23.02.2016 KIYMET BİLMEK… Efendi BARUTCU “Bizler genellikle

Transkript

23.02.2016 KIYMET BİLMEK… Efendi BARUTCU “Bizler genellikle
23.02.2016
KIYMET BİLMEK…
Efendi BARUTCU
“Bizler genellikle dostlarımızla ilgili en samimi duygularımızı tabutunun başında dile
getiririz.”
Her ne kadar şanı yüce Peygamberimizin “Birbirinize sevdiğinizi söyleyiniz.” hadisi dillerden
düşmese de, çoğu zaman dostlarımıza, arkadaşlarımıza sevgimizi, saygımızı, onların başarıları
karşısındaki takdirlerimizi, teşvik edici ifadelerimizi, büyüklerimizin üstün hizmetlerinden dolayı
minnet ve şükranlarımızı ifade noktasında nedense biraz hasis davranırız.
Hâlbuki marifet iltifata tâbidir, “Vefa imandandır.”, “Vefası olmayanın imanı olmaz.” denilse
de gerçek hayatta çoğu zaman bunların aksi tutum ve davranışlara şahit oluyoruz.
Tabii bunun istisnaları da yok değildir. Nitekim 23 Ocak 2016 tarihinde Konya’da bir vefa
örneği toplantıya katıldık. Konya Ülkü Ocakları’nın 1980 öncesi başkanlarından değerli Harun Maral
Bey ve arkadaşlarının kurduğu “Ahde Vefa Turan Birliği Eğitim Derneği”nin
(www.ahdevefaturan.com) ev sahipliğinde “Prof. Dr. Mustafa Kafalı’ ya Vefa Gecesi” düzenlenmişti.
Dondurucu bir kış akşamı, Mevlana Kültür Merkezi’ndeki Konya’nın en büyük toplantı
salonu adeta dolup taşmıştı.
Başta büyük tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı Hoca olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanından
koşup gelen dostları, öğrencileri -ki bunların büyük çoğunluğu muhtelif üniversitelerde profesör
mevkiindedir- Türkiye’nin muhtelif illerinden gelen Ülkücü-Milliyetçi mücadelenin 1970’li yıllarda
öncülüğünü yapmış birçok değerli şahsiyet, siyasetçi, devlet adamı, yüksek memur ve gözlerindeki
ışık ve heyecanla milletimizin büyük geleceğine dair ümitlerimizi tazeleyen yüzlerce Ülkücü Genç…
Kafalı Hoca’ya Saygı Gecesi toplantısına katılanlara mevcut salon kâfi gelmediği için yüzlerce
insan da geri dönmek zorunda kalmıştı.
Gecenin en muhtevalı konuşmalarından birisini Mustafa Kafalı Hoca’mın “yeğenim” dediği
İlber Ortaylı Hoca yaptı: Öncelikle bu “yeğenim” latifesine açıklık getirerek “efendim benim rahmetli
annem Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Kafalı Hoca’nın hocasıydı. O da anneme abla
derdi. Dolayısıyla ben de ablasının oğlu olarak otomatikman yeğeni oluyorum.” diye başladığı
konuşmasında tarih, siyaset ve devlet idaresi ile ilgili çok dikkate değer şeyler söyledi.
Daha sonra söz alan Selçuk Üniversitesinin çiçeği burnunda rektörü Sayın Prof. Dr. Mustafa
Şahin: “Bendeniz Selçuk Üniversitesinin Rektörü olarak ilk konuşmamı burada, saygıdeğer hocama
vefa gecesinde yapıyorum.” diye başladığı konuşmasında Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp
Fakültesinde ihtisas yaparken Kafalı Hoca’nın oğlu Ertuğrul Bey ile ev arkadaşı olduğunu, Tıp
Fakültesi Hastanesinde, Hastane Müdürü’nün bir hemşire hanıma çok kaba bir davranışı sebebiyle
müdüre haddini bildirdiğini, bunun üzerine üniversiteden atılma talebiyle üniversite disiplin kuruluna
sevk edildiğini, Mustafa Kafalı Hoca’nın Kayseri’ye kadar gelerek kendisini alıp Erciyes
Üniversitesinin o tarihteki Rektörü Merhum Naci Kınacıoğlu Hoca’ya götürdüğünü, rektör hocaya
hitaben: “Naci bak, bu delikanlıya yapılan herhangi bir cezaî uygulamayı oğlum Ertuğrul’a yapılmış
sayarım.” deyip kendisine de “Hadi sen git.” dediğini ve disiplin soruşturmasının bir anda
kaldırıldığını sitayişle anlattı.
İşte vefa denen insanlık meziyeti bu olsa gerek… Hem hocanın genç bir öğrenciye gösterdiği
hem de yıllar sonra rektör olan Mustafa Şahin Bey’in hocaya gösterdiği kadirbilirliğe bakın.
Mustafa Kafalı Hocam ile ilgili hatıralarımı, tanışıklığımızı ve acizane duygularımı, yine aynı
derneğin Buğra Yayınevi ([email protected] , 0332 351 05 15) ile müştereken hazırladığı
“İnsan Ona Derler ki Yaşar Hatıralarla Mustafa Kafalı’ya Vefa” başlıklı kitapta “Prof. Dr.
Mustafa Kafalı Ağabeyimiz, Hocamız, Aile Büyüğümüz” başlıklı yazımda ifade etmeye çalıştım.
Burada onları tekrarlayacak değilim. Ancak kısaca yazmak icap ederse: Mustafa Kafalı Hocam 20
Ocak 1934’te Konya’ da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini doğduğu şehir Konya’ da tamamladı. 1953
yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Kürsüsü’ne girdi ve buradan 1959
yılında mezun oldu. Üniversiteye başladığı ilk yıllardan itibaren aynı zamanda Ulus’taki tarihî Türk
Ocağı Binasının, Türk Ocakları Genel Merkezi’nin müdavimlerindendi. Türk Ocaklarının Gençlik
Kolları Başkanlığından sonra da kendisinden sonraki gençlere ağabeylik yapan bir insandı.
Daha sonra üniversite hocalığına geçti ve 1960 yılında Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın asistanı
olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Umumi Türk Tarihi Kürsüsü’ne intisap etti. 1962
yılında kendisi gibi tarihçi olan Sevgi Kafalı (Ülkücülerin Ablası) ile evlendi. 1975 yılında Bağdat
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin davetini kabul ederek iki yıl müddetle burada misafir öğretim
üyesi olarak bulundu. Irak Türklerinin millî ve kültürel meseleleri ile yakından ilgilenerek bunları
kaleme aldı. 1977 yılında yurda dönen Mustafa Kafalı Hoca’mız, 1979 yılında “Çağatay Hanlığı
(1227-1345)” adlı profesörlük takdim tezini sunup Rusçadan liyakat imtihanını vererek profesörlük
payesini aldı. Ama kadrosuzluk sebebiyle ancak 1982 yılında profesörlük kadrosuna geçebildi. Aynı
yıl Konya Selçuk Üniversitesinin Kurucu Rektörlüğüne atanan rahmetli Prof. Dr. Erol Güngör
Hoca’nın da davetini kırmayarak Selçuk Üniversitesi’nin kurucu öğretim üyeleri arasında yer aldı ve
doğup büyüdüğü şehre hizmet etme imkânını buldu.
Arkasından 1984 yılında, hocanın Türk Milliyetçiliği fikrine hizmet ve gayretlerinden rahatsız
olan 2. Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı kararıyla Konya’dan ayrılmak zorunda bırakıldı. 1984 yılı
Ocak ayında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı
öğretim üyeliğine getirildi. 1985 yılında Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Müdürlüğü’ne tayin edildi ve burada da yüzlerce insana da yüksek lisans ve doktora yapma imkânı
sağlamış oldu. Bu dönemde akademik eğitim alan pek çok öğretim üyesi, yardımcı doçent, doçent ve
profesör olarak çeşitli üniversitelerde hizmet vermektedir.
Kafalı Hoca, Ankara’da yaşadığı uzun yıllar ilk gençlik yıllarında olduğu gibi Türk
Ocaklarının da faal bir üyesi olmuş ve defalarca Türk Ocakları Genel Merkezi Merkez Heyet Üyeliği
yapmıştır. Uzun yıllar Türkiye’yi tabiri caizse adım adım gezerek Türk tarihi ve Türk Milliyetçiliği
üzerine yüzlerce hitabette bulunmuştur.
Türk Tarih Kurumu asli üyesi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Danışma kurulu üyesidir.1
Ağustos 2001 tarihinden itibaren kendi isteğiyle emekli olmuştur.
İlk gençlik yıllarından itibaren kırk yılı aşan akademik hayatında ve hâlen Türk Milliyetçiliği
davasının yılmaz bir müdafiî olan Kafalı Hoca, siyasete hiç hevesi olmadığı hâlde 1979 senato ara
seçimlerinde Rahmetli Türkeş Bey’in davet ve ısrarını kıramayarak Milliyetçi Hareket Partisinden
senatör adayı olmuştur. Aday olurken de şimdikilerin aksine “Aman ha beni seçilecek sıraya
koymayın üniversiteden ayrılmak istemiyorum.” diyecek kadar da feragat timsali bir insandır.
Hocayı anlatmaya sahifelerin yetmeyeceği muhakkak. Sadece söz konusu kitabın arka
kapağında değerli ağabeyimiz Kayseri’nin ak saçlı Ülkücüsü Mustafa Öztürk Bey’in hoca ile ilgili şu
cümleleri hepimizin duygularına tercüman olacak niteliktedir:
“Kafalı Hoca, Mete devrinde yaşasaydı bir ordunun komutanı olurdu; Fatih devrinde
yaşasaydı serdar yapılır ülkeler fethedilirdi. Yaşadığı çağda kıymeti bilinmedi, bir üniversiteden
ötekine dolaştırıldı, mağdur edildi. Ancak o, hiç eğilmedi, iktidarlara dalkavukluk yapmadı, sözünü
dosdoğru söylemeye devam etti.
Kafalı Hoca, Çin Seddi’ni defalarca aşan, Anadolu’yu fetheden, Mohaç’ta savaşan Türk Alp
tipinin yani Türk yiğitliğinin 20. ve 21. yy.da yaşayan temsilcilerinden biridir. Bu yüzden onu çok
seviyor, onun izinde yürüyor olmaktan mutluluk duyuyoruz.”
Kafalı Hoca’ya Saygı Gecesinde gözlerim MHP, Türk Ocakları ve Ülkü Ocakları Genel
Merkezinden birilerini aradı. Ama heyhat… Vefa birileri için hâlâ İstanbul’da bir semtin ve bir
bozacının adı olmaya devam ediyor. Ne diyelim… Baht utansın…
“Kıymet bilmeyenler, kıymet yetiştiremezler. Kıymet yetiştiremeyenlerin de kıymeti yoktur.”
Vesselam…