1. uluslararası istanbul çocuk tiyatrosu festivali

Transkript

1. uluslararası istanbul çocuk tiyatrosu festivali
a
cy
pe
a
cy
pe
cy
a
pe
a
pe
cy
cy
a
pe
pe
cy
a
a
pe
cy
pe
cy
a
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri
yon: A. Nalân Özübek Tiyatro
kuk Danışmanı: Fikret İlkiz Of­
5/3
Müdürü: Tiyatro Yapım Yayıncı­
Kulübü-Satış-Abone: Sedat Bil-
set Hazırlık: Tiyatro Yapım Bas­
Telefon: (0.212) 293 72 77 -
lık 77c. ve San. Ltd. Şti adına:
gin-Murat Güler Çocuk Tiyatro­
kı: Stil Matbaası Abone Bedeli:
251 77 89 - 243 09 37
Mustafa Demirkanlı Genel Ya­
su
5.000.000.
(0.212)252 94 14
yın Yönetmeni: Dikmen Gürün
Atay Asistan: Ahmet Ortaçdağ
Bedeli: 6.000.000.- TL Yurtdışı:
Posta Çeki: Tiyatro Yapım 655
Yazarlar: Ahmet Cemalr Ahmet
Halkla İlişkiler Müdürü: Gülsün
100 DM/50 $ Tiyatro Yapım
248 Banka Hesap No: T. İş Ban­
Levendoğlu,
Paydak
Erkut
Yayıncılık Tic. ve San. Ltd. Şti.
kası, Cihangir Şb. 197 245
Anburnu Dizgi: Nuray Lale Hu-
Firuzağa Mah. Ağahamamı Sok.
Yazı İşleri: Aysel
Kartal, Nihal Kuyumcu Redaksi-
Proje
Duygu
Sorumlusu:
Teknik
Müdür:
- Kurumlar Abone
Cihangir-80060
İstanbul
Fax:
HAZİRAN 98
SAYI 82
400.000.-
A
Y
L
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D
E
R
G
İ
S
İ
EDİTÖRDEN Dikmen Gürün/ S. 12
HABERLER/S.13
İZDÜŞÜM Ahmet Levendoğlu / S. 16
DOSYA: 1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ S. 17
pe
cy
a
Dynoma Theater/Kanada "Duvar" S. 18
INTERNATIONAL
ULUSLARARASI
İSTANBUL
İSTANBUL
La Terro Nuova Sokak Tiyatrosu/
CHILDREN'S
ÇOCUK
THEATRE
TİYATROSU
İtalya "Salti in Banco"S. 20
FESTİVAL
FESTİVALİ
AND
VE E Ğ İ T İ M
Rijeka Kukla Tiyatrosu/Hırvatistan
PROGRAMI
WORK-SHOP
"Alice Harikalar Diyarında" S. 22
La Carrerarie Topluluğu/Fransa "Prizma" S. 24
Quicksilver Tiyatrosu/İngiltere "Bebek Sevgisi" S. 26
Els Aquilinos Tiyatrosu/İspanya "Harf Çorbası" S. 28
Ankara Deneme Sahnesi/Türkiye "Memiş Dayı" S. 30
Özbek Devlet Gençlik Tiyatrosu/Özbekistan "Kibritçi Kız" S. 31
Grips Tiyatrosu/Almanya "Dikkat Sınır" S. 32
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları/Türkiye "Alaaddin'in Sihirli Lambası" S. 33
Yunanistan Ulusal Tiyatrosu/Yunanistan "Kadınlar Birleşiyor" S. 34
Mixed Topluluğu/Kanada "Aile" S. 35
SÖYLEŞİ: OKYANUS ÖTESİNDEN BİR AGUSTO BOAL TİYATROSU
ve "MIXED COMPANY" Nihal Kuyumcu I S. 36
TANITIM: FESTİVALE KATILACAK OYUNLAR NASIL SEÇİLDİ Duygu Atay / S. 38
TANITIM: EĞİTİM SEMİNERİ SONA ERDİ Duygu Atay / S. 40
PERDE ARASI Ahmet Cemal/ S. 44
a
DOSYA: II. ULUSLARARASI BOĞAZİÇİ FESTİVALİ S. 45
pe
cy
DOSYA: "26. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ Der. Aysel Kartal S 50
SÖYLEŞİ: YOLCULUK ve "KAZALAR" Ahmet Ortaçdağ / S 56
SÖYLEŞİ: MICHAEL JOYCE ve "MATRUŞKA" Gülsün Paydak / S. 58
11
EDİTÖRDEN
Dikmen
Gürün
Sanat ve sanatçı kavramlarının
gelişigüzel tartışıldığı şu günlerde bir
anımsayış.
Muhsin Ertuğrul'un 24 Aralık 1948'de
konservatuvarı bitirerek, tiyatro
sahnesine adım atan öğrencilerine
öğütlerinden alıntılar...
Okuldan, Tiyatroya,
Öğrencilikten Sanatkârlığa geçen
arkadaşlara:
Sanat bir yaratma hadisesi, sanatkâr da
bir yaratıcıdır. Her yaratış bir ıstırap, bir
acı çekiş mahsulüdür. Tıpkı çocuk
a
doğuran bir ananın ıstırabı, acısı gibi.
cy
Bizim sanatta yaratma hadisesi
provalarla başlar. Prova ederken ve aynı
sahneyi bir daha tekrar ettiği halde
yapamazken, aczi karşısında kıvranırken
sanatkârın çektiği ıstırap, duyduğu acı
pe
ömrünü törpüler.
Bizim sanatımız dünyanın en mukaddes
sanatıdır. Tiyatro bu kudsiyetin
mabedidir. Bir mabede yakışan
hörmetle, ciddiyetle bu sanata
yaklaşmamız lazımdır.
Bu işi, yukarda açıkladığım ciddiyetle,
alamayacak yaradılışta olanlara tavsiye
ederim, yol yakınken kendilerini daha
kolay zengin edecek başka iş arasınlar.
Kendilerini tam manasıyla bu sanatın
esiri addetmeyenler bu iste
ilerleyemezler.
Ve ben bu tarzda çalışılmayan yerde
yaşayamam
HABERLER...
Ölümünün 35.
Yılında Nâzım
Hikmetin
Tiyatrosu
Nâzım Hikmet Vakfı 3 Haziran'da, 10.
Uluslararası İstanbul Tiyatro FestivaTi
Mayıs, 1-2-3 Haziran'da saat 19.30'da
sahnelenecek. Oyunun baş karakteri
Nodosky, kendi kabuğuna çekilmiş
görünmez bir gölge. Oysa, Çariçe'nin
davetine erişmiş, kısa bir dönem de
olsa, şiirleriyle Gürcüstan köylerinde
halkın gönlünde taht kurmuş güçlü bir
şair. Hemen ardından gelen Ekim
devrimi ve özellikle sevdiği kadın soylu
Galida Aleksiyeviç'in Bolşeviklerce idam
edilmesi, hayatını altüst etmiş, bundan
birkaç sene sonra da Türkiye'ye
sığınmasına neden olmuştur. 1950'li
yıllarda Gürcistan'da bulaşıkçılık yapan
Nodosky'nin sevgi dolu hayatını
anlatıyor. Ebru Tekündüz'ün yönettiği,
Kadirşan Tarhan'ın yazıp müziğini
bestelediği oyunun oyuncuları da yine
Robert Kolej mezunları, öğrencileri ve
öğretmenleri.
Melina
Mercuori'nin
Hayatı
Londra'da
Sahneleniyor
Yönetmen Barış Geliloğlu, Yunanlı
topluluk Theatre Lab Company ile
"Melina" adlı oyunu Londra 'da
sahneliyor.
Tiyatroya 1983 yılında Ortaköy Kültür
Merkezi'nde amatör gruplarla çalışarak
pe
cy
a
Mitos Boyut'tan
Grips
Oyunları - 1 "
kapsamında Nâzım'ın ölümünün 35.
yılı nedeniyle bir panel düzenliyor.
Panelin konusu"Nâzım Hikmet'in
Tiyatrosu". Nâzım Hikmet Vakfı,
tiyatrosu daima şiiirinin gölgesinde
kalan, oyunları sahnelenmek yerine
şiirleri oyunlaştılan Nâzım Hikmet'in
oyularını yaşanılan zamana taşımakta
kararlı olduğunu gösteriyor. Nâzım
Hikmet Vakfı Kültür Merkezi'nde saat
17'de gerçekleştirilecek olan paneli
Nevzat Şenol yönetirken Cevat Çapan,
Kenan Işık, Yılmaz Onay ve Ergin Orbey
konuşmacı olarak katılıyorlar.
"Gizlenmiş
Gölgeler
Senfonisi"
Robert Kolej Mezunları, çalışanları ve
öğrencilerini hazırladığı "Gizlenmiş
Gölgeler Senfonisi " adlı oyun Robert
Kolej Suna Kıraç Sahnesi'nde izleyicilere
sunulacak. Sevgi, hoşgörü ve aşk
üzerine yazılmış bir oyun olan
"Gizlenmiş Gölgeler Senfonisi" 30
MitosBoyut Yayınları Çocuk Oyunları
dizisinin ikinci kitabı olan "Grips
Oyunları-1" adlı çevirileri yayımlandı.
Almanya'nın en ünlü çocuk tiyatrosu
olan Grips'in belli başlı oyunlarını
kitaplaştırmayı sürdürecek olan
yayınevi, üç oyunu tek kitapta toplamış.
"Ketçaplı Spagetti", "Gök, Toprak,
Hava ve Deniz", "Bella Patron ve Bulli"
isimli Volker Ludvvig ve Reiner
Hackfeld'in yazdığı oyunları, dergimiz
çocuk tiyatrosu pedagogu ve yönetmen
arkadaşımız Duygu Atay çevirdi.
başlayan, Şahika Tekand'ın tiyatro
kursunda devam eden, halen The
Central School of Speech and
Drama'da master yapan Geliloğlu,
çeşitli ülkelerde vvorkshop'lara da
katıldı. Bu vvorkshop'lar sırasında
tanıdığı Yunanlı grubun, bu projede
yönetmenlik yapması teklifini kabul
etti. Oyun öncelikle ünlü bir oyuncu,
sonra da Kültür Bakanı olan Melina
Mercuori'nin yaşamını anlatıyor. Vordvil
tarzı oyunda, çocukluğundan cuntaya
kadar olan dönemde, Mercuori'nin
yaşamındaki önemli insanlar ve olaylar,
filmleri, aşkları ve acıları, Cannes'a
Nevvyork'a gitmesi, Broadvvay'de
sahneye çıkması yer alıyor. Mercuori'yi
deneyimli Yunanlı aktirist Anastasia
Revi canlandırıyor. Grup gelecek yıl
oyunu Türkiye'de de oynamak için
girişimlerde bulunuyor. Oyunda diğer
görev alanlar ise: Dekor-kostüm; Maria
Konomis, Film ve Video Düzeni; İrene
Vachilioti, Işık ve Ses Düzeni; Theodore
Spyrou, Makyaj; Lena Zouma, Piyano;
Dimitris Dimitsos.
• Drama yaşam modelini çıkardığımız ve
içinde kendi yerimizi daha iyi anladığımız
bir araçtır.
•Dramada insani durumların içine
girme, onlara tepki vermekle
değişkenleri değiştirebilme, arıtabilme
olanağı da sağlanır.
• Doğaçlamada karakter yaratma, bir
başkası olma ise dramın temel
sorunsalıdır.
•Popüler kültür, globalleşme yoluyla
tüm dünyada ortak/benzer öyküler
yaratılıyor.Buna alternatif olarak drama
yoluyla kendi öykülerimizi kurmamız
gerekir.
•Dramada yaratılanın biricikliği, tekliği
ve tam bu biçimde böylesi bir eserin
varlolmadığı ve bunun bir sanat dalının
ürününü temsil ettiğinin hem drama
yaptıranlar hem de yapanlar tarafından
bilinmesi önemli.
Bu çalışmada özellikle dramada
doğaçlamanın önemi, doğaçlamayı
hazırlama, doğaçlamada odak, gerilim,
doğaçlamanın başlama ve bitiş zamanı,
rol kartlarını kullanma, öykü anlatmada
yöntem, temadan yola çıkarak oyun
kurma, dramada araştırma, drama süreci
gibi kavramlar üzerinde genişçe duruldu.
pe
cy
Bu yıl ilk mezunlarını verecek olan
Akademi İstanbul Tiyatro bölümü, Işıl
Kasapoğlu ve Ahmet Levendoğlu
atölyesi öğrencilerinin hazırladığı iki
oyun sahneleyecek. Işıl Kasapoğlu
Atölyesi'nin hazirladığı "Şeytanlar "adlı
oyun daha önce de çeşitli festivallerde
sahnelendi. Ahmet Levendoğlu
Atölyesi'nin hazıladığı "Pozisyon Ofsayt"
ise iki yıldır sürdürülen yoğun
doğaçlamalar sonucunda oluşturuldu.
Öğrenciler oyunlarını ilki bu yıl 21-23
Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek
olan "Akademi istanbul Şenliği"
çerçevesinde Aziz Nesin Sahnesi'nde
oynayacaklar. "Pozisyon Ofsayt" adlı
oyun, 21-22 Haziran, saat 20.30'da,
"Şeytanlar" ise 23 Haziran saat 20.30
da sahnelenecek. "Pozizyon Ofsayt"
ayrıca, Enka Vakfı Kültür Programı
kapsamında, Sadi Gülçelik Spor
Sitesi'nde saat 21.15'te oynanacak.
liderlik/öğretmenlik yapanlarla iki
konferans ve dört atölye çalışması
sırasında yoğun etkileşimler yaşadı.
"Öğretim Programında Drama",
"Eğitimde Drama ve Tiyatro", "Drama
Öğretmeninin El Kitabı" gibi kitapları
bulunan Somers, 5 günlük yoğun
eğitim programınında şu konular üzerine
eğildi.
a
Akademi
İstanbul'dan İki
Oyun:
"Şeytanlar" ve
"Pozisyon
Ofsayt"
Ankara'da John
W. Sommer İle
Drama
Çalışmaları
Exeter Üniversitesi Eğitim Fakültesi
öğretim üyesi John Somers British
Counsil'in desteğiyle Çağdaş Drama
Derneği'nin konuğu olarak 21-26 Mayıs
tarihleri arasında Ankara'daydı.
Somers; Çağdaş Drama Derneği'nin
üyeleri, üniversitelerin tiyatro drama
derslerini veren öğretim üyeleriyle,
eğitim fakülteleri bölümlerinden
ilgilenenlerle ve doğrudan eğitimde
drama ve eğitimde tiyatro alanında
14
Kocaeli Bölge
Tiyatrosu
5. Drama
Seminerleri
Kocaeli Bölge Tiyatrosu'unun
düzenlediği 5.Drama Seminerleri ve
Dönem Sonu Oyunları Festivali 6-14
Haziran tarihleri arasında
gerçekleştirilecek.
Kocaeli Bölge Tiyatrosu'nun 1979
yılında kurs olarak başlattığı eğitim
çalışmaları, 1986 yılında yaş gruplarının
belirlenmesi ve müfredat
oluşturulmasından sonra "Özgün
Eğitim" adını aldı. Yaygın Eğitim ve
Özgün Eğitim programlarına alternatif
olarak üretilen ve "Eğitimde Yaratıcı
Drama " çalışmalarının sonucu olan
"Özgün Eğitim" programı, okul
görünümünde kendini geliştirerek,
kesintisiz olarak 1993 yılına ulaştı.Eğitim
gruplarının çoğalması ve eğitimin
oyunculuk yanının ağır basması ile
Dönem Sonu Oyunları adı altında.
Drama Seminerleri Festivali düzenlendi.
Böylece İzmit Sanat Evi (İSEV) projesinin
Tiyatro kolu tamamlanarak bu oluşum
Kocaeli Bölge Tiyatrosu bünyesinin
dışına alınmış, atölye sahne- laboratuvar
sahne ve oda tiyatrosunu da içinde
barındıran tesislerle Eğitim Birimi
yaratılmış oldu. Bu birimde eğitim gören
bütün grupların sokak çalışmaları, drama
çalışmaları ve klasik çalışmaları (salon
oyunları) festivalimizin çatısını oluşturdu.
KBT, "Drama Seminerleri ve Dönem
Sonu Oyunları Festivali"ni uluslararası
platforma taşımak için çabalarını
sürdürüyor. Bir yandan, Avrupa
ülkelerinde geliştirilen biçimleri
öğrenmek için seminerlere gidiliyor,
bilgiler İzmit'e taşınarak, hizmet içi
eğitimde çalıştırıcılara öğretiliyor, diğer
yandan KBT profesyonel ve yarı
profesyonel gruplarının yıl içi oyunları bir
araya getirilerek eğitim gruplarıyla
festival birlikteliği yaşanıyor.
KBT'nun 5. Drama Seminerleri gösteri
programında Hakkari'de Bir Mevsim,
Azizname 95, Sen Ben Yok Biz Varız,
Çevreci Şirinler, Tavuk Vak'asının Epik
Komedyası, Ormanın Bekçileri, Yaşasın
Gökkuşağı, Bir Elin Nesi Var İki Elin Sesi
Var, Barış Gezegeni adlı oyunlar yer
alıyor.
FESTİVALİ
6 -14 HAZİRAN 1998
AMATÖR TİYATROLAR BİLDİRİSİ
1997 Yılında,20-21 Mayıs tarihlerinde Denizli'de yapılan"Denizli Amatör Tiyatrolar
Kurultayının ikinci aşaması
30-31 Mayıs 1998 tarihlerinde Ankara'da "Mamak Amatör Tiyatrolar
Kurultayı"olarak gerçekleştirildi.
Mamak Kurultayı, Denizli Kurultayı sonuç bildirgesinde yer alan "Amatör Tiyatroların
bir ülkede, tiyatronun sanatın kültürün gelişiminin vazgeçilmez kaynakları olduğu
kararını ve örgütlü toplumun, yarının dünyasını kurmadaki önemini bir kez daha
vurgulayarak "Türkiye Amatör Tiyatrolar Birliği" adı altında bir yapılanmayı kabul
etmiştir.
Anadolu Amatör Tiyatrolar Birliği, İstanbul Amatör Tiyatrolar Çevresi, Karadeniz
Tiyatrolar Birliği gibi 30'a yakın topluluğun temsilcilerinin yanında ülke genelinde 26
tiyatro topluluğu da kurultaya katılmıştır. Ülke bazında "üretim"! esas alarak
örgütlenme gereğini duyan Kurultay, amatör tiyatro kavramının da günümüz
koşullarında yeni ve özgün bir tanıma kavuşturulması gereğini ortaya koymuştur.
a
Örgütlenmenin tabandan, daha geniş katılımlı bir yapıya kavuşturulması için geçici
organlarını seçen kurultay, her bölgeden çalışma yapabilecek temsilcilerden oluşan
pe
cy
bir "Örgütlenme ve İzleme Komisyonu" oluşturmuştur.
Örgütlenme ve İzleme Komisyonu, bu yılın Kasım ayı içinde Ankara'da yapılacak
3.Kurultay aşamasına kadar, oluşumun hukuksal çerçeveye uygun müzik taslağını
hazırlamak, yeni üye katılımlarını sağlamak üzere görevlendirilmiştir.
Amatör Tiyatrolar Birliği, ülkemizin kültürel dokusunu değerlendirmek, yerel tiyatro
oluşumlarını geliştirmek, tiyatro hareketinin kan dolaşımını sağlamak, ülkemiz tiyatro
sanatının politik, teknik ve sanatsal sorunlarına çözüm yolları aramak, sanat
yaşantımızdaki yoz gidişatı ve tıkanıklıkları aşmak, sanat üretimine karşı her türlü
müdahaleye karşı durabilmek için çalışacaktır. Bu amaçla birlik, bugüne dek ulusal ve
uluslararası alanda büyük bir özveri ile yaratılan etkinlikleri, denemeleri, özgün ve
yaratıcı çalışmaları desteklemek, tiyatro sanatına yapılan katkıları ve birliktelikleri
daha da boyutlandırmak için örgütlülük düzeyini daha da yüksetmek gereğini duyan
tüm amatörlerin bu yapılanmaya katılmalarını beklemektedir.
Kurultay, sanata, tiyatroya karşı uygulanan sindirme anlayışına karşı çıkmış, Kocaeli
Bölge Tiyatrosu, Can Şenliği Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu ve daha önce nice
topluluğun yasaklarla karşılaşmasını, son olarak da Trabzon'da Ankara Ekin Tiyatrosu
oyuncularının, seyirci karşısında iken sahneden indirilmelerini kınamış ve bundan tüm
duyarlı kesimlerin utanması gerektiğini dile getirmiştir. Kurultay, ülkemizde düşünen,
tasarlayan ve yaratan insan kaynağına ihtiyacın tiyatro ile, bilimle, sanatla
varedilebileceğini bu anlamda amatör tiyatrolar birliğine de görev düştüğünü,
okullararası tiyatro şenliklerinin bu kapsamda umut verici olduğunu,
desteklediklerini, eğitimde, öğretimde, insan kaynağının yetişitirlmesinde sanatın,
tiyatronun işlevinin daha niceleri tarafından tezelden algılanması gerektiğini
vurgulamıştır.
Yaşasın Amatör Tiyatrolar Birliği
15
İZDÜŞÜM
Ahmet
Levendoğlu
BAHAR BİTİMİNDE MOLİERE ya da?..
10. Uluslararası istanbul Tiyatro Festivali'nde "Güz Bitiminde Moliere ya da Kibarlık Budalası" adlı oyun
I.B.Ş. Şehir Tiyatrolarınca sunuldu. Ortaya çıkan gösterinin niteliği üzerinde söylenecek çok şey olmalı.
Bu, elbette benim değil, eleştirmenlerin işi. (Sanatta "yapan" konumunda olanın çitin öte yanına
atlayarak "değerlendirilen" konumuna geçmemesi gerektiğine, yeri geldikçe değiniyorum.)
Ben burada, oyunun ve onun basına yansımalarının beni düşündüren kimi yanları üzerinde durmak
istiyorum:
21 Mayıs tarihli Cumhuriyet'te, yönetmen Mehmet Ulusoy ve oyun programlarında "yazar ve
dramaturg" olarak belirtilen Turgay Nar ile yapılan söyleşi yer aldı. Ulusoy bir yerde şöyle diyor: "Ben
öncelikli olarak Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere uyarlamalarından ve çevirilerinden yararlanmak istedim.
Ancak yapılan tüm araştırmalar sonuçsuz kaldı ve bu uyarlamalarla çeviriler bulunumadı. Bunun üzerine
'Kibarlık Budalası'ndan yola çıkılarak yeni bir metin oluşturuldu." Bu, ilginç bir açıklama. "Yapılan tüm
araştırmalar sonucu" ünlü "Moliere - Ahmet Vefik Paşa Külliyatı" ele geçirilememiş mi? Oysa benim
kitaplığımın raflarında duruyor Külliyat, kırmızı ciltleri içinde. Keşke bana sorulsaydı da yardımcı
olsaydım, diye geçiriyorum içimden. Söyleşide Turgay Nar da "Yapıtın (Kibarlık Budalası'nın) Ahmet
Vefik Paşa uyarlaması bulunsaydı onu günümüze aktaracaktım." diyor. Bunun üzerine Turgay'a
Külliyat'a ilişkin soru yönelttim. O da, Şehir Tiyatroları kitaplığında Külliyat'ı bulduğunu; içindeki oyunlar
dökümünü taradığını; onların arasında (sonradan "Kibarlık Budalası" Türkçe adıyla çevrilmiş olan) "Le
Bourgeois gentilhomme"un bulunmadığını söyledi.
cy
a
Dediği doğru Turgay'ın. Ancak ona, herhalde gözünden kaçmış olan şu önemli bilgiyi aktardım:
Külliyat'ta "Savruk"un (L'Etourdi) önsözünde şöyle deniyor: "(Ahmet Vefik Paşa'nın) neşredeceğini
kaydettiği Aşkı Musavvir=L' Amour peintre ve Pırpırı Kibar = Le Bourgeois gentilhomme piyesleri
neşredilmemiştir." Külliyat'ta yer almayan Le Bourgeois Gentilhomme (Pırpırı Kibar) sonradan basılmış
da değil, bendeki çeşitli bibliyografik kaynaklara göre. Yani "bulunması" zaten söz konusu değil. Bu
nedenledir ki Turgay Nar, kendi deyişiyle "Moliere'in oyununun iskeleti üstüne kurduğu başka bir
oyun"da Ali Süha Delilbaşı'nın "Kibarlık Budalası" çevirisinden yola çıkmış.
pe
Kaynaklara dalmışken, "Kibarlık Budalası"nın bizde (Cumhuriyet döneminde) kaç kez sahnelenmiş
olduğunu merak ettim. "Devlet Tiyatrolarında oynanmış oyunların Bibliyografyası", oyunun Devlet
Tiyatrolarfndaki yapım sayısının 3 olduğunu belirliyor. (1943-44, 1946-47, 1959-60). Şehir Tiyatroları
yapımlarına ilişkin bilgiyi de dramaturg H. Zafer Şahin'den rica ettim ve aldım: Orada da (1941-42,
1954-55, 1969-70'te olmak üzere) 3 kez sahnelenmiş;. Kaynak taramasının sonraki adımında ("Tiyatro
Ansiklopedisi - Aziz Çalışlar", "Tiyatro Bibliyografyası", "Devlet Tiyatroları'nda oynanmış. (...)" adlı
kaynaklardan) 30'u aşkın Moilere oyunundan tümüne yakınının Türkçe'ye çevrilip yayımlandığı,
sahnelenenlerin ise toplam Moliere oyunları sayısının yaklaşık yarısı olduğu belirlendi. (Bunların çoğu
da birden çok kez sahnelenmiş). Tablo bu iken ve Şehir Tiyatroları ile Mehmet Ulusoy buluşmasından
amaçlanan da "bir Moliere oyunu sahnelenmesi" olduğuna göre, acaba "el değmemiş" bir Moliere'e
"el atmak" yerinde olmaz mıydı?
"Güz Bitiminde Moliere ya da Kibarlık Budalası" bir Moliere oyunu üzerine kurulu bir başka oyun olma
gibi, uyarlamadan öte bir "iddia" taşıyor. Bu yükün iyi taşınabilmesi için; oyunun yaratıcıları, özellikle
yönetmen-yazar arasında üst düzeyde bir anlayış birliği ve uyum gerekir. Turgay Nar'ın bana
aktarımlarından çıkan, bunun böyle değil, tam tersine geliştiği. Nar'ın nahif ile grotesk arasında gidip
gelen şiirsel oyun yazım biçeminin Moliere'in kıvrak güldürüsüyle örtüşemeyeceği düşünülebilir belki.
Ama, oyun çalışmalarında Turgay'ın öne sürdükleri yaşanmış ise: Anlaşılmış olduğu üzere kendisinin
özet-taslak metni vermesinden iki ay sonra tamamlayıp sunduğu uzun metnin önemli bölümü "artık
geç" denerek dışlanmış, alınan bölümler de tutam tutam alınmış ise; yönetmen metinle pek
ilgilenmemiş, oyuncular metnin kimi bölümlerini kendilerine göre yazmışlar ise; bunların sonucu,
metinde beliren tutarsızlıkların yanı sıra kimi noktalarda Nar'ın repliklerde gizli meramı ters-yüz olmuş
ise... doğru şeyler olmamış demektir. ("İse" dediğime dikkat çekmek isterim.)
Bunun ötesinde, basılı tanıtım malzemelerinde (Moliere'le birlikte) "yazar" olarak tanımlanan Turgay
Nar'ın, ilk oyun sonunda sahnede selama çağrılışında "oyunun ön bölümünün yazarı ve dramaturgu"
biçiminde tanıtılması yakışık aldı mı, sorusu, çok kişinin aklına takılı kaldı. Sırası gelmişken, bir de şu
soru: Oyunu yaratanların tümünün selamda "resm-i geçit"e çıkarılması gerçekten gerekli mi?
16
pe
cy
a
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU
DUVAR
pe
cy
a
Topluluğun Adı: Dynamo Theatre yeni bir sözcükten yararlanıyorlar,
Ülkesi: Kanada çalışmalarını açıklamak için:
Oyunun Adı: The Wall"/"Duvar" Gençliğin atılgan, itici gücünü ön
Yaş Gurubu: 7-70yaş
plana çıkaran oyunlar yapmak.
Gösteri Yerleri: Muhsin Ertuğrul Sahnesi/Harbiye
Gösteri Günleri: 9-70 Haziran 1998 10.30/13.30
Duvar
Metin: Yvan Cote, Jacqueline Gosseli, Robert Dion, Daniel B. Hetu, Oyunda, dinamik bir müzik eşliğinde
Pierre Lecrec canlı, enerjik ve eğlendirici bir
Uyarlayan: Jacçues Lessard
konunun, akrobatik aksiyonlarla
Yöneten: Robert Dion
sunuluşunu görürüz. Ergenlik
Dekor: Michel Demers
Müzik: François Dupuis döneminde olan beş gencin değişen
Işık: Michel Beaulieu, Sabrina Steenhaut duyguları, heyecanları, birbiriyle olan
Oyuncular: Guillaume Chouinard, Anne Tessier, Catherine Pilon, ilişkileri, kimi zaman dokunaklı ama
Yvan Cote, Robert Drouin çoğunlukla neşeli bir atmosferde,
devinim ve sözcüklerden oluşan bir
portre biçiminde verilir izleyicilere.
Dynamo Tiyatrosu:
1981 yılında, La Troupe Circus adı
Bütün dekor, 3,5 m. yüksekliğindeki
altında kurulan Dynamo Theatre,
bir duvardan oluşur. Oyun, bu
dünya çocuk ve gençlik tiyatrosuna
duvarın önünde ve üstünde geçer.
yeni bir soluk getirmiştir. Sirk
Gençlerin özel oyun alanlarıdır
cambazlarının, akrobatlarının
burası. Duvarın kendisi, hem fiziksel
tekniklerini tiyatro ile birleştirerek
hem görsel biçiminin şiirselliğiyle,
kendi özgün tiyatrolarını
genç izleyicilerin ilgisini toplar,
yaratmışlardır. Akrobatik tiyatro da
Performatik bir kurguyla, oyunun
diyebileceğimiz bu tür, aksiyonları
sürekli tempolu, canlı ve merak
heyecanlı duygular haline getirir,
uyandıcı olması da hedeflenmiştir.
karakterler arası ilişkileri anlık
Çeşitli
akrobatik devinimlerle duvar
eylemlerle gösterir.
üstünde, bazen tepeüstü, bazen
tepeaşağı, bazen yanlamasına
Avrupa'dan Kuzey Amerika'ya kadar
yapılan hareketlerle, izleyicilere
büyük ses getiren Dynamo
heyecanlı anlar yaşatılır.
Tiyatro'su, oyunlarıyla neredeyse
Arada
oyuncular hareketsiz kalarak
sansasyonel bir hale gelmiştir.
yaşamdışı kalmış gibi görünen
Montreal'deki tiyatrolarında
fotoğraflar verirler. Konunun
çalışmalarını; ses ve nefes
tekniklerini akrobatik aksiyonlarla
anlaşılması çok kolay, görsel yanının
birleştirerek, bir tür performatif
ağır basması da, izleyicimizi oyunu
tiyatro üzerine yoğunlaştırıyorlar.
izlerken yormayacaktır
Kendilerini tanımlarken, tamamen
pe
cy
a
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
SALTI IN BANCO
Topluluğun Adı: La Terro Nuova Sokak Tiyatrosu
Ülkesi: italya
fişekler eşliğinde anlatıyorlar. Oyunun
finalinin komik ya da acıklı olma durumu
ise, izleyicilerin seçimine bırakılıyor.
pe
cy
a
Yaş Grubu: 8-80
Gösteriler: 8-9 Haziran, Rumeli Hisan (1500.000 TL) 10 Haziran, FatihÜnlü romantik baleden esinlenen bu
Eğitim Parkı (Ücretsiz)
gösteri, klasik dansın kodlanmış dilinden
77 Haziran, Kadıköy Meydanı (Ücretsiz)
kurtularak bir meydan gösterisine
Gösteri Saatleri: 27.00
dönüşüyor ve şarkıların anlatıma
katkısından da bolca yararlanıyor.
Yöneten: Luca Bruni
Kostüm ve Dekor: Cinzia Cutrone , Mario Ferrari
Çocukların ve büyüklerin birlikte
Müzik: Marco Schiavoni
izleyebileceği bir yapıya sahip olan oyun,
Işık: Andrea Taharrini
havai fişeklerle de destekli bir görsel
Teknik Asistan: Giovanni Torrisi
Oyuncular: Sara Biondi, Luca Bruni, Cinzia Cutrone, Mario Ferrari,
şölendir
Arianna Giovannoni, Sara Marinelli, Marta Santanicchia, Paola
Timitilli, Michele Volpi
Ünlü "Kuğu Gölü" Balesini İtalyan La
Terro Nuova Topluluğu almış, "Bir
Zamanlar Bir Kuğu Gölü Varmış" diye
yeniden yazmış, kendilerine göre
uyarlamış ve açık hava gösterisi haline
dönüştürmüş.
Bir gösteri ki konusu önemli değil artık.
Tuhaf görünüşlü kişiler, sürprizlerle dolu
bir yük arabasıyla alandan alana,
ülkeden ülkeye dolaşarak bir cadının
büyüsüyle kuğuya dönüşen kahramanın
öyküsünü anlatırlar. Bir süre sonra, bu
kahramanın tekrar insan olarak ortaya
çıkmasının getirdiği umut ve sevinç,
mutsuz insanların yeniden hayata
sarılmaları için bir güç oluşturur.
Cambazlar, dansçılar, sopa üstünde
yürüyenler ve oyuncular, bu alışılmamış
olayı müzik sesleri, su oyunları ve havai
20
pe
a
cy
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
ALİCE
HARİKALAR DİYARINDA
pe
cy
a
Topluluğun Adı: Rijeka Kukla Tiyatrosu koşarak geçtiğini görür ve derhal
Ülkesi: Hırvatistan peşine düşer. Tavşanı izler, hiç
gözden yitirmez ve gittiği her yere
Yaş Grubu: 7yaş ve üzeri gider. Böylece, hiç bilmediği Gösteri Yeri: Kenter Tiyatrosu / Harbiye
gerçekte var olmayan, bir dünyaya,
Gösteri Tarihi: 70-7 7-72 Haziran
harikalar diyarına yolculuk da başlar.
Gösteri Saatleri: 70.30 ve 13.30
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
Levvis Carrol'un dünyaca ünlü
romanından
bildiğimiz bu kukla
Yazan: Levvis Carroll
oyunu,
ilginç
bir sonla biter:
Yöneten: Zoran Muzic
Dramaturg: Davor Zağar Alis, yaşadığı serüvenlerden sonra
Artistik Proje ve Performans: Gordana Krebelj tekrar kendi dünyasına dönmüştür.
Müzik: Arşen Dedic Sanki hiç bunca zaman geçmemiş gibi
Işık Tasarım: Damir Babic aradan, yine annesinin sesini
Oyuncular: Karin Fröhlich, Snjezana Pirsljin, Almira Stjfanic, Sibila duymaktadır: "Kurabiye kavanozunu
Ceizek, Bozena Maletic, Zlatko Vicic, Branko Smiljanic, Andelko
kim aldı?" Alis çevresine bakınır.
Somborski, Zdenka Markovic
Kavanoz yanındadır, ama içindeki
kurabiyeler annesinin yaptıkları değil,
Karlı bir günde, küçük Alis evinde
o
gerçek dışı harikalar diyarından
kedisiyle oynamaktayken, annesinin
getirdikleridir.
mutfaktan gelen sesiyle irkilir:
"Kurabiye kavanozuna ne oldu?". Alis
kendisini savunmaya uğraşırken,
pencereden beyaz bir tavşanın
Ülkemizde örneğini pek izlemediğimiz
kara tiyatronun dünyada sergilenen
önemli örneklerinden birini
izleyeceğiz.
Video kasetten
izleyerek daha
fazla bilgi
sahibi olmak
mümkün,
ancak
çocukların
değişik
tekniklerin
kullanıldığı bu
oyunu uzun
süre
belleklerinden
silemeyecekleri
de bir gerçek
22
a
cy
pe
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
PRİZMA
Topluluğun Adı: La Carrerarie Topluluğu
Ülkesi: Fransa
a
Yaş Grubu: 8 yaş ve üzeri
Gösteri Yeri: Kenter Tiyatrosu/Harbiye
Gösteri Tarihi: 15-76-77 Haziran
Gösteri Saatleri: 70.30 ve 13.30
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
cy
Yazan: Maurice Merle ve Christian Rollet
Animasyon: Valene Moenne
Yöneten: Jean-Paul Delore
Müzik ve Performans: Mauhce Merle ve Christian Rollet
Işık ve Dekor: Jean-Cyrille Burdet
pe
La Carrerarie Tiyatrosu:
1972'de kurulan topluluk, ilk
gösterilerinden bu yana müzikle
birleştirdikleri bir tiyatro anlayışını
sürdürmektedir. Anlam ve biçim
arasındaki özgün ilişkilere gösterdiği
duyarlık da, özelliklerinden birini
oluşturur. Bir yazıdan, bir
enstrümandan yola çıkabilirler.
Örneğin müzisyenler, oyuncular,
araştırmacılar oyunların tekstlerini
birlikte oluştururlar.
Bir oyunda müzisyenler oyundaki
karakterleri canlandırırken,
oyuncular müzik yapar,
enstrümanlarla bir öykü anlatırlar.
Enstrümanlar, asal işlevlerinin
dışında, kullanılmadıkları süre içinde,
günlük kullanılan birer nesneye
dönüşürler. Müzisyenler de oyunlar
sırasında, sesleriyle ve vücutlarının
her parçasıyla, gösteriye katılırlar.
Her temsilde, farklı ve yaşanan anlık
hareketlerle metinler içinde müzikal
doğaçlamalar ortaya çıkar.
24
Oyunlarını büyük sahnelerde,
okullarda, kültür merkezlerinde,
sokakta, sinemalarda, kitaplıklarda
da oynarlar.
İzleyici - gösteri, dans - şarkı, metin müzik ilişkisi tam bir başarıyla
kurulur.
Hayalgücünün duygusallığı getirdiği
öyküler seçilir. Akrobatik estetiğin ve
müziğin birleştirildiği Carrerarie
Topluluğu, öncü bir tiyatro
yapmaktadır. Gençler ve çocuklar
için hazırlanan gösteriler, aynı
zamanda büyüklere de seslenir.
Günceldir ama güncel olanla alay
eder. Yaşamdan anlar gösterir. Ama
bunlar tiyatro anlarıdır ve zaman
içinde hiç yaşlanmadan dolaşırlar.
Zaten, bunun için çoğu kez ölüm­
süzdürler.
Prizma
Sinema perdesinde, Lili adlı küçük bir
kız kaybolur. Oyundaki iki müzisyen,
kızı geri getirmek için her türlü
çareyi denerler. Lili tutsaktır oysa.
Bu tutsaklıktan da, mutlu gibidir.
Görüntülerin ahengine uygun uçar,
bir o yana bir bu yana süzülür.
Yuvarlanır, güler, sözcükleri ağzında
yuvarlar, bağırır. Olağandışı
dünyalarda gezinir. Muz ağaçları ve
palmiyelerle dolu ormanlarda, her
şeyi yalayıp yutan yuvarlak
insanlar"ülkesinde, "Sürekli yere
düşenlerin" ülkesinde, "Gri sırtlı filler"
ülkesinde nesneler ve sözcükler,
şiirsel bir dairede buluşurlar ve küçük
kızın hayaline yerleşirler.
a
cy
pe
Uçan bir yaprakla da yolculuk yapar
Lili. Bir ayağın beş parmağına rastlar
sonra. Ardından kendisini karın
beyazlığında tutsak bulur. Sözcük ve
renk oyunları, biçim oyunları, iki
müzisyenin olağanüstü yorumlarıyla
birleşir.
Maurice Merle ve Christian Rollet
bize aynanın öbür yanına
geçebilmenin olanaklarını gösterirler.
Yazdıkları senaryoyu, Valerie
Moenne' in resimleriyle bir araya
getirerek, müzisyenlerin ve
sinemacıların dünyasını 45 dakikalık
bir gösteriyle birbirine
kaynaştırıyorlar. Oyunda,
görüntülerin ve müzisyenlerin
arasında kurulan ilişkiyle, görsel
betimlemelerden yoksun bir gerçeğin
kırıldığını görüyoruz. Bu
betimlemeler, artık şaşkınlık verici
hayalgücünün besini değildir,
gerçeğin ta kendisidir. Burada her
şey canlıdır. Komedyenler,
müzisyenler, seyircinin heyecanı,
soruları, inançları, hatta zaman
zaman görüntüler bile yaşam alanı
bulur.
Seyirciler salonu terk ederken,
dekordan bir parça da götürürler.
Cisimler cansız.
Ya biz, bizim ruhumuz canlı mı
dersiniz?
25
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
BEBEK SEVGİSİ
Topluluğun Adı: Quicksilver Tiyatrosu
Ülkesi: İngiltere
a
Yaş Grubu: 3-5yaş
Gösteri yeri: Afife Jale Sahnesi/ Ortaköy
Gösteri Tarihi: 16-17-18 Haziran
Gösteri Saatleri: 70.30 ve 13.30
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
pe
cy
Yazan: Carey English
Yöneten: Guy Holland
Işık: Christine VVhite
Dekor-Kostüm: Philip Engleheart
Sahne Amiri: Tracie Pang
Müzik: Steve Byme
Oyuncular: Vicci-Jade Smith, Keith Saha
Quiksilver Tiyatrosu:
1977 yılında, bugüne kadar
tiyatronun Genel Sanat Yönetmeni
olan Guy Holland tarafından
kurulmuştur, ingiltere'nin çeşitli
yörelerine turneler düzenleyerek,
oyunlarının tüm yurtta tanınmasını
sağlıyorlar.
Çocuğun toplumda tam bir birey
olduğu inancından hareketle, çocuk
tiyatrosu yapmanın yetişkin
tiyatrosundan daha önemli ve daha
zor bir iş olduğunu söylüyorlar.
Amaçları; oyunlarında aşağıdaki
ilkelerin gerçekleşebildiğini görmek:
İzleyicileri coşturmak, özgür
düşünceyi sağlamak, çarpıcı konuları
sunmak, oyunları izlerken
öğrenmelerini sağlamak. Quicksilver,
bunların dışında oyun yazımı üstüne
de çalışmalar yapmakta ve oyun
metninin, oyunu sahneleme ve
oynamak kadar önemli olduğunu da
26
düşünmektedir. Bu yazım grubu,
yönetmen ve oyunculardan
oluşmakta, koordineli bir biçimde
çalışmaktadır. Deneme, yanılma
yöntemiyle izleyicinin tepkisi
doğrultusunda oyunların doğruluğu
saptanıyor.
Bebek Sevgisi
Oyunun eksen karakteri Harry dört
yaşındadır. Çevresinin tüm ilgisini
üstünde toplamaya alışmış,
şımartılmıştır. Dekor, Harry' nin
odasıdır. Oda, oyuncak dinazorlar,
ayılar, kutularla doludur. Harry,
odasında oyuncaklarıyla mutlu
yaşarken, bir gün odada bulduğu bir
valizle birlikte, küçük Harry' nin tüm
yaşamı karışacaktır. Valizin içinden
bebek giysileri çıkar. Ölçer, biçer
giysileri Harry. Bebekler içindir
bunlar. Oysa o kocaman bir
çocuktur. Valiz de içinde
uyuyamayacağı kadar küçüktür,
bunlar kimin içindir o halde? Bu
arada odada olmaması gereken bir
şeyi daha görür Harry. Kocaman bir
karton kutu. Bunun ne işi var
burada? içini açınca kartonun,
şaşkınlığı daha da büyür. Kartonun
içinde bir bebek vardır, üstelik de
canlı. Peki bu nasıl buraya geldi?
Bahçede kocaman bir leylek mi var
yoksa? Olsa bile, bebeklerin leylekler
tarafından getirildiğine inanmıyordu
ki o. Aptalca bir açıklamadır bu ona
göre. Kuşlar yumurtlarlar, bebekleri
de anneler doğururlar. Bakıcısı da
gelmek üzereydi Harry'nin. O gelene
kadar şu bebekle oynayıp vakit
geçirmek hoş olurdu doğrusu.
Ama bebek Myra' nın başka
planları vardı ve niyeti
Harry'nin yaşamını altüst edip
dayanılmaz hale getirmekti.
Sevimli ve çocukça bir
söylemle, çocuklara öğüt
vermeden ince buluşlarla
sahnelenen oyun, seslendiği
yaş gurubu kadar, büyüklerin
de ilgisini çekecek biçimde
hazırlanmış
pe
cy
a
Büyümenin acılarını,
sıkıntılarını, güçlüklerini ve
nazlarını birlikte yaşarken,
küçük kızdardeşine dayanmayı,
kıskançlık göstermemeyi, onu
sevmeyi öğrenmesi gerektiğini
oyun boyunca anlayacaktır
Harry.
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
HARF ÇORBASI
Topluluğun Adı: Els Aquilinos Tiyatrosu
Ülkesi: İspanya
pe
cy
a
Els Aquilinos Çocuk Tiyatrosu:
1981 yılında küçük bir sirkte oluşan
topluluk, "Aquilino Harikalar Sirki"
Yaş Grubu: 8yaş ve üzeri
adıyla ilk gösterisini sunmuştur. O
Gösteri Yeri: Taksim Sahnesi/ Taksim
zamandan bu yana gösterilerini
Gösteri Tarihi: 17-18-19 Haziran
Çocuk Tiyatrosu oyunları olarak sür­
Gösteri Saatleri: 70.30 ve 13.30
düren
topluluğun, ülkemizde
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
oynayacakları "Sopa de Letras-Harf
Yazan: Gianni Rodari Çorbası" adlı çocuk oyunu, 1986'da,
Adaptasyon: Esther Prim İtalyan yazar Gianni Rodari
tarafından yazılmıştır. Bu oyun ve
Yöneten: Miquel Alvarez
Işık: Francisco Arribas topluluğun yetişkinler için yaptıkları
Kostüm: Esther Prim oyunlar da, pek çok ulusal ve
Müzik: Xavier Maristany uluslarası ödüller almıştır. 1993'ten
Oyuncular: David Lain, Miquel Alvarez, bu yana Fransa, İtalya, Portekiz,
Esther Prim Polonya, Almanya, İsviçre,
28
a
pe
cy
Yunanistan, Hırvatistan, Kanada,
ABD, Arjantin, Meksika, Kore ve
Pakistan'da, yaklaşık 2000 kez
oynamış ve çeşitli festivallere de
katılmışlardır.
Oynadıkları oyunları filme de
çekerek, çeşitli TV kanallarında diziler
halinde gösterilmesi sağlanmış, genç
seyircilerin bu yolla yönlendirilmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca sürekli okullarla
ilişki halinde olarak, kukla
gösterilerine küçük seyircilerin
ilgisinin artırılması hedeflenmektedir.
Harf Çorbası
Tom, yaşamının önemli bir
dönemecinde, bir gün yolda bir
çocuğa rastlayınca, kendi çocukluk
yıllarını anımsamaya başlar. Artık
tamamiyle unuttuğunu sandığı,
geçmişte yaşamış olduğu heyecan ve
duyguların su yüzüne çıktığını fark
eder. Yaşadığı evi, sokağını, okulunu
anımsar. Bir zamanlar gerçek, ama
şimdi onun için hayal olan bir
dünyayı... Bir yanılsamayla o günlere
dönerek, çocukluk döneminin
heyacanını yeniden yaşar. Yolda kar­
şılaştığı çocuk, Tommy ise, büyüme
hevesiyle doludur yalnızca.
"Harf Çorbası", gerçekle fantezileri
harmanlayarak, yaşamdaki ters
durumları ve zıtlıkları göstererek,
bunların tek ve aynı olgu haline
dönüşebildiğini anlatır bize.
Yönetmenin Ağzından:
Oyunda, aynı anda yaşanan iki ayrı
zaman anlatılır.
Yaşanan anda (bugünde), Tom'un
kişiliği ve geçmişteki çocukluk anıları
vardır.
Bu iki farklı zamanı anlaşılır kılmak,
(netleştirmek) için çeşitli renkler ve
görsel malzemeler kullanılmıştır.
Geçmişe ait anılar ve her şey, gazete
kupürleriyle kaplanmıştır. Günü­
müzde yaşananlar, kırmızı ve metalik
renklerle verilmiştir. Oyuncuların
hepsi kırmızı ya da gazete
kupürleriyle kaplanmış gözlükler
takarak, insanların dünyaya
bakışlarının yorumunu simgesel bir
dille anlatırlar.
Oyunda kuklalar ve oyuncular, aynı
anda kullanılmaktadırlar. Aynı
karakterler bazen oyuncular, bazen
kuklalar tarafından canlandırılırlar.
Sahne dinamizminin sinematografik
bir biçimde ve dekorların
hareketliliğiyle sembollerin anlatımı
olan "Harf Çorbası", gündelik
yaşamın ardında gizlenmiş
yanılsamaları, fantezileri, dramatik
anları, hayal ve gerçeğin bileşimini
veren bir çocuk - büyük oyunudur
29
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
MEMİŞ DAYI
Topluluğun Adı: Ankara Deneme Sahnesi
Ülkesi: Türkiye
Yaş Grubu: 10yaş ve üzeri
Gösteri Yeri: TaksimSahnesi-Taksim
Gösteri Tarihi: 7 7-72 Haziran
Gösteri Saatleri: 70.30 ve 73.30
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
cy
a
Yazan-Yöneten: Prof. Dr. Nurhan Karadağ
Yönetmen Yardımcısı: Selçuk Göldere
Özlem Başkaya
Müzik: Dr. Nedim Yıldız
Koreografi-Kostüm: Selçuk Göldere
Işık: Erkan Ergin
Oyuncular: ADS Oyuncuları
pe
Ankara Deneme Sahnesi, 42 yıllık bir
topluluktur, ancak tarihlerinde ilk kez
çocuk oyunu oynuyorlar. Prof. Dr.
Nurhan Karadağ: "Çocuk tiyatrolarımız
ile çocuk oyunlarımız, çocuk kültürümüz
birbiriyle çelişen durumlar içinde"
dedikten sonra, bir model oluşturmaya
karar vererek "Memiş Dayı" isimli bir
halk masalını oyunlaştırıp
sahnelediklerini açıklıyor.
Memiş, anası ile birlikte yaşayan,
çalışmayı sevmeyen tembel birisiymiş.
Günün birinde Güllü'ye âşık olmuş,
annesiyle istetmiş ama Güllü'yü
vermemişler. Memiş, bunun üzerine
çalışmadan zengin olmanın bütün
yollarını denemiş, büyü yaptırmış, dua
okutmuş, talih oyunları oynamış ama
zengin olamamış.
Bunun üzerine aklına Hızır gelmiş, onu
aramaya başlamış. Hızır'ı bulana kadar
yolda karşılaştıklarının da dertleri
olduğunu öğrenmiş. Sonra, Hızır'ı bulup,
konuşmuş, her şeyi öğrenmiş.
Dönüş yolunda, önce karşılaştıklarda
tekrar karşılaşmış, Hızır'dan
öğrendiklerini, onlara da anlatmış ve
sonunda memleketine gelip, çalışmaya
başlamış ve Güllü'yle evlenmiş
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
KİBRİTÇİ KIZ
Topluluğun Adı: Özbek Devlet Gençlik Tiyatrosu klasiklere de yer vermektedir. Kendi
Ülkesi: Özbekistan folklorik zenginliklerini bolca
pe
cy
a
kullanan topluluk, oyunlarında
Yaş Grubu: 8 yaş ve üzeri
olabildiğince hareket, dans ve
Gösteri Yeri: Taksim Sahnesi/ Taksim
Gösteri Tarihi: 13-14 Haziran (12.00-15.00) 15 Haziran (10.30-13.30) müziğe yer vermektedir. Festivale
Bilet Fiyatı; 1.000.000 TL katılacak oyunları da geniş kadrolu
(22 oyuncu) ve tamamen sözsüz
Yazan: Hans Christian Andersen olarak sahnelenmektedir.
Yöneten: Nabi Abdurakhmanov
Müzik: Dimitri Yanov-Yanovsky
"Kibritçi Kız"
Tasarım: Igor Gulenko
Koreografi: Shukhrat Tokhtasimov, Malika Iskandarova Çocuk edebiyatının önde gelen
Bale Öğretmeni: Ludmila Nemirûvskaya isimlerinden Danimarkalı yazar
Işık: Aleksandr Shakhin Andersen'in bu çok ünlü yapıtı
Ses: Maksim Nasibullin "Kibritçi Kız"ı kendi folklörlerine
Oyuncular: Devlet Tiyatrosu oyuncuları
başarıyla uyarlayan topluluk, oyunu
sözsüz olarak sahnelemektedir.
Özbek Gençlik Devlet Tiyatrosu,
uzun yıllara dayanan tiyatro
Karanlık, soğuk bir kış gecesinde,
eğitimini, çocuk ve gençlik tiyatrosu
sokaklarda kibrit satarak geçimini
alanında da sürdürmektedir. Yetişkin
sağlayan küçük kız çocuğu, yaşama
oyunlarının yanı sıra gençlik
savaşı vermektedir. Açlığa ve soğuğa
birimindeki deneyimli elemanlarıyla
daha fazla direnemeyeceğini
nzgün çocuk oyunlarının yanında
anlayınca, bir tür yok oluş biçimini
seçerek, kibritlerini tek tek yakmaya
başlar. Kibritlerin vereceği sıcaklık
yerine, ışığıyla ilgilenir küçük kız. Her
kibrit, yeni bir hayali getirir
gözlerinin önüne. Kibrit ışıklarında
canlanan hayalleri izleriz sahnede.
Bu hayallerle mutlu olan küçük kız,
yaşama sevinci ile dopdolu olarak ve
bütün kibritlerin yanıp bitmesiyle,
soğuktan donarak kendisini çok
seven babaannesinin yanına, artık
hiç acıkmayacağı ve üşümeyeceği bir
dünyaya gitmiştir
31
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
DİKKAT SINIR!
Sınırlar Serüvendir!
"Sınırlar vardır, ülkeler arasında, sıkı kontrol
edilen. Sınırlar vardır, insanlar arasında, çok
Yaş Grubu: 5 yaş ve üzeri daha sıkı kontrol edilen. Ama bu ikinci sınır,
Gösteri Yeri: Afife Jale Sahnesi/ Ortaköy görülmez. Hissedersin onu yalnız. Eğer birileri
Gösteri Tarihi: 10-11-12 Haziran uzaklaşırsa senden, seninle ilgilenmezler,
Gösteri Saatleri: 70.30 ve 13.30 oynamazlarsa seninle ya da biri yasaklarsa
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
sana bir şeyleri, kızarsa sana, cezalandırmaya
kalkarsa seni, sınırı sen kendin de koyabilirsin
Reji: Herman Vinck
tabii. Başkasının canını sıkmamak, acıtmamak
Dekor-Kostüm: Herman Vinck
için onu . Kendinle yalnız kalmak istediğinde.
Reji Asistanı: Michaeie Gabriei
Dramaturji: Stefan Fischer-Fels Kendi kendinle hesaplaşmak istediğinde. Bu
Makyaj: Petra Föhrenbach durumlarda, kendinle diğer insanlar
Işık: Harald Breustedt arasındaki SINIRI hissedersin işte.
Müzik: Martin Fonfara Acıtır bazen. Bazen de korur seni. Ama
Oynayanlar: Ulrike von Lenski, Axel Prahl AYIRIR. "
a
Topluluğun Adı: Grips Tiyatrosu
Ülkesi: Almanya
pe
cy
Grips Tiyatrosu:
Federal Almanya' nın Berlin kentindeki Grips
Tiyatrosu, 27 yıldır Almanya'nın ve dünyanın
en önemli çocuk ve gençlik tiyatrolarından
biri olmayı sürdürüyor. Oynadıkları 125 oyun,
pek çok ülkede adapte edilerek, o ülkelerin
kendi dillerinde oynanıyor. Ayrıca kendileri
de, Avustralya'dan Japonya'ya, Brezilya'dan
Hindistan'a uzanan bir coğrafyada temsiller
veriyorlar. Daha önce ülkemizde üç oyunu
oynanan topluluğun,
ülkemize bu ilk gelişi.
"Dikkat Sınır!", tipik bir
Grips oyunu olmamakla
birlikte, içeriğinin kolay
anlaşılması- diyalogların
azlığı, açısından ve çok
yeni bir çalışma
olmasından dolayı
seçilmiştir. Oyun 50
dakika sürmekte ve
Amsterdam
Werktheater'ın
kurucularından olan
Herman Vinck
tarafından
sahnelenmektedir.
Roller, Grips
Tiyatrosu'nun çok
deneyimli iki oyuncusu,
Axel Prahl ve Ulrike von
Lenski tarafından
oynanmaktadır.
32
Dikkat Sınır!
Bir sınır bekçisi, çölde yıllardır bir sınırı kimsenin geçmediği- bekler. Tek basınadır.
Başında, General' inin - emir almayı beklediğişapkası vardır sadece. Bir gün bir kız gelir
sınıra. Çılgın düşleri, bol fantezileri vardır. Sırt
çantasında garip şeyler bulunur. Kendisi de nedense- sineğe benzer.
Sınıra gelir ve sınır bekçisiyle karşılaşır. Adam
paniğe kapılır ve bağırır!
" Dur! Burası sınırdır!". Kız anlamaz ne demek
istendiğini. Ama meraklanmıştır iyice. Öte
tarafa geçmek ister. Sınır bekçisi bırakmaz.
Durum kötüye gitmektedir. Adam direnir, kız
ısrarlıdır. Bir sinek gibi uçarak geçmek ister
öbür tarafa. Sınır bekçisi anlamaz:
"İnsanlar uçamazlar ki...". Kız buna rağmen
uçarak barikatın üstünden geçmeyi dener ve
sonuçta, barikat parçalanır. Sınır bekçisi çok
üzülür ve ağlamaya başlar. Kız da anlamıştır
durumu.
Bu barikat, adamın bütün dünyasıdır.
Sonuçta yardım eder ona ve barikatı
onarırlar. Yalnız bir şartı vardır kızın. Artık
sınırın o tarafı, bu tarafı olmayacak ve
barikat, yalnızca bir oyun aracı olarak
kalacaktır. Böyle olursa, kız da adamın
yalnızlığını paylaşacak ve onun yanında
kalacaktır. Sevinçle kabul eder sınır bekçisi.
Görünen ve görünmeyen sınırlar ortadan
kalkmış, kız ve adam bir ikili oluşturmuştur
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
ALAADDİN'İN
SİHİRLİ LAMBASI
insanların asırlardan beri aradığı
mutluluğa cin figürleriyle ulaşmaya
uğraşmasını görüyoruz. Cin, insan
Yaş Grubu: 8yaş ve üzeri
fantezisini gerçekleştirme yolunda bir
Gösteri Yeri: Gaziosmanpaşa Sahnesi köprü olduğu kadar, doğru ve iyi
Gösteri Tarihi: 17-18-19 Haziran
amaçlar adına kullanıldığında barışçı da
Gösteri Saatleri: 13.30
olabilir.
Bilet Fiyatı: 750.000 TL
Ama, fantezinin kontrol altına alınması
gereklidir. Çünkü kötü amaçlar için de
Uyarlayan ve Yöneten: Namık Agayev
kullanılması olasıdır. İnsanlığa ve barışa
Müzik: İhsan Kılavuz-Onur Dağlı-Murat Bavli
karşı olanlarla silahla savaşmak yerine,
Kostüm: Duygu Türkekul
akıl gücüyle savaşmak gerektiğine
Dekor: Zuhal Soy
inanıyoruz. İnsanlığın barış içinde
Koreograf: Selçuk Borak
yaşamasına karşı olanlarla girilen
Oyuncular: Murat Coşkuner, Ezgim Kışlalı, Murat Bavli, Gürol
çatışmanın her anında akıl gücü ile
Güngör, Kutay Kırşehirlioğlu, Ezgim Kışlalı, Aslı Iktu, Harika Özovalı
davranmak, çözüm üretmek gereklidir.
Bu gerçeği oyunda sizlerle paylaştık ve
Bu masalı seçmemizin nedeni, sevgi,
sizi
oyuna katarken hayal dünyalarınıza
kahramanlık ve hayal dünyasının güzel
da
estetik
olarak seslenmeye çalıştık©
bir birleşimi olmasıdır. Bu oyunda
pe
cy
a
Topluluğun Adı: istanbul Bûyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Ülkesi: Türkiye
33
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
KADINLAR BİRLEŞİYOR
Topluluğun Adı: Yunanistan Ulusal Tiyatrosu
Ülkesi: Yunanistan
Yaş Grubu: 8yaş ve üzeri
Gösteri Yeri: Yunus Emre Kültür Merkezi/ Ataköy
Gösteri Tarih ve Saatleri: 19 Haziran (18.00)
20-21 Haziran (12.00 ve 15.00)
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
pe
cy
a
Yazan: Aristophanes
Uyarlayan ve yöneten: Karmen Rougeri
Dekor: Adreas Sarantopoulos
Kostüm: Nikos Saridakis
Müzik: Yannis Makridis
Şarkılar: Andreas Kouloumpis
Koreografi: Petros Gallias
Işık: Avgerinos Filippopoulos
Oyuncular: Ulusal Tiyatro Oyuncuları
Bizi çok eskilere, milattan 400 yıl kadar
öncesine götüren bir oyun, "Kadınlar
Birleşiyor".
O yıllarda, komşumuz Yunanistan'da,
uzun süren savaş yılları sonucunda her
şey kötü gitmektedir. Praxagora adlı bir
ev kadını kendini bu akışı değiştirmekle
yükümlü hisseder. Devlet idaresi
erkeklerin elindedir ve kadınların politika
yapması, hükümette görev alması
yasaktır. Praxagora, erkek giysileri
giyerek aynı fikirde olan kadınlarla
birlikte meclisi basar.
Her şey yıldırım hızıyla değişir bundan
sonra. Paylaşım ana amaç olur.
Kadınların yönetimindeki bir devlet,
bundan böyle her şeye el koyacak ve
eşitliği sağlayacaktır. Savaşa son,
umutsuzluğa ve
ülkenin yıkımına da
son demektir.
Kadınların yönetimi
ele geçirmesiyle
başlayan hareket,
herkesi
umutlandırır. Büyük
şölenlerle ülkenin
her yanında bu
oluşum kutlanır.
Yunanlı
komşularımız bu
oyunla bize umut ve
sevgi getiriyorlar.
Oyunun içeriğini
öğrendikten sonra,
dilini anlamasak da
olur. Öylesine renkli,
öylesine görsel,
öylesine hareketli ki
zaten, çok
eğlenecek,
beğeneceksiniz. İyi
seyirler..
1. ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROSU FESTİVALİ
AİLE
Topluluğun Adı: Mixed Topluluğu
Ülkesi: Kanada
Yaş Grubu: 10yaş ve üzeri
Gösteri Yeri: Aziz Nesin Sahnesi/ Taksim
Gösteri Tarihi: 18-19 Haziran (10.30 ve 13.30) 20 Haziran 12.00-15.00
Bilet Fiyatı: 1.000.000 TL
Kişilerin gerçekten ne düşündüğünü
anlamak için, diğer insanları da
olaylara karıştıracak sahneler
yaratılır.
pe
cy
a
Aile
Yazan: Luc logna ve Grubu Aile içi sorunlar her zaman vardır.
Yöneten: Simon Malbogat
Anne ile baba arasında, baba ile
Yönetmen Yardımcısı: Laura J. Forth
çocuklar, anne ile çocuklar hatta
Ses ve Maskeler: Peter Jarvis
çocuklarla çocuklar zaman zaman
Oyuncular: Tracey Hvvay, Ayşe Uçar, Celal Uçar, Peter Jarvis, Luc logna,
Lauru J. Forth, Simon Malbogat geçinemezler birbirleriyle.
Anlaştıkları zamanların sayısı,
anlaşamadıklarından az da olabilir
Mixed Company:
1983 yılında Toronto'da kurulan
çok da. Eşitlenebilir de bu süre. Bir
topluluk, Forum Tiyatrosu teknikleri
gün öyle, bir gün böyle diyelim. Ama
uygulamaktadır. Bu tekniğe bir
sonuçta, önemli olan bu
anlamda "Görünmez Tiyatro" da
anlaşmazlıklara neden olan sorunları
diyebiliriz. İzleyiciler, bir tiyatro
kavramak, irdelemek, sonra da
oyunu izlediklerinin farkında
çözmektir. Bu konuda bize yardımcı
olmaksızın dramatik eyleme
olacak en önemli etmen de, sevgidir.
katılırlar. Amaç, toplumsal baskıları
Sevgi ve hoşgörüyle yaklaşıldığında
ortadan kaldırmaktır. Bu açıdan,
izleyiciler kendilerinden habersiz
sorunlara, çözülmeyecek gibi
olarak, bilmeden serüvenlerin içine
değildir. Bütün aile bireylerinin
katılırlar. Çevremizdeki dış
birbirini dinlediği, anlamaya çalıştığı,
baskılardan kurtulmak
hele de sevdiği ortamlarda,
için, seçenekler
anlaşmazlık barınacak yer bulamaz,
bulmanın, alternatifler
kapı dışarı edilir. Bu oyunun yanlışları
üretmenin yollarını
da
var tabii size göre. Yer yer
sunar, izleyicilere. Bu
hesaplaşıyorsunuz hem oyun
durum, Augusto
kişileriyle, hem kendinizle... İlginç
Boal'ün
hedeflediği ve
değil mi, bu tür bir oyun izlemek?
uygulamakta
İçinizi kıpır kıpır ettiren, sizi de
olduğu "Seyircioyunun bir kişisi haline getiren
Oyuncu"
böylesine bir oyunu bizlere taa
kavramının
Kanada'dan getiren topluluğu
uygulamasıdır.
izlemek ne keyif..
35
SÖYLEŞİ
Aşağıda grup üyelerinden
Celal Uçar ile yaptığımız
söyleşi yer almakta.
çalışmamızda; "Gelişmiş
Ülkeler"de yaşayan (USA ve
Kanada v.b.) "artık haline
gelmiş bir birey olarak"
kaldırıma fırlatılmış genç
kişiliklerin günümüzün
gerçeğinde yarattıkları
imajların satın alınır
Amacınıza her zaman
ulaşabiliyor musunuz?
Engeller var mı, neler?
Amacımızı pragmatik bir
şekilde ikiye ayırırsam;
birincisi, tiyatro yapmak,
ikincisi, tiyatro ile neler
a
"Mixed Company" 1.
Uluslararası İstanbul
Çocuk Tiyatrosu
Festivali'nde "Aile"
oyunuyla Altı Forum
Tiyatro örneği ve üç
günlük bir vvorkshop
çalışması yapacaklar.
tartışmaları yönlendirmek.
Seyirci ile oyuncu arasında,
yol gösterici bir öneriyi
sunabildiği Forum'un
yaratılması ana unsur.
Günün gerçekliğinde yeniden
yaratıyı umutlu bir bölüşüme
ve işbirliğine açık hale
cy
"Mixed Company" 1983
yılında kurulan kâr amacı
gütmeyen bir tiyatro
topluluğu. Grup 30'u aşkın
profesyonel, Türk, Latin
Amerika, Afrika, Kanada
ve Avrupa kökenli
oyunculardan oluşmakta.
Genel Sanat Yönetmeni
Simon Malboga. Grup
geçtiğimiz yıl "Ripple
Effect" adı altında 8.
International Theatre of
The Oppressed (Ezilenlerin
Tiyatrosu) Festivali'ne
Toronto'da ev sahipliği
yaptı.
Nihal
Kuyumcu
pe
Okyanus Ötesinden Bir Agusto Boal Tiyatrosu
ve "Mixed Company"
Neden Agusto Boal
tiyatrosu? Sizi böyle bir
tercihe iten nedeni açıklar
mısınız?
Kendi yaratı ve çabalarıma
dayalı özgün, kişiliğime
uygun bir tercih olduğunu
söyleyebilirim. Oluşumunda
Brecht'çi stilin ve AÇOK'un
tarihsel birikimi rol oynuyor.
"Theatre of the Oppressed"
(Ezilenlerin Tiyatrosu) ya da
genelde Tiyatro yapmak
benim için sanki
tamamlanamamış bir görevin
ya da bir sözün yerine
getirilmesi gibi bir şey.
Öteden beri tarihsel işlevini
yitirip her gün ölüp, kokuşan
dramatik paniğe son veriş.
Alternatiflerini yaratan
36
getirebilmesi ile her gün beni
heyecanlandıran ve
süprizlerle dolu sonuçları ile
beni yine her gün şaşırtan
törensel bir kutlamaya
dönüşüyor yaşantım.
Dolayısıyla "Mixed
Company" olarak böyle bir
yolculuğa hep birlikte çıkmış
oluyoruz. Çünkü hepimiz
aynı anlayışı paylaşıyoruz.
Biraz çalışma yönteminizden
söz eder misiniz? Kimlerle,
hangi amaçlarla, nelerle?
Somut zamanların, somut
mekânlarla ilişkisi içerisinde
hareketimizin dinamiğini
araştırıyoruz. Yer, kimler,
amaçlananın "özgün"
çalışma yöntemlerini
oluşturuyoruz. Örneklersek
sokak çocuklarıyla değişik
ülkelerde yapılan bir
olmasına, karşıt dil'in
demokratik toplumlardaki
keskin anlatımına yönelik
"Forum" biçimlendirmesi ile
tartışılır imajlarını
oluşturabiliyoruz. Brezilya ya
da Türkiye gibi ülkelerde
foto-imajlardan, belirgin
görüntülerden çıkarak dil'in
kullanımını geliştirecek
"Forum" yöntemine
ulaşmaya çalışıyoruz.
Diyelim ki, kaldırıma atılmış
bu genç insanlarımızın
"fahişe'lik sorgulamasında
bir ülke de dil'in, bir
diğerinde görsel imajların,
fotoğrafların basamak olarak
alınması gibi önceliklerle
yöntemlerimizi
oluşturuyoruz. O zaman ya
"imaj" ya "forum" veya
ikisinin birlikteliği ortaya
çıkıyor.
yapılabileceği. İkisinin de
önündeki engeller
farklılaşıyor.
Tiyatro yapmak, kimlerle,
nerede ve ne zaman?
Yukarıdaki örneği kullanırsak
"sokak çocukları". Bunu ikiye
ayırabilirim. Onları
gözlemleyip yaratılan bir text
ile beraber ya onlara, ya da
başkalarına onları anlatan bir
tiyatro yapılabilir. O zaman
da amaçlarımız ve
engellerimiz farklılaşır.
Tiyatro yapılan bir iştir.
Tiyatro yapmak deyimini
kullanıyorum. Çocuklara
tiyatro yapıyorsanız ya
çocukların davranış
biçimlerine yükselecek kadar
ustalaşıp, sadeleşmeniz
gerekiyor ya da bu yetkiyi
onlara verecek katılımcılığı
Tiyatro yapmak toplumsal
soluklanmak olduğu için,
böyle bir eylemi başlatmak
için hiç bir yetki ya da
kışkırtmayı beklemiyoruz.
Bunu yapmak yaşamsal
sorunumuz. Soluk alıp
verirken çevre kirliliği
oranında soluma zorlukları
çekiyoruz.
Çocuklardan ne gibi tepkiler
alıyorsunuz? Sonuçlara
vardığınız oldu mu?
Kanada yerlilerinden "Tribe"
adlı kabilenin geleneksel, her
biri yedi kuşak yaklaşık iki yüz
yıl tecrübeyle sabitleşmiş
dramatik haritası olan
Tiran'ların Baskı Çemberi'ni ki
bunlar kuzey-güney ve doğubatı karşıtlığı içersinde
belirlenip, kişiliklerin beyazkırmızı, sarı ve siyah sembolik
renkleriyle desteklenerek
ortaya çıkarılışı ve
oyunumuzda kullanılması.
Özelde "Aile"
tanımlamasında bu maskeler
aynı zamanda bu masklar
kişiliğin aydınlık ve karanlık
yönlerinin bir somut ifadesi
-günlük yaşamımızı- olarak
yer alıyor. Ve bunlar çocuk ve
genç insanlarımızla evrensel
olarak tanımlanıyor ve annebaba, arkadaş-öğretmen,
patron-işçi gibi somutlaşıyor.
Kanada dışında daha önce
nerelerde tiyatro yaptınız?
Kanada'dan önce Türkiye'de
tiyatro yaptım. Oyunculuk
yaşantım 1973 yılında
AÇOK'la başlar. "Mor
Gezegen"de -Haydi kalkın
öyleyse, kalkın haydi
çocuklar, bebeği büyütmeye,
nineyi avutmaya, açları
doyurmaya gidelim.
Yoksulluk kaçsın bizden,
kaçsın gitsin hastalık, bitsin
bütün savaşlar- ile yoğrulan
"Ferhad ile Şirin"de -Bak şu
insanlara Şirin'im bak. Seni
bu insanlar ile beraber şimdi
daha çok seviyorum.
Sevmesem onları seni nasıl
severim-'le bilinçlenen bir
oyunculuk tarzı gelişti bende.
Bu tarz Muğla Şehir
Tiyatrosu'nun 1989-1990
yıllarında kurana dek perdeyi
yeniden Ümit Denizer'in
"Ferhad ile Şirin''i ile açarak
devam ediyor. Toronto'da,
1991'de UNESCO için Yunus
Emre'de 1992'de "Sinbad'ın
Sekizinci Yolculuğu", 1993'de
Aşık Machiavelli de sürüyor.
"Niagara Street Player'ların
kendi salonu ile üç yıllık
yönetmenliğinde yürüyor.
1994'den beri de Mixed
Company'de noktalanıyoruz.
pe
cy
Çocuklarla çalışmak başlı
başına bir tepki olması
nedeniyle daha çok etki ve
etkileşimler alıyoruz. Çocukça
bir yalınlık içinde
sorgulandığımızda
çözümlemelerin tüm
karmaşık görünümüne karşın
sade sonuçlarına birlikte
ulaşıyoruz. Yitirdiklerimize
evrimsel bir geri dönüşle
yeniden kavuşabilme
şansımız ortaya çıkıyor.
Umut, dil, sevgi, tartışma,
arkadaşlık vb. Bu yalın
yabancılaşma sürecinin
kendisi çok şaşırtıcı bir
serüven.
Özellikle dikkat etmediğimiz
hiçbir şey çalışmalarımızda
yer almıyor. 1. Uluslararası
İstanbul Çocuk Tiyatrosu
Festivali için hazırladığımız
"Aile/The Family"
oyunumuzu tarihsel süreci ve
oluşumu içinde kendi
yaşadığımız toplumun
(Kanada) oluşmuş
tecrübelerini evrenselleştirip,
gittiğimiz toplumun (Türkiye)
özgün gerçekliğine
bağlamaya çalışıyoruz.
a
zorlamanız gerekiyor.
Çalışmalarınızda öne çıkan
etkin olan konular neler?
Günümüz gerçeği içindeki
tüm sosyal ve bireysel ilişkiler
ve bu sıkışmada oluşan hayâl
kurma yeteneğimiz. Dramatik
yaratı ise tam tamına bir
karşıtlıklar sorunu.
Sosyalleşme ağı içinde
kişiliklerimize kavuşurken
etken olan her türlü
etkileşim. Özetlersek tüm
baskılar içsel ve dışsal
baskılar. Aile, okul, devlet,
toplum, doğa gibi. Sürekli
araştırma içindeyiz. Modern
toplumlar, eski toplumlar,
geleneksel toplumlar ve
birbirlerine içice geçişleri.
Çalışmalarınız sırasında
özellikle dikkat ettiğiniz
şeyler var mı?
Kanada 'da okullarda
"tiyatro" eğitim programı
içinde yer alıyor mu? İlgi
nasıl?
Evet yer alıyor. İlgi oranı
yüksek. Ancak bu yanıltıcı bir
cevap olabilir. Liselerdeki
ilginin "tiyatro" ya da
"drama" dersleri öğrenciler
tarafından çoğunlukla ders
ortalamasını yükselten bir
katalizör olarak kullanmaya
yönelik olduğunu
söyleyebilirim. Çünkü
"drama" dersinden kolay
geçebilirsiniz.
Bu noktada da medyanın
etken öldürücü darbeleri çok
önem taşıyor.
Bu arada Küba ve Latin
Amerika ülkelerinde
çalışmalarımıza devam
ediyoruz.
Kanada'dan Türk tiyatrosu
nasıl gözüküyor?
Bu soruyu yönetmene (Simon
Malbogat) ve gruba götürüp
sordum, hiçbir fikirleri yok.
Buna benzeyen soruları yedi
sekiz senedir soruyorum.
Kanada'dan ve Amerika'dan
bilinmezlikle yanıtlanıyor.
Belki Avrupa'da farklıdır. Bir
Türkiyeli tiyatrocu olarak
izlemeye özen gösteriyorum.
İçsel sorunlarla zaman
yitirirken hareketsizliğini ve
temassızlığını dışsal olgularda
suçlayarak iç barış kurmaya
çalışan bir Don Kişot tavrı,
daha sonra yitirilenleri
yakalama ruh haliyle
biçimciliği egemen kılıyor.
Araştırmacılığın ve
deneyselliğin kaynakça
yoksulluğu kopyacılığı
ustalaştırıyor. Görünüş bu
topluma yabancılaşan için
umutlu değil.
Teşekkürler
TANITIM
FESTİVALE KATILACAK
OYUNLAR NASIL SEÇİLDİ?
Duygu Atay Uluslarasi İstanbul Çocuk tiyatrosu
pe
cy
a
Festivali kapsamında ülkemize gelecek
olan yabancı gurupların ve oyunlarının
seçimi, altı aylık bir süreç sonunda
gerçekleşti. İzleyici komitemizin
oluşmasından tutun da, oyunların nasıl
seçilmesi, kimlerin çağrılması gerektiği
konusundaki çalışma sürecinin
anlatılması, her halde bir kitap hacmine
ulaşır. Bunun basılması da sevgili
dostumuz Yılmaz Öğüt'e, Boyut
Yayınları'nın yeni bir kitabı olabileceği
için bir külfet daha getirir sanıyorum.
Öyleyse kısaca, bu serüveni anlatmaya
çalışayım. Olur ya, başka bir meraklı
çıkar, göğüslememiz gereken zorlukları
hafife alır, bir de o denemeye kalkar.
Neden olmasın, biz hep söylüyoruz
edindiğimiz deneyimleri isteyene
aktarmaya hazırız diye.
Dünyanın ayrıcalıksız her ülkesinde
çocuk tiyatroları var. Bunların kuşkusuz
görülmeye değer oyunları da vardır.
Gönül tümünü görmek ister. Ama nasıl?
Bu 'nasıl'ın yanıtı olmayacağına göre,
dergimizin izleme komitesi önce bir
toplantı yaparak, dağarındaki bilgileri
ortaya döktü. Bu bilgilerin az geldiği
görülünce, bu kez bu işle ilgilenen
eş,dost yardımına başvuruldu. O da
yetmeyince, yurtdışı temaslarla bilgi
toplanmaya başlandı, derken yâvştan
fakslar, bilgiler-belgeier, video filmleri
ulaşmaya başladı.
Şu ülkeler gelsin, şunlar olmasın gibi bir
önyargımız olmadığından, Avrupa ya da
diğer ülkeler gibi ayrıma da hiç
girmedik. Ölçüt, genelde şuydu:
Olabildiğince az sözlü, bol hareketli,
güldürme yönü ağır basan, konusu bize
çok yabancı olmayan ve anlaşılabilir olan
oyunlar. Bu ölçüt, yabancı dilde bir oyun
izleyecek olan küçükler için her ülkede
kullanılan ölçüt aslında. Bir başka çıkış
noktamız da,yaş gurupları oldu.
Olabildiğince her yaştan çocuğa
seslenebilecek oyunları seçmek, alt sınırı
bulunan oyunları da, eşit biçimde
dağıtmak. Bu arada, küçücükleri de
unutmadık. Beş yaşındakilere seslenen
bir oyun var lngiltere'den:"Bebek Sevgisi'
adlı bu oyun, küçükler kadar büyüklerin
de zevkle izleyebilecekleri nitelikte,
örneğin.
İki oyunumuz, Hırvatistan kukla
tiyatrosunun "Alis Harikalar Diyarında"sı
ve Yunanistan Ulusal Tiyatrosu'nun
"Kadınların Birleşmesi"adlı oyunlar, tekst
olarak çok yüklü olmalarına karşın,
38
kendiliğinden başvuracaklarından, işler çok daha kolay
yürüyecektir. Alman'ların bir deyimi vardır:"Alle anfang sind
schvver-Bütün ilkler zordur". Biz de diyoruz ki,ilk'i başaran,
sonrakileri haydi haydi başarır.
cy
a
görsel içerik bakımından taşıdıkları estetikle festivale zenginlik
sağlayacaklar. Birincisi, kara tiyatronun bir kukla oyununda
kullanımını ve kuklaların alışılmışın çok dışındaki inanılmaz
perspektiflerini göstermesi açısından, diğeri ise Aristofanes'in
bizde bilinmeyen bir oyununu, çocuk oyunu olarak sunma
ustalığından...
pe
Büyüklerin de, çocuklarla birlikte zevkle izleyebilecekleri ve
gösteri niteliği taşıyan iki oyun , Kanada'dan katılan Dynamo
Tiyatrosu'nun "Duvar"ı ve İtalyan La Terra Nuova'nın "Salti in
Ban'co" adlı sokak Tiyatrosu gösterisi. Üstelik bunlar, -umarızsıcak Haziran gecelerinin çok renkli geçmesine olanak
tanıyacak ölçüde kurguya sahip oyunlar.
Sonuçta,dokuz ayrı ülkeden seçilen on oyunun seçilmesinin
sevabını da, günahını da üstleniyoruz. Oyunları izledikten
sonra,"ne iyi etmişler de bu oyunları seçmişler"diyenlerin sayısı,
beğenmeyenlerden çok olursa, başarılıyız demektir. Gelecek yıl
için ise,seçimimizi beğenmeyenler alternatiflerini getirirler
bize. Seve seve dikkate alırız onların önerilerini de...
Festivalimizde, hepinize iyi seyirler diliyorum...
İzleme komitesi olarak böylesine
büyük bir işe kalkışmanın ve -ne
yalan söyleyelim-pek de
deneyimli olmadığımızdan, gelen
yardımlarla bu işin altından
kalkmaya uğraştık. Burada bize,
yani izleme ve seçme komitesi
olarak Genel Müdürümüz
Mustafa Demirkanlı'ya, Nihal
Kuyumcu'ya, Gülsün Paydak'a ve
bana çok büyük yardımları
dokunan arkadaşların adlarını
belirtmek istiyorum. Eskişehir
Üniversitesi ve Assitej'den Sayın
Hasan Erkek, Kenter
Tiyatrosu'ndan Sayın Cengiz
Özek, İstanbul Üniversitelinden
Sayın Zehra Ipşiroğlu, oyunların
bulunmasında etken oldular.
Onlar olmasaydı doğrusu çok
sıkıntı çekecektik. İlk festival
programı oluştu ya, bundan
sonraki yıllar yabancı topluluklar
39
TANITIM
EĞİTİM SEMİNERİ SONA ERDİ
pe
cy
a
Duygu Atay
13 Nisan Pazartesi günü Eğitim
Semineri'ne katılacak arkadaşları - oyun
yazımına katılacaklar hariç, saat 14'de,
Taksim'deki Tobav salonunda topladım.
O günedeğin dergiye başvurup kaydını
yaptıranların dışında, olayı birbirlerinden
duyarak gelen onu aşkın arkadaş daha
vardı. Biran panikledim. Gönül,
gelenlerin tümünü almamı söylüyordu
ama, katılımcı sayısını 25'le sınırlamak
zorundaydım. Durumu açıkladım.
Anlayış gösterdiler ve gerekli sayıya
kadar inildi. Katılamayanlara, ertesi yıla
nasıl olsa başka eğitim seminerleri
olacağını söylediğimde, hem onlar
rahatlamış, hem ben vicdan azabından
kurtulmuş olduk.
Aslında o gün başlaması gereken ilk
seminerimiz, Tiyatro pedagojisi ve
dramaturji konusunda seminer verecek
olan Alman arkadaşlarımızın ancak
ertesi gün sabaha karşı gelebilecek
olmaları yüzünden, bir gün geç başladı.
Salı sabahı, Stefan ve Kirstin'i
otellerinden aldım. Biraz yorgun, ama
daha çok heyecanlıydılar. Yıllardır bu
konuda çalıştıklarından ve birlikte
olduklarından yapacaklarını çok iyi
biliyorlardı da, ilk kez yabancı bir dilde
çalışacaklarından, başlarına neler
gelebileceği konusunda çekingendiler.
Çalışmanın yapılacağı TAL'e gittik. Aynı
heyecan, kursiyerlerde de vardı. Ne
yapacaklardı bunlar,neler öğreneceklerdi
ve asıl önemlisi nasıl anlaşacaklardı?
Salona çıkıp, hiç alışmadıkları bir biçimde
tanışma faslı başlayınca, birden bütün
buzlar eridi, yüzler güldü.Bir hoşluk
olarak, Stefan yakasına takacağı kimlik
kartını Kirstin'e vermiş, kendi yakasına
da onunkini takmıştı. Ders öğretileceğini
sanan arkadaşların hemen tümü, kalem
defterlerini yanlarında getirmişlerdi.
Üniversite gibi ders anlatımına geçilecek
sanırken, birden kendilerini bir oyunun
içinde buldular. Yaklaşık yarım saat
sonra, yaşamlarında birbirlerini ilk kez
gören kursiyerler bile arkadaş olmuş,
herkes bildiği dili, ne kadar biliyorsa,
onlarla konuşmaya başlamıştı bile.
Almanca, Fransızca, İngilizce, Türkçe
salonun her yerinde duyuluyor, kapıdan
girebilecek olan birinin "Bu ne kaos?"
diyeceği, ama aslında her şeyin tıkır tıkır
yürüdüğü bir eğitim programı
sürüyordu.
Verilen tek tek kavramlardan üretilen
doğaçlamalardan çıkan sahneler belli bir
mantık çerçevesi içine monte ediliyor,
bir oyunun dramaturjisi kuruluyordu,
oyun yoluyla. Tiyatro Pedagojisi olarak
kuru teorik anlatım bekleyen kursiyerler,
beş gün boyunca bunu hiç duyamadılar.
Tam tersine ama, oynayarak,
oynadıklarını tartışarak, seçerek •
sahnelerin nasıl sağlam bir çatı
oluşturduğunu ve dramaturjik yapının
kurulduğunu gördüler. Normalinde
dramaturg, yönetmen ve yazarın kafa
kafaya vererek hazırladıkları oyun
metnini, sahne sahne oynatarak
kurgulama olanağının bulunmadığı bir
tiyatroya karşılık, bizim bu lükse sahip
olmamızın büyük bir avantaj olduğunu
anlattı Stefan.
Ayaküstü düşünülen, kararlaştırıldıktan
sonra-guruplar arasında-hemen
doğaçlama yoluyla oynanan bir
sahneden sonra yapılan eleştirilerde,
karakterlerin inandırıcılık boyutu yoksa
eğer, neden olmadığı tartışıldı. Ne
yapmalıydılar ki inandırıcı olsun
karakterler? İşte burada, ilk kez
"Gerçekçi Çocuk Tiyatrosu" kavramıyla
tanıştı kursiyerler. Gerçekçi, yani çocuk
olan karakterler. Gerçekçi, yani büyük
olan karakterler. Çocuk taklidi
yapmayan, ama içindeki çocuğu dışarı
vuran ve kendini sahnede bir çocuk
'hisseden' oyuncuların, bir çocuğu
çocuğun kendisinden daha iyi
oynayacağını öğrendiler.
Son günün son yarım saatinde, ortaya
çıkan sonuçtan çok mutlu bir şekilde,
biraz da sohbet yapıldı. Soru- yanıt
biçiminde sürerken sohbet, gelen bir
soruya verilen yanıt, herkesin kanını
dondurdu. Soru şuydu:Böyle bir oyunu
çalışıp sahneye koyabilmek için acaba
Kimsede soru soracak hal kalmamıştı.
Sanırım herkes kafasının içinde bu
anlatılanları evirip çeviriyordu.O akşam, neredeyse- gözyaşlarıyla uğurlanıldı
konuklar. Bazılarının da katılımıyla, yine
Tobav'da biraz oturmaya gittiğimizde,
ikinci konuğumuz, oyun yazımı
pe
cy
a
Son üç gün, oniki sahneden oluşan bir
oyun çalışıldı. Aslında, yazılı bir oyunu
parçalara bölüp, içeriğini değiştirerek
yeniden kurmak gibi bir çalışma yapmak
düşüncesiyle geldiğini itiraf etti Stefan.
Ne var ki, ilk iki günkü çalışmanın
sonucu öylesine mutlu etmiş ki onları,
bütünüyle doğaçlamalardan oluşan,
içeriğini kursiyerlerin belirleyeceği bir
oyunun alt yapısını oturtmak için
çalışmak, daha uygun gelmiş onlara.
Gerçekten de, içeriği tamamiyle bize ait,
dramaturjisi taş gibi sağlam, karakterleri
asla yapay olmayan, gerçekçi bir çocuk
oyunu-tabii yazılmamış halde- çıktı
ortaya.
Grips' de ne kadar bir süre çalışılıyordu?
Yanıt:
Bir oyunun-olmayan bir oyununaraştırma aşaması tahmini altı aydır. Bir
altı ay da yazım için harcanır. Araştırma
sonucunda varılan bulgular, yazar,
yönetmen, dramaturg tarafından
değerlendirilir. Bu süre sonunda ortaya
çıkan metin, prova aşamasına gelmiş
demektir. Oyuncuların da katılımıyla
başlayan provalar, genelde sekiz hafta
sürer. Sekiz haftalık sürenin sonunda, ilk
oyun gecesinde oynanan metin ise,
bazan ilk provaya başladığımız metnin
18.(0NSEKİZİNCİ) versiyonu olabilir. Bu
metin, oyunun oynandığı süre içinde de,
izleyicilerden gelen tepkilere göre
tartışılır, gerekirse değişiklikler
yapılabilir.Bir oyunun, tamamlanmış
olabilmesi için en önemli etken ise,
temsiller sonrası yapılan çalışmalardır.
Temsillerden sonra öğretmenler,
izleyiciler,eğitimcilerle yüzyüze
konuşmalar yapılır, fikirleri sorulur.
Çocukların eleştirileri, önceden
hazırlanmış, üstünde düşünülmüş sorular
sorularak değerlendirilir.Bunlar
yayımlanır. Her oyunun tanıtım
broşürünün dışında, bir de son çalışma
kitapçığı vardır. Bu kitapçık ve bu
çalışmalar, bundan sonraki oyunun
konusunun çıkış noktası için ipuçlarını
içermektedir.
seminerini yönetecek olan Anja, çoktan
gelmişti. Onu da tedirgin bir şekilde
beklediği otelinden alıp, aramıza
getirdik. O da aynı diğerleri gibi aynı
korkuyu yaşıyordu. Bizimle birlikte olan
kursiyerlerle tanışıp, Stefan ve Kirstin'in
neşeyle parlayan mutlu yüzlerini
gördükten sonra, gözle görülür biçimde
rahatladı.
Türkçe biliyordu bilmesine biraz da,
aramızda konuşulan türkçeyi duyunca,
hiç konuşamayacağını sandı önce.
Günler geçtikçe, o da diğerleri gibi,
almanca-fransızca-ingilizcenin yanına
türkçesini koymaya başladı, artık
çekingenlik filan duymaksızın. Hele
Burhan'ın ısrarla ona herşeyi türkçe
anlatmaya çalışmasından sonra, daha da
yüreklendi.
İlk günler, çalışmalar hiç bir metoda, hiç
bir ön hazırlığa dayalı gibi
gözükmüyordu. Yazmak sanatının belli
bir reçetesi olmadığı biliniyordu da, oyun
yazmanın olabilirdi belki. Ama onun da
yoktu işte. Konu düşünmek, konu
bulmak ise, dünyanın en saçma işiydi
Anja'ya göre. Çünkü konu, masa
başında değildi. Dışarıdaydı. Dünyanın
en iyi, en gerçekçi diyaloglarının,
konuşulan diyaloglar olduğunu
söylüyordu. Not alınacaktı yalnız, bol bol
not. Kimler ne konuşuyor, hangi
konuda, neler anlatıyor? Uydurmak
yerine gerçeği çıkaralım ortaya.
İçimizden, içimizdeki çocuktan, kendi
çocukluğumuzdan anılar. Anılar
yaşanmıştır, uyduruk olamazlar. Onları
yazalım. Sokaktaki çocuklarla
konuşalım, sorular soralım onlara.
41
Dördüncü haftayı başka türlü bir
heyecanla bekyiyorlardı arkadaşlarımız.
Çünkü bu kez, alıştıkları Grips Ekolü'nün
dışından biriydi gelecek olan. Yine aynı
kentten, Berlin'den, ama başka tür bir
Çocuk Tiyatrosu yapan, Devlet Çocuk
Tiyatrosu Yönetmeni Matthias
Messmer'le karşılaşacaklardı. Matthias
çok genç yaşta, 30 yaşında on tane
çocuk oyunu yönetmiş, deneyimli ve
disiplinli bir yönetmen. Arkadaşları daha
önce, öğrendiklerinden başka tür bir
yöntemle kapılacaklarından dolayı
uyarmış olmam işe yaradı. Bilgiye
susamış, öğrenmeye hazır olduklarından,
bu yeni yöntem ilginç geldi onlara.
Dört gün boyunca, önceden çalışılan ve
rol dağılımı da yapılan sahneler, çeşitli
okullardan gelen, çeşitli yaş
guruplarından oluşan 15-20 öğrenci
önünde oynandı. Oynanan sahnelerden
pe
cy
Anja'yı da yolcu ettikten sonra, birer gün
için İzmir Dokuz Eylül Üniversite' sinden
sahne tasarımı uzmanı Deniz Mutlu,ışık
tasarımı uzmanı Abdullah Uyan, hareket
uzmanı Nevin Eritenel konuğumuz
oldular. Bu üç gün benim için çok rahat
geçti. Çeviri yapmanın telaşına
kapılmadan, rahatça ben de izledim
anlatılanları.
Haftanın geri kalan üç günü, kursiyerler
için tatil, bizim içinse saate karşı yarış
biçiminde geçti, üç aylık maratonun
ikinci ayağı olan, 1. Türkiye Çocuk
Tiyatrosu Kurultay'ı başlıyordu
Alaçatı'da.Üç günlük Kurultay'ı ve
sonuçlarını başka arkadaşlarım
değerlendirler. Bu konuda buraya bir şey
eklemeyi gereksiz buluyorum.
a
Önce yadırgandı bu tür çalışma. O
bildik, çocuklara mesafeli durma,
çocuklardan, onlarla birebir yüzyüze
konuşmaktan çekinme, duralattı
arkadaşları. Alıştılar sonra. Hem kendi
içlerindeki çocuğu, hem de sokaktakileri
yazmayı öğrendiler. Bir oyunun
sahnelerinin nasıl yazılacağını, bu
sahneleri gerçekçi bir dekora oturtmayı,
karakterlerin nasıl oluşacağını ve bu
karakterleri öyküye nasıl monte
edeceklerini, metotsuz gibi görünen,
ama bir yapının taşları gibi sağlam bir
şekilde üstüste koyulan bir teknikle
başarıldığını gördüler. Son gün yazılan
expose'ler o kadar umut vaadediyordu
ki, Anja bu çalışmanın MUTLAKA burada
bitmemesi gerektiğini, yazılan bu
expose'lerden birer oyun üretilmesini ve
üstünde çalışıp bunu başarmazlarsa,
hakkını helal etmeyeceğini söyledi.
Doğru söylüyorum, çünkü o da
türkleşmişti artık. Bunu son gün yarım
saat geç kalmasından da anlamıştık
zaten.
sonra, ya da aralarda kursiyerler,
guruplara ayrılarak çocuklarla yüzyüze
konuşmalar yaptılar. Oynan sahnelerin
konuları, kişileri, biçem hakkında çok
yararlı bilgiler edindiler. Nelerin yanlış
olduğu, nelerin gösterilmesi gerektiği
olayın sahipleri, yani küçük izleyicileri
tarafından birinci elden gösterildi bize.
Bir haftanın sonucunda, dramatik
kurgusu sağlam, üstünde çalışılır ve
diyalogları yazılırsa, neredeyse tamam
bir çocuk oyunu çıkmıştı ortaya.
Günlük eğitim programının dışında,
hemen her akşam bir oyun izledi
Messmer ve tamamına hayran kaldı.
Yönetmenler, oyuncularla tanıştırdım
onu. Türk Tiyatrosu hakkında hiç bilgisi
yokken,epey şey öğrendi. Bu da bu tür
programların karşılıklı bilgi alışverişi
açısından ne kadar önemli olduğunu
ortaya koyuyordu.
Bir takım öneriler, çağrılar da aldı
Matthias ve zamanı olursa bunları
değerlendireceğini de ekledi. Belki biz de
çok verimli olabilecek bu tür çalışmaları
başlatabilecek ilk adımı atmış olmanın
gururunu taşıyacağız ileride...
Matthias'ın vedası da diğerlerinden
farksız oldu. Karşılıklı adres alıpvermeler, mutlaka görüşelim dilekleri,
sizleri özleyeceğim konuşmaları
arasında, o da yolcu edildi, belleklere
başka türlü bir çocuk tiyatrosu formunu
da ardında bırakarak.
Son iki haftaya giriliyordu artık. Bu kez
üstelik tüm seminerin en yorucu olmaya
aday bölümüyle: Oyuncular için VVorkshop. Kursiyerlerin yarısının oyuncu
olmaması bile, bu seminere olan ilgiyi
düşürmedi. Çünkü gelen Herman Vinck,
alanında kendini çoktan kanıtlamış
Belçika Kraliyet Akademisi mezunu,
Amsterdam Werktheater' in
42
23 Mayıs akşamı, Divan otelinde verilen
kokteyle Volker Ludwig'in yanında
Herman Vinck, Grips adına katılırlarken,
tiyatro dünyamızın çocuk boyutuna
gönül koyanların pek çoğu da oradaydı.
Kursiyerlerimiz, onlar için hazırladığımız
seminer sertifikalarını, hocalarının
ellerinden alırken, hepimiz bu uzun
maratonu başarıyla noktalamanın keyfini
yaşıyorduk.
kurslar, ne öğretmenler bitiyor. Bu yıl
bitse de gelecek yılı var bunun. Onlar bu
isteği gösterdikçe, biz de yılmayacağız
yeni yeni seminerler düzenlemekten.
Doğru ve gerçekçi bir çocuk tiyatrosu
kurmak için elele verenler! Günde dört
saatlik yolu çekerek, bir şeyler
öğrenmeye koşanlar, ta Diyarbakır' dan
Çocuk Tiyatrosunu doğru kurmak adına
gelenler, Kayseri'den katılanlar,
seminerde öğrendiklerinden sonra
oynadığı çocuk oyununu protesto
ederek ayrılanlar, bebeklerini eşlerine,
annelerine emanet ederek seminere
koşanlar, üniversitedeki derslerini,
provalarını,ekmek paralarını bırakarak
bize katılanlar...
Seminerler sürecek. Desteğiniz,
katılımınız, öğrenme isteğiniz sürdükçe,
yalnız değiliz diyorum bu kez. Ve bu kez
başaracağımıza, çocuk tiyatromuzu
oturtulduğu yanlış ve haksız mekandan
kurtarıp, doğru yere taşıyacağımıza
inanıyorum.
Elimize sağlık arkadaşlar! DEVAM!!!!
Ama öğrenilecek çok şey var daha ve ne
pe
cy
Sonunda beklenen gün geldi. 23 Mayıs
Cumartesi günü, Grips'in genel sanat
yönetmeni Volker Ludvvig, TAL
salonunda arkadaşlarla bir söyleşi yaptı.
Altı hafta boyunca zaten neredeyse
ezberledikleri bilgileri, bir de onun
ağzından canlı olarak dinlediler. Grips'in
otuz yıllık bu efsane ismi, kendisinin de
ilk kez çocuk tiyatrosu yapmaya
soyunduğunda tam bilgili ve donanımlı
olmadıklarını, açık yüreklilikle açıkladı.
Adım adım, türlü zorluklarla savaşarak
bu günlere geldiklerini, kendilerine; ilerici
öğretmenler, üniversiteliler ve özellikle
çocuklardan büyük destek geldiğini
vurguladı. Söylediği en önemli söz de
bence şuydu: "Doğru ya da yanlış çocuk
tiyatrosu yoktur, iyi ve kötü tiyatro vardır
ve bu yetişkin oyunları için de geçerlidir".
a
kurucusu,yedi yıldır Grips ve diğer
tuyatrolarda yönetmen ve oyuncu olarak
çalışan çok deneyimli bir kişi. Daha ilk
gün gösterdiği vücut performansı ve
devinim yeteneğiyle, ileri yaşına karşın
(63) tüm kursiyerleri büyüledi. Sabahları
yaptırdığı vücut çalışmasında en çok
kendisinin efor harcamasıyla birlikte en
az kendisinin yorulması bir tezat
oluşturuyordu. Giderek bizimkiler de
alıştılar. Doğaçlamaldaki dikkati, her
guruptaki oyuncuların rollerini büyük bir
titizlikle saatlerce çalıştırması, özellikle
çocuk oyunlarında bu tür çalışmalara
alışkın olmayan arkadaşları epey şaşırttı
ve Herman'ın yetkin yönetimi, daha bir
zevkle çalışmalarına-her ne kadar yorucu
olsa da-neden oldu.
İkinci hafta içinde artık yönetmen ve
oyuncular birbirini çok iyi tanımış, sanki
yapılacak çalışmaların sonucu son gün
bir prömiyerle taçlanacakmış gibi değil,
çalışmak için çalışıyorlardı. Beş hafta
boyunca öğrendiklerini, kendi
altyapılarıyla birleştirmişler, gerçekten
heyecan verici şeyler koyuyorlardı
ortaya.
KRYOLAN
Profesyonel Makyaj Malzemeleri
ACADEMIE
Profesyonel Cilt Bakım Ürünleri
FREED
Dans ve Bale Malzemeleri
DANSKIN
Dans, Bale ve Spor Kıyafetleri
SHOW & KARNAVAL
Malzemeleri ve Aksesuarları
PROFESYONEL SİHİRBAZLIK
Malzemeleri
KOSTÜM ve MASKOTLAR
Sakal, Bıyık, Peruk Yapım Malzemeleri
VİRA KOZMETİK SAN. ve TIC. A.Ş. Merkez: Fener Kalamış Cad. No: 26/13 Kat: 3 81030 Kızıltoprak-İstanbul Tel: (0-216) 347 30 70-347 71 60 Fax: (0-216) 337 05 25
Şube: Kastel iş Merkezi No: 36 Beyoğlu-istanbul (Atlas Sineması Pasajı Kuyumcular ve Antikacılar Çarşısı) Tel: (0-212) 293 36 37
PERDE ARASl
Ahmet
Cemal
BRECHT TEDİRGİNLİĞİ...
Doğumunun yüzüncü yıldönümünde, Bertolt Brecht'in vatanında çok belirgin bir "Brecht tedirginliği"
yaşanmakta.
Bu tedirginlik kendini elbet özel alanda değil, fakat "resmi" Alman kültür politikasında belli ediyor.
Almanya'da, örneğin yayınevlerinin bu yıldönümü nedeniyle giriştikleri onca yoğun etkinliğin karşısında
"resmi" düzeyde yapılıp edilenler, epey cılız kalıyor.
Bu tedirginliği Türkiye'de de saptamak mümkün. 1999 yılındaki Goethe'nin ikiyüzüncü yıldönümü
programlarının hazırlıklarına şimdiden başlayan Alman "kültür" kuruluşları, Brecht yılına aynı sıcaklıkla
bakmadılar. Örneğin ülkemizde ilk kez Brecht'in "bütün oyunları"nın yayımlanmaya başlaması
karşısında, neredeyse tümüyle tepkisiz kaldılar. Yıllardır çeviri sorunlarına "yakınlık" göstermiş ve sayısız
toplantı düzenlemiş olan bu "resmi" makamlardan Brecht çevirilerini konu alan herhangi bir girişim
önerisi gelmedi.
Edindiğimiz bilgilere göre, dünyanın öteki ülkelerinde de Brecht bağlamındaki "resmi" Alman tutumu
pek farklı değil.
Peki ama, neden?
"İnsanları ölümümden sonra da tedirgin etmeyi sürdüreceğim" demişti Brecht.
a
Ayrıca, savaşın bitmesinin ve Nazilerin yenilgiye uğramasının her şey demek olmayacağına,
birleşmeden önceki Batı Almanya'nın emperyalizmin ve kapitalizmin öncesiz-sonrasız oyunlarının
sahnelerinden birine dönüşebileceğine de dikkatleri çekmişti.
cy
Ağırlıklı olarak hangi politik görüşten yana çıkarlarsa çıksınlar, eleştirel tutumlarından hiçbir zaman
ödün vermeye yanaşmayan bütün sanatçıların yazgıları, kendilerini hiçbir ortama bütünüyle
beğendirememeleridir. Çünkü böyle sanatçılar, en benimsedikleri görüşleri bile koşulsuz savunmaya
yanaşmazlar; kendi görüşlerine de hep eleştirel bakmak, onlar için bir tür ahlâk sorunudur.
pe
Brecht de yaşamının sonuna kadar böyle bir düşünür ve sanatçı olarak kaldı. Bu yüzden de kendini ne
Moskova'ya, ne Doğu Berlin'e ne de Bonn'a beğendirebildi. Bir zamanlarki Demir Perde'nin gerisinde,
Doğu Berlin'de, kendi tiyatrosu "Berliner Ensemble"da oyunlarını kendi yorumundan temellenen bir
Marksist çizgide sergileyebilmek uğruna verdiği savaşım, çetinlik açısından çoğu kez örneğin Amerika
Birleşik Devletleri'nde bulunduğu sırada, "Amerika'ya Karşı Eylemler Komitesi" önünde verdiği
savaşımın gerisinde kalmadı.
Batı'da ise Brecht'in Marksizmini hep gülün dikeni olarak görenler, sevdikleri gülün dikenine
katlanmaya her zaman yanaşmadılar. Bu dikeni devreden çıkarma amacıyla başvurulan taktiklerden biri,
Brecht'i "klasik" kılma çabalarını odak noktası aldı. Burada amaç, Brecht'in "sanatçılığı" ile "politik
yanı"nı olabildiğince kesin bir çizgiyle ayırmak, onu "artık" politik görüşleri nedeniyle değil, fakat salt
tiyatrosuyla değer taşıyan biri gibi göstermekti. Yani bir anlamda "müzelik" kılmaktı.
Sanatın tarihi boyunca büyük sanatçıların büyüklüklerinin en güçlü göstergesi, onların kendilerinden
çok sonra da bu türden girişimleri hep geçersiz kılabilen bir kalıcılığa sahip olmaları olmuştur.
"Brecht olayı" da bundan farklı değil.
O, tiyatrosuyla yeryüzündeki tüm sömürülere, haksızlıklara, insanı insanlığından kılan davranışlara savaş
açarken, silahını, yılgınlığa, korkuya ve suskunluğa çevirmişti.
Bunun doğal sonucu olarak, aynı durumlara karşı çıkan bütün "sonraki kuşaklar", onun tiyatrosuna hep
korkuyu, yılgınlığı ve suskunluğu yenme konusunda "politik" bir rehber gözüyle baktılar.
Bugünkü Almanya, geçmişin bütün hesaplarını Hitlerin ve Nazilerin sırtına yükleyerek işin içinden
sıyrılmak peşinde.
Brecht'e gelince, o böylesine yüzeysel bir hesaplaşmaya bugün de olanak tanımıyor.
Tedirginliğin nedeni de zaten bu!
44
pe
cy
a
II. ULUSLARARASI BOĞAZİÇİ FESTİVALİ
II. ULUSLARARASI
BOĞAZİÇİ FESTİVALİ BU
YAZ YİNE DOPDOLU
cy
a
İstanbul'da 20-30 Haziran tarihleri
arasında gerçekleşecek olan Uluslararası
Boğaziçi Festivali'ne yerli ve yabancı
sanatçı, topluluk ve orkestralar
katılacaktır.
pe
Candan Erçetin ve CRR Senfoni
Orkestrası
20 Haziran 1998 Cumartesi akşamı
Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda
Candan Erçetin'in solisti olduğu CRR
Senfoni Orkestrası mükemmel bir
konser veriyor. Candan Erçetin konserde
repertuvarında bulunan eşsiz yerli ve
yabancı eserlerden örnekler verirken,
sanatseverler hem Avrupa'da hem de
ülkemizde dillerden düşmeyen birçok
şarkıyı muhteşem bir senfoni
orkestrasından dinlemenin keyfine
varacaklar.
Cremona Orkestra ve Korosu
Son on yıl içinde Avrupa'da klasik müzik
alanında bu türün en başarılı
yorumcularından birisi olarak gösterilen
Cremona Orkestra ve Korosu az bulunur
nitelikteki performansları ile klasik
müziğin rönesans ve baroktan tutun
modern formlardaki örneklerini başarı ile
yorumluyorlar.
2. Uluslararası Boğaziçi Festivali'nde yer
alacak olan Cremona Orkestra ve
Korosu kaçırılmaması gereken bir konser
verecek.
Ayna Grubu
Türkçe sözlü rock müziğin gündemdeki
topluluklarından birisi olan Ayna,
yepyeni ve modern görünümleri ile
Anadolu-Rock sentezini dünya
standartlarında yakalamak amacıyla yola
çıkmıştır. Ayna Grubu, Avrupa'da da
çeşitli bölgelerde konserler vermiştir. Bu
günlerde yeni albümlerinin
çalışmalarının son aşamasından dolayı
Ayna Grubu, bir yıllık hazırlık
aşamasından sonra yarattıklarını ortaya
koyabilmenin telâşını yaşamakta.
Candan Erçetin
46
2. Uluslararası Boğaziçi Festivali'nde 21
Haziran 1998 tarihindeki konser,
hayranları ile tekrar karşılaşacak olan
Ayna Grubu, izleyenlere harika bir
akşam yaşatacak.
a
cy
Radio Days
Salonlarını, Londra'daki Bahar
Konserlerini, New York City'de Radio
Hall'deki konserleri kilometrelerce
uzaklara taşıdı. Bunun yanında bu harika
aletler, görüntüleri taşıyan torunlarından
çok daha önce, insanlığın hayâl
dünyasını, umutlarını birbirine
iletmesinde önemli bir rol oynadı.
pe
Modern Folk Orkestrası ve Şükriye
Tutkun
Türk Halk Müziği'nde bilinen en iyi
yorumculardan birisi olarak kabul edilen
Şükriye Tutkun, özgün müzikte kendi
'sound'unu yakalayabilmiş sayılı
sanatçılardan biri. Gerek imajı, gerekse
akademisyenliği ile de kısa zamanda
kariyerinde üst noktalara çıkan Şükriye
Tutkun, enerjik sahne performansı ile
dikkatleri üzerinde toplamayı başarıyor.
T.C. Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet
Modern Folk Orkestrası ise bugüne
kadar verdiği konserlerde Türk Halk
Müziği'nin yapısındaki üslup ve tarzları
bozmadan batı müziğinin tınları ile
birleştirebilen yetenekli sanatçılardan
oluşan bir topluluk.
22 Haziran akşamı Cemil Topuzlu
Açıkhava Tiyatrosu'nda Şükriye Tutkun
ve Modern Folk Orkestrası özgün
müziğimizden en güzel örnekleri
İstanbullu sanatseverlere sunuyor.
Radio Days
Bir mobilyadan çıkan sesi düşünün... Bir
elektronik harikası. 19401ı yıllarda radyo
denilen alet, Hollyvvood'daki Balo
Woody Allen'in aynı başlıklı filmi eminiz
birçok sinema izleyicisinin belleklerine
yerleşmişti. Bu muhteşem alet, eski
günlere ait birçok anıyı, savaşları,
barışları, aşkları, oyunları yanımıza kadar
getirmişti.
Lorie Carpenter-Niska, Debra Bishop,
Kurt Niska, Michael Svvedberg, Terence
Niska'dan oluşan Radio Days topluluğu,
işte o günlerin radyo şovlarını, arkası
yarınlarını, bilgi yarışmalarını ve
unutulmaz müziklerini tekrar
canlandırıyor. Radio Days Konseri,
ülkemizde bir önceki kuşağın ilk
gençliklerini ve yaşamlarını hayâllerinde
yaşatanlar için de kaçırılmaz bir konser...
John Mayall & The Blues Breakers
İngiliz Blues hareketinin tartışmasız
öncülerinden birisi sayılan Mayall 30 yıla
yayılan kariyerinde sayısız başarılar
yaşayan bir sanatçı. Son üç yıl içinde
yaptığı ikinci albüm olan Spinnin
Coin'de, tıpkı Wake Up Call gibi geçmişe
duyulan bir özlemi yansıtmıyor. Birçok
müzik eleştirmenine göre "Blues'in
modern kulvarlarında gezinen..."
sanatçı, "Yaptığımız Blues şüphesiz
geçmişin temelleri üzerinde yükseliyor,
ancak kesin olarak kendi eserlerimizi
yaratıyoruz. En iyi Blues'cular
büyüklüklerini kendilerinden öncekileri
kopya ederek değil onları geliştirerek
kazanmışlardır. İşte Blues'a çağdaş bir
yön veren de bu özelliğidir. Her şeyi
geçmişin üzerine yıkmak, içinde
bulunduğunuz anda yaşamayı reddetmiş
olmak ve insanlarla o seviyeden ileşitim
kuramamak anlamına gelir." diyor.
John Mayall tarafından kurulmuş olan
The Blues Breakers Topluluğu neredeyse
Blues Camiası'nın kim kimdir
ansiklopedisi gibi sayılabilir. Eric
Clapton'dan, Mick Taylor, Peter Green'a
kadar müzik dünyasının en önemli
eserleri bu toplulukta çalmışlar. Blues
Breakers kuşaktan kuşağa süren bir
gelenek adeta. Topluluğun en son ismi
ise Spinning Coin'de esaslı bir çıkış
47
Al Di Meola & Azziza Mustafazadeh
"World of Sinfonia"
inanılmaz bir kariyere sahip olan Al Di
Meola, duygular, stiller ve kıtalararası bir
sentezi parçalarına ve yorumlarına taşır.
İlk solo kayıtlarından, Di
Meola/Mcl_aughlin/De Lucia gitar
üçlüsünün rekabetlerine kadar, Brezilya
ritm ve melodilerinin yansımları olan
Cielo e Terra'dan, Al Di Meola'nın biricik
akustik grubu VVorld Sinfonia (aynı adlı
çıkışları)'ya kadar geçen süre zarfında bir
yorumcudan, düşünceli bir lirizm ve
duygusallık içinde olan iyi bir besteciye
dönüşmüştür. Güçlü bir duygusallığa
sahip olan World Of Sinfonia daha önce
hiç Türkiye'de seslendirilmemiş.
istanbul'da 30'lu yıllarda başlayan
batılılaşma süreci içerisindeki İstanbul
sosyetesi ve sıradan vatandaşların
duyguları ve yaşam felsefeleri, sade ama
güzel bir dille anlatılmıştır. Gerek
tiyatroseverler, gerekse Açıkhava
Tiyatrosu'nda keyifli bir eser izlemek
isteyenler için Lüküs Hayat bulunmaz bir
yapıt.
Balkan & Gypsy Night
Özellikle Çingeneler Zamanı ve
Underground adlı filmlerde tanıştığımız,
Çingene ve Balkan Müzikleri, 2.
Uluslararası Boğaziçi Festivali'nde 27
Haziran akşamı sanatseverlere
sunuluyor. Bakır nefesli ve kemanların
ağırlıklı olduğu bu müzik türü, Balkan
halklarının içten ve sade yapılarını, hayat
görüşlerini, neşelerini ve sevinçlerini
pe
cy
İlk albümünü kendi adıyla yapan Aziza
Mustafazadeh kuşkusuz esinlendiği
Bach, Ravel ve Beethoven gibi
bestecilerin yanı sıra, muhteşem sahne
performansı ve büyülü yeteneği ile
izleyicileri kendisine hayran bırakan ve
insanlığı kardeşliği için çalışan bir
sanatçı. Çalışmalarında en büyük desteği
aldığı Dave Weckl, Johnn Pattucci ve
Chick Korea Always adlı albümde
sanatçıya büyük bir destek vermişler.
Son albümü olan Dance of Fire'da ise Al
Di Meola, Bili Evans, Stanley Clarke ve
Omar Hakim gibi müzisyenlerle çalışan
sanatçı Al Di Meola & VVorld Sinfonia ile
beraber Türkiye'de muhteşem bir konser
verecek.
sanatçılardan oluşan bir kadro ile
televizyona uyarlanmış.
a
yapan Buddy Whittington, Blues
çevrelerinde gelmiş geçmiş en yetenekli
gitaristlerden biri olarak kabul
edilmekte.
Lüküs Hayat Opereti
Şehir Tiyatroları'nca tam 14 yıldır kapalı
gişe olarak oynanan Cemal Reşit Rey ve
Ekrem Reşit Rey kardeşlerin Lüküs Hayat
Opereti, 2. Uluslararası Boğaziçi
Festivali'nde Açıkhava Tiyatrosu'nda
sahnelenecek.
Haldun Dormen'in yönettiği Lüküs Hayat
Opereti'nin müzik düzenlemeleri geçen
yıl kaybettiğimiz sanatçı ve müzik adamı
Esin Engin'e ait. 1933 yılında Cemal
Reşit Rey tarafından yazılan Lüküs Hayat
Opereti, sahnelenmeye başladığı günden
bu yana büyük başarı kazanmış. 1973
yılında Münir Özkul, Altan Karındaş,
Pekcan Koşar, Güzin Özipek, Ali
Poyrazoğlu, İsmet Ay, Füsun Önal, Hadi
Çaman ve Suna Selen gibi ünlü
48
Aziza Mustafazadeh
duygu dolu bir atmosferde ortaya
koyuyor. Uluslararası alanda isim yapan
sanatçımız Okay Temiz ve 10
darbukadan oluşan Okay Temiz Ritm
Ensemble, Ivo Papazov ve
Macaristan'dan gelen Ando Drom (On
the Road/Yollarda) adlı topluluk
tarafından gerçekleştirilecek olan konser
bir hayli renkli olacak. Değişik
kültürlerden gelen Macar Çingenelerden
oluşan Ando Drom Grubu, gerçek bir
oyun ve performans düzeyi ve otantik ve
modern üsluplardaki Çingene
Müziklerini mükemmel olarak
yorumlamalarıyla dikkat çekiyor.
Saraydan Kız Kaçırma Operası
W.A. Mozart tarafından yazılan iki
perdelik Saraydan Kız Kaçırma Operası,
kuşkusuz, İstanbul'a ve Türklere özel bir
operadır. Mozart'ın Osmanlı
Imparatorluğu'nun Avusturya dahil tüm
Avrupa'da kültürel olarak da etkisini
kazanmıştır.
a
bu gelişimi içerisinde melodilerime farklı
bir boyut kazandıracak bir müzisyen
arıyordum. İrlandalı keman sanatçısı
Fionnuala Sherry, ilkbaharda düşen taze
bir yağmur damlası gibi karşıma çıktı.
Yorumu tam benim aradığım şekildeydi;
size müziğin anlatıldığını anlatan, onunla
söz birliği eden ruhsal ve dürüst bir
yorum... Böylece zamanın geldiğini
anladım. Tabii ki projenin adı "Secret
Garden" olacaktı. Bu bahçe bütün
hikâyenin başladığı ve mükemmel
sohbetlerin ve fikirlerin doğduğu müzikal
bir kaynaktı çünkü."
cy
göstermeye başladığı yüzyıllarda
bestelediği operada başta Türk motif ve
ritmleri olmak üzere, canlı ve
benzerlerinden epeyce farklı lirik ve
heyecanlı bir anlatım tarzına sahip.
pe
Genel Sanat Yönetmenliği'ni Arda
Aydoğan'ın yapmakta olduğu İstanbul
Büyükşehir Belediyesi CRR Opera ve
Orkestrası tarafından sahnelenecek olan
operanın rejisi Devlet Operası ve CRR
Operası rejisörlerinden Aytaç Manizade
tarafından yapılıyor. Tanzimat Dönemi
rejisiyle sahnelenecek eser, Osmanlı'nın
bu çağdaki görkemli eserlerinden biri
olan Yıldız Sarayı'nda sahneye konacak.
Sanatseverler 27 Haziran akşamı,
Osmanlı Barok Sanatı'nın doruk
noktasındaki mimari eserlerden birisi
olan Yıldız Sarayı'nın muhteşem
atmosferi içerisinde Mozart'ın bu
operasını, İstanbul'un ikinci operası olan
CRR Opera ve Orkestrası'ndan dinleme
fırsatına sahip olacaklar.
Secret Garden
"İçinde yaşadığım müzik bahçesinden
kopup gelen müzikal bir izlenimi
maddeleştirmek başından beri içimde
varolan bir duyguydu. Piyanonun
tuşlarında kendisine spontane olarak
yön veren parmaklarım, dengeyi ve
armoniyi sanki organik bir bağlantı
gibiymişçesine güzel bir melodiye
çeviriyordu. Müzikal empresyonlarımın
Yukarıdaki kelimelerin sahibi ülkemizde
de yakından tanınan Songs From a
Secret Garden adlı albümün bestecisi ve
prodüktörü Rolf Lovland. 39 yaşındaki
Rolf Lovland albümdeki bestelerini
piyano ve keyboardda yorumladı.
Norveç'in geleceği parlak bestecilerinden
birisi olan Lovland, "Let it Svving" adlı
bestesi Eurovision Şarkı Yarışması'nda
birincilik alan tek Norveç sarkışıdır. 32
yaşındaki Fionnuala Sherry, ülkesi olan
İrlanda'da bilinen bir sanatçı. Dublin'de
bulunan RTE Konser Orkestrası'nda hem
solist hem de viyolacı olarak çalışan
sanatçı aynı zamanda aktif bir stüdyo
müzisyeni. Van Morrison, Sinead
O'Connor, Wet Wet Wet, Chris de Burg
ve Clannad Sherry gibi dünyaca tanınan
sanatçı ve topluluklarla çalışan sanatçı
İrlanda Televizyonu'nda da kendi
programları ile büyük başarı ve beğeni
Yulduz
Usmanova
Pop ve rock müzik
soundlarını eşi
bulunmaz bir
şekilde
ortadoğunun dans
müzikleriyle ve en
önemlisi saz ile
birleştiren Yulduz
Usmanova müziğin
öneminin ve
etkisinin yeni kabul
edilmeye başlandığı
bir ülkeden geliyor.
Taşkent'te
İnsanların
Kardeşliği
Sarayı'nda 140.000
kişiye konser veren
Usmanova,
Asya'nın Sesi
Festivali'nde birincilik ödülü aldı.
Andalusia ve Flamenko'nun
Kökenleri
Flamenko'nun bugünkü müziği 18yy'da
son şeklini almıştır. Oysa Endülüs'ün
sanat ve müzikteki tarihi çok eski
zamanlara ve grift bir kültürel yapıya
dayanmaktadır. Flamenko'da kullanılan
gitarın bu kadar etkileyici bir formda
olması kuşkusuz geçen birkaç on yıl
içinde klasik gitarın bu sanat dalında ana
enstrüman haline gelmesidir. Birçok
flamenko yorumcusu ve dinleyicisine
göre, klasik gitarın batıya özgü tınıları
içerisinde yorumlanan bir flamenko
gösterisinde izleyiciler oryantal ve
egzotik öğelerle buluşmakta ve onları
kendi müzik anlayışları ve soundları
içerisinde algılayabilmektedirler. Klasik
gitarın, İspanyol gitarla olan eşsiz
benzerliğine rağmen aynı aileden gelen
her iki enstrüman da, ait oldukları
kültürlerin birbirlerinden fazlasıyla farklı
müziklerini yorumlayan kardeşlerden
başka bir şey değildir. Endülüs'te
tutkuları, aşkları ve kavgayı ellerin ve
kolların büyülü hareketi vücudun, esnek
anlatımları ve ayakların eşsiz topuk
ritmleri ile anlatabilen bir dans tabii ki
sadece flamenkodur
49
26. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ
İSTANBUL'DA MÜZİKLİ
GÜNLER
Kartal
istanbullu sanat dostlarını müzikli günler
bekliyor. Dünyanın çeşitli yerlerinden
gelen sanatçı ve toplulukların
buluşacağı Uluslararası İstanbul Müzik
Festivali'nde yüzlerce değişik tını
uçuşacak havada.
a
Der: Aysel
pe
cy
istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın
düzenlediği, Eczacıbaşı Holding'in
sponsorluğunu üstlendiği Festival, 9
Haziran-4 Temmuz tarihleri arasında
gerçekleştirilecek. Festival çerçevesinde
33 konser ve gösteri, Atatürk Kültür
Merkezi, Aya İrini Müzesi ve Lütfü
Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda
izleyicilerle buluşacak.
Çeyrek asrı geride bırakan ve bu yıl 26.
gerçekleştirilecek olan Uluslararası
İstanbul Müzik Festivali zengin bir
program sunuyor müzikseverlere.
Festivale bu yıl İtalya, İsviçre, Fransa,
ABD, Almanya, İngiltere,
Azerbaycan'dan 700 ve Türkiye'den 300
olmak üzere toplam 1000 sanatçı
katılacak.
Dünyanın en önemli
organizasyonlarından biri olan
festivalin bu yıl ana teması "Fransa ile
Buluşma". Festivalde bu yıl bazı ilkler de
yer alıyor: vVagner'in "Parsifal" operası
ülkemizde ilk kez Kirov Opera Orkestra,
Koro ve Solistleri tarafından konser
yorumuyla sunulacak. Operaseverler
vVagner'in bu son operasından 2. ve 3.
perdeleri ünlü şef Valeri Gergiev'in
yönetiminde Rusya'nın ve eski Sovyetler
Birliği'nin bu en köklü kurumundan
izleyebilecekler. Aynı topluluk ayrıca
Berlioz'un "Romeo ve Jülyet" Dramatik
Senfonisi'ni İstanbul'daki ilk
seslendirilişini gerçekleştirilecek. Paris
Operası Ravel'in orkestra ve soprano için
"Şehrazat'ını, Toulouse Oda Orkestrası
Pierne ve Daniel-Lesur'un bestelerini
Ensemble Intercontemporain ise Boulez,
Ligeti ve Berio'nun eserlerini kentimizde
ilk kez seslendirecek.
26. Ululararası İstanbul Müzik Festivali,
9 Haziran'da Fabio Biondi yönetimindeki
Europa Galante'nin Aya İrini Müzesi'nde
vereceği konserle başlayacak.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
Orkestra Konserleri
Günümüze kadar etkinliğini aralıksız
sürdüren dünyanın en eski senfoni
orkestralarından biri olan
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 11
Haziran'da Atatürk Kültür Merkezi
Büyük Salon'da konser verecek. Şef
a
pe
cy
Kirov Operası, şef Valery Gergiev
Gürer Aykal'ın yönetiminde ve tutkulu,
dinamik bir yorumcu olarak ün kazanan
solist Selma Gökçen'in katılımıyla
gerçekleştirilecek konserde Ferit Alnar'ın
2 Dans'ını, Saint-Saens'ın Viyolonsel
Konçertosu (No:1 )'nu ve Franck'ın Re
Minör Senfonisi'ni seslendirilecek.
Bugüne kadar dünyanın pek çok
ülkesinde konserler veren Prof. Gürer
Aykal, CSO'nun Genel Sanat
Yönetmenliği'nin yanı sıra Lubbock
Teksas Senfoni Orkestrası Genel Müzik
Direktörü, Oulu (Finlandiya) Senfoni
Orkestrası Birinci Konuk Şefi ve Bilkent
Üniversitesi öğretim üyeliği görevlerini
de sürdürüyor. Avrupa ve Amerika'da
resitaller veren viyolonselci Selma
Gökçen ise halen Londra'da Guildhall
Müzik ve Drama Okulu'nda ders
veriyor.
Aya İrini Müzesi 15 Haziran'da dünyanın
en köklü opera kurumlarından birini
konuk edecek. Şef Valeri Gergiev
yönetimindeki St. Petersburg-Maiimski
Tiyatrosu-Kirov Operası, Orkestra, Koro
ve Solistleri'nin Berlioz'un Romeo ve
Jülyet Dramatik Senfonisi'ni
yorumlayacağı konserine solist olarak
Zlata Bulişeva, (mezzo-soprano), Nikolai
Gassiev (tenor), Vladimir Vaneev (bas)
katılacak. 1988 yılından bu yana Kirov
Operası'nın Sürekli Şefi ve Sanat
Yönetmeni olan Valeri Gergiev, Kirov
Operası merkez alınarak haziran ayında
gerçekleştirilen dünyaca ünlü "Beyaz
Geceler" Festivali'nin de sanat
yönetmeliği görevini sürdürüyor. Henüz
23 yaşındayken dünyaca ünlü Herbert
von Karajan Orkestra Şefliği Yarışması'nı
kazanan Valeri Gergiev, ABD ve
Avrupa'nın ünlü opera evlerinde sayısız
temsiller yönetti. Tarihçesi Imparatoriçe
2. Katarina'nın saltanatına kadar
uzanan Mariinski Tiyatrosu (Kirov
Operası), Wagner, Mahler ve Berlioz gibi
önemli bestecilerin rağbet ettiği ve
batıdaki opera evlerinden önce
eserlerinin sahnelenmesini istediği bir
kurum oldu. Opera aynı zamanda
1890'larda Uyuyan Güzel, Kuğu Gölü ve
Raymonda balelerinin ilk gösterilerine ev
sahipliği yapmasıyla da klasik dansın
gelişiminde önemli bir yere sahip.
1993 yılında Prof. Ersin Onay tarafından
kurulan ve ülkemizin saygın
orkestralarından biri olan Bilkent
Akademik Senfoni Orkestrası, 18
Haziran'da Atatürk Kültür Merkezi,
Büyük Salon'da bir konser verecek.
Konseri ülkemizi yurtdışında başarı ile
temsil eden ünlü şef Cem Mansur
yönetecek.
56 yıldır İtalya, Fransa, Porto Rico,
İspanya, Almanya ve Güney Amerika
gibi dünyanın çeşitli yerlerinde konserler
veren Lozan Oda Orkestrası, 19 ve 20
Haziran'da Aya İrini Müzesi'nde
dinleyicilerle buluşacak. Avrupa'nın çok
tanınan şeflerinden biri olan Jesus
Lopez-Cobos'un yöneteceği, oda müziği
repertuarında bir doruk noktası olarak
nitelendirilen orkestranın ilk günkü
konserine solist olarak ülkemizde son
yıllarda yetişen en yetenekli
kemancılardan biri olan Cihat Aşkın eşlik
edecek. Felsefe doktorası yapan Jesus
Lopez-Cobos, şeflik eğitimini İtalya'da
Franco Ferrara, Viyana'da Hans
Svvarovvsky ile yaptı. Lopez-Cobos Lozan
Oda Orkestrası ile Sevil Berberi,
Cezayir'de Bir İtalyan Kızı operalarının
kayıtlarını gerçekleştirdi. Orkestra, 19
Haziran'da Honegger'in Pastoral d'Ete,
Roussel'ın Küçük Orkestra İçin Konçerto,
Vieuxtemps'ın Keman Konçertosu No.5
(La Minör) ve Bizet'in Senfoni (Do
Majör) eserlerini seslendirecek. Halen
51
Son orkestra konserini Suisse Romande
Orkestrası, 2-3 Temmuz'da Atatürk
Kültür Merkezi, Büyük Salon'da
verecek. Dünyanın en iyi senfonik
topluluklarından biri olan Suisse
Romande Orkestrası 1918 yılında
pe
cy
Fransa'nın ve Avrupa'nın önde gelen
orkestralarından biri olan Paris
Orkestrası, Rafael Frühbeck de
Burgos'un yönetiminde 26 ve 27
Haziran tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre
ve Sergi Sarayı'nda iki konser verecek.
Daha önce Viyana Senfoni Orkestrası
Sürekli Şefliği, Berlin Alman Operası
Genel Müzik Direktörlüğü, Berlin Radyo
Senfoni Orkestrası Sürekli Şefliği yapan
Frühbeck de Burgos, Amerika ve
Avrupa'nın belli başlı pek çok
orkestrasını konuk şef olarak yönetti.
1967'de kültür bakanı olan yazar Andre
Malraux ve Marcel Landovvski tarafından
kurulan Paris Orkestrası, geçmişi 1828'e
kadar uzanan ve dünyanın en eski
orkestralarından biri olan Konservatuar
Konserleri Derneği'nin bir devamı olması
nedeniyle köklü bir geçmişe dayanıyor.
Orkestranın "Fransa'yla Buluşma"
çerçevesinde gerçekleştirilecek olan
konserlerinin ilkinde Berlioz'un Faust'un
Lanetlenmesi, Bizet'in Carmenden İki
Süit, Ravel'in Soprano ve Orkestra için
"Şehrazat" ve Debussy'nin Deniz adlı
yapıtları seslendirilecek. 27 Haziran'da
gerçekleştirelecek olan ikinci konserde
solist olarak, yurtdışında başarılı
çalışmalarla adından söz ettiren piyanist
Hüseyin Sermet yer alıyor. Sermet,
konserde Stravinski'nin Ateş Kuşu,
Ravel'in Sol El İçin Piyano Konçertosu ve
Berlioz'un Dafne ve Kloe Süitleri'ni
yorumlayacak.
a
Londra Kraliyet Müzik Akademisi'nde
eğitmenlik yapan ve Avrupa Oda
Orkestrası'nın kurucularından biri olan
obuacı Douglas Boyd'un solist olarak
katılacağı 20 Haziran'daki konserde ise
Mozart'ın Paris'teki ünlü Consert
Spirituel için bestelediği Senfoni No.31
"Paris", Obua Konçertosu (KV 314) ve
Haydn'ın Fransa Kraliçesi MarieAntoinette'e ithaf ettiği Senfoni No.85
"La Reine" ı seslendirecek.
Paris Orkestrası, şef Rafael Frühbeck de Burgos
52
Cenevre'de kuruldu. Konserlerde
orkestrayı oldukça geniş bir senfonik
konser repertuarına sahip olan Fabio
Luisi yönetecek. Viyolacı Kim
Kashkashian'ın solist olarak katılacağı ilk
konserde Haydn'ın Senfoni No.1,
Bartok'un Viyola Konçertosu,
Honegger'in Senfoni No.3 "Litürjik"
yapıtları seslendirilecek. İkinci konserin
solisti ise ünlü piyanistimiz İdil Biret.
Klasik müzik severler, konserde Ravel'in
Piyano Konçertosu (Sol Majör) ve
Berlioz'un Symphonie Fantastique'ini
dinleyebilecek.
Oda Müziği Konserleri
Fabio Biondi yönetimindeki Europa
Galante'nin Aya Irini'de vereceği konser,
aynı zamanda 26. Uluslararası İstanbul
Müzik Festivali'nin açılış konseri. Barok
müziğin Italya'daki en önemli temsilcisi
olan topluluk, İtalyan müziğine devrimci
yaklaşımları, tutkulu ve serbest
çalışmalarıyla müzikseverlerin beğenisini
kazandı. Aynı zamanda topluluğun
birinci kemancısı da olan Fabio Biondi
tarafından 1989 yılında kurulmuş Europa
Galante'ı. Barok müziğe yeni yaklaşım ve
yorum getiren Fabio Biondi dünyanın en
önemli konser salonlarında ikili konserler
de veriyor. Europa Galante ve Biondi
festivaldeki konserlerinde Corelli
Konçerto Grosso, Sol Minör, Germiniani
Konçerto Grosso, Mi Minör, Locatelli
Konçerto Grosso, Re Majör ve
Vivaldi'den Dört Mevsim'i yorumlayacak.
Barok müzikten günümüz eserlerine
kadar uzanan geniş repertuarı ile dikkat
çeken Toulouse Ulusal Oda
Orkestrası'nın konseri 28 Haziran'da Aya
İrini Müzesi'nde. Louis Auriacombe
tarafından 1923'te kurulan Toulouse
Oda Orkestrası yurtdışında en çok
tanınan Fransız okestralarından biri.
Başarılı kariyerinde önemli etkinliklere de
imza atan Orkestra, 1976'daki kültür
devriminden sonra Çin'de Mozart çalan
ilk topluluk oldu. Orkestranın konserini
pe
cy
a
Festivalin Fransa'dan bir başka konuğu
ise Ravel Yaylı Çalgılar Dörtüsü.
Repertuarındaki eklektik anlayış ve
müzikal seçimiyle dikkat çeken Ravel
Dörtlüsü 23 Haziran'da Aya İrini
Müzesi'nde festival izleyicisiyle
buluşacak. 12 yıl önce Lyon'da kurulan,
1994'te "Klasik Müziğin Zaferi"
çerçevesinde "En İyi Oda Müziği
Topluluğu" ilan edilen grup, özellikle
Chausson, Debussy, Ravel, Faure ve
Dutilleux'nün yaylı çalgılar dörtlüleri
yorumlarıyla dikkat çekiyor. Fransa'nın
yanı sıra sık sık Amsterdam, Japonya ve
ABD'de konserler veren Ravel Dörtlüsü,
Aya Irini'deki konserinde Debussy'nin
Sol Minör Dörtlü, Faure'nin Mi Minör
Dörtlü ve Ravel'in Fa Majör Dörtlü'sünü
seslendirecek.
Ayşegül Sarıca
1987'den beri İzmir Devlet Senfoni
Orkestrası'nda şef olarak görev yapan
Ender Sakpınar yönetiyor. Konserin
solisti Xavier Phillips. 1971 doğumlu
Xavier Philips, 1990 Belgrad Genç
Müzisyenler Yarışması'nda İkincilik,
Çaykovski Yarışması'nda Özel Ödül ve
Reostopoviç Yarışması'nda aldığı Özel
Ödülle müzik dünyasında adından söz
ettirdi. Yılda ortalama 80 konser veren
Toulouse Ulusal Oda Orkestrası
Festival'deki konserinde Ravel'in Yaylı
Çalgılar İçin 3 Şarkı, Faure'nin Berceuse
ve Nocturne, Saint Seans'ın Sarabende
Le Deluge Prelude, Boccherini'nin
Viyolonsel Konçertosu, Pierne'in
Seranade ve Lesur'un Seren
ade adlı yapıtlarını seslendirecek.
30 Haziran Salı günü, Aya İrini
Müzesi'nde Reinhard Goebel'in
yönetimindeki Musica Antiqua Köln'ün
konseri var. 25 yıl önce Reinhard Goebel
ve Köln Konservatuarı'ndaki öğrencileri
tarafından kurulan topluluk önceleri
yalnızca Barok oda ve dini müziği
yorumluyordu. Goebel 10. yılda grubu
orkestra müziğini hem konser
salonlarında yorumlamak hem de kayıt
yapabilmek için yaylılar ve üfleme
çalgılarla destekledi. Musica Antiqua
Köln, müzisyenlerinin enstrümanlarına
virtuözite derecesindeki hakimiyetleri ve
tarihi eserlerdeki yaratıcı
performanslarıyla dikkat çekiyor.
Topluluk konserinde Charpentier'in Süit,
"Pour un reposoir", Vierdanck'ın
Capricci, Albrici'nin Sinfonia and
Canzona, Furchheim'ın Sonat, Do
Minör, Ziani'nin İki Sonat ve Rebel'in
Caprice'ini yorumlayacak.
Paris Orkestrası ve Ensemble
Intercontemporain'de müzik
çalışmalarını sürdüren altı müzisyenin
oluşturduğu Ensemble Concordia'nın
konseri, 1 Temmuz'da Aya İrini
Müzesi'nde. Flüt, klarnet, iki keman,
viyola ve viyolonselden oluşan Ensemble
Concordia'nın repertuarı üçlü
formasyondan altılı formasyona,
klasikten modern müziğe canlı ve geniş
bir yelpazeye yayılıyor. Frederique
Camberling'in (arp) solist olarak
katılacağı konserde Saint-Saens'ın
Tarantelle, Op.6, Roussel'ın Serenad,
Op.30, Dutilleux'nün Ainsi la Nuit,
Debussy'nin Flüt, viyola ve arp için Sonat
ve Ravel'in Introduction et Allegro
yapıtları yorumlanacak.
53
cy
Resitaller
12 Haziran'da Atatürk Kültür
Merkezi'nde Festival'in konuğu piyanist
Ayşegül Sarıca. Piyano eğitimine İstanbul
Konservatuarımda başlayan, Paris Ulusal
Konservatuarı'nı birincilikle bitiren
Sarıca, 1968'den bu yana
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
solisti. Sanatçı resitalinde Schubert'in La
Majör Sonat'ını, Beethoven'in Fa Majör
Sonat "Appassionata"sını, Debussy'nin
Images'ını (Birinci Defter) ve Ravel'in
Gaspard de la Nuit'ini yorumlayacak.
a
Festival izleyicileri 4 Temmuz'da David
Robertson yönetimindeki Ensemble
Intercontemporain'in Aya İrini
Müzesi'ndeki konserini dinleyebilirler.
Ensemble Intercontemporain, 20. yüzyıl
müziğini tanıtmak ve yaymak amacıyla
1976'da Piere Boulez tarafından
kuruldu. Topluluk konferanslar ve
izleyicilere açık provalarla çağdaş müzik
dilini öğrenmek isteyen genç
profesyonellere enstrümantalist ve
bestecilere yeni olanaklar sağlıyor.
1992'de topluluğun müzik yönetmeni
olarak atanan David Robertson hem 20.
yüzyıl müziğine olan olağanüstü
yatkınlığı hem de opera alanındaki geniş
repertuarıyla uluslararası üne sahip.
Mezzo-soprano Monica Bacelli'nin solist
olarak katılacağı festivalin son
konserinde üçü de İstanbul'da ilk kez
seslendirelecek olan; Boulez'in Le
Martaeu şans Maitre, Ligeti'nin Oda
Konçertosu ve Berio'nun Halk Şarkıları
yer alıyor.
pe
Catherine Wyn-Rogers
Henüz 23 yaşında olmasına rağmen
üstün yeteneğiyle dikkat çeken kemancı
Julian Rachlin, 2000 yılının yıldızları
arasında gösteriliyor. Rachlin'in konseri
22 Haziran'da Aya İrini Müzesi'nde.
Konserinde Debussy'nin Sonat No.3 ve
Beau Soir, Massenet'in Meditation,
Saint- Saens'in Rondo Capriccioso,
Franck'ın Sonat'ını seslendirecek olan
Rachlin, 257 yıllık bir kemanla çalıyor.
Dokuz yaşında Haydn'ın bir
konçertosunu seslendirerek ilk konserini
veren piyanist Andre Watts, Festivalin
bir başka konuğu. Değişik müzik
türlerindeki olağanüstü yeteneğiyle
eleştirmenlerin ve dinleyenlerin
övgüsünü kazanan Watts, konserinde
Schubert ve Chopin'in bestelerini
seslendirecek. Konser, 29 Haziran'da
Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da.
54
Vokal Müzik ve Opera
Müzikseverler, 13 Haziran'da lirik sesi ve
olağanüstü sahne hakimiyetiyle dikkati
çeken soprano Kathleen Battle'ın şan
resitalini dinleme olanağı bulacaklar.
Aya Irini'de gerçekleşecek konsere
Battle'a piyanoda Roger Vignoles eşlik
edecek. Metropolitan, Viyana, Paris ve
Covent Garden gibi dünyanın sayılı
operalarında sahneye çıkan Battle,
Mozart karakterlerini en iyi yorumlayan
sopranolardan biri.
Kirov Opera Orkestra, Koro ve Solistleri
Romeo ve Jüliet Dramatik
Senfonisi'nden sonra !6 Haziran'da, Aya
İrini Müzesi'nde Çaykovski'nin Maça Kızı
Operası'nı ve 17 Haziran'da VVagner'in
Parsifal operasının ikinci ve üçüncü
perdelerini İstanbullu sanatseverler için
seslendireceler. Maça Kızı Operası'nda
Lisa rolünü 1991'den bu yana Kirov
Operası'nın baş solisti olan Galina
Gorçakova seslendirecek. Hem Rus hem
de batı operalarını başarıyla yorumlayan
Gorçakova, Covent Garden,
Metropalitan, La Scala, San Francisco,
Viyana, Berlin gibi opera evlerinde
konuk olarak sahneye çıkmaya devam
ediyor. Maça Kızı'ndaki Herman rolünü
ise 18 yıldır Kirov Operası'nda solist olan
Yuri Marusin yorumlayacak. 17
Haziran'daki Parsifal operasını ise Viktor
Lutsiuk, Larissa Gogolevskaya, Nikolai
Putilin ve Gennadi Bezzubenkov
seslendirecek.
Dans
26. Uluslararası İstanbul Müzik
Festivalinin dans bölümünde, Marsilya
Ulusal Balesi'nin gösterisi, Rolland
Petit'in koreografisiyle izleyenlerin
karşısında olacak. Topluluğun gösterisi
24 ve 25 Haziran'da Atatürk Kültür
Merkezi Büyük Salon'da gerçekleşecek.
26 yıldır sergilediği gösterilerle ülkesinin
kültürel mirasına önemli katkılar yapan
Marsilya Ulusal Balesi'nin amacı dansı
daha geniş kitlelere ulaştırmak. Fransız
a
cy
TRT İstanbul Radyosu Genç Solistler Topluluğu
Konservatuvarı oda Müziği
Topluluğu'nun (Melih Seçikyan-piyano,
Eren Coşkuner-flüt, Pelin Çotal-obua,
Hande Sarıcı-klarnet, Cavit Karakoçfagot, Esra Kümeler-korno), 24
Haziran'da Pelin Halkacı'nın (keman) ve
Perihan Diana Nayır'ın (mezzo-soprano),
25 Haziran'da Tuğçe Tarı'nın piyano ve
Tolga Akkaya'nın trombon, 26 Haziran
Cuma günü Nilay Karaduman'ın
(keman) ve Akropolis Beşlisi'nin (Filiz
Yılmaz-klarnet, Sevil Ulucan-keman,
Nilgün Yüksel-keman, Beste Tıknazviyola, Erim Ardal -viyolonsel), son
olarak da 27 Haziran'da Özgür Aydın'ın
piyano konseri izlenebilir.
pe
dansının son 50 yıl içindeki en iyi
koreograflarından biri olan Roland Petit,
üretken hayalgücü ve tiyatro
yeteneğiyle çağdaş bir dans dili
yaratmayı başardı. Marsilya Ulusal Balesi,
Festival'de Chabrier'in Altılı Dans,
Carmen Genç Adam ve Ölüm adlı
yapıtlarını sahneleyecek.
Genç Yetenekler
Festival'in Genç Yetenekler Dizisi'nde
İstanbul Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı, Mimar Sinan
Üniversitesi Devlet Konservatuarı ve İTÜ
Türk Müziği Devlet Konservatuvarı
öğrencileriyle dışarıdan yapılan
başvurular sonucu seçilen 7 genç
müzisyen ve 2 oda müziği topluluğu yer
alıyor. Genç yetenekleri desteklemek ve
konser olanağı tanımak amacıyla
düzenlenen, İstanbul'daki müzik
kurumlarında batı müziği öğrenimi
gören ya da mezun olmuş genç
müzisyen ve toplulukların katıldığı Genç
Solistler Dizisi programı, 23-27 Haziran
tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi
Konser Salonu'nda gerçekleştirilecek.
Dizide 23 Haziran Salı günü Pınar
Çelik'in (piyano) ve I.Ü Devlet
Geleneksel Müzik Konserleri
Geleneksel Müzik Konserleri bölümünde
ilk olarak Ahmet Kadri Rizeli'nin
yönettiği TRT İstanbul Radyosu Genç
Solistler Topluluğu'nun konseri yer
alıyor. Konserin ilk bölümünde "Karcığar
Köçekçeler", ikinci bölümünde ise
"İstanbul Şarkıları" seslendirilecek.
Topluluk İTÜ Türk Müziği Devlet
Konservatuvarı mezunu sanatçılardan
oluşuyor.
Müzikseverler, 14 Haziran Pazar günü,
Atatürk Kültür Merkezi'nde, Azeri
topluluk Jabbar Karyagdi Mugam
Üçlüsü'nün konserini dinleyebilecekler.
18 Haziran'da Nalan Altınörs'ün solo
konseri ve 20 Haziran'da Kutlu
Payaslı'nın yöneteceği TRT Ses ve Saz
Sanatçıları Topluluğu'nun konseri de
Festival çerçevesinde Atatürk Kültür
Merkezi'nde gerçekleştirelecek.
İki yıl önce Klasik Türk müziği eserlerine
ait eski notaları, bestelendikleri
dönemdeki sazlarla ve üslupla
seslendirmek üzere Fikret Karakaya
tarafından kurulan Bezmara
Topluluğu'nun konseri 21 Haziran'da
Atatürk Kültür Merkezi'nde. Konserde
erken dönem Osmanlı müziğinin en
önemli kaynaklarından biri sayılan
Dimitri Kantemir'in "Kitab-ı llmü'lMusiki"de yer-alan 16. ve 17. yüzyıla ait
peşrev ve saz semailerinden örnekler
seslendirelecek
55
SÖYLEŞİ
İzmit Şehir Tiyatrosu'nun
sezonunu kapadığı bir
dönemde Yeşil Üzümler
Topluluğu'nda beraber
çalıştığım Emre
Koyuncuoğlu,
sposorluğunu İzmit Outlet
Center'ın üstlendiği bir dış
mekan gösterisiyle yoğun
bir Tiyatro atmosferinin
yaşandığı şu günlerde
yeniden gündeme geliyor.
Bugüne kadarki
çalışmalarının bir devamı
niteliği taşıyan yeni
projesiyle ilgili
düşüncelerini kendi
ağzından aktarmak
istiyorum.
"Mutfak Kazaları" senin
profesyonel anlamda İzmit
Şehir Tiyatrosu bünyesinde
Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği,
"Hamlef'teki dramaturgi ve
koreograf i çalışmasından
sonraki ikinci gösteri.
Projenden bahseder misin?
Gösteri için alternatif bir
"şov" denebilir. Dans, ses,
müzik ve görüntü, yanyana
sıralanmış üç TIR'ın üzerinde
farklı anlatım biçimlerini
tercih etmiş kadınların
kavramsal olarak buluştuğu
ortak bir platforma
dönüşüyor. Oyuncular kendi
dünyalarını öncelikli olarak
bedenlerinin anlatımıyla ve
seçilmiş diğer malzemelerle
Mağden'in tek şiir kitabı
"Mutfak Kazalarından yola
çıkarak hazırlandı.
Mağden'in kendine has
"kadın dili" özelliğini taşıyan
bu şiirler, benim ve diğer
sanatçıların ortak noktasını
oluşturan, seyirciye farklı
üslup, anlatım ve aktarım
zenginliklerini kullanarak
ulaşma isteğini ateşledi.
Görsel tasarım Orhan Cem
Çetin'e ait. Gösterinin
müziğini besteleyen grup
"Baba Zula" ise, Murat Ertel,
Emre Önel, Levent Akman
ve Wİlliam Machbeth'ten
oluşuyor. Dekor ve kostümü,
halen Mimar Sinan
Üniversitesi Sahne Sanatları
Bölümü'nde eğitimine
a
Yolculuk ve "Kazalar
Ortaçdağ
devam eden Dilek Aydın
üstlendi. Oyuncular ise İzmit
Şehir Tiyatrosu'nun kadrolu
pe
cy
Ahmet
birlikte seyirciyle
paylaşıyorlar. Bu gösteri,
genç kadın yazar Perihan
II
sanatçıları; Hacettepe
Üniversitesi Ankara Devlet
Konservatuarı Tiyatro
Bölümü mezunu ve Ankara
Devlet Tiyatrosu'nda üç yıl
görev almış üç genç kadın
sanatçı: Meltem Özsavaş,
Esra Bezen Bilgin ve Betül
Çobanoğlu.
Bu projeyi oluştururken çıkış
noktan ne oldu?
Projelerimin çoğunda
görüntü/fotoğraf ya da
mekanın kendisinin verdiği
doku, ya da görüntüyü
kullanıyorum. Bu proje bir
süreç işi oldu. Mağden'in
şiirleri de bir süreç; yol
şiirleri. Sekiz aydır Izmit'de
yaşıyorum. Bu süre içinde
kentte dikkatimi çeken
şeylerle, Mağden'in dilini çok
sevdiğim, kadın dünyasını iyi
yakalayan şiirlerini birlikte
kullanmak istedim. Sürekli
TIR'ların geçtiği transit bir
yolda kurulmuş bir kent olan
Politik olarak gösterini nasıl
bir temele oturtuyorsun?
pe
Her seçim politiktir. Perihan
Mağdeni seçmemin sebebi
zaten bir dil problemi.
Oluşturduğu kadın dili, bir
kadın olarak kendimi ifade
etmek açısından bana çok
yakın bir dil. Sadece beni ve
kadınları anlatan bir dil değil,
bir çok insanı anlatan bir dil.
Bu yüzden kadın, erkek
olarak ayırmak da
istemiyorum. Ama Türk
yazınında bana göre, kadın
dünyasını sözleriyle ve
ritmiyle yansıtan bir kaç
yazardan biri Mağden.
Dilinde agresif, saldırgan bir
taraf var. Sanatsal olarak
yakaladığı bu saldırganlığı ve
sivriliği seviyorum.
Orhan Cem Çetin, Türkiye'de
fotoğraf sanatını adına bir
çok yeniliğe imzasını atmış
bir sanatçı ve farklı sanat
disiplinleriyle çalışma denince
akla gelen ilk isimlerden.
Fotoğraf çekimlerinde Orhan
Cem Çetinle beraber çalıştık.
Çetin ise oyuncularla çalıştı.
Ben buna fotoğraf demek
istemiyorum. Çünkü
fotoğrafı yalın halinde
kullanmıyor, Çetin. Onunla
farklı şekillerde oynayarak bence- fotoğraf tasarımı
üretiyor. Bu tasarımlar da
gösterinin beş ayağından
birini oluşturuyor: müzik
tasarımı, hareket tasarımı,
dekor ve kostüm tasarımı,
oyuncu performansı ve
görüntü tasarımı.Tüm
bunlardan aldığım verilerle
de kurgunun kendisini
oluşturuyorum. Müzik
tasarımına gelince, grup,
çalışmaların başından
itibaren bizimle birlikte
yaratım sürecini yaşadı.
Ayrıca metni onlara
verdiğimde kendilerine çok
yakın bulmaları benim için
önemli bir veriydi. Baba Zula
ve Murat Ertel ile daha önce
Yeşil Üzümler Topluluğu
dahilinde ortak çalışmalar
yapmıştık. Zaten bu gösteri
Yeşil Üzümler'in sahnede
varolma anlayışının bir
uzantısıdır.
Bir erkek fotoğraf
sanatçısının ve erkeklerden
oluşan bir müzik
topluluğunun kadına özgü
bakma biçimini yakaladığını
düşünüyor musun?
olarak aldığım akademik
eğitime ve şu an Işıl
Kasapoğlu ile birlikte
edindiğim yönetmenlik
deneyimine baktığımda
kendimi buna yakın bir
noktada hissediyorum. Hepsi
birbirini bütünlüyor.
Sahnedeki her şeyi belirli bir
tasarımın parçası olarak
görmek gerekiyor. Zaten ben
sahneyi de bilindik anlamda
görmüyorum. Her yer sahne
olabilir. Mekanın dokusunu
ve derinliğini kullanarak
sahne yaratırsın. Aynı şey
TIR'lar için de geçerli. Çünkü
İzmit benim için hareketin
durumu belirlediği bir yer.
Şehrin içinden durmadan
geçen TIR'lar beni gerçekten
ürkütüyor. İşte bu TIR'ların
üzerine çıkmak ve üzerinde
varolabilmek düşüncesi
benim için bir çıkış noktası
oldu. Bu çok kavramsal
gelebilir, ama örneğin
gösteride kullanılan üç
sandalye var. Bunlardan biri
sallanan sandalye, biri
tekerlekli sandalye ve biri de
dönen sandalye. Yani
kullanılan malzeme de
hareket içeriyor. Üç ayrı
yönde hareket eden oturma
araçları. Herşey bir hareket
ve devamlılık içinde. Aynı
şekilde pencere
konstrüksiyonları ve dialar da
kendi içlerinde bir anlatımı
sürdürürken, aynı zamanda
bir hareketi içeriyorlar.
Hareketi yalnızca bedende
değil, bu kez sahnenin her
tarafında yaşatmak istedim.
cy
a
İzmit'de kadınların
pencerelerini temiz tutmak
için gösterdikleri çaba ilgimi
çekiyordu. Pencereden
izlenen dünyayı da Orhan
Cem Çetin ile kurduk. Her
kadının kendi penceresi ve o
pencereden gördüğü anlar
var. Bu anlamda kavramsal
bir çalışma. Fotoğraflar,
sahnedeki sanatçının dış
dünyası oldu. TIR'ların
üzerinde kurduğumuz
çerçeve konstrüksiyonun
arkasındaki görüntüler
bunlar. Üç dia makinası, 7
metrelik bir derinlikten 3/2
metrelik görüntüler
oluşturuyor. Sahnedeki
oyuncu kendi penceresinden
gördüğü görüntüde, bir
anlamda kendini görecek.
İzlediği dış dünyaya bakma
biçimi perdeden yansıyacak.
Aynı zamanda seyirci için
onun ruhunu yansıtan bir tür
ayna görevi de görüyor.
Dramaturg olarak aldığın
eğitimin ve İzmit Şehir
Tiyatrosu'ndaki deneyiminin
bu proje üzerindeki
etkisinden bahseder misin ?
Şu anda tez konusu olarak
Heiner Müller üzerine
çalışıyorum ve onda beni en
çok heyecanlandıran şey aynı
zamanda hem dramaturg,
hem yazar, hem de
yönetmen olması. Ve
eserlerini bu üç ayak üzerine
kurması. Örneğin, yazısını
sadece metin olarak ele
alamayız. Ben de geçmiş
çalışmalarıma, dramaturg
Sözel anlatımın sahne ve
kurgu üzerindeki
hegemonyasını nasıl kırdın ?
Söz sahnede varolan
unsurlardan sadece bir
tanesi. Çünkü sözün altını
hareketle doldurdum,
yorumu ona göre
oluşturdum. O söz ve
hareketin devamlılığını arka
plandaki görüntülerle
tamamladım. Onu içine alan
atmosferi de müzikle
yarattım. Yani müziğin de
kattığı yorumla birlikte
TIR'ların üzerinde başka bir
bütünlük elde ettim. Daha
önce de belirttiğim gibi çeşitli
tasarımların birleşerek tek bir
tasarım oluşturduğu bir
gösteri bu. Bir yolculuk
hikayesi. Bence gösterinin
performansa yaklaştığı nokta
da bu. Bu yolculukta gerçek
olan, tüm biraraya gelen
unsurlarla tam o noktada,
tam o anda seyirciyle karşı
karşıya yaşananlar. Bundan
sonraki gösteri başka bir
mekana taşınacak. O zaman
da, o mekana nüfuz etmiş
olarak, o mekanı dolduracak
izleyiciyle yeni bir buluşma
gerçekleşecek. Bu anlamda
performansa yaklaşan bir
gösteri olduğunu
düşünüyorum.
Peki, şiirlerin kendi içlerindeki
düşünsel bütünlüklerini tüm
bir gösteriye nasıl yaydın ?
Kavramsal olarak çalıştığım
için şiirlerin içindeki temaları
tek tek çekerek ardarda
sıralayamam. Aynı şey görsel
anlatım içinde geçerli.
Hepsini tek bir kavramsallık
üzerine kurmak zorundayım.
Şiirlerin tümüne baktığında
kadın dilinden yola çıkarak
onun sıkışmışlığının yarattığı
saldırganlığı ve bu
saldırganlığın hareket
biçimini görüyorsun. İşte ben
gösteriyi bunun üzerine
kurdum. Aynı zamanda şiirler
Mağden'in onsekiz yaşından
otuzdört yaşına kadar olan
hayatından kesitler
yansıtıyor. Bir zamansal
yolculuk var. Ayrıca şiirlerin
içinde farklı mekanların
isimleri var. Bu anlamda da
bir yolculuk söz konusu.
Şiirler ilerledikçe Mağden'in
hayata bakış açısının, ilgisinin
ve tepkilerinin değişmesi de,
hepimizin içinde bulunduğu
yolculukla ilgili bir paralellik
sunuyor
SÖYLEŞİ
Prof. Joyce, son on yılda
rejileriyle pek çok ödül
almasının yanı sıra,
oyuncu olarak televizyon
dizilerinde de rol alıyor.
Mary Washington
College'da Prof. Joyce'un
öğrencisi olan Emre
Iz'at'ın, "Matruşka"nın
çevirisini hocasına vermesi
üzerine, Joyce oyunu
sahneye koymaya karar
vermiş. Oyun, Aytuğ Iz'at
tarafından çok başarılı bir
şekilde İngilizce'ye
çevrilmiş. Yaklaşık üç aylık
bir dramaturji
çalışmasından sonra 2 ay
prova alan ekip, oyunun
prömiyerini 200 kişilik bir
salonda yapmış.
Amerika 'ya döndükten sonra
oyunu sahnelemeye devam
edecek misiniz?
Kesinlikle evet. Oyunu
Chihago'da da oynayacağız.
Amerika 'daki prömiyer
sonrasında seyircinin
Atatürk gibi gerçek
sanatsever bir liderin
insanları olarak Türk halkını,
sanata verdiği değer ve
çalışmalarından ötürü
kutlamak istiyorum.
Bir başka Türk oyunu
sahnelemeyi de düşünüyor
musunuz?
Evet, "Boyacı" adlı oyunu da
repertuarımıza aldık. Dinçer
Sümer'in bir oyununu da
daha önce sahnelemiştik.
İzleyiciden aldığınız olumlu
pe
Oyunu geçtiğimiz
günlerde ülkemizde
İngilizce oynayan Rude
Mechanics oyuncularına
ve yönetmen Prof. Joyce
soruyoruz.
böyledir. Oyunda
Cücenoğlu'nun yakaladığı
çok önemli ayrıntılar var ki,
bunları ince bir mizahla
vermiş olması ilgimi çekti.
Oyun çok iyi yazılmış ve
çevrilmiş. Evrensel yanı var.
cy
a
Tuncer. Cücenoğlu'nun
"Matruşka" adlı oyununu,
İngilizce olarak 'Grup
Rude Mechanics"de
sahneye koyan Prof.
Michael Joyce, Marry
Washington College
Tiyatro Bölümü'nde
öğretim görevlisi.
Michael Joyce ve "Matruşka
reaksiyonu nasıldı?
Gülsün
Paydak
Neden bir Türk oyunu?
Neden "Matruşka"?
Tuncer Cücenoğlu'nun bir
kaç oyununu daha okudum.
Özellikle "Matruşka"yı tercih
etme nedenim, her an
gündemde olan ve
çözülemeyen kadın-erkek
ilişkisini işlemiş olması.
Dünyanın neresine
giderseniz gidin, bu hep
58
Ben bu kadar olumlu tepki
alacağımızı beklemiyordum.
Ama oyun sonrası eve gelen
telefonlar ve fakslar bir türlü
durmuyordu. Bu beni çok
şaşırttı ve mutlu etti. Oyun
Amerika'da çok sevildi ve
sonrasında Emre'nin de
önerisiyle neden Türkiye'de
oynamıyalım diye düşündük
ve bunun hazırlığına girdik.
Şu an burada olmaktan çok
mutluyuz. Herşeyden önce
tepkilerin bu kadar yoğun
olmasını nasıl bir nedene
bağlıyorsunuz?
Dediğim gibi, insan ilişkileri
hele de kadın-erkek ilişkileri
hep gündemde olan konular.
İçinde hoş bir mizahı
barındırması çok vurucu.
Oyunu tamamen Amerikan
kültürüne adapte ettiniz mi?
Tam olarak değil. Tipik Türk
alışkanlıklarını ve özelliklerini
aynı tutmaya çalıştık.
Örneğin, sürekli çayın
karıştırılması Türk
kültüründen bir şeyler
görmek, bizim izleyicimize
oldukça enteresan geldi.
Buralarda gülünüyordu.
Komedi iyi, stil iyi. Dekor
konusunda da hiç
zorlanmadık. En yalın en düz
olanı seçtik.
"Matruşka"daki kadın ve
erkek karakterleri yine Prof.
Joyce'nin yetiştirdiği
oyuncular canlandırıyor.
Kadın karakterini son derece
iyi oynayan "Julie O'Leary;
"Bu benim oynadığım ilk iki
kişilik oyun. Oyunu çıkarırken
ve prömiyer gününde
aldığım haz ve heyecan
oldukça büyüktü. Oynarken
eğlendim de. Bu çok hoştu."
diyor.
Erkek karakterini
canlandıran Jeromy
Hastings'e bu rol kişisini
kendinize yakın hissettiniz
mi diye sorduğumuzda,
"Oyundaki erkek karakter
bana çok uzak bir insan.
Başlangıçta biraz
zorlandımsa da, sonrasında o
rol kişisini içimde yaratmayı
becerebildiğimi sanıyorum.
Oyunu bütünüyle sevmiş
olmamın bunda payı çok
büyük tabii."
Bu arada Prof. Joyce yeniden
katılıyor sohbetimize ve
ekliyor: "Zaten oyunculuk
bunu gerektiriyor. Yani
oynadığınız karakteri
sevsenizde sevmeseniz de en
iyi şekilde giymek
durumundasınız ki ,inandırıcı
olabilsin. Bu da oyuncunun
güçlü bir eksen karakteri
çıkarabilmesi için, bireysel
çalışmalarını mutlak suretle
yapmasını getirir. Güçlü bir
oyuncu, her tür karaktere
girebilmelidir."
pe
cy
a
a
pe
cy

Benzer belgeler

izlenim - Tiyatro Dergisi

izlenim - Tiyatro Dergisi Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic.

Detaylı