Gnl-Genclik, 360 KB

Transkript

Gnl-Genclik, 360 KB
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
GENÇLİK İDEALİ: ANTI AGING UYGULAMALARI VE DEĞİŞEN
YAŞLILIK ALGILARININ MEDYADA TEMSİLİ
[IDEAL OF YOUTH: THE PRACTICES OF ANTI-AGING AND THE REPRESENTATION OF THE
CHANGING PERCEPTION OF AGING IN MEDIA]
Gönül Demez
Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
E-Mail: [email protected]
ÖZET
Gençlik, yaşlılık gibi kavramlar öncelikle biyolojik süreçler ve fiziksel görünümle ilintili
kavramlardır. Ancak bu kavramlara yüklenen anlamlar ve kimin yaşlı kimin genç olduğunu
tanımlayan değerler kültüreldir. Kültürel olarak bu durumlar tanımlanır, sınırlanır, hiyerarşik olarak
toplumsal düzen içerisinde toplumsal statü ve rolleri belirlenir. Dolayısıyla gençlik, yaşlılık gibi
kavramlar sosyal olarak inşa edilen kavramlardır. Bu anlamda biyolojik ve fiziksel görünümün
ötesinde içinde bulunulan toplumsal özellikler ve dönemle birlikte ele alınmaları gerekmektedir.
Bu çalışmada söz konusu kavramlar günümüz toplumunun özellikleri dikkate alınarak
tanımlanmıştır. Bu çerçevede medyanın toplumsal gerçekliği yansıtma özelliğine atıfla medyada,
özellikle yazılı basında gençlik ideali, anti-aging ve yaşlılık ile ilgili temsillerin analizi
yapılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: gündelik yaşam, yaşlılık, anti-aging, beden, medya.
ABSTRACT
The concepts such as youth and aging, primarily, are biological and related to physical appearance.
However, meanings attributed to these concepts and values that define who is young and is older
are cultural. These states (being young or older) are being defined, confined, and placed
94
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
hierarchically on a given society. Thus, the concepts such as youth and aging are being socially
constructed. These concepts, in this context, should be argued, beyond biological existence and
physical appearance, by taking into account the social characteristics and period in which they exist.
In this study, the representation of ideal of youth, anti-aging, and aging will be analyzed by
considering the feature of reflecting the social reality of media.
Keywords: everyday life, aging, anti-aging, body, media.
95
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
GİRİŞ
Bilimsel, teknolojik ve tıp alanındaki hızlı değişimler sonucu ortalama insan ömrünün uzaması
günümüz insanının yaşam sürecini ve yaş, yaşam ve yaşlanma ile ilgili algılarını da değiştirmiştir.
Bu durum daha önceleri sosyal yaşamda ve gündelik yaşamda söz konusu olmayan hastalık, sağlık,
gençlik, barınma, yalnızlık, eğlence, ekonomik yaşam gibi birçok alanda yeni sosyal tartışmaların
gündeme gelmesinde etkili olmuştur. Bu anlamda tüm yaş kategorilerinin ve bunlar üzerinden
tanımlanan kimlik ve benlik durumlarının tanımının yeniden yapılması söz konusudur. Tüm bu
algılar yeniden kodlanırken, gündelik yaşam pratikleri de buna paralel olarak yeniden
tanımlanmaktadır. Elbette bu durum yani iyileşen yaşam koşulları bilimsel ve teknolojik
gelişmelerin gündelik yaşama yansıması ve daha güvenli, sağlıklı toplumsal yaşamın söz konusu
edildiği toplumlar, görece olarak gelişmiş tüketim toplumlarıdır. Dolayısıyla söz konusu sorunlara
ilişkin tanımlar ve yeni durumlar da ağırlıklı olarak bu toplumların gündemindedir. Ancak küresel
pazar ekonomisi ve satış yöntemleri genç, verimli, bakımlı insan imajını, tüm toplumlara
pazarlamaktadır. Pazar ilişkileri içerisinde değerlendirildiğinde yaşlıların tüketim ilişkileri içindeki
oranının düşük olması belki de son dönemlerde onları bu ilişkilerin içine çekmek için oluşturulmuş
bir dizi pazarlama tekniğinin temelini oluşturuyor. (Sawchuk, 1995)
Dolayısıyla bu çalışmada söz konusu edilen anti-aging ve gençlik ideali imgeleri sadece nüfusun
yaşlanmasının sosyal, kültürel ve ekonomik olarak yeni sorunlar yarattığı toplumlarda değil, hemen
tüm toplumlara yönelik çalışmalarla yaygınlaştırılmakta ve özellikle de gelecekte tüm toplumların
bu durumla karşılaşılacağı varsayımı üzerinden sunulmaktadır. Dolayısıyla sorun nüfusun
yaşlanması ve onunla ilgili bilimsel, teknolojik ve geleceğe dönük çalışmaları aşıp gündelik yaşamı
düzenleme ve genç kalma, estetik kaygılar gibi olgularla ilişkili olarak tüketim ilişkileri bağlamında
yeniden üretilip yaygınlaştırılmaktadır. Gençlik ve yaşlılık kavramları karşılaştırmalı kavramlar
oldukları için bir anlamda her birey bir gün yaşlanacaktır ve biri diğerine göre daima yaşlıdır
anlayışı ile hedef kitle oldukça geniş tutulmaktadır. İnsan doğduğu andan itibaren yaşlanmaya
başladığı için, özellikle kozmetik sanayindeki çalışmalar, yaşlanmayı önlemek ve geciktirmek
sloganıyla neredeyse çocuk yaşta bireyleri bu pazarın içine katmaktadır. Günümüz tüketim
toplumunun ayakta kalabilmesi, dinamik, hızlı yaşayan, sürekli seyahat eden, spor yapan
dolayısıyla daima tüketen ve tüketecek enerjisi olan insan modeline bağımlıdır. Bu nedenle genç,
formda, sağlıklı ve yaşlanmayan birey anlayışı ve bu algılamaları pekiştirecek imaj ve imgesel
96
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
tanımlamalara gereksinim duyulmaktadır. Bu yeni anlayışın üzerinde biçimlendiği, somutlaştığı
alan yani zemin ise “beden”dir. Bedenin sınırlarının çizilmesini başlatan şey dağınık ve etkin
yapılandırmasıyla toplumsal alandır. Bedenin bir toplumsal mekân olarak ele alınması ve bedenin
toplumsal olarak kurulması yine toplum tarafından bazı düzenleyici çizelgeler çerçevesinde oluşur.
Böylece politik, kültürel, dinsel söylemler aracılığıyla bedenin sınırları oluşturulur. Bedenin
sınırlarını kuran her söylem ise, ayrıntılı olarak hangi sınırların, duruşların ve ilişki biçimlerinin
uygun olduğunu belirleyen, böylece bedenleri neyin teşkil ettiğini tanımlayan kimi tabuları
doğallaştırıp yerleştirmeye hizmet eder. (Butler, 2005, s. 217)
Pierre Bourdieu bedeni cisimleşmiş yani somutlaşmış toplumsallık olarak tanımlar. Yani beden
toplumsal pratiklerin görünür kılındığı mekândır. İktidar mücadeleleri beden üzerinden işler ve
ideolojilerin somutlaştığı alan bedendir. Dolayısıyla gündelik hayatın pratikleri beden ve yaşam
biçimi aracılığıyla iktidarın yerleşmesine aracılık eder. Yaşlanma da sosyal bir sorun olarak ele
alınırken, beden üzerinden gerçekleşen söylemler aracılığıyla tanımlanır. Yani yaşlanmamak, genç
kalmak için bir dizi sosyal, psikolojik, ekonomik reçete sunulurken atıfta bulunulan alan bedendir.
Beden ve yaşlanma üzerinde yapılan niceliksel çalışmalar sonucu zengin veri toplanması
gerçekleşmiş olmasına rağmen diğer taraftan bu alanda doyurucu teorilerin yeterince gelişmediğini
iddia eden Featherstone ve Wernick’e (2005) göre; bedenin bir bütün olarak sosyal bilimler
açısından disiplinler arası bir bakış açısı ile ele alınması gereklidir. Bedene ilişkin çalışmalar
yapılırken, beslenme, diyet, sağlık, hastalık, yaşlanma kavramlarıyla bağlantılı olarak konuyu
sosyal, kültürel ve felsefi perspektiften ele alan çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.
Pierre Bourdieu yaşlanmayı sosyal anlamda bir iktidar kaybı olarak anlatır. Yani bir yandan yeni
yaşam biçimine uyum sağlamak için her anlamda formda ve dinamik “bedenler”e sahip olmak
özellikle kitle iletişim araçları aracılığıyla aralıksız dayatılırken diğer yandan bireyler kaçınılmaz
olarak sosyal anlamda bir “iktidar” kaybı ile baş etmek için çabalar dururlar. Bu anlamda gündelik
yaşamın rutinlerinin yeniden üretildiği sokak, pazar, alış veriş, eğlence, ev, iş yaşamı gibi her türlü
yaşam alanı ve mekânlar birer mücadele alanına dönüşmektedir.
Bu çalışmada yeni değerlerin ve her an yeniden üretilen gündelik yaşam pratiklerinin kendini ifade
etme fırsatı bulduğu mecralardan biri olan yazılı basında gençlik- yaşlılık haberleri ve
yorumlarından hareketle değişen yaşlanma algısı ve bunun ifade biçimlerine odaklanılacaktır. Bu
97
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
bağlamda yazılı basında yer alan söz konusu metinler konu bağlamında çözümlenerek bu alandaki
kodlara ulaşılmaya çalışılacaktır. Böylece toplumsal gerçekliği yansıtan önemli alanlardan biri olan
yazılı basın aracılığıyla ulaşılan veriler, örnekler bu alandaki kuramsal yaklaşımları ve yapılan diğer
ulusal ve uluslararası çalışma bulgularını ilintilendirmeyi, örneklemeyi amaçlamaktadır.
YENİ BİR SOSYAL AYRIM OLARAK YAŞLANMA
Bourdieu’ya (1997) göre her alan kendi yaşlanma yasalarını belirler. Buna göre, gençlik ve
yaşlanma ölçütleri söz konusu toplumun kendi iç işleyişinde belirlenir. Dolayısıyla yaş biyolojik bir
olgudur ama aynı zamanda toplumsal olarak manipüle edilen bir durum olarak tanımlanabilir.
Bourdieu’ya göre mücadele ilişkileri içinde düşünüldüğünde toplumsal yaş ile biyolojik yaş
arasındaki ilişkileri belirleyen toplumsal pratiklerin bu durumlara yüklediği anlamlandırmalar
önemli hale gelmektedir. Bu belirlenim göründüğünden daha karmaşık toplumsal süreçlerde
gerçekleşir. Kime ne zaman genç ya da yaşlı denileceğinin ölçütü bazı sınıfsal ve iktidar ilişkileri
sonucu oluşmaktadır. Bireyler tahakküm ilişkilerindeki yerlerine göre yetişkin, soylu, yaşlı, önemli
kişi gibi kategoriler ve nitelikler kazanmaktadır. Ayrıca aynı toplum içinde bile farklı yaşlanma
kategorileri vardır. Aynı toplum içinde zamana ve mekâna, içinde bulunulan toplumsal bağlama
özgü, kısaca her alanın kendine ait yaşlanma tanımlamaları vardır, örneğin: “entelektüellerden
şirket genel müdürlerine doğru gidildiğinde, insanı genç yapan her şey, uzun saç, kot pantolon vb.
kaybolur”. (1997, s. 131)
Andrews (2008) Batı kapitalist toplumlarında yaşlarından dolayı yaşlıların ayrımcılığa uğradıklarını
iddia eder. Sistematik ve klişe yargılarla diğer ayrımcılıklarda olduğu gibi yaşlanmanın da kapitalist
toplumlarda bir ayrıma neden olduğunu vurgular. O’na göre; yaşlılar gençler tarafından yaşam
tarzları, hayata bakışları ve giyimleri ile eski olanı ifade ettikleri için modası geçmiş olmakla
tanımlanırlar. Yaşlı olmak sosyal olarak iktidar kaybı ve marjinalleşmeyi ifade eden yeni boyut
olarak algılanır. Yaşlanma ve yaşlılık tanımının ise tek başına biyolojik bir süreç olmadığını, sınıf,
cinsiyet, etnik özellikler gibi birçok faktörden etkilendiğini göz önünde bulundurmak gereklidir.
(2008, s. 4) Son yıllarda yaşlılık ile ilgili argümanlara bakıldığında, yaşlanmanın yeni toplumsal
yapıya, yeni yaşam biçimine paralel tanımlarının yapıldığı görülmektedir. Yaşlılıkla ilgili
söylemlerin; “postmodern ya da post geleneksel yaşlanma”, “başarılı yaşlanma”, “sivil bütünleşme
98
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
ve
katılım”,
“üretken
yaşlanma”
gibi
temel
anlamlarla
ifade
edildiği
görülmüştür.
(Holstein&Parks&Waymack, 2011, s. 68). Nüfus oranı içinde yaşlı nüfusun artması, bazı açılardan
çalışmayan atıl güç oranının artması olarak değerlendirilir. Bu durum bir yandan ekonomi için
külfet olarak tanımlanırken diğer yandan da özellikle bazı bölgelerde, bazı ülkelerde nüfusun hızla
yaşlanması yeni pazar ilişkileri ve anlamları da üretmiştir. Özellikle bazı küçük bölgelerde yaşlılar
sosyal kültürel ve eğlence sektörlerinde önemli bir etken grup haline gelmişlerdir. Turizm ve diğer
bazı pazarlar için yaşlılar küçük ama güvenilir gelirleriyle ekonomi için önemli bir müşteri
konumuna da gelmektedirler. Bu durum ise yaşlanma ve yaşlılık ile ilgili yeni ve çok yönlü
toplumsal ve ekonomik düzenlemeleri gündeme getirmektedir. (Wilson, 2009)
İnsan öğesi yani sosyal bilimlerdeki tanımıyla birey, toplumun ve sınıfının hem yapıcısı hem de bir
ürünüdür. Dolayısıyla tarih, toplum, sınıf gibi sosyolojik tanımlamalarda bireyin aktif, eyleyen,
özgür bir aktör olduğu ama aynı zamanda, zamanının ve içinde yaşadığı sistemin bir ürünü olduğu
kabul edildiğinde,
modernleşme sürecinde insan öğesi, modernleşmenin hem nesnesi hem de
öznesidir. Yani insan hem modernlik sürecinin bir ürünü, hem de modernliğin bizzat yaratıcısıdır.
(Ercan, 2006, s. 33) Bu anlamda beden ve bedene ilişkin herhangi bir tanımlama birey-toplum
arasındaki bu varoluşsal sorundan ayrı düşünülemez. Her toplumsal yapı yeni bir insan modeli ve
anlayışını gündeme getirir. Modern toplumlarda insanların doğası gereği, doğup, olgunlaşıp, öldüğü
kabul edilirdi. Oysa günümüz toplumlarında ise bireyler genç bir vücuda sahip olmak ve
yaşlanmayı ve izlerini mümkün olduğunca geciktirmek için birçok yöntemden yararlanmaya
zorlanmaktadırlar. Günümüzde yaşlanmak fiziksel ve psikolojik olarak çöküş anlamına geldiği için
kabul edilemez bir olgudur. Yani
yaşlanma “kronolojik olarak yaşlanma olgusundan
uzaklaştırılmış” ve bireylerin kendilerini algılamaları ve hissetmeleri ile ilişkilendirilmiştir.
Bireylerin hissettikleri yaşta olma fikri yaşlıların gençlik kültürüne ortak olmayı ve geleneksel
olarak kendilerine biçilen rolleri reddetmeleri anlamlarına da gelmektedir. Özellikle medyanın
etkisiyle insanlar kendi vücutlarını ve yaşamlarını yeniden belirlemekte ve her dönem yeniden
üretmektedirler. Bu durum ancak tüketim toplumunun bir parçası olmakla mümkündür. Zaten
Cirhinlioğlu’na (2001, s. 2013) göre; tüketim toplumunun devamı ancak bireylerin kendi
bedenlerine yönelik klasik algılarının değiştirilmesiyle mümkün olmaktadır.
99
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
Yaş kategorileri biyolojik
ve
psikolojik süreçler olmakla
birlikte
demografik açıdan
değerlendirildiğinde sosyolojik ve kültürel kriterler oldukları ifade edilir. Bireylerin çeşitli yaş
kategorileri içindeki anlamları, hiyerarşik durumları hatta bazen iş bölümü ve statüleri de kültürel
olarak belirlenir. Bireylerin ne zaman çocuk ya da ne zaman yaşlı olarak görülecekleri biyolojik
yaştan çok toplumsal işlevleri ve sorumluluklarına göre tanımlanmakta oldukları ilgili kültürel
geleneğe göre değişmektedir. (Turner, 2011, s. 142) Turner’a (2011) göre; örneğin, geleneksel
toplumlarda yaşlılık bilgelik ve deneyim anlamına geldiği için saygın bir konum olarak
algılanıyordu. Günümüzde ise gençlik politik anlamda umut ve gelişmenin simgesi, yaşlılık ise
tutuculuk ve gelenekçilik anlamlarına geldiği için artık özellikle gelişmiş sanayi ülkelerinde siyasal
değişmeyi ve maddi önlem almayı gerektiren sosyal bir problem olarak algılanmaya başlandı.
Özellikle
tüketim
üzerinden
tanımlanan
kültürel ortamda emeklilik,
bağımlılık olarak
değerlendirildi. Aktif ve sürekli tüketen, hareket eden insan modeline gereksinim duyulması
nedeniyle mevcut sistemde yaşlanma ve yaşlılık bir sosyal sorun olarak ele alındı. Toplumsal
dinamizmi devam ettirmek için çeşitli çözüm yolları üretilemeye başlandı. Kapitalizmde yaşlılık,
hastalık gibi kazanç getiren bir işin olmamasıyla tanımlandığı için geleneksel toplumlarda
yüklendiği saygınlığı yitirdi. Yaşlılar üretim ve tüketim çarkının dışında kaldıkları için çoğunlukla
ekonomiye yük olarak tanımlanabilmektedirler. “Kendine saygının önemli ölçüde kişinin sosyal
sisteme ekonomik katkısına bağlı olduğu bir toplumda yaşlılar pratikte bir sapma olması anlamında
hastalık rolü biçimi olarak görülürler”. (Turner, 2011, s. 153)
Özellikle kadınlarda beden algısı ve yaşlanma sadece bedende ya da fiziksel görünümdeki
bozulmalarla değil aynı zamanda belki de daha trajik olan toplumsal görünüm ve anlamlarla ifade
edilir. Yaşlanmada kadınlar daha önce oldukları gibi sadece fiziksel aktivitelerini yitirmekle
kalmıyorlar ayrıca kapitalist tüketim toplumlarında bedensel ayrımcılığın yarattığı sosyal bir
aşağılanmaya da dönüşen bir sürecine giriyorlar. Bu durum bir anlamda bedeninden utanmaya
dönüşmekte ve kadınları bedenini genç ve sağlıklı tutmak için direnme yolları aramaya itmektedir.
(Cruikshank, 2009, s. 198) “Yorgun İfadeye Son” başlığıyla durumu örnekleyen haber, şu ifadelerle
devam ediyor:
“İlk yaşlılık belirtilerinin kendini hissettirdiği göz çevresi kış mevsiminin
gözde estetik operasyonlarını oluşturuyor. Daha genç görünmek
100
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
isteyenler, özellikle kadınlar, estetik cerrahların kapısını çalıyor. Yüzün
aşağı yukarı üçte birini oluşturan göz çevresi, alın ve elmacık
kemiklerine yapılan müdahalelerle genç ve dinamik görünmek
mümkün”. (Hürriyet Gazetesi, 30.11.2010)
Bu durumun da ifade ettiği gibi yaşlanma biyolojik olmaktan çok kültürel bir olgudur artık. Çünkü
yaşlanma kültürel olarak inşa edilen, anlamlandırılan bir durum olmakla birlikte, beden üzerinden
görünürleştiği için fiziksel bir şeydir ve fiziksel görünümle ilgilidir. Dolayısıyla tıpkı insanların ten
renginden dolayı ayrımcılığa uğramaları gibi yaşlanma da aynı biçimde fiziksel görünümden dolayı
ayrımcılığa uğramak anlamlarını içermektedir. Ancak bu ayrımcılık doğrudan yaşlılıkla ilgili
olumsuz yargılar ve tanımlamalarla yapılmak yerine daha çok gençlik ve yaşlanmama, yaşlılığa
direnme söylemi üzerinden çeşitli sosyal ve etkileşim kanalları aracılığıyla oluşturulmaktadır.
Ortalama yaşam süresinin uzamasında sağlık alanındaki bilimsel ve teknik gelişmeler önemlidir.
Mikrop öldürücü ilaçların yaygınlaşması, bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde etkili olmuştur. Besin
arzındaki gelişmeler, daha iyi yaşam koşullarının sağlanmasıyla ölüm oranını düşürmüş ve yaşam
sürecini uzatmıştır. Günümüzde ilaç sektöründeki gelişmeler ile hastalık ve ölüm arasındaki
bağlantının zayıflaması ve yaşlılığın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir faktör olmaktan
çıkması, yaşlılığın adeta geri döndürülebilir bir süreç olarak algılanması da hastalık, sağlık, yaşlılık
ve bedene ilişkin anlamları değiştirmiştir. (Nazlı, 2008, s. 20) Yaşlanmanın yeni durumları ve
hastalıkları gündeme getirmesi ve yaşa bağlı yeni hastalıkların ortaya çıkması nedeniyle yaşlılık
sağlık sosyolojisi anlamında da önemli bir konudur. Ayrıca nüfusun yaşlanmasıyla bir anlamda
bağımlılık olarak tanımlanabilecek emeklilik, üretime katılmadan tüketmek ama bu tüketimin de
yaşlıların gelirleriyle bağlantılı olarak yetersiz olması gibi nedenlerle modern kapitalizmin
performansı ve ekonomik problemler anlamında yeni sorunları beraberinde getirmektedir.
Yaşlanma ve yaşlılık sosyolojik olarak elbette tek tip sorunla, soruyla açıklanamaz. Yaşlanmak ve
yaşlılıkla ilgili teoriler günümüzde ekonomik ilişkiler içerisinde yaşlıların doğal bir süreç içerisinde
kademeli olarak toplumsal rol ve sorumluluklarından “çekilmeleri” ile yerlerini yeni nesillere
bırakacakları teorisine karşın, deneyimleri nedeniyle gücü ellerinden bırakmak istemeyen yaşlılar
anlayışına kadar süren bir tartışma yelpazesi içinde sorun gündeme getirilir. Genç kuşakların
kendilerine yer açmak ve çalışma ve yaşam alanı bulmaları için yaşlıların kademeli olarak
çekilmelerinin ekonomik olarak önemli olabileceği iddia edilir. Bir anlamda yaşlılık daha fazla boş
zaman fırsatı anlamına gelse de gerçek anlamda bir yoksullaşma sürecine denk düşer. Aynı
101
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
zamanda yaşlanma yalnızlaşma ve psikolojik olarak ise işe yaramaz olmak anlamlarını da
içermektedir. (Turner, 2011)
Medyada bu durumu ifade eden yorumlar ve çözüm yolları da yine otorite olan, yetkin bilim
adamları tarafından bilimsel bilginin eşliğinde verilir: “Dans et, sağlıklı yaşlan” (Hürriyet Gazetesi,
31.03.2011) başlığı ile bir üniversitenin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Müdürü ve
Prof. Dr. olan uzmanın önerileri yorumlanmaktadır. Böylece uzman: “dans terapisinin” yaşlıların
depresyona girmelerini ve yalnızlık hissini engellendiğini vurgulayarak yaşlanmanın yaşam tarzı
üzerinden algılandığını belirtiyor. Ardından bu yolla genç, sağlıklı ve dinamik kalmanın önemi
vurgulanmaktadır. Böylece dans etmek sağlıklı yaşamanın bir yolu iken, ama aynı zamanda
depresyon, yalnızlık gibi sosyal ve psikolojik işlevlerine de vurgu yapılıyor. “Bir uzman olarak” bu
yöntemin son zamanlarda “çok yaygın ama bilimsel bir yöntem” olduğunu özellikle vurguluyor.
Burada bireyin psikolojik, sosyal ve fiziksel sağlığı üzerinde özellikle duruluyor. Yorumda “Dans
ile birlikte kas gücü gelişiyor, denge sağlanıyor, eğlenceli, katılımcı bir yaşlanma biçimi sunuluyor”
gibi vurgularla yaşlanma, aktivite, yalnızlık, iletişim gibi birçok alanla birlikte ele alınıyor. Hürriyet
Gazetesi’nin 23.07.2010 tarihli başka bir yorum cümlesi ise “yalnızlık yaşlandırıyor” ifadesi ile
yaşlanmanın nedenleri arasında yalnızlık gibi sosyo-psikolojik etkene dikkat çekilerek bu kategori
altında yaşam tarzı, ilişkiler, hızlı ve dinamik yaşama vurgu satır arasından dikte ediliyor. Başka bir
çarpıcı başlık ise 22.03.2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde “Yenilikten korkmak yaşlandırıyor”
olarak yer buluyor. Dolayısıyla yalnızlık, değişime kapalı olmak, yenilikleri takip etmemek gibi
durumlar olumsuzluk ifadeleri olarak sunulurken sadece psikolojik değil aynı zamanda bedensel
olarak da etkili oldukları belirtiliyor.
VAROLUŞSAL BİR SORUN OLARAK YAŞLANMA
Nesiller biyolojik olduğu kadar sosyal olarak da üretilmektedir, bu nedenle yaşlanma kültürel
anlamları olan bir olgudur ve sosyal olarak inşa edilen bir durum olarak tanımlanabilir. (Arun,
2009; Koçak&Terkan, 2009) Yaşlanmanın görünür kılındığı beden ise kısmen fiziksel ama kısmen
de sosyal bir inşa olarak kabul edildiği için yaşlanma da bu anlamda kültürel bir olgu olarak ve inşa
edilen bir durum olarak değerlendirilmelidir. (Holstein&Parks&Waymack, 2011, s. 57) “İyi
yaşlanma”, “başarılı yaşlanma” gibi yarışma psikolojisini andıran kavramlar ile daha az aktiflik
102
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
yerine, tam tersi önemli bir toplumsal aktiflik önerilir. Hareketli yaşamın süregelen bir durum
olarak devam etmesinin daha huzurlu ve doyumlu bir yaşamın koşulu olduğu düşünceleri sürekli
kitle iletişim araçları ve tıbbın uzmanları tarafından dayatılır. (Turner, 2011) Tüm bunlar dikkate
alındığında yaşlı tanımının net olamayacağı söylenebilir. Ancak Arun’a göre; yaşlılık genellikle 65
yaş üstü ve emekli olmak anlamlarına gelir. Arun (2009) nesiller arası kültürel sermaye dağılımını
incelediği makalesinde, bu sermaye dağılımındaki eşitsizliğin yaşlılıkta da bireyler arasındaki
yaşam kalitesi ve olabilecek değişimleri, dönüşümleri önceden kestirebilmeleri nedeniyle pozisyon
almalarını kolaylaştıracak bir güce dönüştüğünü söylemektedir. Yaşam tarzı ve beğenilerden ve
eğitimden oluşan kültürel sermaye, belirli grupların tahakküm ve beğeni üzerinden, kendilerini
diğer sınıflardan ayırma ve simgesel şiddete başvurma kaynakları olarak ifade edilmektedir.
Yaşlanmayı kontrol etmek ve ölümsüzlük arzusu ilk toplumlardan itibaren kültürün bir parçası
olarak konumlanmış ve birçok kültürde sistematik olarak ölümsüzlük ve ebedi gençlik için
programlar, kürler, yaşam tarzları oluşturulmuştur. (Binstock&Fishman&Johnson, 2006) Bu
anlamda birçok kültürün geleneğinde vitamin ve minerallerden kaplıcalara, özel diyetlerden,
ilaçlara, hormonlara her türlü kaynağa başvuruluyor. Ayrıca bazı geleneksel söylencelerde,
masallarda, bazı dinlerin anlatılarında ölümsüzlük ve gençlik iksirlerinden bahsedilir. Günümüzde
ise yaşlanma ve ölümsüzlük bağlantısı medyada sık gündeme getirilir. “Ölümsüzlük Artık Çok
Yakın” başlığı ile 10.01.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yer alan yazıda da yaşlılığın çağrıştırdığı
ölüme karşı çalışmalarda yakalanan başarıya dikkat çekiliyor. Rusya’da, İngiltere’de, Fransa’da
ABD’de birçok üniversitede yapılan çalışma özetlendikten sonra “ölümsüzlük hapı”na çok
yaklaşıldığı, hatta iki yıl sonra çalışmanın sonuçlanacağı vurgulanarak, yaşlılığın “bedendeki
fiziksel değişim” olduğunu ve bunun bilimsel olarak çözümlendiğini belirterek, kök hücre
teknolojisinin bu alanda önemli başarı sağladığı iddia ediliyor. Ölümsüzlükle ilgili çalışmaların çok
uzun yıllardır devam ettiği ve artık çalışmaların sonuçlarının alınmaya başlandığı ile ilgili bilgiler
net ve kesinmiş gibi sunulmaktadır: “İnsanların ölümsüz olabileceğine inanan “Ölümsüzlük”
kitabının yazarı biyofizikçi ve doktor Roland Moreau, sigara kullanımının sonlanması, yiyeceklerin
doğallaşması, şeker tüketiminin azalması ve düzenli egzersiz yapılması sayesinde insan ömrünün
uzayacağını söylüyor”. (Hürriyet Gazetesi, 10.01.2011) Aynı yazıda uzun ömür için yakın zamanda
ulaşılacak olan süreler bile verilebilmektedir:
103
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
“Ömür yüzde 550 uzayabilir. Ölümün hastalık olduğuna inanan bir diğer
bilim insanı da Amerikalı bilim adamı Kurzweil, meyve sineklerinin
genetiğiyle oynayarak yaşam sürelerini yüzde 550 uzattıklarını, şimdi
aynı yöntemi insanlara uygulamaya çalıştıklarını söylüyor. Kurzweil
kendi de ölümsüzlüğe ulaşmak için organik besleniyor, düzenli egzersiz
yapıyor ve günde 250 kadar vitamin ve yardımcı ilaç alıyor”. (Hürriyet
Gazetesi, 10.01.2011)
Tufan’a (2002) göre yaşlanma ve yaşlılık insan hayatının sınırlılığına atıfta bulunan kavramlardır.
Ölümsüzlük arayışı içinde olan insanoğlu için bu nedenle yaşlanma ve yaşlanma ile ilgili semboller,
imgeler ve onu hatırlatacak her türlü belirti rahatsız edicidir. Çünkü yaşlanma ölümün yani yaşamın
sonluluğunun habercisidir. Ölümsüzlük otu peşinde koşan efsane kahramanları hikâyenin sonunda
insan bedeninin ölümlü olduğu gerçeği ile bir kez daha karşı karşıya gelir ve ancak ruhun
ölümsüzlüğü ile avunmak zorunda kalırlar. Teselliyi ise ölümsüzlüğün insanlığa hizmet etmekte
olduğuna inanarak ve bu hizmetin de toplumsal süreçlerle gerçekleşeceğine ilişkin öğütleri
dinlemekte bulurlar. Bu gün ise artık hayat iksirini tıp ve tıbbi bilgi ve uzmanlar önümüze getirip
adeta sunuyorlar. “ beyaz önlükler içindeki melekler birkaç saatlik bir çalışmanın sonunda buruşuk
bir cildi geriyor” (Tufan, 2002, s. 7). Böylece artık insanlar en azından fiziksel görünüm açısından
gençleşmiş olarak evine dönüyorlar. Tıp teknolojisindeki çalışmalar sonucu, genetik kodlar
çözülüyor, insan yaşamı uzatılıyor, hasta organ yapay yollardan yeniden üretilip, bedensel yaşam
devam ettirilebiliyor, adeta yıpranmış organlar için yedekleri üretiliyor.
Tüm bu gelişmeler sonucu; yaşlılığa yüklenen anlamlar, kültürel dolayısıyla göreceli oldukları için
bu yeni kültürel ve bilimsel ortamdan etkilenerek yeniden tanımlanmaktadır. Yaşlılık ile ilgili
tutumlar dikkate alındığında; bir toplumda yaşlılar işe yaramaz, ayak bağı olarak kabul edilirken,
başka bir toplumda bilge olarak adlandırılır ve deneyimleriyle gençlere yol gösterici olarak
yüceltilirler. Bu tip toplumlarda “masallarda bilgeler gizemli, yaşlı ve ak saçlı, ak sakallı” olarak
resmedilirler. (Tufan, 2002) Ancak bu çalışmanın kapsamı günümüz toplumunda yaşlılığa yüklenen
anlamlar ile sınırlıdır. Bu çalışma bağlamında tüketim toplumu ve ilişkileri içerisinde yaşlılığı ait
algı ve imgeler ele alınmaktadır. Değişen toplumla birlikte yeniden tanımlanan ve işlevleri yeniden
belirlenen yaşlanmaya direnme, genç kalma durumunun çözümlenmesine odaklanmak söz
konusudur. Çünkü yaşlılık bir karşılaştırma olduğu için ortalama ömrün 30-40 yıl olduğu
toplumlarda da yaşlanma söz konusudur. Günümüzde genç kategorisindeki bir insan bu tip
104
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
toplumlarda yaşlı olarak algılanabilmektedir. Bu algılamalar ise toplumsal statü ve toplumsal
saygınlığı belirleyen önemli ölçütlerdir. Bu çalışmanın konusu endüstri sonrası toplumlarda yani
uzun ömürlülüğün söz konusu olduğu toplumlardaki yaşlanma algılamalarıdır. Dolayısıyla Tufan’ın
(2002) da vurguladığı gibi uzun ömürlülük 20. yüzyıla yani endüstri toplumlarına ait bir olgudur.
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, tıptaki gelişmeler, daha rahat yaşama koşulları ve beslenme gibi
gelişmeler insan ömrünü uzatmış yaşlanmayı gündeme getirmiştir. Yaşlılığın bir sosyal kimlik
olarak tartışılması yaş ile bağlantılı olarak tanımlanan biyolojik bir durum ya da diğer sosyal
kimlikler (toplumsal cinsiyet, sınıf, etnik köken, meslek) gibi sosyal inşalar olarak mı bakılacaktır
sorusunu içermektedir. Ancak bu tanımlanmış söylemsel kimliklerin hepsi birbiriyle bağlantılıdır
ve her hangi bir tanımlama ancak diğer tanımlamalarla birlikte dikkate alındığında anlam
kazanmaktadır. (Fealy&McNamara&Treacy&Lyons, 2011)
Turner (1995) ontolojik olarak insanların yaşlılığı kabul etmeye direndiklerini söyler. O’na göre
birey gençlik doluyken ve yaşlılığı aklına bile getirmezken bazı sürprizlerle örneğin; ölüm, yakın
bir dostun kaybı ya da hastalığı ile yaşlandığını anlar. Bu doğal süreçler sonucu ne kadar direnirse
dirensin sürecin başladığını fark eder. Burada Turner’a göre, birey açısından yaşlanmanın iç ve dış
görünümleri söz konusudur.
Bireyler genelde içsel olarak yaşlandıklarını kabul etmezler. Dış
görünüşe rağmen genelde bireyler yaşlandıklarını kabul etmek istemezler çünkü içsel algılamaları
tersi yöndedir. Böylece yaşlanmaya karşı olan bu bireysel tavır da iç ve dış görüntü arasındaki
mesafeyi ortaya koyar (Turner, 1995, s. 254). Dolayısıyla günümüzdeki tıp teknolojisi alanındaki
gelişmeler sonucu yaşlanmanın fiziksel etkilerinin geriye döndürülmesi en azından durdurulması
bireyler açısından bu iç ve dış görüntü arasındaki mesafeyi kapatmaya yardım edeceğinden olmalı
ki; tıbbın en fazla rağbet gören alanlarından birisi de anti-aging ve estetik cerrahinin uygulamaları
olmaktadır. Özellikle kitle iletişim araçları ve sağlık programları takip edildiğinde her geçen gün
artan bir ilginin söz konusu olduğu dikkati çekmektedir. Featherstone’a (1995) göre, günümüz
tüketim toplumu bağlamında değerlendirildiğinde iki tür yaşlılık algısını görürüz, ilki sonsuza kadar
genç kalabilen ve yüz ifadesi, bedensel duruşu, sosyal ve kültürel aktivite ve konumuyla yaşlılığa
meydan okuyan ve “kahramanlaştırılmış efsanevi bir yaşlılık algısıdır. Diğeri ise vücudu tarafından
ihanete uğramış yaşamdan elini eteğini çekmiş ve mutsuz bir yaşlılık imgesidir. (1995, s. 231)
105
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
Yaşlanma ve yaşlılık ile ilgili ve günümüz toplumunda özgürleştirici bir algının yaratılabileceğini
iddia eden yaklaşımlar da (Holland, 2004) bulunmaktadır. Fiziksel görünüm, giyim gibi dışarıdan
ölçülebilen beden ve beden imajına yönelik algılamaları analiz eden ve alternatif bir kadın
anlayışının olup olmayacağını test etmek için yaptığı uygulamalı çalışmayı teori ile sınamayı
amaçlayan Holland (2004), tüketim ilişkileri içinde dayatılan genç ve güzel kadın imajının bazı
durumlarda kırılabileceğini bunu yaptığı görüşmelerle de pekiştirdiğini söylemektedir. Bu anlamda
yaşlanmak belki de özellikle kadına özgürleşme imkânı sağlayacaktır. Bu durumun toplumsal
baskılardan ve çekici ve bakımlı olma dayatmalarından kurtulabilme şansı tanıyabileceğini iddia
eden örneklere yazılı basındaki haber ve yorumlarla da vurgu yapılmaktadır: “Orta yaşlı bir kısım
kadın resti çekti, bırakın güzel güzel yaşlanalım” (Hürriyet Gazetesi, 26.08.2007) başlıklı yazı bu
durumu örneklemektedir. Haber; sayıları az da olsa, bu yöndeki yorumları ve hem Türkiye’de hem
de dünyada bazı kadınların “yaşlanmama stresinin daha gergin bir süreç yaratarak yaşlanmayı
hızlandırdığı” iddiasıyla yola çıktığı; örneğin beyaz saçın saç renklerinden sadece biri olduğu,
kozmetik ve estetik ürünlere para vermek istemediklerini ve içinde oldukları yaş döneminin doğal
özelliklerini yaşamak istediklerini ve bedenleriyle barışmak istediklerini vurgulayarak, estetik ve
anti-aging uygulamalarının tutsağı olmak istemedikleri yönünde çalışmalarını ve başlattıkları
kampanyaları duyurmaktadır. Ancak bu durum medyada birkaç haberle geçiştiriliyor, fazla yankı
bulmuyor.
Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization, 1946) sağlığı özetle; bedensel, psikolojik ve
sosyal anlamda tam bir iyilik hali olarak tanımlıyor (Nazlı, 2008, s. 19). Bu tanım biraz irdelenecek
olursa sağlıklı insan sayısının çok dar bir kitleyi ifade ettiğini söylemek mümkün olmaktadır.
Günümüzde genç, sağlıklı, ince ve başarılı olmak imgeleri sürekli olumlandığı için yaşlılık da bir
hastalık, istenmeyen bir durum olarak algılanmaktadır. Yaşlılık, izlerinin yok edilmesi, dolayısıyla
kaçınılması gereken, en azından mümkün olduğunca ertelenmesi gereken bir durum olarak
sunulmaktadır. Örneğin; Hürriyet Gazetesi’nde 26.10.2009 tarihinde “Yaşlılık izlerine dur deyin”
başlıklı yazı; “Alında derin ve yatay çizgiler, göz kenarlarında kırışıklıklar, gözaltı torbalarında
belirginleşme, burun kenarlarında çizgilenmeler... Yani geçen yılların izleri...” ifadeleri ile yaşlılığı
fiziksel olarak tanımlamaktadır. Ardından; “Herkes bir gün aynaya bakarken işte bunları görecek ve
cildinin gençliğindeki o çizgisiz, duru görüntüsünün kaybolduğunu fark edecek. Ama bunların hepsi
de estetik operasyonlar, dolgu maddeleri, botoks işlemleriyle halledilebilen sorunlar” gibi önerilerle
106
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
durum bir yandan tanımlanırken diğer yandan da bu belirtilerden kurtulmak için yeni gelişmelerden
haberdar ediliyor, çözüm yolları öneriliyor.
TÜKETİM İLİŞKİLERİ İÇİNDE DAYATILAN GENÇLİK İDEALİNİN MEDYADA
TEMSİLİ
Kitle iletişim araçlarındaki çeşitlilik ve gelişmeler günümüzde bu araçların en önemli iletişim
kaynakları olmasını sağlamış hatta bu araçlar artık en önemli sosyalleşme araçları olarak toplumsal
yaşamda yerini almıştır. Televizyonun toplumsal yaşama girmesinin ardından ilk kez son yıllarda
en önemli sosyalleşme aracı olma durumu televizyondan internete geçmiştir. (Türkoğlu, 2010)
Koçak ve Terkan’a (2009) göre yaşlılar arasında da; televizyon en çok takip edilen kitle iletişim
aracıdır. Ardından gazete ve radyo gelmektedir ancak internet henüz yaşlılarda yaygın olarak
kullanılan bir kitle iletişim aracı değildir. Dolayısıyla bu kategoride ve bu çalışma bağlamında
televizyon ve gazete sosyal gerçekliği yansıtması ve medyada verilen mesajların hedef kitleye
ulaşması
açısından
bakıldığında
önemli
kaynaklar
durumundadırlar.
Medya
dünyayı
anlamlandırmada toplumu yönlendiren önemli araçlardan bir tanesidir ve özellikle gazetelerin dili
nadiren tarafsızdır. Dolayısıyla medya ve özellikle de gazeteler sosyal, kültürel ve politik, bir çok
açıdan kamuoyu oluşturmak ve söz konusu olayların toplumsal yansımasını görmek açısından
önemli kaynaklardır. (Fealy&McNamara&Treacy&Lyons, 2011) Medyadaki söylemler yalnızca
toplumun yaşlılar ve yaşlılıkla ilgili algılarını belirlemiyor aynı zamanda yaşlıların kendileri ile
ilgili algılarını ve kendilerini toplum içinde konumlandırmalarını da etkiliyor. Öz benliklerini ve
kendileri ile ilgili düşüncelerini etki altına alıyor (Morriss&Boyle, 1987, s. 61). Yaşlanmanın ve
yaşlılığın bir ayrımcılık biçimi olarak ortaya çıkmasında yaşlılıkta iş yaşamı ve çalışma ile ilgili
durum göz önüne alındığında konu bağlamında yani ayrımcılık nedeni olarak önemli olmaktadır.
Medyadaki bu ayrımcılığın izleri medyada çalışan ve özellikle medyada daha görünür olan
gençlerin yoğunluğundan hareketle sürülebilir (Riggs, 2004). Fealy ve arkadaşlarına (2011, s. 88)
göre, yaşlılık genellikle sağlık, sosyal hizmetlerden yararlanma ve bağımsız bireyler olabilme
kavramları ile ilişkilendirilir. Medyadaki söylemler yaşlıları olumlu ve olumsuz kalıplarla ifade
etmektedir, “çelimsiz” “güçsüz insanlar” olarak tanımlanan yaşlılar bazen de “altın çağını yaşayan,
eğlence dolu yıllar” a sahip olarak tanımlanır. “Medyada genellikle yaşlılar yer bulmaz ya da beyaz
erkek söyleminin izlerini taşıyan imgelerle temsil edilir”.
107
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
Bu çalışma bağlamında konu Hürriyet Gazetesi’nin internet sitesindeki arşivinde “yaşlanma ve
yaşlılık” kavramları aratılarak elde edilen metinlerin çözümlenmesine dayanmaktadır. Gazetelerin
internet arşivi bu anlamda önemli bir kaynaktır. Belirlenen kriterler eşliğinde yapılan aramalarda
tam bir arşiv taramasına ulaşılmaktadır. Kelime ve kavram ile ilgili tüm metinlere ulaşmak böylece
mümkün olmaktadır. Dolayısıyla aranan konu ile ilgili başka bağlamlarda ve başlıklar arasında da
olsa tüm metinlere ulaşmayı sağlamaktadır. Hürriyet Gazetesi ulusal yayın yapan ve popüler bir
gazetedir. Hedef kitlesi ve içeriği açısından değerlendirildiğinde araştırma konusuna uygun bir
kategoride yer almaktadır. Bu anlamda Hürriyet Gazetesi’nin arşivi “yaşlanma ve yaşlılık”
yazılarak tarandığında 13.11.1997 ile 09.04.2011 arasında konu ile ilişkili toplam 205 haber
bulundu. Arama kelimelerinin genişletilmesi halinde bu sayı artacaktır. Çünkü özünde yaşlanma ve
yaşlılıkla ilgili olmakla beraber farklı kelimelerle ifade edildiği için aramamıza takılmayan daha
fazla metin olduğu dikkat çekti. Mesela “Menopoz” ile ilgili haberler, “uzun ömür” (yaşlanma
yerine), “estetik” ve “botoks”, “anti-aging” kelimeleri de yaşlılığa referans olmakla birlikte aslında
sonuçları fazla etkilemeyeceği için göz ardı edildi. Çünkü, “yaşlanma ve yaşlılık” hatta “sağlık”
başlıkları sonucunda ulaşılan haber, köşe yazısı, yorum vb. metinler de çoğunlukla anti- aging, genç
kalma ile ilgiliydi ya da yaşlılık ve belirtilerinden kurtulmayı içermekteydi. Dolayısıyla yaşlanma
ve yaşlılık dendiğinde Hürriyet Gazetesi’nde ulaşılan metinler baz alındığında çoğunlukla antiaging, yaşlanmayı geciktirme, estetik ve kozmetik yöntemler içeren metinler olarak ortaya
çıkmaktadır. Böylece yaşlanma ve yaşlılıkla ile ilgili temel sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik
yayınların çok az olduğu söylenebilir. Yani medyada yaşlanma ve yaşlılık algılarına bakıldığında;
yaşlıların toplumsal, ekonomik sorunlarından çok kozmetik ürünlere ağırlık veren, estetik cerrahi ile
ilgili haberler ve yaşlanmayı, yaşlılığın izlerini yok etmeyi öneren, gençlik ve uzun ömür,
ölümsüzlük ve bunu sağlayacak tıptaki mucize gelişmeleri içeren metinler ağırlıktadır ve konu
ağırlıklı olarak bu kavramlar üzerinden tartışılmaktadır.
Söz konusu metinleri, başlıkları açısından değerlendirecek olursak; öncelikle sağlık haberi
verilirken yaşlılıkla bağlantılı hastalıklar ve buna dayalı yaşlılık vurgusunun yapıldığı
gözlenmektedir. Yaşlılıkla ilgili metinler, genellikle haber metinleri, sağlık (hastalık kategorisinde
yaşlanma ile ilgili hastalıklar bağlamında), köşe yazıları, magazin ve kozmetik-estetik
kategorilerinde yer almaktadır. Sağlık- hastalık haberleri genellikle cinsellik ve estetik ile ilişkili
yorumları da içermektedir. Yaşlılık genellikle hastalıklarla özdeşleştirilerek yaşlılığın yaşam
108
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
sürecinin doğal bir parçası olduğu bilgisi göz ardı edilmektedir. Yaşlılıkla ilgili sorunlar tartışılırken
olayın sosyo-kültürel boyutu yerine daha çok yaşlılığın istenmeyen, kaçınılması gereken bir durum
olduğu alt metinlerde vurgulanarak yaşlılığı engelleme, yok sayma, en azından erteleme yollarının
ipuçlarını veren yorumlar ağırlıktadır. Bu haberlerin 79 tanesi Prof. Dr. unvanı olan tıp doktoru ve
üç adet yazı da başka bir uzman doktora ait olmak üzere toplam 109 adet köşe yazısına ulaşılmıştır.
Köşe yazısı önemli bir ayrıntıdır. Çünkü, hem yazılı basındaki kapladığı yer ve ekonomik açıdan
önemi hem de süreklilik ifade etmesi açısından önemlidir. Köşe yazısında haberdar etmekten çok
yorum yapılır, belirli bir alanda uzman olarak kabul edilen bir yetkilinin herhangi bir konudaki
kanaatini, bilgisini paylaşması söz konusudur. Dolayısıyla bu yazılarla doğrudan yönlendirme,
tutum belirleme, etkileme, kamuoyu oluşturma söz konusudur. Köşe yazısının özellikle de sağlık
alanındaki bir köşe yazısının ima ettiği algılama; metnin alanında uzman dolayısıyla otorite olan
birisinin bilimsel, tıbbi ve sorgulanamaz düşüncelerini içerdiğidir. Böylece uzmanlar, büyüleyici bir
güçle otoriteleşirler. Günümüz toplumunda uzmanlar özellikle söylem aracılığıyla otoritelerini
pekiştirirler. Bu nedenle TV de, yazılı basında ve internetteki tüm sağlık programlarında söz sahibi
olanlar alanında “uzman” kişilerdir. Uzun saatler görsel medyada ve geniş alanlarda ve haftada
birkaç gün gazetelerde uzmanlık alanlarıyla ilgili “halkı” aydınlatırlar. Bu aydınlatmaya nasıl
yaşanacağı, ne yenilip içileceği, nasıl eğlenileceği, nasıl yaşlanılacağı gibi gündelik yaşamın akışı
içindeki rutin pratiklerin düzenlenmesi de dâhildir. Profesyonel gücün gelişimi profesyonel kontrol
ve disiplinleri de geliştirmiştir. Bu nedenle modern toplum disipline eden bir toplumdur. Güç, bilgi
modern toplumun temelini oluşturur ve söylem gücün yaratılma, tartışılma, kontrol ve dağıtım
aracıdır. (Slattery, 2007, s. 480) Bilgiyi elinde tutanlar tartışma ve söylemin gündemini kontrol
ederler ve böylece fiziksel ve hukuki olduğu kadar ideolojik bir güce de sahiptirler. Söylenen şeyde
asıl önemli olan, söylenenin içerdiği imalardan çok bizzat söylemle; daha baştan konuyu yeni
söylemlere taşıması ve değişme çabasına açık kılmasıdır (Foucault, 2002, s.17). Slattery’in
aktarımıyla Foucault’ya göre: “…bir bilgi alanının oluşumuyla bağlantılı olmayan hiçbir güç ilişkisi
yoktur ne de aynı zamanda güç ilişkileri gerektirmeyen ve oluşturmayan bir bilgi vardır”.
Toplumları tanımlamak, planlamak ve kontrol etmek için iktidarlar, yeni bilgi tipleri, yeni söylem
biçimleri geliştirir. “Yeni uzmanlık orduları –psikiyatrlar, doktorlar sosyal hizmet uzmanları,
iktisatçılar, toplumsal hastalıkları teşhis ve tedavi edecek bilgi ve otoriteye sahip olduklarını iddia
ettiler”. Yeni bir söylem gelişti, profesyoneller bu gücü kullanarak yeni söylemin öngördüğü kalıba
sokmaya zorlamakla kalmayıp aynı zamanda bireyleri giderek daha gönüllü bir biçimde uyum
109
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
sağlamaya yönlendiren yeni bir uzmanlık dili ve bilgiler topluluğu ortaya çıktı. Bireyler bu güce ve
bilgiye mutlak itaat eder ve iyileşmek ve bakım için bu uzmanlara başvururlar. (Slattery, 2007, s.
477-478)
ANTİ-AGİNG VE TOPLUMSAL CİNSİYET İLİŞKİSİ
“Yaşlılığı kabul ediyorum ama her an onunla
yüzleşmektense kendimi estetikle avutuyorum”.
(N. I., 67 yaşında ünlü bir kadın gazeteci, köşe yazarı
ve TV yorumcusu, Hürriyet Gazetesi, 24.04.2011).
2011 yılı bahar aylarında estetik operasyon yaptırdıktan hemen sonra, yüzünde hala operasyonun
izlerini taşırken televizyon programına çıkan kadın yazar ile ilgili çeşitli kitle iletişim araçlarında
uzun süre haber ve yorumlar yapıldı. Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde (Twitter vs. ) uzun süre
kadın-gazeteci-yazarın, kişisel ve toplumsal konumları bazen özel hayatın mahremiyetini ihlal
edecek biçimde tartışıldı. Hem toplumun olaya ilgisini göstermesi açısından, hem de yazarın kendi
ifadeleriyle “ünlü kadın gazeteci” olarak yaşlanma ve yaşlılıkla ilgili algılamaları göstermesi
bakımından önemli bir örnektir. Aşağıdaki alıntı bu olayın hemen ertesinde konu ile ilgili kadın
gazeteci-yazar ile yapılan röportajdan alınmıştır.
“N. I.’yı nasıl bilirsiniz?” diye sorsalar, “Muhafazakâr” diye cevap
verirsiniz değil mi? İyi de hangi muhafazakâr, estetik olduğuna
aldırmadan, balon gibi bir suratla televizyona çıkacak kadar radikaldir?
Ya da binlerce kişinin diline dolamasına aldırmadan, eleştirileri
tebessümle karşılar? Politik konularda seveni de çok sevmeyeni de. Ama
bu kez karşımızda, 67 yaşında olduğunu herkesin bildiği halde, “Yaşımı
hatırlamak bile istemiyorum” diyen ve hayatın örselediği ruhunu estetikle
nasıl savuşturmaya çalıştığını anlatan, çok samimi bir kadın var”.
(Şermin Terzi, Hürriyet Gazetesi Pazar Eki, 24.04.2011)
Politik görüşüne referansla “muhafazakâr” olarak tanımlandığı vurgulanan kadın yazarın aslında
tam tersine “radikal” olduğunun kanıtı estetik operasyon yaptırması, üstelik bu durumu gizlemeden
TV’ye çıkması ve bu durumu açıkça ifade etmesidir. Aslında kadın gazeteci ve yazar
110
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
düşüncelerinden ya da hayata bakış açısından dolayı değil “estetik yaptırdığı için”, moderndir, sıra
dışıdır, radikaldir. Çünkü artık günümüz tüketim toplumunda ideolojin kanıtı gündelik yaşamın
nasıl organize edildiğiyle ölçülmektedir. Sıradan rutin gündelik pratikler radikal mi, muhafazakâr
mı olduğunuzun ölçüsüdür. Hâkim ideolojinin temsilcisi genç, güzel, ince, yaşam dolu, mücadeleci
insan modelidir. Bu insan yaşlılığa, hastalığa, ölüme direnir. Bu bakış açısı Foucault’nun “disiplin
toplumu” ve “iktidarın heryerdeliği” kavramlarını gündeme getirmektedir. Foucault’da iktidar artık
kendisini “söylem” aracılığıyla kurar. Bu nedenle günümüzde söylem ve söylem analizi iktidarın
kodlarının çözüldüğü yerdir. Kimliklerin özne konumlarını söylemler üzerinden sağladıkları kabul
edildiğinde kullanılan dilin çözümlenmesi önemli olmaktadır. (Fealy&McNamara&Treacy&Lyons,
2011) Dil ideolojik bir araçtır, iktidar kendisini dil gibi bir takım semboller aracılığıyla inşa eder.
Foucault, söylemi kendi güç-iktidar ve toplumsal yapı teorisinin temeli olarak konumlandırır. Güç
ve bilgi yakından ilişkilidir ve bilgi sadece güç ve iktidar anlamlarına gelmez, aynı zamanda gücü
ellerinde tutanlar bilgiyi de kontrol ederler. Bilgi, güç ilişkisi ve toplumsal denetimin söylem
aracılığıyla kurulduğu bilgisini kabul edersek ve bu bağlamda konuyu tartışırsak yaşlanma, yaşlılık
ve gençlik ideali ile ilgili söylemin medyada nasıl kurulduğunun örnekleri yol gösterici olmaktadır:
“Araştırmalara göre yaşlılığı hızlandıran nedenlerden biri yalnızlık.
Dünya Yaşlanma Konseyi (DUNYAK) Başkanı, “yalnızlığın yaşlılığı
erkene aldığını” belirterek, “Araştırmalara göre özellikle erkekler bu
konuda son derece zayıf. Kadınlar, yalnızlıklarıyla daha barışık
yaşayabiliyor ancak, erkekler bunu başaramıyor”. (Hürriyet Gazetesi,
23.07.2010)
Metin yorumlarla devam etmektedir; yaşlanmanın anne karnından ölünceye kadar devam eden bir
süreç olduğunu vurgulayan uzmanın, yaşlılığı hızlandıran birçok etken olduğunu, “yalnızlığın
yaşlılığı erkene aldığını” söylediği belirtilerek sözleri aktarılmaya devam ediyor: “Kadınlar
kendilerini toplumdan fazla soyutlamıyor, sosyal ilişkileri daha güçlü tutabiliyorlar, bunun bedelini
de uzun ömür olarak geri alıyorlar”. (Hürriyet Gazetesi, 23.07.2010) Bu örneğin de gösterdiği gibi
toplumsal cinsiyet bağlamında medyadaki yaşlanma ile ilgili metinler ele alındığında çoğunlukla
kadınlarla ilişkilendirilen söylemlerin yer aldığı görülmektedir. Kadın bedeninin cinsellikle
özdeşleştirilmesi dolayısıyla bedenin bozulması olarak algılanan yaşlanma daha çok kadınlara
odaklanılarak medyada yer almaktadır: “El sağlığı için 10 öneri” başlıklı metin 29.01.2010 tarihli
Hürriyet Gazetesi’nde yer almaktadır. “Yaşlılık belirtilerinin yüzümüzden bile önce yerleştiği eller,
111
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
soğuk kış günlerinde daha özel bakım istiyor” diye devam eden yazıda ellerin yaşlanmayı en çok
ele veren organlar olduğu dolayısıyla daha özenli korunmaları gerektiği hatırlatılıyor: “Dış
etkenlerle en fazla temasta olan ellerinizin pürüzsüz görünmesini istiyorsanız; soğuk havada
eldiven, güneşte koruyucu krem kullanın. Yaşlanma belirtilerine karşı da peeling ve dondurarak
tedaviden yararlanın”. Bu yorumları yapan ve ipuçlarını veren yine alanında uzman bir tıp
doktorudur. Yeni gelişmeler ile kadınların bu durumdan kurtulabileceği çeşitli çözüm önerileri de
sunulmaktadır. Genellikle kadınlarda yaşlılık bir tür aseksüellik olarak algılanırken özelikle popüler
medyadaki bazı söylemlerle bu durumun farklı bir algılanması da dikkati çekmiştir. “Seksi, olgun,
yaşlı” olarak tanımlanan yeni bir kadın sunumu ortaya çıkmaktadır. (Holstein&Parks&Waymack,
2011, s. 45) “Hayalinizdeki dekolte için göğüs dışarı” (Hürriyet Gazetesi,13.11.2009) başlıklı yazı
ise kadın cinselliği bağlamında beden algısı ve yaşlanma ile ilgili bir metni içermektedir.
“Göğüslerin çekiciliği, büyük oluşlarıyla değil kadınların onlardan ne kadar memnun olduklarıyla
ilgilidir genellikle! Bu memnuniyeti ise söz konusu bölgedeki cildin ışıltılı ve gergin görünümü
sağlar” ifadeleri ile devam eden yazı kadınların çekiciliklerini ileri yaşlarda da devam ettirebilmek
için gerekli olan özeni ve bakımı ihmal etmemeleri önerileri ile sürüyor.
“Dekolte ve göğüs cildinin gerginliği, çoğunlukla göğsü çevreleyen
derinin yapısına bağlıdır. Buradaki derinin kalitesi değiştirilebilir. Çünkü
göğüs kremleri elastikiyeti düzeltir, güzellik uygulamaları bağ dokusunu
güçlendirir, gündelik küçük değişiklikler kırışıklıkların ya da erken
yaşlanmanın önüne geçebilir”.
Çabuklu’ya göre; 1990’lardan itibaren gençliği öne çıkaran söylemler tarafından orta yaşlı kadınlar
“gençlik zorlaması basıncı” altına sokuldu ve bedenlerinden hoşnut olmayan, suçluluk duyan bir
psikolojiye sürüklenerek, daima genç kalmayı vaat eden tıbbi ve bilimsel uygulamaları kaçınılmaz
olarak sundu. Böylece kadınlık orta yaşlardan sonra doğal akışı içinde ilerleyen bir süreç olmaktan
çıkarılıp, yeniden düzenlenen, kontrol edilen, yeniden üretilen “bedensizleştirilmiş, sıhhileştirilmiş,
sterilleştirilmiş” bir projeye dönüştürüldü. (Çabuklu, 2006, s. 24) Yaşlanma, gençliğin ifade ettiği
birçok şeyin yitirilmesi olarak kabul edildiği için yaşlılık ise özellikle kadınlar bedenlerinden
memnun değillermiş ya da olmamalılarmış gibi ön kabullerle medyada sürekli gündemde
tutulurken, kadının bedeniyle yeniden barışmasının formülü sık sık sunulur. Bedeninden memnun
olmamak, görünüme yatırım yapmak ve yaşlanma kaygısı gibi dürtüler ile ilişkili olarak medyanın
112
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
özellikle de televizyon ve magazin dergilerinin etkisinin yadsınamayacağını vurgulayan Slevec ve
Tiggemann (2010), çoğunlukla bir normalleştirme süreci içinde bireyler farkına bile varmadan
sosyal gerçeklerle ilgili algılarının etkilendiğini öne sürerler. İyi yaşlanma (hatta yaşlanmama,
yaşlılığı olabildiğince erteleme, görmezden gelme) söyleminin medyada özellikle de kadın
dergilerinde nasıl ele alındığını tartışan McKay (2003), popüler medyanın kendisini gündelik
yaşamı belirlemede ve kitleleri yönlendirmede ve algı oluşturmada önemli bir kaynak olarak inşa
ettiğini belirtir. Medyada yer alan ünlü kadınların söylemlerini analiz ettiği çalışmasında (McKay,
2003), güzel ve mutlu yaşlanmanın ipuçlarını moda dergilerinde yer alan ünlü ve orta yaşın
üzerindeki kadınların kendi anlatılarından irdelediğinde, medyanın pompaladığı anlayışı pekiştiren
ve tekrar eden bu kadınlar için yaşlanmanın; mümkün olduğunca ertelenen, görmezden gelinmesi
gereken bir durum olarak algılandığını belirtir. Büyük bir kitlesel pazara hitap eden dergide, büyük
oranda sağlık ve güzellik tavsiyeleri ve ürünlerin reklamı yer bulmaktadır. Aynı yayına göre söz
konusu kadınlar ve temsil ettikleri yaşam tarzı tarafından iyi yaşlanmak için, iyi bir ilişki ve aile
önemli bir bağ olarak ileri sürülmektedir. Günümüzde sağlıklı beden, hem sağlık hem de statü
açısından, toplumsal hiyerarşinin en üstünde yer almaktadır. Tıbbi bilginin artan teknolojik
gelişiminin sonucu nüfus piramidinde yaşlı oranının artması toplumsal alana, yaşam kalitesi ve
beden anlayışında farklılıklarla yansımıştır. Dolayısıyla da yaşlılık ve yaşlanmaya bu yeni sistem
içerisinde yer yoktur. Yaşlanma bedenin sağlıklı, canlı ve hareketli, formda olması gerektiğini
benimseyen mevcut sistem içinde bir tehdit olarak algılanmaktadır. “Anti-aging” denilen kavramı
da bu hâkim değer belirlemekte, yaşlanmayı beden, özellikle de kadın bedeni açısından kabul
edilemez bir süreç olarak tanımlamaktadır. (Nazlı, 2008, s. 20)
Kadın ve yaşlanma ile ilgili olarak en fazla tartışılan, haber yapılan konulardan birisi de
menopozdur. 1980’lerden sonra menopozun ticarileştirilmesi sürecinin hızlandığını ve kadının,
vücudundaki kimyasal dengesizliklerin esiri olarak, tedaviye muhtaç olarak tanımlanmaya devam
ettiğini söyleyen Çabuklu’ya (2006, s. 22) göre “post-fordist hizmet sektörleri çoğunlukla kadın
emeğine dayalıdır ve “çalışma hayatının feminizasyonu patriarkayı ürkütmekteydi”. Bu nedenle
menopoz ve sonrası dönemin tıbbileştirilmesi ataerkil toplumda kadınların yaşamlarının ölene kadar
denetim altında tutulmasını sağlıyordu. Özellikle medyada ve reklamlarda kadın imajları genellikle
genç, formda, ince ama cazip kadın modelleri ile çizilirken, yaşlı kadınlar ya da fiziksel yaşlanma
belirtileri daha çok komedi türü metinlerde hikâyeyi güçlendirmek için kullanılan imgelerle ifade
edilir. (Clarke, 2011) Clarke, kadın, yaşlanma ve anti-aging ilişkisini uzun yıllar süren çalışmasına
113
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
dayandırarak açıklarken, kadınların medyanın etkisiyle yeni bir imaja sahip olduklarını vurguluyor.
Yaptığı görüşmelerde kadınların artık yaşlı görünmek istemediklerini, özelikle de yaşlandıklarını
halde yaşlarını göstermediklerini övünerek ifade ettiklerini aktarıyor (Clarke, 2011, s. 119).
Yaşlılık ve güzellik söylemlerinde yaşlılıkta “eğer yaşını göstermiyorsan ve genç görünüyorsan
güzelsin” alt metninin çıktığını ifade ediyor ve yaşlılığın modern toplumsal söylemde genç
görünmek kaydıyla kabul edildiğini vurguluyor. Kozmetik cerrahinin iki binli yılların başından
itibaren çok hızlı geliştiğini ve bu alanda bıçak altına yatarak bedeni güzelleştirme ve manipüle
etmenin genç, yaşlı, kadın, erkek her grubu kapsayacak kadar yaygın olduğunu ama asıl hedef
kitlenin orta yaştaki kadınlar olduğunu yaptıkları saha araştırması ile de pekiştiren Slevec ve
Tiggemann (2010) ise, yeni döneme ait yeni yaşlanma, güzellik ve sağlık anlayışlarının medya
başta olmak üzere, tüm toplumsal aygıtlar aracılığıyla yerleştirildiğini ifade etmektedirler.
Beden ve yaşlanma ilişkisini kültürel, biyolojik ve moral açıdan ele almanın zorunluluğu örneklerle
de pekişmektedir. Konu bu bağlamda ele alındığında kadınların yaşlılıkla ilgili olarak üretilen
söylemlerde erkeklerden daha negatif ve çekici olmayan anlamlarla yüklü olarak tanımlandığı
görülmektedir. Bedene ait imajın ve algılamanın sosyal pratikler ve moral değerlerle ilintili
olduğunu vurgulamakla birlikte (Holstein&Parks&Waymack, 2011) tüm bunlarla ilişkili olarak
iddia edilebilir ki; beden politik bir konudur ve yaşlılık ile ilgili algılamalar biyolojiden çok sosyal
olarak inşa edilen bir algılamaya dayanmaktadır (Holstein&Parks&Waymack, 2011, s. 49).
Kadınlara özgü yaşamsal doğal, durumlar da aslında kültürel olarak kurulur. Örneğin, bazı
kültürlerde menopoz, dolayısıyla yaşlılık kadınlık işlevlerinin kaybı anlamına geldiği için büyük
kaygı yaratmaktadır. Oysa bazı kültürlerde ise kadınlar menopoz döneminde daha özgür olmakta ve
saygı görmektedir. Dolayısıyla menopoz ve yaşlanmaya yüklenen anlamlar kültürel ve görecelidir.
(Özarslan, 2004)
Hürriyet Gazetesi’nden (19.03.2011) bir örnekle konu irdelendiğinde; “Yaşlanma belirtilerine son”
cümlesi ile ön plana çıkarılan metinde, “Aynaya baktığınızda sizi en çok yüzünüzdeki hangi nokta
rahatsız ediyor? Büyük olasılıkla, göz çevresinde dikkat çekmeye başlayan ince kırışıklıklar... Bu
karışıklıklar, özellikle 30’lu yaşlarla birlikte daha da belirginleşiyor” cümleleri ile 30 yaşın
üstündeki yaş grubunun hemen tümünün dikkatini çekebilecek tarzda genel ve yaygın özellikleri
sıralayarak konuya dikkat çekiliyor, ardından:
114
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
“Peki, hayalinizde nasıl bir görünüm var? Daha sıkı göz çevresi,
toparlanmış göz kapakları, azalmış çizgi ve kırışıklıklar, azalmış mor
halkalar, gözle görülür oranda daha aydınlık göz çevresi ve hafiflemiş
göz altı torbaları... Lancome işte bu ihtiyaca ‘Renergie Yeux Multiple
Lift’ ile cevap veriyor. Göz çevresindeki 6 yaşlanma belirtisini gözle
görülür oranda azaltan bakım ürünü iki formülden oluşuyor:
Formül 1: Lifting, sıkılaştırma ve kırışıklıkları azaltma etkili... Zengin
içeriği ve yoğun nemlendirme özelliği, hassas göz çevresinde benzersiz
bir his yaratıyor. Konforlu ve besleyici dokusuyla da cildi aydınlatıcı
bakıma hazırlıyor.
Formül 2: Asya kökenli leke karşıtı balm bazlardan esinlenen, varlığı
belli bile olmayan aydınlatıcı doku... Mor halkaların ve göz altı
torbalarının görünümünü azaltıyor, bakışları anında aydınlatıyor”.
Önerilerle bilgilendirme yönlendirme devam ediyor. Doğrudan bir kozmetik ürünün tanıtımı ve
reklamını içeren metin, çarpıcı ifadelerle “varlığı bile belli olmayan”, “anında aydınlatan” hemen
çözüm üreten ve mucize ürünler olarak pazarlanmaktadır.
“Yaşlanmayı geciktiren alışkanlıklar” başlığıyla sunulan yukarıdaki söz konusu metin bir köşe
yazısıdır ve yazar yaşlanmaya karşı savunmasız ve bilinçsiz yakalanmamak için, yaşlılıktan
korkmak yerine yaşam tarzını değiştirerek ve basit önlemlerle bu sürecin önüne geçilebileceği ima
eder. Öneriler arasında stresten uzak durmak, olaylara olumlu yaklaşmak, düzenli uyumak, iyi
beslenmek, aşrı spordan uzak durmak gibi önerilerin yanında bu alanda üretilmiş ve etkili kozmetik
ürünler marka ve isimler verilerek kadınlara tanıtılmaktadır. Köşe yazısı adeta reklam afişi gibidir.
Doğru spor ve beslenme önerilerinin yanında nemlendirici kremler gibi kozmetik ürünlere de
özellikle değinilir. Bu örnek yaşlanma ve yaşlılık algısının medyada nasıl bir anlamda anti-aging
çalışmasına dönüştürüldüğü ve bir tür kozmetik ürünlerin pazarlandığı bir alan dönüştürüldüğünün
çarpıcı örneğidir.
Uzmanlar çoğunlukla yaşlılıkla baş etme, erteleme yolları ile ilgili öneriler sunarken, bazen de
yaşlanmanın önlenemeyeceğini vurgulayıp yaşlanmadan korkmamak gerektiği ancak daha sağlıklı
115
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
ve mutlu yaşlanmanın olabileceğini, yine de tedbirli olmak gerektiği yönünde yorumlar da
yapmaktadır: “Yaşlanma önlenemez” cümlesi ile başlayan metin; “Kendinize ne kadar özen
gösterirseniz gösterin bedeniniz mutlaka ama mutlaka yaşlanmak üzere programlanmıştır. Beden,
ona pek güzel baksanız da zamanla eski gücünden mutlaka bir şeyler kaybediyor”. Sonuçta durum;
“Kendine bakma ya da bakmama” ve “genetik mirasın gücü” ile alakalı bir şey” diye devam
ederken,
“Ama yaşlılığa boyun eğmeyin”, Bütün bunlar doğru ama doğru olan bir
şey daha var: Yaşlılık sürecini olduğu gibi kabullenmek, ona koşulsuz
teslim olmak da doğru değil. Bu, yaşlılıkla savaşmaya kalkmak, onu
reddetmek kadar yanlış. Doğru olan yaşlılığı kayıtsız şartsız kabullenmek
ya da kavga etmek yerine medeni bir ilişki kurmak, ona zaman zaman
uyup, keyfini, dinginliğini, yavaşlığını yaşamak ama bir yandan da
yaşlanma hızını yavaşlatabilecek basit ama etkili bazı önlemleri almak
olmalıdır”. (Hürriyet Gazetesi, 06.12.2010)
Burada da görüldüğü gibi her şeye rağmen yaşlılık, kavga edilecek, dingin karşılanacak,
reddedilecek kısaca karşısında bir tavır, tutum takınılacak durumdur ve daima bu olguya karşı
tetikte olmak hiçbir zaman hazırlıksız yakalanmamak gereklidir. Bu mesaj aynı gazetede zaman
zaman tekrar etmektedir. Aynı uzman (Hürriyet Gazetesi, 24.05.2010) “yaşlanmaktan değil geç
kalmaktan korkun” başlığı ile aynı konuyu başka günlerde de defalarca işlemektedir. Burada
yaşlanmanın kaçınılmaz olduğunu ama geç kalmadan önlem alınmasının faydalı olabileceği ifade
ediliyor. Geç kalmadan, yaşam tarzını değiştirerek ve gündelik yaşamını düzenleyerek, stresten,
uykusuzluktan, aşırı kilodan, asosyallikten, hareketsizlikten, yapay gıdalardan uzak durarak
yaşlanma sürecine müdahale edileceği bir tıp doktoru olan uzman tarafından açıklanıyor.
Konu bazı ilginç başlıklar ve tanımlamalar bakımından irdelendiğinde: “yaşlanmadık olgunlaştık”,
“yaşlanmak insanı çirkinleştirir mi”, “yaş 35 yolun üçte biri mi olacak?”, “cilt yaşlanması 35’te
başlıyor”, “40’ından sonra az yiyen çok yaşar”, “hedefiniz ömrünüzü uzatmak değil iyi yaşlanmak
olsun”, “güzel yaşayan güzel yaşlanır”, “zarafetle yaşlanmak için ne yapmak gerek”, “evlilik ömrü
uzatıyor”, “en iyi pozunuzu menopozda verebilirsiniz”, “ebedi yaşamak istiyorum” “genç görünme
arzusu bağımlılık yaratıyor” gibi cümlelerle örneklenebilecek tanımlamaları içermektedir.
116
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
SONUÇ
Gençlik, yaşlılık gibi kavramları, biyolojik süreçleri ifade eden ve somut bir takım fiziksel
görünüşler ile açıklandığını kabul etmekle birlikte sosyolojik olarak inşa edilen ve içinde
bulundukları toplumsal yapılar tarafından belirlenen toplumsal konumlar olarak tanımlayabiliriz.
Bu anlamda konuyu tartışırken bağlamını tanımlamak önemlidir. Çünkü hangi toplumda, hangi
koşullarda ve hangi referanslarla, kime yaşlı ya da genç denildiği meselenin temelini oluşturur. Bu
bağlamda söz konusu konumlara yüklenen anlamlar, onlara karşı takınılan tavırlar, tutumlar ve
atfedilen değerler toplumsal oldukları için de görecelidirler.
Bu çalışmada tüketim toplumu
ilişkileri içinde ele alınan konu, günümüzdeki toplumsal yapı içerisindeki tanımlamaları ve bu
tanımlamaların yazılı basından seçilen bir örnekle (Hürriyet Gazetesi’nde) nasıl ele alındığının
çözümlemesine dayanmaktadır. Gazeteden seçilen örneklere referansla, yaşlanma ile ilgili metinler
çözümlendiğinde konunun “gençliği yitirmeme”, “uzun ömür”, “genç ve dinamik görünmeye
devam etme”, “yaşını göstermeme”, “iyi yaşlanma”, “sağlıklı yaşlanma”, “yaşlılığın izlerini silme”,
“yaşlılığı mümkün olduğunca erteleme”, “yaşlılığı görmezden gelme” vb. temalar etrafında
sunulduğu söylenebilir. Söz konusu gazetede yaşlılık döneminde ekonomik, sosyal ve psikolojik
sorunların neredeyse yer almadığı görülmüştür. Aynı biçimde tıbbi bakım, barınma, rehabilitasyon
gibi temel sosyal ve sağlık sorunlarının yerine daha popüler temalarla, tüketim ilişkilerini teşvik
etmeyi içeren, anti-aging, genç kalma, kozmetik, estetik gibi temalarla uzmanların önerileri
eşliğinde ele alındığı görülmüştür. Dolayısıyla yaşlılığın doğal bir yaşam süreci olduğu bilgisi
geriye itilerek gençlik yüceltilmektedir. Böylece kaybedilmemesi gereken bir değer olarak sunulan
gençliği korumak için uzmanlar ve bilimsel çalışmalardan alınan destekle tüketim ilişkileri ve pazar
ekonomisi içindeki yeri pekiştirilmeye çalışılmaktadır.
117
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
REFERANSLAR
Andrews, M. (2008).
Lifetimes of Commitment Aging, Politics, Psychology, Cambridge:
Cambridge University Press /UK.
Arun, Ö., (2009). “Yaşlı Bireylerin Türkiye Serüveni: Türkiye’de Yaşlı Bireyler Arasında Kültürel
Sermaye Dağılımı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1):77-100
http://sbe.gantep.edu.tr.
Binstock, R., Fishman R. J., Johnson E. T. (2006). “Anti-Aging Medicine and Science Social
Implications”, Handbook of Ageing the Social Sciences, Ed. Robert H. Binstock and Linda
K. George, 6th ed. Elsevier Inc. USA,UK, pp. 436- 455.
Bourdieu, P. (1997). Toplumbilim Sorunları, Çev: Işık Ergüden, İstanbul: Kesit Yayınları
Butler, J. (2005). Cinsiyet Belası, Çev: Başak Ertür, İstanbul: Metis Yayınları.
Cirhinlioğlu Z. (2001). Sağlık Sosyolojisi, Ankara: Nobel Yayınları.
Clarke, L. H. (2011). Facing Age, Women Growing Older in Anti-Aging Culture,
Rowman&Littlefield Publishers İnc.
Cruikshank, M. (2009) Learning to be Old, Gender, Culture, and Aging, Uk: Rowman&Littlefield
Publishers, Inc 2nd ed. USA
Çabuklu Y. (2006). Bedenin Farklı Halleri, İstanbul: Kanat Yayınları.
Ercan, F. (2006). Modernizm, Kapitalizm ve Azgelişmişlik, İstanbul: Bağlam Yayınları.
Fealy, G., McNamara, M., Treacy,
M. P., Lyons, I. (2011) “Constructing Ageing and Age
Identities: A Case Study of Newspaper Discourses”, Ageing & Society, 32: 85-102.
http://journals.cambridge.org
Featherstone, M. (1995). “Post- Bodies, Aging and Virtual Reality”, ed. Featherstone, M.,
Wernick, A., Images of Aging, Cultural Representations of Later Life, London: Routledge
pp: 231-248
Foucault, M. (2002). Kliniğin Doğuşu, Çev: Temel Keşoğlu, Ankara: Doruk Yayınları
Holland, S., (2004). Alternative Feminities, Body, Age and Identity, Berg: New York
Holstein, Martha B., Parks, Jennifer A., Waymack, Mark H., (2011). Ethics, Aging, and Society the
Critical Turn, New York: Springer Publishing Company.
Koçak, A., Terkan, B. (2009). “Media Use Behaviours of Elderly: A Uses and Gratifications Study
on Television Viewing Behaviours and
Motivations”, GeroBilim,
Social&Psychological Gerontology, 3(1) pp.70-86.
118
Journal on
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
Mckay, S. (2003). “The Paradox in Aging Well: Stories of Older Women in the Australian
Women’s Weekly”, Continuum: Journal of Media&Cultural Studies, Vol. 17, No. 2, p.
177- 185.
Morriss J. E., Boyle, J. M. (1987). The Mirror of Time: Images of Aging, Connecticut: Greenwood
Pres.
Nazlı, A. (2008). Hastalık ve Hasta Bedenin Sosyal İnşası: Meme Kanseri Örneği, İzmir: Güven
Kitabevi.
Özarslan, A. D. (2004). Kırmızı Kar Toplumsal ve Kültürel Açıdan Ayhali, İstanbul: Bağlam
Yayınları.
Riggs, K. E. (2004). Aging and New Technology on the Job in America, New York & London:
Routledge.
Sawchuk, K. A. (1995). “From Gloom to Boom, Age, Identity and Target Marketing” Images of
Aging Cultural Representations of Later Life, (ed.) Mike Featherstone, A. Wernick,
Routledge: London, pp: 175-190
Slattery, M. (2007). Sosyolojide Temel Fikirler, Yay. Haz: Ümit Tatlıcan, Gülhan Demiriz, Bursa:
Sentez Yayınları.
Slevec J., Tiggemann, M. (2010). “Attitudes Toward Cosmetic Surgery in Middle- Aged Women:
Body Image, Aging, Anxiety, and the Media”, Psychology of Women Quarterly, 34: 65-74.
Tufan, İ. (2002). Antik Çağdan Günümüze Yaşlılık, İstanbul: Aykırı Yayınları.
Turner, B. S. (2011). Tıbbı Güç ve Toplumsal Bilgi, Çev: Ümit Tatlıcan, Bursa: Sentez Yayınları.
Terzi, Ş., Hürriyet Gazetesi Pazar Eki, 24.04.2011.
Turner, B. S. (1995). “Aging and Identity: Some Reflections on the Somatization of the Self”, ed.
Featherstone, M., Wernick, A., Images of Aging, Cultural Representations of Later Life
London: Routledge, pp: 249-266.
Türkoğlu, N. (2010). Toplumsal İletişim, İstanbul: Urban Kitap.
Wilson, Gail, (2009). “Global Ageing and Ideology: Crisis v. Opportunity”, GeroBilim, Journal on
Social&Psychological Gerontology, 3 (1), pp. 20-33.
Hürriyet Gazetesi, 26.08.2007
Hürriyet Gazetesi, 22.03.2010
Hürriyet Gazetesi, 24.05.2010
Hürriyet Gazetesi, 23.07.2010
Hürriyet Gazetesi, 30.11.2010
Hürriyet Gazetesi, 06.12.2010
119
ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar
ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences
Ocak/January 2012, 5(1), 94-120
Hürriyet Gazetesi, 19.03.2011
Hürriyet Gazetesi, 31.03.2011
Hürriyet Gazetesi, 24.04.2011
120

Benzer belgeler

Aysuo-28-46, 719 KB

Aysuo-28-46, 719 KB Bilimsel, teknolojik ve tıp alanındaki hızlı değişimler sonucu ortalama insan ömrünün uzaması günümüz insanının yaşam sürecini ve yaş, yaşam ve yaşlanma ile ilgili algılarını da değiştirmiştir. Bu ...

Detaylı

Gzd-Wearable, 2743972 MB

Gzd-Wearable, 2743972 MB physical appearance, by taking into account the social characteristics and period in which they exist. In this study, the representation of ideal of youth, anti-aging, and aging will be analyzed by...

Detaylı