Bilim, Sanayi ve Teknolojiye Genel Bakış

Transkript

Bilim, Sanayi ve Teknolojiye Genel Bakış
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T. C . B İ L İ M , S A N A Y İ V E T E K N O L O J İ B A K A N L I Ğ I
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri IŞIK’ın Değerlendirmesi s. 04
“Sürdürülebilir Üretim Sempozyumu 2014”
9 Aralık’ta İstanbul’da Gerçekleştirilecek s. 09
Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma – I s. 10
İş Yaşamı Kalitesi ve Verimlilik İlişkisi - I s. 16
A R A L I K 2 01 4 , Y ı l 2 6 , S a y ı 31 2
Bilim, Sanayi ve
Teknolojiye
Genel Bakış
ARALIK 2014
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
ARALIK 2014 YIL: 26 SAYI: 312
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Dilek BİRBİL
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU
WEB SİTESİ SORUMLUSU
Aytunç AYHAN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM
Bakanlık olarak temel hedefimiz “Türk sanayisinin rekabet gücünü ve verimliliğini
ar rarak, dünya ihraca ndan daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli
ve ileri teknolojiye dayalı ürünlerin üre ldiği, is hdam sorununu çözmüş, nitelikli
işgücüne sahip, topluma ve çevreye duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak”
tır. Bu hedefe ulaşmak için tüm çalışmalar; belirlediğimiz orta ve uzun vadeli
politikalar doğrultusunda sürdürülmektedir.
Bakanlığımız; bilimin, teknolojinin ve sanayinin birbiri ile olan ilişkisini ve
entegrasyonunu daha da derinleştirmek üzere kurgulanmış olan yapılanmasıyla,
gerek merkez teşkilatı gerekse bağlı ve ilgili kuruluşları ile bir bütünlük
oluşturarak; bilim, teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge gibi konularda politika
belirleme, strateji üretme ve bunları uygulama işlevini etkin bir şekilde
gerçekleştirmektedir.
2014 yılının bu son sayısında, bilim, sanayi ve teknoloji alanlarında yürütülen
çalışmalar ve sağlanan gelişmeler üzerine Bakanımız Sayın Fikri IŞIK’ın
değerlendirmelerini bulabilirsiniz. Ayrıca Bakanlığımızın son dönem faaliyetleri
ile kurumsallaşma, iş yaşamının kalitesi ve finansal performans analizi konularını
irdeleyen makaleleri de okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
DAĞITIM SORUMLUSU
Mehtap EMRE
(312) 467 55 90 / 331
[email protected]
Diğer bir gelişme de 2015 Verimlilik Proje Ödülleri başvuru sürecinin başlamış
olmasıdır. Verim artırıcı proje sahibi tüm kurum ve işletmeleri ve ayrıca bağımsız
değerlendirici olarak sürece katkı vermek isteyen uzmanları başvurmaya davet
ediyoruz.
Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp
[email protected] adresine boş bir e-posta
atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
Bu sayının oluşturulmasına değerlendirmeleri ile katkı sağlayan Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Sayın Fikri IŞIK’a şükranlarımızı sunuyor, yazı ve makaleleri ile
emeği geçen tüm yazarlara teşekkür ediyoruz.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No:5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr
http://anahtar.sanayi.gov.tr
GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA
www.chesscreative.com
2015 yılının sağlık, mutluluk ve verimlilik artışı getirmesi dileğiyle.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
BASKI
KORZA YAYINCILIK
BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA
Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27
BASILDIĞI TARİH
Anahtar dergisinin ARALIK 2014 sayısı
02.12.2014 tarihinde basılmıştır.
01
ARALIK 2014
İÇİNDEKİLER
04
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri IŞIK’ın Değerlendirmesi
09
Duyuru: “Sürdürülebilir Üretim
Sempozyumu 2014"
10
Aile İşletmeleri ve Kurumsallaşma - I
Nurettin PEŞKİRCİOĞLU
16
İş Yaşamı Kalitesi ve Verimlilik İlişkisi - I
Dr. Sinan BORLUK
22
Verimlilik Alanında Politika Geliştirme - V
Ahmet Emre ÇOBAN
26
Oran Analizi Tekniği ile Organize Sanayi
Bölgelerinde Finansal Performans Analizi
Tevfik BULUT
34
OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi
Görünüm Raporu 2014
Gülçin MANZAK AYDIN
40
Piyasa Gözetimi ve Denetimi ve
Türkiye’deki Mevcut Durum
Gülbanu GÖKÇE
43
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
İl Müdürlüklerinde “Verimlilik ve Temiz
Üretim” Eğitimleri Düzenlendi
44
Tasarımda Türk İmzası
04
10
22
02
ARALIK 2014
46
Kayseri Orta Anadolu’nun İleri Teknoloji
Üssüne Dönüşüyor
48
Bilişim, Bilim ve Teknoloji
52
Haberler
59
Temiz Üretim (Eko - Verimlilik)
60
An Overview of Science, Industry and
Technology
62
Sanayi Göstergeleri
Industry Indicators
63
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri
Science and Technology Indicators
64
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik
İstatistikleri / National and
International Productivity Statistics
Ulusal Verimlilik İstatistikleri
National Productivity Statistics
34
40
52
03
ARALIK 2014
DEĞERLENDİRME
2014 SONA ERERKEN ÜLKEMİZDE BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİYE
GENEL BAKIŞ…
Fikri IŞIK
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
büyümesine yön verdiği görülmektedir.
Geçen 11 yıllık zamanda Türkiye ortalama
% 5 büyümüşken, imalat sanayinde
ortalama büyüme % 5,8 olarak
gerçekleşmiştir. 62. Hükümet
Programımızda ve son açıklanan Orta
Vadeli Program’da imalat sanayinin milli
gelir içindeki oranı ciddi şekilde ele
alınmış, kaynakların daha üretken
alanlara yönlendirilmesi ve özel sektör
imalat sanayi yatırımlarının artırılması,
imalat sanayinin GSYH içindeki payının
yükseltilmesi ve iş gücü verimliliğinin
artırılması konularının üzerinde önemle
durulmuştur.
Türkiye, Afrika ve Avrasya’nın
Ar-Ge ve üretim üssü olmayı
hedeflemektedir
Türkiye ekonomisi, 2002 yılından bugüne
kadar neredeyse hiç duraksamadan
büyümeye devam etmektedir. Son 12 yıllık
büyüme oranları göz önüne alındığında,
ülkemizin hem AB ortalamasından hem de
OECD ülkelerinin ortalamasından çok
daha iyi bir performans sergilediği
görülmektedir. 2013 yılı sonunda milli
gelirimiz 822 milyar dolara ulaşmış,
ihracatımız ise 150 milyar doları geçmiştir.
Kişi başına düşen milli gelir 11 bin dolar
düzeyine yaklaşmış, Türkiye gösterdiği
ekonomik performansla dünyanın 17’nci,
Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi
olmuştur.
04
Sanayi sektörümüz ülke
büyümesine yön vermiştir
Ülke büyümesinde ve bugün geldiğimiz
noktada oldukça önemli bir yere sahip
olan sanayi sektörü ekonomik büyümenin
lokomotifidir. 2008-2009 yıllarında küresel
piyasalarda yaşanan krizden en az hasarla
çıkmamızın altında da sanayi sektörünün
gücü yatmaktadır. 2003-2013 yılları
arasındaki 11 yıllık dönem incelendiğinde;
sanayi sektörünün özellikle de imalat
sanayinin ülke büyümesinden daha hızlı
büyüdüğü, bir başka deyişle ülke
Son 10 yılda üretime dayalı ekonomiler
krizler karşısında çok daha dayanıklı
olduklarını göstermiştir. Ancak dünya
ekonomisinde daha üst sıralara
çıkabilmek ve uzun dönemli ekonomik
istikrarı yakalamak için sadece üretim
yapmak yetmemekte, aynı zamanda
üretilen ürünlerin yüksek katma değere
sahip olması gerekmektedir. Katma değer
artışı da öncelikle Ar-Ge ve yenilikçiliğe
yapılan yatırımla mümkün olmaktadır.
Türkiye buradan yola çıkarak Afrika ve
Avrasya’nın Ar-Ge ve üretim üssü olmayı
hedeflemektedir.
ARALIK 2014
Gelişmiş ülkeler büyümelerini
verim artışlarından elde
etmektedir
Dünyada gelişen bir diğer trend ise
verimlilik, özellikle de eko-verimliliktir.
Verimlilik alanında, ekonomiyi ve ekolojiyi
bir arada ele alan eko-verimlilik ve
sürdürülebilirlik yaklaşımları öne
çıkmaktadır. Kaynakların verimli
kullanılmasıyla bugün ve gelecek kuşaklar
için rekabet üstünlüğü sağlayan bir yapıya
gidilmektedir. Diğer taraftan, büyük veri,
bulut bilişim, nesnelerin interneti, robot ve
otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler
ile ileri üretim teknikleri, üretimde
verimliliği yeni boyutlara taşımaktadır.
Gelişmiş ülkeler büyümelerinin % 60’tan
fazlasını iş gücü veya sermaye
artışlarından değil, verim artışlarından
elde etmektedir.
İhracatla büyümeyi hedefliyoruz
Ülke olarak sadece tüketimle değil, aynı
zamanda ihracatla büyümek hedefimizdir.
Mal ihracatımızın yaklaşık % 94’ü imalat
sanayinden gelmektedir. Bugün neredeyse
dünyanın tüm ülkelerine ihracat yapıyoruz.
Son 12 yılda ihracatımız içinde düşük
teknolojili ürünlerin payı azalırken, orta
düşük ve orta yüksek teknolojili ürünlerin
payında ciddi bir artış kaydettik. Sıra, aynı
ilerlemeyi yüksek teknolojili ürünlerde
yakalamaya gelmiştir. Sadece mal
ihracatıyla yetinmiyoruz. Ülkemiz artık
bilgi de ihraç etmektedir.
Bilimsel faaliyetleri ve bu faaliyetlerin
merkezi olan üniversitelerimizi toplumsal
kalkınmanın ve teknolojik dönüşümün
temel dinamikleri olarak görmekteyiz.
Sosyal bilimlerin de bilgi toplumu hedefine
ulaşmak için en az temel bilimler kadar
önemli ve öncelikli olduğunun
bilincindeyiz. Bu amaçla çok cazip burs
programları oluşturduk. Üniversite
sınavlarında temel bilimler ya da sosyal
bilimleri seçen ve ilk 5.000’e giren
öğrencilerimize 2.000 TL, ikinci 5.000’e
giren öğrencilerimize 1.000 TL destek
veriyoruz. Ayrıca ilk 10.000’e girip bu
alanları ikinci anadal olarak seçen
öğrencilerimize ise 750 TL burs sağlıyoruz.
Bu programların sürekli güncellenerek
geliştirilmesi temel önceliğimizdir.
Ar-Ge ve inovasyon, üzerinde
hassasiyetle durduğumuz temel
kavramlardır
Gelişmiş ekonomilerin temel itici gücü
olan Ar-Ge ve inovasyon Bakanlık olarak
bizim de üzerinde hassasiyetle
durduğumuz temel kavramlardır.
Ülkemizin Ar-Ge ve yenilik kapasitesinin
güçlü olduğu alanlarda “hedef odaklı
yaklaşımlar”, jeopolitik konumu ve ülke
gereksinimleri itibarıyla Ar-Ge
faaliyetlerinin ivme kazanması gereken
alanlarda “ihtiyaç odaklı yaklaşımlar” ve
yaratıcılığın desteklenmesinin gerekli
olduğu diğer alanlarda da “tabandan
yukarı yaklaşımlar” benimsenmiştir.
Katma değeri ve teknolojik düzeyi yüksek
ürünler üretecek firmalarımızın Ar-Ge ve
üretim faaliyetlerini destekliyoruz. Aynı
zamanda ülkemizde uluslararası düzeyde
teknoloji tabanlı şirketler ortaya çıkarmak
için yeni markaların oluşmasını ve
Türkiye’nin tasarımda cazibe merkezi
olmasını hedefliyoruz.
Yüksek teknolojili sektörlerimizin üretim
içindeki payının artırılması hiç şüphesiz
sahip olduğumuz bilginin sanayiye
aktarılmasıyla mümkün olacaktır. Bunun
için üniversite ve sanayi iş birliğinin
kurumsal hale getirilmesi ve bu iş birliği
sayesinde ekonomik ve sosyal katma
değeri yüksek çıktıların elde edilmesi ve
bunların ticarileşmesi önemlidir. Bu
bağlamda Kamu-Üniversite-Sanayi iş
birliğini sağlayacak ve kurumsal hale
getirecek çalışmaları hızla yürütmekteyiz.
Yerli, yenilikçi ve yeşil üretimin artırılması
için kamu alımlarını bir kaldıraç olarak
kullanacağız. Bunun için de üç yeni
mekanizma geliştirdik. Bunlar; kamu mal
alımlarında yerli malına fiyat avantajı
sağlanması, teknolojik ürün deneyim
belgesi verilmesi ve kamu alımlarıyla
yenilik, yerlileşme ve teknoloji transferini
sağlamaya yönelik olarak uygulanacak
olan Sanayi İşbirliği Programı’dır (SİP).
Bakanlığımızca sanayi sektörlerinin
rekabet gücünü artırmaya katkı
sağlayacak sektörel istişare toplantıları ve
strateji oluşturma faaliyetleri
sürdürülmektedir. 2015-2018 yıllarını
kapsayacak yeni Sanayi Stratejisi Belgesi
hazırlık çalışmalarında son aşamaya
geldik. Ayrıca, Türkiye İlaç Sektörü Strateji
Belgesi ve Eylem Planı, Ulusal Geri
Dönüşüm Strateji Belgesi ve Eylem Planını
hazırladık.
“Yerli, yenilikçi ve yeşil” üretimi
artırmayı hedefliyoruz
Türkiye’yi 2023 hedeflerine, vizyonuna
ulaştıracak en önemli unsur, reel sektörün
göstereceği performanstır. Bu kapsamda,
ülkemizde uzun yıllar eksikliğini
hissettiğimiz ve reel sektörün envanteri
olarak gördüğümüz “Girişimci Bilgi
Sistemi”ni (GBS) tamamladık, bunu
kamuoyuyla paylaştık. GBS ile mahalle
esnafından holdinglere kadar 3 milyona
yakın girişimin ekonomik faaliyet
bilgilerini, Bakanlığımız bünyesinde veri
tabanında toplulaştırarak ihtiyaç
duyduğumuz tüm analizleri yapabiliyoruz.
GBS ile reel sektörün adeta MR’ını çekme
imkânına kavuştuk. Bakanlık olarak
05
ARALIK 2014
DEĞERLENDİRME
amacımız; sanayisiyle dünya ihracatından
daha fazla pay alan, özgün tasarımlı,
yüksek katma değerli ürünleri çoğaltmak
ve çevreye duyarlı bir sanayi anlayışına
geçişi hızlandırmaktır. Biz bunu Üç Y;
“Yerli, Yenilikçi ve Yeşil” üretim şeklinde
formüle ediyoruz. Yerli, yenilikçi ve yeşil
üretimi artırmak ve üretirken de
kalkınmada sürdürülebilirliği sağlamak
istiyoruz.
Kamu-Üniversite-Sanayi
İş Birliğini (KÜSİ) geliştiriyoruz
Bakanlık olarak, Kamu-Üniversite-Sanayi
İş birliğini geliştirmeyi ve teknoloji
transferini hızlandırmayı amaçlıyoruz.
2002 yılında 2 olan Teknoloji Geliştirme
Bölgesi (TGB) sayısı 59’a ulaşmış olup
bunların 41’i faaliyete geçmiştir. Bugün
TGB’lerde faaliyet gösteren firma sayısı
2.956’ya, biten proje sayısı 14.194’e,
üzerinde çalışılan proje sayısı 6.902’ye,
ihracat 1,7 milyar dolara ve en önemlisi de
istihdam edilen nitelikli personel sayısı
29.903’e ulaşmıştır. Üniversite ve
sanayinin bir araya gelerek hazırlamış
oldukları Ar-Ge Projelerine Sanayi Tezleri
Programı ile destek sağlanmaktadır. Bu
program kapsamında proje bütçelerinin
% 85’ine kadar hibe desteği verilmektedir.
2006 yılından bugüne kadar 908 proje için
toplamda 186.000.000 TL destek
verilmiştir. Sanayi Tezleri Programı
kapsamında 2014 yılı içerisinde 43 projeye
destek verilmiştir. Bilimsel fikirleri ürüne
dönüştürmeyi amaçlayan Teknogirişim
Sermaye Desteği kapsamında 2009
yılından bugüne kadar desteklenen 1.304
projeye 127.674.777 TL kaynak
aktarılmıştır. Ayrıca her yıl başarılı
girişimcilerden 10 kişi seçilerek, bilgi ve
deneyimini artırmak üzere, Silikon
Vadisi’ne gönderilmektedir. Teknogirişim
06
Sermayesi Desteği Programı kapsamında
bu yıl 270 gencimizin iş fikri desteklenmiş
olup gençlerimize 26.505.000 TL hibe
olarak verilmiştir.
kapsamında ilk etapta 2016 yılına kadar
büyükşehirlerde ve 2023 yılı sonuna kadar
bütün illerimizde Bilim Merkezleri
kurmayı hedefliyoruz.
Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerini kendi
bünyesinde yapmak isteyen özel sektör
firmalarımıza Bakanlığımız tarafından
Ar-Ge Merkezi Belgesi verilmektedir. Bu
kapsamda 165 firmaya Ar-Ge Merkezi
Belgesi verilmiş olup 20.800 kişilik
istihdam sağlanmıştır. Ayrıca 3.957 adet
Ar-Ge projesi yürütülmüş ve sonucunda
952 adet patent alınmıştır. Bu yıl devreye
aldığımız, Teknolojik Ürün Yatırım Destek
Programı ile Ar-Ge faaliyetleri sonucunda
ortaya çıkan ve patenti alınan teknolojik
ürünler ile ilgili gerçekleştirilecek
yatırımların desteklenmesini amaçlıyoruz.
Bu programa bugüne kadar toplam 182
başvuru alınmış olup değerlendirme
süreci devam etmektedir. Kuruluş
çalışmalarına hız verdiğimiz Bilişim Vadisi
dünya teknoloji devlerinin buluşma noktası
olacaktır. Yaklaşık 3 milyon metrekare
üzerine kurulacak bu bölgenin yapılaşma
çalışmalarına hız verilmiş, altyapı ihalesi
tamamlanmıştır.
TÜBİTAK, Ar-Ge ve yenilik
alanında ülkemizin amiral
gemisidir
Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliğinin
sürdürülebilir hale gelmesi ve bu konuda
önümüzdeki dönemde yol haritası
belirlemesi açısından KÜSİ Strateji
Belgesi’ni hazırladık. Yine dünyada hızla
gelişen ve hemen hemen tüm sektörleri
etkileyen biyoteknoloji ve nanoteknoloji
çalışmalarını sistematik bir temelde
yürütebilmek amacıyla bu alanlarla ilgili
Strateji Belgelerinde son aşamaya
gelinmiş olup yılsonuna kadar bu belgeleri
yayınlamayı hedefliyoruz.
Bilimin toplumda yaygınlaştırılması ve
sevdirilmesi amacıyla Bilim ve Teknoloji
Yüksek Kurulu’nda (BTYK) alınan karar
Savunma sanayimizi stratejik alanlardan
biri olarak görüyor ve bu alana büyük
destekler veriyoruz. TÜBİTAK Savunma
Sanayii Araştırma ve Geliştirme
Enstitüsü'nde (SAGE) güdüm kitleri
ailesinden, Hassas Güdüm Kiti-1
mühimmatı geliştirilmiş olup seri üretime
başlanmıştır. Ayrıca, SAGE F-16 savaş
uçaklarından tekli ve çoklu atış
yapılabilecek, daha küçük harp başlıklı
Hassas Güdüm Kiti-3 ve Hassas Güdüm
Kiti-4 geliştirme çalışmalarını
sürdürmekteyiz. Yüksek korunaklı
hedeflere taarruz yeteneği kazandıran
Nüfuz Edici Bomba (NEB) Geliştirme
Projesi tamamlanmış ve TÜBİTAK SAGE
teknik desteğinde MKE’de seri üretim
projesi başlamıştır. Bu dönem zarfında
geliştirilen en önemli mühimmatlardan bir
diğeri de Satha Atılan Orta Menzilli
Mühimmat (SOM) Projesi’dir. Mühimmat
kendi sınıfında dünyanın en iyilerinden
biridir. Proje Türk Hava Kuvvetleri’ne
250 km mesafeden yüksek hassasiyetle
hedefleri imha yeteneği kazandırmıştır.
TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri
Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM)
tarafından e-devletin anahtarı olan akıllı
çip tabanlı Elektronik T.C. Kimlik Kartı
kullanıma hazır hale getirilmiştir. Bunların
yanı sıra, TÜBİTAK’ta; RASAT ve
GÖKTÜRK 2 uydu projeleriyle elde
ettiğimiz bilgi ve deneyimlerinden güç
alarak Kalkınma Bakanlığı destekli İMECE
Uydu Altyapı Geliştirilmesi Projesi’ni
ARALIK 2014
Ekim döneminde yaklaşık 62.614
işletmemize 1 milyar 13 milyon TL
tutarında destek verdik. Ayrıca
KOBİ’lerimize; uygun koşullarda yatırım,
işletme ve ihracat kredilerine erişmeleri
için uygulanan KOSGEB KOBİ Finansman
Destek Kredi Programları kapsamında
2003 yılından bugüne kadar 1,12 milyar TL
kaynak aktardık, 11,8 milyar TL tutarında
kredi hacmi oluşturduk.
Türkiye patent başvurularındaki
artış oranında Çin ile birlikte
dünyanın en başarılı ülkesidir
Fikri ve sınai mülkiyet en temel
haklardandır. Fikri ve sınai mülkiyet aynı
zamanda Ar-Ge ve inovasyon
ekosisteminin çok önemli hatta olmazsa
olmaz bir unsurudur. 2002 yılında 414 olan
yıllık yerli patent başvuru sayısı 2013
yılında 4.630’a, toplam patent başvuru
sayısı ise 1.892’den 12.209’a ulaşmıştır.
Türkiye patent başvurularındaki artış
oranında Çin ile birlikte dünyanın en
başarılı ülkesidir. Yine 2002 yılında 36.429
olan yıllık marka başvuru sayısı 2013
yılında 108.581’e ulaşmıştır. Türkiye marka
başvurusunda Avrupa birincisidir.
Tasarımda ise 2002 yılında 20.302 olan
yıllık başvuru sayısı 2013 yılında 43.673’e
ulaşmıştır. Bu rakamlarla Türkiye
Avrupa’da ikinci, dünyada dördüncü
sıradadır.
başlattık. Bu projeyle daha yüksek
yörüngelere çıkabilen, alt sistemleri
tamamen yerli olan uydular üreteceğiz.
KOBİ'lerimize büyük önem
veriyoruz
Ülkemizde, toplam işletmelerin
% 99,85’ini, istihdamın % 76’sını, katma
değerin % 53,3’ünü, toplam satışların
% 63’ünü ve ihracatımızın % 59,2’sini
oluşturan KOBİ'lerimize büyük önem
veriyoruz. 2010 yılında KOSGEB tarafından
uygulamaya alınan proje esaslı destek
programları ile KOBİ’lerin üretim, yönetim,
pazarlama ve bunun gibi alanlarda
gelişmelerini sağlayacak projeler ile ortak
tedarik, tasarım, pazarlama, laboratuvar
gibi konulardaki iş birliği projelerini
destekledik. Bu kapsamda 2010-2014
İçinde bulunduğumuz çağ standartlar
çağıdır. Standardizasyon ve uygunluk
değerlendirme faaliyetlerini yürüten Türk
Standartları Enstitüsü (TSE) bu alanda
ülkemizin yönlendirici ve lider kuruluş
olma vizyonuyla çalışmalarını
sürdürmektedir. TSE, ürün, sistem ve
personel belgelendirme hizmetlerinde
kapsam ve çeşitliliği artırarak 2011 yılında
07
ARALIK 2014
DEĞERLENDİRME
36 ürün grubunda 217 standarttan oluşan
akreditasyon kapsamını 2012 yılında 52
ürün grubunda 359 standarda ulaştırdı.
Dünyaya örnek bir model olan ve yaklaşık
50 yıldır uygulamasını yaptığımız Organize
Sanayi Bölgesi (OSB) projeleri sanayi
kültürünü yaygınlaştırarak, sanayi
kuşaklarının oluşmasına önemli katkılar
sağlamıştır. 90 tanesi son 12 yılda olmak
üzere toplam 155 Organize Sanayi
Bölgesi’nin altyapı inşaatı tamamlanmış,
bunun için 2014 yılı fiyatlarıyla toplam
2.663.000.000 TL tutarında kredi
kullandırılmıştır. Bu projelerle yaklaşık
1.100.000 kişiye istihdam imkânı
sağlanmıştır.
Verimlilik Stratejisi ve Eylem
Planı (2014-2018) Belgesi,
YPK onayına sunuldu
Türk sanayisinin rekabet gücünü,
yenilikçiliğini ve verimliliğini artırmak
amacıyla Kümelenme Destek Programı’nı
hazırladık. Program ile belirli bir
sürdürülebilirlik ve rekabetçilik
potansiyeline sahip kümelerin 5 yıl süreyle
desteklenmesi öngörülmektedir. Sanayinin
verimlilik temelli yapısal dönüşümünü
sağlamak amacıyla Bakanlığımız
tarafından hazırlanan Verimlilik Stratejisi
ve Eylem Planı (2014-2018) Belgesi,
Yüksek Planlama Kurulu (YPK) onayına
sunulmuştur. Enerji verimliliği
kapsamında sanayimizde kullanılan 15
milyon düşük verimli elektrik motorunun
tümünün değişimi ve motor sistemlerinin
rehabilitasyonu ile yılda 8 milyar TL
elektrik tasarrufu sağlamayı hedefliyoruz.
08
Piyasa gözetim ve denetim
faaliyetlerimiz artarak devam
ediyor
Her geçen yıl etkinliğini artırarak devam
ettirdiğimiz piyasa gözetim ve denetim
faaliyetleri kapsamında; 2014 yılında
toplam 64.902 farklı modelde sanayi ürünü
denetlenmiş, bunlardan 11.918’i uygunsuz
bulunmuş, 825 farklı ürün teste
gönderilmiş, 45 farklı marka/model
hakkında toplatma kararı verilmiştir.
Tespit edilen uygunsuzluklara ilişkin
toplam 2.253.157 TL idari para cezası
uygulanmıştır. Bakanlığımızca 2014 yılı
içerisinde; akaryakıt ve LPG istasyonları,
ölçü ve tartı aletleri, taksimetre ve
takograflar ile elektrik, gaz ve su
sayaçlarına yönelik yapılan 169.901
ürünün denetiminde % 97,2’si
yönetmeliklere uygun, % 2,8’i de aykırı
bulunmuştur. Petrol piyasasına ilişkin 72
ilde bulunan akaryakıt ve LPG
istasyonlarında çapraz denetimler
gerçekleştirilmiştir. Etkin bir asansör
denetim sistemi oluşturmak amacıyla
Asansör Eylem Planı’nı açıkladık.
AB katılım müzakereleri
başlığında yoğun çalışmalar
yürütüyoruz
Avrupa Birliği katılım müzakereleri
çerçevesinde en çok sorumluluğu olan
kurumlardan biri olan Bakanlığımız 14
müzakere başlığında yoğun çalışmalar
yürütmektedir. “Malların Serbest
Dolaşımı”, “İşletme ve Sanayi Politikası”
ve “Bilim ve Araştırma” fasıllarında
mevzuat uyumu büyük ölçüde
tamamlanmıştır.
Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve
Bakanlığımız tarafından 43 ilde yürütülen
AB Rekabetçi Sektörler Programı
kapsamında bugüne kadar yaklaşık 230
milyon Avro’luk 17 proje hayata
geçirilmiştir. Bu çerçevede 2015 yılında da
yaklaşık 260.000.000 TL (90.000.000 Euro)
AB katkısına karşılık olarak 24.000.000 TL
bütçemizden ödenek ayrılması
öngörülmüştür. Bilim, araştırma ve yenilik
alanında Türkiye ile Almanya arasında iş
birliğini geliştirmek amacıyla karşılıklı
olarak 2014 yılını “Türk-Alman Bilim
Araştırma ve İnovasyon Yılı” ilan ettik.
Bu çalışmaların yanında Bakanlığımızın
ilişkili kuruluşu olan Şeker Kurumu’muz;
kaçak şeker girişleri ile mücadeleden,
şekere alternatif teşkil eden sakarin,
aspartam gibi ithal tatlandırıcıların
kullanımının izlenmesine, kayıt dışılıkla
mücadeleden, ihraç kaydıyla düşük
fiyattan alınan şekerin yurt içine yüksek
fiyatla satışının engellenmesine kadar
geniş bir yelpazede önemli atılımlarda
bulunmuştur. Ülkemiz şeker sektörünün
sürdürülebilirliğini sağlamak, şeker
piyasasında haksız rekabete engel olmak,
ülkemizin tarımsal ve teknolojik
potansiyelini daha verimli kullanmak ve
AB şeker rejimine de paralel nitelikte bazı
değişiklikler yapılması amacıyla
hazırlanan Şeker Kanunu Tasarısı ise
TBMM gündemindedir.
Özellikle 2002 sonrasında artan ve 2014
yılı sonunda önemli noktalara gelinen
bilim, sanayi ve teknoloji alanındaki
girişimlerimizin ve uygulamalarımızın
2015 yılında da artarak devam etmesini ve
Bakanlığımızca yürütülen bu çalışmaların
ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracak
önemli kilometre taşlarından birini
oluşturmasını temenni ediyorum.
ARALIK 2014
DUYURU
“SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM SEMPOZYUMU 2014”
9 ARALIK’TA İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLECEK
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Verimlilik Genel Müdürlüğü ile Boğaziçi
Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve
Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma
Merkezi iş birliğinde “Sanayide Dönüşüm
için Yaşam Döngüsü Analizi ve Enerji
Verimliliği” temasıyla düzenlenen
“Sürdürülebilir Üre m Sempozyumu 2014”,
9 Aralık 2014 tarihinde Boğaziçi
Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek.
Sempozyum’da kaynak verimliliği ve
sürdürülebilir üretimin önemli
araçlarından biri olan yaşam döngüsü
analizi ve enerji verimliliği alanlarındaki iyi
uygulamaların paylaşıldığı oturumlar
düzenlenecek.
09:30-10:00
Kayıt
10:00-12:00
Açılış Konuşmaları
Albert Long Hall Kültür Merkezi
- Doç. Dr. Nilgün Cılız, Boğaziçi Üniversitesi
- Anıl Yılmaz, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürü
- Çağrılı Konuşmacı
- Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü
- Fikri Işık, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
- Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Başbakan (Teşrifleri halinde)
12:00-13:30
Öğle Yemeği
13:30-15:00
Firmalarda Enerji Odaklı Sürdürülebilir Üretim Uygulamaları
Rektörlük Konferans Salonu
Moderatör: Mevlüt Hürol Mete, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
- Sanayide Enerji Verimliliğinin Durumu ve Verimlilik Örnekleri
Salih Türkay, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı (TURSEFF), Enerji Mühendisi
- Sanayi Sektöründe Enerji Yönetimi, Bu Süreçte Danışmanın Rolü ve İyi Uygulama Örneği
Mahmut Dede, Schneider Electric, Enerji Verimliliği Danışmanı
- Kalkınma Ajanslarının Sürdürülebilir Üretim Alanındaki Destekleri ve Örnek
Projeler
- Süleyman Bayezit, İstanbul Kalkınma Ajansı, Planlama Programlama ve
Koordinasyon Birimi Başkanı
- Sanayiye Yönelik Enerji Verimliliği Çalışmaları ve İyi Uygulama Örnekleri
Yeşim Beyla, Enerji Verimliliği Derneği (ENVER-DER), Genel Sekreter
15:00-15:30
Ara
15:30-17:00
Firmalarda Enerji Odaklı Yaşam Döngüsü Analizi (LCA) Uygulamaları
Rektörlük Konferans Salonu
Moderatör: Doç. Dr. Nilgün Cılız, Boğaziçi Üniversitesi
- Eczacıbaşı-Baxter Hastane Ürünleri Üretim Süreçlerinde Sürdürülebilir Enerji Yönetimi
Serkan Şensoy, Eczacıbaşı A.Ş., Baxter Bakım Onarım Müdürü
- İklim Değişikliği Stratejisinde Enerji Verimliliğinin Önemi ve Arçelik'te Yapılanlar
Fatih Özkadı, Arçelik A.Ş., Enerji ve Çevre Yöneticisi
- Sürdürülebilir Üretimde Çevrenin Önemi
Selçuk Yalçın UNILEVER A.Ş., Algida Fabrika Müdürü
- Kimya Endüstrisi ve Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi
Necmi Sadıkoğlu, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhr. Birliği (İKMİB),
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
- Sürdürülebilir Kalkınma Perspektifiyle TSKB'de Enerji Verimliliği Finansmanı
Hülya Kurt, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası,
TSKB Mühendislik Müdürü ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı
Kayıt için: www.surdurulebiliruretim2014.boun.edu.tr adresinden kaydınızı yaptırınız.
09
ARALIK 2014
MAKALE
AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I
Nurettin PEŞKİRCİOĞLU / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
10
Ailesel yönetim, görülen en yaygın ve en
eski işletme yönetim biçimi olup tüm
dünyada büyümenin itici gücü olmuştur. İlk
çağlardan beri kırsal kesimde özel
yaşamla iş yaşamının bir arada
yürütüldüğü, tarım ve hayvancılık
faaliyetlerinin yapıldığı çiftlikler aile
işletmelerinin ilk örneklerini
oluşturmaktadır. Kentsel ortamlardaki aile
işletmelerine ilk örnekler olarak
gerektiğinde aynı bina içinde yaşayan aile
üyelerinden yardım alınan ticarethane ve
tamirhane gibi iş yerleri verilebilir.
yıllardan itibaren hem akademik
çalışmalarda hem de iş dünyasında daha
fazla ele alınmaya başlamıştır. Günümüzde
aile işletmelerinin yapısal özellikleri,
kültürü, yönetim biçimi, zayıf ve kuvvetli
yönleri, sorunları, ihtiyaçları,
kurumsallaşma düzeyleri gibi konular
başta bilimsel çevreler ve araştırmacılar
olmak üzere hükümetler, politika ve
strateji geliştirme organları, teşvik ve
destek mekanizmaları ile danışmanlık ve
eğitim hizmetleri veren kuruluşların yoğun
ilgi alanı haline gelmiş bulunmaktadır.
Ülkemizde de özel sektör işletmeciliğinin
ve girişimciliğin en önemli ve ayrılmaz
unsurlarından biri olan aile işletmelerinin
farklı kurumsal kimlik ve yapıları ile
kendilerine özgü yönetim şekilleri 1980’li
Aile işletmeleri, ekonomiden işletme
yönetimine, psikolojiden toplum
bilimlerine kadar çok çeşitli disiplinlerin
ilgi ve çalışma alanına girmekte olup bu
konuda yapılan araştırmaların sayısı hızla
artmaktadır. Öte yandan stratejik yönetim,
performans artırma planlaması, yönetim
organizasyonu ve kurumsallaşma gibi
konulardaki farkındalık düzeylerinin
artması, iç ve dış rekabet koşullarının
zorlaması gibi gelişmeler sonucunda aile
işletmeleri sorunlarını doğru tanımlayıp
kendilerine uygun çözümler içeren
danışmanlık ve eğitim hizmetlerine de
ihtiyaç duymaya başlamışlardır.
Günümüzde özellikle yönetim
danışmanlığı alanında hizmet veren
danışmanlık ve eğitim firmalarının
portföylerinde aile işletmelerine özgü
hizmetler önemli bir yere sahip olmuştur.
Aile işletmelerine yönelik oluşan bu
ilginin, ekonomik ve sosyal alanda
ARALIK 2014
yaşanan gelişmelerden olduğu kadar,
yönetim bilimleri alanındaki derinlemesine
uzmanlaşmadan da kaynaklandığını
söyleyebiliriz. Özelleştirme uygulamaları
ile birlikte girişimciliğin ve aile
işletmeciliğinin çeşitli kamusal
mekanizmalarla teşvik edilmesi ve
yaygınlaştırılmasına yönelik politikaların
uygulanması da aile işletmelerine olan
ilginin artmasını sağlamıştır. Örneğin
Avrupa Komisyonu’nun Küçük ve Orta
Büyüklükte İşletmelerin (KOBİ) büyümesi
için en uygun ortamı yaratmayı, Avrupa
Birliği (AB) tarafından oluşturulan tüm
politikalarda KOBİ’lerin ihtiyaçlarını ön
planda tutmayı ve hükümetlere KOBİ
vizyonu kazandırmayı amaçlayan Haziran
2008 tarihli Küçük İşletmeler Yasası’ndaki
10 ilkenin ilk ikisi aile işletmelerinin
kuruluşunun ve sürekliliğinin
desteklenmesi ile ilgili olup şöyle ifade
edilmektedir:
1. Girişimcilerin ve aile işletmelerinin
teşvik edildiği bir iş ortamı oluşturulması.
(Girişimcilik eği mleri için iş dünyasıyla ortak
stratejiler geliş rilmesi, özellikle ortaöğre m
müfredatlarına yenilikçi ve girişimci zihniye n
gelişmesine yönelik derslerin eklenmesi,
işletme devirlerini kolaylaş rıcı önlemler
alınması yönünde çalışmaların yapılması).
2. İflas tehdidiyle karşılaşan dürüst
girişimcilere ikinci bir şans tanınması.
(İflasın ardından yeniden iş kuran dürüst
girişimcilerin ilk işini kuranlarla eşit muamele
görmelerini sağlayan tedbirlerin alınması).
Dünyada ve Türkiye’de özel kesimde
faaliyet gösteren işletmelerin büyük bir
kısmının aile işletmesi niteliğinde olduğu
bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı
KOBİ olmakla beraber, aralarında,
bulundukları ülke ve dünya ekonomisine
yön veren büyük işletmelerin sayısı da
oldukça fazladır. Genel olarak
bakıldığında, KOBİ’lerin toplam
işletmelere oranı, ABD’de % 97,1,
Almanya’da % 99,8, Japonya’da % 99,4,
Türkiye’de % 98,8’dir. Diğer taraftan
ABD’de kayıtlı şirketlerin % 90’ı,
İspanya’da % 80’i, İtalya’da % 95’i,
İsviçre’de % 85’i ve Türkiye’de % 95’i aile
şirketidir.
Aile işletmelerine verilen önemin bir diğer
göstergesi ve çıktısı da Mayıs 2007’de bir
Rekabet ve Yenilikçilik Programı (CIP)
projesi olarak çalışmalarına başlayan ve
ülkemiz tarafından da katılım sağlanan
“Aile İşletmeleri: Araş rma, İşbirliği Ağları,
Poli ka Önlemleri ve Mevcut Çalışmalar”
temalı çalışma grubudur. Çalışma
grubunda aile işletmelerinin sorunları,
yönetim ve mülkiyet ilişkisi, yönetişim, aile
işletmelerinde iş transferi, aile işletmesi
tanımı, aile işletmeleri ve KOBİ’lerin ortak
ve farklılaşan yönleri, aile işletmelerine
yönelik kurumsal yapılanma gibi konular
ele alınmaktadır. Çalışma grubu
kapsamında Avusturya KOBİ Araştırma
Enstitüsü tarafından “Aile İşletmesi ile İlgili
Konuların Genel Durumu” adlı kapsamlı bir
rapor hazırlanmıştır. Çalışma kapsamında
incelenen 33 ülkede 90 farklı aile işletmesi
tanımı tespit edilmiştir. Bu tanımlar genel
olarak mülkiyet ve yönetim/stratejik
kontrol konularında aile etkisini
vurgulamaktadır. Aile işletmelerinin diğer
belirleyici özellikleri arasında aile
üyelerinin işletmenin günlük
faaliyetlerinde yer alması, işletmenin
ailenin toplam gelirine katkısı, işletmenin
nesiller arasında aktarılması gibi konular
yer almaktadır (1).
Aile işletmeleri hakkında yapılan çeşitli
araştırmalar ve yayımlanan makalelerde,
dünyadaki aile kontrollü şirketlerin
sayısının, tüm dünyadaki işletmelerin
% 65’i ile % 80’i arasında olduğu ortaya
konmaktadır. Bunların büyük bir bölümü
çok küçük ölçekli işletmeler olup bir
nesilden diğer bir nesile geçebilme
şansları çok azdır. Ancak bilinen diğer bir
gerçek ise dünyadaki en büyük ve başarılı
şirketlerin % 40’ını aile şirketlerinin
oluşturduğudur (2).
“Türkiye’de aile şirketleri toplam GSMH’nin en
az % 75’ini, is hdamın ise % 85’ini sağlıyor.
ABD’de ise 18 milyondan fazla işletme
faaliye ni sürdürmekte olup bunların % 90’dan
fazlası aile şirke dir. İtalya’da 100 şirke n,
43’ü, Fransa’da 26’sı, Almanya’da ise 17’si aile
şirke dir. Oransal olarak bakıldığında aile
şirketlerinin en yüksek düzeyde olduğu ülke
% 99 ile İtalya olup, ABD’de ve Türkiye’de bu
oran % 90 düzeyinde bulunuyor. Almanya’da
tüm şirketlerin % 80’i, Avustralya’da ise % 75’i
aile şirke dir”
Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).
Aile İşletmesi Tanımı ve Özellikleri
Aile şirketleri ile ilgili olarak üzerinde
uzlaşılan tek ve ortak bir tanım
bulunmamaktadır. Konuya yaklaşım
biçimine göre ve farklı bakış açılarıyla
değişik tanımlamalar yapılabilmektedir.
Aile reisinin veya ailenin geçiminden
sorumlu bir ferdin şirketin başında
bulunması, o şirketin “aile şirketi” olarak
değerlendirilmesi için yeterli bir unsur
olarak kabul edilmektedir. Bazı tanımlar
aile şirketlerini dar bir açıyla, bazıları ise
geniş bir açıyla değerlendirmektedir.
Örneğin aile şirketi, “birden fazla aile
üyesinin önemli miktarda ya rıma ya da
işletmenin yöne m kararlarında veya
faaliyetlerinde önemli bir ka lıma sahip
olduğu bir işletme” olarak tanımlanırken bir
başka kaynakta ise “sahipliğin çoğunluğunun
ya da kontrolün tek bir ailede olduğu ve iki ya
da daha fazla aile üyesinin doğrudan girişimle
ilgili olduğu bir işletme” olarak da
tanımlanabilmektedir (2).
11
ARALIK 2014
MAKALE
AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I
Farklı kaynaklarda yapılan tanımların
ortak noktalarını bir araya getirdiğimizde
aile işletmesi; ailenin geçimini sağlamak
ve/veya mirasın dağılmasını önlemek
amacıyla kurulan, ailenin geçimini
sağlayan kişi tarafından yönetilen, yönetim
kademelerinin önemli bir bölümü aile
üyelerince doldurulan, kararların
alınmasında büyük ölçüde aile üyelerinin
etkili olduğu ve aileden en az iki kuşağın
kurumda istihdam edildiği şirket olarak
tanımlanabilir. Bu tanım ışığında
bakıldığında, aile şirketlerinin diğer şirket
türlerinden ayırt edilmesini sağlayan en
belirgin özelliklerini şöyle sıralamak
mümkündür (4):
• Genellikle aileden en az iki kuşak
işletme yönetimi ile ilgilenir.
• İşletme politikası çoğunlukla aile
çıkarları ile uyumludur.
• Genellikle aile varlığının ve
bütünlüğünün korunması amacıyla
kurulan aile şirketleri, aile değer ve
inançlarından etkilenir.
• Aile bağları diğer faktörler yanında
yönetimden sorumlu kişilerin
belirlenmesinde önemli bir rol oynayabilir.
• Şu andaki veya daha önceki yöneticilerin
çocukları çoğunlukla işletmenin
yönetiminde görev alırlar.
• Genellikle şirketin ismi ve itibarı, ailenin
ismi ve prestiji ile birlikte gelişir.
• Aile bireylerinin işletmedeki görevleri,
aile içerisindeki durumlarını da
etkileyebilir.
• Aile değerleri ve inançları, örgütteki
işlerin yapılma şeklini, kişiler arasındaki
ilişkileri, işlerin yapılması sırasında
kullanılan yöntemleri vb. kısacası örgüt
kültürünü önemli ölçüde etkiler.
• İdari personel seçme ve yerleştirmede
genellikle aile üyelerine öncelik tanınır.
Firma sahibi ile tepe yönetici çoğunlukla
aynı kişidir. Kurucu ortakların (girişimci)
büyük bölümü, kendi sağlıkları
12
yerindeyken firmalarını bir başkasına
devretmeyi düşünmezler.
Bu özelliklerin ortak noktasında
işletmenin önemli bir kısmının
yönetiminde ve kontrolünde tek bir ailenin
egemen olması yatar. Bu durumun başlıca
nedenlerinden biri olarak, sermayenin
önemli bir kısmının yönetimi elinde tutan
aile tarafından konulması gösterilebilir.
Gerçekten de aile işletmelerinin en önemli
ayırt edici özelliklerinden biri işletmenin
örgütsel yapı ve yönetim anlayışının ailenin
kültür ve değerlerinin etkisinde oluşudur.
Bu etkinin derecesi ise aile işletmesinin
kurumsallaşma düzeyi ile ilgili en önemli
göstergelerden biri olup aile yönetimi ve
aile içi ilişkileri belirleyen temel motiflerin
ve davranışların işletmenin yönetim
süreçlerine bir zafiyet olarak yansıması ile
ilişkilidir.
Aile işletmeleri sahip oldukları yapısal
özellikleri itibarıyla aşağıda belirtildiği gibi
bazı avantajlara sahip olmakla beraber,
yine bu yapısal özelliklerinden
kaynaklanan çeşitli yönetim sorunlarını da
bünyelerinde barındırmaktadırlar (5):
Aile Şirketlerinin Güçlü Yönleri
• Hiyerarşi azdır, çabuk ve hızlı karar
alabilmektedirler.
• Esnekler, değişime uyum
sağlayabiliyorlar.
• Müşteri memnuniyetine önem veriyorlar.
• Bürokrasiden uzak bir yönetim
anlayışları var.
• Bilgi birikimlerini rakiplerinden
kıskançlıkla saklıyorlar.
• İşe asılma ve yüksek başarı güdüsü.
• Kısa zamanda büyümeyi becerebilme.
• Aile bireylerinden doğan “biz” bilinci ve
amatör ruhun takım olması.
Aile Şirketlerinin Zayıf Yönleri
• Aile ve şirket kavramlarının birbirine
karıştırılması.
• Aile bireylerinin yeteneğe ve deneyime
bakılmaksızın, işe alınıp, terfi ettirilmesi.
• Aile bireyine şirket içinde özel konum
yaratılması.
• Patron olan kişinin her şeyi denetim
altında tutmak istemesi.
• Niteliksiz yöneticilerle çalışılması.
• Kuşak çatışmasının çok belirgin olması.
• Gelecekte şirketi yönetecek kişinin
belirlenmemesi.
• Şirkette strateji, planlama, bütçeleme,
raporlama uygulamalarının gelişmemesi.
“Aile şirketlerinin güçlü yanlarının bazıları,
finansal kaynaklara ulaşım kolaylığı, hızlı karar
alabilme yeteneği, bürokrasinin az olması, aile
kültürünün işletme kültürüne katkısı ve uzun
vadeli bakış açısı, sahiplik ve sahiplenme
duygusu, esneklik ve dinamizmdir. Zayıf yanlar
olarak da ilk sıralarda aile üyeleri arasındaki
rekabet gelmekte olup bunu akrabaları
kayırma (nepo zm), rol ça şmaları,
merkeziyetçi yöne m, yeniliklere açık
olamamak ve ikinci ve sonraki nesillere devirde
yaşanan problemler izlemektedir. Aile
işletmesine sahip olmanın en eğlenceli yönü,
pazar yemeği sırasında Yöne m Kurulu’nu da
toplamış olma avantajına sahip olmak r” Prof. Dr. Durmuş DÜNDAR (3).
Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma
Aile işletmelerinin gelecek kuşaklara
aktarılamaması ve pek çoğunun
girişimcisinin ölümü veya iş göremez hale
gelmesiyle, hayatlarını
sürdürememelerinin en önemli nedeni;
büyük ölçüde plansız hareket etme ve
uzun dönemli düşünme alışkanlığına sahip
olmamaları, yani kurumsal yönetime
gereken önemi vermemeleridir. Bu
bağlamda sağlıklı aile işletmelerini
incelediğimizde ortak yönler olarak
ARALIK 2014
birbirine bağlılık ve güven, karşılıklı takdir,
açık iletişim, birlikte sosyal zaman
geçirme, ruh sağlığı ve yaşamsal
sorunlarla mücadele etme yeteneği gibi
özellikleri görmekteyiz. Bu unsurları
içinde barındırmayan şirketler,
faaliyetlerini sürdüremeyecek aile
şirketlerine örnek olarak gösterilebilir (6).
Ekonomi içerisinde böylesine önemli bir
yer tutan bu şirket yapılarının sağlamlığı,
çevre koşullarına uyumluluğu ve
sürekliliği ekonomik hayatın bütünlüğüne
etki etmektedir. Aile işletmelerinin
yaşamları genelde kısa olmaktadır. Bunun
temel nedeni ise aile şirketlerinin
kurumsallaşması sırasında aile yönetimi
ile şirket yönetimi arasında ilişkilerin
profesyonelleşememesi işletmelerin hâlâ
geleneksel yöntemlerle idare edilmeye
çalışılmasıdır. Üstelik günümüzde üçüncü
jenerasyona geçmesi söz konusu olan aile
şirketlerinin 1940’lı yıllarda kurulduğu
(rekabetin çok daha sınırlı olduğu bir
zaman ve ortamda) göz önüne alınırsa,
zamanımızda kurulan aile şirketlerinin
yoğun rekabetçi işletmecilik anlayışı
çerçevesinde gelecek nesillere başarılı ve
kârlı bir şekilde intikal etmelerinin ne
denli zorlaştığı daha net biçimde ortaya
çıkar (7).
Ülkemizdeki işletmelerin % 99’u KOBİ
ölçeğindedir ve KOBİ’lerin tamamına
yakını aile işletmesi niteliğinde
faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülke
ekonomisi için en önemli unsurlardan biri
olan KOBİ ölçeğindeki aile işletmelerinin
faaliyet ömürlerinin 1. kuşakta % 80
oranında son bulduğu yapılan
araştırmalardan bilinmektedir. Bu
durumun en büyük nedenlerinden birisi
ise kurumsallaşamamaktır (8). İşletmenin,
faaliyetlerini kişilerin varlığına bağımlı
olmadan sürdürebilmesini ve
Kaynak: İlker Kaldı; "İyi ki Aile Şirketiyiz", Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası Sunumu, 13 Ekim 2012.
geliştirebilmesini sağlayan bir yapı
oluşturması olarak tanımlanabilecek
kurumsallaşmanın yararları ve gerekliliği
çoğu aile işletmesi tarafından bilinmekle
beraber uygulamada çeşitli sorunlarla
karşılaşılmaktadır.
İşletme faaliyetlerinin bir sistem haline
gelmesini ifade eden kurumsallaşmanın
temel amacı; işletmelerin temel işlev ve
faaliyetlerini her kademede görev yapan
personele bağımlı olmadan sağlıklı bir
şekilde yürütebilmelerini ve
geliştirebilmelerini sağlamaktır. Bir başka
ifade ile kurumsallaşma, kişiler
değiştiğinde işlerin aksamadan devam
edebilmesinin ve işletmenin varlığını
sürdürebilmesinin belirli kişilerin
becerilerinden, iş yapma ve yönetim
anlayışından bağımsız hale gelmesi ve
sürekliliğinin sağlanmasıdır (9).
Aile şirketlerinin genelinde rastlanılan
ataerkil yapı, karar verme
mekanizmalarının profesyonel yönetim
ilkeleri uyarınca değil, genellikle aile içi
dengelere göre alınması, biçimsel ve
profesyonel yapının eksikliği vb. unsurlar
aile şirketlerinin bir kurum niteliği
kazanmasını engellemekte ya da
zorlaştırmaktadır (2).
Kurumsallaşma, işletme sahipleri ve
yöneticileri açısından ele alındığında ise
bir şirketin, kişilerden bağımsız olarak
kurallara, standartlara, prosedürlere
sahip olması; değişen çevre koşullarını
takip eden sistemleri kurması ve
gelişmelere uygun olarak organizasyonel
yapısını oluşturması; kendine özgü iş
yapma usul ve yöntemlerini kültürü haline
getirmesi ve bu sayede diğer şirketlerden
farklı ve ayırt edici bir kimliğe bürünmesi
sürecidir şeklinde ifade edilebilir (10).
Aile şirketlerinin kurumsallaşması
13
ARALIK 2014
MAKALE
AİLE İŞLETMELERİ VE KURUMSALLAŞMA - I
“şirketin kurumsallaşması” ve “aile
ilişkilerinin kurumsallaşması” şeklinde iki
boyutlu olarak ele alınmalıdır. Bu
noktadan hareketle kurumsallaşma ve
kurumsal yönetim arasındaki farkları
görmeye başlıyoruz. Kurumsallaşma,
amaçlara uygun bir örgüt yapısı
oluşturulması, iş ve görev tanımlarının
yazılması, iç yönetmeliklerin
oluşturulması, yetki ve sorumlulukların
dağıtılarak profesyonel bir yönetime
geçilmesi gibi unsurlara işaret eder.
Kurumsallaşma kısaca, operasyonel
işlerin daha doğru bir şekilde işlemesini
amaçlar. Örneğin bir aile şirketi ele
alındığında; aile anayasası oluşturulması,
aile-yönetim ilişkilerinin belirlenmesi, aile
konseyi oluşturulması, çatışma yönetimi
sistematiği oluşturulması, devir planı
yapılması ve hissedar sözleşmesi
hazırlanması gibi unsurlar ön plana çıkar.
Bu unsurlar, sahipliği ellerinde tutan aile
bireylerinin sahibi oldukları şirketi ikinci
ya da üçüncü kuşakta dağılma noktasına
getirmelerini ya da satmalarını engeller,
şirketin devamlılığını sağlar (11).
Kurumsallaşma genel olarak aşağıdaki
temel unsurları içeren ve bu unsurların
etkileşim içinde olduğu bir süreçtir (12):
• Şirketin hedefleri ve bu hedeflere
ulaşma yolunda belirlenen strateji.
• Şirketin faaliyetlerini yürütürken
uyacağını taahhüt ettiği değerler ve ilkeler.
• Şirketin faaliyetlerini sistematik bir
şekilde yürütürken izlediği politika ve bu
politikaların uygulanmasını sağlayan, iş
yapış şekillerini ortaya koyan prosedürler.
• Belirlenen politika ve prosedürlerin
uygun ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi
için iş ve görev tanımlarının yapılması.
• Amaçlara uygun organizasyonun
belirlenmesi.
• Şirketteki iş süreçlerinin (satış ve
pazarlama, satın alma, tedarik zinciri, mali
14
işler gibi) belirlenen hedeflere ulaşma ve
stratejileri uygulamayı sağlayacak şekilde
iş akışlarının tespiti.
• Şirketin iş süreçlerine uygun, bu
süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesini
destekleyen bilgi işlem altyapısı.
• Yetki ve sorumlulukların tespiti ve bu
sorumlulukları taşıyabilecek kişilere
dağıtılarak profesyonel bir yönetime
geçilmesi.
Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık
şirketi PricewaterhouseCoopers (PwC)
tarafından dünya çapında gerçekleştirilen
2010/2011 Küresel Aile Şirketleri
Araştırması bulguları, Türkiye’den katılan
aile şirketlerinin dörtte üçünün, aile
üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar için
çözüm prosedürlerine sahip olmadığını
ortaya koymaktadır. Söz konusu
araştırmaya göre anlaşmazlıkta çözüm
yöntemi olarak Türk şirketlerinde daha
çok Aile Konseyi (% 67) ve Aile Anayasası
(% 33) gibi gelenekçi eğilimlere uygun
düşen kapalı yöntemler ağır basmaktadır.
Araştırmanın Türkiye’deki aile şirketlerine
ilişkin öne çıkan bulguları ise şunlardır
(13):
• Aile şirketleri büyümeye devam ediyor: Türk
aile şirketlerinin % 81'i geçen yıl içerisinde
sa şlarında büyüme yaşarken, bu oran küresel
düzeyde % 65 olarak gerçekleş .
• Türkiye'deki aile şirketleri büyüme
konusunda istekliler ve kendilerine
güveniyorlar: Türk aile şirketlerinin % 12'si
önümüzdeki beş yıl içerisinde hızlı ve kararlı bir
biçimde büyümeyi planlıyor. Öte yandan
Türkiye'deki aile şirketlerinin % 78'i is krarlı
büyüme beklerken bu oran küresel düzeyde
% 69.
Şekil 1. Aile İşletmelerinin Büyüme DNA’sı
(Kaynak: http://www.ey.com/LU/en/Services/Specialty-Services/Family-BusinessServices/Family-Business-Services_growth-DNA-of-family-business)
ARALIK 2014
• Piyasa şartları halen en temel zorluk: Türk
yöne ciler en temel zorlukları
değerlendirdiklerinde ilk üç dış unsur olarak
piyasa şartları (% 37), hükümet poli kaları
(% 34) ve dış pazarlardaki zorluklar (% 28)
sıralanıyor. Endişe uyandıran noktalardan biri
olan dış pazarlardaki zorluklar 2010 yılının
sonucu olan % 38 oranına göre ciddi bir düşüş
gösteriyor. Bu da Türk aile şirketlerinin
uluslararası piyasalara açılma konusundaki
kendilerine güveninin önemli bir kanı olarak
yorumlanmalı.
• Nitelikli personel bulabilme sorunu: Küresel
düzeyde, beceri sahibi kişilerin işe alımı gün
geç kçe önem kazanan bir konu. Türkiye'de bu
konu 2010 yılındaki % 44 oranından % 23'e
gerilemiş olsa da Türk aile şirketleri için en
büyük dâhili endişe kaynağı olmayı hâlâ
sürdürüyor.
• Hükümetlerin aile şirketlerine verdiği önem:
Küresel ka lımcıların % 38’i hüküme n
kendilerine gereken değeri vermediğini
düşünürken Türk aile şirketleri bu konuya çok
daha olumlu yaklaşıyor ve hüküme n
kendilerine verdiği önem konusunda % 41 gibi
bir oranla mutabıklar.
Aynı araştırma Türkiye'deki aile
şirketlerinin, önümüzdeki beş yıl için
önemli gördükleri konuları ise şu şekilde
ortaya koymaktadır:
• Personeli elde tutabilmek: Türk aile
şirketlerinin % 81'i yetenekli personelin elde
tutulması konusunda endişelere sahipken bu
oran küresel düzeyde % 46.
• Uluslararasılaşma: Türk aile şirketlerinin
sa şlarının % 33’ü yurtdışı pazarlara
yapılırken, bunun önümüzdeki 5 yılda % 40’a
yükselmesi beklenmektedir.
• Dünya ekonomisine ilişkin sorunlar sürüyor:
Türk ka lımcıların % 69'u orta vadede dünya
ekonomisi konusunda endişe taşıyor (küresel
oran % 66).
• Türk şirketleri yenilikçilik konusuna çok
önem veriyor: Şirketlerin yöne mine ilişkin
ortaya çıkan kilit konu ise yenilikçilik (% 77). Bu
konu Türkiye'de küresel düzeyde olduğundan
(% 62) daha öncelikli bir konu.
Kaynakça
1. KOSGEB; “Aile İşletmeleri: Avrupa
Birliğindeki Yaklaşımlar”,
http://kosgeb.gov.tr/Pages/UI/UluslarAras
iIliskiler.aspx?refIn=33 (Erişim Tarihi:
08.10.2014).
2. Ankara Sanayi Odası (ASO); Aile
Şirketleri: Değişim ve Süreklilik, Haziran
2005, Ankara.
3. Prof. Dr. Durmuş Dündar; “Üçüncü
Kuşağa Geçmeyi Başaran ve
Kurumsallaşabilen Aile Şirketleri Sonsuza
Kadar Yaşayabilir".
http://www.sondakika.com/haber/haberucuncu-kusaga-gecmeyi-basaran-vekurumsallasabilen-5902558/ (Erişim
tarihi: 04.10.2014).
4. http://www.wikiturk.net/Madde
/43596/aile-sirketi-nedir-temelozellikleri-nelerdir (Erişim tarihi:
04.10.2014).
5. İlker Kaldı; “İyi ki Aile Şirketiyiz” Fethiye
Ticaret ve Sanayi Odası, 13 Ekim 2012.
6. http://www.yenittk.com/tr/
kurumsallaşma.html (Erişim tarihi:
24.10.2014).
7. Orhan Pazarcık; “Aile İşletmelerinin
Tanımı Kurumsallaşması ve Yönetişimi”, 1.
Aile İşletmeleri Kongresi Kongre Bildiriler
Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi
Yayınları, 2004, İstanbul. (Erişim tarihi:
25.10.2014).
8. Zeliha S. Koçak; “KOBİ Ölçeğindeki Aile
İşletmelerinin Kurumsallaşma Sürecinde
Halka Arzı ve İMKB Gelişen İşletmeler
Piyasası”. 5. Aile İşletmeleri Kongresi,
İstanbul Kültür Üniversitesi, 2012,
İstanbul. (Erişim tarihi: 11.11.2014).
9. http://kurumsallasma.nedir.com
/#ixzz3IqE8wCzq (Erişim tarihi:
11.11.2014).
10. Ebru Karpuzoğlu; “Aile İşletmelerinin
Sürekliliğinde Kurumsallaşma”, 1.Aile
İşletmeleri Kongresi Kongre Bildiriler
Kitabı, İstanbul Kültür Üniversitesi
Yayınları, 2004.
11. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği ve
Deloitte, Kurumsal Yönetim Serisi, “Aile
Şirketleri İçin Adım, Adım Kurumsal
Yönetim”.
http://www.denetimnet.net/UserFiles/Doc
uments/pdf (Erişim tarihi: 05.11.2014).
12. http://www.yenittk.com/tr/
kurumsallaşma.html (Erişim tarihi:
10.11.2014).
13. PricewaterhouseCoopers (PwC) “2012
Küresel Aile Şirketleri Araştırması”
http://www.pwc.com.tr/tr/pressreleases/2012/pages/aile-sirketleriarastirmasi.jhtml (Erişim tarihi:
12.11.2014).
15
ARALIK 2014
MAKALE
İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I
Dr. Sinan BORLUK / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
16
İş yaşamı kalitesi kavramı ile çalışan
performansı ya da verimliliği yakından
ilgilidir. Firmaların rekabet güçlerini
belirleyen, yine firmaların sahip olduğu
kaynakları ne kadar etkin kullandığıdır.
Firmalar, ellerinde bulundurdukları
finansal, sabit sermaye ve iş gücü
kaynaklarını üretime yönlendirme
süreçlerinde, bu kaynaklardan en yüksek
getiriyi almayı hedeflemektedirler. Pek çok
açıdan bu kaynakların etkin
değerlendirilmesi, kaynaklar ile ilgili belli
bazı masrafların ortaya çıkmasına ve
firmaların bu masrafları yüklenmelerine
neden olmaktadır.
maliyetler, örneğin finansal kaynakların
firma içi kararlarla değil profesyonel
danışmanlık süreçleri sonucunda en kârlı
yatırım alanlarına plasmanı, sabit
sermayeye teknolojik yatırımlar ya da
insan gücüne yönelik eğitim yatırımları
gibi. Bahsi geçen tüm bu maliyetler
sonucunda firmanın verimliliğinin artması,
kârlılık oranlarına kaçınılmaz olarak
yansımaktadır. Çağdaş yönetim
yaklaşımlarında, bu yatırımlar sonucunda
oluşan yeni kâr düzeyleri ile önceki kâr
düzeyleri arasındaki farkın, oluşan
maliyetleri fazlasıyla aştığı gerçeği
belirleyici bir rol oynamaktadır.
Firmalar açısından, etkin kaynak kullanımı
sürecinde ortaya çıkan ek maliyetler,
çağdaş yönetim anlayışı içinde kabul
edilebilir hatta gerekli görülmektedir. Bu
Çalışanın çalışma koşullarının
iyileştirilmesi, çalışma yaşamının
kalitesinin yükselmesi, çalışanlar
açısından daha önemli bir rol
oynamaktadır. Bir çalışanın, günün aktif
olduğu zamanının büyük çoğunluğu iş
yerinde geçmektedir. Bu açıdan iş yaşamı
kalitesi, çalışan bireyin yaşam kalitesinde
önemli bir rol oynamaktadır. Yaşam
kalitesi, bireylerin doğrudan algıları ile
ilgilidir. Bu açıdan iş yaşamı kalitesi
konusundaki çalışmalar kendi içinde bazı
sorunları beraberinde getirmektedir.
İş yaşamı kalitesine yönelik hemen tüm
uygulamalar, bahsi geçen içsel algı
farlılıkları nedeniyle, çalışanlar için ortak
payda oluşturmaya yöneliktir. Bireylerin
tek tek algılarına yönelik yaklaşımlar
yerine, uygulamada çalışanlara ortak bir
perspektif kazandırmak ve bu yeni
perspektife göre iş yaşamı kalitesini
artırmaya yönelik çalışmalar yapmak daha
uygulanabilir bir yöntemdir.
ARALIK 2014
İş yaşamı kalitesinin artırılmasında bir
diğer önemli rol yönetsel yaklaşımlara
aittir. Çağdaş yöneticiler, iş yaşamı ile iş
dışı yaşamın birbirlerine rakip değil
birbirlerini tamamlayan unsurlar olduğu
gerçeğinden hareket etmektedir. Yönetim
ile çalışan arasında kurulacak açık bir
diyalog ortamının, yöneticilerin
önceliklerini çalışanlarına bildirmesi,
çalışanların öncelikleri konusunda dürüst
olmaları ve ortak amaçlar için bu
iletişimin kullanılması öncelikli bir ilkedir.
Yönetsel rol bir adım sonrasında,
çalışanları iş yaşamı ve iş dışı yaşamları
olmak üzere bir bütün olarak görmeli ve
yönetsel kararlarda bu vizyon hakim
olmalıdır. Son olarak, yönetsel eylemler,
bireyin performansının artırılması yoluyla
firma performansının artırılmasını
amaçlamalıdır.
Dolayısıyla iş yaşamı kalitesinin artırılması
yönetsel bir süreçtir. Firmaların en etkin
şekilde faaliyet göstermeleri çatısı altında,
çalışan bireylerin sağlıklı ve en yüksek
performansta faaliyet gösterecekleri bir
ortamın sağlanması öncelikli amaçtır. Bu
amaca ulaşılması halinde, çalışan
açısından iş yaşamı, hayatının bütünselliği
içinde bir mücadele alanı değil bir yaşam
alanı olacaktır. Firmalar açısından da,
üretim faktörleri içinde en vazgeçilmez
faktör olan emek en etkin şekilde üretime
yönlendiğinden, önce verimlilik sonra da
kârlılık artacaktır.
İş yaşamı kalitesi, firmaların verimliliği ve
sonuç olarak kârlılığı döngüsel bir ilişki
içindedir. Firmaların kârlılığı arttıkça iş
yaşamı kalitesi konusunda yeni yatırımlar
ve uygulamalar için ek kaynaklar
oluşacak, iş yaşamı kalitesi bu yatırımlar
ile daha artacak ve sonuç olarak verimlilik
ve kârlılık beraberinde artacaktır. Tersi
durumda, kaynakları azalan bir yapı, iş
yaşamı kalitesine yönelik yaklaşımları
ikinci plana itecek, bu durum verimlilik
üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olacak
ve kaynaklar daha da azalacaktır.
Bu açıdan iş yaşamı kalitesinin, insan
faktörünün içinde olduğu tüm üretim
süreçlerinde verimliliğe doğrudan
etkisinin olduğu tespit edilmelidir. Ayrıca
verimlilik artışlarının iş yaşamı kalitesi
uygulamalarına doğrudan ya da dolaylı
kaynak sağladığı da görülmelidir.
İş Yaşamı Kalitesi (QWL) Kavramı
İş yaşamı kalitesi kavramı 1960’lar ve
sonrasında ortaya çıkmış bir kavramdır.
Genel olarak sağlıklı ve çalışan için uygun
ve çekici iş ortamlarının sağlanması bu
yolla çalışan niteliklerinden
organizasyonların daha fazla yararlanması
durumudur. Bu kavram çerçevesinde,
çalışma yaşamı kalitesi örgütün ekonomik
sağlamlığını korumanın yanında çalışan
için çalışma koşullarının iyileştirilmesi,
çalışanların insani gereksinimlerinin ve
haklarının en üst düzeyde sağlanmasını
genel amaç olarak ortaya koymaktadır.1
İnsani gereksinimler kavramı, tanım
gereği çok soyut bir kavramdır. Her insan
için farklı gereksinimlerin varlığı söz
konusudur. Ayrıca insani gereksinimler,
bedensel, düşünsel, psikolojik ve sosyal
gereksinimler olarak farklı tanımlamalarla
ele alınabilir. İş yaşamı kalitesi
çerçevesinde tüm bu gereksinimlerin
olabilecek en üst düzeyde karşılanması bir
ilke olarak görülmelidir.
İş yaşamı kalitesi açısından bir diğer temel
unsur istihdam güvencesidir. İstihdam
döngüsünün yüksek olduğu kurumlarda, iş
yaşamı kalitesine yönelik yapılacak tüm
çalışmalar, çalışan açısından zayıf etkilere
sahiptir. İş güvencesi duygusundan yoksun
bir çalışanın temel gereksinimlerinin
sağlanmasına yönelik talebi öncelikli
talepler arasında olmayacaktır. Hatta
gelişmekte olan ekonomilerde en büyük
sorunlardan olan kayıt dışı sektörün
yaygınlığı, çalışan açısından iki seçenekli
bir ortam hazırlamaktadır. İşsizliğin yoğun
olduğu bu çeşit ekonomilerde, iş
güvencesi temel insani gereksinimlerin
çok fazla önüne geçmektedir. Bu noktada,
iş yaşamı kalitesi ile makroekonomik
durumun karşılıklı etkileşiminin altı
çizilmelidir. Genel anlamda yoksul ya da
gelir dağılımının bozuk olduğu
ekonomilerde, iş yaşamı kalitesi, iş
güvencesi sorunu nedeniyle oldukça geri
planda kalmaktadır.
İş yaşamı kalitesi ile etkileşim içinde olan
bir diğer unsur da iş yaşamında
örgütlülüğün yaygınlığıdır. Çalışanın iş
yaşamı kalitesine yönelik taleplerinin
karşılanmasının ve iş güvencesinin
doğrudan örgütlü iş yaşamının
yaygınlığıyla ilişkisi bulunmaktadır. Bilinen
kâr odaklı gerekçelerden dolayı, iş yaşamı
kalitesi konusunda çalışan tatmininin en
üst düzeye çıkarılması, bir şekilde örgütlü
bir mücadele süreci gerektirmektedir.
1970’li yıllardan itibaren iş yaşamı
kalitesini artırmaya yönelik programlar
sıklıkla uygulanmaya başlanmıştır. Bu
çalışmaların temel özellikleri şu
şekildedir2:
1. İş Yaşamı Niteliği Komiteleri adı altında
üst düzeyde sendika ve işveren arasında
temel planlanma kurulu olarak işlev
göstermektedir. Bu kurul hem iş
yaşamının niteliğini hem de örgütün
etkililiğini artırma yönünde yenilikçi
etkinlikler planlamakla sorumludur.
¹ Murat TAŞDAN, “İş Yaşamı Niteliği Çalışmaları”, Verimlilik Dergisi (2008/1), MPM Yayınları, Ankara, 2008, s. 130-132
Taşdan, a.g.e. s. 132-133
2
17
ARALIK 2014
MAKALE
İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I
1. Ücretler,
2. Çalışanlara yönelik desteklemeler
(benefits) sağlık, diş vs.,
3. İş güvenliği,
4. Alternatif çalışma planları,
5. İş stresi,
6. Karara katılım,
7. İş yerinde demokrasi,
8. Verim ölçümü,
9. Emeklilik hakları,
10. Çalışanların refahını artırmaya yönelik
şirket programlarıdır.
2. Dış danışmanlar aracılığıyla yönetim ve
sendika arasındaki uyum sağlanmaktadır.
3. İş yaşamı niteliği alanında araştırma,
ölçme ve izleme ekipleri faaliyet
göstermekte ve sonuçlar üzerinden
gerekiyorsa yeni yaklaşımlar
geliştirmektedir.
4. İş yaşamında çalışanların farklı ilgi ve
becerilerinin en etkin şekilde
kullanılabilmesi için çoklu düzey
komitelerinde çalışanların görüşlerini
ifade edebilecekleri kurullar, düzlemler
oluşturulur.
5. AD HOC komiteleri (sadece iş yaşamı
kalitesini artırmak için kurulmuş olan
komiteler) aracılığıyla değişim çalışmaları
uygulanır.
ortaya çıkan olumsuz çalışma koşullarına
vurgu yapmaktır. İş yaşamı kalitesi
programlarının ortak paylaştığı amaçlar
vardır. Öncelikle daha demokratik,
çalışanların kendilerini etkileyen
konularda daha söz sahibi olduğu ve
alınan kararlara katıldığı bir örgüt yapısı
amaçtır. İş güvenliği ve işçi sağlığı
konusunda örgütsel düzeyde gerekli
koşulların sağlanması bir diğer ortak
amaçtır. Ayrıca çalışanların gelişimine
katkıda bulunacak bir çalışma ortamının
sağlanması bir diğer ortak amaçtır. Ancak
en çok öne çıkan amaç, artan verimlilik ve
sonucunda artan kârlılık ile ortaya çıkan
finansal ödüllerden, çalışanların katkıları
oranında paylarını almasıdır.3
İş yaşamı kalitesinin artırılmasına yönelik
çalışmaların amacı başlangıçta klasik
yönetim anlayışının neden olduğu,
çalışanın mekanik görülerek sosyal
yönlerinin göz ardı edilmesi sonucunda
İş yaşamı kalitesi konusunda Amerikan İş
Yaşamı Niteliği Kurumu’nun yaptığı bir
çalışmada en önemli 11 alan şöyle
tanımlanmıştır4:
³ A. Erginer (2003)’den aktaran, Taşdan, a.g.e. s. ¹³³
www.qwl.com erişim tarihi: 2004 aktaran Taşdan, a.g.e. s. ¹³³
4
18
İş yaşamı kalitesi kavramı, Batı kaynaklı
bir kavram olmakla birlikte her bölge için
temel kabul edilen ilkeler aynıdır. İş
yaşamı kalitesi temel ilkelerinin
yaygınlaşması, genel kabulü, bu ilkeler
çerçevesinde yeni kanun kural ve
yönetmeliklerin her ülke içinde uygulanır
hale gelmesine de öncülük etmektedir.
Örneğin, çalışan açısından iş yaşamı
kalitesine doğrudan etki eden konulardan
olan iş yerinde duygusal terör olarak
tanımlayabileceğimiz “mobbing” kavramı
ve bu eyleme yönelik hukuki düzenlemeler
öncelikle batıda uygulanmaya başlamıştır.
Türkiye ise son birkaç yılda bu alanda
hukuki düzenlemeler yapmıştır. Bu ve
benzeri örnekler, çalışan hakları ve iş
yaşamı kalitesine yönelik gelişmelerin
çoğunluğunun küresel anlamda
yaygınlaşma eğilimini göstermektedir.
İş Yaşamı Kalitesinin Artırılması Yoluyla
Çalışan Performansının Artırılması
Modern iş yaşamı, örgütlerin çalışanlardan
beklentileri kadar çalışanların da
örgütlerden beklentilerini önemli
kılmaktadır. Çalışanların örgütten
beklentilerinin karşılanması, aslında
doğrudan, çalışan algısında iş yaşamı
kalitesine yönelik bir iyileşme
sağlayacaktır. Örgüt için, çalışanlarının
daha etkin ve verimli çalışmalarının
ARALIK 2014
sağlanması için çalışanların örgütten
beklentilerine cevap verilmesi önemlidir.
Ancak kurumsal düzeyde çalışanların tüm
beklentilerine cevap verilmesi zordur. Her
bireyin beklentilerinin farklı olması, bu
farklılıkların örgüt genel yapısı içinde aynı
ortamda tatmin edilmesi ve bu tatmin
sonucunda örgütün beklentilerinin
karşılanmasının aynı anda gerçekleşmesi
neredeyse imkânsızdır. Ancak çalışanların
farklı ihtiyaç ve beklentilerinin örgütün
ihtiyaç ve beklentileriyle çatışmayacak
ortak bir noktada buluşması, belli
özellikler açısından bu ihtiyaç ve
beklentilerin gruplandırılarak
karşılanması göreli olarak daha
mümkündür.5
İş yaşamı kalitesinin artırılması yoluyla
verimlilik dönüşlerinin sağlanması fikri,
aslında dünya iktisat tarihinde yeni bir
kavram değildir. Önceki dönemlerde,
modern sanayileşme öncesindeki antik
diyebileceğimiz ekonomilerde, kölelik veya
benzeri iş gücü kullanımı yaygındır. Bu
durum, Orta Çağ ekonomilerine kadar
devam etmektedir. Her bölge kendine özgü
özellikler taşımakla birlikte temelde iş
gücünün kullanım şekli benzerdir.
Avrupa’daki yaklaşımlarla, İmparatorluk
Japonya’sı arasındaki benzerlikler çok
fazladır. Kölelik sonrası iş gücü, hayatlarını
adadıkları bir alanda, önce çırak sonra
usta olarak çalıştırılmaktaydı. Zamanla, iş
gücünün kalitesinin artırılmasının,
verimlilik ve kârlılığa önemli katkılarda
bulunacağı fark edilmiştir. Modern sanayi
toplumlarının gelişimiyle birlikte devlet,
vatandaşlarına daha iyi yaşam şartları
sağlamak konusunda daha istekli oldukça,
yaşam standartlarının yükseltilmesinde
verimliliğin önemini kavramıştır.
Verimliliğin artırılmasına yönelik olarak da
öncelikle iş gücünün eğitimi, daha sonra
da iş gücü için eğitim sonucunda edindiği
becerileri en üst düzeyde üretime
katabileceği iş ortamı yaratmayı hedef
edinmiştir.6
Değişen koşullar, modern sanayi
toplumlarında, firmaların da iş gücüne
yönelik yaklaşımlarını etkilemiştir.
Firmalar, çalışanlarından daha fazla verim
alabilmek uğruna bazı maliyetlerin
gerekliliğini fark etmişlerdir. Bu maliyetler
iş gücüne destek olan ek avantajlardır
(fringe benefits). Bu destekler, işverenin
çalışanına yaptığı harcamalardan çok,
işverenin çalışan adına yaptığı
harcamalardır. İşverenin çalışanına yaptığı
harcamalar, temel ücretler, mesai ve
ikramiyeler, tatil ikramiyeleri, hastalık
dönemi ödemeleri, destekleyici işsizlik
ödemeleri gibi nakit ödemelerdir. Bu
ödemelerin çalışan açısından temel bir
önemi vardır. Eğer iş yaşamı kalitesi
beklentileri için bir piramit oluşturulsaydı,
bu ödemeler piramidin en alt kademeleri
olacaktır. İşverenin çalışan adına yaptığı
ödemeler ise daha üst kademeleri
oluşturmaktadır. Bu ödemeler ile işverenin
çalışanına yaptığı ödemeler arasındaki
çizgi oldukça incedir. İşverenin çalışan
adına yaptığı ödemelere örnek olarak
barınma destek ödemeleri (kira yardımı),
refah fonları, tıbbi yardım ödemeleri ya da
iş yerinde tıbbi hizmet ve eğitim
harcamaları gösterilebilir.7
Bu çeşit ödemeler, çalışan adına temel
beklentilerin ötesinde olduğundan
çalışanların örgüte yönelik algılarında
önemli etkiye sahiptir. Bu gibi ödemelerin
yanı sıra, çalışma alanlarına yönelik
yapılan harcamalar, tezgâh veya ofis
ortamında müzik yayını, kantin hizmetleri,
çocuk bakım tesisleri vs. gibi daha ileri
düzey harcamalar ile birlikte çalışanların
örgüte bağlılıkları da artmaktadır.
5
Işıl Pekdemir, Oya Özçelik ve diğerleri, “Personel Güçlendirme, İş Tatmini ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkileri Belirlemeye Yönelik Bir Çalışma”, Verimlilik Dergisi
(2006/4), MPM Yayınları, Ankara, 2006 , s. 15
6
E.H.Phelps Brown, THE ECONOMICS OF LABOR, Yale University Press, New Haven ve Londra, 1963, s.62-69
7
C.G. Willams, LABOR ECONOMICS, John Wiley & Sons Inc., New York, 1970, s. 173-174
19
ARALIK 2014
MAKALE
İŞ YAŞAMI KALİTESİ VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ - I
Firmaların çalışanlarına yönelik
destekleme harcamalarının iki taraf
açısından da pek çok faydası
bulunmaktadır. Öncelikle bu çeşit
harcamalar, işçiler açısından bir güven
hissi doğurmaktadır. Bu harcamalar,
çalışanın gelirini doğrudan artırmak yerine
daha çok çalışamadığı durumlar için,
sağlık destekleri gibi, geçerli olduğundan
çalışanlar açısından bir güven duygusu
yaratmaktadır. İkincisi, bu gibi
harcamaların tek tek çalışanlar tarafından
yapılmasının maliyeti, toplu olarak işveren
tarafından yapılmasının maliyetinin çok
üstündedir. Bu hem makro anlamda, hem
çalışan açısından olumsuz bir durum ve
8
9
20
israf anlamına gelmektedir. İşveren
açısından ise örgütsel bağlılık ve verimlilik
perspektiflerinden bir avantaj ortaya
çıkarmaktadır. Üçüncü olarak, bu gibi
harcamalar genellikle pek çok ülkede
vergi muafiyeti sağladığından, işveren
açısından ciddi bir başka kazanım ortaya
çıkarmaktadır. Politik açıdan da, yaygın
çalışan destekleri, çalışanların siyasi
baskılarını azaltacağından oldukça
olumludur.8 Bu çeşit destekleme
harcamaları yapan firmalar ve işverenler
bu harcamaların dışsal etkilerinden de
oldukça önemli faydalar elde
edebilmektedirler. Örneğin bu çeşit
harcamaları yapan firmalar, yapmayan
firmalara göre kalifiye elemanlar
tarafından daha fazla tercih edilmekte ve
daha kalifiye çalışanlar ile birlikte
firmaların kârlılıkları artmaktadır.
Firmaların çalışanlarıyla olan
etkileşimlerinin yanı sıra müşterileriyle
olan ilişkileri de önemlidir. Firmaların
müşteri tatmini hedefleri, çalışanlarının
örgüt içindeki tatminleriyle doğrudan
ilişkilidir. Tatmin olmuş müşterilerin de
çalışanların tatmin düzeylerini doğrudan
etkilediği bir gerçektir. İçeride çalışan
tatmini ve dışarıda müşteri tatmini
firmaların rekabet gücünü doğrudan
etkilemektedir.9
Williams, a.g.e. s.174-180
Suzan Çoban, “Yıldırma Sorunun Çözümüne Yönelik Bir Yaklaşım: İçsel Pazarlama”, Verimlilik Dergisi (2007/2), MPM Yayınları, Ankara 2007, s.43-44
ARALIK 2014
İş yaşamı kalitesi, çalışan açısından iş
tatmininin en önemli gerekliliğidir. Ancak
organizasyonel olarak ele alındığında iş
tatminini etkileyen değişkenlerin bir kısmı
çalışanların kendi inisiyatifindedir. İş
tatmini ve örgütsel bağlılık için gerekli
şartlar şu şekilde sıralanabilir12:
1. İşin kendisi,
2. İş koşulları ve güvenliği,
3. Terfi ve yükselme,
4. İş arkadaşları,
5. Örgütsel yapı,
6. Liderlik tarzı,
7. Ücret.
Bu sayılan değişkenlerden yapılan iş,
çalışanın kendi iradesiyle seçtiği iş
olduğundan örgütsel iradenin dışındadır.
Ayrıca yıldırma vs. gibi çalışma sosyolojisi
açısından sakıncalı eylemlerin olmadığı
örgüt yapılarında iş arkadaşları da
çalışanın iradesiyle seçilir. Bunların
dışında kalan tüm etkenler, çalışanın iş
tatmini ve örgütsel bağlılık açısından
örgütün alacağı önlemlerdir.
Firmalar açısından içerideki tatminin
dışarıdaki tatminle birlikte hayata
geçirilmesi, yani çalışan tatmini ve müşteri
tatmininin birlikte gerçekleşmesi, bir
sinerji durumu yaratmaktadır. Çalışan ve
müşteri tatmininin düşük olduğu
durumlarda, iç pazardaki düşük moral ve
yüksek çalışan devir oranı gibi nedenlerle
firma dış pazardaki rekabetçi saldırılara
karşı zayıf kalabilmektedir.10
İşletmenin etkinliğinde son derece kilit bir
öneme sahip olan çalışan tatmini,
çalışanın iş yaşamı kalitesi, pek çok
değişik faktörden etkilenmektedir. Bu
faktörler arasında iş yerinin tasarımı, işin
10
11
12
tasarımı, çalışan seçimi ve geliştirilmesi,
çalışanın ödüllendirilmesi ve tanınması
bulunmaktadır. Bu alanlarda işletmelerin
çalışanlarına verdiği olumlu yaklaşımlar iç
hizmet kalitesini ve çalışan tatminini
artırmaktadır. Bunun sonucunda
çalışanların verimliliği artmakta ve
çalışanın örgütsel bağlılığı yükselmektedir.
Bunların sonucunda dışarıya verilen
hizmetin kalitesi ve değeri artmaktadır.
Dış müşteriye verilen hizmet kalitesi ve
değerinin artması sonucu müşteri tatmini
ve müşteri sadakati elde edilmektedir.
Örgütün bu sürecin sonucunda elde ettiği
sonuç, müşteri sadakati, gelir artışı ve
kârlılık olacaktır.11
N.F. Pierchy, “Barriers to Implementing Relationship Marketing”, Journal of Strategic Marketing, Vol:6, 1998’den aktaran Çoban a.g.e. s.44
J.L.Heskett ve diğerleri, “Putting the Service-Profit Chain to Work”, Harvard Business Review, 1994, s. 166’dan aktaran Çoban, a.g.e. s.45
Pekdemir, Özçelik ve diğerleri, a.g.e. s. 16-22
21
ARALIK 2014
MAKALE
VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME - V
BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - III: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER
Ahmet Emre ÇOBAN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Bu yazıda, ülkelerdeki temel eğitimin
genel nitelik düzeyine yönelik
karşılaştırmalara olanak tanıyan PISA
testleri sonuçları ele alınacak ve beşeri
sermayenin gelişimine yönelik diğer
önerilerle, konuya dair tartışma
sonlandırılacaktır.
Temel Eğitime Yönelik Göstergeler
(PISA Testi Sonuçları)
Verimlilik Alanında Politika Geliştirme
genel başlığı kapsamında, “Beşeri
Sermayenin Gelişimi - II: Türkiye Üzerine
Analizler” alt başlığı taşıyan son yazıda,
Türkiye’nin demografik özelliklerine, iş
gücü yapısına ve eğitim sistemine ilişkin
genel düzeyde veri ve analizler
sunulmuştu (Anahtar, Eylül 2014). Söz
konusu yazıda, genç nüfus yapısının
sağladığı fırsatlara, iş gücüne katılım
oranlarının düşüklüğüne ve
yükseköğrenim gören nüfusun artış
oranlarındaki sınırlılığa özel olarak
değinilmiş, bunun yanında, eğitim katılım
düzeyine ilişkin nicel göstergeler
aktarılmıştı.1
1
OECD tarafından yürütülen Öğrenci
Değerlendirme Programı (PISA) testleri,
farklı ülkelerden çalışmaya dâhil edilen 15
yaşında öğrencilerin matematik, fen ve
okuma yetkinlik düzeylerini ortaya
koymakta ve karşılaştırmaktadır. 2003’ten
bu yana üçer yıllık aralıklarla artan sayıda
ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen test
çalışmasına Türkiye 2003’te 4855, 2006’da
Tablo 1. 2012 PISA Sonuçları
Kaynak: OECD, 2014; Milli Eğitim Bakanlığı, 2014.
Eylül 2014’te yayımlanmış olan yazıda sıklıkla göndermede bulunulan 2012 tarihli Education at a Glance (OECD) yayını güncellenmiş, Ekim 2014’te Education at a Glance 2014
başlığıyla yayımlanmıştır. Yayına http://www.oecd.org/edu/Education-at-a-Glance-2014.pdf adresinden ulaşılabilir.
22
ARALIK 2014
Şekil 1. OECD - PISA Matematik Puanları
4942, 2009’da 4996, 2012’de 4848
öğrenciyle dâhil olmuştur (OECD, 2014).
2013 yılı sonunda yayımlanmış olan 2012
testi sonuçları, Türkiye’nin 2003’ten
bugüne, belirli bir ilerleme gösterdiğini
ortaya koymaktadır. Ancak 1 (en düşük) ilâ
6 (en yüksek) arasında puanlanan test
sonuçları çerçevesinde Türkiye, halen üç
puan türünde de 2. düzeyde
bulunmaktadır.
Şekil 2. OECD - PISA Fen Puanları
Şekil 3. OECD - PISA Okuma Puanları
Şekillerdeki sonuçlardan da görülebileceği
gibi Türkiye, her üç alanda da gelişmiş
Batı Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika
ülkelerinden aşağı seviyelerde
kalmaktadır. Yine söz konusu sonuçların
2003’ten bu yana gösterdikleri eğilim
incelendiğinde ise, dünya ölçeğinde Doğu
Asya ülkelerinin performanslarının Kuzey
Avrupa ülkelerine kıyasla belirli bir artış
gösterdiği izlenebilmektedir.
2012 sonuçlarında kısmen geriye gitmiş
olsa da, 2009 yılı sonuçlarına göre, fen
puan türünde ilk, diğer iki puan türünde
ikinci sırada yer alan Finlandiya özelinde
bir değerlendirme, bu ülkenin eğitim
alanında sağladığı başarının ardındaki
faktörleri dört başlık altında toplamıştır
(Eraslan, 2009):
• Öğretmen yetiştirme programı,
• Geleneksel okul yaşamı,
• Kültürel olarak öğretmenlik mesleğine
bakış,
• Hizmet içi öğretmen eğitimi.
Bu unsurların yanı sıra, Education at a
Glance (OECD) çalışmasının çıktıları ile
PISA sonuçlarında başarılı olan ülkeler bir
arada değerlendirildiğinde, bu ülkelerdeki
derslik başına öğrenci sayılarının
düşüklüğü, öğrenci başına
eğitici / öğretmen sayılarının yüksekliği
23
ARALIK 2014
MAKALE
Şekil 4. PISA (2009) Puan Ortalamaları ile ICI Skorları İlişkisi
gibi çok sayıda faktörün, öğrencilerin
başarıları üzerindeki etkileri
izlenebilmektedir.
López-Claros ve Mata’nın hazırlamış
olduğu “Yenilik Kapasitesi Endeksi”
(Innovation Capacity Index, ICI) verileri,
ülkelerin yenilik (inovasyon)
kapasitelerinin karşılaştırılmasına yönelik
en kapsamlı çalışmalardan biridir (LópezClaros ve Mata, 2011). 60’ı aşkın faktör
üzerinden yapılan karşılaştırmalar
sonrasında, ülkeler için birer ICI puanı
atanan çalışmanın bulguları PISA
sonuçlarıyla bir arada ele alındığında,
yenilik kapasiteleri ile 15 yaş grubun
eğitim başarıları arasında anlamlı bir ilişki
olduğu gözlenmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Ülke ölçeğinde verimlilik artışlarının
sürekli kılınması ve yeniliğe (inovasyon),
yüksek teknolojiye dayalı üretim
kapasitesinin güçlendirilmesi açısından iş
gücü arzının genel niteliğinin
24
yükseltilmesi büyük önem taşımaktadır.
Orta gelir tuzağı tehdidini göğüsleyerek
dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında
yer almayı hedefleyen Türkiye’nin, üretim
sahasında öngörülen yapısal dönüşümün
bir benzerini eğitim alanında sağlamaya
odaklanmadığı durumda beklediği oranda
bir sıçrama gösterme olanağı sınırlı
görünmektedir.
İş gücünün arzı söz konusu olduğunda
yüksek işsizlik ve düşük iş gücüne katılım
oranları karşımıza çıkarken bunun yanında
imalat sanayinde yer alan işletmeler de,
yeterli nitelikte eleman bulamadıkları
hususunu sıklıkla dile getirmektedir.
Paralel bir biçimde, Türkiye’nin sahip
olduğu genç nüfus, rekabetçilik açısından
kayda değer bir avantaj gibi görünmekle
birlikte, bu nüfusun nitelik düzeyinin
rekabete konu olan diğer ülkelere kıyasla
düşüklüğü, söz konusu avantajı da büyük
ölçüde ortadan kaldırmaktadır.
İş gücüne katılım oranlarının
düşüklüğünün ardında temel nedenlerden
biri olarak kadınların iş gücüne katılım
oranlarındaki düşüklük, kendini
göstermektedir. Halen Türkiye’de
kadınların eğitim hayatında geçirdiği
toplam süre, erkeklere kıyasla çok daha
alt değerlerdedir. Dolayısıyla iş gücüne
katılım oranlarını ve iş gücünün genel
niteliğini yükseltme yönünde çalışmaların
odak noktalarından birini, kadınların
eğitim sistemi içine dâhil olma düzeyini
artıracak tedbirlerin oluşturması
gerekmektedir.
Burada verilerle yeterince desteklenmiş
olmamakla birlikte, mesleki eğitim
sisteminin karşı karşıya olduğu sorunlar,
özellikle imalat sanayine nitelikli ara
eleman problemi şeklinde doğrudan
yansımaktadır. Teknik liselere karşı
toplumdaki olumsuz önyargı, nitelikli
öğrencileri bu okullardan uzaklaştırmakta,
bu durum da imalat sanayi içindeki
firmaların meslek lisesi mezunlarına olan
talebini düşürmektedir. Son on yılda, bu
alanda önemli adımlar atılmış olmasına
karşın, söz konusu arz talep kısırdöngüsü,
mesleki ve teknik liseleri Türkiye’deki iş
gücünün genel niteliği açısından halen
başlıca sorunlardan biri olarak
konumlandırmaktadır.
Ara eleman yönünden yetersizlikleri
yanında işletmelerin önemli bir bölümü
de, yeterli nitelikte mühendis istihdam
edememekten yana sorunlar
yaşamaktadır. Halen çok sayıda üniversite,
çeşitli mühendislik branşlarında mezun
veriyor olsa da, üniversiteler arası eğitim
kalitesinde gözlenen büyük farklılıklar,
mühendislik alt branşları içinde son
derece heterojen bir yapının oluşmasına
yol açmıştır. Bu heterojenliğin de bir
sonucu olarak Türkiye’deki çalışan nüfus
içinde mühendislerin oranı henüz % 1’lerin
altında seyretmektedir. Örneğin bu oran
ARALIK 2014
Almanya’da % 3,12’dir. (VDI, 2010) İmalat
sanayinin mühendis istihdamında
problemler yaşamasında, özellikle belli
başlı üniversitelerden mezun
mühendislerin, başta finans olmak üzere
hizmet ve kamu sektörlerini tercih
etmeleri de önemli rol oynamaktadır.
Türkiye özelinde benzer bir eğilim, yani
imalat sanayinden ziyade hizmet
sektöründe ya da kamu sektöründe
çalışmanın tercih ediliyor olması, her
düzeyde çalışan açısından hissedilebilir bir
durumdur. Bu durumun doğrudan bir
etkisiyle imalat sanayi, vasıfsız elemanları
da kendilerine çekmekten yana sorunlarla
karşı karşıyadır. Ek tedbirler alınmadığı
takdirde ise, imalat sanayinin Türkiye’nin
sektörel kompozisyonu içinde girmiş
olduğu düşüş eğiliminin sürmesi, ihtimal
dâhilindedir.
Ar-Ge ve yenilik alanındaki faaliyetlerin
önemli bir bölümü fizik, kimya, biyoloji gibi
temel bilim disiplinlerinde yetişmiş,
nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadır.
Ancak Türkiye’deki eğitim sistemi ve
istihdam yapısının bir ürünü olarak
özellikle son 30 yıllık dönemde, temel
bilim alanlarının öğrenciler tarafından
talep edilebilirlik düzeyinde önemli
düşüşler olmuştur. Araştırma ve
laboratuvar olanaklarındaki kısıtlılıklarla
da birleştiğinde bu durum, hâlihazırda
Türkiye’nin teknolojik bir sıçrama
yapmasının önünde büyük engel
oluşturmaktadır.
PISA testlerinden alınan sonuçlar,
Türkiye’deki insan kaynağının genel
niteliğine ve orta vadede ulaşacağı düzeye
ilişkin olarak ortaya karamsar bir tablo
koymaktadır. Açıkçası buradaki veriler
daha dikkatli bir şekilde ele alındığında
görülmektedir ki, Türkiye’deki nüfusun
önemli bir bölümünün nitelik olarak
gelişimi, henüz 15 yaşındayken büyük
ölçüde sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
eğitim sisteminde bir dönüşümü öngören
çalışmaların odağında, üniversite sayısının
artırılması ya da sınav sistemlerinin
yeniden tasarlanması kadar, okul
öncesinden başlayacak şekilde eğitim
yapısında kökten değişimlere ortam
sağlanması kaygısı yer almak
durumundadır.
Bütün bunlara ek olarak insan
kaynaklarının yetkinlik düzeyini artıracak
tedbirlerin, yalnızca çalışma hayatı öncesi
tedbirlerle sınırlandırılması da sağlıklı
olmayacaktır. Çok taraflı bir biçimde,
mevcut çalışan profilini geliştirmeye
yönelik stratejiler geliştirilmesi ve
uygulanması, bu alanda kayda değer
katkılar sağlayabilecektir.
Kaynakça
• Eraslan, A. (2009). “Finlandiya’nın
PISA’daki başarısının nedenleri: Türkiye
için alınacak dersler.” Necatibey Eğitim
Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik
Eğitimi Dergisi, 3 (2), 238-248.
• Lopez-Claros, A. & Mata, Y. M. (2011).
The Innovation for Development Report
2010–2011. http://www.innovation
fordevelopment report.org/papers.html
• Milli Eğitim Bakanlığı. (2014). PISA
Türkiye: Resmi Web Sayfası.
http://pisa.meb.gov.tr/
• OECD. (2014). PISA 2012 Results. OECD
Publishing.
• VDI. (2010). European Engineering
Report. http://www.vdi.de/uploads/media/
2010-04_IW_European_Engineering_
Report_02.pdf
25
ARALIK 2014
MAKALE
ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE
FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ
Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü)
Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB)
sayısının artması ve mevcut OSB’lerin
genişleme trendinde olması hem merkezi
yönetim hem de OSB’ler açısından
yönetim ve denetim araçları gereksinimini,
finansal kurumların ve Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı’nın kredilendirmede
daha sağlam verilere olan ihtiyacını
artırmıştır. Bu durum finansal tabloların
geniş ölçüde kullanılmasına yol açmış ve
finansal analizin önemini daha da anlamlı
hale getirmiştir. Günümüzde de modern iş
hayatında finansal tablolar yaygın bir
şekilde kullanılmakta, sayısı gittikçe artan
kişi ve gruplar finansal tabloların analizi
ve yorumu ile yakından ilgilenme
gereksinimi duymaktadır.
Oran Analizi Tekniği
Sürdürülebilir bir iş ve misyon, etkili
planlama ve finansal yönetimi gerekli
kılar. Oran analizi, finansal sonuçları
anlamaya katkıda bulunan ve örgütsel
performans için anahtar göstergeler
sunan faydalı bir yönetim aracıdır.
Yöneticiler uygulamaya koydukları
stratejilerin güçlü ve zayıf yanlarını
görmek için oran analizini kullanır.
Fonlayıcılar ise oran analizini yönetimin
etkililiğini ölçerek yönetim hakkında bir
yargıya ulaşmak için kullanabilir
(Poznanski et all, 2013).
İncelenen işletmenin cari dönem
oranlarının yorumlanmasında,
değerlendirilmesinde aşağıdaki ölçülerden
yararlanılabilir (Akgüç, 2013):
• Anlamlı olduğu kabul edilen genel
26
ölçülerle, deneyim sonucu bulunmuş ve
yeterli olarak kabul edilmiş oranlarla
karşılaştırma,
• Birbiriyle ilgili çeşitli oranların birlikte
değerlendirilmesi,
• İşletmenin geçmiş yıllar oranlarıyla
karşılaştırma,
• Aynı endüstri kolunda benzer
işletmelerin oranlarıyla veya endüstri
kolundaki tipik (standart) oranlarla
karşılaştırma.
Oranlar çeşitli kriterlere göre, farklı
ayrımlara tabi tutulabilir. İşletme faaliyet
sonuçları ile finansal durumunu
değerlemedeki kullanılış amaçları
bakımından yaygın olarak kullanılan
oranlar şöyle sınıflandırılabilmektedir:
1) Likidite Oranları
2) Finansal Yapı Oranları
3) Verimlilik Oranları
4) Kârlılık Oranları
1-Likidite Oranları
Likidite oranları, işletmenin kısa vadeli
borç ödeme gücünü ölçmek, başka bir
deyişle likidite riskini değerlendirmek, net
işletme sermayesinin yeterli olup
olmadığını saptamak için kullanılmaktadır
(Akgüç, 2013).
a) Cari Oran
Williams et all (2005)’a göre cari oran,
işletmenin kısa vadeli borç ödeme gücünü
ölçümlemektedir (Ataman ve Altuk Özden,
Ekim 2009).
Bir firmanın mali gücünü gösteren bir
endeks olarak cari orandan yaygın bir
şekilde yararlanılmaktadır.
Cari oran hesaplanmasında amaç,
işletmenin kısa süreleri borçlarını ödeme
gücünü ölçmek ve net işletme
sermayesinin yeterli olup olmadığını
ortaya koymaktır.
Kredi veren kurum ve kuruluşların
karşılaştığı en önemli tehlike kredi
kullananların yükümlülüklerini yerine
getirememesi nedeniyle likiditesizlik
yaşama riskidir. Cari oran dönen
varlıklarıyla kısa vadeli yabancı kaynakları
karşılaştırarak bu riski ortaya koyar
(Fridson and Alvarez, 2002).
Cari oranın ideal oranı kural olarak 2
olmakla birlikte, gelişmekte olan
ülkelerde bankaların daha çok kısa vadeli
kredi verme trendlerinden dolayı bu oranın
1,5 olması yeterli görülmektedir.
b) Likidite (Asit-test) Oranı
Likidite (asit-test) oranı, cari oranı
tamamlayan, onu daha anlaşılabilir kılan
bir ölçüdür. Bu oran, paraya çevrilmesi
oldukça zaman alabilecek olan stoklar ve
akreditifler dâhil sipariş avansları, para
olarak tahsil edilmeyecek alacaklar, diğer
dönen varlıklar, oranın payında yer
almadığından, cari orana kıyasla daha
duyarlı bir ölçüdür (Akgüç, 2013).
Asit-test oranı sonucunun 1 çıkması
yeterli kabul edilmektedir. Böyle bir sonuç
işletmenin kısa vadeli yabancı
ARALIK 2014
kaynaklarının tamamının para ve hızla
paraya çevrilebilir değerlerle
ödenebileceğini göstermektedir (Anadolu
Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013).
c) Disponibilite (Nakit) Oranı
Likidite oranı hesaplanırken, oranın payına
stoklar, akreditifler, satıcılara verilen
avanslar, gelir tahakkukları, gelecek
aylara ait giderler ve diğer dönen varlıklar
dâhil edilmediği halde nakit oranında
alacaklar da payda yer almamaktadır. Bu
nedenle nakit oranı, likidite oranına
kıyasla daha duyarlı ve keskin bir ölçü
olarak kabul edilmektedir. Gerçekten bu
oran, işletmenin satışlarının durması ve
alacaklarını tahsil edememesi halinde,
kısa vadeli borçlarını ödeme gücünü
göstermektedir. Nakit oranın 1:1 olması,
işletmenin kısa vadeli borçlarının
tamamını, para ve para benzerleri ile
karşılayabildiğini ifade eder. Bu kadar
yüksek likidite işletmeler için gerekli
olmadığı gibi alternatif maliyeti (yoksun
kalınan gelirler) de çok yüksek olabilir.
Ancak gelişmiş ülkelerde bu oranın
% 20’nin altına düşmemesi gerektiği genel
bir kural olarak ileri sürülmektedir.
Ülkemizde bu oran, sınai işletmelerde kısa
süreli borçların yüksekliği nedeniyle
genellikle % 20’nin altına düşmektedir
(Akgüç, 2013).
2-Finansal Yapı Oranları
Finansal yapı oranları, işletmenin finansal
yapısını ve uzun süreli borç ödeme gücünü
göstermektedir.
Mali yapıyla ilgili oranlar işletmenin
faaliyetlerini zararla kapatması,
varlıklarının değerinin düşmesi ve
beklediği nakit hareketlerinin
gerçekleşmemesi durumunda işletmenin
yabancı kaynaklarını zamanında ödeyip
ödeyemeyeceği konusunda önemli bilgiler
sağlar (Çabuk ve Lazol, 2013).
27
ARALIK 2014
MAKALE
ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ
a) Finansal Kaldıraç Oranı
Finansal kaldıraç oranı olarak da bilinen
bu oran, toplam kaynakların ne kadarının
yabancı kaynaklardan finanse edildiğini
gösterir.
Firmanın toplam kaynaklarının dağılımı
hakkında bilgi verir. Firma için bir risk
göstergesidir. Oranın yüksek çıkması,
kredi verenlere, firmanın borçlarını
ödeyememe nedeniyle mali yönden zor
duruma düşme olasılığının yüksek
olduğunu gösterir. Bu yüzden borç
verenler oranın düşük olmasını ister.
Çünkü firmanın öz kaynakları yeterli ise
olağanüstü durumlarda paralarını tahsil
edebilir (Gürkan, 2005).
Bu oranın yüksek olması, işletmenin riskli
bir biçimde finanse edildiğini, kredi
sağlayan finansman kurum ve kuruluşları
yönünden işletmenin borçlarını
ödeyememe durumunun söz konusu
olması nedeniyle kredi riskinin arttığını
göstermektedir.
b) Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların
Kaynak Toplamına Oranı
Bu oran, işletme varlıklarının ne kadarlık
kısmının kısa vadeli borçlarla finanse
edildiğini gösterir.
Pasif içinde kısa vadeli yabancı
kaynakların ağırlığını gösteren bir orandır.
Bir işletmenin çok fazla kısa vadeli borcu
olması geri ödeme riskini artırır. Bu oranın
1/3 seviyesini pek aşmaması uygun olur.
Bu risk kısa vadeli yabancı kaynakların
uzun vadeli varlık finansmanında
kullanılmasıyla daha da artar (Çabuk ve
Lazol 2013).
c) Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların
Kaynak Toplamına Oranı
Bu oran, işletme iktisadi varlıklarının ne
28
kadarlık bir kısmının uzun vadeli borçlarla
finanse edildiğini gösterir.
Bu oranın yüksekliği, işletmenin kullandığı
kaynaklar arasında uzun süreli borçların
göreli öneminin fazlalığını ortaya koyar.
Uzun süreli yabancı kaynaklarla
varlıklarını finanse eden işletmeler,
özellikle durgunluk dönemlerinde borç
taksitlerini ödemede büyük güçlüklerle
karşılaşabilir. Eğer bir işletmenin uzun
süreli borç yükü ağırsa, söz konusu
işletmeye uzun vadeli kredi verenler için
emniyet payı az demektir (Akgüç, 2013).
ç) Öz Kaynakların Kaynak
Toplamına Oranı
Öz kaynak oranı, işletme varlık ya da
kaynaklarının yüzde kaçının işletme
ortaklar ve sahibince finanse edildiğini
gösterir.
Özer (2012)’e göre, orta ve uzun vadeli
kredi analizlerinde işletmenin kredi
limitini tespit etmek amacıyla
kullanılmaktadır. Oranın % 50 civarında
olması normal kabul edilmektedir. Oranın
yüksek olması işletmenin uzun vadeli
yabancı kaynakları ile bunların faizlerini
ödemede güçlükle karşılaşma ihtimalinin
zayıf olduğunu göstermektedir. Oranın
% 50’nin altına düşmesi, işletmenin
yükümlülüklerini karşılamada güçlükle
karşılaşma riskini ortaya çıkarmaktadır
(Palamutçu, 2013).
Orta ve uzun vadeli kredi analizlerinde,
işletmenin kredi değerini tespit amacıyla
yaygın olarak kullanılır. Oranın yüksek
olması işletmenin uzun vadeli borçları ile
bunların faizlerini ödemede güçlükle
karşılaşma ihtimalinin zayıf olduğunu
gösterir (Yağız, 2012).
d) Yabancı Kaynakların Öz Kaynaklara
Oranı
Yabancı kaynakların öz kaynaklara oranı,
işletmenin öz kaynakları ile toplam
borçları arasındaki ilişkiyi yansıtır. Bu
oran, toplam yabancı kaynakların öz
kaynaklara oranlanması ile hesaplanır.
Oranın 1 ve 1’den küçük olması öz kaynak
borç dengesi açısından önemlidir. Oranın
1’den büyük olması, işletmeye ağır bir faiz
yükü getirmekte ve güvence azlığına
neden olmaktadır. Kredi verenler
açısından bu durum, işletmeden ek
teminatlar istemesine ve kredinin
maliyetinin artmasına sebep olmaktadır.
e) Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların
Yabancı Kaynaklara Oranı
Bu oran, işletmenin yabancı kaynaklarının
ne kadarlık kısmının kısa süreli borçlardan
oluştuğunu gösterir.
ARALIK 2014
Söz konusu oran, uzun vadeli finansman
sağlamadaki zorluklar nedeniyle,
ülkemizde genellikle % 70’in üzerinde
seyretmektedir.
f) Maddi Duran Varlıkların
Öz Kaynaklara Oranı
Oran fiziki yapıya sahip iktisadi kıymetlerin
ne ölçüde öz kaynak ile finanse edildiğini
gösterir. Oranın 1’den küçük olması
istenir. Bunun anlamı duran varlıkların
tamamının öz kaynak ile finanse
edilmesidir (Anadolu Üniversitesi Yayın
No: 2996, Ocak 2013).
Oranın 1’den büyük olması, maddi duran
varlıkların finansmanında yabancı
kaynakların kullanıldığını, sermayenin
yetersiz olduğunu ve ek sermaye
finansmanına gerek duyulduğunu gösterir.
3-Verimlilik Oranları
Faaliyet oranları veya verimlik oranları,
işletmenin sahip olduğu ve faaliyetlerini
gerçekleştirmede kullandığı iktisadi
kıymetlerin ne ölçüde etkin kullanıldığını
tespit etmede kullanılır. Bu oranlar
satışlar ile çeşitli aktif kalemler arasında
uygun bir denge ve ilişki bulunduğunu
varsayar (Çabuk ve Lazol, 2013).
a) Ticari Alacak Devir Hızı
Alacak devir hızının yüksek olması,
firmanın alacaklarını tahsil kabiliyeti
konusunda iyi bir gösterge olduğu gibi,
firmanın etkin bir tahsilat politikasının da
sonucu olabilir. Alacak devir hızındaki
artış, firmanın aynı düzeydeki bir iş hacmi
için daha az finansmana gereksinme
duyduğunu, göreli olarak daha az işletme
sermayesini alacaklara bağladığını
gösterdiğinden, devir hızındaki artış
genellikle firma lehine olumlu bir gelişme
olarak yorumlanır (Akgüç, 2011).
b) Ticari Borç Devir Hızı
Firmalarda borç devir hızının yavaşlaması,
finansman olanağı yaratır. Bu nedenle
finansman gereksinimi azaltması
yönünden, borç devir hızının yavaşlaması
olumludur. Firma, piyasa koşullarından
yararlanarak bu süreyi uzatabilir. Borç
ödeme süresinin uzaması, firmanın ödeme
güçlüğü içinde bulunmasından, vadesi
gelen borçların yenilenmesinden de
kaynaklanabilir (Akgüç, 2013).
c) Hazır Değerlerin Devir Hızı
Oranın yüksek çıkması firmanın net satış
hasılatı ile hazır değerlerini rahatça
karşılayabildiğini göstermektedir.
ç) Net Çalışma Sermayesi Devir Hızı
Oranın yüksek çıkması net işletme
sermayesinin etkin kullanıldığını, düşük
olması ise net işletme sermayesinin etkin
kullanılmadığını gösterir. Bu oran net
29
ARALIK 2014
MAKALE
ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ
işletme sermayesi ile ne kadar satış
yapılabilmiş sorusuna cevap verir
(Savcı, 2013).
d) Dönen Varlık Devir Hızı
Dönen varlıkların devir hızı, dönen
varlıkların kaç katı kadar satış hasılatı
sağlandığını göstermektedir. Devir hızının
yüksek olması verimliliğin veya dönen
varlıkların yetersizliğinin bir göstergesidir.
Aksi bir durumda işletmenin dönen
varlıklarını verimli kullanmadığı veya
gereğinden fazla dönen varlığa sahip
olduğu düşünülebilir. Bu durum da
işletmenin kârlılığını olumsuz
etkileyecektir (Anadolu Üniversitesi Yayın
No: 3013, 2013).
e) Duran Varlık Devir Hızı
Duran varlık devir hızı duran varlıklara
yapılan yatırımın seviyesini belirlemeye
yardımcı olur. Oranın düşme eğilimi
göstermesi kapasite kullanım oranının
düştüğünü, duran varlıkların verimli
kullanılamadığını gösterirken, oranın artış
eğilimi içine girmesi kapasite kullanım
oranının arttığını ve işletmenin duran
varlıklarını verimli kullandığını gösterir.
Genel olarak sanayi işletmelerinde oranın
2 olması yeterli görülmektedir (Anadolu
Üniversitesi Yayın No: 2996, Ocak 2013).
30
varlık devir hızı genellikle yavaştır. Buna
karşılık varlık toplamı içerisinde duran
varlıkların göreli olarak önemsiz olduğu
endüstri kollarında varlık devir hızının
daha yüksek olması beklenir
(Akgüç, 2011).
yorumlanır. Oran konusunda bir standart
önermek mümkün değildir. Oranın geçmiş
yılların oranları ile rakip işletmelerin
oranları ve sektör ortalamaları ile
karşılaştırılması gerekir (Çabuk ve Lazol,
2013).
g) Öz Sermaye Devir Hızı
Bu oran, öz kaynakların ne ölçüde verimli
kullanıldığının tespit edilmesinde
kullanılır. Oranın çok yüksek olması
işletmenin faaliyetlerini büyük ölçüde
borçlanmak suretiyle finanse ettiğini
gösterir. Oranın düşük olması ise
işletmenin öz kaynaklarını etkin olarak
kullanamadığını ve işletmenin faaliyet
seviyesinin gerektiğinden daha fazla öz
kaynağa sahip olduğunu gösterir (Çabuk
ve Lazol, 2013).
b) İş Hacmi Rantabilitesi
Bu oran, bir firmanın esas faaliyetinin ne
ölçüde kârlı olduğunu ortaya koyar. Bu
nedenle anılan oranın yüksek olması ve
yükselme eğilimi göstermesi işletmeden
yana yorumlanacak bir gelişmedir. Kamu
hizmet işletmelerinin uyguladıkları fiyatlar
nispeten daha az esnek olduğundan bu tür
işletmelerde, özellikle enflasyon
dönemlerinde, anılan oranın düşme
eğilimi göstermesi olağandır (Akgüç,
2013).
4-Kârlılık Oranları
Kârlılık oranları işletmenin faaliyet
sonucunda ortaya çıkan kârın yeterli olup
olmadığını belirleyen oranlardır. Bu
oranlar özellikle işletme yönetiminin
etkinliğini ölçer. Bu oranlar yöneticilerin
yanı sıra işletme sahipleri, işletmeye kredi
verenler, işletmeye yatırım yapmak
isteyenler, çalışanlar ve devlet açısından
önemlidir (Savcı, 2013).
f) Aktiflerin Devir Hızı
İşletmenin kaynaklarını verimli kullanıp
kullanmadığını gösteren ve kredi
analizlerinde göz önüne alınması gereken
önemli bir orandır.
Kârlılık oranları değerlendirilirken aynı
sektör içindeki diğer işletmelerin kârlılık
oranları, işletme bütçelerinde hedeflenen
kârlılık oranları ve ekonominin genel
durumu da değerlendirme yapılırken göz
önünde bulundurulmalıdır (Erokyar, 2008).
c) Olağan Kâr Oranı
Firmanın olağan kârı, faaliyet kârına, diğer
faaliyetlerden olağan gelir ve kârların
eklenmesi buna karşı diğer faaliyetlerden
olağan gider ve zararlarla finansman
giderlerinin indirilmesi yoluyla
hesaplanmaktadır. Bu nedenle özellikle
menkul kıymet portföyü, mali duran
varlıkları, vadeli ticari alacakları ve/veya
vadeli ticari borçları, yabancı para
varlıkları, finansman giderleri büyük
boyutlara ulaşan firmalarda faaliyet kârı
ile olağan kâr arasında önemli farklar
oluşmaktadır. Dönem kârının, sürekli ve
güvenilir olması için, esas itibarıyla
faaliyet kârından oluşması istenir
(Akgüç, 2013).
Varlık devir hızı, büyük ölçüde firmanın
varlık yapısı içinde duran varlıkların göreli
önemini yansıtır. Bir endüstride veya
firmada, maddi duran varlıklar, varlık
toplamı içerisinde büyük yer tutuyorsa, söz
konusu endüstri kolunda veya firmada
a)Brüt Satış Kârı Oranı
Oran işletmenin satış kârlılığını gösterir.
Oranın yükselme eğilimi içinde olması
toplam satışlar içinde satılan malın
maliyetinin payının azaldığını gösterir.
Oranın yükselmesi işletmenin lehine
ç) Net Kâr Marjı
Net kâr marjı, işletmenin sonuç kârlılığını
göstermesi açısından önemlidir. Çünkü bu
oranda işletmenin finansman ve diğer
giderleri de dikkate alınmaktadır. Yani bu
oranda işletmenin kuruluş amacı dışında
ARALIK 2014
Tablo 1. Oranlar ve Referans Değerleri
SIRA
NO
1
Cari Oran
L1
REFERANS
DEĞERLER
≥2
2
Asit - Test Oranı
L2
≥1
3
Disponobilite Oranı
L3
≥0,20
4
Finansal Kaldıraç Oranı
F1
≤0,50
5
Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı
F2
≤0,33
6
Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların Kaynak Toplamına Oranı
F3
≤0,50
7
Öz Kaynak Oranı
F4
≥0,50
8
Yabancı Kaynakların Öz Kaynaklara Oranı
F5
≤1
9
Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Yabancı Kaynaklara Oranı
F6
≤0,70
Maddi Duran Varlıkların Öz Kaynaklara Oranı
F7
≤1
10
ORAN ADI
KOD
11
Ticari Alacak Devir Hızı
V1
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
12
Ticari Borç Devir Hızı
V2
DÜŞÜK OLMASI
İSTENİR
13
Hazır Değer Devir Hızı
V3
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
14
Net Çalışma Sermayesinin Devir Hızı
V4
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
15
Dönen Varlık Devir Hızı
V5
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
16
Duran Varlık Devir Hızı
V6
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
17
Aktif Devir Hızı
V7
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
18
Öz Kaynak Devir Hızı
V8
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
19
Brüt Satış Kârı Oranı
K1
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
20
İş Hacmi Rantabilitesi
K2
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
21
Olağan Kâr Oranı
K3
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
22
Net Kâr Marjı
K4
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
23
Finansal Rantabilite
K5
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
24
Aktif Kârlılık Oranı
K6
YÜKSEK OLMASI
İSTENİR
31
ARALIK 2014
MAKALE
ORAN ANALİZİ TEKNİĞİ İLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE FİNANSAL PERFORMANS ANALİZİ
Tablo 2. Oranlara Ait Formüller
kalan faaliyetlerinden doğan tüm faaliyet
dışı gider ve zarar unsurları dikkate
alınmış bulunmaktadır. Bu oranın yüksek
çıkması işletmenin net olarak kârlılığını,
düşük çıkması ise kârlı olmadığını
göstermektedir (Bülbül, 2011).
d) Finansal Rantabilite
Bu oran, işletmenin esas kârlılık
durumunu göstermektedir. Bu oran,
sermayedarlara ait kârlılığın bir
ölçüsüdür. Aynı zamanda işletmenin
başarısının da bir ölçüsüdür. Söz konusu
oran net kâr marjı, aktif devir hızı ve
32
finansal kaldıraç oranı tarafından
belirlenir (Savcı, 2013).
Oranın yüksek olması olumlu kabul
edilmekte ve yatırımcıların elde ettikleri
kârlılığın derecesinin belirleyicisi olarak
görülmektedir. Bu oranın düşük olması ise
işletme yönetiminin yetersizliğini ve
başarısızlığını gösterir.
e) Aktif Kârlılık Oranı
Bu oran, varlıkların işletmede ne ölçüde
verimli kullanıldığını göstermektedir
(Anadolu Üniversitesi Yayını No: 3013,
2013).
Geniş ölçüde yabancı kaynak kullanan, bu
nedenle ağır faiz yükü altında bulunan
firmanın aktif kârlılık oranı, varlıklarını öz
kaynakları ile finanse eden firmalara
kıyasla daha düşük olması olağandır
(Akgüç, 2013).
Oran analizi yönteminde bahsedilen
oranların kodlanmış adları ve literatürde
bu oranlara ait benimsenmiş referans
değerler Tablo 1’de belirtilmiştir.
Her bir orana ait genel geçer
standart/referans değerleri literatürde
ARALIK 2014
mevcut olan oranlar hariç referans
değerler hesaplanır. Literatürde
oranlardan verimlilik ve kârlılık oranlarına
ilişkin nicel standart bir değer olmaması
sebebiyle karşılaştırma ve ölçüm
yapılabilmesi için bu oranların referans
değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Referans değerler, OSB’lerin bilanço ve
gelir tablosu verilerinden hareketle her bir
orana ait Tablo 1’deki formüllere göre
hesaplanan değerlerinin aritmetik
ortalaması alınması suretiyle
bulunmaktadır.
Oran analizi yönteminde bahsedilen
oranlara ait formüller toplu halde
görülmesi açısından Tablo 2’de
özetlenmiştir.
Organize sanayi bölgelerinin temel
finansal tablolarından olan bilanço ve gelir
tabloları verilerinden yararlanılarak Tablo
2’de belirtilen oran formülleri yardımıyla
OSB’lerin finansal performansı analizi
yapıldıktan sonra OSB’lerin güçlü ve zayıf
yanları nicel verilerle ortaya konulmuş
olacaktır.
Kaynakça
• AKGÜÇ, Ö. (2011). Kredi taleplerinin
değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9. Baskı).
İstanbul: Arayış Yayınevi.
• AKGÜÇ, Ö. (2013). Mali tablolar analizi
(Genişletilmiş 15. Baskı). İstanbul:Arayış
Yayınevi.
• Anadolu Üniversitesi. (Ocak 2013).
Finansal Tablolar Analizi. Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi Yayın No:2996.
• Anadolu Üniversitesi. (Ocak 2013). Mali
Analiz. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Yayın No:3013.
• ATAMAN, B. ALTUK ÖZDEN, E. (Ekim
2009). Tek düzen hesap planına göre
hazırlanan finansal tabloların UFRS'ye
uyarlanması ve rasyo yöntemi ile analizi.
Muhasebe ve Finans Dergisi.(44), 59-73.
Muhasebe ve Finans Dergisi veri tabanı.
http://journal.mufad.org.tr. 03/03/2014.
• BÜLBÜL, C. (2011). Kredi verme
sürecinde mali analiz tekniklerinin
kullanilmasi ve önemi, Yüksek lisans tezi.
Gazi Üniversitesi.
• ÇABUK, A. LAZOL, İ. (2013). Mali
Tablolar Analizi.(13. Baskı).Bursa: Ekin
Yayınevi.
• EROKYAR, E. (2008). İşletmelerde
kârlılık ve kârlılığı etkileyen faktörler,
Yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi.
• FRIDSON, M. ALVARES, F. (2002).
Financial Statement Analysis (Third
Edition).New York: John Wiley&Sons Inc.
• GÜRKAN, A. (2005). 1994 ve 2001 yılı
krizlerinin tekstil ve tekstil ürünleri
sektörüne etkilerinin oran analizi
yardımıyla incelenmesi, Uzmanlık tezi,
Ankara: TCMB.
• PALAMUTÇU, S. (2013). Kamu ve özel
sağlık işletmelerinde finansal
performansın oran analizi ile ölçülmesi ve
karşılaştırılması,Yüksek lisans tezi.
Beykent Üniversitesi.
• Poznanski, J. Sadownik, Bryn and
Gannitsos, I. (December 2013).A guide to
useful ratios for understandıng your social
enterprise’s financial performance.
http://www.demonstratingvalue.org.
03/03/2014.
• SAVCI, M. (2013).Mali Tablolar Analizi.(5.
Baskı).Trabzon : Murathan Yayınevi.
• YAĞIZ, D. (2012). Hisseleri İMKB’de
işlem gören enerji şirketlerinin 2006-2010
Yıllarına ilişkin finansal tablolar analizi.
Yüksek lisans tezi. İstanbul Aydın
Üniversitesi.
33
ARALIK 2014
MAKALE
OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014
Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
2014 OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi
Görünüm Raporu 12 Kasım’da bilim,
teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (inovasyon)
(STI) alanında çalışan politika yapıcıların,
iş çevrelerinin ve araştırmacıların
kullanımına sunulmuştur. İki yılda bir
yayımlanan serinin onuncusu da öncekiler
gibi, OECD ülkeleri ve bunların dışında
önemli görülen ülkelerde (Arjantin,
Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika, Hindistan,
Endonezya, Letonya, Litvanya, Malezya,
Çin, Rusya ve Güney Afrika) STI alanındaki
güncel küresel gelişmeleri ve bunların
ulusal STI politikaları açısından ne anlama
geldiği üzerinde durmaktadır.
İnceleme, STI politikalarının geleceğini
son dönemde yaşanan kırılgan ekonomik
toparlanma, artan mali baskı,
küreselleşme atmosferi ve “yeşil
büyüme”, “yaşlanan toplumlar”, “kapsayıcı
büyüme” gibi temel küresel ve toplumsal
tehditler ışığında ele almaktadır. Buna
göre ilk bölüm, STI alanındaki ve STI ülke
politikalarındaki son dönem gelişme ve
eğilimlerin genel değerlendirmesine
ayrılmıştır. Daha sonra oluşturulan
tematik STI politika kesitleri, belirtilen
ülkeler için spesifik STI politika
odaklarının ve araçlarının ülkeler arası
karşılaştırmasını içermektedir. STI ülke
profilleri ise ulusal yaratıcı yenilik
sistemleri için ayrıntılı bir bakış açısı
sağlamaktadır. Aslında, raporun odak
noktasını 2012 ve 2014 yılları arasında
geliştirilen ulusal STI öncelikleri
oluşturmaktadır. Raporda OECD’nin
yaratıcı yenilikçilik ve yenilik politikası
alanlarındaki en son ampirik ve analitik
çalışmalarından yararlanılmaktadır.
Bunlar çalışmaya dâhil edilen üye ve üye
34
ARALIK 2014
olmayan ülkelerin iki yılda bir yapılan STI
Görünüm politika anketine verdikleri
cevaplardan oluşmaktadır. Bu makalede
genel başlıklara değinildikten sonra
raporun ağırlıkla Türkiye özelinde
hazırlanan kısmına yer verilecektir.
kapasitelerini geliştirmektedirler. Giderek
farklılaşan Avrupa ülkelerinin bir kısmı
Ar-Ge'nin GSYİH oranlarını kendi
hedeflerine yönelik olarak yukarıya doğru
çekerken, bazı ülkeler bu hedeflerin
gerisinde kalmaktadır.
Mevcut Durum
Raporun ilk bölümünde ele alınan genel
değerlendirmede mevcut durum, hem iş
dünyası hem de kamu kesiminin Ar-Ge'ye
yaklaşımları temelinde özetlenmektedir.
Buna göre 2008-2012 yılları arasında
düşen büyüme hızları, yenilik politikalarını
olumsuz yönde etkilemiş, bu yıllar
arasında OECD ülkelerince yapılan brüt
Ar-Ge harcamaları 2001-2008
dönemindeki oranın yarısında kalarak
% 1,6 olarak gerçekleşmiştir. Rapora göre
durgunluğun yanı sıra hükümetler,
toplumsal ve çevresel sorunlara mali
konsolidasyonun etkisi ile daha az kamu
kaynağı kullanarak çözüm bulmak
zorunda kalmışlardır. Bu nedenle
hükümetler bu yeni ortama uyum
sağlarken politika portföyünde yaratıcı
yenilikçiliğin konumunu güçlendirecek ve
girişimci işletmelere destek olacak yeni
bir anlaşmaya (new deal) ön ayak
olmaktadır. Bu anlaşma, gelecek yıllarda
toplumsal hedeflere ulaşmak için
yaratıcılığın sürekliliğini sağlama ve
yeniliklerden yararlanma stratejilerini
içermektedir.
Rapora göre bilim, teknoloji ve yaratıcı
yenilikçilik (STI) alanlarında
küreselleşmenin ve karşılıklı bağımlılığın
artmasıyla ulusal yenilik politikaları,
küresel değer zincirlerinde (GVC’ler) yerli
avantajları artırmaya odaklanmaktadır.
Böylece ülkeler, en çok değer ve iş yaratan
(Ar-Ge, tasarım gibi) yenilikle ilgili alanları
genişletmeye çalışmaktadır. Dahası
ülkeler, yetenek ve diğer bilgiye dayalı
varlıkları -daha değerli ve daha mobil
oldukları için- doğrudan yabancı
yatırımları teşvik eden ulusal araştırma
“ekosistemleri” yoluyla veya yeni firmaları
ve KOBİ’leri GVC’lere entegre ederek
kendilerine çekmek ve ülkede tutmak için
rekabet etmektedir. Bu esnada üniversite
kapasitelerini, araştırma altyapısını ve
uluslararası açıklığı sağlamlaştırmak
suretiyle ulusal araştırma sistemlerine
özel bir önem verilmektedir. Bu çaba,
yabancı araştırmacılar için yaratılan iş
olanaklarını, markalaşma çalışmalarını,
mobilite programlarını, eğitim ürünlerini
ve iyileştirilen öğrenme ortamlarını
kapsamaktadır. Vergi indirimlerinin de
yabancı Ar-Ge merkezlerini çekmek adına
önemli bir adım olduğu görülmektedir.
Yukarıda bahsedilen genel durum ışığında
rapor, 2001-2008 dönemiyle
karşılaştırıldığında 2008-2012 döneminde
Ar-Ge harcamalarını ikiye katlayan Çin'in
artık büyük bir küresel Ar-Ge aktörü
olduğunu iddia etmektedir. Brezilya ve
Hindistan gibi yükselen ülkeler ise ‘orta
gelir tuzağı'ndan kurtulma çabasıyla
yaratıcı yeniliği ekonomik büyümenin
başlıca motoru yapmakta ve yenilik yapma
Raporda dikkat çekilen bir diğer husus,
çevresel ve toplumsal kaygıların bilim,
teknoloji ve yaratıcı yenilikçilik (STI)
politikaları açısından üstesinden gelinmesi
gereken bazı somut sorunların yanı sıra
fırsatlar da yarattığıdır. Zira günümüz
teknoloji gelişmeleri, küresel sorunlara
(iklim değişikliği, yaşlanan toplumlar, gıda
güvenliği) ve üretkenlik artışına (örn. yeni
imalat süreçlerine) odaklanmaktadır. Bu
sebeple STI politikalarına artan ihtiyaç,
onları daha fazla amaç odaklı hale
getirmektedir. Krizin ardından artan gelir
eşitsizliğiyle, örneğin, yenilikçilik
yararlarının “mükemmellik adaları”ndan
(örneğin en iyi üniversiteler, firmalar veya
kentlerin) daha az gelişmiş olanlara
ulaşmasına çalışılmıştır. Aslında çeşitli
paydaşlar, ödünleşimler (trade-offs) ve
politika alanları (düzenleme, vergi, eğitim
vs.) arasındaki potansiyel sinerjiler göz
önünde tutularak, yaratıcı yenilikçilik
politikasına daha sistemli bir yaklaşım
geliştirilmiştir.
Rapor bu zorlukların üstesinden
gelebilmek için teknolojik ilerlemelerin,
mevcut veya yeni teknolojik çözümlerin
hızla uygulamaya geçirilmesi ve
(politikalarda, düzenlemelerde,
davranışlarda, vs.) sistem düzeyinde
değişikliklerin yapılması gerektiğini öne
sürmektedir. Örneğin, yaşlanan bir toplum
için yaratıcı yenilikçilik yeni büyüme
sanayilerine liderlik edebilmekte ama öte
yandan finansman ve politik tutarlılık
anlamında sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu
aşamada bir dizi disiplinin, İnternet ve
Bilişim Teknolojisi’nin (BT) getirdiği
değişiklikleri çok disiplinli araştırmaya
uyarlayabilecek şekilde harekete
geçirmesi gerekecektir. Raporun önemli
bir savı da, BT, biyo, nano ve bilişsel
bilimlerin yakınlaşıp birbiri içine
geçişmesi ile “gelecek sanayi devrimi”ne
yol açma potansiyeline sahip oldukları ve
zaten, bu değişimin bir parçası olarak
yaratıcı yenilikçiliğin hizmet bileşenindeki
artışının ülkelerin rekabet güçlerini
etkileyeceğidir.
İş Dünyasında Ar-Ge
Raporun verdiği rakamlara bakılacak
olursa, iş dünyasının (özel) Ar-Ge
35
ARALIK 2014
MAKALE
OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014
harcamaları, 2009-2010 kesintilerinden
önceki seviyeden daha düşük bir seviyeden
başlamakla beraber 2011 yılından sonra
kriz öncesi yıllık % 3 büyüme oranına
yeniden ulaşmıştır. Burada büyüme
beklentileri fiziksel varlıklara yatırım
beklentilerinden daha yüksek
gerçekleşmiştir. Çünkü talebin zayıf
olacağını tahmin eden şirketler, ürünlerini
ve süreçlerini iyileştirmiş fakat üretim
kapasitelerini genişletmemişlerdir. Ayrıca
iş dünyasındaki Ar-Ge yatırımlarına önemli
seviyede kamu desteği sağlanmış olması
krizin etkilerini yumuşatmaya yardımcı
olmuştur. Dolayısıyla özel Ar-Ge
harcamaları, esas olarak Ar-Ge vergi
indirimleri sayesinde, on yıl önceki
seviyesinden anlamlı ölçüde yüksektir.
Doğrudan finansman ve vergi indirimi,
birlikte, ülkelerin özel Ar-Ge
harcamalarının %10-20’sini, bazen de
daha fazlasını temsil etmektedir. Öyle ki
verilerini bildiren 32 ülkenin 13’ünde
dolaylı destek, doğrudan desteğe eşit veya
ondan daha fazla gerçekleşmiştir. Ancak,
kamu borçlarının hızla yükselmesi
sebebiyle birçok hükümet, yenilikçilikle
ilgili harcamalarını kısmakta ya da mevcut
politikaların daha sistematik
değerlendirilmesine girişerek, mevcut
programları düzenleyip örtüşen ya da
kısmen mükerrer politikaları
azaltmaktadırlar.
Raporda özel Ar-Ge harcamalarının
finansmanı konusunda detaylı bilgi
verilmektedir. Buna göre doğrudan kamu
finansmanı, rekabetçi hibeler ve
sözleşmeler yoluyla karşılanırken,
borçlandırma yoluyla finansman (krediler,
kredi garantileri) ve öz sermaye fonları
(girişim sermayesi, kaynak fonlaması)
gitgide daha popüler hale gelmektedir.
36
Birçok ülke, “yeni sanayi politikaları”
kapsamında fonlarını belirli sanayilere
veya firma kategorilerine (özellikle
KOBİ’lere) ayırmaktadır. Yine birçok
ülkede, kredi koşullarının (daha yüksek
faiz oranları, kısalan vadeler, artan
teminat istekleri gibi sebeplerle) özellikle
KOBİ’ler için çok ağırlaşmış olduğu göze
çarpmaktadır. Birleşik Devletler’in
tümüyle eski durumuna dönmesine
rağmen Avrupa girişim sermayesi
yatırımlarının kriz öncesi seviyenin altında
kaldığı vurgulanmaktadır. Bu durum,
hükümetlerin mali kaynaklarını
artırmalarına yol açmakta ve eskiden
oldukça az rastlanan (çok sayıda kişiden
mali kaynak sağlama, diğer banka dışı
finansman biçimleri gibi) yeni finansman
kaynakları şimdi hızla yayılmaktadır.
Kamuda Ar-Ge
Raporun kamu kesiminin Ar-Ge
faaliyetlerinin değerlendirildiği kısmında,
kamunun yaratıcı yenilikçilik sistemlerinde
çok önemli bir rol oynadığının altı
çizilmektedir. Rapora göre, kamu
kesiminin Ar-Ge yükümlülüğüne bağlılığını
sürdürmesi sayesinde, üniversitelerin ve
kamu araştırma kurumlarının Ar-Ge
harcamaları kriz döneminde yüksek
seyretmiştir. Benzer şekilde, kamu kesimi
Ar-Ge faaliyetlerinde yükseköğrenim
kurumlarının payı, 2000 yılında % 57 iken
2012 yılında % 61’e çıkmıştır. Aynı
zamanda kamu kesimi araştırmaları,
mükemmelliği ve uyumluluğu artırmak
adına artan biçimde proje fonlamasına
dayalı olarak yapılmaktadır. Bu tercih
kısmen bütçedeki zorluklar nedeniyle ve
çoğu zaman rekabet esasına göre
gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra
ülkelerin çoğu, öne çıkan araştırmaları
teşvik etmek ve zorlukların üstesinden
gelmeye yönelik araştırmaları
desteklemek için kurumsal fonlama ile
proje fonlaması mekanizmalarını
birleştiren araştırma mükemmelliği
girişimleri uygulamaktadır.
Raporda vurgulandığı biçimde bilgi
transferi ve özellikle ticarileştirme,
günümüzde kamu kesimi araştırmaları
için temel bir amaçtır. Politika öncelikleri,
yükselen bilimsel akıma (Ar-Ge’de
sanayi-bilim iş birliği gibi) bir piyasa
perspektifi getirmiştir. Son zamanlarda
bütünleşik ve stratejik politikalar,
kamunun finanse ettiği araştırmaların
sonuçlarının ticarileştirilmesi için taban
desteğini teşvik etmektedir. Bunun için
teknoloji transferi ofislerinin ölçeğini
büyütüp onları profesyonelleştirmek ve
öğrencileri ticarileştirmeye katmak
hedeflenmektedir. Sonuç olarak raporda
“açık bilim” ilerleme kaydederken; kamu
kesimi araştırmalarına nasıl mali kaynak
ayrılacağı, araştırmanın nasıl yapılacağı,
araştırma sonuçlarının nasıl kullanılacağı,
araştırma sonuçlarına nasıl erişileceği ve
bunların nasıl korunacağını belirlemek ve
bilim ve toplumun karşılıklı etkileşimini
şekillendirebilmek için yeni politika
yaklaşımlarının gerekliliği
vurgulanmaktadır.
Türkiye üzerine değerlendirmeler
Raporun ülke profillerinin ele alındığı
bölümünde Türkiye; büyük, hızlı büyüyen
bir orta gelir OECD ekonomisi olarak
tanımlanmaktadır. Türkiye’nin son yıllarda
hızla sanayileşmesine rağmen
büyümesinin son iki yılda yavaşladığı
belirtilmiştir. Buna karşın Türkiye’nin STI
kapasitesi inşasında önemli adımlar attığı
vurgulanmış ve Türkiye’de Ar-Ge’ye
yapılan gayri safi harcamanın (GERD)
2007-2012 yılları arasında yıllık artışının
% 8,2 olduğu belirtilmiştir (Bkz. Tablo 1).
Raporda Türkiye’nin şu an Bilim Teknoloji
Yüksek Kurulu (BTYK) tarafından
ARALIK 2014
Tablo 1. Temel Göstergeler, 2013
onaylanan Ulusal Bilim, Teknoloji ve
Yenilik Stratejisi 2011-2016 (UBTYS)
uygulama sürecinde olduğunun altı
çizilmektedir. Rapora göre Türkiye için
öncelikle ele alınması gereken konu
başlıkları şöyle sıralanabilir:
1- Öncelikli alan/sektörlerin
hedeflenmesi,
2- STI politikasının tasarı ve
uygulamasının geliştirilmesi,
3- Firmalarda yeniliğin teşvik edilmesi ve
KOBİ’lerde girişimciliğin desteklenmesi.
İlk konu başlığına dair, raporda UBTYS’nin
sektörel bir bakış açısı olduğu ve dokuz
ulusal öncelikli sektöre odaklandığı
belirtilmiştir. Bunlar; otomotiv, makina
imalat, enerji, bilgi ve iletişim teknolojileri
(BİT), su, gıda, savunma, uzay ve sağlık
sektörleridir. Buna göre, her öncelikli
sektör için sektörün teknolojik ihtiyaçları
bir danışma ve uzlaşma sürecinde
belirlenmiştir. Devamında, belirlenen
dokuz sektörün alt alanları için teknoloji
yol haritaları hazırlanmıştır. Yerli elektrik
araçları gibi önemli projeler de Türkiye’nin
sonuç odaklı destek sistemlerinin bir
parçası olarak örnek gösterilmiştir. Son
olarak, yatay kesit teknolojileri olarak
biyoteknoloji, nanoteknoloji ve BİT yazılım,
Ar-Ge ve yenilik strateji ve eylem
planlarının Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı (BSTB) tarafından hazırlandığına
değinilmiştir.
İkinci konu başlığı için raporda, Türkiye’nin
iyi işleyen bir yenilik sistemi için özel
sektörü ve girişimcileri merkeze koyan bir
ekosistem anlayışının olduğu ortaya
konmuştur. Ekosistem kavramına dayalı
politika üretme yaklaşımının 2011’den bu
yana hakim olduğu ve bu yaklaşım
sayesinde sürece hükümet dışı aktörlerin
aktif ve geniş katılımının sağlandığı ileri
sürülmüştür. Rapora göre Ar-Ge, Yenilik ve
Girişimcilik Destekleri Koordinasyon
Kurulu, çeşitli kamu aktörlerinin uyumunu
ve sonuç odaklı yaklaşımın destek
mekanizmasına yerleşmesini sağlamaya
çalışmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin Ar-Ge ve
yenilik destek programlarının etkisini
değerlendirmek üzere BSTB altında özel
bir bölümün açıldığı da burada
anılmaktadır. Benzer şekilde, Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu’nun (TÜBİTAK) arz yönlü bir bakış
açısıyla yaptığı genel değerlendirmede,
program kapsamında ele alınan öncelikli
sektörlerin güçlü ve zayıf yanlarını öne
çıkaran göstergeler kullandığına işaret
edilmektedir. Raporda bu konu için son
olarak, BSTB’nin 2014 yılında yayımladığı
“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri 2013 Yılı
Performans Endeksi”nin özel Ar-Ge
harcamalarının ve istihdamının % 60’ından
fazlasını kapsadığı bilgisine yer verilmiştir.
Raporda ele alınan üçüncü konu başlığına
dair, Türkiye’nin 2012 yılında gerçekleşen
özel Ar-Ge harcamalarının (BERD)
GSYİH’ye oranının % 0,42 ile OECD
medyanının oldukça altında kaldığı ortaya
konmuştur. Bu harcamanın yüksek
teknolojili imalat yerine giderek daha fazla
bilgiye dayalı hizmetlerde yoğunlaştığı da
altı çizilen bir diğer konu olmuştur. Benzer
şekilde, Dünya Bankası’nın İş Yapma
Kolaylığı Endeksi’ne göre girişimcilik
koşullarının önemli ölçüde iyileştirilmesi
gerektiğine değinilmiştir. Dolayısıyla
Girişimcilik ve KOBİ desteklerinin Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu’nun
önceliklerinden birisi olduğu belirtilmiştir.
Bunun yanında uygulamaya başlanan
diğer politika önceliklerine örnek olarak,
üniversitelerde girişimci ve yenilikçi
faaliyetleri ve bilgi ve teknoloji transferini
teşvik etmek amacıyla 2012 yılında
geliştirilen Girişimci ve Yenilikçi Üniversite
Endeksi verilmektedir. Yine başka bir
örnek olarak TÜBİTAK’ın çeşitli destek
programları verilmiştir: Girişim Sermayesi
Destekleme Programı (GİSDEP) (1514),
Girişimcilik Aşamalı Destek Programı
(1512) ve Yenilik Girişimcilik Alanlarında
Kapasite Artırılmasına Yönelik Destek
Programı (1601)… vb. Son olarak BSTB’nin
2013 yılında başlattığı Teknolojik Ürün
Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve
37
ARALIK 2014
MAKALE
OECD BİLİM, TEKNOLOJİ VE SANAYİ GÖRÜNÜM RAPORU 2014
2014 yılında başlattığı Teknolojik Ürün
Yatırım Destek Programı bu kapsamda
anılmış ve iki destek programının da daha
önce kamusal veya uluslararası Ar-Ge ve
yenilik destekleri alan firmaları
hedeflediği belirtilmiştir.
Türkiye Bilim, Teknoloji ve Yaratıcı Yenilik
Sisteminde Öne Çıkanlar
Yeni tehditler
Genel değerlendirmedeki yaklaşıma uygun
olarak bu alt başlık altında yeşil büyüme
kavramına odaklanılmıştır. Buna göre
İklim Değişikliği Eylem Planı 2011-2023,
Türkiye’nin ilk yeşil büyüme stratejisi
olması itibarıyla raporda yerini almıştır.
Ayrıca bu belgede ele alındığı şekliyle
enerji tüketiminin GSYİH oranının 2023
yılında 2011 yılına göre % 20 düşürülmesi
hedefi özellikle vurgulanmıştır. Burada
enerji etkinliğinin yine TÜBİTAK’ın
koordinasyonunda hazırlanan UBTYS’nin
öncelikli alanlarından birisi olduğu
hatırlatılmıştır.
Üniversiteler ve kamu araştırmaları
Bu alanda mevcut durum Türkiye’nin
kamu araştırma sistemi 2012 yılı verisine
bakılarak özetlenmiştir. Buna göre
kamunun GSYİH içindeki payı % 0,41’dir.
Bu oldukça düşük oran en iyi akademik
dergilerde birkaç uluslararası yayına ve
dünya standartlarında bir tek üniversiteye
denk düşmektedir. Raporda işaret edildiği
üzere, kamu araştırmaları son zamanlarda
kalite ve uyumunun artırılması, özel
sektörle iş birliğinin geliştirilmesi ve özel
finansmanın güçlendirilmesi temelinde
değişiklikler geçirmektedir. Aynı zamanda
Kalkınma Bakanlığı ve TÜBİTAK arasında
imzalanan bir iş birliği protokolüne
dayanarak üniversitelerde ve kamu
araştırma kurumlarında performans
değerlendirme yaygınlaştırılmaktadır.
38
ARALIK 2014
Böylece şimdiki ve gelecekteki araştırma
merkezlerinin izlenmesini sağlayacak
performans göstergeleri ve sınıflandırma
oluşturulmaktadır. 2013 yılında TÜBİTAK,
üniversitelerde kamu araştırmalarının
etkinliğini artırmak üzere üç yeni program
başlatmıştır. Bunlar; Öncelikli Alanlar
Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı
(1003), Başlangıç Ar-Ge Projeleri
Destekleme Programı (3001) ve Ulusal
Yeni Fikirler ve Ürünler Araştırma Destek
Programı (1005)’dır. Benzer şekilde, Proje
Performans Ödülü (PPÖ) başarılı projeleri;
Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik
Programı (UBYT) yüksek kalite yayımları
ödüllendirmeyi amaçlamaktadır. Yine 2014
yılında BTYK aldığı yeni bir kararla sadece
mükemmel araştırma merkezlerine
yönelik bir destek programını hayata
geçirmiştir. Son olarak raporda BSTB’nin
koordinasyonunda hazırlanan KamuÜniversite-Sanayi İşbirliği Stratejisi ve
Eylem Planı’nın önemi vurgulanmıştır. Bu
belge ile 2013 yılı boyunca 81 ilden
rektörler, sanayi odaları, araştırmacılar,
KOBİ’ler ve yerel paydaşların bir araya
geldiği 26 bölgesel toplantı
gerçekleştirilmiştir.
Yenilik yapma yeteneği
Bu başlık altında rapor Türkiye’nin beşeri
sermayesini değerlendirmiştir. Buna göre
Türkiye’de tam zamanlı araştırmacıların
sayısı, çok düşük bir seviyeden başlamakla
beraber, 2002’den bu yana üç katına
çıkmıştır. Bu konuda 2011-2016 Bilim ve
Teknoloji İnsan Kaynağı Stratejisi ve Eylem
Planı’nın, Ar-Ge personelinin iletişimini
kuvvetlendirme, araştırma kültürü
oluşturma, araştırmacıların yeteneklerini
geliştirme aynı zamanda hareketini ve
istihdamını kolaylaştırmayı amaçladığı
vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, eğitim ve
öğretimin kalitesini artırmayı ve iş gücü
piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikte insan
yetiştirmeyi amaçlayan Türkiye
Yeterlilikler Çerçevesi 2014’ün ikinci
yarısında resmen uygulanmaya
başlanacağı bilgisine yer verilmiştir. Ayrıca
TÜBİTAK tarafından uygulanan Ulusal
Lisansüstü Burs Programı’nın 3366’sı
sadece 2013 yılında olmak üzere
2000-2013 yılları arasında 5054 doktora
öğrencisini desteklediğinin altı çizilmiştir.
Aynı zaman diliminde Doktora Sonrası
Araştırma Burs Programı kapsamında
desteklenen araştırmacı sayısı da 300’ün
üzerindedir. Son olarak on uluslararası
burs programı Türk ve yabancı öğrenci ve
araştırmacıların uluslararası hareketini
desteklemektedir.
Kümeler ve uzmanlaşma
Uzmanlaşma ve kümelenme gibi il
düzeyindeki platformlar yeni yeni politika
alanına girmektedir. Bu platformlar 2010
yılında iş birliğini güçlendirmek ve yerel
bilgiyi ekonomik ve sosyal faydaya
dönüştürmek adına kurulmuştur. Rapor,
bu alanda, TÜBİTAK’ın bölgesel yenilik
platformları ve yerel iş birliği ağları
kurmak üzere 2011 yılında başlattığı
rekabetçi fon programına değinmiştir. Bu
esnada Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Kanunu’nun teknoparkların kurulmasını
hem altyapı destekleri hem firmalar ve
Ar-Ge personeli için uygulanan vergi
teşvikleri araçlarıyla hızlandırdığının altını
çizmiştir. Buna göre 2014 yılı itibarıyla
performansları BSTB tarafından izlenen
40’ı faaliyette 55 bölge kurulmuştur.
Programı (1513) gibi yeni TÜBİTAK
programları uygulamaya girmiştir. Burada
amaç, üniversite Ar-Ge sonuçlarının
ticarileştirilmesini kolaylaştırmak ve
bunların toplum üzerindeki etkisini ve
topluma sağladığı faydayı artırmaktır. Yine
TÜBİTAK tarafından uygulanan Patent
Başvurusu Teşvik ve Destekleme Programı
(1008), 2013 yılında farklı paydaşların
ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmiştir.
STI harcamalarında son gelişmeler
Raporda Türkiye hakkındaki
değerlendirmeler, son yıllardaki olumlu
gelişmeler ve hedeflenen değerler ışığında
son bulmaktadır. Burada işaret edildiği
üzere, 2007-2012 yılları arasında Türkiye
GERD değerinin büyüme hızı, OECD
ortalamasının oldukça üzerindedir (Bkz.
Tablo 1). Dahası, özel Ar-Ge harcamaları
ekonomik krizin ertesinde hızlıca
toparlanmıştır. Öyle ki 2012 yılında GERD
değeri GSYİH’nin % 0,92’si iken sanayi
harcamaları GSYİH’nin % 0,43’ünü
oluşturmuştur. Bu ikinci değer 2009’daki
% 0,35’ten yüksektir. Hükümet STI
yatırımlarına özellikle önem vermekte ve
2023 itibarıyla GERD ve BERD değerlerinin
sırasıyla % 3 ve % 2 olacağını taahhüt
etmektedir.
Teknoloji transferi ve ticarileştirme
OECD standartları ile değerlendirildiğinde
Türkiye’de üniversiteler ve kamu
araştırma kurumları GSYİH’ye
oranlandığında oldukça düşük patent
sayısına sahiptir. Bu sebeple, 2012 yılında
var olan programlar gözden geçirilmiş ve
Teknoloji Transfer Ofisleri Destekleme
39
ARALIK 2014
DERLEME
PİYASA GÖZETİMİ VE DENETİMİ VE TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUM
Gülbanu GÖKÇE / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü)
Serbestleşen mal ticareti ve piyasada yer
alan yabancı menşeli ürünler ile yurt
içinde ilgili mevzuatına uygun olarak
üretilmeyen ürünlerin öncelikle,
vatandaşlarının can ve mal güvenliğini
tehdit etmesini engellemek ayrıca,
mevzuatına uygun olarak üretim yapan
üreticiyi korumak, haksız rekabeti
önlemek ve yerli malların yurt dışında
serbest dolaşımı önündeki engelleri
kaldırmak isteyen ekonomileri yeni
politika araçları bulmaya zorlamıştır.
Bu politika araçlarından en etkilisi ise
ülkeler arasında ticareti serbestleştiren
anlaşmalar nedeniyle Piyasa Gözetimi ve
Denetimi (PGD) faaliyetleridir.
PGD; tüketicilerin ve kullanıcıların can ve
mal güvenliğini, bitki ve hayvan sağlığını ve
çevreyi korumak amacıyla piyasada
bulunan, piyasaya arz aşamasında olan ya
da gerektiğinde kullanımda olan ürünlerin
ilgili teknik düzenlemesine uygun olarak
üretilip üretilmediğinin ve güvenli olup
olmadığının bir kamu otoritesi tarafından
denetlenmesidir.
20’nci yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve
sürekli olarak etkisini artıran
küreselleşme, uluslararası düzlemde
gerçekleşen iktisadi etkinliklerin işlevsel
olarak birbiriyle iç içe girmesi sonucunu
doğurmuştur.
Yıllar geçtikçe ülkeler arasında artan
ticaret hacmi, ticareti kısıtlayan veya
40
engelleyen gümrük vergileri ve tarife dışı
engellerin kaldırılarak serbest ticaret
alanları oluşturulması, mal ve miktar
kısıtlamalarının ortadan kalkması,
uluslararası firmaların pazar paylarını
artırma istekleri ve dünyada sürekli olarak
artan rekabet ortamı ticarete konu
malların serbestçe dolaşabildiği
ülkelerdeki piyasaları savunmasız hale
getirmiştir.
PGD faaliyetleri ile ilgili mevzuat
hükümlerini karşılamayan ürünlerden
kaynaklanan zararlar ortadan kaldırılarak,
insan can ve mal güvenliğini sağlamanın
yanı sıra bitkilerin, hayvanların ve çevrenin
korunması, diğer iktisadi aktörlerin haksız
rekabete karşı korunması ve iyi işleyen bir
piyasa ekonomisine sahip olunması
sağlanır.
PGD faaliyetleri yetkili otorite tarafından
öncelikle işaret ve belge kontrolleri
yapılarak ve gerekli hallerde test ve
ARALIK 2014
muayene işlemine tabi tutulmak üzere
üründen numuneler alınarak
gerçekleştirilir. Yapılan denetim faaliyetleri
sonucunda, gerekirse üreticilere ve
ithalatçılara idari yaptırım uygulanır, ilgili
teknik düzenlemesine uygun olmayan
ve/veya güvensiz olduğu tespit edilen
ürünlerin teknik düzenlemesine uygun ve
güvenli olması sağlanır.
Güvensiz olduğu tespit edilen ürünün
üretici tarafından güvenli hale
getirilmemesi veya ürünün güvenli hale
getirilmesinin imkânsız olması halinde bu
ürünlerin üreticisi veya ithalatçısı
tarafından toplatılması sağlanır.
Üreticiler tarafından toplatılmayan
güvensiz ürünler PGD otoritesi tarafından
piyasadan toplatılır ve ürünün taşıdığı
risklere göre kısmen veya tamamen
bertaraf edilir. Tüketiciler ile kullanıcıların
can ve mal güvenliği için tehlike arz
etmesi nedeniyle toplatılmasına karar
verilen ürünler kamuoyuna duyurulur.
Yetkili kamu kurum ve kuruluşları
tarafından yürütülen tüm bu faaliyetler
değerlendirildiğinde, denetim faaliyetleri
sonucunda ilgili teknik düzenlemesine
uygun olmadığı ve güvensiz olduğu tespit
edilen ürünlerin piyasaya arzının
yasaklanması, para cezası uygulanması,
piyasaya arz edilmiş ürünlerin üretici
tarafından toplatılmasının sağlanması ve
mümkün olmaması halinde toplatılması,
güvensiz olduğu tespit edilen ürünün
üretici tarafından güvenli hale
getirilmemesi veya ürünün güvenli hale
getirilmesinin imkânsız olması halinde,
ürünün taşıdığı risklere göre kısmen veya
tamamen bertaraf edilmesi ve tüketiciler
ile kullanıcıların can ve mal güvenliği için
tehlike arz eden ürünlerin kamuoyuna
duyurulması faaliyetlerinin tamamı
piyasada sadece güvenli ürünlerin yer
almasını sağlamak için yapılır ve PGD'nin
çerçevesini oluşturur.
Piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri, bu
faaliyetlerin tarafsızlığını sağlamak
amacıyla mutlaka kamu otoriteleri
tarafından yerine getirilmelidir. Yetkili
kurum ve kuruluşlar, piyasa gözetimi ve
denetimi faaliyetlerini yerine getirirken
gizliliğe riayet etmeli ve ekonomik
aktörlerin faaliyetlerine ilişkin bilgiler gizli
tutulmalıdır. Tespit edilen uygunsuzluklar
sonucunda alınan önlemler, ürünün
taşıdığı risk ve uygunsuzluğun derecesiyle
orantılı olmalıdır. Üreticiler uygunluk
değerlendirmesi süreciyle Avrupa Birliği
(AB) mevzuatına uygunluğu sağlamalıdır.
Gerek güvensiz ithal malların gerekse yurt
içinde üretilen malların güvenli hale
getirilmesinde ve güvensiz ürünlerden
kaynaklanacak zararlardan tüketicilerin ve
kullanıcıların korunmasında ve ülke
ekonomisine sağladığı yararlar
bakımından oynadığı önemli rol nedeniyle
PGD faaliyetleri, dünyada ve buna paralel
olarak ülkemizde giderek önem
kazanmaktadır.
Tüm dünyada yaşanan olumsuz
konjonktüre rağmen ülkemizin son yıllarda
gösterdiği yüksek ekonomik performansın
en önemli bileşenlerinden biri de sürekli
olarak artmakta olan ihracat miktarıdır.
İhracatta sürekli olarak artış trendinin
oluşması için yurt içinde üretilen ürünlerin
güvenlik gereklerine uygun olarak
üretilmesi, Türkiye'nin dış ticaretinin
önemli bir kısmının AB ile yapıldığı
düşünüldüğünde, PGD’nin önemini bir kat
daha artırmaktadır.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki
Gümrük Birliği 5 Mart 1995 tarihinde
yapılan Ortaklık Konseyi Toplantısı’nda
alınan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı
uyarınca 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Gümrük Birliği’nin yürürlüğe
girmesi ile Türkiye, AB üye ülkeleri
arasında malların serbest dolaşımına
ilişkin yükümlülükleri kabul etmiştir.
Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile
bütünleşme hedefine ulaşmasının
aşamalarından biridir ve Türkiye ile AB
arasındaki ilişkilere farklı bir boyut
kazandırmıştır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım
müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde
başlamış olup müzakereler hâlen 35 fasıl
başlığı altında sürdürülmektedir. PGD,
malların serbest dolaşımı faslı
kapsamında değerlendirilmektedir. Avrupa
Birliği’ne aday ülke statüsünde olması ve
Gümrük Birliği Anlaşması ile üstlendiği
yükümlülükler nedeniyle Türkiye, PGD’nin
işlerliğinin her anlamda en etkili şekilde
yürütülmesi sorumluluğu altındadır.
Türkiye, ulusal çapta PGD’nin idari ve
teknik altyapının geliştirilmesi, PGD
uygulamalarının AB uygulamalarına
paralel olarak etkinleştirilmesi,
uluslararası alanda iş birliğinin ve PGD’nin
en önemli paydaşları olan tüketicilerle ve
üreticilerle iş birliğinin geliştirilmesi
amacıyla önemli çalışmalar yapılmakla
birlikte 2001 yılından bu yana önemli
aşamalar kaydedilmiştir.
Ülkemizde PGD faaliyetleri 10 farklı kurum
ve kuruluş tarafından yerine
getirilmektedir. 97/9196 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile görevlendirilen
kuruluşlar yine aynı Bakanlar Kurulu
kararıyla belirlenen sorumluluk alanındaki
ürünlerin piyasa gözetimi ve denetimini
yürütür.
41
ARALIK 2014
DERLEME
yapmış olduğu denetimler ve denetimlerin
etkinliği sürekli olarak artmaktadır. 2014
yılının ilk 8 ayında yapılan denetim sayısı
50.572’ye ulaşırken yapılan denetimlerde
tespit edilen uygunsuzluk oranı % 19
olmuştur. Yapılan denetimlerin etkinliğini
gösteren en önemli göstergelerden biri
olan uygunsuzluk oranı bir önceki yıl
verileri ile karşılaştırıldığında, bu oranın,
2014 yılının ilk sekiz ayında iki katından
fazla artırıldığı görülmektedir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, sanayi
ürünlerinin yaklaşık % 70’inin PGD’sini
yapmakla sorumludur. Bakanlığın sorumlu
olduğu ürün grupları; asansör, asansör
bakım ve işletme, elektrikli ekipmanlar,
makineler, gaz yakan cihazlar, otomotiv,
taşınabilir basınçlı ekipmanlar, aerosol
kaplar, ATEX ürünleri, sivil kullanım
amaçlı patlayıcılar, kazanlar, basınçlı
ekipmanlar, zorunlu standartdüzenlenmemiş alandır.
Bakanlık, ulusal düzeyde PGD alanında
yaşanan yatay sorunların çözülmesine
katkı sağlamanın yanı sıra, görev alanına
giren konularda tüm AB yönetmelikleri
uyumlaştırmış ve etkin olarak
42
uygulanabilmesi için 2004 yılından itibaren
PGD alanında mekanizmalar kurmaya
başlayarak önemli ilerlemeler
kaydetmiştir.
2011 yılında, 635 sayılı KHK ile önemli bir
adım atılarak Bakanlık bünyesinde,
“Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi
Genel Müdürlüğü” kurulmuştur. Genel
Müdürlüğün kurulmasıyla PGD konusunda
problemleri çözme ve sistem geliştirmede
önemli bir kapasiteye ulaşılmış, etkinliği
ise her geçen yıl artmaktadır.
Denetimlerini 81 ilde yerleşik Bilim,
Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlükleri
aracılığıyla yürütmekte olan Bakanlığın
Bakanlık denetim faaliyetleri dışında,
2015-2018 yıllarını kapsayan Sanayi
Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Strateji
Belgesi’ni hazırlamış, 2014 yılının
başından bu yana denetim personelinin
ürün grubu bazında uzmanlaşmasına
yönelik eğitim programları düzenlemiş,
denetimlerde daha çağdaş ve risk odaklı
denetim yaklaşımını benimseyerek
denetim projeleri yapmaya başlamış,
üreticilerle iş birliğini artırmak amacıyla
sektörel PGD toplantıları düzenlemiş ve
PGD hakkında kamuoyunun
bilinçlendirilmesi için bir tanıtım filmi ile
kamu spotu hazırlamış ve bu yıl ikincisi
düzenlenen Ürün Güvenliği Haftası
kapsamında birçok etkinlik düzenlemiştir.
Tüm bu faaliyetlerde Bakanlığın temel
önceliği, piyasada sadece güvenli
ürünlerin yer almasını sağlayarak
tüketicilerin can ve mal güvenliğini
korumak ve aynı zamanda üreticilerin
kaliteli ve güvenli ürün üretimini teşvik
ederek PGD’yi uluslararası rekabet
gücümüzü artırmak için bir araç olarak
kullanmasını sağlamaktır.
ARALIK 2014
EĞİTİMLER
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ İL MÜDÜRLÜKLERİNDE
“VERİMLİLİK VE TEMİZ ÜRETİM” EĞİTİMLERİ DÜZENLENDİ
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
(BSTB) “verimlilik” ve “temiz üretim”
alanındaki yetkinliğinin ve taşraya sunulan
hizmetlerin etkinlik ve hızının
artırılmasına yönelik olarak Bilim, Sanayi
ve Teknoloji İl Müdürlüklerinde eğitim
çalışmaları gerçekleştirildi. “Verimlilik ve
Temiz Üretim” konulu bu eğitim programı,
Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün (VGM)
faaliyetlerini, verimlilik ve temiz üretim
alanında yürütülen projeleri ve gelecekte
gerçekleştirilmesi planlanan proje ve
eylemleri paylaşabilmek, il bazında
gerçekleştirilecek çalışmalarda
yapılabilecek iş birliklerini geliştirebilmek
amacıyla düzenlendi. 2013 yılında yalnızca
BSTB İl Müdürlükleri personeline yönelik
olarak düzenlenen eğitimler, bu yıl
Kalkınma Ajansları, KOSGEB Hizmet
Müdürlükleri, TSE Temsilcilikleri, Sanayi
ve Ticaret Odaları, Organize Sanayi Bölge
Müdürlükleri gibi kuruluşların ve
üniversitelerin personelini de kapsayacak
şekilde daha geniş katılımlı olarak
gerçekleştirildi.
Eğitimler, Eylül ve Kasım ayları arasında
sırasıyla Sivas, Hatay, Aydın, Adıyaman,
Afyon, Kahramanmaraş, Eskişehir,
Manisa, Elazığ, Giresun, Isparta, Yozgat,
Van, Çorum, Ağrı, Kırıkkale, Muğla,
Burdur, Amasya ve Kayseri olmak üzere
toplam 20 ilde gerçekleştirildi. Genel
Müdürlüğümüzün Danışmanlık ve Eğitim
Dairesi Başkanlığı tarafından organize
edilen eğitimler, VGM’nin konularında
yetkin ve deneyimli sanayi ve teknoloji
uzmanları tarafından sunuldu. İki tam gün
olarak gerçekleştirilen eğitim programına,
İl Müdürlüklerinde görev yapan Müdür,
Uzman, Mühendis, Araştırmacı ve
Memurların yanı sıra diğer kuruluşların
farklı düzeylerdeki çalışanlar katılım
sağladı. Eğitimlerde VGM tanıtıldıktan ve
faaliyetleri açıklandıktan sonra verimlilik
kavramı, verimlilik yönetimi, performans
yönetimi ve temiz üretim konuları ele
alındı. VGM’nin, Bakanlığın diğer merkez
birimleri ve il müdürlükleri, farklı kurum
ve kuruluşlarla yaptığı iş birlikleri ve bu iş
birliklerinin daha da artırılması yönündeki
olanaklar konusunda değerlendirmeler
yapılarak söz konusu eğitimlerin daha da
yararlı hale gelebilmesi için öneriler
paylaşıldı. Eğitimlere 80’i diğer
kuruluşlardan olmak üzere yaklaşık 300
kişilik bir katılım sağlandı.
• Yerel düzeyde KOBİ sorunlarının
belirlenmesi ve çözüm önerileri
geliştirilmesi,
• VGM’nin bölge ve il düzeyinde projeler
geliştirmesi, bu konuda yerel düzeyde
kurumlar arası etkili iş birliğinin
sağlanması.
2013 yılında kapsama alınan 17 il ile
birlikte toplam 37 ilimizde gerçekleştirilen
eğitimler, geliştirilen öneriler
değerlendirilerek Bakanlığın 2015 yılı
hizmet içi eğitim programı kapsamında
belirlenen il müdürlüklerini kapsayacak
şekilde sürdürülecektir.
Katılımcıların büyük çoğunluğunun değerli
bilgiler edindiğini ve memnuniyetini ifade
ettiği eğitimlere ilişkin önerilerden bazıları
ise şu şekildedir:
• VGM’nin il müdürlüklerinde verimliliğin
artırılması ve kalite yönetimi konularında
çalışmalar başlatması ve bu çalışmalara
süreç desteği vermesi,
• Verimlilik alanında çalışmalar yapacak
bir taşra teşkilatı oluşturulması, il
müdürlüklerinde konu uzmanlarının
yetiştirilmesi,
• Eğitimlerde yenilenebilir enerji
konusuna da yer verilmesi,
• Eğitimlere Milli Eğitim, Tarım, Çevre ve
Şehircilik vb. Bakanlıkların il
müdürlüklerinden ve özellikle İl Özel
İdarelerinden personelin ve üretici
firmalardan temsilcilerin katılımının
sağlanması,
• Eğitimlerin sertifikalı eğitim şeklinde
düzenlenmesi,
43
ARALIK 2014
YERLİ TASARIMCI BAŞARI HİKÂYELERİ
TASARIMDA TÜRK İMZASI
kuruluşunun 5. Yılında Türkiye’nin 40 Öncü
Girişimci Şirketi arasında yer aldı. Gürsu
ve ekibi, bu yıl itibarıyla 100’üncü tasarım
ödülüne ulaşmanın gururunu yaşıyor.
İnovasyon ve tasarım alanında kitap ve
konferans konuşmaları ile adından sıklıkla
söz ettiren tasarımcı, çeşitli marka ve
şirketler için geliştirdiği ürünlerle
ekonomik katma değer yaratan akılcı
tasarımlar üretmeyi sürdürüyor.
Dr. Hakan Gürsu, Tasarımcı
Designnobis Kurucu ve CEO / ODTÜ
Öğretim Üyesi
İtalya’nın Milano kentinde 2010 yılından
itibaren düzenlenen ve dünyanın en
kapsamlı tasarım yarışmaları arasında yer
alan A’Design Award Tasarım Ödülleri bu
yıl da sahiplerini buldu. Uluslararası
alanda 208 ülkeden 12 binin üzerinde
katılımın gerçekleştiği yarışmada, kazanan
tasarımcılar listesinin başında ise bir Türk
tasarımcı yer alıyor. Geçtiğimiz yıllarda
Türkiye’yi dünya sıralamasında ikinciliğe
taşıyan ekibi ile Dr. Hakan Gürsu, bu yıl 15
ödül birden kazanarak “En çok ödül alan
tasarımcı” unvanını korudu.
ODTÜ Teknokent’te yer alan katma değerli
ürün tasarım merkezi Designnobis
bünyesinde geliştirilen tasarımlardan
“Steam” buharla demleyen çaydanlık,
“Platin Ödül” ile onurlandırılarak en iyi ev
aleti seçildi. Bunun yanında mobilyadan
elektronik ürüne, ulaşım aracı ve
44
aydınlatmaya, pek çok farklı kategoride
ödülleri toplayan tasarım ekibi, son dört
yılda toplam 46 ödül ile rekor sayıda
kazanıma sahip. Ülkemizden Vestel ve
Arçelik gibi markaların da ödül aldığı
yarışmaya Türk tasarımı damgasını vurdu.
Avrupa Birliği (AB) Tasarım Ofisi’nin
desteğiyle düzenlenen A’Design Award
Tasarım Ödülleri, inovasyon ve tasarımın
gelişmesiyle ülkelerin ekonomik rekabet
gücünü artırmayı hedefliyor. Aynı zamanda
kazanan tasarımlar için bir akreditasyon
niteliği taşıyan yarışma, ürünlerin ve
tasarımcılarının tanıtımlarına katkıda
bulunuyor.
ODTÜ öğretim üyesi Dr. Hakan Gürsu 2007
yılında Tasarım Oscar’ını ilk kez Türkiye’ye
kazandırmıştı. Kurucusu olduğu inovasyon
odaklı tasarım merkezi DESIGNNOBIS,
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Dr. Hakan
Gürsu, 1984 yılında ODTÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü’nü birincilikle
bitirdikten sonra bina bilgisi dalında
master derecesini, kentsel çevre alanında
ise doktora derecesini tamamladı. Tokyo
ve Moskova başta olmak üzere birçok
merkezde ürün tasarımı, iç mimarlık ve
şehircilik alanlarında çeşitli projelerde
çalıştı. 1991 yılında Japon Endüstri
Tasarımcıları Derneği’nin “Pioneer of
Design (Tasarım Öncüsü)” ödülünü kazanan
ilk Türk oldu. Güneş ve rüzgâr enerjisiyle
çalışan çevreci tekne tasarımı ‘Volitan’ ile
ARALIK 2014
Tasarım Oscar’larını Türkiye’ye kazandırdı.
2006 yılında kurduğu DESIGNNOBIS
tasarım / inovasyon şirketi, Türkiye’nin 40
öncü girişimci şirketi arasında yer aldı.
Dr. Gürsu, çevreci ve vizyoner projelerle
dünyanın saygın tasarım yarışmalarınca 8
yıl içerisinde 125’in üzerinde ödüle layık
görüldü. AB’de düzenlenen Dünya Tasarım
Sıralamasında Türkiye’yi ikinciliğe taşıdı.
İnovasyon, yaratıcı düşünce, tasarım ve
Ar-Ge konularında çeşitli ulusal ve
uluslararası etkinliklerde konuşmacı
olarak yer aldı. Bu alanlardaki
birikimlerini kaleme aldığı ‘Sahi, İnovasyon
Neden Bize Bu Kadar Uzak?’ adlı kitabı 2014
yılında yayımlandı. Aynı yıl International
Association of Designers tarafından
Milano’da ‘Yılın Tasarımcısı’ olarak
onurlandırıldı.
Kurucusu olduğu ODTÜ Teknokent odaklı
‘Designnobis’ markası altındaki
çalışmalarıyla 80’in üzerinde farklı projeye
imza atarak, pek çok firmaya Ar-Ge
desteği sağladı. Ürün ve Prototip
Geliştirme, Mekatronik Çözümlemeler,
Endüstriyel Tasarım, Marka ve Kimlik
Geliştirme başlıca ilgi alanları arasındadır.
Üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde
pek çok özgün ürünün ve teknolojinin
geliştirilmesine katkı sağlayan Dr. Gürsu,
20’nin üzerinde patent, endüstriyel
tasarım tescili ve faydalı model kaydının
sahibidir. Patent bilirkişisi olarak da
hizmet veren Hakan Gürsu, aynı zamanda
ODTÜ BİLTİR merkezinde Otomotiv
Endüstriyel Tasarımı Birimi Başkanı
olarak görev yapıyor. Tekneden oyuncağa,
mobilyadan beyaz eşyaya uzanan çeşitli
alanlardaki tasarımları ile bilinen
problemlere farklı çözümler üreten
Dr. Hakan Gürsu, ODTÜ’de öğretim üyesi
olarak tasarım öğrencileri yetiştirmeyi
sürdürüyor.
45
ARALIK 2014
PROJELER
KAYSERİ ORTA ANADOLU’NUN İLERİ TEKNOLOJİ ÜSSÜNE DÖNÜŞÜYOR
Merkezinin fiziksel altyapısını oluşturacak
bir proje hayata geçiriliyor.
Yaratıcı ve Yenilikçi İş Fırsatları Doğuyor
Erciyes ve Bozok Üniversiteleri
ortaklığında yürütülen ve Rekabetçi
Sektörler Programı kapsamında yaklaşık
7.8 milyon Avro destek alan Erciyes
Teknoparkı İnovasyon Merkezi Projesi,
öncelikle Kayseri ve Yozgat illerinde daha
sonra bölge illerde faaliyet gösteren
KOBİ’ler, Ar-Ge şirketleri ve girişimciler
için rekabetçiliğin önünü açıyor. Projenin
tamamlanmasıyla bölgenin girişimcilik ve
teknoloji anlamında önemli bir destekçisi
olan Erciyes Teknoparkının, bilgi
teknolojileri merkezine dönüştürülmesi;
uluslararası bir platform olarak dış
piyasalarda daha çok tanınması; sanat,
kültür ve teknolojiyi bünyesinde
birleştirebilen bir yapıya kavuşması ve
kentin gurur duyacağı bir marka olması
hedefleniyor.
Bilgi ve teknolojinin hız kesmeden
ilerlediği çağımızda işletmelerin de bu hızı
yakalayıp bilgi üretiminde geride
kalmamaları ve kendilerini çağın
gereklerine göre yenilemeleri için
geliştirilen teknoloji parkları gün geçtikçe
değer kazanıyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
46
Bakanlığı’nın, Avrupa Birliği (AB) ortak
finansmanıyla yürüttüğü ve geçtiğimiz 7 yıl
içinde 60’a yakın projeye yaklaşık
600 milyon Avro kaynak ayıran Rekabetçi
Sektörler Programı kapsamında da,
Kayseri ve bölge illerine hizmet veren
Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon
Rekabetçi Sektörler Programı desteğiyle,
Erciyes Teknopark Bölgesel İnovasyon
Merkezi, yenilikçilik temelli stratejilerini
çizen firma ve girişimcilerin Ar-Ge,
inovasyon, teknoloji ve enformasyon ve
iletişim teknolojileri (ICT) alanlarındaki
çalışmalarını daha güçlü destekleyecek bir
yapıya kavuşuyor. Projeyle, bir yandan
Kayseri ve Yozgat bölgesinde daha fazla
girişimci kendi işini kurmaya teşvik
edilirken, bir yandan da mevcut işini
sürdüren KOBİ’lere büyümeleri için destek
sağlanıyor.
Rekabetçi Sektörler Programımız,
Türkiye’nin birçok bölgesine sağladığı
finansal kaynakla, bölgelerin rekabet
gücünün artırılması ve gerek iç gerek dış
ARALIK 2014
girişimciliğini artıracak kapasite
geliştirme çalışmaları yapıyor. Bölgede
teknoloji ve yenilikçilik temelli girişimlere
duyulan ihtiyaç ve bölgenin potansiyelinin
haritası çıkarılıyor. Ağ oluşturma
girişimleriyle, tüm inovasyon
merkezlerinin birbirleriyle daha etkin
iletişim ve iş birliği kurması hedefleniyor.
Bir yandan da, Teknopark’ın tanınırlığı ve
bilinirliğinin artırılması için bir dizi tanıtım
ve pazarlama çalışmaları yürütülüyor.
piyasalarda daha güçlü rekabet eden
işletmelerin çoğalmasına öncülük ediyor.
Bu hedefle desteklenen Erciyes Teknopark
Bölgesel İnovasyon Merkezi Projesi’nin de
40 aylık bir sürede 3 ana aşamada
tamamlanması planlanıyor:
• Birinci aşamada, Erciyes Teknoparkı’nın
alt ve üst yapılarının oluşturulması yani
Teknopark için gerekli yapıların
tamamlanması hedefleniyor.
• İkinci aşamada bölge için gerekli iş gücü
kapasitesinin iyileştirilmesi hedefleniyor
ve bu doğrultuda hedef gruplar belirlenip,
paydaş analizi ve pazar araştırması
faaliyetleri gerçekleştiriliyor.
• Projenin son aşamasını ise malzeme
tedarik desteği oluşturuyor ve bu
kapsamda eğitim laboratuvarları ve ofisler
için gerekli tüm ekipmanın proje
kapsamında satın alınması planlanıyor.
Bu hedefler doğrultusunda çalışmalar
hızla ilerliyor. Türkiye’den iki, Yunanistan,
İspanya ve İsveç’ten birer olmak üzere
toplam 5 firmanın oluşturduğu bir
konsorsiyumdan teknik destek alınarak
eğitim, danışmanlık ve tanıtım faaliyetleri
hayata geçiriliyor. Bu kapsamda Erciyes
Teknopark yönetimi, bağlı firmalar ve bilgi
temelli faaliyet gösteren KOBİ’lerin
performans, rekabet gücü ve
Öte yandan proje kapsamında verilen
danışmanlık hizmetlerinden hem
Teknopark içinde yer alan firmalar hem de
dışarıdan girişimciler faydalanabiliyor.
Danışmanlık hizmetleri; mali kaynaklara
erişim, uluslararası pazarlara erişim; iş
planı geliştirilmesi; telif hakları, TÜBİTAK,
TTGV ve Bakanlığımız Ar-Ge hibe
programlarına başvuru, ulusal ve
uluslararası patent başvuruları, ulusal ve
uluslararası iş ağlarının genişletilmesi,
yabancı ortaklı konsorsiyum
oluşturulması; teknik yardım alanında iş
planı geliştirilmesi, marka tescili, teknoloji
transferinin ticarileştirilmesi, risk
sermayelerine erişim gibi konuları
kapsıyor. Danışmanlık hizmetlerini eğitim
çalışmalarından ayıran en önemli özellik
ise, danışmanlığın başvuru sahibi firmanın
ihtiyacına yönelik özel olarak yapılması.
Bir firma, Ar-Ge veya pazarlama/iş
geliştirme çalışmaları sırasında ne zaman
desteğe ihtiyaç duysa, projeye başvurup
uzmanlardan mentörlük veya koçluk
şeklinde hizmet alabiliyor. Ücretsiz olarak
faydalanabilecekleri bu hizmet için Erciyes
Teknopark Bölgesel İnovasyon Merkezi
Proje ofisine başvurulabiliyor.
47
ARALIK 2014
BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ
ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK (AR) UYGULAMALARINDAKİ GELİŞMELER
GÜNLÜK HAYATTA KULLANIMI - I
Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Giriş
Değerli okuyucular, dergimizin bundan
önceki iki sayısında kare kodlar (quick
response-QR) konusunu sizlere
sunmuştuk. Bu sayıdan başlayarak iki
sayımızda da kare kodlarla birlikte birçok
kullanım alanı olan ve günlük hayatımızda
yaygın olarak kullanılmaya başlanan
artırılmış gerçeklik (Augmented Reality AR) konusunda günlük hayatımızda
yaygınlaşmakta olan uygulamaları sizlerle
paylaşmak arzusundayız. Bu konuya
48
dergimizin geçen yılki sayısında kısmen
değinmiştik ancak teknolojinin gelişmesi
ve yaygınlaşmasında artık bir yıl bile çok
uzun kalmaktadır.
Bu dizinin ilk bölümünde artırılmış
gerçeklik uygulamalarının hayatımızı
kolaylaştıran günlük uygulamaları ve
eğitim alanında kullanımları üzerinde
duracağız, gelecek sayıda ise AR
uygulamalarının fabrikalarda, savunma
sanayinde kullanımı konusunda sizlere
bilgiler sunacağız.
Artırılmış Gerçeklik Uygulamaları Nasıl
Başlamıştı?
Artırılmış gerçeklik uygulamalarının
gelişimi konusunda okuyucularımızı çok
fazla yormadan, bu kavramın kısa bir
tanımlamasını hatırlatarak gelişimi
konusunda kısa bir kronolojiyi vermenin
yeterli olacağını düşünüyoruz.
Augmented reality (artırılmış gerçeklik)
içinde yaşadığımız dünyadaki bilgilerin bir
araç vasıtasıyla elde edilen görüntü
ve/veya bilgilerle bir araya getirilerek bir
ARALIK 2014
amaç için zenginleştirilmesi anlamına
gelmektedir. Gerçek dünyanın kamera ile
görüntüsünün alınması sırasında, gerçek
dünya üzerinde önceden belirlenmiş olan
hedef noktalara, bilgisayarda hazırlanmış
olan materyallerin belli noktalarından
bağlanması ve oluşan sonucun yazılımlar
vasıtasıyla yorumlanarak çıktı görüntünün
eşzamanlı olarak alınmasıdır [1].
“Augmented Reality” kavramı Türkçe’ye
“Zenginleştirilmiş Gerçeklik” ya da
“Artırılmış Gerçeklik” olarak
çevrilmektedir. Augmented Reality
sayesinde istenilen herhangi bir şey
örneğin mobil cihaz ya da bilgisayardaki
bir kamera aracılığıyla, gerçek dünyada
pozisyonlandırabilir ve işlevsel hale
getirebilmektedir. 2 veya 3 boyutlu
çizimler, fotoğraflar, yazı, ses vb. her türlü
bilgi bu materyalleri oluşturulabilmekte
ayrıca bunların kombinasyonları da birlikte
başarılı bir şekilde çalışabilmektedir.
Zenginleştirme gerçek zamanlı gerçekleşir
ve çevredeki ögeler ile etkileşim içindedir.
Geleceği Şekillendiren Teknoloji:
Artırılmış Gerçeklik
Artırılmış gerçeklik, görsel gerçeklikten
(VR) farklı bir kavram. Görsel gerçeklik,
gerçek dünyanın simülasyonla
değiştirilmesi anlamına geliyor. AR ise
gerçekliğin algılanmasını eklediği
özelliklerle modifiye ediyor [2]. Artırılmış
gerçeklik, fiziksel, gerçek dünyadaki
içeriklerin bilgisayar tabanlı sensörler
tarafından çoğaltılarak ses, video, grafik
ve GPS verisine dönüştürülmesi anlamına
geliyor. Artırışmış gerçekliği günümüzde
daha çok Project Glass’ın sunduğu gibi
bilgisayar tabanlı bir gerçeklik olarak
biliyoruz. Bu kapsamda, gerçek
görüntüler, çoğaltılmaktan çok
değiştiriliyor, böylece gerçekliği algılama
kapasitemiz artırılıyor. Kısa bir örnek
verirsek, Project Glass taktığımız zaman
gökyüzüne bakıyoruz ve görüş alanımız
içinde hava durumu beliriyor [3].
Artırılmış Gerçekliğin Tarihçesi [4]
• 1993: Loral WDL savunma şirketi, ABD
Ordusu Simülasyon ve Eğitim Teknolojileri
Enstitüsü (STRICOM) ile ilk AR donanımlı
cihazlar ve insanlı simülasyonların yer
Resim 1
Resim 2
Resim 3
Resim 4
Resim 5
Resim 6
Resim 7
Resim 8
Resim 9
49
ARALIK 2014
BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ
aldığı bir sunum gerçekleştirdi.
• 1994: Sanatçı Julie Martin, Avustralya
Sanat Konseyi’nin verdiği destekle ilk AR
Tiyatrosu’nu yönetti. Dansçı ve akrobatlar,
insan büyüklüğündeki görsel nesneleri,
kendi bulundukları fiziksel alan ve
sahneye görüntü olarak yansıtarak
performans sergiledi. Oyunun
gerçekleştirilmesinde Silicon Graphics
bilgisayarları ve Polhemus algı sistemi
kullanıldı (Resim 1).
• 1998: ABD’nin Kuzey Carolina
Üniversitesi, ilk 3D AR teknolojisini
geliştirdi (Resim 2).
• 1999: Hirokazu Kato, HITLab
laboratuvarında AR uygulamaları
geliştirilmesi için kullanılan ARToolKit
cihazını geliştirdi. Daha sonra HITLab
teknisyenleri tarafından modifiye edilen
cihaz, en sonuncusu 2011’de düzenlenen
SIGGRAPH konferansından tanıtıldı.
(Resim 3).
• 2008: Google tarafından tasarlanan, HTC
tarafından üretilen ilk Android tabanlı
akıllı telefon G1 Android, piyasaya sürüldü.
Telefon, ilk mobil AR uygulaması olan
Wikitude AR Travel Guide uyumluydu
(Resim 4).
• 2009: Massachusetts Teknoloji Enstitüsü
(MIT), SixthSense projesiyle, insan
hareketlerini ve beden dilini yansıtarak
kullanılan giyilebilir AR cihazı üretti
(Resim 5).
• 2011: Paris Sud Üniversitesi’nin kurduğu
LASTER Technologies şirketi, GPS
kullanan ilk AR kayak gözlüklerini üretti
(Resim 6).
• 2012: Google, özel projeler geliştirdiği X
Laboratuvarı’nda ek donanımlardan
bağımsız ilk AR gözlüğü, Project Glass’ı
üretti (Resim 7 ve 8).
• ABD ordusu ve hava kuvvetleri için
geliştirilen iOptik sistemi, baş üstü
görüntüleme (HUD) birimiyle bağlantılı
çalışacak. iOptik sistemindeki lensler,
50
kullanıcının aynı anda hem görüntüye,
hem de görüntü hakkındaki bilgiye
odaklanmasına imkân verecek (Resim 9).
Dijital Nesil İçin Hibrid Ders Kitabı:
Augmented Coursebook
Ders kitabı, defter, poster, afiş gibi basılı
materyallerde bulunan yazılı kaynakların
kenarına yerleştirilebilecek QR kodları
öğrencilerde bulunan mobil cihazlardaki
yazılım tarafından algılanabilecek ve
çevrimiçi-çevrimdışı içeriğe
ulaşabileceklerdir [5].
Aynı şeyler artırılmış gerçeklik teknolojisi
için de geçerli. QR kodlar 2 boyutlu olup
koda gömülen verilere köprü vazifesi
yaparken, AR işaretleyicileri (marker), yani
basılı materyalde bulunan ve sadece bir
resim gibi gözüken fakat bu tetikleyici
resme (trigger picture) gömülmüş olan 3
boyutlu veriye köprü vazifesi yaparlar. Ders
kitaplarında bulunan resimler öğrencileri
sıkıyorsa, AR uygulaması aracılığıyla
resmin üzerine tutacakları mobil bir
cihazla resimdeki görüntünün hareket
eden 3 boyutlu halini ve hatta sesini de bu
şekilde kavrayabilirler. [5]
AR (Augmented Reality) ile Öğretmenler
Artık Gerçek Üstü Güçlere Sahip
AR uygulamasi, gözlerimizle algıladığımız
GERÇEK fiziksel ortamların çeşitli ses,
resim, video, 3D animasyonlar vb. dijital
ortamlarla zenginleştirilmesine olanak
sağlamakta böylece biz eğitimciler için de
güzel bir eğitim aracı olarak
kullanılabilmektedir.
Bazı konu uzmanları tarafından bu tür
uygulamalar için hem Android hem de İOS
işletim sistemlerinde rahatça
kullanabileceğiniz “AURASMA” adında
ücretsiz bir uygulama önerilmektedir. Tek
yapmanız gereken aslında nasıl ve hangi
materyalle (resim, ses, video, 3d
animasyon…) zenginleştirmek istediğinize
ARALIK 2014
karar vererek belirlemek ve bununla
zenginleştireceğiniz fiziksel bir gerçekliği
eşlemek. Artık kendi kanalınızı yaratarak
herkesle bu aslında zengin ama sade, çok
şey anlatan ama bakınca göremediğimiz
gerçekleri paylaşabilirsiniz [6].
Bu alanda araştırma ve uygulama
çalışmalarında bulunan bir öğretmenin
değerlendirmeleri şu şekildedir. “…Tabi
bugün bir öğretmen olarak “Bunu nasıl
kullanabilirim?“, özellikle önyargıyla
yaklaşılan matematik ve fizik derslerinin
öğreticisi olarak “Bundan nasıl
faydalanabilirim?” sorularına yavaş yavaş
cevap bulmaya çalışıyorum. Bu yazımla da
umarım bütün öğretmen ve eğitim
teknoloğu meslektaşlarımda yeni fikirler
uyandırabilirim?
Kimya dersini düşünelim; genelde hepimiz
2 Hidrojen atomu ile bir Oksijen
atomundan su molekülünün meydana
geldiğini biliriz. Peki, bu atomları çekirdek
etrafında görebiliriyiz? Elbette hayır, ancak
AR sayesinde sınıfta sanal gerçekliği
kullanarak 3D olarak 2 Hidrojen ve 1
Oksijen atomlarını gördüğünüzü ve de bu
ikisinin bir araya gelerek su molekülünü
oluşturduğunu gördüğünüzü hayal edin
lütfen. Ya da resim dersinde resimlerin
birden canlandığını düşünün veya Tarih
dersinde tarihi kişiliklerin birden
konuşmaya başladığını düşünün. Veya
matematik dersinde sorunun bir anda
çözüm aşamalarının ortaya çıktığını…” [6]
Bu Bölümün Hazırlanmasında
Yararlanılan Kaynaklar: [internet erişim
tarihi 25-30 Kasım 2014]
1. Artırılmış Gerçeklik Nedir ?
http://www.regisapp.com/augmentedreality-nedir
2. Artırılmış Gerçeklik?
http://webrazzi.com/2011/12/25/arttirilmis
-gerceklik/
3. Augmented Reality(Artırılmış Gerçeklik)
Nedir? Hangi Alanlarda Kullanılabilir?
http://www.teknolo.com/augmentedreality-nedir-hangi-alanlardakullanilabilir/
4. NTVMSNBC Artırılmış Gerçeklik;
http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/gelecegisekillendirecek-teknoloji-artirilmisgerceklik.html?position=3
5. Dijital Nesil İçin Hibrid Ders Kitabı:
Augmented Coursebook
http://www.egitimdeteknoloji.com/dijitalnesil-icin-hibrid-ders-kitabi-augmentedcoursebook/
6. AR (Augmented Reality) ile Öğretmenler
Artık Gerçek Üstü Güçlere Sahip
http://www.egitimdeteknoloji.com/araugmented-reality-artirilmis-gercekliknedir/
Konuya İlişkin Diğer Kaynaklar
7. KUDAKA “Artırılmış Gerçeklik
Teknolojisi” M. Ali ÇAKAL, E.Bilgen
EYMİRLİ
http://www.kudaka.org.tr/ekler/fa254artirilmis_gerceklik_teknolojisi.pdf
8. Artırılmış Gerçeklik ve Uygulamaları;
http://www.elektrikport.com/teknikkutuphane/artirilmis-gerceklik-augmented-reality-(ar)/11923#ad-image0
51
ARALIK 2014
HABER
“2. TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ ZİRVESİ”
ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
verdiklerini anlatan Işık, “Şu anda dünyada
söz konusu merkezlere en çok destek
veren ülkelerden biri Türkiye'dir. Bu
alanda yapılan 100 liralık harcamanın 60
lirasını şirketler yapıyorsa, 40’ını devlet
yapıyor” ifadelerini kullandı.
Teknoparklara biraz daha fazla destek
vermiş olacağız
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tara ndan
düzenlenen “2. Teknoloji Geliş rme Bölgeleri
Zirvesi”, Bakan Fikri Işık’ın ka lımıyla
13 Kasım 2014 tarihinde Congresium Ankara
Ticaret Odası (ATO) Uluslararası Fuar
Merkezi’nde gerçekleş rildi.
Açılış konuşmalarını Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Teknoloji
Bölgeleri Geliştirme Derneği (TGBD)
Başkanı ve aynı zamanda ODTÜ Teknokent
Genel Müdürü M. İhsan Kızıltaş ile Bilim
ve Teknoloji Genel Müdürü
Doç. Dr. Cevahir Uzkurt’un yaptığı
Zirve’ye; Teknoloji Geliştirme
Bölgelerinden, Ar-Ge Merkezlerinden,
Sanayi Odalarından, Organize Sanayi
Bölgelerinden, üniversitelerden, ilgili
kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum
52
kuruluşlarından çok sayıda temsilci
katıldı.
TGB’lere ve Ar-Ge Merkezlerine ciddi
destekler veriyoruz
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri Işık, Zirve’nin açılışında yaptığı
konuşmada, küresel pazarlardan pay
almanın en önemli yolunun Ar-Ge ve
inovasyona dayalı teknolojik ürün
üretmekten geçtiğini söyledi. Nitelikli
insan kaynağının önemine dikkati çeken
Işık, Türkiye’nin artık ertelenemez bir
yükseköğretim reformuna ihtiyacı
olduğunu vurguladı. Bakanlık olarak
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge
Merkezlerine çok ciddi destekler
Bakanlık olarak yeni bir çalışmayı daha
başlattıklarını anlatan Bakan Işık, “Maliye
Bakanımızla prensip kararı aldık, detayını
çalışacağız. Teknoloji Geliştirme
Bölgelerinde yapılan araştırmaların saha
uygulamalarının da en azından belli ölçüde
Ar-Ge mesaisine dâhil edilmesi
konusunda çalışıyoruz. İşini iyi yapan
insanları bu işten soğutacak adımlar
atmak istemiyoruz. Buna da fırsat
vermemek açısından ciddi bir çalışma
yapacağız ve buradaki Ar-Ge mesaisini
biraz daha artırmış olacağız. Yani
Teknoparklara biraz daha fazla destek
vermiş olacağız” şeklinde konuştu.
Adrese teslim ihale dönemi bitecek
Konuşmasında yeni bir çalışmanın daha
bilgisini veren Bakan Işık, sözlerine şöyle
devam etti: “Ekonomi Koordinasyon
Kurulu’nda bunu uzun uzun tartıştık. Bazı
kurumlarımız maalesef öyle bir şartname
hazırlıyor ki, adrese teslim ihale. Özellikle
teknolojiyle ilgili de bilgi birikimi her kamu
kurumunda yeterli olmadığı için, genelde
bu şartnameler hangi firmadan mal
alınması isteniyorsa, o firma tarafından
şartnamelere yazılabiliyor. İhale bir
açılıyor, bir bakıyorlar ki teknik yeterliliği
ARALIK 2014
konuşmacısı olan Teknoloji Bölgeleri
Geliştirme Derneği (TGBD) Başkanı ve aynı
zamanda ODTÜ Teknokent Genel Müdürü
M. İhsan Kızıltaş ise Türkiye'nin
önümüzdeki yıllarda teknolojik sıçrama
gerçekleştireceğini ve bu sıçramanın
merkezinde Teknoparkların olacağını
söyledi.
Başarılı Teknoloji Geliştirme Bölgelerine
ödülleri verildi…
Konuşmaların ardından, 2013 yılı TGB
Performans Endeksi sonuçları açıklandı.
Teknoparkların ekonomik büyüklükleri,
teknoloji tabanlı yeni firma oluşumuna ve
istihdama katkısı, TGB’lerin üniversitesanayi iş birliğine katkıları, kamu Ar-Ge
desteklerinden yararlanan proje sayısı ve
bütçesi, TGB firmalarınca kullanılan
sağlayan bir firma var. Bakanlığımız
burada da önemli bir inisiyatif alacak.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak,
teknolojik ürünlerle ilgili kamu
alımlarında adeta bir rehber özelliği
göreceğiz. Şartnamelerde bulunması
gereken teknik özelliklerin
belirlenmesinde inisiyatif alacağız, bunu
ekonomi yönetimimizle görüştük. Yani
adrese teslim şartname dönemi inşallah
bitecek. İşte o zaman rekabet ortamı çok
daha güçlenecek. Artık o zaman kimse
adrese teslim ihale yapıldı diye endişenin,
tereddüdün içinde olmayacak. Bütün
bunlardaki temel amacımız, Türkiye'nin
kamu alımları yoluyla teknolojik
dönüşümünü sağlamaktır.”
Zirve’de konuşan Bilim ve Teknoloji Genel
Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt ise
Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin ülke
ekonomisine katkısının güçlü bir şekilde
devam edeceğini söyledi. Zirve’nin diğer
53
ARALIK 2014
HABER
vergisel teşviklerin tutarı vb. istatistiki
sonuçların ortaya çıkması ve
Teknoparkların kendi içinde yıllık
gelişiminin izlenmesi amacıyla
oluşturulan ve oldukça büyük bir veri
kümesinin işlenmesi neticesinde 34 TGB
için 42 gösterge üzerinden ortaya çıkarılan
2013 yılı Performans Endeksi çalışması
sonucunda, Zirve’de 4 farklı kategoride
toplam 12 Teknoloji Geliştirme Bölgesi
ödüllendirildi. Başarılı Teknoloji Geliştirme
Bölgelerinin yöneticilerine ödülleri Bakan
Fikri Işık tarafından verildi.
Olgun TGB'ler (2002-2006 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:
1. ODTÜ Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi
2. İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi
3. İTÜ Arı Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi
Gelişen TGB'ler (2007-2010 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:
1. Gazi Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi
2. Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi
3. Ankara Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi
Erken Aşama TGB'ler (2011-2012 Arasında Faaliyete Geçenler) Kategorisi:
1. Düzce Teknopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi
2. Kahramanmaraş Teknoloji Geliştirme Bölgesi
3. Malatya Teknoloji Geliştirme Bölgesi
En İyi Yükselme Gösteren TGB'ler Kategorisi:
1. Gebze OSB TGB (14 sıra)
2. Yıldız Teknik Üniversitesi TGB (12 sıra)
3. Kocaeli Üniversitesi TGB (11 sıra)
54
ARALIK 2014
Ödül töreninin ardından Bakan Fikri Işık
ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan’ın da
katılımıyla Teknoparklar ve bünyelerindeki
firmalar ile Ar-Ge ve teknoloji altyapısına
ciddi katkıda bulunan TÜBİTAK, TPE, TSE,
TÜBA ve KOSGEB gibi kuruluşlar ve
Bakanlık teşkilatında yer alan birimlerinin
faaliyet ve ürünlerinin tanıtıldığı stant
ziyaretleri gerçekleştirildi.
Zirve’nin ikinci bölümünde ise beş
Teknoloji Geliştirme Bölgesinden yönetici
şirket ve firma temsilcilerinin katılımıyla
(GOSB Teknopark-ARTESİS TEKNOLOJİ /
Selçuk TGB-GM BİLİŞİM / Ankara
Üniversitesi TGB-ONES TEKNOLOJİ /
YILDIZ Teknopark-MİR AR-GE / Namık
Kemal Üniversitesi-A ENERJİ / İstanbul
TGB-DATUM) Bilim ve Teknoloji Genel
Müdürlüğü Politika ve Strateji Dairesi
Başkanı Mehmet Madencan’ın
moderatörlüğünde “Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Başarı Hikâyeleri” konulu bir
panel düzenlendi. Projelerini başarıyla
hayata geçiren firmaların tecrübelerinin
paylaşıldığı Panel’in ardından Zirve sona
erdi.
55
ARALIK 2014
HABER
“ALO 130 ÜRÜN GÜVENLİĞİ ŞİKÂYET HATTI” DEVREDE
Güvensiz ürünlerin bildirimi için kurulan
“Alo 130 Ürün Güvenliği Şikâyet Ha ”
faaliyete geç .
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Fikri Işık, 26 Kasım 2014 tarihinde yaptığı
açıklamada güvensiz ürünlerin bildirimi
için kurulan “Alo 130 Ürün Güvenliği
Şikâyet Hattı”nın faaliyete geçtiğini
belirterek, “ihbar ve şikâyetler, en kısa
sürede işleme alınacak ve
sonuçlandırılacak" dedi.
Bakan Işık, 635 sayılı Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı'nın Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
56
Kararname ile Bakanlığa, sanayi
ürünlerinin, ürün güvenliği ve teknik
mevzuatına uygunluğunu sağlamak
amacıyla piyasa gözetimi ve denetimini,
uygunsuzluk halinde gerekli tedbirlerin
alınması ve yaptırım uygulanması
görevlerinin verildiğini hatırlattı.
Bu kapsamda yaklaşık üç yıl önce kurulan
Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi
Genel Müdürlüğü ile denetim faaliyetlerine
başlandığını anlatan Fikri Işık, Bakanlığın
sorumluluğunda bulunan bin 570 sanayi
ürününün 615 denetçi vasıtasıyla kontrol
edildiğini belirtti. Işık, yılın 10 aylık
döneminde yaklaşık 65 bin ürünün
denetlendiğine dikkati çekerek, denetimler
neticesinde yaklaşık 2,5 milyon lira para
cezası uygulandığını ve 45 farklı ürünle
ilgili toplatma kararı verildiğini kaydetti.
Bakan Işık, Bakanlığın sorumluluğunda
bulunan sanayi ürünlerine ilişkin ihbar ve
şikâyetlerin, Türkiye’nin her yerinden
doğrudan ilgili birimlere iletilmesini
sağlamak amacıyla “130 Ürün Güvenliği
Şikâyet Hattı”nın hizmete açıldığını ifade
etti. Görevli denetçiler aracılığıyla, piyasa
gözetimi ve denetimi faaliyetlerinin
gerçekleştirdiğini söyleyen Işık, şikâyet
hattı ile piyasada güvenli ürünlerin
dolaşımının sağlanmasını amaçladıklarını,
ARALIK 2014
tüketicilerde de “güvenli ürün” bilincini
oluşturmayı hedeflediklerini vurguladı.
Akaryakıt, LPG istasyonları ve sayaçlar
da denetlenecek
Denetimlerin risk analizleriyle belirlenen
ürünler üzerinde yoğunlaştırıldığına
dikkati çeken Işık, özellikle tüketicilerden
ürünlere ilişkin gelen ihbar ve şikâyetlerin
dikkate alındığını belirtti.
Vatandaşların gerçekleştirilen
denetimlerin bir parçası olmasını
istediklerini dile getiren Işık, Sanayi
Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel
Müdürlüğü sorumluluğunda bulunan
ürünler hakkında şunları söyledi:
“Vatandaşlarımız asansör ve teleferiklerin
yanında otomobille ilgili far, emniyet
kemeri, hava yastığı ve lastik gibi her türlü
aksamla ilgili ihbarda bulunabilir. Buhar
ve kalorifer kazanları, set üstü ocak, fırın,
kombi, şofben gibi gaz yakan cihazlar ile
elektrik motorları, oda ve su ısıtıcılar,
kaynak, tost, çay kahve makineleri gibi
elektrikli ekipmanların, örneğin enerji
verimliliği ile ilgili sorunlar şikâyet
edilebilir. Tarım, iş, inşaat, kırtasiye, tekstil
makineleri, sanayi ve tıbbi gaz tüpleri,
mutfak tüpleri, yangın söndürücü gibi
basınçlı ekipmanlar, sigorta, alarm cihazı,
lamba gibi ATEX ürünlerde meydana gelen
sorunlara ilişkin ihbar yapılabilir. Dinamit,
fitil gibi sivil patlayıcılar, parfüm,
deodorant, böcek ilacı gibi aerosol kaplar
ile tekstil ve ayakkabılarda örneğin ürün
içeriği ve etiket denetimi konularında
şikâyetler iletilebilir.”
kontrollerinde yaşanan sorunların da “130
Ürün Güvenliği Şikâyet Hattı”na
bildirebileceğini kaydetti.
Bakan Fikri Işık, ayrıca Metroloji ve
Standardizasyon Genel Müdürlüğü
sorumluluğunda bulunan, akaryakıt, LPG
istasyonları ve sayaçlarla ilgili hususların,
hazır ambalajlı ürünlerin miktar
“İhbar ve şikâyetler, en kısa sürede işleme
alınacak ve sonuçlandırılacak” diyen Işık,
tüketici ve kullanıcıların şikâyetleri
sonucunda gerekli incelemelerin
yapılacağını söyledi. Işık, üründeki
güvensizlik ya da teknik düzenlemelere,
standartlara aykırılığın mahiyetine göre,
ürünün üreticisi veya ithalatçısına idari
para cezası, ürünle ilgili toplatma kararı,
piyasaya arz yasağı gibi yaptırımların,
orantılılık ilkesi çerçevesinde
uygulanacağını ifade etti.
Güvensiz ürünü bekleyen yaptırımlar
57
ARALIK 2014
HABER
ÖĞRETMEN VE AKADEMİSYENLERE PROJE ÇAĞRISI
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu'nun (TÜBİTAK), öğretmenlere ve
akademisyenlere yenilikçi yaklaşım,
strateji, yöntem ve tekniklerin etkileşimli
olarak kazandırılmasını amaçlayan “4005
Bilim ve Toplum Yenilikçi Eğitim
Uygulamaları Çağrı Programı”na
26 Aralık 2014 tarihine kadar
başvurulabilecek.
Bilim Toplum Daire Başkanlığı tarafından
yürütülen 4005 Çağrı Programı,
öğretmenlere ve akademisyenlere kendi
branşlarına yönelik öğrencilerinde ilgi ve
merak uyandırmayı, olumlu tutum
geliştirmeyi, motivasyon artırmak için
gerekli bilgi, becerileri yenilikçi yaklaşım,
strateji, yöntem ve teknikler aracılığıyla
etkileşimli olarak kazandırmayı kapsıyor.
beşeri bilimler, mühendislik, teknoloji,
matematik, bilgisayar ve tıbbi bilimler
alanlarından bir veya birkaçını kapsaması
gerekiyor.
Proje alanları…
Proje önerilerinin; ekoloji, çevre, havacılık,
astronomi, uzay, fizik, kimya, jeoloji,
jeofizik, meteoroloji, deniz, biyoloji, genetik
gibi doğa bilimleri, ziraat, ormancılık,
bahçecilik, veterinerlik gibi tarımsal
bilimler, psikoloji, sosyoloji, ekonomi,
eğitim, spor, antropoloji, coğrafya, şehir
planlaması ve kırsal planlama, yönetim,
hukuk, dil bilimi gibi sosyal bilimler, tarih,
arkeoloji, felsefe, sanat tarihi, müzik gibi
Çağrı programı kapsamında önerilen
yenilikçi yöntem ve uygulamaların;
gözlem, oyun, müzik, resim, dans, tiyatro,
drama, atölye ve saha çalışmaları gibi
sanatsal faaliyetlerle öğretimi, grup
çalışmaları, sanat, spor etkinlikleri, online
etkileşim ve deneysel çalışmaları içermesi
bekleniyor.
Destek miktarının projenin içeriğine ve
ihtiyaçlarına göre belirleneceği çağrıya,
26 Aralık tarihine kadar
http://www.tubitak.gov.tr/4005 adresinden
başvuru yapılabiliyor.
MARKALAŞIYORUZ…
Endüstriyel tasarıma ilgi…
TPE verilerine göre, Ekim 2014’te “faydalı
model” başvurusu 232 yerli 9 yabancı
toplam 241, “endüstriyel tasarım” başvuru
sayısı da 2 bin 890 yerli 96 yabancı toplam
2 bin 986 oldu.
2014 yılının ilk 10 ayında 87 bin 711 marka
başvurusu yapıldı. Sınai mülkiyet başvuru ve
tescil sayılarına ilişkin Ekim ayı verileri belli
oldu. Ekim ayında Türk Patent Ens tüsü’ne
(TPE) 6 bin 817’i yerli 831’i yabancı toplam 7
bin 648 “marka” başvurusu yapıldı. Aynı ayda
ens tüye yapılan “patent” başvurusu ise 943.
Bunların 339’u yerli olurken 604 adedi yabancı
patent başvurusu olarak kaydedildi.
58
87 bin 711 marka talebi geldi
Böylece 2014 yılı Ekim sonu itibariyle,
marka başvurusu sayısı 76bin 513 yerli 11
bin 198 yabancı toplam 87 bin 711; patent
başvuru sayısı 3 bin 554 yerli, 6 bin 115
yabancı toplam 9 bin 669; faydalı model
başvuru sayısı 2 bin 812 yerli 64 yabancı
toplam 2 bin 876; endüstriyel tasarım
başvuru sayısı ise 32 bin 752 yerli 1 bin 371
yabancı toplam 34 bin 123 sayısına ulaştı.
Gözle görülür artış yaşandı
2013 yılı Ekim ayında yapılan başvurulara
göre yerli endüstriyel tasarım
başvurularında yüzde 18 artış gözlenirken,
yerli marka başvuruları yüzde 15,9, yerli
patent başvuruları yüzde 21,5, yerli faydalı
model başvuruları yüzde 0,9 arttı.
2014 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla tescil
sayıları markada 75 bin 046, patentte 5 bin
813, faydalı modelde 2 bin 141, endüstriyel
tasarımda 37 bin 856 oldu.
ARALIK 2014
TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK)
SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜYEN ANKARA İÇİN TEMİZ ÜRETİM VE ENDÜSTRİYEL
SİMBİYOZ PROJESİ “BİLGİLENDİRME VE FARKINDALIK PROGRAMLARI” DÜZENLENDİ
örnekleri ve kazanımları hakkında
sunumlar gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı
sıra Kalundborg Endüstriyel Simbiyoz
Merkezi’nden uzmanlar Danimarka’nın
Kalundborg bölgesinde gerçekleştirdikleri
ve dünyada bu alanda en iyi uygulama
örneklerinden biri olarak gösterilen
Endüstriyel Simbiyoz Projesi’nin ortaya
çıkışı ve yürütülmesi süreçlerine ilişkin bir
sunum gerçekleştirmişlerdir.
Sanayi işletmelerinde bütünsel ve önleyici
çevre stratejilerinin hayata geçirilmesi,
çevresel etkilerin azaltmasının yanı sıra
firmaların ürün ve süreç verimliliğini
artırarak ekonomik kazanç artışı da
sağlamaktadır. Ankara Kalkınma Ajansı
tarafından Ankara sanayisinin başarılı
dünya örneklerinde olduğu gibi yenilikçi ve
etkin yöntemlerle temiz üretimde öncü
olması adına “Sürdürülebilir Büyüyen
Ankara için Temiz Üretim ve Endüstriyel
Simbiyoz” Projesi başlatılmıştır. Bu
çalışmanın ilk adımı olarak organize
sanayi bölgelerinde, tüm işletmelerin
katılımına açık bilgilendirme ve farkındalık
programları düzenlenmiştir. 19-21 Kasım
2014 tarihleri arasında sırasıyla Başkent
OSB Bölge Müdürlüğünde, İvedik OSB
Bölge Müdürlüğünde, OSTİM OSB Bölge
Müdürlüğünde ve ASO 1. OSB ASORA
Ticaret Merkezinde gerçekleştirilen ve
yarım gün süren etkinliklere sanayiciler,
OSB çalışanları ve kamu kurum ve
kuruluşlarından dinleyiciler katılım
sağlamıştır.
“Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz:
Faydası Nedir, Ne Getirir?” Etkinliği
Sürdürülebilir Büyüyen Ankara için Temiz
Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz başlıklı
etkinlikte, bir yandan üretim maliyetlerini
düşürerek kârlılığı artıran öte yandan da
çevresel sürdürülebilirliğe önemli katkı
sağlayan “temiz üretimin” Ankara
sanayisinde bilinirliğinin artırılmasını;
ayrıca dünyada gittikçe yaygınlaşan ve
birbirinden bağımsız işletmeleri daha
sürdürülebilir ve yenilikçi bir kaynak
kullanım yaklaşımı çerçevesinde bir araya
getiren “endüstriyel simbiyoz” kavramının
tanıtılmasını amaçlanmıştır. Konunun
uzmanları tarafından, düşük yatırımlı ve
kolay uygulanabilir yöntemlerle
işletmelerde kullanılan malzeme, su ve
enerji miktarının en aza indirilmesi; bunun
yanı sıra atık oluşumunun azaltılması ve
oluşan atıkların ekonomik kazanıma
dönüştürülmesi konusunda sektörel
bilgiler ile temiz üretim ve endüstriyel
simbiyoz alanlarında başarılı dünya ve
Türkiye örnekleri katılımcılarla
paylaşılmıştır. Bu kapsamda; makine ve
metal eşya, kimya, gıda ve tekstil
sektöründen temiz üretim uygulama
59
ARALIK 2014
SUMMARY
AN OVERVIEW OF SCIENCE, INDUSTRY AND TECHNOLOGY
AN OVERVIEW OF SCIENCE, INDUSTRY
AND TECHNOLOGY IN TURKEY
DURING 2014
Fikri Işık, the Minister of Science, Industry
and Technology stated that Turkish
economy has been growing since 2002
continiuously. When the growth rates of
last 12 years are taken into consideration,
it is seen that our country has a better
performance than the growth averages of
European Union and OECD countries. By
the end of 2013, national income has
reached to 822 billion dollars and Turkey’s
exports exceeded 150 billion dollars.
Average per capita income has moved
towards the level of 11 thousand dollars
and and by this economic performance
Turkey has become the 17th biggest
economy of the world and the 6th biggest
economy of Europe.
‘TECNOLOGY DEVELOPMENT ZONES
SUMMIT 2’ HELD IN ANKARA
‘Tecnology Development Zones Summit
2’, organized by the Ministry of Science,
Industry and Technology was held in
Ankara Congresium International
Exhibition Center in November 13, 2014
with participation of Fikri Işık, the Minister
of Science, Industry and Technology.
The opening speech of the summit was
made by Fikri Işık, the Minister of Science,
Industry, and Technology; M. İhsan
Kızıltaş, Director of Technology
Development Zones Organization (TGBD)
and Director General of METU Teknokent;
and Doç. Dr. Cevahir Uzkurt, Director
General of Directorate General for Science
and Technology. Many representatives
from Technology Development Zones, R&D
60
Centres, Chamber of Industries, Industrial
Zones, universities, related public
organizations and non-governmental
organizations have participated in the
summit.
FAMILY BUSINESS AND
INSTITUTIONALIZATION
In our country, 99 % of the enterprises are
on the scale of small and medium
enterprises and nearly all of the
enterprises show activity in the form of
family business. It is indicated from the
studies that the activities of the small and
medium size enterprises in family
business, which are crucial for the
national economy, end up in the first
generation at 80 %. One of the
fundamental reasons of this situation is
the failure of the enterprises to
institutionalize. Institutionalization can be
defined as forming a structure for the
enterprises to survive and develop without
depending on the existence of certain
employees. Altough many family
enterprises know about the necessity and
benefits of the institutionalization, they
encounter problems in practice.
The main purpose of institutionalization,
which states systematization of enterprise
activities, is to provide healthy
administration and development of basic
functions and activities of the enterprises
without depending on the employees at
various positions. To put it another way,
institutionalization provides contiuniation
of enterprise activities without any delay in
terms of personnel changes and
sustainability of the enterprise
independent from accomplishments of
certain employees, various work and
management perspectives. The
patriarchal structure of family enterprises,
decision- making process determined by
family relations rather than professional
management principles and lack of formal
and professional structure are the reasons
that prevent and complicate the
institutionalization of family enterprises.
THE RELATIONSHIP OF PRODUCTIVITY
AND QUALITY OF WORK ENVIRONMENT -I
The quality of work environment is closely
related with performance or productivity of
the employees. To what extent the firms
use their resources efficiently, determines
their competitive power. The firms aim at
maximum gains when they direct their
financial and human resourses to
production process. In many respects,
efficient evaluation of the resources brings
some costs to firms and forces them to
meet the expenses.
Increasing the quality of work environment
is a managerial process. Main purpose is
to create a healthy work environment in
which employees can exhibit their highest
performance in terms of firms efficiency.
In this circumstances, business life would
be a habitat for employees rather than an
area of struggle in life. From the
perspective of the firms, due to the fact
that human resources, which is
indispensable among production factors,
are directed to production process in an
efficient way; productivity at first sight and
then profitability is going to increase.
ARALIK 2014
FINANCIAL PERFORMANCE ANALYSIS IN
INDUSTRIAL ZONES WITH RATIO
ANALYSIS TECHNIQUE
Enlargement trend of industrial zones and
their increasing number generated the
need for strong and reliable data for the
use of financial institutions and the
Ministry of Science, Industry and
Technology in order to serve their
functions concerning industrial zones.
This situation paved the way for using
financial accounts extensively and made
the importance of financial analysis more
visible. In our day, financial accounts are
used extensively in modern business life
and inceasing number of people and
groups have a strong interest in analysis
and evaluation of financial accounts.
In recent years, Dr. Hakan Gürsu and his
team came second in the world and this
year by winning 15 prizes, he protected his
title as ‘the most rewarded designer’.
His design ‘Steam’ –teapot brewed with
steam- was awarded with ‘Platin Prize’
and choosen as the ‘best household
appliance’ and it was developed in
Designnobis, which is a value-added
product-design center in METU Teknokent.
The design team won several prizes in
various categories as furniture, electronic
products, lighting equipment and
transportation and the team broke a
record by winning 46 prizes in last four
years. Vestel and Arçelik also won prizes
and therefore Turkish designers marked
the competition.
A’Design Awards, which has been
organized by the support of European
Union Design Office, aims at increasing
competitive power of the countries by
development of design and innovation. At
the same time, the competition has an
accreditation qualification for the winning
designs and therefore it contributes to
general publicity of the designers and the
products.
Efficient planning and financial
management are the requirements of
sustainable business and mission. Ratio
analysis is a useful managerial instrument
that shows key indicators for
organizational performance and it is
helpful in understanding financial results.
Executives use ratio analysis in order to
see the weak and strong sides of their
their strategies in implementation.
Financial institutions use ratio analysis to
measure managerial efficiency and to
form a general opinion about the
management of the firms.
TURKISH SIGNATURE IN DESIGN
A’Design Awards, which has been
organized since 2010 in Milan, Italy and
known as one of the wide-ranging design
competitions of the world, were given this
year. Over 12000 applications from 208
countries participated in the competition
and contested for the prize and a Turkish
designer stands out on the top of prize list.
61
ARALIK 2014
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)
Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)
62
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
ARALIK 2014
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS
OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2012)
R&D Expenditures as a Percentage of GDP in OECD Countries (2012)
Kaynak: OECD, MSTI - Source: OECD, MSTI
Türkiye’de Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2000 – 2012)
R&D Expenditures as a Percentage of GDP in Turkey (2000 – 2012)
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
63
ARALIK 2014
ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
64
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS

Benzer belgeler