tipi eğeye kadar genişletilip
tamamlanmıştır. Kanallara kalsiyum-hidroksit yerleştirilip, 3 haftada bir hasta pansumana
çağırılmıştır. 6 ay sonra, hastanın pü drenajı kesildiğinde kök kanal dolgusu gütta-perka ile
tamamlanmış ve rezin dolgu materyali ile restorasyon yapılmıştır.
BULGULAR: 10 aylık radyografik ve KIBT sonuçlarına bakılarak periapikal lezyon boyutlarında
önemli ölçüde azalma olduğunu gözlenmiştir. Dişler asemptomatik ve fonksiyondadır.
156
SONUÇ: Geniş kist benzeri periapikal lezyonlara kalsiyum-hidroksit kullanılarak endodontik tedavi
ile tedavi edilebilmektedir. Cerrahi uygulama yapmaya karar vermeden önce cerrahisiz endodontik
tedavi yaklaşımı düşünülmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-010
Large periapical cystic-lesion treatment with non-surgical endodontic
therapy: case report
Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener
Ege University Faculty of Dentistry Department of Endodontology, İzmir, Turkey
AIM: To report a case of conservative nonsurgical management of a large cyst-like periapical lesion
associated to teeth.
METHOD: At the first appointment, periapical cystic lesion associated with maxillary lateral incisor
and canine that cause a perforation on palatal cortical bone was determined by radiographic and
Cone Beam Computed Tomography (CBCT) examinations. Intraoral examination revealed existence
of intraoral fistula,sensitive to percussion, and palpation. Endodontic cavity was opened, working
lenghts were set with #15 K-file by radiograph. During root canal preparation pus was drained out.
Step-back technique was followed. Root canal preparation were finished with #60 H-file under
irrigation. Calcium hydroxide was placed in maxillary lateral incisor and canine. Regularly once in
three weeks this procedure was placed for six months. Six months later when the drainage was
stopped, the obturation of the root canal was completed with gutta-percha and resin sealer.
CONCLUSIONS: Large periapical cyst-like lesions can be treated by nonsurgical endodontic
therapy with calcium hydroxide medication. Non-surgical endodontic approach should be
considered before deciding to perform surgery.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: After 10 months, radiographic and CBCT examinations showed significant decrase in
measurement of periapical lesion. The patient was asymptomatic and the tooth was functional.
157
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-011
Travmaya uğramış dişlerin orijinal fragman kullanılarak restorasyonu:
İki olgu sunumu
İrem Köseler, Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Endodontik tedavi görmüş dişler zayıflamış diş yapıları nedeniyle kırılmaya eğilimlidir. Eğer
orjinal kırık parça mevcutsa adeziv protokoller kullanılarak kalan diş yapısına yapıştırılabilir.Bu iki
olgu raporunda, kanal tedavisi yapılmış üst ön bölge dişlerde oluşan kron kırığı, orjinal kırık parça
ve fiberle güçlendirilmiş post ile restore edilmiştir.
YÖNTEM: Hastalar üst ön bölge dişlerindeki kron kırığı şikayeti nedeniyle kliniğimize
başvurmuştur. Radyolojik ve klinik incelemeler sonucu dişlerin kök kanal dolgusunun başarılı
olduğu görülmüştür. Kanal dolgusunun 2/3’ü fiberle güçlendirilmiş post yerleştirmek üzere post
sisteminin frezleri yardımıyla uzaklaştırılmıştır. Fiber post yerleştirildikten sonra, kırık diş parçası
kompozit rezin yardımıyla (RelyX™ Unicem Self-Adhesive Universal Resin Cement, 3M ESPE, USA)
kalan diş kısmına yapıştırılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: 9 aylık klinik gözlem sonrasında her iki olguda dişler asemptomatik olup yeterli klinik
fonksiyon göstermektedir.
158
SONUÇ: Komplike kron kırıkları, dişin orijinal kırık parçası ile restore edilebilmektedir. Fiberle
güçlendirilmiş kompozit kök kanal postlarının gelişimi ve kullanımı, kronların estetik olarak tekrar
yapıştırılmasına imkan sağlar. Protetik restorasyonlarla kıyaslandığında daha düşük maliyetli ve
daha az invaziv bir tedavi yaklaşımıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-011
Restoration of traumatized teeth using original fragments: Two case
reports
İrem Köseler, Ezgi Can Süren, Bekir Oğuz Aktener
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Izmir, Turkey
AIM: Endodontically treated teeth are more susceptible to fracture because of their weakened
structures.If the original tooth fragment is retained following fracture, the natural tooth structures
can be reattached using adhesive protocols. İn this two cases report; coronal fractures in the teeth
that root canal treatment had been performed before were restorated with original fragments
using fiber reinforced posts.
METHOD: Patients were referred to our clinic with complicated crown fractures on their upper
anterior teeth. Clinical and radiographic examination revealed that root canal fillings were
adequate and asymptomatic. 2/3 part of root canal filling material was removed in order to place
appropiate post. After fiber post was placed, the fractured tooth fragment was adapted to the
remaining teeth with the use of composite resin (RelyX™ Unicem Self-Adhesive Universal Resin
Cement, 3M ESPE, USA).
CONCLUSION: Complicated crown fractures can be restored with the original fractured
segments. The development and use of fiber-reinforced composite root canal posts make possible
reattachment of the coronal fragments. This approach is an alternative treatment and preferable
for providing ideal aesthetic, being non-invasive and low cost in comparison with prosthetic
restorations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: After 9-months of clinical examination, functional teeth were preserved in the mouth.
159
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-012
Endodontik Cerrahi Uygulanan Dentigeröz Kist Olgularında Klinik
Başarının Değerlendirilmesi: Olgu Serisi
Mehmet Emin Kaval1, Uğur Tekin2, Mehmet Kemal Çalışkan1
Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
1
AMAÇ: Gömülü dişler ve bu dişlerin foliküllerinden kaynaklı olarak gelişen dentigeröz kistler,
komşu dişlerde yer değiştirme, patolojik çene kırıkları, pulpa nekrozu ve neoplazik değişimlere
neden olabilmektedirler. Bu olgu sunumunda endodontik cerrahi ile tedavi edilen üç dentigeröz
kist olgusuna ait tedavi protokolü ve olguların 4-7 yıllık takiplerinin rapor edilmesi amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Yöntem: Yaygın ekstraoral şişlik ve ağrı şikâyeti ile farklı zamanlarda kliniğimize başvuran üç
hastada yapılan klinik ve radyolojik muayenede gömülü dişlerle ilişkili kist benzeri geniş periapikal
lezyonlar gözlendi. Lezyonlar ilk olguda mandibuler anterior bölgede ikinci ve üçüncü olgularda
ise maksiller anterior bölgede lokalizeydi. Her üç olguda da vitalite testine negatif yanıt veren
dişlerde iki seansta kanal tedavisi uygulandı ve endodontik cerrahi işlemine geçildi. Tam kalınlıklı
mukoperiostal flep kaldırılan olgularda lezyonlar kürete edildi ve gömülü dişler çıkarıldı. Lezyonlar
ile ilişkili olan kanal tedavili dişlerde ultrasonik uçlar yardımı ile oluşturulan retrograt kaviteler
Mineral trioksit agregat (MTA) ile örtülendi. Kürete edilen lezyonlar daha sonra histopatolojik
olarak incelendi.
160
BULGULAR: Her üç olguda da dentigeröz kist ön tanısı histopatolojik değerlendirmelerle
doğrulandı. 4-7 yıllık kontrollerde lezyonların tamamıyla iyileştiği ve ilgili dişlerin fonksiyonda
olduğu görüldü.
Sonuç: Dentigeröz kist olgularında endodontik cerrahi işlemleri sonrası lezyonlar başarıyla
iyileşebilmektedir. Gömülü dişlerin varlığı tespit edilen hastalarda ilgili dişlerin çekimi
düşünülmüyorsa hastalar düzenli radyolojik muayenelerle kontrol edilmelidirler.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-012
Clinical Outcome of Surgical Endodontic Treatment of Cases with
Dentigerous Cyst: Case Series
Mehmet Emin Kaval1, Uğur Tekin2, Mehmet Kemal Çalışkan1
Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
Aim: Dentigerous cysts, which are associated with the crowns of unerupted teeth,
may cause dislocation of the related teeth, pathologic jaw fractures, retrograde pulp
necrosis and neoplastic disorders. The aim of the present case series was to present
the treatment protocol and 4-7 years follow-up of three cases with dentigerous cyst.
Methodology At different time intervals three patients, which were complained due to swelling
and severe pain, were referred to our clinic. Radiographic examination revealed that large
periapical lesions associated with the unerupted teeth, which were localised at the first and second
patients in the maxillary anterior region and at the last case localised at the mandibular anterior
region. The non-vital necrotic teeth associated with the lesions were treated endodontically
in two sessions. The access to the apical region of the tooth was achieved by a full thickness
trapezoidal flap, and pathologic periradicular soft tissues were removed. In the first and second
cases unerupted teeth were extracted, however in the last case unerupted two mandibular
canines were left due to the risk of the jaw fracture. The root apices of endodontically treated teeth
were resected and root-end cavities were prepared using ultrasonic retrotips. Finally retrograde
cavities were sealed with MTA. Pathological specimens were evaluated histopathologically.
Results: Histopathological diagnosis of the lesions was dentigerous cyst. At the 4-7 years follow
up period significant healing of the periapical lesions for all cases was achieved.
Conclusions: Periapical microsurgery is an favourable treatment choice of teeth with
dentigerous cysts. Clinical and radiographic examinations of the unerupted teeth should be
performed periodically.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
1
161
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-013
Apikalden Taşırılan MTA’nın Periapikal Lezyon Prognozuna Etkisi
Emrah Çetin, Senem Gökçen Yiğit Özer
Adnan Menderes Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Aydın
AMAÇ: Bu olgu sunumunda; istemsiz bir şekilde periradiküler dokulara taşırılan MTA (Mineral
Trioksit Agregat)’nın periapikal lezyona sahip üst sol kesici dişin iyileşme prognozuna etkisi
incelendi. 6, 12 ve 18 aylık radyolojik ve klinik kontroller ile cerrahi olmayan tedavi yaklaşımının
başarısı takip edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 21 yaşında erkek hasta ADÜ Dişhekimliği Fakültesi Endodonti kliniğine başvurdu.
Yapılan klinik incelemede üst sol lateral dişe bağlı şişlik, fistül oluşumu ve perküsyon hassasiyeti
tespit edildi. Periapikal radyografta; çevresinde radyolüsent lezyon bulunan kökün, gelişimini
tamamlamadığı saptandı. Anamnezde 12 yıl öncesine dayanan travma hikayesi olduğu öğrenildi..
Dişin cerrahi olmayan kök kanal tedavisi ile tedavi edilmesi planlandı. Kanal boyu tespit edildi, kök
kanalı el ve dönen kanal aletleri kullanılarak şekillendirildi. İrrigasyon sırasında %5,25’lik sodyum
hipoklorit, %17’lik EDTA (Etilendiamin tetraasetik asit) ve % 2,0’lik klorheksidin solüsyonları
kullanıldı. Kanal içi medikament olarak triple antibiotik patı (Siprofloksasin 200mg, Metronidazol
500mg, Minosiklin 100mg) yerleştirildi. 3 hafta sonra, kanal MTA ile dolduruldu. İşlem sırasında,
alınan radyografta MTA’ nın periapikal bölgeye taşırıldığı tespit edildi.
162
BULGULAR: İşlem tamamlandıktan sonra gerçekleştirilen 6, 12 ve 18 ay kontrollerinde hastada
rahatsızlık hissi olmadığı saptandı ve radyolüsensi radyolojik olarak değerlendirildiğinde, bunun
iyileşmekte olan bir lezyon olduğuna karar verildi.
SONUÇLAR: Kök kanal dolgusu sırasında, bazen kazara endodontik dolgu maddeleri apikal
bölgeye taşabilir. Bu olgu sunumunda, kanal dolgu materyali olarak MTA uygulanmış ve
periradiküler dokulara kazara taşırılmıştır. Tedaviden 1,5 yıl sonra dişte herhangi bir rahatsızlığa
rastlanmamıştır. Taşırılan materyal biyouyumlu olarak kabul edildiği için, yüksek olasılık ile,
tedaviden sonra sorun yaratmamıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-013
The Effect Of Apically Extruded MTA on The Prognosis of a Periapical Lesion
Emrah Çetin, Senem Gökçen Yiğit Özer
Adnan Menderes University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Aydin, Turkey
AIM: This case report describes the effect of unintentionally extruded mineral trioxide aggregate
(MTA) into periradicular tissues on the prognosis of healing in maxillary left lateral incisor with
periradicular lesion.The radiographic follow up at 18 months confirmed successful management
through the non-surgical approach.
RESULTS: Recalls after 6,12, and 18 months showed that patient was symptompless and in
addition, when the radiolucency was evaluated radiographically; it was concluded that tooth was
healing.
CONCLUSIONS: Endodontic filling materials can accidentally extrude apically during obturation.
In this case report, MTA was applied as a root canal filling and extruded through the periradicular
tissues. Tooth was symptom-free 18 months after the treatment. Possibly, due to the biocompability
of the MTA, no problem was detected following the obturation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A 21-year-old male was referred to ADU University, Dental Faculty, Department
of Endodontics. Clinical examination revealed labial swelling, fistulization and tenderness to
percussion associated with maxillary left lateral. Periapical radiograph showed a wide open,
incompletely formed apex surrounded by a radiolucent lesion. The patient reported a history
of trauma involving the lateral incisor 12 years before. Non-surgical root canal therapy of tooth
was initiated. Working length was determined. The canal was prepared using hand and rotary
instruments. 5,25% sodium hypochlorite, %17 EDTA and % 2,0 chlorhexidine solution was used
as irrigants. A 3-mix antibiotics (Ciprofloxacin 200mg, Metronidazole 500mg, Minocycline 100mg)
was placed as intra canal medicament for 3 weeks. In the next visit, root canal was filled with MTA.
During the procedure, excessive extrusion of MTA into the periradicular lesion was detected on the
radiograph.
163
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-014
Radyoterapi Sonrası Uygulanan Dental Rehabilitasyonun
Değerlendirilmesi: İki Olgu Sunumu
Burcu Şerefoğlu1, Mehmet Emin Kaval1, Muhittin Toman2, Beyser Pişkin1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı,İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,İzmir
1
AMAÇ: Baş boyun bölgesine radyoterapi uygulanmış hastalardaki tedavi protokolünün ve 2-6 yıllık
takip sonuçlarının sunulması.
YÖNTEM: 1.OLGU: Dilde Squamoz hücreli karsinom tanısı olan 27 yaşındaki erkek hasta
kliniğimize başvurdu. Klinik ve radyolojik muayenede tüm dişlerin kole bölgesini çepeçevre saran
derin çürük varlığı gözlendi. 2.OLGU: Nazofarenks kanseri olan 21 yaşındaki bayan hasta sağ alt
çene bölgesindeki orta seviyede ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Her iki hastada, derin dentin
çürüğü ve periapikal lezyonu bulunan dişlere kök kanal tedavisi yapılması planlandı. Periapikal
lezyonu bulunan devital dişlerde kalsiyum hidroksit kullanılarak kök kanal tedavisi iki seansta
tamamlandı. Vital olan dişlerde tek seans kök kanal tedavisi uygulandı ve dişler rezin kompozit ile
restore edildi. Koronal doku kaybı fazla olan dişlerde fiber post kullanıldı ve koronal restorasyonlar
metal destekli kron-köprü uygulaması ile tamamlandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: 2-6 yıllık takip sürecinde dişler asemptomatikti ve periapikal lezyonlarda belirgin
iyileşme gözlendi.
164
SONUÇLAR: Radyasyon çürükleri radyoterapinin önemli yan etkilerindendir. Ağız içi kanserlerinin
teşhisinde ve radyoterapi öncesi, sonrası ve aktif kanser tedavisi süresince dental sorunların
minimuma indirgenebilmesi için diş hekimlerine büyük görev düşmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-014
Management of Dental Rehabilitation after Radiotherapy: Two Case
Reports
Burcu Şerefoğlu1, Mehmet Emin Kaval1, Muhittin Toman2, Beyser Pişkin1
Ege University, School Of Dentistry, Department of Endodontology, Izmir, Turkey
2
Ege University, School Of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey
1
METHODS: 1. CASE: A 27 year-old male patient with a squamous cell carcinoma based tongue
referred to our clinic. Clinical and radiologic examination revealed that all teeth had circumferential
caries in cervical region. 2. Case: A 21 year old female patient had a nasopharyngeal cancer
referred to our clinic with a complaint of moderate pain in the mandibular right region. In both
patients, root canal treatment was planned for the teeth which had profound caries and periapical
lesions. Root canal treatments in non-vital teeth with periapical lesions were completed in two
appointments using calcium hydroxide dressing. In vital teeth, one visit root canal treatment was
performed and the teeth were restored with resin composite. Additionally fibre posts were used
in the teeth with severe coronal tissue loss. Finally coronal restorations were completed with the
application of metal reinforced porcelain crowns and bridges.
RESULTS: Clinical examination shows that the teeth remained asymptomatic and significant
healing of the periapical lesions were achieved at 2-6 years follow-up period.
CONCLUSION: Radiation caries is an aggressive side effect of radiotherapy. Dentists could play an
important role in the diagnosis of oral cancers and minimize the dental problems before, during,
and after the active cancer therapy.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: To report the treatment procedure and the 2-6 years follow-up outcomes of the patients, who
were taken radiotherapy in the head and neck region
165
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-015
Komplike Kök Kanal Anatomisine Sahip Mandibular Premolar Dişlerin
Endodontik Tedavisi: Olgu Serisi
Mehmet Emin Kaval1, İlknur Kaşıkçı Bilgi1, Gözde Kandemir Demirci1, Pelin Güneri2,
Mehmet Kemal Çalışkan1
1
Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı İzmir
2
Ege Üniversitesi,Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu olgu serisinde farklı kök kanal anatomisine sahip mandibular premolar dişlerde
uygulanan endodontik tedavilerin uzun dönemli takip sonuçlarının sunulması amaçlandı.
YÖNTEM: Farklı zaman aralıklarında mandibular premolar dişlerinde kronik apikal periodontitis
teşhisiyle kliniğimize baş vuran altı hastanın radyografik incelemelerinde, bir olguda üç kök
üç kanal ve diğer beş olguda ise iki kök iki kanal varlığı belirlendi. Kök kanal genişletmeleri
paslanmaz çelik eğeler ve/veya Ni-Ti döner eğeler ile gerçekleştirildi. Genişletme esnasında %
2,5 sodyum hipoklorit, %5 EDTA solüsyonları ve distile su kullanıldı. İlk seansın sonunda kanallara
kalsiyum hidroksit yerleştirildi. İkinci seansta kök kanalları guta perka ve resin esaslı kök kanal
patı kullanılarak lateral kompaksiyon tekniği ile dolduruldu. Bir olguda kök kanalına fiber post
yerleştirildi ve tüm dişler kompozit rezin ile restore edildi.
166
BULGULAR: Klinik ve radyografik incelemeler sonucu periapikal lezyonlarda ve klinik
semptomlarda tamamıyla iyileşme görülürken, 12 ile 42 ay arasında değişen takip sürelerinde
herhangi bir klinik semptoma rastlanmadı.
SONUÇ: Endodontik tedavi uygulamaları komplike kök kanal anatomisine sahip premolar dişlerde
zorlaşmaktadır. Tedavi esnasında Ni-Ti döner aletler ve büyütme sistemlerinin kullanımı, anatomik
varyasyonlara bağlı karşılaşılan zorlukları aşmada önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-015
Endodontic Management of Mandibular Premolar teeth with Complicated
Root Canal Anatomy: Case Series
Mehmet Emin Kaval1, İlknur Kaşıkçı Bilgi1, Gözde Kandemir Demirci1, Pelin Güneri2, Mehmet
Kemal Çalışkan1
1
Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
2
Department of Dentomaxıllofacıal Radıology,Faculty of Dentistry, Ege University,Izmir,Turkey
AIM: The aim of this case series report was to present the treatment outcome of six mandibular
premolar teeth with unusual root canal anatomy
RESULTS: Clinical and radiographic examinations revealed significant healing of the periapical
radiolucency and the absence of clinical symptoms during the follow-up period (12–42 months)
CONCLUSION: The endodontic management of teeth with complicated root canal anatomy is a
clinical challenge. Using Ni-Ti systems and magnification are the most useful tools for enabling the
difficulties due to anatomical variations of teeth during root canal treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Six patients were referred at different time intervals for the treatment of their
mandibular premolar teeth with chronic apical periodontitis. Radiographic examinations revealed
unusual root canal anatomy of the related teeth. There were three root canals in one case and
two root canals in other five cases. Following the preparation of the access cavities, root canal
preparations were performed with stainless steel files and/or Ni-Ti rotary instruments using 2.5%
sodium hypochlorite, 5% EDTA and distilled water. Calcium hydroxide paste was placed into the
canals at the end of the first visits, and the root canals were obturated with gutta percha and resin
based root canal sealer using lateral compaction technique at the second appointments. In one
case, a fiber post was placed in the root canal and the cases were restored using resin composite.
167
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-016
Kist Benzeri Periapikal Lezyonlu Dişlerde
Uygulamalarının Uzun Dönem Takibi: Olgu Serisi
Endodontik
Tedavi
Mehmet Emin Kaval, Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan
Ege Üniveristesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı İzmir
AMAÇ: Bu olgu sunumunun amacı kist benzeri periapikal lezyon gözlenen üç hastada uygulanan
endodontik tedavi protokolü ve hastaların uzun dönem takiplerinin sunulmasıdır.
YÖNTEM: Üç hasta farklı zaman aralıklarında alt çene anterior bölgede ağrı ve şişlik şikâyetiyle
kliniğimize başvurdu. Yapılan klinik ve radyografik muayenede mandibuler anterior dişlerden
kaynaklı kist benzeri periapikal lezyonlar gözlendi. Hastaların anamnezi alındığında ilgili dişlerde
travma hikayesi tespit edildi. İlk seansta giriş kavitesinin açılmasını takiben drenaj sağlandı. Uzun
dönem drenaj seansları sonucunda eksudanın sona ermesini takiben kanallara kalsiyum hidroksit
medikamenti uygulandı. İki hafta sonra kök kanalları güta-perka ve rezin esaslı kanal patı ile
dolduruldu ve koranal restorasyonlar rezin kompozit ile tamamlandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Üç ile beş yıl arasında değişen klinik ve radyografik kontrollerde periapikal iyileşmenin
gerçeştiği ve dişlerin fonksiyonda olduğu gözlendi.
168
SONUÇLAR: Kist benzeri periapikal lezyon gözlenen dişlerde cerrahisiz endodontik tedavi
uygulaması başarılı sonuçlar verebilmektedir. Uzun dönemli drenaj uygulaması ve kalsiyum
hidroksit kullanımı uygulanan tedavi protokolünde başarıyı etkileyen en önemli faktörlerdir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-016
Long-term follow up of endodontically treated teeth associated with cyst
like periapical lesions: Case series
Mehmet Emin Kaval, Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkan
Department of Endodontology, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
AIM: To report the healing of cyst like large periapical lesions following non-surgical root canal
treatment.
CONCLUSIONS: Non-surgical endodontic treatment in teeth with cyst-like periapical lesions
could give favourable outcomes. Long term drainage sessions and usage of calcium hydroxide
medicament were the main factors on the healing process.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Three patients (16-35 years old) were referred to the endodontic clinic for treatment
of their mandibular incisor teeth with cyst like periapical lesions. Dental histories indicated that
related teeth had been subjected to trauma previously. The involved teeth exhibited severe pain
and swelling. At the first appointment, access cavities were prepared and excessive drainage was
achieved. After long term drainage sessions the exudate was diminished, and calcium hydroxide
paste was applied for two weeks. At the final appointment the root canals were obturated using
gutta-percha and AH Plus sealer. The restorations were completed using resin composite.
RESULTS: The follow-up period was 3-5 years; both clinical and radiographic examinations
revealed adequate function and significant healing of the periradicular lesions.
169
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-017
Sınıf 4 Kırıklar İçin Serbest El Tekniği: İki Olgu Sunumu
Candan Aydın Hoş, Emrullah Bahşi
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Bu çalışmada,sınıf 4 kırığı olan iki hastanın,direkt kompozit rezin restorasyonla tedavisi
sunulmaktadır.
YÖNTEM: 18 ve 19 yaşlarında iki bey,Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi,Restoratif
Diş Tedavisi Böümüne başvurdu. Klinik ve radyolojik muayenelerden sonra,direkt kompozit
restorasyon yapılmasına karar verildi. Bu vakalarda serbest el tekniği tercih edildi. Fosforik asit ve
bonding uygulamalarından sonra, tabakalama tekniği ile sırasıyla dentin, body ve enamel tonları
uygulandı. Bitirme ve parlatma işlemleri, abraziv disklerle gerçekleştirildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR-SONUÇ: Serbest el tekniğinin en önemli avantajı,çok kısa zamanda ve düşük
maliyetle elde edilmesidir. Ancak daha fazla klinik deneyim gerektirir.
170
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-017
Free-Hand Technique for Class 4 Fractures:Two Case Report
Candan Aydın Hoş, Emrullah Bahşi
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
OBJECTIVE: In this study,two patients with class4 fractures were treated with direct composite
restorations.
METHOD: Two male patients,19 years-old and 18 years-old were referred to the Department
of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle Univercity for broken anterior teeth.
After clinic and radiologicalexaminations were decided to be restored with direct composite
restorations. Free-hand technique was preferred in this cases. After using 37% phosphoric
acid etching and bonding agent (Universal bond,3M-ESPE) layering technique applied using
resin composite (Filtek Ultimate, 3M-ESPE). Dentin, body and enamel respectively applied.
Finishing and polishing were applied with abrasive discs (Sof-lex,3M,ESPE).
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULT AND CONCLUSION: The most important advantage of the free-hand technique is to
obtain a very short time,and at very low costs.But it requires more clinical experience.
171
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-018
Konservatif Yaklaşımla Polidiastemaların Kapatılması: İki Olgu Sunumu
Candan Aydın Hoş, Bayram İnce
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Klinikte en sık karşılaşılan estetik problemlerden biri, anterior dişlerdeki diastemalardır.
Bu olgu sunumunun amacı,dişlerarası boşlukları mevcut olan hastaların,direkt kompozit
restorasyonlarla tedavisinin anlatılmasıdır.
YÖNTEM: 20 ve 50 yaşlarında iki erkek hasta,Dicle Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Restoratif
Diş Tedavisi Bölümüne,maxiller anterior bölgedeki polidiastema şikayetiyle vaşvurdu. Kliniğimize
estetik gerekçeyle başvuran bu hastalardan alınan detaylı dental ve medikal anemnez sonunda direkt
kompozit rezin uygulaması yapılması planlandı.Önce %37 fosforik asit ve bir bonding ajan (Universal Bond,3M-ESPE) üretici firmanın talimatlarına uygun olarak kullanıldı. Başlangıç olarak,dentini
taklit etmek için,kompozitin opak bir tonu, ince bir tabaka halinde uygulandı(Filtek Ultimate
Universal (dentin),3M- ESPE). Bir nanokompozit rezinle devam edildi (Filtek Ultimate
Universal(body-enamel),3M-ESPE).Bitim ve polisaj abraziv disklerle sağlandı(sof-lex/3M-ESPE).
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR-SONUÇ: Günümüzde polidiastemaların tedavisinde kompozit rezinler,diş dokusunda
herhangi bir kayıp meydana getirmeden, direkt olarak uygulanabilmektedir.Doğru seçilen teknik
ve malzeme ile tatmin edici estetik sonuçlara ulaşılabilinir.
172
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-018
Closure of Multiple Diastemas With Conservative Approach:
Two Case Reports
Candan Aydın Hoş, Bayram İnce
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
OBJEKTIVE: One of the aesthetic problems most frequently encountered in the clinic is multiple
diastema.The aim of this case reports was to present the diastema closure of patient with direct
composite restorations.
RESULTS AND CONCLUSION: Today,composite resins can be directly applied to tooth by means
of modern adhesive dental techniques without dental tissue loss.Multiple diastemas can be
treated satisfactorily with the correct selection of materials and techniques.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Two male patients,20 years-old and 50 years-old were referred to the Department of
Restorative Dentistry,Faculty of Dentistry,Dicle Univercity for anterior multiple diastema.After
detailed dental and medical anemnesis were taken from these patients who came to our clinic
with aesthetic dissatisfaction were planned direct resin composite application to this patients.First
37% phosphoric acid etching and a bonding agent (Universal Bond,3M-ESPE) were performed
according to the manufacturer’s instructions.A thin layer of an opaque shade of composite(Filtek
Ultimate Universal(dentin),3M-ESPE)was initially applied to imitate the dentin,followed by a
nanocomposite resin(Filtek Ultimate Universal(body-enamel),3M-ESPE).Finishing and polishing
were achieved with abrasive discs (sof-lex/3M-ESPE).
173
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-019
Ortodontik Tedavi Sonrası Beyaz Nokta Lezyonlarının Rezin İnfiltrasyon
Tekniğiyle Tedavisi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Ali Osman Demirhan, L. Şebnem Türkün, Murat Türkün
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
174
AMAÇ: Başlangıç çürük lezyonları, “düz yüzey çürüğü” ya da “beyaz nokta lezyonu” olarak da
adlandırılan, mine dokusuyla sınırlı, yüzeyel yapısı sağlıklı mineden daha porözlü olmasına
rağmen kavitasyonsuz demineralize alanlardır. Ortodontik tedavi sonrasında da beyaz nokta
lezyonlarının şiddeti ve yaygınlığında anlamlı bir artış olduğu görülmüştür. Hem çürük oluşumuna
yatkınlık oluşturması hem de estetik olarak rahatsız edici bir görünüme sahip olması sebebiyle
bu lezyonların estetik bir yöntem ile tedavi edilmeleri gerekmektedir. Beyaz nokta lezyonlarının
tedavisinde, mikro-invaziv bir yaklaşım olan “rezin infiltrasyon tekniği” son yıllarda oldukça
popüler olmuştur. Bu teknik, düşük viskoziteli ve ışık ile sertleşen bir rezin olan infiltrantın minenin
demineralize lezyonu içerisine penetrasyonu esasına dayanmaktadır. Bu olgu sunumunda sabit
ortodontik tedavi görmüş 29 yaşındaki bayan hastada oluşan beyaz nokta lezyonlarının giderilmesi
için rezin infiltrasyon tekniğinin uygulanması ve etkinliği gösterilmiştir.
YÖNTEM: Dişler lastik örtü kullanılarak izole edildi. Pomza ve fırça ile yüzeyleri temizlendi.
Daha sonra mine yüzeyine %15’lik hidroklorik asit jel (Icon Etch, DMG, Hamburg, Almanya) 2 dk.
süreyle uygulandı ve 30 sn. su spreyi kullanılarak asit uzaklaştırıldı. Çürük lezyonu gövdesindeki
mikropörözitelerin içindeki suyu uzaklaştırmak için etanol (Icon Dry, DMG) 30 sn. süreyle
uygulandı ve havayla kurutuldu. Sonrasında, düşük viskoziteli rezin infiltrant (Icon Infiltrant, DMG)
diş yüzeyine ilk uygulamada 3 dk, ikinci uygulamada 1 dk. olacak şekilde mikrofırça yardımıyla
sürüldü. Her uygulamadan sonra infiltrant ışık cihazı ile 40 sn süreyle polimerize edildi.
BULGULAR: Uygulama sonrası ilk birkaç günde beyaz nokta lezyonlarının ortadan kalktıkları
izlendi.
SONUÇLAR: Beyaz nokta lezyonlarının tedavilerinde rezin infiltrasyon tekniği diğer estetik
restoratif tekniklere göre alternatif olarak düşünülebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-019
Treatment of Post-Orthodontic White Spot Lesions with Resin Infiltration
Technique
Ali Osman Demirhan, L. Şebnem Türkün, Murat Türkün
Ege University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, İzmir, Turkey
METHOD: Teeth were isolated and cleaned with pumice. Then 15% hydrochloric acid gel (Icon
Etch, DMG, Hamburg, Germany) was applied on enamel for 2 minutes and rinsed using a water
spray for 30 seconds. Ethanol (Icon Dry, DMG) was applied for 30 seconds to remove the water from
the microporosities in the body of the carious lesion and dried with air. Then the resin infiltrant
(Icon Infiltrant, DMG) was applied to the lesions for 3 minutes in the first application, and for 1
minutes in the second application and polymerized with light device for 40 seconds at each step.
RESULTS: White spot lesions disappeared following few days of application.
CONCLUSION: The resin infiltration technique can be considered as an alternative to other
aesthetic restorative techniques in the treatment of white spot lesions.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSE: Incipient carious lesions, termed as “smooth surface lesion” or “white spot lesion”, are
non-cavitated, demineralized surfaces restricted to enamel with a porous subsurface. It has been
shown that severity of white spot lesions increased significantly after orthodontic treatments.
These lesions need to be treated due to susceptibility to caries and aesthetic compromises. In the
treatment of these lesions, as a micro-invasive approach, “resin infiltration technique” has become
very popular. This technique is based on the penetration of a low viscosity resin infiltrant into the
demineralized enamel lesions. In this case presentation, application and effectiveness of resin
infiltration technique has been shown in a 29 years old women to remove the white spot lesions
occurred after orthodontic treatment.
175
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-020
CAD-CAM Laminate Veneer Restorasyonlar: İki Olgu Sunumu
Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan
Kırıkkale Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: İndirekt laminate veneer restorasyonlar ön dişlerinde estetik problemler bulunan hastaların
tedavisinde tercih edilen bir tedavi seçeneğidir. Bu çalışmada ön dişlerinde florozis şikayetiyle
kliniğimize başvuran iki hastaya CAD-Cam sistemle porselen laminate veneer restorasyonlar
uygulanmıştır.
176
YÖNTEM: Vaka 1: Kliniğimize florozis şikayetiyle başvuran 19 yaşındaki bayan hastanın (F.D)
dental muayenesi yapılıp tedavi planlaması hakkında kendisine bilgi verildi ve onam alındı.
Hastanın üst-ön 6 dişine insizal mine kenarlarını 2mm aşacak şekilde “overlapped” preperasyonlar
yapıldı. Sonrasında dijital tarayıcı (Trios A/S, 3Shape, Danimarka) ile dişlerin ölçüleri alındı ve IPS
e.max CAD (Ivoclar Vivadent, ABD) porselen bloğuyla CAD-Cam sistemde restorasyonlar hazırlandı.
Hazırlanan restorasyonlar hasta ağzında prova edildi. Restorasyonlara glaze uygulandıktan
sonra adeziv bir siman kullanılarak (Panavia v5, Kuraray, Japonya) restorasyonlar simante edildi.
Vaka 2: Kliniğimize florozis şikayetiyle başvuran 19 yaşındaki bayan hastanın (M.T) dental
muayenesi yapılıp tedavi planlaması hakkında kendisine bilgi verildi ve onam alındı. Hastanın
üst-ön 8 dişine “overlapped” preperasyonlar yapıldı. Sonrasında aynı dijital tarayıcı ile dişlerin
ölçüleri alındı ve Vita Enamic (VITA Zahnfabrik, Almanya) porselen bloğuyla CAD-Cam sistemde
restorasyonlar hazırlandı. Hazırlanan restorasyonlar hasta ağzında prova edildi. Adeziv bir siman
kullanılarak (Panavia v5, Kuraray, Japonya) restorasyonlar simante edildi. Simantasyon sonrasında
restorasyonların polisajı üretici firma tarafından önerilen polisaj kitiyle (Vita Enamic Polishing Set,
Almanya) yapıldı.
BULGULAR: Her iki hasta altı ay sonra kontrol edildi. Restorasyonların klinik olarak ideal durumda
olduğu gözlendi.
SONUÇ: 6 aylık takip sonunda restorasyonların başarılı olduğu ve hastaların estetik beklentilerini
karşıladığı saptandı.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-020
CAD-CAM Laminate Veneer Restorations: Two Case Reports
Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan
Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey
METHOD: Case 1: 19-year old female patient (F.D) come to our clinic with florozis defects
was examined and informed about the treatment plan. Upper incisors were prepared
with 2mm overlapped preperations from insizal margins. After that preperations scanned
with a intraoral scanner (Trios A/S, 3Shape, Denmark) and restorations were prepared
with CAD-CAM system. The restorations were tried on preparations. After glazing the
restorations were cemented with using an adhesive cement (Panavia v5, Kuraray, Japan).
Case 2: 19-year old female patient (M.T) come to our clinic with florozis defects was examined
and informed about the treatment plan. Upper incisors and first premolars were prepared with
overlapped preperations. After that preperations scanned with a intraoral scanner (Trios A/S,
3Shape, Denmark) and restorations were prepared with CAD-CAM system. The restorations were
tried on preparations and cemented with using an adhesive cement (Panavia v5, Kuraray, Japan).
After cementation restorations were polished with recommended polishing kit (Vita Enamic
Polishing Set, Germany).
RESULTS: Both two patients were examined 6-month later. Restorations were showed clinically
ideal characteristics.
CONCLUSION: After six-month follow-up it was revealed that restorations were succesful and
patients were satisfied esthetically with the restorations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Indirect laminate veneer restorations were preferred treatment options for patients which
have anterior esthetic problems. In this study two patients with florozis defects were treated with
CAD-CAM porcelain laminate veneer restorations.
177
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-021
Büyük azı ve kesici diş hipomineralizasyonu olan hastaya minimal müdahale
ile yaklaşım: olgu sunumu
Gö khan Şüyün1, Burak Örsçelik2, Mihri Amasyalı2
Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ortodonti Anabilim Dalı Ankara
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Amaç: Büyük azı ve kesici diş hipomineralizasyonu, etiyolojisi bilinmeyen, ağız içinde homojen
bir dağılımın gözlenmediği gelişimsel mine defektleridir. Keser dişlerdeki hipomineralize alanlar,
hastalarda ve/veya ailelerinde büyük estetik kaygılar yaratabilmektedir. Bu vaka sunumunda,
özellikle ön bölgede çok yaygın mine hipomineralizasyonuna sahip genç bir hastanın, en az dental
müdahale ile restoratif tedavisinin sunulması amaçlanmıştır.
178
Olgu Tanımlanması: Merkezimizde ortodontik tedavisi tamamlanan 16 yaşındaki kadın hasta,
ön keser dişlerindeki estetik kaygıları sebebiyle merkezimize başvurdu. Hasta, çocukluğundan beri ön
dişlerinde “beyaz lekelerin” olduğunu ve fırçalamakla çıkmadığını, bu durumun kendisini ve ailesini
estetik olarak çok rahatsız ettiğini; artık kron-köprü restorasyonu yaptırmak isteğini beyan etti.
Hastanın yapılan klinik muayenesinde, hastanın hemen her dişinde homojen dağılım göstermeyen
hipoplazik alanlar tespit edildi. Özellikle üst sol ön ve üst sağ yan keser dişlerde oldukça şiddetli ve
geniş olmak üzere, gülme hattındaki tüm dişlerde beyazımsı krem renginde hipomineralize alanlar
tespit edildi. Radyolojik olarak ise herhangi bir patolojik bulguya rastlanmadı.Hastanın öncelikle
estetik kaygıları düşünüldüğünde, dişlerin küçük müdahalelerle restore edilebileceği,kronköprü restorasyonu gibi radikal bir tedavinin gerekli olmadığına karar verildi ve hasta bu
yönde ikna edildi. Öncelikle üst sol ön keserin restorasyonuna başlandı.Sadece hipomineralize
alanlar dikkatli şekilde uzaklaştırılarak labial yüzeyde küçük bir pencere oluşturuldu ve bizote
edildi;kompozit materyalle restore edildi.Hastanın beğenisi alındıktan sonra,gülme hattındaki
diğer dişler de aynı şekilde restore edilerek,estetik görünüm doğal bir yapıya kavuşturuldu.
Bulgular: Tedavinin 3.ayında yapılan muayenede hastanın herhangi bir klinik şikayetine
rastlanmamış,hasta estetik olarak oldukça memnun olduğunun beyan etmiştir.
Sonuç: Kesici dişler bölgesindeki hipomineralizasyonlar oldukça büyük estetik problemler
doğurabilmektedir.Minimal invaziv girişimlerle yapılan restorasyonlar her zaman ilk seçenek
olarak değerlendirilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-021
Minimal intervention approach to patients with molars and incisors
hypomineralization: a case report
Gökhan Şüyün1, Burak Örsçelik2, Mihri Amasyalı2
1
Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey
2
Department of Orthodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
Case Description: 16-year-old female patient,whom was finished orthodontic
treatment,presented to our clinic because of aesthetic concerns in incisor area. Patient declared
that “white spots” were on incisor teeth since her childhood and they weren’t disappearing with
tooth-brush;this situation’s very disturbed her/her family,aesthetically;now she want crownbridge restoration.Clinically,non-homogeneous hypoplastic areas was detected almost every
teeth.Quite severe-extensive whitish cream hypomineralization areas was detected all of teeth of
smile line,especially on left maxillar central and right lateral incisors.There were no pathological
findings,radiologically.As primarily aesthetic concerns of the patient was considered,it was decided
that teeth can be restored with little intervention,it was unnecessary radical treatment such as
crown-bridge restoration; patient was convinced in this status.First,began restoration left maxillar
central.Small window was created on labial surface as only hypomineralization fields were
carefully removed and was beveled;it was restored with composite material.Aesthetic appearance
was provided natural view by other teeth in smile line were restored in same way.
Results: There’ve not been detected in any clinical complaints third month of treatment,patient
declared quite aesthetically pleasing.
Conclusion: Hypomineralization in incisors may yield quite big aesthetic problems.Restorations
with minimally invasive techniques should be considered as first choice every time.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Aim: Molars and incisors hypomineralization is an developmental enamel defect,of which etiology
is unknown and its dispersion is non-homogeneous in the mouth.Hypomineralization area in
incisors can make big aesthetic concerns for patients and/or their families.In this case report,it was
aimed to present that dental restorative treatment with minimal intervention of a young patient
with very extensive mine hypomineralization,especially in incisor area.
179
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-022
Gülüş estetiği bozuk olan hastaya multidisipliner yaklaşım: olgu sunumu
Burak Örsçelik1, Gökhan Şüyün2, Mihri Amasyalı1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ortodonti Anabilim Dalı, Ankara
2
Beytepe Asker Hastanesi Diş Servisi, Ankara
1
Amaç: Günümüzde üst seviyelere gelmiş olan iletişim, sosyo-ekonomik ilişkiler ve bilgiye hızlı
ve doğrudan ulaşabilme imkanı insanların doğal ve estetik bir gülüşe istek ve ihtiyaçlarını da
arttırmıştır. Bu vaka sunumunda, dişlerinde diastema, derin kapanış, Bolton oran uyumsuzluğu
olan bir hastanın, birden çok Dişhekimliği disiplini ile tedavisinin sunulması amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Yöntem: 19 yaşındaki kadın hasta, özellikle ön diş bölgesindeki estetik kaygıları sebebiyle
merkezimize başvurdu. Hastanın yapılan klinik muayenesinde, keser dişler arasında diastema,
Bolton oran uyumsuzluğu, ön dişlerde retroklinasyon ve derin kapanış tespit edildi. Radyolojik
olarak ise dişlerde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Öncelikle, hastaya uygulanan sabit
ortodontik apareylerle derin kapanış problemi çözüldü, ön dişler intrüze ve prokline edildi ve
ideal oklüzyon ilişkisi kuruldu. Hastanın ortodontik tedavisi 16 ay kadar sürdü. Üst çenedeki
diastemalar, normalden küçük olan üst lateral dişler çevresinde bırakıldı. Ortodontik tedaviyi
takiben, periodontal tedavi ile uzamış diş etleri kısaltıldı. Sonrasında üst lateral dişler etrafındaki
diastemalar kompozit materyal ile kapatılarak restore edildi. Böylece Bolton oran uyumsuzluğunun
da giderilmesi sağlandı.
180
Bulgular:Hastanın 3 ve 6 ay sonraki kontrollerinde herhangi klinik ve radyolojik bulguya
rastlanmamış, hastanın kavuştuğu yeni gülüşü ile memnuniyetinin üst seviyede olduğu tespit
edilmiştir.
Sonuç: Günümüzde doğal ve estetik gülüş talepleri giderek artmaktadır. Ama bu talep, bazen
komplike tedavileri gerektiren durumlar olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Hastaların bu yönde
bilgilendirilmesi de oldukça önem arz etmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-022
Multidisciplinary approach to patients with impaired smile: a case report
Burak Örsçelik1, Gökhan Şüyün2, Mihri Amasyalı1
Department of Orthodontics, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2
Beytepe Military Hospital, Dental Center, Ankara, Turkey
1
Aim: Today, highly developed communication, socio-economic relations, and quickly and directly
access possibility to knowledge increase needs and desires of people to natural and aesthetic smile.
In this case report, it was aimed to present that multidisciplinary dental treatment of a patient with
gaps between teeth, deep closing, and Bolton ratio discrepancy.
Results: There were no clinical and radiological findings in third and sixth month of treatment.
It was seen that the patient satisfaction was high level because of her new smile design.
Conclusion: Nowadays, natural and aesthetic smile demands are increasing but these demands
can come across as a situation which requires complicate treatments. Informing of the patients are
great importance in this regard.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Method: A 19-year-old female patient presented to our dental center because of her aesthetic
concerns in incisor area. Clinically, it was seen that gaps between the incisor teeth, Bolton ratio
discrepancy, retroclination in front teeth, and deep closing. There were no pathological findings,
radiologically. First, deep closing problem was solved with fixed orthodontic appliances, front
teeth were intruded and the proclinated, and ideal occlusion was established. Orthodontic
treatment of patient was finished about 16th month. The gaps in maxillar jaw was positioned
around the undersized lateral incisors. After orthodontic treatment, prolonged gums were adapted
with periodontal treatment. In the sequel, the gaps around the lateral incisors were restored with
composite material, thus, Bolton ratio discrepancy was resolved.
181
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-023
Sürekli ve Süt Dişleri İçin Porselen Laminate Veneer Restorasyon
Uygulamaları: Vaka Sunumları ve Literatür Derlemesi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Sadullah Üçtaşlı, Görkem Göker, Banu Yıldırım
Ankara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
182
Porselen laminate veneer restorasyon, minimal diş preparasyonu ve cazip özelliklerinden
dolayı tecih edilen indirekt estetik sabit protez uygulamalarıdır. Dayanıklılık, renk stabilitesi,
abrazyona karşı direnç, yüzey pürüzsüzlüğü ve düşük plak tutunması gibi üstün özellikler
sergiler. Bu özelliklere ilaveten, sırasıyla 1 yıl ve 5 yıl sonunda %0 ve %5 başarısızlık oranı
sergilerler. Porselen laminate veneer restorasyonlar ile ilgili, 2000 yılından sonra sürekli dişler
(Peumans M, Van Meerbeek B, Lambrechts P, Vanherle G. Porcelain veneers: A review of the
literature. J Dent 2000 (28) 163-177 ve Beier US, Dhima M, Koka S, Salinas TJ, Dumfahrt H.
Comparison of two different veneer preparation designs in vital teeth Quint Int 2012 (43) 835839) ve süt dişleri (Robinson S, Chan MF. New teeth from old: Treatment options for retained
primary teeth. BrDent J 2009 (207) 315-320) için yayınlanan makaleler değerlendirildi.
Bu sunumun amacı, sürekli dişler ve süt dişlerine uygulanan,porselen laminate veneer restorasyon,
vaka sunumları ile beraber 2000 yılından sonra yayınlanan klinik çalışmaların değerlendirilmesidir.
Porselen laminate veneer restorasyonlar, refraktör day tekniği ile geleneksel feldspatik porselen
(NoritakeCo, Tokyo, Japan)kullanımı ile elde edildi. Renk seçiminde, VitaLumin klasik renk
rehberi kullanıldı ve restorasyonlar Vita A2 renginde hazırlandı. Restorasyonlar, ait oldukları diş
dokularına, 2-aşamalı, tüm-pürüzlendiren adeziv sistem ve ışık ile sertleşen kompozit rezin
yapıştırma simanı kullanımıyla, adeziv simantasyon tekniği ile bağlandı (Choice, Bisco, USA).
Porselen laminate veneer restorasyon uygulamaları, kırık, renk değişikliği, çapraşıklık, estetik
olmayan görüntü ve dişler arasında diestama gibi vakaların restorasyonunda, hem sürekli dişler
hem de süt dişleri için estetik, güvenilir tedavi şeklidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-023
Porcelain Laminate Veneer Restorations for Permanent and Primary Teeth:
Clinical Report and Literature Review
Porcelain laminate veneer restorations are indirect esthetic fixed prostheses that their popularity
is mostly related to minimal tooth preparation and desirable characteristics. They offer superior
properties such as strength, color stability, resistance to abrasion, surface smoothness and low
plaque retention. Furthermore, porcelain laminate veneer restorations showed failure rates of
0% to 5% over 1 and 5 years. Articles published after 2000 on using porcelain laminate veneer
restorations for permanent teeth (Peumans M, Van Meerbeek B, Lambrechts P, Vanherle G.
Porcelain veneers: Areview of the literature. J Dent 2000 (28) 163-177 and Beier US, Dhima M,
Koka S, Salinas TJ, Dumfahrt H. Comparison of two different veneer preparation designs in vital
teeth Quint Int 2012 (43) 835-839) and primary teeth (Robinson S, Chan MF. New teeth from
old: Treatment options for retained primary teeth. BrDent J 2009 (207) 315-320) were evaluated.
The aim of this presentation is to present case reports with porcelain laminate veneer restorations
for permanent teeth and primary teeth and literature review after 2000. Porcelain laminate veneer
restorations were obtained from refractory die technique with conventional sintered feldspathic
porcelain (NoritakeCo, Tokyo, Japan) of Vita A2 shade according to VitaLuminclassic shade guide.
Restorations were bonded to tooth tissues utilising by adhesive cementation technique using 2-step
total-etch adhesive systems and light cure composite resin luting cements (Choice, Bisco, USA). Porcelain laminate veneer restorations, can be reliable and esthetict reatment options for both
permanent teeth and primary teeth in the case of fractured, discolored, crowded, unesthetic tooth
and teeth with diastemas.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Sadullah Üçtaşlı, Görkem Göker, Banu Yıldırım
Department of Prosthodontics, Faculty Of Dentistry, Ankara University, Ankara, Turkey
183
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-024
Mine Defekti Bulunan Hastanın Porselen Laminate Veneerler ile Estetik
Rehabilitasyonu
Merve Kayış, Emre Mumcu
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,
Eskişehir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Porselen laminate veneerler özellikle anterior bölgedeki diş renklenmelerinde, mine defektlerinde,
şekil bozukluklarında, diastemalı, malpozisyonlu dişlerde ve pulpası geniş olan genç hastalarda
tam kronlara kıyasla az miktarda diş kesimi yapılarak uygulanan estetik restorasyonlardır. Estetik
problemlerle kliniğimize başvuran 26 yaşındaki bayan hasta muayene edilmiş ve gelişimsel mine
defektleriyle birlikte yaygın yüzey renklenmeleri olduğu görülmüştür. Hastamız için planlanan
ve uygulanan tedavi protokolü sunulacaktır. Bu vaka sunumunun amacı; genç bireylerde ön grup
dişlerde şekil ve renk bozukluğuna bağlı estetik sorunların porselen laminate veneerler ile restore
edilip hastaların estetik beklentilerinin karşılanmasıdır. Diş hekimi, hasta ve seramisyen iş birliği ile
hastayı memnun eden tatminkar sonuçlar alınabilir.
184
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-024
The Esthetic Rehabilitation of Patient with Enamel Defect on Teeth By Using
Porcelain Veneers
Merve Kayış, Emre Mumcu
Eskişehir Osmangazi University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Eskisehir,
Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Porcelain laminate veneers are esthetic restorations which are applied as an alternative to full
veneer crowns, using minimal tooth preparation especially in the anterior region for discolored
teeth, enamel defects, the teeth with diastemas, malpositioned and excessively worn teeth and
particularly for the young patients, the pulp cavity size whom are still large. Referred to our clinic
with aesthetic problems 26-year-old female patient was examined and their teeth were found
to be developmental enamel defects and diffuse surface discoloration. We have planned for our
patients will be presented treatment protocol. The aim of this case report; young patients with
anterior teeth in shape and color depending on the disorder aesthetic problems of porcelain
laminate veneers is restored to fulfillment of aesthetic expectations. The dentist, patient and
ceramist should work in cooperation. Thus we can get a result that satisfied patients.
185
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-025
Ofis Tipi Diş Beyazlatma Tedavisi
Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Salih Aydın, Suzan Cangül, Mahmut Karacan
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
Amaç: Diş minesinin doğası, Dişhekimliğinde daima ilgi çekici olmuştur. Son on yılda,
konservatif estetik Dişhekimliğine olan talepler önemli şekilde artmaktadır. Klinik ve estetik
problemler arasında diş renklenmeleri sıklıkla görülen dental şikayetlerdendir. Temel olarak, iki
tip diş renklenmesi vardır: ekstrinsik faktörlerden ve intrinsik konjenital ve sistemik faktörlerden
meydana gelen renklenmeler. Diş renklenmeleri diş hekimlerine iki önemli zorluk sunar. İlk zorluk
boyanmanın kesin olan sebebi ve ikincisi ise bu renklenmenin tedavi yönetimidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Yöntem: 38 yaşında kadın, 25 ve 40 yaşında 2 erkek hastamız,Dicle Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Restoratif Diş Tedavisine başvurdular. Klinik incelemelerde, hastaların dişlerinde
ekstrinsik renklenmeler olduğunu tespit ettik. Böylece, ofis tipi diş beyazlatma tedavisi (ZOOM,
Philips, USA)uygulamaya karar verdik. İlk olarak, dudak, dişeti ve oral mukozayı korumak amacı ile
önlemler alındı. Silikon bariyer dişeti servikal hattına ve gingival embraşurlar üzerine yerleştirildi.
Pamuk peletler ile izolasyon sağlandı. %25 hidrojen peroksit ikinci premolarlar arasına maksiller
ve mandibular dişler üzerine uygulandı. Her bir ışık ile aktivasyon süresi 15 dakikaydı. Hidrojen
peroksit dikkatli bir şekilde su ile uzaklaştırıldı. Tamamen uzaklaştığına emin olunduktan sonra,
izolasyon bariyerleri kaldırıldı.
186
Bulgular ve Sonuç: Hastalara iki hafta boyama özelliği olan içecek ve yiyeceklerden uzak
durması önerildi. Gerekli olursa idame tedavisi olarak ev tipi beyazlatma tedavisine devam
edilebilir. Sonuç olarak, hastaları memnun eden gülümsemelere ulaştık.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-025
In Offıce Dental Bleachıng Treatment
Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Salih Aydın, Suzan Cangül, Mahmut Karacan
Dicle University Faculty of Dentistry Departmant of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
Method: 3 patient, 38 years old woman and two men 25 and 40 years old, were referred to
the Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University. In the clinical
examination, we identified that patientshave extrinsic discolorotionteeth. So, we decided to
applied dental bleachingtreatment in office (ZOOM, Philips, USA). First, the preventions were
taken with purpose of protection of lip, gingival and oral mukoza. Silicone barrier was placed onto
gingival servical line and gingival embraşur. With cotton pellets, isolation was obtained. %25
hydrogen peroxide was applied onto maxillary and mandibular teeth between second premolars.
Each a light-activated time was 15 minute. Hydrogen peroxide was carefully removed with water.
After making sure when completely removed hydrogen peroxide, isolation bariers taken out.
Results and Conclusion: Patients was suggested to keep away food and drink which have
coloring feature. If to be necessary, in home dental bleaching treatment can be contiune. Finally,
we achieved to satisfied smile of patient.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Objective: The nature of tooth enamel is of inherent interest to dental professionals. During
the past decade, the demand for conservative esthetic dentistry has grown dramatically. Tooth
discoloration is a frequent dental complaint, associated with clinical and esthetic problems.
Basically, there are two types of tooth discolorations: those caused by extrinsic factors and those
caused by intrinsic congenital or systemic influence.Tooth discoloration presents two major
challenges to the dentist. The first challenge is to ascertain the cause of the stain; the second is
its management.
187
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-026
Fiber-Post Ve Kompozit Laminate İle Anterior Diş Rehabilitasyonu: Olgu
Sunumu
Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Özlem Akyüz
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
Amaç: Direkt laminate veneer, laboratuvar çalışması gerektirmeksizin direkt olarak klinikte diş
üzerine kompozit rezin materyalinin yerleştirilmesi esasına dayanan bir tekniktir. Diğer protetik
yaklaşımlara göre ekonomik, ağızda cilalanmaları kolaydır. Çatlak ve kırık tamirleri rahatlıkla ağız
içerisinde gerçekleştirilebilir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Yöntem: Üst anterior diş renkleşmesi şikayetiyle 17 yaşındaki bayan hasta kliniğimize başvurdu.
Klinik ve radyolojik değerlendirme sonucu 21 nolu dişte kanal tedavi sonrası devital renkleşmesi
ve kırılmış restorasyon tespit edildi. % 37’lik carbamide peroksit(FGM, Joinvile-Brazi) ile devital
beyazlatma yapıldı. Daha sonra fiber post (Dochem, Shangay, China), automix simanla(Panavia
SA, Okayama, Japan) ile uygulandı ve (Woodpecker Led-B, Shanghai, China) ışıkla polimerize
edildi. Bond(3M Espe Singlebond, Neuss, Germany) uygulandı ve polimerize edildi. Daha sonra
tabakalama yöntemiyle (Clearfill Majesty ES-2, Okayama Japan) A2D, A1E ve insizalde Translusent
Amber nanofil kompozit ile restorasyon ışıkla polimerize edildi. Bitirme işlemi yapıldı ve polisaj için
diskler ve parlatma lastikleri kullanıldı.
188
Bulgular ve Sonuç: Kısa sürede konservatif ve estetik bir sonuç elde edildi. İşlem sonunda
hasta son derece memnundu. 6 ay sonraki kontrolde restorasyonda herhangi bir renk değişikliği,
çatlak ve servikal rezorpsiyon gözlenmedi.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-026
Rehabilitation Of Anterior Teeth With Fiber-Post And Laminate Composite:
A Case Report
Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Özlem Akyüz
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
Aim: Direct laminate veneer is based on a technique directly composite resin material to be placed
on the teeth in the clinic without requiring a laboratory work. Compared to other prosthetic
approaches, this is more economical and more easier to polish in the mouth. Repair of cracked and
broken it’s can easily be carried in the mouth.
Findings and Conclusions: Conservative and aesthetic results were obtained in a short time.
After the treatment, patients were extremely satisfied. 6 months postoperatively, any discoloration
on the tooth restoration, cracks and cervical resorption was observed.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Materials And Methods: A 17 year-old female patient was admitted to our clinic with
complaints which upper anterior tooth discoloration. The clinical and radiological examinations,
after root canal treatment of non-vital tooth discoloration and number 21 on teeth was found
broken restoration. Non-vital bleaching treatment applied with 37 % carbamide peroxide(FGM,
Joinvile-Brazil). Then the fiber post (Dochem, Shanghai, China) were applied with automixer
cement (Panavia SA, Okayama, Japan) and polymerized with a light-curing(Woodpecker Led-B,
Shanghai, China). Later, bond(3M Espe Singlebond, Neuss, Germany) was applied and polymerized.
After then, (Clearfill Majesty ES-2, Okayama Japan) A2D, A1 and the translucent incisal Amber
nano-filled composites were applied by incremantal tecnic and polymerized. Finally, finishing was
achieved and then polishing discs and were used for fine polishing. 189
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-027
Florozisli Diş Vakasında Vital Diş Beyazlatma: Olgu Sunumu
Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Savaş Sağmak
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
Amaç: Doğal içme suyundaki flor oranı konsantrasyonunun yüksek olduğu bölgelerde
yaşayanlarda Endemik Florozis görünmektedir. Ağır olmayan florozis vakası, vital beyazlatmayla
rehabilite edilmek istenmektedir.
Yöntem: Diş renkleşmesi şikayetiyle 28 yaşındaki erkek hasta kliniğimize başvurdu. Ağrı
Doğubeyazıt’ta çocukluğunu geçirmiş hastanın yapılan klinik ve radyolojik değerlendirmesinde
Endemik Florozis teşhisi kondu. Protetik veya konservatif tedaviyi reddeden hastaya sadece vital
beyazlatma tedavisine karar verildi. Dişler kurutulduktan sonra gingival bariyer ve pamuk rulolarla
izolasyon sağlandı. % 25 hidrojen peroksit (Philips Zoom, Los Angeles, USA), Philips Zoom ışıkla
birlikte 15 dk uygulandı. Beyazlatma tedavisi bir hafta arayla 2 seans daha uygulandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Bulgular ve Sonuç: Vital beyazlatma diş estetiğini elde etmede önemli bir tedavidir. İşlem
sonunda başarılı bir sonuç elde edildi. 6 ay sonra sonra dişlerde renk değişikliği gözlenmedi.
190
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-027
Cases of Fluorosis On Tooth Vital Tooth Whitening: A Case Report
Salih Aydın, Suzan Cangül, Elif Pınar Bakır, Zehra Süsgün, Savaş Sağmak
Dicle Universty Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey
Aim: People who live in areas with a high concentration of fluoride content in drinking water
naturally, ‘endemic fluorosis’ as defined, are seen. No cases of severe fluorosis, is required to be
rehabilitated with vital whitenning.
Method: A 28-year-old male patient was admitted to our clinic with a complaint of tooth
discoloration. Clinical history had learned that the patient lived his childhood in Dogubeyazit in Ağrı.
He had been diagnosed with not of Endemic Fluorosis with clinical and radiological examination.
The prosthetic or conservative treatment refused by the patient because terminations was decided
to use only vital whitening treatment. Tooth was dried, then the gingival barrier and isolation with
cotton rolls were provided. Later, 25 % hydrogen peroxide (Philips Zoom, Los Angeles, USA), was
applied with Philips Zoom light during 15 min. Whitening treatment with interval of one week,
two sessions were also applied.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Results and Conclusion: Vital tooth whitening treatment is important in achieving the
aesthetic. After treatment, a successful result was observerd and 6 months post treatment no tooth
discoloration was observed.
191
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-028
Amelogenezis İmperkekta Hastalarının Direkt Kompozit Rezin İle Tedavisi:
Vaka Raporu
Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Şule Sayan, Muhammed Sayan
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Amelogenezis imperfekta her iki dentisyonu etkileyen bir mine diplazisidir. Bu anomaliler
klinik ve radyolojik bulgular, histolojik görünümünden temel alınarak hipokalsifiye, hipoplastik ve
hipomatur olarak sınıflandırılabilir. Dişler her zaman estetik ve fonksiyonel bozukluklara sahiptir.
Ek olarak amelogenezis imperfekta hastaları diş hassasiyeti ve açık kapanışa sahip olabilir. Bu
vakada, bu dişlerin kompozit rezinler ile restore edilmesi amaçlandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Kliniğe başvuran genç erkek hastada renklenme, vertikal olarak açık kapanış, hassasiyet
saptandı. Hastanın dental ve medikal muayenesi yapıldı; fotoğrafları ve dental radyografileri elde
edildi. Anamneze göre 11 ve 12 numaralı dişler daha önceden kompozit ile restore edilmiş. Fakat
hasta diğer renklenmelerden rahatsızdı. Diğer iki hastanın maksiller ve mandibular dişleri de
amelogenezis imperfektadan etkilenmişti. Hastalara uygulanabilecek tedavi seçenekleri anlatıldı
ve kompozit ile restore edilmesine karar verildi.
192
BULGULAR-SONUÇ: Amelogenezis imperfekta diş hassasiyeti, estetik ve psikolojik problemler
gibi çeşitli problemlere sebep olmaktadır. Bu klinik rapor Amelogenezis imperfektalı iki hastada
tedavinin fonksiyonel ve estetik yönlerini tanımlar ayrıca başarılı bir tedavi planı, düşük maliyetli
tedavi, hasta ile iyi kooperasyonun mükemmel sonuçlar getirebileceğini ve hastaların beklentilerini
yerine getirebileceğini gösterir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-028
Rehabilitation Of Amelogenesis Imperfecta Patients Using Direct Composite
Resin: Case Report
Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Şule Sayan, Muhammed Sayan
Dicle University Faculty of Dentistry Departmant of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey
AIM: Amelogenesis imperfecta is enamel dysplasia involving both dentitions. The anomalies can
be classified as hypocalcified, hypoplastic, or hypomaturation based on clinical and radiograhic
findings, histolgical appearance. Teeth has always been aesthetics and function defects. In addition
to amelogenesis imperfecta patients might have tooth sensitivity and open articulations This case
purposed that this teeth restored with resin composites.
FINDINGS- RESULTS: Amelogenesis imperfecta cause to various problems like tooth sensitivty,
aesthetics and psychological problems. This clinical report describes functional and aesthetic
aspects of therapy in two patients with Amelogenesis İmperfecta and also, it shows that a carefully
prepared treatment plan, low cost treatment, good cooperation with the patient can bring
excellent results and fulfil the patient’s expectations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A young boy was referred to our clinic with a request for his aesthetic problems and
sensitive teeth. The patient was examined dentally and medically; photographs and dental
radiographs obtained. According to anamnese 11 and 12 numbers teeth were restored with
composite previously. But this patient disturbed from the other defects. The other two patients
in maxillar and mandibular anterior teeth were affected by amelogenesis imperfekta. The other
patients had available treatment options were explained to the patients and it was decided to treat
restorations with composite.
193
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-029
Mikrodonti Ve Diastema Vakasının Direkt Kompozitle Restorasyonu: 4 Olgu
Sunumu
Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Emrullah Bahşi, Ezgi Sonkaya
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Mikrodonti, dişlerin normal boyutundan küçük olarak görüldüğü dental anomalidir.
Diastema dişlerin mezio distal yönde aralıklı olmasıdır. Anterior dişler arasındaki diastemalar
estetik problem teşkil eder. Bu olguların tedavisinde oklüzyonun değerlendirilmesi ile birlikte
diastemanın nedeni araştırılmalıdır. Bu olgu sunumunda periodontal faz 1 tedavinin ardından
estetiği sağlayabilmek için direkt kompozit rezin restorasyonlar uygulanmıştır.
194
YÖNTEM: İlk hasta ön dişlerindeki estetik rahatsızlığını bildirerek kliniğe başvurdu. Yapılan
intraoral, radyografik incelemede üst ön keser dişlerinde diastemalar olduğu belirlendi. Hastanın
maksiller 4 dişine ilk olarak % 37 lik fosforik asit (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ve bond
(3M Espe single bond universal) uygulandı sonrasında da A1 bodyi A1 mine kompoziti (Filtek™
Ultimate Universal) kullanılarak tek seansta restore edildi. Son olarak polisaj diskleri (Praxis
Polishing Discs–TDV) ile polisaj yapıldı. İkinci olguda 21, 22 numaralı dişlerin gerekli periodontal
tedavileri yapıldı. Diastema kompozit ile restore edildi. Üçüncü olguda hastanın muayenesi yapıldı
ve bilateral kama lateral gözledi. Bu lateral dişler uygun kompozit rezin ile tek seansta restore
edildi. Son olguda hasta üst, alt dişlerindeki diastemadan rahatsız olduğunu bildirdi. Yapılabilecek
tedavi seçenekleri hastaya anlatıldı. Eski kompozit restorasyonlar değiştirildi. Diastemalar
kompozit ile restore edildi.
BULGULAR - SONUÇ: Mikrodontiye bağlı oluşan diastemaların kapatılmasında farklı yöntemler
kullanılabilir. Direkt kompozit rezin restorasyonlar, diastemaların kapatılması için konservatif,
düşük maliyetli, estetik bir tedavi seçeneğidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-029
Restoration Of Microdontia And Diastema Using Direct Composite: 4 Case
Reports
Özlem Akyüz, Savaş Sağmak, Emrullah Bahşi, Ezgi Sonkaya
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
METHOD: First patient was admitted to clinic with esthetic discomfort because of upper front
teeth. Intraoral, radiographic examination showed diastemas of the maxillary anterior incisors.
Firstly, four maxillary incisors for the patient were used %37 phosphoric acid (3M Espe ScotchbondUniversal Etchant) and bond (3M Espe single bond universal) and than were restored A1 body, A1
enamel composite (Filtek™ Ultimate Universal). Finaly, restorations were polished with polishing
discs (Praxis Polishing Discs–TDV ). Secondly case, necesarry periodontal treatment was made of
21, 22 numbers teeth. Diastema was restored with composite. Thirdly case, examination performed
patient and bilateral peg shaped lateral incisor was observed. This lateral incisors were restored
in one session with appropriate composite resin. Final case, a patient was reported from lower,
upper teeth diastema. Available treatment options were explained to the patient. Old composite
restoration were changed. Diastemas were restored with composite.
RESULTS AND CONCLUSION: Different methods can be used for the treatment of diastema
due to microdontia. Direct composite resin restorations option a conservative, low-cost, esthetic
treatment for diastema.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Microdontia which the teeth are smaller than normal size, is a dental anomaly. Diastema
is a space or gap between two teeth. It appears most often between the two upper front teeth
which causes esthetics problems. Before treatment, a diagnosis of the cause is made, including an
evaluation of the occlusion. In this presentation firstly, made phase 1 periodontal treatment and
then direct composite resin restoration were applied.
195
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-030
Direkt Kompozit Rezinler İle Diestema Kapama: Üç Olgunun Sunumu
Hatice Sümeyye Kılıç, İhsan Yıkılgan
Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Günümüzde artan estetik beklentiler sonucu diastema kapatma klinikte sıklıkla uygulanan
bir işlem haline gelmiştir. Diastemaların direkt kompozit rezinler ile kapatılması diş dokularına zarar
vermeyen, tek seansta uygulanabilen, hem hastanın hem de hekimin beklentilerini karşılayabilen
bir seçenektir. Bu olgu sunumunda direkt kompozit rezin uygulanarak rehabilite edilen 3 diastema
kapatma vakası ve 1 yıllık takipleri sunulmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Kliniğimize estetik şikayetlerle başvuran 3 hastanın ön bölgedeki polidiastemalarının
direkt kompozit restorasyonlar ile kapatılması planlandı. Direkt kompozit rezin restorasyonlar
yapılmadan en az bir hafta önce detertraj ve politür işlemleri uygulandı. Diastemaların mevcut
olduğu boşluklara komşu diş bölgeleri ince grenli elmas frezlerle pürüzlendirildi, diş yüzeylerine
sırası ile asit (Etching Gel, Kerr, ABD) bağlayıcı ajan (Single Bond Universal, 3M-ESPE, ABD) ve
kompozit rezin (Clearfil Majesty, Kuraray, Japonya) uygulanarak restorasyon tamamlandı. Daha
sonra restorasyon yüzeylerine ince grenli elmas frezler ve alüminyum oksit kaplı diskler (Sof-Lex,
3M-ESPE, ABD) kullanılarak bitirme ve polisaj işlemleri yapıldı. Bir yıl sonra takip için hastalar
çağırıldığında restorasyonlar kenar uyumu, renk değişikliği ve restorasyon bütünlüğü açısından
değerlendirildi.
196
BULGULAR-SONUÇ: Diastema olgularında direkt kompozit rezin restorasyonlar minimal invaziv
bir yaklaşım olmasının yanında tek seansta hem hastayı hem de hekimi tatmin eden sonuçlar
vermektedir. 1 yıllık klinik takiplerinde restorasyonlar kabul edilebilir fiziksel özellikler, marjinal
bütünlük ve estetik sergilemektedirler.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-030
Diastema Closure With Direct Composite Resins: Report Of Three Cases
Hatice Sümeyye Kılıç, İhsan Yıkılgan
Gazi University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey
RESULTS AND CONCLUSION: Direct composite restorations in cases of diastema gives results that
satisfy both patient and clinician in a single visit as well as being a minimally invasive approach.
In 1-year clinic follow-ups, restorations exhibit acceptable physical properties, marginal integrity
and aesthetics.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Today, As a result of increasing aesthetic expectations, diastema closure has become
a commonly performed in dental clinics. Diastema closure with direct composite resin is an
option, which does not damage tooth structure, can be applied in a visit, and also can meet the
expectations of patients and clinicians. In the present case report, the three diastema closure cases
rehabilitated with direct composite resin application and the 1-year follow-up are presented.
METHOD: The closure with direct composite restorations of polidiastema in the anterior region of
three patients applying to our clinic due to aesthetic complaints was planned. At least one week
before the application of direct composite restorations, scaling and polishing procedure have been
applied. The areas of the adjacent teeth to diastemas was roughened with fine-grained diamond
burs. The restorations was performed with applying acid gel (Etching Gel, Kerr, USA), bonding agent
(Single Bond Universal, 3M-ESPE, USA) and composite resin (Clearfil Majesty, Kuraray, Japan) on
dental surfaces, respectively. Then finishing and polishing procedures were performed by using
fine-grained diamonds and aluminum oxide coated discs (Sof-Lex, 3M-ESPE, USA) on restoration
surface. After one year the patients were called for follow up, the restorations were evaluated in
terms of marginal adaptation, color change and integrity of restoration.
197
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-031
Travma Sonrası Estetik Restorasyonlar: 2 Olgu Sunumu
Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Emrullah Bahşi
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Travmatik dental yaralanmalar sıklıkla kaza ya da spor yaralanmaları ile meydana
gelir. Kırılmış dişler bütün dental yaralanmaların büyük kısmını oluşturur. Travmaya uğramış
anterior dişler estetik ve fonksiyonel onarıma ihtiyaç duyarlar. Buna ek olarak hastalar psikolojik
terapiye ihtiyaç duyabilirler. Bu vakalarda en kısa sürede anamnez ve inspeksiyon, mobilite,
perküsyon, palpasyon, vitalite ve radyografik muayene gibi gerekli testler yapılmalıdır. Daha
sonra beklentilere ve sonuca yönelik tedaviler yapılmalıdır. Andreasen’ in dental travma
sınıflandırması mine çatlağı ve komplike olmayan kron kırıklarını içerir. Bunlar mine ve dentin
ile sınırlı kırıklardır ve minimal preparasyon ile direkt kompozit rezin restorasyonu yapılabilir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Travma hikayesiyle birlikte kırık dişlere sahip iki hasta estetik şikayetlerle kliniğimize
başvurdu. Birinci olguda hastanın 11 ve 12 numaralı dişlerinde mine dentin kırığı mevcuttu. 22
yaşındaki diğer hastanın 11 numarasında mine dentin kırığı gözlemlendi. Dişlerin düzensiz mine
kenarları su soğutması altında elmas frezler ile düzeltildi ve bukkal mine kenarlarına bizotaj
uygulandı. Dişlere % 37 lik fosforik asit (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ve bond (3M Espe
single bond universal) uygulandı. Sonrasında seçilen kompozit rezinler (Filtek™ Ultimate Universal)
ile restorasyonu yapıldı. Son olarak polisaj diskeri (Praxis Polishing Discs–TDV) ile polisaj yapıldı.
198
BULGULAR-SONUÇ: Kırık dişler kompozit rezinler ile minimal preparasyon ve özenli çalışma ile
tek seansta restore edildi. İşlem sonunda hastanın fonksiyonel ve estetik beklentileri karşılandı.
Hastaya 6 ay sonra kontrole gelmesi tavsiye edildi.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-031
Post Traumatic Aesthetic Restorations: 2 Case Reports
Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Emrullah Bahşi
Dicle Universty Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey
METHOD: Two patients who have cracked teeth from incisal part with trauma history applied
to our clinic because of aesthetic reasons. In the first case, patient has cracked that limited
with enamel and dentine in 21 teeth. The other patient who 22 years old have enamel and
dentin cracked in 11 numbers teeth. Irregular enamel margins of each teeth were prepared
with diamond bur under water cooling and buccal enamel marjins applied bevelling. Teeth
were used %37 phosphoric acid (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) and bond (3M Espe
single bond universal) and than were restored with selected composite resin (Filtek™ Ultimate
Universal). Finaly, restorations were polished with polishing discs (Praxis Polishing Discs–TDV ).
RESULTS AND CONCLUSION: Craked teeth have restored with compsite resins by minimally
preparaion and careful working in one session.After treatment, a functional and aesthetic result
was observerd. The patient was advised to return after 6 months.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Traumatic dental injuries often occur in accidents or sports-related injuries. Chipped
teeth account for the majority of all dental injuries. Firstly traumatized anterior teeth need
esthetic and functional repair in addition to patients may need psychological therapy. This
cases may make anamnesis and necessary test that inspection, mobility, percussion, palpation,
vitality and radiographic examination at the earliest. And than treatment should be made
to expectations and results. Classification of dental trauma by Andreasen have cracked
teeth and non complicated crown fractures. These are cracked that limited with enamel
and dentine and direct composite resin restoration may make with minimal preperation.
199
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-032
Endodontik Tedavili Renklenmiş Dişlerde Beyazlatma Tedavisi: 2 Olgu
Sunumu
Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Mahmut Karacan
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Endodontik tedavi sonrasında özellikle anterior dişlerde meydana gelen renklenmeler
ciddi estetik problemler yaratmaktadır. Bu dişlerin minimal invaziv yöntemlerle direkt tedavisi
mümkündür. Bu olgu sunumda maksiller santral dişlerin ağartma ve direkt kompozit rezinle
tedavisi amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 28 ve 30 yaşındaki iki bayan hasta dişlerindeki renklenme sebebiyle kliniğimize başvurdu.
1. hastanın 7 yıl önce sol maksiller santral dişine, 2. hastanın 8 yıl önce her iki üst santral dişine kanal
tedavisi ve kompozit restorasyon yapıldığı belirlendi. Alınan periapikal radyografilerde herhangi bir
patolojik bulguya rastlanmadı. Hastalara öncelikle 3 seans % 35 lik hidrojen peroksit (Opalescense
endo) ile ağartma tedavisi uygulandı. Su soğutması altında elmas frezler ile mine yüzeyleri
pürüzlendirildi.% 37 lik ortofosforik asit(3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ile asitleme yapıldı. Ardından tek aşamalı bağlayıcı sistem (3M Espe single bond universal) ve kompozit rezin metaryal
((Filtek™ Ultimate Universal) ile restore edildi. Bitim ve polisaj işlemleri alüminyum oksit kaplı
diskler (Praxis Polishing Discs–TDV) ile gerçekleştirildi.
200
BULGULAR-SONUÇ: Renklenmiş dişler hastalar için estetik problemler oluşturur. Bu dişlerin
tedavisinde farklı yöntemler uygulanabilir. Beyazlatma tedavisi pahalı ve invaziv olan protetik
işlemlere ihtiyaç olmadan hastaların estetik ve psikolojik sorunlarına çözüm sağlar.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-032
Bleaching Treatment in Discolored Root Canal Treated Tooth:2 Case Reports
Savaş Sağmak, Özlem Akyüz, Mahmut Karacan
Dicle Universty Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey
AIM: The coloration especially in anterior teeth after endodontic treatment causes serious
aesthetic problems. Direct treatment of these teeth with minimally invasive techniques is possible.
In this case report it is intended to be treated maxillary central teeth with bleaching and direct
composite resin.
RESULTS AND CONCLUSION: Discoloured teeth cause esthetic problems for patients. For the
treatment of these teeth it can be applied different methods. Bleaching treatment provides
solutions to aesthetic and psychological problems without the need of expensive and invasive
prosthetic procedures.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Two female patients (28 and 30 years old) were admitted to our clinic who were
suffering from tooth discoloration. It was learned that one of the patients’ left maxiller central
tooth and the other patient’s both centrals had endodontic treatment which were treated 7 and 8
years ago. There were no pathological findings in periapical radiographs. First, 3 seances bleaching
was applied with %35 hydrogen peroxide (opalescence endo). Enamel surface was roughened with
diamond burs under water. %37 orthophosphoric acid (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant)
was applied to etch enamel surface. Then it was restored by single bond (3M Espe single bond
universal) and composite resin material (Filtek™ Ultimate Universal). The finishing and polishing
process was carried out with aluminum oxide coated discs (Praxis Polishing Discs–TDV).
201
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-033
Amelogenezis İmperfekta Hastasına Vital Diş Beyazlatma Uygulaması
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
202
AMAÇ : İki tip diş renklenmesi vardır: ekstrinsik ve intrinsik. İntrinsik renklenmelerden biri
amelogenezis imperfektadır. Amelogenezis imperfekta hem primer hem de kalıcı dişlenmede
diş mine yapısında meydana gelen genetik bir hastalıktır. En yaygın kabul edilen sınıflandırma
1988’de Witkop tarafından önerilmiş olup, başlıca AI tipleri; minenin gelişim aşamalarına dayanan
hipoplastik, hipomatür ve hipokalsifiye ve taurodontizm ile görülen hipoplastik-hipomatür
amelogenezis imperfektadır.
YÖNTEM: 17 yaşındaki kadın hasta Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş
Tedavisine estetik şikayet ile başvurdu. Hasta anamnezi alındığında, kız kardeşinde de
amelogenezis imperfekta olduğunu öğrendik. Hastanın diş minesi sert ve parlak olmasına rağmen,
diş rengi koyu sarıydı. Bu yüzden, hastanın hipomatüre tip AI olduğunu düşündük. Hastanın onayı
alındıktan sonra diş beyazlatma tedavisi yapılmasına karar verildi. Diş temizliği yapıldıktan
sonra, ışık aktivasyon kaynağı kullanılarak ofis tipi dental bleaching tedavisi (ZOOM, Philips, USA)
uygulandı. Her bir ışık ile aktivasyon süresi 15 dakikaydı ve bu hasta için uygulama üç kez tekrar
edildi.
BULGULAR VE SONUÇ: AI hastasına dental beyazlatma yapıldıktan sonra, hasta boyama özelliği
olan yiyecek ve içeceklere devam ederse, dişlerin renkleri hemen eski haline geri döner. Hasta bu
konuda kısıtlanmalıdır ve idame tedavi olarak evde beyazlatma setini kullanmalıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-033
Vital Dental Bleaching Application to Patient With Amelogenesis Imperfecta
Şule Sayan, Zehra Süsgün Yıldırım, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry,Diyarbakır,Turkey
METHOD: AI patient, 20 years old woman, were referred to the Department of Restorative
Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University with esthetic complication. When patient history
taken, we also learned her sister that is amelogenesis imperfecta. Although dental enamel of
patient is hard and shiny, coloration of teeth are dark yellow. So, we have thought that patient is
hypomaturation type AI. With confirmation of patient was decided to dental bleaching application.
After teeth cleaning was done, office dental bleaching treatment with the use of light-activation
sources (ZOOM, Philips, USA) was applied. Each a light-activated time was 15 minute, and it was
carried out three time for this patient.
RESULTS AND CONCLUSION: After dental bleaching was applied AI patient, if patient continues
using coloring foods and drinks, teeth colour turns back prior discoloration immediately. Patient
should be restricted for this issue. And home bleaching kit should be used as maintenance
treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: There are two types of tooth discolorations: extrinsic and intrinsic. One of intrinsic
discolorations is amelogenesis imperfecta. Amelogenesis Imperfecta (AI) is a hereditary disorder
that disturbs the formation of the dental enamel both in the primary and the permanent dentition.
Most commonly accepted classification is the one being proposed by Witkop 1988 which classified
AI into mainly types; hypoplastic, hypomaturative, and hypocalcified type based on developmental
stages of enamel and hypoplastic-hypomaturation with taurodontism. 203
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-034
Erosiv Aşınmaya Konservatif Tedavi Yaklaşımlar: Olgu Sunumu
Latife Altınok, Nilgün Akgül
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Dental erozyon diş sert dokularında çürük olmaksızın görülen madde kaybıdır. Progresiftir
ve geri dönüşümü olmayan bir süreç olarak tanımlanmıştır. Bu olgu sunumunda 11,21,22,23
nolu dişlerinin kole bölgelerinde erozyon nedeniyle mine kaybı gözlenen hastaya yapılan tedavi
anlatılmaktadır.
YÖNTEM: 43 yaşındaki bayan hasta estetik problemlerle ve üst ön dişlerinin restore edilmesi
isteğiyle kliniğimize başvurdu. Yapılan intraoral incelemede 11,21,22,23 nolu dişlerin kole
bölgelerinde erozyon alanları belirlendi ve üst santral dişlerin insizal bölgesinde minede
yaygın madde kaybı görüldü. Hastaya tedavi seçenekleri anlatıldı. Direk kompozit restorasyon
materyalleriyle tedavisine karar verildi. Hastanın maxiller 4 dişine A2 renginde 3M ESPE Filtek
Ultimate (ST.Paul,USA) kompozit, %37 lik ortofosforik asit ( total-etch adeziv (3M ESPE Scothbond
asit) ve Adper scothbond (ST.Paul,USA) kullanıldı. Son olarak bitim ve polisaj işlemleri SOF-LEX(3M
ESPE) kullanılarak gerçekleştirildi.
204
BULGULAR-SONUÇ: İntrensek ve ekstrensek asitler dental erozyonun birincil etiyolojik
faktörüdür. Bu asitler diyetle ilgili, mesleki veya iç kaynaklı olabilir. Erozyonun erken tedavisinde
risk faktörleri çok iyi belirlenmeli ve koruyucu önlemler alınmalıdır.Direk kompozit restoratif
materyalin uygulanması estetik açıdan tatmin edici,konservatif ve maliyeti düşük bir tedavi
seçeneğidir. Hasta yapılan tedaviden memnun kalmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-034
Conservative Treatment Approaches For Wear Erosive: A Case Report
Latife Altınok, Nilgün Akgül
Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erzurum,Turkey
AIM: Dental erosion is the loss of dental hard tissues not involving caries lesions. It is defined as a
progressive and irreversible process. In this case 11,21,22,23 teeth enamel loss due to erosion in
the cervical region of the teeth describes the treatment to a patient observed.
RESULTS AND CONCLUSION: Intrinsic and extrinsic acids are the mainly etiologic factors of
dental erosion. Diet, work environment and endogenous source can be related to these acids.. It
is fundamental to diagnose the possible risk factors such that preventive measures can be iniated.
The application of direct composite restorative material aesthetically is satisfying, conservative and
cost-effective treatment option. Patient wAS satisfied with the treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: 43-year-old female patient were admitted to our clinic with a request of the restoration
of the upper anterior teeth due to aesthetic problem. İn the Intraoral examination, erosion areas
were determined in the cervical region of the 11,21,22,23 teeth and diffuse loss of enamel were
observed in the incisal of the upper central incisors. The treatment options were described to
patient. Direct composite materials applied for the restoration of the upper front teeth. 3M ESPE
Filtek Ultimate (ST.Paul,USA) composite in A2 color, 37% lik orthophosphoric acid ( total-etch
adhesive,3M ESPE Scotchbond acid ) and Adper scothbond (ST.Paul,USA) all from the composite
kit, were used for this purpose. Finally, SOF-LEX was used for polishing and finishing.
205
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-035
Devital Beyazlatma Tekniğiyle Estetiğin Yeniden Sağlanması
Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yıldırım
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Travma sonucu pulpa odasında meydana gelen intrapulpal hemorajiler veya pulpa nekrozu
gibi iç etkenler dişlerde renk değişimlerine sebep olmaktadır. bunun sonucunda hastalarda estetik
problemler oluşmakta ve bu sorunlar ağartma tedavileriyle giderilmeye çalışılmaktadır.
YÖNTEM: 22 yaşında bayan hasta travma sonucu üst santral dişlerinde meydana gelen estetik
şikayetiyle Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalına
başvurmuştur. hastanın klinik muayenesinde dişlerde yoğun bir renkleşmenin olduğu tespit
edilmiştir. radyografik değerlendirmede ise üst sağ santral dişin vital, sol santral dişin ise devital
olduğu saptanmıştır. tüm veriler sonucunda hastanın üst sol santral dişine kanal tedavisi yapıldı ve
% 35 lük hidrojen peroksit ile ağartma tedavisine başlandı. 3 seans sonunda beyazlatma tedavisi
bitirildi ve üst sağ ve sol santral dişler 3m filtek ultimate A2 dentin ve A3 enamel kompozitler
kullanılarak restore edildi.
BULGULAR-SONUÇ: Devital beyazlatma estetik Dişhekimliğinin ilerleme kaydettiği önemli
konularından biridir. işlem sonucunda hastanın protetik yaklaşıma gereksinim duyulmadan estetiği
sağlanmış oldu. 6 aylık konroller sonucunda dişlerde herhangi bir renk değişikliği gözlenmedi.
206
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-035
Reconstruction The Aesthetics With Non-Vital Bleaching Techniques
PURPOSE: The interpulpal hemorrhages which is occurred in the dental pulp cells due to trauma
or internal factors such as pulp necrosis caused to the change of the colors of teeth. So that, the
esthetical problems occurred and tried to be treated with methods such as the dental bleaching.
METHOD: The 22 years old female patient applied to the Department of Restorative Dentistry of
the Faculty of Dentistry at Dicle University because of esthetical problems in her upper central teeth
due to the trauma. In her clinical examination, it is observed that there is an intense color change in
her teeth. In the radiographic evaluation, it is determined that the upper-right central tooth is vital
and the left central tooth is devital. By considering all data, root canal treatment is operated and
the bleaching treatment with hydrogen peroxide (35%) was started. The bleaching treatment was
finalized after 3 sessions and upper-right and left central teeth were restored by using composites
of 3m filtek ultimate A2 dentin and A3 enamel.
RESULTS AND CONCLUSION: Devital bleaching is one of the important issue of dentistry which
makes progress. As a result of the treatment, the esthetic was made without a need for prosthetic
approach. It is not observed that any kind of color change in teeth as a result of 6 months periodical
controls.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yıldırım
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
207
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-036
Direkt kompozit venerlere alternatif çözüm: Cad-Cam venerler
Bilal Yaşa1, Hüseyin Hatırlı1, Serhat Köseoğlu2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İzmir
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Anterior dişler arasındaki diastema varlığı hastaların gülüşünü olumsuz yönde
etkilemektedir. Diastemaların kapatılmasında ise uzun dönem klinik başarısı kanıtlanmış
olan lamina venerler direkt ve indirekt tekniklerle başarılı şekilde uygulanmaktadır. Ancak
direkt teknikle uygulanan venerler uzun dönemde hasta beklentilerini karşılamada başarısız
olabilmektedir. Bu olgu sunumunun amacı diastema kapatılması amacıyla uygulanmış olan direkt
kompozit venerlerin, Cad-Cam destekli indirekt lamina venerler ile yenilenmesidir.
208
YÖNTEM: 25 yaşında bayan hasta anterior dişlerindeki diastemalardan kaynaklanan estetik
problemleri ile 4-yıl önce kliniğimize başvurdu. İntraoral muayene sonrasında üst anterior dişlere
direkt teknikle kompozit vener uygulandı. 3-yıllık kontrolde restorasyonlarda kenar uyumu
problemleri ve renklenmeler görüldü. Hasta beklentileri doğrultusunda, mevcut restorasyonlar
üzerinden gingivektomi, ev tipi beyazlatma ve indirekt lamina vener uygulamasına karar
verildi. Gingivektomi sonrası diş etleri iyileştikten ve beyazlatmadan 14-gün sonra üst kesici
dişlere minimal düzeyde lamina vener preparasyonu yapıldı. Preparasyonların dijital ölçüsü
alınarak venerler Cad-Cam yazılımında dizayn edildi. Nano-seramik kompozit bloklardan kazının
restorasyonlar ve ısıtılmış nanofil rezin kompozit ile yapıştırıldı. Restorasyonlar bitirme frezleri,
polisaj diskleri ve elmas polisaj pastası ile bitirildi ve parlatıldı.
BULGULAR: Yapılan bir yıllık kontrolde restorasyonların marjinal adaptasyonlarının iyi olduğu,
renk uyumu ve yüzey parlaklığının çok iyi olduğu izlendi. Hasta memnuniyeti ise oldukça yüksekti.
SONUÇLAR: Direkt kompozit venerler rutin klinik pratiğinin vazgeçilmezi olmasına rağmen, uzun
dönemde materyale veya hastaya bağlı problemler ortaya çıkabilmektedir. Bunlara alternatif
olarak daha gelişmiş fiziksel özellikler sunan nano-seramik kompozit Cad-Cam materyalleri daha
iyi klinik sonuçlar sergileyebilirler.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-036
An alternative solution to direct composite veneers: Cad-Cam veneers
Bilal Yaşa1, Hüseyin Hatırlı1, Serhat Köseoğlu2
Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Izmir,
Turkey
2
Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontoloji, Izmir, Turkey
1
METHODS: 25-year-old female patient referred to our clinic 4-years ago, with esthetic complaints
arising from the diastemas between anterior teeth. After intraoral examination, direct composite
laminate veneers applied to upper incisor teeth. At 3-years follow up, marginal adaptation
problem and discoloration on the restorations was observed. Considering patients expectations,
gingivectomy, home bleaching and indirect laminate veneer were concluded for the theraphy.
Following gingival healing and 14-days after the bleaching, upper incisor teeth were slightly
prepared for laminate veneers. Impression was taken digitally and veneers were designed on
the Cad-Cam software. After milling of restorations from nanoceramic-composite blocks, they
cemented with heated nanofilled resin composite. The restorations were finished and polished
with fine burs, polishing discs and diamond polishing paste.
RESULTS: At 1-year follow up, restorations demonstrated good marginal adaptation, perfect
colour match and surface luster. Satisfaction of the patient was very high.
CONCLUSION: Although direct composite veneers is an essential method in clinical practice,
problems based on material or patient may occur in the long term. Alternatively, Cad-Cam
nanoceramic-composite blocks which have enhanced physical features may offer better clinical
results.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Presence of diastemas between anterior teeth negatively affect patients’ smile. Laminate
veneers which have proven long term clinical success can be used for diastema closure by using
direct or indirect techniques. However, direct veneers may fail to satisfy on patient expectations in
the long term. The aim of this report is to present renewal of direct composite veneers for diastema
closure with indirect laminate veneers by Cad-Cam.
209
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-037
Sabit ortodontik tedavi sonrası gelişen beyaz lezyonların mikro-invaziv
resin infiltrasyon tekniği ile estetiğinin geliştirilmesi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Fulya Demir1, Gürkan Gür1, Emre Cesur2, Ayşe Tuba Altuğ2, Ayşegül Mine Tüzüner Öncül3,
Gülbike Demirel1
1
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
2
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Ankara
3
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Yüz ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
210
17 yaşında kadın hasta, kliniğimize yüz bölgesindeki asimetri şikayetiyle başvurmuş olup, yapılan
klinik muayenede hastanın Sınıf III malokluzyon, orta hat sapması, gummy smile ve mandibular
asimetriye sahip olduğu görülmüştür. Servikal vertebra maturasyon evreleri değerlendirildiğinde,
hastanın iskeletsel gelişimini tamamlamak üzere olduğu görülmüştür. Bu nedenlerle, hastaya sabit
ortodontik tedavi ve ortognatik cerrahi uygulaması kararlaştırılmıştır. Cerrahi hazırlık amacıyla,
sabit ortodontik tedavi başlanmış olup, bu aşamadan sonra Sınıf III malokluzyonu ve gummy smile’ı
düzeltmek amacıyla çift çene ortognatik cerrahi operasyonu uygulanmıştır. Çene ucu asimetrisinin
düzeltilmesi amacıyla ise hastaya genioplasti önerilmiştir. Sabit ortodontik tedavi sonrası mine
yüzeyinde beyaz nokta lezyonları gelişmiştir. Minede beyaz lezyonların gelişmesi sabit ortodontik
tedavinin en önemli iatrojenik komplikasyonlarından birisidir. Mine lezyonları için pekçok tedavi
seçeneği mevcuttur. Micro-invaziv rezin infiltrasyon tekniği bunlardan birisidir. Bu teknik düşük
vizkoziteli ve ışık ile sertleşen bir rezin olan infiltranın minenin demineralize lezyonu içerisine
penetrasyonu esasına dayanmaktadır. Yüzey tabakası uzaklaştırıldıktan ve kurutulduktan sonra
rezin infiltran uygulanır, Rezin kapiller kuvvet ile lezyonun mikropörezitelerine penetre olur ve ışık
uygulanarak sertleştirilir. Bu klinik çalışmada rezin infiltrasyon tekniği ile beyaz nokta lezyonun
tedavisi anlatılmıştır. Tedavi sonrası estetik görünümde düzelme elde edilmiştir. Micro invaziv
rezin infiltrasyon tekniği beyaz nokta lezyonlarında estetiğin geliştirilmesi için mikroabrazyon ve
restoratif tedaviye alternatif olarak düşünülebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-037
Esthetic improvement of multi bracket-induced white spot lesions with
micro-invasive resin infiltration tecnique
A 17 year old female patient came to our clinic complaining about asymmetry in facial area. Clinic
examination showed that the patient had Class III malocclusion, midline deviation, gummy smile
and severe mandibular asymetry. Through the cervical vertebra maturation stages, it was observed
that patient almost completed her skeletal maturation. So, we planned to treat patient with fixed
orthodontic treatment and orthognathic surgery. After fixed orthodontic treatment for surgical
preparation completed, bimaxillary orthognathic surgery was performed to correct Class III
malocclusion and gummy smile. To treat chin asymmetry, genioplasty was suggested to the patient. After of fixed orthodontic treatment white spot lesions on the enamel surface was developed.
Development of white spot lesion on the enamel surface is by far the most important iatrogenic
effect of fixed orthodontic appliance therapy.. There is a range of treatment options for such
enamel lesions. A micro-invasive resin infiltration technique is one of them. This technique is
based on infiltration into enamel’s demineralized lesion with a low-viscosity, light curing resin
called infiltrant. In this technique the surface layer is eroded and desiccated, followed by resin
infiltrant application. The resin penetrates into the lesion microporosities driven by capillary force
and is hardened by light curing. This case report has presented treading white spot lesions with
resin infiltration tecnique. After treatment an immediate improvement of the esthetic appearance
was achieved. A micro-invasive resin resin infiltration technique might be an alternative to
microabrasion and restorative treatment in treating of white spot lesions of esthetically.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Fulya Demir1, Gürkan Gür1, Emre Cesur2, Ayşe Tuba Altuğ2, Ayşegül Mine Tüzüner Öncül3,
Gülbike Demirel1
1
Ankara University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey
2
Ankara University Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Ankara, Turkey
3
Ankara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Ankara,
Turkey
211
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-038
Diş Renklenmesine Konservatif Tedavi Yaklaşımları:Olgu Sunumu
Latife Altınok, Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
AMAÇ: Günümüzde hastaların estetik beklentilerinin artmasıyla birlikte beyazlatma tedavisi
önem kazanmıştır.. Hastaya beyazlatma tedavisi ile birlikte kompozit restorasyon yapılması
düşünülüyorsa önce beyazlatma tedavisi tamamlanmalıdır. Kompozit restorasyonlar elde edilen
renge göre yapılmalıdır. Bu vaka raporunda estetik ve fonksiyonel ihtiyaçlarını gidermek için
renklenme ve diş kırığı şikayetiyle başvuran iki hasta sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu olgu sunumunda diş renginden ve düzensizliğinden yakınan 28 yaşındaki bayan
hasta ve 31 yaşındaki bayan hastaya yapılan diş tedavileri anlatılmaktadır. Hastalara önce
intrakoronal beyazlatma yapmaya karar verilmiştir. Beyazlatma ajanı olarak opalasence endo
kullanıldı. 2. Beyazlatma seansı sonrasında istenene renge ulaşıldı ve kavite geçici dolgu materyali
ile kapatıldı. 2 hafta sonrasına daimi restorasyon için randevu verildi.2 hafta sonra Hastanın diş
rengi belirlendikten sonra kompozit uygulanmıştır. Bu uygulamada A2 renginde 3M ESPE filtek
ultimate(ST.PAUL USA),%37 lik ortofosforik asit total-etch adeziv (3M ESPE Scothbond asit) ve
Adper scothbond (ST.Paul,USA) kullanıldı. Son olarak kompozit polisaj ve bitirme işlemleri için
SOF-LEX (3M-ESPE) kullanıldı.
212
BULGULAR-SONUÇ: Beyazlatma uygulaması kesinlikle hekim kontrolünde ve kurallara uygun
bir şekilde yapılmalıdır. Dişlerdeki estetik görüntünün düzeltilmesinde, beyazlatma tedavileri
daha konservatif ve daha ekonomik olarak hastalara sunulmaktadır. Bu hastalara yapılan tedaviler
sonrası hastalar tüm beklentilerinin karşılandığını belirtmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-038
Conservative Treatment Approaches For Tooth Discoloration: A Case Report
Latife Altınok, Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül
Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erzurum,Turkey
AIM: Today, tooth whitening treatment has gained importance with increasing aesthetic
expectatio. When concomitant composite restorations are planned, firstly the bleaching should be
completed. The composite restorations should be performed according to the obtained color. The
aim of this case report is presented to restore esthetics and functional requirement of two patients
with tooth discoloration and fracture.
RESULTS AND CONCLUSION: Bleaching treatment must be performed strictly under the control
of the physician, in accordance with the rules.. Bleaching treatment have been accepted by the
public as a more conservative and economical method of improving the aesthetic appearance of
the teeth. After the treatment of the patients, these patients reported to satisfy all expectations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: In this case report, the dental treatment of 28-year-old and 31-year-old female
patients suffering from discoloration and deformite of the tooth was described. Firstly, application
Intracoronal bleaching to patients was decided. Opalasence Endo was used as a bleaching agent.
The desired color was achieved after 2. whitening session and cavity was closed with temporary
filling material. An appointment for permanent restoration after 2 weeks was given. 2 weeks
later after the patient’s tooth color determination, Composite was administered.. 3M ESPE Filtek
Ultimate (ST.Paul,USA) composite in A2 color, 37% lik orthophosphoric acid ( total-etch adhesive
(3M ESPE Scothbond acid) ve Adper scothbond (ST.Paul,USA) all from the composite kit, were used
for this purpose.. Finally, SOF-LEX (3M-ESPE) was used for polishing and finishing.
213
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-039
Estetik Problemlerin Laminate Veneer İle Tedavisi
Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım, Mahmut Karacan
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Renk değiştirmiş, fraktüre, malforme veya malpoze anterior dişlerin estetik tedavisinde full
seramik kronlar yerine, laboratuvar işlemi gerektirmeyen direkt kompozit laminate veneer tedavi
yöntemi tercih edilmektedir. Laminate veneerler; estetik, stabil, biyouyumlu, tedavi sonuçları
tahmin edilebilir ve gingival iritasyon yaratma riski minimal olan restorasyon seçenekleridir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Yaşları 18 ile 35 arasında değişen 5 hasta estetik şikayetiyle Dicle Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvurmuştur. Hastaların
yapılan klinik muayeneleri sonucunda anterior dişlerinde renklenmeler gözlenmiştir.
Hastalara tedavi alternatifleri anlatıldıktan sonra onların talepleri de göz önünde
bulundurularak dişlerin direkt kompozit rezin veneerla tedavi edilmesine karar verilmiştir. Tüm dişlerin labial yüzeylerine preparasyonlar yapıldıktan sonra aynı tip etching (Ivoclar
Vivadent Tetric N-Etch Schaan/Liechtenstein) ve adeziv sistem (Ivoclar Vivadent Tetric N-Bond
Schaan/Liechtenstein) uygulandı. Daha sonra nanohibrit bir kompozit rezin olan grandio
restoratif materyali yerleştirildi. Bitirme işlemleri diskler ve lastikler kullanılarak tamamlandı. 214
BULGULAR-SONUÇ: Direkt kompozit laminate veneerler protetik restorasyonlara alternatif
tedavi seçenekleridir. Labaratuar aşaması gerektirmemesinin yanında kompozit rezin yüzeyinin
kullanıldıkça daha pürüzsüz görünüm alması, tamirinin kolay ve dişeti uyumunun iyi olması, doğal
dişlere yakın estetik görünüm vermesi ve maliyetinin düşük olması gibi avantajları dolayısıyla
güvenle kullanılabilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-039
Treatment With Laminate Veneer Of Aesthetic Problems
Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım, Mahmut Karacan
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
AIM: It is preferred to use direct composite laminate veneers instead of ceramic crowns in the
treatment of changed color, fractured, malformed, malpositioned anterior teeth. Laminate veneers
is a choice of restoration which is esthetical, stable, biocompatible, predictable (the result of the
treatment) and the risk of creating a gingival irritation is minimal.
RESULTS AND CONCLUSION: Direct composite veneers is a treatment method which is
alternative to the prosthetic restorations. It can be used confidently because of those advantages:
it does not necessitate the laboratory process, the surface of composite resin has become smooth
as much as it is used, it is easy to fix and its compliance with gum is good and it creates an esthetic
appearance looks like a natural tooth and its cost is low.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: 5 patients whose ages are between 18 and 35 applied to the Department
of Restorative Dentistry of the Faculty of Dentistry at Dicle University by complaining
about esthetical problems. It is observed that there are colorations in their teeth as a
result of clinical examinations. It is determined to treat the teeth with direct composite
resin veneers after informed the patients and by considering their preferences. After the implementation of preparations in labial surfaces of all teeth, the same type etching
etching (Ivoclar Vivadent Tetric N-Etch Schaan/Liechtenstein) and adhesive system (Ivoclar
Vivadent Tetric N-Bond Schaan/Liechtenstein) was implemented. Thereafter, the restorative
material of resin grandio which is a nanohybrid composite resin was put. The finishing process was
completed by using discs and rubbers.
215
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-040
Kompozit Rezin Veneer İle Diastemalarin Kapatılması
Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydin, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yildirim
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Diastema dişler arası boşluk veya dişler arası bağlantı noktalarının eksikliğiyle karakterize
olmuş bir dental anomalidir. Tam sürmemiş dişler veya diş kayıpları diastemalara neden
olabilmektedir. Diastemalar sonucunda hastalarda kötü estetik, konuşma bozuklukları ve çiğneme
etkinliğinde azalmalar görülmektedir. Bu çalışmanın amacı polidiastemaya sahip dişlerin kompozit
rezin veneerla tedavisinin anlatılmasıdır.
YÖNTEM: Polidiastema, dişlerde renklenme ve estetik probleme sahip 3 hasta dicle üniversitesi
Dişhekimliği fakültesi restoratif Dişhekimliği anabilim dalına başvurdu. hastaların klinik ve
radyolojik muayeneleri sonucunda dişler arasındaki diastemaların kompozit laminate veneerla
kapatılmasına karar verildi. preparasyon, etching ve bonding işlemleri sonrası tüm dişler tetric
ceram kompozit materyali ile restore edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR-SONUÇ: Porselen ve kompozit laminate veneerler, protetik restorasyonlar ve
ortodontik tedaviler polidiastema vakalarında kullanılan farklı tedavi alternatifleridir. bunlar
arasında tercih edilen direk kompozit laminate veneerlar estetiklerinin mükemmel olması ve
maliyetinin düşük olması gibi avantajlarından dolayı sıklıkla kullanılmaktadır.
216
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-040
Diastema Closure With Composite Resin Veneers
Muhammed Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydin, Mahmut Karacan, Zehra Süsgün Yildirim
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
AIM: Diastema is an anomy which is characterized by the gap between teeth or the missing
of the linkage point between teeth. The problems of tooth eruption or the missing of
theeth can caused to diastema. Bad esthetics, speech disorders and decreasing in chewing
functions are observed because of diastemas. The purpose of this study is to explain
the treatment of teeth that have polidiastema problems with composite resin veneers. METHOD: 3 patients who have the problems of polidiastema, coloration of teeth and
esthetic applied to the Department of Restorative Dentistry of the Faculty of Dentistry at Dicle
University. It is determined to fill the gap diastemas among teeth with composite laminate
veneers as a result of clinical and radiological examinations. All teeth were restored with the
material called tetric ceram composite after the operations of preparation etching and bonding. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS AND CONCLUSION: Porcelain and composite laminate veneers, prosthetic restorations
and orthodontics treatments are different treatment alternatives that are used in the cases of
polidiastema. Composite laminate veneers which is preferred among those methods is used often
because the cheap materials and excellent esthetics.
217
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-041
Anterior Diastema Vakalarının Direk Kompozit Restorasyonla Estetik
Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu
Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Erzurum
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Diastema dar ya da konik şekilli dişler gibi diş boyutundaki farklılıklardan ya da arktaki
boşluk ve diş boyutu arasındaki farktan kaynaklanabilir. Direkt kompozit restorasyonlar, estetik
olmayan dişler arası boşlukların kapatılması için konservatif, düşük maliyetli bir tedavi seçeneğidir.
Bu olgu sunumunun amacı, ortodontik tedavi sonrası lateral diş boyutu ve arktaki uyumsuzluk
nedeniyle oluşan dişler arası boşlukların direkt kompozit rezin venerlerle tedavisinin anlatılmasıdır.
218
YÖNTEM: Anterior diastemalarından şikayetçi olan hastalarımız Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurdu. Hastalara tedavi seçenekleri
anlatıldıktan sonra hastaların da onayı alındı ve direkt rezin kompozit restorasyon ile diastemaların
kapatılmasına karar verildi. Dişler temizlendikten ve renk seçimi yapıldıktan sonra, dişlerin
izolasyonu sağlandı. Restorasyon uygulanacak lateral dişlere yüzeylere 30 saniye asit (Scotchbond;
3M ESPE, Minn, Amerika) uygulandı. Asit yıkandıktan ve kurutulduktan sonra şeffaf bant dişeti
oluğuna yerleştirildi. Daha sonra diş yüzeylerine adeziv rezin (3M Single bond, Minn,Amerika)
uygulandı ve 20 saniye led ışık cihazı ile polimerize edildi. Şeffaf bant yerleştirildikten sonra ilk
olarak restorasyonun palatinal kısmı mine kompozitiyle yapıldı. Kompozit rezinin (3M ESPE Filtek
Ultimate,ABD ) polimerizasyonu için bukkal ve palatinal yüzeyden 20’şer sn ışık uygulandı. Sonra
üzerine body kompoziti yerleştirildi ve ün üst tabakaya mine kompoziti yerleştirildi ve daha sonra
aynı şekilde polimerize edildi. Polimerizasyon tamamlandıktan sonra şeffaf bant uzaklaştırıldı.
Aşındırıcı diskler (Sof-Lex; 3M ESPE) kullanılarak konturlama ve bitirme işlemleri gerçekleştirildi. BULGULAR-SONUÇ: Kontrole gelen hastaların yapılan klinik değerlendirmelerinde,
restorasyonlarda herhangi bir kırığa ve renk değişikliğine rastlanmadı.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-041
Esthetic Rehabilitation Of Anterior Diastema WithDirect Composite
Restoration: Case Report
Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül
Atatürk University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Turkey
METHOD: Our patients suffering from anterior diastema was admitted Atatürk University
Faculty of Dentistry and Department of Restorative Dentistry. After the explanation of treatment
options to patients, the corfirmation was taken from patient and it was decided to diastema
closure with direct resin composite restorations. After the teeth have been cleaned and the
color selection made, isolation of the teeth was done. After the acid is washed and dried,
transparent strip was placed in a gingival groove. Then the resin adhesive (3M Single Bond,
USA) were applied to tooth surfaces and were polymerized to 20 seconds LED device. First
enamel composite restorations (3M ESPE Filtek Ultimate, USA) was appiled palatal portion.
LED light was applied buccal and palatal surface 20 seconds for the polymerization Then
body composite placed on that and the enamel composite was placed on upper layer and
then polymerized. Abrasive discs (Sof-Lex, 3M ESPE) was using for contouring and finishing.
RESULTS AND CONCLUSION: İn clinical evaluation of the patients coming control, the were no
evidence of any fracture and discoloration. The patients were satisfied of these treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Diastema can result from tooth-size discrepancies such as narrow or cone-shaped
teeth or from the teeth size and the space in the arch. Direct composite laminate veneer is a
treatment choice that provides minimally invasive, conservative and cost effective way for
the closure of anesthetic interdental spaces. The aim of this case report was to present the
diastema closure of patients after orthodontic treatment with direct composite resin veneers.
219
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-042
Mine Hipoplazili Dişlerin Rezin İnfiltrasyon Yöntemi İle Tedavisi: Olgu
Sunumu
Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Erzurum
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Ön dişlerin gelişimi esnasında meydana gelen düzensizlikler, sıkça estetik problemlere sebep
olurlar. Mine hipoplazisi, bu durumu temsil eden genel bir tablodur. Etkilenen dişlerde her ne kadar
çürük riskinin önemli ölçüde arttığı söylenemese de bu dişler, hassasiyete ve daha da önemlisi,
görünümleri itibarıyla hastaların psiko-sosyal problemler yaşamasına sebep olabilmektedir. Bu olgu
sunumunda da mine hipoplazilerinin rezin infiltrasyon yöntemi ile rehabilitasyonu amaçlanmıştır.
220
YÖNTEM: Kliniğimize başvuran 3 hasta üst anterior bölgedeki opak mine lezyonlarından
şikayetçiydi. Yapılan muayene dişlerin sağlıklı olduğu görüldü. Restoratif işlem uygulanmadan
doku dostu bir tedavi tekniği olan rezin infiltrasyon yöntemi ile tedavisi planlandı. Bu amaçla,
mikro-invazyon teknolojisine sahip bir ürün olan Icon infiltrant (DMG, Hamburg, Almanya)
kullanıldı. Lezyon yüzeylerine lezyon çeperini 2mm taşacak şekilde 2 dakika süre ile %15’lik
HCL asit jel (Icon-Etch) uygulandı. Daha sonra asit su ile yıkanarak uzaklaştırıldı. Bu asitleme
prosedürü ile en yüzeyel bölgedeki renklenmeler ve rezin penetrasyonunu engelleyebilecek
yüksek mineralli tabakanın uzaklaştırılması sağlandı. Lezyon bölgesinin kurutulması için önce
30 saniye ethanol(Icon-Dry) uygulandı ve sonrasında diş yüzeyi kurutuldu. Sonrasında lezyon
yüzeyine Icon rezini uygulandı. Penetrasyonu için 3 dakika beklendi ve 40 saniye süreyle polimerize
edildi. Sonra tekrar rezin uygulanıp 1 dakika beklendi ve yine 40 saniye polimerize edildi. BULGULAR-SONUÇ: Uygulama sonrası mine hipoplazilerinin görünümünde belirgin bir azalma
gözlendi. Hasta mevcut görünümünden memnundu.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-042
The Treatment Of Enamel Hypoplasia Teeth With Resin İnfiltration Method:
Case Report
Rabia Bilgiç, Nilgün Akgül
Atatürk University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry,Erzurum,Turkey
AIM: Alterations during tooth structure formation are known to severely compromise esthetics
especially in anterior region. Enamel hypoplasia is a common problem that represents this kind
of situation. Although the affected teeth may not be particularly susceptible to caries, sensitivity
may be present and moreover, patients may experience psychosocial problems due to their
appearance. Such cases must urgently be treated with an appropriate treatment modality.
RESULTS AND CONCLUSION: A significant reduction in the view of enamel hypoplasia was
observed after application. The patient was satisfied with the current view.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Three patients admitted our clinic was suffering from opaque enamel lesions in
central incisor teeth. The teeth was healthy in dental examination. the treatment with resin
infiltraiton which is tissue-friendly treatment techniques was planned. Icon was used for this
purpose. 15% HCL acid gel (Icon-Etch) was applied around the lesion surfaces for 2 minutes.
Then acid was removed by washing with water. Superficial coloration and higly mineralized layer
which prevents the penetrasyon of resin was removed with this asid procedure. first ethanol was
applied for drying lesion layer and the the teeth was dried. Afterwards Icon resin was performed
on the surface of the lesion. teeth has waited 3 minutes for the penetration and polymerized
for 40 seconds. The the resin applied again for a minute and polymerized for 40 seconds.
221
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-043
Konjenital Lateral Diş Eksikliğinin Fiber Adeziv Köprü İle Tedavisi:
Olgu Sunumu
Latife Altınok, Orhan Rıdvan Vurgeç, Nilgün Seven
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi, Erzurum
AMAÇ: Fiber içerikli köprüler günümüzde diş eksikliklerinde koruyucu yaklaşımlı tedavilerden
biridir. Bu olgu sunumunda sağ üst lateral diş eksiği nedeniyle kliniğe başvuran hastanın estetik
kaygısının giderilmesi anlatılmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 29 yaşındaki erkek hasta estetik anlamda rahatsızlığını bildirdiği üst ön diş eksikliğinin
giderilmesi isteğiyle kliniğimize başvurdu. Yapılan intraoral incelemede üst sağ lateral kesici
dişinde konjenital diş eksikliği belirlendi. Hastaya uygulanabilecek tedavi seçenekleri anlatıldı ve
diş eksikliğinin fiber içerikli rezin köprü sistemi ile restore edilmesine karar verildi. Hastanın sağ üst
santral ve kanin dişlerin palatinal yüzeyi sarı kuşak frezle aşındırılarak x marka fiber materyali için yer
oluşturuldu. Fiber adeziv materyali A2 Grand Flow (3M ESPE, Brazil ) akışkan kompozit materyali ile
dişlerin palatinal yüzeylerine yapıştırıldı. Ardından lateral diş eksikliği Clearfill A2 majesty (Kuraray,
Japan) kompozit materyali ile kron uygulaması ile giderildi. Bu uygulama sırasında kompozit
seti içinde bulunan Clearfill S Bond (Kuraray, Japan) kullanıldı. Son olarak kompozit polisaj ve
bitirme işlemleri için Super –Snap Rainbow Technique Kit (Shofu INC,Kyoto, Japan) kullanıldı
222
SONUÇ: Altı ay sonunda restorasyonda herhangi bir dökülme, kırılma veya renk değişikliği
görülmemiştir. Periodontal sağlık hastanın oral hijyenine gösterdiği hassasiyet sebebiyle gayet
iyiydi. Kompozit laminaların anterior üst çenenin ideal estetik tedavislerinden biri olduğu kabul
edilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-043
Treatment Of Congenital Missing Lateral Tooth With Fiber Adhesive Bridge:
A Case Report
Latife Altınok, Orhan Rıdvan Vurgeç, Nilgün Seven
Ataturk University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Erzurum,Turkey
AIM: The fiber contents of bridge replacements is one of the preventive approach in treatments
of tooth loss. This case report describes the easthetic worry of the patient admitted to the clinic
because of losing upper right lateral.
RESULTS: After six months, there was no break, discoloration or rupture was seen in the
restoration. Gingiva health was quite good because of the patient’s precision. Fiber contented
bridges are ideal treatments with true indication and clinical applications for esthetic results in
the anterior maxilla.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: A 29-year-old male patient requested to remedy the lack of reported discomfort in the
upper front teeth aesthetic. In intraoral examination there was congenital deficiency in the
upper right lateral incisor. The objectives of treatment was was explained to the patient and fiber
contented resin bridge system was decided to restore the tooth loss. Palatal surface of upper right
canine and upper right central was abrased by yellow belt bur and a place was created for x brand
fiber material. Fiber adhesive material A2 Grand Flow (3M ESPE, Brazil ) was attached to the palatal
surfaces of the teeth by flowable composite material. Then the lack of lateral tooth was resolved
by application of crowns with Clearfill A2 majesty (Kuraray, Japan) composite material. During this
application Clearfill S Bond (Kuraray, Japan) was used that contained in the composite set. Finally
Super –Snap Rainbow Technique Kit (Shofu INC,Kyoto, Japan) was used for finishing and polishing.
223
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-044
Endodontik Tedavili Devital Dişlerde Diş Renklenmesinin Yönetilmesi
Muhammed Sayan, Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Bugün,devital beyazlatma,renklenmiş dişlerde estetiği artırmak için düşük riskle rutin
olarak uygulanan bir yöntemdir. Devital diş beyazlatmada en çok;walking bleaching tekniği, iç/dış
kombine beyazlatma tekniği ve ofis tipi beyazlatma tekniği kullanılmaktadır.Walking bleaching
tekniği dişhekimi ve hasta için oldukça basit ve güvenilir tekniktir. Bu olgu sunumunun amacı
renklenmiş diş tedavisin igöstermek ve yeniden eski rengiyle restore etmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu çalışmada 23,25,33,37,40 yaşlarındaki hastaların üst anterior bölgedeki dişlerin
deformiteleri ve renklenme şikayetleri rapor edilmiştir. Biz de walking bleaching tekniğine karar
verdik.Beyazlatıcı ajan(Opalescence Endo)%35 lik hidrojen peroksit içeren bu ajan kullanılmıştır.2
hafta sonra, üst çene anterior dişler direk kompozit ile restore edilmiştir. Ilk olarak %37 lik fosforik
asit ile pürüzlendirilmiştir ve bonding ajan(Universal Bond, 3M-ESPE) uygulanmıştır. Bunu takiben
nanokompozit rezin(Filtek™ Ultimate Universal(body-enamel), 3M-ESPE) kullanılmıştır. Bitirme ve
polisaj işlemi disklerle yapılmıştr. (Sof-lex/3M-ESPE).
224
BULGULAR-SONUÇ: Endodontik tedavili dişlerin beyazlatılması ve estetik olarak yeniden restore
edilmesi nispeten risk faktörü düşük bir uygulamadır. Eğerki işlemin aşamaları doğru bir şekilde
yapılırsa, walking bleaching tekniği hem hasta hem de doktor için komplikasyonsuz ve kullanışlı
bir yöntemdir. Beyazlatma sonrası dişlerin üzerinde kalan oksijen radikalleri kompozitin dişe
yapışmasını engeller. Bu yüzden kompozit restorasyonu tamamlamak için en az iki hafta süreyle
beklemek gerekmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-044
Management of Tooth Discoloration in Non-Vital Endodontically Treated
Teeth
Muhammed Sayan, Şule Sayan, Suzan Cangül, Salih Aydın, Zehra Süsgün Yıldırım
Dicle University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır,Turkey
AIM: Today, the bleaching of nonvital, discolored teeth is a low-risk routine treatment for improving
esthetics. The three most popular techniques for nonvital tooth bleaching are the walking bleach
technique, inside/outside bleaching, and in-office bleaching. The walking bleach technique is a
relatively reliable, fairly simple technique for dentists and patients. The aim of this case report iş to
display the treatment for the discolorated teeth and rebuilt the teeth according to the obtained color.
RESULTS AND CONCLUSION: Bleaching of nonvital teeth which are treated endodonticallyis
a relatively low-risk intervention to rebuilt the esthetics.If the steps of the process are done
correctly,The walking bleach technique can be an uncomplicated and convenient method for
both patients and dentists.After bleaching, the residual oxygen radicals on the teeth inhibit the
adhesion of the composite to the tooth. Therefore, it is necessarry to wait for at least two weeks to
finish the composite restorations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: In this case study 23,25,33,37,40-year-old patients reported complaining of discolored
and deformities of the teeth in the upper anterior region.We decided to perform a single session
walking bleaching to them.As beachingagent (Opalescence Endo)containing 35%hydrogen
peroxide was used.Two weeks later, the maxillary anterior teeth were treated with direct composite
restorations. First, a 37% phosphoric acid etching and a bonding agent(Universal Bond, 3M-ESPE)
was performed, followed by a nano composite resin composite (Filtek™ Ultimate Universal(bodyenamel), 3M-ESPE). Finishing and polishing were achieved with abrasive discs (Sof-lex/3M-ESPE).
225
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-046
ANTERİOR DİŞLERDE GÖRÜLEN YAYGIN ÇÜRÜKLERİN RESTORATİF TEDAVİSİ
Ayla Yaylacı, Cemile Kedici Alp
Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Bu olgu sunumunda estetik ve ortodontik probleme neden olan yaygın anterior dişlerde
çürük tedavisi amaçlanmıştır.
YÖNTEM: Ön bölgede uzun süredir çürük dişleri bulunan ve ortodontik deep bite problemi oluşan
16 yaşında erkek hasta dişlerinin tedavisi için ortodonti kliniğinden kliniğimize yönlendirilmiştir.
Alınan anamnez sonucu hastade dişleri içeren herhangi bir travma hikayesi bulunmadığı ancak
çürük sebebiyle erken anterior süt dişi çekimi olduğu öğrenilmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Yapılan klinik muayene sonucu örtülü sınıf 2 kapanışa sahip olan hastanın sağlıklı posterior
dişlerine rağmen 11, 21, 21, 33, 32, 31, 41, 42, 43 numaralı dişlerinde yaygın çürüklere
rastlanmıştır.
226
İlk olarak hastaya periodontal tedavi ile birlikte oral hijyen motivasyonu verildi. Kaviteler
açıldıktan sonra kalsiyum hidroksit (Dycal Dentin, Densply, Amerika)ve cam iyonomer siman
yerleştirildi. 21,22,32 ve 41 numaralı dişlere direkt pulpa kapaklama tedavisi yapıldı. Daha sonra
selektif asitleme tekniği ile birlikte iki aşamalı adeziv sistem (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japonya)
ve nano dolduruculu kompozit (Filtek Ultimate, 3M ESPE, Almanya) kullanılarak restorasyonlar
tamamlandı.
BULGULAR-SONUÇ: Dental çürükler estetik ve ortodontik problemlere neden olabilir. Ve bu
durum zamanla ciddi problemler oluşturabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-046
RESTORATIVE REHABILITATION OF COMMON CARIES IN ANTERIOR TEETH
Ayla Yaylacı, Cemile Kedici Alp
Gazi University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey
AIM: The aim of this case report is the restorative treatment of common caries which causes
orthodontic problems and aesthetic problems.
METHOD: 16 year old male patient who has caries in anterior region of maxilla and mandible
resulted orthodontic deep bite problems was refered to Restorative Dentistry Department from
orthodontics for restorative treatment of teeth.
At first, the periodontal treatment and oral hygiene therapy were applied. Calcium hydroxide
(Dycal Dentin, Densply, United States), and then glass ionomer cement (Spot Dental, Kerr, Czech
Republic) were placed for the pulp capping treatment in teeth 21,22,32,41. After that, 37%
phosphoric acid etching was performed for the selective etch application. Teeth were restored
with two-step adhesive system (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japan) and nanohybrid a composite
(Filtek Ultimate, 3M ESPE, Germany). After polymerisation, the restorations were polished
with aluminium oxide discs. When the restorastions were finished, the patient was referred to
ortodontic department.
RESULTS AND CONCLUSION: Dental caries can cause aesthetic and orthodontic problems. Also
this situation can be serious by the time.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
As a result of anamnesis, there is no history of trauma to the teeth. However, ıt was learned that
anterior deciduous teeth have been lost early. In clinical examination, It was examined that the
patient has class 2 deep bite occlusion and caries in 11,21,22,31,32,33,41,42,43. However there
have been found no caries in posterior teeth.
227
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-047
İMPLANTÜSTÜ GEÇİCİ RESTORASYONLAR İLE İNTERDENTAL PAPİLLANIN
ŞEKİLLENDİRİLMESİ: VAKA SUNUMU
Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Diyarbakır
AMAÇ: Anterior bölgedeki diş eksikliklerinin giderilmesi amacıyla yerleştirilen dental
implantlarda estetik beklentinin karşılanması için restorasyonun dişetinden çıkış profilinin doğala
yakın şekilde sağlanması oldukça önemlidir. Osteoentegrasyon süresinden sonra yapılan geçici
restorasyonlar ile dişetinin şekillendirilmesi estetik sonuçları olumlu yönde etkiler.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Sistemik olarak sağlıklı iki bayan hastanın eksik olan santral dişlerinin yerine dental
implantların yerleştirilmiş olduğu gözlendi. Osteoentegrasyon süreci tamamlanmış olduğundan
dolayı implant üstü kompozit geçici restorasyonlar ile komşu dişetlerinin şekillendirilmesi
amaçlandı. Laboratuar tarafından freze edilen abutmentlar üzerine geçici kompozitler hazırlandı
ve 2 haftalık aralıklarla gerekli kısımlara kompozit ilaveleri yapıldı. 6 haftalık geçici restorasyonun
kullanımı sonrasında komşu dişetlerinin planlanan sabit kuron restorasyonlara uygun biçimde
şekillendiği gözlendi. Metal destekli porselen implantüstü restorasyonların 6 aylık kontrollerinde
estetik ve fonksiyonel açıdan başarılı olduğu gözlendi.
228
SONUÇ: İmplant destekli restorasyonların estetik ve fonksiyonel olarak başarılı olması gingival
uyum ve doğal çıkış profilinin sağlanmasına bağlıdır. Kompozit geçici restorasyonlara ilaveler ve
eksiltilmeler yaparak interdental dişetlerinin şekillendirilmesi mümkün olabilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-047
SHAPING OF INTERDENTAL PAPILLA BY IMPLANT RETAINED COMPOSITE TEMPORARY
CROWNS: CASE PRESENTATION
Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakir, Turkey
AIM: Providing natural emergency profile of prosthetic restorations is higly important while
restoring partial edantate arch by dental implants. Shaping of gingival tissues in osteointegration
period by temporary restorations has positive effect on esthetic apperance.
CASE: Systemically healty two female patient had two dental implants in the edantate central
incisor area. Patients came to prosthodontics clinic after osteointegration period so shaping
of relative gum tissues was aimed. İmplant retained composite restorations were prepared
on a butments by dental laboratory and composite filling material were added to temporary
restorations in two week controls to shape gingiva. After 6 weeks, relative gingival tissues were
shaped according to planned fixed crown restorations. Metal fused porcelain restoration implant
retained restorations were succesfull esthetically and functionally in 6 months recall.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: Success of implant retained fixed restorations esthetically and functionally depends
on providing gingival harmony and natural emergency profile. İnterdental gingival tissues can be
shaped by adding or removing of composite filling materials to composite temporary restorations.
229
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-048
ORTODONTİK TEDAVİ SONRASI PEG LATERALLERE BUILD-UP UYGULAMASI: VAKA RAPORU
Pınar Güvenç
Uşak Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Uşak
AMAÇ: Bu olgu sunumunun amacı ortodontik tedavi görmüş hastada peg lateraller nedeniyle
meydana gelen anterior estetik kaybının nano-hibrit bir kompozit materyali ile sağlanmasıdır.
YÖNTEM: Kliniğimize başvuran 13 yaşındaki bayan hastanın ortodontik tedavisi tamamlandı.
Yapılan klinik muayene sonrası renk seçimini takiben peg laterallere Optibond FL (Kerr,ABD)
bonding ajanı uygulandı. Nano hibrit kompozit Clearfil Majesty ES-2 (Kuraray,Japonya)
restorasyonlar yapıldı. Bitim ve polisaj işlemleri sarı kuşak elmas frezler ve Sof-Lex (3M Espe,ABD)
bitim diskleri ile yapıldı.
BULGULAR: Tedavi sonunda hastanın oral hijyen motivasyonu oldukça iyiydi. Restorasyonlar
doğal dişlere uyumluydu ve hasta tedavi sonucundan oldukça memnundu.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Konjenital olarak peg laterallerin olduğu hastalarda Bolton uyumsuzluğu nedeniyle
kaninlerde sınıf 1 ilişkinin sağlanması için laterallerin estetik kompozit restorasyonlarla
büyütülmesi başarılı tedavi seçeneklerinden biridir.
230
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-048
BUILD-UP APPLICATION TO THE MAXILLARY LATERAL INCISORS WITH DIRECT COMPOSITE
RESTORATION AFTER THE ORTHODONTIC TREATMENT: A CASE REPORT
Pınar Güvenç
Usak University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Usak, Turkey
AIM: The aim of this case report is to present treatment of peg laterals with nano-hybrid direct
composite restoration which caused the aesthetic loss after the orthodontic treatment. METHOD: 13- year old female patient admitted the our clinic after orthodontic treatment. After
the clinical examination following the selection of color, build up areas were totally etched and
bonding agent Optibond FL (Kerr,USA) was applied. Nano-hybrid composite resin Clearfil Majesty
ES-2 (Kuraray, Japan) was applied. Restoration were finished with ultra-fine burs and polished
with Sof-Lex (3M ESPE) polishing discs and pastes.
RESULTS: After treatment, patient’s oral hygiene motivation was very high. Restoration were wellmatched with natural teeth. Treatment outcomes were quite satifying for the patient.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: Buid-up technique with direct composite restoration is one of the successful
treatment option for the patients who have incompatibility of Bolton because of peg laterals. This
technique provide the ideal Class I canine relation.
231
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-050
MOCK-UP TEKNİĞİ İLE ANTERİOR GÜLÜŞ DİZAYNI
Esra Ehliz, Cemile Yılmaz, Özgür Kanik, Cafer Şahbaz
Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,
Afyonkarahisar
AMAÇ: Koruyucu direkt restoratif prosedür ve mock-up tekniğinin kombinasyonuyla memnun edici
bir gülüş dizayn etmek TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 16 yaşındaki erkek hastalar travma kaynaklı ön bölgedeki estetik problem için restoratif
diş tedavisi bölümüne başvurmuşlardır.Klinik ve radyolojik incelemede üst kesici dişlerin vital
olduğu görülmüştür.Daha sonra kırık olan üst kesici dişler bizote edilmiş ve silikon bazlı bir ölçü
materyali ile ölçüleri alınmıştır.Kırık dişler çoğaltılan modellerde restore edilmiş ve daha sonra
üst kesici dişleri restore etmek için silikon ölçü materyali ile mock-up tekniği kullanılmıştır.Santral
kesicilerin şekli ve pozisyonu gülüş dizaynının genel parametrelerine bağlıdır.Yüz tipi diş şeklini
etkilemekte,dudak çizgisi kesicilerin uzunluğunu belirlemekte ve temel sesler kesici kenar şekillerini
belirlemektedir.Silikon anahtarın hazırlanmasından sonra,bizotajlı dişlere selektif asitleme
yapılmış ve universal bir adeziv sistem (3M ESPE,Single Bond Universal,Germany) uygulanmıştır.
İlk olarak palatinal kısımlar silikon anahtarla oluşturulmuş,sonra resin kompozitler (Clearfil
Majesty,Kuraray,Japan) tabakalama tekniği ile uygulanmıştır.Son olarak bir elmas parlatma patı
(Ultradent,Diamond Polish,USA) bitim ve polisaj prosedürlerinden sonra kullanılmıştır.
232
BULGULAR: Kompozit mock-up’lar hastaların estetik taleplerini değerlendirebilecek alternatif bir
metod sağlamaktadır. Mock-up tekniği hem preperasyonsuz doğal dişlerde direkt incelemeye hem
de elde edilen modeller üzerinde değerlendirme yapılabilmesine izin vermektedir.
SONUÇ: Mock-up tekniği kırık dişlerin estetik ve fonksiyonel rehabilitasyonu için tercih edilebilir
koruyucu ve restoratif bir tedavi yaklaşımıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-050
ANTERIOR SMILE DESIGN WITH MOCK-UP TECHNIQUE
Esra Ehliz, Cemile Yılmaz, Özgür Kanik, Cafer Şahbaz
Afyon Kocatepe University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry,
Afyonkarahisar, Turkey
AIM: To design a pleasurable smile with the combination of preventive direct restorative pocedure
and mock-up technique.
RESULTS: Composite mock-ups provide an alternative method by which to evaluate the aesthetical
demands of patients. Mock-up technique allows assessment either on study dublicated models or
directly on unprepared natural teeth.
CONCLUSION: The mock-up technique is a preferable preventive and restorative treatment
approach for aesthetical and functional rehabilitation of fractured teeth. The end result is that the
dentist is able to control the esthetic artistry from the beginning to the completion of treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Sixteen year-old male patients were referred to the department of restorative dentistry
for anterior aesthetical problem due to trauma. Clinical and radiological examination was
revealed that upper incisor teeth were vital. Afterwards fractured upper incisors were beveled
and dublicated with a silicone based impression material. The fractured teeth were restorated on
dublicated models and mock up technique was applied with silicone impression material in order
to restore the upper incisor teeth. The shape and position of the central incisor is dependent on
the general parameters of smile design. Facial form dictates tooth form, lip line determines incisal
length, and basic phonetics determine the incisal edge position. After preparing silicone key, the
beveled teeth were etched selectively and a universal adhesive system (3M ESPE,Single Bond
Universal,Germany) was applied. First the palatinal parts were performed with silicone keys, then
resin composites (Clearfil Majesty,Kuraray,Japan) applied with layering technique. Finally diamond
polish (Ultradent,Diamond Polish,USA) was used after finishing and polishing procedures.
233
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-051
RENKLENDİRİLMİŞ REZİN KOMPOZİTLER VE DİŞLER ÜZERİNDE OFİS-TİPİ BEYAZLATMA
AJANLARININ ETKİNLİKLERİ
İzgen Hacıoğulları, Laden Güleç, Esra Cengiz, Nuran Ulusoy
Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Kat:2
Lefkoşa
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: İki farklı içecekte bekletilen nanohibrit ve mikrohibrit rezin kompozit ve maksiller kesici
dişlerin beyazlatma sonrası renk değişimlerinin incelenmesidir.
YÖNTEM: Her iki marka kompozit rezinden 1 mm kalınlığında ve 10 mm çapında teflon kalıp
kullanılarak disk şeklinde 60 adet örnek hazırlandı. Her bir örneğin ve maksiller dişin renk değerleri
solüsyonda bekletilmeden önce spektrofotometre kullanılarak CIE L*a*b* sistemine göre hem
beyaz hem siyah zeminde ölçüldü. Daha sonra her marka kompozit rezinden ve diş grubundan
rastgele seçilen 20’şer örnek; 2 ayrı içecekte (kırmızı şarap, türk kahvesi) veya distile suda (kontrol
grubu) 370C’de günde 30 dk olacak şekilde 14 gün bekletildi. 7. ve 14. günlerde, rezin kompozitler
ve dişlerdeki renk ve translusensi değişiklikleri ölçüldü. 14. gün sonunda her renklendirme grubuna
ait örnekler yeniden 2 alt gruba bölündü ve 2 ofis tipi beyazlatma ajanından biri, Opalescence
Boost (OB) veya Perfect Bleach Office (PBO), uygulandı. 234
BULGULAR: Anlamlı renk değişimi, genel olarak şarapta bekletilen örneklerde gözlendi.
Grup içinde değerlendirme yapıldığında; kompozit rezinlerde, OB ve PBO etkinliğinde farklılık
gözlenmezken, dişlerde PBO daha etkili bulundu. Gruplar arasında ise; her iki beyazlatma ajanının
da etkinliği en çok dişlerde, en az da nanohibrit rezinde gözlendi. Başlangıç ve beyazlatma sonrası
translusensileri arasında anlamlı bir fark gözlenmedi.
SONUÇ: İçecek türüne, kompozit rezinin içeriğine ve daha sonra uygulanacak beyazlatma
ajanının tipine göre kompozit rezinlerin renk özellikleri değişebilmektedir. Başarılı estetik tedavi
uygulamaları için; beslenme şekli, beyazlatma ajanları ve restoratif materyallerin ilişkisini
inceleyen daha fazla in vivo ve in vitro çalışma yapılmalıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-051
EFFICACY OF OFFICE-BLEACHING AGENTS ON STAINED RESIN COMPOSITES AND TEETH
İzgen Hacıoğulları, Laden Güleç, Esra Cengiz, Nuran Ulusoy
Near East University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry 2nd Floor NicosiaTurkish Republic of Northern Cyprus
METHODS: From each composite, 60 disc shaped subjects were prepared by using a teflon
mold (1 mm thickness, 10 mm diameter). All of the subjects’ colour were measured by using a
spectrophotometer on white and black surfaces and figured out according to CIE L*a*b system
before the immersion. 20 subjects of each resin composite and maxiller teeth were immersed
either in one of the beverages (red wine, turkish coffee) or in distilled water at 370C, for 30 min
per day for 14 days. The colour and translucency changes of the resin composites and the extracted
teeth were examined at the end of 7 days and 14 days of the immersion. Then at the end of the
14 days each staining group for each material was divided into two subgroups, either Opalescence
Boost (OB) or Perfect Bleach Office+ (PBO) were applied.
RESULTS: For all groups, colour changes were figured out at wine groups. There was no significant
difference between the efficacy of OB and PBO in resin groups, while PBO was more effective on teeth.
Among all groups; the bleaching agents were most effective on teeth and least effective on nanohyrid
resin. There was no significant difference between the beginning and after bleaching translucencies.
CONCLUSION: The colour characteristics of composite resins can change according to the type of
beverage, composition of resins and bleaching agents.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Evaluation the colour changes of bleached nanohybrid and microhybrid resin composite and
maxiller incisor teeth immersed in two different beverages.
235
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-052
TESCERA ATL SİSTEMİ İLE VİTAL VE DEVİTAL DİŞLERİN İNDİREKT RESTORATİF TEDAVİSİ
Cemile Yılmaz, Esra Ehliz, Özgür Kanik
Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,
Afyonkarahisar
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Tescera ATL Sistemle vital ve devital dişlerin inley-onley-overley kavitelerinin indirekt
restoratif tedavi prosedürünü sunmak 236
YÖNTEM: Otuz yaşında olan iki bayan hasta estetik ve fonksiyonel taleplerinden dolayı restoratif
diş tedavisi bölümüne başvurmuşlardır. Klinik ve radyolojik incelemelerde apikal lezyonsuz
kanal tedavili ya da sekonder çürükten dolayı dişlerde aşırı kron harabiyeti gözlenmiştir.Kavite
preperasyonları indirekt restorasyon için uygun frezlerle hazırlanmıştır.Kavite preperasyonunu
takiben bir silikon bazlı ölçü materyali kavitenin ölçüsünü almak için kullanılmıştır.Elde edilen
modelin hazırlanmasından sonra indirekt kompozit restorasyonlar body-dentin-mine renk
tonları ile tabakalı bir şekilde restore edilmiştir. Tescera ATL Sistem kendisine ait olan kompozit
materyallerini sertleştirmek için basınç,ışık ve ısının özel bir kombinasyonunu kullanmaktadır.
Bu sistem iki kap ve bir ana parçadan oluşmaktadır. Işık kabı geniş restorasyonları tabakalı bir
şekilde oluşturabilmek için basınç ve ışık ile sertleştirmede kullanılmaktadır. Isı kabı basınç,ışık
ve ısı sağlamakta ve restorasyonun tabakalı bir şekilde oluşturulmasında final sertleştirmesi için
kullanılmaktadır.Bitim ve polisajdan (Enhance+Pogo,Denstply,Canada) sonra,glaze materyalleri
restorasyonlara uygulanmıştır.Son olarak indirekt restorasyonlar dual cure rezin simanla (Panavia
SA Cement,Kuraray,Japan) vital ve devital dişlere simante edilmiştir.
BULGULAR: Basınç, ışık ve ısının kombinasyonundan oluşan Tescera ATL Sistem daha iyi
polimerizasyon ve fiziksel özellikler sağlamaktadır. İndirekt kompozit restorasyonların aşırı koronal
harabiyetin protetik tedavisine alternatif olarak kullanılabileceği düşünülebilir.
SONUÇ: İndirekt kompozit restorasyonların uygulanması aşırı koronal harabiyetin estetik ve
fonksiyonel rehabilitasyonu için tercih edilebilir koruyucu ve restoratif bir tedavi yaklaşımıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-052
INDIRECT RESTORATIVE TREATMENT OF VITAL AND DEVITAL TEETH WITH TESCERA ATL
SYSTEM
Cemile Yılmaz, Esra Ehliz, Özgür Kanik
Afyon Kocatepe University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry,
Afyonkarahisar, Turkey
METHOD: Thirty year-old two female patients was referred to the department of restorative
dentistry for aesthetical and functional demands. Clinical and radiological examinations were
revealed excessive coronal loss due to seconder caries or endodontic treatment without apical
lesion. Cavity preparations were performed with suitable burs for indirect composite restoration.
Following the cavity preparation, a silicone based impression material was used for dublicating the
cavity. After preparing the the dublicated model indirect composite restorations were restored with
body-dentine-enamel shades incrementally. The Tescera ATL System uses a unique combination
of pressure, light and heat to cure specially formulated composite materials. This system consists
of a base station and two cups. The light cup is used for pressure and light curing of incremental
build-ups of larger restorations. The heat cup provides pressure, light and heat, and is used for
final curing of incremental build-ups. After finishing and polishing, glaze material was applied
on restorations. Finally, indirect restorations were cementated to the vital and devital teeth via
dual-cure resin cement.
RESULTS: Tescera ATL System which is the combination of pressure, light and heat was provided
better polymerization and physical properties. It can be considered that the indirect composite
restorations can be used as an alternative to prosthodontic treatment of excessive coronal loos. CONCLUSION: Application of indirect composite restorations is a preferable preventive and
restorative approach for aesthetical and functional rehabilitation of excessive coronal loos.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: To present indirect restorative treatment procedure of inlay-onlay-overlay cavities of vital and
devital teeth with Tescera ATL System.
237
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-054
MAKSİLLER ANTERİOR BÖLGENİN ESTETİK REHABİLİTASYONU: OLGU SUNUMU
Burcu Günal1, Mohamad Abduljalil2
1
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa
2
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Lefkoşa
AMAÇ: Bu vaka raporunun amacı, yaygın çürük ve renklenmelerin, deepbite ve çapraşıklığın
düzeltilmesi ve anterior estetik görünümün geliştirilmesidir.
OLGU: 42 yaşındaki erkek hasta, maksiller anterior bölgedeki estetik şikayeti ile Yakın Doğu
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvurmuştur. Yapılan
intraoral muayenede, hastanın maksiller anterior bölgede deepbite, çapraşıklık, yaygın çürük
ve lekelenmelere ve sol kanin bölgesinde dişeti uyumu bozulmuş kantilever restorasyona sahip
olduğu saptanmıştır. Klinik ve radyolojik değerlendirmeler sonucunda, maksiller birinci premolarlar
arası tam seramik restorasyon yapımına karar verilmiştir. Dişeti seviyesindeki farklılıklar nedeniyle
gingivektomi işlemi uygulandıktan sonra, geçici akrilik köprü yapılmıştır. Yumuşak dokunun
şekillenmesinden sonra tam seramik köprü ile final restorasyon tamamlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Protetik ihtiyaçlar ve hastanın estetik beklentileri gözetilerek, estetik ve fonksiyonel
açıdan başarılı restorasyonlar yapılmış ayrıca estetik değişiklikler hasta üzerinde olumlu bir
psikolojik etki yaratmıştır. 1 ay sonra yapılan klinik muayanede, köprünün çevre dokularla uyumu
iyi olarak gözlenmiştir.
238
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-054
AESTHETIC REHABILITATION OF MAXILLARY ANTERIOR REGION: A CASE REPORT
Burcu Günal1, Mohamad Abduljalil2
1
Near East University, Faculty Of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC
2
Near East University, Faculty Of Dentistry, Department of Endodontics, Nicosia, TRNC
AIM: The aim of this case report was to correct extensive carries, discoloration, deepbite, crowding
and to aesthetically improve the appearence of anterior region.
RESULTS: With respect to the aesthetic demand of patient and prosthetic necessities, aesthetically
and functionally successful restorations were done. In addition, aesthetic changes created a
positive effect on patient After 1 month in clinical examination, the interrelationship between
restoration and surrounding tissues was evaluated as a good result.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: A 42 year-old male patient applied to the Near East University, Faculty Of Dentistry,
Department of Prosthodontics with an aesthetic complaint at maxillary anterior region. During
intraoral examination; such dental problems including deepbite, crowding, extensive carries and
discoloration were seen at maxillary anterior region. In addition to this, a cantilevered restoration
which also has a gingival disharmony and recession, was detected at left canine region. As a result
of clinical and radiographic examinations, the application of full ceramic restorations between
maxillary first premolars was decided. Because of the differences between the gingival levels,
gingivectomy approach was applied and then temporary acrylic bridge was carried out. After
the soft tissue construction and modelling performed, final restoration was completed with allceramic bridge restoration.
239
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-055
ANTERİOR TRAVMA HİKAYELİ BİR HASTANIN ORTODONTİK VE RESTORATİF
REHABİLİTASYONU
Bilal Yaşa1, Ramadan Coşkun2, Ekin Görkem Uysal Uzel1, İknur Veli2
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Dental travmaya uğramış hastaların ortodontik insidansı karşılaştırıldığında Sınıf II
vakalar çoğunluk oluşturmaktadır. Bu nedenle, artmış overjete sahip anterior dişlerin travmaya
yakınlığından dolayı ortodontik olarak tedavi edilmesi gerekmektedir. Tedavi öncesi anterior
dişlerdeki geçirilmiş travma ise ortodontik tedavi yöntemini, diş hareketlerinin zamanlamasını,
süresini ve uygulanan kuvvet miktarını etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı, önceden travma
geçirmiş ve artmış overjeti bulunan bir hastanın ortodontik ve restoratif tedavisinin anlatılmasıdır.
240
YÖNTEM: Artmış overjete sahip 13 yaşındaki erkek hasta ortodonti kliniğine başvurdu. Klinik
ve radyolojik değerlendirmeleri yapılan hastanın geçirdiği travmaya bağlı endodontik tedavili
üst santral dişlerindeki kök rezorbsiyonu riskinden dolayı pasif bırakılarak 20 ay boyunca sabit
ortodontik tedavi uygulandı. Tedavi bitiminde ortaya çıkan bolton uyumsuzluğunun ise build
up restorasyonlarla giderilmesine karar verildi. Renk seçimini takiben dişlerin sadece build-up
alanları asitlendi ve multi-mode bonding ajanı (Scotchbond Universal) uygulandı. Şeffaf strip
bandın yerleştirilmesinden sonra, diastemalar nanofil içerikli kompozit rezinle (Filtek Ultimate)
tabakalanarak kapatıldı. Restorasyonların bitim ve polisaj işlemleri sarı kuşaklı elmas frezler, SofLex bitirme diskleri ve polisaj pastası kullanılarak tamamlandı.
BULGULAR: Ortodontik tedavi sonucunda overjeti düzenlenerek Sınıf I ilişkiye getirilen
hasta uygulanan minimal invaziv restoratif işlemlerle doğal bir görünüme kavuştu. Yapılan
kontrolde build-up restorasyonlar yüksek oranda memnuniyet verici klinik performans sergiledi.
SONUÇ: Özellikle anterior travma hikayesiyle birlikte kanal tedavili anterior dişlerin ortodontik
tedavisi, rezorbsiyon riskinden dolayı sınırlanmaktadır. Bu durumda istenilen diş hareketleri tam
olarak sağlanamamaktadır. Bu nedenle, ortodontik ve restoratif multidisipliner yaklaşımların
kombinasyonu başarı sağlayacaktır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-055
ORTHODONTIC AND RESTORATIVE REHABILITATION OF A PATIENT WITH THE HISTORY OF
ANTERIOR TRAUMA
Bilal Yaşa1, Ramadan Coşkun2, Ekin Görkem Uysal Uzel1, İknur Veli2
1
Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Izmir,
Turkey
2
Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics Izmir, Turkey
METHOD: Thirteen-year-old male patient had increased overjet referred to orthodontic clinic.
Following clinical and radiological examination, a fixed orthodontic treatment was applied during
twenty months as the centrals were out of treatment due to root resorbtion risk. Build-up resin
restorations were concluded for the Bolton incompability after the treatment. Following color
selection, only the build-up areas were totally etched and multi-mode bonding agent(Scotchbond
Universal) was applied. After placement of translucent strip, diastemas were closed by using
nanofilled composite-resin (Filtek Ultimate) incrementally. Restorations were finished with ultrafine burs and polished with Sof-Lex polishing discs and pastes. RESULTS: The patient to be provided Class-I occlusion by decreasing overjet after orthodontic
treatment had natural appeareance thanks to minimal invasive restorative applications.
At follow-up, restoration was demonstrated highly satisfied clinical performance. CONCLUSION: Orthodontic treatment of anterior teeth, which had endodontic treatment and
history of anterior trauma, is limited due to root resorbtion risk. Favorable teeth movement may
not provide sufficiently in these case. Therefore, combination of orthodontic and restorative
multidisciplinary approaches may lead to success.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: When compared orthodontic incidence of the patients suffered from dental trauma,
Class II cases are predominant. Therefore, the teeth which have increased overjet should be
orthodontically treated because of trauma susceptibility. Moreover, trauma story of anterior
teeth before orthodontic treatment,affects the method of orthodontic treatment, timing of
tooth movement and the force amount applied. The aim of this study is to explain orthodontic
and restorative treatment of a patient who has traumatized centrals increased overjet.
241
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-056
ÜST ÖN DİŞLERİN CAD/CAM PORSELEN LAMİNA VENERLERLE TEK SEANSTA RESTORASYONU
Elif Öztürk Bayazıt1, Murat Karabıyık2
1
Hacettepe Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
2
32 Diş Dünyası Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Digital-iş-akışı; hastadan alınan inra-ve ekstra-oral fotoğraflar, diagnostik wax-up,
mock-up, introoral kamera ve CAD/CAM cihazının kullanımını içeren, digital sistemleri klinik
uygulamalara adapte etmemizi sağlayarak uygulamaları kolaylaştıran son yıllarda ortaya çıkmış
yeni bir kavramdır. Bu olgu sunumunun amacı, digital-iş-akışı ile tek seansta yapılan porselen
lamina venerlerin klinik prosedürlerini bildirmektir.
242
OLGU: 19 yaşında erkek hasta üst ön dişlerindeki kırık nedeniyle estetik olmayan görünümün
düzeltilmesi isteğiyle kliniğimize başvurdu. Hastanın yapılan intraoral muayenesinde kırık olan 1211-21-ve 22 nolu dişlerinin vital ve çürüksüz olduğu belirlendi. Muayeneden sonra hastaya herhangi
bir işlem yapılmadan alt ve üst çenelerinden ölçü alındı. Alınan ölçü üzerinde labaratuvarda waxup yapıldı. Wax-up model duplike edilerek mock-up için şeffaf plak hazırlandı. Diğer bir seansta
hazırlanan şeffaf plak içerisine geçici kompozit yerleştirildi ve plak ağıza uygulanarak mock-up
tamamlandı. CAD/CAM (computer-aided-design and computer-aided-manufacture) cihazının
Omnicam (SironaDental, İstanbul, Türkiye) kamerası ile mock-up üzerinden üst çenenin ilk
digital ölçüsü alındı. Daha sonra dişlere mock-up üzerinden minimal invaziv olarak insizal bevel
kesim yapıldı. Tüm kesimler mine içerisinde bitirildi. Kesimler tamamlandıktan sonra üst çenenin
ikinci, alt çenenin ve kapanışın digital ölçüsü alındı. Mock-up model bilgisayarda kopyalandı ve
kopya üzerindeki hatalar bilgisayarda elle düzeltilerek restorasyonların tasarımı tamamlandı.
Restorasyonlar Cerec (SironaDental) bloklar kullanılarak kazıma ünitesinde oluşturuldu. Ağızda
prova işlemlerinden sonra glaze işlemi tamamlandı ve restorasyonlar dişlere simante edildi.
Restorasyonlar 10 ay sonra kontrol edildi ve herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadı.
SONUÇ: CAD/CAM ve digital-iş-akışı ile tek seansta üst ön 4 kesici dişe yapılan porselen lamina
venerler ile hastanın estetik rehabilitasyonu hızlı bir şekilde tamamlanmış ve hasta memnuniyeti
sağlanmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-056
CHAIRSIDE RESTORATION OF MAXILLARY ANTERIOR TEETH WITH CAD/CAM PORCELAIN
LAMINATE VENEERS
Elif Öztürk Bayazıt1, Murat Karabıyık2
1
Hacettepe University, Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey
2
32 Dis Dunyasi, Istanbul, Turkey
CASE: Nineteen-year-old male patient attended to our clinic with a chief complaint of maxillary
anterior teeth because of the fractures. In the intraoral examination, fractured maxillary 12-1121-22 teeth were found vital and noncarious.After the examination,the impressions of the maxilla
and mandible at first. Wax-up was made in the laboratory on the cast models.Wax-up model was
duplicated and vacuum sheet was prepared for mock-up.Provisional composite was inserted into
the vacuum sheet and mock-up was prepared intraorally. The first digital impression of the maxilla
was made on the mock-up by Omnicam(SironaDental,Istanbul,Turkey) of CAD/CAM.Minimal
invasive preparations with insizal-bevel was made to the teeth within enamel.After finishing the
teeth preparations,the second digital impression of the maxilla as well as the digital impressions
of mandible and occlusion was completed.Mock-up model was copied on the computer,errors
on the copy were corrected on the computer manually, and the designs of the restorations were
completed.Restorations were milled by Cerec blocs(SironaDental).After the intraoral controls
the restorations was glazed and cemented.Restorations were evaluated after 10 months and no
negative results were found. CONCLUSION: Esthetic rehabilitation of the 4 maxillary anterior teeth was quickly provided by
the porcelain laminate veneers produced with CAD/CAM and digital work-flow and the patient
satisfaction was provided.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Digital-work-flow introduce a novel approach for a predictable rehabilitation using
patient’s intra-and extra-oral photo,virtual diagnostic wax-up intraoral scanner and CAD-CAM
production. The aim of this case report is to describe the clinical procedures of porcelain laminate
veneers produced by digital-work-flow in a single session.
243
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-057
BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİNDEKİ PEDODONTİ KLİNİĞİNE BAŞVURAN 156 DENTAL
TRAVMA OLGUSUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Mesut Elbay, Ülkü Şermet Elbay, Ceren Uğurluel, Can Kaya
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Kocaeli
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim
Dalına 15.03.2015-15.03.2016 yılları arasında Travmatik dental yaralanmalar (TDY)
nedeniyle başvuran çocuk hastaların verilerinin restrospektif olarak değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğinde
çalışan hekimlerin dijital ortamda doldurduğu formlar TDY’ nın tipi, lokalizasyonu ve travmatik
yaralanmadan etkilenen diş sayısı, numarası, travmatik yaralanma sonrası diş hekimine
başvurma süresi ve diş yaralanmalarının meydana geldiği aylar açısından değerlendirildi.
Elde edilen verilerin frekans dağılımları verildi ve ki-kare testi ile analizleri gerçekleştirildi.
244
BULGULAR: 156 adet travma olgusundan 152’ sinde 244 adet dişin yaralandığı, 3 olgunun
diş yaralanması olmaksızın sadece yumuşak doku yaralanması içerdiği ve 1 olgunun da diş
yaralanması içermeksizin sadece sert doku yaralanması içerdiği tespit edildi. Travma olguları
kızlarda ve erkeklerde eşit oranda görüldü (p>.05). 0-6 yaş arası hastalarda travma en çok evde
gerçekleşirken, 7-12 yaş arasında en sık okulda meydana geldiği tespit edildi. Travma nedenleri
arasında düşme birinci sırada yer aldı. Travma en çok maxiller anterior bölgede gözlenirken,
hastaların yalnızca %43’ ü travma tedavisi için dişhekimine 24 saat içeisinde başvurdu.
SONUÇ: Travma olgularının en çok evde ve okulda gerçekleştiği ve hastaların yarısından
çoğunun tedavi için 24 saat sonrasında başvurduğu sonucu travma olgularında erken müdahale
açısından toplumsal bilincin eksikliğinin göstergesi sayılabilir. Çocuk hastalara uygun tedaviyi
gerçekleştirmek kadar toplumsal bilincin artırılması konusunda pedodontistlere büyük sorumluluk
düşmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-057
EVALUTION OF THE 156 DENTAL TRAUMATIC INJUIRY CASES WHO APPLIED TO PEDIATRIC
DENTISTRY CLINIC IN A UNIVERSITY HOSPITAL
Mesut Elbay, Ülkü Şermet Elbay, Ceren Uğurluel, Can Kaya
Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Kocaeli, Turkey
AIM: The aim of this study is to evaluate traumatic dental injuries (TDIs) of patients that applied to
Kocaeli University Pediatric Dentistry Clinic in 15.03.2015-15.03.2016 retrospectively.
METHOD: The dijital traumatic injuiry forms fiiled by the dentists in Pediatric Dentistry Clinic Of
Kocaeli University were evaluated about TDI type, localization, affected number of teeth, when to
seek treatment and when the TDIs occured. Distribution of data was given and statistical analysis
was performed using Chi-Square test. CONCLUSION: The results that TDIs were reported to occur at home and at school mostly and
that more than half of the patients delayed seeking treatment for up to 4 year may be considered
as indicator of lack of knowledge or awareness of society in emergeny management of TDIs. In
this context, practitioners also have a responsibility, not only in terms of providing appropriate
management of children with TDIs, but also in increasing parental awareness about TDIs in order
to promote better outcomes.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: 152 of 156 subjects with trauma showed 244 teeth injuiry, 3 of 156 subjects showed
only soft tissue injuiry and 1 of 156 subjects showed only hard tissue injuiry. Trauma cases were
seen smilarly for girls and boys (p>.05). While TDIs occured mostly at home in 0-6 aged children,
mostly at school in 7-12 aged children. The most common cause of traumatic injury was falling.
The most frequently injured region were the maxillar anterior teeth. Only 43% of the patients
presented for treatment within 24 h of injury.
245
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-058
DÖRT FARKLI CAD-CAM BLOKLA YAPILAN ONLEY RESTORASYONLARIN KLİNİK BAŞARISI: 1
YILLIK TAKİP
Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan
Kırıkkale Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
AMAÇ: CAD-CAM seramik restorasyon uygulamaları, direkt kompozit restorasyonlarla
karşılaştırıldıklarında birtakım avantajlara sahiptirler. Son yıllarda farklı özelliklerde sahip birçok
CAD-CAM seramik blok piyasaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı CAD/CAM sistemi ile dört farklı
seramik blok kullanılarak üretilen onley restorasyonların bir yıl sonraki klinik performanslarını
değerlendirmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Kliniğimize başvuran hastaların her birisinin muayenesi yapıldıktan sonra, molar
dişlerine onley restorasyon yapılmasına karar verilen hastalara çalışma hakkında bilgi verildi.
Çalışmayı kabul eden 4 hastanın dişleri onley kavite prensiplerine göre prepare edildi. Dijital
tarayıcı (Trios A/S, 3Shape, Danimarka) ile dişlerin ölçüleri alındı. Hangi hastaya hangi seramik
blok kullanılacağına rastgele karar verildi. Çalışmada her bir hasta için Lava Ultimate (3M ESPE,
ABD), Vita Enamic (VITA Zahnfabrik, Almanya), IPS e.max CAD (Ivoclar Vivadent, ABD ) ve Vita Mark
II (VITA Zahnfabrik, Almanya) materyallerinden birisi kullanıldı. Restorasyonlar CAD-CAM sistem
(Coritec 550i, imes-icore, Almanya) yardımıyla üretildi. Restorasyonlar adeziv simanla (Panavia F 2,
Kuraray, Japonya) simante edildikten sonra 6 ay ve 12 aylık periyotlarla kontrole çağrıldı. Kontroller
2 uzman diş hekimi tarafından USPHS kriterlerine göre yapıldı.
246
BULGULAR: Bir yıllık klinik takibin sonunda retansiyon, post-op hassasiyet, marjinal adaptasyon,
marjinal renklenme, renk uyumu, yüzey görünümü ve anatomik form kriterleri açısından
değerlendirildiğinde bütün materyaller klinik olarak ideal sonuçlar gösterdi ve “alfa” skoruyla
skorlandı. SONUÇ: Restorasyonların 1 yılın sonundaki klinik performansları başarılı ve birbirlerine benzer
bulundu.
*Bu çalışma K.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi (Proje No: 2015/059) tarafından
desteklenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-058
CLINICAL PERFORMANCE OF ONLAY RESTORATIONS MADE BY FOUR DIFFERENT CAD-CAM
BLOCKS: 1 YEAR FOLLOW-UP
Gökhan Karadağ, Yusuf Bayraktar, Ertuğrul Ercan
Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey
AIM: CAD/CAM ceramic restorations have many advantages compared with direct composite
restorations. In recent years many CAD/CAM ceramic block have been marketed. The aim of this
study was to evaluate the clinic performance of onlay restorations which were prepared four
different ceramic blocks.
RESULTS: After one year clinic follow-up, restorations evaluate in terms of retantion, postoperative sensitivity, marginal adaptation, color stability, surface appearance and anatomical form
criteria. All restorations were showed clinically ideal characteristics and scored with ‘alpha’ score.
CONCLUSION: After 1-year follow-up the clinical performances of the restorations were found
succesful and similar with each other.
*This study funded by K.U. BAP Coordination Department (Project No: 2015/059)
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: After intra-oral examination patients were informed about the treatment plan. Four
patients that accepted this study and the teeth were prepared with onlay cavity principles. After
that preperations scanned with a intraoral scanner (Trios A/S, 3Shape, Denmark). Ceramic block
selection were decided randomly. One of the four blocks that Lava Ultimate (3M ESPE, USA), Vita
Enamic (VITA Zahnfabrik, Germany), IPS e.max CAD (Ivoclar Vivadent, USA ) or Vita Mark II (VITA
Zahnfabrik, Germany) were used. Restorations were prepared with CAD/CAM system (Coritec 550i,
imes-icore, Germany). Restorations were cemented with an adhesive cement (Panavia F2, Kuraray,
Japan) and examined after 6 and 12 months period. The control examinations were performed
according to USPHS criteria by two dental specialist.
247
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-059
BİODENTİNE KULLANILARAK MOLAR DİŞLERDE YAPILAN KUAFAJ UYGULAMALARI: DÖRT
OLGU SUNUMU
Yusuf Bayraktar, Hasibe Sevilay Bahadır, Mehmet Mustafa Hamidi, Gökhan Karadağ, Ertuğrul
Ercan
Kırıkkale Üniversitesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Çürük, kırık ve iatrajonik faktörler gibi nedenlerle perfore olan pulpa dokusuna belli şartlar
altında kuafaj tedavileri uygulanabilmektedir. Bu amaçla farklı özelliklere sahip birçok kuafaj
materyali piyasada mevcuttur. Bu çalışmanın amacı perfore olmuş ve “Biodentine” (Biodentine,
Septodont, Fransa) kullanılarak kuafaj yapılmış büyük azı dişlerinin 6 aylık süre içerisindeki klinik
bulgularını değerlendirmektir.
248
YÖNTEM: Kliniğimize başvuran ve yaşları 18-30 arasında değişen büyük azı dişlerindeki derin
dentin çürüğü olan dört hastanın klinik muayenesi yapıldı. Vitalite testinde dişlerin canlı olduğu
ve periapikal radyografide herhangi bir periapikal lezyon olmadığı tespit edildi. Hastalara çalışma
hakkında bilgi verildi ve onam alındı. Çürük temizlenerek kavite preparasyonu tamamlandı.
Dişlerde perforasyon olması sebebiyle direk kuafaj yapılmasına karar verildi. Kuafaj materyali
perforasyon bölgelerine (Biodentine, Septodont, Fransa) üretici firmanın önerilerine göre uygulandı.
Materyal sertleştikten sonra self-etch bir adeziv sistem (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japonya) ve
arka bölge dişlerinde kullanılan bir kompozit rezin (Clearfil Majesty Posterior, Kuraray, Japonya)
kullanılarak restorasyonlar yapıldı. Sonrasında hastalar 1 hafta, 3 ay ve 6 aylık periyotlarla kontrollere
çağrıldı. Kontroller birbirleriyle kalibrasyonu sağlanmış iki uzman diş hekimi tarafından yapıldı.
BULGULAR VE SONUÇLAR: 1 hafta, 3 ve 6 ay sonraki kontrol randevularında vitalite testi, ağrı, şişlik,
patolojik mobilite, post-op hassasiyet, periapikal lezyon ve fistül varlığı değerlendirildi. 6 aylık takip
sonucunda hiçbir olguda vitalite kaybı saptanmazken herhangi bir patolojik durum da saptanmadı.
*Bu çalışma K.Ü Bilimsel Araştırmalar Birimi (Proje No: 2015/064) tarafından desteklenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-059
PULP CAPPING APPLIED TO MOLAR TEETH BY USING BIODENTINE: FOUR CASE REPORTS
Yusuf Bayraktar, Hasibe Sevilay Bahadır, Mehmet Mustafa Hamidi, Gökhan Karadağ, Ertuğrul Ercan
Department of Restorative Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey
AIM: Because of decay, fracture and iatrogenic factors pulp capping treatments can be applied
to pulpal tissue. Various pulp capping materials in different characteristics are available on the
market. The purpose of this study is to evaluate the clinical findings of molar teeth perforated and
applied pulp capping by using Biodentine (Biodentine, Septodont, France) in 6 month-process. FINDINGS AND RESULTS: It was evaluated vitality, pain, swelling, pathological mobility,
post-op sensitivity, periapical lesion and fistule presence after 1 week, 3 and 6 months’ control
examinations. Neither vitality loss nor pathologic condition was spotted in any case after 6-month
follow-up.
*This study was funded by Scientific Researches Department of Kırıkkale University (Project
Number:2015/064)
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Four patients which were admitted to our clinic with decayed molar teeth and ages
18-30 were examined. It was spotted that the teeth were vital and there were no periapical
lesion in radiography. The patients were informed about the study and approval was received.
Decayed tissue was removed and cavities were prepared. It was decided to apply direct tooth
capping treatment because of pulpal perforation. Capping material was applied to perforation
area according to manufacturers’ instructions. (Biodentine, Septodont, France) After the material
setting, the restorations were performed with using a self-etch adhesive system (Clearfil SE Bond,
Kuraray, Japan) and a posterior composite resin. (Clearfil Majesty Posterior, Kuraray, Japan) After
that, the patients were recalled for control examination in 1 week, 3 and 6 months period. The
control examinations were performed by two dental specialist calibrated with each other. 249
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-060
ORMOSER KOMPOZİTLERİN ALT/ÜST YÜZEY MİKROSERTLİK ORANININ IŞINLAMA SÜRESİ VE
UYGULAMA TEKNİĞİNE BAĞLI OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI
Pınar Yılmaz Atalı, Zeynep Demirkılıç, Faik Bülent Topbaşı
Marmara Üniversitesi Restoratif Dişhekimliği Fakültesi Anabilim Dalı,İstanbul
AMAÇ: Çalışmamızın amacı ormoser bazlı kompozit Admira Fusion (Voco)(AF) ile ormoser bazlı bulk
fill kompozit Admira Fusion X-tra’ nın (Voco)(AFX) poliwave ışıklı cihaz ile incremental ve bulk fill
teknikleri kullanarak iki farklı ışınlama süresinde polimerizasyon derecelerinin karşılaştırılmasıdır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmamızda 10mm çapında ve 2mm ve 4mm kalınlığında silikon diskler kullanılarak
toplam 40 adet örnek hazırlanmıştır. Hazırlanan örnekler Valo (Ultradent) LED ile 1200mW/cm2
ışık gücü ile polimerize edilerek, 24 saat distile suda bekletilmişlerdir. Mikrosertlik ölçümleri Vickers
cihazı ile 500gr yük ve 15 sn uygulama süresinde her bir örneğin hem üst hem de alt yüzeyinde
3 farklı noktadan yapılmıştır. Polimerizasyon yüzdesi (alt/üstVHN)x100 olarak hesaplanmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde Wilcoxon testi, ikili grupların karşılaştırmasında Mann-Whitney-U
testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
250
BULGULAR: AF’nin 2 mm’de ve 4mm’ de 10 sn ve 20 sn polimerizasyon oranı % ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,347) (p=0,251). AFX’in hem
2 mm’de (p=0,047) hem de 4mm’de (p=0,016) 10 sn Polimerizasyon Oranı % (89,47±5,95;
51,68±5,18) ortalamaları 20 sn ortalamalarından (97,87±4,08; 75,93±12,39) istatistiksel olarak
anlamlı derecede düşük bulunmuştur.
SONUÇ: Ormoser bazlı geleneksel kompozitlerde ışınlama süresi incremental teknik ile 2 mm
yada 4mm uygulama arasında mikrosertlik açısından bakıldığında polimerizasyon yüzdesini
anlamlı olarak etkilemezken; ormoser bulk fill kompoziti bulk tekniği ile uygulandığında; ışınlama
süresinin arttırılması mikrosertliği ve buna bağlı polimerizasyon oranı yüzdesini de arttırmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-060
COMPARISON OF THE RATIO OF ORMOCER COMPOSITE’S BOTTOM/ TOP SURFACE
MICROHARDNESS DEPENDING ON THE THE IRRADIATION TIME AND APPLICATION
TECHNIQUES
Pınar Yılmaz Atalı, Zeynep Demirkılıç, Faik Bülent Topbaşı
Department of Restorative Dentistry,Marmara University, Istanbul, Turkey
AIM: The aim of this research is to compare the rate of polymerization of ormocer composite
Admira Fusion (Voco)(AF) and ormocer bulkfill composite Admira Fusion X-tra (Voco)(AFX) with
using poliwave light-curing unit, using incremental and bulk fill techniques, in two different
irradiation periods. RESULTS: There was no significant difference between the average polymerization ratio (APR)
of AF in 2mm and 4mm with 10sec and 20sec light-curing (p=0,347) (p=0,251). The APR
% (89,47±5,95; 51,68±5,18) of AFX in 2mm (p=0,047) and in 4mm (p=0,016) with 10sec of
light-curing is significantly lower than with 20sec of light-curing (97,87±4,08; 75,93±12,39). SIGNIFICANCE: Irradiation duration in Ormocer based traditional composites does not significantly
affect the percentage of polymerization in terms of microhardness of 2mm or 4mm incremental
technique application. However, when Ormocer bulk fill composite is applied with bulk technique,
increasing the irradiation time increases the microhardness, thus the percentage of polymerization
ratio.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: A total of 40 samples were perpared using 10mm diameter and 2mm and
4mm thick silicon discs that were polymerized with Valo (Ultradent) LED light-curing unit and light
power density was verified to be 1200mW/cm2. The samples were stored in distilled water for 24h.
The VHN measurements were made with Vickers device under 500gr load and application duration
of 15sec from 3 points at both top and bottom. Percentage of polymerization was calculated as
follows: (bottom/topVHN)x100. Wilcoxon test was used to evaluate the data and Mann-Whitney-U
test was used to compare dual samples. Results were evaluated at p<0.05 mean range.
251
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-061
FARKLI IŞINLAMA SÜRELERİNİN ORMOSER GELENKESEL KOMPOZİT VE ORMOSER BULK
FİLL KOMPOZİTİN MİKROSERTLİKLERİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI
Pınar Yılmaz Atalı, Ali Burak Kaya, Faik Bülent Topbaşı
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Dişhekimliği Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Çalışmamızın amacı ormoser bazlı kompozit Admira Fusion (Voco)(AF) ile ormoser bazlı
bulk fill kompozit Admira Fusion Xtra’ nın (Voco)(AFX) poliwave ışıklı cihaz ile iki farklı sürede (1020sn), iki farklı kalınlıkta (2mm-4mm) ve iki farklı bekletme süresinde (24 saat ve 15 gün) mikro
sertlik değerlerinin (VHN) karşılaştırılmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmamızda 10mm çapında ve (2-4mm) kalınlığında silikon diskler kullanılarak
toplam 40 adet örnek hazırlanmıştır. Numuneler 10sn ve 20sn süre ile Valo (Ultradent) LED ile
standard modda (1000mW/cm2) polimerize edildikten sonra 24 saat distile suda bekletilmişlerdir.
Vickers cihazı ile 500gr yük ve 15 sn uygulama süresinde VHN ölçümleri 3 ayrı noktadan; 24
saat ve 15 gün sonunda yapılmıştır. Verilerin değerlendirlimesinde Wilcoxon testi, ikili grupların
karşılaştırmasında Mann-Whitney-U testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde
değerlendirilmiştir.
252
BULGULAR: AF’nin ve AFX’in sırasıyla 24 saat VHN ölçümlerinde;2mm kalınlığında 20 sn’lik
ışınlama süresi (46,29±1,95; 46,72±1,3) 10 sn’ den(41,95±1,57; 43,92±1,51) istatistiksel olarak
yüksektir(p=0,005) (p=0,014). Ancak 4mm inkremental ve 4 mm bulk fill uygulamalarında 10
sn ve 20sn arasında VHN açısından fark anlamlı değildir(0,078)( 0,209). 15 gün sonunda süre ve
kalınlıklar fark etmezksizin hiç bir grupta anlamlı sertlik değişimi görülmemiştir (p≥0,05).
SONUÇ: Ormoser bazlı rezin kompozitlerde inkremental yöntemle ve bulk fill ormoser kompozitin
bulk fill tekniği ile 2 mm uygulamalarında; 20 sn ışınlama süresi 24 saat sonunda mikro sertlik
değerlerini anlamlı derecede yükseltirken; 4mm uygulamalarda teknik ve süre mikrosertlik
değerini anlamlı olarak etkilememiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-061
THE COMPARISON OF MICRO-HARDNESS OF TRADITIONAL ORMOCER COMPOSITE AND
ORMOCER BULK-FILL COMPOSITE FOR DIFFERENT CURING TIMES
Pınar Yılmaz Atalı, Ali Burak Kaya, Faik Bülent Topbaşı
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentitry, Marmara University, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: The objective of this study is to compare microhardness (VHN) of Ormocer composite
Admira Fusion (Voco)(AF) and ormocer bulkfill Admira Fusion X-tra (Voco)(AFX) as increment
height (2mm-4mm) and duration for 24 hours and 15 days time.
RESULT: The VHN of AF sample of 2mm increment and 20sec curing (46,29±1,95; 46,72±1,3)
statistically higher than the 10sec cured sample (41,95±1,57; 43,92±1,51) (p=0,005) (p=0,014).
However VHN of 4mm incremental and 4mm bulk-fill sample were not meaningful between 10sec
and 20sec curing duration in term of VHN test (0,078) (0,209). There were no significant hardness
changes seen no matter the duration and increment deepness after 15 days (p≥0,05).
CONCLUSION: Microhardness significantly increased in the samples with incremental-applied
ormocer composites and bulk-fill technique applied bulk-fill ormocer composites which placed
2mm, cured 20sec and end oft the 24 hours. But the samples which has 4mm increment were
showed no significant effect on microhardness in term of technique and time.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: Total of 40 samples were prepared with disc shaped silicon molds 10mm
in diameter and 2-4mm of thickness. Specimens were stored 24 hours in distillated water after
polymerized 10sec and 20sec with Valo (Ultradent) LED on standard mode (1000mW/cm2 ). The
VHN measurements were made with Vickers device under 500gr load and application duration of
15sec from 3 point and at the and of the 24h and 15 days. Wilcoxon test was used to evaluate
the data and Mann-Whitney-U test was used to compare dual samples. Results were evaluated at
p<0.05 mean range.
253
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-062
KANAL TEDAVİLİ DİŞLERİN REZİN NANO SERAMİK BLOKLAR İLE RESTORASYONU
Ayşe Tuğçe Tunaç, Esra Uzer Celik
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Günümüzde endokronlar CAD/CAM (Bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli
üretim) sistemleri ile tek seansta üretilebilir, ayrıca elastisite modülü dentine benzer olan rezin
nano seramik bloklar kullanılarak biyouyumlu restorasyonlar elde edilebilir. Bir tam kron olan
endokronlar uygulanırken, pulpal duvarlardan makromekanik retansiyon, adeziv simantasyon ile
de mikromekanik ve kimyasal retansiyon sağlanarak, post ve kor yapımı ortadan kaldırılır. Bu vaka
sunumlarının amacı; CAD/CAM sistemleri ile hazırlanan rezin nano seramik endokronların klinik
etkinliğinin incelenmesidir. YÖNTEM: Bu vaka sunumunda geniş madde kayıplı endodontik tedavi görmüş birer posterior
dişe sahip olan altı hasta tedavi edildi. Kavite preperasyonunu takiben dijital ölçü alınması,
dizayn ve üretim işlemleri CAD/CAM sistemi (Cerec AC, Sirona Dental Sistemleri GmbH, Almanya)
ile gerçekleştirildi. Restorasyonlar rezin nano seramik bloklar (Lava Ultimate, 3M ESPE, ABD) ile
üretilirken, simantasyonda çift polimerizasyonlu rezin siman (Rely X Ultimate, 3M ESPE) üretici
firma önerileri doğrultusunda kullanıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Uygulanan endokron restorasyonlar iyi fonksiyon görürken, estetik ve fonksiyonel
olarak hasta memnuniyeti yüksekti. 254
SONUÇ: CAD/CAM sistemi ile hazırlanan endokronlar, tek seansta bitirilmeleri ve konservatif
olmaları nedeniyle endodontik tedavili dişlerin estetik, biyolojik ve fonksiyonel rehabilitasyonunda
tam kuron restorasyonlara iyi birer alternatif oluşturabilirler.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-062
RESTORATION OF ENDODONTICALLY TREATED TEETH WITH RESIN NANO CERAMIC BLOCKS
Ayşe Tuğçe Tunaç, Esra Uzer Celik
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry Izmir Katip Celebi University, Izmir,
Turkey
AIM: Currently, endocrowns are eligible to be applied chair-side via CAD/CAM (Computer-aided design
and computer-aided manufacturing) systems, besides, biocompatible restorations can be produced
by using resin nano-ceramic blocks which have modulus of elasticity similar to dentine. Endocrowns,
a type of full crown, eliminate the post and core applications by obtaining macromechanical retention
from pulpal walls and chemical retention by adhesive cementation. The aim of these case reports is
to investigate the clinical effectiveness of CAD/CAM endocrowns generated by resin nano ceramic.
RESULTS: While the endocrown restorations were well functioned, the patients were also satisfied
with aesthetic and fuction of the restorations.
CONCLUSION: CAD/CAM endocrowns may comprise promising alternatives to full crowns for
the aesthetic, biologic and functional rehabilitation of endodontically treated teeth with their
minimally invasive approach and ability to allow chair-side applications.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: Within the context of this case report, six consecutive patients each with one
posterior extensively damaged and endodontically treated tooth were treated. Following the
cavity preparation, digital impressions, designs and milling were performed using the CAD/
CAM system (Cerec AC, Sirona Dental Systems GmbH, Germany). Resin nano ceramic blocks
(Lava Ultimate, 3M ESPE, USA) were used for restorations, while a dual-cure resin cement
(Rely X Ultimate, 3M ESPE) was used for luting according to manufacturers’ instructions.
255
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-064
FARKLI MARKA BOND VE KOMPOZİT MATERYALERİN KOMBİNE KULLANIMININ ÇEKME
BAĞLANMA DAYANIMINA ETKİSİ
Rabia Bilgiç, Latife Altınok, Nurcan Özakay İlday
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Erzurum
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Günümüz kompozit sistemlerinin çeşitliliğinin artması ile farklı marka bonding ajanlar
ile farklı kompozit materyallerin klinik ortamında kombine kullanımı gündeme gelmektedir.
Bu çalışmanın da amacı 3 farklı farklı kompozit materyalin 3 farklı bonding ajanla kombine
kullanımının çekme bağlanma dayanımlarının karşılaştırılmasıdır.
256
YÖNTEM: Çalışmamızda çekim endikasyonu konulmuş 18 adet 20 yaş dişi kullanıldı. Dişlerin
okluzal yüzeyleri İzomet cihazında su soğutması altında kesildi ve dentin yüzeyleri ortaya çıkarıldı.
Dişler her grupta 2 adet diş olacak sekilde 9 gruba ayrıldı. 1. Grup: Futurabond U (VOCO, Cuxhaven,
ALMANYA)+Grandio Kompozit(VOCO, Cuxhaven, Almanya), 2:FB+Kuraray Majesty Posterior
Kompozit (Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental Inc, Tokyo, Japonya), 3: Futurabond+ Filtek
Z250 Kompozit(3M ESPE, St Paul, MN, ABD), 4: S3 Bond(Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental,
Tokyo, Japonya)+ Kuraray MP, 5: S3 Bond+ FZ250, 6: Kuraray S3B + G, 7: Scotch Bond Üniversal
Adeziv(3M ESPE, St Paul, MN, ABD) +FZ250, 8: SB+ Kuraray MP, 9: SB+ G olarak belirlendi. Dişlerin
yüzeyine bonding ajan ve kompozit uygulandı.Dişler 24 saat distile suda bekletildi. Her bir örnek
1mmx1mm boyutlarında olacak şekilde izomet cihazında kesildi. 10 adet dentin ve kompozit içeren
çubuk mikrotensile test cihazına (Micro Tensile Test cihazı, T-61010 K, Bisco, ABD) yerleştirildi. İki
ucundan yapıştırıcı ile sabitlenip test uygulandı. BULGULAR: Gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulundu.(p<0.05) En düşük değer 2.grupta
bulundu. En yüksek değer de 3. Grupta bulundu. Farklı marka bond ve kompozitlerin kombine
kullanımı çekme bağlanma dayanımı açısından kabul edilebilir düzeyde bulundu.
SONUÇ: Klinik kullanımda farklı marka bond ve kompozitlerin kullanılabileceği bunun bağlanmada
sorun oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-064
EFFECT ON TENSILE BOND STRENGH OF THE COMBINED USE OF DIFFERENT BRAND
BONDING AGENT AND COMPOSITE
Rabia Bilgiç, Latife Altınok, Nurcan Özakay İlday
Atatürk University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Erzurum, Turkey
MATERIAL-METHOD: In our study, 18 20 years teeth were used. Occlusal surfaces of the teeth were
cut in Isomet device under water and were revealed and dentin surfaces. The teeth were divided
into 9 groups. The groups were 1.Grup:Futurabond U (VOCO, Cuxhaven, Germany)+Grandio
composite(VOCO, Cuxhaven,Germany), 2:FB+Kuraray Majesty Posterior composite (Clearfil
Universal, Kuraray Noritake Dental Inc, Tokyo, Japan), 3:Futurabond+Filtek Z250 Kompozit(3M
ESPE, St Paul, MN, USA), 4:S3 Bond(Clearfil Universal, Kuraray Noritake Dental, Tokyo,
Japan)+Kuraray MP, 5:S3 Bond+FZ250, 6: Kuraray S3B+G, 7:Scotch Bond Üniversal Adeziv(3M
ESPE, St Paul, MN, USA)+FZ250, 8:SB+Kuraray MP, 9:SB+G. Bonding agent and composite was
applied to the surface of teeth. Then the teeth were incubated in distiled water for 24 hours. Each
sample was cut in Isomet device such that the size of 1mmx1mm. 10 rod containing dentin and the
composite was placed to microtensil testing apparatus (Micro Tensile Tester, T-61010 K, Bisco, USA).
Rod Fixed with applied adhesive and tested.
RESULTS: Statistically significant differences were observed between the groups(p<0.05) The
lowest levels were found in the group 2. and the highest one group 3. Different brands combined
use of bond and composites was acceptable level in terms of tensile bond strength.
CONCLUSION: Clinical use of different brands composite and bond can used with combination.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: the combined use of different brand composite and bonding agent in the clinic becomes a
current issue with increase the variety of different composite sytstems. The aim of this study to
compare tensile bond strengh of three different composite and bonding agent.
257
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-065
KOMPOZİT RESTORASYONLARIN YÜZEY SERTLİĞİNE FARKLI YOĞUNLUKTA IŞIK İLE
POLİMERİZASYONUN ETKİSİ
Hatice Sümeyye Kılıç, Esra Dogan, İhsan Yıkılgan
Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavileri Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı ışık uygulama tekniklerinin dört farklı kimyasal yapıya sahip
kompozit rezinin polimerizasyon derecelerine etkisini incelemektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmada dört farklı kimyasal yapıya sahip kompozit rezin (Charisma Classic (CC),
Filtek Ultimate(FU), G-aenial Posterior(GP), Clearfill Photoposterior(CP)) kullanıldı. Kompozit
rezinler 5 mm çap 2 mm derinliğe sahip teflon kalıplara yerleştirilerek standart (1000 mW/
cm2 /20sn ) ve yüksek modda (1400 mW/cm2 / 12 sn) polimerize edildi(n=10). 37°C’de 24 saat
etüvde bekletildikten sonra örneklerin üst ve alt yüzeylerinden Vickers Sertlik Cihazı (HSV-1000)
ile sertlik ölçümü yapıldı. Alt ve üst yüzeylerin sertlik değerleri oranlanarak değerlendirildi. Tek
yönlü varyans analizi gruplar arasındaki karşılaştırmalar için kullanılırken Student t testi standart
ve yüksek modda ışık uygulanan örnekleri kıyaslamak için kullanıldı. 258
BULGULAR: Tüm deney gruplarında arasında ışık modu ve 0.80 ve üzerinde olma oranı açısından
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi. Standart modda,FU grubuna kıyasla GP grubunun
mikrosertlik düzeyinin 0.80 ve üzerinde olma oranı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşükken
(p=0,020) diğer gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmedi. Yüksek modda ışık uygulanan
örneklerin birbirleri arasında ise bu oran açısından anlamlı farklılık görülmedi (p>0,025).
SONUÇ: Farklı ışık yoğunluklarının kompozit rezinlerin polimerizasyonu üzerine etkisinin olmadığı
ortaya konmuştur.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-065
EFFECTS OF POLYMERIZATION WITH DIFFERENT LIGHT INTENSITY ON SURFACE HARDNESS
OF COMPOSITE RESTORATIONS
Hatice Sümeyye Kılıç, Esra Dogan, İhsan Yıkılgan
Gazi University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry, Ankara, Turkey
AIM: The aim of this study is to examine the effects of different light application techniques on
degree of polymerization of four chemically different composite resines.
RESULTS: Interms of light modes and ratio of 0.80 and over of the hardness level, statistically
significant differences weren’t observed between the all experimental groups. In standard mode,
the ratio of 0.80 and over of hardness levels of the GP group is statistically significantly lower
compared to the FU group whereas no statsitically significant difference was observed between
the other groups. In terms of that ratio no significant difference was observed between in high
mode (p>0,025).
CONCLUSION: It has been exhibited that different light intensity has no effect over the
polymerization of the composite resin.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Four chemically different composite resines (Charisma Classic (CC), Filtek Ultimate(FU),
G-aenialPosterior(GP), Clearfill Photoposterior (CP)) was used in the study. After positioned 5 mm
diameter and 2 mm depth of Teflon mold, composite resins were polimerized at standart mode
(1000 mW/cm2 /20sn ) and high mode(1400 mW/cm2 / 12 sn) (n=10). After standing for 24 hours
in the oven at 37 ° C microhardness measurements were obtained on the top and bottom surfaces
of the samples with a Vickers Hardness Tester (HSV-1000). The hardness of these upper and lower
surfaces were evaluated by proportioning. While one-way ANOVA was used for comparison
between groups, Student’s t test was used to compare the samples on which light was applied in
standard and high mode. 259
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-066
EKTODERMAL DİSPLAZİLİ BİR ÇOCUĞUN PROTETİK TEDAVİSİ: BİR VAKA RAPORU
Ezgi Meriç, Behiye Bolgül
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay
AMAÇ: Ektodermal displazi X-kromozomuna bağlı çekinik bir gen ile ilişkilendirilmiş, başlıca deri,
tırnak, saç ve dişler gibi ektodermal kaynaklı doku anomalileri ile karakterize nadir görülen bir
konjenital sendromdur.
YÖNTEM: 8 yaşındaki bayan hasta dişlerinde sürme gecikmesi ve dişsizliğe bağlı beslenmede
zorlanma şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na
başvurmuştur.
BULGULAR: Klinik ve radyografik değerlendirmede, maksillada daimi birinci molarlar, süt ikinci
molarlar, süt kaninler ve yeni sürmekte olan santral kesici dişleri görülmüştür. Mandibuler olarak;
daimi birinci molarlar, süt ikinci molarlar ve sol süt kanin mevcuttur. Hastanın klinik tedavisinde;
psikososyal gelişimine ve stomagnatik sistemin dikey boyut, estetik ve fonksiyon bakımından
restore edilmesine yardımcı olmak için alt ve üst çeneye hareketli protezler yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Zamanında tanı konulması hastaların dişsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik rehabilitasyonunu
kolaylaştırması için önemlidir. Bu hastaların tedavisinde multidisipliner ekip yaklaşımı
önerilmektedir.
260
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-066
PROSTHODONTIC MANAGEMENT OF A CHILD WITH ECTODERMAL DYSPLASIA: A CASE
REPORT
Ezgi Meriç, Behiye Bolgül
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay
AIM: Ectodermal dysplasia is a rare congenital syndrome linked to a recessive gene from
X-chromosome, characterised mainly by tissue abnormalities of ectodermal origin namely skin,
nails, hair and teeth. METHODS: A 8 year-old girl was referred to the Mustafa Kemal University, Dental
Faculty,Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey with the complaints of delayed tooth
eruption and also difficulty in eating food due to absence of teeth.
CONCLUSION: Timely diagnosis is very important as this facilitates early dental, physical, social as
well as psychological rehabilitation. A multidisciplinary team approach to management of these
patients is recommended.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: In the clinical and radiographic evaluation, it was occured that she had maxillary; first
permanent molars, primary second molars, primary canines and already erupting permanent
central incisors. Mandibulary; first permanent molars, primary secondary molars and left primary
canine were exist. Clinical managemet consisted of fabricating upper and lower dentures to help in
psychosocial development and to restore the vertical dimension, esthetics and functioning of the
stomatognathic system.
261
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-067
MAKSİLLADAKİ BİR PİYOJENİK GRANÜLOM VAKASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2
1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
Hatay
Amaç: Piyojenik granülom intraoral ya da ekstraoral olarak meydana gelen nispeten sık rastlanan
iyi huylu mukokutanöz ekzofitik bir lezyondur. Etyopatogenezi tam olarak bilinmemesine rağmen,
oluşumuna katkıda bulunan faktörler arasında travma, inflamasyon ve enfeksiyon ajanları bulunur. Yöntem: 11 yaşındaki erkek hasta sağ üst bukkal posterior bölgesinde son iki aydır var olan dişeti
şişkinliği şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na
başvurmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Bulgular: İntraoral muayenede 65 no’lu dişin distalinden (üst sol süt ikinci azı) 26 no’lu
dişin distaline (üst sol daimi birinci büyük azı) uzanan ortalama 1 x 1.5 cm boyutlarında, soliter,
saplı bukkal dişeti büyümesi görülmüştür. Lezyon palpasyonda yumuşak kıvamlı, sondalamada
kanamaya karşı hassas idi. Hastanın ağız hijyeni kötü değildi. Lezyon cerrahi olarak çıkarılmış ve
hasta lokal anestezi altında tedavi edilmiştir.
262
Sonuç: Piyojenik granülomlar yaygın görülen yumuşak doku büyümeleridir. Dikkatli tanı ile bu
lezyonları vasküler lezyonlardan ayırt edebilmek gereklidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-067
Management Of A Case Of Pyogenic Granuloma In Maxilla
Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey
2
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillo-facial Surgery,
Hatay, Turkey
1
Aim: Pyogenic granuloma is a relatively common benign mucocutaneous exophytic lesion
occurring intra orally or extra orally. The exact etiopathogenesis remains unknown, although
contributory factors include trauma, inflammation and infectious agents.
Method: An 11 year-old male patient was referred to the Mustafa Kemal University, Dental
Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey with complaint of swollen gum in the left
upper buccal posterior region for last two months.
Conclusion: Pyogenic granulomas are commonly encountered soft tissue enlargements.
Careful diagnosis is essential to differentiate this lesion from vascular lesions.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Results: Intra-oral examination revealed a solitary stalked growth on buccal gingiva measuring
about 1 x 1.5 cm in size, extending from 65-distal (left upper primary second molar) to 26-distal
(left upper first permanent molar). On palpation, the growth was soft in consistency, tender and
bleeds profusely on probing. The patient was not in poor oral hygiene. Surgical removal of the
lesion was performed and the patient treated under local anesthesia.
263
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-068
Maksilladaki Bir Kompound Odontom Vakasının Değerlendirilmesi
Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
Hatay
1
Amaç: Odontomlar diş dokularından oluşan odontojenik iyi huylu tümörlerdir. Bu lezyonların
çoğu asemptomatiktir ve sıklıkla rutin radyografiler ile tespit edilirler. Bunlar ‘diş hemartomları’
olarak çeşitli diş bileşenlerinden oluşan lezyonlar olarak düşünülebilir. Yöntem: 10 yaşındaki erkek hasta 11 numaralı dişindeki kron kırığı şikayeti ile Mustafa Kemal
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Bulgular: Bu vaka, hastanın kesici dişlerinin ortopantomograf ile muayenesi sırasında teşhis
edilen bir kompound odontom vakasını tarif etmektedir. Tümoral oluşum 11 numaralı dişin apikal
bölgesinde yaklaşık 1 cm boyutlarında görülmüştür. Odontom cerrahi olarak çıkarılmış ve hasta
genel anestezi altında tedavi edilmiştir. Hastadan biyopsi örneği alınarak patoloji bölümüne
gönderilmiş ve lezyonun ‘kompound odontom’ olduğu belirlenmiştir.
264
Sonuç: Odontomların erken teşhisi; sonradan oluşabilecek komplikasyonları önlemek,
daha iyi tanı koymak, lezyonun nüks etmesini önlemek, komşu dişlerin yer değiştirmesini ve
devitalizasyonunu önlemek açısından gereklidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-068
Management Of A Case Of Compound Odontoma In Maxilla
Ezgi Meriç1, Behiye Bolgül1, Berk Turgay2
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey
2
Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillo-facial Surgery,
Hatay, Turkey
1
Aim: Odontomas are odontogenic benign tumors composed of dental tissue. Majority of these
lesions are asymptomatic and are often detected on routine radiographs. They can be thought of
as “tooth hamartomas” with the lesion consisting of various tooth components.
Methods: A 10 year-old male patient was referred to the Mustafa Kemal University, Dental
Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Hatay, Turkey with complaint of crown fracture at his
incisor tooth of 11.
Conclusion: Early diagnosis of odontomas is essential in order to prevent later complications,
ensure better diagnosis, avoid relapse of the lesion, avoid displacement or devitalization of
adjacent tooth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Results: This case describes the case of a compound odontoma which was diagnosed by
orthopanthomograph when the patient was examined for his incisor teeth. The tumour was
observed about 1 cm size at the apical side of 11. Surgical removal of the odontoma was
performed and the patient was treated under general anesthesia. Biopsy sample was taken from
the patient and sent to the pathology and identified as ‘compound odontoma’.
265
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-069
Çift Yumurta İkizlerinde Çoklu Süpernümerer Dişler
Yelda Kasımoğlu1, Derya Tabakçılar1, Mine Koruyucu1, Burak Çankaya2, Figen Seymen1, Koray
Gençay1
1
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş-Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Süpernümerer (SN) dişlerin etyolojisi halen tam olarak bilinememektedir. Farklı formlarda
görülebilmekte ve kalıcı dişlerin gömük kalması gibi farklı lokal bozukluklara sebep olabilmektedir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu olgu raporunda çift yumurta ikizlerinde çoklu SN diş ve yönetimi sunulmaktadır.
12 yaşındaki çift yumurta ikizleri üst çenede sürmeyen orta kesici dişleri nedeni ile İstanbul
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurmuştur. Yapılan tıbbi
anamnezde herhangi bir sistemik hastalık veya sendrom bulunmadığı, dişlere dair anamnezde ise
geçmişte herhangi bir dental travma hikayesi bulunmadığı görülmüştür. Panoramik radyografide
A ikizinde 2 gömük SN dişe, B ikizinde 4 gömük SN diş ve üst çene süt orta kesici dişe rastlanmış, SN
dişlerin her iki çocukta da premaksilla ve alt çene küçük azı bölgelerinde yer aldığı tespit edilmiştir.
266
BULGULAR: İlk olarak halen ağızda var olan süt dişi ve SN dişler lokal anestezi altında çekilmiştir.
A ikizinde 4 aylık takip döneminde daimi üst kesici diş tamamen sürmüştür. B ikizinde 1 yıllık
takip döneminde kesici dişlerden biri sürmemiş ve dişin sürdürülmesine karar verilmiştir. Tedavi
kapsamında ön bölgedeki yer kaybının yeniden kazanılması, gömük santral kesici dişin cerrahi
olarak üzerinin açılması ve 6 ay süre ile sürdürülmesi yer almaktadır
SONUÇ: Olgu raporundaki bireylerde farklı sayıda SN dişlerin bulunmasına rağmen, bu rapor SN
dişlerin etyolojisinde genetik faktörlerin etkisini açık bir biçimde desteklemektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-069
Multiple Supernumerary Teeth in Dizygotic Twins
Yelda Kasımoğlu1, Derya Tabakçılar1, Mine Koruyucu1, Burak Çankaya2, Figen Seymen1,
Koray Gençay1
1
Istanbul University Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Istanbul, Turkey
2
Istanbul University Faculty of Dentistry, Department of Oral Surgery, Istanbul, Turkey
AIM: The etiology of supernumerary (SN) tooth still remains unclear. They may occur in several
forms, and causing different local disorders, such as impaction of the permanent teeth. The
purpose of this presentation is to report multiple SN teeth in dizygotic twins and its management.
RESULTS: Initially the overretained primary tooth and SN teeth were extracted under local
anesthesia. The permanent maxillary central incisor was completely erupted in twin A after 4
months follow-up. In twin B, one of the central incisors did not erupt spontaneously after 1 year
period and forced eruption was the treatment choice. The treatment included to gain the lost space
in the anterior region, surgical exposure of the impacted central incisor, and its forced eruption
during 6 months.
CONCLUSION: Despite the number of SN teeth are different in the present case, this is significant
to support that genetic factors involved in the etiology of SN teeth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: 12-year-old dizygotic twin girls were referred to the Istanbul University Faculty
of Dentistry, Department of Pedodontics for unerupted maxillary central incisors. Their medical
histories showed no systemic diseases or syndromes, and dental histories showed no dental
trauma in the past. Panoramic radiographies revealed the presence of two impacted SN teeth in
twin A, and four impacted SN teeth and a retained maxillary primary central incisor in twin B, and
SN teeth were in the premaxillary and mandibular premolar regions in both of them. 267
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-070
DiGeorge Sendromu: Olgu Bildirisi
Hazal Özcan, Yeliz Güven, Figen Seymen
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: DiGeorge Sendromu 22q11.2 kromozomundaki delesyon sonucu meydana gelen sık
görülen bir sendromdur. Hipoplastik timüs, kalp anormallikleri ve paratiroid hipoplazisi sonucunda
oluşan hipokalsemi ve fasiyal dismorfizm karakteristik özellikleridir. Bu çalışmada DiGeorge
Sendromunun oral bulgularının sunulması amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: DiGeorge Sendromu tanısı olan 10 yaşında erkek hasta, diş çürükleri nedeniyle İstanbul
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı Kliniği’ne başvurmuştur. Aralarında
akrabalık bulunmayan, sağlıklı anne babanın üçüncü çocuğu olarak miadında ve komplikasyonsuz
olarak doğmuştur. Sağlıklı iki kız kardeş ve bir erkek kardeşi olan hastanın ailesinde benzer öykü
bulunmamaktadır. Hastanın tıbbi geçmişinde; atrial septal defekt, sarılık, dolikosefali teşhisi
sonucu kraniektomi, adenoidektomi ve Kawasaki hastalığı bulunmaktadır. 268
BULGULAR: Nazal konuşma, dolikosefal, uzun ve ince yüz görünümü, dar alın, bitemporal basıklık
ve malar hipoplazi mevcuttur. Kulaklar düşük ve katlantılı heliks yapıya sahiptir. Sık sık enfeksiyon
görülmesi de bağışıklık sisteminin düşük olduğunu göstermektedir. Mental performansı yaşıtlarıyla
benzer; ancak davranışları infantil olarak değerlendirilmiştir. Ağız dışı bulgularında küçük ağız, kısa
filtrum ve ters V şeklinde üst dudak görülmüştür. Ağız içi bulgularında dar ve derin damak kubbesi
görülmüştür. Üst çenede darlık ve 14,16, 26, 36 ve 46 numaralı dişlerde çürükler bulunmaktadır.
Çürük dişlere kompozit restorasyon, alt ikinci büyük azı ve alt ikinci küçük azı dişlerine fissür örtücü
uygulanmıştır. 55, 65, 74 ve 84 numaralı dişler çekilmiş ve ortodontik tedavisi planlanmıştır.
SONUÇ: DiGeorge Sendromunun ayırıcı tanısı yapılarak, bireyselleştirilmiş kapsamlı tedavi
planlanmalı ve multidisipliner tedavi uygulanmalıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-070
DiGeorge Syndrome: A Case Report
Hazal Özcan, Yeliz Güven, Figen Seymen
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: DiGeorge syndrome most often occurs as a result of a heterozygous deletion
of chromosome 22q11.2. Characteristic features are hypoplastic thymus, cardiac anomalies,
hypocalcemia as a result of parathyroid hypoplasia and facial dismorfism. The aim of this study is
to present oral manifestations of DiGeorge syndrome.
RESULTS: He had dolicocefalia, thin and long face, narrow forehead, bitemporal flatness and
malar hypoplasia.The ears are low-set and helix structure. He had recurrent infections cause of
low immundefiency. His mental performation is evaluated same as coeval but his behaviour is
infantile. Extraoral examination showed small mouth, short filtrum and tented upper lip. Intraoral
examination revealed deep and narrow palate, narrow maxilla and decays on 14,16,26,36 and 46.
Fissure sealants were applied on mandibular second molars and second premolars, and carious
teeth were treated with using resin composite.55,65,74 and 84 were extracted and orthodontic
treatment was planned.
CONCLUSION: Differential diagnosis of Di George syndrome must be performed and a
individualized detailed treatment will be planned and a multidisciplinary approach must be done
for affected patients.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A 10 year-old-boy diagnosed with Digeorge Syndrome, referred to Istanbul University
Department of Pediatric Dentistry for treatment of his teeth. The boy had been born after a fullterm pregnancy without any complications. The patient is the third child of the healthy and
nonconsonguineous marriage. He has two sisters and a brother, and there is no family member has
a similar story. In his medical history atrial septal defect, jaundice, dolicocefalia diagnosed with the
result of craniectomy, adenoidectomy and Kawasaki disease were noted. 269
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-071
Sendromla İlişkili Olmayan Çoklu Süpernümere Dişlerde Tedavi Planı: Vaka
Raporu
Gül Seda Yücel, Aysun Avşar
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Samsun
AMAÇ: Hiperdonti, normal seriden fazla sayıda diş bulunmasıyla karakterize bir diş gelişim
anomalisidir. Süpernümere diş (SD) olarak adlandırılan fazla sayıdaki dişlerin literatürde belirtilen
prevalansı daimi dişlerde %0.1-6.9; süt dişlerinde %0.4-0.8 arasındadır. Çoklu SD anomalisi,
Kleidokraniyel Displazi, Oral-Fasiyal-Dijital, Gardner gibi bazı sendromlarla ilişkili olarak ortaya
çıkar. Sendromla ilişkili olmayan çoklu SD ise özellikle süt dentisyonda nadir görülen bir olgudur
ve dental lamina hiperaktivitesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu vaka raporunun amacı,
sendromla ilişkili olmayan çoklu SD olgusunu ve multidisipliner tedavi planlamasını sunmaktır. YÖNTEM: 10 yaşında erkek hasta, üst ön daimi dişlerinin sürmesinde gecikme şikayeti ile
kliniğimize başvurdu. Medikal ve ailesel hikayesi alınan hastanın klinik muayenesi ve radyografik
muayenesi yapıldı. Dişlerin 3-boyutlu görüntüsü ve lokasyonu konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile
değerlendirildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hastanın üst çenesinde, süt dentisyonda 5, daimi dentisyonda 2 süpernümere diş
bulunduğu saptandı. Ayrıca ektopik doğrultuda olduğu izlenen daimi santral keserlerin köklerinde
dilaserasyon olduğu görüldü.
270
SONUÇ: Öncelikle genel anestezi altında cerrahi çekimler yapıldı. Ortodontik ve restoratif tedavileri
içeren kapsamlı bir tedavi planlandı. Estetik sorunların yanı sıra, süt dişinde uzun süreli retansiyon,
daimi dişlerin gömülü kalması, ektopik sürme, maloklüzyon, kist gelişmesi ve komşu dişlerde kök
rezorpsiyonu gibi komplikasyonlara sebep olabilen süpernümere dişler, multidisipliner bir tedavi
yaklaşımı gerektirir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-071
A Treatment Plan Of Non-Syndromic Multiple Supernumerary Teeth: Case
Report
Gül Seda Yücel, Aysun Avşar
Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey
AIM: Hyperdontia is a developmental dental anomaly characterized by the existence of
increased number of teeth in addition to the normal series. The additional teeth are referred
to as supernumerary teeth (ST). Prevalence rates of ST reported in the literature vary between
0.1-6.9% in permanent dentition and 0.4-0.8% in primary dentition. Multiple ST are frequently
associated with a number of syndromes, such as Cleidocranial Dysplasia, Oral-Facial-Digital,
Gardner. Non-syndromic multiple ST, especially in primary dentition, is a rare phenomenon and
believed to result from hyperactivity of the dental lamina. The aim of this case report is to present
a multidisciplinary treatment plan of non-syndromic multiple ST.
RESULTS: Multiple ST were diagnosed in both decidious ( 5 ST) and permanent (2 ST) dentitions.
It was also detected that impacted permanent central incisors had root dilaceration and ectopic
direction.
CONCLUSIONS: A comprehensive treatment was planned, which included surgical extractions
under general anaesthesia and orthodontic and restorative treatments. Supernumerary teeth
may lead to several complications such as aesthetic problems, prolonged retention of deciduous
teeth, impaction of permanent teeth, ectopic eruption, malocclusion, cyst development and root
resorption of adjacent teeth and require multidisciplinary management.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A 10-year-old male patient applied to our clinic with the main complaint of delayed
eruption of upper front permanent teeth. Medical or family history was unremarkable. Clinical and
radiographic examinations was done. Cone beam computed tomography image was taken due to
evaluate 3-dimentional images and locations of teeth.
271
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-072
Beckwıth–Wıedemann Sendromu Olgu Sunumu
Özgecan Bakış Çaynak, Sezin Akçay Özer, Zeynep Aytepe
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Beckwith-Wiedemann Sendromu (BWS), 1963’de Beckwith ve 1964’de Wiedemann
tarafından tanımlanmıştır. BWS en sık görülen aşırı büyüme sendromlarından biridir ve embriyonel
tümörlere yatkınlık oluşturmaktadır.Ayrıca EMG (Ekzomfalos,Makroglossi, Gigantizm) sendromu
olarak da bilinmektedir.Hastalarda genellikle fetal dönem ve erken çocukluk döneminde aşırı
büyüme,makroglossi, viseromegali, fasial dismorfik özellikler,kalp ve böbrek anomalileri
görülmektedir.Bu olgu sunumunun amacı BWS’nin oral bulgularını tanımlamaktır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Altı yaşındaki erkek hasta İstanbul Üniversitesi, Pedodonti Anabilim Dalı’na başvurdu.
Hasta Beckwith Wiedemann Sendromu tanısı ile geldi.Hastanın, kantitatif MLPA (Multiplex
Ligation-dependent Probe Amplification) kullanılarak hazırlanan moleküler genetik raporundaki
DNA örneğinde bir ICR2 hipometilasyonu saptandı. Ekstraoral bulgulardan en belirgin olanları
makroglossi ve classIII malkokluzyondu.Hastanın kulak, göz, kranial form bulguları ve mental
zekası normaldi.
272
BULGULAR: İntraoral muayenesinde süt dişleri sürmüştü,süt maksiller kesiciler ve mandibular
ikinci molarlarda çürükleri vardı.Ayrıca classIII malokluzyondan dolayı ön açık çapraz kapanış ve
derin damak kubbesi gözlemlendi. Muayene sonrası,dental tedaviler denenmeye çalışıldı fakat
hasta işlem odasına alındığında koopere olmadığı için başarısız oldu.Bu nedenle ağız bakımı için
hastanın ailesine koruyucu ve önleyici tavsiyeler verildi ve genel anesteziye yönlendirildi.
SONUÇ: BWS tanısı konulan tümhastalar tıbbi ve dental uzmanlar tarafından takip edilmelidir.
Hastaya koruyucu ve önleyici tedaviler önerilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-072
Beckwith–Wiedemann Syndrome Case Report
Özgecan Bakış Çaynak, Sezin Akçay Özer, Zeynep Aytepe
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: Beckwith-Wiedemann syndrome (BWS) was recognized independently by Beckwith
in 1963 and Wiedemann in 1964. BWS is one of the most common overgrowth syndromes and
a predisposition to embryonal tumors. Also İt was known EMG (Exomphalos, Macroglossia,
Gigantism) syndrome.Generally the patients have fetal and early childhood overgrowth,
macroglossia, visceromegaly, facial dysmorphic features, and anomalies of the heart and kidneys.
The purpose of this casereport is to describe oral findings of BWS.
RESULTS: Intra-orally,primary dentition had erupted.His primary maxillary incisors and
mandibular second molars had caries.Also anterior open bite extending to the primary canine
region, bilateral crossbites and high arch palate were observed because of ClassIII malocclusion.
After examination, the dental treatments were tried to apply to patient but failed because he was
agitated and non-cooperative as he was taken to the operating room.Therefore dental care for
patient has been provided and preventive advice given to his parents and patient was redirected
to general anesthesia.
CONCLUSIONS: All patients diagnosed with BWS should be followed by a committed team of
appropriate medical and dental specialists. Protective and preventive treatments should be
recommended for patients.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: 6 year-old boy patient consulted the Department of Pediatric Dentistry at Istanbul
University. This patient came with a diagnosis of Beckwith Wiedemann Syndrome from his
physician. Moleculer genetic reports of patient,using quantitative MLPA (Multiplex Ligationdependent Probe Amplification),a hypomethylation of the ICR2 in the DNA sample was detected.
Extra-orally,his significant facial anomalies were macroglossia and classIII malocclusion.His orbital
rims,ear lobes,cranial form and mental intelligence were normal.
273
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-073
Travmaya uğramış genç sürekli kesici dişlerde tedavi yaklaşımı: olgu
sunumu
Nilüfer Avcu, Yeliz Güven, Yelda Kasımoğlu, Oya Aktören
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Komplike kuron kırıkları mine, dentin ve ekspoze pulpanın dahil olduğu kuron
kırıklarıdır. Apeksi açık olan genç hastalarda kök gelişiminin tamamlanabilmesi için pulpa
canlılığının korunduğu vital amputasyon tedavisi gerekli olabilmektedir. Bu olgu sunumunda
komplike kuron kırığı bulunan üst sol sürekli orta kesici diş ve komplike olmayan kuron
kırığı bulunan üst sağ sürekli orta kesici dişte uygulanan tedavi yaklaşımı belirtilmektedir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 9 yaşındaki sağlıklı kız çocuğu, 3 saat önce okulda düşerek ön dişlerinin
travmadan etkilenmesi şikayeti ile İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti
Anabilim Dalı Kliniği’ne başvurdu. Ağız içi muayenede 21 numaralı dişte pulpanın geniş
bir şekilde ekspoze olduğu oblik kuron kırığı ve 11 numaralı dişte komplike olmayan kuron
kırığı gözlendi. Radyografik muayenede ise dişlerin açık apekslere ve geniş kök kanallarına
sahip olduğu saptandı.Geniş ekspoze pulpaya sahip 21 numaralı dişe mineral trioksit
agregat (MTA) kullanılarak vital amputasyon uygulandı ve cam iyonomer dolgu maddesi
ile örtüldü. Travmaya uğramış her iki diş kalıcı olarak kompozit rezin ile restore edildi.
274
BULGULAR: 6 aylık radyografik kontrollerde her iki üst orta kesici dişte sağlıklı
pulpa aktivitesi ile birlikte kök oluşumunun simetrik olarak devam ettiği ve
radyografik patolojik bulgu olmadığı gözlendi. Klinik olarak yapılan tüm kontrollerde
dişlerin canlılığının korunduğu ve herhangi bir semptom göstermediği saptandı.
SONUÇ: Genç sürekli dişlerde pulpanın iyileşme potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda
travmadan etkilenen ve pulpanın ekspoze olduğu olgularda MTA’ın kullanıldığı vital amputasyon
bir tedavi yaklaşımı olarak değerlendirilebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-073
Management of fractured young permanent incisors: a case report
Nilüfer Avcu, Yeliz Güven, Yelda Kasımoğlu, Oya Aktören
Departmant of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Istanbul University, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: Complicated crown fractures are fractures involving enamel, dentin and exposed
pulp. In young patients with open apices, preservation of pulp vitality by pulp capping or vital
pulpotomy is essential in order to maintain the continued root development. This case report
describes the treatment of a permanent maxillary left central incisor with complicated crown
fracture and a maxillary right central incisor with uncomplicated crown fracture.
RESULTS: Radiographic examination after 6 months showed the symmetric continued
apexogenesis of both central incisors referring to a healthy pulp activity with no radiographic
pathology. Clinically, the teeth were symptom-free and remained vital during the entire followup period.
CONCLUSION: Considering the healing potential of the pulp in immature teeth, the vital
pulpotomy with MTA could be the treatment of choice in traumatic injuries leading to pulp
exposure.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A healthy 9-year-old girl was referred to the clinics of Istanbul University, Faculty
of Dentistry, Department of Paediatric Dentistry following traumatic injury to her anterior teeth
as a result of falling at school 3 hours ago. Intraoral examination revealed that tooth 21 had an
oblique crown fracture with a large pulp exposure and tooth 11 had an uncomplicated crown
fracture. Radiographic examination showed a large canal space with an immature apex. The
exposed pulp of tooth 21 was treated with vital pulpotomy using mineral trioxide aggregate
(MTA) and covered with glass ionomer liner; both traumatized teeth were then restored
permanently with composite resin. 275
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-075
Genel Anestezi Altında Tedavi Edilen Çocukluk Çağı Çürüklerine Sahip
Sağlıklı Çocukların Amputasyon Tedavilerinin Klinik ve Radyolojik Olarak
İncelenmesi
Burak Çarıkçıoğlu, Sera Şimsek Derelioğlu, Esra Dursun
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı
AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı, demir sülfat ve trikalsiyum silikat (Biodentine)
amputasyonları uygulanan dişlerden yaş, cinsiyet, çene, diş tipi ve materyal faktörlerine göre,
klinik ve radyolojik olarak başarı ve başarısızlık gösterenleri değerlendirmektedir.
MATERYAL-METOD: Bu amaçla, yaşları 3 ile 6 arasında değişen 9’u kız, 16’sı erkek toplam 25 hasta
çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların 35 süt azı dişine Biodentine, 65 süt azı dişine de demir sülfat
amputasyonu uygulandığı önceden alınan değerlendirme formundan belirlenmiştir. Tedaviden 12
aylık dönem sonrasında hastalar çağrılıp klinik ve radyolojik kontrolleri olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Yaş, cinsiyet ve materyal faktörler arasındaki farklılıklar istatiktiksel olarak anlamlı
bulunmuştur(P< 0,05). Çene ve diş tipi faktörleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamıştır (P>0,05).
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Sonuç olarak son yıllarda geliştirilen trikalsiyum silikat içerikli materyaller (Biodentine),
demir sülfat amputasyonuna alternatif olarak kullanılabilir.
276
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-075
Clinical and Radiographical Assessment of Pulpotomy Therapies of the
Healthy Children with Early Childhood Caries Treated Under General
Anesthesia
Burak Çarıkçıoğlu, Sera Şimsek Derelioğlu, Esra Dursun
Pediatric Dentistry, Dentistry Faculty of Atatürk University, Turkey
AIM: The aim of this retrospective study is to asses the teeth which were found to be clinically
and radiographically successful or unsuccessful in respect to the age, gender, jaw, tooth type and
pulpotomy materials factors, amongst the ones pulpotomized with ferric sulfate and tricalcium
silicate (Biodentine)
Materials METHODS: Thus, the study included a total of 25 children -9 girls and 16 boys aged
between the of 3-6 years. It was determined in accordance with the pre-filled patient evaluation
forms that out of a total of 100 primary molars, 35 teeth were pulpotomized with Biodentine,
and 65 teeth were pulpotomized with ferric sulfate. The patients were recalled for clinical and
radiographical controls after 12 months and results werw statistically assessed.
CONCLUSION: In conclusion, -recently developed – tricalcium silicate containing materials
(Biodentine) can be used as alternative for ferric sulfate amputation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: A statistically significant difference between the pulputomy materials, age and gender
when radiographically assessed(P<0,05). Also there was no statistically significant difference
between jaw and tooth type (P>0,05).
277
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-076
Karışık Dişlenme Döneminde Ön Çapraz Kapanışın Düzeltilmesi: Olgu Serisi
Sinem Uz, Yelda Kasımoğlu, Figen Seymen, Koray Gençay
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Ön çapraz kapanış, üst ön dişlerin lingual pozisyonda olmasından kaynaklanan bir
maloklüzyon olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmada hareketli Z-zemberekli apareyler ile karışık
dişlenme döneminde ön çapraz kapanış tedavisi gerçekleştirilen olguların sunumu amaçlanmıştır.
YÖNTEM: 9- 12 yaşları arasında ön çapraz kapanış tanısı ile İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğine başvuran 7 çocukta (4 kız, 3 erkek) ön çapraz kapanışın
ön bölgede estetik probleme, alt kesici dişlerde anormal mine abrazyonuna, labial alveolar kemikte
incelmeye ve diş eti çekilmesine yol açtığı saptandı. Bir olguda travmatik oklüzal kuvvetlere bağlı
dişlerde mobilite ve sondalamada artış gözlendi. Bir olguda geminasyonla birlikte sol üst dişte
çapraz kapanış saptandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Olguların hiçbirinde temporomandibular eklem ağrısı şikayeti tespit edilmedi. Tüm
olgular hareketli Z-zembereği apareyi ile tedavi edildi. Hastalara ağız hijyeni motivasyonu yapıldı
ve her ay kontrole çağırılarak tedavileri takip edildi. Normal kesici diş ilişkisine 1-5 ay arası sürede
ulaşıldı.
278
SONUÇ: Karışık dişlenme döneminde ön çapraz kapanış olguları kısa sürede tedavi edilebilmektedir.
Anormal mine abrazyonu, periodontal patolojiler, dişlerde mobilite ve kırık, temporomandibular
eklem rahatsızlıkları gibi sorunların önlenmesi için ön çapraz kapanış olgularının erken dönemde
acil müdahale ile tedavi edilmesi gerekmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-076
Correction of Anterior Crossbite in Mixed Dentition: Case Series
Sinem Uz, Yelda Kasımoğlu, Figen Seymen, Koray Gençay
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Istanbul University, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: Anterior crossbite is defined as a malocclusion resulting from the lingual positioning
of the maxillary anterior teeth. The purpose of this report is to describe the use of removable acrylic
appliances with Z-springs for the treatment of anterior crossbite in children in mixed dentition.
METHODS: Esthetic concerns in anterior area, abnormal enamel abrasion of the lower anterior
incisors, thinning of labial alveolar plate and gingival recession were observed in seven children
between 9-12 years old (4 girls, 3 boys) who referred to clinics in the Department of Pediatric
Dentistry at Istanbul University Faculty of Dentistry with the chief complaints of anterior crossbite.
Crossbite in upper left tooth with gemination was detected in one case.
CONCLUSION: Anterior crossbite cases can be treated as soon as possible in the mixed dentition.
Anterior crossbite requires early and immediate treatment to prevent abnormal enamel abrasion,
periodontal pathologies, tooth mobility and fracture, and temporomandibular joint disturbance.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: None of the children were complained about temporomandibular pain. All of the
cases were treated by removable Z-spring appliances. Patients were advised to maintain good
oral hygiene and recalled every month to evaluate the progress of the treatment. Normal incisal
relation was achieved in 1-5 months.
279
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-077
Komplike kron kırığı görülen genç daimi dişlerde parsiyel(Cvek)
amputasyon uygulaması
Mihriban Gökcek, Ebru Hazar Bodrumlu
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Zonguldak
AMAÇ: Travma nedeniyle komplike kron kırığı gözlenen açık apeksli daimi dişlerde; pulpanın
vitalitesinin korunması ve dişlerin kök gelişimlerinin tamamlanması hedeflenmektedir. Bu olgu
sunumunda komplike kron kırığı saptanan hastanın parsiyel(Cvek) amputasyon uygulaması ile
tedavisi ve hastanın 1,5 yıllık takibi anlatılmaktadır.
YÖNTEM: Parsiyel(Cvek) amputasyon, özellikle travma nedeniyle pulpası açığa çıkmış, apeksi
açık daimi keser dişlerde, dişlerin vitalitesinin ve kök gelişiminin devam etmesi için uygulanabilen
bir tedavi seçeneğidir. Travma nedeniyle kliniğe başvuran 8 yaşındaki hastada yapılan intraoral
muayene sonucu komplike kron kırığı saptanmıştır ve parsiyel(Cvek) amputasyon yapılması
planlanmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hastanın 1., 3., 6., 12.,18. aylarda klinik ve radyografik kontrolleri yapılmıştır.
Yapılan kontrollerde klinik olarak apse/fistül gibi herhangi bir patolojik bulgu saptanmamıştır.
Radyografik olarak da intrapulpal ya da periapikal herhangi bir patoloji görülmemiş olup, kök
gelişimi gözlenmiştir.
280
SONUÇ: Travma nedeniyle pulpası açığa çıkmış, açık apeksli daimi keserlerde, vitalitenin devam
ettirilerek apeksin kapanmasını sağlamak için, parsiyel(Cvek) amputasyon tercih edilebilecek bir
tedavi yöntemidir. Bu tedavinin başarı değerlendirmesinde uzun dönem takip önemli bir faktördür.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-077
Partial(Cvek) pulpotomy for injured immature teeth with complicated
crown fracture
Mihriban Gökcek, Ebru Hazar Bodrumlu
Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Zonguldak,
Turkey
AIM: The aim of the treatment for injured teeth with exposed vital pulp and immature apices is
preserving the pulpal vitality and allowing continued root development. This case report describes
that treatmet of the permanent incisors injured with complicated crown fracture by partial(Cvek)
pulpotomy and 1,5 year follow up period of patient.
METHOD: Partial(Cvek) pulpotomy is performed especially for injured permanent teeth
with exposed pulp and immature apices to preserve pulpal vitalty and allow continued root
development. Eight years old patient referred to our clinic due to trauma. Complicated crown
fracture is determined by the intraoral examination and partial(Cvek) pulpotomy procedure was
applied. CONCLUSION: Partial(Cvek) pulpotomy is the treatment choice for injured permanent incisors
with exposed pulp and immature apices. Long term follow-up is important for assesment of
success rate in this procedure.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Clinical and radiographic follow up controls was done at 1.,3.,6.,12.,18. months. There
was no clinical pathology as abscess/fistula in these controls. Root development was seen at
radioghraphic assesment and no intrapulpal/periapical pathosis was diagnosed.
281
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-078
Çocuk Dişhekimliğinde Dentigeröz Kist: Vaka Sunumu
Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
Hatay
1
AMAÇ: Detigeröz kistler nadir olarak hayatın ilk dekatında görülür ve devital süt dişlerini kapsayan
kronik inflamasyon sonucu gelişmemiş daimi dişlerin etrafında oluşurlar. Bu çalışmada 9 yaşındaki
erkek çocukta primer dentisyondaki dentigeröz kist vakası ve tedavisi sunulmaktadır.
MATERYAL-METOD: Kliniğimize sağ mandibulada ağrı şikayeti ile başvuran 9 yaşındaki erkek
hastadan alınan panaromik radyografi sonucu sağ alt çenesinde daimi küçükazı dişlerini mandibula
tabanına doğru itmiş büyük bir lezyon tespit edilmiştir. Lezyon sağ mandibula bölgesinden
tamamiyle enükle edilmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Yapılan patolojik değerlendirme sonucu lezyonun dentigeröz kist olduğu açığa
çıkmıştır. Dentigeröz kistler, sürmemiş dişlerin kronlarıyla ilişkili olan benign odontojenik kistlerdir.
Radiküler kistlerden sonra en yaygın görülen odontojenik kistlerdir. Dentigeröz kistler genellikle
rutin dental radyografik inceleme sırasında fark edilirler. 282
SONUÇ: Dentigeröz kistler semptomsuz bir şekilde geniş kemik defektlerine yol açabilirler. Tedavi
edilmeyen olgularda ilgili dişlerin sürmesine engel olurlar ve çenelerde anormal pozisyona iterler.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-078
Dentigerous Cyst in Pediatric Dentistry: A Case Report
Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1
Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey
2
Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Hatay,
Turkey
1
AIM: In rare cases, dentigerous cysts occur in the first decade of life and develop around immature
permanent teeth as a result of a chronic inflammation of overlying nonvital primary teeth. In this
study, a case of dentigerous cyst in primary dentition in a 9yearold boy and its treatment were
presented.
MATERIAL METHOD: 9 years old male patient applied to our clinic with the complaint of pain
in right mandibula. The panaromic radiograph revealed a lesion pushing permenant mandibular
premolar teeth. The lesion was enucleated completely with surgical operation.
CONCLUSION: Dentigerous cysts may cause large bone defects without any symptom. When
untreated, they cause bone loss and block the eruption of the associated teeth and displace the
teeth to abnormal positions in the jaws.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Pathological examination revealed that the leasion is a dentigerous cyst.
Dentigerous cysts are benign odontogenic cysts that are associated with the crowns of unerupted
teeth. Dentigerous cysts are the second most common odontogenic cysts after radicular cysts. They
are usually detected during routine dental radiographic examination.
283
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-079
Üst Çenede Compound Odontoma Vakasının Değerlendirilmesi
Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
Hatay
1
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üst çenede bir compound odontoma vakasını rapor etmektir.
Odontomalar, yavaş büyüme ve iyi huylu davranış ile karakterize çene kemiklerinin tümörleridir.
Odontomalar histolojik olarak compound ve complex tip olmak üzere iki alt gruba ayrılmaktadır.
Compound odontomalar, birden fazla küçük diş benzeri yapılar içerirler. Complex tip, dağınık mine
ve dentin kümelerini içeren, anatomik olarak dişe benzerliği olmayan bir yapıdadır. Bu lezyonların
büyük çoğunluğu tamamen asemptomatiktir ve rutin radyografik değerlendirme ile belirlenir.
MATERYAL-METOD: Bu vakada 13 yaşındaki erkek çocukta üst çenede santral dişin sürmesinde
bozukluğa neden olan compound odontama vakası sunulmuştur. Odontomalar cerrahi olarak
uzaklaştırılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Histopatolojik değerlendirme sonucu lezyonun odontoma olduğu doğrulanmıştır.
cerrahiyi takiben gömülü dişin sürmeye başladığı gözlenmiştir. Hasta 3 aylık aralıklarla kontrol
edilmektedir.
284
SONUÇ: Odontomaların erken teşhis ve tedavisi önemlidir. Odontomaların en sık görülen
komplikasyonu diş sürmesinde bozukluktur.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-079
Management of a Compound Odontoma Case in Maxilla
Alem Coşgun1, Berk Turgay2, Behiye Sezgin Bolgül1
Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Pedodontics, Hatay, Turkey
2
Mustafa Kemal University, Dental Faculty, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Hatay,
Turkey
1
AIM: The aim of this study was to report one case of compound odontoma in the maxilla.
Odontomas are odontogenic tumors of the jaws, characterized by a slow growth and benign
behavior. Odontomas are subdivided into compound and complex odontoma by histologically.
Compound odontomas are composed of multiple, small tooth like structures. The complex type
consists of mass of enamel and dentine, furthermore they don’t resemble to toot anatomically. Most
of these lesions are usually asymptomatic and determined by routine radiographic consideration.
MATERIAL METHOD: The case of compound odontoma was described in a 13-year-old boy.
Compound odontomas were disturbing the eruption of the maxillary central incisor. They were
removed surgically.
CONCLUSION: Early diagnosis and treatment of odontomas are important. Disturbance in tooth
eruption is one of the most common complications associated with odontomas.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: The histopatological examination confirmed that the lesion is a compound odontoma.
Following the surgery, the persistant tooth started eruption. We follow the patient every three
months interval.
285
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-080
Soliter Median Maksiller Santral Kesici Sendromu
Yelda Kasımoğlu, Simin Kocaaydın, Koray Gençay
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Nadir bir dental anomali olan soliter median maksiller santral kesici sendromu toplumda
1:50000 sıklığında görülmektedir. Etyolojisi bilinmeyen bu sendromda maksillada orta hat
üzerinde yalnızca bir tane santral kesici diş yer almaktadır. Sendromun görüldüğü bireylerde tipik
ağız bulgusunun yanı sıra büyüme hormonu eksikliği ve bedensel anomalilere de rastlanmaktadır.
Bu olgu raporunun amacı soliter median santral kesici dişe sahip bir olgunun sunulmasıdır.
YÖNTEM: 4 yaşındaki kız hasta, ebeveynlerinin damak darlığı ve ön bölge dişlerinde estetik şikayeti
ile İstanbul Üniversitesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğimize başvurdu. Hastanın hikayesinde
ebeveynleri arasında akraba evliliği olmadığı, bu sendromda sık görülen epilepsi, konjenital kalp
rahatsızlığı, dikkat eksikliği gibi bir sorun yaşamadığı öğrenildi. Hastanın 20 günlükken nefes
darlığı sebebiyle hospitalize edildiği ve 8 gün yoğun bakımda tedavi gördüğü öğrenildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Ağız içi muayenede maksillada orta hat üzerinde bir adet soliter santral kesici diş
olduğu görüldü. Midpalatal sutur hattında çıkıntı gözlendi. Rapor edilen sendrom bulgularının
aksine bu hastada labial frenulumun mevcut olduğu görüldü. Panoramik radyografide alttaki
daimi santral kesici germinin de soliter olduğu, başka dişlerde agenezi olmadığı saptandı.
286
SONUÇ: Üst çene ön bölgede estetik probleme yol açan soliter median maksiller santral kesici
sendromunun erken yaşlarda teşhisinin ve takibinin yapılması bu anomalinin tedavi planlamasında
önem taşımaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-080
Solitary Median Maxillary Central Incisor Syndrome
Yelda Kasımoğlu, Simin Kocaaydın, Koray Gençay
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pedodontics, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: Solitary median maxillary central incisor syndrome is a rare dental anomaly with a
reported prevalence of 1:50000. A single central incisor at the midline of the maxilla is present in
this syndrome and the etiology is unknown. Aside from the typical dental symptoms experienced
by the patients, growth hormone deficiency and structural anomalies are also observed. The
purpose of this study is to present a case with solitary median central incisor tooth.
FINDINGS: Intraoral examination showed a solitary central incisor tooth at the midline of the
maxillary dental arch. An unusual ridge was present along the midpalatal suture. Unlike previously
reported findings of the syndrome, labial frenulum was observed in this patient. The panoramic
radiographs showed that the permanent central incisor was also solitary and there was not any
agenesis present with the other teeth.
CONCLUSION: Early diagnosis of solitary median maxillary central incisor syndrome is important
for planning the treatment of the esthetic problems, caused by the syndrome.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: 4-year-old female patient referred to the clinics of Department of Pediatric Dentistry,
Istanbul University with a complaints of narrow palate and unesthetic appearance of anterior
maxillary teeth expressed by her parents. Her medical history revealed non-consonguineous
married parents and unlike other patients with this syndrome, she did not have epilepsy, congenital
heart diseases and intellectual deficiency. It was reported that the patient was hospitalized for 8
days due to nasal airway obstruction, 20 days after the birth.
287
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-081
İlaç reaksiyonu: Candıdıasıs olgu raporu
Erdem Palaz, Ayşegül Ölmez
Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Hastanın sol üst premaksilla bölgesinde görülen şüpheli beyaz lezyonun teşhis ve tedavisi
amaçlanmıştır.
YÖNTEM: 8 ay 15 günlük kız hasta, sol üst premaksillada alveolar mukozadaki beyazlık
şikayetiyle kliniğimize başvurmuştur. Alınan anamnez sonucu hastanın daha önce o bölgedeki
morluk sebebiyle pediatriste başvurduğu öğrenilmiştir. Pediatristin ilk etapta Dencol jel, Andorex
sprey (3x1) ve Unacefin IM 0,5g ampul (3x1) reçete ettiği,hastanın bu ilaçları 3 gün boyunca
kullandığı,ardından şikayetleri geçmeyince aynı hekimin reçete ettiği Erdostin (mukolitik),
Mikostatin (antifungal), Calpol (analjezik) adlı ilaçların hasta tarafından 3 gün boyunca kullanıldığı
ebeveyni tarafından bildirilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Erupsiyon kistine bağlı olarak gelişen morluğa karşın reçete edilen ilaçların mukozada
candidiasise neden olduğu düşünülmüştür. Pediatristin reçete ettiği tüm ilaçlar kesilmiştir. İlgili
bölgeden alınan sürüntü örneğine Patoloji Anabilim Dalı tarafından candida teşhisi konulmuştur.
Hasta velisine meme ucu için antiseptik reçete edilmiştir.
288
SONUÇ: 1 hafta sonra ilgili bölgenin tamamen iyileştiği ve 1.ay ve 3. Ay kontrollerinde 61 nolu
dişin sürdüğü gözlenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-081
Drug reaction: A candidiasis case report
Erdem Palaz, Ayşegül Ölmez
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara, Turkey
AIM: We intended to diagnose and treat the suspicious white lesion in the patient’s left upper
pre-maxillar region.
CASE: 8 months 15 days old female patient with a white lesion in the pre-maxillary alveolar
mucosa attended to our clinic. In history, it was learned that the patient previously admitted to the
pediatrician because of a bruise in the region. The pediatrician had prescribed Dencol gel, Andorex
sprey (3x1) and Unacefin IM 0,5g (3x1) at first examination.The patient has used this medication
for three days. When these drugs failed to heal the lesion same pediatrician prescribed Erdostin
(mucolytic), Mikostatin (antifungal), Calpol (analgesic).
RESULTS: It was observed that all the symptoms were healed at the end of the first week and at
1.month and 3.month appointments showed that 61 was erupted.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
FINDINGS: It was thought that the medication which was prescribed for the bruise due to
eruption cyst was the reason of the candidiasis on the mucosa. Swab samples of the lesion sent
to Pathology Department. Candida albicans diagnosed in swab samples. Medication was withheld
and an appropriate antiseptic prescribed to mother’s nipple.
289
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-082
Ön çapraz kapanışı
değerlendirilmesi
olan
hastalarda
yatay
yön
ölçümlerinin
Elis Mutlu1, Buşra Parlak2, Sinem Kuru2, Evren Öztaş3, Kamber Kaşali4, Elif Sepet2
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, İstanbul
4
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalı, Erzurum
1
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; erken karışık dişlenme döneminde, ön çapraz kapanışı olan ve
normal kapanışa sahip hastalarda, alt ve üst çenelerde kaninler ve molarlar arası mesafelerin
değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu çalışmada, 6.5 - 9 yaş aralığında ön çapraz kapanışı bulunan 28 hastanın alt ve
üst çene modelleri üzerinde kaninler ve molarlar arası mesafeler ölçülmüştür. Elde edilen veriler
çalışma grubu ile aynı yaş ve cinsiyete sahip 28 normal kapanışı olan hastayla karşılaştırılmıştır.
Alt ve üst çenelerde kaninler ve molarlar arası mesafelerin ölçümleri 2 ayrı araştırmacı tarafından
dijital kumpas yardımıyla yapılmıştır. İstatistiksel analizlerin gerçekleştirilmesinde Pearson-x2 ve
Fisher’s Exact testleri kullanılmıştır.
290
BULGULAR: Ön çapraz kapanış ve kontrol gruplarında; erkek ve kız hastalara ait alt çene kaninler
arası mesafe ortalamaları sırasıyla 27.8, 20.1 mm ve 25.7, 24.4 mm olarak saptandı. Ön çapraz
kapanışı olan hastaların alt çene kaninler arası mesafelerinin kontrol grubuna göre anlamlı
derecede geniş olduğu saptandı (p <.05). Her iki grubun üst çene kaninler ve molarlar arası
mesafelerinin değerlendirilmesinde istatistiksel bir farklılık bulunmadı.
SONUÇ: Ön çapraz kapanışı olan hastaların alt çene kaninler arası mesafelerinin geniş olması, üst
çene ön dişlerin aksiyal eğimlerinin anormal olması ve alt çenenin kapanış sırasında fonksiyonel
olarak öne konumlanmasıyla açıklanabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-082
Evaluation of transverse widths in patients with anterior crossbite
Elis Mutlu1, Buşra Parlak2, Sinem Kuru2, Evren Öztaş3, Kamber Kaşali4, Elif Sepet2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey
2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Istanbul, Turkey
3
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Istanbul, Turkey
4
Ataturk University, Faculty of Medicine, Department of Biostatistics, Erzurum, Turkey
1
OBJECTIVE: To evaluate intercanine and intermolar widths on maxillary-mandibular dental
arches of subjects with and without anterior crossbite in the early mixed dentition.
RESULTS: The mean values of mandibular intercanine widths in anterior crossbite and control
groups for males and females were 27.8, 20.1 mm and 25.7, 24.4 mm, respectively. The subjects
with anterior crossbite demonstrated statistically significant increase in mandibular intercanine
arch width than control group (p <.05). The maxillary intercanine and intermolar widths of both
groups did not differ statistically.
CONCLUSION: The increase in mandibular intercanine arch width in subjects with anterior
crossbite can be explained by abnormal axial inclination of the maxillary anterior teeth and
functional forward positioning/shift of the mandible on closure.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: In this study, maxillary and mandibular dental arch widths measured between the first
molars and the canines on dental casts of 28 subjects (aged 6.5-9 years) with anterior crossbite. The
data were compared with a control sample of 28 subjects matched for age and gender. Maxillary
and mandibular intercanine and intermolar widths were measured with a digital calliper. Arch
width measurements on dental casts were performed independently by two investigators. The
statistical analyses were performed by Chi-square, and Fisher’s Exact tests.
291
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-083
Gecikmiş ekstrüziv lüksasyon yaralanması: olgu sunumu
Şemsettin Yıldız, Mehmet Sinan Doğan, Osman Ataş, İbrahim Şimşek
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Ekstrüziv lüksasyon, yüz ve çevre dokulara gelen travma sonucu bir veya daha fazla dişin
soketinden vertikal yönde kısmi yer değiştirmesi olarak ifade edilmektedir. Bu olguda santral ve
laterel dişlerinde ekstrüziv lüksasyon gerçekleşen hastanın estetik, fonksiyon ve fonasyon ihtiyacı
tekrardan kazandırılmaya çalışılmıştır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Hastamıza ilk seansta 21 nolu diş orjinal konumuna getirilirken, 22 nolu diş orjinal
konumuna getirilememiştir. Ortodontik tel ve kompozit kullanılarak 4 hafta süreyle splintlenme
işlemi yapılmıştır. Hastaya %0.12’lik klorheksidin gargara kullanımı ve yumuşak diyet ile
beslenmesi önerilmiştir. Hastanın yapılan radyolojik ve klinik muayenesi sonucu devital olduğu
tespit edilen 22 nolu dişi full MTA ile dodurulurken, 21 nolu dişin ise vital kalarak kök gelişimine
devam ettiği görülmüştür. Daha sonraki seanslarda sokete tam olarak yerleştirilemeyen 22 nolu
dişin insizal bölgesine frezle kontrollü bir şekilde kron boyu kısaltma işlemi yapılarak gerekli olan
estetik kazandırılmaya çalışılmıştır.
292
BULGU: Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti kliniğine travmadan 3 gün sonra
başvuran 8 yaşındaki erkek hastanın yapılan klinik muayenesinde sol üst santral ve lateral kesici
dişlerinde ekstrüzyon, diş eti ve yanak mukozasında abraze alanlar ve ekimoz izlendi. Alınan
periapikal radyografide dişlerin köklerinde fraktür olmadığı ve alveolar soketten ekstrüze olduğu
tespit edildi. SONUÇ: Ekstrüziv lüksasyonlu dişlerde en önemli başarı kriterlerinden biride travma üzerinden
geçen zamandır. Bu gibi durumlarda dişin malpozisyonu önlemek ve dişin vital kalmasını sağlamak
için mümkün olan en kısa sürede travmaya uğramış dişe müdahale edilip doğru pozisyonlandırma
sağlandıktan sonra stabilizasyon için uygun splintleme yapılmalıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-083
Delayed extrusive luxation injury: a case report
Şemsettin Yıldız, Mehmet Sinan Doğan, Osman Ataş, İbrahim Şimşek
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakir, Turkey
OBJECTIVE: In this case, the patient with central and lateral incisors extrusive luxation has been
trying to gain back need for aesthetic, function and phonation.
METHOD: In the first session, the tooth 21 was brought into the original position. Splinting
process was made during 4 weeks by using orthodontic wire and composite. In the clinical and
radiographic examination of the patient, while the tooth 22 was detected devitalization filled
with full MTA, the tooth 21 was observed as vital to the continued development of the remaining
roots. In later sessions, to incisal side of the tooth 22 which cannot be fully inserted into the socket,
the crown length shortening process is attempted with drill in a controlled manner to gain the
necessary aesthetic.
RESULT: One of the most important criteria for success in extrusive luxation of the teeth is the
time after trauma. In such cases, splinting must be applied for stabilization after ensure the correct
positioning to prevent tooth malposition and to provide remain vital of tooth available as soon as
possible interference of traumatized tooth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
FINDINGS: On clinical examination of 8 years old boy patient who applied to our hospital, 3 days
after the trauma, extrusive on left upper central and lateral incisors, abrasive areas and ecchymosis
in the gum and buccal mucosa were observed. In the taken periapical radiography, extrusion from
alveolar socket and no fracture on the roots of teeth were confirmed.
293
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-084
Komplike Olmayan Kron Kırığı (4 Yıllık Takip)
Zeliha Hatipoğlu, Neşe Akal
Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Maksillar santral dişlerinde meydana gelen yaralanma sebebiyle başvuran hastanın ön
bölgede estetik ve fonksiyonunun sağlanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM: Maksiller santral dişlerinin kırılması şikayetiyle 8 yaşında erkek hasta kliniğimize
başvurdu. Yapılan muayene sonucu 11 ve 21 no’ lu dişlerinde komplike olmayan kron kırığı
meydana geldiği gözlendi. Hastanın dikey perküsyona cevabı negatifti ve mobilite yoktu.
Radyografik muayenede apekslerin henüz tam kapanmadığı izlenmekle beraber anormal bir
bulguya rastlanmadı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hastanın restoratif tedavileri kompozit restorasyon ile tamamlandı. 1. ay kontrolünde
dişlerin klinik olarak asemptomatik olduğu ve radyografik olarak ise 21 no’lu dişte kökün servikal
kısmında rezorpsiyon varlığı izlendi; ancak dişlerin takip edilmesine karar verildi. 3. ay kontrolünde
21 no’ lu dişin mukozasında fistül fark edildi ve kalsiyum hidroksit ile apeksifikasyon tedavisine
başlandı. 21 no’lu dişin apeksifikasyon tedavisi sürecinde ise 11 no’lu dişe gelen 2. travma sonucu
yapılan dolgunun düştüğünün fark edilmesi üzerine dişe dentin pini ile kompozit restorasyon
yeniden yapıldı. 6,12,24 ve 48. ay kontrollerinde hastanın herhangi bir klinik semptomu ve
radyografik bulgusu gözlenmedi.
294
SONUÇ: Travma olgularında gelişebilecek komplikasyonlara karşı uzun süreli takip randevuları
dişlerin prognozu açısından bu olguda da olduğu gibi önem taşımaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-084
Uncomplıcated Crown Fracture ( 4 year-follow-up)
Zeliha Hatipoğlu, Neşe Akal
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara, Turkey
AIM: The aim of this case report is to present the treatment of a pediatric patient that was reffered
to our clinic due to injury of maxillary central incisors.
FINDINGS: The teeth was restored with composite restoration. After a month, the patient was
recalled, reporting that the tooth had been asymptomatic for that time, although the presence
of cervical root resorption of the left central incisor was detected. Because of no symptomps the
tooth has been decided to control the following appointments. The next appointment a sinus tract
localised at buccal mucosa of the left maxiller incisor was noted and decided to treatment with
calcium hydroxide apexification. During the treatment of the left maxillar incisor, it was recognized
that the filling of the right maxillar incisor fell down because of second trauma and the tooth was
restored with a dentine pin with composite restoration. The patient should be followed at 6, 12,
24 and 48 months. At these follow-up visits, the teeth were asymptomatic and no radiographic
findings were noticed.
CONCLUSION: Long-term follow-up appointments against complications in trauma patients in
terms of prognosis of the teeth is important, as in this case.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: The 8 year old male patient was referred to our clinic with complaints about fractures
on his upper central incisors. After intraoral examination, he was diagnosed with an uncomplicated
crown fracture of maxillary incisors. The tooth was no sensitive to percussion and no mobility was
observed. Radiographic examination was revealed incomplete apical closure with no abnormal
findings.
295
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-085
Ektodermal Displazi Ve Multidisipliner Yaklaşım: Olgu Sunumu
Şemsettin Yıldız1, Mehmet Sinan Doğan1, Samet Tekin2, Cengiz Gülen1, İzzet Yavuz1
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
1
AMAÇ: Genetik geçiş karakteri gösteren Ektodermal displazi, klinik olarak süt ve daimi diş
dizilerinde hipodonti, anadonti ve şekil anomalileri ile karakterize 200’e yakın farklı alt grubu
bulunan genetik bir düzensizliktir. Bu olguda ektodermal displazi teşhisi konulmuş, şekil bozukluğu
ve diş eksikliği sonucu oluşan estetik, fonksiyon ve fonasyonel kaybının kazandırılması amacıyla
hasta tarafından kabul edilebilir restoratif ve protetik uygulamalar yapılmıştır.
YÖNTEM: D.Ü. Dişhekimliği Fakültesi Çocuk Dişhekimliği Kliniği’ne dişlerdeki eksiklik nedeniyle
başvuran 14 yaşındaki hastanın yapılan klinik ve radyolojik muayenesinde diş eksiklikleri ve diş
çürüklerinin bulunduğu tespit edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hastaların çürük olan dişlerinin restorasyonları yapıldı ve oral hijyen eğitimi verildi. Bu
işlemlerden sonra protetik tedavileri yapıldı. Hastamıza hareketli parsiyel protez yapılarak estetik,
fonksiyon ve fonasyon ihtiyaçları giderilmeye çalışıldı. Koruyucu tedaviler uygulanarak erken ve
gereksiz diş kayıpları engellenmeye çalışıldı, 6 aylık periyotlar ile kontrol seanslarına çağrıldı.
296
SONUÇ: Ektodermal displazi vakalarında diş eksikliği ve konik şekil bozuklukları sık karşılaşılan
durumlardan biridir. Bu nedenle hastanın sahip olduğu dişlere koruyucu tedavilerin yapılması
meydana gelebilecek mevcut kayıplarını engelleme açısından önemli bir uygulamadır. Eksik dişler
nedeniyle hastaların fonksiyon, fonasyon, estetik ve psikolojik problemleri oluşabilmektedir.
Dişhekimliğinde yapılan konservatif ve protetik tedavilerin hastanın sosyal ve psikolojik yaşamında
olumlu ve hasta tarafından kabul edilir yaklaşımlar yaklaşımlar olduğu düşünüldü.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-085
Ectodermal Dysplasia and Multidisciplinary Approach: Case Report
Şemsettin Yıldız1, Mehmet Sinan Doğan1, Samet Tekin2, Cengiz Gülen1, İzzet Yavuz1
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Turkey
2
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics,Diyarbakır, Turkey
1
OBJECTIVE: Showing the genetic transmission character, Ectodermal dysplasia is a genetic
disorder which has about 200 different subgroups, characterized by hypodontia, anadontia and
shape abnormalities in clinically primary and permanent teeth series. In this case, ectodermal
dysplasia was reported. Acceptable by the patient, restorative and prosthetic applications has been
performed in order to gain the loss of aesthetics, function and phonation which formed as a result
of deformity and tooth loss.
METHOD: Tooth loss and tooth decay were found in clinical and radiological examination of 14
years old patient who applied to Pediatric Dentistry Clinic, D.Ü Faculty of Dentistry due to lack of
teeth. CONCLUSION: Missing teeth and conical shape disorders are one of the most common of
disorders in ectodermal dysplasia cases. Therefore, evaluation of protective treatment the patient’s
own teeth is an important application in terms of blocking current losses which may occur soon.
Aesthetics, function, phonation and psychological may occur in patients due the missing teeth.
Conservative and prosthetic treatments perform at dentistry clinic has been thought to be positive
patient’s social and psychological and acceptable approaches by the patient.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Patient’s decayed teeth restoration was done and oral hygiene training was given. After this
process, prosthetic treatment was performed. Patient’s aesthetics, and phonation needs tried to be
removed by using removable partial dentures. Premature and unnecessary loss of teeth tried to hinder
by applying preventive treatments and patient was called to control sessions with 6- month periods.
297
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-086
Hallermann-Streıff Sendromu: Bir Olgu Sunumu
Süeda Kara1, Selçuk Savaş1, Aslı Subaşıoğlu2, Ebru Küçükyılmaz1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Genetik Bölümü,
İzmir
1
AMAÇ: Hallermann-Streiff sendromu, kafa, yüz ve diş gelişimini etkileyen, nadir görülen
konjenital bir hastalıktır. Bu gelişimsel problemler, tedavi sürecinde diş hekiminin bir takım
zorluklarla karşılaşmasına sebep olmaktadır. Bu vaka raporunda, Hallermann-Streiff sendromunun
ağız içi ve ağız dışı bulgularını tanıtarak hastaların tedavilerinde diş hekiminin rolünü vurgulamak
amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 11 yaşında erkek hasta, kliniğe dental tedavi ihtiyacı nedeniyle yönlendirilmiştir. Fiziksel
incelemede orantılı cücelik, kuş yüzü görünümü, hipotrikozis, deride atrofi, mikrosefali, bilateral
mikroftalmi, konjenital katarakt, ince ve gaga şeklinde burun ve mikrognati görülmüştür. Ağız içi
muayene; hastada ön açık kapanış, çapraşıklık, mine hipoplazileri, çürükler ve konjenital olarak
eksik dişler (12, 14, 22, 25, 31, 32, 34, 35, 42, 44, 45) olduğunu göstermiştir. Teşhis ve tedavi
planlaması için panoramik ve ağız içi röntgenler alınmıştır. Olası temporomandibuler eklem
sorunları ve anormal maksillomandibuler morfolojinin incelenmesi için konik ışınlı bilgisayarlı
tomografi alınmıştır.
298
BULGULAR: Detaylı ağız hijyeni talimatları ve diyet tavsiyeleri aileye anlatılmış, hastaya gereken
koruyucu tedaviler uygulanmıştır. Restoratif tedaviler, lokal anestezi yardımı ile gerçekleştirilmiştir.
Hasta kapanış problemlerinin tedavisi için ortodonti kliniğine yönlendirilmiştir. Bu kapsamda
hasta, koruyucu yaklaşım programına alınmıştır ve 3’er aylık aralıklarla takip edilmektedir
SONUÇ: Ağız-diş bulgularının yardımı ile bu sendromun erken dönemde tanısının konulması çok
önemlidir, bu nedenle diş hekimleri sendromunun özelliklerini iyi bilmelidirler.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-086
Hallermann-Streiff Syndrome: A Case Report
Süeda Kara1, Selçuk Savaş1, Aslı Subaşıoğlu2, Ebru Küçükyılmaz1
Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey
2
Izmir Katip Celebi University, Ataturk Training and Research Hospital, Department of Medical
Genetics, Izmir, Turkey
1
AIM: Hallermann-Streiff syndrome (HSS) is a rare congenital disorder affects cranial, facial and
dental development. These development problems provide a difficult management and treatment
situation for the dentist. In this case, it was aimed to introduce intraoral and extraoral findings of
this syndrome and highlight the important role of the dentist in the management of the children
with HSS.
RESULTS: Detailed oral hygiene instructions and dietary recommendations were given to the
parents, preventive treatments were applied. Restorative treatments were performed under local
anesthesia. The patient was referred to orthodontic clinic for treatment of occlusal problems. He
was immediately included in a preventive-care programme and he was being followed by 3-month
intervals. CONCLUSION: Early diagnosis of this syndrome through the oral-dental findings is very important
thus dentists should know the features of the syndrome well.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: An 11-year-old boy patient was referred to clinic with dental treatment requirement.
Physical examination revealed proportionate dwarfism, birdlike facies, hypotrichosis, skin atrophy,
microcephaly, bilateral microphthalmia, congenital cataracts, a thin beak-shaped nose and
micrognatia. Intraoral examination showed that the patients had anterior open-bite, crowding,
enamel hypoplasia, caries and congenitally missing teeth (12, 14, 22, 25, 31, 32, 34, 35, 42, 44,
45). Panoramic and intraoral radiographs were requested to assist the diagnosis and treatment
planning of this case. Cone beam computed tomography was obtained for examination of possible
temporomandibular joint problems and abnormal maxillomandibular morphology. 299
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-087
Goldenhar Sendromlu Bir Çocukta Genel Anestezi Altında Dental Tedaviler
Gelengül Gürbüz Urvasızoğlu1, Ozan Barış Aydın2, Şeyma Keskin2, Sera Şimşek Derelioğlu2,
Ümit Ertaş1
1
Atatürk üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Ağız Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum
2
Atatürk üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı,Erzurum
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Goldenhar sendromu bir Oculo-Auriculo-Vertebral Spectrum çeşididir. Hemifasial mikrosomi(
HMF ),epibulbar dermoid ve vertebral anomalilerden oluşmaktadır. Hemifasial mikrosominin
majör belirtileri; orbital bozukluk,mandibular hipoplazi, kulak anomalileri, sinir tutulumu
ve yumuşak doku yetersizliğidir. Daha önceden Goldenhar Sendromu tanısı bulunan bu
olguda, göz ve kulak anomalilerine sahip 5 yaşındaki erkek hastanın genel anestezi altında
yapılan dental tedavileri rapor edilmiştir. Hastada yanak bölgesinde epidermoid kistin
bulunması sebebiyle sağ tarafla hiç çiğneme yapamamış ve bu sebeple fonksiyonsuzluğa bağlı
olarak o bölgede çürük dişler oluşmuştur. Hastanın genel anestezi altında dental tedavileri
yapılmış, ardından da ağız diş çene cerrahi uzmanı tarafından epidermoid kisti alınmıştır. Sonuç olarak Goldenhar Sendromu gibi birden fazla sistemi etkileyen sendromlarda pediatri, kulak
burun boğaz, ağız diş çene cerrahisi ve pedodonti uzmanlarının multidisipliner olarak çalışması
gerekmektedir.
300
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-087
Dental Treatments Of A Child With Goldenhar Syndrome, Under General
Anesthesia
Gelengül Gürbüz Urvasızoğlu1, Ozan Barış Aydın2, Şeyma Keskin2, Sera Şimşek Derelioğlu2, Ümit Ertaş1
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Atatürk University,Erzurum,
Turkey
2
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Atatürk University,Erzurum,Turkey
1
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Goldenhar syndrome is a Oculo-Auriculo-Vertebral Spectrum (OAVS) type consisting of hemifacial
microsomia (HFM), epibulbar dermoids and vertebral anomalies. Major manifestations of
HFM are orbital distortion, mandibular hypoplasia, ear anomalies, nerve involvement and soft
tissue deficiency. In this case report, dental treatments performed under general anesthesia
(GA) for a 5-year-old boy who was prediagnosed with Goldenhar syndrome and with eye and
ear anomalies were reported. Due to the presence of an epidermoid cyst in his buccal region,
he has presented unilateral (right) mastication and thus developed regional caries caused by
the lack of chewing movement. The patient’s dental treatment was performed under GA and
his epidermoid cyst was removed in the Department of Oral and Maxillofacial (OMF) Surgery.
As a result, in the syndromes associated with multi-systems such as Goldenhar syndrome,
pediatric dentists, otolaryngologists, OMF surgeons, and pediatricians should involve with a
multidisciplinary approach.
301
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-088
Üçlü Antibiyotik Patı Uygulaması Sonucu Gelişen Diş Renklenmesinin
Tedavisi: Olgu Sunumu
Nazlı Durmuş1, Bilal Yaşa2, Merve Akçay1, Ebru Küçükyılmaz1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Tedavi Anabilim Dalı, İzmir
1
AMAÇ: Revaskülarizasyon uygulamalarında, metronidazol, siprofloksasin ve minosiklinden
oluşan üçlü antibiyotik patının kanal dezenfeksiyonu amacıyla kullanımı oldukça yaygındır.
Ancak bu patın önemli sorunlarından biri, dişlerde renklenmelere sebep olmasıdır.
Bu vaka raporunun amacı, üçlü antibiyotik patı kullanımının oluşturduğu renklenmeye ait
tedavinin sunulmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Kliniğimize travma hikayesi bulunan sağ üst santral dişindeki spontan ağrı şikayeti
ile başvuran 10 yaşındaki erkek hastada, dişin devital ve apeksinin açık olmasından dolayı
revaskülarizasyon tedavisi planlanmıştır. Kök kanalında dezenfeksiyonunun sağlanabilmesi için üçlü
antibiyotik patı uygulaması yapılmıştır. 3 hafta sonra pat kanaldan uzaklaştırılmış ve endodontik
bir eğe ile apikalde kanama oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak kanama sağlanamadığından, tedavi
planı apeksifikasyon olarak değiştirilmiştir. Apeksifikasyon tedavisi 9 ay sonunda tamamlanmış,
üçlü patın oluşturduğu koyu renklenmenin ortadan kaldırılması amacıyla 3 gün ara ile 2 kez %35
hidrojen peroksit (Opalescence Endo, Ultradent Products Inc.) ile devital beyazlatma tedavisi
uygulanmış ardından kırık bölge kompozit rezin (Filtek Ultimate, 3M ESPE) ile restore edilmiştir.
302
SONUÇ: Revaskülarizasyon tedavilerinde kanal dezenfeksiyonu amacıyla dişte herhangi bir
renklenme oluşturmayacak patlar tercih edilmelidir. Ancak, üçlü antibiyotik patının kullanılması
gereken durumlarda oluşacak renklenmelerin tedavisinde, devital beyazlatmanın ardından dişin
kompozit rezin ile restore edilmesi estetik yeterliliği sağlamaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-088
Management of Tooth Discoloration After Triple Antibiotic Paste: A Case
Report
Nazlı Durmuş1, Bilal Yaşa2, Merve Akçay1, Ebru Küçükyılmaz1
1
Izmir Katip Celebi University, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey
2
Izmir Katip Celebi University, Department of Restorative Dentistry, Izmir, Turkey
METHOD: A 10-year-old male patient referred to our clinic with a chief complaint of spontaneous
pain in the traumatized maxillary right central incisor. Due to the teeth devital with open apice,
it was decided to attempt revascularization technique to provide apical closure. Triple antibiotic
paste was applied to the root cavity for disinfection. After 3 weeks, removing the antibiotic paste
from the root canal, it was tried to initiate bleeding mechanically using a hand file but because
there was no bleeding, treatment plan was changed to apexification. After 9 months, apexification
procedure was completed and devital bleaching with 35% hydrogen peroxide (Opalescence Endo,
Ultradent Products Inc.) was performed twice with 3-day interval in order to eliminate the dark
discoloration which occurred after triple antibiotic paste application. Treatment was completed
with composite resin (Filtek Ultimate, 3M ESPE) restoration.
CONCLUSION: During the revascularization treatment, root-canal disinfectant which does not
cause any discolouration should be preferred. However, in cases where the use of triple antibiotic
paste is necessary, treatment of discolorations by devital tooth bleaching before composite resin
restoration is an effective method for providing adequate aesthetic.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Using triple antibiotic mixture of metronidazole, ciprofloxacin, and minocycline as a root
canal disinfectant is a routine procedure for the revascularization. However tooth discoloration
occurrence is a major problem of applying this medicament. The aim of this report was to present
the management of tooth discoloration resulting from application of triple antibiotic paste. 303
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-089
Genel Anestezi Altında Treacher Collins Sendromlu Hastanın Diş Tedavisi
Aslı Soğukpınar, Merve Erkmen Almaz
Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı
Amaç: Treacher collins sendromu (TC),mandibulofacial dysostosis,kraniyofasiyal gelişimi
etkileyen otozomal dominant bir hastalıktır. Bu hastalığın insidansı doğumda 1/50.000’dir.
TC sendromlu hastada kulak anomalileri,alt gözkapağı kolobaması,kısmi alt kirpik
yokluğu,aşağı eğilimli palpebral fissürleri bulunan tuhaf patognomonik yüz görünümü vardır.
Bu vaka raporunun amacı,genel anestezi (GA) altında diş tedavisi yapılan Treacher Collins
Sendromu (TC) bulunan hastanın sunulmasıdır.
Yöntem: TC sendromu bulunan 5 yaşındaki hasta kliniğimize diş ağrısı şikayeti ile başvurmuştur.
Hastada klinik olarak malar hipoplazi,eksternal kulak anomalileri,gözlerinde antimongoloid eğiklik
ve alt kirpiklerinin yokluğu görülmüştür.Hastanın diş tedavileri bulunmasına rağmen (çekim ve
dolgu),klinikte rutin olarak tedavi olmaya koopere değildir.Ailesine danışıldıktan sonra,genel
anestezi altında tedavi edilmeye karar verilmiştir..
Bulgular: Genel anestezi altında hastanın tedavisi kapsamlı bir şekilde yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Sonuç: GA esnasında ve sonrasında (entübasyon,anestezik ilaçlar,işlem sonrası komplikasyonlar)
açısından hasta takip edilmiştir.Hastanın takipleri rutin olarak yapılmaktadır.
304
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-089
Dental Care Of A Patient With Treacher Collins Syndrome Under General
Anaesthesia
Aslı Soğukpınar, Merve Erkmen Almaz
Kırıkkale Universıty Deparment of Pediatric Dentistry,Turkey
AIM: Treacher Collins (TC) syndrome, also called mandibulofacial dysostosis, is an autosomal disorder of craniofacial development. The incidence of the syndrome is
approximately 1 in 50,000 live births. A patient with TC syndrome presents a
peculiar, nearly pathognomonic face, with ear malformations, downward slanting
palpebral fissures, lower eyelid coloboma, and partial absence of lower eyelashes.
The aim of this case report is to present a pediatric patient with Treacher Collins Syndrome who
underwent dental care under general anesthesia (GA).
Results: He had comprehensive dental care under GA. Conclusion: During and after GA procedures, (entubation, administration of anesthetic drugs,
post-operative complications) the patient was followed up carefully. The patient is still under a
regular follow-up regime.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Method: A 5-year-old boy, who was diagnosed as TC syndrome, referred to our clinic with
a complaint of dental pain. Clinically he had malar hypoplasia, external ear abnormalities,
antimongoloid slant of the eyes and lower lid with absent cilia. Although he needed dental
treatment (extractions and fillings), he was uncooperative with conventional dental procedures
in the clinic. Therefore, it was decided to treat the patient under GA after obtaining consent from
parents. 305
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-090
Geminasyon Görülen Sürekli Üst Orta Kesicinin Tedavisi
Doğa İlbeyli Çetintaş, Damla Tuncer Budanur, Elif Sepet
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı,İstanbul
AMAÇ: Geminasyon, ektoderm ve mezodermin gelişimsel düzensizliğinin bir sonucu olarak
ortaya çıkmaktadır. Diş germinin bölünmesiyle; tek kök ve tek kanallı, tamamen ikiye ayrılmış ya
da kısmen ayrılmış geniş kuronlu bir diş oluşmaktadır. Geminasyonlu dişler sıklıkla maksiller ön
bölgede görülürler, normal dişlere oranla daha geniş mezio-distal çapa sahiptirler. Geminasyon
klinik olarak; estetik sorunlara, dişler arasında boşluklara, ark asimetrilerine, çürük ve periodontal
sorunlara yol açmaktadır. Bu olgu sunumunun amacı geminasyon görülen sürekli üst orta kesici
dişin 3 yıllık klinik takipli tedavisini sunmaktır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 8 yaşındaki erkek hasta, estetik ve ön çapraz kapanış sorunlara neden olan sürekli üst
orta kesici dişin değerlendirilmesi için kiliniğimize başvurdu.
306
BULGULAR: Hastanın tıbbi ve dental öyküsü normal olup; yapılan ağız içi ve radyografik
muayeneleri sonucunda, sürekli üst orta kesici dişin; tek kök ve tek kanallı olduğu, anormal
genişlikte ve iki parçaya ayrılmış bir kurona sahip olduğu saptanmıştır. Dişin bukkal yüzeyindeki
oluğun, insizal kenardan servikal bölgeye kadar ulaştığı görülmüştür. Estetik görünümü sağlamak
için makrodonti gözlenen sürekli üst orta kesici dişin distal kenarında derin aşındırma yapılıp
kompozit rezinle tekrar şekillendirildi. Ön çapraz kapanışın düzeltilmesi için alt dişlere kompozit
eğik düzlem uygulandı. Tedavi edilen diş 3 yıl boyunca takip edildi.
SONUÇ: Geminasyon için değişik tedavi seçenekleri mevcuttur, ancak uygulanacak tedaviler
olguya özgü olarak belirlenmelidir. Bu anomalinin başarılı bir şekilde tedavisi için bazı olgularda
multidisipliner yaklaşımlar gerekli olabilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-090
ClInIcal Management of a GemInated Permanent MaxIllary Central InsIcor
Doğa İlbeyli Çetintaş, Damla Tuncer Budanur, Elif Sepet
Istanbul University,Faculty of Dentistry,Department of Pediatric Dentistry,Istanbul, Turkey
AIM: Gemination results of a developmental aberration of ectoderm and the mesoderm, the teeth
germ divides and results a single tooth with two completely separated crowns; or a large, partially
separated crown having single root and root canal. The geminated tooth has a larger mesial-distal
diameter than normal and commonly seen in the maxillary anterior region. Clinically, gemination
causes esthetic problems, spacing, arch asymmetry, caries and periodontal problems. The aim of
this case report is to describe the clinical management of a geminated permanent maxillary central
incisor tooth with a 3 year follow-up.
FINDINGS: The medical and dental histories were unremarkable. Clinical and radiographic
examination revealed the presence of an abnormally wide maxillary right central incisor with bifid
crown having single root and root canal. The tooth showed a buccal groove from the incisal edge
to the cervical portion. The distal side of the macrodont maxillary central incisor was re-contoured
and reshaped with a composite resin to provide aesthetic appearance. A bonded resin-composite
slope was applied to correct anterior crossbite. The treated tooth was followed up 3 years.
CONCLUSION: Different treatment modalities for gemination are available, but the treatment
options should be decided on an individual case basis. A multidisciplinary approach is sometimes
needed to get an acceptable treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: An eight-year-old boy was referred to the Department of Pediatric Dentistry for the
evaluation of enlarged permanent maxillary right central incisor, which caused aesthetic and
anterior crossbite problems.
307
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-091
Travmaya Uğramış Anterior Dişlerin Farklı Yöntemlerle Tedavileri
Başak Bölükbaşı, Merve Akçay, Ebru Küçükyılmaz
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Daimi dişlerin travmaları, fonksiyonel ve estetik nedenlerden dolayı özellikle genç hastalar
için önemli bir sorun olabilmektedir. Açık apeksli dişlere sahip genç hastalarda, fizyolojik kök
gelişiminin devam edebilmesi için pulpa canlılığının korunması önem taşımaktadır. Bu vaka
raporunda, genç bir hastanın anterior dişlerinde meydana gelen kuron kırıklarında uygulanan
farklı tedavi yaklaşımlarının sunulması amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 7 yaşındaki kız hasta, travmadan 1 saat sonra, üst anterior dişlerindeki kuron
kırıklarının tedavisi amacıyla kliniğe başvurdu. Sistemik olarak sağlıklı olan hastanın
yapılan klinik ve radyografik muayenesi sonucu 11 ve 21 no.lu dişlerinde komplike olmayan
kuron kırığı, 22 no.lu dişinde yaklaşık olarak 2 mm boyutunda pulpal açılımının olduğu
komplike kuron kırığı tespit edildi ve ilgili tüm dişlerin vital bulgulara sahip olduğu görüldü.
Komplike kron kırığı olan 22 no.lu dişe kompozit restorasyon öncesi mineral trioksit agregat
(MTA) materyali kullanılarak (Pro-root MTA, DENTSPLY Tulsa Dental Co, USA) Cvek amputasyonu
uygulandı. 11 no.lu dişin morfolojisi, dişe ait kırık parçanın yapıştırılması ile düzeltildi. 21 ve 22
no.lu dişlerin estetik kompozit restorasyonları mock-up tekniği kullanılarak gerçekleştirildi.
308
BULGULAR-SONUÇ: 2 yıllık takip süresi sonunda, yapılan klinik ve radyografik incelemelerde
dişlerin vital olduğu ve herhangi bir periapikal patoloji görülmediği, ayrıca yeterli estetik ve
fonksiyonun elde edildiği belirlendi. Genç daimi dişlerin kök ucu gelişimlerinin tamamlandığı
radyografik olarak tespit edildi. Genç daimi dişlerin restoratif ve endodontik tedavisinde, fizyolojik
kök gelişiminin devamlılığının sağlanması için pulpayı vital olarak koruyacak tedavi seçeneklerine
öncelik verilmesi önemlidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-091
Treatments of Traumatized Anterior Teeth with Different Methods
Başak Bölükbaşı, Merve Akçay, Ebru Küçükyılmaz
Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Izmir, Turkey
BACKGROUND: Dental traumas of permanent teeth could be a considerable problem especially
for young patients owing to functional and esthetic causes. In young patients with open apices, it
is very important to preserve pulp vitality in order to secure further root development. In this case,
it was aimed to present three different treatment approaches of crown fractures in a young patient. RESULTS AND CONCLUSION: After 2 years follow-up period, esthetic and function were
recovered, clinical and radiographic investigations of teeth revealed that teeth were still vital
and no signs of periapical pathology. These immature teeth showed radiographic evidence
of continued root development. For restorative and endodontic treatment of the traumatized
immature permanent teeth, it should be given priority to the options that can protect the pulpal
vitality to allow physiological root development.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A 7-year-old girl was referred to clinic for treatment of her fractured teeth, 1 hour after
trauma. Medical history was non-contributory. Clinical and radiographic examinations revealed
the presence of an uncomplicated crown fracture of teeth 11 and 21, also complicated crown
fracture of tooth 22 with about 2 mm pulpal exposure was detected and all teeth were vital.
Cvek pulpotomy was applied on complicated crown fracture of tooth 22 by using MTA material (Proroot MTA, DENTSPLY Tulsa Dental Co, USA) before composite restoration. The dental morphology
was restored by re-attachment of the fractured segment of tooth 11. Esthetic composite
restorations with mock-up technique were performed for both tooth 21 and 22.
309
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-092
Çocuk Hastada Radiküler Kistin Cerrahi Tedavisi:Olgu Sunumu
Aslı Soğukpınar, Volkan Arıkan
Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Pedodonti Anabilim Dalı
Amaç: Radiküler kist,enfekte ve nekrotik pulpa nedeniyle dişlerin apikal bölgesinde meydana
gelen inflamatuar çene kistleridir.Tedavisi;kök kanal tedavisi olup, cerrahi tedavi gerektiren apikal
rezeksiyon, retrograde dolgu veya enfekte dişin çekilmesidir.
Yöntem: Bu vaka sunumunun tedavisi kliniğimize intraoral şişlik şikayetiyle başvuran, herhangi
bir sistemik sendromu bulunmayan 8 yaşındaki erkek hastanın sunulmasıdır.Radyografide sağ
mandibular kanin bölgesinde sınırları iyi izlenebilen radyolüsensi görülmüştür.Kone beam
bilgisayarlı tomografi (CBCT)’de bukkal kemikte ekspansiyon görülmüştür.
Bulgular: Enfekte olan diş çekildikten sonra kistin enüklasyonu yapılmıştır.Biyopsi
alınıp,radiküler kist tanısı konulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Sonuç: Klinik ve radyografik olarak kistteki iyileşme bir senedir takip edilmektedir.
310
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-092
Surgical therapy of a radicular cyst in a child patient: A case report
Aslı Soğukpınar, Volkan Arıkan
Kırıkkale Universıty, Faculty of Dentistry, Deparment of Pediatric Dentistry,Turkey
Aim: Radicular cysts are inflammatory jaw cysts that occur atthe apices of teeth with infected and
necrotic pulps. Their treatment is mainly based on root canal treatment and if necessary, surgical
excision of the cyst with apicoectomy and retrograde filling or extraction of the involved tooth
Method: The purpose of this case report is to present the treatment of an 8-year-old male patient
with no known concomitant syndrome who was referred to our clinic with a complaint of intraoral
swelling. Radiographic appearance demonstrated a well-defined radiolucent lesion at the apices of
the mandibular permanent right canine. Cone-beam computed tomography (CBCT) showed bony
expansion of the buccal plate.
Results: The cyst was treated by extraction of the involved tooth and enucleation of the cyst.
Biopsy findings were consistent with radicular cyst.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Conclusion: Healing of the cyst cavity was controlled clinically and radiographicallyfor one year.
311
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-093
Hipoplastik Tip Amelogenezis İmperfektalı Bir Çocuk Hastanın Kompozit
Restorasyonlarla Tedavisi: Bir Olgu Raporu
Elif Ok, Sema Çelenk, İzzet Yavuz
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilimdalı,Diyarbakır
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Amelogenezis İmperfekta (AI) mine formasyonunu bozan kalıtımsal bir doku anomalisidir.
Hem süt hem de daimi diş dizilerini etkileyebilmektedir. Amelogenezis imperfektanın klinik ve
histolojik olarak farklı alt grupları mevcuttur. Bu vaka raporunda,hipoplastik tip AI tanısı konulan
bir çocuk hastanın direk kompozit rezin restorasyonlarla estetik,fonksiyonel ve psikolojik açıdan
rehabilitasyonunun sağlanması amaçlanmaktadır.
312
YÖNTEM: Kliniğimize çürük,ağrı,dişlerde renklenme ve şekil bozukluğu şikayetleriyle basvuran
7,5 yaşındaki bir kız çocuk hastaya, intraoral muayene ve radyografik değerlendirme sonucunda
hipoplastik tip amelogenesis imperfekta tanısı konuldu.Hastanın hem süt hem de sürmüş
olan daimi dişlerinde mine yapısının sert ve sarı renkte,mine yüzeylerinin çukurcuklu ve oluklu
olduğu,radyografide minenin normalden ince göründüğü,hatta kontak alanları ve okluzal
yüzeylerde yer yer mine dokusunun izlenemediği saptandı.Hastanın ve ailesinin estetik beklentisi
göz önünde bulundurularak,önce posterior süt dişlerine ve daimi birinci molar dişlere tabakalama
tekniğiyle direk kompozit rezin (Universal Restoratif 200,3M ESPE) restorasyonlar yapıldı.
Posterior restorasyonları takiben, daimi mandibular santral dişler,sürmeleri tamamlandıktan
sonra kompozit rezin (Filtek Ultimate,3M ESPE) kullanılarak restore edildi. Üst keser dişlerin ve alt
laterallerin sürmesi henüz tamamlanmadığından restorasyonları ileri bir tarihe ertelendi.Hastanın
3.ay,6.ay,9.ayda ve 1.yılda olmak üzere düzenli kontrolleri yapıldı.
BULGULAR: 1 yıllık takip süresi sonunda restorasyonlarda herhangi bir kırılma,kopma,marjinal
uyum bozukluğu ya da renk uyumunda bozukluk gözlenmedi.Hastadan ve ailesinden hastanın
dental görünümü, fonksiyonu ve hastanın psikolojisi açısından oldukça olumlu geri bildirimler
alındı.
SONUÇ: Hipoplastik tipte amelogenezis imperfekta görülen çocuk hastalarda, konservatif
bir yaklaşım olan direk kompozit rezin uygulamalarının, estetik,fonksiyonel ve psikolojik
rehabilitasyonun sağlanmasında başarılı sonuçlar verdiği izlenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-093
Treatment with Composite Restorations of a Child Patient with Hypoplastic
Type of Amelogenesis Imperfecta: A Case Report
Elif Ok, Sema Çelenk, İzzet Yavuz
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
MATERIALS-METHODS: A 7,5 years old girl applied to the our clinic with decay,pain,discoloration
and deformity of teeth complaints.After the intraoral inspection and radiographic evaluations,the
patient was diagnosed with hypoplastic type of AI.Both primary and errupted permanent teeth’s
enamel of the patient, were yellow and rigid structure.There were pits and grooves on the enamel
surfaces.On the radiography,teeth enamel were seemed thinner than usual.Even enamel tissue
wasn’t seemed on some contact areas and some occlusal surfaces.Considering the patient’s
and her family’s aesthetic expectations,posterior primary teeth and permanent first molar
teeth were restorated with direct composit resins,(Universal Restoratif 200,3M ESPE) using the
layering tecnique.Than mandibular central incisors were restorated using composit resins (Filtek
Ultimate,3M ESPE) after their eruptions completed.The other incisor teeth’s restorations were
postponed to a later date because their eruptions weren’t completed yet.The patient was checked
regularly on the 3rd,6th,9th months and 1st year.
RESULTS: After the one year follow up period,there weren’t any breaks,marjinal adjustment
disorders or color disorders on the restorations. Both patient and her family have remained pleased
her dental appearance and function.
CONCLUSION: Resin composite restorations could be used succesfully in the treatment of pediatric
patients with hypoplastic type of amelogenesis imperfecta.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Amelogenesis Imperfecta (AI) is an inherited abnormality,distorts the enamel tissue
formation.It has clinically and histologically different subsets and may effect both primary and
permanent teeth enamel. In this case report,the aim is aesthetic,functional and phschologic
rehabilitation with direct composite resin restorations of a child patient with hypoplastic type of
amelogenesis imperfecta.
313
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-094
Erzurum’da Karışık Dişlenme Dönemindeki Çocuklarda Görülen Dental
Anomaliler
Münevver Çoruh, Seçkin Aksu, Tevfik Demirci, Tarek Seddik
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Erzurum
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Erzurum ve çevresinde yaşayan ve yaşları 6-12 arasında değişen
çocuklarda, panoramik radyografilerin incelenmesi ve gözlenen dental anomalilerin sıklığının
değerlendirilmesidir.
Yöntem: Bu çalışmada, pedodonti kliniğine tedavi amacıyla başvuran, 6-12 yaş grubu 914
(482 erkek, 432 kız) çocuğun, aynı röntgen cihazı (Planmeca Promax Dimax4ceph) kullanılarak
elde edilmiş panoramik radyografileri incelendi. Gözlenen dental anomaliler, hastanın yaşına ve
cinsiyetine göre gruplandırılarak kaydedildi. Elde edilen veriler SSPS 20 programı kullanılarak
analiz edildi.
Bulgular: Alınan görüntülerde, 40 çocukta dental anomali tespit edilmiştir. 23 sürnümerer diş,
65 hipodonti vakası, 1 taurodontizm, 1 odontom, 2 kama yan kesici diş bulunmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Sonuç: İyi bir klinik muayene sonrası alınan panoramik röntgenler, dental anomalilerin
belirlenmesinde önemli bir role sahiptir. Dental anomalilerin erken teşhisi, tedavi planlaması
açısından önemlidir.
314
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-094
Dental Anomalies Seen In Chidren In Erzurum at The Mixed Dentition Period
Münevver Çoruh, Seçkin Aksu, Tevfik Demirci, Tarek Seddik
Atatürk University Dentistry Facuty Department of Pediatric Dentistry, Erzurum, Turkey
aIM: The aim of the study was to evaluate the frequencies of dental anomalies in children aged
between 6 to 12, living in Erzurum, by means of panoramic radiography examinations.
Material and Method: For this study 914 panoromic radiographies taken from 6 to 12
years old children (482 male, 432 female) were examined in terms of the dental anomalies. All
radiographs were obtained using same device. (Planmeca Promax Dimax4ceph). The observed
anomalies were recorded according to children age and gender. The data was analyzed using SPSS®
20.0 statistics.
Results: According to analysis, 73 dental anomalies ( 13 surnumerary teeth, 65 hypodontia, 1
taurodontism, 1 odontomia, 1 amorphous lateral incisor ) were observed in 40 patients. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Conclusion: Panoramic X-rays along with a good clinical examination have an important role
in the determination of dental anomalies. Early diagnosis of dental anomalies has an essential role
in treatment planning.
315
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-095
Daimi 1.Molar Diş Kayıplarının Panoramik Radyografi Üzerinde
Değerlendirilmesi
Münevver Kılıç1, Seçkin Aksu1, Tarek Seddik1, Ali Ocak2
1
1. Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Erzurum
2
2. Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız-Diş-Çene Radyolojisi, Erzurum
AMAÇ: Ağızda ilk süren diş grubunda yer alan daimi 1. molar dişler sıklıkla çürüğe maruz
kalmaktadır. Bu nedenle erken kaybedilmektedir. Bu durum, ileri yaşlarda hastanın daha komplike
tedavilerle uğraşmasına sebebiyet verebilir. Bu nedenle, özellikle karışık dişlenme döneminde,
daimi 1. molarların sağlıklı kalmasına önem verilmelidir.
MATERYAL-METOD: Bu çalışmada, pedodonti kliniğine tedavi amacıyla başvuran 6-12 yaş grubu
914 (482 erkek, 432 kız) çocuğun, aynı röntgen cihazı (Planmeca Promax dimax4 ceph) kullanılarak
elde edilmiş panoramik radyografileri incelendi. Elde edilen veriler SPSS 20.0 programı kullanılarak
analiz edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: İncelenen görüntüler içinde, 26 çocukta toplamda 28 tane olmak üzere, daimi 1.molar
dişin çekildiği görülmüştür. Sadece bir çocukta ise konjenital olarak daimi 1. molar diş eksikliği vardır.
316
SONUÇLAR: Çocuklarda daimi 1.molarların erken kaybedilmesi olumsuz sonuçlara yol
açabilmektedir. Bu yüzden, 6-12 yaş grubunda daimi 1. molar dişlere fissür örtücü uygulanması
koruyucu tedavi yaklaşımı olacaktır. Ayrıca, ebeveyn ve çocuklara, ağız hijyen eğitimi programları
düzenlenebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-095
Evaluation of Loss of First Permanent Molars Through Panoramic
Radiographs
Münevver Kılıç1, Seçkin Aksu1, Tarek Seddik1, Ali Ocak2
1
1. Atatürk University Dentistry Facuty Department of Pediatric Dentistry, Erzurum, Turkey
2
1. Atatürk University Dentistry Facuty Department of Dental and Maxllofacial Radiology,
Erzurum, Turkey
AIM: Permanent first molars are the first erupted permanent teeth group and thus they are mostly
exposed to caries and susceptible to early loss. This early loss leads to more complicated treatment
in the future. For this reason, it is critical especially in the mixed dentition period to keep first molar
teeth in healthy condition.
Material – METHOD: In this study, extracted permanent first molar teeth of 914 children (482
boys and 431 girls) between the ages of 6 and 12 years were examined in panoramic radiography
using the same x-ray device (Planmeca Promax dimax4 ceph). The data was analyzed using the
SPSS 20.0.
CONCLUSION: Early loss of permanent first molars cause unfavorable results. Therefore, first
molars in 6-12 years old should be prevented by fissure sealants. Additionally, parents and children
should be educated by oral health education programs.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: In our study, according to the panoramic radiographs evaluated, 28 permanent first
molar teeth in 26 children were extracted. Only in one child, congenital missing of permanent 1.
molar teeth was seen.
317
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-096
Kazanılmış becerilerin kaybı ile birlikte görülen Sandhoff Sendromu:
Vaka raporu
İlhan Uzel, Merve Çıtak, İnci Akyıldız, Fahinur Ertuğrul
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Sandhoff hastalığı santral sinir sisteminin kademeli olarak yıkımı ile karakterize bir lipid
depo rahatsızlığıdır. Sandhoff hastalığı heksominidaz B enziminin beta subünitlerindeki anormal
genin sebep olduğu otozomal resesif genetik bir hastalıktır.Gendeki bu anomali hexosaminidaz A
ve B’nin eksikliğine neden olur, bu da GM2 gangliosidaz adı verilen lipidlerin nöronlarda ve diğer
dokularda birikmesiyle sonuçlanır. Bu vaka raporunun amacı; Sandhoff sendromu olan hastaların
ağız içi bulgularının gösterilmesi ve yaşam kalitesinin arttırılmasına yönelik öneriler sunulmasıdır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 4 yaşındaki erkek hasta kliniğimize dişeti büyümesi ve ağrı şikayeti ile başvurdu. Alınan
anamnezde Sandhoff hastalığı tanısı konulmuş hastanın semptomlarını azaltmak, nöbet ataklarını
önlemek, üst solunum yollarının tıkanıklığını engellemek amacıyla antikonvülzan ilaç kullandığı
tespit edildi. Sandhoff hastalığının Dişhekimliği açısından herhangi bir standart tedavisi veya ilacı
bulunmamaktadır. Bu vakaya uygun bir beslenme ve yeterli sıvı alımı sağlanması önerildi, havayolu
açıklığının muhafazasına dikkat edilmesi açısından düzenli kontrollere çağrılmasına karar verildi.
318
BULGULAR: Hastanın ağız içi ve radyografik muayenesinde dişlerde sürme güçlüğü gözlenmiştir.
Dişetlerinin hipertrofik olması sebebiyle hastanın yutkunma güçlüğü olduğu, püre haline getirilmiş
besinler içeren hassas bir diyet ile beslendiği görülmüştür. Hastanın aynı zamanda öksürme yetisi
yoktur ve bu sebeple akciğerlerine mukus gitmesinin engellenmesi amacıyla ailesinin sekresyonu
aspire etmek zorunda olduğu görülmüştür.
SONUÇ: Bu vaka raporunda Sandhoff hastalığı olan bir hastanın dental açıdan yaklaşımı ele
alınmıştır. Bu hastalığın kesin bir tedavisi olmaması sebebiyle hastaya semptomatik tedaviler
uygulanmalıdır. Hastanın yaşam konforu arttırılmalı, hava yolu açıklığına dikkat edilmeli,
ebeveynleri ve bakıcıları dişhekimi kontrollerinin önemi açısından bilgilendirilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-096
Sandhoff Syndrome presented with loss of gained skills: Case report
İlhan Uzel, Merve Çıtak, İnci Akyıldız, Fahinur Ertuğrul
Department of Paediatic Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
AIM: Sandhoff disease is a lipid storage disorder characterized by a progressive deterioration of
the central nervous system. Sandhoff disease is an autosomal recessive genetic disorder caused by
an abnormal gene for the beta subunit of the hexosaminidase-B enzyme. This gene abnormality
results in a deficiency of hexosaminidase A and B that results in accumulation of fats (lipids) called
GM2 gangliosides in the neurons and other tissues. Aim of this case report is to show intra-oral
findings of Sandhoff syndrome and to give an advice to increase their quality of life.
RESULTS: Radiographs and intra-oral examination showed that patient affected with Sandhoff
disease has interfere with eruption. Patient has difficulty in swallowing and consuming a precise
diet consisting of puree foods due to hypertrophic gingiva. Patient also lacks the ability to cough
and therefore his family members must aspirate his saliva to remove the mucus from the lining of
his lungs.
CONCLUSION: This report describes dental management of a patient with Sandhoff syndrome. As
there is no certain treatment of this disease, symptomatic treatments are needed. Living comfort
should be increased; maintenance of clear airways should be obtained.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A 4 year-old-male patient was referred to our clinic due to gingival overgrowth
and pain. To reduce some symptoms that may occur with Sandhoff disease, the patient takes
anticonvulsants to manage seizures or to treat respiratory infections. Sandhoff disease doesn’t have
any standard dental treatment and any cure. Proper nutrition and hydration was recommended.
Patient was recalled for controls due to importance of clear airways.
319
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-097
Maksillofasiyal bölgede Myoplastik tümör: Olgu raporu
İlhan Uzel1, Meltem Özden2, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul Ertuğrul1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir,
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
1
AMAÇ: Myofibroblastik tümör çok nadir olarak gözlenen patolojik ve klinik bir tablo olmakla
birlikte maksillofasiyal bölgede gözlenmesi daha da az rastlanılan bir durumdur. Bu tümörlerin
kemik içerisinde gözlenmesi de ekstra nadir bir durumdur. Bu olguda mandibular molar bölgede
myofibroblastik tümör gözlenen 6 yaşında kız hastanın tanı ve tedavisini sunulmaktır.
METOD: Hasta kliniğimize ebeveynleri tarafından sağ molar bölgede 2 aydır var olan şişlik nedeni
ile getirilmiştir. Tanı amaçlı hastadan alınan panaromik radyografide sağ mandibular molar
bölgede sınırları çok düzgün olmayan radyolusent kitle tespit edilmiştir. Panaromik radyografi
görüntüsüne istinaden, lezyonun kemikte yarattığı hızlı yıkım nedeniyle non-odontojenik kökenli
olduğu düşünülmüştür. Genel anestezi altında ilgili bölgedeki dişlerin çekimi ve eksizyonel biyopsi
yapılmıştır. Biyopsi materyali histopatolojik inceleme için gönderilmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Myofibroblastik tümörün biyolojik davranışının hala netlik kazanmamış olması
nedeniyle cerrahi rezeksiyon sonrası hastanın uzun dönem takip edilmesi gerekmektedir.
320
SONUÇ: Histopatoloji sonucu malignite ekarte edilmiş ve çene yüz bölgesinde nadir olarak
gözlenen myofibroblastik tümör tanısını doğrulamıştır. Kitlenin cerrahi olarak çıkarılması tedavi
edici olmuş ve hastanın 12 aylık takibi sonunda nüks gözlenmemiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-097
Myoplastic tumor in maxillofacial region: A case report
İlhan Uzel1, Meltem Özden2, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul Ertuğrul1
Department of Paediatic Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
1
AIM: Myofibroblastic tumors are extremely rare neoplasms, these tumors are extremely rare
especially in the maxillofacial region, they are even uncommon within bone. This case presents a
myofibroblastic tumor of the mandible in a 6-year-old female. METHOD: The patient was referred to our clinic due to the swelling in the right molar region of
mandible with a 2-months duration history. Panoramic radiography revealed radiolucency in the
part of right mandibular molar area with an unclear lesion boundary. The lesion was suspected to
be of a nonodontogenic origin because of rapid loss of the bone. Tooth extraction and excisionalbiopsy of the lesion was performed under general anesthesia and the specimen from the site was
sent to histo-pathological examination.
CONCLUSION: Histopathology ruled out malignancy and diagnosed as myofibroblastic tumor in
the maxillofacial region was confirmed. Resection of the tumor appeared to be successful with no
signs of recurrence over 12-months follow-up.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Biological behavior of oral myofibroblastic tumor is still uncertain so a prolonged
follow-up period is necessary after surgical resection. 321
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-098
Rezin infiltrasyon tekniğinin farklı endikasyonlarda kullanımı: olgu
raporları
Ece Şengün1, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul1, Enver Yetkiner2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
1
AMAÇ: Rezin infiltrasyon tekniği koruyucu ve invaziv (restoratif tedavi) işlemler arasında yer alan
mikroinvaziv bir uygulamadır. Bu teknik, rezin infiltrantın minenin demineralize tabakası içine
penetrasyonu esasına dayanmaktadır. Bu olgu raporlarında rezin infiltrasyon tekniğinin, mine
hipomineralizasyonu ve beyaz nokta lezyonu tedavisi ve daimi 1. molar dişlerde fissür örtücü
olarak farklı endikasyonlarda kullanımı sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Üst santral dişlerindeki mine hipomineralizasyonu nedeniyle kliniğimize başvuran 11
yaşındaki kız hasta, üst çenedeki dişlerinde ortodontik tedavi sonrası oluşan beyaz nokta lezyonları
bulunan 13 yaşındaki erkek hasta ve yüksek çürük riski bulunan, 1. Daimi molarları sürmüş 8
yaşındaki 2 hastaya fissur örtücü olarak toplam 4 hastaya rezin infiltrasyon (ICON®, DMG, Almanya)
tekniği uygulandı. Uygulama öncesi diş yüzeyleri temizlendi ve tükürük izolasyonu sağlandı.
Diş etlerini korumak amacıyla uygulama bölgelerindeki dişlere gingival bariyer uygulandı.
Hipomineralize olguda rezin infiltrasyon uygulama öncesi Opalustre (Ultradent Products Inc) ile
mikroabrazyon yapıldı, dört olguda da üretici firmanın önerileri doğrultusunda rezin infiltrasyon
uygulandı. 322
BULGULAR: Uygulama sonunda mine hipomineralizasyonu bulunan dişlerde renklenmeler
azaldı ve beyaz nokta lezyonlarında gerileme görüldü. Fissür örtücü uygulaması ile risk altındaki
fissürlerde, mikroinvaziv bir yöntemle mine güçlendirilerek başarılı bir örtüleme sağlandı.
SONUÇ: Rezin infiltrasyon tekniği, farklı endikasyonlarda koruyucu ve restoratif tedavilere
alternatif olarak düşünülmekle birlikte, renklenme ve retansiyon bulgularının uzun dönemli takibi
önerilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-098
Resin infiltration technique with diffirent indications: case reports
Ece Şengün1, Arzu Aykut Yetkiner1, Fahinur Ertuğrul1, Enver Yetkiner2
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
2
Department of Orthodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
1
AIM: Resin infiltration technique is a micro-invasive approach, which presents between preventive
and conservative strategies. This technique is based on the penetration of the resin infiltrant to
demineralized enamel. In these case reports, the usage of the resin infiltrant technique for
treatment of enamel hypomineralization and white spot lesions as well as sealant of the fissure of
first permanent molars were presented. RESULTS: The stain on hypomineralized areas was decreased and regression of the white spot
lesions was observed. The fissures were sealed successfully by strengthening the enamel with
microinvasive method. CONCLUSION: Resin infiltration technique can be considered as an alternative approach to
preventive and conservative strategies however longer time observation period is required to
observe staining and retention of the infiltrant.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A total of 4 patients, an 11 year-old female patient with enamel hypomineralization
on maxillary central incisors, a 13 year-old male patient with white spot lesions on maxillary teeth
which were occurred after orthodontic treatment and two 8 year-old patients who have high caries
risk were selected for resin infiltration application (ICON®, DMG, Germany). Before the application,
teeth surfaces were cleaned, isolated and to protect the gingival tissue gingival barrier was
applied. Microabrasion (Opalustre, Ultradent Products Inc, Ülke) was performed for the case that
had enamel hypomineralization before the resin infiltration and resin infiltration was performed
according to the manufacturer’s instructions for 4 cases. 323
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-099
Odontojenik kaynaklı ekstraoral fistülün endodontik tedavisi ve takibi:
Olgu sunumu
Yasemin Sarı, Adem Kuşgöz
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Trabzon
AMAÇ: Fistül, kapalı bir alandaki inflamasyonun epitelyal bir yüzeye açılması ile oluşan kanal
olarak tanımlanmaktadır. Bu olgu sunumunda, sol alt birinci molar dişten kaynaklı odontojenik bir
enfeksiyonun ağız dışına drene olması ile meydana gelen fistülün, ilgili dişin cerrahi olmayan kanal
tedavisi ile iyileşmesi anlatılmaktadır.
YÖNTEM: 9 yaşında sağlıklı çocuk hasta ekstraoral şişlik ve fistül nedeni ile acil servise başvurmuş,
muayene edildikten sonra antibiyotik reçete edilip pedodonti kliniğine yönlendirilmiştir. Klinik ve
radyografik inceleme sonucu, fistül nedeninin 36 nolu dişteki pulpa nekrozu ve apikal periodontitis
ile bağdaştığı görülmüştür. Bu yüzden, bu dişin kanal tedavisine başlanmış ve kanallara kanal içi
medikament olarak kalsiyum hidroksit uygulanmıştır. İlgili dişin kök kanal gelişiminin devamı ve
prognozu 3 ay sonrasında değerlendirilerek, hastanın kanal tedavisi ve restorasyonu bu randevuda
tamamlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Bir yıllık takip sonucu dişin asemptomatik olduğu ve periapikal dokularda iyileşme
gerçekleştiği görülmüştür.
324
SONUÇ: Odontojenik kaynaklı enfeksiyonlar ağız dışına drene olduğu zaman estetik problemlere
neden olabilmektedir. Oluşan fistül, ilişkili dişin cerrahi olmayan kök kanal tedavisiyle
iyileştirilebilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-099
Endodontic treatment of odontogenic related extra oral fistula and
follow-up: A case report
Yasemin Sarı, Adem Kuşgöz
Department of Pediatric Dentistry, Faculty of Dentistry, Karadeniz Technical University, Trabzon,
Turkey
PURPOSE: Fistula is described as a pathway which occurs as a closed area infection opens to an
epitelial surface. In this case report, recovery of fistula which occurs as left permanent mandibular
first molar related odontogenic infections drainage to extra oral area, with non-surgical endodontic
treatment of related tooth is presented.
FINDINGS: At a 12-months follow-up examination the tooth was found asymptomatic and
healing of periapical tissues were observed.
CONCLUSION: When odontogenic related infections draine through extra oral area, it may cause
esthetics problems. This fistula can be healed with nonsurgical endodontic treatment of related
tooth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A 9-year-old healthy young patient was admitted to emergency service by the reason
of extra oral swelling and fistula, and after treatment was prescribed antibiotics and referred to
Pediatric Department. Clinical and radiographic examination has revealed that the reason of fistula
was left mandibular first molar tooth with pulp necrosis and apical periodontitis. Therefore root
canal treatment was started and calcium hydroxide dressing on this tooth. Continuation of root
development and prognosis of this tooth were observed, root canal treatment and final restoration
were completed 3 months later.
325
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-100
Orofasiyal-Dijital Sendrom: Olgu Sunumu
Özge İrem Can, Fahinur Ertuğrul, Ece Eden
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Bu sunumun amacı orofasiyal-dijital sendromu vaka üzerinden tanımlamaktır.
YÖNTEM: Orofasiyal-dijital sendrom ağız boşluğu (yarık damak ve dil, anormal diş gelişimi, yüksek
damak, dilde lobulasyon ve hamartom), yüz (frontal çıkıklık, fasiyal asimetri, hipertelorizm, fasiyal
milia) ve parmak anomalileri ile ortaya çıkan gelişimsel bir bozukluktur. Orofasiyal-dijital sendrom
(OFDS) ilk olarak Fransız diş hekimleri Papillon Leage ve Psaume Jean tarafından 1954 yılında
tanımlanmıştır. OFDS X’e bağlı dominant geçen ve erkekler için ölümcül olan, nadir görülen bir
sendromdur. OFDS’nin dismorfik özelliklerinin cerrahi düzeltimi dışında spesifik bir tedavisi yoktur.
Bu olgu sunumunda OFDS’li bir hastaya ait dental bulgular ve tedavi yaklaşımı sunulmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: 3 yaşındaki kız hasta eksik diş şikayetiyle kliniğe başvurmuştur. Yapılan muayene
sonucunda sağ elde sindaktili, sol ayakta polidaktili; dental muayenesinde üst dudakta çentik,
dilde lobulasyonlar, hipodonti, maksiller ön dişlerde kole çürükleri ve süt azılarda fissür çürükleri
gözlenmiştir. Dildeki lobüler tarzda büyümeden herhangi bir şikayetinin olmadığı belirlenmiş
olup diş çürükleri klinikte restore edilmiştir. Plastik cerrahi ile konsülte edilip ileride dildeki
malformasyonların cerrahi tedavisi planlanmış ve hasta takibimiz altına alınmıştır. 326
SONUÇ: Maksillo-fasiyal bölgede estetik ve fonksiyonu etkileyen bulgular nedeniyle, sendromun
çocuk Dişhekimliğinde önemli bir yeri vardır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-100
Orofacial-Digital Syndrome: Case Report
Özge İrem Can, Fahinur Ertuğrul, Ece Eden
Department of Pediatric Dentistry, Ege University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
AIM: The aim of the presentation is to define orofacial-digital syndrome with a case.
FINDINGS: A 3-years-old female referred to clinic with a chief complaint of several missing teeth.
On her physical examination she had syndactly on her right hand, polydactly on her left foot; on
her dental examination she had a notch on her upper lip, lobulations on her tongue, hypodontia,
cervical carries on her maxillary anterior teeth and fissure carries on her primary molars. She had
no complaints due to lobulations on the tongue and the carries were restored in clinic. The surgical
treatment of malformations on the tongue is planned in following years with the plastic surgery
consultation, the patient is under follow-up. CONCLUSION: Due to the esthetic and functional manifestations in the maxillo-facial region, the
syndrome has great importance for pediatric dentistry.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHODS: Orofacial-digital syndrome, a group of congenital anomalies, is
characterized by malformations of the oral cavity ( cleft palate and tongue, abnormal dentition,
high arched palate, tongue lobulation and hamartoma on the tongue), face ( frontal bossing, facial
asymmetry, hypertelorism, facial milia) and digits. Orofacial-digital syndrome (OFDS) is identified
by French dentists Papillon Leage and Psaume Jean in 1954. OFDS is a rare syndrome which is an
X-linked dominant condition and lethal for males. There is no specific therapy for OFDS other than
surgical correction of the dysmorphic features. In this case report, dental findings and treatment
approach of a patient with OFDS are presented. 327
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-101
Daimi Birinci Molar Dişlerde Gözlenen Kök Malformasyonu: Olgu Sunumu
İlhan Uzel, Özlem Kayıllıoğlu, Arzu Aykut Yetkiner, Ali Rıza Alpöz
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Kök malformasyonları sadece kök gelişimini etkileyen bozukluklar (kök formasyonunun
erken fazda durması, kök dilaserasyonları, servikal mineralize diafram/ molar kesici
malformasyonuyla ilişkili kök malformasyonu, kısa kök anomalisi ve taurodontism) ve generalize
diş displazisiyle ilişkili kök gelişimi bozuklukları (geminasyon, rejyonel odontodisplazi, hipofosfatazi
ve dentin displazisi tip-1) olarak sınıflandırılmaktadır. Bu olgu raporunda 12 yaşındaki erkek
hastanın daimi alt 1.molar dişlerinde görülen kök malformasyonları sunulmaktadır. YÖNTEM: Hasta, kliniğimize alt sol süt 2. molar dişindeki ağrı şikayetiyle başvurmuş olup
hastadan alınan sistemik anamnezde herhangi bir hastalık geçirmediği, radyoterapi, kemoterapi
veya ilaç alma hikayesi bulunmadığı öğrenilmiştir. Radyolojik muayene amacıyla panoromik
röntgen alınmış ve radyografik değerlendirme sonucunda, hastanın her iki mandibuler 1. daimi
molar dişlerinin köklerinde malformasyon olduğu gözlenmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Olgu klinik olarak değerlendirildiğinde; kökleri etkilenen dişlerin kronlarının
normal anatomik formda ve renkte olduğu, radyografik değerlendirmede ise pulpa odalarının
daraldığı, köklerin kısa ve sivri formda olduğu gözlenmiştir. İlgili dişler mobilite açısından
değerlendirildiğinde her iki dişte mobilitenin olmadığı görülmüştür. 328
SONUÇ: Hastanın sadece iki daimi dişinin köklerinde ciddi bir malformasyon gözlenmiş ve sorumlu
etyolojik faktörün ne olduğunun saptanabilmesi için hasta ileri laboratuvar tetkikler yapılması
amacıyla Tıbbı Genetik Anabilim Dalı’na sevk edilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-101
Root malformation of lower permanent first molars: A Case Report
İlhan Uzel, Özlem Kayıllıoğlu, Arzu Aykut Yetkiner, Ali Rıza Alpöz
Department of Pedodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
AIM: Root malformations can be classified as disorders of root development alone (premature
arrest of root formation due to an extrinsic adverse effect, root dilacerations, root malformation
associated with a cervical mineralized diaphragm/molar incisor malformation, short root anomaly,
taurodontism) and disorders of root development associated with a general tooth dysplasia
(double teeth, regional odontodysplasia, hypophosphatasia and dentin dysplasia type I). This case
report presents malformation of the roots of lower permanent first molars of a 12-year-old boy. FINDINGS: Clinically, the crowns of affected teeth were normal in shape and color. Radiographs
showed largely obliterated pulp chambers and short, pointed roots. Mobility of the teeth were
examined and no signs of the mobility were observed. CONCLUSION: Severe root malformation detected only in two permanent molars and to narrow
down the responsible etiological factors patient was referred to the Department of Medical
Genetics with a for further evaluation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: The patient was referred to our clinic due to a pain of mandibular left second primary
left molar. The parents were asked for further detailed medical history of the patient and no history
of taking any medication, chemotherapy, radiotherapy, or any other systemic diseases. Panoramic
radiography was taken for radiographic examination and this examination revealed malformation
of the roots of the lower permanent first molars. Intraoral examination revealed healthy sound
crowns of the respective teeth.
329
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-102
Üst çenede nadir bulunan üç santral kesici diş: Olgu sunumu
Eda Arat Maden1, Ceyhan Altun2, Ayberk Altuğ3
Gümüşsuyu Asker Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, İstanbul
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, Ankara
3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
1
AIM: Supernumerary teeth develop in addition to the normal dentition and are a therapeutic
challenge for pedodontists, orthodontists and oral surgeons alike. Therefore, interdisciplinary
treatment concepts are needed for the benefit of the patient. This case report describes the
treatment of maxillary central incisor displaced and impacted because of the presence of
supplemental central incisor in a 10-year-old boy. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
METHOD: An 10-year-old male patient referred to the Pediat¬ric Dentistry Department with
a chief complaint of relating to unesthetic appearance of upper front teeth. After clinical and
radiographic examination, it was seen two normal-form supplemental central permanent
incisors and clinical evidence of malocclusion. The treatment plan included oral prophylaxis and
extraction of the supplemental central incisor. Following extraction the alignment of the upper
central incisors were became spontaneously. Patient was maintained on follow ups and showed a
satisfactorily outcome without complications.
330
RESULTS AND CONCLUSION: The presence of an extra tooth has great potential to disrupt
normal occlusal development, and early intervention to remove it is usually required to obtain
reasonable alignment and occlusal relationship.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-102
A rare presentation of triple central incisor in maxilla: Case Report
Eda Arat Maden1, Ceyhan Altun2, Ayberk Altuğ3
Gumussuyu Military Hospital, Center of Oral and Dental Health, İstanbul, Turkey
2
Gulhane Military Medical Academy, Pediatric Dentistry Department, Ankara, Turkey
3
Gulhane Military Medical Academy, Oral and Maxillofacial Surgery Department, Ankara, Turkey
1
AMAÇ: Supernumerer dişler normal dentisyona ek olarak gelişen ve pedodontist, ortodontist ve
cerrahlar için tedavi edilmesi gereken dişlerdir. Hasta açısından yararlı olması için interdisipliner bir
tedavi anlayışı gerekmektedir. Bu vaka raporunda 10 yaşındaki bir çocukta fazla santral kesici diş
nedeniyle diğer santral kesici dişin tedavisi sunulmaktadır.
YÖNTEM: 10 yaşındaki bir erkek hasta üst ön dişlerinde estetik olmayan bir görüntü nedeniyle
Çocuk Dişhekimliği Polikliniği’ne başvurdu. Klinik ve radyografik muayene den sonra 2 tane normal
şekilli fazla santral dişin ve buna maloklüzyonun olduğu görüldü. Tedavi planı oral proflaksi ve fazla
santral dişin çekikmesi olarak oluşturuldu. Diş çekimini takiben üst santral kesiciler kendiliğinden
yerine yerleşti. Hasta takip edildi ve komplikasyonsuz sonuçlar görüldü.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
BULGULAR-SONUÇ: Fazla bir dişin varlığı normal oklüzyon gelişimini engellemek için büyük
bir potansiyeldir. Düzgün bir sıralanma ve oklüzal ilişkinin elde edilebilmesi amacıyla bu dişin
uzaklaştırılması için erken müdahale edilmesi gerekmektedir.
331
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-103
Amalgam Restorasyona Komşu Oral Likenoid Lezyon:Olgu Sunumu
Candan Aydın Hoş1, Hakan Begeç2
Dicle Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,Diyarbakır
1
AMAÇ: Amalgam restorasyonla komşu bir likenoid lezyon olgu sunumu.
OLGU: 36 yaşında bir bayan hasta,yanağındaki yaklaşık 2cm çapındaki beyaz retiküler bir
lezyonla,Dicle Üniversitesi,Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Bölümüne başvurdu.Hastanın
muayenesi yapıldı ve medikal hikayesi alındı.Hastanın söylediğine göre bu lezyon amalgam dolgu
yapıldıktan sonra ortaya çıkmıştı.Klinik özellikleri,dental restoratif materyal kaynaklı oral likenoid
lezyona işaret ediyordu.Lezyonun çevresi değerlendirildi.Lezyona bitişik bir amalgam dolgu tesbit
edildi.46 numaralı dişteki bu amalgam dolgunun sökülmesine karar verildi.Yeni bir kompozit
restorasyon yapıldı.Hasta 1 hafta,1 ay ve 6 ay sonra kontrol edildi. Lezyon hızla küçüldü ve daha
sonra tamamen iyileşti. Hasta çok minnettardı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Amalgam restorasyona bitişik mukozal likenoid lezyon gelişmiş olan 36 yaşındaki bayan
hastanın olgusunu sunduk. Lezyon asemptomatikti ve amalgam dolgu çıkarıldıktan sonra hızla
iyileşti.
332
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-103
Oral Lichenoid Lesion Adjacent to Amalgam Restoration:Case Report
Candan Aydın Hoş1, Hakan Begeç2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
2
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
1
OBJECTIVE: A case report lichenoid lesion associated with amalgam restoration.
CASE: A 36 years-old female patient was referred with a white reticular lesion complaint to
the Department of Periodontology, Faculty of Dentistry,Dicle University.İntraoral examination
were performed and rested on the patient’s medical history. According to said patient,this
lesion,appeared after the amalgam filling.Clinical features,pointing to Oral Lichenoid Lesion
caused by dental res-torative materials.The area surrounding the lesion was evaluated.A amalgam
filling dedected adjacent to the lesion.It was lower right first molar.It was decided to change this
restoration.It made a new composite restorations.The patient is examined after one weak later,one
month later and six months later.The lesion rapidly shrink and than fully recovered.Patient was
very grateful.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULT: We report the case of a 36 years-old female patient who developed a mucosal lichenoid
lesion adjacent to amalgam restorations.It was asympthomatic.It was fully recovered after remove
the amalgam filling.
333
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-104
Maksiller Moların Distal Kök Rezeksiyonu: 6 Aylık takip ile bir vaka raporu
Tuğçe Paksoy1, Şadiye Coşkuner1, Deniz Önal2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Bolu
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Bolu
1
AMAÇ: Kök rezeksiyonu kron ve kalan kökleri fonksiyonda bırakırken furkasyon seviyesinde
dişin bir ya da birden fazla kökünü uzaklaştıran bir işlemdir. Kök rezeksiyon tedavisi periodontal,
endodontik, restoratif veya protetik problemli molarlar için bir tedavi seçeneği olmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 39 yaşında bayan hasta maksiller 1. azı dişinde çiğneme sırasında ağrı şikayeti ile
kliniğimize başvurmuştur. Klinik muayenede, distal kök çevresinde enflamasyonla beraber distobukkal ve disto-palatinal sondlama cep derinliğinin 11 mm olduğu tespit edilmiştir. Radyolojik
incelemede ise distal kök çevresini furkasyon bölgesini de içeren şiddetli kemik kaybı görülmüştür.
Diğer köklerin kemik desteği tamamen sağlamdır. Pulpa duyarlılık testi sonrası, dişte geciken cevap
tespit edilmiş bu nedenle başlangıç periodontal tedavi sonrası kanal tedavisi tamamlanmıştır.
Sonrasında distal kök alınmış, soket granülasyon dokularını uzaklaştırmak için kürete edilmiş
ve salin ile irrige edilmiştir. Operasyon sonrası okluzal düzenleme yapılmış ve takip dönemleri
sırasında kontrol edilmiştir. Hastaya işlem sonrası hemen ağız bakımı önerilmiş ve hasta erken
iyileşme döneminde 1 ay boyunca her hafta klinik olarak gözlenmiştir. Klinik ve radyografik
değerlendirme 3. ve 6.ayda yapılmıştır.
334
BULGULAR: Kökün çekimi sonrası, operasyon alanında ağrı ve kanamayı içeren post-operatif
komplikasyon gözlenmemiştir ve iyileşme memnun edicidir. Yumuşak doku 4.haftada tamamen
iyileşmiş, yeni kemik oluşumu ise radyografik olarak 6. ayda tespit edilmiştir.
SONUÇ: Kök rezeksiyon tedavisi furkasyon tutulumu olan molarların idamesinde geçerli bir
tedavi seçeneğidir ve dental implantlar için alternatif olarak kabul edilebilir. Öte yandan rezeke
edilen molarların çevresindeki periodontal problemler tekrar edebileceğinden hasta bakımı ve
destekleyici periodontal tedavi çok önemli olmaktadır. Ayrıca, biyomekanik bozukluklar ile ilişkili
fraktürü önlemek için, okluzal uyumlamaya çok dikkat edilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-104
Distal Root resection of Maxillary Molar: A case report with 6 months
follow-up
Tuğçe Paksoy1, Şadiye Coşkuner1, Deniz Önal2
Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Bolu,Turkey
2
Abant Izzet Baysal University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Bolu, Turkey
1
AIM: Root resection is the process by which one or more of the roots of a tooth are removed at
the level of the furcation while leaving the crown and remaining roots in function. Root-resection
therapy is a treatment option for molars with periodontal, endodontic, restorative, or prosthetic
problems.
RESULTS: There was no postoperative complication including bleeding and pain on the operation
area and healing was satisfactory. Clinically complete healing was observed at 4 week.
CONCLUSION: Root-resection therapy is still a valid treatment option for molars with furcation
involvement for maintaining the teeth. Therefore may be considered an alternative to dental
implants. Periodontal problems around resected molars have a tendency to recur thus patient care
and meticulous supportive periodontal treatment becomes more important. In addition, to avoid
any fracture of resected molars related to biomechanic impairment, occlusion should be taken into
consideration.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A 39 year old woman was referred to our clinic with the complaint of pain while
chewing with left maxiller first molar. During clinical examination, disto-buccal and disto-palatinal
probing depht of 11 mm combined with inflamation was seen around distal root. Radiological
examination revealed severe bone loss surrounding the distal root and involving the furcation
area. The bone support of other roots was completely intact. Tooth was found to be late responsive
therefore endodontic therapy was completed following initial periodontal treatment. Then distal
root was extracted and occlusion adjustment was performed. Clinical and radiographic evaluation
was performed at 3rd and 6 months.
335
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-105
Dişeti Çekilmesinin Kapatılmasında Çift Papil Flep ve Bağ Dokusu Grefti:
Olgu Sunumu
Mehmet Gül, Ahmet Günay, Abdulsamet Tanik, Nurullah Düger
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı,Diyarbakır
AMAÇ: Lokalize dişeti çekilmesinin tedavisinde çift papil tekniği ve bağ dokusu greftinin kombine
olarak kullanılmasının klinik sonuçlarının değerlendirilmesi.
METOD: Bu vakada: Hasta 35 yaşındaydı. Gingival çekilmelerin belirlenmesinde kullanılan
aletler: Periodontal sond, ağız aynası, explorer. Veriler hastada yapılan gözlemler temel alınarak
yapıldı. Gingival çekilmenin sınıflandırılmasın PD Miller’inkine göre değerlendirildi: Bu vakada
Miller sınıf II olup marjinal dokudaki çekilme mukogingival sınırın aşağısına kadar uzanmaktaydı.
İnterdental alanda kemik veya yumuşak doku kaybı mevcut değildir. Bu tip çekilmenin geniş ve
yaygın alt sınıfları bulunabilir. Palatinal bölgeden bağ dokusu grefti alındı ve alıcı bölgeye çift papil
yöntemiyle kapatılacak şekilde yerleştirildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hasta kliniğimize geldiğinde endodontik lezyonu vardı. Kanal tedavisi yaptırıldıktan
sonra periodontal sond ile dişeti çekilme miktarı ölçüldü. Marjinal dokudaki çekilme mukogingival
birleşim sınırının altında 13 mm olarak belirlendi. İnterdental bölgede ciddi kemik ve doku kaybı
mevcut değildir.Cerrahi işlem sonrası kök yüzeyinde 10mm lik diş eti çekilmesi kapatıldı. Hastanın
keratinizedişetidokusuartırıldı.Hastadatedavisonrasıenfeksiyonvepatolojikdurumlararastlanmadı.
336
SONUÇ: Bizim vakamızdaki sonuca göre: Dişeti çekilmesinin tedavisinde bağdokusu grefti ile
birlikte çift papil flep tekniğinin uygulanması etkili bir yöntemdir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-105
Double Papilla Flap and Connective Tissue Graft In the Coverage of Gingival
Recessions: A Case Report
Mehmet Gül, Ahmet Günay, Abdulsamet Tanik, Nurullah Düger
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır,Turkey
AIM: To evaluate the clinical outcomes of the use of connective tissue graft in combination with the
a double papilla flap (DPF) in the treatment of localized gingival recession defects.
RESULT: The patient had a endotelial lesion when he came our clinically. After the root canal
therapy was performed the gingival recession measure were determined with periodontaly probe.
It was 13mm and marginal tissue recession was beyond the mucogingival junction. There was soft
tissue loss in the buccal surface and tooth malposition. After the surgical procedure was closed at
the 10mm gingival recession of the root surface. The keratinized gingival tissue increased. After the
treatment was not seen any the infection and pathologically conditions.
CONCLUSION: According to the results of the case, it can be concluded that double papilla flap and
connective tissue graft using is effective in the treatment of gingival recession.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: In this CASE: The patient is 35 years old. Instruments used to determine gingival
recession were: periodontal probe, mouth mirror, explorer. Classification of gingival recession
according to PD Miller’s: This case is Miller class II – marginal tissue recession extends to or beyond
the mucogingival junction. There is no loss of bone/soft tissue in the interdental area. This type of
recession can be subclassified into wide and narrow. Connective tissue graft was harvested from
palate and sutured to the recipient area and then was completely covered with a double papilla
flap.
337
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-106
Piyojenik Granüloma- Üç Olgu Sunumu
Abdulsamet Tanik, Arzum Güler Doğru, Mehmet Gül, Ahmet Günay, Ahmet Dağ
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Bu olgu sunumun amacı 3 hastada görülen piyojenik granülomanın tedavisinin 2 aylık
takip sürecinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM: Hastalarımızın ilgili bölgelerin dişetlerinde şişlik, kanama ve dişeti büyümesi şikayetleri
ile kliniğimize başvurdu. Başlangıçta plak ve diş taşları uzaklaştırıldı ve hastaya oral hijyen eğitimi
verildi. İkinci seansında lokal anestezi altında periodontal cerrahi uygulandı ve Çıkartılan doku
örneğini biyopsi için patoloji laboratuvara gönderildi. BULGULAR: Hastalarda cerrahi operasyon sonrası bölgelerde iyileşmenin problemsiz olduğu
görüldü. Hastalarda ağrı ve enflamasyon belirtisi olan lenfodenopati saptanmadı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Histopatolojik incelemede piyojenik granüloma tanısı konuldu. Tekrarlayan kontrol
muayenesinde herhangi bir nüks ve komplikasyon görülmedi.
338
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-106
Pyogeniıc Granuloma: Three Case Report
Abdulsamet Tanik, Arzum Güler Doğru, Mehmet Gül, Ahmet Günay, Ahmet Dağ
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
PURPOSE: The purpose of this case report is to evaluate the treatment 2-month follow-up period
of pyogenic granuloma seen in 3 patients.
METHOD: Our patient with complaints of bleeding, gingival enlargement and swelling of the
gingival related to in areas was admitted. Initially, plaque and calculus are removed and the
patient was given oral hygiene training. Periodontal surgery was performed under local anesthesia
in the second appointment and was sent to the pathology laboratory for the removed tissue biopsy
sample.
RESULTS: Patients were not seen to be problem areas of wound after surgery. Patients with pain
and lymphadenopathy of signs of inflammation were not.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: Histopathological examination was diagnosed with pyogenic granuloma. In the
control recurrent examination, there was not any recurrence and complications.
339
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-107
Gummy Smile Ve Bruksizmli Bir Hastanın Multidisipliner Yaklaşım- Bir Olgu
Sunumu
Fatih Demirci1, Abdulsamet Tanik2, Zelal Seyfioğlu Polat3
1
Kocaeli Ağız Diş Sağlık Merkezi, Kocaeli
2
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır
3
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Dişlerde aşırı oklüzal aşınmaların olduğu durumlarda oklüzal dikey boyut kaybı meydana
gelmektedir. Özellikle bruksizm hastalarında meydana gelen oklüzal dikey boyut kaybının yanı sıra
estetik, fonasyon ve fonksiyonların idame edilmesidir. YÖNTEM: Hem dişeti gülümsemesinin azaltılması hem de yetersiz intermaxiller mesafe olan
bölgeler için periodontal cerrahi uygulandı. Vertikal dikey boyutta 2mm’lik kayıp, protetik tedavi
öncesinde splint yapılarak arttırıldı. Oral rehabilitasyon sağlandıktan sonra metal destekli seramik
restorasyonlar yapıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Oklüzal dikey boyutta 2 mm’lik azalma olduğu yapılan ölçümlerle belirlendi. Ayrıca
temporamandibular eklem, kaslarda ağrı ya da başka bir probleme rastlanmadı.
340
SONUÇ: Hastamıza yapılan tedavi sonunda, estetik açıdan rahatsız olduğu dişeti gülümsemesi
giderildi. Splint tedavisi ve protetik tedaviyle beraber bruksizm kaynaklı problemler ortadan
kaldırıldı.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-107
Multidisciplinary Approach to A Patient With Gummy Smile And Bruxism -A
Case Report
Fatih Demirci1, Abdulsamet Tanik2, Zelal Seyfioğlu Polat3
Oral and Dental Health Center Kocaeli, Kocaeli, Turkey
2
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
3
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakır, Turkey
1
PURPOSE: where excessive occlusal wear of teeth is formed occlusal vertical dimension loss.
Especially occurring bruxism patients occlusal vertical dimension as well as the loss of aesthetics
and function is the maintenance of phonation.
METHOD: Both the reduction of gingival smile and areas with inadequate intermaxil distance for
performed periodontal surgery. Vertical vertical size 2 mm losses be increased by pretreatment
of prosthetic splints. After oral rehabilitation provision was supported metal-ceramic porcelain
restorations.
CONCLUSION: After treatment with our patients, which is uncomfortable aesthetic gingival smile
was fixed. With the treatment and prosthetic treatment of bruxism splint was removed related
problems.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: The occlusal vertical dimension was determined from measurements made by the
reduction of 2 mm. Also temporomandibular joint, muscle revealed no pain or other problems.
341
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-108
Peri-implantitisin Cerrahi Olmayan Tedavisi: Bir Olgu Sunum
Mustafa Boğaçhan İlhan, Hatice Selin Yıldırım, Leyla Kuru
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Peri-implantitis implant etrafındaki yumuşak dokuda inflamasyon ve kemik kaybıyla
karakterize bir hastalıktır. Peri-implant mukozada renk değişikliği, sondalamada kanama, periimplant cep oluşumu, süpürasyon ve radyografik olarak implant etrafında kemik kaybıyla teşhis
edilir. Bu olgu sunumunda peri-implantitisin başlangıç periodontal tedavi ve cep içi klorheksidin
irrigasyonu ile tedavisi sunulmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Vaka Raporu: Marmara Üniversitesi Periodontoloji kliniğine başvuran 60 yaşındaki kadın
hastadan alınan anamnezde sistemik olarak hipertansiyon ve tip II diabet hastası olduğu ve her
gün metformin biguanid (Glifor 1000 mg) ilacını 3 yıldır, beta bloker (Beloc 50 mg) ve asetil salisilik
asit (Coraspin 100mg) ilaçlarını 6 yıldır kullandığı tespit edildi. Ağız içi muayenede alt çenede 2
implant üstündeki hareketli protez çıkarıldıktan sonra peri-implant dokularda dişeti çekilmesi,
sondalamada kanama ile birlikte süpürasyon olduğu tespit edildi. Radyografik muayenede
implantlar etrafında horizontal kemik kaybı gözlendi. Tedavi öncesi ve sonrası 3. haftada implant
etrafında plak indeks, gingival indeks, sondalama derinliği, sondalamada kanama ve süpürasyon
varlığı kaydedildi. Mekanik başlangıç periodontal tedavi periimplant ceplerin %0,12lik klorheksidin
irrigasyonuyla desteklendi.
342
SONUÇ: Bu olgu raporunda, horizontal kemik kaybıyla birlikte dişeti çekilmesi görülen periimplantitisin klorheksidin irrigasyonunu destekli cerrahi olmayan periodontal tedavisiyle
implantların sağkalımının sürdürüldüğü görülmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-108
Non-Surgical Treatment of Peri-implantitis: A Case Report
Mustafa Boğaçhan İlhan, Hatice Selin Yıldırım, Leyla Kuru
Marmara University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: Peri-implantitis is a disease characterized by inflammation of the soft tissue and
bone loss around the implant. Diagnosis is based on changes of color in the peri-implant mucosa,
bleeding, probing depth of peri-implant pockets, suppuration, and radiographicaly loss of bone
height around the implant. In this case report, treatment of peri-implantitis with non surgical
periodontal therapy and adjunctive subgingival chlorhexidine irrigation is presented.
CONCLUSION: In this case presentation, chlorhexidine subgingival irrigation adjuct to the nonsurgical periodontal therapy of peri-implantitis with horizontal bone loss and gingival recession is
presented to maintain the implants survival.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: A 60 year-old female was attended to Marmara University, Department of Periodontology.
Systemically, she has hypertension, type II diabetes and she has been taking Glifor (1000 mg)
for 3 years, Coraspin (100mg) and Beloc (50 mg) for 6 years. When the overdenture prosthesis
mandibular 2 implants was removed, gingival recession, bleeding on probing and suppuration
were detected around the implants. On radiographical examination, horizontal bone loss around
implants was observed. Plaque index, gingival index, probing depth, bleeding on probing,
suppuration were recorded before and 3 weeks after treatment. Non-surgical periodontal therapy
was supporteed with %0,12 chlorhexidine subgingival irrigation.
343
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-109
Endodontik enfeksiyona bağlı kök/kemik rezorpsiyonunda tedavi yaklaşımı:
bir olgu sunumu
Evren Özen1, Ömer Birkan Ağralı1, Leyla Kuru1, Selin Göker2
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
2
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, İstanbul
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Endodontik enfeksiyon tedavi edilmezse, periodontal dokularda şiddetli yıkımla
karakterize diş kayıplarına sebep olabilir. Bu olgu sunumunda, alt çene keserler bölgesinde kist
varlığı şikayetiyle kliniğimize başvuran, sistemik olarak sağlıklı, sigara içmeyen 26 yaşındaki erkek
hastada endodontik enfeksiyona bağlı gelişen kök/kemik rezorpsiyonunun multidisipliner tedavi
yaklaşımı gösterilmiştir.
344
GEREÇ-YÖNTEM: Yapılan klinik ve radyografik muayenede 31, 41 ve 42 nolu dişlerde klinik olarak
artmış mobiliteye eşlik eden ve radyografik olarak tespit edilen periapikal radyolusent alanlar
görüldü. Ağız hijyeni eğitimi ve diş/kök yüzeyi temizliğini içeren başlangıç periodontal tedaviyi
takiben ilgili dişlere endodontik tedaviler uygulandı. Dişler 35 numaralı kanal eğesine kadar
genişletildi, %5.25’lik sodyum hipokloritle irrigasyon yapıldı ve final yıkaması %17’lik etilen diamin
tetra asetik asit ile sağlandı. Kanallar lateral kondensasyon tekniği ile dolduruldu. Endodontik
tedavilerin tamamlanmasından 1 ay sonra 41 nolu dişteki periapikal kistin ve 42 nolu dişin kök
yüzeyindeki eksternal rezorpsiyonun tedavisi amacıyla cerrahi işlem planlandı. Tam kalınlık flep
33-43 nolu dişler arası bölgede vestibül yüzeyde kaldırıldı, kemik defekt alanları degranüle
edildi, 42 nolu dişin kök yüzeyi mineral trioksit agregat (MTA) ile restore edildi, periapikal kemik
lezyonlarına hyalüronik asit içerikli jel uygulandıktan sonra flep primer olarak kapatıldı. BULGULAR: Postoperatif 3. ayda, ilgili bölgede yumuşak dokunun sağlıklı olduğu ve radyografik
olarak kemiğin iyileşmekte olduğu görüldü.
SONUÇ: Bu olgu sunumunda, endodontik enfeksiyona bağlı gelişen kök ve kemik rezorpsiyonlarının
tedavisinde endodonti ve cerrahiyi içeren multidisipliner tedavi yaklaşımının başarılı olabileceği
gösterilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-109
Treatment approach in root/bone resorption caused by endodontic
infection: a case report
Evren Özen1, Ömer Birkan Ağralı1, Leyla Kuru1, Selin Göker2
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
2
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
1
Matherial and METHOD: Clinical and radiographical examinations showed increased mobility
and radiographically detectable periapical radiolucent lesions around teeth no 31, 41, 42. Initial
periodontal therapy was applied followed by endodontic treatment. Root canals of the teeth
which are involved in periapical lesions, were widened up to no 35 file. The canals were irrigated
with sodium hypochloride (5.25%) and the final irrigation was done with ethilen diamine tetra
asetic acide (17%). Subsequently, root canals were filled with lateral condensation technique. One
month after the completion of endodontic treatment, surgical therapy was planned in order to
treat the periapical cyst located on the root surface of tooth no 41 and to regenerate the external
resorption on the distal root surface of tooth no 42. Mucoperiosteal flap was elevated between
teeth number 33-43, Following degranulation, the external resorption on root surface of tooth
no 42 was treated with minerale trioxyde aggregate and hyaluronic acid gel was applied onto the
periapical lesions. Suturing was achieved with primary wound closure. RESULTS: In postoperative 3rd month, clinic and radiographic examinations demonstrated
uneventful soft and hard tissue healing. CONCLUSION: This case report showed successful multidisciplinary approach in the treatment of
root/bone resorption caused by endodontic infection.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Endodontic infection can cause periodontal tissue destruction resulting in tooth loss
if left untreated. In this case report, the multidisciplinary treatment approach was presented in
26 year old, non-smoker, sistemically healthy male patient of with complaints of cyst caused by
endodontic infection in lower incisor region. 345
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-110
Osseöz Metaplazi Gösteren İrritasyon Fibromu: Bir Olgu Raporu
Gül Sipahi, Hafize Özener, Başak Doğan
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: İrritasyon fibromu, genellikle bukkal mukoza okluzyon hattında izlenen lokalize reaktif bir
büyümedir. Oral mukozada sık görülen bu benign lezyonun; mikrobiyal dental plak, diştaşı, uyumsuz
restorasyonlar ile dudak, yanak ve dilin kronik yaralanmalarıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu
olgu raporunda, hastayı estetik ve fonksiyonel olarak rahatsız eden ve plak birikimine elverişli bir
ortam sağlayan irritasyon fibromunun periodontal tedavi yaklaşımı sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Gereç ve YÖNTEMLER: Otuz yaşındaki erkek hasta Marmara Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Periodontoloji Kliniği’ne üst ön bölgedeki dişeti büyümesi şikayetiyle başvurdu. Alınan
anamnezde; hastanın sistemik olarak sağlıklı olduğu, lezyonun son bir yıldır bulunduğu ve yavaş
büyüme gösterdiği öğrenildi. Klinik muayenesinde; #12 nolu dişin vestibül yüzeyini kaplayan,
oklüzyona ulaşmış, sapsız, hiperemik, fibrotik dişeti büyümesi saptandı. Radyografik incelemede
ilgili bölgede yatay kemik kaybı tespit edildi. Hastaya ağız hijyeni eğitimi ve diş/kök yüzeyi
temizliğini içeren başlangıç periodontal tedavi (BPT) yapıldı. BPT’den dört hafta sonra küçülen
ve fibrotik hale gelen lezyon, konvansiyonel yöntemle sağlıklı doku içerecek şekilde eksize edildi,
doku biyopsi için ayrıldı. Mukoperiostal flep kaldırılarak düzensiz kemik alanlarına ostektomi ve
osteoplasti uygulandı. Flep primer olarak kapatıldı. Biyopsi örneği histopatolojik inceleme için
patoloji bölümüne gönderildi. Dikişler bir hafta sonra alındı.
346
BULGULAR: Periodontal cerrahi sonrası iyileşme sorunsuz oldu. Histopatolojik olarak incelenen
0,8x0,6x0,4 cm ölçülerindeki, fibrotik düzensiz doku parçasına irritasyon fibromu, fokal osseöz
metaplazi teşhisi koyuldu. Operasyondan 1, 2 ve 3 ay sonra yapılan kontrollerde herhangi bir
rekürrans gözlenmedi. SONUÇ: Bu olgu sunumunda, BPT’yi takiben gerçekleştirilen kemik cerrahisi ile osseöz metaplazi
gösteren irritasyon fibromunun başarılı tedavisi gösterilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-110
Irritation Fibroma with Osseous Metaplasia: A Case Report
Gül Sipahi, Hafize Özener, Başak Doğan
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
MATERIAL-METHODS: A thirty-year-old male patient applied to our periodontology clinic
with a chief complaint of gingival enlargement in upper anterior region. The medical and dental
history revealed patient was systemically healthy and the slow-growing gingival enlargement
was present for 1 year. In intraoral examination, non-pedunculated, fibrotic, gingival enlargement
which reached to occlusal level was observed completely covering buccal area of tooth #12. In
radiographic examination, horizontal bone loss was detected in related region. Patient was treated
with initial periodontal therapy (IPT) including oral hygiene instructions and scaling and root
planning. Four weeks after IPT, edematous lesions decreased in dimension. Gingival enlargement
was excised including healthy tissue, and lesion removed was kept in proper conditions for biopsy.
Mucoperiostal flap was reflected, osteoctomy and osteoplasty procedures were performed.
Primary closure of flap was achieved. Biopsy sample was sent to histopathological examination.
RESULTS: Uneventful healing was observed. Histopathologically examined, fibrotic, irregular
tissue sample with 0.8x0.6x0.4 cm dimensions was diagnosed as “irritation fibroma, focal osseous
metaplasia”. No recurrence occurred at 1-2-3 months after operation.
CONCLUSION: The case report indicates successful treatment of irritation fibroma with osseous
metaplasia can be achieved by IPT and periodontal surgical approach.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Irritation fibroma is a localized, reactive enlargement which usually occurs in buccal mucosa
at the level of occlusion. This benign lesion is thought to develop as a result of microbial dental
plaque, calculus, overhanging restorations, and chronic trauma of lip, cheek and tongue. In this
case report, periodontal treatment approach of irritation fibroma is presented.
347
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-111
Gingival Fibromun Periodontal Tedavisi: İki Olgu Sunumu
Kübra Kundak1, Gül Sipahi1, Hafize Özener1, M. Hasan Toper2, Z. Leyla Cinel2, Başak Doğan1
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
2
Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Fakültesi Anabilim Dalı, İstanbul
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Gingival fibrom, dişeti bağ dokusu ya da periodontal ligamentten kaynaklanan, yavaş
büyüyen, enflamatuar dişeti hiperplazisidir. Bu olguların amacı; lokalize dişeti büyümesi şikayetiyle
ile kliniğimize başvurmuş hastalara uygulanan periodontal tedavi ve lezyonların histopatolojik
incelenme sonuçlarını sunmaktır. 348
Gereç ve YÖNTEMLER: Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Kliniği’ne;
sistemik olarak sağlıklı, 29 (Vaka-1) ve 35 (Vaka-2) yaşlarındaki iki kadın hasta, dişeti büyümesi
şikâyetiyle başvurdu. Klinik muayenede Vaka-1’de #12-#13 nolu ve Vaka-2’de #32-#33 nolu dişlerin
interdental bölgesinde, sapsız, hiperemik dişeti büyümeleri saptandı. Radyografik muayenede iki
vakada da alt ve üst çenede yatay kemik kayıpları gözlendi. Klinik ve radyografik değerlendirme
sonucunda kronik periodontitis teşhisi konulan hastalara ağız hijyeni eğitimi ve diş/kök yüzeyi
temizliğini içeren başlangıç periodontal tedavi (BPT) uygulandı. BPT ile ödematöz ve hiperemik
lezyonlar fibrotik hale geldi ve boyutlarında azalma gözlendi. Her iki vakada da dört hafta sonra
dişeti büyümeleri eksizyonel biyopsi ile uzaklaştırıldı. Vaka-1’de eksizyonel biyopsiyi takiben
gingivektomi ve gingivoplasti uygulandı. Vaka-2’de ise eksizyonel biyopsiyi takiben mukoperiostal
flep kaldırılarak rezektif yaklaşımla kemik düzeltildi. Kuronale kaydırılan flep tekniği ile primer
kapanma sağlandı, bir hafta sonra dikişler alındı. Biyopsi örnekleri histopatolojik olarak incelendi.
BULGULAR: Operasyon sonrası iyileşme sorunsuz oldu. Histopatolojik olarak hematoksilen-eozin
boyama ile incelenen 0.4x0.4x0.2 cm (Vaka-1) ve 0.7x0.5x0.4 cm (Vaka-2) boyutlardaki lezyonlarda
mukozanın skuamöz epitelden ve submukozanın kronik enflamasyondan zengin fibröz dokudan
oluştuğu izlendi. Bu bulgular doğrultusunda “gingival fibrom” teşhisi kondu. Operasyondan 1, 2 ve
3 ay sonra yapılan kontrollerde her iki vakada da rekürrans gözlenmedi.
SONUÇ: Mevcut olgular, gingival fibromun BPT ve cerrahi yaklaşımla başarılı olarak tedavi
edilebildiğini ortaya koymaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-111
Periodontal Treatment of Gingival Fibroma: Two Case Reports
Kübra Kundak1, Gül Sipahi1, Hafize Özener1, M. Hasan Toper2, Z. Leyla Cinel2, Başak Doğan1
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
2
Department of Medical Pathology, Faculty of Medicine, Marmara University, Istanbul, Turkey
1
Material&METHODS: Systemically healthy, 29 (Case-1) and 35 (Case-2) year-old two female
patients applied to our periodontology clinic with a chief complaint of gingival enlargement.
Intraoral examinations revealed non-pedunculated, hyperemic, gingival enlargements were
present in interdental area of tooth #12-#13 in Case-1 and #32-#33 in Case-2. In radiographic
examination, full-mouth horizontal bone loss was detected in both cases. Due to clinical and
radiographic examinations, patients were diagnosed with chronic periodontitis. Patients were
treated with initial periodontal therapy (IPT) including oral hygiene instructions and scaling and
root planning. After IPT, initially hyperemic and edematous lesions decreased in dimension. After 4
weeks, gingival enlargements were removed with excisional biopsy. In Case-1, gingivectomy and
gingivoplasty procedures were performed. In Case-2, mucoperiostal flap was reflected, osseous
resective surgery was performed following excisional biopsy. Flap’s primary closure was achieved
by coronally positioned flap technique. Biopsy samples were examined histopathologically.
RESULTS: Uneventful healing was observed after operation. By using hematoxylin-eosine stain,
lesions with 0.4x0.4x0.2 cm (Case-1) and 0.7x0.5x0.4 cm (Case-2) dimensions were examined
histopathologically. Examination revealed mucosa containing squamous epithelium whereas
submucosa containing chronically inflamed fibrous tissue, lesions were diagnosed as “gingival
fibroma”. No recurrence occurred at 1-2-3 months, post-operation.
CONCLUSION: Case reports indicate successful treatment of gingival fibroma can be achieved by
IPT and periodontal surgical approach.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Gingival fibroma is a slow-growing, inflammatory gingival hyperplasia which arises from
gingival connective tissue or periodontal ligament. The case reports aim to present the results of
periodontal treatment of localized gingival enlargement and histopathological examination of
lesions.
349
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-112
Kök yüzeyi kapatmada epitelli bağ dokusu greftiyle birlikte kuronale
kaydırılan flep
Volkan Eren, Ömer Birkan Ağralı, Selin Yıldırım, Kemal Naci Köse, Leyla Kuru
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Dişeti çekilmesi, dişeti kenarının mine-sement sınırının apikaline doğru yer değiştirmesi
olarak tanımlanan mukogingival bir problemdir. Hastalarda hassasiyet, kök yüzeyi çürüğü ve
estetik kaybı gibi problemlere sebep olan dişeti çekilmeleri günümüzde periodontal plastik cerrahi
yaklaşımlarla tedavi edilmektedir. Bu vaka sunumunda, Miller sınıf I ve sınıf II lokalize dişeti
çekilmelerinde epitelli bağ dokusu grefti ile birlikte uygulanan kuronale kaydırılan flep tekniği ile
kök yüzeyi kapatma amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
VAKA RAPORU: Kliniğimize dişeti çekilmesi ve buna bağlı hassasiyet şikayeti ile başvuran 33
numaralı dişinde Miller sınıf II lokalize dişeti çekilmesi bulunan 16 yaşındaki erkek hasta ve 23
numaralı dişinde Miller sınıf I lokalize dişeti çekilmesi bulunan 30 yaşındaki kadın hasta tedavi
edildi. Hastalara ağız hijyeni eğitimi, diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesini içeren
başlangıç periodontal tedavi yapıldı. Altı hafta sonra lokal anestezi altında ilgili bölgelerde kök
yüzeyini kapatmak ve keratinize dişeti dikey boyutunu arttırmak amaçlarıyla epitelli bağ dokusu
grefti ile birlikte konvansiyonel kuronale kaydırılan flep tekniği uygulandı. Operasyon sonrası 1.
hafta, 1. ay ve 3. aylarda klinik ölçümler yapıldı. Vakaların 3 aylık takiplerinde tam kök yüzeyi
kapanması gözlendi.
350
SONUÇ: Epitelli bağ dokusu grefti ile birlikte uygulanan kuronale kaydırılan flep tekniğinin Miller
sınıf I ve sınıf II lokalize dişeti çekilmelerinin tedavisinde kök yüzeyi kapatmada %100 başarı
sağladığı görülmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-112
Coronally-advanced flap with epithelized connective tissue graft for root
coverage
Volkan Eren, Ömer Birkan Ağralı, Selin Yıldırım, Kemal Naci Köse, Leyla Kuru
Marmara University, Dental Faculty, Department of Periodontology, Istanbul
INTRODUCTION: Gingival recessions are mucogingival problems in which the gingival margin
migrates apically from cemento-enamel junction. Patients with complaints of sensitivity, root
caries and loss of aesthetics due to the gingival recessions could be treated with periodontal plastic
surgical approaches. In these two cases, the aim was to cover Miller Class I and II gingival recessions
with coronally-advanced flap combined with epithelized connective tissue graft.
CONCLUSION: Coronally-advanced flap with epithelized connective tissue graft technique proved
to be a succesful treatment for root coverage at Miller I and II localized gingival recessions.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: Localized gingival recessions in a 16 year-old male patient and a 30 year-old female patient
with complaint of sensitivity were treated. Phase I periodontal therapy including oral hygiene
instructions, scaling and root planing was performed. After 6 weeks, under local anesthesia
epithelized connective tissue graft combined with conventional coronally-advanced flap technique
was performed to cover root surfaces and to increase keratinized tissue height. Clinical parameters
were evaluated at post-operative 1 week, 1 month, and 3 months. Full root coverage was succeeded
at 3 months in both of the cases.
351
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-113
Lokalize Dişeti Çekilmelerinin Tedavisinde Serbest Dişeti Grefti ve Gingival
Ünit Grefti Kullanımının Karşılaştırılması: Vaka Serisi
Kaan Tazegül, Şeyma Bozkurt Doğan, Umut Ballı, Zehra Gülsoy
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak
AMAÇ: Dişeti çekilmelerinin tedavisinde farklı teknikler kullanılmakta olup serbest dişeti grefti
ve gingival ünit grefti de bunlar arasındadır. Tedavide ilgili doku ve vasküler destek arasındaki
sinerjistik ilişki önemli bir faktördür. Bu nedenle, gingival ünit (GU) greftleri avasküler kök yüzeyleri
üzerinde canlı kalabilme özelliğine sahip olup uygun şekilde kök yüzeyinin kapanmasını sağlarlar.
Bu vaka serimizin amacı, lokalize dişeti çekilmesi bulunan 10 farklı vakada serbest dişeti ve gingival
ünit greftleri kullanılarak yapılan tedavilerin klinik sonuçlarını değerlendirmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM-GEREÇLER: Bu vaka serisi; Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
Periodontoloji Anabilim Dalı’na başvuran Miller Class I,II veya III ≥2 mm dişeti çekilmesi olan 10
sistemik sağlıklı birey üzerinde planlandı. Tedavi edilen diş bölgelerindeki cep derinlikleri, klinik
ataşman seviyesi, dişeti çekilme derinliği ve keratinize dişeti genişliği ilgili dişlerin midfacial
yüzeylerinden başlangıçta, cerrahi operasyondan sonra 1. ve 3. aylarda ölçülerek kaydedildi.
Çekilme bölgeleri rastgele şekilde iki gruba ayrılarak 1.gruba (n=5) gingival ünit grefti (marjinal
gingival ve papili içerecek şekilde palatal doku) ve 2.gruba (n=5) serbest dişeti grefti (yalnızca
palatal doku) uygulandı.
352
BULGULAR: Hastalara yapılan cerrahi işlemler sonrası toplam 3 aylık takipte, her iki grupta da
dişeti çekilme derinliği ve genişliğinde azalma bulunurken keratinize dişeti genişliğinde artış elde
edilmiştir.
SONUÇ: Bu vaka serisinin sonuçları değerlendirildiğinde mevcut dişeti çekilmelerinin gingival ünit
grefti ile tedavisinin serbest dişeti grefti ile tedavisi kadar başarılı sonuç verdiği görülmüştür.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-113
Treatment of Localized Gingival Recessions Using Free Gingival Grafts and
Gingival Unit Grafts: Case Series
Gingival recession defects can be treated with numerous surgical procedures such as free gingival
grafts and gingival unit grafts. The synergistic relationship between involved tissues and vascular
supply is an important factor in the treatment. Therefore, gingival unit (GU) grafts with site
specific vascular supply may have capacitiy for survival on avascular root surfaces and results
in predictable root covarage. The purpose of this case report is to present the clinical results of
localized recessions treated by using gingival unit grafts and free gingival graft in ten cases.
These case series enrolled on a total of 10 patients with systemically healthy who have
been Miller Class I,II or III gingival recessions ≥2mm were applied to the Periodontology
Department. Periodontal measurements of tooth who have been gingival recessions will
be recorded with same graduated periodontal probe; probing depth, depth of gingival
recession and keratinized gingiva level. All clinical indices will be recorded at buccal surface
of tooth at baseline, 1th month and 3rd month after surgery. Recessions were treated with
gingival unit grafts (masticatory palatal tissue involving marginal gingiva and papillae)
in group 1 (n=5) and with palatal grafts (masticatory palatal tissue ) in group 2 (n=5).
Recession height and recession weight in both patients was found to be reduced and keratinized
tissue level gain was achieved, after 3 months follow up. In these case series, application of the
Gingival Unit for root coverage has been successful in tooth with gingival recession as well as Free
Gingival Graft.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Kaan Tazegül, Şeyma Bozkurt Doğan, Umut Ballı, Zehra Gülsoy
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak, Turkey
353
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-114
Periferik Dev Hücreli Granulomanın Değerlendirilmesi: İki Vaka Raporu
Elif Nihan Atalay, Murat İnanç Cengiz
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak
Periferik dev hücreli granülom (PDHG), gerçek bir tümörden çok, anormal tamir sonucu oluşan
reaktif, patolojik, hiperplazik bir lezyondur. Teşhis, enflamasyon ve vaskülarizasyonun görüldüğü
stromadaki, multinükleer dev hücrelerin varlığı ile doğrulanır. Tedavisi genellikle cerrahi eksizyon
ve neden olabilecek irritan faktörlerin eliminasyonudur. Bu vaka sunumundaki amacımız,
biyopsi sonucu histopatolojik olarak PDHG tanısı konulan iki hastanın tedavisi ve takibinin
değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Bölümüne kanama ve ağrı
şikayeti ile başvuran, 31 yaşındaki sistemik sağlıklı kadın hastanın 46,47,48 nolu dişlerinin
bukkal bölgesinde kanamalı ve travmatize olmuş, ağrılı lezyon görüldü. Hastanın anamnezinde,
aynı bölgeden yaklaşık 2 yıl önce de lezyon eksize edildiği ve lezyonun tekrarladığı öğrenildi.
Operasyon esnasında, 8 numaralı dişte mobilite ve kemik kaybı görüldüğü için, çekim yapıldı.
2.vakada ise, 52 yaşındaki sistemik olarak bir rahatsızlığı bulunmayan erkek hasta mandibula lingual
bölgedeki ağrısız, yumuşak ve mavimsi şişlik nedeniyle başvurdu. Klinik muayenede, oral hijyeni kötü
olan ve lezyon görülen bölgede 6mm’lik periodontal cepler belirlendi. Faz 1 tedavinin ardından flep
kaldırılaraklezyontümüyleeksizeedildiveilgilialanküreteedildi.Alınandokularpatolojiyegönderildi.
Her iki dokunun histopatolojik değerlendirmesi sonucu PDHG tanısı konuldu.
354
İki vakamızda da lezyon mandibulada olup, PDHG olan bölgelerde, kemikte rezorbsiyon ve dişlerde
mobilite tespit edildi. Yapılan çalışmalarda, PDHG tekrarlanma riskinin %5-%11 arasında rapor
edilmiştir. Bizim hastamızda ise 6 aylık takip süresi sonucunda tekrarlanma olmamıştır.
Sonuç olarak; oral boşlukta meydana gelen bu lezyonların tedavilerinde, doku tamamı ile
uzaklaştırıldığında başarıya ulaşıldığı, özellikle tekrarlanma riskleri yönünden takip edilmeleri
gerektiği düşünülmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-114
Evaluation of Peripheral Giant Cell Granuloma: Two Case Reports
Elif Nihan Atalay, Murat İnanç Cengiz
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak,Turkey
Peripheral giant cell granuloma (PGCG) is exophytic benign growth of gingival tissues which has
an origin from periodontal ligament or mucoperiosteum. Clinically, it appears as a solitary nodule
which may be sessile or pedunculated.The lesion varies usually between 0.5-2cm in diameter. The
treatment is surgical excision and elimination of irritation factors. Two patients with PGCG were
presented in our case report.
PGCGs are soft tissue lesions, but they can cause resorbtion by affecting the underlying bone
tissue. In connection with persisting trauma, the lesion continues to grow. Early recognition
of the lesions and the elimination of local factors and deep pockets are important steps in the
treatment. These lesions can be treated successfully. Even if these lesions have been reported to have a low
recurrence rate, the patients must be placed on a follow -up program.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
A 31-year-old woman, with traumatized recurrent lesion on the gingiva on the vestibular site
of mandibular right molar region, applied to the Periodontology Department. After clinical
examination and phase 1 therapy, the lesion was excised totally. During the operation, the mobile
teeth associated with the lesion were extracted. The other case is a 52-year-old man presented
with a blue solitary lesion on the lingual site of the mandible. After clinical examination and
phase 1 therapy, excisional biopsy of the lesion and root planning and curretage of the anterior
teeth was performed. There was no complications or recurrence after routine follow up of six
months.
The two biopsy was diagnosed histopathologically as a PGCG.
355
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-115
Dişeti Kenarı Apikalinden Kırılmış Maksiller Santral Dişin Tedavisinde
Multidisipliner Yaklaşım
Seyedrasoul Bootorabi1, Racha Hariri2, Kadir Beycan2, Zeliha Şanıvar3, Leyla Kuru1,
Kemal Naci Köse1
1
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul
2
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodontii Anabilim Dalı, İstanbul
3
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Dişeti kenarı apikalinden kırılmış anterior dişlerin tedavisinde esas olan, kırık hattının
biyolojik mesafeyi koruyacak şekilde restorasyon kenarı haline getirilebilmesidir. Bu amaca
ulaşmada yegâne yol vakayı hem periodontoloji, hem ortodonti, hem de protez içeren
multidisipliner yaklaşımla tedavi etmektir. Bu olguda, dişeti kenarı apikalinden kırılmış üst santral
dişin multidisipliner tedavisi sunulmaktadır.
356
YÖNTEM: Üst ön dişinin dişeti altından kırılması sebebiyle kliniğimize başvuran 20 yaşındaki
erkek hastanın yapılan klinik ve radyografik muayenesinde sınıf I iskeletsel ve dental malokluzyon
tedavisi görmekte olduğu, kanal tedavisi olmuş üst sağ santral dişinin travma nedeniyle dişetinin
oldukça apikalinden kırıldığı saptandı. Radyografik olarak bir patoloji olmadığı ve kökün yeterli
uzunlukta olduğu tespit edilerek, kırık hattını koronale taşımak ve yapılacak restorasyon için yeterli
biyolojik mesafe sağlamak amacıyla dişin kanalına ortodontik mini vida yerleştirilerek elastiklerle
alveol içindeki kökün “circumferential supracrestal fiberotomy” destekli “forced eruption” tekniği
ile ekstrüzyonuna başlandı. Fiberotomi işlemi 6 hafta boyunca haftalık olarak uygulanarak
gerektiğinde elastikler değiştirildi. Estetik dişeti seviyelemesine yönelik minimal periodontal
flep cerrahisi 4 haftalık pekiştirme sonrasında gerçekleştirildi. Operasyonu takip eden altı hafta
sonunda diş metal destekli porselen kron ile tedavi edilerek hastanın ortodontik tedavisine devam
etmesi sağlandı. BULGULAR: Hastanın 6 aylık takip döneminde dişin ve periodontal destek dokularının sağlıklı bir
şekilde korunduğu, hastanın ortodontik tedavisinin problemsiz devam ettiği gözlendi.
SONUÇ: Dişhekimliğinde çözülmesi zor bir problem olan dişeti kenarı apikalinde meydana gelen
diş kırığının doğru planlanmış “circumferential supracrestal fiberotomy” destekli “forced eruption”
tekniği ile yeterli biyolojik mesafe ve restorasyonu destekleyecek uzunlukta diş boyutu elde
edilerek hem estetik hem de fonksiyonel olarak başarıyla tedavi edilebildiği gösterilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-115
The Multidisciplinary Approach in The Treatment of Subgingivally
Fractured Maxillary Central Incisor
Seyedrasoul Bootorabi1, Racha Hariri2, Kadir Beycan2, Zeliha Şanıvar3, Leyla Kuru1,
Kemal Naci Köse1
1
Department Of Periodontology, Faculty Of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
2
Department Of Orthodontics, Faculty Of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
3
Department Of Prosthodontics, Faculty Of Dentistry, Marmara University, Istanbul, Turkey
METHOD: 20 years old male patient was presented with (SF) maxillary tooth. His clinical and
radiological examination revealed the horizontal fracture far below the gingival margin in his left
central incisor due to the trauma. He was receiving the orthodontic treatment and the tooth had
root canal treatment. Because of the presence of enough root length, preservation the tooth was
decided. Forced eruption with circumferential supracrestal fiberotomy (FEWCSF) technique was
chosen to carry the fracture line above the gingival margin and to attain the biological width.
Mini screw was inserted inside the root and elastics were used for extrusion. Fiberotomies were
repeated every week for six weeks. The periodontal crown lengthening was performed to level the
gingival margins after 4 weeks of stabilization. The tooth was restored with porcelain-fused metal
crown 6 weeks after the surgery.
RESULTS: The tooth and the periodontal tissues were healthy following 6 months during his
orthodontic treatment. CONCLUSION: Correctly chosen (FEWCSF) allows the treatment of (SF) incisor tooth to be used as
the support of a single crown and to maintain its individual integrity while contributing to esthetic
and function.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSE: The crucial criterion in the treatment of subgingivally fractured (SF) teeth is to create
the biological width between the crestal bone and the fracture line of which will be the restoration
margin. The multidisciplinary treatment approach including periodontology, orthodontics, and
prosthodontics is the only way in the treatment of such cases. In this case report, the treatment of
(SF) maxillary central incisor was presented. 357
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-116
Akut Streptokokal Gingivitisin Eşlik Ettiği Kronik Periodontitis: Bir Olgu
Raporu
Merve Topaloğlu, Cankat Kara
Ordu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Ordu
AMAÇ: Akut streptokokal gingivitis oral mukozanın akut inflamasyonudur ve ağrı, ateş, halsizlik
ve submandibuler lenfadenitle ilişkili parlak kırmızı, ödematöz diş etiyle karakterizedir. Neisseria
gonrrhea, Treponema pallidum, Streptokok türleri ve diğer organizmalar akut streptokokal
gingivitise neden olmaktadır. Periodontal doku yıkımı, alveoler kemik ve ataşman kaybı ile
sonuçlanan periodonsiyumun kronik enflamasyonu ile karakterize kronik periodontitis gibi diğer
ağız hastalıkları ile beraber görülebilir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu vaka raporu kliniğimize ağrı, diş eti kızarıklığı, şiddetli dişeti kanamaları ve dişeti
inflamasyonu ile ağız kokusu şikayetleri ile başvuran 36 yaşında kadın hastanın tedavisini
anlatmaktadır. Aynı zamanda şiddetli plak birikimi, ataşman kayıpları ve radyografik olarak
horizontal kemik kayıplarının görülmesiyle hastaya akut streptokokal gingivitisin eşlik ettiği kronik
periodontitis tanısı koyuldu. Kliniğimize başvurmadan önce hastanın boğaz enfeksiyonu geçirdiği
alınan anamnezde öğrenildi. Hastaya cerrahi olmayan periodontal tedavi uygulanıp, detaylı oral
hijyen eğitimi, ve uygun antimikrobial tedavi verildi. Hasta 6 ay ve 1 sene sonra değerlendirildi.
358
BULGULAR: Bu vakada cerrahi olmayan periodontal tedavi ile sistemik antibiyotik tedavisi akut
streptokokal gingivitisin eşilk ettiği kronik periodontitisin tedavisi için yeterli oldu. Hastanın diş
etlerindeki ağrı, kırmızılık, inflamasyon ve kanama tamamen kayboldu. Cep derinlikleri 3 mm ve
altına düşürüldü. 1 yıl sonra hastanın yeterli oral hijyene sahip olduğu görüldü ve herhangi bir
nüks gözlenmedi.
SONUÇ: Bu vakada cerrahi olmayan periodontal tedavi ile sistemik antibiyotik kullanımı, akut
streptokokal gingivitis tedavisinde başarı sağladı. Hastalık nadir görüldüğünden her ne kadar
dental literatürde daha az ilgi görmekteyse de akut streptokokal gingivitisin tedavisi hastalığın
ciddi komplikasyonlara yol açabilmesi nedeniyle gün geçtikçe önem kazanmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-116
Chronic Periodontitis With Acute Streptococcal Gingivitis: A Case Report
Merve Topaloğlu, Cankat Kara
Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, University of Ordu, Ordu, Turkey
AIM: Acute streptococcal gingivitis is an acute inflammation of oral mucosa and characterized by
swollen bright-red gingiva associated with pain, fever, malaise, and submandibular lymphadenitis.
Specific bacterial such as Neisseria gonorrhea, Treponema pallidum, Streptococcal species, and
others may be due to acute streptococcal gingivitis. It may be seen with the other oral diseases
as chronic periodontitis that is characterized by a chronic inflammation of the periodontium that
results in periodontal tissue destruction, attachment and alveolar bone loss.
CONCLUSION: The patient was successfully treated. There was no gingival bleeding, pain,reddish
and inflamation. The patient have adequate oral hygiene and no recurrence was observed after 1 year.
RESULT: Non-surgical periodontal treatment with systemic antibiotic is effective treatment of
acute streptococcal gingivitis. Cause acute streptococcal gingivitis was seen rarely, it has been
given little attention in the dental literature The treatment of acute streptococcal gingivitis is
importance because due to serious complications,
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: This case report presents the treatment of a 36-years old female patient who
attended to our department with the complains of pain, gingival reddish, severe bleeding
gums, severe gingival inflammation and halitosis. At the same time severe plaque accumulation
and attachment loss was diagnosed as an acute streptococcal infection associated with
chronic periodontitis. She had throat infection before she attended to our clinic. Oral hygiene
instruction, non-surgical periodontal therapy (scaling and root planning and dental polishing)
and antimicrobial therapy were given to patient. The patient evaluated 6 months and 1 year. 359
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-117
İmplant Uygulaması Öncesinde Serbest Dişeti Grefti ile Keratinize Dokunun
Arttırılması: Olgu Sunumu
Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Esra Zor2
1
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Dişhekimliği Bilimleri Merkezi Peridontoloji Anabilim Dalı, Ankara
2
Mevki Asker Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Servisi, Ankara
Amaç: Dental implantların protetik tedavi öncesinde etrafında yeterli keratinize doku
bulunmaması, dudak, yanak ve dil hareketlerine karşı mukozanın direncini azaltmakta,
implant ile mukoza arasına plak birikimini kolaylaştırmaktadır. Bu durum plak kontrolünü
zorlaştırmakla birlikte peri-implant mukozitisle başlayan ve implant kaybı ile sonuçlanan bir süreci
başlatabilmektedir. Bu olgu sunumunun amacı dental implant uygulaması öncesinde keratinize
mukoza miktarının arttırılması için serbest dişeti grefti (SDG) uygulamasını ve 12 aylık takibini
sunmaktır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Olgu Sunumu:67 yaşında erkek hasta kliniğimize diş eksikliği şikâyeti ile başvurdu. Hastanın
ağız içi muayenesinde 36-37 nolu dişlerinin olmadığı ve keratinize dokunun da yetersiz olduğu
görüldü. Hastaya implant yapılması planlandığından keratinize dokunun artırılabilmesi için
SDG yapılmasına karar verildi. Lokal anestezi altında alıcı yatak hazırlandıktan sonra palatinal
mukozadan alınan greft alıcı yatağa süture edildi. İki hafta sonra süturlar alındı ve iyileşmenin
sorunsuz olduğu görüldü. Hastaya 3. ayda implant, 7. ayda ise implant üstü sabit parsiyel protez
yapıldı.
360
Bulgular:Yapılan tedavi sonrasında molar bölgede keratinize doku miktarı ile birlikte yanak ve
dil hareketlerine karşı mukozanın direnci artırılmıştır. Hastanın plak kontrolü kolaylaşmış ve bu
sayede periimplant hastalık riski de azalmıştır.
Sonuç: Keratinize dokunun yetersiz olduğu ya da olmadığı durumlarda implant uygulaması
öncesinde SDG uygulamasının başarılı bir tedavi yaklaşımı olduğu düşünülmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-117
Increasing of Keratinized Tissue with Free Gingival Graft Before Implant
Treatment: A Case Report
Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Esra Zor2
Department of Periodontology, Gulhane Medical Academy Ankara, Turkey
2
Department of Oral Health Service Mevki Military Hospital, Ankara, Turkey
1
Aim: Lack of adequate keratinized tissue around dental implants before prosthetic treatment
reduces mucosa resistance against lip, cheek and tongue movements, facilitates the accumulation
of plaque between the implant and mucosa. This situation can start a process complicating plaque
control, at the same time starting with periimplant mucositis and leading to the loss of the implant.
This case report aims to present application of free gingival graft (FGG) to increase the amount of
keratinized mucosa before application of dental implants and follow-up of twelve months.
Findings: After the treatment mucosa resistance was increased against lip, cheek and tongue
movements with the amount of keratinized tissue in the molar region. Patient’s plaque control
facilitated, thus the risk of periimplant disease reduced.
Result: FGG is considered to be a successful treatment when there is insufficient or lack of
keratinized tissue before the application of implant.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Case: A sixty seven year old male patient referred to our clinic with a complaint of missing teeth.
In his intraoral examination, his 36-37 number teeth were absent and also keratinized tissues
were inadequate. As implant operation was planned to the patient, FGG operation was decided to
increase keratinized tissue. After preparation of recipient region, graft, taken from palatal mucosa,
was sutured to the recipient region under local anesthesia. Two weeks later the sutures were
removed and healing was seen without any problem. Implant was inserted in the third month and
in the seventh month implant supported fixed partial denture was fabricated.
361
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-118
Travmatik Mukozal Ülserasyon ve Tedavisi: Olgu Sunumu
Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Güzin Deveci3
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Dişhekimliği Bilimleri Merkezi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Ankara
2
Mevki Asker Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü, Ankara
3
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Pataloji Anabilim Dalı, Ankara
1
Amaç: Dişhekimliğinde sıklıkla karşılaşılan oral mukoza hastalıklarından biri travmatik mukozal
ülserasyonlardır. Travmatik mukozal ülserasyonlar; fiziksel, kimyasal ve termal olarak farklı travma
şekilleri ile oluşabilen lezyonlardır. Malignite potansiyeli yüksek olan oral bölgede mukozal
hastalıkların teşhisinin hemen konulması önemlidir. Bu olgu sunumunun amacı; oral mukozal
ülserasyonu bulunan hastaya tedavi yaklaşımını sunmaktır.
Olgu: 55 yaşında kadın hasta kliniğimize alt çenesinin sağ iç tarafında ağrı ve hareketli protezini
kullanamama şikâyetiyle başvurdu. Yapılan ağız içi muayenesinde hastanın sağ mandibular 4 nolu
dişin lingual bölgesindeki marjinal dişetinde, 5x8 mm boyutlarında, nekrotik görünümlü, yüzeyi
sarımsı zar ile örtülü lezyon görüldü. Malignite riski de olabileceği düşünülerek lezyon eksizyonel
biyopsi yapılarak histopatolojik incelemeye gönderildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Bulgular: Lezyonun histopatolojik incelemesinde ülserasyon ve granülasyon dokusu oluşumu
gözlenmiştir. Lezyon bölgesi iki hafta içinde sorunsuz iyileşti. Hastanın kaygıları ortadan kalktı.
362
Sonuç: Oral mukoza hastalıklarında en önemli nokta vakit kaybetmeden lezyona doğru teşhisi
koyarak bu teşhis doğrultusunda tedavi yaklaşımının belirlenmesidir. Birçok hastalığın ilk
belirtilerinin ağızda görüldüğü düşünülürse diş hekimlerine önemli görevler düşmektedir. Oral
bölgede görülen lezyonlarda biyopsi alınmasının doğru bir yaklaşım olduğu değerlendirilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-118
Traumatic Mucosal Ulceration and the Treatment Management: A Case
Report
Feridun Dişçioğlu1, Mehmet Vehbi Bal1, Hande Yeşil2, Güzin Deveci3
1
Department of Periodontology, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
2
Department of Oral Health Service, Mevki Military Hospital, Ankara, Turkey
3
Department of Pathology, Gülhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
Aim: Traumatic mucosal ulceration is one of the most commonly encountered oral mucosal
diseases in dentistry. Traumatic mucosal ulcerations are the lesions than can occur with different
forms of physical, chemical and thermal. Right diagnosis of oral mucosal diseases is important in
oral region since malignant potential of the lesions are very high. This case report aims to present
a treatment approach to a patient with mucosal ulceration.
RESULT: Histopathological examination of the lesion, ulceration and granulation tissue formation
were observed. The lesion site healed in two weeks with a usual survey. The patient anxiety was
ended following these results. CONCLUSION: The correct diagnosis without spending much time and the appropriate treatment
management is the turning point in oral mucosal disease. The dentists carry an important role in
diagnosis the oral pathologis considering that the initiation findings of the many diseases occur
in oral cavity. We thing that biopsy of the oral lesions is vital in early and correct diagnosis of oral
pathologys.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Case: A fifty five year-old female patient referred to our clinic with complaints of a pain in the right
inside of the lower jaw and inability to use removable dentures. During the examination made
within the patient mouth, a 5x8 mm necrotic lesion which was covered with a yellow membrane
was observed at lingual margin of right mandibular teeth numbered 4. An excisional biopsy was
performed and the biopsy material was sent to the laboratory for histopathologic examination
considering the malignancy existence accompanied with.
363
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-119
Diş Dokularının İncelenmesinde Asetat Kaplama Yönteminin Taramalı
Elektron Mikroskopisi ile Kıyaslanması
Emre Yaprak1, Gizem Çalış2
1
Kocaeli Üniversitesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, 3. Sınıf Öğrencisi, Kocaeli
AMAÇ: Diş dokularına yönelik mikroskobik değerlendirmeler için pek çok yaklaşım söz konusudur.
Asetat kaplama yöntemi paleontolojide yaygın olarak kullanılan, hızlı ve kolay bir yöntemdir. Bu
yöntem ile mikroskobik düzeyde incelenmek istenen yüzeylerin replikaları elde edilebilinmektedir.
Böylece, ana materyal tamamen korunarak elde edilen rölyefler aracılığı ile ayrıntılı bir şekilde
mikroskobik değerlendirmeler yapılabilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, diş dokularının
mikroskobik düzeyde incelenmesinde asetat kaplama yönteminin geçerliliğinin taramalı
(scanning) elektron mikroskopisi ile kıyaslamaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Gereç & YÖNTEM: Periodontal nedenlerle çekilmiş 10 adet alt I. molar ve 10 adet üst santral
kesici diş mezio-distal planda dişin yarısı kalacak şekilde traşlandı. Elde edilen diş yüzeyine
asetat-kaplama yöntemi uygulanarak rölyefler elde edildi. Asetat rölyefler ışık mikroskobu altında
incelendi, mine, dentin kalınlıkları belirli referans noktaları belirlenip, bir bilgisayar programı
kullanılarak ölçüldü. Sonrasında ilgili diş yüzeyleri taramalı elektron mikroskopisi ile değerlendirildi
ve aynı referans noktalarına ait ölçümler tekrarladı. Her iki yönteme ait ölçülen değerler birbirleri
ile istatistiksel olarak kıyaslandı.
364
BULGULAR: Elde edilen ölçümler kıyaslandığında, her iki yöntemin birbiri ile yüksek düzeyde
tutarlılık gösterdiği tespit edildi.
SONUÇ: Asetat kaplama yöntemi diş dokularını mikroskobik düzeyde incelemek amacı ile
kullanılabilecek, hassas bir yöntem olarak değerlendirilmiştir. Diğer yöntemlere kıyasla;
uygulaması oldukça kolay olan, ucuz bir yöntemdir. Ayrıca bu yöntem ile incelenen materyalde
herhangi bir değişim meydana gelmemektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-119
The Comparison of Acetate Peeling Technique and Scanning Electron
Microscopy in Investigation of Dental Tissues
Emre Yaprak1, Gizem Çalış2
Kocaeli University, Departent of Periodontology, Kocaeli, Turkey
2
Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Third Class Student, Kocaeli, Turkey
1
AIM: There are various approaches for the microscopic evaluation of dental tissues. Acetate
pealing technique is fast and easy method which is mostly used in paleontology. According to
this technique, replicas of the investigated surfaces is obtained at microscopic level. Therefore,
microscopic evaluations can be available with protection of main material via obtained reliefs. The
aim of this study is to compare acetate peeling technique with scanning electron microscopy (SEM)
with respect to the microscopic evaluation of dental tissues.
RESULTS: Both of two techniques exhibited high levels of consistency. CONCLUSION: Acetate peeling technique is evaluated as a sensitive method which may be used
for the examination of dental tissues at microscopic level. As being a cheap and easy-applicable,
this technique do not make any alterations in the investigated material.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHODS: Totally 10 mandibular I. molar and 10 maxillar central incisor teeth which
were extracted for periodontal reasons were trimmed at mesio-distal plan. Reliefs were obtained
from teeth surfaces with acetate peeling method. Acetate reliefs were investigated within light
microscope with respect to previously decided reference points of enamel and dentin. Substantially,
measurements within the same teeth surfaces and same reference points were repeated with SEM.
Obtained values from both techniques were statistically compared. 365
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-120
Debonding sonrası porselen yüzey pürüzlülüğü
Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu
Marasal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
AMAÇ: Glaze yerine cilalama teknikleri, dental porselenlerin yüzey pürüzlülüğü açısından hala
tartışmalıdır.Bu çalışmanın amacı, ortodontik debonding sonrası 6 farklı cilalama tekniği arasında
önemli bir fark olmadığı hipotezini test etmektir.
Gereç ve YÖNTEMLER: 3mm kalınlığında 6mm çapında 60 feldspatik porselen disk (Noritake
super porcelain EX-3, Noritake Co., Inc., Nagoya, Japan) üreticinin tavsiyelerine göre fırınlandı
ve glazelendi. Tüm porselen örnekler akrilik rezin bloklara gömüldü.Overglaze grubu (OG)
hariç,braketler ligth-cure adhesive ile yapıştırıldı ve söküm pensi ile söküldü. Tüm örneklerde,
adhesiv artıklar tungsten karbid frez ile çıkarıldı.Sökümden sonra,hazırlanan örnekler 5 gruba
ayrıldı: tungsten karbid frez, fiberle güçlendirilmiş komposite frez ve diğer 3 grup disk porselen cila
diskleri (Sof-Lex), porselen cila diskleri (Super Snap), elmas porselen disk (Dialite II). Tüm grupların
yüzey pürüzlülüğü profilometre ile ölçüldü. Veriler çift yönlü varyans analizi ile analiz edildi ve
anlamlı değerler Tukey Honestly Significant Difference test (alpha=0.05) ile karşılaştırıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Hipotez red edildi.Cilalama teknikleri yüzey pürüzlülüğünü önemli derecede
etkilemektedir. Soft-Lex ve Super Snap grup hariç gruplar arasında anlamlı farklılıklar
vardır.Tüm gruplar içinde, en düşük Ra değeri Soft-Lex ve Super Snap gruplarda görüldü.
366
SONUÇ: Ortodontik debonding sonrası porselenin yüzeyi için, Soft-Lex ve Super Snap cilalama
teknikleri overglaze tekniklerine alternatif tedavi yöntemi olarak tavsiye edilebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-120
PorcelaIn Surface Roughness After Debondıng
Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu
Marasal Cakmak Military Hospital Dental Center, Erzurum,Turkey
OBJECTIVE: Replacing glazing with polishing techniques is still controversial in terms of the
surface roughness of dental porcelains. The study aim to test the hypotheses that there is no
significant difference between the effects of 5 different polishing techniques on the surface
roughness of porcelain after orthodontic debonding.
RESULTS: The hypotheses was rejected.The polishing techniques affected surface roughness
significantly. There were significant differences between the groups except Soft-Lex and Super
Snap Group (P <.001). For all porcelain groups, the lowest Ra values were observed in discs Sof-Lex
and Super Snap groups. CONCLUSION: Both Sof-Lex and Super Snap polishing techniques can be recommended as
viable treatment alternatives to overglaze techniques for surface of porcelain after orthodontic
debonding.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Materials: 60 feldspathic porcelain discs with a diameter of 6 mm and a thickness of 3 mm
were fabricated and glazed according to the manufacturer’s recommendations. All porcelain
disk samples mounted in acrylic resin blocks. Excluding overglaze group (OG), the brackets were
bonded with a light-cured adhesive and were debonded with a debonding plier. In all of samples,
adhesive remnants were removed with a tungsten carbide. The prepared specimens were divided
into 5 groups (n=10) representing different polishing techniques including, tungsten carbid bur,
fiber-reinforced composite bur and other 3 grup porcelain polishing disc (Soft-Lex), porcelain
polishing disc, diamond polishing paste.The surface roughness of all groups was measured with a
profilometer. The data were analyzed with a 2-way analysis of variance, and the mean values were
compared by the Tukey Honestly Significant Difference test (alpha=0.05).
367
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-121
Debonding sonrası porselen yüzeyine uygulanan farklı cilalama teknikleri
boyunca pulpa odasındaki sıcaklık değişimi
Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Şeyda Erşahan
Maraşal Çakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
AMAÇ: Bu in vitro çalışmanın amacı, porselen yüzeyine farklı cilalama teknikleri kullanıldığı
zaman,pulpa odasındaki sıcaklık değişiminin ölçülmesidir.
Gereç ve YÖNTEMLER: Bu çalışmada 40 çekilmiş 1. küçük azı insan dişi kullanıldı ve metal
destekli porselen kuronlar uygulandı. Braketler light-cured adheziv ile yapıştırıldı ve debonding
pensi ile söküldü. Tüm örneklerde adhesiv artıklar tungsten karbid frez ile çıkarıldı. Debondingden
sonra, farklı cila tekniklerinin uygulandığı 4 gruba (n=10) ayrıldı. (Sof-Lex) (Sl), porselen cila
diskleri (Super Snap), elmas polisaj lastik (Dialite II) ve OneGloss polisaj lastik grubu. Pulpa
odasındaki sıcaklık değişimini ölçmek için, bir K-tip termokapıl teli pulpa odasına yerleştirildi ve
veri kaydediciye bağlandı. Elde edilen değerler tek yönlü ANOVA, Tukey ve Paired t testiile analiz
edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Pulpa içerisindeki maksimum sıcaklık artışı 2.4°C ve en yüksek sıcaklık artışı elmas
porselen lastik (Dialite II)’de oluştu. Bu çalışmada, pulpa odasındaki sıcaklık artışı ve soğuma suyun
sıcaklığı yaklaşık orantılı olarak bulundu.
368
SONUÇ: Bu çalışmada cilalama sırasında pulpa odasındaki sıcaklık artışı, elmas porselen lastik de
daha fazla olduğu bildirildi fakat pulpada hasar oluşturacak 5.5C kritik sıcaklık artışı hiç bir grupta
aşılmadı.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-121
Thermal Changes in the Pulp Chamber during Different Polishing
Procedures on Porcelain Surface After Debonding
Ergül Ertürk, Fidan Alakuş Sabuncuoğlu, Şeyda Erşahan
Marasal Cakmak Military Hospital Dental Center, Erzurum,Turkey
AIM: The aim of this in vitro study was to measure the temperature changes in the pulpal
chamber when different polishing procedures on porcelain surface were used.
Results. The maximal temperature elevation within the pulp was 2.4° C, and the most
pronounced rise in temperature occurred with diamond rubber polisher (Dialite II). In this study,ıt
was showed that, temperature increases in the pulpal chambers and temperatures of the cooling
water were approximately proportional.
Conclusions: This study demonstrated that diamond rubber polisher (Dialite II) resulted in
more pronounced temperature increases within the pulpal chamber during polishing but any
groups did not exceed the critical 5.5C rise in temperature reported to produce pulpal damage.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Materials-METHODS: The study was conducted with 40 extracted human maxillary first
premolars and porcelain fused-to metal crowns were applied. The brackets were bonded with
a light-cured adhesive and were debonded with a debonding plier. In all of samples, adhesive
remnants were removed with a tungsten carbide. After debonding, the prepared specimens were
divided into 4 groups (n=10) representing different polishing techniques that were finished and
polished with Sof-Lex polishing disc, Super Snap polishing disc, diamond rubber polisher (Dialite
II) and OneGloss polishers group. For measure the temperature changes in the pulpal chamber, a
K-type thermocouple wire was inserted into the pulp chamber and connected to a data logger.
Data were analyzed using ANOVA, Tukey’s test and Paired t test.
369
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-122
Aşırı Rezorbe Bölümlü Dişsiz Olguda Modifiye Yumuşak Astar Kullanımı:
Olgu Sunumu
Beril Koyuncu1, Gökhan Aksoy1, Zuhal Tuğsel2
1
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu olguda amaç, mental foramendeki aşırı rezorbsiyon nedeniyle N. Alveolaris Inferior’un
kret bölgesinde mukozaya yakın yerleşimindeki bölümlü protez kullanımıyla ilişkili sorunların
yumuşak astar materyali kullanımı ile giderilmesidir.
370
OLGU: Üst tam dişsiz, alt bölümlü dişsiz 60 yaşındaki kadın hasta, eski protezlerinden alt çenede
sağ ve sol premolar bölgesinde mukozaya baskıda ağrı yakınmasıyla kliniğimize başvurdu. Klinik
muayenede, hastanın yakındığı alanlarda palpasyonda aşırı duyarlılık gözlendi. Bu alanların
yerleşiminin belirlenmesinde DVT (Dental Volumetrik Tomografi) kullanılması planlandı. Duyarlılık
saptanan alanlar boyandıktan sonra anatomik ölçü alındı. Alt çeneye, DVT esnasında ölçümlere
rehber olacak bir şeffaf akrilik rezin plak hazırlandı. DVTde, saptanan alanlarda mandibular kanalın
kret tepesinden uzaklığı ölçülerek anatomik modeldeki işaretli alanlar modifiye edildi. Anatomik
modelde hazırlanan deliksiz bireysel ölçü kaşığında, işaretlenen alanlarda delikler açıldı ve bu
alanlarda basınç hafifletilerek akıcı silikon ölçü maddesiyle hastadan fizyolojik ölçü alındı. Duplikat
model hazırlanırken duyarlı alanlarda kullanılacak yumuşak astar materyali miktarı göz önüne
alınarak düzenlemeler yapıldı. Protezin eyer bölümlerinde sorunlu alanlarda kafes yerine halka
tarzı tercih edildi. Duyarlı alanlara hazırlanmış olan boşluklara yumuşak astar materyali getirilerek
protez bitirildi. Protez ağza yerleştirildiğinde ve 2.ay kontrolünde, sentrik oklüzyonda ve protezin
dişler üzerinden palpasyonunda hastada herhangi bir ağrı gözlenmedi. SONUÇ: Yumuşak astar kullanımının kroşe tutuculu bölümlü protezlerde oluşturduğu sorunlar
bilinmektedir. Bu olguda, sadece yumuşak astar kullanımının endike olduğu alanlar saptandıktan
sonra yapım aşamasında bu alanlara gerekli düzenlemelerin yapılması sonucu yumuşak astar
materyali uygulanmış kroşe tutuculu protezin amaca ne kadar yaklaştığı değerlendirilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-122
Modified Clinical Use of Soft Liners in a Severely Resorbed Partially
Edentulous Situation: A Case Report
Beril Koyuncu1, Gökhan Aksoy1, Zuhal Tuğsel2
1
Department of Prosthodontics, Ege University, İzmir, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Ege University, İzmir, Turkey
CASE: A 60 year-old female patient applied to our clinic complaining about her present lower
prosthesis which caused pain on both side bicuspid regions in the centric occlusion. During the
clinical inspection, the patient felt soreness upon palpation of these areas. For determining the
exact sensitive points, DVT (Dental Volumetric Tomography) was planned to be used. The sensitive
points were dyed and the preliminary impression was obtained. A splint was prepared by using
transparent acrylic resin for DVT guide. Variations were made on the cast according to the DVT
measurements. A customized tray was prepared and only the sensitive areas were drilled in order
not to make pressure during the impression-taking. The final impression was obtained using light
body. The place under the retention latticework was arranged for the SLM. Instead of mesh type,
open type was preferred. The patient felt no discomfort in centric occlusion and upon palpation
when the denture was seated in the mouth. At the 2-month-follow-up examination, she was
satisfied.
CONCLUSION: There are some problems with the use of SLM in clasp retaining partial dentures.
As it is shown in this case, after determining the painful areas, arrangements could be made during
the fabrication and it is possible to use SLM in clasp retaining removable partial dentures.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: In this case, overcoming the obstacles caused by the use of partial denture in the severely
resorbed area of Alveolar Inferior Nerve by using SLM (Soft Liner Materials) is discussed.
371
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-123
Uzun Süre Kullanılmış Total Protezin Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu
Onur Doğan Dağ, Göknil Alkan Demetoğlu
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilimdalı, Aydın
AMAÇ: Bu olgu sunumunda amaç 30 yıldan fazla süre kullanılmış tam dişsiz hareketli protez
kullanımı sonucu oluşan epulis fissuratum ve diğer yaralanmaların tedavisi ve rehabilitasyonudur TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU SUNUMU: 71 yaşındaki hasta, kullandığı protezlerden kaynaklanan ağrı ve özellikle alt
protezin stabilite kaybından şikayetçi olarak kliniğimize başvurdu. Yapılan radyografik ve klinik
muayenede hasta alveolar kretlerde hissedilen ağrıdan dolayı protezi alt dudağının üstüne
konumlandırarak kullandığı anlaşılmıştır. Bu kullanım sonucunda alt dudak labial mukozasında
epulis fissuratum oluşumu gözlenmiştir. Ayrıca üst çene alveol kretin labialinde epulis fissuratum
oluşumu tespit edilmiştir. Tedavi planlamasında öncelikle bu yaralanmaların giderilmesi için
cerrahi müdahelede bulunulmuştur. Yara iyileşmesi ve ağzın protez yapımı için uygun olması
amacıyla 25 gün beklenmiştir. Daha sonra ilk ölçü fabrikasyon tam dişsiz kaşık ve irreversible
hidrokolloid ile alınmıştır. Elde edilen modellerden kişiye özel ölçü kaşığı hazırlanmıştır. Yeşil stenç
kullanılarak fonksiyonel ölçü alınmış, çinko oksit ojenol ölçü maddesiyle ikinci ölçü hazırlanmıştır.
Elde edilen modellerden akrilik kaideler hazırlanmıştır. Sentirik ilişki kaydı yapıldıktan sonra
protezin fonksiyon fonasyon ve estetik açısından kontrolü dişli provada kontrol edildi. Hastaya
protez teslim edildikten sonra kontroller ve gerekli düzenlemeler yapıldı.
372
BULGULAR: Hasta ağzında görülen yaralanmaların tedavisi ve ağıza uygun olmayan protezler
yerine yeni protezler hazırlanarak hastanın fonksiyon fonasyon ve estetiği rehabilite edilmiştir.
SONUÇ: Hastalara özel olarak hazırlanan tam dişsiz hareketli protezlerin periyodik kontrollerinin
yapılması gerekmektedir. Gerektiğinde protezler yenilenmelidir. Yenilenmeyen protezlerin hasta
ağzına uyumu bozulmakta ve bunun sonucunda protezde retansiyon ve stabilite kaybı sonucu
ağızda yaralanmalar görülmektedir. Bu yaralanmalara sahip hastanın tedavisinde multidispliner
bir yaklaşımla rehabilitasyon sağlanmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-123
Rehabilitation of Long Time Used Complate Denture: Case Report
Onur Doğan Dağ, Göknil Alkan Demetoğlu
Univercity Of Adnan Menderes, Faculty Of Dentistry Department Of Prosthodontic, Aydın, Turkey
AIM: Aim of this case report is rehabiltation and treatment for epulis fissuratum and other injuries
cause of using more than 30 years complate removable denture.
CASE REPORT: 71 years old patient is presented to our clinic complains about pain and absence of
stability about dentures. Denture is placed on lower lip mucosa because of pain about alveolar crest
is determined clinical and radiographic examination. Denture using like that was caused epulis
fissuratum on lower lip mucosa. Also epulis fissuratum is determined on maxillar labial of alveolar
crest too. First, injuries are treated by surgical operation. We were waited for 25 days for healing
and suitability of mouth for preparing denture. Fabricated spoon and irreversible hidrocolloid is
used for first impression. İndividual spoon is prepared from stone casts of first impresions. Green
stenc and zinco oxide eugenol impression is used for secondary impression by individual spoon.
Centric relation is noted. Function, fonation and esthetic is controlled while trying on. After denture
is delivered to patient, necessary correction and controls are made.
CONCLUSION: Individual complate removable dentures must control periodically. İf necessary a
new denture should make. If unsuitable denture wasn’t remade, lack of retantion and stability is
observed. So lack of retantion and stability is caused injuries. Multidisciplinary rehabilitation is
provided in this case
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Function, fonation and esthetic is rehabilitated by treatment of injuries on the mouth
and remaking a new denture instead of unsuitable denture 373
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-124
3 Farklı Molar Kronun İnternal Uyumu ve Basma Dayanımının Kıyaslanması
Bülent Kadir Tartuk, Emrah Ayna
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Sunmuş olduğumuz çalışmamızın amacı dijital ve geleneksel yöntemler ile hazırlanan 3
farklı full kron materyalinin internal uyumu ve basma dayanımlarını karşılaştırmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Bu doğrultuda çalışmamızda kullanılmak üzere zirkonyum ana model üzerine full
tek kron olacak şekilde ve CAD-CAM ile üretilmek üzere 3 farklı materyal (Zirkonyum, PEEK,
Hibrid Seramik) tercih edilmiştir. Her gruptaki kronların 10 unda dijital, 10 unda ise geleneksel
ölçü yöntemi tercih edilip her grup için 20 adet molar kron üretilmiştir. Böylelikle toplamda ise
60 adet molar full kron CAD-CAM sistemi ile üretilmiştir. Üretim aşamasında standardizasyonu
sağlamak amacıyla siman aralığı 30 μm olarak belirlenmiştir. Elde edilen bütün kronların marjinal
gap hesaplamaları için silikon replika tekniği kullanılıp elde edilen replikalar 40X ışık mikroskobu
altında dijital ortama aktarılıp JPEG formatında Auto CAD yardımı ile prepare diş ile kron arasındaki
boşluk hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Restorasyonların kırma dayanımı ise Universal test
cihazında okluzal yüklemeye maruz bırakılarak istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır. 374
BULGULAR: Yaptığımız çalışma sonucunda; PEEK kronlar en yüksek kırılma direnci göstermiş olup
hibrid seramik kronlar ise en düşük kırılma direnci göstermiştir. Ölçümler sonucunda ise dijital ölçü
yöntemi ile üretilen kronların siman aralığı 90-100 μm arasında ortalama değer gösterirken bu
değer geleneksel ölçü yönteminde 100-110 μm arasında ölçülmüştür
SONUÇ: Yaptığımız analizler sonucunda dijital ölçü yönteminin geleneksel ölçü yöntemine göre
başarılı bulunup PEEK materyali gösterdiği yüksek kırılma direnci ile ön plana çıkmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-124
Comparison of Internal Compliance and Compressive Strength of 3
Different Molar Crowns
Bülent Kadir Tartuk, Emrah Ayna
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Dicle University, Diyarbakir, Turkey
AIM: The aim of our study is, to compare internal compliance and compressive strength of the 3
different full crown material which is prepared with digital and conventional methods
RESULTS: As a result of our study; PEEK crowns, showed the highest fracture resistance, the hybrid
ceramic crowns showed the lowest fracture resistance. As result of measurements, cement space
of crowns which were produced by digital impression method, showed average value between 90100μm. Cement space of other crowns which were produced by conventional impression method,
is measured as between 100-110μm.
CONCLUSION: Digital method has been successful according to conventional measurement
method. PEEK material has come to the fore because of its high fracture resistance.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: In this context, 3 different materials (Zirconium, PEEK, hybrid ceramic) is preferred, as
full single crown is on the zirconium base model which are produced by CAD-CAM. 10 crowns in
each group will be preferred conventional impression method, other 10 crowns remained in group
will be preferred digital impression method. 20 molar crowns are made for each group. Thus, 60
molar full crowns are produced with the CAD-CAM system. In order to ensure standardization,
cement space has been identified as 30μm during the production stage. Silicone replica technique
used for calculation of marginal gaps of the all crowns. Replicas that obtained were digitized
under a 40X light microscopy. The gap between the crown and prepared tooth was compared
by calculating with the AutoCAnabilim Dalı Compressive strength of restorations was compared
statistically by Universal testing device. 375
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-125
Sinterizasyon öncesi ve sonrası zirkonyum dioksit esaslı alt yapı üzerine
uygulanan farklı yüzey işlemlerinin bükülme dayanıklılığına etkisinin
araştırılması
Ümit Güney, Faik Tuğut
Cumhuriyet Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Sivas
AMAÇ: Bu çalışmada, sinterizasyon öncesi ve sonrası zirkonyum dioksit alt yapı materyali üzerine
uygulanan farklı yüzey işlemlerinin materyaldeki bükülme dayanıklılığına olan etkisi ve bu
işlemlerin materyal içerisinde faz değişimine neden olup olmadığının belirlenmesi amaçlandı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada yarı sinterlenmiş zirkonyum dioksit esaslı blok kalıp CAD/CAM
cihazına yerleştirilerek çapı 15mm ve kalınlığı 1,3mm olacak şekilde 150 örnek elde edildi. Bu
örneklerin yüzeylerinin yarısına sinterizasyon öncesi kalan yarısına sinterizasyon sonrası farklı
yüzey işlemleri (kalın ve ince grenli frez ile aşındırma, kumlama, Er-YAG ve Nd-YAG lazer ve
kumlama+lazer) uygulandı. Hazırlanan örnekler Universal test cihazına yerleştirildi. İki eksenli
bükülme dayanıklılığı testi yapıldı. Yüzey işlemi uygulanan örneklerin kristal yapı değişikliğinin
belirlenmesinde ise X-ray diffraktometre (XRD) kullanıldı. 376
BULGULAR: Sinterizasyon öncesi ve sonrası gruplara ait bükülme dayanıklılığı değerleri
karşılaştırıldığında gruplar arası farklılık önemli bulundu (p<0,05).Kalın ve ince grenli frez ile
aşındırma işlemleri bükülme dayanıklılığını en fazla azalttığı görüldü (952,13 ± 32,46 MPa,
976,23 ± 32,52 MPa). Sinterizasyon öncesi ve sonrası zirkonyum dioksit üzerine uygulanan tüm
kumlama işlemleri, zirkonyum dioksitin tetragonal fazdan monoklinik faza dönüşüm miktarını en
fazla arttırdığı görüldü.
SONUÇ: Uygulanan yüzey işlemlerinden özellikle frezleme işlemi zirkonyum dioksitin mekanik
özelliklerini olumsuz yönde etkileyeceğinden dolayı yapılmaması söylenebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-125
Investigation of the effects of different surface treatments applied to
zirconium dioxide-based infrastructure before and after sintering on
flexural strength
Ümit Güney, Faik Tuğut
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Cumhuriyet University, Sivas, Turkey
AIM: In this present study, it was aimed to investigate the effects of different surface treatments
applied to zirconium dioxide-based infrastructure before and after sintering on flexural strength
and to determine whether this process caused a phase change in the material.
RESULTS: When the flexural strength values of the pre- and post-sintered groups were compared,
significant differences were determined between the groups (p<0,05). Grinding with thin and thick
grain burs were most reduced the flexural strength (952,13 ± 32,46 MPa, 976,23 ± 32,52 MPa).
All the sandblasting procedures applied onto the zirconium dioxide before and after sintering most
promoted the transformation of zirconium dioxide from tetragonal phase to monoclinic phase.
CONCLUSION: It can be said not to apply surface treatment because of adversely affect the
mechanical properties of zirconium dioxide especially grinding
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: In this study, the semi sintered zirconia-based block was placed on the CAD/
CAM device, and then 150 samples 1.5mm in diameter and 1.3mm in thickness were obtained.
Different surface treatments (grinding with thick and thin grain burs, sandblasting, Er-YAG and
Nd-YAG laser and sandblasting+laser) were applied to half of these samples before sintering and
to the remaining half after the sintering. The samples prepared were placed in the Universal test
device. The biaxial flexural strength test performed. To determine changes in the crystal structure
of the samples having undergone surface treatment, X-Ray diffractometry (XRD) was used.
377
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-126
Estetik Bölgedeki Boşlukların Zirkonyum
Restorasyonlarla Rehabilitasyonu: 3 Vaka Raporu
Altyapılı
Seramik
Emel Yürekli, Serhat Emre Ozkır
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi, Afyonkarahisar
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Günümüz Dişhekimliğinde hastaların estetik beklentileri, fonksiyonel beklentileri kadar önem
kazanmıştır. Bu amaçla laminate veneerler, tam seramik sistemler veya zirkonyum alt yapılı
seramik sistemler, protetik Dişhekimliğinde sıklıkla kullanılmaktadır. Zirkonyum altyapılı seramik
restorasyonlar, doğal dişe yakın estetiği, dayanıklı ve biouyumlu olmaları nedeniyle çoğunlukla
tercih edilmektedir. Bu olgu serisinde, travma, periodontal ve endodontik sebeplerle diş kaybına
bağlı olarak, anterior bölgede estetik şikayetiyle Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvuran 3 hastanın, zirkonyum altyapılı kronlar ile protetik
rehabilitasyonu sunulmuştur.
378
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-126
Rehabilitation of Spaces in the Esthetic Zone with Zirconium Based Ceramic
Restorations: 3 Case Reports
Emel Yürekli, Serhat Emre Ozkır
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Afyon Kocatepe University, Afyonkarahisar,
Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Asthetic expectations of the patients have become as important as functional expectations in
todays dentistry. For this purpose; laminate veneers, full ceramic systems or zirconium based
ceramic systems are often used in prosthodontic dentistry. Zirconium based ceramic restorations
are preffered commonly because of being close to the esthetics of natural teeth, durable and
biocompatible. In this case series, trauma, periodontal and endodontic reasons the aesthetic
expectations in anterior region due to loss of teeth of 3 patients, who applied to the Prosthodontic
Department of Afyon Kocatepe University Dentistry Faculty with complaints of bad aesthetics in
anterior region, prosthetic rehabilitation with zirconium based crowns were presented.
379
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-127
Rezin Simanların Vickers Sertliğine Seramik Tipinin Etkisi
Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi, Erzurum
2
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul
1
AMAÇ: Tam seramik restorasyonun klinik başarısı seramik ve diş yüzeyi arasındaki güvenilir
bağlantıya bağlıdır. Rezin simanın yeterli polimerizasyonu optimal mekanik özellikler ve bağlantı
direnci için gereklidir. Bu in vitro çalışmanın amacı seramik tipinin rezin simanların polimerizasyon
etkinliğinin Vickers sertlik değeri ile incelenmesidir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu çalışmada 3 seramik tipi (Feldspatik, Lityum disilikat seramik,
Zirkonyum), bir dual polimerize ve bir ışıkla polimerize rezin siman değerlendirildi. Disk şeklindeki
örnekler (çap:4mm, kalınlık:1mm) seramik disk (çap:6mm, kalınlık:2mm) altında, ışık kaynağı
ile üretici önerilerine göre polimerize edildi. Kontrol grubu örnekler seramik disk olmadan direkt
olarak polimerize edildi. Vickers sertlik testi, mikrosertlik testi cihazı ile gerçekleştirildi. Veriler tek
yönlü ANOVA ve Tukey HSD testi ile 0.05 anlamlılık seviyesinde incelendi.
380
BULGULAR: Işıkla polimerize rezin siman grubunda, lityum disilikat alt grubunda mikrosertlik
değeri diğer gruplardan anlamlı olarak düşük bulundu. Diğer gruplar arasında anlamlı fark
gözlenmedi. Dual polimerize rezin siman grubunda ise lityum disilikat ve zirkonyum alt gruplarının
mikrosertlik değeri kontrol ve feldspatik alt gruplarından anlamlı olarak düşük bulundu. Feldspatik
alt grupları dışında rezin siman tipi, rezin simanların mikrosertlik değerini etkilememiştir. SONUÇLAR: Seramik tipi rezin simanların mikrosertlik değerini anlamlı olarak etkilemiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-127
The Effect of Ceramic Type on Vicker Hardness of Resin Cements
Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2
Mareşal Çakmak Military Hospital, Erzurum, Turkey
2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey
1
AIM: The clinical success of all ceramic restorations depends on the reliable bonding between
ceramic and tooth surfaces. Adequate polymerization of resin cements is essential to ensure
optimal mechanical properties and bond strength. The aim of this in vitro study was to investigate
the influence of the ceramic type on the polymerization efficiency by evaluating the Vickers
hardness value of two resin cements.
RESULTS: In the light-cure resin cement group, the Vickers hardness number (VHN) of the lithium
disilicate ceramic subgroup was significantly lower than other groups. There was no statistically
significant difference in the other groups. In the dual-cure resin cement group, the VHN of the
lithium disilicate ceramic and zirconia subgroup was statistically lower than the VHN of the control
and feldspathic subgroup. The resin cement type did not affect the VHN of resin cements except for
feldspathic subgroup.
CONCLUSIONS: The ceramic type was significantly affected the VHN of the resin cements.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHODS: In this study 3 ceramic types (Feldspathic, Lithium disilicate ceramic,
Zirconia), a dual-cure and a light-cure resin cement were evaluated. Disc shaped specimens
(diameter:4mm, thickness:1mm) of the resin cement were polymerized under a ceramic disc
(diameter:6mm, thickness: 2mm) with a light source according to the recommendations of the
manufacturers. The specimens of the control group were polymerized directly without ceramic
disc. The Vickers hardness test was performed with a microhardness tester. Data were analyzed
using a One-Way ANOVA and Tukey HSD test at a significance level of 0.05. 381
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-128
Şiddetli Aşınmış Dentisyonun Rehabilitasyonu: Bir Vaka Raporu
Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2
Mareşal Çakmak Asker Hastanesi, Erzurum
2
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, İstanbul
1
AMAÇ: Şiddetli aşınmış dentisyonu olan hastaların sabit veya hareketli protezlerle rehabilitasyonu
karmaşık ve zordur. Ekonomik nedenler, estetik beklentinin az olması ve medical durum gibi bazı
olgularda sabit protez ideal tedavi seçeneği olmayabilir. Overlay hareketli bölümlü protezler geçici
veya geçiş protezi olabildiği gibi bu durumlarda daimi protez olarak da kullanılabilir. Bu vaka raporu
şiddetli aşınmış dentisyona sahip hastanın overlay hareketli bölümlü protez ile rehabilitasyonunu
tanımlamaktadır.
Vaka raporu: 77 yaşında erkek hasta eksik diş şikayeti ile başvurdu. Klinik ve radyografik
muayene ve tanı modellerinde yaygın diş doku kaybı, her iki çenede de posterior kısmi dişsizlik
ve oklüzal dikey boyut (ODB) kaybı belirlendi. Hasta aşınmış dişlerin tedavisi için çok sayıda kron
boyu uzatma ve endodontik işlemleri istemedi. Bu nedenle eksik dişleri yerine koymak ve ODB’yi
arttırmak için mandibular overlay hareketli bölümlü protez yapıldı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Tedavi sonunda fonksiyonel ve estetik yetersizlikler tamamen giderildi. 3 ay sonar
protez, kaslar ve TME ile ilgili problem görülmedi. 382
SONUÇLAR: Overlay hareketli bölümlü protez şiddetli aşınmış dentisyonun rehabilitasyonunda
alternatif bir tedavi seçeneği olabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-128
The Rehabilitation of a Severely Worn Dentition: A Case Report
Özgür Öztürk1, Mürşide Gültekin2
Mareşal Çakmak Military Hospital, Erzurum, Turkey
2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Istanbul, Turkey
1
AIM: Rehabilitation of patients with severely worn dentition using fixed or removable prostheses
is complex and difficult. In some cases, such as when there are limited finances, minimal esthetic
concerns, and medical considerations fixed prosthesis may not be the ideal treatment option.
Overlay removable partial dentures can be used as a provisional or interim prosthesis as well as
permanent prosthesis in these cases. This case reports describes the rehabilitation of a patient with
severely worn dentition with an overlay removable partial denture.
RESULTS: At the end of the treatment, the functional and aesthetic deficiencies were fully
compensated. After three months, the patient reported no problems with the prosthesis and no
muscle or temporomandibular joint pain.
CONCLUSIONS: An overlay removable partial denture may be an alternative treatment method
for the rehabilitation of severely worn dentition.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: A 77-year old male patient refer to the complaints of missing teeth. The clinical and
radiographic examinations and diagnostic casts of the patient revealed a generalized loss of dental
substance, posterior partial edentulism in the both jaw and occlusal vertical dimension (OVD) loss.
The patient did not want to get multiple crown lengthening procedures and endodontic treatments
to restore the worn teeth. Therefore, an overlay removable partial dentures for mandible was
fabricated to increase OVD and to restore missing teeth.
383
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-129
Akrilik Rezin Dişlerin Farklı
Dayanımlarının İncelenmesi
Kaide
Materyallerine
Bağlanma
Merve Köseoğlu, Funda Bayındır, Özlem Özbayram, Alper Özdoğan
Atatürk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Erzurum
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; tutucu oluklu ve oluksuz akrilik rezin dişlerin farklı kaide
materyallerine bağlanma dayanımlarına tamir materyallerinin etkisinin incelenmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
MATERYAL-METOD: Çalışma kapsamında 30 adet ısı ile polimerize olan PMMA
(polimetilmetakrilat) ve 30 adet poliamid olmak üzere toplam 60 adet disk şeklinde kaide
materyali kullanıldı. Tamir materyali olarak; ısı ile polimerize olan PMMA, otopolimerize PMMA
ve ışık ile polimerize olan tamir materyalleri kullanıldı. Ayrıca tutucu oluklu ve oluksuz olmak
üzere toplam 60 adet akrilik rezin diş kullanıldı. Örneklerin bağlanma dayanımları universal test
cihazında ölçüldü. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesi iki yönlü varyans analizi (ANOVA) testi
ile yapıldı. 384
BULGULAR: Poliamid kaide maddesi grubunda; ışıkla polimerize olan tamir materyali grubunda
bağlanma dayanımı, ısıyla polimerize olan PMMA ve otopolimerize PMMA gruplarından
istatistiksel olarak önemli derecede düşük çıkmıştır ( p<0.001 ). Isıyla polimerize olan PMMA
grubunda; ışıkla polimerize olan tamir materyalinin en yüksek, otopolimerize PMMA’ nın ise
en düşük bağlanma dayanımı değerlerine sahip olduğu görülmekle beraber gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır ( p>0.05). Poliamid kaide materyalinin ışıkla
sertleşen tamir materyali alt grubu hariç bütün gruplarda dişlerin oluklu veya oluksuz olmasının
bağlanma dayanımını istatistiksel olarak anlamlı derecede etkilemediği görülmüştür ( p>0.05 ). SONUÇ: Farklı tamir materyalleri akrilik dişlerin farklı kaide materyallerine bağlanma
dayanımlarını etkilemektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-129
Evaluation the Bond Strength of Denture Teeth to Different Base Materials
Merve Köseoğlu, Funda Bayındır, Özlem Özbayram, Alper Özdoğan
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Atatürk University, Erzurum
OBJECTIVE: The objective of this study was to evaluate the effect of different repair materials on
bond strength of denture teeth to different base materials. RESULTS: In polyamide denture base group, light cured denture resin repair material subgroup’s
shear bond strength was statistically lower than heat- cured PMMA and autopolymerising PMMA
subgroups ( p<0.001 ).In heat- cured PMMA denture base group, light cured denture repair
material subgroup’s shear bond strength was higher than autopolymerising PMMA and heatcured PMMA subgroups but there was no statistically significant difference between subgroups (
p>0.05 ). Retention groove doesn’t affect subgroup’s shear bond strengths significantly except for
polyamide base material repaired with light- cured denture resin ( p>0.05 ).
CONCLUSION: Different repair materials affect bond strength of denture teeth to different base
materials.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHODS: 30 heat-cured PMMA and 30 polyamide; totally 60 disc- shaped base
materials were used in this study. As repair materials; heat-cured PMMA, autopolymerising
PMMA, light-cured denture resin repair materials were used. Also 60 acrylic resin denture teeth
with/ without retention groove were used. All of specimens were subjected to shear bond testing
in Universal testing machine. The statistically analysis obtained data were analysis of two wayANOVA.
385
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-130
Alt Çene All-on-Four Tedavi Konsepti: Vaka Raporu
Eda Eslemez1, Onur Şahin1, Ahmet Ferhat Mısır2, Burak İrfan İçten2
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Zonguldak
2
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene cerrahisi Anabilim Dalı,
Zonguldak
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
1
386
All-on-Four tedavi konsepti; dişsiz arklarda veya çekim sonrası immediat yükleme ile; vakalarda,
anterior bölgede 2 aksiyel, posterior bölgede 2 distale eğimli olmak üzere toplam 4 implant
kullanılarak protezin sabitlendiği bir tekniktir. Dişhekimliğinde son yıllarda ’All-on-Four’uygulaması
hastaların estetik, fonetik ve fonksiyonel ihtiyaçlarını büyük ölçüde sağlamaktadır. Bu vaka
raporunda alt çene tam dişsiz hastanın ‘All-on-Four’ konsepti ile tedavi edilmesi anlatılmaktadır.
Sistemik anamnezinde diabet hastası olduğu öğrenilen 54 yaşındaki erkek hasta alt çene
protezindeki çiğneme eksiklikleri ve stabilizasyon sorunları sebebiyle Bülent Ecevit Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı kliniğine başvurmuştur. Yapılan klinik
ve radyolojik muayene sonrasında hastada alt çenenin tam dişsiz olduğu, üst çenede ise tam
ark sabit bölümlü protezi olduğu görülmüştür. Üst çenede protezin yenilenmesine, alt çene
için ‘All-on-Four’ prensibiyle hibrit protez yapılması karar verilmiştir. Cerrahi operasyonda ön
bölgede orta hatta simetrik 2 adet 3,75-11,5mm boyutunda implant, diğer 2 adet 3,75-11,5mm
boyutunda implant ise mental foramenin distalinden mesiale doğru 30 açı ile yerleştirilmiştir.
İyileşmenin ardında alt çene için hibrit protez ve metal destekli porselen köprü protezleri
hazırlanmış, okluzal uyumluma ve düzeltmeler yapıldıktan sonra protezler simante edilmiştir.
Hastaya protezinin bakımı ve dikkat etmesi gereken hususlar hakkında bilgi verilmiştir.
Yapılan üç ve altı aylık klinik ve radyografik kontrollerde, vakada estetik ve fonksiyonel bir problem
olmadığı gözlenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-130
All-on-Four Treatment Concept For Mandible: Case Report
Eda Eslemez1, Onur Şahin1, Ahmet Ferhat Mısır2, Burak İrfan İçten2
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Bulent Ecevit Unıversity, Zonguldak, Turkey
2
Department of Oral Surgery, Faculty of Dentistry, Bulent Ecevit Unıversity, Zonguldak, Turkey
All-on-Four treatment consept could be applied edentulous arches or immediate loading
after extraction. It is a technique using fixed prosthesis, with four implants in which two
implants placed straightly in anterior region and two implants angled distally in posterior
region. Recently, to overcome the esthetic, phonatic and functional requirements of
the patients ‘All-on-Four’ treatment consept has been used in dentistry. This case report
described the rehabilitation of mandible edentulous patıent with ‘All-on-Four’ concept.
54-year-old, male diabetes patient was referred lack of functıon and stabilization in the
mandibular conventional prothesis to the Prosthodontics Department of Bulent Ecevit University,
Faculty of Dentistry. By clinically and radiographic examination it was determined that has
edentulous mandible and the full arch fixed partial denture of maxilla. Fixed partial denture
treatment for full arch of the maxilla and implant supported fixed prosthesis with ‘All-on-Four’
concept for mandible were planned. Totally four implants; two in the diameter of 3,75-11,5mm
two and two in the diameter of 3,75-11,5mm; were placed in mandible. Two of implants in anterior
were placed straightly and symmetrically in front of the midline, last two implants placed in
posterior region, angled about 30 distally in front of the mental foramen. Metal ceramic prosthesis
for maxilla and hybrid prosthesis for mandible were fabricated. After occlusal adjustments and
correction, the restorations were cemented. Patient has been informed about prosthetic care.
After three and six months, as a result of clinical and radiographic examinations, not encountered
with an aesthetic and functional complications.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
1
387
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-131
Eksik Dişli Erişkin Bir Hastanın İmplant Rehabilitasyonu
Ergül Ertürk
Marasal Cakmak Asker Hastanesi Diş Servisi, Erzurum
AMAÇ: Bu vaka raporunda eksik üst çene köpek dişli 32 yaşında bayan hastanın interdisipliner
tedavisi tarif edilmektedir.
Gereç ve YÖNTEMLER: 32 yaşında bayan hasta, başlıca şikayeti olarak ön dişlerinin görüntü
olduğunu bildirdi. Tedavi aşamasında düz tel kullanılarak bant ve braketler yerleştirildi.Seviyeleme
aşamasında.014’’ Ni-Ti ve.016’’ Ni-Ti ark telleri uygulandı. Boşluğun yanındaki dişlerde arka
dişlerin interproksimalindeki aşınma ve distale hareket ettirmek için açık coil springler kullanıldı.
Arka dişlerin interproksimal yeterli mine aşındırmasında sonra, bu teknik ön bölgeye uygulandı.
Debonding’ten sonra, kök formlu endosseous implant (Frialit-2, Dentsply Friadent, Mannheim,
Germany) kondensing teknikle yerleştirildi ve 3,5 ay osteointegrasyondan sonra protetik
rehabilitasyon uygulandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Eksik dişli hastalarda,ön ve arka dişlerin interproksimallerindeki azaltma, implant için
gerekli yeri sağlamada klinisyene yardımcı olabilir.
388
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-131
Implant Rehabilitation of an Adult Patient with Missing Teeth
Ergül Ertürk
Marasal Cakmak Military Hospital Dental Center, Erzurum,Turkey
AIM: This case report describes the interdisciplinary treatment of a 32-year-old female patient
with missing maxillary canine.
Material- METHODS: A-32year-old woman reported with a chief complaint of the esthetic
appearance of her teeth. On treatment, bands and brackets were placed using a “straight wire”
appliance and a Ni-Ti archwire was placed. 014’’ Ni-Ti and.016’’ Ni-Ti archwires were attached for
initial leveling. The tooth adjacent to the space gained by interproximal reduction of the posterior
teeth was moved to the distal using open coil springs. After an adequate amount of interproximal
enamel reduction from the posterior teeth, the technique was also applied in the anterior segment.
After debonding, a root form endosseous implant (Frialit-2, Dentsply Friadent, Mannheim,
Germany) was placed with a bone condensing method and after 3.5 months of osseointegration,
the prosthetic rehabilitation was accomplished.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: In patient with missing teeth, interproximal reduction of the anterior and posterior
teeth might help the clinician for the required space for the implant
389
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-132
Hassas Tutucu ve İmplant Kombinasyonlu Tedavi: Vaka Sunumları
Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
AMAÇ: Kennedy Class 1 vakalarında hareketli bölümlü protezlerin rotasyon hareketleri ve posterior
bölgede ekstansiyon hareketi protezin stabilitesini ve konforunu bozmaktadır. Böyle vakalarda
distal bölgeye locater bağlantılı ve ön bölgede hassas bağlantılı protezlerin kombine bir şekilde
kullanımı düşünülebilir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Bu vaka sunumunda, maksiller kennedy class 1 parsiyel hareketli protezin, mevcut
anterior dişler ve posteriorda 2 implant desteğiyle üretilerek distal ekstansiyonun engellenmesi
anlatılmaktadır. Anterior diş preparasyonu sonrası elastomerik ölçü ile model elde edilen vakaların
hareketli bölümlü protezleri geleneksel yöntemlerle bitirildi. Hassas bağlantılı sabit protez yapılan
vakalarda; posterior bölgeye yerleştirilen birer implant ile hareketli bölümlü protezin bağlantıları
locater tarzı üst yapılar ile sağlandı. Hastaların kontrol radyografileri alınarak bir yıllık takipleri
yapıldı. Takip sonucunda, implant bölgesinde kemik kaybı gözlenmemiş ve protezin estetik ve
fonksiyonları yeterli düzeyde bulunmuştur. 390
SONUÇ: Burada anlatılan hastalarda, locater bağlantılı distal implantların ekstra destek ve
retansiyon sağladığı, hareketli parsiyel protezin yerinden çıkmasını engellediği görülmüştür. Bu
yaklaşım, hastalarda hem görünümü hem de fonksiyonu yeniden kazandıran başarılı bir tedavi
yoludur. POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-132
Precision Attachments and Implant Combination Treatment: Case Reports
Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kırıkkale, Turkey
AIM: The rotational movements of the distal extension denture base of partial removable dental
prosthesis frequently harm the prosthesis stability, leading to discomfort during function at
Kennedy Class I. This cases report is showed the use of distal implants with ‘locater attachments’
and anterior tooth non rigid connection to retain and support partial removable dental prosthesis.
After the anterior tooth preparation impression was provided with elastomeric materials. In these
cases of removable partial dentures were finished by conventional methods. RESULTS: The patients described here, distal implants with locater abutments have been
showed to provide extra support and retention and to prevent dislodgement of the patient’s distal
extension removable partial denture. This demonstrates a successful treatment approach to restore
oral function and appearance for the patient.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: The current cases report describes the fabrication of a maxilla Kennedy Class 1 removable
partial denture supported by existing anterior teeth and 2 distal single implants with locator
abutments, which effectively prevented displacement of the distal extension of the partial denture.
In these cases of precision connection with removable partial dentures and fixed prosthesis were
placed implant posterior area. İmplant and removable dentures were connection with locator. No
complications have been noted at the recall examinations in a year period of control inspections. 391
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-133
Düzensiz Rezidüel Kreti Olan Hastaya Molloplast-B Uygulanması
Muhammet Emin Aksan, Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
AMAÇ: Yumuşak astarlar, mesnetsiz ya da aşırı rezorbe keskin kretlere sahip keskin ve ince alveoler
kemiği olan hastalarda kullanılabilir. Bu materyaller fleksibiliteleri ve deforme olabilmeleri
nedeniyle, mukoza üzerindeki basıncı eşit olarak dağıtabilmekte ve çiğneme esnasındaki ağrıyı
azaltabilmektedirler. Bu çalışmada, Molloplast-B kullanılarak yapılan tedavinin aşamaları
anlatılmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Bu olgu sunumunda, dişsiz maksiller ve mandibuler kretlerde yaygın gingival diş
eti büyümesiyle karakterize ailesel gingival fibramatozisi olan 42 yaşındaki hasta bildirilmektedir.
Alınan anamnezde hastanın pek çok kez cerrahi işlem görmüş olduğu öğrenilmiş fakat alveoler
kretlerde düzelme tespit edilmemiştir. Hastaya, uyumu iyi, stabil, retantif, yeterli uzunluğa sahip
ve fonksiyon sırasında ağrıya sebebiyet vermeyen bir protez yapılması planlanmıştır. Bu nedenle
hastanın düzensiz kretlerinden dolayı ölçü aşamasında tiksopropik bir ölçü maddesi (xantopren
M) kullanılmıştır. Dikey boyut belirlerken ise kaide materyali olarak yumuşak mum kullanılmıştır.
Protez tamamlanmadan önce, laboratuar aşamasında Molloplast-B materyali uygulanmıştır. 392
BULGULAR-SONUÇ: Tedavi sonrası 6 aylık klinik kontroller sırasında, hastanın çiğneme
fonksiyonundan memnun olduğu ve estetik beklentilerinin karşılandığı gözlendi. Tam protezlere
uygulanan yumuşak astar materyalinin klinik sonuçları başarılı bulunmuştur. Sonuç olarak tam
protezler, implant destekli protezler,overdenture protezler ve hareketli parsiyel protezlerde
yumuşak astar materyali olan Molloplast-B, biyouyumluluğu, fiziksel ve mekanik dayanımı, kolay
uygulanabilmesi ve maliyetinin az olması nedeniyle tercih edilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-133
Application Of Molloplast-B to A Patient Having Nonregular Residual
Ridges
Muhammet Emin Aksan, Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kırıkkale, Turkey
AIM: Resilient denture liners have been used for patients who have an acute and thin alveolar ridge
with either severe bone resorption or nonregular ridge a non-resilient mucosa. These materials due
to their flexibility and property of deformation, distribute the pressure over the mucosa in equal
proportion and reduce the pain during mastication. İn this case, Molloplast-B is used in a patient
showed treatment by steps. RESULTS: During the six-month clinical controls after the treatment, it was observed that his
chewing function and aesthetic expectations were satisfied. Consequently, in this case,it could
be concluded that in the complete dentures, overdenture prosthesis, tooth-supported complete
dentures, and removable partial dentures, the soft liner material-Molloplast-B is prefered due to
its biocompatibility, physical and mechanical adequacy, easy implementation, and low costage.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: In this case a 42-year-old healthy totally edentulous male who has familial
hereditary gingival fibromatosis in both maxillary and mandibular arches, characterized with
severe gingival overgrowth, is reported.The patient had surgery many times on his alveolar ridges
but (the result was not as expected unfortunately)his alveolar ridges had not been regular.We
planned complete dentures to have good quality in terms of fit, retention and stability, adequate
base extension and satisfactory occlusion as well as free of pain or discomfortNESS during function.
Because of the patient’s arches, a thixotropic impression (xantopren M) material was used.When
determining the vertical size we used soft wax for making a base. We used Molloplast-B on the
laboratory state before finishing the dentures. 393
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-134
Geniş Madde Kaybına Sahip Bir Büyük Azı Dişinin Kompozit Rezin Onlay İle
Restorasyonu
Mehmet Uğur Türkyılmaz
Başkent Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Diş hekimleri arasında, geniş madde kaybına sahip dişlerde, geleneksel full kronlar ile restorasyona
kıyasla, daha estetik ve kalan diş dokusunda daha konservatif tedavi alternatifleri üzerine artan
bir ilgi görülmektedir. İndirekt yöntemle üretilen kompozit rezin onleyler bu tip vakalarda daha
elverişli ve ekonomik bir tedavi seçimi olabilir. Bu vakada, endodontik tedavi uygulanmış, geniş
madde kaybına sahip mandibular sağ birinci büyük azı dişinin restorasyonu indirekt kompozit
rezin ile anatomik okluzal formlara sahip şablonlar kullanılarak yapılmıştır. Hasta tedavi için sınırlı
vakti olduğunu bildirmiştir. Bu teknik ile, direkt tekniğin, polimerizasyon büzülmesine bağlı stress
oluşumu, istenen konturların elde edilmesinde zorluk gibi dezavantajlarının giderilmesi, hasta
başında ağız içinde uyumlama için harcanan vakitten tasaruf ve restorasyonda istenen okluzal
anatomik formun elde edilebilmesine imkan sağlanmaktadır. Bir yıllık takip sürecinin ardından,
restorasyonda herhangi bir renkleşme, kırık veya uyumunda bozulma gözlemlenmemiştir.
394
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-134
Restoration of a Molar With Extensive Loss of Material Using Composite
Resin Onlay
Mehmet Uğur Türkyılmaz
Başkent University Faculty of Dentistry, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Increasing interest has developed among dentists regarding alternatives to traditional fullcoverage crowns for the restoration of extensively broken-down teeth that are both aesthetic and
less destructive of remaining tooth structure. Indirectly fabricated composite resin onlays may offer
a viable and cost-effective treatment option in such cases. In this case, an endodontically treated,
extensively broken-down mandibular right first molar was treated using indirectly fabricated resin,
using anatomical occlusal forms on a waxer and patient had limited time for the treatment. This
technique overcomes the disadvantages of the direct technique such as polymerization shrinkage
stress and difficulty in achieving proper contours, decreases chairtime needed to adjust the
restoration intra-orally and enables the fabrication of a restoration with proper occlusal anatomy.
After one year of follow up, no coloration, fracture or missfit of the restoration is observed.
395
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-135
Kaide Olarak Asetal Rezin Kullanılan Hareketli Protezler: Olgu Sunumu
Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Populasyonda metallere olan hassasiyet son derece yüksektir. Ağız içinde restorasyonlarda
metallerdenkaynaklananbölgeselhassasiyetvetoksikreaksiyonlarınolduğusıksıkraporedilmektedir. Asetal rezin dental protezlerde alternatif olarak kullanılmaktadır. Üretici firmalar, geleneksel protez
kaidelerine göre daha esnek bir yapıda olan bu materyallerin, üstün fiziksel özelliklerde olduklarını
bildirmektedir. Ağız içindeki hareketleri ve esnekliği sayesinde konforludur. Esnek olması sebebi ile
geleneksel döküm protezlere göre ağız hazırlığına ve dişlerde preparasyona gerek olmaz. 396
OLGU: Metal alerjisi olan 42 yaşında kadın hasta Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine
tedavi amacıyla başvurmuştur.Üst çenesi Kennedy Class 3 ve alt çene de sadece kanin dişi
bulunmaktadır. Mandibular kanin dişinde bulunan metal destekli kron, zirkonyum kronla
değiştirilmiştir. Hareketli bölümlü protez yapım aşamasında ikinci ölçüler basınçsız ölçü tekniği
ile alındı. Asetal rezinlerin basınçlı ortamda dökümleri elde edildi. Asetal rezin alt yapılar hasta
ağzında denendikten sonra sırası ile vertikal boyut belirleme ve dişli provalar yapıldı.Hastaya
protezler teslim edildikten sonraki gün kontrole çağrıldı. Kontrollerde herhangi bir alerjik reaksiyon
bulgusuna rastlanmayan hastanın bir yıllık takibi sonucu estetik ve fonksiyonda bir problem
görülmemiştir.
SONUÇ: Bu çalışmamızda geçmişte metal allerjisi olduğu bilinen bir hastaya asetal rezin yapıda
protezler yapılarak estetik ve fonksiyon yeniden kazandırılmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-135
Removable Partial Denture with Acetal Resin Denture Base Material: Case
Report
Ali Can Bulut, Saadet Atsü Sağlam, Almira Ada Diken
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics,Kırıkkale, Turkey
CASE: A 42-year-old woman in metal allergies applied to our clinic. Her maxilla’s Kennedy Class 3
and mandibula’s replaced only canin teeth. Mandibular canine was metal supported crown replaced
with zirconium crown. When construction with removable partial denture were impression with nonpressurized impresion technique. Acetal resin casting was obtained in a pressurized environment.
Acetal resin base was made and than try to determine the vertical dimension and tooth trial at patients.
Patient were recall the day after the prosthesis were delivered. An allergic reaction hasn’t been
observed. At a year-follow-up results of patient, there isn’t any problem of aesthetics and function. CONCLUSION: In this study, we present a case report that describes the rehabilitation of a
patient,whom known allergy to the metal in the past, with a acetal denture base resin in order to
remedy both the functional and aesthetic considerations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Metal sensitivity reactions that develop through cutaneous contact are exceptionally
common in the population. Local hypersensitivity and toxic reactions are reported often regarding
metals and alloys used in intraoral prosthetic devices. Acetal resin has been used as an alternative
denture base and clasp material. The manufacturers claim that acetal resin has superior physical
properties when compared to conventional denture base acrylic resins. The flexible partial
dentures permits the restoration to adapt to the constant movement and flexibility in the mouth.
The flexibility, combined with strength and light weight, provides total comfort and esthetics. The
flexible partial denture do not require mouth preparation procedures compared to conventional
cast partial dentures. 397
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-136
Yetersiz Oklüzyonda Protetik Rehabilitasyon: Vaka Sunumu
Gökçe Doğar1, Ayşe Koçak Büyükdere1, Emre Yaprak2, Sibel Kayaaltı Yüksek2
Kocaeli Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kocaeli
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Amaç: Yetersiz okluzal mesafe protetik restorasyon için önemli bir sorundur. Özellikle diş kaybından
sonra erken dönemde boşluğun restore edilmemesinden kaynaklı karşımıza çıkmaktadır. Erüpte
olan diş veya dişlerin kimi zaman küçük uyumlamalar veya direk protetik restorasyonlarla
düzeltilmeleri mümkündür. Erüpsiyonlu dişlerin karşıt arka temas ettiği durumlarda tedavi daha
komplikedir.
398
Yöntem: 42 yaşındaki bayan hasta, estetik ve fonksiyonel problemleri neden ile Kocaeli
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi kliniğine başvurmuştur. Hastanın medikal
ve dental anamnezleri alındıktan sonra klinik ve radyolojik muayeneleri yapılmıştır. Hastanın 24,
25, 36, 37 nolu dişleri 7 yıl önce çekilmiş ve bu bölgeler için herhangi bir restorasyon yapılmamıştır.
Yapılan klinik muayene sonucunda 34, 35, 23, 26 numaralı dişlerin karşıt arka doğru sürmüş
olduğu, mevcut okluzal mesafenin yetersiz olduğu görülmüştür. Hastanın diş çekimi, ortodontik
tedavi, implant cerrahisi ya da ileri cerrahi tedavi yöntemlerini istememesi sonucunda dişsiz
bölgelerin konvansiyonel sabit restorasyonlarla rehabilitasyonuna karar verilmiştir. 23, 26, 34,
35, 37 nolu dişlerin endodontik tedavileri tamamlandıktan sonra 34 ve 35 nolu dişlere kron boyu
uzatma işlemi yapılmıştır. Üst çeneye zirkonyum destekli, alt çeneye metal destekli porselen köprü
restorasyonları yapılmıştır.
Bulgular: Uygulanan protetik rehabilitasyon sonrasındaki 1 yıllık süreçte, 6 ay ara ile yapılan
kontroller sonucunda klinik ve radyografik olarak herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Hasta
protezlerinden, fonksiyon ve estetik açısından memnun olduğunu belirtmiştir. Sonuç: Karşıt arka kadar erüpte olan dişlerden kaynaklı yetersiz okluzal mesafeli vakalarda
fonksiyon, fonasyon ve estetiği sağlamak için kron boyu uzatma, endodontik tedavilerin ardından
yapılacak protetik restorasyonlar uygun tedavi seçeneği olabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-136
Prosthetic Rehabilitation with Insufficient Occlusal Space: A Case Report
Gökçe Doğar1, Ayşe Koçak Büyükdere1, Emre Yaprak2, Sibel Kayaaltı Yüksek2
Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Prosthodontics, Kocaeli, Turkey
2
Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Periodontology, Kocaeli, Turkey
1
Purpose: The occlusal space is important for the prosthetic restorations. Especially if restoration
was not made after tooth extraction there can be insufficient occlusal space. In such situations,
the problem can be solved with a little amount of alighments or direct prosthetic rehabilitation.
There is a complicated situation when the erupted teeth contact with the contrary edentulous arch.
Results: There is no clinical or radiographic complication was observed as the result of the 1 year
follow up. The patient was satisfied with the esthetic and functional performance of the prosthesis. Conclusion: In insufficient occlusal space to apply conventional fixed dental prosthesis after
endodontic treatment and crown lengthening can be a good treatment option.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Materials and Methods: A 42-year old female patient reffered to Kocaeli University Faculty
of Dentistry Department of Prosthodontics with esthetic and functional problems. After the
medical and dental anamnesis were taken, clinical and radiological examination was made. 34,
35, 23, 26 teeth were erupted towards contrary edentulous arch and the insufficient occlusal space
was occured. The patient was unwilling about tooth extraction, orthodontic treatment, implant
treatment or advanced surgical methods It seemed that a conventional fixed dental bridge was a
convenient treatment option at this situation. After completing endodontic treatment of 23, 26,
34, 35, 37 teeth, crown lengthening procedure was applied for 34 and 35 teeth. Porcelain fused
to zirconium bridge was made for the upper jaw and porcelain fused to metal ceramic bridge was
made for the lower jaw. 399
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-137
Fibröz Hiperplazide Postoperatif Mini Vidalarla Sabitlenmiş Cerrahi Stent
Kullanımı: Vaka Raporu
Mehmet Berk Kaffaf1, Sırmahan Çakarer2, Olcay Şakar1
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dal, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız-Diş Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Doku uyumu iyi olmayan bir hareketli protezin uzun süre kullanılmasına bağlı olarak çeşitli
lezyonlar gelişebilir. Bunlardan biri de proteze bağlı gelişen fibröz hiperplazidir. Fibröz hiperplazi
protez kenarının kronik travmasına bağlı olarak oluşan mukozal bir hiperplazidir ve genellikle yeni
protez yapılmadan önce cerrahi olarak eksizyonuna ihtiyaç duyulur. Bu vaka raporunda dudak
üzerinde hatalı konumlanmış ve bu bölgenin kret gibi şekillenmesine neden olmuş 27 yıllık bir alt
tam proteze bağlı olarak gelişen geniş bir fibröz hiperplazinin cerrahi operasyonu, cerrahi stentin
mini vidalarla alt çeneye krestal kemik üzerinden sabitlenmesi ve final protetik restorasyonu
sunulmaktadır.
400
GEREÇ VE YÖNTEMLER: Hastanın mevcut durumda bir protez kullanması mümkün olamayacağı
için dokunun cerrahi eksizyonuna karar verilmiştir. Operasyon öncesinde hastadan ölçü alınarak bir
cerrahi stent hazırlanmıştır. Hastaya lokal anestezi altında fibröz hiperplazik kitlenin eksizyonu ve
vestibüle sulkus derinleştirme işlemleri uygulanmıştır. Elde edilen derinliğin korunması ve cerrahi
işlem sonrasında dokunun stabilizasyonunu sağlamak için cerrahi stent operasyon sırasında iki
adet mini vida kullanılarak alt çeneye sabitlenmiştir. On beşinci günde cerrahi stent çıkartılarak
protetik tedaviye başlanmıştır.
SONUÇ: Fibröz hiperplazi vakalarında dokudaki geri dönüşümü engellemek için hastanın eski
protezinin veya yeni hazırlanacak cerrahi stentin ağıza sabitlenmesi gerekli olan vakalarda göz
önünde bulundurulması gereken bir seçenektir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-137
Application of a Surgical Stent Fixed by Miniscrews in Fibrous Hyperplasia:
A Case Report
Mehmet Berk Kaffaf1, Sırmahan Çakarer2, Olcay Şakar1
Department of Prosthodontics, Istanbul University, Istanbul, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Istanbul University, Istanbul, Turkey
1
PURPOSE: Various lesions may develop due to the use of an ill-fitting removable denture for a long
time. One of them is denture induced fibrous hyperplasia. Fibrous hyperplasia is a mucosal hyperplasia
that occurs due to chronic trauma of denture border and surgical excision is generally needed
before fabrication of the new denture. This case report describes the surgical operation of a fibrous
hyperplasia which was formed by a 27 year-old lower complete denture which had been incorrectly
positioned on the lip and had led to the formation of this region as an alveolar crest; fixation of the
surgical stent with mini screws to the crestal bone of the mandible and the final prosthetic restoration.
RESULT: In the cases with fibrous hyperplasia if before the surgical operation prosthetic procedures
are not possible, fixing the surgical stent or patient’s old dentures to the mouth is an option for
preventing the relapse of the tissue after surgery.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL AND METHODS: In the patient’s current status patient could not be able to use a
denture so it has been decided to the surgical operation. Before the operation a surgical stent has
been made by taking an impression. Excision of the fibrous hyperplastic mass and vestibular sulcus
extension process has been carried out under local anesthesia. Surgical stent has been fixed to
the lower jaw by using two mini screws to protect obtained depth and ensure the stability of the
tissue.On the fifteenth day surgical stent has been removed and prosthetic treatment has begun.
401
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-138
Tam Dişsiz Maksillanin Flapsiz Olarak “All-On-4” Tedavi Protokolü ile
Rehabilitasyonu
Oğuz Ozan1, Abdullah Oğuz Hamiş1, Çise Erozan1, Sevcan Kurtulmuş Yılmaz1, Aysa Ayalı2
Yakındoğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Dişhekimliği Tedavisi Anabilim Dalı
LEFKOŞA /KKTC
2
Yakındoğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı LEFKOŞA /
KKTC
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Son yıllarda “All-on-4” tedavi konsepti ile; hastalara implant yerleştirme işlemini takiben
iyileşme döneminde sabit protetik restorasyonların immediat yüklenmesi mümkündür. Bu
olgu bildiriminde maksilla total dişsiz hastanın 3 boyutlu bilgisayar destekli cerrahi kılavuz
kullanılarak “All-on-4” tedavi konsepti ile flepsiz olarak immediat rehabilite edilmesinin sunulması
amaçlanmaktadır.
402
OLGU: 71 yaşındaki maksilla total dişsiz hasta estetik, fonksiyon ve fonasyon beklentilerinin
karşılanması için Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. İntra-oral ve radyografik
muayenede yaygın kemik yıkımı ve sarkmış sinüsler gözlenmiştir. Detaylı tomografik inceleme için
hastanın mevcut protezi radyoopak küreler yerleştirilerek radyografik protez haline getirilmiştir.
Çift tarama yöntemiyle hastanın tomografik verileri elde edilmiştir. Bu veriler 3 Boyutlu implant
planlama programlarına aktarılarak; hastaya “All-on-4” tedavi planlaması yapılmış ve bu
planlamaya uygun cerrahi kılavuzlar üretilmiştir. Üretilen cerrahi kılavuzlarla flepsiz cerrahi
işlem yapılarak yerleştirilen implantlar 3 gün içerisinde tam ark metal destekli vidalı seramik
restorasyonlarla immediat yüklenmiştir.
SONUÇ: “All-on-4” tedavi konseptinin oldukça fonksiyonel, estetik ve düşük maliyetli olması bu
sistemi, tam ark implant destekli sabit restorasyonlar için iyi bir tedavi alternatifi haline getirmiştir.
3 boyutlu cerrahi rehber kullanılarak, flepsiz gerçekleştirilen, atravmatik cerrahi sayesinde, postoperatif dönemin daha konforlu geçtiği gözlenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-138
Flapless Rehabilitation of Total Edentolous Maxilla With “All-On-4”
Treatment Protocol
Oğuz Ozan1, Abdullah Oğuz Hamiş1, Çise Erozan1, Sevcan Kurtulmuş Yılmaz1, Aysa Ayalı2
Near East University Faculty Of Dentistry Department Of Prosthodontics NICOSIA /TRNC
2
Near East University Faculty Of Dentistry Department Of Oral And Maxillofacial Surgery NICOSIA/
TRNC
1
CASE: 71 years old patient with total edentulous maxilla was consult to prosthodontics
department to supply aesthetic, functional and phonetic expectations. Extensive bone resorption
and overhanged sinus floors were observed in the clinical and radiographic examination. For
detailed radiographic examination, patient’s current denture was converted into a radiographic
denture by placing radiopaque spheres as a reference point. Thereafter, computerized tomographic
(CT) data was obtained by double scan method. By sending the CT data to 3-Dimensional implant
planning software; “All-On-4” treatment plan of patient was obtained and suitable guides were
produced according to the current plan. With the use of surgical guides, flapless implant surgery
was achieved and the patient was immediately loaded with screw retained full arch metal fused to
ceramic restorations within 3 days.
RESULT: The function, aesthetic and relevant cost of “All-On-4” treatment concept becomes a good
alternative treatment option for full arch implant supported fixed restorations. Comfortable postoperative period was observed by the help of the flapless atraumatic surgery which was achieved
with the use of 3-dimensional surgical guides.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSE: Recently, by the treatment concept of “All-On-4”; loading of the fixed prosthetic
restorations immediately after implant placement can be possible. In this case statement, it is
aimed to present immediate rehabilitation of a total edentulous maxilla with “All-On-4” concept
by using computer aided 3-dimensional flapless surgical guides.
403
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-139
Konjenital Mine Defektli Olguda Multidisipliner Tedavi Yaklaşımı
Burcu Kanat Ertürk1, Neslihan Tekçe2, Emre Yaprak3, Seda Aydemir4
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
3
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kocaeli
4
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Kocaeli
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Diş mine dokusunun oluşumu sırasında görülen konjenital bozukluklar; estetik,
fonksiyon, fonasyon ve psikolojik açıdan olumsuz etkilere yol açar. Mine tabakasının kısmi veya
tamamen deforme olması dikey boyut ve okluzyon kaybına neden olacağından, tam ark protetik
rehabilitasyona gereksinim duyulur. Bu olgu raporunda, konjenital mine defekti bulunan hastanın,
metal destekli bölümlü sabit restorasyonlar ve Riegel tutuculu hassas bağlantılı bölümlü protezler
ile multidisipliner tedavisi anlatılmaktadır. 404
YÖNTEM: Fonksiyon ve estetik şikayetleri ile kliniğimize gelen hastada yapılan radyografik ve ağız
içi incelemeler doğrultusunda, konjenital mine defekti nedeniyle dikey boyutun kaybedildiği ve
kron boylarının yetersiz olduğu gözlenmiştir. Kron boyu uzatma operasyonu ile dişeti seviyelendirme
işlemi sonrası 21, 37 numaralı dişlerin endodontik ve restoratif tedavileri gerçekleştirilmiştir. Alt ve
üst çenede Kennedy II dişsizlik gözlenen hastanın tedavisinde, metal altyapılı sabit restorasyonlar
ile 23, 24 ve 43, 44 numaralı dişlerden destek alan Riegel tutuculu hassas bağlantılı protezlerin
uygulanmasına karar verilmiştir. Dikey boyutun 3mm yükseltilmesi gereksinimi belirlendikten
sonra, tüm dişlerde chamfer bitim preparasyonu yapılmış ve yüz arkı (WhipMix) kaydı alınarak
geçici protezler hazırlanmıştır. Dikey boyut adaptasyonu onaylanmış, ardından sabit ve hareketli
protezlerin laboratuvar aşamaları başlatılmıştır. Protez uyumu ve okluzyon kontrolü sonrasında
sabit restorasyonlar, polikarboksilat siman ile simante edilmiştir.
BULGULAR: Mine defekti nedeniyle kaybedilen dikey boyutun ve okluzyonun rehabilite edildiği
hastanın fonksiyonel, psikolojik ve estetik açıdan tedaviden memnun olduğu gözlenmiştir. Riegel
bağlantılı protezlerin, hastanın yaşam konforunu ve protez adaptasyonunu arttırdığı belirlenmiştir.
SONUÇ: Konjenital mine displazisi olan hastalarda gerçekleştirilen multidisipliner tedavi yaklaşımı
sayesinde diş dokusundaki madde kaybı engellenirken, tam çene protetik tedaviler ile kaybedilen
dikey boyut ve okluzyon geri kazandırılmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-139
Multidiciplinary Treatment Approach in Case with Congenital Enamel
Defect
Burcu Kanat Ertürk1, Neslihan Tekçe2, Emre Yaprak3, Seda Aydemir4
Department of Prosthodontics, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey
2
Department Restorative Treatment, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey
3
Department of Periodontology, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey
4
Department of Endodontics, Kocaeli University Faculty of Dentistry, Kocaeli, Turkey
AIM: Congenital disorders observed during formation of tooth enamel structure result in negative
function, phonation and psychology effects. Because partial or total deformation of enamel leads
to vertical dimension and occlusion loss, full-arch prosthetic rehabilitation is required. In this
case report, multidiciplinary treatment of patient with congenital enamel defect, by using metal
supported fixed restorations and Riegel precision attachment dentures, is presented.
METHOD: According to intraoral and radiographic examinations of the patient referred to our
clinic with functional and aesthetic complaints, vertical dimension loss and insufficient crown
heights were observed due to congenital enamel defect. Following gingival leveling with crown
lengthening operation, endodontics and restorative treatments were performed to #21,37.
Treatment by using metal supported prosthesis and Riegel precision attachment dentures
supported from #23,24 and #43,44 were decided for the patient with Kennedy II for maxilla and
mandible. After 3mm vertical dimension increase need was determined, chamfer preparations
were performed, and temporary prosthesis were fabricated according to face-bow (WhipMix)
record. Following vertical dimension adaptation, laboratory procedures of fixed and removable
prosthesis were started. Prosthesis adjustment and occlusion control were performed, and then
crowns were cemented by polycarboxylate cement.
RESULTS: It was observed that the patient rehabilitated of vertical dimension loss and occlusion
due to enamel defect was satisfied in terms of functional, psychological and aesthetic aspects.
Riegel attachment dentures increased comfort and prosthesis adaptation. CONCLUSION: Tissue destruction is prevented by multidiciplinary treatment approach in patients
with congenital enamel dysplasia, while vertical dimension and occlusion are restored with fullarch prosthesis.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
1
405
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-140
Epidermolizis Büllozalı
Rehabilitasyonu
Hastanın
Poliamid
Protezler
İle
Oral
Yakup Kantaci, Sabiha Zelal Başkan Ülkü, Merve Tokgöz Çetindağ, Ozan Erdost Evran
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı
AMAÇ: Epidermolizis büllozalı hastalarda protez yapımı ve kontrolleri oldukça zordur. Bu olgu
sunumunda hastaya kaybolan estetik ve fonksiyonel durumu rehabilite etmek için poliamid
protezler yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: 17 yaşındaki kadın hasta kliniğimize alt ve üst çenede çok sayıda diş eksikliği problemiyle
başvurmuştur. Hastanın yapılan oral muayenesinde özellikle maksillada alveolar kemik
rezorbsiyonu, ağızdaki mevcut dişlerde periodontitise bağlı lüksasyonlar ve diş kayıpları, dudak
yanak ve dil gibi yumuşak dokularda ülserasyonlar, halitozis ve microstomia bulgularına rastlandı.
Bunun sonucunda üst çeneye hareketli bölümlü, alt çeneye tam poliamid protezler yapılmasına
karar verildi.Hastadan kişisel ölçü kaşığı yapılması amacıyla hidrokolloid ölçü maddesi ile ölçü
alındı.Kişisel kaşık ağızda denendikten ve stençle kenar şekillendirilmesi yapıldıktan sonra
fonksiyonel ölçü çinko oksit ojenol ölçü maddesiyle alındı. Dikey boyutu belirlemek için kaide
hazırlandı.Hastanın dikey boyutu niswonger yöntemi ile saptandı ve dişli dizim aşamasında gerekli
kontroller yapıldı.Daha sonra bitim aşamasında protez detaylı şekilde incelendi ve tüm keskin köşe
ve kenarlar düzeltildi.Yapılan düzenlemelerden sonra hasta 3 aylık periyotlarla kontrole devam
edilmektedir.
406
BULGULAR: Hastanın oral rehabilitasyonundan sonra yapılan 3 ve 6 aylık kontroller sırasında total
protez kullanımına bağlı problemler minör derecede gözlendi ve gerekli düzenlemeler yapıldı.
SONUÇ: Poliamid protezler doğru endikasyon ve klinik uygulamalarla epidermolizis büllozalı
hastalarda olumlu sonuçlar veren bir tedavi seçeneğidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-140
Oral Rehabilitation of the Patient with Epidermolysis Bullosa by Polyamide
Prosthesis
Yakup Kantaci, Sabiha Zelal Başkan Ülkü, Merve Tokgöz Çetindağ, Ozan Erdost Evran
Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Turkey
CASE: 17 years old woman patient was admitted to our clinic with a large number of missing
teeth in lower and uppur mouth.Particularly in the maxillary bone resorpsion, luxations due
to periodontitis in the existing teeth and tooth loss, soft tissue ulcerations in the lip, cheek and
tongue, halitosis and microstomi has been found in oral examination of the patient.Evantually, it
was decided to perform polyamide full prosthesis for lower mouth and removable partial denture
for upper mouth.Dental impression of patient has taken with hydrocolloid impression material in
order to make an individiual tray. Individiual tray was tried in the mouth.Functional impression
was taken with zinc oxide eugenol impression material after edge shaping process with impression
compund.Pedestal was prepared to determine the vertical dimension.The vertical dimension of
the patient was determined by the method of Niswonger.Necessary controls were made at artificial
teeth alignment step.Then prothesis inspected in detail and whole sharpe edges and corners were
fixed. After following arrangements, the patient is controlling in 3-months-periods.
CONCLUSION: Problems due to the use total denture observed in minor levels in 3 months and
6-months-period examinations after the oral rehabilitation of the patient. Necessary arrangements
were made.
RESULT: Polyamide prosthesis is a treatmant option that gives positive results in patients with
epidermolysis bullosa with accurate indications and clinical pratice.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: To make a prosthesis and controls are quite difficult in patients with epidermolysis bullosa.
Polyamide prosthesis has been used to rehabilitate lost esthetic and functional status of the patient
in this case report.
407
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-141
Hassasiyet giderici macunlar renklenmeye neden oluyor mu? İn-vitro
çalışma
Sedanur Turgut1, Hamiyet Kılınç1, Bora Bağış2, Elif Ayaz1, Güneş Eyüboğlu3
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Trabzon
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Konservatif Diş Tedavisi Anabilim Dalı,
Trabzon
1
AMAÇ: Çalışmanın amacı farklı içerikli hassasiyet giderici diş macunlarının, doğal dişlerde 6 aylık
kullanım periyodu ve kahve ile renklendirilmesi sonrası renk stabilitesinin değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 64 insan kesici dişi temizlendi, 8 gruba ayrıldı (n=8) ve yapay tükürükte 24 saat bekletildi.
Group1: Kalay florid (İpana proexpert clinicline); Grup 2: Stronsiyum Asetat (Sensodyne Rapid
Relief); Grup3: Potasyum sitrat, Hidroksiapatit (Signal Sensitive Expert); Group4: Setilpiridinyum
klorür (GUM Paroex Sensivital); Grup5: Arginin (Colgate Sensitive Pro-Relief ); Grup6: Novamin
(Sensodyne Repair&Protect), Group7: Kontrol. CIE L*a*b* renk ölçümleri spektrofotometre
(Vita Easyshade 4.0) ile elde edildi. Δ1* miktarı ilk ölçümler ile 10 saatlik (6 ayda günde 2 kez)
stimule fırçalama sonrası; Δ2* ise 7 günlük kahve ile renklendirme sonrası L*,a*,b* değerlerinden
hesaplandı. İstatistiksel analizler 2-yönlü-ANOVA ve Fisher’s LSD testleri ile yapıldı (p<0.05).
408
BULGULAR: Δ1* ve Δ2* için gruplar arasında anlamlı farklılıklar bulundu (p<0.05). Δ1* için;
Grup1 en yüksek Δ*(1,6); Grup3 en düşük (Δ*=0.9) değeri gösterdi. Kontrol grubu ile diğer gruplar
arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Δ2* için; Group5 (p=0.79) ve Group6 (p=0.55) hariç
tüm gruplar ile kontrol grubu arasında anlamı fark bulundu. En yüksek Δ* kahve ile renklendirme
sonrasında Group1’de (Δ=3.9) sonrasında Group4’te (Δ=3.7) görüldü.
SONUÇ: Hassasiyet giderici macunlar içeriğine bağlı olarak doğal dişlerde renklenmeye neden
olabilir. Hastalar özellikle kalay florid, stronsuyum asetat ve setilpiridinyum klorür içerikli macunları
uzun dönemde kullanırken, klinik olarak görülebilir renklenmeye neden olabileceğinden dikkatli
olmalıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-141
Do sensitive relief tooth pastes causes staining? An in-vitro study
Sedanur Turgut1, Hamiyet Kılınç1, Bora Bağış2, Elif Ayaz1, Güneş Eyüboğlu3
Karadeniz Technical University, Faculty of Dentistry, Prosthetic Dentistry Department, Trabzon,
Turkey
2
Izmir Katip Çelebi University, Faculty of Dentistry, Prosthetic Dentistry Department, Izmir, Turkey
3
Karadeniz Technical University, Faculty of Dentistry, Department of Conservative Dentistry,
Trabzon, Turkey
1
METHODS: 64 human incisors were cleaned, divided into 8 groups (n=8) and immersed in
an artificial saliva for 24 hours. Group1: Stannous florür (İpana proexpert clinicline); Group2:
Strontium Acetate (Sensodyne Rapid Relief); Group3: Potassium citrate, Hydroxyapatite (Signal
Sensitive Expert); Group4: Cetylpyridinium chloride (GUM Paroex Sensivital); Group5: Arginine
(Colgate Sensitive Pro-Relief); Group6: Novamin (Sensodyne Repair&Protect); Group7: Control. CIE
L*a*b* color measurements were obtained with a spectrofotometer. Δ1* values were calculated
from the initial L*,a*,b* values before and after stimulating brushing for 10 hr (6 months of twicedaily) and Δ2* after staining with coffee for 7 days. Statistical analyses were done with 2-wayANOVA and Fisher’s LSD tests (p<0.05).
RESULTS: Significant differences were found between the groups for Δ1* and Δ2* (p<0.05). For
Δ1*; Group1 showed the highest Δ*(1.6); while Group3 showed the least (Δ=0.9). Control group
had no significant differences between the other groups (p>0.05). For Δ2*; all groups showed
significant differences with the control group, except Group5 (p=0.79) and Group6 (p=0.55). The
highest Δ* was obtained after coffee staining for Group1 (Δ=3.9); following Group4 (Δ=3.7). CONCLUSION: Sensitive relief tooth pastes can cause staining of natural teeth related to their
ingredients. Especially the patients would be carefull using stannous florür, strontium acetate and
cetylpyridinium chloride containing dentrifices that cause clinically perceptible discoloration for
long-term usage.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: The objectives of the study were to asses the staining affect of sensitive relief
toothpastes with different ingredients, over a 6-months period usage; and the color stability of
these natural teeth exposed to coffee staining after.
409
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-142
Anterior dişlerin lityum disilikat laminate veneer restorasyonlar ile
estetik rehabilitasyonu
Gonca Deste, Rukiye Durkan
Afyon Kocatepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş tedavisi Anabilim Dalı, Afyon
AMAÇ: Günümüzde, Dişhekimliğinde kullanılan doğal diş görünümünde restorasyon üretimini
sağlayan birçok seramik sistemi vardır. Dental seramik ve adeziv sistemlerdeki gelişmeler sayesinde
minimum kalınlıkta laminate veneer restorasyonlar tedavi seçeneği olarak kullanılabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı; maksiller anterior dişlerin estetik olmayan görünümünü lityum disilikat
porselen laminate veneerler ile restore etmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 45 yaşında bayan hasta, maksiller kesici dişlerinin görünümünden rahatsız olduğu
için estetik tedavi amaçlı protetik diş tedavisi kliniğine başvurmuştur. Tedavi seçenekleri
arasından minimal mine kaybı ile 4 porselen laminate veneer uygulamasını tercih etmiştir.
Preparasyon mine kalınlığına göre şekillenmiştir, estetik restorasyon için kesim yaklaşık 0.5-0.7
mm ile sınırlandırılmıştır. İnterproksimal bölgelerde basamaklar hazırlanmıştır. Laminate veneer
restorasyonlar, laboratuvarda lityum disilikat cam seramik materyalinden üretilmiştir. Simantasyon
aşamasında; ışık ile polimerize olan siman (e.max CAD/CAM; Ivoclar, Vivadent AG) uygulanmıştır ve
üretici talimatlarına göre 40 sn ışık uygulanmıştır.
410
BULGULAR: Hasta restorasyonların estetik ve fonksiyonundan memnun olmuştur. Porselen
laminate veneer restorasyonların12 aylık kontrollerinde herhangi bir sorun ile karşılaşılmamıştır.
SONUÇ: Anterior dişlerin estetik tedavisinde porselen laminate veneer restorasyonlar bir tedavi
alternatifi olarak düşünülebilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-142
Esthetic rehabilitation of anterior teeth with lithium disilicate laminate
veneers
Gonca Deste, Rukiye Durkan
Afyon Kocatepe University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Afyon, Turkey
PURPOSE: There are several ceramic systems available on dentistry that may reproduce the teeth
with great naturally. With the improvement of dental ceramics and adhesive systems, minimum
thickness laminate veneers are a useful treatment option. The purpose of this report was to
restored unaesthetics appearance of maxillary anterior teeth with lithium disilicate porcelen
laminate veneers.
RESULTS: The patient was satisfied with the esthetics and function of the restorations after
treatment. The laminate veneer restorations have been functioning satisfactorily for 12 months.
CONCLUSION: Porcelain laminate veneers can be considered one alternative when dealing with
the aesthetic treatment of anterior teeth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHODS: A 45-year-old woman was referred for dental esthetic treatment because
she was dissatisfied with appearance of maxillary anterior incisors. Among the treatment options
provided, the patient preferred insertion of four porcelen laminate veneer restorations with
minimal reduction of enamel surfaces. Tooth preparation was dictated by the enamel thickness of
the teeth because the reduction of approximately 0.5-0.7 mm results in more esthetic restorations.
The interproximal regions were prepared. The laminate restorations were fabricated in the
laboratory with lithium disilicate glass ceramic material (e.max CAD/CAM; Ivoclar, Vivadent AG).
Light cure resin cement was applied and light polymerized for 40 seconds.
411
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-143
Anterior Bölgede Bir Adeziv Köprü Uygulaması: 5 Yıllık Takip
Abdulkadir Şengün1, Berna Arfat2, Ertuğrul Ercan2, Yusuf Bayraktar2
Turgut Özal Üniversitesi, Ankara
2
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
1
AMAÇ: Son yıllarda restoratif Dişhekimliği alanındaki gelişmeler ile tek seansta konservatif
restoratif uygulamalar yapılabilmektedir. Bu olgu sunumunda, hastanın periodontal endikasyonla
çekilen üst sol santral dişi kullanılarak fiber destekli adeziv köprü uygulanmıştır ve 5 yıl sonraki
bulgular rapor edilmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Kliniğimize başvuran 34 yaşındaki erkek hastanın (Y.Y.) ağız içi muayenesi yapıldı,
tedavi planlaması hakkında kendisine bilgi verildi ve onam alındı. Daha önceden kanal tedavisi
uygulanmış olan üst sol santral diş (no 21) periodontal endikasyonla çekildi. Çekilen diş köprü
gövdesi olarak kullanılacak şekilde hazırlandı. 11 ve 22 no’ lu dişlerin lingual ve aproksimal
yüzeylerine total etch tekniğiyle adeziv sistem (Clearfill SE Bond, Kuraray, Japonya) uygulandı.
Güçlendirilmiş polietilen fiber (Ribbond, Seattle, WA, ABD) ve bir hibrit kompozit rezin (Filtek
Ultimate, 3M ESPE, ABD) kullanılarak hastanın kendi dişinden hazırlanan köprü gövdesi yerine
yapıştırıldı. Bitirme ve polisaj işlemlerinden sonra gerekli kayıtlar alındı.
412
BULGULAR-SONUÇ: Hastanın 1., 2., 4. ve 5. yıl takip randevularında ağız içi ve radyografik
muayenesi yapılarak gerekli kayıtlar alındı. Ekonomik, fonksiyonel ve estetik açıdan hasta için
oldukça avantajlı ve tatmin edici olan bu konservatif restorasyonun beşinci yıl sonunda başarılı bir
şekilde ağızda kaldığı, işlevselliğini devam ettirdiği ve hastanın restorasyondan memnun olduğu
görüldü.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-143
An Adhesive Bridge Application in Anterior Region: 5 Year Follow-Up
Abdulkadir Şengün1, Berna Arfat2, Ertuğrul Ercan2, Yusuf Bayraktar2
Turgut Ozal University, Ankara, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Kirikkale University, Kirikkale, Turkey
1
AIM: Owing to the improvements in restorative dentistry in recent years, conservative restorative
applications can be made in single step. In this study, a fiber reinforced adhesive bridge restoration
made for his upper left incisor extracted due to periodontal indication and subsequent findings for
5 years have been reported.
Results and CONCLUSION: Intraoral and radiographic examinations were performed and
required records enrolled from the patient at 1, 2, 4 and 5 year follow-up examinations. At the
end of the fifth year this conservative restoration which was economically, functionally and
aesthetically very advantageous and satisfactory in terms of the patient was found successfully
and functionally stays in the mouth. Also it was spotted that the patient was pleased with the
restoration.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: Dental examination of the 34-year-old male patient (Y.Y.) admitted to our clinic was
performed and he was informed about the treatment planning and consent was obtained. Upper
left central incisor (no 21) previously has been applied root canal treatment was extracted with
periodontal indication. The extracted tooth was prepared to be used as bridge pontic. The adhesive
system (Clearfill SE Bond, Kuraray, Japan) was applied with total-etch technique to the approximal
and lingual surfaces of teeth 11 and 22. Pontic which was made of natural tooth cemented to the
extracted tooth place with using a poliethylene fiber (Ribbond, Seattle, WA, USA) and a hybrid
composite resin (Filtek Ultimate, 3M ESPE, USA). After finishing and polishing procedures required
records enrolled from the patient.
413
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-144
Malpoze İmplantlara Protetik Rehabilitasyon Yaklaşımları
Asiye Nehir Özden, Burcu Günal, Şifa Atabek
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
AMAÇ: Uygun olmayan açılarda yerleştirilmiş implantlar hem hastaya hem de diş hekimine
protetik açıdan zorluklar yaratabilmektedir. Bu zorlukların yanı sıra hatalı angulasyonlar
fenestrasyon veya dehisens oluşumu, protetik restorasyonların pasif uyumunun engellenmesi gibi
çeşitli komplikasyonlarla sonuçlanabilmektedir. Amacımız farklı implant angulasyonlarına sahip
iki vakanın protetik açıdan çeşitli yöntemlerle rehabilite edilmesini sergilemektir.
OLGU: OLGU 1: 74 yaşındaki erkek hasta, protez isteği ile Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur.
BULGULAR 1: Hastadan alınan anamnez, yapılan klinik ve radyografik incelemeler sonrası,
maksillada uygun olmayan açıda implantların olduğu saptanmıştır. Malpoze yerleştirilmiş
implantların bireysel abutment kullanımı ile protetik rehabilitasyonu sağlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU 2: 69 yaşındaki bayan hasta, sol mandibular posterior bölgedeki protezinin gevşemesi
şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur. 414
BULGULAR 2: Yapılan klinik ve radyolojik muayenede köprünün çıkarılması sonucu #35 nolu
bölgede abutment yerine ölçü postu yerleştirildiği ve implantların uygun olmayan açılarda
yerleştirildiği saptanmış ve açılı abutment kullanımı ile malpoze implantların final restorasyonu
tamamlanmıştır. SONUÇ: Bireysel veya açılı abutmentlerin kullanılmasıyla farklı angulasyonlarda yerleştirilmiş
implantlar, protetik olarak restore edilerek rehabilitasyon sağlanmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-144
Prosthetic Rehabilitation Approaches For Malposed Implants
Asiye Nehir Özden, Burcu Günal, Şifa Atabek
Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC
PURPOSE: Implants which were placed with inconvenient angels can create difficulties in terms
of prosthodontics for both patient and dentist. Besides these difficulties incorrect angulations may
result in a variety of complications such as, the formation of fenestration or dehiscence, inhibition
of passive alignment of prosthetic restorations etc. Our aim is to show the implants with different
angulations in two cases rehabilitated with various technics of prosthodontics.
CASE: Case 1: A 74-year-old male patient was admitted to the Near East University, Faculty of
Dentistry, Department of Prosthodontics with the request of prosthetic therapy. FINDINGS 1: After the anamnesis, clinical and radiographic examinations inconvenient
angulations of implants on maxilla were observed. Prosthetic rehabilitation of malposed implants
obtained with use of individual abutment.
FINDINGS 2: After the clinic and radiographic examinations, by decementing the prosthesis, it
is seen that impression post is used instead of an abutment for number 35 and implants were
placed with inconvenient angles. The final restorations of malposed implants completed by angled
abutments.
RESULT: With use of individual or angled abutments rehabilitation of implants obtained by
prosthetic restoration.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Case 2: A 69-year-old female patient was admitted to our clinic with complaint of relaxation of
the prosthesis at the left mandibular posterior region.
415
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-145
Kleidokranial Displazili Bir Hastanın Protetik Tedavisi: Olgu Sunumu
Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, Fethi Atıl, İsmail Doruk Koçyiğit, Fatoş Türkkal
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Kleidokranial displazi, çeşitli kemik bölgelerinde iskeletsel değişikliklere sebep olan genetik
bir hastalıktır. Tipik olarak hiperdonti, süpernümerer diş varlığı gibi estetik ve fonksiyonel çok sayıda
probleme yol açmaktadır. Örneğin normal dişin çıkmasına mekanik olarak bir engel teşkil etmek gibi.
Bu vaka raporunda CCD hastasına uygulanan implant destekli full ark hibrid sabit protezler
sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Kliniğimize estetik ve çiğneme fonksiyonu eksikliği ile başvuran 48 yaşındaki kadın
hastanın yapılan tetkikler sonucu CCD hastası olduğu, bununla beraber hastanın herhangi bir
ilaç kullanmadığı ve bilinen bir ilaç alerjisi de olmadığı tespit edilmiştir. Olası tedavi yöntemleri
hastaya açıklanmış ve süpernümerer dişlerin çekimi takibinde hastaya implant destekli sabit
protez yapılmasına karar verilmiştir. İmplant cerrahisinde her iki çenede rehber plak kullanılarak,
minimal invaziv yöntemle implantlar yerleştirilmiştir. Üst çeneye 6 (T6: nucleous, İzmir, Türkiye)
implant yerleştirilirken, alt çeneye all on four konsepti gözetilerek 4 implant( T6: nucleous, İzmir,
Türkiye)yerleştirilmiştir. Krom kobalt (robur 400, EisenbacherDentalwaren, Germany) alaşımı alt
ve üst metal alt yapı üzeri akrilik kompozit rezinve PMMA akrilik protez diş ile venerlenmiştir. Aşırı
okluzal yükleri önleyecek ve estetik olarak ideal bir durum gözetilerek kanin koruyuculu oklüzal
ilişki belirlendi.
416
SONUÇ: Geçmişte kleidokranial displazi hastalığı için tedavi uygulanmama durumu yaygınken
şimdi yeni ve başarılı tedavi yöntemleri mevcuttur. Kleido kranial displazi hastalarında tercihi
tedavi yöntemi; estetiği ve tatmin edici çiğneme fonksiyonunu hedeflemelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-145
Prosthetic Treatment of a Patient with Cleidocranial Dysplasia: Case
Report
Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, Fethi Atıl, İsmail Doruk Koçyiğit, Fatoş Türkkal
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ankara, Turkey
CASE: A 48 years old female CCD patient presented at our department for a dental implant
evaluation. She was in good health, was not taking any medication, had no known drug allergies,
and no contraindication for dental treatment. Possible treatment alternatives were explained to
patient in detail. Treatment plan including implant supported fixed partial dentures after extractions
of teeth desired by patient. Minimally invasive, template-guided, implant surgery method was
applied for maxilla and mandibula. Six implants were applied to upper jaw and four implants were
applied to lower jaw in accordance with the concept of all on four (T6: Nucleous, İzmir,Turkey).
Fixed protheses with conventional chromium-cobalt alloy (robur 400, EisenbacherDentalwaren,
Germany) cast-metal frame was used for both upper and lower dentures. Acrylic composite resin
(visio.lign,Bredent, Germany) and PMMA acrylic denture teeth were used to veneer cast metal
frame. Canine protected occlusal relation was adjusted which was ideal for proper appearance and
avoids excessive occlusal loads.
RESULTS: Although no treatment was a common option in the past, new and successful treatment
options of CCD have been reported.The preferential therapeutic approach of CCD patients should
focus on satisfying aesthetic andadequate masticatory functions.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Cleidocranial dysplasia (CCD) is a genetic skeletal disorder characterized by skeletal alterations at
numerous bone segments, typical hyperdontia with presence of numerous supernumerary teeth that
can cause aesthetic and functional problems like mechanical obstacle to the eruption of normal teeth.
In this case report, a treatment concept with an implant supported, screw retained fixed prostheses
for CCD patient was reported with clinical terms
417
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-146
Amelogenezis İmperfektalı Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Olgu
Raporu
Samet Tekin1, Gökhan Özdemir1, Nurullah Düger2
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır
1
AMAÇ: Amelogenezis imperfekta kalıtımsal geçiş gösteren, süt ve daimi dişlerdeki
minenin yapısını, miktarını ve bileşimini etkileyen genetik bir mine gelişim anomalisidir.
Amelogenezis İmperfekta’nın dişlerde estetik görünüm, fonksiyon, oklüzyon, fonasyon ve dişeti
sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır.
OLGU: Ailesel amelogenezisi, çiğneme yetersizliği, polidiasteması ve oklüzal dikey boyut kaybı
olan hastanın zirkonya-seramik ve metal seramik kron köprü restorasyonlarıyla rehabilitasyonu
sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: 6 aylık kullanım sonucunda yapılan kontrollerde çiğnemede, oklüzal dikey boyutta,
estetikte,dişlerde ve çevreleyen dokularda herhangi bir patolojiye ve miyofasial ağrıya rastlanmadı,
yüksek hasta memnuniyeti sağlandı.
418
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-146
Prosthetic Rehabilitation Of Patients With Amelogenesis Imperfecta: A Case
Report
Samet Tekin1, Gökhan Özdemir1, Nurullah Düger2
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey
2
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Periodontology, Diyarbakır, Turkey
1
AIM: Amelogenesis imperfecta is a hereditary disorder in which the quality and quantity of the
enamel of primary and permenant teeth affected. In these patients various treatment plans might
be considered because of the negative effects of amelogenesis imperfecta on aesthetics, function,
occlusion, phonation and gingival health of primary and permanent teeth.
CASE: In this case diagnosed hereditary amelogenesis imperfecta leads to loss of occlusal vertical
dimension, chewing inefficiency and poor esthetics that treated by fixed zirconia-ceramic and
metal-ceramic prosthesis were represented.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: At the end of the 6-month period of use of the controls evaluate facial muscles,
occlusal vertical dimension and aesthetics as a result it was observed that aesthetically encountered
any problems and ensure patient satisfaction.
419
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-147
Okluzal Dikey Boyutun Sabit Protetik Restorasyonlar ile Yükseltilmesi:
Vaka Sunumu
Muhammet Çağlar Bursa1, Zelal Seyfioğlu Polat1, Aslı Pelin Kaya2
1
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Dişlerde meydana gelen aşınmaların en önemli etkenleri parafonksiyonel alışkanlıklardır.
Meydana gelen aşınmalar temporomandibular eklem rahatsızlıklarının yanı sıra dental ve fasiel
birtakım estetik problemlere neden olmaktadır. Hastanın kaybolan dikey boyutunun yeniden
oluşturulması için tüm arkı kaplayan sabit restorasyonlar tedavi seçenekleri arasındadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Anabilim dalına başvuran sistemik olarak sağlıklı
hastanın sefalometrik analizinde dikey boyutunun azaldığı saptandı. Alt ve üst çene dişlerinin
tamamı prepare edilerek uygun okluzal dikey boyutta geçici restorasyonlar hazırlanarak
sefalometrik analiz yeniden yapıldı. Geçici protezler hasta tarafından 6 aylık süreç boyunca
kullanıldı. Hastanın uygun dikey boyutunda alt ve üst çene metal destekli sabit restorasyonlarla
tedavisi tamamlandı. Hastanin 1 yillik kontrolünde temporomandibular eklem rahatsizligi
gözlenmedi ve fonksiyonel olarak hasta memnuniyeti saglandi.
420
SONUÇ: Dişlerde meydana gelen aşınmalar vertikal dikey boyut kaybına bağlı estetik kaygılara
ve temporomandibular şikayetlere neden olabilmektedir. Sabit protetik restorasyonlarla hastaya
estetik ve fonksiyonun iadesi ile bu şikayetlerin önüne geçilebilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-147
Raising of Occlusal Vertical Dimension by Fixed Prosthetic Restorations:
Case Presentation
Muhammet Çağlar Bursa1, Zelal Seyfioğlu Polat1, Aslı Pelin Kaya2
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakir, Turkey
2
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Orthodontics, Diyarbakir, Turkey
1
AIM: The main cause of teeth wear is parafunctional habits. Teeth wear cause not only
temporomandibular joint disease but also dental and facial esthetic problems. Full mouth fixed
restorations are one of the treatment option to restore lost occlusal vertical dimension.
CONCLUSION: Teeth wear can cause esthetic and temporomandibular joint problems depending
on vertical dimension decrease. These compliants can be prevented by giving back esthetic and
function to the patient after making fixed prosthetic restorations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: Systemically healty patient referred to Dicle University Faculty of Dentistry Department of
Prosthodontics and decreased occlusal vertical dimention is determined that patient had decreased
vertical occlusal dimension in cephalometric analysis. After preparation of all teeth, temporary
acrylic bridge restorations were made at suitable vertical dimension and cephalometric analysis
were performed again. Temporary restorations were used by patient for 6 months. Fixed full mouth
metal fused restorations were completed at suitable vertical dimension. At one year recall, there
was no any disorder in temporomandibular joint and patient was satisfied functionally.
421
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-148
Modifiye İmplant Destekli Overdenture İle Estetiğin Sağlanması
İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın
Kırıkkale Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Kırıkkale
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GİRİŞ: Dental implant tedavisinde erken yükleme uygulamaları son dönemlerde yaygınlık
kazanmaktadır. Geleneksel implant uygulamalarında, cerrahi işlem sonrasında alt çenede 3
ay ve üst çenede 6 aylık iyileşme süreleri beklendikten sonra protetik işlemlere geçilmektedir.
İmplantoloji alanındaki araştırmaların artmasıyla birlikte bu sürelerin kısaltılabilmesi mümkün
hale gelmiştir ve protetik aşamaya geçiş zamanlamasına bağlı olarak farklı yükleme protokolleri
geliştirilmiştir. Buna göre, implantasyon sonrası 1 hafta içerisinde protezin uygulandığı durumlar “
hemen yükleme ”, protezin 1 hafta ile 2 ay arasında uygulandığı olgular “ erken yükleme ”, 2 aydan
sonraki uygulamalar ise “ geç yükleme ” olarak sınıflandırılmıştır.
422
OLGU: 48 yaşındaki erkek hasta alt ve üst çenesindeki mevcut sabit restorasyonların
mobilititesinden duyduğu rahatsızlığı belirterek kliniğimize başvurmuştur. Yapılan klinik ve
radyolojik muayenesinde, mevcut tüm dişler için çekim endikasyonu olduğu, sert ve yumuşak
dokuların implant uygulaması için yeterli olduğu görülmüştür. Hastanın klinik muayenesi, estetik,
fonksiyonel ve sosyal beklentileri göz önünde bulundurularak; 4 adet alt çene 4 adet üst çene olmak
üzere 8 adet implant yapılmasına ve locator tutuculu total protez uygulanmasına karar verilmiştir.
Hasta kullanmakta olduğu sabit protezlerinden memnun olduğu için bu protezler hastanın
mevcut dikey boyutuna uygun şekilde önceden alınan ölçüye göre hazırlanmış akrilik kaideye
yerleştirilerek alt ve üst total protez haline getirilmiştir ve immediat protez olarak uygulanmıştır.
Hasta 1 ve 4. aylarda kontrole çağırılmıştır.
Sonuç: Hasta daimi protezleri yapılıncaya dek kendisini hem estetik hem de fonksiyonel olarak
tatmin eden immediat protezini kullanmıştır. Mevcut oklüzyon korunmuştur. Yapılan kontrollerde
radyografik olarak kemik seviyesinde belirgin bir değişiklik olmadığı görülmüştür.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-148
Maintaining The Esthetics With A Modified Implant Supported Overdenture
İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın
Kırıkkale University,Faculty Of Dentistry,Department Of Prosthodontics,Kırıkkale,Turkey
Case Report: 48 year old male referred to our clinic with complaints about mobility of the
fixed restorations in his upper and lower jaw. In the clinical and radiological examinations, all
teeth were indicated for extraction and hard and soft tissues were suitable for implant placement.
Considering the clinical examination and esthetic, functional and social expectetions of the
patient; placement of a total of 8 implants, 4 in the upper and 4 in the lower jaw, and locator
attachment total prosthesis application was decided. Because of the patient being satisfied with
his fixed prosthesis, his current metal supported ceramic prostheses were transformed into upper
and lower total prosthesis by attaching the fixed prosthesis to an acrylic base fabricated according
to previously obtained impressions and applied as an immediate prosthesis. Patient was given
control appointments on the first and fourth months.
Conclusion: Until the fabrication of the final prosthesis the patient used this immediate
prosthesis which satisfied him both esthetically and functionally. The existing occlusal relationship
was preserved.There was no evident alteration in bone levels radiographically.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Introduction: Early loading procedures in dental implant treatment has become popular in
recent years. In conventional implant practices prosthetic procedures may only begin after 3 month
healing period for the lower jaw and 6 month healing period for the upper jaw. According to this,
prosthesis application in the first week after implantation is classified as “immediate loading”;
applications between 1 week to 2 months as “early loading”; applications after 2 months as “late
loading”.
423
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-149
Travma sonucu oluşan premaksiller defektin Andrew’s Köprü Sistemi ile
Rehabilitasyonu:Olgu Sunumu
Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Dentofasial bölgedeki travmatik yaralanmalar, diş ve çevre dokularda kayıplar
oluşturarak hem fonksiyonel hem de estetik olarak bir takım eksikliklerin ortaya çıkmasına zemin
hazırlamaktadır. Meydana gelen defektin yeniden restorasyonu için geleneksel kuron-köprü
protezleri her zaman yeterli olamamakla birlikte multidisipliner yaklaşımlara veya modifiye kuronköprü protezlerine ihtiyaç duyulabilmektedir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına başvuran 19
yaşındaki bayan hastanın sistemik anamnezinde herhangi bir patoloji saptanmadı. Radyografik
muayenesinde dental herhangi bir patoloji saptanmamış olup premaksiller bölgede geniş kemik
kaybı gözlendi.Ağız içi muayenesinde 11-12-21-22 ve 31-41 numaralı dişlerin kaybı ve premaksiller
bölgede burun tabanına yaklaşan defekt saptandı. Restore edilecek alanın büyüklüğü sebebiyle üst
çenede 13-14-23-24 numaralı dişlerden destek alan Andrew’s köprü sistemi planlandı. Alt çenede
34-33-32 ve 44-43-42 numaralı dişleri kapsayan sabit metal destekli köprü restorasyonu yapıldı.
1 yillik kontrol sonunda destek dislerde periodontal saglik idamesinin saglandigi ve estetik ve
fonksiyonel olarak hasta tarafindan tolere edildigi gozlenmistir.
424
SONUÇ: İmplant destekli restorasyonların yapılamayacağı kadar geniş defekt alanlarında
Andrew’s köprü sistemi hijyen,fonksiyon ve gülüş estetiği açısından ideal protetik restorasyon
seçeneği olarak düşünülmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-149
Rehabilitation of premaxillary defect caused from trauma by Andrews’s
bridge system: Case Presentation
Muhammet Çağlar Bursa, Gökhan Özdemir, Zelal Seyfioğlu Polat
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakir, Turkey
AIM: Traumatic injuries on dentofacial region cause teeth and enviromental tissue destroy that
effects dental function and esthetic. In order to restore these defect, conventional crown-bridge
prosthesis are not enough all time and multidisipliniar aproach or modified crown-bridge
restorations are necessary in such conditions.
CONCLUSION: Andrew’s bridge systems can be choosen as ideal prosthetic restoration that
provide hygen,function and smile esthetics in the case of huge dentoalveolar defect area cannot
be restored by implant retained restorations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: 19 years old patient who came to Dicle University Faculty of Dentistry Department of
Prosthodontics had not any systemical disease. In radiographic examination, there was not
any dental pathology but there was a huge premaxillary bone loss up to base of the nose. In
intraoral examination, 11-12-21-22 and 31-41 numerated teeth was absent and there was wide
premaxillary defect. Because of the damaged area lenght Andrews’s Bridge System that retained
from 13-14-23-24 numarated teeth was planned for upper arch. Fixed metal fused porcelain
restoration including 34-33-32 and 44-43-42 numarated teeth was applied for lower arch. After
one year fallow up, periodontal health was good and the prosthesis was tolerated functionally and
esthetically by the patient.
425
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-150
Gömülü Üst Çene Kanin Dişinin Ototransplantasyonu: Olgu Raporu
Gökhan Özdemir1, Samet Tekin1, Adalet Çelebi2, Seda Falakaloğlu3, Zelal Seyfioğlu Polat1
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı, Diyarbakır
3
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır
1
AMAÇ: Eksik dişlerin tedavisi amacıyla gömülü ya da sürmüş bir dişin aynı bireyde bulunduğu
bölgeden çekim boşluğu veya cerrahi olarak hazırlanmış sokete transferine ototransplantasyon
denir. Günümüzde aşırı derecede gömülü dişlerde, ortodontik repozisyonun başarısız olduğu
hallerde ve ortodontik tedavi görmek istemeyen hastalarda ototransplantasyon yeni doku
oluşumunu indüklemesi, kök formasyonunu devam ettirmesi ve oklüzal kontağın sağlanarak
fonksiyonel ihtiyaçları karşılaması dişlerin dental arka alınmasında hızlı ve etkili bir tedavi yöntemi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
OLGU: Bu vaka raporunda gömülü sol üst çene kanin dişin ototransplantasyonu ve laminate
veneer restorasyonuyla tedavisi sunulmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Hastanın 9 aylık kullanım periyodu sonunda yapılan kontrolünde çevreleyen periodontal
dokuların iyileşmesinde, mobilitede ve radyografide herhangi bir patoloji olmadığı ve yüksek hasta
memnuniyeti sağlandığı gözlendi.
426
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-150
Autotransplantation Of Unerupted Maxillary Canine; A Case Report
Gökhan Özdemir1, Samet Tekin1, Adalet Çelebi2, Seda Falakaloğlu3, Zelal Seyfioğlu Polat1
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey
2
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır,
Turkey
3
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Endodontics, Diyarbakır,Turkey
1
AIM: Autotransplantation is a method used for treating missing teeth in cases of impacted or
unerupted teeth from one site of the mouth to another in the same individual. Autotransplantation
is a fast and effective treatment method for an extremely impact tooth, failed orthodontic
repositioning and patients who do not accept orthodontic treatment due to induce the formation
of new tissue and root formation needs functional needs by providing occlusal contacts.
CASE: This case report presents that the multidisciplinary treatment included autotransplantation
and laminate veneer treatment of a unerupted maxillary left canine.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: At the end of the 9-month periods of the control evaluate the healing of the
surrounding, periodontium, mobility and radiology. As a result no problem and ensure patient
satisfaction.
427
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-151
İleri Maksillar Atrofinin Zigomatik İmplantlarla Tedavisi: Klinik Rapor
Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, İsmail Doruk Koçyiğit, Umut Tekin, Fatoş Türkkal
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Bu vaka raporunda hastamıza uygulanan implant destekli full ark hibrid sabit protezler
sunulmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Kliniğimize başvuran 50 yaşındaki erkek hastanın sağlıklı olup, herhangi bir ilaç
kullanmadığı, buna ek olarak bilinen bir ilaç alerjisi olmayıp diş tedavilerine karşı herhangi bir
hassasiyeti bulunmadığı belirtilmiştir. Hastamız protetik açıdan değerlendirilmiş ve olası tedavi
yöntemleri açıklanmıştır. Üst çenede implant destekli sabit protez yapılmasına, alt çenede
ise mevcut dişlerin kronlanarak hassas tutuculu parsiyel protez yapılmasına karar verilmiştir. Hastamızın üst çenesinde, All on four konseptine uygun olarak anterior bölgede 2 tane, premolarlar
bölgesinde de 2 tane zigomatik implant olmak üzere 4 implant uygulanmıştır. Krom kobalt ( robur
400, EisenbacherDentalwaren, Germany) alaşımı üst metal alt yapı üzeri Akrilik kompozit rezin ve
PMMA akrilik protez diş ile venerlenmiştir. Aşırı okluzal yükleri önleyecek ve estetik olarak ideal bir
durum gözetilerek kanin koruyuculu oklüzal ilişki belirlendi.
428
SONUÇ: Geçmişte atrofik maxilla için total protez yapımı dışında bir seçenek olmamasına
karşın, günümüzde rezorbe olmuş maxilla için yeni ve başarılı protetik tedavi seçenekleri
uygulanabilmektedir. Zigomatik implant destekli sabit hibrid restorasyonlar atrofik maxilla için en
iyi tedavi yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-151
Rehabilitation of Severe Maxillary Atrophy with Zygomatic İmplants:
Clinical Report
Ahmet Kürşad Çulhaoğlu, İsmail Doruk Koçyiğit, Umut Tekin, Fatoş Türkkal
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Ankara, Turkey
CASE: A 50 years old male patient presented at our department for a dental implant evaluation.
The patient was in good health and was not taking any medication by the time he applied.
Additionally, he had no known drug allergies, and no contraindication for dental treatment.
Possible treatment methods were explained to patient in detail. Later on it is decided to implement
a treatment plan including implant supported fixed partial dentures after extractions of teeth for
upper jaw and apartial denture made of cloning ower existing teeth in the lower jaw was agreed.
Minimally invasive, template-guided,implant surgery method was applied for maxilla. 2
conventional and 2 zygomatic (Brånemark System®, Nobel Biocare AB, Göteborg, Sweden)
implants were applied to upper jaw in accordance with the concept of all on four. For both upper
and lower dentures, fixed protheses with conventional chromium-cobalt alloy (Robur 400,
EisenbacherDentalwaren, Germany) cast-metal frame was used. Acrylic composite resin (visio.
lign,Bredent, Germany) and PMMA acrylic denture teeth were used to veneer cast metal frame.
Canine protected occlusal relation was adjusted which was ideal for proper appearance and avoids
excessive occlusal loads.
RESULTS: Although upper denture was a common option in the past, new and successful
prosthetic treatment options described for resorbed maxilla.The preferential therapeutic approach
of zygomatic implants for supporting all on four concept fixed full arc restoration was choosen for
prosthetic treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The treatment concept reported with clinical termswith an implant supported, screw
retained fixed prostheses in this case study. 429
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-152
Porselen Lamina Restorasyonları ile Estetik Rehabilitasyonun Sağlanması:
Olgu Serisi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Ece Şengün Gürkaynak, Gamze Paken, Bengisu Yıldırım
Uşak Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi, Uşak
430
Günümüzde dental materyallerin, yeni teknolojilerin ve adeziv sistemlerin gelişimi koruyucu
Dişhekimliği kavramının önemini arttırmış ve minimal doku kaybı ile dişlerin tedavilerinin yapımına
olanak sağlamıştır. Porselen lamina restorasyonları ile kırılmış, renklenmiş, aşınmış, diastemalı ya
da malforme dişler minimum madde kaybı ile tedavi edilebilmektedirler. Lamina restorasyonları
rezin simanın mineye yüksek bağlanma dayanımına bağlı olarak diğer tedavi seçenekleriyle
karşılaştırıldığında daha az diş preparasyonu gerektirirler. Porselen lamina restorasyonları ile hem
estetik hem de fonksiyonel restorasyonlar elde edilebilmektedir. Bu olgu serisinde, estetik olarak
sorunlu 2 olgudaçokazmaddekaldırılarakhazırlananporselenlaminarestorasyonlarıanlatılmaktadır.
Renklenme, aşınma gibi estetik yakınmaları bulunan 2 hasta protetik restorasyon istemiyle
kliniğimize başvurdu. Ağız- içi ve radyografik muayene sonrası hastalara kanin kanin arası porselen
lamina restorasyonları yapılmasına karar verildi. Dişlerin preparasyonu mine seviyesinde olacak
şekilde yapıldı. Birinci olguda dişeti çekilmelerinden dolayı oluşan karanlık alanları kapatmak için
bazı bölgelerde gingival ve aproksimal basamak sınırı dişetinden 1mm daha aşağıda bitirilirken
diğer bölgelerde ise dişeti seviyesinde bırakıldı. İkinci olguda ise dişeti sağlığı açısında gingival
basamak her bölgede dişeti seviyesinde yapıldı. Daha sonra A tipi silikon (Affinis) ölçü maddesi
ile ölçüsü alınarak laboratuvara gönderildi. Dentin provası kontrol edildikten sonra glazür işlemi
uygulandı. Glazür işleminden sonra restorasyonlar rezin esaslı siman (Variolink II, Ivoclar) ile
yapıştırıldı. 2 yıllık değerlendirme sonunda başarılı estetik ve fonksiyonel sonuçlar elde edildi.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-152
Esthetic Rehabilitation with Porcelain Laminate Veneers: Case Series
Ece Şengün Gürkaynak, Gamze Paken, Bengisu Yıldırım
Usak University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthetic Dentistry, Usak, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Today, development of dental materials, new technologies and adhesive systems increase
the priority of conservative dentistry concept and let to made tooth restoration with minimal
invasive tecnique. Fractured, coloured, worn or malforme tooth can be treated with laminate
veneers. Laminate restorations when compared with other treatment options require less
tooth preparations due to resin cements high bond strength to enamal. Both esthetic and
functional restorations could made by laminate restorations. In these case reports, porcelain
laminate restorations which were prepared with minimal invasive technique, were explained.
Two patients were applied to our clinic with esthetic complaints such as dental erosion and
discoloration. Following intra-oral and radiographic examinations, porcelain laminate veneer
restorations with minimal tooth preparations were planned. Tooth preparations were done in
cementoenamel junction level. For the first case, in some areas the preparations were done
1mm subgingivally to prevent black areas due to gingival recession. For the second case, the
preparations were done supragingivally. Impressions were taken with silicon (A type) impression
material and send to the laboratory. Restorations were controlled intraorally. Then following the
glaze procedure, the restorations were luted with a resin cement (Variolink II, Ivoclar) Successful
functional and esthetic results were achieved after a follow-up period of 2 years.
431
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-153
Parsiyel Dişsizlik VakasInIn Teleskop Tutuculu Overdenture İle
Rehabilitasyonu: Vaka Raporu
Gökhan Özdemir, Samet Tekin
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Teleskop tutuculu protezler, diş-doku destekli ve diş destekli vakalarda kullanılabilmektedir.
Mevcut diş sayısının ve kron boyunun yetersiz olduğu vakalarda teleskop kron destekli hareketli
bölümlü protez, konvansiyonel bölümlü proteze iyi bir alternatiftir.
OLGU: Bu vaka raporunda estetik görünümü, çiğneme yetersizliği ve konuşma problemlerinden
yakınan alt ve üst çene parsiyel dişsizliği bulunan, derin örtülü kapanışı ve oklüzal dikey boyut
kaybı olan hastanın, üst çene sabit parsiyel protez alt çene teleskop tutuculu parsiyel protez ile
tedavisi sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Hastanın 6 aylık kullanım periyodu sonunda yapılan klinik inceleme sonrasında hastanın
protezlerinin her ikisinden de memnun olduğu; estetik, fonksiyon, stabilite ve retansiyon
ihtiyaçlarının karşılandığı görüldü.
432
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-153
Prosthetic Rehabilition Of An Lower Partial Edentulous Patient With
Telescopic Crown Retained Removable Partial Denture: A Case Report
Gökhan Özdemir, Samet Tekin
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey
AIM: Telescopic prosthesis is designated as retainers in tooth-tissue supported cases. Telescopic
prosthesis is an telescopic crowns can be used to adequate remaining dentition and short clinical
crown length improve the retention of removable partial denture
CASE: This case report presents that telescopic overdenture prosthesis for the mandibular arch
who has loss of vertical occlusion dimension, overbite and complains adequate of aesthetics,
chewing and fonation. 22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: At the end of 6 months, the patient was evaluated for effectiveness of esthetics,
retention, and stability of the prosthesis as a result it was observed that aesthetically encountered
any problems and ensure patient satisfaction.
433
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-154
Maksiller Santral Dişlerdeki Diastemanın Protetik Tedavisi:
Bir Olgu Sunumu
İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın
Kırıkkale Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Kırıkkale
AMAÇ: Maxiller santral dişler arasındaki diastema sıklıkla karşılaşılan estetik problemlerden biridir.
Estetiğin sağlanabilmesi için geniş diastema boşluğunun tedavisinde spesifik klinik uygulama
seçenekleri gerekmektedir. Bu vakada mini palatal bar destekli sabit bölümlü protez restorasyonu
ile birlikte hassas tutucu destekli hareketli bölümlü protez uygulanması ve sunumu amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: 43 yaşındaki erkek hasta dişlerinin estetik olmayan görüntüsünden duyduğu rahatsızlığı
belirterek mevcut restorasyonların değiştirilmesi ve diastemanın kapatılması isteğiyle kliniğimize
başvurmuştur. Hastanın ağız içi muayenesinde, 11, 12, 13, 17, 21, 22 ve 23 nolu dişlerinde sabit
protetik restorasyonlar olduğu görülmüştür. Tedavi planlamasında; 11, 12, 13, 21, 22 ve 23 nolu
dişlere bu vakada özel olarak seçilen mini palatal bar ile sabit bölümlü protetik restorasyon
uygulanmasına karar verilmiştir. Eksik dişlerin hareketli bölümlü protez yardımıyla restore edilmesi
ve diş destekli sabit bölümlü protezler ile hassas tutucu ataçmanlar kullanılarak birleştirilmesi
planlanmıştır. 434
GEREÇ-YÖNTEM: Hastaya yapılan planlama anlatıldıktan sonra mevcut protezler sökülüp diş
kesimi yapılmıştır. Diş kesimini takiben elastomerik ölçü malzemesi kullanılarak ölçü alınmıştır.
Takip eden günlerde metal ve dentin provaları yapılmış, dentin prova aşamasında hastanın onayı
alınarak protez bitirilmiştir. Hareketli bölümlü protez için ikinci bir ölçü alınıp klinik provalar sonrası
protez teslim edilmiştir.
BULGULAR: Tedavinin sonucunda 3mm’lik mevcut diastema estetik açıdan kabul edilebilir
seviyeye indirilmiştir. Posterior bölgelerdeki dişsiz boşluklar da hassas tutuculu hareketli bölümlü
protez aracılığıyla restore edilmiştir.
SONUÇ: Bu vakada, mini palatal bar destekli sabit ve hareketli protez kombinasyonu kullanılarak
uygun estetik sonuç elde edilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-154
The Prosthetic Treatment of Diastema Between Upper Centralis:
A Case Report
İlgi Baran, Hamiyet Güngör, Duygu Taşkın
Kırıkkale University,Faculty Of Dentistry,Department Of Prosthodontics,Kırıkkale,Turkey
OBJECTIVE: Diastema between maxillary central incisor teeth is a commonly encountered esthetic
problem. In treatment of a wide diastema space, specific clinical procedures are required for the
esthetic to be restored. In this case we aimed to apply and present a mini palatal bar supported
fixed partial prosthesis with precision attachment supported removable partial prosthesis.
Material and Method: After informing the patient about the treatment schedule, existing
prostheses were removed and tooth preparations were done. Then, impressions were obtained
with elastomeric material. Restorations were seated by confronting the patient at all stages. A
second impression was taken for the removable partial prosthesis and after seating appointments
treatment was finalized.
Results: Existing 3mm diastema was adequately lessened to an esthetically acceptable extent.
Edentulous spaces in the posterior were restored with a precision attachment removable partial
prosthesis.
Conclusion: In this case proper esthetic result was achieved by a combination of mini palatal
bar supported fixed and removable prostheses.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Case Report: 43 year old male referred to our clinic with complaints about his non-esthetic
appearrence and wanted closure of his diastema. In the intraoral examination, teeth number
11, 12, 13, 17, 21, 22 and 23 had fixed prosthetic restorations. In the treatment schedule, a mini
platal bar supported fixed partial prostheses was planned for teeth number 11, 12, 13, 21, 22 and
23 especially for this case. Restoration of missing teeth with a removable partial prosthesis and
attachment of it with a tooth supported fixed partial prosthesis by precision attachments was
planned.
435
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-155
Dişeti Çekilmelerinin Sabit Protezlerle Estetik Olarak Tedavisi: Olgu
Sunumu
Süleyman Hakan Tuna, Merve Gülsoy
Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı,Isparta
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Gingivanın çekilmesi veya diş çekiminden sonra alveol rezorbsiyonu nedeniyle oluşan
gingival doku kayıpları büyük estetik problemlere neden olmaktadır.Böyle vakalarda:özellikle
anterior bölgede yapılan sabit protezin kron boyu çok uzun olmakta ya da açığa çıkmış kök
görünümü oluşturulmaktadır.Bu çalışmanın amacı,gingivanın çekilmesi ya da alveol rezorbsiyonu
nedeniyle gingival doku kaybı olan altı hastanın çeşitli sabit protezlerle tedavisini göstermektir.
436
YÖNTEM: Gingivanın çekilmesi veya alveol rezorbsiyonu bulunan altı hasta estetik ve fonksiyon
problemleri nedeniyle kliniğimize başvurmuştur.Bu hastalarda,kronun veya gövdenin gingival
kısmının doğal gingiva görünümünü vermesi için pembe porselen kullanarak veya porselen
pembeye boyanarak sabit protezlerle tedavisine karar verilmiştir.Komşu vital dişlerde bulunan
sarı-yeşil renk gingivada bulunan kırmızı-menekşe renginin doğru algılanmasını etkileyebileceği
için,komşu doğal dişlerin üzeri kapatılarak direkt ağız içinde renk seçimi yapılmıştır. Bu işlem
esnasında farklı ışık kaynakları kullanılmıştır.Gingivanın renginin belirlenmesi için bulunan
indikatörlerin yetersizliği ve gingiva için dental seramik renk seçeneklerinin kısıtlılığı dikkate
alınarak,diş teknisyeninin de dahil olduğu dikkatli ve titiz bir çalışma ile gingivanın rengi
belirlenmiştir.Bu doğrultuda pembe porselen kullanımı ve porselenin pembeye boyanması ile
kayıp olan doku yerine konulmuştur.Normalde gingiva ve papili ile dolu olan alanlar elimine
edilmiş ve sağlıklı gingivanın formu verilmiştir.
BULGULAR: Tedavi gören hastalar cerrahi işlem uygulanmaması ve daha kısa tedavi süresi ve elde
edilen restorasyonların estetik görünümünden memnun kalmışlardır.
SONUÇ: Dişeti çekilmesi veya diş çekiminden sonra alveol rezorbsiyonu nedeniyle oluşan gingival
doku kayıpları, pembe porselen kullanımı ya da porselenin pembeye boyanması ile elde edilen
sabit protezlerle tedavi edilebilmekte ve estetik sonuçlar elde edilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-155
Patient With Gingival Recession Treated Estheticly:Case Report
Süleyman Hakan Tuna, Merve Gülsoy
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Süleyman Demirel University, Isparta, Turkey
PURPOSE: The gingival tissue loss because of crest resorption after exodontio causes significant
esthetical problems.In these cases,crown length of fixed denture especially made in anterior area
become very long or it looks like a tooth root exposed.In this study;what is illustrated here is that
gingival recession or the treatment with fixed denture of six patients who has tissue loss because
of crest resorption after exodontio.
FINDINGS: The patients have been satisfied with non execution of surgical operation,short lasting
treatment and esthetical and functional results of restoration. RESULTS: The gingival tissue loss because of crest resorption,using pink porcelain or porcelain
pink staining can be treated with fixed prostheses with and the aesthetic results are obtained.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Six patients came to our clinic having gingival regression and alveol resorption with
esthetical and functional problems.It has been decided to treat with fixed denture by staining the
porcelain pink in these parts in order to make the gingival parts of crown and body looked like
real gingival.Since yellow-green gingival on adjacent vital teeth affects the true color of red-violet
color,the color selection in the mouth was done by covering the adjacent natural teeth.In this
process,different light sources were used.Considering insufficient indicators for determining the
gingiva color and the limitation of the ceramic color choice,the color of gingival was determined
with dental technician’s careful working.In this way,the loss tissue as a result of using pink porcelain
and staining the porcelain in pink was replaced.The areas normally filled with gingiva and papilla
has been eliminated and formed as healthy gingiva. 437
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-156
Parsiyel Dişsizliğin Teleskop Tutuculu Hareketli Protez İle Tedavisi: Olgu
Bildirimi
Begüm Uzunoğlu, Burcu Kanat Ertürk
Kocaeli Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kocaeli
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Teleskopik sistemler, fonksiyonun, fonasyonun ve estetiğin olumsuz etkilendiği parsiyel
dişsizlik olgularında hem sabit hem de hareketli protezlerin kullanımını sağlamaktadır. Çift kron
esasına dayanan teleskop sistemleri, destek dişe simante edilen alt yapı (primer) ve hareketli
bölümlü proteze rijit bağlanan üst yapıdan (sekonder) oluşur. Bu olgu raporunda, üst çeneye
uygulanan teleskop tutuculu hareketli bölümlü protezin klinik aşamaları anlatılmaktadır.
438
YÖNTEM: Protezlerindeki şikayetleri nedeniyle kliniğimize başvuran 62 yaşındaki erkek hastanın
klinik ve radyografik muayenesinde; 11 ve 21 numaralı dişlerin çekimine ve 13, 22, 23 numaralı
dişlerin endodontik tedavisine karar verilmiştir. İnterokluzal mesafenin yeterli olduğu saptanan
hastada; üst çene için teleskop tutuculu hareketli bölümlü protez, alt çene için metal destekli
sabit restorasyon yapılması uygun görülmüştür. 13 numaralı dişe fiber post (Reforpost, Angelus)
uygulandıktan sonra, destek dişlerin teleskop kron için preparasyonu yapılmıştır. Primerlerin ağız
içerisinde uyumu kontrol edildikten sonra sekonder kron ve iskelet hazırlığı için ölçü (Impregum,
3M ESPE) alınmıştır. Alt çenenin protetik rehabilitasyonu için 33,34,43,44 numaralı dişler dayanak
alınarak geleneksel sabit bölümlü protez uygulanmıştır. Teleskop tutuculu hareketli protezin
ve yapay dişlerin fonksiyon, estetik ve fonasyon açısından kontrolü yapılmış ve protezin bitimi
gerçekleştirilmiştir. Okluzyon kontrolünün ardından, primer kronlar polikarboksilat siman (Adhesor
Carbofine, SpofaDental) ile simante edilmiştir.
BULGULAR: Üç aylık klinik takip doğrultusunda, hastanın kron ve teleskop tutuculu bölümlü
protezlerinden memnun olduğu; estetik, fonksiyon, fonasyon ve retansiyon ihtiyaçlarının
karşılandığı görülmüştür.
SONUÇ: Primer kronlar sayesinde retansiyon ve stabiliteyi iyileştiren teleskop tutuculu hareketli
bölümlü protezler, aynı zamanda kroşe kullanımına gerek duyulmadığı için estetik açıdan da
avantajlıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-156
Partial Edentation Treatment With Telescope Retained Removable Denture:
Case Report
Begüm Uzunoğlu, Burcu Kanat Ertürk
Kocaeli University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kocaeli, Turkey
METHOD: In the clinical and radiographic examinations of 62-years-old male patient referred to
our clinic with prosthesis complaints, extraction of #11,21 and endodontic treatments of #13,22,23
were decided. Telescope retained removable partial denture for maxilla, and metal supported fixed
restoration for mandible were approved for the patient with adequate interocclusal space. Following
fiber post application to #13 (Reforpost, Angelus), supported teeth were prepared for telescopic
crowns. After primers’ intraoral adaptation control, impression (Impregum, 3M ESPE) was taken for
secondary crowns and metal structure. For mandible prosthetic rehabilitation, conventional fixed
prosthesis supported from #33,34,43,44 was applied. Telescope retained removable prosthesis
and artificial teeth were checked in terms of function, phonetics and aesthetic, and prosthesis
was completed. Following occlusion control, primer crowns were cemented with polycarboxylate
cement (Adhesor Carbofine, SpofaDental).
RESULTS: According three-months of clinical follow-up, it was observed that the patient was
satisfied with the crowns and telescope retained dentures, and phonetics, aesthetic, functional
and retention needs were met.
CONCLUSION: Telescope retained partial dentures, which enhance the retention and stability due
to primary crowns, are also aesthetically advantageous as the use of clasps are not required.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Telescopic systems enable the use of both fixed and removable prosthesis, for cases with
partial edentation where function, phonetics and aesthetic are affected unfavorably. Telescope
systems based on double crown principle, are formed by framework cemented to abutment
(primary) and suprastructure connected rigidly to removable partial dentures (secondary). In this
case report, clinical stages of telescope retained removable partial dentures for maxilla is described.
439
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-157
Tıbbi Endikasyon ile Psikososyal Endikasyonun Çatışması: Olgu Bildirimi
Bakiye Dalokay, Mutahhar Ulusoy, Özay Önöral, Burcu Günal
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
AMAÇ: Bu olgu raporunun amacı, Class 3 ilişkiye sahip hastanın, tedavi planlaması sırasında
psikososyal durumu dikkate alınarak, beklentisini karşılamak ve en uygun protetik yaklaşım ile
estetik bir profil kazandırmaktır.
OLGU: 74 yaşındaki erkek hasta, yeni bir protez isteği ile Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Yapılan intraoral incelemede, hastanın diş ve implant destekli sabit protezlerinde
çok sayıda fraktür olduğu saptanmıştır. Radyografik ve intraoral değerlendirme sonrasında; (i)16,
26, 27, 36, 45 nolu bölgedeki implantların çıkarılmasına, (ii)sağ ve sol maksiller posterior bölgeye
sinüs lifting ile beraber kemik augmentasyonu yapılmasına ve (iii)16, 26, 34 ve 46 nolu bölgelere
implant uygulanarak restore edilmesine karar verilmiştir. Ancak hasta, daha önce geçirdiği cerrahi
operasyonların travmatik etkisi nedeniyle, yeni cerrahi girişimler yerine protetik açıdan rehabilite
edilme isteğinde bulunmuştur. Bunun üzerine limitasyonlar dahilinde metal destekli seramik
köprülerle protetik restorasyonlar sabit bir şekilde tamamlanmıştır.
440
SONUÇ: Mevcut dişler ve implantlar ağızda tutularak hastanın tedavisi, estetik ve fonksiyonel
olarak tamamlanmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-157
Medical Indication vs Psychosocial Indication: A Case Report
Bakiye Dalokay, Mutahhar Ulusoy, Özay Önöral, Burcu Günal
Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC
AIM: The aim of this case report was to apply an optimal prosthetic approach with respect to
patient’s demand and psychosocial situation and to achieve an aesthetic profile in this patient
(Class 3).
CASE: A 74-year-old male patient with a demand of new prosthesis, referred to the Department of
Prosthodontics, Near East University, Faculty of Dentistry.
CONCLUSION: The treatment of patient was both esthetically and functionally completed by
keeping existing teeth and implants in the mouth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
FINDINGS: During intraoral investigation, multiple fractures were seen on fixed prosthesis which
supported by both implants and teeth. After radiographic and intraoral evaluation, our treatment
plan comprised these stages: (i)the removal of implants which were correspondingly located in the
#16, #26, #27, #36, #45 regions, (ii)the application of sinus lifting approach together with bone
augmentation in both maxillary right and left posterior regions and (iii)the implementation of
implants to the #16, #26, #34, #46 regions. Unfortunately, only metal-supported ceramic bridges
were done within the prosthetic limitations. Because of traumatic surgery operations which
previously the patient had, he only accepted the prosthetic rehabilitation instead of new surgical
attempts.
441
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-158
Kazanjian Vestibuloplasti Yöntemi Kullanılarak Tam Dişsiz Bir Hastanın
Cerrahi ve Protetik Multidisipliner Tedavisi: Bir Vaka Sunumu
İmran Koçak1, Kanber Kamberoğlu2, Gözlem Ceylan1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Samsun
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
Samsun
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: İleri yaşlardaki tam dişsiz hastaların pek çoğu maksiller ve mandibular implant destekli
overdenturelar ile tedavi edilmektedir. Bu tedavi yöntemi ile protez retansiyonu, stabilizasyonu,
ısırma kuvveti, çiğneme yeteneği ve oral sağlık önemli ölçüde geliştirilmektedir. Özellikle
alt çenede iki implant desteği ile yapılan overdenturelar ile stabilizasyon ve adaptasyon
geliştirilerek konvansiyonel protezlerde görülen adaptasyon problemleri ortadan kaldırılmaktadır.
Diş hekimleri sığlaşmış bukkal vestibul bölgede yüksek kas ataşmanına sahip fazla miktarda
rezorbe olmuş mandibular kretlerle sıklıkla karşılaşmakta ve bu durum hem hasta hem de hekim
açısından protezin stabilizasyonuyla ilgili birçok soruna yol açmaktadır. Vestibuloplasti yöntemi,
yüksek bağlantılı kas ataçmanlarının elimine ederek, vestibüler derinliği artırarak ve mukozayı
yeniden konumlandırarak protezlerin stabilizyonun artırılmasına katkıda bulunur. Kazanjian
vestibüloplasti yöntemi sekonder epitelizasyon tekniklerinin bir modifiksyonudur ve vestibül
derinlikte V şeklinde bir kesi yapılır.
442
OLGU: 52 yaşında bayan hasta tam protez yaptırmak için Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalına gelmiştir. Alt çene için iki implant destekli tam
protez yapılması planlanmıştır ve kanin diş bölgelerine iki adet implant yerleştirilmiştir. İyileşme
başlıkları takıldıktan sonra enflamasyon geliştiği için hem kas ataşmanlarını eliminasyonu hem de
protezin yerleşeceği alanın geliştirilmesi amacıyla kazanjian vestibuloplasti yöntemi kullanılarak
vestibüloplasti işlemi yapılmıştır. Cerrahi plak hazırlanarak implantlar arasında iki noktandan iki
hafta süre için fikse edilmiştir.
SONUÇ: Hastanın protetik tedavisi üst çene konvansiyonel tam protez, alt çene için ball ataşman
sistemi kullanılarak bitirilmiştir. Hasta tedaviyi takiben birinci hafta, birinci ay ve üçüncü aylarda
kontrol edilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-158
Combined Prosthetic & Surgical Management Of An Edentulous Patient With
Kazanjian Vestibuloplasty: A case report
İmran Koçak1, Kanber Kamberoğlu2, Gözlem Ceylan1
1
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey
CASE: A 52 year old female patient came to our faculty in for her complete dentures.We planned
dental implant therapy with mandibular implant overdentures. Two implants were placed in
the anterior mandibulae. After the healing period inflammation was seen around the healing
keeper. Kazanjian vestibuloplasty technique was used to provide vestibular depth in the anterior
mandibular region, elimiate the muscle insertion and improve the denture bearing area. The
surgical plate was fixed from 2 points between the implants for two weeks.
RESULTS: The patient rehabilitated with maxsillary complete denture and the mandibular
overdentures were supported by ball attachment. Patient was controlled during the first week,
first month and third month in situ denture.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSE: Manyelderlyedentolouspatienttreatingwithimplantretainedmaxillaryandmandibulary
overdentures.This treatment provides a significant improved in stability, retention, bite force, chewing
efficiency and oral health. Especially mandibular two implant overdentures provide improvement
in stability and retention in patients with severe problems adapting to conventional dentures.
Dentists are often faced with extensively resorbed mandibular ridges with shallow buccal
vestibule and high insertion of the mentalis muscle in relation to the crest of the ridge, causing
the displacement of the prosthesis causes many problems. Vestibuloplasty techniques aim at
eliminating the muscle insertions, reposition the mucosa, and increase the vestibular depth,
giving more stability to the prosthesis. Kazanjian technique is a modification of the secondary
epithelization vestibuloplasty technique and this is the sharp ‘V’ that is created in the depth of
vestibule.
443
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-159
Yetersiz Diş ve Doku Desteğine Sahip Olguda Alternatif Protetik Yaklaşım
Burcu Günal, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Özay Önöral
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
AMAÇ: Yetersiz diş ve doku desteğine sahip olgularda yapılan protezlerin kullanımı oldukça zordur.
Bu tür olgularda uygulanan protezlerin etkinliğini ve başarısını arttırmak amacıyla çeşitli tedaviler
uygulanmaktadır. Bu olguda, diş ve implant destekli overdenture protez kullanımı ile hastanın
rehabilitasyonu amaçlanmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: 50 yaşındaki bayan hasta, diş eksikliğine bağlı çiğneme etkinliğindeki azalma sebebi ile
Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur.
Yapılan intraoral muayenede maksillada 16-24 nolu dişler arası bölgede ve mandibulada ise 3343 nolu dişler arası bölgede tek parça metal destekli sabit restorasyon saptanmıştır. Klinik ve
radyolojik değerlendirmeler sonucunda öncelikle apikal lezyonu bulunan #16,# 23 ve #24 dişler
ile mandibular arktaki mevcut lükse dişlerin çekimine karar verilmiştir. Dişsiz mandibular arka 2
adet implant (Astra Tech, Sweden) yerleştirilmiştir. Maksiller arktaki mevcut dişlere kanal tedavisi
uygulanmış ve #11,# 12 ve #15 dişlere post yuvası hazırlanmıştır. Tek parça post destekli ball
ataçmanlı teleskopik köprü dizayn edilerek simante edilmiştir. Maksilla diş destekli overdenture,
mandibula ise implant destekli overdenture protez ile restore edilerek tedavi tamamlanmıştır.
444
BULGULAR: 1 ay sonraki kontrolde; hastanın estetik, fonksiyonel ve fonetik açıdan protezinden
memnun olduğu görülmüştür.
SONUÇ: Doğal dişlerin ağızda tutulması ile protezin tutuculuğu ve stabilitesi arttırılmış, kemik
kaybı önlenmiş ve köklerin etrafındaki propriosepsiyon mekanizması kaybolmamıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-159
Alternative Prosthetic Approach in a Patient with Inadequate Tooth and
Tissue Support
Burcu Günal, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Özay Önöral
Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC
CASE: A 50 year-old female patient with a complaint of a decrease in chewing efficiency due to
the missing teeth, applied to the Department of Prosthodontics, Near East University, Faculty of
Dentistry. During intraoral investigation; fixed, metal supported restorations were detected at the
regions between 16 and 24 numbered teeth and between 33 and 43 numbered teeth. As a result
of clinical and radiographic evaluations, it was decided to; (i)extract #16, #23 and #24 which have
apical lesions, (ii)extract all mandibular teeth existing in the mouth due to severe luxation. Then,
the implementation of two implants (Astra Tech, Sweden) was applied for mandibular prosthetic
rehabilitation. Endodontic treatments coupled with post-core approach were carried out for
#11, #12 and #15. For maxillary rehabilitation, one piece telescopic bridge which includes ball
attachments and post-core support was designed and cemented. The treatment was completed
with tooth-supported overdenture approach for maxilla and with implant-supported overdenture
approach for mandibula.
FINDINGS: At the control after 1 month, the patient is pleased her denture esthetically,
functional and phonetically.
CONCLUSION: The retantion and stability of prosthesis were increased by keeping existing teeth
in the mouth. Additionally, bone resorption was eliminated and mechanism of proprioception
was protected.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The use of prosthesis is so difficult in patients which have inadequate tooth and tissue
support. In such cases, various treatment procedures are applied to increase the efficiency and
success rate of prosthesis. In this case report, the aim was rehabilitation of a patient with both
tooth and implant supported overdentures.
445
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-160
Aşırı Diş Doku Kaybına Sahip Hastada Modifiye Overdenture Yaklaşımı
Özay Önöral, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Burcu Günal
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
AMAÇ: Diş destekli overdenture protezler, retansiyon ve stabilizasyonu arttırmaya yardımcı,
konservatif bir tedavi yaklaşımıdır. Bu özelliklerin yanı sıra, gelen kuvvetler mevcut dişlerin
periodontal ligamentleri aracılığıyla alveoler kemiğe iletilmekte ve bu sayede mevcut kemiğin
korunması sağlanmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: 78 yaşındaki sağlıklı erkek hasta üst çene protezindeki retansiyon ve stabilizasyon
eksikliğine bağlı olarak gelişen çiğneme etkinliğindeki azalma şikayeti ile Yakın Doğu Üniversitesi,
Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’na başvurmuştur.
446
BULGULAR: İntraoral ve radyografik incelemede aşırı diş doku kaybına bağlı olarak vertikal
boyutta düşüş görülmüştür. Ek olarak, intraoral değerlendirme esnasında #11 ve #21 dişlerde
aşırı lüksasyon varlığı saptanmış ve bu dişlerin çekimine karar verilmiştir. Ciddi kron harabiyeti
bulunan #12, #22 ve #23 dişlere endodontik tedavilerle birlikte post-kor uygulanmış ve bu dişler
intraoral olarak prepare edilmiştir. Teşhis modelleri üzerinde post-korların ball ataçmanlarla
kombinasyonunu sağlamak amacıyla postlar mum modelaj ile modifiye edilmiş ve ataçmanlarla
direk bağlantısı sağlanmıştır. Yüz arkı kullanılarak, çenelerin birbirleriyle olan ilişkileri modellere
transfer edilmiştir. Hasta başında otopolimerizan rezin kullanılarak abutmentlerin negatif
başlıkları proteze bağlanmıştır.
SONUÇ: Sonuç olarak, retansiyon ve stabilizasyon kaybı elimine edilmiş ve hastaya kendi
doğal dişlerini içeren bir proteze sahip olma duygusu sunularak çiğneme etkinliği ciddi oranda
artırılmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-160
Modified Overdenture Approach For A Patient With Severe Wear
Özay Önöral, Mutahhar Ulusoy, Bakiye Dalokay, Burcu Günal
Near East University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Nicosia, TRNC
AIM: The notion of tooth-supported-overdentures is a conservative treatment approach which
helps to improve retention and stabilization of prosthesis. Besides of these properties, this
notion also helps in the preservation of bone via transferring of forces to the alveolar bone by the
periodontal ligament of existing teeth.
FINDINGS: Excessive tooth wear that resulted in a fall in vertical dimension was seen in
intraoral and radiographic examination. Moreover, severe luxations of #11 and #21 were
detected during intraoral evaluation. Extractions of #11 and #21 were decided due to the
significant increase in mobility. Root canal treatments coupled with post core approach
were carried out for #12, #22 and #23 and aforementioned abutment teeth were intraorally
prepared. Then they were modified via wax-up on diagnostic cast in order to combine postcores with ball attachments and to achieve direct access of attachments to the posts. Face-bow
was used to transfer the jaws’ interrelationship. The denture base caps were placed onto the
abutments and were luted chairside to the denture base using an autopolymerizing resin.
CONCLUSION: Consequently, the loss of retention and stabilization were eliminated and chewing
efficiency was sharply increased via this approach which gives patient the satisfaction of having
prosthesis with his natural teeth still present.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: A healthy 78-year-old male patient with a complaint of a decrease in chewing efficiency due
to the loss of retention and stabilization in maxillary partial prosthesis, referred to the Department
of Prosthodontics, Near East University, Faculty of Dentistry. 447
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-161
Hemiseksiyonlu Bir Dişte Protetik Rehabilitasyon: Olgu Sunumu
Elif Ezgi Kaya, Ahmet Saraçoğlu
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Amaç: Hemiseksiyon, sıklıkla mandibular molar dişlerde çok köklü bir dişin iki
parçaya ayrılarak, bir kökün kronu ile birlikte çıkarılması olarak tanımlanır ve umutsuz
görünen çok köklü dişlerin bir bölümü sağlıklı ise, ağızda tutulmasına olanak verir.
Hemiseksiyona; endodontik tedaviden sonra başlanır ve takiben, tek kron veya köprü protetik
restorasyonu uygulanır. Bu olgu sunumunda, mandibular sol 1. molar dişin distal kökünde
endodontik tedavi ile ilişkili olduğu düşünülen tekrarlayan lezyon varlığı nedeniyle hemiseksiyon
uygulanmış hastaya protetik tedavi ile dişin dentisyona tekrar kazandırılması anlatılmıştır.
448
Yöntem: 37 yaşında kadın hasta Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi
Kliniği’ne başvurdu. Hastanın 36 numaralı dişinin distal kökü başvurusundan 2 ay önce
hemiseksiyon uygulanarak alınmıştı. Hasta şikayetini, dişini tekrar kullanabilmek ve dişin
bulunduğu bölgeyle çiğneme yapabilmek istemesi olarak tanımlıyordu. Hastanın anamnezinde
herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmadığı öğrenildi. Hastanın klinik ve radyolojik muayenesinin
ardından ilgili dişine; hijyenini rahat sağlayabileceği, okluzal tablanın normale göre dar tutulduğu
metal destekli porselen kron uygulanmasına karar verildi. Hasta tedavi konusunda bilgilendirildi.
Öncelikle kalan klinik kron kısmının yetersiz olması nedeniyle diş kompozit dolgu metaryali ile
prepare diş formuna uygun restore edildi. Ardından kesimi, kesik prepare diş formuna uygun olacak
şekilde düzeltildi. Elostemerik ölçü maddesi ile ölçüsü alınan dişe distalindeki dişle kontakta, geniş
embraşürlü, hastanın rahat temizleyebileceği bir restorasyon yapıldı.
Bulgular: Hasta tedavisinin bitiminden sonra 3. ve 6. aylarda kontrole çağrıldı. Hastanın 6 ay
boyunca şikayetinin olmadığı gözlendi.
Sonuç: Bu şekilde bir konservatif tedavi yaklaşımıyla hastanın şikayetlerinin sonlandığı, hastanın
çift taraflı çiğneyebildiği, estetik açıdan da beklentisini karşıladığı ve hijyenini sağlayabildiği
gözlenmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-161
Prosthetic Rehabilitation On A Tooth With Hemisection: Case Report
Elif Ezgi Kaya, Ahmet Saraçoğlu
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, Izmir, Turkey
Purpose: Hemisection is often defined as removal of one root after the endodontic treatment.
This study presents a tooth restored to the dentition by applying a prosthetic treatment to a patient
who had been applied hemisection due to a recurrent lesion which is thought to be linked to an
endodontic treatment in the distal root of the mandibular first molar.
Results: The patient was called for a check within the third and sixth months following the
completion of her treatment. Conclusion: With such a conservative treatment approach, it was observed that the patient
satisfied with aesthetic, hygienic and functional.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Method: The 37-year-old woman applied to Ege University Faculty of Dentistry
Department of Prosthodontics. The distal root of the patient’s mandibular first molar has
been removed by hemisection two months prior to her application. The patient described
her complaint in that she wanted to use her tooth again and be able to chew on that
tooth. After clinical and radiographic examination of the patient, it was decided to apply
a metal-supported porcelain crown to her tooth, where the occlusal table would be taken
to be narrow, so the tooth was remained for functional while she has been chewing.
After preparation, impression was taken with elastomeric impression material. A wide-embrasure,
easily cleaned restoration was built with closure contact with next tooth.
449
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-162
Anahtar tekniği ile hazırlanmış fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin
köprü: Vaka raporu
Muhammet Emin Aksan1, Gökhan Karadağ2
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
2
Kırıkkale Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
1
AMAÇ: Travmatik olarak kaybedilen dişlerin yerine konmasında implanttan konvansiyonel
köprülere ve Maryland köprülere kadar birçok tedavi seçeneği vardır. Kompozit rezinlerin fiberle
güçlendirilmesi kırılma dayanımlarını ve sertliğini artırır. Fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin
köprüler konvansiyonel protetik tedavilere bir alternatif olabilir. Ayrıca fiberle güçlendirilmiş
kompozit tek seans köprü ya da implant bölgesinde güç, dayanıklılık ve kolaylık sağlayan geçici
tedavilerde kullanılır. Bu vakada sol alt keser dişini kaybetmiş ve diğer alt keser dişleri mobil olan
bir hastada fiberle güçlendirilmiş kompozit rezin köprü yapılması amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: Bu vakada hastanın çekilmiş dişi kullanılmıştır. Çekim sonrası hastanın dişi
distile bir solüsyonda bir hafta kadar bekletilmiştir. Sonra tedavi sırasında diş üstüne bir anahtar
yuvası açılıp polietilen fiberle (Ribbond, ABD) akıcı kompozit (3M ESPE Filtek, 3M ESPE, ABD)
kullanılarak yapıştırılmıştır.
450
Bulgu ve SONUÇ: Hastamız tedavi sonrası estetik açıdan memnun olmuştur. Fiberle
güçlendirilmiş kompozit rezin köprüler daimi bir tedavi biçimi olarak değerlendirilebilir ya da
implant yerleştirilmesi sonrası iyileşme süresince uzun ömürlü bir geçici tedavi olarak uygulanabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-162
Fiber reinforced composite resin bridge application with key technique: A
Case report
Muhammet Emin Aksan1, Gökhan Karadağ2
1
Department of Prosthetic Dentistry, Faculty of Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Kırıkkale University, Kırıkkale, Turkey
AIM: A variety of treatment options, from implants to conventional bridges and Maryland bridges
can be used for the replacement of a traumatically missing anterior tooth. The reinforcement
of composite resins by fibers increases their fracture resistance and hardness. Fiber-reinforced
composite (FRC) bridges can be a good alternative to conventional prosthetic treatments. Also
fiber-reinforced composite is used for single visit bridge or provisional treatment on implant area
which provide strength, durability, and immediate convenience. In this case we aimed to make a
fiber reinforced composite a patient whose lost mandibular first left incisor tooth one week ago
and whose other mandibular incisors are mobile. Results and CONCLUSION: Our patient was satisfied in terms of esthetic after treatment.
Polyethylene FRC bridges can be considered as a permanent treatment or, in the case of implant
placement after the end of the growth period, as a long-lasting reversible provisional treatment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: In this case patient’s extracted tooth is used. After extraction we were kept
the tooth in a distile water for a week. Then during the treatment a key hole is formed over the
tooth and it is bonded to polyethylene fiber (Ribbond, USA) with fluid composite (3M ESPE Filtek,
3M ESPE, USA). 451
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-163
Aşırı Alveolar Rezorbe Ketlerde Nötral Alan Tekniği Kullanımı: İki Olgu
Raporu
Hande Yesil1, Esra Zor1, Hilal Peker Öztürk2
Mevki Askeri Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Servisi, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Dişhekimliği Bilimleri Merkezi Oral ve Maksillofasial Radyoloji
Bölümü, Ankara
1
AMAÇ: Maxilla ve mandibulada aşırı rezorbsiyon bulunan tam dişsiz hastalarda başarılı protez
yapımının zorlukları vardır. Aşırı alveolar rezorbsiyon, protezin retansiyon kaybına, protez
kullanımı sırasında ağrıya neden olur. Çalışmamızın amacı tam dişsiz iki hastada nötral alan tekniği
kullanarak yaptığımız protezlerin kullanımını değerlendirmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: Kliniğimize(Mevki Askeri Hastanesi Ağız Diş Sağlığı Merkezi, Ankara, Türkiye) başvuran eski
protezlerinden şikayetçi, 82 yaşında kadın ve 73 yaşında erkek tam dişsizliğe sahip iki hastanın
konvansiyonel yöntemle ölçüleri alındı. Elde edilen kaide ve mum duvarlar yardımıyla hastaların
vertikal ve sentrik kayıtları alınarak modeller artikülatöre alındı. Nötral alan kayıt materyali olarak
akrilik esaslı yumuşak astar materyali (Bosworth Trusoft,USA) kullanıldı. Hastaya emme, sırıtma,
ıslık çalma ve yutkunma gibi hareketler yaptırılarak kaide üzerindeki yumuşak astar maddesinin
şekillendirilmesi sağlandı. Yanak, dudak ve dil kuvvetlerinin dengede olduğu nötral alan bölgesi
belirlendi ve yapay dişler bu bölge içerisine dizildi. Protezler bilinen yöntemlerle bitirilerek
hastalara teslim edildi.
452
BULGULAR: 2 ay süresince yapılan kontrollerde herhangi bir retansiyon ve stabilizasyon problemi
saptanmadı.
SONUÇ: Nötral alan tekniği ile yapılan protezlerin, konvansiyonel teknikle yapılan protezlerle
kıyaslandığında birçok önemli avantajı vardır. Protez üzerinde yapay dişlerin doğru konumlanması
ve cilalı yüzeylerin uygun şekillendirilmesi; yanak desteği, etkili çiğneme ve daha iyi estetik
özellikler sağlamaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-163
The Neutral Zone Technique Used in Excessive Ridge Atrophy: Two Cases
Report
Hande Yesil1, Esra Zor1, Hilal Peker Öztürk2
Department of Oral Health Service Mevki Military Hospital, Ankara, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Gulhane Medical Academy Ankara, Turkey
1
CASE: An 82-year-old woman and 73-year-old man presented to the Mevki Military Hospital
Oral Health Center, Ankara, Turkey with complaints of edentulousness and incompatible previous
prosthesis. Initially maxillary and mandibular impressions were taken, maxillo-mandibular
relations registered and casts were mounted on an articulator. Two dentures were fabricated
with the neutral zone impression technique by using Resilient acrylic denture relining material
(Bosworth Trusoft,USA) as a recording material. Various movements such as sucking, grinning,
whistling got the patient done. The neutral zone which is an area, balance of cheeks, lips and
tongue forces was determined. In order to prevent the dentures interference of these forces,
artificial teeth were arranged in this area. Prosthesis were finished by known methods and
delivered to the patients. RESULTS: During 2 months not any retention and stabilization problem was detected. CONCLUSION: Prosthesis which was fabricated by using neutral zone technique in comparison
with conventional prosthesis offers significant advantages and patient satisfaction. The positioning
of the artificial teeth in the right place, the optimal shape of the polished surface in the mandibular
dentures provide cheek support, comfortable chewing and better esthetics.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSE: In patients with alveolar resorption of maxilla and mandible, fabrication of the successful
complete prosthesis is complicated. Excessive residual ridge resorption leads to non-retentive
dentures associated with pain and discomfort. The aim of this study is to evaluate functional usage
of complete dentures which were fabricated by using neutral zone technique in two patients.
453
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-164
Dentinogenezis İmperfektalı Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Olgu
Sunumu
Baykal Yılmaz1, Gül Dinç2, Damla Kara1
1
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Aydın
2
Adnan Menderes Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Aydın
AMAÇ: Dentinogenezis imperfekta anormal dentin yapısı ile karakterize otozomal dominant geçişli
genetik bir hastalıktır. Dentinogenezis imperfektalı hastalarda kompleks bir tedavi gereklidir.
Tedavi seçeneklerini diş sert dokularındaki yıkım derecesi, hastanın yaşı, kooperasyonu ve estetik
beklentisine göre değerlendirmek gerekir. Bu olgu sunumunun amacı dentinogenezis imperfektalı
hastanın protetik tedavi ile estetik ve fonksiyonun yeniden kazandırılmasını anlatmaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU SUNUMU: 32 yaşındaki bayan hasta fakültemize dişlerindeki bozuk estetik görünüm
şikayeti ile başvurdu. Dişlerin gri, kahverengi, opalesent görünümde; radyografik olarak köklerin
kısa ve künt olduğu tespit edildi (dentinogenezis imperfecta teşhisi konuldu). Estetik görünümü
geliştirmek ve çiğneme fonksiyonunu restore etmek amacıyla bir tedavi planı oluşturuldu.
Daha iyi estetik sonuçlar için metal destekli porselen restorasyonlar yerine zirkonya altyapılı
seramik restorasyonlar tercih edildi. Gerekli restoratif tedaviler gerçekleştirildikten sonra mevcut
tüm dişlerin preparasyonu tamamlandı. Gingival retraksiyon için aluminyum klorid kimyasal
ajanı uygulandı. İlave silikon ile ölçüler alındı. Estetik ve fonksiyonel değerlendirmeleri içeren
provalardan sonra rezin siman ile simantasyon yapıldı. 454
BULGULAR: Tedavi sonucunda hastaya estetik, fonksiyon ve fonasyon yeniden kazandırılmıştır.
6 ay sonra yapılan kontrolde dişlerde ve çevre dokularda herhangi bir probleme rastlanmamıştır.
SONUÇ: Birçok klinik çalışma, estetik ve psikososyal nedenlerden dolayı dentinogenezis
imperfektalı hastalarda protetik tedavinin önemini göstermektedir. Bu vakada dikkatli bir tedavi
planı ve uygun materyal seçimi ile başarılı bir sonuç ve hasta memnuniyeti elde edilmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-164
Prosthetic Treatment Of A Patient With Dentinogenesis Imperfecta: Case
Report
Baykal Yılmaz1, Gül Dinç2, Damla Kara1
Department of Prosthodontic, Faculty of Dentistry, Adnan Menderes University, Aydın, Turkey
2
Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Adnan Menderes University, Aydın,
Turkey
1
CASE REPORT: 32-year-old female patient presented to our faculty with the complaint of
unaesthetic appearance of her teeth. Teeth were gray and brown, had opalescent view and the roots
of the teeth were short and blunt (dentinogenesis imperfecta was diagnosed). A treatment plan
was developed to improve esthetics and restore masticatory function. Zirconia based restorations
preferred instead of metal-ceramic crowns for better aesthetic result. Necessary restorative
treatments were done and preparations were completed for all existing teeth. Aluminum chloride
chemical agent was applied for the gingival retraction. Impressions were taken with an addition
silicone. Following necessary controls, restorations were bonded to the teeth with resin cement. RESULTS: Esthetic, function and phonation was provided after treatment. 6 months later no
problem were detected on the restorations and the surrounding tissues.
CONCLUSION: Many clinical reports showed that, prosthetic treatment is important for patients
with dentinogenesis imperfecta because of psychosocial and aesthetic problems. In this case,
with careful treatment plan and suitable materials, successful results and patient’s satisfaction
were achieved.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Dentinogenesis imperfecta is an autosomal dominant genetic disorder characterized by
abnormal dentine structure. Patients with dentinogenesis imperfecta require complex treatment.
Treatment options should be evaluated according to degree of tooth destruction, age, cooperation
and aesthetic expectation of the patient. The aim of this case report is to describe prosthetic
treatment of dentinogenesis imperfecta.
455
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-165
Parsiyel Dişsizliğin Tedavisinde Tedavi Planlamasının Önemi
Hamiyet Güngör1, Meltem Hendek2, Erdal Özcan3, Fatoş Türkkal1
Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kırıkkale
2
Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale
3
Kırıkkale Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Kırıkkale
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Parsiyel diş eksikliklerinin giderilmesinde, final restorasyonun hem estetik hem de
fonksiyonel olarak kabul edilebilir olması için tedavi planlamasının önemi büyüktür. Tedavi
planlamasında implant destekli sabit protezlerin yanısıra sabit protezlerle birlikte hareketli
protez kullanımı da diğer bir alternatiftir. Bu olgu sunumunun amacı, parsiyel dişsizlik hastasının
multidisipliner bir yaklaşım ile tatmin edici şekilde tedavisinin sunulmasıdır.
456
OLGU: Kliniğimize başvuran 52 yaşındaki bayan hastanın radyografik ve klinik muayenesinde
parsiyel dişsizlik ile birlikte eski restorasyonların varlığı ayrıca çekilmesi gereken dişlerin olduğu
belirlenmiştir. Diş çekimlerinin ardından mevcut durum yeniden değerlendirilmiş ve hastaya
implant destekli protez seçeneği sunulmuştur fakat maddi sebeplerden dolayı hassas tutuculu
protez yapımına karar verilmiştir. Hastanın karşıt arka temas eden dişlerine kron boyu uzatma
işlemi ve kron restorasyonu yapımı öncesinde okluzal düzlemin düzenlenmesi amacıyla kanal
tedavisi yapılmıştır. Kanal tedavisi yapılan dişlerin preparasyonu anterior ve posterior dişlerin
birbirleriyle uyumu sağlanacak şekilde yapılmıştır. Mevcut dişlerin kronlanmasının ardından ölçü
alınıp hassas tutuculu hareketli bölümlü protez yapılan hastanın okluzal düzlem ve gülme hattı
düzenlenerek estetik beklenti karşılanmıştır.Hasta klinik olarak 1 yıl süreyle takip edilmiştir. SONUÇ: Tedavi öncesi ağız hazırlığı doğru planlanan hastalarda, estetik ve fonksiyonel bir sonuç
almak mümkündür.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-165
The Importance of Treatment Planning of Partial Edentulouism
Hamiyet Güngör1, Meltem Hendek2, Erdal Özcan3, Fatoş Türkkal1
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Kırıkkale,Turkey
2
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Kırıkkale,Turkey
3
Kırıkkale University, Faculty of Dentistry, Department of Endodontics, Kırıkkale,Turkey
Treatment planning of the partial edentulouism is very important for the satisfying and esthetic
final prosthetic restoration. Besides implant supported fixed dental prostheses fixed dental
prosthesis with removable denture is the other treatment options. The aim of this case report is to
present the treatment of partially edentulous patient with multidiscipliner approach.
CASE: 52 years old female patient has partial edentulous site in her mouth with old restoration.
Clinical and radiographic examination showed that there were teeth have suspicious diagnosis.
They were exracted at the beginning of the treatment. Then occlusal plane was evaluated and
to make it ideally, it was decided to make root canal treatment and crown lengthening of upper
and lower anterior teeth. Although implant supported fixed dental prosthesis is suggested to the
patient, she chose the conventional treatment because of high treatment cost. After healing of
soft tissue, teeth preparation were made and fixed dental prostheses were completed.After crown
restoration partial removable dental prosthesis is made with new impressions. Thus occlusal plane
and smiling line were arranged for getting esthetic result. Patient was controlled clinically first
year recall.
CONCLUSION: It was possible to get esthetic and functional success even in difficult case with the
correct treatment plan and multidisciplinary approach.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
1
457
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-166
Anterior Maksillada Santral Dişlerin Multidisipliner Yaklaşımla Estetik
Rehabilitasyonu
Merve Tokgöz Çetindağ1, Zehra Süsgün Yıldırım2, Yakup Kantaci1, Ozan Erdost Evran1
1
Dicle Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Maxilla anterior bölgedeki estetik problemler için birçok tedavi seçeneği mevcuttur. Başarılı
bir tedavi elde edebilmek için multidisipliner bir yaklaşım önerilmektedir. Bu olgu sunumunda
estetiği sağlayabilmek için öncelikle periodontal cerrahi ardından protetik bir yaklaşım olan
laminate veneer restorasyonlar yapılmıştır.
OLGU: 25 yaşındaki kadın hasta kliniğimize üst çene sağ sol santral dişlerindeki estetik problemle
başvurmuştur. Dişeti cebi ölçümü yapıldıktan sonra periodontal cerrahi ile dişeti şekillendirme
işlemi yapılmıştır. Hastaya geçici restorasyonlar yapılarak dişeti şekillendirilmesi yönlendirilmiştir.
İyileşme tamamlandıktan sonra hastaya CAD/CAM teknolojisiyle üretilmiş IPS e.max porselen
laminate veneer restorasyon yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Dişeti sağlığı, hasta oral hijyeni yerine getirdiği için oldukça iyidir. Porselen laminate
veneerler doğru endikasyon ve klinik uygulamalarla anterior dişler için estetik sonuçları olan ideal
tedavilerdir
458
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-166
Multidisciplinary Esthetic Approach of Santral Teeth at the Anterior
Maxilla
Merve Tokgöz Çetindağ1, Zehra Süsgün Yıldırım2, Yakup Kantaci1, Ozan Erdost Evran1
1
Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey
2
Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Turkey
AIM: There are a lot of treatment procedure for getting esthetic at the anterior region of maxilla.
Multidisciplinary approach was suggested for successfull treatment result. In this presentation
firstly, periodontal surgery was applied then as a prosthetic tecnique porcelain laminate veneers
were applied.
CASE: 25 years old female patient applied our clinic complaning with her santral teeth’s esthetic
after probing her gingival pocket depth, we decide to crown lengthening for both santral teeth.
After crown lengthening, we done a temporary restoration. And then procuded with CAD/CAM
technology IPS e.max pocelain laminate veneers were applied to the patient.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: Periodontal health was goog by means of patient’s oral hygiene. It was considered
that porcelain laminate veneers were one of the ideal esthetic treatment of anterior teeths.
459
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-167
Cam Fiberle Güçlendirilmiş Adeziv Kompozit Rezin Köprü Uygulaması: Olgu
Sunumu
Ender Akan1, Merve Altuntaş1, Gözde Sular2
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
2
Uzman Diş Hekimi, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Fiberle güçlendirilmiş kompozit (FGK) restorasyonlar, metal desteksiz, estetik, konservatif,
düşük maliyetli, tek seansta tamamlanabilen restorasyonlardır. Bu vakada, alt ve üst çene anterior
bölgede diş eksikliği olan hastada, indirekt FGK köprü uygulaması ile dişsiz boşlukların minimal
invaziv olarak restorasyonu amaçlanmıştır.
460
OLGU: 42 yaşında,sigara kullanmayan bayan hasta,kronik periodontitis sonucu kaybettiği alt ve
üst çene anterior bölge dişlerinin eksikliğine bağlı fonksiyonel ve estetik kaybın giderilmesi için
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi,Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Kliniğine başvurdu.
Hastanın klinik intraoral muayenesi,radyografik tetkikleri ve model analizleri yapıldıktan sonra
11, 31, 32 ve 41 nolu dişlerin kaybedilmiş olduğu, mevcut dişlerin klinik kuron boyunun artmış
olduğu ve anterior dişlerde lüksasyonlar olduğu görüldü. Dişsiz bölgeye komşu dişlerde dişeti
ve destek doku kaybıyla preparasyon ve geleneksel köprü uygulaması düşünülmedi. Estetik ve
konservatif bir yaklaşım olan FGK köprü uygulamasına karar verildi. İnterokluzal mesafe yeterli
olduğundan,dişlerde herhangi bir preparasyon yapılmadan elastomerik bir ölçü maddesi ile
(Speedex, Coltene, Almanya) ölçü alınarak model elde edildi. Model üzerinde indirekt yöntemle
13-23 ve 43-33 nolu dişlerin lingualine şerit cam fiber uyumlandırıldı (everStick C&B, GC, Japonya).
Ağız içine bakan yüzeyler ve eksik dişler laboratuvar tipi kompozitle (Solidex, Shofu, Japonya)
tabakalama tekniği ile hazırlandı. Polimerizasyon sonrası polisaj yapıldı. Hazırlanan restorasyon
adeziv olarak (RelyX Ultimate, 3M ESPE, Amerika) simante edildi. Okluzyon kontrolü ve gerekli
bitirme işlemleri yapılarak restorasyon tamamlandı.
BULGULAR: Hastanın 6 aylık kontrolünde fiber köprüde herhangi bir fonksiyonel ve estetik kayıp
gözlenmedi. SONUÇ: Bu tedavi yöntemi ile hem dişsiz boşluklar restore edilmiş,hem de alt ve üst anterior dişler
splintlenerek kronik periodontitise bağlı lüksasyon önlenmiş oldu.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-167
Glass Fiber Reinforced Adhesive Composite Resin Bridge: A case report
Ender Akan1, Merve Altuntaş1, Gözde Sular2
Department of Prosthodontics, Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
2
Prosthodontist, Istanbul, Turkey
1
Case Description: A 42 year old, non-smoking, female was referred to Izmir Katip Celebi
University,Faculty of Dentistry,Department of Prosthodontics for the replacement of missing upper
and lower anterior teeth that were lost as a result of chronic periodontitis. Since adjacent teeth
were not sufficiently healthy and strong to support the artificial teeth due to the periodontal
disease, a conservative FRC bridge was preferred to restore the edentulous space, following clinical
and radiographic examinations. As the interocclusal space was sufficient enough,no preparation
was performed on the palatal sides of the abutment teeth. The impression was taken using an
elastomeric impression material (Speedex,Coltene,Germany) and a master model was obtained. A
lingual channel was formed into the pontic for the adaptation of fiber (everStick C&B, GC, Japan).
The restoration was adapted to the adjacent teeth on the model using indirect technique. After
cementation of the restoration with an adhesive cement (RelyX Ultimate, 3M ESPE, America),minor
occlusal adjusments were made and the treatment was completed.
RESULTS: The patient was satisfied with esthetics and function of the final restoration. A six
months follow up revealed no functional and esthetic problems.
CONCLUSION: This treatment method provided both the esthetic rehabilitation of anterior
edentulous space and stabilizing the teeth that became loose as a result of periodontitis.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: Fiber reinforced composite (FRC) bridges present an alternative treatment way to produce
minimally invasive,aesthetic,functional and economic metal free restorations. This case report
describes minimally invasive treatment of a patient with missing upper and lower anterior teeth
using fiber reinforced composite resin bridge.
461
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-168
CAD/CAM ile Üretilen Endokuron Restorasyonun 3 Yıllık Klinik Takibi
Ahmet Keski, Yavuz Altıntop, Özlem Çölgeçen, Bora Bağış
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Endodontik tedavili dişlerin restore edilmesi literatürde çok tartışılan bir konudur. Bu
çalışmanın amacı, tam kron restorasyona alternatif olarak kalan diş dokularını koruyan pulpa odası
destekli bir endokuron restorasyon yapmaktır.
Olgu Tanımlaması: Mandibular sağ 1. molar dişinde eski bir kompozit restorasyonu ve ikincil
çürükleri olan 44 yaşında kadın hasta, restorasyonunun yenilenmesini talep etti. Kanal tedavisi
yapıldı. Kanal tedavisi sonrası kronun geriye sadece bukkal duvarı kalmıştır. Tedavi sonrası dişin
pulpa odasını içeren bir preparasyon yapıldı. Preparasyon sonrasında el kamerası (Cerec Omnicam,
Sirona, Almanya) ile dijital ölçü alındı. Daha sonra endokuron restorasyon (Cerec Blocs, Sirona,
Almanya), dizayn ünitesiyle (CAD) oluşturuldu ve üretim ünitesiyle (CAM) (Cerec MC XL, Sirona,
Almanya) elde edildi. Son olarak restorasyon cilalandı ve simante edildi. BULGULAR: 3 yıllık takipte herhangi bir klinik ve radyografik problem ile karşılaşılmadı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Endokuron restorasyonlar, aşırı hasar görmüş endodontik tedavili posterior dişlerin
rehabilitasyonlarında, endodontik post ve tam kronlara alternatif olarak değerlendirilebilirler.
462
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-168
Three-Year Clinical Follow-up of CAD/CAM Fabricated Endocrown
Restoration
Ahmet Keski, Yavuz Altıntop, Özlem Çölgeçen, Bora Bağış
Izmir Katip Celebi University, Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey
AIM: The restoration of endodontically treated teeth is a topic that has been widely and
controversially discussed in the dental literature. The aim of this study is to use an alternative to
full-coverage crowns with pulp chamber retention, making it possible to prevent remaining tooth
structure, aesthetic and function.
CONCLUSION: The endocrown restorations can be considered as alternative to endodontic posts
and full-coverage crowns for the rehabilitation of the endodontically treated severely damaged
posterior teeth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Case Description: A 44 year-old woman with old composite restoration on the mandibular
right first molar tooth, also having secondary caries lesion invading the pulp, requested its
replacement. Root canal therapy of tooth was done. Only buccal wall of the crown has remained
after the root canal treatment. The preparation consisted of central retention cavity into the
entire pulp chamber. After preparation, digital impression was taken by hand-held camera (Cerec
Omnicam, Sirona, Germany) after preparation. Then endocrown restoration (Cerec Blocs, Sirona,
Germany) was designed by CAD unit and produced by CAM unit (Cerec MC XL, Sirona, Germany).
Finally restoration was polished and cemented.
RESULTS: After 3 years follow up, there was no any clinical or radiographic problem.
463
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-170
Farklı tip seramikler kullanarak bir hastanın estetik rehabilitasyonu
Yavuz Altıntop, Ahmet Keski, Ender Akan, Bora Bağış
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Amaç: Tam seramikler; cam seramikler, polikristalin seramikler, rezin matrikse sahip seramikler
olarak sınıflandırılabilmektedir. Cam seramiklerin ışık geçirgenliklerine karşın kırılma dirençleri
oldukça düşüktür bu nedenle cam matriks içerisine çeşitli madde ilaveleri ile dirençleri artırılmaya
çalışılmıştır. Günümüzde güçlendirilmiş olan cam seramikler ile splinte kuronlar ve anterior
köprüler yapmak mümkündür. Polikristalin seramikler ise yüksek kırılma direncine sahiptir ve
köprü restorasyonlarında da kullanılabilmektedir. Cam seramikler adeziv simantasyonla dişe
kuvvetli bir şekilde bağlanabilirken polikristalin seramikler asitlenemediğinden dolayı nispeten
daha zayıf bağlanabilmektedir.
464
Yöntem: 61 yaşındaki bayan hasta eksik dişler, periodontal problem ve estetik şikayetler
ile kliniğimize başvurmuştur. Eksik dişler için implant planlaması yapılmış ve implantlar
yerleştirilmiştir. İyileşme süreci sonrasında yapılan protez planlamasında periodontal kayıplı
anterior ve posterior dişlerde lamina restorasyonlar ile estetik durumun düzeltilmesine, üst
çene sağ bölgede kanin ve 2. premolar arasında bulunan eksik diş varlığının köprü ile tedavi
edilmesine hasta ile karar verilmiştir. İmplant üstü restorasyonlarda zirkonya alt yapıları ve üst
çene anterior köprü restorasyonu alt yapısı lityum disilikat ile güçlendirilmiş cam seramik ile CAD/
CAM kullanılarak üretilmiş ve tabakalama porseleni ile venere edilmiştir. Anterior ve posterior
dişlerdeki laminalar lityum disilikat ile güçlendirilmiş cam seramik kullanılarak ısı-pres yöntemi ile
üretilmiştir. Üretilen restorasyonlar, hasta ağzına farklı yüzey işlemleri sonrasında rezin simanlarla
simante edilmiştir.
Bulgular: Yapılan on aylık takip sonrasında biyolojik, mekanik ya da estetik herhangi bir
komplikasyona rastlanmamıştır. Sonuç: Tam seramik restorasyonlarda uygun materyal seçimi ve simantasyon prosedürlerine
uyulması klinik başarı için önemlidir. Farklı sınıftaki seramikler ile farklı bölgelerdeki ihtiyaçları o
bölgeye uygun materyal kullanarak çözmek mümkündür.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-170
Esthetic rehabilitation of a patient by using different types of ceramic
Yavuz Altıntop, Ahmet Keski, Ender Akan, Bora Bağış
Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Izmir, Turkey
Method: A 61 years old female patient has been referred to our clinic with missing teeth,
periodontal disease and esthetic expectation. For the missing teeth dental implants planned
and inserted. After the healing period, laminate veeners planned for both anterior and posterior
teeth to improve esthetic. Anterior bridge restoration planned between the canine and second
premolar tooth at the right quadrant of maxilla. Zirconia framework were produced to restore
implants and lithium disilicate infiltrated glass ceramic framework fabricated to restore anterior
bridge with CAD/CAM and veneered with layering ceramic. Laminate veneers were produced using
lithium disilicate infiltrated glass ceramic with heat-pressing method. Restorations cemented with
adhesive cements after different surface treatments.
Findings: At the end of the 10 months follow-up there is no biological, mechanic and esthetic
complication. Conclusion: Choosing the right material and cemetation is vital for the clinical success.
Requirements in different areas can solve with appropriate material from different types of
ceramics.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Purpose: Ceramics divided into three groups; glass-matrix ceramics, polycrystalline ceramics, and
resin-matrix ceramics. Glass-matrix ceramics have excellent translucency but have poor physical
properties. To enhance physical properties manufacturer adds crystalline filler particles. Nowadays
it is possible to produce splinted crowns and bridges with enhanced glass ceramics. Polycrystalline
ceramics have high physical properties and can be use to fabricate bridge framework. Adhesive
cementation provides excellent bond strength between glass-matrix ceramic and tooth structure
in contrast polycrystalline ceramic is resistant to etching. 465
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-171
Kleidokarniyal Displazili Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Vaka Raporu
Meryem Şahin, Olcay Şakar
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi,Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Kleidokranial Displazi (KKD) iskeletsel ve dental anomalilerle karakterize otozomal dominant
kalıtım gösteren genetik bir hastalıktır.Fontanellerin kapanmasında gecikme,klavikulaların
yetersiz gelişmesi,geniş simfizis pubis,dar pelvis,boy kısalığı temel klinik bulgulardır.Maxilla
ve mandibulada görülen anomalililerle birlikte gömük dişler ve bu dişler üzerinde kemik
yoğunluğunda artma,süt dişlerinin eksfoliasyonunda gecikme,sürnümerer dişler,daimi dişlerin
sürmesinde gecikmeler görülebilir. Bu vakada KKD teşhisi konulmuş 36 yaşındaki erkek hastanın
protetik rehabilitasyonu anlatılmaktır.İntraoral olarak sürmekte olan malpoze dişler bununla
birlikte radyolojik olarak sürmemiş daimi dişler teşhis edilmiştir. Ekstraoral klinik muayenede 3
mm den fazla istirahat aralığı ile birlikte dikey boyutunun düşük olduğu gözlemlenmiştir. Protetik
tedavi, dişlerin erüpsiyonuna izin veren ve protezin retansiyonuna katkı sağlayan silikon esaslı astar
materyali uygulanmış overlay hareketli protezler ile tamamlanmıştır.
466
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-171
A Prosthetic Rehabilitation of A Patient With Cleidocranial Dysplasia: A
case report
Meryem Şahin, Olcay Şakar
Department of Prosthodontics, Istanbul University, Istanbul, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Cleidocranial Dysplasia (CCD) is an autosomal dominantly inherited disease, characterized
with skeletal and dental abnormalities. Late closure of fontanelles, clavicular agenesis, large
symphysis pubis, narrow pelvis and short stature are the main clinical findings.Impacted
teeth,densening of the cortical bone surrounding the impacted teeth,delayed exfoliation
of primary teeth,supernumerary teeth,delayed eruption of the permanent dentition
are the common dental findings for the CCD besides the maxillo-mandibular defects.
This case report describes the prosthetic rehabilitation of a 36 years old male patient who
is diagnosed with CCD. Malpositioned erupting teeth is observed intraorally and unerupted
permanent teeth is diagnosed radiologically. Extraoral clinical examination also revealed reduced
vertical dimension with more than 3 mm free way space. The prosthetic treatment is completed
with overlay removable dentures which is applied with silicone lining material to allow the
eruption of the teeth and to improve the retention of the dentures.
467
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-173
Anterior Tek Diş Eksikliklerinde İmplant Tedavisi: Vaka Raporları
Eda Eslemez1, Elif Nihan Atalay2, Onur Şahin1, Ülkü Ordu1
Bülent Ecevit Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Zonguldak
2
Bülent Ecevit Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Zonguldak
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
1
468
Dental implant protezleri, eksik veya çekilmiş dişlerin rehabilitasyonu için uzun yıllardır
kullanılmaktadır. Ön bölgede uygulanan implantların hem cerrahi hem de protetik açıdan
zorlukları olmasına rağmen geleneksel tedaviye oranla daha sıklıkla tercih edilen bir yöntemdir.
Bu vaka raporlarında, ön bölge diş eksiklikleri şikayetiyle Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Kliniği’mize başvuran hastalara uygulanan dental
implant tedavisi anlatılmaktadır. Alınan anamnez sonrası hastaların klinik ve radyolojik muayeneleri
yapılmıştır. 40 yaşındaki kadın hastanın üst çenesinde konjenital lateral diş eksikliği olduğu
görülmüştür. Hastanın diş eksikliğinin olduğu bölgeye gingival marjinin 2 mm altında 3,0-10 mm
endoosseoz implant yerleştirilmiştir. 31 yaşındaki kadın hastada ise alt çene keser diş eksikliği
görülmüştür ve diş eksikliği bulunan bölgeye 3,3-11.5 Mm endoosseoz implant yerleştirilmiştir.
İyileşmeyi takiben ilave silikon ve fabrikasyon kaşık ile ölçü alınmıştır. Laboratuvar aşamasında
fabrikasyon abutmentların üzerinde kazıma yapılarak zirkonyum ile kişiye özel abutment
şekillendirilmesi yapılmıştır. İmplant üstü sabit restorasyonlar ağızdaki diğer dişlerle uygun form,
renk ve yapıda olacak şekilde zirkonyum destekli seramik kron restorasyon olarak hazırlanmıştır.
Daha sonra okluzal uyumlama yapılmış ve restorasyonlar polikarboksilat siman ile yapıştırılmıştır.
Yapılan 3 ve 6 aylık klinik ve radyolojik kontroller sonrasında herhangi bir komplikasyon
görülmemiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-173
Implant Treatment For Anterior Single Tooth Missing: Case Reports
Eda Eslemez1, Elif Nihan Atalay2, Onur Şahin1, Ülkü Ordu1
Department of Prosthodontics, Faculty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak, Turkey
2
Department of Periodontology, Facuty of Dentistry, Bülent Ecevit University, Zonguldak, Turkey
1
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Dental implant prosthesis have been used for many years to the rehabilitation of missing or
extracted teeth. Although the implants applied on the anterior region have some surgical
and prosthetics difficulties, they are more often preferred than convensionel treatments.
This case reports are presented the dental implant treatment on patients who refered to the
Prosthodontics Department of Bulent Ecevit University, Faculty of Dentistry because of anterior
tooth missing. Clinical and radiological examination of the patients was performed after
anamnesis. 40-year-old female patient has congenital maxillar lateral incisor missing. A 3,0-10
mm-diameter endoosseous implant was placed instead of missing tooth, approximately 2 mm
below the gingival margin. 31-year-old female has mandibular central missing and a 3,3-11,5 mmdiameter endoosseous implant was placed to the missing tooth region. After healing, impressions
were made with additional silicone and fabrication tray. In laboratory stage, fabrication abutment
was excavated to get custom abutment with zirconium. Implant prosthesis were produced with
zirconium based ceramic restoration in the same form, color and structure of the other teeth.
After occlusal adjustment, the restorations were cemented with poly-carboxylate cement.
After 3 and 6 months clinical and radiological controls any complications were seen.
469
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-174
Dişhekimliğinde Botulinum Toksin Kullanımı
Mehmet Uğur Oflaz, Serkan Görgülü
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ortodonti Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Bu derlemenin amacı, dişhekimliğinde pek çok kullanım endikasyonu olan ve
konvansiyonel tedavi yöntemlerine destek olmakla beraber yeni tedavi alternatifleri de sunan
botulinum toksininin yapısı, etki mekanizması ve dişhekimliğindeki kullanım alanları ile ilgili
yapılan çalışma sonuçlarının değerlendirilmesidir.
GEREÇ-YÖNTEM: SCI/SCI-expended kapsamındaki dişhekimliği dergilerindeki çalışmalar
sistematik olarak taranmıştır. ‘’Dişhekimliği botulinum toksin’’ ve ‘’dişhekimliği botoks’’ anahtar
kelimeleri kullanılarak tarama yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Değerlendirilen 116 makaleden derlemeye istenilen kriterlere uygun 10 tane çalışma
dahil edilmiştir.
470
SONUÇ: Botulinum toksini tıpta ve Dişhekimliğinde geniş kullanım alanına sahip bilinen en güçlü
nörotoksindir. Clostridium Botulium adlı bakteriden elde edilen nöromuskuler aktiviteyi belirli
süreler bloke ederek çeşitli endikasyonlarda tedavi ve kozmetik amaçlar ile kullanılan bir toksindir.
Botulium toksin birbiri ile benzer özellikleri taşıyan sekiz tip (A,B,C1,C2,D,E,F,G) nörotoksinin ortak
adıdır. A,B,E,F tipleri insanda; C1,C2,D tipleri hayvanda toksik etki gösterirken, G tipinin toksik etkisi
yoktur. Dişhekimliğinde en çok Botulium toksin A preparatları kullanılmaktadır. Tıpta ve kozmetik
alanında pek çok kullanım alanı olan botulinum toksini dişhekimliğinde; gummy smile, bruksizm,
benign masseter hipertrofisi, frey sendromu, ortognatik cerrahi sonrası relapsların önlenmesi,
oromandibular ve baş boyun distonileri, temporomandibular eklem rahatsızlıkları, çene yüz
bölgesi ağrıları, tükrük bezi patolojileri ve trigeminal nevralji için kullanılmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-174
Use of Botulium Toxin in Dentistry
Mehmet Uğur Oflaz, Serkan Görgülü
Gülhane Military Medical Academy, Department of Orthodontics, Ankara, Turkey
AIM: The aim of this review is to evaluate the mechanism of action and usage area in dentistry and
the structure of botulinum toxin which has many usages in dentistry and support conventional
treatments with new therapies and also offering new alternatives.
Material & METOD: A systematic review of scientific literatures using SCI/SCI-expended in
dental journal was searched. Using ‘’Dentistry botulium toxin’’ and ‘’botox dentistry’’ keywords
were searched.
CONCLUSION: Botulinum toxin is known as the most powerful neurotoxin which has a wide
range of applications in medicine and dentistry. It is a toxin which is used with therapeutic and
cosmetic purposes in various indications by blocking the neuromuskular activity which is obtained
from Clostridium botulinum bacterium for certain times. Botulinum toxin is the common name of
eight types of neurotoxin (A, B, C1, C2, D, E, F, G) which have similar characteristics with each other.
While A, B, E, F types make toxic effects on people and C1, C2, D types do on animals, G type has
no toxic effect. Botulinum toxin A preparations are used the most in dentistry. Botulinum toxin,
which is used in cosmetics and medicine for many uses, is also used for gummy smile, bruxism,
benign masseter hypertrophy, Frey’s syndrome, prevention of orthognathic surgery relapse,
oromandibular and head and neck dystonia, temporomandibular joint disorders, jaw facial pain,
salivary gland pathology and trigeminal neuralgia in dentistry.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: 10 studies were included in this review according to including criteria which evaluated
116 studies.
471
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-175
Üst Daimi Kesici Dişlerde Talon Tüberkülü:İki Nadir Olgu Sunumu
Ceyda Gürhan, Elif Şener, Günnur Lomçalı
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Talon tüberkülü süt ve daimi dentisyonda maksiller ve mandibular kesici dişlerin singulum
bölgelerinde görülen ve ek bir tüberkül benzeri oluşumla karakterize gelişimsel bir anomalidir.
Bu yapı şekil olarak kartal pençesine benzediği için talon cusp olarak isimlendirilmiştir. Etiyolojisi
tam olarak bilinmemektedir, fakat genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir.
Dental anomaliler içinde görülme sıklığı %1’den azdır. Konuşma bozukluğu, okluzal çatışma, dil
yaralanmaları, estetik ve çürük gibi klinik problemlere neden olabileceği için, erken dönemde tanı
konması önemlidir. Bu bildiride iki ayrı talon tüberkülü olgusundaki klinik ve radyolojik özellikler
sunulmaktadır. Birinci olguda 19 yaşındaki erkek hastanın maksiller kesici dişin palatinal yüzündeki
çift karakterde Tip 1. talon tüberkülü sunulmuştur. İkinci olguda ise, 17 yaşındaki bayan hastanın
bilateral olarak maksiller kesici dişlerinin palatinal yüzündeki çift karakterde Tip 2. semitalon
tüberkülleri sunulmuştur.
472
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-175
Talon Cusp in Maxıllary Permanent Incısor Teeth:Report of Two Rare Cases
Ceyda Gürhan, Elif Şener, Günnur Lomçalı
Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Talon cusp is a prominent accessory cusp-like structure projecting from the cingulum area
or cementoenamel junction (CEJ) of the maxillary or mandibular teeth in both primary and
permanent dentition. This projection was termed talon cusp because of it bear a resemblance
to an eagle’s talon in shape. Etiology is not known completely but genetic and environmental
factors are thought to be effective. In dental anomalies frequency of occurrence of this anomaly
is less than %1. It may cause clinical problems such as speech disturbance, occlusal interferences,
tongue injuries, esthetic and caries, thus early diagnosis is important for this anomaly. This report
presents the clinical and radiographic characteristics of talon cusps for two cases. The first case
presents double Type 1. talon cusp detected on palatal surface of a permanent maxillary incisor
of a 19 years-old boy. The second case presents another double Type 2. semitalon cusp detected
bilaterally on palatal surface of two permanent maxillary incisors of a 17 years-old girl.
473
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-176
Kleidocranial Displazi:Nadir Gözlenen Familyal İki Olgu Sunumu
Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Kleidokranial displazi dişler ve kemiklerde gözlenen generalize displazi ile karakterize
otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Etkilenen bireylerde kısa boy, atipik fasiyal özellikler
ve öncelikle kafatası ve klavikulayı etkileyen iskeletsel anomaliler gözlenir. Çok sayıda süt
dişinin retansiyonu, daimi dişlerin sürmede gecikmesi yada gömük kalması ve çoğunlukla
süpernumerer diş varlığı ile karakterize önemli dental problemlere neden olur. Hastalığın
görülme sıklığı bir milyon kişide bir gibi oldukça düşük bir orandadır. Anomalinin tanısı;
süpernümere dişler, tek veya her iki klavikulanın parsiyel/total yokluğu ve kemik malformasyonları
varlığı ile karakterize temel klinik bulgular ve ailesel bulgulara dayanarak konulur.
Bu bildiride, kleidokranial displazinin karakteristik klinik ve radyolojik bulgularını (kısa boy,
karakteristik yüz bulguları ve multibl sürmemiş daimi diş varlığı) gösteren 16 ve 19 yaşlarındaki
2 erkek kardeşin klinik ve radyolojik özellikleri sunulmaktadır. Gömülü dişlerin daha ayrıntılı
incelenebilmesi için dental volümetrik tomografi tekniğinden yararlanılmıştır. Kleidokranial
displazide erken tanı, uygun tedavi yaklaşımının başlatılması için gerekli olduğundan, hekimler
hastalığa özel karakteristik bulguların varlığından haberdar olmalıdır.
474
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-176
Cleıdocranıal Dysplasıa:Two Rare Famılıal Case Reports
Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel
Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Cleidocranial dysplasia is an autosomal dominant disorder characterized by generalized
dysplasia of the bones and teeth. Affected individuals have short stature, atypical facial
features, and skeletal anomalies affecting mainly the skull and clavicle. It commonly presents
with significant dental problems such as retention of multiple deciduous teeth, impaction or
delay in eruption of permanent teeth, and often with the presence of supernumerary teeth.
The frequency of this disorder is 1 per million individuals. The diagnosis of this condition is
usually based on the presence of the main clinical features (supernumerary teeth, partial or
total absence of one or both the clavicles, and bony malformations) and familial evidence. In this report, two male siblings in 16 and 19 years old having most of the characteristic clinical
and radiographic features (short stature, characteristic face manifestations and radiologic findings
with multiple unerupted permanent teeth) of this disorder were presented. In order to re-evaluate
the impacted teeth in detail, dental volumetric tomography was taken. Since early diagnosis of
cleidocranial dysplasia is essential for initiating the appropriate treatment approach, physicians
should be aware of the prevalence of the characteristic symptoms.
475
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-177
Dental Volumetrik Tomografi ile Florid Osseoz Displazi Lezyonunun
Radyografik Değerlendirilmesi
Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Florid osseöz displazi (FOD), normal kemik dokusunun yerini avasküler tipte sement benzeri doku
ve fibröz bağ dokusuyla yer değiştirmesi ile karakterize çenelerde nadir gözlenen benign karakterde
fibro-osseöz bir lezyondur. Genellikle orta yaşlı zenci bayanları etkilemekte, ancak Kafkas ve Asyalı
bayanlarda da görülebilmektedir. Mandibula maksilladan iki kat fazla etkilenmektedir. Lezyonun
gelişim süreci tamamen asemptomatik olabilmektedir, bu nedenle yüzde bir asimetri ya da ağrı
oluşturmadığı sürece rutin radyografik muayenede tesadüfen fark edilir. Bu yüzden FOD’nin
teşhisinde radyografik muayene, özellikle asemptomatik olan vakalarda biyopsi işleminin fraktür
ve enfeksiyon riskini artırmasından dolayı önemli bir yer tutmaktadır. Radyografik olarak lezyon,
çenenin birden fazla bölgesinde lokalize çoğunlukla simetrik dağılımlı dens lobüler kitleler şeklinde
görüntü verir. Dental volümetrik tomografi, aksiyel, sagittal ve koronal düzlemde oluşturduğu
kesit görüntüleri ise bu lezyonların radyografik olarak değerlendirilmesinde yarar sağlar.
Bu bildiride florid osseöz displazi tanısı konmuş 49 yaşında bir kadın hastaya dair klinik ve
radyolojik bulgular rapor edilmiş olup, radyografik değerlendirme sırasında dental volümetrik
tomografi yönteminden yararlanmanın avantajları tartışılmıştır.
476
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-177
Radıographıc Evaluatıon Of Florıd Osseoz Dysplasıa Lesıon with Dental
Volumetrıc Tomography
Ceyda Gürhan, Elif Şener, Zuhal Tuğsel
Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Florid osseous dysplasia (FOD), is a very rare benign fibro-osseous lesion in which normal bone
is replaced by fibrous connective tissue and calcified cementum tissue of the avascular type. This
lesion commonly seen in middle –aged black women, although it also occurs in Caucasinas and
Asians. The mandible was affected twice as frequently as the maxilla. The process may be totally
asymptomatic and in such cases, the lesion is generally detected during routine radiographic
examination unless an asymmetry or pain occurs. Thus, radiographic examination plays an
important role in the diagnosis of FOD, especially in asymptomatic cases as biopsy increases the
risk of infection and fracture. Radiographically, FOD appears as dense, lobulated masses, often
symmetrically located in various regions of the jaws. Dental volometric tomography, because of
its ability to give axial, sagittal, and coronal views, is useful in the evaluation of these lesions.
In this case report, a 49 year old Caucasian female patient who was diagnosed with FOD on the
basis of clinical and radiographic findings is reported and the usefulness of dental volumetric
tomography for radiographic evaluation is discussed.
477
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-178
Farklı İskeletsel Tiplerde Sella Tursikanın Boyutları ve Morfolojisi
Mehmet Ertugrul Ciftci1, Rıdvan Oksayan2, Oral Sokucu3, Seda Ozer4, Seher Yesildal3,
Ali Murat Aktan4
1
Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Antalya
2
Osmangazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Bölümü, Eskişehir
3
Gaziantep Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Bölümü, Gaziantep
4
Gaziantep Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Gaziantep
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Sınıf I, Sınıf II ve Sınıf III’e sahip olan kişilerde sella tursikanın
boyutlarını ölçmek ve morfolojisini değerlendirmekti.
MATERYAL-METOD: 59 hastanın (26 kadın, 33 erkek ve ortalama yaş: 28.08±12.85) konik ışınlı
bilgisayarlı tomografi (KIBT) imajları elde edildi ve farklı iskeletsel tiplere göre ayrıldı; 20 Sınıf I, 20
Sınıf II ve 19 Sınıf III. KIBT taramalarında sella tursikanın klinoid proçesler arasındaki mesafe, çap ve
derinliğin ölçülmesinin yanısıra morfolojisi de tanımlandı. Pearson’s χ2 ve Student t-testi verilerin
analizi için kullanıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Klinoid proçesler arasındaki mesafe ve çap için grupların karşılaştırılmasında anlamlı
bir fark bulundu (p: 0.007 ve p: 0.029, sırayla), fakat sella derinliğinde anlamlı farklılık görülemedi.
Sınıf I, Sınıf II ve Sınıf III’lü vakalar arasında sella morfolojileri için anlamlı farklılık yoktu. 478
SONUÇ: Bu araştırmada KIBT üzerinde analiz edilen sellanın morfolojisi ve boyutları, sella tursika
konusuna ilişkin ileriki çalışmalar için referans olarak kullanılabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-178
Morphology and Dimensions of Sella Turcica in Different Skeletal Types
Mehmet Ertugrul Ciftci1, Rıdvan Oksayan2, Oral Sokucu3, Seda Ozer4, Seher Yesildal3,
Ali Murat Aktan4
1
Akdeniz University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology, Antalya,
Turkey
2
Osmangazi University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Eskişehir, Turkey
3
Gaziantep University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, Gaziantep, Turkey
4
Gaziantep University, Faculty of Dentistry, Department of Dentomaxillofacial Radiology,
Gaziantep, Turkey
AIM: The aim of this research was to investigate the morphology and measure dimensions of the
sella turcica in individuals with Class I, Class II and Class III. RESULTS: A Significant differences was found in comparison of all groups for the diameter and
interclinoidal distance (p: 0.007 and p: 0.029, respectively), but no significant differences in depth
of sella could be seen. No differences between subjects with Class I, Class II and Class III could be
found for sella morphologies. CONCLUSIONS: Morphology and dimensions of sella analyzed on CBCT in the present research can
be performed as reference for further studies considering sella turcica topic.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHODS: Cone beam computed tomography (CBCT) images of 59 patients (26
females, 33 males and mean age: 28.08±12.85) were obtained and divided according to different
skeletal type; 20 Class I, 20 Class II, and 19 Class III. Sella turcia on CBCT scans was described as
morphologic, as well as measuring diameter, depth and interclinoidal distance. Pearson’s χ2 and
Student’s t-test were performed for analysis of data.
479
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-179
Maksilla ve Mandibulada Ektopik Yerleşimli Süpernümere Dişler: Olgu
Sunumu
Irmak Turhal1, Günnur Lomçalı1, Cemal Akay2, Nazan Koçak1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Süpernümere dişler çenelerde görülen gelişimsel bir bozukluktur. Artı dişlerin genetik veya çevresel
faktörlere bağlı meydana geldiği düşünülmesine karşın, etiyolojisi bilinmemektedir. Süpernümerer
dişler çoğu zaman semptom vermezler ve genel olarak rutin klinik ve radyolojik muayene sırasında
saptanırlar. Süpernümere dişlerin çoğu gömülüdür. Komşu diş kökünde rezorpsiyon, sürekli dişte
sürme gecikmesi ve yer değiştirme gibi komplikasyonlara neden olduğunda bu dişlerin çekimleri
gerekmektedir. Tüm süpernümere dişlerin %90-98 ‘inin maxillada gözlendiği ve bu dişlerin %40’ının
molarlar bölgesinde olduğu bildirilmektedir. Süpernümere dişlerin mandibulada görülmesinin
çok nadir olduğu ve (%2) rapor edilmiştir. Süpernümere dişlerin prevalansı beyaz ırkta %1-3
arasındadır. Artı dişlerin görüldüğü tüm olguların %76-78’inde tek süpernümerer diş bulunurken,
iki süpernümerer diş %12-23’ün de bulunmaktadır. Üç ve daha fazla süpernümerer dişin
görüldüğü olgular ise %1’in altındadır. Olgumuzda nadir olarak hem maksillada hem mandibulada
bulunan kondil ve maksiller sinüste ektopik olarak yerleşmiş bilateral dört süpernümerer
diş varlığını klinik özellikleri ve tedavileri ile birlikte değerlendirerek sunmayı amaçladık.
480
OLGU: 42 yaşındaki erkek hasta, kliniğimize sağ çenesinde yaygın şiddetli ağrı yakınması
ile başvurdu. Yapılan radyografik muayenede hastanın 19,29,39 ve 49 nolu dördüncü molar
supernumere dişleri saptandı. Dental volümetrik tomografide alınan kesitlerde 39 ve 49 nolu dişler
mandibuler ramus içerisinde 19 ve 29 nolu dişler ise maksiller sinüs ile yakın ilişkide bulundu.
Hastanın yakınması olan sağ ramus bölgesindeki 49 nolu dişin çevresinde dentigeröz kist ile
uyumlu kemik içi lezyon bulunmaktaydı. Hastanın 49 nolu dişi lokal anestezi altında çekildi ve
dentigenöz kist boşluğuna iyileşmeyi hızlandırmak için PRP (platelet rich plasma) tekniği ile tedavi
uygulandı. Hastanın rutin izlemleri devam etmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-179
Maxillary and Mandibular Ectopic Supernumerary Teeth: A case report
Irmak Turhal1, Günnur Lomçalı1, Cemal Akay2, Nazan Koçak1
Department of Oral and Maksillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir,
Turkey
2
Department of Oral and Maksillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
1
CASE: A 42 year old male patient admitted our clinic with diffuse and severe pain on the right jaw.
The radiologic examination revealed four SNT of the fourth molars, #19, #29, #39, #49 respectively.
In the dental volumetric tomography #39 and #49 were located in the ramus of the mandible, #19
and #29 were closely associated with the maxillary sinus. There was a dentigerous cyst related to
the tooth number 49 where the patient had the symptoms. This tooth was extracted under local
anesthesia and PRP (platelet rich plasma) was applied to the dentigerous cyst cavity accelerate the
healing. The patient’s symptomless routine follow-up is continuing.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Supernumerary teeth (SNT) are a developmental disorder of the jaws. The exact etiology of
supernumerary teeth is unknown. SNT are usually symptomless and they are noticed during routin
examination. These teeth need extraction because they are related to complications like resorbtion
in the adjacent tooth, delay in the eruption or displacement of the permenant teeth. Of the SNT
90-98% are seen in the maxilla and 40% of these are molar teeth. Mandible is a rare location for
SNT and only 2% of the SNT are reported to be in the mandible. The prevalence of SNT is 1-3% in
caucasians. The prevalance of patients with three or more SNT is less than 1%. We would like to
present a rare case with four ectopic SNT bilaterally located in the condyle of the mandible and
maxillary sinus with clinical findings and treatment.
481
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-180
Ameloblostoma ile Birlikte Görülen Gardner Sendromu: Olgu Sunumu
Irmak Turhal1, Zuhal Tuğsel1, Yiğit Tiftikçioğlu2, Nazan Koçak1
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
1
482
Gardner sendromu kolon polipleri, çok sayıda osteom ve cilt, yumuşak dokuda mezenkimal tümör
varlığı ile tanımlanmış otozomal dominant kalıtım gösteren ve nadir görülen bir hastalıktır.Kolon
polipleri malign transformasyon açısından çok yüksek risk taşır. Bu nedenle erken tanı ve tedavisi
önemlidir. Gardner sendromunun cilt bulguları epidermoid kist, desmoid tümör ve diğer benign
tümörleri içermektedir. Osteom kemik dokunun benign tümörüdür ve yavaş büyüme özelliğine
sahiptir.Üç ve daha fazla osteom saptandığında gardner sendromu araştırılmalıdır. Osteomların çok
büyük kısmı baş lokalizasyonundadır. En yaygın olarak etkilenen kemikler mandibula ve maksilladır.
Birçok hastada ilk olarak dental osteomlar görülür ve cerrahi girişimler uygulanır. Dental açıdan
gardner sendromunun diğer bir önemli yanı hastaların bir kısmında çok sayıda çene kemiğinde
gömülü odontom ve gömülü dişler bulunmasıdır. Hastaların %70’inde dental bozukluklar
görülmektedir. Hastaların bu açıdan taranması ve takibi gerekmektedir. Gardner sendromunun
literatürlerde birçok farklı tümör ile ilişkisi ortaya konmuştur. Olgumuzda ise mandibulada
ameloblastoma mevcuttur.Ameloblastoma ile Gardner sendromu ilişkisi tam olarak açıklanmamış
olsa da nadir olarak ameloblastoma ile Garder sendromunun birlikte bulunduğu vakalar mevcuttur.
Gardner sendromu tanılı 48 yaşındaki erkek hasta alt çenede ağrı ve şişlik nedeni
ile kliniğimize başvurmuştur. Radyolojik muayenede ortopantomografta 31-32
nolu diş bölgesinde 22x20 mm boyutlarında radyolüsent lezyon dikkat çekmiştir.
Bu bölgeden ileri radyolojik tetkik yapılarak CBCT çekilmiş, hastada radyolüsent
lezyon,odontom ve osteomlar izlenmiştir. Hasta plastik cerrahi bölümüne konsülte
edilmiş bu bölgedeki radyolüsent lezyon eksize edilmiş. Histopatolojisi akantomatöz
ameloblastoma ile uyumlu sonuçlanmıştır. Hastanın erken dönem takipleri yapılmaktadır.
Bu çalışmada nadir rastlanan Gardner sendromu ile ameloblastomanın birlikte görüldüğü olguyu
sunmak ve birbiri ile ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-180
Gardner Syndrome with Ameloblastoma: A Case Report
Irmak Turhal1, Zuhal Tuğsel1, Yiğit Tiftikçioğlu2, Nazan Koçak1
Department of Oral and Maksillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir,
Turkey
2
Department of Oral and Maksillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
Gardner syndrome is are rare autosomal dominant disease characterized with colon polyps,
multiple osteomas and presence of mesenchymal tumors arising from skin and soft tissue. For
this reaseon timely diagnosis and treatment is essential. Typical skin manifestation include
epidermoid cyst, desmoid tumor and other benign tumors. In the case of three or more osteomas
Gardner syndrome must be investigated. Most of the osteomas are located in the head region.
Most affected bones and mandible and maxillary. Another dental feature of Gardner syndrome
is that some patients impacted otondomas and unerupted teeth in the jaw bones. 70% of the
patients have dental problems. Because of this these patients need proper screening and close
surveillence. Gardner syndrome is associated with a variety of tumors reported in the literature.
Our case had ameloblastoma of the mandible. Gardner syndrome and ameloblastoma relation
has not been clearly identified in previous reports however limited number of this coexistance
had been reported. A 48 year old male patient admitted our clinic with a complaint of pain and swelling on the
mandible. Orthopantomography revealed a radiolucent lesion located at the region of teeth 3132 with a size of 22x20 mm. Further radiologic examination was made with CBCT. This revealed
the radiolucent lesion plus odontoma and osteomas. The patient was referred to the plastic
surgery department. The radiolucent lesion was excised and the final histopathological report
was acanthomatous ameloblastoma. Patient’s asymptommatic follow-up is continuing.
Our aim was to present and evaluate the rare presence between Gardner sydrome and
ameloblastoma.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
1
483
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-181
Minimal Yer Darlığında Alternatif Bir Teknik: Olgu Sunumu
Tuğba Nale, Simge Durmuşlar
Bülent Ecevit Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Zonguldak
AMAÇ: Diş çekimi sonrası protetik işlemler geciktirildiğinde, komşu dişlerin çekim boşluğuna
migrasyonu sonucu ark üzerinde yer kaybı oluşabilir. Bu olgu sunumunda üst sağ 2. Premolar dişin
çekimi sonrası 1. premolar ve 1. molar dişler arasında oluşan yer kaybının EZ-Retainer® ile geri
kazanılması anlatılmaktadır.
YÖNTEM: 28 yaşında kadın hastada diş çekimi sonrası oluşan çekim boşluğunda komşu dişlerin
migrasyonu sebebiyle yer kaybı olduğu belirlenmiştir. İmplant tedavisi öncesi yer kazanımı için EZ
Retainer® üst sağ 1. premolar ve 1. molar dişler arası mesafeye göre uyumlanarak aktive edilmiştir.
Hasta düzenli olarak takip edilerek yer kazanım değerleri kaydedilmiştir.
BULGULAR: Ayarlanabilir yer tutucu olarak kullanılan EZ-Retainer®’ın diastemaları 1. haftada
kapattığı, 1. ve 2. molarların distalizasyonunun ise daha yavaş sonuç verdiği gözlenmiştir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Minimal yer darlığının tedavisinde kullandığımız bu teknik; uygulama kolaylığı, hasta
kooperasyonu ve estetik görüntüsü nedeniyle yer kazanımı için bir alternatif oluşturabilir.
484
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-181
An Alternative Technique in the Lack of Space: Case Report
Tuğba Nale, Simge Durmuşlar
Bülent Ecevit University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Zonguldak,
Turkey
OBJECTIVE: If the prosthetic procedures delayed after the extraction of the teeth, the adjecent
teeth migrate to the extraction area and may cause to lack of space on the dental arch. This case
report presents a space regaining with EZ-Retainer® between the first premolar and first molar
area after the second premolar extraction. METHODS: Lack of space in the extraction area which was occurred after the migration of the
adjacent teeth was observed in 28-years-old female patient. In order to the space regaining
before the implant treatment, EZ-Retainer® was activated according to the distance between first
premolar and first molar and applied. The patient was regularly followed and space regaining
values was noted.
CONCLUSIONS: Technique that is used in treating minimal lack of space can be a good alternative
for space regaining because of the easy application, patient cooperation and aesthetic view.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: EZ-Retainer® which is used for adjustable space maintainer was closed diastema for
about 1 week and distalization of the first and second molars was occured more slowly.
485
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-182
Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi ile Bifid Mandibular Kondilin
Değerlendirilmesi
Özlem Okumuş, Asım Dumlu, M. Oğuz Borahan
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türk popülasyonunda bifid mandibular kondilin (BMK) sıklığını ve
paternini konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile değerlendirmektir. YÖNTEM: Bu çalışmada, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi bölümünde rastgele seçilen ve yaşları 1686 arasında olan 500 hastanın KIBT kayıtları incelenmiştir. KIBT görüntüleri BMK varlığına göre
değerlendirilmiştir. BULGULAR: 500 hasta arasından 26’sı (% 52) kadın, 24’ü (%48) erkek olan 50 (% 10) hastada BMK
varlığı bulunmuştur. 50 hastanın 45’i (% 90) unilateral, 5’i (% 10) bilateraldir. Sağ ve sol taraflar
arasında ya da kadın erkek hastalar arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: İncelemelerimize göre bu çalışma Türk popülasyonunda BMK’in sıklığını KIBT ile
değerlendiren ilk çalışmadır. Bu çalışma BMK sıklığının önceki çalışmalara göre yüksek olduğunu
ayrıca, KIBT’nin BMK’i değerlendirmede uygun bir görüntüleme yöntemi olduğunu ortaya
koymaktadır.
486
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-182
Evaluation of Bifid Mandibular Condyles with Cone-beam Computed
Tomography
Özlem Okumuş, Asım Dumlu, M. Oğuz Borahan
Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology,
İstanbul, Turkey
OBJECTIVES: The aim of this study was to evaluate the frequency and pattern of bifid mandibular
condyle (BMC) using cone beam computed tomography (CBCT) in the Turkish population. METHOD: This study was analyzed CBCT records of 500 patients who were aged from 14 to 86
years and randomly selected in the Department of Oral and Maxillofacial Radiology. CBCT images
were assessed as present or absent for BMC. CONCLUSION: To our knowledge the present study is the first study evaluating the frequency of
BMC using CBCT in the Turkish population. The study exhibited that the frequency of BMC is higher
than previous reports also CBCT is a proper imaging technique for the assessment of BMC.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Among the 500 patients, 50 patients (10%) were found to have BMC, of whom 26 (52
%) were female and 24 (48 %) were male. Of these 50 patients, 45 (90 %) had unilateral and 5 (10
%) had bilateral BMC. No statistically significant differences were found between either the right
and the left sides or between female and male patients. 487
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-183
Baş ve boyunda manyetik rezonans görüntüleme ile incelenen bölgeler ve
inceleme nedenleri
Meryem Toraman Alkurt1, Büşra Can1, Nil Tokgöz2, İlkay Peker1
Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara
2
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara
1
AMAÇ: Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) baş ve boyun bölgesinde görülen hastalıkların
tanı, değerlendirme ve takibinde kanıtlanmış ve yararlı bir araçtır. Bu retrospektif çalışmanın amacı
baş ve boyun bölgesinden istenen MRG tetkiklerinin bölgelerini ve nedenlerini belirlemektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
MATERYAL-METOD: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalına başvuran 0-89 yaş
aralığında (yaş ortalaması: 44.6) 689 hastanın (385 kadın ve 304 erkek hasta) MRG istek formları
incelendi. Hastaların demografik bilgileri, incelenen bölgeler ve MRG tetkiki nedenleri kaydedildi. 488
BULGULAR: En sık MRG tetkiki istenen bölge beyin idi (71.84%) ve bunu sırasıyla kulak (7.4%),
nazofarinks (3.7%), boyun (2.4%), orbita (2.3%), temporomandibular eklem (0.29%), temporal
bölge (0.29%) ve baş ve boyundaki diğer bölgeler (11.75%) takip etmekteydi. İncelemeler en
çok baş ağrısı varlığı veya şüphesi (12.19%) nedeniyle istenmişti; bunu sırasıyla gamma knife
operasyonu öncesi ve sonrası kontrol (%6.53), vertigo varlığı veya şüphesi (5.07%), intrakraniyel
kitle (4.93%), serebrovasküler olay (3.77%), multiple skleroz takibi veya şüphesi (3.62%),
pontoserebellar köşe tümörü varlığı veya şüphesi (1,88%), nazofarinks kanseri takibi veya şüphesi
(1.74%), trigeminal nevralji (0.87%) ve eşit sayıda olmak üzere tinnitus ve tiroid orbitopati varlığı,
şüphesi veya takibi (0.72%) izlemekteydi
SONUÇ: Çalışmanın sonuçları baş ve boyun bölgesinde en sık MRG ile incelenen bölgenin beyin ve
başlıca inceleme nedeninin baş ağrısı olduğunu gösterdi.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-183
The regions and reasons of magnetic resonance imaging in head and neck
Meryem Toraman Alkurt1, Büşra Can1, Nil Tokgöz2, İlkay Peker1
Department of Maxillofacial Radiology, Gazi University, Faculty of Dentistry, Ankara, Turkey
2
Department of Maxillofacial Radiology, Gazi University, Faculty of Medicine, Ankara, Turkey
1
PURPOSE: Magnetic Resonance Imaging (MRI) is a proven and useful imaging method for
diagnosis, evaluation and follow-up of head and neck diseases. The aim of this retrospective study
was to assess regions and reasons of MRI requests in head and neck.
RESULTS: The most common requested MRI region was brain (71.84%) and followed by ear
(7.4%), nasopharynx (3.7%), neck (2.4%), orbit (2.3%), temporomandibular joint (0.29%),
temporal (0.29%), (0.14%) and other regions of head and neck (11.75%), respectively. The
examinations were mostly requested for presence or suspicion of headache (12.19%), and
followed by pre or post-op check of gamma knife operation (%6.53), presence or suspicion of
vertigo (5.07%), intracranial bulks (4.93%) and cerebrovascular accident (3.77%) and suspicion
or follow-up of multiple sclerosis (3.62%), presence or suspicion of pontocerebellar angle tumors
(1,88%), suspicion or follow-up of nasopharynx carcinomas (1.74%) and trigeminal neuralgia
(0.87%), presence, suspicion or follow-up of tinnitus and thyroid orbitopati equally (0.72%). CONCLUSION: The results of this study showed that the most common requested MRI region in
head and neck was brain and it was requested mostly for headache.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHODS: MRI request forms of 689 patients (385 females and 304 males) aged
between 0 and 89, with mean age of 44.6 were assessed in Gazi University Faculty of Medicine,
Department of Radiology in this study. Demographic information, examination regions and MRI
request reasons of the patients were recorded. 489
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-184
Türk toplumunda diş eksikliği görülme sıklığı ve dağılımı
Merve Çayırcı1, Gamze Aren1, İlknur Özcan2, Sedef Ayşe Uyanık2
İstanbul Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
1
AMAÇ: Bu çalışma İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı kliniğine
Ocak 2015- Ocak 2016 tarihleri arasında başvuran çocuklarda diş eksikliği görülme sıklığının
değerlendirilmesi amacı ile gerçekleştirilmiştir.
YÖNTEM: Çalışma, 4-13 yaş aralığındaki 2987 hastanın panoramik radyografilerinin
değerlendirilmesi üzerine kurulmuştur. Bulgular, cinsiyet, yaş, lokalizasyon ve sayı bakımından
yüzde oranları olarak ki-kare testiyle değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Diş eksikliği prevalansı %7,3 olarak bulunmuştur. Eksiklik en fazla kız çocuklarda
saptanmıştır. Diş eksikliği en sık üst ikinci küçük azılarda, daha sonra üst yan kesici ve alt ikinci
küçük azılarda görülmüştür.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Diş eksikliği oranları, eksikliğin dağılımı ve şekli, önceki çalışmalarla örtüşmektedir.
490
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-184
A study of prevalence and distribution of tooth agenesis
Merve Çayırcı1, Gamze Aren1, İlknur Özcan2, Sedef Ayşe Uyanık2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Istanbul
2
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Oral Diagnosis and Radiology, Istanbul
1
Objection: The objective of this study was to assess the current prevalence of dental agenesis in
pediatric patients referring to the Department of Pediatric Dentistry, İstanbul University faculty of
Dentistry between january 2015- january 2016
MATERIALS-METHOD: The study based on 2987 panoramic radiographs of patients between the
ages of 4 and 13 years. The findings were analyzed statically according to age, gender, localization
and number by chi-square test.
RESULTS: The prevalence of toothagenesis was 7.3%. Hypodontia was found more frequantly in
girls. Maxillary second premolars were the most frequantly missing teeth, followed by maxillary
lateral incisors and mandibular second premolars.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSION: The incidence of dental agenesis, its pattern and distribution per tooth type are in
accordance with the previous published studies.
491
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-185
Gömülü üçüncü molar ve kaninlerin konik ışınlı bilgisayarlı tomografiyle
değerlendirilmesi
Melike Başaran, Esin Bozdemir
Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,
Isparta
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, gömülü üçüncü molar ve kanin dişlerin pozisyonlarının ve komşu
anatomik yapılarla ilişkilerinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile değerlendirilmesidir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Çalışmada 200 hastadan (101 erkek, 99 kadın) alınan KIBT görüntülerinde belirlenen
316 gömülü diş (kanin ve molar dişler) incelenmiştir. Gömülü 3.molar ve kanin dişlerin üç boyutlu
pozisyonları, komşu dişlerde kök veya kronda rezorpsiyon oluşturup oluşturmadığı, gömülü
dişlerin follikülünde kistik değişimin olup olmadığı, mandibular 3. molar dişlerin mandibular
kanalla, maksiller molar dişlerin maksiller sinüsle olan ilişkisi değerlendirildi. 492
BULGULAR: Gömülü dişlerin çoğunluğu maksilladaydı. Gömülü kanin dişlerin hepsi
maksilladaydı. Gömülü kaninler çoğunlukla mezyopalatinal pozisyonda bulunmaktaydı (p=0,00).
Gömülü mandibular molar dişlerin çoğunluğu mezyoanguler pozisyonda, maksiller molar dişlerin
çoğunluğu ise distoanguler pozisyonda tespit edildi (p=0,00). Gömülü mandibular molar dişle
mandibular kanal arasında kemik dokusu gömülü dişlerin % 47’sinde belirlendi. Gömülü maksiller
molar dişlerin çoğunluğunda maksiller sinüsle gömülü diş arasında kemik septa olmadığı dişin
maksiller sinüs sınırında olduğu tespit edildi (p=0.00). Daha çok gömülü mandibular molar
dişlerde kistik değişim izlendi. Komşu dişte rezorpsiyona neden olan dişlerin hepsi gömülü kanin
dişlerdi.
SONUÇ: Diş çekimi esnasında ve/veya sonrasında; ağrı, çenelerde kırık, parestezi, oro-antral fistül,
komşu dişe zarar verme gibi komplikasyonlar meydana gelebilir. Bu komplikasyonlardan kaçınmak
için gömülü dişlerin lokalizasyonunu, komşu anatomik yapılar ve dişlerle olan ilişkisini belirlemede
iki boyutlu görüntüleme yöntemlerine göre daha doğru sonuçlar veren üç boyutlu görüntüleme
sağlayan konik ışınlı bilgisayarlı tomografiden yararlanılabilinir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-185
Evaluation of impacted third molars, canines with cone beam computed
tomography
Melike Başaran, Esin Bozdemir
Department of Dentomaxillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University,
Isparta, Turkey
AIM: The aim of this study is to evaluate the position and relationships with neighboring anatomical
structure of impacted third molar and canine teeth with cone beam computed tomography (CBCT).
FINDINGS: The majority of impacted teeth were in the maxilla. All of impacted canine teeth were
in the maxilla. Impacted canine teeth were located mostly in the mesial-palatal position (p=0.00).
Most of the impacted mandibular third molars were situated in the mesioangular positon and
most of the impacted maxillary molars were in the distoangular position (p=0.00). Bone tissue
between impacted molar tooth and mandibular canal was determined in the 47% of the impacted
mandibular molars. There was no bone septa between maxillary sinus and impacted molar tooth
in the most of the impacted maxillary molar (p=0.00). Cystic change was detected more in the
impacted mandibular third molars. All of impacted teeth caused resorption in the neighboring
teeth was maxillary canine teeth.
CONCLUSION: Several complications such as pain, paresthesia, fracture of the jaws, oroantral fistula, damage to the adjacent teeth can occur during the extraction of the teeth and/or
postoperatively. To avoid these complications, CBCT can used to detect localization, relationship
with adjacent structures and teeth of the impacted teeth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: 316 impacted teeth in the CBCT of 200 patients (101 men, 99 women) were evaluated.
Impacted third molar and canine teeth were assessed in terms of their three dimensional
position, the presence of resorption on the neighboring teeth and the cystic change, in relation to
mandibular canal and maxillary sinus.
493
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-186
Periferal dev hücreli granülom: Bir vaka raporu
Ayşe Aydoğmuş Erik1, Hakan Amasya1, Özlem Görmez1, Mehmet Fatih Şentürk2, Derya Yıldırım1
Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim
Dalı, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
Isparta
1
AMAÇ: Periferal dev hücreli granülom (PDHG) periost ve periodontal ligamentten köken alan, dişeti
dokusu hasarına cevap olarak gelişen bir hiperplastik bağ dokusudur. Etyolojisinde yetersiz ağız
hijyeni (dental plak, diş taşı), irritan ve travmatik faktörler (diş çekimi, kötü uyumlu restorasyonlar)
olduğu düşünülür. Bu vaka raporunda 42 yaşında kötü ağız hijyeni olan kadın hastada sağ maksiller
kanin-premolar bölgesinde bulunan, büyük boyutlara ulaşmış bir PDHG sunuldu.
YÖNTEM: Klinik muayenede sağ maksiller kaninden sağ maksiller ikinci premolara kadar
uzanan, yüzeyi ülsere kırmızı renkli dişeti hiperplazisi gözlendi. Panoramik radyografta kanin dişi
etrafındaki interdental kemikte yüzeyel bir erozyon olduğu saptandı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Lezyon cerrahi olarak çıkarıldı ve histopatolojik incelenmede PDHG tanısı koyuldu.
Operasyonu takip eden 6 ay içerisinde rekürrens gözlenmedi.
494
SONUÇ: PDHG ağız boşluğunda nispeten nadir rastlanan bir lezyon olsa da, lezyonun büyük
boyutlara ulaşabileceği, altındaki kemik dokuyu etkileyebileceği, rekürrens riskinin bulunduğu, bu
durumların tanı ve tedavi planlamasında önemli olduğu unutulmamalıdır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-186
Peripheral giant cell granuloma: A case report
Ayşe Aydoğmuş Erik1, Hakan Amasya1, Özlem Görmez1, Mehmet Fatih Şentürk2, Derya Yıldırım1
Department of Oral and Dentomaxillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel
University, Isparta, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Suleyman Demirel University,
Isparta, Turkey
1
OBJECTIVE: Peripheral giant cell granuloma (PGCG) is a hyperplastic connective tissue response
to injury of gingival tissues which is origin from periosteum and periodontal ligament. Poor oral
hygiene (dental plaque, calculus), irritant and traumatic factors (tooth extractions, poor fillings),
are considered as etiologic factors. In this case report a 42-years old female patient who has a
uniquely large PGCG localized in the right maxillary canine-premolar region with poor oral hygiene
was presented.
RESULTS: Lesion was excised surgically and the histopathologic examination revealed PGCG. No
recurrence was observed in 6 months follow up. CONCLUSION: Although PGCG is an relatively uncommoın lesion of the oral cavity, it should be
noted that the lesion may become large size, affects the underlying bone and has recurrence risk
which are important at the diagnosis and treatment planning.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: Clinical examination of patient revealed a red colour gingival hyperplasia with ulcerated
surface extending from the maxillary right canine to the maxillary right second premolar.
Panoramic radiograph revealed superficial erosion of the crest of the interdental bone around of
the canine tooth.
495
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-187
Daimi dişlerde geminasyon: vaka serisi
Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım
Süleyman Demirel Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Dentomaksillofasiyal Radyoloji, Isparta
AMAÇ: geminasyon tek bir diş tomurcuğunun kısmen ve ya tamamen iki diş formuna
dönüşmesiyle meydana gelen nadir bir anomalidir. Geminasyonlu dişler süt dentisyonda daimi
dentisyondan daha sık görülür. Maksiller anterior bölgede daha büyük oranda gözlenir. Anormal
diş erüpsiyonundan sonra klinik olarak tespit edilebilir. Radyograflarda geminasyonlu dişin sert
dokusu ve pulpa odasındaki değişiklikler izlenebilir. Pulpa odası sıklıkla tek ve genişlemiştir
ve parsiyel olarak ikiye ayrılabilir. Bu vaka serisinde geminasyonlu sekiz vaka sunuldu, klinik ve
radyografik özellikleri tartışıldı.
YÖNTEM: çeşitli dental şikayetleri ile kliniğimize başvuran sekiz hastanın geminasyonlu dişleri
klinik ve radyografik bulguları ile gösterildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: geminasyonlu dişlerin dördü mandibular kesici bölgesindeydi. Maksillada ise iki diş
kesiciler bölgesinde, bir diş kanin bölgesinde ve bir diş molar bölgesinde yer alıyordu. 496
SONUÇ: Bu anomali maloklüzyona, dental ark şeklinde değişikliğe, periodontal hastalığa,
hiperdontiye, sürme bozukluğuna, estetik bozukluğa ve yüksek çürük potansiyelinin artmasına
neden olur. Genel lokalizasyonun aksine, bu raporda nadir görülen maksiller molar, kanin ve
mandibular geminasyon vakaları sunuldu.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-187
Gemination of permanent teeth: case series
Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım
Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Dentomaxillofacial Radiology,
Isparta, Turkey
OBJECTIVE: Gemination is an uncommon anomaly caused by the incomplete attempt of a single
tooth bud to form two teeth. Geminated teeth are found more frequently in primary dentition than
permanent dentition. It has a greater tendency to occur in the maxillary anterior region. It can be
detected clinically after the anomalous tooth erupts. Radiographs reveal the altered shape of the
hard tissue and pulp chamber of the geminated tooth. The pulp chamber is usually single and
enlarged and may be partially divided. In this case series, eigth cases with gemineted teeth were
presented and their clinic and radiograhpic features was discussed. METHODS-MATERIALS: The geminated teeth of the eight patients who come to our clinic with a
variety of dental complaints were demonstrated with clinical and radiographic findings CONCLUSION: This anomaly leads to higher caries potential, malocclusion, changes in the dental
arch shape, periodontal disease, hyperdontia, and eruptive disturbance of tooth and creates poor
esthetics. Despite of general location, in this case series maxillary molar, canine and mandibular
gemination cases are rare
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: Four of the geminated teeth were mandibular incisors. In maxilla there were two
incisors, one canine and one molar geminated teeth.
497
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-188
Keratokistik Odontojenik Tümör: Olgu Sunumu
Berceste Polat Akmansoy1, Hakan Karagözoğlu2, Yaşar Özkan2, Şebnem Erçalık Yalçınkaya1
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
1
AMAÇ: Bening kistik bir neoplazm olan keratokistik odontojenik tümör, agresif karakteri ve yüksek
rekürrens oranı ile bilinir. Lokalizasyon olarak genellikle posterior mandibular bölgeden ramusun
süperioruna doğru uzanan lezyonlar şeklinde izlenirler. Bu çalışmada radyografide rastlantı sonucu
görülen bir keratokistik odontojenik tümör vakası sunulmuştur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
METOD: Herhangi bir sistemik rahatsızlığı bulunmayan 49 yaşındaki erkek hastada Marmara
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı’nda yapılan ilk
muayene sırasında istenen panoramik radyografi ile rastlantı sonucu fark edilen radyolusent,
çevresi belirgin sınırlı bir lezyon saptanmıştır. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile yapılan
incelemede sağ posterior mandibular molar bölgesinden ramusta singular çentiğe kadar
uzanmakta olan lezyonun septalı bir yapı göstermekte olduğu görüldü. İlgili bölgeden Ağız, Diş
ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı’nda insizyonel biyopsi yapıldı ve histopatolojik olarak keratokistik
odontojenik tümör tanısı konuldu Tedavisinde lezyonun kapladığı alanın büyüklüğü nedeniyle
marsüpyalizasyon ve takiben enükleasyon operasyonunu planlandı. 498
BULGULAR-SONUÇ: Semptomsuz olarak gelişebilen keratokistik odontojenik tümörlerin
tanısında radyolojik inceleme çok önemlidir. Rekürrens oranı çok yüksek olan bu tür lezyonların
tedavi planlaması radikal olmalı ve lezyonu çevreleyen sağlam dokudan da bir miktar eksizyon
yapılmalıdır. Tedavi sonrasında ise hastanın düzenli aralıklarla radyografik takibi gerekmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-188
Keratocystic Odontogenic Tumor: A Case Report
Berceste Polat Akmansoy1, Hakan Karagözoğlu2, Yaşar Özkan2, Şebnem Erçalık Yalçınkaya1
Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Maxillofacial Radiology, İstanbul, Turkey
2
Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Maxillofacial Surgery, İstanbul, Turkey
1
AIM: Keratocystic odontogenic tumor, defined as a bening cystic neoplasm, known as with its
aggressive characteristic and high recurrency ratio. It generally localizes in posterior mandibular
region through superior ramus however some lesions may expands inside maxillar sinus. It was
aimed to present a keratocystic odontogenic tumor case as an incidental radiologic finding in this
report.
RESULTS AND CONCLUSION: Non-symptomatic keratocyctic odontogenic tumors can be
diagnosed using precise radiographical examination. This highly recurrent lesions have to be
treated radically with the exisicion of surrounding healthy tissues. After the treatment period,
patient must be followed with routine radiographs.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A radiolucent lesion with significant cortical borders was seen as an incidental
finding on a panoramic radiograph of a 49-year-old male patient having no systemic disease
at the Outpatient Clinic of the Department of Oral and Maxilofacial Radiology. Cone Beam
Computed Tomography (CBCT) scans show the extension and semptums of the hypodense
lesion localized in the right posterior mandibular region throughout singular notcha.
An incisional biopsy was performed in the Department of Oral Maxillofacial Surgery
and histopathological examination revealed keratocyctic odontogenic tumor diagnosis.
Marsupialization following with enucleation was planned as surgical treatment protocol.
499
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-189
Meziyodens: Vaka Serisi
Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji, Isparta
AMAÇ: Meziyodens terimi santral kesici dişler arasında görülen süpernümerer dişler için
kullanılır. Etiyolojisi tam olarak bilnmemesine rağmen, dental laminanın hiperaktivitisine bağlı
olarak geliştiği düşünülmektedir. Meziyodensler en yaygın süpernümerer dişlerdir, tek veya çok
sayıda görülebilirler. Bu vaka serisinde klinik ve radyografik bulgularıyla 9 sürmemiş ve 1 sürmüş
meziyodens sunuldu. YÖNTEMLER: Vakalar kliniğimize başvuran hastaların rutin klinik ve radyografik tetkikleri
esnasında teşhis edildi. Periapikal ve panoramik radyograflar ve KIBT görüntüleri ile değerlendirildi. BULGULAR: Sunulan vakalardan üçü sürmemiş çift meziyodens, altısı sürmemiş tek meziyodens
ve biri de sürmüş tek meziyodensdir. Sürmemiş meziyodens vakalarından birinin insisiv kanal kisti
ile ilişkili olduğu izlendi. İkisinin de enversiyon konumda olduğu belirlendi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Klinik olarak genellikle asemptomatik olmalarına rağmen, çeşitli patolojik
komplikasyonlara neden olabilirler. Bu vaka serisinde köklerde dilaserasyon ve angulasyon, sürme
bozukluğu, komşu diş köklerinde rezorbsiyon, kist formasyonu gibi meziyodenslere bağlı olarak
görülen patolojik değişiklikler sunuldu
500
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-189
Mesiodens: Case Series
Ayşe Aydoğmuş Erik, Elif Bilgir, Derya Yıldırım
Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Dentomaxillofacial Radiology,
Isparta, Turkey
OBJECTIVE: The term mesiodens is used to refer to a supernumerary tooth in the anteiror region
between the central incisors. Although, the etiology of mesiodens not completely understood,
today the theory suggesting that the anomaly is resulting from the hyperactivity of dental lamina
has been generally adopted. Mesiodens are the most common supernumerary teeth and it can be
occur singly, multiply. In this case series nine patients with unerupted mesiodens and a patient
with erupted mesiodens were presented with clinical and radiographic findings. Method and matherial: The cases were diagnosed on routine clinical and radiographic
examinations of patients appealed to our clinic. The cases were evaluated with periapical and
panoramic radiographs and CBCT images. CONCLUSION: Allthough clinical manifestations are rare, they can also cause various pathological
complications. These include vestibular or lateral root angulation and/or dilaceration, eruption
disruption and root resorption of adjacent teeth and formation of cysts as our cases.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: In the presented cases, there were three double unerupted, six single unerupted, one
erupted mesiodens. In unerupted mesiodens cases one of them was related with incisive canal cyst
and two of them were inverted positioned. 501
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-190
Dişhekimliğinde orthomoleküler tıp( vitamin ve mineral ilişkileri)
Tijen Secerli Dürer
Grupdent Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Vitamin ve mineraller, vücuttaki enzimlerin çalışabilmesi için gerekli yapı taşlarıdır. Bunların
vücutta yeterli miktarda bulunması bir takım koşullara bağlıdır. Birbirleriyle etkileşimleri
ve yeterli miktarda emilmeme durumunda eksiklikleri bir takım ağız belirtileri verir.
Bu sunumda Dişhekimliği açısından vitamin ve minerallerin eksiklik ve fazlalığının ağız belirtileri,
cerrahi işlemler öncesi anamnezde bu konu ile ilgili sorgulanması ve dikkat edilmesi gereken
durumlar, ağır metallerin esansiyel minerallere etkisi tartışılmaktadır.
502
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-190
Orthomolecular medicine in dentistry( relationship between vitamins and
minerals)
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Tijen Secerli Dürer
Grupdent Dental Clinic, Turkey
Vitamins and minerals are necessary building blocks that allow enzymes in the body to work.
Their sufficient presence in the body depends on a set of conditions. Their interaction with
each other and their insufficient absorption in the body may cause certain oral symptoms. In this presentation, oral symptoms caused by vitamin and mineral deficiency or surplus,
examination of minerals and vitamins in anamnesis before surgical operations and points to be
taken into consideration and the effects of heavy metals on essential minerals are discussed.
503
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-191
Trismusu olan bir hastada myofasyal trigger noktalarına nöralterapi
uygulamasıyla yapılan vaka sunumu
Tijen Secerli Dürer
Grupdent Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Bu posterde TME disfonksiyonlarının diş hekimleri tarafından nöralterapi bakış açısıyla incelenmesi
ve tedavisi tartışılmakta, uygulanan tedavi tekniği ve 6 ay sonraki kontrol sonuçları sunulmaktadır.
504
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-191
Neuraltherapy treatment in myofacial trigger points in a patient suffering
from trismus presentation
Tijen Secerli Dürer
Grupdent Dental Clinic, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
In this poster TME dysfunctions and treatment are examined in terms of neuraltherapy by dentists.
Treatment methods applied and control results after 6 months arepresented.
505
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-192
Mandibular Premolar Dişlerde Bilateral İzlenen DENS İNVAGİNATUS: Nadir
Bir Olgu Sunumu
Ceyda Gürhan1, Pelin Güneri1, İrem Köseler2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,İzmir
2
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı,İzmir
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Dens in dente, dilasere kompozit odontoma veya gestant odontoma olarak da bilinen Dens Invaginatus
(DI) yumuşak doku oluşum safhası esnasında dental papillanın invaginasyonu ile meydana gelen
minenin gelişimsel malformasyonudur. Süpernumere ve süt dişleri de dahil herhangi bir dişte
görülebilen DI, en sık olarak maksiller daimi lateral dişlerde izlenmekle birlikte, santral kesicilerde
ve nadiren de mandibular dişlerde görülür. Oehlers sınıflamasına göre, penetrasyon derinliği ve
periapikal doku ya da periodontal ligament ile ilişkilerine bağlı olarak DI 3 gruba ayrılmıştır. Tip1.
invaginasyon dişin kronunda sınırlıdır; Tip2. invaginasyon mine sement sınırını geçer ve kör boşluk
oluşur; Tip 3. invaginasyon periapikal dokulara ve periodontal ligamente ulaşır ve ikinci bir foremen
oluşturur. Anomalinin teşhisi, DI nedeniyle oluşabilecek çürük, pulpa nekrozu, periapikal lezyonlar ve
periodontal problemlerin önlenmesi açısından önem taşımaktadır. Teşhis ve tedavi planlamasında
konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) cihazı üç boyutlu veri elde etme olanağı sağlayarak,
invaginasyon bölgesinin sınırları ve karmaşık kanal anatomisi hakkında detaylı bilgi vermektedir.
Bu olgu sunumunda mandibulada bilateral izlenen ve Ohlers sınıflamasına göre Tip 2 DI olgusunun
KIBT destekli teşhisi, anomalinin belirlenen özellikleri ve tedavisi anlatılacaktır.
506
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-192
Bılateral Occurrence of DENS INVAGINATUS ın Mandıbular Premolar Teeth:
A Rare Case Report
Dens invaginatus (DI), also known as “dens in dente”, “dilated composite odontome” or
“gestant odontoma”, is an enamel lined developmental malformation that occurs through
an invagination of the dental papilla during the soft tissue stage of tooth development. The
condition may occur in any tooth, including supernumerary and deciduous teeth. Maxillary
permanent lateral incisors are the most commonly affected teeth; less frequently affected
are the central incisors and, rarely, the mandibular teeth. DI is classified by Oehlers into three
categories according to the depth of penetration and communication with periapical tissues or
periodontal ligament. Type 1.the invagination is confined to the crown of the tooth; Type 2.the
invagination extends apically beyond the cementoenamel junction but remains confined within
the root as a blind sac which may communicate with the pulp; Type III includes penetration of
the root by the invagination to form an additional apical or lateral foramen..Diagnosis of DI
is essential to prevent any associated caries, pulp necrosis, periapical lesions and periodontal
problems. Cone beam computerized tomography (CBCT) gives detailed information about
limits of invagination area and complex canal anatomy by providing three-dimensional data.
In this case report, CBCT-aided diagnosis, characteristics and treatment of bilateral Type 2 DI in
mandibular premolar teeth will be described.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Ceyda Gürhan1, Pelin Güneri1, İrem Köseler2
1
Department of Dentomaxıllofacıal Radiology, Faculty of Dentistry, Ege University,İzmir,Turkey
2
Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ege University, İzmir, Turkey
507
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-193
InkontInensIa PIgmentI (IP): Vaka Raporu
Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı
1
GİRİŞ: İncontinensia Pigmenti (Bloch Sulzberger Hastalığı) X’e bağlı dominant geçiş gösteren,
ektodermal ve mezodermal kökenli organ tutulumlu bir hastalıktır. Cilt, göz, diş ve merkezi sinir
sistemini etkiler.
Vaka Raporu:Kliniğimize dermatoloji bölümünden İnkontinensia Pigmenti (Bloch Sulzberger
Sendromu) tanısıyla, ağız içerisinde diş germlerinde ve kretler bölgesinde anomali olup olmadığını
konsülte etmek için gönderilmişti. Hasta 42 günlükken, 6 aylık ve 5 yaşındayken tarafımızdan
görüldü. Hastanın farklı kontrol seanslarında yapılan ağız dışı muayenesinde, aktif yaraların
olduğu dönemde kol ve bacaklarında hiperpigmente maküller, hemorajik ve hiperkeratotik
papüller; yaraların iyileşme döneminde kırmızı, kahverengi vücut lekelerinin mevcudiyeti görüldü.
Hastanın ağız içi muayenelerinde dişsiz döneminde kretlerde herhangi bir anomali gözlenmedi,
dişlenme döneminde ise kama şeklinde dişlerin mevcudiyeti görüldü. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇLAR: İP’nin özel bir tedavisi olmayıp, birçok vücut sistemi etkilemesi nedeniyle
multidisipliner yaklaşımlarla takip ve tedavi gerektirmektedir.
508
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-193
Incontinentia Pigmenti (IP): Case Report
Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey
2
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery,
Turkey
1
INTRODUCTION: Incontinentia Pigment (Bloch Sulzberger Disease) is a disease of organ
involvement with ectodermic and mesodermic origin, showing dominant transition based on X. It
affects the skin, eyes, teeth, and central nervous system.
CONCLUSION: There is no specific treatment of the disease. As it affects many body systems, it
requires monitoring and treatment with multidisciplinary approaches.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: The patient was sent to our clinic from the dermatology department with diagnosis of
Incontinentia Pigment (Bloch Sulzberger Syndrome) to consult whether or not there is an anomaly
in tooth germs and crests in the mouth. The patient was seen by us at the age of 42 days, 6 months,
and 5 years. The presence of hyperpigmented maculas, hemorrhagic crusts and hyperkeratotic
papules and verrucous plaques (in phase of active wound) and red and brown body stains (during
the healing of wounds) was observed in the ekstaoral examination in various control sessions for
the patient. In the patient’s intraoral examinations, no anomalies were observed in the edentulous
ridge areas, and the front teeth were seen to be wedge-shaped.
509
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-194
Dens InvagInatus Vaka Serisi
Büşra Can1, Songül Yapıcı1, Songül Yapıcı2, Meryem Toraman Alkurt1, İlkay Peker1
1
Gazi Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,Ankara
2
Turgut Özal Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu, Ankara
Dens invaginatus; dens in dente olarak da bilinen, dental biçim anomalisidir. Çoğunlukla 3 tipte
sınıflandırılır: Tip 1 invaginatusun semento-enamel sınırı geçmediği kronda kaldığı durumlar, Tip
2 İnvaginatusun semento-enamel sınırı geçtiği, Tip 3 ise invaginatusun köke ilerlediği durumlar
olarak sınıflandırılmıştır. Radyolojik olarak dens invaginatus, mine ve dentinin mine-dentin
sınırına, pulpa içerisine, bazen kök dışına uzanan iç kıvrımı olarak izlenir. Bu çalışmanın amacı,
dens invaginatusun klinik ve radyografik bulgularını değerlendirmektir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Materyal ve METHOD: Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi
kliniğine çeşitli sebeplerle başvuran, dens invaginatus tanısı konulan 23 hastadaki 64 diş klinik ve
radyolojik olarak iki hekim tarafından değerlendirildi.
510
BULGULAR: Dens invaginatus tespit edilen 23 hastanın (yaş ort= 29.9±11.9) 12’si kadın
(%52.17), 11’i erkekti (%47.8). Tüm dens invaginatus tanısı konulan dişler (n=64) üst
anterior dişlerdi ve dens invaginatus çoğunlukla (n=19,%82.6) bilateral olarak izlendi. Dens
invaginatus, en fazla lateral kesici dişlerde (n=39, %60.93) görüldü, bunu santral kesici dişler
(n=19, %29.6) ve kanin dişler (n=6,%9.3) takip etmekteydi. Dens invaginatuslu dişlerin
çoğu (n=36, %) asemptomatikti ve 28’inde çürük, 6’sında periapikal lezyon mevcuttu. 64 dişin
57’sinde (%89.06) Tip 1, 4’ünde (%6.25) Tip 2, 3’ünde(%4.68) Tip 3 dens invaginatus görüldü.
SONUÇ: Dens invaginatus, çoğunlukla üst lateral kesici dişlerde, bilateral ve asemptomatik olarak
izlendi. Asemptomatik dens invaginatuslu dişlerde çürük veya travma olmaksızın pulpayla olan
kritik ilişkiden dolayı apse ve periapikal lezyon gibi çeşitli patolojilerin meydana gelme olasılığı
çok yüksektir. Bu nedenle her hastada, özellikle üst anterior dişler dens invaginatus açısından
dikkatlice değerlendirilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-194
Dens Invaginatus: Report of Case Series
Büşra Can1, Songül Yapıcı1, Songül Yapıcı2, Meryem Toraman Alkurt1, İlkay Peker1
Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Faculty of Dentistry, Gazi University, Ankara,
Turkey
2
Turgut Ozal University, Healt Sciences Vocational School, Ankara, Turkey
1
Dens invaginatus, also named as dens in dente is a dental morphological anomaly commonly
categhorized as: Type 1: invaginatus is in the crown not extending beyond the cemento-enamel
junction. Type 2:enamel-lined form which invades beyond the cemento-enamel junction. Type
3: the form which penetrates through the root. Dens invaginatus is observed as infolding of
enamel and dentin, to enamel-dentin border, into the pulp and sometimes extending beyond
root radiographically. The aim of this study, is to evaluate clinic and radiographic features of dens
invaginatus.
RESULTS: Totally 64 teeth of 23 patients (mean age: 29.9±11.9) diagnosed as dens invaginatus (12
women, 52.17% and 11 men, 47.8%) were examined. All the teeth diagnosed as dens invaginatus
were anterior teeth (n=64) and mostly seen bilaterally. The majority of dens invaginatus was
observed in lateral incisors and most of them were asymptomatic caries was observed in 28 teeth
and periapical lesion in 6 teeth. Of the 64 teeth, 57 were type 1, 4 were type 2 and 3 were type 3. CONCLUSION: Dens invaginatus was mostly observed in maxillary lateral insisors, most of them
were asymptomatic and bilateral. Related to high possibility of various pathologies such as abscess
and periapical lesions, maxillary anterior teeth should be examined carefully for dens invaginatus.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIALS-METHODS: Dense invaginatus diagnosed in 64 teeth of 23 patients applied to Gazi
University Faculty of Dentistry, Oral and Maxillofacial Radiology clinic for various dental reasons
were evaluated clinically and radiologically by two doctors.
511
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-195
Nörofibromatozis Tip 1 Olan Hastada Klinik ve Radyografik Bulgular
Nur Atak1, Deniz Yaman2, Ferah Onay Karakaş2, Dilek Çankal2, Kahraman Güngör1, İlkay Peker1
Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Ankara
2
Gazi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi, Ankara
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Giriş: Nörofibromatozis’in bir tipi olan Nörofibromatozis tip1 (NF1); Von Recklinghausen ya da
Periferal Nörofibromatozis olarak da bilinen en yaygın şekli olup, ciltte sütlü kahve renkli lekeler
( cafe-au-lait), çiller ve nörofibromlarla karakterizedir. Bu sunumun amacı; NF1 bulunan 39
yaşındaki kadın hastadanın klinik ve radyografik bulgularını değerlendirmektir.
512
OLGU: 39 yaşındaki kadın hasta kliniğimize mandibula sağ posterior bölgedeki ağrı şikayeti ile
başvurdu. Alınan medikal anamnezde hastanın NF1 hastası olduğu annesi ve oğlunun da NF1 hastası
olduğu öğrenildi. Hastada hipertansiyon, Cushing Sendromu, böbreküstü bezlerinde surrenal
adenom, hipofizde tümör olduğu öğrenildi. Ekstra oral muayenede NF komplikasyonlarından olan
skolyoz, gözlerde lisch nodülleri, sırtta nörofibromlar, tüm vücutta yaygın cafe-au-lait lekeleri
izlendi. İntraoral muayenede ilgili bölgede herhangi bir anomali yoktu. Radyografik incelemede
hastadan periapikal, panoramik radyografi ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri elde
edildi. Radyografik değerlendirmede sağ mandibuler üçüncü molar dişin gömülü olduğu ve
birçok dişin periapikal bölgesinde sınırları belirgin florid osseoz displazi ile uyumlu radyolüsent
alanlar izlendi. Bilateral coronoid notch ve mandibuler angulus açısının genişlemiş olduğu izlendi.
Kondil boynunda uzama, bilateral mandibuler foramenlerin normalden geniş olduğu, mandibula
sol angulus bölgesinin dış konturunda eroziv değişiklikler ve anormal ramusa bitişik yağ dokusu
gözlendi. Medikal konsültasyon sonrası sağ mandibuler üçüncü molar dişin çekimi planlandı.
SONUÇ: NF1 orofasiyal bölgede birçok klinik ve radyografik bulgu vermesi nedeniyle, diş hekimleri
tarafından iyi bilinmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-195
Clinical and Radiographic Findings in a Patient Neurofibromatosis Type 1
Nur Atak1, Deniz Yaman2, Ferah Onay Karakaş2, Dilek Çankal2, Kahraman Güngör1, İlkay Peker1
Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Gazi University, Ankara, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Gazi University, Ankara, Turkey
1
Case presentation: 39-year-old woman was presented to our clinic a complaint of pain in
the right posterior mandible. Medical history revealed that the patient and also her mother and
son have NF1. It was learned that she had hypertension, Cushing’s syndrome, adrenal adenoma
of the adrenal gland and the pituitary tumor. In extraoral examination, the complications of NF
like scoliosis, lisch nodules of the eyes, neurofibromas of the back, diffuse cafe-au-lait spots of
the whole body were observed. No abnormality was observed in intraoral examination. Periapical
and panoramic radiography and cone-beam computed tomography images were obtained in
radiographic examination. In radiographic evaluation right mandibular third molar tooth was
impacted and well-defined radiolucent areas were observed in periapical regions of the many
teeth in accordance with fluoride osseous dysplasia The enlargements of bilateral coronoid notch,
mandibular angulus angle and mandibular foramen and bilateral elongation of condylar neck were
present. Erosive changes to the outer contour of left mandibular angulus and fatty tissue adjacent
to the abnormal ramus were observed. After medical consultation, right mandibular third molar
tooth extraction was planned.
RESULT: Because of its many clinical and radiographic findings in orofacial region, NF1 should be
well-known by dentists.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
INTRODUCTION: Neurofibromatosis type 1 (NF1) is a type of Neurofibromatosis; also known as
von Recklinghausen or Peripheral Neurofibromatosis,is the most common form of numerous cafeau-lait on the skin, freckles and neurofibromas are characterized. The purpose of this presentation
was to evaluate clinical and radiographic findings of the 39-year-old woman with NF1.
513
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-196
Reçine İnfiltrasyon ve Beyazlatma; Hafif Şiddetli Florozda Ne Kadar Etkili?
Hande Şar Sancaklı, Rasha Owda, Taner Yücel
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul
AMAÇ: Dental floroz minenin gelişimi sırasında ortamdaki aşırı flor varlığı ile ortaya çıkan opasite
ve renklenmelerle kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur. Hafif şiddetli fluoroz vakalarında
mikro/makro abrazyon, beyazlatma ve reçine infiltrasyon gibi minimal invaziv tedavi yaklaşımları
ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu sunumda hafif şiddetli floroz vakasında beyazlatmayı takiben
uygulana reçine infiltarsyon tekniğinin klinik etkinliği tartışılmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Mine yüzeyinde beyaz opak renkleşmeler nedeniyle estetik bir çözüm için kliniğimize
başvyran 25 yaşında erke hastaya hafif şiddetli floroz tanısı konduktan sonra minimal invaziv
bir tedavi planlaması yapılmıştır. Öncelikle minede oluşan kontrastın giderilmesi amacıyla
%35 Hidrojen Peroksit ile ofis tipi beyazlatma (Whitness HP, FGM, Brezilya) uygulanarak, mine
yüzeyindeki por ve opasiteler adeziv reçine infiltrasyon tekniği ile örtülmüştür. %15 HCl ile
demineralize edilen opak mine yüzeyindeki porlar hidrofobik reçine (ICON®, DMG,Almanya) ile
örtülerek refraktif indeks mineye yakıklinik kontrollerde klinik performansın başarı ile sürdüğü
görülmiştür.
514
SONUÇ: Güncel minimal invaziv tedavi seçenekleri arasında gösterilen reçine infiltarsyon tekniği
beyazlatma uygulaması ile kombine olarak kullanıldığında hafif şiddetli floroz vakalarının tedavisi
açısından etkili ve başarılı bir seçenek oluşturmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-196
A Minimal Invasive Approach for Treating a Mild Fluorosis Case
Hande Şar Sancaklı, Rasha Owda, Taner Yücel
Istanbul University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Istanbul, Turkey
BACKGROUND: 25-years-old male patient having mild fluorosis was complaining of teeth
discoloration. Through the diagnosis of mild-fluorosis a minimal invasive treatment approach was
initiated by 35% Hydrogen peroxide in-office bleaching (Whitness HP, FGM, Brazil) followed by the
resin-infiltration of the opacities on the enamel surface. Resin infiltration (ICON®, DMG,Germany)
were performed under rubber-dam isolation according to the manufacturer’s instructions; Enamel
surface was etched with 15% HCl gel exceeding minimum 2min, rinsed through 30 s, and dried and
dehydrated with 100% ethanol followed by application of resin infiltrate for 3 min with rubbing
and light-cured for 40 s.RESULTS: The fluorosis stain showed visually perceptual improvement after
bleaching and the opacities were completely blended by the resin infiltrant. However, the general
clinical outcome of this case was considered successful for 12 months follow up and recovered the
patients’ self-esteem.
CONCLUSION: Bleaching followed by the resin infiltration technique shows promising results for
mild fluorosis showing opacities.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVES: Dental fluorosis is a developmental disturbance of enamel caused by excessive
fluoride on ameloblasts during enamel formation resulting in white opaque striations through the
enamel surface. Among the minimal invasive treatment options for mild fluorosis; micro/macro
abrasion, bleaching and resin infiltration technique stands. In the present this case study we aimed
to improve the esthetic appearance of a mild flourish case by a combination of resin infiltration
technique following bleaching.
515
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-197
Türk populasyonunda aksesuar mental foramen görülme insidansı
Cansu Görürgöz1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan1, Kaan Gündüz3
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara
2
GATA Dişhekimliği Bilimleri Merkezi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara
3
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı,
Samsun
1
AMAÇ: CBCT’nin dişhekimliğinde yaygın kullanımı, klinisyenlerin anatomik yapılar ve onların
beklenmedik varyasyonları hakkında doğru ve değerli bilgiler edinmesine izin verir. Bu
çalışmanın amacı CBCT görüntülerinde tesadüfen bulunan aksesuar mental foramenleri(AMF)
değerlendirmektir.
YÖNTEM: Toplam 691 CBCT görüntüsü değerlendirildi. CBCT görüntülerinde tesadüfi olarak
rastlanan AMF olguları tanımlayıcı istatistik kullanarak analiz edildi. BULGULAR: Çalışma; 268’i (%38.8) kadın, 423’ü (%61.2) erkek olmak üzere toplam 691 kişi
üzerinde yürütülmüştür. 691 hastanın 63’ünde toplam 68 AMF bulunmuştur. CBCT’ye başvurulan
hastaların yaşları 5 ile 84 arasında olup, yaş ortalaması 43.5±17.3 olarak belirlenmiştir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Özellikle implant uygulamalarında AMF varlığı tedavi planının değişmesine neden olabilir.
Bu sebeple dişhekimleri tesadüfi olarak bulunan anatomik varyasyonlara dikkat etmelidirler.
516
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-197
Incidence of accessory mental foramen ın a Turkish subpopulation
Cansu Görürgöz1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan1, Kaan Gündüz3
Ankara University, Faculty of Dentistry, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara,Turkey
2
GATA Dental Sciences, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara, Turkey
3
Ondokuz Mayıs University, Faculty of Dentistry, Dentomaxillofacial Radiology, Samsun,Turkey
1
OBJECTIVE: The widespread use of CBCT in dentistry allows clinicians to reveal accurate and
valuable information about anatomical structures and their unexpected variations. The purpose
of this study was to assess the accessory mental foramens(AMF) which were found incidentally
on CBCT images.
METHODS: A total of 691 CBCT images were assessed. The AMFs which incidentally found in CBCT
images were categorized and analyzed by using descriptive statistics.
CONCLUSION: Existing an AMF causes to modify treatment plan especially in implant placement.
Therefore, dentists should be aware of incidentally found anatomical variations.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: This study was conducted a total of 691 CBCT images which obtained from 268 female
and 423 male patients. A total of 68 AMFs were discovered on 63 of the 691 patients’ images. The
mean age of patients referred for CBCT was 43.5±17.3 years and within the age range of 5 to 84
years.
517
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-198
Aşırı Rezorbe Mandibulada Vidalı Ve Hibrit Protez Çözümleri; İki Olgu
Sunumu
Mücahide Akoğlan1, Ufuk Tatlı2, Erkan Arslan2
Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Adana
2
Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı,
Adana
1
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: İmplantolojide, klinisyenleri en çok zorlayan durumlardan biri aşırı veya düzensiz alveoler
kret rezorpsiyonlarıdır. Özellikle de alt çene arka bölgenin aşırı rezorpsiyonu yeterli sayıda implant
yerleştirilmesine engel olmaktadır. Bu yazıda aşırı kemik kaybına bağlı olarak interalveoler
mesafenin kısmi veya total olarak yetersiz olduğu durumlarda vidalı ve hibrit protez çözümleri iki
olgu sunumu ile anlatılmaktadır. 518
YÖNTEM: İlk olgu; Alt çenesindeki tüm dişlerini kaybetmiş 56 yaşındaki erkek hasta
implant üstü sabit bir restorasyon talebiyle başvurdu. Yapılan muayenede alt çene
arka bölgenin aşırı derecede rezorbe olduğu görüldü. Ön bölgeye planlanan implantlar
üzerine vidalı sabit bir restorasyon yapılmasına karar verildi. Ön bölgeye 6 adet
implant (Biohorizons, USA) yerleştirildi. Tedavi vidalı bir sabit protez ile tamamlandı.
İkinci olgu; Tüm dişlerini kaybetmiş 53 yaşındaki kadın hasta implant üstü sabit protez talebiyle
başvurdu. Yapılan muayene sonucunda üst çeneye sabit bir restorasyon, alt çeneye ise yumuşak
doku ve kemik kaybı fazla olduğu için ancak bir hibrit protez yapılabileceğine karar verildi.
Toplam12 implant (Biohorizons, USA) yerleştirildi. Üst çeneye simante sabit bir restorasyon alt
çeneye ise sert ve yumuşak doku eksikliğini tamamlayan güncel hibrit bir protez yapılarak tedavi
tamamlandı.
BULGULAR-SONUÇ: Altı aylık kontrolde herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Aşırı rezorbe
mandibulada vidalı veya hibrit protezler güvenle kullanılabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-198
Screwed And Hybrid Prosthesis Solutions In Excessively Resorbed
Mandibula; Two Case Report
Mücahide Akoğlan1, Ufuk Tatlı2, Erkan Arslan2
Cukurova University Faculty of Dentistry, Department of Prosthodontics, Adana, Turkey
2
Cukurova University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Adana,
Turkey
1
METHOD: The first case; A 56 year-old male patient who had lost all his teeth in his mandible,
was admitted to demand for a fixed prosthesis. It was seen that the posterior region of the
mandible was extremely resorbed. It was decided that this severely soft tissue and bone loss in the
posterior region can be restored only screwed retained prosthesis which supported only anterior
placed implants. Thus, 6 implants ( Biohorizons, USA ) were placed. Treatment was completed. The second case; A 53 year-old female patient who had lost all her teeth, was admitted to demand
for a fix prosthesis. It was decided that maxilla can be restored cemented fixed prosthesis but
mandible which had severely soft tissue and bone loss can be restored only with a hybrid prosthesis
as a results of the examination. Thus, 12 implants ( Biohorizons, USA) were placed. Treatment was
completed with cemented prosthesis in the maxilla and current hybrid prosthesis which is fulfilled
hard and soft tissue loss in the mandible.
RESULTS-CONCLUSION: Six months after the restoration, there are no complication was
observed. Screwed retained or hybrid prosthesis can be used safely in excessively resorbed
mandible
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: In implantology, one of the most compelling cases for clinicians is excessive or irregular
resorption of the alveolar crest. Especially, due to excessive bone loss in the posterior of the
mandible a sufficient number of implant is not placed. In this paper, describes screwed and hybrid
prosthesis solutions with two case reports.
519
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-199
Oval Tipte Köprü Gövdesi İle Diş Eti Çıkış Profili Oluşturulması: Olgu Raporu
Samet Tekin, Gökhan Özdemir, Yalçın Değer
Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
AMAÇ: Estetik beklentinin üst seviyede olduğu üst ön bölge diş eksiklikleri geleneksek yöntemlerle
tedavi edilmek durumunda kalındığında oval köprü gövdesi doğala çok yakın diş eti çıkış profili
sağlarken köprü gövdesinin taşıması gereken estetik, fonksiyonel ve hijyenik beklentileri de
karşılar. Ayrıca çekim sonrası iyileşme döneminde en doğal ve estetik geçici protez olarak kullanılır.
YÖNTEM: Bu olgu raporunda şiddetli periodontal yıkım sebebiyle 3. derece mobiliteye sahip
olan 11 ve 21 nolu dişlerin çekiminden sonra oval köprü gövdesi olarak kullanılmıştır. Çekilmiş
dişler oval köprü gövdesi olarak diş eti çıkış profili oluşturularak fonksiyonel ve estetik kron köprü
restorasyonu yapılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR-SONUÇ: Hastanın 6 aylık kullanım periyodu sonunda yapılan kontrolünde
restorasyonu çevreleyen dokularda herhangi bir patoloji tespit edilmedi ve yüksek hasta
memnuniyeti sağlandığı gözlendi.
520
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-199
Creating Natural Emergence Gingival Profiles Of Missing Anterior Teeth
Using Ovate Pontics: Case Report
Samet Tekin, Gökhan Özdemir, Yalçın Değer
Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics, Diyarbakır, Turkey
AIM: If conventional fixed partial denture is the treatment of choice, the ovate pontic of the
restoration is an alternative high esthetic demands, functional and hygienic requirements. Ovoid
pontic design has the ability to cover the aesthetic demands with a natural emergence profile and
the other properties which are expected from an acceptable restoration also using as a temporary
crown.
METHOD: This case report presents that extraction of upper central teeth which had Grade III
mobility with deep periodontal pocket replace them with ovate pontic which exactly simulates
lost teeth in form, function and aesthetics.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS AND CONCLUSION: At the end of the 6-month period of use of the controls as a result it
was observed that aesthetically encountered any problems and ensure patient satisfaction.
521
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-200
Sinüs augmentasyonunda trombositten zengin plazma (PRP) ve
trombositten zengin fibrin (PRF): Vaka raporu
Songül Cömert Kılıç
Sağlık Bakanlığı Erzurum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi
AMAÇ: Bu vaka raporu sinus augmentasyonunda beta trikalsiyum fosfat (β-TCP)kemik greft
materyaline trombositten zengin plazma veya trombositten zengin fibrin eklenmesinin klinik ve
radyolojik sonuçlarını göstermektedir. METOD: Üst çene posterior bölgede yetersiz alveolar kemik hacmine sahip 38 yaşındaki bir erkek
hasta üst çene posterior diş kaybı temel şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Hastanın başlangıç konik
ışınlı bilgisayar tomografisi (CBCT) sağ ve sol maksiller posterior bölgede 2-3 mm vertikal alveolar
kemik yüksekliği bulunduğunu gösterdi. Bu hastada sinus augmentasyonu sonrasında dental
implant rehabilitasyonu planlandı. Sinus augmentasyonunda kemik greft materyali olarak sağ
tarafta β-TCP ve PRP kullanıldı. Sol tarafta ise β -TCP ve PRF greft materyali olarak kullanıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Augmentasyon sonrası CBCT incelemesi sinus augmentasyonu sonrasında sağ
taraftaki alveolar kemik yüksekliğinin 3 mm’den 12.6 mm’ye ve sol tarafta ise 2 mm’den 11.5 mm
ye yükseldiğini gösterdi. Sinus augmentasyonundan 6 ay sonra hastaya güvenli bir şekilde dental
implantlar yerleştirildi. 522
SONUÇ: Bu vaka raporu her iki kemik greft materyalinin de güvenli bir şekilde implant yerleştirmesi
için yeterli alveolar kemik yüksekliği oluşturduğunu gösterdi.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-200
PRP (platelet rich plasma) and PRF (platelet rich fibrin) during sinus
augmentation: A case report
Songül Cömert Kılıç
Ministry of Health, Center for Oral and Dental Health, Erzurum, Turkey
PURPOSE: These case report shows the clinical and radiologic outcomes of sinus floor
augmentation using beta-tricalcium phosphate (β-TCP) bone graft substitute plus platelet-rich
plasma (PRP) in one sinus and β-TCP bone graft substitute plus platelet-rich fibrin (PRF) in contra
lateral sinus. RESULTS: Alveolar bone graft height increased from 3 mm to 12.6 mm after sinus augmentation
in right side, and it increased from 2 mm to 11.5 mm at the left side. Dental implants were placed
safely in both sides 6 months after augmentation. CONCLUSION: This case report showed that both grafting materials produced sufficient alveolar
bone height for safe implant placement.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A male patient (38 years old) who had inadequate alveolar bone volume in posterior
maxillary area was referred to the clinic with main complaint of posterior tooth loss. Initial CBCT
evaluation showed that vertical alveolar bone heights in posterior maxilla were 2-3 mm in both
sides. Implant placement planned for rehabilitation of the posterior maxilla following sinus
augmentation. Beta-tricalcium phosphate (β-TCP) bone graft substitute plus platelet-rich plasma
(PRP) was used as bone graft material in right side. Beta-tricalcium phosphate (β-TCP) bone graft
substitute plus platelet-rich fibrin (PRF) was used as bone graft material in left side. 523
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-201
Üst Çene Ön Bölgedeki Tek Diş Eksiliğinde İmplant Destekli Sabit Restorasyon:
Vaka Sunumu
Gülümser Örkün, İdris Kavut
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Samsun
GİRİŞ: Tek diş eksiklikleri çeşitli nedenlerle meydana gelmektedir ve tedavilerinde farklı seçenekler
uygulanmaktadır. Tek diş eksikliklerinin implantlarla tedavisi tercih edilen yöntemlerden biridir. Üst
çene ön bölgedeki tek diş eksiklerinin implant destekli protezlerle tedavisi, ağzın diğer bölgelerine
kıyasla biraz daha zordur. Her ne kadar üst çenede implantların başarı oranı yüksekse de, hastaların
estetik beklentilerinin fazla olması, sert ve yumuşak doku düzenlenmesinde hassasiyet gerekliliği,
bu vakaları zorlaştırmaktadır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Materyal ve METHOD: 25 yaşında bulunan bulunan hasta maksiler sağ santral diş eksikliği
nedeni ile protetik diş tedavisi kliniğine başvurmuştur. Teşhis amaçlı periapiakal, panoramik film ile
ve alınan teşhis modeli ile diagnostik değerlendrime yapıldı. Böylece hastaya implant uygulanması
kararı verildi. İmplant cerrahisinden 3 ay sonrasında dişeti şekillendirmek amaçlı geçici kron
uygulaması uygulandı. 8 hafta sonrasında daimi restorasyon yapıldı. 524
SONUÇ: Üst çene ön bölgede tek diş eksikliğinin implant ile restore edilmesi birçok avantaj
içermektedir. Boşluk bölgeye komşu dişlerde preparasyon yapılmaması, uzun dönemde bu dişlerde
oluşabilecek endodontik ve periodontal tedavi ihtiyacını azaltabilmektedir. Ancak implant destekli
restorasyonların planlanması ve yapım aşamaları teknik hassasiyet, yeterli bilgi ve malzeme
gerektirmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-201
Implant Supported Fixed Restoration Used For Replacement of Maxillary
Anterior Single Missing Toth: Case Report
Gülümser Örkün, İdris Kavut
Department of Prosthodontic, Ondokuz Mayıs University, Samsun, Turkey
INTRODUCTION: There are different causes and replacement options for single missing tooth.
Maxillary anterior single-tooth replacement is a treatment procedure in implant dentistry. The
treatment plan for a single missing tooth with implant retained prosthesis in the maxillary
anterior region is more complex than that of other regions of the mouth. Although implant
success rates are high in the maxillary region, the complexity of the anterior teeth restoration is
complicated by high patient expectations and sensitive soft and hard tissue management. CONCLUSION: The maksillar anterior a single missing tooth with an implant restoration have
several advantages. Gaps in the preparation of adjacent teeth to be done in the long term may
occur in the teeth can reduce the endodontic and periodontal treatment needs. However, the
planning of implant -supported restorations and construction of technical accuracy, requires
sufficient knowledge and material.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: An 25-years-old male patient with missing maxillary right central
incisors referred to the Department of Proshodontics. Periapical and panoramic radiographs and
preliminary impression were taken for diagnostic evaluation. So a decision was made for dental
implant treatment. After 3 month surgery implant placement; for gingival formation temporary
crowns were prepared and after 8 week it was fabricated permanent restoration.
525
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-202
Mandibular İnsiziv Kanalın Periapikal Lezyon ile İlişkisi: Vaka Raporu
Kani Bilginaylar, Mehmet Gagari Caymaz, Lokman Onur Uyanık, Aysa Ayalı
Yakın Doğu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Lefkoşa,
KKTC
AMAÇ: Bu prezentasyondaki amacımız, mandibular inter-foraminal bölgede implant uygulaması,
kemik grefti alınması, genioplasty, mandibular kırıklarının açık redüksiyonu ve kist enükleasyonu
gibi cerrahi uygulamalar öncesinde ve sırasında bu bölgedeki nöro-vasküler paketin önemini ve
cerrahi işlemler sırasında oluşabilecek olası komplikasyonları vaka raporu ile vurgulamaktır. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 58 yaşındaki erkek hasta sol alt dudağında karıncalanma ve ağrı şikayetiyle kliniğimize
başvurmuştur. Radyolojik, extraoral ve intraoral muayene sonrası bulgular, hastanın alt sol
premolar bölgesinde kanin dişin periapikalindeki lezyon ve birinci premolar dişin çekim soketi ile
ilişkili kist varlığını ortaya koymuştur. Lokal anestezi altında insizyonu takiben mukoperiostal flep
dikkatlice kaldırıldıktan sonra mental sinir ve foramen görülmüştür. Mental sinire dikkat ederek
kret tepesinden sinüs penceresi şeklinde kemik kaldırılmıştır. Kist epiteliyle birlikte tamamen
çıkarıldıktan sonra mandibular insiziv sinir açığa çıkmıştır. Kist kavitesi antibakteriyel ajan
içermeyen steril fizyolojik salin solüsyonu ile dikkatlice yıkandıktan sonra iyileşmeyi hızlandırmak
için kaviteye trombositten zengin fibrin konulmuştur. 3.0 ipek sütur ile yara primer olarak
kapatılmıştır. Süturler 7 gün sonra alınmıştır ve hasta postoperatif 7 ay boyunca takip edilmiştir.
526
BULGULAR: Patoloji raporu lezyonun radiküler kist olduğunu göstermiştir. Postoperatif 2. ayda
parestezinin tamamen geçtiği klinik olarak kaydedilmiştir. 7. ayda yapılan panoramik incelemede
bölgenin iyileşmekte olduğu gösterilmiştir.
SONUÇ: Bu prezentasyonda hasta herhangi bir kalıcı komplikasyona maruz kalmadan tamamen
iyileşmiştir. Fakat mandibular anterior bölgede, cerrahi işlemler öncesinde ve sırasında hekimlerin,
cerrahi planlamayı bu bölgedeki nörovasküler demeti göz ardı etmeden yapmaları gerekmektedir.
Çünkü literatürde bu bölgedeki komplikasyonlara (implant kayıpları, duyu bozuklukları, nöropatik
ağrı, kanama, parestezi ve alt dişlerde duyu kaybı) rastlanılmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-202
Mandibular Incisive Canal in relation to Periapical Surgery: Case report
Kani Bilginaylar, Mehmet Gagari Caymaz, Lokman Onur Uyanık, Aysa Ayalı
Near East University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Nicosia,
TRNC
PURPOSE: The aim of the present paper is to emphasize the importance of the mandibular interforaminal neurovascular bundle with a case and make a warning about complications during
implant replacement, bone harvesting, genioplasty, open reduction of a mandibular fracture and
cyst enucleation at this region.
RESULTS: Pathological report indicated the lesion to be radicular cyst. Paresthesia had completely
resolved after two months. At 7th month follow up, radiograhy indicated good healing on the site.
CONCLUSION: Inter-foraminal neurovascular bundle is very important for complications (losses
of implants, neurosensory disturbances, neuropathic pain, bleeding, paresthesia, loss of pulp
sensitivity) and needs to be elicited before and during surgeries.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHODS: A 58-year-old healthy male was referred with pain and a tingling sensation on the
left lower lip. After radiographical, extraoral and intraoral examinations, findings indicated the
lesion to be a cyst which was related with a periapical lesion of canine tooth and extracted socket
of first premolar tooth. Under local anesthesia, incision was made and After mucoperiosteal flap
reflection, mental nerve and foramen mentale were seen. Bone was removed and the top of the
lesion was opened like a sinus window. After enucleation of cyst, a nerve which was found to be
nervus incisivus was exposed. Cavity of cyst was cleaned with sterile physiologic saline solution
and platelet- rich fibrin was placed inside the bony defect to accelerate healing. 3-0 silk sutures
were used for primer wound closure and sutures were removed after 7 days. Patient was followed
7 month postoperatively.
527
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-203
Planlamadan Bitime Multi Disipliner Yaklaşım
Ahmet Cem Bakırcı1, Gülçin Şahin Bakırcı1, Hasan Tahsin Altan3, Hakan Çelik2
Dental Art Ağız ve Diş Sağlığı Polikiliniği, Kocaeli
2
Çelik Dental Diş Lab., Kocaeli
3
Hasan Tahsin Altan Ortodonti Kliniği,Kocaeli
1
AMAÇ: Doğumsal diş eksiklileri, dikey boyut düşüklüğü, gummy smile gibi estetik ve fonksiyonel
sorunları olan genç hastaya uygulanan multidisipliner tedavi yaklaşımının sunulması
amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
GEREÇ-YÖNTEM: 18 yaşında kadın hastamız kasım 2013 tarihinde kliniğimize diş eksikliği
nedeniyle gelmiştir. İntraoral muayene ve panaromik röntgen incelenmesi sonucu oligodonti
teşhisi konuldu ve hasta öncelikle ortodontiste yönlendirildi. Ortodontik tedavi ile dişlerin
planlanan yerlere doğru hareketi sağlandı. Ortodontik tedavi sonrası implant tedavisi başlandı.
Gerek otojen gerekse allografft ve xeno graftlerle atrofiye kemik dokuları yeniden düzenlendi ve
eksik dişlerin yerine kemik düzeyinde implantlar yerleştirildi. Er-YAG laserle dişeti ve kemik dokusu
düzenlenerek gülme hattı ayarlandı. Cad-cam teknolojisi ve teknisyen iş birliği ile protetik tedavi
tamamlandı ve yeni bir gülüş dizayn elde edildi. 528
BULGULAR-SONUÇ: Hastamızın aktif tedavisi yaklaşık iki yıl sürmüştür (ortodonti ve cerrahi
girişimlerdahil).Geçmişteolduğugibigünümüzdedehastalarıntedavilerimultidisiplinertedavilerdir.
Hasta ve hekim açısından oldukça memnuniyet vericidir. Diş hekimleri ve teknisyenleri için
mezuniyet sonrası eğitimler bilgiyi günceller. Teknoloji tüm iş akışımızı ve zaman kavramını
değiştirmiştir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-203
a multidisciplinary treatment till the planning up to final
Ahmet Cem Bakırcı1, Gülçin Şahin Bakırcı1, Hasan Tahsin Altan3, Hakan Çelik2
Dental Art Clinic, Kocaeli, Turkey
2
Çelik Dental Lab., Kocaeli, Turkey
3
Ortodontist Hasan Tahsin Altan, Kocaeli, Turkey
1
AIM: The aim of this study was to report the multidisciplinary treatment approach applied on the
young female with esthetic and functional problems such as congenital tooth loss, low vertical
dimention of occlusion and gummy smile.
RESULTS AND CONCLUSION: The treatment lasted for approximately 2 years.(including all the
orthodontic and the surgical treatments) All dental treatments need multidicipliner treatment
plans.Technologic developments changed all the working flow and the time.The solution is
satisfactory for both patient and the dentist. Postgraduate education is very important to update
dentists and technicians’ knowledge.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: 18-year old female came to our clinic with a complaint of oligodontia at the date of
November 2013. Firstly, orthodontic treatment was offered and referred to an orthodontist.
Ortodontic treatment took approximately one year. Surgical treatments started in March 2014 and
the final treatments in October 2015. The teeth were aligned to their right position by orthodontic
treatment. The smile line was redesigned by using ER-YAGlaser. Restoration of atrophic bone
tissues was achieved by using autogenous,allogreft and xenografts. A new smile design was
obtained with cooperation of Cad-cam and technician.
529
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-204
Süt Ve Daimi Kanin Arasında Kompound Odontoma: Vaka Raporu
Aysa Ayali, Lokman Onur Uyanik, Kani Bilginaylar, Gokce Savtekin, Abdullah Alalwani, Mehmet
Gagari Caymaz, Mazen Altagar
Yakın Doğu Üniversitesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
AMAÇ: Daimi üst kanin dişin sürmesine engel olan kompound odontoma vakasında uygulanan
tedavi yaklaşımının sunulmasıdır. YÖNTEM: 10 yaşındaki kız çocuk hastanın rutin klinik ve radyografik muayenesinde persiste sağ
üst süt kanin varlığı ve bu dişin apikalinde daimi kanin dişin sürmesini engelleyen kompound
odontoma olduğu düşünülen diş benzeri oluşumlar tespit edilmiştir. Daimi kaninin kök ucu
oluşumu henüz tamamlanmadığından süt dişinin çekimi ve lezyonun çıkartılması sonrası
kendiliğinden sürmesinin beklenmesi planlanmıştır. Hasta koopere olmadığı için sedasyon ve lokal
anestezi altında süt dişi çekilip kret tepesinden insizyon yapılıp kemik kaldırılmadan palatinal
tarafa yakın diş benzeri oluşumlara ulaşıldı. Daha sonra bu oluşumlar ve granülasyon dokusu
çıkarılıp patolojik incelemeye gönderildi. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Patoloji raporu bu diş benzeri oluşumların odontoma olduğunu göstermiştir. Dişin
önünde herhangi bir engel olmamasına rağmen 6 aylık periyotta sürme eğilimi göstermemiştir.
Dişin sürmesi için gerekli mezio-distal mesafenin sağlanması amacıyla hasta ortodontik tedaviye
yönlendirilmiştir.
530
SONUÇ: Sonuç olarak bu tarz oluşumların diş sürme bozukluğuna neden olabileceği ve persiste
süt dişi durumlarında klinik ve radyolojik muayeneye dikkatli bir şekilde yaklaşılması gerektiği
anlaşılmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-204
Compound Odontoma Located Between Deciduous and Permanent Canine:
Case Report
Aysa Ayali, Lokman Onur Uyanik, Kani Bilginaylar, Gokce Savtekin, Abdullah Alalwani, Mehmet
Gagari Caymaz, Mazen Altagar
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Near East University, Nicosia, TRNC
RESULTS: Histologically a diagnosis of odontoma was made. The patient had an uneventful
recovery. However, radiographs taken periodically showed no eruption in 6 months, patient was
advised orthodontic treatment to provide required mesio-distal space for eruption. CONCLUSION: The detection of odontoma is more likely an accidental radiological finding, hence
the need for routine radiographic analysis should be emphasized. Early diagnosis of odontomas in
primary dentition is essential in order to prevent later complications, such as impaction or failure
of eruption of teeth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
PURPOSE: We aimed to present compound odontoma case that is responsible for unerupted
permanent canine tooth.
METHODS: A 10-year-old female patient presented to our clinic with the chief complaint of
persistent maxillary right deciduous canine. Clinical examination of the maxillary canine region
revealed missing right maxillary permanent canine with retained deciduous canine. Radiographic
examination showed that multiple radiopaque tooth like structures were presented adjacent to
the crown of the impacted permanent canine. A provisional diagnosis of compound odontoma
was made which was thought to be obstacle to eruption of permanent canine. Since the apex
closure of the tooth has not been occurred we decided to wait for normal eruption and the patient
was scheduled for conservative surgical removal of the lesion. The operation was performed under
sedation and local anesthesia. Persistent tooth was extracted and tooth like structures removed
near palatal region. 531
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-205
Bilateral Mandibuler Retromolar Kanal ve Foramen: Nadir Bir Anatomik
Varyasyon
Zeynep Serap Berktaş1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan2, Merdan Allaberdiyev1
1
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara
2
GATA Dişhekimliği Bilimleri Merkezi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Ankara
AMAÇ: Retromolar kanal, mandibuler kanalın bir varyasyonudur ve inferior alveolar kanalın
üçüncü büyük azı dişinin arkasından ayrılan bir kolu olarak tanımlanır. Genellikle postero-superior
yönde ilerleyerek retromolar fossaya açılır. Bu vaka sunumunun amacı nadir bir anatomik yapıyı
sunmak ve önemine dikkat çekmektir. VAKA RAPORU: 19 yaşındaki erkek hasta ortodontik sebeplerle kliniğimize başvurdu. Detaylı
radyolojik değerlendirme amacıyla CBCT alınmasına karar verildi. CBCT değerlendirmesi sonrası
panoramik radyografında dikkat çekmeyen bilateral mandibuler retromolar kanal görüldü.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇLAR: Mandibuler retromolar kanal sıklıkla rutin panoramik radyografik muayenede
kaçırılabilir. Bu sebeple konvasiyonel görüntüleme tekniklerinin limitasyonları bilinmeli ve
özellikle şüpheli vakalarda multiplanar görüntüleme tekniklerinin doğru bilgi sağlama açısından
alternatif bir yaklaşım olabilceği göz ardı edilmemelidir.
532
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-205
Bilateral Mandibular Retromolar Canal And Foramen: A Rare Anatomical
Variation
Zeynep Serap Berktaş1, Hakan Avsever2, Kaan Orhan2, Merdan Allaberdiyev1
Ankara University, Faculty of Dentistry, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara
2
GATA Dental Sciences, Dentomaxillofacial Radiology, Ankara
1
OBJECTIVE: The mandibular retromolar canal is an anatomical variation of mandibular canal and
classically described as a canal that branches off the inferior alveolar canal behind the 3rd molar. It
generally follows a postero-superior direction and opens into the retromolar fossa. Aim of this case
report is to present a rare anatomical structure and to focus attention of its importance.
CASE: A 19-year-old man referred to our clinic with orthodontic reasons. It was decided to
perform CBCT for more comprehensive radiologic evaluation. After assessment of CBCT image it
was seen bilateral retromolar mandibular canal and foramen which was not noticed on panoramic
radiograph.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CONCLUSIONS: The mandibular retromolar could be missed frequently in routine panoramic
radiographic examination. Therefore, the limitations of conventional imaging modalities should
be known and especially in suspected cases, multiplanar imaging modalities should not be ignored
as an alternative approach for accurate information.
533
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-206
Alt ve üst total dişsizliğin tedavi planlamasi için stereolitografik cerrahi
rehber plak kullanimi: olgu sunumu
Özlem Filiz
Van Asker Hastanesi
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Dental implant tedavisi için bilgisayar yazılımı ve stereolitografi kullanımıson yıllarda
önemli ölçüde artmıştır. Stereolitografik cerrahi kılavuzlar, eşzamanlı olarak çok sayıda
implant yerleştirme sırasında nihai protetik plana ilişkin önemli yararlar sağlamaktadır.
Geleneksel olarak, dental implant cerrahisi implant yerleştirilmesi için flep açılması prosedürü ile
başlar. Ancak,;cerrah tarafından cerrahi öncesi protez planlama ve implantlara başarılı yükleme
sağlayan bazı gelişmiş teknikler vardır. Stereolitografik rehber dril kullanımı, implant planlamasının
hastanın ağzına fiziksel transferini sağlar. bilgisayar rehberliğindeİmplant cerrahisinin bazı
dezavantajları vardır; örneğin aygıtlar ve kompleks sistemin toplam maliyeti. Bu tekniğin çok
yönlülüğü yalnızca tedavi planının hasta ağzına aktarılmasını sağlamaz, aynı zamanda geleneksel
usullere gerçekleştirilmesinin zor olacak birçok ek önemli avantajlara sahiptir.
534
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-206
Stereolithographic surgical guide template for planning treatment
involving fully edentulous maxillae and mandibulae: a case report
Özlem Filiz
Van Military Hospital, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
The use of computer software and stereolithography for dental implant therapy has significantly
increased during the last few years. Stereolithographic surgical guides provide significant benefits
during the simultaneous placement of multiple implants with regard to the final prosthetic plan. Traditionally, dental implant surgery starts with rising flap procedures for implant insertion.
However, there has been some interest in developing techniques; the presurgical prosthetic
planning and successful loading of implants are well understood by surgeon. The use of a
stereolithographic drill guide allows a physical transfer of the implant planning to the patient’s
mouth. There are some disadvantages of computer-guided method in implant surgery, such
as; total cost of tools and complexity of system. It was demonstrated that the versatility of the
technique allows not only precise translation of the treatment plan to the patient’s mouth, but also
offers many additional significant benefits including use of special guides during surgery which
would be difficult to achieve with traditional procedures.
535
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-207
Anterior statik kemik kisti
Nazan Koçak, Irmak Turhal, Emine Zuhal Tuğsel
Ege Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İzmir
AMAÇ: Statik Kemik Kavitesi (Stafne Kisti\ SKK) sıklıkla tükürük bezine ait dokular içeren gelişimsel
bir anomalidir. Asemptomatik olan ve progresif nitelik taşımayan bu lezyonlar, panoramik
radyografide mandibuler kanalın altında birinci molar diş ile angulus mandibula arasında
lokalize, iyi sınırlı yuvarlak veya ovoid yapıda uniloküler radyolüsensiler olarak görülmektedir.
Bu tip posterior yerleşimli kaviteler, genellikle rutin radyografik inceleme sırasında panoramik
radyografide kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Anterior kavitenin (ASKK), genelikle nadir olup,
mandibular premolar bölgede bulunan, SKK’ nın bir çeşit anatomik varyasyonudur. Sublingual
tükrük bezlerinin ASKK’ ya neden olduğu düşünül-mektedir. Bunun dışında lenfoid ve vasküler
dokularında ASKK’ ya neden olabileceği düşünülmektedir. Olgumuzda da ASKK’ nin klinik ve
radyolojik özellikleri tanımlanmaktadır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU BİLDİRİMİ: 61 yaşında erkek hasta rutin dental muayenesi için kliniğimize başvurdu.
Panoromik grafisinde sağ taraf premolar bölgede, diş köklerinin alt kısmında, iyi sınırlı radyolusent
alan gözlendi. Klinik olarak asemptomatik lezyonun, tipik lokalizasyonu nedeniyle statik kemik
kavitesi olabileceği düşünüldü ve herhangi bir cerrahi işlem uygulan-madı. Yıllık kontrollerle
(panoramik/ BT/ DVT/ MRG) izlenmesine karar verilen hastanın, 3 yıl sonra kontrol amaçlı alınan
panoramik radyografisinde lezyonun şeklinde ve büyüklüğün-de bir değişiklik olmadığı gözlendi. 536
SONUÇ: Stafne kemik kavitesi, genellikle rutin kontroller sırasında tesadüfen fark edilir. Kavitelerin
anatomik olarak kabul edilmeleri ve takip raporlarında statik özellik göstermeleri nedeniyle statik
kemik kaviteleri herhangi bir tedavi yaklaşımı gerektirmezler ve radyolojik tabanlı klinik takipleri
önerilmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-207
Anterior static bone cyst
Nazan Koçak, Irmak Turhal, Emine Zuhal Tuğsel
Ege University, Faculty of Dentistry, Department of Dento-Maxillofacial Radiology, İzmir, Turkey
CASE: 61-year-old male patient was admitted to our clinic for a routine dental examination.
Panoramic radiodiographic examination of the right premolar area revealed a well-defined
radiolucent area at the bottom of the tooth root. Surgery was not considered because of the
patient was asymptommatic and ASBC was given the typical localization. ASBC was followed with
yearly (panoramic/BT/DVT/MRG). There was no change in the contour and size of the lesion in the
panoramic radiography three years after the diagnosis.
CONCLUSION: ASBC is usually noticed during routine controls. It is considered as anatomical cavity
and because of the follow-up reports show static property. ASBCs don’t require any treatment and
radiological-based clinical follow-up is recommended.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Static bone cavity (SBC) is a developmental anomaly represented by a bone concavity
usually containing salivary gland tissue. On panoramic radiographs characteris-tically, it is situated
just above the inferior border of the mandible, between the area of the first molar and the
mandibular angle, and always inferior to the mandibular canal. The asymptomatic lesions appears
as a circular, ovoid, uniloculer, well-defined radiolucency. Such localized posterior cavities, usually
found incidentally during routine radiographic examinations. The anterior SBC (ASBC) is relatively
uncommon and is located in the premolar region of the mandible. Sublingual salivary glands are
thought to be responsible for ASBCs. However, other structures such as lymphoid or vascular tissues
might be associated with ASBCs. In this case, the clinical and radiological characteristics of ASBC
was described.
537
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-208
Mandibuler soliter osteoma
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Nazan Koçak1, Irmak Turhal1, Mert Zeytinoğlu2, Emine Zuhal Tuğsel1
1
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı İzmir
2
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
538
AMAÇ: Osteomalar, kompakt veya spongioz kemik yapısında olabilen, yavaş büyüyen
kemik lezyonlardır. Etiyolojisi ve patogenezi kesin olarak bilinmemekle birlikte, gerçek bir
neoplazm, gelişimsel bir anomali veya travma sonucu gelişen reaktif bir doku büyümesi
olduğu düşünülmektedir. Osteomalar, santral, periferal veya ekstra iskeletsel olarak üç gruba
ayrılmaktadırlar. Santral osteomalar endosteumdan, periferal osteomalar periosteumdan ve ekstra
iskeletsel olan yumuşak doku osteomaları ise genellikle kas dokusundan köken almak-tadırlar.
Osteomalar genellikle kraniyofasiyal bölgede, nadir olarak da çene kemiklerinde gelişmektedirler.
Çenelerde görülen osteomalar boyut ve lokalizasyonlarına bağlı olarak trismus, ilerleyici
maloklüzyon ve fasiyal asimetriye, yutkunmada ve konuşmada zorluğa neden olabilmektedirler.
Bu olgu raporunda, mandibulanın posteriorunda lokalize olan ve burada estetik olmayan görüntü
oluşturan bir periferal soliter osteoma olgusu ve cerrahi tedavisi anlatılmaktadır.
OLGU BİLDİRİMİ: 45 yaşında kadın hasta, sol mandibuler korpusta bukkal tarafta 36 numaralı
diş hizasında 2,5 aydır var olan yavaş büyüme eğilimi gösteren asemptomatik şişlik nedeniyle
Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi kliniğine başvurmuştur. Hastanın anamnezinde herhangi bir sistemik
rahatsızlığı olmadığı ve çene yüz bölgesini etkileyen herhangi bir travmaya maruz kalmadığı
öğrenildi. İntraoral klinik muayenede sol posterior vestibüler sulkusta kabarıklık olduğu farkedildi
ve bölgede palpasyonda farkedilen ağrısız, sert, yaklaşık 13 mm çaplı nodüler, hareketsiz kitle
saptandı. Hastadan alınan panoramik radyografide, ilgili bölgede sınırları belirgin radyoopak kitle
izlendi. Lezyonun klinik ve radyolojik özellikleri nedeniyle periferal osteom ön tanısı konuldu ve
kitlenin intraoral yöntemle total eksizyonuna karar verildi.
SONUÇ: Mandibuler periferal soliter osteomalar genellikle kasların kemiğe yapıştığı bölgelerde
görülür. Estetik ve fonksiyonel bozukluklar yaratmaları halinde cerrahi eksizyonları gerekmektedir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-208
Mandibular solitary osteoma
Nazan Koçak1, Irmak Turhal1, Mert Zeytinoğlu2, Emine Zuhal Tuğsel1
1
Ege University Faculty of Dentistry, Department of Dento-Maxillofacial Radiology, İzmir, Turkey
2
Ege University Faculty of Dentistry, Department of Dento-Maxillofacial Surgery, İzmir, Turkey
CASE: A 45-year old female patient admitted our Dento-maxillofacial Radiology Department with
complaints of swelling of the left body of mandible and resultant unaesthetic appearence since
half and two months. The patient had no history systemic disease and trauma to the maxillofacial
region. The intraoral clinical examination revealed a swelling located in the left posterior vestibular
sulcus. The lesion was painless, hard, 13 mm diameter, nodular motionless mass. Panoramic
radiography showed a radioopaque lesion in the region that corresponds to the swollen area.
Because of the clinical and radiological characteristics, the lesion was diagnosed as osteoma and
then noduler mass was excised surgically.
CONCLUSION: Mandibular peripheral solitary osteomas are usually seen in where the muscles
adhere to the bone. Surgical intervention is indicated only if it cause facial asymmetry and
functional impairment.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Osteomas are benign, slow growing osteogenic tumors commonly occurring in the
craniofacial bones. Pathogenesis of osteomas is not completely known. Authors are referred to
developmental anomalies, true neoplasms, or reactive lesions triggered by trauma, muscle traction
or infection. It may be classified as peripheral, central or extraskeletal. Peripheral osteomas arise
from the periosteum, central osteomas from the endosteum and extraskeletal osteomas from
the soft tissue. Osteomas develop rarely in the jaw bone. Which are depending on the size and
location in the jaw bone; trismus, progressive malocclusion, facial asymmetry may cause difficulty
in speaking. We report a solitary osteoma located in the posterior mandible caused a unaesthetic
appearence which was managed surgically.
539
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-209
İmplant Operasyonlarında Anatomik Zorlukların Aşılması
Hüseyin Eminoğlu
Dişhekimi Hüseyin Eminoğlu Özel Muayenehane, Kocaeli
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
Mandibüler kanalın ve maxiller sinüs tabanının alveoler kret tepesine yakın olması, implant
cerrahisini zorlayan etkenlerdendir. Bu zorlukları aşmak için; İmplant mandibüler kanalın
bukkalinden geçirilerek ve sinüs tabanının kapalı sinüs lifting yöntemiyle yükseltilmesiyle
implantın uygulanması, çözüm yollarından birisidir. Sunumumda; Mandibüler kanalla kret, tepesi
arasındaki mesafenin implant boyundan daha kısa olması nedeniyle, panoramik ve tomografik
görüntüler klavuzluğunda, implantı, mandibüler kanalın bukkalinden geçirerek uyguladım. Sinüs
tabanı ile kret tepesi arasındaki yüksekliğin implantın boyundan daha kısa olduğu diğer iki olguda,
yine panoramik ve tomografik incelemelerden sonra, kapalı lifting yöntemiyle sinüs tabanını
yükselterek implantları uyguladım.Operasyon sonrası yaptığım klinik ve radyolojik muayenelerde,
mandibüler uygulamada parestezi gelişmediğini, kapalı lifting sisteminde ise sinüs mucozasının
perfore olmadığını saptadım.
540
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-209
How to Overcome Anotomic Difficulties in Implant Surgeries
Hüseyin Eminoğlu
Dentist Hüseyin Eminoğlu Private Clinic, Kocaeli, Turkey
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
Mandibular channel and maxillary sinüs base which are positioned closed to alveolar ridge, are one
of the most commondifficulties in implant surgery. These challenges applying implant by passing
through the buccal side of mandibular channel and raising the sinüs base by close sinüs lifting method.
Are the solution methods in one case of my presentation because of the distance between
mandibular channel and alveolar cret was shorter than the implant size which is guided by
tomographic and panoramic x rays, ı applied implant by passing through the buccal side of
mandibular channel. For two other cases in which height between sinüs base and alveolar
cret was shorter than the size of implant raised sinüs base by close sinüs lifting method.
As the result of my clinical and radiological post operational examinations, I identified that there
was not any injury in mandibular channel and also no perforation on the sinüs mucosa.
541
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-211
Maksillanın farklı geri hareketlendirmeleri sonucu oluşan deplasman
paternleri
Oğuz Buhara, Abdullah Al Alwani
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı Lefkoşa,
KKTC
AMAÇ: Bu analiz ile maksillanın değişik miktarlardaki paralel ve rotasyonel geri hareketleri sonucu
oluşan deplasman paternlerinin sonlu eleman analizi (FEM) ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: Analizde kullanılacak hemimaksillanın üç boyutlu sonlu eleman modeli oluşturulmuştur.
Konvansiyonel bir Le Fort I kesisi kullanılarak maksillanın paralel ve rotasyonel olacak şekilde 2
ve 3 mm’lik posterior hareketi simüle edilmiş ve her hareket tipinde oluşan deplasman paterni
incelenmiştir.
542
BULGULAR: Paralel ve rotasyonel geri hareketledirmelerin her ikisi de maksiller segmentin lateral
ve inferior yönlü deplasmanına yol açmıştır. En büyük inferior deplasman değeri 3.0 mm, en
büyük lateral deplasman değeri ise 1.84 mm olarak ölçülmüştür. 2 mm’lik geri hareketlendirmeler
sonucunda 0.15 – 0.23 mm gibi küçük boyutlu inferior deplasmanlar görülmüştür. Ancak, 3
mm’lik rotasyonel geri harekette anterior maksillada 0.2 mm’den 3.0 mm’ye ulaşan ani bir artış
gözlenmiştir. Bütün lateral deplasman değerleri anterior bölgede 1 mm’den fazla bulunmuştur.
Posterior bölgedeki deplasman miktarlarının ise göreceli olarak daha küçük olduğu gözlenmiştir.
Bunların en büyüğü 0.90 mm ile 3 mm’lik rotasyonel geri hareketlendirme simülasyonunda
ölçülmüştür.
SONUÇ: Sonlu eleman analizi sonuçlarına göre maksilla paralel harekette dahi inferior deplasman
göstermiştir. Maksiller segment anteriorda posteriora kıyasla daha fazla lateral deplasman
yapmıştır. Bu çalışmanın sonuçları maksillanın total maksiller setback osteotomisi sırasındaki
hareket eğilimine ışık tutmaktadır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-211
Displacement patterns of the maxilla during different setback movements
Oğuz Buhara, Abdullah Al Alwani
Near East University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Nicosia,
TRNC
OBJECTIVE: The purpose of this analysis was to evaluate the displacement patterns of the maxilla
under different amounts of parallel and rotational setbacks using finite element method (FEM).
RESULTS: Both parallel and rotational setbacks resulted in lateral and inferior displacement
of the maxillary segment. The largest inferior displacement was 3.0 mm and the largest lateral
displacement was 1.84 mm. Inferior displacement amounts as small as 0.15 to 0.23 mm were
detected with 2 mm setback movements. However, a sudden increase from 0.2 mm to 3.0 mm
occurred in the anterior maxilla when the rotational setback amount increased to 3mm. All lateral
displacements in the anterior region were found to be more than 1 mm. Lateral displacements in
the posterior region were relatively smaller with the maximum amount being 0.90 mm in the 3
mm rotational setback simulation.
CONCLUSION: The FEA results indicated that the inferior displacement of the maxilla occurred
even in the parallel type of setback movement. Maxillary segment displaced laterally with
relatively larger amounts in the anterior maxilla. The results of this study may provide insight into
how the maxilla tends to move during the total maxillary setback surgery.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
METHOD: A three-dimensional (3D) finite element model of a hemimaxilla was constructed
to perform the analysis. Through a conventional Le Fort I osteotomy, 2 and 3 mm of posterior
movement in a parallel and rotational manner were simulated and the displacement pattern of
the maxilla in each movement type was evaluated.
543
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-212
Kuru Kemik Maksillalarda Gömülü 3. Molar Dişlerin Anatomik ve Radyolojik
Olarak Araştırılması
Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Canan Eyüboğlu1,
Mustafa Güvençer1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı İzmir
2
Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı İzmir
3
Denizli Özel Ege Hastanesi, Beyin Cerrahisi Kliniği Denizli
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Sürme zamanı gelen ama ağız ortamına açılmayan dişlere gömülü diş denir. Yer darlığı,
kist–tümör gibi mekanik engeller, travma, dişlerin gelişim anomalisi gibi nedenler gömülü
diş oluşumuna neden olur. Komşu dişin köküne zarar vermesi, ağrı, maksillar-mandibular
malokluzyon, diş arkının sıkışması sonucu mevcut dişlerin pozisyonlarını değiştirmesi, dişeti
enflamasyonu ve çürük oluşumuna neden olması sebebiyle ağız hijyeninin bozulması, gömük
ve/veya yarı gömülü dişlerin cerrahi olarak çıkarılmasında etkili faktörlerdendir. Bu çalışmada
kranyum bütününde bulunan kuru kemik maksillalarda gömülü 3. molar dişlerin pozisyonları ve
insidanslarının araştırılması amaçlanmıştır. 544
YÖNTEM: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Laboratuvarı’na ait
150 adet kranyumda kuru kemik maksillalar makroskobik olarak incelendi. Gömülü 3. molar
dişlerin gözlendiği kranyumların, Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Radyoloji Ünitesinde
Ortopantomografi (kV 60, mA 2.0) yöntemiyle grafileri çekilerek, gömülü dişler, pozisyon,
gömülülük durumlarına göre gruplandırıldı.
BULGULAR: 150 kranyumdaki maksillaların 9’unda (% 6,00) toplam 11 adet gömülü 3. molar
diş saptandı. Bunlardan 2’sinde (% 22,22) gömülü dişler bilateral gözlendi. Gömülü dişlerin 8’i (%
72,70 ) vertikal, 3’ü (% 27,30) horizontal yerleşimliydi. Gömülü dişlerin 8’i (% 72,70) tam gömülü,
3’ü (% 27,30) yarı gömülü olarak gözlendi. Gömülü dişlerin 7’si sol, 4’ü sağ maksillada lokalizeydi. SONUÇ: Dişhekimliği’nde gömülü 3. molar dişlerin tedavisi tartışmalı bir konudur.
Dişin çekilmesine karar verirken çok yönlü değerlendirme yapılması gerekir.
Maksiller sinüs ile olan yakın ilişkisi ve horizontal pozisyondaki gömülü dişlerin
cerrahi olarak çıkarılması, fazla kemik kaldırmayı gerektirdiği için pek tercih edilmez. Bu nedenle gömülü 3.molar dişlerin pozisyon ve insidanslarının belirlenmesi, uygulanacak tedavi
yönteminin seçiminde ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde önemli olabilir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-212
Anatomical and radiological investigation of buried 3rd molar teeth in
maxillary bones of dry cranii
Sibel Çırpan1, Övül Kümbüloğlu2, Nilüfer Yonguç1, Salih Sayhan3, Canan Eyüboğlu1,
Mustafa Güvençer1
1
Dokuz Eylul University Faculty of Medicine Department of Anatomy İzmir, Turkey
2
Ege University Faculty of Dentistry Department of Prosthodontics İzmir, Turkey
3
Denizli Ozel Ege Hospital, Department of Neurosurgery Denizli, Turkey
OBJECTIVE: Teeth which are unable to emerge from dental alveolar tissues into the oral cavity
are called buried teeth. The aim of this study is to investigate rate and position of buried 3rd molar
teeth in maxillary bones of dry cranii. RESULTS: Nine maxillary bones of 150 cranii (9/150; 6.0%) were having 11 buried 3rd molar teeth
and the two maxillary bones (2/9; 22.22%) were having bilateral 3rd molar teeth. Eight of the 11
(72.72%) buried 3rd molar teeth were located vertically and the other third (27.30%) horizontally.
Eight 3rd molar teeth (72.72%) were completely buried, and three 3rd molar teeth (27.30%) were
partially buried. Seven buried 3rd molar teeth were located left side and four were located right
side of maxillary bones.
CONCLUSION: There is controversy over the treatment options of buried 3rd molar
teeth. Third molar teeth have close relationship with maxillary sinus; therefore, as a
treatment option, surgical extraction of buried 3rd molar teeth are rarely preferred.
In order to decide the treatment option for buried 3rd molar teeth, or in order to develop novel
treatment alternatives, it may be necessary to determine rates and positions of buried 3rd molar
teeth.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
MATERIAL-METHOD: 150 dry adult human cranii were randomly selected from the Gross
Anatomy Laboratory of Medical School of Dokuz Eylul University. Cranii are radiographically
examined with orthopantomography (a dental radiographic technique) in radiology unit of Faculty
of Dentistry at Ege University. The buried teeth are grouped according to their positions and degree
of impaction. 545
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-213
Meziodens ve Diastema: Olgu Sunumu
Aysa Ayali1, Umay Kelahmet2, Gokce Savtekin1, Erim Tandogdu3
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Lefkoşa,
KKTC
2
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Lefkoşa, KKTC
3
Yakın Doğu Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Lefkoşa, KKTC
1
AMAÇ: Ortodontik tedaviye engel teşkil eden gömülü bir meziodensin çekimini sunmaktır.
YÖNTEM: Santral dişlerdeki diastemadan şikayetçi olup ortodontik tedavi görecek olan 17
yaşındaki erkek hastadan alınan panoramik radyografta üst santral dişler arasında gömülü
meziodens tespit edilmiştir. Yapılan detaylı ortodontik planlama sonrası diş hareketlerine engel
olabileceği için meziodensin alınmasına karar verilmiştir. Palatinal tarafta oldukça derinde ve
nazoplatin kanala çok yakın bir şekilde lokalize olmuş meziodens palatinalden flep kaldırılarak
çıkartılmıştır. Herhangi bir kanama görülmemiştir.
BULGULAR: 1 hafta sonra süturlar alındıktan sonra ortodontik tedavisine başlanılmıştır.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Meziodensin varlığı diastemadan kist oluşumuna kadar birçok komplikasyona neden
olabilmektedir. Konumu gereği çekimleri sırasında nazopalatin kanala zarar vermemek adına
dikkatli olunması gerekmektedir.
546
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-213
Mesiodens and Diastema: A Case Report
Aysa Ayali1, Umay Kelahmet2, Gokce Savtekin1, Erim Tandogdu3
1
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Near East University, Nicosia,
TRNC
2
Department of Orthodontics, Faculty of Dentistry, Near East University, Nicosia, TRNC
3
Faculty of Dentistry, Near East University, Nicosia, TRNC
PURPOSE: We aimed to present an impacted mesiodens removal that was an obstacle to
orthodontic treatment.
METHODS: A 17-year-old male was referred to orthodontic treatment to close a diastema between
upper central incisors. Panoramic radiography revealed the presence of impacted supernumerary
tooth between upper central incisors. Since it was an obstacle to orthodontic treatment, surgical
removal of impacted mesiodens was planned. Occlusal radiograph showed that it was located
at the palatal site. Therefore, palatal flap was raised and mesiodens which was located close to
nasopalatin canal was removed. No hemorraghe occurred.
CONCLUSION: A variety of complications associated with the presence of mesiodens which range
from diastema to cyst formation. And becacuse of the localization, great care required during the
removal of the mesiodens to avoid damaging nasopalatine canal.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: The patient had an uneventful recovery and 1 week later, orthodontic treatment has
started.
547
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-214
Travmatik kemik kisti: iki vaka raporu
Ayşe Aydoğmuş Erik1, Elif Bilgir1, Derya Yıldırım1, Yavuz Fındık2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dentomaksillofasiyal Radyoloji, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Cerrahisi, Ispart
AMAÇ: Travmatik kemik kisti bağ dokusu ile kemik içi kaviteleri tanımlar. Kavite bazen sıvı içerebilir.
Epitelle tabakası yoktur bu nedenle gerçek kistler değildir. Travmatik kemik kistinin etyolojisi açık
olmamakla birlikte normal kemiğin remodelinginde ya da metabolizmasında lokalize bir bozukluk
olduğu düşünülür. Lezyon sıklıkla mandibulada görülür, kadınları daha çok etkiler. Travmatik kemik
kisti çoğu vakada asemptomatiktir ve radyograflarda tesadüfen teşhis edilir. Bu vaka raporunda
posterior mandibulada travmatik kemik kisti olan iki vaka sunuldu.
YÖNTEM: Hastalar panoramik radyograf ve KIBT ile değerlendirildi. Hastalara cerrahi tedavi
yapıldı ve radyografik olarak takip edildi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR: Panoramik radyografta iki vakada da posterior mandibula bölgesinde düzgün sınırlı,
skallop, radyolusent lezyon izlendi. KIBT görüntülerinde lingual kemiğin inceldiği ve bukkal
kortikal kemiğin minimal ekspansiyona uğradığı gözlendi. Kaviteler cerrahi olarak açıldı ve boş
olduğu görüldü. Kavite duvarları dikkatlice kürete edilerek kanlanması sağlandı ve sonuç olarak
yeni kemik oluşumu ile birlikte iyileşme gözlendi. 548
SONUÇ: Travmatik kemik kistinin teşhisi öncelikli olarak radyografik muayene ve cerrahi gözlem
ile yapılır çünkü histopatolojik görünüşü karakteristik değildir. Travmatik kemik kistinin KIBT ile
değerlendirilmesi lezyonun iç yapısı ve lokalizasyonu hakkında daha doğru bilgi verir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-214
Traumatic bone cyst: two cases report
Ayşe Aydoğmuş Erik1, Elif Bilgir1, Derya Yıldırım1, Yavuz Fındık2
1
Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Dentomaxillofacial Radiology,
Isparta, Turkey
2
Suleyman Demirel University, Faculty Of Dentistry, Department Of Surgery, Isparta, Turkey
RESULTS: Panoramic radiography revealed a well-defined, scalloped, radiolucent lesion of
posterior mandible for both two cases. CBCT revealed the thinning of the lingual and buccal
cortical bone with a minimal expansion. Cavities were opened surgically and found empty. Careful
curettage of the lining performed to initiate beleeding and subsequent healing with formation of
new bone. CONCLUSION: The diagnosis of traumatic bone cyst relies primarily on radiographic and surgical
observations because the histopathologic aspects are not characteristic. CBCT evaluation of
traumatic bone cysts gives more accurate information about the localisation and internal structure
of the lesion.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: Traumatic bone cyst is a cavity within bone that is lined with connective tissue that
may be empty, or may contain fluid. It has no epithelial lining, for this reason it is not a true cyst.
The etiology of traumatic bone cyst is unknown, although they may be a localized aberration in
normal bone remodeling or metabolism. The lesion seen most often in the mandible and also
frequently occur in female. Traumatic bone cysts are asymptomatic in most cases and diagnosed
incidentally in radiograph. In this report were presented two case reports with a traumatic bone
cyst in the posterior mandible.
Method and matherials: The patients were examined with panoramic radiography and
CBCT. Patients were treated surgically and follow up performed.
549
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-215
Ameloblastik Fibro-Odontoma: Olgu Sunumu ve Literatür Derlemesi
Özlem Okumuş1, Asım Dumlu1, Altan Varol2, Tayfun Cıvak2, Selçuk Bilgi3
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve ÇeneCerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
3
Nişantaşı Patoloji Grubu Laboratuvarları, İstanbul
1
GİRİŞ: Ameloblastik fibro-odontoma, nadir görülen, yavaş büyüyen, iyi huylu, mikst bir
odontojenik tümördür. Genellikle asemptomatiktir ve rutin radyografik muayenede tesadüfen
fark edilir. Sıklıkla mandibular molar bölgede ve yaşamın birinci veya ikinci dekatında oluşur.
Radyografik olarak iyi sınırlı, mikst radyoopak ve radyolusent kitle görüntüsü verir. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
YÖNTEM: 12 yaşındaki erkek sol mandibuladaki ağrısız şişlik şikayetiyle Marmara Üniversitesi
Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi kliniğine yönlendirilmiştir. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT)
ile yapılan incelemede sınırları belirgin, kortikal kemikte ekspansiyon ile birlikte içinde farklı
boyutlarda kalsifiye materyal olan radyolüsent lezyon görülmüştür. Genel anestezi altında
eksizyonel biyopsi uygulanmış ve alınan örnek histopatolojik incelemeye gönderilmiştir. AFO tanısı
konulmuştur. 550
BULGULAR-SONUÇ: Ameloblastik fibro-odontomaya klinik ve histopatolojik olarak benzeyen
çok sayıda lezyon olduğundan dolayı ameloblastik fibro-odontoma tanısı, oral patologlar için bir
sorun olmaya devam etmektedir. Bundan dolayı ameloblastik fibro-odontomanın kesin tanısını
yapmadan önce bu durumlar ekarte edilmelidir.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-215
Ameloblastic Fibro-Odontoma of the Mandible: Case Report and Literatur
Review
Özlem Okumuş1, Asım Dumlu1, Altan Varol2, Tayfun Cıvak2, Selçuk Bilgi3
Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology,
İstanbul, Turkey
2
Marmara University Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, İstanbul,
Turkey
3
Nisantası Pathology Group Laboratuars, İstanbul, Turkey
1
METHOD: A 12-year old boy was referred to the Department of Oral and Dentomaxillofacial
Radiology, Marmara University, due to painless, swelling affecting the left side of the mandible.
The cone beam computed tomography (CBCT) examination revealed a well-defined radiolucent
lesion which included radiopoque calcified materials in different sizes with cortical bone
expansion. Excisional biopsy was performed under general anesthesia by oral and maxillofacial
surgeon and the specimen was sent for histopathological examination. The tumour was diagnosed
as ameloblastic fibro-odontoma. RESULTS AND CONCLUSION: Diagnosis of ameloblastic fibro-odontoma remains a challenge
for oral pathologists because of there are many lesions which mimic ameloblastic fibroodontoma
clinically and histopathologically. Thus these conditions must be ruled out before making a
definitive diagnosis of ameloblastic fibro-odontoma.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
AIM: The ameloblastic fibro-odontoma (AFO) is a rare, slow growing, benign, mixed odontogenic
tumor. This lesion is commonly asymptomatic and discovered incidentally during routine
radiographic examination. It occurs more frequently in the mandibular molar region and at the
first or second decade of the life. Radiographically, ameloblastic fibro-odontoma demonstrates a
well circumscribed mixed radiopaque and radiolucent mass.
551
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-216
Maxillada Fibröz Displazi: Vaka Raporu
Salih Çelik1, Ayşegül Sarı2, Esin Doğan3
Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı
3
Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı
1
GİRİŞ: Fibröz displazi, yavaş büyüyen ve ağrı semptomu vermeyen lezyonlardır. Lezyonların aşırı
büyümesi sonucu dişlerde migrasyon ve fonksiyonel bozukluklar görülebilmektedir. Fibröz displazi
sadece semptomları takip edilebileceği gibi, medikal tedavi, konservatif cerrahi girişim, rezeksiyon
ve rekonstrüksiyon ile tedavi edilebilmektedir. Fibröz displazinin radyolojik görüntüsü, fibröz
dokunun miktarına ve dağılıma göre uniloküler veya multiloküler şekilde görülebilir.
OLGU: 21 yaşında erkek hasta sol yüzünde ve çenesinde şişlik şikâyetiyle kliniğe başvurdu. Yapılan
klinik ve radyloljik muayesinde bulguların fibröz displazi bulguları ile uyumlu olduğu görüldü.
Fibröz displazi ön tanısı ile opere edilen hastanın patalojik tanısı ön tanı ile uyumlu geldi.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Lezyona rezeksiyon yerine konservatif yakılışımla cerrahi müdahale yapıldı. Hastanın
asimetrik görüntüsü düzeldi. Hasta mahkum olduğu için uzun dönem takibi yapılamadı.
552
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-216
Fibrous Dysplasia In The Maxilla: Case Raport
Salih Çelik1, Ayşegül Sarı2, Esin Doğan3
Akdeniz Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Turkey
2
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey
3
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Medicine, Department of Pathology, Turkey
1
INTRODUCTION: Fibrous dysplasia is lesions that grow slowly and that do not show pain
symptoms. Migration and functional impairments can be seen in teeth as a result of excessive
growth of the lesions. Fibrous dysplasia can be followed only with the symptoms. Besides, it can be
treated with medical treatment, conservative surgery, resection and reconstruction. Radiological
images of fibrous dysplasia can be seen as unilocular or multilocular according to the amount and
distribution of the fibrous tissue.
RESULT: The lesion was surgically intervened with a conservative approach rather than resection.
The asymmetric image of the patient improved. A long-term follow-up was not possible for the
patient as he was a prisoner.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: A 21-year-old male patient was admitted to the clinic with swellings in the left face and
jaw. In his clinical and radiological examination, it was seen that the findings were consistent with
fibrous dysplasia findings. Pathological diagnosis of the patient, who had been operated with the
preliminary diagnosis of fibrous dysplasia, was comparable with the preliminary diagnosis.
553
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-217
Mandıbular Anglus Bölgesinde Stafne Kemik Kisti: Vaka Raporu
Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2, Mehmet Dalkız3
Mustafa Kemal Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Hatay
2
Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Hatay
3
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Protez Anabilim Dalı, Hatay
1
AMAÇ: Stafne kisti alt çenenin asemptomatik, radyolusent kemik lezyonlarıdır. Bu defektler
radyografide kist benzeri görüntü verirler.
YÖNTEM: 49 yaşında erkek hasta yaklaşık 6 aydır sağ tarafında çiğneme ağrısıyla kliniğimize
başvurdu. Herhangi başka bir klinik semptom mevcut değildi. Radyolojik muayenede, panoromik
röntgende kist benzeri radyolusent görüntü izlendi. Dental tomografideki görüntünün (2 cm
çapında, düzgün sınırlı, angular bölgede mandibular sinirin alt kısmında radyolusent alan) Stafne
Kisti ile uyumlu olduğu görüldü. Hastaya lezyon hakkında bilgi verildi ve hasta takibe alındı.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
BULGULAR-SONUÇ: Kilinisyen mandibulanın radyolusent lezyonlarının farkında olmalıdır ve
farklı radyografi yöntemleriyle tanıyı desteklemelidir. Gereksiz cerrahi işlemlerden kaçınılmalıdır.
554
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-217
Stafne Bone Cyst In Mandibular Angulus Region: Case Report
Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2, Mehmet Dalkız3
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Hatay, Turkey
2
AkdenizUniversty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Hatay,
Turkey
3
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Prosthetics, Hatay, Turkey
1
AIM: Stafne cyst is asymptomatic and radiolucent bone lesions of the lower jaw. These defects
have an appearance like cyst on radiographs.
METHOD: A 49 year old male patient was admitted to the clinic with a complaint of chewing
pain on the right for about 6 months. There were no other clinical symptoms. In the radiological
examination, cyst-like radiolucent image was viewed on the panoramic X-ray. The image in the
dental tomography (radiolucent area in the lower part of the mandibular nerve in the angular area,
with a smooth end and a diameter of 2 cm) was seen as comparable with Stafne cyst.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS AND CONCLUSION: The clinician should be aware of radiolucent lesions of the
mandibula and support the diagnosis with different radiographic methods. The clinician should
avoid unnecessary surgical procedures.
555
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-218
Orofasiyal Aktinomikoz Lezyonunun Minimal Oral Cerrahi İle Tedavisi: Vaka
Raporu
Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2
1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı
2
Akdeniz Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı
GİRİŞ: Primer olarak anorobik bir bakteri olan Actinomyces israelii’nin etken olduğu Aktinomikoz,
çenelerde seyrek görülen kronik, ilerleyici bir enfeksiyon hastalığıdır. Enfeksiyona sıklıkla
anaerobik bakteri olan Actinomyces israelii neden olur. Zayıf ağız hijyeni, diş çürükleri dişlerin
çekimi, orofasial travma aktinomicozun risk faktörleri arasında yer alır. Vaka Raporu: Musstafa Kemal Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından
medical tedavisi (Alfoxil 500 mg 3x1) ve takibi yapılan, 67 yaşında erkek hasta ağız kokusu, ağrı,
yemek yiyememe şikayetleriyle kliniğimize başvurdu. Ağız içi muayenesinde sağ alt çenede
premolar dişlerin arka tarafında kemik sökestri görüldü. Radyolojik incelemede sökestr sınırları
takip edilebilmekteydi. Tedavi sürecinde lezyon inatçı seyir göstermekteydi. Nekroz alanına agresif
olmayan tedavi yöntemiyle yaklaşıldı. TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇLAR: Patoloji raporu tanısı ‘aktinomikoz lezyonları içeren kemik fragmanları’ şeklindeydi.
Hasta rekürrens olasılığı nedeniyle klinik takibe alındı.
556
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-218
Treatment Of Orofacial Actinomycosis Lesion With Minimal Oral Surgery:
Case Report
Ayşegül Sarı1, Salih Çelik2
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey
2
Akdeniz Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Turkey
1
INTRODUCTION: Actinomycosis, the primary factor of which is Actinomyces israelii, an anaerobic
bacteria, is a chronic, progressive infectious disease which is rarely seen in jaws. The infection is
often caused by Actinomyces israelii, an anaerobic bacteria. Poor oral hygiene, tooth decays, tooth
extractions, orofacial trauma are among risk factors of actinomycosis.
RESULTS: The diagnosis of the pathology report was ‘bone fragments involving actinomycosis
lesions’. The patient was followed clinically because of the likelihood of recurrence.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: The 67 year old male patient, who was medically treated (Alfoxil 500 mg 3x1) and followed
by Mustafa Kemal University Department of Infectious Diseases, was admitted to our clinic with
complaints of halitosis, pain, and inability to eat. Bone sequest was seen at the back of the
premolar teeth at the right lower jaw in the intraoral examination. It was possible to view sequest
monitoring boundaries in the radiological examination. The lesion showed stubborn condition
in the treatment process. The necrotic area was approached with a non-aggressive treatment
protocol.
557
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-219
Atrofik Maksillada Odontojenik Kist ve Gecikmiş Tedavisi: Vaka Sunumu
Ayşegül Sarı1, Berk Turgay2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı
1
GİRİŞ: Tekrarlayan yada kronikleşen odontojenik enfeksiyonları takiben meydana gelen kistler
klinik hayatında en sık karşılaşılan kist türüdür. Bağ doku içerisindeki “Malases epitel artıklarının”
enfeksiyona bağlı aktive olması sonucu meydana geldikleri düşünülmektedir
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
OLGU: 71 yaşında bayan hasta burnunun altındaki şişliğin Periferik Dev Hücreli Granülom
olabileceği gerekçesi ile kliniğimize yönlendirilmiştir. Hipertansiyon dışında sistemik rahatsızlığı
bulunmayan hastada dental anksiyete belirtileri mevcuttur. Klinik incelemede üst bukkal sulkusta
yayılım gösteren 4 cm çapında iyi sınırlı, yüzeyi düzgün şişlik tespit edilmiştir. Lezyonun hacminin
görece büyük olmasının ve kemik dışında şişlik oluşturacak kadar büyümesinde en büyük
etkenin senil atrofiye bağlı maksillada kemik rezorbsiyonu olduğu düşünülmektedir. Radyolojik
incelemede 20x40x25 mm hacminde kemik içi radyolusent alan tespit edilmiştir. Lokal anestezi
altında öncelikle ince iğne aspirasyonu yapıldı ve sıvı aspire edildi. Kemik içi segmenti, kemik
dokuya bağlantısı olmadığı için dirençle karşılaşılmaksızın alındı ancak yumuşak dokudaki epitel
flep içerisinden kürete edildi.
558
BULGULAR: Üç aylık klinik takipte bukkal sulkusta herhangi bir çökme olmaksızın iyileşme
gözlendi. Patoloji raporu sonucu odontojenik kist olduğu teyit edilen lezyonun rekürrensi
beklenmemektedir. SONUÇ: Basit bir odontojenik kist senil atrofiye bağlı maksiller kemikteki rezorbsiyon sonucu ve
hastanın dental anksiyet nedeniyle daha ciddi bir klinik tablo ile karşımıza gelebilmektedir. Cerrahi
enükleasyon odontojenik kistin başarılı tedavileri arasında yer alır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-219
Odontogenic Cyst and Delayed Surgical Therapy in Atrophic Maxilla: Case
Report
Ayşegül Sarı1, Berk Turgay2
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Periodontology, Turkey
2
Mustafa Kemal Universty, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery,
Turkey
1
INTRODUCTION: Ondontogenic Cysts are the most common type seen in clinical dentistry. They
occur following recurrent, persistent dental infections or chronical trauma. They are thought to
rise from the activation of “malasses epithelial residues” due to infection. RESULTS: Three months follow-up revealed a healing without a collapse of the crest. Pathological
findings revealed that the lesion was an Odontogenic cyst. Recurrence is not expected.
CONCLUSIONS: A simple Odontogenic cyst can become bigger in size and cause clinical
complications if left untreated especially if the bone is resorbed not just because of cyst but also
senile atrophy and dental anxiety. Surgical removal is a successful treatment procedure.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
CASE: 71 years old female patient was referred to our clinic with a huge swelling just below
her upper lip, with a fear of that it could be a Peripheral giant cell granuloma. According to her
anamnesis the patient has hypertension, fear of dentist. Clinical examination revealed a 40 mm
round, well bordered swelling in the upper right maxillary sulcus of the incisive teeth. The huge
size and extrabony swelling is thought to be arise from maxillary senile atrophic bone resorption.
Radiographical examination showed a 20x40x25 mm intrabony radiolucent volume. Under local
anesthesia fine needle aspiration was positive and showed that the lesion is filled with a liquid. The
epithelium of the lesion is removed from the bony segment of the maxilla without any resistance.
The soft tissue surface of the lesion was removed with a curettage as it was attached to the flap.
559
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-220
Eagle Sendromu
Hasan Ayberk Altuğ, Sencer Seçer, Aydın Gülses, Metin Şençimen, Ömer Orkun Cevizcioğlu
Gülhane Askeri Tıp Akademisi,Ağız,Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,Ankara
AMAÇ: Eagle sendromu stiloid ligamanın kalsifikasyonu veya stiloid procesin uzaması nedeniyle
oluşur. Baş ve boyun bölgesindeki çeşitli yapılara uyguladığı basınç nedeniyle ağrı hissi oluşturabilir.
Böyle bir durumdan şüphelenildiğinde çeşitli radyolojik görüntüleme tetkikleri anormal boyutlarda
uzamış stiloid proces şeklinde görüntü veren durumun belirlenmesine yardımcı olur.
YÖNTEM: 30 yaşında bir erkek hastanın kliniğimize premolar diş çekimi için yönlendirilmişti. Rutin
alınan panoramik film sonrası cone beam tomografi alındı ve eagle sendromu tanısı doğrulandı.
Hastanın baş boyun bölgesindeki sendrom ile ilgili olan şikayetleri değerlendirildi.
BULGULAR: Stiloid procesdeki bu uzamanın sebebi tam olarak belirlenememiştir. İdiopatik,
konjenital veya edinsel olarak geliştiği düşünülmektedir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ: Eagle sendromu, cerrahi ve cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilebilmektedir. Cerrahi
olmayan tedaviler hastaya palyatif analjezik, steroid enjeksiyonları verilmesini içerir. Cerrahi
tedaviler ise transfaringeal veya ekstraoral yaklaşımla uygulanır.
560
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-220
Eagle syndrome
Hasan Ayberk Altuğ, Sencer Seçer, Aydın Gülses, Metin Şençimen, Ömer Orkun Cevizcioğlu
Gulhane Military Medicine Academy, Department Of Oral and Maxillofacial Surgery, Ankara,
Turkey
AIM: Eagle syndrome occurs due to elongation of the styloid process or calcification of the styloid
ligament, which then may produce a pain sensation due the pressure exerted on various structures
in the head and neck. When suspected, imaging helps in identifying the abnormally elongated
styloid process or the calcified ligament.
METHOD: A 30 years old male patient was referred to our clinic premolar tooth extraction.
Imaging with cone beam computerized tomography after routine panoramic graphy conclusively
established the diagnosis. The patient’s chief complaints about the syndrome were evaluated in
the neck region.
CONCLUSION: Eagle syndrome can be treated by surgical and nonsurgical means. Nonsurgical
treatments involve reassurance to the patient, analgesics, and steroid injections. Surgical treatment
can be performed using one of two approaches: transpharyngeal or extraoral.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
RESULTS: The cause of this elongation of the styloid process is not well understood. It can be
idiopathic, congenital or acquired. 561
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-221
Ozon Ve Pulpa Kaynaklı Mezenkimal Kök Hücrelerin Sutural Kemikleşme
Üzerine Etkisi: Histomorfometrik Bir Çalışma
Muharrem Şerif Erdoğan1, Muhammed İsa Kara2, İhsan Sami Güvenç4, Mustafa
Kırtay5, Muhammet Furkan Cıcık2, Selin Ursavaş3
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, İzmir
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı,
İzmir
3
Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep
4
Uşak Üniveritesi Dişhekimliği Fakültesi, Ortodonti Anabilim Dalı, Uşak
5
İnönü Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
AMAÇ: Bu çalışmadaki amacımız, ratlarda ekspansiyon sonrası midpalatal suturada pulpa kaynaklı
mezenkimal kök hücre (pMKH) ve ozon (O) tedavisinin yeni kemik oluşumu üzerine etkilerinin
histomorfometrik olarak değerlendirilmesidir.
562
MATERYAL VE YÖNTEM: 32 Wistar rat her bir grupta 8 (n=8) denek olmak üzere dört
gruba ayrıldı. Maksiller keserler arasına ekspansiyon apareyi yerleştirilerek midpalatal sutura
bölgesine 5 gün boyunca ortopedik kuvvet uygulandı. Gruplar Kontrol (K), Ozon (O), Pulpa
Kaynaklı Mezenkimal Hücre (pMKH) ve Ozon + Pulpa Kaynaklı Mezenkimal Kök Hücre (O-pMKH)
kombinasyonu olacak şekilde tasarlandı. O ve O-pMKH gruplarına ozon sistemik olarak verildi.
pMKH ve pMKH-O gruplarında 1×106 pMKH ekspansiyon esnasında midpalatal sutur bölgesine
enjekte edildi. 10 günlük retansiyon döneminin ardından denekler sakrifiye edildi ve kemik
oluşumu histomorfometrik olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Kontrol grubu ile kıyaslandığında O, pMKH ve O-pMKH gruplarında yeni kemik
oluşumu bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olduğu gözlendi (P<0.001). O-pMKH
grubunun ise O ve pMKH gruplarından yeni kemik oluşumu açısından istatistiksel olarak belirgin
bir şekilde yüksek olduğu gözlendi (P<0.05). Fakat O ile pMKH grupları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık gözlenmedi.
SONUÇ: Sistemik olarak uygulanan ozon tedavisinin, lokal olarak uygulanan pMKH’nin ve bunların
kombinasyonu olan Ozon+pMKH’ nin osteojenik aktiviteyi kemik oluşumunun erken safhalarından
itibaren artırabileceği sonucuna varılmıştır.
POSTER PRESENTATION ABSTRACTS
PP-221
The Effect Of Ozone And Pulp Mesenchymal Cell On Sutural Ossification: A
Histomorphometric Study
Muharrem Şerif Erdoğan1, Muhammed İsa Kara2, İhsan Sami Güvenç4, Mustafa
Kırtay5, Muhammet Furkan Cıcık2, Selin Ursavaş3
1
Department of Orthodontia, Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry, Izmir, Turkey
2
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Izmir Katip Celebi University Faculty of Dentistry,
Izmir, Turkey
3
Department of Histology and Embryology, Sanko University Faculty of Medicine, Gaziantep,
Turkey
4
Department of Orthodontia, Usak University Faculty of Dentistry, Usak, Turkey
5
Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Inonu University Faculty of Dentistry, Malatya,
Turkey
Material&METHODS: Thirty two Wistar rats were used. Subjects were separated into four
groups( n=8). Orthopedic expansion force was applied for 5 days to maxillary incisors by attaching
springs. The groups are Control(C), Ozone (O), pulp mesensychmal cell (pMSC), combining Ozone
+ pulp derived mesensychmal stem cell (O-pMSC) group. In groups O and O-pMSC ozone given
systematically, in groups pMSC and pMSC-O, pMSC was injected within the expansion procedure
and waited for ten day for retantion. Later on subjects were sacrificed. Bone formation was
assessed histomorphometrically. RESULTS: Among the O, pMSC, O-pMSC groups compared to control group significant differences
were seen due to new bone formation(P < 0.001).. The O-pMSC group was significantly greater
than O and pMSC group (P < 0.005). There were no significant changes Between O and pMSC
group.
CONCLUSION: Systemically administered ozone therapy and topically PMSC group and
combination of ozone + pMSC may enhanced osteoblastic activity in the early period of bone
formation.
22nd INTERNATIONAL DENTAL CONGRESS OF TURKISH DENTAL ASSOCIATION
OBJECTIVE: To investigate the effects of pulp derived mesensychmal stem cell (pMSC) and ozone
(O) therapy on expanded sutures in rats histomorphometric method.
563
POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ
PP-222
İlaca bağlı tat bozukluğunun DEL(Düşük EneRjili Lazer) ile Tedavisi: Vaka
Raporu
Sinem Atay Görür1, Kaan Orhan1, Durmuş İlker Görür2
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi, Ankara
2
Dentiron Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği
1
AMAÇ: İlaca bağlı tat bozukluklarının birçok sebebi ve mekanizması vardır. Bu tip Bozukluklar
nörolojik bozukluklardan, psikosomatik etkilere kadar geniş spektrumludur. Bu vaka sunumunun
amacı nadir bir ilaç komplikasyonu ile görülen tat bozukluğunu sunmak ve önemine dikkat
çekmektir.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ 22. ULUSLARARASI DİŞHEKİMLİĞİ KONGRESİ
VAKA RAPORU: 51 yaşındaki erkek hasta dilinin sağ tarafındaki tat bozukluğu ve hassasiyet
ile kliniğimize başvurdu. Yapılan Klinik ve Nörolojik muayenede tat bozukluğunu oluşturacak bir
faktör gözlenmemiştir. Beyin MR ile Kranial lezyonları lezyon 

Benzer belgeler