lazların kökeni - TKM - Toplumcu Kardeşlik Merkezi

Transkript

lazların kökeni - TKM - Toplumcu Kardeşlik Merkezi
Türk Kardeþlik Merkezi
LAZLARIN KÖKENÝ
Yazan: Muhsin EROL Araþtýrmacý-Gazeteci
Bugün Türkiye’de Laz olarak adlandýrýlan toplumun çok eski tarihten beri Güney Kafkasya bölgesinde yaþadýklarý biliniy
Fakat Lazlar buraya nereden gelmiþtir? Baþka bir deyiþle Lazlarýn kökeni hangi millettir?
LAZLARIN KÖKENÝ
Lazlarýn kökenine geçmeden önce “Laz” isminin üz
Laz ismini farklý kimseler ve farklý topluluklar için kullananlar vardýr. Genellikle Trabzon’un doðusunda yaþayan halka
“Lazlar” deniyor. Sinop’un doðusundan Gürcistan’a kadar Karadeniz kýyýsýnda yaþayanlara da ayn
ad verildiðine de sýk sýk tanýk oluyoruz. “Lazca” konuþanlar, yani asýl Lazlar ise Rize’nin doðusunda yer
alan Ardaþen, Fýndýklý, Arhavi ve Hopa kazalarýnda yaþayanlardýr. Borçka’nýn bazý köylerinde ve Pazar ilçesinin yarýs
Lazlar yaþarlar. Bunlarýn dýþýnda, Düzce ve Adapazarý gibi Marmara bölgesinin bazý kaza ve köylerinde de Lazlar vardýr. Lazc
konuþan Lazlarýn toplam nüfusu yarým milyona ulaþmaz. Buna karþý, Laz ya da Laz kökenli olup da büyük kentlerde ya da
Anadolu’nun çeþitli yerlerinde yaþayan ve Lazcayý bilmeyenlerin sayýsý ise bir hayli fazladýr. Tahminen üç milyona
yakýndýr.Türkiye’nin dýþýnda da, yurdumuzdaki Lazlarla ilgisi olmayanlara, hatta kökeni Orta Asya’ya deðil de,
baþka ýrka dayanan bazý gruplara da Lazlar deniyor. Doðu Karadeniz’den Yunanistan’a göç edip halen orada
yerleþenlere ve orada yaþayanlara Lazoi, baþka deðiþle, Laz deniyor. Bunlarýn bizim Lazlarla en küçük bir ilgileri yoktur. Dilleri H
Avrupa dil grubundadýr. Örf ve adetleriyle, kültürleriyle Orta Asya kökenli olan Türkiye’deki Lazlardan tamamen farklýlar.
Bunlardan baþka, Gürcistan’ýn Tsalki, Bolnisi, Borcomi ile Rusya’nýn da Döneski ve Krasnodar bölgelerinde
yaþayan Rumlara da Laz deniyor. Bunlarýn da, Türkiye’deki Lazlarla hiçbir ilgisi olmadýðý gibi Orta Asya kökenli bile
deðiller.
“Laz” ismini ilk kez, Milattan sonra, I. Yüzyýlda, Romalýlar kullandý ve bu isim, her ne hikmetse ç
kabullenildi. “Laz” isminin ortaya çýkmasýna iliþkin çeþitli görüþler vardýr. Profesör M. Fahrettin Kýrzýoðlu, Lazla
“Alazlar” olduðunu savunuyor. Kýrzýoðlu, Kafkasya’da, sesli harfle baþlayan isimlerin ilk sesli harfinin
yutulmuþ biçimiyle telaffuz edildiðine ve zamanla da o harfin tamamen kaybolduðuna dikkati çekiyor. Böylece, zamanla,
“Alazlar”ýn baþýndaki “A” harfi kaybolmuþ ve yerine “Lazlar” olarak kalmýþtýr. Alazar
ve Çanar boylarýnýn, her ikisi de, eskiden Kaspi ve Milattan Önce V Yüzyýldan sonra da, Alban (Alplar) diye tanýnan Saka/Ýskit
uruðunun, Kür Irmaðý solunda ve Ýber sýnýrýnda yaþayan ikiz boyu idi.
Batýlý bilim adamlarýna göre, “Laz&rdq
“Çani” ayný topluluktur. Bir Etnos adý olan Çani, Bizans’ta, Tzannoi ya da Tzanoi formülüyle literatüre girdi.
Bizans Yazarý Estate Tesalonikeli de, bu görüþe katýldý ve buna dayanarak “Tzanoi” kelimesinin
“Çani” kelimesine dönüþtüðünü ortaya attý. Daha sonralarý, “Çani” kelimesi de “Lazi”
kelimesine dönüþtü. Trabzon Patrikliði Neokesar, Rum Metropolitiliði’nden baðýmsýzlýðýný kazanýnca, “Laz&rdqu
bu bölgenin adý olarak kullanýlmaya baþlandý. Böylece “Çani” yerine “Laz” deyimi yerleþti. Bu yeni a
o derece etkili oldu ki, bölgede çeþitli adlarla bulunan eski ulusal adlarý bile unutturdu.
Bazý yabancý yazarlar
tarafýndan,“Laz” terimi, Pont halklarýný topluca ifade etmek için kullanýldý. Bazýlarý da, o yörede yaþayan ve
tamamen Bizanslaþmamýþ halklar için “Lazori” terimini kullandýlar.
Lazlarýn Lezgi soyundan geldiðine iliþ
de vardýr. Lezgilerin Avar kökenli olduðu biliniyor. Avarlar ise Orta Asya kökenli ve Türk’tür. Bu görüþe göre, Laz ismi, Lez
kelimesinin zaman içinde aldýðý baþka bir biçimden ibarettir. Bunlara göre, Lazlar, Lezgilerin yaþadýðý Daðýstan’dan bat
göç etmiþ, Doðu Karadeniz’in kýyý Bölgesine gelip yerleþmiþler. Deðiþik yazarlarýn, “Laz” isminin kullanýlm
iliþkin deðiþik görüþleri vardýr. Tek birleþtikleri nokta ise, Türkiye’de “Laz” olarak adlandýrýlan halka, eskide
“Laz” denmediði ve bu ismin Bizanslýlar tarafýndan verildiðidir.
*L
Bizanslýlar verse de, Ýslamlýðýn çýkýþýndan beri yazýlý kaynaklar, “Laz” adlý boyun, þimdiki Çoruh ýrmaðý aðzýn
Karadeniz kýyýsýndaki ormanlýk dar bir bölgede yaþadýðýný gösterirler. Ýslamlýðýn çýkýþýndan 150 yýl kadar önce, Lazlarýn b
ve Roma Ýmparatorluðuna baðlý olarak yaþadýklarýný da, Bizans kaynaklarýndan öðreniyoruz. Baþka kaynaklar, Bizanslýlarýn
“Lazika” adýný verdikleri bu krallýðýn içinde Lazlarýn dýþýnda, güney Kafkasya’da yaþayan baþka halklarýn
bulunduðunu hatýrlatýyorlar. Gerçekten de, Kafkasya bölgesinde, Lazlarýn dýþýnda çok sayýda halk vardýr. Ama bu halklar içind
Lazlar dahil, hiçbirisi kendi baþýna bir devlet kuramamýþtýr. Bu bölgede kurulan devletler ise, birçok ya da bütün halklarýnýn katý
olmuþtur. Sadece Lazlardan oluþan ve Karadeniz’e egemen bir krallýk, hiçbir zaman kurulmamýþtýr.Bu kurulan devletlerin
birçoðuna, Bizanslýlar “Lazika” derlerdi. Bu nedenle, çoðu kez, bu devletlere, gerçeði ifade etmemesine raðmen
“Laz” devleti denmiþtir. Hâlbuki bu kurulan devletlerin bazýlarýnda Lazlar yönetici bile deðillerdi.Lazlar bu kurulan
devletlerin bazýlarýnda, uzun süre yönetici ya da baþkaný, yaný kral oldular. Lazlarýn yönetimindeki Lazika Devleti, Milattan Son
2. yüzyýldan itibaren güçlendi ve 4. yüzyýlda yönetim alanýný hemen hemen Trabzon’a kadar geniþletti. Burada ise, Rom
Ýmparatorluðunun, 395’te, ikiye bölünmesi Lazika Krallýðýnýn güçlenmesine imkân saðladý.V. yüzyýl, Lazlarýn yönetimin
için sýkýntýlý yýllar oldu. Bizans ve Presler tarafýndan cendere içine alýndý. Bu durumda, Lazika krallarý esnek politika izlemek
zorunda kaldýlar. Bazen Bizans’tan, bazen de Preslerden yardým istediler. Her iki durumda da Lazlar çok eziyet
çektiler. Lazika, böylece, VII. Yüyýla kadar çekiþme sahasý oldu. Lazlar, bu tarihte, bir ara, 50 yýl kadar bir süreyle, Araplarýn
hegemonyasý altýnda yaþadýlar. VIII. Yüzyýla gelindiðinde, artýk, Lazika krallýðý yoktu. Lazlar da, bölgede kurulan baþka krallýk
içinde yaþamlarýný sürdürdüler. Lazlarýn çilesi, Osmanlýlarýn, Doðu Karadeniz bölgesini ele geçirmelerine kadar sürdü. Bölgenin
Osmanlýlarýn eline geçmesi üzerine, Lazlar rahatladýlar. Toplu olarak Osmanlýlarýn hizmetine girdiler ve toplu olarak Müslüman
benimsediler.Lazlar, daha önce de Osmanlý devletiyle temasa geçmiþlerdi bile ve Trabzon’un fethi sýrasýnda
Osmanlýlara yardým etmiþlerdi. Selçuklular Anadolu’ya girdiklerinde, Anadolu’da bulunan Türklerin Alp
http://www.tkm.org.tr/main
Joomla! Tarafýndan Desteklenmektedir
Üreten: 12 October, 2016, 15:35
Türk Kardeþlik Merkezi
Aslan’a yardým ettikleri gibi, Lazlar da, Trabzon’un fethi sýrasýnda Osmanlýlara yardým ettiler. Lazlarýn
Osmanlýlara yardým etmelerinin, Müslümanlýðý hemen ve toplu olarak kabul etmelerinin asýl nedeninin, Lazlarýn kendi ýrktaþlar
karþýlaþmalarýna baðlanýyor.
*Bugün Türkiye’de Laz olarak adlandýrýla
bölgesinde yaþadýklarý biliniyor. Fakat Lazlar buraya nereden gelmiþtir? Baþka bir deyiþle Lazlarýn kökeni hangi millettir? Kafka
bölgesi, özellikle de, Milattan önceki dönemlerde, çeþitli uygarlýklardaki ve kültürdeki halklara yurtluk etmiþtir. Bugün Türkiye&rsq
Laz diye tanýnan topluluk da bunlarýn içindedir. Günümüzde Kafkasya bölgesinde yaþayan halklarýn hemen hepsi Türk’tü
Orta Asya kökenlidir. Hepsi de, Orta Asya’dan çeþitli tarihlerde bölgeye gelip yerleþmiþlerdir. Hazar Deniz’in
kuzeyi ve Kafkaslarýn güneyi, Orta Asya’dan batýya açýlan en emin ve en emniyetli yoldur o zamanlar için. Ayrýca,
buralardan geçmek de çok kolaydýr. Buralardan geçenler, yollarda, yiyecek bir þeyleri her zaman bulabilirlerdi. Hazar
Deniz’in güneyse, her þeyden önce, Hazar Deniz’in kuzeyi gibi rahat deðildi. Üstelik bu yollar, o zamanýn en güçlü
devletlerinden biri olan Ýranlýlarýn kontrolündeydi. O zamanlarda Orta Asya Türklerinin Ýran üzerinden batýya göç etmeleri zord
savaþla ve Ýranlýlarý yenmekle olabilirdi. Nitekim Selçuklular Ýranlýlarý yendikten sonra, bu yoldan, baþka deðiþle, Hazar
Deniz’in güneyinden Anadolu’ya girmeye baþladýlar. Daha önceleri ise batýya göç etmek için, Hazar Denizinin
kuzeyi, yani Kafkas bölgesi kalýyordu.Hemen bütün Türk masallarýnda Kafdaðý ve bu daðýn arkasýnda, cennet gibi güzel bir yer
Bu yerde, bol akarsular, bol aðaçlar, bol meyveler ve bol av hayvanlarý bulunurdu. Türk Masallarýnda sözü edilen Kaf daðýnýn,
günümüzdeki Kafkas daðlarý olduðu ve cennet gibi güzel yerin de Doðu Karadeniz bölgesinde, deniz kýyýsýnda ve bugün Lazlar
topraklar olduðu bildiriliyor.Eskiden, özellikle Milattan önceki asýrlarda, Orta Asya’da yaþayan Türkler, bu Kaf daðýný aþm
ve bu cennet gibi bahçeye gitmeyi hayal ederlerdi. Fýrsat bulanlar bu bölgeye gelip yerleþtiler. Bu nedenle, burada bulunan
Derbent Geçidi’ne, “Türk Kapýsý” da denirdi. Türkler, bu Türk Kapýsýndan, çeþitli tarihlerde, geçmiþler ve K
bölgesine yerleþmiþlerdir. Bu geliþlerin çeþitli nedenleri olabilir. Ya boylar arasý çatýþma sonucu, çatýþmayý kaybedenler yerlerin
ayrýlmak zorunda kalmýþlar ve ideal ettikleri Kaf daðýnýn arkasýna, yani Kafkasya bölgesine gelmiþlerdir. Ya da çeþitli nedenler
düþman edinenler, baþlarý belaya girenler ve buna benzer sebeplerle bulunduklarý yeri terk etmek zorunda kalan Türkler, Hazar
Deniz’in kuzeyinden Karadeniz kýyýsýna gelmiþlerdi. Bu göçlerin bazen küçük gruplar halinde, bazen de bir ya da birkaç
aileyle olabileceðini söyleyen yazarlar da var. Zira buralarda göç etmek zor deðildir. Tek bir aile bile, Orta Asya’dan
Kafkasya’ya kadar gelebilir. Buradan geçenler, daha önce de belirtildiði gibi, her zaman için yiyecek bir þeyler
bulabilirler ya da hayvanlarý avlayabilirlerdi. Kafkasya Bölgesi’ne göç edenlerin ve o bölgede yerleþenlerin çok büyük çoð
Ural-Altay dil ailesinden bir dil konuþur. Bölgede yaþayanlarýn arasýnda, sadece biri, Türk kökenli olmasýna raðmen Hint-Avrupa
ailesinden bir dille konuþur. Bu halk Osetlerdir. Baþka deðiþleþ, Kafkas haklarýnýn tümü Orta Asya kökenli, yani Türk’tür.
yani Osetler hariç hepsi Ural Altay dilini konuþur. Lazlar da bunlar arasýnda yer alýyor.
biçimlerinde de ortak nokta vardýr. Bu ortak noktalardan ilki, ikisinin de göçe dayalý bir yaþam biçimi benimsemiþ olmalardýr.
Lazlarda, ayrýca, eski Türklerde olduðu gibi, gökyüzü, güneþ ve ay kutsal sayýlýyor. Kafkas haklarýnýn yönetim þekli eski Türkle
þekline benziyor. Orta Asya kökenli olanlarda, yani eski Türklerde devletlerin baþkanlarý, Arý ýrkýnda ve baþka ýrklarda olduðu k
ille babadan oðluna geçmiyordu. Krallýk bazý ailelerinin mutlak hakký olarak görülmüyordu. Lazlarda ve öteki Kafkas halklarýnda
eski Türklerde olduðu gibi krallar, ille bir kral ailesinden olmalarý zorunluluðu yoktu. Bazen devlet baþkanlarý seçimle gelirlerdi.
Bu, Lazlar için de geçerlidir. Bu da, Lazlarýn Orta Asya’dan geldiklerine dair baþka bir kanýttýr.Lazlar iþgalci Roma,
Bizans ve Pontus’un baskýlarý sonucu Hýristiyanlýðý kabul etmek zorunda kalmýþlardýr. “Ancak yayýlmacýlarýn,
Lazlarýn yaþadýklarý yörelerde açtýklarý kiliseler siyasi kurumlar olarak kalmýþtýr. Bu kiliseler yayýlmacý Bizans ve Pontus&rsqu
dayatmacýlýklar sembolleri olarak görülmüþ, Lazlar kendi otantik inançlarýný ve þeklen Hýristiyan olduklarý dönemlerde de sürdü
Dolayýsýyla Bizans‘la çatýþma halinde olan Lazlarýn, Osmanlý devletinin resmi dini olan Ýslamiyet’i süreç içinde k
etmeleri, Roma/Bizans ve Pontus’a duyduklarý doðal tepkinin bir sonucuydu” (Ali Ýhsan Akzsamaz)Ali Ýhsan
Aksamaz’ýn bu görüþlerine yüz de yüz katýlmakla birlikte bazý eksiklikleri de vardýr. Osmanlýlardan önce Araplar da bölg
gelmiþler ve bir süre bölgede kalmýþlardýr. Hatta Lazlar, bir süre Araplarýn yönetimi altýnda yaþadýlar. Lazlarýn o zamanlarda, P
Rumlara, Romalýlara ve Binaslýlara ayný tepkileri vardý. Lazlar o zamanlar neden Müslüman olmadýlar? Lazlarýn Osmanlýlarla
iþbirliðine girmeleri ve toplu olarak Müslüman olmalarýnýn asýl nedeni, Osmanlýlarýn kendi ýrklarýndan olduklarýný hissetmeleri
Nitekim Selçuklular Anadolu’ya girdiklerinde ayný þey oldu. Anadolu’da bulunan ve bunlarýn büyük çoðunluðu
Müslüman olmayan Türkler Alpaslan’ýn tarafýna geçtiler ve daha sonra da Müslüman oldular. Fahrettin Kýrzýoðlu da,
Kafkasya bölgesinde bulunan halklarýn hemen hepsinin, Orta Asya kökenli olduklarýný ve çeþitli tarihlerde Orta Asya’dan
geldiklerini söyler. Kýrzýoðluna göre, bu bölgenin tarihi sadece Türk halklarýn konteksti içinde tartýþýlabilir. Ünlü Profesör Georg
de, ölmeden önce, bir Fransýz televizyon kanalýnda düzenlenen bir programda, Kafkasya halklarýn Orta Asya kökenli olduðunu
söyledi. Bazý kaynaklar, Lazlarýn yuvarlak baþlý (brakisefal), çoðu kumral tipli, düz ve dalgalý saçlý güzelce yüzlü olduklarýný ve
dilli (Orta Asya’da konuþulan dilin bir kolu, baþka bir deyiþle Ural-Altay dil grubunun bir kolu olan dili) konuþtuklarýný
bildiriyorlar.Ýstiklal Savaþý komutanlarýndan ve Atatürk’ýn silah arkadaþlarýndan General Kazým Karabekir Paþa da,
“Ermeniler Türk müdür” baþlýklý yazýsýnda, Doðu Anadolu’da, Kafkas Daðlarý’na ve Hazar denizini
batýsýna kadar olan yerlerde, Orta Asya’dan muhtelif tarihlerde ve muhtelif istikametten gelip, birbirine karýþan Türk
topluluklarý olduðunu söylüyor.Sonuç olarak, Türkiye’de, adýný Bizanslýlar verse de ve asýl adýný bilmezsek de, Laz den
topluluk vardýr. Bu topluluðun Orta Asya’dan gelerek Doðu Karadeniz’in kýyýsýna yerleþtikleri kesindir.
Türk olduklarýna baþka kanýtlar da, Lazlarýn dili, örf ve adetleri, masal ve efsaneleridir. Bunlar da, Lazlarýn Orta
Asya’dan geldiklerini, baþka deðiþle, Türk olduklarýný gösteriyor.Tarihin ilk devirlerinde Asya’da ortaya çýkan ve
günümüzde birçok kollara ayrýlan dört dil grubunun bulunduðunu biliyoruz. Birincisi, Arý ýrkýnýn konuþtuðu, yani Avrupalýlarýn, Ý
Hintlilerin ve Pakistanlýlarýn konuþtuðu Hint-Avrupa dilidir. Ýkincisi Ýsraillilerle Araplarýn konuþtuðu Hami-Sami dilidir. Üçüncüsü
Uzakdoðu’da konuþulan Çin-Tibet dilidir. Dördüncüsü ise, Orta Asya’da, eski Türklerin konuþtuðu Ural-Altay dilidir.
diller, zamanla çeþitli kollara ayrýldýlar. Ama kendilerine has temel özellikleri ayný kaldý. Bu dört dil grubun, her birinin, kendine
has ayrý ve gruplarý birbirinden kesin çizgilerle ayýran özellikleri vardýr. Tarihçiler, tarihin ilk devirlerinde, milletler henüz oluþurke
Orta Asya’da, tek bir milletin olduðunu ve tek bir dilin konuþulduðunu bildiriyorlar. Çinliler bu millete Türk, diline de Türkçe
adýný vermiþlerdi. Bu dil doðal olarak, zaman içinde, çeþitli nedenlerle, ilk iki kola ayrýldý. Bu ayrýlan iki kol, zamanla kendi içind
http://www.tkm.org.tr/main
Joomla! Tarafýndan Desteklenmektedir
Üreten: 12 October, 2016, 15:35
Türk Kardeþlik Merkezi
bölündü ve yeni kollar ortaya çýktý. Böylece Türklerin dili birçok kollara ayrýlmýþ oldu. Bu kollar bulunduklarý bölgenin durumuna
þartlara ya da birbirleriyle olan baðlantýlarýna göre farklý bir þekilde geliþti ve birbirlerini anlayamayacak duruma geldi. Fakat büt
bu Türk dil kollarýnýn temel özellikleri ayný kaldý ve kesinlikle deðiþmedi.Tarihte kurulun büyük Türk devletleri, farklý Türk dil koll
konuþan çeþitli Türk boylarýnýn birleþmesinden oluþmuþtur. Büyük Türk devletlerinin liderleri, bu nedenle, farklý Türk dilleri konu
arasýnda çeviri yapabilecek yüzlerce tercümaný da yanlarýnda bulunduruyorlardý.Günümüzde de farklý Türk dillerini konuþanlar
kez, birbirlerini anlamazlar. Bu dillerin her biri, ayrý birer dil olarak gözükürler. Fakat söz konusu bu dillerin, kendilerine has
ortak bir özelliði var. Zaten biz bu özelliklerine bakarak dünyadaki dilleri, daha önce de belirtilen, dört dil grubunda
toplayabiliyoruz.Bu dil gruplarý yaratýlýrken, her dil kendilerine has özelliklerini de yaratý. Türklerin atalarý, bir konuda meramlarý
belirtirken, ilk olarak o meramýn kendisini, yani tümleci, daha sonra da, o iþ için yapýlan eylemi, yani yüklemi, son olarak, bu
eylemi yapaný yani özneyi dile getirmiþlerdir. Hint-Avrupa dilinde ise Türklerin tersine bir yol izlenmiþtir. Ýlk olarak eylemi yapan
kiþi, yani özne, ikinci olarak yapýlan eylem yani yüklem, son olarak da yapýlan eylemin sonuçlarý, yani tümleç belirtiliyor. Dillerin
cümle yapýsýna da sentaks denir. Dört dil grubunun kendilerine has bir sentaksý vardýr. Sentaks dillerin temel yapýsýný
oluþtururlar. Diller tarih içinde, her türlü ve çeþitli deðiþikliðe uðrarlar, yabancý dilden kelimeler alýrlar ve yabancý dile kelime veri
Fakat dillerin temel yapýsý, yani sentaksý asla deðiþmez Hint-Avrupa dilinin cümle yapýsý, yani sentaksi, az önce de belirtildiði g
Özne +Yüklem+Tümleç þeklindedir. Bu kural, istisnasýz olarak, Hint-Avrupa dil grubuna giren tüm dillerde geçerlidir. Baþka bir
deyiþle, bu kural, Hindistan, Pakistan, Ýran ve bütün Avrupa ülkelerinde ya da Avrupa kökenli milletlerin bütün dillerde geçerlidir.
bir istisnasý yoktur. Hint-Avrupa dil grubuna giren dillerin sayýsý da on binlere varýr. Bunlarýn hepsinde kesinlikle bu kural
vardýr.
Ural-Altay dilinin ise cümle yapýsý Hint-Avrupa dilin tamamen tersidir. Ural-Altay dilinde, yüklem tümleçten sonra gelir
Özneler de, yüklemin sonuna takýlan bir harf ya da bir hece ile belli edilir. Bazý durumlarda öznenin baþa geldiði olur. Ama bu,
cümlenin anlamýný güçlendirmek içindir. Bu durumda, Ural-Altay dil grubunda, cümle yapýsý, yani sentaksý, Tümleç +Yüklem +
þeklinde ortaya çýkar:Bu açýdan Lazca ile Türk dil kollarýndan biri olan Anadolu Türkçe’sinde ayný kural geçerlidir. Buna
örnek vermek için, ayný anlama gelen Anadolu Türkçe’si ve Lazca cümleleri alt alta yazalým. Ayný anlama gelen kelimele
de alt alta, yani ayný hizaya gelecektir.“Ben, bu akþam, çocuklarý alacaðým ve denize gideceðim.”“Ma, ha
sey, berepe ebzdare do zuðaþe bidare.” Bu iki örnekte, baþ tarafa konan özneleri kaldýrýrsak cümlenin anlamý deðiþmiy
hem Lazcada ve hem Türkçede, baþa konan özneler vurgu yapmak içindir. Cümlenin asýl özneleri sonunda, fiile yapýlan bir taký
belli oluyor.Örnekte görüldüðü gibi, Anadolu Türkçe’si cümlenin içindeki kelimelerin Lazca karþýlýðý konursa cümlenin ya
bozulmaz. Bu, bütün Türk dilleri, yani Ural-Altay dil grubu içindeki bütün diller için de geçerlidir. Ural-Altay dilinin baþka bir özellið
kelimelerde büyük ve küçük ses uyumunun bulunmasýdýr. Ural-Altay dillerinden birinin bir kelimenin ilk hecesindeki sesli harf
kalýn ise sonraki sesli harfler kalýn olur. Ýlk sesli harf inceyse sonraki sesli harfler ince olur. Bu kural Lazca için de aynen
geçerlidir. Bir örnek verelim:Horoz - Mamul
Çocuklar - Berepe Kadýn - Oðhorca
Civciv
-Z
da vardýr. Ural-Altay dilerin hepsinde, bir kelimede ilk sesli harf, a, e, i harflerinden biriyse, ayný kelimede, ondan sonra
gelen hecelerin sesli harfleri a, e, i olur. Ýlk hecedeki sesli harf o ve u harflerinden biriyse, bundan sonra gelen hecelerin
sesli harfleri de o ve u olur. Bu kural Lazca için de geçerlidir. Örnek verelim:Bayrak - Bandara
Ýðne - LemþiÇiç
Noston
Ural-Altay dilinin baþka bir özeliði ise kelimeler eklemelidir. Kelimelerin sonuna ya da baþýna heceler tak
anlamda kullanýlabilir. Ya da yeni kelimeler üretilebilir. Lazca dilinde de, kelimeler eklemelidir. Ural – Altay dilinin
dýþýndaki dillerin hiçbirisinde kelimeler eklemeli deðildir. Yine Ural-Altay dilinin kelimelerin eklemeli olma özelliðinden ismin halle
ortaya çýkmaktadýr. Anadolu Türkçe’sinde, isimlere “i, e, de, den” takýlarý ekleri eklenir ve ona göre isimler
anlam kazanýr. Bu isim halleri baþka hiçbir dilde bulunmaz. Hint-Avrupa dillerinde ise böyle bir taký eklenmez. Ýsimlere ayný
anlamý vermek için, isimden ayrý olarak yardýmcý kelimeler ya da harfler kullanýrlar. Lazca’da da isim halleri vardýr.
Lazcadaki ve Anadolu Türkçe’sindeki ayný anlama gelen isim hallerini görelim:Oðhor
Ev
Oðhoriþen
EvdenOðhoriþe
EveUral-Altay dil grubunda, yani bütün Türk dillerinde, Hint-Avrupa ya
olduðu gibi isimler, erkek ya da dýþý diye ayrýlmaz. Türk dillerinde, “Erililik, diþilik, orta kip gibi, kelime ve kavramlarda
cinsiyet bildiren biçimlerin olmamasý, Ural-Altay dillerinin temel bir özelliðidir. Her þeyden önce bu, dünyaya bakýþla ilgilidir.
Türklerde de ana da kaðandýr, baba da; erkeðe de kadýna da sultan denir. Ýþlerin bölüþülmesinde cinsiyet ayrýmý gözetilmez. D
en basitinden, makam ve unvanlarda bile cinsiyetin ifadesine ihtiyaç duyulmamýþtýr. Türk dünyasýnda genel olarak bakýþ buydu
Bu bakýþýn köklerini çok derinden aldýðý ve ona akraba olan ve olmayan belli bir dünyanýn tüm toplumlarýný etkilediði açýktýr.&
(Osman Karatay, Ýran ile Turan) S:45, Pr:4
Bu özellikler Lazca dilinde de vardýr. Baþka deðiþle, Lazca dilinde di kelime
erkek diye ayrýlmaz. Bu açýdan bakarsak, Lazcanýn Ural-Altay dil grubundan biri olduðu görülüyor. Ural-Altay dil grubunun birer
kollarý olan “Moðolca ve fince’de çoðul, ‘t’ ve ‘d’ eki ile yapýlýr. Anadolu
Türkçe’sinde de, bir zamanlar, bu ekin kullanýldýðýnýn izleri bulunur. Yani bitiþken dillerde, en fazla kullanýlan ve ortak
özellik gösteren ek budur.” (Osman Karatay, Ýran ile Turan) Sf: 163, pr: 4) Lazcada da, “t” ve
“d” harfleri çoðul takýsý olarak kullanýlýr. Lazca ile Anadolu Türkçe’sini, kullandýklarý ortak kelimelere baka
bu iki dili karþýlaþtýrmak yanlýþtýr. Zira dünyanýn bütün dillerinde yabancý kelimeler girmiþtir. Bütün diller arasýnda kelime alýþ
olmuþtur. Anadolu Türkçe’sine çok sayýda, Ýran, Arap ya da Avrupa dilinden kelimeler girdiði gibi Lazca’ya da
yabancý kelimeler girmiþtir. Bu arada, Türkçe kelimeler de birçok yabancý dillere girmiþtir. Mesela, Ýngilizce’de, dört yüzd
fazla, Türkçe kelime bulunuyor. Dünyada, yabancý dillere giren Türkçe kelimelerin sayýsý on binlere ulaþýyor. Bu nedenle, bazý
kelimelerin anlamýna ve köklerine bakarak dil grubunu belirlemek insaný aldatabilir ve hatalý sonuç verebilir. Fakat yine de,
dünyanýn hiçbir dilinde ve Anadolu Türkçe’sinde de olmayan bazý eski Türk ve Orta Asya kökenli kelimelerin
Lazca’da kullanýlmasýnýn bir anlamý var. Bunun yaný sýra, Anadolu Türkçe’sine göre belli anlamlarý olan bazý
kelimeler Lazca’da bulunuyor. Mesela, Lazca’da, karakýþ anlamýna kullanýlan “Zemðheri”
kelimesi, Anadolu Türkçe’sinde pek yer almaz. Belki vardýr ama kullanýlmýyor. Bu kelime, Lazcada olduðu gibi Orta
Asya’nýn birçok dillerinde, bugün bile kullanýlmaktadýr. Yine, Lazca’da, Þubat ayýna “Kuçuðay” adý
verilir. Bu kelime, Þubat ayýnýn küçük olduðunu ifade eden “Küçük Ay” kelimelerin deðiþik bir þekilde telaffuz edilm
oluþmuþtur. Lazcada Temmuz ayýna da “Çuruðay” denir. Bu kelimenin anlamý “Çürük Ay” demektir.
Yani Temmuz ayýnda havalarýn sýcak geçmesinden ve bazý þeylerin çürümesinden ötürü, bu aya Çuruðay adý verilmiþtir. Lazca
http://www.tkm.org.tr/main
Joomla! Tarafýndan Desteklenmektedir
Üreten: 12 October, 2016, 15:35
Türk Kardeþlik Merkezi
yüzümüzde bir çýkýntý olarak bulunan buruna “Çðindi”denir. Bu isim, “Çýkýntý” kelimesinin zamanla
telaffuz edilmesinden oluþmuþtur. Büyük ihtimalle, bu kelime Anadolu Türkçe’sinde de vardý ve zamanla unutulmuþtur.
Yerine de, nereden alýndýðý bilinmeyen þimdiki “Burun” kelimesi getirilmiþtir. Bacaklarýmýzýn bükülmesini saðlaya
dizin Lazcada karþýlýðý “Burguli” dir. Bu kelime bükülen bir þeyin, yaný dizin bükülen bir þey olduðu ifade eder. Ku
isminin karþýlýðý olan “Uci” kelimesi de, kulaðýn, insan vücudunun bir ucu olarak görüldüðü için, bu kelime, kulak i
olarak kullanýlmýþtýr. Bunlarýn yaný sýra, Lazcada, Allah’ýn iki karþýlýðý vardýr. Ýlk karþýlýðý Tangri’dir. Kelime
eski Türklerin Gök tanrýsýna benzer. Lazlarda da, eski Türklerde olduðu gibi, Tangri’dan korkulmaz. Zira Lazcada,
Tanngri kelimenin anlamýna göre, Tangri, insanlara ceza vermez ve sadece iyilik yapar. Bu nedenle Targri sadece sevilir.
Lazlarda, Allah’ýn ikinci karþýlýðý ise Ðormoti’dir. Lazcada, Ðormoti, insanlara ceza veren bir Tanri olarak anlaþýl
Eski Türklerin yer altý tanrýsýna tekabül eder.
Lazca ile Anadolu Türkçesi arasýnda, bütün bu benzerliðe raðmen, ikisi de Ura
ailesinden olmalarýna raðmen, birbirlerinden farklý bazý özellikler vardýr. Bunlardan biri, Anadolu Türkçe’sinde, bir
kelimenin içinde, istisnalarýn dýþýnda, birden fazla sessiz harf yan yana gelmez. Ýkiden fazla sesli harfin yan yana geldiði pek
görülmez. Lazcada, iki ya da daha fazla sessiz harfin yan yana geldiði kelimelerin sayýsý pek çoktur. Lazcanýn, bu farklý özelliði,
Göktürklerde ve bazý Türk boylarýnýn dillerinde var. Uygur Türkçe’sinde hala vardýr. Uygur Türkçe’sinde de, birço
sessiz harfler bir arada ve yan yana gelmektedir. Ýkinci fark ise, Lazcada, içeri ve dýþarý, yukarý ve aþaðý, içinde ve dýþýnda,
altýnda gibi yer zarflarýn yerine fiillerin önüne bir ön ek gelerek ayný anlam veriliyor. Birer örnek verelim
Ntaro
=
DolapNtaros molapðhe =
Dolabýn içinde oturuyorumNtaros eboðhe
Dolabýn yanýnda oturuyorumNtaros ezebuðhe
=
Dolabýn altýnda oturuyorum Lazcada bulunan bu özellik, Macar dilin
Asya’da yaþayan bazý Türk boylarýn dilinde de bulunuyor. Lazcanýn Anadolu Türkçe’sinden baþka bir farký da, h
sayýsý ayný deðildir. Anadolu Türkçe’sinde, sekizi sesli olmak üzere 29 harf bulunmaktadýr. Lazcada ise, beþi sesli olmak
üzere, 36 harf bulunur. Bu fark, Göktürk Kitabelerinde kullanýlan dille, günümüzde, Anadolu Türkçe’sindeki dilde de vardý
Anadolu Türkçe’sinde, 21 sessiz, 8 sesli olmak üzere 29 harf vardýr. Göktürk Kitabelerinde kullanýlan Türkçe’de is
34 sessiz ve dört sesli olmak üzere 38 harf vardýr. Sesli harf olarak, sadece, A, Ý, O ve U kullanýlýyor. Göktürklerde kullanýlmay
E sesi A olarak, I sesi Ý olarak, Ö sesi O olarak ve Ü sesi U olarak aðýzdan çýkýyordu. Göktürk dilinde, ayrýca, bazý kelimelerde
da daha fazla sessiz harfler yan yana yer alýyor.
Göktürk dili, bu bakýmdan Lazcaya çok benziyor. Lazcada, esas olar
harf vardýr. Bunun beþi (A, E, Ý, O ve U ) sesli harftir. Kalýn “I” sesini veren harf yoktur. Ö ve Ü sesini veren harfle
de yoktur. Ancak, Fiil çekimlerin bazý zamanlarýnda Ö ve Ü sesleri çýkmaktadýr. Ö ve Ü seslerini yazýya dökmek için O ve U ha
önüne, inceltmek için bazý harfler ya da iþaretler konur. Anadolu Türkçe’sinde böyle bir durum yoktur. Ama Uygur
Türkçe’sinde bu özellik vardýr. Uygur Türkçe’sinde de, Lazca gibi, A, E, Ý, O ve U olmak üzere beþ sesli harf vard
Uygur Türkçe’sinde de, bazý fiillerin çekimlerinde Ö ve Ü sesleri çýkmaktadýr. Bu sesleri yazý dökmek için O ve U harfleri
önüne, incelemek için bazý harfler ya da iþaretler konur.
*Lazlarýn milli inançlarýna, ör
bakýlýrsa, onlarýn kökeninin Orta Asya olduðunu daha kesin bir þekilde anlaþýlýr. Orta Asya’da, Türk milleti oluþurken ve
dili geliþirken, Türklere has bir din de geliþti. Eski Türkler tarafýndan geliþtirilen bu dine, “Þamanizm” denir. Türkleri
kültürü de bu Þamanizm’e dayanýr. Türk boyundan olan her topluluðun kültüründe olduðu gibi Lazlarýn da kültüründe Þam
izlerine rastlanýr.Þamanizm’de, ayýn tutulmasýný, kötü ruhlarýn ayý iþgal ettikleri anlamý çýkarýlýrdý. Kötü ruhlarýn ayda
de, halk bir yerde toplanýr, gürültüler ve patýrtýlar yapardý. Bugün, Orta Asya kökenli topluluklarda, yani bütün Türk boylarýnda,
tutulduðu zaman halk toplanýr ve gürültü yapar. Tencere gibi ses çýkaran þeyleri birbirine çarparlar, hatta silah atarlar. Laz
toplumunda da bu uygulamanýn aynýsý vardýr. Lazlar da, Ay tutulduðu zaman, gürültü ve patýrtý yaparlar, hatta silah
atarlar.Þamanizm dininde, insanlar öldükten sonra, ruhlarýnýn ebedi olarak yaþadýðýna inanýlýrdý. Ölülerin ruhlarýnýn, zaman z
dünyaya döndüklerine ve mezarlarýnýn baþýnda oturduklarý inancý da vardý. Bu nedenle, eski Türkler, mezarlara ayak basmakt
da mezara parmak doðrultmaktan kaçýnýrlardý. Böyle þey yapýldýðýnda, mezarda oturan ruhlar rahatsýz olurlardý ve insanlara
çarparlardý. Ýnsana ruhlarýn çarpmasý durumunda, insanlar delireceðine ya da parmaklarýnýn kuruyacaðýna inanýlýrdý. Yine
Þamanizm’e göre, ölü insanlarýn ruhlarýnýn evlerinin kapý eþiðine de oturur. Þayet kapý eþiðine ayak basýlýrsa ya da üs
oturulursa, kapý eþiðinde oturan ruhlar rahatsýz olurlar ve insanlarý çarparlar. Çarpýlan insanlar delirirler ya da bir tarafýna bir
zarar gelirdi. Bu nedenle de eski Türkler kapý eþiðinde ayak basmaktan ya da oturmaktan kaçýnýrlardý. Bu inanç,
Anadolu’nun bazý bölgelerinde biraz kaybolmasýna karþýn, bütün Türk boylarýnda hala vardýr. Lazlarda hala bu inanç
geçerliliðini koruyor.Ýnsanlarýn nazarlýk takmalarý bir Orta Asya geleneðidir. Þamanizm inancýna göre, kötü ruhlu insanlarýn, ço
beðendikleri ya da gýpta etkileri insanlara ya da eþyalara baktýklarýnda, o insanlara ya da eþyalara zarar gelirdi. Kötü ruhlu
insanlarýn bu bakýþlarýndan sakýnmak için, insanlarýn kendilerine eþyalarýna nazarlýklar takarlardý. Nazarlýklar, genellikle, insa
için mavi boncuk ve evler için de at nalý olurdu. Günümüzde de, Türk toplumlarýnda at nalý ve mavi boncuklar ya da bunlara
benzer nazarlýklar takýlýyor. Lazlarda da, ayný inanýþ ve uygulama vardýr. Nazýrlýk takýlmasý ya da böyle bir þeye inanýlmasý
dýþýnda hiçbir millette bulunmaz. Hatta böyle bir þey onlara saçma gelir. Nazarlýk takýlmasýnýn, baþka bir deyiþle, nazar deðme
Ýslamiyet’le de hiçbir ilgisi yoktur. Türklerin dýþýnda hiçbir Ýslam ülkesinde nazar deðmesi inancý yoktur. Böyle bir inanç
da saçma gelir.Anadolu’da Türklerinde pek görülmeyen ama Lazlar ve bazý Türk topluluklarýnda hala görülen, Orta Asya
kökenli adetler de vardýr. Düðünlerde kýz taraflarýnýn ayak diremesi ve erkek evinden bir þeyler aþýrmasý ya da eniþte davetler
erkek tarafýnýn kýzýn evinde, bir þeyler kýrmasý ya da aþýrmasý Orta Asya geleneðidir. Bu gelenek, günümüzde, Orta Asya kök
halklarda, baþka deðiþle Türklerde hala uygulanýyor.Günümüzde, baþta Lazlar olmak üzere Karadeniz Bölgesinde kullanýlan
Kemence, sadece eski Türklerde, yani Orta Asya’da kullanýlmýþtýr. Baþka hiçbir millette ve baþka hiçbir yerde kemençe
kullanýlmamýþtýr.Eski Türklerin, yine Þamanizm’den kaynaklanan bir özellik daha vardýr. Bu da, bir kimseden korkup ona
boyun eðmeme özelliðidir. Þamanizm’e göre, bir kimseden korkup ona boyun eðen biri, öldükten sonra, yani ebedi hayatta
sürekli olarak ona boyun eðmek zorunda kalacaktýr. Bu ve buna benzer inanýþlar, Türklerde, öteki milletlerde kesinlikle olmayan
bazý özellikler geliþtirdi. Bu nedenle, tarihte, hiçbir millet, tehdit ya da korkuyla, Türklere boyun eðdiremedi. Onlarý köle yapamad
Bazýlarý zincire vuruldu ve köle olarak götürüldü. Fakat, ilk fýrsatta kaçtýlar ve köleliði kabul etmediler. Köle olmaktansa ölümü y
Buna karþý köle de kullanmadýlar.Bütün bu özellikler Lazlarda da var. Lazlardan hiçbirisi, eski Türklerde de olduðu gibi, korktuðu
birisine boyun eðmez, itaat etmez ve ona haraç vermez. Ýtaat ettikleri kiþi, sevdikleri ve saydýklarý kiþilerdir. Bunlar da daha çok
http://www.tkm.org.tr/main
Joomla! Tarafýndan Desteklenmektedir
Üreten: 12 October, 2016, 15:35
Türk Kardeþlik Merkezi
ailenin ileri gelenleri olurlar. Bu nedenle, Lazlar arasýnda, yine eski Türklerde olduðu gibi, aðalar, efeler ve benzeri kabadayýlar
oluþmamýþtýr. Hatta haydutlar bile barýnamamýþtýr. Çünkü hiçbir Laz, eski Türkler gibi, korkudan sebep haydutlara haraç verme
Türklerde kadýnlara önem verilirdi. Gerçi kadýn, daha çok ev iþini yaparlardý. Mesela çocuklara bakar, yemekleri piþirirdi. Erkek
dýþarýdaki iþleri yapardý. Mesela tarlada çalýþýrlar ya da avlanýrlardý. Ama gerektiði zaman, erkek yemek piþirir ve çocuklara b
Kadýnda, tarlaya gider, avlanýrlar, hatta savaþýrlardý. Bu özellik, Türklerin dýþýnda hiçbir millet ya da toplumda yoktur. Onlarda,
kadýnlar daima ikinci sýnýf insanlardýr. Erkekler kadýnlarýn iþini yapmazlardý. Kadýnlarý da erkeklerin iþine karýþtýrmazlardý. B
Laz toplumunda da vardýr. Lazlarda da kadýnlar, çoðunlukla evin iþlerini yaparlar ve çocuklara bakarlar. Erkekler de dýþarýdaki i
yapar. Fakat gerektiðinde, bunun tersi de olur. Bir erkek kadýnýn iþlerini de yapar, kadýnlar da erkeklerin iþlerini yapar.Eski
Türklerde olduðu gibi, Laz toplumunda da kadýnlara önem verilir. Hemen her köyde, herkesin saygý gösterdiði ve herkesin danýþ
ya da birkaç yaþlý kadýn bulunur. Bütün köyüler, erkeði ve kadýný, bir konuda zorlandýðý zaman bu kadýna giderler, ondan öne
kadýnlar, tüm anlaþmazlýklara ara bulunur. Bu da Lazlarda, kadýnlara verilen deðeri gösteriyor. Bu uygulama, hemen tüm Türk
boylarýnda, Anadolu’nun çeþitli bölgelerinde ve özellikle Yörük Türklerinde de görülüyor.Lazlarda, kadýn evin direði sayýlý
kadýna verilen isimden de bu anlaþýlýyor. Zira kadýna, Laz dilinde, “Oðhorca” denir. Bu kelime, ev anlamýna gelen
“Oðhor” ve aðaç direði anlamýna gelen “Nca” kelimelerin birleþmesinden oluþur. Yani Lazlarda kadýn
karþýlýðý olan Oxorca kelimesinin anlamý da “Evin direði” gibi bir anlam çýkýyor. Günümüzde, Lazlarda, kadýnlar
sayýlýyor. Birkaç istisnanýn dýþýnda, erkek kazandýðý parayý kadýna býrakýr. Kadýn bu parayý idare eder. Evi geçindirir. Eve b
alýnmasý gerekiyorsa kendisi karar verir. Ondan sonra da kocasýna fikrini söyler. Kocasý da, genellikle onayýný verir. Þayet
kadýnýn atladýðý bir mahzuru ya da bir durum varsa, onu söyler ve alýnmasýný önerir. Kocanýn burada veto hakký diye bir þey s
konusu bile olmaz.Þayet erkeðin özel iþyeri varsa, bütün parasýný kadýna vermesi normal olamaz. Bu durumda, kadýn ihtiyaç
duyduklarýný veresiye satýn alýr. Kocalarý da daha sonra öder. Ya da, kadýn kocasýndan gerektiði kadar parayý alýr ve alýþ ver
yapar. Bu konuda belki kocasýna bilgi verir, ama izin almaz.Laz toplumunda evlilik iþlerini de kadýnlar yürütür. Bir süre öncesine
kadar evlilik erken yaþlarda olurdu. On dört ve on altý yaþlarýndaki gençlerden birbirini sevenler, annelerine açarlar. Her iki
gencin anneleri bu konuda konuþur ve evliliðe karar verirler. Daha sonra konu babalara intikal ettirilir. Babalar da, önemli bir
neden yoksa evliliði onaylar.On altý yaþlarýna kadar birbirlerini sevmeyen gençleri de kadýnlar görücü usulüyle evlendirirler. Bu
durumda, erkeðin annesi, baþka kadýnlara danýþarak oðluna münasip bir kýz arar. Kýz bulunduktan sonra, kýzýn annesiyle konu
anne gençlerin evlenmesine karar verirler. Daha sonra konu babalara intikal ettirilir. Babalar da, önemli bir neden yoksa
evliliði onaylarlar. Dünyaca ünlü Etnolog Georges Dumezil, her milletin kendine has bir efsanesinin ve masallarýnýn olduðunu
ortaya çýkardý. Baþka bir deyiþle her milletin masal ve efsanelerinde milli karakterlerini yansýtan özellikler vardýr. Buna baðlý ola
farklý milletlerin masallarý ve efsaneleri farklý özellikler gösterirler. Orta Asya, yani Türklerin, masal ve efsaneleri, Arý ya da Sam
milletlerinin, hatta uzak doðu milletlerinin masal ve efsanelerinden farklý özellikler taþýrlar. +++Lazlarda da, Orta
Asya’ya dayanan töreler vardýr. Ama bu töreler, Anadolu’da olan törelerden oldukça farklýdýr ve daha mantýklýdý
Mesela, Lazlarda da, evlilik dýþý cinsel iliþkiler kötü karþýlanýr. Þayet evli bir kadýn ya da erkek, evlilik dýþý cinsel iliþkide bulunm
duyulmuþsa onlar öldürülür. Ama bu iliþki bekâr bir kýzla bekâr bir erkek arasýnda olmuþsa, ilk onlar “Namusunuzu
temizleyin” diye uyarýlýr. Namuslarýnýn temizlenmesinin tek bir yolu vardýr. Birbirleriyle evlenmeleridir. Birbirleriyle
evlenirlerse, normal insanlar gibi evliliklerini sürdürürler. Evlenmeden önce yaptýklarý iliþki unutulur. Evlenmeyi reddederlerse
öldürürler. Þayet evlenmeyi erkek reddederse, sadece erkek öldürülür. Kýza da dul bir kadýn muamelesi yapýlýr ve her normal d
gibi ileride evlilik bile yapabilir.Baþka bir töre de birden fazla kadýnla evlenmekle ilgilidir. Lazlarda, evli bir adam ikinci evliliði
yaparsa, bu ilk eþinin ailesine bir hakaret sayýlýr ve onlar tarafýndan öldürülür. Bu nedenle, ikinci evliliði yapmak isteyen evli bir
adam, ilk karýsýný ikna etmek zorundadýr. Ama bu da yeterli deðildir. Karýsý da kendi ailesini bu konuda ikna etmek zorundadýr
Böyle bir uygulamadan sonra ikinci evlilik gerçekleþebilir. Bu nedenle, evli adamlarýn ikinci evliliði genellikle, zihinsen ya da
fiziksel kadýnla yapabilir. Zira hiçbir zaman normal bir kýz, kuma olarak gitmek istemez. Ailesi de buna razý olmaz. Adamýn
kendi ailesi de buna izin vermez. Arý milletlerin masallarýnda, birbirlerinden kesin çizgilerle ayrýlmýþ üç sýnýf vardýr. Bu sýnýfla
arasýnda, evlilik, aþk ya da dostluk gibi iliþkiler olmaz. Kral olabilmek için kral ailesinden gelinmesi zorunluluðu vardý. Krallar
sadece kral ailesiyle evlenebilirler. Prensler ya da prensesler, baþka prens ya prenseslere aþýk olurlar, sadece kendi
aralarýnda evlenebilirler. Asiller de asillerle, köylüler de köylülerle iliþki kurarlar. Bu sýnýflar arasýnda en küçük iliþki bile kurulma
milletlerinin, yani Hint-Avrupa toplumuna ait milletlerde, bunun tersi bile düþünülemez.Georges Dumezil, Hindistan’dan
Avrupa’nýn en ücra köþelerine kadar bütün masallarý incelediðini ve bu kuralýn dýþýnda tek bir masala, tek bir istisnaya
rastlamadýðýný söylüyor. Zira sýnýf farký, Arý milletlerinin yapýsýndan gelen ve ruhlarýna iþleyen bir özelliktir. Avrupalýlar, günü
bundan kurtulamamýþlardýr. Yunanlýlar, bazý Avrupa ülkelerinin desteðiyle baðýmsýzlýklarýný kazandýklarýnda, Belçika kral ail
birini ithal ettiler ve kendilerine kral yaptýlar. Bir Yunanlýnýn kral olmasý, kral ailesinden olmadýðý için, düþünülemezdi.Gerçi esk
devletlerin büyük çoðunluðu hakanlýklarla, baþka deðiþle krallýkla yöneltildi. Hakanýn çocuklarý da, genellikle, babalarýnýn ölüm
tahta geçiyorlardý. Ama bu ilahi bir hak deðildi. Hakan çocuklarýnýn, babalarýnýn yerine tahta geçmek için daha iyi imkânlarý old
bu gerçekleþiyordu. Türk tarihinde, hakan ailesinden olmadýklarý halde, hakan olanlara, yani kral olanlara çok sýk rastlanýyor ve
bunlara Karahan deniyordu.Yine Georges Dumezil’in araþtýrmalarýna göre, Türklerde durum tamamen tersine. Türk
masallarýnda, sýnýf farký kesinlikle yok. Bir köylünün ya da bir çobanýn kral olabileceði gibi, köylü erkeðin ya da kýzýn, kralýn ký
oðlunu sevebilir, birbiriyle evlenebilirler. Eski Türklerde böyle sýnýf farký olmadýðý için, Türk efsane ve masallarýnda da böyle so
rastlanmýyor. Ayný araþtýrmaya göre, Türk masallarýnda kölelere ve köleliðe asla rastlanmaz. Lazlarýn masallarýnda da, öteki T
boylarýnýn masallarý gibi, insanlar arasýnda sýnýf farký yoktur. Kralýn kýzý ya da oðlu köylülerle evlenirler, köylülerden biri kral o
Masallarýnda köle bulunmaz. Lazlar da hiçbir zaman köle olmadýlar ve köle kullanmadýlar. Bu açýdan da bakýldýðý zaman Lazla
Orta Asya kökenli yani Türk olduklarýnýn bir kanýtý olarak ortaya çýkar.
*Sonuç olara
kesindir. Bu kesin. Ancak günümüzde bir sorun var. Ülkemizde Türk kavramý yanlýþ kullanýlýyor. Daha doðrusu Türk kavramýnd
kargaþa vardýr. Türk kavramýnýn gerçek anlamýný bilenlerin sayýsý çok azdýr. Bazýlarýna göre, Türkler, sadece Oðuz soyunda
gelenlerdir. Daha doðrusu Oðuz diliyle konuþanlar Türk’tür. Bunun dýþýnda kalanlar ise, ya ikinci sýnýf Türk sayýlýyorlar
böylece zimmen Türklükten dýþlanýyorlar. Ya da yabancýdýrlar. Yani onlara göre, Lazlar, Kürtler, Tacikler, Moðollar, Kafkasya
topluluklarý ve Selçuklu diliyle konuþmayan bütün Türrkler, yabancýlar.Bunlar arasýnda da görüþ birliði yoktur. Kimilerine göre, b
http://www.tkm.org.tr/main
Joomla! Tarafýndan Desteklenmektedir
Üreten: 12 October, 2016, 15:35
Türk Kardeþlik Merkezi
Gürcüler yabancý, kimilerine göre sadece Müslüman Gürcüler, yani Acaralýlar Türk ve Hýristiyan Gürcüler yabancý. Türk milliye
bu farklý algýlama vardýr. Türk milliyetçiliði adý altýnda Oðuz milliyetçiliðini yapanlar da vardýr. Bunlar, Oðuz diliyle konuþmayan
zimmen, bazen de açýk olarak Türlükten dýþlýyorlar. Bunlarýn büyük çoðunluðu da, Oðuz diliyle konuþmayan ama farklý Türk bo
gelenlere kuþkuyla bakýyorlar. Onlarýn bu davranýþý, farklý boydan gelen Türkleri incitiyor, bazen de isyan ettiriyor. Yanlýþ
buradadýr. Türk kelimesi, Orta Asya insanlarýnýn ortak adýdýr. Bilindiði gibi, Türk kelimesi, ilk kez, Çinliler tarafýndan kullanýlmý
Çinliler, Orta Asya’da yaþayanlara Türk, onlarýn konuþtuðu dile de Türkçe derlerdi. Bu tabir, daha sonra bütün dünyaya y
Bugün bütün dünya, Türk denince Orta Asya kökenli olanlar anlamýnda kullanýyorlar. Türk adý da, dünya literatüründe bu anlam
geliyor.Bugün Anadolu’da yaþayan Türkler, bütün Türk boylarýnýn bir karýþýmý ya da bir sentezidir. Tarih boyunca, milatt
ve milattan sonra, sürekli olarak, az ya da çok, çeþitli sayýlarda, bütün Türk boylarýndan Anadolu’ya göçler gelmiþtir. Kem
Atatürk, bu nedenle, yeni bir devlet kurduðunda, devletin adýna Türkiye, halkýna da Türk adýný vermiþtir. Atatürk resmi dili, Türk
arasýnda en yaygýný olan Oðuz dilini kabul etmiþtir. Bu dilin adýný da, yeni kurulan Türk devletine dayanarak “Türkçe&rdq
demiþtir. Atatürk, Oðuz boyunun dýþýndakilerin de Türk, Oðuz dilinin dýþýnda baþka Türk diliyle konuþan Türk boylarýnýn bulun
biliyordu. Zaten bu nedenle Atatürk Türk Dil Kurumu’nu ve Türk Tarih Kurumu’nu kurdurmuþtu. Bunlar kanalýyla
Türklerin kökeni ve Türk dili üzerinde bir dizi araþtýrmalar yaptýran Atatürk, tarihten silinmiþ olan bazý Türk devletlerinin adlarýný
bankalar kurdurmuþtur. Sümerlerin anýsýna Sümerbank’ýn ve Etilerin anýsýna Etibank’ýn kurulmasý gibi. Sümerl
Etiler Orta Asya kökenliydiler. Türk dilinden ayrýlan bir dille ve oðuz dilinden farklý bir dille konuþuyorlardý. Fakat Atatürk’
bu giriþimi, ölümünden sonra, Sabataistler, Masonlar ve bunlarýn etkisinde kalan Alafranga Türkler tarafýndan yozlaþtýrýldý. Bun
Oðuz diliyle konuþanlara Türk denilmesi, konuþmayanlar da Türklükten dýþlanmasýna çaba harcadýlar. Bunda kýsmen de olsa b
oldular. Lazlar gibi öteki Türk boyundan gelenler, ama Oðuz dilinden farklý bir dille konuþanlarýn Türk olmadýklarýný iddia edenle
sayýsý bir hayli kabarýktýr. Buna bir çözüm getirilebilir. Nasýl, farklý dille konuþanlara, Laz, Çerkez, Gürcü ve Kürt dendiði gibi, O
konuþanlara da Türkmenler denebilir. Ya da bunlara uygun bir isim bulunabilir. Bütün bunlarýn hepsini kapsayanlara Türk
denebilir. Türk ismi, bütün Türk boylarýnýn ortak adý olur. Belki de tek çözüm budur.
http://www.tkm.org.tr/main
Joomla! Tarafýndan Desteklenmektedir
Üreten: 12 October, 2016, 15:35

Benzer belgeler