ruhibirbanyo - WordPress.com

Transkript

ruhibirbanyo - WordPress.com
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
RUHİBİRBANYO
-2-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
-3-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
TEKİNSİZ EVLER
“…Meğer sürekli yaşanıyormuş bunlar, durmadan evin içinde
birilerini görüyorlarmış. Daha doğrusu apartmanın içinde… Bir
odaya girdiklerinde namaz kılan yaşlı bir amca görmüşler mesela,
bir gece mutfağa su içmek için giden kız kardeşi zenci bir çocuk
görmüş…”
Yıl; 2007.
Anlatacağım olay Kocaeli’de yaşandı. Aslında sokağın adını da
verebilirim ama o muhitte yaşayan insanlar okur da huzursuz olurlar
diye söylemiyorum, zira bu devletin bile müdahil olduğu çok acı ve
tatsız bir durum.
2007 yılı demiştim. Çok yakın bir arkadaşım var, çocukluktan, haydi
adını da vereyim; Dinçer. Yeni bir eve taşınmışlardı ve ilk kez
kalmaya gitmiştim onlara. Saat gece 12 civarıydı. Ben, Dinçer ve
onun bizden 3-4 yaş küçük kız kardeşi oturuyoruz, aile büyükleri yeni
yatmışlardı. Ben, Dinçer’e bakıyorum o sırada, bir şey konuşuyoruz.
Derken arkadan bi şangırtı koptu, dönüp baktım, kız kardeşi sehpada
duran bardağı devirmiş, bardak kırılmış filan.
-4-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat anormal bir durum var, kız deli gibi ağlıyor. Eline filan
bakıyorum kesildi mi diye ama kan yok. Kızın ağlayışları gittikçe
artıyor, sinir krizine dönmek üzere, herkes uyanıyor filan, kızı diğer
odaya götürüyorlar, sakinleştiriyorlar…
Aynı gece… Dinçer’le aynı odada uyuyoruz. Derken bir gürültüdür
başlıyor, böyle uğultunun içinde yükselen metalik bir ses gibi. 17
Ağustos ve ardından gelen depremlerden tanıdığımız bir ses bu.
Deprem oluyor diye kalkıyoruz ama uyku sersemi anlayamıyorum tam
olarak sarsıntıyı ve derken ses kayboluyor. Beş dakika sonra evin zili
çalıyor, Dinçer’in babası Galip amca, gidip kapıyı açıyor. Don atlet,
yüzü bembeyaz olmuş, çökmüş bir dayı, bir şeyler anlatıyor Galip
amcaya. Galip Amca giyinip çıkıyor hızlıca. Meğer üst kattaki dayının
hanımı
fenalaşmış,
yaşlı kadın, onu
hastaneye
götürüyorlar.
Heyecandan olduğunu düşünüyorum. İnternet yok o zaman evde, “aç
bakalım TRT’nin teletextini, şiddeti kaçmış?” diyorum Dinçer’e,
Dinçer pek yanaşmıyor ama açıyor, henüz bir bilgi yok, uyuyoruz
sabah oluyor.
Bu olaydan 2-3 gün sonra Dinçer’in kız kardeşini başka bir şehre, bir
akrabalarının yanına yolluyorlar.
-5-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Önce sebebini söylemiyor Dinçer, sonra dayanamıyor açılıyor. O gün
yaşanan olayların ilk olmadığını ve hiçbirinin normal olmadığını
söylüyor. Meğer sürekli yaşanıyormuş bunlar, durmadan evin içinde
birilerini görüyorlarmış. Daha doğrusu apartmanın içinde… Bir odaya
girdiklerinde namaz kılan yaşlı bir amca görmüşler mesela, bir gece
mutfağa su içmek için giden kız kardeşi zenci bir çocuk görmüş.
Kendi kendine açılan musluklar, kırılan eşyalar filan, sürekli
karşılaştıkları olaylarmış. Kızın psikolojisi bozulmuş iyice, o yüzden
yollamışlar. Neden hala orada oturduklarını soruyorum, “100 liraya
oturuyoruz biz burada” diyor. O dönem izmit’te ortalama kiralar 300500 arası değişmekte. Zaten durumları çok kötüleşmişti, evlerini satıp
taşınmışlardı o eve de, mecburiyetten katlanıyorlarmış duruma. Artık
karar almışlar, kimse birbirini evde yalnız bırakmıyormuş. Ama işte
bir gece… O gece olan oldu ve ben de oradaydım…
Düzce’de bir düğün mü ne varmış, annesi babası oraya gidecek
bizimkinin, Dinçer gitmek istemiyor, kalma niyetinde. Benim de
babaannem ölmüştü bir hafta öncesinde, ev hala misafir dolu, bize
davet edemiyorum. Ricasını kıramıyorum, mecburen ona gidiyorum
kalmak için.
-6-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Aslında annesi babası gece dönecekler ama geç vakitte. Biz de
Dinçer’le 11′e kadar filan dışarda takılıyoruz, sonra diyor ki Dinçer,
“abi eve geçelim bişey olmasın” diyor. “Ne olacak olm” diyorum.
“Abi yangın çıkabilir, evi su basabilir, her şey olabilir” diyor. Ulan
hepten tırsıyorum bu sefer. Neyse gidiyoruz eve, bir saat bir buçuk
saat filan her şey normal. Derken içeriden bi su sesi geliyor.
Bakıyorum Dinçer’e, “abi bu musluk bozuk olduğu için sanırım,
korkma” diyor. Meğer ben korkmayayım diye yalan söylüyormuş
ibne, sonradan itiraf etti. İçeri gidiyor kapatmaya, kapatıp geri
dönüyor. Döndüğünde tekrar açılıyor su, suratından anlıyorum,
yolunda gitmeyen bir şeyler var. Tekrar kapatmaya gidiyor bu, o
sırada ben odada yalnızken bir anda televizyonun sesi kapanmaya
başlıyor, böyle bir anda değil ama yavaş yavaş. Tam o sırada geri
dönmüş Dinçer, ama içeride hala su sesi var. Bir televizyona bakıyor
bir bana, derken çaaat tamamen kapanıyor televizyon. Ulan şimdi
yazarken tekrar tüylerim diken diken oldu. Arkadaşım hızlı
hareketlerle odanın kapısını örtüyor, koşa koşa pencereyi açıyor.
Tuhaf hareketler yapıyor, anlam veremiyorum ve soruyorum. ama ses
çıkmıyor ağzımdan, tekrar deniyorum, olmuyor, konuşamıyorum. O
sırada göz göze geliyoruz, evet o da aynı durumda, sonra ikimiz
birden dizlerimizin üzerine çöküp, sarılarak ağlamaya başladık,
hıçkırıyoruz, ses var ama konuşmaya gelince yok.
-7-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ben o an pencereden atlamayı düşündüm, “neden kapıdan
çıkmıyorsun” diye soracak olursanız, hiçbir açıklaması yok. Nasıl bir
panik haliyse, atlayayıp kurtulayım diye düşündüm.
Artık aradan ne kadar geçti kestiremiyorum ama 10-15 dakika olsa
gerek. İçerideki su sesi kesildi, bizim sesler düzeldi. “Naapsak ki?”
dedik, arkadaş televizyonu açmayı denedi, sorun yok, açıldı tv, sonra
kapıyı açtık, gittik banyoya bakmaya, musluk kapalı ama yerlerde su
izi var. “Abdest almış” dedi arkadaş, ulan bunları duydukça hepten
korkar hale geldim. Saat bir buçuğa doğru biz yatakları yaptık, odanın
ışığını söndürdük, televizyonu açtık, ses biraz açık, yerde yatıyoruz
yanyana. Uyumak ne mümkün ama siktiğim evinde, yapacak hiçbir
şey yok. Zaga mı televizyon makinesi mi her ne boksa o vardı işte
televizyonda, o yüzden hala Okan Bayülgen’i ekranda gördüğümde
bir huzursuzluk duyarım. Neyse ben bir süre sonra dalar gibi
olmuşum, arkadaş da uyandırmamış, o da dalmış sonradan. Ve tabi
yine bir gürültü. Gözlerimi açtığımda ne olduğunu anlamadım,
bizimki yatakta doğrulmuş şaşkın şaşkın etrafa bakıyor. İlk başta anası
babası geldi sandım, bir sesler var evin içinde, derken babası koşa
koşa odaya girdi, kolumuzdan çekip çıkardı bizi dışarıya. Ben
merdivenlerden inerken farkına vardım siren seslerinin…
-8-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bunlar Düzce’den dönmüşler, sokağa bir girmişler ki itfaiyeler
ambulanslar, bir de bakmışlar apartmanın üst katında yangın var,
ödleri kopmuş tabi. İtfaiye yeni gelmiş olacak ki biz de duymamışız,
bir güvenlik önlemi de alınmamış henüz, babası girip kurtardı bizi.
Biz sokağa çıktık, tüm mahalle orada, komşuluk ilişkileri olan bir
yerdi, herkes inmiş aşağıya. Yangının söndürülmesini bekliyoruz. Ben
işte orada ömrümün en acayip olaylarına şahit oldum… Daha doğrusu
100-150 kişi şahit olduk.
Normal bir yangın gibiydi, alevler fazla büyümeden kontrol altına
alınmıştı ve insanlar sakinleşmişti. Derken yangının çıktığı evin üst
katından bir kadın çığlığı sesi yükseldi ve o kadın pencereden dışarı
atladı ama böyle camı kırarak atladı yani ve dördüncü kattan
hepimizin ortasında yere çakıldı. Yetmedi ayağa kalktı ve koşmaya
başladı, elindeki bıçağı da karnına saplıyordu, bilmem inanıyor
musunuz ama ben bunları gözümle gördüm, diyorum ya tüm mahalleli
gördü. Kadın 20-30 metre filan koştuktan sonra bir arabaya yaslandı
ve eliyle karnını yarmaya başladı. Ben, “oha bağırsaklarını çıkarıyor”
diye düşünüyordum ama o sırada bir bebek ağlaması duyduk ve
karnından bir bebek çıkardı kadın, yere bıraktı ve kendi de düştü,
kıpırdamadan kaldı öyle.
-9-
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İnanın bana oradaki o kadar polis, itfaiyeci, sağlık görevlisi,
mahalleli, artık ne kadar insan varsa birinin bile götü yemedi gidip
bakmaya, herkes donakalmıştı. Öyle izledik, bebek ağlamaya devam
etti. Sonra bir teyzenin sesini duyduğumu hatırlıyorum, o ölen kadının
bir çocuğu daha olduğunu söyledi. İtfaiyeciler filan koşa koşa eve
girdiler, bir hareketlenme oldu, birileri ölen kadınla bebeğine doğru
koştu, artık görmek istemiyordum olanları. Neyse…
Ben işte o gün derin devleti gözlerimle gördüm. Ama öyle MİT filan
değil abi… Harbi değişik adamlar. Gün aydınlanmaya başlamıştı,
polis
barikat
kurmuştu
kimseyi
salmıyordu,
kimseyi
içeriye
sokmuyordu. Bildiğin karantinaymış aslında o, şimdi düşününce
anlıyorum. Sabaha doğru uzaktaki bir camiden sabah ezanının
okunmaya başladığı sırada 8-10 kadar araba geldi. Değişik değişik
adamlar… Abi bunlar koşa koşa bir girdiler o sokağa, hemen ölen
kadının cesedi ortadan kaldırıldı, bebek bir yere taşındı, diğer çocuk
kurtarılmıştı, onu da aldılar götürdüler. Sonra o apartmanda oturanlar,
bizim Dinçer’in babası filan da arabalara doldurulup götürüldü. Yerel
basından birkaç muhabir vardı, kameralarına, fotoğraf makinelerine el
konuldu, gözlerimizle gördük, hiçbiri de itiraz etmedi, tıpış tıpış
verdiler ve o olaydan hiçbir yayın kuruluşu bahsetmedi.
- 10 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sadece Kocaeli’nin yerel gazetelerinde, sıradan bir yangın haberi
olarak yer buldu bu olay kendine. Sabah olunca kadınları çocukları
evlerine yolladılar, birkaç kişiyi daha alıp gittiler. Çoğunun ifadesini
almışlar emniyette ama bizim arkadaşın babası da dahil olmak üzere
belli başlı insanlara özel sorular sormuşlar. Adamlar sanki bu tip
olaylar çok normalmiş gibi yaşananların çoğunu da tahmin ederek
sorular yöneltmişler ve verilen cevaplara hiç şaşırmamışlar.
Daha sonra o apartman ve çevresindeki iki apartman yıkıldı. O
adamlar bir süre daha gelip gitmişler sokağa ve herkese bir kağıtlar
imzalatmışlar.
O
üç
apartmanda
oturanlara
da
izmit’in
iyi
sayılabilecek yerlerinde evler verdi devlet ve bu olaydan kimseye
bahsetmemeleri için taahhüt aldı. En sonunda da o yıkılan
apartmanların boşluğuna cami yapıldı… Sanırım artık oralar daha
huzurlu ya da biz duymuyoruz artık olanları.
Not: Bu yazıyı sözlüğe yazıp gönderdikten sonra aklıma gelen birkaç
bilgiyi daha paylaşmıştım. Burada da vereyim onları;
O apartmandan atlayan kadının hamile olduğunu kimse bilmiyormuş.
Yani kimseye bahsetmemiş bu durumdan ve karnı filan düzmüş.
- 11 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ayrıca bebeğe ne olduğunu bilen yok, büyük çocuğu bir yurda mı ne
yerleştirmişler, o biliniyor sadece.
ALKARISI’NIN L
ANETİ
“…Altı ay sonra dönüyor alkarısı, çocuğunu da alıyor yanına. Ama
dönüşünden sonraki birkaç hafta içinde, köyden iki kişinin bebeği
ölüyor, iki bebeğin de cinsiyeti kız. Birisi düşük oluyor, diğer bebek
doğuyor ama o bebeği de eve giren bir tilki yiyor…”
Bu anlatacağım olayı nasıl kurgulamam gerektiğini, nasıl daha iyi
anlaşılabilir kılacağımı bilmiyorum. Bir yerinden başlayayım artık,
gerisi gelir herhalde. Biraz karışık çünkü.
10 yaşındayım sanırım, yazın köye giderdik o zamanlar, şimdi
gitmiyoruz. Ben de artık nereden geliyorum, nereye gidiyorum
bilmiyorum ama tek başımayım, yürüyorum böyle. Derken caminin
yanındaki sokaktan bizim köyün delisi çıktı, uzaktan da akrabam olur,
tanıyor beni.
- 12 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kadın geldi böyle koşa koşa yanıma, sarıldı yanaklarımdan öptü, incir
yemiş bi de, ağzı yüzü kir içinde bana da bulaştırdı. Neyse annemi
filan sordu diye hatırlıyorum, tam gidecekken, durdu, “sen nereye
gidiyosun?” dedi bu bana, ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum inanın,
napıyordum o an aklımdan çıkmış ama “oraya tek başına gitme bak,
görmesin seni alkarısı” dedi bu! Ondan sonra yök öcü böcü, yer seni
filan bir şeyler zırvaladı ama hiçbirini duymadım bunların, çünkü o an
sadece alkarısını duydum ben. Çocukluğuma döndüm, daha okula bile
gitmediğim zamanlara…
Şimdi bilenler vardır içinizde, bu köylerde akşam ezanı okunurken
garip bir durum olur. Köpekler deli gibi ulumaya başlar. Yani bunun
bilimsel bir açıklaması vardır belki, araştırmak lazım, artık nasıl bir
frekans yayılıyorsa o an, diğer dört vakit kılı kımıldamayan köpekler
delirirler. Ben de hep tırsardım bu durumdan, akşamları dışarıda
olmak istemezdim. Artık o gün ne olduysa, ben ve amcamın iki kızı
bir yakalandık hacı akşam ezanına, gene başladı ulumalar filan. O
zamanda var ya okula bile gitmiyor olabilirim yani, öyle küçüğüm,
yanımdaki kızların da biri benden iki yaş, diğeri dört yaş büyük.
Sanırım babaanemin evinden çıkmıştık da amcamlara gidiyorduk.
Hepimiz korkuyoruz, ezan bir yandan, köpekler bir yandan… Böyle
bir bayır var, köşeyi döndük o bayıra bir geldik amına koyım ben o
gün aklımı yitirebilirdim.
- 13 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Herifin biri, böyle çeşmeye eğilmiş, kafayı suya sokmuş, eller havaya
kaldırmış, nasıl zangırdırıyor biliyo musun! Bir yandan da deli gibi
çığlık atıyor ama böyle ince ince çığlık atıyor koca adam, ezan bir
yandan, köpekler bir yandan. Biz bu görüntüyü bir gördük, gerisin
geri, nasıl koştuk hatırlamıyorum inanın ki, babaannemin yanına
vardık yeniden. Amcamın büyük kızının dili tutulmuş, bir bok
anlatamıyor, hala da konuşurken ağzından köpükler filan çıkıyor zaten
bunun, belki bu konuyla ilgilidir, bilemiyorum. Neyse diğer ikimiz
anlattık
gördüklerimizi ama
o yaşta, o korkuyla
ne kadar
anlatabileceksin zaten. Babaannem hiçbir şey demedi, bir asası vardı
onun, aldı onu, çıkardı bizi yukarıya ama biz gitmek istemiyoruz,
ağlıyoruz filan. Ulan aynı noktaya bi vardık, kimseler yok etrafta. Haa
bi de o çeşmeden normalde su akmıyordu, kurumuş yani, ama herif
bildiğin kafasını sokmuştu şarıl şarıl akan suya. Neyse babaannem bizi
bıraktı amcamlara, halam malam annem herkes de orada. Biz yine
anlattık olanları. “Alkarısı’nın oğludur o” dediler. Hele yengem olaya
baya bi hakim çıktı, “korkmayın ondan zarar gelmez, köyün
çocuklarıyla oyun bile oynuyo o” dedi, kapandı konu, unutuldu gitti…
Ta ki işte benim uzaktan akraba olan köyün delisi bana alkarısını
hatırlatana kadar…
- 14 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ben o gün korktum tabi, gitmedim o tarafa, geri döndüm. Anneme
sorduğumu hatırlıyorum akşam, cevap vermemişti o da, “kadının biri”
demişti, “köyde oturan herkes gibi biri”… Sonra yıllar yılı çeşitli
ortamlarda muhabbeti döndükçe bu alkarısı dedikleri kadın hakkında
çeşitli bilgiler öğrendim ben. Kısaca anlatayım onun hikayesini de;
Kadının kocası zamanında sakat oğluyla bunu bir başına bırakıp
Libya’ya mı ne çalışmaya gidiyor, bir daha da haber alınamıyor
heriften. Kadın da o sıralar gebe. Sonra bir kız çocuğu oluyor bunun
ve bu kız çocuğuna bir gün köyde araba çarpıyor. Yalnız bu o kadar
olasılıksız bir şey ki. Yani 1970′li yıllar olmalı, o devirde köyde bir
araba, anlattıklarına göre de lüks bir araba, kızı ezip geçiyor, kimsenin
bir bilgisi yok kimdi onlar. Sonra bu kadın yavaştan kafayı yemeye
başlıyor. Bir gün bir komşusu bunu ziyarete gittiğinde, oğlunu aç
susuz bir halde buluyor. Kadını arıyorlar soruyorlar, hiçbir yerde yok
ama kızının mezarı kazılmış vaziyette. Kapatıyorlar tekrar mezarı, bir
kaç gün sonra bir daha açılmış bulunuyor mezar, kadın da orada bu
sefer, kefeni gözüküyormuş bebenin, öyle anlatırlar. Bu olaydan sonra
köylülerin tabiriyle kadını deli hastanesine yatırıyorlar, o sıra zarfında
çocuk başka bir köydeki akrabasında kalmış. Altı ay sonra dönüyor
alkarısı, çocuğunu da alıyor yanına.
- 15 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ama dönüşünden sonraki birkaç hafta içinde, köyden iki kişinin
bebeği ölüyor, iki bebeğin de cinsiyeti kız. Birisi düşük oluyor, diğer
bebek doğuyor ama o bebeği de eve giren bir tilki yiyor. Bildiğin tilki
yemiş ya la bebeği. Bunlardan sonra işte bu kadını uğursuz addediyor
köylü. Kadın sakat çocuğuyla birlikte dışlandıkça kayışı tekrar
kopartıyor, şalteri tamamen indiriyor bu sefer ve alkarısı lakabını
alıyor işte. Köylü de çoluğunu çocuğunu dolaştırmıyor onun evinin
yakınlarında. Hatta hatırlarım, bir yaz köyün veletleriyle top
oynarken, top bunun evinin yakınlarında bir yere kaçmıştı da beni
göndermişti piçler olayı bilmiyorum diye. Meğer yıllar sonra o evin
içine girmek de varmış…
Geliyoruz
2008
mayısına…
üniversiteyi
bırakmışım,
feci
depresyondayım, Van Gogh’a takmışım o zaman, diyorum ki “ben
köye gidicem, dağ bayır dolaşıp resim yapıcam”. Annem de hayatta
istemez normalde ama artık nasıl lanet ettilerse benden, gözlerinin
önünde durmayayım diye veriyor anahtarı, gidiyorum köye, yazı orada
geçireceğim. Neyse ben birkaç hafta takıldım öyle köyde, yavaştan da
sıkılmaya başladım. Bir akşam Gökhan abiyle içiyoruz. Bu herif de
abimin liseden arkadaşı.
- 16 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Eski devir, köyde bunun evinde commodore 64 vardı mına koyım o
zaman, bulunmaz nimetti orası için, beni de severdi oynatırdı filan.
Yaşımız büyüyünce içki masasına da oturur olduk birlikte. O gece 4
tane birayı bir içti bu Gökhan ibnesi, kafası bir güzel oldu adamın,
tutturdu “gel seni mala vurmaya götürecem, sikiştirecem seni” diye.
Ulan arabası da yok hani, “köylük yerde nereye gidecez” diye
düşünüyorum, bir yandan sahip çıkmaya çalışıyorum adama, takıldım
peşine ben de bunun, gittik mi biz alkarısı denen karının evine!
“Sessiz ol” filan dedi bu bana, abi yapma etme derken yavaşça girdik
biz kadının bahçesinden içeri. Çaldı kapıyı bizimki, abi kadın kapıyı
bir açtı, zaten tüylerim diken diken oldu benim, hani bildiğin
korkutucu bir görüntüsü var kadının, boşuna adı çıkmamış. Gökhan
puştu dedi ki kadına “yeğeni milli etmeye getirdim sana” dedi, ulan
piçe bak, sormadı bile milli misin diye, bizi de köylü sanıyor yavşak,
ben şimdi kadın kıyameti koparacak diye düşünüyorum, ulan kadın da
“tamam gelin” demesin mi… bildiğin köyün uğursuzuyla, şeytan
saydığı kadınla sikişmek için evine girmiştim…
- 17 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kadın açtı odalardan birinin kapısını,” gel” dedi, ben olmaz molmaz,
kusura bakmayın, yanlışlık oldu filan derdimi anlatma niyetindeyim,
abicim kadın bana “gel yoksa ruhundan içeri girer çarparım seni”
demesin mi! Yemin ediyorum içimden bir şeyler çekildi. Gökhan
şerefsizi de itiyor arkamdan, biz baya kadınla odaya girdik ama
bayılmak üzereyim yani. Bu korkudan altına sıçmak, işemek filan
vardır ya onun gerçek olabileceğini orada farkettim ben. Bir şeyler
oluyor içimde, zor tutuyorum kendimi koyvermemek için, bir koysam
zaten hem alttan hem üsten aynı anda işeyip ağlayacağım, o
durumdayım. Kadın bir yandan kendine çekiyor, bir yandan
soyunmaya çalışıyor, bağırıyor ediyor. Ulan dışarıdan da gökanın
sesini duyuyorum birileriyle konuşuyor, hepten korkuyorum başkaları
da mı var diye, en son türkü söylemeye başladı bu, öyle de saçma,
rüya gibi bir an, sesi geliyor herifin dışarıdan. Uzun hava okuyor…
Artık nasıl bir surat ifadem varsa orada, en sonunda yeter be dedi
kadın, açtı kapıyı, “erkek değilmiş bu be” dedi bizimkine, Gökhan piçi
de kalktı geldi, o girdi bu sefer odaya, kapattılar kapıyı, hallendi herif
herhalde beni beklerken. Ben bunun konuştuğu kişiye baktım,
tekerlekli sandalyede oturan biri. Arkadan görüyorum, aga yanaştım
bir gördüm suratını, çocukluğumda o çeşmenin başında çığlık atan
adam var ya, o işte. Bildiğin yıllar sonra adamla başbaşa kaldım bir
odanın içinde.
- 18 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Adam da gözlerini üzerime dikmiş, hırıltılar çıkartıyor. Sağlıklı
düşünemiyorsun işte o an, en son “sikerim lan, ne bekleyecem”
dedim, bastım gittim oradan.
Bir hafta daha kaldım sonra ben o köyde ve ömrümün en saçma
hareketlerinden birini de orada yaptım. Şimdi her köyde öyle mi
bilmiyorum ama bizim köyde ezanı köylü okur, yani kimin sesi
inceden güzelse, seviyorsa okumayı o okur. Amcam da pek heveslidir
bu konuda iyi okuyamamasına rağmen. Bir sabah saat 5 civarı işte,
sabah ezanı okunacak, telefonum çaldı. Amcam, “camiye gel,
mikrofon bozuk çıkıp yapman lazım” dedi. Elektronikçiyiz sanki
anasını satayım. Bir yandan küfür ediyorum ama minarelerin içini de
hep merak etmişimdir. Neyse dedim gittim, çıktım minarenin tepesine,
hava puslu filan, süper, ulan bir baktım bu alkarısı denen karının evi
görünüyor, oğluyla beraber bahçedeler. Adamı soymuş, mavi bir
leğenin içine oturtmuş, köpüklü suyla yıkıyor, bir yandan da elinde
meşale gibi bir şey var yanan, çocuğun üzerine üzerine götürüyor, geri
kaçıyor herif filan.
- 19 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Aga napıyor, büyü mü yapıyor napıyor bu derken hepten psikolojim
bozuldu, amcam da aşağıdan mikrofonu test ediyor o sıra, bir ara bir
ses çıktı amını ırzını siktiğim mikrofonundan, bunların ikisi birden ana
oğul kafayı kaldırıp bana bir baktılar, ben o an artık nasıl korktuysam,
bildiğin ezanı okumaya başladım. Minarenin şerefesinden çıplak sesle
ezan okudum lan. Gerçi daha “allahuekber” der demez anladım
yediğim boku ama başladık artık bir kere diye bitirdim de… Sonra
aşağıya indim, amcam “naaptın olm sen” dedi, “içimden geldi amca”
dedim, “ee yanlış okudun ama” dedi, sabah ezanlarında fazladan bir
iki cümle söyleniyor ya onları bilmiyordum ben düz okudum işte,
“abdestin var mıydı bari” dedi, ulan var desene işte “yok amca ama
nasıl bir aşka imana geldiysem dayanamadım, tutamadım kendimi
okudum” dedim. Sonra amcam da bir kez mikrofondan okudu ve
bizim köyde iki kere okundu o gün sabah ezanı.
Birkaç gün sonra da bunun oğlunu tekrar gördüm ben, köyün
meydanında duruyor tekerlekli sandalyesinde. Ben de bakkala
gitmiştim. Bakkal da dükkanda durmuyor ibne, zil yaptırmış,
basıyosun evinden geliyor herif, tam sefa pezevengi. İkinci kez
başbaşa kalmışım alkarısının oğluyla, bakkalı bekliyorum.
- 20 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Aga bu hayal miydi gerçek mi bilmiyorum, yani psikolojim nasıl
bozulduysa hayal görmüştüm de olabilirim o an. Herif bana çevirdi
kafayı “teşekkür ederim” mi dedi “allah razı olsun” mu dedi
kestiremiyorum şimdi ama öyle bir cümle kurdu, normalde de
konuşamıyor herif yani. Ben artık iyice dellendim, topladım eşyaları,
geri döndüm. Bir daha da mecbur kalmadıkça gitmedim köye. Sonra
öldü o kadın, oğlunu da başka bir yere yolladılar yine ama evi duruyor
ve ben o evin içine girmiş biri olarak önünden bile geçmek
istemiyorum artık.
- 21 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İKİZLERİN
İKİZLERİ
OLUR MU?
“…7 buçuk gibi zil çaldı. O saatte kim gelir, hayırdır inşallah
diyerek kalktım, baktım kapının deliğinden, tanıyamadım, açtım
kapıyı. Aga bir de ne göreyim, çocukluğumun korkulu rüyası
karşımda…”
Komşuda bile yaşansa insanı kendi evinden soğutan olaylar vardır.
Gerçi bizzat içindeydim tüm yaşananların. 2012 Şubat’ı veya Mart’ı,
tam çıkaramadım şimdi tarihi… Yer; İzmit, merkez…
Aslında biraz daha geriden alsam daha iyi olacak. Çocukluğumdan…
Karşı apartmanda, perdelerini hiç kapatmayan bir kadın yaşardı, hala
da yaşıyor. Küçüklüğümde, ailecek ışıkları söndürüp bu kadını
izlediğimizi hatırlarım, tüm apartman izlerdi daha doğrusu. Deliydi
işte ama cinli de derlerdi. Akşamları bir başörtüsü takar, kafasına bir
tepsi koyar, elindeki merdaneyle sürekli evin içinde köşelere, tavana
filan vururdu, kış kış derdi.
- 22 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çok korkardım ben de, evin karanlık odalarına giremezdim zira bu
kadının oralardan çıkacağına dair bir inanç geliştirmiştim. Büyüdükçe
attık o korkuları tabi.
Neyse efenim, işte başta bahsettiğim tarihler, biladerin çocuğu olmuş,
annem de ona bakmaya gitti, şehir dışında. Evde padişahlığımı ilan
etmişim, içiyorum, sıçıyorum, sabah uyuyup akşam uyanıyorum. Ben
bir gün yine böyle filmlerimi, dizilerimi izledim, Ekşi’de takıldım,
tahmin ediyorum saat 5 civarı yastığa koydum kafayı. 7 buçuk gibi zil
çaldı. O saatte kim gelir, hayırdır inşallah diyerek kalktım, baktım
kapının deliğinden, tanıyamadım, açtım kapıyı. Aga bir de ne
göreyim, çocukluğumun korkulu rüyası karşımda, sesi de çok kalındı
bu
kadının,
elinde bir ekmek
bıçağı, “oğlum”
dedi, “ben
dayanamıyorum artık, gel şunların icabına bakalım” gibi bir şey
söyledi karşı daireyi işaret ederek. Ben uyku sersemi ve şaşkınla ne
dediğimi net hatırlamıyorum ama “nooldu ki?” filan diye sormuştum
herhalde. “Yahu” dedi, “evin içinde yapmadıkları kalmadı, görüyorum
ben balkonumdan” dedi, arada 1-2 küfür daha savurdu, “ben tek
başıma icabına bakamam, uğraşamam, siz de yardım edin, çıkaralım
bunları bu evden” dedi. Ulan elinde bıçakla dayanmış kapının önüne
kadın, tatlı dille konuşuyor gerçi ama ters düşmek istemiyorum yine
de…
- 23 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Yaaa” dedim annem yok mannem yok, polisi mi arasak, daha sonra
şey yaparız filan, hiç ümidim olmamasına rağmen geri yollamayı
başardım ben bu kadını. Sonra uyudum tekrar, öğlen olunca annemi
arayıp durumu anlattım. O da rahatsız oldu, “sen konuş İlker abinle”
dedi.
İlker abi ve İlksen abla, ikiz bunlar… Karşı dairemizde oturmaktalar,
çok temiz insanlar, ev babalarının, bizim apartmanın altında işlettikleri
bir tekstil mağazası var, üstte oturup altta çalışıyorlar yani,
samimiyetimiz var. Ben gittim o günün akşamı İlker abiye olanları
anlattım, “sorma yaa geçen de geldi o sen bilmiyo musun” dedi,
haberim yoktu gerçekten. Yine gelmiş, bağırmış çağırmış, ben bilirim
size yapacağımı demiş gitmiş. Uyuz oldu İlker abi de ama kapandı
mevzu öylece, kadın da uğramadı sanırım sonra bir daha.
Annem arada geliyor gidiyor, ben keyfimi sürüyorum filan, derken
yalnız kaldığım bir gün anahtarımı evde bıraktım. Çıktı almaya mı ne
gitmiştim, proje teslimim var ertesi gün, ulan gittim ozalitçiye, baktım
belleği yanıma almamışım, küfrede küfrede döndüm, anahtar da yok
cepte, artık benim kafa nerelerdeyse elim boş götüm yaş çıkmışım
evden.
- 24 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ama daha önce de bu tip durumlar yaşadığım için tecrübeliyim. Yan
dairenin balkonundan hooop sıçrıyıroum bizimkine, arada zaten
sadece tahta bir perde var, adım atsan geçiyorsun, öyle. Gittim İlker
abiye, dedim durum budur, verdi anahtarı, sen çık hallet dedi. Ben
çıktım, en üst katta oturuyoruz bu arada. Soktum anahtarı bunların
kapıya, daha çevirmeden tak açıldı kapı. Evdeymiş amına koyım
İlksen abla, korkutmuşuz kadını da. Neyse ben atladım hemen bizim
balkona, aldım belleği, çıktım yine iniyorum aşağıya, ulan
merdivenlerden de biri çıkıyor yukarıya tamam mı. Aga bir baktım
İlksen abla… “Abla” dedim yaa “sen ne ara indin de çıkıyosun tekrar”
dedim, anlamsız anlamsız baktı suratıma, sonra başladı sabah şu saatte
çıktım da şuralara gittim çok yoruldum da falanda filanda diye
anlatmaya. “Yok” dedim yaa “sen evde değil miydin?” dedim az önce,
“yoo” dedi bu “nooldu ki” diye sordu. Elim ayağım boşandı yemin
ederim. Bildiğin sırlar dünyasında görüp taşşak geçtiğimiz mevzular
başıma gelmişti ya lan. Kadın korkmasın diye, “hee hiç yaa bi sesler
vardı da evdesindir sanmıştım” dedim, bu sefer de hırsıza yordu kadın
doğal olarak, yine korktu, neyse biz indik koştura koştura aşağıya,
dükkana… Ben artık ne yapayım anlattım olanları olduğu gibi. İlksen
abla korktu, ağlayacaktı neredeyse. İlker abi de “gel bi çıkıp bakalım
biz” dedi, istemiyorum da çıkmak, görmüşüm zaten göreceğimi ama
erkekliğe de bok sürdürmek olmaz diye çıktık biz neyse…
- 25 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hacı açtık kapıyı girdik içeriye, kimsecikler yok, “olm emin
misin?”diye sordu bana İlker abi, hani psikolojisi de sağlam olan
insanımdır, öyle yalan huyumun olmadığını da bilir, “abi” dedim
“durum aynen anlattığım” gibi. “Tamam” dedi bu, neyse, sonra ben o
akşam evde tek başıma duramam diye korktum da arkadaşı
çağırmıştım.
3-4 gün sonra bir gün böyle eve dönüyorum bir yerden, akşam üzeri
artık saat 6 civarı olmalı, tam apartmana girecek iken İlker abi çıktı
dükkandan, “olum hoca gelecek bu akşam, evi okutucaz, muska filan
arayacak, dükkana bakar mısın bi yarım saat?” dedi, “eyvallah abi”
dedim, bir 5-10 dakika sonra hoca geldi. İlksen abla da dahil hep
beraber bunlar çıktılar yukarıya, ben dükkandayım, takılıyorum öyle.
Hemen hemen 15 dakika geçti, apartmanın kapısı çarptı güüüüm diye,
İlker abi geldi koşarak, “olm hoca fenalaştı, koş, falanca hoca varmış
yukarıda, onu alıp gelecez” dedi. Ulan durduk yere içine girdiğim
aksiyona bak. Dediği yer de işte 10 dakikalık mesafede yürüme yol.
Aga biz İlker abiyle yardıra yardıra gidiyoruz, anlatıyor o sırada, hoca
okumuş etmiş, “çok üstüme geliyolar” demiş, suratının rengi
değişmiş, oturmuş kalmış koltuğa.
- 26 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yardım için nefesi kuvvetli başka bir zatı almaya gidiyoruz işte biz
de. Bir caminin altında çay ocağı gibi bir yer var, oraya sorduk,
karşıda hac malzemeleri satan bir dükkanı gösterdiler, oradaymış,
gittik, bir tane genç kız var türbanlı, dedi “babam namaza gitti, gelir,
bekleyin”. Bekliyoruz biz bununla. O sıra telefonum çaldı benim,
ekrana bir baktım, tahmin edin kimin adı yazıyordu?… “İlker abi”…
Aga çığlık atacaktım neredeyse korkudan. “Noldu olum?” dedi adam
da bana, “abi sen arıyorsun” dedim, “açsana olum, İlksen’dir, evde
bıraktım telefonu” dedi. Yemin ederim öyle bir derin nefes aldım ki o
an. Açtım telefonu, “alo” dedim, “nerdesin olum, dükkanı bırakıp
gitmişin” dedi tekrardan İlker abinin sesi! Yaa var yaa ben o an kafayı
yemediysem, o an orada düşüp bayılmadıysam bir daha yedi düvelde
ölüm yok bana, öyle söyliyeyim.. Tırsa tırsa kafayı çevirdim ben, bir
baktım yanımdaki İlker abi zannettiğim adam kıkır kıkır gülüyor
böyle gözümün içine bakarak, sadece “ee abi sen burdasın ya!”
diyebildim, o çıktı o an ağzımdan, telefondaki gerçek İlker abi de
anlayamadı ne dediğimi. O sıra hoca girdi içeriye, ulan herif dükkana
girer girmez durdu, dikildi ayakta öylece, bir anda sinirlendi filan,
“napıyosun sen burda?” diye bağırdı, hemen yanımdakinin üzerine
doğru dua okuya okuya koşmaya başladı. O yanımdaki adam var ya,
bir anda kayboldu amına koyyım ortadan pııfff diye. Gerçi öyle bir ses
çıkmadı ama öyle olur ya dizilerde filan, bir anda yok oldu herif.
- 27 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bana baktı sonra hoca, anlattım durumu, neler olduğunu. Bir bardak
su ikram ettiler. Dedi ki hoca; “Bak Yusuf Ziya Hocamız çok mübarek
bir kimsedir,(diğer hocadan bahsediyor) belli ki evde yaşayan
diğerlerini kaçırmış, onlar da sana bir oyun oynayıp buraya
getirmişler, korkma oğlum” dedi. Nasıl korkmayacaksam, bildiğin elin
üç harflisiyle yürüyüş yaptım amına koyım. Dedim “bu bana dadanır
mı şimdi hocam?”. “Sen evindeki bira şişelerini at, duvarındaki o
resimleri de çıkart, melaike girmez yoksa o eve, sonra da gönlünü
ferah tut” dedi adam, oha dedim içimden yaa.. O sıralar duvarlarda bir
iki poster vardı, lombak, uykusuz posterlerini filan asıyordum. Elini
öptüm, döndüm eve.
Sonra konuştuk İlker abiyle, hoca baya bi okumuş üflemiş, “bu evde
var bişiler” demiş, suya bakmış, yine okumuş, muska yazmış,
“tamam” demiş. İyi günler dilemiş, para istememiş, zorla vermeye
kalkmışlar ama kabul etmemiş, sonra “kemerim yok, kemer lazım
bana” demiş, dükkandan bir kemer hediye etmişler, gitmiş. Sanıyoruz
ki şimdi ev temiz, karşı apartmanda oturan deli kadın da-ki pek deli
sayılmazmış demek ki, bir daha gelmedi hiç ama hala geceleri evin
duvarlarına vuruyor. Belki onun dairesine de götürmek lazım Yusuf
Ziya Hoca’yı, bilemiyorum.
- 28 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
GİZLİ CENAZE
“…Bu işin klasik bir yöntemi vardır; bir bezi alır, mezarlığın içinde
daha önceden kararlaştırılan bir yere bağlarsın, sabah olunca oraya
gidilir bakılır hakikaten girebilmiş misin diye. Onu yapmaya karar
verdik…”
Köyleri her zaman ürkütücü bulmuşumdur. Başımdan geçen bir çok
garip olayın köylerde yaşanması da sanırım bu düşüncemi haklı
çıkartıyor… Şimdi fırsat bu fırsat deyip olayı çocukluğumdan
alacağım, kusura bakmayın, o hikayeyi de anlatasım var çünkü.
Mezarlıktaki Karınca Duaları
15 eylül 1999 günü… Neden mi bu kadar net hatırlıyorum tarihi?
Çünkü o gün Galatasaray’ın, sonunda UEFA Kupası’na ulaşacağı
sezon, Avrupa arenasında çıktığı ilk müsabaka, yani 2-2′lik Hertha
Berlin maçı vardı.
Bir ay önceki büyük deprem nedeniyle köyde kalıyoruz. Maçı
izlemeye kahveye gideceğiz arkadaşım Uğur’la.
- 29 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Önümüzde iki seçenek var; biri düz ve aydınlık bir yol, fakat feci
köpekler var, hele geceleyin adamı sağ komazlar. Diğer yol çok bozuk
ve karanlık ama tehlikesiz. Bisikletle gideceğimiz için ikinciyi seçtik.
Ben atladım Uğur’un arkasına, o sürüyor. Çok da iyi sürerdi ibne, şov
yapardı. Fakat bu sefer ben de varım ya üzerinde, kaydıracağı tuttu
bisikleti, biz patır kütür devrildik. Bunun da jantı mı ne yamuldu. Ulan
ne yapsak ne yapsak diyoruz, az ilerde mezarlık var, dedi ki “oraya
koyalım bisikleti, sabah gelir alırım ben” dedi. Tırstım tabi, girmem
filan dedim. “Öyle çok içeri gitmeyiz olum, hemen kapının kenarına
koyacaz” dedi bu. Hadi ulan taam dedim, gittik biz, uzun bir demir
sürgülü kapısı vardı mezarlığın, girebileceğimiz kadar açtık, hemen
kenara yaslayacağız aleti, ulan yerde böyle hani camilerde satılan cep
kur’anlar’ı olur ya, onun gibi bir şey var. Yanmış biraz ama, orada
yerde. Onu gördük, çocuk aklı bu, çöpe atılmaz en iyisi gömelim
dedik, hemen girişteki ağaçtan on adım saydık(hazine gömüyoruz
sanki mına koyım), kazdık bir karışlık bir çukur, oraya gömdük.
İkinci Mezarlık Hatırası
Olayın geri kalanının, anlattığım bu anımla bir ilgisi yok aslında.
Üzerinden tam dokuz sene geçti, yıl 2008. yine köydeyiz. Böyle
gençler oturuyoruz.
- 30 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Geceyarısını geçmiş saat, hayaletli perili öyküler anlatılmaya
başlanmış ortamda. O gün de köyün mezarlığında biri ölmüştü. Adam
muhtemelen kalp krizi geçirmiş ama köylük yerde, hayalet gördü, cin
gördü ödü patladı filan deniyor. Öd patlar mı lan hiç diyemiyosun
tabi, inanmışlar buna. Biz de bu olayı anlattık, çocukken, geceleyin
mezarlığa girmiştik filan diye. İnanmadı piçler. Derken bir iddialaşma
oldu, gidin o gömdüğünüz şeyi çıkarın getirin inanalım, dediler.
“Olum” dedim, “on sene geçmiş üzerinden, kağıt bu hiç kalır mı”
dedim. Adım korkağa çıktı anasını satayım-ki mezarlıkta da çalışmış
bi insanım bi dönem, sıfır korku yani, onunla da ilgili bir hikaye
anlatmıştım hatta zamanında, blogu incelediyseniz görmüşsünüzdür.
Neyse, iş iddiaya bindi, girersin giremezsin… Bu işin klasik bir
yöntemi vardır; bir bezi alır, mezarlığın içinde daha önceden
kararlaştırılan bir yere bağlarsın, sabah olunca oraya gidilir bakılır
hakikaten girebilmiş misin diye. Onu yapmaya karar verdik. Verdiler
bir bez, Uğur’la birlikte yollandık mezarlığa. Aynı sürgülü kapı
duruyor. Girdik içeriye, benim için de mezarlık çok normal bir şey
yani, dediğim gibi mezarlıkta çalışıyorum o dönem. Artizlik
yapıyorum hatta Uğur’a gel daha içerilere bağlayalım filan diye.
- 31 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Lakin köy mezarlığının şehirlerdeki mezarlıklardan farkı, içinde
düzgün bir yolu olmaması, tamamen karanlık olması ve yine içinde bir
takım hayvanları barındırıyor olmasıdır. O yüzden biz telefon
ışıklarıyla çok abartmadan ilerlemeye karar verdik ki o an
kulaklarımıza bir ağlama sesi geldi. Ulan bu Uğur hemen tırstı, “geri
dönelim hacı” demeye başladı bana. Ama aklım almıyor yani anormal
bir durum olmasını. Abi biz bir iki adım daha attık, sesin hemen sağ
taraftan geldiğini
farkettik,
baktık
gölgesini
gördük
adamın.
Dikkatlice bir baktık, köyden biriymiş meğersem, ben tanımıyorum da
Uğur tanıyor. Adam çökmüş oraya çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
Uğur seslendi buna, “napıyon” filan dedi, herifin cevap verecek hali
yok ama. konuşamıyor ağlamaktan. “Gel gidelim napıyosun burada”
diyoruz, gelmek istemiyor. Baktık olacak gibi değil, Uğur, babasını
aradı. Dedi “Yaşar abi’yi mezarlıkta bulduk, iyi değil, toplanın bi
gelin”. Sonra böyle köyün büyüklerinden 8-10 kişi geldiler ellerinde
fenerlerle. Bir anda aksiyon çıktı köyde. Gece gece hareketlendi
ortalık. “Yaşaaaar napıyoooon Yaşaaaar” diyolar cevap vermiyo herif,
ışığa bakıyo böyle, kurtlar filan kitlenir ya ışık gördükleri zaman,
hırlıyor filan. Ulan itiraf edeceğim, ben o an kalabalığın arkasına
doğru seyirttim, hani saldırır mı acaba diye korkaraktan.
- 32 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir ara bunun koluna girip kaldırmayı denediler, bir çığlık atıp attı
kendini yine yere. Sonra yaşlılardan iki kişi sarıldılar buna “Yaşar
oğlum gel bak..” filan diye, kaldırdılar, çıktık mezarlıktan, indik
kahveye, kahve de kapanmıştı ama yeniden açıldı, bütün köy duydu
tabi olanları.
Bu sırada, kadınlar da bunun evine gitmişler hani karısına bakacaklar
bir şey mioldu diye, haber verecekler durumu. Evden de ses gelmemiş
hiç. Bir kızı çocuğu var normalde. Adam kahvede ayıldı sonra kendine
geldi, nasıl korkmuş ama. Yarım yamalak anlattı bir şeyler, bu adamın
karısına bir şey olmuş, artık ne olmuşsa bu adam da öyle bir korkmuş
ki, gitmiş mezarlığa, rahmetli anasının babasının kabirleri arasına
yatmış. Öyle bir inanış vardır, eğer annenle babanın mezarlarının
arasında durursan başına hiçbir bela gelmez diye. O hesap işte, gitmiş
oraya.
Neyse olay nispeten açıklığa kavuşunca, köyün bütün erkekleri,
kalktık bunların evine gittik. İçeri girecekler ama adam istemiyor
girmek. Millet de adamın karısı kızı evde tek başınayken eve dalmak
istemiyor.
- 33 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Baktılar olmayacak, aldılar anahtarı, gittiler açtılar kapıyı. Biz
dışarıda bekliyoruz, amcanın biri açtı işte kapıyı, seslendi içeriye
“Gülteeeen kızıııııım Gülteeeen burada mıııısııııın” diye, ses yok,
ittiler kapıyı tamamen, ışığı yaktılar girişte, iki üç kişi de kafayı
uzatmış içeriye bakıyor. İçlerinden bir tanesi “eyvah eyvah eyvah”
diyerek geri çekildi hemen. Kapıyı tutan amca da hemen örttü kapıyı,
geri kaçtı. Ulan ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Söylediklerine
göre kadın kanrevan içindeymiş. O sırada içeriden sesini duymaya
başladık kadının, o da kapının arkasına gelmiş belli ki “gidiiiiin
burdaaaaan gidiiiiiin burdaaaaan” filan diyor, millet de dışarıdan bunu
sakinleştirmeye çalışıyor ama ne fayda. Sonra ne yapacaklarını
konuşmaya başladılar. Yarım saat, kırk beş dakika filan sürdü. Ben de
gerildim ama baya, yarım paket sigara içmişimdir belki o an orda.
Ulan sonra, böyle cevval gençler var köyde, yapılan plan kapı
açılacak, bunlar da içeri dalıp kadını yaka paça tutacaklar, sonra
gerisine bakılacak işte.
Denilen yapıldı, açtılar kapıyı, dört tane eleman içeri daldı, bir hır gür,
sonra yaşlılar da girdi, bir de ben girdim. Normalde gençleri,
kadınları filan içeri almıyolar.
- 34 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ama benim de o dönem Uykusuz’da, Penguen’de filan amatör olarak
karikatürlerim yayınlanıyor, gazeteci sanıyor millet de beni. Köy yeri
işte… Neyse elimde fotoğraf makinesi, ben de gireceğim işte onlarla,
fotoğraf çekip haber yapacağım hesapta.. Tabi ben yine ne olur ne
olmaz diye arkadan götüm götüm ilerliyorum. Böyle kadının üstüne
çullanmış bunlar, oturtmuşlar koltuğa, elinden kolundan tutuyorlar.
Ulan bir baktım sonra yanlarına gidince, kadının her yeri kesik içinde
hakkaten, ama nasıl bi görmeniz lazım. Kolları molları, yüzü. Bir de
derin kesikler böyle hani kapanmamış yara, ıslak ıslak hala. Abi buna
“nooldu” filan diyorlar, kadın dinlemiyor bile kimseyi. Bir ara “kızımı
ben öldürmedim” dedi. Ulan bir panik aldı herkesi, çünkü 17-18
yaşlarında bi kızı varmış bunların, o da yok ortalıkta. Hemen diğer
odalara bakıldı, kiler gibi ufacık bir yerde buldular kızı, ama yaşıyor
kız, elini kolunu ağzını bağlayıp oraya koymuşlar böyle, bir yorganın
altından çıktı, üzerini örtmüşler yorganla. Abi kızın ağzını bi açtılar,
kız direk bbööööhhhhüüüeee diye haykırarak ağlamaya başladı.
Hemen dışarı çıkarttılar onu, köyün kadınları aldılar. Ben de fotoğraf
makinesini video moduna almışım, görüntü çekeceğim hesapta ama
artık ellerim titremeye başladı. Lanet olsun dedim, kapadım makineyi.
- 35 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra artık herkes konuşmaya başladı konuyu kendi arasında. Dediler
ki “bunlar ailecek cinlere karışmış”. Saat de dördü filan geçmiş. Sabah
olunca başka bir köyde bir cinci var, o çağrılacak, gerisine o bakacak
artık. Kadının kocasının da dili açılmış biraz daha, anlatmaya başlamış
bir şeyler; karısı her şeye saldırıyormuş, evde de ayak sesleri filan
duyuyorlarmış, duvarlara vuruluyormuş. Sonra kadının kolları filan
kesilmeye başlayınca, adam dayanamamış, evden kaçıp mezarlığa
saklanmış işte.
Cin değil, bir bebeğin ruhu
Neyse sabah oldu, arabayla gitti birileri cinci hocayı almaya, alıp
getirdiler. Herif girdi eve, içeride kadın var işte, ben dahil bir 10-12
kişi daha varız. Hoca, “kocasıyla kızı da gelsin” dedi. Getirdiler onları
da, şöyle bir baktı, artık ne gördüyse “kızı götürebilirsiniz” dedi sonra.
Kızı çıkarttılar, adam kaldı. Ben de kendime gelmişim nispeten,
fotoğraf çekmeye başladım. Herif azarladı sonra beni, “bırak makineyi
oyun mu oynuyoruz burda” filan dedi. Bıraktık mecburen yine yalan
oldu bizim sözde haber.
Adam şöyle bir evi dolaştı, bir iki dua okudu. Musallat filmini
izleyenler bilirler, oradaki ritüellerin hepsini yaptı yani neredeyse.
- 36 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bize de abdest aldırdı. Ne yalan söyleyeyim ben de normalde inançsız
biri olmama rağmen ne olur ne olmaz diyerek aldım abdesti. Herif
sonra kadını kaldırdı ayağa, sopa getirmiş yanında, Cem Yılmaz diyo
ya hani “hazret sopayla bi koyduuuu” diye, aynen öyle bir koydu abi
adam kadının beline, kadın devrildi, sonra adama vuracaktı, vazgeçti.
Hemen eğildi kadının başında bir iki dua okudu. Sonra okuma
yazması olmayan bir çocuk getirin dedi. Yarım saat çocuk bekledik
zaten amına koyım. Çocuğa suya baktırttı, “ne görüyon” dedi, “ışık
görüyom” filan dedi çocuk da. Ulan sırf soruluyor diye cevap veriyor
velet diye düşündüm ben o an, çünkü çok düz söylemişti. “Nerde
görüyon” dedi hoca, çocuk kaldırdı kafayı, tavanı gösterdi, “aha şu
köşede görüyom” dedi. Ulan o an tüylerim diken diken oldu benim,
yanaklarım karıncalandı böyle. Hayır, biz de bakıyoruz aynı yere, bir
bok göremiyoruz, çok kötü bir duygu o. Hoca sonra herkesi dışarı
çıkarttı, 2 kişi mi ne kaldı içeride. Kocasını da çıkardı hatta.
Lafı uzatmayayım, adam okumuş etmiş, bişeyler yakmış içeride, sonra
“bu evde cin yok ama bi bebeğin ruhu var” demiş. “Bu bebek bunlara
rahat vermiyor, bırakıp gitmeye de niyeti yok” demiş. “Neden böyle
oluyo” diye sormuşlar, “görüyorum ama onu söylemem, benden bu
kadar” demiş. Sonra çıktılar hep beraber, bahçeye geçildi.
- 37 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kadınlar yollandı. Kahvaltı niyetine yemek, çay filan verildi adama.
Kadının kocası da orada o esnada, mevzu konuşuluyor, hoca döndü
adama “bak oğlum, yakın zamanlarda senin bir yakınının, tanıdığının
bebeği öldü mü? biliyor musun?” dedi. Herif cevap vermiyor, eğdi
başını öne öyle. “Oğlum bak söyle, başka türlü kurtuluşun yok bu
işten” dedi. Yaşar abi de “evet” dedi sadece. “Kimin çocuğuydu bu?”
dedi hoca. Biz de merakla izliyoruz. “Benim kızımın çocuğuydu” dedi
Yaşar abi. O an bir sessizlik oldu ortamda böyle, herkes birbirine
baktı. “Naaptınız peki bu çocuğu?” diye sordu hoca, “gömdük hocam”
dedi Yaşar abi. “Nereye gömdünüz?” dedi hoca, “işte mezarlığa
gömdük” filan dedi Yaşar da. Hoca dedi ki; “bak oğlum, ne derdi var
bilmiyorum ama bu bebek bulunduğu yerden rahatsız, yanlış bir şey
yapmışsınız siz, nereye gömdüysen gel götür bizi oraya, göster yerini,
bakalım” dedi. Yaşar abi hüngür hüngür ağlamaya başladı o sırada…
Sonra her şeyi anlattı. Bunun kızı nikahsız hamile kalmış birinden,
söylememiş
kimden
olduğunu
da.
Zaten
köyden
kimse
de
bilmiyormuş kızın hamile olduğunu.Hatta anasına babasına bile
söylememiş ilk başta, altı-altı buçuk aylık olduğunu tahmin
ediyorlarmış söylediğinde. Bakmışlar olmayacak, gizli saklı düşük
yaptırmaya karar vermişler.
- 38 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Annesi, kızı bi şekilde doğurtmuş, kendi kendine kürtaj yapmış yani.
Ama tabi bebeğin eli kolu her şeyi ortadaymış artık, ağlamış bile,
sesini duymuşlar. Yaşıyormuş yani… Sonra ne yapacaklarını
bilememişler, boğmuşlar bebeği. Gidip kendi kendilerine gömmüşler
mezarlığa…
Kıble ne tarafta?
Hep beraber kalkıldı, mezarlığa gidildi. Yolda giderken, hoca
çevresindeki bir kaç kişiye “bu aralar sizin mezarlıkta biri öldü mü?”
diye sormuş, “öldü” demişler, “tamam” demiş hoca, devam etmiş.
Sonra vardık mezarlığa, Yaşar abi gitti yerini gösterdi. Kazdılar, ulan
hakkaten el kadar bir bohça gibi bişey çıktı. Beyaz bir erkek
gömleğine sarıp gömmüşler çocuğu, bacağı gözüküyor bi de
kıpkırmızı. Hoca bir kızdı bunu görünce, “olum kıble bu tarafta, kendi
kendine bir iş yapıyorsun bari buna dikkat” diye, Yaşar abi de bayıldı
bayılacak, hal kalmadı artık adamda, ayakta zor duruyor. Sonra bebek
mezarlıktan çıkartıldı, Götürdüler yıkamaya, olay da anlaşılmış oldu
tabi, bebek ters gömüldüğü için rahat vermemiş bunlara, İslami
usüllere göre bir cenaze yaptılar.
- 39 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Akşam oldu sonra, biz artık hoca gidecek diye bekliyoruz, “şu adamı
bir çağırın hele bakalım” dedi. Caminin avlusundaydık, çağırdılar
Yaşar’ı.
Gel bakalım dedi hoca buna, oturttu yanına, “bak oğlum dedi, sakın
gizleme, başına ne işler açtığın gördün, sen şu mezarlıkta ölen adamı
tanıyor muydun?” dedi. “Tanıyordum” dedi Yaşar abi. “Öldüğü gün
gördün mü peki onu?” dedi hoca. O sorunun arkasından, yaşar abi,
koca adam, koydu başını hocanın omzuna “gördüüüm hocaaam
gördüüüüm” diye bir ağlamaya başladı salya sümük ama nasıl
ağlamak, burnunu çeke çeke ağlıyor. Meğer bu Yaşar şerefsizi,
sabahın köründe bebeği gömmek için mezarlığa gittiğinde, bebek daha
yaşıyormuş. Kendi elleriyle öldürmeye cesaret edememiş, diri diri
gömmeye kalkmış. Ama artık ölen kişi de artık ne arıyorsa o saatte, o
da oradan geçiyormuş. Bu adamın geldiğini gören Yaşar, bebeği oraya
bırakıp, kaçıp bir yere gizlenivermiş. Kazılmış bir mezarın içinde, üstü
biraz toprakla örtülü bir bebeğin kımıldadığını gören adam da,
oracıkta düşüp yığılıvermiş yere. Bir nevi ödü patlamış yani adamın
gerçekten de. Yaşar abi bir bir anlattı bunları.
- 40 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra hocaya teşekkür edildi, yollandı. Karısına bakmaya gittiler
Yaşar’ın, sakinleşmiş ama hala tam kendinde değil böyle. Jandarmayı
çağırıp çağırmayacağını tartıştı muhtarla birkaç kişi daha. Sonra
ambulansı çağırdılar, dediler ki “bu kadının kızı düşük yaptı, bu da
fenalaştı, cinnet getirdi, kendini doğradı, durum budur”. Jandarma da
geldi yine tutanak tutmaya. Bunları ailecek alıp götürdüler. Bir gün
sonra kocası geri geldi, bir hafta sonra da kızları, kadın gelmedi ama
geri, bildiğin Bakırköy’e yollamışlar onu, üç ay sonra mı ne geldi o
tekrar, düzelmiş, öyle aldık haberini.
Sonradan kahvede, hocayla konuşan birkaç ihtiyarın anlattığına göre,
hoca bunlara demiş ki, aslında bebeğin ruhu filan yokmuş o evde.
Kendi cinleri buna ne olduğunu anlatmışlar. Adam bu şekilde
öğrenmiş bebeğin de, mezarlıktaki adamın da nasıl öldüğünü. Sadece
o an ortam gerilmesin, Yaşar da her şeyi olduğu gibi anlatsın diye öyle
söylemiş hoca. Kadın da üzerindeki kesikleri aslında kendi yapmış,
torununu daha kızının karnındayken kendi elleriyle çıkartıp ölüme
yolladığı için kafayı kırmış herhalde. Cin filan yokmuş yani ortada.
Zaten karizmaydı hoca gözümde, bir de olayı bu şekilde kurgulaması,
soğukkanlılığı ve dürüstlüğüyle hepten hayranlık uyandırmıştı bende.
- 41 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu olayın ardından benim de elimde çekilmiş bir kaç poz ve birkaç
dakikalık görüntü kalmıştı. Normalde gelip köyün sıkıntılarını anlatıp,
dergide durmadan köyden bahsetmemi isteyenler, gelip “aman oğlum
sil onları, kimseye anlatma” filan dediler. Ha yaz bunları deseler de
zaten nasıl yapacam, alt tarafı kıçıkırık bir amatörüm bir mizah
dergisinde. Tamam sildim” dedim onlara ama silmedim. İki yıl filan
bilgisayarımda durdu, sonra alkollü ve evde yalnız olduğum bir gece,
nedense bir şeyden korkup silmiştim. Gerçi sonra sildiğime de pişman
oldum ya neyse….
Not: Bu olayı Ekşi Sözlük’te anlattıktan sonra bir çok arkadaş mesaj
atıp, mezarlığa gömdüğümüz o cep kur’an’ının akıbetini sormuştu.
Eğer bunca yıl toprak altında çürümediyse, hala aynı yerde
duruyordur. Cesareti olan varsa, bir gün birlikte gidip açabiliriz.
- 42 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
KIYAMET: 2019
“…arkamdan seslendi ‘lütfen ramazan ayında oruç tutun ve
günlük namazlarınızı kılın, bunu yapmanızı istiyorlar, sadece
bunları bile yapsanız, cennete gireceksiniz’ dedi…”
Henüz Maya takviminin bitmediği ve hala bu yılın aralık ayında
kıyametin kopacağını iddia edenlerin yanında, çıkıp “kıyamet,
2019′da kopacak” desem saçmalamış olur muyum? Ama buna
inanmak için geçerli sebeplerim var. Belki içimizde bu konu hakkında
bilgisi olan başka birileri daha çıkabilir, bir fikir teatisinde
bulunabiliriz hep birlikte.
Her neyse, nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum inanın. sizleri
de sıkmak istemiyorum hem.
2009 yılının Eylül ayında aşıktım. Doğru düzgün tanımadığım birine
hem de…
Beşiktaş sahilinde içmiş ve sarhoş olmuştum, ardından da nası gaza
geldiysem, elimde tüfekle, bir on metre ilerideki balonları patlatmaya
çalışırken bulmuştum kendimi. Aslında patlatamıyordum.
- 43 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Zira hayatımda elime ilk kez oyuncak da olsa bir tüfek almıştım, nasıl
tutulacağını bile bilmiyordum ve dediğim gibi çok sarhoştum.
Yanlışlıkla bir balonu patlatabilmiştim işte. Artık 2-3 atış hakkım
kalmıştı ve beni izlediğini fark ettiğim bir kız sonunda dayanamayıp
gülmeye başlamıştı halime. Hani zaten normalde o balon patlatma
işine bile girişemem de damarlarımda dolaşan alkolün verdiği
cesaretle, kıza dönüp rahatsızlığımı belirten bir bakış attım. Sonra bu
davranışımdan da utandım, şaka olsun diye tüfeği ona doğrultup “bak
vururum” dedim gülerek, o da “sanmıyorum becerebileceğini” dedi
yine gülerek. Ben diyecek bir şey bulamadım. “İstiyorsan son atışını
ben yapayım” dedi, bildiğin atari salonlarında yanına yanaşıp “ver bir
tur da ben oynayayım” diyen adamlar gibiydi ve bu hoşuma gitmişti.
Kabul ettim, tüfeği aldı elimden, çok acayip bir hareket yaptı o sırada.
Yan tarafta duran çekirdekçiden bir avuç ay çekirdeği aldı, bunları
havaya fırlattı, çekirdeklerin içine doğru ateş etti, çekirdekler sağa
sola saçıldı, balonlar patlamaya başladı, bir tanesi hariç hepsini
patlatmıştı balonların. Çekirdekçi, nişancı(işte balonları vurduran
adam) ve ben donup kalmıştık öylece, kovboy hareketi çekmişti kız
resmen bize. Öyle boş gözlerle kıza bakıyoruz, kız da gülerek tüfeğin
ucuna hüffledi, aşırı sempatikti, bana uzattı tüfeği ve “bi dahaki sefere
hepsini birden vurucam söz!” dedi.
- 44 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Zaten konuştuğu her kıza aşık olmaya meyilli olan bendeniz, bir de
kızın çektiği bu hareketi görünce, mumdan gemisini ateşten derayalara
sürükleyen bir meftun olup çıkıvermiştim. “Yarın vurursun o zaman”
dedim, “tamam vururum” dedi, gitti. Ben de eve gittim. Bütün gece
onu
düşündüm yatağımda,
muhtemelen gelmeyecekti, aslında
tanışmalı, oturmalı, sohbet etmeli, numarasını filan almalıydım ama
asılıyor gibi olmaktan korktuğum için hiç yeltenemem ben böyle
şeylere. Her neyse, öteki akşam saat 6′da indim ben beşiktaş sahiline,
ümidim yoktu geleceğinden ama saat 7 gibi de o geldi. Baloncu yoktu
o akşam, balonları vuramadık ama çay içtik, sohbet ettik, bira içtik,
tekrar çay içtik, kafe kapanıyorken bize oturabileceğimizi söylediler,
biz orada sabahladık. Ertesi gün de görüştük, sonraki gün evime geldi.
Sade bir güzelliğe sahip, az konuşan bir kızdı. Bir şeyler yedik, bir
şeyler içtik, konu balon olayına geldi, nasıl yaptın onu dedim. “Hile
yaptım” dedi. “Nasıl hile?” dedim. “Gözbağcıyım ben” dedi.
Şaşırdım, ilk kez bayan bir illüzyonist görmüştüm ve kendine
“gözbağcı” diyordu.
- 45 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Yapsana bişiler daha” dedim, masada duran içi votka ve elma suyu
dolu bardağı aldı, bardağın ağzını eliyle kapadı, çalkaladı çalkaladı,
üzerime attı, tabi ki elma suyu ve votka yerine çiçek yaprakları
döküldü üzerime. Boş bardağı tekrar yerine koydu, “bu kadar hızlı
içme, çarpar” dedim güldük, eğlendik.
En büyük numarasını sordum. “Sen bana mutfaktan bir bardak daha
votka koy, görürsün, süpriz yapacam sana” dedi. “Tamam” dedim
merakla, aldım bardağı, kalktım, “çiçeklerimi yolma bak” dedim
giderken. Pencerenin dibinde, solmuş, kurumuş birkaç saksı vardı işte.
Mutfağa gittim, ışığı bir açtım, ne göreyim, karşımda. Şok oldum, hiç
beklemiyordum resmen, gülerek geldi, sarıldı, yanağımdan öptü.
Votkayı doldurduk. “Eğer içeriye benden hızlı gidersen, bu sefer
dudağından öpücem” dedi, ışığı söndürüp içeri girdiğimde çoktan
odaya geçmiş olduğunu gördüm. Sinirlerim bozulmuştu, gülüyordum.
“Kesin ip var” dedim. Espri yapmazsam, şaşkınlığım beni komik bir
hale düşürecek zannediyordum. Geldi, dudaklarımdan öptü yine de…
Neyse olayı aşk hikayesine çevirmek istemiyorum. O gece bizde
kaldı, öpüştük, koklaştık, aynı yatakta yattık ama birlikte olmadık.
Bunu takip eden birkaç gün yine görüştük.
- 46 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra bir anda telefonu kapalı olmaya başladı, açık adresini
bilmiyordum, okulunu söylemişti ama gurur yapıyorsun işte o zaman,
“ne gidicem lan” dedim. Aramadım ama aklım hep ondaydı.
Bir gün okuldan dönüyorum. Metrobüsten inmişim Mecidiyeköy’de.
Cevahir’in yanından yürüyorum, Fulya’ya ineceğim. Bir kadın geliyor
karşımdan, genç böyle, tülbent var kafasında, bana bakarak geliyor,
anladım ben bir şey soracağını. Çok kibar bir ses tonuyla, gözlerimin
içine bakarak “2019 yılında öleceksiniz” dedi. ilk başta şaşırdım,
sonra gülümsemeye çalıştım. Kadın devam etti; “ama korkmayın,
sadece siz değil herkes ölecek. kıyamet kopacak o yıl” dedi. Ben de
“eeeh sikerim zaten kafam bozuk bi de bu deliyi mi çekecem” diye
düşündüm, geçtim gidiyorum, arkamdan seslendi “lütfen ramazan
ayında oruç tutun ve günlük namazlarınızı kılın, bunu yapmanızı
istiyorlar, sadece bunları bile yapsanız, cennete gireceksiniz” dedi.
Ben de hızlı hızlı uzaklaştım oradan. Olaydan sonra, görüştüğüm
arkadaşlarıma da başımdan geçen bu tuhaf durumu anlattım, hep
birlikte şaşırdık, güldük.
Bir buçuk sene sonra filan….
- 47 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir arkadaşım var benim, türk kahvesi hastası, böyle gider her yerde
kahve içer, dener, sonra beğendiği yerlere bizi de götürür. Bir gün
yine geldi bu, Tophane’de bir yer keşfetmiş, oraya gidelim dedi. İyi
dedim gidelim. Aga biz bir gittik, ben böyle kafe gibi bir şey
bulacağımı zannediyorum, eski bir evin altında dükkan gibi bir yer
var, harabe gibi. Pencereleri boyanmış, içerisi görünmüyor ama bir de
böyle renkli boyalarla üzerine “fal ve tarot bakılır, voodoo yapılır,
büyü bozulur” filan yazmışlar. Oha dedim içimden nereye geldik biz
böyle. Fala da ilgisi vardı bu benim arkadaşın. Girdik içeriye, aga
genç bir kız var içeride, “hoşgeldiniz” dedi. üç tane de masa
koymuşlar, birine oturduk. Türk kahvesi söyledik. içtik, güzeldi
hakkaten, ben zaten çok anlamam. Arkadaş tutturdu, “kapat bak, süper
fal bakılıyo burda” filan diye, ben de hem inanmam hem sevmem hem
de çekinirim böyle şeylerden ama ısrara dayanamadım kapadım. O
sırada, böyle bir kapı vardı ortamda, o açıldı 2-3 kişi çıktı dışarıya.
Kız geldi yanımıza sonra “siz içeri geçebilirsiniz” dedi bize. Biz
kalktık, odaya girdik, bir de ne göreyim, bu geçen sene beni yolda
durdurup, öleceğimi söyleyen kadın var ya, o oturuyor işte yerde ve
yemin olsun tanıdı beni girer girmez, bana bakıyor böyle sırıtarak.
Şimdi bir anda “hadi çıkalım” da demek istemiyorum arkadaşa, dedim
ki ben bir tuvalete gideyim, hani gidip mesaj atma niyetindeyim “olm
o kadın deli” diye.
- 48 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Tam dönüp çıkacaktım, kadın “tuvalet yok burada ama rahatsız
olduysanız gidebilirsiniz tabi” dedi, baktım yüzüne, aynı tebessüm var
ve aynı kibar ses tonuyla konuşuyor. Sonra arkadaşıma döndü
“arkadaşınızla tanışıyoruz da biz önceden, sanırım pek sevmemiş beni,
oysa ona gelecekle ilgili işine yarayacak çok önemli haberler
vermiştim” dedi. Ulan baktım kadın açık sözlü ve her ne kadar
söyledikleri saçmaysa da söyleme biçimi gayet aklıbaşında, nasıl
olduysa oldu, kendi kendime ikna oldum ben, oturduk arkadaşla
birlikte. Korkuyor gibi görünmekten çekindim biraz da. Sonra kadın
“ee namaza başladın mı bakalım” dedi yine gülerek, ben de
korkmadığımı belli edeceğimm ya kesin ve net bir “hayır” çektim,
“peki sen bilirsin” dedi kadın da. Sonra önce arkadaşın kahvesine
baktı. Söylüyor bir şeyler işte, ulan hakkaten de biliyor yani, ilk kez
öyle bir fala şahit oluyorum. Genelde çok sıradan şeyler söylerlerdi,
bu kadın böyle benim arkadaşın hayatıyla ilgili, herkesin bilmediği
şeyleri filan söylüyor. Şaşırdık ettik. Sonra bana geldi sıra…
Kadın ilk başta okulla ilgili, ailemle ilgili birkaç şey söyledi. Bildi de
ama yine de sıradan şeylerdi. Sonra “senin aklından hiç çıkmayan biri
var” dedi. “Evet” dedim. “Hep onu görmek istiyorsun” dedi. “Doğru”
dedim. “Peki onu sana göstersem bana inanacak mısın?” diye sordu.
- 49 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hani şu kıyamet olayını kastediyor, ona inanmamı istiyor. Ben cevap
vermedim, “kapat gözlerini” dedi. Arkadaşla birbirimize baktık, ben
gözlerimi kapadım. Ulan o an bildiğin ışınlanmışım gibi oldu. Ama
yok öyle bir duygu. Hani “kadın da gözlerini kapat” dedi ama bildiğin
gözlerim açık ve evimdeyim, salonda, kız karşımda duruyor,
bakışıyoruz mal mal ve tüm eşyalar bıraktığım gibiydi, yani evden
çıkmadan önceki son hali nasılsa o halde duruyor her şey. Sonra bir
anda geri çekildiğimi hissettim, gözlerimi açtım, yine falcının
odasındaydım. “Sen kimin hayalini kuruyorsun böyle?” dedi. Öyle bir
şaşkınlık içindeyim ki ağzımdan laf çıkmıyor, arkadaş “söylesene
olum” dedi. Ben bi daha gözlerimi kapadım, bu sefer hemen olmadı,
bir kaç saniye sürdü ve tekrar evimdeydim. O da yine karşımda
duruyordu, “keşke bunu istemeseydin!” dedi. Ben tam ağzımı açıp
“ama…” diyecek oldum, geri çekildim tekrar gerçekten bulunduğum
yere. Kadın “yok yook insan değil bu başka bir yaratık, mahluk bu
mahluuuk” dedi. Bir sürü soru sordu nerden buldun bunu, kim bu filan
diye. Sonra onun insan olmadığını söyledi, sinirlendim, kabul etmek
istemedim. Bir iki bir şey vardı böyle üzerinde dua yazan, “bunları al
evine koy” dedi. Oradan çıktığımızda ağlamak üzereydim. Arkadaşa
sordum “ben hiç gözlerimi açtım mı” diye, “açmadın” dedi. Hatta o
sıra kadın da gözlerini kapatıyormuş böyle benimle birlikte.
- 50 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ben o akşam, tam da saat 7 gibi filan, Hava kararmak üzereyken eve
vardım. Açıkçası içeriye girmeye çok korktum, çünkü ev arkadaşım
yoktu, yalnızdım. Kapıyı açar açmaz hemen koridorun ışığını yaktım.
Koşa koşa salona gittim, salonun da ışığını yaktım. Her şey bıraktığım
gibiydi, hiç ellenmemişti. Sonra banyoya, mutfağa filan gittim,
üstümü değiştim, tekrar odaya girdim o an bir şey dikkatimi çekti.
Tam bakacaktım ki… Bakın nasıl anlatayım, böyle normal bir göz
kırpma anında bir görüntü belirdi önümde ve istem dışı olarak tekrar
gözlerimi kapadım. Falcı kadının odasındaydık ve kadının yanında
aşık olduğum kız vardı, ikisi de dizlerinin üzerilerine oturmuşlar, ben
karşılarında ayaktayım. Kadın bana yine “2019 yılında… unutma.. bu
gece kur’an oku ve namaza başla” dedi. İkisi de gülüyorlardı. Korku
içinde gözlerimi açtım. Dikkatimi çeken şeye baktım. laptopun
yanında, sehpanın üzerinde, o gün votka içtiğimiz bardak duruyordu
ve içi ağzına kadar çiçek yapraklarıyla doluydu. Sonra yan taraftaki
saksılara baktım, hepsi çiçek açmıştı, gözlerime inanamadım. Ciddi
anlamda inanamadım ama böyle ellerimle ovalayıp ovalayıp tekrar
baktım. Rengarenk duruyordu karşımda çiçekler.
Bu şekilde anlatınca da sanki dramatik bir son yakalamaya
çalışıyormuşum gibi durdu, lakin olay birebir anlattığım gibidir.
- 51 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Üç ay sonra o evden taşındım, yeni taşındığım eve kadının verdiği
duaları koymadım, belki yine gelir, yine görürüm onu diye ama
olmadı, bir daha hiç görmedim. Fakat 2019 tarihi hep aklımda ve ben
sanki buna gerçekten inanıyorum ve öleceği tarihi bilen bir insanın
panik haliyle yaşıyorum. Strese sokuyor bu beni. Anlatacaklarım
şimdilik bu kadar, bekleyip göreceğiz.
Not: Bu yazı üzerine Ekşi Sözlük üzerinden mesaj atan bir kaç
arkadaşa, falcının yerini tarif etmiştim. Gidenler bulamamışlar, ben
de bir daha gidip bakmadım, açık mıdır, başka bir yere mi taşınmıştır
bilemiyorum.
- 52 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
GAİPTEN
GELEN TELEFON
ruhibirbanyo
tarafından
“…Hava aydınlanıncaya kadar oturdum ben, arada bir kontrol
ediyorum kaloriferi, bir süre sonra kendiliğinden soğudu hepsi.
Yatmaya karar verdim, sabah olmuştu artık. Gittim, girdim yatağa.
Ama bir ses vardı bu sefer de tavandan gelen…”
2011 yılının Ağustos’unda, önce bir telefon sapığımız oldu, ardından
kombimiz bozuldu. Ne alaka diyeceksiniz… Aslında kombimiz
bozulmamış işte! Neyse ya nereden gireceğimi bilemedim. Kronolojik
olarak anlatayım bari.
Ramazan daha başlamamıştı… Önce sessiz telefonlar almaya
başladık. Fakat ciddiye almadık. Zaten iki günde bir filan arıyordu.
Annem de biladerin çocuğuna bakmaya gidiyordu o sıralar, ben tek
kalıyordum evde, o yüzden fazla da rahatsızlık duymuyorduk.
- 53 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Annemin evde olduğu bir haftasonu, ben de takılıyorum aylak aylak,
“aa bu havada kombiyi mi yaktın deli misin sen?” diye bir sitem
işittim annemden. Halbuki ne işim olur benim kombiyle filan. Ulan
baktım kaloriferler hakkaten yanıyor. Kombiye baktı annem, açık
değil. Bozulmuş filan dedik, o sıra annem düğmeleri çevirdi, açtı
kapattı filan. Neyse düzeldi alet.
Aynı günün akşamı, yine telefon çaldı. Ben odamdayım, kulak
kabarttım, içeriden dinliyorum. Annem açtı telefonu ama ne
konuşuyor ne kapatıyor. “Nooluyo lan!” dedim. Bekledim bir süre,
sonra çıktım odadan, kafayı uzattım. Annem eliyle, konuşmadan gel
gel işareti yaptı bana. “Hassiktir” dedim bir durum var kesin. Koydum
telefonu kulağıma, ses yok. Annem de eliyle bekle bekle işareti yaptı.
Ulan tam o an telefondan bir ses gelmesin mi! Ama nasıl pis bir ses!
Böyle hani sigara reklamında oynayan bir dayı vardı ya, boğazına
koyduğu
aletle
konuşuyodu,
aynı
öyle,
hırıltılı
hırıltılı…
“Duyduğunuz sesler gaipten gelecek, emin olun” dedi bu. Tırstım
amına koyım, dediği şeyden de değil, sesi çok tırsınçtı herifin. Annem
hala eliyle bekle işareti yapıyo bana, bekledim bi 10-15 saniye sonra
bi daha aynı cümle.
- 54 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hani böyle ses kaydı gibi, belirli periyodlarla aynı şeyi söyleyip
duruyor ama ses kaydı da değil, farklı bir tonlama var her defasında.
Neyse ben 3-4 kere dinledim bu herifi, bir de nefes almamaya
çalışıyorum nedense, kasılmışım, bir de karşı tarafta nefes sesi var mı
dikkat kesilmişim, bekliyorum böyle. Çok iğrenç bir sessizlikti o,
annem de yanımda diye korktuğumu belli etmek istemiyorum. O
sessizliğin ardından gene herifin çatallı iğrenç konuşması başlıyor.
Sinirlerim bozuldu, kapadım telefonu bir anda, zaten ne dinleyeceksin
puştu. Ondan sonra annemle konuşmaya başladığımızda ağzımızdan
çıkan her cümle, şarkı gibi geldi bana, öyle gerilmişim beklerken.
Neyse pazartesi oldu, gitti annem. Ses seda yok. Ben de yaymışım
taşakları, keyfime bakıyorum. Çarşambaya kadar kimse aramadı ya da
ben evde değilken aradılar, denk gelmedi. Çarşamba günü, akşam üstü
çaldı telefon. Gittim açtım, efendim dedim, cevap yok, “ahanda”
dedim “gene bu puşt arıyo”. Bekledim, “duyduğunuz sesler hala
gaipten geliyor” dedi bu sefer. Benim de tepem attı, “aloo aloo sen
kimsin konuşsana kardeşiiim” çektim ben buna. Karşılık yok tabi, ben
susuyorum, susunca birkaç saniye bekleyip gene aynı şeyi söylüyor
ibine. Bir de daha kısa aralıklarla tekrarlıyor bu defa, 5-6 saniyede bir
giriyor cümleye. Bu sefer öyle fazla dinlemedim, kapadım.
- 55 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Dışarı filan çıktım, gece 11 gibi geldim. Ama bir gariplik var ortamda
hissediyorum, “dur lan bir kontrol edeyim şu kaloriferleri” dedim,
anam, cayır cayır, nasıl ısınmış biliyor musun, kışın öyle yakmıyoruz.
Gittim oynadım kombiyle düzelttim ama boru gibi fatura girecek yani,
haybeden 5-6 saat yanmış kaloriferler yazın ortasında. Sinirlerim
bozuldu iyice, sapık bir yandan, kombi bir yandan.
Perşembe günü, gene aynı saatler, telefon başladı çalmaya, söylene
söylene gittim açtım. Aynı sessizlik, cümleye girdi, direk kapadım bu
sefer. Cuma günü annem geldi. Dedim “kalorifer yine aynı şeyi yaptı,
sapık da yine aradı”. Konuştuğunu söylemedim ama “arayıp, dinliyor
sadece” dedim. Neyse biz bir tamirci çağırdık, herif baktı kombiye,
şurasına burasına bir şeyler olmuş dedi, bir parçasını değiştirdi, 20 lira
aldı gitti. Pazartesi günü de annemle Telekoma gidip dilekçe verdik.
Ayrıca savcılığa da vermek gerekiyormuş. Onu da hallettik. Herif
arayınca, # tuşuna basacakmışız, numarası belirlenecekmiş. “Öyle bir
durumda evden çıkmayın ve saati not alın, birkaç saat içinde biz size
geri dönüp aranıp aranmadığınızı teyit edicez” dediler. “Eyvallah”
dedik. Annem gitti o gün gene biladere.
- 56 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Annemi uğurladıktan sonra eve döndüm ben de, sanki takip ediyormuş
gibi 10-15 dakika içinde aradı. Bu sefer “hiçbir ses duymuyor
musunuz” dedi. Tam üç kere bunu teklarladı kısık sesiyle, ardından
yine “artık duyduğunuz hiçbir ses gaipten değil, yanıbaşınızda, emin
olun” dedi. “Yeter ulan” dedim, bastım #’e. Çatır çutur bir sesler
geldi, radyolarda olur ya frekans değiştirirken ince bir ötme sesi gelir,
aynı öyle, kapandı sonra telefon karşı taraftan. Bekledim yarım saat,
gene çalmaya başladı, heyecan yaptım bu sefer, dedim “kim olduğu
ortaya çıktı galiba sonunda ortaya”, Telekom’dan arayacaklar ya
sözde… Ulan açtım, gene sapık, sadece bir hırıltı var ama…
Anlamaya çalışıyorum, gülüyor mu napıyor belli değil. Fakat özellikle
bu ses hala kulaklarımdadır yani, aklıma geldikçe korkarım. Kapadım
telefonu, kapar kapamaz yine çalmaya başladı, açtım bu sefer hiç ses
yok, kapadım, gene çalmaya başladı, “sikerim böyle işi” dedim, gittim
telefonun fişini çektim. Öyle uyudum o gece.
Sonra aynı hafta içi… Uyuyorum bir gece… Hani deliksiz de uyuyan
insanım, bir şey oldu uyandım ben. Yatak kalorifere dayalı benim,
ısınmış gene.
- 57 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Hasiktir” dedim, şimdi gece gece uğraş bununla. Kalktım, oynadım
kombiyle, düzelmiyor meret, hepten bozulmuş. “Bari” dedim, “bütün
kalorifleri vanalarından kapatayım, kesin çözüm olsun”. Odalarınkini
kapadım, gittim salona, salonda iki tane petek var, onları da kapadım,
çıktım salondan, koridorda yürüyorum, karşımdaki odanın da kapısı
açık böyle tamam mı, kalorifer görünüyor içeriden… Bir şey
dikkatimi çekti benim. O az önce kapattığım vana var ya, bildiğin
gerisin geri dönüyor kendi kendine. Koridorun ortasında dizlerimin
üzerine bir çöktüm abi ben. Kalbim herhalde 180′le filan atıyodur yani
o an, bakmanız lazımdı. Artık ne yapacağımı bilemedim, yani
“bağırsam mı acaba” diye düşünüyorum. Dondum kaldım öyle,
kitlendim amına koyım. Hatta birkaç ay sonra Google’a “dizlerinin
bağı çözülmek” yazıp aratmıştım, bildiğin başıma geldi o durum işte.
Neyse bir süre o pozisyonda durdum ben, sonra derin derin birkaç
nefes aldım, kalktım ayağa, gittim vanayı kapatmaya yine. Sanki
böyle sıkışır da çok ağır döner ya bazı şeyler, aynı öyle. Tüm gücümü
sarfedip azcık çeviriyorum, bırakınca gene eski haline dönüyor,
gözümün önünde sanki görünmez birisi çeviriyormuş gibi. İzliyorum
böyle ağır ağır dönmesini. Gittim diğer odadaki peteği kontrol ettim, o
da öyle, tekrar açılmış. “Hassiktir yaa” dedim, “yarrağı yedik, evde bir
bok var kesin”, emin oldum artık. Uyku muyku da kalmadı tabi,
sikseler gidip uyuyamam o moddayken.
- 58 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ne yapayım ben de açtım ışıkları, interneti açtım, televizyonda bir
canlı yayın buldum. Küçükken de evde yalnız kaldığımda canlı yayın
bulurdum hep, korkum geçerdi o zaman. Sanki bir yerlerde hayatın
devam ettiğini biliyor olmak iyi gelirdi. Hava aydınlanıncaya kadar
oturdum ben, arada bir kontrol ediyorum kaloriferi, bir süre sonra
kendiliğinden soğudu hepsi. Yatmaya karar verdim, sabah olmuştu
artık. Gittim, girdim yatağa. Ama bir ses vardı bu sefer de tavandan
gelen. En üst katta oturuyoruz biz, çatıda böyle tıkır tıkır bir şeyler
oluyor. “Yeeaa” diyorum, “fare filan dolaşıyordur heralde”, çünkü
öyle normal bir yürüme sesi filan da değil, çok seri. Hani başka zaman
olsa döner kıçımı uyurum ama herifin dediği şey geliyor aklıma,
“duyduğunuz hiçbir ses gaipten değil” diye, psikolojim bozuldu iyice,
adamın dediğiyle örtüştürüyorum ister istemez. Ben artık nasıl yaptım,
nasıl geçirdim o haftayı bilmiyorum ama cumayı iple çektim. Annem
gelince de her şeyi anlattım.
Biz gene gittik PTT’ye. anlattık durumu, bakalım dediler. İncelediler,
“sizden bir çağrı almamışız biz” dediler. Yani basmamışsınız diyor kız
# tuşuna. Halbuki bastım. “Napıcaz needicez” diyoruz. “Bişey
yapamayız, sistem budur, bir daha aranırsanız basın” diyorlar. Neyse
hızlı geçiyorum, biz bu işe çare bulamadık.
- 59 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Eve, numarayı gösteren telefon aldık bir işe yaramadı, bir bok
göstermedi, abim bile gitti kavgalar etti. En son, bizi arayan
numaraların bir dökümünü çıkarıp vermişler, bazı saatler boş, hiçbir
şey yazmıyor, bazılarında numara var. O numaraları araştırdık. Saçma
sapan yerler. Ya telefon kulübesi ya saçma sapan bir şirkete ait filan.
Polise gittik, onlar da “bir şey yapamayız” diyorlar. Annem çok ısrar
edince acıdılar, “şikayetçi olduğunuz birisi varsa söyleyin araştıralım”
dediler. Ee öyle de biri yok amına koyım ortada, kimin adını
vereceksin şimdi durduk yere. Biz bildiğin durumu kabullendik, eğdik
başımızı öne, aman aranmayalım diye dua eder olduk. Annem de
gitmemeye başladı sonra beni yalnız bırakmamak için. O sıra buz
dolabı bozuldu bi de. Hayır, artık normal mi değil mi anlayamıyosun
evde bir şey olunca. Karşı çatıda martı ötüyor, benim götüm üç buçuk
atıyor oturduğum yerde, öyle bir haldeyim.
En sonunda biri valideye tavsiye vermiş, falanca bir yerde bir hoca
varmış, bunların evine hırsız girdiğinde, kimin olduğunu söylemiş
filan zamanında. Ona gidecek annem. Hayatta istemem aslında böyle
bir şeyi ama artık başka çare de olmayınca her şeye umut bağlar
oluyorsun.
- 60 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Şaka maka, annem gitmiş bu hocaya, herif de “evin üç yerine bakın”
demiş, söylemiş yerlerini böyle. O üç yerin ikisinden muska çıktı
sonra, annem aldı onları tekrar hocaya götürdü, herif bozmuş
muskaları. Bunun dışında da hiçbir şey anlatmadı annem o zaman ama
telefonlar kesildi ardından. Kombi de yanmadı kendi kendine. Sonra
biz çok ısrar ettik, ağzını aradık annemin, en sonunda “ben öğrendim
kim olduğunu hallettim o işi” dedi. “Nasıl” dedik. Hoca buna tam isim
vermemiş ama baya bi tarif etmiş kim olduğunu. İsminin içinde geçen
iki harfi ve kocasının ne iş yaptığını söylemiş ayrıca. Evet, bu arayan
ses erkekti ama yaptıran kadınmış. Artık nasıl oluyor bilmiyoruz.
“Hayatta söylemem” dedi annem o zaman, “benimle beraber mezara
gidecek” filan dedi. Bir iki şüphelendiğim isim vardı, onları sordum
anneme, en azından mimiklerinden filan anlarım diye, ser verip sır
vermedi kadın. Ama bir daha da rahatsız edilmedik yani. Ben de
eskiden güler geçerdim bu cinci hacı hoca tayfasına, bu olayın
ardından saygı duymaya başladım inceden inceye ne yalan
söyleyeyim, en azından artık dalga geçmiyorum. Bildiğin problemi
çözdü adam nasıl yaptıysa…
- 61 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“HAYALET”
SEVGİLİM
“…Dediler ki ‘bu bağlantının yapıldığı yerde hiçbir şey yok. daha
doğrusu artık yok’. Yıkık virane yanmış bir evmiş orası şu an
kimsenin oturmadığı…”
Valla ne kadar doğaüstü, ne kadar “siktir lan seni yemişler” denir
bilmiyorum bu başımdan geçenlere. Peşinen söyleyeyim de sonra
“ulan yüzyılın klişesi bu” demeyin. Sonunda “aslında ölüymüş/aslında
öyle biri yokmuş” türünden bir mevzuya bağlayacağım çünkü…
Geçtiğimiz yılın ekim ayında, Ekşi Duyuru’da bir hatun kişiyle tanışıp
mesajlaşmaya başladım. Ocak ayına kadar da konuştuk. Yüzünü hiç
görmediğim birine aşık oldum ben. O kadar kafa kızdı. Yalnız
ilişkimiz biraz tuhaftı, sözde o da bana aşık olmuştu ama hiçbir
görüşme talebimi kabul etmedi. 7 aralıkta, yaşadığını söylediği
muhitten çok uzakta bir yerde buluşma isteğinde bulundu en son, o
gün de Galatasaray-Fenerbahçe derbisi var diye ben gitmemiştim. İyi
ki de gitmemişim… Kim bilir neyle karşılaşacaktık mına koyım…
- 62 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Onun ardından da defalarca görüşmek istedim ben ama o asla
yanaşmadı. Facebook kullanmıyordu, Twitter hesabı yoktu. Tek
kanalımız Ekşi Duyuru’ydu. O dönem en çok ratingini benim
üzerimden almıştır o site bak, hayvan gibi yeniliyordum sayfayı gece
gündüz… Telefon numarasını vermek istemiyordu, buraya uzun uzun
yazmama gerek yok ama hepsi için bir bahanesi vardı işte. Sadece
adını ve okuduğu okulu biliyordum, onu bile taksit taksit söylemişti,
soyadını çok sonra söyledi mesela, okulunu daha sonra, en son
bölümünü söyledi filan. Google’dan arattım, hakikaten öyle biri vardı.
Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Hazal Sönmez…
Sonra ben artık dayanamaz oldum. İnanılmaz ısrarcı olmaya başladım,
çok direttim, dedim ki “kabul etmiyorsan gelip okuluna bulacam
seni”. “Gelme” dedi pek tabi bu bana, dinlemedim gittim. Gününü
hatırlamıyorum işte, bu yıl, ocak ayında bir gün, ben daha önce hiç
yolunu bile bilmediğim Koç Üniversitesi’ne gittim, fakültesini
buldum. Bekledim ettim.. Valla bu konularda çok tırsağımdır ama
gözümü kararttım, gittim millete “Hazal diye birini tanıyor musunuz?”
diye sormaya başladım. Tanıyan çıktı tanımayan çıktı, biri “şu
taraftalar” dedi, oradan birine sordum, “bak orada gidiyolar ortadaki”
dedi. Üç kız gidiyordu. Koştum peşlerinden, “Hazal” dedim.
- 63 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Döndüler üçü birlikte, baktılar suratıma. Adımı söyledim, dedim “Ben
Ruhi”. Hiçbir tepki vermediler. “Eyvah” dedim, feci keklenmişiz
bunca zaman! Yine de son bir ümitle “Ekşi’de konuşuyoruz ya”
dedim. Bunlar birbirlerine baktılar, sonra benim ki ağlamaya başladı
hüngür
hüngür.
Allahı
var
güzel
kızdı
ama
hiçbir
anlam
veremiyordum niye ağladığına. Başkaları da geldi sonra, toplandılar,
bir iki de lavuk geldi arkadaşlarından, beni rahatsız ediyorum kızı
sandılar sanırım, bir de kavga edecektim neredeyse orada. Az kaldı
giriyorduk
elemanlarla
birbirimize.
Sonra
cinsiyeti
kız
olan
arkadaşlarından biri dedi ki; “Yaa Hazal’ın böyle bi sapığı var, sen ilk
değilsin, Hazal’ın ağzından birileriyle konuşup duruyor sürekli”
dediler. O an çöktüm işte ben. Bir de bu gerçek olan Hazal bir bağırdı
“git söyle ona, artık ne istiyosa çıksın karşıma gelsin, canma yetti”
filan diye, ne yapacağımı şaşırdım, hızlıca uzaklaştım oradan.
Akşam eve geldim hiç çaktırmadım duyuru’da konuştuğum kişiye
okula gittiğimi. 10-15 gün kadar sonra bir fotoğraf almayı başardım.
Dedim ki ben buna “ya 100 kilosun ya da bakılmayacak kadar iğrenç
bir yüzün var, kendini bu kadar saklamanın başka nedeni olamaz”
dedim. “Tamam” dedi, “senin için fake bir e-mail hesabı açıp bir
fotoğraf yollayacağım şimdi” dedi. Gerçekten de yolladı.
- 64 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bambaşka bir kız, ha o da çok güzeldi ama o okula gidip gördüğüm
kız değildi. Ulan ben buna sonra bir saydırmaya başladım, dedim “sen
şöyle yalancısın, böyle dolandırıcısın, sapığın tekisin, gittim okula, o
kızın haberi bile yok benden, kimsin sen niye kandırıyosun beni” filan
diye döktüm içimi. O son mesajım oldu işte… Daha da yanıt
alamadım.
Benim arkadaşlar zaten bana en başından beri “o işte bi iş var, normal
değil, bak erkek çıkabilir, kekleniyo olabilirsin” gibisinden şeyler
söylüyolardı, dedikleri gibi çıktı, iyice rezil olmuştum. Neden sonra
bilmem, bir gün aklıma esti, kızın bana yolladığı bu fotoğrafı Google
görsellerde arattım. taak diye çıktı birinin Facebook profili. Bambaşka
bir isim yazıyor. Tıkladım, açıldı duvarı, böyle en son bir yıl önce
filan yorumlar yazılmış; “seni kaybettiğimize inanamıyorum, sen hep
bizimlesin”, “seni çok seviyorum, cennette buluşucaz” gibi bir dünya
yorum. “Ulan” dedim, “ölmüş birinin profil fotosunu bulmuş yollamış
çakal, hiç riske girmemiş” filan diye düşündüm. Konu kapandı…
Üzerinden beş ay geçti… Haziran, 2012.. Harem’den İzmite
döneceğim bir gün, Efetur’dan almışım bileti, bekliyorum. Cuma
akşamı yoğun olur öyle, daha 45 dakika var otobüsüme.
- 65 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Anaa bi baktım, bu okulda gördüğüm kız yok mu, gerçek Hazal? O
da orada. Normalde konuşmazdım ama gözgöze gelince o da beni
tanıdı, fark ettim, durdu böyle, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi.
Gittim yanına, dedim “özür dileyeyim bari, anlatayım olayı” diye
düşündüm. Gittim işte, ulan kız benden özür diledi, eğer adımı filan
bilseymiş arayıp bulacakmış hatta beni, o gün öyle davrandığı için
pişman olduğunu ama o aralar bu konu yüzünden hassas olduğunu
filan söyledi. Kız da İzmitli’ymiş meğersem, benden önceki otobüse
almış bileti. Biz bununla oturduk, yarım saat sohbet ettik orada.
Kız diğer
mevzuları da anlattı. Facebook’tan da
birileriyle
konuşulmuş bunun ağzından. O konuştuklarından biri kızın telefon
numarasını bulmuş, sonra inandıramamış bir de o internettekinin
kendisi olmadığına, uğraşıp durmuş böyle bikaç kişiyle.
Ben de bana yolladığı resimden bahsettim. Dedim “ölmüş birinin
resmini yolladı bana, arattım Google’dan” dedim, “Hilal Yemişoğlu
diye bi kız çıktı” dedim ama daha ben der demez kızın gözler açıldı
faltaşı gibi… Böyle ağladı ağlayacak, “ne diyosun sen yaa!” filan
dedi. Meğer tanıyormuş bahsettiğim kızı. “Arkadaşımdı o benim,
onun fotosunu mu yollamış?” dedi.
- 66 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ağladı zırladı. “Eh dedim ne biçim bi işin içine düşmüşüm ben böyle”
dedim. Kız otobüsüne binerken telefon numaramı istedi, öyle
bıkmıştım ki vermek bile istemedim ama verdim.
İki gün sonra aradı kız beni İzmit’teyken. “Gidip savcılığa başvuralım
mı?” dedi. birlikte gidiceğiz hani, onun adıyla benimle konuşulduğu
için beraber şikayette bulunacağız. İstemedim. Israr etti, dedim
“yardımcı olmak isterim ama daha fazla bu konunun içinde olmak
istemiyorum”. “Peki nicki neydi söyler misin?” dedi, onu söyledim.
Kapattık telefonu. 15 gün önce bir daha aradı, “biz arattık bulduk
bişeyler ama yüzyüze görüşmemiz lazım” dedi. “İyi ulan” dedim,
“görüşelim hadi”. İzmit halkevindeki benzincide randevulaştık. Bir
baktım siyah bir jeep durdu yanımda, babasıyla birlikte geldiler. Uyuz
oldum iyice, ailesi de karışmış mevzuya. “Delikanlı gel bi yemek
yiyelim önce” dedi, bindik arabaya mecburen, bastı gitti, evlerine
götürdü beni. Yahya Kaptan’ın arkasına yeni yapılan villalar var ya
orada oturuyorlarmış, annesi de evde. Açtı kapıyı kadın. Geçtik
oturduk sofraya. Ufak erkek kardeşi varmış bir de. Yemek esnasında
yok okul mokul, sıradan şeyleri sordular, Sonra veranda gibi bir yer
vardı, oraya çıktık, kardeşini almadılar oraya. Çay filan içerken açıldı
asıl mevzular.
- 67 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ben bir daha baştan anlattım her şeyi annesiyle babasına. Dinlediler
böyle hiçbir şey demeden. “Tamam” dediler bitirince, “şimdi açık
konuşacam” dedi adam, mevzu biraz kıllı rahatsız olabilirsin
gibisinden bir uyarıda bulundu.
Benim bunlara verdiğim nicke mesaj atmış kız. Cevap da almış. Ne
yazmış ne konuşmuş bilmiyorum artık. Sonra işte o konuşmalar
üzerinden şikayette bulunmuşlar savcılığa. Artık ip numarası mı nedir
anlamam o teknik konulardan ama bir şekilde bulunmuş o konuşan
kişinin nereden bağlandığı. Fakat işte öyle kolay olmamış, sanırım ilk
başta kızın bağlandığı ip belli değilmiş de, onun tam mesaj attığı saat
ve saniyelerde Ekşi Duyuru’ya nereden bir şeyler post edilmiş filan
onlara bakmışlar. Ben adamın konuşmalarından araya başka kişileri
soktuğunu, bu iş için çok emek harcattığını, kısaca taşşaklı bir adam
olduğunu anladım zaten. Her neyse…
Dediler ki “bu bağlantının yapıldığı yerde hiçbir şey yok. daha
doğrusu artık yok”. Yıkık virane yanmış bir evmiş orası şu an
kimsenin oturmadığı. Saşırdım biraz ama “eyvallah” dedim. “Fakat”
dedi adam, bu bana fotoğrafı yollanan ölmüş kız var ya, orada ölmüş
işte.
- 68 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Daha doğrusu kendini asmış. Sebep? Meğer bunlar arkadaş filan
değillermiş. Bu Hazal denen kız, o ölen Hilal’ın sevgilisini artık
elinden mi almış, bir şeyler olmuş işte. Kız da depresyona filan girmiş
asmış kendini orada. Baba-kız birlikte anlatıyorlardı o kısımları bana.
Kız yine ağlamaya başladı o an. İşte anlatıp bitirdiler her şeyi… Ulan
mevzu bitti, fark ettim ki o konuşmadan bana kalan sadece bir korku
oldu. Hiçbir sikime yaramayacak bir sürü şey dinlemiştim, bir de
üstüne götüm üçbuçuk atmıştı. Zaten sırf onlara olan uyuzluğumdan
dolayı yazıyorum bunu da şimdi buraya. “Senden istediğimiz” dedi
adam “bunları kimseyle paylaşmaman. Ne Hazal ile tanıştığını, ne o
diğer kızla konuştuğunu kimseye söyleme, unut gitsin, hassas konular
bunlar” dedi. “O kızın da ailesi var sonuçta, duyarlarsa onlar da çok
üzülürler” dedi. “Tamam” dedim. Eve döneceğim zaman, “ben
bırakayım seni” dedi. İstemedim, zorla bindirdi arabasına, geri geldik
halkevine. “Şimdiden teşekkür ederim bize yardımcı olduğun için,
kimseye söylemeyeceğini umuyorum” dedi, “eyvallah” dedim. “Bak”
dedi, “işte ben şöyle adamım, böyle çevrem vardır” filan, “yarın öbür
gün bir şeye ihtiyacın olursa hiç çekinmeden gel” gibisinden bir sürü
şey söyledi. Nezaketen teşekkür ettim. Sonra torpidodan bir zarf
çıkardı, “al bunu” dedi, anladım ne olduğunu istemedim, ısrar etti,
lakin adam ısrar ederken bir anda sertleşiyordu böyle, hani on numara
iş adamı karakteri.
- 69 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Çok yardımcı oldun, öğrencisin, onun için veriyorum” dedi. Valla
para hırsından değil de bir an önce kurtulayım şu işten, ineyim o
arabadan diye “tamam” dedim aldım. 1000 dolar çıktı sonra içinden.
O paranın da amına koyayım zaten, hayrını göremedik onun da…
Sonra o kızın intihar ettiği evin orada oturan bir arkadaşım vardı
benim, ona sordum, dedim “böyle bir olay oldu mu oralarda hiç, öyle
bir şey duydum ben” dedim. “Ben o evde bi kıza tecavüz edilip
öldürüldü, zaten ondan sonra bilerek yaktılar orayı diye biliyorum”
dedi bu. Ulan iyice birbirine girdi her şey, daha da sormadım,
öğrenmek istemedim valla.
Ramazan başlamadan bir gün önce de işte-benim için en boktan kısmı
burası oldu- resimlerim klasöründe duruyordu o kızın fotoğrafı,
nedense bir açıp bakmak istedim. Aga bi tıkladım ben, açıldı görsel
ama birbirine girmiş resim. Bozuk jpeg dosyaları olur ya öyle. Neden
bilmiyorum yaşadığım bu bir sürü şey boyunca en çok o resmi o halde
görünce korkmuştum. Valla niyetim yoktu ama artık nasıl korktuysam
oruç tutmuştum ilk hafta. Öyle de bir işe yaradı, imana geldik
inceden…
- 70 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Daha da ne diyeyim bilmiyorum! Yaşadıklarım gerçek midir, taşak mı
geçildim, birbiri ardına kötü tesadüfler mi yaşadım hiçbir fikrim
yok…
- 71 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
KÖYDEKİ AYİN:
Aliş’i Anma Günü
“…Sonra tuttu kızın kafasını ısırmaya çalıştı, o sıra zincirinden
çekti adam deliyi. Sonra tekrar vurmaya başladı, kızın yüzü gözü
kan içinde kalınca iyice, tuttu kafasını yere vurmaya başladı, bir iki
kere vurdu, sonra çektiler yine zincirinden götürdüler…”
Ne yazık ki anlatacağım bu olay hakkında net bir tarih ve mekan adı
belirtmem mümkün değil. Ama birkaç yıl önce, Kocaeli’nin bir
köyünde yaşandığını söyleyebilirim fazla muallakta kalmaması
açısından.
Birol adında bir arkadaşım vardı, hala var, her sene köyüne davet
ederdi bu bizi. Belirli bir günde, bir eğlence yapılırmış. “Çok güzel
oluyo gidelim” filan derdi. İşte bir defasında kabul ettim ben bunun bu
teklifini, “tamam ulan” dedim, “bu yıl gidelim hadi”.
Neyse aga günü geldi, biz gündüz buluştuk, takıldık, akşama doğru da
yola çıktık, hava daha tam kararmadan köye vardık. Evine gittik
bunların, yemek yedik önce annesi babasıyla, sonra köy meydanına
indik. Kalabalık böyle, hareketli bir ortam var.
- 72 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kocaman bir kazanın içinde helva pişiriyorlar. Hiç de sevmem
helvayı, yememiştim o yüzden ben.
Daha önceden sormuştum Birol’a “nasıl bir eğlence bu?” diye.
“Köyün bütün gençleri yakalamaca oynuyor” filan demişti. Bu helva
olayını söylememişti. “Nedir?” dedim “peki bu helva, bunu neden
dağıtıyorlar?” diye sordum. “Bilmiyorum abi, adet işte” dedi. Lavuk,
kendi adetinden bihabermiş meğersem. O gece bildiğin çok deli bir
ayine şahit oldum sonra ben.
Neyse efenim, helva dağıtıldı bitti, hava da karardı, böyle sandalyeler
filan atmışlar sokağa, insanlar oturuyor, fakat en önde çok yaşlı bir
teyze var. Herkes sırayla onun elini öpüyor. O kadının kim olduğunu
sordum bizim Birol’a, “yaa işte onun için düzenleniyor bu olay” filan
dedi.
Sonra bu kadının elini öpüp icazet alan gençler köyün meydanında
oyuna başladılar. Köyün merkezi diyebileceğim noktada bir cadde var,
o caddeye ve caddenin etrafındaki evlerin bahçelerine yayılarak, geniş
bir alanda oynadıkları bir yakalamaca oyununa başladılar. Otuza yakın
delikanlı ikiye bölündü, yarısı ebe oluyor, yarısı kaçıyor işte.
- 73 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Birol “gel girelim” dedi, ben istemedim, o tek başına girdi sonra
aralarına. Ebelerin elinde düğüm atılmış beyaz bir havlu var,
yakaladıklarına o havluyla vurup sobeliyorlar, sonra sobelenen
havluyu alıp kovalamaya başlıyor, diğeri kaçıyor filan, öyle bir oyun.
Ama koca koca insanların, duvarlardan, çitlerden atlaya atlaya
oynadıkları bu oyunu izlemek zevkli ve heyecanlıydı söyleyeyim.
Oyun devam ederken, ben de izleyenlerin içindeyim böyle, köylülerin
arasında dolaşıyorum, yürüyorum. Yaşlı bir adam vardı ama böyle
Moda’da filan yaşayan beyaz saçlı, kavruk tenli kodamanlar olur ya
öyle bir adam. Bunun oturduğu yere siyah bir havlu bağlamışlar. Ben
onun yakınlarına ilişmiştim, o sıra “hoşgeldiniz delikanlı” dedi bu
bana. Hoşgeldin beşgittin muhabbetti yaptık, hani nereden geldiğimi
kime misafir olduğumu filan sordu, öyle iki lafladık. Etrafındaki
insanlar da eşi, kızı, torunları filanmış. Sonra olayı anlatmaya başladı,
eğlencenin neden düzenlendiğini söyledi, ağzım açık kaldı.
Zamanında köyde Aliş adında bir genç varmış. Bu Aliş, işte benim bu
konuştuğum adamın halasına aşıkmış. Lakin bunlar köyün zengin
ailesiymiş, Aliş ise sıradan bir köylü, vermemişler dolayısıyla kızı
Aliş’e. Aliş her şeyi yapmış, kaçırmaya bile kalkmış, olmamış.
- 74 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra divane olmuş, kafayı yemiş. Eline bir havlu almış, çoluğu
çocuğu, kimi görüyorsa artık kovalamaya, yakalayınca da havluyla
vurup kaçmaya başlamış. Kimseye zararı yokmuş ama… Sonra
Aliş’in aşık olduğu kızı başka bir adama vermişler. Bu sefer Aliş,
milletin peşinde koşmayı bırakmış, sadece bu damadı kovalar olmuş.
Sabah akşam peşinde dolaşıyormuş adamın. Gördüğü yerde havluyla
vurup kaçıyormuş. Kaç kere dövmüşler, usanmamış devam etmiş. En
sonunda bir gün bu damat, kayınpederi, kızın abileri filan,
güpegündüz bu Aliş’i görüp yanlarına çağırmışlar. Sonra da adamı
tutup, bir öküz sürüsünün içine atıp ezdirmişler, Öyle bütün köyün
önünde hayvanların altında
ezilmiş bu Aliş. İşte onun yıl
dönümüymüş o gün.
Herhalde yüzümdeki ifadeden neler hisettiğimi anlamış olacak ki,
“yaşlılar, işte cehalet, yapmışlar zamanında böyle şeyler” dedi. Kendi
babası, amcası, dedesi filan işte adamın cinayeti işleyenler. “Şimdi
olsa böyle olmaz tabi” dedi. Sonra akıl ettim, o herkesin elini öptüğü
nineyi sordum, “kim bu?” diye. Aliş’in kız kardeşiymiş meğersem o
da. “Kaç yaşında?” dedim. “100 vardır, en azından 90′ı devirmiştir”
dedi. Ulan garip hissettim kendimi, bir efsanenin canlı tanıkları, o
kahramanların torunları filan, hepsi karşımdaydı.
- 75 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yalnız kadını da görseniz var ya nasıl şirin bir teyze, böyle elma gibi
yanaklar, yemyeşil gözler, dişsiz ağzında hep bir tebessüm, oğlanları
izliyor öyle.
Sonra bu yakalamaca oyununu bitirdiler elemanlar, tek sıra dizildiler
böyle insanların karşısına. Daha orta yaşlı insanlar oturuyor demiştim
ya, bunlar böyle maniler söylemeye başladılar yüksek sesle.
Sonra evin birinden bir kız çıkarttılar hacı tamam mı, bembeyaz bir
entari giydirmişler. Biri tutmuş getiriyor kızı. Getirdi bıraktı ortalığa,
ne yapacaklar diye bekledim, o ayakta dikilen gençlerden biri çıktı
sonra bir koydu kızın suratına, kız dürek düştü yere. “Oha” dedim
“nooluyor!”. Kız düşünce bir de tekme savurdu, geri gitti sonra. Başka
bir tanesi geldi, o vurmaya başladı, izleyenler de elleriyle alkış tutuyor
böyle hey hey hey çekerek. Abi gözlerime inanamadım, millet sırayla
gelip kıza bir güzel geçiriyor birkaç tane, geri gidiyor sonra. Kız
kanrevan içinde kaldı, 10-15 kişi dövdü böyle kızı. Sonra kaldırıp
götürdüler. Bizim Birol vurmamıştı kıza, vursa zaten sikerdim
belasını, sonra yanıma geldi, “ne olum bu?” dedim. “Abi gelenek bu,
bu şekilde yapılıyor, o kız gönüllü zaten” dedi. “Vay amına koyım!”
dedim.
- 76 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra başka bir kız getirdiler aynı şekilde, bir de bunu böyle dizlerinin
üstüne çöktürdüler, sonra diğer taraftan birileri daha çıktı. Bir adam,
elinde başka bir adama bağlı zinciri tutmuş, geliyorlar. Böyle
boynundan bağlamışlar zinciri herife, köpeği tasmasından tutmuş da
gezdiriyor gibi getiriyor diğeri. “Hayırdır inşallah bu ne acaba” dedim
beklemeye koyuldum. Ulan o zincire bağlı eleman deliymiş
meğersem, kambur bir şey zaten, elleri böyle dizlerine geliyor,
ağzından tükrüğü akıyor. Abi bu deli geldi, bir girişmek girişti kıza,
nasıl vuruyor ama görmeniz lazım, kız da savrulup duruyor bir o
tarafa bir bu tarafa. Sonra tuttu kızın kafasını ısırmaya çalıştı, o sıra
zincirinden çekti adam deliyi. Sonra tekrar vurmaya başladı, kızın
yüzü gözü kan içinde kalınca iyice, tuttu kafasını yere vurmaya
başladı, bir iki kere vurdu, sonra çektiler yine zincirinden götürdüler.
- 77 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Artık nasıl etkilendiysem, döndüğümde, bir deftere o delinin resmini
karalamıştım.”
Var ya artık kusacaktım neredeyse. O sırada o kodaman dediğim
adamla tekrar gözgöze geldim, kaşlarını kaldırıp kafasını eğdi böyle
“naparsın işte köylü milleti” demek ister gibi. Ama ben o an anladım
ki Saadettin Teksoy boşuna ekmeğini yememiş bu işin yıllarca. Alt
tarafı İstanbul’a iki saat mesafedeki bir köyde bu denli akıl almaz bir
adet yıllardır süregelebiliyorsa, Anadolu’nun adı sanı bilinmeyen
yerlerinde kim bilir daha neler oluyordur.
- 78 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Artık saat gece 2′yi geçmişti. Herkes kalktı sonra, en önde Aliş’in kız
kardeşi. Yürümeye başladık ağır ağır. Yalnız yola çıkmadan önce
böyle yoklama gibi bir şey yapıldı. Her haneye mensup fertler grup
grup toplandı, eksik var mı diye bakıldı, bir kişinin bile kalmaması
gerekiyormuş köyde, öyleymiş adet. sonra yola çıkıldı işte. “Neyere
gidiyoruz?” dedim Birol’a, “işte şurada falanca yerde devam edilecek”
gibisinden bir cevap verdi. “Hadi bakalım” dedim, neredeyse yarım
saat yürüdük. Böyle tepe bir yere geldik, yamacın üstündeyiz, aşağıya
doğru uzanıyor işte geniş bir alan, köy bitiyor o bulunduğumuz
noktada. Ateş yaktılar, millet toplandı çevresinde, öylece dikiliyoruz.
O esnada iki kişi, bu Aliş’in kız kardeşinin kollarına girip onunla
birlikte yamaçtan aşağı yürümeye başladılar. Çalılık, kayalık bir şeyler
var, onların arkasına girip gözden kayboldular, sonra iki adam geri
geldi, kadın yoktu, bırakmışlar orada teyzeyi. Ben zaten Birol’dan
ümidi kesmişim artık bir bok bildiği yok, gittim başkalarına sordum
“nooluyo şimdi?” diye. “Aliş’in nuru gelecek işte bacısıyla
kavuşmaya” dediler. Anlamadım tam, bir 15-20 dakika sonra bir
uğultu olmaya başladı, herkes bak bak filan diye bir yeri gösteriyor,
ulan bi baktım, bilseydim önceden çekerdim telefona, hakkaten böyle
tam önümüzde yıldız kayması gibi bir şey olmakta. Böyle bir ışık
geldi geçti gözümüzün önünden. Ben artık iyice afallamıştım.
- 79 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra birileri türkü söylemeye başladı ama Türkçe değil. sonradan
öğrendim, Pomakça’ymış. Yeyse böyle türküyü söylüyorlar, sonra
bitince bir kıta mani, tekrar başka bir türkü. Öyle öyle sabahı ettik biz
orada. Gün ışımaya başladı. Adamlar gittiler tekrar, 15 dakika sonra
geldiler teyzeyle, teyze iki gözü iki çeşme ağlamakta, “gördüm
Alişimi, gördüm ağabeyimi, içime doğuyor bu sondu, ben çıkmam
artık seneye” diye böyle nasıl içli içli ağlıyor bir görseniz,
yürüyemiyor ağlamaktan. Ateş söndürüldü, köye döndük. Hava
aydınlanmıştı iyice ama bir süpriz de köyde bekliyormuş beni. Aga
biz bir gittik, bütün köyün evlerinin kapısına beyaz havlular
bağlanmış. Kim bağladı belli değil, bütün köy toplanıp gitmiştik oysa.
Artık sormadım daha fazla. O havluların hepsini söktüler tek tek, tek
bir kişinin evinde saklanacakmış hepsi gelecek yıla kadar, sonra da
gelecek yıl düzenlenecek törende, yakalamaca oyunu o havlularla
oynanacakmış. “Vaaay arkadaş” dedim yaa, adetlere bak, mistizme
bak mına koyım.
Sonra döndüğümüzde bütün arkadaşlara anlattık tabi biz bu olayı.
Normalde Birol’un lafına inanmazdı millet ama zaten asıl ateşli ateşli
anlatan ben olduğum için çok şaşırdılar. Gelecek yıl için hemen karar
verdik biz, kamera alıp gidecektik.
- 80 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Belgesel tarzı bir şey çekmeye niyetlendik. İçimizden biri kıl
dönmesi, biri de basur oldu aynı tarihte, ameliyat işleri çıktı ben de tek
gitmedim. Sonra da bizim teyze ölmüş zaten, sadece helva kavurup
yemişler o sene. Şu an devam ediyorlar mıdır bir fikrim yok açıkçası.
Ne kadarına inandınız siz bu anlattıklarımın bilemem artık, zira ben
olsam hayatta inanmazdım böyle bir şeye ama ömrümün en ilginç
deneyimlerinden biriydi yani benim için o gün yaşadıklarım ve
gördüklerim. En çok da bütün köy, köyü terk ettiğinde orada ne oldu
ne bitti, o havluları kim getirip bağladı, onu merak ediyorum.
- 81 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
GÜZEL
SANATLAR
MORGU
“…baktım bizim Cansu ciddi ciddi hayalet gördüğüne filan
inanıyor, aldım karşıma, söz verdirdim, dedim ‘bak başımız belaya
girebilir kimseye söyleme bunları’, anlattım ona her şeyi. Kızın
korkusu geçti olanları duyunca ama şimdi de ben korkuyordum
anasını satayım…”
İstanbul’un saygın hastanelerinden birinde başlayıp süregelen bir
olaylar zincirini anlatayım size de dibiniz düşsün hele. Gerçi şimdiden
mesaj
kutumu
dolduracak
“siktir
lan”
temalı
iletilerinizi
görebiliyorum ya neyse, anlatayım yine de… Lakin başımın belaya
girmemesi için elimden geldiğince isim vermeyeceğim, versem de
değiştireceğim belirteyim, hiç bulmaya çalışmayın o yüzden.
Güzel sanatlar eğitimi veren bir okulda okumaktayım. Birinci
sınıftayken, sanatçılığa ilk adımı atmanın verdiği gaz ve özentilikle,
yukarıda bahsettiğim hastaneye gittik anatomi çalışmak için. Anatomi
nasıl çalışılıyor peki?
- 82 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Giriyorsun morga, kadavra çiziyorsun işte, bu. Ölü resmi yapma işi.
Dediğim gibi içimizde korkanlar filan olsa da o gazla 30 kişilik
bölümün 25′i yollandık bir cumartesi günü hastaneye.
Bizi zaten bekliyorlarmış. İçeriye girdiğimizde hemen buyur ettiler.
Hastanenin başhekimi, okuldan bir profesörle kankaymış, zaten o hoca
ayarlamıştı organizasyonu. Yerin üç kat altına indirdiler bizi.
Oradaymış morg. Bir görevli var başımızda, ama herif de şaşkın, ilk
kez böyle bir tecrübe edinecek herhalde o da. Girdik biz morga, zaten
girer girmez kesif bir koku karşılıyor sizi. Adam kabinlerden birini
açtı rastgele, çekti çıkardı içerden cesedi. Üstü örtülü böyle. O ana
kadar
hiçbirimiz
çalışıyorduk ama
birbirimize
korktuğumuzu
belli
etmemeye
o an başladı “ayyy, ıyyyy” sesleri. Ben
korkmuyordum gerçi… Hademe örtüyü kaldırdı, 50-55 yaşlarında bir
kadın bedeni. Böyle bembeyaz olmuş, avurtlar çökmüş. Kadının yüzü
de ortaya çıkınca bizim gruptan çığlıklar kopmaya başladı. Kızın biri
fenalaştı filan, daha başlamadan 6-7 kişi terk etti orayı. Kalanlarımız
çizmeye başlayağız, herife dedik ki “açmıyon mu abi örtüyü?”, adam
tribe girdi, “tamamen mi soyacam” diye. Dedik “böyle olur mu” filan,
adam neyse yukarıdan aşağıdan katladı çarşafı, göğüsleri beli filan
kapalı ama hala, lavuk izin vermiyor.
- 83 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Diyoruz “olmaz böyle, bi anlamı yok çizmemizin bu şekilde”. “Ben
mevtaya saygısızlık yapamam” diyor adam. O sırada bir arkadaş
fotoğraf makinesi getirmişti yanında, çıkardı, çekim yapmaya başladı,
fotoğraflarını çekiyor işte ölen kadının. Herif “hooop hooop kardeş”
filan diye ona da atıldı. Ulan her boka müdahale ediyor herif. Sonra
başhekim girdi içeriye “çocuklar hoşgeldiniz, nasıl başladınız mı?”
diye. Geldi baktı “ohoo daha hiç çizmemişsiniz ki” dedi, tak diye
kaldırdı kadavradaki örtüyü tamamen. “Hadi güzel güzel çizin, kolay
gelsin” dedi, tam çıkacakken hademe buna “hocam fotoğraf da
çekmek istiyorlar mümkün mü?” gibisinden bir şey sordu. “Çeksinler
çeksinler karışma sen çocuklara” dedi, gitti adam, göt oldu hademe
de… Neyse biz başladık çizmeye, fotoğraf çekenler oldu, bir süre
sonra gerginliği atıyorsun üstünden zaten, artık hepimiz ölülerle poz
verir olmuştuk. Bizim bütün bölümün Facebook’taki profilleri ölülerle
yanyana çekilmiş fotoğraflarla doldu o hafta. Çocukluk işte… Biz o
gün 4-5 farklı kişinin resmini yaptık. Gördüğüm kadarıyla ölülerde
beliren sabit bir takım değişiklikler oluyor; vücudun bembeyaz
olması, göz altlarının morarması, ağız, burun ve göz kenarlarında
yaralar… En çok o yaraların neden olduğunu merak etmiştim ben,
diğerleri zaten bildiğimiz şeylerdi. Oluyormuş demek ki öyle…
- 84 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Neyse biz yaptık resimlerimizi o gün. Geldik okulda hocalara
gösterdik filan. 1-2 hafta sonra yine aynı prof’un dersinde biz hocaya
yine sorduk gidip gidemeyeceğimizi. Kadın da önceki sefer resmi
yazışma yapmış meğer hastaneyle, yeniden uğraşmak istemiyor ama
“istiyorsanız gidin, başhekime selamımı söyleyin alırlar sizi” dedi.
O haftasonu iki arkadaşla(Emre ve Cansu) beraber yollandık biz
hastaneye. Tam kapıdan giriyoruz, bir baktım benim İzmit’ten bi
arkadaş vardı, Tuğrul, onu gördüm ben. Tıp okuyordu bu çocuk. Staja
başlamış orada. Dedi “napıcaksınız?”, anlattım durumu, “vaaay” dedi,
geldi içeriye bizimle birlikte. Biz çıktık başhekimin yanına, anlattık
durumu. Çok güler yüzlü bir herifti. “Tamam ama…” dedi “sizden
sonra o görevli gelip bana dert yandı, rahatsız olmuş adam, başkasını
vermem lazım sizin yanınıza” dedi. Bizim Tuğrul da “ben dururum
hocam” dedi. Kabul etti doktor da. Başhekim de resimle ilgiliymiş
meğersem, amatör takılıyormuş öyle. Biz tam çıkarken “çocuklar bi
ara gelin de benim de çalışmalarımı görün, değerlendirin bi” filan
dedi, iyice götümüz kalktı tabi bizim de. Neyse biz indik yine aşağıya.
O geçen gelişimizdeki adam da yoktu zaten oralarda. Girdik içeri.
- 85 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Tuğrul açtı böyle kabinlerden birini, “siz bi bakmayın” dedi bize,
örtüyü yavaşça kendi olduğu taraftan kaldırıp baktı, sonra “tamam bu
olur” dedi tamamını kaldırdı. “Niye bize göstermiyon lan” dedim ben
buna. “Abi dün çok feci bir kaza oldu hastanede, çocuğun biri öldü,
cenazesi belki alınmamıştır, o çıkmasın diye kontrol ettim” dedi.
“Niye nooldu ki?” diye sorduk biz buna. “Abi çocuğun birinin kafası
asansöre sıkıştı” dedi Tuğrul. Biz “oha lan o nasıl oluyo” şeklinde
şaşırdık. Asansörden birinin camı kırıkmış, çocuk da gitmiş sokmuş
kafasını bakmak için, tam o anda kabin geçmiş, almış götürmüş
çocuğun başını, inip bodrumdan almışlar sonra kafasını. “Ona baktım.
görmenizi istemem!” dedi. Biz eyvallah çektik, başladık çizmeye…
İşte hem çiziyoruz, hem sohbet ediyoruz, geçti bir saat, dedik “bi
sigara molası verelim artık”, çıktık dışarıya. Yalnız Cansu sigara
içmiyordu, o dedi ki “siz çıkın, ben şöyle bi hastaneyi dolaşıcam”.
“Tamam” dedik, ayrıldı bu bizden, biz de içtik sigaralarımızı geri
döndük.
Biz çizmeye devam ettik ama Cansu’dan ses seda yok, aradım ben
bunu açmadı da… Bekliyoruz, bir saat oldu neredeyse, döneceğiz
yani, içeride de çok durulmuyor kokudan hem de soğuk böyle.
- 86 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
O esnada biri girdi içeri koşa koşa “yaa yukarıda biz kız bayılmış,
sizin arkadaşınızmış galiba” dedi. Biz fırladık, hakkaten yatırmışlar
Cansu’yu, başında da var işte bir iki kişi, kız zor konuşuyor, elleri
titriyor filan. “Nooldu” dedik biz buna. Hemşire “arkadaşınız
halüsinasyon görmüş” dedi… Bizim kız koridorlarda dolaşırken,
asansörün içine sarkmış kafası kopuk bir çocuk görmüş, tabi basmış
çığlığı, koşa koşa gitmiş yardım istemeye, orada da düşmüş kalmış
böyle. Tabi gördüğü hayal de hastanede bir gün önce yaşanan bir
mevzu ile ilgili olduğu için millet toplandı başımıza. Dediler
“hikayeyi duyunca çok korkmuş heralde kız, hayal görmüş, olur öyle”
dediler. Ama bizim Cansu kabul etmiyor, “gördüm ben” diyor. Genç
bir doktor vardı, gidin bakın bakalım morga dedi. Gitti bir kaç kişi,
ulan bir geldiler, dediler “morgta değil ceset”. Eminim o an
dokturundan hasta bakıcısına herkesin götü üç buçuk attı. Karıştı
ortalık iyice. Derken başhekim de geldi, anlattık durumu, “alla alla”
filan dedi. Sonradan ortaya çıktı ki çocuğu ameliyathaneye almışlar,
kafası dikilip öyle defnedilecekmiş, o yüzden morgda değilmiş, herkes
de bir rahatlama oldu tabi. Bizim Cansu hariç…
- 87 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Geliyoruz 4-5 ay sonrasına… Mart ayında tıp haftası varmış. Tabipler
odası da işte bir takım etkinlikler düzenliyor, bir de karikatür sergisi
ayarlamışlar. Ben de birkaç şey çizip gönderdim, kabul edilmiş. İşte
kokteyle çağırdılar, yemek veriliyormuş sonra da. Gittim, bir baktım
bizim başhekim de orada. Tanıdı bu beni, biz konuştuk filan ayaküstü,
sonra yemekte de yanına oturttu. Şarabı da içince iyice açıldım ben,
kanka oldum herifle. Sonra bitti gece, dedi “ben bırakayım seni
gideceğin yere”, dedim “gerek yok”, ısrar etti. Bindik arabasına, yolda
giderken dedi ki bu, “ee resimlerime bakacaktınız hani? vaktin varsa
gel, evde atölyem var, oturup bi konuşalım”. Başhekimle kanka
olmanın verdiği gazla hemen kabul ettim ben tabi. Gittik adamın
evine, böyle site içinde, güzel güzel apartmanlar var, onlardan birinin
en üst katında oturuyormuş. En üst kat da iki katlı, çatı katını stüdyo
yapmış işte herif kendine. Biz çıktık, adam böyle her yeri ahşap
döşetmiş, biblolar, resimler filan, para bok tabi. Şarabın üstüne birer
kadeh de rakı patlattık, ben Bedri Baykam kesildim anasını satayım.
Bakmayın resimden de öyle çok anlamam da anlatıyorum da
anlatıyorum, övüyorum bir yandan adamın işlerini.
Lakin saat 12 oldu, adam bir dolabı kapatıp diğerini açıyor. Hayvan
gibi çizmiş, hepsini gösterme derdinde.
- 88 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
O esnada telefonu çaldı bunun, açtı, işle ilgiliydi sanırım, izin istedi
çıktı bu odadan. Bekliyorum gelmiyor. Dedim ki “bari ben
göstermediklerine de bakayım, gelince anlatırım hızlı hızlı, aradan
çıksın”. Başladım dolaplardaki resimleri çıkarıp bakmaya. Aga böyle
raf raf dizmiş işte adam. Bir tanesinde böyle, nasıl desem, değişik
çizimler var. Böyle kolu bacağı kopmuş adamlar, ağzı yırtılmış, karnı
kesilmiş insanlar filan çizmiş. Kağıtların hepsini kaldırdım, çıkardım
dolaptan, altlarından fotoğraflar çıktı bir sürü. Amına koyım herif
hastanede ya, çekip durmuş herhalde sürekli ne kadar yaralı, kötü
durumda insan varsa. Bakıyorum tek tek resimlere, bir de ne göreyim
anasını satayım. Hastanenin koridoru, çocuğun biri asansörün önünde
yığılıp kalmış, kafası yok ve koridorun sonunda, aslında fotoğraftan
yüzü net olarak seçilemeyen ama arkadaşım olduğu için benim hemen
tanıdığım Cansu! Ben o fotoğrafı bir gördüm var ya, hani birinci katta
olsak pencereden atlar kaçar giderdim. Hemen geri koydum. Resimleri
de geri koyacağım derken bir tanesi dikkatimi çekti, o fotoğrafın
eskizini de yapmış adam. Demek ki çekip çekip eve getirip resimlerini
yapıyor. Sonra bir anda adamın ayak seslerini duymaya başladım,
elim ayağıma dolaştı iyice, hepsini geri koydum, oturdum sandalyeye,
diğer resimleri inceliyormuş pozu takındım. Adam girdi içeri, gördü
baktığımı, yüzü böyle bir anda değişti “aa bakmaya devam mı ettin
ben yokken” dedi.
- 89 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Evet” dedim ben de, “çok ilgimi çekti bunlar” filan, sallıyorum
tırttan, sorsa bir şey, edecek iki kelimem yok yani. Sonra dedi ki bu
“yaa geç oldu sen git istersen, başka bi zaman devam ederiz” dedi ama
yüzünden hiç hoşlanmadım yani. Çıktık odasından kapıya doğru
gidiyoruz, “ulan” diyorum her an sırtıma bıçağı saplayabilir bu benim,
sonuçta ölülere poz verdirip resmini yapacak kadar psikopat olan
adam onu da yapar yani. Neyse vardım ben kapıya sağ salim, adam,
“işte siteden çıkınca sağa dön taksi durağı var” dedi. “Tamam” dedim,
çıktım. Hakkaten de nasıl bir şok halindeysem, normalde dolmuşa
binerim, niye taksiye para vereyim yani ama itaat ettim, gittim 30 lira
bayıldım bir de gece gece. İyi ki domal filan dememiş yani herif.
Neyse sonraki gün, ben bizim Tuğrul’u aradım, kapalı adamın
telefonu. Meğersem numarasını değiştirmiş o da, hastaneye de
gidemiyorum başhekimle karşılaşma korkusundan, anlatamadım
durumu çocuğa. Ama baktım bizim Cansu ciddi ciddi hayalet
gördüğüne filan inanıyor, aldım karşıma, söz verdirdim, dedim “bak
başımız belaya girebilir kimseye söyleme bunları”, anlattım ona her
şeyi. Kızın korkusu geçti olanları duyunca ama şimdi de ben
korkuyordum anasını satayım. Hani resimleri aceleyle koydum yerine,
o yüzden mehtemelen belli olmuştur diye düşünüyorum.
- 90 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Gel zaman git zaman bizim doktordan hiç ses çıkmadı. Ben, yaz
geldiğinde bizim Tuğrul’u İzmit’te gördüm yine, Acısu Parkı’nda.
Dedim “yaa sizin başhekim var ya…” dedim. “Hee görevden aldılar
onu, nooldu?” dedi bu. “Niye aldılar?” diye sordum. Zaten daha o
asansör davasında ihmalkarlıktan soruşturma açılmış adam hakkında,
başka bir iki şey daha varmış, başka bir hastaneye yollamışlar herifi
başhekimliğini elinden alıp. “Sen niye sordun?” dedi Tuğrul bana,
anlattım tüm olanları. Şok oldu o da. Dedim “anlatma kimseye”.
Sonra bir sonraki yıl bana tabipler odasından davetiye geldi yine,
tekrar bir sergi düzenliyorlarmış, işte katılımınızı talep ederiz filan
diyorlar. Katılmadım tabi ki. O yıl da sergiye gelen tüm işleri satın
almış adamlar tanesi 400 liradan. Bildiğin mis gibi parayı kaçırdım ya
la, bak içime oturdu tekrar düşününce. Durum budur yani, kafası
kopmuş ve bir anda ortadan kaybolan bir ceset bile görseniz, durup bir
düşüneceksiniz “aga bunun arkasında ne olabilir” diye, ayrıca
doktorların da bir takım hobileri ve tutkuları olabilir, psikopat olmasın
yeter, buna dikkat edeceksiniz…
- 91 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
KENZ-ÜL HAVAS
“…Neyse aynı gün, banyoya gittim, diş macunu duruyordu çamaşır
makinesinin üzerinde, kapağı açılmış bunun, tamamı sıkılmış. Aga
tırsacam tırsamıyorum da, hani böyle bir şekil, bir yazı olur tırsarım,
rastgele sıkılıp bırakılmış. Bir de o gün fark etmedim ama sonradan
gördük benim ev arkadaşıyla, küvetin içi de simsiyah olmuş, ne
olduğunu bilmiyoruz ikimiz de…”
2008 yılının başları efendim, bir şekilde üniversiteyi bırakmak
zorunda kalmıştım o dönem. Ailemle de karşı karşıya gelmiştim filan,
feci zor günlerdi. Neyse atlattık şimdi ama o dönem öyle
depresyonlardayım ki artık neyle meşgul olacağımı şaşırmışım. Eski
kitap toplamak da işte o zamanlardan kalma bir alışkanlık oldu benim
için.
Orhan Pamuk’un Sessiz Ev romanındaki tarihçi Faruk karakterine çok
özenmiştim, sonradan öğrendim ki Orhan Pamuk da tıpkı Faruk gibi
çalışırmış. Arşivlere girer, eski belgeleri ortaya döker, onlardan bir
hikaye yakalama derdine düşermiş. Uzatmayayım, işte ben o dönem,
cebimdeki üç kuruş parayla sahaflarda dolaşıp, eski kitapları
toplamaya başladım. Lakin artık nasıl bir özentiysem Latin alfabesi ile
- 92 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
yazılmış olanları almıyorum, sadece eski yazı ile dizilmiş olanlar
ilgimi çekiyor.O yüzden de bir bok anlamıyorum. Gerçi öğrendik
sonradan okumayı da.
Ben böyle inceden mevzuyla ilgilenmeye başladıktan sonra bu tip
koleksiyonerlerle de tanışmaya başladım. İnternet üzerinde birkaç
forum vardı, Beyazıt’ta bir kaç kahve, dükkan vardı, oralara
takılıyorlardı. Gerçi bu adamlar arşivleri geniş olmasına rağmen
maddi düzeyleri yüksek olmadığı için çok kıymetli eserlere ancak saf
bir sahafı veya aceleci bir satıcıyı kandırabilmişlerse, şans eseri sahip
olabiliyorlardı. Onun dışında da Ömer Koç’la filan rekabet etmeye
zaten imkan yoktu. İşte ben o dönem epeyce bir alışkanlık haline
getirdim bu işi. Gördüm ki bu uğurda hayatı kayan adamlar var. Millet
tüm varını yoğunu bu işe adıyor. Bir de defineciler vardı, onlar tam
takıntılı, doğru yanlış milyon tane harita dolaşırdı elden ele.
Gel zaman git zaman ben yeni bir okula girdim, ilgim azalmıştı
koleksiyon olayına ama devam ediyordum, arkadaşlarla filan
görüşüyordum arasıra. Fulya’da oturuyorum o dönem, Mehmetçik
Caddesi’nde. Bir gece Aytekin’le Cengiz geldiler. Bunlar da benim
akranım ama bu işin ekmeğini de yiyen tipler. Böyle bir araya
- 93 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
gelmelerimiz olurdu dostlarla, herkes sahip olduğu şeyleri getirir,
birbirine gösterirdi. Üzerine konuşurduk. O gece Aytekin bir defter
getirmiş yanında. Yadigar defter, bir yerden bulunma değil. Bunun
annesinin amcası-büyük dede diyorlarmış adama- 104 yaşında
rahmetli olurken sahip olduğu bu defteri Aytekin’in dayısına vermiş ki
buna da elvermek denirmiş. “Gel” demiş “nasıl kullanılacağını
anlatayım sana bu defterin, sen devam ettir”. Ama yakın zamanda da
ölmüş. Dayısı da korkmuş Aytekin’in, defteri ablasına, yani
Aytekin’in annesine vermiş. Böyle elden ele gezen, defter dediğime
bakmayın, el yazması bir kitaptı bu. Aytekin defteri ilk çıkardığında
pek ilgimi çekmedi açıkçası. Süleymaniye sahaflarında, uyanık
satıcıların fahiş fiyatlara satmaya çalıştığı, eskiliğinden başka hiçbir
kıymeti olmayan önemsiz kitaplardan biridir diye düşündüm. “Yok
abi öyle bir şey değil bu” dedi Aytekin. Ulan baktık eski Türkçe bir
kitap, üzerinde “Seyyid Süleyman el Hüseyni Hazretlerinin neşrettiği
İnegöllü Yonca Yusuf Efendiye ait hüddam ve havas ilmi” yazıyor.
İnceledik biraz, içinde cin çağırmak, ruh çağırmak, büyü yapmak, ne
ararsan var. Böyle şeylerden de tırsmam normalde ama bir çizimler
yapmış mesela adam… Bunu tarif edemem aslında, çizimleri koymam
lazım buraya… Kedi çizmiş, insan çizmiş fakat belli yani bir
psikopatın kaleminden çıkma çizimler.
- 94 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir de orada yazdığına göre en kolayı cin çağırmak, sadece tek bir
duası vardı onu okuyorsun, geliyormuş cin. Büyü yapmak, ruh
çağırmak filan baya karışık, ebced hesabı bilmek gerekiyor, bir sürü
materyal gerekiyor filan, öyle… Neyse efenim biz o gece kitabı
inceledik ettik, satacağız, ona karar verdik. Ama nasıl?
Benim yeteneğim vardır bu çizim işlerine, defterdeki şekilleri filan
ayrı bir kağıda çizeceğim, yazılardan da bir kısmını yazacağım, bizim
okuldaki semiyotik profesörüne göstereceğiz nedir ne değildir diye.
Bir bilgi veya kaynak öğrenmeye çalışacağız konu hakkında. Defteri
göstermemek için böyle yapıyoruz. Bir de defterden birkaç sayfa scan
edip bu forumlara filan koyacağız belki bilen çıkar diye. Normalde
define haritası veya tarihi eser fotoğrafı filan paylaşmak yasaktır ama
herhangi bir değeri olmadığını düşünerek defteri koymanın bir zararı
olmayacağı kanaatine vardık biz. Aytekin de defteri bende bıraktı o
akşam çizimleri yapacağım diye, gitti bunlar. Olan benim ev
arkadaşına oldu amına koyım sonra.
- 95 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Şimdi bu Aytekinler’in gittiği gece var ya… Saat 12′yi geçmiş,
televizyon izliyorum, ev arkadaşım geldi, şöyle şaşkınlıkla içeriye
bakıp, “ne iş olum oyun mu oynuyonuz” dedi, bastı gitti banyoya.
Geldi tekrar içeriye sonra, içmiş bi de kafası da iyi “hani nerede
arkadaşın?” dedi. “Kim ulan?” dedim, “Serpil buradaydı ya” dedi.
Serpil de komşunun 4-5 yaşlarındaki kızı mınakoyım, arada gelirdi
bize canı sıkıldığında. “Ne alaka olum hayal mi gördün?” dedim, “yok
olum buradaydı ya kız, zıplıyodu koltukta” dedi, “hasiktir git yat yaa”
dedim ben de buna. “Alla alla” dedik, yattık, inanın kitap aklımdan
çıkmıştı bile benim o zaman. Sabah oldu, uyandım, gittim salona
baktım bu benden önce uyanmış oturuyor, benim de daha afyonum
patlamamış, gittim attım kendimi bir koltuğa, yaktım bir sigara,
içiyorum aç karnına. 1-2 dakika sonra kafasını kaldırıp kapıya baktı
bu, sonra bana döndü “ne iş lan? konuşmuyor musunuz abinle?” dedi,
“o nereden çıktı?” dedim, “sen abinin yanında sigara içmezdin” dedi..
“Allah allah” diyorum “noluyo”, “ne zaman geldi abin, gece mi geldi?
söyleseydin çöpleri atardık” filan diyor, ev bira şişesi doluydu. “Lan
oğlum sen iyi misin?” dedim ben buna. Meğer iki saattir abimle
oturmuş muhabbet ediyormuş bu, ben sigarayı yakınca kalkıp gitmiş
abim.
- 96 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hiç kitaptan bahsetmedim korkmasın diye, uyurgezerlik filan da vardı
bunda, “psikolojiktir abi o, sen bi doktora git istersen” dedim.
Bir panik hali aldı ondan sonra beni, aradım Aytekin’i, dedim böyle
böyle. “abi yıllardır evde duruyor o defter hiçbir şey olmadı bize ama
yine de rahatsız olduysan alayım” dedi. “Dur daha scan etmedim,
yarın veririm ben sana” dedim, kapattık. Ben hakkaten o gün bazı
sayfalarını taradım defterin, koydum internete. Akşam biri mesaj
atmış;
“Kardeş, elindeki kitabın ne olduğunu biliyor musun sen? Buraya
konur mu bu? Çabuk görüşmemiz lazım” filan demiş. Ben de mesaj
attım buna cevaben, “nedir bu?” diye sordum, “böyle olmaz, telefon
edeyim” dedi, istemedim numaramı vermek, msn verdik msn de
konuştuk. Dediğine göre; bu defterden 17 adet varmış, sahtesi de çok
dönüyormuş piyasada. “Falanca sayfasına bak şöyle bir şey var mı?”
diyor, bakıyorum var, birkaç tane sordu böyle, hepsi var, defter orjinal
anladığımız kadarıyla. Bu defterlerden 13 tanesinin kendilerinde
olduğunu,
iki
tanesinin
yurt
dışında
başkalarında
olduğunu
biliyorlarmış. Diğer iki defterin yeri belli değilmiş, biri bu benim
elimdeki olabilirmiş. “Ne yapacaz” diye sordum, “bize ver” dedi.
- 97 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Kaça?” dedim, “inan o defterin ne olduğunu bilsen, üstüne para
verirsin almamız için” dedi. “Ulan kurnaza bak, ucuza kapatacak
hesapta” diye düşündüm, yanaşmadım satmaya, baya ısrar etti, kabul
etmedim. En son “çıkıyorum ben” dedim, hızlı hızlı telefon
numarasını yazdı, “bunu not et, ihtiyacın olabilir, ararsın” dedi.
“Eyvallah” dedim, aldım numarayı tedbir olarak.
Neyse aynı gün, banyoya gittim, diş macunu duruyordu çamaşır
makinesinin üzerinde, kapağı açılmış bunun, tamamı sıkılmış. Aga
tırsacam tırsamıyorum da, hani böyle bir şekil, bir yazı olur tırsarım,
rastgele sıkılıp bırakılmış. Bir de o gün fark etmedim ama sonradan
gördük benim ev arkadaşıyla, küvetin içi de simsiyah olmuş, ne
olduğunu bilmiyoruz ikimiz de…
Bak şimdi, buraya inanmayacaksınız muhtemelen ama artık hikaye
gibi okuyun ne yapayım, bir şey diyemem. O gece uyuyoruz ev
arkadaşımla. Ben bunun çığlığıyla uyandım. Yan odadan sesi geldi,
adımı söylüyor, ağlıyor filan, kalktım, ışığı yaktım hemen, gittim
yanına “ne oldu” dedim.
- 98 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Abi hiç iyi değilim ben” dedi “bir uyandım başucumda sen
oturuyorsun böyle dik dik bana bakıosun, nooldu diyorum, cevap
vermiyosun, sonra biraz daha dikkatle baktım, suratın yemyeşildi,
bağırmaya başlayınca kayboldun” dedi. “Olum rüya olmadığına emin
misin” dedim, “bilmiyorum” dedi. Su verdim, sakinleştirdim, oturduk
bir yarım saat, pek yatmak istemedi bu, zorla yatırdım ben bunu. ben
de korktum mına koyım, karar verdim defteri çıkartacağım ertesi gün
elimden. Ama gerek kalmadı buna…
Ne kadar geçti üzerinden bilmiyorum, yine bunun sesiyle uyandım
ben “eh yeter artık filan” diye de söyleniyorum içimden, aga baktım
başka sesler de var, gözü bir açtım 5-6 tane adam evin içinde, birinin
elinde silah var- hay sikiyim ya orospu çocukları bak yine aklıma
gelince tuhaf oldum. Defteri soruyorlar buna, bu da anlamamış ne
olduğunu, yalvarıp duruyor adamlara, bir tanesi de benim yanıma
geldi adamlardan. Dedim “tamam ya defter bende ama benim değil
emanet”
.
Veremem
ayağına
yatacağım
hesapta
ama
nasıl
vermeyeceksem, zaten bir höt dediler ödüm patladı mına koyım.
Kalktım verdim defteri, kontrol ettiler, tam gidecekler, ben bir ümitle
“abi cinli yalnız bu defter, normal değil” dedim. “Bizi cin çarpmaz
abisi” dedi güldü bir tanesi.
- 99 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Diğeri geldi “abicim çocuk oyuncağı değil bu işler bak, nereden
buldunuz siz bu defteri?” dedi. Dedim “arkadaş verdi” sonra
düşündüm, Aytekin’in de başını belaya sokacağım, “sahaf bir
arkadaştan buldum daha doğrusu” dedim. “Uğraşmayın olum böyle
şeylerle, kimseye de söylemeyin buraya geldiğimizi, sizin iyiliğiniz
için bunlar, anlamazsınız şimdi” dedi, çıktı adamlar. Ulan şimdi polisi
arasan bir türlü aramasan bir türlü. Aytekin’i aradım ben, dedim böyle
böyle. O da inanır bana normalde ama kıllanıyor haklı olarak, hani
çok kıymetli bir şey çıkmış olma ihtimali de var. Neyse ertesi gün
buluştuk, msn’de konuştuğum adam da dahil, her şeyi anlattım ben
buna. Sonra herifin bana verdiği numarayı sorgulattık Turkcell’de, bir
isim çıktı karşımıza. Sonra o ismi Google’da aradık, bir iş adamı çıktı,
Maslak’ta şirketi varmış herifin. Hani bu yaptırmış olabilir, bundan
kıllanıyoruz ama emin de değiliz. Aytekin ısrar etti, aradık, tanıttım
kendimi, anlattım tüm olanları, “allah belanızı versin” dedi, “gördünüz
mü şimdi olanı ” dedi, bir iki saydı sövdü, kapadı telefonu. Artık
numara mı yaptı, yoksa gerçekten başkası mıydı gelenler hala
bilemiyoruz. Sonradan araştırdık, elimizdeki kitabın adı Kenz-ül
Havas imiş ve bu çok az bulunan, büyü yapma, cin çapırma gibi
konularda en doğru bilgileri barından bir kitapmış. Ama bizim
elimizdeki nüshanın akıbeti ne oldu, o adamlar kimdi, hiçbirini
bilemiyoruz.
- 100 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
UCUBE(BEK)LER
“…Girdik böyle mezarlığın içine, yürüyoruz, dedik ‘polisi de
arayalım’, bu Rafet abi dediğim adam da manyaktır biraz, ‘önce bi
biz bakalım’ dedi. ‘Niye?’ dedik, ‘cinler, cenaze yapıyo olabilirler’
dedi…”
2-3 yıl kadar önce, Bağçeşme Mezarlığı’nda, mezartaşı atölyesinde
çalıştığımı başka bir olayda belirtmiştim. İşte bu dönem, bir gece
dükkanda takılırken ilginç bir olay geçti başımızdan. O gün, sabahtan
kararlaştırmış, rakıyı, kavunu, mezeyi hazırlamıştık. Akşam işler
bitince güzel bir sofra kuracaktık kendimize. ama aksilikler oldu, iş
uzadı filan, saat 12′ye doğru anca başlayabildik masayı kurmaya.
Mezarlığın bekçisi Rafet abi de geldi katıldı bize. Kavunu bile kesip
dilimlemiştik yani, öyle söyleyeyim. Tam başlamak üzereydik…
Şimdi olay daha iyi anlaşılsın diye başka bir mevzuya geçiyorum ama
döneceğim tekrar buraya, hem daha heyecanlı oluyor bu şekilde
anlatınca…
Derya adında bir arkadaşım var, fotoğrafçılık okuyor bu kız. Bir ara
düğünlerde filan çekim yapıyordu. Sonra bir gün geldi bu, “doğum
fotoğrafçısı oldum ben” dedi.
- 101 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“O ne” dedik, adını vermeyeyim, özel bir hastaneden teklif almış,
parası daha iyi olduğu için kabul etmiş. Doğum anını fotoğraflayacak
işte. Bildiğin manyaklık bana kalırsa ama millet yaptırıyormuş bunu.
3-4 yıl öncesi ama bu, o mezarlıktaki geceden de önce yani. Neyse bu
kız bu işi yapıyor, ilk başta ilginç geliyordu bize de sorup duruyorduk
“nasıl oluyo” diye ama normale dönmüştü bir süre sonra herkes için.
Neyse, derken, bir gün aradı beni bu, buluştuk biz. Çay filan içiyoruz,
“sana bişi göstericem” dedi. Çıkardı dizüstü bilgisayarını, girdi bir
klasöre, “ulan ne göstericek bu bana” diyorum bebeklerle ilgili, aga
bir fotoğraf gösterdi ki! Şimdi ben size fake bir videonun linkini
vereceğim, korkmanıza gerek o yüzden ama gördüğüm şey tıpkı buna
benziyordu işte, böyle bir şeydi;
Ben fotoğraflara baktım, “işin gücün yok bunlar mı uğraşıyosun kızım
sen? ama güzel olmuş” dedim. “Gerçek bunlar” dedi. Tabi ben bu
sefer şoke oldum, bir şey diyemedim, photoshopla yaptı zannetmiştim
ilk başta. Videodaki bebek gibi aynı ama gözleri yerinden tamamen
fırlamış, kafası ufacık, bildiğin bir ucube.
- 102 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Mal mal baktım bizim Derya’nın yüzüne. O hafta doğmuş bu bebek,
“kaç gündür uyuyamıyorum” dedi, ağlamaya başladı kız. Zar zor
sakinleştirdim onu, sonra anlatmaya başladı. Tabi bu bebek doğunca,
doktorlar bile çekinmiş, annesine göstermek istememişler. Babası
görmüş önce, adam hiç üzülmemiş ama, öyle diyor Derya. “Takdir-i
ilahi” filan demiş, sonra koridorda Derya’yı görünce “naaptın
fotoğrafları” diye sormuş, Derya da “silicem ama makineyi açmaya
korkuyorum” demiş, herif kapmış makineyi kızın elinden, atmış yere,
tekmeleye tekmeleye parçalamış kızın kaç paralık aletini. Fakat
içindeki kart sağlam kalmış ve nihayetinde karşımda duruyordu işte o
resimler.
“Bana niye gösterdin?” dedim, “korkumu paylaş diye” dedi.
“Teşekkür ederim” dedim. Meğer herifin adresini almış hastaneden,
gidip makinesinin parasını isteyecekmiş. “Sen de gelir misin?” dedi,
“Ulan gene aldık başımıza belayı ama hadi bakalım” diye düşünerek
istemeden kabul ettim, yollandık. Müstakil bir evde oturuyorlarmış,
böyle ufak bir bahçesi var, girdik biz içeri, tam girdik evin kapısı
açıldı, 2-3 kişi gözüktü, bizi görünce adam atladı, “buyrun ne
istemiştiniz” filan diye. “Makinemi kırmıştınız, onun parasını almaya
geldim” dedi.
- 103 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Derya giderli giderli, zaten hasta olurum kızların şu cesur tavrına,
kavga çıksa dayağı yiyecek olan benim. Neyse adam kibarlaştı
nedense bir anda “aa tabi ne demek, siz yarın gelin, kusura bakmayın,
mutlaka vericem” dedi, “iyi” dedik biz de, geri döndük, adam da içeri
girip kapıyı kapattı, döndük biz de. Ama hemen sonra dairenin kapısı
yeniden açıldı ve yaşlı bir adam kucağında bebekle çıkıverdi. Gerçi
sarıp sarmalamışlardı, yüzü görünmüyordu bebeğin ama ağlıyordu,
sesini duymuştuk. Zaten göresim de yoktu hiç. Ertesi gün Derya gidip
parasını almış. Sonradan o işi de bıraktı bu kız, muhabir oldu, İzmit’in
yerel gazetelerinden birinde çalışıyor. Neyse…
Dönüyoruz tekrar mezarlıktaki o geceye… Dediğim gibi tam sofrayı
kurduk, başlayacağız biz, birdenbire cama vurdu birisi. Karanlıkta
belli de olmuyor kim olduğu. Usta gitti açtı kapıyı, mahallenin
gençlerinden iki eleman girdi içeriye, Rafet abiyi de görünce hararetli
hararetli anlatmaya başladılar. Bunlar bira içiyorlarmış içerde, sonra
bazı sesler duymuşlar. Birileri varmış, bir şeyler yapıyorlarmış, tam
görememişler ama “gelip bakın” diyorlar kısaca, kıllanmış elemanlar.
Ben, benim usta, ustanın oğlu, Rafet abi, bir de bu ikisi çıktık yola.
- 104 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Girdik böyle mezarlığın içine, yürüyoruz, dedik “polisi de arayalım”,
bu Rafet abi dediğim adam da manyaktır biraz, “önce bi biz bakalım”
dedi. “Niye?” dedik, “cinler, cenaze yapıyo olabilirler” dedi. Bu
adamla takılıyorsanız, 7/24 korkarsınız, öyle bir adamdır. Neyse biz
gittik elemanların gösterdiği yere, bir baktık ki adamın biri elinde
kazma kürekle toprağı kazıyor. Tek başına ama… Rafet abi “şimdi
polisi arayalım işte” dedi. Adam, o gün gömülen bir cenazenin
mezarını kazmaktaymış meğer. Anlattıkları hikayelerden dolayı
biliyordum; eski devirlerde böyle hırsızlar olurmuş, örneğin altın dişi
olan bir tanıdığın öldü değil mi, gömüldükten sonra gidip mezarı
kazıp, dişi çalarmışsın filan. Anlatılırdı bunlar ama eskide kalmış
şeylerdi tabi. O sırada adam yeterince kazmış olacak ki mezarın içine
eğildi, bir şeyler yaptı, sonra çıktı tekrar. İp bağlamış, asıldı ipe, gece
karanlığında bile net olarak görülebilen bembeyaz bir kefeni ağır ağır
çıkarttı toprağın üstüne. Sonra hızlı hızlı çözdü kefeni, içinden bir
kadın çıktı, bakıyoruz “napıcak” diye, eğildi, kadının bacaklarının
arasını okşamaya başladı. O görüntüye dayanamamış olacak ki Rafet
abi kaldırdı kafasını “napıyosun lan sen” diye bir bağırdı, yemin
ederim kuşlar öttü, köpekler havladı karşı taraftan, öyle bir inledi o
mezarlık. Sonra başladı koşmaya adamın üstüne, tabi peşinden bizler
de… Yalnız yanından geçerken nasıl da cesede bakmamaya çalıştığım
hala aklımdadır.
- 105 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ulan koştular yakaladılar adamı, meğer tanıdık biriymiş, ben
tanımıyorum da gerçi, bunlar tanıyorlar, oralarda oturuyormuş.
“Napıyosun” dediler. Adam başladı ağlamaya zırlamaya. Oturttular
kenara. Sonra anlatmaya başladı, bunların çocuğu olmuyormuş,
hocaya filan gitmişler, adam büyü var onu bozmam lazım demiş. Bir
şeyler istemiş bunlardan malzeme olarak. Bakire kız klitorisi de
varmış hocanın istedikleri için de. Olayı kes… Yani adam meğer ölü
sevici filan değilmiş. Kadının cesedini mezarından çıkarmış, sünnet
etmeye kalkmış gece gece. Ağlaya ağlaya anlatıyor, “salak mısın olum
sen” deyip kafasına vuruyor bizimkiler de anlattıkça. Ama acıdılar
sonra, “iyi sen git” dediler. Biz de hani polisi arayacağız, “gördük
kovaladık ama kaçtı yakalayamadık” diyeceğiz, plan bu. Saldık herifi.
Diğer iki eleman da gitti. Aradık biz polisi ama var ya te sabah
sekizde gelebildi adamlar, Biz dördümüz sabaha kadar, bembeyaz bir
kefenin içinde yatan bir cesedin yanı başında öylecene bekledik. Bir
de bunlar daha alışıklar bana göre, uyuyorlar filan arada, ben kafayı
yiyecektim neredeyse. Hani şimdi kafana göre gömemiyorsun, bırakıp
gitmek de olmaz, kurdu var kuşu var, yerler valla ölüyü. Sabah oldu
geldi polisler, yaptılar gerekli işlemleri, biz de dağıldık.
- 106 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu olaydan bir ay sonra… Başka mermer atölyeleri de vardı bizim
orda. Bunlardan biri, bir sabah erkenden gidiyorlar iş için mezarlığa,
bir bakıyorlar ki mezar bozulmuş. Hemen haber veriliyor tabi gerekli
yerlere, gene geliyor polisler. Aydın, bu sefer yakalanmadan halletmiş
işini belli ki, tekrar sarıp geri de koymuş bedeni ama iyi örtememiş
üstünü, neyse. Biz tabi anladık hemen kimin yaptığını ama
söylemiyoruz. Benim aklıma bile gelmemişti ama biz de şüphe
altındaymışız meğer o zaman. Çünkü en iyi biz görüyoruz ya kim
gömüldü, ne zaman gömüldü diye. Çünkü bu iş takip gerektiriyor. Ben
bilseydim bu durumu hemen ispiyon ederdim valla adamı ama hiç
kimse konuşmadı yine de. Herif de yakalanma korkusuyla Adana’ya
mı ne kaçmış zaten sonra.
Olayın üzerinden epey zaman geçmişti… Ben bırakmış mıydım tam
hatırlamıyorum şimdi o mermer işini ama arada bir gidiyordum
heralde yine. Bir akşam telefon çaldı, bizim ustanın oğlu, “çabuk
Star’ı aç” dedi. “Ne var” dedim. “Aydın’ın oğlunu gösteriyor” dedi.
“Aydın kim lan” dedim, “olum yok muydu falanca, hani mezar soyan,
o” dedi bana.
- 107 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Açtım Star’ı. Anam ne göreyim, bebeği doğmuş bunun, bir de
haberlere konu olmuş, yıllar sonra Youtube’da da denk geldim o
görüntülere, doktorlar anlatıyorlar, genetik menetik diye ama ben
biliyorum işin gerçeğini. İşte o haberin görüntüleri, buyurun,
belgelerle konuşuyoruz burada, sallamıyoruz;
Şimdi ilk mevzu, şu Derya’nın bana gösterdiği çocuk haberlere filan
düşmemişti. Kimse bir bağlantı kuramıyor tabi ikisi arasında o
yüzden. Zaten biri İzmit’te, diğeri Adana’da doğdu. Ama ben
biliyorum ikisinin de tohumunun İzmit’te atıldığını. Üstelik bir yıl
içinde. Ee bu Aydın ibnesinin dediğine göre, çocuğu olmayanlara aynı
büyüyü yapan bir hoca var işte piyasada. Herkesden aynı şeyleri
isteyip
duruyor.
Adamın
yaptığı
iş
yüzünden
de
yüzüne
bakamayacağın hilkat garibeleri dünyaya geliyor. Ben aradım hemen
Derya’yı, buluştuk, anlattım durumu. “Ee bana niye anlatıyosun” dedi,
“şaşkınlığımı paylaş” diye dedim. Hatırlamadı neye gönderme
yaptığımı. “Kızım sen gazeteci değil misin? Araştır bul işte şu
büyücüyü, çıkar foyasını ortaya” dedim. “Sen tanıyosun, ara öğren
kim olduğunu” dedi.
- 108 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Tamam ulan” dedim, “bekle sen”. Bir telefon trafiği başladı sonra,
ben bizim ustayı arıyorum, usta birilerini arıyor, Aydın’a ulaşmaya
çalışıyoruz, açık açık anlatamıyorsun da herkese durumu. En sonunda
Aydın’ın numarası bulunup verildi bana. Dedim “bunu da ben
aramam, gerisi senin işin” dedim, verdim telefon numarasını
Derya’ya. O gün ulaşıp konuşamadık biz Aydın’la. Sonradan
konuşmuşlar, herif ağlaya ağlaya, küfürler ede ede vermiş hocanın
adresini, “gelip öldürücem onu” filan diyormuş.
Operasyonun bundan sonrasına ben katılmadım doğal olarak ama çok
ilginç şeyler yaşanmış, bana da Derya anlattı onun yalancısıyım,
doğruluğuna kefil olamam o yüzden ama dinleyin, merak kalmasın
içinizde;
Bunlar gazetede toplanmışlar, İzmit’in yerel bir kanalından da
kameraman ayarlanmış, polisten destek istenmiş, gitmişler adama
baskın yapmışlar. Adam sakin sakin gülmüş bunlara, kapanmış evine.
Sonradan emniyet müdürlüğünden yetkili bir şahıs gazetenin
patronunu arayıp “bununla ilgili haber yapmayın” demiş. Tabi bunlar
da idealist gazeteciler ya hesapta, bu adamı da işin içine dahil edip
sürdürmüşler kovalamayı.
- 109 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonradan ortaya çıkmış ki bu hoca zaten çok bilinen bir adammış.
Millet yurt dışından bile geliyormuş buna. Bir sürü çocuğu olmayan
kişiyi çocuk sahibi yapmış. Fakaaaaaaat… Zengin insanlar gidip de
gecenin köründe mezarlık soymayacaklar ya? Ortak çalışıyorlarmış
meğersem. Parası olan gidip Adli Tıp’tan klitoris satın alıyormuş ya
lan. Kulaklarıma inanamadım resmen duyunca. Yetkili makamlar filan
da bunu bilmekten öte zaten tezgahı döndürenler arasındalarmış…
Öyle bir sektör oluşturmuş işte adamlar, büyü market gibi
çalıştırmışlar koca Adli Tıp’ı. Haa buradan alınan klitorisin farkı
neymiş peki? Bakire bir kadına ait olmasıymış. Öyle kafana göre gidip
tanımadığın birinin cinsel organını kesip büyüye katamıyormuşsun.
Öyle ters tepiyormuş ondan sonra. Derya bunları anlattıkça benim
ağzım açık kaldı, üstünü kapatmışlar sonra dosyanın. Ne diyeceğimi
bilemedim… Sanırım hala da aynı şekilde dönüyordur o dolaplar ve
dediklerine göre, hoca da yaptığı işte başarılı bir insanmış. yani her
şey doğru hazırlanırsa, ciddi ciddi işe yarıyormuş diyorlar… Ve son
olarak; hani Derya’nın makinesinin parasını istemeye gittiğimizde,
bebekle evden çıkan o yaşlı adam var ya, bizim meşhur büyücü oymuş
işte. Adam garanti mi vaadediyor, defolu ürünleri iade mi alıyor artık
bilemiyorum….
- 110 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
PERİDEN DOĞAN
“…Adam
bilgisayar
ekranından
açmış
güvenlik
kamerası
görüntülerini. çocuklar yemekhanede yemek yiyorlar işte. ‘Ne var?’
dedim, uzattı parmağını, ‘bak’ dedi. Ulan canlı canlı Paranormal
Activity izliyor gibi hissettim kendimi…”
İzmit’te,
şu
an
zor
durumda
kalmaması
açısından
adını
veremeyeceğim bir anaokulunda, bundan bir yıl önce başıma gelen bir
olayı anlatayım bugün de… “Bu olaylar da niye hep seni buluyor?
Paranormal paratoneri misin sen arkadaş?” demeyin. Bazı insanlar
doğuştan efsunlu olur, öyle bir iddiam yok ama başka bir açıklama da
getiremiyorum. Ya hep yaşarsınız ya hiç…
Bu bahsettiğim okulu bizim bir tanıdık işletiyor, Hakan abi. Benim de
elim resime filan yatkındır, o yüzden sınıfların duvarlarına bir şeyler
çizmemi rica etmişti benden. Her ne kadar o güne kadar kağıdın
dışında hiçbir şeye çalışmamış olsam da kabul ettim. 2011′in ağustos
ayında başladım işte ben resimleri yapmaya.
Bina dört katlı, altı sınıf var. Çizgi film karakterlerini filan çiziyorum
duvarlara kocaman kocaman. Ee çayım çorbam önümde, öğretmen
kızlarla muhabbet kuruyorum filan hesabına da ağırdan alıyorum işi.
- 111 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Güzel de oluyor, hoşuna gidiyor herkesin. İkinci gün, salı, enteresan
bir olay yaşandı binada…
Şimdi idari bölüm ve sınıflar her kata yayıldığı için telsizle
haberleşiyordu
öğretmenler,
bakıcılar
filan. Hani
bütün
gün
“Merve’nin çişi geldi, Canberk kustu bez getirin, Mert’le Okan
çarpıştı, Okan’ın burnu kanıyor, Hüseyin altına sıçtı koşun” gibi
konuşmalar duyuyordum. Ufak bir telsiz hattı kurmuşlar işte binaya.
Bahsettiğim gün artık frekanslar mı karıştı ne olduysa böyle garip
garip sesler duyulmaya başladı telsizlerden. Bir iki saat sonra düzeldi
ama her şey. Ben de o gün Peter Pan’ın resmini yapmıştım bir duvara.
Akşam oldu evlere gittik. Ertesi sabah tekrar geldim, Hakan abiyi
gördüm girişte, “olum o resmi niye öyle bıraktın lan, korktu millet
görünce” dedi. “Nasıl bırakmışım ki?” dedim, “Ee ağzını yüzünü
yapmamışsın” dedi adam. “Allah allah” dedim, çıktım resmi yaptığım
sınıfa, ulan hakkaten gözbebekleri ve ağzı yok. Halbuki yaptığıma da
eminim, yani en sona bıraktığım şeyler değildi zaten o kısımlar.
Bildiğin bembeyaz gözleri var Peter Pan’ın ve ağzı yok, çok pis
görünüyor. Fotoğrafını da çektim hatta o haliyle. Kıllandım tabi ben
durumdan, biri yapmış yani… “Neyse” dedim, düzelttim yine, çizip
boyadım tekrardan.
- 112 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Aynı gün, öğleden sonra oldu, telsizler yine gitti. Ben de sigara molası
vermiştim, Hakan abinin odasındayım. Öğretmenler gelip gidiyor,
telsizlerden şikayetçi herkes. İşte o sırada bir ses duyuldu cızırtılı
cızırtılı;
“biisssmmhiillaaahiii..zzttt..raaaahmaaann..zzhssh..iiirraagghiiim”
diye. Kaba, parazitli bir erkek sesi. Gerçi bu kadar uzun değil de o
etkiyi ancak böyle verebilirim diye uzattım ben şimdi biraz. Bir kız
vardı işte o an odada, bir de Hakan abiyle ben. Biz böyle donduk
kaldık birbirimize bakıp. Konuşamadık nedense. Tam Hakan abi bir
şey
dicekti
ki
herif
ağzını
açtığı
anda
yine
“zzzztttssshhh..busesekulakverinn..zzzdddddıııııııııııt!”.
öttü
Ulan
telsiz;
ne
oluyor demeye kalmadan bu sefer çok temiz, sanki telefondan
geliyormuş gibi net bir biçimde bir tane daha geldi; “allahuekber”…
Sigarayı emecektim neredeyse, öyle stres oldum amına koyım. Hakan
abi aldı aleti kızın elinden anons geçti okula; “Herkes telsizlerini
buraya getirsin” diye. Getirdi millet, saydılar, tam çıktı. “Tamam”
dedi Hakan abi, siz gidebilirsiniz. Telsizler odada duruyor, Hakan
abiyle başbaşa kaldık, bekliyoruz böyle gerilimli gerilimli ha konuştu
ha konuşacak yeniden diye. Arada ötüyor aletler filan ama konuşma
olmadı hiç. Sonra “abi bişi dicem ben sana” dedim. Döndü baktı
Hakan abi, dedim “ben o resmin gözlerini yapmıştım, eminim yani,
başkası bozmuş” dedim.
- 113 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Yaaa olum bi de sen strese sokma beni, canım burnumda zaten” dedi
adam, hakkaten de öyle bir haldeydi. Hani pis bi durum. Neyse akşam
oldu eve gittik. Benim de o gün başladığım iş yarım kalmıştı, ertesi
sabah da gideceğim yani mecburen. Gerçi yarım kalmamış olsa da
gidecektim sike sike, sanki hemen korkmuşum da kaçıyormuşum gibi
görünsün istemezdim.
”Ağızsız, gözsüz Peter Pan”
- 114 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Neyse gittim, ortalık sakin. anormal bir durum yok gibi. Akşama
doğru ben bia ara gittim yine Hakan abinin yanına. Öyle üç beş
lafladık, sonra sordum, dedim “düzeldi mi telsizler?”. “Bişi yok” dedi.
Ama herif geceleyin, sabaha kadar kamera kayıtlarını incelemiş
durmuş. Dedim “bişi çıktı mı?”, “çıkmadı” dedi.
Boş sınıf vardı bir tane, yazın öğrenciler azalıyormuş, o sınıftaki
öğrencileri aktarmışlar diğer yerlere. Oraya girdim ben de, dedim
“buraya da çizeyim bi tane”. Takılıyorum öyle rahat rahat, ulan
aşağıdan da sesler geliyor tamam mı… Hani okul ortamı zaten
gürültülü, cıyak cıyak bağırışıyor veletler bütün gün ama bu sesler
sanki daha büyük birine ait gibi geldi bana. Açtım sınıfın kapısını,
baya baya bir şeyler oluyor aşağıda. İndim koşa koşa, öğretmen
kızlardan bir tanesi bayılmış, 1-2 tanesi ağlıyor. “Noluyor” dedim.
Tuvaletlerden birinin lavabosunu kan içinde bulmuşlar. Şimdi işin
ilginç yanı, o tuvaletlere de çocuklar tek başlarına giremiyor hani,
bakıcılar götürüp getiriyor. Yani çocuklardan biri yapmış olamaz. Ee
bakıyosun, görevlilerin de haberi yok durumdan. Herkes şok içinde.
Hakan abi iyice stres olmuş, karıştı ortalık. Neyse kızları
sakinleştirdiler filan, saat de akşam olmuştu, “bütün öğrenciler
gittikten sonra odama gelin bi toplantı yapalım” dedi Hakan abi.
- 115 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Sen de gördün olayları, sen de gel” dedi bana. İyi dedim neyse, gittik
bir saat sonra.
Adam sakinleştirmeye çalışıyor herkesi. “Arkadaşlar şu an için neler
olduğunu anlayamıyoruz ama korkmayalım, açıklanamayacak hiçbir
olay yoktur, bir iki gün içinde çıkar ortaya, bugün korktuğumuz şeye
güleriz ne salakmışız diye. Lütfen siz de şimdilik kimseye bu
olanlardan bahsetmeyin” tarzı şeyler söyledi, saldı herkesi. Biz
beraber çıktık Hakan abiyle, gittik bir yere oturduk çay içiyoruz.
“Düşünüyorum düşünüyorum, aklıma hiçbir şey gelmiyo Ruhi” dedi.
“Düzelir abi” dedim. Biraz daha oturduk. Sonra sıkıntıyla konuşmaya
başladı, “Aslında bi çocuk var.,ondan şüpheliniyorum” dedi. “Nasıl
yani” dedim. “Bu hafta başladı. Ebubekir…” dedi. Ebubekir deyince
hatırladım hangisi olduğunu. Muhtemelen akraba evliliği sonucu
dünyaya gelmiş down sendromlu bir çocuktu bu. Laf dinlemiyor tabi
diğerleri
gibi,
uğraştırıyordu
öğretmenleri.
“Ne
olmuş
abi
Ebubekir’e?” dedim. “Bu hafta başladı ya işte o çocuk” dedi.
Babasıyla beraber gelmişler pazartesi günü, babası da hacı hoca
tayfasındanmış galiba, çocuğun üzerinde de cevşen gibi bir şeyler
varmış. “İlk kez onların geldiği gün, benim odada otururlarken oldu
bu” dedi Hakan abi.
- 116 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ulan tamam mantıklı değil ama açıklayamadığın bir olay için elinde
bulunan tek ipucu da bu. İhtimal veriyorsun ister istemez öyle olunca.
Her neyse, ertesi gün, cuma… Haftanın son günü. Ben öğlen gibi
gitmiştim o gün. Geldiğimde bütün telsizler odasındaydı Hakan
abinin, yığılmış böyle masaya. “Nooldu” dedim. “Sabah geldiğimizde
bozuktu hepsi” dedi. Dedim “konuşan var mıydı yine?. “Yok ama
ötüyordu işte” dedi, aldı eline bir tanesini açtı, tertemiz, hiç ses yok.
Diğerlerini de açtı, düzelmiş aletler, neyse, çıktım ben de sınıfa, işimin
başına geçtim. Bir saat sonra bakıcı kızlardan biri geldi yanıma,
“Hakan bey sizi çağırıyor” dedi. Gittim. “Olum telsizler yine bozuldu”
dedi. “Hadi yaa filan” dedim ben.”Olum çok pis bişi var bak, sen
geldiğinde tam cuma saatiydi di mi? Sabah bozuk olan makineler o
saatte düzeldi, öğleden sonra yine gitti hepsi, var bu işte bişey kesin”
dedi. Gerildim ben bir an bu cümleyi duyunca ama belli etmemeye
çalıştım, “Saçmalama abi yaa olur mu öyle şey, çağırın bi tamirci
baksın artık” dedim. “Bırak olum tamirciyi sen, asıl gel buna bak”
dedi. Gittim baktım…
Adam bilgisayar ekranından açmış güvenlik kamerası görüntülerini.
çocuklar yemekhanede yemek yiyorlar işte.
- 117 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Ne var?” dedim, uzattı parmağını, “bak” dedi. Ulan canlı canlı
Paranormal Activity izliyor gibi hissettim kendimi. “Hani?” dedim.
“Ebubekir bu” dedi. Çocuğu öğretmen oturtmuş kucağına, yemek
yediriyor. Diğer çocuklar kendi taburelerinde oturuyorlar ama bu tek
başına halledemediği için öğretmeninin kucağında oturuyor işte.
“Görüyo musun bak, diğer çocuklarda olmayan bir ışık var bunun
etrafında” dedi Hakan abi. Harbiden de vardı. Hani yıllar önce
Sadettin Teksoy’un “ahanda cin bu” diye gösterdiği bir ışık topu vardı
ya, aynı onun gibi, onun kadar parlak olmasa da öyle bir şey var yani
çocuğun çevresinde. Bakıcılardan birine “yemekten sonra Ebubekir’i
buraya bi getirin bakalım” dedi Hakan abi. Ben de bir yandan
tırsıyorum, bir yandan da merak ediyorum ne olacak diye, bekledim
orada. Neyse getirdiler çocuğu. Oturttular böyle koltuğa, “Ebubekiiiir
napıyosuuun olum” diyorlar. Çocuk tabi anlamıyor. Neyse Hakan abi
“ver bakayım bi şuna” dedi, çıkarttı çocuğun boynundaki cevşeni, aldı
eline inceliyor, normal bir şey gibi. O sırada huzursuzlanır gibi oldu
bu, böyle kıpırdannmaya başladı oturduğu yerde, bakıcı tutuyor, biz
izliyoruz. Ulan çocuk hırıldamaya başladı amına koyım sonra iyiden
iyiye, anlamsız anlamsız sesler çıkarıyor, gerçi o an bunun cevşenle
ilgili olduğu aklımıza gelmemişti bizim-ki belki gerçekten de onunla
ilgisi yoktur da ben şimdi öyle kuruyorum kafamda.
- 118 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Aynı anda
telsizden
bir
ses
geldi; “beeen
şiiimdiii
sizee
şahdamarınızdan bilee dahaa yakınım!”. dönüp birbirimize baktık
hemen, o sıra çocuk iyice kaydı koltuktan, dizleri yere değiyor filan,
gözleri kaydı bunun, ulan iyice benim gözbebekleri silinmiş Peter Pan
gibi oldu, o an var ya hani çarpılacağını filan zannediyor insan
nedense, eminim artık ona yani, çarpılayım diye bekliyorum çok
saçma. Altıma sıçmak üzereyim korkudan. Sonra Hakan abi “bi dakka
bi dakka” dedi. Nedense güven verdi herifin o kadar sakin “bi dakka”
demesi, ekranı işaret etti. Bu Ebubekir’in öğretmeni var ya, o en
yukarıdaki boş sınıfta kendi kendine geziniyor ve gittiği her yerde bir
ışık takip ediyor kızı. Bizim olduğumuz odayı büyüttü tam ekran
yaptı, çocuğa bakıyoruz gayet normal. Sonra Ebubekir’e su içirdiler,
muskasını bağladılar boynuna, sakinleşti gitti çocuk. Öğretmen de o
sınıftan çıkmıştı. Neyse görevlilerden birine “Perizat’ı bi çağırın
bakalım gelsin” dedi Hakan abi. “Perizat diye isim mi olur lan” diye
düşündüm. Bekledik bir 15 dakika gelmedi kız. Bir daha çağırttık.
Bakıcı kadın geldi, “bulamıyoruz Perizat öğretmeni” dedi. Aslında o
an çözüldü her şey…
Bakıcı kadın çağırmış bunu, “tamam geliyorum” demiş kız, bakıcı
dönmüş. Sonrasında gören yok.
- 119 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Koridorlarda kamera yoktu ama okulun girişinde vardı. Açtık onun
kayıtlarını, inceliyoruz, kimse çıkmamış. Bildiğin yok olmuş la kız.
Sonra millet korkmasın diye “tamam görüştük, ayrıldı o aramızdan,
istifa etti” dedi Hakan abi. Bizim de aramızda bir sır olarak kaldı bu
olay.
Haftasonundan sonra ben gitmedim okula bir daha, zaten bitirmiştim
sınıfların hepsini. Öteki hafta içi buluştuk tekrar Hakan abiyle, sordum
değişen bir şey olup olmadığını. Haftasonu babası telefon etmiş,
Ebubekir’i bir daha yollamayacağını söylemiş. İki gündür de hiçbir
şey olmuyormuş okulda. Sonra dedi ki “dün bu Perizat’ın başvuru
yaparken bıraktığı cv’ye baktım, kızın adı soyadı var, başka hiçbir
bilgi yok, fotoğrafı bile yok. Olum ben bu kızı nasıl işe aldım lan?”
dedi. Artık adamın gözüne perde mi indi ne olduysa, almış işte öyle
bomboş bir özgeçmişle. Üstelik kız da işe o haftanın pazartesi günü
yani Ebubekir’le birlikte başlamış.
Bu olayın üstünden 6-7 ay geçti neredeyse, bir gün denk geldik yine
bizim Hakan abiyle. Konu açıldı. Bu Ebubekir’in babasını tanıyan
biriyle karşılaşmış. Tabi anlatmamış olayları da, “eski öğrencimizdi,
nasıllar” filan diye sormuş.
- 120 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
O sıra öğrenmiş ki bu adamın eski karısından çocuğu olmamış. Adam
da karıyı boşamış, genç bir kız almış, adı; Perizat. Ondan da sakat bir
çocuğu olmuş. Şimdi taşınmışlar eski oturdukları yerden, adam da
bilmiyormuş artık nasıl olduklarını.
O anaokulu bugün hala hizmet vermekte ve gayet nezih, kaliteli bir
okuldur. Fakat herhangi bir önyargı oluşmaması açısından ismini
vermemeyi uygun gördüğümü belirtmek isterim. Bu konuda mesaj
atmazsanız da sevinirim. Saygılar…
- 121 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
RÜYA DİYARI
SAKİNLERİ
“…Rüyasında
sayıklıyor
zannediyorduk,
meğer
birileriyle
konuşuyormuş gerçekten de. Her gece odamıza birileri giriyormuş
ve ben bir gün onları gördüm. Ama ona asla anlatmadım kimlerle
konuştuğunu…”
Astral seyahatle ilgilendiğim bir dönem, başımdan seri halinde bir
takım tuhaf olaylar geçmişti. Konu hakkında yeterince bilgili
olduğuna inandığım kişilere de anlattım yaşadıklarımı, kimi hepsinin
bir rüya olduğunu söyledi, kimi çok ilginç buldu, anlattıklarım üzerine
araştırmalar yaptı. Kısaca, kesinliği yok, paranormal sonuçta. Ama
yine de anlatayım, zaten ilgi çekici bir konudur bu, bir de siz
dinleyin…
Aslında öyle astral seyahatla filan uğraşacak bir insan da değilim.
Fakat bundan 3-4 yıl önce bazı konuları kendime takıntı haline
getirmiştim. İşte “vay neden bu kadar uyuyoruz, neden bu kadar
yemek yiyoruz, bunlar olmadan da yaşanır” filan gibi. Oysa devir
kıçını yat di mi…
- 122 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Neyse, bu takıntılar bende baş gösterdiğinde, ilk başta uykumu nasıl
azaltabileceğim üzerine bir takım araştırmalar yapmıştım. Şimdi yok
Einstein uykusu, yok çok fazlı uyku diye teknik ayrıntılara
boğmayayım mevzuyu. Fakat bu benim gündelik uyku süremi birkaç
saate düşürme çabam, daha sonra farklı bir hal aldı. Uykuda bilinci
kaybetmemek
üzerine kurmaya
başladım ben araştırmalarımı.
Amacım da seyahat filan değil “lucid dreaming” yaşamaktı. Hani bu
sayede, uyuduğum o birkaç saatte de bilincim açık olacak, mantıklı
düşünmeye devam edecektim. sanki Nobel’in, Pulitzer’in peşindeyim
amına koyım. Bugün bakınca çok saçma geliyor tüm bunlar.
Bu “lucid dreaming” dedikleri olay da aslında herkesin arasıra
yaşadığı bir durum. Rüyada olduğunu anlama olayı işte. Bazen olur
ya, o kadar saçmadır ki gördüğümüz düş, bir anda uykuda
olduğumuzu anlarız ve rüya ayrı bir hal alır. İşte eğer ustalaşırsanız,
istediğiniz
rüyayı
görme
şansınız
oluyor
bunun
sonrasında.
“Inception” gibi karışık bir mantığı da yok yani, gayet basit.
- 123 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Düş Görme Enstitüsü
Şimdi bu mevzular üzerine anlatılan çok fazla rivayet var, bir o kadar
da teknik konu. Ama belli başlı olanları, kesinlikle ihmal edilmemesi
gerekenler. Öncelikle uyku alışkanlıklarınız olacak. Yani sürekli aynı
yatakta,
aynı
yastıkla,
mümkün
olduğunca
aynı
pozisyonda
uyuyacaksınız. Oda sıcaklığı, rahatlığınız bile çok önemli. Daha sonra
rüyadayken, uykuda olduğunuzu anlamanıza yarayacak bir takım
uyarıcılar belirlemeniz gerekmekte. Kolunuzu mıncırmak, dudağınızı
ısırmak filan olabilir bu. Evet, ben dudağımı ısırırdım, yani gün içinde
bunu
defalarca
yapıyorsunuz,
alışkanlık,
adeta
tik
haline
getiriyorsunuz. Kendinizi her uyarışınızda farkına vardığınız uyanıklık
hissi, rüyada olduğunuzu anlamanızın en iyi yolu oluyor. Eğer his
yoksa, rüyadasınız demektir… Bir de rüya günlüğü olayı var, aslında
bunu herkese tavsiye ederim, çok eğlenceli olabiliyor. Hani şu
uyandığımızda “ulan ne rüyaydı vaay babayın kemüüğüne” deyip, 15
dakika sonra aklımızdan tamamen çıkan rüyalar var ya, onları
belgelemek için yapılan bir şey bu. Yatağınızın başucunda bir kağıt
kalem tutmanız ve saat kaç olursa olsun, uyanır uyanmaz gördüğünüz
rüyayı hemencecik not etmeniz gerekiyor, çünkü bazen birkaç dakika
içinde bile silinebiliyor bellekten bunlar.
- 124 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bunun faydası ne peki? Bu sayede, görüğünüz o rüyaların atıldığı
geçici bellek devre dışı kalıyor ve her ne kadar yine bilinçaltınızdan
beslense de, gerçek belleğinizde canlanmaya başlıyor artık rüyalar.
Yani daha
rüya
başlar
başlamaz anlıyorsunuz
daha
nerede
olduğunuzu. Bir de bu iş için kullanılan bir takım ilaçlar, dinlenen
müzikler var. İlaç olayına zaten hiç girmedim de o müzik dedikleri,
değişik frekans aralıklarında çalan bir takım seslerden ibaret.
Denemiştim, faydasını görmeyi bırak, rahatsız edici buldum, bıraktım
ardından.
Şimdi benim yaşadıklarımı ilginç kılan ne peki? Uykusunda sürekli
sayıklayan, dişlerini gıcırdatan, hatta bazen uyanıp bir takım
eylemlerde bulunup, sabah olunca hiçbirini hatırlamayan bir ev
arkadaşına sahip olmam. Rüyasında sayıklıyor zannediyorduk, meğer
birileriyle konuşuyormuş gerçekten de. Her gece odamıza birileri
giriyormuş ve ben bir gün onları gördüm. Ama ona asla anlatmadım
kimlerle konuştuğunu.
- 125 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yatak Odasında Bulaşık Deterjanı
Şimdi ben bu işlerle ilgileniyorum o dönem, fakat başarılı da değilim
hani, hatta pek fazla insana da anlatamıyorum, “hani zaten boş işlerle
uğraşıyorsun, bir bok becerdiğin de yok” diyecekler, ondan
çekiniyorum. Fakat ters giden bir şeyler var onun farkındayım, yani
rüyalarım gayet normal geçiyor, fakat arasıra gözlerimi, uyuduğum
yatakta açıyorum. Evet, uyanmıyorum, bedenim uyku halinde, ancak
yattığım pozisyondan odanın içini görüyorum. Fark ettim ki bunun
lucid dreamingle filan alakası yok, biraz daha baktım forumlara filan,
astral seyahat tecrübelerini anlatanlar sık sık buna benzer şeylere
değinmişler. Fakat rüya da olabilir hani, emin değilim. O yüzden bir
test yaptım, normalde odada bulunmayan, bulunması da saçma olan
birkaç şeyi getirdim tam karşıma koydum. Mutfağı boşalttım adeta,
doğal gaz borusuna tavaları, maşayı filan astım. Çalışma masasının
üzerine zeytinyağı, cif şişesi filan koydum. Hani uyandığımda orada
olduklarını görürsem rüya olmadığını anlayacağım. Bir haftadan fazla
durdu onlar orada, bir sik görmedim açıkçası… Hayır, millete derdini
de anlatamıyorsun, dalga geçiyor insanlar. En sonunda hepsini
götürdüm geriye ve birkaç gün sonra çok ilginç bir şey oldu. Gece
gözlerimi açtığımda, karşımdaki sandalyede asılı olan kıyafetlerimin
üzerinde bir hamster geziniyordu.
- 126 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Evet, cam fanusta beslediğimiz bir hamsterımız vardı ve olması
gereken yerde değil, benim odada, eşyaların üzerinde geziniyordu
hayvan. Ben yine hareket edemedim, kımıldayamadım ve bir süre
sonra daldım. Fakat sabah uyandığımda gerçekten de hamster
akvaryumda değildi. Sanırım rüya görmüyordum. Hayvanı ararken,
arkadaşa “gel ulan bir de benim odaya bakalım” dedim, hakkaten de
oradan çıktı hayvan.
Uyurken Kendini İzlemek
Ben bu şekilde astral seyahata giriş yaptığımın farkına varınca işi gücü
bıraktım, bunun peşine düştüm tabi. Gözlerimi açmaktan öteye
gitmem gerekiyordu bir şekilde. Epey uzun sürdü işin bu kısmı, zaten
her gün tekrarlanmıyordu bu olay, arada bir gerçekleşiyordu, onda da
sonuç değişmiyordu. Fakat sonunda denediğim yöntemlerden biri
sonuç verdi. yine bir internet sitesinde okumuştum, size gündelik
hayatın içinde olduğunuzu ve her şeyin normal gittiği mesajını
verecek bir takım uyarıcılarınız olsun yazıyordu. Ben de telefonun
alarmını 15 dakika aralıklarla kuruyordum geceden. Bir gece yine
aniden gözlerimi açtım ve aynı felç hissiyle karşılaştım, öyle boş boş
tavana bakarken bir anda diiit sesi geldi telefondan ve çok acayip bir
şekilde sanki ayağa ışınlanmışım gibi oldu.
- 127 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İlk başta anlamadım zaten, yataktan düştüğümü zannettim, bakış açım
değişmişti bir anda. Sonra yatakta duran kendi bedenimi gördüm.
Fakat yine öyle elini kolunu salla sallaya gezemiyorsun. Mesela
bedenimi gördüm ama duvara dönük yatıyordum ve feci derecede
korkuyordum. Kendi yüzümü görmek istedim ama elimi bile
uzatamıyorum, artık ne oluyorsa, sadece başımı çevirip odayı ayakta
izledim o gece, kafamı uzatıp koridora filan baktım. Bir de sesleri
filan daha net duyuyordum.
Sana Dün Uçarken Baktım Aziz İstanbul
Bu olay böyle böyle sürdü. Öyle her gün de tecrübe edilmiyor tabi,
bazen aylar giriyor aralara, bazen bir hafta içinde defalarca
yaşıyorsunuz. Ben artık gündüz uykularına filan da yatmaya başladım
o dönem. Her defasında daha ileriye gidebiliyorsunuz, zamanla
yürümeye, rahat rahat hareket etmeye ve hatta uçmaya bile başladım.
“Oha” dediğinizi tahmin ediyorum, ama zaten bundan sonra boka
sardı olaylar.
Artık o moda girince ben etrafta dillendirmeye de başladım “astral
seyahat yapıyorum, uçuyorum kaçıyorum” diye.
- 128 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Güvenim iyice geldi kendine. Bir gece yine saçma sapan bir rüyam
bir anda kesiliverdi ve kendimi odamda buldum. Fakat ilk kez bu
kadar rahat hissediyorum kendimi. Hiç korku yok içimde. Dedim ki
“hiç görmediğim bir yere gidicem”. İnsan zihni çok acayip işte, o an
uçup Jennifer Lopez’in yanına gitmeyi ve götünü
ellemeyi
düşünmüştüm. Vaziyete bak… Sonra dedim ki “gittiğimi kontrol
edebileceğim bir yer olmalı”. Times meydanına gitmeye karar verdim,
o nereden aklıma geldi bilmiyorum. Fakat daha sonra detaylı
fotoğraflarına internetten ulaşabilirim ve test edebilirim gidip
gitmediğimi diye düşündüm sanırım. Buradaki zaman ve mekan
kavramını ifade edebilmem çok güç. Hani nefesinizi tutuyorsunuz ve
gözlerini kapayıp kendinizi bir yere itiyormuşsunuz gibi bir hissi var.
O an uğultular oluyor. Gözlerimi açtığımda, güneşin yeni doğduğu,
sadece birkaç kişinin olduğu, yabancı bir sokaktaydım. Türkiye
değildi burası, bir zenci vardı ve binalar yabancıydı ama nerede
olduğumu
bilmiyordum.
Demek
ki
“kafama
göre
hareket
edemeyeceğim” dedim kendi kendime. Yeniden denedim, gözlerimi
açtığımda en fazla yüz metre uzaklaşmıştım olduğum yerden ve o an
içimi bir korku kapladı. Geri dönemeyeceğimi düşünmeye başladım,
kalbim hızlandı. kimse beni fark etmiyordu, ağzımdan ses çıkmıyordu,
bir sıcaklık yayılıyordu vücuduma. Tekrar denemek istedim, gözlerimi
kapayamadım bile bu dafa, sonra aniden uyandım.
- 129 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Feci tırsmıştım, çünkü yine birçok hikaye anlatılırdı böyle seyahat
esnasında ölen insanlarla ilgili. Bunu bir daha denememeye karar
verdim. Fakat alıştığınız o uçma hissinden vazgeçemiyorsunuz kolay
kolay. Sadece bir defa başarılı bir gidiş dönüş yaşadım- ki hayatımın
en güzel anıydı. Evimiz Fulya’daydı ve ben Galata Köprüsü’nün
üstüne kadar uçup geri dönmeyi başarmıştım. İddia ediyorum ki
İstanbul’un en güzel manzarısını ben gördüm ve o an, uğruna çektiğim
onca sıkıntı ve korkuya değdi, o kadar söyleyebilirim. Galata Kulesi
ve Beyazıt Kulesi’nin ortasında gökyüzünde salınıp, İstanbul’u
izledim bir gece boyunca ve sorunsuz bir şekilde yatağıma dönüp,
sabah huzurlu huzurlu uyandım.
Gece Misafirleri
Bunlar yine güzel kısımları, gezip tozuyorsunuz. Sıkıntı yok, bir de
aslında evinizi ne çok varlıkla paylaştığınızı öğreniyorsunuz zamanla.
Daha bu uçmalarım başlamamıştı ve evin içinde dolaşıp eşyaları filan
oynatmaya
çalışıyordum.
Maddelerin
hareket
ettirilemedeğini
belirteyim ilgilenenler için. En azından ben yapamıyordum bunu. Bir
gece yan odaya, arkadaşımın odasına girdim. Ara sıra yapardım bunu
yanına gider bağırıp çağırır, şarkı söylerdim.
- 130 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hiç uyanmadı ama uykusu ağırdı da ondan mı uyanmadı yoksa ben
aslında hiç ses çıkartamıyor muydum bilmiyorum onu. O gece
kapısını açar açmaz, sesini duydum bizimkinin. Yine konuşuyordu
uykusunda kendine. Onun odası benimkinden daha karanlıktı. İçeriye
girdim. Bir cümle daha söyledi, sonra bir kız sesi duydum. Gözlerimi
karanlığa dikince, benim ev arkadaşın yatağına çökmüş iki silüet
gördüm. Neden bilmiyorum hiç korkmadım, sanırım içten içe onca
zaman hazırlamıştım kendimi buna. Yavaşça yaklaştım bunlara doğru,
biri bir kızdı, fakat diğerini görünce bir korku sardı içimi. Çünkü kız
bana bakıyordu ve normal bir ifadesi vardı. Fakat diğer eleman bir
albinoydu ve gözlerini dikmiş benim arkadaşı inceliyordu öylece,
bana hiç tepki vermeden. Devamında ne olduğunu hatırlamıyorum.
Sabah uyandığımızda bir rüya görüp görmediğini sordum arkadaşa,
hiçbir şey görmediğini söyledi.
Gel zaman git zaman, bir seneye yayılan bir zaman dilimi içinde
defalarca gördüm ben evin içinde bunları. Bazen kızı, bazen de
albinoyu tek görüyordum. İşin enteresan yanı, uyku esnasında karşıma
çıktıklarında hiç korkmadığım bu tipler, uyanıkken feci derecede
tırsmama yol açıyordu.
- 131 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hani oturmuşum Facebook’ta takılıyorum diyeyim mesela, sanki
albino hemen yanımda çökmüş, kafasını omzumun üstünden uzatmış,
ekrana bakıyor gibi gelirdi. Evde otsbir çekememeye başladım amına
koyım o derece. Fakat uyuduğumda bitiyordu tüm korkular. İlk kez
nasıl oldu inanın hatırlamıyorum onu, fakat iletişim kurmaya da
başladım sonradan ben onlarla. Albino hiç konuşmuyordu zaten.
kızdan epeyce bilgi almıştım, bana “yolcu” diyordu, “sen de bizim
gibi yolcusun”. Neden sürekli bizim evde olduklarını soruyordum, bir
şey söylemiyordu. Daha sonrasında kendimi onlarla kıyaslamamam
gerektiğini söylemişti. Kendisi için zaman ve mekan kavramının daha
farklı olduğunu belirtmişti. Lakin bu konuşmalar öyle çay içip sohbet
etmeye benzemiyor. Bu aşamada çoğu zaman nutkunuz tutuluyor,
aklınıza gelen birçok şeyi yapamıyor, söyleyemiyorsunuz. Çoğu
zaman, bir anda her şey bitiyor, uyku modunuz değişiyor, sıradan bir
rüyaya dönüveriyorsunuz.
Ben bu ikisinin cin olduğuna iyice inandırmıştım kendimi o dönem.
Kısmen haklı da çıktım… Kız bir gün ne kadar ileriye gidebildiğimi
sordu, yapabildiklerimi anlattım. “Hiç seyahat esnasında birinin
ölümüne tanık oldun mu” dedi.
- 132 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Nereden çıkmıştı ki bu soru? “Hayır” dedim. “Eğer zaman içinde
gidip gelmeye başlarsan sana bunu gösterebilirim” dedi. Demek ki
zamanda da gidip gelinebiliyordu. Bunu öğrenmiş oldum. “Çok güzel
öldüm ben” dedi sonra, gülümsedi yüzüme bakıp, “nasıl yani ölü
müsün sen şimdi” dedim ama içimden mi dedim ona mı sordum
bilmiyorum, cevabını alamadım bunun hemen. Ama en çok kafamı
karıştıran albino hakkında söylediğiydi; “o aslında sizin dünyanızda
yaşayan bir balık” deyip gülmüştü.
Dip Boyası Gelen Albino
Birkaç ay sonra ne demek istediğini anlayacaktım. Bir gece
uyandığımda üç kişilerdi. Bağdaş kurmuş oturan biri daha vardı
yanlarında. Yaklaştığımda gördüm, saçları boynundan sırtına doğru
devam eden, ensesi uzun kıllarla kaplı garip bir yaratıktı bu. Çok
rahatsız oldum görünce, uyanmak istedim hemen, uyanamadım ama
seyahatim bitti. Ertesi seferinde yine karşılaştık, kız beni görünce
“korkma” dedi. “Anlamadın mı kim olduklarını?” diye sordu. Nasıl
anlayabilirdim ki… Albino olan elemanı tuttu omzundan, sırtını
çevirdi, o bembeyaz saçları olan çocuğun kafasının arkası pembeye
boyanmıştı. “Bak” dedi kız. Baktım ama ne düşünmem gerektiğini
bilmiyordum. Ve bir anda jeton düştü.
- 133 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Benim ev arkadaşın kız arkadaşı gelmişti geçen hafta eve ve yanında
saç boyası mı ne vardı ve bir çubukla bizim hamsterın sırtına da
sürmüştü birazını. O boya sonradan akmış ve pembeye çalan bir renk
kalmıştı hayvanın üzerinde. Bunu fark ettiğimde şok oldum tabi, bırak
konuşmayı, düşüncelerim bile durmuştu. Kız bir şeyler daha söyledi,
net hatırlamıyorum. Sanırım bizim hamsterı akvaryumda beslediğimiz
için dalga geçmişti onunla ilk seferinde balık diyerek. Sonra diğerini
gösterdi, “peki bunu tanıdın mı?” dedi. Kıllı mahluğa baktım, hayır, o
neydi ki! “İyi düşün” dedi, “başka ne var sizin evde?” diye sordu.
Başka bir hayvanımız yoktu. “Yalnızca birkaç gündür sizin misafiriniz
ve yakında yok olacak o” dedi kız. Sonra bir anda aklıma düşüverdi,
evde, durmadan sağa sola çarpan ve elinizle tuttuğunuzda boya
bulaştıran bu değişik kelebekler var ya, onlardan vardı iki üç gündür.
“Kelebek mi bu?” dedim. Güldü. “Peki sen kimsin?” dedim, “kurabiye
canavarıyım ben” dedi ve bir kahkaha attı. Eğer bunu gerçek hayatta
tanıdığım bir kız yapsa aşık olabilirdim, çok hoştu. “Ben seni
pokemon filan zannetmiştim oysa” dedim. “Evet yan sokağınızda
merdivenlerden düşerek ölen bir jigglypuff’ım ben” dedi. Ürperdim.
Mehmetçik Caddesi’nde uzun merdivenlerden vardır, belki bilenler
çıkar içinizden, bizim apartman onlardan birinin tam yanındaydı işte.
- 134 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Bizim bızdığın normal hali. Sırtındaki boya silinmek üzereyken
çekilmiş.”
Bu işlerle uğraştığım iki sene boyunca 14 kilo verdim, epeyce saçım
döküldü ve beyazladı, bildiğin çöktüm yaşlandım yani. Şu an
düşününce birçok sosyal bozukluğum da varmış, daha iyi anlıyorum
şimdi, hatta bazıları hala süregelmekte. Zamanla bıraktım astrali filan,
sebeplerini anlatmayacağım, o evden taşınınca da tamamen bitti.
- 135 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Son konuşmalarımızdan aklımda kalan bir diyalog var; “hiç bir
bebeğe can verildiğini gördün mü?” diye sormuştu bana. “Eğer bir
daha yolculuk yapmayacaksan, karar verdiysen, önce buna tanık
olmalısın,
sonra
bırakırsın”
dedi.
Nasıl
olacağını
sordum.
Hamileliğinin 15.haftasındaki bir kadını takip etmeliymişim. O zaman
karnında taşıdığı cenine ruh üflenirmiş. Bir faninin görebileceği en
güzel şey buymuş, adeta bir şölenmiş. İlginç gelmişti ama denemedim.
Karabasanın Şapkası
Konuyla ilgilenenler için edindiğim birkaç bilgiyi de vereyim;
gördüğünüz
bir
varlığın
hayvan
olup
olmadığını,
konuşup
konuşmamasından anlıyormuşsunuz. Konuşmuyorsa bir hayvana
aitmiş. Emin değilim ama sanırım size zarar vermiyorlar ya da bizim
karşılaştıklarımız vermiyor. Şu hamster için “kanım kaynadı”
demiştim bir seferinde, “umarım hiçbir zaman bir bal porsuğuyla
karşılaşmazsın” demişti o da bana, ne kast etti tam olarak bilmiyorum.
Yaşadığımız sokakta yemyeşil bir ışık vardı bir gün, orada istihareye
yatan birinin olduğunu söyledi. Rahatsız etmememiz gerektiğini,
insanların ya da hayvanların dışında başka varlıkların da ara sıra bu
dünyaya girip çıktıklarını anlattı.
- 136 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bunun dışında söylediğim gibi sanırım zamanda geriye gitmek bir
şekilde mümkün olabiliyor, ben çözememiştim. Bir de daha önce
gittiğiniz yerlere gidebiliyorsunuz kolaylıkla fakat bilmediğiniz bir
yere gitmek, gidilse de dönmek riskli bir hareket, ben öyle anladım.
Son olarak; karabasan… Fazla uzun tutmayacağım, ne şapkası ne de
hazinesi var. Bir gece benim ev arkadaşının üzerinde gördüm. Eli,
kolu, kafası yok… Deriden yapılmış simsiyah bir yorgan gibi insanın
üstünü kaplıyor. Yüzeyi pürüzlü. Neden geliyor ve nasıl gidiyor
bilmiyorum ama yılan gibi sürünerek hareket ediyor ve ufalarak
kayboluyor.
Benden bu kadar.
Hepinize iyi uykular, tatlı rüyalar…
- 137 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
TAMBURİ’NİN
ÖLÜM
YIL DÖNÜMÜ
“…Bizim Tamburi adama doğru yürümeye başladı, ben de gittim
peşinden tırsa tırsa ama bir ses daha var, müziğin ritmini, ruhunu
bozan bir ses. Biraz daha yaklaştık, bir de baktık ki bu udinin
arkasında bir adam daha var ayakta, elinde bir tef, tef çalıp bir
şeyler söylüyor kendince…”
İzmit’i bilenler, Bağçeşme Mezarlığı’nı da bilirler herhalde. Şehrin
tepesinde, devasa bir alana yayılmış, içinde binlerce ölünün yattığı
dev bir mezarlıktır burası.
2008 yılında, parasızlık içinde, İzmit’teki bir reklam ajansına
tasarımcı olarak girmiştim. Gerçi reklam ajansı dediğime bakmayın,
ışıklı tabela, led tabela, sac harf kesimi filan yapan, kreatif yönü sıfır
olan bir yerdi. Sarmadı tabi, ayrıldım oradan. Yine başladı meteliğe
kurşun attığım günler. Bir dostum var, adı Nedim ama kimse bilmez
gerçek ismini, “Tamburi” der herkes ona. Bağçeşme’de bir enstrüman
atölyesi var. El yapımı çalgı yapıp satıyor bu sanatkar adam.
- 138 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir de tamburi işte, tambur çalıyor, musikinin felsefesine de haiz,
özel bir insan. “Gel” dedi bir gün bana, “bir mermer atölyesi var bizim
orada, sana ihtiyaç var, bir bak, para da kazanırsın hem” dedi. “Ne
alaka” diye düşünerek gittim. Bu Bağçeşme Mezarlığı’nın girişine sıra
sıra dizilmiş mermerciler var, mezartaşı yapıyorlar. Bunlardan bir
tanesine bir gün bir müşteri gelmiş, elinde bir kabir fotoğrafı, aynısını
istemiş,
yapamamışlar.
Bunların
ölçekli
çizimleri
yapılacak,
süslemeleri filan ayarlanacak, enteresan bir iş. Neyse yaptık, güzel de
para aldık hakikaten o zaman. Sonra aynı yerden ara sıra işler gelmeye
başladı bana. Zengin mezarlarını bana tasarlattırıyordu adamlar.
Mezartaşındaki yazıları bile ben ayarlar olmuştum. Tipografi kaygım
vardı bir kere, Bodoni ile, Garamond ile, Trajan pro ile yazıyorduk
üzerindeki yazıları, sıfır espas hatası, mükemmel işler çıkıyordu
ortaya.
- 139 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Mezarlığın girişi burası, hemen soldaki tentenin altında da bizim
atölyeler var
Kışın işler duruluyormuş bu sektörde. Adamın yakını kışın ölse bile
yağmurda çamurda uğraşmamak için mezarını havalar ısınınca
yaptırıyormuş. Neyse bir yıl geçti aradan, biz sezonu açtık yine, bir iki
iş daha yaptım ben oraya. Derken bir gün, Kocaeli’nin ilçelerinden
birinde eskiden belediye başkanlığı yapmış birinin annesi ölmüş, onun
işi geldi. Ben çiziyorum, usta yapıyor, sonra da oğlu var, onunla
beraber gidip kabri inşa ediyorlar. Böyle bir sistemimiz var. Bu
başkanın annesinin mezarını da yaptık. O günün akşamı bizim usta
kapadı dükkanı, oğluyla beraber atladılar kamyonete gittiler. Nen de
bizim Tamburi’nin yanına gittim.
- 140 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çay içiyoruz, sohbet ediyoruz filan, feci huzurlu bir yer… Derken
telefon geldi, gündüz yağmur yağmıştı bir ara, “bizim mezar çökmüş,
gel yoksa başkan ebemizi siker, hemen yapmamız lazım bunu”
dediler. “Ulan gece gece iş çıktı mezarlıkta” diye başladım
söylenmeye. Sonra bizim Tamburi’ye “sen de gel” dedim, tek başıma
çekemezdim şimdi o yolu, korkuyor ayağına yattım filan. Kabul etti,
kapadık atölyeyi, başladık mezarlığın içinde yürümeye. Aga biz bir
vardık, yapmış ibneler, “tamam” dediler, “çözdük biz”. Haydi gerisin
geriye dön şimdi. Neyse ağırdan yollandık biz yine, o esnada yine
yağmur başladı. Dedi ki Tamburi bana, “gel şurada bir gasilhane var,
orada bekleyelim, dinince gideriz”. İnceden bir huzursuzluk vardı
içimde ama “eyvallah” dedim, gittik biz oraya. Artık kullanılmayan,
suları akmayan bir gasilhane işte. Bekliyoruz orada, sohbet ediyoruz,
uzaktan da bir müzik sesi geliyor. “Ulan nedir bu gece gece
mezarlığın içinde” diye merak ediyoruz. Ama öyle de huzurlu bir
müzik ki, yağmur sesinin içinde büyülü bir tını gibi. “Çok merak
ettim” diyor Tamburi, “gel bakalım şuna, yağmur da dinmek üzere
hem”. İstemeye istemeye kabul ediyorum. Başlıyoruz gitmeye…
- 141 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir bekçisi var mezarlığın. Hafif sıyrık ama tatlı mı tatlı bir adam.
Rafet abi… Şu 17 ağustosla ilgili yayılan tüm şehir efsanelerinin
kaynağı bu adamdır işte. Öyle de güzel anlatır ki;
“Gece saat iki buçuk gibi atıyorum turumu, bir baktım bütün
mezarlardan bembeyaz kefenler çıkmaya başladı. ‘Eyvah kıyamet mi
kopuyor acaba!’ dedim. Bir anda dua etmeye başladılar, ‘bu gece bu
bizim dualarımızla sağ kalacaksınız’ dediler.”
Hakikaten buna benzer çok öykü duymuştum çocukluğumda.
Anlatırlardı, sonra da “işte bunu gören bekçi de kafayı yemiş”
derlerdi. Buna da pek bir bozulurdu Rafet abi. Gelir başlardı;
“Ben neler gördüm burada be? Deprem vurmadan iki dakka önce bir
baktım, şehitlikte bütün şehitler ayaklanmış gidiyorlar, ‘nereye
gidiyorsunuz’ dedim, ‘Boğaziçi köprüsü’nü tutmaya gidiyoruz’
dediler. Neymiş ben de bunu görünce delirmişim, ne delirecem bee
‘allah dualarınızı kabul etsin yiğitler’ dedim, aradım hanımı
uyandırdım sonra da, alsın çocukları evden çıksın diye, hepinizden
önce biliyordum ben be depremin olacağını.”
- 142 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu Rafet abinin bir cep radyosu vardı, onu dinleye dinleye gezerdi
mezarlığın içinde. Bakmayın, böyle yerlerin şarapçısı, otçusu çok olur,
onları kovalardı. Ben, Tamburi ile giderken “herhalde Rafet abidir”
diye düşündüm, buna inanmak istedim. Tamburi de bir yandan “abi
ben böyle bir makamı hiç duymadım daha önce” diyordu, “saba
makamına benziyor ama o değil”. Benim kalbim ağzımda atıyor,
adam da hala makam derdinde, öyle müzik aşkı vardı işte hergelenin.
Neyse biz yürüdük yürüdük, gittikçe yaklaştık müziğe, daha net
duymaya başladık. En sonunda “abi bak şuradan geliyor” dedi
tamburi, baktım, hakikaten de tek başına oturmuş, ud çalan bir adam
vardı orada. Şimdi biz burada arkadaşının mezarına gelip rakı döken
adamlar filan da gördük ama böylesine ilk kez şahit oluyordum. Bir de
öyle karikatür bir tip ki… Hani böyle Zeki Müren’in filan arkasında
çalan takım elbiseli sazcılar olur ya, öyle giyinmiş. Bizim Tamburi
adama doğru yürümeye başladı, ben de gittim peşinden tırsa tırsa ama
bir ses daha var, müziğin ritmini, ruhunu bozan bir ses. Biraz daha
yaklaştık, bir de baktık ki bu udinin arkasında bir adam daha var
ayakta, elinde bir tef, tef çalıp bir şeyler söylüyor kendince.
- 143 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Oha noluyor” filan derken bir baktım bizim Rafet abi bu, bizi
görünce parmağını dudaklarına götürüp susun işareti yaptı, devam etti
çalmaya, sonra bu ud çalan adam var ya, böyle yavaş yavaş yavaş
silindi, müzik de böyle tıpkı bir şarkının bitişi gibi gittikçe kısılarak
bitti. Resmen gözlerime inanamıyordum, neye şahit olmuştum lan az
önce ben öyle! Baktım Tamburi de aynı şoku yaşıyor. Yanımıza geldi
Rafet abi, “bunlar böyle gelirler arasıra” dedi. “Bazen düğün yapanları
bile oluyor, çok kudretli bir hocadan öğrendim, bunun duası var, bu
şekilde okunuyormuş(elindeki tefi gösteriyor burada), gördüğüm
zaman kaçırıyorum artık” dedi. Ne diyeceğimizi bilemedik adamın
olayı normalleştirmesi karşısında.
Geçen zaman içinde, rastladıkça soruyordum Rafet abiye. O yarı
çatlak adam öyle cool bir imaj edindi ki sonradan gözümde. Alışmış
bir edayla “bilmiyorum vala cin mi hayalet mi, ama cindir, ruhlar
mahşer gününe kadar uykuda kalacaklar dinimize göre” diyordu.
Tamburi ise kafayı bozmuş “abi ben o makamı öğrenecem” diyordu.
Sonra her gece mezarlıkta dolaşmaya başladı, kendine kendine
kaybolup gidiyordu servilerin içinde. “Görüyor musun bari?”
diyordum, “arasıra duyuyorum işte bir şeyler” diyordu. Ben bir daha
pek girmemeye çalıştım mezarlığa, en azından tek başıma.
- 144 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Gel zaman git zaman, acı bir olay oldu. Bizim Tamburi, lösemiye
yakalandı, İstanbul’a götürdüler, dönemedi geriye. Kapattık atölyesini,
kemoterapiye filan giriyordu işte, bırak saz yapmayı, saz çalacak hali
yoktu. O yokken Bağçeşme’nin de tadı yoktu. Ama ekmek parası işte,
çağırdıklarında gidiyordum yine işe.
Zaman geçtikçe telefonda da konuşamaz olduk Tamburiyle. Annesi ve
abisiyle konuşuyordum, “iyi değil” diyorlardı. Sonra bunu hastaneden
çıkartıp, Bursa’ya, memleketine götürmüşler. “Anladık ki artık
kurtuluşu yok, evinde, ailesinin yanında ölsün bari” diyormuş
doktorları.
Bir akşam yine bizim atölyeden çıktım, karşıda taksi durağı vardı,
ahbaplarımızdı, aşağı müşteri çıkarsa atlayacaktım arabaya ben de,
İzmit’e inecektim taksiyle, onu bekliyorum. Derken bir müzik çalındı
kulağıma, hemen tanıdım, o günkü sesti. Etrafa baktım, kimse tepki
vermiyordu. “Bir tek ben mi duyuyorum lan acaba” diye şüphelendim.
Yavaş yavaş içine yürüdüm mezarlığın. Hava yeni kararmak üzereydi,
kurşuni bir renk vardı gökyüzünde. Dolaştım dolaştım dolaştım içinde
mezarlığın. Sesi arıyordum, buldum da sonunda. Yavaş yavaş
yürüdüm, bir patikadan geçtim, sonra karşımda gördüm yine onu.
- 145 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Udunu almış çalıyordu aynı perdeden, usul usul sokuldum. Ama bu
defa yanında başka biri daha vardı. Yaklaştıkça yüzünü seçer oldum,
bizim Tamburi, bana gülümseyerek, o çok merak ettiği hüzünlü
makama eşlik ediyordu. Bir anda gözyaşlarımı tutamadım, koşarak
sarılmak istedim ona, Nedimime… Sonra arkada bir silüet daha
gördüm, Rafet abi elinde tefiyle çıkageldi. Koşmaya başladım üzerine,
“abi duuur” diye bağırdım, durmadı, söylemeye başladı duasını. Ben
koştum durdurmak için, en değerli dostumun içinden geçtim, tuttum
Rafet abiyi, “abi yanlışın var onlar cin değil” dedim. Ama
yetişememiş olacağım ki müzik yavaş yavaş kesilmeye başladı ve ağır
ağır kayboldular karanlığın içinde. Ağabeyine telefon ettim hemen
sonra, “Akşam üzeri kaybettik Nedim’i” dedi.
O gün oradan çıkmadım, sabah ezanına kadar dolaştım durdum
mezarlığın içinde tek başıma, belki tekrar rastlarım ümidiyle, ama
rastlayamadım. Sabah ezanı, saba makamından okunmaya başlayınca,
bir gülümseme düştü yüzüme, “olsun bee” dedim. “Bana perdesiz
gitar yapacaktı, sözünü tutamadan gitti ama hakkım helal olsun, onun
da bana olan hakkı helal olsun, belli ki mutluydu be…” diye
düşündüm. Gözlerim doldu, ağladım. Ama çok az…
- 146 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Tam bir yıl geçti işte üzerinden. Bugün, 22 haziran 2011 günü
kaybettik Nedim’i, o güzel adamı… Belki bu gece de yine nağmeleri
dolaşır diye, birazdan çıkıp ağır ağır mezarlığa yürüyeceğim. Bir
termos çay demledim, yanımda onu da götüreceğim, beraber çalıp,
beraber içeceğiz, doyasıya sohbet edeceğiz… Lan, oğlum, ben o
adamı, Nedimimi, çok özledim…
Nedim’in, Bursa’daki kabri…
- 147 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
CENNETTEN
ÇIKMAİKİNCİ EL
“…Fakat işte ben 13 yaşımdayken, köye gitmeden evvel, sıcak bir
öğlen günü, incir ağacının gölgesinde uyuyan dedem, rüyasında
Hz.Muhammed’i görmüş. Ona, bulunduğu ağaçtan bir yaprak
koparmasını, yaprağın içindeki sütü akıtmasını ve o sütün kendisine
yol göstereceğini söylemiş…”
Koleksiyonerlik olaylarıyla ilgilendiğimi daha önce de anlatmıştım.
Gerçi, amatör düzeyde bile değildi benim ilgim ama yine de işin içine
girdiğinizde birçok ilginç durumla karşı karşıya geliyorsunuz.
Sahaflarda Bir Kodaman
O dönemler, sürekli toplandığımız belirli yerler vardı, hala da
duruyordur buralar. Bir takım sahaf dükkanları, bazı kahveler… Eline
yeni bir şey geçiren buraya getirir, herkesle paylaşırdı. Fakat gelen
kutu kutu malzeme içinde çoğu zaman kayda değer hiçbir şeye
rastlanmazdı. Ama bir gün tüm Beyazıt’ı derinden sarsacak bir olay
gerçekleşti.
- 148 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Buradaki bazı eserlerin fotoğrafları çekilir, kataloglanır, daha zengin
koleksiyonerlere yollanırdı. Bir gün bir geri dönüş almışlar, iş
adamının biri dükkana gelecekmiş eski bir eseri almak için. Ne için
geleceğini bilmiyoruz. Adamlar geldiler, gerçi kendi gelmemiş,
elemanlarını yollamış, gittiler eseri elinde bulunduran adamla fısır
fısır konuştular, adam indi depoya, kucağında bir sandıkla geldi. Açıp,
çıkardı içindekileri, yere serdi ve gördüğüm şey karşısında şok
geçirdim. Hemen hemen üç metre en ölçüsüne sahip, üzerinde siyah
beyaz insan portreleri bulunan bir kumaştı bu…
İncir Ağacının Dibi
13 yaşımdayken, yine bir yaz tatilinde, köye gittiğimizde, bizi
babaannemlerin evine sokmadılar. “Amcanlara gidin siz” dediler. Evi
arılar basmış, arılar dedeme saldırmış. Yatıyormuş adam her yeri
şişmiş bir halde. Birkaç gün sonra arılar, evin avlusunu terk ettiğinde
gidip gördük dedemi.
Fakat bu son olmayacaktı. Daha sonra da yarasalar yuva yapmışlar
bahçedeki ağaçlara. Ne kadar tavuk, horoz varsa hepsini yemişler. Bir
uğursuzluktu, almış başını gidiyor. Sonradan öğrendik ki dedem incir
ağacının dibini kazmış sonunda ve sonra bunlar olmaya başlamış.
- 149 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çocukluğumdan beri bilirdim, duyardım. Bahçedeki incir ağacının
dibinde hazine var derlerdi. Dayanakları da çok saçma; babaannem
rüyasında görmüş. Fakat tüm aile inanmıştı buna. Amcamlar filan
daha o zaman kazmışlar ama çok derine inmedikleri için bir şey
çıkmamış tabi, bulamamışlar. Ama o ümitle Danimarka’dan dedektör
bile getirtti amcam büyük paralar ödeyerek. Hiçbir sinyal vermemiş
alet de.
Fakat işte ben 13 yaşımdayken, köye gitmeden evvel, sıcak bir öğlen
günü,
incir
ağacının
gölgesinde
uyuyan
dedem,
rüyasında
Hz.Muhammed’i görmüş. Ona, bulunduğu ağaçtan bir yaprak
koparmasını, yaprağın içindeki sütü akıtmasını ve o sütün kendisine
yol göstereceğini söylemiş. Dedem de bunu yapmış, rastgele bir
yaprağı kopartıp kırmış, normalde akacak en fazla birkaç damla süttür
ama lıkır lıkır boşlamış yaprağın özü toprağa, zeminde kayıp gitmeye
başlamış. Birkaç metre akıp durmuş ve o gece dedem tam o noktayı
kazmış… Fakat işler yolunda gitmemiş, kazmaya başladıktan sonra
müthiş bir baş ağrısı çekmeye başlamış, vücuduna kramplar girmiş ve
korkup bırakmış. Ertesi gün amcamları da yanına alarak bir daha
denemiş. O yaştayken psikolojimi bozan bir anıya sahip olmuşlar
böylece.
- 150 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bunlar kazarlarken sürekli etraflarında gölgeler dolaşmaya başlamış,
uzakta, karanlığın içinde, parıldayan gözler görmüşler kendilerini
izleyen. Artık anlamışlar ki normal bir hazine değil. Bir hoca
çağırmaya karar vermişler.
Hazine Jargonu
Şimdi efendim, iki çeşit define vardır… Birincisi; 1900′lü yıllardaki
savaşlar sırasında ülkeyi terk etmekte olan gayrımüslümlerin,
müslümanların işine yaramasın diyerek gömdükleri hazineler. Bunlar
değer olarak çok yüksek değildir ama belasızdır. Güle güle
harcarsınız. Bir de çok daha eski zamanlarda gömülenler vardır;
bunlar genelde bir büyü ile bağlanır, sahibinden başkasının ona
ulaşması, ulaşırsa da hayrını görmesi engellenirmiş. İşte bu ikinci tür
defineler için genelde nefesi ve itikadı güçlü hocalardan yardım alınır,
önce büyü bozdurulur, sonra define çıkartılırmış. Hatta köyde intihar
eden bir adamın, kısa bir süre önce bahçesinde bir çanak altın bularak
çok zengin olduğu fakat altının kendisine uğursuz geldiği ve o yüzden
intihar ettiği anlatılırdı.
- 151 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bizim bahçedeki gömünün de ikinci kategoriye girdiğine kanaat
getiren dedem, tanıdık bir hoca bulup getirterek, başka bir gece
yeniden kazmaya başlamış amcamları da yanına alarak. Bu defa
epeyce derine inmeyi başarmışlar. Artık çukura girip, o şekilde
kazmaya devam eder olmuşlar. Fakat klasik efsane gerçek olmuş,
amcam kuyunun içinde kazmaya devam ederken, bir anda üzerine
toprak yağmaya başladığını fark etmiş. Kafasını kaldırıp baktığında,
diğer amcamın, dedemin ve büyücünün sadece onu izlediklerini
görmüş. Devam etmiş kazmaya, topraklar da yeniden üzerine
dökülmeye başlamış. Korkarak çıkmış, diğer amcam girmiş içeriye. O
kazmaya devam ededursun, getirdikleri hocayı birden bir panik hali
almış. Adam, definenin çok kuvvetli bir büyüyle bağlandığını ve
çözmeye nefesinin yetmediğini söylemiş. Fakat artık iyice derine inen
bizimkiler, kısa bir zamanda hazineye ulaşacaklarını düşünerek adamı
dinlememişler. Fakat adam iyice huzursuz olmuş, gitmeye yeltenmiş,
“şu an etrafımızdaki bütün dallara cinler kondu, hepsi bizi izliyor”
demiş. Şimdi bu işlerde kimseye güven de olmaz, adamı yollamak
doğru bir yöntem değil, şikayet edebilir, her şeyi yapabilir. O yüzden
salmak istememiş bizimkiler ilk başta fakat tam da ayaklarının dibine,
ağacın dalından ölü bir kuş düşünce, doğru söylediğine inanmışlar ve
kazmaktan vazgeçmişler.
- 152 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ertesi gün, sabah olduğunda kuyunun başına gidip bakan dedem,
içeride parlayan bir maden görmüş, inip dibini eşelediğinde ise, bir
sandık olduğunu anlamış bunun. Yarım bırakıp vazgeçtikleri hazineyi,
meğer
bulmuşlar.
Hemen
çıkartıp
eve
götürmüş.
Kilidini
kırmışlar. Hemen hemen üç metre en ölçüsüne sahip, üzerinde siyah
beyaz insan portreleri bulunan bir kumaş çıkmış sandıktan!
‘Ben Peygamberim” Diyen İblis
Yüklü miktarda altın veya aynı pahada değerli başka şeyler bulmayı
umut eden dedem, çıkan kumaş karşısında uyuz olmuş. “Bunun için
miydi onca çilem” deyip, önce yakmaya yeltenmiş bulduğu defineyi.
Fakat hazinecilik konusunda tecrübesi olan küçük amcamın, “antik
kıymeti olabilir” uyarısına ve daha dindar olan büyük amcamın
“önemsiz bir şey olsaydı o kadar büyüyle bağlamazlardı” tespitine
hürmet ederek yakmaktan vazgeçmiş. Evin kömürlüğüne atmış
sandığı, orada durmuş sandık bir süre.
O zaman zarfında evi arıların basıp dedeme saldırmasıyla başlayan bir
dizi hoş olmayan olaylar baş göstermiş işte. Yarasaların telef ettiği
kümes hayvanlarını, sürekli bahçeden içeri dalan, tüm köyün inekleri
ve öküzleri takip etmiş.
- 153 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çoban, “hayvanların yolunu bir türlü değiştiremediğini, sürekli bu
bahçeye yöneldiklerini” söylüyormuş. Anlamışlar tabi başlarında bir
uğursuzluk olduğunu bizimkiler.
Ardından gelen günlerde büyük amcam bir trafik kazası yaptı, küçük
amcamın oğlu ise-ki benimle akrandır, şimdi ne olduğunu tam olarak
hatırlamadığım bir hastalık nedeniyle haftalarca hastanede yattı. En
acı olay ise, evde dedemin yattığı odada, ufak çaplı bir yangının
çıkmasıydı.
Bizimkilerin gözü iyice korktuğu için, buldukları bu defineden
vazgeçmeye
karar
vermişler.
Fakat
ellerindeki
sandığı
ne
yapacaklarını da bilmedikleri için hoca hoca gezmeye başlamışlar. En
son, Şanlıurfa’da gittikleri bir adam, olayı çözmüş sanırım.
Dedemin yanında getirdiği sandığı açarak, kumaş üzerindeki resimleri
incelemiş. “Rüyanda Resulullah’ı gördüğünü söylemiştin, şimdi göster
bakayım, bu sıfatlardan hangisiydi rüyana giren?” diye sormuş.
Dedem şaşkınlıkla, “oradaki resimlerden hiçbirinin rüyasında gördüğü
kişi olmadığını” belirtmiş. Hoca da “senin rüyana giren şeytanmış.
Muhammed olduğunu iddia ederek seni kandırmış” demiş.
- 154 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra da buldukları gömüyü aynı şekilde bahçeye gömmelerini salık
vermiş. Gömme işlemi esnasında okunacak duaları da bir kağıda yazıp
vermiş dedeme.
İşte benim de o resimleri görmem, onların Şanlıurfa’dan döndükleri
tarihe rastlar. Dedem tüm çocuklarını, gelinlerini ve torunlarını
çağırmış. Gittik… Sandığı açtı, içinden kumaşı çıkartıp sedirin üzerine
serdi, “bunlara iyi bakın” dedi. “İyi bakın, herkese nasip olmaz, ne
olduğunu da sormayın, sadece huzurunu yaşayın” dedi. Sonra da
kumaşı tekrar toparlayıp sandığa koydu ve tahmin ediyoruz ki birkaç
gece içinde eski yerine gömdü. Fakat yine de ölene kadar peşini
bırakmadı adamın peşini bazı uğursuzluklar. Rahmetli, ölüm
döşeğindeyken bile, “çıkarın şu köpekleri yahu” diye sayıklıyor,
hayaller görüyordu. Kendisinin ardından da, amcamlar, bahçenin o
incir ağaçlı bölümünü parselleyip köy dışından, İstanbul’lu birine
sattılar.
İkinci El Kutsal Emanet
Bizim sahaf, sandığın içinden çıkartıp kumaşı yere serince, sanırım
ben ve alıcının yolladığı adamlar hariç, kimse anlam veremedi
resimlerin ne olduğuna.
- 155 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Şimdi yalan söylemeyeyim; hani “aslında bizim sattığımız bahçeyi
alan kişi çıkartmış, aynı sandık, aynı resimlerdi” demeyeceğim.
Desem müthiş bir kurgu olurdu biliyorum. Ama emin değilim tıpatıp
aynısı olup olmadığına, kaç yıl geçmiş üzerinden. Fakat kumaşın
eskiliği, uzunluğu, çizimlerin şekli, sırası aynıydı.
Gelen adamlar içinde arkeologlar ve din adamları da vardı anladığımız
kadarıyla. İncelediler, incelediler. Toparlayıp götürdüler ne varsa. Kaç
para ödediler bilmiyoruz ama o sahaf dükkanını sattı ardından.
Muhtemelen köşeyi dönmüştü. Fakat sonradan öğrendik ki göz altına
alınmış. Çok ilginçtir; adını veremeyeceğim, eskiden üç büyük
kulüpten birinde başkanlık yapmış ünlü bir iş adamı, bu resimleri alan
kişiyi ihbar etmiş. O dünya öyle bir dünya işte. Adam yakalanmış
tarihi eser kaçakçılığından, bizim sahafı da gözaltına almışlar, nereden
bulduğunu sormuşlar. Bizimki de “mezattan satın aldım” demiş. Bize
de öyle söylüyordu zaten, doğru mu değil mi bilemiyoruz.
- 156 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bizans Sarayında İki Sahabe
Bu olay tabi Beyazıt’taki koleksiyonerlerde bomba etkisi yarattı,
herkes konuyla ilgilenmeye başladı.
İşin aslı şöylemiş;
Hz.Ebubekir’in halifeliği döneminde, iki elçi, Bizans İmparatoru’nu,
İslamiyet’e davet etmek için İstanbul’a yollanır. Sarayda ağırlanan iki
elçiyle Bizans İmparatoru başbaşa görüşmek ister. Getirttiği bir
sandıktan, ipek kumaşlar çıkartır. “Bu adamı tanıyor musunuz?” diye
sorar. Elçiler, tanımadıklarını söyler. Başka bir resmi gösterip tekrar
sorar; “Ya bunu?”, elçiler yine ne olduğu anlamadan “daha önce hiç
görmediklerini” belirtirler. Bizans İmparatoru, üçüncü portreyi işaret
ederek “peki bunu tanıyor musunuz?” diye sorar. Bir anda iki elçi
donakalır ve gözyaşlarına boğulurlar. “Bu bizim Resulullahımızdı”
derler. Bizans İmparatoru “evet” der, “İşte şimdi emin oldum… Bakın
bu Hz.Adem’di.” der gösterdiği ilk resmi işaret ederek. “İkincisi ise
Hz İsa idi”. Bu olayın arkasından sahabeler Arabistan’a döndüklerinde
bunu herkese anlatırlar tabi ve olay bugünlere kadar taşınır.
- 157 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Resimlerin kaynağı ise sıradan bir dini araştırma yapınca bile ortaya
çıkıyor. Hz.Adem, kendi soyundan gelecek peygamberleri göstermesi
için Allah’tan bir temennide bulunmuş ve melekler, levhalar üzerinde
tüm resimleri kendisine armağan
etmiş. Yıllar
yıllar sonra
Hz.Zülkarneyn, bir fetih esnasında bu resimleri ele geçirmiş ve bunları
Hz.Danyal’e vermiş. O da ipek kumaşlara çizerek, kopyalamış
suretleri olduğu gibi. Kaç adet kopyalamış, nerelere yollamış
bilinmiyor veya ben bilmiyorum. Bizim köyden çıkan veya Beyazıt’ta
gördüğümüz kopya da kimin kaleminden çıkmadır, o konu hakkında
da bir bilgimiz yok. Lakin Hz.Adem’e gönderilen ilk levhaların, Haçlı
Seferleri ile İstanbul’a getirildiği ve şu anda da Çemberlitaş’ın
altındaki mahzenlerde korunduğu rivayet edilir. Resmin kopyaları ise
kaç adet bilinmemekle birlikte bir şekilde elden ele dolaşmaktadır ve
hangisi Nuh’tu hangisi Musa’ydı bilmeden, bir tanesini yengemin
soyup verdiği şeftaliyi dişlerken, köydeki evimizin salonunda
gördüğümü, şaşkınlık içinde tekrar belirtmek istiyorum.
- 158 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YEMEĞİNE SİHİR
KATAN AŞÇI
“…Eve
geçip,
mutfağa
girdik.
Çizgi
filmlerdeki
cadıların
kazanlarını kaynattıkları eski kulübelerinden aşina olduğum bir
görüntü karşıladı beni burada da. Tüplerin içinde rengarenk sıvılar,
kavanoz kavanoz sihirli otlar, duvarlara asılmış yarasa iskeletleri,
leylek bacakları. Ne yapıyordum ben burada böyle, canım, senin
olmadığın her yerde mutsuz mu olacaktım? Hep saçma yerlere mi
sürükleyecekti hayat beni?…”
Ben gördüm, her şeyi gördüm. Gözlerimdeki perdeler yok oldu da bir
an, inleri, cinleri ve ateş böceği sandığımız melekleri gördüm.
Rengarenk perileri, iblisleri, ölüm meleklerini gördüm. Kendi kendine
kapanan kapının, rüzgarla değil de bir çocuğun hayaleti tarafından
itildiğini, gecenin bir köründe, evin diğer odasında duyulan anlamsız
çıtırtıya, gün boyunca ısınan eşyaların genleşmesinin değil de yeşil
suratlı cinlerin neden olduğunu gördüm. Çok aşıktım, aşkımdan
ölüyordum. Ağlamanın insana olgunluk, gözyaşı dökmenin ise
yemeğe aşk katacağını henüz bilmiyordum.
- 159 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sadece onu düşünüyordum, kirpiklerinin nasıl da yukarıya doğru
kıvrıldığı aklıma geldikçe, vücuduma bir sıcaklık yayılıyordu.
Kolundaki ufacık bir ben, geceleri uykumu kaçırmaya yetiyordu.
Tamburi henüz ölmemişti. Ben Eskişehir’de üniversite okuyordum.
Sevdiceğimin
başkasıyla
gezdiği,
dilini
başkasının
emdiğini
düşündükçe kahroluyordum. 20 yaşındaydım, saçlarına kırlangıçların
yuva yaptığı bir kıza aşıktım. Onun saçlarının rengi, onun gözlerinin
rengi, dilinin rengi, yüzünün ve teninin rengi, ojelerinin rengi, rujunun
rengi en sevdiğim renkler olmuştu. Rengarenk olmuştu dünyam da bir
anda griye çalmıştı tekrar, ondan uzaktım, o başkasıylaydı.
Okulu bırakmıştım, aylarca eve gidememiş, istasyonlarda sabahlamış,
uykumu tren vagonlarında alabilmiştim yalnızca. Döndüğümde,
hülyalar devam ediyordu. Bir gün iki fincan kahve yapmıştım evde
yalnızken, hiç iyi değildim, hayaller görüyordum. Yakında hayaletler
de görecektim. Doğum gününde içtiğim bir ufak şişe rakının etkisiyle,
onunla hep oturduğumuz o çardağın altına gidip sızmıştım da,
soğuktan donuyordum az kalsın. Eklemlerim kilitlenmişti ve
kımıldayamamıştım uyandığımda.
- 160 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Böyle olmaz” dedi Tamburi, “senin için bir şeyler yapmamız gerek”.
“Yap” dedim Tamburi’ye, “hemen yap ne yapacaksan!”. “Gel,
gidelim” dedi, tuttu kolumdan beni, mobiletine bindirdi. İzmit’in
tepelerine sürdü, Umuttepe kampüsünün arkalarına gittiğimizde,
başucumdaki vadilerden ve nehirlerden bunca zamandır habersiz
olduğum için hayıflandım. Önce evler yok oldu. Sabahın erken
saatlerinde yağan yağmur durmuştu da, karanlık bulutların altından
gözüken güneş, bir gökkuşağı armağan etmişti bize. Ama o bile senin
kadar güzel değildi, canım benim…
Kör Koyunlar, Gerizekalı Tavuklar Çiftliği
Uzakta bir köy belirdiğinde, oraya gideceğimizi sandım da yanılttı
beni Tamburi, bir yola saptı, ağaçların arasından geçtik, yapayalnız bir
evin bahçesine girdik. “Aramadan geldik, inşallah evdedir” dedi, “kim
o?” dedim, “senin derdinin dermanı” dedi. Motorumuzun sesini
duymuş olacaklar, iki küçük kız çocuğu kapıdan fırlayıverdi. İkisi de
birbirinin aynısıydı, koşup Nedim’e sarıldılar. İçeri geçtik. Uzun
boylu bir adam karşıladı bizi, az konuşuyordu. Adı Onur’du. Otuzlu
yaşlarındaydı…
- 161 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hep beraber çıktık tekrar, “böğürtlen toplamaya gidiyoruz” dediler.
Yol kenarındaki dallarda duran iri böğürtlenler yerine, dikenli çalıların
içinden geçip, daha ıssız yerlerdeki meyveleri toplamaya başladık.
“Neden?” dedim, “neden böyle yapıyoruz?”, “bunları şekerli zemzem
suyuyla besliyorum ben, köklerine de okunmuş pirinç gömüyorum”
dedi. Dalga mı geçti, ciddi miydi anlamadım. “Yiyeceksen sakın ha
bunlardan yeme, git yol kenarındakilerden ye” dedi, öyle yaptım.
Döndüğümüzde “eğer benim yaptığım şeylerden yiyecekse ne
olduğunu bilmeli” dedi Tamburi’ye bakarak, “bence de” dedi Tamburi
bana bakarak. Bana bakarak davet ettiler beni, içinde kör,topal
tavukların gezindiği bir kümese. Pastanın kremasına katacağı
yumurta, sakat bir civcivin cenininden ayıklanmış olmalıymış.
Şaşırdım. “Yemeklere pek tuz katmam, koyun gözü kullanırım” dedi,
anlamadım. Yan taraftaki ağıla girdiğimizde, kör koyunlar karşıladı
bizi. Gözlerini çıkarıp, sularını katıyormuş yemeklerine. Tek bir
gözden yarım litre gözyaşı çıkıyormuş, tuz oranı da oldukça
fazlaymış. “Yazık değil mi?” dedim ve derken karşımda bir psikopatın
olduğunu düşünerek ses tonumu iyi ayarlamaya çalıştım. “Her şey
insanlar için” dedi.
- 162 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Eve geçip, mutfağa girdik. Çizgi filmlerdeki cadıların kazanlarını
kaynattıkları eski kulübelerinden aşina olduğum bir görüntü karşıladı
beni burada da. Tüplerin içinde rengarenk sıvılar, kavanoz kavanoz
sihirli otlar, duvarlara asılmış yarasa iskeletleri, leylek bacakları. Ne
yapıyordum ben burada böyle, canım, senin olmadığın her yerde
mutsuz mu olacaktım? Hep saçma yerlere mi sürükleyecekti hayat
beni?
“Bir insan neden mutfağına kütüphane koyar ki?” diye düşünerek,
raflarına sıra sıra eski ciltlerin dizildiği kitaplığa doğru yürüdüm. “Pek
azı yemek kitabıdır, çoğu sihirle ilgili” dedi Tamburi yanıma
yaklaşarak ve fısıltıya yakın bir ses tonuyla. Dünyanın farklı
mutfaklarından yemek tarifleri sunan yeni kitaplar, eski saray mutfağı
kitapları ve çok daha eski büyü kitapları. Ne yapıyordu bu adam
böyle?
Karıştırdı, etti, pişirdi, önüme bir dilim böğürtlenli pasta getirdi.
“Afiyet olsun, inşallah yedikten sonra acılarını unutursun” dedi.
Çatalımla, pastanın kekini ikiye böler bölmez burnuma gelen tazelik
kokusu ve meyvelerin aroması, ilk lokmayı almadan bir serinlik
getirip bırakmıştı sanki ayaklarımın dibine.
- 163 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonrasında aldığım her yudum, sanki içimdeki bütün habis duyguları
ve karamsarlığı söküp atıyordu, balgam söken bir şurup gibi. Hava
iyice karardığında evden çıkmıştık ve “nasılsın şimdi?” diye sormuştu
Tamburi. Çok iyiydim, bugüne kadar hissettiğim gam ve keder yok
olup gitmişti. Sarhoş muydum? Hayır, değildim ama tarif edemediğim
bir rahatlık vardı. Aşkın acısı aynı zamanda fizikseldir ve karında
hissedilir, işte o acıyı söküp atmıştı yediğim böğürtlenli pasta ve
hafiflemiştim sanki yuttuğum her lokmada. Eve kadar koşabilir,
anneme sarılabilir, yaşlı komşumuz Gülten teyzenin evindeki bozuk
eşyaları tamir edebilir ve yanımda olmamana rağmen, başkasıyla
olmana rağmen senin için şiirler yazarak, seni işte böylece severek
mutlu olabilirdim.
Tam üç gün sürdü. Dördüncü sabah gözlerimi açtığımda, sanki güzel
bir rüyadan uyanmış gibi hissettim kendimi. O güzel hülya sona
ermişti de hayatın gerçekleri yüzüme çarpmıştı yine. Karnımın
ortasına çökmüştü aynı yumru ve ben yine kahvaltı yapmadan balkona
çıkıp sigara üstüne sigara içmiş, her nefeste, altıncı kattan aşağı
atlamanın ne kadar zor olabileceğini düşünmüştüm.
- 164 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Öğleden sonra hemen Tamburi’nin atölyesine çıktım. Sanırım içeri
girer girmez anladı derdimi. Yediğim şeyin ne olduğunu sordum.
“Geçici bir büyüydü o, Onur’un uzmanlık alanı” diye karşılık verdi.
“Nasıl yani?” dedim, “büyü mü yaptı şimdi o bana?”. “Kalıcı bir büyü
değildi ve görüyoruz ki etkisi geçmiş, kısa süreliğine de olsa mutlu
olman içindi” dedi Tamburi. Fedailerine afyonlu şaraplar içererek,
Alamut kalesinin dehlizlerinde hazırladığı bahçelerde, onları cennette
olduklarına inandıran Hassan Sabbah geldi aklıma, aklım karıştı.
Öyleyse bir kez daha ikram etmeliydi bana aynı iksirden, hatta her
zaman
yapmalıydı,
gerekirse
tarifini
vermeli,
benim
kendi
imkanlarımla hazırlamamı sağlamalıydı. Yoksa onu şikayet ederdim,
evet, polisler ve gazeteler, çeşit çeşit malzemeyle büyü hazırlayan ve
hayvanlara işkence eden bu adama hiç acımazlardı, emindim. Ama
sakin olmalıymışım, öyle söyledi Tamburi, akşamüstü yine yola çıkıp,
bu kez daha fazla korkarak kapısından girdiğim o ufak çiftliği ziyarete
gittik.
Yine ikizler karşıladı bizi, Ecrin’le Ebrar. Babaları mantar toplamaya
çıkmış, bekledik. Köpekleriyle birlikte geldi.
- 165 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Özel eğitimli bu köpekler, toprak altında yetişen özel bir mantarın
kokusunu alıyormuş ve yalnızca bu mantarı kullanıyormuş Onur
adındaki bu adam yemek yaparken. Bizi görünce şaşırmadı,
“geleceğini biliyordum” dedi. Ama hayır, bana yeniden o pastadan
vermeyecekmiş, bu
unutuyormuşum.
şekilde mutlu olmuyor, sadece acılarımı
Sorunlarımı
çözmeli,
bu
tip
yollara
başvurmamalıymışım. Başvuracaksam da bunun için çeşitli alkollü
içecekler ve keyif verici maddeler varmış. Kendisi bir uyuşturucu
üreticisi
değil,
aşçıymış.
Yemeklerine
kattığı
sihirler,
onu,
diğerlerinden farklı kılıyormuş yalnızca. “Peki” dedim, döndük.
Ertesi gün, membağını bildiğim böğürtlenleri toplamaya, bu defa tek
başıma gittim. Bir yandan elimdeki poşete dolduruyor, bir yandan
ağzıma atıyordum. Elime diken battı, kanımın akışını izlerken huzur
duydum. Kendi kanımı seyredişim mi yoksa yediğim böğürtlenler
miydi bu huzurun kaynağı bilmiyorum. Ama madem ki elimde o
spastik tavukların yumurtalarından yoktu, o halde fazla fazla, bir torba
dolusu böğürtleni tek başıma yemeliydim. Yedim de…
- 166 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Cinli, Perili Harikalar Kumpanyası
…Ve bir anda değişti her şey. Önce başım döndü, sonra odam bir
korku tüneline büründü.
Çektiği ilk otuzbirin verdiği suçluluk duygusuyla başına kötü şeyler
geleceğine inanan bir ergen gibi, mutfaktan gelen çıtırtılara kulak
kabartır oldum. Banyodaki musluktan damlayan suyun, eşyanın tabiatı
gereği değil, tabiat üstü nedenlerle akıp gittiğini düşünmeye başladım.
Korkuyordum…
Bilincimin açık kalabildiği kısa bir süre içinde, bunun uyuşturucu
kullananların
gördükleri
halüsinasyonlarla
ilgisi
olabileceğini
düşündüm. Gözümün önünde binlerce hayal belirdi. Hiç duymadığım
sesler duydum. Odamın kapısı gıcırdamaya başladı ve bir çocuk
kafasını uzatıp bana gülümsedi ve içeriye kaçtı. Rahmetli babamı evin
içinde ve binlerce ölünün ruhunu daha balkondan bakınca gördüm.
Kimse yok olmuyordu, ölenler bir şekilde bizimle kalıyordu. Önce
ateşböcekleri uçuyor sandım gökyüzünde, sonra ışıklar büyüdü, daha
net seçmeye başladım kanatlı bu varlıkları. İnsan suratlı kuşlar gelip
geçiyordu her yanımdan. Su içmeliydim, karanlık olması gereken
mutfağın kapısından yeşil bir ışık fışkırıyordu.
- 167 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yemyeşil suratlı, sanırım bir cin, mutfağın ortasında öylece durmuş,
boş gözlerle bana bakıyordu.
Korkum giderek hafifledi, yediğim meyvelerin özü kanıma karıştı ve
seni aramaya başladım bu diyarda. Ben o an senin bir melek, bir peri
olduğuna inandım galiba. Ben artık kendimi mutlu hissedince, yeşil
suratlı cinler ve ne olduğunu bilmediğim çirkin cüceler etrafımda
toplaşıverdi. Karşı apartmanda oturan ve mahallelinin cinli veya deli
dediği kadının salonunda da onlarca inin, cinin ve meleğin, bizim yaşlı
teyzeyle birlikte dans ettiğini gördüm. Ama sen yoktun canım benim,
senin için alemler aşmış, bir insanın asla cüret edemeyeceği bir
yolculuğa çıkmıştım. Sanırım o an kahkahalar atmaya başladım.
Vücudum karıncalanıyordu ve çok mutluydum. Koltuğa uzandım,
karanlığın içinde parıldayan yeşil cinlerin ışığıyla birlikte ayaklarımı
hissetmemeye
başladım,
gıdıklanıyordum,
her
an
uçacak
gibiydim, belki de uçuyor olabilir miydim?
Profesyonel Gastronom ve Aşçı ve de Büyücü
Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlamadım ilk başta. Bir süre
sonra, birbirinin aynısı iki şirin kız çocuğu başımda bitiverdiler, Ecrin
ve Ebrar. Sonra babaları geldi ve onları odalarına yolladı.
- 168 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“O son birayı içmeyecektik abi” noktasını aşmıştım da sarhoş sarhoş
gittiğim evimde yatağıma işemiştim sanki ve babam rolüne bürünmüş
Onur, karşımda, sorgulayan gözlerle bana bakıyordu. “Ne yaptın
sen?” dedi.
Böğürtlenleri topladıktan sonra eve dönerken, yolda beni görmüş.
Bizim Tamburi’yi arayıp durumu anlatmış. Ben ise o anlarda,
mutluluktan sarhoş bir vaziyette Tamburi’nin telefonlarına yanıt
vermeyince, merak edip evime gelmişler, beni bulduklarında
çırılçıplak soyunmuş, koridorun ortasına uzanmış, kahkaha krizi
geçiriyormuşum. Önce beni hemen kusturmuşlar, sonra hastaneye
götürüp, bahçeden topladığım yeni ilaçlanmış meyveleri yediğim için
zehirlendiğimi söyleyerek midemi yıkatmışlar. Hastanede gözlerimi
açmışım bir ara ama hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Sonra beni evine
getirmiş Onur. O gece fazla konuşmadık, dinlenmem için beni bıraktı,
sabah olduğunda, güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı.
“Bunlar da sihirli mi?” diye sordum masadaki reçeli, peyniri ve
zeytini gösterirken. “Bundan sonra sihir yok” dedi. Derdimin ne
olduğunu sordu. Aşık olduğumu, terkedildiğimi ve şimdi senin başka
biriyle birlikte olduğunu söyledim, canım benim.
- 169 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Onur ise sessizdi, fazla konuşmuyordu ve sertti. Hayatta çok daha
büyük dertlerin olduğundan filan bahsetti, umursamadım.
Öğleden sonra, çalışması gerektiğini söyleyip mutfağa geçti. Ama
niyetliydim, canımı yakan, etlerimi lime lime eden, hormonlarımın
dengesi bozan bu aşk acısını köreltecek bir ilaç hazırlamalıydı bana.
Onunla birlikte mutfağa geçtim.
Kitaplarını karıştırıyor, bazen her evde bulunan sıradan malzemeleri
bazen de kendine özel bulup getirdiği çeşitli otları, bitki köklerini,
tozları, rengarenk sıvıları, hayvanlardan elde ettiği malzemeleri
katıyordu işin içine. Bunu neden yaptığını sordum, “para için” dedi.
Aşçılık baba mesleğiymiş, o da yemek yapmayı çok küçük yaşlarda
öğrenmiş ve kendini geliştirmiş. Ama kuru fasulye ve pilav yapmanın
ötesine geçmek, yeni lezzetler keşfetmek istiyormuş. Babaannesi ise
mahallenin büyü bozan, muska yazan, okuyan, üfleyen ihtiyar
teyzesiymiş. Babaannesinin ve dedesinin uzmanlığını birbirine
karıştırmak daha liseye giderken aklına gelmiş.
- 170 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ama ilk yaptığı yemekler ya yutulamayacak kadar iğrenç ya da güzel
fakat etkisiz oluyormuş. “Sonra, Yeditepe Üniversitesi’ne girdim,
Gastronomi
ve
Mutfak
Sanatları
Bölümü’ne”
dedi.
Burada
öğrendikleri çok işine yaramış, artık neyle neyi karıştırması
gerektiğini çok iyi biliyormuş ve gittikçe ustalaşmış. “İstanbul’un
kaliteli restoranlarında çalışıyor ve iyi paralar kazanıyordum ama gün
geçtikçe doğadaki esrarı fark ettim. Tanrı bunca şeyi boşuna
yaratmamıştı. Bize verdiği nimetler sadece elementler, meyveler ve
sebzeler değildi. Gizi çok daha derinlerde saklı olan formüller vardı.”
dedi. Konu gittikçe ilginçleşiyordu.
Evlendikten sonra, uzun süre çocukları olmamış ve olması da tıbben
mümkün görünmüyormuş. Bu süre zarfında tamamen kendi sorunları
üzerine yoğunlaşmış Onur. Yemeklerini tamamen kendisi ve eşi için
yapar olmuş ve içine binbir çeşit büyü katmış. İşten ayrılması
gerekmiş önce, ayrılmış. Yavaş yavaş sosyal hayattan kopmuş ve
tanrının kendilerine bir çocuk vermesi için durmadan çalışmış. Yaptığı
bir reçel işe yaramış sonunda. Hem de bir değil iki çocukları birden
olmuş. Ama artık işsiz olan Onur, para kazanmak için dışarıya da iş
yapmaya başlamış. Yaptığı sihri yemeğine katan bir aşçı fikri,
zenginlere pek romantik geliyormuş ve bir sürü müşterisi olmuş.
- 171 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Onlar için çeşitli formüllerle hazırladığı yemekleri, aracılar vasıtasıyla
kendilerine ulaştırıyormuş ve iyi de paralar kazanıyormuş. Fakat
kimliğini asla deşifre etmek niyetinde değilmiş. Bir süre sonra takıntı
halini alan bu durum, Onur’un artık mümkün olduğunca evinden
çıkmamasına, arkadaşlarıyla da ilişkisini tamamen kesmesine yol
açmış.
Neden böyle davrandığını sordum. “Monosodyum glutamatı bilir
misin?” dedi. Boş gözlerle ona baktım. “Yediğin bir çok hazır gıdanın
içinde bulunan ve seni sanki müthiş lezzetli bir şey yiyormuşçasına
tatmin eden bir kimyasaldır. Gıda üreticileri, satışlarını arttırmak için
hiçbir şeyden çekinmezler. Üretimi ve lezzeti arttırmak uğruna her
şeyi yaparlar. GDO’lu sebzeleri düşün. İnsan sağlığını bu denli
düşünmeyen firmalar içinde tüm dünyaya yayılmış olanları da var.
Eğer isteseler, Coco Cola, Pepsi, McDonalds ve Burger King,
insanlığın dörtte üçünü bir hafta içinde telef edebilir. Ama bunu tabi ki
yapmazlar, çünkü aksi halde para kazanamazlar. Fakat insanlara büyü
yaparak, onları kullanmayı yeğleyebilirler. İşte bu yüzden gizli
kalmaya çalıştım. Bir gün birilerinin beni bularak kullanmak
istemesinden korktum” dedi.
- 172 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sanki Michael Sikkofield’in blogunu veya Orhan Pamuk’un Yeni
Hayat romanındaki “kırık kalpli bayiler toplantısı” bölümünü okuyor
gibiydim. Bu denli “büyük kumpas” ilk başta akla yatkın gelmese de,
Onur anlattığında bir an için mantıklı bulmuştum, itiraf edeyim.
“Peki, dünyada sadece sen mi varsın bu işi yapan?” diye sordum.
“Hayır, Fas’ın çöllerinde, Katmandu’nun zirvelerinde, Eski İnka
medeniyetinin varolduğu topraklarda, piramitlerin dibinde, bu işlerle
uğraşan birileri daha var, biliyorum” dedi. “Kimisi büyüleri
araştırıyor, kimisi bunları yemeklere uyguluyor, bazıları da benim gibi
ikisini birden yapmaya çabalıyor ama tek olmadığımı biliyorum” dedi.
Artık ağzım açık kalmış, tek bir kelime dahi edemeden onu
dinliyordum.
“Büyücülük de, aşçılık da çok eski mesleklerdir. Bunların birbirleriyle
bir ilgisi olduğunu fark etmiş olacak ki Darwin’de üniversite
öğrencisiyken, okulunun yemek kulübüne girmiş ve anlatılanlara göre
yalnızca kimsenin yemediği hayvanların etlerinin tadını araştırmış.
Kim bilir, dünyanın varoluşundaki dengede, tanrının verdiği tüm
nimetlerinin bir yerinin olduğunu bizden çok daha önce görmüştü
belki de o” dedi. “Nasıl ki kimyagerler doğadaki elementleri
karıştıyorsa, bizler de diğer şeyleri araştırıyor ve karıştırıyoruz.
- 173 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir simyacının kurşunu altına çevirmesinden farkı yok yaptığım işin.
Sence bunca şey tek başına tüketilmek için mi yaratıldı? Meyveler,
sebzeler, çeşit çeşit bitkiler, otlar? İnsanlık üzümü şaraba çevirmeyi
öğrendi ve kabullendi, gün gelecek benim bu yaptığım iş de sıradan
bir hal alacak? Yeryüzünde onca esrarlı bitki ve sihirli mantar varken
neden hepimiz sigara içmeye mahkumuz? Çünkü Philip Morris abimiz
şimdilik
sadece tütün işlemeyi biliyor da
ondan.
Kimyasal
uyuşturuculardan bahsetmiyorum, doğal olanlardan söz ediyorum.
Çikolatanın verdiği mutluluktan kat kat fazlasını elde edebileceğimiz
bitkiler gün gelip legal olacak buna eminim ama onun da patronu,
bugünün dev sigara firmaları olacak” dedi.
“Peki bana ne oldu dün?” dedim. “Aşırı dozda mutluluktan ölmek
üzereydin” dedi. “Her şeyin bir miktarı var ve işin en hassas noktası
bu. Avuç dolusu büyülü meyve yiyerek hiçbir şey elde edemezsin.”
dedi. “Ya gördüklerim, onlar neydi?” diye sordum. “Ne gördüğünü
bilmiyorum ama muhtemelen aşılmaması gereken sınırı aştığın için,
tüm algıların açıldı. Kozmosu ve alemleri bir arada gördün.” dedi.
- 174 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Sri Lanka’da yetişen bir esrar vardı, Birleşmiş Milletler ve Amerika
yüzmilyonlarca dolar harcayarak bu bitkinin kökünü kuruttu. Başka
hiçbir karışıma gerek duymadan aynı duyguları yaşamana el veriyordu
oysa ki. Rahatsız oldular. İntihar bombacılarının, eylemlerini
gerçekleştirmeden önce kullandıkları, bir nevi sakinleştiriciydi. İçen
kişi, artık aha fazla mutlu olamayacağını düşünüyor, yaşanması
gereken her şeyi yaşadığını düşünüyor ve intihar ediyordu. Zaten
‘intihar otu’ da denirdi buna. Yayılmasından endişe ederek, neslini
tükettiler. Sen de dün, farklı yollardan o noktaya yaklaşmışsın, ucuz
atlattın” dedi.
Artık aklım almıyordu söylediklerini. Konuyu değiştirmek istedim.
“Eşin nerede?” diye sordum. “Öldü” dedi. “İstemeden öldürdüm onu”.
Ne diyeceğimi bilemedim, içimdeki merak duygusunu dizginlemem
gerektiğini biliyordum ama hayatımda gördüğüm en ilginç işi yapan
en enteresan adamın hayatını da öğrenmek istiyordum. Kendisi devam
etti anlatmaya;
“Sana neden yardım etmediğimi anladın mı?
Aşk, büyüyle
çözülemeyecek kadar insani bir durumdur. Karasevdaya tutulup, bir
haftada 14 kilo veren bir genç gelmişti yakın zamanda.
- 175 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Onu da aynı sebeple geri yolladım. O kadar sevdiğin bir insanın
yemeğine, ne olursa olsun sonucunu tam olarak kestiremediğin
yabancı maddeler karıştırabilir misin? Kıyabilir misin ona? Ben
kıydım ve çok
pişmanım”
dedi. İçimde bir korku belirdi,
duygusallığın bokunu çıkardığım şu günlerde, sonunu tahmin ettiğim
bu hikayenin, beni yanıltmasını ve daha farklı ilerlemesini umdum,
fakat öyle olmadı.
Evlilikleri kötüye gitmeye başlayınca, karısı haklı olarak ondan
uzaklaşmaya başlamış. Bu defa da ilişkilerini toparlamak için yemek
yapmaya soyunmuş Onur. “Formülü yanlış uygulamadığıma eminim
ama sanırım kullandığım malzemelerden birine karşı vücüdu alerji
gösterdi, gece uyurken önce felç geçirdi ve hastanede bitkisel hayata
girdi, bir hafta içinde de hayatını kaybetti” dedi. O an senin öldüğünü
hayal ettim de, gözyaşlarım sel olup akacaktı, canım benim. “O
yüzden asla benden, içinde olduğun durumla ilgili bir şey isteme.”
dedi. Önce hak verdim, sonrasında direttim.
O günden sonra uzunca bir süre Onur’u görmedim. Fakat seni de
görmedim…
- 176 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Mevsim değişti, gülmediğin bir coğrafyanın iklimi kışa döndü, ozon
tabakasının deliği büyüdü, yüreğimdeki açlık kıtlığa büründü, yok
olmaya yüz yuttum canım benim, hep seni düşündüm. Eksik olan
sihri, alkol ile telafi etmeye çabaladım.
Ama yetmiyordu, hiçbir şey içimdeki yalnızlık ve terk edilmişlik
duygusunu yok etmiyordu. Ümitlerim vardı, ümitlerim kurudu.
Ayrılmıştı birlikte olduğu kişiden ama yine de bana dönmüyordu.
İlişkimiz bitmiş, zorlamak daha da fazla zarar verirmiş, ben de kendi
hayatıma yönelmeli yapmam gereken bu kadar çok şey varken, onları
ihmal etmemeliymişim. Bunları duyuyordum hep, her sözün çok
acıydı.
O günlerde bir kez intihara yeltendim, kendimi asacaktım, boynum
çok acıdı yapamadım. Ama Tamburi Nedim dayanamamış olacak
halime, tuttu kolumdan beni, yine Onur’a götürdü.
Yalvardım ona, bir şeyler yapması için, beni ipten çekip alması için,
ölmek istemiyordum canım benim, senin olmadığın bir dünya fark
etmezdi benim için, habu dünya ha öbür dünya? Hem ölürsem annem
çok ağlardı, bebeğim. “Bakın!” dedi Onur.
- 177 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Her şeyin bir zamanı vardır, sihrin de büyünün de, aşkın da…
Kafama göre yapmıyorum bu işleri, yıldıznameye bakıyorum, ebced
hesapları döktürüyorum. Tanrının doğayı var ederken kurduğu
dengeye bir nebze de olsa yaklaşmaya çalışıyorum. Bu dengeyi
gözeterek yaptığın resim de, bağladığın beste de eşsiz ve kifayetsiz
olur. Senin için de aynı şey geçerli. Eğer uygun zamanı yakalarsan,
sana yardım edeceğime söz veriyorum” dedi. “Nedir bu uygun
zaman?” diye sordum. “Hırçınlığını, hırsını, kaprislerini ve egonu
yenerek, onu seninle bir yemek yemeye ikna ettiğin an” dedi.
“imkansız” dedim. Benimle bir yemek yer miydin ki güzelim?
Günün Mönüsü: Az Pişmiş Sihirli ve Mantarlı Et Sote
Tarifleri on gün öncesinden aldım, on günde defalarca aynı yemekleri
yaptım, yedirdim arkadaşlarıma. Hepsi sihirsizdi, sihirli olan
malzemeyi, yemekten bir gün önce Onur verecekti, söz vermişti.
…Ve sen gelecektin, iki yılın ardından görecektim seni. Kuytularına
arıların kovan ördüğü, teninden bal, memelerinden meyveli süt
damlayan, karadutum, çatal karam, çingenem, nar tanem, nur tanem,
bir tanem… Ak gerdanına şarkılar dökülecek, yeşil zeytin gözlerine
methiyeler düzülecek, canım, her şeyim.
- 178 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sen gelmeden bir gün önce, Onur’un, İzmit’in tepelerinin ardında
gizlenmiş evine uğradım da, köpeklerine koklata koklata bulduğu
mantarları, senin ne olduğunu soracağın sihirli baharatları ve el
yapımı, büyülü şarabımızı aldım geldim. Tüm detayları bir bir gözden
geçirdik, ne yapmam gerektiğini çok iyi anlattı bana. “Gözyaşın hazır
mı?” diye sordu, henüz hazır değildi. Ben on gündür, senin bana
geleceğini bildiğimden beri, çıkıp mahallenin çocuklarıyla top
oynadım, esnafla sohbet ettim, dünyanın en mutlu erkeğiydim de
kavgaları ayırdım, küsleri barıştırdım, nasıl ağlayabilirdim… Ama
gerekiyorsa yapacaktım, tek eksik, yemeğin sihrini tamamlayacak
olan, senin için dökmem gereken bir kaç damla yaştı. Fazlasını
dökmemiş
miydim
zaten?
Medcezirleri
durdurmuş,
çekilen
okyanusları eski haline, kuruyan nehirleri eski coşkunluğuna
döndürmemiş miydim? Şimdi de yapabilirdim, bir kez daha, ikimiz
için.
Sabah erken uyandım, duş aldım, en sevdiğim şarkıyı açtım, mutfağı
şöyle bir toparladım. Onur’un yazdığı tarife harfiyen uyarak
yemeğimizi hazırlamaya başladım. Saat yaklaşıyordu, terlemiş
miydim? Bir kez daha duşa girdim, dördüncü kez dişlerimi fırçaladım.
- 179 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ah sen yokken ben ne kadar çok tütün sardım, dişlerimin sarılığı
ondandır. Fakat mutluydum, hiç olmadığım kadar mutluydum ve bu
yüzden yemek eksikti. Tuzu olmayacaktı bu yemeğin, ağlayamazsam
tadımız tuzumuz olmayacaktı yine.
Onur’u aradım “abi ağlayamıyorum” dedim. “Ağlayamıyorsan,
yeterince aşık değilsin demektir” dedi. “Lütfen” dedim, “şu senin
koyunların gözlerinden gelip alsam ya bir tane?”, “Koyuna mı aşık
etmek istiyorsun kızı” dedi. Stresim tavan yaptı, telefonu kapattım.
Soğan doğradım, gözüme damlattım, limon kabuğu sıktım, parmağımı
bastırdım. Zil çaldı, ağlayamamıştım. Son bir kez aynaya baktım,
kapıyı açtım.
Karşımdaydın, kuş gibi… Ya da bir kuş yuva yapmıştı evin içine de
şimdi fark etmiştim cıvıltısını. Yine rengarenktin, insanlığın hiçbir
zaman göremeyeceği güzellikte bir ebemkuşağı peyda olmuştu evimin
içine de dibindeki hazine sendin.
- 180 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sana şöyle bir baktım, gülümsedim, gülümsedin, “İçeri geç yemeğin
altı yanacak yoksa?” dedim, koşa koşa mutfağa girdim ve 627 günün
sonunda seni karşımda görmenin mutluluğuyla, evet, bu defa
mutlulukla gözyaşlarımı döktüm ben senin için yaptığım yemeğe.
Artık eksik kalmamıştı, gerekli miktardaki aşkı da ilave etmiştik ve
servise hazırdık.
İlk lokmanı alır almaz boynuma sarılmanı beklemiyordum elbette ama
yemek bitip gittiğinde, kulaklarımda hala “Bir daha olmaz,
denemeyelim
bence”
deyişin
çalınıyordu.
Hangi
makamdan
kurmuştun bu cümleyi böyle de Makber’den bile daha ölümcüldü.
Boynumun acımayacağını ve annemin çok ağlamayacağını bilsem, bir
kez daha asardım kendimi, üstüne oturduğun tabureyi, altımdan
tekmeleyerek.
“Aşk, başlı başına bir büyü!”
Onur’u aradım ve durumu anlattım. “Olur öyle” dedi. “Nasıl olur
abi?” diye haykırdım. Sakindi. “Yarın konuşuruz” dedi.
Yarınlar geçti, sen o adama geri döndün, fotoğraflarını Facebook’ta
gördüm.
- 181 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Onur bana dedi ki;
“Sen bir sihirbazsın. Sen bir aşçısın. Senin elinden çıkan bir şey, onun
midesine girdi, enzimleri kanına karıştı, gözyaşın, iç organlarına nüfüz
etti. Sen elinden geleni yaptın. Elinden gelen buydu ve ortada büyü de
sihir de yoktu. Mantarları pazardan almıştım. Şarap, ev yapımıydı ama
saftı. Bir sihir vardı, o sihri de sen var ettin, ama bu onu ikna etmeye
yetmedi” dedi.
Onur’a kızgın mıydım? Hayır, haklıydı. Köpeklerin eşeleyerek
bulduğu mantarları, içine kimbilir hangi ölü hayvanın kanının karıştığı
şarabı sana içirebilir miydim ki?
Binlerce martı havalandı. Kırlangıçlar benim de koltukaltıma yuva
yaptı, annemin tülbentinden bir karınca düştü, adını sordum, seni
söyledi, “onun aradığı aşk değildi ki” dedi. Şansıma küstüm. Deniz
şöyle bir dalgalandı, içimde okyanuslar kabardı, ben çok üzüldüm.
Annem hiç ağlamadı, ben her gün ağladım…
- 182 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
1:Yeni ev
“…Hayal gücü, Tanrı’nın insanlara verdiği bir armağan olduğu
kadar bir cezadır da… Ben, payıma düşenin ceza olduğunu
çocukluğumdan beri biliyordum ve buna yordum evin altından
duyduğum ilk sesleri. Aslına bakılırsa evin altından bir ses duymam
mümkün değildi, zira apartmanın temeli üzerinde yaşıyordum…”
2009 yılında, işsizliğin ve dolayısıyla parasızlığın canıma tak ettiği
günlerde,
kira
ödememek
adına,
yaşadığım
şehrin
kenar
mahallelerinden birinde yer alan bir apartmanın, bodrum katına
taşınmıştım.
Belki daha fazla detay verebilirim bu yer konusunda, sakıncası yok;
- 183 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Pruvasında taşıdığı, denizcilerin meleği sayılan Santa Barbara’nın
ahşaptan oyulmuş bir figürüyle, önce açık denizleri, ardından da
körfezi yararak limana giren dev bir gemiden inen Roma imparatoru
Diocletianius’un, çıktığı bu uzun seferin verdiği özlemle kızı Prenses
Valeria’yı kucaklayıp, eşi Kraliçe Preiska ile birlikte el ele,
saraylarına
doğru
oturuyorum. Daha
yürüdükleri
da
geçitlerden
açıklayıcı
olmak
birinin
gerekirse,
üzerinde
imparator
Diocletianius’un gemisinin pruvasından, yol aldığı her coğrafyayı
selamlayan ve dünya üzerinde 45 farklı ülkede adına kurulmuş
şehirler bulunan Santa Barbara’nın, Diocletianius’un doğumundan
yedi yıl önce, M.S 235 yılında, henüz 21 yaşındayken öldürüldüğü
kuleye varan yollardan birinin üstüne inşa edilmiş bir evde uyuyup
uyanıyor, yemek yiyordum. Kısaca, İzmit’te, Çukurbağ Mahallesi’nde
yaşıyordum.
Evet, yüzyıllar önce Roma’nın başkentliğini yapan ve dünyanın
yönetildiği bu yer, şimdi kirası ucuz, kentleşme sürecinde oldukça geri
kalmış, fakir bir semtti ve ben de gerekçelerini anlatmayı şu an
önemsiz bulduğum eğitim ve iş alanındaki başarısızlığımın bedeli
olarak, burada bir ev tutmuştum. Pek fazla eşyam da olmadığı için
taşınma işlemini kısa bir sürede halletmiştim. Ve sanırım yeni
evimdeki
rutubet
kokusunun
verdiği
mutluydum.
- 184 -
tedirginliği
saymazsak,
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Öyle ki, açlığımı bile hissetmemiştim evimin kapısı çalınıncaya kadar.
Kapıyı açtığımda yaşlı ev sahibem Nimet Teyzeyi karşımda buldum.
Elinde, üzerine peçete örtülmüş bir tabakla “haydi hoşgeldiniz oğlum,
tekrar hayırlı olsun” dedi. Mahalle kültürünü sürdüren bir yerdi ve
komuşlarım hemen yardımıma koşmuştu. Bir güzel yedim getirdiği
kavurmalı pilavı. İlk hafta huzurum gayet yerindeydi.
Hayal gücü, Tanrı’nın insanlara verdiği bir armağan olduğu kadar bir
cezadır da… Ben, payıma düşenin ceza olduğunu çocukluğumdan beri
biliyordum ve buna yordum evin altından duyduğum ilk sesleri.
Aslına bakılırsa evin altından bir ses duymam mümkün değildi, zira
apartmanın temeli üzerinde yaşıyordum. Nimet Teyze ise yan tarafta,
eski ve müstakil bir evde ikame ediyordu. Benim oturduğum apartman
ise Nimet Teyzenin kocasının ölümü ardından, zihinsel engelli
çocuğuyla kendisine miras kalan arsanın üzerine yapılmıştı.
Soğukkanlı bir insanım, evin içinde duyulan seslere, gün boyunca
ısınan eşyaların yeniden genleşmesinin yol açtığını bilirim. Bir
apartmanın temelinden duyulan çıtırtıların ise en fazla o yapının
çürüdüğüne, eskidiğine dalalet ettiğini düşündüm o yüzden.
- 185 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ta ki bir gün, “patapatapatapat” şeklinde, birinin bir yerlerde
koştuğunu açıkça vurgulayan o sesi duymama kadar. Geceydi, birisi
koşuyordu, evimin içi sessizdi, dikkat kesildim, pencereye çıktım,
hayır, sokak boştu, duvarlara yöneldim, hayır Nimet Teyze koşuyor
olamazdı, diğer duvarsa sokağa cephe tutuyordu zaten. Kendimi,
seslerin üst kattan geldiğine inandırdım.
Ertesi sabah, uyandığımda sokaktan gürültüler geliyordu. Penceren
baktım, bir sürü insan vardı sokakta. Dışarıya çıktım, polis ekipleri
gelmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Nimet Teyzeyi gördüm.
Mahalleden bir çocuğun kayıp olduğunu öğrendim ondan. Hatta bana
da gösterildi çocuğun fotoğrafı, hayır, görmemiştim onu daha önce.
Üzüldüm. Ama bunun ilk olmadığını öğrenecektim kısa bir süre sonra.
Son aylarda sık sık yaşanmaya başlayan bir durummuş bu. İnternetten
dönemin gazetelerine ulaşabilirseniz, konuyla ilgili gerçek haberleri
de okuyabilirsiniz. Tabii yalnızca kayıp haberlerini. Çünkü nedenini
yalnızca ben biliyorum.
- 186 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Şimdi dikkatli okurlar, benim duyduğum şu koşma sesleriyle, kayıp
çocuğu ilişkilendirmişlerdir çoktan ve finalde bunları birbirine
bağlayacağımı
zannediyor
olabilirler.
Belki
de
haklılardır,
bilmiyorum, inanın bilmiyorum.
Evin içinde duyduğum sesler, zaman zaman tekrarlanıyordu. Çıtırtılar,
adımlar ve koşma sesleri… Rasyonalist bir insan olarak Nimet
Teyzeye gidip, evin altında bodrum veya depo gibi bir şeyin olup
olmadığını sormaya karar verdim. Bu sesleri, oraya yuva yapmış bir
köpeğe bağlamak niyetindeydim çünkü. Kapıyı bana güler yüzle açan
Nimet Teyze, sorum karşısında biraz şaşırdı. “Aman oğlum,
kurcalama, bir şey yok orada, gelip soran olursa da öyle söyle,
uğraştırma bizi tekrar” dedi. Anlamadım, daha açıklayıcı bir yanıt da
alamadım. Sonunda bir gece, birdenbire, bir inleme sesi duyup, sabaha
kadar uykusuz kaldığımda, gün doğar doğmaz ilk iş olarak evin
tabanını kaplayan halıfleksi kaldırıp, zemini incelemeye koyuldum.
Kullanmadığım eşyaları koymaktan başka işe yaramayan o küçük
odamı örten halıyı kaldırdığımda eski, paslı kocaman bir metal kapak
buldum. Kendimi, Lost’ta, esrarengiz bir ambar keşfeden John Locke
gibi hissetmiştim.
- 187 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
işittiğim seslere mantıklı bir neden bulup korkumu yok etmeyi
düşünürken, bulduğum o kapak, tam aksine, duyduklarımın gerçekliği
konusunda daha emin kıldı beni ve korkum daha da büyüdü.
Kusura bakmayın ama öyle cesur, maceraperest insanlar yalnızca
filmlerde olur. Tabii ki o kapağı açıp, içinde ne var diye bakmaya
yeltenmedim. Fakat bir gün, antenin doğru düzgün çekmediği
televizyonumdaki ender kanallardan biri olan Samanyolu TV’de
yayınlanan saçma sapan bir programda, İzmit’in yeraltında gizli
tünellerin tanıtımını izleyinceye kadar. Yazdığım hikayenin fantastik
dozu yüzünden beni Samanyolu TV senaristi olarak niteleyecek yazar
dostlarımın
şakalarını bir kenara
bırakarak
devamında
neler
yaşadığımı, bir başka zamanda anlatacağım, zira bir miktar işim var şu
an. Lakin televizyonda, İzmit’in tarihiyle ilgili epey bilgisi olduğunu
gözlediğim, tünelleri anlatan o yaşlı adamı bulmaya karar verdim en
kısa sürede. Buldum da… Yaşadıklarım, keşke basit birer metafizik
tecrübe olarak kalsaydı, inanın bunu yeğlerdim. Çok daha gerçek
şeylerle karşılaştım çünkü…
- 188 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İzmit’teki Santa Barbara kulesi
- 189 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
2:Kapağın Altı
“…Ne yapacağımı bilmiyordum, Nimet Teyzenin cümleleri anlam
kazanmıştı bir bakıma, “rahat bırakmıyorlar” demişti ya, sebebini
anlamıştım ama hala o kapak, sanki evimin altında yatır
varmışçasına rahatsız ediyordu beni…”
Televizyonda gördüğüm adamın adı Resul’du. İnternetten araştırdım
biraz, İzmit’in tarihiyle ilgili araştırmalar yapan bir vakıf kurduğunu
öğrendim. Kendisini ziyarete gidecektim elbette ama öncesinde şu
kapağın gizi hakkında daha fazla fikir sahibi olmalıydım. İçine
girmeye götüm yemedi ama en azından şöyle bir kaldırıp bakabilirdim
ve bir korku filminde olmadığımız için bunu karanlık bir gecede
yapmak yerine gündüz yapmayı yeğledim. Kapağı kaldırdığımda,
aşağıya doğru uzanan karanlık bir geçit ve asma bir merdivenden
başka hiçbir şey görmedim. Buna hazırlıklıydım, çünkü ev bile doğru
düzgün güneş almıyordu zaten. El feneriyle baktım içeriye, takriben
üç metre derinliğinde bir geçitti bu ve muhtemelen bir koridora
açılıyordu.
- 190 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Daha fazla kurcalamadım, kapağı kapatıp işime gücüme döndüm. İlk
fırsatta da bahsettiğim vakıfa, Resul Bey’i görmeye gittim.
Kendimi sıradan bir tarih meraklısı gibi gösterip, kendisini
televizyonda görmem üzerine gelip konuşma isteği duyduğumu
belirtecek ve kısa bir bilgi alıp oradan ayrılacaktım, bunu
planlıyordum, lakin kapaktan bahseder bahsetmez adamın gözler
açıldı, çaylar söylendi, sorular sorulmaya
başlandı. Rahatsız
olmuştum, bu kadar kalmak niyetinde değildim. Adresi tarif ettim,
deliği betimledim, ev sahibimin adını söyleyince adam bir aydınlanma
yaşadı. Tanıyormuş meğer Nimet Teyzeyi. İzmit’in tarihi tünellerine
açılan kapaklardan biri olduğunu anlattı bana bunun ama ne oraya
gittiğimi
ne
de
söylememeliymişim.
kapaktan
Çünkü
haberdar
mahalleli,
olduğumu
tarihi
bir
ev
sahibeme
sit
alanına
dönüştürülürse evlerinin ellerinden alınacağını bildikleri için, kim
gelirse gelsin içeriye sokmuyormuş. Başka evlerin altında da bu tip
geçitlere açılan kapılar varmış. Tarihe bir hizmette bulunmak
istiyorsam
bunları
belli
etmemeli
ve
kendisinden
haber
beklemeliymişim. Uzun boylu, beyaz saçlı, yeşil gözlü bu adam öyle
söyledi. Samimi gibiydi, heyecan duyuyordu yaptığı işten. Telefon
numaramı aldı, kafam daha da bir karışarak ayrıldım mekanından.
- 191 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ne yapacağımı bilmiyordum, Nimet Teyzenin cümleleri anlam
kazanmıştı bir bakıma, “rahat bırakmıyorlar” demişti ya, sebebini
anlamıştım ama hala o kapak, sanki evimin altında yatır varmışçasına
rahatsız
ediyordu
beni.
Resul’e
de
duyduğum
seslerden
bahsetmeyerek iyi mi yaptım kötü mü emin değildim. Günler geçmeye
başladı…
Bir gün, akşam saatleri, hava kararmış, bir anda bir çığlık işittim.
Kanım dondu yemin ederim. Kıpırdayamadım… bir çığlık daha… çok
ince bir sese aitti. Parmak uçlarımda yürüyerek yan odaya geçtim,
eğilip kulağımı kapağa dayamak istiyor fakat korkuyordum, derken
yeniden işitmeye başladım sesleri, birkaç metre altımda birileri çığlık
atıyordu. Ne yapacağım şaşırdım, hızlıca evden çıktım, Nimet
Teyze’nin kapısını vurmaya başladım. Kapı açıldı ve bir anda
irkildim. Kızıyla yaşadığını biliyordum kadının ama kızının zihinsel
engelli olduğunu karşıma çıktığında, o an öğrenmiştim. Bana
bakıyordu, “Nimet Teyze?” dedim, homurtular çıktı kızın ağzından.
Kız dediysem de 35-40 yaşlarında vardı her türlü. Gırtlağından kalın
tonda hırıltılar çıkartıyordu, bir şey mi anlatmaya çalışıyordu
bilmiyorum ama zaten tedirgindim, iyice rahatsız olmuştum. Derken
Nimet Teyze çıkageldi, namaz kılıyormuş içeride.
- 192 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Dedim böyleyken böyle, sesler geliyor aşağıdan. içeriye buyur etti
beni, dedim “Sen gelip dinlesene bir.”.”Biliyorum oğlum biliyorum,
gel sen” dedi. Girdim evlerine. Hani yaşlı kokusu vardır ya, sararmış
eşyalar, eski fotoğraflar, kırk yıllık mobilyalar, hepsini görmek
mümkündü, klasik bir ihtiyar eviydi işte. Oturdum… “Oğlum” dedi,
“sakın korkma, aşağıda mağaralar var, başka hiçbir şey yok,
zamanında belediyeden çok adam geldi, Refik amcan da sağdı o
zamanlar, indiler baktılar, virane oralar, bir şey yok orada. Ama sesler
duyduğunu biliyorum, biz de duyuyoruz zaman zaman, dua okuyor
musun?” diye sordu. Ardından da kainatta yalnız olmadığımıza, başka
varlıkların da bizimle beraber yaşadığına dair herkesin bildiği bir
nutuk çekti. Evini temiz tut filan dedi, iyice bunaldım. Sonra çıkarken,
“dur ben de seninle geleyim, yavrularım acıkmıştır benim” diyerek,
mutfaktan aldığı bir kap dolusu eti dışarıya götürdü. Ben evime
girerken, o da mahallenin kedilerini beslemeye başladı. Zaten kadın
sokağa adımını atar atmaz, etrafa üşüştü kediler.
Eve girmeye korkuyordum. Kapıyı örttükten sonra bir süre hareket
etmeyip ortalığı dinledim, evet, sesler yoktu. O gece de bir daha
olmadı. Birkaç gün daha rahat uyudum. Bir gün telefonum çaldı,
arayan Resul Bey’di.
- 193 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Görüşmeye çağırdı beni, gittim. İçeriye girmek istiyorlarmış ama bunu
gizlice yapacaklarmış, kimseye söylememem gerektiğini tekrarladı.
Kabul edip etmediğimi sordu, tek bir şartla evet diyeceğimi belirttim.
Ben girmeyecektim, kendilere çıkacaklardı bu keşif turuna. Anlaştık,
tekrar haberleşmek üzere yanından ayrıldım. Bir gece sonra, saat 10
civarı tekrar aradı, müsait olup olmadığımı sordu, gece yarısından
sonra geleceklermiş. Evde oturup kimseye belli etmemeli, ses
çıkarmadan onları içeri almalıymışım. Anlaştık…
- 194 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ
Bölüm 3:Kunter
“…Kapının
deliğinden
apartmanın
bodrum
izlemeye
katına
koyuldum
ışık
nefesimi
vurmadığından
tutup,
yüzünü
seçemiyordum ama ayağa kalktı, bir süre etrafına bakındı, sonra da
ağır ağır merdivenlere yöneldi…”
Resul Bey’i bekliyor, beklerken de heyecanım ve korkum azalsın diye
başka işlerle meşgul olmaya çalışıyordum. Açtım, Var mısın Yok
musun’u izlemeye koyuldum. Tam da programa daldığım bir an,
zeminden gelen sesle irkildim. Ufak çaplı bir çıtırtıydı gerçi ama
devamı geldi. Sanki görmediğim bir varlık, evimin duvarlarında
sürünüyordu. Birkaç saat sonra ekip gelecekti, onlara ne diyecektim.
Ha geçer ha geçer diye diye beklemeye devam ettim, lakin geçmedi.
Derken Resul Bey aradı, yarım saate varacaklarını söyledi. O an “ne
yapıyorum lan ben, nelerle uğraşıyorum amına koyım” diyerek
kendime yabancılaştım. Ama huzurumu bozan her neyse, bunu
öğrenebileceğim, ortadan kaldırabileceğim için devam etmek de
istiyordum. Derken mesaj geldi telefonuma, kapının önündelermiş,
- 195 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
apartmanın kapısını açtım, aşağıya doğru inen ayak seslerini duydum
ve karşımda Resul Bey’i gördüm. Yanında kimse yoktu, tek başına
gelmişti. Şaşırdım. Kimseye güvenmek istemediğini, o yüzden ilk
başta tek gelmeyi uygun gördüğünü anlattı. Ben de bildiğin 8-10 kişi
olurlar diye bekliyorum. Neyse, geçtik odaya, gösterdim kapağı. Ama
diğer durumdan bahsetmemek rahatsızlık veriyordu bünyeme.
Açıldım… Sesler duyduğumu, hatta kendisi gelmeden önce de bu
seslerin devam ettiğini söyledim. Bir süre konuşmadan ayakta
dikildik, “Hani, yok hiçbir şey?” dedi, dedim “az önce vardı”. Eğildi
ve yavaşça sürgüsünü çözüp, kapağı yukarı kaldırdı. Bir süre de açık
olan kapağa baktık birlikte, o da yanında getirdiği çantadan bir adet
baret
çıkarttı,
hani
şu
üzerinde
lamba
olan,
madencilerin
kullandıklarından. Tam kafasına geçirdi ki aşağıdan bir ses geldi,
hemen
birbirimize
baktık,
dinlemeye
devam
ettik.
Kolayca
duyulmuyordu sesler ama biri yürüyor gibi gelmişti bana, derken
“güüüüm” diye bir çarpma sesi geldi. Artık ne oldu bilmiyorum ama
aşağıda bir şeyler olduğuna emin olmuştum, ilk kez bu kadar temiz bir
biçimde işitmiştim gelen sesi. Resul Bey de bana hak verdi, kapağı
kapatıp odaya geçtik, konuştuk bir süre. Oraya tek başına girmenin
riskli olacağını anladığını söyledi ve evimden ayrıldı. Bir dahaki
sefere yanında başkalarını da getirecekmiş.
- 196 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ertesi sabah uyanıp, kahvaltımı ettikten sonra dışarıya çıkmak için
hazırlanmaya başladım. Giyindim ettim, tam kapıyı açtım ki bir şok da
orada yaşadım. Kapıyı açar açmaz bir iki adım geriye zıpladım, çünkü
eşikte biri yatıyordu. Sırtı bana dönük olduğundan yüzünü göremedim
lakin, üstünden başından, kirinden evsiz biri olduğu belliydi. Korkup
hemen kapıyı kapattım. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Bir
yanım polisi ara diyordu, bir yanım da yatan kişinin belki de çok
zararsız olduğunu düşündüğünden, insafsızlık edip onu hemen polisle
muhattap bırakmak istemiyordu. Evin içinden kapıya burmaya
başladım uyansın diye. Bir müddet sonra bir kıpırtı hissettim dış
taraftan, vurmaya devam ettim, sesini duyuyordum, sanırım yavaştan
doğrulmaya başlamıştı. Kapının deliğinden izlemeye koyuldum
nefesimi tutup, apartmanın bodrum katına ışık vurmadığından yüzünü
seçemiyordum ama ayağa kalktı, bir süre etrafına bakındı, sonra da
ağır ağır merdivenlere yöneldi. Apartman kapısının sesini duyunca
gittiğini anladım. Tekrar dışarıya çıktım. Sigara almak için gittiğim
bakkala durumu anlattım, “Kunter’dir o Kunter, zararı yok onun
kimseye” dedi. “Amına koyım daha ne zararı olacak, sabah sabah
yüreğimi ağzıma getirdi” diye söylendim içimden.
- 197 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Akşam
döndüğümde
Nimet
Teyze
yine
kedileri
besliyordu.
Selamlaştık. “Ya Kunter diye bir adam varmış, kapının önünde
yatıyordu sabahleyin” dedim. “Hee kesemediler şunun ayağını
mahalleden, çoluğu çocuğu da korkutuyor” dedi. “Zararı yokmuş ama
öyle söyledi bakkal” dedim, “Evsiz barksız adam, ne yaptığını kim
biliyor onun” dedi. “Günahı boynuna, bak kaç tane çocuk kayboldu
mahalleden, biri de alıp sormadı ona senin bu işle ilgin var mı diye”
söylendi. “Alla allah” dedim. Geçtim evime. “Tam bir mahalle
teyzesi” diye düşündüm içimden de…
Her neyse 4-5 gün sonra yine aradı Resul Bey. Akşam geleceklermiş.
Bu sefer biraz daha erken bir saatte geldiler, 11 buçuk filandı.
Yanında getirdiği adam, otuzlu yaşlarda, esmer, kısa boylu, ince bir
yapıya sahipti. “Hoşgeldiniz” diyerek elimi uzattım, birkaç saniye
tereddüt edip uzattı elini, tokalaştık. Resul Bey, “Seni duyamaz, sağır
ve dilsizdir” dedi. Bakışlarımdaki şaşkınlıktan “niye bu adamı getirdin
ki” anlamı sezmiş olacak, sözlerine devam etti “Peygamber selamı
üzerine olmuş biridir Cihan, ona güvenebiliriz” dedi…
- 198 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
4:Peygamber Selam
ı
“…Diyarbakır’a gitmek için yola çıktığında ne yapacağını bile
bilmiyormuş. Fakat yolda giderken, yanındaki diğer görevlilerin,
Kuran’a el bastırarak, yaşayacağı her şeyi gizli tutacağının yeminini
almaları, onu durumdan kıllandırmış…”
Hemen içeriye geçmedik. Resul Bey gelirken yanında bazı
dökümanlar getirmiş, kendi vakfının bastırdığı veya topladığı
belgelerdi bunlar. Yeraltı tünelleriyle ilgili olanları da getirdi,
inceledik biraz. Bazı kısımları taşımacılık, bazı kısımları su kanalı, bir
miktarı da sığınak amaçlı yapılmış çok eski çağlarda. Yaklaşık 10
yıldır, kültür müdürlüğü ile birlikte buraları inceleyip, turizme
kazandırmak istiyorlarmış fakat mahalleli buna karşı çıkıyor ve
kimseyi içeriye sokmuyormuş. Sayısını net bilmiyordu ama başka
girişler de varmış. Hatta bazılarını kullanmışlar. Ancak girdikleri
tünellerin ucunda ya apartman temelleri ya 17 Ağustos depreminin
- 199 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
yıkıntıları ya da geniş su birikintileri karşılarına çıktığı için tam
anlamıyla ilerleyememişler. Yeni bir giriş bulduğu için çok mutluydu
Resul Bey.
Yanındaki Cihan isimli adama gelince… Üzerinde peygamber selamı
vardiyerek bana takdim edilen bu adamın hikayesini de dinleme fırsatı
buldum. Aslında keşke oturup kendi yazsa veya uzun uzun anlatma
şansı olsa. Resul Beyin ağzından dinlediğim tuhaf öyküsü ayrı bir seri
olur.
1995 yılında, daha KPSS’nin olmadığı, devletin engelli vatandaşlar
için doğru düzgün kadro açmadığı bir dönemde, özürlü kadrosundan
Şanlıurfa Müftülüğü’ne hizmetli/hademe olarak atanmış. Oraya
girişinden birkaç ay sonra da Diyarbakır’da özel bir iş için
görevlendirilmiş. Diyarbakır’a gitmek için yola çıktığında ne
yapacağını bile bilmiyormuş. Fakat yolda giderken, yanındaki diğer
görevlilerin, Kuran’a el bastırarak, yaşayacağı her şeyi gizli
tutacağının yeminini almaları, onu durumdan kıllandırmış.
Gittikleri yer Diyarbakır’ın Eğil ilçesiymiş. Vardıklarında, birkaç yıl
önce inşası tamamlanan Atatürk Barajı’nın, bir çok köyü sular altında
bıraktığını görmüşler.
- 200 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kendisiyle
birlikte
yola
çıkan
özel
yeminli
yedi
devlet
memurunun(devlet memuru olduklarından emin değilmiş) ve kendisi
gibi sağır dilsiz diğer üç hizmetlinin, hep birlikte, sular altına gömülen
peygamber mezarlarını, daha emin bir yere nakletmekle görevli
olduğunu öğrenmişler. işi duyan hizmetlilerden ikisi hemen vazgeçip
geri dönmüş ve yedi memur, iki işçi ve bir de ekibe bölgeden katılan
bir molla ile birlikte, ellerindeki veriler doğrultusunda kabirleri
aramaya başlamışlar.
Önce Hz.Elyesa’nın mezarına ulaşmışlar. Kazması da, naaşı çıkarması
da zor olmamış. Cesedin çok uzun boylu olduğunu, yüzünü
görmediklerini, fakat kefenin bembeyaz kaldığını anlatmış Cihan,
artık nasıl becerdiyse bunu.
Sonra da gidip Hz. Zükifl’in mezarını açmışlar. Daha derinde olduğu
için ulaşması kolay olmamış, mezarı koruyan betonsa çok sağlam
olduğu için, kapağı açmakta epeyce zorlanmışlar. Kapağı açtıklarında
yeşil bir duman ve mis gibi bir koku yayılmış ortalığa. Yine iki
metreyi aşkın bir boyu varmış merhumun. Kefenden sıyrıldığı için
ayaklarını görmüşler, hiç bozulmamış.
- 201 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat bir türlü kaldıramadıkları için, hazretin taşınıyor olmaktan
rahatsızlık duyduğuna dair bir korku kaplamış hepsini. Derken,
Hz.Zülkifl oturduğu yerde doğrulmuş(ben buraları inanamayarak
dinliyordum ama dehşet bir tiyatral yetenek vardı Resul ibnesinde, çok
güzel anlatıyordu), doğrulduğunda yüzündeki kefen de düşmüş,
gözleri kapalı bir vaziyette bir müddet durmuş, çok güzel bir yüzü
varmış ve “Zülkifl’den sizlere selam olsun” diyerek yeniden uzanmış
yattığı yere. Herkes donakalmış. Sonra tek tek peygamberin yüzünü
ve saçlarını okşayıp, en son kefenle örtmüşler. Ondan sonra taşıması
da çok kolay olmuş.
İki naaşı da tehlikeden alandan kurtarıp götürmek üzere yola
çıktıklarında, gizli tutulduğu için kimsenin yapılan nakil işleminden
haberdar olmamasına
rağmen, tüm Eğil
halkının
sokaklarda
beklediğini görmüşler. O gece yedi aylık bebek bile ayaktaymış,
uyuyanlar da rüyalarında bu iki peygamberi görüp uyanıyor ve
taşımaya yardımcı olmak için sokaklara dökülüyormuş. Başka bir
sorunla karşılaşmadan götürüp defnetmişler belirlenen yere.
Olaydan yıllar sonra bir muhabir, konuyla ilgili bir program yapmak
için, o gün orada bulunan tüm görevlilere tek tek ulaşmaya başlamış.
- 202 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Diğer işçi ile konuşmayı da başarmış. Hatta adamın sağır ve dilsizliği,
sanki peygamberleri görünce oldu gibi lanse edilmiş. Cihan’a
ulaşmadan, devlet onu yüksek bir tazminat ve yine yüksek bir
emeklilik maaşı ile malulen emekli etmiş ve konuşmaması için tekrar
garanti almış. Onun da yolu bir şekilde İzmit’e, hatta benim evime
düşmüş işte.
Hayretler içerisinde dinledim Resul Bey’i. Hikayeyi bitirince,
çayından son bir yudum alıp, “ziyade olsun” diyerek bardağı sehpaya
koydu ve “haydi bitirelim şu işi” dedi. Hep birlikte kalkıp diğer odaya,
kapağın başına geçtik.
- 203 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
5:İlk Gezinti
“…Önce, bunun daha evvel de duyduğum çığlıklardan olduğunu
zannettim fakat ardı gelmedi, daha sonra mekanik birkaç ses işittik.
Ne yapacağımızı bilemez haldeydik, sesleri duymadığı için bizden
daha cesur davranan Cihan’ı tutamadık ve yavaşça ilerlemeye
başladı…”
Cihan önden indi. Ardından da Resul Bey… Ben kapağın başında
kafamı uzatmış onları izliyordum. indiler, sağa sola bakınmaya
başladılar. Sakin hallerini görünce, “en azından merdivenlerden
aşağıya ineyim, daha fazla gitmem” diye düşündüm ve ben de indim
yanlarına. Vardığımız alan zannediyorum ki tünellerin bir parçası
değildi veya buraya insan eli değmiş ve etrafı sıvanmıştı. Fakat az
ileride, koridorun sonunda çok daha geniş bir tünel olduğunu
bulunduğumuz yerden görebiliyorduk.
- 204 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir tehlike görmediğim için onlarla ilerledim, asıl yola çıktığımızda
hemen hemen dört metre yüksekliğinde bir tünel karşıladı bizi. Bir
yerlerden sular akıyordu, farelerin ciyyk ciyyk seslerini duyuyorduk
uzaktan, oldukça rutubetliydi ortam. Her iki yöne de ellerindeki
fenerleri doğrulttular, ışığın menzili bitip karanlığın yeniden
hükmettiği noktaya kadar bir sorun gözükmüyordu. Ucu açıktı yolun,
bir yanımız hafif kavisliydi ve başka aralıklar da vardı. Hatta dur lan,
tam bu nokta değil ama bulduğum resimlerini de paylaşayım o
tünellerin;
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14193532.asp
http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=33969&rid=2
Neyse, bunlar duvarları incelediler, sağa sola baktılar, Resul Bey
birkaç kare fotoğraf çekti, dönmeye hazırlandığımız zaman, evet, bir
ses duyuldu. Önce, bunun daha evvel de duyduğum çığlıklardan
olduğunu zannettim fakat ardı gelmedi, daha sonra mekanik birkaç ses
işittik. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik, sesleri duymadığı için
bizden daha cesur davranan Cihan’ı tutamadık ve yavaşça ilerlemeye
başladı. Feneri sağa sola tutuyordu, ben de nefesimi tutmuş(mecaz
değil, gerçekten de o an nefesimi tuttuğumu hatırladım daha sonra)
ışığı takip ediyordum gözlerimle.
- 205 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Aniden bir karaltı çıktı ortaya, Cihan sıçradı aniden, benimse artık
kalbim yerinden fırlayacak gibiydi, fakat Cihan sakinleşti tekrar,
dikkat edince bunun bir kedi olduğunu gördük. Şimdi, klişe bir
gereksiz atraksiyon kattığımı düşünmeyin, o kedinin de işin içinde
olduğunu fark edecektik ileride. Neyse, şimdilik fazla tüyo
vermeyeyim. Kedi koşarak önümüzden geçti ve birkaç metre ileride
durup, bizi izlemeye başladı. Işığı ona doğrulttuğumuzda gözleri
parıldıyordu hayvanın, ürkünç gözükmekteydi. Ama Resul Bey için
öyle değilmiş herhalde “maşallah şuna bak, nereden geldi bu buraya”
filan diyordu o, çağırdık kediyi ama gelmedi. Temiz ve oldukça iri bir
kediydi. Muhtemelen bolca fare vardı aşağıda, o yüzden kapıyı,
pencereyi daha dikkatli kapatmaya özen gösterdim sonrasında.
Yukarıya çıktığımızda kapımın sertçe vurulduğunu işittim. Artık
sabrının kalmadığı belliydi gece gece gelen bu misafirin. Cihan ve
Resul Bey odada kaldılar, ben kapıyı açtım, gelenler polismiş. Meğer
mahalleden bir kayıp ihbarı daha varmış, yine yok olmuş bir çocuk ve
kapıyı geç açtığım için bildiğin kıllanmıştı polisler, “napıyordun” diye
sordular. Allahtan kapıyı kırmaya yeltenmemiş adamlar, bir de tünelde
görselerdi bizi, direk götaltına giderdik herhalde. Neyse, çocuğun
ismini bilmediğim için dışarıya çağırdılar, çıktım, fotoğrafını
gösterdiler, tanımıyordum doğal olarak. içeri geçecektim yavaştan
ama kalabalığın içinde beni izleyen bir çift göz fark ettim.
- 206 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yüzü bakılamayacak kadar iğrenç bir halde olan bu adam donuk
gözlerle beni izliyordu onu fark edinceye kadar, sonra hemen çevirdi
bakışlarını. Muhtemelen yanmıştı ve suratı Fredy Krueger gibiydi
desem, fazla abartmış sayılmam.
İçeriye geçtim, olanları anlattım, kalabalığın dağılmasını bekledik.
Birkaç saat sonra, sokak boşalınca, Resul Bey ve Cihan da gitti. Onlar
gittikten sonra, evin altında yine kıyametler koptu. ilk kez bu kadar
şiddetlenmişti sesler. Yorganın içine gömülüp uyumaya çalıştım,
sanırım gün doğumuna doğru sesler kesildi, ben de sızmışım bir vakit
sonra. Uyandığımda, evin içinde bir fare, odanın ortasında öylece
durmuş, ağzında bir şey taşıyordu. Ne olduğuna dikkat edince bunun
bir kulak olduğunu gördüm. Yerimden fırlayıverdim, ani hareketim
karşısında korkan fare de, ağzında taşıdığı her neyse, onu da alarak
odadan çıktı ve gözden kayboldu. Güne berbat başlamıştım.
- 207 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ
Bölüm 6:Röntgenci
ruhibirbanyo
tarafından
“…Yan odaya geçip, kapağı ortaya çıkardığımda, hepsinin
yüzündeki o şok olmuş ifadeyi görmek bana yetmişti aslında ama
içlerinde hemen buraya göz atmak isteyenler vardı ki bu da
bazılarının benden daha cesur olduğunu ortaya koyuyordu…
Üzerinden iki yıl geçtiği için yaşananları anımsamakta biraz güçlük
çekiyorum. O yüzden hatırladığım önemli detayları öne çıkaracağım.
Farenin ağzında gördüğüm cismin kulak olup olmadığına emin
değildim açıkçası, uyku sersemi olduğum için algılayamamış
olabilirdim. Fakat, bir takım seslerin geldiği şüphesizdi. Resul Bey bir
süre olayla ilgilenmedi sanırım. Son yedi ay içinde mahalleden dört
çocuğun kaybolmuş olması, basının ve polislerin ilgisini mahalleye
çekse de gazeteciler kısa bir süre sonra terk ettiler semtimizi. Polisler
de daha sık tur atmaya başladı, hepsi o.
- 208 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ortam yavaş yavaş duruluyordu, ufak tefek çıtırtılar hariç, rahatsız
edici bir gürültü de işitmemiştim aşağıdan. Birkaç ay bu şekilde gitti.
Genel olarak asosyal bir yaşantı sürsem de birkaç dostum var tabi
benim de… Bir gün bunlardan bazıları misafirliğe geldiler. 7-8 kişi
olduk göt kadar evde.. Hatta dur sayayım, evet dört kız, dört erkek.
Hepsini de tanımıyordum, yani tanıyordum da öyle samimi değildim.
içtik miçtik, sonra da film izleyelim dedik. Önce 28 Days Later’ı
izledik, benim çok hoşuma gitmişti, herhalde genel olarak beğenildi ki
ardından 28 Weeks Later’ı da izledik. Filmler bittikten sonra, alkol de
vücutta etkisini daha bir göstermeye başlamış olmalıydı ki muhabbet
harlandı. Herkes “korkmadık ki yeeaaa” ayağına yatıyordu. gerçekten
de korku dozu yüksek filmler değildi bunlar. Fakat kızlardan biri,
ikinci filmdeki tünelli sahnelerde gerildiğini söyleyince, bir diğeri de
cesaretini belli etmek adına hemen bunu fırsat bildi ve öyle bir yeri
görmek istediğini söyledi ve artık benim de ortaya atılıp bu insanlara
unutamayacakları bir deneyim yaşatmam, manitaların akıllarını
başlarından alıp, elemanlara da “yaaa işte böyle çılgınsal hayatım var
benim” mesajı vermem kaçınılmaz olmuştu. “Ben daha önce öyle bir
ortamda bulundum.” dedim, mal mal suratıma baktılar “tıpkı filmdeki
tünel gibi, üstelik ucunda ne olduğunu bilmiyordum, kapkaranlıktı,
terk edilmişti.” diye de ekledim.
- 209 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Damarlarımda dolaşan alkolün etkisine vermiş olacaklar ki pek
inanmaz gözlerle izlemeye devam ettiler beni. Baktım ki istediğim
tepkiyi alamıyorum, özellikle bu işe hemen zıplayacağını tahmin
ettiğim, şu korkusuzluğuyla övünen kıza bakarak “istiyorsanız sizleri
de götüreyim” dedim. Götüreceğim yerin hemen yan odada olduğunu
bilmeyen lavuklar atladılar tabi iki dakikada. “O halde kalkın” dedim,
“gidiyoruz”…
Yan odaya geçip, kapağı ortaya çıkardığımda, hepsinin yüzündeki o
şok olmuş ifadeyi görmek bana yetmişti aslında ama içlerinde hemen
buraya göz atmak isteyenler vardı ki bu da bazılarının benden daha
cesur olduğunu ortaya koyuyordu. Fakat ok yaydan çıkmıştı artık,
şovun ortasındaydım, ilgiyi üzerime toplamıştım, o noktada kesmek
olmazdı. Gacııırrrt diye açtım kapağı, gittim içeriden koşa koşa feneri
aldım geldim. iş ciddiye binince grupta bölünmeler başladı. Kızlardan
biri pek emin değildi, o ikna edildi bir şekilde fakat diğeri kesinlikle
girmeyeceğini net bir dille ortaya koydu. Onu evde bırakacaktık ama
bir anda narinliği tuttu kızın, yanına birilerini istedi. Hem “kıza
centilmenlik yapıyorum” ayağına yatıp hem de karanlık tünellere
dalmaktan kurtulacak kişi Ferhat ibnesi oldu. Geri kalan altı kişi
içeriye daldık.
- 210 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İtiraf edeyim, kalp atışlarımda bir miktar hızlanma oldu oraya inince,
adrenalini sıfırlayamamışız demek ki fakat şiddetli bir korku
hissetmiyordum. Hatta yürümeye başlayınca o korku da kayboldu,
inanılmaz bir rahatlık sardı bünyemi. Her şey normaldi işte, ikinci kez
buradaydım, korkmuyordum. Duyduğum seslerin de muhakkak bir
açıklaması vardı; yüzyıllık duvarlardan dökülen tuğlalar, buraya bir
şekilde girmeyi başarmış kediler, onların avladığı fareler ve kuytu
köşeleri mesken edinen yarasalar bazen uykumu bölüyordu o kadar.
Yanımdaki insanların aklını almıştım üstelik mükafat olarak da…
Bu defa oldukça ilerlemiştik. Sorun yoktu ilk başta fakat tünelin
kavisini katettikçe, ileride, karanlığın ortasında bir ışık huzmesi
olduğunu gördük. Gündüz olsa bile içeriye bu denli ışık sızması
mümkün olmazdı, kaldı ki geceydi. Bir ışık kaynağı olmadan, bu
kadar güçlü bir aydınlık elde etmek imkansızdı. Oraya gitmek
istemedim.
Bir
sorun
olup
olmadığını
anlamaya
çalışıyordu
yanımdakiler. “Herhalde birileri var, şimdi gitmeyelim, ayıbolur”
gibisinden kıvrak bir geri dönüş yaptım. Zaten gerek yokmuş buna,
çünkü hemen sonra Ferhat’ın koşarak bize doğru geldiğini ve
seslendiğini duyduk. Bildiğin panik olmuş, koşmuş yetişmiş
arkamızdan.
- 211 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Meğer bunun evde birlikte kaldığı kız-adı Nilgül’dü- bayılmış.
Telefonlar da çekmiyor doğal olarak ortamda, yardım istemeye gelmiş
Ferhat ibnesi de… Hemen geri döndük tabi…
Geri dönerken, kızın alkolden veya korkudan dolayı fenalaşmış
olabileceğini düşünüyordum ve rahattım, fakat olayları anlatmaya
çalışan Ferhat, kızın bir şey gördüğünü, korkudan bayıldığını filan
söyledi. işte o an “eyvah” dedim, “acaba bunlar evde farenin ağzında
taşıdığı gerçek bir insan parçası mı gördüler” şeklinde bir telaş aldı
beni.
Neyse gittik, çıktık eve, kızı yatırmış bu yere. “Olum ne oldu ne
gördünüz söylesene” diyoruz Ferhat’a. “Abi gidin yan odanın
penceresine bakın, hala orada mıdır bilmiyorum” dedi. Ulan biz bir
gittik, yok böyle bir şey. Benim daire bodrum kat olduğu için zemin
hizasının da altında ve adamın biri eğilmiş, ellerini de siper etmiş
böyle, pencereden içeriye bakıyor dönük gözlerle. Odaya girdiğimizde
en ufak bir tepki vermeden de bizi izlemeye devam etti. Peki
bayılacak ne var bunda diyebilirsiniz. Adamın suratı adeta erimiş
gibiydi. Hatta tam olarak, şu çocuğun kaybolduğu gün beni izlediğini
fark ettiğim adamdı bu.
- 212 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ne filmler ne de tünel bu adamın yarattığı etkiyi göstermemişti. Hepsi
şok içinde “bu ne bee” filan diye çığlık atıyorlardı. “Bir dakika”
dedim, koşarak dışarıya çıktım, elemanlar da benimle birlikte geldiler,
çıktık sokağa, herif hala aynı pozisyonda. “Napıyorsun olum!” diye
bağırdım ben buna, doğruldu yavaşça. “Ne bakıyon lan evin içine”
diye bağırmaya devam ettik, komşulardan da duyanlar oldu. O esnada
sokaktan geçmekte olan biri; “Kunteeeer, siktir git lan buradan,
rahatsız etme çocukları ehhehe” diyerek, bir yandan da gülerek adamı
omzundan çekip itti. Demek daha önce kapımın önünde uyuyan herif,
bu sefer de gelmiş, penceremden içeriyi rontluyordu. Herif aksaya
aksaya giderken, şu kahramanımız olan mahalleli “Kunteeeer
askerliğini nerede yaptın lan sen ehhehhe” diye de kendince bir espri
yaptı bizim de gülmemizi bekleyerek. Sonra da “tamam gençler siz
geçin içeriye, bırakın onu, sen de bir perde taktır, güneşlikle olmaz
olum öyle” dedi, yoluna gitti.
Tadımız kaçmıştı, bayılan kız da kendine geldi, yarım saat sonra gitti
arkadaşlar. Ortalığı toparladım bir miktar, uzandım koltuğa, bir sesler
işittim yine. Bu sefer birileri konuşuyor gibiydi sanki. Sonra tünelde
gördüğüm ışık aklıma geldi. Hemen Resul Bey’i arayıp durumu
anlattım.
- 213 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Adam kızdı tabi oraya tek başıma girince, bir de arkadaşlarımı
sokunca ama konuyla ilgilendi. Işığın kaynağını belirlemek üzere, en
yakın zamanda yeniden geleceklerini söyledi.
28 Weeks Later filmindeki tünel sahnesi
- 214 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ
Bölüm 7:Dergah
“…Derken yıllardır gittiğim berberin yanında çalışan kalfanın
sık sık sohbetlere ve derneğe girip çıktığını öğrendim ve
mümkünse artık hayat tarzımı değiştirmek istediğimi, bu konuda
bana yardımcı olup olamayacağı sorusunu yönelttim kendisine…”
Resul Bey ile birlikte çıktığımız son keşif turunda, tünelde gördüğüm
ışığa ulaşmış ve kaynağının ne olduğunu bulmuştuk. Daha sonra
anlatacağım bunu. Şimdilik o ışığın beni sürüklediği yerden devam
etmek istiyorum…
***
İzmit’i bilenlerin, olayı zihinlerinde daha iyi tahayyül edebilmeleri
için yer belirteceğim fakat başımın derde girmemesi adına çok da
fazla açıklayıcı olmak istemiyorum. Cumhuriyet Parkı’nın yukarısında
bir açık otoparkın karşısındaki çay ocağında oturmuş, ne olduğunu
bilmediğim bir gelişmeyi bekliyordum.
- 215 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Birkaç ay önce sıradan bir öğrenciyken taşındığım ev, şimdi beni
hayatımda gördüğüm, muhtemelen en belalı insanları takip etmeye
götürmüştü.
İki gündür bu ocağa gelip, saatlerce oturup çay içiyordum ve artık
Resul Bey’in yanıldığını düşünmeye başlamıştım. Işığın kaynağını
bulduğumuz yerin bu otoparkın altında olduğunu tahmin etmiş ve beni
başına dikmişti. Gerçekten de otoparkın arka tarafında kocaman bir
kapak vardı, fakat bu kapak tünellere açılan bir giriş olabileceği gibi,
arabaları yıkamakta kullanılan su deposunun vanalarının bulunduğu
bir bölme de olabilirdi.
Ben uzaktan bu kapağı gözlerken, Resul Bey de otoparkın sahipleri
hakkında araştırma yapacağını söylemişti. Saatlerce süren bekleyişin
ve içtiğim bir sürü bardak çayın ardından, havanın da kararmasıyla
birlikte oturduğum yerden kalktım ve telefon açıp Resul Bey’e eve
dönmek üzere olduğumu belirttim. Biraz daha beklemem konusunda
ısrarcı oldu. Yan taraftaki pilavcıya gidip karnımı doyurmaya karar
verdim. İkinci pilavı bitirmek üzereydim ki telefonum çaldı, Resul
Bey’di arayan. “Valla istiyorsan dön eve, galiba pek bir şey
çıkmayacak oradan” dedi.
- 216 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Hayırdır? Ne oldu?” diye soruyla karşılık verdim. Otoparkın
sahiplerine ulaşmışlar. Gelirleri bir derneğe giden, cemaate ait bir
otoparkmış bu. Biz, tünelde bulduklarımızla, oranın azılı bir mafyaya
ait olduğunu tahmin ediyorken, bu gelişme gerçekten de süpriz
sayılabilirdi. Gelip, beni bulup götümü kesmesinler diye tarikatın
adını vermiyorum şimdi ben. “Onların bu işlerle alakası olacağını
sanmıyorum, biraz daha araştıralım bakalım, başka nerelere çıkış
olabilir oradan diye…” dedi Resul Bey. Canıma minnetti, eve
dönecektim, tam bu teklifi kabul etmek üzereyken, boş gözlerle
izlediğim otoparkta, bir hareket fark ettim. Kapak iç taraftan açılmış
ve bir adamın belinden yukarısı görünmüştü. “Bir saniye abi…”
dedim. “Galiba aşağısı var!…”
Olaylar iyice karışmıştı, fakat artık benden çıktı diye de seviniyordum.
Resul Bey pek adı sanı duyulmamış bu cemaati araştıracaktı, iş
onundu. Lakin benden, gidip o tarikata girmemi isteyeceğini tahmin
bile edemezdim. Tabii ki kabul etmedim ilk başta. Ancak gidip çay
ocağında oturmam için takdim ettiği ücretin neredeyse on katını teklif
edince, alt tarafı gidip iki dini sohbet dinlemenin sakıncası
olmayacağını düşündüm.
- 217 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Zira buradan kazandığım para, ödeyemediğim son kira borcumu
karşıladığı gibi cüzdanıma da bir hayli kabarıklık katacaktı. Bir hafta
kadar arayıp, beni buraya götürecek bir tanıdık bulmaya çalıştım.
Derken yıllardır gittiğim berberin yanında çalışan kalfanın sık sık
sohbetlere ve derneğe girip çıktığını öğrendim ve mümkünse artık
hayat tarzımı değiştirmek istediğimi, bu konuda bana yardımcı olup
olamayacağı sorusunu yönelttim kendisine. “Tabii abi gel, kapımız
herkese açıktır bizim, perşembe akşamı toplantı var, beraber gidelim”
dedi. Perşembe için sözleştik.
Lisedeyken Fetullahçıların da Adıyamancıların da yemeklerine birer
kere katılmışlığım vardır. Her ne kadar benim için sıkıcı sohbetler olsa
da lezzetli bedava yemekler ve dolgun bir ücret karşılığında birkaç
saatliğine buna katlanabilirdim.
Şu bizim açık otoparkın hemen yanındaki bir binanın altında bulunan
dükkana girdik. Dini kitaplar satılan bu mekanda yaklaşık on kişi filan
vardı, bizim berberin kalfası beni gruba tanıttı. Klasik cemaatçi
kibarlığı vardı heriflerde, hepsi sırayla “hoşgeldin kardeş” çektiler.
Çaylar içildi, ilerleyen saatlerde gelenler de oldu, sayımız otuz kişiyi
geçmiştir diye tahmin ediyorum.
- 218 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Daha sonra içlerinden yetkili bi abi gelip beni kenara çekti. “Biz
yavaş yavaş zikre başlayacağız ama önce senin tövbe etmen lazım,
abdestin var mı?” diye sordu. Yoktu, gittim abdest aldım. “Bugün
tövbeni edersin, haftaya zikre başlarsın sen de tamam mı?” diye sordu.
Tamamdı. Ufak bir odaya götürdü beni, kendi eline bir kitap aldı,
tekrarlamamı istediği şeyleri söyleyecekmişim ben de. Bir de elime bir
fotoğraf tutuşturdu. “Yalnızca bu resme bak ve gözlerini kapatıp
sultanımızı düşün. Başka hiçbir şeyle ilgilenme.” dedi. Sanırım
şeyhleriydi fotoğraftaki adam. Başladık, on dakikadan fazla sürdü
neredeyse, feci sıkıldım. Sonra da “şimdi dinlen” diyerek bir bardak
ıhlamur ikram etti bana. Ardından, “tövbenin kabul olup olmadığını
kontrol edeceğiz şimdi, bu koridoru takip et bakalım” dedi. “Tek mi
gideceğim?” diye sordum, “evet” dedi. Korkmuştum bir anda. “Eee
nasıl anlayacağız kabul olup olmadığını?” dedim, “merak etme,
koridoru takip et, merdivenlerden aşağıya in, anlayacaksın kendin”
dedi. Artık geri dönmek olmazdı, dediğini yaptım.
Koridorun sonunda merdivenler vardı gerçekten, gittikçe aşağıya
iniyordum ve kıllanıyordum durumdan. Sonra yine bir yol başladı ve
bir kapı çıktı önüme. Kapıyı açtığımdaysa gözlerime inanamadım.
Yerin iki kat altında, muhteşem bir bahçenin içine girdim.
- 219 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Rengarenk çiçekler, yemyeşil bitkilerden uzanıyor, kuşların cıvıltıları
duyuluyordu. Yavaş yavaş ilerledim. Ortalığı bir sis kaplamaya
başladı, gittikçe yoğunlaştı, bir duman oldu, ortalığı kesif bir koku
kapladı. Bir anda bir siluet çıktı karşıma. Onu görünce inanılmaz bir
huzur doldu içime. Yaklaştığımda bu suratı daha önce gördüğümü
anımsadım. Gittikçe gevşiyordum ve içimde zerre korku kalmamıştı.
Aramızdaki mesafe birkaç metreye inince, dumanların arasından bana
gülümseyen bu adamın, az önce fotoğrafına bakarak tövbe ettiğim
şeyh olduğunu fark ettim. Fakat bana yüzü tanıdık gelen yalnızca
karşımdaki nur yüzlü şahsiyet değildi, ortamdaki kokuyu da bir yerden
anımsıyordum.
- 220 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ
Bölüm 8:Sera
“…Şu gizemli ışığın kaynağını keşfetmek için çıktığımız ilk
yolculukta Resul Bey ile yalnızdım. Tünele olan korkum azaldığı
için daha rahat hareket edebiliyordum fakat ikimizde de müthiş bir
merak duygusu vardı oraya giderken…”
Gözlerimi açtığımda, yeniden yukarıdaki, tövbe ettiğim odadaydım.
Başımda bizim berberin kalfası da dahil üç beş kişi toplanmıştı.
İçerideyken artık ne olduysa bayılmışım. Ne olduğunu sordular. Pek
az şeyi hatırlıyordum. Sanırım şeyhleri gülümseyerek, yüzümü
okşamaya başladı. Ondan sonra baş dönmem iyice artmıştı ve gerisini
hatırlamıyordum. Meğer bu müjdeymiş, tövbem kabul olmuş, hepsi
hayırlı olsun dileklerini ilettiler, haftaya zikre de davetli olduğumu
söylediler. Kendime gelince ayrıldım oradan. Gecenin serinliği
yüzüme vurunca biraz daha ayılır gibi oldum. Hızlı adımlarla
uzaklaşırken Resul Bey’i aradım. Acilen konuşmamız gerektiğini
söyledim. Yarına bırakmak istedi fakat direttim, hemen buluştuk.
- 221 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Olanları
anlattım,
sessizce
dinledi.
Bir
şeyler
söylemesini
bekliyordum, bir süre düşündü, düşündü ve ardından “Hassan
Sabbah’ı tanır mısın?” dedi. Zaten kafam karışıktı ve hala tam
anlamıyla kendime gelememiştim, bir anda Ramiz Dayı taklidi
yapıyor sandım adamı, iyice afalladım. Ama sorusunda ciddiymiş ve
tekrarladı;
“Hassan Sabbah’ı ve fedailerini bilir misin?”
***
Şu gizemli ışığın kaynağını keşfetmek için çıktığımız ilk yolculukta
Resul Bey ile yalnızdım. Tünele olan korkum azaldığı için daha rahat
hareket edebiliyordum fakat ikimizde de müthiş bir merak duygusu
vardı oraya giderken. Benim evimden, tahmin ediyorum ki 500 metre
filan uzaklıktaydı orası. Tünelin kavisli yolunu yavaş yavaş
katettiğimizde ışığı fark etmeye de başlamıştık. Aslında burası, tünele
çıkışı olan bir dükkanın deposu olarak kullanılıyor olabilirdi. O
yüzden enteresan beklentiler içine girmenin de bir nedeni yoktu. Gidip
bakacak ve ne olduğunu öğrenecektik.
- 222 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat öyle olmadı, yine bir aksilik çıktı karşımıza… Resul Bey
kendini iyi hissetmediğini söyledi. İstiyorsa beni bekleyeceğini, zaten
az bir mesafe kaldığını, yolun geri kalanını tek başıma da
gidebileceğimi ifade ettim, ancak gelmekte diretti. Biraz daha
yürüdüğümüzde, ben de yavaş yavaş başımın dönmeye başladığını
fark ettim. Yüzyıllar önce, bu tüneller yapıldığında pek çok maksatla
kullanıldığından, havalandırma sistemleri de vardı muhakkak, fakat
geçen yıllar içinde meydana gelen depremler, toprak kaymaları ve
inşaatlar nedeniyle, artık içeriye oksijen girmesini sağlayan kanallar
tıkanmış olabilirdi. Böyle söylemişti Resul Bey… Aslında gayet
mantıklı bir teoriydi bu, eğer kesif bir koku burnuma gelmeseydi…
Evet, şu şeyhi karşımda gördüğüm o güzel bahçede genzime işleyen
kokuyu ilk kez, tünelde, ışık sızan koridoru incelemeye giderken
duymuştum. Biraz daha gitme gayreti gösterdik lakin ömründe bir kez
olsun başı dönmemiş ben, artık dengede durmada zorluk çekiyordum.
Birkaç adım sonra ise Resul Bey yığılıp kaldı, devam edemeyeceğini
söyledi. Mecburen geri döndük…
- 223 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu olayın üzerinden daha birkaç gün geçmemişti ki Resul Bey arayıp
yeniden geleceğini söyledi. Sinirlendim, orada her ne varsa, ciddi
anlamda tehlikeli olduğu ortadaydı. Bu sefer temkinli davranacağını
fakat istiyorsam yine de onlara eşlik etmek zorunda olmadığımı
belirtti. Evet, bu defa Cihan’la birlikte geleceklerdi.
Gecenin bir köründe, yerin dibinde çıktığımız bu esrarengiz
yolculuklar artık canımı sıkmaya başlamıştı. Resul Bey bu defa
yanında gaz maskeleri ve ufak bir oksijen tüpü de getirmiş. Bunları
görünce
onu
durduramayacağımı
ve
bu
işten
asla
vazgeçiremeyeceğimi anladım. Biraz da şu gaz maskelerinin nasıl bir
işe yaradığını merak ettiğimden, tekrar onlarla birlikte gitmeye karar
verdim.
Kafamızda siyah gaz maskeleriyle, ürkütücü bir tünelde ilerlerken
kendimi boktan bir bilgisayar oyununun içinde gibi hissettim.
Açıkçası nefes almak biraz daha güçleşiyor maskeyi takınca fakat
hiçbir şey hissetmiyorsunuz gerçekten de… Ne rutubeti ne de içeride
yıllardır sıkışıp kalmış diğer pisliğin kokusunu engelliyormuş aletler.
İlerledik, ilerledik, bu defa hiçbir sorun çıkmadı…
- 224 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Işığın çıktığı koridora vardığımızda yanımıza bir de güneş gözlüğü
almamız gerektiğini gördük. Zira içerisi, yüksek voltajlı ışık
kaynaklarıyla doluydu. Floresanlar, spotlar, şu film setlerinde
kullanılan ayaklı lambalar… Bunlar yetmezmiş gibi bir de her tarafa
elektrikli ısıtıcılar koymuşlar, onların aydınlığı… Gözümüz bu
parlaklığa biraz daha alışınca ve ışıkların yöneltildiği noktaya
yaklaşınca, burada bildiğin sıra sıra manav kasaları ve saksılar
bulunduğunu gördük. İlk başta bu kasalarda ve saksılarda yetiştirilen,
ince uzun yapraklı bitkinin ne olduğunu anlamasam da, esrar
olduklarını fark etmem uzun sürmedi. Her taraf boy boy esrar fidanı
doluydu. Bazılarının cinsinin farklılık gösterdiğini yapılarından
anladık, fakat buranın neye hizmet ettiği de ortaya çıktı böylece.*
Ancak bir konu daha vardı…
Bu ufak çaplı seraya daha varmadan evvel, bizi korkutan bir ses
duymuştuk. Yakınlarda fokurdayan bir şey vardı. Ya birileri bir şey
kaynatıyordu ya da manyağın biri, bu karanlık tünelin ortasında
nargile tüttürüyordu. Fakat kulak verdikçe, sesin de ışığın vurduğu
noktadan geldiğini anladık. İşte bu cihazların ve esrar tarlasının hemen
arkasında, gerçekten bir ocak vardı. Üzerine sıra sıra dizilmiş cam
fanuslar içinde sular kaynamaktaydı.
- 225 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu işlere ilgi duyanlar, bong makinesini** de bilirler diye tahmin
ediyorum, görmemiş olanlar içinde anlatmak gerekirse, özellikle yurt
dışında esrar tüketmek çok kullanılan, nargile mantığıyla çalışan,
genellikle camdan yapılmış bir tüptür. İşte buna benzer tüpler vardı
ocağın üzerinde, fakat boyları olması gerekenden neredeyse üç misli
fazlaydı, ve normalde içinde biriken havayı çekmeye yarayan borular
uzayıp gidiyor ve tünelin tepesindeki bir anaboruda birleşiyordu. Bu
inanılmaz sistemin ne için kurulduğunu ilk bakışta anlayamamıştık.
Büyük boru da bir duvardan geçerek, tünelden ayrıldığı için, ne için
kullanıldığını o an çözmemize imkan yoktu. İşte bu yüzden şaşkınlık
içerisinde geri döndüğümüzde, Resul Bey, altında bulunduğumuz
noktayı hesap etmiş ve beni, önce büyük bir uyuşturucu çetesi
olduğunu sandığımız adamların işlettiği otoparkın karşısındaki çay
ocağına nöbetçi olarak dikmiş, ardından da cemaatin içine sokmuştu.
***
- 226 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Hassan Sabbah’ı ve fedailerini bilir misin?”
Aslında bu soruyu işitir işitmez, Resul Bey’in konuyu nereye
bağlamak istediğini anlamıştım, fakat bu kurgu bana o kadar fantastik
geliyordu ki, böyle bir şeyin parçası olabileceğim ihtimalini dahi
varsayamıyordum. Düşünceli tavrımı görünce, hala anlamadığımı
sanmış olacak devam etti; “Yeni fedailer kazanmak ve onları kendine
sımsıkı bağlayıp birer mürit haline getirmek için, Hassan Sabbah da
Alamut
Kalesi’nin
dehlizlerine
kurdurduğu
suni
bahçelerde,
kurbanlarını esrarlı bir atmosfere sokar ve ardından ortaya çıkardığı
birbirinden güzel kızlarla onları cennette olduklarına ikna ederdi.”
Benim şanssızlığım, karşıma güzel kızlar yerine, nur yüzlü bir adamın
çıkmasıydı. Bu akıl dışı teori, ne yazık ki elimizdeki tek senaryo idi.
Saçma bulsam da şimdilik böyle olduğunu farz edecektik. Ne
yapacağımıza tam olarak karar verene dek, ben de üzerime şüphe
çekmemek için derneğe gitmeye devam ettim. Epeyce dini sohbete
katlanmak zorunda kalsam da neyse ki herhangi bir zikr ayinine iştirak
etmeden sıyrıldım bu işten. Zaten topu topu birkaç hafta sürdü. Asıl
saçmalık, bu virane tünellerde bir değil, bambaşka işlere hizmet eden
ikinci bir ışık setinin daha karşımıza çıkmasıydı…
- 227 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
*İnternette bir benzerini bulduğum, kapalı bir esrar serası
**Basit bir bong makinesi
- 228 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
- 229 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ
Bölüm 9:Stüdyo
ruhibirbanyo
tarafından
“…Zaten hemen kenarda duran, parçalanmış bir somya da, burada
bulunan bir yatakta, kanlı işlerin yapıldığını kanıtladı bize…”
Hassan Sabbah hayranı, sapkın bir şeyhin cemaatine mürid olup, işin
gizemini çözdükten sonra oradan ayrılmak saçma bir şekilde kolay
oldu. Polise haber verip bu adamları yakalatmanın akla yatkın yol
olduğunu
bildiğimi
bildiğinden,
Resul
Bey,
sessiz
kalmam
karşılığında, kiramı ödemeyi üstlendi. “Burada ne yaptığınızı
biliyoruz” yazan bir notu, bu esrar tarlasına bırakmamız, kısa süre
içerisinde, tünel çıkışına bir duvar örüp, kendi alanlarını gizlemelerini
sağladı. Fakat yine de tamamen vazgeçmek yerine, bir klima taktırıp,
sistemi sürdürdüklerini tahmin ediyorduk.
- 230 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Her neyse olayımız bu değil, kendilerini kandıran insanlar, ne benim
hayatımdaki huzursuzluğun nedeniydi, ne de Resul Bey’in önündeki
bir engel. Birkaç ay sonra, eve söylediğim yemeği getiren çocuk,
“yauv abi niye bıraktın gelmiyorsun artık toplantılara?” dediğinde,
orada bayıltıldığım gün onun da olduğunu öğrenecek, yakın zamanda
ise derneğin şehir dışında bir yere taşındığı bilgisini edinecektim. Bu
taşınmanın sebebini sorduğumda, “abi karakolun dibinde yürümüyor
bu işler” demişti eleman safça. Gerçekten yakınlarda bir karakol vardı
ama birilerinin döndürdükleri tezgahı fark etmelerinden dolayı oradan
uzaklaştıklarını bilmiyordu doğal olarak. Bu adamların buradan
gitmeleri benim sorunumu çözmediği gibi, Resul Bey’e de tüneli
fethettiği duygusu gark etmiş olacak ki, bu zafer hissiyle birlikte
tünelin daha ilerilerine de gitmek istedi.
Kiramın artık bir sponsor tarafından ödeniyor olması epeyce işime
gelmiş olsa da, evimi Resul Bey’in daha fazla sahiplenmesine neden
oldu. Ev sahibem Nimet Teyzeye, bir akrabamın İzmit’e iş aramak
için geldiğini ve bir süre bende kalacağını söyleyerek, Cihan’ın günün
her saati, rahatça eve girip çıkabilmesini sağladık.
- 231 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Keşif işini Cihan üstlenmişti, adam öyle bir korkusuzdu ki tek başına
tünele girip çıkıyor, fotoğraflar çekiyor, zaman zaman da Resul
Bey’in talebi doğrultusunda taş, kum ve fosil örneklerini topluyordu.
Günler böyle geçerken ilginç bir gelişme oldu. Cihan, heyecanlı bir
şekilde eve döndü, bizi de yanına alıp tekrar tünele soktu. Epey
ilerledik bu defa, tünelin ana hattından sapıp bir koridora girdiğimizde
ise gerçekten ilginç bir sahne karşımıza çıkmıştı. Kameralar, tripodlar,
ışıklar… Burası hem ekipmanlarıyla, hem de dekoruyla ilginç bir film
setini andırıyordu. Tabii burada ne işi olduklarını anlamamız için
yeniden yeryüzüne çıkmalı ve tam bu noktayı bulup, orada ne
yapıldığını öğrenmeliydik. Aslına bakılırsa orada bulunması ilginç
fakat zararsız gibi görünen ekipmanlardı bunlar, bizi şaşırtmıştı
yalnızca, ancak Cihan, ayrı bir yere daha ilgimizi çekti. Burada 2-3
tane büyük ve mavi çöp poşeti duruyordu. Onları açtı, biz de yanına
gittik, içinde beyaz kumaşlar gözüküyordu. Tamamen boşalttığımızda
üzerinde kıpkırmızı kan izleri bulunan, çarşaflar, nevresimler
olduğunu anladık bunların. Zaten hemen kenarda duran, parçalanmış
bir somya da, burada bulunan bir yatakta, kanlı işlerin yapıldığını
kanıtladı bize.
- 232 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Resul Bey adresi tespit etti, gidip baktık, bir fotoğrafçı varmış tam
üzerinde. Yani bildiğin vesikalık, sünnet ve düğün fotoğrafı çeken
normal bir fotoğrafçı. Kapısındaki “Photoshop bilen eleman aranıyor”
ilanını görünce dönüp bana baktı Resul Bey, Photoshop biliyor
olmama rağmen yalan söyledim, fakat bu işi benden çok daha
layıkıyla yapabilecek, sır da saklayabileceğine inandığım bir
arkadaşımın
olduğunu
söyledim.
İkna
oldu.
Fakat
Derya’yı
(Bakınız:Ucube(bek)ler) bu işe bulaştırmadan evvel, onu da hem
inandırabilmek hem de ilgisini çekebilmek adına bir kez daha oraya
gidip, biraz fotoğraf çekmeliydik. Bu iş için Cihan tek başına girdi
tünele, çıktığında, bu kez birilerinin bizim için bir not bıraktığını
gördük. Elinde bir cd ile gelmişti Cihan…
Zarfında, “Davetsiz Misafirlere…” yazıyordu. Bilgisayara taktık, gece
görüşü olan bir kamera, tünele yerleştirilmiş meğer. Biraz bekleyince
kadraja bir anda üçümüz giriverdik. Herif ciddi ciddi gözetlemiş bizi.
Aslında bu bile beni korkudan altıma sıçırtmaya yeterdi. Ama birkaç
saniye sonra çok daha acayip bir şey oldu. Biz stüdyoyu inceliyorken,
görüntüye 8-10 adam daha girdi. Oysa bunları içerideyken hiç
görmemiştik…
- 233 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
10:Tüneldeki
adamlar
“…Bir gece, yine tuhaf seslerle uykum bölünmüştü. Ancak bu kez
sesler evin altından değil, üstünden geliyordu. Gözüm karanlığa
alıştığında, penceremin önünde bir karartı olduğunu fark ettim…”
Şu fotoğrafçı tarafından bize bırakılan cd’yi izledikten sonra epeyce
bir süre kendime gelemedim. Daha önce de söylediğim gibi her
konuda mantık arayan bir yapım vardır ve ucundan kıyısından
prodüksiyon işlerinin de içindeyim. O yüzden, bu görüntülerdeki
adamların oraya sonradan yerleştirildiğine dair bir kıllanma yaşadım.
Lakin bunu inceleyecek uzmanlıkta da değilim ve görüntüler fake bile
olsa asla bir amatörün elinden çıkmadığı belliydi. Zaten bir insan,
neden böyle bir işle uğraşsındı ki?
- 234 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kafanızda daha iyi canlanması açısından detaya da gireyim biraz;
Resul Bey, Cihan ve ben, bu stüdyonun alanına ve dolayısıyla da gizli
kameranın kadrajına girdiğimizde, ilk birkaç dakika boyunca her şey
normal gidiyor. Sağa sola bakınıyoruz filan. Tam şu çöp poşetlerini
Cihan’ın bize gösterdiği anda ise bir adam beline kadar giriyor
görüntüye. Bu da normal, diyelim ki arkamızdan biri geldi ve
duymadık. Biz orada oyalanırken ve konuşurken, iki kişi daha geliyor
herifin yanına ve bu üç kişi tamamen dalıyorlar görüntüye. Üstelik
gizlenmiyorlar,
hareketsiz
değiller,
dolaşıyorlar
ortalıkta.
Görmememize imkan yok yani… Ve yavaş yavaş, diğer gelenlerle
birlikte toplam 8 veya 9 kişi(tam sayıyı çözemedim, arasıra çıkıp
tekrar giriyorlardı bazıları görüntüye) hemen dibimizde, açıkçası
bizimle de fazla ilgilenmeden, öyle takılıyorlar. Takılıyorlar diyorum
çünkü davranışları da pek normal değil bunların. Bir tanesi bir anda
taklalar atmaya başlıyor mesela, başka bir tanesi bir diğerini dövmeye
başlıyor. Acayip hareketliler ve saçma davranışlar sergiliyorlar. Sonra
biz geri dönüyoruz, adamların arasından geçip, çıkıyoruz kadrajın
dışına. Adamlar hala oradalar ve aynı garipliklerine devam ediyorlar.
Beş dakikadan fazla da onların bu halleri var cd’de, hatta bunlar
kameranın da farkındalar, bir ara tam önüne geçip gülmeye, dans
etmeye başlıyorlar ve hatta içlerinden bir tanesi, objektifin dibine
kadar gelip dilini çıkarıyor, gözlerini şaşı filan yapıyor.
- 235 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İlginç bir anektod daha; bu son adamı Kunter zannetmiştim ben. Zira
yüzünde bir yanık lekesi vardı bunun da ve inanılmaz tanıdık
geliyordu suratı, fakat dikkatli izleyince o olmadığını anladım. Sonra
bir şey oluyor ve aniden koşarak çıkıp, uzaklaşıyorlar oradan. Burası
çok
merak
uyandırıcı gerçekten, çünkü
sanki o an bizim
göremediğimiz ani bir duruma tepki veriyorlar ve kaçmaya
başlıyorlar.
Her neyse, durum bu işte… Şimdi bu aşamadan sonra bana kalsa, o
kapağın üstüne çimento döker, konuyu sonsuza dek kapatırdım. Resul
Bey’e göre ise fethedilmesi gereken bir kale daha vardı. Görüntüler
hakkında ne düşündüğü sorduğumda “bakacaz ona, dur hele” diyordu.
Bu kadar soğukkanlı olmasına şaşıramıyordum bile, çünkü ondan
beter Cihan vardı. Onu kapatsan, gece oraya yatak yorgan serer
uyurdu.
Böyle bir işe, Derya’yı, hiçbir şey anlatmadan sokamazdım tabi ki…
En başından başladım anlatmaya, ilk duyduklarına şaşırsa da, son
olaylara inanmadı haliyle. Görüntüleri ona da izlettim. Korktu sanırım
bir miktar.
- 236 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yani sadece habercilik gazıyla onu bu işe sokamazdık, ayrıca Resul
Bey de konunun basına yansımasını kesinlikle istemiyordu. Bu
yüzden Derya’ya, fotoğrafçıdan alacağı maaşın üç katı kadarını da
Resul Bey ödeyecekti ve Derya, beni de şaşırtarak, işi kabul etti. Gitti,
görüştü fotoğrafçıyla ve birkaç gün içinde iş başı yaptı.
O günlerde olan ilginç bir gelişmeyi daha aktarıp, bu bölümü
kapatayım…
Dikkatli
okuyucular,
parçaları
birleştirmeye
başlayabilirler yavaştan…
Bir gece, yine tuhaf seslerle uykum bölünmüştü. Ancak bu kez sesler
evin altından değil, üstünden geliyordu. Gözüm karanlığa alıştığında,
penceremin önünde bir karartı olduğunu fark ettim. Daha önce de
bahsettiğim gibi, bodrum katında oturuyorum ve bu açıdan insanların
yalnızca bellerine kadar olan kısımlarını görebiliyorum. Fakat, oradaki
form biraz daha farklıydı. Parmak uçlarıma basa basa pencereye doğru
yaklaştım. Biri, hemen camın önüne çökmüş oturuyordu. İyice dikkat
edince, bunun Kunter’den başkası olmadığını gördüm. İbine, yanık
suratı ve faltaşı gibi açılmış o bembeyaz gözleriyle, yine gelmiş ve
benim evimi bulmuştu.
- 237 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sokak lambası da adamın yüzündeki lastik gibi gerilmiş ve
darmadağın olmuş deriyi öyle bir aydınlatıyordu ki sormayın…
Korkumdan yaklaşamıyordum ben de pencereye, sonuçta adamın ne
tepki vereceğini bilmiyorsun. Hatta hareket bile etmiyordum odanın
içinde, varlığımı hissetmesin diye. Derken yan taraftan bir ses geldi,
bir kapı açılmıştı, onu duyunca Kunter ayağa kalkıp koşa koşa gitti.
Sonra kapı kapandı, bu Nimet Teyzenin kapısıydı… Belinden
yukarısını göremediğim, fakat pantolonu ve ayakkabılarından ötürü
erkek olduğunu anladığım biri, evden çıkıp gecenin sessizliğine karıştı
gitti. Nimet Teyze’nin evinden, gecenin üçünde kim çıkabilirdi ki?
Ertesi günlerin birinde, bir gündüz vakti Cihan tüneldeyken,
anlattıklarından anladığımız kadarıyla, suratı yaralar içinde olan bir
adamla karşılaşacak, fakat adam onu görünce hiçbir şey demeden
koşarak kaçıp kaybolacaktı. Bu Kunter olabileceği gibi, bize verilen
cd’de izlediğimiz adamlardan biri de olabilirdi… Hakkaten bunlar
kimdi!
- 238 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
11:Snuff
Filmler Kuşağı
“…Klasör içinde klasör çıktı karşımıza. Aradığımızı bulmamız
saatler sürdü, akşam olmuştu…”
Arkadaşlar, oturup bütün yazdıklarımı baştan okudum, sonra da kaba
bir hesap yaptım, birkaç bölüm sonra bitecek muhtemelen bu seri,
lakin geldiğimiz noktada henüz hala ortaya çıkmış, sizi de işin içine
dahil edip, tahmin yaptıracak kadar fazla ipucu yok. O yüzden
kartlarımı daha açık oynayacağım bundan böyle.
2009 yılında başlayan bu olaylar zinciri, halka halka uzamış ve 2010
yılına girmiştik. Yeni yılın ilk ayında, sonuca yaklaştığımı hissettiren
önemli gelişmeler yaşandı;
Derya’nın fotoğrafçıda geçirdiği ilk haftalarda hiçbir bulgu elde
edemediysek de, varlığını öğrendiğimiz, fakat herifin kimseyi
sokmadığı bir odası vardı dükkanın arka kısmında.
- 239 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Muhtemelen, aradığımız şey orada gizliydi ve Derya, sonunda kısa
süreliğine
de
olsa
odaya
girmeyi
başarmıştı.
Gerçi
çok
kurcalayamamış eşyaları ama bir fotoğraf çekmiş, getirdi bize. Odanın
duvarında, tam başköşede, Atatürk portresi gibi asılı duran bir fotoğraf
vardı. Şimdi bu fotoğraftaki oruspu çozuğu zanım evladımızın kim
olduğunu söylemeyeceğim. Adını da vermeyeceğim, isteyen arar
bulur. Fakat odada resmi asılı olan kardeşimiz işte buydu;
Birebir aynı fotoğrafı mı koydum emin değilim ama buna benzer
siyah-beyaz bir kareydi o da… Şimdi bu adamın tipinden Türk
olmadığını anlamıştık biz, o yüzden acaba eşi dostu mu, akrabası filan
mı diye şüpheye düşsek de yaptığımız aramalar sonucunda kim
olduğunu öğrendik. Fakat yine de İzmit’teki bir dükkanın içinde neden
fotoğrafı asılıydı anlam veremedik.
- 240 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
O günlerde, her gelenin fark ettiği pis bir koku peyda olmuştu evin
içinde. Bodrum katında oturmamdan mütevellit, rutubet kokusudur
dedim geçtim. Zaten düşününce, şu eve taşındım taşınalı başıma
gelenler normal bir insanın kabulleneceği durumlar değildi ve inceden
taşınmayı aklıma koymuştum. Henüz kimseyle paylaşmasam da bu
fikrimi, yakın zamanda ev araramaya başlamak için niyetlenmiştim.
Bir gün, nereden döndüğümü hatırlayamayacağım şimdi, geçmiş
zaman, evin yakınlarındaki bir sokakta bir kalabalık gördüm. Nedir ne
değildir diye yaklaştım olay mahalline, esnaf dükkanlarından çıkmış,
millet pencerelere toplanmış. Gittim, aralarında ağzı yüzü kan içinde
kalmış bir herif oturuyor. Sonradan, konuşmaları da dinleyince
hatırladım, simitçi bir çocuktu bu. Millet su veriyor buna, ağzını
yüzünü yıkıyor ama eleman da tam anlamıyla anlatamıyor derdini.
Korkudan panikten değil, bilen bilir, her şehirde böyle mi bilmiyorum
ama İzmit’teki simitçi tezgahları, belediye tarafından engelli
vatandaşlara tahsis edilmekte yalnızca. Bu arkadaşın görünüşte bir
falsosu yok ama kafa biraz gidik anladığım kadarıyla, konuşmaları da
normal değil. Zaten o kadar dayak yemiş, tek derdi giden telefonu.
Biri bunu dövüp, telefonunu çalmış, o kadarını anladım.
- 241 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Ulan sakat çocuğu dövüp, telefonuna mı göz koymuşlar, ne biçim
insan bunlar” diye, laf olsun diye söylendim. Kalabalıktan biri de
dönüp, “zaten yapan da normal değil, bunun gibi” dedi bana.
Sonradan öğrendim ki mahalledeki ilköğretim okulunun karşı
köşesinde simit satan Vural adındaki bu delikanlıyı döven ve
telefonunu
çalan
Kunter’den
başkası
değilmiş.
Hayır,
zaten
kıllanıyordum heriften, iyice korktum, çünkü bana da sarabilir her an,
evimin yakınlarında dolaşıp duruyor. Neyse… Simitçi de “bulun onu,
bulun onu” diye ağlayıp zırıldırıyordu, telefonunun derdine düşmüş
fukara. Ben o kalabalığı terk edip eve yöneldim.
Aynı gün değil, başka bir gün eve girdiğimde, salonun tam ortasında
bir fare gördüm. İbne fare beni görünce kaçmadı bile, öyle de
normalleştirmiş durumu kendi iç dünyasında. O güne kadar
korkmasam bile tiskindiğim bir hayvandı lakin artık durum canıma tak
etmişti, ayakkabı çekeceğini kavradığım gibi ya allah çekerek üzerine
koştum farenin. Tabii bu fevri tepkim karşısında tırsmış olacak ki
kaçtı gitti hayvan, çekyat gibi bir şey vardı onun altına girdi. Fakat
savaş baltalarımı çıkartmıştım bir kere, hem bizde çekilen silah
patlamadan yerine konmazdı.
- 242 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Tuttuğum gibi sürükledim çekyatı yan tarafa, duvardaki çatlağı takip
ettim ve zemindeki deliği keşfettim. İbnenin yuvası burasıydı.
Yapılacak iş belliydi, bir şekilde tıkayacaktım o yuvanın ağzını,
kapısını sonsuza dek üzerine kitleyecektim o mahlukun. Gözüm
delikte, gittim eski gazetelerden bir kaç sayfa aldım, yuvarladım
kağıtları. Fakat tıkamadan önce, neden bilmiyorum, sanırım deliğin
derinliğini ölçmek için, fenerle aydınlatıp bir göz atayım dedim içine.
Bakmaz olaydım! Evin neden koktuğunu, o lanet aromanın kaynağını
buldum…
Fenerin aydınlattığı delikte gözüme çarpan bir çıkıntı vardı, fakat ilk
bakışta
ne
olduğunu
anlayamamıştım.
Biraz
daha
kafamı
yaklaştırınca, o gerçeği idrak ettim! Karşımda, yavaştan kararmaya
başlamış bir insan parmağı duruyordu. Boyut itibariyle, bunun serçe
parmak olduğu kanısına vardım. O esnada çalan telefonumun ekranına
baktım, arayan Derya’ydı, ne yapacağımı bilmiyordum. Önce
operasyonu sonlandırmaya karar verdim. Top haline getirdiğim gazete
kağıtlarını sıkıştırdım deliğe, kesmedi, gittim bir de koli bandıyla
üzerinden geçtim deliğin.
- 243 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sorun ortadan kaybolmamıştı, evimin duvarındaki bir boşlukta bir
insan parmağı duruyordu, fakat geçici olarak problemi ötelemiştim.
En azından yine ağzında insan kulağı taşıyan bir fare görmeyecektim
uyanır uyanmaz.
Sonra Derya’ya döndüm. Evdeysem geleceğini söyledi. Yarım saat
sonra geldi, yüzü gülüyordu. “Sana bir süprizim var” dedi ve
çantasından diz üstü bilgisayarını çıkardı. Bizim fotoğrafçının elinde
gördüğü bir harici harddisk varmış ve herif dükkanda yokken sonunda
onu ele geçirmeyi başarmış. İçindeki dosyaları hemen kendi
bilgisayarına atmış.
Açtık yüzlerce gigabyte’lık klasörü. Bir sürü vesikalık ve başka
normal fotoğraflar vardı. Klasör içinde klasör çıktı karşımıza.
Aradığımızı bulmamız saatler sürdü, akşam olmuştu. Sonunda
açtığımız bir video dosyasına Derya “aa bu ne bee!” diye tepki
verecekti…
Görüntüde yalnızca bir kadın vardı. Ağzını açmış bekliyordu öyle.
Göğüsleri gözükmese de omuzlarının biraz altına kadarı görülüyordu
videoda.
- 244 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Muhtemelen çıplaktı. Porno filmlerin son sahnelerini andıran bir
pozisyonda duruyordu kadın. Gülümsedik, herifin porno arşivini
bulduğumuzu düşünmüştük ilk başta. Sonra yavaş yavaş bir şey düştü
kadının suratına, büyük, kahrevengi, pis bir şey. Yavaş yavaş zoom
out yaptı kameraman, bu kez kadını boydan gördük, bir de adam…
İkisi de çırılçıplak… Adam, kadının ağzına……… bildiğiniz
sıçıyordu. “Oha sapık” dedi Derya iğrenerek ve fotoğrafçıyı
kastederek, “hayır, duvarlara bak!” dedim ona sanki bileceğini
düşünerek. “Ne var?” dedi, evin duvarlarına filan baktı. “Aşağıda
çekilmiş bu” dedim, “bizim tünelde!”…
Filmin devamı klasik bir porno film düzeyinde geçiyordu, hatta porno
dozu o kadar fazla değildi bile, kadın bok içinde kalmıştı yalnızca.
Filmi kapattık, klasörde daha nereden baksan 25-30 dosya vardı.
Derya’ya baktım, pek izlemek istiyor gibi gözükmüyordu. Yine de
ikinci dosyayı tıkladım… Açıldı…
- 245 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
12:Görünmeyen
Figüranlar
“…Korktum bir an. Ne olduğunu sordum. Sabah gelip dükkanı
açtığında bu manzarayla karşılaşmış bizim Derya, korkup geri
kaçmış hemen, bir iki seslenmiş sonra adama, adam hiç tepki
vermemiş…”
İkinci açtığımız film de ilkinden farklı değildi. Bir çok mide
bulandırıcı görüntüyle karşılaştık. Ben Türkiye’deki porno sektörünü
Şahin K. abimizin ayakta tuttuğunu sanıyorken, kendi yaşadığım
şehirde, hatta evimin birkaç mahalle ötesinde, marjinalliğin dibine
vuruluyormuş da haberim yokmuş. Sadece içerik olarak değil, gerçek
anlamıyla da underground olan bu filmlerin varlığını duymuştum,
ancak bunun Amerika’da yapıldığını ve şehir efsanesi tadında
anlatıldığını biliyordum yalnızca.
- 246 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat şimdi önümde ciddi bir seri vardı ve ilerleyen filmlerde her türlü
içeriğe rastladım. Asıl tüyler ürpertici olanlar sonlarda çıktı gerçi
karşımıza…
Sıradan başlayan bir filmdi. Herhangi bir konusu yoktu. Bir adam ve
bir kadın birbirlerini soyup ilişkiye girmeye başladılar, ilk 15 dakika
bu
şekilde geçti neredeyse.
Kadın muhtemelen olacaklardan
habersizdi. Pozisyon değiştirdikleri bir anda, erkek oyuncu kadını
arkadan kavrayıp, eliyle ağzını kapattı, devirdi ve kollarını arkadan
kelepçeledi. Kamerayı tutan kişinin de kolu görüntüye giriyordu
arasıra, bir şeyler uzatıyordu oyuncuya, kadın debelenirken, bir ip aldı
adam kameramandan ve önce ayaklarını birbirine bağladı, sonra da
zaten kelepçelediği ellerini, iple yatağın demirine sabitledi. Kadın
kıpırdayamıyordu artık doğru düzgün, yalnızca hırıltı gibi sesler
çıkarıyordu. Aslında bu bölüme +18 ibaresi koymam gerekebilir.
Kadına bir süre bu şekilde tecavüz ettikten sonra yumruklamaya
başladı. Hiç acımadan kadına vuruyordu herif. Sonra tekrar yüzüstü
çevirdi ve neşter gibi bir aletle kadının iki meme ucunu da kesti.
(Derya, bu sahnede ağlamaya başladı ve devamını izlemedi). Sonra
eline aldığı oldukça kalın bir malzemeyi (ne olduğunu tam çözemedim
fakat büyük bir el feneri olabilir), kadının cinsel organına sokmaya
çalıştı. Neyse hızlı geçeyim, mengene gibi bir aletle kadının kollarını
ve göğüslerini sıkıştırdılar, yerlerde sürüklediler vs….
- 247 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir başka filmde yine buna benzer işkencelerden geçirilen bir başka
kadının kasıklarına süt döküp, kedilere yalattılar. Son olarak, yine
başka bir filmde, motorlu testere ile kadın bir kaç yerinden parçalandı
ve ölü bedeniyle ilişkiye girmeye devam etti erkek oyuncu. Bu kadarı
fazlaydı artık, kaldıramıyordu bünyem. Srpski Film’in prodüksiyon
olmayanını izliyor gibiydim (eğer sizler bu filmi izlemediyseniz hiçbir
şey kaybetmedeniz, iyi bir film değil)… Filmler arasında lezbiyen
ilişki de görmek mümkündü, bembeyaz giydirilip omuzlarına kanat
takılarak
melek
kılığına
sokulmuş
oyuncular
da…
Hepsini
bitirdiğimde, attan düşmüşe dönmüştüm, bir paket sigarayı bitirdim
birkaç saatte. Derya tam anlamıyla şoktaydı. Muhtemelen, bunca
zaman, bu adamların dibinde çalıştığına inanamıyordu. Diyecek bir
söz, yapacak bir eylem gelmiyordu aklıma. Artık sona gelmiş ve işin
gizemini çözmüştük sanırım. O günlerde biri yine bizim mahalleden
olmak kaydıyla iki çocuk kaybolunca İzmit’te, bu sapık adamın,
çocuk pornosu bile çekiyor olabileceğinden kıllanmıştım. Aslında
yaşına hürmeten Resul Bey’e bu görüntüleri izletmek çok akıl karı
gelmiyordu bana ama buna mecburdum, önceden gerekli telkini
yaparak, play tuşuna bastım. Cihan her zamanki gibi ifadesizdi, Resul
Bey söve söve izledi hepsini. Yapacak şey belliydi, bu adamı polise
şikayet edip, hemen cezasını bulmasını sağlamalıydık.
- 248 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Resul Bey bunu bile hemen kabul etmedi, “tamam tamam bakarız”
dedi sinirli sinirli. Derya ise o günden sonra bir kez daha o dükkana
gitme niyetinde değildi. Fakat, herhangi bir terslik olmaması ve şüphe
çekmemesi adına birkaç gün daha gitmesi konusunda ikna ettik onu.
Günde 8-10 kere telefon ediyordu bana durumunu bildirmek için…
İlginç bir gelişme yaşandı bunların ardından…
Mahallede bir hareket vardı, meğer birileri, Kunter’i, şu kaçırılan
çocuklardan biriyle görmüş. “Vay mınakoyım” dedim içimden,
olacağı buydu. Kayıplardaymış şimdi de Kunter, herkes onu arıyor,
“gören insanlık namına haber versin” deniyor. Artık takatim
kalmamıştı, telefon edip Resul Bey’e, polise haber vereceğimi
söyledim. “Dur konuşalım” dedi, buluştuk. Beni bu kez ikna
edemeyeceğine emindim, evden taşınacağımı da söylecektim ona,
söyledim de… Fakat müthiş bir teklifle gelmiş o da; ”Sen hiç karışma
oğlum bu işe, ben o dükkana çok sağlam adamlar göndereceğim, o işi
devam ettiremeyecekler, o konuda sıkıntın olmasın. Şu Nimet
karısının evini de, satın alalım. Parasını ben vereceğim, senin üstüne
yapalım tapuyu, çok yardımın dokundu bize.
- 249 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Zaten bana satmaz. Şu tünellerin çıktığı yerleri de bir bulalım,
haritayı çizelim net olarak, şikayet edilmesi gereken kim varsa hepsini
tek tek ben ihbar edeceğim polise. Ama acele etmek kimseye bir şey
kazandırmaz. Bırak, hem bu pis işler dursun, hem İzmit’in tarihini
binlerce yıl geriye götürelim, hem sen bir ev edin, herkes kazansın, en
son da cezalandırılması gerekenlerin hükmünü veririz” dedi. Açıkçası
İzmit’in tarihi sikimde bile değildi, bir evim olacaktı lan, nasıl
rahatlayacaktım belli değil. Hemen kabul ettim, “sen git bir ara
pazarlık yap şu Nimetle” dedi gülerek, sonra da hem benim için hem
de Derya için yüklüce bir meblağ çıkardı cebinden, verdi. O an “nüfüs
cüzdanını getir, seni evlat edineceğim” dese, zerre tereddüt etmeden
kabul ederdim, öyle tavlamıştı beni. Tabi önce Derya’yı da tavlamak
lazımdı, kız gün sayıyordu resmen o dükkanda. Gerçi cebimde onu da
susturacağını tahmin ettiğim bir para vardı ama belli olmazdı yine
de…
O akşam eve dönerken sokakta Nimet Teyze’yi gördüm, sokaktaki
kedileri besliyordu yine. “Yahu Nimet Teyze, benim evde fare var be,
şu kedilerden bir tanesini alayım mı?” diye şakayla karışık sordum.
- 250 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Ben onlara en güzel yemekleri veriyorum, fare beğenmez onlar” dedi
gülerek, hakkaten tombul tombuldu kediler maşallah, iyi beslemiş
kadıncağız. “Sana bir teklifim olacak benim Nimet Teyze” dedim,
leğendeki son etleri de etrafa savurup, “hayırdır inşallah, gel içeride
konuşalım” dedi. İçeriye girdiğimde yine o sararmış mobilyalar ve
ihtiyar kokusu karşıladı beni. Allah’tan kızı ortalarda yoktu bu sefer,
sevmiyorum o gerilimi. Nimet Teyze salona gelene kadar, eşyaları
incelemeye devam ettim. Rafta bir takım dini kitaplar ve eski
fotoğrafları vardı. Nimet Teyze’nin gençlik fotoğraflarını gördüm,
rahmetli eşi de görülüyordu bunlarda. Hatta özellikle bir fotoğraf
dikkatimi çekti. Sararmış bu fotoğrafta dört kişi vardı, Nimet Teyze,
eşi, kızı olduğunu tahmin ettiğim bir bebek ve 16-17 yaşlarında bir
oğlan çocuğu. Ailenin bir ferdi daha olduğundan haberim yoktu.
Resim küçüktü fakat bu yüzü daha önce görüp görmediğim konusunda
şüpheye düştüm bir an. Derken Nimet Teyze odaya geldi, ona evi
satın almak istediğimi söyledim, şaşırdı. Hayattaki tek güvencesinin
bu evler olduğunu, fakat o bodrum katından çok hoşlanmadığını,
satabileceğini söyledi. “Bana bir yerden para gelecek…” diye
sallamıştım, “paran gelsin, sen hazır ol da tekrar konuşuruz” dedi…
Kıymalı börek yapmış, ama yemek yemiştim gelmeden önce, ısrar
etmesine rağmen kabul edemedim.
- 251 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çıkarken ayak üstü konuştuk biraz daha, meğer, şu dayak yiyen
simitçi tanık olmuş Kunter’in çocukları kaçırdığına. Her ne kadar
Kunter’den o hareketleri beklesem de simitçinin kendi kuyruk acısıyla
yalan ifade vermiş olabileceğinden kıllandım. “Yok yok ben de
gördüm onu daha önce çocukların etrafında dolanırken, inşallah
yakalanır da itin uğursuzun ayağı kesilir mahalleden” dedi. “İnşallah”
dedim, çıktım, evime döndüm.
Derken ertesi sabah, 8.30 sularında, çalan telefonla uyandım. Arayan
Derya’ydı. Ağlamıyordu ama ağlamak üzereydi, “çabuk gel” dedi,
tam anlatamadı ama dükkanda bir sorun olduğu belliydi. Ben de
sadece lafın gelişi değil, ciddi anlamda götümün kesilebileceği bir
yere gideceğimin farkında olduğum için aradım Resul Bey’i, kendi
gelemedi ama Cihan’ı yolladı. Cumhuriyet Parkı’nda buluştuk, vardık
sokağa, Derya dükkanın dışında bizi bekliyordu…
“Nooldu kız?” dedim yanına varınca, eliyle dükkanı işaret etti, kepenk
açıktı fakat içeride bir hareket yoktu, ışıklar bile yanmıyordu. “Bak
orda” dedi tekrar, iyice yanaşıp içeriye baktığımda, monitörün ışığı
yüzüme vurdu, bilgisayarın açık olduğunu gördüm. Bilgisayar
masasının hemen dibinde de bir adam oturuyordu.
- 252 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yere çökmüş, elleriyle dizlerini bağlamış, boş gözlerle duvara
bakıyordu sallanarak. Korktum bir an. Ne olduğunu sordum. Sabah
gelip dükkanı açtığında bu manzarayla karşılaşmış bizim Derya,
korkup geri kaçmış hemen, bir iki seslenmiş sonra adama, adam hiç
tepki vermemiş. Cihan’a baktım, açtı kapıyı girdi içeriye. Yerde
oturan adam hala tepkisizdi, Cihan’ı takip ettim. Dükkana girdiğimde,
bilgisayardaki görüntüye şöyle bir göz attım. Muhtemelen kendi
çektiği filmlerden biri vardı ekranda, iki kişi ilişkiye giriyordu, fakat
tıpkı bizim görüntülerimizdeki gibi, yatağın etrafına 8-10 tane adam
toplanmış, onları izliyordu. Sonra yine tıpkı bize ait görüntülerdeki
gibi, içlerinden bir tanesi kameraya yaklaştı, dibine kadar geldi ve
yanık suratıyla gülümsedi. Bu kez bu suratı tanımıştım sanırım, emin
değildim fakat Nimet Teyze’nin evindeki fotoğrafta gördüğüm
elemandı bu…
- 253 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
13:Foto Necati
“…Açtık arşivini, bir daha bulduk görüntüleri, o da şaştı kaldı,
hatta başka zamanlarda çekilen görüntüler de bulduk, birileri
durmadan dolaşıyormuş aşağıda, çıplak gözle göremediğimiz
adamların meskeniymiş evlerimizin altı…”
Birkaç saat sonra Resul Bey de bize katıldı. Neredeyse öğleni
bulmuştu saat, adı Necati olan bu fotoğrafçı adam da korkusunu
üzerinden atamamıştı henüz, fakat biraz daha toparlamıştı. Yemek
filan söyledik, iyice kendine gelmeye başladı. Önce, bizim oradaki
varlığımızdan da tedirgin oluyordu muhtemelen ama artık çayları da
içince, çözüldü.
Konu bu kadar acayip olunca, konuşmaya nereden başlayacağını
bilemiyor insan. Önce fotoğrafçı özet geçti, aşağıdaki depoda(!)
kendince çekim yapmış, gelip bilgisayardan görüntüleri izlemeye
başlayınca, aslında orada olmayan insanlar görmüş ve şoka girmiş
filan…
- 254 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Bak koçum” diye lafa girdi Resul Bey ondan beklemediğim
külhanbeyi bir tavırla, “biz senin burada ne haltlar karıştırdığını
biliyoruz, gözlerimizle de gördük, sen artık bu yaptıklarının bedeli
neyse çekeceksin, onu bil ama bize bir en başından alt bakalım, derdin
ne senin, neden yapıyorsun bu işleri” dedi. Fotoğrafçı şaşırmıştı, “yok
abi ben bişey yapmıyorum ki” diyebildi yalnızca. “Oğlum bak, artık
yalan söylemenin bir faydası yok, Derya kızımıza da kızma, onu biz
soktuk buraya, aslında gazetecidir o, senin -afedersin- ne boklar
yediğini gördü buradaki herkes, şimdi ister anlat ister anlatma, ama bu
iş burada bitmiştir haberin olsun” diye çıkıştı tekrar Resul Bey. Herif
şaşkın şaşkın etrafına baktı bir süre “ne yani siz bu filmleri mi
izlediniz?” dedi bilgisayarı işaret ederek, sonra da “gerçek mi sandınız
onları?” dedi… Artık şaşkınlık sırası bizlerdeydi ve suskunluğumuzu
yine kendisi böldü;
“Adam mı kesiyoruz burada zannettiniz siz abi?”
Ardından bilgisayardaki görüntüleri ağzımız açık izledik. O kolu
bacağı
kesilen
kadınlar,
montajlanmamış,
sapasağlam dolaşıyorlardı.
- 255 -
ham
görüntülerde
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Neden bilmiyorum omzumdan büyük bir yük kalktı bunları izleyince,
demek bu vicdani sorumluluğun altında eziliyormuşum gerçekten.
Zaten muhabbet bir anda makaraya sardı, herif gitti bize plastik
makyaj malzemelerini getirdi, kesik eller, bacaklar gösterdi. Gerçi
onları görünce benim evde, duvarın arkasında duran parmak aklıma
geldi, gerildim ama en azından şu an katil zannettiğim adam,
sinemanın dahi çocuklarından biri çıkmak üzereydi. Kozluklu Roman
bir vatandaşmış mesela oyunculardan biri… Normalde temizlikçilik
yapan bu hanım, ilerleyen saatlerde, içimizde hiçbir şüphe kalmaması
için fotoğrafçının davetiyle dükkana uğrayıp kendini gösterecek ve
benim de hayatımda tanıdığım ilk pornostar olacaktı…
Her neyse, uzatıp canınızı sıkmayayım, sipariş üzerine bu tip filmler
yapıyormuş bu Necati. “Abi peki biliyorlar mı aslında gerçek
olmadığını?” diye sordum, “bilen de var bilmeyen de, açıkçası
bilmemeleri işime geliyor, 80.000 liraya sattığım film var benim bu
sayede” dedi. Ne sapkın iş adamları varmış şaştık kaldık, milletin işi
gücü yok böyle filmler izlemek için dünya paralar harcıyorlarmış.
“Çocuk pornosu yaptırmak isteyen de oldu, gelip burada kadınları
kendi kesip biçmek isteyen de…” dedi Necati.
- 256 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Laf döndü dolaştı yine asıl meseleye geldi, kimdi peki bu
görüntülerdeki adamlar? “Çekim esnasında kimse yoktu aşağıda” dedi
Necati. “Ee abi” diye lafa girdim “sen bizim görüntüleri bize
yollarken, görmedin mi bu adamları?” diye sordum. “Ne sizin
görüntüsü?” dedi, dedim “Bırakmışın ya cd’yi, orda da vardı bu
adamlar” dedim. “Ne cd’si?” dedi bu sefer de şaşkınlıkla, işler yine
boka sarıyordu, cd yanımızda değildi ama anlattık. “Ben size cd filan
bırakmadım, haberim bile yok daha önce oraya indiğinizden” dedi.
Güvenlik amaçlı koyduğu bir kameraymış ve herhangi şüphe çekici
bir durum olmadığı için kontrol etme gereği bile duymamış. Açtık
arşivini, bir daha bulduk görüntüleri, o da şaştı kaldı, hatta başka
zamanlarda
dolaşıyormuş
çekilen
görüntüler
aşağıda,
çıplak
de
gözle
bulduk,
birileri
durmadan
göremediğimiz
adamların
meskeniymiş evlerimizin altı. Derken bombayı patlattı Necati
“Aklıma gelen bir şey var aslında… acaba Kurttekinler olabilir mi
bunlar?” dedi, “ben onu hep şehir efsanesi sanardım gerçi…” diye de
ekledi. Hiçbirimiz anlamadık, neydi bu Kurttekinler? Bildiği kadarı ile
anlattı, ben şok oldum duyunca, gerçekten de şehir efsanesi olacak
türdendi hikaye, fakat Resul Bey, kendisinin de buna benzer şeyler
duyduğunu belirtti.
- 257 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Yaa aslında bu olayları sizin mahalledeki bütün yaşlılar bilir” dedi
bana bakarak, “Hatta bak, Bahtiyar diye bir adam var, Bahtiyar dayı,
yaşıyor mu hala bilmem, onu bulmak lazım, en iyi o anlatır bunları”
dedi…
İki gün sonra, güzel ve güneşli bir sabah, Çınarlı Camii’nin
kıraathanesinde bulduk Bahtiyar Dayı’yı… “Selamünaleyküm” deyip
oturduk yanına, neymiş bu şehir efsanesi, aslı astarı var mıymış
öğrenecektik…
- 258 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
14:Deliler Evi
“…Hava sıcaktı ama elim ayağım buz kesmişti. Moralim
bozulmuştu, yaşanmış mıydı gerçekten bunlar? Tamam Bahtiyar
Dayı’nın da aklı tam başında değildi ama bu kadar da uyduruyor
olabilir miydi? Hava kararmıştı, bu düşünceler içinde eve döndüm.
Fakat her şey yeterince kötüleşmemiş demek ki daha da boktan
şeyler oldu…”
Güzel ve güneşli bir gün Derya, Resul Bey ve ben, Bahtiyar Dayı
dedikleri tatlı ihtiyarı, İzmit Çınarlı Camii’nin kıraathanesinde
bulmuştuk. Derya yanında ses kayıt cihazı getirmiş, onu çalıştırıp
masaya koydu adamın yanına oturduğumuzda. “Ondan bende de
vardı, pili aktı içine, bozuldu…” dedi Dayı. Çay söyledik, çayları
getiren garsona “Bu İsmet’in oğlu değil mi? Şehit düşmemiş miydi o
askerde?” dedi beni göstererek. Adamın kafa gidikti.
Adam rahat seksenin üzerinde vardı, dolayısıyla Resul Bey, yaş
itibariyle kendisine daha yakın olduğundan havadan sudan muhabbet
ederek, ilk yabancılığı ortadan kaldırmaya çalıştı.
- 259 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Dayı durup durup Derya’ya “Ee çıkardın madem radyonu, aç da türkü
dinleyelim” diyordu. Anlaşmak zordu Bahtiyar Dayı ile…
Nerelisin, nerede oturuyorsun, kaç yıldır oradasın, aa bak bu çocuk da
orada oturuyor(beni göstererek), o mahallede bir olay yaşanmış galiba,
Kurttekinler varmış anlatıyor herkes diye diye konuyu bağladı
sonunda Resul Bey… Dayı bir anda durdu son söz üzerine… Ve
sonra;
“Kurttekinler mi? Hala burnuma gelir o dumanın kokusu…”
***
“1975 senesi mi neydi işte… Sormayın bana o kadar. Daha o zaman
kaç tane deli vardı ki buralarda? Gerçi İzmit’in delisi meşhurdur ya,
bizim mahalleye gelmemişti hepsi ilk başta. Kurttekin Sokağı var ya
işte orda, Kurttekin Çıkmazı da diyorlar, gidip görmediniz mi siz
orayı? Gerçi şimdi apartman hep zaten, bir şey göremezsiniz.
Viraneydi eskiden. Bir ev vardı, Ermeni bir kadından kalmış. Çoluğu
çocuğu yoktu herhalde, kaçmış gitmiş, ev boş.
- 260 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Mahalledeki bir iki evsiz barksız da mesken edinmiş orayı kendine,
kimseye zararı yok gariplerin. Zaten şimdiki gibi tinerci, gaspçı yoktu
ki o zamanlar… Şimdi olsa o eve kapkaççı da girer, terörist de girer.
O zamanlar bunlar yaşardı, iki bilemedin üç tane. Biz de bakardık
bunlara, konu komşu ekmek verirdi, erzak verirdi, eskimiş elbisesini
verirdi. Derken derken, o iki üç oldu, üç beş oldu, beş on oldu. Ama
hepsi de kalmıyordu yani, öyle kimsesizler yurdu gibi değildi.
Soğukta üşüyen, başka yer bulamayan, aç kalan gelirdi. Ama sayıları
artınca rahatsız da oldu tabi mahalleli. İçlerinde aklı başında olmayanı
da var çünkü. Bunlar oraya doluşunca, mahalleli de o sokağa girip
çıkmamaya başladı, zaten gidecek bir yer yoktu ordan, meydan iyice
bunlara kaldı. Millet elini eteğini çekince, belediye getirmiş bir sürü
adam koymuş oraya, toplamışlar getirmişler her yerden delileri,
evsizleri, yığmışlar oraya. Bizim oğlan da giderdi işte oralara. Benim
oğlan vardı, menenjit geçirdi üç aylıkken, yaşamaz dediydi doktorlar,
ondan önceki ikisi de yaşamadı zaten, ona Allah ömür vermiş demek
ki, o kurtuldu… Ama normal değildi işte, tuhaf çocuktu, ilkokula
başladığında öğretmeni çağırdı beni okula, ‘sizinki diğerleri gibi değil,
boşuna yollamayın’ dedi. E aldık biz de napalım… Kaçıp kaçıp oraya
giderdi. Mahalleliyle anlaşamıyor ki yavrucak, orada arkadaş bulmuş
kendine. İlk başta kızdım, dövdüm ama zararı da yoktu, saldık sonra.
- 261 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Akşamları da gelirdi evine, öyle deli değildi benimkisi canım, aklı
çalışıyordu yani. O muhtarın orada oturanlar vardı, insan kendi
çocuğunu başından atar mı, onlar yollamışlar, kendileri bırakmış
mesela. Sırf konuşamıyor, laftan anlamıyor diye, ne insanlar var. Ben
hiçbir ihtiyacını eksik etmezdim oğlanın. Derken dedikodu çıktı,
neymiş, burada kalanlar hırsızlık yapıyorlarmış… Allah şahit, ben hiç
görmedim, ama olabilir, bunları Allah böyle yaratmış, hemen
kovalamak mı lazım. Bakılırdı çaresine. İyice huysuzlandı millet.
Gerçi belediye de tuttuğunu getirince o ev yaşanacak gibi bir yer
olmaktan çıktı. İçeriye hayvan sokmuşlar, leş gibi köpek pisliği
kokuyordu önünden geçerken. Afedersiniz- kendileri de içeriye işeyip
sıçmaya başlamışlar galiba. Ama yine de zararları kendilerineydi bana
kalırsa. Sonra bir gün o pastanecilerin kızı çalınmış. Ara ara
bulamadık kızı. Recep’in kızı, pastanecinin. Kaç sene evvelsi
hatırlamıyorum şimdi, ama ufacık kız. Derken biri çıktı dedi ki ‘Ben
Kurttekin’in orada gördüm onu’. Heralde öyle demişti yani. Ama artık
o laf nasıl döndüyse, bir anda herkes çıktı evinden, ben de işteydim,
çıkıp toplanmışlar buranın önünde. Deliler de korkmuşlar, kapatmışlar
kapıları. Sonra bir laf daha çıkmış, kızı kaçıran bu delilerden biriymiş,
afedersin ırzına geçmişler kızın evde diye. Yaa olabilir mi böyle bir
şey? Delilik başka, canilik başka… Ama millete anlatamıyorsun artık,
tepesi atmış herkesin, kendi çoluğunun çocuğunun korkusuna düşmüş.
- 262 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ben işten bir geldim, sokakta kimse yok, sonra duydum bunu, bir koşu
gidersin eve, sordum hanıma, bizim oğlan ortalarda yok, gittim vardım
eve, evi taşlıyor millet, zaten cam çerçeve kalmamıştı artık, duvarlar
çökecek neredeyse, laf dinleyen yok. Ötekiler de evin içinden
döşemeleri söküp dışarı atıyor, e hadi onun aklı çalışmıyor ama sen
nasıl anlamadan dinlemeden…tel allaam, cehalet mi ne dersen de
artık. Ben delirecem ama, oğlanı bulamıyorum, derken bir duman
tütmeye
başladı
evin arkasından, ateşe vermişler
evi. Hala
kulaklarımdadır, çığlık çığlığa çırpınıyor içeridekiler. Her yeri aldı bir
duman, cehenneme döndü ortalık, kıyamet yeri gibi. Pencereden
atlayanı mahalleli taşlıyor bu sefer, ikisi üçü atladı, linç ettiler
oracıkta. Kız o esnada bulunmuş meğerse ama dinleyen yok, ok
yaydan çıkmış, artık itfaiyeye haber veren oldu mu bilmiyorum ama
şimdiki gibi değil ki, çok sonra geldi oraya devlet. Benim zaten aklım
başımdan gitmiş, çocuk yok, evin içinde mi bilmiyorum, orada
kalabalığı yarmaya çalışırken, bir ses duydum ‘baba’ diye, zaten fazla
da laf bilmezdi benimki, bir baktım pencerede bunu gördüm, koştum,
açtım kucağımı atla dedim, ama korkusundan atlayamıyor yavrucak,
iyice de duman aldı ortalığı, gözden kayboldu yine.
- 263 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ya allah deyip daldım evin içine ama ben de boğulacam artık, öyle bir
duman var, suratımı tuta tuta dolaşıyorum odaları ama göz gözü
görmüyor ki, birilerine çarptım ettim, sonra baktım bunların hepsi
aşağıya inmiş, ev çöktü çökecek zaten, indim peşlerinden, bir kapak
var içine girmeye çalışıyorlar. O zamanlar her evin altında bir geçit
olurdu burada. Mantar filan ekerdik, karanlık, rutubetli bir yola
çıkardı, kullanılmayan. Orayı keşfetmiş meğersem bunlar da, girip
kurtulmaya çalışıyorlar ama patır patır düşüyorlar nefessizlikten,
kapak açılmamış meğersem, sıcaktan mı tutamadılar, orası çöktüyde
de sıkıştı mıydı bilemiyorum görmedim o kadar. Zaten sıcaktan
durulmaz oldu içerisi, alevlerin aydınlattığı kadarıyla görmeye
çalışıyorum ben yolumu ama bulamadım bizim oğlanı, derken başka
bir yavrucak çarptı gözüme, dedim ki hem kendimi kurtarayım hem o
sübyanı. Aldım kucağıma çıktım, o da yanmış epeyce zarar görmüş.
Benim oğlan gitti orda. Mahalleden başkalarının da canı yandı ama,
Sezer vardı, o da gitmiş, Yakup Bey vardı eski muhtar, onun oğlan
vardı Zeki, o gitmiş, ne işleri varsa işte, çok zekiydi onun oğlu aslında,
tahsilliydi de ama güvercincilik mi ne yapıyormuş çatısında, yangında
kalmış meğer, Nimet Hanım’ın büyük oğlan gitti, o bi gitti zaten,
kadını akıl hastanesine yatırdılar kaç sene, çünkü acısına dayanamadı,
Refik de öldü ya oğlandan altı ay sonra.
- 264 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kolay mı? Akraba evliliği yapmışlar, iki çocuk da sakat onların, neyse
ki düzeldi kadın da geldi, kızları sahipsiz kalmadı en azından. Oradan
-bak yalan olmasın- otuza yakın leş çıkardılar ama anlaşılmıyor ki
artık kül olmuş her yer. Cesetler de kül olmuş, öyle saydıydık yani,
otuzu bulduydu. Ben oğlanı orada da bulamadım, kapkara olmuş her
şey, rastgele gömdük birini. Ama sonra nooldu, depremde göçük
olunca, evlerden birinin altından yol çıktı o tünele açılan, tarihi
eserciler geldiler Hollanda’dan bakmaya, kül olmuş iskeletler var. Biz
o o zaman anlayamadıydık işte ama demek ki içeriye girenler de
olmuş, fakat onlar da alevden kurtulamamışlar ki, içerde yanmış onlar
da. Bir o çocuk kurtuldu benim bildiğim kadarıyla, benim kurtardığım.
E zaten geziyor o hala ama tanır mı tanımaz mı beni ben de
bilmiyorum, geliyor yanıma ama…. Yüzü tutuşmuştu onun, Kunter,
gelir bazen. Her şeye rağmen, hala onu da istemez mahalleli burada.
Ulan katil, herkes katil bu mahallede. Gerçi yarısından fazlası taşındı
gitti ya sonra… Bir biz kaldık, yarası olmayanlar, gocunmadık biz,
bizim ne suçumuz var… Ha siz peki niye yayıldı öyle diyecek
olursanız, hala arasıra evlerin altından sesler duyarmış insanlar belirli
zamanlarda, ee duyulur tabi, ben inanırım öyle şeye, duymadım ama
inanırım, ne de olsa kaç fukara diri diri yakıldı orada. Haftalarca
kokusu gitmedi mahallenin, yanık et koktu evlerimizin içi. Oradan da
sesler gelirmiş işte.
- 265 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Duyanlar var, ben duymadım ama duysam da korkmam. Benim çocuk
da içlerinde ne de olsa, bana zararı dokunmaz onların. Gören de var
derler, yok aşağıya inen bir herif görmüş de aklını yitirmiş, hala
yanıyorlarmış hesapta. Eskiden mantarcılık vardı buralarda, şimdi
kimse inemez ama aşağıya korkusundan. Eee eden bulur, öyle canilik
yaparsan, inemezsin tabi. Kurttekinler mi dersin, Kurttekinliler mi
bilmem ama onlar bunlar…. Şu radyoyu aç da türküleri dinleyelim
kızım, çok konuştuk…. Ezan okundu mu duydunuz mu? Benim
kulaklar duymuyor artık hiç…”
***
Hava sıcaktı ama elim ayağım buz kesmişti. Moralim bozulmuştu,
yaşanmış mıydı gerçekten bunlar? Tamam Bahtiyar Dayı’nın da aklı
tam başında değildi ama bu kadar da uyduruyor olabilir miydi? Hava
kararmıştı, bu düşünceler içinde eve döndüm. Fakat her şey yeterince
kötüleşmemiş demek ki daha da boktan şeyler oldu.
12′yi geçmişti yatağa girdiğimde. Tam uykuyla uyanıklık arası, o en
tatlı alemde, uyandırıldım.
- 266 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ara sıra sesler duymaya devam ediyordum geçen zaman zarfında,
lakin, artık hikayesini de bildiğim için daha da tahammül edilemez
olmuştu. Gözlerimi açtım, bir tuhaflık vardı… Sesler bu kez çok daha
yakınımdan geliyordu. Sanki hemen altımdan. Kulak kabarttım iyice.
Yan odanın altındaydılar sanki. İlk kez bu kadar yakınlaşmıştık. İyice
yorgana gömülmüş ve kaskatı kesilmiştim. Sonra…. Güm güm diye
metalik bir ses işittim. Birisi kapağa vurdu. Donakalmıştım, hala
vuruyordu, güm güm güm… Şimdi olsa koşa koşa yan odaya gider, o
kapağın üzerine, evdeki en ağır eşya neyse koyardım. Ama o an,
kımıldayamıyordum bile. Sonra kapağı zorlamaya başladıklarını
anladım. Zira halının kayma sesi geliyordu kulağıma. Kapağı açmak
için zorluyorlar, onun gacırtısı, halının sürtünme sesine karışıyordu.
Ağlamaya başlamıştım. Hırsız gelse uyuyor taklidi yaparsın, haydi
buna da yap ama artık ben hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Derken kapak
kurtuldu sanırım, gıcırtılar bitti. Evin içinde ayak sesleri duymaya
başladım. Sesler yaklaştı, nefes seslerini de işittim. Arkamı dönüp
bakamıyordum, yorgana gömülmüş, gözlerimi sımsıkı kapatmış
titriyordum. Hırıltılar duymaya başladım, hırıltılar… Aynı odanın
içindeydik artık ve çıkardıkları o iğrenç sesi, hırıltıyı duyuyordum…
- 267 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
YERALTI
GÜNCESİ Bölüm
15:Son Perde
“…Odanın dibinde, tıpkı benimki gibi eve çıkan bir merdiven ve
merdivenin tepesinde de bir kapak vardı. Eli ayağı doğru düzgün
tutmayan bir kadının evine girmeye korkuyordum şu an….”
Gittikçe bana yaklaştığını hissediyordum, kesinlikle varlığından
haberdar
etmek
istiyordu
beni.
Fakat
gözlerimi
açmamakta
ısrarcıydım. Hırıltının şiddeti arttı ve omuz hizamdan tutup sallamaya
başladı beni. Aklımı yitirmem için her şart mevcuttu artık. Fakat yine
de o an çekip gitse, belki kendimi bunun, dinlediğim o kötü hikayeyle
ilgisi
olabilecek
bir
halüsinasyon
olduğu
konusunda
telkin
edebilirdim. Fakat gitmedi, sallamaya devam etti.
Artık çığlık atmaya başlamıştım sanırım, ağlıyor ve “bıraaaak” diye
haykırıyordum. Aslında dönüp, üzerine saldırmak geçiyordu içimden
ancak buna her niyetlenişimde, karşımda göreceğim şeyin korkusu
öyle bir büyüyordu ki, açamıyordum bile sımsıkı kapattığım
gözlerimi. Sonra beni sallamayı bıraktı ve hemen başımın ucuna bir
şey koyduğunu hissettim. Sakinleşmişti ortalık.
- 268 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yavaşça araladım göz kapaklarımı, karanlıkta bunun ne olduğunu
hemen çözemesem de bir telefon olduğunu idrak etmem uzun
sürmedi. Şimdi adımları ters yöne doğru ilerliyordu. Kafamı çevirip
baktım yavaşça, bir kişiydi, yalnızca bir adam vardı içeride, sırtı bana
dönük. Kapıdan çıkmak üzereydi ki durdu, tekrar odanın içine
yöneldi, o an yüzünü gördüm ve bunun Kunter olduğunu anladım.
Masanın üzerinde duran, akşamdan kalma bir kaç dilim pizzayı hızlıca
ağzına atmaya başladı ve daha bitirmeden, dönüp çıktı yine odadan.
Sonra kapağın sesini işittim. Gitmişti…
Olduğum yerde doğrulup, birkaç kere derin nefes aldım, kendimi
toparlamaya çalışıyordum. Bıraktığı telefonu elime aldım, ekranda
tam 37 cevapsız arama bildirimi vardı ve telefonun şarjı bitmek
üzereydi. Üstteki pil göstergesinin içi tamamen boşalmıştı ve
durmadan yanıp sönüyordu. Sonunda bana da acilen ince uçlu Nokia
şarj
aleti
gerekmişti
işte,
heyhat,
asla
ihtiyaç
olduğunda
bulunamadığından ben de telefonu hızlıca elime alıp kurcalamaya
başladım. Cevapsız çağrıların yanısıra on küsür de mesaj vardı. Şöyle
bir göz attım, çoğu GSM şebekesinden gelmişti. Kimindi bu telefon?
Rehberine girip, aşağıya doğru inmeye başladım. “Abim” ismiyle
kaydedilmiş bir numara vardı.
- 269 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hemen arama tuşuna bastım, kontör yokmuş telefonda. İyi ki
numarayı alıp, kendi telefonumdan aramak aklıma gelmemiş. Tekrar
mesajlara girdim, beyhude, bir şey çıkmayacaktı. Fotoğraflara baktım.
Saçma sapan fotoğraflar vardı. Videolara girdim, en üstteki videoyu
açtım. Artık pornodan tiksinmiştim fakat yine gelip beni bulmuştu…
İğrenç bir filmdi. Aslında daha ilk saniyelerinde bunu kapatabilirdim
fakat alışagelmediğim bir şey vardı filmde. Erkek oyuncu elinde
tutuyordu kamerayı ve kadının da yalnızca göbeği görülüyordu.
Ancak bir ses vardı, kadın sesi. “Hadi kızıııım hadi, gayret, hadi
kızııım” diyordu üçüncü bir şahıs. Yaşlı bir kadın sesiydi bu. “Acıyor
mu? Acırsa söyle e mi? Dur… hah hadi…” Kamera yavaşça yukarı
kalktı sonra, iki kadın göründü, biri cinsel ilişkiye girmekte olandı,
yatağa uzanmıştı, diğer kadınsa giyinik bir vaziyette onun yanına
oturmuş, saçlarını okşuyor ve onu rahatlatmaya çalışıyordu. Bu kadın
Nimet Teyze’di… O anda telefonun şarjı tamamen bitti ve kapandı.
Elimde telefonla, karanlık odanın içinde kalakaldım. Neydi şimdi bu
böyle? Son günlerde yaşadığım, gördüğüm her şeyi oturup
değerlendirmek zorunda mıydım ben gerçek mi diye? Kalktım, ışığı
açtım, evet pizzalar yoktu, Kunter gelmişti gerçekten de odaya.
- 270 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yatağa dönüp baktım tekrar, kapalı telefon yatağımın üzerinde
duruyordu, o da gerçekti. Peki görüntüler? Onlar da gerçekti evet,
izlemiştim, peki emin miydim Nimet Teyze ve kızı olduğuna?
Gün doğuncaya kadar oturup sigara üstüne sigara yaktım ve ancak
sabah ezanını duyduktan sonra yeniden yatağa girebildim. Normalde
uyanmam öğleni geçerdi fakat saat 10 gibi gözlerimi açtım tekrar.
Yataktan çıkmadan uykuma devam edecektim, o niyetteydim fakat
uyumak iyi gelmişti sanırım, durduk yere ampul yandı kafada. Kunter,
simitçinin telefonunu çalmamış mıydı geçen hafta? Telefon simitçiye
aitti işte, ortadaydı aslında her şey…
Turkish Amateur kategorisinin güzide eserlerinden birinin gizli öznesi
olan oyuncuyu da deşifre ettiğime göre, artık bu filmin ne sebeple
çekildiğini çözmek kalmıştı… Gerçi bana giren çıkan da yoktu
düşününce, sonuçta tecavüz etmiyordu adam kimseye, Nimet
Teyze’nin gözleri önünde cereyan ediyordu her şey. Fakat yine de çok
tuhaftı. Üstelik Kunter neden bunu görmemi istemişti ki? Sonra bir
gece, evimin önünde pusuya yatmış olan Kunter’in ardından, Nimet
Teyze’nin evinden çıkan adam geldi aklıma.
- 271 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
O da muhtemelen bu simitçiydi. Taşlar yerine oturuyordu yavaştan.
Ancak hala aklımı kurcalayan neden ve nasıl soruları vardı…
Bu durumu bir tek Derya’ya anlatmıştım o zaman. “Sen çık abi o
evden” demişti. Düşününce, evi almak isteyen Resul Bey’den parayı
alabilir, Nimet Teyze’ye de yapacağım ufak bir şantajla hem ev, hem
de bir ev parası sahibi olabilirdim. Ama öyle bir insan değildim tabi
ki…
Kunter çocuk hırsızı ve gaspçı olarak aranmaktaydı. Evin altından
hala bazı sesler duyuyordum. Üstelik her şey birbirine girmişti. Bu
sesler Kunter’e mi aitti? Öyleyse rahatlayabilirdim, sonuçta adam belli
ki aşağılarda dolanıp duruyormuş, nereden giriyorsa artık… Fakat
görüntülerdeki hayaletler… Eğer onlara aitse bu evden kaçıp gitmenin
zamanı gelmişti, para pul dinlememeliydim, o gece yaşadığım
korkuyu yaşamak istemiyordum tekrar.
Aslında Kunter üzerindeki şüphelerim dağılmak üzereydi. Adam
resmen evime kadar gelmiş, hiçbir zarar vermeden, bir delil bırakıp
geri dönmüştü efendi efendi. Üstelik onu suçlayan da dayak yiyen ve
telefonunu kaybeden simitçiydi.
- 272 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ancak bir çocuk daha güpegündüz vakti kayboldu mahalleden.
Polisler doluştu her yere, annesi sinir krizleri geçirdi, çünkü şöyle bir
gerçek vardı ki giden dönmüyordu… Polisler o gün mahalledeki bütün
evlerin içlerine girip tek tek aradılar, benimki de dahil olmak üzere.
Ya halıfleksi kaldırmak akıllarına gelmemişti ya da bir çok evden giriş
olduğunu biliyorlardı ve hepsine tek tek bakma gereği duymuyorlardı,
odaları kontrol edip gittiler. Ertesi akşam, erken sayılabilecek bir
saatte, kapağın hemen altından çocuk çığlıkları işittim. Hayalet filan
değildi bu, bir çocuk bildiğin ağlıyor ve “anneee, bıraaak” gibi şeyler
söylüyordu. İçimde hala yaradır, o kapağı açsam belki de
kurtaracaktım onu. Ancak bir saat sonra Cihan gelince kontrol
edebildik ve kimse yoktu ortalarda. Fakat aşağılarda dolaşan Kunter,
yeniden zanlı konumuna gelmişti gözümde.
O günlerde Resul Bey ile bir görüşme daha yaptım. Evi istemediğimi,
artık çıkacağımı söyledim. Telefon olayı hariç Kunter’n eve
girdiğini(hırsızlık amaçlı girdi gibi gösterdim), aşağıdan çocuk sesleri
duyduğumu bir bir anlattım. O da, “neyse artık” diyordu, “tamam”.
- 273 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İlk kez ısrar etmeden kabul etmişti ve ben bu işten kurtulduğuma
sevineceğime, o an aklıma gelen fikrin heyecanına kapılarak “Yaa
aslında biz de fotoğrafçı gibi bir kamera koysak yaa aşağıya”
deyiverdim. Hemen kabul etti Resul Bey, biraz pişman olsam da ben
de merak ediyordum açıkçası olacakları. Bu iş için yine Necati’den
yardım aldık, herif gelip kendi kurdu bütün sistemi, benim laptopa
bağladı filan… Artık avını bekleyen avcı gibiydik… Tam bir ay
sürdü…
Bir ay boyunca durmadan görüntüleri kontrol ettik. Ama tabi 7/24
kayıt yapıldığından saniyesi saniyesine izleme olanağımız da yoktu.
Özellikle
aşağıdan
seslerin
duyulduğu
gecelerin
sabahında
inceliyorduk arşivi, fakat henüz bir şey bulamamıştık. Gerçi iki kere
Kunter geçti kameranın önünden ama ikisinde de yalnızdı.
Bir gün, rutin kontrollerden birini yaptık ve bitti, kayıtları kapadım,
masaüstünde
canlı
görüntü
açıktı,
sanırım
başka
bir
şeyle
ilgileniyordum. Cihan da evdeydi ve o farketti ilk önce. Bilgisayarı
işaret etti. Ben baktığımda hiçbir şey göremedim. Hemen geri sardık,
Kunter, bir çocuğu kucaklamış koşa koşa gidiyordu.
- 274 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Cihan’la birbirimize baktık ve koşa koşa yan odaya geçip, kapağı
açarak tünele girdik. Onun gittiği yöne yardır allah yardır koşuyorduk.
Ama hiçbir şey çıkmadı. Bulamadık ibneyi, geri döndük mecburen.
Akşam Resul Bey’i aradık geldi, fakat daha o gelmeden polis
doluşmuştu mahalleye kayıp çocuk için. Artık elimizde çok net bir
delil vardı ve bunu polisle paylaşmamak insafsızlık olurdu.
Önce Resul Bey’e görüntüleri izlettirdik. O da kabul etti, durmanın
anlamı yoktu, çocuğun hayatı bizim elimizdeydi. Fakat bir şey daha
oldu. Gündüz, görüntüyü benim kaçırdığım esnada, videoyu geri
sardığımız için bir şeyi atlamışız. Kunter’in arkasından, Nimet Teyze
geçiyordu kameranın önünden. Tekrar sakin sakin hiç ellemeden
izledik; önce Kunter, kucağında çocukla koşarak geçiyor, onu Nimet
Teyze takip ediyor, birkaç dakika sonra biz giriyoruz görüntüye. 1520 dakika sonra Cihan’la ben geri dönüyoruz. Beş dakika içinde de
Nimet Teyze…
Saatin ilerlemesini bekledik, 1′i geçmişti ve sokakta kimse
kalmamıştı. “Sen git çağır, uydur bir şey buraya gelsin” dedi Resul
Bey. Nimet Teyze’yi eve çekecek ve sonra da polisi arayacaktık.
- 275 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Emin değildik çünkü bir sebeple aşağı inmiş ve o esnada Kunter’i
görmüş olabilirdi. Ama öyle olsa polise ihbar etmesi gerekiyordu.
Edip etmediğini de bilmiyorduk. Gittim kapısını çaldım, açmadı,
telefon ettim onu da açmadı…
“O halde gidip bu kadının evinin girişini bulalım” dedik, indik
aşağıya. Benim eve açılan koridordan çıkıp ana tünele girdik, yan
taraftaki, Nimet Teyze’nin evine varan koridora girdik. Benimkinin
aksine, merdiven yoktu burada, bir kapı vardı. Girişi kapatmışlardı.
Günah bizden gitmişti, kırmak için vurduk kapıya, olmadı, gittik levye
tarzı bir şey getirdik, Cihan onunla epey zorladı, kapı açılır gibi oldu
ama açılmadı, yamuldu biraz yalnızca. En son çekiçle, artık çıkan
gürültüyü de sallamadan, kırdık kilidi. İçeri girdiğimizde, hayatımın
en dehşet verici görüntüsüyle karşılaştım…
Bugüne kadar, farklı sebeplerden dolayı ölü bedenler, hatta kesik
uzuvlar
görmüşlüğüm
vardır.
Ama
bu
kadar
vahşicesine
rastlamamıştım, hiç rastlamamayı da dilerdim. Hani bu marketlerde
dondurulmuş gıda reyonları olur ya, işte oradaki buz dolabından vardı,
içi buz dolu.
- 276 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Buzların içinde eller, kollar, bacaklar. Buz dolabının hemen yanında
ise satır ve bıçak, kıyma makinesi, kasapların eti dövdükleri alet var
ya, ondan filan duruyordu. Köşede de kazan gibi bir şey vardı.
Yerlerde bir iki ufak kemik vardı ama diğer kemikler muhtemelen o
kazanda yakılmıştı. Beş tane el vardı, iki tane ayak, bir tane kafa.
Demek ki parçaların hepsi burada değildi. Gerçi parmaklardan biri
benim duvarın arkasındaydı şu an, onu biliyordum.
Şu kasap aletlerinin olduğu tezgahın üzerinde bir leğen vardı. İçine
gidip baktım, kuşbaşı
doğranmış
etleri görünce
daha
fazla
dayanamayıp, koşarak odadan çıktım ama daha fazla dayanamayıp
tünelin orta yerine kustum. Bununla beslerdi Nimet Teyze kedileri.
Tekrar yanlarına döndüm. Resul Bey bakmamaya çalışıyordu bu
manzaraya. Odanın dibinde, tıpkı benimki gibi eve çıkan bir merdiven
ve merdivenin tepesinde de bir kapak vardı. Eli ayağı doğru düzgün
tutmayan bir kadının evine girmeye korkuyordum şu an. Cihan önden
girdi.
Evin içinde hiç ses yoktu. Çok salakça gelecek ama bir ara Resul Bey
ile el ele tutuştuk. Odalara bakıyorduk kimse yoktu. Mutfak da boştu.
Üst kata çıktık. Bir kedi geçti yanımızdan.
- 277 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yatak odasında da başka bir korkunç manzara karşıladı bizi. Nimet
Teyze koltukta, kızı yatakta uzanmış, üzerlerinde onca kedi…
Kovaladık kedileri, yüzleri, elleri, açıkta kalan her yerleri kan içinde,
lime lime edilmiş. İki kadın da kıpırtısız. Birbirimize bakıp geri
döndük… Tünele çıktığımızda Kunter karşıladı bizi. Ne yapacağımızı
bilmiyorduk, işarelerinden onu takip etmemizi istediğini anladık.
Cihan gitti yalnızca. Çocuk oradaymış. Aldık eve çıktık, Kunter
gelmedi, polisi aradık.
Gelen
sesler
üzerine
aşağıya
baktığımızı
ve
çocuğu
orada
bulduğumuzu söyledik. Doğru düzgün bir şey anlatmıyordu o da.
Polisin aşağıya inip, Nimet Teyze’nin o gizli alanını bulması zor
olmadı. Evde ise cesediyle karşılaştılar doğal olarak. Götüm üç buçuk
atıyordu bir iz bıraktık mı diye ama kimse bizden şüphelenmedi.
Kahraman da olmadık, çünkü bu olay hiç duyurulmadı. Cesetleri alıp
gittiler, Derya’nın öğrendiğine göre termometreyi kırıp, içindeki
cıvayı kulaklarına dökerek intihar etmişler. Çocuğu Kunter’e
kaptırınca her şeyin ortaya çıkacağını anlayan Nimet Hanım, pes
etmişti sanırım. Ölü etine ve kokusuna aşina olan kedilerin de, onların
tadına bakmaları uzun sürmemişti.
- 278 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Biz kameraları filan toplamıştık. Artık Resul Bey de istemiyordu bu
evi. Gerçi duyduğum kadarıyla sonra yeniden başlamış araştırmaya ve
birkaç giriş daha bulmuş, izinli olarak çalışıyormuş artık.
Düzeldi sanılan Nimet Teyze asla düzelmemişti demek ki ve
çocuğunu kendisinden alan mahalleliden, çocuklarını alarak ve o çok
sevdiği kedilere yem ederek intikam alıyordu. Yaşlı bir kadından da
kimse şüphe etmiyordu doğal olarak. Peki simitçi Vural? Bir şekilde
bu adam da işin içindeydi. Tıpkı diri diri yakılan oğlu gibi yarı
zihinsel engelli olan bu simitçi genç, cinsel ilişki karşılığında çocuk
temin ediyordu Nimet Teyze’ye. En azından ben bu şekilde kurdum
olayı kendimce. Çünkü olayların çözüldüğü hafta, simitçinin de cesedi
bulundu. Bunu Kunter mi yapmıştı hala bilmiyorum… Bilmediğim
hala bir sürü şey var aslında… Hala o tünellerden sesler yükseliyor
mu bilmiyorum mesela. Yeni bir eve taşındıktan sonra, bize yollanan
cd’yi tekrar takıp izleme gafletine düşmüştüm ve bu görüntülerde
deliler yoktu. Bu değişikliği, Foto Necati’ye de sorarak teyit ettim.
Onun arşivindeki kayıtlardan da çıkmıştı delilere ait görüntüler, sanki
hiç olmamışlar gibi.
- 279 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ve bilmediğim son bir şey daha… O eve taşındığım gün, Nimet
Hanım’ın bana ikram ettiği kavurmalı pilavın içindeki et gerçekten
kasaptan mı alınmıştı acaba?
- 280 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
KASTAMONU’DA
DUYULAN
ENTERESAN SES
“…Kimse ne olduğunu anlamadan kaçışıyordu. Koşa koşa eve
gittim. Karanlıktı her yer, annem mum yakmıştı. Eve girdiğimde
annem ve babam korku dolu gözlerle bana bakıyordu…”
Hocam merhabalar,
Seni Ekşi Sözlük’te yazmaya başladığın günlerden beri takip
ediyorum. Aslında o zamanlarda da sana ulaşmak istiyordum ama
kısmet olmadı. Böyle bir blogunun olduğunu ise yeni öğrendim.
Aslına bakarsan, senin yazdığın, şu çeşitli esrarengiz olayların
yaşandığı ve sonunda bir kadının kendini pencereden atarak öldürdüğü
hikayeni okuduğumdan beri benim de başımdan geçen bir olayı
anlatasım var. Gerçi sen, yazdıklarının uydurulmuş şeyler olduğunu
söylüyorsun
fakat
ben
bu
bahsettiğim
inanmıştım.
- 281 -
öykünü
okuduğumda
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çünkü sadece benim değil, tüm ilçenin başından geçti bu anlatacağım
hadise. Dolayısıyla büyük kalabalıkların aynı anda fizikötesi
tecrübeler yaşaması ve bunun da üstünün örtülmesi bence mümkün.
Her neyse, öncelikle sana yaşadığım yerden bahsetmem gerekiyor
biraz. Burası, Kastamonu’nun Karadeniz’e sahili olan, Abana adındaki
şirin bir deniz kasabası. Kışın nüfusu düşük, yazın, yazlıkçıların da
gelmesiyle epey artıyor. Normal zamanlarda 3000 olan nüfus,
özellikle her yaz düzenlenen geleneksel festival günlerinde 10000′i
geçiyor.
Anlatacağım olay 2005 yazında yaşandı. Ben o zamanlar 16
yaşındaydım. Festivalin ilk günüydü. Plajın hemen arkasındaki
meydana bir sahne kurulmuştu. Üç gün boyunca Niran Ünsal, Gece
Yolcuları ve Volkan Konak konserleri gerçekleşecekti.
Aktiviteler gündüzden başlıyordu genelde. İşte palyaço, KaragözHacivat gibi animasyon etkilnlikeri yapılıyor öncesinde, akşam da
konser. O gün de pırıl pırıl bir gündü ama kimsenin nedenini
çözemediği bir sorun da vardı. Çok ince ve fazla da şiddetli olmayan
tiz bir ses yankılanıyordu sokaklarda.
- 282 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Önce bunun kurulan sahnedeki ses sistemindeki bir arızadan
kaynaklandığını düşünmüşler. Çünkü gerçekten de hani mikrofonlar
öter ya bazen istemeden, aynı öyle bir sesti. Ama sahnedeki düzenekte
değilmiş problem. Bildiğim kadarıyla caminin ve ayrıca belediyenin
anons yapmak için kullandığı hoparlörleri de kontrol etmişler, fakat bu
tuhaf yankının kaynağını bulamamışlar. Ses böyle zaman zaman
alçalıp tekrar şiddetleniyordu. Hani radyoda frekansı değiştirirken
duyular ya ona benzer bir ses işte…
Akşam olup, sokaklar iyice dolduğunda ise bu sesin varlığını
unutmuştu sanırım herkes. Zaten çok gürültülüydü her yer. Ben, o
gün, akşam yemeğini yedikten sonra arkadaşlarla bir süre internet
kafede takılmış, zamanı yaklaşmaya başladığında da konseri izlemek
için meydana inmiştim. Gittiğimde, amatör bir tiyatro topluluğu oyun
sergilemekteydi. 15-20 dakika sonra bitti. Sonra meydandaki tüm
ışıklar söndü. Hepimiz sanatçının sahneye çıkacağını ve bu yüzden
kapandığını zannetmiştik. Önce mor bir duman yayıldı etrafa ve yüzü
maskeli adamlar çıktı sahneye. Herhalde bir de dans gösterisi var diye
düşünmüştüm. Afrika kabileleri olur ya hani, hem dansları hem de
çıkardıkları sesler onları andırıyordu. Ellerinde meşaleler vardı ve
yalnızca bunlar aydınlatıyordu ortalığı.
- 283 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yüzlerinde, Jim Carrey’nin Maske filminde bulduğuna benzer
maskeler taşımaktaydılar. Çok ürkünç bir kareografiydi açıkçası.
Zaten başlamasından kısa bir süre sonra çocuk ağlamaları ve kadın
çığlıkları duymaya başlamıştım. Kimsenin hoşuna gitmedi bu gösteri
ve bir süre sonra kalabalıktan isyanlar işitmeye başladık. “Bu ne
kardeşim çoluk çocuk var”, “açın ışıkları yahu, başka bir şey
bulamadınız mı çıkartacak” tarzı cümleler kuruluyordu.
Sonra bir anda bir hareketlilik oldu, dönüp baktığımda insanlar etrafa
koşturuyordu ve inanılmaz bir biçimde, her yerde ama her yerde
ellerinde meşaleler taşıyan bu yüzü maskeli adamlardan vardı. Fazla
da düşünmeden kalabalığa dahil olup koşmaya başladım. Ne yaptığımı
bilmiyordum ama… Kulağımda yalnızca çığlıklar vardı; besmele
çeken, salavat getiren, ağlayan insanların sesleri. İnanılmaz bir panik
hali sarmıştı ortalığı. Her yerden bu adamlar çıkıyorlardı. Ama
ilginçtir ki insanlarla hiçbir iletişim içinde değillerdi, yalnızca
yürüyorlardı. Kimse ne olduğunu anlamadan kaçışıyordu. Koşa koşa
eve gittim. Karanlıktı her yer, annem mum yakmıştı. Eve girdiğimde
annem ve babam korku dolu gözlerle bana bakıyordu. “Ne oldu” bile
diyemediler-ki benim de verecek bir cevabım yoktu zaten. Deli
olmuşlar bana ulaşamayınca. Telefonlar çekmiyordu çünkü.
- 284 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sadece cep telefonları da değil, ev telefonları, televizyonlar, radyo,
internet, hiçbir şey yoktu. Tüm elektronik cihazlar çökmüştü,
karanlığa gömülmüştük.
Bütün kapıları filan kilitledik. Kız kardeşim çok küçüktü o zaman, o
yüzden korkmasın diye pencerelere yaklaşmasını yasakladık onun.
Zaten bugün de pek bir şey hatırlamıyor bu olayla ilgili. Her neyse,
biz de sokağa baktığımızda artık yalnızca bu adamları görüyorduk.
Herkes kaçıp bir yerlere saklanmış ve yollar bu tuhaf insanlara
kalmıştı. Üzerlerinde siyah entariler vardı, kamburlardı ve yalnızca
yürüyorlardı. O tuhaf sesi de hala duymaya devam ediyorduk. Annem
de durmadan Kuran okuyordu. Babam ise telefonun başında, bir
ümitle birilerine ulaşmaya çabalıyordu, fakat sonuç vermemişti bu
gayreti.
Üzerinden epeyce zaman geçti, artık gündüz olması gerekiyordu fakat
hava tam anlamıyla aydınlanmadı. Hani sabaha karşı hafif bir loşluk
olur ya, o seviyeye geldi ve öyle kaldı. Sokaklar hala bu insanlarla
doluydu ama meşalelerini söndürmüşlerdi. Babam, apartmanı dolaşıp
komşulara bakmaya karar verdi, hiçbirimiz istemedik ama o
vazgeçmedi. Ben de yanında gittim.
- 285 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Biz üçüncü ve en üst katta oturuyoruz, altımızda iki daire daha var.
Önce ikinci kata baktık, cevap alamayınca aşağıya indik. Orada da
kimse yoktu. Yalnızdık koca apartmanda. Ama aşağıdan bir takım
sesler geliyordu. Babamın da korktuğu yüzünden belliydi fakat bana
beklememi ve inip bakacağını söyledi. Bir süre sonra seslendi, indim
ben de. Apartmanımızın girişi kedi, köpek doluydu. Muhtemelen
sokak hayvanları bile kaçıp, bir yerlere sığınmışlardı korkup.
Şaşkınlık içerisinde eve çıkarken “abiiieeee” diye bir ses işittik. Ödüm
patladı yemin ederim. İkinci kattaki evin içinden geliyordu ses “abiiii
Tufaaan abiiii” diye babama sesleniyordu burada oturan komşumuz.
Babam da “Fevziii burada mısın Fevzii, aç oğlum aç, biziz, iyi
misiniiiiz?” dedi ama açmadı adam. Hala bağırıp duruyordu “Tufan
abii, ne oluyor abii” diye, bir yandan da ağlıyordu muhtemelen.
Babam ne kadar uğraştıysa da açtıramadı adama kapıyı, bize bile
güvenmiyordu herif.
Birkaç saat geçtiğini tahmin ediyorum. Bir patlama oldu. Koşa koşa
pencereye gittik. Gökyüzü aydınlanmış gibiydi. Biz bakarken yine
oldu. Havai fişek gibi bir şey yükselip patlamıştı. Babam, belediyenin
oradan geldiğini söyledi. “Muhtemelen yardım istiyorlar” dedi.
- 286 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yardım fişeğiymiş bu, bir an için ümitlenmiştik ama hiçbir işe
yaramadı. Yeniden sessizliğe gömüldük sonra. Pardon, o tuhaf sese…
Tamamen dağılmıştık, çökmüştük. Annem de durmadan kıyametin
kopmuş ve bizlerin de ölmüş olabileceğini söylüyordu. O, öyle şeyler
söyledikçe benim pisikolojim de daha beter bir hal alıyordu.
İnanıyordum çünkü o an her şeye, inan, eğer buna benzer bir şey
yaşamadıysan bilemezsin, hissetmen mümkün değil. Hava kararmıştı
tamamen ve sokaklarda
yürüyen bu tuhaf maskeli adamlar
meşalelerini yakmışlardı yeniden. Gerçi adam diyorum ama hiç
birimiz de bilmiyorduk ne olduklarını. İkinci gece de bitmişti ve
annem
buz
dolabı
çalışmadığı
için
yemeklerin
bozulmaya
başlayacağını söylüyordu. Bir de bu sıkıntı çıkmıştı başımıza.
Durmadan birbirimize sarılıp ağlıyorduk.
Üçüncü günün gecesi, sokakta bir çığlık koptu. Gidip baktık
pencereden ama ne ne söylediği anlaşılıyordu ne de bağıran kişiyi
görebiliyorduk. Sonra, bir adam çıktı aniden ortaya, koşturuyordu tek
başına. Yaklaşınca ne dediğini de az çok seçer olduk. “Peygamberim
beeen, peygamberiiim. Neredesiniz insanlaaar, uyumayın çıkın, vahiy
geldi banaaa” diye bağırıyordu. “Oktay lan bu” dedi babam.
- 287 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Evet, balıkçılık malzemeleri satan bir Oktay abi vardı, babam
söyleyince ben de tanımıştım. Adam delirmiş gibi koşup duruyor ve
bağırıyordu. Başka insanlar da çıkmıştı pencerelerine, birbirimizi
görebiliyorduk kısmen. Herkes izliyordu. Sonra, bizim evin az
ilerisindeki eczanenin kapısı açıldı, birkaç kişi dışarıya çıktı, el kol
işaretleriyle Oktay abiyi çağırıyorlardı ama o fark etmedi bile, koşarak
gitti ve gözden kayboldu. Dükkanın da kapısı kapandı yeniden.
Doğru düzgün uyku tutmuyordu o ortamda tabi ama ben dayanamamış
ve uyuyakalmışım sonunda.Babamın sesiyle uyandım, “kalk oğlum”
diyordu. Her yer aydınlıktı. Televizyonun sesini işittim. Kız kardeşim
çizgi film izliyordu. Kafam karmakarışık olmuştu. Annem ve babam
ayakta durmuş, yine bana bakıyorlardı. “Ben rüya mı gördüm?”
dedim, “Geçti oğlum, kurtulduk” dedi babam. Koşup pencereye
baktım, tek tük insanlar gördüm. Normal insanlar…
Kimse birbirine tam olarak ne olduğunu soramıyordu, ama düzelmiş
gibi görünüyordu her şey. Birkaç gün içinde herkes başlarından
geçenleri de anlatmaya başladı. Kimi kendi, kimi bir başkasının evine,
bazıları da yetişemeyip ilk buldukları dükkana sığınmışlardı.
- 288 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat fazla da bilgi çıkmıyordu ortaya, kimse anlamamıştı çünkü ne
olduğunu.
Ölenler de olmuştu. Bir kişi, sanıyoruz ki daha konser esnasında
kaçarken ölmüştü. Cesedi meydanda bulundu. Bizim de tanıdığımız
biri ise intihar etmişti. Birkaç kişi daha evlerinde ölü bulundu ayrıca.
Ama asıl ilginç gelişmeler bundan sonra yaşanmaya başladı. Herkes
durmadan konuyla ilgili bir haber arıyordu televizyonda ve
gazetelerde ve buluyorduk da… Konserler yapılmış, festival çok
eğlenceli geçmişti. Evet, böyle yazıyordu, üstelik fotoğraflar da vardı,
inanamıyorduk.
Hiçbir açıklama yapılmadı bize. Daha doğrusu durumu fark eden
olmadı,
bilgilendirilen
kişilerse,
neden
bilmiyoruz,
peşinden
koşmadılar. Fakat bize bir sürü hatıra kaldı. Kimimiz çoluğunu,
çocuğunu öldürüp intihar etmeyi düşündüğünü itiraf etti zamanla,
kimimiz de uzaylı istilasına uğradığımızı zannettiğini. Ve bir de
efsanemiz oldu…
- 289 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yolun ortasında kocaman bir ağaç bitmişti. Evet, bildiğin, asfalt yolun
ortasında kocaman bir ağaç bulduk. Daha da tuhafı, ağacın dibinde bir
çift ayakkabı varmış. Dallarında kumaş yırtıkları ve bu dallara takılı
olarak Oktay abinin künseyisini bulmuşlar. Oktay abiyi ise hiçbir
zaman bulamadılar. Buna şahit olmadım ama anlatılanlara göre o ağaç
kesilirken inlemeler gelmiş hep, sonra iş makinasıyla kökünden alıp
götürmüşler koca ağacı. Öyle anlatılır. Biliyiroum inanması güç
bunlara ama koca bir ilçe biliyor bunu, ulaşın, sorun anlatsınlar.
Babam belediye meclisindedir. Bir ay kadar sonra Avrupalı adamlar
gelmişler. Anladıklarına göre Belçikalı ve Hollandalı imiş bu kişiler
ama Kanada’dan gelmişler! Amaçları da bizi kontrol etmekmiş. Her
şeye şahit olduğumuzu öğrendiklerinde ise uyarmalarına rağmen
kasabayı neden terk etmediğimize şaşırmışlar. Evet, sonradan
Fransızca bir mektup bulunmuş hem belediye binasında hem de
kaymakamlıkta, çevrilmeden kalmışlar öylece. Adamlar önceden
haber vermişler yaşanacakları. Ama tam bir açıklama alamadık
bunlardan da… Biraz ölçüm yapmışlar, radyasyon oranı yüksek
çıkmış şehrin. Zaten Çernobil mağduruyuz, inan korkuyorum şu an
erken yaşta kanserden ölmekten.
- 290 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Peki bunları sana neden anlatıyorum. Belki blogunda paylaşırsın diye.
Ben de birkaç foruma attım ve yaymaya da devam edeceğim. Bundan
birkaç ay önce, İstanbul’da tuhaf bir sesin duyulduğu söyleniyordu.
Çok heyecanlanmıştım bunun için. Belki bizim durumumuza benzer
gelişmeler yaşanıyordu. Fakat devamı gelmedi veya yaşananlar yine
örtbas edildi. Gerçi o dönem İstanbul’daki arkadaşlarımla ve
akrabalarımla irtibattaydım hep, onlar bir ses duymadıklarını
söylüyorlardı. Belki de uydurmaydı tamamen, bilmiyorum ama bir
ihtimal şansımı deniyorum işte. Yoksa böyle bir şeye, başından
geçmemiş hiç kimsenin inanmayacağının farkındayım. Ama 10000
kadar insanın şahit olduğu böyle bir konuda da durduk yere yalan
söylemeyeceğimi mantıklı bulursunuz belki.
Epey uzun bir yazı oldu, yoruldum ben de. Umarım yayınlarsın
hocam, çünkü ciddi anlamda burada hala etkisi sürüyor yaşananların.
Sonuçta o gün belediye başkanı da yaşadı bunları, başka önemli
insanlar da. Fakat hiçbiri ilgi çekemedi. Belki bu şekilde, dikkat
çekmeyi sağlarız.
Eren Dinçerler / Abana-Kastamonu
- 291 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
ruhi’nin notu: Hiç dokunmadan aynen yayınlıyorum. Ayrıca
internetten bulduğum bir Abana görseli de yukarıdadır…
- 292 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ
Bölüm 1:Günaydın
“…Giyinip dışarıya çıkmaya karar verdim. Evin kapısını açtığımda
asıl şoku yaşadım…”
1.gün
Gözlerimi açtım. Ev karanlık ve havasızdı. Ne yapacağımı bilmeden
dolaştım bir süre odalarda, sonra mutfağa giderek bir şeyler atıştırdım
kahvaltı niyetine. Buzdolabını açtığımda ışık yanmadı, elektik yoktu.
Sallamadım… Ufak tefek bir şeyler attım ağzıma ve artık günün ilk
sigarasını içme zamanım gelmişti. Uzunca bir süredir evde tek
yaşadığım için balkona çıkmak yerine, kendi odamda tüttürdüm
tütünümü.
- 293 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat ev, gerçekten çok havasız ve karanlıktı, önce perdeyi açtım,
güneş girdi içeriye, sonra kapının kolunu tuttum ve aşağı çektim, fakat
hareket etmedi. Kilitli gibiydi, aşağı inmiyordu kol, ancak kilitli
olmasına da imkan yoktu, tekrar asıldım, olmadı, tüm gücümü
kullandım, açılmıyordu, bir sorun vardı. Yan odaya geçerek pencereyi
açmaya karar verdim. Aynı sorun orada da çıktı karşıma, sıkışmış
gibiydi kol, pencereyi de açamadım. Çok saçmaydı bu… Kendi
odama döndüm…
Arama veya mesaj var mı diye telefonumu kontrol ettim, telefon
kapalıydı. Şarjı bitmiş olabilir miydi gece? Olabilirdi. Kapıların ve
pencerelerin açılmaması sebebiyle oldukça gerilmiştim. Giyinip
dışarıya çıkmaya karar verdim. Evin kapısını açtığımda asıl şoku
yaşadım. Kapı açıldı açılmasına, fakat bir duvar çıktı karşıma.
Delirecek gibi olmuştum, ellerimle yokladım şöyle bir, ittim, tekme
attım, nasıl olabilirdi böyle bir şey! Hızlı adımlarla salona geçtim, ön
balkonunun kapısını açacaktım. Çabalarım yine beyhudeydi, bu kapı
da açılmadı. Lakin karşı apartmanın en üst katında oturan
komşularımız balkondalardı(zaten yaz mevsiminde, yalnızca uyumak
ve sıçmak gerektiğinde içeriye girer bunlar). Tanırız birbirimizi.
Ellerimi kollarımı sallamaya başladım ancak dikkatlerini hiç
çekemedim.
- 294 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Oysa mesafe yakındı, güneş vuruyor da cam parlıyor olabilir
düşüncesiyle yumruklamaya başladım kapıyı, hayır, sese de dönüp
bakmadılar. Ev telefonunu aldım hemen elime, fakat ahizeden sinyal
bile gelmiyordu. Kafayı yemek üzereydim. Tekrar salona döndüm,
yemek masasının yanında duran sandalyeyi kaptığım gibi, pencereye
indirdim. Kırılmıyordu cam ve ben bütün kuvvetimle vurmaya devam
ediyordum, karşıdaki komşular ise kafalarını kaldırıp bakmıyorlardı
bile. Cam çatladı sonunda, ancak bir türlü kırılmadı, artık takat
kalmamıştı kollarımda, dinlenmek için bir süre durdum, o esnada,
komşumuz teyze başını kaldırıp bana baktı, heyecanlandım, hemen
kollarımı sallamaya başladım tekrar, fakat hiçbir şey yokmuş gibi
kafasını çevirdi. O esnada başka bir çift gözün üzerimde olduğunu
fark ettim, yan dairelerinin alt katında oturan kadın* beni izliyordu,
çıldırdığımı görüyor ama hiçbir tepki vermiyordu. Ağlamaya
başladım, hem de ne ağlamak! Zaten intihar etmeye karar vermiştim
yakın zamanda, neden korkuyordum ki! Kendimi öldürecektim,
kurtuluşum buydu… Mutfaktaki ocağı açarak kendimi zehirlemek için
ayağa kalktım. Birkaç adım atmışken birdenbire zil çalmaya başladı,
birileri fark etmişti demek ki durumu. Aradaki duvarı kıracak ve beni
kurtaracaklardı.
- 295 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Zil çaldı… Zil çaldı…. Zil çaldı… Zil çaldı……….. Uyandım.
Gözlerimi açtım, her şey tıpkı rüyamın başladığı sahnedeki gibiydi.
Ev havasız ve karanlıktı. Koşa koşa kapıyı açmaya gittim. Gelen
apartman temizlikçisi kadındı, su almak istiyordu. Ancak altı gündür
evden çıkmamış halimle, uykudan yeni uyanmış sıfatımın karışımı
karşısında bir süre donuk gözlerle bana baktı kadın, şaşırmıştı sanırım.
Kovayı doldurdum ve suyunu verdim. Rüyanın etkisindeydim hala ve
aynaya baktığımda gerçekten çok kötü göründüğümü fark ettim. Bir
şeyler atıştırmadım bile, doğrudan bir çay yaptım ve aç karına içtim
ilk sigaramı. Evi havalandırma zamanım gelmişti, salona gittim,
kapıyı açacaktım, karşı dairedeki komşular balkonda değillerdi,
perdeyi çektim ve henüz rüyanın etkisinden kurtulamamışken, ikinci
bir şoka maruz kaldım, cam çatlaktı, uykumda sandalye ile kırmaya
çalıştığım nokta, boydan boya kırılmıştı. Şaşkın gözlerle bu çatlağa
baktım, ta ki çatlağın hemen arkasında beni izleyen bir çift gözü fark
edinceye kadar. Alt kattaki kadınla göz göze geldim, birkaç saniye
bakıştık, kadın döndü arkasını, gitti… Korkuyla odama döndüğümde,
üzerimde pijama yerine günlük kıyafetlerimin olduğunu fark ettim. Ne
ara giyinmiştim! Aklım kördüğüm oldu, gün berbat başladı…
- 296 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
* “İkizlerin ikizleri olur mu?” ve “Yemeğine sihir katan aşçı” başlıklı
olaylarda bu kadından bahsetmiştim sizlere…
- 297 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ
Bölüm 2:
Karşılaşma
“…Sonra, yine bir gün önceki gibi hayal mi gerçek mi ayırt
edemediğim bir durumla karşı karşıya kalmış olabileceğim geldi
aklıma. Gidip bir kez daha bakacaktım odaya. Temkinli olmakta
yarar vardı, bıçağı bırakmadım…”
2.gün
Uzun zamandır içinde bulunduğum depresyon hali, günlerce evden
çıkmayışım, tükettiğim alkol miktarının fazlalığı derken, o sabah
yaşadığım sanrıya mantıklı bir sebep uydurabilirdim. Evet, mışıl mışıl
uyuyan, uykusunda sağa sola bile doğru düzgün dönmeyen bir insan
olsam da, bu karışık ruh hali içinde, uykumda bir gezintiye çıkmış,
gerçekle rüyayı birbirine katmış ve belki bu esnada salonumuzun
penceresini çatlatmış olabilirdim.
- 298 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu, bir miktar tatmin edici açıklamaya inandırabilirdim kendimi. Aynı
gece de saçma sapan bir halde uyanmasaydım.
Gece geç yatmıştım. Dolayısıyla geç kalkmam gerekirdi. Fakat henüz
hava aydınlanmamışken gözlerimi açtım bir öksürük krizi nedeniyle.
Başucuma su koymamıştım, o yüzden mutfağa gidip bir bardak su
içmeye niyetlendim. Yataktan doğrulduğum halde, öksürük bitmek
bilmiyordu. Normal değildi bu… Karanlık koridoru aşıp mutfağa
girdim, ışığı açtım, bir bardağa suyu doldurdum. İlk yudumu içer
içmez daha da tıkandım. Su geçmemişti boğazımdan. Çünkü ağzımın
içinde bir şey vardı. İki parmağımı soktum ağzıma, o iğrenç şeyi
çıkarttım. Upuzun ve kapkara bir tutam saçtı bu. Kendi saçlarımdan
çok daha uzundu. Oturdum sandalyeye ve kalakaldım. Elimde,
üzerinden sular süzülen, birbirine karışmış bir tutam saç vardı. Nasıl
olabilirdi bu? Aklım almıyordu, hiç bir açıklama getiremiyordum.
Sanırım bir 10 dakika oturdum öyle, sonra saçı çöpe attım, bir bardak
su içtim ama uyku muyku kalmamıştı, üstüne bir de stres çökünce,
sigara içmeye karar verdim. Odama döndüm, ışığı açtım, tam
çantamın içindeki pakede uzandım ki olağan dışı bir şey fark ettim.
Korku içinde yeniden baktım yatağıma…
- 299 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bir kadın vardı yatakta. Ne yaptım bilmiyorum, çığlık atmış
olabilirim, sıçramış olabilirim, inanın bilmiyorum, kapıyı çekip çıktım
odadan. Işığı bile söndürmemiştim. Üstüne bir de holün kapısını
kapadım. Mutfaktaki muslukta yüzümü yıkadım iyice kendime
geleyim diye. Elime bir bıçak aldım, sigaramı yaktım, korku içinde,
içinde bulunduğum vaziyeti değerlendirmeye koyuldum. O kadın
kimdi? Eğer gece dışarı çıkmış ve yine köpek gibi sarhoş olana dek
içmiş olsam, bulduğum bir fahişeyi eve getirdiğimi düşünebilirdim.
Ama hayır, bütün akşam evdeydim ve çok içmemiştim. Üstelik kadın,
sarhoşken bile yanaşmayacağım kadar çirkin ve yaşlıydı. Gerçi çok
net görememiştim yüzünü, hemen dönüp kaçmıştım. Sonra, yine bir
gün önceki gibi hayal mi gerçek mi ayırt edemediğim bir durumla
karşı karşıya kalmış olabileceğim geldi aklıma. Gidip bir kez daha
bakacaktım odaya. Temkinli olmakta yarar vardı, bıçağı bırakmadım.
Kapının önüne gelince, eğilip anahtar deliğinden görmeye çalıştım
içeriyi ama açı müsait değildi. Yavaşça araladım kapıyı ve birkaç
adım geri atıp, bekledim önce bir süre. Hareket yoktu, sonra da
yavaşça kafamı uzattım. Hala oradaydı. Yatağa dümdüz uzanmış ve
gözleri açık vaziyette tavanı izliyordu. Sandığımdan daha da çirkindi.
Dönüp bakmadı bana, ben de daha fazla bakamadım ona. Ses bile
çıkaramadım korkumdan. Tekrar koşa koşa içeriye gittim.
- 300 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sakinleşmek için derin derin nefes almaya çalışıyor, bunu bile
beceremiyordum. Evin tüm ışıklarını yaktım, elimde bıçakla gidip bir
köşeye sindim. Artık ne felaklar, ne naslar, ne dualar… Neyi
beklediğimi
bilmeden
beklemeye koyuldum. Sanırım
güneşin
doğmasını ve insanların uyanmasını bekliyordum. Birkaç tanıdığı eve
çağıracaktım.
Sabah ezanı okundu, 15-20 dakika sonra ortalık iyice aydınlandı.
Altıma işemek üzereydim ve tuvalet benim odamın tam karşısındaydı.
Birkaç saat geçince, aklıma gidip evin dış kapısını kontrol etmek
geldi. Belki farkında olmadan aralık bırakmıştım, pek mümkünatı
yoktu ya, manyağın biri de gelip girmişti. Ama kapı gayet güzel iki
tarafından da kilitli ve üstüne bir de zinciri takılı haldeydi. Yine de
hazır motive olmuşken gidip bir kez daha bakmaya ve hata
konuşmaya karar verdim. Elimde bıçakla aralık bıraktığım odamın
kapısını hafifçe ittim. Yatağım bomboştu…
- 301 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ
Bölüm 3:Bodrum
“…Saat alarmını sabah 11′e kurmuştum. Ciddiyetle uyandım.
Dokuz gün sonra ilk kez hazırlanıp evden çıktım. Dediğim gibi;
dramatize etmek istemiyordum, fakat kafamı kaldırıp gökyüzüne son
bir kez doya doya baktım…”
4. gün
Bir insanın düşünmemesi gereken her şeyi düşündüm, Başkalarının
akıllarına bile getirmeye çekindikleri hayaller kurdum. Bir bahar
günüydü, değiştim, bildiğim her şeyi değiştirdim. Ama bu da yetmedi,
daha da mutsuz oldum. Başarısızlık ve yalnızlık, insan doğasının
katiyen bir araya gelmemesi gereken elementleridir. Çarpışırlarsa,
yıkımınız büyük olur. İşte bu süreçteki yalnızlık, kendini ifade
edememe, güven kaybı, yaşama isteğindeki yok oluş gibi aşamaları
atlıyorum. Belki de yazmalıyım bu noktaya nasıl geldiğim konusunda
daha ikna edici olabililmek için, bilmiyorum, ama meselemiz bu değil
şimdi…
- 302 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yaşamı düşündükçe ölmeyi, ölmeyi düşündükçe yaşamayı arzular
oldum, yine bir bahar günüydü, evden son kez çıktım… İnsan son
anlarını dramatize ediyor elinde olmadan. Oysa kararımı verdikten
sonra, her şey çok netti. O güne dek tuttuğum tüm günlükleri ve
yazdığım yazıları yok ettim, bütün internet hesaplarımı kapattım. Bir
not bırakmanın aksine, arkamda kalacak izleri de silmenin
peşindeydim ben. Yok olmak isteyen insan mektup yazmaz. İntihar
notu bırakmak, ilgi çekmek için bileklerine bıçak süren ve birkaç
günlük tedavinin ardından iyileşip evine dönecek budalaların,
çevrelerine açıkça söyleyemedikleri şımarık mesajlarından ibarettir.
Ben her zaman olduğu gibi yine konuşmayacaktım. Zaten hayatta
yaptığım en iyi şey de susmaktı…
Saat alarmını sabah 11′e kurmuştum. Ciddiyetle uyandım. Dokuz gün
sonra ilk kez hazırlanıp evden çıktım. Dediğim gibi; dramatize etmek
istemiyordum, fakat kafamı kaldırıp gökyüzüne son bir kez doya doya
baktım. Yakınlardaki bir dükkana uğrayıp çamaşır ipi aldım. Sonra da
bir eczaneden, bir kutu Dideral… Dönerken de Tekel bayine uğrayıp
sekiz kutu Tuborg Gold ile dükkandan çıktım. Hava pırıl pırıldı.
Yanımdan geçen, bacaklarına çorap giymemiş liseli bir kızın diz
kapaklarına keyifle baktım ve kendimi öldürmek için eve döndüm.
- 303 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Eve girince ilaç kutusundaki şirin pembe haplardan birini çıkarıp
yuttum hemen. Biralardan birini aldım, odaya geçtim, televizyonu
açmadım, bilgisayarı açmadım, bir sigara yaktım ve birayı bitirdim.
Sonra bir hap, bir bira, birkaç sigara daha… ve sonra yine… Henüz
saat öğleden sonra 4′tü ve ben, hayatımda hiç yaşamadığım bir
sarhoşluk mertebesine erişmiştim. Doğru düzgün düşünemiyor, hatta
oturduğum yerden asla kalkamayacağımı hissediyordum, öyle bir
ağırlık vardı üzerimde…
Üzerinden geçen iki-üç saat içinde iki bira ve dört hap daha gömüp,
yavaş yavaş koltuktan doğruldum. Ağır adımlarla dış kapıya ilerledim.
Annemin apartman yöneticisi olması vesilesiyle bizde duran
bodrumun anahtarını aldım. Bu anahtarın diğer teki de temizlikçi
kadında
vardı.
Böylece
eylemim
sırasında
kimse
yanıma
yaklaşamayacak, yarın sabah gelen kadın da temizlik malzemelerini
almak için bodruma indiğinde cesedimi bulacaktı. Ailem, şehir
dışından gelene kadar cansız bedenim çoktan bir morga konmuş olur
ve
annem
de
beni
o
halimle
hesaplamıştım.
- 304 -
görmezdi.
Bunları
önceden
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Ağır ağır inmeye başladım merdivenleri, eteklerimden bir yığın
sararmış yaprak döküldü… Her basamakta vazgeçtim; birinde benden
sonra çekilecek filmlerden, diğerinde henüz tanışmadığım insanlardan,
ötekinde okumadığım kitaplardan… Tükettim ne varsa, duymadığım
melodilerden vazgeçtim, insanlığın, belki de en güzeli olduğu
konusunda fikir birliğine varacağı hayallerden ve öpüşmediğim
kızlardan vazgeçtim. Anahtarı kilide soktum…
Hava kararmak üzereydi, ışık almayan bodrum ise zifiriydi. El
yordamıyla, tutuna tutuna inmeye devam ettim merdivenleri, bir
kapıdan daha geçtim, artık sona yalaşmıştım. Işığını yaktım, abimin
barfiks çekmek için taktığı demir çubuğun altına, kenara köşeye
bırakılmış eski sehpalardan birini çektim. Bu sabah aldığım çamaşır
ipini demire bağladım, boynuma da annemin tülbentlerinden birini
sardım. İnsan, o anlarda bile canı acımasın istiyor. Fakat bu ilkel dar
ağacıma çıkıp, ipi boynuma geçirdikten sonra, deneme amaçlı birkaç
saniye ayaklarımı yukarıya çektiğimde bile, tahammül edilemez bir
sızı hissettim. Yapacak bir şey yoktu… O esnada akşam ezanı
okunmaya başladı…
- 305 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hepsini hayal etmiştim. Kendimi çatıdan atarsam, zemine çapıncaya
kadar geçecek saniyelerde neler düşüneceğimi ve hissedeceğim
korkuyu, bileklerimi kesersem; yırttığım liflerimin vereceği acıyı ve
kan kaybından dolayı yavaş yavaş kendimden nasıl geçeceğimi. Eğer
bir silahım olsaydı, kesinlikle tek mermide bu işi bitirirdim, fakat
elimdeki imkanlar dahilinde, en uygun metod buydu. Nefessiz
kalacağımı ve boğulurken, ellerimle ipi çıkarmaya çalışacağımı
biliyordum. Dersime de çalışmıştım; kendini asanların tırnak
içlerinden ip kalıntıları çıkıyormuş hep, vücut bir şekilde hayatta
tutmaya çalışıyor kendini işte. Ama bunu beceremeyeceğim için,
ayaklarım boşlukta salındıktan sonra geri dönüş yoktu. Sehpayı ittim
ve boşlukta asılı kaldım.
Kurduğum her şey boşa gitti. Ben boğulmanın duygusunu merak edip,
nefesimi tutma deneyleri bile yapmıştım o güne dek ama o an,
ciğerlerime oksijenin girmemesi aklıma bile gelmedi. Müthiş bir acı
hissettim, hatta başka hiçbir şey yoktu. Aslında tüm ağırlığımın,
boynuma yüklenecek olması dolayısıyla buna da hazırlıklıydım fakat
bunun ötesinde bir şeyler vardı. Muhtemelen ipin boğazımı sıkması
nedeniyle kan dolaşımım da sekteye uğruyor ve üst tarafa kan
gitmiyordu.
- 306 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bunun yarattığı basınç ise sanki boğulmadan önce kafatasım
patlayacak, derim yırtılacak ve tavana kadar kan fışkıracakmış gibiydi.
Sadece şakaklarım değil, başımın tamamı öyle bir zonkluyordu ki
birkaç saniye içinde kangren olabileceğimi düşündüm. O basınç
gözlerime ve kulaklarıma da etki ediyordu tabi ki; gözlerim
yuvalarından fırlayacak gibiydi, muhtemelen kıpkırmızı olmuş
suratımdan taşmış duran bir çift gözüm vardı. Kulaklarımda ise yine
aynı zonklamanın yanında, tuhaf bir çınlama da duyuyordum. Ezan
bitmiş
miydi,
yoksa
kulaklarım
artık
işlevini
mi
yitirmişti
bilmiyorum… İnanın o an çırpındım mı, ellerimle ipi koparmaya
çalıştım mı bunu da bilmiyorum. Ve ne kadar sürdüğünü de… Sonra
derin bir rahatlama geldi, hafiflediğimi hissettim, hatta içimin
serinlediğini hissettim. Ölüm bu muydu? Gözlerimi açtım, karanlıktı,
dengemde ise bozukluk vardı. Kafamı aşağıya çevirdim, beyaz
kıyafetli, siyah saçlı bir kadın beni kucağına almıştı. Bu melek miydi?
Beni gökyüzüne mi taşıyordu? Peki melekler neden bu kadar çirkindi?
- 307 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ Bölüm
4:Altıparmak Hoca
“…Söylemediğim şeyleri bilmesi ve tek başına olduğu halde çoğul
konuşması, odada bir sürü cinin olduğunu aklıma getirdi. Neyse…
Ben adama sadece evin içinde bir kadın gördüğümü söylemiştim.
Baktım olmayacak, sizlerin de bildiği yere kadar olan kısmı bir bir
anlattım…”
13.Gün
Bahçedeki çardakta oturuyordum. Sıcak bir gündü ve burası en
azından bir miktar gölgeydi. Hocanın torunu, altı parmaklı elinde
taşıdığı çay bardağını getirip önüme koydu, sonra da yanıma geçip
oturdu.
“Demek sen de intihar işi için geldin ha kardeş?” dedi… İrkildim,
çünkü içeride hocaya hiç bahsetmemiştim intihar girişimimden. “Bu
aralar da herkes intihar etmeye mi karar verdi?” dedi hafif tebessümle
ve Almancı şivesiyle. “Ne intiharı?” diyebildim şaşkınlıkla…
- 308 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Geşenlerde bir olay geldi yine, Büyükpapam bana bıraktı onun gipi
yetişeyim diye. 8-10 yaşlarında bir şocuk, sürekli kendini öldürmeye
şalışıyormuş. Annası, papasıylan geldiler, şocuğun dört tane burun
deliği vardı. Meğerse o da buyukannesinin..ıııı… dikiş mi? haa örgü
örmek işin kullandığı şişler var ya, onları burnuna sokmuş…”
Zaten gergindim, bir de durduk yere bu hikayeyi duymak hiç hoşuma
gitmemişti. Fakat merakımı dizginleyemedim, sanırım biraz da
gayrıihtiyari “eee?” dedim.
“Garip… İşte sonra büyükpapamla birlikte araştırmaya başladık bis.
Şocuk daha önce de sürekli nefesini tutuyormuş ölmek işin. O şekil
beşeremeyeşeğini anlayınca başka taktikler denedi heralde” deyip, göz
kırptı bana. “Sonra ne oldu?” dedim.
“Dedem anlattı bana yapaşaklarımı ama işte ters mi tepti artık
bilmiyorum…”
“Ne?”
- 309 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Şocuk öldürdü kendini, boğazına yemek çatalı sokup, kafasını bi
koymuş masaya, saplanmış çatal şocuğun gırtlağı paramparça etmiş”
Sessizlik oldu cümlesini bitirince, önüme bakıp, çayımdan bir yudum
daha içtim. Sonra ses tonunu tamamen değiştirerek, daha umursamaz
bir havada konuşmaya başladı;
“Amaaaaan neyse ne… Alamanya’ya döneşem saten ben, sıkıldım şok
burada. Dedeme de kızıyorum, büyükpapa büyükpapa diyoruz, hem
zorlana getirdi beni buraya, hem de kızıp duruyor. Cağırsın şok
istiyorsa halamı, ona oretsin. Ben de meraklisi değilim.”
“Ne alaka ki? Neden sana öğretmek istiyor hakkaten?” diye sordum.
Elini havaya kaldırdı ve bana gösterip, “Bak kardeş” dedi, “Bizim
ailede bu, nasıl deniyor, adet gibi bir şey. Dedem altıparmaklıdır
benim, onun da dedesi mi ne böylemiş. Papamda yok mesela,
halamlan bende var, o yüzden ikimizden birine öretecekti, kadın
korkar diye halamı istemedi. Ama ben sıkıldım burada şok… Neyse bi
gidip bakayım içeri.” dedi ve kalkıp eve girdi.
- 310 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Çayımı bitirmiştim ki çıktı yeniden, seslendi bana doğru, içeri
bekliyormuş hoca. Tırsa tırsa gittim yine. “Gel evladım, otur bakalım”
dedi. Ramiz Dayı gibi ağır başlı bir adamdı. Gittim çöktüm mindere.
“Şimdi senin anlatmadığın bazı şeyler var bize. Eğer sen tam
anlatmazsan, biz derdine çare bulamayız ki çocuğum, neden
çekiniyorsun anlat hele” dedi… Söylemediğim şeyleri bilmesi ve tek
başına olduğu halde çoğul konuşması, odada bir sürü cinin olduğunu
aklıma getirdi. Neyse… Ben adama sadece evin içinde bir kadın
gördüğümü söylemiştim. Baktım olmayacak, sizlerin de bildiği yere
kadar olan kısmı bir bir anlattım, hiç bölmeden dinledi adam. Sonra
devamında yaşanan olayları da dile getirdim.
“Valla hocam, işte o gece, o halde yukarıya nasıl çıktığımı hiç
hatırlamıyorum. Sabah gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Rüya mı
gördüm diye düşündüm zaten ama boynum öyle bir ağrıyordu ki…
Kıpkırmızıydı zaten buralar hep… Sonra koşa koşa aşağı indim,
bodruma bakmaya, ip hala oradaydı. Rüya değilmiş yani ama inanın
arayı hatırlamıyorum.
- 311 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra akşam oldu, ben kafamı sağa sola çeviremiyordum, derken bir
anda iki tane el uzandı hocam arkamdan, tuttu böyle ensemden beni,
valla korkudan dönüp bakamadım arkaya ama kadın eli gibiydi. İki
kere ovuşturdu, geçiverdi hocam, ağrı mağrı kalmadı. Sonra
korkumdan gittim arkadaşta kaldım o gece. Ertesi gün bir geldim eve,
ev pırıl pırıl. Annem filan geldi zannettim hatta ben ama yok, kendi
kendine olmuş. Olur mu böyle bir şey hocam, delirecem vala, bütün
bunları kendim yapıyorum da hatırlamıyorum mu? Olabilir mi böyle
bir şey? Telefon ettim arkadaşa, ‘dün gece sende kaldım di mi’ diye
sordum, kafayı yedim zannediyor insanlar.”(Bu son kısımda ağlamak
gelmişti nedense içimden, zor tutmuştum kendimi)
“Merak etme oğlum, delirmiyorsun sen, delirme filan yok… Ee anlat,
başka bir şey de oldu mu? Gördün mü tekrar onu? Hep aynı kişiyi mi
görüyorsun bir de?”
“Evet hocam, hep aynı kişi, birkaç kere daha gördüm sonra evet…ama
kısa kısa hep böyle, bir görünüp bir gidiyor. Bir de mesela doğrudan
karşıma çıkmıyor da, ne bileyim sigara içiyorum mesela pencerenin
kenarında, taak diye camdaki yansımasını görüyorum, çeviriyorum
kafamı yok, gitmiş.
- 312 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Odada oturuyorum, kapı kapalı, bariz gölgesini görüyorum, geliyor
tam odamın kapısının önünde duruyor, eminim yani, hareket ediyor
bir de, sadece bir kez cesaret edebildim o kapıyı açmaya, yine yoktu.”
“Hiç konuştu mu peki seninle?”
“Yok konuşma yok, hiç olmadı… haa yalnız her seferinde biraz
değişiyor gibi geldi bana. Yani emin değilim fakat, ilk gördüğümde
daha bir normaldi, sonra gittikçe böyle ağzı yüzü yaralarla doldu,
kanlı kanlı gibi sanki hep suratı kolları filan”
“Anladım” dedi hoca, “akşama tekrar uğra” dedi bana… Akşama
kadar oyalandım, tekrar gittim.
“Sen bunu yalnızca akşamları mı görüyorsun?” diye sordu girer
girmez.
Hiç
dikkat
etmemiştim
ama
gündüz
karşılaştığımı
hatırlamıyordum. “Galiba öyle” dedim. Kendinden çok emin bir
şekilde ve böyle tam nefesini verirken “Akşamları gelir onlar” dedi…
Bir bez torba aldı eline içini açtı, böyle bir sürü katlanmış ve kırmızı
mühürle kapatılmış kağıtlar verdi. Bunları yakıp, küllerini de bir tas
suyun içine atıp odanın dört köşesine koyacakmışım.
- 313 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Akşamdan koy, sabaha kadar dursun, içinden çıkma gerekmedikçe”
dedi. “Akşamdan, sabah ezanına kadar gelebilir o yalnızca senin
yanına. Aslında o zaman da gelemez, zaten onun için hep yaralı
görüyorsundur sen onu, cezalandırılıyordur geldiği için. Dualar
bittiğinde gel, yine yazarız” dedi. Yüreğim hop etti, “Kim o hocam?
Neden geliyor allaşkına?” dedim. “Bilmiyorum ki… Aslında senin
için gelmiyor, senin akrabalarından birinin yüzünden sana musallat
olmuş” dedi. Şaşkınlıktan laf edemedim. “Sağ olanları düşünme,
hayatta olmayanlardan biridir” dedi. “Ee hocam kurtuluşum yok mu
benim bu işten, nasıl olacak yani?” dedim.
“Valla ya bu kadının onunla ya da onun bununla yarım kalmış bir
hesabı var, o çözülmeden olmaz, çözmek lazım… ya da biz de bi büyü
yazıcaz ama pek tavsiye etmiyorum bunu” dedi.
“Eee kim olabilir şimdi hocam, nereden bileyim ben allaşkına, zaten
doğru düzgün tanımıyorum da akrabaları!” dedim”…
“Şimdi önce sen bana bir söz ver bakalım, öyle kendi canına kıymak
filan yok?” dedi gözlerimin içine baka baka, bir süre sessiz kalıp,
yalandan söz verdim.
- 314 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Valla bunu sana söylemem doğru mu emin de değilim hiç ama ben
bir maymun gördüm oğlum, ne alakadır, var mıdır bir hikmeti sen bir
düşün bakalım” dedi…
Neye baktı da o maymunu gördü bilmiyorum ama ben bir anda
aydınlandım…
- 315 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ
Bölüm 5:Köy
“…Ne kadar geçti üzerinden bilmiyorum, dalmışım. Artık bir tıkırtı
duydum da mı uyandım, yerim rahatsızdı da ondan mı uyandım
bilemiyorum. Fakat gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara,
oraya gittiğime lanet ettirdi beni…”
15.Gün
Birkaç yıldır köye uğramamıştım. Otobüsten inip, amcamlarım
bahçesine girdiğimde, şaşırırlar zannediyordum fakat hiç de öyle
olmadı. Annem arayıp söylemiş çünkü geleceğimi. Yine de her zaman
olduğu gibi amcam coşkun bir tavırla “Bizace’m gelmiş” diye sarıldı
boynuma. Amcamın, yengemin elini öptüm, tatile gidemedeğim için
köye geldiğimi, bir miktar temiz hava almak ve doğaya çıkıp resim
yapmak istediğimi belirttim. Akrabalar içindeki “entel” imajım tekrar
tavan yaptı ama tabi ki bunların hepsi palavraydı.
- 316 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Şu benim de akraba meclisinde sürekli benzetildiğim, Bzace İhsan
kimmiş, ne derdi varmış onu öğrenmeye gelmiştim…
Akşam yemeğinden sonra kendi evimize geçtim. Hava kararmış
olduğundan götüm üç buçuk attı yol boyunca. Çünkü karanlığın,
kaynağı belirsiz çıtırtıların, köpeklerin, ulumaların, mezarlıkların
şehirledeki korku katsayısı mesela dört ise, köylerde dokuz-dokuz
buçuk filandır. Sonunda eve ulaştım, bahçe kapısını araladım. Uzun
zamandır kimse uğramadığı için ne halde olduğunu bilmiyordum.
Çimler uzamış, ot olmuştu. Evin kapısını ve pencelerini kalın bir toz
tabakası ve örümcek ağları kaplamıştı. Klişe bir korku sahnesi için her
türlü materyal mevcuttu. Bahçedeki vanayı ve sigortaları açtım. Hiç
niyetim yoktu ya, yine de altıma edecek kadar sıkışırsam ve tuvalet
çıkmak mecburiyetinde kalırsam diye bahçedeki tuvaletin ışığını
yanık bıraktım. Kapının önüne geldiğimde bir anda ortalık aydınlandı,
artık nasıl gerginsem zıplayıverdim. Fotoselli lamba takmış demek ki
bizimkiler, haberim yoktu. Etraftan yalnızca cırcır böceklerinin sesi
geliyordu. Kapıyı açtım.
Yaz mevsimi olmasına rağmen, köy yeri olduğundan, içerisi soğuktu.
Işıkları yaktım.
- 317 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Prefabrik bir evdi burası, 17 Ağustos depreminin ardından insanlar
kalsınlar diye yapılmış, kamplar bozulduktan sonra da çok ucuza
satışa çıkartılmış yapılardandı. Alıp koymuştuk bir tane bahçeye. Tek
odası ve mutfağı vardı. Banyo, tuvalet yoktu, tuvalet bahçedeydi. Her
neyse içeriye girdim. Elektrikli ısıtıcıyı çıkardım kanepenin altından,
kısık ayarda yaktım. Oturdum koltuğa, ne televizyon vardı ne de
radyo. “Napıcam lan burada?” diye düşündüm. Sonra aklıma geldi,
hemen gidip odanın dört köşesine, hocanın verdiği duaları
yerleştirdim. İçim rahattı, iki gündür işe yarıyordu bunlar. Fakat
ortamdaki sessizlik ürpertiyordu yine de insanı. Ev de kutu gibi
olunca…
Çay demledim, çıkardım kitap filan okudum. Saate baktım daha dokuz
buçuktu. Çok sıkılıyordum. Gerçi arasam birkaç arkadaş bulurdum illa
ki ama oksijen yaramıştı heralde, uykum da vardı, biraz daha okumaya
ve ardından uyumaya karar verdim.
Ne kadar geçti üzerinden bilmiyorum, dalmışım. Artık bir tıkırtı
duydum da mı uyandım, yerim rahatsızdı da ondan mı uyandım
bilemiyorum. Fakat gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara, oraya
gittiğime lanet ettirdi beni.
- 318 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Herifin biri, ellerini siper etmiş, kafayı yaslamış bizim cama, açı da
tam müsait olmadığından, gözlerini yana belertmiş bana bakıyor. Bir
hopladım tabi ben bunu görünce, “ahanda Kunter* buldu beni, belamı
sikmeye geldi” diye ecel terleri döktüm, zira suratının yarısı artık
erimiş mi ne olmuş bilmiyorum, normal bir insanla alakası yoktu.
Kalbim 0′dan 100 km’ye dört saniyenin altında fırlayan Lamborgini
gibiydi. Herif elinde artık ne tutuyorsa “czzzrttt czzrrrttt” diye vurdu
cama. Sonra da eliyle bir işaret yaptı, açmamı istiyordu sanırım. Yusuf
yusuf ilerledim, canım hiç açmak istemiyordu ama erkekliğe de bok
sürdürmek
olmazdı.
Açtım
pencereyi,
sonra
da
sanki
hiç
korkmuyormuşum ama tek derdim sineklermiş gibi sinekliği
geçiriverdim bir boka dermanı olacak, beni koruyacakmış ümidiyle ve
bir iki adım geri attım. Herif şöyle bir süzdü beni ve “Kimsin sen?”
dedi…
Aslında ben de hayatım boyunca bu soruya verecek bir yanıt
bulamadığım için şu an oradaydım. Kimdim ben? Yine de onun almak
istediği cevabı biliyordum. Eğer köylük yerde birisi size bu soruyu
yöneltirse, bilin ki o an sizin geçmişinizin, akademik kariyerinizin,
aldığınız ödüllerin, sahip olduğunuz maddi birikimin, tahsilin,
ilişkilerinizin hiçbir değeri yoktur.
- 319 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu sorunun altmetni; “Sen kimin oğlusun?”dur. Çünkü amına
koydumunun köylerinde, sanki herkesin kafasının içinde bir GBT
cihazı varmışçasına, yalnızca kimin oğlu olduğunuz bilgisiyle, her
şeyinizi ortaya dökebilirler. Babamın adını söyledim… “Kaç
numarasın bakayım sen?” dedi. Kaçıncı oğlu olduğumu soruyordu
yani. “En küçüğüyüm” dedim. “Hııı büyümüşsün” dedi… Bir süre
sustuk…
“Ben de ışığı görünce şaşırdım, kim var diye bakmaya geldim…” dedi
sonra. “İyi geldin gelmesine ama benim de amımakoydun gelirken”
diyemedim, “Hee evet benim, biraz burada kalacam ben” dedim.
“Beni tanıyor musun bakayım sen?” diye sordu bu, “yok abi
çıkaramadım” dedim. “Yaşar ben… Amcanlar, rahmetli baban,
deden.. hepsi bilir beni” dedi. Hakkaten de bir Yaşar adı
duymuşluğum vardı, hatta küçükken uzaktan da görmüştüm. Çobandı
bu. Ama ilk kez muhabbet ediyorduk. “Doğrudur” dedim.Yine
sustuk…
Gitmiyordu şerefsiz. Dirseğini de dayadı pervaza, bir de diğer tarafa
bakıyor sürekli, suratının bozuk kısmını görüyorum yani, sinir minir
kalmadı.
- 320 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
O esnada telefonumu aldım elime, saat sabah beşe geliyordu, epey
uyumuşum yani. Derken uzaklardan bir araba sesi işittim ve sırf laf
olsun diye “kim geçiyor yaa bu saatte?” dedim, demez olaydım,
aniden bana döndü herif, “Duyuyor musun sen bu sesi?” dedi. Ne
olmuştu şimdi durduk yere, “hee abi araba geçiyor ya işte, değil mi?”
dedim. “Gel hele gel” dedi bu bana… Dışarıya çağıyordu. “Çık çık
çabuk, iki dakka işimiz var senle” dedi acele acele. Yani tamam, şimdi
köylük yer, suç oranı düşük, herkes birbirini tanıyor filan ama elin
çobanı da gecenin bir köründe beni niye yanına çekmek istiyor,
götümde gözü mü var acaba diye binbir türlü kaygı içindeydim. Şu
hayatta sırf “aman ayıp olmasın” diye diye ne hallere sokmuştum
kendimi ve bu listeye bir yenisi ekleniyor olabilirdi. Ne olur ne olmaz
diyerek telefonu da cebime atıp, çıktım ama her an kavgaya da
hazırdım yani. “Gel gel” dedi bu bana, bahçe kapısına doğru seyirttik.
Arabanın sesi de gittikçe yaklaşıyordu bu arada. “Fazla yaklaşmayız
da, gel gidelim yine azcık” dedi. Biraz yürüdük biz bunla. Bizim evin
önünden aşağıya doğru bi 150 metre kaptırınca, köyün anayolu var,
orayı net bir biçimde görebilecek şekilde durduk biz bununla. “Bekle
şimdi ama şaşırma görünce sakın” dedi… Ne çıkacaktı Allah bilir…
- 321 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Arabanın sesi yaklaştı yaklaştı, şimdiye kadar çoktan geçip gitmesi
gerekiyordu halbuki… Bir far filan da gözükmüyordu, boş gözlerle
yola bakıyordum, derken sokak lambasının aydınlattığı yerde
kıpkırmızı elbiseli bir kadın belirdi. Tuhaftı ama… Çok ağır adımlarla
yürüyordu ve kolunu ileriye uzatmıştı, bir şey parlıyordu elinde. “O
ne?” dedim, “aynası var” dedi, izlemeye devam ettik. Kadının hemen
arkasından da bir araba geliyordu ama hızını kadının yürüyüşüne göre
ayarlamıştı, yani çok ağır gidiyordu. Kadının kıyafeti de böyle normal
değildi pek, köy yerinde, hele hele gecenin 5′inde böyle gezinmek çok
tuhaftı. Ağır ağır geçip gittiler. Dönüp adama baktım, o da bana
bakıyordu, “gördün mü?” dedi. “Kim yaa bunlar?” dedim…
Anlattı sonra… Yakup diye bir adam yaşarmış zamanında. Bulgar
göçmeniymiş. Şimdi bizim köy çerkes köyüdür. Çerkesdir yani
herkes, bunlar sonradan gelmişler Bulgaristan’da bir olaylar olunca.
Köylü de pek sevmezdi bunları. “Ama bu Yakup herkesden farklıydı,
manyaktı. Domuz eti filan da yerdi, gerçi yesin bize ne de, ahlaksızdı
yani” dedi. “Eee?” dedim. “İşte Akmeşe yakınlarına zamanında bir
sirk geliyor, yabancı bir sirk. Yakup da gidiyor buraya, orada çalışan
bir kadını kaçırıp köye getiriyor. Türkçe bilmiyordu kadın, adı da
‘madam’ diye çıkmıştı o yüzden kadının. Birkaç yıl yaşadılar beraber.
- 322 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kadın kimseyle konuşamazdı tabi, Yakup da evden salmazdı pek onu.
Sonra bir gece, çığlık kıyamet koptu köyün ortasında. Bir çıktık ki-bu
Yakup’un Mercedes arabası vardı o zamanlar, çaldı mı nereden buldu
bilmiyorum, Allah günah yazmasın ama İzmit’te doğru düzgün araba
yoktu, bunda Mercedes vardı- işte o Mercedes’le kadını kovalıyor,
kadın evden kaçmış. Koşa koşa gidiyor… Tam şu meydanın ilerisinde
yakaladı kadını, aldı arabanın altına ezdi geçti. Sonra da bir silah sesi,
kendini vurdu arabanın içinde. Biz yanlarına vardığımızda kadın
yaşıyordu, ama dayanamadı, öldü hemen sonra.” Şaşkınlıkla
dinlemiştim; “vaay be ne hikaye!” diyebildim yalnızca. “Dur sen daha
bitmedi…” dedi, bir sigara yakıp ve bir tane de bana ikram edip.
“Sonra evine gittik, annesi vardı bu Yakup’un bir de.. yaşlı kadın…
Tavana asmış kendini, öyle bulduk onu da… Meğer bu kız var ya, kız
kardeşiymiş Yakup’un… Bulgarya’dan gelmezden evvel evden mi
kaçmış artık o bilmiyorum, bunlarla beraber gelmemiş yani
Türkiye’ye. Artık haberini aldı da mı gitti, denk mi geldiler neyse,
gitmiş bulmuş sirkte, aldı getirdi onu da köye. Cenazelerini almaya
akrabaları geldiğinde öğrendik biz de kardeş olduklarını. Artık bu
Yakup neler yaptıysa kadına, delirtene kadar uğraşmış demek ki…”
- 323 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Ee peki anneleri neden intihar etmiş?” diye sordum…
“Valla Yakup’un kızı vuracağını anladı da acısına dayanamadı diyen
de vaaaar, aramızda kalsın, bu Yakup bacısına da anasına da tecavüz
ediyordu diyen de var. Ben bilemem doğrusunu ama her şey
beklenirdi o puşttan. Hayvanoğlu hayvan…”
Tekrar bir sessizlik oldu, o lanet Maltepe sigaralarının sonuna
gelmiştik…
“İşte böyle… Geceleri hala geçerler usul usul, nereye giderler
bilmem” dedi… Tüylerin korkudan diken diken olması vardır ya hani,
sonuna kadar yaşadım. Artık yavaş yavaş eve dönecektim “haydi
hayırlı geceler sana oğlum” dedi… “Hayır mı bıraktın mınakoyım”
dedim içimden. Ayrıldık biz bununla. Ben tam bayırı çıkarken tekrar,
ezan okunmaya başladı. Adımlarımı hızlandırdım nedense… Evin
kapısını açtım, uyku muyku kalmamıştı, çayın altını yaktım, geceden
kalan haliyle bayat bayat içtim çayı. Yeniden bir ağırlık çöktü sonra,
hava da aydınlanmaya başlamıştı inceden. Yoksa aklımdan çıkmazdı
dinlediğim o hikaye ama bir ferahlık oldu, ışıkları söndürdüm. Evin
köşelerine koyduğum duaları da kaldırıp uyumaya karar verdim.
- 324 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Fakat aksilikler bitmiyordu! Tasların içi bomboştu! Önceki gecelerde
de küller tamamen eriyip kayboluyordu ama geriye biraz griye çalan
bir su kalıyordu. Bu gece su filan kalmamıştı, sanki biri gelip
dökmüştü. Tekrar bir korku hali aldı beni. Sabah ezanı okunmuştu
aslında rahat olmalıydım, fakat evden çıktığım o anlarda, birinin gelip
de suları boşalttığı fikrine tahammül edemiyordum. Gerçi yerlerde
filan bir ıslaklık yoktu, hem dördü birden nasıl dökülecekti ya da
buharlaşmamışlardı ya!… Birkaç saat daha uyuyamadım, sonra da
bütün uyku düzenim ve o günüm mahvoldu.
Köye hoşgelmiştim!
*Kunter için bkz: Yeraltı Güncesi
- 325 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ Bölüm
6:Bir Deneme Daha
“…Köydeki evimizin bahçesinde, evin arkasında kalan ve yoldan
geçenlerin de asla göremeyeceği bir açıda, yaşlı bir ceviz ağacımız
var. Çocukluğumda salıncak, gençliğimde hamak kurduğum bu
ağacı şimdi de dar ağacı olarak kullanacaktım…”
16.gün
Çok zeki biri değilimdir. Analitik zekam yoktur, asla pratik çözümler
üretemem. Ama bazen çalışıyor işte kafam…
Köyde geçirdiğim günler bana iyi gelmişti gelmesine. Temiz hava,
sorumlulukların olmadığı bir ortam, teknoloji yok, kitaplar var vesaire
vesaire… Fakat asıl amacımı unutmamalıydım. Kendimi yok etme
derdindeydim. Peşine düştüğüm gizemi çözme isteğim de başıma
musallat olmuş o korkunç şeyi defetme maksadından değil,
intiharımın önündeki engeli kaldırmaktan alıyordu enerjisini…
- 326 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Kadın yalnızca geceleri gelebiliyorsa, bu işi gündüz çözebilirdim.
Fakat yine de kendimi garanti altına almak için hocanın verdiği
duaları, gerekli ritüeli gerçekleştirerek dört tarafıma koyduktan sonra,
bunların ortasına geçerek gerçekleştirebilirdim kendi cinayetimi. Her
şey bu kadar basitti işte… Neden daha önce aklıma gelmediğine
şaşırdım!
Köydeki evimizin bahçesinde, evin arkasında kalan ve yoldan
geçenlerin de asla göremeyeceği bir açıda, yaşlı bir ceviz ağacımız
var. Çocukluğumda salıncak, gençliğimde hamak kurduğum bu ağacı
şimdi de dar ağacı olarak kullanacaktım. Bu duruma düşmemde payı
olan herkesi ve tabii ki kendimi de suçlayarak bir süre ağladım. Sonra
içindeki suya, muskaların külünü karıştırdığım tasları onar metre
arayla, ağacı da tam ortasına alan bir kare oluşturacak şekilde
yerleştirdim. İçeriden aldığım sandalyeye tırmandım, ipi boynuma
geçirdim. Bu acıya bir kez daha katlanmak zor olacaktı fakat bu
sondu.
Derken kadını gördüm uzakta. Hızlı adımlarla, yarı koşar şekilde geldi
geldi geldi… Koyduğum sınırı geçti ve bir anda alev aldı. Kıyafeti
yanıyordu, saçları da… Çırpınarak yaklaşmaya devam etti.
- 327 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Dona kalmış onu izliyordum. Uzanıp ipi tuttu ve neden bilmiyorum,
belki
korkudan
belki
de
gerçekten
dengemi
yitirdiğimden,
sandalyeden düşüp yere yuvarlanıverdim.
Gözlerimi açtığımda ortalıkta kimse yoktu. Hala ilmeği boynumda
duran ipin ucuna baktım, kararmış ve erimişti. Bildiğin yanmıştı ip.
Ağaçta kalan parçayı söktüm sonra, o da aynı haldeydi. Bir kez daha
ağladım. Bu sefer korkudan…
Akşam olmak üzereydi, psikolojim altüst olmuş bir halde, evin içinde
oturuyordum. Ezan okunmaya ve köpekler acı acı ulumaya başladı.
Camdan czzzrrtt cczzzrrtt diye bir ses geldi. İrkildim, dönüp baktım,
Yaşar’dı. Açtım pencereyi. “Çok acayip bir şey gördüm” dedi. “Nedir
abi?” dedim. “Sizin bu çitlerin hemen dışında var ya…. Böyle kapkara
bir kadın duruyordu. Giysisi, eli yüzü kapkara olmuştu. Hazırolda
dikilmiş, içeriye bakıyordu. Ama ben yolun başındayken yoktu. İn
midir cin midir hayal mi gördüm? Ben yaklaşınca çıktı herhalde
ortaya, bana göstermeye çalıştıysa kendini…. İyi saatte olsunlara mı
karşıyorum lan yoksa ben de?…” dedi…
- 328 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Yok abi, akşam ezanındandır” dedim, sanırım anlam veremedi. Gider
gitmez perdeyi örttüm ve bu sefer yüksek sesle, hıçkıra hıçkıra
ağladım bir saat kadar.
Ölmek de yaşamak da hiç bu kadar zor olmamıştı…
- 329 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ Bölüm
7:Hortlak Yaşar
ruhibirbanyo
tarafından
“…ama bir Şükran ablamız vardı bizim, o yolda görmüş Yaşar’ı
beyaz kefenler içinde, suratının yarısı yok, ayaklarını sürüye sürüye
geliyormuş. Görünce bizimki o halini, korkudan altına kaçırmış. İki
ay konuşamamış sonra da, dili tutulmuş kızın…”
18.Gün
Güzel bir sabahtı ve kahvaltıya, amcamlara gitmiştim. Konu nereden
geldi bilmiyorum ama Yaşar’dan bahsedildi sofrada. “Yaa çok garip
bir adam o” deyiverdim. Tanımama şaşırdılar, köye sık gitmezdim
çünkü. “Evet, normal değil o, meczup olmuş dağlarda koyunları
gezdire gezdire” dedi yengem. Sonra, konu Yaşar’da sabit kaldı, bir
miktar bilgi aldım kendisi hakkında…“Nasıl da bütün köyü kahveye
toplamıştı gecenin bir yarısı” dedi komşunun kızı. Misafirler de vardı
o gün… Komşunun kızı dediysem, bekar kalmış işte, yoksa kaç
yaşında kadın…
- 330 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Meğer bu Yaşar, daha önce, köyün erkeklerini kahveye toplayıp, şu
Madam lakaplı kadını göstermeye çalışmış insanlara. Amcam güldü,
“hata bizde, onun lafına inanıp gidiyoruz gecenin bir köründe” dedi.
Nasıl olduğunu sordum. Bu Yaşar, sağda sola anlatıyormuş işte
sürekli “Yakup’ın kız kardeşi, geceleri ağlaya ağlaya köyün yollarında
geziyor” diye, inanmıyormuş tabi insanlar ama o kadar çok
anlatıyormuş ki bir gece hep beraber izlemek için kahvede toplanmış
millet. Bana gösterdiği zaman da kahvenin önündeki yoldan geçiyordu
zaten kadın. Neyse işte toplanmışlar kahveye, zaman yaklaştığında
ışıkları söndürmüşler, sessizliğe bürünmüş ortam. Gelen giden
olmamış tabi, öyle anlattı amcam. Ama Yaşar hala “nasıl yaa
görmüyor musunuz, işte geçiyor ya, arabayı da görmüyor musunuz”
filan diyormuş! Şaşkınlınka dinledim, hiçbir şeyi çaktırmadım, “deli
işte” dedim…
Bir de lakabı varmış bu Yaşar’ın, Hortlak Yaşar diyorlarmış. Bu daha
da ilginç… Gençliğinde, traktörden düşmüş bu herif ama tam da
düşmemiş böyle, ayağı, traktörün kasasının kapağını bağlayan
zincirlere mi ne dolanmış, şöfor de fark etmeyince, bu şekilde
sürüklenmiş metrelerce. Yüzünün yarısı ondan öyleymiş adamın.
Amcamın anlattığına göre, bakan dayanamayıp kusuyormuş, kafatası
filan çıkmış ortaya adamın. Sonra öldü diye gömmüşler bunu. Bir
hafta sonra mezarından çıkmış, gelmiş tekrar.
- 331 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Ohaa, çüüüş” filan dedim dayanamayıp. Yengem girdi sonra, “Biz o
zaman çok küçüktük, ben hatırlamıyorum zaten ama bir Şükran
ablamız vardı bizim, o yolda görmüş Yaşar’ı beyaz kefenler içinde,
suratının yarısı yok, ayaklarını sürüye sürüye geliyormuş. Görünce
bizimki o halini, korkudan altına kaçırmış. İki ay konuşamamış sonra
da, dili tutulmuş kızın”. Amcam hala sakindi; “Oğlum, o zamanlar
şimdiki gibi ulaşım yoktu ki İzmit’e, o halini görünce, nabzı filan da
yavaşladıysa, ölü zannedip gömmüşlerdir. Haa nasıl çıkmış dersen
toprak altından, onu ben de bilmiyorum. Ama bak şimdi haberlerde
filan duymuyor muyuz, falanca adamı öldü diye morga sokuyorlar,
adam iki gün sonra kendine geliyor filan. Mümkün demek ki…” diye
bir açıklama getirdi kendince. Yengem dahil oldu hemen sonra “iyi de
millet 1-2 gün morgda kalıyor, bu bir hafta toprak altında ne yedi içti,
nasıl nefessiz kalmadı?” dedi… Komşu kadın, “ee bu gömülüyken
sürekli beyaz saçlı bir adam, buna meyve, su filan getiriyormuş” dedi.
“Yalan o yaaa, sonradan uydurulmuş şeyler, bir şekilde dayanmış işte,
Allah ömür vermiş. Onlar hep sonradan insanların uydurması, yok
neymiş, bu gömülüyken, sürekli sesler geliyormuş mezarlıktan.
İnliyormuş hesapta. Ama adam ayaklandıktan sonra ortaya çıktı
bunlar, madem öyleydi neden baştan söylemediler, gidip kazarlardı
yeniden, millet masal uydurmayı seviyor işte” diye karşı çıktı
amcam…
- 332 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bu durumundan dolayı kimse konuşmamış yıllarca Yaşar’la. Tek
konuşan babaannemin kardeşi Bzace İhsan’mış. “En iyi arkadaşıydı
onun, alıp alıp eve getirirdi, korkardık biz de çocukluğumuzda.” dedi
amcam. Konunun kendiliğinden İhsan denen adama gelmesi hoşuma
gitmişti. Babaannem yıllarca Bizacem diye sevmiştir beni, amcamlar,
halamlar da yaşatırlar aynı geleneği. Benziyormuşum ona hesapta.
Siyah-beyaz resimlerini gördüm, bana kalırsa alakamız yok. Ama
üzerine gidemedim mevzunun, konu başka yerlere kaydı sonra…
Kalktık sofradan…
19.Gün
Sabah özellikle erken kalktım. Erken dediysem çok erken, 4 buçukta.
Yaşar’ı bekliyordum. Yarım saat sonra filan, hayvanların sesini
duydum, koşa koşa çıktım bahçeye, toplamış inekleri, öküzleri
gidiyordu. Beni görünce bağıra bağıra “selamınaleyküüüüm” dedi.
Sabahın köründe, millet uyurken bu kadar kuvvetle bağırması, normal
olmadığının en basit göstergesiydi. “Ulan iyi mi yapıyorum acaba”
diye söylenerekten takıldım peşine. Dedim “uyku tutmadı, geleyim mi
seninle”, coşkuyla kabul etti.
- 333 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Hayvanları pek sevmem, hele ahır hayvanlarından oldum olası
tiksinmişimdir. Duygularını hissedemiyorsun ki, öküz en nihayetinde,
kedi köpek gibi sevincini, mutluluğunu yansıtamıyor sana. Uzak
durmaya çalışıyorum o yüzden hayvanlardan ama leş gibi kokuyor
ortalık. Az buz da değil hani, 45 dakika filan yürüdük heralde bok
kokusu çeke çeke. Köyün dışında bir yere vardık, her yer tepe, her yer
ot. Hava da aydınlandı iyice. Oturduk bir kayanın üzerine. “Gel
yemek yiyelim” dedi bu, açtı çıkınını, allahtan kahvaltı yapmışım. Bir
kase yoğurt çıkardı, bir de torba. Torbanın içinde ne olduğunu da
anlamadım önce, ekmek kırıntısı doldurmuş gibiydi, yulaf kepeğiymiş
meğersem. Karıştırdı onu yoğurtla bir güzel, bir de domates getirmiş,
o yulaflı yoğurtla, domatesi yedi karşımda şapır şupur.
İlk başta çok canım sıkıldı, sigara üstüne sigara içiyoruz, her hayvanın
huyunu suyunu ezberlemiş, onları anlatıyor bana, şu şöyle yapar, bunu
bırakırsan kaçar gider, bir tanesi varmış, adamın birinin bahçesine
musallat olmuş, sadece onu bahçesine dalıyormuş, başka hiç
kimseninkine dokunmuyormuş filan… Dönmeye de dönemiyorum tek
başıma, aklımda değil geldiğimiz yol. Oturdum mecburen. Öğlen
olmuştur heralde saat.
- 334 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Baktım olacak gibi değil, bodoslama daldım konuya;
“Yaa” dedim, “amcamlar anlattı geçen, senin bir gömülme hikayen
varmış, diri diri gömmüşler seni” dedim, demez olaydım. “Yoo, diri
diri gömmediler ki, ölmüştüm ben zaten” dedi. Yalnız o kadar normal
bir şeymiş gibi söyledi ki bunu, o tavrı yüzünden bir korkuya
kapıldım. “Olur mu öyle şey yaa, nasıl canlanacaksın ölmüş olsan,
belli ki öyle zannetmişler” dedim. “Yok yok, ölmüştüm ben, senin
büyük amcam kurtardı beni” dedi. “Büyük amcam kim lan” diye
düşündüm bir süre, babaannemin kardeşi olan İhsan’ı kastediyormuş
meğer, sonradan idrak ettim. “Nasıl kurtardı ki” diye sordum
istemsizce, “Boşver, anlatsam da inanmazsın zaten” dedi, dedim “niye
inanmıyayım, bak bütün köy inanmamış sana ama ben inandım, gelip
gözlerimle de gördüm şu kadını, inanırım, sen anlat” dedim. Şaşırıp
baktı şöyle bir… “Çok tuhaf adamdı senin babanın dayısı” dedi…
“Benim yüzümden ömrünü çile çekerek heba etti. Ben onun yerinde
olsam, onun yaptıklarını yapar mıydım diye düşünüyorum da,
yapardım diyemem, o çekinmedi yaptı ama sonra da duramadı
buralarda. Kaderde ayrılmak varsa, ayrılıyormuş işte insanlar her
türlü” dedi…
- 335 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Küçüklükten çok iyi arkadaşmış meğer bunlar. Hiçbir zaman
ayrılmayacaklarına söz vermişler birbirlerine. Sonra Tekidağ’a mı
nereye, yatılı orta okul okumaya gitmişler beraber, iyi öğrenciymiş
ikisi de, babamın dayısı dayanamamış, daha ilk yılında kaçıp bırakmış
okulu. O bıraktı diye bu Yaşar da bırakmış sonra. Yine beraber köye
dönmüşler. “Sadece askerde ayrılmıştık, o zaman iki yıldan fazlaydı
askerlik, onun dışında hep birlikte olduk” dedi. Sonra bu kazayı
yaşamış işte Yaşar, babamın dayısı Bzace İhsan da, dayanamamış
onun ölümüne, gidip yardım almış birilerinden onu diriltmek için.
Tabii ki inanmadım bu kadarına, öyle bir teknoloji de sihir de yoktu
yer yüzünde. Ama ciddi ciddi anlatıyordu. Bu işe girmesi hiç
yaramamış İhsan’a, “ayrılmayalım diye yaptırdı onu ama sonrasında
dayanamadı, çekip gitti, yine senelerce ayrı düştük” dedi. Onu,
akrabalardan da duymuştum. Gençliğinde epey bir gezip dolaşmış bu
adam, nerelere gittiğini de bilmiyor herkes ama Hindistan’a kadar
filan gitmiş herhalde. Ömrünün son yıllarına doğru geri gelmiş tekrar.
Geldiğinde bir de maymunu varmış, çok seviyormuş hayvanı.
Anlattıklarına göre çok akıllıymış o maymun. Özel kıyafetleri varmış
mesela, kendi kendine giyiniyormuş üşüdüğünde filan. Laftan
anlıyormuş, koyun koyuna yatıyorlarmış geceleri.
- 336 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“İhsan öldükten sonra ben aldım o hayvanı ama öyle bağlıydılar ki
birbirlerine, iki hafta sonra da maymun gitti öbür tarafa, yaşlıydı gerçi
ama bana kalırsa İhsan’ın ölümüne dayanamadı” dedi…
O an bir yabancılaşma yaşadım. 3-4 ay önce, İstanbul’un göbeğinde,
üniversite okuyan bir insandım. Şimdi, bir köyde bile değil, köyün
epey dışında, hortladığına inanan bir çobandan, sahibi ölünce acısına
dayanamayıp kendi de hakkı rahmetine kavuşan bir maymunun
hikayesini dinliyordum. Bir sigara yakıp uzaklara baktım.
Durduk yere, “sen niye geldin köye” dedi. Tabi ki ona, intihar etmek
istediğimi, ama başımdaki bir musubet yüzünden bunu yapamadığımı
ve onu çözmeye geldiğimi söylemedim. “Hastaydım da, yeni çıktım
hastalıktan, temiz hava yarar dediler, ben de tatil olsun diye geldim”
dedim. Ne hastası olduğumu sormadı allahtan, hazırlıksızdım,
inandırıcı bir cevap veremezdim. “İyi yapmışsın, bak ben ömrüm
boyunca bu köyden çıkmadım doğru düzgün. İyi mi yaptım kötü mü
bilmiyorum. Başında belalar vardı gerçi İhsan’ın giderken ama yine de
gitmek iyidir. Her zaman bir yerlere gitmeli insan. Bir hikayesi olmalı.
Ardından anlatacak bir sürü anı bıraktı İhsan bizlere ama ben ölsem,
ikinci gün unutur herkes beni.
- 337 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sen de durmadan git bir yerlere gençken. Hikayen yoksa ölüm
kapıdadır.” Zerre umrumda değildi söyledikleri ve dayanamayıp “ben
öldükten sonra ne önemi var ki bunların” dedim. “Ölsem kurtulmuş
sayarım kendimi, o kadar da şahane bir hayat sürmüyorum ki zaten”
diye de ekledim. “O zaman hemen öldür kendini, ne duruyorsun ki”
dedi sanki içimden geçenleri biliyormuş gibi. Çaktırmamak için laf
olsun diye “Günah olmasa yapardım bunu” dedim. Değişik bir
kahkaha attı, o çirkin suratı daha da çirkinleşti gülerken ve devam
etti.;
“İntihar, her zaman en büyük çıkmazı olmuştur kitaplarını yazdıkları
esnada peygamberlerin. Eğer bir mümin olarak orta yaşlarına kadar
yaşadıysan, bir an evvel ölüp Cennet’e gitmekten başka ne istersin ki?
Eğer intihar günah sayılmasaydı, bir tane bile gerçek dindar kalmazdı
yer yüzünde. Adam kendini öldüremiyor mu, hemen anlayıverirdin
günahkar olduğunu. O yüzden günah olduğunu söyleyip işin içinden
çıkmışlar, doğru mu bilmem… Ama senin yaşında birinin, ölüme bu
denli sıcak bakması normal değil.
- 338 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Bak ben masalsız bir kahramanım, kimse bilmez bu kırlarda
dolaşırken ne hissettiğimi, ne düşündüğümü. Sen benim gibi olma,
gez, dolaş, insanlarla tanış, anlat onlara hikayeni. Yaşamak da
istiyorsan, ölmek de istiyorsan tek çaren yeni hikayelere dahil olmak.”
Cümlesini bitirdiği esnada bir kaç koyun meeledi, Yaşar bir Maltepe
daha yaktı. Güneş, batıya doğru hızla gidiyordu. Ben, 25 yaşımda, ilk
kez güneşin doğuşundan batışına kadar izlediği yolu, bu kadar net
görebilmiştim.
- 339 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
İNTİHAR
GÜNCESİ Bölüm
8:İhsan’ın Öyküsü
“…Tek başıma köye girdim, millet kaçışmaya başladı beni görünce.
Çok sonradan idrak ettim olanları. Gören, düşüp bayılıyor. Evimi de
taşladılar, uzun süre kahveye, camiye filan da sokmadılar beni. Bir
tek İhsan arka çıktı bana o zaman…”
19.Gün
Oturmuş, Yaşar’dan hayat dersleri alıyordum ciddi ciddi. “Hayatta
kal” diyordu herif bana… Ölüp dirilecek, mezarından çıkıp yeniden
hayata karışacak kadar dirayetli biri olarak söylüyordu hem de bunu…
Meselemle doğrudan ilgisi yoktu ama merak etmiştim bu hikayeyi.
Nasıl olduğunu sordum… Geçirdiği kazayı anlattı önce, o kısmı
biliyorsunuz. “Eee sonra, ne oldu da bir hafta sonra ayağa kalktın,
hiçbir şey hatırlamıyor musun… Bizim İhsan Dayı ile ne ilgisi var
bunların?” diye sordum
“Çok iyi arkadaştık biz İhsan’la, şimdi kalmadı öyle dostluklar… Bu,
senin amcanın evinin arka taraflarını gezdin mi hiç?”
- 340 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Yoo ne var ki?, gittim gerçi bir kaç kere de, hiç bir şey yok
oralarda…”
“Heh, senin amcanın evi, köyün sınırında değildir ama onun evinden
öte pek bir şey bulamazsın. Eskiden bu hayvanlar işte oralarda
otlatılırdı. Ama tamamen de ıssız değil. Yaşlı bir nine yaşardı orada,
onun evi var yani. Biraz daha gitsen bulurdun. Gerçi iyi ki de
gitmemişsin, pek uğurlu bir yer değil.”
“Niye? Nesi var ki?”
“Yaa inlere, cinlere karışmış bir kadın. Büyü filan yapıyordu o
zamanlar bu. Duyardık yani… Ben o zamanlar çobanlık yapmazdım
gerçi ama gezip dolaşmaya giderdik biz İhsan’la gençlikte. İki büklüm
olmuş kadın, ayakta zor duruyor. Ama bahçesi hep pırıl pırıl, her türlü
meyveyi sebzeyi yetiştirebiliyor orada. Nasıl ekip biçiyor diye
şaşırırdık. Kışın, karpuz vermişti bize, baldan tatlı. Dayanamadık,
sorduk bir gün, ‘şu tarlayı var ya, cinlere sürdüyorum ben, istesem
şeytanları da toplarım buraya’ dedi.”
“Ohaa! Nasıl ya?”
- 341 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Basbaya! İşte, kadın işlerini cinlere gördürtüyormuş. Olur mu öyle
şey deme, günaha girme şimdi durduk yere!”
“Allaaa allaaaa… Eee ne alakası var peki senin durumunla?”
“İşte benim ölüm haberimi alınca yıkılmış İhsan. Bu kadına gitmiş bir
şeyler yapabilir mi diye, yardım istemeye. Kadın bir şart koşmuş
İhsan’a, ‘yardım ederim sana ama’ demiş, ‘bunun karşılığında kızımı
nikahına alacaksın’. Biz o zamanlar bu kadının bir kızı olduğunu bile
bilmiyoruz, görmemişiz yani hiç. Ama kabul etmiş İhsan da… Kadın,
bir takım dualar vermiş İhsan’a, bir de yapacaklarını yazdırmış, bir
hafta boyunca her gün yapmış bunları İhsan. Sekizinci günün sabahı,
daha kuşluk vaktinde kapısı çalmış. Yabancı bir adammış gelen
İhsan’ın söylediğine göre. Doğru düzgün anlaşamamışlar. Ama adam,
cebinden bir kağıt çıkarıp göstermiş İhsan’a, üzerinde benim adımın
yazdığı. O da herhalde bir tanıdığımdır, uzaktan akrabamdır filan
diyerek, almış benim mezarımın başına getirmiş bir fatiha okusun
diye. Sonra yavaştan uzaklaşmış, eve dönmüş tekrar. Ama dönerken
bir kaval sesi duymuş, dönüp bakmış uzaktan, adam mezarımın
başında kaval gibi bir alet çalıyormuş işte, neyse, zaten benim de
gözlerimi açtığımda duyduğum ilk ses buydu.
- 342 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Sonra debelenmeye başladım mezarın içinde, kaval sesleri kesildi,
başka sesler duymaya başladım. Meğer dışarıdan toprağı kazıyormuş
o esnada. Kazdı çıkardı beni, kefenimi çözdü biraz mahrem yerlerimin
gözükmeyeceği kadar, bir testi su getirmiş yanında, yüzüme su vurdu
şöyle bir, sonra Arapça gibi bir dilde bir şeyler söyledi, döndü arkasını
gitti. Ben zaten ne olduğunu anlamamışım, nerede, ne halde olduğumu
bilmiyorum o an. Tek başıma köye girdim, millet kaçışmaya başladı
beni görünce. Çok sonradan idrak ettim olanları. Gören, düşüp
bayılıyor. Evimi de taşladılar, uzun süre kahveye, camiye filan da
sokmadılar beni. Bir tek İhsan arka çıktı bana o zaman. Meğer o
hazırlamış zaten tüm bunları.”
Duyduklarıma inanamıyordum. “Ee sonra ne olmuş, evlenmiş mi
İhsan Dayı o kadının kızıyla?”
“Dur hele bak… İhsan çok sonradan anlattı zaten bana bunları. Bir
hafta, on gün geçti üzerinden, ben İhsan’da bir gariplik hissettim. Fark
etmez miyim, çocukluk arkadaşım ne de olsa! Çekiyorum kenara
soruyorum, bir şey söylemiyor. Derken bir akşam, sizin eski evin
çardağında oturuyoruz-şimdi garaj hani- birden bu nine çıkıp geldi,
yanında da çirkin mi çirkin bir kadın.
- 343 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Geldi İhsan’ın yanına, ‘ee ben sözümde durdum, sıra sende şimdi’
dedi. Ne olduğunu anlamadım ilk başta, sonra konuştuk, anlattı bütün
olanları İhsan. Valla ‘keşke bıraksaymışın da ölseymişim’ dedim, öyle
çirkindi kızı, evden çıkmaması boşuna değilmiş yıllarca. Şimdi, ölüyü
dirilten kadına karşı da çıkılmıyor. Mecburen niyetlendi İhsan kızı
almaya ama köylüye filan, sizinkilere hiçbirine de söylemedik
olanları. Herkes şaşkınlık içinde, İhsan bu kızı neden alıyor diye, ne
dedikodular türedi bir görsen. Yok kızı gebe bıraktı diyorlar, yok
kadının malı mülkü çokmuş da ondan alıyor diyenler… neler neler…
15 gün içinde nikahı düğünü bastı İhsan buna… Ertesi günlerde ortada
gören yok ama adamı, kayıplara karışmış. Karısı da yok. Ulan ne oldu
ne bitti çözemiyor kimse. Sonra geldi buldu beni, çökmüş adam,
saçları beyazlamış diyeceğim neredeyse, o halde. Derdini de
anlatamıyor tam olarak….”
En heyecanlı yerinde ayaklandı herif, çıkınından boş bir kola şişesi
çıkardı bir litrelik, gitti bir ineğin altına, ineyi sağmaya başladı, sonra
aldı sütü geldi yanıma, “içer misin?” dedi, istemedim, tek başına içti
mikroplu, bakterili sütü lıkır lıkır.
“Bir şey anlatıyordun Yaşar Amca, yarım bıraktın” dedim.
- 344 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
“Hee… Tereddüt ediyorum anlatıp anlatmamakta” dedi.
“Ne var ki yaa söyle?” dedim ama içten içe pis bir şey çıkacağını da
hissettim hani, duymak da istemiyorum pek.
“Ben aldım İhsan’ı köye döndük birlikte, soranlara da ‘kızı
akrabalarına teslim etmek için gitmişti İhsan’ dedik. Kızda sedef
hastalığı varmış, gizlemişler diye bir yalan uydurduk.”
“Ne varmış ki normalde?”
“Valla ayıptır söylemesi, ilk akşamında daha, artık ne haldelerdi
bilmiyorum ama bizim İhsan, bu kadının ayaklarını bir görüyor ki, sağ
ayağının yerinde sol, sol ayağının yerinde sağ ayağı var. İnanamamış
gözlerine, gitmiş eteğini kaldırmış kadının dizlerini kontrol etmiş,
hakikaten de ayakları tersmiş. Üç harflilerin öyle olur derler ya zaten.
Nine kazıklamış meğer bizimkini, başka bir şeyle… mahlukla diyeyim
hadi, onu da Allah yarattı ne de olsa, mahlukla nikahlamış”
- 345 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Yavaş yavaş korkmaya başlamıştım, havada kararıyordu artık inceden.
Ama yine de sormaktan alıkoyamıyordum kendimi;
“Ee sonra ne olmuş?”
“İşte o gece çıkmış evden İhsan, dışarda yatmış. Ertesi gün de nineye
gidip durumu anlatmış ama kadın anlaşma anlaşmadır deyip kapatmış
kapıyı İhsan’ın yüzüne. Sonra gidip Uzunçayır’dan nefesi kuvvetli bir
hoca bulmuş, yüklü bir para karşılığında hem olayları gizli tutması
için……”
Durdu birden. Ne olduğunu sordum…
“Yaa bu hocanın değişik bir namı vardı bir de, onu düşündüm de
gelmedi aklıma şimdi, neyse… Onu getirmiş işte İhsan, o hoca
kovmuş kadını. Kovmuş kovmasına ama İhsan’ın işleri sürekli ters
gitmeye başladı ondan sonra, büyük baş ağrıları çekti, ‘kafamı koparıp
atsalar’ diyordu. Sizin ahır yandı, bir sürü bir sürü şey… En son da
bütün köyün ortasında at kovaladı İhsan’ı, yakalasa altına alıp
çiğneyecekti, ağaca tırmandı da kurtuldu.
- 346 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Atı vurup öldürdü sahibi, durmayacaktı yoksa hayvan, ağaca doğru
şaha kalkıyordu tırmanmaya çalışır gibi. Sonra dayanamadı, geldi bir
gün ‘ben gidiyorum’ dedi, ‘nereye’ dedim, ‘kurtulmaya’ dedi. Yıllarca
gezdi durdu, gittiği bir yer de yoktu hani. 88 senesinde geri geldi,
ikimiz de kocamışız artık. ‘Kurtuldun mu İhsan’ dedim, ‘alıştım’
dedi.”
Hiç tanımıyordum, benim doğumumdan kısa bir süre sonra ölmüş bu
İhsan Dayı ama yine de akrabamdır diye heralde, üzüldüm epeyce
yaşadıklarına. Gerçi tanımasam da üzülürdüm, adam arkadaşı için
hayatı boyunca çile çekmiş sonuçta.
Hayvanları toparladı Yaşar, köye doğru yürümeye başladık. Saat
dokuzu geçmiş, hava iyice kararmıştı. Bizim eve yaklaştığımızda
“hadi sen buradan devam et, benim yolum başka” dedi. Eve şöyle bir
baktım uzaktan, karanlıktı bahçe de, ev de… Bir korku sardı içimi
dinlediğim hikayenin de etkisiyle ama utancımdan “sen de gel eve
bırak beni” diyemedim adama.
- 347 -
Ruhibirbanyo- Tüm Hikayeleri
Tırsa tırsa yürümeye başladım. Tam yolu yarılamıştım ki arkadamdan
seslendi
“Ruhhiiiiieeeee”
diye, tüm
gücüyle
bağıyordu
yine
pervasızca. Dönüp baktım, bir iki adım attı bana;
“Bak aklıma geldi şimdi… O hocanın lakabı var yaaa….
Altıparmak’tı… Altıparmak!”
- 348 -

Benzer belgeler

Bir Aslanın Hayatından Pasajlar (Aslanlaşma)

Bir Aslanın Hayatından Pasajlar (Aslanlaşma) bebeği ölüyor, iki bebeğin de cinsiyeti kız. Birisi düşük oluyor, diğer bebek doğuyor ama o bebeği de eve giren bir tilki yiyor. Bildiğin tilki yemiş ya la bebeği. Bunlardan sonra işte bu kadını uğ...

Detaylı