1 ÇOCUK EDEBİYATI DERS NOTLARI

Transkript

1 ÇOCUK EDEBİYATI DERS NOTLARI
1
ÇOCUK EDEBİYATI DERS NOTLARI -IKAYNAKLAR
SEVER, Sedat (2010) Çocuk ve Edebiyat. Ankara: Tudem Yayıncılık.
SEVER, Sedat (2013) Çocuk edebiyatı ve Okuma Kültürü.Tudem
DİLİDÜZGÜN, Selahattin (1996) Çağdaş Çocuk Edebiyatı. İstanbul: Yapı Kredi Yayını.
DİLİDÜZGÜN, Selahattin (2003) İletişim Odaklı Türkçe Derslerinde Çocuk Kitapları. İstanbul: Morpa Y.
ŞİRİN, Mustafa Ruhi (1998) 99 Soruda Çocuk Edebiyatı. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.
SEVEN, Serdal (2010) Edebi Metinlerle Çocuk Edebiyatı (Ed. Şener Demirel), Pegem Akademi Yayınları,
NAS, Recep (2004) Örneklerle Çocuk Edebiyatı. Bursa Ezgi Kitabevi
ALPÖGE, Gülçin. (2003) “Çocuk Edebiyatının Çocuk Gelişimine Katkısı”. Çoluk Çocuk, 24, 32
KAVCAR, Cahit, OĞUZKAN, Ferhan ve SEVER, Sedat (2004) Türkçe Öğretimi. Ankara: Engin Yayınları.
OĞUZKAN, Ferhan (2000) Çocuk Edebiyatı. Ankara: Anı Yayıncılık.
NEYDİM, Necdet (2003) Çeviri Çocuk Edebiyatı. İstanbul: BU Yayıncılık.
URAL, Serpil (1989) “Çocuk ve Kitap”. Çocuk Edebiyatı Yıllığı. (Ed. M. R. ŞİRİN). İstanbul: Gökyüzü Yay.
ÇOTUKSÖKEN, Yusuf (2003) “Anadili Öğretiminde Edebiyatın Yeri ve İşlevi”. Çağdaş Türk Dili.
KAVCAR, Cahit. (1999) Edebiyat ve Eğitim. Ankara: Engin Yayınevi.
GÖKŞEN, E.N. Örnekleriyle Çocuk Edebiyatımız, İstanbul, 1966
II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu. Gelişmeler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri.
DAHRENDORF, Malte (1997) “90’lı Yıllların Sonunda Almanya’daki Çocuk ve Gençlik Edebiyatının Gelişme Eğilimleri”.
Çocuk Kültürü. İstanbul: Mavibulut Yayınları.
GANDER, Mary J. ve GARDINER, Harry W. (2001) Çocuk ve Ergen Gelişimi. (Çev: B. Onur) Ankara: İmge Kitabevi.
TANIMLAR
Edebiyat Nedir?
Sözlük anlamıyla edebiyat, “duygu, düşünce ve hayallerin söz ve yazı ile güzel ve etkili bir şekilde anlatılması sanatıdır.”
Çocuk ve Çocuk Edebiyatı
Çocuk, genel bir ifadeyle, 2-13/15 yaş arasındaki bireydir. Ancak bu birey, gelişim özelliklerini tam olarak
tamamlayamamış, zihinsel ve fiziksel açıdan birtakım ihtiyaçları olan bireydir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre: “Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta
reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.” (ÇHS, Madde 1 )
Çocuk edebiyatı ifadesi, çocukluk çağında bulunan kimselerin hayal, duygu düşüncelerine yönelik sözlü ve yazılı bütün
eserleri kapsar.
Diğer tanımlara göre;
Çocuk edebiyatı genel anlamıyla, duygu, düşünce ve hayallerin “çocukların dünyasına uygun” söz ve yazı ile güzel ve
etkili şekilde anlatılması sanatıdır.
Dilimizdeki ilk “Çocuk Edebiyatı” kitabını yazmış olan Gökşen, “Çocuğun fikir ve sanat eğitimine yarayacak tekniği, ilkeleri
olan ayrı bir edebiyat” tan söz eder.
Çocuk edebiyatı; erken çocukluk döneminden başlayıp ergenlik dönemini de kapsayan bir yaşam evresinde, çocukların
dil gelişimi ve anlama düzeylerine uygun olarak duygu ve düşünce dünyalarını sanatsal niteliği olan dilsel ve görsel
iletilerle zenginleştiren, beğeni düzeylerini yükselten ürünlerin genel adıdır (Sever, 2010, 17).
Bir geçiş edebiyatı olan çocuk edebiyatı, okulöncesi dönemden başlayarak çocukları renk ve çizginin estetik diliyle
tanıştıran, onlara anadilinin güzelliğini duyumsatan ilk araçlardır (Sever, 2002a, 12).
Oğuzkan (2000, 3), çocuk edebiyatını, “Usta yazarlarca özellikle çocuklar için yazılmış olan ve üstün sanat nitelikleri
taşıyan yapıtlardan oluşan edebiyat” olarak tanımlar ve çocuk edebiyatının, çocukluk çağında bulunan kimselerin duygu,
düş ve düşüncelerine yönelik sözlü ve yazılı bütün yapıtları kapsadığını belirtir.
Çocuk edebiyatı, hem edebiyat niteliği taşıyan hem çocuğun doğal çevresindeki konuları ele alan ve onun kendi
dünyasına geniş bir açıyla bakabilmesini sağlayan hem de ona bilinçli bir okuma alışkanlığı kazandırmayı öngören
edebiyat ürünlerinden oluşur (Dilidüzgün, 2002).
Güler (1993, 170)’e göre en iyi çocuk edebiyatı, büyüklerin de tat aldıkları edebiyattır. Alpöge (2003, 32)’ye göre çocuk
edebiyatı, çocuklar için yazılmış düşünce, duygu ve düşlerin güzel ve etkili bir biçimde anlatılması sanatıdır.
2
Şirin (1998, 9)’e göre ise, “Çocukların büyüme ve gelişimlerine, düş, duygu, düşünce ve duyarlıklarına, zevklerine,
eğitilirken eğlenmelerine katkıda bulunmak amacı ile gerçekleştirilen çocuksu bir edebiyat”tır.
Dilidüzgün (2003, 41)’e göre çocuk edebiyatı, yetişkinler için üretilen edebiyat yapıtları gibi öncelikle edebiyattır ve bu
niteliğinden ödün veremez.
Çocuk kitaplarını yetişkin kitaplarından ayıran temel özellik, edebiyat olma özelliklerine ek olarak, çocuğun özel
koşullarının dikkate alınması gerekliliğidir. Bu nedenle çocuklar için yazmak, yetişkinler için yazmanın aynısıdır; aradaki
fark, çocuklar için yazmanın biraz daha zor olmasıdır.
Dilidüzgün (1996, 22), çocuk kitaplarında çocuk gerçeğinin ele alınması ve onun dünyasına koşut bir dünya kurgulanması
gerektiğini söyler. Ona göre çocuk kitapları, çocuğa sanat eğitimi veren, onlara ilk sanatsal deneyimler kazandıran birer
araç olmak zorundadır.
Ayrıca, çocuk edebiyatı ürünleri, çocuğa uygun olmalı; ancak çocukça olmamalı, çocuğun kültür gelişimine, düş gücünün
gelişmesine, okuma alışkanlığı kazanmasına katkıda bulunacak nitelikleri taşımalıdır.
Çocuk edebiyatı, edebiyatın bir parçasıdır ve çocuğun gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Çocuk edebiyatı
anlamadan, sorgulamadan karar veren insanlar yerine; düşünerek, duyumsayarak karar verebilecek duyarlı insanların
yetiştirilmesine dönük bir çabanın ürünü olarak da adlandırılabilir
Bu nedenle dilin ve resmin anlatım olanaklarıyla çocuklara ulaşabilecek yetkinlikteki sanatçıların, çocuk edebiyatı adına
çocuklar için sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir (Sever, 2010, 24).
ÇOCUK EDEBİYATINA GİRİŞ
KAYNAK: SELAHATTİN DİLİDÜZGÜN, ANADOLU ÜN. YAY.
Çocuk edebiyatı, yetişkinler için üretilen edebiyat ürünleri gibi öncelikle edebiyattır. Ne var ki hedef kitlesi öteki grup
edebiyatlarınkinden çok daha farklı ve özel olduğundan özel bir ilgiye ve titizliğe de gereksinim duyar.
Başka bir deyişle yetişkin edebiyatı kitaplarında nasıl bir nitelik sorunu varsa aynı sorun çocuk kitapları için de vardır.
Yani her kitabın edebiyat ve sanat değeri aynı değildir. Her edebiyat metni gibi çocuk edebiyatı metinleri de kendi
edebiyat, niteliğinden ödün veremez.
Ne var ki çocuk edebiyatı ile çocukça yapılmış edebiyat sıkça birbirine karıştırıldığından ortaya çıkan basit, okur kitlesini
küçümseyen, edebiyat adına hor gören ve deyim yerindeyse ona “keçi boynuzu yediren” çocuk edebiyatı metinlerini
hemen her yerde görmek olasıdır.
Zaten dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuk edebiyatının olup olmaması gerektiği konusundaki tartışmaların temel
kaynağını bu sorunsal oluşturmaktadır. Bu konuda şaşırtıcı biçimde ülkemizin önde gelen yazarları bile çocuk edebiyatı
ayrımına karşı koyarlar.
Çünkü çoğu yazar; çocuğu küçümseyerek, dahası çocuğun gerçekliğine inebilmek için çocuklaşarak ve bu çocuklaşmayı
rapor haline getirerek çocuk edebiyatı yazdığına inanır. Bu gibi durumlarda karşımıza çocuk gibi konuşan, dünya gerçeği
karşısında çaresiz ve bilgisiz olan tipler ortaya çıkar.
Hem yetişkinler hem de çocuklar için yazan çoğu yazarın paylaştığı düşünceye göre çocuklar için yazmak, tıpkı yetişkinler
için yazmak kadar zordur; tek farkı çocuklar için yazmanın biraz daha zor olduğudur. Bu düşünce, kendi içinde birçok
haklı neden içeriyor.
Edebiyat yapıtı oluşturmak zaten başlı başına iddialı ve güç bir uğraştır. Çocuklar için yazmak ise yetişkinden farklı ve
apayrı özellikleri olan bir kitleye yazmak demektir, bu da hiç kolay değildir.
Çünkü hem o kitlenin gerçekliğini çok iyi bilmek, anlamak gerekiyor hem de yazılan metin ile kitlenin dikkatini çekmek,
onu sıkmadan belli bir kurgu içinde düşündürmek, eğlendirmek gerekiyor.
Bütün bunlardan şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Çocuk edebiyatı; bir edebiyat türüdür, çocuk gerçekliği ve çocuğa görelik
ilkeleri göz önüne alınarak yapılmalıdır. Çocuk edebiyatı da yetişkin edebiyatı gibi öncelikle edebiyattır ve edebiyat
niteliklerinden ödün vermemelidir. Çocukça yapılmış bir çocuk edebiyatı, çocuğu küçümsemek anlamına gelir.
Edebiyat metinlerini okumada önemli olan, anlatılan kurmaca öyküyü değil kastedilen satır arası iletileri almaktır. Şimdi
temelde birbirinin benzeri olan bu iki kavramın ne ifade ettiğine bakalım. Göreceğiz ki söz konusu kavramları açıklarken
çocuk edebiyatının da nasıl olması gerektiği, temel ilkeleri ortaya çıkmış olacaktır.
Çocuk gerçekliği için Dilidüzgün (1996), “... çocukların gerçekmiş gibi alımladıkları, fakat hiç de nesnel olmayan alımlama
farklarının yakalanmasıdır.” demektedir. Başka deyişle çocuk gerçekliği, aynı nesnel olayı çocukların yetişkinlerden farklı
olarak algılamasıdır.
Örneğin gürül gürül yanan bir soba, yetişkin için iyi bir ısınma aracı iken çocuk için aynı soba; ağzından alevler saçan
kokutucu bir yaratık, belki bir canavardır.
Yazınsal niteliği olan her çocuk kitabında bulunması gereken çocuğa görelik için ise Yurttaş’ın (1995) deyimiyle; “çocuğun
düşlem gücüne seslenen, onun rahatça ve tat alarak okuyup anlayabileceği dili ve anlatımı içinde barındıran, ilgi
3
duyabileceği konuları işleyen, onu duygu ve düşünce yönünden besleyen, kurgusu ve olay örgüsü karmaşık olmayıp onun
kavrayabileceği bir düzeyde olan, dikkat dağıtıcı ayrıntılardan arıtılmış olan .....” diyebiliriz.
Çocuklar için üretilen edebiyat metinleri, konularını çocuğun olası dünyasından almalıdır. Yani idealize edilmiş bir
dünyanın olayları, değerleri belki biz yetişkinleri ilgilendirebilir. Ama ben “merkezli çocuk” kendisini ilgilendiren konuların
dışına çıkıldığında çok çabuk dikkatini yitirir.
Bu nedenle çocuğun kendi ilgi evreni sınırlarında yaratılan bir dünya; çocuğu okumaya yüreklendirecek, okudukça
edebiyatın kurgusundan kaynaklanan sistematik içinde daha düzenli düşünmeyi öğrenecektir.
Böylece hem okuma alışkanlığı hem düşünme ve yorumlama yeteneği artacak olan çocuk, okumanın amaçlarından biri
olan eleştirel bakış açısını da kazanmış olacaktır.
Çocuk kitaplarında sıkça karşılaşılan aşırı öğreticilik ise çocuk edebiyatı açısından bir risk etkenidir. Çünkü çoğu yetişkin,
asıl doğrunun kendi doğrusu olduğunu savunur.
İyinin ve doğrunun giderek çeşitlendiği ve göreceleştiği günümüzde, kimin doğrusunun daha doğru olduğu tartışılırken
çocuklara ahlak ve erdem dersi verme alışkanlığı, Türk çocuk edebiyatında henüz aşılamamış bir sorundur.
Çocukların her şeyi ilk kez öğrendikleri gerçeği göz önünde bulundurulursa öğreticiliğin çocuk kitaplarından bütünüyle
yalıtılması söz konusu değildir. Bu nedenle çocuklara öğretilen gerçeklerin yazarın öznel gerçeklerinden yalıtılmış olması,
istenmeyen öğreticikten uzaklaşmayı sağlayacaktır.
Yoksa çocuk kitabı, otoriter ve baskıcı bir araca dönüşerek yazarın kafasındaki ve kendine ait doğrusunu zorla
benimseten bir şey oluverir. Bu bağlamda çocuk kitaplarında otoriter/antiotoriter anlatım özelliğinden söz edilmektedir.
Bu kavramlar, çocuk kitabındaki konusal otoriteden çok kitabın anlatımına egemen olan buyurgan yaklaşımı belirler. Yani
edebiyat kitabının iki düzlemliliği arasındaki ilişki, kitabın anlamını tek bir anlama indirgeyecek kadar yakınsa kitabın çok
anlamlılığı kaybolur.
Bu da yazarın söylemek istediği tek bir doğrunun varlığını ve haklılığını egemen kılar. Karşımıza edebiyat kitaplarına
benzeyen, ancak okurunu kitabın içine sıkıştırılmış tek bir doğruya inandırmaya çalışan kitaplar çıkar ki bu tür anlatımlı
kitaplara otoriter anlatımlı kitaplar denmektedir.
Çünkü bu yaklaşıma sahip kitap aracılığı ile bizler, yazarın doğrularına zorla inandırılmaya çalışılırız. Aslında Batılı
ülkelerin çocuk kitapları eleştirisi bağlamında ortaya çıkan böylesi bakış açıları, bizim çocuk edebiyatımızı da yakından
ilgilendirmektedir.
Politik nedenlerle olduğu gibi ahlaki nedenlerle de çocuk kitapları sıklıkla bir ikna aracına dönüşmektedir. Bu durum ise
anne baba ve eğitimcilerin üzerine büyük sorumluluk yüklemektedir.
(S. Dilidüzgün)
ÇOCUK EDEBİYATI ÜRÜNLERİNDE BULUNMASI GEREKEN NİTELİKLER
ÇOCUĞA GÖRELİK
Çocuk edebiyatı ürünlerinde aranan temel ilkelerden biri çocuğa göreliktir.
Çocuğa görelik, onun ilgilerini, gerek-sinmelerini, dil ve anlam evrenini göz önünde tutmayı, bunları sanatsal nitelikteki
metinlerle örtüştürmeyi gerek-tirir. Dolayısıyla çocuğa göreliğin hem içerik hem de biçimle ilgili olduğu ve iki boyutunun
bulunduğu söylenebilir.
Çocuk edebiyatı ürünleri, çocuğa görelik ilkesine uygun olmalıdır.
Çocuğa göre bir metin hazırlanabilmesi için çocuk gerçekliğinin bilinmesi, dolayısıyla;
“Çocuklar nelerden hoşlanır, nelere güler? Nelere üzülür? Neler paylaşmak ister?
Yeteneklerini körelten, isteklerini ve heyecanlarını söndüren olaylar nelerdir?
Sevgisi nasıl beslenir?
Sorunların çözümüne nasıl ortak edilmeli, nasıl destek olunmalıdır?” gibi bazı soruların cevaplandırılması gerekir.
Çocuk kitaplarında çocuk gerçekliğinden yola çıkılarak onun dünyasına benzer bir dünya yaratılmalıdır.
Çocuğun ilgileri, gereksinmeleri, dilsel ve bilişsel özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Çünkü çocuklar düşünsel, duygusal ve dilsel özellikleri bakımından yaş ve gelişim özelliklerine bağlı olarak yetişkinlerden
ayrılır.
Değişik yaş dönemlerinde; dil evrenlerine uygun algıları, ilgileri, duyguları, düşleri, gereksinmeleri ve beklentileri
farklılaşır.
Çocuk gerçekliğini göz önünde bulundurmayan yapıtlar, çocuklara anlamsız ve yapay gelecektir.
Diğer yandan bu tür ürünler, çocukta sanatsal ve edebî duyarlık geliştirmek bir yana okumaya karşı olumsuz bir tavrın
gelişmesine de neden olacaktır.
4
Oysa birçok uzman, çocuk edebiyatının temel işlevinin onlara okuma alışkanlığı kazandırma olduğu konusunda
hemfikirdir.
Çünkü çocuğa göre yazılmış edebiyat ürünleri çocukta okumaya karşı ilgi ve istek uyandırır.
Yalnız çocuk gerçekliği ile “çocuksuluk” birbirine karıştırılmamalıdır. Çocuksu-lukta yapay bir dil kullanımı, dolayısıyla dilin
acemice kullanımı söz konusudur.
BİÇİMSEL ÖLÇÜTLER
Çocuk edebiyatı metinleri, birçok özelliği içerdiğinde yapıt niteliğine ulaşabilir. Çocukların görsel algılarının ve kitaba
duydukları sevginin gelişiminde önemli etkileri olan tasarım (biçimsel düzen-leniş ya da dış yapı) özellikleri ise şu
başlıklarda incelenir:
BOYUTLAR
Kitaplar çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine göre, rahatlıkla taşıyabileceği ağırlık ve hacimde olmalıdır. Çocuk
kitaplarında 16x23 cm. boyutları, en uygun ölçüler olarak kabul edilir.
“Çocuklar değişik büyüklükteki kitapları karıştırmaktan ve okumaktan hoşla-nırlar. Ancak çocuk kitabı çocuğun kolayca
taşıyabileceği hacim ve ağırlıkta olmalıdır.” (Gürel, Temizyürek, Şahbaz)
“Çocuk kitaplarının boyutları elde kolayca tutmaya elverişli ve çocuğun ilgisini çekebilecek nitelikte olmalıdır.
Çocuklara kitap okurken hep aynı boyuttaki kitapları seçmemek gerekir. Çünkü çocuk monotonluğu sevmez, sıkıcı bulur.
Bu nedenle çocuklara zaman içinde değişik boyutta kitaplar da okutulmalıdır.”
KAPAK
“Çocuk kitaplarında kapak, çocuğun dikkatini çeken ilk biçimsel özelliktir.
Kapakta kitabın adı, konuyu tanıtıcı bir resimle yer almalıdır. “Kitap kapağı, kitabın içeriği hakkında etkili mesaj verecek
şekilde düzenlenmiş olmalıdır.” (Tür-Turla, 2005:37)
“Kapak, çocuğun kitapla ilk tanışma aracı olduğu için çok önemlidir. Renkli, resimli olmalı, çocuk için çekici özellikler
taşımalıdır.
Çocuk kitaplarındaki kapak resimleri estetik değerinin yanında; canlı, kitap konusuyla ilgili ve çocuğu okumaya çağırıcı
nitelikte olmalıdır.
Böylece kapağı gören çocuğun kitaba isteyerek yaklaşması sağlanabilir.
Kitap kapağı sadece çocuk için değil, yetişkinlerin seçim yapmasında da etkili bir uyarıcıdır.
Kapak kâğıdı sağlam ve kaliteli olmalıdır.
Çabuk yıpranan bir kitap, çocuğun kitaba ilgisini azaltabilir. Düzenli bir kitaplık kurma alışkanlığını da sekteye uğra-tabilir.
Daha küçük yaştaki çocuklara hazırlanan kitaplarda kapağın daya-nıklılığı da artırılmalı, dağılmayacak biçimde iyi
yapıştırılmalı, hatta dikilmelidir.
Selofan, ince saydam nitelikte mat ya da parlak plastik folyolardır.
Kâğıt yüzeyi, otomatik makinelerle tutkal ya da sıcak presleme yoluyla selofanlanır.” (Sürmeli, 2007:555,556)
“Kapakta selofan kullanılması, dayanıklılığı daha da artırır.
ABC, banyo ya da dokunma kitapları olarak adlandırılan okul öncesine yönelik kitapların kapak ve sayfalarında,
yıpranmayı önlemek, dayanıklılığı artırmak ve çocuğa çevirme kolaylığını sağlamak için kalın kâğıt kullanılmalıdır. Arka
kapak ise çeşitli amaçlar için kullanılabilir.
BASIM (TİPOGRAFİ)
Kâğıt, bez ve benzeri şeylere yazı ya da resim çıkarma işi olarak adlandırılan basım, çocuk kitaplarında daha da önem
kazanmaktadır.
Tipografinin en önemli işlevi okunaklı olma niteliğidir. Okunaklık; harfler arası, kelimeler arası ve satırlar arası boşluk,
yazı-fon ilişkisi, punto büyüklüğü, yazının et kalınlığı ve bloklama özellikleriyle artar ya da azalır.
Tipografik yapı içindeki boşluklar, gereğinden az ya da fazla olduğunda okuma güçlüğü doğar. Boşluklarda tutarlılık ve
süreklilik sağlanmalıdır.
Fon ve yazı tipi, rengi birbirine kontrast oluşturacak şekilde tasarlanmalı, fon koyu tonda ise yazı açık; fon açık tonda ise
yazı koyu tonda olmalıdır.”
(Sürmeli, 2007:555)
KAĞIT
5
Çocuk kitaplarında kullanılan kağıt ışığı yansıtmayan cinsten, mat renkli, dayanıklı ve kaliteli (en az ikinci hamur)
olmalıdır. “Çocuk yayınlarında kuşe kağıdı gözleri yorduğu ve çocuklar tarafından sevilmediği için kullanıl-mamalıdır.
Saman kağıdı ise ister yumuşak ister kalın olsun çocuk için dayanıklı değildir.
Çocuk kitaplarında sağlam ve mat renkli bir kağıt kullanılmalıdır. Bu kağıt dayanıklı, kaliteli, gözü yormayan, birinci hamur
veya en az ikinci hamur olmalıdır. Baskı temiz olmalıdır.”
SAYFA DÜZENİ (MİZANPAJ)
Çocuk kitaplarında normal aralıklı veya nor-malden çok aralıklı satırlarla dizilmiş say-falar tercih edilmelidir. Sayfa
kenarlarında geniş boşluklar (marjlar) bırakılmalıdır.
İlkokul dönemindeki öğrenciler için parag-raflar kısa tutulmalıdır. Çift sütun olarak düzenlenen sayfalar yerine tek sütun
olarak düzenlenen sayfalar okuma rahatlığı sağlar.
“Kitabın sayfa düzeni, içindeki metnin okunmasını kolaylaştıracak biçimde hazırlanmalıdır.
Çocuğun yazıları iyi izleyebilmesi için, yazı ve resim düzenlemesinin iyi yapılmış olması önemlidir.
“Kitapların sayfa düzenlemesi yapılırken, sayfanın boğucu olmaması, resimler yerleştirilirken akıcığın kesilmemesi, aksine
desteklenmesi gerekir. Resimler daha çok metnin üstüne, kenarında ya da sol tarafta bir sayfa olarak düşünülebilir
HARFLER
Harfler çocuğun gözünü yormayacak karakterde ve büyüklükte olmalıdır; tırnaklı karakterler kullanmaktan kaçınılmalıdır.
Kitabın harfleri büyüklük bakımından olduğu kadar yükseklik ve genişlik bakımından da uygun olmalı, harf aralıkları
birbirine çok yakın olmamalıdır. Satır araları ve harf aralıkları ise, hangi yaş söz konusu olursa olsun, sıkışık olmamalıdır.
“Punto seçiminde çocuk kitabı ile göz arasındaki normal okuma uzaklığının yanı sıra, çocuğun yaş grubu da dikkate
alınmalıdır. Okumayı yeni öğrenen çocuklar için tasarlanan çocuk kitabında daha büyük puntolu harfler tercih
edilmelidir.” (Sürmeli, 2007:555)
MEB’in yayımladığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliğine göre:
İlköğretim 1’inci sınıflar için yirmi, 2’nci sınıflar için on sekiz, 3’üncü sınıflar için on dört, 4’üncü sınıflar için on iki, 5’inci
sınıflar için on bir, daha üst sınıflar için ise on puntodan daha küçük harfler kullanılmaz. (Resmî Gazete, Tarih 12/9/2012
Sayı 28409)
YAZIM VE NOKTALAMA
Çocuk kitabı hazırlanırken özellikle yazım kurallarına uyulması gerek-mektedir. Çocuklar bu yanlışları kolayca öğrenip
uygularlar. Yazımın yanı sıra noktalama işaretleri kullanılırken de aynı özen gösterilmelidir.
RESİMLER
Çocuk kitaplarında resimler sade, açık ve konuya uygun olmalıdır. Resimler çocuğa neşe vermeli ve sayfaya bütünlük
oluşturacak şekilde yerleştirilmelidir.
“Çocuk yayınları, özellikle okul öncesi çocuklara yönelik yayınlar mutlaka resimli olmalıdır. Bu resimler anlaşılır, sevimli
ve konuya uygun olmak zorundadır. Resim ile açıkladığı olay aynı sayfada bulunmalıdır.
Bu resimler hayal gücünü geliştirecek şekilde ve iyi ressamlar tarafından çizilmeli, çocuğa neşe, keyif vermeli ve en
önemlisi de sanat değeri taşımalıdır, estetik gelişimi sağlayacak şekilde seçilmelidir.
Resimlerin mutlaka renkli olmaları da gerekmez. İyi çizilmiş olmak kaydıyla siyah beyaz bir resim bile çocuğa estetik zevk
verebilir.
Renkli resimlerde renklerin doğru kullanılmış olması önemlidir. Çocuk kitaplarında iyi çekilmiş güzel fotoğraflara da yer
verilebilir.”
“Resim, çocuk kitaplarının en önemli özelliklerinden birisidir. Çocuk kitap-larındaki resimlerin sade, açık ve konuya uygun
olması gerekmektedir. Bu nedenle bu kitapların resimlenmesi uzman kişiler tarafından yapılmalıdır.
Görsel algının öteki algı türleri arasındaki oranı oldukça yüksektir. Nitelikli bulunan görüntüler ile görüntüleri yansıtan
resimler, metne ve metnin içerdiği kavramlara göre belleğe daha kolay yerleşir.
İnsanlar farklı olan, beğenilen ve etkilenilen görüntüleri hatırlamakta zorluk çekmez. Çocuklukta resimleriyle birlikte
sevilen bir kitap, insanın yaşamı boyunca unutulmaz. Bundan dolayı, görüntüleri renklerle ve biçimlerle yansıtan
resimler, çocuk kitaplarının olmazsa olmazıdır.
“Resim önce bakılan, sonra görülen ve duyumsanan, daha sonra ise iletisini izleyiciye taşıyan ve bu ileti üzerinde
düşündüren bir sanat formudur.” (Özer, 2007:427)
6
Resimler, bakma sonrası görülen anlamın ilerisine geçmeli; izleyiciyi, resmi yapan sanatçının gerçekliğine ( iç dünyası,
dünyaya ve sanata bakış açısı vb.) ulaştırmalıdır. Bunun için resimler estetik kaygıyla üretilmeli, çocukların yaşamında da
görsel ve estetik uyaran olmalıdır.
Çocuk kitaplarında resim, anlatıdaki sözcüklerin soyut dünyasını görselleştirmeli.
“Çocuklar kitaplara bakarken çizgi, şekil, renk uyumu ve kompozisyon gibi estetik değerler edinmeli.” (Serpil Ural)
“Çocuk kitabı resimli olmalı, resimsiz kitap ilgi çekmez.” düşüncesiyle kitaplarda estetik değer taşımayan resimlere yer
verilmemelidir. Kitaplarda çocukların ilgisini çeken, onlarda dinamik ve neşeli bir etki yaratan sıcak renkler
kullanılmalıdır.
Kitabın sayfalarında uygulanan renkler bir bütünlük göstermeli. Bir sayfada canlı renkler kullanılırken öteki sayfalarda
soluk ya da mat renkler kullanılmamalıdır.
Kitabın bütününde uygulanan teknikte de bir tutarlılık olmalı; bir sayfada suluboya tekniği kullanılırken öteki sayfalarda
pastel boya tekniği uygulanmamalıdır.
“Çocuk kitaplarında resimler, çocukları
çizmeye istekli kılacak, onların kendilerini bu yolla ifade etmelerine, üretmelerine,
sevmelerine ve
duyumsamalarına olanak sağlayacak bir sanatçı duyarlılığıyla
resmedilmelidir.” (Özer, 2007:429)
İnsanı insan yapan özelliklerden biri de simge oluşturma yeteneğidir; yani yeni bir durumu, o durumun verileri göz
önünde değilken, simgeler yoluyla aktarmak becerisi. Resim, simgeler aracılığıyla bizlere bir şeyler iletir.” (Erinç, 2004)
“Sanatçı iletilerini aktarmakta kullandığı simgelerini seçerken çocuğun duygu dünyasını, hazır bulunuşluğunu, yaşının
özelliklerini ve o simgeleri kavrama becerilerini göz önünde bulundurmalı, “çocuk okura” en uygun simgelere
resimlerinde yer vermelidir.
Çocuk tanıdığı ya da anlamlandırabildiği simgelerle iletişim içinde olur. Bu nedenle sanatçı, özgün ama çocuğa yakın,
çocuğu heyecanlandıracak, meraklandıracak, duygulandıracak, daha da önemlisi düşündürecek simgeler seçmelidir.”
(Özer, 2007:430)
Resmin çocuk kitaplarında başta gelen işlevi, kitabın içeriğinin kavranması, kavranan içeriğin akılda kalması ve resimlerin
estetik değeriyle çocuğun beğeni düzeyini yükseltmesidir.
Doğa, insan ve toplumla ilgili bilgi veren metinlerdeki resimlerin işlevi öğretme, edebiyat metinlerindeki resimlerin işlevi
ise duyarlılık kazandırma yönünde olmalıdır.
Resimler, yazarın sözle anlattığını görsel olarak net bir biçimde yansıtabilmeli; fakat kitabı resimleyen olayları birebir
resmetmek yerine, olaylardaki duyguyu verebilmelidir.
Resimler, dilsel kurguyu tamamlamalı, “bazen de metne yeni anlam katan estetik bir uyaran” (Sever, 2003:159)
olmalıdır. Çizilen karakterler metnin içeriğine uygun olmalı. Yazarın dili ile çizerin dili birbirini tutmalı, “söz ve göz
kardeşliği” (Güven Turan) kurulmalıdır. “Benim ilkem şöyle: Söz, göz, öz; el ele.” (Göknil, 935)
“Kitaplardaki resimler, çocukların beğeni ve algılama düzeyine uygun olmalı, metnin iletisine görsel bir zenginlik katmalı;
estetik nitelikleriyle de görsel algılarını geliştirici özellikler taşımalıdır.
Kahramanların fiziksel portreleri, metinde yansıtılan kişilik özelliklerine uygun biçimde çizilmeli; resimler kahramanların
başat özelliklerini (şişman, zayıf, uzun saçlı, kısa boylu, sinirli, uysal vb.), yaşadıkları ruhsal durumları, geçirdikleri fiziksel
değişmeleri çocuklara duyumsa-tabilmelidir.” (Sever, 2003:191)
Resimler, çocuğun öğrenme ihtiyacını karşılayarak kavram dünyasını zengin-leştirmeli, onları metin üzerinde
düşündürmeli, heyecanlandırmalı, yaratıcı güçlerine harekete geçirmelidir.
Resimler, çocukları düşsel yolculuklara çıkarmalı. Resimler, çocuğun hayal gücünü geliştirebilmesi için, hem resimlerdeki
görüntülerle gerçek görüntüler arasında hem de resimlerle metin arasında bağ kurmasına olanak sağlamalı.
Kitaplardaki resimlerle hayatta gördükleri arasındaki uyumsuzluğun, çocukta güven duygusunu sarsacağı ve olumsuz
anılara dönüşebileceği unutulmamalı. “Stilizasyonlar ve deformasyonlar objenin karakteristik özelliğini bozmamalı,
anlaşılırlığını kaybettirmemelidir.” (Erdal, 2007:405)
Çocuğu, okuma eyleminden soğutacağı için, anlaşılmayan, metinle anlam ortaklığı bulunmayan resimlere kitaplarda yer
verilmemelidir. Resimler, kitabı çocuk için istenir, merak edilir kılmalı; kitabı bir eğlence objesi olarak da algılamasını
sağlamalı. “Çocukların dağınık olan ilgilerini bir noktada (resimde) yoğunlaştırabilmelidir.” (Sever, Akt. Özer, 2007:431)
Kitaplardaki resimler fotoğrafik bir yaklaşımla değil, çocuk bakış açısıyla yapılmalı. Kitaplarda yer alacak resimler,
çocukların kendi yaptıkları resimler değil, sanatçı resimleri olmalıdır. Resimler üretilirken, “çocuk ruhunun doğallığının ve
duyarlılığının sınırları zorlanmamalıdır.” (Göknil, 2006:111,112)
Çocuk kitapları resimleyen çizer, çocuğun bilişsel ve duyuşsal gelişim aşamaları ile çocuk resimleri gelişim aşamaları
arasında bağ kurmalı. Renklerin çocuklar üzerindeki etkisini göz önünde bulundurmalıdır. Resimlerle didaktik anlatımdan
kaçınmalı, çocukta duyarlılık kazandırma amaçlanmalıdır.
7
Resimler, çocukların kimlik gelişimine katkıda bulunmalıdır. Çocuklar, resim-lerdeki nesneleri ve öteki anlatımları
dolaysız olarak kavrayabilmeli. Resimler, çocukların birbirleriyle ve yetişkinlerle iletişim, etkileşim ve paylaşım aracı
olmalıdır.
“Resimli kitabın tasarımında resim ve yazının birbirlerini destekler ve etkisini artırır bir şekilde bir araya getirilmesi
sağlanmalıdır. Görsel bütünlüğü sağlamak için, açılmış iki sayfa bir arada tasarlanmalı, yazının rahat okunmasına önem
verilmeli, çocuğun ilgisini diri tutmak için de resimler özellikle sağ sayfada yer almalıdır.
Kolay okunabilmesi için yazının puntosu çocuğun yaşına uygun düzenlenmeli. Yukarı aşağı çıkıntıları büyük harflere göre
daha iyi okunurluk sağladığından metinde küçük harfler kullanılmalıdır. Sayfa tasa-rımında yazının resim üzerine
basılması düşünülüyorsa, rahat okunabilmesi için zeminle yazı arasında yeterince ton ve doku farkı olmalıdır.” (Kara,
2007:422)
Resim ve yazının birbirini ezmemesine dikkat edilmeli. “Görsel öğeler (resimler) o sayfada anlatılanlarla ilgili olmalıdır.”
(S. Sever)
Yazı resmin içinde yer alacaksa, yazı ve resimlerin algılanmasında sorun yaşan-maması için bunlar karmaşa oluşturmayacak biçimde düzenlenmelidir. Yazı için uygun boşluklar tasarlanmalıdır.
Kitaba ilgi kitabın kapağıyla başladığı için, çocuk ön ve arka kapaktaki resimlere göz attığında, kendisinde merak duygusu
uyanmalı. Resimler çocuğa “Önce ‘Ne güzel!’, sonra ‘Bakalım içinde ne varmış?’ dedirtecek kadar ilgi çekici” olmalıdır.
(Serpil Ural)
Okulöncesi çocuk kitaplarındaki resimler, çocuğun kendi bedenini ve çevresindeki nesneleri tanımasına, doğaya daha
dikkatli ve duyarlı bakmasına katkıda bulunmalıdır. Nesneler, çocukları kimi zaman çok etkilediğinden, insana özgü
özelliklerle de resmedilmelidir.
Resimler, çocuklarda “öykü, masal dinleme isteği uyandırmalı.” (Sever, Akt. Özer, 2007:431)
“4–5 yaş grubu için hazırlanan kitaplarda çocuklar devingen kahra-manların resimlerine bakarak kendi-lerine yeni
öyküler oluşturabilmelidir.” (Sever, 2003:176)
3–6 yaş arası çocuklarla yapılan okumalarda, bir cümle bile kaçsa dikkatleri hemen dağılacağı için, resimler metni
anlamalarına katkıda bulunmanın yanı sıra dikkatlerini diri tutmalarına da yardımcı olmalıdır. Bu yaş grubu çocuklar
dinledikleri bir öyküyü resimlerine bakarak okuyabilmelidir.
5–6 yaş öncesi çocuklar, önce kitabın estetik özelliklerinden, okunduktan sonra da konusuyla ilgilenirler. Okulöncesi
çocuk kitaplarında resimler, “çocuğun zihninde anlam yaratabilecek kadar somut, ancak hayallerini besleyecek kadar
kışkırtıcı ve heyecan verici olmalıdır.” (Tuğrul – Nihal, 2007:388)
“ Okulöncesinde çocuklar kimi zaman tamamı resim olan kitapla oyalanabilirken, kimi zaman 1/4 ve 3/4 oranında yazı ve
resim ağırlığından hoşlanır. Okulöncesi dönemindeki bir çocuğun grup içinde, öğretmenin okuduğu bir öyküyü
dinlemesinin beklentileri farklıdır, anne baba ona evde kitap okurken farklıdır.
Grup içinde dikkati daha çabuk dağıldığından, kitabın resim ağırlığının daha yoğun olması gerekir. Ancak evdeki
okumalarda, çocuk anne ve baba ile metin aracılığıyla iletişime girdiğinden, resimler araca dönüşür. Bu durumda resmin
ağırlığı 1/2 – 1/2 olarak paylaşılabilir, hatta resim daha aza inebilir.” (Akal, 2008:3)
“İlköğretim 6. sınıftaki öğrenciye verilecek bir kitapta; resmin, yerini yazıya bırakması uygun olur.” ( Sever, Akt. Özer,
2007:431)
Kaynakça
Mehmet Kaya (Eğitimsen Okul Öncesi Çocuk Edebiyatı Kitap Katalogu)
Akal Aytül, Eğitim Sen Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ölçütleri İçin Eleştiri ve Öneriler, 2008:2,3)
Alpöge Gülçin, “Okul Öncesinde Çocuk Edebiyatı”, Gençliğin İzdüşümü Nilüfer Tapan Armağan Kitabı, Multilingual
Yayınları,
İstanbul, 2008.
Ak Behiç, “Söyleşi, Kitaplarda Resimler”, Sanat Dünyamız, Sayı:98, YKY, İstanbul, 2006.
Ceylan Saadet, Renk Sihirbazları, Cumhuriyet Kitap, Sayı:929, İstanbul.
Demirtaş Sibel, Renk Sihirbazları, Cumhuriyet Kitap, Sayı:928, İstanbul.
Erdal Gültekin, “MEB Yayınları Çocuk Kitaplarının Resimlerine Genel Bakış”, II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı
Sempozyumu,
AÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 2007.
Erinç M. Sıtkı, Resmin Eleştirisi Üzerine, Ütopya Yayınları, Ankara, 2004.
Göknil Can, Renk Sihirbazları, Cumhuriyet Kitap, Sayı:935, İstanbul.
“Söyleşi, Kitaplarda Resimler”, Sanat Dünyamız, Sayı:98, YKY, İstanbul, 2006.
8
Kaya İsmail, “Çocuk Kitabı Resimlerinde Estetik Boyut”, II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu, AÜ Edebiyat
Fakültesi
Yayınları, Ankara, 2007.
“Cumhuriyet Dönemi Çocuk Kitaplarında Çocuk İmgesi”, Toplumsal Tarihte Çocuk, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,
1994.
Nas Recep, Örneklerle Çocuk Edebiyatı, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 2004.
Özer Ayhan, “Çocuk Kitaplarındaki Resimlerin ‘Çocuğa Göre’liği”,II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu, AÜ
Edebiyat
Fakültesi Yayınları, Ankara, 2007.
Sever Sedat, Çocuk ve Edebiyat, Kök Yayıncılık, Ankara, 2003.
Tuğrul B.- Feyman N. , “Okul Öncesi Çocukları İçin Hazırlanmış Resimli Öykü Kitaplarında Kullanılan Temalar”, II. Ulusal
Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu, AÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 2007.
Turan Güven, “Kitaplarda Resimler”, Sanat Dünyamız, Sayı:98, YKY, İstanbul, 2006.
İÇERİK AÇISINDAN BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
Çocuk kitaplarındaki dış yapıyı oluşturan ögeler, çocuğu kitaba çeken, çocukla kitap arasında iletişimi sağlayan
uyaranlardır. Bu iletişimin kalıcılığı ve etkinliği ise dış yapı özeniyle bütün-leşmiş iç yapı (içerik) özellikleriyle
gerçekleştirilebilir.
Yazar ve çizerin paylaşmak istediği duygu ve düşünceleri; sözcüklerin ve resmin anlam olanaklarından yarar-lanarak
çocuğa aktardığı, çocukla paylaştığı bütünün adına iç yapı (içerik) diyoruz. Tema, konu, kahramanlar, dil ve anlatım, plan
çocuk kitaplarında iç yapıyı oluşturan ögelerdir.
İZLEK (TEMA)
İzlek (tema); yazarın, çizerin kitapta ele aldığı konuyla çocukta uyandırmak istediği etki, onlarla paylaşmak istediği duygu
ve düşünce birikimidir. Tema, kitapta işlenen konunun çocuğun duygu ve düşünce evreninde uyandıracağı etkidir.
Çocuk kitaplarında tema; açık, kesin ve yalın olmalıdır. Diğer bir söyleyişle çocukla paylaşılmak istenen iletiler, kapalı ve
karmaşık olmamalıdır. İletilerin anlam bulanıklığından arın-dırılmış olmasının, çocuğun kitaptan yeterince
yararlanmasının da temel koşulu olduğu unutulmamalıdır.
Çocuğun en çok gereksinim duyduğu şey sevgidir. Kitaplardaki, sevgi, dostluk, barış ve güven duygularıyla örülmüş
anlatımlar; onların demokratik bir kişilik geliştirmeleri açısından önemli bir işlevi yerine getirir.
Kitaplarda yaşama sevgisi, insan sevgisi, doğa ve hayvan sevgisini ele alan konular içinde çocuklarla sevgiye ilişkin
duyarlıklar paylaşılmalıdır. Çocukların anlam dünyasına uygun kurgularla insanlığın çalışkanlık, doğru-luk, yardımseverlik
gibi evrensel değerleri buyurgan olmayan anlatım-larla çocuklara duyumsatılmalıdır.
KONU
Konu; bir yapıtta sanatçının ele aldığı, üzerinde söz söylediği düşünce, olay ya da durumdur. Çocuk kitaplarında ele
alınan düşünce, olay ya da durum ile tema arasında güçlü bir ilişki olmalıdır. Kitaplarda çocukların güven duygusunun
gelişimine katkı sağlayacak, onların ilgilerini çekebilecek; eğlenmelerini, gülme-lerini sağlayabilecek olaylar işlenmelidir.
“Dünyada olup biten her şey, çocuk kitaplarının konusu olmaya elverişlidir.” ( Skumanz). Adalet, açlık, ölüm, aşk, aile içi
anlaşmazlıklar, çocuk hakları, boşanma, çevre sorunları işlenebilir. Önemli olan konunun işleniş biçiminin çocuğa uygun
olmasıdır.
Yaşamda var olan çatışmalar, çocuklara özgü kurgularla yansıtılabilir. Ancak uyulması gereken temel ilke, tüm sorunların
çözümünün sevgi ve saygıya dayalı iletişim süreçlerinde aranması gerektiğinin çocuklara sezdirilmesidir.
Çocuk kitaplarında işlenen konularda baskı ve şiddet; hiçbir zaman olumlanmamalı, sorunların çözümünde
kullanılabilecek yollardan biri olarak da gösterilmemelidir.
Çocuklar; dinsel, ırksal ya da başka bir ayrımcılığa özendiren, onların hoşgörü dünyalarını zedeleyecek kitaplardan uzak
tutulmalıdır.
KAHRAMANLAR- KARAKTERLER
Karakter, TDK’ye göre “bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse”dir. Kahraman ise “roman,
hikâye, tiyatro vb. edebiyat türlerinde en önemli kişi” olarak tanımlanır. Olaylar kahramanın başından geçer. Kahraman
“başkişi, temel kişi” olarak adlandırılır. Bir de
olaylardan etkilenen ya da olayları, durumları etkileyen karakterler
vardır ki bunlara da “yan kişi” denir.
9
Çocuklar kahramanların fiziksel ve ruhsal özelliklerinden, onların davranış ve eylem-lerinden etkilenirler. Kahramanlarla
özdeşim kurarlar Onlara öykünürler Öykünme, bu dönemin en etkili ve hızlı öğrenme yoludur. Bu nedenle masal ve
masalımsı türlerin dışındaki kitaplarda kahramanların ruhsal ve fiziksel özellikleri, abartıya kaçılmadan betimlenmelidir.
Özellikle okulöncesi dönemdeki çocuklara seslenen kitaplardaki olaylar, az sayıdaki kahramanla kurgulan-malıdır. Bu
durum, çocukların her kahramanın özelliğini aklında tutması ve özdeşim kurabileceği kahramanı seçebilmesi için
önemlidir.
Çocuklar kendi yaşlarındaki kahraman-ların başından geçen olayları okumayı severler. Bu yüzden kahramanı çocuk olan
eserler çocuklarca daha çok beğenilir.
“Çocuk hangi yaş grubunda olursa olsun, okuduğu kitapların kahramanlarıyla özdeşleşir.” Bu nedenle yazar kahramanlarını seçerken, onlara birtakım özellikler yüklerken bu durumu unutmamalıdır.
Çocuk kitaplarında insanlar idealize edilmemeli, olumlu ve olumsuz yanlarıyla anlatılmalıdır. “Örneğin Pollyanna,
çevresindekileri mutlu etmek için insanüstü caba gösteren bir kız çocuğudur. Ne üzülür, ne kızar, ne öfkelenir. Böyle bir
kişi (kahraman) nasıl benimsenebilir? Olsa olsa erişilmez bir yaratık olarak çocukta aşağılık duygusu yaratır.”(Akt.R.Nas)
Eserlerdeki kahramanlar çocuğa yeni yaşantılar kazandırır. Mükemmelleş-tirilmiş kahramanlar çocuğa umutsuzluk
verirken, sorunlarla başa çıkamayan, sürekli yenilgiye uğrayan kahramanlar da çocuk okuyucuda olumsuz etki yaratır.
“Bu yüzden geliştirilecek olan kahraman, olaylara yön veren, sorunları çözüme ulaştıran, merak ögesini sürekli canlı
tutabilen bir kişiliğe sahip olmalıdır.” (F. Zivtçi)
Çocuk kitaplarındaki karakterler, davranış ve eylemleri, konuşmaları, fiziksel özellikleri (dış görünüş), diğer karakterlerin
yorumları, yazarın yorumu gibi farklı yollarla geliştirilebilir. Yazarın tercihine göre öyküde, romanda, masalda ya da şiirde
birkaç karakter geliştirme yolu kullanılabilir.
Çocuk yazınında karakterler açık- kapalı, devingen- durağan olarak sınıflandırılır. (Sever, Sedat;2003)
Sever’e göre: “Kapalı karakter: Özellikleri yüzeysel olarak tanıtılan, okurun iyi tanımadığı karakterdir.
Açık karakter: Birçok özelliği ile okura tanıtılan, inandırıcı nitelikleriyle öne çıkan, okurun iyi bildiği karakterdir.
Devingen (dinamik) karakter: Öykü boyunca değişim gösteren geliştirilmiş karakterdir.
Durağan (statik) karakter: İnandırıcı olmasına karşın değişmeyen karakterdir.”
PLAN
“Plan, konu, kahraman ve temanın belirli bir düzen içinde çocuk kitabına yerleştirilmesidir.
Çocuk kitabı yazanların plan yaparken okuyucuların bilgi ve kavrama düzeylerini göz önünde bulundurmaları gerekir.
Çocuk kitaplarında plan basit olmalıdır.
Çocuk kitaplarında çocukla paylaşılmak istenen iletiler, kurgulanan olayların gelişimine koşut olarak açıklık kazanmalıdır.
Olaylar, gereksiz ayrıntı-lardan arındırılmalı; kısa, açık ve anlaşılır bir gelişim çizgisi izlemelidir.
Birbirleriyle ilişkisi olmayan dağınık olayların yer aldığı bir kitabın çocuklar tarafından istekle dinlenmeyeceği ya da
okunmayacağı unutulmamalıdır.
DİL VE ANLATIM
Kantemir’e (1991: 211) göre “Bir yazarın kişisel anlatış biçimine “o yazarın üslubu” denir. Herhangi bir metinde yazarın
kullandığı dil önemlidir ve yazarın; çocuğu, metnin oluşturulmasına ortak edebilmesi akıcı, yaşına ve gelişim özelliklerine
koşut bir dil ile mümkün olacaktır.
Güneş'e (2000: 337-349) göre: “Çocuk kitaplarında kullanılacak kelimelerin kısa, basit, canlı, somut olması ve yaş
düzeyine uygun olarak seçilmesi gereklidir; cümlelerin de basit ve kısa olması okunabilirliği artırır.”
Gökşen’e (1975: 45) göre, “Çocukların zevkle okuyabilecekleri roman ve hikâyelerde paragraflar kısa, konuşmalar bol,
tasvir ve tahliller uzun olmamalı, canlı olmalıdır.”
Sağır (2002: 15) ise “çocuğa verilecek metinlerdeki dilin; anadilin zenginliklerini, imkânlarını yansıtacak yeterlikte olması”
gerektiğini vurgular.
Çocukların okuma kültürü edinebil-melerinde, çocukluk yıllarında karşılaş-tıkları kitapların dil özellikleri önemli bir
belirleyicidir.
“Okulöncesinde tek özneli cümleler kurulmalı, aynı cümle içerisinde birkaç kavram karıştırılmamalı ve dolaylı cümle
yapısından kaçınılmalıdır. İlkokulun 1. ve 2. sınıflarında, cümleler biraz daha uzun ve dolaylı olabilir, ancak metnin
bütünlüğüne yayılmadan, çok seyrek kullanılarak çocuğun daha yoğun metinlere alıştırılması sağlanabilir. Devrik
cümleler de aynı seyreklikte metne yerleştirilebilir.
İlköğretim 3 ve 4. sınıf evresinde, yaş grubunun sözcük ve kavram sınırları zorlanarak, bileşik cümleler kurulabilir, birkaç
kavram aynı cümle içinde işlenebilir. Ancak zorlamanın tüm metne yayılmaması ve zaman zaman yoğun cümle temposu
düşünülerek çocuğun metinden kopmaması sağlanmalıdır.
10
5. sınıf ve sonrasında, çok özneli ve karmaşık ve bileşik yapıda cümleler kurulabilir; ancak yazar, anlatmak istediği
düşünceyi çok iyi kavramış olmalıdır ki anlaşılabilir bir metin halinde sözcüklere dökebilsin ve okuyan da alımlayabilsin.”
(Akal, 2008:2)
ÇOCUK KİTAPLARINDA UYULMASI GEREKEN EĞİTİM İLKELERİ
KAYNAK: SEDAT SEVER, ANADOLU ÜN. YAY.
“Öğrenme becerisi, çocuğun öğrenmeye hazır olduğu zaman başlar. Çocuğun en önemli öğrenme çabaları ve becerileri,
okula başlamadan önce gerçekleşir. Çocuk ilk yaşlarında yürümeyi, konuşmayı, insanlar ile ilişki kurmayı, düşünmeyi,
mantık yürütmeyi, soru çözmeyi ve bunun gibi daha birçok şeyi öğrenir.
Eğer bu gibi öğrenme becerilerini zamanında geliştirmezse çocuk için okulda ve ileriki hayatında öğrenme daha güç
olacaktır. Bu nedenle çocukların okuldaki öğrenme becerileri, okulöncesi dönemde edindiği öğrenme becerilerinden
etkilenmektedir.” (Unesco, 1999, s.14).
Bu bağlamda düşünüldüğünde okulöncesi dönemde dilsel, bilişsel, duyuşsal vb. öğrenmelere olanak sağlayacak nitelikli
uyaranlarla buluşan bir çocuk; yaşamının sonuna değin kullanabileceği davranışlar ve beceriler edinme şansını da
yakalamış olacaktır. Çocukların böyle bir öğrenme olanağına kavuşabilmelerinde çocuk kitaplarının önemi ve işlevi
bilinmektedir.
Dış ve içyapı özellikleriyle çocuğun dünyasına girme başarısı gösterebilmiş kitapların çocuklarda geliştirilmesi istenen
davranışların kalıcılığını sağlayabilmesi için, bazı temel eğitim ilkelerine uygun olarak hazırlanması gerekir. Bu ilkeler
şöyle sıralanabilir:
Çocuk kitaplarında öğüt veren yap-tırımcı anlayış yerine çocukları eğlendi-rirken düşündüren, düşündürürken de
eğlendirmeyi başaran bir yaklaşım esas alınmalıdır.
Anlatımda mantık yanlışlığına düşülmemelidir. Okulöncesi dönemdeki çocuklarda vicdan gelişimiyle birlikte ahlaki
değerler de biçimlenmeye başlar. Bu nedenle doğruyu yanlış, iyiyi kötü gibi göstermek; çocuğun sağlıklı bir değerler
sistemi oluşturmasında sorunlar yaratabilir.
Kitaplarda cinsel roller çağdaş yaşamın gereklerine uygun olarak örneklen-dirilmeli, kadına ve erkeğe verilen değer ve
yüklenen anlam arasında farklılık olmamalıdır. Kitaplar, çocukların kendi cinsiyetleri içinde kişiliklerini bulmalarına ve
geliştirmelerine yardımcı olmalıdır.
Bunun için de kitaplarda özellikle geleneksel anlayışın oluşturduğu cinsel kimliklere ilişkin (erkekler ağlamaz, kızlar uslu
olur vb.) yargılara yer verilmemelidir.
Kitaplarda denetimci ve otoriter tavırlar onaylanmamalı, demokratik kültürün birey ve toplum yaşamındaki önemi
sezdirilmelidir.
Kitaplar, çocuğun iç denetimini geliştirmesine katkı sağlamalıdır.
Kitaplarda fiziksel ve onur kırıcı cezalar onaylanmamalı, çocuklar yapılan ya da düşülen yanlışın nedenleri üzerinde
düşünmeye yöneltilmelidir.
Kitaplarda bireysel ilişkilerde ortaya çıkan her sorunun öncelikle konuşularak, iletişim kurularak çözümlenebileceği
sezdirilmelidir.
Kitaplar; çocukların algısal-kavramsal gelişimini desteklemeli, onlarda benlik kavramının ve güven duygusunun
oluşumuna katkı sağlamalıdır.
Kitaplar, okulöncesi dönemdeki çocuk-ların bilişsel boyutlu öğrenmelerini desteklemek amacıyla nesneleri hem
sözcüklerle adlandırmalı hem de resim-leriyle görselleştirmelidir. Çünkü çocuk-lar, ilk kez adını duyduğu ya da gördüğü
bir nesneyi, zihinlerinde o nesnenin görsel imgesi olmadığı için kısa sürede unuturlar.
Bilişsel öğrenmelerine alt yapı oluş-turmak amacıyla kitaplarda, çocukların çevrelerinde de gördüğü ve kolayca
anlamlandırabileceği nesnelerin kavram-sallaştırılmasına özen gösterilmelidir.
Kitaplar her türlü önyargıdan, siyasi ve dinî telkinlerden bütünüyle arındırılmış olmalıdır. Çocukları boş inançlara ve
yazgıcılığa sürüklememelidir.
Kitaplar çocuklarda sorgulama, deneme ve araştırma isteği uyandırmalı; onları yaratıcı ve girişimci bir kişilik yapısı
edinmeye özendirmelidir.
Kitaplar, çocuklarda görsel ve dilsel duyarlık geliştirme amacına yönelik olarak çocuğun doğasına ve gelişim evrelerine
uygun bir yaklaşımla yaparak yaşayarak öğretme ve öğrenme anlayışını yansıtmalıdır.
(ÇE-I-Bölüm Sonu)
1
ÇOCUK EDEBİYATI II DERS NOTLARI (P.C. KARA)
Kaynaklar: Sedat Sever, Necdet Neydim, Selahattin Dilidüzgün, Alev Sınar Çılgın, Recep Nas.
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ÇOCUK EDEBİYATININ TARİHSEL GELİŞİMİ
Giriş
Modern anlamda bir çocuk edebiyatı Batı’da 18. yüzyılın, bizde ise 19. yüzyılın sonlarında başlamıştır.
O nedenle ülkemizde Meşrutiyet’ten önce çağdaş anlamda bir çocuk edebiyatından söz etmek pek olanaklı değildir.
Çocuk edebiyatındaki asıl önemli gelişmeler Cumhuriyet Döneminde, özellikle 1940’lardan sonra olmuştur. En temel işlevlerinden
biri çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırmak olan çocuk edebiyatı, ülkemizde artık hak ettiği değeri görmektedir.
Dünya Çocuk Edebiyatı Tarihine Genel Bir Bakış
Bugün bizim anladığımız anlamdaki modern çocuk edebiyatının 18. yüzyılın ikinci yarısında Batı’da başladığından söz etmiştik. 18.
yüzyıl edebiyat dizgesi içerisinde çocuk edebiyatının varlığından söz edilemezken var olan bu boşluk önce genel edebiyat
dizgesindeki “çocuğa göre”leştirilebilecek metinlerden yararlanılarak doldurulmaya çalışılmış ve sonrasında çocuk edebiyatının
oluşumu sağlanmıştır.
Genel edebiyat alanından çocuk edebiyatına uyarlanan (indirgenen) ilk metinlerden bazıları Daniel Defoe’dan Robinson Cruseau;
Cervantes’ten Don Kişot; Jonathan Swift’in Gulliver’in Gezileri’dir.
Daha sonraki süreçte masallar, destanlar, çocuğa göreleştirilmiş ve çocuğun yararlanmasına sunulmuştur.
18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan çocuk edebiyatı 19. yüzyılda önemli gelişme göstermiş ve bu yüzyıl, günümüzde klasikler diye
adlandırdığımız çocuk ve gençlik kitaplarının yazıldığı dönem olmuştur.
19. yüzyılda çocuk ve gençlik edebiyatı, saygın bir edebiyat alanı olarak gelişme göstermesinin yanında, ideolojik ve dinsel
yönelimlerin de ilgi alanı olmuştur. Kendi ideolojilerine uygun insan tipini yaratmak için bu alandan yararlanma yoluna giden söz
konusu yönelimler, 20. yüzyılın ortalarına kadar etkinliklerini sürdürmüşlerdir.
Bu eğilimlerin en dikkat çekici yanı ise aşırı öğretici (didaktik) kitapların burada kendine yer bulmuş olmasıdır.
2. Dünya Savaşının ardından eğitim ve edebiyat sistemi sorgulanmış, sonuçta çocuk gerçekliğine ve eşitliğine dayanan bir edebiyat
anlayışının geliştirilmesinin daha doğru olacağına karar verilmiştir. Özellikle Batı çocuk edebiyatı kadın- erkek eşitliğinin öne çıktığı,
çocuğu kendi gerçekliği içinde bir yere koyan bir anlayışla yeniden yapılandırılmıştır.
Çocuk Edebiyatının Oluşumunda Çocuk Anlayışında Meydana Gelen Değişimin Etkisi
Çocuk edebiyatının oluşumu, konuyla ilgili anlayışların değişmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Bu nedenle ona dönük anlayışların
tarihsel süreç bağlamında bilinmesi gerekir.
Çocuk Anlayışı
Tarihsel süreç içerisinde meydana gelen ekonomik, sosyal ve bilimsel gelişmeler toplumsal anlayışlarda da değişimler yaratmıştır. Bu
değişimler sonucu olarak çocuğa bakışta farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Toplumsal açıdan bilinen tarih olan antik çağdan bu yana çocuğun toplum içerisindeki yeri ve önemi değişimlere uğramıştır.
Ekonomik ve toplumsal gelişmelere koşut biçimde çocuk, değer olarak algılanmaya başlanmış; ancak bu algılama, sürece bağlı olarak
farklı anlamlar yüklenmiştir.
Tarihsel Süreç İçerisinde Batı’da Çocuğa ve Çocukluğa Bakış
“Çocuk” dendiğinde, genelde insanın 0-7 yaş arasındaki belirli bir kategorisi akla gelir. Bu kategoride çocuk bakıma, eğitilmeye ve
korunmaya ihtiyaç duyar. Bu tanımlamanın yanında asıl çocuk kavramı Rönesansla birlikte kullanılmaya başlanmış ve Aydınlanma
döneminde bugünkü içeriğini kazanmıştır. Günümüzde çocukluk dönemi 0-18 yaş arası olarak belirlenmiştir.
“Çocukluk düşüncesi Rönesans’ın en büyük buluşlarından biridir, belki de en insanca olanıdır” (Postman, 1992; s.8). Bilim, ulusal
devlet ve dinsel özgürlüğün yanında çocukluk, toplumsal bir yapı ve psikolojik bir varlık olarak XVI. yüzyılda ortaya konmuş ve
günümüze değin gelişme göstermiştir.
Antik çağda çocuk denildiğinde belli bir yaş ayrımının olmadığını biliyoruz.
Sözel iletişime dayanan bir dünyada çocukluk yedi yaşında sona eriyordu. Çünkü o yaştaki çocuk, söyleneni anlamaya ve kendini
ifade etmeye başlamaktadır (Postman, 1992; s. 23, 24). Yedi yaşla çocukluktan çıkan insan, yetişkinler dünyasına katılmakta ve onun
bir parçası olmaktadır.
Antik ve Orta Çağla birlikte, matbaanın icadının ardından XVIII. yüzyılın ortalarına kadar çocuk, yine de bir değer olarak
görülmemiştir. Çocuğun, bugünkü anlamda bir değer olarak ortaya çıkışı uzunca süren sıkıntılı bir sürecin ardından gerçekleşmiştir.
Çocuk, aile içerisinde ve toplumda XVII. yüzyılın başlarında önem kazanmaya başlar. Ancak bu dönemde çocuğa gösterilen ilgi, ona
henüz ailenin merkezi olacak kadar ayrıcalıklı bir yer verildiğini göstermez.
2
Bu, ancak 1760’lı yıllarda J. J. Rousseau’nun Emil adlı yapıtının yayımlanması üzerine, modern aile, yani anne sevgisi üzerine kurulu
aile kavramı yerleşmeye başladıktan sonra gerçekleşme sürecine girer. O döneme kadar çocuk, toplum içerisinde korku verici bir
varlık, hatta bir günah ürünü olarak ele alınmıştır.
Bu anlayış 18. yy.ın ortalarına kadar süren bir süreçte geçerli olmuş ve çocuk kurtulunması gereken bir yük olarak algılanmıştır.
Çocuğun değersizliğini gösteren bir başka kanıt da çocuk doktorluğu uzmanlık dalının ancak 19. yy.ın ikinci yarısında kurulmaya
başlanmasıdır. O döneme kadar doktorlar hasta çocuk görmeyi bile reddetmişlerdir. (Badinter, 1992; s.59).
Çocuğun Edebiyattaki Yeri
Çocuğun bir değer olarak algılanmayışının bir başka kanıtı da XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar ona edebiyatta önemli bir yer
verilmemesidir. Çocuk, genel olarak edebiyatta sıkıcı, dikkati çekmeye değmeyen bir nesne konumundadır. La Fontaine bile çocuktan
küçümsemeyle söz eder. Çocuk ancak toplumsal hayatta değer kazandıktan sonra edebiyatta da bir değer kazanabilmiştir.
Çocuğun anne sevgisiyle yetişmesini savunan Rousseau bile, beş çocuğunu terk etmiştir.
Ancak 1760’tan sonra çocukların anneleriyle olmaları gerektiğini söyleyen yayınlar artar ve çocuklar anne sevgisiyle tanışmaya
başlarlar.
Bu tarihten sonra çocukların sevgiyle büyümesi sürecine girilir. Çocuklar artık gelecekte kendilerinden bir şeyler beklenen
varlıklardır. İşte bu dönemden sonra çocuk, varlıkların en değerlisi olmaya başlamış; onun sağlığı, eğitimi doğumundan itibaren aile
tarafından önemsenir olmuştur.
Bütün bunların oluşumunda ulus devletlerin ortaya çıkması ve bu devletlerin kendi geleceklerini sürdürebilmek için yeni kuşaklara
gereksinme duyması da etkili olmuştur.
Çocuğun Edebiyatta Yer Alışı
Tekrar edebiyata dönecek olursak, antik çağda ve Orta Çağda yedi yaşla birlikte yetişkinler dünyasına katılan çocuğa dönük bir
edebiyat olmamıştır.
Aydınlanma ve sanayileşmenin başladığı XVIII. yüzyıla kadar ortak edebiyat olarak sözlü yazının temelini oluşturan masalların önemli
bir yer tuttuğu görülür. İlkel ve feodal toplumlarda masal, önemli bir eğitim aracı olarak da kullanılmıştır.
Orta Çağda çocuklar ve yetişkinler aynı oyunları oynar, aynı oyuncaklara sahipken ve aynı masalları dinlerken, Aydınlanma
Dönemiyle birlikte bunlar ayrılmaya başlamıştır. Bu ayrımın tohumları matbaanın icadıyla(1450) birlikte atılmıştır. Matbaa, yeni bir
dünyanın yaratılmasına ve bu yenidünyada yetişkinliğin önem kazanmasına yol açmıştır.
Tarihsel Süreçte Çocuk Edebiyatı
Çocuk edebiyatını tarihsel süreçte ele alırken ilk örneklerin görüldüğü 18. yüzyıldan başlayıp gelişmelerin sürdüğü 19. ve 20. yüzyılları
ayrı ayrı değerlendirmek gereklidir.
18. Yüzyıl Çocuk Edebiyatı
Çocuk edebiyatı, kendiliğinden gelişen bir alan olmamıştır. Bu alan bir gereksinme olarak ortaya çıkmış ve alandaki ürün boşluğu
yetişkin edebiyatının çocuğa göreleştirilmesi (uyarlama ve indirgeme) yoluyla giderilmeye çalışılmıştır.
1719 yılında yayımlanan, cesaretle ve tekniğe hükmederek dünyaya egemen olunabileceğini ve insana duyulan inancı vurgulayan
Daniel Defoe’nin Robinson Cruseau romanı
ve 1726 yılında yayımlanan, kısır mücadeleler ve hoşgörüsüzlüğün getirdiği deneyimleri, insan hırsının boşluğunu, sonunda geriye
umutsuzluk ve yalnızlığın kaldığını ortaya koyan Jonathan Swift’in Gulliver romanı çocuk edebiyatının başlangıç kitapları olarak
algılanabilir.
Bu dönemde Ezop Masalları, Cervantes’in Don Kişot’u, Charles Perrault’un 1654’den itibaren yazdığı kitapları Uyuyan Güzel, Kırmızı
Başlıklı Kız, Çizmeli Kedi, Külkedisi gibi yapıtların yanında çocuğu okumaya yönlendiren başka kitap ve dergiler basılmıştır. Daniel
Defoe, Robinson Cruseau (1719)’nun dışında Robinson Cruseau’nun Yeni Serüvenleri (1719), Robinson Cruseau’nun Yaşamı ve
Olağanüstü Serüvenleri Boyunca Ciddi Düşünceleri (1720) isimli kitaplarını yayımlamıştır.
19. Yüzyıl Çocuk Edebiyatı
19. yüzyıl, Aydınlanma ve sanayileşmenin yanında sömürgeciliğin de geliştiği ve buna bağlı olarak bilimsel gelişmenin hızlandığı bir
yüzyıldır. Bilimsel gelişmeyi ve ona yönelimi güçlendirecek metinlerin başında Jules Verne’in yazdığı romanlar gelir.
Bu romanlar, çocukların düş dünyasını geliştirmesinin yanı sıra, onları bilime yönlendiren yapıtlardır: Balonla Beş Hafta (1863),
Yirminci Yüzyılda Paris (1863), Dünyanın Merkezine Yolculuk (1864), Aya Yolculuk (1865), Kaptan Grant’ın Çocukları (1867-1868),
Seksen Günde Devr-i Âlem (1872), Denizler Altında 20 000Fersah (1873), İnatçı Keraban(1882), Michael Strogoff(1876), İki Yıl Okul
Tatili (1886-1887), Dünyadan Aya (1865).
Verne’in kitapları çocuğu bilime yönlendirme işlevini yerine getirirken Carlo Collodi’nin Pinokyo’su (1881) Aydınlanma eğitim
anlayışı’nı fantastik bir kurgu olarak çocuğun dünyasına sokar. Pinokyo, salt yalan söyleyen bir çocuğun cezalandırıldığı bir metin
3
değildir. Metinde anlatılan 6 yaşlarındaki tahtadan yapılmışkuklanın 14 yaşında insana dönüşmesi süreci Aydınlanma’nın insana
tanıdığı eğitim sürecine karşılık gelir.
Charles Dickens’ın OliverTwist (1839); Nicholas Nickleby(1839), Antikacı Dükkânı (1841), David Copperfield(1850) Zor Zamanlar
(1854) İki Şehrin Hikâyesi, (1859) Büyük Umutlar (1861) kitapları dönemin geleneği ve insan anlayışının yansımalarıdır.
Johanna Spyri Heidi’de (1880) kentleşme sürecine karşı çıkar ve doğaya dönüp dine sığınmayı öne çıkarır.
Howard Pyle, Robin Hood(1883) romanında geleneksele sahip çıkmayı evrensel insani değerlerle harmanlar.
19. yüzyıl çocuk ve gençlik edebiyatında modernleşme, sanayileşme, ulus devlet süreçlerine katkı yapan metinler yazıldığı gibi bu
sürece karşı çıkan ve romantik bir isyan ortaya koyan metinler de vardır. Dönemin kitapları incelenirken bu anlayışların varlığının göz
önüne alınması gerekir.
20. Yüzyıl Çocuk Edebiyatı
20. yüzyıl çocuk edebiyatını iki bölümde ele almak gerekir. Birinci bölüm 2. Dünya Savaşına (1945) kadar olan dönem, ikinci bölüm ise
savaş sonrası dönemdir. Ancak ikinci dönem, savaşın ardından hemen başlamamış; 1960’lara kadar süren sorgulama ve hesaplaşmaların sonunda ortaya çıkmıştır.
Savaş Öncesi Çocuk Edebiyatı
20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki dünya savaşı çocuk ve gençlik edebiyatını etkilemiştir. 19. yüzyılda genel edebiyatı etkileyen
sömürgecilik anlayışı, modernleşme, ulus devlet oluşumları bu etkenlerin başta gelenleridir.
Bu süreçler edebiyata macera (Robinson Cruseau, Tom Sawyer), korku (Robert Louis Stevenson: Dr.Jekyll ve Mr. Hyde), masal
(Andersen Masalları), dinsellik (Johanna Spry: Heidi), felsefe (Carlo Collodi: Pinokyo), insan ilişkileri (Enid Mary Blyton: Afacan
Beşler, Gizli Yediler) olarak yansımıştır.
Aynı sürecin 20. yüzyılda da sürdüğü görülür. Enid Mary Blyton’ın Afacan Beşler, Gizli Yediler ve Yaramaz Kızlar gibi serileri yanında
Lewis Carrol’un Alice Harikalar Diyarında, R. Louis Stevenson’un Define Adası, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ı…
Mark Twain’in Tom Sawyer’i, Frances Burnet’nin Küçük Prenses’i, Ferenc Molnar’ın yeniden çocuğa göreleştirilen Ezop Masalları,
Andersen Masalları, Grimm Masalları bu dönemde etkili olan kitaplardan bazılarıdır.
2. Dünya Savaşı Sonrası Çocuk Edebiyatı
2. Dünya Savaşı çocuk edebiyatında da büyük değişimlere yol açmıştır. Çocuk gerçekliği değişmiş, bu gerçeklik edebiyata yansımıştır.
Savaş sonrası yalnız ve sokakta kalan çocuklar annesizlik, babasızlık ya da kimsesizlik gibi sorunlarıyla edebiyata yansımış ve bu
sorunları yaşayan çocuklar metnin öznesi konumuna gelmişlerdir. Ayrıca eğitim anlayışı da bu yapıtlarda sorgulanmaya başlamıştır.
Michael Ende, Erich Kaestner, Peter Haertling bu sorunları edebiyata taşıyan Alman yazarlardır. Astrid Lindgeren Pippi Uzunçorap
adlı yapıtında bu soruna mizahi açıdan değinmiştir.
Buna değinen en önemli yapıtların başında Exuperry’nin Küçük Prens’i gelir. Exuperry, kitabında hem dünya savaşını eleştirir hem de
savaşa neden olan insanın iç çöküşünü sorgular.
İranlı (Azerbaycan Türk’ü) yazar Samet Behrengi çocuk edebiyatına toplumsal sorunları yerleştirirken; Fransız yazar Rene Goscinny
Pıtırcık dizisinde çocuğun sosyal çevresine keskin bir ironiyle yaklaşır.
M. Louisa Alcot(Küçük Kadınlar), Marsel Ayme, Alexander Dumas, ViktorHugo, Jack London, Hector Malot, Ferenc Molnar, R. A.
Montgomery, Edward Packard, Charles Perrault, Charles Dickens, R.Louise Stevenson, Harriet Beacher Stowe budönemde etkisini
sürdüren yazarlardan bazılarıdır.
Batıda 1960’lı Yıllarda Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Meydana Gelen Anlayış Değişimleri
Aynı dönemlerde Batıda 68 öğrenci hareketleri sonucu çocuk edebiyatı ve eğitim sistemi yeniden ele alınmış ve çocuk edebiyatında
iyi kitap kavramı sorgulanmaya başlanmıştır.1967’de yazdığı bir yazıda Klaus Doderer, Almanya’da son zamanlarda “iyi kitap”
kavramı konusunda sıkıntıların arttığını vurgulamaktadır.
Aslında o zamana kadar hiç sorgulanmayan edebiyatın eğitim amaçlı kullanımı uzlaşması reddedilmektedir.
Bütün bu gelişmeler, sosyalleşme aracı olarak kabul edilen çocuk ve gençlik edebiyatının, özgürleştirici ve bilinci geliştirici olarak talep
edilmesini gerekli kılar. Bu konuda öncülük yapan yazarların başında Almanya’da Peter Haertling ve Christine Nöstlinger gelir.
İngiltere’de Roald Dahl, İsveç’te Astrid Lindgren, Fransa’da Gosscinnybu anlayışın öncüleri sayılabilir.
1950’lere kadar Batı çocuk ve gençlik edebiyatındaki temel anlayış, çocuğun idealize edilen bir figürle özdeşleşmesi ve farkında
olmaksızın rolünü benimsemesi üzerine kuruluyken, özellikle savaş sonrası yeniden sorgulanan eğitim sistemi ve edebiyat anlayışı
çocuk edebiyatının da sorgulanmasını getirmiş ve çocuk edebiyatında yoğun bir öğreticilikten (didaktizmden) vazgeçilmiştir.
Çocuk edebiyatı, çocuk gerçekliğine daha bir saygıyla yaklaşır, çocuğu edebiyatın nesnesi olmaktan çıkarıp öznesi durumuna
getirirken; bu edebiyatın içine toplumsal eleştiriler rahatlıkla girmeye başlamıştır. Bu anlayış değişimini başlatanlar 2. Dünya Savaşı
sonrası yazarlarıdır. Michael Ende, Erich Kaestner, Roald Dahl, Peter Haertling, Christine Nöstlinger, Astrid Lindgren bu sürecin
öncüleridir.
4
Erich Kaestner, çocuk gerçekliğini edebiyata taşıyan ilk yazarlardan biridir. Alman çocuk ve gençlik edebiyatındaki değişim
arayışlarında bu değişime dayanak oluşturan bir yazardır. Kaestner, çocuğa dönük bakışında onu, çok önemli bir değer olarak algılar.
Çocuğa sunduğu dünya, yetişkinlerden soyutlanmış; ancak gerçekçi ve akılcı bir temelde oluşur. Şiirlerinde sosyal eleştirilerin yanı
sıra, çocuğa bakışını da görmek olanaklıdır.
Roald Dahl’ın kitapları toplumsal eleştirilerle doludur. Dahl bu eleştirilerini ortaya koyarken kimi zaman açık, kimi zaman kara mizah
yüklüdür; kimi zaman da olayları ve kahramanlarını karikatürize eder.Dahl’ın kitaplarında da çocuk bir değer olarak naif biçimde
yerini alır.
68 kuşağının önemli temsilcilerinden biri olan Christine Nöstlinger de çocuk edebiyatında önemli yeri olan bir yazardır. 68
hareketinin etkisi bağlamında çocuk ve gençlik edebiyatına yeni bakış açısı getirmiştir. Kitaplarında orta halli ailelerin çocuklarının
yaşamını gerçekçi bir biçimde yansıtan Nöstlinger, aile ve eğitim kurumlarına yönelik eleştirilerini yapıtlarında belirgin bir biçimde
ortaya koymuştur.
Hitler faşizmini yoğun olarak yaşayan yazarlardan biri olan Michael Ende yaşadığı kent Münih’in bombalanmasına da tanık olmuştur.
Bütün bu güçlükleri yaşayan Ende daha yaşanır bir dünyanın arayışı içinde olur. Romanlarıyla, öyküleriyle ve şiirleriyle böyle bir
dünyanın yaratılması çabasını gösterir.
Günümüz Alman Çocuk Edebiyatında önemli bir yeri olan Janosch da çocuk gerçekliğini edebiyata taşıyan bir yazardır.
18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan çocuk edebiyatı geleneği, süreç içinde tüm dünyayı etkilemiştir.
Bu, çocukların kültürler arası ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlayacak bir ortam yaratmış, iletişimi kolaylaştırmıştır. Çocuk edebiyatı,
dilsel, estetik, düşünsel, kültürel gelişmeleri sağlayan bir alan olmasının yanında kültürel bir köprü oluşturmasıyla da anlam
kazanmıştır.
*****
TÜRKİYE’DE ÇOCUK EDEBİYATININ TARİHSEL GELİŞİMİ
GİRİŞ
Sedat Sever, çocuk edebiyatını estetik açıdan, erken çocukluk döneminden başlayıp ergenlik dönemini de kapsayan bir yaşam
evresinde, çocukların dil gelişimi ve anlama düzeylerine uygun olarak duygu ve düşünce dünyalarını sanatsal niteliği olan dilsel ve
görsel iletilerle zenginleştiren, beğeni düzeylerini yükselten ürünlerin genel adı olarak tanımlar (Sever, 2003, s.9).
Türkiye’de böyle bir tanıma ulaşabilmek için uzun bir süreç yaşamak zorunda kalan çocuk edebiyatının tarihsel gelişimini 4 başlık
altında inceleyebiliriz:
1) Tanzimat Dönemi Türk çocuk edebiyatı
2) Meşrutiyet Dönemi Türk çocuk edebiyatı
3) Cumhuriyet Dönemi Türk çocuk edebiyatı
4) 1960’tan günümüze Türk çocuk edebiyatı
Tanzimat Dönemi Türk Çocuk Edebiyatı
Bizde, XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar çocuk edebiyatına dönük çalışmalar görülmemektedir. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de
çocuklar; uzun süre tekerleme, bilmece, masal ve efsane gibi ortak halk edebiyatı ürünlerinden beslenmişlerdir.
Divan edebiyatımızda birçok nazım örneğinin olmasına karşın bu dönemde çocuğa seslenen şiirlere pek rastlanmaz. Bizde çocuğa
seslenen ilk yapıt, Nabi’nin (1642-1712) Tanzimat’tan önce yazdığı Hayriyyeadlı mesnevisidir. Bu yapıtta Nabi, oğlu Mehmet’e yaşam
ve toplum anlayışıyla ilgili öğütler verir (Sever, 1997, s.31).
ÇIKMIŞ SORU (ÖABT 2013 )
Nabi’nin, oğluna öğütler vermek amacıyla yazdığı, Türk çocuk edebiyatının ilkleri arasında sayılan eser aşağıdakilerden hangisidir?
A) Altın Işık B) Hayriyye
C) Halûk’un Defteri
D) Ömer’in Çocukluğu E) Neşideler
ÇÖZÜM
Hayriyye-i Nâbî’ adıyla da bilinen yapıt, Şair Nâbî’nin aruz vezniyle oğlu Ebu’l-hayrMehmed Çelebi için yazmış olduğu ahlâkî ve
didaktik ögeler içeren bir öğüt kitabıdır. 17. yy’da yazılmış manzum bir yapıt olan Hayriyye, çocuğu merkeze alan ilk kitaplardandır.
Bu nedenle Türk çocuk edebiyatının ilkleri arasında sayılabilir. Soruda geçen “Altın Işık” Ziya Gökalp’in; “Hâluk’un Defteri” Tevfik
Fikret‘in (şiirlerini oğlu Hâluk’a ithaf etmiştir); “Ömer’in Çocukluğu” Muallim Naci’nin (çocukluk anılarını ve çevresini anlatmıştır);
yaz-mış olduğu yapıtlardır. Neşideler ise bir toplulukta okunmaya değer şiirlerdir ve çeşitli şairler tarafından çocuklar için yazılan
neşideler bulunmaktadır. Ali Ulvi Elöve’nin “Çocuklarımıza Neşideler” adlı yapıtı içlerinde en tanınmış olanıdır. Cevap B
Yine benzer biçimde divan şairlerinden Sümbülzade Vehbî'nin (1718- 1809) oğluna ahlak ve görgü dersleri vermek için yazdığı
“Lûtfiyye” adlı mesnevisi vardır.
3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimat Fermanının ilanıyla başlayan Tanzimat Dönemi, Osmanlı Devleti’nin Doğu uygarlığından çıkıp Batı
uygarlığına yöneldiği; artık Batılı devlet modelini ve düzenini benimsediği bir dönemdir.
5
Bu toplumsal değişiklik kısa zamanda edebiyat üzerinde de etkisini gösterir. Batı kültürünün etkisinde kalan yeni kuşaklar, eski
edebiyatın yeni yaşamı açıklamada yetersiz kaldığını düşünürler.
Tanzimat Döneminde genel olarak bireyleri roman okuma yoluyla eğitme ve toplumu bu yolla düzeltme amacı güdülmüştür.
Tanzimat hareketi, toplumsal alanda “medeniyet değiştirme” anlamına geldiğinden başta edebiyatçılar olmak üzere aydınların büyük
bir çoğunluğu bu hareketin öncülüğünü yapmışlardır.
Ancak, roman türünün ilk örneklerinin görüldüğü Tanzimat ve Servet-i Fünun dönemlerinde, çocuklar için yazılmış romanlara ne
yazık ki rastlanmamaktadır. Bu dönemde, çocukların ilgisi daha çok masal dinlemekle doyurulmaya çalışılmış; çocuklar, eğitsel
değerleri Batı’da uzun yıllar tartışılan halk masalları ile yetinmek zorunda kalmışlardır.
Çocukların okuma becerileri ve özel ilgileri göz önünde tutularak onlar için birtakım kitaplar hazırlanması konusu, ancak Tanzimat’tan
sonra ele alınmıştır.
Kayserili Doktor Rüştü’nün 1859’da 'NuhbetülEtfal' (Çocuklar İçin Seçki/ Çocukların Gözdesi) adıyla yayımlanan ilk Türkçe alfabe
kitabı, içinde fabllar ve hikâyecikler (Mide ile Azaların Hikâyesi, Kabak ile Köylünün Hikâyesi …) bulunması nedeniyle önemli
sayılabilir.
1869 yılında ise ilk çocuk gazetesi/dergisi “Mümeyyiz”i görürüz. Her sayısı farklı renkte kâğıtlara basılan gazete 49 sayı çıkmıştır.
1875’te ikinci çocuk gazetemiz olan Sadakat yayımlanır. Mümeyyiz gibi haftada bir çıkan Sadakat 6 sayı yayımlanır.
Sadakat’ın son sayısında bu ismin çocuk için uygun olmadığı düşünülerek bundan böyle Etfaladıyla yayımlanacağı belirtilir. 13 sayı
yayımlanan Etfal’i üçüncü çocuk gazetemiz olarak kabul edebiliriz.
Üç gazetenin de ilk sayfalarında çocuklar için yayımlandığı özellikle belirtilir.
Dördüncü çocuk gazetemiz 1876’da yayımlanan Arkadaş’tır. Bu gazeteyi Mehmet Şemseddin çıkarır. Çocuk edebiyatını gazete, dergi,
kitap olarak müstakil bir şekilde ilk defa o ele almıştır. (Sınar,2007)
Bu ilk girişimlerden sonra haftalık ve on beş günlük çocuk gazete ve dergilerinin sayısında bir artış görülür. Ülkemizde İkinci
Meşrutiyet’e kadar çıkan çocuk gazete ve dergileri şunlardır:
Bahçe (1880), Çocuklara Kıraat (1881-1882), Vasıta-i Terakki (1882), Çocuklara Arkadaş (1882-1883), Çocuklara Talim (1887-1888),
Çocuklara Rehber (1897-1901), Çocuklara Mahsus Gazete (1896-1903), Haftalık Çocuklara Rehber (Selanik, 1896), Çocuk Bahçesi
(Selanik, 1904)
.
İkinci Meşrutiyet döneminde yayımlanan çocuk gazete ve dergilerinde çocukların ilgi ve meraklarını karşılayan nitelikli yazılara,
resim ve karikatürlere yer verilmiştir. Örnek olarak, 43 sayı çıkan 'Çocuk Bahçesi' çocuk edebiyatının gelişmesinde özel bir yere
sahiptir.
Çocuk eğitiminin amaçlandığı bu haftalık dergi, Selanik’te yayımlandı. Sahibi, Necip Necati; sorumlu müdürü, A. Medhi’ydi. Çocuğa
göre şiirler, anılar, öyküler, masallar ve eğitici yazıların yer aldığı dergide Mehmet Rauf, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Hüseyin Cahit Yalçın ve
Mehmet Emin Yurdakul gibi dönemin ünlü sanatçılarının adları yer aldı.
Bu yıllarda ilk, okul dergisi de yayımlanır. (1887) Numune-i Terakki Okulu , aynı adla bir dergi çıkarır. Bu dergi okulun kurucusu
Mehmet Nadir öncülüğünde çıkartılır. (Enginün,1991)
…
Tanzimat Döneminde çocuğa edebiyat yoluyla ulaşmak isteyen yazarlarımızdan bazıları Şinasi, Ziya Paşa, Muallim Naci ve Ahmet
Rasim’dir (Sever, 1997, s.31).
Şinasi’nin (1826-1871) La Fontaine fabllarını andıran ve çocuklar için yazılmış ilk manzum öykü olarak kabul edilen Eşek ile Tilki
öyküsü önemlidir.
Ziya Paşa, Jean-Jacques Rousseau’nun 'Emile' adlı eserini, çocuklar için çevirmiştir. Recaizade Mahmut Ekrem’in 'Tefekkür' adlı
eserinde çocukluk anılarına ayırdığı bölüm ve Muallim Naci’nin sekiz yaşına kadarki çocukluk anılarını kapsayan 'Ömer’in
Çocukluğu'(1899) kitabı da o dönem çocuklarının okudukları eserler arasındadır Bu eserlerden seçilmiş yazılar, dönemin ilk ve
ortaokul ders kitaplarına da alınmıştır..
Tanzimat Döneminde başlayan bu Batılılaşma çabaları, çocuğa ve çocuk edebiyatına dönük yeni bakış açıları da kazandırmıştır.
Batı’daki Aydınlanma hareketi, çocuğa kendi bakış açısıyla yaklaşırken ve kendi felsefesine dönük bir çocuk edebiyatı yaratırken
Tanzimat da benzer bir yol izler.
Robinson Cruseau ve Gulliver’in, çocuk edebiyatı alanında çevrilen ilk romanlar olması, Batıdaki Aydınlanma sürecinin çeviri yoluyla
bize yansıtılması; Jules Verne’in kitaplarının çevrilmesi de çocuğu bilime yöneltme çabası olarak düşünülebilir.
Kısaca bu dönemde, bizim çocuk edebiyatımız olmadığı için çeviri çocuk edebiyatı önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde çevrilen
diğer çocuk kitapları şunlardır: Jules Verne’in Gizli Ada (1869), Seksen Günde Devrialem(1889), İki Sene Mektep Tatili (1891), Merkezi
ArzaSeyahat (1885), Beş Hafta Balon ile Seyahat (1888) adlı kitapları ile La Fontaine Masalları’dır. (Neydim, 2003).
6
Meşrutiyet Dönemi Türk Çocuk Edebiyatı
Ülkemizde çocuk edebiyatının ancak İkinci Meşrutiyet’ten sonra, Batılı eğitim anlayışının öğretmen okullarına girmesiyle ortaya
çıktığı söylenebilir. Cumhuriyet’in ilanına değin, bütün eğitim sistemi medreselerde yetişenlerin elinde olduğundan çocuk edebiyatı
gibi önemli bir alan gündeme hiç gelmemiştir.
Başlangıçta çok dar anlamda ele alınan çocuk edebiyatının o günün koşullarına uygun olarak başlıca amacı, çocukların konuşmalarını
düzeltmek ve onları eğitmede işe yarayabilecek manzumeler hazırlamaktı. Ülkemizde “çocuk edebiyatı” denince uzun yıllar bu
manzumeler akla gelmiştir.
İkinci Meşrutiyet Döneminde, çocukları ve gençleri iyi yetiştirme endişesi, çocuk eğitimine verilen önemi artırmıştır. Bu dönemin en
önemli eğitimcilerinden olan Satı Bey önderliğinde birçok yazarımız çocuklar için dergiler yayımlamış, onlara özellikle anaokullarının
açılmasıyla önem kazanan eğitsel şiirler yazmışlardır.
• Çocuk Şiirleri
(İbrahim Alaattin Gövsa, 1911);
• Çocuklarımıza Neşideler
(Ali Ulvi Elöve, 1912);
• Şermin (Tevfik Fikret, 1914).
*Halûk’un Defteri (Tevfik Fikret,1911)
Bu kitaplarda yer alan, çoğu doğal ve duru bir Türkçeyle yazılan şiirlerde genel olarak iyilik, doğruluk, güzellik, yiğitlik, insan severlik,
yurtseverlik gibi değerler ve davranışlar kazandırılmak isteniyordu. Bu ilk çocuk şiirleri biçim, anlatım ve düşünce özellikleri
bakımından daha sonraki yıllarda çocuk şiiri yazmak isteyenlere örnek olmuştur.
Çocuk edebiyatımızın ilk örneklerini veren İbrahim Alâattin Gövsa, 1910’da Mekteb-i Hukuk’u bitirmiş, 1911’de Darülfünun’da açılan
bir sınavı kazanarak öğretmenliği seçmiştir.
Edebiyatımızda şairliğinden çok, daha sonraki yıllarda yöneldiği edebiyat tarihi alanında yaptığı çalışmalarla tanınır. Çocuklar için
yazdığı eğitici şiirler, estetik ilkelerin göz ardı edilmemesi gerektiğini gösteren doğru ve güzel örneklerdir. .
“Çocuk Şiirleri” (1911) adlı kitabında topladığı bu şiirlerde, doğrudan öğütler ve ahlak dersleri vermek yerine, estetik yapıyı korumaya
çalışmış; vermek istediği mesajları şiir içinde eriterek çocukların bulmasını istemiştir.
Din, yurt, ulus, ahlak, çalışma, büyükleri sevip sayma, doğa gibi konuları işleyen bu şiirlerin çoğunu hece ölçüsüyle yazmakla birlikte,
aruzu kullandığı da olmuştur.
Şair ve dilci Ali Ulvi Elöve, 'Çocuklarımıza Neşideler' (1912) adlı kitabında topladığı yetmişi aşkın şiirinde, çocukların dünyasını ve
duygularını
dile
getirmiştir.
.
Meşrutiyet’ten sonra İstanbul, Adana, Bursa öğretmen okullarında, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe-Edebiyat öğretmenliklerinde
bulun-muştur. Sanatçı bu kitabındaki şiirleri, İstanbul Darülmuallimini Tatbikat Mektebi’nde öğretmenlik yaparken yazmıştır.
.
Dönemin diğer çocuk şiirleri kitabını, 'Şermin' adlı yapıtıyla Tevfik Fikret(1867-1915) yazmıştır. 1914 yılında yazılan ve aynı yıl kitap
olarak yayımlanan Şermin, Fikret’in güçlü gözlem yeteneği ile biçimlendirdiği 31 çocuk şiirinden oluşur. Duru bir dille, 8’li hece
ölçüsüyle yazılan şiirler, çocuk eğitimiyle ilgili değişik konuları içerir.
“Konular, çağımız çocuk eğitiminde en geçerli yöntem olan oyunla ve eğlendirerek eğitme görüşüyle işlenir. Bu eserin gücü, bugünkü
‘yaparak-yaşatarak’’ öğretim yöntemine, ‘baktırarak değil, yaptırarak eğitim’ görüşüne dayanmasından kaynaklanır. Bir başka
deyişle, kuramcı ve ezberci değil, yararcı eğitim anlayışıdır bu” (Kavcar, akt. Sever)
Fikret, Osmanlıcanın ve aruz ölçüsünün dışına ilk kez, çocuklara seslendiği bu şiirlerde çıkmıştır.
Fikret, çocuklara dönük yazdığı şiirlerinde “eğlendirerek öğretme” ilkesini ön planda tutar. Arı diliyle ve eğitici yönüyle Şermin, o
dönemin çocuk edebiyatı açısından büyük önem taşır. Şermin’deki birçok şiir (Hediye, Umacı, Siyah Bacı, Papatya, Marangoz, Ağustos
Böceği ile Karınca), yazıldığı yıllarda çocukların en sevdiği şiirler arasında olmuştur (Okay, 1987, s.63; Kavcar, 1999). Fikret, “Halûk’un
Defteri” adlı kitabında ise gençlere inandığı düşünceleri iletme, onları bu yolla eğitme amacını güder.
Cumhuriyet’in ilanına yakın dönemlerde Başta Ziya Gökalp (1876-1924) olmak üzere kimi yazarlar halk masallarına yönelmiştir.
Türkçülük akımını dizgeleştiren Gökalp, çocuğa verilecek terbiyenin mutlaka ulusal olması gerektiğini savunmuş; bu amaçla bazı halk
masallarını Türklük değerlerine göre yeni baştan yazmıştır. Bunlardan bazıları; Kızıl Elma (1915), Yeni Hayat (1918) ve Altın Işık
(1923)’tır.
Cumhuriyet’ten hemen önceki yıllarda Ömer Seyfettin (1884-1920) ve Refik HalitKaray (1888-1965) gibi yazarların da çocuklara
uygun ve yalın anlatıma dayalı bir yazı geleneğinin oluşmasında önemli etkileri olmuştur (Enginün, 1987; Ateş, 1998, s.7).
7
Cumhuriyet Dönemi Türk Çocuk Edebiyatı
Cumhuriyet Döneminde öğretmenler, öğrencilere önerecek fazlaca kitap bulamadıklarından, yaş ve gelişim düzeylerini göz önünde
bulundurmadan onları Batı’dan dilimize çevrilmiş yazınsal yapıtlara yönlendirirler. Az sayıdaki bu kitapların adları ve yazarları
şunlardır:
• Küçük Lord(FrancesBurnet)
• RobinsonCruseau(Daniel Defoe)
• Don Kişot(Cervantes)
• SansFamille(H. Malot)
• Gök Bayrak (LeonCahon)
• Küçük Kadınlar (Louisia M. Alcott)
Monte Christo, Üç Silahşörler (Alexander Dumas)
• Jules Verne serisi
Daha sonra, çocukların roman ve öykü okuma gereksinimlerini, aslında yetişkinler için yazan Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Aka Gündüz,Mahmut Yesari(Bağrı Yanık Ömer, 1930), Reşat Nuri Güntekin gibi Türk yazarların kitapları
karşılamıştır.
Bu dönemde belki yalnız Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun (1906-1966) art arda yazdığı tarihsel romanlar (Kızıltuğ, 1923; Atlı Han, 1924;
Türk Korsanları, 1926; Seyit Ali Reis, 1927 ve Gültekin, 1928) çocukların ilgi ve beğenisine uygundur.
Cumhuriyet Döneminde yazılan ve çocuklara okutulan diğer romanlardan bazıları şunlardır (Ateş, 1998; Enginün, 1987):
87 Oğuz (1933): Nimet Rakım Çalapala, (1909-1995)
Tahtları Deviren Çocuk (İskender Fahrettin Sertelli, 1936. (Doğrudan çocuklar için yazılmış ilk tarihsel roman olarak kabul
edilmektedir.)
Türk İkizleri (1937): Cahit Uçuk (1911-2004)
1940'lardan sonra bazı yazarlarımız, daha önce Ziya Gökalp’in de denediği, masal ve halk hikâyelerini çocuklar için yeniden
değerlendirme çabasına girmişlerdir. .
Masal Kitapları
• Çocuk Masalları (1943): Naki Tezel (1915-1980)
• Dertli Kaval (1945), Nar Tanesi (1946), Bir Varmış Bir Yokmuş (1956): Eflatun Cem Güney (1896 1981)
• Dede Korkut Masalları (1958)
• Zaman Zaman İçinde (1958): Pertev Naili Boratav(1907-1998)
• Altı Kardeşler (1959), Yedi Devler (1960), Üç Kızlar (1963), Mavi Gelin (Oğuz Tansel, 1966).
Yazarlarımızın çocuklar için masal türüne eğilmeleri, çocuk edebiyatımızın gelişimi açısından çok yararlı olmuştur. Naki Tezel’in
1943’te yayımlanan halk öyküleri ve masalları resim ve içerik bakımından örnek verebileceğimiz ilk çalışmadır. .
Eflatun Cem Güney’in halk hikâye, masal ve efsanelerini yapı ve havalarını bozmadan bir edebi eser düzeyine çıkarma çalışmaları
önemlidir. Böyle bir anlayışla, ilk masal kitabı “Dertli Kaval'ı 1945’te yayımladı.
Daha sonra: Nar Tanesi (1946), En Güzel Türk Masalları (1948), Nasreddin Hoca Fıkraları (1957), Evvel Zaman İçinde (1957), Bir
Varmış Bir Yokmuş (1956), Dede Korkut Masalları (1958), Gökten Üç Elma Düştü (1960), Az Gittim Uz Gittim (1961) adlı eserleri
basılmıştır.
Güney, masalları yalnızca sözden yazıya geçirmekle, yani derlemekle kalmamış; onları edebî eser düzeyine çıkararak yeniden
değerlendirmiştir.
Danimarka’daki ‘Hans Christian Andersen Medal Kurumu’, Eflatun Cem Güney’in ‘Açıl Sofram Açıl’ kitabındaki masallarını, 55 ulusun
çağdaş masal yazarları arasından seçerek onur listesine aldığı on bir eser arasında en mükemmeli kabul etmiş ve Güney’e, ‘Andersen
Payesi Şeref Diploması ve Dünya Çocuk Edebiyatı Sertifikası’ vermiştir, (1956)
.
Eflatun Cem Güney, aynı armağanı ‘Dede Korkut Masalları’ adlı eseriyle 1960’ta ikinci kez almıştır.
.
Orhan Veli Kanık, La Fontaine’nin 49 fablını nazım biçiminde Türkçeye çevirerek 1943’te 'La Fontaine’nin Masalları' adıyla iki cilt
halinde yayımlamıştır. Nasrettin Hoca fıkralarını akıcı bir dille manzum olarak yazmıştır. Sanatçı, aynı şekilde 72 adet Nasrettin Hoca
fıkrasını da 'Nasrettin Hoca Hikâyeleri' (1949) adıyla manzum olarak yayımlamıştır.
.
Çıkmış Soru-TDE (ÖABT-2013)
Aşağıdakilerden hangisi, Nasrettin Hoca’nın fıkralarından bazılarını nazma dönüştürmüştür?
A) Faruk Nafiz Çamlıbel
B) Orhan Seyfi Orhon
C) Orhan Veli Kanık
D) Yahya Kemal Beyatlı
E) Rıza Tevfik Bölükbaşı
Çözüm:
Orhan Veli Kanık, 72 adet Nasrettin Hoca fıkrasını 'Nasrettin Hoca Hikâyeleri' (1949) adıyla manzum olarak yayımlamıştır.
Cevap C
8
Halk masallarının derlenmesi de Cumhuriyet yıllarına kadar gecikmiştir. Ancak bu masalların çocukların yaş ve gelişim düzeylerine
uygun olarak değerlendirilmesi hâlâ yapılmamıştır (Oğuzkan, 2000).
Biyografi Kitaplarının Edebiyatımızdaki İlk Örnekleri
• Mustafa, Atatürk’ün Romanı (Nimet Rakım Çalapala, 1944)
• Bir Avuç Askerle Tiryaki Hasan Paşa (Hayrettin Ziya Taluy, 1945)
• Babamız Atatürk (Falih Rıfkı Atay, 1955)
Kahramanlarının çocuk olması nedeniyle çocuklara uygun bir roman gibi düşünülebilecek Küçük Paşa (1910): Ebubekir Hazım
Tepeyran (1864-1947) sayılmazsa, Türk çocuk romancılığının Cumhuriyetle başladığı söylenebilir. Oysa gazete ve dergi yayımcılığı ile
şiir türü daha önceden ürünler vermeye başlamıştır.
1945’ten sonra, klasiklerin çevrilmesi çocuk edebiyatını da etkilemiş, 1950’li yıllarda çocuk klasikleri de çevrilmeye başlanmıştır
(Neydim, 2003).
Türkiye’de çocuk edebiyatı gerçek anlamda ancak, ulusal düzeyde önemli gelişmelerin olduğu 2. Dünya Savaşından sonra ele
alınmıştır. Bu gelişmelerin etkisiyle yetişen öğretmenler ise çocukları kitaplarla buluşturmayı önemsemiş, onları kitap okumaya
hazırlamışlardır. Eğitimde çocuk dergi ve kitaplarını kullanan, bunlardan yararlanan öğretmen ve öğrenciler ortaya çıkmıştır
(Oğuzkan, 2000).
1960’tan Günümüze Türk Çocuk Edebiyatı
1960’lı yıllarda, Cumhuriyet’in eğitim politikalarıyla yayınevleri ve bankaların özendirici tutumları, özellikle roman ve öykü türlerinde
belirgin bir canlanma yaratır.
Bu yıllarda, yapıtları eğitsel ve sanatsal açıdan uzun süre tartışılmış KemalettinTuğcu (1902-1996) uzunca bir dönem çocukların
ilgisini çeken bir yazar olmuştur. Tuğcu, çocuklar için yazdığı kitaplarda daha çok acıma duygusunu işlemiş; karakterlerini yetim,
öksüz, engelli, köprü altlarında ailesiz, aç, susuz yaşayan çocuklardan seçmiştir.
Türk İkizleri adlı romanıyla 1958 yılında Andersen Armağanı Şeref Listesine giren Cahit Uçuk, 1960 yılından sonra da çocuk kitapları
yazmaya devam etmiştir.
Bunların dışındaki bazı kitap ve yazar adları şöyledir (Ateş, 1998):
• Küçük Fedailer (1962), Garip (1966), Transfer Ahmet (1969): Fikret Arıt (1918-1987).
• Ülkü Öğretmen (1973), Balık Çocuk (1973), Beş Çocuk Kayıp (1975), Citlenbik Kız (1976) Mümtaz Zeki Taşkın:(1915- )
1964 yılında Doğan Kardeş tarafından düzenlenen bir yarışmada birincilik, ikincilik ve üçüncülük alan kitaplar şunlardır: Bir Gün
Büyüyeceksin (Mehmet Seyda); Korkusuz Murat (Nihal Karamağaralı ve Vâlâ Nurettin); Toprağa Basınca (Talip Apaydın)
1960 ve 1970’li yıllar arasında yayımlanan kitaplarda daha çok o zaman diliminde geçen gençlik olaylarından esinlenilmiş; konuların
ağırlık noktasını ise politik huzursuzluklar, gençlerin yaşadığı bunalım ve kendilerini gerçekleştirme çabaları oluşturmuştur (Gültekin,
2000).
1970’li yıllarda, kimi banka, yayınevi ve gazetelerin, 1970’in sonlarına doğru ise Kültür Bakanlığı ve belediyelerin katkısıyla çocuk
edebiyatımızda büyük bir canlanma olmuştur.
1979 yılının “Uluslararası Çocuk Yılı” olması nedeniyle toplumun her kesiminde çocuğa dönük etkinlikler yapılmıştır (Ateş, 1998,
s.12). Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuğa seslenen çok sayıda çocuk kitabı yazılmış; ancak çocuk gerçekliği taşıyan çok az
yapıt günümüze kadar gelebilmiştir.
1980’li yıllarda, çocuk edebiyatı gibi önemli bir araç, amaca uygun olarak kullanılmamış; daha çok bir düşüncenin, bir inancın
çocuklara aktarılması niyetiyle kullanılmıştır. Başlangıçta çocuğa bir siyasi anlayış kazandırmak isteyenler, yerini gittikçe çocuğa bir
inancı benimsetmeye, başka bir deyişle, aşılamaya çalışan yaklaşımlara bırakmıştır.
Günümüzde Türk çocuk edebiyatı, önemli bir değişme ve gelişme içerisindedir. Fazıl Hüsnü Dağlarca,Gülten Dayıoğlu,Muzaffer İzgü,
Mustafa Ruhi Şirin, Abbas Cılga, MehmetGüler, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Nezihe Meriç, Gülçin Alpöge, Hakkı Özkan, Kemal Binbaşar,
Emin Töreci,Sulhi Dölek, Çetin Öner, Sevim Ak, Hüseyin Yurttaş, FatihErdoğan, Can Göknil Hidayet Karakuş, Aysel Gürmen, Aytül
Akal, Mavisel Yener, Ayla Çınaroğlu …gibi şair ve yazarlar son yıllarda çocuk edebiyatımızın gelişmesinde önemli etkileri olan
adlardandır.
Çocuk edebiyatı alanında bazı yazar ve yapıtlardan kısaca söz edelim:
Aziz Nesin, Köylerin En İyisi Bizim Köy ve Kar Baba, Şimdiki Çocuklar Harika (1967), Üç Karagöz Oyunu (1968) ve Pırtlayan Bal (1974)
Mizahi öykü türünün başarılı isimlerinden biri olan Muzaffer İzgü’nün de çocuk edebiyatı alanında verdiği çok sayıda eseri vardır:
Ekmek Parası (1979), Bülbül Düdük (1980), (1980), Yumurtadan Çıkan Öğretmen (1981), Güldüren Uçurtma (1983).
Sanatçı, 'Bülbül Düdük' adlı çocuk romanıyla, Bulgaristan Altın Kirpi Ödülü’nü kazanmıştır.
İsmail Uyaroğlu, çocuklar için yazdığı şiirlerini, Gül Sağnağı(1976) ve Çocuk ve Şiir (1977) adlı kitaplarında toplamıştır. Sanatçı,
'Çocuk ve Şiir' kitabıyla 1978 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’nü, 'Bir Liranın İki Günü' romanıyla da Yunus Nadi Armağanı
Yarışması’nın 'En Güzel Çocuk Romanı' ödülünü kazandı.
.
Mehmet Seyda, 'Bir Gün Büyüyeceksin' (1956) adlı eseriyle 1964 yılında Doğan Kardeş Çocuk Romanı Armağanı’nda birincilik kazandı.
9
Edebiyatın hemen her türünde yetkin eserler veren Rıfat Ilgaz, eğitimci kişiliğinin rolüyle çocuklar için eserler de kaleme almıştır.
Halime Kaptan (1972), Öksüz Civciv (1979), Bacaksız Sigara Kaçakçısı (1980), Bacaksız Okulda (1980), Bacaksız Kamyon sürücüsü
(1983), Cankurtaran Yılmaz (1983), Küçükçekmece Okyanusu (1983)
.
Öykü ve romanlarının konularını köy ve kasaba yaşamından seçen Talip Apaydın, çocuklara hitap eden eserler de yazmıştır. 1966’da
yayımladığı 'Toprağa Basınca' adlı romanıyla Doğan Kardeş Çocuk Romanı Armağanı’nda üçüncülük kazandı. Çocuklar için yazdığı
öyküleri, O Güzel İnsanlar (1978) ve Yangın (1981) kitaplarında topladı.
.
Öykü ve roman yazarı Hakkı Özkan, çocuk edebiyatı alanında eserler de vermiştir. 'Taş' adlı çocuk romanını 1972’de yayımlamış, 'Her
Çocuğun Kanadı Vardır' adlı eseriyle de 1984 yılında Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı birincilik ödülünü kazanmıştır.
Yazı hayatına çocuk edebiyatıyla başlayan Işıl Özgentürk, çocuk hikâye, roman ve oyunları yazmıştır. Keloğlan’ın Tembelliği (1975) ve
Dünyayı Tanıyorum (1977) adlı çocuk oyunları İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oynanmıştır.
Yazar, 'Hayat Okulu' adlı hikâye kitabıyla 1979 yılında Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’nü almıştır.
Türk edebiyatında şiirleri ve dil üzerine çalışmalarıyla tanınan Ali Püsküllüoğlu, çocuklara yazdığı şiirlerini 'Çocuklara Şakacı Şiirler'
(1977) kitabında toplamış, 'Nasrettin Hoca' kitabıyla 1981 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’nü kazanmıştır. .
Öğretmen yazarlarımızdan biri olan Ümit Kaftancıoğlu, 'Çocuk ve Kent' hikâyeleriyle 1980’de Başkent Ödülü üçüncülüğünü
kazanmıştır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca çocuklar için şiirler yazmış ve bu alanda ilk kitabı "Açıl Susam Açıl'ı, 1967'de yayımlamıştır. Bu eserini, "Kuş
Ayak" (1971), "Arka üstü" . "Yeryüzü Çocukları" (1974), "Yanık Çocuklar Koçaklaması" (1976), “Balinayla Mandalina” (1977) Yaramaz
Sözcükler" (1979), "Göz Masalı" (1979), "Yazıları Seven Ayı" (1980), "Cin Oğlan" (1981), "Güneş Doğduran" (1981), "Kaçan Ayılar
Ülkesinde (1982) adlı kitapları izlemiştir.
Çocuk edebiyatının en verimli kalemlerinin başında Gülten Dayıoğlu gelmektedir. Cumhuriyet gazetesinin açtığı bir yarışmada 'Döl'
adlı hikâyesiyle ikincilik ödülü kazandı.
.
Çeşitli hikâyeler ve radyo-televizyon oyunları kaleme aldı. Çocuklar için gezi kitapları başta olmak üzere kısa hikâyeleri kitap dizileri
hâlinde basılmaktadır. .
1987'de Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı Ödülü'nü, aynı yıl Kültür Bakanlığı Çocuk Edebiyatı Ödülü'nü, 1989 yılında İzmir Büyükşehir
Belediyesi Çocuk Romanı Ödülü’nü ve 1990 yılında Altın Kitap Ödülü'nü kazandı.
Dayıoğlu, 1961-1966 yılları arasında çocuklar için birer hikâyelik otuz kitap yayımlamıştır. Fadiş (1970), Dört Kardeştiler (1971),
Yurdumu Özledim (1977), Dünya Çocukların Olsa (1981), Yeşil Kiraz (2000) adlı romanları ve Suna’nın Serçeleri (1974) adlı öykü kitabı
bu alanda en çok tanınan eserler arasındadır. .
Akıllı Pireler (1982) ve Işın Çağı İnsanları (1984) Mo’nun Gizemi (2008) bilim kurgu türünde yazılmış eserleridir. 'Tomurcuk Dizisi'
adıyla 1984-1985 yılları arasında uzun hikâyeler yayımlamıştır.
'Ayşegül' (Caroline) adlı çocuk kitapları dizisinin on altı kitabını Türkçeye uyarlamıştır. .
Yazarın uzak diyarların doğal güzelliklerini, insanını ve kültürünü tanıttığı gezi yazısı kitapları da vardır. Bunlar arasında, Hindistan’a
Yolculuk ve Nepal Gezisi (2000), Kangurular Ülkesi Avustralya’ya Yolculuk (1994), Mısır’a Yolculuk (1994) vb. sayılabilir.
Gülten Dayıoğlu’nun kendi anlatımıyla: (www.gultendayioglu.com)
“İlkokul Üçüncü sınıfta, öğretmeninin yazarlık yeteneğini saptamasıyla, yazma bilinci edinmeye başladı. On beş yaşındayken, bir
öyküsü, Afyon'da yerel bir gazetede (1950) yayımlandı. İlk kitabın basımı, 1963 yılında gerçekleşti. “Bahçıvanın Oğlu” adıyla
okuyucuya sunulan bu kitap, çocuklar için hazırlanmıştı.
1963-2007 arası kesintisiz olarak, yeni baskılarla kuşaktan kuşağa hizmet veren yetmiş sekiz kitap yazdı. Bu eserler, 7 -18 yaş arası,
çocuk ve gençlik düzeyine göre hazırlanmış, öykü ve romanlarla gezi kitaplarından oluşmaktadır. Ayrıca yayınlanmış ya da yayına
hazır, yirmiyi aşkın radyo ve televizyon oyunu vardır.”
Çocuk edebiyatına katkıda bulunan diğer isimler, yapıtlar…
Gülçin Alpöge, Şıpşıp’laTıptıp(1972)
Abbas Cılga, Han Yaptırma Yarışı (1973)Dedemin Öyküleri (1979)
Çetin Öner, Gülibik (1975)
Veysel Çolak, Sen Balık mısın? (1979)
Fatih Erdoğan, Pan ve Çiçeği (1980)
Can Göknil, Kurtçuğun Hayvan Bilmeceleri (1988-1990) Bilmecelerle ABC (1992) (Çocuklara seslenen ve pedagojik düzeyi de
ayarlanmış olan ilk resimli çocuk kitabı, Can Göknil’in “Kirpi Masalı”dır.)
Üzeyir Gündüz, Tek Kanatlı Güvercin (1987-200)
Burhan Günel, Sevinç Dolu Bir Akşam (1979)
Ünver Oral, Karagöz Park Bekçisi(1992-1998)
Hüseyin Emin Öztürk, Yaralı Keklik(1987), Gül Ağacı ve Çiğdem Çiçekleri (1998)
Mustafa Ruhi Şirin Masal Mektuplar (1983) Kuş Ağacı (1993)
10
Serpil Ural, 1986 5. NOMA Uluslar Arası Çocuk Kitabı (Japonya) Resimleme Yarışması teşvik ödülü
Yalvaç Ural, Müzik satan Çocuklar (1979-1986), Korkunun Kalbi (1999)
İsmail Uyaroğlu, Çocuk ve Şiir (1978) Bir Liranın iki Günü (1979)
Cahit Zarifoğlu, Yürek Dede ile Padişah (1984)
Mevlana İdris Zengin, Korku Dükkanı(1998)
Aytül Akal; Geceyi Sevmeyen Çocuk(1991) Sabahı Boyayan Çocuk; Masalları Arayan Çocuk
Aytül Akal- Mavisel Yener; Kuş Uçtu Şiir Kaldı, Şiirimi Kedi Kaptı
…
Türk Çocuk Edebiyatında Son Durum
Yazarlar dışında bilim insanları, yayınevleri ve çizerler de Batı’da üzerinde çok durulan ve önemsenen bu önemli alanın farkına
varmışlardır. Bu amaçla, çocuk gerçekliğini, başka bir deyişle çocuğun ilgi ve beğenilerini, yaş ve gelişim düzeyini göz önünde
bulundurarak, “çocuğa göre”lik ilkesine uygun birçok çocuk edebiyatı ürünü verilmeye başlanmıştır.
Günümüzde okuma sevgisi ve alışkanlığını kazandırmak amacıyla okulöncesi dönemden ilköğretim sonlarına kadar olan çocuklara
seslenen çok sayıda nitelikli ve yazınsal değere sahip kitap bulunmaktadır. Bu kitaplar, dış yapı (biçim), iç yapı (içerik) ve eğitsel
özellikleriyle önemli bir çizgiye ulaşmıştır.
Ülkemizde son yıllarda gerçekleştirilen çocuk ve gençlik edebiyatı sempozyumları, çocuk edebiyatı yarışmaları ve çocuk
kütüphaneleri de çağdaş anlamda gerçekleşen bu değişim ve gelişmeye ivme kazandırmıştır.
Ankara Üniversitesinde 2002 yılında I. Çocuk Edebiyatı Sempozyumu, 2006 yılında II. Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu (Bu
Sempozyumun “Onur Konuğu Fazıl Hüsnü Dağlarca; “Onur Sanatçısı” Gülten Dayıoğlu’dur.)
2011 yılında 3. Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu (Bu Sempozyumun “Onur Sanatçısı” Muzaffer İzgü’dür.) düzenlenmiştir. Bu
sempozyumların en önemli amacı, “dilsel ve görsel bakımdan daha nitelikli ürünlerin daha çok sayıda oluşmasına bilimsel anlamda
katkı sağlamak”tır.
Bu bağlamda, çocuk edebiyatının ülkemizde ve dünyadaki gelişimi, sorunları ve bu sorunlara çözüm önerileri de gündeme
getirilmiştir.
***
ÇOCUK EDEBİYATINDA TÜRLER
MASAL
Masal bütünüyle düş ürünü olan, genellikle olağanüstü olaylara, zaman zaman da doğaüstü varlıklara (cin,peri,dev,ejderha…) yer
verilen ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa anlatılarak sürüp giden anlatı türüdür.(Kudret,1980)
Masal çeşitleri şöyle gösterilebilir (Akt. Nas,2004):
Masal
Halk Masalları
1. Olağanüstü (Düşsel) Masallar: Masal denince akla ilk gelen, bütünüyle düşsel olayları, düşsel kişileri anlatan “asıl masallar”dır.
Türk masallarının olağanüstü olanlarında bile gerçeğe yakınlık eğilimi vardır. (Boratav, 1969)
2. Gerçekçi Masallar: Bu masallarda gerçek kişilerin (padişah, şehzade, vezir, tüccar, hoca, kadı, yoksul oğlan-kız …) serüvenleri
anlatılır. (Kudret, 1980) Bunlar akıl ve mantık çerçevesine sığan, kişi ve olayları gerçek yaşamdakine benzeyen masallardır.
(Tezel,1968)
3. Hayvan Masalları: Hayvan masalları, “asıl masal”dan ( Olağanüstü masallar) daha kısadır, başlama tekerlemeleri yoktur. Ortadaki,
sondaki tekerlemeler de ya söylenmez ya da önemsenmez. Hayvanlar kılık değiştirip insan değerini, rolünü almışlardır.
Sanat Masalları
1. Geleneksel Biçemi Korunarak İşlenmiş Halk Masalları: Kimi yazarlar geleneksel biçemi koruyarak (masalcının anlatımındaki
özelliklerin saklanması) halk masallarını işlemişlerdir. Bunda amaç halk masallarını yazılı edebiyata kazandırmaktır.
Bu çığırı açanların başında Alman Grimm Kardeşler Jacob Grimm (1785-1863) Wilhelm Grimm(1786-1859) gelir. Grimm Kardeşler
gibi derleyiciler, masalın yapısını çok iyi bildikleri, onu benimsedikleri için işledikleri masallarda sözlü geleneğin tadını, biçem ve dil
çeşnisini yakalamışlardır. ( Boratav, 1987)
Fransa’da Charles Perrault, Danimarka’da Andersen, halk masallarını geleneksel biçemiyle işlemişleridir. Türkiye’de ise Eflatun Cem
Güney başta olmak üzere, Naki Tezel ve Oğuz Tansel’i örnek gösterebiliriz.
2. Çağdaş (Yazınsal) Masallar: Bu masallar, masal geleneğinden esinlenilse de yazarın düş gücüyle yazılır. Yazarın yaratıcılığı, biçemi
ağır basar. Masal yerel ağız özellikleri taşımaz. Bunlar yazınsal(edebi) değeri yüksek masallardır.
Halk masalları yapı itibariyle üç bölüme ayrılır:
11
Masal Başı (Tekerleme / Döşeme) : Bütünüyle kelime oyunlarından, birbiriyle pek ilgisi olmayan, ama dinleyicinin ilgisini masala
çekmek için bir araya getirilmiş sözlerden meydana gelir. Dinleyiciyi masalın büyülü dünyasına hazırlar.
Asıl Bölüm (Gövde): Masal olaylarının anlatıldığı bölümdür. Kendi içinde giriş, gelişme, sonuç bölümler vardır.
Masal Sonu (Dilek-Dua/ Üç Elma): Başlangıç gibi bir tekerlemeden oluşur.
Çocuk ve Masal
Masal; insanlara, insanlığın çocukluk döneminin armağanıdır. M. Şekip Tunç
Andre Maurois’ya göre masal olmasaydı, çocuklar onu mutlaka yaratırlardı. ( Oğuzkan 1983)
Sabri Esat Siyavuşgil (1941) ise çocuk ve masal ilişkisini şöyle belirtiyor: ”Masalın bütün dekoruna çocuğun “ben için”ci, animist ve
simgeci ruhu sinmiştir. İlk oyuncağı yarattığı gibi, ilk masalı da yine çocuk anlatmış olsa gerektir. Yetişkinleri Perraultlar, Andersenler
masalı çocuklardan öğrenmişlerdir” (Akt. Oğuzkan 1983)
Mehmet H. Doğan(1993) da masalın dilsel işlevini şöyle belirtiyor: “Masal her şeyden önce bir dil tadıdır. Gündelik kullanım dilinden
öte, yüzyılların içinden süzüle durula gelen bir dil tadıdır bu. Onun içindir ki, bir masalın tadına ancak yazıldığı dilde varılabilir, tıpkı
şiirler gibi.
Masalların çocuk için zararlı olduğunu iddia edenler de vardır. Onlara göre masal; çocuğu gerçeklerden koparıyor, onu
edilgenleştiriyor. ( örnek: J.J. Rousseau, Emile)
Çocuk Edebiyatı İçin Masallardan Nasıl Yararlanılabilir?
Bir kez halk masalları özgün durumlarıyla “çocuklar için” değildir. Onlar ne çocuklar için söylenmiş ne de onlar için yazıya
geçirilmiştir. Örneğin Grimm masallarındaki prensin canavarı parçalaması, Hansel ve Gretel’in cadıyı kazana atmaları, kurdun Kırmızı
Şapkalı Kız’ı yemesi, prensesin kurbağayı duvara çarparak öldürmek istemesi gibi imgelerin özellikle küçük çocuklar üzerinde olumsuz
bir etki yaratabileceği öne sürülmektedir.” (İpşiroğlu, 1990)
Halk masalları, sözlü edebiyat geleneğinin ürünleridir. Çocuklar için seçilip işlenince ancak çocuk edebiyatı içinde yer alabilir.
Sanat masallarında da şiddet, vahşet, cinayet sergilenebilmektedir. Aytül Akal, “Sevgili Masallara Ciddi Bir Bakış” adlı bildirisinde
(2000) günümüzde yazılmış kimi masal kitaplarındaki şiddet yüklü bölümlerden örnekler sunuyor. (Örn. İsmail Sivri, Beş Kardeşler
Masalı)
Masal çocuk için gerekli olduğuna göre, çocuk, niteliksiz kitaplardan nasıl uzak tutulacak? Bu durumda yetişkine çok iş düşüyor.
Yapılması gereken çocuk için uygun olan masalı seçmektir. Korkutucu, irkiltici, kuru kuruya öğretici (didaktik) , otoriter tutumla
yazılmış masallar elenebilir.
Çocuğu korkutucu masallardan uzak tutmak, tek yönlü ve sığ bir yaklaşımla, kolayca altından kalkılabilecek bir iş değil. Yetişkinin,
çocuğu korkutacağını sandığı bir masal, çocuk için hiç de korkutucu olmayabilir, bunun tersi de olabilir. ( Örn. Maurice Sendak’ın
Caldecott ödülü almış olan “Canavarlar Ülkesinin Kralı “ adlı kitabı ile ilgili bir anı…)
Küçük Vampir (The Little Vampire) dizisinin yazarı Angela-Sommer- Bodenburg da şöyle diyor: “ 1976’da öğrencilerimin kitap
okumayı sevmediklerini fark etmiştim. Nedeni, eğlenceli değil, çok sıkıcı olmasıydı. Onlara göre kitaplar eğlendirmeli, hem de birazcık
korkunç olmalıydı.” (Akt. Nas, 2004)
Ünlü Psikiyatrist Bruno Bettelheim’in “ The Uses Enchanment” adlı kitabından söz ederken Fatih Erdoğan: ” Örneğin Hansel ve
Gretel. Bu masalda ormana bırakılma olayının çocukları rahatsız edebileceği düşünülebilir. Oysa, Bettelheim’e göre çocukların içinde
zaten böyle bir korku zaten var. Masal, çocuklara bu korkuyu vermek yerine, tersine bu içlerindeki korkuyla nasıl baş edebileceklerini
gösteriyor” demektedir. (YA-PA, 1989)
Aysel Gürmen: “Klasik masallara eleştiri getirmek her babayiğidin harcı değil. Çünkü Bruno Bettelheim’in ‘The Uses Enchanment’
adlı kitabı insanın tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya başlar. Ancak ben, bazı peri masallarının, çocuklarda korkulu rüyalara
ve gereksiz kaygılara neden olduğunu düşünüyorum. …” (Akal’dan akt. Nas,2004)
Masallar da Değişir!
Masallar da değişir, değiştirilmelidir. Hayalet, canavar, cadı, dev … Neden sevimli biçimde işlenmesin? Film kahramanı Casper’dan
(Sevimli Hayalet) çocukların korktuğu düşünülebilir mi? (Nas,2004)
ÇIKMIŞ SORU (ÖATB-2013)
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zaman zaman idi, bit bineğim, pire yedeğim idi. Darı topuzum, çavdar kalkanım idi. Bir
tüfeğim var idi, ayran ile doldurur, şerbet ile ateşler idim. O yalan, bu yalan, masalım değil yalan. Masal masalmatitas, çorba dolu tas,
çorbayı içelim, masala başlayalım.
Bir masalın döşeme bölümünden alınan bu metin için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Olağanüstü olaylardan yararlanılmıştır.
B) Kalıp sözlerden yararlanılmıştır.
C) Söz sanatlarından yararlanılmıştır.
12
D) Uydurma sözlerden yararlanılmıştır.
E) Atasözlerinden yararlanılmıştır.
ÇÖZÜM
Masal, olağanüstü olayların yer aldığı edebî bir türdür. Yukarıda verilen metin de masaldan bir alıntı olduğu için tüfeğin ayran ile
doldurulması, şerbet ile ateşlenmesi gibi olağanüstü olaylara yer verildiği söylenebilir. “Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde…”
masalda yararlanılan kalıp sözlerdendir. “Masal masalmatitas, çorba dolu tas, çorbayı içelim, masala başlayalım.” cümlesi uydurma
sözlere örnek olarak gösterilebilir. “Bit bineğim, pire yedeğim idi. Darı topuzum, çavdar kalkanım idi.” Mübalağa ve benzetme
sanatının örnekleri görülebilir. Fakat metinde atasözlerine rastlanmaz. Cevap E
FABL
Belirli bir ahlâk dersi vermek amacıyla meydana getirilen hayal ürünü kısa ve hareketli hayvan hikâyelerine fabl denir (Oğuzkan,
1997)
Eski Hint ve Akdeniz kültürlerinde birbirlerinden bağımsız ortaya çıkan fabl türünün kaynağı çok eskiye dayanır. Bu bağlamda
kaynağını Latince hikâye anlamına gelen "fabula" sözcüğünden alan fablda, ahlâk öğretisi sunularak, kıssadan hisse türünde simgesel
hikâyeler anlatılır.
Kahramanı hayvanlar olan bu türde, teşhis ve intak sanatlarına bolca yer verilir. Bu tür eserlerde öğretici bir amaç güdülür. Genelde
hayatla ilgili dersler sembolik değerler vasıtasıyla aktarılır.
Halkların sözlü geleneğinde yaşayan fabllar ilkin Hindistan’da yazıya geçirilmiştir. Vishnuşaman adlı birinin iki prensi eğitmek için
hazırladığı sanılan- bir fabl kitabı olan- Pançatantra(Beş Kitap) daha sonra çeşitli dillere çevrilmiştir. Beydeba’nın (Bidpay) yazdığı
Kelile ve Dimne, aslında Pançatantra’nın uyarlamasıdır. Kelile ve Dimne 14. yüzyılda Kul Mesud tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Batıda ilk fabl yazarı olarak Frigyalı Aisopos (MÖ 620-560) gösterilir.Ezop'un baskıcı bir yönetim yüzünden düşüncelerini küçük
hayvan hikâyeleri ile anlattığı söylenmektedir (Oğuzkan 1997).
Fakat eski Yunan- şair Hesiodos'un (MÖ 8.yy) Atmaca ile Bülbül, ve benzer masalları günümüze ulaşmıştır. Aisopos'un (Ezop)
derlemesini PheronluDemetrius yapmıştır.
La Fontaine (1621-1695) fabllara ilişkin bir başka önemli addır. La Fontaine, fabllarını yazarken Pançatantra fabllarından, Ezop’tan
yararlanmış, bunları modern biçimde yeniden işlemiştir.
Bizde 15. yüzyılda Şeyhi’nin “Harname”si görülür. Millî Eğitim Bakanlığı Harnâme'yi “Zavallı Eşeğin Hikâyesi” adı altında
yayımlamıştır.
Türk edebiyatında fabl türüne örnek olabilecek birçok hikâye yazmasına rağmen Güvâhî'den (öl.1526 sonrası) pek
bahsedilmemektedir.
Güvâhî'nin Pend-nâme'sinde: “Kurbağa-akrep”, “Tilki ile Aslan”, “Ağustos Böceği ile Karınca”, “İki Kaz ile Bir Kurbağa”, “Keçi ile
Koyun”, “Aslan ile Oduncu” hikâyeleri bulunmaktadır.
Hengirmen, Ezop'a ait Ağustosböceği ile Karınca hikâyesinin kaynağının Tevrat'a kadar uzandığını belirtmektedir (Hengirmen, 1983).
Çocuk Eğitiminde Fabl Türünün Yeri ve Önemi
İrdeleyen, eleştiren, alay eden, doğru yolu ima eden yaklaşımları ile fabl türünün kendine özgü bir yapısı vardır.
Çocukların hayvanlara karşı duydukları ilgi, kitapları onlar açısından daha cazip hâle getirmektedir.
Kaldı ki çocuk, kitapta verilen mesajı anlamasa bile, hayvanlar vasıtası ile hikâyeye duyduğu ilgi, onda kitap okuma alışkanlığının
kazanılmasına yardım etmektedir.
Fabl türünün sonunda yazar tarafından söylenilen özdeyiş ya da atasözü, çocukta dil bilincinin uyanmasına katkıda bulunmaktadır.
Hemen hemen her atasözünde temsil ve mecaz bulunmaktadır. Dil gelişimini tam olarak tamamlamayan çocuklar, atasözünün
temsili ve mecazi boyutunu anlamada zorluk çekeceklerdir.
Fabllar, çocukların hayvanları tanımasına ve sevmesine olumlu etki yapar.
Ayrıca çocuklarda özveri, yardımseverlik, iyi insan olma, başkalarına saygı duyma, sevgi besleme, sadakat, iyilik, tatlı dil, güler yüz
gibi duyguların gelişmesine katkıda bulunur.
Ayrıca fabllarda olaylar neden-sonuç ilişkisiyle geliştiği için, bu olaylar çocukların yorumlama gücünün gelişmesine katkıda
bulunmaktadır.
Fablların çocuk eğitimi açısından olumsuz yanı; didaktik olmaları, ahlak dersi, öğüt vermeleri, bunu da açık açık yapmalarıdır.
Çocuklara okurken ya da okuturken bu ders bölümü çıkarılabilir. (Nas,2004)
TEKERLEMELER
Tekerleme ezgisi olan sözlü üründür. Masal ve oyun yoluyla çocuğun yaşamına giren tekerleme eğlenceli bir dil alıştırmasıdır.
Tekerlemeler, çocuklarca, hoşça vakit geçirmek, dil becerisi sergilemek, oyunlarda eş ve ebe seçmek için kullanılır.(Akalın,1987)
Böylece anadillerini öğrenme, deneme, kullanma yeteneği de kazanırlar. Zengin bir iç uyumu içeren eğlenceli tekerlemeler, çocuğa
dil sevgisi aşılar, alışık olmadığı sözcükleri söylemesine yardımcı olur.( Yavuz, 2000)
Tekerleme Çeşitleri
13
1. Masal Tekerlemeleri
1.1Masal başı Tekerlemeleri
Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken… Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. İp koptu, beşik devrildi.
Anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, döndürdüler dört köşeyi. Dar attım kendimi dışarı… Kaç kaçmaz mısın… Vardım bir pazara.
Bir at aldım dorudur diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye…
Padişahın topları ateşe başladı. Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım, Edirne’ye yettim. Selimiye
minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni tımarhaneye attılar delidir diye. Babamdan haber geldi, onun eski
huyudur diye. Bereket inandılar, tutup beni saldılar. Neyse uzatmayalım, masala başlayalım…
1.2.Masal Ortası Tekerlemeleri
“Masallarda zaman çabuk geçermiş.” “sözü uzatmayalım.” “Derelerden seller gibi, tepelerden yeller gibi…” (Boratav 1969)
1.3 Masal Sonu Tekerlemeleri
“Kırk gün kırk gece düğün ettiler, düğüne beni de çağırdılar. Gittim. Bana bir heybe ceviz verdiler. Eşeğime yükledim. Eşeğimin
ayakları mumdan, gözleri camdandı. Çok acele etiğim halde yetişemedim. Gün doğuverdi. Mum eridi, camlar patladı. Çerezler de taş
oluverdi. Şimdi onlar geçinip duruyorlar. (Tezel, 1968)
2. Tören Tekerlemeleri
Yağ yağ yağmur
Tarlada çamur
Teknede hamur
Ver Allah’ın ver
Sillice yağmur
3. Oyun- Sayışmaca Tekerlemeleri
İğne battı
Canımı yaktı
…
4. Yanıltmaca Tekerlemeleri
Şu köşe yaz köşesi
Şu köşe kış köşesi
Şu şişe su şişesi
BİLMECE
Bilmece bilinmeyen bir nesnenin dolaylı olarak sunulmasıdır.
Bilmeceyi dinleyen veya okuyan, zekâsını kullanarak bu nesneyi bulmaya çalışır.
Bilmece bir zekâ oyunudur ki, bir nesnenin niteliklerinin ve özelliklerini, onun ne olduğunu açıkça söylemeden, ama bilinmesini
kolaylaştıracak kadar açıklıkla, gözler önüne serer.
Bilmece bir konu ve en az bir tanımlayıcı ögeden (yorum) oluşan geleneksel sözlü ifadedir. Tanıtıcı öge, neyi saklamışsa onun
bulunması gerekir. Bilmeceler bir bakıma atasözlerine benzer.
En küçük bilmece ve en küçük atasözü, en az bir konu ve bir yorumdan oluşur. Bilmecede cevap gizlidir. Atasözünde ise sözü edilen
nesne, hem söyleyen, hem dinleyen tarafından bilinir.
Bu iki tür arasında işlev bakımından da fark vardır. Bilmece zihni bulandırır, atasözü değerleri aydınlığa kavuşturur. (Dundes,
1975:96 l).
Çocuk üç yaşına girmesiyle birlikte bilmecelerle ilgilenmeye başlar. Bilmeceler, çocuğu eğlendirir, düşünmeye yöneltir, ona dil ve
düşünme ilişkisi sezdirir. Dilin gizemli dünyasını duyumsatır.(Sever, 2000; Erkunt, 1966) Dahası bilmeceler çocuğun dağarcığını
zenginleştirir. Çocuk bilmecelerden şiirsel bir tat alır. (Nas, 2004)
Altı tahta üstü tahta
İçinde bir kara softa (…)
Kat kattır, katmer değil
Kırmızıdır, elma değil
Yenir ama meyve değil (…)
Dağdan gelir sekerek
Kara üzüm dökerek (…)
14
NİNNİ
Ninni, anonim türlerindendir. Annelerin, bebeklerini sallayıp uyuturken veya ağladıklarında avuturken kendine özgü ezgi ile
söyledikleri manzum (bazen de mensur) sözlere ninni denir.
Belli bir kafiye ölçüsü olmadığı gibi, çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Hatta ninnilerin dörtlükler hâlinde
olmayanları da vardır.
Ninniler genellikle tek dörtlük hâlinde olurlar. Ancak birden fazla dörtlükler hâlinde söylenen ninniler de oldukça yaygındır. Ninnilerin
nazım şekli türküdür. Edebiyatımızın ninni türü bakımından köklü bir geleneği vardır.
Sözlü edebiyatımızda yaygın olan ninni söyleme geleneği, Türk kadınındaki hissiliği, sevgi ve şefkat derinliğini, annelik duygusunun
gücünü göstermesi bakımından çok anlamlıdır.
Ninninin sözleri annenin o andaki ruh durumunu yansıtır.
Ninniler genellikle mani türünde bir dörtlükten meydana gelen bir çeşit türküdür.
DivânüLugâti't-Türk'te ninni karşılığı "balubalu" olarak verilmektedir (Atalay,1941:232)
Öteki Türk boylarında ninniye değişik isimler verilmiştir. (Azerbaycan’da “layla”)
EFSANE
Efsaneler sözlü geleneğin ürünü olan bir anlatı türüdür. Temelinde inanç unsuru vardır. Bu bağlamda dini, kısa, inandırıcı, nesir
şeklindeki halk anlatmalarına efsane denir.
Efsaneyi anlatan ve onu dinleyenler efsanenin gerçek üzerine kurulduğuna inanırlar. Bu gerçek nesnel bir gerçeklik değildir. Efsaneyi
nakledenler ve dinleyenler efsanedeki olayların gerçekten olmuş olduğuna inanırlar.
Tarihin ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkan, "inandırıcılık özelliği olan, kutsal, gerçek ve olağanüstü unsurları barındıran kısa halk
anlatıları" şeklinde tanımlayabileceğimiz efsaneler, bağlı oldukları toplulukların en önemli kültürel varlıklarından birini oluştururlar.
Efsanelerde gizli ve esrarengiz bir âlem vardır. Bu âlemin sırlarına erişilmez. Gerçeklik unsurunun yanında olağanüstülük ve kutsallık
da sahip olduğu unsurlardandır. Bir efsanenin temelinde inanç mutlaka bulunur.
DESTAN
Destanlar, kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan
manzum yapıtlardır. Destan, bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir. Batıda destan anlamına gelebilecek “epic”, "epos“,
“epope”, “légende” terimleri kullanılır. Mit, efsane, folklor ve tarihi ögeler içerir.
Destan, önce sözlü gelenekte oluşur. Uzun bir süreçte kuşaktan kuşağa, ağızdan ağza aktarılırken değişir, gelişir. Bu arada adı
bilinmeyen birçok sanatçının ortak çabası eklenir.
Günün birinde bir ozan toplumsallaşan bu edebiyat ürününe kendi üslubuyla yeniden biçim verir. O ürüne kendi kişiliğini katar.
Böylece toplumsal yaratıdan bireysel yaratıya dönüşür.
ŞİİR
Şiir en eski edebiyat türüdür. Bütün toplumlarda sanat amacıyla ilkin şiir söylenmiştir.
Çocuğun sevinçlerini, hüzünlerini, acılarını, korkularını, kısaca duygularını, iç dünyasını yansıtmak; duygularını eğitmek için en uygun
yazınsal tür şiirdir. Dilin en güzel işlendiği türdür.
Çocuk için yazılan şiirlerde tüm duygular işlenebilir, umutsuzluktan başka.
Çocuk ve Şiir
Çocuk küçük yaşta ninnilerle, tekerlemelerle, bilmecelerle tanışır. Bunlar ezgisi olan sözlü ürünlerdir. Dolayısıyla şiir, ninnilerle,
bilmecelerle, tekerlemelerle çocuğun yaşamına girer erken yaşta. Çocuk gittikçe şiir dinlemekten, okumaktan hoşlanır. Olaylara bakış
açısından şairle çocuk arasında benzerlikler vardır. “ Şiir, her çocukta var olan ritim duygusunu besler, müzik ihtiyacını karşılar”
(Oğuzkan, 1983)
Çocuk için yazılan şiirlerde uyak ve ses, hece yinelemelerine yer verilebilir. Ama ille de ölçü ve uyak olması gerekmez. Yeter ki
sözcüklerin seçilişi ve dizilişiyle gereken ezgi yaratılmış olsun. (Demiray 1977)
“Benim dizelerimi yapmacık, bağıra çağıra okuyacaksanız, bunları tellal okusun daha iyi!” (Shakespeare)
ÖYKÜ –ROMAN
Olmuş ya da olması olası olayları anlatan kısa yazıya, öykü; uzun yazıya roman denir.
Bizde ilk çocuk romanı Küçük Paşa (1910) kabul edilir. Yazarı Ebubekir Hazım Tepeyran’dır. Sonra Mahmut Yesari’nin “Bağrı Yanık
Ömer”inden (1930) ve Reşat Nuri Güntekin’in Kızılcık Dalları”ndan (1932) söz edilebilir.
Bu arada iki kitaptan söz etmek gerekir. Huriye Öniz’in “ Köprüaltı Çocukları (1936), Cahit Uçuk’un Andersen ödülü alan “Türk
İkizleri” (1937)
15
Doğan Kardeş Yayınlarının düzenlediği çocuk romanı yarışmasında(1964) Mehmet Seyda’nın “Bir Gün Büyüyeceksin” adlı romanı
birinci; Vala Nurettin-Nihal Karamağralı’nın Korkusuz Murat’ı ikinci; Talip Apaydın’ın “Toprağa Basınca” adlı romanının üçüncü
olduğunu burada tekrar etmiş olalım.
ÖYKÜ VE ROMAN ÇEŞİTLERİ
Yetişkinlerinkiler gibi, çocukların okudukları öykü ve romanlar da konuları, izlekleri(tema), kişileri işleyişleri bakımından çeşitlilik
gösterir. Bir öykü ya da romanı tek bir çeşidin içinde düşünmek de doğru değildir.
1. Serüven Öykü ve Romanları
Çocuğun heyecan, hareket, düş kurma gereksinimini karşılayan bu öykü ve romanlarda hızla gelişen gizemli olaylara, tehlikeli, gerilim
yaratan durumlara, beklenmedik sonuçlara yer verilir.(Oğuzkan,1983)
Örnekler: Daniel Defoe , Robinson Cruose; R. Louis Stevenson, Define Adası; Jules Verne, Seksen Günde Devrialem … Huriye Öniz,
Köprüaltı Çocukları.
2. Gülmece (Mizah) Ağırlıklı Öykü ve Romanlar
Bu öykü ve romanlar çocuğun gülmek, eğlenmek, hoşça vakit geçirmek gereksinimini karşılar. Cervantes’in “Don Kişot”u ile bizde
Aziz Nesin’in Şimdiki Çocuklar Harika” yapıtıyla ve Muzaffer İzgü’nün çocuklara yönelik yapıtları örnek gösterilebilir.
3.Çocuk Yaşamına İlişkin Öykü ve Romanlar
Örnekler: Ferenc Molnar’ın, Pal sokağı Çocukları; Elanor H. Porter’in Pollyanna; L. Alcott’un Küçük Kadınlar ve Küçük Erkekler adlı
yapıtları.
4. Hayvanların Yaşamına ilişkin Öykü ve Romanlar
Örnekler: Jack London’un Kurt Kanı; Rudyard Kipling’in Ormandaki Kavga; W. Bonsels’in Arı Maya; Eric Knight’ın Yuvaya Dönüş adlı
yapıtları
5.Duygusallığı İşleyen Öykü ve Romanlar
Örnekler: Bernardin de Saint Pierre’nin Pol ve Virjini’si; Charlotte Bronte’nin Jane Eyre’i; Cahit Uçuk’un Türk İkizleri
6. Tarihsel Olayları İşleyen Öykü ve Romanlar
Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun yapıtları; Ömer Seyfettin’in kimi öyküleri.
7. Düşsel (Fantastik) Öykü ve Romanlar
Örnekler: Pinokyo(Carlo Collodi), Aice Harikalar Diyarında (Lewis Carrol), Bitmeyecek Öykü (Michael Ende) Pippi Uzunçorap
(AstridLindgren), Konrad: Konserve Kutusundan Çıkan Çocuk (Christine Nöstlinger), Kim Takar Salatalık Kralını (Christine Nöstlinger),
Matilda (Roald Dahl)
8. Sorun Odaklı Öykü ve Romanlar
Bunlar çocuk gerçekliğini yansıtan kitaplardır
Örnekler: Babamın Gözleri Kedi Gözleri (Sevim Ak), Ayşe’nin Günleri(Gülsüm Cengiz), Gülibik (Çetin Öner), Büyükanne (Peter
Hartling), Sen Bir Kızılderilisin Hannes (Janosch), Arslanları Seven Çocuk Hirbel (Peter Hartling.
Tiyatro
Dramatik bir tür olarak tiyatro, İnsanların bireysel ve sosyal hayatlarıyla ilgili olay ve olguları gerçeğe uygun olarak kurmaca canlı bir
yaşantı hâlinde sahnelenmesi demektir.
Batılı tiyatro eserlerinin kaynağı Eski Yunandır. Eski Yunandaki bağ bozumu tanrısı “Dionizos" adına düzenlenen şenliklerden ortaya
çıktığı bilinmektedir.
Çocuk ve Tiyatro
Tiyatro sanatı öykünmeden(taklitten) doğmuştur, insanın oyun oynama isteğinden kaynaklanmıştır. Oyun, insanın doğasında vardır;
ilk insanların yaşamı, doğayı öğrenmek için yaptıkları ilk etkinliktir. İnsan doğuştan “Homo Ludens” ( Oynayan İnsan)tir. İlk insanların
çevreyi tanımaları, öğrenmeleri, bilgi edinmeleri, sanatları oyunla başlamıştır. (Nutku, 1988)
Çocuk öykünme varlığıdır. Önce yaşama öykünür. Önce öykünerek sonra yaratıcılık yoluyla oluşturduğu oyunlarla tiyatroya
yönelmekte, tiyatroya yaklaşmaktadır. Tiyatro çocuğu bireycilikten çıkarıp dünyayı ve yaşamı tanımasına, toplumsallaşmasına
yardımcı olur. ( Asyalı,1986; Nutku 1988)
Çocuğa yönelik oyunlar ilkin Çin, Hindistan ve Java’da; 13. yüzyılda da İngiltere, Almanya ve Fransa’da yapılan “Çocuk Piskopos
Şenlikleri”nde oynanmıştır.
16
Bizde, Cumhuriyet öncesinde çocuklar geleneksel tiyatronun ürünleri olan kukla, Karagöz ve Ortaoyunlarını seyretmişlerdir
Bizde çocuk tiyatrosunun önemini kavramış ilk isimler olarak İ. H Baltacıoğlu ve Muhsin Ertuğrul’u söyleyebiliriz.
Ülkemizde sahnelenen ilk çocuk oyunu Muhsin Ertuğrul’un isteği üzerine M. Kemal Küçük’ün yazdığı ve yönettiği “Çocuklara İlk
Tiyatro Dersi” adlı oyundur.
Çocuklar İçin Tiyatronun Önemi
Tiyatro; insanı insana, insanla anlatan bir sanat dalıdır. Tiyatro kurmaca bir gerçeği dolaysız olarak canlandırdığı için, kitap
okumaktan da etkileyicidir. Kitaptaki kurmaca dünyayı, çocuk, düş gücüyle canlandırırken tiyatroda aracısız olarak bu dünyanın içine
girer.
“Çocuklarımız okulda yeterince yüklü eğitim görüyorlar. Tiyatroda sevinsinler; yaşamanın, sevmenin, dayanışmanın tadına varsınlar.
Öğreneceklerse; yaşamayı ve yaşatmayı, mutlu olmayı ve mutlu etmeyi öğrensinler. “ (Şener,1979; Akt. Nas,2004)
“ … Çocuklarla bire bir ilişkiye giren tiyatrodaki kanlı canlı insanların sıcaklığını hiçbir televizyon ekranı, hiçbir kitap, hiçbir dergi
veremez. Salonda hapşıran bir çocuğa sahnedeki oyuncudan gelen “çok yaşa” sözlerinin sıcaklığını düşünelim ya da kendilerinden
yardım isteyen haylaz bir oyuncunun salonda yarattığı coşkuyu…” (Kuyumcu, 1997)
YAŞAMÖYKÜSÜ(BİYOGRAFİ)- ÖZYAŞAMÖYKÜSÜ(OTOBİYOGRAFİ)
Yaşamöyküsü, kişilerin yaşamlarının anlatıldığı; özyaşamöyküsü ise kişinin kendi yaşamını anlattığı yazıdır.( Birsel,1972)
Çocuklar, yurt için yararlık gösterenlerin, bilim insanlarının, mucitlerin, kaşiflerin ,sanatçıların, sporcuların yaşam öykülerine ilgi
duyarlar.(Nas,2004)
GEZİ YAZISI
Gezi yazısı; gezilen, görülen yerlerle ilgili yazılardır.
Bu türün tanınmış isimleri; ünlü Venedikli gezgin Marco Polo (1254-1324), Arap seyyah İbni Battuta(1304-1369), Türk edebiyatında
ise Evliya Çelebi’dir (1611-1682).
Günümüzde Gülten Dayıoğlu çocuklar için gezi kitapları yazmıştır: Kangurular Ülkesi Avustralya’ya Yolculuk, Bambaşka Bir Ülke
Amerika’ya Yolculuk…
ANI
Anı, yazarın kendi yaşamını, yaşadığı dönemde tanıklık ettiği ya da işittiği olayları anlattığı yazıdır.
Anıyı özyaşamöyküsünden ayıran özellik, yazarın kendi yaşamıyla birlikte döneminde olup biteni de yazmasıdır. (Kudret, 1980)
Türk edebiyatında en eski anı örneği, Babur Şah’ın (1488-1530) “Baburname” adlı yapıtıdır.
Anılarını yazan birçok yazarımız vardır. Bunlardan bazıları: Ahmet Rasim, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halit Ziya
Uşaklıgil, Falih Rıfkı Atay, Ziya Paşa, Muallim Naci…
ÇİZGİ ROMAN
Çizgi roman, resim ya da çizim dizileriyle öykü kurgulama sanatıdır. Olay çizgilerle anlatılır, yazı azdır. Uzun betimlemelere yer
verilmez. Çizgi roman gerçekte roman değildir, resim ağırlıktadır. Çizgi sözcüğü, çizilerek yapıldığını, roman sözcüğüyse sürekliliği
belirtir. ( Alsaç, 1994)
Çizgi öyküler 19. yüzyılda ABD’de gelişmiştir. Resimle yazıyı ilk kez birlikte kullanan William Hogerth’tır.(1697-1764) Konuşma
balonlarını da ilk kez bu ressam kullanmıştır. Çizgi öyküler, 1930’lu yıllarda kitap biçiminde basılmasıyla çizgi romanların öncüleri
olmuştur.(Nas, 2004)
Türkiye’de ilk yayımlanan çizgi roman (1940) “Kara Maske”dir. 1948’den sonra Pekos Bill, Tarzan, Tom Miks, Teksas gibi çeviriler
yayımlanmıştır.
1953’te ilk yerli çizgi roman olan “Köroğlu” haftalık olarak çıkmaya başlar. Bu arada ilk olarak 1963’te çıkarılan Suat Yalaz’ın
tanınmış çizgi romanı “Karaoğlan”ı da anmak gerekir.
Çizgi romanlar masalımsı özellikler taşır. Kahramanlarının olağanüstü yetenekleri vardır. Yaşlanmaz, evlenmez, ölmezler.
Cinsellikleri vurgulanmaz, zaman ve yer sınırlamalarından etkilenmezler. (Alsaç,1994)
Çizgi romanların çocuklar üzerinde olumlu- olumsuz etkileri konusunda farklı görüşler vardır…
(Ç.E. –II- Bölüm Sonu)

Benzer belgeler

ÇOCUK EDEBİYATI DERS NOTLARI -Mustafa Ruhi Şirin

ÇOCUK EDEBİYATI DERS NOTLARI -Mustafa Ruhi Şirin KAVCAR, Cahit, OĞUZKAN, Ferhan ve SEVER, Sedat (2004) Türkçe Öğretimi. Ankara: Engin Yayınları. OĞUZKAN, Ferhan (2000) Çocuk Edebiyatı. Ankara: Anı Yayıncılık. NEYDİM, Necdet (2003) Çeviri Çocuk Ed...

Detaylı